Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

46
  DOUDAK HAYALET Fransızca'dan çeviren: Faruk Ersöz Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk a ama, insan varlı ının en somut anlatımı olan sanat yapıtlarının benimsenmesidir. Sanat dalları içinde edebiyat, bu anlatımın dü ünce öeleri en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bi r ulusun, di er ulusların edebiyatlarını kendi dilinde, daha dorusu kendi düüncesinde yinelemesi; zekâ ve anlama gücünü o yapıtlar oranında artırması, canlandırması ve yeniden yaratması demektir. te çeviri etkinliini, biz, bu bakımdan önemli ve uygarlık davamız için etkili saymaktayız. Zekâsının her yüzünü bu türlü yapıtların her türlüsüne döndürebilmi  uluslarda düüncenin en silinmez aracı olan yazı ve onun mimarisi demek olan edebiyatın, bütün kitlenin ruhuna kadar i leyen ve sinen bir etkisi vardır. Bu etkinin birey ve toplum üzerinde aynı olması, zamanda ve mekânda bütün sınırları delip aacak bir salamlık ve yaygınlıı gösterir. Hangi ulusun kitaplı ı bu yönde zenginse o ulus, uygarlık dünyasında daha yüksek bir dü ünce düzeyinde demektir. Bu bakımdan çeviri etkinliini sistemli ve dikkatli bir biçimde yönetmek , onun geni lemesine, ilerlemesine hizmet etmektir. Bu yolda bi lgi ve emeklerini esirgeme yen Türk aydınlarına ükran duyuyorum. Onların çabalarıyla be  yıl içinde, hiç deilse, devlet eliyle yüz ciltlik, özel giriimlerin çabası ve yine devletin yardımıyla, onun dört be katı büyük olmak üzere zengin bir çeviri kitaplıımız olacaktır. Özellikle Türk dilini n bu emeklerden elde edecei büyük yararı ünüp de imdiden çeviri etkinliine yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okurunun elinde deildir. 23 Haziran 1941. Milli Eitim Bakanı Hasan Âli Yücel SUNU Cumhuriyet'le balayan Türk Aydınlanma Devrimi'nde, dünya klasiklerinin Hasan Âli Yücel öncülüünde dilimize çevrilmesinin, kukusuz önemli payı vardır. Cumhuriyet gazetesi olarak, Cumhuriyetimizin 75. yılında, bu etkinli i yineleyerek, Türk okuruna bir "Aydınlanma Kitaplı ı'' kazandırmak istedik. Bu çerçevede, 1940'lı yıllardan ba layarak Milli Eitim Bakanlıı'nca yayınlanan dünya klasiklerini okurlarımıza sunmaya ba ladık. Büyük ilgi gören bu etkinlii Milli Eitim Bakanlıı'nca yayınlanmamı -ancak Aydınlanma Devrimi yarıda kalmasaydı yayınlanacaına kesinlikle inandıımız- dünya klasiklerini de katarak sürdürüyoruz . Cumhuriyet ÖNSÖZ (*) Pierre Loti, yapıtlarının yanı sıra, çok renkli ya amı ve kiiliiyle de özellikle yaadıı dönemde ilgi odaı olmu ender yazarlardan biri. Gazeteler de, dergilerde resimleri basılan, hakkında türlü çeitli, doru yanlı sürekli haberler, yazılar çıkan bir ünlü; öyle ki 1903-1905 yılları arasında Vatour gemisinin komutanlı ını yaptıı zamanlar stanbullu hanımlar onu izletmek için özel hafiyeler tutmular. Bugün için adı pek yabancı gelmese de yapıtları pek

description

BOOK

Transcript of Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 1/46

 

DOUDAK HAYALETFransızca'dan çeviren:Faruk Ersöz

Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aama, insan varlıının en somut anlatımı olansanat yapıtlarının benimsenmesidir. Sanat dalları içinde edebiyat, bu anlatımın düünceöeleri en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir ulusun, dier ulusların edebiyatlarını kendidilinde, daha dorusu kendi düüncesinde yinelemesi; zekâ ve anlama gücünü o yapıtlaroranında artırması, canlandırması ve yeniden yaratması demektir. te çeviri etkinliini, biz,bu bakımdan önemli ve uygarlık davamız için etkili saymaktayız. Zekâsının her yüzünü butürlü yapıtların her türlüsüne döndürebilmi uluslarda düüncenin en silinmez aracı olanyazı ve onun mimarisi demek olan edebiyatın, bütün kitlenin ruhuna kadar ileyen ve sinenbir etkisi vardır. Bu etkinin birey ve toplum üzerinde aynı olması, zamanda ve mekânda

bütün sınırları delip aacak bir salamlık ve yaygınlıı gösterir. Hangi ulusun kitaplıı buyönde zenginse o ulus, uygarlık dünyasında daha yüksek bir düünce düzeyinde demektir. Bubakımdan çeviri etkinliini sistemli ve dikkatli bir biçimde yönetmek, onun genilemesine,ilerlemesine hizmet etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemeyen Türk aydınlarınaükran duyuyorum. Onların çabalarıyla be yıl içinde, hiç deilse, devlet eliyle yüz ciltlik, özelgiriimlerin çabası ve yine devletin yardımıyla, onun dört be katı büyük olmak üzere zenginbir çeviri kitaplıımız olacaktır. Özellikle Türk dilinin bu emeklerden elde edecei büyükyararı düünüp de imdiden çeviri etkinliine yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türkokurunun elinde deildir. 23 Haziran 1941.Milli Eitim BakanıHasan Âli Yücel

SUNU 

Cumhuriyet'le balayan Türk Aydınlanma Devrimi'nde, dünya klasiklerinin Hasan Âli Yücelöncülüünde dilimize çevrilmesinin, kukusuz önemli payı vardır.Cumhuriyet gazetesi olarak, Cumhuriyetimizin 75. yılında, bu etkinlii yineleyerek, Türkokuruna bir "Aydınlanma Kitaplıı'' kazandırmak istedik.Bu çerçevede, 1940'lı yıllardan balayarak Milli Eitim Bakanlıı'nca yayınlanan dünyaklasiklerini okurlarımıza sunmaya baladık.

Büyük ilgi gören bu etkinlii Milli Eitim Bakanlıı'nca yayınlanmamı -ancak AydınlanmaDevrimi yarıda kalmasaydı yayınlanacaına kesinlikle inandıımız- dünya klasiklerini dekatarak sürdürüyoruz.Cumhuriyet

ÖNSÖZ (*)

Pierre Loti, yapıtlarının yanı sıra, çok renkli yaamı ve kiiliiyle de özellikle yaadııdönemde ilgi odaı olmu ender yazarlardan biri. Gazetelerde, dergilerde resimleri basılan,hakkında türlü çeitli, doru yanlı sürekli haberler, yazılar çıkan bir ünlü; öyle ki 1903-1905

yılları arasında Vatour gemisinin komutanlıını yaptıı zamanlar stanbullu hanımlar onuizletmek için özel hafiyeler tutmular. Bugün için adı pek yabancı gelmese de yapıtları pek

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 2/46

tanınmayan Fransız deniz subayı Julien Viaud, yazın dünyasındaki adıyla Pierre LotiTürkiye'yi ikinci yurdu saymıtı.Deniz subaylıı sayesinde çeitli ülkeler tanıma fırsatını bulan Loti, meslei gerei yaptııyolculukların yanı sıra, zaman zaman kendi de yolculuklara çıkmıtır. Tahiti'den Senegal'e,Mısır'dan Çin'e, Hindistan'dan Amerika'ya kadar çok yer gezip dolamı ama yalnızca

Türkiye'yle bir gönül baı olmutur; bu, sözde kalan bir gönül baı deildir.Ardında kırk kadar yapıt bırakan Pierre Loti 14 Ocak 1850 günü dünyaya geldi. Sanatçıkiilii daha çocukluunda belirmeye baladı. Kardeindeki resim yeteneini gören ablasıMarie, onu resme yönlendirdi, aynı zamanda da piyanoya balattı. Loti, fotoraf çekmeyemerak sarınca bir süre sonra resmi bırakmı; ama piyanodan hiç bir zaman kopmamı,komutanlık yaptıı sava gemilerinde bile odasına bir piyano koymayı ihmal etmemitir.Julien on be yaındayken, aabeyi gibi denizci olmaya karar verir. Deniz Harp Okulusınavlarına hazırlanmak için gittii Paris'te yalnızlıktan kurtulmak için küçük bir deftereiçini dökmeye balar. 1866 kasımında baladıı bu günlük giderek bir yaamın seyir defterinedönüür. Pierre Loti hemen bütün yapıtlarını günlüünden yola çıkarak yazdıı için yapıtlarıözyaamöyküsel bir nitelik taır.

Julien Viaud ilk kez astemen olarak Jean-Bart gemisiyle çıktıı uygulama gezisi sırasındaTürk topraklarına ayak basar. Jean-Bart 20-25 ubat 1870 tarihleri arasında zmirlimanında demirler. Kent onda üstünkörü bir izlenim bırakmıtır. Karanlık bir gecedir;yamur yamakta, sokak köpekleri ulumakta, kervanlar geçerken develerin çıngıraklarıduyulmaktadır. Her ey sanki bir düteymi gibi görünmütür ona. Türkiye'ye bir sonrakigeliiyse 1876 yılına raslayacaktır.Bu arada Tahiti'ye, sonra Senegal'e gider; Tahiti'de Kraliçe Pomaré'nin nedimeleri ona Lotiadını takarlar, sonraları yapıtlarını imzalayacaı bu ad tropikal bir çiçein adıdır. Denizsubayının Senegal'de yakalandıı sevda fırtınası dü kırıklııyla biter. Sonra onu Couronnefırkateyninde temen olarak görüyoruz. Aradan geçen zaman içinde, çizdii resimleregünlüünden ekledii alıntılarla, Paris basınının önde gelen ressam muhabirleri arasınagirmeyi baarmıtır.Selanik'teki Fransız ve Alman konsolosları öldürülünce, hükümetleri, suçlularıncezalandırılmasını istemiler ve idamları izlemek için çokuluslu bir filo Selanik'egönderilmiti. Couronne fırkateyni bu filodaki gemilerden biriydi.Suçluların asılmasından üç gün sonra subaylara kentte gezme izni verilir. Genç temenJulien Viaud, yabancılar için tehlikeli sayılan kentin Müslüman mahallelerine dalmaktançekinmez. Dövüen iki leylee bakmak için eski bir caminin kapalı kapısı önündedurduunda, iki iri yeil gözün gözlerine dikilmi olduunu ayrımsar. Bunlar Aziyade'nin, onsekiz yalarında bir Çerkes kızının, yalı tacir Abeddin'in dört hanımından en genci olanAziyade'nin gözleridir. Aziyade'nin hizmetçisi Hatice ve Julien'in Selanik rıhtımlarında

tanıtıı Musevi kayıkçı Samuel'in katkılarıyla! gizli bulumalar ayarlanır. lkin bir dü veduygu esrikliinden öte deildir bu; ardından bir eyler daha gelir, ak ya da onun gibi birey. Bu arada, stanbul'daki Gladiateur gemisinde bir göreve atanır. Ancak, Aziyade desonbaharda stanbul'a gelecektir, çünkü kocası Abeddin evini bakente taıyacaktır.Julien Viaud'nun Osmanlı bakentinde ilk kalıı 1 Austos 1876'dan 17 Mart 1877'ye kadaruzanır. Kısa süre Beyolu'nda bir otelde kaldıktan sonra Beyolu'nun tenha bir yerinde,Haliç'e ve Türk kentinin uzaktaki panoramasına bakan bir eve yerleir. Tanıtıı bir Ermenipapazdan ilk Türkçe derslerini alır. Sonra hayatın tadını çıkarmak için gönlünce yaamayabalar. Giderek, dounun yaam biçimine alıır; Türk göreneklerini benimser, kaftan giyer,nargile içer, hatta Karagöz seyretmeye bile gider. Sonunda bir ev tutup Eyüp'e yerleir.Bu arada Aziyade, Selanik'ten stanbul'a gelmitir. Genç kadın, kocasının sık sık

stanbul'dan ayrılmasından yararlanmakta, sevgilisinin Eyüp'teki evine gelip birkaç günkalmaktadır. Aziyade'nin kendini adamaya kadar varan sevgisiyle sanki Tanrı katına

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 3/46

yüceltildiini hisseden Julien'in benliindeki eski yaralar iyileir, Julien, genç Çerkes kızınaduyduu sevgiyi itiraf eder: Akın o saf, o mavi küçük çiçei bu genç, ateli tutkuylakarılaınca yeniden açtı gönlümde. Olanca kalbimle onu seviyor, ona tapıyorum. Gençdenizci zamanla Eyüp halkından biri olur çıkar. Dünyanın en güzel ülkelerinden birindeyaadıına inanmaktadır artık. Ama nasıl oluyordu da, Aziyade, Julien Viaud'nun evine

rahatça gidip geliyordu. Loti'ye göre bu durum çevrede üstü kapalı biçimde kabul edilmiti.Aziyade'nin, ya da bir erkein haremindeki Müslüman kadınının, Hıristiyan bir erkekleilikiye girmesinin olanaksızlıı üzerine az mürekkep harcanmamıtır. Kimileri Aziyade'ninhiç bir zaman var olmadıını, sanal bir sevgili olduunu vurgularken; Gide, Cocteau,Goncourt Kardeler gibi kimileri de onun aslında bir erkek olduunu ısrarla önesürmülerdir.Aziyade ile yaadıı bu ak ona Türk dünyasının kapısını açar. Öte yandan Loti, geliensiyasal olaylar karısında gönlünün haritadan silinmek istenen bu güzel ülkeden yana[olduunu], hiç farkına varmaksızın yavatan Türkle[tiini] itiraf eder. Artık, kendi ülkesitehditle ve ölüm tehlikesiyle karılatıı zaman duyacaı cokuyu biraz Türkiye için deduy[maktadır]. Günün birinde gemisinin bir baka ülkeye doru demir alacaının

bilincindedir. Genç subay 17 Mart 1877'de, Türk-Rus Savaı'nın çıkmasından bir süre önce,sevgilisine dönecei sözünü vererek stanbul'dan ayrılır.Türkiye'den dönüünde sıkıntı ve özlem kaplamıtır içini. Anıların yükünden kurtulmak içinyazmayı düünür. Acısının türküsünü söylemek, içindeki acıyı önüne gelene haykırmakistiyordu. Hem yazmak için kafasını yormasına da pek gerek yoktu. Nasılsa günlüüelindeydi. Ufak tefek deiikliklerle stanbul'da kaldıı süreyi çok özgür bir biçimde romangibi yeniden yazmaya baladı. Yalnızca adları deitirdi; Hatice'yi Aziyade, kendisini Lotiadında bir ngiliz deniz subayı yaptı. Bir de romana özgü etkileyici bir son bulmasıgerekiyordu. Buldu da. Romanın ba kiisi Loti, stanbul'a döndüünde sevgilisinin öldüünüörenince Ruslar'a karı savaan Türk birliklerine katılacak ve Kars kalesi önlerinde ehitdüecekti.Julien Viaud'nun ilk yapıtı Aziyadé 1879 ocak ayında satıa çıkarıldı. Loti'nin bu ilk romanıhemen hiç ilgi uyandırmadı. Romandaki olay örgüsünü oluturan bir dizi küçük olayınsiyasal ve tarihsel bir fon üzerinde sıralanması yapıta belgesel bir çeni katmaktadır. SultanAbdülaziz'in tahttan indirilip yerine V. Murat'ın geçirilmesi, üç ay sonra onun yerine II.Abdülhamit'in tahta çıkarılması, 23 Aralık 1876'da Merutiyet'in ilanı ve yine aynı günBahriye Nezareti Binası'nda toplanan Tersane Konferansı ve konferansın baarısızlıklasonuçlanması bu fonun dokusunu oluturur.Aziyadé, yayın için deniz kuvvetlerinden izin alma zorunluluunu amak için yazar adıolmadan çıksa da, o yazmayı sürdürmekte kararlıydı. Bir yıl sonra Le Mariage de LotiMadame Adam'ın Nouvelle Revue'sünde tefrika edilince yazın dünyasında büyük yankılar

uyandırdı. Aziyadé'nin yazarı birden üne kavumutu. Julien Viaud, üçüncü romanı LeRoman d'un spahi'de Pierre Loti imzasını ilk kez kullanır. Artık yapıtlar birbiriniizleyecektir.Pierre Loti on yıl sonra ikinci kez Türkiye'ye gelir. Romanya Kraliçesi Elizabeth'in, yazındünyasındaki adıyla Carmen Sylva'nın çarısına uymak, Bükre üzerinden stanbul'a gitmefırsatını vermitir ona. 6-8 Ekim 1887 tarihleri arasında stanbul'da kalan Loti, bu üç güniçinde eski günlerin izini sürmeye, gençlik günlerinin üzerini örten külleri deme[ye] çalıır.Amacı, Aziyade'nin ölümünden kesinlikle emin olmaktır. Heyecan içinde, soluk solua,gerçei örenmek için çırpınır. Çılgınca kouturma Topkapı'da Aziyade'nin mezarındanoktalanır. Bundan böyle stanbul'a her geliinde bu mezarı ziyaret edecektir. Bu üç günlükyolculuun soluk kesen öyküsünden yeni bir yapıt doar: Fantôme d'Orient (Doudaki

Hayalet).

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 4/46

1890 yılında Carmen Sylva'ya ikince kez konuk olan Loti, oradan yine stanbul'a uzandı. 12 -15 Mayıs günleri arasında Osmanlı bakentinde kalan Loti'nin üçüncü kez niçin geldii pekaçık deildir. Günlüünde resmi bir ziyaret için stanbul'a gittiini belirtmesi ünlü yazarınSultan Abdülhamit'in çarılısı olduu varsayımına yol açmıtır. Gerçekten bu geliindeYıldız Sarayı'nda Sultan Abdülhamit ile görümü, Mecidiye nianıyla onurlandırılmıtır.

Loti'nin Abdülhamit'e hayranlık duyduu dorudur. Ama bu, siyasal nedenlerden çok estetiknedenlere dayanan bir hayranlıktır. Çünkü hükümdarlar hep büyülemitir onu. Kralları hepbir peri masalı kahramanı olarak algılamıtır. Onun gözünde Osmanlı padiahı Batılı ruhunyeryüzünde en anlayamayacaı insandır, insanüstü sorumlulukları olan Halife'dir, Asyaçöllerinin derinliklerinde Tanrı'nın gölgesi diye adı geçen adamdır. Görüme sırasındasadrazam padiahla ünlü konuu arasındaki konumaları çevirmek için bouna nefestüketmitir. Çünkü Loti'ye göre ikisi de birbirlerini çok iyi anlıyor, Hırıstiyan güçlerinsıkıtırdıı imparatorluun gelecei hakkında aynı kaygıları paylaıyordu. Ötesi, Lotiyalnızca Abdülhamit'den deil, çaın pek çok kral ve kraliçesinden iyi kabul görmütür.Ancak Loti, hiçbir zaman Abdülhamit'i savunmamıtır. Bu üçüncü stanbul yolculuundanConstantinople en 1890 çıkacaktır.

Loti, 1894 yılında henüz küçük bir çocukken yitirdii inanca yeniden kavumak umuduylaKutsal Toprakları ziyaret etti. Fransa'ya dönüte yine stanbul'a uradı. Bu dördüncü gelii12-18 Mayıs tarihlerine raslar. Abdülhamit'in çarılısı olarak Cuma Selamlıını izledi;Fransız elçisi Paul Cambon'un eliinde Bursa'ya gitti. Bu yolculuunu La Galilée'nin sonunaekledii La Mosquée Verte'de anlatır.Balkanlar'daki huzursuzluk dolayısıyla stanbul'daki Fransız Elçilii'ne balı karakol gemisiVautour'un komutanlıına atanacak kii önemli bir rol üstlenecekti. Belki diplomatikhesaplar, belki raslantı sonucu bu göreve Pierre Loti atandı.9 Eylül 1903 günü Julien Viaud beinci kez stanbul'a geldiinde elli üç yaında, ünü dünyayıtutmu bir yazardı. Resmi ilerinin dıında dingin bir yaam sürüyordu. Görünüte genç birTürk kadınından gelen bir mektup, bu dingin yaamın sonu oldu. Yaamının sonuna kadarkandıı bir aldatmaca söz konusudur burada.Müslümanlıı kabul etmi bir Fransız'ın torunları olan iki kızkarde, Zennur ve Nuriye ile, osıralar stanbul'da bulunan arkadaları Marie-Amélie, dier adıyla Fransız gazeteci MarcHélys, sıradıı bir eyler yaamak için Loti'ye mektup yazıp kendisiyle tanımak istediklerinisöylerler. Tek amaçları elenmektir. ki yıl öncesinde Zennur, Loti'ye bir mektup yazmı veAziyadé'yi yayınladıı için teekkür etmitir; insanın sevdii yazarı yakından tanımakistemesi, Loti'den bir randevu koparmak için iyi bir bahane olabilirdi. Bu kez Marc-Hélysyazar mektubu.Mektup Loti'nin keyfini kaçırmıtı ama her eye karın randevuya gitti. lk bulumanınardından üç genç kadın ona bir roman yaatmaya karar verdiler. Kendilerinin, çada genç

Müslüman kadın ruhunu temsil ettiini sanıyorlardı, onun için yazacaı bir romanla bukadının özgürlük davasına katkıda bulunmasını Loti'den rica etmeyi düündüler.Bulumalar birbirini izledi, ama üç genç kadın gerçek kimliklerini gizlemeyi sürdürdüler.Bunu fırsat bilen Marc Hélys, Aziyade çarıımlarının yazarda uyandırdıı duygulardanyararlanarak hem mektuplarında, hem bulutukları zamanlar, üstü kapalı biçimde sevgisinidile getirmiti. Giderek tüm olup bitenler bir saklambaç oyununa dönütü. Loti ise tümkukularına karın kendini aldatmayı yeliyordu. Marc Hélys Paris'e dönünce bu güldürüyünoktalamak gerekti. Marc Hélys, kendini Loti'ye tanıttıı adla Leyla, ailesinin kendisiniistemedii biriyle evlenmeye zorlaması üzerine intihar etmeden önce, Loti'ye son bir mektupyazacak ve akını itiraf edecekti! Bu aldatmaca, Loti'nin ölümünden sonra, Marc Hélys Lesecret des Désenchantées'yi yayınlayınca aydınlıa çıkmıtır. Pierre Loti'nin bu yaadıklarını

anlatan roman büyük baarı kazanmıtır.

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 5/46

Loti, 1910 yılında emekliliini ister. Altmı yaındadır. 1910 austosunda altıncı kezstanbul'a gelir, 15 Austos-22 Ekim 1910 tarihleri arasında dokuz hafta kalır. stanbul'a,romanında adını Cenan koyduu Leyla, dolayısıyla Marc Hélys hakkındaki gerçeiörenmek üzere gelmitir. Birkaç gün Kontes Ostrorog'a konuk olur, ardındanÇemberlita'ta tuttuu bir eve yerleir. Kısa süre sonra hastalanınca hastahaneye yatar,

Fransız konsolosunun Ortaköy'deki yazlık konutunda uzun bir iyileme dönemi geçirir. Öteyandan Cenan ve arkadaları hakkındaki tüm aratırmaları sonuçsuz kalır. 23 Ekim 1910günü, bir daha hiç gelmeyeceini sanarak Türkiye'den ayrılır.talya 1911 eylülünde Trablus'a saldırınca yalnız Pierre Loti buna karı çıktı. 3 Ocak 1912tarihli Figaro'da çıkan yazısında Ben yalnız talyanlar'ı deil, hepimizi, kendine Hıristiyandiyen bütün Avrupa halklarını üzüntüyle protesto ediyorum diyor, yazısını öylesürdürüyordu: Kendine Hıristiyan diyen Avrupa'nın gözünde bütün ülkelerin Müslümanlarıavlanmasına izin verilen av hayvanlarıdır. [...] Türkiye kendisine böyle davranılmasına razıgelmeyecektir. [...] Türkiye korkulacak bir savaçıdır, gururlu ve kahraman ordusuylakanının son damlasına kadar kendini savunacaktır. Bu, Dou'nun gizemine tutkun, Türkler'eduygusal yakınlık duyan Pierre Loti deil, tümüyle siyasal tavır sergileyen, güdümlü bir

yazardır. talya karıtı bu yazıdan dolayı aboneliini iptal edenlerin çokluu Figaro'nunmüdürü Gaston Calmette'i güç durumda bıraktı.1912 Lozan Antlaması'yla Trablusgarp ve Bingazi'nin talya'ya verilmesinin hemenardından Birinci Balkan Savaı patlak verdi. Loti sesini yükseltmekte gecikmedi, altmı yaını geçmi olmasına karın giderek artan bir ate ve cokuyla Türkiye'yi savunmayakoyuldu. Emekli olduu için, taıdıı üniformanın yazdıklarını kısıtlaması söz konusu deildiartık. Önce, Figaro'da sonra Gil Blas'da sürdürdüü yazılarla Avrupa'yı küçük Balkandevletlerinin suç ortaı ilan etti. Katil Türkler diye manetler atan basına, Türkler'e karaçalmaya uraan satılmı yazar bozuntularına ate püskürüyordu. Avrupa'da [Türkler'i]destekler görünenlerin tümü bugün onları aırı bir rahatlıkla reddediyor, hakaret yadıranbasın, onları korumayı üstlenmi siyasetçiler ve bir zamanlar dost olduklarını ilan eden BatılıGüçler, hepsi onları ortada bırakıyor diyordu. 22 Ocak 1913'de Turquie agonisante piyasayaçıktı. Bu kitap, mektuplardan ve makalelerden oluan bir derlemedir.Loti'nin Türkler'den yana oluu nasıl açıklanabilirdi? Bazı Fransız aratırmacıların önesürdüü gibi otuz be yıl önce yaanmı bir akın anısı siyasal bir tavır almaya yetebilirmiydi? Loti Türkler'e duyduu balılık ve saygının kiisel nedenlere çok daha az balıolduunun altını çizer. Bu nedenleri dizgesel biçimde açıklamasa da onları yapıtlarınaserpitirilmi olarak bulmak mümkündür. O, özellikle sadakat, dürüstlük, büyüklere saygı,konukseverlik, düman olmayan herkese beslenen, hatta hayvanları da kapsayan sınırsızsevecenlik gibi, artık Avrupa'da sarsılmı deerlerin hâlâ Türkler'in yaam biçeminibelirlemesine hayranlık duymaktadır. Varoluun kozmik sonsuzluk içinde bir raslantı

olduunu ve bu raslantının kaybolurken tozdan öte hiçbir ey bırakmadıını düünen Lotiiçin zaman geçiyor korkusu, yalnızlık korkusu, yaklaan hiçliin verdii korku Türkiye'deduyulmaz. Türkler bütün Dou'nun en temiz ruhlu, en hogörülü insanlarıdır.Osmanlı hükümeti ükran belirtisi olarak Turquie agonisante yazarını stanbul'a resmendavet etti. 12 Austos - 17 Eylül 1913 tarihleri arasına raslayan bu yolculuk onun Türkiye'yeyedinci ve son gelii olacaktı. stanbul'da kaldıı süre içinde hükümet ve saray mensupları ilegörütü, padiah tarafından kabul edildi. 18-21 Austos günleri arasında Edirne'ye biryolculuk yaptı. Trenin geçtii her yerde nerdeyse bir kurtarıcı gibi cokuyla karılanıyordu.stanbul'a dönüünden Fransa'ya hareketine kadar, daha önce Ostroroglar'a konuk olanLoti, Yavuz Selim'de kendisi için özel olarak hazırlanıp döenmi bir evde aırlanmıtır.Birinci Dünya Savaı patlak verince Loti silah altına alınmasını ister. Türkiye'nin savata yer

alacaı kamptan kaygılanmaktadır. Bir Türk-Alman badamasını engellemenin görevi

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 6/46

olduuna inanıyordu. Bu amaçla Enver Paa'ya gönderdii mektup 6 Eylül 1914 tarihliFigaro'da yayınlanmıtır.Pierre Loti savaın ardından Türkler'i savunmak için yine kalemine sarılır. Ne Türkler'ehakaret eden, eski önyargılarla gözleri körelmi, Dou'ya hiç ayak basmamı adamlara, ne debesleme basının Türkler'e kara çalan her yazısına ncil'den alınmı sözler gibi inanılmasına

dayanamıyordu. Sansürün Ermeniler'e, Yunanlılar'a ucu dokunan her eyi kesmesine, amaTürkler'e yönelik en aır aaılamaları hogörmesine isyan ediyordu. Her eyden önce onlarHıristiyan deiller, zavallı Türkler; ite bu, Avrupa'nın gözünde en büyük kusurdur [...] herzaman onlar haksız çıkarılacak, bedel her zaman onlara ödetilecektir diyordu. Artık Batı'daTürkler'in yasadıı paryalar olduu ve yalnızca dümanlarının barı konferansına katılmahakkı olduu kabul edilmi gibi görünmektedir. Çünkü Türkler ne yaparlarsa yapsınlarAvrupa daima onları haksız bulacaktır. nsan haklarına ve antlamaların ruhuna aykırıolarak zmir'e yerleen yabancı igalciler[in] kanlı bir savaa yol açması olasıdır. Ne kizmir'i Yunanlılar'a vermek, Foçalılar zamanında Marsilya'da Yunanlılar'ın çok olduu veorada iyi iler çevirdikleri bahanesiyle burasını da onlara vermeyi önermekle aaı yukarıaynıdır.

