ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ...

13
1 Osmanlı Devleti’nde Islahat Hareketleri 3 Okutman Ahmet AKŞAR ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I

Transcript of ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ...

Page 1: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

1

Osmanlı Devleti’nde Islahat Hareketleri3

Okutman Ahmet AKŞAR

ORTAK DERSLER

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I

Page 2: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

2

İçİndekİler3.1. OSMANLI DEVLETİ’NDE ISLAHAT HAREKETLERİ.................................................................................... 3

3.1.1. Tanzimat’tan Önceki Islahat Hareketleri ................................................................................................................. 33.1.2. Tanzimat Dönemi Islahat Hareketleri ....................................................................................................................... 53.1.3. I. Meşrutiyet Dönemi ........................................................................................................................................................ 63.1.4. II. Meşrutiyet Dönemi ........................................................................................................................................................ 7

3.2. OSMANLI DEVLETİ’NDE KURULAN SİYASİ PARTİLER .......................................................................... 73.2.1. İttihat ve Terakki Cemiyeti .............................................................................................................................................. 73.2.2. II. Meşrutiyet Döneminde Kurulan Diğer Siyasi Parti ve Cemiyetler ....................................................... 8

3.3. OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE DEVLETİ KURTARMAYA YÖNELİK FİKİR AKIMLARI ......... 93.3.1. Osmanlıcılık ............................................................................................................................................................................ 93.3.2. İslamcılık ................................................................................................................................................................................... 93.3.3. Türkçülük ...............................................................................................................................................................................103.3.4. Batıcılık ....................................................................................................................................................................................10

3.4. OSMANLI DEVLİĞETİ’NİN SON DÖNEMİNDE MEYDANA GELEN ASKERİ GELİŞMELER ..103.4.1. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ..................................................................................................................................103.4.2. Trablusgarp Savaşı ............................................................................................................................................................113.4.3. Balkan Savaşları .................................................................................................................................................................12

3.5. KAYNAKÇA ...............................................................................................................................................................13

Okutman Ahmet AKŞAR

Ünite: 3OSMANLI DEVLETİ’NDE ISLAHAT HAREKETLERİ

Page 3: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

3

Osmanlı Devleti’nde Islahat Hareketleri3

3.1. OSMANLI DEVLETİ’NDE ISLAHAT HAREKETLERİ

3.1.1. Tanzimat’tan Önceki Islahat HareketleriOsmanlı Devleti’nin 1683’teki Viyana yenilgisi Türk tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. Bu ta-rihten itibaren Avrupalı devletler Osmanlı Devleti’ne karşı Kutsal İttifak kurarak birlikte hareket etmişler, Osmanlı Devleti ise bu ittifakı bozabilmek için bazı girişimlerde bulunsa da bunda başarılı olamamıştır. Bu ittifaka karşı 18. yüzyılın ortasına kadar yapılan savaşlarda eski parlak günlerdeki gibi kesin galibiyetler veya ağır mağlubiyetler alınmasa da düşmanın silah, mühimmat ve taktik üstünlüğü karşısında bazı yeniliklere ihtiyaç duyulmuştur.

Bu dönemde askeri alanda ufak tefek bazı ıslahat hareketlerine girişilmiş olmakla beraber istenilen sonuç bir türlü alınamamıştır. Bunun birçok nedeni vardır. Bunlardan birincisi, bilinçli bir kadronun bulunmaması, gerçekleşen yeniliklerin başarılı birkaç kişiyle sınırlı kalmasıdır. Yani ıslahatlar her ne kadar devlet politikası gibi görünse de aslında bireysel çabanın ürünüdür ve bu çabayı göste-renin makamı kaybetmesi ile hareket akim kalmıştır. Yapılan ıslahatların başarıya ulaşmamasının ikinci nedeni ise büyüklüğün mazide kaldığı ve maziye yani Kanuni devrine geri dönülürse başarı-nın yakalanacağıdır. Ancak Osmanlı Devleti ne kadar geriye dönmek istese de Avrupa artık Kanuni devrindeki Avrupa değildir. Pek çok teknolojik buluş yapılmış ve bunların bir kısmı askeri alana da uygulanmıştır. Bu tarihten itibaren Avrupa’da ordular ve askerler profesyonelleşirken Osmanlı Devleti’nde bunun tam tersi bir uygulamaya doğru gidilmiştir. Devletin esas ordusu olan Yeniçeriler artık ticaretle uğraşmaya başlamışlar ve savaşlardan kaçmalar had safhaya ulaşmıştır.

III. Ahmet döneminde (1703-1730) meydana gelen askeri gelişmeler, batıya yetişebilmek için batı tarzında ilk ıslahatların yapılmasına neden olmuştur. III. Ahmet ve Sadrazam Nevşehirli Da-mat İbrahim Paşa’nın kişisel gayretleri ile daha sonraları ve günümüzde Lale Devri olarak anılacak bir döneme girilmiştir. Lale Devri’ni ele alan bazı kaynaklar, bu dönemi israf ve eğlence hayatının yaşandığı bir dönem olarak takdim etmektedirler. Bazı kaynaklar ise bu dönemin yeniliklerini ve oluşumlarını aynı batıdaki Rönesans hareketine benzeterek Lale Devri’ne Türk Rönesansı dönemi demektedirler. Şurası açıktır ki, Reform ve Rönesans değişimlerinden geçen ve aydınlanma çağına giren Avrupa’nın düşüncesi gerçek manada ilk kez bu dönemde Osmanlı Topraklarına girmiştir. Lale Devri’nde batıyı tanımak için Yirmisekiz Çelebi Mehmet ilk elçi olarak Avrupa’ya gönderilmiştir. Yirmisekiz Çelebi Mehmet’in oğlu Sait Efendi ve İbrahim Müteferrika’nın ortak gayretleri sonucu 1727 yılında İstanbul’da ilk matbaa kurulmuş, diğer batılı ülkelere onları daha iyi tanıyabilmek için elçiler gönderilmiştir. Bilimsel anlamda batıya yetişebilmek için Tercüme Cemiyeti oluşturulmuş, kurulan bir komisyon denetiminde, Matematik, fizik, coğrafya ve astronomi dallarında bazı kitap-lar Arapça, Farsça ve Batı dillerinden Türkçeye çevrilmiştir. Yalova’da kağıt imalathanesi kurulmuş, itfaiye teşkilatı oluşturulmuştur.

Islahatlar I. Mahmut (1730-1754), III. Mustafa (1754-1774) ve I. Abdülhamit (1774-1789) dönemin-de artarak devam etmiştir. Bu dönemde siyasi sebeplerle Avrupa’dan kaçıp gelen bazı kişiler devlet hizmetine alınmış, ıslahatlar genişletilerek sürdürülmeye çalışılmıştır. Örneğin Müslüman olduktan sonra Ahmet adını alan Fransız soylusu Comte de Bonneval’e (Humbaracı Ahmet Paşa) Humbaracı Ocağı kurdurulmuştur. 1731 yılında Hendesehane açılarak ordunun mühendis ihtiyacı karşılanma-ya çalışılmıştır. 1773 yılında çağdaş bilgilerle donatılmış denizciler yetiştirmek için Baron de Tott’un yardımlarıyla Mühendishane-i Bahri Hümayün adlı bir okul açılmıştır. 1774 yılında İstanbul’da Sürat Topçuları adlı bir birlik kurulmuş, top dökümhaneleri yaptırılmıştır. Bu yapılan çalışmalar bireysel çapta olduğu için yeterince başarı sağlanamamıştır.

III. Selim dönemine (1789-1807) gelindiğinde ıslahat bir devlet politikası haline gelmiştir. III. Selim iyi yetişmiş, Avrupa’yı özellikle Fransa’yı iyi bilen bir kişi idi. Devletin kötü gidişatını durdurmak için, devletin ileri gelen devlet adamlarını bir araya getirerek bir Meşveret Meclisi (Danışma Meclisi) oluşturmuştur. Bu meclise sunulan layihalar (raporlar) devletin geri kalan yönlerini ortaya koymuş, özellikle askeri alanda reformlar yapılmasını istemiştir. III. Selim Nizam-ı Cedit (Yeni Düzen) adı verilen ıslahatları yapmak için fermanlar yayınladı. Yeniçerilerin yanında Avrupa tarzında modern bir ordu kurdu. Bu ordunun subay ihtiyacını karşılamak için 1795 yılında Mühendishane-i Berri Hü-mayun açıldı. Burada eğitim gören öğrenciler için bir de kütüphane oluşturulmuştu. Ayrıca okulun ve yeni kurulan ordunun masraflarını karşılamak için İrad-ı Cedid adlı bir hazine kurdurmuştur.

