Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5...

48
SAYI: 104 YIL: 2 Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan... İlk işçi romanı: İlk işçi romanı: Çulluk Çulluk Mahmut Mahmut Yesari Yesari

Transcript of Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5...

Page 1: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

1

SAYI: 104 YIL: 2

Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan...

İlk işçi romanı: İlk işçi romanı: ÇullukÇulluk

Mahmut Mahmut YesariYesari

Page 2: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

2

Hayat eve sığar mı?Hayat eve sığar mı?

Biricik Hikaye; Aşığın dilemması

Gizem Bilkay

Nilgün Öneş: Hepimiz aynı köyde yaşıyoruz ve eşitizGülşen İşeri

11 16

44

Luigi Pirandello'dan öyküler: Yeni ElbiseSoner Sert

Geçmiş, tedavisi olmayan bir hastalık

Hazal Bayat

26 30

Mahire Taş: Şair, toplumun belleğidir

Ercan Jan Aktaş

Ursula K. Le Guin ve dikenler arasında yol açmak

Emek Erez

34 40

Page 3: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

3

Yayın SahibiAND Gazetecilik ve Yayıncılık, San. ve Tic. A.Ş. adınaVedat Zencir

Genel Yayın YönetmeniAli Duran Topuz

İcra Kurulu Başkanı ve Sorumlu Yazı İşleri MüdürüÖmer Araz

Yazı İşleri MüdürüAnıl Mert Özsoy

Görsel YönetmenÖzgür Akkaya

Katkıda BulunanlarSırma Köksal, Gülşen İşeri,Gizem Bilkay, Soner Sert,Emek Erez, Hazal Bayat, Ercan Jan Aktaş

Yönetim Yeri: Maslak Mahallesi Ahi Evran Cad. Nazmi Akbacı İş Merkezi 233-234 Sarıyer/İstanbul Santral (212) 3463601, Faks (212) 3463635e-mail: [email protected] Duvar Kitap’ta yayımlanan yazı, haber ve fotoğrafların her türlü telif hakkı AND Gazetecilik ve Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilmeden ve link verilmeden iktibas edilemez.

Sayı: 104 | Nisan 2020 Merhaba, Bu hafta kapağımıza Mahmut Yesari'yi taşıdık. Yayıncılık dünyasının kıymetli isimlerinden yazar Sırma Köksal, Yesari'nin en önemli eserlerinden biri olan Çulluk'u kaleme aldı. Öncü bir metin olan Çulluk'u ilk işçi romanı olarak da okumak mümkün. Köksal, metni tüm çağrışımlarıyla inceledi. Senaryo yazarı, grafik tasarımcısı Nilgün Öneş’in romanı “Ağlamak Yok!” Doğan Kitap tarafından yayımlandı. Gülşen İşeri, Öneş ile kitabını, korona virüsü nedeniyle evlere kapandığımız bu günlerde yaşadığımız süreci ve hayatı konuştu. Julian Barnes’ın kaleminden “Biricik Hikaye” Serdar Rifat Kırkoğlu çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından raflarda yerini aldı. “Biricik Hikaye” üç bölümden oluşuyor ve bu üç bölüm de tek kişi tarafından anlatılmasına rağmen farklı ağızlardan anlatılıyor. Bu anlatım dili de hikayenin doğası ile örtüşmesi bakımından kitabı son derece bütünlüyor. Gizem Bilkay yazdı. Alakarga Yayınları, klasik İtalyan edebiyatının önemli isimlerinden olan Luigi Pirandello’nun “Yeni Elbise” adlı öykü kitabını okurla buluşturdu. Pirandello “Yeni Elbise”deki öykülerin çoğunda ölüm karşısındaki tutumumuzu anlatırken, her daim muzip bir bakış açısıyla, güldürmekten öte tebessüm duygusuna önem verir. Soner Sert inceledi.  Ursula K. Le Guin’in öykülerinden derlenen “Aya Tırmanmak ve Diğer Öyküler” geçtiğimiz yıllarda Metis Yayınları tarafından yayımlandı. “Aya Tırmanmak ve Diğer Öyküler” hem yazarın öykücülüğü üzerine düşünmemizi hem de Le Guin’in seçtiği incelikli konularla yaşama dair farklı konularda düşünmemizi sağlıyor. Emek Erez'in kaleminden...  Hazal Bayat ve Ercan Jan Aktaş bu sayımıza yazı ve söyleşileriyle katkıda bulunan diğer isimler oldular. Marifet iltifata tabidir! İyi okumalar... Anıl Mert Özsoy

Page 4: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

4

Hayat eve sığar mı?

Mahmut Yesari’nin kaleminden, Münevver ile Murat Çavuş arasında yaşanan bir aşk öyküsü olmasının yanında ilk işçi romanı sayılan “Çulluk” Oğlak Yayınları tarafından yayımlandı. Kadının yeni kurulmuş Cumhuriyet’te değişmekte olan rolünü de anlatan “Çulluk”, bize yazıldığı gündeki Türkiye’nin sanayileşen topluma dönüşümü hakkında olduğu kadar, bunun olmazsa olmazı büyük şehir tutkunu modern insanı hakkında da çok şey söyler.

Sırma Köksal

Page 5: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

5

“Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda oturmayı bil-mediğimizden” demişti. Virginia Woolf, 20. yy’ın ilk yarısında Kendine Ait Bir Oda’da kadınlar özelinde söylese de insanın kendine ait alanının vazgeçilmezliğini anlatmıştı. Yeni bir şey değil. Ancak Pascal “azıcık parası olan adam” diyordu, Woolf, gününün İngiltere’si koşullarında kaç gu-ina’lık bir yıllık gelir gerektiğini rakamla veriyor-du. Paris’te yoksulluk içinde romanlarını yazma-ya çalışan Hemingway de gazetecilikten, kendine ailesinin uzağında çalışabilmek için bir otel odası tutma imkanı bulmuştu. Kısaca, yaşamın bir eve, odaya, bir “özel” alana sığabilmesi için evinizin duvarlarının yaşamınızla örülebilmesi gerekir. Eğer bu temel koşul sağlanamıyorsa, siz yaşama sığamazsınız, olacağı bu. Tükürülüp atılacağınız zamana dek ayakta kalmaya çalışırsınız. Ne kadar süreceği şansa kalmış. Kader!

Konunun daha ince ve ayrıntılı tartışmasını top-lumbilimcilere bırakıp edebiyatın duvarlarına sığınalım biz; köyüne sığamamış bir Murat Ça-vuş’un peşine düşüp Türkçe edebiyatın ilk işçi romanı olarak kabul edilen Çulluk’un izinden gi-delim. Aslında ilk işçi romanı olarak tanımlanma-sının yanı sıra, kendinden öncekilerle sonrasında gelecekler arasında tuhaf bir kesişme noktasına da denk gelir Çulluk. Üstelik çok mütevazi bir tavırla, kolay okunur bir aşk romanı bütününde yapar bunu.

Açılış, Cibali Tütün Fabrikası’nda çalışan işçi Mü-nevver ile köyünden İstanbul’a göç etmiş –belki de kaçmış demeliyiz- Murat Çavuş arasındaki aşk öyküsüdür. Bu aşk öyküsünde uçarı Murat Çavuş’un bir türlü Münevver’i almaya yanaşma-ması, bunun fabrika içinde yol açtığı dedikodular, Murat’a göz koymuş diğer kadın işçilerle Münev-ver arasındaki çekişmeler, dönemin İstanbul’una ilişkin günlük yaşamın ipuçlarıyla doludur. Her

“Hemingway de gazetecilikten, kendine ailesinin uzağında çalışabilmek için bir otel odası tutma imkanı bulmuştu. Kısaca, yaşamın bir eve, odaya, bir “özel” alana sığabilmesi için evinizin duvarlarının yaşamınızla örülebilmesi gerekir. Eğer bu temel koşul sağlanamıyorsa, siz yaşama sığamazsınız, olacağı bu. Tükürülüp atılacağınız zamana dek ayakta kalmaya çalışırsınız. Ne kadar süreceği şansa kalmış. Kader!

Page 6: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

6

şeyden önce kadın-erkek ilişkisine ilişkin ikiyüzlü bakışı görürüz. Anlatıldığı kadarıyla kadın namusu-na ilişkin tüm yargılara karşın, aslında yaşam hiç de bu yargıların beklediği “namus“ ölçütüyle uyumlu de-ğildir. “Namus” birbirine saldırmanın, yaralamanın, yargılamanın silahıdır ve bu kadardır. İkiyüzlülük yaşamın temel örüntüsünde gizlenmemiş, onu doğru-dan oluşturmuştur.

Çulluk, doğrudan bir sistem eleştirisine dönüşmemiş olsa da, Münevver’in hastalığında ortaya çıkan tab-loyla, bu ikiyüzlülüğün sistematik bir çaresizliği de peşinden getirdiğini görürüz. Sözgelimi Münevver’e hastalığını atlatabilmesi için iyi beslenmesini söyleyen doktor da bunun imkânsızlığını bilir ama yoksulluk karşısında üzülmek, acımak dışında da yapılabilecek şeyler olduğu dile getirilmez. Bırakın iyi beslenmeyi, yaşamı en alt düzeyde sürdürebilmek için bile Münev-ver’in henüz çocuk yaştaki kardeşinin günlük işlerde çalışması gerekir, patron ise ilk fırsatta çocuğun yev-miyesini ödemezlik eder, Murat ve arkadaşı bu ücret için üstelediklerinde de sonuç, çocuğun bir daha o işe çağrılmaması, ailenin iyice parasız kalması olur.

YOKSULLUĞUN ANLATIMININ AĞIRLIĞI

Bu ilk bölümün ayrıntılarında, savaşlar yorgunu bir şehrin yoksulluğu, topraklar kaybetmiş bir imparator-luktan gelmenin izlerini taşıyan, göçtükleri yer adla-rıyla anılan karakterler, mübadele ve savaştan azalarak kalmış Rumlar, yeni hayatta yolunu bulmaya çalışan uyanıklar ve daha niceleri, tam kadro yerini almıştır. Ancak bu ayrıntılar zorlamayla değil, yaşamın akışıyla girip çıkarlar öyküye. Bu gerçekleri dile getiren, fabri-ka içi yaşamı ilk kez bir Türk romanında tasvir eden Çulluk’u Fethi Naci’nin işçi romanı olarak görmeme-sinin ardında da bu yatar. Bu ilk bölüm işçi olmanın özgül gerçeğinden çok, yoksulluğun anlatımının ağır-lığı altındadır, emekçinin bilinçlenmesi evresine de ulaşmaz. Ama burada bırakıp gidebilir miyiz?

“Çulluk, doğrudan bir sistem eleştirisine dönüşmemiş olsa da, Münevver’in hastalığında ortaya çıkan tabloyla, bu ikiyüzlülüğün sistematik bir çaresizliği de peşinden getirdiğini görürüz. Sözgelimi Münevver’e hastalığını atlatabilmesi için iyi beslenmesini söyleyen doktor da bunun imkânsızlığını bilir ama yoksulluk karşısında üzülmek, acımak dışında da yapılabilecek şeyler olduğu dile getirilmez.

Page 7: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

7

EMEKÇİ KADIN TASVİRİ

Çulluk’un ilk yayımlandığı 1927 yılında, üst üste yaşanmış ve ağır yıkımlar getirmiş savaşların ardından kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti henüz dört yıllıktır. Devlet yatırımlarıyla ülkede sanayi girişimleri yapılmakta ve yeni iş kolları kadın-lara daha yoğun biçimde açılmaktadır. Kadın-ların fabrika işçisi olması Türkiye toplumunda yeni değildir aslında. Stelyo Benlisoy’un İstan-bul Irgatları adlı önemli çalışmasını okuyanlar, Osmanlı’nın son dönemlerinde sadece fabrika ve işliklerdeki değil, sendikal faaliyetler ve grev-lerdeki kadınların varlıklarını da hatırlayacak-lardır. Ancak yine Benlisoy’un altını çizdiği gibi Osmanlı’nın dağılmasıyla imparatorluk içinde baş vermiş olan sosyalist hareket farklı ülkelerin coğrafyalarına bölünmüş, etnik kökenler ara-sında parçalanmış ve başta dil engeli nedeniyle bütünlüklü olarak ele alınamamıştır. Üstelik bu hareketlerdeki Müslüman kesimin görece azlığı da göz önüne alınırsa, bomboş bir sayfadaki ilk kadın gibi görünür Münevver. Oysa Mahmut Ye-sari’nin Pervin Abla adlı kitabını okuyanlar, he-nüz Çanakkale Savaşı yıllarında, sabahın erken saatlerindeki Sirkeci Garı’nın çevresini anlattı-ğı bölümü hatırlarlarsa, orada işe koşturmakta olan emekçi kadınların da tasvirlerine rastla-yacaklardır. Burada Fethi Naci’nin Çulluk’u bir işçi romanı olarak görmemesine karşılık, Na-zım Hikmet’in neden Mahmut Yesari’yi değerli bulduğunu da anlarız. Daha önce sadece ev içi hizmetlerle ve ikincil karakterlerle Türk roma-nında gözüken çalışan kadın, Çulluk ile ilk kez fabrikanın kamusal alanında başrollerden birin-de boy gösterir. Üstelik bir muhasebe elemanı, sekreter gibi nispeten korunaklı ve “kadınca” bir iş de yapmamaktadır, doğrudan makinenin ba-şında sigara saran bir emekçidir.

