ÖĞRETMEN ADAYLARININ DAVRANI ŞLARINDAK İ...YEM İN METN İ Doktora tezi olarak sundu ğum, ‘Ö...
Transcript of ÖĞRETMEN ADAYLARININ DAVRANI ŞLARINDAK İ...YEM İN METN İ Doktora tezi olarak sundu ğum, ‘Ö...
T.C
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK PROGRAMI
DOKTORA TEZİ
ÖĞRETMEN ADAYLARININ DAVRANIŞLARINDAKİ
ERTELEME EĞİLİMİNİN, DÜŞÜNME VE KARAR
VERME TARZLARI İLE İLİŞKİSİ
Murat BALKIS
İzmir
2006
T.C
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK PROGRAMI
DOKTORA TEZİ
ÖĞRETMEN ADAYLARIN DAVRANIŞLARINDAKİ
ERTELEME EĞİLİMİNİN, DÜŞÜNME VE KARAR
VERME TARZLARI İLE İLİŞKİSİ
Murat BALKIS
Danışman Yard. Doç. Dr. Gülnur BAYEZİD IŞIKER
İzmir
2006
YEMİN METNİ
Doktora tezi olarak sunduğum, ‘Öğretmen Adaylarının
Davranışlarındaki Erteleme Eğiliminin Düşünme ve Karar Verme Tarzları ile
İlişkisi’ konulu çalışmamın tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı
düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve yararlandığım eserlerin
bibliyoğrafyada gösterilendlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak
yararlanılmış olduğunu belirtir ve bunu onurumla doğrularım.
...../...../2006
Murat BALKIS
YÜKSEKÖĞRETİM KURULU DÖKÜMANTASYON MERKEZİ
TEZ VERİ FORMU
Tez No: Konu Kodu: Üniv. Kodu Tezin Yazarının Soyadı: BALKIS Adı: MURAT Tezin Türkçe Adı: “Öğretmen Adaylarının Davranışlarındaki Erteleme Eğilimlerinin Düşünme ve Karar Verme Tazları İle İlişkisi” Tezin Yabancı Dildeki Adı: “The Relationships Between Student Teachers’ Procrastination Behaviors, Thinking and Decision Making Styles”
Tezin Yapıldığı Üniversite:Dokuz Eylül Üniversitesi
Enstitü: Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yıl: 2006
Tezin Türü: Doktora Dili: Türkçe Sayfa Sayısı:246 Referans Sayısı: 184
Tez Danışmanını: Yard.Doç.Dr. Gülnur BAYEZİD IŞIKER
Türkçe Anahtar Kelimeler:
1- Erteleme Eğilimi 2- Genel Erteleme Eğilimi 3- Akademik Erteleme Eğilimi 4- Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi 5- Düşünme Stili 6- Karar Verme Stili 7- Öğretmen Adayı
İngilizce Anahtar Kelimeler
1- Procrastination 2- General Procrastination 3- Academic Procrastination 4- Decisional Procratination 5- Thinking Styles 6- Decision Making Style 7- Student Teacher
Yararlanma Koşulları
1- Tezimde fotokopi yapılmasına izin vermiyorum 2- Tezimden kaynak gösterilmek şartıyla bir bölümün fotokopisi alınabilir 3- Kaynak gösterilmek şartıyla tezimin tamamının fotokopisi alınabilir Tarih: İmza:
i
ÖNSÖZ
‘Hiç havamda değilim, daha sonra bunları yaparım’, ‘ Biliyor musun baskı
altındayken daha iyi çalışırım’ ‘ Ne de olsa daha çok zaman var’, ‘Yarın yaparım
bunu’ ‘Bu gün git yarın gel’. ………….. Bu söylemleri bir yerlerden hatırlıyorum.
Bir çoğumuz yaşamımızın belli dönemlerinde erteleme davranışımızdan
dolayı sıkıntılar yaşamışızdır. Erteleme eğilimi bazıları için kronik bir problem iken,
diğer bir kısım için yaşamlarının bazı alanlarını sekteye uğratır. Genelikle sonuç
aynıdır; boşa harcanılan zaman , kaçırılan fırsatlar, düşük performans, olumsuz
benlik algısı ve artan stres durumuyla son bulur. Bu çalışmada öğretmen adaylarının
davranışlarındaki erteleme eğiliminin, düşünme ve karar verme stilleri ile ilişkileri
üzerinde durulmuştur.
Tez konumun saptanmasından bitimine kadar, her türlü desteği, akademik
katkıyı sağlayan ve yetişmemde büyük emek sahibi değerli danışmanım Klinik
Psikolog Yard.Doç.Dr. Gülnur BAYEZİD IŞIKER’e, tezimin yapılanması
aşamasında değerli geribildirimleri ile tezime katkılarda bulunan Dokuz Eylül
Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ferda AYSAN’a öğretim
üyelerinden Yard.Doç.Dr. İrfan YURDABAKAN’a, ve Yard.Doç.Dr Şüheda
ÖZBEN’e çalışmamın uygulanmasında bana her türlü kolaylığı ve desteği sağlayan
Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin KIRAN’a,
çalışmaları ve ölçme aracı ile her türlü desteğini esirgemeyen Kanada York
Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyelerinde Prof. Dr. Clarry LAY’a, Amerika
Birleşik Devletleri De Paul Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof.
Dr. Joseph FERRARI’ye, tezimi yazma aşamasında benden her türlü desteğini
esirgemeyen DURU ve BULUŞ ailesine ve motivasyon kaynağım olan dostlarıma
teşekkür ederim.
Murat BALKIS
ii
İÇİNDEKİLER
Kapak
Yemin Metni
Değerlendirme kurulu üyeleri
Yüksek Öğretim Kurulu Dökümantasyon Merkezi Tez Veri Formu
Sayfa No
Önsöz ........................................................................................................ I
İçindekiler ................................................................................................ II
Tablolar Listesi.......................................................................................... VIII
Özet............................................................................................................. XVI
Abstract.....................................................................................................XVIII
BÖLÜM I GİRİŞ 1.1.Problem Durumu............................................................................... 1
1.1.1. KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE............................. 7
1.1.1. ERTELEME EĞİLİMİ .......................................................... 7
1.1.1.1. Erteleme Eğiliminin Tarihçesi................................... 11
1.1.1.2. Akademik Erteleme Eğilimi...................................... 12
1.1.1.3. Erteleme Eğiliminin Yaygınlığı................................. 13
1.1.1.4. Erteleme Eğiliminin Nedenleri.................................. 15
1.1.1.5. Erteleme Eğilimine Kuramsal Yaklaşımlar............... 16
1.1.1.5.1. Davranışçı Yaklaşıma Göre Erteleme
Eğilimi......................................................
17
1.1.1.5.2. Bireysel Farklılıkları Vurgulayan
Kuramlara göre Erteleme Eğilimi.............
18
1.1.1.5.3. Erteleme Eğilimine Psikoanalitik
Yaklaşım....................................................
19
1.1.1.5.4. Erteleme Eğiliminin Psikodinamik
Yaklaşımı...................................................
21
iii
1.1.1.5.4.1. Psikodinamik Araştırma
Bulguları...............................
23 1.1.1.5.5. Erteleme Eğilimine Bilişsel-Davranışsal
Kuramların Yaklaşımı...............................
24 1.1.1.6. Erteleme Eğilimi ve Psikolojik Uyum...................... 29
1.1.1.6.1. Erteleme Eğilimi ve Depresyon............... 30
1.1.1.6.2. Erteleme Eğilimi ve Anksiyete ................. 31
1.1.1.6.3. Erteleme Eğilimi ve Benlik Saygısı…… 31
1.1.1.6.4. Erteleme Eğilimi ve Öz Yeterlik………… 32
1.1.1.6.5. Erteleme Eğilimi ve Akılıcı Olmayan
Bilişler.......................................................
33
1.1.1.7.Erteleme Eğilimi ve Zaman Yönetimi……………… 33
1.1.1.8.Erteleme Eğilimi, Kişilerarası İlişkiler ve Karar
Verme.........................................................................
35 1.1.1.9.Erteleme Eğilimi ve Kişilik Özellikleri..…………… 36
1.1.1.9.1. Erteleme Eğilimi ve Mükemmeliyetçilik 36
1.1.1.9.2. Erteleme Eğilimi ve Beş Faktör Kişilik… 36
1.1.2. DÜŞÜNME STİLLERİ…………………………………… 37
1.1.2.1. BİLİŞSEL–YAŞANTISAL BENLİK TEORİSİ
(Cognitive–Experiental Self Theory) .....................
39 1.1.2.2. N. PARLETTE VE R. RAE’NİN DÜŞÜNME
STİLLERİ SINIFLAMASI ……………………..
44 1.1.2.2.1. Sentezci……………………….............. 44
1.1.2.2.2. İdealist…….....……………………….... 45
1.1.2.2.3. Pragmatist…………………………........ 45
1.1.2.2.4. Analist………………………………...... 45
1.1.2.2.5. Realist (Gerçekçi)…………………….... 46
1.1.3. KARAR VERME STİLLERİ…………………………....... 46
1.2. Araştırmanın Amacı ve Önemi......................................................... 49
1.3. Problem Cümlesi............................................................................. 51
1.4. Alt Problemler.................................................................................. 51
1.5. Sayıltılar............................................................................................ 53
iv
1.6. Sınırlılıklar........................................................................................ 53
1.7. Tanımlar............................................................................................ 54
1.8. Kısaltmalar....................................................................................... 56
BÖLÜM II
İLGİLİ ARAŞTIRMALAR
2.1. Erteleme Eğilimi İle İlgili Araştırmalar…………………………… 57
2.2. Düşünme Stilleri İle İlgili Araştırmalar…………………………… 81
2.3. Karar Verme Stilleri İle İlgili Araştırmalar………………………... 104
BÖLÜM III
YÖNTEM
3.1. Araştırmanin Modeli………………………………………............ 113
3.2. Evren ve Örneklem……………………………………………….. 113
3.3. Veri Toplama Araçları…………………………………………….. 114
3.3.1. Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği………………………......... 114
3.3.1.1. Genel Erteleme Eğilimi Ölçeğinin Güvenirliği ve
Geçerliği.................................................................
115
3.3.1.2. Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği’ nin Türkçe’ye
Uyarlama Çalışmaları…………………................
116
3.3.1.2.1. Güvenirlik Çalışmaları……………......... 116
3.3.1.2.2. Geçerlik Çalışmaları……....……............. 118
3.3.1.2.2.1.Yapı Geçerliği…………........ 118
3.3.1.2.2.2. Ölçüt Geçerliği…………..... 119
3.3.2. Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği……………...... 119
3.3.2.1. Aitken Akademik Eğilimi Ölçeğinin Güvenirliği
ve Geçerliği............................................................
119 3.3.2.2. Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği’ nin
Türkçe’ye Uyarlama Çalışmaları…………….............
120 3.3.2.2.1. Güvenirlik Çalışmaları……...…….......... 120
3.3.2.2.2. Geçerlik Çalışmaları……..………........... 122
3.3.2.2.2.1.Yapı Geçerliği………..….............. 122
v
3.3.2.2.2.2. Ölçüt Geçerliği………………..... 123
3.3.3. Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği…………….......... 124
3.3.3.1. Karar Vermeyi Eğilimi Ölçeğinin Güvenirliği ve
Geçerliği.................................................................
124
3.3.3.2. Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği’ nin
Türkçe’ye Uyarlama Çalışmaları…………..……
125 3.3.3.2.1. Güvenirlik Çalışmaları………….......... 125
3.3.3.2.2. Geçerlik Çalışmaları……….................. 126
3.3.3.2.2.1.Yapı Geçerliği…………… 126
3.3.3.2.2.2. Ölçüt Geçerliği………… 127
3.3.4. Rasyonel-Yaşantısal Düşünme Stilleri Ölçeği
(RYDTÖ)…..........................................................................
127
3.3.4.1. RYDSÖ’ ni Türkçe’ye Uyarlama Çalışmaları.......... 128
3.3.4.2. Güvenirlik, Geçerlik Çalışmaları ve Faktör Yapısı.. 129
3.3.5. Karar Verme Stilleri Ölçeği (KVSÖ)……………................ 130
3.3.5.1. Karar Verme Stilleri Ölçeği’ (KVSÖ) nin
Güvenirliği................................................................
130
3.3.5.2. KVSÖ’ nün Geçerliği…...................................…… 131
3.3.6. Kişisel Bilgi Formu..……………………………................. 132
3.4. İşlem Süreci:…………………………………………….............. 133
3.5. Verilerin Analizi…………………………………………............. 133
BÖLÜM IV
BULGULAR VE YORUM…………………………………................. 134
4.1. Öğretmen Adaylarının Genel, Akademik ve Karar Vermeyi
Erteleme Eğilimleri ile Karar Verme Stilleri Arasındaki İlişkiye
Yönelik Bulgular………………………………………….............
135
4.1.1. Erteleme Eğilimi –Düşünme ve Karar Verme Stilleri
İlişkisi....................................................................................
135
4.2. Öğretmen Adaylarının Düşünme ve Karar Verme Stillerinin,
Genel, Akademik ve Karar Vermeyi Erteleme Eğilimilerini
Yordama Gücüne Yönelik Bulgular …………..............................
140
vi
4.3. Öğretmen Adaylarının Genel, Akademik ve Karar Vermeyi
Erteleme Eğilimi Düzeylerinin Psikososyal Özelliklere Göre
Farklılaşmasına Yönelik Bulgular..................................................
157
4.3.1. Erteleme Eğilimi- Cinsiyet ..........…………………............ 157
4.3.2. Erteleme Eğilimi- Yaş ...........………………………........... 158
4.3.3. Erteleme Eğilimi- Öğrenim Görülen Bölüm ……….......... 164
4.3.4. Erteleme Eğilimi – Öğrenim Görülen Sınıf ..……….......... 166
4.3.5. Erteleme Eğilimi- Doğum Sırası ..........……………........... 168
4.3.6. Erteleme Eğilimi- Anne Babanın Eğitim Düzeyi.................. 171
4.3.7. Erteleme Eğilimi-Öğrenim Görülen Alanı Seçme ve
Öğrenim Görülen Alandan Hoşnut Olma ............................
178
4.3.8. Erteleme Eğilimi- Akademik Başarı..............…………........ 181
4.3.9. Erteleme Eğilimi–Kişisel Konularda Karar Verme
Kaynakları.............................................................................
183
4.3.10.Erteleme Eğilimi- Ders Çalışmak İçin Tercih Edilen
Zamanı..................................................................................
185
4.3.11. Erteleme Eğilimi – Ders Çalışmaya Teşvik Eden
Etmenler .............................................................................
187
4.3.12. Erteleme Eğilimi- Okul Saatleri Dışındaki Zamanı
Değerlendirme.....................................................................
188
4.3.13. Erteleme Eğilimi – Psiko Sosyal Değişkenler .............…... 202
BÖLÜM V
SONUÇ, TARTIŞMA VE ÖNERİLER……………………….......... 200
5.1.Öğretmen Adaylarında, Genel, Akademik ve Karar Vermeyi
Erteleme Eğilimi- Düşünme ve Karar Verme Stilleri İlişkisi...........
200
5.2.Öğretmen Adaylarında, Düşünme ve Karar Verme Stillerinin
Genel, Akademik ve Karar Vermeyi Erteleme Eğilimilerini
Yordama Dereceleri..........................................................................
204
5.2.1. Erteleme Eğilimi – Düşünme Stilleri..................................... 204
vii
5.2.2. Erteleme Eğilimi Karar Verme Stilleri................................... 204
5.2.3. Erteleme Eğilimi- Düşünme ve Karar Verme Stilleri............. 205
5.3.Öğretmen Adaylarının Psikososyal Özelliklerine Göre Genel,
Akademik ve Karar Vermeyi Erteleme Eğilimileri .........................
206
5.3.1. Erteleme Eğilimi- Cinsiyet..................................................... 206
5.3.2. Erteleme Eğilimi- Yaş............................................................. 207
5.3.3. Erteleme Eğilimi-Öğrenim Görülen Alan ............................. 209
5.3.4. Erteleme Eğilimi- Öğrenim Görülen Sınıf İlişkisi................. 210
5.3.5. Erteleme Eğilimi- Ailenin Kaçıncı Çocuğu Olduğu............... 211
5.3.6. Erteleme Eğilimi- Anne Babanın Eğitim Düzeyi .................. 213
5.3.7. Erteleme Eğilimi- Öğrenim Görülen alanı Seçme ve
Öğrenim Görülen Alandan Hoşnut Olma .............................
215
5.3.8. Erteleme Eğilimi- Akademik Başarı ..................................... 216
5.3.9. Erteleme Eğilimi – Kişisel Konularda Karar Verme
Kaynakları .............................................................................
217
5.3.10. Erteleme Eğilimi- Ders Çalışmak İçin Tercih Edilen
Zaman Dilimi......................................................................
218
5.3.11. Erteleme Eğilimi – Ders Çalışmaya Teşvik Eden Etmenler 219
5.3.12. Erteleme Eğilimi- Okul Saatleri Dışındaki Zamanı
Değerlendirme......................................................................
221
5.3.13. Psiko Sosyal Değişkenlerin Erteleme Eğilimlerini
Yordama Gücü......................................................................
222
KAYNAKÇA………………………………………………..................
227 EKLER………………………………………………........................... 246
viii
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1 Yaşantısal Ve Rasyonel Düşünme Stillerine İlişkin Bir
Karşılaştırma……………………………………….......
43
Tablo 2 Araştırmaya Katılan Örneklem Grubunun (Öğretmen
Adaylarının) Öğrenim Gördükleri Bölümlere Göre
Dağılımı………………………………………………..
114
Tablo 3 Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin Madde-Toplam
Korelasyonları Kat Sayıları……………………………
117
Tablo 4 Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği Test-Tekrar Test
Güvenirlik Katsayısı……………………………………
118
Tablo 5 Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin Faktör Yapısı…….. 118
Tablo 6 Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin Madde-
Toplam Korelasyonları Kat Sayıları……………………
121
Tablo 7 Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği Test-Tekrar
Test Güvenirlik Katsayısı………………………………
122
Tablo 8 Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin Faktör
Yapısı…………………………………………………..
123
Tablo 9 Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin Madde-
Toplam Korelasyonları Kat Sayıları……………………
125
Tablo 10 Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği Test-Tekrar Test
Güvenirlik Katsayısı……………………………...
126
Tablo 11 Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin Faktör
Yapısı…………………………………………………...
126
Tablo 12 Öğretmen Adaylarının Genel, Akademik ve Karar
Vermeyi Erteleme Eğilimi, Düşünme ve Karar Verme
Stilleri Puanlarının Ortalamaları, Standart Sapmaları,
Minimum ve Maksimum Değerleri……………………
134
Tablo 13 Genel Ertleme, Akademik Erteleme ve Karar Vermeyi
Erteleme Eğilimleri ile Düşünme ve Karar Verme Stilleri
ix
Arasındaki Korelasyon Değerleri........................ 135
Tablo 14 Öğretmen Adaylarının Genel Erteleme Eğilimi
Düzeylerine Göre Düşünme ve Karar Verme
Stillerindeki Puan Ortalamaları, standart Sapmaları ve t
Değerleri..........................................................................
136
Tablo 15 Öğretmen Adaylarının Akademik Erteleme Eğilimi
Düzeylerine Göre Düşünme ve Karar Verme
Stillerindeki Puan Ortalamaları, standart Sapmaları ve t
Değerleri..........................................................................
138
Tablo 16 Öğretmen Adaylarının Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi
Düzeylerine Göre Düşünme ve Karar Verme
Stillerindeki Puan Ortalamaları, standart Sapmaları ve t
Değerleri..........................................................................
139
Tablo 17 Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi-
Düşünme Stilleri İlişkilerine Yönelik Regresyon Analizi
Sonuçları……………………………………...
141
Tablo 18 Düşünme Stillerinin Genel Erteleme Eğilimini
Yordamadaki Önemlilik Değerleri…………………..
141
Tablo 19 Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi- Karar
Verme Stilleri İlişkisine Yönelik Regresyon Analizi
Sonuçları ………………………….................................
142
Tablo 20 Karar Verme Stillerinin Genel Erteleme Eğilimini
yordamadaki Önemlilik Değerleri………......................
142
Tablo 21 Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi-
Düşünme ve Karar Verme Stilleri İlişkisine Yönelik
Regresyon Analizi Sonuçları...........................................
144
Tablo 22 Düşünme ve Karar Verme Stillerinin Genel Erteleme
Eğilimini Yordamadaki Önemlilik Değerleri..................
144
Tablo 23 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi-
Düşünme Stilleri İlişkisine Yönelik Regresyon Analizi
Sonuçları ………...........................................................
146
Tablo 24 Düşünme Stillerinin Genel Erteleme Eğilimini
x
Yordamadaki Önemlilik Değerleri…............................. 146
Tablo 25 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi-
Karar Verme Stilleri İlişkisine Yönelik Regresyon
Analizi Sonuçları……….................................................
147
Tablo 26 Karar Verme Stillerinin Akademik Erteleme Eğilimini
Yordamadaki Önemlilik Değerleri…….........................
147
Tablo 27 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi-
Düşünme ve Karar Verme Stilleri İlişkisine Yönelik
Regresyon Analizi Sonuçları..........................................
149
Tablo 28 Düşünme ve Karar Verme Stillerinin Akademik
Erteleme Eğilimini Yordamadaki Önemlilik Değerleri...
149
Tablo 29 Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi-
Düşünme Stilleri İlişkisine Yönelik Regresyon Analizi
Sonuçları…………………...............................................
151
Tablo 30 Düşünme Stillerinin Karar Vermeyi Erteleme Eğilimini
Yordamadaki Önemlilik Değerleri …………………....
151
Tablo 31 Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi-
Karar Verme Stilleri İlişkisine Yönelik Regresyon
Analizi Sonuçları………...............................
152
Tablo 32 Karar Verme Stillerinin Karar Vermeyi Erteleme
Eğilimini Yordamadaki Önemlilik Değerleri..................
153
Tablo 33 Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi-
Düşünme ve Karar Verme Stilleri İlişkisine Yönelik
Regresyon Analizi Sonuçları…………………
154
Tablo 34 Düşünme ve Karar Verme Stillerinin Karar Vermeyi
Erteleme Eğilimini Yordamadaki Önemlilik Değerleri..
155
Tablo 35 Öğretmen Adaylarının Cinsiyetlerine Göre Genel,
Akademik ve Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Puan
Ortalamaları, Standart Sapmaları ve t Değerleri……….
157
Tablo 36 Öğretmen Adaylarının Yaşlarına Göre Genel Erteleme
Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları……..
158
Tablo 37 Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi
xi
Düzeyinin Yaşa Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans
Analizi Sonuçları…………............................................
159
Tablo 38 Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu........ 159
Tablo 39 Öğretmen Adaylarının Yaşlarına Göre Akademik
Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart
Sapmaları……………………………………………….
160
Tablo 40 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Yaşa Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans
Analizi Sonuçları............................................................
161
Tablo 41 Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu ....... 161
Tablo 42 Öğretmen Adaylarının Yaşlarına Göre Karar Vermeyi
Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart
Sapmaları…………….....................................................
162
Tablo 43 Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Yaşa Göre FarklılaşmasınaYönelik Varyans
Analizi Sonuçları...........................................…
163
Tablo 44 Öğretmen Adaylarında Alt Üst Yaş Gruplarına Göre
Genel, Akademik ve Karar vermeyi Erteleme Eğilimi
Puan Ortalamaları, Standart Sapmaları ve t Değerleri
163
Tablo 45 Öğretmen Adaylarının Öğrenim Gördükleri Alana Göre
Akademik Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve
Standart Sapmaları……………………………………..
164
Tablo 46 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Öğrenim Görülen Alana Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları......
165
Tablo 47 Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu........ 165
Tablo 48 Öğretmen Adaylarının Öğrenim Gördükleri Sınıf
Düzeyine Göre Akademik Erteleme Eğilimi Puan
Ortalamaları ve Standart Sapmaları…………………...
166
Tablo 49 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Öğrenim Gördükleri Sınıf Düzeyine Göre
167
xii
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları.....
Tablo 50 Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu …. 167
Tablo 51 Öğretmen Adaylarının Ailelerinde Kaçıncı Çocuk
Olduklarına Göre Genel Erteleme Eğilimi Puan
Ortalamaları ve Standart Sapmaları…………………...
168
Tablo 52 Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Ailerinde Kaçıncı Çocuk Olduklarına Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları......
169
Tablo 53 Öğretmen Adaylarının Ailelerinde Kaçıncın Çocuk
Olduklarına Göre Akademik Erteleme Eğilimi Puan
Ortalamaları ve Standart Sapmaları...............................
169
Tablo 54 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Ailelerinde Kaçıncı Çocuk Olduklarına Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi
Sonuçları........................................................................
170
Tablo 55 Öğretmen Adaylarının Ailelerinde Kaçıncı Çocuk
Olduklarına Göre Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Puan
Ortalamaları ve Standart Sapmaları......................
170
Tablo 56 Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Ailelerinde Kaçıncı Çocuk Olduklarına Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi
Sonuçları............................................................
171
Tablo 57 Öğretmen Adaylarının Annelerinin Eğitim Düzeylerine
Göre Genel Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve
Standart Sapmaları……..................................................
172
Tablo 58 Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Annenin Eğitim Düzeyine Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları.....
172
Tablo 59 Öğretmen Adaylarının Annelerinin Eğitim Düzeylerine
Göre Akademik Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve
Standart Sapmaları……………………………………..
173
xiii
Tablo 60 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Annenin Eğitim Düzeyine Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları.....
173
Tablo 61 Öğretmen Adaylarının Annelerinin Eğitim Düzeylerine
Göre Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Puan
Ortalamaları ve Standart Sapmaları……………………
174
Tablo 62 Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Annenin Eğitim Düzeyine Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları.....
174
Tablo 63 Öğretmen Adaylarının Babalarının Eğitim Düzeylerine
Göre Genel Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve
Standart Sapmaları……………………………………..
175
Tablo 64 Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Babalarının Eğitim Düzeyine Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları......
175
Tablo 65 Öğretmen Adaylarının Babalarının Eğitim Düzeylerine
Göre Akademik Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve
Standart Sapmaları……………………………………..
176
Tablo 66 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Babanın Eğitim Düzeyine Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları......
176
Tablo 67 Öğretmen Adaylarının Babalarının Eğitim Düzeylerine
Göre Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Puan
Ortalamaları ve Standart Sapmaları……………………
177
Tablo 68 Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Babanın Eğitim Düzeyine Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları.....
177
Tablo 69 Öğretmen Adaylarının Öğrenim Gördükleri Alanı Seçme
ve Bu Alandan Hoşnut Olma Durumlarına Göre
Akademik Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve
Standart Sapmaları …………………………………….
178
xiv
Tablo 70 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Öğrenim Görülen alanı Seçme ve Bu Alandan
Hoşnut Olma Durumuna Göre Farklılaşmasına Yönelik
Varyans Analizi Sonuçları......
179
Tablo 71 Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu........ 180
Tablo 72 Öğretmen Adaylarının Akademik Başarılarına Göre
Akademik Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve
Standart Sapmaları…………………………………….
181
Tablo 73 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Akademik BaşarılarınaGöre Farklılaşmasına
Yönelik Varyans Analizi Sonuçları................................
182
Tablo 74 Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu........ 182
Tablo 75 Öğretmen Adaylarının Karar Kaynaklarına Göre Karar
Vermeyi Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve
Standart Sapmaları……………………………………..
183
Tablo 76 Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Kişisel Karar Kaynaklarına Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları.......
184
Tablo 77 Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu........ 184
Tablo 78 Öğretmen Adaylarının Ders Çalışmak İçin Tercih
Ettikleri Zaman Dilimine Göre Akademik Erteleme
Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları…….
185
Tablo 79 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Ders Çalışmak İçin Tercih Edilen Zaman
Dilimine Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi
Sonuçları...........................................................................
186
Tablo 80 Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu........ 187
Tablo 81 Öğretmen Adaylarının Öğrencilik Yaşamları Boyunca
Onları Ders Çalışmaya Teşvik Eden Etmenlere Göre
Akademik Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları, Standart
Sapmaları ve t Değerleri……………………...
188
xv
Tablo 82 Öğretmen Adaylarının Okul Saatleri Dışındaki Zamanı
Değerlendirme Tercihlerine Göre Akademik Erteleme
Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları…….
189
Tablo 83 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi
Düzeyinin Okul Saatleri Dışındaki Zamanı
Değerlendirme Tercihlerine Göre Farklılaşmasına
Yönelik Varyans Analizi Sonuçları................................
190
Tablo 84 Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu....... 190
Tablo 85 Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi-
Psikososyal Değişkenler İlişkisi Regresyon Analizi
Sonuçları……………………………………………….
192
Tablo 86 Psikososyal Değişkenlerin Genel Erteleme Eğilimini
Yordamadaki Önemlilik Değerleri...................................
192
Tablo 87 Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi-
Psikososyal Değişkenler İlişkisi Regresyon Analizi
Sonuçları………………………………………………..
194
Tablo 88 Psikososyal Değişkenlerin Akademik Erteleme
Eğilimini Yordamadaki Önemlilik Değerleri………
195
Tablo 89 Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi-
Psikososyal Değişkenler İlişkisi Regresyon Analizi
Sonuçları……………………………………….
197
Tablo 90 Psikososyal Değişkenlerin Karar Vermeyi Erteleme
Eğilimini Yordamadaki Önemlilik Değerleri………
198
xvi
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme
eğiliminin düşünme ve karar verme tarzları ile ilişkisini değişik psiko sosyal
değişkenler açısından incelemektir.
Araştırmaya Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesinde farklı bölümlerde
öğrenim gören yaşları 16 ile 31 arasında olan 589’ u kız ve 395’ i erkek olmak üzere
toplam 984 öğretmen adayı katılmıştır.
Araştırmada, öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğilimine,
düşünme stillerine , karar verme stillerine ilişkin algılarını belirlemek için, Lay’ın
(1986) Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği, Man’ın (1982) Karar Vermeyi Erteleme
Eğilimi Ölçeği, Aitken’in (1982) Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği, Epstein’ın
(1996) Sezgisel-Yaşantısal ve Analitik-Rasyonel Düşünme Stilleri Ölçeği ve Scott
ve Bruce (1995) tarafından geliştirilen Karar Verme Stilleri Ölçeği ve öğretmen
adaylarının demografik bilgilerini toplama için kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Bu
ölçeklerden Lay’ ın Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği, Aitken’ in Akademik Erteleme
Eğilimi Ölçeği ve Mann’ ın Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği’ in güvenirlik ve
geçerlik çalışması bu araştırma ile yapılmıştır.
Verilerin analizinde, verilerin türüne göre, korelasyon (r), t testi, tek yönlü
varyans analizi yapılmış, F değerlerinin anlamlı olması durumunda farkın hangi
gruplardan kaynaklandığını bulmak için Tukey Testi uygulanmıştır. Ayrıca ölçeklerin
uyarlanması açısından gerekli olan istatistiksel işlemler yapılmıştır.
Yapılan analizler sonucunda, öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme
eğilimi ile düşünme ve karar verme stilleri arasında farklı düzeylerde ilişkiler
görülmüştür. Erteleme eğilimi ile rasyonel karar verme ve düşünme stili arasında
anlamlı düzeyde negatif ilişki, bağımlı, kaçıngan ve anlık karar verme stilleri
arasında anlamlı düzeyde pozitif bir ilişki görülmüştür. Ek olarak yapılan analizlerde
erteleme eğiliminin, cinsiyete, yaş’a öğrenim görülen sınıf, öğrenim görülen alan,
xvii
öğrenim görülen bölümü tercih etme ve bu bölümden hoşnut olma durumu, çalışmak
için tercih edilen zaman dilimi, akademik başarı, motivasyon kaynakları ve ders dışı
zamanı kullanma tercihlerine göre farklılık gösterdiği bulunmuştur.
Elde edilen bulgular, eğitimciler, psikolojik danışmanlar ve ruh sağlığı
alanında çalışanlar açısından ele alınıp tartışılmış ve bir takım önerilerde
bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Erteleme Eğilimi, Genel Erteleme Eğilimi, Akademik
Erteleme Eğilimi, Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi, Düşunme Stilleri, Karar Verme
Stilleri, Öğretmen Adayı,
xviii
ABSTRACT
The aim of this study is to investigate relationships between student teachers’
procrastination behaviors, their thinking and decision making styles in terms of
psycho – social variables.
The participants were 984 (589 female and 395 male) who study various
major field at Faculty of Education in Pamukkale University. Age range varied from
16 to 31.
In this study, perceptions of student teachers’ procrastination, thinking and
decision making styles were evaluated with Lay’s (1986) General procrastination
Inventory, Aitken’s (1982) Academic Procrastination Inventory, Mann’s (1982)
Decisional Procrastination Inventory, Epsteins’s (1996) Intuitive- Experiential and
Analytical – Rational Thinking Style Inventory and Scott and Bruce’s (1995)
Decision Making Style Inventory. Psychometric characteristics of Lay’s General
Procrastination Inventory, Aitken’ s Academic Procrastination Inventory and Mann’s
Decisional Procrastination Inventory were examined for Turkish samples in this
study.
In the analysis of data collected, depending upon the variety of data gathered
(t) and (r) correlation tests and variance analysis were performed. If F values were
significiant, Tukey test would be applied to find out the origin of difference among
prospective teacher groups. Besides, necessary statical analysis were carried out to
adapted questionaire.
The analysis show that procrastion was negatively related to rational thinking
and decisioin making style while positively related to dependent, avoidant and
spontanous decision making styles. Additionally it is noticed that procrastination
acquires a different character in connection with different gender, age, grade, major
filed, satisfaction with major field, time preferences for study, academic
achievement, source of motivation and preferred activate in free time.
xix
Implications of findings were discussed and some suggestions were made for
the educator, psychological counselor, and mental health professions in details.
Key Words: Procrastination, General Procrastination, Academic
Procrastination, Decisional Procrastination, Thinking Styles, Decision Making
Styles, Student Teacher
1
BÖLÜM I
GİRİŞ
1.1. Problem Durumu
Hemen herkes, hayatın belli dönemlerinde, yapması gereken görevleri
ertelemeiştir ve halen de zaman zaman ertelemektedir. Öğrenciler ödevlerini,
çalışanlar işlerini, ev hanımları ev işlerini sonraya bırakır. “Yarın yaparım, nasıl olsa
daha vakit var” derken günler geçip gider. Sanki sihirli bir değneği dokundurunca iş
bitecekmiş gibi gelir. Bu yüzden de ertelenebildiği kadar ertelenir işler. Öğrencilerin
çoğu geceleri uyumaz ve telaşlı bir şekilde oradan buraya koşuşturarak yarın teslim
etmesi gereken ödevini hazırlar ya da yarınki sınavına çalışır. Gecenin bu saatinde
çalışmanın onların uyku düzenini bozduğu için performanslarını düşüreceğini,
öğrenmenin kısa süreli çalışmalarla gerçekleşemeyeceğini ve bu çabalarının etkili
olamayacağı konusunda hiç kimse onları ikna edemez. Ya da ödemesi gereken
faturaları son ödeme gününe bırakan bireylerin ödeme noktaları önünde
oluşturdukları uzun kuyruklara hepimiz zaman zaman tanık olmuşuzdur. Bu ve
benzeri her türlü ertelemenin strese neden olduğu da bilinen bir gerçektir.
Erteleme, yapılması ya da tamamlanması gereken bir işin
gerçekleştirilmemesi olarak tanımlanır. Bazen, ertelenen, hangi mesleği yapılacağına
karar vermek ya da sağlıkla ilgili sıkıntı duyulan bir konuda doktora başvurmak gibi
önemli ve öncelikli işler olabilir. Kimi zaman da gündelik yaşamda küçük gibi
görünen odanın toplanması, bir arkadaşın aranması gibi işler de olabilir. Ertelenen iş
ne olursa olsun sonuç aynıdır, ertelenen iş bir diğer işi etkiler.
Erteleme eğilimi kararlar almayı, bir işi yapmayı geciktirme ya da
ertelemeye yönelik davranışsal bir eğilim ya da bir kişilik özelliği olarak
tanımlanmaktadır (Milgram, Mey-Tal, ve Levison, 1998 : 297). Bu kavram Latince
yarına kadar ertelemek anlamına gelen “procrastinatus” fiilinden gelmektedir. Bir
2
bütün olarak bu özellik istenmeyen sonuçlara neden olur ve bireylerin kişisel ve
akademik başarılarını olumsuz etkiler.
Erteleme eğilimi kavramı, çok yaygın bir sorun olarak görülmesine ve
olumsuz bir özellik olarak değerlendirilmesine rağmen, kavramın tamamıyla
üzerinde uzlaşılan bir tanımını vermek kolay görünmemektedir. Bununla birlikte
erteleme eğilimi kavramıyla ilişkili tanımlara bakıldığında, yapılan tanımların ortak
yönünün bireyin verimliliğini olumsuz yönde etkileyen eylem ve davranışları
içermesi olduğu görülür.
Bu karmaşık olgu beş farklı türde incelenmektedir. Bunlar; 1- Genel erteleme
eğilimi, 2- Akademik erteleme eğilimi, 3- Karar vermeyi erteleme eğilimi, 4-
Nevrotik erteleme eğilimi, 5- Kompulsif ya da işlevsel olmayan erteleme eğilimidir.
Bu tiplerden ilk ikisi görevden kaçıngan, diğerleri ise karar almaktan kaçıngan ile
ilgilidir. Erteleme eğiliminin bu beş türü, bireyin içsel ve kişiler arası işlevlerini
olumsuz yönde etkiler. Erteleme eğiliminin ilk iki türü zararsız olarak görülebilirken,
bazen bireyin çevresiyle baş edebilme sürecinde yetersizlik ve çaresizlik duyguları
yaşamasına da neden olabilir (Delongins, 1982: ; Flett, 1985; Kanner, 1981; Milgram
ve Arad, 1990.Akt.: Milgram, Tal ve Levision, 1998: 297).
Alan yazında erteleme eğiliminin nedenleri oldukça detaylı bir şekilde
incelenmiştir (Ferrari, 1992; McCown ve ark., 1987; Solomon ve Rothblum, 1984).
Erteleme eğiliminin nedenleri ile ilgili çalışmalara bakıldığında, en temel nedeninin,
bireyin zamanını yönetmedeki yetersizliği olduğu görülmektedir (McCown, Petzel ve
Rupet, 1987: 784).
Bir işe konsantre olmada güçlük çekme ya da düşük sorumluluk duygusuna
sahip olma erteleme eğiliminin bir diğer nedeni olarak görülmektedir. Erteleme
eğiliminin üçüncü nedeni, bireyin yaptığı işlerde sürekli başarısız olacağına yönelik
olumsuz algılamalarıyla ilişkili kaygı ve korkusudur. Erteleme eğiliminin bir diğer
nedeni ise bireyin kendisine ve performansına ilişkin geliştirdiği gerçekçi olamayan
beklentileri, hatalı bilişsel yüklemeleri ve mükemmeliyetçilik eğilimidir (Yakkub,
2000: 2). Ellis ve Knaus, (1977: 112), erteleme eğiliminin hatalı düşünme ve bilişsel
3
yüklemelerden zamanı değerlendirme ve algılama problemi ile de ilişkili olduğunu
bulgulamışlardır.
Erteleme eğilimi gerek akademik gerekse akademik olmayan normal yaşam
süreçlerinde oldukça yaygın olarak görülebilmektedir. Öğrenciler üzerinde erteleme
eğiliminin yaygınlığı konusunda yapılan araştırmalar incelendiğinde, öğrencilerin
oldukça önemli bir bölümünün erteleme eğilimine sahip oldukları görülmektedir.
Örneğin, Ellis ve Knaus, (1977: 112) üniversite öğrencilerinin yaklaşık % 95 ‘inin,
Solomon ve Rothblum (1984: 505) % 46’ sının, Potts (1987: 1) yaklaşık olarak
%75’inin kendilerini erteleme eğilimine sahip olarak algıladıklarını rapor
etmektedirler. Yukarıdaki çalışmalara paralel benzer diğer çalışmalar da, öğrencilerin
büyük çoğunluğunun sürekli ve durağan (hiç vazgeçmeksizin) bir şekilde erteleme
eğilimi içerisinde olduklarını göstermektedir (Day, Mensink, ve O’ Sullivan, 2000;
Haycock, 1993; Micek, 1982; Onwuegbuzie, 2000; Solomon ve Rothblum, 1984).
Bu araştırmalar erteleme eğiliminin üniversite öğrencileri arasında çok yaygın
olduğunu göstermesi açısından oldukça önemli görünmektedir.
Alanyazına bakıldığında erteleme eğiliminin sadece öğrenciler üzerinde
yaygın bir olgu olmadığı, yetişkin örneklemlerinde de oldukça yaygın olduğu
görülmektedir. Örneğin, Harriott ve Ferrari (1996: 614) yetişkinlerin % 15-20’sinin
oldukça sürekli hale gelmiş erteleme eğilimlerinden yakındıklarını rapor
etmektedirler.
Konu ile ilgili bazı çalışmalar, öğrencilerin bazı işleri diğerlerine göre daha
yüksek oranda erteleme eğiliminde olduklarını göstermektedir. Örneğin Solomon ve
Rothblum’un (1984: 505) üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı çalışmaların
sonuçlarına göre, öğrenciler sınavlara çalışma ile ilgili görevlerini daha az erteleme
eğilimindeyken, yazılı ödevlerlerle ilgili görevlerini daha yüksek oranda erteleme
eğilimindedirler. Alanda yapılan diğer bazı çalışmalarda da, erteleme eğilimi,
ödevlerin teslim tarihini unutma, sınavlara hazırlanmayı erteleme ve düşük akademik
başarı ile ilişkili bulunmuştur (Beswick, Rothblum ve Mann, 1988; Clark ve Hill,
1994; Lay ve Burns, 1991; Rothblum ve ark, 1986; Wesley, 1994). Bunlara ek
olarak araştırmalar, akademik erteleme eğiliminin iletişim anlayışı, etkili olmayan
4
öğrenme stratejileri, düşük not ortalaması, sıkılma, zor ödevler, plansız çalışma
alışkanlığı, gerçekçi olmayan mazeretler bulma, kaygı, başarısızlık korkusu,
depresyon, irrasyonel düşünme, düşük benlik saygısı, düşük benlik yeterliliği, düşük
benlik kontrolü ve doyumu erteleyememe ile ilişkili olduğunu göstermektedir
(Chissom ve Iran-Nejad, 1992; Ferrari, Johnson, ve McCown, 1995; Ferrari ve Beck,
1999; Haycock, McCarthy, ve Skay, 1998; Lay, 1986; Senecal, 1995; Solomon ve
Rothblum, 1984). Öte yandan, Ferrari ve ark. (1995)’na göre ise akademik erteleme
eğilimi cinsiyet ve ırka göre anlamlı düzeyde farklılaşmamaktadır (Ferrari ve
diğerleri, 1995:230).
Gerek akademik gerekse normal yaşam süreçlerinde oldukça yaygın bir sorun
olan erteleme eğiliminin nedenleri, sonuçları ve bireyin uyum süreçlerine etkileri
konusunda yurt dışında oldukça geniş bir alan yazın oluşmasına rağmen, ülkemizde
erteleme eğilimi kavramına yeterince önem verilmediği gözlenmektedir.
Öğretmen eğitim-öğretim sürecinin en önemli öğesidir. Bir öğrenci yaklaşık
olarak bir günün üçte birini ve bir yılın % 50’ sine yakın bir kısmını öğretmenleriyle
etkileşim içinde geçirir. Öğrenciler öğretmenleri aracılığı ile içinde yaşadığı
toplumun değerlerini ve kültürel özelliklerini öğrenmenin yanı sıra öğretmenini
model alarak ya da onu taklit ederek tutumlarını, alışkanlıklarını ve değerlerini
geliştirir. Bu bağlamda öğrenciler öğretmenlerini model alırken, bir takım olumlu
kişilik özelliklerinin yanında bir takım olumsuz alışkanlıkları da kazanmaları
kaçınılmazdır. Öğretmenin olumlu nitelikteki özelliklere sahip olması öğrenciyi
olumlu yönde etkilerken, öğretmenin olumsuz özelliklerinin olması da öğrencinin
birtakım olumsuz alışkanlık ve kişilik özellikleri geliştirmesine yol açmaktadır.
Ayrıca mesleki bir beceri olarak zamanı düzenleme ve etkili bir şekilde
kullanma becerilerinin öğretmenlik mesleği için oldukça önemli olduğu
düşünüldüğünde, erteleme eğiliminin öğretmen adaylarındaki durumu ve olası
nedenlerine yönelik çalışmalara ihtiyacımız olabileceği görülmektedir. Bu nedenle bu
çalışmada öğretmen adaylarının günlük, akademik ve karar vermeyi içeren yaşamın
üç farklı boyutundaki görevlerden kaçınganya yönelik davranışsal eğilimleri ve bu
5
eğilimlerin düşünme ve karar verme stilleri ile ilişkileri incelenerek alan yazına ve
böylece uygulama alanlarına, katkıda bulunması hedeflenmiştir.
Bireyler erteleme eğiliminde olduğu gibi düşünme ve karar verme stilleri
açısından da farklılaşırlar.
Her birey dünya ile ilişkisinde, onu algılamada, ideallerine ulaşmada ve
sorunları çözmede belirli yöntemler ve yaklaşımlar geliştirir. Bu süreçte birey,
gerçeğin farklı yönlerine dikkat çeker, farklı türde verileri toplar, farklı şekilde
verileri düzenler ve farklı yargısal sonuçlar çıkarır, farklı kararlara ulaşır ve bu
kararları da farklı biçimlerde uygular (Parlette ve Rae, 1993.Akt.:Buluş, 2000: 87).
Böylelikle bireyde düşünme stilleri oluşur.
Düşünme stili, Sternberg (1995: 5) tarafından bireyin becerilerini kullanmada
tercih ettiği yol, yöntem olarak tanımlanmıştır. Düşünme stili kendi içinde bir beceri
değil, daha çok bir tercihtir. Dolayısıyla iyi ya da kötü şeklinde sıfatlandırılamaz.
Ancak farklılıklarından söz edilebilir. Bu nedenle, içinde bulunulan duruma,
karşılaşılan probleme bağlı olarak ve zaman içinde, kullanılan düşünme stili
değişebilir. Bir birey sadece bir düşünme stiline kilitlenip kalmaz, zaman, durum ve
içinde bulunulan koşullara göre düşünme stillerinde değişme söz konusu olur.
Değişik yaklaşımları benimseyen psikologlar, temelde farklı ancak
birbirleriyle etkileşim içinde olan iki tür düşünme stili öne sürmüşlerdir. Bu stiller
farklı kavramlarla adlandırılmıştır. Bunlardan biri sezgisel (Jung, 1964, 1968),
yaşantısal (Epstein, 1983), diğeri ise düşünsel-kavramsal- mantıksal (Buck, 1985,
Leventhal, 1984, Jung, 1964, 1968) ve analitik-rasyonel (Epstein, 1983) düşünme
stilleridir (Epstein ve ark, 1986, akt.: Buluş, 2000: 87).
Bu konuda yapılan araştırmalar incelendiğinde, düşünme stillerinin karar
verme, öğretim ve programlama (Sternberg ve Grigerenko, 1993); karar verme,
başarı, problemlerle başa çıkma (Lewis, 1997); yaş, iş, seyahat yaşantısı, kişilik
tipleri ve benlik saygısı (Zhang,1999, 2000, 2001, 2002); akademik başarı, yükleme
karmaşıklığı ve bilişsel tutarlılık (Buluş, 2000); iş doyumu (Abraham, 1997) ile
6
ilişkisinin incelendiği çalışmalara rastlanmaktadır. Bu çalışmalarda, bireylerin stilleri
yönünden farklılaştıkları ifade edilmektedir. Alan yazında düşünme stili ile erteleme
eğilimi ilişkisini inceleyen çalışmaya rastlanılmamıştır. Bireylerde davranışsal
değişkenliğe neden olan düşünme stilinin, erteleme eğilimini besleyen kaynaklardan
biri olduğu düşünülebilir. Ellis ve Knaus’un (1977: 112), erteleme eğiliminin hatalı
düşünme ve bilişsel çarpıklıktan kaynaklandığına ilişkin araştırma bulguları, bu
düşünceyi dolaylı da olsa destekler niteliktedir.
Her gün değişik önemlerde kararlar verilir, dolayısıyla karar verme fikri ilk
bakışta oldukça karmaşık bir hüner olarak görülmeyebilir. Bununla birlikte,
çalışmalar çoğu insanın karar vermede düşündüklerinden daha güçsüz olduklarını
göstermiştir. Karar verme kavramı farklı uzmanlık alanlarından araştırıcıların ilgisini
çekmiştir. Süreçteki bireysel farklılıkların önemli nedenlerinden biri de karar verme
stilleridir. Driver’ e (1979, 1990) göre karar verme stili öğrenilmiş bir alışkanlıktır ve
bunda karara ulaşılırken seçeneklerin tanımlanması ve karar sırasında bilgiyi işleme
stilleri arasındaki farklılıklar anahtar olmaktadır. Brousseau ve Hunsaker (1990)’e
göre, karar verme stili karar verirken toplanan bilgiler ve düşünülen çeşitli
alternatiflerdir (Scott , Bruce ; 1995. Akt.: Taşdelen, 2002: 40 ).
Bu konuda yapılan araştırmalar incelendiğinde, karar verme stilinin problem
çözme değerlendirmeleri (Philips, Pazienza ve Ferrin 1984), mesleki olgunluk
(Blustein 1987), kimlik statüsü (Cella, Wolfe ve Fitzgibbon, 1987), aile kararlarına
katılımı ve aile yapısı (Brown ve Mann, 1990), mesleki karar verme ve öz yeterlilik
(Mau, 2000), karar verme stratejileri (Demirbaş, 1992, Tiryaki, 1997), algılanan
anne-baba tutumu (Eldeklioğlu , 1996) ve cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey, kendini
algılama biçimi, problemlerle başa çıkma düzeyi (Taşdelen, 2002) ile ilişkili olduğu
görülmektedir. Bu çalışmalarda, bireylerin karar verme stilleri yönünden
farklılaştıkları ifade edilmektedir. Bireylerin karar verme stillerine yönelik birçok
araştırma bulunmasına rağmen, erteleme eğilimi üzerindeki etkileri ve özellikle karar
vermeyi erteleme eğilimine sahip bireylerin karar verme stillerinde nasıl
farklılaştıklarına yönelik yok denencek sayıda az araştırma vardır. Bu nedenle bu
7
çalışmada, öğretmen adaylarının karar verme stillerine göre erteleme eğilimi
düzeylerine göre nasıl farklılaştıklarının incelenmesi büyük bir önem arz etmektedir.
1.1.KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE
1.1.1. Erteleme Eğilimi Erteleme eğilimi kararlar almayı, bir işi yapmayı geciktirme ya da ertelemeye
yönelik davranışsal bir eğilim ya da bir kişilik özelliği olarak tanımlanmaktadır
(Milgram, Mey-Tal, ve Levison, 1998: 297). Bu kavram Latince, yarına kadar
ertelemek anlamına gelen “procrastinatus” fiilinden gelmektedir. Bir bütün olarak bu
özellik istenmeyen sonuçları içinde barındırır. Bireylerin kişisel ve akademik
başarılarını sekteye uğratır.
Daha spesifik olarak erteleme eğilimi, bir bireyin yapma kapasitesine sahip
olduğu ve yapmaya daha önceden karar verdiği önemli bir işi gereksizce erteleme
davranışı olarak tanımlanmaktadır (Grecco, 198; Akt.: Farran, 2004: 12). Ellis ve
Knaus (1977 :112), erteleme eğilimini görevi ertelemede, her zaman her şeyin en
iyisini yapmaya ya da kaçınılmaz olan gelecekteki kazançlar için halihazırdaki
acılara katlanmaya yönelik mutlak bir talep gibi kendi kendini engelleme (self-
defeating) felsefesinde ileri gelen, bireylerin problematik bir alışkanlığı ya da kişilik
özelliği olarak tanımlamaktadırlar. Benzer olarak, Silver ve Sabini (1981;Akt.
Farran, 2004: 12), erteleme eğiliminin kendi kendini aldatma ya da kendi kendini
engelleme şeklinde akılcı olmayan bileşenleri içerdiğini savunmuşlardır.
Kişisel rahatsızlık boyutu, kavramsallaştırmaların bu çizgisini daha da
geliştirerek, erteleme eğilimini kişisel rahatsızlık yaşama noktasında görevleri
gereksizce erteleme davranışı olarak tanımlayan Solomon ve Rothblum’ un erteleme
eğiliminin popüler işlemsel tanımına götürmektedir. Bu tanımlamaya ilişkin olarak,
Schouwenburg (1995:127), bütün üşengeçlik davranışlarını erteleme eğilimi olarak
kabul etmek gerekmediği için “gereksizlilik boyutunun” uygun gibi göründüğünü
vurgulamaktadır. Ancak kişisel rahatsızlık boyutu daha çok erteleme eğilimini
8
sınırlamak gibi görünmektedir, çünkü erteleme eğilimi her zaman sıkıntıya eşlik
etmez.
Akademisyenler ve psikolojik danışmanlar erteleme eğilimini, bireyin
yeteneklerinin önemli bir işlevsizliği ve tamamlanması gereken bir görevi ertelemeye
yönelik irrasyonel bir eğilim olarak kavramsallaştırmışlardır (Milgram, Sroloff ve
Rosenbaum, 1988:197).
Erteleme eğiliminin evrensel olarak kabul gören bir tanımlamasının
olmamasına rağmen, davranışsal duyuşsal ve bilişsel bileşenleri içerdiği için, bu
kavram doğasında çok boyutlu olarak görünmektedir (Ferrari, 1995; Solomon ve
Rothblum, 1984). Davranışsal ve duyuşsal bileşenleri Milgram’ın (1991: 149)
erteleme eğilimi tanımında yansıtılmıştır. Milgram’ın erteleme eğilimi tanımı şu
hususları içerir: Geciktirilen bir davranış, belirli bir standardın altında olan
davranışsal bir ürün, önemliymiş gibi algılanan bir görev ve sonuçta yaşanan
duygusal karmaşa.
Erteleme eğiliminin bilişsel bileşeni gerçek davranış ile amaçlar arasındaki
uyumsuzluktur (Blunt ve Pscyl, 2000; Ferrari, 1994; Lay, 1986). Öğrenci verilen
ödevi zamanında tamamlama konusunda kesin bir karar almasına rağmen, bir türlü
ödevi tamamlamak için gerekli başlangıcı yapamaz. Ferrari’ ye (1994: 673) göre
işlevsel erteleme eğilimi, işin başarılı bir şekilde tamamlanması olasılığını azami
düzeye çıkarabildiği için arası sıra yapılan geciktirmelere göz yumulabilmesi özelliği
ile karakterizedir. Örneğin harekete geçmeden önce ek bilgi almak için beklemek
gibi. Ferrari’nin işlevsel erteleme eğilimi, işin başarılı bir şekilde sonuçlanmasını
sağlayan önceden tasarlanmış ve amaç yönelimli olarak hizmet eden ara sıra yapılan
kabul edilebilir davranışları temsil eder. Buna karşın Ferrari (1994: 673) ,işlevsel
olmayan erteleme eğilimini de bir işe başlamayı ya da onu tamamlamayı kronik,
alışkanlık ve sıklıkla ertelemeye yönelik uyum sağlayıcı olmayan bir davranış olarak
tanımlar. Eğer bir öğrenci başlayıp ve ödevini tamamladıktan sonra öğretmen ödevin
belirli yerlerini değiştirirse, bu öğrenciye yüksek bir bedele mal olabilir böyle bir
9
durumda ödevini tamamlamayı erteleyen öğrenci işlevsel erteleme eğiliminin bir
formunu gösterebilir, diğer bir değişle erteleme eğilimi bazen belli durumlarda
yararlı olabilir. Örneğin öğrenciye, öğretmenin verdiği ek bilgilerden yola çıkarak,
ödevini daha iyi yapılandırmasına olanak sağlaması gibi (Bimer, 1993: 543).
Erteleme eğiliminin duygusal bileşeni, işleri ertelemenin duygusal sonuçlarını
tanımlamaktadır. Bireyler erteleme eğiliminde olduklarını fark ettikleri zaman genel
anksiyete, panik, gerilim, hilekarlık duyusu (sense of fraudelence), suçluluk, sıkıntı,
kendini reddetme ve yetersizliği içeren birçok içsel duygular yaşarlar (Burka ve
Yuen, 1983: 16). Knaus’a (1998: 2) göre, öz yeterlik, özgüven ve üretkenlikle sıkı
sıkıya bağlantılıdır. Düşük öz yeterlik ve anksiyetenin birlikteliği felç edici erteleme
eğiliminin sonucunda oluşan başarısızlık korkusuna ortaklaşa katkıda bulunur.
Knaus, görevi erteleme eğiliminin duygusal sonuçlarının çoğunun, kendinden
aşırı şüphe etme, erteleme eğilimi, değersizlik duygusu, tereddüt, sonradan yürütülen
fikri yönlendirebilen birinin şüphe duyulan yeteneklerinden ya da kendini aşağılama
gibi atıfta bulunan bilişsel bileşenlerden kaynaklandığına inanır. Sırasıyla bu, öfke,
engellenme, düşmanlık, endişe, depresyon ve çaresizlik gibi duygulara neden olabilir.
Sorumluluk almaktan kaçıngan yaşam stilini kullanan öğrencilerde, yeni
sorumluluklar aynı zamanda dirençleri anımsattığında, özellikle akademisyenler
açısından engelleri tolare etme düzeyi düşük olan öğrencilerin kendi kendilerini
yönetmeleri sık sık başarısızlıkla sonuçlanabilir. Stresin dengeleyici değişkenleri
hesaba katıldığında , kendini düzenleme yoksunluğu işten kaçıngannın dolaylı bir
sonucu olarak düşünülebilir. İşten kaçıngandan doğan stres öz kontrolün çökmesinde
basit bir çözücü işlevi görüyor olabilir.
Belirli düzeylerde davranışsal, duyuşsal ve bilişsel bileşenleri içeren erteleme
eğilimi kavramının kuramsal tanımlamaları konusunda fikir birliği olduğu
söylenilebilir. Ancak karşılaştırmalı bir tanım üstündeki tartışma halen devam
etmektedir. Örneğin, Silver (1974), bir birey işi ertelemeyi düşünürken, diğer bir
birey dakik olmayı düşünebileceğinden, erteleme eğilimini tanımlamanın güç
olduğunu tartışmıştır (Akt.: Farran, 2004: 12). Bazı kuramcılara göre bir birey eğer
10
bir işi erteleme davranışı içinde olduğunun bilinçli olarak farkında değilse, bu birey
hakkında erteleme eğilimli birey olarak düşünülemez (Ferrari, 1991; Ferrari,1992,
Senécal, Koestner ve Vallerand, 1995; Senécal, Koestner ve Vallerand,1997).
Yapılan tanımları özetleyecek olursak erteleme eğilimi; yapılması gereken önemli
biri işi ertelemeye yönelik;
- bir kişilik özelliği
- davranışsal bir eğilim,
- gereksiz bir geciktirme ve
- akılcı olmayan bir eğilim olarak tanımlanmaktadır.
Aynı zamanda Alan Yazın erteleme eğiliminin çeşitli türlerine vurgu yapar.
Bu karmaşık olgunun; 1- Genel erteleme eğilimi, 2- Akademik erteleme eğilimi, 3-
Karar vermeyi erteleme eğilimi, 4- Nevrotik erteleme eğilimi, 5- Kompulsif ya da
işlevsel olmayan erteleme eğilimi olmak üzere beş farklı türü vardır. Bu tiplerden ilk
ikisi görevden kaçınganyla diğerleri ise karar almaktan kaçınganyla ilgilidir. Genel
erteleme eğilimi, düzenleme ve zamanı yönetme yetersizliğinden dolayı gündelik
sorumlulukları yerine getirmede yaşanılan güçlükler olarak tanımlanır. Akademik
erteleme eğilimi, ev ödevlerinin, sınavlara hazırlanmanın ya da dönem sonunda
teslim edilecek ödevlerin son dakikada yapılması olarak tanımlanır (Solomon ve
Rruthblum, 1984: 503). Karar vermeyi erteleme eğilimi, çeşitli yaşantılarla ilgili
olarak uygun kararlar vermedeki yetersizlik olarak tanımlanmaktadır (Effert ve
Ferrari, 1989: 152). Benzer şekilde, nevrotik erteleme eğilimi, yaşamdaki temel
kararları ertelemeye yönelik bir eğilim olarak tanımlanmaktadır (Ellis ve Knaus,
1977:112). Kompulsif ya da işlevsel olmayan erteleme eğilimi, bir bireydeki
davranışsal ve karar vermeyi erteleme eğilimi olarak tanımlanmaktadır (Ferrari,
1991: 456).
Erteleme eğiliminin bu beş türü, bireyin içsel ve kişiler arası ilişkilerini etkili
bir şekilde yönetebilmesini olumsuz yönde etkiler. Erteleme eğiliminin ilk iki türü
zararsız olarak görülebilirken, bazen bireyin çevresiyle baş edebilme sürecinde
yetersizlik ve çaresizlik duyguları yaşamasına da neden olabilir (Delongins, 1982;
Flett, 1985; Kanner, 1981; Milgram ve Arad, 1990.Akt.: Milgram, Tal ve Levision,
11
1998: 297). Bu değişim durumsal erteleme eğiliminden, amaçlı erteleme eğilimine
doğrudur.
Erteleme eğilimi aynı zamanda rahatsız edici bir olgudur. İnsanlar onu
oldukça kötü, zararlı ve aptalca olarak düşünürler (Briody, 1980: 24).
1.1.1.1.Erteleme Eğiliminin Tarihçesi
Yazınsal alan yazın incelendiğinde erteleme eğilimini tanımlamada ilk olarak
tembellik kavramı kullanılmıştır. Bu kavram ortaçağdaki rahiplerin yaşantısından
anlamlılık kazanmıştır. Tembellik manastıra ait günlük kurallar tarafından bir günah
olarak tanımlanmış ve genellikle “öğlen vakti” olarak betimlenmiştir.
On üçüncü yüzyılda Saint Thomas Aquinas, tembelliği bütün insanlar için bir
günah olarak tanımlamış ve kendisinin yedi ölümcül günah isimli yapıtı içinde bu
davranışı ayıplamıştır (Mortimer, 1962.Akt.:Farran, 2004: 8). Bu dönemde tembellik
bireyin sorumluluklarını yerine getirmesindeki başarısızlık , ihmal ve bir bitkinlik
durumu olarak tanımlanmıştır. Bu tarihten bu yana sürekli olarak herkes tarafından
üretkenliğin düşmanı olarak bilinmiştir. Daha sonra 19. yüzyılda Samuel Johnson
farazi terimler içinde bu işlevsizliğin kaynağını analiz etme çabası içine girmiştir.
Samuel Johnson öncellikle bireyi tembelliğe sürükleyen üç psikolojik neden ileri
sürmüştür. Bu üç neden yalnızca nevrotik faktörlere bağlı olarak erteleme eğiliminin
güncel olan genel görüşünü göstermektedir. Bu genel yanlış anlayış bugüne dek
süregelmiştir. Samuel Johnson’un üç psikolojik nedeni: 1- Aşırı şişirilmiş benlik
imajı 2- Bütün işlerde mükemmel olma isteği 3- Acıdan kaçıngan arzusudur. Bu içsel
sıkıntıların ve endişelerin bir sonucu gibi görülen erteleme eğilimi tanımı, genel
kavramsal oluşumun bir başlangıcı gibi görünmektedir.
William James, erteleme eğiliminin psikolojik ve fiziksel etkilerini analiz
etmiştir. Erteleme eğiliminin sadece ruhsal durumlarla değil aynı zamanda listeleme,
öncelikleri belirleme ve gündelik egzersizler türündeki davranışsal değişimlere de
direnen psikolojik mizacın ve tembellik durumunun bir sonucu olduğunu
gözlemlemiştir (Akt.: Farran, 2004:8)
12
Ellis ve Knaus (1977: 112) kendi kilinik deneyimlerinde karşılaştıkları tekrar
edici olaylar aracılığıyla erteleme eğilimine yönelik bilişsel davranışçı yaklaşımı
geliştirmişlerdir. Erteleme eğilimini, ruhsal bir rahatsızlık olduğu genel inancından
uzaklaştırmalarına rağmen, halen işlevsizliğin zihinde başladığı genel yargısına
yapışmış durumdadırlar. Örneğin, bu araştırmacılar mental durumlar (korkular ve öz
eleştiri) ile davranışlar (ertelemeler) arasında bir bağlantı olduğunu ileri sürerler.
Bunlar, erteleme eğiliminin davranışsal tezahürünü ortaya çıkaran nedensel ajanlar
olarak tanımlanan neden ve etki ilişkisinde bir yol gibi net olarak ilişki görmüşlerdir.
Onlara göre bu bağlantı neden sonuç ilişkisi gibi bir ilişkidir
Araştırmacıların bilişsel ve davranışsal faktörlerin karşılıklı ilişkilerini
incelemeleri son on yıla ait olan bir durum değildir. İlk olarak Lay (1987: 705)
kişiliğin beş büyük faktörü ve Eysenck’in kişilik boyutları çerçevesinde erteleme
eğiliminin kişilik boyutlarını incelemiştir. Beklenildiği gibi alışkanlık düzeyinde
erteleme eğilimine sahip olan bireylerin kişilik özellikleri ile Eysenck’ in kişilik
modelinin nevrotik düzensizlik boyutu ile ilişkili görülmüştür. Ayrıca erteleme
eğiliminin zamanı ve yaşamı yönetme özelliğinin Eycenk tarafından tanımlanan
kişiliğin bilinçlilik boyutu ile kesiştiği görülmüştür.
1.1.1.2. Akademik Erteleme Eğilimi Akademik görevleri erteleme eğilimi, belirli bir görev ile bağlantılı davranış
olarak tanımlanan durumsal erteleme eğiliminin bir biçimi olarak düşünülmektedir
( Haris ve Sutton, 1983: 987). Burka ve Yuen (1983: 16) yüksek anksiyete yaşatacak
düzeye ulaşırcasına akademik görevleri erteleme davranışının üniversite öğrencileri
arasında yaygın olduğunu belirtmektedirler. Diğer bir çalışmada, Solomon ve
Rothblum (1984: 503) akademik erteleme eğilimini, ev ödevlerinin, sınavlara
hazırlanmanın ya da dönem sonunda teslim edilecek ödevlerin son dakikada
yapılması olarak tanımlamaktadırlar. Lay, Knish ve Zanatta (1992: 242), öğrencilerin
erteleme eğilimine katkıda bulunan belirli davranışlar katarak bu tanımın kapsamını
genişletirler. Bu yazarlar, akademik erteleme eğiliminin, hazırlık ya da uygulama
yoksunluğundan, düşük çabadan, elverişsiz performans durumlarından ileri geldiğini
13
belirtmişlerdir. Örneğin, öğrenci çalışmak için erteleme eğilimini ve oyalanmayı
teşvik edici ortamı seçebilir. Bu son durumu seçme kendini baltalayıcı davranış
olarak düşünülebilir (Ellis ve Knaus, 1977: 112).
Sonuç olarak alan yazında akademik erteleme eğilimininin birçok etkisi rapor
edilmiştir. Bunlar arasında düşük akademik başarı (Burka ve Yuen 1983; Ferrari,
1995; Knaus, 1998; Tice ve Baumeister, 1997), yüksek oranda derslerden geri kalma
(Rothblum, Solomon ve Murakami, 1986), düşük düzeyde derse devam ve okuldan
ayrılma yer almaktadır (Knaus, 1998). Yine de akademik erteleme eğiliminin her
zaman bu sonuçlara yol açmadığını vurgulamak önemlidir. Örneğin, Pychyl, Morin
ve Salmon (2000: 140) erteleme eğilimli öğrenciler ile erteleme eğilimi olmayan
öğrencilerin notları arasında anlamlı farklılıklar olmadığını bulmuşlardır.
Tice ve Baumeister (1997: 856) akademik erteleme eğiliminin olumsuz bir
sonucu olarak, akademik erteleme eğilimli öğrencilerin, diğer akranlarına oranla
daha sık fiziksel sağlıkla ilgili problem yaşadıklarını bulmuşlardır. Bu araştırmada,
erteleme eğilimi olan öğrencilerin erteleme eğilimi olmayan öğrencilerle
karşılaştırıldığında dönem başında daha az stres ve fizyolojik rahatsızlık yaşadıkları,
dönemin sonlarına doğru ise stres düzeylerinin ve fizyolojik rahatsızlıklarının arttığı
aktarılmıştır. Genel olarak erteleme eğilimli öğrenciler çalışmalarında sıklıkla düşük
not almakta ve daha sık hastalanmaktadırlar. Araştırmacılar, erteleme eğiliminin kısa
vadeli yararlar ve uzun vadeli engeller tarafından ortaya çıkarılan kendini baltalayıcı
bir davranış kalıbı olduğu sonucuna varmışlardır .
1.1.1.3.Erteleme Eğiliminin Yaygınlığı (Prevalansı) Erteleme eğiliminin yaygınlığına bakıldığında (prevalans) gerek akademik
gerekse akademik olmayan normal yaşam süreçlerinde oldukça yaygın olduğu
görülmüştür. Öğrenciler üzerinde erteleme eğiliminin yaygınlığı konusunda yapılan
araştırmalar incelendiğinde, öğrencilerin oldukça önemli bir bölümünün erteleme
eğilimi içerisinde oldukları görülmüştür. Örneğin, Ellis ve Knaus (1977: 115). Bu
araştırmacılar akademik erteleme eğilimin görülme sıklığının % 95 oranında
olduğunu aktarmışlardır. Bu çalışmaları klinik gözlemlere dayalıdır.
14
Hill, Chabot ve Barrall’ın (1978: 259) beş farklı üniversitede öğrenim gören
500 üniversite öğrencisi üzerinde yaptıkları çalışmada, araştırmaya katılan
öğrencilerin % 90 ‘ının en az bir defa akademik görevlerini ertelediklerini, % 50
‘sinin ise akademik görevlerinin yarıdan fazlasını ertelediklerini rapor etmişlerdir.
Solomon ve Rothblum’un (1984: 506) 291 üniversite öğrencisi üzerinde,
akademik erteleme eğiliminin yaygınlığı konusunda yaptıkları çalışmada da,
öğrencilerin yaklaşık olarak % 46 sının genellikle dönem ödevlerini yapmayı, % 28’
inin sınavlar için çalışmayı, % 30’ unun haftalık okuma çalışmalarını yapmayı, % 23’
ünün çalışmalarını devam ettirmeyi, % 11’inin yönetimle ilgili işleri, % 10 ‘unun
genel olarak okul aktivitelerini erteleme eğiliminde oldukları rapor edilmiştir. Aynı
çalışmada öğrencilerin erteleme eğilimi davranışlarına yönelik bakış açılarını
değerlendirilmiş, öğrencilerin % 24‘ünün dönem ödevlerini, % 24’ünün haftalık
okuma çalışmalarını, % 22’sinin sınavlara çalışmayı erteleme eğiliminin kendileri
için problem olduğuna inandıkları belirlenmiştir. Ek olarak araştırmaya katılan
öğrencilerin kendi erteleme eğilimlerini ne kadar azaltmak istedikleri incelenmiş;
öğrencilerin %65’ inin dönem ödevlerini yapmayı, % 62 ‘sinin sınavlar için
çalışmayı ve % 55’ inin haftalık okuma çalışmalarını erteleme eğilimini kesinlikle
azaltmak istedikleri belirtilmiştir.
Diğer bir çalışmayı da Solomon, Rothblum ve Murakami yapmışlar, (1986),
379 üniversite öğrencisinden 159’unun (yaklaşık olarak % 40’ının) sınavlara
çalışmayı sıklıkla ertelediklerini ve bunun sonucunda duygusal sıkıntı yaşadıklarını
rapor etmişlerdir.
Bir başka çalışmada Beswick, Rothblum ve Mann tarafından yapılmış (1988:
213), 245 üniversite öğrencisinden topladıkları verilerin analizi sonucunda,
öğrencilerin % 46’ sının dönem ödevlerini erteleme eğiliminde oldukları, % 35’ inin
dönem ödevlerini erteleme eğiliminin önemli kişisel bir problem olduğunu
belirttikleri ve % 62’ sinin erteleme eğilimi düzeylerini azaltmak istedikleri
bulunmuştur. McCown ve Roberts (1994: 28), 1543 üniversite öğrencisi üzerinde
15
erteleme eğilimin yaygınlığını incelemişler, birinci sınıfta öğrenim gören
öğrencilerin % 19’ unun, ikinci sınıftakilerin % 22’sinin, üçüncü sınıftakilerin % 27’
sinin ve dördüncü sınıftakilerin % 31’ inin akademik erteleme eğilimini anlamlı bir
kişisel stres kaynağı olarak gördüklerini rapor etmişlerdir. Bunun yanında birinci
sınıfta öğrenim gören öğrencilerin % 23’ ünün, ikinci sınıftakilerin % 27’sinin,
üçüncü sınıftakilerin % 32’ sinin ve dördüncü sınıftakilerin % 37’ sinin erteleme
eğilimlerinin akademik başarılarını etkilediğine inandıklarını belirtmişlerdir.
Son olarak Clark ve Hill (1994: 934), 184 üniversite öğrencisi arasında
yaptıkları çalışmada öğrencilerin büyük bir oranının erteleme eğilimi gösterdiklerini
ve bu öğrencilerden % 28’inin sınavlar için çalışmayı, % 30’ unun dönem ödevlerini
ve % 36’ sının haftalık okuma çalışmalarını sıklıkla erteleme eğiliminde olduklarını
bulmuşlardır. Erteleme eğilimi üniversite öğrencilerinin yanı sıra genel populasyonda
da gözlenen yaygın bir durumdur. Yetişkinlerin % 15-20’si kronik olarak bundan
etkilenmektedir (Harriott ve Ferrari, 1996: 614).
1.1.1.4.Erteleme Eğiliminin Nedenleri
Alan yazında erteleme eğiliminin nedenleri oldukça detaylı bir şekilde
incelenmiştir (Ferrari, 1992; McCown ve ark., 1987; Solomon ve Rothblum, 1984).
Erteleme eğiliminin nedenleri ile ilgili çalışmalara bakıldığında, erteleme eğiliminin
en temel nedeninin, bireyin zamanı yönetmedeki yetersizliği olarak algılandığı
görülmektedir (McCown, Petzel ve Rupet, 1987: 782). Bir diğer deyişle erteleme
eğilimi yüksek bireyler zamanı akılıca kullanamamakta, yaşamlarını etkili bir şekilde
yönetememekte ve zamanı etkili bir şekilde yönetememelerinin doğal bir sonucu
olarak önceliklerini, amaçlarını ve hedeflerini tam olarak belirleyememekte ve bütün
bunlardan dolayı da rahatsız olabilmektedirler. Amaç ve hedefleri belirleyememe,
neyi, nasıl, niçin yapacağını bilememe, belirli bir işi yaparken bireyde yoğun sıkıntı
duygusu yaratabilmektedir.
Bir işe konsantre olmada güçlük çekme ya da düşük sorumluluk duygusuna
sahip olma erteleme eğiliminin bir diğer nedeni olarak görülmektedir. Dikkati
yoğunlaştırmada yaşanan güçlükler, gürültülü ortamda ya da yatakta uzanarak
16
çalışmak ve çalışma masasının dağınık, düzensiz olması gibi çevredeki ilgi dağıtıcı
şeylerden de kaynaklanabilmektedir.
Erteleme eğiliminin üçüncü nedeni, bireyin yaptığı işlerde sürekli başarısız
olacağına yönelik olumsuz algılamalarından kaynaklanan kaygı ve korkudur.
Öğrenci, önceliklerine bağlı olarak çalışmalarını tamamlamaktansa gelecekteki
sınavlar ve projeleri hakkında endişelenerek çok zaman harcayabilmektedir.
Erteleme eğiliminin bir diğer nedeni ise, bireyin kendine ve performansına
ilişkin geliştirmiş gerçekçi olamayan beklentileri, hatalı bilişsel yüklemeleri ve
mükemmeliyetçilik eğilimidir (Yakkub, 2000: 2). Ellis ve Knaus (1977: 112),
erteleme eğiliminin hatalı düşünsel ve bilişsel yüklemelerden kaynaklandığını ve
aynı zamanda, zamanı değerlendirme ve algılama problemi ile ilişkili olduğunu
bulmuşlardır.
Erteleme eğiliminin nedenleri konusunda alan yazında söylenenlere bir bütün
olarak bakılırsa; bireyin zamanı etkili bir şekilde yönetebilme, önceliklerini
belirleyebilme, verimli ve etkili çalışabilme alışkanlıklarının olmaması gibi
durumlarla ilgili olduğu görülmektedir. Erteleme eğiliminin olası diğer nedenleri,
bireyin kişilik özellikleri ve kendi ve çevresine yönelik yaptığı hatalı bilişsel
yüklemeleriyle ilişkili görünmektedir. Bu noktada erteleme eğilimini tetikleyen
nedenlerin daha çok, çevresel faktörlerin olası etkisini dışarıda bırakacak şekilde,
bireyin kendini yönetme becerileri, kişiliği ve bilişsel süreçlerle açıklanmasının
alanda önemli bir boşluk oluşturduğu düşünülebilir. Örneğin “ Bugün git yarın gel”
anlayışıyla çevresel faktörlerin de bürokratik işlerde erteleme eğilimini nasıl
şekillendirdiğini görmemek mümkün değildir.