Batılı devletlerin Osmanlı Devleti’ne yönelik politikalarını daha yakından gözleyebilmek için

Page 4: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I

4

13

Avrupa’da büyük devletlerin başkentlerine (Paris, Londra, Viyana) daimi elçilikler açılmıştır. Patro-na Halil İsyanı ile kapatılan Müteferrika Matbaası tekrar faaliyete sokulmuş, ordu ve donanmanın yararlanabileceği Fransızca eserler Türkçeye çevrilmiştir. Bu bağlamda batı düşüncesinin ülkeye girmesine hız verilmiştir. Bu dönemde pek çok Türkçe eser ve lügat basılarak çok dil konuşulan çok uluslu bir imparatorlukta Türkçe’nin kültür dili olması için çalışılmıştır. Rüşvet, iltimas ve haksız-lıkların önüne geçebilmek için idari alanda ıslahatlar yapılmıştı. Vilayetlere tayin olunan valilerin görev ve sorumluluklarını yerine getirmeleri için emirnameler yayınlanmış, valilerin tayin oldukları vilayetlerde en az üç, en fazla beş yıl görev yapması zorunluluğa bağlanmıştı. Ayrıca kadıların görev yerlerine gitmeleri kesin şarta bağlanmıştır.

Yeniliklere ve batı düşüncesine karşı olan güçler “Moskof olurum, Nizam-ı Cedit olmam!” düşünce-si ile hareket ederek Kabakçı Mustafa önderliğinde büyük bir isyan çıkarmıştır. Şeyhülislam Ataullah Efendi’nin fetvasıyla yasal bir zemin oluşturan isyancılar sarayı basmış, 1807’de III. Selim’i tahttan indirerek yerine IV. Mustafa’yı tahta çıkarmışlardı. Nizam-ı Cedit taraftarı Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa’nın III. Selim’i tekrar tahta çıkaracağı söylentileri Yeniçerilerin III. Selim’i katletmeleri-ne sebep olmuştu. Yenilik karşıtları bu sayede yenilikleri durdurmaya çalışmıştır. Alemdar Mustafa Paşa’nın yardımıyla II. Mahmut tahta çıkmıştır.

II. Mahmut amcası III. Selim’in yanında sarayda iyi bir eğitim almıştır. Amcasının yenilikçi yönü-nü benimseyen II. Mahmut, Alemdar Mustafa Paşa’nın yardımıyla III. Selim’in ıslahatlarına devam etti. Sekban-ı Cedid adında yeni bir ordu kuruldu. Ne var ki bu ordu da Nizam-ı Cedid’in akıbetine uğradı. Yeniçeriler yine isyan çıkarmışlar, bu isyanı bastırmaya çalışan Alemdar Mustafa Paşa öl-dürülmüştür. Islahatlara karşı olan Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmadan ülkede yenilik adına bir şey yapılamayacağını anlayan II. Mahmut, önceliği bu ocağın kaldırılmasına verdi. Mora İsyanı’nda ya-rar sağlayamayan ve sayıca az Yunan askerine yenilen Yeniçeri Ordusu’nun kaldırılması için gerekli hazırlıklara başlandı. II. Mahmut, 1826 yılında Yeniçerilerin kışlaları topa tutularak Yeniçeri Ordusu dağıtıldı. Yaşanan bu gelişmeye Vak’a-yı Hayriye (Hayırlı Vaka) denmiştir. Kaldırılan ordunun yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni ve modern bir ordu kuruldu.

II. Mahmut döneminde ilk defa Avrupa’ya öğrenci gönderildi. Yabancı uzmanların yardımıyla 1827’de Askeri Tıbbiye, 1831’de Mızıka-yı Hümayun, 1834 yılında Harbiye Mektepleri açıldı. Mo-dern anlamda yüksekokullar açılmasına rağmen alt kademeden öğrenci iyi yetişmiş bir şekilde gelmediği için bu pek bir işe yaramıyordu. Bu eksikliğin giderilmesi için ilköğretim zorunlu hale getirildi. Bu zorunluluk başlangıçta sadece İstanbul’da uygulandı. Yükseköğretime ve devlet me-murluklarına öğrenci yetiştirmek için Rüştiye Mektepleri, Mekteb-i Ulum-ı Edebiyye ve Mekteb-i Maarif-i Adli gibi okullar açıldı. Medreseler dışındaki tüm okullar Nafia Nezaretine bağlandı. 1831 yılında Takvim-i Vekayi adıyla ilk resmi gazete yayınlanmaya başlandı. İlk defa karantina uygulan-masına başlandı. Kıyafette yenilik uygulanarak fes ve pantolon giyilmeye başlandı, memurlar sakal-larını kesmeye başladı. Avrupa protokol kuralları benimsenerek ilk defa devlet dairelerine padişa-hın resmi asılmaya başlandı. Padişah doğum günlerini kutlamaya, davetlere katılmaya ve tebdil-i kıyafet yapmadan yani kılık kıyafetini değiştirmeden gezilere çıkmaya başladı.

II. Mahmut Döneminde idari anlamda da önemli değişiklikler yapılmıştır. Askeri alanda danışma ve karar alma organı olarak Dâr-ı Şûrâ-yı Askerîyye (Askeri Şura) oluşturulmuştur. Adalet mekaniz-masına işlerlik kazandırabilmek için Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye (Adliye İşleri Yüksek Meclisi) oluşturulmuş, idari konularda kararlar verebilmek için ise Dâr-ı Şûrâ-yı Bâb-ı Âli (Hükümet Şurası) oluşturuldu. Daha önce Divan’da görüşülen devlet işleri, bundan böyle uzmanlık alanlarına göre ele alınıp bu meclislerde karara bağlanacaktı. Ayanların gücünün kırılmasıyla merkezi otorite güç-lendirildi. Padişahın otoritesi devam ettirilerek kabine sistemine geçilmiş, Meclis-i Has-ı Vükela’da (Meclis-i Vükela) devlet görevleri nazırlıklar (bakanlıklar) arasında paylaştırıldı. Sadrazamlık ma-kamı başvekilliğe dönüştürülmüştür. Böylelikle eskinin Sadrazamlık makamı bu tarihten itibaren nazırlıklar arasında uyumu temsil eden ve devlet işlerinin aksamadan yürümesi için koordinasyonu sağlayan başvekillik makamına dönüşmüştür. Toprak sistemine çekidüzen vermek için Tımar Siste-mi kaldırılmıştır.

Eyaletlerde devletin gücünün hissedilmesi ve eyaletlerin merkeze tam olarak bağlanması amacıyla devlet görevlilerinin merkeze tam bağlılığı sağlanmıştır. Eyaletlere atanan valilerin maaşa başlan-ması ve valilerin artık merkezi hükümetten habersiz vergi toplamak suretiyle kendisine maaş çıkar-maları ve harcama yapmalarının önüne geçilmiştir. Bu dönemde mahalle ve köy muhtarlıklarının kurulmasıyla devlet otoritesinin köylere kadar yansıması sağlanmıştır. Ülkede ilk defa nüfus sayımı ve mülk sayımı yapılmıştır. Posta sistemi kurulmuş ve yurt dışına çıkışlarda pasaport uygulamasına

Page 5: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

5

Osmanlı Devleti’nde Islahat Hareketleri3

geçilmiştir.

Tanzimat dönemi aydınlarının yetişmesi için her türlü ortam sağlandı. Tüm bu yapılanlara rağmen Avrupa’daki gelişmelerin özü anlaşılamadığı, yapılan değişikliklerin şekilden ibaret kalması gibi se-beplerle istenilen sonuç tam olarak elde edilemedi.

3.1.2. Tanzimat Dönemi Islahat HareketleriOsmanlı tarihinde Tanzimat dönemi olarak bilinen süreç 3 Kasım 1839 Tanzimat Fermanı’nın yayın-landığı tarihten başlar ve 23 Aralık 1876 I. Meşrutiyet ilanına kadar devam eder. Tanzimat dönemi devletin siyasi, sosyal, kültürel ve askeri alanlarda kötü gidişatı durdurmak amacıyla daha geniş ıslahatların yapıldığı dönemdir.

