ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini...

128
CİLT 52 • SAYI 2 • MART - NİSAN 2014 MESLEK YÜKSEKOKULLARI ORTA GELİR TUZAĞI MEHMET ŞİMŞEK CENK YÖNEY PROF. DR. NURETTİN KALDIRIMCI SÜLEYMAN ONATÇA PROF. DR. ERCAN TEZER PROF. DR. REHA METİN ALKAN ORHAN AYDIN KAMİL TAŞCI MEHMET AYDINKAL ENGİN SABANCI MEHMET BÜYÜKEKŞİ PROF. DR. GÖKHAN ÇETİNSAYA BAYRAM AKBAŞ PROF. DR. ERİNÇ YELDAN PROF. DR. SÜBİDEY TOGAN PROF. DR. MUSTAFA BALCI PROF. DR. FİLİZ ERCAN DR. NECDET KENAR MEHMET EMİN ÖZSAN MEHMET KELEŞ ESRA BELEN Ek: YARGITAY KARARLARI

Transcript of ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini...

Page 1: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

| CİLT 52 • SA

YI 2 • MA

RT - NİSA

N 2014

TÜRKİYE AĞAÇ VE KAĞIT SANAYİİ SENDİKASI (TAKSİS) • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRK ARMATÖRLERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) • MAHALLİ İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) • TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • TÜRKİYE SELÜLOZ, KAĞIT VE KAĞIT MAMULLERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜM ÖZEL EĞİTİM KURUMLARI İŞVERENLERİ SENDİKASI (TEKİS)

CİLT 52 • SAYI 2 • MART - NİSAN 2014

MESLEK YÜKSEKOKULLARI

ORTA GELİR TUZAĞI

MEHMET ŞİMŞEK

CENK YÖNEY

PROF. DR. NURETTİN KALDIRIMCI

SÜLEYMAN ONATÇA

PROF. DR. ERCAN TEZER

PROF. DR. REHA METİN ALKAN

ORHAN AYDIN

KAMİL TAŞCI

MEHMET AYDINKAL

ENGİN SABANCI

MEHMET BÜYÜKEKŞİ

PROF. DR. GÖKHAN ÇETİNSAYA

BAYRAM AKBAŞ

PROF. DR. ERİNÇ YELDAN

PROF. DR. SÜBİDEY TOGAN

PROF. DR. MUSTAFA BALCI

PROF. DR. FİLİZ ERCAN

DR. NECDET KENAR

MEHMET EMİN ÖZSAN

MEHMET KELEŞ

ESRA BELEN

Ek: YARGITAY KARARLARI

Page 2: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

Çalışma hayatı başta olmak üzere ekonomik, sosyal ve hukuki alan-lardaki araştırma, makale, ince-leme ve raporlara yer veren TİSK AKADEMİ’nin 17. Sayısı çıktı.

18.Sayı Eylül 2014’te yayınlanacaktır.

Ayrıntılı bilgi için: www.tisk.org.tr

TİSK AKADEMİ ÇIKTI

G20-B20 SÜRECİ

ULUSLARARASI İŞVERENLER TEŞKİLATI

Hoşdere Caddesi Reşat Nuri Sokak No:108 06540 Çankaya - ANKARATel: (312) 439 77 17 (Pbx) • Faks : (312) 439 75 92 - 93 - 94

www.tisk.org.tr • [email protected] TÜRKİYE BAŞKANLIĞI VE İŞ DÜNYASIMart 2014

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU

Çalışma hayatı başta olmak üzere eko-nomik, sosyal ve hukuki alanlardaki araştırma, makale, inceleme ve raporlara yer veren TİSK AKADEMİ’nin 17. Sayısı çıktı.

18.Sayı Eylül 2014’te yayınlanacaktır.

Ayrıntılı bilgi için: www.tisk.org.tr

TİSKAKADEMİÇIKTI

İş Hukuku

Prof. Dr. Faruk ANDAÇÇağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Faruk Andaç’ın bu yeni

kitabı daha önceki iki baskıdan sonra sürekli değişimlere uğrayan çalışma hukuku ile ilgili yasal düzenlemelerle, özellikle son zamanlarda yapılan yeni değişiklikler, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği, 2011 yılında çıkarılan Borçlar Kanunu, 2012 yılında çıkarılan Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu eklenerek yenilendi.

Yayının okuyuculara faydalı olmasını dileriz.

İSTEME ADRESİ: Detay YayıncılıkAdakale Sok. No:14/1Kızılay - ANKARATel :(312) 434 09 49

G20-B20 SÜRECİ

ULUSLARARASI İŞVERENLER TEŞKİLATI

Hoşdere Caddesi Reşat Nuri Sokak No:108 06540 Çankaya - ANKARATel: (312) 439 77 17 (Pbx) • Faks : (312) 439 75 92 - 93 - 94

www.tisk.org.tr • [email protected] TÜRKİYE BAŞKANLIĞI VE İŞ DÜNYASIMart 2014

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU

G20 - B20 Süreci

TİSK Yayını2008 yılının Kasım ayında gerçekleştirilen ilk G20 Devlet Başkanları

Toplantısı’ndan bu yana G20, istihdam, inovasyon, yatırım, yolsuzlukla mücadele, ticaret, vergi, enerji ve kalkınma konularını da gündemine dahil ederek genişletti. Bu sebeple iş dünyasının G20’de temsil edilmesi çok büyük önem taşıyor.

G20-B20 sürecindeki faaliyetlerini, Türkiye’nin başkanlığında gerçekleşecek 2015 yılına ait hazırlık önerilerini ve iş dünyasının rolüne dair görüşlerini içeriyor.

www.tisk.org.tr

Avrupa Birliği Kuruluşu, Gelişmesi, Genişlemesi, Kurumları

Prof.Dr.Rıdvan KARLUKProf.Dr.Rıdvan Karluk’un bu yeni kitabı, Avrupa Birliği konusunu tüm boyutlarıy-

la inceleyen temel kaynak eser olma özelliğini koruyor. Kitabın bu genişletilmiş ve gözden geçirilmiş yeni basımının konuya ilgi duyan tüm kesimlere yararlı olmasını dileriz.

İSTEME ADRESİ: Beta Basım A.Ş. Cihangir Mah. Güvercin Sok. No:3 Baha İş Merkezi A Blok Avcılar-İSTANBULTel :(212) 412 17 77

Yayın, TİSK’in G20-B20 sürecindeki faaliyetlerini, Türkiye’nin başkanlığında gerçekleşecek 2015 yılına ait hazırlık önerilerini ve iş dünyasının rolüne dair gö-rüşlerini içeriyor.

www.tisk.org.tr

Page 3: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 1

Tuğrul KUDATGOBİLİKTürkiye İşveren Sendikaları

Konfederasyonu Adına SahibiBülent PİRLER

Sorumlu Yayın Müdürüİdare Yeri

Hoşdere Caddesi Reşat Nuri Sok.No: 108 06540 Çankaya - ANKARA

Tel: (312) 439 77 17 /PbxFaks: (312) 439 75 92-93-94

Web: www.tisk.org.trE-posta: [email protected]

Dergide yayınlanan bütün yazılarkaynak adı gösterilerek iktibas

edilebilir.Dergide yayınlanan yazılar yazarların kişisel görüşüdür, Konfederasyonu bağlamaz.

İŞVEREN BASIN MESLEK İLKELERİNEUYMAYA SÖZ VERMİŞTİR.

Baskı Tarihi15.04.2014

Editöryel Hazırlık ve TasarımKS Medya

Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/3Öveçler / ANKARA

Tel: (312) 472 86 12Tel&Faks: (312) 472 86 23

Baskı ve CiltDumat Ofset Matbaacılık

Bahçekapı Mah. 2477 Sk. No: 6Şaşmaz / ANKARA

Tel: (312) 278 82 00Fax: (312) 278 82 30ISSN: 1303-0418

Yayın TürüYerel Süreli Yayın

CİLT 52 • SAYI 2 • MART-NİSAN 2014

Gelecek sayıda buluşmak üzere…

Bu Sayımızda

| CİLT 52 • SA

YI 2 • MA

RT - NİSA

N 2014

TÜRKİYE AĞAÇ VE KAĞIT SANAYİİ SENDİKASI (TAKSİS) • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRK ARMATÖRLERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) • MAHALLİ İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) • TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • TÜRKİYE SELÜLOZ, KAĞIT VE KAĞIT MAMULLERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜM ÖZEL EĞİTİM KURUMLARI İŞVERENLERİ SENDİKASI (TEKİS)

CİLT 52 • SAYI 2 • MART - NİSAN 2014

MESLEK YÜKSEKOKULLARI

ORTA GELİR TUZAĞI

MEHMET ŞİMŞEK

CENK YÖNEY

PROF. DR. NURETTİN KALDIRIMCI

SÜLEYMAN ONATÇA

PROF. DR. ERCAN TEZER

PROF. DR. REHA METİN ALTAN

ORHAN AYDIN

KAMİL TAŞÇI

MEHMET AYDINKAL

ENGİN SABANCI

MEHMET BÜYÜKEKŞİ

PROF. DR. GÖKHAN ÇETİNSAYA

BAYRAM AKBAŞ

PROF. DR. ERİNÇ YELDAN

PROF. DR. SÜBİDEY TOGAN

PROF. DR. MUSTAFA BALCI

PROF. DR. FİLİZ ERCAN

DR. NECDET KENAR

MEHMET EMİN ÖZSAN

MEHMET KELEŞ

ESRA BELEN

Ek: YARGITAY KARARLARI

Değerli Okuyucularımız,

İŞVEREN’in bu sayısında Orta Gelir Tuzağı ile Meslek Yüksekokulları konularını ele alıyoruz.

T.C. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, orta gelir tuzağını aşmak için rekabet gücü yüksek ve yenilikçi bir ekonomi ile sürdürülebilir güçlü büyümenin sağlanması gerektiğini ve bunda etkili bir maliye politikasının tasarlanması ve uygulanmasının önem taşıdığını belirtti.

TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, yüksek katma değerli ihracat artışına yönelik inovasyon, tasarım, markalaşma ve Ar-Ge’ye büyük önem verdiklerini kaydetti.

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını terk etmek ve yerel aktörleri sürece dahil edebilecek bir yaklaşım benimsemek gerektiğini vurguladı.

T.C.Kalkınma Bakanlığı Daire Başkanı Kamil Taşçı ve Planlama Uzmanı Mehmet Emin Özsan “Türkiye’de Bölgeler İtibarıyla Orta Gelir Tuzağı”na ilişkin görüşlerini paylaştılar.

OSD Genel Sekreteri Prof.Dr.Ercan Tezer, belirsizliklerin kısa sürede ortadan kalkmasını ve orta vadeli güvenilir planlamaların yapılabilmesini beklediklerini açıkladı.

Prof.Dr.Sübidey Togan eğitim sistemimizin yeni teknoloji yaratabilecek şekilde gelişmesinin ve işgücü verimliliğinin önemli oranlarda artmasının uzun dönemde mümkün olabileceğini; bu politikaları uygularken bir taraftan da orta gelir aralığındaki kişi başına gelir düzeyini arttırabilmek için eksiklerin tamamlanması gerektiğini ifade etti.

Prof.Dr.Erinç Yeldan “Türkiye’de Büyüme ve Orta Gelir Tuzağı” başlıklı makalesinde görüş ve değerlendirmelerini açıkladı.

Meslek Yüksekokulları konusunda YÖK Başkanı Prof.Dr.Gökhan Çetinsaya, MYO’larla ilgili farklı sorunların olduğunu; tüm paydaşların görüşlerini alarak bu sorunları tespit etmek, eylem planları ve politikalar geliştirmek ve hızla uygulamaya koymak için çalıştıklarını söyledi.

MYK Başkanı Bayram Akbaş, Ulusal Meslek Standartları temel alınarak; bireyin sahip olması gereken bilgi, beceri ve yetkinlik ile ölçme ve değerlendirme kriterlerini içeren ve belgelendirme faaliyetlerine girdi teşkil eden Ulusal Yeterliliklerin hazırlandığını belirtti.

TİSK Yürütme Komitesi ve Yönetim Kurulu Üyesi Cenk Yöney, özellikle meslek yüksekokullarındaki eğitimin kalitesinin yükseltilmesi için hızlı ve kararlı adımlar atılmasına ve istikrarlı sistemlere ihtiyaç olduğunu kaydetti.

AB Komisyonu Eğitim ve Öğretim Sektörü Yöneticisi Prof.Dr.Mustafa Balcı, ülkemizde kurulacak her seviyedeki karar mekanizmasında, iş dünyası temsilcilerinin söz sahibi olmalarının sağlanmasının, kalite güvence sisteminin sağlıklı işlemesi açısından büyük önem taşıdığını vurguladı.

MESS Eğitim Vakfı Genel Müdürü Dr. Necdet Kenar, MYO’lara başta Hükümet olmak üzere, YÖK, üniversiteler, mülki idareler, iş dünyası, sektör temsilcileri ve sosyal tarafların sahip çıkması ve sorunlarının çözümüne yardımcı olması gerektiğini vurguladı.