Öte yandan Pierre Loti Birinci Dünya Savaı'ndan sonra Türkler'i savunurken bununFransa'nın ulusal çıkarları açısından önemini sık sık dile getirmekten kaçınmamıtır. ÇünküFransa Halife'nin imparatorluuna milyarlar yatırmıtır. Rusya'nın çökmesinden sonraTürkiye'nin de yıkılması Fransa'ya çok pahalıya mal olacaktır. [...] Orada piyasayı elindetutan tartımasız Fransız tacir ve bankerlerdir ve Türkiye ile sürtümek Fransa'nın yıldaortalama iki buçuk milyar kaybetmesine yol açacaktır.Pierre Loti sansürü amak için etkili dostlarına bavuruyor, Türkiye lehinde giriimlerdebulunmaları için onları bir çeit baskı altında tutuyordu.Türkler lehine yürüttüü bu kampanya giderek kendisinin Türkler'e yaklaımında dadeiiklie yol açacak, Mustafa Kemal'in çevresindekileri yurtlarını savunan kahramanlarolarak selamlayacak ve kaderci bir bekleyi içinde olan deil, hakları için savaan Türk'edestek verecektir. Büyük Millet Meclisi Hükümeti Loti'nin bu tutumuna incelikli bir yoldankarılık verir. Fransadaki temsilcimiz Ferit Bey'in ei Müfide Hanım Loti'ye Mustafa KemalPaa'nın bir mektubuyla Meclis'in armaanı olarak bir halı vermekle görevlendirilir.Pierre Loti 10 Haziran 1923 te öldü. Ardında kırk kadar yapıt bıraktı. ngilizce'ye,Almanca'ya, talyanca'ya, Japonca'ya... çevrilen bu yapıtlardan yedisi Harf Devrimi'ndenönce eski yazıyla Türkçe'ye de çevrildi. Latin harfleriyle dilimize kazandırılan yapıtlarınınsayısı da yediyi amıyor. Bunların arasında ne dorudan Türkiye'yi savunduu, ne de konusuTürkiye'de geçen yapıtlarının tümü var. Doudaki Hayalet ise ilk kez Türkçe'ye aktarılıyor.Pierre Loti üzerine yazılmı üç yüzü akın kitaptansa yalnızca bir tanesi Türkçe'ye çevrildi.Türk yazarlara gelince, Pierre Loti hakkında bugüne kadar yalnızca bir Türk yazar Türkçe

bir kitap yazdı: Abdülhak inasi Hisar.Faruk Ersöz

DOUDAK HAYALET(Fantôme d'Orient)

I

Eylül 188...

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 7/46

Güzün kendini artık biraz belli ettii serin bir eylül akamından sonra geceyarısı. Her yersessiz. Huzur içinde uykuya dalmı ailemin evinde yalnızca ben uyanıım. Sıkıntıdan vebeklemekten kafam karmakarıık. Yarın sabah yola çıkacaımı düünerek erken yatacaımısöyleyip daireme çekileli nerdeyse iki saat olacak. Ama uyku tutmuyor. Kendi özel dairemekapanmı, odadan odaya bo bo dolaıyorum, denizci olarak çıktıım uzun, uzak seferlerin

arifesinde olduu gibi sınırsız düler kuruyorum, geçmi günleri, sonsuza dek bitmi eyleri,ölmü yüzleri sıkıntıyla içimden geçiriyorum.Ancak bu kez yalnızca bir aylıına yola çıkıyorum ve stanbul'dan uzaa gitmeyeceim, amabu yolculuk üzüntülü olacak...Mutsuz bir masal oyunu olan yaamımın unutulmaz bir perdesi orda oynandı mutlaka, oyüzden oraya dönmek düüncesi böyle tedirgin ediyor beni, o yüzden ordan gelen her ey,aklımdan geçen bir Türkçe sözcük, bir Dou silahı, bir Türk kumaı, bir koku beni hemenbir sürgün gibi dülere daldırıyor, gözlerimin önünde stanbul beliriyor yeniden. Dairem bireski zaman emirinin dairesiyle aynı, oymalı küçük kemerler, eskil sırma ilemeler ve beyazkireç badanasıyla sevdiim baba evimin ortasına büyü yoluyla yerletirilmi herhangi birDou evine benziyor; bunun nedeni sadece sanatsal özenç deil. slam dünyasının bir daha

kopamayacaım çekiciliine Boaziçi kıyılarında oturduum zamanlar kapıldım; buçekicilii türlü türlü biçimlerde, nesnelerde, resimlerde, renklerde bile duyuyorum, hattaduvar çinilerimdeki u yapmacıksız boyanmı eski dü çiçeklerine varıncaya dein. Özelliklebu hüzünlü çekicilik beni etkiliyor, yarın olacaım yere, oraya doru çekiyor beni.Öyleyse stanbul'u bir daha göreceim doru... On yıldır dülediim o kutsal yolculuk pekâlâgerçek ve yakında demek...Denizcilik mesleinin raslantılarıyla dünyanın her köesini dolatıım on yıldan beri bir dahageri dönemedim oraya, hiç olmadı, beni sürekli ordan uzaklatıranın bir yazgı, amansızca bircezalandırma olduunu söyleyesi geliyor insanın. Büyük umutsuzluk içinde yıkılmı birküçük Çerkes kızına ordan ayrılırken ettiim tumturaklı dönü yeminimi hiçbir zamantutamadım.O benim sevgilimdi; bütün ruhumla kendimi ona verdiimi, yaadıkça ve sonsuzluklarınötesinde süreceini sanıyordum; ona ilikin hiçbir ey bilmiyorum artık.Ama ondan ayrıldıımdan beri uykuda beni sürekli kovalayan görüntü hep aynı: Gemimbeklenmedik biçimde çabucak, gizlice stanbul'a uruyor; düte görülen bu stanbul tuhaf,büyümü, bozulmu, iç karartıcı; ona kavumanın atei içinde aceleyle karaya çıkıyorum,binlerce ey beni engelliyor, vakit geçtikçe tedirginliim artıyor, sonra hemen demir almavakti geliyor ve o zaman onu yeniden görmeden hareket ettiim, yitmi izinden hiçbir eybulamadıım için yüreim daralıyor, uyanıyorum...Beklemekle geçen bu gecede, acımın türküsünü söylemek, gelene geçene güçlüce haykırmakiçin vaktiyle çıkardıım ve çıktıı günden bu yana açmaya cesaret edemediim bir kitabı

arıyorum korkuyla, yeniden okumak için. Beceriksizce kaleme alınmı, acınası, küçük birkitap bu; ama o günkü tüm duyarlıımı, bozguna uramı, ilk kez ölesiye alt üst olmu ruhumu koymutum o kitaba, yazmayı sürdüreceimi, ileride Aziyade'nin adsız yazarınınkim olduunun anlaılacaını düünmeden. (Aziyade, onun söylemek istemediim daha ho,daha yumuak olan gerçek adı yerine benim uydurduum bir Türk kadın adıdır.)Dinsel bir saygıyla, sanki bir gömütün kapak taını aralamı, içine bakıyormuum gibi ounutulmu sayfaları çevirmeye balıyorum, vaktiyle yazdıım bu sayfalar beni aırtıyor.Önce beni gülümseten çocuksu eyler var. Kalıplara uyan bir Loti var, kendisine benzediimisandıım. Sonra, urda burda meydan okumalar, Tanrı'ya karıgelmeler var; bunların birkısmı bana berbat gelen beylik, hep yinelenen eyler, öbür kısmı umutsuzlukla, atele dolu,sanki duaymı gibi. Ah! o gençlik çaı, Tanrı'ya hem karıgeldiim, hem de yakardıım

günler!...

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 8/46

Ama satır aralarında, güçsüz, ses vermeyen sözcükler arasında uyuyan, dile getirilmemi herey, yavaça uyanıyor, yitip gitmeleri için bıraktıım uzun geceden dıarı çıkıyor. Yaamımın,geçmite kalmı akımın akıl ermez gizli yanları yeniden gözümde canlanıyor; bunlar olmasane derin bir çekicilik, ne de yürekten bir korku söz konusu olurdu. Ara sıra, bu kitap biranıyı ya da çektiim bir acıyı çarıtırdıı zaman, belirsizce algılanan büyük gizlerdeki

büyük uçurumları sezinlemenin getirdii türden dondurucu bir sarsıntı ya da ruh ürpertisiduyumsuyorum. Öteden beri varolan ya da belirsizce dile getirmesi bile olanaksız,bilemediim, baka gizler bunlar. Öykümüzün baladıı talık Selânik kırlarında ayııınınmayısta uyandırdıı izlenimi yeniden ansızın duymak niçin ürpermeme yetiyor? Ya daEyüp'teki gizli evimizden içeri giren bir kı akamı güneinin görüntüsü? Ya da Türk dilinintitremleriyle ve genç, pes sesiyle onun söyledii bir tümcenin aklıma gelmesi? Ya da yineyalnızca ordaki yıkık duvarın, tenha sokaın bir köesine vuran gölgesiyle yakındaki camiyiboması? Kavraması pek güç, varla yok arası çok küçük eyler bunlar; ama insanı böylesineürpertmek için, insan ruhunun bilinmez derinliklerinde nelere balıdır öyleyse bunlar,geçmite kalan neye balanacaklar, tükenmi hangi serüvenlere, hâlâ acı çeken hangi toprakbedene? Ve insan niçin bu garip ansıma sarsıntılarını, özellikle akın tadına doyulmaz,

öldüren büyüsünün deneiyle dokunduu ülkeler, yerler ve zaman söz konusu olduundaduyumsuyor?Birçok sayfayı göz bile atmadan hızla çeviriyorum. Kitap gerei ya da yersiz aratırmalariçin daha aırtıcı olsun diye gerçekleri az çok beceriksizce düzene koyduum, deitirdiimsayfaları atlıyorum. Sonra ite Eyüp'teki son günlerimiz, koyup gitmenin yürek burkanacısıyla dolu, oysa ilkyaz bir kez daha eski stanbul'a geliyor, hüzünlü sokaklara bademaaçlarının beyaz çiçeklerini serpiyordu. imdi de son bölüm, bütün o uydurma Azrailbölümünü ben eklemitim; ama yalnızca o zamanki düüncelerime göre yazılan öykülere birson gerektiini sandıım için deil, daha çok ikimizin sonunun öyle gelmesini ateledülediim için. Anımsıyorum, bu son bölümü yazarken içim kan alamıtı ve uydurmaolmasına karın nerdeyse doru çıktı; yıllardan sonra bu akam hiç beklemediim bir iççarpıntısıyla bu bölümü yeniden okuyorum, biraz da yaam güncesindeki son sayfayıöldükten sonra okurmu gibi.Ne yapalım! Asıl son henüz gizemini koruyor ve yakında bu sonu öreneceimi, orada bütüno külleri eelemek için yarın yola çıkacaımı düünerek titriyorum.Sonradan olanlara gelince, aslında yalnızca öyle:Hayır, ona ilikin hiç bir ey bilmiyorum. Hem ho, hem sonsuz üzücü gelen ölümüneinanmam hiçbir temele dayanmıyor. Gitgide, sevimizin öyküsünde duraklama oldu, amakesin çözüme kavumadı; bizim ikimizin bu öyküsü yitip gitti, ama bitmedi.lk zamanlar sıkıca gözetilmesine karın, binlerce güçlüü aıp gelen kısa seyrek mektuplarbana ulaıyordu, bastırılmı yakınmalar taıyan bu mektuplar kesileli yedi yıl olacak

yakında. Ahmet'ten gelen mektuplar da bitti, üstelik insanı kaygıya düürecek biçimde.Önceleri, tuhaf inanılmaz bir hal aldı bu mektuplar; yazan, Ahmet'in hiçbir zamanyapmayacaı biçimde adları, kiileri birbirine karıtırıyor, bana Aziyade'den söz etmemektedireniyordu, - öyle ki, sormaya cesaret edemedim, ne de yanıt vermeye, çünkü kurulutuzaklardan, gizlerimizi yakalayacak yabancı ellerden korkuyordum.Hem sonra, bu bilmeceyi uzaktan nasıl çözmeli; stanbul'da harem dairelerininparmaklıkları arkasında iz sürmeyi yeterince candan, yeterince becerikli, yeterince güvenilirhangi dosta yüklemeli... Üstelik, yıllar yılı döneceimi umdum, - yaamımdaki raslantılaraksine baka yerlere götürdü beni, Afrika'ya, Çin'e, hep daha uzaa... Böylece gitgideiçimdeki anılar yatıtı; tümüyle suçlu deildim ben; anılar renk yitirmeye baladı, üstlerindetoz, üstlerinde mezar topraı vardı sanki.

Yalnızca geceleri, dülerdeki ayıklık anlarında dinmek bilmeyen pimanlıklarım sürekli aynıbiçimde geri geliyordu; kendimi hep stanbul'a geri dönmü sanıyordum; büyük, ölgün bir

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 9/46

gökyüzü üzerine karanlık, çok yüksek kubbelerinin gölgesi dümü bir stanbul'a; sonrakaygıyla hep oradan oraya kouturuyor, elimde olmaksızın durup kalıyor, hedefevaramıyordum; sonunda demir alma vakti geldi sanıp ona ulamama yetecek saniyeleri boaharcamanın iç acısı ve tedirginliiyle hep uyanıyordum.Ah! u acayip stanbul, bana geceleri görünen boucu hayalet ehir! Kimi kez uzakta kalıyor,

yalnızca silueti görünüyordu ufukta; alacakaranlıkta ıssız kumsallardan birine çıkıyor, taötede, minareleri, kubbeleri görünce, mezarlarla dolu, iç karartıcı fundalıklar arasında birkou tutturuyordum, sonra uykulu olduumdan komam aırlaıyordu; bazen debataklıklarda oluyordu bu, sazlar, süsenler, bütün su bitkileri koarken önümü kesiyor,üstüme dolanıyor, bana köstek vuruyorlardı. Ve vakit geçiyor, ben ilerleyemiyordum.Bazı defalar, gemim kutsal kentin eteklerine kadar getiriyordu beni; o zaman onaulaamıyorum diye sokaklarda ikence çekiyordum; içiçe geçen, karanlık, bo sokaklarınkarmaasında yalı efendisinin oturduu Mehmet Fatih semtine kouyordum önce; sonra,yolda dorudan onun evine gidemeyeceim birden aklıma geliyordu; kararsızlıadüüyordum, ate basıyordu, bu sırada dakikalar akıp gidiyor, yaıyorsa ne olduunu, - ya daöldüyse, hiç deilse hangi mezarlıa gömüldüünü bana söyleyebilecek eski tanıdıklardan

birini bulmak için ne yapacaımı bilemiyordum; ve vaktim kararsızlık içinde bocalamakla,yolumu kesen hayalet gibi insanlarla karılamakla geçiyordu; yine bazı defalar deerlidakikalarımı saçma sapan ilerle boa harcıyordum; tıpkı bir zamanlar gezmeye çıktıımdayaptıım gibi silah pazarında takılıyor ya da alıp getirsinler diye gönderdiim, bir türlüdönmeyen kiileri beklemek için kahvede oturuyordum; ya da yine tam bir dehet içinde,bilinmedik, ıssız mahallelerde koyu bir gecenin ortasında kurulmu kapanlar gibi beni tutangitgide daralan sokaklarda kendimi kaybediyordum; ve sonunda birdenbire o amansız demiralma vakti geliyor, aırı tedirginlik uyanmama yol açıyordu. Saplantıyı andıran bu dü onyıldan beri defalarca yinelendi bende, her hafta yinelendi, ama onun genç yüzünü,çirkinlemi ya da ölmü haliyle bile bir daha hiç, hiç görmedim; hiçbir zaman bir hayalettenbile, istedii kadar anlaılmaz olsun, onun yazgısı üzerine bilgi edinemedim.imdi beni uzak tutan kötü büyü sonunda bozulmu görünüyor; bana kuruntudan ibaretmi görünecek kadar o gördüüm karanlık dülerle gitgide bütünleen bu kenti tümüyle aklımbaımda ve dipdiri olarak güpegündüz, güne altında yine göreceim. Yolda hiç bir eyin beniengellemeyeceine, hedefe varacaıma, o sokaklarda uyku sersemliiyle adımlarımıyavalatmadan yürüyeceime, yaayan insanlara sorular soracaıma, yitirilmi o sevgili izibelki yine bulacaıma inanasım gelmiyor.Yarın gerçekten yola çıkıyorum, sanki herhangi bir yere gidecekmi gibi pek önemsemez vegerçekçi biçimde çıkıyorum yola; bavullarım aaıda, yarın sabahtan beni trene götürecekarabanın alması için hazır. Tüm yaamımda olduu gibi tela içinde Paris-Bükre Ekspresi'yle Avrupa'yı boydan boya üç günde hızla geçeceim. Bu arada yol üzerinde

Karpatlar'da tanınmamı bir kraliçenin sarayında bir hafta kalacaım: Yolun tedirginlikveren son evresinden önce biraz dü ve esriklik içeren bir mola olacak bu. Sonra Varna'danKaradeniz yoluyla stanbul'a varacaım.Yol hazırlıklarım raslantı sonucu erkenden bittii için, yolculuk öncesinde bu akamdinginlii bozulmuyor; her eye çevredeki o sessizlik ve uyku egemen.imdi daha deerli olan, yanımda götüreceim ufak tefek nesneleri topluyorum, mektupları,muskaları, bana verdii o yüzüü. Sonra, dinsel bir saygıyla, eski Dou ilemeleri altındasaklı gizemli bir çekmeceyi açıyorum; içinde Eyüp'ten getirdiim bin türlü ufak tefeinuyuduu bir tabut bu, onun çocuksu yazısıyla sözcükleri beceriksizce çiziktirdii kâıtlar,Bursa ii sedirimizin kumaından kesilmi parçalar, bir zamanlar baharda stanbulbahçelerinde açan çiçeklerin acınası hayalleri var içinde. Bu gizli çekmecenin en derin

yerinde, bu kalıntıların altında, Arap harfleriyle yazılmı bir adresi arıyorum, oradanayrılacaım günün sabahı Ahmet Yeni Cami Alanı'ndaki dilekçeciye yazdırmıtı: ona göre,

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 10/46

stanbul'a uzun yıllar sonra ancak dönersem, önceki gün Aziyade'nin yazdırdıı, üstündekendi adı olan bütün öbür zarflar, onlarla mektuplamak için bütün araçlar tükendiinde, buadres onu bulmak için bavuracaım son çare olacaktı.Bu adres öyle; be ya da altı satır, bir türlü bitmiyor; yalı bir Ermeni kadının adını veoturduu yeri belirtiyor: "Anaktar-iraz, Kasımpaa Mahallesi'nde Hacı Ali Alanı'nda alçak

damlı bir evde oturur, yan tarafta bir manav, karıda fes satan bir ihtiyar vardır".Ahmet bu kadının, evinden, sahibi olduu için hiç ayrılmayacaı kanısındaydı. Vaktiyle, oyetim bir çocukken bu kadın onu evine almı, bilmem hangi hastalıa tutulduunda onabakmıtı; Ahmet kadının kendisini çok sevdiini, iini, evini yirmi kez deitirse bile neredebulunduunu bileceini söylüyordu. Anımsıyorum, açık havada, caminin dibinde, çınarlarınaltında pek berrak bir ilkyaz ve gençlik güneinin aydınlıında yazılmıtı bu acınası naifadres, sonra ben dünyayı gezerken on yıla yakın bu çekmecenin karanlıında uyudu! imdisararmı solmu, ölmü kiilerle ilgili eski bir belge havası gelmi üstüne. Onu iyice rengiatmı görmek bana acı veriyor. Dou'nun iddetli ııına onu geri götürebilmek, banainanılmaz geliyor, üstünde yazılı sözcüklerin beni, dügücümün uydurmaları, belleiminhortlakları olmayan hâlâ yaayan gerçek insanlara götürecek bir ipucu olabilecei de. O

zavallı yalı Ermeni kadın, o manav, o fes satan adam, yitik bir dı mahallenin sıradan yoksulinsanları, sonra öyle böyle anımsadıım kadarıyla bir iki kez geldiim, bir Türk kahvesininküçük bahçesinde yüzyıllık asmaların altında alacakaranlıkta Ahmet'le oturduum o eskiküçük mahalle, - kim bilir ne olmutur imdi, orada nelerle karılaacaım kim bilir...Hem ayrıca on yıl tüm imgelerin aynı karanlık içinde kaybolduu epey uzun bir zamanaralıı. O yüzden, ilk zamanlar, henüz pek ses vermeyen bir tedirginlik duygusu, daha çokdingin bir ince hüzün içinde sürüp gidiyordu daldıım düler. Ama birden, pekâlâ yaıyorolabilir diye düününce, üstüme daha büyük bir sıkıntı geliyor. Oldukça uzun zamandır budüünce bu kadar dokunaklı biçimde kendini göstermemiti bende. Aslında, bilmediime, hiçbir eyden emin olmadııma göre, yakında, birkaç gün sonra kendimi onun karısındabulmam olanaksız deil, yarınmı gibi titretiyor bu beni. Ah! onun bakılarıyla, öldüsanmaya alıtıım, acılı ya da gülümseyen bakılarıyla yine karılamak, onun deyiiyle "gözgöze geldiimizi" yine görmek yok mu; ah! bu anın korkusu ya da esriklii...Ne durumdadır acaba imdi, yirmi sekiz yaında yüzü nasıldır? Bir zamanların gözleri denizyeili, narin küçük kızı bir kadının olanca güzelliiyle mi yine karıma çıkacak, ya da kimbilir kösnüden ve seviden yana sonsuza dek bitmi bir varlık olarak mı? Hem ne fark eder,ister yalanmı, ister ölmek üzere olsun.. ben onu hâlâ seviyorum. Ama ne olursa olsun, bugarip karılama anı ikimiz için de biraz ürkütücü olur, ilerin yoluna konabilecei bir yarını,korkmadan.tasarlanabilecek bir arkası olmazdı. Aziyade ile Loti, en azından eski günlerdekiAziyade ile Loti artık öldüler; onlardan arda kalabilmi olanlar, yüzce ve ruhça kukusuzhafifçe onlara benzeseler de dönüüme uradılar; az önce kapattıım u küçük, çocuksu

kitabın doruladıı gibi, onların ikisi de öldüler.Söylemesi nerdeyse günah: u anda oralarda yalnızca bir mezar bulacaımdan emin olmayıyelerdim sanıyorum. Hem onun için, hem kendim için, ne düünmenin, ne de acı çekmeninkalmadıı topraa sonunda girerken onun beni arkada bırakmasını isterdim. O zamaniçtiim dönü andını tutmak için, sürüp giden sonsuzlukları huzur içinde geçiren, serviormanları içindeki, insan güven veren gizemli yazıtlarla bezeli o küçük mezar talarındanbirinin önüne giderdim.Dairemde aır, insana tedirginlik veren bir hava var bu akam. Yanan tek amdanın gerileribelirsiz bir karanlıkta bırakması yüzünden her ey üzüntülü bir havaya bürünmü; ordaburda kesici silahların keskin çelik yüzleri, yataanların emel aızları parıldıyor ve duvarkaplamalarının koyu kırmızısı üstünde garip ilemeler, Dou'nun benim hiç

anlayamayacaım gizlerini sanki simgelerle anlatıyorlar. Bizden önce gelen hangi kuaın,hangi bilinmez kiileri bu resimlere dülerini, deimez dülerini koydular? Kendileri için

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 11/46

çelie su verilerek bu silahların yapıldıı, bu sırmaların ilendii insanların hangi bo dülerivardı, hangi sevileri, hangi umutları? imdi kutsanmı topraklarda, beyaz camilerin eteindeuyuyan o insanları hiç olmadıı kadar uzak duyumsuyorum kendimden. Bu akam, bütün bueski Dou görünümü, farklı insan ırklarının ruhlarına varıncaya dein ne ölçüdebenzemediini, akı oralarda bulmaya çalımanın tüm saçmalıını, olanaksızlıını,

sakıncasını bana daha iyi duyuruyor. Yanılgıya düüp birbirini seven iki kii arasında,kalıtım ve temelinden farklı eitim engeli, anlaılması olanaksız sorunlar uçurumu her zamankalır. Üstelik son demleri geldiinde, çocukluun dinsel yanılgılarından kalmı, hâlâ birparça tatlı gelen, ölecekleri sıra kendilerini oyalayacak, ortak anıları olmayacaını, dahası,sonradan aynı topraın kendilerini birletirmesinden yoksun kalacaklarını kestirmelerigerekir.Zaman ve ölüm sizi daha çok ayırıyor ve insan karı hiçliklerin içinde eriyip gidiyor gibigörünür böylece.Buradaki eylere Türk kokuları sinmi, sarayda olduu gibi, bu kadarı fazla; bu sessizlik desıkıcı, kokular havadaki aırlıı artırıyor, - pencereleri açıyorum ardına kadar...Sessizlik aynı kalıyor, hatta artıyor, çevrenin tüm sessizliiyle uzayıp gidiyor. Bir gece

kelebei, ayın uzun ıınları içeri giriyor. Bir serinlik giriyor içeri, bahçelerden, kırlardan,büyük bataklıklardan, surlardaki küçük karaaaçların ötesinden gelen, cana deen birserinlik. Bu serin hava sanki çok karanlık bir düten uyandırıyor beni, yaamı solumak içinpencereden sarkıyorum. Yöredeki tanıdık bildik eyler hep bildik yerlerinde görünüyor. Ayaydınlıı bu gece onlara, bilmiyorum nasıl, bir deimez dinginlik, bir parça da gerçekdıılıkkatıyor; ama onlar her zaman olduu gibi hep aynı ve ben yaam boyu bu eski damları, buduvar yüzlerini, bahçeler arasından geçen bu derin yolları, bu yeil kütleleri hep gördüm veu anda tüm bunların, doduum topraklara ait üzüntülü, küçük bir ezgi çaırarakburalardan gitmememi öütlediini söyleyesi geliyor insanın. Bakaları, benden yalın niceleri,bu ülkeden, ne de yalnızca bu yöreden hiç ayrılmadılar!... Belki, ben de onlar gibiyapsaydım...Bahçelerden bir koku yükseliyor, nem, yosun, ölmü yaprak kokusu, havalar soumayabaladıında hafif sis basan akamlara özgü. Güzdeyiz artık! Bir yaz daha geçip gidiyor vestanbul'dan döndüümde bitmi olacak. Tanrım, bu yolculua çıkınca, duvarlarımızıbezeyen güllerin en güzel açtıı günleri kaçıracaım ve eylül güneinin son pırıltılarındakaralar giyinmi iki aziz kadının avluda dolatıını bu yıl göremeyeceim. Hem kim bilir bueylere bir daha ne zaman kavuurum, çünkü beklenmedik olaylarla dolu denizcilik benimmesleim. te imdi bu yolculuk arifesinde üzüntülü, yüzüstü bıraktıklarımın özlemiylekalakalmı durumdayım.Sonra silahların parıldadıı koyu kırmızı Türk dairesine girince birden her ey deiiyor;stanbul'a ulamanın tedirgin sabırsızlıı içinde her ey unutuluyor; bunun nedeni, gidip bir