Tanzimat Fermanı, Sultan Abdülmecit tahta geçtikten sonra Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tara-fından hazırlanıp Gülhane Parkı’nda yabancı büyükelçilerin, gayrimüslimlerin dini liderlerinin ve devlet ileri gelenlerinin huzurunda okunup ilan edilmiştir. Fermanda kanunlara saygısızlık yapıldığı için devletin yıkıma uğradığı belirtildikten sonra yeni kanunların dayandırılacağı ilkeler şu şekilde belirtilmiştir.1. Müslüman ve Müslüman olmayan bütün halkın mal, namus ve can güvenliği sağlanacak ve devlet güvencesi altına alınacak,2. Herkesten kazancına göre vergi alınacak,3. Herkes kanun önünde eşit tutulacak,4. Mahkemeler açık yapılacak, hiç kimse yargılanmadan öldürülmeyecek,5. Herkesin mal ve mülk edinmesi sağlanacak, bunları çocuklarına miras olarak bırakabilecek ve müsadere kaldırılacak,6. Askerlik işleri sağlam esaslara bağlanacak,7. Rüşvet ve iltimas önlenecek,

Padişah, bu fermana ve bu fermana dayanılarak yapılacak olan kanunlara saygı göstereceğine ye-min etti. Böylece ilk kez bir Osmanlı Padişahı yetkilerinin üzerinde bir kanun gücünün bulunmasını kabul etmiştir. İlan edilen kararlar hiç şüphesiz devleti yıkımdan kurtarabilmek için düşünülmüştü. Herkesin bu kararları sahiplenip yürekten bir şekilde uygulaması ile hedeflenen amaca ulaşılmış olacaktı. Ne var ki bu düşüncenin tam tersi bir tepki ortaya çıkmış ve Tanzimat Fermanı hiçbir tarafı memnun etmemişti. Müslüman ahali bugüne kadar hep devletin esas unsuru olduğunu ve gayrimüslimlerden üstün olduklarını düşünmekteydiler ve siyasi sosyal ve hukuki eşitlik Müslüman tebaayı huzursuz etmişti. Buna mukabil gayrimüslim tebaa da askeri ve ekonomik olarak ayrıcalık sahibiydiler, bazı vergilerden muaftılar. Bu muafiyetlerinin kaldırılması ve askerlik yapma zorunlu-luğu gibi sebeplerle fermanın hükümlerine karşı mesafe almışlardı. Dini anlamda da bir memnuni-yetsizlik mevcuttu. Fener Rum Patrikhanesi o güne kadar Osmanlı Devleti’ndeki tüm Ortodoksların resmi kilisesiydi ve Sırp, Bulgar ve diğer kiliselerin bu fermanla özerklik kazanması Fener Rum Patri-ğini memnun etmemişti. Hatta Ferman okunduktan sonra atlastan yapılmış bir keseye konulurken şöyle dediği rivayet edilmektedir: “İnşallah bir daha bu keseden çıkmaz.”

Tanzimatı ilan eden irade bu dönemi anlayıp yeni düşüncelerin yeşerebilmesi, kurumlara işlerlik kazandırılabilmesi ve dönemin aydınını yani Tanzimat aydınını oluşturabilmek için eğitim sorununu çözmekle işe başladı. İlk önce 1857 yılında Meclis-i Maarif-i Umumiye adını alacak olan Meclis-i Maarif-i Muvakkat kurulmuştur. Meclis-i Maarif, bu dönemde eğitimi ilk, orta ve yüksekokul olmak üzere üç aşamaya ayırmıştı. İşe ilk kademe olan Sıbyan Mektepleri’ni yeniden düzenlemekle başla-dı. Sıbyan Mektepleri, Rüştiyelere (ortaokul) öğrenci yetiştiren 4 yıllık parasız ilkokullar olarak dü-zenlendi. Yüksekokula öğrenci yetiştirmek maksadıyla Rüştiyeler açılmıştı. Bu rüştiyelere öğretmen yetiştirmek için Darü’l Muallimin ve Darü’l Muaallimat okulları açılmıştır.

Tanzimat döneminde Darü’l Fünun (yükseköğretim okulu) açma isteği rüştiyelerin yetersiz kalması sebebiyle 1870 yılına kadar gerçekleştirilememiştir. Bu sebeple öncelikli konu buraya öğrenci yetiş-tirecek idadilerin (lise) açılması olmuştur. Galatasaray Sultanisi idadilerin ilk örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tanzimat döneminde kızların eğitimine o güne kadar gösterilmeyen büyük bir önem verilmiştir. Kızlar için rüştiyeler ve kız sanat okulları açılmıştır. 1842’de Ebelik kursları verilmeye başlandı. Kız-lar için kalfalık ve sanat okulları açıldı. Devletin memur ihtiyacını karşılamak için Mekteb-i Mülkiye ve Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye açılmıştır. Mesleki eğitime büyük bir önem verilmiş 1847’de Ziraat

Page 6: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I

6

13

Mektebi, 1848’de Zeytinburnu Sanayi Mektebi, 1857’de Ormancılık Mektebi, 1863’te Demirci ve marangoz yetiştirmek için Sanat Okul ve 1874’te Maadin Mektebi (Madencilik) açılmıştır. İlmi çalış-maları hızlandırmak ve ülkede bir nevi ilimler akademisi özelliği gösterecek olan Encümen-i Danış açılmıştır.

İlk defa batı kanunları bu dönemde Osmanlı toplumu tarafından tanınmıştır. Müslüman ve Gayri-müslim tebaanın hukuki sorunlarının çözümü için Fransa’dan ceza kanunu ve ticaret yasası alınmış-tır. Bu yasaları uygulamak için Nizamiye Mahkemeleri, Ticaret ve Karma Mahkemeler kurulmuştur. 1868 yılında yayınlanan bir irade ile Meclisi Ahkâmı Adliye, Şura-yı Devlet ve Divanı Ahkâmı Adliye diye ikiye ayrılmıştır. Şurayı Devlet bugünkü Danıştay’ın görevini yapmaktaydı. 1846 yılında köle pazarı kapatılmış, 1857 yılında yayınlanan bir fermanla kölelik yasaklanmıştır. Tanzimat döneminde Osmanlı toplumu Avrupa tarzı kanunlarla tanışmalarına rağmen zaman zaman eskilerini de muha-faza etmiştir. Böylece genelde devlet yaşamında, özelde kanunlarda ikilik ortaya çıkmıştır.

İdari anlamda Osmanlı Devleti özel statüdeki yerler hariç 27 vilayete ayrılmıştır. Vilayetlerde idari anlamda yönetici vali olurken, mali işlere muhassıllar/defterdarlar bakmaya başlamıştı. 1864 ve 1867 Vilayet nizamnamesi ile Osmanlı Devleti idari anlamda yeniden organize edilmişti. Buna göre, en küçük idari birim olarak Karye (köy) belirlenmiştir. Muhtarlar ve ihtiyar heyetleri tarafından yönetilen karyeler kazalara bağlanmıştı. Kaymakam tarafından idare olunan Kazalar Sancaklara, Mutasarrıflar tarafından idare olunan Sancaklar ise Vilayetlere bağlanarak Fransız idari yapılanma-sından örnek alınan idari teşkilatlanma Osmanlı Devleti’nde de uygulanmaya başlanmıştı.

Tanzimat döneminde yaşanan en büyük değişim ve gelişme özel gazetelerin çıkması ve buralar-da halkı aydınlatıcı siyasi yazıların yazılması olmuştur. Bu gelişme toplumsal anlamda bir çeşit-liliğe neden olmuştur. Tanzimat döneminde Avrupa’ya giden öğrenciler II. Mahmut döneminde Avrupa’ya giden öğrencilerden farklı olarak çok daha fazla siyasetle uğraşmış ve kendini bir siyesi akımın çekiminde bulmuş olarak geri döndüler. Avrupa’da devlet işleyişini, özel hayat alanındaki gelişmeleri, eğitim, hukuk, sanat ve edebiyat alanındaki değişimleri gören bu gidenler, ülkelerine geri döndüklerinde Avrupa tarzı bir anlayışı da empoze etmeye başlamışlardır. Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi gibi aydınlar Avrupa’da özgürlük mücadelesi veren Carbonari Cemiyeti’ni örnek ala-rak 1865’te Yeni Osmanlılar (Jön Türkler) adıyla bir örgüt kurmuşlardı. Devleti idare edenler Yeni Osmanlılar örgütünü çok sıkı takibe almış, üyelerinden bazıları sürgüne gönderdiği gibi bazıları da tutuklamıştır. Devleti yönetenler üzerinde gayrimüslim tebaada 1856 tarihli Islahat Fermanı’nın meydana getirdiği özgürlük, ayrıcalık ve başarılırsa özerklik ve bağımsızlık düşüncelerinden kay-naklanan korku sebebiyle her türlü muhalefet takip edilmeye başlanmıştır. Aslında korkulduğu gibi Yeni Osmanlılar üyelerinin devleti yıkmak gibi bir dertleri olmamıştır. Onlar Avrupa’da olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de meşruti bir monarşi istemişlerdir. Yani halkın yönetime katıldığı bir parla-mento istemişlerdir. Onlara göre bu parlamentoya Osmanlı vatandaşı olan herkes katılabilecek, böylece devletten ayrılmak isteyen azınlıklar kendilerine ait bir parlamento buldukları için siyasi ayrılık fikrinden vazgeçeceklerdi.