“Çulluk’un ilk yayımlandığı 1927 yılında, üst üste yaşanmış ve ağır yıkımlar getirmiş savaşların ardından kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti henüz dört yıllıktır. Devlet yatırımlarıyla ülkede sanayi girişimleri yapılmakta ve yeni iş kolları kadınlara daha yoğun biçimde açılmaktadır. Kadınların fabrika işçisi olması Türkiye toplumunda yeni değildir aslında. Stelyo Benlisoy’un İstanbul Irgatları adlı önemli çalışmasını okuyanlar, Osmanlı’nın son dönemlerinde sadece fabrika ve işliklerdeki değil, sendikal faaliyetler ve grevlerdeki kadınların varlıklarını da hatırlayacaklardır.

Page 8: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

8

Mahmut Yesari, yoksulluğu anlatırken vicdanımıza seslenmekle yetinmez, toplumun karmaşasına bakar. Yoksullukla başkalarının serveti arasındaki bağı, Çul-luk’ta değilse de diğer bazı romanlarında doğrudan ele alır. Bu nedenle de birlikte dergicilik yaptığı yakın arkadaşı Reşat Nuri’nin Çalıkuşu’ndan çok farklı bir kadına diker gözünü. Çalıkuşu, toplumda yarattığı et-kilerle önemli bir romandır. Her ne kadar, başından ge-çen maceralar yer yer Refik Halit Karay’ın Nilgün’üyle yarışacak kadar fantastik olsa da, her daim bakire ve Kâmuran’a aşık, sonunda bakire olarak ona varacak olsa da, bir paşa kızı olarak yeni kurulmuş yoksul bir ülkenin yoksul kadınına uzak olsa da, kadını iş gücüne katmaya kararlı Cumhuriyetin aileleri cesaretlendir-mesinde büyük etki yapar. Hele hele özellikle de köy enstitülerinden yetişecek yeni kadın öğretmenler ku-şağı için bir sembol olur. Bu olumlu etkileriyle Çalıku-şu bir propaganda aracı olurken, Çulluk belki de bak-tığı farklı yön nedeniyle desteklenen bir roman olmaz. Hatta yazarının ölümünden sonraki uzun yıllarda, ilk olduğu bilinen ama pek de okunmadan adı anılan ro-manlardan biri olup gider. Ama özellikle Türk edebi-yatının sonraki yıllarında etkisini güçlendirecek olan toplumcu gerçekçi edebiyatta Münevver başka isimler-le, başka kimliklerle değişecek, dönüşecek ama hep var kalacaktır; tıpkı Feride’nin de aynı kalmayacağı gibi.

GÖÇ

Çulluk, iki parçası birbirine gevşekçe bağlanmış bir romandır. İkinci bölümde Murat Çavuş köyüne döner. Bu kez de daha önceden varlığını bildiğimiz Esma’nın aşkıyla yanıp tutuşmaktadır. Bu kadar tutkulu bir aşk-la yanıp tutuşurken neden Esma ile en baştan evlen-mediği, neden köyü bırakıp gittiği, neden babasının ıs-rarlarına rağmen köye dönmekte de bu kadar hevessiz olduğu konusunda tek ikna edici şey şehir yaşamına duyduğu tutkudur. Dahası, Murat Çavuş köydeyken ve Esma ile evlenmek için mücadele ederken de istediği tek şey Esma’yı alıp şehre gitmektir. Bilindiği gibi özel-llikle toplumcu gerçekçi edebiyatımızda göç çok sık

Pervin Abla, Mahmut Yesari, 408 syf, Oğlak Yayınları, 2019.

Page 9: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

9

işlenen bir konudur. Çoğunlukla, Orhan Ke-mal’de özellikle de Gurbet Kuşları’yla en güçlü anlatımını bulmuş olan bakış açısı egemendir. Göç, yoksulluktan ve yoksunluktan bir kaçış, şehrin acımasızlığında bir eziliştir. Haldun Taner, Keşanlı Ali Destanı ile göç etmiş yok-sulun kendi hiyerarşisi içinde sömürüyü yeni-den üretişini ele alarak Orhan Kemal’in kader kurbanlarını edilgenlikten çıkartsa da, genel bakış açısında göç zorunlu kalınan bir şeydir ve daha sonraki aşamada şehrin de kaderini belirler. Ama bu genel bakış Murat Çavuş’un göçünü açıklamaz. Her şeyden önce Murat, yoksul değildir. Köyünde sözü geçen, varlıklı sayılabilecek bir adamın tek çocuğudur. Hatta şehirde dara düştüğünde başvurduğu şey, ba-bası ve babasının parasıdır. Şehir bir kurtuluş kapısı değil, bir yaşam tutkusudur onun için; Murat Çavuş köye sığamaz.

Zaten romanın ikinci bölümünde anlatılan köy, edebiyatımızda daha ilerideki yıllarda an-latılacak taşra sıkıntısının izlerini taşımakta-dır. Hatta tütün kaçakçılarının çatışmalarına ilişkin sahneler Yaşar Kemal’in aşiret çatışma-larına ilişkin sahneleri epey andırmaktadır. Köyün insanlarının dar yaşamlarındaki dala-vereleri, sahtekarlıkları, ikiyüzlü oyun kuru-culukları, bunları yaparken dine sarılmaları, Kemal Tahir’de de izleri görülecek bir taşra anlatımıdır. İşte Çulluk’u öncesiyle sonrası ara-sında çok değerli bir kesişme noktası yapan, baş vermiş bu filizlerdir. Çulluk’u bu gözle okumak Türk edebiyatının nerelere yol alacağına ilişkin bir kılavuza bakmak gibidir. Öylesine farklı açılımların filizlerini içinde barındırır ki, iki bölüm arasındaki gevşek bağı bir zayıflık ola-rak görmek bir yana, kitabı zenginleştirdiğini düşünür, Nazım Hikmet’in Mahmut Yesari’ye verdiği değeri daha iyi anlarsınız.Ak Saçlı Genç Kız, Mahmut

Yesari, 368 syf, Oğlak Yayınları, 2019.

Page 10: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

10

Bütün bu özellikleriyle Çulluk biricikliğini koru-yan bir romandır. Ancak onun en çok tartışılması gereken yönlerinden biri de Murat’ın büyük şehre duyduğu tutkudur. Göçün sadece bir yoksunluk, acınıp yerinilecek bir olgu olmadığı, bazen da gö-çün gelenekselden moderne doğru tutkulu bir akış olabileceği; şehrin, hali vakti yerinde bir köy ha-yatındansa bir fabrika kapısında kapıcılık etmeyi hayal ettirecek kadar güçlü olan imgesi; Sait Faik öykülerinde en canlı anlatımına kavuşacak olan, şehrin bilinmezlerinin ve gözden kaçırılması an meselesi olan ayrıntılarının ördüğü o muhteşem bütünlük!

EVE TAŞINAN ‘DIŞARI’

Mahmut Yesari bu açıdan da gelmekte olanı sez-miş bir yazar. Türkiye’nin moderniteye maruz bırakıldığını savunanlara karşı, sanki bize bu de-ğişimin evrensel bir insan iştahına karşılık gelen yönünü özellikle anlatıyor gibidir. Daha engin bir dünya özlemi, gelenekselin geniş kırlarına sığmaz da, bir fabrikanın kapısındaki bekçi kulübesine sığabilir. Fethi Naci’ye göre Murat bir lumpendir. Sınıf bilinci taşımadığı için evet, lümpendir. O, adını İstanbul koyduğu moderniteye tutunmaya çalışmaktadır henüz. Evriminin hemen öncesin-de, şimdilik sadece şehrin yaşamında –bunu ne-den bu kadar istediğini kendine bile açıklamadan, hatta bunu açıklama gereği görmeyecek kadar do-ğal sayarak- var olmayı talep etmektedir. Sonuçta sınıf mücadelesinin öncesiyle bağlarının koptu-ğu, sonrasına doğru gidecek yolun henüz çok dar olduğu bir dönemde yazılmış bir kitaptır Çulluk ve bize yazıldığı gündeki Türkiye’nin sanayileşen topluma dönüşümü hakkında olduğu kadar, bu-nun olmazsa olmazı büyük şehir tutkunu modern insanı hakkında da çok şey söyler. Ancak o mo-dern insanın yaşamı aslında eve sığmaz, olsa olsa evine taşıdığı bir “dışarı”dır onun yaşamı. O da ancak koşullar doğru sağlanırsa…

“Mahmut Yesari bu açıdan da gelmekte olanı sezmiş bir yazar. Türkiye’nin moderniteye maruz bırakıldığını savunanlara karşı, sanki bize bu değişimin evrensel bir insan iştahına karşılık gelen yönünü özellikle anlatıyor gibidir.

Çulluk, Mahmut Yesari, Çeviren: M. Sabri Koz, Oğlak Yayınları, 2019.

Page 11: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

11

Biricik Hikaye: Aşığın dilemması

Julian Barnes’ın kaleminden “Biricik Hikaye” Serdar Rifat Kırkoğlu çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından raflarda yerini aldı. “Biricik Hikaye” üç bölümden oluşuyor ve bu üç bölüm de tek kişi tarafından anlatılmasına rağmen farklı ağızlardan anlatılıyor. Bu anlatım dili de hikayenin doğası ile örtüşmesi bakımından kitabı son derece bütünlüyor.

Gizem Bilkay

Page 12: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

12

Julian Barnes'ın son romanı Biricik Hikaye, Şubat ayında Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.

Bir aşk hikayesi, yalnızca bir aşk hikayesi midir?

Veya aşk yalnızca kendi hikayesinden mi ibarettir?

Yazar, ''Biricik hikaye''sinin daha ilk sayfasında oku-yucuyu sarsmaya başlıyor. Hani neredeyse kızaca-ğız ona, kimsenin kalbine dokunmaması imkansız olan şu cümleleri yazdığı için; ''Daha çok sevip daha çok ıstırap çekmeyi mi yeğlersiniz; yoksa daha az se-vip daha az ıstırap çekmeyi mi? Sanıyorum sonuçta tek gerçek soru bu.''

BELLEK VE İKİLEM ROMANI

Olayların önceden tahmin edildiği filmler vardır, izleyicinin 'oraya gitme, onu yapma' diye gerilim içerisinde izlediği ve 'ahh, bak gördün mü, dedim sana!?' diye hayıflanıp durduğu filmler hani. İşte ki-tabı o endişeli izleyicinin iç sesi ile okudum. Freni patlak bir arabanın uçuruma doğru gidişi gibi, daha baştan sonu belli olan, bitmeye mahkum bir aşk hi-kayesi... Biricik Hikaye bir aşk romanı mıdır? San-mam. Biricik Hikaye bir bellek ve ikilem romanıdır. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, aşk sandığımız şe-yin aslında zamanla aşkın yerini alan birçok duygu-dan ibaret bir karmaşa olduğunu ve günün sonunda elimizde nasıl bir avuç hüzünlü toz kaldığını anla-tıyor bize. Ve biz de her şeyin nasıl bu kadar çabuk aşktan toza döndüğüne hayret ediyoruz.

Kitap üç bölümden oluşuyor ve bu üç bölüm de tek kişi tarafından anlatılmasına rağmen farklı ağız-lardan anlatılıyor. İlk bölümdeki tanışma kısmı bi-rinci kişi ağzından 'ben' olarak anlatılırken, ikinci bölümdeki gelişme kısmı karakterimizin ilişkiye ve bulunduğu duruma yabancılaşmasını pekiştirir ni-telikte ikinci tekil şahsa hitap eder gibi anlatılıyor.

“Freni patlak bir arabanın uçuruma doğru gidişi gibi, daha baştan sonu belli olan, bitmeye mahkum bir aşk hikayesi...

Page 13: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

13

''En bencilce kabahatlerinde bile onu hiçbir zaman bir çocuk olarak görmüyorsun.''

Üçüncü bölümde ise olayın tamamen dışından ba-kan biri gibi narratif olarak devam ediyor. Bu an-latım dili hikayenin doğası ile örtüşmesi bakımın-dan kitabı son derece bütünlüyor.

Karakterimizin hikayeyi hayatının sonlarında ka-leme alması sebebiyle, olayları geriye doğru hatır-layış biçimini sorgulayışına bolca şahit oluyoruz. Hatırladığı biçimde anlatıyor, kimi zaman anlatım sırası karışıyor, kendi deyişiyle en yararlı anılara öncelikli olarak ulaşıyor bellek, yazarın anlatım biçimindeki bu tereddütler ve sorgulayışlar kitabın kurgusu içinde bir alçakgönüllülük yaratıyor. Bir özyaşam öyküsü olmasa da, pekala hepimizin başı-na gelecek veya gelmiş olan bir hikayenin heyecan-lı samimiyeti içerisinde okuyoruz romanı.