1.1.1.5.Erteleme Eğilimine Kuramsal Yaklaşımlar
Gerek akademik gerekse normal yaşam süreçlerinde oldukça yaygın bir olgu
olan erteleme eğiliminin nedenleri, sonuçları ve bireyin uyum süreçlerine etkileri
konusunda yurt dışında oldukça geniş bir alan yazın oluşmuş olmasına rağmen,
ülkemizde erteleme eğilimi kavramına yeterince önem verilmediği gözlenmektedir.
17
Bu nedenle çalışmanın bu bölümünde, erteleme eğilimi konusunda daha açık seçik
bir kavramsal saydamlığa ulaşabilmek amacıyla, erteleme eğilimi kavramı ile ilgili
kuramsal yaklaşımlar ve erteleme eğilimiyle ilişkili olabileceği düşünülen
kavramların ele alınması konunun anlaşılmasında daha da yardımcı olacaktır.
1.1.1.5.1.Davranışçı Yaklaşıma Göre Erteleme Eğilimi
Davranışçı kuramlar aynı zamanda öğrenme kuramları olarak da
bilinmektedir. Davranışı, gözlemlenebilir ve ölçülebilir tepkiler olarak
tanımlamaktadırlar. Genel olarak davranışçı kuramları klasik koşullanma ve edimsel
koşullanma olarak iki grup altında toplanabilir. Edimsel koşullanma kuramı davranış
örneklemeleriyle erteleme eğiliminin anlaşılmasını sağlamıştır. Davranışçı kurama
göre erteleme eğilimi, güdü kavramı içinde açıklanabilmektedir. Davranışçı kurama
göre, erteleme eğilimi güdü kavramı içinde açıklanabilir. Motivasyon yoksunluğu
öğrenciyi yapacağı ödevi ertelemeye sevk eder (Briody, 1980: 2). Bu kurama göre,
öğrencilerin erteleme eğilimi nedenleri arasında, öğrencilerin bu eğilimlerinden
dolayı başarılı oldukları bir yaşantılarının olma olasılığı ya da çalışmaktan ziyade
onları motive eden başka aktiviteler bulma olasılıkları yer alır.
Davranışçı bakış açısına göre erteleme eğilimi, ödül-ceza ve pekiştirme
süreçleriyle de ilişkilidir. Bu kurama göre erteleme eğilimiyle ilişkili davranışlar bir
tepki olarak değerlendirilmektedir. Hatalı pekiştirme sonucu erteleme eğilimi ile
ilişkili davranışların görülme sıklığı artmaktadır.
Klasik öğrenme kuramı erteleme eğilimini, ceza yoksunluğu ya da pekiştirme
yoluyla otomatikleşmiş davranış olarak açıklamaktadır. Erteleme eğilimli bireylerin
davranışlarındaki ödül ve cezaya vurgu yapmaktadırlar. Sonuç olarak erteleme
eğilimi sıklıkla bu tür davranışlarından dolayı ödüllendirilen ya da cezalandırılmayan
öğrencilerde görülebilmektedir. Bu bakış açısında olan, Ferrari ve diğerleri (1995:
114) öğrencilerin üşengeç davranışlarının sonuçlarından acı çektikleri zamanları
yeniden hatırlamalarını istedikleri bir çalışma yapmışlar, bu çalışmalarında ceza
yoksunluğuna dikkat çekmişlerdir. Çalışmaya katılan erteleme eğilimli bireyler kendi
18
davranışları için aldıkları başarılı sonuç örneklerini anlamlı bir şekilde ceza
durumlarından daha çok hatırlamışlardır.
1.1.1.5.2. Bireysel Farklılıkları Vurgulayan Kuramlara Göre Erteleme Eğilimi
Erteleme eğilimi alanında yapılan araştırmaların büyük bir kısmı erteleme
eğiliminin gelişimine yol açan kişisel özelliklerle ilgilidir. Kişilik genel olarak
psikoloji alan yazınında Eysenc’in ve kişiliğin beş faktör modeli terimleri içinde
tanımlanmıştır. İlk olarak Lay (1987:705) bu çatı içinde erteleme eğiliminin kişilik
boyutunu incelemiştir. Erteleme eğilimli bireylerin kişilik özelliklerinin birçok
görüngüsünün, Eysenc’in modelinin nevrotik- düzensizlik boyutu ile ilişkili
olduğunu bulmuştur. Ferrari, Johnson ve McCown (1995:114), kişiliğin bu
görüntüsünü aşırı uyarıcı (over-aroused) ve ilgi dağıtıcı bir eğilim olarak tanımlarlar.
Diğer taraftan Johnson ve Bloom (1993: 127), beş faktör kişilik modelinin
bilinçlilik boyutunun, erteleme eğilimi puanlarındaki değişimin nedenini açıklayan
temel bir faktör olduğunu bulmuşlardır. Bu faktör, Shouwenburg’un (1995: 127)
erteleme eğiliminde bilinçlilik faktörünün bileşenlerine yönelik açıklamaları ile en
iyi şekilde tanımlanmıştır. Shouwenburg (1995: 127), bilinçlilik, erteleme eğilimi,
zaman yönetiminin negatif görüntüsü, çalışma disiplini, kendini kontrol ve çalışma
motivasyonu arasında anlamlı ilişkiler bulmuştur. Bilinçlilik boyutunda düşük puan
alan öğrencilerin engeller ile yüz yüze geldiklerinde yaptıkları işi devam ettirmeme
olasılıklarının yüksek olduğu saptanılmıştır. (Milgram, 1988; Shouwenburg, 1992;
Solomon ve Rothblum, 1984).
Özellikle üç kuramsal bakış açısı erteleme eğilimi alan yazınında çok sıklıkla
kullanılmıştır. Bunlardan ilki Freud’un(1953) psikoanalitik kuramı, ikincisi erteleme
eğiliminin temeldeki nedeninin erken çocukluk yaşantıları ve ailesel çıkmazlar
olduğunu ileri süren insan kişiliğine psikodinamik yaklaşım ve son olarak erteleme
eğilimindeki farklılıkların, bireylerin olayları yorumlamalarına ve algılamalarına
bağlı olduğunu savunan bilişsel davranışçı yaklaşımdır.
19
1.1.1.5.3. Erteleme Eğilimine Psikoanalitik Yaklaşım
Freud(1926) erteleme gereksinimini cinsel çatışmalara ve mastürbasyondan
duyulan suçluluğa dayandığını ve cinsel arzulara ilişkin suçluluk duygularından
kaçıngannın törensel erteleme eğilimi için bir güç olduğunu yazmıştır (Akt.: Farran,
2004: 20). Freud erteleme eğilimini kaygı kavramı içinde de açıklamaktadır. Kaygı,
ego için tehdit yaratan ve rahatsız edici olan bastırılan bilinçdışı materyalden
kaynaklanan yine egoya yönelik olan bir uyarı işaretidir. Bir diğer deyişle, ego
savunma mekanizmaları aracılığıyla kişi, kendisini kaygıdan korumaktadır. Ego
savunma mekanizmaları bilinçdışı işler ve bir kişinin isteklerini bastırmasına,
unutmasına, başarısızlıklarına makul nedenler bulmasına ve gerçekliği saptırmasına
ya da inkar etmesine neden olabilir (Freud, 1926, Akt., Farran, 2004: 20). Erteleme
eğilimine analitik bakış açısı, ego tehdit edildiğinde, erteleme aracılığıyla egonun
başarısız olma riskinden korunduğu düşüncesi üzerine temellenir.
Klasik psikoanalitik gelenekte olan Blatt ve Quinlan (1967: 169), erteleme
eğilimli bireylerin, genellikle şimdiki zaman yönelimli olduklarını ve gelecekteki
olayları önceden tahmin etmede zorlandıklarını vurgulamaktadır.
Bischoff‘un (1970) insan davranışlarını psikoanalitik kuram çerçevesinde
yaptığı analizine göre; bütün insanların eylemlerini üç temel ilke yönlendirir. Bunlar
zevk arayışı, gerçekliğin sınırları ve tekrarlayıcı olan zorlamalar (compulsion)dır. Bu
ilkelerin bilinçdışındaki bir durumu gösterdiğine inanılır, her biri erteleme eğilimi
araştırmacılarına erteleme eğilimini açıklamada yol göstericidir (Akt.: Farran, 2004
:22).
İlk ilke olan zevk arayışı ilkesi bütün insanların eylemlerinin acıdan kaçıngan
ya da zevki elde etme isteği tarafından motive edildiği inancı ile bağlantılıdır.
Baughman (1972), egonun görevinin bireyi acıdan, anksiyete ve tehditlerden
korumak olduğunu söyler. Görevlerin, kendini açma olarak algılandığı akademik
ortamlarda (görevlerin katılımcıların yeteneklerinin sınırlılıklarını açığa çıkardığı
için) egonun işi yapmamak için makul nedenler yaratığı varsayılır (Akt. Farran,
2004: 22).
20
Blat ve Quinlan (1967: 169), “işlevsel olmamaya yönelik psikoanalitik
yaklaşım” başlıklı çalışmalarında erteleme eğilimine vurgu yapmışlardır. Bu
çalışmalarında, kronik ertelemenin ölümsüzlüğün bir ifadesi olduğunu ileri
sürmektedirler. Kronik erteleme, istenilmeyen çalışma sorumluluklarını ya da ölüme
benzer yaşamdaki kaçınılmaz olayları defetmenin bir yoludur. Bu kuramın deneysel
bir incelemesi Ferrari (1991:455) tarafından yapılmıştır. Ferrari öğrencilerin
akademik öz yeterliliklerini koruma isteklerini incelemiştir. Ferrari (1995: 153),
kendini açmayı gerektiren akademik görevleri yapmaya yönelik kararlarında
erteleme eğilimli öğrenciler ile erteleme eğilimi olmayan öğrencilerin farklılaştığını
varsaymıştır. Beklenildiği gibi erteleme eğilimli öğrenciler, bu eğilimi olmayan
öğrencilere oranla anlamlı bir düzeyde kendini açmayı gerektirmeyen görevleri
seçmişlerdir. Böylece potansiyel olarak demoralize edici kendini tanımadan
kendilerini korumuşlardır. Psikoanalitik bakış açısına göre bu eylem insanların
yaşamdaki ölüm ve hata yapma (fallibility) gerçeğini gizlemelerine yönelik bir çaba
olarak yorumlanabilir..
Psikoanalitik kuramın ikinci ilkesi olan gerçekliğin sınırları, işlevsel
olamamanın; gerçekliğin yetersiz kavranmasının bir sonucu olarak ortaya çıktığı
varsayımı ile erteleme eğilimini açıklar. Blatt ve Quinlan (1967: 169), erteleme
eğilimi olan bireylerle olmayanların zamanı değerlendirme becerileri arasında
anlamlı farklılıklar olduğunu bulmuşlardır. Psikoanalitik kurama göre erteleme
eğilimli bireylerin bu özelliklerinin her biri gerçeklik ilkesinin az gelişmiş olması ile
ilişkilidir
Son olarak Bischoff‘un (1967) Psikoanalitik kuram ve kompulsif
tekrarlamalara yönelik yorumu alışkanlık oluşumunu tanımlamaktadır. Bu, insanların
belirgin bir düzeyde başarılı oldukları eylemleri tekrarlama eğiliminde oldukları
gerçeğini ifade eder. Ayrıca bu davranışlar çok uzun bir süre tekrar edilir ve
insanların davranış kalıpları içinde sabitleşir. Eğer bu kalıp davranışlar uzun süre
başarılı sonuçlar elde etmez ise, tekrarlayıcı tepkiler olan bu kalıp davranışların
başarısızlık ihtimali göstermesi sabitleşmiş olur (Akt.:Farran, 2004: 22).
21
Erteleme eğilimi alanında davranışın tekrarlayıcı örnekleri, kendi
davranışlarının sonucunda büyük kayıplarla karşılaşmalarına rağmen erteleme
davranışını sürdüren öğrencilerde görülebilir.
1.1.1.5.4.Erteleme Eğiliminin Psikodinamik Yaklaşımı
Psikoloji alan yazınında erteleme eğilimine yönelik kuramsal açıklamalar ilk
olarak, yetişkinin kişiliğinde çocukluk yaşantılarının etkili olduğunu vurgulayan
geleneksel psikodinamik yaklaşımdan gelmiştir. Psikodinamik yaklaşıma göre
bilinçdışı mental işleyiş gündelik davranışlarımızı etkilemektedir (Matlin,1995: 12).
Psikodinamik alan yazın erteleme eğilimini, bireyin ailesine yönelik olumsuz
duygularını kapsayan, alttaki içsel psişik süreçlerin etkisiyle oluşan problemli bir
davranış olarak görme eğilimindedir.
Çağdaş psikodinamik otoriteler erken çocukluk yaşantılarının kişilik
gelişimini etkilediğini vurgulamaktadır. Erteleme eğilimi konusunda Birner (1993:
541), erteleme eğiliminin kaynağının, çocuklukta yaşanan, farkında olunmayan ve
çözülmemiş bir problem olduğunu vurgulamaktadır. Sommer (1990:5), erteleme
eğilimini otorite figürüne karşı gizli başkaldırıyı ifade eden bir davranışı olarak
tanımlamaktadır. Bunu Kolombiya Üniversitesinde Tıp Fakültesinde Ruh Sağlığı
Bölümü Başkanı olarak akademik erteleme eğilimi ile mücadele deneyimlerine
dayandırmaktadır. Sommer, öğrencilerin erteleme eğilimini sadece tek taraflı
taleplerin yoğun olduğu öğretmen öğrenci ilişkisinde otoriteye karşı özel bir
başkaldırı olarak görmektedir. Sommer “ebeveynlerin otoritesi ile evrensel
mücadele” den ileri gelen erteleme eğiliminin nedenlerini açıklamıştır. Erteleme
eğiliminin içsel psişik süreçlerini açıklaması, her bireyin psikodinamiği kadar
çeşitlilik gösterir. Bu bakış açısına göre akademik ertemle eğilimi, öğretmen öğrenci
ilişkisi üzerine aktarılan ebeveyn çocuk ilişkisinin bilinçdışı transferansı olarak
görülmekte ve pasif saldırgan bir tutum olarak değerlendirilmektedir.
Diğer psikodinamik kuramcılar erteleme davranışının gelişiminde ailenin
etkisini ve özellikle ebeveynlerin rolüne vurgu yapmaktadırlar. Örneğin Missildine
22
(1963) erteleme yöneliminin kaynağının, ebeveynlerin çocuklar için gerçekçi
olmayan amaçlar koyması, başarıya aşırı zorlama ve daha sonra sevgisini verme ve
bu amaçlara ulaşma üzerine koşullandırılan onaylama üzerine kurulan hatalı çocuk
yetiştirme olduğunu belirtmektedir. Buna göre, bu tutum içinde büyüyen bir çocuğun
başarısız olduğu zaman endişeli ve değersiz olduğunu hissetmesi kaçınılmazdır.
Yaşamın ileriki dönemlerinde bir yetişkin olarak kendi becerilerini ve değerini
değerlendirmesini sağlayan bir görev ile karşılaştığında erteleme yolu ile birey erken
çocukluk yaşantılarını yeniden yürürlüğe koyup bu duyguları tekrar yaşayacaktır
(Missildine, 1963: 15). MacIntyre (1964) erteleme eğilimine yönelik uyum sağlayıcı
olmayan göreceli çocuk yetiştirme rolüne odaklanmıştır. Bu yazar iki ebeveynden
herhangi birisinin erteleme yönelimini beslemiş olabileceğini öne sürmektedir. Aşırı
otoriter olan ebeveynin, her şeye gücü yeten insan portresine karşı, sürekli olarak
baş kaldırarak ebeveyn figüründen kendi özerkliğini öne süren öfkeli bir başarısız
birey yetiştirmesi kaçınılmaz iken, aşırı izin verici bir ebeveynin de benliğini empoze
eden amaçlara bağlandığı için çok fazla endişeli olan, sinirli ve başarısız bir birey
yetiştirmesi de olasıdır (MacIntyre (1964). Diğer bir durumda, bu tür bir başarısızlık
kendisini, erteleme eğilimi aracılığıyla gösterir. Smith ve York(1981) erteleme
eğiliminin temelinde bireyin ebeveynlerinden öç alma isteğinin yattığını ileri
sürmüşlerdir. Bu yazarlar, erteleme yönelimini bireyin ebeveynlerine olan öfkesinin
gösterilmesi olarak karakterize ederler. Çünkü birey öfkesini, ebeveynlerine
doğrudan yönlendiremeyebilir. Böylece onu içselleştirmek yerine erteleme yönelimi
aracılığıyla etkili olmayan şekilde dolaylı olarak ifade eder (Akt.:Farran, 2004: 22).
Psikodinamik bakış açısıına göre erteleme eğilimini çalışan diğer ikili
araştırmacı Burka ve Yuen’dır (1983: 16). Yetişkin ve ergenlerdeki erteleme
eğiliminin daha şiddetli olduğu konusundaki düşünceleri, erteleme eğiliminin
çocukluk dönemindeki yaşanan travalardan ileri geldiği yönündeki kanılarına
dayanmaktadır. Bu travmatik olay, sevilen birinin kaybı gibi bazı dramatik olaylar ya
da ikamet edilen yerin değiştirilmesi olabilir. Olayın olduğu dönemde çocuğun bu
olaya yönelik yorumu, bütün yetişkinlik yaşamı boyunca devam edebilecek ve
zamanın önemli olduğu işlere yönelik bilinçdışı bir tepki yaratabilir.
.
23
1.1.1.5.4.1.Psikodinamik Araştırma Bulguları
Birçok ampirik çalışma erteleme eğilimini psikodinamik perspektiften
açıklamaya çalışmıştır. Erteleme eğiliminin yaşamdaki adaletsizlik ya da başkalarının
yaptığı kötü muamelenin intikamını alma anlamında yanlış yönlendirilen bir pasif
agresif tutum olabileceği şeklinde kuramsal açıklamalar vardır. Ferrari ve Emmons
(1994) geniş bir grup üniversite öğrencisi ile yaptıkları çalışmada; intikam alma
gereksinimi ve erteleme eğilimi arasında (n=261) r = .18, p<.05 düzeyinde pozitif bir
ilişki bulmuşlardır. Ebeveynin otorite rolünü açıklamada, Ferrari ve Olivette
(1994:93) 86 bayan üniversite öğrencisine Erteleme Eğilimi Ölçeğini, Ebeveyn
Otoritesi Ölçeği ve Karar Almayı Erteleme Eğilimi Ölçeğini uygulamışlardır.
Ebeveynlerini yüksek düzeyde otoriter olarak algılayan kız çocukların, ebeveynlerini
düşük düzeyde otoriter olarak algılayan kızlardan anlamlı olarak daha yüksek
düzeyde erteleme eğilimine sahip olduklarını bulgulamışlardır. Ayrıca Ferrari ve
Olivette (1994) kız çocukların erteleme eğiliminin babaların otorite düzeyi ile r= .32
p<.01 düzeyinde anlamlı pozitif ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Ertemleme eğiliminde ailenin rolüne yönelik daha fazla kanıt sağlamak için
yaptıkları araştırmada, Ferrari, Harriott ve Zimmerman (1999) erteleme eğiliminin,
yakın aileden tatmin edici destek alma ile (n:114) r= .-264, p=<.01 düzeyinde negatif
ilişkili olduğunu bulmuşlardır. McCown, Carise ve Johnson (1991) büyük
çocuklardaki erteleme eğilimi ile ebeveynlerin alkol kullanımı arasındaki ilişkiyi test
etmişlerdir. Ebeveynlerinin kullandıkları alkol miktarını azaltmasını isteyen
öğrencilerin erteleme eğilimi düzeyinin, bunu istemeyen öğrencilerden anlamlı
oranda daha yüksek olduğunu bulmuşlardır (t= 2.06, p<.05). Frost, Marten, Lahart
ve Rosenblate (1990) erteleme eğiliminin ebeveynlerin aşırı eleştirileri ile (r(104) =
.241, p<.05) ve ebeveynlerin yüksek beklentileri ile (r(104) = .210, p<.05) düzeyinde
anlamlı ilişkili olduğunu bulmuşlardır. Donowan (1995) ölüm kaygısı ile genel
erteleme eğilimi arasında (r(52) = .29, p<.05) düzeyinde anlamlı pozitif bir ilişki
olduğunu bulmuştur. Bu bulgu Blatt ve Quinlan’ın (1977) erteleme eğilimli
bireylerin kısıtlı zamanı ihmal ederek ölümden kaçınganya yönelik bir bilinçdışı
girişim gibi görevleri erteleme ile meşgul oldukları hipotezini desteklemektedir.
24
Genel olarak bakıldığında bu araştırma bulgularının çoğu erteleme eğilimine yönelik
psikodinamik açıklamaları göreceli olarak desteklemek için kullanılabilir niteliktedir.
1.1.1.5.5.Erteleme Eğilimine Bilişsel-Davranışsal Kuramların Yaklaşımı
İlk olarak Albert Ellis ve William Knaus 1971 yıllındaki Erteleme Eğiliminin
Üstesinden Gelme başlıklı çalışmalarında erteleme eğiliminin bilişsel-davranışsal
açıklamasını halkın anlayacağı duruma getirmişlerdir. Kişiliğe bilişsel davranışsal
yaklaşım, duygular ve davranışlar üzerinde çevrenin etkisinin olduğunu ancak
bilişlerin güçlü bir arabulucu rolü oynadığı yönündedir. Özellikle bilişsel davranışsal
kuram gündelik yaşamda bireyin yaşantılarının büyük bir kısmına duygular ve
davranışların etki etmediğini, ancak daha çok bireyin sahip olduğu özel durumla
ilgili bilişsel yorumunun etkili olduğunu ileri sürer. Böylece halihazırda bulunan
bilişler ve bilişsel stil bireyin yaptığı ve hissettiği her şeyi çok fazla etkiler (Ellis ve
Knaus, 1977:27).
Bu bağlamda kişisel, davranışsal ve çevresel belirleyiciler arasındaki sürekli
devam eden karşılıklı bir etkileşim gibi psikolojik fonksiyonları açıklayan sosyal
öğrenme kavramı erteleme eğilimine bilişsel davranışsal yaklaşımın temellini teşkil
eder. Genel olarak bilişsel davranışçı kuram insanların içinde yaşadıkları dünyaya ve
kendilerine yönelik inançları, tutumları ve düşünceleri ile tutarlı bir yönde davranışta
bulunduklarını ve hissettiklerini ileri sürer. Bunlardan bazıları akılcı ve uyum
sağlayıcı iken diğer bir kısmı da akılcı ve uyum sağlayıcı olmayabilir. Böylece
işlevsel olmayan bilişsel işleyişin (örneğin, olumsuz bilişsel çarpıtmalar, benlik
hakkındaki hatalı ve şüpheci inançlar, yanlış anlamalar, negatif benlik şeması ve
gerçek dışılık) öncelikli rolü beslenen ve devam ettirilen sağlıklı olmayan duygulara
ve uyum sağlayıcı olmayan davranışlara vurgu yapmaktır. Bunun gibi olumsuz
düşüncelerin ve inançların uyum sağlayıcı değişimi, değişimde anahtar bir faktör
olarak görülmektedir. Ellis ve Knaus (1977:27) erteleme eğilimli bireyler ile olan
klinik çalışmalarından yola çıkarak, temel olarak erteleme eğiliminin akılcı olmayan
doğasına ve erteleme eğilimli bireyin becerilerine ,aktif olarak tanımlanan, tartışılan
ve yeniden yapılandırılan mantık dışılığına, davranışsal ve duygusal değişimler isteği
meydana getiren kendi kendini baltalayıcı bilişlere vurgu yapmaktadırlar. Erteleme
25
eğilimini, yapmaya karar verilen bir şeyleri gelecek bir zamana kadar erteleme gibi
teknik bir bağlamda tanımlamalarına rağmen, bu yazarlar erteleme eğiliminin
tanımının anlaşılması için erteleme eğilimli bireylerin her zaman değişmez bir
şekilde izlediği onbir temel adım ileri sürmüşlerdir. Bu adımlar:
1- Bunlar bir görevi tamamlamayı dilerler ya da sonucun yararlı
olabileceğini anladıkları için en azından bunu yapmayı kabul ederler.
2- Onu yapmak için kesin bir karar alırlar.
3- Gereksiz bir şekilde onu yapmayı ertelerler
4- Ertelemenin avantajlarının yoksunluğunu ya da dezavantajlarını fark
etmezler.
5- Yapmayı kararlaştırdıkları işi ertelemeye devam ederler.
6- Erteleme eğilimi için kendilerini azarlarlar (ya da kendini aşağılamaya
karşı rasyonelleştirme mekanizmasını kullanarak ya da kendi bilincinden
çekip atarak kendi kendilerini savunurlar) .
7- Ertelemeye devam ederler.
8- Görevlerini tamamlamak için son teslim tarihine çok yakın bir zamanda
acele ederek bitirmeye çalışırlar ya da görevlerini çok geç tamamlarlar ya
da hiçbir zaman tamamlayamazlar.
9- Bu gereksiz ertelemelerinden dolayı kendilerini rahatsız (tedirgin, sıkılgan
(self conscious), mahçup) hissederler ve suçlarlar.
10- Bu tür ertelemenin tekrar olmayacağı konusunda kendi kendilerine
güvence verirler ve son olarak önleme taahhütlerinde tamamen ve
içtenlikle kendilerini inandırırlar.
11- Kısaca bundan sonra özellikle eğer karmaşık, zor ve tamamlaması zaman
alıcı bir görev olursa tekrar erteleme eğilimine girerler (Ellis ve Knaus,
1977:29).
Elis ve Knaus’ a göre yukarıda verilen basamaklar erteleme eğilimi
sürecinde, hatalı ve akılcı olmayan bilişsel yüklemelerin doğal bir sonucu olarak
yaşanan kaygı, depresyon ve çaresizlik duyguları, bu duyguların eşlik ettiği özgüven
yoksunluğu ve değersizlik hissi, dairesel bir şekilde kendi kendini tekrar ettirir.
26
Ellis ve Knaus erteleme eğiliminin, sıklıkla kendini aşağılama, engellere karşı
düşük tolerans ve düşmanlık duyguları gibi üst üste örtüşen ve birbirleriyle ilişkili üç
ana nedenden kaynaklandığını düşünmektedirler. Bu üç neden bireyin dünya,
başkaları ve kendisi hakkında oluşturduğu gerçekçi olmayan bilişsel yüklemelerinin
sonucunda oluşmaktadır. Kendini aşağılama; gerçekte bütün insanlarda görülebilen
kişinin a- Önemli görevleri yeterince yaptığı b- Kendisi için önemli olduğunu
düşündüğü insanların sevgisini ve onayı görmediği c- Bu isteklere aşırı gereksinim
duyduğu ve dogmatik ve mutlakiyet gibi gözüken yükleme taleplerinden ileri gelen
olumsuz benlik yargılamaları ve öz eleştirel düşünceler aracılığıyla
kendini/kendilerini kötüleyerek rahatsız etmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu
yazarlar, kendi arzuları için çok duyalarlı olmayan ve kendi yaşamlarındaki sevgi,
onay ve başarı gibi gereksinim duyulan şeylere yönelik aşırı düzeyde ısrarcı olan
bazı insanlar tanımlamışlardır. Bu bireyler kendi yaşamlarına bu şeyleri katmak için
(güçlü arzulara zıt olarak) çok derin bir gereksinim duyarlar ve yazarlar bu
gereksinimi irrasyonel olarak tanımlamaktadırlar. Çaresizlik çemberinde, erteleme
eğilimli birey, geçmiş ve şu andaki erteleme davranışı için kendisini değersizleştirir
ve bu öznel değersizleştirme erteleme eğilimini artırırken, erteleme eğilimi
depresyon, panik ve kaygı duygularını daha çok besler.
Ellis ve Knaus (1977:30) erteleme eğilimine sahip bireylere; “her şeyi her
zaman en iyi bir şekilde yapmaya yönelik mutlak talebiniz sizi bir şeyi zamanında
yapmaktan kaçınganya ya da hiçbir surette onu hiçbir zaman yapmamak için bir
bahane bulmaya sürükler” şeklinde açıklama yapmıştır. Bu mantığa göre erteleme
eğilimi bir işi yeterli bir şekilde tamamlamak için oluşturulan aşırı katı inançlardan
ve başarılı olma yeterliliğine temelendirilen benlik değeri algısından ileri
gelmektedir.
Ellis ve Knaus’un (1977:32) tanımladığı gibi erteleme eğiliminin ikinci ana
nedeni, engellenmeye karşı tolerans düşüklüğüdür. Birey, çok çalışarak ve yaşadığı
zorluklarla başa çıkarak gelecekteki olumlu kazanımlara ulaşabileceğini anladığında
engelleri tolere etme düzeyi yükselir. Ancak birey, halihazırdaki iş üzerinde
27
çalışırken kolayca aşılamayan sıkıntıyı tolere edemezse, erteleme eğiliminde olabilir
ve erteleme davranışları gösterebilir.
Erteleme eğilimi çalışmalarında, erteleme eğilimi ile engelleri düşük düzeyde
tolere etme arasında paralellik görülmüştür (Ellis ve Knaus, 1977:32). Örneğin
Ainlise (1975:463), insanların anlık zevklere yönelik güçlü bir eğilimi olmasına
rağmen, anlık zevkleri uzun dönemde elde edebilecekleri doyuma tercih ettiklerini
vurgulamaktadır. Bu durumda erteleme eğiliminin gelecekteki olası doyumu elde
etmektense, şu an yaşanılan kaygı ve sıkıntıdan kaçmayla daha yüksek oranda ilişkili
olduğu görülmektedir. Örneğin, Solomon ve Rothblum (1984:506), öğrencilerin hoş
bulmadıkları görevleri daha yüksek oranda erteleme eğiliminde olduklarını
bulmuşlardır. Benzer olarak McCown ve Johnson (1991:665) yapılmasından
hoşlanılmayan bir görev veya iş varsa, bireylerin hoşlandıkları başka etkinliklerle
ilgilenerek erteleme eğiliminde olduklarını bulmuşlardır.
Ellis ve Knaus’un (1977:33) tanımladığı gibi erteleme eğiliminin üçüncü
temel nedeni düşmanlık duygusudur. İlginç bir şekilde düşmanlık duygusu kavramı
erteleme eğiliminde etkili bir rol oynamaktadır. Ellis ve Knaus’un (1977:33)
düşmanlık duygusunu erteleme eğilimini bu şekilde ilişkilendirmesi, erteleme eğilimi
ile ilgili psikodinamik yaklaşımların kuramsal açılımlarına oldukça yaklaşmaktadır.
Fakat Ellis ve Knaus (1977:33) kendi bilişsel davranışçı yaklaşımları ile tutarlı bir
şekilde, düşmanlık duygularını, hatalı düşünmenin duygusal yansımaları olarak
değerlendirmektedirler. Ellis ve Knaus (1977:33) psikodinamik yaklaşımlardan farklı
olarak düşmanlık duygularının temelini bilinçdışı dışı süreçlerde değil, daha çok
bireyin bilişsel yüklemeleri bağlamında değerlendirmektedir. Ellis ve Knaus
(1977:34) birçok erteleme davranışının, yetersizlik duyguları ve engelleri tolere etme
düzeyinin düşüklüğünden ileri geldiğini vurgulamalarına rağmen, aynı zamanda
insan önemli görevleri, dolaylı olarak görevlerle ilişkisi olan insanlara veya işe
yönelik düşmanlık duyguları geliştirerek de erteleme eğiliminde olabilir.
Ellis ve Knaus ‘u izleyen birçok yazar erteleme eğilimini, bireyin dünya,
diğer insanlar ve kendi hakkındaki uyum sağlatıcı ve akılcı olmayan bilişleriyle
28
ilişkili olarak tartışmışlardır (Burka ve Yuen, 1983; Rothblum, 1990; Solomon ve
Rothblum, 1984). Erteleme eğilimine yönelik olarak alan yazında yer alan kuramsal
açıklamalar, erteleme eğilimiyle başarısızlık korkusu ve benlik saygısı ilişkisi
konusunda bilişlerin rolüne önemle vurgu yapmaktadırlar (Burka ve Yuen, 1983;
Rothblum, 1990; Solomon ve Rothblum, 1984).
Bazen erteleme eğilimi ve erteleme eğilimi ile ilişkili davranışlar, bireyin
kendini olumsuz değerlendirmelerinin ve bu değerlendirmelerin benlik saygısı
üzerine olası negatif etkilerinden kaçıngank için de yapılabilir (Burka ve Yuen, 1983;
Ellis ve Knaus, 1977; Rothblum, 1990; Solomon ve Rothblum, 1984).
Bazı kuramcılar erteleme eğiliminin kırılgan benlik saygısını korumak için
hizmet ettiği şeklinde bir erteleme eğilimi modeli önermişlerdir. Bu çalışmalar
insanların kendi benlik saygılarını bir işi yapabilme yeterliliği olarak gördüklerini
ileri sürer (Burka ve Yuen, 1983; Ellis ve Knaus, 1977; Rothblum, 1990; Solomon ve
Rothblum, 1984).
Bu bireylerin, Benlik saygısı = Yapabilirlik= Performans şeklinde örtülü
eşitleme fikrinin yarattığı bir başarısızlık korkusundan rahatsız oldukları söylenilir.
Bu bilişsel şema benlik saygısını tehdit eden ürkütücü riskler içinde başarı için bir
uğraşa dönüşür. Yapılması gereken iş üstündeki başarısızlık korkusu işin son teslim
tarihi yaklaşmış gibi bireyde güçlü bir endişe yaratır. Eldeki çok önemli iş onda
başarısız olma korkusu olarak algılanır ve halen yapılmamış ise birey daha fazla
endişelenir.
Yaptıkları her şeyin yeterliliklerinin doğrudan bir yansıması olduğu inancına
sahip olan ve gösterdikleri yeterliliklerinin benlik değerlerinin düzeyini belirlediğine
inanan insanlar için erteleme eğilimi birkaç farklı amaca hizmet edebilir. Erteleme
davranışları kısa dönemde bireyin kaygı düzeyini düşürür ve kısa dönemli doyum
almalarını sağlayabilir. İkinci olarak erteleme eğilimi nedeniyle birey bir görevin
yapılması konusunda, performansının yeterliliği ya da yetersizliği noktasında riske
girmediği için, benliğini incinmekten korur (Ferrari, 1991:456). Bu yüzden bir
kendini engelleme stratejisi olarak erteleme eğilimi, bireye şu andaki yeterliliğine
29
ilişkin olumsuz yargılardan kaçıngan yoluyla ve sahip olduğundan daha fazla bir
kapasitesi olduğuna yönelik gerçek dışı olabilecek inançlarını korumasına olanak
verir (Burka ve Yuen, 1983; Ellis ve Knaus, 1977; Rothblum, 1990; Solomon ve
Rothblum, 1984; Ferrari, 1995; Johnson, 1995).
Bilişsel davranışçı kuramcılar erteleme eğilimini, destekleyici bir kaçıngan
davranışı terimi içinde tanımlarken, psikodinamik kuramcılar erteleme eğilimini
savunma mekanizması olarak tanımlarlar. İş performansına yönelik bilinçli olarak
kaygı yaşamak istemeyen birey görevi erteleme aracılığıyla kaygı karşısında
bilinçdışı bir savunmaya geçer.
1.1.1.6.Erteleme Eğilimi ve Psikolojik Uyum
Alan yazına bakıldığında erteleme eğilimi ve psikolojik uyum ilişkisini,
psikolojik uyum ve kişilik özellikleri olmak üzere iki ayrı ana başlık altında
incelemek mümkün görünmektedir. Erteleme eğilimi ve psikolojik uyumla ilişkili
olarak; erteleme eğilimi ile depresyon, anksiyete, benlik saygısı, öz yeterlilik, ilişkide
yaşanan güçlükler ve kararsızlık arasındaki ilişkiler birçok çalışmada detaylı olarak
araştırılmıştır (Aitken, 1982; Berzonskky ve Ferrari, 1996; Beswick, Rothblum ve
Man, 1988; Effert ve Ferrari,1989; Ferrari, 1991; Ferrari, 1992; Ferrari, 1994; Ferrari
ve Olivette , 1994; Flett ve Blankstein, 1993; Flet, Blankstein, Hewitt ve Koledin,
1992; Flet, Blankstein ve Martin 1995; Frost ve Shows, 1993; Haycock ve ark. 1998;
Saddler ve Sacks, 1993; Senecal, Koestner ve Vallerand, 1995; Solomon ve
Rothblum, 1984). Tipik olarak bu bağlamdaki araştırmalarda, depresif ya da kaygılı
bireyler erteleme eğilimli olabilirler mi? ya da erteleme eğilimli bireyler depresif ya
da endişeli olma eğiliminde olabilirler mi?, sorularına yanıt aranmaya çalışılmıştır.
Bu araştırmalarda elde edilen bulguların tamamı, erteleme eğilimi ile psikolojik
uyum indeksinde (depresyon, anksiyete, benlik saygısı, öz yeterlilik, ilişkide yaşanan
güçlükler ve kararsızlık) yer alan temel kavramlar arasındaki ilişkiler üzerine
temellendirilmiştir.
Diğer taraftan diğer bir grup araştırma, erteleme eğilimine eşlik eden kişilik
özellikleri üzerine odaklanmıştır (Ferrari, 1992; Johnson ve Bloom, 1995; Johnson
30
ve Bloom, 1992; Lee ve arkadaşları, 2005; Martin ve ark., 1996; McCown ve
arkadaşları, 1987). Bu çalışmalarda erteleme eğilimi ile mükemmeliyetçilik ve beş
büyük kişilik faktörleri arasındaki ilişkileri incelemek amaçlanmıştır.
1.1.1.6.1.Erteleme Eğilimi ve Depresyon
Yakın alan yazına bakıldığında depresyon ve psikolojik uyum arasındaki
ilişkilerin yoğun bir şekilde araştırıldığı görülmektedir. Depresyon bireyin günlük
yaşama uyumunu ve psiko-sosyal ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Depresyonla ilişkili çağdaş alan yazına bakıldığında; olumsuz benlik inançları, hatalı
düşünceler ve sağlıklı olmayan bilişlerin depresyonda önemli bir rol oynadığı
vurgulanmaktadır (Beck ve ark, 1979, Akt.,:Farran, 2004:32). Benzer şekilde, Beck
(1976) geleceğin ve dünyanın olumsuz olarak algılanmasının da depresyona
kaynaklık ettiğini vurgulamaktadır (Akt.:Farran, 2004:32). Bu bağlamda,
depresyonlu ve erteleme eğilimli bireylerin, benlikleri hakkında işlevsel olmayan
tutumlara ve olumsuz otomatik düşüncelere sahip olma açısından benzer bir eğilimi
paylaşmaları beklenebilir.
Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan pek çok çalışmada, akademik
erteleme eğilimi ile depresyon arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur (Beswick,
Rothblum ve Man, 1988; Flet, Blankstein, Hewitt ve Koledin, 1992; Flet, Blankstein
ve Martin 1995; Saddler ve Sacks, 1993; Solomon ve Rothblum, 1984). Erteleme
eğiliminin genellikle olumsuz sonuçlara yol açtığı göz önünde bulundurulduğunda,
erteleme eğilimli bireylerin depresyon düzeylerinin yüksek olması beklenebilir.
Benzer bir akıl yürütmeyle, iyimserlik içeren inançlar ile işlevsel bilişlerin bireyin
psiko-sosyal uyumunu kolaylaştırması da beklenebilir. Örneğin, Lay ve Burns (1991)
yaptıkları çalışmada, genel erteleme eğilimi ile iyimserlik arasında anlamlı düzeyde
ters bir ilişki bulmuşlardır. Bu bulgu, dünyaya ve kendilerine yönelik iyimserlik
görüşleri ile ilişkili olarak bilişsel şemaları şekillenen insanların, erteleme
davranışlarına daha az eğilimli olduklarını göstermektedir.
31
1.1.1.6.2.Erteleme Eğilimi ve Kaygı (Anksiyete)
Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan araştırmalar kaygı ile akademik
erteleme eğilimi arasında anlamlı pozitif bir ilişki olduğunu göstermektedir (Aitken,
1982; Beswick, Rothblum ve Man, 1988; Senecal, Koestner ve Vallerand, 1995;
Solomon ve Rothblum, 1984). Yukarıdaki ilişkilere benzer şekilde, Flett, Blankstein
ve Martin (1995), sınav kaygısı ile genel erteleme eğilimi arasında anlamlı pozitif bir
ilişki bulmuşlardır. Bir diğer deyişle erteleme eğilimi arttıkça bireyin kaygı düzeyi de
yükselmektedir. Benzer şekilde, yetişkin örneklemlerinde de genel erteleme eğilimi
ve kaygı arasında anlamlı pozitif ilişkiler bulan çalışmalar alan yazında yer
almaktadır. Örneğin, Flet ve Blankstein (1993) ve Haycock ve ark.’nın (1998)
yetişkinler üzerinde yaptıkları çalışmalarında genel erteleme eğilimi ile kaygı düzeyi
arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur.
Bütün bu çalışmalar, erteleme eğiliminde kaygının rolüne vurgu yapan
kuramsal açıklamalarla da örtüşmektedir. Ellis ve Knaus’un (1977:40) rasyonel
olmayan inançlar modeli ve Rothblum’un (1990:32) başarısızlık korkusu ve erteleme
eğilimi arasındaki ilişkiye ilişkin kuramsal açıklamaları, yukarıdaki araştırma
sonuçlarıyla tutarlılık göstermektedir.
1.1.1.6.3. Erteleme Eğilimi ve Benlik Saygısı
Rossenberg (1965) benlik saygısını, farklı etki alanları arasında benliğin
değerlendirmelerinin toplamından türetilen, benliğe yönelik olarak geliştirilen
olumlu ya da olumsuz tutum olarak değerlendirmektedir (Akt.: Farran, 2004:35).
Rossenberg’in (1965) benlik saygısı ile ilişkili kuramsal açıklamaları ile tutarlı
olarak, birçok akademik erteleme eğilimi çalışmasında, erteleme eğilimi ile benlik
saygısı arasında anlamlı negatif ilişkiler bulunmuştur (Beswick, Rothblum ve Man,
1988; Solomon ve Rothblum, 1984). Benzer şekilde yetişkinler üzerinde yapılan
çalışmalarda da, genel erteleme eğilimi ile benlik saygısı arasında anlamlı negatif
ilişkiler rapor edilmektedir (Effert ve Ferrari,1989; Ferrari, 1992; Ferrari, 1994).
Konu ile ilgili bir diğer çalışmada, Ferrari (1991) erteleme eğilimleri yüksek
bireyler ile erteleme eğilimleri düşük bireyleri karşılaştırmıştır. Araştırma sonuçlarına
32
göre, erteleme eğilimi yüksek bireylerin bilişsel yeterlilikleri hakkındaki benlikle
ilgili olabilecek bilgiyi algılamadan kaçındıkları görülmüştür. Bir diğer deyişle
erteleme eğilimi yüksek bireyler benlik saygılarını olumsuz etkileyebilecek
yaşantıları, benlik saygılarını korumak için yüksek oranda algılamama ya da
çarpıtma eğilimindedirler.
Yukarıdaki çalışmalar düşük benlik saygısı ile erteleme eğiliminin yüksek
düzeyde ilişkili olduğunu göstermesi bakımından önemli görünmektedir. Benlik
saygısı ve erteleme eğilimi konusundaki temel düşünce, benlik saygısı düşük olan
bireylerin aynı zamanda erteleme eğiliminde olmalarını mantıklı kılmaktadır.
Bununla beraber erteleme eğilimi benlik saygısı ilişkisine neden-sonuç ilişkisi
temelinde baktığımızda, erteleme eğilimi mi düşük benlik saygısına neden olduğu
yoksa, düşük benlik saygısı mı erteleme eğilimine neden olduğu yeterince açık
değildir.
1.1.1.6.4.Erteleme Eğilimi ve Öz Yeterlik
Öz yeterlilik, bireyin istediği bir sonuca başarılı bir şekilde ulaşmak için sahip
olduğu yeterliliklerine yönelik inançlarının bir yansıması olarak tanımlanmaktadır.
Bandura’ya (1986:2) göre, özümüze yönelik yeterliliğimiz zayıf algılandığı zaman,
bu, başarıya yönelik beklentilerimizi düşürür, motivasyonumuza zarar verir ve sonuç
olarak işe başlamayı ve sürdürmeyi engelleyebilir.
Alanyazın incelendiğinde erteleme eğilimi ile öz yeterlilik arasındaki ilişkiyi
araştıran oldukça fazla çalışmaya rastlanılmaktadır ( Abry, 1999; Ferrari, Parker ve
Ware, 1992; Flett, Blankstein ve ark., 1995; Haycock ve ark., 1998; Johnson ve
Bloom, 1995; Loebenstein; 1996; Martin ve ark., 1996, Milgram ve ark., 1988;
Schouwenburg ve Lay, 1995; Tuckman, 1991; Watson, 2001). Yapılan araştırmaların
tamamı erteleme eğilimi ile öz yeterlilik arasında anlamlı düzeyde negatif ilişki
olduğunu rapor etmişlerdir. Yine bazı çalışmalarda öz yeterliliğin erteleme eğilimini
öngörmede etkili bir değişken olduğu görülmektedir. Örneğin, Ferrari, Parker ve
Ware (1992) yaptıkları çalışmada, erteleme eğilimi ile öz yeterlilik düzeyi arasında
33
anlamlı düzeyde negatif ilişki olduğunu ve düşük öz yeterlik düzeyinin erteleme
eğilimini yordayabildiğini rapor etmişlerdir.
1.1.1.6.5.Erteleme Eğilimi ve Akılcı (Rasyonel) Olmayan Bilişler
Erteleme eğilimi konusunda bilişsel davranışçı alan yazın; duygu, düşünce ve
davranışların birbiriyle ilişkili olduğu ve davranışların anlaşılabilmesi için, bireyin
işlevsel olmayan inanç ve otomatik düşüncelerinin araştırılmasının öneminin altını
çizer. Alan yazında birçok çalışma, özellikle akılcı olmayan inançlar ve erteleme
eğilimi arasındaki ilişkide bilişlerin rolünü incelemiştir. Effert ve Ferrari (1989)
erteleme eğilimi ile Bilişsel Başarısızlıklar Ölçeği puanları arasında anlamlı pozitif
bir ilişki bulmuşlardır. Benzer şekilde, Bridges ve Roing (1997), Beswick, Rothblum
ve Man (1988) ve Solomon ve Rothblum (1984), akademik erteleme eğilimi ile akılcı
olmayan düşünceler arasında anlamlı pozitif ilişkiler bulmuşlardır. Bilişsel yönelimli
diğer araştırmalarda, Solomon ve Rothblum (1984) sınavla ilişkili bilişsel
yüklemeleri ölçen yükleme ölçeğinde, yüksek ve düşük erteleme eğilimine sahip
bireylerin puanları arasında anlamlı farklılıklar bulmuşlardır. Sonuçlara göre,
erteleme eğilimi yüksek olan bireyler başarılı performanslarını dışsal ve tutarsız
faktörlere yükleme eğilimindeyken, erteleme eğilimi düzeyi düşük olan bireyler,
başarılarına ilişkin performanslarını içsel ve tutarlı faktörlere yükleme
eğilimindedirler.
1.1.1.7. Erteleme Eğilimi ve Zaman Yönetimi
Alan yazında birçok çalışma, erteleme eğilimi ve zaman yönetimi ilişkisini
oldukça detaylı bir şekilde araştırmıştır (Aitken, 1982; Ferrari ve ark., 1997; Lay ve
Schouwenburg, 1993; McCown, Petzel ve Rupet; 1987; Solomon ve Rothblum;
1984; Vodanovich ve Seib, 1997 ). Bu çalışmalar genel olarak erteleme eğilimli
bireylerin zamanı kontrol etmede, düzenlemede ve değerlendirmede güçlükler
yaşadıklarını ileri sürmektedirler. McCown, Petzel ve Rupet (1987) erteleme eğilimi
yüksek üniversite öğrencilerinin, erteleme eğilimi düşük öğrencilere göre, okuma
işini tamamlamak için ne kadar bir zamana gereksinimleri olduğu konusunda
gerçekçi bir değerlendirme yapamadıklarını rapor etmektedirler. Solomon ve
Rothblum (1984), akademik erteleme eğilimi ile düzenli çalışma alışkanlığı arasında
34
negatif bir ilişki olduğunu aktarmaktadırlar. Benzer sonuçlar Ferrari ve ark. (1997)
tarafından da rapor edilmektedir. Çalışma zamanını tercih konusunda erteleme
eğilimi yüksek bireyler, çalışmaya geç başlama eğilimliler olarak betimlenmişlerdir.
Araştırma sonuçlarına göre, erteleme eğilimi düşük bireylerin zamanı daha etkili bir
şekilde düzenledikleri ve işi yapmayı geç saatlere bırakmamayı tercih etme
eğiliminde oldukları görülmüştür. Lay ve Schouwenburg (1993), genel erteleme
eğilimi ile zaman yönetimi arasındaki ilişkiyi incelemiş, erteleme eğilimi ile zaman
yönetiminin alt boyutları olan; amaçlar, öncelikler, günlük planlar ve liste oluşturma
arasında anlamlı negatif ilişkiler bulmuşlardır. Benzer diğer bir çalışmada,
Vodanovich ve Seib (1997), üniversite öğrencilerinde zamanı yapılandırma ve
erteleme eğilimi ilişkisini incelemişlerdir. Araştırma sonuçlarına göre, erteleme
eğilimi düzeylerinin Zamanı Yapılandırma Ölçeğinin beş boyutu ile anlamlı düzeyde
negatif ilişkili olduğu görülmüştür. Erteleme eğilimi ile amaç doyumu,
yapılandırılmış günlük rutin, şimdiki zamana yönelim, etkili düzenleme ve ısrarcı
davranma arasında anlamlı negatif ilişkiler bulunmuştur.
Yukarıda aktarılan çalışmalara bir bütün olarak baktığımızda, zamanı
düzenleme beceri ve alışkanlıkları ile erteleme eğilimi arasında anlamlı yüksek
ilişkiler görülmektedir. Zamanı etkili olarak yapılandırma beceri ve alışkanlıklarının
erteleme davranışlarının görülme sıklığını azaltmalarına rağmen, alan yazındaki
diğer çalışmalar, erteleme eğiliminin sadece çalışma alışkanlığı ve zamanı
yönetmedeki yoksunluklarla ilişkili olmadığını, erteleme eğiliminin bilişsel
süreçlerle de ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, erteleme davranışlarının
üstesinden gelmek için, bireye zamanı etkili bir şekilde yönetme stratejilerini
öğretmenin tek başına yeterli olmayabileceği beklenebilir.
1.1.1.8.Erteleme Eğilimi, Kişilerarası İlişkiler ve Karar Verme, Alan yazında bazı çalışmalarda erteleme eğilimi ile kişiler arası ilişki
değişkenleri arasındaki olası ilişkiler araştırılmıştır. Örneğin, Ferrari (1994),
üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı araştırmada, kararsal ve davranışsal erteleme
ile kişiler arası bağımlılık arasında pozitif bir ilişki bulmuştur. Bir diğer çalışmada,
Ferrari ve Olivette (1994), bayan üniversite öğrencileri ve ebeveynleri üzerine
35
temellendirdikleri araştırmalarında; anne ve kızlarının davranışsal erteleme eğilimleri
arasında, benzer şekilde otoriter ebeveyn stili ile karar vermekten kaçıngan erteleme
eğilimi arasında anlamlı pozitif ilişkiler bulmuşlardır. Araştırmada ayrıca, babaların
otoriter tutumları ile kız çocukların karar vermekten kaçıngan erteleme eğilimi
arasındaki pozitif bir ilişki bulunmuştur. Konu ile ilgili bir diğer çalışmada, Ferrari
ve arkadaşları (1999), erteleme eğiliminin ebeveynlerden biriyle, özellikle baba ile
ilişkilerdeki derin çatışmalar ile ilişkili olduğunu bulmuşlardır. Bu sonuçlar, zayıf
ebeveyn çocuk ilişkisinin, erteleme davranışları üzerine ne gibi bir etki
yapabileceğini göstermesi bakımından önemli görünmektedir.
Diğer bir grup araştırmacı ise, erteleme eğilimi ile kararsızlık üzerine
yoğunlaşmışlardır. Frost ve Shows (1993) üniversitedeki bayan öğrenciler ile
yaptıkları araştırmada kararsızlık düzeyi yüksek olan öğrencilerin, erteleme eğilimi
açısından, kararsızlık düzeyi düşük olan öğrencilerden farklılıklaştıklarını ve bu
farklılaşmanın anlamlı olduğunu rapor etmişlerdir.
Berzonskky ve Ferrari (1996), 338 üniversite öğrencisi üzerinde erteleme
eğilimi tipi (Davranışsal ve Kararsal) ile Kararsal Stratejiler Ölçeği’nin alt ölçekleri
(Tetikte olma, panik, rasyonellik, kararsal kaçıngan ve sorumluluktan kaçıngan)
arasındaki ilişkileri incelemişlerdir. Yapılan korelasyon analizleri davranışsal ve
kararsal erteleme eğiliminin, tetikte olma ile negatif ilişkili olduğunu göstermiştir.
Benzer şekilde, kararsal ve davranışsal erteleme eğilimi, ölçeğin panik, rasyonellik,
savunmacı kaçıngan ve sorumluluk almaktan kaçınma boyutuyla da anlamlı ilişkili
olduğu rapor edilmiştir. Özetle bütün bu sonuçlar, erteleme eğilimli bireylerin
başkaları ile anlamlı ilişkiler kurmak ve karar verme süreçlerinde sorunlar
yaşayabileceklerini göstermesi bakımından önemli görünmektedir.
36
1.1.1.9. ERTELEME EĞİLİMİ VE KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ
1.1.1.9.1.Erteleme Eğilimi ve Mükemmeliyetçilik Erteleme eğilimi ile mükemmeliyetçi kişilik özellikleri arasındaki ilişkiyi
araştıran çalışmalara bakıldığında, değişkenler arasında anlamlı ilişkiler olduğu
görülmektedir (Ferrari, 1992; Martin ve ark., 1996). Örneğin, Ferrari (1992),
erteleme eğilimi ile mükemmeliyetçi kişilik özellikleri arasındaki ilişkiyi araştırdığı
çalışmasında, erteleme eğilimi yüksek bireylerin kendilerini daha mükemmeliyetçi
kişilik özelliklerine sahip olarak değerlendirildiklerini rapor etmektedirler. Benzer
şekilde, Martin ve ark.’nın (1996), erteleme eğilimi ile çok boyutlu
mükemmeliyetçilik ölçeğinin alt boyutları arasındaki ilişkileri inceledikleri
çalışmalarında, erteleme eğilimi ve mükemmeliyetçi kişilik özellikleri alt boyutları
arasında değişik derecelerde anlamlı ilişkiler bulmuşlardır. Örneğin erteleme eğilimi
ile mükemmeliyetçilik kişilik özelliklerinin onay isteği alt boyutu arasında pozitif,
kendi yönelimli (self-oriented) mükemmeliyetçilik alt boyutu ile erteleme eğilimi
arasında anlamlı negatif ilişkiler olduğu görülmüştür. Bu çalışma diğeri yönelimli
mükemmeliyetçi kişilik özelliklerinden ziyade, bireyin kendi yönelimli
mükemmeliyetçilik eğilimlerinin, erteleme davranışlarıyla negatif ilişkili olduğunu
göstermesi bakımından önemli görülmektedir.
1.1.1.9.2.Erteleme Eğilimi ve Kişiliğin Beş Faktörü
Erteleme eğilimi ile kişilik faktörleri üzerinde yapılan araştırmalara
bakıldığında, genelde erteleme eğilimi ile kişiliğin nörotizm, dışadönüklük ve
bilinçlilik boyutları arasındaki ilişkiler üzerine odaklanıldığı görülmektedir. Lee ve
arkadaşları (2005), erteleme eğilimi ile kişiliğin bilinçlilik ve nörotizm alt boyutları
arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Yapılan analizlerde, erteleme eğilimi ile kişiliğin
bilinçlilik boyutu arasında negatif ve kişiliğin nörotizm boyutu arasında pozitif
yönde anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür. Bu bulgular erteleme eğiliminin kişiliğin
bilinçlilik boyutundan etkilendiği varsayımını destekler niteliktedir. Diğer bir
çalışmada, McCown ve arkadaşları (1987), erteleme eğilimi ile kişiliğin
dışadönüklük boyutu arasında anlamlı pozitif ilişkiler bulmuşlardır. Benzer şekilde,
Johnson ve Bloom (1992), kişiliğin nörotizm boyutu ile erteleme eğilimi arasında
37
pozitif ilişki olduğunu, dışadönüklük boyutu ile erteleme eğilimi arasında anlamlı
ilişki olmadığı, fakat erteleme eğilimi ile kişiliğin bilinçlilik boyutu arasında negatif
ilişki olduğunu rapor etmişlerdir. Bu araştırmaya bağlantılı olarak Johnson ve
Bloom’un (1995) yaptıkları diğer bir çalışmada, erteleme eğiliminin kişiliğin
bilinçlilik boyutuyla negatif, fakat nörotizm boyutu ile pozitif ilişkili olduğunu rapor
etmişlerdir. Bu çalışmalarda bilim adamları disiplin yoksunluğu (bilinçlilik) ve
dürtüselliğin (impusivite) erteleme eğiliminin tipik bileşenleri olduğunu ileri
sürmüşlerdir. Araştırmacılar düşük bilinçlilik ve engelleri tolere edememenin, Ellis
ve Knaus’un (1977:36) erteleme eğilimiyle ilişkili kuramsal açıklamalarında
görüldüğü gibi, erteleme eğilimini besleyen bir kaynak olarak görmektedirler.
Sonuç olarak erteleme eğilimi ile kişiliğin beş faktörü arasındaki ilişkiler
üzerinde yapılan araştırmalar, erteleme eğilimli bireylerin dürtüsellik, stresi tolare
etme yoksunluğu ve düzensizlikle ilişkili kişilik özelliklerine sahip olabileceğini
göstermektedirler.
1.1.2. Düşünme Stilleri
Son yıllarda stil çalışmalarına yönelik ilgi yeniden artmıştır. Bu özel ilgi
birçok farklı türdeki araştırmalar aracılığıyla sunulmuştur. Çalışmaların çoğu stil
kavramını açıklamaya ve farklı kavramlar ile sınıflandırmaya çalışmıştır (Guilford,
1980; Curry, 1983; Riding’s ve Cheema's, 1991; Biggs, 1994; Claxton ve Murrel,
1987; Messick, 1994; Murray-Harvey, 1994 Akt.: Balkis ve Bayezid Işıker, 2005:1).
Araştırmacılar stil kavramında bilişsel, kişilik ve aktivite merkezli olmak üzere üç
farklı yaklaşım tanımlamışlardır (Grigorenko ve Sternberg, 1995; Rayner ve Riding,
1997; Duru; 2004).
Bilişsel merkezli yaklaşımlar 1940-1970 yılları arasında bilişsel işleyişin
boyutlarını, yeterliliklerini ve farklı stillerini tanımlama ve açıklamada, biliş ve
algılama gibi bireysel farklılıklara odaklanmışlardır (Balkıs ve Bayezid Işıker,
2005:1). Rayner ve Riding ( 1997) 17 farklı model tanımlamışlardır (alana bağlı /
alandan bağımsız, analitik- bütüncül, sözlü- hayali vb). Bilişsel stil kavramı bilgi
işleme sürecindeki tercih edilen yöntemi içermektedir. Broks (1985) bilişsel tutum ya
38
da bilişsel mod (nasıl sorusuna) kavramına gönderme yapmaktadır. Bu, iki kutuplu
olarak (bir uç değerden diğer bir uçtaki oran) tasarlanılmıştır. Ek olarak bu aynı
zamanda değer farklılaşması olarak da ( her uçtaki değer uyum sağlayıcı bir değere
sahiptir ancak farklı koşullarda) görülmektedir.
Kişilik merkezli stil yaklaşımları, bireysel özellikler ile ilgili diğer stil
çalışmalarını içerir. Bu gelenek içinde adı geçen kuram ve modeller daha çok, kişilik
ve bilişin benzer görünümleri açısından stillere yaklaşırlar ve stili, bireyin kişilik
özelliklerinin bir fonksiyonu olarak değerlendirirler. Rayner ve Riding’e (1997) göre,
burada sadece Myers Briggs’in stil modeli vardır. Bu geleneğin stil temeli kuramların
gelişimini etkilediğini gösteren çok az kanıt vardır.
Aktivite merkezli stil yaklaşımları, doğrudan sınıf içi durumlara, öğrenme-
öğretme sürecine ve çevrenin farklı görünümlerine odaklanmışlardır. Bu çalışmalar
sonucu “ öğrenme stilleri kavramı” geliştirilmiştir (Akt.:Balkıs ve Bayezid Işıker,
2005:1).
Her birey dünya ile ilişkisinde, onu algılamada, ideallerine ulaşmada ve
sorunları çözmede belirli yöntemler ve yaklaşımlar geliştirir. Bu süreçte birey,
gerçeğin farklı yönlerine dikkat çeker, farklı türde verileri toplar, farklı şekilde
verileri düzenler ve farklı yargısal sonuçlar çıkarır, farklı kararlara ulaşır ve bu
kararları da farklı biçimlerde uygular(Parlette ve Rae, 1993; Akt.: Buluş, 2000: 4).
Böylelikle bireyde düşünme tarzları (stilleri) oluşur.
Düşünme stili, Sternberg (1995:5) tarafından bireyin becerilerini kullanmada
tercih ettiği yol, yöntem olarak tanımlanmıştır. Düşünme stili kendi içinde bir beceri
değil, daha çok bir tercihtir. Dolayısıyla iyi ya da kötü şeklinde sıfatlandırılamaz.
Ancak farklılıklarından söz edilebilir. Bu nedenle, içinde bulunulan duruma,
karşılaşılan probleme bağlı olarak ve zaman içinde kullanılan düşünme stili
değişebilir. Bir birey sadece bir düşünme stiline kilitlenip kalmaz, zaman, durum ve
içinde bulunulan koşullara göre düşünme stillerinde bir değişme söz konusudur.
39
Değişik yaklaşımları benimseyen psikologlar, temelde farklı ancak
birbirleriyle etkileşim içinde olan iki tür düşünme stili öne sürmüşlerdir. Bu stiller
farklı kavramlarla adlandırılmıştır. Bunlardan biri sezgisel (Jung, 1964, 1968),
yaşantısal (Epstein, 1983), düşünsel-kavramsal- mantıksal (Buck, 1985, Leventhal,
1984, Jung, 1964, 1968) ve analitik-rasyonel (Epstein, 1983) düşünme
stilleridir(Epstein ve ark, 1986, Akt.: Buluş, 2000: 5).
1.1.2.1.Bilişsel–Yaşantısal Benlik Kuramı (Cognitive – Experiental Self Theory) Bilişsel – Yaşantısal Benlik Kuramı bir kişilik kuramıdir ve birbirinden
bağımsız ancak birbirileriyle etkileşim içinde olan iki tür bilgi işleme sistemi
önermektedir (Epstein, 1994, 1998; Akt.: Buluş, 2000: 55). Bu kuramda temelde
duygulara dayalı olarak ortaya çıkan otomatik, sezgisel – yaşantısal bir sistem ile
bilgiyi nesnel olarak işleyen bilinç ve derinlemesine düşünmeye dayalı rasyonel bir
sistem karşılaştırılır. Çevre ve benlik hakkındaki, yaşantısal ve rasyonel inançlar ve
bunların ilişkileri; davranışı farklı yönlerde yönlendirilen şemaları oluştururlar.
Yaşantısal bilgi işleme sistemindeki bilinç dışılık; şema kuramı ve farkındalık dışı
bilgi işlemenin önemine değinen bilişsel bilimlerdeki araştırmalar ile uyuşmaktadır
(Bargh, 1994; Fazio, Sanbonmatsu, Powel ve Kardes, 1986; Kihlstrom, 1990; Akt.:
Buluş, 2000: 55). Bu tür, bilinçdışı şema merkezli bilgi işlemenin etkili, hızlı çabasız
olma ve günlük olaylara tepki verirken daha az dikkat gerektirme gibi avantajlara
sahiptir (Epstein, 1994; Akt.: Buluş, 2000: 55). Bilinçli karar verme bilişsel çaba,
yüksek düzeyde dikkat kapasitesi gerektiren ve görevli olarak daha fazla çaba ile
işleyen bir süreçtir.
Bilişsel – Yaşantısal Benlik Kuramı genel olarak diğer iki boyutlu süreç
öneren teorilerle tutarlı olmasına rağmen, onlardan temelde yaşantısal sistem
üzerinde durulan bilgi işlemede duyguların rolü yönüyle farklılaşmamaktadır
(Teglasi ve Epstein, 1998; Akt.: Bulus, 2000: 56).
Bu kuramın temel ilkeleri üç tür araştırma dizaynı ile araştırılmıştır.
Bunlardan ilki kısa hikayelerin, skeçlerin(Vignettes) kullanıldığı, yaşantısal ve
rasyonel düşünme stillerinin karşılaştırıldığı çalışmalardır. Bu çalışmalar hem bu iki
40
bilgi işleme sistemini hem de yaşantısal düşünme biçiminde duyguların önemini
vurgulamıştır. Problem çözmede duygu temelli, yaklaşımlar ile zihinsel çaba
gerektiren yaklaşımların karşılaştırıldığı diğer deneysel araştırmalarda da benzer
sonuçlar elde edilmiştir.
İkinci tür çalışmalarda deneklerden kazanma şanslarını tahmin etmeleri
istenmiştir. Bu çalışmalar, deneklerin mantıksal olasılıklara ilişkin bilgiyi göz ardı
ettiklerini ve oranlardan ziyade var olan gerçek sayılar üzerinde yoğunlaştıklarını
göstermiştir (Epstein ve Dones-Raj, 1994; Akt.: Buluş,2000: 56).
Üçüncü tür araştırma dizaynı, rasyonel ve yaşantısal düşünmede bireysel
farklılıkları, Epstein ve meslektaşlarının geliştirdiği araçlarla ölçen çalışmalardan
oluşmaktadır. Bu çalışmalar, her iki bilgi işleme biçiminin birbirinden bağımsız ve
bilgi işleme kalitesinin uyum ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Her iki sistem
arasındaki temel farklar, yaşantısal düşünme stilinin duygulanımlardan etkilendiği ve
yaşantısal öğrenmelerle kavramsallaştığı , buna karşın rasyonel sistemin ise kültürel
olarak aktarılan bilgiyi ve çıkarımsal kullandığı yöndedir. Bireyleri kendileri ve
dünyaları hakkında hem rasyonel hem de yaşantısal inançlara sahiptirler ve bu
inançlar bireyin gerçeğe ilişkin örtülü ve açık kavramlarını oluştururlar.
Yaşantısal sistemde bilgi işleme otomatik ve hızlı olduğundan, normalde önce
bu sistem, işlem yapar ve bu nedenle de kendisinden sonra gelen rasyonel işleme
biçimini etkiler. Ancak yaşantısal sistemin rasyonel sistemin işleyişinde yanlış
sapmalara yol açtığı varsayılır. Çünkü rasyonel sistem ile bilgiye giriş sıklıkla
farkında olunmadan , yaşantısal sistemde aktif olan şemalardan etkilenir.. Ayrıca
rasyonel sistemdeki herhangi bir düşünce yaşantısal sistemdeki bir ilişkiyi ve onunla
bağlantılı olan duyguları harekete geçirebilir ve bu ilişkisel süreç ise normal olarak
farkında olunmadan oluşur. Son olarak, rasyonel sistem sıklıkla, yaşantısal
sistemdeki bu gibi bilinçdışı işleyen hatalı eğilimleri kontrol etmede yetersiz kalır.
Çünkü kişi kontrol etmesi gereken bir şeylerin olduğunu bilemez (Teglasi ve
Epstein,1998; Akt.:Buluş, 2000: 57).
41
Yaşantısal sistem göreli olarak ham ve acemidir, fakat bilgiyi otomatik, hızlı
ve çabasız olarak işlemede etkili bir sistemdir. Ve minimum düzeyde bilişsel bir
işlem gerektirir. Yaşantısal sistem bilgiyi somut, bütüncül (holistic) temelde sözsüz
bir biçimde depolar, kişisel duygu yaşantısıyla ilişkilidir ve doğal olarak yüksek
düzeyde zorlayıcıdır. Bu sistem olayları somut olarak temsil etmesine rağmen,
uyarıcı-tepki genellemesi, protipler, benzetmeler ve öyküler kullanımı yoluyla
soyutlama yapma kapasitesine de sahiptir. Bunların yanında, özellikle rasyonel
sistem ile olan etkileşiminden dolayı yaşantısal sistem bilgelik ve yaratıcılığın da bir
kaynağı olma özelliğine sahiptir (Teglasi ve Epstein, 1998; Akt.: Buluş,2000: 57).
Uyum sağlayıcı davranışın her iki sistemin ortak fonksiyonu olduğu
düşünülür. Bilişsel –Yaşantısal Benlik Kuramı’ ne göre her iki düşünme stili
birbiriyle ters ilişkili değil, ancak birbirlerinden farklı sistemlerdir. Çünkü her biri,
kendine özgü kurallarla bağımsız olarak işler. Böylece yaşantısal ve rasyonel
sistemlerindeki şemalar birbirleriyle benzeşir ve farklılaşırlar. Her iki sistem
arasındaki rutin etkileşimler, bilginin işlenmesini ve depolanmasını etkileyen
faktörleri içeren şemaların gelişmesine hız kazandırır.
Yaşantısal sistemdeki şemaların, duygusal olarak önemli olan yaşantıların
sentezine dayanan genellemeleri temsil ettiği varsayılır. Bu çerçevede iki temel şema
bulunmaktadır.
1- Betimleyici
2- Motivasyonel
Betimleyici şemalar benlik ve dünyaya ilişkin genellemelerdir. Örneğin;
“Otorite figürleri güvenilir değildir, (veya güvenilirdir.)” ve “ Ben sevilmeye değer
(veya sevilmeyi hakketmeyen bir insanım).”
Motivasyonel şemalar ise, yaşantı yoluyla edinilen “yöntem- sonuç” veya
“eğer –o zaman” ilişkileri hakkındaki örtülü inançlardan oluşur. Örneğin; “ otorite
figürleriyle iletişim kurmanın yolu onların gönlünü almaktır” ve “eğer çok çalışırsam
başarılı olabilirim”.
42
Bilişsel – Yaşantısal Benlik kuramıne göre, insanlar birbirlerine paralel ve
birbirileriyle etkileşim içinde bulunan iki tür bilgi işleme sistemi (düşünme stili)
kullanırlar. Bunlardan Analitik-Rasyonel düşünme stili temelde bilinç düzeyinde
işlev görmektedir ve amaçlı, analitik, sözel ve göreceli olarak duygusal etkilerden
bağımsızdır. Sezgisel- Yaşantısal düşünme stili ise otomatik, bilinç öncelikli,
çağrışımsal, bütüncül, özde sözel olmayan ve anlık duygulardan etkilenerek işlev
gören bir sistemdir (Epstein, Lipson, Holstein ve Huh, 1992, Akt.: Buluş, 2000: 58).
Davranış ve bilinçli düşünme bu iki sistemin ortak fonksiyonu olarak kabul
edilir. Her iki sistemin belirli ortamlardaki – durumlardaki göreli dominantlığı
parametrelerce belirlenir. Diğer bir deyişle, bu sistemlerden herhangi birinin daha
yoğun olarak kullanımı bazı değişkenlere bağlıdır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
- Düşünme stilini tercihte bireysel farklılıklar;
- Karşılaşılan durum için genelde kullanılagelen tepki biçimi ve durumun buna
uygunluk derecesi (Örneğin; Matematiksel problemler rasyonel, kişilerarası
problemler ise yaşantısal stil yaklaşımıyla ele alınırlar.);
- Duruma, olaya olan duygusal kalıtım veya durumdan duygusal olarak
etkilenme derecesi;
- Uygun ilgili yaşantının tekrar miktarı- derecesi.
Bu düşünme stilinden yaşantısal olanı sıklıkla daha uyum sağlayıcıdır, fakat
mantıksal analiz gerektiren problemlerin çözümünde ve soyut ilişkilerin
anlaşılmasında yetersiz kalmaktadır.
Bilişsel- Yaşantısal Benlik Kuramına göre, insanlar bilgi işleme ve böylece
çevrelerine uyum sağlama sürecinde rasyonel ve yaşantısal düşünme stillerini
kullanma derecelerinde önemli bireysel farklılıklar gösterirler. Çevre ile uyum
sürecinde, bu iki düşünme stili, birçok değişik davranış ile ilişkisi açısından önem
kazanır. Örneğin; başa çıkma becerisi, uyum, cinsiyet farklılıkları, başarı ve kişiler
arası ilişkiler bu değişkenlerin birkaçını oluşturur. Yaşantısal sistem yüksek düzeyde
uyum sağlayıcı kabul edildiği halde, günümüzün teknolojik olarak gelişmiş ve
modern toplumuna uyumda yetersiz kalmaktadır. Derinlemesine düşünmeye dayalı
analitik- rasyonel sisteme karşı, yaşantısal sistem bilgiyi otomatik, hızlı, somut,
43
çağrışımsal ve bütüncül olarak işleyen sezgisel sistemdir. Yaşantısal ve rasyonel
düşünme stillerini betimleyen özellikler Tablo 1 de verilmiştir.
Tablo 1.Yaşantısal ve Rasyonel Düşünme Stillerine İlişkin Bir
Karşılaştırma
Yaşantısal Sistem Rasyonel Sistem
1-Bütüncüldür (Holistic).
2-Otomatik ve çabasızdır.
3- Duygusal : zevk-acı temelli, iyi duygu
nedir?
4-Çağrışımlar bağlantılar vardır.
5-Davranış geçmiş olaylarla
ilişkilendirilerek tasarlanır.
6-Gerçeği, somut imajlar, benzetmeler,
öyküler şeklinde kodlar-depolar.
7-Daha hızlı işlem yapar anlık
eylemlere yöneliktir.
8-Değişime diren gösterir ve daha yavaş
değişime uğrar: tekrarlı veya yoğun
yaşantıyla değişir.
9-Ayrıştırma genel- kaba düzeydedir:
büyük genellemeler, sterotipik
düşünme.
10-Genel-kaba düzeyde entagrasyon,
ayrıştırmacı, duygusal karmaşa, genel
durum spesifik işlemleme.
11-Pasif ve bilinç öncelikli olarak yaşanır:
birey duyguları tarafından yönlendirilir
(duygularının kontrolündedir).
12-Ben merkezli yaşantıya inanılır.
1- Analitiktir
2-İsteğe bağlı bilinçli çaba gerektirir
3- Mantıksal neden muhakeme temellidir
(rasyonel olan nedir?)
4-Mantıksal bağlantılar vardır.
5-Davranış olayların bilinçli tahmini ile
tasarlanır.
6-Gerçeği soyut semboller kelimeler ve
şekillerde kodlar-depolar.
7-Daha yavaş işlem yapar yavaş oluşan,
ortaya çıkan eyleme yöneliktir.
8-Daha hızlı ve kolay değişir.Güçlü
tartışma ve yeni bulgularla değişir.
9-Yüksek düzeyde detaylı ayrıştırma.
10-Yüksek düzeyde entegrasyon , bağlam
genel prensipler.
11-Aktif ve bilinçli olarak yaşanır: birey
düşüncelerinin kontrolündedir.
12-Mantık ve bulgu –delil temelli hareket
edilir.
(Teglasi ve Epstein,1998; Akt.:Buluş, 2000: 57)
44
1.1.2.2. N. Parlette Ve R. Rae’nin Düşünme Stilleri Sınıflaması
Parlette ve Rae’e (1993) göre farkında olunsa da, olunmasa da, bütün insanlar
belirli düşünme, soru sorma ve karar verme biçimleri tercih eder ve kullanırlar.
Onlara göre, deneysel ve alan araştırmalarında 5 tür düşünme stili tanımlaması
üzerinde durulmaktadır. Bazı insanlar kendilerinde bu stillerin her birinin belirli
özelliklerini barındırarak hepsini, bazıları ise yoğun olarak bir veya ikisini
kullanırlar. Parlette ve Rae bu düşünme stillerini aşağıdaki şekilde sınıflamışlardır
(Akt.: Buluş, 2000: 66).
1.1.2.2.1.Sentezci
Eleştiren, sorgulayan, entegre eden, süreç merkezli bir özelliğe sahip
düşünme biçimidir. Sentezciler durumlar, nesneler, olaylar ve olgular arasında
diğerlerinin bulamadığı ilişkiler, bağlantılar kurarlar. Bu şekilde düşünenler güçlü bir
zıtlıklar veya uçlar duygusuna sahiptirler; çünkü her plan için karşıt planlar
geliştirirler ve farklı fikirleri yani, yaratıcı kombinasyonlarla, birbirleriyle
ilişkilendirebilirler.
Sentezci düşünenler konsessus ve uyuşma aramanın yerine diyalektik bir
yaklaşım kullanırlar. Bu insanlar davranışlarını, çelişki yoluyla daha yaratıcı
çözümler oluşturma düşüncesine dayandırırlar. Gerçeği nesnel durumlarda, olgularda
değil, bunlara verilen anlamda ararlar. Onlar güzelliğin gözleyenin bakış açısında
olduğunda ve diğer kişinin algısının gerçek olduğuna inanırlar. Sentezciler, konular,
varsayımlar her yönüyle ortada ancak karmaşık olduğunda ve açıklamaları
gerektiğinde daha başarılı olurlar.