Teoride gayet mantıklı olan bu düşüncelerin gerçekte pek yürüme şansı yoktu. Bunun pek çok nedeni vardır ancak en büyük neden Avrupalı devletlerin müdahaleleridir. Yukarıda değinildiği gibi 18 Şubat 1856 yılında Avrupalıların baskısıyla devlet Islahat Fermanı’nı ilan etmişti. Islahat Ferma-nı ile Müslüman ile Gayrimüslim arasındaki farklar kaldırıldığı gibi bazı alanlarda gayrimüslimler Müslümanlardan daha ayrıcalıklı olmuştur. Avrupalı devletlerin sürekli müdahale ettiği azınlıklar meselesi sebebiyle I. Meşrutiyet döneminde kurulan parlamento da pek bir işe yaramamıştır. Fran-sız inkılabıyla Fransa’da başlayan milliyetçilik fikri 19. yüzyılın ortasından itibaren bütün ateşiyle Osmanlı Devleti’nde yaşayan gayrimüslimleri sarmıştı. Bu durum bir Osmanlı milleti ortaya çıkarma çalışmalarını da boşa çıkarmıştı.

3.1.3. I. Meşrutiyet Dönemi Yeni Osmanlılar Cemiyeti üyeleri Osmanlı Devleti’ndeki yönetim şeklini meşruti Monarşiye çevi-rebilmek için her türlü mücadeleyi yapmışlardı. Mithat Paşa, Namık Kemal, Süleyman Paşa, Ziya Paşa gibi aydınlar devletin kurtuluşunun ancak bir meclisin açılmasıyla mümkün olabileceğini o kadar yüksek sesle söylemeye başladılar ki, Sultan Abdülaziz meclisi açmaya yanaşmayınca bu ki-şiler mevcut sultanı tahttan indirip yerine V. Murat’ı çıkardılar. V. Murat da meşrutiyeti ilan et-meye yanaşmayınca kendisine “delidir” hükmü verip meşrutiyeti ilan edeceğini beyan eden II. Abdülhamit’i tahta çıkardılar.

Page 7: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

7

Osmanlı Devleti’nde Islahat Hareketleri3

II. Abdülhamit tahta çıktığında söz verdiği gibi 23 Aralık 1876 tarihinde Kanun-ı Esasi’yi ilan etti. Abdülhamit tarafından sadrazamlığa getirilen Mithat Paşa bir komisyon kurarak anayasayı hazırla-dı. Dönemin en büyük özelliği, bundan sonra devletin anayasaya göre yönetilmesi esasının benim-senmesidir. Üyelerini halkın seçtiği Meclis-i Mebusan ile üyelerini padişahın seçtiği Meclis-i Ayan göreve başladı. Aynasal bir yönetim sistemi benimsenmiş olmasına rağmen bu dönemde padişahın yetkileri oldukça genişti. Padişah nazırları atama ve görevden alma, dış ülkelerle anlaşma ve barış yapma, savaş ilan etme, meclisi açma, kapama ve tatil etme yetkisine sahipti. Yine padişahın iste-mediği kişileri sürgün etme cezası bulunuyordu. Başkanı sadrazam olan nazırlar heyetinin (bakan-lar kurulu) devlet işlerini yönetme görevi vardı. Nazırların aldığı kararlar padişaha sunulacak, eğer padişah kabul ederse kabul edilecekti. Kanun teklif etme yetkisi nazırlar heyetine, yasama hak ve görevi Mebuslar Meclisi’ne verildi.

119 maddeden oluşan Kanun-ı Esasi kanun önünde herkesin eşit olduğunu, kişisel olarak herkesin mal ve mülk sahibi olma hakkının bulunduğunu ilan etmiştir. Ayrıca herkese eğitim, yayın, ortaklık kurma hürriyeti de verilmiştir. Osmanlı Devleti’nin ilk yazılı anayasası olma özelliği gösteren Kanun-ı Esasi, kendisinden önce yayınlayan Tanzimat ve Islahat Fermanlarından farklı bir yapı arz ediyor-du. Yukarıda da bahsedildiği gibi Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesine Sadrazam Mustafa Reşit Paşa ve padişahın iradesi karar vermişti. Islahat Fermanı ise Kırım Savaşı sonunda imzalanan Paris Antlaşması ile batılı devletler tarafından dikte ettirilmiştir. Kanun-ı Esasi’nin hazırlanmasında pa-dişah doğrudan belirleyici bir taraf olmamakla birlikte yazılan pek çok maddeye müdahale ederek anayasanın beklentileri karşılamaktan uzak olmasına sebep olmuştur. Yine de çoğunluğu Şura-yı Devlet üyeleri olan Yeni Osmanlılar Cemiyeti üyelerinin fikirleri çerçevesinde anayasanın ilan edil-mesi sağlanmıştır.

Osmanlı topraklarında esen bu hürriyet havası çok kısa sürmüştür. Anayasayı hazırlayan Mithat Paşa’nın Sultan Abdülaziz’in ölümünde parmağı bulunduğu gerekçesiyle yargılanmış ve ölüme mahkum edilmiştir. Sultan II. Abdülhamit bu idam cezasını ömür boyu hapis cezasına çevirmiş ve kendisini Arabistan’a sürgüne göndermiştir. Mithat Paşa Arabistan’da Taif Kalesi’nde askerler tara-fından boğularak öldürülmüştür. Böylelikle anayasanın ilanı için büyük çaba gösteren ve daha V. Murat tahttayken anayasa metninin önemli bir kısmını hazırlayan Mithat Paşa’nın sürgüne gönde-rilmesi dönemin kısa süreceğinin de habercisi olmuştur. Bu hürriyet havasının kısa sürmesini tam da sadece bu duruma bağlamamak gerekir. Kapıda beliren savaş tehlikesi ve Osmanlı Devleti’nin aldığı en ağır yenilgi tüm süreci ve kazanımları ortadan kaldırmıştır. Bunun yanında mecliste çeşit-li ırk, din ve mezhepten milletvekillerinin farklı görüş ve emelleri meclisin karışmasına ve çalışa-mamasına neden oldu. Ayrıca Rusya’nın Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni ve Hıristiyanlara zulmediliyor yönündeki suçlamasına meclisin savaşla karşılık vermesi Sultan Abdülhamit’e istediği fırsatı verdi. Meclis padişah tarafından 14 Şubat 1878 tarihinde kapatıldı ve I. Meşrutiyet dönemi sadece 14 ay yaşayabilmiştir.

3.1.4. II. Meşrutiyet DönemiMeşrutiyet yönetiminin ikinci defa ilan edildiği 23 Temmuz 1908 tarihinden 30 Ekim 1918 tarihine kadar olan döneme II. Meşrutiyet Dönemi denir. II. Meşrutiyet’in I. Meşrutiyetten farkı havada esen “Hürriyet” rüzgarlarıdır. I. Meşrutiyet dönemi ve ilan edilen Kanun-ı Esasi padişahçı yani padi-şahı merkeze alan bir yapı arz ederken, II. Meşrutiyet ise ferdi ve siyasi hürriyeti merkeze koymuş-tu. Bu dönem için Türkiye’de çok partili dönemin başlangıcı demek doğru olacaktır.