Bütün aşk hikayelerinde hikayenin başlangıcı yüceltilir. Öyle ya, herkesin aşkı münhasır, mutlaka başlangıcında oraya özgü, anlatılması gereken, mucizevi, te-sadüfi bir takım detaylar olur. Bu hikayede yüce olan başlangıç veya ulvi bir takım sevgi gösterileri değil, karakterlerin beraber yürüdüğü yol veya gündelik tasvirlerin ilişki içerisindeki yeri gibi hissediyoruz. Mesela Susan'ın yüz hatla-rını bilmiyoruz ama ön dişlerinin hafifçe çıkık olduğunu biliyoruz. Elleri güzel mi değil mi bize hiç anlatılmadı, fakat Paul onun bileklerini tutmayı çok seviyor ve bunun ilişkilerinde sembolik bir anlamı var. Bu hikayeyi biraz da ışıltılı kılan şey bunun gibi daha bir çok ayrıntı aslında…

Aynı zamanda Susan'ı kitapta hiçbir zaman bir anne, bir eş, bir çeşit güzellik timsali veya çok cazip/seksi bir kadın figürü olarak görmüyoruz. Sevgililerin yıllar süren hikayesinde seksten şaşılacak kadar az, neredeyse kavramsal bah-sediliyor. Bunda karakterler arasındaki yaş ve yaşantı farkı, birbirlerine 'ilişme' biçiminin sıradışılığı ve içinde bulundukları durumun suçlu doğasının da etkisi olabilir. Susan'ın kadınlığı sanki özellikle bulanık bırakılmış bir figür gibi, hika-yenin natamamlığına katkıda bulunuyor.

“Karakterimizin hikayeyi hayatının sonlarında kaleme alması sebebiyle, olayları geriye doğru hatırlayış biçimini sorgulayışına bolca şahit oluyoruz.

Page 14: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

14

EKSİLMİŞ BİR ŞEYLE NE YAPARIZ?

Eksilmiş bir şeyle ne yaparız diye soruyor ya Robert Frost, bizim karakter de öyle, aradan geçen yıllar boyunca eskiyen, eksilen, yaşlanan aşkını, biricik hikayesini bariz bir kederle izliyor. Delikanlılığın sonsuz enerjisiyle giriştiği bu aşk, zamanla yetiş-kinlerin dünyasını kavrayışla beraber yerini hayal kırıklığına bırakıyor. Kendisinin de o dönemde kabullendiği hiçbir şey bilmez naif halini, Susan'ın evliliği üzerinden kadın-erkek ilişkilerini sorgu-larken, kendi anne babasından ve bütün Köy'den uzaklaşırken, Londra'ya taşınma macerasında, yeni gelişen sorunlar ve hayat gailesi içerisinde ya-vaş yavaş yitiriyor.

''Duygudaşlığın ve çatışmanın bir arada nasıl var olabildiğini kavrıyorsun. Aynı insan kalbinde yan yana, görünüşte kaç tane birbiriyle bağdaşmayan duygunun yeşerebileceğini keşfediyorsun. Okudu-ğun kitaplara kızgınsın, onların hiçbiri seni buna hazırlamadı. Hiç kuşku yok ki yanlış kitapları oku-yordun. Ya da onları yanlış biçimde okuyordun.''

Sevgilisinin, kendisine fiziksel ve ruhsal şiddet uygulayan kocasından asla boşanmayacağını id-rak ettiği yirmili yaşların ortasında, pervasız toz pembeliğin yerini mutfak dolabının altında duran gizli içki şişeleri alırken, kahramanımızı büyük bir meydan okuma bekliyor; sevmek, gerçekten sev-diğimiz kişiyi kusurlarıyla, hatalarıyla, zaaflarıyla kabullenerek bütüncül olarak sevmek midir?

''Ama Susan'ı terkedemezsin. Aşkını ondan geri çek-meye nasıl katlanabilirsin? Onu sen sevmesen, kim severdi? Ve belki de bundan daha kötü durum. Onu sadece seviyor değilsin, ama ona aynı zamanda düş-künlük duyuyorsun. Ne kadar ironik olurdu bu?''

“Neresinden bakarsanız hüzünlü bir kitap bu. Süslemeden uzak, gerçek tasvirlerle okuyucuyu tam kalbinden yakalıyor.

Page 15: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

15

En sonunda Susan, tercih ettiği ile vazgeçtiği arasında bir boşluğa düşerken yanın-da yıllarca emekle inşa edi-len güzellikleri de götürü-yor. Kontrol kaybedilirken, kontrolü elinde tutma arzu-su da tamamen yitiriliyor. Aşk, bir noktada kendini yutan bir yılana dönüşüyor.

Neresinden bakarsanız hü-zünlü bir kitap bu. Süsleme-den uzak, gerçek tasvirlerle okuyucuyu tam kalbinden yakalıyor.

Ne de olsa ''En incinir nok-ta her zaman ortaya doğru olandır, Casey Paul.''

Sporda olduğu gibi, hayatta da öyle.

Biricik Hikaye, Julian Barnes, Çeviren: Serdar Rifat Kırkoğlu, 240 syf, Ayrıntı Yayınları, 2020.

“Eksilmiş bir şeyle ne yaparız diye soruyor ya Robert Frost, bizim karakter de öyle, aradan geçen yıllar boyunca eskiyen, eksilen, yaşlanan aşkını, biricik hikayesini bariz bir kederle izliyor.

Page 16: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

16

Senaryo yazarı, grafik tasarımcısı Nilgün Öneş’in romanı “Ağlamak Yok!” Doğan Kitap tarafından yayımlandı. “Hepimiz hastalanıyoruz, ölüyoruz, bundan muaf olan bir sosyal sınıf yok. İstiflediğiniz paralarınız, güvenlikli siteleriniz, sınır kapılarınız burada bir işe yaramıyor. Eğer bu kabusun içinden sağ salim çıkarsak her şeyi yeniden düşünmemiz gerekecek” diyen Öneş ile kitabını, korona virüsü nedeniyle evlere kapandığımız bu günlerde yaşadığımız süreci konuştuk.

Nilgün Öneş: Hepimiz aynı köyde yaşıyoruz ve eşitiz

Gülşen İşeri

Page 17: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

17

Nilgün Öneş, belleğimize kazanmış onlarca dizinin senaristi; Hatırla Sevgili, Bu Kalp Seni Unutur mu? İkinci Bahar, Hayat Bağları, Asi gibi… Bizi o güzel dönem dizilerinin sıcak-lığıyla buluşturmuş, bir hakikat yolculuğuna çıkartmıştı. Ağlamak Yok! kitabında da o ha-kikatin izini sürüyor. Bir kız çocuğunun gö-zünden okurlara naif bir hikâye anlatıyor.

Belli kültürle yetişmiş, kayıp ve acılarıyla yüz-leşmek yerine adına “sen güçlüsün” denilerek “Ağlamak Yok”u öğrenmiş bir çocukluk geçir-mişseniz Nilgün Öneş’in Doğan Kitap’tan çı-kan Ağlamak Yok! kitabını almanızı öneririm.

Evde kaldığımız bu günlerde Ağlamak Yok!‘u Nilgün Öneş’le konuştuk. Kitabın hikâyesinden bugün yaşadığımız sancılı süreci değerlendirdik.

Elif’in hikâyesi çok sahiciydi. Ben de kendi çocukluğuma gidip sorgulamalar yaptım. Neydi sizi Elif’in hikâyesine götüren hakikat?

Hepimiz er veya geç sevdiklerimizi kaybedi-yoruz. Bu ne kadar geç olursa acılarımızla baş edebilme gücümüz de o kadar artıyor. Giden-ler bizlerde büyük boşluklar, özlemler hatta pişmanlıklar bırakarak ortadan yok oluyorlar. Ayrılığın en ağır, en kesin ve keskin biçimi di-yebiliriz.

Eğer küçük bir çocuksanız beklenmedik ka-yıpların sizde derin yaralar açması kaçınılmaz. Hele o kayıp bir anne veya babaysa... Sadece sevdiğiniz birini değil aynı zamanda çok ih-tiyacınız olan birini de sonsuza dek kaybedi-yorsunuz. O yaşlarda bir çocuk için anne veya baba hayatla bağlantı demek. Bu bağınız bıçak gibi kesiliveriyor.

“Hepimiz er veya geç sevdiklerimizi kaybediyoruz. Bu ne kadar geç olursa acılarımızla baş edebilme gücümüz de o kadar artıyor.

Page 18: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

18

Kitap, yaşadığı büyük kaybı kabul etmeyen, anne-sinin alıp başını gittiğine inanmayı tercih ederek kendini korumaya alan ve böylece acısıyla yüzleş-meyi reddeden bir çocuğun hikâyesini anlatıyor. Ben sadece o çocuğu anlamaya çalıştım. İnan-cının peşinden inatla giderek fazla geç olmadan gerçeği kabul etmesinin koşullarını hazırladım ve buna hizmet edecek karakterleri oluşturdum.

Neydi beni bu hikâyeyi yazmaya götüren hakikat? Onun hakikati kabul etme yolculuğu diyebilirim.

Okurken “acaba Nilgün Öneş’ten ne kadar iz ta-şıyor?” diye geçti içimden.

Mutlaka benden izler taşıyor. Ben de büyük iki kayıp yaşadım ve 8,5 yaşında bir çocuğun neler düşünebileceği, ne kadar imkansız hayaller kura-bileceği konusunda bir fikrim var.

Çocukların dünyası çok acayip, hele de kız ço-cuklarının… Elif annesini kaybediyor ama yüz-leşmiyor. Siz kaybettiklerinizle yüzleştiniz mi?

Zamana yayılarak evet diyebilirim. Ama bu ne kadar erken olursa o kadar iyi. Tabi kimi kaybet-tiğiniz ve nasıl biri olduğunuz, etrafınızda kimle-rin olduğu da travmayı atlatmanız konusunda çok etkili. Bazılarımız yas tutmayı becerip acıyla baş etmeyi daha hızlı öğrenebiliyor. Bazılarımız içe kapanıyor, bu durumda da yüzleşme anı gecike-biliyor.

Ben annemi kaybettiğimde Elif gibi düşünmüş-tüm. Öldüğüne inanmazsam onu hayatta tutabi-leceğimi zannediyordum. Zaten kitabın çıkış nok-tası da tam o güçlü inanç duygusuydu. Elif benim tersime, bu duygunun peşine düşerse neler olur?

“Zamana yayılarak evet diyebilirim. Ama bu ne kadar erken olursa o kadar iyi. Tabi kimi kaybettiğiniz ve nasıl biri olduğunuz, etrafınızda kimlerin olduğu da travmayı atlatmanız konusunda çok etkili.

Page 19: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

19

'İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ ÇAĞ VASATIN YÜKSELİŞİ'

Elif kuşkusuz temsili bir hikâye, ama sizden bir parça... Elif bize çok şeyi öğretiyor. İyili-ği, hakkını aramayı, dinlemeyi, sorgulama-yı. Bir çocuğun gözünden insan olmayı… Ne dersiniz?

Bir çocuğun gözünden büyüme yolculuğu di-yebiliriz. Hepimiz Elif gibi, nasıl daha iyi bir insan olacağımızı sağa sola çarparak öğreniyo-ruz. Hatalar yapıyoruz, yere düşüp kalkıyoruz, hayatı ve yakınlarımızı gözlemliyoruz. Onlar-dan aldıklarımızı kendi terazimizde tartmaya, bazılarını içselleştirip, bazılarını silip atmaya başlıyoruz. Aslında ileride nasıl biri olacağımı-za dair ipuçları bütün bunların arkasında duru-yor. Birikim dediğimiz şey o yaşlarda başlıyor. Bu nedenle çocuklarımızı büyütürken önemli olan onun karnını doyurup giydirmekten çok ruh sağlığı ve biriktirdiklerinin ne olduğunun farkına varmak.

Elif ’in etrafındaki yetişkinler nedeniyle bu an-lamda şanslı olduğunu söylemem lazım. Kitap-larla dolu bir ev, sosyalist ve sıra dışı bir amca, çatlak bir arkadaş. Önceleri olumsuz gibi gö-rünse de daha sonra dönüşüm geçirip abla ol-mayı beceren bir kuzen. Her zaman söz hakkı olan bir çocuk Elif. Kendi yargıları ve yasaklara aldırmadan verebildiği kararları var. Ölçüleri ve hatta değer yargıları var. Yani insan olma yolculuğuna iyi bir noktadan başlıyor.

Elif İnci Pastanesi’nin hayalini kuruyor. Hafı-zalarımızı, özellikle de mekan hafızasını kay-bettiğimiz bir yerde bugünden bakılınca siz neler hissediyorsunuz?