çekmecenin dibinden aldıım ve boynuma taktıım muska.Dou'dan getirdiim bu muskayı uzun süreden beri görmemitim; bilmem hangi ufak tefek,gizemli nesnelerin küçük bir keseye tıkılmasıyla yapılmıtı bu muska, beceriksizce bir elinoldukça acemice diktii bu kese, üstüne pembe çiçek ilenmi sırmalı bir çuha parçasındanyapılmıtı; bu kuma parçası küçük bir Çerkes kızının çocukluunda, Boaz kıyıları boyuncayüksek otlarla kaplı patikalardan okula giderken ömründe iki yaz giydii o küçük yeleinyıpranmadan kalmı en salam yeri seçilip oradan kesilmiti. Birbirlerini sevdiklerinde, uurgetirsin, birbirlerini unutmasınlar diye yaamlarının ilk yıllarından kalan deersiz küçükeyleri insanların aralarında dei toku etmeleri, dünya kurulalıberi varolan üzüntü vericibir çocukluktur sanıyorum; farklı ırkların insanlarında buna defalarca rasladım. nsanduygularındaki bu edelik, ruhların kendi bireysellikleri konusunda daha da

kukulandırıyor beni: öyle bir düününce, ruhlar hep aynı görünüyor, öyle ki, kiisellikten

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 12/46

tümden yoksun olan bu türün sonsuzca yenilenmesinin gelip geçici türümleri diye bakmakisteine kapılıyorum onlara.Öyleyse bizim için de durum aynı: Ak büyüdüü ve sonsuzluk özlemine kadar yükseldii, yada dostluk bitmesi kaygı uyandıracak ölçüde derinletii zaman, gözler geriye, sevilenkimsenin çocukluuna çevrilir. Yaanan an kısa ve yetersiz görünür, o zaman gelecein belki

hiçbir zaman varolmayacaını bilen insan, hiç deilse olmu olanı, geçmii ele geçirmeyeçalıır. "Sen küçücük bir kız çocuuyken kime benziyordun? Söyle bana, yüzün, giysilerinnasıldı? Sen küçücük bir olanken neler dülerdin? Nasıl davranırdın, hangi oyunlarıoynardın? Bak ben de sana çocukluumun ilk sevinçlerini, ilk üzüntülerini anlatmaya canatıyorum; hatta sana o zamanlardan kalmı, benim için çok deerli filanca küçük nesneyiarmaan etmek istiyorum." Eyüp'te oturduumuz Türk evinin tehlikelerle dolu gizeminde,ikimiz de içeri kapanıyor, dıarının aır sessizliini yarıp geçen en küçük gürültüden tedirgin,bu tür söylemelerle geçiriyorduk kı akamlarını. Ve ben yaam boyu defalarca - onutanımadan önce ve onu nerdeyse unuttuktan sonra - yazık ki defalarca bakalarıyla daaynısını yaptım, dostlukların etkisiyle ya da sevilerin ölümcül çekiciliine kapılıp... Ah! Tümbunlar acınası bir aldatmacadan öte deil oysa...

Ve bununla birlikte, Tanrım, çok güzel küçük bir kızın, unutulmasın diye çocuklukandaçlarından en kutsalını yırtıp, olanca sevgisiyle yaptıı muskayı verme gereini duyduuo adam, bir erkein yaamdan bekleyebilecei en büyük cokuyu tatmıtır, ardından ölse bilebu kadarı yetmelidir ona.Bu akam, sırmalı çuhadan yapılmı bu tılsım büyüleyici etkisini ortaya koydu ayrıca; çünkükitabı okumakla balayan çarıımlar garip biçimde tamamlandı. O tılsımı bana veren kızansızın karımda beliriverdi sanki: Muskayı boynuma takarken görüyorum onu, sonra oküçük, sade ve ciddi ruhunu tümüyle yansıtan bakıını bana yöneltmesini: Yüzü geceniniçinden çıkmıtı, son günlerdeki anlatımı vardı, gözlerindeyse son bir soru... O zaman, azönce ona karı duyumsadıım belki biraz yapay bir duygu, biraz duraksama, ölmesiolasılıına ilikin kendime söylediim mantıklı, souk, bencil, acımasız sözlerle birlikte uçtugitti. Hayır o mezarın yerine onu bulsam daha iyi, nasıl olursa olsun, ne pahasına olursa olsunonu, sonra yine acı çeksem de, onu yine görmeyi yelerim; umudum yok, ama onu bir dahagörmek için her eyi göze alırdım, duyumsuyorum. Ah! Onu yine bulmak, yalanmı da olsa,son günlerini de yaasa yeter bana, geri geldiimi anlayan, özür dilediimi iiten, bir parçadüünebilen bir hayal olması, alabildiine duygu yüceliiyle, gönül sevecenliiyle bir ansevebileceim, gözlerinin anlatımı hâlâ eskisi gibi bir hayal olması yeter. Hatta istersekendisini bulduumda beni unutmu, hep güzel, genç kalmı, ömrünün yazında, tüm canlılargibi bahtına düen birkaç güneli yılın, elinden alma hakkım olmayan yılların huzur içindetadını çıkarıyor olsun.Sözünü ettiim o büyük engeller, o ırklar ve dinler arasındaki derin ayrılıklar, bunlar var

mıdır artık bilmiyorum. Ak, bir ruhun derinliklerinden öteki ruhun derinliklerine gidenbakıın çekicilii her eyin üstüne çıkar. u anda burada yanımda olsaydı gidip elindentutardım, çekinmeden, gülümseyerek. En sevdiklerimin, en saydıklarımın arasına tutargetirirdim onu.Bu akam her an deien duygularım onu bir daha görmenin iç sızlatan arzusu, ona yönelen -aslında nerdeyse umutsuz - bu cokunun içinde eriyor.

II

Bükre, ekim 188...

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 13/46

 Aaı yukarı on gün sonra, Avrupa'nın öbür ucunda, gece vakti geldiim bir hükümdarsarayında yalnızım.Almanya ile Avusturya'yı büyük hızla geçtikten sonra, Karpatların ortasında, bu ülkeninesiz kraliçesinin yazlık atosunda, yolculua bir haftalıına ara verdim.

Kraliçenin yanından dün ayrıldım; ve burada geceyi geçireceim Bükre'te u anda kimseninkalmadıı kraliyet sarayında aırlanıyorum. Bo bir saray gibi ıssızlıı üzücü, görkemihüzünlü hiçbir ey yok. Bana ayrılan dairede tek baıma kalır kalmaz bir tür olaanüstüsessizlik sarıyor her yanımı; çok uzaktan, arabaların Bükre'te Paris'e göre daha da dinmekbilmeyen o gürültüsü, bouk bir fırtına gümbürtüsü gibi kulaıma geliyor; yaam dolucaddeden kimsenin gelip geçmedii alanlar ayırıyor beni, alanlarda nöbetçiler bekliyor,saraydaysa kıpırdayan hiçbir ey yok.Kraliçenin atosunda elimde olmadan, binlerce eyle oyalanmı, kendimi onların çekiciliinekaptırmıtım. Ama burası yirmi dört saat ötemdeki stanbul'dan önce son konak yeri; sabahadein kapıları bekleyen nöbetçilerin bir kreendo gibi, gitgide daha belirginleen düzenliadımlarının döemelerde yankımasını dinliyorum.

Salı, 5 ekim.

Sabah saat dörtte gün ıımadan kraliyet sarayından ayrılıyorum. Bükre sokaklarında büyüksouk var. Bir lando, karanlıkta giden araba selinin ortasında doludizgin götürüyor beni.Gökyüzünde kıı anımsatan donuk renkler var. Herhangi bir Avrupa bakentindekinebenzeyen bu yeni ve düz yollar boyunca, nerede olduumu, bu atların beni böyle hızla nereyegötürdüklerini pek kestiremiyorum; ne olursa olsun, stanbul yolunda olduumu , yarınoraya varacaımı açık seçik kavrayamıyorum.Sabah bete, trende, Orient-Ekpres'in kocaman kuetli vagonlarındayım.Sonra, saat sekize doru, tren Tuna kıyısında duruyor, karı kıyıya gemiyle geçmekgerekiyor çünkü. Hava hâlâ çok souk, dümdüz ve sonsuz ovanın ufukları hafiften sisli. Amaburada Dou giysileri göze çarpıyor artık; bizim gemicilerin baında fes var ve ırmaktakıyılar boyunca hareketsiz duran teknelere kırmızı üstüne beyaz hilalli Türk bayraıçekilmi. te o zaman, bu serin ekim sabahında bu suları, bu ovaları geçip hangi hedefedoru yol aldıım ansızın daha dokunaklı biçimde kendini yeniden duyuruyor.Öbür kıyıda, gün içinde boydan boya Bulgaristan'ı geçeceimiz, küçük, kötü bir trenebiniyoruz.Bu güz gününde büyük kaynama içindeki, sava halindeki Bulgaristan karanlık, yabanıl birizlenim uyandırıyor.Öleye doru ıssız bir ovanın ortasındaki bilmem hangi köyde tren uzun süre duruyor.

Süvari kampı varmı burda. Sava için giyinmi süvariler, yarın çarpımaya hazır, kararlı vekibirli görünüyorlar. Süvari bandosu çepeçevre sıralanıp garip bir hava çalıyor bize; azraslanır bir hüzünle yüklü bir Dou havası bu, ölüme giderken söylenen aır ve kesintisizcenk türküsü gibi bir ey... Dinlerken alayasım geliyor... Gitgide stanbul'a yaklamakyoldaki sıradan eylere abartılı bir önem katıyor benim gözümde, onların çehresinideitiriyor, sanki tüllerin ardından gösteriyor onları bana.Karadeniz'e yaklatıkça havanın souu azalıyor. stasyonlar - ara sıra geçtiimiz,ıssızlıkların ortasında yitmi yoksul köyler - anlıyabildiim, dilime çevirebildiim ve o zamanyurduna geri dönen biri gibi beni sevindiren Türkçe adlar taımaya balıyor: Küçükpazar,Küçükeytan vb... Türk giysileri, sarıklar, siyah eritli aba ceketler parmaklıklardagörünüyor - ve ben bu hüzünlü, buruk ülkede sevdiim dili konuan o insanları iitmek için

kulak kabartıyorum.Sonunda Varna görünüyor, ilk minareleri, ilk camileri selamlıyorum.

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 14/46

Bizi stanbul gemisine götürecek kayıa bindiimizde Karadeniz'in suları dingindi. Havaılımı, hafiflemiti, arkamızda bizden uzaklaan Varna'nın minareleri günbatımının altınııında yıkanmaktaydı.Turistlerle dolu bu gemide gürültü patırtı arasında yemee oturunca - birbirine karıansesler, karılıklı söylenen sıradan sözler arasında geçici bir unutkanlıa kapılıyorum.

Ama sonra, uyku tutmayan bu gecenin içinde, güneye doru, sarsıntısız, gürültüsüz,kayarcasına, hızla yol alan geminin güvertesinde yalnız gezinirken, - hedefe çok yakınolduum ve yarın oraya varacaım aklıma geliyor. Bu gemide, meslek alıkanlııyla, tutacaknöbetim olmayıına, sözüme kesinlikle ba emeyecek tayfalar arasında bulunuumaaıyorum; hiçbir ey beni ilgilendirmiyor, ne manevra, ne de rota, - bu pek inanılır gibigelmiyor bana ve engin gecenin içinde gemide olduum gerçeini bilmem ki nasıl bir dü belirsizliiyle örtmeye yetiyor. Burada kimse adımı bilmiyor, stanbul'da ne yapacaımı,oraya yaklamanın beni nasıl allak bullak ettiini bilmeleri daha da olanaksız. stanbul'adönmek, gecenin bu saatinde, suda süzülürken uykuya dalan geminin gitgide saltıklaansessizliinde, nasıl desem, hem gizli, hem iç karartıcı bir havaya bürünüyor.çgüdüyle gözlerim çok uzaklardaki iki ya da üç ııa bakıyor, onları izliyor; güçlükle

algılanıyorlar, uçsuz bucaksız belirsizlikte raslantıyla ayrımsanmı gibiler - gökte yoksadenizdeler mi pek belli deil - bunlar Türk kıyısındaki fenerler. Deniz gittikçe dahadurgunlaıyor, ufuk çizgisinin görünmedii bulanık gecenin içinden hep daha hızlı kayarakgidiyoruz.Düte geri döndüümü sandıım zamanlar tıpkı böyle oluyordu; büyük hızla karanlıktastanbul'a doru kayıyordum; bu gece, az kalsın sevdii ülkeye doru gece yolculuunaçıkmı bir hayalet sanacaktım kendimi ben de sonunda...

III

Perembe, 6 ekim.

Gün aarırken garip sesli bir görevli kamaralarındaki yolculara Boaz'a giriin yaklatıınıhaber verdi. Geceyi dü kurarak geçirdiimden henüz uykuya dalmıtım, sıçrayarakuyandım. Boaz'ın yalnızca adını duymak bile kalbimin hızla çarpmasına yetmiti.Güvertede souk vardı, yolcular birer birer göründüler, ilgisizdiler, yalnızca kendilerinegösterilen ey dü kırıklıına uratmıtı onları. Aslında Boaz'ın girii can sıkıcıdır daha çok,buralarda, henüz güçlükle seçilen, koyu renklerle yükselen, herhangi bir özellikten yoksundalar arasından geçiliyor. Kıpırtısız, basık göün altında külrengi, sisli güz güneidouyordu. Sürüklenen tülleri andıran sis tabakaları yüzünden hemen hemen hiçbir eygöremeyecektik.

Turistler için oldukça tatsız: stanbul'a varı beklenen etkiyi yapmayacak. Bana gelince, tamiki buçuk gün, bu kutsal ziyaret için yalnızca iki buçuk gün vaktim var; hava imdiden kıaçevirirse, yamur yaarsa, ki olasıdır, her ey daha hüzünlü, daha karmaık, yapacaımaratırmalar daha güç olur diye düünüyorum...Dün akam güverteyi dolduran üçüncü mevki yolcularını görmemitim: Bunlar gerçekTürkler, erkekler kaftan giymi, kadınlar peçeli. Sonra karaya yaklatıımız gibi burnumuzaansızın bir koku geliyor, benim duyularım için keskin, özel, pek ho bir koku, - eskiden çokiyi bildiim, uzun zamandır unuttuum Türk topraklarının kokusu bu, bitkilerden mi,insanlardan mı geliyor bilmiyorum ama hiç deimemi ve bir anda olduu gibi eski duygulardünyasına geri götürüyor beni. te o zaman, birdenbire, sanki on yıllık bir boluk açılıyorhayatımda, stanbul'dan ayrıldıım o tedirgin günden beri tüm olup bitenler yok oluyor,

daha ayaımı basmadan kendimi tümüyle Türkiye'de duyumsuyorum, sanki benim ruhum

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 15/46

gibi bir ey buralardan hiç ayrılmamı da sorumsuz, göçebe bedenimi imdi yeniden elegeçirmi gibi...Aaı doru Boaz'ı inmeye balıyoruz, iki kıyıda da bir masal evreni canlanıyor yavatan.Her eyi anımsıyorum, sarayları, küçücük köyleri, en küçük aaçlıkları bile; ama imdi öyledinginim ki ben de aıyorum, kendimi anlayamıyorum artık; sanki Türkiye'den daha dün

yeni ayrılmı gibiyim. Yalnızca mezarlıkların önünden geçerken biraz kaygılanıyorum;burada hemen su kıyısında yükselen siyah yapraklı dev servilerin altındaki mezarlardakadınlar yatıyor. Bu mezarlara uzun uzun bakıyorum; ayakta duran mezar talarına herzaman, çiçekleri simgeleyen bir tür taç giydiriyorlar karılıklı. Anlaılmaz bir tedirginliklebirden geri dönüp bakmaktan kendimi alamıyorum, uzaklatıı ölçüde, yazıtı altın yaldızlı bumavi ya da yeil mezar talarından birini göz ucuyla izleyeyim istiyorum; onun mezarını dagözümde hep böyle canlandırmıtım. Oysa kukusuz hiç bilinmeyen hangi önemli kiilerinbunların altında yattıını kim biliyor!...te görkemli kökler ve büyük harem daireleri, sonra ardı ardına sıralanan mermer rıhtımlı,bembeyaz saraylar. Ve sonunda aaıda, birdenbire yırtılan sisten çıkan stanbul'un esizsilueti.

Ah! te karıda stanbul! Bu kez gerçek, imdi büyük bir hızla yaklaıyormu gibigörünüyor, duru ve önemsiz bir aydınlıkta olaan görüntüsüne kavuuyor, on yılın düüylebendeki izlenimi biraz deien bu görüntü yine de anılarımdaki kadar güzel. Duygularımıngitgide yatımasına aıyor, raslantının bana tanıttıı yol arkadalarımla söyleiyor, birrehber gibi onlara sarayların, camilerin adlarını söylüyorum.Hep Avrupa bayrakları çekili birsürü geminin, yelkenlinin arasında gürültüyle demiratıyoruz. Kayıkçıların, gümrükçülerin, hamalların iddetli akını hemen balıyor; yüzlercekayıın saldırısına uruyoruz; tüm bu insanlar gelgit sırasında deniz nasıl kabarırsa öylegemiye çıkıyor, bütün Yakındou dillerinde konuuyor, barııyorlar. Varı noktasındaki bugürültü patırtıyı, bu sesleri, bu titremleri, bu yüzleri; sonra çevremizi saran yıınla gemiyi vebu kara dumanları çok iyi bilirim ben, - o dumanların üstünden, kutsal camilerin kubbeleri,karıda berrak göe doru yükselir. Ben de bu gürültünün içine dalıyorum; üstelik Türkçesözcükler, hatta iyice unuttuklarım bile hep birden aklıma geliyor. Rıhtıma çıkmak içinkayıkçılarla, bavullarım için hamallarla benim için kesinlikle önemsiz konuları tartııyorum,salt hareketi ve konumayı gereksindiim için. Kayıa bininceye kadar bilmem hangi konudaaırtıcı bir pazarlık sürdürüyor, sonunda bavullarımla kayıa yerleiyorum, - bu yüzdennerdeyse hiç heyecan duymadan - belki ayaım yere deince geçirdiim titreme dıında -kendimi karada, stanbul rıhtımlarında buluyorum.Gümrük, pasaport ve daha bilmem ne ilemlerinden ötürü her zaman insanla dolup taan,baırtı çaırtı dinmeyen u aaı mahallede, Galata'da, bir saatten fazla zaman yitirdiktensonra artık Beyolu'na çıkmı, turistlerle dolu, seçkin bir otele yerlemi bulunuyorum. Saat

ona geliyor, dakikalarım sayılıyken, zaman nasıl da boa gitmi!Hem sonra öle yemei yenecek, bavullar açılacak, üste baa çeki düzen verilecek... Ve buarada akıp gidecek zaman.Üstümü deitirdiim odanın hiçbir özellii yok, yalnızca epey yüksekte, pencereleryukardan, Avrupa biçeminde yapılmı o pek kiiliksiz evlere bakıyor ve damların üstündenstanbul ya da Asya yakasındaki Üsküdar'ı alan iki ya da üç aralık açılıyor: Havada asılı gibigörünen kubbeler, minareler, serviler. Tüm bunları öyle bir görüvermek, tadına doyulmazbir cokuyla, atelice bir acele gereksinmesiyle çevrenin bilincine varmama yetiyor. Tanrım,kim bilir bu akam neler örenmi olacaım! Belki hiçbir ey, ne çare! Gizlerle dolu kocastanbul'da, haremdeki bir kadının yedi ya da sekiz yıldır yitmi izi iki günde aranır dabulunur mu, ne deli adamım ben! Asla baaramayacaım, bulamayacaım.

Uzun uzun düünüp tasarladıım plana göre önce Kasımpaa'daki yalı Ermeni kadınıarayacaım, Ahmet son çare olarak onun adını vermiti, yola çıkacaım akam onun

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 16/46

karmaık adresini bulmutum. Yaıyorsa eer, belki her eyin anahtarını o verecek bana; enbasit ve en çabuk çözüm yolu bu olurdu.imdi bana getirmeye söz verdikleri bir çevirmeni bekliyorum, - çünkü bilgi toplamak içinTürkçe okumasını iyi bilen birine gereksinmem olacak, oysa ben yalnızca konumasınıbiliyorum. nsanı çileden çıkaran rahatlık içinde imdi gelir, imdi gelir diyorlar bana.

Zaman akıp gidiyor ama o bir türlü gelmiyor.Bunun üzerine Galata'ya inip bana adını verdikleri bir bakasını aramaya karar veriyorum.O da evinde yok...Koa koa otele dönüyorum. Saat yarım olmu! Aman Tanrım, yalnızca iki günüm varken neçok zaman yitirdim! Tıpkı dülerimdeki gibi: Her ey önümü kesiyor!...Sonunda, ite bir çevirmen getiriyorlar bana. renç, yalı bir Rum, kurnaz, meraklı, bugünve yarın bütün gün bana elik etmeyi öneriyor. Sınamak için ona yalı kadının adresiniuzatıyorum, takılmadan okuyor; kadının oturduu Hacı Ali Alanı'nın nerde olduunu çok iyibiliyormu, vaktim daraldıı için beni hemen götürebilirmi oraya.Yürüyerek daha çabuk gideriz diyor, bildii kestirme yollardan, ne atların, ne de arabalarıngeçemedii sokaklardan gidip zaman kazanacaız. Sonunda dıardayız ite, yoldayız. Bu

sabahki bulutlar gökten kaybolmu. Tanrı'ya ükür, hava nerdeyse bir yaz günü gibi aydınlıkve sıcak olacak, her ey daha az iç karartacak. Yalı Anaktar-iraz'ın adresini elimdetutuyorum, bütün planım bizi yönlendirecek u pek deerli, okunaksız yazı parçasınadayanıyor ve bu yazı on yıl sonra Dou'nun güneini imdi yeniden görüyor. Hedefevarmanın atei içinde hızlı adımlarla yürüyorum, bedenimi hafiflemi duyumsuyorum,ayaklarım sanki dokunmadan yerin üstünde kayacak kadar hafif; yıllar boyu beni dülerdeezercesine geciktiren, uykuda yaanan o eylemsizliklerle çeliiyor bu durum; sankidamarlarımda her zamandan daha hızlı dolaan kanımın baımda uuldadıını iitiyorum;komak geliyor içimden, bu yalı adam beni izlesin, ardım sıra bukaı gibi sürüklensinistemiyorum.Nerelerden geçiriyor beni? Anlamı olsa bari. Bunlar yeni mahalleler, buraları hiçbilmiyorum. Her ey deimi. Ben gittikten sonra ürkütücü biçimde inaat yapılmı buralarda - bu yerlerde yapılan çok büyük deiiklikler dayanması daha güç bir duyguyuuyandırıyor bende, gençliimin, ak öykümün, tümüyle geçmie gömülü, toza topraakarımı olduu ve saklı kalmı bir izini bo yere aradıım duygusunu...Hah! imdi eski Türk mahallelerindeyiz, - girintili çıkıntılı küçük sokaklar bunlar, kendimibiraz evime dönmü sayıyorum... Çukur bir yere indik imdi, bir zamanlar bayaı bilirdimburasını.. orda u dönemecin arkasında eski bir Rufai tekkesi olacak, pencere parmaklıklarıarasından ayrımsanan sandukalarıyla iç boucu, akam önünden geçildiindeyse ürkütücübir tekkeydi burası... Evet, tekke hâlâ yerinde duruyor; adımlarımı yavalatmadanpencerelerdeki demir parmaklıklar arasından içeriye bir göz atıyorum: Hep aynı eski

sandukalar, üstleri aynı eski kumalarla kaplı ve bauçlarında aynı eski sarıklar var; ne küf,ne de kurtlar tüm bunları eskisinden fazla yemi. Gariptir, ölümle ilikili bu eyler, olduklarıgibi kaldıkları için, kesinlikle ilkyaz ve ak anıları uyandırıyorlar bende.Gitgide nerde olduumu çıkarıyorum. Çok yaklamı olmamız gerek, hatta Anaktar-iraz'ınoturduu mahallenin pek yakınında olmalıyız, çünkü ordaki caminin kara serviler arasındayükselen, eskilikten biçimi bozulmu kireç badanalı, bembeyaz kubbesini yine görüyorum, -hatta bir akam Ahmet'in beni o yalı kadına tanıtırdıı, asmaları yüzyıllık o kahveyi bilegörüyorum yine. Demek ki kutsal yolculuumun ilk aamasına yaklaıyorum ve kendimegüvenim biraz geri geliyor, biraz da hedefe varma umudu.Yabancıların güvensizlik uyandırdıını bildiimden, ben bir kenarda oturacaım, bu küçükkahvenin insana hüzün veren küçük bahçesinde, orada, sararmı asmaların altında, eski

duvarın dibinde, vaktiyle oturduum yerde; yerli biriymiim gibi bir nargile isteyeceim, ve oda, yalı Rum da saa sola bilgi toplamaya gidecek.