Temel özellikleri, WoodWard (2000) tarafından ampirik bir bakış açısı
kullanma, varolan gereksinimlere çözümler arama, somut bulgular ile ilgilenme ve
doğrulayıcı olma olarak sıralanmıştır(Akt.: Bulus, 2000: 67).
45
1.1.2.2.2.İdealist Yeni düşüncelere açık, yenilikçi, özümseyici ve gereksinim merkezli bir
düşünme stilidir. İdealistler gerçeği, yeni bilgileri var olanlarla olan benzerlikleri
doğrultusunda özümseyerek, bir bütün olarak yaşarlar. Bu nedenle idealistler, diğer
türden düşünenlerin açıkça fark edemediği ilişkilerin ve karşılıklı bağımlılıkların
farkında olma eğilimindedirler.
İnsanların idealist düşünme için güçlü nedenleri olduğunda, çok önemli bazı
gerçekleri gözardı edebilirler. Örneğin; para ile ilgili edinimlere çok az dikkat
yöneltirler, yüksek gerçekçi olmayan amaçlar belirlerler veya herkesin sorunlarına
çözüm getirecek geniş kapsamlı programlar planlarlar.
İdealistler yüksek kişisel standartlara sahip olma ve ideal bir amaç
belirlendiğinde fikir birliğinin her zaman olabileceğine inanma eğilimindedirler.
Woodward’a (2000) göre idealistler didaktik bir bakış açısı kullanırlar, bir şeyin en
iyisini yapmaya çalışırlar, bilimsel çözümlerle ilgilenirler ve çoğunlukla öneri
vericidirler (Akt.: Bulus, 2000: 67).
1.1.2.2.3.Pragmatist
Koşullara uyumlu, çıkarcı ve eklektik bir düşünme biçimidir. Pragmatistler
işleri azar azar, çıkarsal yaklaşımlar kullanarak yapmaya çalışma eğilimindedirler.
Gerçekler ve değerler onlar için eşit öneme sahiptir. Doğruluk değil çalışabilirlik
onlar için eşit öneme sahiptir. Problemlerin uzun vadeli sonuçlarını göz ardı ederek
onları çözmek yerine onlarla uğraşmayı tercih ederler. Çıkar ve beklentilerinden çok
az özveride bulunurlar. Genellikle taktikler ve stratejiler formüle etme yeteneğine
sahiptirler.
1.1.2.2.4.Analist
Öneri verici, mantıklı, bütüncül (holistik) ve metot merkezli bir yaklaşımdır.
Analistler dünyayı yapılandırılmış, organize olmuş ve tahmin edilebilir olarak
görürler. Onlara göre, herşeyi en iyi şekilde yapmanın bir yolu olmalıdır. Analistler
46
problemlerin ve kararların her zaman bir metot veya sistem sorunu olduğuna
inanırlar ve bu nedenle de buluşlar veya sezgilerden çok prosedürler üzerinde
dururlar. Analiz ve planlama yapmaktan hoşlanırlar. Metot, veriler ve yapı üzerinde
yoğunlaştıklarından, karar verme sürecinde olabildiğince sistematik olurlar ve artı ve
aksilerini dikkate alırlar.
1.1.2.2.5. Realist (Gerçekçi)
Ampirik, nesnel ve konu merkezli bir düşünme stilidir. Realistler
tümevarımcıdırlar, gerçeği temelde gözlemlerine ve yaşantılarına dayanarak
kavramaya çalışırlar. Bu iddiacı, eylem merkezli stil grup dinamiklerinin domine
edilmesinde etkin bir yaklaşımdır ve çoğu yöneticiler bu düşünme kategorisinin
özelliklerini gösterirler. Problemlere bir an önce çözüm getirme isteklerinden dolayı
detaylara ve analiz yapmaya fazla yoğunlaşmazlar. Bu yönüyle pragmatistlere
benzerler. Dünyayı çoğunlukla yanlış olan yönleriyle görürler. Hızlıca ve güç
kullanarak hareket ederler. Ancak, bir kararın doğruluğunu onaylamak için de
konsensusa destek verirler. Eğer uzmanlar yeterince güven verici olurlarsa onlardan
etkilenme eğilimine girerler.
1.1.3. Karar Verme Stilleri
Karar verme çeşitli olaylar hakkında göz önünde tutulan alternatiflerin
seçiminde sadece bu alternatiflerin tanımlanmasını değil; aynı zamanda en uygun
olanı hedeflerimiz, isteklerimiz, yaşam tarzımız, değerlerimiz vb. ile birlikte
gerçekleştirir. Karar verme, seçenekler arasındaki uygun seçimi yaparken şüphe ve
belirsizlikleri de yeterli bir şekilde azaltma süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım
karar vermenin bilgi toplama fonksiyonu üzerinde yoğunlaşır. Burada belirsizlikleri
elemekten çok azaltmak önemlidir. Çok az karar tam bir kesinlik içinde verilir.
Çünkü tüm seçenekler hakkında tam bilgi toplama nadiren olasıdır. Bu nedenle her
karar belirli bir miktar risk içerir. Karar verme süreci ile ilgili Alan Yazın
incelendiğinde çalışmaların çoğunun, ekonomi, politika, tıp, hukuk gibi alanlarda
karar verme konusunda yoğunlaştığı görülmektedir. Bireylerin gündelik yaşamda
karar verme süreçlerini tartışan birçok model ve yaklaşım geliştirilmiştir. Bu
47
araştırmanın amacı doğrultusunda ağırlıklı olarak karar verme stilleri üzerinde
yoğunlaşılacaktır.
Karar Verme Stilleri
Karar verme çalışmalarında öncelikli ilgi, bireylerin kararlarında neyi temel
alarak nasıl karar verildiğinin araştırılması olmuştur. Bu noktada karar verme stilleri
ve karar verme stratejileri anahtar kelimeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Konu ile
ilgili alan yazında uzmanların farklı tanımlamalar yaptıkları görülmektedir.
Dunham ve Pierce’e (1989) göre karar verme sürecinde bireysel farklılıklar,
karar hızı ile toplanan ve değerlendirilen bilgi miktarından kaynaklanır. Bireysel ve
motivasyonel yüklemeler karar verme stillerini etkiler. Yüksek risk eğilimindeki
kişiler hızlı karar verme eğilimindedirler. Karar verme sürecinde bilgi toplama ve
değerlendirmeye daha az zaman harcarlar (Akt.: Taşdelen, 2002: 27).
Rachlin’e (1989) göre eğer bireye çeşitli alternatifler sunulursa, her bir
alternatifin ağırlığı ve olasılığı karşılaştırılarak sonuçta her nasıla bilgiyle birleştirilir.
Bireyler iki temel araştırıcı stratejiyi kullanarak karar verirler: birkaç alternatif
olduğunda karar süreci basittir. İki boyutlu farklı iki alternatif olduğunda bireyler
ikinci araştırıcı stratejiyi kullanmaya eğilimlidirler. İkinci araştırıcı stratejide ise her
bir alternatifteki boyutların karşılaştırılması, sonrasında ise alternatiflerin
karşılaştırılması söz konusudur. Zor bir karar ile karşılaşıldığında tek bir boyut
üzerindeki alternatiflerin karşılaştırılması ile süreç başlayabilir (Akt.: Taşdelen, 2002:
27).
Payne, Bettman ve Johson’a (1993) göre sosyal faktörler karar verme
davranışını etkileyebilir. Örnek olarak, bireyler aile üyelerine, arkadaşlarına, yakın
çevrelerine karşı kendilerini sorumlu hissederler. Böylesi sorumluluk duygusu nasıl
karar verileceğini etkiler. Özel bir karar verme problemi için hangi karar stratejisinin
etkili olarak kullanılacağına olan inancımız üç temel faktör olarak sınıflandırılabilir:
karar probleminin özelliği, bireyin özelliği, sosyal koşulların özelliği (Akt.: Taşdelen,
2002: 27).
48
Driver ve Mock (1975) karar vermenin bilgi sürecinde iki boyut
tanımlamışlardır; odak boyutu ve yararlanılan bilginin miktarı. Odak boyutunun iki
kutbu vardır. Bir kutupta karar verici bilgiye bakışında eylem veya çözüm için tek
yönlü değerlendirme yaparken, diğer kutupta çoklu çözümleri görür. Karara
ulaşılırken kullanılan bilgi miktarı karar vericiden karar vericiye değişkenlik gösterir.
Driver ve Mock (1975) karar verme sürecinde bu iki boyutun bileşiminden yola
çıkarak dört temel karar verme stili tanımlamışlardır: Kesin (decisive) stilde kişi
alışkanlık olarak sağlam bir görüş yaratmak için bilginin en azını kullanır. Bu stil hız,
verimli çalışma ve tutarlılıkla karakterizedir. Esnek (flexible) stilde en az bilgi
kullanılır fakat bu bilgi farklı zamanlarda farklı anlamlara sahiptir. Bu stil hız,
uyarlanabilirlik ve sezgi ile ilişkilidir. Zıt olarak hiyerarşik stilde (hierarchic) en iyi
sonuca varmak için bilginin dikkatli bir analizi yapılır. Birleştirici (integrative) stilde
de benzer olarak bilginin toplamı kullanılır fakat mümkün olduğunca fazla çözüm
üretilmeye çalışılır, yüksek derecede deneyseldir (Wright, 1985; Akt.: Taşdelen,
2002: 27).
Scott ve Bruce’e (1995: 819) göre, davranışla ilgili terminolojinin
tanımlamaları, ampirik araştırmalar ve ilk teoriler tarafından dört karar verme stili
tanımlanmıştır:
1- Rasyonel karar verme stili, alternatiflerin mantıklı değerlendirildiği ve
araştırıldığı;
2- Sezgisel karar verme stili önsezi ve duygulara güvenin yaşandığı;
3- Bağımlı karar verme stili, başkalarının öneri ve yönergelerinin
değerlendirildiği;
4- Kaçıngan karar verme stili; karar vermeden kaçıngan eğiliminin yaşandığı
yaklaşımlardır. Karar verme stili ölçeği geliştirme çalışmalarında, kendiliğinden-
anlık karar verme stilini alan yazınına kazandırmışlardır. Bu stil; anında,
düşünmeden alternatifleri değerlendirmeden hızlıca işleyen bir yaklaşımdır.
49
1.2.Araştırmanın Amacı ve Önemi
Akademik ve normal populasyonda çok yaygın olarak görünen erteleme
eğilimin nedenlerini ve sonuçlarını anlamak önemlilik arz etmektedir. İnsanlar
yaşamın farklı alanlarında (akademik, mesleki, sosyal ilişkiler ve finansal yönetim
vb.) erteleme eğiliminden ve onun zararlı sonuçlarında farklı düzeylerde
etkilenmektedir.
Akademik ortamlarda, öğrencilerin büyük bir oranı erteleme eğiliminin
olumsuz sonuçlarını yaşadıklarını kabul etmektedir. Birçok alanda öğrencileri
olumsuz yönde etkilemektedir. Yapılan araştırmalar, erteleme eğiliminin iletişim
anlayışı, etkili olmayan öğrenme stratejileri, düşük not ortalaması, sıkılma, zor
ödevler, plansız çalışma alışkanlığı, gerçekçi olmayan mazeretler bulma, kaygı,
başarısızlık korkusu, depresyon, akılcı olmayan düşünme, düşük benlik saygısı,
düşük benlik yeterliliği, düşük benlik kontrolü ve doyumu erteleyememe ile ilişkili
olduğunu göstermiştir (Chissom ve Iran-Nejad, 1992; Ferrari, Johnson, ve McCown,
1995; Ferrari ve Beck, 1999; Haycock, McCarthy, ve Skay, 1998; Lay, 1986;
Senecal, 1995; Solomon ve Rothblum, 1984).
Erteleme eğilimi aynı zamanda zarar verici bir şekilde bireyin günlük
yaşantısını da etkilemektedir. Sıklıkla son dakikada yapılan alışverişlerden ya da
ödemelerden dolayı daha fazla ödeme yapma durumu ile bireyi karşı karşıya
bırakabilmektedir. Bir birey erteleme eğiliminden dolayı kendi işini kaybedebilir,
okulundan atılabilir ya da evlilik yaşantısını tehlikeye sokabilir. Bunlara ek olarak
erteleme eğilimi yüksek olan bireylerin, son gün yaklaştığında zamanı kontrol etme
ve kişisel yeteneklerini algılama düzeylerinin düşüklüğünden dolayı psikolojik
gerginlik yaşadıklarını vurgulamaktadır. Bundan dolayı erteleme eğiliminin
doğasının tam olarak anlaşılması bir zorunluluk olmaktadır. Alan yazın
incelendiğinde erteleme eğilimi üzerinde yapılan araştırmaların son yıllarda giderek
artması, bu eğilimin ciddiyetini ortaya koymaktadır. Yurt dışında bu problem ile ilgili
birçok çalışma yapılmasına karşın ülkemizde, bu alana yönelik henüz bir çalışmaya
ulaşılmamıştır. Bu çalışma ile ülkemizde bu konu üzerinde araştırma yapmak, ileride
bu konuda yapılacak çalışmalara ışık tutmak ve erteleme eğiliminin doğasının tam
50
anlaşılması konusunda ilgili alan yazına önemli katkılarda bulunmak
amaçlanmaktadır.
İnsanın sosyal oluşu ve insan davranışının nedensel olarak çok boyutlu
oluşu, sosyal dünyayı nasıl algıladığı ve tepkilerinin nasıl örgütlediği sorusu,
davranış bilimlerinin en çekici araştırma konularından biridir. Bu nedenle bilişsel
süreçlerin ve bireysel özelliklerinin davranış ile ilişkisinin anlaşılmasını kolaylaştıran
çalışmalara gereksinim olduğu düşünülmektedir (Buluş, 2000 :1).
Bu süreçlerden biri olarak kabul edilen düşünme stilleri bireyin ne
yapabildiğinin ve bir durumu-konuyu ve işi nasıl yapmayı tercih ettiğinin bir
göstergesi olarak ele alınmaktadır. Grigerenko ve Stenberg (1997) tarafından yapılan
araştırma sonuçları düşünme stillerinin öğrenme, öğretim ve çalışma stillerine
yansıdığını göstermektedir. Eğer, bireyin düşünme stili, eğitim ve çalışma ortamında
o konunun-işin gerektirdiği düşünme stili ise, bu durumda bireyin başarılı olma
olasılığı daha yüksektir. Aynı zamanda bireyin düşünme stili bireyin çevreden aldığı
uyaranları düzenleme, işleme ve yorumlama süreci üzerinde büyük bir etkiye
sahiptir. Bu bağlamda bireyin düşünme tarzının erteleme eğilimi üzerinde etkili
olabileceği düşünülebilir. Erteleme eğilimi yüksek olan bireyler ne tür bir düşünme
stiline sahiptir sorusu büyük bir önem kazanmaktadır. Bu soruya verilecek yanıtlar
erteleme eğiliminin doğasının daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunabilir.
Bir problemle başa çıkma, büyük ölçüde problem çözücünün özelliklerine
bağlı olmaktadır. Böylelikle, bireyin karar davranışlarını yönlendiren özelliklerin
belirlenmesi ve etkilerinin ortaya konması farklı alanlarda önem kazanmaktadır.
İnsanın davranışları üzerinde büyük etkiye sahip olan düşünme ve karar
verme stillerinin, öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğilimi üzerinde
ne derecede belirleyici bir rol oynadığını belirlemek amacıyla bu çalışmada,
öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğiliminin, düşünme ve karar verme
tarzları ile ilişkileri bazı psiko sosyal değişkenler açısından incelenmiştir.
51
Bu araştırma ile elde edilecek bulgular, erteleme eğilimi davranışının
doğasının iyi anlaşılması, erteleme eğilimi alan yazınına büyük katkılar sağlaması,
öğretmen adaylarının erteleme eğilimi üzerinde etkili olan faktörlerin daha iyi
anlaşılması, eğitim ortamında ve klinik ortamda sağaltım çalışmalarına yeni bir bakış
açısı kazandırması açısından, üniversitelerin rehberlik ve psikolojik danışmanlık
biriminde çalışan, psikolojik danışmanlara, psikologlara, ruh sağlığı alanında
çalışanlara ve öğretmen adaylarının erteleme eğilimi davranışlarının kaynağı
hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlere önemli bir bilgi kaynağı olabilecektir. Ayrıca
bu çalışmanın, öğretmen adaylarının başarısızlık problemlerine yeni bir bakış açısı
kazandırması da umulmaktadır.
Böylece daha özgün bir şekilde, aşağıdaki sorulara cevap arama amacı
güdülmüştür.
1. Öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğilimi ile düşünme stilleri
ve karar verme stilleri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?
2. Öğretmen adaylarının düşünme ve karar verme stilleri erteleme eğilimlerini
yordama derecesi nedir?
3. Öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğilimi düzeyi psikososyal
değişkenlere göre farklılaşmakta mıdır?
1.3.Problem Cümlesi
Öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğiliminin, düşünme ve
karar verme tarzları ile ilişkisi var mıdır? Öğretmen adaylarının davranışlarındaki
erteleme eğilimi düzeyleri psikososyal özelliklere göre farklılık göstermekte midir?
1.4.Alt Problemler
1- Öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğilimi ile düşünme
stilleri ve karar verme stilleri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?
2- Öğretmen adaylarının düşünme ve karar verme stilleri erteleme
eğilimlerini yordama derecesi nedir?
52
3- Öğretmen adaylarında erteleme eğilimi düzeyi cinsiyete göre anlamlı
düzeyde farklılaşmakta mıdır?
4- Öğretmen adaylarında erteleme eğilimi düzeyi yaşa göre anlamlı düzeyde
farklılaşmakta mıdır?
5- Öğretmen adaylarında akademik erteleme eğilimi düzeyi öğrenim görülen
alana göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?
6- Öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri sınıf düzeyine göre akademik
erteleme eğilimlerinde anlamlı düzeyde bir farklılaşma var mıdır?
7- Öğretmen adaylarının ailelerinde kaçıncı çocuk olduklarına göre
erteleme eğilimi düzeylerinde anlamlı düzeyde bir farklılaşma var mıdır?
8- Öğretmen adaylarının anne-babalarının eğitim düzeylerine göre erteleme
eğilimleri düzeylerinde anlamlı düzeyde bir farklılaşma var mıdır?
9- Öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri alanı seçme ve alandan hoşnut
olma durumuna bağlı olarak akademik erteleme eğilimi düzeylerinde
anlamlı düzeyde bir farklılaşma var mıdır?
10- Öğretmen adaylarının akademik başarılarına göre akademik erteleme
eğilimi düzeylerinde anlamlı düzeyde bir farklılaşma var mıdır?
11- Öğretmen adaylarının kendileri ile ilgili konularda karar verme
kaynaklarına göre karar vermeyi erteleme eğilimlerinde anlamlı düzeyde
bir farklılaşma var mıdır?
12- Öğretmen adaylarının ders çalışmak için tercih ettikleri zaman dilimlerine
göre akademik erteleme eğilimi düzeylerinde anlamlı düzeyde bir
farklılaşma var mıdır?
13- Öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi düzeyleri, onları ders
çalışmaya teşvik eden etmenler açısından anlamlı düzeyde farklılaşmakta
mıdır?
14- Öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi düzeyleri, okul saatleri
dışındaki zamanlarını değerlendirmeleri açısından anlamlı düzeyde
farklılaşmakta mıdır?
15- Öğretmen adaylarının doğum sırası, öğrenim gördükleri alan, cinsiyetleri,
anne-babalarının eğitim düzeyi, akademik başarıları, karar kaynakları,
ders çalışmayı tercih ettikleri zaman dilimleri, onları ders çalışmaya
53
teşvik eden etmenler, okul saatleri dışındaki zamanlarını değerlendirme
becerileri ve öğrenim gördükleri alanı seçme ve bu alandan hoşnut olma
durumları erteleme eğilimlerini yordayabilmekte midir?
1.5. Sayıltılar
Bu araştırmada aşağıdaki varsayımlardan hareket edilmektedir.
1- Araştırmada veri toplama araçları olarak kullanılan ölçeklerin, ölçmek
istenen değişkenleri ölçebilmiştir.
2- Araştırma kapsamına alınan öğretmen adaylarının kendilerine verilen
ölçekleri ve bilgi formunu gerçek durumlarını yansıtacak şekilde
doldurmuşlardır.
1.6.Sınırlılıklar
1- Araştırmanın bağımlı değişkenlerinden “erteleme eğilimi” Genel
Erteleme Eğilimi Ölçeği (Procrastination Scale), ( Lay, 1986), Akademik
Erteleme Eğilimi Ölçeği, (Aitken Academic Procrastination Inventory)
(Aitken, 1982), Kararsal Erteleme Eğilimi Ölçeği (Decisional
Procrastination Inventory) (Mann; 1982) “düşünme stilleri” Sezgisel-
Yaşantısal ve Analitik-Rasyonel Düşünme Stilleri Ölçeği (Intuitive-
Experiential and Analytical – Rational Thinking Style Inventory),
(Epstein, 1996)’ ve “karar verme stilleri” Karar Verme Stilleri Ölçeği
(Decision Making Style Inventory), (Scott ve Bruce, 1995)’ inin kapsadığı
nitelliklerle sınırlıdır.
54
1.7.Tanımlar
Erteleme Eğilimi (Procrastination): Kararlar almayı, bir işi yapmayı
geciktirme ya da ertelemeye yönelik davranışsal bir eğilim ya da bir kişilik özelik
olarak tanımlanmaktadır (Milgram, Mey-Tal, ve Levison, 1998:297).
Genel Erteleme Eğilimi (General Procrastination): Düzenleme ve zamanı
yönetme yetersizliğinden dolayı gündelik sorumlulukları yerine getirmede yaşanılan
güçlükler olarak tanımlanır (Milgram, Mey-Tal, ve Levison, 1998:297).
Akademik Erteleme Eğilimi (Academic Procrastination): Ev ödevlerinin,
sınavlara hazırlanmanın ya da dönem sonunda teslim edilecek ödevlerin son
dakikada yapılması olarak ya da akademik görevlerin son dakikaya kadar ertelenmesi
olarak tanımlanır (Solomon ve Rruthblum, 1984: 503).
Karar vermeyi Erteleme Eğilimi (Decisional Procrastination): Çeşitli
yaşantılarla ilgili olarak önemsiz durumlarda bile uygun kararlar vermedeki
yetersizlik olarak tanımlanmaktadır (Effert ve Ferrari, 1989:151).
Düşünme Stili: Bireyin dünya ile ilişkisinde, onu algılamasında, hedeflediği
amaçlara ulaşmasında ve problem çözmesinde, farkında olsun olmasın geliştirdiği
bilgi işleme biçimidir (Parlette ve Rae, 1993;Akt.Bulus, 2000: 1).
Analitik-Rasyonel Düşünme Stili: Bilinç düzeyinde işlev gören ve amaçlı,
analitik, sözel ve göreceli olarak duygusal etkilerden bağımsız olan bir bilgi işleme
biçimi olarak tanımlanabilir (Epstein, Lipson, Holstein ve Huh, 1992; Akt.Bulus,
2000: 1).
Sezgisel-Yaşantısal Düşünme Stili: Otomatik, bilinç öncelikli, çağrışımsal,
holistik (bütüncül), özde sözel olmayan ve anlık duygulardan etkilenerek işlev gören
bir bilgi işleme sistemidir (Epstein, Lipson, Holstein ve Huh, 1992; Akt.Bulus, 2000:
1 ).
55
Karar Verme Stili: Bireyin karar verme durumunda soruna genel
yaklaşımında tercih ettiği bireysel tarzdır (Scott; Bruce, 1995:818).
Rasyonel karar verme stili: Karar verme sürecinde birey tarafından
alternatiflerin mantıklı değerlendirilmesi ve araştırılmasıdır (Scott; Bruce, 1995:818).
Sezgisel karar verme stili: Karar verme sürecinde kişinin, önsezi ve
duygularına güvenerek karar vermesidir (Scott; Bruce, 1995:819).
Bağımlı karar verme stili: Karar verme sürecinde kişinin başkalarının öneri
ve yönergelerini değerlendirerek karar vermesidir (Scott; Bruce, 1995:819).
Kaçıngan karar verme stili: Karar verme sürecinde kişinin karar vermeden
kaçıngan eğiliminin yaşandığı yaklaşımlardır (Scott; Bruce, 1995:819).
Kendiliğinden-anlık karar verme stili: Karar verme sürecinde kişinin
anında, düşünmeden alternatifleri değerlendirmeden hızlıca işleyen bir stildir (Scott;
Bruce, 1995:819).
Öğretmen Adayı: Eğitim fakültesinin farklı bölümlerinde öğrenim gören
üniversite öğrencileri öğretmen adayı olarak kabul edilmişlerdir.
56
1.8. Kısaltmalar
Akademik Başarı AB
Annenin Eğitim Düzeyi AED
Babanın Eğitim Düzeyi BED
Ders Çalışmak İçin Tercih Edilen Zaman Dilimi DÇTZ
Ders Çalışmaya Teşvik Eden Etmenler DÇTE
Doğum sırası DS
Kendi İle İlgili Konularda Karar Verme Kaynakları KVK
Okul Saatleri Dışındaki Zamanı Değerlendirme Tercihi OKSDZDT
Öğrenim Görülen Bölümü Seçme ve Bu Bölümden Hoşnut
Olma Durumu
ÖGBSVH
Genel Erteleme Eğilimi GEE
Akademik Erteleme Eğilimi AEE
Karar Vermeyi Ertleme Eğilimi KVEE
Karar Verme Stilleri Ölçeği KVSÖ
Rasyonel Karar Verme Stili RKS
Sezgisel Karar Verme Stili SKS
Bağımlı Karar Verme Stili BKS
Kaçıngan Karar Verme Stili KKS
Anlık Karar Verme Stili AKS
Rasyonel-Yaşantısal Düşünme Stilleri Ölçeği RYDSÖ
Rasyonel Düşünme Stili RDS
Sezgisel Düşünme Stili SDS
57
BÖLÜM II
İLGİLİ ARAŞTIRMALAR
Bu bölümde, araştırmada bağımlı değişken olarak ele alınan, erteleme
eğilimi, düşünme stilleri ve karar verme stilleri ile ilgili yapılan araştırmalar ele
alınıp tartışılmıştır.
2.1. Erteleme Eğilimi İle İlgili Araştırmalar
Erteleme eğilimi konusunda yapılan araştırmalar incelendiğinde, özellikle son
20 yıldır bu konu üzerine yoğunlaşmalar başlamıştır. Bu konuda yapılan
araştırmaların büyük çoğunluğu akademik ortamlarda, özellikle üniversite öğrencileri
üzerine yapılan çalışmaları kapsamaktadır. İlgili Alan Yazın incelendiğinde erteleme
eğiliminin, kişilik özellikleri, mükemmeliyetçilik, depresyon, öz yeterlilik,
motivasyon, kaygı, benlik saygısı, zaman yönetimi, anne baba tutumları ve ilgili
değişkenler ile ilişkileri incelenmiştir. Aşağıda bu içerikte yapılan araştırmaların bir
bölümü açıklanmaktadır.
Leslie (2005), doğum sırasının erteleme eğilimi üzerinde etkili olup
olmadığını incelemek üzere 75 üniversite öğrencisiyle çalışmıştır. Yapılan analizlerde
doğum sırasının erteleme eğilimi üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığını rapor
etmiştir.
Ferrari, O’Callaghan ve Newbegin(2005), Amerika Birleşik Devletleri,
İngiltere ve Avusturalya’ dan toplam 660 kişinin katıldığı bir çalışmada erteleme
eğiliminin yaygınlığını belirlemeye yönelik bir çalışma düzenlemişler. Bu üç ayrı
ülkede katılımcılardan toplanan veriler karşılaştırılmış, yapılan analizler sonucunda
İngiltere' deki katılımcıların uyarılma (arousal) ve kaçıngan erteleme eğilimi
düzeylerinin, Amerika Birleşik devletleri ve Avusturalya’dan katılan
katılımcılarınkinden yüksek olduğu görülmüştür. Genel olarak yapılan analizlerde
erteleme eğiliminin her iki türü açısından da ülkeler arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılaşma olmadığı, katılımcıların % 11,5’ i kendisini uyarılmayı
58
erteleme eğilimli, % 9.9 ‘u da kaçıngan erteleme eğilimli olarak tanımladıkları rapor
edilmiştir. Sonuç olarak araştırma bulguları kronik erteleme eğiliminin bireyselci,
ingilizce konuşan ve batılı toplumlar arasında aynı düzeyde olduğunu gösterdiği
rapor edilmiştir.
Diğer bir çalışmada, Onwuegbuzie (2004), üniversite öğrencileri arasında
akademik erteleme eğiliminin yaygınlığını ve bu eğilimin istatistik kaygısının altı alt
boyutu ile olan ilişkisini incelemek için düzenlediği çalışmaya lisans üstü eğitime
devam eden 135 öğrenci katılmıştır. Yapılan analizlerde öğrencilerin % 41.7’ sinin
dönem ödevlerini yazmayı, % 39.3’ ünün sınavlara hazırlanmayı ve %60’ının ise
haftalık okuma görevlerini ertelediklerini ve bu öğrencilerin yaklaşık olarak % 30’
unun bu durumu problem olarak gördüklerini; bu öğrencilerin yaklaşık olarak %67’
sinin erteleme eğilimi düzeyini düşürmek istediğini rapor ettikleri görülmüştür.
Akademik erteleme eğilimi ile istatistik kaygısı arasındaki ilişkiyi belirlemek için
yapılan korelasyon analizlerinde, işin sıkıcılığı ve başarısızlık korkusu kaynaklı
erteleme eğiliminin, istatistik kaygısının istatistik değeri (worth of statistic),
yorumlama kaygısı, sınıf ve sınav kaygısı, yardım istemekten korkma, ölçülebilen
benlik kavramı ve istatistik öğretmeninden korkma alt boyutları ile ilişki olduğu
görülmüştür.
Ferrari ve arkadaşları (1998) 546 üniversite öğrencisinin katıldığı bir
çalışmada erteleme eğiliminin nedenlerini saptamaya çalışmışlardır. Yapılan
analizlerde öğrencilerin %31.2 si erteleme eğilimlerinin altındaki temel nedenin
başarısız olma korkusu, % 13,6’ sı toplum tarafından onaylanmam korkusu ve % 8,5
‘ inin ise işin çekici olmamasının yattığını rapor ettikleri görülmüştür.
Diğer bir çalışmada, Schouwenburg (1992), 278 üniversite öğrencisi ile
yaptığı çalışmada erteleme eğilimin nedenlerini incelenmiştir. Verilerin analizlerinde
öğrencilerin akademik görevlerini erteleme nedeni olarak başarısızlık korkusu ve
işten nefret etmeyi gösterdikleri rapor edilmiştir.
59
Farran (2004) doktora tezinde akademik erteleme eğiliminin öngörülerini
incelemek için düzenlediği çalışmaya 186 üniversite öğrencisi katılmış. Yapılan
analizlerde akademik erteleme eğilimi ile depresyon, kaygı, ve akademik görevlere
yönelik yeterlilik duygusu ve öğrencilik rolüne yönelik değerlilik duygusu ve global
değerlilik duygusuna yönelik olumsuz inançlar arasında anlamlı düzeyde pozitif
ilişki olduğu görülmüştür. Akademik benlik kavramının akademik erteleme eğilimini
güçlü bir şekilde öngörebildiği, akademik erteleme eğilimi ile depresyon ve
akademik erteleme eğilimi ile kaygı arasında arabulucu rolü üstlendiği görülmüştür.
Washington (2004), erteleme eğilimi ile depresyon arasındaki ilişkiyi
incelemek için düzenlediği çalışmaya 420 üniversite öğrencisi katılmış. Yapılan veri
analizlerinde erteleme eğilimi ile depresyon arasında p<.05 düzeyinde anlamlı pozitif
bir ilişki görülmüştür. Erteleme eğiliminin cinsiyet değişkenine göre farklılık
gösterip göstermediğini belirlemek için yapılan analizlerde ise kız öğrencilerin
erteleme eğilimi düzeylerinin erkek öğrencilerinkinden daha yüksek olduğu
görülmüştür.
Fritzsche, Barbara A., Young, Beth R.ve Hickson, Kara C. (2003), akademik
erteleme eğilimi ile yazmayı gerektiren ödevlerdeki başarı arasındaki ilişkiyi
incelemiştir. Araştırmaya yoğun olarak yazmayı gerektiren derslere katılan 206
üniversite öğrencisi katılmış. Yapılan analizlerde yazmayı gerektiren ödevleri
erteleme eğiliminin ödev yazmadaki düşük doyum düzeyinden ziyade; genel
anksiyete ve ödev yazmaya yönelik duyulan kaygı ile ilişkili olduğu görülmüştür.
Ayrıca akademik erteleme eğiliminin düşük akademik başarı ve yoğun olarak ödev
hazırlamayı gerektiren derslerdeki notlar ile ilişkili görülmüştür. Geribildirim,
erteleme eğilimi ve ödev yazmadaki başarı arasındaki ilişkiyi belirlemek için çoklu
regresyon analizi yapılmış. Yapılan analizler, akademik erteleme eğilimi,
geribildirim alındısı ve dönem ödevi yazmadaki başarı arasında anlamlı düzeyde
ilişki görülmüştür (F(3, 175)=8.173, P<0.001, R2=0.12). Sonuç olarak bulgular,
erteleme eğiliminin artan kaygı düzeyi, yazı yazmadaki erteleyici davranış ve düşük
akademik başarı ile ilişki gösterdiği rapor edilmiştir.
60
Owens ve Newbegin (2000), Matematik ve İngilizce derslerinde ergenler
arasındaki akademik erteleme eğilimi, benlik saygısı, depresyon ve kaygı
düzeylerinde cinsiyet farklılıklarını incelemek için düzenledikleri çalışmaya yaşları
12 ile 16 arasında değişen 188 lise öğrencisi katılmış. Yapılan regresyon analizleri
sonucunda depresyonun benlik saygısı ve kaygı faktörleri ile doğrudan ilişkili
olduğu, ancak matematik,ingilizce derslerindeki notlar ve erteleme eğilimi ile ilişkili
olmadığı görülmüştür. Regresyon analizleri ışığında yapılan yapısal eşitlik modeli
analizlerinde, her iki cinsiyette de matematik ve ingilizce derslerindeki düşük
akademik başarının, akademik erteleme eğilimi ve benlik saygısı üzerinde güçlü
etkileri olduğu görülmüştür. İngilizce dersindeki yüksek akademik erteleme eğilimi,
erkek öğrencilerin genel okul benlik saygısı düzeylerinin düşmesine yol açtığı
görülürken, buna karşın kız öğrencilerin genel okul benlik saygısının düşük olması
onların ingilizce dersinde akademik erteleme eğilimine yön verdiği görülmüştür.
Jackson, Weiss ve Lundquist (2000), erteleme eğilimi düzeyinden
kaynaklanan stres ile iyimserlik arasındaki ters ilişki hipotezini test etmek için farklı
zamanlarda iki uygulama yapmışlar. İlk uygulamaya 242 öğrenci katılmış, bu
öğrencilerden 173 ‘ü 6 hafta sonra tekrar yapılan çatılmaya katılmıştır. Yapılan
analizler, stres, iyimserlik ve erteleme eğiliminin birbirleri ile anlamlı olarak ilişkili
olduğunu göstermiştir. Kurulan eşitlikleri test etmek için yapılan analizler
sonucunda, ilk uygulamadaki stres düzeyi ile iyimserliğin birbirleri ile anlamlı
düzeyde doğrudan ilişkili olduğu , ilk uygulamadaki iyimserlik düzeyleri ile erteleme
eğilimi arasında anlamlı bir bağlantı olduğu ve erteleme eğilimi ile stres düzeyi
arasında anlamlı bir bağlantı olduğu, öngörülerin aksine birinci uygulamadaki
erteleme eğilimi düzeyi ile ikinci uygulamadaki stres düzeyi arasında bağlantı
olmadığı görülmüştür. İkinci modelde ilk uygulamadaki erteleme eğilimi düzeyinin
yerine ikinci uygulamadaki erteleme eğilimi düzeyleri analize dahil edilmiş, yapılan
analizler ilk uygulamadaki iyimserlik düzeyi ile ikinci uygulamadaki erteleme
eğilimi düzeyi istatistiksel olarak anlamlı düzeyde bir bağlantıya sahip olduğu ve ilk
uygulamadaki stres düzeyi ile iyimserlik düzeyi kontrol edildiğinde ikinci
uygulamadaki erteleme eğilimi düzeyi ile ikinci uygulamadaki stres düzeyi arasında
bir ilişki olduğu görülmüştür. Sonuç olarak bu çalışmadaki bulgular iyimserlik
61
düzeyleri yüksek olan üniversite öğrencilerinin daha az iyimserlik düzeyine sahip
akranlarından daha farklı davrandıkları, bir görevi erteleme ve ondan kaçıngan
eğilimlerinin daha düşük olduğunu ve sıkıcı işler ile karşılaştıklarında daha fazla
çaba gösterdiklerini göstermektedir.
Haycock ve arkadaşları (1998), Erteleme eğilimi ile öz yeterlilik ve anksiyete
arasındaki ilişkiyi incelemek için düzenledikleri çalışmaya 141 üniversite öğrencisi
katılmış. Yapılan veri analizlerinde, erteleme eğilimi, öz yeterlik düzeyi ile (r = -.40,
p< .01); toplam yeterlilik gücü ile (r = -.50, p<.01) ve ortalama yeterlik gücü ile (r = -
.39, p<.01) düzeyinde negatif yönde, erteleme eğilimi ile durumsal anksiyete düzeyi
arasında (r = .31, p<.01) ve kişilik özelliği olan anksiyete düzeyi arasında (r = .23,
p<.01) düzeyinde pozitif yönde anlamlı ilişki olduğu görülmüştür. Ancak cinsiyet ve
yaş açısından anlamlı bir ilişki görülmemiştir. Yapılan regresyon analizlerinde, öz
yeterlilik ve ankisyete düzeyi birlikte erteleme eğiliminin % 29 ‘unu açıklayabildiği
görülmüştür. Erteleme eğilimini öngörmede toplam yeterlilik gücünün önemli bir
faktör olduğu rapor edilmiştir.
Loebenstein (1996), 364 üniversite öğrencisinin katıldığı bir çalışmada
erteleme eğilimi ile akademik öz yeterlilik arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Yapılan
analizlerde erteleme eğilimi ile akademik öz yeterlilik arasında anlamlı düzeyde
negatif bir ilişki olduğu görülmüştür.
Senecal, Koestner ve Vallenard (1995), yaş ortalaması 18.6 olan 498 Kanadalı
Fransız öğrencinin katıldığı bir çalışmada akademik erteleme eğiliminin bir
öngörücüsü olarak özerklik ve kendini düzenlemenin rolünü incelemişlerdir.
Verilerin analizlerinde erteleme eğilimi ile depresyon ve anksiyete arasında 01.
düzeyinde pozitif yönde, benlik saygısı ile negatif yönde bir ilişki görülmüştür. Öz
düzenleme ölçeğinin boyutlarından dışsal motivasyon ve motivasyonsuzluk boyutları
ile erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde pozitif bir ilişki olduğu, içsel
motivasyon ile anlamlı düzeyde negatif ilişkili olduğu görülmüştür. Yapılan t testi
analizleri bayan öğrencilerin erteleme eğilimi düzeyleri ile erkeklerin erteleme
eğilimi düzeyleri arasında (t = 3.38, p<.001) düzeyinde anlamlı bir farklılık
62
görülmüştür. Kız öğrencilerin erkek öğrencilere oranla akademik görevleri erteleme
eğilimlerinin daha düşük olduğu rapor edilmiştir. Yapılan regesyon analizlerinde,
kişilik değişkeni olarak kabul edilen anksiyete, benlik saygısı ve depresyonun birlikte
akademik erteleme eğiliminin %14 ‘ünü açıklayabildiği, öz düzenleme boyutlarından
içsel, dışsal motivasyon ve motivasyonsuzluk boyutları birlikte akademik erteleme
eğiliminin % 25’ ini açıklayabildiği görülmüştür. Sonuç olarak bu araştırmanın
bulguları yaşamın önemli bir boyutu olan eğitim alanında erteleme eğilimi ile öz
düzenleme stilleri arasında ilişki olduğunu göstermektedir.
Ackerman ve Gross (2005), öğretmen tarafından seçilen etkinliklerin
özelliklerinin erteleme eğilimi üzerindeki etkisini incelemek amacıyla düzenledikleri
çalışmaya 198 üniversite öğrencisi katılmış. Verilerin analizlerinde, öğretmen
tarafından öğrencilerin düzeyine uygun olarak açıklamaları yapılan, öğrencilerin
ilgisini çeken, öğrencilerden farklı becerilerini kullanmalarını gerektiren, sosyal
normlar olarak algılanan ve başlamaya teşvik için ödül verilen akademik görevlerin
öğrenciler tarafından daha az ertelendikleri görülmüştür. Ek olarak yapılan
analizlerde, erteleme eğiliminin, korkudan, diğer ödevlerin son teslim tarihinin
yarattığı baskıdan ve zor ve zaman tüketici olarak algılanan görevin derecesinden
etkilenmediği görülmüştür. Araştırmanın bulguları, öğrencilerin ilgi duydukları ve
zevk aldıkları aktiviteleri daha nadir erteleme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Bu bulgular, işe başlamak için ödülün olması erteleme eğilimi düzeyini düşürdüğünü
göstermektedir. Sonuç olarak öğretmenin öğrencilerin ilgilerini çeken, onlara kendi
becerilerini kullanma ve geliştirme fırsatı sağlayan akademik görevler
yapılandırması, öğrencilerin kendilerini iyi hissetmelerini sağlayarak akademik
erteleme eğilimi düzeylerini düşürebileceği rapor edilmektedir.
Wolters(2003), İki farklı örneklemin katıldığı çalışmada erteleme eğilimi ile
öz düzenleyici öğrenmede önemli olan bilişsel ve bilişüstü (metakognitif) stratejiler
ve öz düzenleyici öğrenmede vurgulanan motivasyonel inançlar arasındaki ilişki
incelemek için iki farklı örneklemde oluşan iki çalışma düzenlemiştir. İlk çalışmaya
yaş ortalaması 21.4 olan 122’si bayan ve 46’sı erkek olmak üzere toplam 168 kişi
katılmıştır. Verilerin analizlerinde öğrencilerin erteleme eğilimlerine yönelik
63
inançları ile öz düzenleyici öğrenme için önemli olan tutumları ve motivasyonel
inançları arasında anlamlı düzeyde ilişki görülmüştür. Bu bulgular öğrencilerin
verilen görevleri başarılı bir şekilde tamamlamak için yeteneklerinden şüphe
duyduklarında ya da ödevlerini çaba gerektiren ya da zaman tüketen işler olarak
algıladıklarında daha fazla erteleme eğiliminde olduklarını göstermektedir. Ek olarak
performans ve öğrenme amaç yönelimine sahip olan öğrenciler öğrenmek istedikleri
için yapmaları gereken işlere zamanında başlamaya odaklandıkları ve bu amaç
yönelimine sahip olmayan diğer akranlarına oranla yapmaları gereken akademik
görevleri daha az erteleme eğiliminde oldukları görülmüştür. Sonuç olarak ilk
çalışmanın bulguları, erteleme eğilimine sahip olduklarını rapor eden öğrencilerin,
erteleme eğilimine sahip olmayan akranlarına oranla bilişsel ve bilişüstü
(metakognitif) stratejiler daha az kullandıklarını göstermektedir.
İkinci çalışmaya, yaş ortalaması 23.6 olan 115’i bayan ve 37’si erkek olmak
üzere toplam 157 öğrenci katılmış, ikinci çalışmada ilk çalışmadan farklı olarak
öğrencilere amaç yönelimini saptamada kullanılan amaç yönelimi ölçeğinin
performans-kaçıngan amaç yönelimi alt boyutları uygulanmamıştır. Yapılan
analizlerde erteleme eğilimi ile öğrenme amaç yönelimi, öz yeterlik, bilişüstü
(metakognitif) ve bilişsel stratejiler arasında negatif bir ilişki olduğu, erteleme
eğilimi ile işten kaçıngan amaç yönelimi ve performans yaklaşımı arasında anlamlı
düzeyde pozitif bir ilişki görülmüştür. Yapılan regresyon analizlerinde motivasyonel
değişkenlerden işten kaçıngan amaç yönelimi ile öz yeterlilik değişkenlerinin
akademik erteleme eğiliminin ön görmede toplam varyansın % 28’ ini açıkladığı
görülmüştür. Bu sonuçlar yeteneklerine daha az güvenen öğrencilerin hali hazırda
yapılması gereken akademik görevlerini erteleme eğiliminde olduğunu
göstermektedir. Bu iki çalışmanın bulguları erteleme eğiliminin, öğrencilerin bir işi
tamamlamak için kendi yetenekleri yönelik inançları ile ilişkili olduğunu açık olarak
gösterdiği rapor edilmektedir. Her iki çalışmada da akademik görevleri başarı ile
tamamlamak için yeteneklerine daha az güvenen öğrencilerin, yeteneklerinden emin
olan öğrencilere oranla akademik görevlerine başlamayı daha sıklıkla ertelediği
belirtilmiştir.
64
Brownlow ve Reasinger (2000), içsel ve dışsal motivasyonun ve kişilik
değişkenleri olarak; başarısızlık korkusu, mükemmeliyetçilik, içsel ve dışsal denetim
odağının ve yükleme stillerinin akademik erteleme eğilimi üzerindeki göreceli
etkilerini incelemişler. Araştırmaya 96 üniversite öğrencisi katılmış, yapılan analizler
okuldaki çalışmalara yönelik motivasyonun ve kişilik yöneliminin akademik
erteleme eğilimini açığa çıkarabildiği görülmüştür. Düşük dışsal motivasyon, dışsal
yükleme stilinin ve dışsal denetim odağının akademik erteleme eğilimini
öngörebildiği ve özellikle bayanlarda mükemmeliyetçilik kişilik özelliğinin erteleme
eğilimini büyük oranda öngörebildiği rapor edilmiştir. Erteleme eğilimine sahip
olduğunu belirten öğrencilerin bu eğilimi olmayan öğrencilere oranla daha düşük
düzeyde içsel motivasyona sahip olduğu ve okuldaki çalışmalarda daha az doyum
aldıkları bayanlarda ise bu yönde bir farklılaşma olmadığı görülmüştür. Ek olarak
yapılan analizlerde ise erteleme eğilimi nedenleri bakımından cinsiyetler arasında
farklılaşmalar görülmüştür. Erkek öğrencilerde erteleme eğilimi nedeni olarak
okuldaki çalışmalara yönelik içsel motivasyon eksikliği ve yapılan çalışmalardan
doyum alamama olarak görülürken, kız öğrencilerde ise mükemmeliyetçilik eğilimi
temel neden olarak görülmüştür. Sonuç olarak erteleme eğilimine sahip bireylerin öz
düzenlemede güçlükler yaşadığı; böylece bir işi tamamlamak için dışsal bir
motivasyona gereksinim duydukları; içsel ve dışsal motivasyonun ve kişilik
yöneliminin öğrencileri erteleme eğilimini etkilediği düşünülebilir.
Senecal ve Guay (2000), iş arama aktivitelerinde erteleme eğilimi modelini
test etmek için düzenledikleri çalışmaya, 345 üniversite öğrencisi katılmış. Veri
toplamak amacıyla kişisel iş arama motivasyonu (self determinated job-seeking
motivation) ölçeği, karar vermeyi erteleme eğilimi ölçeği, iş aramada erteleme
eğilimi ölçeği ve iş aramada umutsuzluk ölçeği kullanılmış. İlk uygulamadan 6 ay
sonra ikinci bir uygulama daha yapılmış, her iki uygulamada elde edilen veriler
üzerinde yapılan analizler sonucunda ilk uygulamadaki iş aramada kendi isteklerini
gerçekleştirme motivasyonu ile ikinci uygulamadaki erteleme eğilimi düzeyi
arasında (r = -.25, p<.01) düzeyinde negatif bir ilişki ve ikinci uygulamadaki
erteleme eğilimi düzeyi ile umutsuzluk düzeyi arasında (r = .29, p<.01) düzeyinde
pozitif yönde anlamlı bir ilişki görülmüştür. Ek olarak yapılan analizler karar
65
vermeyi erteleme eğilimi ile ikinci uygulamadaki erteleme eğilimi arasında (r = .30,
p<.01) düzeyinde pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğunu göstermiştir. Son olarak
her iki uygulamadaki umutsuzluk düzeyleri arasında (r = .58, p<.01) düzeyinde
pozitif yönde anlamlı bir ilişki görülmüştür. Yapılan regresyon analizlerinde, ilk
olarak karar vermeyi erteleme eğiliminin ötesinde, iş aramaya yönelik erteleme
eğiliminin ön görülmesinde motivasyonun önemli katkısı olduğu, ikinci olarak
yüksek erteleme eğilimi düzeyinin 6 aylık zaman periyodunda iş aramadaki
umutsuzluk düzeyinin yükselmesi ile ilişkili olduğu görülmüştür. Sonuç olarak
bireylerin iş arama sürecindeki erteleme eğilimleri onların umutsuzluk düzeylerinin
artmasına neden olduğu rapor edilmiştir.
Orpen (1998), yaş ortalaması 17,8 olan 102 Avustralyalı lise öğrencisi ile
yaptığı çalışmada akademik erteleme eğilimin nedenlerini ve sonuçlarını saptamaya
çalışmıştır. Yapılan veri analizlerinde erteleme eğilimi ile dışsal motivasyon arasında
pozitif yönde, içsel motivasyon, akademik tutum ve akademik performans arasında
negatif yönde anlamlı ilişki olduğu, buna karşın erteleme eğilimi ile amaç yönelimi
ve öğretmen tutumu arasında anlamlı bir ilişki olmadığı görülmüştür. Sonuç olarak
bulgulara bakıldığında erteleme eğiliminin oluşumunda akademik motivasyonun
önemli bir belirleyici olduğu ve sınıftaki diğer arkadaşlarına ve akademik çalışmalara
yönelik olumsuz tutum ve düşük performans düzeyinin akademik erteleme eğilimi ile
bağlantılı olduğu rapor edilmektedir.
McKean (1990), 151 üniversite öğrencisinin katıldığı bir çalışmada akademik
erteleme eğilimi ile öğrenilmişlik çaresizlik arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Yapılan
analizlerde akademik erteleme eğilimi ile öğrenilmiş çaresizlik arasında anlamlı
düzeyde ilişki olduğu görülmüştür. Akademik erteleme eğiliminin öğrenilmiş
çaresizliğin davranışsal bir görüngüsü olabileceği ve öğrencilerin akademik
görevlere yönelik olumsuz algılarından kaynaklanıyor olabileceği rapor edilmiştir.
Durden (1997), 128 üniversite öğrencisinin katıldığı bir çalışmada yaşam
doyumunda erteleme eğilimi ile doyumu erteleme arasındaki ilişkiyi incelemiştir.
Yapılan analizlerde, erteleme eğilimi ile doyumu erteleme arasında anlamlı düzeyde
66
negatif bir ilişki olduğu, ayrıca erteleme eğilimi düzeyi yüksek olanların yaşam
doyumu düzeylerinin erteleme eğilimi düşük olanlardan daha düşük olduğu
görülmüştür.
Beck, Koons, ve Milgrim (2000), akademik erteleme eğiliminin
belirleyicilerini ve bu davranışın akademik performans üzerindeki etkilerini
incelemek için iki çalışma düzenlemişler. İlk çalışmada akademik erteleme eğilimi,
kendini engelleme (Self Handicapping) ve öz bilinçlilik (self consciousness)
arasındaki ilişki ve bu üç kavramın akademik performans üzerindeki etkileri
incelenmiştir. Çalışmaya 412 üniversite öğrencisi katılmış. Bu çalışmada davranışsal
erteleme eğilimi 24 saat içinde sınava çalışma oranı olarak tanımlanmış. Yapılan
analizlerde toplam çalışma süresi ile sınav puanı arasında, r(378) = .21, p < .05,
düzeyinde anlamı ilişki görülmüştür. Akademik erteleme eğilimi, kendini engelleme
ve öze dönüklük arasında yüksek ilişkiler görülmüş sonuç olarak bu üç kavramın
birbiri ile örtüştüğü rapor edilmiştir. Erteleme eğilimine ve kendini engelleme
eğilimine sahip olan öğrencilerin sınavlara daha az hazırlandıkları ve sınavlarda daha
düşük not aldıkları görülmüştür.
Araştırmacılar ikinci çalışmada akademik erteleme eğilimi ile kendini
engelleme arasındaki ilişkiyi incelemişler. İlk çalışmada olduğu gibi bu çalışmada da
akademik erteleme eğilimi ile kendini engelleme eğilimi arasında yüksek korelasyon
görülmüştür. Sonuç olarak 1 ve 2. çalışmada elde edilen veriler, kendini engelleme
ve öze dönüklüğün akademik erteleme eğilimini öngöre bildiğini, akademik erteleme
eğiliminin de öğrencilerin derslere çalışma performanslarını olumsuz yönde
etkilediği rapor edilmiştir.
Meyer (2000), kendini engelleme stratejisi olarak akademik erteleme
eğiliminin kullanımını, geribildirim ile bağıntılı olmayan tepkiler ve cinsiyet
farklılıklarını incelemiştir. Araştırmaya 180 kişi katılmış, veri toplamak için
katılımcılara çözümlü ve çözümsüz olmak üzere birer zeka testi verilmiş ve
katılımcılara başarı ile bağlantılı olmayan çözümü olmayan zeka testini veya başarı
ile bağlantılı çözümlü testini başarılı bir şekilde tamamladıklarına yönelik gerçekçi
67
olmayan bir geri bildirim verilmiş. Daha sonra, erteleme eğiliminin bir işlevinin
olup olmadığını test etmek için katılımcılara, elinizdeki teste dönmeden önce, test
puanlarını yükseltmek için başka bir testin daha var olduğu anlatılmış. Yapılan
analizler sonucunda akademik erteleme eğiliminin kendini engelleme stratejisi olarak
kullanıldığında dair bir kanıt görülmemiştir. Fakat geribildirimlerin türüne ve
yönergelerin işlevselliğine bağlantılı cinsiyet farklılıkları görülmüştür. Başarısızlıkla
bağlantılı durumlarda bayanlarda erteleme eğilimi düzeyinin yükseldiği, buna karşın
erkeklerde ise başarı ile bağlantılı olmayan durumlarda erteleme eğilimi düzeyinin
yükseldiği görülmüştür. Cinsiyetler arasındaki bu farklılık, bayanların kendi başarılı
performanslarını şansa ve başarısızlıklarını da yetenek yoksunluğuna bağlarken,
erkeklerin başarılarını kendi yeteneklerine bağlamaları ile açıklanabileceği rapor
edilmiştir.
Lee ve arkadaşları (2005), erteleme eğilimi ile beş faktör kişiliğin bilinçlilik
ve norötizm alt boyutları arasındaki ilişkiyi incelemek için düzenledikleri çalışmaya
310 üniversite öğrencisi katılmış. Yapılan analizlerde, erteleme eğilimi ile kişiliğin
bilinçlilik boyutu arasında (r = -.66, p<.001) düzeyinde negatif ve kişiliğin nörotizm
boyutu arasında (r = .22, p<.001) düzeyinde pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu
görülmüştür. Bu bulgular erteleme eğiliminin kişiliğin bilinçlilik boyutundan
etkilendiği varsayımını desteklediğini göstermektedir.
Bir diğer çalışmada, Watson (2001), erteleme eğiliminin nedenleri arasında
yer alan başarısızlık kokusu, işin sıkıcı olması, risk alma, kontrole karşı çıkma ve
karar vermekte güçlük yaşama; kişiliğin beş faktörü (Bilinçlilik, nörotizm,
yaşantılara açıklık, dışadönüklük ve katılabilirlik) ile ilişkisini incelemek için
düzenlediği çalışmaya 349 üniversite öğrencisi katılmış. Yapılan analizlerde düşük
bilinçlilik ve nörotizm ile erteleme eğilimi arasında ilişki olduğu görülmüştür.
Erteleme eğilimin nedenleri dikkate alındığında, görev bilinci ile düşük bilinçlilik
düzeyi ve nörotizm arasında güçlü bir ilişki olduğu, ancak başarısızlık korkusu, karar
vermede güçlük yaşama ve bağımlılık ile kişiliğin bilinçlilik ve nörotizm boyutları
arasında zayıf bir ilişki olduğu; erteleme eğiliminin nedenlerinden risk alma ile
kişiliğin katılabilirlik boyutu arasında negatif bir ilişki ve kişiliğin yaşantılara açıklık
68
boyutu ile toplam erteleme eğilimi puanıyla ilişkili olduğu görülmüştür. Yapılan
regresyon analizlerinde ise, kişiliğin bilinçlilik boyutunun erteleme eğiliminin %
24.8’ini ve nörotizm boyutu ise erteleme eğiliminin, % 34.7’sini açıklayabildiği
görülmüştür. Bulgular, erteleme eğiliminin psikolojik bir olgu olarak karmaşık
olduğunu, kişiliğin bilinçlilik ve nörotizm boyutunun erteleme eğiliminin oluşmasına
önemli düzeyde katkıda bulunduğunu göstermektedir.
Carton (1999), denetim odağının ve işin güçlük derecesinin erteleme eğilimi
üzerindeki etkisini incelemek için düzenlediği çalışmaya 42 üniversite öğrencisi
katılmış. Yapılan veri analizlerinde iç denetim odaklı öğrencilerin akademik
görevlerini, dış denetim odaklı olan öğrencilere oranla daha erken tamamladıkları ve
iç denetim odağı düzeyi yüksek olan öğrencilerin, dış denetim odaklı öğrencilere
oranla erteleme eğilimi düzeylerinin daha düşük olduğu görülmüştür. Sonuç olarak
bulgular, denetim odağının erteleme eğiliminin bilişsel bileşenlerinden biri
olabileceğini gösterdiği rapor edilmiştir.
Lay ve arkadaşları (1998), ilköğretim 3, 4 ve 5. sınıfta öğrenim gören 280
öğrencinin katıldığı bir çalışmada erteleme eğilimi ile beş faktör kişilik ölçeğinin
bilinçlilik alt boyutu arasındaki ilişkiyi incelemişler. Yapılan veri analizlerinde daha
önceki araştırmalarla tutarlı olarak erteleme eğilimi ile bilinçlilik arasında (r = -.81,
p<.001) düzeyinde negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür. Bu
çalışmanın bulguları bilinçlilik düzeyinin düşük olmasının erteleme eğiliminin
oluşumunda büyük etkisi olduğunu göstermektedir.
Lay (1997), 280 üniversite öğrencisinin katıldığı diğer bir çalışmada erteleme
eğilimi ile Beş Faktör Kişilik Ölçeğinin Bilinçlilik, Nörotizm boyutları, ajitasyon ve
hüzün duygularını içeren olumsuz duygular arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Verilerin
analizlerinde, erteleme eğilimi ile kişiliğin bilinçlilik boyutu arasında (r = -.61,
p<.01) düzeyinde negatif bir ilişki, nörotizm boyutu arasında (r = .36, p<.01) pozitif
bir ilişki görülmüştür. Ek olarak yapılan analizlerde erteleme eğilimi ile erteleyici
davranışlar arasında (r = .47,p<.01) ve negatif duygular arasında (r = .29, p<.01 )
düzeyinde pozitif ilişki görülmüştür. Sonuç olarak bu araştırmanın bulguları
69
bilinçlilik düzeyinin düşük olmasının erteleme eğiliminin oluşumunda büyük etkisi
olduğunu vurgulayan çalışmaları desteklediği rapor edilmiştir.
Milgram ve Dangour (1992), akademik erteleme eğiliminin kişisel ve
durumsal determinantlarını belirlemek için düzenledikleri çalışmaya 112 üniversite
öğrencisi katılmıştır. Verilerin analizlerinde akademik erteleme eğilimi ile kişilik
özelliklerinden öz düzenleme, pasif agresif kişilik özelliği ve sınav kaygısı arasında
.01 düzeyinde anlamlı ilişki olduğu görülmüştür. Genel olarak bulguların düşük öz
düzenleme ve yüksek sınav kaygısına sahip öğrencilerin akademik görevleri erteleme
eğilimlerinin, diğer öğrencilerden daha yüksek olduğunu ve pasif agresif kişilik
özeliğine sahip öğrencilerin özel durumlarda görevlerini erteleme eğilimi gösterdiği
rapor edilmiştir.
Onwuegbuzie (2000), akademik erteleme eğilimi ile mükemmeliyetçilik
arasındaki ilişkiyi incelemiş, araştırmaya 135 yüksek lisans öğrencisi katılmıştır. Veri
toplamak amacıyla araştırmaya katılanlara çok boyutlu mükemmeliyetçilik ölçeği ile
birlikte erteleme eğilimini değerlendirme ölçeği uygulanmıştır. Verilerin analizleri
sonucunda akademik erteleme eğilimi ile mükemmeliyetçilik arasında anlamlı
düzeyde pozitif ilişki görülmüştür. Akademik erteleme eğiliminin başarısızlık
korkusu boyutu ile çok boyutlu mükemmeliyetçilik ölçeğinin kişi yönelimli ve sosyal
beğeni boyutları ile ilişkili olduğu görülmüştür. İkinci olarak erteleme eğiliminin
çoklu mükemmeliyetçilik ölçeğinin alt boyutlarından kişi yönelimli, başkalarına
yönelimli ve sosyal beğeni boyutları ile ilişkili olan başarısızlık korkusunda ileri
geldiği görülmüştür. Ek olarak yapılan analizlerde mükemmeliyetçiliğin kişi
yönelimli ve sosyal beğeni boyutları varyansın %79,2 ‘isini ve % 34.8 ‘ini açıkladığı
görülmüştür. Sonuç olarak mükemmeliyetçilik eğilimin erteleme eğilimine neden
olabileceği düşünülebilir. Diğer bir değişle erteleme eğilimine sahip bireyler
başkalarının standartlarına çok fazla önem vermektedirler.
Burns, Dittmann, Nguyen, ve Mitchelson (2000), akademik erteleme eğilimi,
mükemmeliyetçilik, kontrol, kaçıngan ve tetikte olma başa çıkma stilleri arasındaki
ilişkiyi incelemişler. Araştırmaya 157 üniversite öğrencisi katılmış, yapılan analizler
70
beklenmedik bir şekilde akademik erteleme eğilimi ile kaçıngan başaçıkma stili
arasında negatif bir ilişki olduğunu göstermiştir. Mükemmeliyetçilik ile tetikte olma
başaçıkma stili arasında pozitif bir ilişki, tetikte olma başaçıkma stili ile kaçıngan
stili arasında negatif ilişki görülmüştür.
Flett, Blankstein, Hewwit, ve Koledin (1992), 131 üniversite öğrencisi ile
yaptıkları araştırmada mükemmeliyetçilik ve erteleme davranışındaki bireysel
farklılıklar arasındaki ilişkiyi incelemişler. Yapılan analizlerde mükemmeliyetçiliğin
sosyal beklentiler alt boyutu ile genel erteleme eğilimi ve akademik erteleme eğilimi
arasında yakın ilişki görülmüş, ayrıca erteleme eğiliminin başarısızlık korkusu
boyutu ile mükemmeliyetçiliğin bütün alt boyutları arasında anlamlı ilişkiler olduğu
rapor edilmiştir. Sonuçlar erteleme eğiliminin, mükemmelik kriterlerinden olan
toplum tarafından onaylanmama beklentisinden ileri gelebileceğini göstermektedir.
Orellanda-Damacela, Tindale ve Suarez (2000), gerçek benlik ile ideal benlik
arasındaki farkın çok fazla olması olarak tanımlanan benlik uyuşmazlığı (self-
discrepancy) ile alan yazında davranışsal ve karar vermeyi erteleme eğiliminin bir
kombinasyonu olarak tanımlanan işlevsel olmayan erteleme eğilimi arasındaki
ilişkinin derecesini incelemek için düzenledikleri çalışmaya yaş ortalaması 18.6 olan
107’si kız ve 74’ü erkek olmak üzere toplam 181 üniversite öğrencisi katılmış.
Yapılan analizlerin sonucunda araştırmaya katılan öğrencilerden %50’sinden
fazlasının yüksek erteleme eğilimine sahip oldukları görülmüştür. Yapılan regresyon
analizleri işlevsel olmayan erteleme eğiliminin benlik uyuşmazlığının bir fonksiyonu
olarak değiştiği görülmüştür. Benlik uyuşmazlık düzeyi yüksek olan öğrencilerin,
benlik uyuşmazlık düzeyi düşük olan öğrencilere oranla işlevsel olmayan erteleme
eğilimli olma olasılığının daha yüksek olduğu görülmüştür. Gerçek benlik ile ideal
benlik arasındaki uyuşmazlık işlevsel olmayan erteleme eğiliminin güçlü
öngörücüleri olmuştur. Kararsal ve davranışsal erteleme eğilimleri ayrı ayrı analiz
edildiğinde, sadece karar vermeyi erteleme eğiliminin anlamlı olarak benlik
uyuşmazlığının bir fonksiyonu gibi değişim gösterdiği görülmüştür.
71
Sirois (2004), gerçeklik karşıtı düşünceler (Counterfactual Thinking), kişilik
özelliği(Trait) olan erteleme eğilimi ve kendini baltalama stilleri arasındaki ilişkiyi
incelemek için 81 üniversite öğrencisinin katıldığı deneysel bir çalışma düzenlemiş.
Araştırmada veri toplama amacıyla erteleme eğilimi ölçeğinin yanı sıra, gerçeklik
karşıtı düşünceler ölçeği, kaygıyı provoke edici 2 senaryo, Rossenberg’ in benlik
saygısı ölçeği kullanılmış. Deneysel çalışma üç aşamada yapılandırılmış, ilk aşamada
bütün katılımcılara araştırmada veri toplamak amacıyla kullanılan ölçekler
uygulanmış, ikinci ve üçüncü aşamada çalışmaya katılan her iki öğrenciden biri
seçilerek kaygı yaratıcı senaryolar okutulmuş ve 5 dakika boyunca bu durumda
kendilerini hayal etmeleri istenilmiş. Yapılan analizlerde, kişilik özelliği olan
erteleme eğilimi ile genel, ertelemeye özgü gerçeklik karşıtı açıklamalar ve benlik
saygısı arasında negatif ilişki görülmüştür. Gerçeklik karşıtı açıklamalara yönelik
erteleme eğiliminin ilişkisini açıklamak için 3 ayrı regresyon analizi yapılmıştır.
Regresyon analizleri erteleme eğilimi ile benlik saygısı birlikte gerçeklik karşıtı
açıklamaları anlamlı düzeyde öngörebildiğini göstermiştir. Sonuç olarak kaygıyı
provoke edici durumlar ile karşılaşıldığında, erteleme eğilimi düzeyi yüksek olan
bireyler durumun ne kadar kötü olabileceğine odaklanma eğiliminde olduğu, bu
durumun nasıl daha iyi hale getirilebileceğine yönelik rahatsız edici düşüncelerden
kaçıngan eğiliminde oldukları ve azalan gerçeklik karşıtı açıklamalar yapılandırma
aracılığıyla olumlu ruh halini yeniden yapılandırdıkları ve böylelikle hoş olmayan
durumlardan kaçıngank için ruh halini yeniden yapılandırılmasının erteleme
eğilimine sahip bireylerin kullandığı bir yol olabileceği rapor edilmiştir.
Sigall ve arkadaşları (2000), erteleme eğilimi ile hayali düşünme (wishfull
thinking) “bir şeyi olmasını istediği şekilde düşünme” arasındaki ilişkiyi incelemek
için düzenledikleri çalışmaya psikoloji bölümünde öğrenim gören 64 öğrenci
katılmış. Yapılan analizlerde, yapılan iş çekici olduğunda hayali düşünme düzeyi ile
erteleme eğilimi arasında bir ilişki olmadığı, ancak işin sıkıcı olması durumda hayali
düşünme düzeyi yüksek olan öğrencilerin, hayali düşünme düzeyi düşük olan
öğrencilere oranla erteleme eğilimi düzeylerinin yüksek olduğu ve bu farkında
istatistiksel olarak anlamlı olduğu (F (1,60) = 6.87, p = .01) görülmüştür.
72
Brideges ve Roig (1997), yaş ortalaması 21 olan 271 üniversite öğrencisinin
katıldığı bir çalışmada akademik erteleme eğilimi ile akılcı olmayan düşünceler
arasındaki ilişkiyi incelemişler. Öğrencilerin akılcı olmayan düşüncelerini belirlemek
için, problemden kaçıngan, katılılık, onaylanma gereksinimi, endişelenme ve
duygusal sorumsuzluk olmak üzere beş alt boyuttan oluşan akılcı olmayan inançlar
ölçeği kullanılmıştır. Yapılan analizlerde akademik erteleme eğilimi puanları ile
akılcı olmayan inançlar puanları arasında (r = .14, p<.01) düzeyinde anlamlı pozitif
ilişki görülmüştür. Ayrıca akılcı olmayan inançlar ölçeğinin problemden kaçıngan
boyutu ile erteleme eğilimi arasında (r =. 32, p<.001) düzeyinde pozitif anlamlı bir
ilişki görülmüştür. Yapılan regresyon analizlerinde akılcı olmayan inançlar ölçeğinin
problemden kaçıngan alt boyutunun yalnız başına erteleme eğilimin % 11’ ini
açıklayabildiği görülmüştür. Sonuç olarak bu araştırmanın bulguları, problemden
kaçıngan alt boyutunun akademik erteleme eğilimi ilişkisinde anahtar faktör olarak
rol oynadığını ve erteleme eğilimi ile akılcı olmayan düşünceler arasında anlamlı
ilişkiler olduğunu gösterdiği rapor edilmiştir.
Ferrari (2000), erteleme eğiliminin davranışsal ve bilişsel formlarının, dikkat
eksikliği, sıkılma eğilimi, benlik saygısı ve zeka ile olan ilişkilerini incelemiştir.
Araştırmaya yaşlarının ortalaması 21.1 olan 80 kız ve 62 erkek olmak üzere toplam
142 üniversite öğrencisi katılmış. Değişkenler arasındaki ilişkiyi incelemek için
yapılan korelasyonel analizler sonucunda erteleme eğiliminin bilişsel ve davranışsal
formlarının sıkılma eğilimi, dikkat eksikliği ve düşük benlik saygısı ile ilişkili olduğu
görülmüştür. Yapılan faktör analizinde toplan varyansın % 59.9’ unu açıklayan 4
faktör yükü görülmüştür, faktör analizine göre erteleme eğiliminin hiçbir tipi dikkat
eksikliği ve zeka düzeyine yüklenmezken, sadece karar vermeyi erteleme eğiliminin
benlik saygısı ve sıkılma eğilimine pozitif olarak yüklendiği görülmüştür. Sonuç
olarak erteleme eğilimin davranışsal ve bilişsel formlarının sıkılma eğilimi ile ilişkili
olduğu rapor edilmiştir.
Bir diğer çalışmada, Specter ve Ferrari (2000), erteleme eğiliminin bilişsel ve
davranışsal formlarının zaman algısı ile ilişkisini incelemek için düzenledikleri
çalışmaya yaş ortalaması, 21.8 olan 174’ ü kız ve 41’ erkek olmak üzere toplam 215
73
üniversite öğrencisi katılmış. Yapılan korelasyon analizleri, kaçıngan ve karar
vermeyi erteleme eğilimleri ile geçmiş zaman yönelimi arasında anlamlı düzeyde
pozitif bir ilişki olduğu, gelecek zaman yönelimi arasında ise anlamlı düzeyde
negatif bir ilişki olduğu görülmüştür. Kararsal erteleme eğiliminin şimdiki zaman
yönelimi ile negatif ilişkili olduğu görülmüştür. Yapılan faktör analizlerinde ise
toplam varyansın % 68’ ini açıklayan 3 faktör görülmüştür. Faktörlerden biri olan
gelecek zaman yöneliminin erteleme eğiliminin bilişsel ve davranışsal formlarına
negatif olarak yüklendiği, şimdi ve geçmiş zaman yönelimlerinin ise her biri ayrı
faktörlere yüklendiği görülmüştür. Sonuç olarak erteleme eğilimin davranışsal ya da
bilişsel formuna sahip erkekler ve bayanların gelecek zamandan ziyade geçmiş
zaman daha fazla odaklandıkları söylenilebilir.
Fee ve Tangney (2000), kronik erteleme eğiliminin duygusal bileşenini
incelemek amacıyla, utanmak ve suçluluk duyma gibi duygusal yaşantıların kronik
erteleme eğilimi ile olan ilişkisine açıklık getirmek için düzenledikleri çalışmaya 86
üniversite öğrencisi katılmış, veri toplamak amacıyla iki erteleme eğilimi ölçeği ile
birlikte utanma, suçluluk duyma, mükemmeliyetçilik, benlik saygısı, olumsuz olarak
değerlendirilme korkusu ve bilinçlilik ölçekleri kullanılmıştır. Yapılan analizler
sonucunda utanma eğilimi ile kronik erteleme eğilimi arasında ilişki görülmesine
karşın suçluluk duyma eğilimi ile kronik erteleme eğilimi arasında ilişki
görülmemiştir.
Diğer değişkenler ile kronik erteleme eğilimi arasındaki ilişkileri incelemek
amacıyla yapılan ek analizlerde ise alan yazında yapılan çalışmalardan farklı olarak
kronik erteleme eğilimi ile mükemmeliyetçilik arasında anlamlı düzeyde ilişki
görülmemiştir. Ek olarak yapılan hiyerarşik regresyon analizi sonucunda utanma
duygusunun kronik erteleme eğilimi ile mükemmeliyetçilik arasında arabulucu rolü
üstlendiği görülmüştür. Kronik erteleme eğilimi ile benlik saygısı arasında (r = -.20,
p<.07) düzeyinde ve kronik erteleme eğilimi ile kişiliğin bilinçlilik boyutu arasında
negatif yönde güçlü bir ilişki görülmüştür. Olumsuz olarak değerlendirme korkusu ile
kronik erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde herhangi bir ilişki görülmemiştir.
Sonuç olarak utanma duygusunun kronik erteleme eğiliminin duygusal bileşenin
74
önemli bir öğesi olduğunu ve kronik erteleme eğilimine sahip olan bireylerin bu
geciktirme davranışlarından dolayı suçluluk duygusu yaşamadıklarını gösterebileceği
ve bütün bu sonuçların duyguların kronik erteleme eğiliminin karmaşık
dinamiklerinin anlaşılmasında önemli bir rol oynadıkları rapor edilmektedir.
Davis (2000), kültürün erteleme eğilimi üzerindeki etkisini incelemek için
düzenlediği çalışmaya 101’ İspanyol, 98’ i Kanadalı ve 85’ Afikalı olmak üzere
toplam 284 lise öğrencisi katılmış. Yapılan veri analizlerinde, sosyo ekonomik
durumun ve kültürel kimliğin erteleme eğilimini etkilediği, buna karşın erteleme
eğiliminin etnik kökenden ve yetenek farklılıklarından etkilenmediği görülmüştür.
Bulgular erteleme eğiliminin öncelikle sosyal statü, anne-babanın çocuk yetiştirme
tarzı ve öğrencilerin sosyal kurumlar tarafından sunulan fırsatlar ve eşitliğe yönelik
algıların bir sonucu olduğunu gösterdiği rapor edilmiştir.
Diğer bir çalışmada, Prohaska, Morrill, Atiles ve Perez (2000), yaş ortalaması
25.64 olan etnik, ekonomik ve kültürel açıdan farklılık gösteren, üniversitede
öğrenimlerine devam eden 386 yetişkin (ileri yaşlarda üniversite öğrenimine
başlayan) öğrencinin katıldığı çalışmada akademik erteleme eğiliminin yaygınlığını
farklı değişkenler açısından incelemişler. Yapılan analizler sonucunda, etnik köken
açısında akademik erteleme eğilimi düzeyleri arasında anlamlı bir farklılaşma
görülmemiştir. Akademik erteleme eğilimin en fazla, dönem ödevlerini yazma,
haftalık okumaları yapma ve sınavlara hazırlanma gibi akademik görevlerde yüksek
olduğu görülmüştür. Cinsiyet açısında akademik erteleme eğilim düzeyindeki
farklılıkları belirlemek için yapılan analizlerde, erkek öğrencilerin akademik
erteleme eğilimi puan ortalamaları 34.51 (ss. 8.05), kız öğrencilerin ise akademik
erteleme eğilimi puan ortalamaları 31.94 (ss. 7.02) olduğu görülmüştür. Bu
farklılığın anlamlı olup olmadığını belirlemek için yapılan analizler sonucunda bu
faklılığın t = 2.86, p< .005 düzeyinde anlamlı olduğu görülmüştür. Doğdukları yer
açıcından farklılık olup olmadığını belirlemek için yapılan analizlerde, Amerika
Birleşik Devletinde doğan öğrencilerin akademik erteleme eğilimi düzeylerinin,
Amerika Birleşik Devletinin dışında doğan öğrencilerin akademik erteleme
düzeylerinden daha yüksek olduğu ve bu farklılığın t = 2.11, p< .05 düzeyinde
75
anlamlı olduğu görülmüştür. Öğrencilerin lise diplomasına sahip olmaları açısından
ve ailede üniversite öğrenimine başlayan ilk kişi olmaları açısından erteleme eğilimi
düzeylerinde farklılaşma olmadığı ve erteleme eğilimi düzeyleri ile akademik
başarıları arasında anlamlı düzeyde ilişki görülmemsine rağmen, erteleme eğilimi
düzeyi ile yaş arasında negatif yönde r = -.06, p<.4 bir ilişki olduğu görülmüştür.