“Bir çocuğun gözünden büyüme yolculuğu diyebiliriz. Hepimiz Elif gibi, nasıl daha iyi bir insan olacağımızı sağa sola çarparak öğreniyoruz.

Page 20: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

20

Pek çok İstanbullu gibi yerlerinden sökülüp atılan sevdiğimiz mekanlarla ilgili derin bir üzüntü hissediyorum. Toplumsal tarihimizin merkezinde duran bu sembollerin yavaş yavaş anılarımızdan da silindiğini düşünmek ağır bir duygu. O mekanların kıymetini bilmeyen, daha fazla kazanç için yeni ve kimliksiz alan-lara dönüştüren yönetimler ya ne yaptıklarının farkında değiller ya da umursamıyorlar. Ama maalesef bunun geri dönüşü yok. Dünya met-ropollerinde artık ikonlaşmış, kale gibi sağlam bir şekilde yerlerinde duran örnekleri görüp bizdeki durumu düşününce çok üzülüyorum. Şehirler aslında böyle değer kazanıyor.

Bath’a giderseniz, onca zamandır tek bir taşı değişmemiş bir şehir görebilir, hala eski haliyle duran Jane Austen’ın müze evini ziyaret ede-bilir, Brugge sokaklarında dolaşırken kendini-zi Orta Çağ’da hissedebilirsiniz. Floransa’da Dante’nin evinin önünde onun bastığı taşlara basabilirsiniz. Bir alt yapı çalışması sırasında taşlar numaralandırılarak yerlerinden çıkarıl-mış ve tekrar aynı titizlikle yerlerine konmuş. Madrit’te yazarların isimleriyle anılan cafeler hala varlıklarını sürdürüyorlar.

İnci Pastanesi’nin taşınacağını duyduğumda içimden büyük bir isyan duygusu yükselmiş-ti. Yeni yerine hiç gidemedim. Eski mekanın benim gibi bir çok insanın anılarında yaşadı-ğını düşünüyorum. Bu durumda en azından üzerlerine yazıp çizerek onları hafızalarımızda tutmak ve yeni nesillere aktarmaktan başka ça-remiz yok.

Kaldı ki dönem dizilerine imza atan isimsi-niz. Sizin kaleminizden çok güzel diziler iz-ledik. Eskiye özlem mi sizinki?

“İnci Pastanesi’nin taşınacağını duyduğumda içimden büyük bir isyan duygusu yükselmişti. Yeni yerine hiç gidemedim. Eski mekanın benim gibi bir çok insanın anılarında yaşadığını düşünüyorum.

Page 21: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

21

Evet, dönem dizileri yazmayı seviyorum. As-lında yaptığım onca iş arasından onların sıyrıl-ması sevenin sadece ben olmadığımı gösteriyor. İstanbul bir seneki haline bile benzemiyor artık. Zaman zaman çok genç insanların bile bizim için yakın tarih gibi görünen kendi çocuklukla-rına duydukları özleme tanık oluyorum. Dünya ve Türkiye büyük bir değişim içinde ve bunun pek çok konuda ama en çok da insani değerler açısından iyi bir değişim olmadığını hepimiz biliyoruz. İçinde yaşadığımız çağ her anlamda vasatın yükselişi oldu. Bu da bakışlarımızı ister istemez özlemle eskiye çeviriyor. Yoksa elbet-te ilerlemeye kimse karşı çıkamaz. Ama hangi yönde olduğu çok önemli.

Hep bir naiflik seziyorum sizde. Bu romanın her satırında da bunu hissettim. İç dünyanı-zı merak ediyorum. Ağlamak Yok derken… Mottunuz bu muydu? Ağlamaktan kaçtınız mı Elif gibi? Peki ya şimdi?

“Ağlamak Yok!” cümlesini hepimiz yüzlerce defa duymuşuzdur. Alt metninde, dik dur, güç-lü ol, kendini bırakma, sulu göz olma deniyor bize aslında. Oysa ağlamamız gereken anlar var ve mutlaka ağlamalıyız. Çünkü ağlamak çoğu zaman içimizi ferahlatır, yükümüzü hafifletir. Acılarla yüzleşmemizi sağlar. En önemlisi duy-gularımızı karşımızdakilere göstermemizin en belirgin göstergesidir. Ne durumda olduğumu-zu, sorunlarımızla baş edemediğimizi ve yar-dım istediğimizi belli eder. Çoğu zaman bir im-dat çığlığıdır.

Öte yandan her durumda gözyaşı döken, çok kolaylıkla vara yoğa ağlayabilen bir toplumuz. O zaman da gözyaşlarının bir değeri kalmıyor. Hatta çoğu zaman bu gözyaşları gerçek mi diye kuşkuya bile düştüğümüz anlar oluyor. Ağlayan biri karşısında yelkenleri suya indiririz, sevgi ve

“Ağlamak Yok!” cümlesini hepimiz yüzlerce defa duymuşuzdur. Alt metninde, dik dur, güçlü ol, kendini bırakma, sulu göz olma deniyor bize aslında. Oysa ağlamamız gereken anlar var ve mutlaka ağlamalıyız.

Page 22: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

22

şefkat duygularımız yükselir, karşımızdakini sarıp sarmalamak isteriz. Gözyaşları insanları yumuşatır. Bu da kullanılmaya açık bir duygu alanı yaratır. Sahte gözyaşları bu alanı farkına vararak veya farkında olmadan kullanır.

Evet, bu tür ağlama hallerini sevmiyorum. Ama elbette ben de ağlıyorum.

Sol bir gelenekten de geliyorsunuz elbette. Hep güçlü olmak zorunda kalan çocuklar olduk gibi; en azından kendimi hep öyle ko-numlamıştım. Siz “Ağlamak Yok” derken kendimce ben de “sen güçlü birisin” sözünü duydum… Aynı şeydi, bizler için ağlamak yoktu… Neler kattı o dönem size, artısı ek-sisiyle?

Biz ve bizden önceki kuşak Türkiye ve Dün-ya’nın en zorlu, en isyankar, en şaşırtıcı, en sıra dışı ve bu nedenlerle de en parlak dönemleri-ni yaşadı. İdealizm, bugünküne benzemeyen arkadaşlık ve aşk ilişkileri, adalet ve paylaşım

duygusu ve şu anda aklıma gelmeyen pek çok şey hayatımızı belirliyordu. Yaşa-dıklarımızın ve hayallerimizin ne kadar sıra dışı olduğunun farkında değildik. 12 Eylül sonrası yayılmaya başlayan şiddet, ‘bir insan diğerine bunları nasıl ya-pabilir’ dedirten kötülük çok büyük ve onarılması zor yaralar açtı. Ama müca-dele geçmişte yaşananlardan ders alarak pek çok alanda devam etti ve ediyor. Cinsiyet eşitsizliği, çevre sorunları, savaş karşıtlığı, azınlıklar, çeşitli alternatif hareketler ve elbette feminizm hareketiyle kendini ifade ediyor.

Feminizmin hayatımdaki etkisi çok büyük. Yazarlar Kooperatif Yazko’nun çı-kardığı Somut Gazetesi’nin feministlere ayırdığı “4. Sayfa”, içinde yer alan veya almayan bütün kadınların hayatını kökten değiştirdi. Ben de oraya bir çizgi bant hazırlıyordum. Yani toplamda bütün bu sürecin bana, hayatıma hatta kızıma çok fazla şey kattığını söyleyebilirim.

Bir röportajınızda "Yavuz Turgul’dan öğrendiğim en önemli şey sahicilik" demişsiniz. Nedir bu sahicilik?

“Biz ve bizden önceki kuşak Türkiye ve Dünya’nın en zorlu, en isyankar, en şaşırtıcı, en sıra dışı ve bu nedenlerle de en parlak dönemlerini yaşadı. İdealizm, bugünküne benzemeyen arkadaşlık ve aşk ilişkileri, adalet ve paylaşım duygusu ve şu anda aklıma gelmeyen pek çok şey hayatımızı belirliyordu.

Page 23: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

23

Kendi duygularının, kendi özelliklerinin far-kına varmak ve kimseyi taklit etmeden onları hayatına, ilişkilerine ve yarattığın işlere yansıta-bilmek. Aslında çok da kolay değil. Çünkü hepi-miz çevremizden, okuduklarımızdan, izledikle-rimizden, dinlediklerimizden etkileniyoruz ve bize ait olmayan, üzerimizde yama gibi duran bazı görüşler, bazı özellikler ediniyoruz ve onlar sahici olmuyorlar. Böylece yapılan her şey hatta insanlar bile birbirine benzemeye başlıyor. Dö-nemsel olarak değişen kelimeler, cümleler, ta-nımlar ortaya çıkıyor. Çok kısa bir süre içinde de anlamsızlaşıyor.

Tabi bir de ‘imaj’ diye bir sorunumuz var. İn-sanların olmadıkları bir şeye kendilerini dö-nüştürme çabaları tam da sahicilik dediğimiz kavramın karşıtı. Hiç inandırıcı olmadıkları-nın farkında değiller. Çünkü bazı durumlarda o imajın cilası çıkıveriyor ve karşınızda gördü-ğünüz kişi sizi şaşkına çevirebiliyor. Sahicilik olumlu ve olumsuz özelliklerimizin farkında ol-mak, ‘bilmiyorum’ diyebilmek, her konuda fik-rimizin olamayacağını kabul etmektir biraz da. Ve elbette kendimizi geliştirmeye devam ede-rek... Bu bitmeyen bir çaba.

'VİRÜSÜN PASAPORTA İHTİYACI YOK'

Daha genel soruyla devam etmek isterim. Ola-ğanüstü koşullardan geçiyoruz. Pek çok olaya, hayata, acılara tanıklık ettiniz kuşkusuz; hem toplumsal hem de bireysel. Bugünleri nasıl de-ğerlendiriyorsunuz? Kitaptaki hikaye o kadar naif ve gerçekçi ki. Biz şuan da o naifliği yaşa-yamıyoruz. Neden, neyi kaybettik?

11 Mart’ta Türkiye’de ilk korona virüsü vakası-nın duyurulmasıyla hayatımız tamamen değiş-ti. Hala sorumsuzca dışarıda dolaşanlar olsa da

“Kendi duygularının, kendi özelliklerinin farkına varmak ve kimseyi taklit etmeden onları hayatına, ilişkilerine ve yarattığın işlere yansıtabilmek. Aslında çok da kolay değil. Çünkü hepimiz çevremizden, okuduklarımızdan, izlediklerimizden, dinlediklerimizden etkileniyoruz ve bize ait olmayan, üzerimizde yama gibi duran bazı görüşler, bazı özellikler ediniyoruz ve onlar sahici olmuyorlar.

Page 24: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

24

birçoğumuz evlerimize kapandık. Yaşadık-larımız bize sınırların manasızlığını fark et-tiriyor. Virüsün pasaporta ihtiyacı yok, sınır tanımıyor ve sanki bize ders veriyor. Doğa-yı nasıl katlettiğimizi, acizliğimizi, savaşla-rı bile ikinci plana düşürebileceğini göste-riyor. Mültecileri sınır kapılarında oradan oraya itip kakarken aslında ne yaptığımızı anlamamızı istiyor. Hepimiz aynı köyde ya-şıyoruz ve eşitiz. Hepimiz hastalanıyoruz, ölüyoruz, bundan muaf olan bir sosyal sınıf yok. İstiflediğiniz paralarınız, güvenlikli si-teleriniz, sınır kapılarınız burada bir işe ya-ramıyor. Eğer bu kabusun içinden sağ salim çıkarsak her şeyi yeniden düşünmemiz gere-kecek. Tabi aklımız varsa.

Şimdi dayanışma, yardımlaşma, birbirimize güç verme, birbirimizi dinleme, te-lefonda da olsa içtenlikle vakit geçirme zamanı. Hayatımızdaki önem sıraları hızla değişiyor. Elimizden düşürmediğimiz, gözlerimizi ayıramadığımız tele-fonlarımız aslında şimdi sevdiklerimizin seslerini hatta görüntülerine bize taşı-dığı için bir anlam kazandı. İşte kaybettiğimiz şeyler de bunlardı. Çok ağır bir tecrübeyle farkına varıyoruz ve yeniden hayatlarımıza yerleşeceğini umuyorum.

Dışarı çıkamıyoruz, hepimiz evimizde verimli zaman geçirmeye çalışıyoruz. Sizin zamanınız nasıl geçiyor?

Aslında ben evde çalıştığım için çok büyük bir değişiklik yaşamadım. Ama bir süre göremeyeceğim Berlin’de yaşayan kızımı, açık havada uzun yürüyüşleri, si-nemaya gitmeyi, arkadaş ve aile buluşmalarını çok özlüyorum. Bunların yerini, yazmaya devam etmek, ev içi yürüyüşleri, diziler, filmler ve kitaplarla doldur-maya çalışıyorum. Ve elbette uzun telefon görüşmeleri ve günlük ev işleri. Bir de kardeşimin öncülüğüyle emojilerle oluşturulan film isimleriyle ‘sessiz film’ oynuyoruz. Piyasada dolaşanla değil, kendimiz yaratmaya çalışıyoruz.