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 17/46

Bezgin bir durumda geri geliyor: Bir yanlı yapmı olmalıyım diyor bana, ya da elimdekikâıtta bir yanlılık var, çevrede kimsenin bildii yok bunu...Ama ben yine de buralarda, çok yakında bir yerde olduuna pekâlâ eminim! Çünkü kadınevinden çıktıı sıra, bir akam Ahmet onu çaırmıtı bana tanıtırsın diye, kendisine"Frengistan'dan" yazacaım mektupları almasını ondan rica etmek için... Eer ölmüse, en

azından bir kiinin bile onu anımsamaması olanaksız. Haydi bakalım, gitsin mahallenineskilerine sorsun, asık suratlı ve ketum olmalarına aldırmasın, üstelesin; söz verdiim ödülüikiye katlayacaım.Bir çeyrek saat sabırsız bekleyi. Üstüne bir eyler çiziktirilmi bir kâıt parçasını zaferkazanmıcasına sallayarak tekrar görünüyor. Kadını çok iyi tanıyan yalı bir Yahudi, parakarılıı kâıda onun adresini yazmı. Kadın ölmemi ama taınalı üç yıl oluyormu,Piripaa'ya, epey uzaa, kentin oldukça dıında, büyük Yahudi mezarlıklarına yakın bir yeregitmi yerlemi.Ne çare ki, oraya gitmek çok zaman ister! Yine de bir iz, iyi kötü güvenilir bir yol varönümde, daha tehlikeli, daha belirsiz bir ey denemektense bu yolda kalmayı yelemeli.Çabuk gidip nerden olursa olun eyerlenmi iki at bulsunlar ve yola çıkalım.

u aydınlık güz gününde, artık yaz sonlarına özgü ölgün parıltısını almı, hâlâ sıcak bugünein altında Piripaa'ya kadar at sırtında giderken yoldaki ince hüznü dile getireceksözcükleri nerden bulmalı...Haliç'e kout, ama stanbul'a karı gelen kıyıdan, denizin biraz uzaından, iç kapatıcıkırlıklardan, su kıyısında kurulmu dı mahallelerin çevresinden dolaarak ilerliyoruz.Sanki bile bile ayarlanmı gibi, Eyüp'te oturduum zamanlar kı sabahları - karanlık,ortalıın buz kestii ubat ya da mart sabahları - tadına doyulmaz gecelerin ardındangemime dönerken geçtiim bir zamanlar çok tanıdık bildik bütün o yerlerden yine geçmemizgerekiyor. On yıldan beri geceleri dalıp gittiimde görüntülerini en sık gördüüm yerlerbunlar; bu gündüz düünde daha aydınlık görünüyorlar ama çok daha gerçekmi gibigelmiyorlar bana.Olanak bulunca her defasında atlarımızı tırısa kaldırıp vakit yitirmeden gidiyoruz; kimi kezsu birikmi çukurlara iniyor, kimi kez topraı çorak tepelere çıkıyoruz ve buralardan ııınbatan aaı yaldızladıı karı kıyıdaki stanbul görünümünü görüyoruz. Bugün banayaayan eyleri ölmü yüzleriyle gösteren içimdeki hüznün yanı sıra, bilinmez bir bakahüzün sürüp gidiyor olmalı buralarda, Konstantinopolis'in çevresinde, yukarılarda süzülüyorolmalı... lk kitaplarımdan birinde bu hüznü dile getirmeye çalımı ama baaramamıtım;bugün yolumun üstünde tanıdıım her tata, her mezarda geçmie ait dile sımaz duygularbir iç fırtınasıyla hatırıma geliyor, yaamımın en süreklilerinden biri olacak bu iç fırtınası,gördüümü, duyduumu ve çektiim acıyı betimlemek, sözcüklerle saptamak için kendimiyetersiz bulmamdan kaynaklanıyor.

Her yerde, topraın, kayaların, dümdüz otların üstünde zamanın pasıymı gibi duran, kızılaçalan tekbiçim gri bir renk var. Ve ara sıra, bırakılmı fundalıkları andıran bu topraklarınortasında kara servilerle çevrili bir minare.Bizi aaı doru inmeye zorlayan derin bir vadi çıkıyor önümüze, sanki bir kentin yüz fersahuzaındaymıız gibi görünüü sert ve yabanıl. yice aaıda, çınarların altında eski bir çemevar, bir zamanlar orda hemen her sabah genç bir Türk kadınına raslardım, peçesininaltından çok güzel görünürdü bana. Kıın afakta, gün domadan geçerdim ordan, aynısaatlerde o da yalnız baına bu çemeye bakır güümünü doldurmaya gelirdi. Sabahınbuusuyla puslanan çukur yolda karılaır, tanıdık gözle birbirimize bakardık, sonra peçeliyüzünün tek görünen yeri, gözleri, yarı gülümseyerek baka yöne çevrilirdi. On yıldan berihiç düünmemitim onu, imdi sanki berrak bir aynada yine görüyorum; ve gündoumunda

henüz ıssız yollarda, sert, dondurucu havada ya da külrengi siste yüzüm kamçılanarakkoarken içimi kaplayan hüzünlü duyguları yine yaıyorum. O zamanlar tedirginlik içindeydi

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 18/46

ruhum, çevremiz tehlike doluydu, o yüzden ortalık yine kararınca bırakıp geldiimekavuacak mıyım, yoksa akamdan önce her eyi yok etmek için Azrail mi gelecek diyekendime soruyordum.Sonunda Piripaa'ya varıyoruz, yoldan gelip geçenlere sora sora o yalı Ermeni kadınınkulübesini buluyoruz, kutsal yolculuumun bütün sonucu ona balı, - kapıyı vururken

kaygılıyım. ki kez, üç kez, eski kapı tokmaı çok güçlü ses çıkartıyor, çürük tahtalarıtitretecek kadar, ama kimse gelip açmıyor, zaten pencereler de kapalı. En az yüz yaında, iibitmi bir Yahudi, yeil bir kaftana sarılmı sarmalanmı, komu evlerin birinden korkuyladıarı çıkıyor.- Yalı Anaktar-iraz mı? diye yanıtlıyor bizi kukulu bir havayla, ne istiyormuuz ondan?Görünüümüz içini rahatlatıyor: "Evet, burası, doru; ama evde deil, çok hasta birakrabasının yanına yatıya gitmi, Kasımpaa'ya, tam bizim geldiimiz yere, eski evininhemen bitiiine". Ah ite o zaman gerçekten ate basıyor üstüme! Ne yapmalı? Zamangeçiyor, vakit geç olmalı. Aceleyle çıkarken saatimi otelde unuttuum için, saati bilebilmiyorum; ama güne artık alçalıyor gibi görünüyor bana. Bir kez gece oldu mu,stanbul'da hiçbir ie kalkıamaz insan - ve bu gün de bittikten sonra yalnızca bir günüm

kalıyor. - Aslında bu yolculuun nasıl olacaı uykuda tümüyle içime dodu galiba: Üst üstegelen engeller, zaman darlıının verdii tedirginlik ve hedefe ulaacak vaktin olmayacaıkaygısı.Neye karar vermeli imdi? Bilemiyorum artık, biraz bunalıyorum. Dermanı kalmamı bukira atlarıyla geldiimiz yere, ta Kasımpaa'ya geri mi döneceiz?... Hayır, vaktiyleoturduum Eyüp mıknatıs gibi beni çekiyor, imdi burda çok yakınımızda, tam karıda,Haliç'in öbür kıyısında - Haliç bu yörede daraldıı için karıya çok çabuk geçilir. Ayrıcakendimi yeniden öylesine bu kutsal semtin sakinlerinden biri olmu gibi duyuyorum ki;burda yaadıım zamandan beni ayıran on yıl tümüyle siliniyor, nerdeyse tanıdık yüzlerarasında evime dönüyormuum yanılsamasına kapılıyorum ve evimi içinde bir zamanlarınsevgili konuklarıyla nasıl bıraktıysam öylece yerinde bulacaımı bile kolaycadüleyebiliyorum. Hiç olmazsa, cin peri masalları anlatan dervileri dinleyerek Ahmet'le kı akamlarını geçirdiimiz eski küçük kahveye girip oturacaım, bu mahallede birinin benigörüp tanımaması, anımsamaması ve - kukusuz artık kimseye gölge düürmeyecek -aratırmalarımda bana yol göstermeye razı olmaması mümkün deil.Bunun üzerine atlarımızı gönderiyoruz; kayıa binmek üzere kıyıya doru iniyor, çabukgitmek için genç bir kayıkçı seçiyoruz, - az sonra uzun çekilen kürekler dingin sularınüstünde alabildiine hafif, kaydırıyor bizi.Gözlerimi dört açıp, karıya, uzaktan tarayarak, yanaacaımız öbür kıyıya bakıyorum.O da nesi, karıtırıyor muyum acaba? Ama burdaydı, kesinlikle eminim.Aman Tanrım, yazık her eyi deitirmiler, ne benim o çok eski evim, ne de çevresindeki

öbür iki üç ev yok yerinde. Bu yıkımı hiç tahmin etmemitim, yüreim daha da daralıyor.Türk hayatı yaadıım günleri kuatan o çerçeve sonsuzlua dek yok edilmi - bu durum hereyi geriye, daha silinmi bir uzaklıa itiyor.Nerede bulunduumu anlamaya, hiç deilse bir eyleri tanımaya çalıarak yere ayakbasıyorum. Masalcı dervilerin kahvesi nerede peki? Alanda eskiden bilmediim büyük birbeyaz duvar, askerlerin nöbet tuttuu yepyeni bir karakol var. Çevredeki tüm evler kapalı,sessiz ve özellikle yaklaılması olanaksız. Haydi bakalım, imdi bir yabancıyım burda; burayagelip sayılı dakikalarımı yitirmekle çılgınlık ettim, oysa geri dönmem, iyi kötü güvenilir tekizi sürmem, her ne pahasına olursa olsun o yalı kadını aramam gerekirdi.Yine de Eyüp'ü yeniden görmek, kutsal yolculuumun bir parçasıydı, hem çokyakınındaydım.

te kutsal cami ve kutsal mezarların bulunduu iki yanı aaçlı yol! Vaktiyle içli dılıolduum çevremdeki o gizemli, ender eylerin iki adım ötesindeyim; belki bir daha buraya

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 19/46

hiç gelmeyeceim, - onları görmeden Eyüp'ten ayrılmaya cesaret edebilecek miyim? Hemkoarak gidersem olsa olsa be ya da on dakika yitiririm, ve kayıkçıya diyorum ki: "Git birazaaı yana, kutsal mezarlıın giriindeki mermer rıhtımın oraya".Yalı Rum'u kürekçiyle birlikte kayıkta bırakıp karaya yalnız çıkıyorum, bu yerin sessizlii,unuttuum ve adımlarımın çıkardıı gürültüyü deitiren seselimi beni çarpıyor. ki yanı

aaçlı, sonsuz huzur yolunda, gölgede yosun tutmu mermer döeme taları üstünde baınıeip yavaça yürümek istiyor insan, ama bugün o yoldan ate içinde aceleyle geçmekzorunluluu yolda görülen tüm nesnelere varolmadıkları havasını veriyor. Bu iki yanı aaçlıyolda, karılıklı sıralanmı türbelerin, mezarların arasında, mermerlerin batan aaı sessizbeyazlıkları ortasında kouyorum, kouyorum. Dar yolun saında ve solunda bir dizi sivrikemer açılmı eski beyaz duvarlar uzanıyor, kemerlerin öte yanında gömüt dolu bir çeitaaçlıın alt tarafları görünüyor. Bütün bu kutsal ve deimez eyler aynı kalmı; akımınanılarına çok garip biçimde karımı bu esiz yer bizim yaadıımızdan yıllarca önce deaynıydı ve ikimiz göçüp gittikten sonra da uzun süre böyle, aynı kalacak.Aaçlı yolun sonunda, koyulaan bir gölgede, çınarların ho örtüsü altında, içine giremediimkutsal caminin kapısı önünde duruyorum. Taların üstünde kıpırdamadan oturan ya da

çömelen yüzü peçeli aynı yalı kadın dilenciler hâlâ hep ordalar. Onlardan biri ayak sesimledüünden uyanıp beni koarken görünce meraklanıyor, acaba bu eii atlamak küstahlıınıgösterecek miyim, bir türlü anlayamıyor: "Yasak! Yasak!" diyor kızgın bir sesle yolumukesmek ister gibi canı çekilmi elini uzatarak. Artık eskisi gibi rahat konutuum Türkçeylesakince yanıtlıyorum onu: "Yasak olduunu biliyorum anacıım, benim istediim yalnızcacaminin giriine bir göz atmak, sonra çekip gideceim". Böyle deyip avucuna bir sadakakoyuyorum; o zaman sakin bir sesle merakta kalan dierlerini yatıtırıyor: Biliyor, haberivar; buranın adamı o, bakmaya gelmi yalnızca. Gerçekten de aceleyle gizlice bakıyorum;eskiden, Eyüp'te oturduum zamanlar bu eie kadar defalarca gelmitim, büyük aaçlardandüen yarı karanlıkta eikteki en küçük taları bile hâlâ tanıyorum. Benim bulunduumgölge yerden, hayalet gibi kıpırtısız, yüzleri peçeli u dilenci kadınların arasından, karıda,cami avlusundaki yüzyıllık kireç badanaların ve çinilerin üstünde biraz tansıksı bir aydınlıkııldıyormu gibi görünüyor. Kısaca baktıktan hemen sonra koarak aaçlı yola dönüyorum,akıp giden zamanın, gözüme daha yaldızlı görünen ııın verdii tedirginlik, gün batıyor,akam oluyor korkusu yeniden yakalıyor beni.Elbette ne pahasına olursa olsun, o yalı kadını aramaya Kasımpaa'ya döneceim. Hem bukez denizden gideceim, buradan en çabuk böyle gidilir.Kayıımın içine yeniden uzandıım zaman kürekçiye: "Hızlı çek kürekleri" diyorum, "hızlıçek, bunun karılıını iyi vereceim sana"! Beyaz dilerini gösteren bir gülümsemeyle yanıtveriyor ve olanca gücüyle küreklere asılıyor. Akıntı bize yardım ediyor, Haliç'i aaı doruhızla iniyor, iç daraltıcı Eyüp'ten uzaklaıyoruz.

Ama Hasköy önünden de geçeceiz. Oraya da urasam mı acaba? Bu semtin sakinleri, imdigeldiim yerde olduu gibi insandan kaçmaz, hem kim bilir belki beni bir tanıyan çıkar,hizmetimde kullandıım o Yahudilerden biri, büyük Salomon ya da yalı Hayrullah hatta,kim olursa, yeter ki beni bilgilendirsin. Ordan geçerken bu yolu deneyeceim... Hem sonra bubana evimi, oturduum ilk Türk evini görme fırsatını verecek, çünkü ben orda da oturdum,Eyüp'e yerlemek gibi nerdeyse olanaksız bir düü gerçekletirmeden önce.Dou'da geçen yaamımı anlattıım o gençlik kitabımda, Hasköy evresine deinmedengeçmitim, kısaltmak amacıyla, öte yandan imdi beni pek elendiren bir tür törel duyguyauymak için: Bu Hasköy stanbul'un oldukça kötü gözle bakılan yoksul bir dı mahallesidir.Bununla birlikte, Beyolu'ndaki Avrupa biçemi evimi bırakınca, önce oraya gidip yerletim;Aziyade Selanik'ten döndüünde onu ilk kez orda aırladım. Karı kıyıda, kutsal mezarların

bulunduu semtte bir ev bulmadan önce iyice gizlenerek iki aya yakın orda kaldık, ne olur ne

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 20/46

olmaz diye daha güvenli bu ilk barınaı sonraları da elimizde tuttuk, canımız istediinde arasıra oraya gidiyorduk yine.Zamanla her ey bellekte nasıl deiiyor, her ey nasıl unutuluyor! Bizim sokaın iskelesinibile çıkaramıyorum ite, hani o kazıklar üstünde denize uzanan tahta iskeleyi, eskiden pekbildik gelirdi bu iskele bize, alıkanlıın verdii güvenle kapkaranlık gecelerin koruyucu

gizeminde kayıktan orda inerdik.Sabırsızlıktan Musevilerin oturduu daracık bir sokaın giriinde kıyıya çıkıyorum, sokaıbiraz, çok çok az anımsıyorum. Peimde hep o yalı Rum, zaman geçiyor, tedirginliininaralıksız mahmuzlamasıyla hızlı yürümeye, komaya balıyorum.Bir dönemeçte, Yahudilerin pazar kurduu bir sokaa düüyoruz: Alıcılar, satıcılar avazavaz, kouturan bir kalabalık, sepetler, meyveler, sebzeler ortalıı doldurmu, küçükmaltızlarda, açık havada kızartılan etler, küçük tezgahlarını açmı tefeciler, sarraflar...Burda tam olarak nerde olduumu anlıyorum ve yüreim daha hızlı çarpıyor, çünkü evimçok yakında olmalı.Hem bu pazarın oldukça kendine özgü, hatta öbürlerine hiç benzemeyen bir anısı kalmıtıbende. Hasköy'de ya da Eyüp'te otururken, her akam Ahmet'le birlikte buraya para

bozdurmaya ya da o Yahudilerden borç bulmaya veyahut da Aziyade'nin gizemli akamyemekleri için onların sattıı ekmeklerden, kurabiyelerden almaya gelirdim. stanbul, benimgerçekten halkın yaamına katıldıım dünyadaki tek kenttir - doulu, gürültücü, renkli, ilgiçeken ama geçim sıkıntısı içindeki, yoksul, bin türlü küçük ile, bin türlü ıvır zıvırı alıpsatmakla uraan halkın yaamıdır bu. Bana her gün yoldalık eden Ahmet de bu halkınçocuuydu, çalıma yaamında dönen en küçük çarktan haberi vardı, hemen hemen baınahiç dert açmadan her iin içinden sıyrılmaya alıkındı, bana kendi tarzını öretiyor, kimizaman beni de kendi gibi bir halk adamı yapıp çıkıyordu. Doru, o dönemde ben deyoksuldum ve oynadıım Hasan rolünü sürdürmek için ara sıra sıkıntıya düüyordum...Bugün rahat, çabuk adımlarla bu pazardan geçerken deri kemerime - tayfaların yaptıklarıgibi - diktirdiim yedeimdeki altınların aırlıını duyuyorum, ah! bu pazar neleranımsatıyor bana, onun yüzünden neeyle katlandıım yoksunluklar, çekinerek yapılanpazarlıklar, imdi beni gülümseten tutarlar için istenen borçlar... Üstümde Türk giysileriolunca bunlar kabul edilebilir eylermi gibi geliyordu bana, kendi benliimden çıktıım vedaha çok çevremdeki basit insanlardan biri olduum izlenimini verdikleri için benielendiriyorlardı nerdeyse. Yaamımın o döneminde yaptıım pek çok çocukluk var daha!Pazarın kurulduu bu sokaktan sonra deniz kıyısında, kenarları asma çardaklarıyla çevrili,ortası eski bir mermer çemeyle bezeli bir alan var. Benim evim orda, güzel akam güneindebirden karımda yeniden beliriyor... Sonunda eski günlere ait bir ey buldum ite, sevgiligeçmiimin bir parçası olan ve hâlâ varlıını sürdüren bir ey...Eve yaklatıım için, nasıl desem, bir korkuyla, tuhaf bir ruh karmaasıyla yavaça gidip

karısına, açık havada küçük bir kahvenin önünde güzün sararttıı asmaların altınaoturuyorum ve bakıyorum. (Dou'nun nargile içilen bu küçük dükkanları için kahvesözcüünün kullanılması kulaa nasıl da kötü geliyor). Vaktiyle oturduum küçük eve tıpkıgün ortasında kendini göstermeye cesaret eden bir dü varlıına bakar gibi bakıyorum. Evbana küçülmü ve sefil durumda görünüyor, yine de pekâlâ aynı ev, yalnızca eskimi, büyükduvarın üstündeki damarlanma dahi binlerce anıyı aklıma getiriyor.Bu alan da deimemi, benim oturduum günlerden bu yana hiçbir ta yerindenoynatılmamı. Mümkün mü Tanrım her ey böylesine aynı kalmı olsun, güne neeyle onlarıböylesine aydınlatsın, ben yine burda bulunayım, hâlâ genç olayım ve yıllardan beri ondanhiç haberim olmasın, hatta yaıyor mu, yoksa toprak altında mı uyuyor bilmeyeyim...Uzun süren baıbo gezintime baladıımdan bu yana dinlendiim, dü kurduum ilk an bu.

u ıssız alanda önce en görünen ekim günei birdenbire hüzünlü, sisten ya da geceden dahahüzünlü geliyor bana. Bu güne ne büyülüyor, ne de aldatıyor beni artık, imdi yalnızca yok

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 21/46

olmanın süreklilii, sonların süreklilii karısında onun hiçbir ey duymadıınınbilincindeyim. Onun tatlı ııında ölümü, ölümün ince hüznünü duyuyorum; onun ıınlarıölüm dolu...Bize bakmak için genç bir çırak görünüyor. Ona soruyorum, diyorum ki:- Kahvenin sahibi yalı biri mi? Uzun zamandan beri mi burda?

- Usta mı?... Ohoo! Belki elli yıldan beri diye yanıtlıyor akınlık içinde; çok yalı bir aababao.- Öyleyse söyle ona gelsin konusun benimle.Geldii zaman bu yalı adamın yüzünü hemen anımsıyorum:- Tanıdın mı beni? Ben burda oturuyordum, karıki evde, yıllarca önce.- Haa, evet, diyor biraz heyecanlı, sonra Eyüp'e taınmıtın. Olmaz ki, hayır.. benimsöylediim en az yirmi yıl önceydi (Türkiye'de yılları hep pek kötü sayarlar), imdikindendaha yalı olman gerekirdi.- Benim uaım Ahmet'i anımsıyor musun peki?Uaım Ahmet'i çok iyi anımsıyor; ama hakkında hiç bilgi veremiyor bana: Ben gittiktensonra onu Hasköy'de gören olmamı.

O zaman mahallenin bütün eskilerini, iyi kötü beni anımsaması olası herkesi çaırmaklagörevlendiriyorum onu.Az sonra bir kalabalık toplanıyor, komular, meraklılar, çeit çeit insan yıılıyor, ötekidünyadan gelen bir hortlakmıım gibi bakıyorlar bana, beni genç gördükleri için akınlıkiçindeler: Onların tümünün belleinde benim buralardan geçiim gitgide daha gerilere,belirsiz eski devirlere kadar geri gitmi görünüyor.Pekâlâ tahmin ettiim gibi, gelip burada kendi köesinde yaamak gibi garip bir düünceyekapılan o Fransız'ı unutmamılar, ne yazık ki Ahmet konusunda kimse bir ey söyleyemiyorbana. Bununla birlikte eer istersem gidip eskiden beni çok iyi tanıyan ve belki bana bilgiverebilecek bir Yahudiyi aramayı öneriyorlar, - Salomon adında birini.Salomon! Salomon'u görmeyi pekâlâ isterim sanıyorum! Çabuk bana getirsinler onu, bununödülü de olacak. Bu Salomon'u sık sık ilerimi gördürmek için kullanırdım; Ahmet'le birliktebenim için alıverie çıkardı, hatta bir Müslüman kadının evime gizlice gelip gittiini bilirdi.Burdan ayrılacaım sırada, doru, onu kovmutum, bilmem ne dolap çevirdi diye, ama neönemi var, yeter ki bana yol göstersin. Hatta onu göreceime nerdeyse sevineceim, tıpkı eskigünlerde yaamıma karıan her eyi olduu gibi.Geliyor. Kukusuz o da bana kızmıyor artık, çünkü beni tanıdıı için oldukça heyecanlanmı görünüyor ve kendisine uzattıım eli öpüyor. Bıraktıımda uzun boylu, çok yakııklı biradamdı, imdi iyice beli bükülmü, saçları apak olmu buluyorum onu.- Ahmet mi, diyor, hayır bir daha görmedim onu, ne de sen gideli ondan söz edildiini iittim.Memleketi terk etmi - ya da ölmü olmalı.

Sonra bana akam konuyu aratıracaına, ertesi sabah Beyolu'na çıkıp durumubildireceine söz veriyor.Haydi bakalım, burada da fazla bir ey örenemeyeceim. Uramakla yine zaman yitirdim.Vakit daralıyor, yine yola koyulmalı...Ancak içimden evime girmek geliyor, çünkü çok yakınındayım; özellikle birinci kata çıkmakistiyorum, onu konuk etmek için büyük bir akla hazırladıım o odaya.Orda oturanlarla bunu görüsün diye Salomon'u gönderiyorum: Yoksul Ermenilermi, birakçe karılıında bana kapılarını açmaya razı olmular.çeri giriyorum, bizim çıktıımız merdiveni çıkıyorum, garip döenmi biçimiyle vaktiyle pekho olan küçük, irin odamızı yineden görüyorum. imdi hiçbir ey kalmamı; eyalardökülüyor, ortalık karmakarıık, yerlerde sürünen paçavralar var. Yürek burkan bu

deerbilmezlie bakmasam daha iyi ederdim, oraya yalnızca göz atmam, izini sürdüümgeçmii geri itmeye, dipsiz bir derinliin daha da derinlerine geri itmeye yetiyor.

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 22/46

Ama Aziyade'nin pabuçlarını koyduu o basamaklardan aaı inerken beklemediim birduyarlılık geliyor üstüme, yüree ileyen...Bir gün, çok eskiden çocukluumda, bir merdiven penceresinden içeri giren bir kı güneiıını, açıklanması güç biçimde derinden etkilemiti beni. - Daha önce anlatmıtım bunu,nerede bilmiyorum. - Yıllar sonra burada, Hasköy'deki bir evde aynı gizemli anlamla yüklü

benzer bir ıın gördüümde aynı ürpertiyi geçirmitim, - bu ıın her akam merdivenboyunca kayar, gelir duvardaki bir oyuun içinde duran bir Atina amforasını aydınlatırdı.Çou kez pek küçük ayrıntılar silinmezcesine kazınıyor bellee ve bu ayrıntıların, üzüntüveren ya da özlemi çekilen bir yeri, bir dönemi batan aaı kendi içlerinde özetlediklerinisöyleyesi geliyor insanın: Bu güne ıını da öyleydi - benim için çoktan bilmem hangibilinmedik geçmiin bir parçası olmutu; - Türk topraklarından ayrıldıktan sonra yüz kezyeniden düündüm bunu, bu solgun ııın, o oyuktaki, o amforanın üstüne düerken çizgihalinde duvara dökülüünü bir daha görmeyeceim, hiç, hiçbir zaman görmeyeceim aklımageldikçe garip bir korku, tuhaf, kaygıdan kaynaklanan bir korku sarıyordu beni...te böyle, bo oyuk hep orda, duvarda ve ben merdivenden geri inerken güne aynı hüzünlüıınıyla onu aydınlatıyor...

Tüm bu söylediklerimde kendimi dile sımaz eyler içinde bir kez daha yitirdim.Çok deerli yirmi dakika süren bu moladan sonra Rum'la birlikte yeniden kayıımızabiniyoruz ve küreklerimizin son hızıyla Kasımpaa'ya doru yolumuza devam ediyoruz.Haliç'te her zamanki gibi kayıklar gidip geliyor, ses çıkarmadan birbirlerinin yanındangeçiyorlar sürekli. Ilık ve ııklı ne güzel bir öle sonrası bu! Ben de yaz yanılsamalarıuyandırıyor Karpatlardaki daha imdiden kar düen çam ormanlarından geldiim için.Gecenin aldatmacalarına koyveriyorum kendimi. Vaktiyle pek alıkın olduum buhareketlilik içinde kendimi unutuyor, kendimi kandırıyorum: Az önce Eyüp'teki gibi, buradaher iki kıyıda gizemli evlerimin olduu eski günlerde sanıyorum kendimi... Hem çevreöylesine aynı kalmı ki! Camilerin büyük kubbeleri aynı yerlerde yükseliyor; kayıkların tümbu neeli çalkantısında stanbul'un görkemli silueti egemenlik kuruyor, kesinlikle tıpkı, on yılöncesinde, ak için tehlike dolu gidi gelilerimizde egemen olduu gibi... Ah! Haliç denen buyerin çekiciliini nasıl anlatmalı!... Aaı yukarı da olsa nasıl söylemeli: slam dünyasınıngizemine katılan benim tedirgin sevinçlerimden, kaygılarımdan oluuyor bu çekicilik; veyalnızca benim için var...Az sonra Kasımpaa iskelesine, Marip mimarisiyle yapılmı o sarayın, Bahriye Nezareti'ninkarısına yanaıyoruz. Orda saate bakıyorum. Ne düünüyordum acaba, aslında güneinhenüz çok yüksekte olduunu görmemi olmam için kafam bayaı baka yerlerde olmalı.Saat daha yeni üç buçuk. Günün bitmek üzere olmadıı kesinleince içim yatııyor.Anaktar-iraz'ı bulma ansımız olan mahalleye varmak için on dakika hızla yürüyoruz.Beyaz, muslin peçeli kadınların terlikle dolatıı Müslüman sokaklarından geçiyoruz.