Senecal ve Frederic (2003), rol çatışması ve akademik erteleme eğilimi
modelini test etmek için düzenledikleri çalışmaya yaş ortalaması 19 olan, 223’ ü
bayan ve 69’ u erkek olmak üzere toplam 295 Fransız üniversite öğrencisi katılmıştır.
Bu modele göre okula ve kişilerarası ilişkilere yönelik kendi isteklerini
gerçekleştirme motivasyonu yoksunluğu, yaşamın bu iki alanı arasındaki rol
çatışması ile ilişkilidir. Bu bağlamda, okul ve kişilerarası ilişkilerdeki rol çatışması
ile akademik erteleme eğilimi arasında pozitif bir ilişki olması beklenmektedir. Bu
ilişkiyi test etmek için yapısal eşitlik modeli (structural equation model)
kullanılmıştır. Yapılan analizlerde yapısal eşitlik modelinin analiz sonuçları bu
modeli desteklediği görülmüştür. Akademik motivasyon ve kişilerarası ilişkiler
motivasyonu ile psikolojik çatışmalar arasında negatif bir ilişki görülmüştür.
Akademik aktivitelere ve kişilerarası ilişkilere yönelik olarak kendini motive eden
öğrenciler daha az rol çatışması yaşamaktadır. Öte yandan akademik erteleme eğilimi
ile rol çatışması arasında anlamlı bir ilişki görülmüştür. Örneğin, öğrencinin biri iki
gün sonraki matematik sınavı için çalışırken, arkadaşlarında biri telefon açarak bu
gece vereceği partiye davet eder. Ders çalışan öğrenci kendini kötü hisseder ve bu
duygusal çatışma sınava hazırlanmak yerine arkadaşının davetini kabul etmeye onu
yönlendirir. Bu öğrenci başlangıçtaki amacını devan ettirmediğinde, bu durum
akademik erteleme eğilimine neden olur. Bütün öğrencilerin, bu öğrenci gibi
duygusal çatışma yaşadığı söylenemez. Bu çalışmanın bulguları, öğrencilerin
kişilerarası ilişkilere ve akademik çalışmalara yönelik isteklerini gerçekleştirme
motivasyon düzeyi role çatışması yaşayıp yaşamayacağını belirlemede önemli
olduğunu ve eğer rol çatışması yaşarlarsa, akademik erteleme eğilimi gösterecektir.
Bunun anlamı eğer öğrenciler her iki rolde de içsel ve dışsal baskılar aracılığıyla
kontrol ediliyorsa, bu öğrenciler akademik erteleme eğilimine yön veren olumsuz ve
çatışmalı duygular yaşayabilirler. Sonuç olarak akademik erteleme eğilimi sadece bir
76
akademik motivasyon sorunu değil, kişilerarası roller gibi diğer rollerde göz önünde
bulundurulursa daha iyi anlaşılabilir.
Ferrari ve arkadaşları(1999), bireylerin sosyal destek bağları ile erteleme
eğilimleri arasında ilişki olup olmadığını incelemek için iki ayrı çalışma
düzenlemişler. İlk çalışmaya yaş ortalaması 19 olan 116 üniversite öğrencisi
katılmış. Yapılan veri analizlerinde erteleme eğilimi ile bireyin sosyal destek
bağlarının büyüklüğü ile ilişkilerine bakılmış, yapılan korelasyonel analizler,
erteleme eğilimi ile sosyal destek bağındaki birey sayısı ile anlamlı düzeyde ilişkili
olmadığı, ancak arkadaşlardan alınan sosyal ve duygusal desteğin doyum düzeyi ile
erteleme eğilimi arasında anlamlı ilişki görülmüştür. İkinci çalışmaya yaş ortalaması
20 olan 107 üniversite öğrencisi katılmış. Yapılan veri analizlerinde ilk çalışmada
olduğu gibi erteleme eğilimi düzeyi ile sosyal destek bağının büyüklüğü arasında
anlamlı ilişki görülmezken, erteleme eğilimi ile hem cinsi olan arkadaşları ve
ebeveynlerinden biri ile olan ilişkilerindeki çatışmalar ile anlamlı düzeyde ilişkili
olduğu görülmüştür. Sonuç olarak bulgular erteleme eğilimi sıklığının aile içindeki
zayıf ilişkiler ve ilişkilerdeki bozulmalar veya sosyal ilişkilerdeki doyumsuzlukla
ilişki olabileceğini gösterdiği rapor edilmiştir.
Pychyl ve arkadaşları (2002), 600 ergenin katıldığı bir çalışmada ilk olarak
erteleme eğilimi ile anne-babanın çocuk yetiştirme tutumu arasındaki ilişkiyi
incelemişlerdir.Yapılan analizlerde, annenin otoriter tutumu ile erteleme eğilimi
arasında negatif bir ilişki olduğu, buna karşın babanın otoriter tutumu ile erteleme
eğilimi arasında pozitif bir ilişki olduğu görülmüştür. Araştırmacılar ikinci olarak
benlik değeri (self-worth) ile erteleme eğilimi arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir.
Yapılan analizler benlik değeri ile erteleme eğilimi arasında negatif bir ilişki
görülmüştür.
Bir diğer çalışmada Milgram ve arkadaşları (1998), 81 üniversite öğrencisi ile
ebeveynlerinin akademik ve genel erteleme eğilimi düzeylerini karşılaştırmışlar.
Yapılan veri analizlerinde öğrencilerin ve ebeveynlerinin öğrenciyken akademik ve
gündelik yaşamdaki işleri erteledikleri rapor ettikleri görülmüştür. Bulguların
kaçıngan erteleme eğiliminin yaşamın her iki alanındaki işlerin ertelenmesine
77
yönelik genelleştirilmiş davranışsal eğilim olduğunu ve erteleme eğiliminin
genelleştirilmiş- anksiyete- kaçıngan modeli ile tutarlı olduğunu göstermiştir.
Ebeveynlerin ve öğrencilerin gündelik yaşamdaki işleri erteleme eğilimi düzeyleri
arasında (r = .34, p<.001) düzeyinde pozitif yönde anlamlı ilişki görülürken, her iki
grubun akademik işleri erteleme eğilimleri arasında anlamlı bir ilişki görülmemiştir.
Ek olarak yapılan analizlerde öğrencilerin her iki alandaki erteleme eğilimleri
arasında (r = .65, p<.001)düzeyinde anlamlı bir ilişki görülmüştür.
Ferrari ve McCown (1994), yaş ortalaması, 40 olan 39’ u bayan ve 26’sı erkek
olmak üzere toplam 65 Obsesif Kompulsif Bozukluğu (OKB) olan bireyler ile yaş
ortalaması 45 olan 11’ i bayan ve 7’ si erkek olmak üzere toplam 22 yakınları
arasında erteleme eğilimini incelemişler. Yapılan analizlerde, OKB olan bireylerin
obsesyonları ile karar vermeyi erteleme eğilimi arasında ve kompülsiyonları ile
karar vermeyi ve kaçıngan erteleme eğilimi arasında anlamlı ilişki olduğu
görülmüştür. Yakınları ile yapılan karşılaştırmalarda OKB olan bireylerin obsesyon,
kompulsiyon ve kararsızlık düzeylerinin yakınlarına oranla daha yüksek olduğu fakat
kaçıngan eğilimleri arasında anlamlı düzeyde bir farklılık olmadığı görülmüştür.
Sonuç olarak araştırma bulguları OKB tanısı alan bireylerin DSM III R belirtildiği
gibi kararsızlık yaşadıklarını gösterdiği rapor edilmiştir.
Voicu (1992), erteleme eğilimi ile algılanan aile ilişkileri arasındaki ilişkiyi
incelemiştir. Yapılan analizlerde bayanların erteleme eğilimi düzeyi ile aşırı
kontrolcü anne–baba tutumu arasında anlamlı düzeyde bir ilişki olduğu görülmüştür.
Ayrıca akademik erteleme eğilimi ile bağlantılı içsel ve dışsal negatif sonuçların
şiddetinin koruyucu baba ve reddedici anne tutumuyla bağlantılı olduğu,
erkeklerdeki akademik erteleme eğiliminin şiddetinin babaya yönelik çatışmalı
ayrılma duyguları ile ilişkili olduğu ve kız öğrencilerin akademik erteleme
eğilimlerinin şiddetinin ise babaya bağımlı olmakla ilişkili olduğu görülmüştür.
Van Erde (2003), zaman yönetimi eğitiminin erteleme eğilimi üzerindeki
etkisini incelemek için, 37 çalışanın katıldığı 1,5 günlük zaman yönetimi eğitimi
seminerleri düzenlemiş, zaman yönetimi eğitiminin etkililiğinin test edilmesi için
78
katılımcılardan 14 kişi kontrol grubu olarak belirlenmiş. Ön test ve son test şeklinde
yapılan değerlendirmeler sonucunda, bir aylık eğitim sürecinden sonra, katılımcıların
kaçıngan, endişe davranışlarında anlamlı düzeyde düşüş, zamanı yönetme
yeterliliklerinde ise bir artış gözlemlenmiştir. Daha sonra yapılan analizlerde zaman
yönetimi eğitimi alanların erteleme eğilimi düzeyleri, kontrol grubunun erteleme
eğilimi düzeyi ile karşılaştırıldığında anlamlı düzeyde bir farklılaşma görülmüştür.
Bu eğitimi alan katılımcıların erteleme eğilimi düzeylerinde anlamlı düzeyde bir
düşüş görülmüştür.
Pychyl, Morin ve Salmon (2000), erteleme eğilimi ile sosyal psikolojide:
erteleme eğilimi düzeyi yüksek öğrencilerin, erteleme eğilimi düzeyi düşük
öğrencilerden daha fazla planlama hatası (planning fallacy) yapıyorlar mı? Şeklinde
sorulan bu soru arasındaki bağlantıyı incelemek için 32 üniversite öğrencisinin
katıldığı bir deneysel çalışma yapmışlar. Öğrencilerden iki ara sınav öncesi sekiz
günlük bir çalışma programı yapmaları istenilmiş.Daha sonra bu çalışma döneminde
çalışılan zaman miktarının kayıdının tutulması istenilmiştir. Daha önce yapılan
çalışma planı ile sınava hazırlık esnasında tutulan kayıtları değerlendirildikten sonra,
sadece 3 öğrencinin daha önce planladığı zaman miktarı kadar çalıştığı, 3 öğrencinin
ise planlanan zaman miktarından daha az çalıştığı ve geri kalan 26 öğrencinin ise
daha önceden planlanan zamandan daha fazla çalışmaya zaman ayırdığı görülmüştür.
Daha sonra öğrencilerin erteleme eğilimi düzeylerini saptamak için Genel Erteleme
Eğilimi ölçeği ile Aitken’in Akademik erteleme eğilimi ölçeği kullanılmış, yapılan
analizler sonucunda, yüksek erteleme eğilimi düzeyi ile planlama hatası arasında, -
.18 ve düşük erteleme eğilimi ile hatalı planlama arasında .17 düzeyinde bir ilişki
görülmüştür.
Erteleme eğilimi ile çalışma davranışı arasındaki ilişkiyi belirlemeye yönelik
yapılan analizlerde, erteleme eğilimi yüksek olan öğrencilerin sınav öncesi çalışmaya
ayırdıkları zamanın, erteleme eğilimi düşük olan öğrencilerden daha az olduğu
görülmüş, erteleme eğilimi yüksek olan öğrencilerin toplam çalışma zamanlarının %
55’8’ ini sınava üç gün kala, buna karşın düşük erteleme eğilimine sahip öğrencilerin
ise sınava 3 gün kala toplam çalışma zamanının %37.5’ini harcadıkları görülmüştür.
79
Erteleme eğilimi ile sınav performansı arasındaki ilişkiyi incelemek için
yapılan analizlerde ise, düşük ve yüksek erteleme eğilimi düzeyleri açısında sınav
sonuçları arasında anlamlı düzeyde bir farklılık görülmediği gibi erteleme eğilimi
düzeyi ile sınav sonuçları arasında da anlamlı düzeyde bir ilişki görülmemiştir.
Sonuç olarak erteleme eğilimi düzeyleri yüksek olan öğrencilerin planlama hatası
yapabileceği beklentisi desteklenmemiştir.
Hess, Sherman ve Goodman (2000), günün geç saatlerinde çalışmayı tercih
etme eğiliminin akademik erteleme eğilimini öngörüp göremediğini incelemek için
düzenledikleri çalışmalarında kişiliğin nörotizm boyutunu, gece geç saatlerde
çalışama eğilimi ile akademik erteleme eğilimi arasındaki ilişkide arabulucu olarak
ele almışlardır. Araştırmaya 107 üniversite öğrencisi katılmış, verilerin analizleri
sonucunda günün geç saatlerinde çalışma eğiliminin akademik erteleme eğilimini
anlamlı düzeyde öngörebildiği, nörotizm boyutunun ise kısmi olarak bu iki değişken
arasında arabulucu görevi üstlendiği ve günün geç saatlerinde çalışmayı tercih etme
eğilimi ile nörotizm birlikte akademik erteleme eğiliminin % 28’ini açıklayabildiği
görülmüştür.
Ferrari ve arkadaşları(1997), erteleme eğilimli bireylerin tercih ettikleri
çalışma saatlerini belirlemek için düzenledikleri çalışmaya erteleme eğilimine sahip
olduğunu belirten 61 öğrenci katılmış. Yapılan veri analizlerinde erteleme eğilimi
olan bireylerin genellikle çalışmak için gecenin geç saatlerini tercih ettikleri ve
davranışsal ertelemeye yönelik eğilim ile günün geç saatlerinde yapılan aktivite
sayısı arasında anlamlı bir ilişki görülmüştür. Bulgular erteleme eğilimli bireylerin
genelde çalışmak için günün geç saatlerini tercih ettiklerini göstermektedir.
Hammer ve Ferrari (2002), işçi ve memur sınıfı arasındaki erteleme
eğilimindeki farklılıkları incelemek amacıyla düzenledikleri çalışmaya, 141’ i memur
ve 211’ işçi olmak üzere toplam 352 çalışan yetişkin katılmıştır. Yapılan analizlerde
yaş, cinsiyet, sahip olunan çocuk sayısı, statü, evlilik durumu ve eğitim düzeyi
açısından erteleme eğilimi düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık görülmemiştir.
80
Memur statüsünde çalışanların eğitim düzeyinin yüksek olmasına rağmen kronik
erteleme düzeylerinin işçi statüsünde çalışanlarınkine oranla anlamlı düzeyde yüksek
olduğu görülmüştür.
Lonergan ve Maher (2000), görevin özellikleri ile iş ortamındaki erteleme
eğilimi arasındaki ilişkiyi incelemeye yönelik yaptıkları çalışmada denetim odağı
dengeleyici olarak düşünülmüştür. Bu çalışmaya sağlık alanında hizmet veren 142
çalışan katılmış. Bu ilişkiye yönelik olarak daha önce oluşturulan üç hipotez test
ediliş. İşten ve başkalarından gelen geribildirimler ve işin anlamlılığı ile karar
vermeyi erteleme eğilimi arasında ters yönde bir ilişki olması beklenilir şeklinde
oluşturulan öngörüyü test etmek için yapılan analizler sonucunda, karar vermeyi
erteleme eğiliminin bu üç değişken ile sırasıyla, işin anlamlılığı ile (r = -.29, p<.01);
işten alınan geribildirim ile (r = -.38, p<.001); ve başkalarından gelen geribildirimler
ile (r = -.16, p<.56) düzeyinde anlamlı ilişki görülmüştür. İkinci olarak özerklik ile
erteleme eğilimi arasında pozitif bir ilişki vardır şeklinde oluşturulan öngörüyü test
etmek için yapılan analizlerde erteleme eğilimi ile özerlik arasında (r = -.28, p<.001)
düzeyinde anlamlı ancak oluşturulan öngörünün aksi yönünde bir ilişki görülmüştür.
Ek olarak yapılan analizlerde işin zenginliği ile düşük erteleme eğilimi düzeyi ile
ilişkili olduğu ve erteleme eğilimini öngörmede iş denetim odağı ile özerklik
arasında anlamlı bir etkileşim olduğu görülmüştür. Düşük özerklik düzeyli içsel ve
dışsal denetim odağı ve yüksek özerklik düzeyli dışsal denetim odağına sahip
bireylerin erteleme eğilimi düzeylerinin yüksek olduğu, buna karşın yüksek özerklik
düzeyli içsel denetim odağına sahip bireylerin erteleme eğilimi düzeylerinin düşük
olduğu görülmüştür. Sonuç olarak bu çalışmadaki bulgular, işin zenginliği, yapılacak
işin çalışanlar tarafından düzenlenmesinin işin zamanında tamamlanmasında etkili
olabileceğini ve iç denetim odaklı çalışanların erteleme eğilimi düzeylerinin, dış
denetim odağına sahip olanlardan daha az olduğunu göstermektedir.
Coote (1987), 280 çalışanın katıldığı bir çalışmada iş ortamında erteleme
eğilimini açıklayan, ertelemeye yönelik kişisel yatkınlık ve işin özellikleri arasındaki
etkileşimi incelemiştir. Yapılan analizlerde, ertelemeye yönelik yatkınlığın işteki
erteleme eğilimindeki değişimi anlamlı düzeyde açıklayabildiği, algılanan iş
81
özerkliği ve iş doyumu ile erteleme eğilimi arasında negatif bir ilişki olduğu,
erteleme eğilimi ile alınan maaş miktarı arasında ters orantı görülmüştür. Alınan
maaş düzeyi azaldıkça erteleme eğilimi düzeyinin arttığı rapor edilmiştir. İşteki
erteleme eğilimini açıklamada algılanan çalışma koşullarının, ertelemeye yönelik
kişisel yatkınlıktan daha önemli olduğu görülmüştür. İş ortamında algılanan özerklik
düzeyi artıkça erteleme eğiliminin yaygınlığının azaldığı rapor edilmektedir.
2.2. Düşünme Stilleri İle İlgili Araştırmalar Genovese (2005), öğretmenler ve öğretmen adayları arasında doğa üstü
(Paranormal) inançların psikolojik ilişkilerini incelemiştir. Bu araştırmada doğa üstü
inançlar, düşünme stilleri ve şizotipal kişilik bozukluğu arasındaki ilişkiye
bakılmıştır. Verilerin analizi sonucunda doğa üstü inançlar ile bilişsel algısal ve
düzensiz şizotipal düşünme ve sezgisel düşünme stili arasında ilişki görülmüştür.
Yapılan bütün korelasyon analizleri sezgisel düşünme stili ve şizotipal düşünmenin
doğa üstü (paranormal) inançlara bağımsız olarak katkı sağladığı rapor edilmektedir.
Zhang (2005a), öğrencilere düşünme stillerinin dengeli kullanımını
öğretmenin onların başarılarını artırıp artıramayacağını incelemiştir. Bunun için iki
çalışma düzenlemiş. Araştırmada elde edilen veriler üzerinde yapılan analizler,
düşünme stillerini dengeli kullanımının öğretilmesinin öğrencilerin akademik
başarılarını artırdığını ancak bunun her zaman olamayacağını göstermiştir. Daha
önemlisi düşünme stillerinin çoğunun dengeli kullanımın öğretilmesinin, tek bir stilin
kullanımın öğretilmesinden üstünlük sağladığını açığa vurmuştur. Birden fazla
düşünme stilini kullanan öğrencilerin tek bir düşünme stilini kullanan öğrencilerden
daha iyi performans sergilediği gözlemlenmiştir. Benzer bir şekilde birden fazla
düşünme stilini kullanan öğrencilerin tek bir düşünme stilini kullanan öğrencilerden
daha iyi bir akademik başarı elde ettikleri görülmüştür. Sonuç olarak öğrencilere
düşünme stillerinin bir kombinasyonunun kullanımının öğretilmesi öğrencilerin
akademik başarılarını destekleyebileceği söylenilebilinir.
Zhang (2005b), akademik olmayan ortamlarda Strenberg’in Zihinsel-Benlik
Yönetimi kuramının geçerliğini incelemiştir. Araştırmaya farklı iş kollarından yaşları
20 ile 61 arasında olan toplam 333 kişi katılmıştır. Yapılan analizler, yeniden
82
düzenlenen düşünme stilleri ölçeğinin bu örneklem grubu için güvenilir ve geçerli bir
ölçme aracı olduğunu, araştırmaya katılan kişilerin belirttiği çalışma çevrelerinin (İş
deneyimi, eğitim düzeyi, yaş vs) 13 düşünme stilini de öngörebildiği rapor edilmiştir.
Bu sonuçlar Sternberg’in Zihinsel Benlik Yönetimi kuramının akademik ve
akademik olmayan ortamlarda Sternbergin ileri sürdüğü gibi geçerli olduğunu
göstermektedir.
Diğer bir çalışmada Zhang (2005c), bireyin kendi değerlendirme
yeteneğinden bilişsel gelişimini, entelektüel stilini ve kişilik özelliklerinin öngörülüp,
öngörülemeyeceğini incelemiştir. Bu araştırma için altı çalışma düzenlemiştir. Bu
çalışmalarda sırasıyla kendini değerlendirme yeteneği ile bilişsel gelişim, düşünme
tarzı, mesleki ilgiler, öğrenme yaklaşımları, düşünme stilleri ve kişilik özellikleri
arasındaki ilişkileri incelemiştir. Araştırmanın örneklemini, Amerika Birleşik
Devletleri, Çin ve Hong Kong’ dan toplam 5019 üniversite öğrencisi oluşturmuştur.
Yapılan analizler, her üç kültürde de bireyin kendi değerlendirme yeteneğinin
bilişsel gelişim düzeylerini (dualist, göreceli, bağlılık) pozitif yönde öngörebildiğini
göstermiştir. Kendini değerlendirme yeteneğini yüksek olarak algılayan öğrenciler,
bilgiyi farklı bakış açılarında (göreceli düşünme) değerlendirme ve kendi
kimliklerini, kendilerinin kişisel temaları ve değerleri (bağlılık) üzerinde
temellendirme eğiliminde olurken, kendini değerlendirme yeteneğini düşük olarak
algılayan öğrencilerin ise bir konu hakkında doğru ve yanlış cevapların olduğu
durumlarda (dualist düşünme) kendilerini daha güvende hissetme eğiliminde
oldukları görülmüştür.
İkinci çalışmada kendini değerlendirme yeteneği ile düşünme tarzı ilişkisi
incelenmiştir. Yapılan analizler sonucunda kendini değerlendirme yeteneğini yüksek
olarak algılayan öğrencilerin bütüncül düşünme tarzını kullanma ve analitik düşünme
tarzını kullanmama eğiliminde oldukları ve kendini değerlendirme yeteneğini düşük
olarak algılayan öğrencilerin ise analitik düşünme tarzını kullanma eğiliminde
oldukları görülmüştür.
83
Üçüncü çalışmada kendini değerlendirme yeteneği ile mesleki ilgiler
arasındaki ilişki incelenmiştir. Yapılan analizler kendini değerlendirme yeteneğini
yüksek ya da düşük düzeyde algılayan öğrencilerin altı farklı mesleki ilgi alanlarında
(gerçekçi, araştırmacı, sanatçı, sosyal, girişken ve geleneksel) kendilerini ifade etme
bakımında farklılaşmadığı görülmüştür.
Dördüncü çalışmada kendini değerlendirme yeteneği ile öğrenme
yaklaşımları arasındaki ilişki incelenmiştir. Yapılan analizler kendini değerlendirme
yeteneğini yüksek olarak algılayan öğrencilerin, derinsel öğrenme yaklaşımını
kullanma eğiliminde oldukları ve kendini değerlendirme yeteneğini düşük olarak
algılayan öğrencilerin ise yüzeysel öğrenme yaklaşımını kullanma eğiliminde
oldukları görülmüştür.
Beşinci çalışmada kendini değerlendirme yeteneği ile düşünme stilleri
arasındaki ilişki incelenmiştir. Yapılan analizler kendini değerlendirme yeteneğini
yüksek olarak algılayan öğrencilerin birinci gruptaki (Yasamacı, yargısal, hiyerarşik,
liberal ve global) düşünme stillerini kullanma eğiliminde oldukları ve kendini
değerlendirme yeteneğini düşük olarak algılayan öğrencilerin ise ikinci gruptaki
(Oligarşik, anarşik, içsel, dışsal, monarşik, yürütmeci, muhafazakar ve lokal)
düşünme stillerini kullanma eğiliminde oldukları görülmüştür.
Altıncı çalışmada kendini değerlendirme yeteneği ile kişilik özellikleri
arasındaki ilişki incelenmiştir. Yapılan analizler kendini değerlendirme yeteneğini
yüksek olarak algılayan öğrencilerin kişiliğin dışadönük , yaşantılara açık ve
bilinçlilik boyutlarında yüksek puan alırken kendini değerlendirme yeteneğini düşük
olarak algılayan öğrencilerin ise nörotizm boyutunda yüksek puan aldıkları
görülmüştür.
Özetle, bu altı çalışma incelendiğinde kendini değerlendirme yeteneğini
yüksek olarak algılayan öğrencilerin yüksek bilişsel gelişim düzeyi, bütüncül
düşünme tarzı, derinsel öğrenme yaklaşımı, yaratıcı ve üretici düşünme stili ve
kişiliğin yaşantılara açıklık ve bilinçlilik boyutları gibi pozitif değerler oluşturan
84
bireysel farklılık değişkenlerinde anlamlı düzeyde yüksek puanlar alma, düşük
bilişsel gelişim düzeyi, öğrenmeye yüzeysel yaklaşım, yaratıcı ve üretici olmayan
düşünme stilleri ve nörotik kişilik özelliği gibi negatif yönde değer taşıyan bireysel
farklılık değişkenlerinde ise düşük puan alma eğilimindedirler.
Shiloh ve Sheffer (2004) düşünme stilleri ile karar vermedeki zorlukların
taksonomisi arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Yapılan analizler sonucunda rasyonel
düşünme stili ile güçlükler ölçeğinin kararsızlık boyutu arasında, r = -0.37, p< 0.01,
fonksiyonel olmayan mitler arasında, r = -0.27, p< 0.01, karar verme süreci hakkında
bilgi yoksunluğu boyutu arasında, r = -0.18, p< 0.01, benlik hakkında bilgi
yoksunluğu boyutu arasında, r = -0.17, p< 0.05, partner hakkında bilgi yoksunluğu
boyutu arasında, r = -0.15, p< 0.015, bilgi elde etme yolları hakkında bilgi
yoksunluğu boyutu arasında, r = -0.15, p< 0.05, güvenilir olmayan bilgi boyutu
arasında, r = -0.13, p< 0.05, içsel çatışmalar boyutu arasında, r = -0.10, p< 0.10,
dışsal çatışmalar boyutu arasında, r = -0.22, p< 0.01, hazır olma boyutu arasında, r =
-0.31, p< 0.01, bilgi yoksunluğu boyutu arasında, r = -0.18, p< 0.01, tutarsız bilgi
boyutu arasında, r = -0.12, p< 0.05 ve güçlüklerin toplam puanı arasında, r = -0.25,
p< 0.01 düzeyinde negatif yönde bir ilişki olduğunu, sezgisel düşünme stili ile
güçlükler ölçeğinin motivasyon yoksunluğu boyutu arasında, r = 0.13, p< 0.05,
fonksiyonel olmayan boyutu arasında, r = 0.15, p< 0.05, içsel çatışmalar boyutu
arasında, r = 0.22, p< 0.01, hazır olma boyutu arasında, r = 0.18, p< 0.05, tutarsız
bilgi boyutu arasında, r = 0.16, p< 0.05 ve güçlüklerin toplam puanı arasında, r =
0,14, p< 0.05 düzeyinde anlamlı bir ilişki olduğunu aktarmışlardır. Yapılan regresyon
analizinde karar verme güçlüklerini ön görmede rasyonel düşünme stilinin toplam
variyansın % 6.5’ini açıkladığı ( =−0.26, F=14.26, p<0.001) ve sezgisel düşünme
stilinin ise toplam variyansın % 1.8’ ini açıkladığı ( =0.13, F=9.21, p<0.001)
görülmüştür. Bu bulgular doğrultusunda karar vermedeki güçlükler ile baş etmede
sezgisel düşünme stili içsel çatışmalarda dolayı olumsuz rol oynarken, rasyonel
düşünme stilinin temel unsur olabileceği söylenilebilir.
Zhang (2004a), diğer bir çalışmasında Witkin’s ın psikolojik farklılaşma
kuramında bireyleri temsil eden , Alana bağımlı / Alandan bağımsız (Field
85
Dependence/ Independence) yapıların, düşünme stilleri ve akademik başarı ile olan
ilişkileri incelemiştir. Araştırmada elde edilen bulgular, düşünme stilleri, Alana
bağımlı / Alandan bağımsız (Field Dependence/ Independence) yapılar arasında
herhangi bir ilişki olmadığı, buna karşın öğrencilerin düşünme stilleri ile matematik
ve Çin dili derslerindeki akademik başarıları arasında ilişki olduğu görülmüştür.
Düşünme stilleri ile akademik başarı arasındaki ilişki incelendiğinde yürütmeci
düşünme stili ile genel akademik başarı arasında, r = 0.25, p< 0.01 ve anarşik
düşünme stili ile akademik başarı arasında r = 0.18, p< 0.05 düzeyinde anlamlı bir
ilişki olduğu görülmüştür. Öğrencilerin eski çağ edebiyat dersindeki akademik
başarıları ile monarşik düşünme stili arasında, r = 0.25, p< 0.05 ve oligarşik düşünme
stili arasında, r = 0.24, p< 0.05, matematik dersindeki akademik başarı ile yürütmeci
düşünme stili arasında, r = 0.30, p< 0.05 ve öğrencilerin geometri dersindeki
akademik başarıları ile Alana bağımlı / Alandan bağımsız yapılar arasında, r = 0.28, p
<0.05 düzeyinde anlamlı ilişki görülmüştür. Sonuç olarak Witkin’s in bu yapıları
(alana bağımlı/alandan bağımsız) bir entelektüel stil olmaktan ziyade algısal
yeterliliği temsil ettiği söylenilebilinir.
Zhang (2004b), bir diğer çalışmasında öğrencilerin düşünme stillerine
bakarak, onların tercih ettikleri öğretme yaklaşımlarının fark edilip edilemeyeceğini
incelemiştir. Verilen analizi sonucunda öğrencilerin öğretme yaklaşımların, yaş,
cinsiyet, öğrenim görülen alan ve düşünme stilleri açısından farklılaştığı görülmüştür.
Yapılan çoklu regresyon analizleri 13 düşünme stilinden 9’unun (Yasamacı,
yargılayıcı, anarşik, global, lokal, liberal, muhafazakar, içsel ve dışsal) 4 öğretme
yaklaşımını anlamlı düzeyde öngördüğünü göstermiştir. Araştırmacı düşünme
stillerini kendi içinde üç grup altında toplamıştır. Birinci grubun içinde yer alan
düşünme stillerinde yargısal, liberal ve global düşünme stilleri kavramsal değişim
öğretme yaklaşımını pozitif yönde öngörebildiğini, yasamacı düşünme stilinin ise
bilgiyi transfer etme stratejisini negatif yönde öngörebildiğini, ikinci grup düşünme
stillerinden lokal ve muhafazakar düşünme stillerinin bilgiyi transfer edebilme
yaklaşımını pozitif yönde öngörebilirken, muhafazakar düşünme stili kavramsal
değişim stratejisini negatif yönde öngörebildiğini, üçüncü grup düşünme stillerinden
içsel, dışsal ve anarşik düşünme stillerinin kavramsal değişimi öğretme yaklaşımını
86
pozitif yönde öngörebildiğini rapor etmiştir. Sonuç olarak, bu bulgular öğrencilerin
düşünme stillerine bakarak onların tercih ettikleri öğretme yaklaşımlarını tahmin
edilebileceğini göstermektedir.
Shiloh, Salton ve Sharabi(2002) Sezgisel tepkilerin ve yapısal etkilerin
(framing effects) öngörüsü olarak rasyonel ve sezgisel düşünme stillerindeki bireysel
farklılıkları incelemişlerdir. Bu hipotezi test etmek için iki çalışma düzenlenmiştir.
Amaç sezgisel tepkiler, Bilişsel-Yaşantısal Benlik Kuramı tarafından rasyonel –
analitik ve yaşantısal-sezgisel olarak tanımlanan iki düşünme stilindeki
varyasyonlardan öngörülebileceği fikrini test etmektir.
Birinci çalışmaya Tel Aviv Bölgesindeki iki üniversiteden 111’ i kız ve 17’ si
erkek olmak üzere sosyal bilimlerde öğrenim gören 128 öğrenci katılmıştır. Bu
çalışmada; Epstein’in Bilişsel- Yaşantısal Benlik Kuramı ve sezgisel tepkiler
arasındaki ilişkiye ait bulgularını genişletmek ve tekrar etmek için düzenlenmiştir.
Epstein ve arkadaşları sezgisel düşünmeyi bir vignette ölçütüyle tanımlamışlardır. Bu
ölçüt aynı sonucu veren olayların alternatif versiyonlarını tanımlıyor ve aynı
zamanda katılımcıların hangi versiyonda (eğer varsa) kendilerini daha mutsuz yada
daha aptal hissettiklerine inandıklarını göstermeleri soruluyor.(Örneğin: bir uçağı 5
dakikalık bir zamanla kaçırmış yada kaçırmak üzere olmaları yada 30 dakikalık bir
süreyle kaçırıyor olmaları gibi). Gördükleri “ sezgisel güvenirlik (Faith in intuition)”
bir yaşantısal sistem ölçütü yüksek olan insanlar, diğerlerine, (kaçırmak üzere
versiyonunda daha üzgün olanlara) oranla daha sezgisel tepkiler veririler. Diğer
yandan “Biliş Gereksinimi” (Rasyonel sistemi yüksek olan bireyler diğerlerinden
daha az sezgisel tepki gösterirler.
Mevcut çalışmada, Rasyonel-Sezgisel düşünme stilleriyle, insanların farklı
bir tanım ve farklı sezgisel tepki ölçütü (kesin olmayan olayların yargısı) kullanan
sezgisel yargılara karşı insanların kalıp-istatistiksel (Normative –Statistical) yargıları
kullanma eğilimi arasındaki ilişki araştırılmıştır.
87
Yapılan analizler sonucunda; istatistiksel, sezgisel yargılar ve düşünme stilleri
arasındaki peorsan korelasyon katsayıları araştırmacıların hipotezlerini destekleyen
sonuçlar ortaya çıkarmıştır. İstatistiksel yargılar pozitif olarak rasyonel düşünme stili
ile ilişkili bulunmuştur (r =0.35, p< 0.01) , istatistiksel yargılar ile sezgisel düşünme
stili arasında (r= -.23,p<.01) düzeyinde olumsuz bir ilişki olduğu görülmüştür.
İkinci çalışmada iki yönde sezgisel süreç ile düşünme stilleri arasındaki
ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. İlk olarak yapısal etkiler (Framing Effect) ile
rasyonel ve sezgisel düşünme stillerinin insanlar üzerinde eşit miktarda etkili olup
olmadığı test edilmiştir. Yapısal etkiler üzerindeki rasyonel ve sezgisel düşünme
stillerinin etkilerinin ve etkileşimini ve bağımsız etkilerini incelemek için konular
arasında 2x2x2 şeklinde bir deney düzenlenmiş. Bu deneyde 2(yüksek/ düşük
sezgisel) x 2(pozitif/ negatif yapı”frame”) bağımsız değişkenler olarak ve risk
içermeyen seçenekleri seçme eğilimleri de bağımlı değişkenler olarak
düzenlenmiştir.
Araştırmacılar, yüksek rasyonel ve düşük sezgisel olanlar bağımsız olarak
riskli tercihlerde yapı etkilerine “framing effects” olan dayanıklılığı artıracağını ve
böylece onların etkileşiminin de anlamlı olacağını öngörmüşlerdir. Risk içermeyen
seçimlerde, Yapı “ frame” x Rasyonel x sezgisel düşünme stili etkileşimini test etmek
için 3’ lü varyans analizi yapılmıştır.
Analizler sonucunda yapının ana etkileri “main effects of framing”anlamlı
bulunmuştur [F(1,102=10.55,p <.05). Güçlü yapı etkileri olguine göre ; insanlar
pozitif yapı “framing” altında eşit olarak önemli tercihleri negatif yapıda olanlara
kıyasla daha risksiz alternatifleri seçmeye eğilimli oluyorlar. Düşünme stillerinin
hiçbiri tercihler üzerinde önemli bir etkiye sahip olmadığı görülmüştür[ Rasyonel
stil: F(1.102)=0.75, p<.05; Sezgisel stil: F (1.101)=0.66 p<.05). Fakat iki yönlü
etkileşimler arasındaki ilişkiler anlamsız bulunmuş [Rasyonel x Sezgisel : F(1.102)=
0.99, p<.05; Rasyonel x Yapı”framing” F (1.102) =0.05, p<.05; Sezgisel x
Yapı”framing” : F (1.102)=0,79, p<.05]. Yinede üçlü etkileşim arasındaki ilişki
88
[Sezgisel x Rasyonel x Yapı”framing” : F (1.102)=5.08, p<.05] düzeyinde anlamlı
bulunmuştur.
Sonuç olarak çalışmalardaki ana bulgular hipotezleri destekler niteliktedir.
Şans oyunlarında ve yargısal olaylarda , sezgisel düşünmeyi kullanma eğilimi,
Bilişsel-Yaşantısal Benlik Kuramı tarafında tanımlanan bilişsel stillerin yada kişilik
özelliklerinin göstergeleri olarak düşünülebilir. Birinci çalışmada görüldüğü gibi,
insanlar bilgiyi iki bilişsel modla işliyorlar ve bunlar rasyonel ve yaşantısal sistemle
aktif hale getiriliyor. Çok yüksek rasyonel sistem yada çok düşük yaşantısal sistemi
kullanma eğilimleri yargıları tahmin edebilir ve bu yargılar normatif olarak kabul
edilebilir. Fakat daha düşük rasyonel ve daha fazla yaşantısal sistemi kullanma
eğilimleri ise sezgisel yargıları tahmin edebilmektedirler. Birinci çalışmada rasyonel
sistemi daha güçlü olanlar yada sezgisel sistemi daha zayıf olanlar problemler
tarafından sunulan ipuçlarına karşı daha dirençlidirler. İkinci çalışmada Rasyonel ve
Sezgisel düşünme stillerinin Yapı etkileri “effects of Framing” ile bağlantılı olduğu
görülmektedir.Buna rağmen birinci çalışmanın bulgularından farklı bulgular elde
edilmiş. Bulgular her iki düşünme stilinin etkileşimi ve farklı olmayan
varyasyonların önemli olduğunu göstermektedir. Yani her iki farklılaşmamış stilde,
her iki rasyonel ve yaşantısal düşünmede yüksek yada düşük, Yapısal etkilere
“Effects of Framing” daha eğilimlidirler.. İki bilişsel sitem arasındaki etkileşim daha
önce öngörülenden daha karmaşıktır.Yapı etkileri“Effects of Framing” , rasyonel
olamayan düşünce ve tekrar etmek gibi durumlarda , birbirlerini etkiliyorlar fakat
sezgisel tepkiler düşüncesiyle birbirlerini etkilemiyorlar ve birbirlerini etkiledikleri
zaman değişik ve belirli kombinasyonlar,belirli görev ve durumlar ilişkisine daha
kolay adapte olabiliyorlar. Bu da ,sezgisel süreç ve düşünme stilleri arasındaki
ilişkinin belirliliğini gösteriyor.
Genel olarak bu bulgular bilişsel önyargıların oluşumunda ,durumsal ipuçları
ile etkileşimli olan bireysel farklılıkları açıklamaktadır. Bilgi işleme şemalarındaki
bireysel farklılıklar bağlamsal ipuçları aktif olduğu zaman sezgisel yargıların
kullanımında bireysel farklılıkta etkili olabileceği rapor edilmiştir. (Shiloh,Salton ve
Sharabi;2002).
89
Zhang (1999) yaptığı çalışmada, birinci olarak Düşünme Stilleri Envanterinin
(Stenberg ve Wagner,1992) kültürler arası geçerliğini araştırmış, ikinci olarak
yaş,cinsiyet,sınıf düzeyi,iş tecrübesi ilişkisini incelemiştir. Katılımcılar lisans ve
yüksek lisans düzeyinde öğrenim görmekte ve katılımcıların yaşları 18 ile 50
arasında değişmektedir. Araştırma sonuçlarına göre,yaş,seyahat tecrübesi,iş yaşantısı
ve düşünme stilleri arasında anlamlı pozitif ilişkiler bulunurken,okul çeşidi,evlilik
statüsü, cinsiyet, sınıf, doğum sırası,ailenin eğitim düzeyi ve düşünme stilleri
arasında anlamlı ilişkiler bulunamamıştır. Analizlere göre, 33 ve daha büyük yaştaki
katılımcılar (M=4.96 p<.001) yasamacı stil (legislative) alt skalasından,19-26 yaşları
arasındaki katılımcılara göre daha yüksek puanlar almışlardır. 27 ve daha büyük
yaştakiler (M=4.80 p<.001) daha genç olanlardan liberal stil alt ölçeğinden daha
yüksek puanlar almışlardır. Genç katılımcıların (M=4.27 p<.001) muhafazakar
düşünme stili puanları yaşça daha büyük olan katılımcıların puanlarından daha
yüksektir.33 yaş ve üzerindeki katılımcılar 26 yaş ve daha genç olanlardan dışsal ve
hiyerarşik düşünme stili ölçeğinden daha yüksek puanlar almışlardır (M=5.44 p<.01
ve M=5.29 p<.05).
Seyahat yaşantısıyla ilgili olarak, 21 ve daha fazla şehri gezenler,daha az
seyahat edenlere göre yasamacı ve içsel düşünme stili alt ölçeğinden daha yüksek
puanlar almışlardır (yasamacı stil için, M=5.64 p<001 ve içsel stil için, M=5.08
p<.001). Ayrıca 9 ve daha fazla sayıda seyahat yaşantısı olanlar,daha az seyahat
yaşantısı olanlara göre, liberal (M=5.04 p<.001) ve global (M=4.50 p<.001) düşünme
stilleri alt ölçeklerinden daha yüksek puan almışlardır.
Düşünme stillerinin iş tecrübesine göre farklılaşıp farklılaşmadığı ile ilgili
analizlerde; 16-25 yıl arasında iş tecrübesi olanların,iş tecrübesi olmayanlara göre
yargısal hiyerarşik ve dışsal düşünme stilleri alt ölçeklerinden daha yüksek puan
aldıkları ve farklılığın anlamlı olduğu bulunmuştur. Aynı zamanda 9-26 yıl arasında
iş tecrübesi olanların,iş tecrübesi olmayanlara göre liberal stil üzerinden daha yüksek
puan aldıkları görülmüştür.
90
Bulgular bir bütün olarak düşünüldüğünde yaş,iş ve seyahat tecrübesi arttıkça
hiyerarşik, dışsal, global, yasamacı ve liberal düşünme stilleri daha fazla kullanılma
eğiliminde olduğı görülmektedir.Özellikle bu stiller arasında liberal ve yasamacı
düşünme stili yaratıcılıkla (Eisenberg,1997); sınıf içi ve dışı tecrübeler ise yaratıcı
düşünme stillerini de kapsayacak şekilde,okul dışındaki etkinliklerle olumlu şekilde
ilişkilidir (Austin,1989; Hottie ve ark.,1997 Akt.Zhang,1999). Bu bulgular ,yaratıcı
düşünme stillerinin gelişmesi için öğrencilerin okul içi ve okul dışı aktivitelere
katılmalarının önemini göstermesi açısından ilgi çekicidir. Ayrıca araştırmada 12 alt
skalanın iç tutarlık güvenirliği Stenberg’in (1994,1997) rapor ettiğine benzer olarak
bulgulanmıştır.
Grigorenko ve Stenberg (1997) yetenek,akademik performans ve düşünme
stilleri değişkenleri arasındaki ilişkileri,yaşları 13-16 arasında değişen 199 üstün
yetenekli öğrenci (146 erkek,53 kız) üzerinde araştırmışlardır. Analiz sonuçlarına
göre düşünme stilleri ve yetenek arasında ilişki bulunamamıştır. Benzer şekilde
farklı yetenek ve cinsiyetlere sahip öğrenciler, düşünme stilleri açısından
farklılaşmamışlardır. Diğer yandan düşünme stilleri akademik performansın
öngörülmesinde etkili bir değişken olarak bulunmuştur. Varyans analizi sonuçlarına
göre, değerlendirme sınavları ve düşünme stilleri açısından öğrenciler
farklılaşmışlardır; yasamacı öğrenciler analitik ve yaratıcılık ölçümleriyle ilgili sınav
ve final projeleri üzerinde daha iyi performans göstermişlerdir. Yürütmeci stiline
sahip öğrencilerin performansı analitik ve yaratıcılık ölçümlerinde düşük olarak
bulunmuştur. Liberal stile sahip öğrenciler final projelerinde, hiyerarşik stile sahip
öğrenciler yaratıcılık ölçümlerinde daha yüksek puan almışlardır. Yargısalcı,
yasamacı ve yürütmeci düşünme stilleri akademik performansla ilişkili bulunmuştur.
Sonuçlara göre ,yasamacı ve yargısalcı düşünme stiline sahip öğrencilerin okul
performansı, yürütmeci stiline sahip öğrencilerin okul performansından daha
yüksektir.
Öğrencilerin yetenek ölçümlerinde ,yetenekleri sınıflama ve ayırdetme ile
ilgili 9 çoktan seçmeli alt testten oluşan STAT (Stenberg Triarchic Abilities Test)
kullanılmıştır. Sonuçlara göre Yaratıcılık ve Liberal stil arasında pozitif anlamlı
91
ilişkiler bulunmuştur (r=.22, p< .05). Araştırma sonuçları ayrıca,kısa cevaplı ve
çoktan seçmeli testlerin hiyerarşik, yargı, lokal ve yürütmeci düşünme stiline sahip
bireyler için çok uygun olduğunu göstermiştir. Geniş analiz içeren kompozisyonlar
global ve yargı stiline sahip öğrenciler için avantajlıyken, dar analiz
kompozisyonlarının yargısalcı ve lokal düşünme stiline sahip öğrenciler için avantajlı
olduğu görülmüştür. Ayrıca zamana bağlı değerlendirme sınavlarının, hiyerarşik
düşünme stilini kullanma eğiliminde olan öğrenciler için ve açık uçlu değerlendirme
sınavlarının yasamacı stiline sahip öğrenciler için avantajlı,yürütmeci stiline sahip
bireyler için früstre edici olabileceğini göstermiştir.
Zhang (2001) düşünme stilleri, benlik saygısı ve her iki değişkenin okuldışı
tecrübelerle ilişkisini araştırmıştır. Çalışmaya 9 fakülteden (Mimarlık ,Güzel
Sanatlar, Mühendislik, Dişçilik, Eğitim, Hukuk, Tıp, Bilim ve SosyalBilimler) 794
üniversite öğrencisi (349 erkek, 443 kız) katılmıştır. Yaş ortalaması, 21 dir.
Öğrencilerin 617`si lisans, 77`si lisans üstü düzeyde ve 100 öğrenci araştırma
aşamasındadır. Analiz sonuçlarına göre, beş düşünme alt skalası ile cinsiyet arasında
olumlu ve anlamlı ilişki bulunmuştur;yargısalcı düşünme stili (p<.01), anarşik stil
(p<.01), liberal stil (p<.001), içsel stil (p<.001) ve dışsal stil için (p<.01). Ayrıca
yaratıcılıkla ilişkili düşünme stilleri özsaygıyla olumlu şekilde ilişkili bulunmuştur
(r=.13, p<001). Bu ilişki her iki cinsiyet için de geçerlidir. Örneğin, yasamacı stili ile
özsaygı,kızlar için (r=.13, p<.01) ve erkekler için (r=.14 p<.001) düzeyinde ve
hiyerarşik stil ile özsaygı, kızlar için (r=.25 p<.01) ve erkekler için (r=.34 p<.01)
düzeyinde anlamlı ve olumlu ilişkilidir.
Diğer yandan muhafazakar düşünme stili ve özsaygı korelasyonu olumsuz ve
sıfıra yakın, fakat istatistiksel olarak anlamlıdır (r=-.08 p<.01). Ayrıca her iki cinsiyet
için de ilişki olumsuz ve anlamlı bulunmuştur. Ayrıca öğrencilerin iş,liderlik ve
seyahat gibi tecrübeleri; düşünme stilleri ve özsaygıyla pozitif ilişkili bulunmuştur.
Yaratıcılık ve karmaşık içerikli düşünme stilleri, özsaygı ve iş dışı aktiviteler
arasındaki beta yükü olumlu bulunmuştur.
92
Araştırma sonuçlarına göre, özetle; düşünme stilleri , özsaygı ve iş dışı
tecrübeler arasında olumlu ve anlamlı ilişkiler vardır .Yaratıcı ve karmaşık düşünme
stilleri, özsaygı ve iş dışı tecrübelerle olumlu; kural ve presedürlere uymaya yönelik
düşünme stilleri özsaygı ve iş dışı tecrübelerle olumsuz şekilde ilişkilidir. Bir diğer
deyişle, iş dışı tecrübeleri fazla, özsaygıları yüksek bireyler daha çok yaratıcılık ve
karmaşık düşünme gerektiren düşünme stillerini tercih etme eğilimindedirler (Zhang,
2001).
Armstrong (2000) Yönetim Bilimi öğrencileri üzerinde, akademik
performans, cinsiyet ve düşünme stillerini ilişkisini araştırmıştır. Çalışmaya 412
üniversite öğrencisi (204 kız ve 208 erkek) katılmış ve akademik performans için
öğrencilerin final sınavı notları esas alınmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, cinsiyet
ve düşünme stilleri arasında anlamlı olumlu ilişki bulunmuştur. Ayrıca kız ve erkek
öğrenciler düşünme stilleri açısından farklılaşmışlardır (t=2.71, p<.001). Sonuçlara
göre,kız öğrenciler erkek öğrencilere göre daha analitik düşünme stilini tercih etme
eğilindedirler. Analitik düşünme stilini tercih eden öğrencilerin akademik
başarıları,bütüncül düşünme stilini tercih eden öğrencilere göre daha yüksek
bulunmuştur,farklılık anlamlıdır (t=2.47, p<.01). Ayrıca analitik düşünen öğrenciler
planlama ünitelerinde, bütüncül düşünme stilini kullanan öğrencilere göre daha
yüksek performans göstermişlerdir (t=2.52, p<.01). Benzer olarak final sınavlarında
da analitik düşünme stiline sahip öğrenciler daha yüksek puanlar almışlardır. Fark
anlamlıdır (t=2.05, p<.05).
Sonuç olarak akademik performans ile düşünme stilleri arasında anlamlı
olumlu ilişki bulunmuştur.Araştırma bulgularına göre diyebiliriz ki,analitik düşünme
stiline sahip öğrenciler ,bütüncül düşünme stiline sahip öğrencilere göre daha
başarılıdırlar ve kız Yönetim Bilimi öğrencileri erkek Yönetim Bilimi öğrencilerine
göre daha analitiktirler (Armstrong; 2000).
Jaber ve Qutami (1998) 164 üniversite öğrencisi (48 erkek,116 kız) üzerinde,
düşünme stillerinin, bilgisayar kullanma becerilerini öğrenme ve öğrencilerin
kendilik duygusuna etkisini araştırmışlardır. Araştırma sonuçlarına göre, düşünme
93
stilleri bilgisayar kullanma becerileri ve kendilik duygusuyla olumlu ve anlamlı
ilişkilidir. Ayrıca öğrencilerin düşünme stilleri açısından farklılaştıkları görülmüştür.
Soyut bilişsel düşünme stiline sahip bireyler, somut ve temsili düşünme stillerini
kullanan bireylere göre, bilgisayar kullanma becerilerini öğrenmede daha yüksek
puanlar almışlardır. Aynı zamanda araştırma sonuçlarına göre; soyut düşünme stiline
sahip bireylerin,diğer gruplara göre daha yüksek kendilik duygusuna sahip oldukları
görülmüştür (Jaber ve Qutami,1998).
King ve Robert (1993) çalışan bireylerde, düşünme stillerinin iş doyumu
üzerine etkisini araştırmışlardır. Araştırmaya 152 kişi katılmıştır. Düşünme stillerini
ölçmek için Kirton’un Uyumcu-Yenilikçi (Adaption-Innovation Inventory, 1987)
düşünme stili envanteri kullanılmıştır. Kirton’a göre uyumcu düşünme stiline sahip
çalışanlar; güvenilir, kurallara uyumlu, rahat, iyi tanımlanan işlerde başarılı fakat
yapılandırılmamış ve yeni durumlara uyum sağlamada dirençlidirler. Yenilikçi
düşünme stiline sahip çalışanlar, rutin işlerden kolay sıkılan, yapılandırılmamış
durumlarla kolay başa çıkabilen, daha az kural yönelimli ve açık fikirlidirler.
Analiz sonuçlarına göre daha yenilikçi (innovator) düşünme stiline sahip
bireylerin, uymacı (adaptor) düşünme stiline sahip bireylere göre daha az iş
doyumuna sahip oldukları görülmüştür. Bu bulgu alan yazınla çelişmektedir ve
araştırmacı, (yenilikçi düşünme stiline sahip bireylerin iş doyumunun düşüklüğü,
genel bir eğilimden ziyade işin yapısı ile ilişkilidir şeklinde bulguyu yorumlamıştır
(King ve Robert, 1993).
Garcia ve Hughes (2000) düşünme ve öğrenme stilleri ilişkisi ve her iki
değişkenin akademik başarı üzerine etkisi ile ilgili yaptıkları çalışmaya, Sosyal
Bilimler alanında öğrenim gören 210 üniversite öğrencisi (42 erkek,168 kız)
katılmıştır. Yapılan analizler sonucunda düşünme ve öğrenme stilleri arasında orta
düzeyde güçlü,olumlu ve anlamlı ilişki bulunmuştur (r=.52 p<.01). Ayrıca dört
düşünme ve iki öğrenme stilinin akademik başarının öngörülmesinde oldukça etkili
olduğu görülmüştür. Sonuçlara göre,daha içsel ve bireysel öğrenme stratejilerini
tercih eden öğrenciler; dışsal,varolan presüdür ve kurallara uyan yürütme stiline
94
sahip öğrencilerden daha düşük akademik başarıya sahiptirler. Bu bulgu alan yazınla
çelişmektedir (Bkz.Sternberg ve Grigorenko,1997; Zhang, 2000). Öğretmenlerin
öğrencinin performansını değerlendirmede sınavların yanında, subjektif kriterlere
göre de değerlendirme eğiliminde olabildikleri (Stenberg, 1997,1999) dikkate
alındığında, öğrencilerin notla değerlendirilme süreçlerinde ne tür yöntemler
kullanıldığına (subjektif kriterler ya da standart testler gibi) değinilmemesi,
araştırmanın bir eksikliği olarak düşünülmektedir (Garcia ve Hughes, 2000).
Zhang ve Sternberg (2000) iki farklı örneklem üzerinde yaptıkları çalışmada
düşünme stilleri ve öğrenme yaklaşımları arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir.Birinci
örneklemi Hong Kong üniversitesinden 5000 kişi arasından random olarak seçilen
854 üniversite öğrencisi (362 erkek,492 kız) oluşturmuştur.Öğrenciler 9 ayrı
fakülteden seçilmiştir. Örneklemi oluşturan öğrencilerden 66’sı doktora, 86’sı master
düzeyindedir ve yaşları, 26 ile 57 arasında değişmektedir. 535 öğrenci herhangi bir
işe sahip değilken, 110 öğrenci tüm zamanlı, 198 öğrenci kısmi zamanlı çalıştıklarını
rapor etmişlerdir.
İkinci örneklem olan Nanjing örneklemini,Nanjing içindeki iki büyük
üniversiteden 215 (114 erkek,101 kız) öğrenci oluşturmuştur. Araştırma sonuçlarına
göre ,düşünme ve öğrenme yaklaşımları arasında olumlu ve anlamlı ilişki
bulunmuştur. Yüzeysel öğrenme yaklaşımı daha az karmaşık düşünme stilleriyle
anlamlı pozitif; yasama,yargı, liberal ve hiyerarşik stiller gibi daha karmaşık
düşünme stilleriyle anlamlı olumsuz ilişki göstermiştir.
Diğer yandam derin öğrenme yaklaşımının,daha karmaşık düşünme stilleriyle
olumlu; yürütmeci, muhafazakar, lokal ve monarşik düşünme stilleri gibi daha az
karmaşık stillerle olumsuz ve anlamlı korelasyonlar verdiği görülmüştür.
Her iki Çin örneklemi içinde hipotezler desteklenmiştir. Örneğin, yüzeysel
öğrenme yaklaşımı ve yürütmeci stili arasındaki korelasyon; Hong Kong için (r=.24),
Nanjing için (r=.23)dür. Liberal stil arasındaki ilişki; Hong Kong için(r=-.03),
Nanjing için (r=-.31)dir.
95
Derin öğrenme yaklaşımı ve yargısalcı stili arasındaki ilişki; Hong Kong için
(r=.40), Nanjing için (r=.31) dir. Özetle araştırma sonuçlarına göre, yüzeysel
öğrenme yaklaşımını tercih eden öğrenciler daha çok yürütmeci düşünme stilini,derin
öğrenme yaklaşımını tercih eden öğrenciler daha çok yargısalcı stilini kullanma
eğilimindedirler. Bütün öğrenme yaklaşımları alt skalaları monarşik düşünme stiliyle
anlamlı ve olumlu korelasyon vermiştir. Bir diğer deyişle monarşik düşünme stilini
tercih eden öğrenciler derin ve yüzeysel, her iki öğrenme yaklaşımını da
kullanmaktadırlar.
Sonuç olarak bu çalışmada Sternberg’in Benlik Yönetimi Kuramı ve
Biggs’in Öğrenme Yaklaşımları Kuramı arasındaki ilişkileri ortaya konmuştur. Ayrıca
her iki örneklemde yapılan geçerlik ve güvenirlik çalışmaları birbiriyle tutarlı
sonuçlar vermiştir. İki ölçeğin alt ölçekleri arasındaki bazı korelasyonlar düşük
olmasına rağmen,istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Sonuçlar gösteriyor ki,
yüzeysel öğrenme yaklaşımını tercih eden öğrenciler daha çok norm ve görev
yönelimli olan yürütmeci, lokal ve muhafazakar düşünme stilini tercih ederken,derin
öğrenme yaklaşımını kullanan öğrenciler daha çok yaratıcılık ve karmaşık düşünme
ile ilişkili olan liberal, yargısal ve yasamacı stilini tercih etme eğilimindedirler
(Zhang ve Sternberg, 2000).
Grigorenko ve Sternberg (1993) öğretmen ve öğrencilerin düşünme stilleri ve
bu düşünme stillerinin birbirleriyle ilişkisini araştırmak için ilişkili üç çalışma dizayn
etmişlerdir. Birinci çalışmaya 85 öğretmen (57 kadın,28 erkek) katılmış ve yaş, sınıf,
konu alanı ve ideoloji gibi değişkenlerle düşünme stilleri ilişkisi incelenmiştir.
Araştırma sonuçlarına göre, daha küçük yaşdaki sınıflara giren öğretmenlerin, üst
sınıflara giren öğretmenlere göre daha az yürütmeci ve daha fazla yasamacı stilini
tercih ettikleri bulunmuştur. Diğer bir deyişle, üst sınıf öğretmenleri alt sınıf
öğretmenlerine göre müfredatın ve kuralların uygulanmasıyla ilgili prosedürlerde
daha katı tutuma sahip olma eğilimindedirler.
Diğer yandan yaşça daha büyük öğretmenler, yaşça küçük olanlara göre, daha
yürütmeci, lokal ve muhafazakar düşünme stillerine sahiptirler. İki değişken arasında
96
oldukça yüksek korelasyon bulunmuştur. Genç öğretmenler yaratıcılıkla ilişkili
yargısal, yasamacı ve liberal stili yaşça büyük öğretmenlere göre daha yüksek oranda
tercih etme eğilimindedirler. Bu sonuçlara göre diyebiliriz ki; öğretmenlerde yaşla
birlikte daha az yaratıcı stilleri kullanma eğilimi artmaktadır. Ayrıca sosyal alan
öğretmenleri daha geliştirici düşünme stillerine sahipken,bilim alanı öğretmenlerinin
daha çok lokal stili tercih etme eğiliminde oldukları görülmüştür.
Araştırmanın diğer bir ilginç bulgusu öğretmenlerin okullarına göre de stil
profilleri açısından farklılaşmalarıdır. Düşünme stilleri ile okulun misyonu arasında
olumlu ve anlamlı ilişki bulunmuştur. Bir diğer deyişle,öğretim süreleri arttıkça
öğretmenler düşünme stillerini okulun misyonu yönünde ve bu misyonla uyumlu
olacak şekilde değiştirmektedirler.
İkinci çalışma yaşları 12-14 arasında değişen 124 öğrenci üzerinde
yapılmıştır.Bu çalışmada düşünme stilleri bazı demoğrafik değişkenlerle ilişkisi
açısından incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre babanın eğitim ve meslek düzeyi
ile yargısal, lokal, muhafazakar ve oligarşik düşünme stilleri arasında olumsuz ve
anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Doğum sırası ve düşünme stilleri arasında da
anlamlı olumlu ilişki bulunmuştur. Sonuçlara göre, sonradan doğanlar ilk doğanlara
göre daha yüksek oranda yasamacı stilini tercih etme eğilimindedirler. Ayrıca
öğretmenlerin düşünme stilleri ve öğrencilerinin düşünme stilleri arasında anlamlı ve
olumu ilişki bulunması araştırmanın diğer bir ilginç bulgusudur. Analiz sonuçlarına
göre, öğretmenler kendi düşünme stillerine benzer düşünme stillerini tercih eden
öğrencilere daha fazla not verme eğilimindedirler. Notun bir pekiştireç olduğu
düşünüldüğünde,öğrencinin düşünme stilini öğretmenin düşünme stili doğrultusunda
değiştiriyor olması ihtimal dahilinde olmakla beraber,öğretmenin not verme ile
ilişkili subjektif tutumunun öğrencilerle ilişkilerine de yansıyabileceği dikkate
alınırsa,farklı düşünme stillerine sahip öğrencilerin bu durumdan oldukça rahatsız
olabilecekleri ve olumsuz etkilenebilecekleri dikkate alınmalıdır.
Üçüncü çalışma 199 üstün yetenekli öğrenci ile diğer öğrencilerin düşünme
stilleri açısından farklılaşıp farklılaşmadıklarını test etmek amacıyla yapılmıştır.
97
Sonuçlara göre anlamlı bir farklılaşma bulunamamıştır. Bununla birlikte
öğrencilerden bir konuyu çalışmaları istendiğinde,üstün yetenekli öğrencilerin,diğer
öğrenci grubuna göre yasamacı, yargı, liberal stiller gibi daha karmaşık düşünme
stillerini kullandıkları görülmüştür (Grigorenko ve Sternberg, 1993).
Epstein ve arkadaşları (1996) Sezgisel-Yaşantısal ve Analitik-Rasyonel
düşünme stillerinin bazı psikososyal değişkenler ve kavramsal düşünme ile
ilişkilerini araştırmışlardır. Araştırma sonuçlarına göre Biliş Gereksinimi alt ölçeği
açısından kız ve erkekler birbirlerinden farklılaşmışlardır. Analitik ve Rasyonel
düşünme stillerine bağlı olarak erkeklerin biliş gereksinimi puanları,kızlara göre
daha yüksek bulunmuştur. Sezgisel İnanç alt ölçeğine göre her iki grubun
farklılaşmadıkları görülmüştür.
Biliş Gereksinimi ölçeği ile Kavramsal Düşünme Ölçeğinin alt
ölçeklerinden olan Negatif Genelleme Yokluğu Ölçeği (Absence of Negative
Overgeneralization) arasında, r=.26 p<.01; Davranışsal Başaçıkma (Behavioral
Coping) Ölçeği arasında, r=.34 p<.001; Eylem Yönelimi Ölçeği arasında, r=.41
p<.001 anlamlı ve olumlu bir ilişki varken; Naif İyimserlik Ölçeğiylarasında, r=-.37
p<.001; Aşırı İyimserlik Ölçeği arasında, r=-.32 p<.001; Streotipik Düşünme Ölçeği
arasında, r=-.28 p<05; Polyanacı Düşünme Ölçeği arasında, r=-.32 p<.001 anlamlı ve
olumsuz ilişkiler görülmüştür.
Sezgisel İnanç alt ölçeği Kavramsal Düşünme Ölçeği arasında, r=.07 p<.05
düzeyinde ilişkisizken, Esotorik (Hurafe,boş inanç) Düşünme Ölçeği arasında, r=.30
p<.001; Sterotipik Düşünme Ölçeği arasında, r=.26 p<05; Polyanacı Düşünme
Ölçeği arasında, r=.31 p<.05 olumlu ilişkili bulunmuştur.
Sonuç olarak Kavramsal Düşünme Ölçeği ile ilgili olarak,başa çıkma
ölçümleri ve Biliş Gereksinimi arasındaki korelasyonlar, Sezgisel İnanç ölçeği
arasındaki korelasyonlardan daha güçlü görünmektedir. Bulgular, Biliş Gereksinimi
düzeyi yüksek olan bireylerin daha kavramsal düşünme eğiliminde oldukları ve
gerçekçi olmayan iyimserlikten kaçındıklarını; Sezgisel İnanç düzeyi yüksek olan
98
bireylerin ise diğer gruba göre daha az gerçekçi inançlar üzerinde durduklarını
göstermiştir. Ayrıca analiz sonuçlarına göre, Sezgisel İnanç düzeyi yüksek olan
bireyler, Biliş Gereksinimi düzeyi yüksek olan bireylere göre daha streotipik
düşünme eğilimindedirler (Epstein ve arkadaşları, 1996).
Yine benzer bir çalışmada Epstein, Pacini, Vernika ve Harret (1996) 973
üniversite öğrencisi üzerinde (402 erkek,571 kız) yaptıkları çalışmada ,düşünme
stillerini kişilik,uyum ve kişiler arası ilişkiler açısından incelemişlerdir. Biliş
Gereksinimi kişilik alt ölçümlerinden Baskınlık arasında, r=-.24, p<.001; Rasizm
arasında, r=-.30, p<.001; Depresyon arasında, r=-.24, p<.001; Kaygı arasında, r=-.30,
p<.001; Üniversite yaşamındaki stres arasında, r=-.20, p<.001; Alkol kullanma
arasında, r=-.13, p<.001; SAT Testi arasında r=-.28, p<.001; GPA (Grade Point
Average) arasında r =.13 p<.001 düzeyinde olumsuz korelasyon görülmüştür.
Sezgisel İnanç alt ölçeği,kişilik ölçümlerinden Baskınlık arasında, r=.12,
p<.05; Depresyon arasında, r=-.09, p<.05; Kaygıyla r=-.17 p<.01; Özsaygı arasında
r=.18, p<.01 ve Üniversite yaşamındaki stres arasında r=-.11, p<.01 düzeyinde
korelasyon görülmüştür. Her iki düşünme stili ölçeğiyle ilgili korelasyonlar çok
güçlü olmamasına rağmen,istatistiksel olarak anlamlıdır.
Elde edilen bulgulara göre, Biliş Gereksinimi ölçeği ırksal tutumlar,
depresyon, kaygı, üniversite yaşamındaki stress ve alkol kullanımı ile olumsuz;
Sezgisel İnanç ölçeği baskın olma ve özsaygıyla olumlu, kaygı ve üniversite
yaşamındaki stresle olumsuz korelasyon göstermiştir.
Genel başarı testleriyle açısından cinsiyetlerine bağlı olarak kız ve erkek
öğrencilerin farklılaşıp farklılaşmadığı ile ilgili analizlerde, kız öğrencilerin erkeklere
göre daha başarılı olduğu görülmüştür. Ayrıca Sezgisel İnanç düzeyi yüksek olan
erkeklerin, Sezgisel İnanç düzeyi yüksek olan kızlara göre daha depresyona yatkın
oldukları bulunmuştur.
99
Bulgular bir bütün olarak düşünüldüğünde düşünme stillerinin kişilik,uyum
ve başa çıkmayı yordamada etkili olduğu görülmektedir. Rasyonel Düşünme düzeyi
yüksek olan bireyler, Sezgisel Düşünme stili yüksek olan bireylere göre daha az
stresli, kaygılı ve daha az depresif eğilimlere sahiptirler. Ayrıca biliş gereksinimi
düzeyi yüksek olan bireylerin duygusal ilişkilerinde daha dalgın-meşgul oldukları,
biliş gereksinimi düzeyi düşük olanların karşı cinsten daha az partnere sahip
oldukları ve babalarıyla ilişkilerini kaçıngan-soğuk olarak değerlendirdikleri
görülmüştür. Analiz sonuçlarına göre,yüksek biliş gereksinimi düzeyine sahip
kızların ilişkilerindeki çatışmaları daha yapıcı yollarla çözme eğiliminde oldukları
görülmüştür.
Ayrıca sosyal ilişkiler ile ilgili değişkenlerin,biliş gereksiniminden ziyade
,sezgisel inanç ölçeğiyle pozitif ilişki verdiği görülmüştür. Sezgisel inanç güvenilir
duygusal ilişkilerle ilişkilidir. Erkeklerde sezgisel inanç düzeyi yüksek olanların
duygusal ilişkilerinde daha pozitif olduğu bulgulanmıştır. Ayrıca analizlere göre,
sezgisel inanç düzeyi güvenilir anne modeliyle de pozitif ilişki göstermiştir.
Bulgular bir bütün olarak düşünüldüğünde, biliş gereksinimi yüksek olan
bireylerin bilişsel tutumlarla ilgili değişkenler açısından; duygusal ve uyum gibi
sosyal ve kişiler arası ilişkileri gösteren değişkenler açısından ise sezgisel inanç
düzeyi yüksek olan bireylerin daha etkili olduğu görülmektedir (Epstein, Pacini,
Vernika ve Harret, 1996).
Epstein ve Pacini (1999) Rasyonel ve Yaşantısal Düşünme Stilleri
Envanterinin temel inançlar, kategorik düşünme, duygusal açıklık, yetenek, ego gücü
ve muhafazakarlıkla (conservative) ilişkisini 399 (315 kız, 75 erkek, 9 cinsiyetini
belirtmeyen) kişi üzerinde araştırmışlardır. Araştırma sonuçlarına göre rasyonel
düşünme skalası ile Rasyonel yetenekler arasında, r=.91, p<.001; Rasyonel olma
arasında, r=.92, p<.001;Yaşantısal yetenekler arasında, r=.90, p<.001; Yaşantısal
olma arasında, r=.89, p<.001 düzeyinde anlamlı ve olumlu ilişkili bulunmuştur. Bu
bulgular ayrıca ölçeğin yapı geçerliğinin yüksek olduğunu göstermektedir.
100
Diğer yandan rasyonellik ile nevrotizm arasında, r =-.38, p<.001; Yaşantıya
açıklık arasında, r=.44 p<.001; Bilinçlilik arasında, r=.32, p<.001; Kendine uyum
düzeyi arasında, r=.39, p<.001; İlişkilere uyum düzeyi arasında, r =-.19 p<.001;
Anlamlı dünya görüşü arasında r=.42, p<.001; Kategorik düşünme arasında r=-.24,
p<.001; Toleranslı olma arasında r=-.18, p<.001; Ego gücü arasında, r=.44, p<.001;
Muhafazakarlık arasında r=-.20, p<.001 düzeyinde olumlu ilişki göstermiştir.
Yaşantısal düşünme stili ile İlişkiye açıklık arasında, r=.21, p<.001; Aşırı
uyma arasında, r=.23, p<.001; Kendine uyum arasında, r=.16, p<.001; İlişkiye uyum
arasında, r=.24, p<.001; Anlamlı dünya görüşü arasında, r =.13, p<.001; Kategorik
düşünme arasında, r=-.27, p<.001; Ayrım yapma arasında, r=-.23, p<.001; Toleranslı
olma arasında, r=-.19, p<.001 düzeyinde olumsuz ilişki bulunmuştur. Araştırma
sonuçlarına göre, özetle, rasyonel düşünme daha çok bilişsel,sezgisel-yaşantısal
düşünme ise daha çok duygusal değişkenlerle ilişkilidir (Epstein ve Pacini, 1999).
Water ve Zakrojsek (1990) tarafından üniversite öğrencileri üzerinde yapılan
bir diğer araştırmada Biliş Gereksinimi ile cinsiyet rolü,genel akademik başarı ve
üniversiteye giriş puanları arasındaki ilişkiler incelenmiştir.Çalışmada Biliş
Gereksinimi ile maskulen cinsiyet rolü arasında anlamlı ve olumlu bir ilişki
bulunurken (r=.34, p<.01), feminen cinsel rolü ile anlamlı ilişki saptanamamıştır
(r=-.07, p<.05). Sonuçlar ayrıca biliş gereksinimi düzeyi ile üniversiteye giriş
puanları (r=.18, p<.01) ve genel akademik başarı (r=.21, p<.01) arasında anlamlı ve
olumlu bir ilişki olduğunu göstermiştir (Akt. Buluş,2000).
Epstein ve Kirkpatrick (1992) Rasyonel-Yaşantısal Benlik Kuramı(ni test
etmek için birbiri ile ilişkili üç çalışma dizayn etmişlerdir.Birinci çalışmaya
649,ikinci çalışmaya 630 ve üçüncü çalışmaya 52 üniversite öğrencisi
katılmıştır.Katılımcılara çeşitli olasılık durumlarını içeren paragraflar verilmiş,karar
alırken durumla ilgili ön ve son çıktıları kullanıp kullanmadıkları test
edilmiştir.Sonuçlar her üç çalışma içinde gruplar arası anlamlı farklılıkları ortaya
koymuştur (p<.01 ve p<.001).
101
Araştırma sonuçlarına göre, rasyonel ve yaşantısal düşünme stilleri
birbirinden farklı bilgi işleme süreçlerini içermektedir. Rasyonel sistemi kullanan
bireylerin diğer gruba göre, mantık kural ve kanıtlarını, olasılıkları düşünürken daha
çok dikkate alma eğiliminde oldukları görülmüştür.
Fauth ve Swanger (1998) 49 ergen üzerinde yaptıkları çalışmada Rasyonel-
Yaşantısal düşünme stili ile formal operasyonlar ve kritik düşünme arasındaki
ilişkileri araştırmışlardır. Analizler sonucunda Biliş Gereksinimi ,kimlik statüsünün
Başarılı Kimlik alt skalası arasında, r=.38, p<.01 düzeyinde pozitif ;kimlik
statüsünün Yayılmışlık alt ölçeği arasında, r=-.40, p<.001; Tümevarımsal Akıl
Yürütme alt ölçeği arasında, r=-.43, p<.01 ve Biliş Gereksinimi kritik düşünme alt
skalalarından Dogmatizm ölçeği rasında, r =.-.35, p<.001; Görelilik-Genellik alt
ölçeği arasında, r=-.36, p<.001 düzeyinde olumsuz; Açık Zihinlilik (open
mindedness) alt ölçeği arasında, r =.42, p<.01 ve İnançlarını Savunma alt ölçeği
arasında, r=.44, p<.01 düzeyinde anlamlı olumlu ilişki bulunmuştur. Ayrıca Sezgisel
İnanç alt ölçeği,kimlik statüsünün Kişiler Arası İlişkiler alt ölçeği arasında, r=.30,
p<.01 düzeyinde anlamlı ilişki bulunmuştur.
Özetle araştırma bulgularına göre, rasyonel düşünme stili formal
operasyonlar dönemi ve kritik düşünmenin her ikisinin de öngörülmesinde ve benzer
şekilde yaşantısal düşünme stili kişiler arası ilişkilerin öngörülmesinde oldukça etkili
değişkenler olduğu görülmüştür (Fauth ve Swanger, 1998).
Abraham (1997) 16-48 yaş arasındaki çalışanlar üzerinde yaptığı çalışmada
rol stresörleri, rol belirsizliği, rol yoğunluğu ve rol çatışması kavramlarının düşünme
stilleri ile ilişkisi incelenmiştir. Sonuçlar uygun düşünme stillerinin iş doyumunda
rol stresini azalttığını göstermiştir. Bu düşünme stilleri global, hiyerarşik, liberal ve
yargısal düşünme stilleridir. Ayrıca,organizasyonlarda çalışanların sorumluluklarıyla
örtüşen düşünme stilleri hakkında eğitilmeleri için program geliştirme gereksinimi
içinde oldukları bulgulanmıştır (Buluş,2000).