OSTİM OSB Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın, mesleki ve teknik eğitimde sürdürülebilir ve herkesin ihtiyaçlarına uygun bir politikaya ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

Hitit Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Reha Metin Alkan ve Proje Koordinasyon Birimi Eş Başkanı Mehmet Aydınkal, İstihdam Odaklı Mesleki Eğitim İçin Sektörel Talep Araştırma’ları hakkında açıklamalarda bulundular.

Hacettepe Üniversitesi Hacettepe ASO 1.OSB MYO Müdürü Prof.Dr.Filiz Ercan, sanayi temsilcilerinin eğitim müfredatında söz sahibi olmaları gerektiğinin altını çizdi.

T.C.Başbakanlık Uzmanı Engin Sabancı, belirli bir girişim için harekete geçen kişilerin, iş planlama, risk değerleme, ekip kurma, müzakere ve görüşme vb. doğru becerilere sahip olmaları gerektiğini vurguladı.

Farklı gündem konuları İŞVEREN’in bu sayısında da yer alıyor. Ertuğrul Oğuz Fırat ile gerçekleştirilen Sanat Söyleşisini; Kadınlar ve Gençler, Arkeogezi, TİSK ve Avrupa Haberleri ile çeşitli konularda hazırlanan makaleleri beğeniyle okuyacağınızı umuyoruz.

Page 4: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014

•BAŞKANDAN Orta Gelir Tuzağından Kurtulmanın Yolu: Daha Hızlı ve Akıllı Büyüme 4 •EDİTÖRDEN Meslek Yüksekokullarımızı

Geliştirmek Zorundayız 6 •NELER OLUYOR TÜRKİYE 11 •ZOOM “Sürdürülebilir Büyüme ve Maliye Politikası MEHMET ŞİMŞEK

T.C. MALİYE BAKANI 43 •ZOOM “ İhracata Dayalı Büyüme Modeli Ön Plana Çıkarılmalı” MEHMET BÜYÜKEKŞİ TÜRKİYE İHRACATÇILAR

MECLİSİ BAŞKANI 47• •ZOOM “Türkiye Ekonomisinin Büyüme Trendinde Orta Gelir Tuzağı SÜLEYMAN ONATÇA TÜRKONFED YÖNETİM

KURULU BAŞKANI 49 •ZOOM Türkiye’de Bölgeler İtibarıyla Orta Gelir Tuzağı KAMİL TAŞCI T.C. KALKINMA BAKANLIĞI DAİRE BAŞKANI

MEHMET EMİN ÖZSAN T.C. KALKINMA BAKANLIĞI PLANLAMA UZMANI 51 •ZOOM “Otomobilde İthalatın Pazar Payı Yüzde 75’e

Yükseldi” PROF. DR. ERCAN TEZER OSD GENEL SEKRETERİ 58 •ZOOM Orta Gelir Tuzağı ve Türkiye PROF. DR. SÜBİDEY TOGAN BİLKENT

ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ 60 •ZOOM Türkiye’de Büyüme ve Orta Gelir Tuzağı PROF DR ERİNÇ YELDAN YAŞAR ÜNİVERSİTESİ,

İİBF DEKANI 64 •ZOOM Türkiye’de Meslek Yüksekokulları PROF. DR. GÖKHAN ÇETİNSAYA YÜKSEKÖĞRETİM KURULU BAŞKANI 70 •ZOOM Türkiye’de Meslek Standartları, Ulusal Yeterlilikler ve Mesleki Eğitime Yansımaları BAYRAM AKBAŞ MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU

BAŞKANI 73 •ZOOM Meslek Yüksekokullarının Önemi CENK YÖNEY COŞKUNÖZ HOLDİNG GENEL KOORDİNATÖRÜ TİSK YÜRÜTME

KOMİTESİ VE YÖNETİM KURULU ÜYESİ 76 •ZOOM “Eğitim Kurumları Yetkilerini Özel Sektör İle Paylaşmalı, Özel Sektör de Sistemi

Sahiplenmeli” PROF. DR. MUSTAFA BALCI AB KOMİSYONU TÜRKİYE TEMSİLCİLİĞİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM SEKTÖRÜ YÖNETİCİSİ 77 •ZOOM Türkiye’de Mesleki Eğitim ve Meslek Yüksekokulları DR. NECDET KENAR MESS EĞİTİM VAKFI GENEL MÜDÜRÜ 81 •ZOOM Sanayiciler

Eğitimci Olmalı mı? ORHAN AYDIN OSTİM OSB YÖNETİM KURULU BAŞKANI 84 •ZOOM İstihdam Odaklı Mesleki Eğitim İçin Sektörel

Talep Araştırması PROF.DR.REHA METİN ALTAN T.C. HİTİT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ MEHMET AYDINKAL PROJE KOORDİNASYON BİRİMİ EŞ

BAŞKANI 86 •ZOOM “Sanayi Temsilcileri Eğitim Müfredatında Söz Sahibi Olmalı” PROF.DR.FİLİZ ERCAN HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ

HACETTEPE ASO 1.OSB MYO MÜDÜRÜ 90 •ZOOM Yüksek Eğitimde Girişimciliğin Desteklenmesi: Üniversiteler Girişimci Gençleri Nasıl

Yetiştirebilir? ENGİN SABANCI T.C.BAŞBAKANLIK UZMANI 93 •ZOOM Meslek Yüksekokulları Potansiyelini Kullanamıyor TİSK GÖRÜŞÜ

97 •KADINLAR ve GENÇLER 100 • TİSK HABERLER 103 •GÖRÜŞ 2014 Rekabet Mektubu PROF. DR. NURETTİN

KALDIRIMCI REKABET KURUMU BAŞKANI 106 •SANAT ERTUĞRUL OĞUZ FIRAT : “Resimlerimde Hep Anlatıcı Olmaya Çalıştım” 108 •AVRUPA AVRUPA 111•GÖRÜŞ “Ekonomik Kriz ve İstikrar Politikaları Döneminde Avrupa Sosyal Modeli Projesi” Uluslararası

Konferansı ESRA BELEN TİSK ARAŞTIRMA, EĞİTİM VE DIŞ İLİŞKİLER UZMANI 113 •GÖRÜŞ Sosyal Güvenlik Hukukunda Yasal Süre

Dışında Verildiği Halde Yasal Süresi İçinde Verilmiş Gibi Değerlendirilen İşe Başlama ve İşten Ayrılış Bildirimi S. MEHMET KELEŞ SOSYAL GÜVENLİK

DENETMENİ MANİSA SOSYAL GÜVENLİK İL MÜDÜR YRD. V. İŞLETME BİLİM UZMANI 117 •ARKEOGEZİ Yenikapı Kazıları Marmaray

Metro Projeleri Arkeolojik Kazıları 120 •İSTATİSTİK 123

2

42 69ORTA GELİR TUZAĞI MESLEK YÜKSEKOKULLARI

Page 5: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014

TİSK Başkanı Kudatgobilik B20 İnsan Sermayesi Görev Gücü Toplantısına Katıldı

Yenikapı KazılarıMarmaray Metro Projeleri Arkeolojik Kazıları

32

8

G20, AB ve OECD Toplantıları

33

TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay’ın TİSK Yönetim Kurulu’nu Ziyareti

31

120

TİSK’in Düzenleyeceği “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri” İçin Geri Sayım Başladı

108

Ertuğrul Oğuz Fırat : “Resimlerimde hep anlatıcı olmaya çalıştım”

Page 6: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 20144

Tuğr

ul K

UD

ATG

OBİ

LİK

başkandanTu

ğrul

KU

DA

TGO

BİLİK

Tuğr

ul K

UD

ATG

OBİ

LİK

Orta Gelir Tuzağından Kurtulmanın Yolu: Daha Hızlı ve Akıllı Büyüme

Son zamanlarda ülkemizin bir “orta gelir tuzağı”na düştüğü, düşeceği ya da düşmeyeceği yolunda politikacılar, akademisyenler, bürokratlar, işadamları ve ekonomi yazarları arasında giderek yoğunlaşan tartışmalar cereyan ettiğine tanık oluyoruz. Çünkü ekonomik refah ve zenginlik düzeyinin temel göstergele-rinden biri olan kişi başına milli gelir ül-kemizde son 4-5 yılda 10-11 bin dolar düzeyine sıkışmış görünüyor.

Orta gelir tuzağı genelde kişi başına düşen GSYH bakımından orta gelir düze-yine ulaşmış ülkelerin ve/veya bölgelerin belirli bir gelir bandında sıkışıp kalma, yani üst gelir düzeyine geçememe du-rumu olarak anlaşılmakta ve anlatılmak-tadır. Bu konuda 10-11 veya 15-16 bin dolar, ABD kişi başına gelirinin %58’i, zengin ülkeler kişi başına gelir düzeyle-rinin üçte ya da dörtte biri düzeyleri gibi sayısal gösterge ya da eşikler kullanıl-makta ise de bunlar üzerinde bir anlaşma henüz yoktur.

Türkiye 2005 yılında Dünya Bankası kriterlerine göre kişi başına düşen gelir-

leri 4.086 ile 12.615 dolar arasında bu-lunan yüksek orta gelirli ülkeler grubuna girmiştir. Fakat, yukarıda da belirttiğimiz gibi, kişi başına gelirimiz son 5 yılda 10.444 dolardan 10.782 dolara yükse-lerek ancak 338 dolar artabilmiştir. Bu durumda ülkemizin makul bir sürede zen-gin ülkeler kişi başına gelir eşiği sayılan 25.000 dolar seviyesine ulaşması hayli zor görünmektedir. Özellikle Cumhuri-yetimizin 100.yılını kutlayacağımız 2023 yılı için ulusça benimsediğimiz 2 trilyon dolar üzerinde GSYH, 500 milyar dolar ihracat, 25 bin dolar kişi başına milli gelir ile dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi ara-sına girme hedeflerimizi tutturamayacağı-mız anlaşılmaktadır.

Daha önceki tahminler, bu hedeflere varmak için 2012-2023 yılları arasında yılda %8,5 büyümemiz gerektiği şeklin-deydi. Fakat son büyüme rakamları ve tahminler önümüzdeki yıllarda bu raka-mın yarısını bile tutturmanın, başka bir deyişle OVP hedeflerine ulaşmanın, zor olacağını göstermektedir. IMF ve Dünya Bankası’nın bu ay açıklanan büyüme tah-minlerine göre, Türkiye’nin 2014-2017

dönemi GSYH büyüme performansı %2,3-4,2 bandında seyredecektir. Bu tahminler gerçekleşirse, bu dönem de Türkiye’nin gelişmiş, zengin ülkelere yetişme süre-cinde yeni bir “kaybedilmiş zaman ara-lığı” olacak ve orta gelir tuzağı iddiaları güç kazanacaktır. Bu tahminlerin aksine, 2014-2018 yıllarını kapsayan Onuncu Kalkınma Planının bizim de gerçekleşme-sini içtenlikle dilediğimiz %5,5 yıllık orta-lama büyüme tahminleri sonucu, 2019 yılına geldiğimizde GSYH 1,3 trilyon dolara, kişi başına gelir ise 16 bin dola-ra ulaşacaktır. Fakat bugünkü koşullarda gerçekleşmesi hayli zor görünse bile, bu düzey de ülkemizin zenginler mahallesi-ne taşıyacak yolun hayli uzun olduğunu ortaya koymaktadır.

Peki ne yapmalıyız da daha fazla ge-cikmeden mahalleye varmalıyız? Bu konu-da 2012 yılında üç değerli akademisyen dostumuza (Prof. Dr. Osman Aydoğuş, Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak ve Doç. Dr. Aykut Lenger) hazırlatıp yayımladığımız “Türkiye’nin Büyüme Stratejisi: Yapısal Analiz ve Politikalar” baş-lıklı raporumuz çok değerli analizler ve

Page 7: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014

öneriler içermekteydi. Bunların bugün de geçerli olduğu inancı içinde yazımızın bundan sonraki kısmında yer yer bunlara atıfta bulunmak istiyoruz.

Raporumuza göre ülkemiz, IMF verile-rine göre 180 küsur dünya ülkesi içinde kişi başına düşen GSYH düzeyinin büyük-lüğü açısından 65’inci sıradadır ve bu düzey OECD ülkeleri ortalamasının kaba-ca üçte biridir. Bunun anlamı şudur: Tür-kiye zengin ülkelere yetişebilmek için küresel yarışta daha hızlı ve daha akıllıca koşmak zorundadır. Bunun için de büyümeye etki eden tüm alanlarda yürütülecek kamusal politikaları içine alacak; özel sektöre de yatırım ka-rarlarında yol ve yön gösterecek genel bir çerçeveye; esnek bir büyüme stratejisine ihtiyacımız vardır.

Yeni büyüme stratejisinin temel hedef-leri şöyle sıralanabilir:1. Daha yüksek bir büyüme oranı hedef-

lemeliyiz. Son 50 yılda %4,5 civa-rında gerçekleşmiş olan büyüme hızı bize yetmemektedir. Yeni strateji ile hedefimiz en az BRIC ülkelerinin son 30 yıllık ortalaması olan %6,2’nin üzerine çıkarılmalıdır.