3.2. OSMANLI DEVLETİ’NDE KURULAN SİYASİ PARTİLER

3.2.1. İttihat ve Terakki CemiyetiSultan II. Abdülhamit Meclis-i Mebusan’ı tatil ettikten sonra kendisine yönelik her türlü muhale-fet hareketini sıkı takip altında tutabilmek maksadıyla “Hafiye Teşkilatı” kurdu. Memlekette olan biten her şeyden haberdar olan Sultan’a ve onun bu baskıcı tutumuna karşı bir dizi muhalefet hareketi de oluşmaktan geri kalmadı. İbrahim Temo, İshak Sukuti, Abdullah Cevdet, Mehmet Reşid Hüseyinzade Ali Bey gibi Tıbbiye öğrencileri bu baskı rejimine karşı teşkilatlanarak İttihad-ı Osma-ni Cemiyeti adı altında bir cemiyet kurmuşlardır. İttihad-ı Osmani Cemiyeti kurulduktan sonra o dönemde Osmanlı topraklarında faaliyette olan neredeyse tüm muhalif gruplarla temasa geçmiş

Page 8: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I

8

13

ve örgütlenmesini genişletmeye çalışmıştır. Taraftar kitlesi gittikçe artan cemiyetin üyelerinin bir kısmı tutuklanmış bir kısmı da sıkı takip altına alınmıştır. Ancak yurt içinde etkili bir muhalefet yapamayacaklarını anlayan grup üyeleri yurt dışında bulunan muhaliflerle temasa geçme kararı almışlardı. Paris’te Ahmet Rıza Bey ve diğer muhaliflerle bir araya gelmişler ve cemiyetin ismini Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak değiştirmişlerdi. 1897 yılında cemiyetin yurt içindeki önemli isimleri tutuklanarak sürgüne gönderilmişlerdi. Tutuklanmaktan kurtulabilen diğer cemiyet üyeleri de bu dönemde yurt dışına çıkarak Avrupa’nın değişik kentlerinde bir araya gelmişlerdir. Paris’te Meşveret gazetesi vasıtasıyla Prens Mehmet Ali Paşa, Fuad, Dr. Nazım, Bahaeddin Şakir, Sami Paşazade Sezai gibi isimler etkili bir muhalefet meydana getirmişlerdi. Cenevre’de Mizan ve Osmanlı Gazeteleri vasıtasıyla İshak Sukuti, Abdullah Cevdet, Mithat Şükrü Bleda, Mizancı Murat, Tunalı Hilmi gibi isimler etkili muhalefet yapmışlardır. Rumeli’de Dr. İbrahim Temo öncülüğünde Arnavutluk, Romanya ve Bulgaristan’da şubeler açılmıştı.

Birbirinden farklı hevesleri ve fikirleri olan cemiyet üyelerinin en büyük handikabı türdeş olamama-ları olmuştur. II. Abdülhamit’i tahttan indirme konusunda anlaşamamaları ve Sultan Abdülhamit’in cemiyetin önemli isimleri yanına çekerek cemiyeti dağıtma veya etkisizleştirme politikaları ilk ay-rılıkları da beraberinde getirmiştir. 1902 yılında Paris’te yapılan kongre ile cemiyetin tam olarak türdeş olması ve cemiyet üyelerinin birleştirilmesi planlanmış ancak bu başarılamadığı gibi cemiyet ikiye ayrılmıştır. Öne çıkan isimlerden ilki Ahmet Rıza Bey olmuştur. Onun önderliğinde Terakki ve İttihat Cemiyeti kurulmuştur. Öne çıkan diğer isim ise Abdülhamit’in eniştesi Damat Mahmut Paşa’nın oğlu Prens Sebahattin Bey’dir. O da Teşebbüs-ü Şahsi ve Ademi Merkeziyet Cemiyeti’ni kurmuştur.

Cemiyet Paris’te muhalefet çalışmalarına devam ederken İttihat ve Terakki adına başka bir geliş-me Selanik’te ortaya çıkmaktaydı. Eylül 1906’da 3. Ordu Subaylarından 10 kişi Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni kurmuştu. Bu cemiyet silahlı kuvvetler çevresinde hızla taraftar bulmuştur. Bu cemiyet merkezi Paris’te olan Terakki ve İttihat Cemiyeti ile birleşme kararı almıştır. Cemiyet üyeleri İngiliz kralı VII. Edward ve Rus Çarı Nikola arasında yapılan Reval görüşmelerinde Makedonya dahil olmak üzere Balkanlardaki tüm Osmanlı topraklarının paylaşılması konusunda fikir birliğine vardıklarını haber alınca hemen harekete geçmişlerdi. Niyazi Bey, Eyüp Sabri Bey ve Enver Bey Manastır ve Selanik çevresinde dağa çıkarak burada bulunan askerleri ile ayaklanıp hürriyeti ilan ettiklerini bildirdiler. Bir anda ülkede büyük bir isyan çıkması karşısında padişah II. Abdülhamit 23 Temmuz 1908 tarihinde Meşrutiyeti tekrar ilan etmişti. Kanun-ı Esasi tekrar yürürlüğe konmuş ve seçimler yapılarak meclis tekrar açılmıştır. Anayasada bazı değişiklikler yapılarak padişahın çok geniş olan yetkileri sınırlandırılmıştır.

İktidara gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kendisinden başkasının fikrine gerek duymama tutu-mu sebebiyle kendilerinden rahatsız olmaktaydı. Serbesti Gazetesi yazarı Hasan Fehmi’nin öldürül-mesini İttihatçılara bağlayan muhalifler ve onara katılan bir kısım halk 31 Mart Olayı dediğimiz bir isyan çıkarmıştır (13 Nisan 1909). Çıkan isyanın hükümet tarafından bastırılamaması sonucu Sela-nik’teki 3. Ordu harekete geçirilerek İstanbul’a getirilmiştir. Ordunun isyancılara karşı sert tutumu sebebiyle felsefi anlamda köksüz olan bu isyan kısa sürede bastırılmıştır. Meclis-i Umum-ı Milli isya-nın çıkmasında padişahın da parmağının olduğunu düşünerek alınan fetva ile 27 Nisan 1909’da II. Abdülhamit’i tahttan indirip yerine Sultan Mehmet Reşat’ı çıkarmıştır. Bunun yanında İttihatçıların baskıcı tutumu parti içerisinde kopmalara yol açtı ve yaşanan çekişmelerle iktidardan indirildiler. 23 Ocak 1913 Babıâli Baskını denilen olayla tekrar iktidara gelmeyi başardılar ve 1918 yılına kadar tek güç olarak ülkeyi yönettiler. 14 Kasım 1918 tarihinde parti kendisini feshetme kararı almıştır.

3.2.2. II. Meşrutiyet Döneminde Kurulan Diğer Siyasi Parti ve CemiyetlerII. Meşrutiyet dönemi siyasi partileşme ve insanların değişik fikirler etrafında birleşmesi anlamın-da oldukça verimli bir dönem olmuştur. Yukarıda bahsedilen İttihat ve Terakki Cemiyeti dışında Osmanlı Devleti topraklarında daha pek çok cemiyet ve parti kurulmuştur. Bu cemiyetlerin adları, kuruluş yılları ve nerede kuruldukları ile ilgili bilgi şöyledir:1. Fedakaran-ı Millet Cemiyeti, 1908, İstanbul2. Osmanlı Ahrar Fırkası (Fırka-i Ahrar), 1908, İstanbul3. Osmanlı Demokrat Fırkası (Fırka-i İbad), 1909, İstanbul4. İttihad-ı Muhammedi Fırkası (Fırka-i Muhammediye), 1909, İstanbul5. Heyet-i Müttefika-i Osmaniye, 1909, İstanbul6. Mutedil Hürriyetperveran Fırkası, 1909, İstanbul

Page 9: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

9

Osmanlı Devleti’nde Islahat Hareketleri3

7. Islahat-ı Esasiye-i Osmaniye Fırkası, 1909, Paris8. Ahali Fırkası, 1910, İstanbul9. Osmanlı Sosyalist Fırkası, 1910, İstanbul10. Hürriyet ve İtilaf Fırkası, 1911, İstanbul11. Halaskar Zabitan Grubu, 1912, İstanbul12. Milli Meşrutiyet Fırkası, 1912, İstanbul

3.3. OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE DEVLETİ KURTARMAYA YÖNELİK FİKİR AKIMLARI

3.3.1. OsmanlıcılıkOsmanlı Devleti’nin kuruluşundan başlayarak Tanzimat Dönemi’ne kadar devlete adını veren ha-nedana yönelik bir Osmanlılık fikri mevcuttu. Egemen bir düşünce olarak Osmanlılık, farklı din ve milliyete mensup halklar tarafından da kabul edilmişti. Ne var ki, 1789 Fransız İnkılâbı’nın getirdiği milliyetçilik fikri çok uluslu bir yapıya sahip Osmanlı İmparatorluğunun sonunu hazırlamıştır.

II. Mahmut’tan itibaren devlet politikası olarak kabul edilen Osmanlıcılık fikri, dil, din, milliyet farkı gibi farklara bakmaksızın tüm tebaayı Osmanlılık ruhu altında birleştirmeyi hedeflemiştir. “Ben te-baamın Müslümanını camide, Hıristiyanını kilisede, Musevisini de havrada fark ederim. Aralarında başka bir fark yoktur. Cümlesi hakkındaki muhabbet ve adaletim kavidir ve hepsi hakiki evladımdır” diyen II. Mahmut dili, dini ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarının bir ve eşit olduğunu beyan etmiştir. Tanzimat döneminde de devam eden bu politika Yeni Osmanlılar (Jön Türkler) tarafından devleti kurtarabilecek yegane politika olarak ileri sürülmüştür.