102
Balkıs (2003) üniversite öğrencilerinin düşüme stilleri ile kişliki tipleri
arasındaki ilişkiyi çeşitli değişkenler açısından incelemiştir. Araştırma sonuçlarına
göre, üniversite öğrencilerinin, kişilik tipleri ve düşünme stilleri hem birbirleriyle
hem de cinsiyet ve öğrenim görülen alan değişkenleri ile değişik derecelerde ilişkili
görülmektedir. Buna göre, bağımlı değişkenlerin birbirleriyle olan ilişkilerine yönelik
olarak sanatçı kişilik tipinin; yasamacı, liberal ve anarşik düşünme stilleri ile ilişkili
olduğu; geleneksel kişilik tipinin, muhafazakar düşünme stili ile ilişkili olduğu;
sosyal kişilik tipinin dışsal düşünme stiliyle ilişkili olduğu; girişken kişilik tipinin
dışsal düşünme stili ile ilişkili olduğu; araştırmacı kişilik tipinin ise yargısal ve lokal
düşünme stili ile ilişkili olduğu görülmüştür.
Düşünme stilleri, cinsiyet ve öğrenim görülen alana göre de kısmen
farklılaştığı görülmüştür. Erkek öğrencilerin yargısal ve dışsal düşünme stilleri puan
ortalamalarının, kızlara kıyasla yüksek düzeyde olduğu, kız öğrencilerin ise
yürütmeci düşünme stili puan ortalamarının, erkeklere kıyasla anlamlı düzeyde
yüksek olduğu saptanmıştır. Öğrenim görülen alana göre; sosyal bilimlerde öğrenim
gören öğrencilerin muhafazakar düşünme stili puan ortalamalarının, fen bilimleri,
güzel sanatlar ve yabancı diller alanında öğrenim gören öğrencilerin ortalamalarına
kıysala anlamlı düzeyde yüksek olduğu; güzel sanatlar alanında öğrenim gören
öğrencilerin oligarşik düşünme stili puan ortalamalarının, sosyal bilimler, fen
bilimleri ve yabancı diller alanında öğrenim gören öğrencilerin ortalamalarına
kıyasla anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulgulanmıştır.
Duru (2002) öğretmen adaylarının düşünme stilleri, empati düzeyleri ve
yardım etme eğilimleri açısından farklılaşıp farklılaşmadığını incelemiştir. Araştırma
sonuçlarına göre, öğretmen adaylarının, yardım etme davranışı, empati ve düşünme
stilleri düzeylerinin birbirleriyle ilişkili olduğunu bulgulamıştır. Bulgular, empatinin
alt boyutlarından empatik ilginin, düşünme stilleri ile düşük düzeyde pozitif ilişkili
olduğunu, empatinin perspektif alma ve alt boyutu ile rasyonel düşünme stili ile
pozitif ilişkili olduğu ve empatinin alt boyutlarından olan kişisel sıkıntı duygusunun
rasyonel düşünme stili ile negatif ilişkili olduğunu göstermiştir. Son olarak rasyonel
düşünme stilinin öğrenim görülen alan ve diğer insanlara güven düzeylerine göre
103
değiştiğini buna karşın sezgisel düşünme stilinin ise problemlerle başaçıkma
düzeyine göre farklılaştığını bulgulamıştır.
Buluş(2000) öğretmen adaylarında yükleme karmaşıklığı,düşünme stilleri ve
bilişsel tutarlılık tercihi süreçlerinin nasıl işlediğini,akademik başarı düzeyiyle
ilişkileri açısından incelemiştir. Araştırma sonuçlarına göre,öğretmen adaylarının
şema karmaşıklığı,düşünme stilleri,bilişsel tutarlılık tercihi ve akademik başarı
düzeyleri hem birbirleriyle hem de bazı psikososyal değişkenlerle değişik
derecelerde ilişkili bulunmuştur. Yapılan analizlerde, yükleme karmaşıklığının
rasyonel düşünme stili ile ilişkili;sezgisel düşünme stili ile ve akademik başarı ile
ilişkisiz olduğu görülmüştür. Ayrıca bilişsel tutarlılık tercihinin akademik başarıya
paralel yükseldiği ve akademik başarının sezgisel düşünme ile ilişkisiz olduğu
bulgulanmıştır.Analiz sonuçlarına göre, yükleme karmaşıklığı-bilişsel tutarlılık
tercihi,bilişsel tutarlılık tercihi-rasyonel düşünme ve bilişsel tutarlılık-akademik
başarı,rasyonel düşünme ve akademik başarı arasında pozitif anlamlı ilişkilerin
olduğu görülmüştür.
Düşünme stilleriyle ilgili olarak; SED (Sosyo-Ekonomik Düzey), aile
ortamını algılama biçimi,zeka ve yetenek açısından kendini yeterli bulma
düzeyi,karar verme stili,kendini problemlerle başa çıkmada yeterli bulma düzeyi ile
rasyonel düşünme arasında ve SED ,kendini zeka ve yetenek açısından yeterli bulma
düzeyi, karar verme stili,problemlerle başa çıkmada kendini yeterli düzeyleriyle
sezgisel düşünme stili arasında olumlu ve anlamlı korelasyonlar bulunmuştur.Diğer
yandan her iki düşünme stilinin cinsiyete,yakın arkadaş sayısına, algılanan yalnızlık
düzeyine göre farklılaşmadığı ve öğrenim alanı,aile ortamını algılama biçimi ve
toplumsal yaşama uyum düzeyiyle sezgisel düşünme stilinin ilişkili olmadığı
görülmüştür. Öğretmen adaylarının rasyonel ve sezgisel düşünme stilini kullanma
sıklığını bakıldığında ,adayların %15’inin rasyonel, %18’inin sezgisel düşünme
stilini kullandıkları görülmüştür (Buluş, 2000).
104
2.3. Karar Verme Stilleri İle İlgili Araştırmalar
Honeycutt ve arkadaşları (2004), Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite rahatsızlığı
olan çocuklarla çalışan doktorlar arasında katılımcı karar verme stillerini
incelemişler. Araştırmaya 250 doktor ve 250 aile katılmış, araştırmaya katılan
doktorların büyük bir kısmı aileler ve çocuklar ile görüşme yaparken katılımcı karar
verme stillerini kullandıklarını rapor ettiklerini belirtmişlerdir. Doktorların tamamı
Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite rahatsızlığı olan çocukların teşhis ve tedavi
sürecindeki kararlara katkıda bulunabileceklerine inandıklarını belirtmişlerdir. Genç
yaştaki doktorların, yaşlı doktorlara oranla daha fazla aile ve çocuklarla katılımcı
karar verme stillerini kullanma eğiliminde olduğu (t = −17.637, p < .001).
görülmüştür.
Thunholm (2004), bireylerin karar verme stilleri arasındaki ilişkileri
incelemiş, araştırmaya İsveç ordusunda tün servislerden toplam 206 kişi katılmış.
Yapılan çoklu regresyon analizleri sonucunda rasyonel, bağımlı ve kaçıngan karar
stillerinin kısmen benlik saygısı tarafından öngörülebildiğini göstermiştir. Ayrıca
sonuçlar, karar verme stilinin yalnızca alışkanlıkların ve düşünme eylemlerinin bir
yansımadığı olmadığını, karar verme stillerinin kendini düzenleme ve kendini
değerlendirmeyi de içerdiğini göstermiştir. Bağımlı ve özellikle kaçıngan karar
verme stili düşük temel ve kazanılan benlik saygısı ile ilişkili ve kendini düzenleme
yeteneğini de azatlığı görülmüştür. Bağımlı karar verme stili bilinçli bir düşünme
sürecini gerçekleştirmedeki güçlükler ile ilişkili, kaçıngan karar verme stilinin karar
verme durumlarında başlama becerisindeki güçlükler ile ilişkili görülmüştür. Aynı
zamanda rasyonel karar verme stili benlik saygısı ile pozitif ilişkili olduğu
görülmüştür.
Shiloh, Koren ve Zakay (2001), kişisel karar karmaşıklığı ve güçlüklerin
birbirleriyle ilişkileri olarak kapatma gereksinimi ve telafi edici karar verme
stilindeki bireysel farklılıkları incelemişlerdir. Araştırmaya bir alan seçmek zorunda
olan 120 lise öğrencisi katılmış, yapılan analizler standart eğitici bir karar
durumunda, karar alanında karar vericileri tarafından önemli görülen seçenekler ve
105
boyutlardaki kişisel karmaşıklığın telafi edici karar verme stili ve kapatma
gereksiniminden etkilendiği görülmüştür. Alternatifler ve boyutlar arasındaki çok
boyutluluk ve farklılıklar kişisel karmaşıklığı açığa çıkardığı rapor edilmiştir.
Algılanan karar verme güçlülüğü, kişisel karar karmaşıklığı ve karar verme
durumundaki alternatiflerin sayısı ile ilişkili görülmüştür. Kişisel karar karmaşıklığı
ile birbiri ile ilişkili olmayan alt boyutları arasında yüksek bir ilişki olduğu fakat aynı
zamanda telafi edici karar verme stili ile de (r =.27, p<.01) anlamlı düzeyde ilişkili
olduğu görülmüştür.
Sonuç olarak, karar verme durumunda olan bireylerin önündeki alternatiflerin
ve alt boyutların çokluğu kişisel karar karmaşıklığı düzeyini yükseltmektedir.
Covin, Slevin ve Heeley (2001), karar verme stilleri ile örgütün yapısı ve,
teknolojik çevresel karmaşıklıktan etkilenen firma performansı arasındaki ilişkiyi
incelemişlerdir. Araştırmaya 68 sanayi alanından 98 imalatçı firma katılmış, verilerin
analizleri, stilin farklı kombinasyonları ve yapı, yüksek ve düşük teknolojik
çevrelerde firmanın finansal performansını öngörebildiğini göstermiştir. Örneğin, ,
karar verme stilinin teknorasi boyutu ve örgüt yapısının organik (organicity) boyutu
arasında negatif ilişki olduğu zaman, yüksek teknolojik çevrelerde pazar büyüme
oranları yüksek olduğu görülmüştür. Diğer bir taraftan, bu iki boyut arasında pozitif
ilişki olduğu zaman, düşük teknolojik çevrelerde pazar büyüme oranlarının artığı
görülmüştür. Yüksek teknolojik çevrelerde, sezgisel yaşantısal temelli karar verme
stili organik yapılı firmalar arasındaki performansla pozitif ilişkili, diğer taraftan,
teknokratik karar verme stili mekanik yapılı firmalardan ziyade organik yapılı
firmalar arasındaki performansla pozitif ilişkili görülmüştür. sonuç olarak karar
verme stilleri ile örgütlerin yapısı ve teknolojik çevresel karmaşıklık arasında ilişki
vardır. Örgütün yapısı ve çevresine uygun karar verme stili, firmaların satış
oranlarındaki büyüme üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.
Ute (2001), ailede karar verme örüntüsünü etkileyen farklılıkları Almanya’da
(n=100) yaşayan ve Türkiye’de (n=100) yaşayan 200 erkek ergen üzerinde
incelemiştir. Ergenlerin kendi ve aileleri ile ilgili ele alınan konular arasında;
106
ekonomik sorunlar, çocukların sorunları ve genel aile kararları yer almaktadır. Anne-
baba, anne-çocuk ve baba-çocuk ilişkisinde ayrı ayrı değerlendirilmesi yapılmıştır.
Kültürel yapısından bağımsız olarak ergenlerin aile içinde babanın gücünü algılaması
değerlendirilmiştir. Ergenler, babanın eğitim düzeyi yükseldikçe aile içinde karar
verme ile ilgili gücünün azaldığını algılamışlardır. Karar verme ile ilgili
yüklemelerde babanın eğitim düzeyinin ilişkilerinde ayrımında etkili olduğu ortaya
çıkmıştır. Almanya’da yaşayan annelerin babanın aile kararlarına etkisinden fayda
sağladıklarını ancak Türkiye’de böyle olmadığı bulunmuştur.
Mau (2000), mesleki karar verme stillerinde ve öz yeterlik konusunda
kültürler arası farklılıkları incelemiştir. Araştırmaya 540 Amerikan ve 1026 Tayvanlı
üniversite öğrencisi katılmış. Verilerin analizleri, mesleki karar verme stillerinin,
bireylerin kültürel alt yapısına bağlı olarak karar verme yeterliliği üzerinde farklı
etkilere sahip olduğunu ve ayrıca, bağlı olduğu uyrukta cinsiyetin bir işlevi olarak,
mesleki karar verme stillerinde ve mesleki karar verme yeterliliğinde farklılıklar
görülmüştür. Amerikalı ve Tayvanlı öğrencilerin birincil stillerinin dağılımında
farklılıklar görülmüştür. Cinsiyet ve bağlı bulunduğu uyruğa bakılmaksızın
araştırmaya katılan öğrencilerin % 60‘ı mesleki karar vermede rasyonel yaklaşımı
benimsedikleri görülmüştür. Kültürler açısında bakıldığında Amerikalı öğrencilerin
% 66’sı, Tayvanlık öğrencilerin % 56’sı rasyonel karar verme stilini kullandıkları
görülmüştür. Benzer olarak Amerikalı öğrencilerin % 23,5’i ve Tayvanlı öğrencilerin
% 11,9’ u sezgisel karar verme stilini kullandıkları görülmüştür. Bağımlı karar verme
stili Amerikalı öğrenciler tarafından çok az tercih edilme (%10.7) eğiliminde
olmasına rağmen, Tayvanlı öğrenciler tarafından ikinci sırada (% 32) kullanılan
karar verme stili olduğu görülmüştür. Diğer bir bulgu da Tayvanlı öğrencilerin karar
verme yeterliğindeki puanlarının Amerikalı öğrencilerin puanlarından daha düşük
olduğu görülmüştür. Bu bulgular Tayvanlı öğrencilerin Kolektif yönelimli kültürün
etkisinde oldukları söylenilebilir. Bu bulgular doğrultusunda Tayvanlı öğrencilerin
bireysel becerilerine daha az güvendikleri söylenilebilir. Buna karşın Bireyselcilik
yönelim kültürün Amerikalı öğrencileri kendi kararlarını almada ve bu kararlarda
kendilerini yeterli olarak algılamalarında önemli bir etkiye sahip olduğu
söylenilebilir. Tayvanlı kız öğrencilerin bağımlı karar verme stili düzeyi (F: 4,1434;
107
p<.001), erkek öğrencilerin ise öz yeterlilik düzeyi daha yüksektir (F:1,4334;
p<.006). Amerikalı öğrencilerin karar verme stilleri ve öz yeterlilik düzeyleri
arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.
Gloria ve Hird’ın (1999) araştırma örneklemi, 336 erkek ve 351 kız toplam
687 üniversite öğrencisinden oluşmuştur. Bu öğrencilerin 589’u beyaz, 98’i farklı
etnik kültürlerdendir. Durumluk-Sürekli-Kaygı Ölçeği (State-Trait Anxiety
Inventory) (Speilberger, 1972) ve Betz, Klein ve Taylor’un (1996) Mesleki Karar
Vermede Öz Yeterlilik Ölçeği’nin kısaltılmış formu kullanılmıştır. Durumluk-
Sürekli-Kaygı Ölçeği huzursuzluk (resetlessness), emniyetsizlik (Insecurity),
yetersizlik (inadequacy) ve kaygı (worry) boyutlarından oluşmaktadır. Bu çalışmada
birinci hipotez mesleki karar vermede öz yeterlilik anksiyete, etnik kimlik ve diğer
grup oryantasyonlarında etnik köken ve bölüm değişkenlere göre farklılık
beklenmektedir. Etnik köken değişkeni çoklu farklılığa işaret etmiştir: .935,
F(4,669)=11,64, p=,000. Beyaz öğrenciler diğer gruplara göre daha yüksek düzeyde
mesleki karar verme öz yeterliliği, daha düşük düzeyde anksiyete göstermişlerdir.
Luzzo ve Hitchhings’in (1999) araştırma örneklemi olarak üç farklı
üniversitenin 121 (75 kız, 46 erkek) öğrencisinden oluşmuştur. Öğrenci yaşları
18’den 51’e kadar değişiklik göstermektedir. ( x = 22,54, ss= 6,76). Betz, Klein ve
Taylor (1996)’un Mesleki Karar Vermede Öz Yeterlilik Ölçeği’nin kısaltılmış formu
kullanılmıştır. Ölçekteki 25 madde mesleki karar verme sürecinde öğrencilerin
yeteneklerini başarılı bir şekilde ortaya koymalarındaki bireysel güveni ölçmektedir.
Puanlama 0 ve 9 arasında olup ölçekten alınan puanlar 0-225 arasıdır. Toplam puan
yükseldikçe mesleki karar verme öz yeterliliği yükselmektedir. Luzzo ve Jenkins-
Smith’in (1998) geliştirdikleri Mesleki Karar Vermede Yükleme Stili Ölçeği
kullanılmıştır. Ölçek üç alt boyut içermektedir: kontrol edilebilirlik (controllability)
(örneğin, “mesleki kararlarım benim kontrolüm altındadır”), nedensellik (causality)
(örneğin, “mesleki kararlarımın başarılı yürütülmesi yeteneklerimden
kaynaklanmaktadır”) ve istikrar (satability) (örneğin, “son zamanlarda aldığım
mesleki kararlarla, geçmiştekiler benzerlik taşımaktadırlar”). Ölçek, 5’li likert tipidir.
Boyutlardaki toplam puanlar yükseldikçe optimistik yükleme stili de yükselmektedir.
108
ANOVA sonuçlarına göre, Mesleki Karar Vermede Öz Yeterlilik ve Mesleki Karar
Vermede Yükleme Stili arasında kontrol edilebilirlik boyutundaki ilişki, F (2, 118)=
4,55, p<01 ve nedensellik boyutunda F (2, 118)= 8,30, p<01 dir. Fakat istikrar
boyutunda anlamlı bir fark bulunmamıştır.
Mann ve arakadaşları (1998), karar verme stili ve güven konusunda kültürler
arası farklılıkları incelemişler. Araştırmaya Amerika’dan 475, Avustralya’ dan 262,
Yeni Zelanda ‘dan 260, Japonya’dan 359, Hong Kong’ tan 281, Tayvan’dan 414
öğrenci katılmış, katılımcıları bireyselci batı kültürü (Amerika, Yeni Zelanda ve
Avustralya) ve kolektif yönelimli doğu kültürü (Japonya, Hong Kong ve Tayvan)
olmak üzere iki grup altında toplanılmıştır. Verilerin analizlerinde bilinçli karar
verme stilinde kültürler arası bir farklılık olmadığı görülmüştür. Batı kültüründeki
öğrenciler ile karşılaştırıldıklarında, Asyalı öğrencilerin sorumluluktan kaçıngan ve
karar vermekten kaçıngan stilini daha çok kullanma yönelimli oldukları, Japon
öğrencilerin kararsal benlik saygı düzeylerinin düşük ve kararı erteleme ve aşırı
dikkatlilik boyutlarında yüksek puan aldıkları görülmüştür. Genel olarak
değerlendirildiğinde, batı kültüründeki öğrencilerin kararsal benlik saygı
düzeylerinin, doğu kültüründeki öğrencilerden daha yüksek olduğu, buna karşın doğu
kültüründeki öğrencilerin aşırı dikkatlilik boyutundaki puanlarının batı kültüründeki
öğrencilerden daha yüksek olduğu ve batı kültüründeki öğrencilerin verdikleri
kararlara daha çok güvendikleri görülmüştür.
Scott ve Bruce (1995), Karar Verme Stilleri Ölçeği’ni (KVSÖ), bireylerin
karar verme sürecinde sorunlara yaklaşırken kullandıkları karar verme stillerindeki
bireysel farklılıkları ölçmek amacıyla geliştirmişlerdir. Ölçeğin geçerlilik ve
güvenirlik çalışması sonucunda araştırmacılar birbirinden farklı beş karar verme stili
tanımlamışlardır. Bunlar ölçekteki sırası ile; Rasyonel Karar Verme Stili, Sezgisel
Karar Verme Stili, Bağımlı Karar Verme Stili, Kaçıngan Karar Verme Stili,
Kendiliğinden-Anlık Karar Verme Stili’ dir. Karar verme stilleri arasında ki
korelasyonlar araştırmacılara göre sadece bir karar verme stiline güvenilmediği ve
karar verme stilinin tek bir karşılığı olmadığı görüşünü desteklemektedir.
109
Baron, Granato, Spranca ve Teubal (1993), ergen ve çocukların karar verme
eğilimlerini inceleyen üç araştırma yapmışlardır. Değişken olarak yaş ve grup
farklılıkları dikkate alınmıştır. İlk ergenlik dönemindekilerin olasılıkları ve
ağırlıklarını hesaplamada veya seçimlerinde önceki yaşantıları düşünmede yetersiz
kaldıkları ortaya çıkmıştır. Bu etki dikkate alınarak önemli kararlarda öğretim hakkı
tanınması önerilmiştir.
Jacops ve Ganzel (1993), ergenlerin karar vermesinde etkili olan gelişimsel
ve motivasyonla ilgili sorunları ele almışlardır. Araştırmacılar ilgili alan yazında bu
faktörlerin yeterince ele alınmadığı görüşündedirler. Karar vermede etkili olan
faktörleri hedefler, tutumlar, değerler, duygusal durumlar olarak sıralamışlardır.
Friedman ve Mann (1993), ergen kararlarında kültürel arası farklılıkları
incelemişlerdir. Karar vermede güven ve eğilimler çeşitli eğilimler çeşitli karar
modelleri kullanılarak ölçülmüştür. İsrail ve Avusturalya örnekleminde gruplar arası
anlamlı fark bulunmuştur.
Brown ve Mann (1990) bazı değişkenlere göre ergenlerin aile kararlarına
katılımını ve aile yapısının (sosyo-ekonomik statüsü, aile çeşidi, aile büyülüğü)
ilişkisini incelemişlerdir. Ergenlerin aile kararlarına katılımında aile çeşidinin etkisi,
sadece yapısal değişkenlerle ilişkili olarak bulunmuştur. Araştırma bulguları tek
ebeveynli özellikle anne tarafından yönetilen ailelerde, ergenlerin aile kararlarına
daha fazla katılımda bulunduğunu göstermiştir. Kural ve rollerin esnek ele alındığı
ailelerde aile sorunlarını ergenlerin daha iyi ele alabildikleri görülmüştür. Diğer
yandan beklenmeyen bir sonuç olarak ana babanın çatışma çözümü ve iletişim
becerileri ergenlerin aile kararlarına katılımı ile ilişkili değildir. Cinsiyet değişkenine
göre ise kızların aile kararlarına daha fazla katılırken erkeklerin daha dikkatli karar
verdiği ortaya çıkmıştır.
Blustein (1987), karar verme stilleri ve mesleki olgunluk arasındaki ilişkiyi,
rasyonel karar vermenin faydasına ilişkin teori ve araştırmalar arasındaki çelişkiye
odaklanarak incelemiştir. Yaş ortalaması 21.3, %55 kız, %45 erkek toplam 177
öğrenciye Mesleki Karar Verme’nin Değerlendirilmesi (Harren, 1980, 1984) ve
110
Mesleki Gelişim Envanteri (Thompson ve arkadaşları, 1981) ölçekleri uygulanmıştır.
Araştırma sonuçları rasyonel karar verme stili ve mesleki olgunluk arasında olumlu
ilişkiyi desteklemektedir. Bu anlamlı ilişki Harren (1979) ve Super (1980)’ın
geleneksel teorik yaklaşımlarında, mesleki gelişimde rasyonel karar verme stiline
verdikleri önemi destekler niteliktedir.
Cella, Wolfe ve Fitzgibbon (1987) yaş ortalaması 19.7 olan otuz kız ve erkek
üniversite öğrencisi ergeni Marcia’nın dört kimlik statüsüne göre sınıflamış ve karar
verme stilleri ile ilişkisini incelemiştir. Varyans analizi sonuçlarına göre, kimlik
statüsü ipotekli ergenlerin sezgisel karar verme stili ortalamaları, diğer kimlik statüsü
gruplarına göre yüksek bulunmuştur (p<.05). Moratoryum ve kimliği başaran kimlik
statüsündeki ergenler arasında karar verme stillerine göre anlamlı bir fark
bulunmamıştır. Moratoryum grubundaki sezgisel karar veren ergenlerin tümü kız,
dikkatli karar veren ergenlerin tümü de erkek öğrencilerdir. Araştırma sonuçları,
kimlik statüsü ve karar verme stilleri arasında anlamlı ilişkilerin, cinsiyete göre ise
farklılıkların bulunduğunu göstermiştir.
Klayman (1985), karar vermeye önemli stratejik bir problem çözme çeşidi
olarak tanımlamıştır. Çocuklarda stratejik karar davranışı özellikle görev için karar
stratejisine uyum yeteneği olarak incelemiştir. Araştırmada, 12 yaşındaki çocukların
birçok karar verme stratejisini anladıkları ve karmaşık stratejilerin karşılığı olan
stratejileri uygun bir şekilde yetişkinler gibi kullandıkları ortaya çıkmıştır. Ancak
çocuklar kullandıkları karar verme stratejilerini sınıflayamamakta ve düzenli bir
şekilde kullanamadıkları ortaya çıkmıştır. Araştırma, karar verme davranışının
öğrenilmiş bir davranış olarak yaşla beraber niteliğinin arttığını ortaya koymuştur.
Philips, Pazienza ve Ferrin (1984), 243 üniversite öğrencisinin karar verme
stilleri ve problem çözme değerlendirmeleri karşılaştırmışlardır. Araştırma sonuçları,
problem durumlarında bağımlı karar verme stilini benimseyen öğrencilerin rasyonel
karar verme stilini benimseyen öğrencilere göre problem çözme yeteneklerine daha
az güven duyduklarını göstermiştir. Bu rasyonel ve sezgisel karar verme stillerinin
güvene eşlik ettiği görüşünü desteklemektedir.
111
Bacanlı (2000) psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinin verilebileceği
tüm alanlarda kararsızlık sorunu olan bireylerin nasıl karar verdiklerinin
belirlenmesinde kullanılabilecek Kararsızlık Ölçeği’ ni geliştirmiştir. Kararsızlık
Ölçeği, karar kuramcılarının ve kararsızlık konusunu araştıran bazı araştırıcıların
görüşlerine dayanılarak geliştirilmiştir. Ölçeğin geçerlilik ve güvenirlilik çalışmaları
861 üniversite öğrencisinden elde edilen veriler üzerinde yapılmıştır. Ölçeğin yapı
geçerliliğini belirlemek için Faktör Analizi yapılmıştır. Ayrıca, geçerliliği için ölçeğin
Durumluk-Sürekli-Kaygı Ölçeği’nden elde edilen puanlar arasındaki korelasyon
katsayıları hesaplanmıştır. Kararsızlık Ölçeği’nin güvenirlik çalışmaları; madde-
toplam korelasyonları, iç tutarlılık katsayıları ve ölçeğin puan değişmezliği
hesaplanarak yapılmıştır. Araç, “Araştırıcı-Kararsızlık” ve “Aceleci-Kararsızlık”
ölçeklerinden oluşmaktadır. Geçerlik ve güvenirlik çalışmalarına ilişkin bulgular
Kararsızlık Ölçeği’nin geçerli ve güvenilir bir araç olduğunu göstermektedir.
Buluş (2000), öğretmen adaylarında yükleme karmaşıklığı, düşünme stilleri
ve bilişsel tutarlılık tercihi düzeyini incelediği araştırmasının bir parçası olarak,
öğretmen adaylarının kendilerinde algıladıkları karar verme stilleri ile ilişkisini
incelemiştir. Rasyonel karar verme stilini kullandığını belirten öğretmen adaylarının
yükleme karmaşıklığı düzeyi ortalamasının diğer stilleri kullananlara göre daha
yüksek; kendiliğinden-anlık karar verme stilini kullandığını belirten öğretmen
adaylarının ise daha düşük bulmuştur. Rasyonel düşünme stilini kullanma düzeyi,
rasyonel karar verme stilini kullananlarda diğer stilleri kullananlara göre yüksek;
kaçıngan karar verme stilini kullananlarda ise daha düşük bulunmuştur. Tutarlılık
tercihi düzeyi bağımlı, kaçıngan karar verme stillerini kullananlarda diğer karar
verme stillerini kullananlara göre daha yüksek bulunmuştur.
Tiryaki (1997), Hacettepe Üniversitesi Yabancı Dil Eğitim Bölümü ve Fen
Bilimleri Eğitim Bölümünde öğrenim gören 604 öğrencinin karar verme stratejilerini
sınıf, cinsiyet, anne-baba eğitim düzeyi ve kendine saygı düzeyi değişkenleri
açısından incelenmiştir. Araştırma verilerine göre 1.sınıf öğrencilerini kararsızlık
stratejisi puan ortalaması, 4.sınıf öğrencilerinden yüksek, sınıflar arasında iç tepisel
ve mantıklı stratejilerin puan ortalamaları bakımından anlamlı bir fark
112
bulunmamıştır. Kızların iç tepisel puan ortalaması erkeklerden yüksek, kararsızlık ve
mantıklı stratejilerinin puan ortalamaları cinsiyetlere anlamlı bir fark göstermemiştir.
Anne-baba eğitim düzeyleri ve karar verme stratejileri arasında anlamlı bir fark
bulunmamıştır. Kendine saygı düzeyi düşük olan öğrencilerin iç tepisel ve kararsızlık
stratejileri puan ortalamalarının, kendine saygısı yüksek olan öğrencilere göre yüksek
olduğu, kendine saygı düzeyi yüksek olan öğrencilerin kendine saygı düzeyi düşük
olan öğrencilere göre mantıklı strateji puan ortalamasının yüksek olduğu
saptanmıştır.
Eldeklioğlu(1996), Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi’nde eğitim
gören 500 öğrenciye araştırma çerçevesinde yeniden geliştirilen “Ana-Baba Tutum
Ölçeği” ve “Karar Verme Stratejileri” (Kuzgun, 1992) ölçeklerini uygulamıştır.
Araştırma sonuçları, demokratik ana baba tutumuyla mantıklı ve bağımsız karar
verme arasında olumlu ilişki, kararsız olma arasında olumsuz ilişki olduğunu
göstermiştir. Koruyucu-istekçi ve otoriter ana-baba tutumuyla mantıklı karar verme
arasında olumsuz ilişki bulunmuştur.
Demirbaş (1992) 65 suçlu 65 suçlu olmayan ergenin karar verme
stratejilerini karşılaştırmıştır. Araştırma sonuçları suçlu olmayan gruptaki ergenlerin
suçlu gruba göre daha içtepisel davrandığını; 14-15 yaş grubunun kararsızlık
stratejisini diğer yaş gruplarına (16 ve üstü) göre daha fazla kullandığını ve daha çok
içtepisel davrandıklarını göstermiştir.
113
BÖLÜM III
YÖNTEM
3.1.Araştırma Modeli
Öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğiliminin, düşünme ve
karar verme tazları ile ilişkisini ortaya koymayı amaçlayan bu araştırma, değişkenler
arasındaki ilişkiyi incelemeyi içeren ilişkisel tarama modeline uygun olarak
yapılmıştır. Tarama modeli geçmişte ve halen varolan durumu varolduğu şekilde
betimlemeyi amaçlayan bir araştırma yaklaşımıdır. Korelasyon türü, iki ya dad aha
çok değişken arasında birlikte değişim varlığını ve/ veya derecesini belirlemeyi
amaçlayan bir araştırma modelidir (Karasar, 1998).
3.2.Evren ve Örneklem
Araştırmanın evrenini Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesinde değişik
bölümlerde öğrenim gören 4088 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Elde edilen
verilerin genellenmek isteneceği bireyler açısından ise, bütün fakültelerdeki
öğrenciler, sınırlılıklarda belirtilen ilgili ilkeler ölçüsünde, evren kapsamına
girebilmektedir. Araştırmanın örneklemini, bölümlerdeki öğrenci sayısı ve
cinsiyetleri göz önünde bulundurularak “tabakalı örnekleme” yöntemiyle belirlenen
yaşları 16 ile 31 arasında değişen ve yaş ortalaması yaklaşık 20 olan 589’ u kız ve
395’ i erkek olmak üzere toplam 984 öğretmen adayı oluşturmuştur Tablo 2.
114
Tablo 2
Araştırmaya Katılan Örneklem Grubunun (Öğretmen Adaylarının) Öğrenim
Gördükleri Bölümlere Göre Dağılımı
Bölüm N % Sayısal Puan Türüne Göre Öğrenci Alan
Bölümler
209
21.2
Sözel Puan Türüne Göre Öğrenci Alan
Bölümler
290
29.5
Eşit Ağırlıklı Puan Türüne Göre Öğrenci
Alan Bölümler
327
33.2
Özel Yetenek Sınavıyla Öğrenci Alan
Bölümler
158
16.1
Toplam 984 100
3.3.Veri Toplama Araçları
Araştırmada, öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğilimine,
düşünme stillerine, karar verme stillerine ilişkin algıları, Lay’ın(1986) Genel
Erteleme Eğilimi Ölçeği (Procrastination Scale, Lay, 1986), Man’ın Karar Vermeyi
Erteleme Eğilimi Ölçeği (Decisional Procrastination Questionnaire, Mann, 1982),
Aitken’in Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği ( Aitken Academic Procrastination
Inventory, Aitken, 1982), Epstein’ın Sezgisel-Yaşantısal ve Analitik-Rasyonel
Düşünme Stilleri Ölçeği (Intuitive- Experiential and Analytical – Rational Thinking
Style Inventory, Epstein.et all, 1996) ve Scott ve Bruce tarafından geliştirilen Karar
Verme Stilleri Ölçeği (Decision Making Style Inventory, Scott and Bruce, 1995) ile
ölçülmüştür. Ölçeklerden Lay’ın Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği, Man’ın Karar
Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği ve Aitken’in Akademik Erteleme Eğilimi
Ölçeğinin geçerlik ve güvenirlik çalışması da bu araştırma ile yapılmıştır.
3.3.1 Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği Genel Erteleme Ölçeği, Lay (1986) tarafından başarı durumlarında
öğrencilerin genel her konudaki erteleme eğilimlerini değerlendirmek için
115
geliştirilmiştir. Bu ölçek tek boyutlu erteleme davranışını ölçmektedir. Ölçek tek
boyutlu olup gündelik genel işleri tanımlayan toplam 20 sorudan oluşan 5’li
derecelemeli likert tipi bir ölçektir. Bireylerden kendilerini her madde için 1 ile 5
puan aralığında derecelendirmeleri istenmektedir. 1 “Hiç uymuyor”, 5 “Tamamıyla
uyuyor”. Ölçekte tüm sorulara yanıt verildikten sonra ölçekte yer alan 3, 4, 6, 8, 11,
13, 14, 18, 20 numaralı maddeler tersten hesaplanarak toplam 20 madde üzerinde
toplam puan elde edilir. Ölçekte edilen puan aralığı 20 ile 100 arasındadır. Yüksek
puanlar bireylerin erteleme eğilimine sahip olduklarını gösterir.
3.3.1.1.Genel Erteleme Eğilimi Ölçeğinin Güvenirliği ve Geçerliği Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin güvenirliği iç tutarlık katsayısı
hesaplanarak belirlenmiş. Ölçek York üniversitesinde toplam 259 üniversite
öğrencisine uygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda ölçeğin iç tutarlılık kat sayısı
toplamda α =. 82; bir ay aralıkla yapılan test -tekrar test güvenirliği katsayısı r = .80
bulunmuştur. Bu değerler madde sayısı az olan, kendini anlatma türünden ölçme
araçları için yeterli sayılabilecek değerler olduğu rapor edilmiştir (Lay, 1986).
Ölçeğin geçerlik çalışmaları için, Lay (1986) öğrencilere birkaç ölçekle
birlikte Genel Erteleme Eğilimi Ölçeğini vermiş bu ölçekleri doldurduktan sonra
posta yoluyla kendisine geri postalanmasını istemiş. Benzer bir şekilde hava
alanındaki yolculara Genel Erteleme Eğilimi Ölçeğini vermiş, yolculardan bu ölçeği
doldurduktan sonra posta yoluyla kendisine geri postalamalarını istemiş. Her iki
çalışmada da Genel Erteleme Eğilimi Ölçeğinden alınan yüksek puanlarla,
ölçeklerin geri gönderilmesindeki gecikmeler arasında ilişki görüldüğünü rapor
etmiştir.
Ölçüt geçerliği için yaptığı bir başka çalışmada, Genel Erteleme Eğilimi
Ölçeğinde alınan puanlar ile kararsızlık arasında (r = .46, p< .001), kendini
engelleme arasında ( r = .46, p< .001), düşük benlik saygısı arasında ( r = .23, p<
.001); başarı arasında (r = .-.09, p<.05) ve savunmacı kaçıngan davranışı arasında (r
= .34, p< .001), düzeyinde anlamlı ilişki görülmüştür. Bütün bu sonuçlar ölçeğin
ölçüt geçerliğinin yüksek olduğunu gösterdiğini ve ölçeğin güvenilir ve geçerli bir
araç olarak kullanılabileceğinin göstergesi olarak kabul edilmiştir(Lay, 1986).
116
3.3.1.2.Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği’ nin Türkçe’ye
Uyarlama Çalışmaları
3.3.1.2.1.Güvenirlik Çalışmaları Ölçek bu alanda uzman üç yargıcı tarafından, İngilizceden Türkçe’ ye ve
Türkçe’den İngilizce’ye çevrilmiş ve çevriler karşılaştırılarak tek form üzerine fikir
birliğine varıldıktan sonra ölçeğin Türkçe formu Pamukkale Üniversitesi Eğitim
Fakültesinde farklı bölümlerinde öğrenim gören 293 öğrenciye uygulanmıştır.
Bunların 100‘üne dört hafta sonra güvenirlik için test-tekrar test uygulaması ve
yapılmıştır.
Öner (1997)’e göre ölçeğin toplanabilirlik özelliğinin bozulmaması için,
madde-toplam korelasyonlarının negatif olmaması ve hatta .25 değerinden yüksek
olması gerekir, ancak bu da kesin kural değildir. Bir maddenin ölçekten
çıkarılabilmesi için, madde silinirse alfa katsayısındaki ve ölçek ortalamasındaki
değişime bakmak gerekir. Bu yüzden ölçek içindeki her maddenin erteleme eğilimi
düzeyini ölçüp ölçmediğini ayırt etmek için madde toplam (item-total)
korelasyonlarına bakıldığında, -.27 ile .63 arasında bir değişim olduğu görülmüştür.
Madde test korelasyonları iç tutarlılık analizleri hesaplandıktan sonra r = 30‘un
altında olan 1, 3, 8, 11, 18. maddeler çıkarıldıktan sonra kalan maddeler üzerinde
yapılan analizler sonucunda toplam puanda iç güvenirlilik katsayısı α = .74’ ten , α
= .84’ e yükseldiği görülmüştür. Böylelikle ölçekten toplam 5 madde çıkarıldığında
ölçekteki madde sayısı 15’e indirgenmiştir. Ölçekteki puan aralığı 15- 75 olmuştur.
(Tablo 3).
117
Tablo 3
Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin Madde-Toplam
Korelasyonları Kat Sayıları
I. UYGULAMA II. UYGULAMA Maddeler
x
ss
Madde Toplam Korelasyon Kat Sayısı (r)
Madde Toplam Korelasyon Kat sayısı (r)
M1 3.21 1.2 -.2704
M2 2.87 1.4 .4795 .5190
M3 2.14 1.3 .1318
M4 2.41 1.3 .3349 .3426
M5 2.23 1.2 .3024 .3303
M6 1.72 .96 .3268 .2996
M7 2.02 1.1 .5816 .6133
M8 2.58 1.2 .1350
M9 2.21 1.2 .6388 .6527
M10 3.09 1.2 .3417 .4157
M11 3.05 1.4 -.2534
M12 2.19 1.3 .5013 .5601
M13 1.83 1.1 .3608 .3672
M14 2.58 1.2 .4404 .4530
M15 2.01 1.1 .4753 .4986
M16 2.70 1.3 .3955 .4259
M17 2.07 1.2 .5774 .5957
M18 2.74 1.1 .0519
M19 2.67 1.3 .4910 .5185
M20 2.58 1.1 .4431 .4171
Toplam αααα = 74 αααα = 84
N = 293
Test- tekrar test güvenirliği için yapılan analizlerde Pearson korelasyon
katsayısı r = .88, p<.001 düzeyinde anlamlı bulunmuştur Tablo 4.
118
Tablo 4
Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği Test-Tekrar Test Güvenirlik Katsayısı
UYGULAMA x ss r
I. UYGULAMA 34.18 10.92
II. UYGULAMA 33.95 9.73
.884
N = 100 p < .001
3.3.1.2.2.Geçerlik Çalışmaları
3.3.1.2.2.1.Yapı Geçerliği Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin yapı geçerliğini belirlemek amacı ile
faktör analizi yapılmıştır. Ölçeğin faktör yapısı temel bileşenler yöntemiyle analiz
edilmiştir. Bulgular toplam varyansın %32.09’unu oluşturan 4.80 özdeğerli
(eigenvalue) temel faktör olarak varsayılan bir faktör bulunmuştur Tablo 5.
Tablo 5
Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin Faktör Yapısı
Maddeler Faktör Yükü
M1 .621
M2 .412
M3 .409
M4 .364
M5 .707
M6 .737
M7 .510
M8 .648
M9 .456
M10 .547
M11 .589
M12 .522
M13 .687
M14 .614
M15 .501
119
3.3.1.2.2.Ölçüt Geçerliği Ölçeğin ölçüt geçerliği için yapılan bir başka çalışmada, Scott ve Bruce
( 1995) tarafından geliştirilen ve Taşdelen (2002) tarafından Türkçe’ye uyarlama
çalışması yapılan Karar Verme Stilleri Ölçeği ile ilişkisine bakılmıştır. Pamukkale
Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencilerinden oluşan 100 kişilik bir gruba yapılan
uygulamada, elde edilen veriler üzerinde yapılan analizlerde her iki ölçek arasındaki
korelasyona bakılmıştır. Genel Erteleme Eğilimi ölçeğinde elde edilen puanlar ile
rasyonel karar verme stili arasında negatif, kaçıngan ve anlık karar verme stilleri
arasında pozif bir ilişkinin olması beklenmektedir. Yapılan analizlerde Genel
Erteleme Eğilimi Ölçeğinde elde edilen puanlar ile rasyonel karar verme stili
arasında r = -.344, p< .001; kaçıngan karar verme stili arasında r = .658, p<.001 ve
anlık karar verme stili arasında r = .336, p<.001 düzeyinde anlamlı ilişki
bulunmuştur. Bütün bu sonuçlar Genel Erteleme Eğiliminin ölçüt geçerliğine sahip
olduğunu göstermektedir. Sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde Genel Erteleme
Eğilimi Ölçeği’nin erteleme eğilimi konusunda veri toplamada güvenilir ve geçerli
bir ölçme aracı olarak kullanılabileceğini göstermektedir.
3.3.2. Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği Aitken (1982) tarafından, öğrencilerin akademik görevleri erteleme
eğilimlerini ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçek tek boyutlu toplam 19 maddeden
oluşan 5’li derecelemeli likert tipi bir ölçektir. Bireylerden kendilerini her madde
için 1 ile 5 puan aralığında derecelendirmeleri istenmektedir. 1 “Tamamıyla Yanlış”,
5 “Tamamıyla Doğru”. Ölçekte tüm sorulara yanıt verildikten sonra ölçekte yer alan
2, 4, 7, 11, 12, 14, 15, 16, 17, 18 numaralı maddeler tersten hesaplanarak toplam 19
madde üzerinde toplam puan elde edilir. Yüksek puanlar bireylerin erteleme
eğilimine sahip olduklarını gösterir.
3.3.2.1.Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeğinin Güvenirlik ve Geçerliği Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin güvenirliği iç tutarlık katsayısı
hesaplanarak belirlenmiştir. Ölçek Pittsburgh üniversitesinde toplam 276 üniversite
öğrencisine uygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda ölçeğin iç tutarlılık kat sayısı
toplamda α =. 82 bulunmuştur.
120
Ölçeğin geçerlik çalışmaları için, Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği ile
Erteleme Eğilimi Ölçeği birlikte üniversite öğrencilerine uygulanmış, yapılan
analizler sonucunda iki ölçekteki toplam puanlar arasındaki korelasyon katsayısı (r =
. 72, p< .05 ) bulunmuştur. Ayrıca Erteleme Eğilimi Ölçeğinde elde edilen puanlar,
anksiyete düzeyi ile pozitif ilişkili, engelleri tolare etme, düzenleme, enerji düzeyi ve
benlik kavramı ile negatif ilişkili olduğu görülmüştür. Bir başka çalışmada ölçekte
alınan puanlar ile öğrencilerin dönem boyunca ödevlerini zamanında teslim etme,
ödevlerini zamanında tamamlama ve sınavlara çalışmaya başlama zamanı arasındaki
korelasyonu incelemiştir. Yapılan analizler sonucunda dönem boyunca ödevlerini
teslim etme zamanı ile erteleme eğilimi puanları arasında r = .48, p<.001, ödevlerini
tamamlama zamanı ile erteleme eğilimi arasında, r = .45, p<.001; ve sınava
çalışmaya başlama zamanı ile erteleme eğilimi arasında r = .46 , p<.001 düzeyinde
anlamlı ilişki bulmuştur. Bütün bu sonuçlar ölçeğin ölçüt geçerliğinin olduğunu
gösterdiğini rapor etmiştir (Aitken, 1982).
3.3.2.2.Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin
Uyarlama Çalışmaları
3.3.2.2.1.Güvenirlik Çalışmaları
Ölçek bu alanda uzman üç yargıcı tarafından, İngilizce’den Türkçe’ye ve
Türkçe’den İngilizce’ye çevrilmiş ve çevriler karşılaştırılarak tek form üzerine fikir
birliğine varıldıktan sonra ölçeğin Türkçe formu Pamukkale Üniversitesi Eğitim
Fakültesinde farklı bölümlerinde öğrenim gören 293 öğrenciye uygulanmıştır.
Bunların 100‘ üne dört hafta sonra güvenirlik için test-tekrar test uygulaması
yapılmıştır.
Ölçek içindeki her maddenin akademik görevleri erteleme eğilimi düzeyini
ölçüp ölçmediğini ayırt etmek için madde toplam (item-total) korelasyonlarına
bakıldığında, .15 ile .75 arasında bir değişim olduğu görülmüştür. Madde test
korelasyonları iç tutarlılık analizleri hesaplandıktan sonra r = .30 ‘ un altında olan 5,
7, 19. maddeler çıkarıldıktan sonra kalan maddeler üzerinde yapılan analizler
sonucunda toplam puanda iç tutarlık katsayısı α = .86’ dan, α = .89’ a yükseldiği
121
görülmüştür. Böylelikle ölçekten toplam 3 madde çıkarıldığında ölçekteki madde
sayısı 16’e indirgenmiştir. Ölçekteki puan aralığı 16- 80 olmuştur Tablo 6.
Tablo 6
Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin Madde-Toplam
Korelasyonları Kat Sayıları
I. UYGULAMA II. UYGULAMA Maddeler
x
ss
Madde Toplam Korelasyon Kat Sayısı (r)
Madde Toplam Korelasyon Kat sayısı (r)
M1 2.68 1.1 .7508 .7330
M2 1.73 .90 .3075 .3308
M3 2.70 1.2 .6891 .6767
M4 2.95 1.1 .5809 .5944
M5 3.20 1.5 .1687
M6 1.73 1.0 .4714 .4909
M7 4.10 .92 .1519
M8 1.60 .89 .5479 .5650
M9 2.73 1.2 .5135 .5077
M10 2.79 1.2 .6261 .6077
M11 1.60 .88 .4144 .4439
M12 1.99 1.05 .5884 .6024
M13 2.60 1.2 .5490 .5204
M14 2.63 1.07 .6382 .6364
M15 2.63 1.1 .6358 .6316
M16 2.08 1.2 .3577 .3839
M17 1.95 .94 .4582 .5084
M18 1.95 .98 .4263 .4510
M19 3.33 1.1 .2109
Toplam αααα = . 86 αααα = 89
N = 293
Test- tekrar test güvenirliği için yapılan analizlerde Pearson korelasyon
katsayısı r = .87, p<.001 düzeyinde anlamlı bulunmuştur Tablo 7.
122
Tablo 7
Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği Test-Tekrar Test Güvenirlik
Katsayısı
UYGULAMA x Ss r
I. UYGULAMA 35.29 10.72
II. UYGULAMA 35.22 9.85
.87
N = 100 p < .001
3.3.2.2.2.Geçerlik Çalışmaları
3.3.2.2.2.1.Yapı Geçerliği Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin yapı geçerliğini belirlemek
amacı ile faktör analizi yapılmıştır. Ölçeğin faktör yapısı temel bileşenler yöntemiyle
analiz edilmiştir. Bulgular toplam varyansın %38.38’ini oluşturan 6.14 özdeğerli
(eigenvalue) temel faktör olarak varsayılan bir faktör bulunmuştur Tablo 8.
123
Tablo 8
Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin
Faktör Yapısı
Maddeler Faktör Yükü
M1 .793
M2 .388
M3 .749
M4 .668
M5 .554
M6 .628
M7 .584
M8 .681
M9 .517
M10 .676
M11 .588
M12 .706
M13 .712
M14 .448
M15 .560
M16 .509
3.3.2.2.2.2. Ölçüt Geçerliği
Ölçeğin ölçüt geçerliği için yapılan bir başka çalışmada, Scott ve Bruce (
1995) tarafından geliştirilen ve Taşdelen (2002) tarafından Türkiye’ye uyarlama
çalışması yapılan Karar Verme Stilleri Ölçeği ile ilişkisine bakılmıştır. Pamukkale
Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencilerinden oluşan 100 kişilik bir gruba yapılan
uygulamada, elde edilen veriler üzerinde yapılan analizlerde her iki ölçek arasındaki
korelasyona bakılmıştır. Aitken Akademik Erteleme Eğilimi ölçeğinde elde edilen
puanlar ile rasyonel karar verme stili arasında negatif, kaçıngan ve anlık karar verme
stilleri arasında pozif bir ilişkinin olması beklenmektedir. Yapılan analizlerde Aitken
Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeğinde elde edilen puanlar ile rasyonel karar verme
124
stili arasında r = -.390, p< .001; kaçıngan karar verme stili arasında r = .618, p<.001;
ve anlık karar verme stili arasında r = .289, p<.001 düzeyinde anlamlı ilişki
bulunmuştur. Bütün bu sonuçlar Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin ölçüt
geçerliğine sahip olduğunu göstermektedir. Sonuçlar genel olarak
değerlendirildiğinde Aitken Akademik Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin erteleme eğilimi
konusunda veri toplamada güvenilir ve geçerli bir ölçme aracı olarak
kullanılabileceğini göstermektedir.
3.3.3. Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği Karar vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği, Mann (1982) tarafından karar
vermedeki erteleme eğilimini ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçek orijinal olarak
Mann (1982) tarafından geliştirilen Çatışmayla Başaçıkma Davranışları Ölçeğinin
bir alt ölçeğidir. Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği, 5 maddeden oluşan 5’li
derecelemeli likert tipi bir ölçektir. Bireylerden kendilerini her madde için 1 ile 5
puan aralığında derecelendirmeleri istenmektedir. 1 “Tamamıyla Yanlış”, 5
“Tamamıyla Doğru”. Ölçekte alınan yüksek puanlar bireylerin karar vermedeki
yüksek erteleme eğilimini göstermektedir.
3.3.3.1.Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeğinin Güvenirliği ve Geçerliği Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin güvenirliği iç tutarlık katsayısı
hesaplanarak belirlenmiş, α =. 80; bir ay sonra yapılan test -tekrar test güvenirliği
katsayısı r = .69 bulunmuştur (Mann, 1982).
Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği puanları ile dönem ödevlerini teslim
etmeyi geciktirme, unutkanlık, hafıza kaybı ve erteleme eğiliminin davranışsal
görüngüleri arasında anlamlı düzeyde pozitif bir ilişki görülmüştür (Beswick,
Rothblum ve Mann, 1988). Bir başka çalışmada da Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi
Ölçeği puanlarının dönem ödevlerini teslimindeki gecikmeyi öngörebildiği
görülmüştür( Beswick, ve Mann, 1994).
Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeğinin ölçüt geçerliği konusunda yapılan
bir çalışmada Ferrari (1991), 287 üniversite öğrencisi üzerinde yaptığı çalışmada
125
Genel Erteleme Eğilimi Ölçeği ile birlikte Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeğini
uygulamış, yapılan analizler sonucunda bu iki ölçekte alınana puanlar arasında r =
.74, p< .001, düzeyinde anlamlı bir ilişki bulunduğunu rapor etmiştir. Bütün bu
sonuçlar ölçeğin ölçüt ve yordama geçerliğini gösterdiğini ve ölçeğin güvenilir ve
geçerli bir araç olarak kullanılabileceğinin göstergesi olarak kabul edilmiştir
3.3.3.2.Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin Uyarlama
Çalışmaları
3.3.3.2.1.Güvenirlik Çalışmaları Ölçek bu alanda uzman üç yargıcı tarafından, İngilizce’den Türkçe’ ye ve
Türkçe’den İngilizce’ye çevrilmiş ve çevriler karşılaştırılarak tek form haline
dönüştürüldükten sonra ölçeğin Türkçe formu Pamukkale Üniversitesi Eğitim
Fakültesinde farklı bölümlerinde öğrenim gören 293 öğrenciye uygulanmıştır.
Bunların 100 ‘ üne dört hafta sonra güvenirlik için test-tekrar test uygulaması
yapılmıştır. Ölçek içindeki her maddenin karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyini
ölçüp ölçmediğini ayırt etmek için madde toplam (item-total) korelasyonlarına
bakıldığında, .36 ile .59 arasında bir değişim olduğu görülmüştür. Madde test
korelasyonları iç tutarlılık analizleri hesaplandığında toplam puanda iç güvenirlilik
katsayısı α = .73 bulunmuştur. Tablo 9.
Tablo 9
Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin Madde-Toplam Korelasyonları
Kat Sayıları
Maddeler
x ss
Madde Toplam Korelasyon Kat Sayısı (r)
1 2,87 1.31 .3695
2 2,40 1.14 .5419
3 2,72 1.16 .4535
4 2,05 1.02 .5331
5 2,14 1.07 .5983
Toplam αααα = 73
N= 293
126
Test- tekrar test güvenirliği için yapılan analizlerde Pearson korelasyon
katsayısı r = .67, p<.001 düzeyinde anlamlı bulunmuştur Tablo 10.
Tablo 10
Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği Test-Tekrar Test Güvenirlik
Katsayısı
UYGULAMA x Ss r
I. UYGULAMA 12.39 3.91
II. UYGULAMA 12.13 3.43
.67
N = 100 p < .001
3.3.3.2.2.Geçerlik Çalışmaları
3.3.3.2.2.1.Yapı Geçerliği Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin yapı geçerliğini belirlemek amacı
ile faktör analizi yapılmıştır. Ölçeğin faktör yapısı temel bileşenler yöntemiyle analiz
edilmiştir. Bulgular toplam varyansın %49.51’ini oluşturan 2.47 özdeğerli
(eigenvalue) temel faktör olarak varsayılan bir faktör bulunmuştur. Buna göre, elde
edilen değerler dikkate alındığında, ölçeğin tek boyutluluğundan söz edilebilir Tablo
11.
Tablo 11
Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin
Faktör Yapısı
Maddeler Faktör Yükü
M1 .552
M2 .728
M3 .668
M4 .764
M5 .799
127
3.3.3.2.2.2.Ölçüt Geçerliği Ölçeğin ölçüt geçerliği için yapılan bir başka çalışmada, Scott ve Bruce
(1995) tarafından geliştirilen ve Taşdelen (2002) tarafından Türkiçe’ye uyarlama
çalışması yapılan Karar Verme Stilleri Ölçeği ile ilişkisine bakılmıştır. Pamukkale
Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencilerinden oluşan 100 kişilik bir gruba yapılan
uygulamada, elde edilen veriler üzerinde yapılan analizlerde her iki ölçek arasındaki
korelasyona bakılmıştır. Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi ölçeğinde elde edilen
puanlar ile rasyonel karar verme stili arasında negatif, bağımlı, kaçıngan ve anlık
karar verme stilleri arasında pozif bir ilişkinin olması beklenmektedir. Yapılan
analizlerde Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeğinde elde edilen puanlar ile
rasyonel karar verme stili arasında r = -.259, p< .001; kaçıngan karar verme stili
arasında r = .622, p<.001; bağımlı karar verme stili arasında r = .349, p<.001 ve anlık
karar verme stili arasında r = .225, p<.05 düzeyinde anlamlı ilişki bulunmuştur.
Bütün bu sonuçlar Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin ölçüt geçerliğine
sahip olduğunu göstermektedir. Sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde Karar
Vermeyi Erteleme Eğilimi Ölçeği’nin erteleme eğilimi konusunda veri toplamada
güvenilir ve geçerli bir ölçme aracı olarak kullanılabileceğini göstermektedir.
3.3.4. Rasyonel-Yaşantısal Düşünme Stilleri Ölçeği (RYDSÖ) RYDSÖ, insanların bilgi işlemede kullandıkları sezgisel-yaşantısal ve
analitik-rasyonel düşünme biçimlerinde gösterdikleri bireysel farklılıkları ölçmek
amacıyla Epstein ve ark. (1996) tarafından geliştirilmiştir.
Ölçeğin kuramsal temeli Bilişsel-Yaşantısal Benlik Kuramı’ne (Epstein,
1990,1991,1993,1994) dayanmaktadır. Kurama göre, insanlar birbirinden farklı
ancak birbiriyle etkileşim içinde bulunan ve farklı süreçlerle işleyen iki tür bilgi
işleme (rasyonel ve yaşantısal) sistemi kullanırlar (Epstein ve ark., 1996).
RYDSÖ 31 madde ve iki alt ölçekten oluşmaktadır. Bunlardan biri rasyonel
düşünmeyi ölçmektedir ve Cacioppa ve Petty (1982) tarafından geliştirilen orijinal
Biliş Gereksinimi (Need for Cognition) Ölçeği’nden (45 madde) alınan 19 madde ile
hazırlanan kısa Biliş Gereksinimi Ölçeği’dir. Bu ölçek, orijinali gibi, bireylerin
128
bilişsel aktivitelerden hoşlanma ve bunlara katılma veya hoşlanmama ve bunlardan
kaçıngan düzeylerini ölçmektedir. Diğeri ise 12 maddeden oluşan Sezgisel İnanç
(Faith in Intuition) alt ölçeğidir ve bireylerin bilgi işlemede ve eylemlerde
bulunmada duygularına ve ilk izlenimlerine güvenme düzeyini ölçmektedir.
Ölçek maddelerine, “tamamen yanlış”tan “tamamen doğru”ya uzanan 5’li bir
dereceleme üzerinden cevap verilmektedir. Biliş gereksinimi alt ölçeğinin
1,2,4,5,6,7,9,10,11,13,15,16,18,ve 19. maddeleri tersten puanlanmaktadır. Sezgisel
inanç alt ölçeğinin bütün maddeleri olumlu yönde ifade edildiğinden, puanlama
tamamen yanlış (1), kısmen yanlış (2), tarafsızım (3), kısmen doğru (4), tamamen
doğru (5) şeklinde yapılmaktadır. Böylece, RYDSÖ’nin biliş gereksinimi alt
ölçeğinin puan aralığı 19 ile 95 arasında değişirken, sezgisel inanç alt ölçeğinin puan
aralığı da 12 ile 60 arasında değişmektedir.
Ölçeğin biliş gereksinimi alt ölçeği analitik-rasyonel düşünme stili, sezgisel
inanç alt ölçeği ise, sezgisel-yaşantısal düşünme stili olarak tanımlanmıştır.
Orijinal Biliş Gereksinimi Ölçeği’nden (45 madde) alınan 19 madde üzerinde
yapılan analizlerde, kısa biliş gereksinimi formunun güvenirlik katsayısı ∝ = .87;
sezgisel inanç alt ölçeğinin (12 madde) ise ∝ = .77 olarak elde edilmiştir. Maddeler
arası (inter-item) ortalama korelasyonlar Biliş Gereksinimi için .26, Sezgisel İnanç
için ise .23 olarak bulunmuştur (Buluş, 2000).
Ölçek Buluş (2000) tarafından Türkçe’ ye uyarlanmıştır. Buluş’un bulguları
kapsamında ölçek ele alınmıştır.
3.3.4.1.RYDSÖ’ ni Türkçe’ye Uyarlama Çalışmaları
RYDSÖ önce Buluş (2000) daha sonra alanda uzman üç öğretim üyesi
tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Ölçeğin Türkçe ve İngilizce formu iki hafta arayla
40 kişiye uygulanmış ve dil eşdeğerliliğine bakılmıştır. Analiz sonuçlarına göre, Biliş
Gereksinimi alt ölçeği için korelasyon katsayısı r = .83, p<.001; Sezgisel İnanç alt
ölçeği için, r = .66, p<.001 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlar RYDSÖ ‘nin Türkçe-
129
İngilizce formlarının aynı gruplar tarafından oldukça, yüksek bir tutarlılık düzeyi ile
algıladığını gösterdiği rapor edilmiştir
3.3.4.2.Güvenirlik, Geçerlik Çalışmaları ve Faktör Yapısı Dil eşdeğerliği sağlanan ölçek, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim
Fakültesi’nde dördüncü sınıfta bulunan ve değişik bölümlerden oluşan 120 kişilik bir
gruba uygulanmıştır. Bunların 55’ine dört hafta sonra test-tekrar test güvenirliği için,
ölçek tekrar uygulanmıştır.
Yapılan analizlerde (n= 115) ölçeğin iç tutarlılık güvenirliği Biliş Gereksinimi
için .75, Sezgisel İnanç için .80 olarak bulunmuştur. Ölçeğin madde-toplam
korelasyonları incelendiğinde, 14. maddenin, -.26 düzeyinde negatif korelasyon
verdiği görülmüş ve bu madde ölçekten çıkartılmıştır. Her iki ölçek arasındaki
korelasyon katsayısı (r = .18, p>.05) ilişkili fakat istatistiksel olarak anlamsız
bulunmuştur. Bu korelasyon katsayısı her iki ölçeğin farklı boyutları ölçtüğünün
göstergesi olarak kabul edilmiştir.
Test-tekrar test güvenirliği için yapılan analizlerde (n = 54), Pearson
Korelasyon Katsayısı Biliş Gereksinimi için r = .85, p< .001; Sezgisel İnanç için ise r
= .86, p< .001 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlar, ölçeğin güvenirliğinin oldukça
yüksek olduğunu gösterdiği rapor edilmiştir.
Ölçeğin ana-bileşenler yöntemiyle yapılan faktör analizinde, 4.8 ve 4.2’lik
kritik değerlerler (eigenvalue) taşıyan iki temel faktör bulunmuş ve Biliş Gereksinimi
alt ölçeğinin 17. maddesi dışındaki bütün maddelerin kendilerine ilişkin alt
ölçeklerde toplandıkları görülmüştür. Tüm bu sonuçlar, aynı zamanda ölçeğin yapı
geçerliliğine ilişkin verilerde sunmaktadır.
Tüm bu analizlerden sonra, ölçek 30 madde üzerinden kullanıma hazır hale
getirilmiştir. Böylece Biliş Gereksinimi alt ölçeğinin madde sayısı 18’e, puan aralığı
ise 18-90’a inmiştir.
130
3.3.5.Karar Verme Stilleri Ölçeği (KVSÖ)
Karar Verme Stilleri Ölçeği (KVSÖ), bireylerin karar verme sürecinde
sorunlara yaklaşırken kullandıkları karar verme stillerindeki bireysel farklılıkları
ölçmek amacıyla Scott ve Bruce (1995) tarafından geliştirilmiştir. Karar Verme Stili
Ölçeği’nin 25 maddeli orijinal formu; rasyonel, sezgisel, bağımlı, kendiliğinden-
anlık ve kaçıngan karar verme stilleri ile beş alt boyut içeren bir yapı almıştır. Ölçek
maddeleri; “kesinlikle katılmıyorum” (1), “katılmıyorum” (2), “kararsızım” (3),
“katılıyorum” (4), “kesinlikle katılıyorum” (5) şeklinde sıralanan likert tipi 5’li bir
derecelemeye göre puanlanmaktadır.
Scott ve Bruce (1995) iç tutarlılık katsayısı her bir alt ölçek için α= .79 ile
.94 değişen değerlerde bulmuşlardır.
Ölçek Taşdelen 2002) tarafından Türkçe’ ye uyarlanmıştır. Taşdelen’ in
bulguları kapsamında ölçek ele alınmıştır.
3.3.5.1.Karar Verme Stilleri Ölçeği’ (KVSÖ) nin Güvenirliği KVSÖ’ nin orijinal İngilizce formu araştırmacı tarafından Türkçe’ye
çevrilmiştir. Daha sonra, orjinal form alanında uzman üç öğretim üyesi tarafından
Türkçe’ye çevrilmiş ve yapılan çeviriler karşılaştırmalı olarak incelenerek tek bir
çeviri haline getirilmiştir. Elde edilen çeviri ile İngilizce orijinal form DEÜ İngilizce
Öğretmenliği dördüncü sınıf öğrencilerine iki hafta arayla uygulanmıştır. Uygulama
verilerinin, her madde için Pearson Korelasyon Katsayısına bakılmıştır. Türkçe ve
İngilizce uygulamaları arasındaki ilişki (n=38) r =.727 p<.001 olarak bulunmuştur.
Bu sonuç, uygulamalar arasındaki tutarlığın yüksek olduğunu dolayısı ile dil
eşdeğerliğinin sağlandığını göstermektedir.
Dil eşdeğerliği sağlanan ölçek, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesinde
farklı bölümlerde öğrenim gören 451 öğrenci grubuna uygulanmıştır. KVSÖ’ nin
güvenirlik çalışması için iç tutarlılık katsayıları (Cronbach alpha) hesaplanmıştır.
Ölçeğin beş alt boyutunun tek tek iç tutarlılık (Cronbach alpha) analizleri
incelendiğinde; Rasyonel Karar Verme Stili Alt Ölçeğinin iç tutarlılık katsayısı alfa:
131
.76, Sezgisel Karar Verme Stili Alt Ölçeğinin iç tutarlılık katsayısı alfa: .78, Bağımlı
Karar Verme Stili Alt Ölçeğinin iç tutarlılık katsayısı alfa: .76, Kaçınan Karar Verme
Stili Alt Ölçeğinin iç tutarlılık katsayısı alfa: .79, Kendiliğinden-Anlık Karar Verme
Stili Alt Ölçeğinin iç tutarlılık katsayısı alfa: .79 ve 24 maddeli tüm ölçek için iç
tutarlılık alfa: .74 bulunmuştur.
Test-tekrar test güvenirliği için yapılan analizlerde (n= 82 ) iki uygulama
arasındaki Pearson Korelasyon Katsayısı, rasyonel karar verme stili boyutu için r =
.257 p<.05; sezgisel karar verme stili boyutu için r = .293 p<.01; bağımlı karar
verme stili boyutu için r = .524 p<.01; kaçıngan karar verme stili boyutu için r = .347
p<.01; kendiliğinden-anlık karar verme stili boyutu için r = .257 p<.05; ve ölçeğin
tüm maddeleri için r =.439 p<.01 düzeylerinde anlamlı bulunmuştur. Sonuçlar,
ölçeğin ölçtüğü davranış alnına ilişkin oldukça yüksek bir tutarlılıkta veri
sağlanabildiği rapor edilmiştir (Taşdelen, 2002).
3.3.5.2.KVSÖ’ nün Geçerliği
KVSÖ’ nün yapı geçerliğini belirlemek amacı ile faktör analizi yapılmıştır.
Araştırmada KVSÖ’ nün orijinlinde olduğu gibi birbirinden ilişkisiz faktörlere
ayrışması beklentisi Varimax dik döndürme tekniği kullanılarak incelenmiştir.
Uygulamalar sonucunda faktör analizi incelendiğinde, 12. maddenin (“Önemli
kararlarımı, nadiren başkalarına danışmadan alırım”) kendi faktöründe yüklenmeyip,
,13 ile 4. faktörde yüklendiği görülmüştür. Bu madde silindiğinde bağımlı karar
verme stili alt ölçeğinin alfa değerinin ,64’ den ,76 yükseldiği ve bağımlı karar verme
stili boyutunda madde toplam korelasyon değerinin r=.01 olduğu görülmüştür. Bu
sonuçlar referans alınarak bu madde ölçekten çıkarılarak, 24 madde üzerinden
analizler tekrarlanmıştır. Yapılan analizlerde 4.31, 3.53, 2.31, 1.82 ve 1.67’ lik kritik
değerlerler (eigenvalue) taşıyan 5 temel faktör bulunmuş 1. Faktör; kaçıngan karar
verme stili alt ölçeğine yüklenmiştir. 2. Faktör; anlık karar verme stili alt ölçeğine
yüklenmiştir. 3. Faktör; sezgisel karar verme stiline yüklenmiştir. 4. Faktör; rayonel
karar verme stiline yüklenmiştir. 5. Faktör, bağımlı karar verme stiline yüklenmiştir.
132
Ölçeğin geçerliği için yapılan ayrı bir çalışmada Rotter’in iç-dış denetim
odağı Ölçeği (Rotter, 1996; akt.: Taşdelen, 2002) ile ilişkisine bakılmıştır. Pamukkale
Üniversitesi Eğitim Fakültesi dördüncü sınıf öğrencilerinden oluşan 180 kişilik bir
gruba yapılan uygulamada rasyonel karar verme stili ile denetim odağı ilişkisinde r =
- .082’lik negatif yönlü bir ilişki; sezgisel karar verme stili r =.058; bağımlı karar
verme stili ile r =.190, p<.05; kaçıngan karar verme stili ile r =.233, p<005;
kendiliğinden-anlık karar verme stili ile r=.156, p<.05 doğru pozitif bir ilişki
bulunmuştur. Bu bulgular, dıştan denetimle; sezgisel, bağımlı, kaçıngan ve
kendiliğinden-anlık karar verme stilleri arasında olumlu ve buna karşılık, dıştan
denetimle rasyonel karar verme stili arasında olumsuz ilişki olduğu yönündeki
kuramsal hipotezi desteklediği rapor edilmiştir.
Bu analizler sonucunda bağımlı karar verme stilinden 12. maddenin
çıkartılması ile alt boyutlar ve ilgili maddelerle 24 madde üzerinden ölçek hazır hale
gelmiştir. Ölçek maddeleri ve alt ölçekler aşağıda sıralanmıştır:
Rasyonel Karar Verme Stili: 1, 2, 3, 4, 5.; Sezgisel Karar Verme Stili: 6, 7, 8,
9, 10. Bağımlı Karar Verme Stili: 11 , 12, 13, 14; Kaçıngan Karar Verme Stili: 15, 16,
17, 18, 19; Kendiliğinden-Anlık Karar Verme Stili: 20, 21, 22, 23, 24.
Elde edilen bütün bu bulguların, Karar Verme Stilleri Ölçeği’ nin bireylerin karar
verme stillerini saptamada güvenilir ve geçerli bir veri toplama aracı olarak
kullanılabileceği rapor edilmiştir (Taşdelen, 2002)
3.3.6. Kişisel Bilgi Formu
Katılımcıların demografik özelliklerine ilişkin bilgiler araştırmacı tarafından
geliştirilen “Bilgi Formu” ile toplanmıştır. Bu bilgi formunda, öğretmen adaylarının
cinsiyeti, yaşı, bölümü, öğrenim gördükleri sınıf düzeyi, öğrenim gördükleri bölümü
tercih etme durumu ve bu bölümden hoşnut olma durumu, doğum sırası, anne-
babasının eğitim düzeyi, çalışmayı tercih ettikleri zaman dilimi, karar kaynakları,
akademik başarısı, öğrencilik yaşamları boyunca onları ders çalışmaya teşvik eden
etmenler ve okul dışındaki zamanlarını kullanma tercihlerine ilişkin sorular
bulunmaktadır.
133
3.4.İşlem Süreci:
Araştırmada kullanılan veri toplama araçlarının uygulamaları 2005-2006
öğretim yılında, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencilerine, belirlenen
bölümlerde, sınıf ortamında ve ders saatinde sınıfta var olan öğrencilerden gönüllü
olanlara yapılmıştır. Uygulama süresi yaklaşık olarak 20 dakika sürmüştür.
3.5.Verilerin Analizi
Ölçekler üzerinde elde edilen veriler tek tek incelenerek her katılımcının
aldığı puanlar belirlenmiş ve bilgi formundaki bilgilerle birlikte SPSS veri giriş
sayfalarına işlenerek dosyalanmıştır. Sonra bu veriler, SPSS paket programları
kullanılarak analiz edilmiştir. Analizlerde, veri gruplarının türüne göre r
(korelasyon), F( varyans analizi), t–testi çözümlemeleri ve regresyon analizleri
yapılmıştır.
İstatistiksel analizlerde önce genel, akademik ve karar vermeyi erteleme
eğilimi bağımlı değişkenleri üzerinden elde edilen puanların ortalamaları, standart
sapmaları, minimum ve maksimum değerleri hesaplanmıştır. Daha sonra örneklem
grubunun, önce bütününün bağımlı değişkenler üzerinden aldıkları puanların alt
problemler doğrultusunda her bağımlı değişkenin diğerleriyle ilişkileri korelasyonel
olarak incelenmiştir.
Ayrıca, erteleme eğilimi düzeylerinin, bilgi formu ile elde edilen bağımsız
değişkenlere göre farklılaşması incelenmiştir. Bu analizlerde, bağımlı değikenlerin
cinsiyete göre farklılaşması t Testi ile, üç ve daha fazla kategorisi bulunan bağımsız
değişkenlere göre farklılaşması varyans analizi (F Testi) ile analiz edilmiştir. F
değerleri önemli çıktığı analizlerde ayrıca anlamlı farkların kaynağını tespit etmek
için Tukey Testi uygulanmıştır. Son olarak, hangi değişkenlerin farklı alanlardaki
erteleme davranışını yordayabildiğini test etmek için ilgili korelasyonlardan
hareketle çoklu regresyon analizi yapılmıştır.
134
BÖLÜM IV
BULGULAR VE YORUM
Araştırmanın bu bölümünde, incelenen değişkenler ve kurulan varsayımlar ile
ilgili olarak toplanan verilerin istatistiksel analizleri yapılmış ve bu analizler
sonucunda elde edilen bulgular tablolaştırılmıştır.
Tablo 12
Öğretmen Adaylarının Genel, Akademik ve Karar Vermeyi Erteleme
Eğilimi, Karar Verme ve Düşünme Stilleri Puanlarının Ortalamaları,
Standart Sapmaları, Minimum ve Maksimimum Değerleri
Değişkenler n x ss. Min Max.
Genel Erteleme Eğilimi 984 34.03 9.79 15 71
Akademik Erteleme Eğilimi 980 36.24 10.53 16 75
Karar Vermeyi Erteleme
Eğilimi
984 11.62 4.04 5 25
Rasyonel Karar Verme 984 21.19 3.13 5 25
Segizel Karar Verme 984 18.26 3.82 5 25
Bağımlı Karar Verme 984 13.85 2.14 4 24
Kaçıngan Karar Verme 984 11.52 4.41 5 25
Anlık Karar Verme 984 13.36 4.28 5 25
Rasyonel Düşünme 984 61.40 8.32 31 84
Sezgisel Düşünme 984 39.28 6.81 11 55
135
4.1. Öğretmen Adaylarının Genel, Akademik ve Karar Vermeyi Erteleme
Eğilimleri ile Düşünme ve Karar Verme Stilleri Arasındaki İlişkilere
Yönelik Bulgular
4.1.1. Erteleme Eğilimi –Düşünme ve Karar Verme Stilleri İlişkisi Araştırmanın ilk alt problemi “Öğretmen adaylarının davranışlarındaki
erteleme eğilimi ile düşünme ve karar verme stilleri arasında anlamlı bir ilişki var
mıdır?” şeklinde ifade edilmiştir. Bu alt probleme yanıt aranırken önce alt problemde
belirtilen değişkenler üzerinde bütün grubun aldığı puanlar arasındaki korelasyon
katsayıları hesaplanmış ve daha sonra öğretmen adaylarının genel, akademik ve karar
vermeyi erteleme eğiliminde aldıkları puanların ortalama ve standart sapmaları
alındıktan sonra ortalamanın bir standart sapma üstü ve bir standart sapma altı
alınarak üst ve alt gruplar oluşturulmuş ve öğretmen adaylarının düşünme ve karar
verme stillerindeki puan ortalamaları üzerinde yapılan analizlerle elde edilen
bulgular Tablo 13, Tablo 14, Tablo 15 ve Tablo 16’ da sunulmuştur.
Tablo 13
Genel Ertleme, Akademik Erteleme ve Karar Vermeyi Erteleme
Eğilimleri ile Düşünme ve Karar Verme Stilleri Arasındaki Korelasyon
Değerleri
Değişkenler RDS SDS RKS SKS BKS KKS AKS
(1) GEE -.204** -.024 -.281** .027 .016 .523** .256**
(2) AEE -.195** -.106** -.317** .046 .005 .505** .258**
(3) KVEE -.235** -.064 -.148** -.042 .177** .602** .222**
**p< .01
Ortalama ve standart sapmaları Tablo 12’ de belirtilen genel, akademik ve
karar vermeyi erteleme eğilimleri ile düşünme ve karar verme stilleri değişkenlerinin
ilişkileri Pearson korelasyon katsayısı (Tablo 13) ile analiz edilmiş ve genel erteleme
eğilimi ile rasyonel düşünme düşünme stili arasında, r (984)= -.204, p< .01; rasyonel
karar verme stili arasında, r (984)= -.281, p< .01 düzeyinde anlamlı ve negatif,
kaçıngan karar verme stili arasında, r (984) = .533, p< .01 ve anlık karar verme stili
136
arasında r (984) = .256, p< .01 düzeyinde anlamlı ve pozitif bir ilişki bulunmuştur.