Bo yere uzun uzadıya dolatıktan sonra, çıkı noktasına, alçak damlı küçük evler arasındabir köy alanını andıran, tenha, sakin, Hacı Ali Alanı'na geri gelip, az önceki aynı küçükkahvede, bahçede, yapraklarını döken sararmı asmaların altına oturuyorum. Bu huzurveren, gözden uzak, yoksul, nerdeyse kırsal köede, yüzyıllardır kımıldamadan duraneylerin ortasında, kimse tanıklık etmeden, geçmiten konuacaız, üstelik biraz iç karartıcıolmasını beklediim bu görüme için, birbirimize söyleyeceimiz kukusuz hüzünlü ve üstünekül serpilmi eyler için, burası seçilmi yer gibi.Anaktar iraz'ı sorutursun, bir dakika buraya gelip benimle konumasını rica etsin diyemeraklı Rum'u gönderiyorum. Bu kez onu pekâlâ bulacaını sanıyorum, acaba gelmeye razıolacak mı, korkmayacak mı diye merak ediyorum yalnızca, beklemek için bir nargilesöylüyorum. Akam üzeri hava gitgide ılınıyor, dingin yaz akamlarını andırıyor; alçalan

güne karıdaki eski camiyi, altında oturduum yaprakları dökülmü asmayı altınlayaldızlıyor. Alandan geçen kimse yok; Haliç'ten, gemilerden yükselen karıık bir uultu

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 23/46

belirsizce bana kadar geliyor; çevredeyse büyük bir sessizlik var. Dakikalar, hep dakikalarbeklemekle geçiyor. Hiç bir ey yakındaki çok büyük kenti iaret etmiyor; imdi tümüyleyazmı gibi bir izlenim uyanıyor bende, herhangi bir Dou köyünde biten bir yaz akamıizlenimi ve içime derin bir dinginlik çöküyor yeniden.Sonunda Rum geri geliyor, karalar giyinmi yalı bir kadın onu izliyor; esmer tenli, yüz

çizgileri sert, onu hemen tanıyorum, yaam boyu yalnızca bir kez görmütüm onu, ama bugelen pekâlâ o. Ürkmü, afallamı bir hali var, müthi yalanmı. Anımsasa bari!Kukusuz tanımadıı bu insanlardan, kenarda kalmı bir yerde sorgulanmaktan korkuyor.ncelikli bir saygıyla eilip karıma, bir tabureye iliiyor ve bana bakıyor. Iık arkamdangeldii için güneli fon üstünde bir gölge gibi görüyor beni.Evet, bu o, ta kendisi, burumu, sertlemi yüzünü bir an aydınlatan temiz yürekli, pekincelikli yarı gülümsemesini anımsardım imdi. Abanoz gibi siyah kalmı saçlarının birörgüsü erit gibi baını saran aynı siyahlıkta bir ipek alın çevresinde dolanmı. Yıpranmı ama temiz robu, modası geçmi bir Avrupa modeline göre kesilmi, siyah kadife biyeli. Bizimoralarda, güney ya da Auvergne köylerinde yalı kadınların giyimleri, görünüleri böyledir.Taburesinin üstünde kaskatı duruyor ve bekliyor.

Yanıtlarından korktuum için, çekinerek Türkçe soruyorum tatlılıkla.- "Ahmet? Ahmet?" diye yineliyor hep aynı afallamı gözlerle. Hayır anımsamıyor. Onaanlattıım bu öykü epey öncesine ait - yaam boyu genç yalı pek çok adama bakmı, pekçounu elinde ölürken görmü - hem stanbul'da o kadar çok Ahmet var ki! "Ve sonra,"diyor kendini baılatmak için, "üst üste kocamı ve oullarımı kaybettim. O zamandan berikafam çalımaz halde, belleim yerinde deil".Bu zekâda ortaya çıkan karanlık nasıl delinir Tanrım, ne yapmalıyım... Sonra, özelliklemahkemelik bir iten ötürü sorguya çekilmekten korkuyor kadın, nedir bilmiyorum amakorkuyor.- Hanım, bizden hiç çekinme diyorum ona. Bu Ahmet'i sevecenlik dolu bir sevgiyle severdimben, onun için arıyorum, baka ey için deil. Anımsamaya çalı. Bir daha göreyim istiyorumonu. Bana yardım et. imdi görüyorsun sana yalvarıyorum. Haydi düün bir: Ahmet,Mihran-Ahmet? Ben seni tanıyorum ama, ben, yine de; onunla birlikte seninle konumak içinburaya gelmitik, bundan eminim; on yıl önceydi, o zaman bu mahallede oturuyordun.stanbul'dan ayrıldıktan sonra üç yıl boyunca ona yazdıım mektupları senin adresinegönderdim. Yaralandıında, aır hastalıı sırasında ona sen bakmısın, anımsamıyor musun?Kafasından bir pırıltı geçermi gibi oluyor. Bana daha yakından bakmak için öne eiliyor,gözleri açılıyor, gözbebekleri geniliyor, bakıları gözlerimden içeri derine dalıyor: "Adınneydi senin?" diye sert bir sesle soruyor.- Loti!- Loti!... Ah! Loti!... Ah! Ahmet!... Ah! Mihran-Ahmet! Tabii anımsıyorum Mihran-Ahmet'i!

Birkaç saniye sessizlik oluyor, bu sırada yüzü tümüyle kararıyor. Sonra acı içindesürdürüyor:- Öldü! Öldü! Yedi yıl var öleli, epey zaman var.Ne tuhaf! Bu yanıtın balangıcı, acımasız ses tonu, kulaa gelii insanın içini karartan o ilksözcüün öfkeyle yinelenmesi, bir zamanlar benim Aziyade için düündüklerime kesinliklebenziyor... Öldü! Öldü! Onun öldüünü bana söylemek için bu sözcükle kıyasıya üstümeçullanacaklarını sanmıtım.Ve Ahmet'i unutup iç karartıcı tümceyi nerdeyse soukkanlılıkla dinledim, ipucunuyakalamanın gitgide güçletiini, kalan tek umudumun Ahmet'in kızkardei Eriknaz'daolduunu, bu akam ne pahasına olursa olsun onu bulmam gerektiini kendime anlatmakiçin yalnızca.

Yalı kadın sürdürüyordu: - "Son gecesinde hep senin adını sayıkladı: Loti! Loti! Loti!Demek senin yüzünden öldü, senin yüzünden"!

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 24/46

Bunu da bekliyordum. Böyle olmadıını, zavallı yavrunun ölümüne yarasının yol açtıınıpekâlâ biliyorum; ama korkuya kapıldıı an benim adımı andıına göre ölümcül biruursuzluk getirdiimden kukulanılmasına amıyorum. Beni hayrete düüren, u andakalbim kapalıymı, ondan baka bir eyle doluymu gibi nerdeyse hiç heyecan duymamam.- Mezarı nerde, biliyor musun? diyorum yanızca. Öyleyse, beni oraya götürürsün yarın. Ama

kızkardei Eriknaz var, bu akamdan tezi yok, ona gereksinmem olacak; nerde oturduunusöyle bana, beni hemen onun evine götür, olur mu?- Eriknaz mı? Ben de tutmu kimden söz ediyorum! Aabeyinden sonra onu da topraakoymular, o da ölmü. Kızı Alemah'a gelince, evlenip buralardan çok uzaklara gitmi, Asyayakasında, zmir taraflarında bir yere...Bir el hareketi yapıyor Anaktar-iraz, toz silker gibi bir hareket, sanki bütün o insanlarınbittiini, kökünden silindiini, onlardan hiçbir ey kalmadıını daha iyi dorulamak için.Haydi bakalım koptu ite, bel baladıım ipucu koptu, koptu ve yıllar öncesinde Eriknaz'labirlikte topraa gömüldü. Benimle konuan bu kadına gelince, Aziyade'yi ona sormakyararsız, onun varlıından bile haberi olmadı."yi yürekli, hayırsever bir kadındır" derdi Ahmet, "ama gizlerimizi ona teslim edemeyiz,

tutmasını beceremez". Bütün planım yıkılıyor, gün sona eriyor ve ben ne yapacaımıbilmiyorum.imdi o beni sorulara bouyor, Anaktar-iraz, bu arada yumuamı bayaı, çünkü acıçektiimi anlıyor. Niçin on yıl ortadan kaybolmuum, niçin Ahmet'in ölmesine yakın yazdıımektupları bile yanıtlamamıım? Eriknaz'dan örenmek istediim neymi, tüm bunlarınaltında hangi giz varmı?Artık yanıtlayamıyorum, bunalım içindeyim, düler içindeyim... Ama birdenbire Ahmet'inbir de ablası olduunu anımsıyorum. Nasıl olmusa aklımdan çıkmı o. Sahiden bu kadın pekgaripti, bir tür görünmezlik zırhına bürünmü gibiydi. Yalnızca bir kez görmütüm öyleböyle, o da karanlıkta. Onların, Eriknaz'la Ahmet'in ablalarını nerdeyse hiç gördükleriyoktu, ondan söz ederken seslerini alçaltırlardı, ablaları çok yalıydı, daha o zaman yalı birkadındı, ikisi de ona derin saygı beslerler, ondan çekinirlerdi ve kendisinden kısık sesle"anamız" diye söz ederlerdi. Aziyade'nin varlıından onun haberi vardı, oturduu evibiliyordu ve Hatice'yi, o zenci kadını da iyi tanıyordu. Nasıl olup da bunu daha önce akıletmediimi gerçekten anlayamıyorum...Titreyerek soruyorum:- Yalı bir ablası vardı, onu anımsıyor musun?.. Tek baına otururdu, karı taraftaKâıthane'ye doru?Tanrı'ya ükür anımsıyor ve bu yalı ablanın hâlâ hayatta, orda, aynı evde olduunu sanıyor.Ama garip bir insanmı o, baına büyük yıkımlar gelmi ve her eyden uzak kendi köesindeyaıyormu. Yedi yıldan beri, kardelerinin topraa verilmesinden bu yana onu görmemi.

- Ah, çabuk diyorum, beni oraya götür ne olur!Çok geç oldu, güne batmak üzere diye karı çıkıyor, hastası onu bekliyormu. Yarın olsadaha iyi deil miymi? Çok uzakmı. Sonra bakalım bizi kabul eder miymi, orası kesindeilmi.Beni götürmesi için yakarıyorum ona, yalvarıyorum, çünkü yoksul görünmesine karın paraönermeye cesaret edemiyorum. Yalvarıyorum ve bakılarının yumuadıını görüyorum. Neyapalım, evet, madem öyle, bu akam götürecekmi beni. Bir kou gidip baktıı hasta kadınahaber verecek, geri gelecekmi, sonra birlikte yola çıkarmıız.Dikkat kesilen, merakı fazlasıyla artan Rum'u baımdan savıyorum, tek baıma kalıyorum,uzaklaan yalı kadının siyah robunu göz ucuyla izliyorum.Dingin ve sessiz birkaç dakika geçiyor onun dönmesini beklerken. Baımın üstündeki

yaprakları dökülmü asma gitgide altın kırmızısı renkler alıyor, karıdaki caminin, büyükservilerin dallarının, her eyin üstüne açıklı koyulu altın yaldızlar yayılıyor, akam, huzurlu

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 25/46

akam, az önce Ahmet'in öldüünü bana doruladıkları bu yitik ve küçük mahallenin üstüneiniyor. Düündükçe Aziyade'nin de Ahmet gibi Türk topraında yattıına daha çokinanıyorum. Eskiden olsa içim parçalanırdı, oysa imdi bu yitmi insanları düünürkenyalnızca bir ince hüzün, belki onları orda bilmekten kaynaklanan rahatlamayla tatlanan birince hüzün duyuyorum, bir de daldıkları huzur aleminde çok geçmeden onlara katılma istei.

slam dünyasına özgü bu duraanlıa sona eren günün çevremdeki dingin çekiciliieklendiinden içim yatııyor. u anda çektiim acı, insanın evrensel yazgısı ölüme kesinboyun ediim için hafifliyor........................................................Ah bu iki zavallı yavru ne çok severdi beni oysa, imdi onlara duyduum dünyasallıktanarınmı sevecenliin içinde ikisi de nerdeyse birbirine karııyor, bir anlıına bana geriverseler, nasıl dile sımaz bir sevinçle, nasıl duyulmamı bir cokuyla kucaklardım onları........................................................yi yürekli yalı kadın Ahmet'in ablasının evine giderken bana elik etmeye hazır geri

geliyor, bizi Haliç'in sonundaki Kâıthane'ye yakın Piripaa'ya götürecek benim o kayıımlakayıkçıyı bulmak üzere yeni batan denize doru ilerliyoruz.

Aaı gitmek için az önce geçtiimiz Müslüman mahallelerini yeniden geçmemiz gerekiyor;günein son ıınlarıyla imdi pembe bir aydınlıa bürünmü bu mahallelerde Dou yaamınaözgü akam canlılıı var ve giysilerinin renkleri göz alan insanlar dolu.Kasımpaa iskelesinde kayıkçımız, kayıına uzanmı, geleceimizden emin bizi bekliyordu.Gün batarken Haliç'in sularında ilk seferdekine aksi yönde kaymaya balıyoruz. Iık güneykıyıda, stanbul'un arkasında yava yava ölüyor - gün sonlarındaki masal oyunu balıyor.Karaya ayak bastıımızda Piripaa'nın, uçsuz bucaksız mezarlıklara dayanan son yerleimyerinin ötesinde güne sönmütü. te burda, Ermeni kadınla ben, alacakaranlıkta,bilmediim bir mahallede, dar, dolambaçlı sokaklarında kahverengi ya da kırmızı boyalı,hapishane gibi demir parmaklıklarla çevrili evler olan karanlık ve küçük bir Ermenimahallesinde hızla yürüyoruz.Anaktar-iraz görünüü gizemli bu evlerden birinin önünde duruyor ve demir tokmaıvuruyor. Vurular yalı ve cansız yöredeki tüm doramalarda hüzünle yankılanıyor.Az sonra kapı güvensiz bir biçimde aralanıyor ve karanlıktaki aralıkta karımda belirenhayalet gibi bir yüz beni ürpertiyor: Elli yalarında bir yüz bu, üzgün, solgun, zayıf, amaküçük Ahmet'e benziyor, ürkütmeye varan çarpıcı bir benzerlik bu. Ablası onunla tıpatıpaynı, aynı yüz çizgileri, aynı anlatım, aynı gözler, sanki Ahmet'in kendisini görmü gibiyim,otuz yıl yalanmı haliyle, zamanın ve ölümün ötesinden bana sitem dolu bir bakı fırlatırgibi.Kadın akın, ikircimli, araladıı kapıyı kapatacak nerdeyse.- Loti! diye atılıyor yalı Anaktar, bir hayaleti haber verircesine alçaktan söylüyor bu adı: yi

bak, Loti bu! Loti geri döndü!- Loti? Loti? diye yineliyor öteki, sesinde bir titremeyle. Ah! Loti!... diyor sonra, birsessizliin ardından, sitemlerin en dokunaklısından daha çok yüreime ileyen sızı ve acı dolubir sesle.Aralarında alçak sesle çok hızlı Türkçe konuuyorlar, söyledikleri eylerin anlamınıyakalayamıyorum. Sonra yukarı çıkmamı rica ediyorlar ve onların peinden küçük, karanlıkbir merdiveni çıkıyorum.Birinci katta, Dou biçemi döenmi, ama yoksul görünülü, lo bir odada kırık dökük birdivana oturtuyorlar beni; sonra Ahmet'in ablası - burada konukseverlik gerei olduundan -bana kahve piirmek için dört dönüyor, küçük mangalının çevresinde yoksulluunu gösterenucuz fincanlarını kurulayarak dolaırken yanaklarından aaı iri iri sessiz yalar indiini

görüyorum.

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 26/46

Alacakaranlıkta burası, u kadının aladıı bu çıplak oda ne kadar hüzünle dolu Tanrım,yüreim sıkııyor, söylemek istediim sözcükler boazımda düümleniyor...kisi de ciddi bir eyler söylemek ya da rica etmek için geldiimi pekâlâ görüyor. Ama ne?Sesimi çıkarmıyorum. Onlar bekliyor. Çöken gecenin içinde sessizlik gitgide koyulaıyor........................................................

Titreyerek konumaya karar veriyorum:- Aziyade Hanımı iyi anımsıyor musun, hani kardeinin de pek sevdii o küçük Türkhanımını? Hatırlıyor musun onu?Ciddi bir sorgulama baladıını anlayınca daha özgür kalmak ister gibi elindeki fincanları vepekiri bırakıyor. Baıyla "evet" derken "Anımsıyorum tabii! Tüm bu olup bitenleri nasılunutabilirim!" anlamına bir el hareketi yapıyor........................................................

Yine bir sessizlik oluyor, akaklarımda düzenli hafif vurular iitiyorum - hızla atandamarlarımın sesi bu. Sonra biraz bouk, sert bir sesle o müthi soruyu soruyorum:- O öldü, öyle deil mi?

.......................................................

Konumakta acele etmiyor, bana bakıyor, iyice çökmü üzgün gözlerinde nerdeyse hakaretdolu bir akınlık okunuyor... te o zaman beklemekle geçen birkaç saniye içinde bunun evetolduunu yava yava anlıyorum.Daha dorusu, o bana acı yüklü bir soru titremiyle "Sahi mi? Demek bilmiyorsun öyle mi?"demeye hazırlanırken kesinlikle anladım bunu. Yarı sesle yalan bir yanıt veriyorum: "Bilmezolur muyum, biliyorum..." Sonra daha alçak sesle, dili dolaan bir çocuk gibi ekliyorum:"Sana sormak istediim.. bu deil... Benim isteim.. benim istediim onu nereyegömdüklerini örenmekti senden..."Yeniden sessizlik çöküyor, az önce olduundan daha durgun. Yalan söylemitim, çünkü onunkarısında bilmemekten, yıllarca böyle yaayabilmi olmaktan utanmıtım. Ama banainanmadıını, tiksinme ve kınamayla karıık bir merakla gözlerini üzerimden ayırmadıınıpekâlâ görüyorum... Benim tavrıma da anlam veremiyor: Acı karısında bizim soukkanlı vedingin kalmamız Doululara anlaılmaz gelir, çünkü onlar çılıklar atar...Bu sessizlik gitgide daha dondurucu oluyor, aramızdaki havanın tabaka tabaka buz kestiinisöyleyesi geliyor insanın. Bu kafesli evin, yoksul ve tuhaf odasında alacakaranlık koyulaıyor,pencereleri örten tahta kafeslerdeki aralıklardan içeriye yalnızca renksiz bir ıık giriyor bellibelirsiz; gece hızla çöküyormu gibi geliyor bana, sanki düzensiz aralıklarla birer birer kreptüller atıyorlar aceleyle üstümüzden...Gelinen son duraı iitmek için insana üzüntü veren bu saatte, bu hüzünlü eve gelmem

gerekiyormu meer...Biri alayan bu iki kadının arasında kaç saniye, kaç dakika konumadan oturup kaldımbilmiyorum...Ahmet'in ablasının konukseverlik gereini yerine getirmek için bana verdii bir fincankahveyi görünüte hep aynı dinginlikle içiyorum. çimde, düüncelere ve anılara ait derinbölgelerde, düte olduu gibi bir karııklık, bir çeit göz aldatıcı bulanık görüntüler var:Uçurumlar içinde göçen eyler gördüümü sanıyorum; ayakta duran eyler ardı ardınadevriliyor, çöküyor, yok oluyor, gerçekdıı düsel büyük gürültüler bu dümelere elikediyor, sonra sönüyor, her ey dütükten sonra kesiliyor, geride hiçbir ey kalmadıındayeniden sessizlik oluyor, içteki bu sessizlik dıarıdaki kadar tatsız...Ahmet'in ablası Aziyade'nin nereye gömüldüünü bilmiyor. Sorumu yinelediimde soukça

bu yanıtı veriyor. Ama diyor arap Hatice hâlâ yaıyor, o kesin biliyordur, ille örenmekistiyorsam, yarın gidip ona sorabilir hatta beni oraya götürmesini söyleyebilirmi.

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 27/46

- "Yarın mı? Hayır, bu akam, hemen!"- ç karartan o sessizlik anından sonra yinecanlanıyorum, aynı zamanda geçen saatlerin tedirginlii geri geliyor.Önce geri çeviriyor: Eski stanbul'da, benimle, gece inerken, zenci kadının evine gitmek!...Hayır diyor, mümkün deilmi, cesaret edemezmi.Az önce ötekine yalvarmıtım, imdi buna yalvarıyorum. Sırası gelince onun da yumuadıını

görüyorum. Ne yapalım, evet, gidecekmi; ama yalnız gitmeyi yeliyor; Hatice'nin evine gidiphaber verecek ve buluma yeri ayarlayacakmı; sonra yarın sabah tezden bir kayıkla gidiponu alacak, ben nereye istersem oraya getirecekmi...te sonunda yarın için kararlatırdıımız plan: Sabah sekizde üçümüz de Haliç'in buyakasında Haci Ali Alanı'nda buluacaız; ben bir arabayla geleceim. Ermeni kadınla zencikadını bindireceim ve her biri mezarlardan birine götürecek beni, bu arada Ahmet'in herzaman gölgede kalan ablası evine dönecek.Ahmet'in ablası çıkmaya hazırlanırken azını aramaya çalııyorum. Ama hemen hemenhiçbir ey bilmiyor; hep kendi köesine çekilmi yaadıından Aziyade'nin ölümüne ilikinkesin ayrıntılardan habersiz: "Yarın, tüm bunları Hatice bana anlatırmı yarın". Ne zamanolduuna gelince, tarihlerin Türkçe yazılı olduu eski bir defteri açıp hâlâ az çok aydınlık

olan bir pencere kafesine iyice yaklaıyor: "imdi bakalım; Ahmet'in ölümünden öncekiilkyazın sonundaydı, hicri 1397 yılında. Öyleyse yedi yıldan birkaç ay fazla olmalı". Cenazeyiakam vakti nerdeyse gizlice götürdüklerini biliyor; ama - zaten kendisi de geçen yıl ölen -yalı efendisi Abeddin yine de bir mermer mezar yaptırmı. Hepsi bu kadar. "Gerisini Haticeyarın anlatırmı bana, yarın!"Çıkmaya hazır imdi; acınası robunun üstüne eski, siyah bir atkı almı, birlikte aaıiniyoruz, o biz geçtikten sonra titizlikle kapıları sürgülüyor.imdi daha da karanlık küçük sokaktan geçerek denize yöneliyoruz, orada birbirimizdenayrılacaız.Ahmet'in ablası stanbul'a geçmek için bir kayık tutuyor, yalı Ermeni kadın benim ordabekleyen kayııma biniyor, yanıma oturuyor; geçerken onu Kasımpaa'da indireceim, artıkgeçirdiim bu iç karartıcı gün sona erdiinden Haliç'te yoluma yalnız devam edeceim.Düününce, Hatice'yle görümemin yarına kalmasını ve önceden hazırlanmasını yeliyorum,çünkü o yalı kadınla yüzyüze gelmekten, onun hıncından, beni aaılamasındankorkuyorum... Dahası bin türlü öüt vermek için, gri suların üstünde kayarak henüzuzaklaan Ahmet'in ablasına sesleniyor, onun hafif kayıını tek elle tutuyorum: "Geridönmemi askeri yolculukların engellediini söylersin Hatice'ye, çıkılan seferlerin, uzakyerlerdeki savaların engellediini, olur mu? Benim hatam deil bu. Aziyade Hanımısevmeseydim, bu akam burada olur muydum? Çok uzaklardan on yıl sonra onun yüzündengeri gelir miydim? Ona söylersin deil mi?..." Sonra duruyorum, çünkü sesimin deitiini,kendimi toplamam gerektiini duyumsuyorum, yoksa alayacaım çünkü. - "Söylerim Loti,

bunları söylerim" diye yanıtlıyor; imdi üzgün yüzünde tümüyle tatlı bir anlatım varmı gibigeliyor bana, sonra daha da koyulamı alacakaranlıın içinde kayıklarımız ayrılıyor.Artık sona erdi bu iç karartıcı günüm! Çalkantılar, tedirginlikler, kaygılar, yalvarmalar bittiartık. Her ey bitti, on yıldır çözümü askıda kalan dram bitti...Suyun üstünde hızla kayıyoruz; yanımdaki Ermeni kadın sessiz, siyah robu içinde dimdikduruyor. çimde bir mezar sessizlii beliriyor; imdi bu ülke, nice zamandır dülediim bukent birdenbire dile sımaz çekiciliinden, sonsuz gizeminden sıyrılmı gibi, stanbul bomu,ruhum bomu gibi geliyor bana, her eyin sanki çöktüünü duyumsuyorum ve bir dahadönmemek üzere en kısa zamanda Türkiye'den ayrılma isteini duyuyorum.Bir yere varmak için acele eden insanlar gibi küreklere asılmı hızla gidiyoruz. Bu aceleneden? Bilmiyorum. Bizi sıkıtıran hiçbir ey yok imdi, çünkü her ey bitti. Nereye gidiyoruz

öyleyse? Ben de bilmiyorum. Yanımda oturan bu yalı kadın bana bir ey söyleyecek,gereksindiim bu sessizlii bozacak diye korkuyorum, Aziyade hakkında, az önce kendisine