Meşrutiyetin ilan edilmesi Osmanlıcılık fikrinin geldiği en üst noktadır. Meclis-i Mebusanın çatısı altında birleştirilen tebaa, böylelikle devletin sahibi olduğunu, diğer dinden ve milliyetten olanlar ile eşit olduğu fikri etrafında birleştirilmeye çalışmıştır. Ancak Avrupalı devletlerin sürekli olarak azınlıkları kışkırtması bu politikanın başarısız olmasına sebep olmuştur.

3.3.2. İslamcılıkÜlkede çıkan milliyetçilik isyanları Osmanlıcılık fikrinin etkisini kaybetmesine neden olmuştur. İs-lamcılık ise elde kalan Müslümanları bir arada tutmak için geliştirilmiş bir fikri akımdır.

XIX. yy’a gelinceye kadar Osmanlı topraklarında yaşayan Müslüman ve Gayrimüslim tebaa arasın-da fikri anlamda bir ayrım veya sorun yoktu. Ancak milliyetçilik düşüncesi ve Avrupalı devletlerin kışkırtması tebaa arasında kaynaşmalara ve bölünmelere neden oldu. Osmanlılık fikrinin başarılı olamadığını gören devlet ileri gelenleri ve özellikle Sultan II. Abdülhamit, devlet içinde İslam birli-ğini sağlayarak en azından devletin Müslüman bölgelerini dağılmaktan kurtarmayı amaçlamışlardı. II. Abdülhamit ayrıca dünya genelinde hilafet makamını güçlendirerek tüm Müslümanları İslam halifesinin bayrağı altında toplamak ve büyük bir İslam devleti kurmayı amaçlamıştır. Padişah bu projenin başarıya ulaşabilmesi için Endonezya’dan Afrika’ya oradan Amerika’ya kadar temsilciler göndermiştir.

O günün dünyasının içinde bulunduğu siyasi hava da dikkate alındığında İslamcılık ve tek İslam Devleti projesinin başarılı olma olasılığı yoktu. Bunun başlıca nedeni İslam coğrafyasının büyük ve parçalı olmasıdır. İkinci neden ise sömürgecilik politikası gereği batılı büyük devletler İslam coğraf-yasında yaşayan halkın büyük bir kısmını tutsak almıştı. Üçüncü neden ise özellikle Ortadoğu ve Ku-zey Afrika’da halkın bilinç seviyesinin yüksek olmaması sebebiyle örneğin Lawrence gibi yabancılar tarafından kandırılmaları ve kullanılmalarıdır.

Nitekim I. Dünya Savaşı çıktığında Halife Mehmet Reşat 1915 yılında tüm İslam ümmetine cihat çağrısında bulunmuş ancak çok az Müslüman bu çağrıya olumlu cevap vermişti. Bu durum bile İslamcılık fikrinin başarıya ulaşmadığını ve ulaşamayacağını göstermektedir.

Page 10: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I

10

13

3.3.3. TürkçülükTürkçülük hareketi II. Abdülhamit devrinde gelişmiş ve yayılmış bir fikir akımıdır. Fransız İnkılâbı’nın yaymış olduğu milliyetçilik akımından Türk milleti de kendini kurtaramamıştır. Ülkenin dört bir ya-nında çıkan bağımsızlık isyanları ister istemez devletin hakim unsuru olan Türklerde de bir karşı tepki uyandırmıştır. Avrupa’ya giden öğrencilerin Avrupa’da Türkler hakkında yapılan araştırma ve yayınlardan haberdar olmaları bu giden öğrencileri milliyetçilik duygusu ile Türkçülük akımına yö-neltmiştir.

Bir kültür hareketi olarak başlayan akım, Ruslar tarafından işgal edilen Türk bölgelerinde yaşayan aydınların bir vesileyle kaçıp Osmanlı topraklarına sığınması sonucu gelişmiş ve siyasi bir akım ha-line gelmiştir. Tabi ki bu tek başına yeterli bir sebep değildir ancak İsmail Gaspıralı ve Yusuf Akçura gibi Orta Asya doğumlu fikir adamlarının yazdıkları Osmanlı ülkesinde de taraftar bulmuştur. İlk Türk sosyologlarından olan Ziya Gökalp’in Türkçülük akımına bilimsel bir boyut kazandırmıştır. Ona göre, devlet ancak dili, dini, soyu ve ülküsü bir olan topluma dayanarak ayakta durabilir. Bu sebep-le Osmanlı yönetimi altında milliyetinin bilincinde olmadan şuursuz bir şekilde yaşayan Türklerin milliyet şuuruna ulaştırlması gerekmektedir. Ziya Gökalp’e göre “Osmanlı Devleti’nin kurtuluşu ve güçlenişi yeni bir hayata bağlıdır. Yeni hayat üç direklidir. Bunlardan birincisi Türkçü olmaktır. Dilde, güzel sanatlarda, ahlakta ve hukukta Türk kültürüne bağlanmak gerekir. İkincisi İslam ümmetinden olmaktır. Dini devletten ayırmak şartıyla İslam dininin en kutsal din olduğuna inanmak gerekir. Üçüncüsü ise Batı Uygarlığını benimsemektir. Bilimde, felsefede, teknikte tam bir batılı kafaya sahip olmak gerekir.

İttihat ve Terakki Partisi’nin iktidara gelmesi, Türkçülük akımını devletin ana felsefesi durumuna ge-tirmiştir. Türkçülük bir dönem üzerinde düşünülen, kafa yorulan ve emek verilen bir fikir akımı hali-ne getirilerek bu fikir sonunda Orta Asya’da yaşayan Türkleri de içine alan büyük bir Tük Devleti kur-mak İttihat ve Terakki Partisi’nin esas politikası olmuştur. I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti gibi devleti idare edenlerin siyasi fikirleri de iflas etmiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkçülük akımı terk edilmiş, yerine Anadolu Türkçülüğü ya da Anadolu Milliyetçiliği fikri ön plana çıkarılmıştır.

3.3.4. BatıcılıkOsmanlı Devleti’nin son döneminde fikirler de devlet gibi darmadağın olmuştu. Yukarıda izah edilmeye çalışılan fikirler okuma yazma bilen, şehirli insanların üzerinde durduğu, kafa yorduğu fikirlerdi. İşte o fikirlerden biri de batıcılık fikridir. Bu akım kendine pek fazla taraftar bulmamakla beraber yine de küçük bir zümre tarafından desteklenmiştir. Batıcılık fikrini savunanlar da aslında kendi aralarında ikiye ayrılmışlardı. Bunlardan Celal Nuri Bey, batının sadece ilmini, tekniğini almalı fakat kültürünü almamak gerekir diyordu. Buna karşı olan Abdullah Cevdet ise medeniyetin tek ol-duğunu, o da batı medeniyeti olduğunu söylüyordu. Eğer devlet ayakta kalmak istiyorsa kültürüyle, teknolojisiyle her şeyiyle batıyı temel almalıydı. Yukarıda da söylediğimiz gibi bu düşünceler çok uç düşünceler olup, taraftar sayısı da çok küçüktür.

3.4. OSMANLI DEVLİĞETİ’NİN SON DÖNEMİNDE MEYDANA GELEN ASKERİ GELİŞMELER

3.4.1. 1877-1878 Osmanlı-Rus SavaşıOsmanlı Devleti neredeyse son iki yüz boyunca sadece Ruslar ile savaşmıştı. 1853-1856 Kırım Savaşı’nı müttefiklerinin yardımıyla kazanan Osmanlı Devleti’nin başka da bir başarısı yoktu. Buna karşılık Rusya topraklarını Osmanlı aleyhine genişletmeyi başarmıştı. Savaşlardaki bu başarı Rus-lara özellikle Slavlara ve Osmanlı topraklarında yaşayan Hıristiyanlara karşı bir koruma bahanesi meydana getirmişti. Rusya sürekli olarak Osmanlı Devleti’nde yaşayan azınlıklar lehine ıslahat ta-leplerinde bulunmuş, bunun yanında Romanya, Bulgaristan ve Karadağ’ın bağımsızlığını tanıma yönünde baskı yapmıştı. 1876 yılında Balkanlarda başlayan Bulgar ve Sırp isyanlarına Rusya’nın ve Avrupalı büyük devletlerin taraf olması muhtemel bir Osmanlı Rus Savaşı’nı körüklemektey-di. Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne 1877’de savaş ilan etmesine Meclis-i Mebusan savaşla karşılık vermişti. Eflak-Boğdan üzerinden Osmanlı topraklarına saldıran Ruslar Orduları, Plevne’de Osman Nuri Paşa’nın yaklaşık bir yıl süren savunmasına merkezden destek gitmediği için başarılı olmuş ve

Page 11: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

11

Osmanlı Devleti’nde Islahat Hareketleri3

bölge tamamen Rusların denetimi altına girmiştir. Bölgedeki Sırpların ve Romenlerin yardımıyla Ruslar İstanbul’da Yeşilköy’e kadar ilerlemişlerdi.