2. Daha yüksek ortalama yatırım oranı-na ulaşmalıyız. Yukarıdaki büyüme hedefi için uzun dönem ortalama yatırım oranını en azından %20’den %25’e çıkarmak zorundayız.

3. Daha yüksek yurtiçi tasarruf oranı-na ihtiyacımız vardır. Son 10 yılda %16,2’ye kadar düşmüş olan ortala-ma yurtiçi tasarruf oranını uzun dö-nemde %20’nin üzerine çıkarmayı hedeflemeliyiz.

4. Cari açığımızı küçültmeliyiz. Ülke-mizde cari açığın GSYH’ya oranı özellikle büyüme oranının yükseldiği yıllarda artmaktadır. 2011 yılında bu oran %10’a yükselmiştir. Bu ha-liyle cari açık adeta hızlı büyümenin ayak bağlarından biri olmaktadır. Bu konuda izlenecek ve ihracatımızda düşük teknolojili ürünlerden orta ve ileri teknoloji içeren ürünlere doğru yapı değişikliği gerçekleştirecek teş-vik politikaları büyük önem taşımak-tadır.

5. Dış kaynak gereksinimini azaltmalı-yız. Türkiye’de büyümenin giderek istikrarsız hale gelmesinin asıl nedeni

kısa vadeli sermaye hareketleridir. Kısa vadeli yabancı sermaye ile yatırımların finanse edilmesi sağlıklı bir yöntem değildir. Son 10 yılda doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının toplam dış kaynak girişi içinde %30’a düşen payı mutlaka artırmalıyız.

6. Teknoloji düzeyini yükseltmeliyiz. Gerek ihracatımızın teknolojik içeriği-nin, gerek son 20 yılda toplam faktör verimliliği büyüme hızının son derece cılız olması teknoloji düzeyimizin za-yıflığını açıkça ortaya koymaktadır. Rekabet gücümüzü artırmak ve daha yüksek büyüme hızlarına ulaşmak için teknoloji düzeyimizi yükseltmek ve yeni teknolojiler üretmek zorunda-yız.

7. AR-GE harcamalarını artırmalıyız. Halen %1’in altında olan AR-GE harcamalarının GSYH’ya oranını en az %2’ye hatta daha yukarılara çı-karmak durumundayız. Bu, özellikle yeni teknolojiler geliştirilmesinde bü-yük önem taşıyan bir konudur.

8. Beşeri Sermaye (eğitim) harcama-larını mutlaka artırmalıyız. Devletin eğitime daha fazla kaynak ayırma-sı gereklidir. Kamunun eğitim har-camalarının GSYH’ya oranı halen ortalama %3 civarındadır; bu oran en azından %5’lere çıkarılmalıdır. Eğitime daha fazla kaynak ayrılma-sı gereklidir, ama yeterli değildir. Eğitim sistemi ekonominin ihtiyaç duyduğu niteliklerle donatılmış işgü-cünü yetiştirebilmelidir. Ortalama eğitim düzeyi halen göreli olarak çok düşüktür ve bundan da önemli-si ekonominin talep ettiği işgücü ile özellikle orta ve yüksek öğrenim sis-teminin yetiştirdiği işgücü arasındaki uyumsuzluk sorunu ciddi boyutlara ulaşmıştır. İş dünyası aradığı nitelikli işgücünü bulamazken, en seçkin yük-sek öğrenim kurumlarının mezunları bile kendi alanlarında iş bulamama sorunu yaşamaktadır. Eğitime daha fazla kaynak aktarılması ve köklü bir eğitim reformu yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir.

9. Bölgesel gelir farklılıklarını azaltma-lıyız. Daha yüksek büyüme hızlarına ulaşabilmek için bölgesel gelişmişlik

ve gelir farklılıklarını gidermek zorun-dayız. Türkiye’de zengin/yoksul böl-ge gelirleri arasındaki fark 4.3 kat kadardır. Bu fark potansiyel büyüme hızımızı küçültmektedir. Ülkemizde bugüne kadar uygulanmış olan böl-gesel gelişme projeleri, il ve bölge planı deneyimleri, “Kalkınmada Ön-celikli Yöreler” politikası ve bölgesel teşvikler gibi değişik politika araç-larının istenen düzeyde başarı elde edemediğini görüyoruz. Bu alanda Türkiye’yi tek bir homojen bölge ola-rak ele alan ve bölgesel karakteristik-leri gözardı eden politikalar yerine daha gerçekçi yeni politikalara ihti-yacımız olduğu kesindir.

10. Siyasi ortamı yumuşatmalıyız. Ekono-mik faaliyetler belli bir siyasi ortam içinde cereyan eder ve bu ortamdaki gelişmelerden olumlu ya da olumsuz yönde etkilenirler. Bu nedenle ülke-mizde son aylarda hayli gerginleş-miş bir görünüm sergileyen siyasi or-tamın biran önce yumuşatılması belki de buraya kadar sıraladığımız öneri-ler içinde en önemli olanıdır. TOBB, TESK, TÜRK-İŞ, MEMUR-SEN, HAK-İŞ ve TİSK Başkanları olarak 11 Nisan 2014 tarihinde Sayın Başbakana sunduğumuz mektupta yer alan şu ifadeler bu konuyu çok açık biçimde dile getirmektedir:

“…Siyaset dolu zorlu bir dönemi geri-de bırakıyoruz. Bu yoğun siyaset gündemi-nin ardından, herkesin kendi işine odakla-nabilmesine fırsat verebilmek için, siyasi ortamın bir an önce yumuşatılmasının son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Kü-resel ekonomi zorlu bir dönemden geçi-yor. İçinde bulunduğumuz iktisadi şartlar hepimizi zorluyor. Üyelerimiz dışarıdan gelen iktisadi şokun olumsuz etkilerini her gün günlük yaşamlarında hissediyorlar. Kimse geleceğinden endişe etmek istemi-yor. Yaptığımız çalışmalar, dünün olum-suz etkisini hisseden üyelerimizin gelecek aylar için son derece iyimser olduğunu gösteriyor. Bu iyimserliği destekleyecek en önemli etki siyasette gözle görülebilen bir yumuşama ortamı olacaktır…”

Türk halkı zengin olmak istiyor ve bunu da kesinlikle hak ediyor. Onun bu haklı isteğini gerçekleştirmek hepimize düşen kutsal bir görevdir. Bu görevden hiç birimiz kaçamayız.

5

Page 8: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 20146

editördenTİSK Genel Sekreteri

Bülent PİRLER

Son yıllarda küresel krizin de etkisiyle % 2-4 aralığına sıkışmış görünen ve bu haliyle bizi orta gelir tuzağından kurta-rıp 2023 hedefine ulaştıramayacak olan büyüme hızımızı artırmak, tekrar % 10’un üstüne çıkan işsizlik oranımızı aşağı dü-şürmek, dış ticaret ve cari işlemler açıkla-rımızı daraltmak için birçok yeni reform hareketine, politika tedbirine ihtiyacımız olduğu ortadadır. Son zamanlarda bunla-rı durmadan tartışıyoruz. Aslında yapılma-sı gereken işler ve uygulanması gereken politikalar konusunda bugün bir çeşit top-lumsal konsensüse sahip olduğumuzu da söylemek mümkündür. Bu da hiç kuşkusuz

işlerimizi kolaylaştıracak ve hızla sorunla-rın üstüne gitmemizi sağlayacak bir olum-lu ve önemli etken sayılmalıdır.

Bu düşünceler içinde İŞVEREN’in bu sayısında önemli sorunlarımızdan ikisini, orta gelir tuzağını ve meslek yüksekokul-larını büyüteç altına almaya karar verdik. İzleyen sayfalarımızda değerli siyasetçile-rimizin, iş adamlarımızın, bürokratlarımı-zın ve akademisyenlerimizin bu konularla ilgili görüş ve önerilerini bulacaksınız.

Biz bu yazımızda kısaca nitelikli işgü-cü yetiştirme ve bu yoldan hem büyüme-nin temel taşı sayılan verimliliği artırma, hem de işsizlik ve özellikle genç işsizliği

sorunlarımıza çözüm getirme potansiyeli taşıyan meslek yüksekokullarımızın mev-cut durumuna ve sorunlarına dikkati çek-mek istiyoruz.

Bugün Ülkemizin ekonomik ve sosyal kalkınmasını hızlandırarak gelişmiş ül-keler arasında yerini alması için nitelikli işgücüne her zamankinden daha fazla ih-tiyaç duyduğumuz herkesçe kabul edilen bir gerçektir. Çünkü nitelikli insan gücü bir yandan işletmelerde verimliliğin artmasını sağlayarak, bir yandan da işsizliğin azal-masına katkı yaparak büyümeyi ve dolayı-sıyla toplum refahını artıracak temel etken-lerden birisidir. Bu da gündeme hemen bir

Meslek Yüksekokullarımızı Geliştirmek Zorundayız

Page 9: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 7

yandan eğitim ve özellikle mesleki eğitim, bir yandan da okul – işletme işbirliği konu-larını taşımaktadır.

Bu bağlamda bugün Ülkemiz açısın-dan üzülerek de olsa yapabileceğimiz ilk tespit şudur: Milli Eğitim Bakanlığımızın ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığımızın bü-tün çabalarına rağmen, halen ne meslek liselerimizde ne de meslek yüksekokulları-mızda öğrenim kalitesi arzu edilen düzey-lere çıkarılamamıştır.

3308 sayılı Kanunla temelleri atılan okul-işletme işbirliği konusunda özellikle son 10 yılda YÖK, MEB, ÇSGB, İŞKUR, KOSGEB gibi çeşitli kamu kurum ve ku-ruluşlarının birlikte çalışmaya başlaması önemli olmuştur. Özellikle MYK ve İstih-dam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin Güçlen-dirilmesi Eylem Planı süreçleri, kamunun kendi içindeki uyum ve birlikte çalışma kültürünün geliştirilmesine çok olumlu etki-ler yapmıştır. Ner var ki, kamu kesimi için-de hâlâ yaşanan bazı rol çatışmalarının bu etkileri sınırlandırdığı da bir gerçektir.

Eğitim programları, öğretmen yeterlili-ği ve ders araçları yönlerinden kamusal eğitim sisteminin ekonominin ihtiyaçları-na cevap verememesi, işletmeleri eğitime büyük kaynaklar ayırmak zorunda bırak-maktadır. Mesleki eğitim kurumları me-zunlarının büyük kısmının işletmelerde işe başladıklarında ilgili pozisyonun yeterlilik-lerine sahip olmadıkları görülmekte, ikinci bir eğitim sürecine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, işletmeler yasal yükümlülükle-rinin yanısıra okullarda yeterince verile-

meyen eğitimin maliyetini de ödemekte, bu durum ulusal düzeyde kaynak israfına neden olmaktadır.

Mesleki eğitime çekicilik kazandırılma-sı ve sistem içindeki ağırlığının artırılması, eğitim kurumu – işletme ilişkisinin gelişti-rilmesi ve eğitimin kalitesinin artırılması, ülkemizin temel önceliklerinden olmalı; bu konuda YÖK, MEB, İŞKUR, MYK ve özel sektör diyalog, koordinasyon ve işbirliği içinde hareket etmelidir. TİSK olarak biz bu amaçla dağınık bir yapı arz eden mes-leki eğitimde temel aktörlerin, yani MEB, YÖK ve İŞKUR’un kurulacak “Mesleki Eği-tim Kurulu”nun çatısı altında kamu hizmet-lerinizi birleştirmelerini teklif ediyoruz ve MYK ile işbirliği içinde çalışması ve özerk olması gereken bu kurumun yönetiminde iş dünyası bulunmalıdır, diyoruz. Böyle-ce, mesleki eğitimde sistem bütünlüğü ve öğrenim kalitesi, özel sektörle bağlantılı biçimde talebe dayalı bir hizmet yapısı içinde sağlanacak ve Ülkemizin kalkınma-sı hızlanacaktır.

Konfederasyonumuz ve Üye İşveren Sendikaları bugüne kadar öncü rol üst-lendikleri meslek standartları, yeterlilik ve sınav ve belgelendirme çalışmalarını hızla sürdürmektedir. Şubat 2014 tarihi itiba-riyle Resmi Gazete’de yayımlanan Ulu-sal Meslek Standartları’nın toplam sayısı 500’e ulaşmıştır. Bunların 171’inin Üye İşveren Sendikalarımız tarafından hazır-lanmış olması, Camiamızın bu çalışmala-ra katkısının ve konuya olan inancının en somut göstergesidir.

Konfederasyonumuz, MEB tarafından yürütülen Hayat Boyu Öğrenmenin Geliş-tirilmesi Projesi kapsamında “Öğretmen ve Öğretim Elemanlarına İşyeri Eğitiminin Sağlanmasına İlişkin Protokol’ü 12 Eylül 2013 tarihinde imzalamıştır. Meslek öğ-retmenlerinin ve öğretim elemanlarının teknolojik gelişmeler kapsamında yetkin-liklerinin geliştirilmesi ve özel sektörün bilgi ve deneyimlerinin mesleki eğitim sis-temine aktarılması sürecine katkı sunmak amacıyla imzalanan Protokol kapsamın-da, TİSK toplam 900 öğretmen ve öğretim elemanlarının çeşitli sektörlerde işyeri eği-timi almalarına hizmet edecektir.