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 28/46

açıklanan hiç beklemedii, onu aırtan eyler hakkında bana sorular soracak diyekorkuyorum; onun gözleriyle karılamamak için baımı çeviriyorum ve insanı hayranbırakan alacakaranlık görünümüne görmeden bakıyorum: stanbul durgun suda tersinedönmü yansıyor, yan yana geçip giden binlerce kayık giysilerin, renklerin masalsı oyununuhafiften, ses çıkarmadan sergiliyor. Benim için yıllardır yitmi gitmi, imdi büyülü bir

düteymicesine yinelenen tüm bu eyler artık bana hiçbir ey söylemiyor; havanın çok güzel,havanın tıpkı yaz gibi hâlâ yumuak, ılık, gevetici olması da...Azını açmasa bile varlıı artık beni iyice rahatsız eden siyah giysili yalı kadını indirmek içinKasımpaa iskelesinde duruyoruz sonunda: "Allahaısmarladık" diyor Anaktar iraz ayrılıpgiderken, "Tanrı yardımcın olsun, mezarlar için yarın sabahtan buluma yerinde ol".Üstümden iç karartıcı bir yük kalkmı gibi yola devam ediyorum, yine de göz ucuylaizliyorum onu, yok diye üzüleceim nerdeyse, çünkü sevgili geçmile benim aramda birköprüydü o.Okanmak isteyen bir çocuk havasıyla kayıkçım çıplak kollarını gösteriyor bana, arımayabaladıını söylüyor: "Hep böyle hızlı gitmek zorunda mıyız?" - Sahi ya, hayır, ne anlamı varimdi; bunu ona söylemeyi unuttum... Amacım yok artık, hiçbir yerde hiç kimse beni

beklemiyor, bu büyük kentte beni tanıyan yalnızca ölüler var. Nereye gideceimizin pekönemi yok imdi. urda burda eski günlerden izler arayarak, özgür, yalnız baıma aylakdolamaktan baka yapacak hiçbir ey yok. Bunun üzerine "Aksine, çok yava git, nereyeistersen oraya git" diye yanıtlıyorum onu, "kayıı suyun akıntısına bırak, kürekleri içeri al,dinlen, istersen kollarını kavutur, türkü söyle..."Az sonra nerdeyse kıpırdamadan duruyoruz, farkına varılmaz bir akıntı sürüklüyor biziyalnızca; kayıkçı kollarını kavuturmu türkü söylüyor. Ender raslanan bir hava var, çoktatlı, insanı aırtacak kadar tatlı; kayıkçının dertli, tiz perdeden türküsünü dinliyorum, azöncesine göre daha canlı, daha ilgili çevreme bakıyorum. Gerçekten yanımda vicdan azabıgibi duran siyah roblu zavallı yalı kadın gideli beri nasıl desem bilmem, hemen bir hafiflemeduyumsamam beni aırtıyor, alt üst ediyor... imdi gitgide nerdeyse herzamanki görmetutkumla bakıyorum... Gece çökünce her eyin görünüü deiti; karada, gemilerde, heryönde sessizce kayıp giden kayıklarda fenerler yandı; hâlâ aydınlık gökyüzüne yansıyankubbelerle, minarelerle ilenmi bir oyma artık stanbul yalnızca. Haliç'in ortasında suyunakı yönünü izliyoruz hep, her iki kıyıdan da az çok boularak Dou'ya özgü bir gürültügeliyor, yeryüzündeki bütün gürültüler arasında hemen tanıyacaım, stanbul'a özgü ogürültülerin belirsiz bir bütünü bu uultu. Tıpkı eskisi gibi, nasıl olmu da her ey aynıkalmı, nice geceler aylak aylak dolatıım her iki kıyıdaki bütün o mahalleleri yenidengörmesem de gözümde canlandırıyorum; oralarda olup bitenleri, oralardaki gizli saklıları, nepazarlıklar döndüünü, ne arkılar söylendiini, hepsini tümüyle biliyorum. Öyle ki,sürelerin siliklemi geçmiine u anki kadar daldıım yanılsamasına hiç kapılmamıtım,

söyleyeceim hiçbir ey sayfalar, ciltler doldursam da u anda duyduum içe ileyen adsızhüznü anlatamaz, mümkün deil...Oysa hem benim içimde, hem benim için her ey nasıl farklı o pek genç olduum dönemdenbu yana! O zamanlar yoksuldum, kimse bilmezdi beni; yaadıım düzensiz ve tehlikeli Türkhayatı her zaman bitebilirdi, hiç bir yerde desteim yoktu, elçilikten bir yakınma ya da birüstün buyruu her an beni yok edebilirdi. O vakitler bir Türk giysisi, bir silah satın almak yada yalnızca akam yemeini ayarlaması için Yahudi Salomon'u çevredeki küçük dükkanlaragöndermek söz konusu olduunda birkaç akçe yüzünden dara düerdim. O zaman, bu akamkıyılarda uuldadıını iittiim o yıınları, heves edip aralarına karıtıım o halk insanlarınıhesaba katmam gerekiyordu; aralarında borç verenler, alacaklım olanlar, yarar gördüümdostlar, muhbirliklerinden ürktüüm dümanlar vardı. imdi olsa sırf kemerimdeki

altınlarla on kez satın alırdım o küçük dümanları, parayla sustururdum da onları. Ufkumgeniledi artık, ölçüsüzce geniledi, eskiden kimsesiz bir çocuktum, onun yanında nerdeyse

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 29/46

bir hükümdarım imdi. Hani on yıl öncesinde olsa, burda onunla yaarken yaamımıenlendirirdi tüm bunlar, ama kukusuz çok geç geçti hepsi elime, zaten pek aldırdıım yok;bir ey söndü içimde, benliimden bir ey Türk topraına girdi Aziyade'yle birlikte.Çarpıcı görünüm deimeyi sürdürüyor, gizemli kubbeler belirsizleiyor, nerdeyse yarısaydamlaıyor gecenin içinde, sayısız ıık var ve yukarıda yıldızlar parlıyor. Hava gittikçe

tatlılaıyor, hiç esinti yok, sanki yaz akamı. Ölesiye uyuukluktan iyice uyanmı her eyikavramak için büyümü gözlerle bakıyorum. Çelikilerle dolu olduumu duyumsamak beniürkütüyor: Zaman zaman bu küçük deerli anıya tümüyle balı, ruhumun derinliklerinekadar, sanki sonsuza dein sürecek bir kederle dolu oluyorum, (baka defalar da yaadıımiçin, yazık, kısa süreceini bildiim) bu duyguyu, yeryüzünde her eyin solduu ve sona erdiiduygusunu duyuyor sonra, bir an sonra, kendimi hâlâ yaam dolu, hâlâ genç, hâlâ akasusamı bulmanın bir bakıma bencil zaferiyle yaama geri dönüyorum; ve tümüyle bu Douülkesinin, bu ılık akamın, geçmiteki o cokuların, asla dikkate almamam gereken ne varsahepsinin beni allak bullak etmesine kendime karın izin veriyorum.On yıl biz insanların pek kısa süren ömrü için gerçekten sonsuzca uzun bir süre!... On yılsüren ayrılık ve sessizlik sanki çukurlar açıyor anılarda, bir yıpranmılık, tuhaf bir

unutkanlık, bir karanlık balangıcı getiriyor, birbirini en çok sevenler arasında bile... nsanınbunu kendinde gözlemesiyse acı bir dü kırıklıı oluyor.Gecenin geç saatlerinde stanbul'daki büyük köprünün ayaına yanaıyoruz ve ben yineBeyolu'na çıkıyorum, otele.Dün Orient-Ekspres'te ya da Varna gemisinde tanıdıım turistlerle birlikte tabldot akamyemei yiyorum. Bir süre yine herkes gibi oluyorum ben de, sohbet ediyorum, belleimuykuya dalıp, Hatice ile görümenin ve mezar ziyaretinin yarın sabahtan olduunu pekanımsamayınca.Ama hemen akam yemeinden sonra stanbul'a gitmek için bir at istiyorum (insanın gecevakti stanbul'a gitmesi, özellikle yalnız gitmesi, Avrupai otellerdeki insanlara her zamansaçma gelir). Bana gelince,yalı Abeddin'in evini, onun öldüü, "cenazesini bir akamnerdeyse gizlice götürdükleri" o evi karanlıkta da olsa bir daha görmek için stanbul'agidiyorum.Önce ıık, çılık ve çalgıyla dolup taan Galata sokaklarını tırısa kalkıp çabucak geçiyorum;ardından iki kenti birbirine balayan köprünün baında, karanlıın, görkemli sessizliinbaladıı noktada, gelenee uyup, karı kıyıda önümden gidecek bir fener çekenin taıyacaıfeneri yaktırmak için duruyorum ve az sonra köprüyü geçiyorum; ite artık uçsuz bucaksızstanbul'un, karanlık, kapalı ve ölü kentin içine dalmı durumdayım. Gün boyu bakayerlerde olduumdan stanbul uzaktan gözüme ilimiti yalnızca, on yıl sonra, stanbul'atıpkı tam ömrümde ilk kez bir bayram kutlaması sırasında geldiim gibi gece varıyorum.Gece karanlık, yıldızlar donuk. Gözlerim karanlıa alııyor; karanlıkta görmeye balıyorum,

sanki buradan dün ayrılmıım gibi rahatça bu karmaık sokaklarda tırısla giderken yönümübuluyor, yüksek, penceresiz duvarlar arasında önünden geçtiim parmaklıkla çevrili eskisarayları, kandiller yanan türbeleri, solgun ve sessiz camilerin kat kat göe yükselenkubbelerini hemen tanıyorum. Önüm sıra koan, hoplayıp oynayan fenerimin güçsüz ıııtüm yol boyunca yerdeki kahverengi kütleleri gösteriyor bana; uyuyan köpekler bunlar.Epey hızlı gidiyorum, çünkü vakit geç ve yalı Abeddin'in evi uzakta.Sonunda bir sokaın dönemecinde büyük, ıssız kenarları bir dizi kefen beyazı cansız küçükkubbeyle çevrili Mehmet Fatih Alanı önümde açılıyor. Hedefe varmak üzereyim, nerdeysegeldim sayılır. Alanı çaprazlamasına geçerken atımın nallarının döeme talarında dahagüçlü ses çıkardıını, her yanda üzgün yankılar uyandırdıını duyuyorum. Sonra yeniden darbir sokaın karanlıından içeri dalıyorum, - ite orda, hemen yakında, ev karımda belirecek,

o eski ahap ev, yüksek ve hüzünlü, koyu kırmızı boyalı, cumba pencerelerindeki kafesler sarıkelebeklerle, mavi lalelerle bezeli. Bu mahalleden hiç geçen olmaz, hiç kapı açılmaz, hiçbir

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 30/46

yaam gürültüsü çıkmaz, hiç ıık yanmaz. Oldukça yava gitmeye baladım, önümdekifenerçekene feneri eski duvarlara, sımsıkı parmaklıklarla kaplı cumbaların altlarınatutturuyorum, oradan geçtiimizde yanılmayayım diye. Ama birdenbire bir ey kalmıyorönümde; yıkıntı talarıyla, kararmı kalaslarla dolu sonsuz bir boluk uzanıyor; atımyıkıntıların üstünde tökezliyor. Ate yapmı bu ii; birkaç saat içinde mahalleler yakan

burdaki büyük yangınlardan birinde her ey yok olmu. "Geçen kı oldu bu" diyor önümdekifenerçeken, bu yıkımı bana daha iyi göstermek için fenerini saa sola sallayarak. Sokaktan izbile kalmamı; üç ya da dört yüz metrelik bir alanda molozlardan baka hiçbir ey yok.Haydi bakalım, bitti artık, Aziyade'nin gözlerini kapadıı evi alevler yuttu... Bu yıkıntılarınönünden geriye dönmek gerekiyor imdi.Atımı mahmuzlayıp, rasgele girdiim bir yoldan, gecenin karanlıında ordan uzaklaıyorum.Bu yıkıntılar yıınını.. hayır, tahmin etmemitim bunu; bu yıkım beklediimden öte. Oysa bukaranlık mahalleye çok balıyım sanmıyordum; ama yüzyıllardır durduuna göre, hiç deilseyaadıım sürece kesinlikle öyle kalır diye düünmütüm, imdi onun yaadıı bu sokakta,ömrünün yarısını geçirdii bu evin kafesli yüksek cumbaları altında hiç, bir daha hiç gelipdolanamayacaımı kendi kendime söyledikçe üzüntüm büsbütün artıyor.

Baımı almı giderken bir daha hiç bir eye bakmıyorum artık, benliimin derininde üzücüve saltık, giderilmesi olanaksız, tatsız yalnızca sızlayan bir umutsuzluun acısını çekiyorum.Onun acısı, onun için duyduum pimanlık ve youn iç acısı bunaltıcı bir yas örtüsü gibiüstümde; u anda hiçbir ey çelemez artık aklımı bundan. Sonra dondurucu bir açıklıklaortaya çıkan u üzücü soru var: Yarın yapacaklarımın ne anlamı var? Onun mezarını ziyaretetmek çocuk kandırmak gibi deil mi? Ondan herhangi bir ey benim yalnızca geri geldiimibilecek mi, vaktiyle onun bedeni olan kalıntıların üstündeki topraı öptüümde biraz olsunbilincine varacak mı? Ne acılı, ne çare bulunmaz bir üzüntü bu, onunla bir daha hiç, hiçbirdüünceyi paylaamamak! Zavallı küçük Aziyade, ona söylemesini bilmediim, imdi beniyakan ne çok ey var, yalnızca birkaç dakika için, son bir görüme için onu bana geriverebilselerdi eer, hemen söylerdim ona bunları, kendisini onun sandıından, hatta benimbile sandıımdan çok daha büyük bir sevecenlikle sevmi olduumu söylerdim ona, onuyitirmekten duyduum pimanlıın hiç sönmeyeceini söylerdim, yaadıım için, gençkaldıım için, hâlâ sevebildiim için özür dilerdim ondan; bütün bunları söylerdim ona,sonra ak dolu bir vedanın ardından yine uyusun diye topraa bırakırdım onu! Ama hayır,son derece acımasız bir yanlılıa takılıp kalmak gerekiyor sonsuza dein; çok geçmedenbenim de ölme vaktim gelecek, böylece yanlılıın düzeltilmesi daha da güçleecek,aramızdaki sessizlik büsbütün kesinleecek, çünkü ona söyleyemediim ama benim içimdeyaayan her ey benimle birlikte ölecek. Ve zaman akıp gitmeyi sürdürecek, ikimizin adı daunutulacak - ayrı ayrı...Koyu gecenin içinde karmakarıık sokaklarda hep rasgele yoluma giderken sonunda bu

deimeyen kentin göbeinde Yavuz Selim Camisi yakınındaki çok sofu bir mahalleyegeliyorum: Mezarlar, serviler, sandukaları aydınlatan kandiller yanan türbeler var burda.te esiz biçimde, pek ho dümdüz bir sokak, ama Arap sokakları görünüünde, kireçvurulmu bembeyaz, kenarlarında sivri kemerli revaklar uzanıyor düzenli, yalnızca giri katından ibaret yüzyıllık evlerin saı solu göün enginliklerine açılıyor, stanbul'unmerkezinde bir tepe burası, tüm çevreye egemen. Havanın mavimsi karanlıında yakındakicaminin üst üste binen kubbeleri yükseliyor yalnızca, kar gibi soluk, ayın çevresinde oluanaylalar gibi bulanık. Sokak uzayıp gidiyor, birbirini izleyen sıra kemerler belirsiz karanlıktayitiyor; ama biraz ötede, orda, açık kalmı bir kapıdan ölgün bir ıık süzülüyor beyazkaldırım taları üstüne. Ah! Ahmet'le birlikte koca stanbul'u yaya geçerken akamın ilerisaatlerinde uramayı alıkanlık edindiim küçük eski kahve burası kesinlikle. Nasıl olmu da

böyle geç vakte kadar açık kalmı? Bunun benim için olduunu, kahvecinin beni beklediini,

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 31/46

beni çaırdıını söyleyesi geliyor insanın. Attan inip bir dakika orda oturacaım, dıarda,sıra kemerlerin altında, gecenin serinliinde.Burada her ey el sürülmeden kalmı, eski tablolar, duvarlara asılı eski Mekke resimleri,anımsıyorum bunları. Karıda sokaın ortasında hep o eski mermer çeme, tepesi karasaçlara benzeyen bir eylerle kaplı, ereltiotları bürümü bana kalırsa. Kahvecinin bana

getirdii u taburede birden fazla oturmuumdur kesinlikle.Eskiden, iyi anımsıyorum, insan burda oturduu zaman ara sıra camiye giden inanç doludervilerin geçtiini görürdü. - Ve bu akam tam bunu aklımdan geçirdiim sıradadervilerden birkaçı birlikte görünüyor. Yavaça ilerlerken, geri dönüp bu alıılmadık saattekaranlıın derinliklerinde yiten ıssız yol boyunca açık duran bu tek kahvenin önündetakılmı kalmı bu adama bakıyorlar.O zamanlar, anımsıyorum, bir çalgıcı vardı, yalı bir adam, bu küçük ayrıksın kahvedegerilerde bir yerde kemanla yürek parçalayan havalar çalardı bütün gece. - Bu akam ansızınarkamda yine aynı ezgi inildemeye balıyor. te o zaman öylesine dalıyorum ki anılara,uyanacaım diye korktuum için geçirdiim ürperti her zamankinden daha derine, tailiklerime iliyor bu kez... Böylece, oturduum yerde kalıyorum, her zamanki yerimde

sessizce oturuyorum; çevremdeki, stanbul'un içindeki eyler aynı kalmı, ne ki çoksevdiimiz Eyüp'teki küçük evimiz yok artık, onun kendi evi de yanmı kül olmu, Ahmetölmü, Aziyade topraa gireli yedi yıl geçmi, her ey yok olmu, ortadan kalkmı, bitmi sonsuza dein... Ahmet'in ablasının söyledii o tümcenin birdenbire aklıma gelmesi daha damüthi, arkamdaki o keman iitilmedik hüzünlerin bilinmez ezgileriyle bu tümceyi dilegetriyor sanki: "lkyazın sonuydu... Akam vakti götürmüler ölüsünü..."Akam vakti götürmüler ölüsünü... imdi mayıs ya da haziran ayındaki o çok dingin, çokduru alacakaranlıı görüyorum, sanki akıl almaz bir alaycılıkla karanlık evi pembe bir ııklaaydınlatıyor, sonra gürültüsüzce açılıyor kapı, aır bir ey omuzlamı taıyıcıların geçmesiiçin... Alıp götürdükleri ceset onun bedeniydi bir zamanlar! Hayır, imdiye kadar onun içinhiçbir zaman u anda çektiim acıyla ölçülebilecek bir ey duyumsamadım ben...Ayrıca görünüe bakılırsa, stanbul'daki kutsal ziyaretimin balangıcından beri yolumunüstüne sanki istenildiince serpitirilmi güçlüklere karın, deiikliklere, yıkımlara, ölümlerekarın - ve zaman zaman dalıp gidince aklımın karımasına karın - görünüe bakılırsaardına dütüüm sevgili küçük hayalete gitgide hep yaklaıyorum ve ruhlarımızın birbirinekavuması yakın gibi...Baımı sokaktan ve karanlıktan yana çevirdim, çünkü gözlerim ansızın kararıyor, hiçbir eyiseçemez oluyor. Ve bırakılanların döktüü, onun da herhalde döktüü korkunç acı iki damlagözyaı yanaklarımdan süzülüyor.Kahvemi ve nargilemi getiren küçük kahveci çıraı alamı olduumu fark edip banaakınlıkla bakıyor, sonra herhalde kendi kendine bu yabancının ileri beni ilgilendirmez

diyor ve konumadan geri çekiliyor. Ölüm imgesi yalı çalgıcı tek baına, üstüne vuran yarıaydınlıkta düteymiçesine çalıyor. Yerimde kalıyorum, acı çektiim bu anı olabildiinceuzatmak istiyorum, çünkü on yıldan beri kendimi hiç burada, karanlıa boulmu u sokaınyalnızlıında olduu kadar, çevreyi kaplayan sessizliin ve gecenin ortasında bir kemanarkamda hafifçe inlerken olduu kadar, onun yakınında duyumsamadım...Bir saat sonra yeniden karı kıyıya geçip yine Beyolu'na çıkınca otelin kapısında fenerçekenive atımı gönderiyorum. Ve düüncemi deitirerek odama dönmek yerine belki sabaha kadarrasgele dolamak için yaya olarak tek baıma yola düüyorum yeniden. Burada geçireceimkısa süreyi uykuda yitirmemeyi yeliyorum.Karanlık sokaklarda yalnız, özgür, amaçsız olmaktan beklenmedik esiz bir esriklikduyuyorum önce. Gecenin tatlılıı bir haziran gecesiymi gibi sürüyor, hava stanbul'un

bütün kokularıyla dolu, bu semtlerde servi korularının balsamlı kokusu aır basıyor...

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 32/46

Hasköy'e, sonra Eyüp'e taınmadan önce yazın üç ay Beyolu'nun yukarı yerinde kalmıtım,penceremden insanı hayran bırakan uzaktaki stanbul panoramasını seyrederdim:Geleceine pek de inanmadan Aziyade'nin geliini beklediim zamanlardı, onu beklerkenbakalarıyla gönül elendiriyordum. Aynı zamanda yaamımın geçici bir dönemiydi bu, neinancım ne de umudum kalmadıından yitik bir yürekle ak denizine atlamıtım. Dou'daki o

yeni esriklik, göz kamatıran yaz mevsimi, nice kara gözlerin çarısı bu üç aylık bekleyiialtında sonsuz uçurumların hüznü yatan son derece kösnülü bir eye dönütürmütü. Ah! Negecelerdi onlar, bu akam yaptıım gibi baıbo dolaırdım sokaklarda, ama hep yeni birserüven peinde koardım, her adımda, karanlıkta tanıdıım her eyde o gecelerin anılarınasıl da çıkıyor karıma! Ve bu kokular, bu kokular da deimemi. Sonra çabucak yenidenalıtıım bütün o gürültüler: Uzakta havlayan sokak köpekleri, bekçilerin ucu demirlisopalarını çın çın öten kaldırım talarına vurarak iaret vermeleri, aaıdan Galata'dakisefahat yuvalarından gelen belirsiz uultu.imdi yalnızca bir yanında evler bulunan bir sokaın merdivenlerini iniyorum, sokaın öbüryanı derin bir açıklıa bakıyor: Büyük Mezarlıa ve onunla birlikte ötelerde, soluk bir çizgihalindeki denize ve olaanüstü bir oyma iini andıran stanbul'a.

Bu kaldırım talarını, bu basamakları çok özel bir biçimde tanıyormuum gibi geliyor bana!Aslında bu sokaın bir zamanlar benim oturduum sokak, Beyolu'ndaki evimin ite urasıolduunu nasıl görmemiim! Ne çok defalar bu eve uygunsuz saatlerde geri döndüm ben,sabahın pembe ilk ııkları Asya kıyısından yükselirken! Geçmi esrikliklerin elimde olmadanuyanan anıları gitgide belirginleiyor, daha çok alt üst ediyorlar beni...Sonra duvarla çevrili Küçük Mezarlıa varıyorum: Ho kokan bir servi ormanı veMüslümanların yattıı insana korku salmayacak kadar eski mezarlar. Eskiden sık sık geceyarılarında buradan içeri sızdıım, orda aaçlardan düen kokulu küçük dikenlerle dolukuru yosunların üstünde oturduum olurdu: Güvenli bir sıınaktı burası, bulumalarıntanıı olmazdı. Giri urdandı, seçmeye baladıım o demir parmaklıklı anakapıdan. Buanakapı hep kapalıydı, ama benim gibi oraya alıkın biri duvar taındaki bir oyuktan elinigeçirip sürgüye yetiebilir, kapıyı açabilirdi. Ve elim, sanki kendiliinden duvardaki budelikten içeri dalıyor, sürgüyü yakalıyor ve itiyor: te o zaman, anakapı paslanmı zıvanalarıhafifçe gıcırdayarak açılıyor, bu bildik gürültü kafamı alt üst ediyor..........................................................

Tanrım, stanbul'a ne yapmaya geldiim çıktı mı aklımdan? Unuttum mu?... Mezarınıziyaretim o kadar yakınken tuttum böyle heyecanlı, tedirginlik verecek kadar tasasız birzaman geçirdim! Ah, insanın içini karartan o tümce, "Akam vakti götürdüler onu..." biranlıına bile olsa nasıl aklımdan çıkabilir, baka eyle oyalanacak kadar duygularımınoyuncaı nasıl olurum ben?... Geri dönerken baımı eiyorum; bu garip gece gezintisiyle

deerli küçük anıyı aaılamıım, gitgide yaklaan sevgili hayaleti kendimdenuzaklatırmıım gibi geliyor bana.Sonunda bu otel odasının karanlıında yalnız kaldıım zaman, uykum gelmiyor, ama gelengözyaları arındırıyor ve çok sevindiriyor.

IV

Cuma, 7 ekim 188...

Karıık dülerden sonra uyanıyorum, üzerimde bir tedirginlik mezarlıa gitmek içingiyiniyorum.

Bavullarımın içinde halktan adamların bayram günleri giydii oldukça zengin ilemeli Türkgiysilerinden birini getirdim, Eyüp'teki günlerimizden biraz solmu, buruk bir anı bu, bizim

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 33/46

evde, bizim mahallede akamları giyerdim. Aziyade üstümde bu giysiyle döneceime yeminettirmiti, beni öyle görecekti, yıllardır kendi kendime mezarını bile ziyarete gitsem bunugiyeceimi söylemitim.Sonra o biçimde giyindiim zaman bir duraksama geliyor bana. Vaktiyle alıık olduum buDoulu ceketi ireti bir kılık, üzücü bir maskaralık etkisi yapıyor. Yine de çıkarmak

istemiyorum: Nasıl yapmalı? Önce rengi belirsiz beylik bir pardesü giyerek ceketi altındagizliyorum, - ardından pardesüyü, sırmalı tozluklara kadar beni saran daha uzun bir yolpaltosuyla deitiriyorum... Korktuunuz, duygularınızı derinden alt üst eden kutsal birmezar ziyareti söz konusu olduunda kılıın rükülüü konusundaki ayrıntılar pek çocuksukaçıyor!Aaıda atlar koulu büyük bir lando var; gelmesini bir gün önce ben söylemitim, yalıkadınlar yanımda oturabilsinler diye büyük olsun istemitim; neeli görünen güzel, berrakbir güne ortalıı aydınlatırken yola koyuluyorum.Kasımpaa, Beyolu'ndan Büyük Mezarlıın çamurlu çukurlarının ayırdıı aaıda kalan birdı mahalle olduundan, onlarla buluacaım Hacı Ali Alanı'na arabayla gitmek için epeydolamak ve inii tehlikeli sokaklardan geçmek gerekiyor.

Bununla birlikte oraya varıyoruz, çünkü ite eski küçük beyaz camiyle, ordaki siyah serviler.Hacı Ali Alanı'nda beni bekleyen iki kadın görüyorum, yalnızca iki kadın, Anaktar-iraz ileAhmet'in ablası. Üçüncüsü, Hatice, gelmesini en çok istediim ve en gereklisi niçin orda deilacaba?Öbür ikisi geldiimi görünce üzüntülü bir hareket yapıyorlar. Tanrım, yine ne var? Benigörmeyi mi reddeti acaba? Sakın ölmü olmasın? te o zaman her ey biterdi; tam limanavarmıken karaya oturmak olurdu bu; bir daha hiçbir zaman, dünyada hiç kimse yolgösteremezdi bana... Soluk kesen birkaç saniyelik korku içinde kendime tüm bunlarısöylemeye vaktim oluyor, bu sırada yere atlıyor ve durumu sormak için onlara kouyorum.Hayır, diye yanıtlıyorlar, çok ciddi bir ey yokmu. Ama zavallı yalı kadın geçen kıtan berikötürümmü, dökülen bir döee çakılıymı, tek adım atamıyormu. Yollar çok dik ve darolduundan oturduu mahalleye araba giremiyormu. Üstelik Haliç'in bu tarafına gelse bileneye yararmı, çünkü mezarın öbür kıyıda, stanbul tarafında olduunu söylemi, ama mezarçok uzakmı, surların dıında, kırlardaymı...stanbul surlarının dıında, demek orda gömdüler onu!... Düündükçe yüreim daha çoksıkııyor!...O koskoca eski surların eteinde, Fener'den Yedikule'ye uzanan, geni fundalıklarla, serviormanlarıyla kaplı bu ıssız bölge, kimsesiz ölülerin rasgele gömüldüü, uzunluu onkilometreyi bulan bu ku uçmaz kervan geçmez mezar alanı, birdenbire gözümün önünegeliyor. Oraya gömmüler onu! Kimi kez bunun ürküntüsünü duyardım, ama aklım orayatakılıp kalsın istemezdim; hayır, daha çok onun Üsküdar'da ya da Boaziçi kıyılarında, o

esiz güzellikteki mezarlıklardan birinde yattıını tasarlamaya çalıırdım. Onun surlarındıındaki küçük, sevgili mezarını bir daha nasıl bulurum ben, eer - yerini tek bilen vekukusuz pek ömrü de kalmayan - bu Hatice bugün ne pahasına olursa olsun göstermezsebana.Bir kez daha elimdeki ipucunu kaçırdıımı duyumsayınca korkuyorum; hep aynı atelievecenlikle bir çıkar yol aramaktan, hiç bulamamaktan korkuyorum...Sonunda aklıma bir düünce geliyor, beni getiren Rum arabacıyı çaırıyorum. - Alanda birarada fısır fısır konumamız, bu araba, bu yabancı adam, bu hareketsiz mahallenin insanlarıiçin aırtıcı eyler olmalı ki, pencerelerdeki kafeslerin ardında çifter çifter gözler beliriyor. -Tahtırevanları anımsamıtım, on yıl öncesinde Beyolu'nda hâlâ kullanılıyordu: o vakitleryamurlu akamlarda kadın oyuncu ve arkıcıların otellerine tahtırevanla döndüklerini

görmütüm. Akıllı bir adama benzeyen arabacı belki bana hemen bir tahtırevan bulabilir,hatta yorulanların yerini alacak taıyıcılarla birlikte buraya getirebilirdi...