Okurlara önereceğiniz kitap var mı? Ya da ne önerirsiniz?

Ursula K. Le Guin kitapları bize her zaman doğaya ve insana saygılı güzel dün-yalar sunar. Ya da bu konulara dikkat çeker. Belki kitaplarında bundan sonra

“Ursula K. Le Guin kitapları bize her zaman doğaya ve insana saygılı güzel dünyalar sunar. Ya da bu konulara dikkat çeker. Belki kitaplarında bundan sonra daha iyi bir gelecek inşa etmek için ip uçları keşfedebiliriz.

Page 25: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

25

Ağlamak Yok!, Nilgün Öneş, 190 syf., Doğan Kitap, 2020.

daha iyi bir gelecek inşa etmek için ip uçları keşfedebiliriz. Margaret Atwood’un gizem-li, karanlık ve düşündürücü tüm kitaplarını tavsiye edebilirim. Psikolojik gerilim sevenler için Patricia Highsmith’in kitapları zamanı unutturabilir. Bir de aklıma bu zor günleri-mizi nasıl yaşayacağımıza dair teklif sunabi-leceği için Julia Voznesenskaya’nın Kadınlar Dekameronu geliyor. Leningrad’da karantina altındaki bir hastanenin doğum kliniğinde yatan on kadın Boccaccio’dan ilham alarak birbirlerine hikaye anlatmaya karar verirler. Karantina günlerini hikayeleriyle renklendi-rirler.

Son olarak eklemek istedikleriniz?

Kurallara titizlikle uymamız ve kendimizi ol-duğu kadar başkalarını da düşünüp onlar için önlemler almamız gereken çok zorlu günler yaşıyoruz. Bir gün sonra başımıza ne gelecek bilmiyoruz. Birbirimize moral verip iletişim içinde olmamız, yaşadıklarımızdan dersler çıkarmamız gerekiyor. Dün dolabımı toplar-ken ne zamandır giymediğim ve belli ki bir süre daha giymeyeceğim askıdaki giysilere baktım ve ne kadar manasız olduklarını fark ettim. Yıllar içinde birikip çoğalan evdeki di-ğer eşyalar gibi... Aslında hayatı ne kadar da zor bir hale getirmişiz. Fazlalıklardan kurtu-lup basitleşme ve insanların etraftan çekilme-siyle nihayet nefes alıp canlanmaya başlayan doğayla saygı içinde ilişki kurmanın zama-nıdır. Bu sürecin sonunda çok farklı bir dün-yayla karşılaşacağımızı düşünüyorum.

Ama şimdi evimizde kalıyoruz. En başta sağ-lık çalışanlarına, bizler evlerimizdeyken ha-yatımızı kolaylaştıran görevlilere, tanıdığım, tanımadığım herkese sevgi ve selamlarımla...

“Birbirimize moral verip iletişim içinde olmamız, yaşadıkları-mızdan dersler çıkar-mamız gerekiyor.

Page 26: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

26

Luigi Pirandello'dan öyküler: Yeni Elbise

Alakarga Yayınları, klasik İtalyan edebiyatının önemli isimlerinden olan Luigi Pirandello’nun “Yeni Elbise” adlı öykü kitabını okurla buluşturdu. Pirandello “Yeni Elbise”deki öykülerin çoğunda ölüm karşısındaki tutumumuzu anlatırken, her daim muzip bir bakış açısıyla, güldürmekten öte tebessüm duygusuna önem verir.

Soner Sert

Page 27: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

27

Dünyada daha çok oyun yazarı olarak tanı-nan fakat roman ve öyküleriyle de geniş bir okur kitlesine sahip olan Luigi Pirandello, ölümünden iki sene önce, 1934 yılında No-bel Edebiyat Ödülü’nü kazanır.

19. yüzyılın ikinci yarısında Sicilya’da, var-lıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Pirandello, Roma ve Bonn Üniversitelerinde felsefe ve filoloji eğitimi alır. O yıllarda ilk öykü denemelerini ve şiirlerini kaleme al-maya başlar. 1893 yılında ilk önemli yapı-tı Marta Ajala’yı yayımlar ve dikkat çeker. Akabinde ardı ardına öyküleri ve romanları geniş okur kitlesi ile buluşur. 1903 yılında tüm servetini yatırdığı, babasının kükürt ocağının bir sel baskını sonrası kapanma-sıyla, karısıyla birlikte zor günler geçirir. Karısı, ölümüne değin akıl hastanesinde ka-lır ve bir daha oradan çıkmaz. Pirandello da aynı dönemde intihar etmeyi düşünür fakat vazgeçer. Bu olay, yazarın hayatında dönüm noktasıdır.

TİYATRODA POST-MODERN BİR YAK-LAŞIM

Pirandello, o tarihten sonra ağırlıklı olarak dram türünde eserler ortaya koyar. 1908 yı-lında Roma’da pedagoji kürsüsünde İtalyan dili profesörü olarak göreve başlayan yazar, 1922’ye kadar üniversitede çalışır. Aynı tarih-lerde, yaklaşık 50 yaşında iken, profesyonel anlamda tiyatroyla tanışır. Peş peşe oyunlar kaleme almaya başlar ve faşist Mussolini’nin desteğiyle Roma Sanat Tiyatrosu’nun başına getirilir. Turneler düzenler, oyunları hemen her dile çevrilir. Oyunlarında, düşsel olanı ya da akıl-dışı kalanı gerçeklikle iç içe geçi-rerek, dönem tiyatrosunda post-modern bir yaklaşım ortaya koyar.

“19. yüzyılın ikinci yarısında Sicilya’da, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Pirandello, Roma ve Bonn Üniversitelerinde felsefe ve filoloji eğitimi alır.

Page 28: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

28

VARLIĞIN ÖLÜMLE İLİŞKİSİ

Geçmiş aylarda aynı yazarın Aydaki At yapıtını da yayımlayan Alakarga Yayınları, şu günlerde yazarın Yeni Elbise isimli öykü kitabını okur ile buluşturdu. Köy ve kasaba denkleminde geçen öykülerde yazarın, çoğu zaman mekan belirtmese de, çocukluğunun geçtiği Sicilya’yı anlattığı aşikardır. Kültürün yoğun bir şekilde hissedildiği, atmosferin ilk cümleden itibaren baskın çıktığı ve yeni bir dünyayı muştuladığı öykülerde yazar, insan ruhunun derinlikleri-ne inerek, varlığın ölüm ile olan ilişkisini ir-deler. Ölüm duygusu, kitapta yer alan hemen her öyküye bir şekilde sirayet eder ya da odağı oluşturur. İnsanın, ölüm mefhumuna dair dü-şünceleri, bu kavram ile somut bir şekilde kar-şılaştığında onu anlamaya, tanımlamaya ya da uzaklaşmaya çalışma eylemi, ondan kaçarken, kendisine dair yeni zaaflarını fark etme, bu za-aflarla ya da eksiklik duygusuyla bütünleşme hali, yazarın eserinin özüdür, denilebilir. Yazar, çoğu zaman hayvanların, hayvanların insanın hayatındaki yeri üzerinden de insanın açmaz-larını, yine ölüm duygusunu önceleyerek, kur-maca bir düzlem üzerinden resmeder.

TEBESSÜM

Ölümü, farklı anlamlara gelebilecek bir şekilde, başka başka temsiller üzerinden de aktaran ya-zar, biçimsel olarak mizahi bir dil tercih eder. Acı ve hüzün vereni, insanın yaşamla olan son-suz bağlılığını da belirtmiş gibi, her daim mu-zip bir bakış açısıyla anlatan yazar, güldürmek-ten öte tebessüm duygusuna önem verir gibidir. Anlattığı şey, her ne kadar duygu yüklü olsa da yazar, tipe bürünme ihtimali olan kişileri bu yolla karakterleştirerek, hem onları derinleşti-rir, hem de öyküsüne farklı katmanlar kazan-dırır. En uysal karakterini bile, hep bir şeyleri

“Geçmiş aylarda aynı yazarın Aydaki At yapıtını da yayımlayan Alakarga Yayınları, şu günlerde yazarın Yeni Elbise isimli öykü kitabını okur ile buluşturdu.

Page 29: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

29

talep eden ve bu yolla bir istenç gücü de sahip olmaya iten bu çaba, onları mekanik olmak-tan kurtarır. Bu sebeple de hikâye, yaşama do-kunur hale gelir.

Pirandello’nun ustası olduğu bir başka konu ise karakterleri konuşturma becerisidir. Ya-şamda olduğu gibi sadelik ve sahicilikle ko-nuşturduğu karakterlerin yanındadır sanki yazar. Öylesine doğal ve akıcı olan diyaloglar-da Pirandello, onların ruh haline okuru inan-dırmaya çabalamaz bile. Olduğu gibi anlatır. Okur, sanki ağır ağır akan bir nehri izler gi-bidir. Bu noktada kitaba adını da veren “Yeni Elbise” isimli öykü ayrıca dikkat çeker. Yazar, bir cenaze evinde geçen bu öyküde, durumun vahametini ıskalamadan, anı olabildiğince sahici bir biçimde aktarmaya çalışır ki, okuru bu gerçeklikten uzak tutmak mümkün değil-dir. Bunu başaran ise yazarın ustaca kaleme aldığı ve doğru dizdiği diyaloglardır.

Yazar, öykü yazarak, acı veren olayları “mu-zip” bir dille okura aktararak, sanki kendi kendisiyle yüzleşmeye çalışır gibi. Karısını, uzun yıllar kaldığı akıl hastanesinden çıkar-maya çalışsa da beceremeyen ve onu sosyal hayata tekrar kazandıramayan Pirandello, in-sanın karşı koyamadığı acı veren somut olay-lara, tahammül ediş şeklini ortaya koyar ben-ce. Neticede yazmak –az da olsa- iyileşmek değil midir?

“Pirandello’nun ustası olduğu bir başka konu ise karakterleri konuşturma becerisidir. Yaşamda olduğu gibi sadelik ve sahicilikle konuşturduğu karakterlerin yanındadır sanki yazar.

Yeni Elbise, Luigi Pirandello, Çeviren: Hale Ayiz Pendezzini, 272 syf., Alakarga Yayınları, 2020.

Page 30: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

30

Monique Truong’un kelimelere belli tatlar vererek eşine az rastlanır bir üslup kullandığı “Dilimdeki Acı”, İletişim Yayınları tarafından okurla buluştu. Truong “Dilimdeki Acı”da küçük yaşlarından itibaren herkesten “farklı” olduğunu hisseden Linda Hammerick’in büyüme sancılarını; arkadaşları, sevgilileri ve ailesiyle kurulan/kurulamayan ilişkilerini ve geçmişiyle giriştiği hesaplaşmayı anlatıyor.

Geçmiş, tedavisi olmayan bir hastalık

Hazal Bayat

Page 31: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

31

Bugünün iç burkan gerçekliğinin 1960’lardaki halini bir hatırlayalım: Vietnam Savaşı, düşen şehirler, ölümler, korkunç hesaplar ve tüm bun-ların arasında neler döndüğünü anlayamayan çocuklar. Monique Truong, Vietnam Savaşı sıra-sında şehrini terk etmek zorunda kalarak Ame-rika’nın Boiling Springs isimli küçük kasabasına yerleşen Güney Vietnamlı çocuklardan biri. Tru-ong’un İletişim Yayınları’ndan çıkan, dünyanın iki ucunda şekillenen hayatının derin izlerini okuyucuyla buluşturduğu ikinci romanının ismi ise Dilimdeki Acı. Gerçekleştirdiği her projede yiyeceklerin dilini keşfetmeye çalıştığını belirten yazar, Dilimdeki Acı’da kelimelerin tadını alabi-len Vietnamlı bir kız çocuğunun her an dallanıp budaklanan hikâyesini anlatıyor. Boiling Sprin-gs’teki çocukluğunu yeniden kurgulayarak yaz-dığı roman, arka planda Amerika’daki bir sığın-macının 1960’lardan 2000’lere uzanan hayatında yüzleştiklerini de aktarıyor okuyucuya.

Yedi yaşındaki çoğu kız çocuğunun hayatına benzer şekilde, Dilimdeki Acı’nın ana karak-teri Linh-Dao Nguyen -ya da ona seslendikleri ismiyle Linda’nın hayatı da ailesi ve okulundan ibaret. Ancak bu kısıtlı hayatın sıradan bir ço-cuğun hayatından farklı şekillenmesi için göz-le görülebilir birçok sebep var: Her şeyden önce Linda, evlatlık edinilerek Amerika’nın küçük bir kasabasına getirilen yedi yaşında Vietnamlı bir kız çocuğu. Yedi yaşından öncesiyle alakalı ha-tırladıkları neye ait olduğunu çıkaramadığı acı bir tattan ibaret olan Linda, geçmişini otuzları-na yakın bir yaşa kadar öğrenemiyor; öğrenmek için çabalamıyor da. Kapari tadındaki “sinestezi” sözcüğünü, sözcüklerin tadını alabilmesinin se-bebinin işitsel tat sinestezisi olduğunu nasıl yir-mili yaşlarında tesadüf eseri öğreniyorsa, Japon ya da Çinli olmadığını da tamamıyla tesadüfen fark ediyor. Sessiz bir çocuk Linda, bu sessizliği besleyen onca şeyden önce de sessiz.