Rus askerlerinin diğer bir saldırı noktası Kafkaslar olmuştur. Burada da Gazi Muhtar Paşa’nın insa-nüstü gayretleriyle uzun bir süre devam eden Osmanlı savunması, gerekli yardım gelmediği için ba-şarılı olamamıştır. Ruslar Kars Kale’sini ele geçirdikten sonra Doğu Anadolu’nun kapıları kendilerine açılmış ve Ruslar Erzurum’a kadar ilerleme fırsatı bulmuşlardı.

Savaş Rusların kesin galibiyeti ve Osmanlı Devleti’nin ağır mağlubiyeti ile sonuçlanmıştır. Bu savaş sonunda Osmanlı Devleti balkanlardaki topraklarının neredeyse tamamını kaybetmiş, Ruslar İstan-bul içlerine kadar girmişti. Osmanlı Devleti Avrupalı büyük devletlerden araya girmelerini ve Ruslar ile bir anlaşma önermelerini istedi. Buna rağmen hiçbir Avrupa devleti duruma müdahil olmamış-tır. Bunun üzerine Osmanlı Devleti doğrudan Rusya’ya müracaat ederek barış istemiştir. 3 Mart 1878 yılında imzalanan Ayaftefanos Antlaşması (Yeşilköy Antlaşması) imzalanmıştır.

Antlaşmaya göre Kars, Ardahan, Batum ve Beyazıt vilayetleri ile Dobriçe Ruslara verilecekti. Kara-dağ, Sırbistan ve Romanya bağımsızlıklarını kazanacak, Bulgaristan ise muhtar (özerk) bir devlet olacaktı. Ayrıca Arnavutluk ve Kuzey Yunanistan bölgesinde Osmanlı Devleti ıslahat yapacaktı. Er-menilere yönelik ıslahatı da kabul eden devlet, onlara bazı ayrıcalıklar vermeyi de vaat etmiştir. Osmanlı Devleti Ruslara Savaş Tazminatı olarak 400.000 Ruble ödeyecekti.

Ayastefanos Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin balkanlardan çekilmesi ve Rusların balkanlar üze-rinden Ege Denizine inebileceği yolu açması Avusturya ve özellikle İngiltere’yi rahatsız etmiştir. Bu devletler Ayastefanos Antlaşması’nın tekrar gözden geçirilmesi için Berlin’de bir toplantı tertip etmişler, Rusya da büyük devletlerin bu isteğini kabul etmek durumunda kalmıştır.

İngiltere ve Avusturya’nın Berlin’de yapmak istedikleri toplantı Osmanlı Devleti’nin toprak bütün-lüğüne olan saygı değil, kendi politikaları gereğiydi. Avusturya Rusya’nın bu kadar balkanların içine girmesinden, İngiltere ise Rus Ordularının Ege Denizi’ne indiği için ticaret yollarının tehlikeye gir-mesinden rahatsızlık duyuyorlardı. 13 Haziran 1878’de toplanan Berlin Kongresi sonunda alınan kararlar şöyledir.

Bulgaristan, Balkan Dağları’nın kuzeyinde Osmanlı Devleti’ne bağlı küçük bir beylik olacaktır. Bos-na- Hersek Avusturya tarafından işgal edilip idare edilecektir. Osmanlı Devleti’nin Bosna-Hersek’te-ki yönetim hakları saklıdır ifadesi de anlaşmada yer almıştır. Sırbistan, Karadağ ve Romanya ba-ğımsız birer devlet olacaktır. Kars, Ardahan ve Batum Rusya’nın elinde kalacak, Beyazıt ise Türklere bırakılacaktır. Ermenilerle meskun yerlerde ıslahatlar yapılacaktır.

1878 Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti toprakları tabiri caiz ise kapanın elinde kalan “Batan Geminin Malları” gibi yağmalanmıştır. 28 Temmuz 1878’de Avusturya barış getirme bahanesiyle Bosna Hersek’i işgal etmiştir. İngiltere yine 1878 yılında önce Kıbrıs’ı, 1882 yılında ise Mısır’ı işgal etmiştir. Fransa mahalli bir isyanı bahane ederek 1881 yılında Tunus’u işgal etmiştir. Girit adasının Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine 1897 yılında Osmanlı Yunan savaşı patlak vermiştir. Osmanlı Ordusu Yunan Ordusunu ağır bir şekilde yenmiş ve Yenişehir ve Tırnova ele geçirilmiştir. Avrupalı büyük devletler derhal araya girerek Osmanlı Devleti’nin kazandığı toprakları hemen geri vermesi direktifinde bulunmuştur. Osmanlı tarihinde bundan sonra gelişecek olaylar, devletin tas-fiyesi için yapılan mücadelelerden başka bir şey değildir. Önce İtalya, sonra da Balkan Devletleri Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşmak için siyasi denge oyunu oynamışlar ve bu oyunu büyük devletlerin yardımıyla kazanmışlardı.

3.4.2. Trablusgarp Savaşıİtalya siyasi birliğin çok geç tamamlamış bir devlettir. Şehir devletleri halinde örgütlenen İtalyanlar 1861 yılına kadar merkezi otoriteden yoksun idiler. Bu tarihten sonra eski Roma İmparatorluğu gücünü tekrar oluşturmak isteyen İtalya sanayileşme yarışına katıldı. Bunun için de hem ham mad-deye, hem de pazara ihtiyaç duyan İtalyanlar gözünü Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki toprak-larına dikmiştir. Çünkü kendinden daha güçlü olan Fransa ve Avusturya Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerdeki topraklarını kendi aralarında paylaşmışlardı. İtalyanlar bu durumdan istifade edip Os-manlı topraklarına göz dikmeye cesaret edebilmiştir.

İtalya, Osmanlı devletine Trablusgarp’ta kendisine ayrıcalıklar sağlanması için bir nota verdi. Osmanlı

Page 12: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I

12

13

Devleti devlet adamları bu notaya verilecek cevabı kararlaştırırken bu kez İtalyanlar Trablusgarp’ın kendilerine verilmesini istediler. İtalyanlar bu istekleri kabul edilmeyince 28 Eylül 1911’de Osmanlı Devletine savaş ilan etmiştir. 1 Ekim 1911 Trablusgarp İtalyanlar tarafından bombardımana tutul-muştur. Üç hafta gibi kısa bir sürede Mısır ile Tunus arasında kalan Akdeniz sahillerine asker çıkaran İtalyanlar, direnişin şiddetli olması sebebiyle içeri sokulamamış, sahil kısmını işgal edebilmiştir. Os-manlı Devleti’nin denizden yardım gönderme olasılığına karşı İtalyanlar Çanakkale Boğazını deniz trafiğine kapatmış, Ege Denizinde bulunan on iki adayı işgal etmişti. Denizden yardım götürme im-kanı bulamayan Osmanlı Devleti Trablusgarp’a Mısır’ın İngiliz işgali altında olmasından dolayı bura-ya karadan da yardım götürememiştir. Ancak teşkilatçılık yönü çok iyi olan bazı askerlerini gizli bir şekilde buraya göndermiştir. Kurmay Binbaşı Enver ve Kolağası Mustafa Kemal gibi askerler burada halkı örgütleyerek direnişi şiddetlendirmişlerdi. 1912 yılında Balkan Savaşları’nın patlak vermesiyle Osmanlı Devleti Trablusgarp ile daha fazla meşgul olamamış ve 18 Ekim 1912 tarihinde yapılan Uşi Antlaşmasıyla Trablusgarp’ın İtalyan toprağı olduğu kabul edilmiştir. Ayrıca Balkan Savaşları sonun-da on iki adanın tekrar Osmanlı Devleti’ne geri verilmesi Uşi Antlaşmasıyla kabul edilmiş olmasına rağmen bu hiçbir zaman gerçekleşmemiş, on iki ada tamamen kaybedilmiştir.

3.4.3. Balkan Savaşları Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu zor durumdan yararlanmak isteyen Balkan Devletleri 1912 yılının yazında bir araya gelerek ittifak anlaşması imzaladılar. Bu ittifakın imzalanmasında Rusların oynadığı Pan-Slavist politikanın yanında İttihat ve Terakki Partisi’nin yanlış politika da etkili oldu. Mart 1912’de yapılan Sırp –Bulgar İttifak Antlaşması’nı Sofya’da Mayıs 1912’de imzalanan Bulgar- Yunan İttifak Antlaşması izledi. Ağustos 1912’de Karadağ’ın da ittifaka katılmasıyla Balkanlarda bir birlik oluşturuldu. Romanya bu oluşumun dışında bırakılmıştır.