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 34/46

Bir altın pein, sonra, tüm bunları bana yarım saatten önce getirirse zahmetine karılık biraltın daha. - Baaracaına emin bir havada atlarını kamçılayıp hareket ediyor.Dün günümü sık sık bölenler gibi yine belirsiz bir bekleyi. Dıarıda bir taın üstüne, ikikadının arasına oturuyorum. Bu mahallede Doulu ceketimden daha garip kaçan gri paltomuüstümden çıkarıyorum; o zaman vaktiyle onun seçtii giysilerin ilemeleri yıllar sonra

eskiden parladıkları ııkta, kireçten kefen çekilmi aynı eski duvarların önünde yenidenparıldıyor, orda güne vurmu, ıssız, küçük, beyaz sokakta kendimi mutlu duyumsuyorum,içimde, bir anlıına yine burdaki halktan biri gibi görünmenin ince hüznüyle...Sessiz bir bekleyi içinde otuz ya da kırk dakika geçiyor, siyah roblar giyinmi, balarıellerinde, biri saımda, öbürü solumda oturan iki kadın - insan biçimine girmi ölümdüünceleri gibiler.Sonunda yukarıda Hacı Ali mahallesine egemen bayırın tepesinde ardında tahtırevanlataıyıcılar, göe vuran gölgesiyle yavatan geri gelen lando görünüyor.Haydi çabuk olun, çabuk! Araba beni burda beklesin, Anaktar-iraz'la birlikte, bir saat, ikisaat, kaç saat sürerse, Ahmet'in ablası, taıyıcılar, tahtırevan benimle Haliç'e insinler, ordanbüyük bir kayık tutup stanbul'a geçeceiz.

stanbul'da insana sıkıntı veren Fener'de, Hatice'nin mahallesine en yakın iskelede kayıktaniniyoruz; sonra yıkık dökük, göçtü göçecek büyük duvarlar arasında merdiven sokaklartırmanıyoruz, yoldan tek tük geçenler dümanca bir merakla balarını çevirip dik dikbakıyorlar. Yoksulluktan dökülen bir evde, lo bir çatı altında Hatice irenç paçavralarüstüne uzanmı acınası hasta bir hayvan gibi güçsüz iniltiler çıkarıyor. Ama bu pekâlâ o,sanırım stanbul'da yeniden gördüüm hiçbir yüz, ne de baka hiçbir ey, can çekien birmaymun hınzırlııyla yalvaran bir sevecenliin bulunduu, insanın çürüyen hayvansıyanıyla, tükenen, temiz yürekli, inançlı insanın nasıl desem karıtıı bu kara çehre kadar benietkilemedi...Yaklaırken kınamasından ve öfkesinden korkuyordum. Ama tüm bunlar dün patlak vermi,Ahmet'in ablası adımı söyledii zaman, sonra geri geldiim için beni baılamı. Dehet verici"Öldü! Öldü!"yü iitmiyorum, ne de on yıl önce Aziyade'nin son bölümünü yazdıımdaacımasızca içime doan ilenmeyi. Aksine acınası kara ellerini uzatıyor bana, kırımı, eilmi,ürkütücü; aradan geçen tüm zamana karın gözlerimiz birbirini tanıyor, birbirini anlıyor; oalamaya balıyor, ona bakarken benim de gözlerime yalar doluyor. Dükünler dükünü bukadın, zenci bir köle doutan, imdi pisliin, yoksulluun ortasında tükenen bir canlıcenazeye dönmü; sevecen bir acımayla üstüne eiliyorum, sanırım onu bir ermi gibiöpmekte pek güçlük çekmezdim.Elbette diyor, hasta olsa da ayaa kalkacakmı; kendisini götürmelerine, taımalarına sesçıkarmayacakmı, her istediimi yapacakmı benim, bundan ötürü akama öleceini bilse de,çünkü Tanrı'dan dileyebileceinin ötesinde mutluymu artık, hanımıyla benim aramda

oynayacaı rol için mutluymu, hiç beklemedii halde mezarını son bir kez ziyaret edeceiiçin mutluymu. Gözlerinden yalar boanıyor, kara yanaklarından süzülüyor yalar, ona birermi güzellii baılayan sevinç gözyaları...Hiç hesapta olmayan bir güçlük ortaya çıkıyor imdi de: Bu kez taıyıcılar tiksintiye kapılıpistemezlik ediyorlar! Bunu kollarına alıp kaldırmak mı, bunu yeni kadife kaplıtahtırevanlarına oturtmak mı, hayır, asla! Giysileri ilemeli zarif taıyıcılar bunlar, böylesibir i için rahatsız edilmeyi beklemiyorlardı kukusuz. Ayrıca ben nerdeyse çıplakdurumdaki bu yalı kadın üstüne yıılı o irenç paçavraların altından çıkarılınca ölesiyeüütür diye düünüyorum... Derken yolda gelirken bu mahallede, Yahudilere ait küçük birdükkanın camekanında portakal rengi güzel yün battaniyeler gördüüm aklıma geliyor, birkou gidip bir tane alsın diye Ahmet'in ablasından rica ediyorum... e ben el atacaım

onunla birlikte, Hatice'yi battaniyeye saracaız ikimiz, taıyıcılar da böylece, dehetekapılmadan yerinden kaldırabilecekler onu.

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 35/46

Ölü kefenlemeyi andıran bu derleyip toplama yüzünden bir çeyrek saat daha yitiriyoruz.Sonunda yalı kadın yeni, kalın yün battaniyeye sarılı, kadife kaplanmı tahtırevana biniyor;arılarına ve üzüntüsüne karın, imdiye dein ömür boyu görmedii tüm bu atafattanötürü gülümseyerek. Tokalaarak, teekkürler ederek Ahmet'in ablasına hoça kal deyip yolakoyuluyoruz.

Balangıçta üstüne büyük bir canlılık gelen Hatice, tertemiz bir sesle buyruklarını verdi,surlardaki kapıların hangisinden çıkılacaını söyledi. Sabah vakti geçiyor; yolda bir atkiralıyorum ve taıyıcılara komalarını söylüyorum. Sırmalı giysisiyle bir paanın kavasınıandıran u binicinin eliinde geçen tahtırevanın gösteriini gören çocuklar, olanca hızlagötürülen güzeli görmek için küçük cam pencerelerden içeri bakıyorlar ve o kapkaramaymun yüzünü görünce büyük korkuya kapılıyorlar.Tüm bu çalkantılar, tüm bu tela yolu gitmekteki amacımı gözden yitirmeme neden oldu.Sonra raslantı sonucu bulduum u güzel, genç ata binmenin zevki, güneli güzel bir sabahserin ve temiz havayı yarıp geçmenin zevki... Ve bir kez daha her eyi unutuyor, nerdeysehafif bir yürekle, çevredeki tuhaf, görkemi hüzün veren eylerle ilgilenerek atımı tırısakaldırıp gidiyorum.

Hemen hemen kimsenin oturmadıı, nerdeyse yıkıntıya dönmü, "Eski stanbul" dediklerimahallelerin arasında uzun süre yol gidiyoruz. Sonunda, tüm buralarını içine alan, di di mazgallı dev surlar karımızda beliriyor; karanlık tonozlarla birbirini izleyen sivri kemerlikapılardan sur dıına çıkıyoruz ve ite hemen kırlarda, ku uçmaz kervan geçmez bir yerdemezarlar arasındayız.Bu arkamızdaki aıp geçtiimiz surlar, bırakılmı çok büyük bir kenti çevreleyen inanılmazyükseklikte, sivri dilerle çentik çentik, aralıklarla koca kuleler yükselen kale duvarlarınıandırıyor; saımızda solumuzda hiç kesintiye uramadan, aynı biçimde uzayıp giden busurlar ıssız uzaklıklarda yitiyor.Önde sonu gelmez mezarlar bölgesi var: Kızıla çalan külrengi geni fundalıklar, çan kulesikülahı gibi yükselen kara servilerin oluturduu aaçlıklar. Bu araziyi bir mezar kalabalııkaplıyor; tarihin her çaından, her devrinden mezar taları ayakta duruyor. Bu kuraktoprak ölü kemikleriyle dolu.Vaktiyle Eyüp'te otururken ender gelirdim bu taraflara. Bununla birlikte bir kezgüpegündüz dolamaya gelmitik onunla, aralık ayında bir öle sonrasıydı, her yerden ıssızdiye burasını seçmitik. Hemen yakında bir yerde, anımsıyorum, u servilerden birinindalında minik bir ku, kukusuz mevsimi aırmı, yalnızca ikimiz için bir ilkyaz ezgisiyleakımıtı.Sonra az daha ileride, orda ötede, çok sevimli bir kız çocuunu gömdüklerini görmütük, -bugün artık iyice karımıtır topraa... Dümdüz otların, kı papatyalarının üzerindeyaptıımız, gün ııında birlikte yapmaya cesaret ettiimiz o gezintiyi birden anımsayınca

içim nasıl parçalanıyor...imdi bu koturmamızı sonsuz bir ince hüzünle dolduran her eyin bilincine tümüyle yenidenvarıyorum. Ona, vaktiyle taıdıı bedenden arda kalanlara yaklatıımı düünmek banabüyük ürpertiler veriyor, buz kesiyorum, üzüntülü anlarda insanın vücudunda duyduurahatsızlık geliyor yine üstüme, insana akaklarının, gösünün demir mengeneyle gitgide hepbiraz daha sıkıtırıldıı izlenimini veren bir duygu bu.Çevremdeki mezarlara bakıyorum, en yakındakilere, en uzaktakilere, en yeni, üstünde birazparlayan yaldız ve hâlâ beyaz kalmı olanları, tüm bu sonsuz kemik yıınına özgü tekdüzekülrengini henüz almamı olanları arıyorum, onları gözlerimle sorguluyorum... Yıllarca öncebu iç karartıcı gezintiyi, bugün gerçek olan her eyi sezmitim, tahmin etmitim, ama ubulunduumuz, kimsenin uramadıı yerde olacaını düünmemitim; onu kimlii belirsiz

ölü yıınları arasında aramayı beklemiyordum, hayır; onu burda, adı, mezar taı bileolmayan nice dierleri arasında deil, baka yerde bilmek çektiim acıyı azaltırdı gerçekten...

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 36/46

Hatice taıyıcıların sola sapmalarını söylüyor; imdi ezici, di di mazgallı sonu gelmez surlarboyunca Yedikule yönünde ilerliyoruz, lanete uramı görünümdeki çıplak bir topraktayürüyerek.Yaklaıyor olmalıyız, çünkü Hatice yavalayalım diye iaret etmek için yalı kara eliyletahtırevanın camına vurdu; onun bakındıını, büyümü gözlerle aradıını görüyorum...

imdi onun bile duraksayan bir görünüü var, - bana gelince, ben titriyorum. Mezarı gördügaliba, çünkü buyruk veren bir davranıla yakııklı taıyıcılarını durduruyor. Burda, sada,ayakta duran on kadar mezar taının olduu u yükseltiye benzeyen yerin üstünde: Orda!Sayı olarak üç ya da dört kadın mezarı var, ilkten bir göz atınca ayrımsadıım: Bir zamanlaryaldızlı yazıtlarıyla, ayrıksın çiçeklerden balarına giydirilmi bir taçla, mavi ya da yeilboyalı mezar taları... Hangisi onun mezarı?Kendini tahtırevandan indirtiyor zavallı yalı kadın, dütü düecek, gözleri ate dolu,portakal rengi battaniyesinin içinde - onu düündükleri için deil, vücudundan tiksindikleriiçin - kendisini sarılı tutan iki taıyıcının verdii destekle, nerdeyse yürüyor kötürüm haliyle;yün battaniyesinin kıvrımlarından imi damarların uzandıı iki ürkütücü mumya koluçıkarıyor dıarı ve yürüyor, istencinin gücüyle, kendisini koltuklayan adamların arasında

canı yana yana sıçrayarak ilerliyor. Ve ben sonsuz bir acıma duygusuyla onu izliyorum.Bu mezarlardan hangisi?... Yönelir göründüü u mezar kukusuz, mavisi solmu, yaldızlıyazıtı hâlâ pırıl pırıl u mezar... Evet, tamam bu! Kendini mezarın üstüne atıyor, kırımı elleriyle topraa sımsıkı sarılıyor görmesi insana acı veren zavallı yalı maymun, ardından busessizlikte insanı hayrete düüren, bakaldırıyla dolu, yabanıl, acı bir sesle bana haykırmakiçin baını çeviriyor: "Burda! Aziyade burda!" Pekâlâ anlıyorum bana kılıç gibi saplanan busözler, örtülü biçimde "onun burda olmasına neden sensin" demeye geliyor. Sonra, ansızınellerimi yakalıyor, tatlı, bir küçük çocuun tatlı sesiyle sanki benden özür diler gibi yineliyor:" Burda!... Aziyade burda! Görüyor musun, o burda imdi..." Aynı zamanda kapkara yüzüinsanın yüreini sızlatacak biçimde buruup kasılıyor ve birdenbire gözlerinden sel gibiyalar boanıyor...Bense baımı eiyorum; ama tek damla ya gelmiyor gözümden. stenç dıı bir davranılaapkamı çıkarmak için, Hıristiyan mezarları baında öyle yapıldıından elimi alnımagötürüyor, sonra bırakıp geri indiriyorum... Buraya gelirken yine nasıl giyindiimiunutmuum: Türkler feslerini hiçbir zaman çıkarmaz, namaz kılarken bile. Mermer mezartaına doru eiliyorum ve arıyorum, sökemediim sarmal yazıtlar arasında adını arıyorum,sevdiim gerçek adını, bana verdii kalın altın yüzüün üstünde kazılı olanı, silinmez küçükmavi harflerle gösümde yazılı olanı. Ama nasıl oldu da yine böyle dinginletim birden,dalgınlatım nerdeyse? Artık burda deilmi gibi olmamı anlayamıyorum, öyle görünüyor.Hiç beklenmedik biçimde yüreimi böyle kapatan ne oldu acaba? Kukusuz u adamlarınburda bulunmaları, onların meraklı bakıları, nerdeyse alaycı akınlıkları; bütün bu

topluluk, tiyatral denebilecek tüm bu çabalar. Yalnız gelebilmek gerekirdi. Burdaolmamalıydı onlar; bakıları, yalnızca burda olmaları bile u küçük, sevgili mezarıaaılamak sayılır - her eyi sezselerdi, bu, yerin erinci için tehlike oluturabilirdi belki bu,ben uzaklardayken.Yarın sabah yalnız geleceim, daha vaktim olacak, çünkü beni götürecek gemi öleden sonraüçte kalkıyor. Bu benim asıl ziyaretim olacak. Ama bugün, artık gitmeli; topraın üstündetepinip duran, çene çalan u adamlarla her eye saygısızlık ediyoruz.Ona, bu taın altında uyuyan ona kendi içimden diyorum ki: "Seni görmeye yalnızgeleceim zavallı küçüüm; yarın bütün sabahı seninle geçireceim, sana ait bu ıssızlıkta;seni sevdiimi pekâlâ anlıyorsun deil mi artık, çünkü bütün bu uzun yolculuu sanakavumak için yaptım..." Yine de elimde olmadan mermer mezar taının dibindeki topraa

gizlice bakıyorum... Ama hayır, taın altında kim var düünmek istemiyorum bugün, baımı

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 37/46

çeviriyorum ve katılamak için kendimi zorlayarak soukkanlılıımı yine kazanıyorum,yüzüm sertleiyor.Yalnızca tek baımayken yolu aırmamak için büyük bir dikkatle çevreyi not ediyorum.Önce dıarı çıktıımız kapıdan buraya kadar geride bıraktıımız dünyayı kuatır gibigörünen o çok büyük karanlık surlar boyunca dört köe kaç burç var sayıyorum, sonra nasıl

sıralandıklarını, servilerin nasıl göründüklerini, iaret noktalarımı salama almak içinaceleyle bir not defterine çiziyorum; on yıl sonra, yirmi yıl sonra buraya gelmek kısmetolursa, yolu aırmamak için bu iç karartıcı yeri belleime iyice kazıyorum. Hatta yarınkoparabileceim, yanımda götürebileceim hangi küçük bitkiler var, onları arıyorum:Nerdeyse hiç bir ey yok, yazık! Öyle çorak bu toprak; olsa olsa güçlükle seçilen iki üç dikenliyaprak ve külrengi, dayanıksız bir liken var; bu mezarın üstünde ilkyazda bile fundaçiçeklerinden hiç açan olur mu bilmiyorum...Haydi bakalım, imdi yola koyulalım tezcene. Taıyıcılar bitkin yalı kadını yenidentahtırevana yerletiriyorlar, ben ata biniyorum ve geldiimiz gibi bu ıssız yerlerden hızlıadımlarla geçip gidiyoruz yine.Pekâlâ tuhaf, pekâlâ beklenmedik bir ey oldu benim için bu ziyaret, çok kısaydı, çok

souktu. Geldiimden daha çok acı veren bir hüzünle, honutsuz, doyumsuz ayrılıyorumburdan. Ama ya herhangi bir ey yarın gelmemi engellerse, ya da o vakte kadar baıma birey gelir ölürsem... Büyük surun ürkütücü kapılarından girinceye kadar hep duraksıyorum,dönüp arkama bakıyorum, atımı dörtnala sürüp geri dönmek geliyor içimden...Hatice kulübesinde paçavralarının üstüne yeniden uzanınca varlıklarına katlanamadıımtaıyıcıları baımdan savıyorum. Zavallı yalı kadının üstünü yeni battaniyesiyle elimdengeldiince örtüyorum, çok houna gidiyor, yeni bir oyuncaı olan küçük çocukların yaptııgibi elleriyle battaniyeyi okuyor.Ve imdi sorular sormak istiyorum ona, örenmekten korktuum her eyi bilen, gören,belleinde tutan, öbürlerinin arasında konuabileceim tek kadın o yeryüzünde."Evet, evet" diye yanıtlıyor, "çok eyler söyleyeceim sana, neler neler... Hele güzelceuyusun, kafasını toplasın, gelir konuursun Haticenle, önümüzdeki günlerden birinde..."Önümüzdeki günlerden birinde!... Ama bir bugünüm var benim!"Ah, Loti" diye sürdürüyor güçlükle dorularak, "bilmiyorsun: Kapı dıarı ettiler beni...Ama hanımından uzaklara gitmedi Hatice, iyi bil, ve öleceini anladıım zaman iki gecesokaktan ayrılmadım, kapının yanındaydım hep, iiteyim diye..."Onu kovmular demek... Öyle çok ne söyleyebilir bana o zaman? Artık kafası pek yerindedeil gibi, hangi belirsiz ve garip bilgileri çekip çıkarabilirim bu yalı kafadan?- Peki, Fenzile Hanım, diyorum, o ne oldu biliyor musun?- Sahi Fenzile, evet... O çok eyler biliyor, ite o. Hem belki, belki buraya gelir seninlekonumaya!

Yalı Abeddin'in öteki üç hanımından biriydi Fenzile, bir kez görmütüm onu, yüzü peçeliyditabii. Ama Aziyade'ye karı öteki kumalarından daha iyiydi, nerdeyse yardımcı ve sevecendi,biliyorum. Daılan bu haremden bir o yeniden evlenip stanbul'da kalmı görünüyor. Ah!Onunla konumanın bir yolu olsaydı! Dorusu, bunun mümkün olacaını hiç ummuyorum..."Buraya, sana gelmesi için onu nasıl kandırmalı, ne yapmalı Hatice canım?"Bir dakika sonra zenci Hatice'nin verdii bilgiler üzerine gittim yakında bir kulübede çokyalı bir kadın buldum ve aldım geldim, kötücül, arabulucu yüzlü bir kadındı bu, yaam boyubazı karanlık ilere karımı olsa gerekti. Hatice bu kiinin Fenzile'yle görümeyiayarlayacaına güveniyor; imdi oldukça heyecanlanmı, yeterince kesin görünen yönergelerveriyor ona, ben de büyük bir ödül söz veriyorum. Burada buluacakmıız, elbette, bugünöleden sonra, alaturka saatle yediye doru. Ama gerçekleeceine pek inanmıyorum ben...

Hatice'ye sormak istediim sorular var daha; ama iyice bitkinlemi gitgide, durumunaacıyorum. Bu sabah olup bitenlerden ben de son derece yorgunum. Üstelersem, daha açık

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 38/46

sözcüklerle bana neler diyeceini fazlasıyla seziyorum: Özellikle ben yüzüstü bıraktıım içinAziyade'nin öldüünü söyleyecek. Bu doru olduuna göre bana onu dinlemek düer ve bukonuda kararlıyım, ama bir kez yeter, akama geri geldiim zaman sorarım... te imdisuyun öbür yanında beni bekledikleri aklıma geliyor, içimde biraz da korku, çıkıpgidiyorum...

Öyleyse imdi yine Haliç'e doru inmek, bir kayıa binip karıya geçmek, Anaktar-iraz'laarabacının beni bekledii Hacı Ali Alanı'na geri dönmek ve öteki mezarı ziyarete gitmekgerekiyor.Yanımda oturan Anaktar-iraz "ili Ermeni Katolik mezarlıına çek" diyor arabacıya.Oldukça uzak bir yer galiba, arabacı atlarını kamçılıyor ve atlar hemen komaya balıyor.stanbul'a sırtımızı dönüp yine Beyolu'na çıkıyoruz, son hızla Beyolu'nu geçiyor, geridebırakıyoruz, sonuncu semt Taksim de arkamızda kalıyor, bir baka dıyöredeyiz imdi,burası Aziyade'nin gömülü olduu yerden bayaı farklı... Benim Eyüp'teki zavallı ikiküçük canyoldaımı birbirinden epey uzak gömmüler.Bir Katolik mezarlıında mı?... Aslında imdi anımsıyorum: bana anlatmıtı, doutanErmeni Katolikmi, sonradan on beine basmasına yakın Müslüman olup Ahmet adını almı.

Ölecei sıra sa'yı anımsamı olacak.stanbul'un büyük ve çok güzel bir hüzünle dolu dı yörelerinin aksine nasıl irenç bir yerburası... Buraları, Beyolu'nun o tüm kozmopolit insanlarının tatil günleri elenmeyegeldikleri yerler; aaçsız, yeilliksiz, alabildiine çıplak kırlıkta her tarafa yayılmı Ermeni,Rum, Yahudi meyhanelerinden geçilmiyor; Paris çevresindeki kötü yerleri anımsatıyorbunlar; sonra sürülmü tarlalar balıyor, tarlalardan içeri giriyoruz arabayla; bölge batanaaı gri, toprak rengi, tek yeil ot yok; sonunda ıssız bir tepenin üstünde dört duvarla çevrilibir yer görünüyor, bu duvarlar da gri, üzerlerinde yükselen ne bir servi, ne de herhangi biryaprak var: Burası ili Mezarlıı.çeri giriyoruz, yoksullar mezarlıı, idam edilenlerin gömüldüü bir mezarlık diyesi geliyorinsanın. Tek tük birkaç tahta haç, oldukça sade birkaç mermer levha, hemen her yerde alttayatan cesetleri gösteren basit tümsekler.Yalı Ermeni kadın gidecei yönü arıyor, bir patikada karar kılıyor, hüzün veren tepeciklerisaymaya koyuluyor - bir, iki, üç, dört, - yakınlarda bellenmi gibi görünen bir yerde duruyor:"te burda bizim Ahmet!" Kendi oullarından biriymi gibi baktıı çocuu anımsayıncayalı annelerde olan o temiz gözleri dumanlanıyor.Ah! Zavallı yavrucak, gömüldüü topraı görmek insana ne de güç geliyor...Ona ikinci bir kez gelmeye vaktim olmayacak, onun için ona burda temelli veda edeceim:"Baı ne yanda?" - "Burda!" diye yanıtlıyor yalı kadın topraktaki topaklara parmak ucuyladokunmak için eilerek. Ve, bana gösterdii yerde, orda öyle tek baına bitmi, küçük, cılızbir yonca koparıyorum yanımda götürmek için.

Bizi çabucak otele götürmesini söyledim arabacıya.Arabada Anaktar-iraz yanımda oturuyor; yolda, ben gittikten sonra mezarlıkta Ahmet içinkoydurmak istediim mermer levhayla ilgilenmesini rica ediyorum. - Çünkü Ahmet'in enbüyük üzüntülerinden biri, anımsıyorum, biraz zengin olmadan ölürse, belki de mezarıolmayacaını düünmekti.Sabah boyu ordan oraya uzunca yollar dolamak dört saatten fazla sürmedii için otelevardıımızda daha öle olmamıtı.Ermeni kadını odama çıkarıyorum. Otelde çalıanlar turistlerin yanında böylesi hanımarkadalar görmeye pek alıık olmadıklarından ona bakıyorlar, ama hiç saygısızlık etmeden,çünkü yaslı robuyla çok ciddi ve aırbalı görünüyor.Cebinden iri gözlüklerini çıkarıp Ahmet'in mezarı için vereceim yönergeleri yazmak üzere

bir yazı masasının baına oturuyor...