Bugün sayıları 802’yi bulan meslek yüksekokullarımızın işgücü piyasasının ihtiyaç duyduğu mesleki becerilere sahip, sürekli kendi yenileyebilen, inisiyatif kul-lanabilen, sorumluluk alabilen, yaratıcı bireyler yetiştirme konusunda büyük bir potansiyele sahip bulundukları açıktır. Ne var ki, bu kurumlarımızın halen sergiledik-leri performansın bu potansiyelin çok al-tında kaldığı da bir gerçektir. TİSK olarak bu konuda yapılması gereken işlere ilişkin önerilerimizi yine İŞVEREN’in bu sayısın-da yer verdiğimiz “Meslek Yüksekokulları Potansiyelini Kullanamıyor” başlıklı rapo-rumuzda ayrıntılı biçimde sıraladığımız-dan burada bunlara ayrıca değinmeye-ceğiz.

Yazımızı izninizle Konfederasyonumu-zun eğitim alanında yapılacak çalışmalar-da işbirliğine her zaman açık olduğunu bir kez daha vurgulayarak noktalayalım.

Page 10: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

Yarışma ve Ödül DuyurusuTürkiye İşveren Sendikaları Konfedarasyonu (TİSK) “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri” Verecek

Son Başvuru Tarihi: 30 Haziran 2014

“Herkes İçin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi” Avrupa Birliği’nin finansman desteği ile TİSK’in liderliğinde, Uluslararası İşverenler Örgütü (IOE), Romanya, Hırvatistan, Makedonya ve Karadağ İşveren Çatı Örgütleri’nin ortaklığında 30.11.2012 tarihinden beri sürdürülmektedir.

Proje kapsamında “TİSK 2014 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri” verilecektir.Kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) alanında farkındalığı artırıp, şirketleri teşvik etmeyi amaçlayan

ödüller için TİSK’e 30 Haziran 2014 tarihine kadar başvurulabilecektir.ÖDÜLLER Her kategoride bir büyük ölçekli ve bir KOBİ olmak üzere 2 şirket; toplamda 12 şirket

ödül almaya hak kazanacaktır.

Büyük Ödül

Bir toplumsal soruna yönelik yenilikçi bir çözüm içeren etkili bir projenin farklı paydaşlar ile işbirliği içerisinde iyi bir uygulama ile yay-gınlaşarak sürdürülmesi sürecini gerçekleştiren

iki proje (bir büyük şirket ve bir KOBİ) yılın TİSK KSS Büyük Ödülü’ne layık görülecektir.

Kapsayıcılık Ödülü

Kamu, sivil toplum, özel sektör işbirliği içerisinde uygulanan ve/veya diğer şirketler ile işbirliği içinde gerçekleştirilen; projenin yarar-lanıcısı olan toplum kesimlerini ve/veya şirket

çalışanlarını sürece dahil eden KSS projeleri bu ödüle layık görülecektir.

Etkililik Ödülü

Belirli bir toplumsal soruna ve/veya deza-vantajlı gruba yönelik etkili bir çözüm getiren ve olumlu bir sosyal ya da çevresel veya ekonomik etkisi olan KSS projeleri bu ödüle layık görüle-

cektir.

İyi Uygulama Ödülü

Fikir aşamasından başlayarak tüm planla-ma, uygulama, izlemedeğerlendirme ve iletişim süreçlerinde etkin bir proje yönetiminin sergilen-diği KSS projeleri bu ödüle layık görülecektir.

Sürdürülebilirlik Ödülü

Belirli bir toplumsal sorunu tamamen yada kısmen ortadan kaldırmaya yönelik kalıcı çözüm içeren; zaman, kaynak ve uygulama kapasitesi açısından sürdürülebilir ve/veya yaygınlaştırıla-bilir KSS projeleri bu ödüle layık görülecektir.

Yenilikçilik Ödülü

Toplumsal sorunların çözümünde yenilikçi sü-reç, ürün, hizmet, uygulamalar ve/veya bilimsel yöntem ve teknolojilerin kullanıldığı KSS projele-

ri bu ödüle layık görülecektir.

8 İŞVEREN / Mart - Nisan 2014

Page 11: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

Başvuru Kriterleri

• Türkiye’de ticaret siciline kayıtlı şirketler, Türkiye’de uygulanan kurumsal sosyal sorumluluk pro-jeleri ile ödüle başvurabilirler.

• Başvuru için TİSK üyesi olmak şartı aranmaz. Şirketler, ayrı ayrı başvuru yapmak koşuluyla bir-den fazla proje ile başvurabilirler.

• Projelerin halen uygulanmakta olması ya da 1 Ocak 2010 tarihi ve sonrasında tamamlanmış olması zorunludur. Bu tarihten daha önce tamamlanan projeler ile başvuru yapılamaz.

Başvuru Süreci

• Aday şirketler, TİSK KSS Ödül Başvuru Formu ’nu doldurarak, 30 Haziran 2014 Pazartesi 18.00’e kadar [email protected] adre- sine PDF dosyası olarak göndereceklerdir. Başvuru Formu-na www.csrforall.eu internet adresinden ulaşabilirsiniz.

• İsteyen şirketler başvuru formuna ek olarak projenin tanıtımına yönelik hazırlanmış görsel, basılı materyal, film vb. ek materyaller gönderebilirler.(Söz konusu materyaller isteğe bağlı olarak elekt-ronik ortamda ya da CD ile kapalı zarf içinde 30 Haziran 2014 Pazartesi günü saat 18.00’e kadar TİSK Genel Merkezi’ne ulaştırılmalıdır.) Kapalı zarfın teslim edileceği adres: TİSK, Herkes İçin KSS Proje Ofisi, Hoşdere Caddesi, Reşat Nuri Sokak No: 108 06540 Çankaya- ANKARA

Değerlendirme Süreci

Adaylık Kurulu başvuran projelerin tamamını 5 temel kritere (yenilikçilik, etkililik, kapsayıcılık, iyi uygulama ve sürdürülebilirlik) göre değerlendirerek finale kalacak 20 projeyi belirleyecektir.

İşçi, işveren, hükümet, medya, üniversite ve STK temsilcilerinin saygın isimlerinden oluşan Seçici Kurul, 20 finalist projeyi belirti- len kriterlere göre değerlendirerek her konuda bir büyük ölçekli ve bir KOBİ olmak üzere 2’şer şirketi; toplamda 10 şirketi Tematik Ödüller için belirleyecektir. Ayrıca, Seçici Kurul 20 finalist şirketi, 5 temel kriterin tamamı üzerinden tekrar değerlendirerek Büyük Ödül için 2 KSS Projesi daha belirleyecektir. En İyi KSS Uygulaması olarak adlandırılacak bu ödüller de büyük ölçekli ve KOBİ kategorilerinde verilecektir.

Türkiye Ödülleri 17 Eylül 2014 tarihinde TİSK tarafından düzenlenecek “Ulu-sal Konferans ve Ödül Töreni’nde sahiplerini bulacaktır.

Proje Ortaklarının kendi ülkelerinde düzenleyecekleri ödül törenleri de eşzamanlı olarak 15 -19 Eylül Güney Doğu Avrupa KSS Ödülleri Haftası içinde yapılacaktır.

Ödül süreciyle ilgili ayrıntılı bilgi için:

Nil Mit, Proje Koordinatörü, Irmak İnan, Proje Asistanı,E-posta: [email protected]: 0312. 439 77 17Faks: 0312. 439 75 92Proje internet adresi: www.csrforall.eu

9İŞVEREN / Mart - Nisan 2014

Page 12: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201410

Ortak Deklarasyon

Bizler TİSK, TOBB, TESK, TÜRK-İŞ, MEMUR-SEN VE HAK-İŞ olarak,• Türkiye’nin sözü dinlendikçe, sözümüzün dinleneceğini• Türkiye var oldukça var olacağımızı,• Türkiye güçlü oldukça güçlü kalacağımızı,çok iyi biliyoruz.Her görüşten, her inançtan, her etnik gruptan üyelerimiz var.Hepimiz her şeyden önce huzur içinde çalışmak, üretmek ve ülkemizin büyümesine katkıda bulunmak isteriz.

Türkiye bir seçim sürecini daha geride bıraktı. Yerel seçimler bitti.Milli irade tecelli etti, seçim sandığı işlevini bir kez daha başarılı bir biçimde yerine getirdi.Şimdi ilk kez halkoyuyla Cumhurbaşkanımızı seçeceğiz. Sonra da genel seçimler gelecek. Siyaset dolu zorlu bir

dönemi geride bırakıyoruz.Bu yoğun siyaset gündeminin ardından, herkesin kendi işine odaklanabilmesine fırsat verebilmek için, siyasi orta-

mın bir an önce yumuşatılmasının son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.Küresel ekonomi zorlu bir dönemden geçiyor. İçinde bulunduğumuz iktisadi şartlar hepimizi zorluyor. Üyelerimiz

dışarıdan gelen iktisadi şokun olumsuz etkilerini her gün günlük yaşamlarında hissediyorlar.Kimse geleceğinden endişe etmek istemiyor. Yaptığımız çalışmalar, dünün olumsuz etkisini hisseden üyelerimizin

gelecek aylar için son derece iyimser olduğunu gösteriyor.Bu iyimserliği destekleyecek en önemli etki siyasette gözle görülebilen bir yumuşama ortamı olacaktır.Türkiye dışa açık bir ülke. Dışa açılarak zenginleşebileceğimizi yaşayarak öğrendik. Dışa açık bir ülkenin, dışa-

rıdan gelen şoklara her zaman hazır olması gerektiğini de biliyoruz.Dışarıdan gelen negatif iktisadi etkileri, çalışarak ve üreterek bertaraf edebilmemiz için, Türkiye’nin önümüzdeki

aylarda daha huzurlu bir siyasi ortama ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Bunu istemek üzere size geldik. bundan sonra da diğer siyasi parti liderlerimizi ziyaret edeceğiz.

Bizler Türkiye’de gündemin artık ekonomi olması gerektiğini düşünüyoruz. sosyal devlet niteliğimize uygun sosyal politikalara ağırlık verilmesi gerektiği inancındayız.

Türkiye’nin geleceğine ilişkin iyimserliğimize destek vermenizi diliyoruz. Avrupa Birliği katılım sürecindeki karar-lılık sürdürülmelidir.

Yeni anayasa arayışımızla gündeme gelen daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi ve daha fazla hukuk süre- cinin devam ettirilmesini yürekten istiyoruz.

Bizler milli iradenin öneminin farkındayız. Milli iradenin elindeki yetkiler ve takdir yetkisi, bürokrasiye devredil- memelidir.

Ülkemizin geleceği açısından önemli yasal düzenlemeler yapılırken, bu hususa dikkat edilmesi gerektiğini düşü- nüyoruz.

Çünkü, ülkemizin çıkarları her şeyin üstündedir.

TİSK, TOBB, TESK, TÜRK-İŞ, MEMUR-SEN ve HAK-İŞ’in Başkanlarından/Temsilcilerinden oluşan Türkiye-AB İsti-şare Komitesi Heyeti, 11 Nisan 2014 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 14 Nisan 2014 tarihinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 21 Nisan 2014’te de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile görüştü.

Belirtilen kuruluşlar aşağıdaki Ortak Deklarasyonun kamuoyuna duyurulmasını kararlaştırdılar.

Page 13: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 11

TİSK AYLIK EKONOMİ BÜLTENİMART 2014 (SAYI: 61)

GENEL DEĞERLENDİRME“VERİMLİLİK AZALIYOR, ÜCRETLER ARTIYOR;

SANAYİ ÜRETİM İÇİN KÂRINDAN FERAGAT EDİYOR”

OECD, en önemli riskin, gelişen ekonomilerden sıcak para çıkışı ve büyüme oranının azalışı olduğunu düşünüyor. FED 2015 başlarında faiz oranlarını artırdığı takdirde Türkiye ve benzeri ülkelerin finansman sorun-ları büyüyebilir.Ekonomide güven kaybı, sanayi üre-timine yansıma eğiliminde. Dayanık-lı tüketim malları üretimi ekonominin büyümesini belirlediğinden, açıklana-cak Şubat verileri önem taşıyor.İşsizlik oranı yıllık bazda 0,1 puan azalarak %10 oldu. Genç işsizli-ği geriledi. Kayıtdışı istihdam oranı azalmaya devam ediyor.

Ocak ayında cari açıktaki daralma sı-nırlı kaldı. Sebebi, dış ticaret açığının beklenen ölçüde gerilememesi.Net doğrudan yabancı yatırımlar art-tı. Yabancılar, yüksek faize rağmen artan politik risk nedeniyle DİBS’te 1,1 milyar dolarlık net satış yaptı.TL artık aşırı değerli olmadığından, kurların seyrini politik istikrar/istikrar-sızlık belirleyecek.2014’ün ilk iki ayındaki Bütçe verileri seçim ekonomisi izlenmediğini göste-riyor.Tüketici enflasyonu Şubat’ta hız kesti. Yİ-ÜFE artışı ise yıllık bazda %12,40’a vardı.