“Yedi yaşındaki çoğu kız çocuğunun hayatına benzer şekilde, Dilimdeki Acı’nın ana karakteri Linh-Dao Nguyen -ya da ona seslendikleri ismiyle Linda’nın hayatı da ailesi ve okulundan ibaret. Ancak bu kısıtlı hayatın sıradan bir çocuğun hayatından farklı şekillenmesi için gözle görülebilir birçok sebep var: Her şeyden önce Linda, evlatlık edinilerek Amerika’nın küçük bir kasabasına getirilen yedi yaşında Vietnamlı bir kız çocuğu.

Page 32: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

32

ZORLANAN ELLER, KAPANAN GÖZLER, KAN

Avukat babası Thomas’ı hep, yaptığı yemeklerden pek hoşlanmadığı annesini de on bir yaşına kadar seven karakter, Amerika’nın Kuzey Carolina bölge-sinde yaşayan çekirdek ailelere benzer bir ailede ye-tişiyor. Anne sözcüğünün tadı çikolatalı süte ben-zediğinden olsa gerek, annesinin yaptığı ufacık bir güzellik bile yedi ila on bir yaşları arasındaki tüm seneleri güzel hatırlamasını sağlıyor. On bir yaşında uğradığı tecavüzün kanıtlarını saklayarak unutul-ması için çabalayan anne, o andan sonra DeAnne oluyor. Linda, güzel ve annesi olmayan kızların fe-laketlerle karşılaşacağını, babaların iyi kalpli an-cak yalnızca kasıklarını düşünen korkunç güçsüz adamlar olduğunu öğrendiği masalları bilerek ya-şamasına rağmen kendini koruyamıyor. “Zorlanan eller. Kapanan gözler. Kan” çocukluğundan geriye kalan en güçlü anlar oluyor.

“Eğer yeterince şanslıysan, bir kez değil birçok kez doğarsın,” diyen büyük dayı Bebek Harper ve ismi konserve şeftali tadındaki okul arkadaşı Kelly, Linda’nın önemli sırlarını bilen tek isimler. Onu, “gelenler” adını verdiği, yüksek sesle söylendiğin-de tatlarını duyduğu kelimelerden uzak tutan iki kişi. Kelly ve Linda tanıştıkları andan itibaren bir-birlerine uzun mektuplar yazarak dertleşiyorlar. Ona dans etmeyi öğreten, sevdiren Bebek Harper ise yalnızca insan sesinden oluşmuş bir şarkı gibi konuşuyor. Acının zaten yeterince kötü olduğunu, üzerine yalnızlığın da eklenmemesi gerektiğini öğretiyor ona büyük dayı Bebek Harper, farklılığı-nı gizlemenin verdiği acıyla çok uzun süre yalnız kalmış olduğunu unutup. Hem aracı hem cennet olarak gördüğü büyük dayı ile ilişkisi onu kaybet-tiği güne kadar sapasağlam kalıyor. Zeki, merak-lı, eşitlikçi ve dürüst Kelly ile olan ilişkisi de, işin içine erkek isimleri girdiğinde ortalık biraz gerilse dahi, bu sessizlik sayesinde asla bitmiyor.

“Kelly ve Linda tanıştıkları andan itibaren birbirlerine uzun mektuplar yazarak dertleşiyorlar. Ona dans etmeyi öğreten, sevdiren Bebek Harper ise yalnızca insan sesinden oluşmuş bir şarkı gibi konuşuyor.Düşünemeyeceğimiz, göremeyeceğimiz, duyamayacağımız kadar büyük. Bu yüzden doğumdan ölüme hayatı sürdürebilmek için her birimiz bu fazla büyük olanla başa çıkma yolunu bulmak zorunda.”

Page 33: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

33

YAN ÖYKÜLER

Roman, ana hikâyenin dışında karakterin anlattığı yan öykülerle de besleniyor. Bu öy-külerden ilki Kelly ile “meydan okuma”ya karar verdikleri kısımdan hemen önce gelen, Amerika’da doğan ilk İngiliz Virgina Da-re’in hikâyesi. Ardından Wright Kardeşler’in öyküsü geliyor, Wilbur’ın kendisi yerine ilk uçacak kişi olarak küçük kardeşi tercih edil-diğinde hissettiklerini merkeze alarak. Wri-ght Kardeşler’den ilk bahsedildiğinde Linda, sekizinci sınıfta ve çocukluk arkadaşı Wade’i ilk kez “o gözle” görüyor. Wright Kardeş-ler’in öyküsü Linda’nın Vietnamlı olduğunu keşfettiği bölümde de sürüyor. Uzunca yer verilen yan öykülerden üçüncüsü ise George Moses’ın öyküsü. Bir kölenin çocuğu olarak doğan şair, annesi gibi birinin malı, birine ait. Şair olarak kitap çıkarsa dahi özgürlüğe uzun süre kavuşamayan Moses’ın hikâyesi ilk geçtiğinde, Bebek Harper Linda’yı ziya-rete geliyor. İkinci geçişinde Bebek Harper’ı kaybeden Linda, son geçişinde ise yaşadığı New York’tan Güney’e dönerek DeAnne ile karşılaşıyor. Romanı zenginleştirirken Ame-rika tarihine de atıflar yapan öyküler, karak-terin hikâyesinde de yol gösterici oluyor.

Yazar Truong, yazmaya ilk olarak birinci karakterini, ardından da onun sesini oluşturarak başlarmış. Dilimdeki Acı için bu karakter şüphesiz Linda; Linda ka-rakterini oluştururken yazarın kendi hayatından esinlendiği ise tartışılmaz bir gerçek. Truong gibi Linda da Boiling Springs’in ilkokulunda ırkçı alaylarla yüz-leşiyor, Yale’de edebiyat, Columbia Üniversitesi’nde hukuk eğitimi alıyor; ikisi de yedi yaşında yeniden doğuyorlar. Dilimdeki Acı, alışık olduğumuz “kendini keşif romanı” temasını ağır alt metinlerle harmanlayarak yepyeni bir tema oluş-turmuş. “Bulunduğumuz coğrafya, kısmen suçluydu sadece,” diyen Linda’nın kendini keşfederken acılarını, hatalarını, reddettiklerini ve korkularını da keş-fetmesinin romanı Dilimdeki Acı, geçmişin tedavisi olmayan bir hastalık oldu-ğunu okuyucunun yüzüne vuruyor.

“Roman, ana hikâyenin dışında karakterin anlattığı yan öykülerle de besleniyor. Bu öykülerden ilki Kelly ile “meydan okuma”ya karar verdikleri kısımdan hemen önce gelen, Amerika’da doğan ilk İngiliz Virgina Dare’in hikâyesi. Ardından Wright Kardeşler’in öyküsü geliyor, Wilbur’ın kendisi yerine ilk uçacak kişi olarak küçük kardeşi tercih edildiğinde hissettiklerini merkeze alarak.

Page 34: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

34

Mahire Taş: Şair, toplumun belleğidir

Mahire Taş’ın yeni şiir kitabı Pencere, Klaros Yayınları tarafından yayımlandı. “Şiir yazmak ya da okumak, bir arınma, yenilenme biçimi benim için“ diyen Taş ile Pencere’yi, yurt dışında Türkçe şiir yazmanın zorluklarını ve şiirlerinde toplumsal olana değinen imgeleri konuştuk.

Ercan Jan Aktaş

Page 35: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

35

Almanya'da yaşayan Şair Mahire Taş'ın, Tipi Değmiş Düşe, Aşk İle kitaplarından sonra Pen-cere isimli kitabı Klaros Yayınları tarafından yayınlandı. Mahire Taş, yurt dışında Türkçe şiiri yollarında sürdürdüğü yürüyüşünde ıs-rarcı bir kadın şair.

Taş’ın şiirlerinde insanın derinliğini arayan, manaya inen mistik bir eda var. Yalın ve yer-li yerinde kurulan imgeler toplumsal olana da değiyor. Cumartesi Anneleri, Suruç, Cizre, Sur, Ankara Gar Katliamı vs. şiirlerinde hüzünlü bir duyarlılıkla işlenerek toplumsal duyarlılık-lara açılıyor. İnsandaki mananın şiiri de diye-biliriz onun şiirlerine.

Mahire Taş'la Pencere hakkında söyleştik.

Pencere isimli şiir kitabınız geçtiğimiz günlerde Klaros Yayınları tarafından yayınlandı. Kitap insan ve yaşam hallerine geniş bir pencereden bakıyor. Ki-tabın ismini konuşalım biraz. Pencere sizin imgeleminizde nasıl anlam bu-luyor?

Pencere imgesinin bende inanılmaz bir çağrışımı var; o tek kelime ile her sefe-rinde içime binlerce rüzgar, binlerce ses, binlerce renk ve ışık doluşuyor. Bütün gel-gitleriyle, oluru ve olmazlarıyla yaşamı hatırlatan, yaşamın tanığı olan bir ara yer sancısı pencere. Yaşamın içe yansıması ve için yaşama yansımasının za-rif, duru bir eşiği, öyle bir eşik ki ufku sonsuza bakan…

Kitabın daha girişinde “bu dünyanın derdi de/devranı da baki efendim/ yol bize gelmez/ biz yola turab gidelim” diyorsunuz. Bu dizeler aslında bize nasıl bir yolculuk ve yol içinde olduğunuza dair fikir de veriyor. ‘Yol olmak’, ‘yolda olmak’.... Ne ifade ediyor sizin için?

“Yol“ bilinçli bir tercih olarak şiirlerimde çok kullandığım bir kelime. Yol, ömür dediğimiz şu kısacık konaklama mesafemizin eğrisiyle doğrusuyla yaşama yan-sıyış şekli. İnsan olarak doğmanın insan olmaya yetmediğine tam tersine za-manla edimlerimizle insan olunacağına inananlardanım. “Gelmiş bulundum“ diyor ya Edip Cansever... Madem ki gelmiş bulunduk, o yolun hakkını vermek

“Taş’ın şiirlerinde insanın derinliğini arayan, manaya inen mistik bir eda var. Yalın ve yerli yerinde kurulan imgeler toplumsal olana da değiyor.

Page 36: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

36

gerektiğine inanıyorum. Bana göre yolun hakkını vermenin ölçüsü ise bütün canlılarıyla ve bütün canlılığıyla yaşamı ileriye taşıma çabası olmalı.

‘ANLAM, GÜNÜMÜZ ŞİİRİNDE ÖTELENEN BİR KAVRAM‘

Pencere kitabında mistik bir söyleyiş göze çar-pıyor. Ancak tanrısal değil, manayla ilişkili bir mistisizm bu... İnsandaki mana nedir? Şiir ma-nayı aramanın bir yolu mu sizin için?

Mistik söylemi Aşk İle adlı kitabımda deneme-ye ve bütün bir kitabı bunun üzerine oturtmaya çalışmıştım. Pencere de daha çok sizin de dedi-ğiniz gibi mana, anlam üzerinde yoğunlaşmaya çalıştım. Aslında anlam günümüz şiirinde çok da öncelenmeyen ve hatta biraz da ötelenen bir kavram. Biraz şiirin dışlanmış çocuğu da diye-biliriz. Şiir yazıyorsanız içinizde birçok kaygı da taşıyorsunuz demektir, elbette ki anlam arayışı da oldukça önemsediğim kaygılardan biri. İnsan, düşünce ve soyutlama bakımından evrenin bili-nen en ileri varlığı... Sadece maddi dünyaya değil, metafiziğe dair sorular sorabilen tek canlı türü. Aslında gerek materyalist gerekse idealist pen-cereden bakılsın, hepsi varoluşu anlamlandırma çabasından kaynaklanıyor. İnsan, varlığın türlü hallerine dair sorular sordukça kendine de va-roluş dizgesinde bir yer arıyor. İç huzur biraz da yaşamı anlamlı kılmaya bağlı. Mananın gizi de diyebiliriz buna.

Şiirlerinizde çağın insanına insani değerleri anımsatma gibi bir kaygı seziliyor. Pencere'den bakarken insanı arıyor, insanı tanımaya ve ta-nımlamaya çalışıyorsunuz sanki. Bu, çağımı-zın insanına bir reddiye mi aynı zamanda?

“Mistik söylemi Aşk İle adlı kitabımda denemeye ve bütün bir kitabı bunun üzerine oturtmaya çalışmıştım. Pencere´de daha çok sizin de dediğiniz gibi mana, anlam üzerinde yoğunlaşmaya çalıştım.