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 39/46

Ama otel hizmetlilerinden biri bana Yahudi Salomon'u getirince iimiz yarıda kalıyor.Ahmet'i bulmak için elinden geleni yaptıını, onu tanıyan kimse çıkmadıını banaaçıklamaya gelmi Salomon.Ahmet'i bulmanın mümkün olmadıına rahatça inanırım!... Dünden bu yana, u Salomon'ubilgi toplamaya yolladıımdan bu yana, iç karartıcı gerçeklikler, hüzünlü erinçler

dünyasında ne yollar gittim ben. O an için her ey henüz aklı karıtıran bir soru halindeydi,imdiyse dün beni heyecana getiren eylerin üstüne kül yıınları yamı gibi...Anaktar-iraz, o mermer konusunda yapmasını istediim eyleri kendisi için Ermenice notalmayı bitirdi.Birlikte yapacaımız ileri tamamladıımızdan esenlemekten baka bir ey kalmıyordugeriye.Gitmek için ayaa kalkıyor, az önce ili'de gördüüm annelerde olan o temiz gözlerle banabakıyor. Zavallı ölmü küçük için yaptıklarıma teekkür ederken iri iri yalar geliyorgözlerinden, bana da bulamasına ramak kalan.Sonra çıkıp giderken beni öpmek için izin istiyor. Kabul ediyorum... Ve beni öpmesinekarılık, Ahmet için, yalı kadınlara özgü o buruuk yanaından bütün kalbimle öpüyorum

onu.Alaturka saatle sekizde (öleden sonra üç sularında) buluma yerinde, Hatice'nin evindeyim.nsanı ürküten acınası kara ellerin kıpırdanıp durduu portakal renkli battaniye örtülüpartal döein yanında, sabahleyin iim düen kötü görünülü kadın tek baına ayaktaduruyor. Fenzile Hanım orada deil, kestiriyordum bunu. "Evde yok," diyor arabulucu;"nereye gittiini bilmiyorlar, ne zaman döneceini de..." natla kaçamak yanıt vermesinden,donuk ve kapalı anlatımından üstelemenin yararsızlıını hemen anlıyorum; beni görmekistemeyen o Fenzile, nasıl gözdaı verdiyse, onu korkutmu ya da hiçbir ey söylemesin diyepara vermi olacak...Koturmasının karılıını ödememi isteyip gidince, Hatice'nin baucunda bir tabureyeoturuyorum.Buraya yaptıım kutsal yolculuumun en amansız anı, ceza ve bedel ödemek zamanı gelipçatıyor imdi...Çılıklarla, susmalarla kesilen bir söyleide gerçei örenmek için kendimi zorlamak, bunugüçlükle baarmak, kâh göçen kâh baıra çaıra sayıklayan u kara kafadan beni donduran,beni yakan eyleri birbirini tutmaz kırıntılar halinde çekip almak. Çok yorgun olduunugörüp ona acımaktan, bu sabah ona bu uzun geziyi yaptırarak belki de sonunu getirmenin içacısından her dakika durup kalmak. kimizin arasındaki kara bulutları daha da çoaltan, neonun ne de benim tam anlamıyla bilmediimiz bir dilin güçlüklerini duyumsamak. Yarınburdan ayrılacaım için, o yakında ölecei için yine de ne pahasına olursa olsun bu esizandan yararlanmak gerektiini kendime söylemek; benimle biricik sevgilim arasında hâlâ iyi

kötü yaayan tek ba o, onu topraa koydukları zaman, bütün balar sonsuzlua deinkopacak; bugün u yarı bozuk bellekten çıkartamadıım ne varsa sonsuzcasına yitecek...Tarih konusunda Hatice Ahmet'in ablası ile aynı kanıda; bu ilkyazda Aziyade öleli yedi yılgeçmi olmalı, aaı yukarı öyle bu... Ölmesinin nedenlerine gelince.. açıkça söylemedensezinliyoruz ikimiz de, kendisinden beklemediim bir incelikle bana söylemekten kaçınıyor;ama üstelermi gibi göründüümde akınlıkla, acı sitemle dolu bir bakıla beni durduruyor.kide bir yalılıa özgü çocukluu tutmasına karın, tuhaf zeka pırıltıları kalmı kendisindeve zavallı yalı köle yürei olanca saflıından hiç yitirmemi. Giderek ona karı bir saygıuyanıyor bende - sonra da bir acıma duygusu özellikle - ölesiye yorulmasına neden olduumiçin acıyorum...- "Öyle mi," diyorum, "Hatice canım, bir yıldan çok hep umdu mu? " - Neyi umdu acaba

zavallı yavrucak? Dönüp geleceim, belki kendisini kaçıracaım kuruntusuna kapılmı 

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 40/46

olmasın, bugün olsa altınlarım ve baımsızlıım sayesinde böyle tehlikeli bir serüveneatılabilirdim, ama o zamanlar bu benim için hepten olanaksızdı!Demek ancak bu sürenin sonunda iyice kötülemeye, salıklı genç yüzünün rengi solmaya,boynunu emeye baladı, unutulduunu, sonsuzlua dein gönülden silindiini sandıı için. -Peki mektuplarım, benim mektuplarım ulamıyor muydu ona?..

- "Mektupların mı?" diye yanıtladı Hatice, "verdim ona... bekle... altıncıya kadar verdim..."- Öbürlerini niçin vermedin peki?- Öbürlerini... yaktım dedi... Yaktım onları! Beni, kovmulardı çünkü beni, anlıyorsun ya,mektupları götüremezdim ona, saklamaya da korkuyordum... "Yaktım" deyi biçimindenonun bu mektuplara, sonuçta, uyduruk, uursuz küçük eyler, mutsuzluun dolaylı nedenleridiye baktıını anlıyorum.Aziyade'nin mektuplarına gelince, bana dördünü gönderdiinden emin, ama bir fazlası bilesöz konusu deil. Tahmin ettiim gibi pekâlâ: lk dört mektubu Aziyade yazmıa benziyordu,onun sevdiim ufak tefek düüncelerini, yabanıl çocuklardaki tuhaf düüncelerin yapısınıtaıyan o pek ho düüncelerini bulmutum o mektuplarda. - Peki sonrakiler, hiçbir özelliiolmayan, Ahmet'in son yazdıkları gibi, o sıradan, tuhaf mektuplar bana kimden geliyordu?

Hangi kaygı verici el yazmıtı onları ve hangi amaçla? Bu her zaman bir sır olarak kalacak,hem önemi yok ayrıca, çünkü imdi, her ey bitti.Cezasız kalan, uzayıp giden gizli sevimelerimize yalı Abeddin'in birdenbire gözünü açanson günlerdeki sakınımsızlıımız olmu - ardından sorguya çekilen, ya gözdaı, ya da sözlerverilerek konuturulan haremdeki öbür kadınların açıklamaları gelmi.Bununla birlikte kapı dıarı edilmemi Aziyade, kötü de davranmamılar ona, murdar bir eygibi bir kıyıya itmiler yalnızca, kendisine düman hizmetçilerden baka kimsenin girmediidairesinde sürgün ve kapalı kalmı. Bir yılın sonunda bu karanlık evin kapısının kendisinekapandıını görmü Hatice, dilekçeciyle, Beyolu'ndaki Fransız postanesiyle ilikisi var diyekukulandıkları için. Ve ite o zaman tüm umutların bitmesiyle ölüme giden uzun çöküntügerçekten balamı.Güzel, taze kanına bulaıcı hiçbir hastalık geçmemi çok genç bir insanın yalnızcaumutsuzluktan öleceini sanmıyorum ben, ona güne, hava ve özgürlük bırakıldıı takdirde...Ama bir yere kapatıp yüzüstü bırakırlarsa...- Biliyorsun diyor Hatice, odası yıldızdan tarafa (kuzeye) bakıyordu, çok souk olurdu orası.Evet, evin hiç güne demeyen bir kolunda kalan o kalın kafesli pencereleri anımsıyorum;çok geç, ancak günbatımının ısıtmayan, kırmızı ıınlarının ulatıı gizeme boulu busokaktan geçerken gizlice bakardım o pencerelere. Bugün yangında yok olmu, ölümünküçücük adımlarla gelip onu götürdüü daireyi çok daha iyi gözümün önüne getiriyorum...Sonra sürdürüyor Hatice: "Kıın hep orda kapalı kalınca hastalandı, odanın souuyüzünden... Öteki kadınlar ona ilaçlar veriyorlardı... Anlıyorsun deil mi Loti, asıl bunu

söylemek istiyordum sana: Beni kukulandıran ilaçlar veriyorlardı ona!..."O karanlık haremde tüm bunlar olup biterken ben nerelerdeydim Tanrım?... Onu ordançekip alarak biraz neeyle, biraz günele kolayca kurtarmak mümkün olabilirdi!... Elimdenbir ey gelmeden, bir ey bilmeden dünyanın kim bilir hangi köesinde koarken meersevgilim üzüntüden eriyor, bedeni gitgide güçten düüyormu, o mayıs akamına kadarsürmü bu, "ölüsünü nerdeyse gizlice götürdükleri..."Örenmek istediim daha birkaç ayrıntıyı büyük güçlükle veriyor bana, küçük çocukiniltileri çıkararak ya da çılık çılıa - çünkü Hatice gitgide ne dediini bilmez bir halegelmi, gitgide bitkin dümü durumda, bana gelince, son derece üzücü eyler iitmekten,bunları nerdeyse u cansız yalı maymun kafasından bir bir çekip çıkarmak için aklımızorlamaktan ben de bitkin dümü durumdayım.

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 41/46

Fazlasını sormanın ürkütücülüüyle daha çounu örenme istei arasında duraksıyorum;sorulara her an son verebilirim, sonra bunun en son konuma olduunu anımsayıp dahakalıyorum: Bu, hâlâ öyle böyle yaayan bir kiiyle ondan son kez söz ediim olacak...Haydi bakalım, sanırım yine de çektii ikence yeterince sürdü - benim çektiim de; ayrıcabilmek istediim her eyi aaı yukarı biliyorum imdi. Birazdan gideceim...

- "Artık geç oldu, Beyolu'na geri dönüyorsun deil mi?" diye sokulgan ve inandırıcı bir seslesoruyor, birdenbire yeniden çocuk gibi küçük kurnaz cilveler yapan zenci kadın olup, artıkbu bitsin, onu rahat bırakayım diye sabırsızlanarak.Gözlerini kamatıran, sayılı günlerinin sonunu biraz rahat geçirmesini salayacak birkaçFransız altını veriyorum ona. Sonra son bir kez esenleiyor ve baılandıımı duyup yürekburkan hayır duasını alıyorum.Yakında ölecek o, bu kesin. Gözleri, benimkilerden sonra Aziyade'ye sevgiyle bakmı olanbiricik gözler, onlar sönecek, çürüyecek artık; bitip tükenen kafasının derininde hâlâ duranAziyade'nin o görüntüsü çok geçmeden yok olacak... Öldüümüz zaman bir baka yokolmasüreci balar yalnızca, parça parça yok olur, giderek salt gecenin karanlıında hep dahaderine gömülürüz. Bizi sevenler de ölürler, görüntülerimizin yarı yarıya saklı kaldıı tüm

insanların kafaları daılıp gider ve yine toprak olur, bize ait ne varsa her yana daılır veufalanır, artık kimsenin tanımadıı resimlerimiz silikleir - sonra adımız unutulur ve bizimkuaımız da devrini tamamlayıp geçer...Baımı alıp gidiyorum yavaça, yıkık ve ıssız küçük sokaktan.Birkaç adım ötede bir çocuun ıssız bir alanın çevresinde döndürüp dolatırdıı atımabiniyorum yeniden.Yine mezara gitmek için çok geç, sabahı orda geçireceim yarın...Ve bir kez daha amaçsız, baıbo dolamaya balıyorum akama kadar...Alacakaranlıkta, raslantıyla geri geldiim o büyük Mehmet Fatih Alanı'nda buluyorumkendimi birden.O anda vaktiyle tuttuum günlükten bir tümce aklıma geliyor, bu tümce garip biçimdebelleimde yer etmi, benim için giderek bu kutsal semtle bütünlemiti, sanki onu dilegetiriyordu."Sultan Mehmet Fatih Camisi külrengi talardan büyük revakları önünde Ahmet'le benimoturduumu görür sık sık, ikimiz de tasasız, kendimizi günee bırakır, hiçbir insan dilinesımayan düler ardında koardık..."Bu alanda hiçbir ey deimemi; stanbul'un en Türk ve en hüzün veren yerlerinden biriolarak kalmı. Yüksek külrengi kapıları gizemli bezemelerle çevrili cami hep aynı, yüzyıllarınarasından deimeden yükseliyor orda. Ve çevrede, küçük kahvelerin sararmı asmalarıaltında aynı kamir kaftanlar, aynı beyaz sarıklar oturmu güz akamının bu son ııltısındakutsal eylerden söz ederek nargile içiyorlar.

Bunun üzerine, onların arasında on yıl öncesinde durduum yerde, aynı yerde duruyorum,akamdı, caminin basamaklarında bir delinin belirdiini görmütük, gözlerini, kollarını göedikmi baırıyordu: "Ben Tanrı'yı görüyorum, sonsuz varlıı görüyorum!" - Ahmet baınısallamıtı, inanmamıtı - "Hangi adam Tanrı'yı görecek, olur mu hiç Loti!..." diye karılıkveriyordu.Dorusu, kutsal yolculuumun bunca anısı arasında niçin bu alanda verdiim u molanıniyice damgasını vurduunu bilmiyorum, ne de çabucak silinip gitmesini önlemek için niçinonu burda kaydetmek gerei duyduumu - hani insanın bir an akan suyun üstünde yüzerekgiden hafif bir eyi tutuvermesi gibi.

VI

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 42/46

 Cumartesi, 8 ekim 188...

Son günün sabahı bu. Kalın bir sis perdesi inmi stanbul'un üzerine, kuzey güzlerinianımsatan.

Dünkü gibi yine Türk giysilerimi giydim, bir zamanlar neysem ona daha çok benzeyeyimdiye, gittiim bu ölüler bölgesinde mezarların üzerine baktıkları sanılan belirsiz ruhtürümleri beni daha iyi tanısınlar diye. Bu kez tek baıma büyük stanbul surları boyunca atsırtında ilerliyorum; basık, karanlık göün altında alabildiine yalnızım, fundalıkların,mezar ormanlarının ortasında gözüm alabildiince yalnız...Ben ilerledikçe surlar uzayıp gidiyor, cansız kırların uzaklarında hep aynı sürüyor.Sürüklenen, yere dümeye hazır aır bulutları mazgallar binlerce uçlarıyla alttan tutargörünüyor. Bu günesiz sabah vaktinde sıkıcı ve karanlık bir renkleri var. Geçmiin devkalıntısı bizi küçültüyor, eziyor, bizi, bizim kısa süren yaamlarımızı, bir saatlik acılarımızı,deiip duran tümüyle bir hiç olan bizleri. Geçerken kimsenin ne girdii, ne de çıktıı derinegiden sivri kemerli kapılara bakıyorum; sonra özenle kocaman dört köe kuleleri sayıyorum -

dün bana gösterdikleri tümsek gibi o yeri görünceye kadar, tümsein üstünde öbürmezarların arasında yazıtı yaldızlı küçük mavi mezar taı duruyor.Aziyade'nin küçük mezar taını iyice tanıyınca, tek baıma mezarın yanına varmak vetopraın üstüne - tek tük incecik bitkiler bitmi, yamurdan hafifçe nemlenmi kızıl topraınüstüne uzanmak için atımı bir servinin dallarına balıyorum. Mezar taının yönünden, alttatopraa gömülü sevgili bedenin konumunu biliyorum ve beni görecek kimse olmasın diye tauzaklara kadar çevreye iyice baktıktan sonra yavaça uzanıyor, ölmü yüzün olduu noktadabu topraı öpüyorum.Yıllar önce, bu sabah yaptıım her ey içime domu, adeta önceden gözümde canlanmıtı:Böyle basık ve kapalı bir gökyüzünün altında kendimi görmütüm, üstümde eski günlere aitbu giysi, mezarın üstüne uzanmak, topraını öpmek için geri geliyordum... Ve ite bugün, iteimdi son kez öptüm onu, - ne var ki bu pek gerçekmi gibi gelmiyor bana artık-bilemiyorum, belki bu ölüm dolu görünümün sonsuzluuna, mezarı ziyaret ettiim sahneyiçevreleyen ve benim sorumsuz gözlerimde büyüyen ıssızlıın çekiciliine kapılıyorum.Yine de ürkütücü bir sessizlik içinde dakikalar geçtikçe, aır bulutlar yüksek surlarınüzerinden sürüklenip dururken gitgide olup bitenlerin bilincine varıyorum; daha yalınbiçimde acı çekiyorum, daha insanca, daha acılı bir biçimde anlıyorum, yeniden ürpertigeliyor üstüme, sonsuz hüznün gerçek ürpertisi...Dakikalar geçiyor yine; hafiften çıkan rüzgâr bu ölüler ülkesinin üstüne kırbaç gibi inenyamur damlaları serpiyor.Uzun sessiz görümemiz sanki bizi birbirimize daha çok yaklatıran türlü türlü evrelerden

geçiyor. Bedenlerimizin nerdeyse yeniden birletii izlenimini alıyorum imdi tümüyle, -yılların, uzaklıkların, dünyanın dört bir yanına yolculukların ve benim için onun yazgısınısaran çözülmez gizemin getirdii bunca ayrılıktan sonra aynı yerde olduumuzuduyumsuyorum, çok yakın olduumuzu, yalnızca onun tabutsuz yattıı bir parça topraınbizi ayırdıını. Ondan arda kalanları gönülden seviyorum ben, u anda bütün varolanınbunlar olduu izlenimi uyanıyor bende; onları görmek istiyorum, onlara dokunmak, yanımdagötürmek: Aziyade'nin bir parçası olmu hiçbir ey ne ürkütür, ne de tiksindirir beni.Kenarları hep daha koyulaarak sürüklenen gri bulutlar, iç kapatan kırlara, uzayıp gidensurlara yamur atıyorlar...imdi Aziyade'nin görüntüsü nerdeyse canlanmı önümde duruyor, - o kalıntıların yakınlıısaladı bunu kukusuz, kalıntıların üstünde onun kendi varlıından bir öz gibi dalgalanıp

duran bir eyler kalmı olmalı... Ama o birdenbire canlandı, öyle canlandı ki, ayrılıkakamından beri hiç böyle karıma çıkmamıtı. Gülümsemesini, gözlerimin içine son

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 43/46

günlerdeki derinden bakıını görüyorum yine hiç olmadıı kadar, sesini duyuyorum, sesininbildik, güvenli, çocuksu, küçük titremlerini; sonsuz sevecenlikle taparcasına sevdiim onunbütün o özel, anlaılmaz küçük eyleriyle yine karılaıyorum. Artık hiçbir ey kalmıyor, ne obüyük görünüm, ne de ortama özgü garip bir hava, onun kendisinden baka hiçbir ey yokartık - deiip duran tüm duygularım yumuuyor, tümüyle tatlı bir ey halinde birbirine

karııyor - ve ben öteden beri arzuladıım gibi hıçkıra hıçkıra alıyorum... .......................................................

O anda yaadıklarımdan pek ho bir kuruntuya kapıldım, geri geldiimi biliyor ve her eyianladı dedim... Süreklilik taıyan bir ruhun varlıına ilikin bir düünce uyandı bende, gizli,açıklaması güç ama duyumsadıım. Bunun üzerine onun anısına balı üzüntü ve iç acısıkukusuz sonsuza dein ortadan yitti.Yatımı olarak ayaa kalkıyorum, içimde tatlı bir hüzün var: Birdenbire yazgısındakikaranlık azalmı görünüyor bana: O, gençliinin doruunda baını alıp gitti, baka ak düü,- mezarına benden baka gelip öpeni olmadı, hiç kuku yok bir daha kimse gelip bana benzerbiçimde öpmeyecek onu.

Mermer mezar taının dibinde, ordaki küçük bitkilerin en tazelerinden birini yanımdagötürmek üzere seçiyorum; sonra mermer üstüne kabartmayla yazılı, pırıltısı yitmi yaldızkaplı adını yine öpüyorum - ve atıma biniyorum, geriye dönüp bakıyorum uzaktan, yüksekstanbul surlarının göz alabildiine uzanıp gittii yalnızlıın ortasında onu bir kez dahagörmek için...

VII

Akam beni götüren geminin arkasında, dirseklerim dayalı, on yıl öncesindeki gibi giderekuzaklaan stanbul'a bakıyorum. Sonra her eyin üstüne çekilen büyük bir perde gibi,alacakaranlık çöküyor, ve gece, Boaz'ın çıkıında, Karadeniz'de iyice sarıyor bizi.Ve her ey yatııyor içimdeki, her ey yatııyor gitgide, her ey uzaklaıyor, daha dasiliklemi bir uzaklıa akıyor...

VIII

Ocak 1892

Çocukluumda akamleyin çekinerek gelip eliyle yaayanları çaıran bir hayaletin öyküsünü

okuduumu anımsıyorum. Yıllarca, birisi onu izlemeye cesaret edinceye kadar hep böylegeliyordu; sonra onun ne istediini anlıyorlar ve yerine getiriyorlardı.te böyle, yıllarca peimi bırakmayan bu korkulu dü, hep engellenen ve hiç sonu gelmeyenbu stanbul'a geri dönü düü - o dü bu kutsal yolculuu gerçekletirdiimden beri bir dahagörünmedi bana. Ve Dou'dan yana yine her ey yatıtı anılarımda, geçip gitmeyi sürdürenyıllarla...Bu dü kukusuz ordaki sevgili küçük hayaletin çarısıydı, yanıt verdim ve dü yinelenmiyorartık.

CAydınlanma Kitaplıı

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 44/46

 DÜNYA KLASKLER DZS 

Yayınlanan Kitaplar:

1- Sokrates'in Savunması (Platon)2- Devlet Adamı (Platon)3- Candide (Voltaire)4- Atinalıların Devleti (Aristoteles)5- Top Oynayan Kedi Maazası (Balzac)6- Devlet I-II (Platon)7- Devlet III-IV (Platon)8- Yüzbaının Kızı (Pukin)9- Philebos (Platon)10- talya Hikâyeleri I (Stendhal)11- talya Hikâyeleri II (Stendhal)

12- Yalılık/Dostluk (Cicero)13- Masallar (Aisopos)14- Pazartesi Öyküleri I (Alphonse Daudet)15- Pazartesi Öyküleri II (Alphonse Daudet)16- Rönesans (Jules Michelet)17- Dr. Jekyll ve Mr. Hyde (Robert L. Stevenson)18- Alice Harikalar Ülkesinde (Lewis Carroll)19- Yöntem Üzerine Konuma (Descartes)20- Gılgamı Destanı21- Martı/Vine Bahçesi (Çehov)22- Gulliver Cüceler Ülkesinde (Jonathan Swift)23- Totem ve Tabu I (Sigmund Freud)24- Totem ve Tabu II (Sigmund Freud)25- Deien Kafalar (Thomas Mann)26- Çin Öyküleri (Anonim)27- Gulliver Devler Ülkesinde (Jonathan Swift)28- iirler (Safo)29- Üç Öykü (Gogol)30- Mozart Prag Yolunda (Eduard Mörike)31- Masallar I (Jacob ve Wilhelm Grimm)32- eytanlı Göl (George Sand)

33- Çocukluk (Lev Tolstoy)34- Tefeci Gobseck/Üç Öykü (Balzac)35- Masallar II (Jacob ve W. Grimm)36- Michael Kohlhaas (H. Von Kleist)37- Yıkıntılar I (Volney)38- Yıkıntılar II (Volney)39- Pierre ve Jean (Maupassant)40- Paul ve Virginie (Bernardin de Saint-Pierre)41- Metafizik Üzerine Konuma (Leibniz)42- van vanoviç ile van Nikiforoviç'in Öyküsü (Gogol)43- Haksız Yönetime Karı / Tembellik Hakkı

(Henry D. Thoreau / Paul Lafargue)44- Sadık-Safdil (Voltaire)

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 45/46

45- Yunus Emre I (lhan Bagöz)46- Yunus Emre II (lhan Bagöz)47- Yunus Emre III (lhan Bagöz)48- Tours Papazı (H. de Balzac)49- Bizans (Ferenc Herczeg)

50- Erzurum Yolculuu /Byelkin'in Öyküleri (Pukin)51- Macbeth (Shakespeare)52- Genç Werther'in Acıları (Goethe)53- Yeraltından Notlar (Fiyodor Dostoyevski)54- Pâl Sokaı'nın Çocukları (Ferenc Molnar)55- Yalnız Gezerin Dülemleri (J. J. Rousseau)56- Yaamlar (Plutarkhos)57- Öyküler I (Oscar Wilde)58- Öyküler II (Oscar Wilde)59- Yeniyetmelik (Lev Tolstoy)60- Beyaz Geceler/Uysal Kız (Fiyodor Dostoyevski)

61- Dr. Faustus (Christopher Marlow)62- Faust (Goethe)63- Yazlık Dönüü (Goldoni)64- Karac'olan I (lhan Bagöz)65- Karac'olan II (lhan Bagöz)66- Bilinmeyen Bayapıt / Kırmızı Han (Balzac)67- Sevil Berberi (Beaumarchais)68- Ankara Anıtı (Augustus)69- Peter Schlemihl (Adelbert von Chamisso)70- Yeni Atlantis (Bacon)71- Knulp (Hermann Hesse)72- Gençlik I (Lev Tolstoy)73- Gençlik II (Lev Tolstoy)74- Sezar ve Kleopatra (George Bernard Shaw)75- Kır Atlı (Theodor Storm)76- Mektuplar (Platon)77- Bayazıt (Racine)78- Tula Teyze (Miguel de Unamuno)79- Fıçıdan Öyküler (Storm)80- Apartman I (Zola)81- Apartman II (Zola)

82- Apartman III (Zola)83- Yol Arkadaım - Öyküler (Maksim Gorki)84. Bartleby (Herman Melville)85. Bozkırda Bir Kral Lear (Turgenyev)86. Son bni Sirac'ın Serüvenleri (Chateaubriand)87. Korkunç Bir Gece / Öyküler (Anton Çehov)88. Yahudiler (Gotthold Ephraim Lessing)89. Benito Cereno (Herman Melville)90. Konuan Kaftan (Kalman Mikszath)91. Alacakaranlıkta -Tonio Kröger (Thomas Mann)92. Oyunculuk Üzerine Aykırı Düünceler (Denis Diderot)

93. Üç Kısa Oyun (Luigi Pirandello)94. Marie Grubbe I (Jacobsen)

7/18/2019 Pierre Loti - Doğudaki Hayalet

http://slidepdf.com/reader/full/pierre-loti-dogudaki-hayalet 46/46

95. Marie Grubbe II (Jacobsen)97. Marie Grubbe III (Jacobsen)98. Taras Bulba-I (Gogol)99. Taras Bulba-II(Gogol)100- Bu Hesapta Yoktu (Ostrovski)

101- Hastalık Hastası (Moliére)102- Konumalar (Konfüçyüs)103- Yoksul Çalgıcı (Franz Grillparzer)104- Bozkırda (Maksim Gorki)105- Penguenler Adası I (Anatole France)106- Penguenler Adası II (Anatole France)107- Tristan ve Iseut (Ånonim)108- Stuttgart Cücesi (Eduard Mörıke)109- Jules Amcam (Guy de Maupassant)110- Bakasının Karısı / Namuslu Hırsız (Dostoyevski)111- Uursuz Miras (E.T.A. Hoffmann)

CAydınlanma Kitaplıı

DÜNYA KLASKLER DZS 

Çıkacak Kitaplar:

c New York'u Nasıl Sevdi? (O'Henry)c Deirmenimden Mektuplar I (A. Daudet)c Deirmenimden Mektuplar II (A. Daudet)c Sir Gawain ve Yeil övalye (Anonim)c Geçmi Günlerin Masalları (Charles Perrault)c Rudin I (Turgenyev)c Rudin II (Turgenyev)c Maça Kızı/Dubrovski (Pukin)c Pir Sultan Abdal I (lhan Bagöz)c Pir Sultan Abdal II (lhan Bagöz)c Gülme (Bergson)