YD-ÜFE artışı yıllık bazda %21,99’a çıkarak dikkat çekti.Merkez Bankası’nın daraltıcı politi-kaları TÜFE’nin yükselişini engelledi; Yİ-ÜFE’de kur artışının etkileri devam ediyor. Bu durum TÜFE’yi de etkileye-bilir.Toplam talepte sorun yaşanmaya baş-ladı.Verimlilik azalıyor, ücretler yükseli-yor. Sanayi üretim için kârından fera-gat ediyor.Maliyet enflasyonu gündeme geldi. Başta enerji olmak üzere ara malı üretimine yönelinmeli.

Dünya Ekonomisi:

Mart ayında gelişmiş ülke ekonomile-rinden krizden çıkış sinyalleri gelmeye de-vam etmiş; dünya ekonomisindeki olumlu

gidiş üzerine farklı düşünceler de ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu çerçevede OECD Mart ayında dünya ekonomisine ilişkin kapsamlı bir özet rapor yayınlamıştır. Ör-güt, dünya ekonomisinin 2014 yılındaki

olumlu büyüme trendini bir kere daha teyit ederken, olası risklere yönelik olarak da çeşitli uyarılarda bulunmuştur.

OECD’ye göre FED parasal büyüme oranındaki kısıtlamaya yönelik politikası-

Düzeltme ve ÖzürKonfederasyonumuzun 25.Genel Kurulu’nda seçilen yeni Yönetim Kurulu’nun 07.01.2014 tarihli toplantısında kendi üyeleri

arasında yapılan seçim sonucunda oluşan TİSK Yürütme Komitesi Üyelerini belirten; Dergimizin Ocak-Şubat 2014 sayısın-daki haberde Sayın Erhan Polat’ın ismi sehven yer almamıştır.

Düzeltir, özür dileriz.

TİSK YÜRÜTME KOMİTESİ

TUĞRUL KUDATGOBİLİK BAŞKAN

N. ÖZCAN ÖZENBAY BAŞKAN VEKİLİ

EROL KİRESEPİ BAŞKAN VEKİLİ

NECDET BUZBAŞ ÜYE

ERHAN POLAT ÜYE

CENK YÖNEY ÜYE

M. SİNAN ABEŞ ÜYE

Eko Bülten’de6

Page 14: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201412

na açıklık getirmelidir. Çünkü gelişmekte olan ekonomiler bundan ciddi bir biçim-de etkilenmektedir. OECD’ye göre FED’in para arzını daraltma programını iki yıla yayması, gelişmekte olan ekonomilerdeki olası kırılmaları engelleyecektir.

OECD’ye göre küresel ekonominin önündeki en önemli risk, büyük ekonomi-lerin (ABD, AB ve Japonya) merkez ban-kalarının parasal teşvikleri azaltması son-rasında piyasalarda küçük oranlı da olsa halen yaşanan dalgalanmanın devam etme süresinin uzamasıdır. OECD’ye göre özellikle gelişmekte olan ekonomilerdeki kısa vadeli sermaye çıkışları küresel eko-nomi için önemli bir tehdit olmaya devam etmektedir. Örgüt bu durumun gelişmiş ekonomilerin büyüme oranlarını aşağıya çekebileceğinin altını özellikle çizmekte-dir.

OECD buna karşın teşvikler konusun-da Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) ve Japonya Merkez Bankası’nın (BOJ) bu konuda FED’den ayrı bir politika izleme olasılığının yüksek olduğunu, bu bankala-rın parasal teşvikleri bir süre daha devam ettireceğini tahmin etmektedir. OECD, Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) farklı olarak AB üyesi Güney Avrupa Ülkele-rinde deflasyon riskinin devam etmekte olduğu düşüncesindedir. Nitekim Euro Bölgesi’nde yıllık enflasyon oranı Şubat ayı itibari ile halen binde 8 düzeyindedir. Bu oran ECB’nin %2’lik hedef enflasyon oranının oldukça altında kalmaktadır.

OECD Raporu dünya ekonomisi için şu anda çok konuşulmayan bir riski de öne çıkarmıştır. Bu da borç geri ödemeleri ile ilgili sorunlar yaşanması durumunda Çin ekonomisinde büyüme oranında sert bir düşüş yaşanma riski olduğudur. Böyle bir riskin yaşanması küresel ekonomideki tüm olumlu gelişmeleri ters yüz edecektir.

2014 yılının başında özellikle ilk çey-rekte, büyüme yüksek oranlı olmayacaktır. Bu dönemde büyüme oranını kısıtlayan ana etken olumsuz hava koşulları nedeni

ile tarım sektöründeki zayıflamadır.Tüm bu uyarılardan sonra, OECD

ABD’nin 2014’ün ilk çeyreğinde beklenil-diği gibi %3 değil, %1,7, Euro Bölgesi’nin yapılan tahminlerin aksine %1,0 değil, %1,9 büyüceğine ilişkin öngördüğünü açıklamıştır.

OECD’nin uyarılarına karşın FED para arzındaki büyümeye yeni bir kısıtlama daha getirerek tahvil alımını 55 milyar dolara indirmiştir. ABD’nin para arzı bü-yüme arzını azaltması gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımını azal-tacaktır. Diğer yandan FED’in 2015 yılı başlarında faiz oranlarını artırma olasılığı güçlendiğinden, Türkiye gibi cari açık dü-zeyi yüksek olan gelişmekte olan ülkelerin finansman sorunları artabilecektir. Bu du-rum yükselen ekonomiler için şimdiden bir uyarı olarak algılanmalıdır.

Türkiye Ekonomisi:

Sanayi Üretimi ve Ciro Endeksleri:

Sanayi üretimi 2014’ün ilk ayında art-maya devam etmiştir. Arındırılmamış Sa-nayi Üretim Endeksi son üç yıl Ocak ayı-nın en yüksek düzeyine erişmiştir. 2012 yılında 104.5, 2013 yılında 106.8 olan endeks 2014 yılında %7,2 oranında ar-tarak 114.5 olmuştur. Arındırılmamış Sa-nayi Üretim Endeksi bir önceki aya göre (Aralık 2013) ise %8,2 oranında azalmış-tır.

Takvim Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üretim Endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre %7,3 yükselmiş, bir önceki aya göre ise %9,4 düşmüştür.

Mevsim ve Takvim Etkisinden Arındırıl-mış Sanayi Üretim Endeksi Ocak 2012’de 111.2, 2013 yılında 113.3 iken, 2014 yılında %6,5’lik artışla 120,7 olmuştur. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi bir önceki aya göre (Aralık 2013) %1,1 oranında bir artış kaydetmiştir.

Takvim etkisinden arındırılmış sana-yi üretim endeksine göre sektörel bazda 2013 yılının Ocak ayına kıyasla madenci-lik ve taşocakçılığında %9,4, imalat sana-yinde %7,8, elektrik, gaz vb.sektöründe %3,5 oranında yükselmiştir.

Mevsim ve takvim etkisinden arındırıl-mış sanayi üretim endeksine göre sektörel

bazda üretim Ocak 2013’e göre maden-cilik ve taşocakçılığında %8,2, imalat sa-nayinde %6,8, elektrik, gaz vb. sektörün-de %3,5 artmıştır.

Aralık 2013’e göre mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış endeks açısından, ana sanayi grupları içinde en yüksek üre-tim artışı %3,4 ile ara malı imalatı sektö-ründe gerçekleşmiştir. Bu sektörü %1,9 ile dayanıksız tüketim malı sektörü izlemiştir. Dayanıklı tüketim malı sektöründe ise üre-tim%3,5 oranında azalmıştır.

Sanayi üretimi Ocak 2013’e göre yükselmesine karşılık, Aralık 2013’e göre düşüş eğilimindedir. Bunun ana nedeni 2013 yılının son aylarında ortaya çıkan gelişmelerdir. Ekonomide güven kaybının artması, üretimdeki yıllık olumlu gelişme-yi aylık bazda tersine döndürme işareti vermiştir. Diğer yandan mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimine ana sanayi gruplarına göre baktığımızda üretim artışının ara malı ağırlıklı olduğu görülmektedir. Sanayi ve GSYH’daki bü-yüme için kilit sektör olan dayanıklı tüke-tim malı sektöründe ciddi bir üretim düşü-şü bulunmaktadır. Bu sektörde eğer üretim Şubat ayında da azalırsa, yılın ilk çeyreği için büyüme oranının düşük düzeyde kala-cağı şimdiden söylenebilir.

Ocak ayında Sanayi Ciro Endeksi 2013 yılı Ocak ayına göre %22,8 ora-nında artmış ve endeks 161.3 düzeyine ulaşmıştır. Endeks bir önceki aya göre ise %6,6 oranında düşmüştür. Takvim et-kisinden arındırılmış sanayi ciro endeksi ise, Ocak 2013’e göre %22,8’lik artışla 157.2 olurken, Aralık 2013’e göre %9,5 azalmıştır. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış toplam sanayi ciro endeksi Ocak’ta bir önceki aya göre %7,2 artmış-tır.

2014 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre mevsim ve takvim etkisinden arındı-rılmış sanayi ciro endeksinin alt sektörleri içinde en yüksek ciro artışı %7,3 ile ima-

OECD, en önemli riskin, ge-lişen ekonomilerden sıcak para çıkışı ve büyüme ora-nının azalışı olduğunu dü-şünüyor.

OECD’ye göre FED, para ar-zını daraltma programına açıklık getirmeli ve iki yıla yaymalı.

OECD, Çin ekonomisinin bü-yüme oranında sert düşüş riskine de dikkat çekiyor.

Sanayi Üretim Endeksi yıl-lık bazda %7,3 oranında arttı.

Page 15: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 13

lat sanayinde gerçekleşmiştir. Madencilik ve taşocakçılığı sektöründeki ciro artışı ise %4,6 olmuştur. 2013 yılının Ocak ayına göre takvim etkisinden arındırılmış toplam sanayi ciro endeksindeki alt sektörlerden imalat sanayinde ciro %23,3, madencilik ve taşocakçılığı sektöründe %10,3 ora-nında bir artış kaydetmiştir.

Mevsim ve takvim etkisinden arındırıl-mış ana sanayi grupları içinde bir önceki aya göre en yüksek ciro artışı %7,9 ile dayanıklı tüketim malı imalatı sektöründe görülmüştür. Bu sektörü %7,0’lik artış ile ara malı imalatı sektörü ve %4,1 ile da-yanıksız tüketim malı sektörü izlemiştir. Ciro endeksindeki artışlar büyük ölçüde, likidite sıkışıklığı nedeni ile izlenen satış stratejisinin ürünüdür.

İstihdam ve İşsizlik:2013 yılı Aralık döneminde kurumsal

olmayan nüfus (üniversite yurtları, yetiş-tirme yurtları, huzurevi, özel nitelikteki hastahane, hapishane, kışla vb. yerlerde ikamet edenler dışında kalan nüfus) 841 bin kişi artarak 74 milyon 867 bin kişiye ulaşmıştır.

Bu dönemde çalışma yaşındaki nüfus ise 850 bin kişi artarak 56 milyon 12 bin kişiye varmıştır. Bu nüfusun 28 milyon 71 bini işgücü piyasasına girmiştir. Böylece işgücüne katılma oranı yıllık bazda sada-ce 0,1 puan artarak %50,1 olarak ger-çekleşmiştir. Erkeklerde işgücüne katılma oranı geçen yıla göre değişmemiş; kadın-larda 0,3 puan yükselerek %29,9 düze-yine ulaşmıştır. Buna rağmen oran diğer ülkelere göre çok düşüktür (Tablo 1).

İşgücü piyasasına girenlerin 25 milyon 262 bini iş bulmuş, 2 milyon 809 bini ise işsiz kalmıştır. Bunun neticesinde Aralık 2014 döneminde işsizlik oranı 0,1 puan azalarak %10,0 olmuştur. Ancak iş-siz sayısı bir önceki yılın aynı dönemine

göre 19 bin kişi artmıştır.Tarım dışı sektörde işsizlik oranı 0,3

puan azalarak %12,1’e gerilemiştir. Di-ğer yandan İspanya ve Yunanistan’da %50’lerin üzerine çıkan genç işsizlik ora-nı Türkiye’de Aralık 2013 döneminde, 2012 yılının Aralık ayına göre 1,1 puan düşerek %18,7 düzeyine gerilemiştir.

Kayıtdışı istihdam oranı bir önceki yı-lın aynı dönemine göre 3,1 puan düşerek %34,3’e inmiştir.

Ödemeler Dengesi:Mart ayında açıklanan 2014 yılı

Ocak ayı ödemeler bilançosu cari açık düzeyinde beklenen daralmanın gerçek-leşmediğini göstermiştir. Daha önce TÜİK tarafından açıklanan dış ticaret verileri, cari açıkta daralmanın sınırlı kalacağı sin-yalini vermişti.