Akdemik ertleme eğilimi ile rasyonel düşünme stili arasında, r (980) = -.195, p< .01;
sezgisel düşünme stili arasında, r (980) = -.106, p< .01; rasyonel karar verme stili
arasında, r(980) = -.317, p< .01 düzeyinde anlamlı ve negatif; kaçıngan karar verme
stili arasında, r (980) = .505, p< .01 ve anlık karar verme stili arasında, r (980) =
.258, p< .01 düzeyinde anlamlı ve pozitif bir ilişki bulunmuştur. Karar vermeyi
erteleme eğilimi ile rasyonel düşünme stili arasında, r (984) = - .235, p< .01; rasyonel
karar verme stili arasında r (984) = -.148, p< .01 düzeyinde anlamlı ve negatif,
bağımlı karar verme stili arasında, r (984) = .170, p<.01; kaçıngan karar verme stili
arasında, r (984) = .602, p<.01 ve anlık karar verme stili arasında r (984) = .222,
p<.01 düzeyinde anlamlı ve pozitif bir ilişki bulunmuştur.
Tablo 14
Öğretmen Adaylarının Genel Erteleme Eğilimi Düzeylerine Göre
Düşünme ve Karar Verme Stillerindeki Puan Ortalamaları, standart
Sapmaları ve t Değerleri
Düşünme ve Karar Verme Stilleri / Gruplar
N
x
ss.
sd
t Değeri
Önem Düzeyi
Üst Grup 185 58.659 9.29 .000** Rasyonel Düşünme 343 -6.889 Alt Grup 160 65.075 7.78 Önemli Üst Grup 185 39.648 6.72 .180 Sezgisel Düşünme 343 -1.341 Alt grup 160 39.825 7.25 Önemsiz Üst Grup 185 19.816 3.76 .000* Rasyonel Karar 343 -9.086 Alt Grup 160 22.812 1.92 Önemli Üst Grup 185 18.308 4.00 .659 Sezgisel Karar 343 .441 Alt Grup 160 18.118 3.84 Önemsiz Üst Grup 185 14.973 3.43 Bağımlı Karar 343 -.143 .888 Alt Grup 160 15.025 3.28 Önemsiz Üst Grup 185 15.227 4.39 000** Kaçıngan Karar 343 16.657 Alt Grup 160 8.412 2.94 Önemli Üst Grup 185 14. 870 4.61 000** Anlık Karar 343 8.334 Alt Grup 160 11.112 3.59 Önemli
**p<.001
137
Tablo 14 incelendiğinde, genel erteleme eğilimi düzeyine bağlı olarak
düşünme ve karar verme stilleri ortalamaları arasında farklılaşma olduğu
görülmektedir. Genel erteleme eğilimi düzeyi yüksek olan öğretmen adaylarının,
kaçıngan ( x =15.227), anlık ( x =14.870) ve sezgisel ( x =18.308) karar verme
stillerindeki puan ortalamalarının, genel erteleme eğilimi düzeyi düşük olan
öğretmen adaylarınkinden yüksek olduğu ve bu farkılaşmaların sadece kaçıngan ve
anlık karar verme stillerinde p<.001 düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Buna
karşın, genel erteleme eğilimi düzeyi düşük olan öğretmen adaylarının, rasyonel ( x =
65.075) ve sezgisel ( x = 39.825) düşünme stilleri; rasyonel ( x = 22.812) ve bağımlı
( x = 15.025) karar verme stillerindeki puan ortalamalarının, genel erteleme eğilimi
yüksek olan öğretmen adaylarınkinden daha yüksek olduğu ve sadece rasyonel
düşünme ve rasyonel karar verme stilindeki farklılaşmanın p<.001 düzeyinde anlamlı
olduğu görülmektedir.
138
Tablo 15
Öğretmen Adaylarının Akademik Erteleme Eğilimi Düzeylerine Göre
Düşünme ve Karar Verme Stillerindeki Puan Ortalamaları, standart
Sapmaları ve t Değerleri
Düşünme ve Karar Verme Stilleri / Gruplar
N
x
ss.
sd
t Değeri
Önem Düzeyi
Üst Grup 171 59.362 9.21 .000** Rasyonel Düşünme 334 -5.596 Alt Grup 165 64.581 7.79 Önemli Üst Grup 171 38.362 7.20 .003* Sezgisel Düşünme 334 -2.979 Alt grup 165 40.624 6.69 Önemli Üst Grup 171 19.532 3.75 .000** Rasyonel Karar 334 -10.299 Alt Grup 165 22.273 2.08 Önemli Üst Grup 171 18.374 4.11 .894 Sezgisel Karar 334 .133 Alt Grup 165 18.315 4.00 Önemsiz Üst Grup 171 14.684 3.44 .221 Bağımlı Karar 334 -1.226 Alt Grup 165 15.139 3.35 Önemsiz Üst Grup 171 14.871 3.44 000** Kaçıngan Karar 334 15.629 Alt Grup 165 8.369 3.35 Önemli Üst Grup 171 14.877 4.42 000** Anlık Karar 334 7.585 Alt Grup 165 11.387 3.98 Önemli
* p<.05, **p<.001
Tablo 15 incelendiğinde, akademik erteleme eğilimi düzeyine bağlı olarak
düşünme ve karar verme stilleri puan ortalamaları farklılaşma olduğu görülmektedir.
Akademik erteleme eğilimi düzeyi yüksek olan öğretmen adaylarının kaçıngan ( x
=14.871), anlık ( x =14.877) ve sezgisel ( x =18.147) karar verme stillerindeki
puan ortalamalarının, akademik erteleme eğilimi düzeyi düşük olan öğretmen
adaylarının puan ortalamalarından daha yüksek olduğu ve bu farklılaşmanında
kaçıngan ve anlık karar verme stilinde , p< .001 düzeyinde anlamlı olduğu, ancak
sezgisel karar verme stilindeki bu farklılaşmanın istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
olmadığı görülmektedir. Buna karşın, akademik erteleme eğilimi düzeyi düşük olan
öğretmen adaylarının rayonel ( x = 64.581), sezgisel ( x = 40.624) düşünme stilleri;
139
rasyonel ( x = 22.273) ve bağımlı ( x = 15.139) karar verme stili puan
ortalamalarının, akademik erteleme eğilimi düzeyi yüksek olan olan öğretmen
adaylarının puan ortalamalarından daha yüksek olduğu ve farklılaşmanın rayonel
düşünme ve rasyonel karar verme stillerinde p< .01 düzeyinde, sezgisel düşünme
stilinde, p<.05 düzeyinde anlamlı olduğu ve bağımlı karar verme stilindeki bu
farklılaşmanın ise anlamlı düzeyde olmadığı görülmektedir.
Tablo 16
Öğretmen Adaylarının Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Düzeylerine
Göre Düşünme ve Karar Verme Stillerindeki Puan Ortalamaları,
standart Sapmaları ve t Değerleri
Düşünme ve Karar Verme Stilleri / Gruplar
N
x
ss.
sd
t Değeri
Önem Düzeyi
Üst Grup 154 57.681 9.11 .000** Rasyonel Düşünme 377 -7.940
Alt Grup 225 64.551 7.64 Önemli Üst Grup 154 39.577 7.16 .606 Sezgisel Düşünme 377 -.516 Alt grup 225 39.955 6.87 Önemsiz Üst Grup 154 20.415 3.47 .002* Rasyonel Karar 377 -4.396 Alt Grup 225 21.880 2.97 Önemli Üst Grup 154 18.090 3.99 .269 Sezgisel Karar 377 -1.107 Alt Grup 225 18.542 3.82 Önemsiz Üst Grup 154 15.776 3.01 .000 Bağımlı Karar 377 4.545 Alt Grup 225 14.151 3.63 Önemli Üst Grup 154 16.603 4.19 000** Kaçıngan Karar 377 21.332 Alt Grup 225 8.528 3.16 Önemli Üst Grup 154 14.688 4.32 000** Anlık Karar 377 5.585 Alt Grup 225 12.22 4.14 Önemli
**p<.001
Tablo 16 incelendiğinde karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyine bağlı
olarak, düşünme ve karar verme stilleri puan ortalamaları arasında farklılaşma
olduğu görülmektedir. Karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyi yüksek olan öğretmen
140
adaylarının, bağımlı( x = 15.776), kaçıngan ( x = 16.606) ve anlık ( x = 14.688)
karar verme stillerindeki ortalamalarının, karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyi
düşük olan öğretmen adaylarınkinden yüksek olduğu bu farklılaşmalarında p<.01
düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Buna kaşın karar vermeyi erteleme eğilimi
düzeyi düşük olan öğretmen adaylarının rasyonel ( x = 64.551) ve sezgisel ( x =
39.955) düşünme stilleri, rasyonel ( x = 21.492) ve sezgisel ( x = 18.176) karar
verme stillerindeki puan ortalamasının, karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyi
yüksek olan öğretmen adaylarınkinden yüksek olduğu görülmektedir. Bu farkların
ise t testi analizine göre rasyonel düşünme ve rasyonel karar verme stillerinde p<.01
düzeyinde anlamlı olduğu, sezgisel düşünme ve sezgisel karar verme stillerindeki
puan ortalamalarının ise karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı görülmektedir.
4.2. Öğretmen Adaylarının Düşünme ve Karar Verme Stillerinin, Genel,
Akademik ve Karar Vermeyi Erteleme Eğilimilerini Yordama Gücüne Yönelik
Bulgular
Araştırmanın ikinci alt problemi “Öğretmen adaylarının düşünme ve karar
verme stilleri erteleme eğilimlerini yordama gücü nedir? Şeklinde ifade edilmiştir.
Bu probleme yanıt aranırken ilk olarak düşünme stillerinin öğetmen adaylarının
davranışlarındaki erteleme eğilimlerini yorda gücüne, ikinci olarak karar verme
stillerinin öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğilimlerini yordama
gücüne ve son olarak da düşünme ve karar verme stillerinin birlikte öğretmen
adaylarının davranışalarındaki erteleme eğilimlerini yordama gücüne bakılmıştır.
Bunun için grubun genel puanları üzerinde çoklu regresyon analizi yapılmış ve analiz
sonucunda elde edilen bulgular Tablo 17, Tablo 18, Tablo19, Tablo 20, Tablo 21,
Tablo 22, Tablo 23, Tablo 24, Tablo 25, Tablo 26, Tablo 27, Tablo 28 , Tablo 29,
Tablo 30, Tablo 31, Tablo 32, Tablo 33 ve Tablo 34’ de sunulmuştur.
141
Tablo 17
Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi- Düşünme Stilleri
İlişkilerine Yönelik Regresyon Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
2
4874.369
2437.185
26.708
.000*
Grup İçi 981 89520.163 91.254 Önemli
Toplam 983 94394.533
*p<.01
Tablo 18
Düşünme Stillerinin Genel Erteleme Eğilimini Yordamadaki Önemlilik
Değerleri
Değişkenler
B
Standart HataB
β
T
p
İkili r
Kısmi r
Sabit 51.967 2.897 17.938 .000
Rasyonel -.266 .037 -.226 -7.269 .000 -.225 -.226
Sezgisel -4.065E-02 .045 -.028 - .909 .364 -.024 -.029
R= .227 R2 = .052 P = .000
Tablo 17 ve Tabo 18 incelendiğinde, düşünme stilleri ile genel erteleme
eğilimi arasındaki ikili ve kısmı korelasyonlar, rasyonel düşünme stili ile genel
erteleme eğilimi arasında (r = -.225) negatif ve anlamlı düzeyde bir ilişki olduğu ,
ancak sezgisel düşünme stili kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki
korelasyonun (r= -.226) olarak hesaplandığı görülmektedir. Sezgisel düşünme stili ile
genel erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde bir ilişki olmadığı görülmektedir.
Rasyonel düşünme stili, öğretmen adaylarının genel erteleme eğilimi puanları
ile anlamlı bir ilişki vermektedir ( R = .227, R2 = .052, p<. 01) . Resyonel ve sezgisel
düşünme stilleri birlikte, genel erteleme eğilimindeki toplam varyansın % 5’ ini
açıklamaktadır. Standardize edilmiş regresyon katsayısına (β) göre, yordayıcı
değişkenlerin genel erteleme eğilimi üzerindeki göreli önem sırası; Rasyonel ve
142
sezgisel düşünme stili şeklindedir. Regresyon katsayılarının anlamlılığına ilişkin t-
testi sonuçları incelendiğinde ise, sadece rasyonel düşünme stilinin genel erteleme
eğilimi üzerinde önemli bir yordayıcı olduğu ve sezgisel düşünme stilinin genel
erteleme eğilimi üzerinde önemli bir etkiye sahip olmadığı görülmektedir.
Tablo 19
Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi- Karar Verme Stilleri
İlişkisine Yönelik Regresyon Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
5 30449.544 6089.909 93.141 .000*
Grup İçi 978 63944.989 65.383 Önemli
Toplam 983 94394.533
*p<.01
Tablo 20
Karar Verme Stillerinin Genel Erteleme Eğilimini yordamadaki
Önemlilik Değerleri
Değişkenler
B
Standart HataB
β
T
p
İkili r
Kısmi r
Sabit 29.776 2.601 11.450 .000
Rasyonel .511 .091 -.163 -5.635 .000 -.319 -.177
Sezgisel .104 .069 .040 1.493 .136 .013 .048
Bağımlı -8.634E-02 .084 -.028 -1.025 .306 .017 -.033
Kaçınga
n
1.031 .065 .464 15.951 .000 .532 .454
Anlık .195 .066 .085 2.967 .003 .277 .094
R= .568 R2 = .323 P = .000
Tablo 19 ve Tabo 20 incelendiğinde, karar verme stilleri ile genel erteleme
eğilimi arasındaki ikili ve kısmı korelasyonlar; rasyonel karar verme stili ile genel
erteleme eğilimi arasında (r = -.319) negatif ve anlamlı düzeyde bir ilişki olduğu ,
ancak diğer karar verme stilleri kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki
143
korelasyonun (r= -.177) olarak hesaplandığı görülmektedir. Kaçıngan karar verme
stili ile genel erteleme eğilimi arasında (r = .532) olumlu ve anlamlı düzeyde bir
ilişki olduğu, ancak diğer karar verme stilleri kontrol edildiğinde iki değişken
arasındaki korelasyonun (r = .454) olarak hesaplandığı görülmektedir. Anlık karar
verme stili ile genel erteleme eğilimi arasında (r = .277) olumlu ve anlamlı düzeyde
bir ilişki olduğu, ancak diğer karar verme stilleri kontrol edildiğinde iki değişken
arasındaki korelasyonun (r = .094) olarak hesaplandığı görülmektedir. Öğretmen
adaylarının sezgisel ve bağımlı karar verme stilleri ile genel erteleme eğilimleri
arasında anlamlı düzeyde ilişki olmadığı görülmektedir.
Rasyonel, kaçıngan ve anlık karar verme stilleri birlikte, öğretmen
adaylarının genel erteleme eğilimi puanları ile orta düzeyde anlamlı bir ilişki
vermektedir ( R = .568, R2 = .323, p<.01). Rasyonel, sezgisel, bağımlı, kaçıngan ve
anlık karar verme stilleri birlikte, genel erteleme eğilimindeki toplam varyansın
yaklaşık % 32’ sini açıklamaktadır.
Standardize edilmiş regresyon katsayısına (β) göre, yordayıcı değişkenlerin
genel erteleme eğilimi üzerindeki göreli önem sırası; kaçıngan, rasyonel, anlık,
sezgisel ve bağımlı karar verme stili şeklindedir. Regresyon katsayılarının
anlamlılığına ilişkin t- testi sonuçları incelendiğinde ise, sadece rasyonel, kaçıngan
ve anlık karar verme stillerinin genel erteleme eğilimi üzerinde önemli bir
yordayıcı olduğu görülmektedir.
144
Tablo 21
Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi- Düşünme ve Karar
Verme Stilleri İlişkisine Yönelik Regresyon Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
7
30640.675
4377.239
67.011
.000*
Grup İçi 976 63753.858 65.322 Önemli
Toplam 983 94394.533
*p<.01
Tablo 22
Düşünme ve Karar Verme Stillerinin Genel Erteleme Eğilimini
Yordamadaki Önemlilik Değerleri
Değişkenler
B
Standart HataB
β
T
p
İkili r
Kısmi r
Sabit 33.646 3.510 9.585 .000
Rasyonel
Düşünme
-5.699E-02
.033
-.048
-1.711
.087
-.225
-.055
Sezgisel
Düşünme
-1.874E-03
.043
-.001
-.043
.966
-.024
-.001
Rasyonel
Karar
-.488
.093
-.156
-5.224
.000
-.319
-.165
Sezgisel
Karar
9.939E-02
.076
.039
1.308
.191
.013
.042
Bağımlı
Karar
-.111
.085
-.036
-1.300
.194
.017
-.042
Kaçıngan
Karar
1.007
.066
.454
15.236
.000
.532
.438
Anlık
Karar
.189
.067
.083
2.841
.005
.277
.091
R= .570 R2 = .325 P = .000
Tablo 21 ve Tablo 22 incelendiğinde yordayıcı değişkenler ile bağımlı
değişken arasındaki kısmi ve ikili korelasyonlar, rasyonel düşünme stili ile genel
145
erteleme eğilimi arasında (r = -.225) anlamlı düzeyde negatif bir ilişkinin olduğu
ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki korelasyonun (r =
-. 055) olarak hesaplandığı, rasyonel karar verme stili ile genel erteleme eğilimi
arasında (r = -. 319) anlamlı düzeyde negatif bir ilişkinin olduğu ancak diğer
değişkenler kontrol edilidiğinde iki değişken arasındaki korelasyonun (r = -. 165)
olarak hesaplandığı, kaçıngan karar verme stitli ile genel erteleme eğilimi arasında (r
= .532) düzeyinde anlamlı pozitif bir ilişkinin olduğu ancak diğer değişkenler kontrol
edildiğinde iki değişken arasındaki korelasyonun (r = .438) olarak hesaplandığı, anlık
karar verme stili ile genel erteleme eğilimi arasında (r = .277) düzeyinde anlamlı
pozitif bir ilişkinin olduğu ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde iki değişken
arasındaki korelasyonun (r = .091) olarak hesaplandığı, sezgisel düşünme, sezgisel ve
bağımlı karar verme stilleri ile genel erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde bir
ilişki olmadığı görülmektedir.
Rasyonel düşünme stili, rasyonel, kaçıngan ve anlık karar verme stilleri ile
birlikte, öğretmen adaylarının genel erteleme eğilimi puanları ile anlamlı düzeyde
ilişki vermektedir (R = .570, R2 = .325, p<.01). Düşünme ve karar verme stilleri
birlikte, genel erteleme eğilimindeki toplam varyansın % 32.5 ‘ ini açıklamaktadır.
Standardize edilmiş regresyon katsayısına (β) göre, yordayıcı değişkenlerin
genel erteleme eğilimi üzerindeki göreli önem sırası; kaçıngan, rasyonel ve anlık
karar verme stilleri, rasyonel düşünme stili, sezgisel karar verme, bağımlı karar
verme ve sezgisel düşünme stili şeklindedir. Regresyon katsayılarının anlamlılığına
ilişkin t – testi sonuçları incelendiğinde ise, sadece rasyonel, kaçıngan ve anlık
karar verme stillerinin genel erteleme eğilimi üzerinde önemli bir yordayıcı
olduğu, rasyonel ve sezgisel düşünme stilleri; sezgisel ve bağımlı karar verme
stillerinin genel erteleme eğilimi üzerinde önemli bir etkisi olmadığı
görülmektedir.
146
Tablo 23
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi- Düşünme Stilleri
İlişkisine Yönelik Regresyon Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
2 5957.015 2978.508 28.332 000*
Grup İçi 977 102711.731 105.130
Toplam 979 108668.746
*p<.01
Tablo 24
Düşünme Stillerinin Akademik Erteleme Eğilimini Yordamadaki
Önemlilik Değerleri
Değişkenler
B
Standart HataB
β
T
p
İkili r
Kısmi r
Sabit 58.740 3.114 18.865 .000
Rasyonel -.274 .039 -.216
-6.959 .000 -.215
-.217
Sezgisel -.145 .048 -.094 -3.012 .003 -.089 -.096
R= .234 R2 = .055 P = .000
Tablo 23 ve Tablo 24 incelendiğinde yordayıcı değişkenler ile bağımlı
değişken arasındaki kısmi ve ikili korelasyonlar, rasyonel düşünme stili ile akademik
erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde negatif bir ilişkininin (r = -.215) olduğu,
ancak sezgisel düşünme stili kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki
korelasyonun (r = -.217) olarak hesaplandığı ve sezgisel düşünme stili ile akademik
erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde negatif bir ilişkinin (r = -.089) olduğu,
ancak rasyonel karar verme stili kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki
korelasyonun (r =-.096) olarak hesaplandığı görülmektedir.
Rasyonel ve sezgisel düşünme stilleri birlikte, öğretmen adaylarının
akademik erteleme puanları ile anlamı düzeyde ilişki vermektedir (R = 234, R2 =
147
.055, p<.000). Rasyonel ve sezgisel düşünme stilleri birlikte, akademik erteleme
eğilimindeki tolam varyansın % 5.5’ ini açıklamaktadır.
Standardize edilmiş regresyon katsayısına (β)göre, yordayıcı değişkenlerin
akademik erteleme eğilimi üzerindeki göreli önem sırası; rasyonel ve sezgisel
düşünme stilleri şeklindedir. Regresyon katsayılarının anlamlılığına ilişkin t- testi
sonuçları incelendiğinde ise, rasyonel ve sezgisel karar verme stillerinin
akademik erteleme eğilimi üzerinde önemli bir yordayıcı olduğu görülmektedir.
Tablo 25
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi- Karar Verme
Stilleri İlişkisine Yönelik Regresyon Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
5 35282.545 7056.509 93.656
.000*
Grup İçi 974 73386.201 75.345 Önemli
Toplam 979 108668.746
*p<.01
Tablo 26
Karar Verme Stillerinin Akademik Erteleme Eğilimini Yordamadaki
Önemlilik Değerleri
Değişkenler
B
Standart HataB
β
T
p
İkili r
Kısmi r
Sabit 35.804 2.799 12.790 .000
Rasyonel -.698 .098 -.208 -7.161 .000 -.356 -.224
Sezgisel .113 .075 .041 1.513 .131 .007 .048
Bağımlı -.102 .090 -.031 -1.122 .262 .002 -.036
Kaçınga
n
1.054 .070 .442 15.149 .000 .519 .437
Anlık .191 .071 .077 2.695 .007 .274 .086
R= .570 R2 = .325 P = .000
148
Tablo 25 ve Tablo 26 incelendiğinde yordayıcı değişkenler ile bağımlı
değişken arasındaki kısmi ve ikili korelasyonlar, rasyonel karar verme stili ile
akademik erteleme eğilimi arasında (r = -. 356) düzeyinde negatif bir ilişkinin olduğu
ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki korelasyonun (r =
-.224) olarak hesaplandığı, kaçıngan karar verme stili ile akademik erteleme eğilimi
arasında (r = .519) düzeyinde pozitif bir ilişkinin olduğu ancak diğer değişkenler
kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki korelasyonun (r=.437) olarak
hesaplandığı, anlık karar verme stili ile akademik erteleme eğilimi arasında (r = .274)
düzeyinde bir ilişkinin olduğu ancak, diğer değişkenler kontrol edildiğinde iki
değişken arasındaki korelasyonun (r = .086) olarak hesaplandığı, sezgisel ve bağımlı
karar verme stilleri ile akademik erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde bir ilişki
olmadığı görülmektedir.
Yordayıcı değişkenlerden rasyonel, kaçıngan ve anlık karar verme stilleri
birlikte, öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi puanları ile anlamlı
düzeyde bir ilişki vermektedir (R = .570, R2 = .325, p<.01). Karar verme stilleri
birlikte, akademik erteleme eğilimindeki toplam varyansın yaklaşık % 32.5’ ini
açıkladığı görülmektedir.
Standardize edilmiş regresyon katsayısına (β) göre, yordayıcı değişkenlerin
akademik erteleme eğilimi üzerindeki göreli önem sırası, kaçıngan, rasyonel, anlık,
sezgisel ve bağımlı karar verme stilleri şeklindedir. Regresyon katsayılarının
anlamlılığına ilişkin t- testi sonuçları incelendiğinde ise, sadece rasyonel, kaçıngan
ve anlık karar verme stillerinin akademik erteleme eğilimi üzerinde önemli bir
yordayıcı olduğu, sezgisel ve bağımlı karar verme stillerinin ise akademik
erteleme eğilimi üzerinde önemli bir etkiye sahip olmadığı görülmektedir.
149
Tablo 27
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi- Düşünme ve Karar
Verme Stilleri İlişkisine Yönelik Regresyon Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
7
35870.524
5124.361
68.420
.000*
Grup İçi 972 72798.222 74.895 Önemli
Toplam 979 108668.746
*p<.01
Tablo 28
Düşünme ve Karar Verme Stillerinin Akademik Erteleme Eğilimini
Yordamadaki Önemlilik Değerleri
Değişkenler
B
Standart HataB
β
T
p
İkili r
Kısmi r
Sabit 40.775 3.766 10.828 .000
Rasyonel
Düşünme
-4.758E-02
.036
-.038
-1.332
.183
-.215
-.043
Sezgisel
Düşünme
-.117
.047
-.075
-2.503
.012
-.089
-.080
Rasyonel
Karar
-.632
.100
-.188
-6.308
.000
-.356
-.198
Sezgisel
Karar
.192
.082
.070
2.350
.019
.007
.075
Bağımlı
Karar
-.125
.092
-.038
-1.365
.172
.002
-.044
Kaçıngan
Karar
1.030
.071
.432
14.522
.000
.519
.422
Anlık
Karar
.213
.071
.087
2.986
.003
.274
.095
R= .575 R2 = .330 P = .000
Tablo 27 ve Tablo 28 incelendiğinde yordayıcı değişkenler ile bağımlı
değişken arasındaki kısmi ve ikili korelasyonlar, rasyonel düşünem stili ile akademik
150
erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde negatif bir ilişkinin (r = -.215) olduğu,
ancak sezgisel düşünme stili ile birlikte karar verme stilleri kontrol edildiğinde, iki
değişken arasındaki korelasyonun (r -.43) olarak hesaplandığı, sezgisel düşünme stili
ile akademik erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde negatif bir ilişkinin (r = -
.089) olduğu, ancak rasyonel düşünme stili ile birlikte karar verme stilleri kontrol
edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun (r= -.80) olarak hesaplandığı,
rasyonel karar verme stili ile akademik erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde
negatif bir ilişkinin (r= -.356) olduğu, ancak düşünme stilleri ile diğer karar verme
stilleri kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun (r = -.198) olarak
hesaplandığı, kaçıngan karar verme stili ile akademik erteleme eğilimi arasında
anlamlı düzeyde pozitif bir ilişkinin (r = .519) olduğu, ancak düşünme stilleri ile
birlikte diğer karar verme stilleri kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki
korelasyonun (r = .422) olarak hesaplandığı, anlık karar verme stili ile akademik
erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde pozitif bir ilişkinin (r = .274) olduğu,
ancak düşünme stilleri ile birlikte diğer karar verme stilleri birlikte kontrol
edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun (r = .95) olarak hesaplandığı,
sezgisel ve bağımlı karar verme stilleri ile akademik erteleme eğilimi arasında
anlamlı düzeyde bir ilişkinin olmadığı görülmektedir.
Rasyonel ve sezgisel düşünme stili, rasyonel, kaçıngan ve anlık karar verme
stilleri ile birlikte, öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi puanları ile
anlamlı düzeyde ilişki vermektedir ( R = .575, R2 = .330, p<.01). Düşünme ve karar
verme stilleri birlikte, akademik erteleme eğilimindeki toplam varyansın % 33 ‘ünü
açıklamaktadır.
Standardize edilmiş regresyon katsayısına (β)göre, yordayıcı değişkenlerin
akademik erteleme eğilimi üzerindeki göreli önem sırası; kaçıngan, rasyonel, anlık
karar verme stili, sezgiseldüşünme stili, sezgisel karar verme stili, rasyonel düşünme
ve bağımlı karar verme stili şeklindedir.
Regresyon katsayılarının anlamlılığına ilişkin t- testi sonuçları incelendiğinde
ise, sezgisel düşünme stili, rasyonel, sezgisel, kaçıngan ve anlık karar verme
151
stillerinin akademik erteleme eğilimi üzerinde önemli bir yordayıcı olduğu,
rasyonel düşünme stili ile bağımlı karar verme stilinin akademik erteleme
eğilimi üzerinde önemli bir etkiye sahip olmadığı görülmektedir.
Tablo 29
Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi- Düşünme
Stilleri İlişkisine Yönelik Regresyon Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
2
1219.700
609.850
40.186
000*
Grup İçi 981 14887.421 15.176
Toplam 983 16107.121 609.850
*p<.01
Tablo 30
Düşünme Stillerinin Karar Vermeyi Erteleme Eğilimini Yordamadaki
Önemlilik Değerleri
Değişkenler
B
Standart HataB
β
T
p
İkili r
Kısmi r
Sabit 20.587 1.181 17.426 .000
Rasyonel -.133 .015 -.274 -8.917 .000 -.273 -.274
Sezgisel -2.023E-02
.018 -.034 -1.109 .268 -.028 -.035
R= .275 R2 = .076 P = .000
Tablo 29 ve Tablo 30’ daki yordayıcı değişkenler ile bağımlı değişken
arasındaki kısmi ve ikili korelasyon incelendiğinde, rasyonel düşünme stili ile karar
vermeyi erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde negatif bir ilişkinin (r = -.273)
olduğu, ancak sezgisel düşünme stili kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki
korelasyonun (r = -. 274) olarak hesaplandığı ve sezgisel düşünme stili ile karar
152
vermeyi erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde bir ilişkinin olmadığı
görülmektedir.
Rasyonel düşünme stili, öğretmen adaylarının karar vermeyi erteleme eğilimi
puanı ile anlamlı düzeyde bir ilişki vermektedir (R = .275, R2 = .076, p<.01).
Rasyonel ve sezgisel düşünme stilerili, karar vermeyi erteleme eğilimindeki toplam
varyansın % 7.6’sını açıklamaktadır.
Standardize edilmiş regresyon katsayısına (β) göre, yordayıcı değişkenlerin
karar vermeyi erteleme eğilimi üzerindeki göreli önem sırası, rasyonel ve sezgisel
düşünme stili şeklindedir.
Regresyon katsayılarının anlamlılığına ilişkin t- testi sonuçları incelendiğinde
ise, sadece rasyonel düşünme stilinin, karar vermeyi erteleme eğilimi üzerinde
önemli bir yordayıcı olduğu, sezgisel düşünme stilinin ise karar vermeyi
erteleme eğilimi üzerinde önemli bir etkiye sahip olmadığı görülmektedir
Tablo 31
Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi- Karar Verme
Stilleri İlişkisine Yönelik Regresyon Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
5
6083.763
1216.753
118.721
.000*
Grup İçi 978 10023.358 10.249 Önemli
Toplam 983 16107.121
*p<.01
153
Tablo 32
Karar Verme Stillerinin Karar Vermeyi Erteleme Eğilimini Yordamadaki
Önemlilik Değerleri
Değişkenler
B
Standart HataB
β
T
p
İkili r
Kısmi r
Sabit 3.910 1.030 3.798 .000
Rasyonel -2.935E-04 .036 .000 -.008 .993 -.168 .000
Sezgisel -3.338E-02 .027 -.032 -1.214 .225 -.039 -.039
Bağımlı .107 .033 .085 3.220 .001 .170 .102
Kaçınga
n
.530 .026 .578 20.706 .000 .607 .552
Anlık 4.729E-02 .026 .050 1.817 .069 .223 .058
R= .615 R2 = .378 P = .000
Tablo 32 ve Tablo 32 incelendiğinde, yordayıcı değişkenler ile bağımlı
değişken arasındaki kısmi ve ikili korelasyon, rasyonel karar verme setili ile karar
vermeyi erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde negatif bir ilişkinin (r = -.168)
olduğu, ancak diğer karar verme stilleri kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki
korelasyonun (r = .000) olarak hesaplandığı, bağımlı karar verme stili ile karar
vermeyi erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde pozitif bir ilişkinin (r = .170)
olduğu, ancak diğer karar verme stilleri kontrol edildiğinde iki değişken arasındaki
korelasyonun (r= .102) olarak hesaplandığı, kaçıngan karar verme stili ile karar
vermeyi erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde pozitif bir ilişkinin (r = .607)
olduğu, ancak diğer karar verme stilleri kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki
korelasyonun (r = .552) olarak hesaplandığı, anlık karar verme stili ile karar vermeyi
erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde bir ilişkinin (r = .223) olduğu, ancak diğer
karar verme stilleri kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun (r =
.058) olarak hesaplandığı ve sezgisel karar verme stili ile karar vermeyi erteleme
eğilimi arasında anlamlı düzeyde bir ilişkinin olmadığı görülmektedir.
Sezgisel karar verme stili dışındaki diğer karar verme stilleri birlikte,
öğretmen adaylarının karar vermeyi erteleme eğilimi puanları ile anlamlı düzeyde
154
ilişki vermektedir (R = .615, R2 = .378, p<.01). Karar verme stilleri birlikte,
kararvermeyi erteleme eğilimindeki toplam varyansın % 37.8 ini açıklamaktadır.
Standardize edilmiş regresyon katsayısına (β)göre, yordayıcı değişkenlerin
karar vermeyi erteleme eğilimi üzerindeki göreli önem sırası; kaçıngan, bağımlı,
anlık, sezgisel ve rasyonel karar verme stili şeklindedir.
Regresyon katsayılarının anlamlılığına ilişkin t- testi sonuçları incelendiğinde
ise, bağımlı ve kaçıngan karar verme stillerinin karar vermeyi erteleme eğilimi
üzerinde önemli bir yordayıcı olduğu, rasyonel sezgisel ve anlık karar verme
stillerinin ise karar vermeyi erteleme eğilimi üzerinde önemli bir etkiye sahip
olmadığı görülmektedir.
Tablo 33
Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi- Düşünme ve
Karar Verme Stilleri İlişkisine Yönelik Regresyon Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
7
6189.107
884.158
87.007
.000*
Grup İçi 976 9918.014 10.162
Toplam 983 16107.121
*p<.01
155
Tablo 34
Düşünme ve Karar Verme Stillerinin Karar Vermeyi Erteleme Eğilimini
Yordamadaki Önemlilik Değerleri
Değişkenler
B
Standart HataB
β
T
p
İkili r
Kısmi r
Sabit 6.786 1.385 4.901 .000
Rasyonel
Düşünme
-4.231E-02
.013
-.087
-3.220
.001
-.273
-.103
Sezgisel
Düşünme
-1.583E-03
.017
-.003
-.092
.926
-.028
-.003
Rasyonel
Karar
1.720E-02
.037
.013
.467
.641
-.168
.015
Sezgisel
Karar
-3.641E-02
.030
-.034
-1.215
.225
-.039
-.039
Bağımlı
Karar
8.906E-02
.034
.070
2.642
.008
.170
.084
Kaçıngan
Karar
.512
.026
.558
19.644
.000
.607
.532
Anlık
Karar
4.315E-02
.026
.046
1.642
.101
.223
.052
R= .620 R2 = .384 P = .000
Tablo 33 ve Tablo 34 incelendiğinde yordayıcı değişkenler ile bağımlı
değişken arasındaki kısmi ve ikili korelasyonlar, rasyonel düşünme stili ile karar
vermeyi erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde negatif bir ilişkinin ( r = -. 273)
olduğu, ancak sezgisel düşünme stili ile birlikte karar verme stilleri kontrol
edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun (r -.103) olarak hesaplandığı,
rasyonel karar verme stili ile karar vermeyi erteleme eğilimi arasında anlamlı
düzeyde negatif bir ilişkinin (r = -.168) olduğu, ancak düşünme stilleri ile birlikte
diğer karar verme stilleri kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun (r
= .015) olarak hesaplandığı, bağımlı karar verme stili ile karar vermeyi erteleme
eğilimi arasında anlamlı düzeyde pozitif bir ilişkinin (r = .170) olduğu, ancak
düşünme stilleri ile birlikte diğer karar verme stilleri kontrol edildiğinde, iki değişken
arasındaki korelasyonun (r = .084) olarak hesaplandığı, kaçıngan karar verme stili ile
karar vermeyi erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde pozitif bir ilişkinin (r = .
156
607) olduğu, ancak düşünme stilleri ile birlikte diğer karar verme stilleri kontrol
edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun (r = .532) olarak hesaplandığı,
anlık karar verme stili ile karar vermeyi erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde
pozitif bir ilişkinin (r = . 223) olduğu, ancak düşünme stilleri ile birlikte diğer karar
verme stilleri kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun (r = .052)
olarak hesaplandığı, sezgisel düşünme ve sezgisel karar verme stili ile karar vermeyi
erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde bir ilişki olmadığı görülmektedir.
Rasyonel düşünme stili, rasyonel, bağımlı, kaçıngan ve anlık karar verme
stilleri birlikte, öğretmen adaylarının karar vermeyi erteleme eğilimi puanı ile
anlamlı düzeyde ilişki vermektedir (R = .620, R2 = .384, p<.01). Düşünme ve karar
verme stilleri birlikte, öğretmen adaylarının karar vermeyi erteleme eğilimindeki
toplam varyansın % 38.4 ‘ünü açıklamaktadır.
Standardize edilmiş regresyon katsayısına (β) göre, yordayıcı değişkenlerin
karar vermeyi erteleme eğilimi üzerindeki göreli önem sırası; kaçıngan karar verme
stili, rasyonel düşünme stili, bağımlı, anlık, sezgisel, rasyonel karar verme stili ve
sezgisel düşünme stili şeklindedir.
Regresyon katsayılarının anlamlılığına ilişkin t- testi sonuçları incelendiğinde
ise, sadece rasyonel düşünme stili, bağımlı ve kaçıngan karar verme stillerinin,
karar vermeyi erteleme eğilimi üzerinde önemli yordayıcılar olduğu, sezgisel
düşünme stili, rasyonel, sezgisel ve anlık karar verme stillerinin ise karar
vermeyi erteleme eğilimi üzerinde önemli bir etkiye sahip olmadığı
görülmektedir.
157
4.3. Öğretmen Adaylarının Genel, Akademik ve Karar Vermeyi Erteleme
Eğilimi Düzeylerinin Psikososyal Özelliklere Göre Farklılaşmasına
Yönelik Bulgular
4.3.1. Erteleme Eğilimi- Cinsiyet
Araştırmanın üçüncü alt problemi “Öğretmen adaylarında erteleme eğilimi
düzeyi cinsiyete göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?” şeklinde ifade
edilmiştir. Bu probleme yanıt aranırken, öğretmen adaylarının davranışlarındaki
erteleme eğilimleri puanları üzerinde t testi analizlari yapılmış ve yapılan analizlerde
elde edilen bulgular Tablo 44’ de sunulmuştur.
Tablo 35
Öğretmen Adaylarının Cinsiyetlerine Göre Genel, Akademik ve Karar
Vermeyi Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları, Standart Sapmaları ve t
Değerleri
** p<.001
Tablo 35 incelendiğinde, cinsiyete göre erteleme eğilimi ortalamaları arasında
farklılaşma olduğu görülmektedir. Erkek öğretmen adaylarının genel ( x = 35.763),
akademik ( x = 38.147) ve karar vermeyi ( x = 11.881) erteleme eğilimlerindeki puan
ortalamalarının bayan öğretmen adaylarınkinden yüksek olduğu ve bu
Erteleme Eğilimi/ Cinsiyet
n
x
ss.
sd
t Değeri
Önem Düzeyi
Kız 589 32.942 9.34 .000** Genel Erteleme Eğ. 982 -4.324 Erkek 395 35.763 10.23 Önemli Kız
587
34.976
10.21
.000**
Akademik Erteleme Eğ.
978 -4.667
Erkek 393 38.147 10.73 Önemli Kız
589
11.449
4.02
.102
Karar Ver. Erteleme Eğ.
982 -1.639
Erkek 395 11.881 4.07 Önemsiz
158
farklılaşmalarında genel ve akademik erteleme eğiliminde p<.001 düzeyinde anlamlı
olduğu görülmektedir.
4.3.2. Erteleme Eğilimi- Yaş
Araştırmanın dördüncü alt problemi “Öğretmen adaylarında erteleme eğilimi
düzeyi yaşa göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?” şeklinde ifade edilmiştir.
Bu probleme yanıt aranırken ilk önce bütün grubun ortalamaları üzerinde varyans
analizi yapılmış ve daha sonra araştırmaya katılan öğretmen adaylarının yaş
ortalaması ve standart sapması alınarak , ortalamanın bir standart sapma üstü ve bir
standart sapma altı alınarak üst ve alt gruplar oluşturularak t testi analizi yapılmıştır.
Analizlerde elde edilen bulgular Tablo 36, Tablo 37, Tablo 38, Tablo 39, Tablo 40,
Tablo 41, Tablo 42, Tablo 43 ve Tablo 44’ de sunulmuştur.
Tablo 36
Öğretmen Adaylarının Yaşlarına Göre Genel Erteleme Eğilimi Puan
Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Yaş N x Ss
Genel Erteleme Eğilimi
17 28 38.000 10.70825
18 119 31.697 9.37772
19 182 33.576 8.83252
20 210 34.890 9.75942
21 198 33.277 10.04197
22 113 35.035 9.94263
23 61 34.000 10.14396
24 37 35.054 11.10042
25 16 35.062 10.73604
26 20 37.000 9.94194
Toplam 984 34.0386 9.79934
Tablo 36’da görüldüğü gibi öğretmen adaylarının yaşlarına göre genel
erteleme eğilimi puan ortalamalarının farklılaştığı görülmektedir. Öğretmen
159
adaylarının yaşlarına göre genel erteleme eğilimi puan ortalamaları arasındaki
farkın önemli olup olmadığını test etmek için tek yönlü varyans analizi
yapılmıştır. Analiz sonuçları Tablo 37’de sunulmuştur.
Tablo 37
Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi Düzeyinin Yaşa Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
9 1740.109 193.345 2.032 .033
Grup İçi 974 92654.423 95.128 Önemli
Toplam 983 94394.533
p <.05
Tablo 37’deki bu sonuçlar gruplar arasındaki farkın p<.05 düzeyinde anlamlı
olduğunu dolayısıyla genel erteleme eğilimi düzeyinin öğretmen adaylarının
yaşlarına göre farklılaştığını göstermektedir. Gruplar arasındaki farklılığın
kaynağının tespiti için LSD testi uygulanmıştır. Yapılan analiz sonucunda elde edilen
bulgular Tablo 38’ de sunulmuştur.
Tablo 38
Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu
Yaşlar 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
17
18 .004* .009* .025*
19
20
21
22
23
24
25
26
*p<.05.
160
Tablo 38 incelendiğinde, öğretmen adaylarının yaşlarına göre genel erteleme
eğilimi düzeyleri arasındaki farklılığın p<.05 düzeyinde anlamlı olduğu
görülmektedir. Bu farklılığın ise 20, 22 ve 26 yaşlarındaki öğretmen adaylarının
genel erteleme eğilimi düzeylerinin 18 yaşındaki öğretmen adaylarının genel
erteleme eğilimi düzeyilerinden daha yüksek olmasından kaynaklanmaktadır.
Tablo 39
Öğretmen Adaylarının Yaşlarına Göre Akademik Erteleme Eğilimi Puan
Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Yaş N x Ss
Akademik Erteleme Eğilimi
17 28 39.0000 11.49557
18 119 32.3193 9.94044
19 181 35.1271 9.51376
20 208 39.0000 11.49557
21 197 36.4619 11.38899
22 113 37.8496 11.25613
23 61 36.2951 9.01729
24 37 35.5405 10.55829
25 16 36.8125 11.41472
26 20 38.0500 12.11991
Toplam 980 36.2480 10.53564
Tablo 39 da görüldüğü gibi öğretmen adaylarının yaşlarına göre akademik
erteleme eğilimi puan ortalamalarının farklılaştığı görülmektedir. Öğretmen
adaylarının yaşlarına göre akademik erteleme eğilimi puan ortalamaları arasındaki
farkın önemli olup olmadığını test etmek için tek yönlü varyans analizi yapılmıştır.
Analiz sonuçları Tablo 40’ da sunulmuştur.
161
Tablo 40
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi Düzeyinin Yaşa Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
9 3247.36 360.81 3.320 .001
Grup İçi 970 105421.384 108.68 Önemli
Toplam 979 108668.746
p<.05
Tablo 40’ daki bu sonuçlar gruplar arasındaki farkın p<.01 düzeyinde önemli
olduğunu dolayısıyla akademik erteleme eğilimi düzeyinin öğretmen adaylarının
yaşlarına göre farklılaştığını göstermektedir. Gruplar arasındaki farklılığın
kaynağının tespiti için Tukey testi uygulanmıştır. Analiz sonucunda elde edilen
bulgular Tablo 41 ‘ de sunulmuştur.
Tablo 41
Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu
Yaşlar 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
17
18 .000** .023* .002**
19
20
21
22
23
24
25
26
*p<.05. **p<.01
Tablo 41 incelendiğinde, öğretmen adaylarının yaşlarına göre akademik
erteleme eğilimi düzeyleri arasındaki farklılığın p<.01 ve p<.05 düzeyinde
162
anlamlı olduğu görülmektedir. Bu farklılığın ise 20, 21 ve 22 yaşlarındaki öğretmen
adaylarının akademik erteleme eğilimi düzeylerinin 18 yaşındaki öğretmen
adaylarının akademik erteleme eğilimi düzeyilerinden daha yüksek olmasından
kaynaklanmaktadır.
Tablo 42
Öğretmen Adaylarının Yaşlarına Göre Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi
Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Yaş N x Ss
Karar Ver. Erteleme Eğilimi
17 28 13.4643 3.65637
18 119 11.0672 3.98457
19 182 11.5934 4.12506
20 210 11.9571 4.19536
21 198 11.2071 4.10553
22 113 11.6372 3.67924
23 61 11.3443 3.95342
24 37 11.8378 3.82618
25 16 12.5000 3.96653
26 20 12.9000 4.04792
Toplam 984 11.6230 4.04792
Tablo 42’de görüldüğü gibi öğretmen adaylarının yaşlarına göre karar
vermeyi erteleme eğilimi puan ortalamalarının farklılaştığı görülmektedir. Öğretmen
adaylarının yaşlarına göre karar vermeyi erteleme eğilimi puan ortalamaları
arasındaki farkın önemli olup olmadığını test etmek için tek yönlü varyans analizi
yapılmıştır. Analiz sonuçları Tablo 43’de sunulmuştur.
163
Tablo 43
Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Düzeyinin Yaşa Göre FarklılaşmasınaYönelik Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
9 240.937 26.771 1.643 .099
Grup İçi 974 15866.184 16.290 Önemsiz
Toplam 983 16107.121
p>.05
Tablo 43’ deki bu sonuçlar öğretmen adaylarında karar vermeyi erteleme
eğilimi düzeyinin yaşa göre farklılaşmasının istatistiksel olarak anlamlı olmadığını
göstermektedir.
Tablo 44
Öğretmen Adaylarında Alt Üst Yaş Gruplarına Göre Genel, Akademik ve
Karar vermeyi Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları, Standart Sapmaları
ve t Değerleri
* P<.05
Tablo 44 incelendiğinde alt ve üst yaş gruplarına göre öğretmen adayların
genel, akademik ve karar vermeyi erteleme eğilimi puan ortalamaları arasında
farklılık olduğu görülmektedir. Her üç erteleme eğilimi alanında da üst yaş grubunda
yer alan öğretmen adaylarının puan ortalamaları, alt yaş grubundan yer alan
Erteleme Eğilimi/ Yaş Grubu
n
x
sd
ss.
t Değeri
Önem Düzeyi
Üst 247 34.9433 10.16 .052 Genel Erteleme Eğilimi
392 1.949
Alt 147 32.8980 9.92 Önemsiz Üst 247 37.0688 10.67 .002* Akademik Erteleme Eğilimi
392 3.141
Alt 147 33.5918 10.54 Önemli Üst 247 11.7530 3.82 .573 Karar Ver. Erteleme Eğilimi
392 .564
Alt 147 11.5238 4.02 Önemsiz
164
öğretmen adayların puan ortalamalarından daha yüksek olduğu fakat sadece
akademik erteleme eğilimindeki puan ortalamarı arasındaki fark p<.05
düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir.
4.3.3. Erteleme Eğilimi- Öğrenim Görülen Bölüm Araştırmanın beşinci alt problemi “Öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri
alana göre akademik erteleme eğilimi düzeyleri anlamlı düzeyde farklılaşmakta
mıdır?” şeklinde ifade edilmiştir. Bu probleme yanıt aranırken ilk olarak, öğretmen
adaylarının öğrenim gördükleri bölümlerin üniversiteye giriş sınavındaki puan türleri
dikkate alınarak “sayısal”, “sözel”, “eşit ağırlıklı” ve “ özel yetenek” olmak üzere
dört kategoride sınıflandırılmıştır. Öğrenim görülen alan gruplarına göre
değişkenlerin ortalamaları, standart sapmaları ve varyans analizleri Tablo 45, Tablo
46, Tablo 47 ‘de sunulmuştur.
Tablo 45
Öğretmen Adaylarının Öğrenim Gördükleri Alana Göre Akademik
Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Öğrenim Görülen Alan
N x Ss
Akademik Erteleme Eğilimi
Sayısal 206 38.3107 10.04723
Sözel 289 35.2768 10.59905
Eşit Ağırlıklı 327 35.4312 10.62180
Özel Yetenek 158 37.0253 10.52080
Toplam 980 36.2480 10.53564
Tablo 45 incelendiğinde öğrenim görülen alana göre akademik erteleme
eğilimi puan ortalamaları arasında farkılılaşma olduğu görülmektedir. Bu farklılığın
anlamlı olup olmadığını test etmek için varyans analizi yapılmış ve analiz sonucunda
elde edilen bulgular Tablo 46’ da sunulmuştur.
165
Tablo 46
Öğretmen Adaylarında Akademik
Erteleme Eğilimi Düzeyinin Öğrenim Görülen Alana Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd
Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
3 1462.674 487.558 4.439 .004
Grup İçi 976 107206.072 109.842 Önemli
Toplam 979 108668.746
p<.05
Tablo 46’ daki bu sonuçlar gruplar arasındaki farkın p<.05 düzeyinde önemli
olduğunu dolayısıyla akademik erteleme eğilimi düzeyinin öğretmen adaylarının
öğrenim gördükleri alana göre farklılaştığını göstermektedir. Gruplar arasındaki
farklılığın kaynağının tespiti için Tukey testi uygulanmıştır. Analiz sonucunda elde
edilen bulgular Tablo 47’ de sunulmuştur.
Tablo 47
Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu
Öğrenim Görülen Alan
Sayısal Sözel Eşit Ağ. Özel Yet.
Sayısal .008* .011*
Sözel
Eşit Ağırlıklı
Özel Yetenek
* p<.05
Tablo 47 incelendiğinde, öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri alana göre
akademik erteleme eğilimi düzeyleri arasındaki farklılığın p<.05 düzeyinde anlamlı
olduğu görülmektedir. Bu farklılığın ise sayısal alanlarda öğrenim gören
öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi puan ortalamalarının ( x =
38.3107), sözel ( x = 35.2768) ve eşit ağırlıklı ( x = 35. 4312) alanlarda öğrenin
gören öğretmen adaylarının puan ortalamalarından daha yüksek olmasından
kaynaklandığı görülmektedir.
166
4.3.4. Erteleme Eğilimi – Öğrenim Görülen Sınıf Araştırmanın altıncı alt problemi “Öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri
sınıf düzeyine göre akademik erteleme eğilimi düzeylerinde anlamlı düzeyde bir
farklılaşma var mıdır?” şeklinde ifade edilmiştir. Bu probleme yanıt aranırken,
öğrenim görülen sınıf düzeyine göre değişkenlerin ortalamaları, standart sapmaları
ve varyans analizleri hesaplanmıştır. Analizlerde elde edilen bulgular Tablo 48, Tablo
49 ve 50’ de sunulmuştur.
Tablo 48
Öğretmen Adaylarının Öğrenim Gördükleri Sınıf Düzeyine Göre
Akademik Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Öğrenim Görülen Sınıf
N x Ss
Akademik Erteleme Eğilimi
1.Sınıf 270 34.0370 10.54529
2.Sınıf 259 37.4440 10.06951
3.Sınıf 194 37.4536 10.02124
4.sınıf 257 36.4553 11.04496
Toplam 980 36.2480 10.53564
Tablo 48 incelendiğinde öğrenim görülen sınıf düzeyine göre akademik
erteleme eğilimi puan ortalamaları arasında farkılılaşma olduğu görülmektedir. Bu
farklılığın anlamlı olup olmadığını test etmek için varyans analizi yapılmış ve analiz
sonucunda elde edilen bulgular Tablo 49’ da sunulmuştur.
167
Tablo 49
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi Düzeyinin Öğrenim
Gördükleri Sınıf Düzeyine Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans
Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
3 1983.360 661.120 6.048 .000*
Grup İçi 976 106685.386 109.309 Önemli
Toplam 979 108668.746
*p<.01
Tablo 49’daki bu sonuçlar gruplar arasındaki farkın p<.01 düzeyinde önemli
olduğunu dolayısıyla akademik erteleme eğilimi düzeyinin öğretmen adaylarının
öğrenim gördükleri sınıf düzeyine göre farklılaştığını göstermektedir. Gruplar
arasındaki farklılığın kaynağının tespiti için Tukey testi uygulanmıştır. Analiz
sonucunda elde edilen bulgular Tablo 50’ de sunulmuştur.
Tablo 50
Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu
Öğrenim Görülen Sınıf 1.Sınıf 2.Sınıf 3.Sınıf 4.Sınıf
1.Sınıf .001* .003* .040*
2.Sınıf
3.Sınıf
4.Sınıf
* p<.05
Tablo 50 incelendiğinde, öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri sınıf
düzeyine göre akademik erteleme eğilimi düzeyleri arasındaki farklılığın p<.05
düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Bu farklılığın ise 1.sınıfta öğrenim gören
öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi puan ortalamalarının
( x =34.0370), 2.sınıf ( x =37.4440), 3.sınıf ( x =37.4536) ve 4 sınıflarda
168
( x =36.4553) öğrenin gören öğretmen adayların puan ortalamalarından daha
düşük olmasından kaynaklandığı görülmektedir.
4.3.5. Erteleme Eğilimi- Doğum Sırası Araştırmanın yedinci problemi “Öğretmen adaylarının ailelerinde kaçıncı
çocuk olduklarına göre erteleme eğilimi düzeylerinde anlamlı düzeyde bir
farklılaşma var mıdır?” şeklinde ifade edilmiştir. Bu probleme yanıt aranırken,
öğretmen adaylarının ailelerinde kaçıncı çocuk oldukları, “İlk çocuk”, “Ortanca
çocuk”, “Son çocuk” ve “Tek çocuk” olmak üzere dört kategoride sınıflandırılmıştır.
Doğum sırasına göre değişkenlerin ortalamaları, standart sapmaları ve varyans
analizi sonuçları Tablo 51, Tablo 52, Tablo 53, Tablo 54, Tablo 55 ve Tablo 56’ da
sunulmuştur.
Tablo 51
Öğretmen Adaylarının Ailelerinde Kaçıncı Çocuk Olduklarına Göre
Genel Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Doğum Sırası
N x Ss
Genel Erteleme Eğilimi
İlk Çocuk 400 33.9275 9.95490
Ortanca Çocuk 206 34.6845 10.61304
Son Çocuk 363 33.7438 9.13605
Tek Çocuk 15 35.2667 10.01047
Toplam 984 34.0386 9.79934
Tablo 51 incelendiğinde öğretmen adaylarının ailelerinde kaçıncı çocuk
olduklarına göre genel erteleme eğilimi puan ortalamaları arasında farkılılaşma
olduğu görülmektedir. Bu farklılığın anlamlı olup olmadığını test etmek için varyans
analizi yapılmış ve analiz sonucunda elde edilen bulgular Tablo 52’ de sunulmuştur.
169
Tablo 52
Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi Düzeyinin Ailerinde Kaçıncı Çocuk Olduklarına Göre Farklılaşmasına
Yönelik Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
3 145.038 48.346 .503 .680
Grup İçi 980 94249.495 96.173 Önemsiz
Toplam 983 94394.533
p>.05
Tablo 52’deki bu sonuçlar genel erteleme eğilimi düzeyinin doğum sırasına
göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaşmadığını göstermektedir.
Tablo 53
Öğretmen Adaylarının Ailelerinde Kaçıncın Çocuk Olduklarına Göre
Akademik Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Doğum Sırası
N x ss
Akademik Erteleme Eğilimi
İlk Çocuk 398 35.7387 10.67765
Ortanca Çocuk 205 36.7805 11.31005
Son Çocuk 363 36.4435 9.83392
Tek Çocuk 14 37.8571 12.68468
Toplam 980 36.2480 10.53564
Tablo 53 incelendiğinde doğum sırasına göre akademik erteleme eğilimi puan
ortalamaları arasında farkılılaşma olduğu görülmektedir. Bu farklılığın anlamlı olup
olmadığını test etmek için varyans analizi yapılmış ve analiz sonucunda elde edilen
bulgular Tablo 54’ de sunulmuştur.
170
Tablo 54
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi Düzeyinin Ailelerinde
Kaçıncı Çocuk Olduklarına Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans
Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
3 211.493 70.498 .634 .593
Grup İçi 976 108457.253 111.124 Önemsiz
Toplam 989 108668.746
p>.05
Tablo 54’ deki bu sonuçlar akademik erteleme eğilimi düzeyinin doğum
sırasına göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaşmadığını
göstermektedir.
Tablo 55
Öğretmen Adaylarının Ailelerinde Kaçıncı Çocuk Olduklarına Göre
Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart
Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Doğum Sırası
N x ss
Karar Verm. Erteleme Eğilimi
İlk Çocuk 400 11.7450 3.95209
Ortanca Çocuk 206 12.0000 4.44149
Son Çocuk 363 11.2975 3.92396
Tek Çocuk 15 11.0667 3.57505
Toplam 984 11.6230 4.04792
Tablo 55 incelendiğinde doğum sırasına göre karar vermeyi erteleme eğilimi
puan ortalamaları arasında farkılılaşma olduğu görülmektedir. Bu farklılığın anlamlı
olup olmadığını test etmek için varyans analizi yapılmış ve analiz sonucunda elde
edilen bulgular Tablo 56’ da sunulmuştur.
171
Tablo 56
Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme
Eğilimi Düzeyinin Ailelerinde Kaçıncı Çocuk Olduklarına Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
3 78.330 26.110 1.596 .189
Grup İçi 980 16028.791 16.356 Önemsiz
Toplam 983 16107.121
p>.05
Tablo 56’daki bu sonuçlar karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyinin
doğum sırasına göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaşmadığını
göstermektedir.
4.3.6. Erteleme Eğilimi- Anne Babanın Eğitim Düzeyi Araştırmanın sekizinci alt problemi “Öğretmen adaylarının anne babalarının
eğitim düzeylerine göre erteleme eğilimleri düzeylerinde anlamlı düzeyde bir
farklılaşma var mıdır?” şeklinde ifade edilmiştir. Bu probleme yanıt aranırken
öğretmen adaylarının ebeveynlerinin eğitim düzeyleri; “Okur yazar Değil”,
“İlköğretim”, “Lise”, “Yüksek Okul” ve “Üniversite ve üstü” olmak üzere beş
kategoride sınıflandırılmıştır. Anne babalarının eğitim düzeylerine göre değişkenlerin
ortalamaları, standart sapmaları ve varyans analizi sonuçları Tablo 57, Tablo 58,
Tablo 59, Tablo 60, Tablo 61, Tablo 62, Tablo 63, Tablo 64, Tablo 65, Tablo 66, Tablo
67 ve Tablo 68’ de sunulmuştur.
172
Tablo 57
Öğretmen Adaylarının Annelerinin Eğitim Düzeylerine Göre Genel
Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Annenin Eğitim Düzeyi
N x ss
Genel Erteleme Eğilimi
Okur Yazar Değil 60 35.0167 9.01316
İlköğretim 664 34.0738 9.81360
Lise 152 33.4934 9.62268
Yüksek Okul 44 34.3409 10.44352
Üniversite ve Üstü 64 33.8438 10.51713
Toplam 984 34.0386 9.79934
Tablo 57 incelendiğinde annenin eğitim düzeyine göre genel erteleme eğilimi
puan ortalamaları arasında farkılılaşma olduğu görülmektedir. Bu farklılığın anlamlı
olup olmadığını test etmek için varyans analizi yapılmış ve analiz sonucunda elde
edilen bulgular Tablo 58’ de sunulmuştur.
Tablo 58
Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme
Eğilimi Düzeyinin Annenin Eğitim Düzeyine Göre Farklılaşmasına Yönelik
Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
4
109.848
27.462
.285
.888
Grup İçi 979 94284.685 96.307 Önemsiz
Toplam 983 94394.533
p>.05
Tablo 58’ deki bu sonuçlar genel erteleme eğiliminin annenin eğitim düzeyine
göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaşmadığını göstermektedir.
173
Tablo 59
Öğretmen Adaylarının Annelerinin Eğitim Düzeylerine Göre Akademik
Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Annenin Eğitim Düzeyi
N x ss
Akademik Erteleme Eğilimi
Okur Yazar Değil 60 38.0500 9.86421
İlköğretim 662 36.0952 10.56362
Lise 151 36.1987 10.54326
Yüksek Okul 43 36.4651 9.91715
Üniversite ve Üstü 64 36.1094 11.37264
Toplam 980 36.2480 10.53564
Tablo 59 incelendiğinde annenin eğitim düzeyine göre akademik erteleme
eğilimi puan ortalamaları arasında farkılılaşma olduğu görülmektedir. Bu farklılığın
anlamlı olup olmadığını test etmek için varyans analizi yapılmış ve analiz sonucunda
elde edilen bulgular Tablo 60’ da sunulmuştur.
Tablo 60
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi Düzeyinin Annenin
Eğitim Düzeyine Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd
Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
4 213.920 53.480 .481 .750
Grup İçi 975 108454.826 111.236 Önemsiz
Toplam 979 108668.746
p>.05
Tablo 60’ daki bu sonuçlar akademik erteleme eğiliminin annenin eğitim
düzeyine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaşmadığını
göstermektedir.
174
Tablo 61
Öğretmen Adaylarının Annelerinin Eğitim Düzeylerine Göre Karar
Vermeyi Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Annenin Eğitim Düzeyi
N x ss
Karar Verme Erteleme Eğilimi
Okur Yazar Değil 60 12.0667 3.67247
İlköğretim 664 11.7229 4.07860
Lise 152 11.1250 3.79144
Yüksek Okul 44 11.3636 4.52944
Üniversite ve Üstü 64 11.5313 4.30934
Toplam 984 11.6230 4.04792
Tablo 61 incelendiğinde annenin eğitim düzeyine göre karar vermeyi erteleme
eğilimi puan ortalamaları arasında farkılılaşma olduğu görülmektedir. Bu farklılığın
anlamlı olup olmadığını test etmek için varyans analizi yapılmış ve analiz sonucunda
elde edilen bulgular Tablo 62’ de sunulmuştur.
Tablo 62
Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Düzeyinin Annenin
Eğitim Düzeyine Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi
Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd
Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
4 59.631 14.908 .909 .458
Grup İçi 979 16047.490 16.392 Önemsiz
Toplam 983 16107.121
p>.05
Tablo 62’deki bu sonuçlar karar vermeyi erteleme eğiliminin annenin
eğitim düzeyine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaşmadığını
göstermektedir.
175
Tablo 63
Öğretmen Adaylarının Babalarının Eğitim Düzeylerine Göre Genel
Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Babanın Eğitim Düzeyi
N x ss
Genel Erteleme Eğilimi Okur Yazar Değil 27 32.4444 9.39449
İlköğretim 485 34.2598 9.72125
Lise 231 34.4805 10.10589
Yüksek Okul 120 33.8500 9.64378
Üniversite ve Üstü 121 32.8512 9.78576
Toplam 984 34.0386 9.79934
Tablo 63 incelendiğinde babanın eğitim düzeyine göre genel erteleme eğilimi
puan ortalamaları arasında farkılılaşma olduğu görülmektedir. Bu farklılığın anlamlı
olup olmadığını test etmek için varyans analizi yapılmış ve analiz sonucunda elde
edilen bulgular Tablo 64’ de sunulmuştur.
Tablo 64
Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi Düzeyinin Babalarının
Eğitim Düzeyine Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi
Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
4 312.315 78.079 .812 .517
Grup İçi 979 94082.217 96.100 Önemsiz
Toplam 983 94394.533
p>.05
Tablo 64’ deki bu sonuçlar genel erteleme eğilimi düzeyinin, babanın
eğitim düzeyine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaşmadığını
göstermektedir.
176
Tablo 65
Öğretmen Adaylarının Babalarının Eğitim Düzeylerine Göre Akademik
Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Babanın Eğitim Düzeyi
N x ss
Akademik Erteleme Eğilimi
Okur Yazar Değil 27 37.7778 9.95889
İlköğretim 483 36.2277 10.67503
Lise 230 36.7348 10.89225
Yüksek Okul 119 35.8824 9.08638
Üniversite ve Üstü 121 35.4215 10.81492
Toplam 980 36.2480 10.53564
Tablo 65 incelendiğinde babanın eğitim düzeyine göre akademik erteleme
eğilimi puan ortalamaları arasında farkılılaşma olduğu görülmektedir. Bu farklılığın
anlamlı olup olmadığını test etmek için varyans analizi yapılmış ve analiz sonucunda
elde edilen bulgular Tablo 66’ da sunulmuştur.
Tablo 66
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi Düzeyinin Babanın
Eğitim Düzeyine Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
4 216.452 54.113 .486 .746
Grup İçi 975 108452.294 111.233 Önemsiz
Toplam 979 108668.746
p>.05
Tablo 66’ daki bu sonuçlar akademik erteleme eğiliminin babanın eğitim
düzeyine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaşmadığını
göstermektedir.
177
Tablo 67
Öğretmen Adaylarının Babalarının Eğitim Düzeylerine Göre Karar
Vermeyi Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Babanın Eğitim Düzeyi
N x ss
Karar Verm. Erteleme Eğilimi
Okur Yazar Değil 27 11.1481 4.15751
İlköğretim 485 11.6969 4.08344
Lise 231 11.5411 3.93610
Yüksek Okul 120 11.6750 3.89389
Üniversite ve Üstü 121 11.5372 4.28960
Toplam 984 11.6230 4.04792
Tablo 67 incelendiğinde babanın eğitim düzeyine göre karar vermeyi erteleme
eğilimi puan ortalamaları arasında farkılılaşma olduğu görülmektedir. Bu farklılığın
anlamlı olup olmadığını test etmek için varyans analizi yapılmış ve analiz sonucunda
elde edilen bulgular Tablo 68’ de sunulmuştur.
Tablo 68
Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Düzeyinin Babanın
Eğitim Düzeyine Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi
Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd
Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
4 11.501 2.875 .175 .951
Grup İçi 979 16095.620 16.441 Önemsiz
Toplam 983 16107.121
p>.05
Tablo 68’ deki bu sonuçlar karar vermeyi erteleme eğiliminin babanın eğitim
düzeyine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaşmadığını göstermektedir.
178
4.3.7.Erteleme Eğilimi- Öğrenim Görülen alanı Seçme ve Öğrenim Görülen
Alandan Hoşnut Olma
Araştırmanın dokuzuncu alt problemi “Öğretmen adaylarının öğrenim
gördükleri alanı seçme ve bu alandan hoşnut olma durumlarına göre akademik
erteleme eğilimi düzeylerinde anlamlı düzeyde bir farklılaşma var mıdır?” şeklinde
ifade edilmiştir. Bu probleme yanıt aranırken öğretmen adaylarının öğrenim
gördükleri alanı seçme ve bu alandan hoşnut olma durumları; “Bu bölümü isteyerek
seçtim; şimdi memnunum”, “Bu bölümü isteyerek seçtim; şimdi memnun değilim”,
“Bu bölümü isteyerek seçmedim, ama şimdi memnunum” ve “ Bu bölümü isteyerek
seçmedim ve şimdi memnun değilim” olmak üzere dört kategoride sınıflandırılmıştır.
Öğretmen adaylarının, şu anda öğrenim gördükleri alanları seçme ve bu alandan
hoşnut olma durumlarına göre değişkenlerin ortalamaları, standart sapmaları ve
varyans analizi sonuçları Tablo 69, Tablo 70, Tablo 71’ de sunulmuştur.
Tablo 69
Öğretmen Adaylarının Öğrenim Gördükleri Alanı Seçme ve Bu Alandan
Hoşnut Olma Durumlarına Göre Akademik Erteleme Eğilimi Puan
Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Öğrenim Görülen Alanı Seçme
N x ss
Akademik Erteleme Eğilimi
Bu bölümü isteyerek seçtim ve
şimdi memnunum
541
35.1072
10.54301
Bu bölümü isteyerek seçtim.
ama şimdi memnun değilim
112
37.9196
10.22815
Bu bölümü isteyerek seçmedim,
ama şimdi memnunum
207
36.6184
10,13090 Bu bölümü isteyerek seçmedim
ve şimdi memnun değilim
120
39.1917
10.77056 Toplam 980 36.2480 10.53564
Tablo 69 incelendiğinde, öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri alanı
seçme ve bu alandan hoşnut olma durumlarına göre akademik erteleme eğilimi puan
179
ortalamaları arasında farklılıklar görülmektedir. Bu farklılıkların anlamlı olup
olmadığını test etmek için tek yönlü varyans analizi yapılmış ve analizlerde elde
edilen bulgular Tablo 70’ de sunulmuştur.
Tablo 70
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi Düzeyinin Öğrenim
Görülen alanı Seçme ve Bu Alandan Hoşnut Olma Durumuna Göre
Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
3 2085.245 695.082 6.365 .000*
Grup İçi 976 106583.501 109.204 Önemli
Toplam 979 108668.746
* p < .01
Tablo 70 incelendiğinde, öğretmen adaylarında akademik erteleme eğilimi
düzeyinin, öğrenim görülen alanı seçme ve bu alandan hoşnut olma durumlarına göre
farklılaştığı ve gruplar arasındaki farkın p<.01 düzeyinde önemli olduğu, dolayısıyla,
öğrenim görülen alanı seçme ve bu alandan hoşnut olma durumuna bağlı olarak
akademik erteleme eğilimi düzeyinin farklılaştığı görülmektedir. Gruplar arasındaki
farklılığın kaynağının tespiti için Tukey testi uygulanmıştır ve analizlerde elde edilen
bulgular Tablo 71’ de sunulmuştur.
180
Tablo 71
Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu
Öğrenim Görülen Alanı seçme ve hoşnut
olma durumu
1
2
3
4 1. Bu bölümü isteyerek
seçtim ve şimdi
memnunum
.048*
.001*
2. Bu bölümü isteyerek
seçtim, ama şimdi
memnun değilim
3. Bu bölümü isteyerek
seçmedim, ama şimdi
memnunum
4. Bu bölümü isteyerek
seçmedim ve şimdi
memnun değilim
* P <.05
Tablo 71 incelendiğinde, öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri alanı
seçme ve bu alandan hoşnut olma durumuna göre akademik erteleme eğilimi
düzeyleri arasındaki farklılığın p<.05 düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Bu
farklılığın ise şu anda öğrenim gördüğü alanı isteyerek seçmeyip ve bu bölümde
okumaktan memnun olmayan ( x =39.1917) ve bu alanı isteyerek seçip de şu an bu
bölümden okumaktan memnun olmayan ( x =37.9196) öğretmen adaylarının
akademik erteleme eğilimi puan ortalamalarının, bu alanı isteyerek tercih eden ve bu
bölümden memnun olduğunu belirten öğretmen adaylarının akademik erteleme
eğilimi puan ortalamalarından ( x =35.1072) daha yüksek olmasından kaynaklandığı
görülmektedir. Bu sonuçlara doğrultusunda şu an öğrenim gördüğü alanı
isteyerek tercih etmeyen ve bu alandan okumaktan hoşnut olmayan ve bu alanı
isteyerek seçip de ancak şu an bu bölümden memnun olmayan öğretmen
adaylarının akademik erteleme eğilimi düzeylerinin yüksek olduğu
söylenilebilir.
181
4.3.8. Erteleme Eğilimi- Akademik Başarı Araştırmanın onuncu alt problemi “Öğretmen adaylarının akademik
başarılarına göre akademik erteleme eğilimi düzeylerinde anlamlı düzeyde bir
farklılaşma var mıdır?” şeklinde ifade edilmiştir. Bu probleme yanıt aranırken
öğretmen adaylarının akademik başarıları; “ 60-70”, “70-80”, “80-90” ve “ 90-100”
olmak üzere dört kategoride sınıflandırılmıştır. Öğretmen adaylarının, akademik
başarılarına göre değişkenlerin ortalamaları, standart sapmaları ve varyans analizi
sonuçları Tablo 72, Tablo 73 ve Tablo 74’ de sunulmuştur.
Tablo 72
Öğretmen Adaylarının Akademik Başarılarına Göre Akademik Erteleme
Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Akademik Başarı
N
x
ss
Akademik Erteleme Eğilimi
1. (60-70) 342 39,0760 9.95975
2. (70-80) 325 35.6800 10.42917
3. (80-90) 35 32.2286 8.98393
4. (90-100) 10 33.1000 15.68049
Toplam 712 37.1053 10.40699
Tablo 72 incelendiğinde, öğretmen adaylarının akademik başarılarına göre
akademik erteleme eğilimi puan ortalamaları arasında farklılıklar görülmektedir. Bu
farklılıkların anlamlı olup olmadığını test etmek için tek yönlü varyans analizi
yapılmış ve analizlerde elde edilen bulgular Tablo 73’ de sunulmuştur.
182
Tablo 73
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi Düzeyinin Akademik
Başarılarına Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
3
2981.285
993.762
9.505 .000*
Grup İçi 708 74023.815 104.553 Önemli
Toplam 711 77005.100
* p< .01
Tablo 73 incelendiğinde, öğretmen adaylarında akademik erteleme eğilimi
düzeyinin, akademik başarılarına göre farklılaştığı ve gruplar arasındaki farkın p<.01
düzeyinde önemli olduğu, dolayısıyla, akademik başarıya bağlı olarak akademik
erteleme eğilimi düzeyinin farklılaştığı görülmektedir. Gruplar arasındaki farklılığın
kaynağının tespiti için Tukey testi uygulanmıştır ve analizlerde elde edilen bulgular
Tablo 74’ de sunulmuştur.
Tablo 74
Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu
Akademik Başarı 1 2 3 4
1. (60-70) .000* .001*
2. (70-80)
3. (80-90)
4. (90-100)
*p <.05
Tablo 74 incelendiğinde, öğretmen adaylarının akademik başarılarına göre
akademik erteleme eğilimi düzeyleri arasındaki farklılığın p<.05 düzeyinde anlamlı
olduğu görülmektedir. Bu farklılığın ise akademik başarısı (60-70) arasında olan
öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi ( x =39.0760) puan ortalamalarının,
akademik başarısı (70-80) arasında olan öğretmen adaylarının akademik erteleme
eğilimi ( x =35.6800) puan ortalamalarından ve akademik başarısı (80-90) arasında
183
olan öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi ( x =32.2286) puan
ortalamalarından daha yüksek olmasından kaynaklandığı görülmektedir. Bu
sonuçlara doğrultusunda akademik başarısı düşük olan öğretmen adaylarının
akademik erteleme eğilimi düzeylerinin yüksek olduğu söylenilebilir.
4.3.9. Erteleme Eğilimi – Kişisel Konularda Karar Verme Kaynakları Araştırmanın onbirinci alt problemi “Öğretmen adaylarının kendileri ile ilgili
konularda karar verme kaynaklarına göre karar vermeyi erteleme eğilimi
düzeylerinde anlamlı düzeyde bir farklılaşma var mıdır?” şeklinde ifade edilimiştir.
Bu probleme yanıt aranırken, öğretmen adaylarının kendileri ile ilgili konularda karar
verme kaynakları; “ Kendim”, “Ailem”, “Kendim ve Ailem Birlikte” ve “ Diğer”
olmak üzere dört kategoride sınıflandırılmıştır. Öğretmen adaylarının, kendileri ile
ilgili konularda karar verme kanaklarına göre değişkenlerin ortalamaları, standart
sapmaları ve varyans analizi sonuçları Tablo 75, Tablo 76, Tablo 77’ de sunulmuştur.
Tablo 75
Öğretmen Adaylarının Karar Kaynaklarına Göre Karar Vermeyi
Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Karar Kaynakları
N
x
ss
Karar Verme Erteleme Eğilimi
1. Kendim 407 11.4177 4.02914
2. Ailem 36 13.6944 4.91540
3. Kendim ve Ailem Birlikte 522 11.5939 3.99181
4. Diğer 19 12.8947 3.03488
Toplam 984 11.6230 4.04792
Tablo 75 incelendiğinde, öğretmen adaylarının kendileri ile ilgili konularda
karar kaynaklarına göre karar vermeyi erteleme eğilimi puan ortalamaları arasında
farklılıklar görülmektedir. Bu farklılıkların anlamlı olup olmadığını test etmek için
tek yönlü varyans analizi yapılmış ve analizlerde elde edilen bulgular Tablo 76’ da
sunulmuştur.