Osmanlı Devleti bu ittifaklardan habersiz bir şekilde seçimlerle uğraşmaktaydı. Gazi Ahmet Muh-tar Paşa’nın Sadrazamlığa getirilmesiyle her ne kadar iç istikrarsızlık önlenmeye çalışılsa da başarı elde edilememiştir. Eğitimli subayların terhisi, Sırbistan’ın Avrupa’dan aldığı silahları yine Osmanlı toprağından ülkesine götürmesi gibi bariz hatalar, Osmanlı Devleti’nin durumunun hiç te iç açıcı olmadığını göstermektedir. Durumun farkında olan Avrupalı devletler çıkacak bir savaşta Osmanlı Ordusu’nun galip gelme ihtimalini de hesaba katarak “kim galip gelirse gelsin, sınırlar değişmeye-cektir” uyarısı yapmışlardı.

3.4.3.1. I. Balkan Savaşı8 Ekim 1912’de Karadağ’ın Arnavutluk ve Yenipazar’a saldırmasıyla savaş patlak verdi. Sırplar, Ma-nastır ve Üsküp’e saldırmıştı. Bulgarlar ve Yunanlılar ise Trakya’ya saldırmışlar, Bulgarlar Edirne’yi uzun bir kuşatma ile almış, Çatalca’ya kadar girmişlerdi. Yunanlılar ise Selanik dahil tüm kuzey Yunanistan’ı işgal etti. Devlet yöneticilerinin umursamazlığı ile Selanik hiç direniş göstermeksizin teslim edildi. Ayrıca on iki ada hariç tüm Ege adaları Yunanlılar tarafından işgal edildi ve Girit’in ilhak edildiği tüm dünyaya duyuruldu. Bu hengâme içinde Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti. Birkaç ay gibi kısa bir sürede Osmanlı Devleti Balkanlardaki tüm topraklarını kaybetti. 30 Mayıs 1913 tarih-li Londra Barışı da bu durumu teyit etmişti. Buna göre Makedonya Sırbistan ve Bulgaristan arasında paylaştırılmış, böylece Bulgaristan Ege Denizi’ne çıkma şansı bulmuştu. Osmanlı Devleti’nin fet-hetmesi neredeyse bir yüzyıla mal olan bölge, sadece 20 günde kaybedilmişti. Subaylar arasındaki siyasi görüş farklılığı, tedbirsizlik ve tecrübesizlik gibi nedenler Türk Milleti’ne çok ağır bir travma yaşatmıştı. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra devletin karşı karşıya kaldığı göç ve göçmen meselesi Osmanlı devleti idarecilerini uğraştırmıştır.

3 Aralık 1912’de Çatalca’da imzalanan mütarekeden sonra Osmanlı Devleti, kalıcı barış için Balkan Devletleri ve büyük devletlerin isteklerine karşı koymaya çalışmış fakat ne yazık ki bunda başarılı olamamıştır. Arnavutluk bu dönemde 1912’de Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını kazanmıştır. 30 Mayıs 1913’te imzalanan Londra Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Midye-Enez hattının doğusuna çekilmişti.

3.4.3.2. II. Balkan SavaşıBulgaristan, Yunanistan, Karadağ ve Sırbistan’ın Londra Barış Antlaşması ile elde ettikleri topraklar kendi aralarında rekabetin çıkmasına ve bu devletlerin birbirlerine düşman olmalarına neden oldu. Sırbistan tek başına işgal etmesine rağmen Makedonya’nın bir kısmını Bulgaristan’a vermişti. Yu-nanistan da Bulgaristan’ın Ege Denizi’ne çıkmasından rahatsız olmuştu. Romanya ise bölgede den-gelerin değiştiğini, Bulgaristan’ın çok fazla toprak kazandığını iddia ederek aralarında anlaşmazlık

Page 13: ORTAK DERSLER ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ Iportal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/G5i/ATI101/ATI101_unite3/ATI... · 1 Osmanlı Devletiʼnde 3 Islahat Hareketleri Okutman

13

Osmanlı Devleti’nde Islahat Hareketleri3

konusu olan Dobruca’yı istemekteydi. İşte bu karışık durumda Bulgaristan, eski müttefikleri olan Yunanistan ve Sırbistan’a 29-30 Haziran 1913’te savaş ilan etti. Romanya, Sırbistan ve Yunanistan Bulgaristan’a karşı savaşmaya başlamıştı. II. Balkan Savaşı’nın bu ilk devresinde Balkan devletleri birbirleriyle savaşmışlar ve yaklaşık bir ay süren çarpışmalarda Bulgaristan ağır bir yenilgi almış-tır. Sırbistan, Yunanistan ve Romanya, 10 Ağustos 1913 tarihinde imzalanan Bükreş Antlaşması ile Bulgaristan’ın topraklarının büyük bir kısmını elde etmeyi başlardılar.

II. Balkan Savaşı’nın çarpışmaları içinde Osmanlı Devleti Ordusu ileri yürüyüşle Edirne önlerine gel-miş ve hiçbir direnişle karşılaşmadan Edirne’yi Bulgar işgalinden kurtarmayı başarmıştı. Ancak nü-fusunun neredeyse tamamı Türk ve Müslüman Olan Batı Trakya’nın kurtarılması için ordunun Me-riç Nehri’ni geçmesi Avrupalı devletleri telaşlandırmıştı. Avrupalı devlerler bunun bir savaş nedeni olacağını ve eğer ordu ileri gitmeye devam ederse İstanbul’un işgal edileceğini bildirerek Osmanlı Ordusu’nun ileri harekatını durdurdular. Osmanlı Devleti de Balkan devletleriyle imzalamış olduğu anlaşmalarla II. Balkan Savaşı’ndan çıkmıştır. Bulgaristan ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan 29 Eylül 1913 tarihli İstanbul Antlaşması’na göre Bulgaristan Edirne ve Kırklareli’ni Osmanlı Devleti’ne bırakmıştır. Böylece I. Balkan Savaşı’nda kaybedilen yerlerin küçük bir kısmı geri alınabilmiştir. 14 Kasım 1913 tarihinde Yunanistan ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan Atina Antlaşması ile Os-manlı Devleti, Selanik, Drama, Kavala’yı ve Makedonya’nın büyük bir bölümün Yunanistan’a bırak-mışır. On iki ada dışındaki adalar Gökçeada ve Bozcaada hariç Avrupalı büyük devletlerin baskısıyla Yunanistan’a verilmiştir. Osmanlı Devleti son olarak Sırplarla 13 Mart 1914’te İstanbul Antlaşması imzalamıştır.

3.5. KAYNAKÇA• Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I, I/1, II (Bozkurt, G., Çağan, N., Ergün, M., Genç, N., Güneş, İ.,

Kürkçüoğlu, Ö., Taşdemirci, E.), YÖK Yayınları, Ankara, 1995• Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, (Çakmak, M.A., Dönmez, C., Hayta, N., Safran, M., Şahin, M.,

Turan, R.), Okutman Yayıncılık, Ankara, 2009• Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, (Arslanhan, İ., Bahadır, Ö., Eken, H., Ünlü, H., Yerebasmaz, A.),

Marmara Yayınları, Bursa, 1998 • Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, (Ed. Ertan, T. F.), Siyasal Kitabevi, Ankara, 2001• Armaoğlu, F., 20. YY Siyasi Tarihi (14. Baskı), Alkım Yayınları, İstanbul, 2005 • Aydın M. Aydın K, Türk İnkılabı Tarihi, Cantekin Matbaacılık, Ankara, 2011 • Kinros, L., Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitaplar, İstanbul, 2006• Milli Mücadele Tarihi Makaleler, (Akbulut, D.A., Balcıoğlu, M., Konukçu, E., Önsoy, R., Özkaya, Y.,

Tanfer, V.), Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 2002• Tunaya, T. Zafer, Türkiye’de Siyasi Partiler, (2. Baskı), Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1988• Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, (Akbıyık, Y., Akbulut, D.A., Avcı, C., Balcıoğlu, M., Eraslan, C., Kös-

tüklü, N., Süslü, A., Tural, M.A., Turan, R., Yalçın, D.), Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 2000

• Türk İnkılap Tarihi ve Atatürk İlkeleri, (Ekincikli, M., Gedikli, Ş., Turan, M., Yalçın, S.), Siyasal Kitabevi, Ankara, 2003