2014 yılı cari işlemler açığı 2013 yılı Ocak ayına göre 932 milyon dolar daha düşük gelmiş ve 4 milyar 877 milyon dola-ra gerilemiştir. Cari işlemler açığının ana kaynak kalemi olan dış ticaret açığının sa-dece 630 milyon dolar azalarak 5 milyar 239 milyon dolar düzeyinde kalması cari işlemlerdeki düzeltmeyi sınırlamıştır.

Ocak ayında cari işlemler açığını düşü-ren kalemlerinden biri olan turizm gelirleri geçen yıla göre 85 milyon dolar artarak 1 milyar 300 milyon dolarda kalmıştır. Ancak bilançoda olumlu gelişmeler de bulunmaktadır. Bunlardan biri, Türkiye’de yabancıların elde ettiği faiz, kar, ücret gelirlerindeki yurtdışına çıkışını gösteren yatırım gelirlerinde net çıkışların 2013 yı-lına göre 65 milyon dolar azalarak 515 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmesidir.

Diğer bir olumlu gelişme ise yaban-cıların net doğrudan yatırımlarını geçen yıla göre 409 milyon dolar artırması ve Türkiye’ye 1 milyar 211 milyon dolara ulaşan bir yatırım yapmasıdır.

Öte yandan Türkiye’deki politik riskle-rin artmasının etkisi, tahvil ve hisse sene-di piyasasına olumsuz olarak yansımaya devam etmektedir. Ocak ayında yaban-cılar BIST’de (Borsa İstanbul) 319 milyon dolarlık, DİBS’te ise 1 milyar 105 milyon dolarlık net satış yapmıştır. DİBS’teki satış önemlidir, çünkü Türkiye, OECD Ülkeleri içinde Yunanistan’dan (%9,8) sonra en yüksek tahvil faiz oranına (%7,2) sahip olan ülkedir. Bu yüksek faiz oranına rağ-

men çıkışın ana nedeni Türkiye’nin politik riskleri yüksek bir ülke haline gelmiş olma-sıdır.

Ocak ayı ödemeler bilançosuna göre cari açığın finansmanında 2 milyar 217 milyon dolarlık (net hata noksan kalemin-de gösterilen) kaynağı belirsiz döviz girişi önemli bir rol oynamıştır. Tüm bu gelişme-ler sonrasında Ocak ayında TCMB’nin döviz rezervi 5 milyar 800 milyon dolar azalmıştır.

Aralık ayından bu yana yükselen döviz kurunun gelecekte alacağı değer hemen herkes tarafından merak edilmek-tedir. Döviz arz ve talebi dışında kuru et-kileyen riskleri üç başlık altında sınıflandı-rabiliriz: Makroekonomik riskler, sistemik riskler ve politik riskler. Türkiye ilk iki riskle ilgili köpüklerin bir kısmını realize etmiştir. Bunun açık göstergesi de reel efektif döviz kurunun bugünkü düzeyidir. Ortada ka-lan politik risktir.

Bu noktada reel efektif döviz kurunun neyi ifade ettiğini kısaca vurgulayalım. Türkiye’de TCMB tarafından hesaplanan reel efektif döviz kuru endeksleri ülkemiz fiyat düzeyinin dış ticaret yaptığımız ül-kelerin fiyat düzeylerine oranının ağırlıklı geometrik ortalaması alınarak hesaplan-maktadır.

Bu hesaplama sonrasında eğer reel efektif kuru artmış ise, TL’nin reel olarak değer kazandığını, yani Türk mallarının yabancı mallar cinsinden fiyatının arttı-ğını göstermektedir. “TCMB tarafından hesaplanan reel efektif kur endekslerinde Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Ulusla-rarası Ödemeler Bankası (BIS) tarafından izlenen yöntem benimsenmiş olup, 36 ülke kapsanarak 2006-2008 dönemi ti-caret verileri kullanılmıştır. TÜFE ve ÜFE bazlı endekslere ek olarak birim işgücü maliyeti (BİM) bazlı reel efektif döviz kuru endeksi türetilmiş, ayrıca TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru endeksi, ülke ağırlıkla-rı hesaplamalarına dahil edilen gelişmiş ve gelişmekte olan ülke grupları için ayrı ayrı hesaplanmıştır. TÜFE bazlı REK en-deksinin hesaplanmasında 36, ÜFE’ye ve

Genç işsizliği geriledi.Kayıtdışı istihdam oranı azalmaya devam ediyor.

Yİ-ÜFE artışı yıllık bazda %12,40’a vardı.

İşsizlik oranı yıllık bazda 0,1 puan azalarak %10 oldu.

FED 2015 başlarında faiz oranlarını artırdığı takdir-de Türkiye ve benzeri ülke-lerin finansman sorunları büyüyebilir.

Page 16: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201414

YD-ÜFE artışı yıllık bazda %21,99’a çıkarak dikkat çekti.

İlk iki ayda bütçe giderle-ri %6 arttı, faiz giderleri %18,4 oranında azaldı.BİM’e dayalı REK endekslerinin oluşturul-masında ise sırasıyla 31 ve 20 ülkenin ağırlıkları kullanılmıştır (TCMB, Reel Efektif Döviz Kuru Bülteni, Mart 2014).

TÜFE Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru (2003=100) Şubat ayı itibari ile 101,85 düzeyine kadar gerilemiştir. TÜFE Ge-lişmekte Olan Ülkeler Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru (2003=100) 81,132’ye ka-dar inmiştir. TÜFE Gelişmiş Ülkeler Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru (2003=100) ise 110,88 düzeyine gerilemiştir (Tablo 2 ve Grafik 1).

REDK’nun gelmiş olduğu bu düzey makroekonomik açıdan mevcut döviz kuru düzeyinin (Euro ve Dolar) TL açısın-dan aşırı değerliliğin ortadan kalktığı bir düzeyi ifade etmektedir. Dolayısıyla döviz kurlarının bundan sonra artmasının nede-ni artık iktisadi temelli değil, politik temelli olacaktır. Yani hükümetin politik istikrar konusunda atacağı adımlar dolaylı olarak kurların da belirleyicisi olacaktır.

Reel efektif döviz kurundaki gerçek-leşmeler benzer mallar ihraç ettiğimiz gelişmekte olan ülkelere göre Türkiye’nin

karşılaştırmalı üstünlüğü ele aldığını gös-termektedir. Bu durum önümüzdeki dö-nemde ihracatı artıracak ana etmenlerden birisi olacaktır.

Para ve Maliye Politikası:Türkiye arka arkaya üç seçim yaşa-

caktır. Hükümetin seçim ekonomisi izle-yip izlemeyeceği mali istikrar açısından önemlidir. Bundan dolayı Merkezi Yöne-tim Bütçesi gerçekleşmeleri daha da ha-yati konuma gelmiştir. 2014 yılının ilk iki ayındaki Bütçe verileri Hükümetin zor bir süreçten geçmesine rağmen seçim ekono-misi izlediğine ilişkin bir sinyal vermemek-tedir.

Hükümetin bu politikasına en önem-li destek, geçmiş dönemdeki düşük faiz oranları nedeni ile faiz giderlerinin bu dö-nemde düşük düzeyde gerçekleşmesidir. Bu durum önümüzdeki dönemde enflas-yon oranı ve döviz kurunun daha kolay kontrol edilmesini sağlayacaktır.

Hükümetin izlediği bu politikadan do-layı da 2013 yılı Şubat ayında 1,4 milyar TL açık veren Merkezi Yönetim Bütçesi, 2014 yılı Şubat ayında 1,7 milyar TL faz-la vermiştir. Yine 2013 yılı Şubat ayında 3,5 milyar TL faiz dışı fazla verilirken,

2014 yılı Şubat ayında 5 milyar TL faiz dışı fazla verilmiştir.

Bütçedeki bu gerçekleşmelerin altında 2014 yılı Şubat ayında bütçe gelirlerinin bir önceki yılın aynı ayına göre %5,9 ora-nında artarak 34,4 milyar TL’ye ulaşma-sına karşın, bütçe giderlerinin %3,5 ora-nında azalarak 32,8 milyar TL gerilemesi bulunmaktadır.

2014 yılı Şubat ayında vergi gelirleri geçen yılın aynı ayına göre %7 oranında artarak 29,5 milyar TL olurken, faiz ha-riç bütçe giderleri sadece %1,7 oranında artmış ve 29,4 milyar olmuştur. 2014 yılı Şubat ayında faiz giderleri geçen yılın aynı ayına göre %33,4 oranında azalmış ve 3,3 milyar TL düzeyinde gerçekleşmiş-tir. 2013 yılı Şubat ayında 32,5 milyar TL olan bütçe gelirleri, 2014 yılı Şubat ayın-da %5,9 oranında artarak 34,4 milyar TL olurken, vergi gelirleri ise %7 oranında artmış ve 29,5 milyar TL olmuştur.

Merkezi Yönetim Bütçesi 2013 yılı Ocak-Şubat döneminde 4,5 milyar TL fazla verirken, 2014 yılının aynı döne-minde 3,5 milyar TL fazla vermiştir. 2013

Kaynak: TÜİK Veri Tabanı

Grafik 1: TÜFE Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru

Page 17: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 15

yılı Ocak-Şubat döneminde faiz dışı fazla 14,7 milyar TL iken, 2014 yılının aynı dö-neminde 11,9 milyar TL olmuştur.

2013 yılı Ocak-Şubat döneminde bütçe giderleri 64,9 milyar TL olarak ger-çekleşmişti. 2014 yılının aynı döneminde bütçe giderleri %6 oranında artarak 68,7 milyar TL’ye yükselmiştir. Diğer yandan 2013 yılı Ocak-Şubat döneminde faiz ha-riç bütçe giderleri 54,6 milyar TL iken, bu kalem 2014 yılında %10,5 oranında art-mış ve 60,4 milyon TL’ye ulaşmıştır. 2014 yılının ilk iki ay itibari ile faiz giderleri geçen yılın aynı dönemine göre %18,4 oranında azalarak 8,3 milyar TL’ye geri-lemiştir.

2013 yılı Ocak-Şubat döneminde 69,3 milyar TL olan bütçe gelirleri, 2014 yılının ilk iki ayında %4,3 oranında arta-rak 72,3 milyar TL düzeyinde gerçekleşir-ken, vergi gelirleri de % 11,1 oranında yükselmiş ve 62,2 milyar TL’ye ulaşmıştır.

TCMB’nın para politikasında hedef de-ğişken olan enflasyon oranı, Şubat ayında hız kesmiştir. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) bir önceki aya göre %0,43, bir önceki yı-lın Aralık ayına göre %2,41, bir önceki yılın aynı ayına göre %7,89 ve on iki ay-

lık ortalamalara göre %7,60 yükselmiştir. Aylık ve yıllık en yüksek fiyat artışı ulaş-tırma grubunda görülmüştür. Bu grupta fiyatlar aylık bazda %2,29, yıllık bazda %12,68 artmıştır. Yıllık bazda bu grubu %11,72 ile lokanta ve oteller ve %10,05 ile gıda ve alkolsüz içecekler grubu izle-miştir. Şubat ayında TÜFE kapsamındaki 432 maddeden 43’ünde ortalama fiyatlar sabit kalırken, 274 maddenin ortalama fiyatları yükselmiş, 115 maddenin ortala-ma fiyatları düşmüştür.

Şubat ayında Yurt İçi Üretici Fiyat En-deksi (Yİ-ÜFE) bir önceki aya göre %1,38, bir önceki yılın Aralık ayına göre %4,75, bir önceki yılın aynı ayına göre %12,40 ve on iki aylık ortalamalara göre %6,11 yükselmiştir. Sanayi sektöründe en yüksek fiyat artışı %1,86 ile imalat sanayi sektö-ründe gerçekleşmiştir. Bu sektörü %1,66 ile su sektörü ve %1,29 ile madencilik ve taşocakçılığı sektörü izlemiştir. Elektrik ve gaz sektöründe fiyatlar %2,97 oranında azalmıştır. Yİ-ÜFE’de bir önceki aya göre en yüksek fiyat artışı %3,72 ile diğer ma-mul eşyalarda gerçekleşmiştir. Bu sektörü %3,08 ile kok ve rafine petrol ürünleri ve %2,93 ile motorlu kara taşıtları sektörü takip etmiştir. Yİ-ÜFE’de elektrik, gaz üre-tim ve dağıtımı sektöründe fiyatlar %2,97, tütün ürünleri imalatında %0,64 bir ay önceye göre düşmüştür. Ana sanayi grup-ları içinde en yüksek fiyat artışı %2,17 ile

dayanıksız tüketim malı sektöründe gö-rülmüştür. Bu sektörü %2,10 ile sermaye malı sektörü ve %1,99 ile dayanıklı tüke-tim malı sektörü izlemiştir. 2013 yılının Şubat ayına göre yıllık bazda en yüksek fiyat artışı ise %15,98 ile sermaye malı sektöründe gerçekleşmiştir. Bu sektörü %13,48 ile ara malı sektörü ve %11,95 ile dayanıksız tüketim malı sektörü takip etmiştir.