184
Tablo 76
Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi Düzeyinin Kişisel
Karar Kaynaklarına Göre Farklılaşmasına Yönelik Varyans Analizi
Sonuçları
Varyans Kaynagı
Sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
3 758.120 67.600 4.160 .006*
Grup İçi 980 107910.625 16.229
Toplam 983 108668.746
*p<.05
Tablo 76 incelendiğinde, öğretmen adaylarında karar vermeyi erteleme
eğilimi düzeyinin, öğretmen adayların karar verme kaynaklarına göre farklılaştığı ve
gruplar arasındaki farkın p<.05 düzeyinde önemli olduğu, dolayısıyla, karar verme
kaynaklarına bağlı olarak karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyinin farklılaştığı
görülmektedir. Gruplar arasındaki farklılığın kaynağının tespiti için Tukey testi
uygulanmış ve elde edilen bulgular Tablo 77’ de sunulmuştur.
Tablo 77
Gruplar Arasında Farklılıkların Kaynağı Tablosu
Karar Verme Kaynakları 1 2 3 4
1. Kendim .007*
2. Ailem .014*
3. Kendim ve Ailem
Birlikte
4. Diğer
* p <.05
Tablo 77 incelendiğinde, öğretmen adaylarının kendileri ile ilgili konularda
karar verme kaynaklarına göre karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyleri arasındaki
farklılığın p<.05 düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Bu farklılığın ise, kendisi
ile ilgili konularda ailesinin karar verdiğini belirten öğretmen adaylarının karar
vermeyi erteleme eğilimi puan ( x =13.6944) ortalamalarının, kendisi ile ilgili
185
konularda kendisinin karar verdiğini belirten öğretmen adaylarının karar vermeyi
erteleme eğilimi paun ( x =11.4177) ortalamalarından ve kendisi ile ilgili konularda
ailesiyle birlikte karar verdiğini belirten öğretmen adaylarının karar vermeyi erteleme
eğilimi puan ( x =11.5939), ortalamalarından daha yüksek olmasından kaynaklandığı
görülmektedir. Bu sonuçlara doğrultusunda kendisi ile ilgili konularda ailesinin
karar verdiğini belirten öğretmen adaylarının karar vermeyi erteleme eğilimi
düzeylerinin yüksek olduğu söylenilebilir.
4.3.10. Erteleme Eğilimi- Ders Çalışmak İçin Tercih Edilen Zaman Araştırmanın onikinci alt problemi “Öğretmen adaylarının ders çalışmak için
tercih ettikleri zaman dilimine göre akademik erteleme eğilimi düzeylerinde anlamlı
düzeyde bir farklılaşma var mıdır?” şeklinde ifade edilmiştir. Probleme yanıt
aranırken, öğretmen adaylarının ders çalışmak tercih ettikleri zaman dilimleri;
“Sabah”, “Öğlen”, “Akşam”, “Gece” ve “Geç saatler (24:00 den sonra)” olmak üzere
beş kategoride sınıflandırılmıştır. Öğretmen adaylarının, ders çalışmak için tercih
ettikleri zaman dilimine göre değişkenlerin ortalamaları, standart sapmaları ve
varyans analizi sonuçları Tablo 78 Tablo 79 ve Tablo 80’de sunulmuştur.
Tablo 78
Öğretmen Adaylarının Ders Çalışmak İçin Tercih Ettikleri Zaman
Dilimine Göre Akademik Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve
Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Trercih Edilen Zaman Dilimi
N
x
ss
Akademik Erteleme Eğilimi
1. Sabah 203 34.6847 10.12492
2. Öğlen 66 35.0758 9.55359
3. Akşam 375 35.4907 10.35644
4. Gece 231 37.2338 10.31996
5- Saat 24:00’ den Sonra 105 40.5429 11.78985
Toplam 980 36.2480 10.53564
186
Tablo 78 incelendiğinde, öğretmen adaylarının ders çalışmak için tercih
ettikleri zaman dilimine göre akademik erteleme eğilimi puan ortalamaları arasında
farklılıklar görülmektedir. Bu farklılıkların anlamlı olup olmadığını test etmek için
tek yönlü varyans analizi yapılmış ve analizlerde elde edilen bulgular Tablo 79’ da
sunulmuştur.
Tablo79
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi Düzeyinin Ders
Çalışmak İçin Tercih Edilen Zaman Dilimine Göre Farklılaşmasına
Yönelik Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
Sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
4 2963.151 740.788 6.833 .000*
Grup İçi 975 105705.595 108.416
Toplam 979 108668.746
*p <.01
Tablo 79 incelendiğinde, öğretmen adaylarında akademik erteleme eğilimi
düzeyinin, öğretmen adaylarının ders çalışmak için tercih ettikleri zaman dilimine
göre farklılaştığı ve gruplar arasındaki farkın p<.01 düzeyinde önemli olduğu,
dolayısıyla, ders çalışmak için tercih edilen zaman dilimine bağlı olarak akademik
erteleme eğilimi düzeyinin farklılaştığı görülmektedir. Gruplar arasındaki farklılığın
kaynağının tespiti için Tukey testi uygulanmış ve elde edilen bulgular Tablo 80’ de
sunulmuştur.
187
Tablo 80
Gruplar Arası Farklılıkların Kaynağı Tablosu
Ders Çalışmak İçin Tercih edilen Zaman Dilimi
1
2
3
4
5
1. Sabah .000*
2. Öğlen .008*
3. Akşam .000*
4. Gece
5. Gece 24:00’ den Sonra
*p<.05
Tablo 80 incelendiğinde, öğretmen adaylarının ders çalışmak için, tercih
ettikleri zaman dilimine göre, akademik erteleme eğilimi düzeyleri arasındaki farkın
p<.05 düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Bu farklılığın ise, ders çalışmak için
gece 24:00’ den sonra geç saatlerde ders çalışmayı dercih eden öğretmen adaylarının
akademik erteleme eğilimi puan ortalamalarının ( x =40.5424), ders çalışmak için
sabah erken ( x =34.6847), öğlen ( x =35.0758) ve akşam saatlerini ( x =35.4907)
tercih eden öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi puan ortalamalarından
daha yüksek olmasından kaynaklandığı görülmektedir. Bu bulgular doğrultusunda
gece geç saatlerde ders çalışmayı tercih eden öğretmen adaylarının akademik
erteleme eğilimi düzeylerinin yüksek olduğu söylenilebilir.
4.3.11. Erteleme Eğilimi – Ders Çalışmaya Teşvik Eden Etmenler
Araştırmanın onüçüncü alt problemi “Öğretmen adaylarının akademik
erteleme eğilimi düzeyleri, onları ders çalışmaya teşvik eden etmenler açısından
anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?” şeklinde ifade edilmiştir. Probleme yanıt
aranırken, öğretmen adaylarını öğrencilik yaşamları boyunca onları ders çalışmaya
teşvik eden etmenler “İçsel etmenler: yeni şeyler öğrenme, çalışmaktan haz duyma,
yeni bilgi ve beceriler kazanma ve hedeflerime ulaşma isteği” ve “ Dışsal etmenler :
toplumda iyi bir statü ve prestije sahip olma, yüksek not alma ve çevremdeki
insanların takdirini kazanma isteği” şeklinde iki kategoride sınıflandırılmıştır.
Öğretmen adaylarının öğrencilik yaşamları boyunca onları ders çalışmaya teşvik
188
eden etmenlere göre, değişkenlerin ortalamaları, standart sapmaları ve t değerleri
Tablo 81 de sunulmuştur.
Tablo 81
Öğretmen Adaylarının Öğrencilik Yaşamları Boyunca Onları Ders
Çalışmaya Teşvik Eden Etmenlere Göre Akademik Erteleme Eğilimi
Puan Ortalamaları, Standart Sapmaları ve t Değerleri
*p<.05,
Tablo 81 incelendiğinde öğretmen adaylarının öğrencilik yaşamları boyunca
onları ders çalışmaya teşvik eden güdüleyici kaynaklar açısından akademik ve
erteleme eğilimi düzeyleri arasında farklılaşmalar görülmektedir. Kendilerini ders
çalışmaya teşvik eden etmenin dışsal kaynaklı olarak belirten öğretmen adaylarının
akademik ( x = 37.346) erteleme eğilimindeki puan ortalamalarının, kendilerini ders
çalışmaya teşvik eden etmenlerin içsel kaynaklı olarak belirten öğretmen adayların
akademik ( x = 35.763) erteleme eğilimi puan ortalamalarından daha yüksek olduğu
ve bu farklılaşmalarında p<.05 düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Bu
bulgular doğrultusunda ders çalışma konusunda dışsal olarak güdülenen
öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi düzeylerinin yüksek olduğu
söylenilebilir.
4.3.12. Erteleme Eğilimi- Okul Saatleri Dışındaki Zamanı Değerlendirme Araştırmanın ondördüncü alt problemi “Öğretmen adaylarının akademik
erteleme eğilimi düzeyleri, okul saatleri dışındaki zamanlarını değerlendirmeleri
açısından anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?” şeklinde ifade edilmiştir. Probleme
yanıt aranırken, öğretmen adaylarının okul saatleri dışındaki zamanları; arkadaşlarla
vakit geçiçererek, boş zamanlarında bir işte çalışarak, ders çalışarak ve ailesine evde
ya da işyerinde yardımcı olarak” olmak üzere dört kategoride sınıflandırılmıştır.
Erteleme Eğilimi/ Motivasyon Kaynağı
n
x
ss.
Sd
t Değeri
Önem Düzeyi
İçsel Etmenler
680
35.763
10.40
.030*
Akademik Erteleme Eğ. 978 -2.173
Dışsal Etmenler 300 37.346 10,76 Önemli
189
Öğretmen adaylarının, okul dışında kalan zamanı değerlendirme tercihlerine göre
değişkenlerin ortalamaları, standart sapmaları ve varyans analizi sonuçları Tablo 82,
Tablo 83, ve Tablo 84’ de sunulmuştur.
Tablo 82
Öğretmen Adaylarının Okul Saatleri Dışındaki Zamanı Değerlendirme
Tercihlerine Göre Akademik Erteleme Eğilimi Puan Ortalamaları ve
Standart Sapmaları
Erteleme Eğilimi/ Boş Zamanı Değerlendirme
N
x
ss
Akademik Erteleme Eğilimi
1. Arkadaşlarla vakit
geçirerek
650
37.5615
10.22957
2. Boş zamanlarında bir işte
çalışarak
62
38.0645
10.72437
3. Ders çalışarak 141 31.2553 10.45016
4. Aileme evde ya da
işyerinde yardıncı olarak
127
34.1811
10.18357
Toplam 980 36.2480 10.53564
Tablo 82 incelendiğinde, okul saatleri dışındaki zamanı değerlendirme
tercihlerine göre akademik erteleme eğilimi puan ortalamaları arasında farklılıklar
görülmektedir. Bu farklılıkların anlamlı olup olmadığını test etmek için tek yönlü
varyans analizi yapılmış ve analizlerde elde edilen bulgular Tablo 83’de sunulmuştur.
190
Tablo 83
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi Düzeyinin Okul Saatleri
Dışındaki Zamanı Değerlendirme Tercihlerine Göre Farklılaşmasına Yönelik
Varyans Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
Sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
3 5383.322 1794.441 16.957 .000*
Grup İçi 976 103285.424 105.825 Önemli
Toplam 979 108668.746
* p < .01
Tablo 83 incelendiğinde, öğretmen adaylarında akademik erteleme eğilimi
düzeyinin, okul saatleri dışındaki zamanı değerlendirme tercihlerine göre farklılaştığı
ve gruplar arasındaki farkın p<.01 düzeyinde önemli olduğu, dolayısıyla, okul
saatleri dışındaki zamanı değerlendirme tercihlerine bağlı olarak akademik erteleme
eğilimi düzeyinin farklılaştığı görülmektedir. Gruplar arasındaki farklılığın
kaynağının tespiti için Tukey testi uygulanmıştır ve analizlerde elde edilen bulgular
Tablo 84’ de sunulmuştur.
Tablo 84
Gruplar Arasındaki Farklılıkların Kaynağı Tablosu
Boş zamanı Değerlendirme Tercihi
1
2
3
4
1. Arkadaşlarla vakit
geçirerek
.000** .004*
2. Boş zamanlarında bir
işte çalışarak
.000**
3. Ders çalışarak
4. Aileme evde ya da
işyerinde yardıncı olarak
* p <.05, **p <.01
191
Tablo 84 incelendiğinde, öğretmen adaylarının okul saatleri dışındaki kalan
zamnı değerlendirme tercihlerine göre akademik erteleme eğilimi düzeyleri
arasındaki farklılığın p<.05 düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Bu farklılığın
ise okul dışındaki zamanı arkadaşlarıyla geçirerek değerlendirmeyi tercih eden
öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi puan ortalamalarının ( x =37.5615),
okul saatleri dışındaki zamanı ders çalışarak değerlendirmeyi tercih eden öğretmen
adaylarının ( x =31.2553) ve okul saatleri dışındaki zamanı ailesine evde ya da
işyerinde yardımcı olarak değerlendiren öğretmen adaylarının akademik erteleme
eğilimi puan ortalamalarından ( x = 34.1811) daha yüksek olmasından ve okul
saatleri dışındaki zamanı part time bir işte çalışarak değerlendiren öğretmen
adaylarının akademik erteleme eğilimi puan ortalamalarının ( x = 38.0645), okul
saatleri dışındaki zamanı ders çalışarak değerlendirmeyi tercih eden öğretmen
adaylarının akademik erteleme eğilimi puan ortalamalarından ( x =31.2553) daha
yüksek olmasından kaynaklandığı görülmektedir. Bu sonuçlar doğrultusunda okul
saatleri dışındaki zamanı arkadaşlarıyla ve boş zamanların bir işte çalışarak
değerlendirmeyi tercih eden öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi
düzeylerinin yüksek olduğu söylenilebilir
4.3.13. Erteleme Eğilimi – Psiko Sosyal Değişkenler Araştırmanın onbeşinci alt problemi “Öğretmen adaylarının doğum sırası,
öğrenim gördükleri alan, cinsiyetleri, anne-babalarının eğitim düzeyi, akademik
başarıları, karar kaynakları, ders çalışmayı tercih ettikleri zaman dilimleri, onları ders
çalışmaya teşvik eden etmenler, okul saatleri dışındaki zamanlarını değerlendirme
becerileri ve öğrenim gördükleri alanı seçme ve bu alandan hoşnut olma durumları
erteleme eğilimlerini yordayabilmekte midir?” şeklinde ifade edilmiştir. Probleme
yanıt aranırken grubun genel puanları üzerinde çoklu regresyon analizi yapılmış ve
analiz sonucunda elde edilen bulgular Tablo 85, Tablo 86, Tablo 87, Tablo 88, Tablo
89 ve Tablo 90’ da sunulmuştur.
192
Tablo 85
Öğretmen Adaylarında Genel Erteleme Eğilimi- Psikososyal Değişkenler
İlişkisi Regresyon Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
Sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
13
7597.225
584.402
6.429 .000*
Grup İçi 702 63814.697 90.904
Toplam 715 71411.922
*p<.01
Tablo 86
Psikososyal Değişkenlerin Genel Erteleme Eğilimini Yordamadaki
Önemlilik Değerleri
Değişkenler
B
SHB
β
T
p
İkili
r
Kısmi
r
Sabit 22.895 5.177 4.423 .000
Cinsiyet 2.145 .789 .105 2.718 .007 .150 .102
Yaş .563 .262 .097 2.149 .032 .044 .081
Bölüm .326 .378 .033 .864 .388 -.017 .033
Sınıf -.957 .510 -.082 -1.876 .061 -.066 -.071
ÖGBSVH .991 .340 .108 2.912 .004 .102 .109
DS -.677 .396 -.062 -1.711 .088 -.024 -.064
AED -.186 .488 -.017 -.381 .703 -.032 -.014
BED -6.835E-02 .407 -.007 -.168 .867 -.028 -.006
DÇTE .909 .290 .113 3.133 .002 .146 .117
KVK -.662 .363 -.067 -1.823 .069 -.088 -.069
AB -2.015 .565 -.131 -3.565 .000 -.165 -.133
DÇTZ 1.710 .809 .076 2.114 .035 .092 .080
OKSDZDT -.999 .328 -.114 -3.045 .002 -.152 -.114
R= .326 R2= .106 P<.01
193
ÖGBSVH = Öğrenim Görülen Bölümü Seçme ve Bu Bölümden Hoşnut Olma
Durumu, DS = Doğum sırası, AED = Annenin Eğitim Düzeyi,
BED = Babanın Eğitim Düzeyi, DÇTZ = Ders Çalışmak İçin Tercih Edilen
Zaman Dilimi, KVK = Kendi İle İlgili Konularda Karar Verme Kaynakları,
AB = Akademik Başarı, DÇTE = Ders Çalışmaya Teşvik Eden Etmenler
OKSDZDT = Okul Saatleri Dışındaki Zamanı Değerlendirme Tercihi
Tablo 85 ve Tablo 86 incelendiğinde, psikososyal değişkenler ile genel
erteleme eğilimi arasındaki kısmi ve ikili korelasyonlar; cinsiyet ile genel erteleme
eğilimi arasında (r = . 150) pozitif ve anlamlı düzeyde bir ilişki olduğu, ancak diğer
değikenler kontrol edildiğinde, bu iki değişken arasındaki korelasyonun (r = .102)
olarak hesaplandığı, öğrenim görülen sınıf düzeyi ile genel erteleme eğilimi arasında
(r = -.066) negatif ve anlamlı düzeyde bir ilişkinin olduğu, ancak diğer değişkenler
kontrol edildiğinde, bu iki değişken arasındaki korelasyonun (r = -.071) olarak
hesaplandığı, öğrenim görülen bölümü seçme ve bu bölümden hoşnut olma ile genel
erteleme eğilimi arasında (r = .102) pozitif anlamlı bir ilişkinin olduğu, ancak diğer
değişkenler kontrol edildiğinde, bu iki değişken arasındaki korelasyonun (r = .109)
olarak hesaplandığı, ders çalışmak için tercih edilen zaman dilimi ile genel erteleme
eğilimi arasında (r = .146) pozitif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu, ancak diğer
değişkenler kontrol edildiğinde, bu iki değişken arasındaki korelasyonun (r = .117)
olarak hesaplandığı, kendileri ile ilgili konularda karar verme kaynakları ile genel
erteleme eğilimi arasında (r = -.088) negatif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu, ancak
diğer değişkenler kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun (r = -
.069) olarak hesaplandığı, akademik başarı ile genel erteleme eğilimi arasında ( r = -
.165) negatif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu, ancak diğer değişkenler kontrol
edildiğinde, bu iki değişken arasındaki korelasyonun (r = -.133) olarak hesaplandığı,
ders çalışmaya teşvik eden kaynaklar ile genel erteleme eğilimi arasında (r = .092)
pozitif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu, ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde,
bu iki değişken arasındaki korelasyonun (r = .80) olarak hesaplandığı, okul saatleri
dışındaki boş zamanı değerlendirme tercihleri ile genel erteleme eğilimi arasında (r =
-.152) negatif ve anlamlı düzeyde bir ilişkinin olduğu, ancak diğer değişkenler
kontrol edildiğinde, iki değiken arasındaki korelasyonun (r = -.114) olarak
194
hesaplandığı, bu değişkenler dışında kalan yaş, öğrenim görülen bölüm, doğum
sırası, anne-babanın eğitim düzeyi ile genel erteleme eğilimi arasında anlamlı
düzeyde bir ilişkinin olmadığı görülmektedir.
Cinsiyet, öğrenim görülen sınıf düzeyi, öğrenim görülen bölümü seçme ve bu
bölümden hoşnut olma durumu, ders çalışmak için tercih edilen zaman dilimi, kişisel
konularda karar verme kaynakları, akademik başarı, ders çalışmaya teşvik eden
etmenler ve okul saatleri dışındaki zamanı değerlendirme tercihleri birlikte, öğremen
adaylarının genel erteleme eğilimi ile anlamlı bir ilişki vermektedir ( R = .326, R2 =
.106, p<.01). Bütün psikososyal değişkenler birlikte, genel erteleme eğilimindeki
toplam varyansın % 10.6’ sını açıklamaktadır.
Standardize edilmiş regresyon katsayısına (β) göre, yordayıcı değişkenlerin
genel erteleme eğilimi üzerindeki göreli önem sırası; akademik başarı, okul saati
dışındaki zamanı değerlendirme tercihi, çalışmak için tercih edilen zaman dilimi,
öğrenim görülen bölümü seçme ve hoşnut olma durumu, cinsiyet, yaş, sınıf,
motivasyon kaynağı, karar verme kaynağı, doğum sırası, öğrenim görülen bölüm,
anne ve babanın eğitim düzeyi şeklindedir. Regresyon katsayılarının anlamlılığına
ilişkin t- testi sonuçları incelendiğinde ise, psikososyal değişkenlerden sadece
cinsiyet, yaş, öğrenim görülen bölümü seçme ve bölümden hoşnut olma durumu,
ders çalışmak için tercih edilen zaman dilimi, akademik başarı, motivasyon
kaynağı ve okul saatleri dışındaki zamanı değerlendirme tercihinin genel
erteleme eğilimi üzerinde önemli bir yordayıcı olduğu görülmektedir.
Tablo 87
Öğretmen Adaylarında Akademik Erteleme Eğilimi- Psikososyal
Değişkenler İlişkisi Regresyon Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
Sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
13 8287.630 637.510 6.476 .000*
Grup İçi 698 68717.469 98.449
Toplam 711 77005.100
*p<.01
195
Tablo 88
Psikososyal Değişkenlerin Akademik Erteleme Eğilimini Yordamadaki
Önemlilik Değerleri
Değişken
ler
B
Standart
HataB
Β
T
p
İkili
r
Kısmi
r
Sabit 34.013 5.397 6.302 .000
Cinsiyet 2.608 .823 .122 3.171 .002 .160 .119
Yaş 6.808E-02 .273 .011 .249 .803 .001 .009
Bölüm -1.947E-02 .395 -.002 -.049 .961 -.049 -.002
Sınıf -8.130E-02 .532 -.007 -.153 .879 -.044 -.006
ÖGBSVH .913 .355 .096 2.574 .010 .104 .097
DS -8.836E-02 .413 -.008 -.214 .831 .028 -.008
AED .279 .508 .024 .548 .584 -.014 .021
BED -.195 .424 -.020 -.459 .646 -.027 -.017
DÇTZ .917 .302 .110 3.034 .003 .141 .114
KVK -.690 .379 -.067 -1.822 .069 -.089 -.069
AB -2.472 .589 -.155 -4.197 .000 -.192 -.157
DÇTK 1.180 .844 .051 1.398 .163 .066 .053
OKSDZD
T
-1.195 .343 -.131 -3.486 .001 -.177 -.131
R= .328 R2 = .108 P < .01
ÖGBSVH = Öğrenim Görülen Bölümü Seçme ve Bu Bölümden Hoşnut Olma
Durumu, DS = Doğum sırası, AED = Annenin Eğitim Düzeyi,
BED = Babanın Eğitim Düzeyi, DÇTZ = Ders Çalışmak İçin Tercih Edilen
Zaman Dilimi, KVK = Kendi İle İlgili Konularda Karar Verme Kaynakları,
AB = Akademik Başarı, DÇTK = Ders Çalışmaya Teşvik Eden Etmenler
OKSDZDT = Okul Saatleri Dışındaki Zamanı Değerlendirme Tercihi
Tablo 87 ve Tablo 88 incelendiğinde, psikososyal değişkenler ile akademik
erteleme eğilimi arasındaki kısmi ve ikili korelasyonlar, cinsiyet ile akademik
erteleme eğilimi arasında (r = .160) pozitif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu, ancak
diğer değişkenler kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun (r = .113)
olarak hesaplandığı, öğrenim görülen bölümü seçme ve bu bölümden hoşnut olma
196
durumu ile akademik erteleme eğilimi arasında (r = .104) pozitif ve anlamlı bir
ilişkinin olduğu, ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki
korelasyonun (r = .097) olarak hesaplandığı, ders çalışmak için tercih edilen zaman
dilimi ile akademik erteleme eğilimi arasında (r = 141) pozitif ve anlamlı bir ilişkinin
olduğu, ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki
korelasyonun (r =.114) olarak hesaplandığı, kişisel konularda karar verme kaynakları
ile akademik erteleme eğilimi arasında (r = -.089) negatif ve anlamlı bir ilişkinin
olduğu, ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki
korelasyonun (r = -.069) olarak hesaplandığı, akademik başarı ile akademik erteleme
eğilimi arasında (r = -.192) negatif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu, ancak diğer
değişkenler kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun ( r = -. 157)
olarak hesaplandığı, ders çalışmaya teşvik eden etmenler ile akademik erteleme
eğilimi arasında (r = .066) pozitif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu, ancak diğer
değişkenler kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun (r = .053)
olarak hesaplandığı, okul saatleri dışındaki zamanı değerlendirme tercihi ile
akademik başarı arasında (r = -.131) negatif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu, ancak
diğer değişkenler kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki korelasyonun (r = -
.125) olarak hesaplandığı, bu değişkenler dışında kalan yaş, öğrenim görülen
bölüm,sınıf, doğum sırası, anne-babanın eğitim düzeyi ile akademik erteleme eğilimi
arasında anlamlı düzeyde bir ilişkinin olmadığı görülmektedir.
Cinsiyet, öğrenim görülen bölümü seçme ve bu bölümden hoşnut olma
durumu, ders çalışmak için tercih edilen zaman dilimi, kişisel konularda karar verme
kaynakları, akademik başarı, ders çalışmaya teşvik eden etmenler ve okul saatleri
dışındaki zamanı değerlendirme tercihleri birlikte, öğremen adaylarının akademik
erteleme eğilimi ile anlamlı bir ilişki vermektedir (R = .328, R2 = .108, p<.01). Bütün
psikososyal değişkenler birlikte, akademik erteleme eğilimindeki toplam varyansın
% 10.8’ ini açıklamaktadır.
Standardize edilmiş regresyon katsayısına (β) göre, yordayıcı değişkenlerin
akademik erteleme eğilimi üzerindeki göreli önem sırası; akademik başarı, okul
saatleri dışındaki zamanı değerlendirme tercihi, cinsiyet, ders çalışmak için tercih
197
edilen zaman dilimi, öğrenim görülen bölümü seçme ve bu bölümden hoşnut olma
durumu, kişisel konularda karar verme kaynakları, ders çalışmaya teşvik eden
etmenler, annenin eğitim düzeyi, babanın eğitim düzeyi, yaş, doğum sırası, öğrenim
görülen sınıf düzeyi ve bölüm şeklindedir. Regresyon katsayılarının anlamlılığına
ilişkin t- testi sonuçları incelendiğinde ise, psikososyal değişkenlerden sadece,
cinsiyet, öğrenim görülen bölümü seçme ve bu bölümdne hoşnut olma durumu,
ders çalışmak için tercih edilen zaman dilimi, akademik başarı ve okul saatleri
dışındaki zamanı değerlendirme tercihinin akademik erteleme eğilimi üzerinde
önemli bir yordayıcı olduğu görülmektedir.
Tablo 89
Öğretmen Adaylarında Karar Vermeyi Erteleme Eğilimi- Psikososyal
Değişkenler İlişkisi Regresyon Analizi Sonuçları
Varyans Kaynagı
Sd Kareler Toplamı
Kareler Ortalaması
F
Değeri
Önem Düzeyi
Gruplar Arası
13
354.214
27.247
1.706 .055
Grup İçi 702 11210.182 15.969
Toplam 715 11564.395
p>.05
198
Tablo 90
Psikososyal Değişkenlerin Karar Vermeyi Erteleme Eğilimini
Yordamadaki Önemlilik Değerleri
Değişkenler
B
Standart HataB
Β
T
p
İkili r
Kısmi r
Sabit 7.946 2.170 3.662 .000
Cinsiyet .375 .331 .046 1.134 .257 .059 .043
Yaş .178 .110 .076 1.618 .106 .027 .061
Bölüm .106 .158 .026 .668 .504 .001 .025
Sınıf -.317 .214 -.068 -1.485 .138 -.046 -.056
ÖGBSVH .251 .143 .068 1.760 .079 .058 .066
DS -.394 .166 -.090 -2.373 .018 -.071 -.089
AED -.223 .204 -.051 -1.091 .275 -.026 -.041
BED .115 .170 .031 .675 .500 .006 .025
DÇTZ 6.871E-02 .122 .021 .565 .572 .038 .021
KVK 3.951E-02 .152 .010 .260 .795 .002 .010
AB -.280 .237 -.045 -1.180 .238 -.053 -.045
DÇTE .698 .339 .077 2.057 .040 .082 .077
OKSDZD
T
-.114 .138 -.033 -.832 .405 -.040 -.031
R= .175 R2 = .031 P > .05
ÖGBSVH = Öğrenim Görülen Bölümü Seçme ve Bu Bölümden Hoşnut Olma
Durumu, DS = Doğum sırası, AED = Annenin Eğitim Düzeyi,
BED = Babanın Eğitim Düzeyi, DÇTZ = Ders Çalışmak İçin Tercih Edilen
Zaman Dilimi, KVK = Kendi İle İlgili Konularda Karar Verme Kaynakları,
AB = Akademik Başarı, DÇTE = Ders Çalışmaya Teşvik Eden Etmenler
OKSDZDT = Okul Saatleri Dışındaki Zamanı Değerlendirme Tercihi
Tablo 89 ve Tablo 90 incelendiğinde, psikososyal değişkenler ile karar
vermeyi erteleme eğilimi arasındaki kısmi ve ikili korelasyonlar; doğum sırası ile
karar vermeyi erteleme eğilimi arasında (r = -.071) negatif ve anlamlı bir ilişkinin
olduğu, ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki
korelasyonun (r = -.089) olarak hesaplandığı, ders çalışmata teşvik eden etmenler ile
karar vermeyi erteleme eğilimi arasında (r = .082) pozitif ve anlamlı bir ilişkinin
199
olduğu, ancak diğer değişkenler kontrol edildiğinde, iki değişken arasındaki
korelasyonun ( r= .077) olarak hesaplandığı ve diğer psikososyal değişkenler ile
karar vermeyi erteleme eğilimi arasında anlamlı bir ilişki olmadığı görülmektedir.
Doğum sırası ve ders çalışmaya teşvik eden etmenler birlikte, karar vermeyi
erteleme erteleme eğilimi ile anlamlı ilişkiler vermektedir (R = .175, R2 = .031,
P>.05). Bütün psikososyal değişkenler birlikte, karar vermeyi erteleme eğilimindeki
toplam varyansın % 3.1’ ini açıklamaktadır.
Standardize edilmiş regresyon katsayısına (β) göre, yordayıcı değişkenlerin
karar vermeyi erteleme eğilimi üzerindeki göreli önem sırası; doğum sırası, ders
çalışmaya teşvik eden etmenler, yaş, sınıf, öğrenim görülen bölümü seçme ve bu
bölümden hoşnut olma durumu, annenin eğitim düzeyi, cinsiyet, akademik başarı,
okul saatleri dışındaki zamanı değerlendirme tercihi, babanın eğitim düzeyi, bölüm,
ders çalışmak için tercih edilen zaman dilimi ve kişisel konularda karar verme
kaynakları şeklindedir. Regresyon katsayılarının anlamlılığına ilişkin t- testi
sonuçları incelendiğinde ise, psikososyal değişkenlerden sadece, doğum sırası ve
ders çalışmaya teşvik eden etmenlerin karar vermeyi erteleme eğilimi üzerinde
önemli bir yordayıcı olduğu görülmektedir.
200
BÖLÜM V
SONUÇ, TARTIŞMA VE ÖNERİLER
Bu araştırmada öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğiliminin
düşünme ve karar verme tarzları arasındaki ilişki incelenerek bu faktörlerin erteleme
eğilimini ne derecede yordadığı belirlenmiştir. Araştırma kapsamında erteleme
eğilimin psikososyal değişkenlere farklılaşıp farklılaşmadığı da değerlendirilmiştir.
Bu bölümde ilk olarak erteleme eğilimi düşünme ve karar verme stilleri ilişkisi alan
yazın ışığında tartışılacaktır. Ardından erteleme eğilimini yordayan faktörler
yorumlanacaktır. Son aşamada ise erteleme eğiliminin psikososyal değişkenler ilgili
bulgular yorumlanacaktır.
5.1.Öğretmen Adaylarında, Genel, Akademik ve Karar Vermeyi Erteleme
Eğilimi- Düşünme ve Karar Verme Stilleri İlişkisi
Araştırma sonucunda genel, akademik ve karar vermeyi erteleme eğilimi ile
rasyonel düşünme ve rasyonel karar verme stili arasında anlamlı düzeyde negatif bir
ilişkinin olduğu ve yapılan ek analizlerde de genel, akademik ve karar vermeyi
erteleme eğilimi düzeyi yüksek ve düşük olan öğretmen adaylarının rasyonel
düşünme ve rasyonel karar verme stillerini kullanma düzeylerinin anlamlı olarak
p<,01 düzeyinde farklılaştığı ve bu üç alanda da erteleme eğilimi düşük oLan
öğretmen adaylarının rasyonel düşünme ve rasyonel karar verme stillerini kullanma
düzeylerinin, erteleme eğilimi düzeyi yüksek olan öğretmen adayların rasyonel
düşünme ve rasyonel karar verme stillerini kullanma düzeylerinden daha yüksek
olduğu görülmüştür.
Düşünürken bilgi gereksinim düzeyleri yüksek olan bireylerin gerek akademik
gerekse diğer gündelik çalışmalarında, konu dışı etkenlerden çok konuyla doğrudan
ilgili etkenlerle ilgilenmeye daha yatkın oldukları ve çalışma karşısındaki
tutumlarının bilgi edinme, organize etme, değerlendirme ve sentez yapma şeklinde
olduğu dolayısıyla verilen bir görevi ya da sorumluluğu zamanında yapma
201
eğiliminde oldukları için erteleme eğilim düzeylerinin düşük olabileceği
düşünülebilir. Nitekim elde edilen bulgular bu düşünceyi destekler niteliktedir.
Karar vermede rasyonel olanlar, gerek bilginin edinilmesi, amaç ve değerlere
göre değerlendirilmesi ve karar için alternatiflerin oluşturulması aşamasında gerekse
tercih edilen seçeneğin karar olarak uygulanması aşamasında derinlemesine ve
mantıksal yaklaşımlar kullanırlar. Rasyonel karar vericilerin, bu özelliklerinden
dolayı tutum ve davranışlarının daha çok farkında oldukları düşünülmektedir. Bu
nedenle bu kişilerin önceden yapmayı planladıkları işleri ve sorumlulukları
zamanında yapma eğiliminde olacakları ve bunun doğal bir sonucu olarak da gerek
gündelik yaşamda, gerek akademik yaşamdaki görevleri gerekse bazı konular
karşısında karar verme durumunda kaldıklarında bunu ertelemeden zamanından
yapma eğiliminde olacakları düşünülebilir. Bu bağlamda rasyonel karar verme stili
ile genel, akademik ve karar vermeyi erteleme eğilimi arasında negatif bir ilişkinin
olması anlamlı olmaktadır.
İkinci olarak, öğretmen adaylarının erteleme eğilimi düzeyleri ile sezgisel
karar verme stilini kullanma düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki görülmemiştir. Ek
olarak yapılan alt ve üst grup analizlerinde de erteleme eğilimi düzeyi yüksek ve
düşük olan öğretmen adaylarının, sezgisel karar verme stilini kullanma düzeyleri
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılaşmanın olmadığı görülmüştür.
Üçüncü olarak, öğretmen adaylarının karar vermeyi erteleme eğilimi ile
bağımlı karar verme stili arasında anlamlı düzeyde olumlu bir ilişkinin olduğu
görülmüş ve ek olarak yapılan analizlerde ise karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyi
yüksek olan öğretmen adaylarının bağımlı karar verme stilini kullanma düzeylerinin,
karar vermeyi erteleme eğilimi düşük olan öğretmen adayların bağımlı karar verme
stilini kullanma düzeylerinden farklılaştığını ve bu farklılaşmanında p<.01 düzeyinde
anlamlı olduğu görülmüştür.
Karar vermede başkalarına bağımlı olmanın nedeni, bireyin kendine olan
benlik saygısının düşük ve bilişsel beceriler açısından zayıf olması olabilir. Bu
202
nedenle, bu tür bireylerin karar öncesi kaygı düzeyleri de yüksek olur. Ayrıca, bu
bireyler karar vermenin beraberinde getirdiği sorumluluklarla başaçıkmada
kendilerini yeterli görmüyor olabilirler. Bunun nedeni özgüvenin olmasıdır. Karar
verme durumu ile karşı karşıya kaldıklarından sürekli bir başkasının yardımına
gereksinim duyacaklarından, zamanında verilmesi gereken kararları erteleme
eğiliminde olabilecekleri düşünülebilir. Analizlerde elde edilen bulgular bu
düşünceyi destekler niteliktedir.
Dördüncü olarak, genel, akademik ve karar vermeyi erteleme eğilimi ile
kaçıngan karar verme stili arasında anlamlı düzeyde bir ilişkinin olduğu ve ek olarak
yapılan analizlerde de genel, akademik ve karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyi
yüksek olan olan öğretmen adaylarının kaçıngan karar verme stilini kullanma
düzeylerinin, bu üç alanda da erteleme eğilim düzeyleri düşük olan öğretmen
adaylarının bu karar verme stilini kullanma düzeylerinden daha yüksek olduğu ve bu
farklılığında p<.01 düzeyinde anlamlı olduğu görülmüştür.
Bir işe başlamanın ön koşullarından biri de o işi yapmaya karar vermiş
olmaktır. Bir işin yapılması kararlaştırıldığında alınan karar, özellikle planlanma
aşamasında işin yöntemini belirlemede büyük bir önemliliğe sahiptir. Karar verme
sürecinde bireyin karar vermekten kaçınması, doğal olarak önceden yapılması planan
işin belirlenen tarihte değil de daha ileri bir tarihte yapılmasına yol açabilmektedir.
Ayrıca karar verme sürecinde kişinin karar vermekten kaçınma eğiliminde olması
olarak tanımlanan (Scott ve Bruce, 1995) kaçıngan karar verme stilinin kuramsal
açıklamaları ile çeşitli yaşantılarla ilgili olarak önemsiz durumlarda bile uygun
kararlar vermedeki yetersizlik olarak tanımlanan (Effert ve Ferrari, 1989) karar
vermeyi erteleme eğiliminin kuramsal açıdan birbiriyle örtüşmesi bu bulguyu
destekler niteliktedir
Beşinci olarak, genel, akademik ve karar vermeyi erteleme eğilimi ile anlık
karar verme stili arasında anlamlı düzeyde olumlu bir ilişkinin olduğu ve ek olarak
yapılan analizlerde genel, akademik ve karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyleri
yüksek olan öğretmen adayların anlık karar verme stilini kullanma düzeyinin, genel,
203
akademik ve karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyleri düşük olan öğretmen
adaylarının bu stili kullanma düzeylerinden daha yüksek olduğu ve bu farkın da p<
.01 düzeyinde anlamlı olduğu görülmüştür.
Anlık karar verme stili, karar verme sürecinde anında, düşünülmeden
alternatifler değerlendirilmeden hızlıca işleyen bir karar verme tarzıdır. Bu
düşünceden hareketle düşünmeden ve alternatifleri değerlendirmeden karar veren bir
bireyin, yaşamındaki öncelikleri belirleme konusunda nesnel tercihler yapamayacağı
düşüncesiyle uzun dönemli başarı ve doyumu, kısa süreli doyuma tercih edebileceği
olası bir durumdur. Bulgular bu açıklamalar doğrultusunda değerlendirildiğinde
anlamlı olmaktadır.
Son olarak akademik erteleme eğilimi ile sezgisel düşünme stili arasında
anlamlı düzeyde olumsuz bir ilişkinin olduğu ve ek olarak yapılan diğer analizlerde
de sadece sezgisel düşünme stilini kullanma düzeyinin akademik erteleme eğilimi
düzeyine bağlı olarak değiştiği ve akademik erteleme eğilimi düzeyi düşük olan
öğretmen adaylarının sezgisel düşünme stilini kulanma düzeyinin, akademik
erteleme eğilimi düzeyi yüksek olan öğrencilerden daha yüksek olduğu ve bu
farklılığın ise p<.05 düzeyinde anlamlı olduğu görülmüştür.
Sezgisel düşünmenin yaşantılara, bilgiyi sadece kaba düzeyde ayrıştırmaya,
sterotipik (basmakalıp) kabullere, anlık davranışlara, ağırlıklı olarak duygu ve ilk
izlenimlere dayalı olmasının erteleme eğilimi düzeyini yükseltebileceğini
düşündürtebilir. Öğretmen adaylarından sezgisel düşünme düzeyi yüksek olanlar
akademik olarak erteledikleri durumlarda başlarına gelenlerden dolayı ertelememeyi
tercih ediyor olabilirler.
Erteleme eğilimi ile karar verme konusunda yapılan araştırmalara
baktığımızda; Frost ve Shows (1993) 50 bayan üniversite öğrencisi üzerinde
yaptıkları araştırmada kararsızlık düzeyi yüksek ve düşük olan öğrencilerin erteleme
eğilimlerini karşılaştırmışlardır, kararsızlık düzeyi yüksek olan öğrencilerin erteleme
eğilim düzeyleri açısından, kararsızlık düzeyi düşük olan öğrencilerden
204
farklılıklaştıklarını ve bu farklılaşmanın da (t (48) = 3.57, p < .001) düzeyinde
anlamlı olduğunu rapor etmişlerdir. Bu bulgu, bu çalışmada elde edilen bulgulara
paraleldir.
Özetle bütün bu sonuçlar, erteleme eğilimli bireylerin karar verme sürecinde
kararsız kalma tarzında problemler yaşadıkları söylenilebilir. Bilgi işleme ve karar
verme sürecinde kullandıkları düşünme ve karar verme tarzlarının o işin ertelenip
ertelenmemesinde önemli rol oynayacağı düşünülebilir.
5.2. Öğretmen Adaylarında, Düşünme ve Karar Verme Stillerinin
Genel, Akademik ve Karar Vermeyi Erteleme Eğilimilerini
Yordama Dereceleri
5.2.1. Erteleme Eğilimi - Düşünme Stilleri Öğretmen adaylarında, genel, akademik ve karar vermeyi erteleme
eğilimlerinin, düşünme stilleri tarafından yordanmasına yönelik olarak, yapılan çoklu
regresyon analizleri sonucunda, rasyonel ve sezgisel karar verme stillerinin genel
erteleme eğilimindeki toplam varyansın % 5.2’ sini açıklayabildiği ancak, düşünme
stillerinden yalnızca rasyonel düşünme stilinin genel erteleme eğilimini öngörmede
önemli düzeyde bir yordayıcı olduğu, rasyonel ve sezgisel düşünme stillerinin
birlikte akademik erteleme eğilimindeki toplam varyansın % 5.5’ ini açıklayabildiği
ve her iki düşünme stilininde akademik erteleme eğilimi üzerinde önemli bir
yordayıcı olduğu ve son olarak rayonel ve sezgisel düşünme stilleri birlikte karar
vermeyi erteleme eğilimindeki toplam varyansın % 7.6’ sını açıklayabildiği ancak bu
düşünme stillerinden yalnızca rasyonel düşünme stilinin karar vermeyi erteleme
eğilimi üzerinde önemli bir yordayıcı olduğu görülmüştür. Bu bulgular rasyonel
düşünme stilinin erteleme eğilimlerini önceden görebilmede önemli bir bilişsel
değişken olduğunu göstermektedir.
5.2.2. Erteleme Eğilimi –Karar Verme Stilleri
Öğretmen adaylarının genel, akademik ve karar vermeyi erteleme eğilimilerini
karar verme stilleri tarafından yordanmasına yönelik yapılan çoklu regresyon
205
analizlerinde, karar verme stillerin birlikte genel erteleme eğilimindeki toplam
varyansın % 32,3’ ünü açıklayabildiği, ancak bu karar verme stillerinden sadece
rasyonel, kaçıngan ve anlık karar verme stillerinin genel erteleme eğilimi üzerinde
önemli bir yordayıcı olduğu, ikinci olarak karar verme stillerinin birlikte akademik
erteleme eğilimindeki toplam varyansın % 32,5’ ini açıklayabildiği, ancak bu karar
verme stillerinden sadece rasyonel, kaçıngan ve anlık karar verme stillerinin
akademik erteleme eğilimi üzerinde önemli bir yordayıcı olduğu ve son olarak karar
verme stillerinin birlikte karar vermeyi erteleme eğilimindeki toplam varyansın %
37’8’ ini açıklayabildiği ve karar verme stillerinden yalnızca kaçıngan ve bağımlı
karar verme stillerinin karar vermeyi erteleme eğilimi üzerinde önemli yordayıcılar
olduğu görülmüştür. Bu bulgular doğrultusunda bireyin karar verme sürecinde
kullandığı karar verme stili davranışlarındaki erteleme eğilimleri üzerinde önemli bir
etkiye sahip olduğu söylenilebilir.
5.2.3. Erteleme Eğilimi- Düşünme ve Karar Verme Stilleri Öğretmen adaylarının genel, akademik ve karar vermeyi erteleme eğilim
düzeylerinin düşünme ve karar verme stillerinin her ikisi tarafından yordanmasına
yönelik olarak yapılan çoklu regresyon analizleri sonucunda, düşünme ve karar
verme stillerinin birlikte genel erteleme eğilimindeki toplam varyansın % 32.5’ ini
açıklayabildiği ve sadece, rasyonel, kaçıngan ve anlık karar verme stillerinin genel
erteleme eğilimi üzerinde önemli bir yordayıcı olduğu, düşünme stillerinin ise genel
erteleme eğilimi üzerinde önemli bir yordayıcı olmadığı görülmüştür.
İkinci olarak, düşünme ve karar verme stillerinin birlikte, akademik erteleme
eğilimindeki toplam varyansın % 33’ ünü açıklayabildiği ve sadece sezgisel düşünme
stili ile birlikte rasyonel, sezgisel, kaçıngan ve anlık karar verme stillerinin akademik
erteleme eğilimi üzerinde önemli bir yordayıcı olduğu görülmüştür. Son olarak da
düşünme ve karar verme stillerinin birlikte, karar vermeyi erteleme eğilimindeki
toplam varyansın % 38.4’ ünü açıklayabildiği ve sadece rasyonel düşünme stili ile
birlikte bağımlı ve kaçıngan karar verme stilleri, karar vermeyi erteleme eğilimi
üzerinde önemli yordayıcılar olduğu görülmüştür.
206
Bilişsel bilgi işleme, algısal girdilerden davranışsal çıktılara kadar birbirine
mantıksal bir temelle bağlı süreçlerden oluşur. Karar verme bu süreçlerin en son
basamağını oluşturur. Bunun bir sonucu olarak düşünme stilleri açısından farklılık
gösteren bireyler, kullandıkları karar verme stilleri açısından bireysel farklılıklar
gösterirler. Bunların doğal bir sunucu olarak da gösterecekleri davranışlarda da
farklılıkların olması kaçınılmazdır. Öğretmen adaylarının düşünme ve karar verme
stillerinin erteleme davranışları üzerinde etkili olacağı düşünülebilir ve bu iki bilişsel
bilgi işleme sürecininde erteleme davranışını yordamada etkili olduğu bulgularca
desteklenmektedir.
5.3.Öğretmen Adaylarının Psikososyal Özelliklerine Göre Genel,
Akademik ve Karar Vermeyi Erteleme Eğilimileri
5.3.1. Erteleme Eğilimleri- Cinsiyet Öğretmen adaylarında, erteleme eğilimi düzeyeyinin cinsiyet değişkenine göre
farklılaşmasına yönelik olarak yapılan analizlerde erkek öğretmen adaylarının, genel,
akademik ve karar vermeyi erteleme eğilimi düzeylerinin, bayan öğretmen
adaylarının bu üç erteleme eğilimi düzeylerinden yüksek olduğu, ancak sadece genel
ve akademik erteleme eğilimindeki bu farklılaşmanın p<.01 düzeyinde anlamlı
olduğu görülmüştür. Denencemiz bulgularca desteklenmiştir.
Bu bulgular doğrultusunda, erkek öğretmen adayların daha önce yapmayı
kararlaştırdıkları görevleri erteleme eğiliminde oldukları söylenilebilir.
Prohaska, Morrill, Atiles ve Perez (2000), ‘in yaptıkları çalışmada, erkek
öğrencilerin akademik erteleme eğilimi puan ortalamalarının 34.51 (ss. 8.05), kız
öğrencilerin ise akademik erteleme eğilimi puan ortalamalarının 31.94 (ss. 7.02)
olduğu görülmüştür. Bu farklılığın anlamlı olup olmadığını belirlemek için yapılan
analizler sonucunda bu faklılığın t = 2.86, p< .005 düzeyinde anlamlı olduğu rapor
edilmiştir.
207
Senecal, Koestner ve Vallenard (1995), bayan öğrencilerin erteleme eğilimi
düzeyleri ile erkek öğrencilerin erteleme eğilimi düzeyleri arasında ( t = 3.38,
p<.001) anlamlı bir farklılık olduğunu görmüşlerdir. Bayan öğrencilerin erkek
öğrencilere oranla akademik görevleri erteleme eğilimlerinin daha düşük olduğunu
rapor etmişlerdir.
Diğer bir çalışmada, Washington (2004), kız öğrencilerin erteleme eğilimi
düzeylerinin erkeke öğrencilerinkinden yüksek olduğunu rapor etmiştir. Dolayısıyla
bu bulgular Prohaska, Morrill, Atiles ve Perez (2000) ve Senecal, Koestner ve
Vallenard (1995), tarafından yapılan araştırmaların bulgularıyla tutarlılık
göstermektedir.
Toplumsal olarak bireye yüklenen roller, yetiştirilme biçimleri nedeniyle
erkek öğretmen adaylarının erteleme eğilimi düzeylerinin, bayan öğretmen
adaylarının erteleme eğilimi düzeylerinden yüksek olması anlamlı olmaktadır. Buna
göre bazı toplumlarda olduğu gibi Türk toplumunda da erkeklere aileleri tarafından
daha az baskı uygulanması ve daha hoşgörülü davranılmasının, yaptıkları hatalar
karşısında ya da sorumluluklarını zamanında yerine getirmediklerinde herhangi bir
yaptırımla karşılaşmış olmamalarının, erteleme eğilimli olmalarına neden olduğu
düşünülebilir. Buna karşın kızların geleneksel, koruyucu ve baskılı bir tarzda
yetiştirilmesinin ise onların daha kısıtlanmış, insanlara hizmet etmeyi ön plana
çıkaran annelik rollüne dönük, sorumluluk duygusu yüksek, uysal kişilik yapısı
oluşturmalarına yol açacağı düşünülerek görevlerini ve sorumluluklarını zamanında
yerine getirmeyi öğrendikleri varsayımıyla, erteleme eğilim düzeylerinin düşük
olabileceği düşünülmüştür. Bulgular, bu bilgiler doğrultusunda yorumlanabilir.
5.3.2. Erteleme Eğilimi- Yaş
Öğretmen adaylarında erteleme eğilimi düzeyinin yaş değişkenine göre
farklılaşmasına yönelik olarak yapılan analizlerde genel ve akademik erteleme
eğilimi düzeyinin yaşa göre farklılaştığı ve karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyinin
ise yaşa göre bir farklılık göstermediği görülmüştür. Yapılan varyans analizi
sonucuna göre yaşça büyük olan öğretmen adaylarının genel ve akademik erteleme
eğilimi düzeylerinin, yaşça küçük olan öğretmen adaylarının erteleme eğilimi
208
düzeyinden daha yüksek olduğu ve bu farklılığında anlamlı düzeyde olduğu
görülmüştür. Ek olarak yapılan Tukey testi sonucunda bu farklılıklar sadece
akademik erteleme eğiliminde, 18 yaşında olan öğretmen adaylarının akademik
erteleme eğilimi düzeyinin, 20, 21 ve 22 yaşlarında olan öğretmen adaylarının
akademik erteleme eğilimi düzeyinden daha düşük olmasından kaynaklandığı
görülmüş, yapılan LSD testi sonucunda genel erteleme eğiliminde, 18 yaşında olan
öğretmen adaylarının genel erteleme eğilimi düzeyinin, 20, 22 ve 26 yaşlarında olan
öğretmen adaylarının genel erteleme eğilimi düzeyinden düşük olmasından
kaynaklandığı görülmüş, dolayısıyla öğretmen adaylarının yaşları arttıkça genel
erteleme ve akademik erteleme eğilimleri düzeylerinin de artığı görülmektedir.
Araştırmaya katılan öğretmen adayların yaşlarının ortalaması ve standart
sapması alınarak, ortalamanın bir standart sapma üstü ve altı alınarak oluşturulan alt
ve üst grupların genel, akademik ve karar vermeyi erteleme eğilim düzeyleri puan
ortalamaları arasındaki farkın tespiti için yapılan analizlerde de sadece akademik
erteleme eğilimi düzeyinde yaşa göre anlamlı düzeyde bir farklılaşma olduğu
görülmüştür. Bütün bu bulgular doğrultusunda yaşça büyük olan öğretmen
adaylarının akademik erteleme eğilimi düzeyinin, yaşça daha küçük olan öğretmen
adayların akademik erteleme eğilimi düzeyinden daha yüksek olduğu söylenilebilir.
Son yıllarda ülkemizde yaşanılan ekonomik istikrarsızlık, öğrencilerin mesleki
tercihlerini belirlemede önemli bir faktör olmuştur. Bunun bir doğal sonucu olarak
üniversiteye giriş sınavından sonra , öğrencilerin büyük bir bölümü mezun olduktan
sonra hemen iş bulabilecekleri alanları tercih etmelerine yol açmıştır. Ülkemizde de
mezun olduktan sonra hemen iş bulunabilecek alanların başında öğretmenlik mesleği
gelmektedir. Bunun doğal bir sonucu olarak da bu alanda büyük bir yığılma meydana
gelmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı ile üniversitlerin eğitim fakülteleri arasında sağlıklı
bir koordinasyonun olmaması, bu alandaki personel açığının kapatılması için alan
dışı atamaların yapılması ve bunlarla birlikte ülkemizde izlenilen ekonomik
politikalar doğrultusunda personel alımında kısıtlanmaya gidilmesi, buna karşın
eğitim fakültelerinde her yıl gereksinim duyulan personelden daha fazla mezun
verilmiş olması, öğretmen adaylarının mezun olduktan sonra atanma olasılıklarını
209
düşürmüştür. Bütün bu gelişmeler, öğretmen adaylarının, özellikle mezuniyeti
yaklaşmış olan öğretmen adaylarının karamsarlığa ve umutsuzluğa düşmesine yol
açarak geleceğe bakış açılarını olumsuz yönde etkilemiş olabileceği , bunun da
öğretmen adaylarında gündelik ve akademik görevlere karşı boşvermişliğe yol açmış
olabilir. Ayrıca yaş ilerledikçe yaşamı kaçırma kaygılarının artması ve ikili ilişkilere
verilen önemin artması gibi nedenlerle çalışmalar erteleniyor olabilir. Bütün bu
etkenlerin erteleme eğilimine yol açtığı düşünülebilir.
Ceyhan (2005) öğretmen adaylarındaki umutsuzluk düzeyini saptamaya
yönelik yaptığı çalışmasında son sınıftaki öğretmen adaylarının, iş bulma olasılığı
düşük olan alanlarda öğrenim gören öğretmen adaylarının umutsuzluk düzeylerinin
yüksek olduğunu bulgulamıştır.
Elde edilen bulgular bu çerçevede değerlendirildiğinde öğretmen adaylarının
davranışlarındaki erteleme eğilim düzeyinin, öğrenim görülen sınıf düzeyine paralel
olarak artması da açıklanmaktadır.
5.3.3. Erteleme Eğilimi-Öğrenim Görülen Alan Öğretmen adaylarında, akademik erteleme eğilimi düzeyinin öğrenim görülen
alana göre farklılaşmasına yönelik olarak, yapılan analizlerlerden elde edilen
bulgular, sayısal puan türüyle öğrenci alan bölümlerde öğrenim gören öğretmen
adaylarının akademik erteleme eğilimi düzeylerinin, sözel ve eşit ağırlıklı puan
türüne göre öğrenci alan alanlarda öğrenim gören öğretmen adayların akademik
erteleme eğilimi düzeylerinden daha yüksek olduğunu göstermiştir. Bu bulgular
doğrultusunda sayısal puan türüyle öğrenci alan bölümlerde öğrenim gören öğretmen
adaylarının akademik görevleri daha fazla erteleme eğiliminde oldukları
söylenilebilir.
Farklı puan türüne göre öğrenci alan bölümlerin ders içeriklerinin
birbirlerinden farklıdır. Ayrıca öğrenim görülen alanı başarı ile tamamlayıp mezun
olabilmek için bir takım sorumlulukların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu
alanlarda ders olarak işlenen konu içeriklerinin zorluk derecesi, verilen ödevlerin
210
miktarı ve gördükleri derslerin gündelik yaşamda onlara ne kadar yarar sağlayacağı
gibi etkenlerin akademik erteleme eğilimine yol açabileceği düşünülebilir.
Eğitim fakültelerinin kuruluş amacı öğretmen yetiştirmektir. Doğal olarak bu
fakültelerde verilen eğitim ve öğretimin mesleki yaşamda öğretmenlik görevini icra
ederken gerekli olan bilgi ve becerileri kazandırması beklenmektedir. Buna karşın,
eğitim fakültelerinde verilen derslerin, özellikle sayısal puanla öğrenci alan
bölümlerde birer öğretmen yetiştirmekten ziyade bir bilim adamı yetiştirmeye
yönelik içerikte olması, öğrencilerin bazılarının bu derslere bazılarının da formasyon
derslerine olumsuz tutum takınmalarına yol açmakta sonuçtaki bu amaca yönelik
karışıklık sorumluluklarını ve görevlerini zamanında yapmamalarına yol açmaktadır
denilebilir. Bu bulgular bu bilgilerle ışığında yorumlanabilir.
5.3.4. Erteleme Eğilimi Öğrenim Görülen Sınıf Düzeyi Öğretmen adaylarında akademik erteleme eğilimi düzeyinin öğrenim görülen
sınıf düzeyine göre farklılaşmasına yönelik olarak yapılan analizler sonucunda
öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilim düzeylerinin öğrenim gördükleri
sınıf düzeyine göre p<.01 düzeyinde anlamlı olarak farklılaştığı görülmüştür. Yapılan
Tukey testi sonuçlarına göre bu farklılığın birinci sınıfta öğrenim gören öğretmen
adaylarının akademik erteleme eğilimi düzeyinin, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıfta
öğrenim gören öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi düzeylerinden daha
düşük olmasından kaynaklandığı görülmüştür. Bu bulgulara göre birincisi sınıfta
öğrenim gören öğretmen adaylarının akademik görevleri, ikinci, üçüncü ve dördüncü
sınıfta öğrenim gören öğretmen adaylara oranla daha az erteledikleri söylenilebilir.
McCown ve Roberts (1994), 1543 üniversite öğrencisinde erteleme eğilimin
yaygınlığını incelemişler, araştırmacılar birinci sınıfta öğrenim gören öğrencilerin %
19’ unun, ikinci sınıfta okuyanların % 22’sinin, üçüncü sınıfta öğrenim gören
öğrencilerin % 27’ sinin ve dördüncü sınıfta öğrenim gören öğrencilerin % 31’ inin
akademik erteleme eğilimini anlamlı bir kişisel stres kaynağı olarak gördüklerini
rapor etmişlerdir. Bununla birlikte birinci sınıfta öğrenim gören öğrencilerin % 23’
ünün, ikinci sınıfta öğrenim gören öğrencilerin % 27’sinin, üçüncü sınıfta öğrenim
211
gören öğrencilerin % 32’ sinin ve dördüncü sınıfta öğrenim gören öğrencilerin % 37’
sinin erteleme eğiliminin akademik başarılarını etkilediğine inandıklarını
belirtmişlerdir.
Bu araştırmadan elde edilen bulgular da, McCown ve Roberts (1994)’ in
bulgularıyla tutarlılık göstermektedir.
Öğretmen adaylarının sosyal çevreleri genişledikçe, üniversitede geçirdikleri
zamanın miktarı, üniversitedeki eğitim ve öğretim sürecinin işleyişinde kazandıkları
bilgi düzeyi ve içinde yaşadıkları çevre hakkındaki bilgi düzeyi arttıkça, öğrenim
gördükleri sınıf düzeyinin yükselmesine bağlı olarak akademik erteleme
eğilimlerinin artma olasılığı yükselebilir.
Nitekim bu bilgiler ışığında üniversiteye yeni gelen öğretmen adayları, üst
sınıfta öğrenim gören öğretmen adaylarıyla karşılaştıracak olurlarsa, birinci sınıfta
öğrenim gören öğretmen adaylarının, üst sınıftaki öğretmen adaylarına oranla
arkadaş sayılarının daha az, sosyal çevrelerinin daha dar, üniversitedeki eğitim ve
öğretim sürecinin işleyişine yönelik bilgilerinin daha az olduğu ve içinde yaşadıkları
çevreye yönelik daha az bilgi sahibi oldukları, özellikle üniversiteye girmek için
uzun dönemli bir çalışma temposu geçirmiş oldukları söylenilebilir. Bu gibi etkenler,
motivasyon düzeylerinin daha yüksek olmasını, verilen görevleri ve sorumlulukları
zamanında yapma eğiliminde olmalarını açıklayabilecektir. Bunun yanı sıra sınıf
düzeyi arttıkça üniversite eğitiminden umdukları kazanımları bulamıyor olabilirler.
Bulgular, bu bilgiler ışığında ele alındığında oldukça anlamlı görülmektedir.
5.3.5. Erteleme Eğilimi- Ailenin Kaçıncı Çocuğu Olduğu Öğretmen adaylarında erteleme eğilimi düzeylerinin ailede kaçıncı çocuk
olduklarına göre farklılaşmasına yönelik olarak yapılan analizlerde, öğretmen
adaylarının doğum sırasına göre, genel, akademik ve karar vermeyi erteleme eğilim
düzeylerinde bir farklılaşmanın olmadığı görülmüştür.
Leslie (2005), doğum sırasının erteleme eğilimi üzerinde etkili olup olmadığını
incelemek üzere 75 üniversite öğrencisiyle çalışmıştır. Yapılan analizlerde doğum
212
sırasının erteleme eğilimi üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığını rapor etmiştir.
Dolayısıyla bu bulgular, Leslie (2005)’ nin bulgularıyla tutarlılık göstermektedir.
Adler, çevrenin birey üzerindeki etkilerini tartışırken, özellikle aile üzerinde
durmuştur. Adler, kuramında, ebeveynin ve de özellikle anne tutumlarına ve
kardeşler arasındaki ilişkileirn niteliğine önem vermiştir. Adler’e göre çocuğun diğer
kardeşler arasındaki durumu, özellikle dünyaya geliş sırası açısından, kendine özgü
bazı sorunları da birlikte getirir. Ancak, büyük, ortanca ve en küçük çocuğun bu
sıralamadan doğan olası sorunları kesin beklentiler olarak yorumlanmamalıdır.
Doğum sırasının insan yaşamında önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir (Gençtan,
1993:135-136). Çocuğun doğum sırasına bağlı olarak farklı kişilik özellikleri
geliştirdikleri bilinmektedir (Leslie, 2005:1). İlk çocuklar, okul ve iş yaşamında
başarıya motive olurlar (Todd, Friedman ve Steele, 1993). Çatışmalarla
karşılaştıklarında genelikle kaçıngan eğiliminde olurlar. Eğer kontrol edemeyecekleri
bir durumlarla karşı karşıya kalırlarsa kaygı düzeyleri yükselir ve bunun için
çevresindeki insanlardan yardım alma arayışı içine girerler (White, 1995). Yaşından
ötürü, anne baba kendisinden, diğer kardeşlerinden beklenilenden daha fazlasını
beklerler. Gücünden ve yeteneğinden ötürü, özellikle yaşamın ilk yıllarında ,
kardeşlerinin doğal bir lideri olurlar. Anne-baba tarafından kendisine çok fazla
sorumluluk ve yük verilmektedir.
Ortanca çocuklar, kendisinden daha yetenekli ve güçlü büyük kardeşi ile
kendisinden sonra gelen kardeşin yarattığı ikili sorunlar ile baş etmek zorundadır.
Kendinden büyük kardeşlerin ilerleyişlerini yakalamak için sürekli yarış içine
girerler. Bu rekabet sürecinin kendilerini daha yetenekli ve başarılı yapacaklarına
inanırlar. Yüksek özgüven ve sorumluluk duygusuna sahiptirler. Görev yönelimli
olmaları, onları iş dünyasında başarılı kılmaktadır(Forer veStill, 1986).
Son çocuklar, kendisinden sonra gelen bir kardeş olmadığı için, yarışmak ve
annenin ilgisini paylaşmak zorunda kalmaz. Çoğu kez ailenin oyuncak bebeği olur ve
şımartılır. Ailenin içinde bir patron gibidir. Herkesin onun adına bir şeyler yapmasını
bekler. İlk ve ortanca çocuklara oranla daha çok sosyal aktivitelere katılma
213
yönelimlidir. İş yapmak için çok zor motive olurlar. Rahatına, keyfine ve eğlenceye
düşkün olurlar.
Ailede tek çocuk olanlar, ebeveynlerinin bütün ilgi ve dikkatlerini kendi
üstlerine çekerler ve bunu başkalarıyla paylaşmak zorunda değildir. Ebeveynleri ile
daha iyi ilişkiler kurma eğiliminde olurlar. Çoğu zaman ebeveynleri tarafından aşırı
korunduğu ve şımartıldığı için ileriki yaşamında da çevresinde aynı tutumu
beklemektedir. Anne babanın bu yetiştirme tarzının çocukta bağımlı bir yapının
gelişmesine yol açabileceği düşünülebilir.
Doğum sırasının yarattığı bu özelliklerin bireyin erteleme eğilimi üzerinde
etkili olması beklenilebilir. Öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğilim
düzeylerinin doğum sırasına göre bir farklılık gösterebileceği, özellikle son doğan ve
ailenin tek çocuğu olan çocukların davranışlarındaki erteleme eğiliminin ilk ve
ortanca çocuklara oranla daha yüksek olabileceği düşünülebilir.
Bu kuramsal açıklamalara rağmen öğretmen adaylarının davranışlarındaki
erteleme eğiliminin doğum sırasına göre bir farklılık göstermemiş olması, doğum
sırasına göre adaylar arasında dengeli bir dağılımın olmamasından kaynaklanmış
olabilir. Çünkü araştırmaya katılan öğretmen adaylarından yaklaşık olarak % 40’ı ilk
çocuk, % 20’ si ortanca çocuk, % 36’ sı son çocuk ve % 1,5’ i ise tek çocuk
olduğunu belirtmiştir. Bu oranlar arasındaki farklılığın çok büyük olması, doğum
sırası ile erteleme eğilimi arasında bir ilişkinin görülmemesine neden olmuş olabilir.
5.3.6. Erteleme Eğilimleri- Anne Babanın Eğitim Düzeyi Öğretmen adaylarında, anne-babanın eğitim düzeyine bağlı olarak, genel,
akademik ve karar vermeyi erteleme eğilimi düzeylerinin farklılaşmasına yönelik
olarak yapılan analizlerde, anne babası okur yazar olmayan öğretmen adaylarının
erteleme eğilim düzeylerinin, anne-babası ilköğretim, ortaöğretim ve yüksek öğretim
kademelerinden mezun olan öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğilim
düzeylerinden yüksek olmadığı görülmüştür.
214
Çocukların, gündelik ve akademik yaşamdaki davranışlarını etkileyen birçok
faktör vardır. Ebeveynlerin eğitim düzeyi bu faktörler arasında yer almaktadır.
Eğitim bireylere toplumda istendik davranışlar edindirmeyi amaçlar. Dolayısıyla
eğitimin her kademesi bireyi bu amaca yaklaştırır. En yüksek kademede bulunan
kişinin çevresiyle uyumunun daha iyi olacağı düşünülür. Bu sebeple eğitim durumu
ebeveynlerin çocuklarına karşı tutumlarının belirlenmesinde de etkili olabilecektir.
Yapılan araştırmalara göre ilkokulu mezunu olan ebeveyn ile yüksek okul mezunu
olan ebeveynin çocuklarına uyguladıkları tutumlar farklılık gösterebilmektedir.
Gümüş (1997) anne-babanın eğitim durumu ile çocukların sosyal kaygı
düzeyleri arasında anlamlı bir fark olduğunu, anne-babası yüksek okul mezunu olan
çocukların kaygı düzeylerinin düşük olduğunu aktarmıştır.
Özel ve Bayraktar(2004), ilköğretimde öğrenim gören öğrenciler üzerinde
yaptıkları bir çalışmada anne babanın eğitim düzeyi ile çocuklarının kitap okuma ve
boş zamanını etkili değerlendirmeleri arasında doğrusal bir ilişki olduğunu rapor
etmişlerdir. Anne babanın eğitim düzeyi artıkça, çocukların okudukları kitap
sayısında da anlamlı düzeyde bir artış görüldüğünü rapor etmişlerdir.
Çocukların aile üyeleriyle olan ilişkileri, diğer bireylere, nesnelere ve tüm
yaşama karşı aldığı tavırların, benimsediği tutum ve davranışların temelini oluşturur.
Çocuklar birçok alışkanlığı kazanma sürecinde anne –babalarını model alma
eğiliminde olurlar düşüncesinden hareketle anne-babaların eğitim düzeyine göre
öğretmen adaylarının erteleme davranışlarında bir farklılaşmanın olması
beklenilebilir.
Anne babaların eğitim düzeylerine göre dağılımına baktığımızda, araştırmaya
katılan öğretmen adaylarının % 6.1’i annelerinin, okur-yazar olmadığını, % 67.5’ i
ilköğretim mezunu olduğunu, % 15.4’ü ortaöğretim mezunu olduğunu, % 4.5’
yüksek okul mezunu olduğunu ve % 6.5’i ise annesinin üniversite mezunu olduğunu
buna karşın, babalarının % 2.7’ sinin okur yazar olmadığı, % 49’3’ ilköğretim
mezunu olduğu, % 23.5’ i ortaöğretim mezunu olduğu, 12.2’ sinin yüksek okul
mezunu oldğunu ve 12.3’ünün ise babasının üniversite mezunu olduğunu rapor
215
etmişlerdir. Bu oranlara baktığımızda oranlar arasında sayısal anlamda eşit bir
dağılımın olmadığı görülmektedir. Öğretmen adaylarının anne babalarının eğitim
düzeylerine göre, davranışlarında erteleme eğilim düzeyleri açısından farklılaşma
göstermemelerinin nedeni anne-babalarının eğitim düzeyleri arasında sayısal
anlamda bir eşitliğin olmaması olabilir.
5.3.7.Erteleme Eğilimi- Öğrenim Görülen alanı Seçme ve Öğrenim Görülen
Alandan Hoşnut Olma
Öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri alanı seçme ve bu alandan hoşnut
olma durumlarınına göre akademik erteleme eğilimi düzeyindeki farklılaşmaya
yönelik olarak yapılan analizlerde, öğrenim görülen alanı seçme ve bu alandan
hoşnut olma durumuna bağlı olarak öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi
düzeyinin farklılaştığı görülmüştür. Bu farklılaşmanın da şu anda öğrenim gördükleri
alanı isteyerek seçmeyip bu alanda bulunmaktan memnun olmayan ve bu alanı
isteyerek seçtikleri halde bu alandan öğrenim görmekten memnun olmayan öğretmen
adaylarının akademik erteleme eğilim düzeylerinin; bu alanı isteyerek seçip bu
alandan öğrenim görmekten memnun olan öğretmen adaylarının akademik erteleme
eğilim düzeylerinden yüksek olmasından kaynaklandığı görülmüştür. Bu bulgular
doğrultusunda öğrenim gördüğü alanı isteyerek seçmeyen ve bu alandan öğrenim
görmekten memnun olmayan ve öğrenim gördüğü alanı isteyerek seçip ancak, bu
alanda öğrenim görmekten memnun olmayan öğretmen adaylarının akademik
görevleri ve sorumlulukları yerine getirmede erteleme eğilimli oldukları
söylenilebilir.
Bulunduğu ortamı isteyerek tercih eden ve bu ortamdan bulunmaktan hoşnut
olan bireylerin, kendilerine verilen görev ve sorumlulukları yaparken bundan büyük
bir haz alacakları ve görev bilinçlerinin yüksek olacağı, kendilerine verilen görev ve
sorumlulukları aksatmadan belirtilen tarihte yerine getirme eğiliminde olabilecekleri
açıktır. Tersi bir durumda ise bireylerin görev ve sorumlulukları bir zorunlulukmuş
gibi ele alacakları bu nedenle de erteleyecekleri düşünülebilir.
216
5.4.8. Erteleme Eğilimi- Akademik Başarı
Öğretmen adaylarının akademik başarılarına göre akademik erteleme eğilimi
düzeylerindeki farklılaşmaya yönelik yapılan analizlerde, öğretmen adaylarında
akademik erteleme eğilimi düzeyinin, akademik başarıya göre farklılaştığı
görülmüştür. Düşük akademik başarıya sahip olan öğretmen adaylarının akademik
erteleme eğilimi düzeylerinin yüksek olduğu görülmüştür.
Fritzsche, Barbara A., Young, Beth R.ve Hickson, Kara C. (2003), akademik
erteleme eğiliminin düşük akademik başarı ve yoğun olarak ödev hazırlamayı
gerektiren derslerdeki düşük notlar ile ilişkili olduğunu rapor etmişlerdir.
Diğer bir çalışmada, Owens ve Newbegin (2000) matematik ve İngilizce
derslerindeki düşük akademik başarının, akademik erteleme eğilimi ve benlik saygısı
üzerinde güçlü etkileri olduğunu görmüşlerdir. İngilizce dersinde görülen yüksek
düzeydeki akademik erteleme eğiliminin, erkek öğrencilerde genel okul benlik
saygısı düzeylerinin düşmesine yol açtığını, buna karşın kız öğrencilerde genel
olarak okuldaki benlik saygısı düşüklüğünün İngilizce dersinde akademik erteleme
eğilimine yön verdiğini rapor etmişlerdir.
Bulgular, Fritzsche, Barbara A., Young, Beth R.ve Hickson, Kara C. (2003) ve
Owens ve Newbegin (2000), tarafından yapılan araştırmaların bulgularıyla tutarlılık
göstermektedir.
Akademik anlamda başarılı olmanın temel koşullarından birisi de verilen görev
ve sorumlulukları zamanında yerine getirmektir. Günü gününe çalışmanın, sınavlara
sınav tarihine bir gün kala değil de, daha önceden çalışmaya başlamanın ve verilen
ödevlerin son teslim gününün hemen öncesinde değil de verilen zaman dilimi içinde
yapılmış olmasının öğrencilerin akademik başarılarında önemli role sahip olduğu
düşüncesi bulgularla da doğrulanmıştır. Bulgular, bu bilgiler ışığında
değerlendirildiğinde oldukça anlamlı olmaktadır.
217
5.3.9. Erteleme Eğilimi – Kişisel Konularda Karar Verme Kaynakları
Öğretmen adaylarının kendileri ile ilgili konularda karar verme kaynaklarına
göre karar vermeyi erteleme eğilimlerindeki farklılaşmaya yönelik olarak yapılan
analizlerde, öğretmen adaylarında kendi ile ilgili konularda karar verme kaynaklarına
göre karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyi açısından farklılaşmaların olduğu
görülmüştür. Bu farklılaşmanın ise kendisi ile ilgili konularda ailesi tarafından karar
verilen öğretmen adaylarının karar vermeyi erteleme eğilimi düzeylerinin, kendisi ile
ilgili konularda kendi başına ve ailesi ile birlikte karar veren öğretmen adaylarının
karar vermeyi erteleme eğilimi düzeyinden daha yüksek olmasından kaynaklandığı
görülmüştür. Bu bulgular doğrultusunda kendisi ile ilgili konularda karar veren
mercinin ailesi olduğunu belirten öğretmen adaylarının karar verme durumu ile karşı
karşıya kaldıklarında, bu kararı sürekli erteleme eğiliminde oldukları söylenilebilir.
Öz yeterlilik, bireyin istediği bir sonuca başarılı bir şekilde ulaşmak için sahip
oldukları yeterliliklerine yönelik inançlarının bir yansıması olarak tanımlanmaktadır.
Öğretmen adaylarının kendi yeterliliğine yönelik inançlarının karar verme
davranışları üzerinde etkili olabileceği düşünülebilir. Nitekim, Bandura’(1986) ya
göre, özümüze yönelik yeterliliğimiz zayıf algılandığı zaman, bu, başarıya yönelik
beklentilerimizi düşürür, motivasyonumuza zarar verir ve sonuç olarak işe başlamayı
ve sürdürmeyi engelleyebilir. Yavuzer (1990), ana-baba tutumlarının en belirgin iki
özelliğini “duygusal ilişki boyutu” ile “denetim boyutu” olduğunu belirtmiştir.
Duygusal ilişki boyutu incelendiğinde, bu boyutun çocuğu merkez alan kabul edici
tutumdan, reddedici tutuma kadar uzanan bir yelpaze içinde farklılaştığı görülür.