Page 37: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

37

Doğrusu "insan" bir yara içimde. Bir canlı düşünün, yaşamı en üst düzeye taşıyabilecek yetenekte iken basit tatminsizlikler yüzünden yaşamı ve dolayısıy-la kendini yok ediyor ve bunun farkında bile değil. Dünyanın şu an en bariz ağıdı bence bu. Çünkü sev-gi,mutluluk ve tam olma hali içerden başlayıp dışarı yayılan bir olgu, tıpkı suya düşen küçük bir taşın ya-rattığı giderek büyüyen halkaların etrafına yayılma-sı gibi. Oysa insan öylesine kendisine (evet özellikle kendisine) uzak ki bu yüzden içeriden dışarıya akı-şını bütünleyemiyor, onun yerine dışarıdan kendine doğru olan akışın altında eziliyor. Yaşadığımız çağ, zamanın hızının arttığı bir çağ. Her şeyi çok çabuk keşfedip çok çabuk tüketiyoruz. Teknolojinin getir-diği bir şey bu. Bu, kapitalizmin tüketici insan tipo-lojisinde bambaşka bir içerik kaybı biçiminde somut-laşıyor. Her şeyin, bu arada insani değerlerin de fast food hızıyla tüketildiği bir zaman bu. İnsana yeniden dönmeliyiz.

Bazı kavramları elbette yeniden gözden geçirmeliyiz; “insan olmak nedir?“, “bizi ne insan yapar?“, “öz-gürlük nedir?“, “sınırı nerede başlar nerede biter?“, “yaşamda yerimiz nedir?“… İnsana dair çok fazla sorumuz var. Bu anlamda yazmaya çalıştığım, çağı-mız insanına reddiyeden çok, dizeler aracılığıyla ya-pabildiğim ölçüde insana ayna tutabilmek, o aynada yansıyan yüzünü göstermeye çalışmak ve sormak; bu haliyle yüzünü beğeniyor musun?

'İÇİMDEKİ YANGINLARI ŞİİRLE DIŞARI AKI-TABİLİYORUM'

Uzun yıllar yurt dışında yaşayan bir şairsiniz. Yurt dışında Türkçe şiir yazmanın zorlukları neler? Si-zin göçmen yaşantınızda şiirin yeri ne? Yurt dı-şında yazan kadın şair olmanın zorlukları neler? Mahire Taş'ın edebiyat ve şiire dair yolculuğu hak-kında neler söyleyebilirsiniz?

“ Doğrusu “insan“ bir yara içimde. Bir canlı düşünün, yaşamı en üst düzeye taşıyabilecek yetenekte iken basit tatminsizlikler yüzünden yaşamı ve dolayısıyla kendini yok ediyor ve bunun farkında bile değil. Dünyanın şu an en bariz ağıdı bence bu.

Page 38: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

38

Dilin insan yaşamında önemli olduğunu bilmek başka, bunu bizzat yaşayıp tecrübe etmek bambaş-ka bir şey. Bir kere dil bölünüyor, şiirlerinizde kul-landığınız dilin içinde değil başka bir dilin içinde yaşıyorsunuz çünkü yaşam o dilde akıyor. Haliyle dil sizinle mesafeleniyor ve siz o mesafenin üzerin-den yürümek zorunda kalıyorsunuz. Üstelik giderek dildeki o derinlik de soluyor. Burada kendi dilimizi konuşan birileriyle bir araya gelmek, bir düşüncenin etrafında yoğunlaşmak, etkinlikte yer almak olana-ğı maalesef oldukça kısıtlı. Buna rağmen Türkçenin özgünlüğünü ve derinliğini yitirmeden şiire taşıma-ya çalışma uğraşım sanırım şiiri bir sağalma aracı olarak görmemle ilgili. Çünkü içimdeki yangınları ancak şiirle dışarıya akıtabiliyorum. İlk kitabım Tipi Değmiş Düşe de “avuç avuç/şiir dökünün yüreği-nize/ ki arınsın gönlünüz/su çaresiz“ demiştim. Şiir yazmak ya da okumak, bir arınma, yenilenme biçimi benim için...

Bütün sanat dalları gibi şiir de yaşamla o kadar iç içe ki, onunla birlikte bir nabız gibi atıyor. Bu yüzden şiire dair yolculuğum için önceden bir şeyler kestir-mek zor, çünkü yaşamın önceden neler getireceği ya da götüreceği belli değil. Şu an için okuduğum her güzel şiire şaşmaktan, o güzellikle büyülenmekten mutluyum ve bu bana yetiyor, sonrasını bilemiyo-rum.

'YAŞADIĞIM DUYGUNUN BENDE YANSIYIŞI İLE YAZIYORUM'

Oldukça sıcak ve içeriden bir dili var şiirlerinizin. Okuyucuyu yormayan müzikli bir ses… Şiirinizin dili hakkında konuşalım.

Böyle düşündüğünüz için teşekkür ediyorum. Uma-rım genel anlamda okuyucuda da bu hissi uyandı-rıyorumdur. Tam da bu dille yazmaya çalışıyorum yani samimi, yaşamın içinden gelen yaşanmış olan-

“Bütün sanat dalları gibi şiir de yaşamla o kadar iç içe ki, onunla birlikte bir nabız gibi atıyor.

Page 39: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

39

dan gelen... Şiirlerim kurgu değil. Çok iyi yazılmış kurgu şiirler de var ama ben daha çok yaşadığım duygunun, duyguların içine girerek onun bütün çağrışımlarının bende yansıyışı ile yazıyorum. Ta-bii bu yüzden bir yönüyle oldukça incitici, yıpratıcı diğer yönüyle ise o duygularla bir yüzleşme, hesap-laşma şansı bulabildiğim için de oldukça sağaltıcı...

ŞAİR, TOPLUMUN BELLEĞİDİR

Saklambaç şiirinde çocuğa seslenerek “her insan kendi seçer/ yanacağı ateşi” ve devamında “gider-ken anneler/yaralarını bırakır çocuklarına/ yas diye” beni hemen Sivas Madımak, Ankara Garı, Cumartesi Annelerine götürüyor, Suruç geliyor aklıma. Sanki Türkiye’nin hesabı sorulamamış, hesabı verilmemiş tarihine düşüyor okuyucu. Şi-irle yas tutmak, şiir ile iyileşmenin bir yolu mu?

Maalesef acı dolu bir tarihimiz var. Dersim tertelesi, 24 Nisan 1915, 6-7 Eylül pogromu, Maraş, Çorum katliamları, Cumartesi Anneleri, Madımak, Anka-ra Katliamı, Suruç, 2015 yılında Kürt il ve ilçelerin-de yaşananlar... Hepimiz yaşadığımız çağın tanık-larıyız ancak sanatçıların bu tanıklıkla yetinmeyip olan biteni eserleri ile yarına taşımaları gerektiğine inanıyorum.

Şair toplumun belleğidir. Aşk İle adlı kitabımda kül, toz ve yanık kokusunun şiirlere sindiği yakın tari-himizde, 2015'te bizlerin bir halk yok edilirken par-çalanmış yıkılmış duvarlardan sızan ve arta kalan hayatlara baka baka yaşamımıza devam ettiğimiz zamanları yazmaya çalışmıştım.Toplumsal bilin-çaltımız bunca acıyı nasıl kaldırabiliyor anlamış değilim. Onca toz, onca yanık kokusu nereye git-ti, ruhumuzda nereleri tıkadı, farkında bile değiliz ve evet maalesef bütün savunmasızlıklarıyla en çok kadınlar ve çocuklar etkileniyor bütün bu olan bi-tenden.

Pencere, Mahire Taş, 54 syf, Klaros Yayınları, 2019.

“Maalesef acı dolu bir tarihimiz var. Dersim tertelesi, 24 Nisan 1915, 6-7 Eylül pogromu, Maraş, Çorum katliamları, Cumartesi Anneleri, Madımak, Ankara Katliamı, Suruç, 2015 yılında Kürt il ve ilçelerinde yaşananlar...

Page 40: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

40

Ursula K. Le Guin’in öykülerinden derlenen “Aya Tırmanmak ve Diğer Öyküler” Metis Yayınları tarafından yayımlandı. “Aya Tırmanmak ve Diğer Öyküler” hem yazarın öykücülüğü üzerine düşünmemizi hem de Le Guin’in seçtiği incelikli konularla yaşama dair farklı konularda düşünmemizi sağlıyor.

Ursula K. Le Guin ve dikenler arasında yol

açmak

Emek Erez

Page 41: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

41

“En önemli şey yazının şeffaflığıdır, romanı veya kısa hikâyeyi okuyan kişinin yazının ‘güzel’ olduğunu fark etmemesidir; güzellik sizi anlatının dışına çıkarır. Anlatı hikâyenin ana unsurudur” (2016: 84) diyor, Ursula K. Le Guin. “Güzel olmayı fark etmemek” üzerine düşündüğümde, yazarın anlatısını oluşturur-ken verdiği çabanın okur tarafından hissedil-memesini anlıyorum. Böylece, yazarın dikte eden sesini duymuyor, anlatıda kendi yolu-muzu bulabiliyoruz. Anlatının akışına kapıl-mayı, doğada bir suyun yolunu bulması gibi düşünmeli. Kimsenin müdahalesi olmadan kendi yatağını bulan, akışının yönünü kendi belirleyen küçük bir dere gibi hayal edebiliriz bunu. Bu da “güzel yapma” kaygısı olmayan veya o kaygıyı okurun gözüne sokmayan me-tinler için geçerli.

Le Guin, başka bir yerde de şuna dikkat çe-kiyor: “Genç yazarlar genelde bir hikâyenin bir mesajla başladığını düşünür, onlara böyle düşünmeleri öğretilir. Benim tecrübem böy-le olmadı. Başladığınızda önemli olan tek şey şudur: Anlatmak istediğiniz bir hikâyeniz var. Büyümek isteyen bir fidan. Kendi tecrü-belerinizdeki bir şey, kendini ışığa ulaşmak için zorlamaktadır. Dikkatlice, özenle ve sa-bırla buna teşvik ederseniz, olmasına müsa-ade edersiniz. Zorlamayın, ona itimat edin. İzleyin, sulayın büyümesine izin verin” (2018: 152). Hikâyeye başlarken amaç bir mesaj ver-mek ise deneyimlerimizden çıkardığımız dersten yola çıkarız bu da bir anlamda sonuç-tan yola çıkmak demektir. Böylece, hikâyenin ya da deneyim olarak değerlendirilebilecek bir yaşanmışlığın oluş sürecini göz ardı et-miş oluruz, okura bir öykü vermek, deneyimi hayal gücünün süzgecinden geçirip bir anlatı kurmak yerine ona bir ders veya bilgi vermeyi seçmiş oluruz. Ve bu ders daha çok yazarın

“Le Guin, şuna dikkat çekiyor: “Genç yazarlar genelde bir hikâyenin bir mesajla başladığını düşünür, onlara böyle düşünmeleri öğretilir. Benim tecrübem böyle olmadı. Başladığınızda önemli olan tek şey şudur: Anlatmak istediğiniz bir hikâyeniz var. Büyümek isteyen bir fidan. Kendi tecrübelerinizdeki bir şey, kendini ışığa ulaşmak için zorlamaktadır."

Page 42: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

42

mesajı anlamına gelir. “Anlatmak istediğimiz bir hikâyemiz” varsa onu mesajdan değil, oluş süre-cinden yola çıkarak anlattığımızda okurun dene-yimi ile yazarın deneyiminin karşılaştığı bir an-latı ortaya çıkabilir. Böylece, bir mesaj varsa bile sadece yazarın okuru bilgilendirdiği hiyerarşik bir anlatı yerine, okurun kendi bilgisini bulduğu ve anlamı çoğalttığı bir metin ortaya çıkabilir.

LE GUİN ÖYKÜLERİ

Le Guin ve hikâye anlatmak üzerine düşünmeme vesile olan metin, yazarın öykülerinden derlenen ve Metis Yayınları tarafından, Aslı Biçen çeviri-si ile basılan, Aya Tırmanmak ve Diğer Öyküler adlı kitap. Le Guin farklı türlerde yazan bir ya-zar, onun yazı edimi üzerine, her metninde fark-lı şekilde düşünmek gerekiyor. Bu kitaptaki öy-külerinde fark ettiğim şey yukarıda bahsettiğim durumları gözleyebilmem. Öyküler akışta yerini kendi buluyor, tek bir sebep veya sonuç olmadığı gibi mesaj verme, “güzel yapma” kaygısı hissedil-miyor. Anlatılmayı bekleyen bir hikâye var ve ya-zar onun açığa çıkmasına izin veriyor. Aslında Le Guin denince o hikâyenin bir anda çıkmış olması da zor çünkü titiz bir yazar ki karakter isimleri, sesler, kullanılan imgeler üzerine çok kafa yordu-ğunu pek çok yerde söylediğini biliyoruz. Sanırım onun ustalığı da burada “güzel yapma”yı, mesajı-nı gizlemeyi başarıp, anlatıda okurun kendi yo-lunu bulmasına izin veriyor. Kitaptaki öykülerde insan ve doğa bir arada sunuluyor. Mesela, insana dair bir olaydan bahsederken onun yanında dur-duğu ağacı es geçmiyor yazar veya hayvanların zihnimizdeki çağrışımlarıyla karşılaştığımız an da hissettiklerimizin nasıl değişebileceğini hatır-lattığında onlarla kurduğumuz ilişki üzerine dü-şünmemizi sağlıyor.