2014 yılı Şubat ayında Yurt Dışı Üre-tici Fiyat Endeksi (YD-ÜFE) bir önceki aya göre %0,07, bir önceki yılın Aralık ayına göre %5,80, bir önceki yılın aynı ayına göre %21,99 ve on iki aylık ortalamalara göre %10,25 artış kaydetmiştir. YD-ÜFE madencilik ve taşocakçılığı sektöründe %0,47 düşerken, imalat sanayi sektö-ründe ise %0,08 yükselmiştir. Bir önceki aya göre endekslerin en yüksek fiyat artışı %6,38 ile diğer mamul eşyalar ve %3,90 ile kağıt ve kağıt ürünleri sektöründe ger-çekleşmiştir. Metal cevherleri sektöründe fiyatlar %4,32, giyim eşyası sektöründe %2,19 düşmüştür.

Şubat ayında Tarım ÜFE’de bir önce-ki aya göre fiyatlar %1,07 azalırken, bir önceki yılın Aralık ayına göre%1,67, bir

2014’ün ilk iki ayındaki Büt-çe verileri seçim ekonomisi iz-lenmediğini gösteriyor.

TÜFE yıllık bazda %7,89’a yükseldi. Ulaştırma başı çekti.

Kaynak: TÜİK Veri Tabanı

Grafik 2: Büyüme, İşsizlik ve Enflasyon Oranı İlişkisi

Page 18: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201416

Tablo 1: Avrupa’da İşgücüne Katılma Oranı (2013 3. Çeyrek itibari ile)

Kaynak: http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/emp-loyment_unemployment_lfs/data/database,Erişim Tarihi:20 Mart 2014

Ülkeler Kadın İşgücüne Katılma Oranı

İşgücüne Katılma Oranı

AB (28) 66,1 72,2AB (27) 66,2 72,3Euro Alanı (15) 67,4 73,4Euro Alanı (18) 66,2 72,2Belçika 63,6 68,3Bulgaristan 65,8 69,6Çek Cum. 65,3 73,2Danimarka 76,4 78,7Almanya 72,7 77,7Estonya 71,1 74,8Irlanda 63,1 70,4Yunanistan 58,7 68,2İspanya 68,1 74,1Fransa 67,2 71,3Hırvatistan 55,5 60,5Italya 52,6 62,8Kıbrıs RK 67,4 73,9Letonya 72,7 74,9Litvanya 70,2 72,6Lüksemburg 62,2 70,0Macaristan 59,0 65,7Malta 50,8 65,8Hollanda 74,8 79,9Avustuya 72,0 77,1Polonya 60,6 67,4Portekiz 70,2 73,6Romaya 57,6 65,7Slovenya 67,5 71,3Slovakya 62,6 69,9Finlandiya 73,2 75,4İsveç 79,6 81,9İngiltere 71,3 77,2İrlanda 84,9 87,7Norveç 76,5 78,6İsviçre 77,8 83,3Makedonya 53,2 65,1Türkiye 33,8 55,2

Page 19: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 17

önceki yılın aynı ayına göre %9,52 ve on iki aylık ortalamalara göre %1,74 yüksel-miştir. Bir önceki aya göre en yüksek fiyat artışı %13,07 ile ormancılık ürünlerinde görülürken, tarım ve avcılık ürünlerinde fi-yatlar %1,49 azalmıştır. Alt tarım grupları içinde en yüksek artışı %7,10 ile turunçgil-lerde görülmüştür. En yüksek fiyat düşüşü ise %6,69 ile sebze ve kavun-karpuz, kök ve yumrular grubunda olmuştur.

TCMB’nin uyguladığı sıkılaştırılmış para politikası ve onun bir uzantısı olan kredi kartı harcamaları ile kredi plasma-nını daraltmaya yönelik politikaların etkisi ile, TÜFE’deki yükselişin engellendiğini söyleyebiliriz. Buna karşın Yİ-ÜFE’de ha-len döviz kuru artışının yarattığı etki de-vam etmektedir. Önümüzdeki aylarda Yİ-ÜFE’deki artışın TÜFE’yi etkileyeceğini düşünürsek, TÜFE’deki artış oranının ya-vaşlayacağı yönündeki iddialar ihtiyatla karşılanmalıdır.

Diğer yandan yılın ilk aylarında TÜ-FE’deki gerçekleşmelerden yola çıkarak toplam talepte yavaş yavaş sorun yaşan-maya başlandığını söyleyebiliriz. Bu durum yılın ilk çeyrek büyüme oranının düşük, işsizlik oranının yüksek düzeyde gerçekleşme olasılığını güçlendirmektedir. Nitekim büyüme oranı ile işsizlik oranı arasındaki ilişki 2013’ten bu yana zayıf-lamaktadır (Grafik 2).

Ocak-Şubat aylarında makroekonomi-ye ilişkin gerçekleşmeler üretim yönü ile sanayicimizin varolan olumsuz koşullara karşı direndiğini göstermektedir. Sanayi sektörü verimlilik düşüşü ve ücret artışla-rına rağmen karlılığından feragat ederek ciro artışı sağlamakta ve bunun etkisi ile üretim artışını sürdürmeye çalışmaktadır. Ancak bu sürecin uzun döneme yayılması elbette mümkün değildir.

Kamu kesimi ise arka arkaya üç seçim

yapılacak olmasına rağmen mali istik-rar adına bütçe dengesini korumaktadır. Tüm bu umut verici gelişmelere karşın enflasyon oranı, artan döviz kuru nedeni ile azalarak da olsa yükselmeye devam etmektedir. Bankacılık sektörünün kredi plasmanını kısıtlayan önlemlerin bir so-nucu olarak düşen tüketime rağmen enf-lasyon oranındaki artış, artık Türkiye’de talep enflasyonu yanında maliyet enflas-yonunu da düşünmemiz gerektiğini göster-mektedir. Türkiye’de maliyet enflasyonun en önemli kaynağı döviz kuru artışların-dan kaynaklanan ara malı maliyetlerinin yükselişidir. Sorunu aşmak için başta enerji olmak üzere, ara malları (girdi) temininde çözümler üretilmesi gerektiği herkes tarafından bilinmesine rağmen, bu konuda kapsamlı bir politikanın bir türlü uygulanamaması Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda da benzer sorunlarla uğraşacağı-nı göstermektedir.

Kaynak: TCMB, Reel Efektif Döviz Kuru Bülteni, Mart 2014.

Tablo 2: TÜFE Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru

DönemTÜFE Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru (2003=100)

TÜFE -Gelişmekte Olan Ülkeler- Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru (2003=100)

TÜFE -Gelişmiş Ülkeler

Bazlı - Reel Efektif Döviz Kuru

(2003=100)

Oca.13 120,57 93,88 132,39

Şub.13 119,75 93,00 131,62

Mar.13 120,33 92,67 132,67

Nis.13 121,43 93,28 134,01

May.13 119,84 91,74 132,42

Haz.13 115,32 89,74 126,64

Tem.13 114,62 89,62 125,66

Ağu.13 111,80 88,75 121,88

Eyl.13 108,69 86,38 118,44

Eki.13 110,26 87,78 120,06

Kas.13 109,35 86,57 119,33

Ara.13 106,87 85,19 116,33

Oca.14 101,59 80,42 110,86

Şub.14 101,85 81,13 110,88

Page 20: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201418

TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI BÜLTENİ YILLIK 2013 (SAYI: 27)

(2013 Yıllık TÜİK HİA Verilerinin Değerlendirilmesi)Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2013 Yıllık Hanehalkı İşgücü İstatistikleri, 6 Mart 2014 tarihli Haber Bülteni ile açıklanmıştır.

Bu çalışmanın ilk bölümünde söz konusu veriler kapsamında işgücü piyasasında son bir yıllık dönemde ön plana çıkan gelişmeler, ana başlıklar halinde özetlenecektir. İkinci bölümde, TÜİK tarafından 2013 yıllık sonuçları çerçevesindeki İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması Düzey 1 ve Düzey 2’ye göre yayınlanan veriler doğrultusunda bazı tespitlere yer verilecektir. Üçüncü bölümde eğitim ve işgücü piyasasına ilişkin veriler değerlendirilecektir. Dördüncü bölümde ise Genel Değerlendirme yapılmıştır.

I. SON BİR YILDA İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELER (2013 YILI İTİBARİYLE)

A- İŞGÜCÜ KOMPOZİSYONU:

“TÜİK’in nüfus verilerinin istikrarsızlığı, istihdam ve işsizlik verilerini de etkiliyor olabilir”.

2013’te 2012’ye göre Türkiye’de TÜİK’in tahminlerine göre kurumsal olmayan nüfus 853 bin kişilik yükselme kaydetmiştir. 15 yaş ve üzerindeki nüfus 884 bin kişi artmış; 48 bin kişi de işgücüne dahil olmayan kitleden ayrılarak işgücü piyasasına girmiştir. Dolayısıyla işgücü artışı 932 bin kişi olmuştur (Grafik 1).

Öte yandan, kurumsal olmayan nüfus (KON) ve kurumsal olmayan çalışma çağındaki (15+yaş) nüfus (KOÇÇN) verileri, işgü-cü verilerine zemin oluşturduğundan, bunların yıllar içindeki değişimi dikkat çekmektedir.

KON ve KOÇÇN; işgücü istatistikleri zincirinin ilk iki halkasıdır ve sonraki her veri onlara bağlıdır.TÜİK, KON’u “üniversite yurtları, yetiştirme yurtları (yetimhane), huzurevi, özel nitelikteki hastane, hapishane, kışla vb. yerlerde

ikamet edenler dışında kalan nüfus” olarak; KOÇÇN’u ise “kurumsal olmayan nüfus içerisindeki 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus” olarak tanımlamaktadır.

Nüfustaki değişim uzun dönemli ve istikrarlıdır; yıldan yıla keskin iniş çıkışlar göstermesi –savaş, göç, doğal yıkımlar vb. durumlar hariç- pek beklenmez.

Oysa KON ve KOÇÇN verileri oldukça istikrarsız ve işgücü (istihdam ve işsizlik) verilerini de etkileyen bir seyir ortaya koymak-tadır (Grafik 2 ve 3).

KON’un yıllık artışları 2005 – 2010 döneminde istikrarlı bir azalış eğilimi göstermekte; 2011 ve 2012’de tam tersine yükselişe geçmekte; 2013’te ise gerisin geri 2010 düzeyine inmektedir. KON artışı 2012’de 1 milyon 228 bin kişi iken 2013’te 853 bin kişiye düşmüştür.

KOÇÇN yıllık artışlarına bakıldığında da söz konusu oynaklığın açıklama gerektiren bir boyuta ulaştığı görülmektedir. 2012’de % 2,11 olan artış, 2013’te birden 2006 – 2007 yıllarındaki düzeyine inerek, 1 milyon 131 bin kişiden 884 bin kişiye gerilemiştir.

KON ve KOÇÇN büyüklüklerinin istihdam ve işsizlik hacimlerini etkileme ihtimali nedeniyle, konu irdelenmelidir.

6

(*) İşgücüne dahil olmayanlar.

Grafik.1 – İşgücü Kompozisyonundaki Değişim(2013 yılında bir önceki yıla göre ; bin kişi)

Page 21: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 19

Tablo 1-TÜİK Hanehalkı İşgücü Araştırmasının Kurumsal Olmayan Nüfus (KON) ve Kurumsal Olmayan Çalışma Çağındaki Nüfus

(KOÇÇN) Verileri, 2004 – 2013

YıllarKON(Bin Kişi)

KONBir Önceki Yıla Göre Değişim (%)

KONBir Önceki Yıla Göre Fark (Bin Kişi)

KOÇÇN (Bin Kişi)

KOÇÇN Bir Önceki Yıla Göre Değişim (%)

KOÇÇN Bir Önceki Yıla Göre Fark (Bin Kişi)

2004 66 379 - - 47 544 - -2005 67 227 1,27 848 48 359 1,71 8152006 68 066 1,25 839 49 174 1,68 8152007 68 901 1,23 835 49 994 1,67 8202008 69 724 1,19 823 50 772 1,56 7782009 70 542 1,17 818 51 686 1,80 9142010 71 343 1,14 801 52 541 1,65 8552011 72 376 1,45 1033 53 593 2,00 10522012 73 604 1,70 1228 54 724 2,11 11312013 74 457 1,16 853 55 608 1,62 884

B- İŞGÜCÜNE KATILMA ORANI:

“İşgücüne dahil olmayanlar 2012’de 518 bin kişi artmış iken 2013’te 48 bin kişi azaldı. Katılma oranı 0,8 puan arttı. Artışta kadınlar ve gençler ağırlık taşıdı. 1 milyon kadın iş bulursa çalışacak. Yarım milyon ev kadını 2013’te iş aramaya başladı. Kentlerde

çalışma talebi yükselirken, kırsal yerlerde düştü”. İşgücüne katılma oranı, 2013 yılında

bir önceki yıla göre 0,8 puan artarak %50,8’e yükselmiştir. Oran, kadınlarda 1,3 puan (482 bin kişi) artarken, erkek-lerde 0,5 puan (450 bin kişi), gençlerde 1,4 puan (162 bin kişi) artmıştır (Tablo 2a, Grafik 3).