Aynı şekilde denetim boyutu da kısıtlayıcı tutumdan hoşgörülü tutuma kadar geniş
bir alanı kapsar. Anne babanın aşırı koruması çocuğa gerektiğinden fazla kontrol ve
özen göstermesi anlamına gelir. Bunun sonucu çocuk diğer kişilere aşırı bağımlılık
geliştirir ve bunun sonucu olarak da kendi yetkinliğine yönelik olumsuz bir inanç
oluşur. Böylelikle bağımlı kişilik özelliği geliştiren bir bireyin karar verme
durumunda kendi yeterliliğine yönelik inancın olumsuzdur ve özgüveni düşüktür bu
nedenle sürekli bir yetişkinin yardımına gereksinim duyacaktır. Bunun doğal sonucu
olarak da karar verme durumu ile karşı karşıya kaldığında sürekli olarak ertelemesi
kaçınılmaz olur. Buna karşın demokratik aile ortamında yetişen bir birey özerk bir
218
kişilik geliştirebilecek ve bu bireyin kendi yeterliliğine ilişkin inancı olumlu ve
özgüveni yüksek olabilecektir. Karar verme durumuyla karşı karşıya kaldığında ise
başkasınının yardımına gereksinim duymadan kararını verebilecektir. Elde edilen
bulgular, bu bilgiler ışığında ele alındığında oldukça anlamlı görülmektedir.
5.3.10. Erteleme Eğilimi- Ders Çalışmak İçin Tercih Edilen Zaman Dilimi Öğretmen adaylarının ders çalışmak için tercih ettikleri zaman dilimlerine göre
akademik erteleme eğilimi düzeylerindeki farklılaşmaya yönelik olarak yapılan
analizlerde, öğretmen adaylarının ders çalışmak için tercih ettikleri zaman dilimine
göre akademik erteleme eğilimi düzeyleri arasında p<.01 düzeyinde anlamlı bir
farklılaşmanın olduğu görülmüştür. Bu bulgular incelendiğinde gece ve gece geç
saatlerde saat 24:00’ den sonra ders çalışmayı tercih eden öğretmen adaylarının
akademik erteleme eğilimi düzeylerinin, sabah, öğlen ve akşam saatlerinde ders
çalışmayı tercih eden öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi
ortalamasından daha yüksek olduğu ve bu farklılığın ise Tukey testi analizlerine göre
p<.05 düzeyinde anlamlı olduğu görülmüştür. Bu bulgu, bu bireylerin zamanı
yapılandırmada ve önceliklerini belirlemede güçlük çektikleri için, yapmaları
gereken işlere ancak geç saatlerde başlayabildikleri düşüncesi ile açıklanabilir.
Hess, Sherman ve Goodman (2000), günün geç saatlerinde çalışmayı tercih
etme eğiliminin akademik erteleme eğilimini öngörüp göremediğini incelemek için
düzenledikleri çalışmalarında kişiliğin nörotizm boyutunu, gece geç saatlerde
çalışama eğilimi ile akademik erteleme eğilimi arasındaki ilişkide arabulucu olarak
ele almışlardır. Verilerin analizleri sonucunda günün geç saatlerinde çalışma
eğiliminin akademik erteleme eğilimini anlamlı düzeyde öngörebildiğini, nevrotiklik
boyutunun kısmi olarak bu iki değişken arasında arabulucu görevi üstlendiğini ve
günün geç saatlerinde çalışmayı tercih etme eğilimi ile nevrotikliğin birlikte
akademik erteleme eğiliminin % 28’ini açıklayabildiğini rapor etmişlerdir.
Diğer bir çalışmada, Ferrari ve arkadaşları(1997), erteleme eğilimli bireylerin
tercih ettikleri çalışma saatlerini belirlemek için düzenledikleri çalışmaya erteleme
eğilimine sahip olduğunu belirten 61 öğrenci katılmış. Yapılan veri analizlerinde
219
erteleme eğilimi olan bireylerin genellikle çalışmak için gecenin geç saatlerini tercih
ettikleri ve davranışsal ertelemeye yönelik eğilim ile günün geç saatlerinde yapılan
aktivite sayısı arasında anlamlı bir ilişki görülmüştür.
Solomon ve Rothblum (1984) akademik erteleme eğilimi ile düzenli çalışma
alışkanlığı ve dakiklikte kendini değerlendirme arasında r(289) = -.24, p<001
düzeyinde ters bir ilişki olduğunu aktarmaktadırlar. Çalışma zamanını tercih
konusunda erteleme eğilimli bireyler, geç başlama eğilimliler olarak
betimlenmişlerdir. Erteleme eğilimli bireyler gün içerisinde geç saatlerde çalışmayı
tercih ettiklerini gösterirken, erteleme eğilimli olmayan bireyler öncelikle kendilerini
gün insanları gibi görürüler.
Bu araştırmadan elde edilen bulgular bu çalışmalardan elde edilen bulgularla
paralellik göstermektedir.
5.3.11. Erteleme Eğilimi – Ders Çalışmaya Teşvik Eden Etmenler Öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi düzeyleri, onları ders
çalışmaya teşvik eden etmenler açısından farklılaşmasına yönelik olarak yapılan
analizlerde öğretmen adaylarının erteleme eğilimi düzeylerinin, onları ders çalışmaya
teşvik eden etmenler açısından farklılaştığı ve bu farklılaşmaların p<.05 düzeyinde
anlamlı olduğu görülmüştür. Bu bulgulara bakıldığında içsel etmenler olarak
tanımlanan; yeni şeyler öğrenmek, çalışmaktan haz duymak, yeni bilgi ve beceriler
kazanmak ve hedeflerine ulaşma isteğinin öğrencilik yaşamı boyunca kendilerini
ders çalışmaya teşvik ettiğini belirten öğretmen adaylarının akdemik erteleme eğilim
düzeylerinin düşük olduğu ve buna karşın dışsal etmenler olarak tanımlanan;
toplumda iyi bir statü ve prestije sahip olma, yüksek not alma ve çevrelerindeki
insanların takdirini kazanma isteğinin öğrencilik yaşamları boyunca kendilerini ders
çalışmaya teşvik eden ettiğini belirten öğretmen adaylarının akademik erteleme
eğilimi düzeyin yüksek olduğu görülmüştür.
.
220
Brownlow ve Reasinger (2000), içsel ve dışsal motivasyonun ve kişilik
değişkenleri olarak; başarısızlık korkusu, mükemmeliyetçilik, içsel ve dışsal denetim
odağının ve yükleme stillerinin akademik erteleme eğilimi üzerindeki göreceli
etkilerini incelemişler. Araştırmaya 96 üniversite öğrencisi katılmış, yapılan analizler
sonucunda okuldaki çalışmalara yönelik motivasyonun ve kişilik yöneliminin
akademik erteleme eğilimini öngörebildiği görülmüştür. Düşük dışsal motivasyon,
dışsal yükleme stili ve dışsal denetim odağının akademik erteleme eğilimini
öngörebildiği ve özellikle bayanlarda mükemmeliyetçilik kişilik özelliğinin erteleme
eğilimini büyük oranda öngördüğü rapor edilmiştir. Erteleme eğilimine sahip
olduğunu belirten öğrencilerin, bu eğilimi olmayan öğrencilere oranla daha düşük
düzeyde içsel motivasyona sahip oldukları rapor edilmiştir.
Orpen (1998), erteleme eğilimi ile dışsal motivasyon arasında pozitif yönde,
içsel motivasyon, akademik tutum ve akademik performans arasında negatif yönde
anlamlı ilişkiler olduğunu rapor etmiştir.
Senecal, Koestner ve Vallenard (1995), dışsal motivasyon ve
motivasyonsuzluk boyutları ile erteleme eğilimi arasında anlamlı düzeyde pozitif bir
ilişki olduğu, içsel motivasyon ile anlamlı düzeyde negatif ilişkili olduğunu ve
yapılan regresyon analizlerinde ise öz düzenleme boyutlarından içsel, dışsal
motivasyon ve motivasyonsuzluk boyutları birlikte akademik erteleme eğiliminin %
25’ ini açıklayabildiği rapor etmişlerdir.
Bulgular, Brownlow ve Reasinger (2000); Orpen (1998) ve Senecal,
Koestner ve Vallenard‘ın (1995) bulguları ile tutarlılık görtermektedir.
İçsel faktörler tarafından güdülenen öğretmen adaylarının, görev bilinci
düzeyinin yüksek olacağından erteleme eğilimi düzeylerinin düşük olabileceği ve
buna karşın dışsal faktörler tarafından güdülenen öğretmen adaylarının görev bilinci
düzeyinin düşük olabileceğinden erteleme eğilimi düzeyinin yüksek olabileceği
düşünülebilir. Nitekim araştırmada elde edilen bulgular, gerek bu bilgiler ışığında
221
gerekse alan yazında yapılan çalışmaların bulgularıyla tutarlılık göstermesi açısından
anlamlı olmaktadır.
5.3.12. Erteleme Eğilimi- Okul Saatleri Dışındaki Zamanı Değerlendirme Öğretmen adaylarının akademik erteleme eğilimi düzeyleri, okul saatleri
dışındaki zamanlarını değerlendirmeleri açısından farklılaşmasına yönelik olarak
yapılan analizlerde, okul saatleri dışındaki zamanını arkadaşları ile birlikte geçirmeyi
tercih eden ve kısmi zamanlı bir işte çalışarak değerlendiren öğretmen adaylarının
akademik erteleme eğilimi düzeylerinin daha yüksek olduğu, buna karşın okul
saatleri dışında kalan zamanı ders çalışarak değerlendiren öğretmen adaylarının
akademik erteleme eğilimi düzeylerinin düşük olduğu görülmüştür.
Ferrari, Harriot, Evans, Lecik-Michna ve Wegner, (1997) zamanı etkili
kullanma konusunda erteleme eğilimli bireyler ile erteleme eğilimli olmayan
bireylerin ortalamaları arasında, t (24)= 2.18,p< .05 düzeyinde anlamı farklılıklar
olduğunu aktarmışlardır.
Vodanovich ve Seib (1997) üniversite öğrencilerinde zamanı yapılandırma ve
erteleme eğilimi ilişkilerini incelemişlerdir. Erteleme eğilim düzeylerinin “Zamanı
Yapılandırma Ölçeği’nin” beş boyutu ile anlamlı düzeyde negatif ilişkili olduğu
görülmüştür. Erteleme eğilimi ile amaç duyumsama arasında, r (115) = -.51, p<.01;
yapılandırılmış günlük rutin arasında, r (115) = -.29, p<.01; şimdiki zamana yönelim
arasında, r (115) = -.29, p<.01; zamanı etkili düzenleme arasında, r (115) = -.57,
p<.01; ve ısrarcı davranma arasında, r (115) = -.41, p<.01, düzeyinde anlamlı negatif
ilişki görülmüştür. Ek olarak erteleme eğilimi ile zamanı yapılandırma becerisi ile r
(115) = -.64, p<.01 düzeyinde anlamlı olarak negatif ilişkili olduğunu aktarmıştır.
Lay ve Schouwenburg (1993) genel erteleme eğilimi ile zaman yönetimi arasındaki
ilişkiyi incelemiştir. Erteleme eğilimi ile zaman yönetiminin alt boyutları olan,
amaçlar, r (63) = -.45, p<.001;öncelikler r(63) = -.38, p<.001; günlük planlar ve
listeleri içeren mekanizmalar arasında, r(63) = -.64, p<.001 düzeyinde anlamlı
negatif ilişkiler görüldüğü rapor edilmiştir.
222
McCown, Petzel ve Rupet (1987) erteleme eğilimli üniversite öğrencilerinin,
erteleme eğilimli olmayanlara kıyasla okuma işini tamamlamak için ne kadarlık bir
zamana gereksinim duyduklarını doğru değerlendirememe eğilimi gösterdiklerini
gözlemlemişlerdir.
Aitken (1982) erteleme eğilimi ile zamanı değerlendirme yeteneği arasında
anlamlı bir ilişki olduğunu vurgulamaktadır. Yüksek erteleme eğilimi puanları ile
zamanı değerlendirme arasında, r (118) = -.30, p<.01 düzeyinde anlamlı negatif bir
ilişki olduğunu rapor etmiştir.
Zamanın etkili bir şekilde düzenlenmesinin ve işe gerekli zamanın ayırılması
eldeki görevi ve sorumluluğu ertelemeden yerine getirme olasılığını yükseltmektedir.
Buna karşın zamanın etkili bir şekilde düzenlenmemiş olması ve eldeki işin
bitirilmesi için gerekli olan zamanın ayrılmamış olması da erteleme eğilimi düzeyini
yükseltebileceği düşünülebilir. Nitekim elde edilen bulgular bu düşünceyi destekler
nitelikte görülmektedir. Sorumluluklarına ve görevlerine daha çok zaman ayıran
öğretmen adaylarının erteleme eğilimi düzeylerinin daha düşük olduğu düşünülebilir.
5..3.13. Psiko Sosyal Değişkenlerin Erteleme Eğilimlerini Yordama Gücü
Öğretmen adaylarının doğum sırası, öğrenim gördükleri alan, cinsiyetleri, anne-
babalarının eğitim düzeyi, akademik başarıları, karar kaynakları, ders çalışmayı
tercih ettikleri zaman dilimleri, onları ders çalışmaya teşvik eden kaynakları, okul
saatleri dışındaki zamanı değerlendirme becerileri ve öğrenim gördükleri alanı seçme
ve bu alandan hoşnut olma durumları erteleme eğilimlerini yordayabilmesine yönelik
olarak yapılan regresyon analizleri sonucunda, bütün psikososyal değişkenler birlikte
genel erteleme eğilimindeki toplam varyansın % 10.6’ sını açıklayabildiği, ancak bu
değişkenlerden sadece, cinsiyet, yaş, öğrenim görülen bölümü seçme ve bölümden
hoşnut olma durumu, ders çalışmak için tercih edilen zaman dilimi, akademik başarı,
motivasyon kaynağı ve okul saatleri dışındaki zamanı değerlendirme tercihinin genel
erteleme eğilimi üzerinde önemli bir yordayıcı olduğu, bütün psikososyal
değişkenlerin birlikte, akademik erteleme eğilimindeki toplam varyansın % 10.8’ ni
açıklayabildiği, ancak bu değişkenlerden sadece, cinsiyet, öğrenim görülen bölümü
223
seçme ve bu bölümden hoşnut olma durumu, ders çalışmak için tercih edilen zaman
dilimi, akademik başarı ve okul saatleri dışındaki zamanı değerlendirme tercihinin
akademik erteleme eğilimi üzerinde önemli bir yordayıcı olduğu ve psikososyal
değişkenlerin birlikte karar vermeyi erteleme eğilimindeki toplam varyansın % 3.1
‘ni öngörebildiği ve psikososyal değişkenlerden sadece, doğum sırası ve ders
çalışmaya teşvik eden etmenlerin karar vermeyi erteleme eğilimi üzerinde önemli bir
yordayıcı olduğu görülmüştür.
Araştırma sonuçlarına göre, genel, akademik ve karar vermeyi erteleme
eğilimleri, karar verme, düşünme stilleri ve psiko-sosyal değişkenler ile değişik
derecelerde ilişkili görülmektedir. Buna göre bağımlı değişkenlerden, genel erteleme
eğilimi, rasyonel düşünme stili, rasyonel, kaçıngan ve anlık karar verme stillerinin
cinsiyet ve yaş ile ilişkili olduğu, akademik erteleme eğiliminin, rasyonel ve
sezgisel düşünme stilleri, rasyonel, kaçıngan ve anlık karar verme stilleri, yaş,
cinsiyet, öğrenim görülen alan, öğrenim görülen sınıf düzeyi, öğrenim görülen alanı
seçme ve bu alandan hoşnut olma , ders çalışmak için tercih edilen zaman dilimi,
ders çalışmaya teşvik eden etmenler, akademik başarı ve okul saatleri dışındaki
zamanı değerlendirme tercihi ile ilişkili olduğu ve karar vermeyi erteleme
eğiliminin ise, rasyonel düşünme stili, rasyonel, bağımlı ve kaçıngan karar verme
stilleri ve karar verme kaynakları ile ile ilişkili olduğu saptanmıştır..
Araştırma sonuçlarına göre, genel erteleme eğilimi olan öğretmen adaylarının,
bilgi işleme sürecinde rasyonel düşünme stilini az kullanma eğiliminde olduğu,
karar verme sürecinde ise rasyonel karar verme stilini daha az, kaçıngan ve anlık
karar verme stilini daha fazla kullanma eğiliminde oldukları görülmektedir.
Akademik erteleme eğilimi olan öğretmen adaylarının, bilgi işleme sürecinde
her iki düşünme stilini (rasyonel ve sezgisel) daha az kullanma eğiliminde oldukları,
karar verme sürecinde ise rasyonel karar verme stilini daha az, kaçıngan ve anlık
karar verme stillerini daha fazla kullanma eğiliminde oldukları görülmektedir.
224
Karar vermeyi erteleme eğilimi olan öğretmen adaylarının, bilgi işleme
sürecinde rasyonel düşünme stilini daha az kullanma eğiliminde oldukları, karar
verme sürecinde ise rasyonel karar verme stilini daha az kullanma eğilimli, bağımlı,
kaçıngan ve anlık karar verme süreçlerini daha fazla kullanma eğilimli oldukları
görülmektedir.
Bütün bulgular doğrultusunda bir değerlendirme yapılacak olunursa,
yaşça büyük olan öğretmen adayların, cinsiyet açısından bakıldığında erkek
öğretmen adayların, rasyonel düşünme ve rasyonel karar verme stillerini
kullanma düzeyi düşük olan, buna karşın kaçıngan ve anlık karar verme
stillerini kullanma düzeyleri yüksek olan öğretmen adaylarının gündelik
yaşamdaki işlerini erteleme eğilimi olasılığı yüksek olabileceği söylenilebilir.
Akademik görevleri erteleme eğilimi düzeyi yüksek olan öğretmen
adaylarını tanımlayacak olursak, yaşça büyük olan, cinsiyet açısından
bakıldığında erkek olan, sayısal puan türünden öğrenci alan bölümlerde
okuyan, üst sınıflarda öğrenim gören, şu an öğrenim gördüğü alanı isteyerek
seçmeyen ya da isteyerek seçtiği halde bu alanda öğrenim görmekten hoşnut
olmayan, gece geç saatlerde ders çalışmayı tercih eden, akademik başarısı
düşük olan, ders çalışmak için ancak dışsal etmenler tarafından güdülenen ve
okul saatleri dışındaki zamanını arkadaşlarıyla birlikte geçireren kişiler olarak;
bilgi işleme sürecinde ise rasyonel ve sezgisel düşünme stilini daha az kullanma
eğilimli olan, karar verme sürecinde rasyonel karar verme stilini daha az
kullanan buna karşın kaçıngan ve anlık karar verme stillerini daha fazla
kullanma eğiliminde olan kişiler olarak tanımlanabilir.
Son olarak bu araştırmadan elde edilen bulgulara göre karar vermeyi
erteleme eğiliminde olan öğretmen adayları; kendisi ile ilgili konularda karar
vermeyi ailesine bırakan, bilgi işleme sürecinde rasyonel ve sezgisel düşünme
stilini daha az kullanma eğiliminde olan ve karar verme sürecinde rasyonel
karar verme stilini az kullanırken, kaçıngan ve anlık karar verme stilini daha
fazla kullanma eğiliminde olan kişiler olarak tanımlanabilir.
225
Bu araştırmadan elde edilen bulgulara göre erteleme eğilimlerinin düşünme
ve karar verme stilleri ile olan ilişkileri, bu eğilimin bilgi işleme süreçlerinden
etkilendiğini düşündürmektedir.
Öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğilimlerinin düşünme ve
karar verme stilleri gibi bilişsel bileşenler ile ilişkileri konusunda edinilen bilgilerin
yeni çalışmalar için başlangıç oluşturması umulmaktadır. Yaşamın birçok alanında
bireyin başarısını sekteye uğratan erteleme eğiliminin doğasının daha iyi
anlaşılmasının bu eğilimden dolayı acı çeken bireylere yapılacak yardımda etkili
stratejilerin geliştirilmesi konusunda eğitim ve endüstri alanlarındaki ruh sağlığı
çalışanlarına genel bir bakış açısı oluşturmada, iş hayatında güdüleme ve
verimliliğini yükseltmede insan kaynakları yöneticilerinin çalışmalarına çalışanlarını
anlamada katkı sağlayarak, ve ülkemizdeki alanla ilgili yazın alana bilgi sağlayarak
katkıda bulunulduğu ümit edilmektedir.
Bu araştırmadan elde edilen bulgulardan hareketle aşağıdaki önerilerde
bulunulabilir:
1- Öğretmen adaylarının düşünme ve karar verme stilleri gibi bilişsel
süreçlerinin, davranışlarındaki erteleme eğilimini öngörmede etkili
olabildiği dikkate alınırsa, öğretmen adaylarının davranışlarındaki
erteleme eğilimini azaltacak bilişsel süreçlerin gelişimine katkıda
bulunacak çalışma gruplarının oluşturulması düşünülebilir.
2- Bu çalışmadan elde edilen bulgular üniversitelerin yeniden yapılanma
çalışmalarında kullanılabilir. Üniversitelerin eğitim fakültelerinde
görev alan yöneticilerin, öğretim elemanlarının, öğretmen adayları
arasındaki akademik görevleri ertelemeye yönelik yüksek eğilimin
farkında olmalarının yararlı olacağı düşünülmektedir, nedenleri
konusunda yapılacak çalışmaların bu alandaki eğitimin niteliğinin
arttırılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
3- Öğretmen adaylarının davranışlarındaki erteleme eğilimi düzeyinin
azaltılmasında etkili olabilecek, etkili zaman yönetimi, planlı çalışma,
akademik çalışmalara yönelik gerçekçi beklentiler oluşturma, gibi
226
sosyal beceri kazandırmaya yönelik grup çalışmalarının
düzenlenmesinin yararlı olabileceği düşünülmektedir.
4- Üniversitelerin psikolojik danışma ve rehberlik servisinde çalışan,
psikolog ve psikolojik danışmanlar, öğretmen adaylarının
davranışlarındaki erteleme eğilimini daha iyi anlamada bu çalışmadan
yararlanabilirler ve düşünme ve karar verme stilleri gibi bilişsel
süreçler göz önünde bulundurularak, erteleme eğilimi ile başa
çıkmada etkili olabilecek stratejiler geliştirebilirler.
5- Ruh sağlığı alanında çalışanlar bu çalışmanın bulgularından
yararlanarak, davranışlarındaki erteleme eğilimi probleminden dolayı
psikolojik yardıma gereksinim duyan danışanlarına yardım sürecinde
etkili olabilecek terapi modellerini (bilşsel davranışçı ve psikanalitik
modeller ağırlıklı olarak kullanılmaktadır) birlikte kullanacak biçimde
kendilerini geliştirebilirler.
Konuya katkı sağlayabileceği düşüncesinden hareketle, ileride yapılacak
araştırmalar için aşağıdaki hususlar önerilerilebilir:
1- İlgili değişkenlerle ilgili araştırmalar farklı üniversitelerde ve farklı
okul düzeylerinde yapılabilir.
2- Düşünme ve karar verme stilleri ve erteleme eğilimi ilişkisine yönelik
çalışmalar konunun daha derin incelenmesine katkı sağlayabilir.
3- Erteleme eğilimi ve kişilik özellikleri ilişkisine yönelik yapılacak
olan çalışmalar, bu davranışın daha iyi tanınmasına katkıda
bulunabilir.
4- Erteleme eğilimi ve başaçıkma stratejileri ilişkisine yönelik yapılacak
olan çalışmaların, erteleme eğiliminin doğasının daha iyi
anlaşılmasına katkıda bulunubilir.
5- Erteleme eğiliminin nedenlerine yönelik yapılacak olan çalışmaların
erteleme eğilimi davranışının daha iyi anlaşılmasına ve bu yönde
geliştirilecek stratejilerin etkililiğine katkıda bulunabilir.
227
Kaynakça
• Abraham, R.(1997) “Thinking Styles As Moderators of Role Stressor-Job
Satiification Relationships, Leadership and Organization” Development
Journal. Volume 18. Number 4-5, 236-244 (September 1997).
• Ackerman, David S. and Gross, Barbara L. (2005) ) “My instructor made me
do it: Task characteristics of procrastination”Journal of Marketing
Education, Vol. 27 No. 1 5-13, (April 2005)
• Ainslie, G. (1975). “Specious reward: A behavioral theory of impulsiveness
and impulse control.” Psychological Bulletin, 82,463-496 , (July 1975)
• Aitken, M. E. (1982). “A personality profile of the college student
procrastinator”. (Doctoral dissertation, University of Pittsburgh,
1982). Dissertation Abstracts International, 43 722.
• Bacanlı, F. (2000). “Kararsızlık Ölçeğinin Geliştirilmesi”. Türk Psikolojik
Danışma ve Rehberlik Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 14, Sayfa:7-24, (Eylül
2000)
• Balkıs, M ve Bayezid Işıker, G.(2005). “The Relationships between thinking
styles and personality types” An International Journal of Social
Behaviour and Personality, 33 (3), 283-294 (May 2005 )
• Balkıs, M. (2003). “Üniversite Öğrencilerinin Düşünme Stilleri ile Kişilik
Tipleri Arasındaki İlişkinin Çeşitli Psikososyal Değişkenler Açısından
İncelenmesi” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Eğitim Bilimleri
Enstitüsü D.E.U.B.E.F. İzmir
• Baron, J., Granato, L., Spranca, M. ve Teubal, E. (1993). “Decision-making
biases in children and early adolescent: exploratory studies”. Merrill-
Palmer Quarterly, Vol. 39, 22-46. (April 1993)
• Bandura, A. (1986). Social foundations of thought and action: A social
cognitive theory. Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall.
• Beck, Brett L., Koons, Susan R., Milgrim, Debra L (2000) “Correlates and
Consequences of Behavioral Procrastination: The Effects of Academic
Procrastination, Self-Consciousness, Self-Esteem and Self-
Handicapping” Journal of Social Behavior & Personality, 2000
Special Issue, Vol. 15, Issue 5
228
• Berzonsky, M. D., & Ferrari, J. R. (1996). “Identity orientation and decisional
strategies.” Personality and Individual Differences, 20, 597-606. (May
1996)
• Beswick, G., Rothblum, E. D., & Mann, L. (1988). “Psychological
antecedents of student procrastination”. Australian Psychologist, 23,
207-217.(April 1988)
• Birner, L. (1993). “Procrastination: Its role in transference and
countertransference”. Psychoanalytic Review, 80, 541-558 (Winter
1993)
• Blatt, S. J., & Quinn, P. (1967). “Punctual and procrastinating students: A
study of temporal parameters”. Journal of Consulting Psychology,
31, 169-174. (April 1967)
• Blustein, L. D. (1987). “Decision-Making Styles and Vocational Maturity: An
Alternative Perspective”. Journal of Vocational Behavior, Vol. 30,
61-71. (February 1987)
• Bridges, K. R. ve Roig, M. (1997) “Academic procrastination and irrational
thinking: a re-examination with context controlled” Persosonaliy and
individual Differences Vol. 22, (6), 941-944 (June 1997)
• Briody, R. (1980). “An exploratory study of procrastination”. Unpublished
Doctoral Dissertation, Brandeis University, 1980). Dissertation -
Abstracts International, 41-590
• Brown, E. J. ve Mann, L. (1990). “The Relationship Between Family
Structure and Process Variables and Adolescent Decision Making”.
Journal of Adolescence,Vol.13, 25-37 (March 1990)
• Brownlow, S.; Reasinger, Renee D. (2000) “Putting off Until Tomorrow What
is Better Done Today: Academic Procrastination as a Function of
Motivation Toward College Work” Journal of Social Behavior &
Personality, 2000 Special Issue, Vol. 15 Issue 5, 15-35, 4
• Buluş, M.(2000) “Öğretmen Adaylarında Yükleme Karmaşıklığı düşünme
Stilleri ve Bilişsel Tutarlılık Tercihinin Bazı Psiko-Sosyal Özellikler
Çerçevesinde İncelenmesi” Yayımlanmamış Doktora Tezi. Eğitim
Bilimleri Enstitüsü D.E.U.B.E.F. İzmir
229
• Burka, J. B., & Yuen, L. M. (1983). Procrastination: Why you do it, what
to do about it. Reading, MA: Addison-Wesley.
• Burns, Lawrence R.; Dittmann, Katherine; Nguyen, Ngoc-Loan; Mitchelson,
Jacqueline K. (2000) “Academic Procrastination, Perfectionism, and
Control: Associations with Vigilant and Avoidant Coping” Journal of
Social Behavior & Personality, 2000 Special Issue, Vol. 15 Issue 5,
35- 47
• Carton, John S. (1999) “The effects of locus of control and task difficulty on
procrastination.” Journal of Genetic Psychology; 160 (4), 437-442
(January 1999)
• Cella, D., DeWolfe, A. ve Fitzgibbon, M. (1987). “Ego Identity Status,
Identification, and Decison Making style In Late Adolescent”.
Adolescence, Vol: 22 No:88, P:848-861,(January 1987)
• Ceyhan, Aydoğan A. (2005) “Öğretmen Adaylarının Umutsuzluk
Düzeylerinin İncelenmesi” Eğitim ve Bilim Dergisi, Cilt 30, Sayı: 137,
ss : 63-74 (Temmuz 2005)
• Chissom, B., & Iran-Nejad, A. (1992). “Development of an instrument to
assess learning strategies.”Psychological Reports, 71, 1001-1002
(December 1992)
• Clark, J. L., & Hill, O. W. (1994). “Academic procrastination among African-
American college students”. Psychological Reports, 75, 931-936
(October 1994)
• Coote, Elizabeth A.(1987). “Procrastination in the workplace: A study of the
dispositional and situational determinants of delay behavior at work”.
Unpublished Doctoral Dissertation. Tulane University ABD
• Covin, J., G., Slevin, D. P. & Heeley, . B. (2001) “Strategic decision making
in an intuitive vs. technocratic mode: structural and environmental
considerations”. Journal of Business Research, Volume 52, Issue 1,
51-67 (January 2001)
• Day, V., Mensink, D., & O'Sullivan, M. (2000). “Patterns of academic
procrastination”. Journal of College Reading and Learning, 30, 120-
134. (March 2000)
230
• Davis, John K. (2000) “The effects of culture on high school academic
procrastination”. Unpublished Doctoral Dissertation. University of
Southern California. ABD
• Demirbaş, H. (1992). “Suçlu ve Suçlu Olmayan Ergenlerin Karar Verme
Davranışlarının Karşılaştırılması” Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi. Ankara Üniversitesi, Adli Tıp Enstitüsü: Ankara
• DeRoma, Virginia M.; Young, Angela; Mabrouk, Suzanne T.; Brannan,
Kenneth P.; Hilleke, Russell O.; Johnson, Kristy Y (2003)
“Procrastınatıon And Student Performance On Immedıate And
Delayed Quızzes”. Education, Vol. 124 Issue 1, 40-49 (Fall2003)
• Durden, Christopher A. (1997) “Life satisfaction as related to procrastination
and delay of gratification”. Unpublished Master Thesis. Angelo
State University ABD
• Duru, E. (2004). “Düsünme Stilleri: Kavramsal ve Kuramsal Cerceve
(Thinking styles: Theoritical and conceptual framework”. Eurasian
Journal of Educational Research, 14, pp 171-186. ( Winter 2004)
• Duru, E. (2002). “Öğretmen Adaylarında Kişi-Durum Yaklaşımı Bağlamında
Yardım Etme Davranışı Eğilimi, Empati ve Düşünme Stilleri İlişkisi
ve Bu Değişkenlerin Bazı Psikososyal Değişkenler Açısından
İncelenmesi” Yayımlanmamış Doktora Tezi. Eğitim Bilimleri
Enstitüsü D.E.U.B.E.F. İzmir
• Eldeklioğlu, J. (1996). “Karar Stratejileri İle Ana Baba Tutumları Arasında
İlişki” Yayınlanmamış Doktora Tezi. Gazi Üniversitesi: Ankara
• Effert, B. R., & Ferrari, J. R. (1989). “Decisional procrastination: Examining
personality correlates”. Journal of Social Behavior & Personality, 4,
151-161 (January 1987)
• Ellis, A., & Knaus, W. J. (1977). Overcoming procrastination. New York:
Signet Books.
• Epstein, S ve Pacini, R.(1999) “The Relation of Rational and Experiential
Information Processing styles to Personality, Basic Beliefs and
Ratiobias Phenomen” Journal of Personality and Social Psychology.
Volume 76(6), 972-987 (June 1999)
231
• Epstein,S.; Rosemary, P. ; Denes , V.R ve Harriet, H(1996) “Individual
Differences In Intuitive-Experiental and Analytical Rational Thinking
Styles” Journal of Personlity and Social Psychology. Volume 63(4),
553-554 (October 1996)
• Epstein, S ve Kirpatrick, A.L (1992) “Cognitive-Experiental self Theory and
Subjective Probality; Further Evidence For Two Conceptual Systems”
Journal of Personality and Social Psychology. Volume 62(6), 972-
987 (June 1992)
• Farran, B. (2004)“Predictors of Academic Procrastination ın College
Students” Unpublished Doctoral Dissertation. Fordham University.
ABD
• Fee, Ronda L.; Tangney, June P. (2000). “Procrastination: A Means of
Avoiding Shame or Guilt?”. Journal of Social Behavior &
Personality, 2000 Special Issue, Vol. 15 Issue 5, p167, 18p, 3 charts
• Ferrari, J. R.; O’Callaghan, J. ve Newbegin, I. (2005) “Prevalence of
Procrastination in the United States, United Kingdom and Australia:
Arousal and Avoidance Delays among Adults” North American
Journal of Psychology, Vol.7, Issue 1 (January 2005)
• Ferrari, J. R. (2000) “Procrastination and Attention: Factor Analysis of
Attention Deficit, Boredomness, Intelligence, Self-Esteem, and Task
Delay Frequencies” Journal of Social Behavior & Personality, 2000
Special Issue, Vol. 15 Issue 5, p185, 12p, 2 charts
• Ferrari, J. R. (1995). “Perfectionism cognitions with nonclinical and clinical
samples”. Journal of Social Behavior and Personality, 10, 143-156
(March 1995)
• Ferrari, J. R. (1994). “Dysfunctional procrastination and its relationship with
self-esteem, interpersonal dependency, and self-defeating behaviors”.
Personality & Individual Differences, 17, 673-679 (November 1994)
• Ferrari, J. R. (1992). “Procrastinators and perfect behavior: An exploratory
factor analysis of self-presentation, self-awareness, and self-
handicapping components”. Journal of Research in Personality, 26,
75-84 (March 1992)
232
• Ferrari, J.R.; Harriott, J. S. ve Zimmerman, M.(1999) “The social support
networks of procrastinators: Friends or family in times of trouble?”
Personality and Individual Differences 26, 321-331 (January 1999)
• Ferrari, J.R., & Beck, B. (1998). “Affective responses before and after
fraudulent excuses by academic procrastinators”. Education, 118, 529-
537 (Summer 1998)
• Ferrari, J.R., Keane ,Sabrina M., Wolfe, Raymond N. ve Beck, Brett L.(1998)
“The Antecedents And Consequences ofAcademıc Excuse-
Makıng:Examining Individual Differences in Procrastination”.
Research in Higher Education, Vol. 39, No.2 (April 1998)
• Ferrari, J. R.; Harriott, Jesse S.; Evans, L.; Lecik-Mıchna, Denıse M., ve
Wenger, Jeremy M. (1998) “Exploring theTime Preferences of
Procrastinators: Night or Day,Which is the One?” European Journal
of Personality, Vol. 11:3, 187-196 (December, 1998)
• Ferrari, J. R., Johnson, J. L., & McCown, W. G. (1995). Procrastination and
task avoidance: Theory, research, and treatment. New York: Plenum
Press.
• Ferrari, J. R., & Emmons, R. A. (1994). “Procrastination as revenge: Do
people report using delays as a strategy for vengeance?” Personality &
Individual Differences, 17, 539-544 (October 1994)
• Ferrari, J. R., & McCown, W. (1994). “Procrastination tendencies among
obsessive compulsives and their relatives”. Journal of Clinical
Psychology, 50, 162-167. (March 1994)
• Ferrari, J. R., & Olivette, M. J. (1994). “Parental authority and the
development of female dysfunctional procrastination”. Journal of
Research in Personality, 28, 87-100 (March 1994)
• Ferrari, J. R. (1991). “Compulsive procrastination: Some self-reported
characteristics”. Psychological Reports, 68, 455-458 (April 1998)
• Flett, G. L., Blankstein, K. R., & Martin, T. R. (1995). Procrastination,
negative selfevaluation, and stress in depression and anxiety: A review
and preliminary model. In J. R. Ferrari & J. L. Johnson (Eds.),
Procrastination and task avoidance: Theory, research,and
233
treatment. The Plenum series in social/clinical psychology (pp.
137-167). New York: Plenum Press.
• Flett, G. L. Blankstein, K. R., Hewwit, P. L. ve Koledin, S. (1992).
“Components of Perfectionism and Procrastination”, Social Behavior
and Personality. 20 (2),85-94 (January 1992)
• Forer, L.K., & Still, H. (1986). The birth order factor. New York: David
McKay Company, Inc. (45-147)
• Freud, S. (1926). Inhibitions, Symptoms, and Anxiety. Standart Edition, 5,
509-630. London: Hogarth Press
• Friedman, I. A. ve Mann, L. (1994). “Coping patterns in adolescent decision
making: An Israeli-Australian comprasion”. Journal of
Adolescence, Vol. 16, 179-201 (April 1994)
• Fritzsche, Barbara A., Young, Beth R., Hickson, Kara C. (2003), “Individual
differences in academic procrastination tendency and writing
success”. Personality and Individual Differences 35, 1549–1557
(November 2003)
• Frost, R. O., & Shows, R. L. (1993). “The nature and measurement of
compulsive indecisiveness”. Behavioral Research and Therapy, 31
(7), 683-692 (September 1993).
• Frost, R. O., Marten, P., Lahart, C., & Rosenblate, R. (1990).”The
Dimensions of Perfectionism”. Cognitive Therapy and Research,
14, 449-468 (April 1990)
• Gençtan, E. (1993). Psikoanaliz ve Sonrası. 7.Baskı . Ankara , ss:135-136)
• Gelbal, S. (1994). P madde güçlük indeksi ile Rasch modelinin b parametresi
ve bunlara dayalı yetenek ölçüleri üzerine bir karşılaştırma,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara.
• Genovese ,Jeremy E.C. (2005) “Paranormal beliefs, schizotypy, and thinking
styles among teachers and future-teachers” Personality and
Individual Differences. Vol 39 (1), 93-102 (July 2005)
234
• Gersick, C. J. G. (1988). “Time and transition in work teams: Toward a new
model of group Development”. Academy of Management Journal,
31, 9-41 (December 1988)
• Gloria, A. ve Hird, J. S. (1999). “Influences of Ethnic and Nonethnic
Variables on The Career Decision-making Sel-Efficacy of College
Students”. The Career Development Quarterly, Vol.48, no:2, 157-174
(February 1999)
• Grigerenko, E.L ve Sternberg, R.J(1993) “Thinking Styles and Gifted”
Roeper Review. Volume 16(2), 15-22 (February 1993)
• Grigerenko, E.L ve Stenrberg, R.J(1997) “ Styles of Thinking on Performance
In Managment Education” Expectional Children. Vol. 63 (4), 36-45
(July 1997)
• Gümüş, A (1997) Üniversite Öğrencilerinin Sosyal Kaygı Düzeylerinin
Çeşitli Değişkenlere Göre İncelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
• Hammer, Corey A., Ferrari, Joseph R. (2002) “Differential Incidence of
Procrastination Between Blue-and White-Collar Workers” Current
Psychology, , Vol. 21, Issue 4 , 333-338 (Winter 2002)
• Harriott, J., & Ferrari, J. R. (1996). “Prevalence of procrastination among
samples of adults”. Psychological Reports, 78, 611-616 (April 1996)
• Harris, R. (1998). Introduction to Decision Making. Vanguard University of
Souhern Colifornia: Colifornia.
• Harris, N. N., & Sutton, R. I. (1983). “Task procrastination in organizations:
A framework for research.” Human Relations, 36, 987-995 (October
1983).
• Haycock, L. A. (1993). “The cognitive mediation of procrastination: an
investigation of the relationship between procrastination and self-
efficacy beliefs”. (Doctoral dissertation, University of Minnesota,
1993). Dissertation Abstracts International, 54, 2261
• Haycock, L. A., McCarthy, P., & Skay, C. L. (1998). “Procrastination in
college students: The role of self-efficacy and anxiety”. Journal of
Counseling & Development, 76, 317-324. ( Summer 1998)
235
• Hess, Brian; Sherman, Martin F.; Goodman, Mark. (2000) “Eveningness
Predicts Academic Procrastination: The Mediating role of
Neuroticism”. Journal of Social Behavior & Personality, 2000
Special Issue, Vol. 15 Issue 5, 61- 75,
• Hill, M.B., Hill, D.A., Chabot, A.E., and Barral, J.F. (1978). “A survey of
college faculty and student procrastination.” College Student
Journal, 12, 256-262 (Fall 1978)
• Honeycutt, C., Sleath, B., . Bush, Patricia J, Campbell, W. and T udor, G.
(2004). “Physician use of a participatory decision making style with
children with ADHD and their parents. Patient Education and
Counseling” 57 (3), 327-332 (July 2005)
• Jacops, J. E ve Ganzel, A. K. (1993). “Decision-making in adolesence. Are
we asking the wrong question?”. Advances in Motivation and
Achievement, Vol.8, 1-31 (June 1993)
• Jackson, T.; Weiss, Karen E.; Lundquist, Jesse J. (2000). “Does
Procrastination Mediate the Relationship between Optimism and
Subsequent Stress?” Journal of Social Behavior & Personality,
2000 Special Issue, Vol. 15 Issue 5, 203- 213
• Johnson, J. L., & Bloom, A. M. (1995). “An analysis of the contribution of
the five factors of personality to variance in academic
procrastination”. Personality & Individual Differences, 18, 127-133
(January 1995)
• Karasar, N. (1998). Bilimsel Arastırma Yöntemi. Ankara: Nobel Yayınevi.
79-81
• Klayman, J. (1985). “Children’s decision strategies and their adaption to task
characteristics”. Organizational Behavior and Human Decision
Process, Vol.35,179-201.
• Knaus, W. J. (1973). “Overcoming procrastination”. Rational Living, 8(2), 2-
7.
• Lay, Clarry H. (1997) “Explaining lower-order traits through higher-order
factors: the case of trait procrastination, conscientiousness, and the
236
specificity dilemma”European Journal of Personality, Vol. 11, 267-
278 (December 1998)
• Lay, C. H. (1987). “A modal profile analysis of procrastinators: A search for
types”. Personality & Individual Differences, Vol.8, 705-714
(October 1987)
• Lay, C. H. (1986). “At last, my research article on procrastination.” Journal
of Research in Personality, 20, 474-495 (December 1986)
• Lay, C., Kovacs, A. ve Danto, D. (1998) “The relation of trait procrastination
to the big-five factor conscientiousness: an assessment with primary-
junior school children based on self-report scales”. Personality and
Individual Differences. Vol. 25 187-193 (August 1998)
• Lay, C. H., & Schouwenburg, H. C. (1993). “Trait procrastination, time
management, and academic behavior”. Journal of Social Behavior &
Personality, 8, 647-662. (October 1993)
• Lay, C. H., Knish, S., & Zanatta, R. (1992). “Self- handicappers and
procrastinators: A comparison of their practice behavior prior to an
evaluation”. Journal of Research in Personality, 26, 242-257
(September 1992)
• Lay, C. H., & Burns, P. (1991). “Intentions and behavior in studying for an
examination: The role of trait procrastination and its interaction
with optimism”. Journal of Social Behavior & Personality, 6, 605-
617(June 1991)
• Lee, D., Kely, Kevin R. and Edwards, Jodie K. (2006). “A closer look at the
relationships among trait procrastination, neuroticism, and
conscientiousness”. Personality and Individual Differences. Vol.
40, 27-37 (January 2006)
• Leslie, A (2005). “The effect birth order on procrastination”. Depperatment
of Psychology. Missouri Western State College.
http://clearinghouse.missouriwestern.edu/manuscripts/14.asp
(19.08.2005)
• Loebenstein, Abraham M.(1996). “The effects of subgoal setting and
academic self-efficacy on procrastination”. Unpublished Doctoral
237
Dissertation. California School of Professional Psychology - San
Diego
• Lonergan, Jennifer M.; Maher, Karen J.(2000) “The Relationship Between
Job Characteristics and Workplace Procrastination as Moderated by
Locus of Control.” Journal of Social Behavior & Personality, 2000
Special Issue, Vol. 15 Issue 5, 213-235
• Luzzo, D. A., Hitchings, W. E. ve Retish, P. (1999). “Evaluating Differences
in College Students’ Career Decision Making on The Basis of
Disability Status”. The Career Development Quarterly Vol.48,
No:2, 142-156 (February 1999)
• MacIntyre, P. (1964). “Dynamics and treatment of passive aggressive
underachievers”. American Journal of Psychotherapy, 18(3), 95-
108 (Summer 1964)
• Mann, L., Radford, M., Burnett, P., Ford, S., Bond, M., Leung, K., Nakamura,
H., Vaughan, G. ve Yang, K. S. (1998) “Cross-cultural Differences in
Self-reported Decision-making Style and Confidence”. International
Journal of Psychology. 33 (5), 325-335 (October 1998)
• Mann, L. (1982). Decisional procrastination scale. Unpublished inventory.
Flinders University of South Australia, Australia
• Martin, T. R., Flett, G. L., Hewitt, P. L., Krames, L., & Szanto, G. (1996).
“Personality correlates of depression and health symptoms: A test of a
self- regulation model”. Journalof Research in Personality, 30 (2)
264-277 (June 1996).
• Matlin, M.W. (1995). Psychology (Second Edition). Fort Worth, TX:
Harcourt Brace College Publishers
• Mau, W.C. (2000). “Cultural Differences in Career Decision-Making Styles
and Self-Efficacy”. Journal of Vocational Behavior, Vol.57 (3), 365-
378 (December 2000)
• Mazur, J. E. (1996). “Procrastination by pigeons: Preferences for larger, more
delayed work requirements”. Journal of the Experimental Analysis
of Behavior, 65 (1), 159-171. (January 1996)
238
• McKean, Keith J. (1990) “An investigation of academic procrastination as a
behavioral manifestation of learned helplessness”. Unpublished
Doctoral Dissertation Seton Hall University, School of Education.
• McCown, W. and Roberts, R. (1994). “A study of academic and work-related
dysfunctioning relevant to college version of an indirect measure of
impulsive behavior” Integra Technical Paper 28-94, Integra, Inc
• McCown, W. G., Carise, G.& Johnson, J.L. (1991). “Trait procrastination in
adult children of alcohol abusers.” Journal of social Behavior and
Personality. Vol. 5, 121-134
• McCown, W. and Johnson, J.L.(1991). “Personality and chronic
procrastination by students during an examination period”
Personality and Individiual differences, 12 (5),662-667 (May
1991).
• McCown, W., Petzel, T., & Rupert, P. (1987). “An experimental study of
some hypothesized behaviors and personality variables of college
student procrastinators”. Personality &Individual Differences, 8(6) ,
781-786 (June 1987)
• Meyer, Cheryl L.(2000). “Academic Procrastination and Self-Handicapping:
Gender Differences in Response to Noncontingent Feedback”.
Journal of Social Behavior & Personality, 2000 Special Issue, Vol.
15 Issue 5, 87-103
• Micek, L. (1982). “Some problems of self-autoregulation of volitional
processes in university students from the point of view of their mental
health”. Sbornik Praci Filosoficke Fakulty Brnenske University,
31(17), 51-70.
• Milgram, N., Mey-Tal, G., & Levison, Y. (1998). “Procrastination,
generalized or specific, in college students and their parents”.
Personality & Individual Differences, 25(2), 297-316 (August 1998)
• Milgram, Norman A., Dangour, W. (1992). “Situational And Personal
Determinants Of Academic Procrastination” Journal of General
Psychology, Vol. 119, Issue 2, 123-133 (April 1992)
239
• Milgram, N. A. (1991). “Procrastination”. Encyclopedia of human biology
Vol. 6, (New York, Academic Press) pp. 149-155
• Milgram, N. A., Sroloff, B., & Rosenbaum, M. (1988). “The procrastination
of everyday life”. Journal of Research in Personality, 22 (2), 197-
212 (June 1988).
• Missildine, H. (1963). Your inner child of past. New York: Simon & Shuster • Onwuegbuzie, Anthony J. (2004) “Academic procrastination and statistics
anxiety”. Assessment & Evaluation in Higher Education Vol. 29,
No. 1, 3-19 (February 2004)
• Onwuegbuzie, Anthony J. (2000a) “Academic Procrastinators and
Perfectionistic Tendencies Among Graduate Students” Journal of
Social Behavior & Personality, 2000 Special Issue, Vol. 15 Issue 5,
103-110
• Onwuegbuzie, A. J., & Jiao, Q. G. (2000b). “I'll go to the library later: The
relationship between academic procrastination and library anxiety”.
College & Research Libraries, 61(1), 45-54 (January 2000)
• Orellana-Damacela, Lucía E.; Tindale, R. Scott; Suárez-Balcázar, Y. (2000)
“Decisional and Behavioral Procrastination: How They Relate to Self-
Discrepancies”. Journal of Social Behavior & Personality, 2000
Special Issue, Vol. 15 Issue 5, 225-239
• Orpen, C. ( 1998), “The Causes and Consequences of Academic
Procrastination: a research note”. Westminster Studies in Education,
Vol. 21, 73-75( 1998)
• Owens, Anthony M.; Newbegin, I. (2000) “Academic Procrastination of
Adolescents in English and Mathematics: Gender and Personality
Variations”. Journal of Social Behavior & Personality, 2000 Special
Issue, Vol. 15 Issue 5, 111, 125
• Öner, N. (1997). Türkiye’de Kullanılan Psikolojik Testler. 3. Basım,
Boğaziçi Matbaası: İstanbul.
• Özel, N. ve Bayraktar. A (2004). Ankara Gölbaşı Atatürk İlköğretim
Okulu’ndaki Öğrencilerin Okuma ve Kütüphane Kullanma
Alışkanlıkları Konusunda Ebeveynlerin Duyarlılığı Üzerine Bir
240
Araştırma.http://yunus.hacettepe.edu.tr/~nozel/golbasi.htm
(08/12/2005)
• Parlette, N. ve Rae, R.(1993) “Thinking About Thinking: Thinking Styles of
People” Assosiation Management. Volume 45(3),. 361-367 (January
2003)
• Philips, S. D., Pazienza, N. J. ve Ferrin, H. H.(1984).”Decision Making
Styles and Problem Solving Aprraisal”. Journal of Counselling
Psychology, v:31,n:4, 497-502, (October 1987).
• Potts, T. J. (1987). “Predicting procrastination on academic tasks with self-
report personality measures”. (Doctoral dissertation, Hofstra Univeristy,
1987). Dissertation Abstracts International, 48, 1543.
• Prohaska, V.; Morrill, P.; Atiles, I.; Perez, A.(2000) “Academic
Procrastination by Nontraditional Students”. Journal of Social
Behavior & Personality, 2000 Special Issue, Vol. 15 Issue 5, 125- 135
• Pychyl, Timothy A., Coplan, Robert J., Reid, Pamela A.M.(2002). “Parenting
and procrastination: gender differences in the relations between
procrastination, parenting style and self-worth in early adolescence”.
Personality and Individual Differences 33(2), 271–285 (July 2002)
• Pychyl, Timothy A.; Morin, Richard W.; Salmon, Brian R. (2000)
“Procrastination and the Planning Fallacy: An Examination of the Study
Habits of University Students”. Journal of Social Behavior &
Personality, 2000 Special Issue, Vol. 15 Issue 5, 135-151
• Pychyl, Timothy A., Lee, J. M., Thibodeau, R., & Blunt, A. (2000). “Five
days of emotion: An experience sampling study of undergraduate
student procrastination”. Journal of Social Behavior and Personality,
15 (5), 3-13 (May 2000).
• Rothblum, E.D. (1990). “Fear of failure: The psychodinamic, need
achievement, fear od success and procrastination models.” Handbook
of Social and Evulation Anxiety. NY: Plenum Press
• Rothblum, E. D., Solomon, L. J., & Murakami, J. (1986). “Affective,
cognitive, and behavioral differences between high and low
241
procrastinators”.Journal of Counseling Psychology, 33(3), 387-394
(October 1986)
• Saddler, C. D., & Sacks, L. A. (1993). “Multidimensional perfectionism and
academic procrastination: Relationships with depression in university
students.” Psychological Reports, 73 (3), 863-871 (December 1993).
• Schouwenburg, H. C., & Lay, C. H. (1995). “Trait procrastination and the
big- five factors of personality”. Personality and Individual
Differences, 18(4), 481-490 (April 1995)
• Schouwenburg, H. C. (1995). “Procrastination and personality: An empirical
study among university students ”. Personality & Individual
Differences, 18, 127-133 (October 1995)
• Schouwenburg, H.C (1992) “Procrastinators and fear failure: an exploration
of reasons for procrastination”. European Journal of Personality,
Vol. 6 (3) 225-236 (september 1992)
• Scott, S., G. ve Bruce, R. A. (1995). “Decision Making Style, The
Development And Of A New Measure”. Educational and
Psychological Measurement. Vol.55 No.5. 818-831 (March 1995)
• Sene´cal, J. and Frederic, G. (2002) “Role conflict and academic
procrastination:A self-determination perspective” European Journal
of Social Psychology . 33 (1), 135–145 (October 2002)
• Senécal, C.; Guay, F. (2000) “Procrastination in Job-Seeking: An Analysis of
Motivational Processes and Feelings of Hopelessness”. Journal of
Social Behavior & Personality, 2000 Special Issue, Vol. 15 Issue 5,
267-283
• Senécal , C., Koestner, R., & Vallerand, R. J. (1995). “Self-regulation and
academic procrastination.” Journal of Social Psychology,
135(1), 607-619 (October 1995)
• Shiloh, S and Sheffer, M.S. (2004) “Structure of difficulties in mate-selection
decisions and its relationship to rational and intuitive cognitive
styles” Personality and Individual Differences, Volume37(2),
Issue 2, 259-273 (February 2004)
242
• Shiloh, S., Koren, S. ve Zakay, D. (2001). “Individual differences in
compensatory decision making styles and need for closure as
correlates of subjective decision complexity and difficulty”.
Personality and Inidividual Differences, Volume 30, Issue 4, 699-
710 (March 2001)
• Sigall, H.; Kruglanski, A.; Fyock, J. (2000). “Wishful Thinking and
Procrastination”. Journal of Social Behavior & Personality, 2000
Special Issue, Vol. 15 Issue 5, 283-297
• Smith, J. & York, L. (1981). Procrastination: a self-help manual. Berkeley,
CA: Counseling Press
• Solomon, L. J., & Rothblum, E. D. (1984). “Academic procrastination:
Frequency and cognitive-behavioral correlates”. Journal of Counseling
Psychology, 31, 503-509 (October 1984)
• Sommer, W. G. (1990). “Procrastination and cramming: How adept students
ace the system”. Journal of American College Health, 39, 5-10 (July
1990)
• Sirois, Fuschia M.(2004) “Procrastination and counterfactual thinking:
Avoiding what might have been” British Journal of Social
Psychology. Vol. 43, 269–286 (June 2004),
• Specter, Marc H.; Ferrari, Joseph R. (2000). “Time Orientations of
Procrastinators: Focusing on the Past, Present, or Future?” Journal of
Social Behavior & Personality, 2000 Special Issue, Vol. 15 Issue 5,
197-203
• Sternberg, R.J. (1995) In search of the human mind. Orlando, US:
Harcourt Brace
• Taşdelen, A (2002). “Öğretmen Adaylarının Farklı Psiko Sosyal Değişkenlere
Göre Karar Verme Stilleri” Yayımlanmamış Doktora Tezi. Eğitim
Bilimleri Enstitüsü D.E.U.B.E.F. İzmir
• Thunholm, P. (2004).“Decision making style: habit, style or both?”
Personality and Individual Differences, Volume 36, Issue 4, 931-944
(March 2004)
243
• Tice, D. M., & Baumeister, R. F. (1997). “Longitudinal study of
procrastination, performance, stress, and health: The costs and
benefits of dawdling”. Psychological Science Vol., 8, 454-458
(November 1997)
• Tiryaki, M. G. (1998).“Üniversite Öğrencilerinin Karar Verme
Davranışlarının Bazı Değişkenler Açıcından İncelenmesi”.
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi:
Ankara.
• Todd, J., Friedman, A., & Steele, S. (1993). “Birth order and sex of siblings
effects on self-ratings of interpersonal power: Gender and ethnic
differences”. Individual Psychology, 49(1), 86-93. (January 1993)
• Ute, S. (2001). “Decision-making influence in the family: a comparison of
Turkish families in Germany and in Turkey”. Journal of
Comparative Family Studies, Vol. 32 (2) , 219-30 (March 2001)
• Vodanovich, S. J., & Seib, H. M. (1997). “Relationship between time
structure and procrastination” Psychological Reports, 80(1), 211-215
(February 1997)
• Van Eerde, W. (2003) “Procrastination at Work and Time Management
Training.” Journal of Psychology, Vol. 137, Issue 5, 421-435
(September 2003)
• Voicu, D.(1992). “An examination of parent-child relations and
psychological adjustment in relation to trait
procrastination”.Unpublished Maser Thesis. York University
Canada
• Yaakub, N.F. (2000). “Procrastination Among Students in Institutes of Higher
Learning: Challenges for K-Economy the School of Languages and
Scientific Thinking”, Universiti Utara Malaysia
.http://mahdzan.com/papers/procrastinate/ (20/02/2006)
• Yavuzer, H. (1990). Yaygın Anne-Baba Tutumları. Ana-Baba Okulu, Remzi
Kitabevi: İstanbul.
244
• Zhang, L.F.(2005a) “Does teaching for a balanced use of thinking styles
enhance students’ achievement?” Personality and Individual
Differences. Volume 38, Issue 5, 1135-1147 (April 2005)
• Zhang, L.F.(2005b) “Validating the theory of mental self-government in a
non-academic setting” Personality and Individual Differences.
Volume 38, Issue 8, 1915-1925 (June 2005)
• Zhang, L.F.(2005c) “Predicting cognitive development, intellectual styles,
and personaltiy traits from self-rated abilities" Learning and
Individual Differences, Volume 15, Issue 1, 67-88 (January 2005)
• Zhang, L.F.(2004a) “Field-dependence/independence: cognitive style or
perceptual ability?–– validating against thinking styles and academic
achievement” Personality and Individual Differences Volume
37, Issue 6, 1295-1311 (October 2004)
• Zhang, L.F.(2004b) “Do university students’ thinking styles matter in their
preferred teaching approaches?” Personality and Individual
Differences, Volume 37, Issue 8, 1551-1564 (December 2004)
• Zhang, L.F.(2002) “Measuring Thimking Styles In Addition to Measuring
Personality Traits?” Personality and Individual Differences, Voluma
33(3), 445-458 (August 2002)
• Zhang, L.F.(2001) “Thinking styles and Personality Revisited” Personality
and Individual Differences. Volume31(6), 883-894 (October 2001)
• Zhang, L.F. ve Gerard A.P.(2001) “Thinking styles, Self-Esteem, and Socio-
Economic Status” Personality and Individual Differences, Volume 31,
Issue 8, , Pages 1333-1346 (December 2001)
• Zhang, L.F.(2001) “Thinking styles, Self-esteem, and Extracurricular
Experiences” International Journal of Psychology. Volume 36 (2),
100–107 (April 2001)
• Zhang, L.F. ve Stenberg,R.J.(2000) “Are Learning Approaches and Thinking
Styles Related? A study in Two Chinese Populations” Journal of
Psychology Interdisciplinary an Applied. Volume 134 (5), 469-489
(September 2000)
245
• Zhang, L.F.(2000) “Are Thinking Styles and Personality Types Related”
Educational Psychology. Volume 20(3), 271-284 (September 2000)
• Zhang, L.F.(1999) “Further Cross-Cultural Validation of The Mental Self-
Goverment” The Journal of Psychology. Volume 133, 165-181
(December 1999)
• Washington, Jene A. (2004) “The relationship between procrastination and
depression among graduate and professional students across academic
programs: Implications for counseling” Unpublished Doctoral
Dissertation., Ed.D., Texas Southern University, 2004
• Watson, David C. (2001) “Procrastination and the five-factor model: a facet
level analysis”, Personality and Individual Differences 30 (1) 149-
158 (January 2001)
• Wei-Cheng Mau (2000). “Cultural Differences in Career Decision-Making
Styles and Self-Efficacy”. Journal of Vocational Behavior. Vol. 57
(3), 365–378 (December 2000)
• Wesley, J. C. (1994). “Effects of ability, high school achievement, and
procrastinatory behavior on college performance.” Educational &
Psychological Measurement, 54 (2), 404-408 (April 1994)
• White, J., Campbell, L., & Stewart, A. (1995). “Associations of scores on the
White-Campbell Psychological Birth Order Inventory and the Kern
Lifestyle Scale”. Psychological Reports, 77(3), 1187-1196. (December
2003)
• Wolters, Christopher A.(2003) “Understanding Procrastination From a Self-
Regulated Learning Perspective” Journal of Educational Psychology,
Vol.95, No.1, 179-187 (March 2003)
GENEL ERTELEME EĞİLİMİ ÖLÇEĞİ
İnsanlar aşağıdaki ifadeleri kullanarak kendilerini tanımlarlar. Her bir ifadenin sizi ne kadar tanımladığını aşağıdaki 5 li dereceyi kullanarak (X) belirtiniz. 1- Hiç uymuyor 2- Kısmen uymuyor 3- Nötr 4- Kısmen uyuyor 5- Tamamıyla uyuyor
1 Yapmam gereken işleri teslim tarihinin hemen öncesine kadar yapmam
1 2 3 4 5
2 Sabah uyanma zamanı geldiğinde hemen yataktan kalkarım 1 2 3 4 5 3 Bir mektubu yazdıktan sonra ,onu göndermeden önce günlerce
bekletirim. 1 2 3 4 5
4 Yapmam gereken telefon görüşmelerini zamanında yaparım 1 2 3 4 5 5 Sadece oturup yapmak dışında hiçbir şey gerektirmeyen işleri
bile günlerce bekletirim 1 2 3 4 5
6 Yapmak zorunda olduğum işleri genellikle ertelerim. 1 2 3 4 5 7 Görevlerimi zamanında tamamlamak için genellikle aceleyle
bitirmek zorunda kalırım 1 2 3 4 5
8 Bir işi (ödev/çalışma) teslim tarihine yetiştirmem gerektiğinde, genellikle başka şeyler yaparak zamanımı boşa harcarım.
1 2 3 4 5
9 Randevularım için evden erken çıkmayı tercih ederim. 1 2 3 4 5 10 Genellikle bir görev bana verildikten hemen sonra onu
yapmaya başlarım. 1 2 3 4 5
11 Genellikle bir işi ayrılan zamandan daha sonra bitiririm 1 2 3 4 5 12 Bana öyle geliyor ki, genelde yılbaşı ya da doğum günü
hediyesi alışverişlerimi son dakikada yapıyorum 1 2 3 4 5
13 Genellikle temel ihtiyaçları bile son dakikada satın alırım 1 2 3 4 5 14 Sürekli olarak “yarın yapacağımı” derim 1 2 3 4 5 15 Genellikle akşam oturup dinlenmeden önce, yapmak zorunda
olduğum bütün işleri bitiririm 1 2 3 4 5
EKLER
EK 1
KARAR VERMEYİ ERTELEME EĞİLİMİ ÖLÇEĞİ
İnsanlar kararlar alırken farklılaşırlar. Lütfen aşağıdaki karar verme stillerinin size uygunluk düzeyini en uygun seçeneği işaretleyerek belirtiniz. Doğru ve yanlış cevap yoktur. Lütfen işaretleme yaparken her soruyu dikkatlice okuyunuz. 1- Yanlış 2- Çoğunlukla yanlış 3- Bazen doğru/Bazen Yanlış 4- Çoğunlukla doğru 5- Doğru 1 Son kararımı vermeden önce önemsiz konular üzerinde
çok fazla zaman harcarım 1 2 3 4 5
2 Bir karar aldıktan sonra bile onu ertelerim 1 2 3 4 5 3 Gerçekten zorunlu olmaksızın karar vermem 1 2 3 4 5 4 Artık çok geç olana kadar karar vermeyi ertelerim. 1 2 3 4 5 5 Karar vermeyi ertelerim 1 2 3 4 5
EK 2
KARAR VERME STİLLERİ ÖLÇEĞİ Aşağıda bireylerin önemli kararları nasıl aldıklarını tanımlayan ifadeler verilmiştir. Lütfen her ifade için, o ifadeye ne düzeyde katıldığınızı ilgili seçeneği işaretleyerek belirtiniz ve maddelerin tümünü yanıtlayınız. 1- Kesinlikle Katılmıyorum 2- Katılmıyorum 3-Kararsızım 4- Katılıyorum 5- Kesinlikle Katılıyorum
1 Karar vermeden önce emin olmak için bilgi kaynaklarımı iki kere kontrol ederim
1 2 3 4 5
2 Karar vermeden önce bütün seçenekleri incelerim 1 2 3 4 5 3 Mantıklı ve sistematik bir yolla karar veririm 1 2 3 4 5 4 Karar vermem dikkatli düşünmemi gerektirir. 1 2 3 4 5 5 Karar verirken belirli bir amaca yönelik değişik seçenekleri
göz önünde bulundururum 1 2 3 4 5
6 Kararlarımı verirken sezilerime güvenirim 1 2 3 4 5 7 Bir karar verirken sezgilerime güvenme eğilimindeyimdir 1 2 3 4 5 8 Genellikle doğruluğunu hissettiğim kararlar veririm 1 2 3 4 5 9 Kararlarımı verirken benim için akılcı bir nedenden daha
çok, verdiğim kararın doğruluğunu hissetmem daha önemlidir
1 2 3 4 5
10 Karar verirken hislerime ve kendi tepkilerime güvenirim. 1 2 3 4 5 11 Önemli kararlar alırken başkalarının yardımına sık sık
ihtiyaç duyarım 1 2 3 4 5
12 Eğer başkalarının desteğine sahipsem önemli kararları almak benim için daha kolaydır
1 2 3 4 5
13 Önemli kararlarımı alırken başkalarının tavsiyelerinden yararlanırım
1 2 3 4 5
14 Önemli kararlar ile yüzleştiğim zaman birinin bana doğru yolu göstermesi hoşuma gider
1 2 3 4 5
15 Üzerimde baskı hissetmediğim sürece önemli kararlarımı almaktan kaçınırım.
1 2 3 4 5
16 Mümkün olduğunca kararlarımı ertelerim 1 2 3 4 5 17 Önemli kararları alma aşamasına gelinceye kadar karar
vermeyi sık sık ertelerim 1 2 3 4 5
18 Önemli kararlarımı, genellikle son dakikada veririm 1 2 3 4 5 19 Üzerinde düşünmek beni rahatsız ettiği için pek çok kararı
ertelerim 1 2 3 4 5
20 Genellikle ani kararlar veririm 1 2 3 4 5 21 Kararlarımı, çoğunlukla o anda veririm 1 2 3 4 5 22 Çabuk karar veririm 1 2 3 4 5 23 Kararlarımı, sıklıkla düşünmeden veririm 1 2 3 4 5 24 Kararlarımı verirken, o anda doğal olan ne ise onu yaparım 1 2 3 4 5
EK 3
DÜŞÜNME STİLLERİ ÖLÇEĞİ Bu ölçek, insanların düşünme stillerini ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Testte bulunan ifadelerin sizin için ne ölçüde doğru ya da yanlış olduğunu, maddeleri dikkatlice okuduktan sonra, uygun seçeneği yuvarlak içine alarak belirtiniz. Seçenekler aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır. Lütfen boş bırakmayınız. Tamamen Yanlış: 1, Kısmen Yanlış : 2 Tarafsızım : 3 Kısmen Doğru : 4 Tamamen Doğru:5
1 Düşünme becerilerimi kullanmamı gerektiren bir işi yapmaktansa az düşünme gerektiren bir işi yapmayı tercih ederim
1 2 3 4 5
2 Çok fazla düşünme gerektiren bir durumun sorumluluğunu almak istemem
1 2 3 4 5
3 Karmaşık problemleri basit olanlarına tercih ederim 1 2 3 4 5 4 Bir şey hakkında derinlemesine düşünmek zorunda
kalabileceğim ortamları önceden görmeye ve oradan uzaklaşmaya çalışırım
1 2 3 4 5
5 Bir şeyi derinlemesine ve uzun süre düşünmekten az zevk alırım
1 2 3 4 5
6 Düşünmeyi eğlendirici ve zevk verici bulmam 1 2 3 4 5 7 Soyut olarak düşünme fikri bana çekici (cazip) gelmiyor 1 2 3 4 5 8 Hayatımın çözmem gereken bilinmezlerle dolu olmasını
tercih ederim 1 2 3 4 5
9 Benim için bir problemin sadece cevabını bilmek, bu cevabın nedenlerini anlamaktan daha iyidir
1 2 3 4 5
10 Baskı altında kaldığımda, zor durumlarda iyi düşünemem, yargıda bulunmam
1 2 3 4 5
11 Kendi yolumu (tarzımı) en iyi şekilde belirlemede düşüncelere güvenme fikri, bana çekici (cazip) gelmez
1 2 3 4 5
12 Ünlüler hakkında dedikodu yapmak veya konuşmaktansa, uluslararası problemler hakkında konuşmayı tercih ederim.
1 2 3 4 5
13 Yeni düşünme yolları öğrenmek beni çok fazla heyecanlandırmaz.
1 2 3 4 5
14 Nesneleri genellikle sorgulamaktansa olduğu gibi kabul etmeyi tercih ederim
1 2 3 4 5
15 Bir şeyin işe yarıyor olması benim için yeterlidir, onun nasıl veya neden çalıştığı ile ilgilenmem
1 2 3 4 5
16 Sadece önemli ölçüde zihinsel çaba harcayarak ulaşabileceğim amaçlar belirleme eğilimindeyim
1 2 3 4 5
17 Yeni ve alışık olmadığım ortamlarda düşünmekte zorlanırım 1 2 3 4 5 18 Çok fazla zihinsel çaba gerektiren bir işi bitirdiğimde tatmin 1 2 3 4 5
EK 4
olacağıma, rahatlama hissederim. 19 İnsanlar ile ilgili ilk izlenimlerim hemen hemen her zaman
doğrudur 1 2 3 4 5
20 İnsanlar hakkındaki ilk duygularıma güvenirim 1 2 3 4 5 21 İnsanlara güvenme söz konusu olduğunda, genellikle
içimden gelen duygulara güvenirim 1 2 3 4 5
22 Önsezilerime güvenmem gerektiğine inanırım 1 2 3 4 5 23 Nasıl bildiğimi açıklayamazsam bile genellikle bir kişinin
doğru veya yanlış kişi olduğunu hissedebilirim 1 2 3 4 5
24 Sezgileri çok güçlü olan bir insanım 1 2 3 4 5 25 Biri yalan söylediğinde, bunu doğru olarak sezebilirim 1 2 3 4 5 26 İnsanlar hakkındaki izlenimlerim hızlı oluşur. 1 2 3 4 5 27 Bir kişinin görünüşüne bakarak, karakterini oldukça iyi bir
şekilde anlayabileceğime inanırım 1 2 3 4 5
28 Sıklıkla, nesnelerle ilgili açık görsel imgeler (Hayaller) oluştururum.
1 2 3 4 5
29 Çok iyi bir ahenk (Ritm) duygusuna sahibim 1 2 3 4 5 30 Nesneleri imgelemede (görsel olarak zihinde tasarlamada)
iyiyim 1 2 3 4 5
AKADEMİK ERTELEME EĞİLİMİ ÖLÇEĞİ
Aşağıda verilen maddelerin her birini dikkatlice okuduktan sonra her bir maddenin size ne ölçüde uygun olduğunu ilgili seçeneği işaretleyerek belirtiniz. Doğru ve yanlış cevap yoktur. 1-Yanlış 2- Çoğunlukla yanlış 3- Bazen doğru/bazen Yanlış 4- Çoğunlukla doğru 5- Doğru 1 Bir şeylere (işlere) başlamayı son ana kadar geciktiririm 1 2 3 4 5 2 Kütüphaneden ödünç aldığım kitapları zamanında teslim
etmeye dikkat ederim 1 2 3 4 5
3 Bir ödevin (işin) yapılması gerektiğini bilsem dahi, hiçbir zaman işe hemen başlamayı istemem
1 2 3 4 5
4 Günü gününe düzenli olarak çalışmalarımı yaparak görevlerimi zamanında yerine getiririm.
1 2 3 4 5
5 Randevularıma ve görüşmelerime sıklıkla geç kalırım 1 2 3 4 5 6 Ödevlerime/çalışmalarıma (işlerime) başlamayı o kadar çok
geciktiririm ki onları teslim tarihine yetiştiremem. 1 2 3 4 5
7 Genellikle ödevlerimi/çalışmalarımı son teslim tarihine yetiştirmek için alelacele koşuştururum
1 2 3 4 5
8 Bir şeylere (ödev/ sınavlar) başlamam genellikle uzun zaman alır
1 2 3 4 5
9 Bir işi gerçekten yapmam gerektiğini bildiğim zaman onu ertelemem
1 2 3 4 5
10 Eğer yapmam gereken önemli bir projem/çalışmam (işim)varsa , ona mümkün olan en kısa zamanda başlarım.
1 2 3 4 5
11 Yakın zaman içerisinde bir sınavım varsa, çoğunlukla kendimi sınavdan başka işler yaparken bulurum.
1 2 3 4 5
12 Çalışmalarımı (işlerimi) genellikle zamanından önce bitiririm. 1 2 3 4 5 13 Yapılması gereken işlerime hemen başlarım. 1 2 3 4 5 14 Eğer önemli bir randevum varsa giyeceğim kıyafetin bir gün
önceden hazır olduğundan emin olmak isterim 1 2 3 4 5
15 Üniversitedeki randevularıma zamanından önce varırım 1 2 3 4 5 16 Genellikle zamanında sınıfta olurum 1 2 3 4 5
EK 5
KİŞİSEL BİLGİ FORMU
Aşağıda sizin düşünme stilinizi ve erteleme davranışlarınızı belirlemeye yönelik
bir takım sorular bulunmaktadır. Bunlara vereceğiniz yanıtlar halen devam eden
doktora tezi için veri sağlamak üzere kullanılacaktır. Sizden istenen, kendinizle
ilgili en doğru ve gerçekçi bilgiyi uygun seçeneğe işaretlemenizdir. Sorulara
vereceğiniz samimi cevaplar, araştırmaya olumlu katkılar sağlayacaktır. Lütfen
boş bırakmayınız.
Teşekkür ederim.
Murat BALKIS
1. Cinsiyetiniz: Kız Erkek
2. Yaşınız………………………
3. Bölümünüz: Okul Öncesi Öğretmenliği Fen Bilgisi Öğretmenliği
Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Türkçe Öğretmenliği
Resim İş Öğretmenliği Müzik Öğretmenliği Beden Eğitimi Öğrt
Psiko.Dan. ve Rehberlik Sınıf Öğretmenliği Diğer…………………….....
4- Şu anda Öğrenim Gördüğünüz Sınıf Düzeyi
( ) 1 Sınıf ( ) 2 Sınıf ( ) 3. Sınıf ( ) 4. Sınıf
5- Şu anda Öğrenim Gördüğünüz Bölümü Seçme Durumunuz:
(..) Bu bölümü isteyerek seçtim; şimdi memnunum
(..)Bu bölümü isteyerek seçtim; şimdi memnun değilim
(..) Bu bölümü isteyerek seçmedim; ama şimdi memnunum
(..)Bu bölümü isteyerek seçmedim; ama şimdi memnun değilim
6. Doğum Sıranız
İlk Çocuk Ortanca Çocuk Son çocuk
7. Anne –Babanızın Eğitim Durumu
Anne Baba
İlköğretim (İlk ve Orta okul Dahil) İlköğretim (İlk ve Orta okul Dahil)
Lise Lise
Yüksek Okul Yüksek Okul
Üniversite ve Üstü (Y.Lisans veya Doktora) Üniversite ve Üstü (Y.Lisans
veya Doktora)
EK 6
8- Genellikle günün hangi saatlerinde çalışmayı tercih edersiniz?
Sabah Öğlen Akşam Gece Geç Saatler (24:00 den sonra)
9- Sizinle ilgili konularda karar vermede en etkili kimdir?
Kendim Ailem Kendim ve ailem birlikte Diğer (Açıklayınız:..........)
10- Akademik Başarınız
60-70 Arasında 70-80 Arasında 80-90 Arasında 900-100 Arasında
11- Aşağıdaki etmenlerden hangisi (hangileri) öğrencilik yaşamınız boyunca sizi
çalışmaya teşvik etmiştir?
Yeni şeyler öğrenmek, Çalışmaktan haz duymak, Yeni bilgi ve beceriler kazanma
ve Hedeflerime ulaşma isteği
Toplumda iyi bir statü ve prestije sahip olma, Yüksek not alma ve Çevremdeki
insanların takdirini kazanma isteği,
12. Genelde okul saatleri dışında zamanınızı nasıl değerlendirirsiniz?
Arkadaşlarla vakit geçirerek Kısmi zamanlı bir işte çalışarak
Ders çalışarak Aileme evde ya da iş yerinde yardımcı olarak