“Le Guin ve hikâye anlatmak üzerine düşünmeme vesile olan metin, yazarın öykülerinden derlenen ve Metis Yayınları tarafından, Aslı Biçen çevirisi ile basılan, Aya Tırmanmak ve Diğer Öyküler adlı kitap. Le Guin farklı türlerde yazan bir yazar, onun yazı edimi üzerine, her metninde farklı şekilde düşünmek gerekiyor.

Page 43: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

43

Hakikatin yalnızca kesin gerçeklerle anlatıla-mayacağını hatırladığımız öyküler de var bu kitapta. Yaşlılar, gençler, çocuklar, hayaller, ger-çekler ve hayat. Yazarın üslubunca öykülediği konular, okurun zihninde kendi anlamını ya-ratıyor, kendi hayalini bulmanı sağlıyor bu da önemli bence çünkü hayaller gerçekten kaçmak için değil onun yakınında durup ihtimali unut-mamak için var ve Le Guin öykülerinde hayal ve gerçeğe dair mümkünlük yan yana duruyor.

İNSAN VE SORUMLULUKLAR

Kitabın sevdiğim öykülerinden biri “Zihnim-deki Mahlukat”, bu öyküde Le Guin “Böcek”, “Serçe” ve “Martı” adında üç kısa öykü anla-tıyor ve bize insanın hayvan karşısındaki tu-tumunu, zihnimizde yarattığımız onlara dair anlamı sorgulatıyor. İnsanın içinde hayvana karşı “çürük bir yer” olduğuna işaret ediyor yazar. Çocukluğumuzdan getirdiğimiz korku-larımız, kültürel edimlerimiz onlardan kork-mamıza, onların zor zamanlarında tepkisiz kalmamıza sebep olabiliyor. “Böcek” adlı öy-küde, New Orleans’ta bulunan anlatıcı kaldığı otelin balkonunda gördüğü ters dönmüş bö-cekten çocukluğundan getirdiği kaygıların da etkisiyle ürperiyor, sonraki gün onu kendinden uzaklaştırıyor ve böcek ters dönmüş vaziyette can çekişmeye devam ediyor, bir sonraki gün ise ölüsünü buluyor. Sonrasında onun acı çek-mesini izlemesinden şöyle bahsediyor anlatı-cı: “Bir hayvanı öldüremememin ahlak ya da merhametle alakası yoktu. Sadece mızmızlık-tı. İçimdeki çürük bir yerdi bu, bir meyvenin üzerindeki yumuşak, kahverengi noktalar gibi: Saygıdan değil, tiksintiden gelen bir merhamet. Harekete geçemeyen bir sorumluluk, suçlunun ta kendisi.” Anlatıcı, yaralı hayvanı ters dur-

“İnsanın içinde hayvana karşı “çürük bir yer” olduğuna işaret ediyor yazar. Çocukluğumuzdan getirdiğimiz korkularımız, kültürel edimlerimiz onlardan korkmamıza, onların zor zamanlarında tepkisiz kalmamıza sebep olabiliyor.

Page 44: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

44

maktan kurtarabilir, onun için bir şekilde hare-kete geçebilirdi ama kabuklu böceklere duyduğu tiksinti buna engel oluyor. Tiksinmelerimiz de masum değil aslında, başkaya yönelik tiksintinin ona dair oluşturulan kirlilik algısının pek çok antropolojik anlamı var. Diğer türlerin veya fark-lı olarak kurulmuş grupların yaşadıkları karşı-sında harekete geçemeyen, sorumluluk alamayan tavır da bu durumla bağlantılı. Ve bana kalırsa tüm bunlar insanın doğa ile ilişkisinin değişme süreci ile de ilişkileniyor ne de olsa ilk ötekimiz ve kendimize karşıt olarak kurduğumuz doğa de-ğil mi?

“Serçe” adlı öyküde de yine acı çeken bir hayvana karşı sorumluluk almayı sorguluyor Le Guin, kli-manın sesinden korkan kafes içinde bir o yana bir bu yana giden kuşun durumu karşısında anlatıcı şunu düşünüyor: “Ne yapabilirdim? Tel kafesin kapısı vardı ama üzerine asma kilit vurulmuştu. Düşünmeye devam ettim. Sanki kuş kanatları-nı tam iman tahtamın altında, kalbimin boşlu-ğunda çırpıyordu. İçimden dedim ki, bu benim suçum mu? Kafesi ben mi yaptım? Rastlantıyla onu gördüm diye bu serçe benim serçem mi oldu? Ama kalbim dibe vurmuştu ve kanatları onu ta-şımayan, aç bir kuş gibi oradan yükselemeyece-ğini biliyordum.” Doğadaki herhangi bir varlığa karşı sorumluluk hissetmek için onunla illaki bir mülkiyet veya sömürü ilişkimiz mi olmak zo-runda sorusunu sorduruyor bu cümleler. Başka türlerle ilişkimiz birebir bizimle ilgili olmasa bile onun yaşadığına karşı tavır almayı gerektiriyor, bu da hem kafesle hem de kafese kilide vuran-la yani kendi türümüzle yüzleşmemiz anlamına geliyor. Ayrıca, onlarla ilişkimiz kendi oluşların-dan dolayı onlara saygı göstermeyi, dost olmayı ve dayanışmayı içermek zorunda. Ötekine karşı kendini sorumlu hissetmek bugünlerde en çok üzerinde durmamız gereken mesele bana kalır-

“Serçe” adlı öyküde de yine acı çeken bir hayvana karşı sorumluluk almayı sorguluyor Le Guin, klimanın sesinden korkan kafes içinde bir o yana bir bu yana giden kuşun durumu karşısında anlatıcı şunu düşünüyor: “Ne yapabilirdim? Tel kafesin kapısı vardı ama üzerine asma kilit vurulmuştu."

Page 45: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

45

sa. Sadece insanla değil, doğadaki diğer canlılarla da. Çünkü Gülten Akın’ın o çok sevdiğim ve sık tekrar ettiğim dizelerinde söylediği gibi: “Nergis-ten ben sorumluydum, ışgından ve çocuklardan. Yanlış mı belledim insan sorumluluktur” (2016: 39). Le Guin’in bahsettiğimiz bu iki öyküsü insan ve sorumlulukları üzerine düşündürüyor, kendi-miz dışında kalanla kurduğumuz ilişkiyi, zihni-mizde tahayyül ettiğimiz ile karşılaştığımız anda değişeni, bu nedenle başkasına dair fikrin sabitli-ğinin nasıl kırılgan olduğunu hatırlatıyor.

ÖLÜLERİN YÜKÜ

Aya Tırmanmak ve Diğer Öyküler kitabından metin seçmek zor, her öykü kendi içinde üzeri-ne farklı cümleler kurabileceğimiz bir yan barın-dırıyor. Ancak bugünlerde üzerine epey düşün-düğüm bir meseleyi ele aldığı için “Bilge Kadın” öyküsünden bahsetmeden geçmek istemiyorum. Bu öyküde ölülerini sırtında taşıyan bir karakte-rin durumu anlatılıyor. İnsanın sevdiklerinin ölü bedenlerini sırtında taşımasının gerçek dışı bir yanı olsa da ölümünü yanında taşıyan türümü-zün durumu üzerine düşünüldüğünde burada bir hakikat payı var. Issız bir yerde yaşayan Bil-ge Kadın’a ölülerin yükünden kurtulmak, onları nasıl gömeceğini öğrenmek için başvuruyor ka-rakterimiz: “Kesik kesik olmuş kollarımı arkaya uzatıp çantamı sırtımdan indirdim. Bütün ölü-lerimi teker teker çıkardım, gerçek annem, üvey annem, dedem, katı babam, ağır mı ağır bebek, kırık arkadaşlar, aşkımın kokuşmuş eti…” Bu ağır yükle artık yaşayamadığını söylüyor kadına ancak onları bırakmaya veya gömmeye de razı olamıyor Le Guin’in karakteri. Tekrar toplayıp çantasını, sırtına alıp ölülerini geri dönüyor. Bu öykünün söylediği kaybedilenin geride bırakıla-mayacağı ve bir yük gibi hayat boyu taşınacağı.

“İnsanın sevdiklerinin ölü bedenlerini sırtında taşımasının gerçek dışı bir yanı olsa da ölümünü yanında taşıyan türümüzün durumu üzerine düşünüldüğünde burada bir hakikat payı var.

Page 46: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

46

İnsanın ölüm ritüelleri de çoğu zaman bununla ilgili bana kalırsa, gidenden kalan yükü paylaş-mak onu hayatın devam eden yanında tutmak için. Çocukken bir yakınımız öldüğünde aile büyükleri onun çatıdan bizi izlediğini söyler-lerdi. O nedenle uzun süre çocukluğun verdiği hayal gücünden kaynaklı temkinli davranmaya çalışır, çatıdan beni izleyen ölüye saygısızlık et-memek için yas süreci boyunca izlendiğimi dü-şünüp, yaramazlık yapmamaya gayret ederdim, geceleri korkardım. İnsanlar ölüm karşısında çaresiz kalınca onu bir şekilde hayatın parçası hâline getirme çabasına giriyorlar. Bu nedenle ölümler bir yük gibi sırtımızda taşıdığımız, ge-ride bırakamadığımız anılara dönüşüyorlar. Le Guin’in “Bilge Kadın” öyküsünün karakteri de yükünden yorulmuş olsa da onları bırakamıyor veya gömemiyor, onu yaşamın bir parçası hâline getirerek çektiği tüm acıya rağmen sırtında taşı-maya devam.

Ölüm başucumuzda ara vermeden varlığını bize duyuruyor. Her gün ölüm haberleriyle sarsılıyo-ruz, haber bültenleri “rekor ölümler”den bahse-diyor, sanıyoruz ki orada kalıp gidecek yaşanan ama öyle değil ölen her canın yükü bu öykünün karakteri gibi sırtımızda, belleğimizin yarığında.

Ursula K. Le Guin’in öykülerinden derlenen Aya Tırmanmak ve Diğer Öyküler hem yaza-rın öykücülüğü üzerine düşünmemizi hem de Le Guin’in seçtiği incelikli konularla yaşama dair farklı konularda düşünmemizi sağlıyor. Le Guin metinlerinden alışık olduğumuz antro-polojik izleri, sömürgecilik eleştirisini, doğa ile ilişkimizi, kadın oluşu, erkek oluşu sorgulayabi-leceğimiz, hayal gücünün sınırlarını zorlayabi-leceğimiz, gerçek üstü temaların olduğu öyküler de var bu kitapta.

“Ursula K. Le Guin’in öykülerinden derlenen Aya Tırmanmak ve Diğer Öyküler hem yazarın öykücülüğü üzerine düşünmemizi hem de Le Guin’in seçtiği incelikli konularla yaşama dair farklı konularda düşünmemizi sağlıyor.

Page 47: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

47

Kitabın son öyküsü “Kaçak Avcı”nın karak-teri şöyle söylüyordu: “Benim hikâyem son-suz bir dikenliğin içinde kendime yol açma hikâyesiydi” dünyanın geldiği nokta düşü-nüldüğünde bizim durumumuzda “sonsuz dikenlikte yol açma” hikâyesi biraz küçük de olsa yol açmak, bir yarıktan sızan ışığı görebilmek için birbirimize hikâyeler anlat-maya devam etmek gerek.

KAYNAKLAR

Akın, G., (2016), “Uzakta Bir Kıyıda”, İstan-bul: YKY.Freedman, C. (2016), “Ursula K. Le Guin’le Konuşmalar”, (Çev. Burcu Erdoğan), İstan-bul: Agora Kitaplığı.Le Guin, U., K., (2018), “Sözcüklerdir Bütün Derdim ‘Hayat ve Kitaplar Üzerine Yazı-lar’”, (Çev. Damla Göl), İstanbul: Hep Kitap.

Aya Tırmanmak ve Diğer Öyküler, Ursula K. Le Guin, Çev: Aslı Biçen, 216 syf., Metis Yayıncılık, 2012.

Page 48: Piyango ve Diğer Öyküler Siren Yayınları'ndan SAYI: 104 YIL: 2 … · 2020-04-07 · 5 “Hayat eve sığar” diyorlar… Pascal, XVII. yy’da “Başımıza ne geliyorsa odamızda

48

Ur-sula K. Le Guin