2012’de erkek nüfusta “iş bulma ümi-di olmayanlar” ve “öğrenciler” işgücü

piyasasını terk etme eğilimiyle hareket ederken, 2013’te bu iki kategoride işgü-cüne katılma eğilimi mevcuttur. 1 milyon kadın iş bulduğu takdirde çalışmaya ha-zır durumdadır. 2013’te yarım milyon ev kadını iş aramaya başlamıştır.

Toplamda 138 bin “iş aramayan ancak bulduğu takdirde çalışmaya ha-zır olan kişi, 56 bin “öğrenci”, 42 bin

“emekli”, 207 bin “çalışamaz halde” olan kişi ve içeriği bilinmeyen “diğer” ka-tegorisindeki 104 bin kişi işgücü piyasa-sının dışına çıkmıştır.

İşgücü piyasasında olmayan kişi sayı-sı 27 milyon 337 bin kişi iken, çalışan/çalışabilen kitle çok daha azdır: 25 mil-yon 524 bin kişi. Kentlerde çalışma talebi yükselirken, kırsal yerlerde düşmüştür.

Grafik.2 – Kurumsal Olmayan Nüfusta Bir Önceki Yıla Göre Değişim (%)

Grafik.3 – Kurumsal Olmayan Çalışma Çağındaki Nüfusta Bir Önceki Yıla Göre Değişim (%)

Page 22: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201420 İŞVEREN / Mart - Nisan 201420

C. İSTİHDAM:

“2013’te istihdam artışı yavaşladı, OVP hedeflerinden sapıldı. Hizmetler sektörünün istihdam yaratma imkanları azalırken, sanayi sektörü ön plana çıktı. Ücretli sayısındaki artış da çok olumlu. Kayıtdışı istihdam oranı hızlı düştü. İşgücü

talebi yükseköğretim mezunlarına yöneldi; ancak hala istihdamın %61’i lise altı eğitimlilerden oluşuyor ”.

2013 yılında toplam istihdam bir önceki yıla göre %2,8 ve 703 bin kişi artmıştır. (Tablo 3). Yıllık istihdam artışı yavaşlamış ve

Kriz sonrası dönemde ilk kez işgücü artış hızının (%3,4) altına inmiştir. Bunun nüfus artış baskısının nispi olarak azalmasına rağmen

gerçekleşmesi de önemlidir.

OVP’nin istihdam hedefleri tutturulamamıştır (Örneğin istihdam oranı hedefi %46,2 iken gerçekleşme %45,9 olmuştur).

Tablo.2a – İşgücü Piyasasında Gelişmeler (Nüfus Grupları İtibariyle)

2013 yılı itibariyle Türkiye Erkek Kadın Genç Nüfus

(15-24)Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*)

Kurumsal Olmayan Nüfus 74.457 853 37.026 439 37.430 413 11.563 -1115 + Yaş Nüfus 55.608 884 27.411 460 28.197 424 11.563 -11Toplam İstihdam 25.524 703 17.883 371 7.641 332 3.727 80 -Zamana Bağlı Eksik İstihdam 567 73 395 63 172 10 78 13 -Yetersiz İstihdam 460 111 370 85 90 26 92 12 -Tam Zamanlı İstihdam 24.957 630 17.488 308 7.469 322 3.649 67İşsizler 2.747 229 1.714 79 1.033 150 857 82İşgücüne Dahil Olmayanlar 27.337 -48 7.814 10 19.523 -58 6.979 -173 -İş Bulma Ümidi Olmayan 638 -53 401 -78 237 25 - - -İş Aramayan, Çalışmaya Hazır 1.441 138 485 22 956 116 - - -Mevsimlik Çalışan 50 -13 13 0 37 -14 - - -Ev Kadını 11.463 --529 - - 11.463 -529 - - -Öğrenci 4.465 56 2.244 -12 2.221 68 - - -Emekli 3.837 42 3.006 47 831 -5 - - -Çalışamaz Halde 3.666 207 1.307 30 2.360 178 - - -Diğer 1.778 104 359 1 1.419 103 - - İşgücüne Katılma Oranı, % 50,8 0,8 71,5 0,5 30,8 1,3 39,6 1,4İşsizlik Oranı, % 9,7 0,5 8,7 0,2 11,9 1,1 18,7 1,2Tarım Dışı İşsizlik Oranı, % 12,0 0,5 10,1 0,2 17,4 1,0 22,0 1,1

* 2013 yılı itibariyle bir önceki yıla göre değişimi ifade etmektedir.

Grafik.4 –İşgücüne Katılma Oranı, (Yüzde)

TOPLAM ERKEK KADIN

8070605040302010

0

46,2

69,8

23,6

47,9

70,5

26,0

50,0

71,0

29,5

50,8

71,5

30,8

2007 2009 2012 2013

C. İSTİHDAM:

“2013’te istihdam artışı yavaşladı, OVP hedeflerinden sapıldı. Hizmetler sektörünün istihdam yaratma imkanları azalırken, sanayi sektörü ön plana çıktı. Ücretli sayısındaki artış da çok olumlu. Kayıtdışı istihdam oranı hızlı düştü. İşgücü

talebi yükseköğretim mezunlarına yöneldi; ancak hala istihdamın %61’i lise altı eğitimlilerden oluşuyor ”.

2013 yılında toplam istihdam bir önceki yıla göre %2,8 ve 703 bin kişi artmıştır. (Tablo 3). Yıllık istihdam artışı yavaşlamış ve

Kriz sonrası dönemde ilk kez işgücü artış hızının (%3,4) altına inmiştir. Bunun nüfus artış baskısının nispi olarak azalmasına rağmen

gerçekleşmesi de önemlidir.

OVP’nin istihdam hedefleri tutturulamamıştır (Örneğin istihdam oranı hedefi %46,2 iken gerçekleşme %45,9 olmuştur).

Tablo.2a – İşgücü Piyasasında Gelişmeler (Nüfus Grupları İtibariyle)

2013 Yılı itibariyleTürkiye Erkek Kadın Genç Nüfus

(15-24)Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*)

Kurumsal Olmayan Nüfus 74.457 853 37.026 439 37.430 413 11.563 -1115 + Yaş Nüfus 55.608 884 27.411 460 28.197 424 11.563 -11Toplam İstihdam 25.524 703 17.883 371 7.641 332 3.727 80 -Zamana Bağlı Eksik İstihdam 567 73 395 63 172 10 78 13 -Yetersiz İstihdam 460 111 370 85 90 26 92 12 -Tam Zamanlı İstihdam 24.957 630 17.488 308 7.469 322 3.649 67İşsizler 2.747 229 1.714 79 1.033 150 857 82İşgücüne Dahil Olmayanlar 27.337 -48 7.814 10 19.523 -58 6.979 -173 -İş Bulma Ümidi Olmayan 638 -53 401 -78 237 25 - - -İş Aramayan, Çalışmaya Hazır 1.441 138 485 22 956 116 - - -Mevsimlik Çalışan 50 -13 13 0 37 -14 - - -Ev Kadını 11.463 --529 - - 11.463 -529 - - -Öğrenci 4.465 56 2.244 -12 2.221 68 - - -Emekli 3.837 42 3.006 47 831 -5 - - -Çalışamaz Halde 3.666 207 1.307 30 2.360 178 - - -Diğer 1.778 104 359 1 1.419 103 - - İşgücüne Katılma Oranı, % 50,8 0,8 71,5 0,5 30,8 1,3 39,6 1,4İşsizlik Oranı, % 9,7 0,5 8,7 0,2 11,9 1,1 18,7 1,2Tarım Dışı İşsizlik Oranı, % 12,0 0,5 10,1 0,2 17,4 1,0 22,0 1,1

* 2013 yılı itibariyle bir önceki yıla göre değişimi ifade etmektedir.

Page 23: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 21İŞVEREN / Mart - Nisan 201420

C. İSTİHDAM:

“2013’te istihdam artışı yavaşladı, OVP hedeflerinden sapıldı. Hizmetler sektörünün istihdam yaratma imkanları azalırken, sanayi sektörü ön plana çıktı. Ücretli sayısındaki artış da çok olumlu. Kayıtdışı istihdam oranı hızlı düştü. İşgücü

talebi yükseköğretim mezunlarına yöneldi; ancak hala istihdamın %61’i lise altı eğitimlilerden oluşuyor ”.

2013 yılında toplam istihdam bir önceki yıla göre %2,8 ve 703 bin kişi artmıştır. (Tablo 3). Yıllık istihdam artışı yavaşlamış ve

Kriz sonrası dönemde ilk kez işgücü artış hızının (%3,4) altına inmiştir. Bunun nüfus artış baskısının nispi olarak azalmasına rağmen

gerçekleşmesi de önemlidir.

OVP’nin istihdam hedefleri tutturulamamıştır (Örneğin istihdam oranı hedefi %46,2 iken gerçekleşme %45,9 olmuştur).

Tablo.2a – İşgücü Piyasasında Gelişmeler (Nüfus Grupları İtibariyle)

2013 yılı itibariyle Türkiye Erkek Kadın Genç Nüfus

(15-24)Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*)

Kurumsal Olmayan Nüfus 74.457 853 37.026 439 37.430 413 11.563 -1115 + Yaş Nüfus 55.608 884 27.411 460 28.197 424 11.563 -11Toplam İstihdam 25.524 703 17.883 371 7.641 332 3.727 80 -Zamana Bağlı Eksik İstihdam 567 73 395 63 172 10 78 13 -Yetersiz İstihdam 460 111 370 85 90 26 92 12 -Tam Zamanlı İstihdam 24.957 630 17.488 308 7.469 322 3.649 67İşsizler 2.747 229 1.714 79 1.033 150 857 82İşgücüne Dahil Olmayanlar 27.337 -48 7.814 10 19.523 -58 6.979 -173 -İş Bulma Ümidi Olmayan 638 -53 401 -78 237 25 - - -İş Aramayan, Çalışmaya Hazır 1.441 138 485 22 956 116 - - -Mevsimlik Çalışan 50 -13 13 0 37 -14 - - -Ev Kadını 11.463 --529 - - 11.463 -529 - - -Öğrenci 4.465 56 2.244 -12 2.221 68 - - -Emekli 3.837 42 3.006 47 831 -5 - - -Çalışamaz Halde 3.666 207 1.307 30 2.360 178 - - -Diğer 1.778 104 359 1 1.419 103 - - İşgücüne Katılma Oranı, % 50,8 0,8 71,5 0,5 30,8 1,3 39,6 1,4İşsizlik Oranı, % 9,7 0,5 8,7 0,2 11,9 1,1 18,7 1,2Tarım Dışı İşsizlik Oranı, % 12,0 0,5 10,1 0,2 17,4 1,0 22,0 1,1

* 2013 yılı itibariyle bir önceki yıla göre değişimi ifade etmektedir.

Grafik.4 –İşgücüne Katılma Oranı, (Yüzde)

TOPLAM ERKEK KADIN

8070605040302010

0

46,2

69,8

23,6

47,9

70,5

26,0

50,0

71,0

29,5

50,8

71,5

30,8

2007 2009 2012 2013

Tablo 3: İşsizlik ve İstihdamda Bir Önceki Yıla Göre Değişimler

2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013

İşsiz Sayısı (Yüzde) 2,1 9,9 32,9 -12,2 -14,1 -3,7 9,1

İşsizlik Oranı (Puan) 0,1 0,7 3,0 -2,1 -2,1 -0,6 0,5

Toplam İstihdam (Yüzde) 1,5 2,2 0,4 6,2 6,7 2,9 2,8

Tarım Dışı İstihdam (Yüzde) (*) 2,3 1,9 -0,9 5,4 6,2 4,2 4,2

İmalat Sanayi İstihdamı (Yüzde) (*) 0,5 3,7 -8,2 8,9 3,6 1,2 4,8

Ücretli İstihdamı (Yüzde) 4,2 3,2 -1,3 7,8 8,1 5,0 4,7

İstihdam payları dikkate alındığında istihdam artışında kadınlar baskın olmuştur. İstihdam, kentsel kesimde 569 bin kişi, kırsal kesimde 135 bin kişi artmıştır (Tablo 2a ve Tablo 2b).

2013 yılında genç istihdamında 80 bin kişilik artış gerçekleşmiş ve gençlerin istihdam oranı 2012’de %31,5 iken, 2013’te %32,2 olmuştur. Aynı dönemde gençlerin işgücüne katılma oranı da 1,4 puan artmıştır.

Tarım-dışı istihdamda 2012’de 757 bin kişi olan artış, 2013 yılında 785 bin kişi düzeyinde olmuş ve artış hızı (%4,2) aynı kalmıştır (Tablo 3 ve Grafik 5).

2009

OC

AK

ŞU

BA

TM

AR

TN

İSA

NM

AYI

SH

AZ

İRA

NTE

MM

UZ

US

TOS

EYL

ÜL

EK

İMK

AS

IMA

RA

LIK

2010

OC

AK

ŞU

BA

TM

AR

TN

İSA

NM

AYI

SH

AZ

İRA

NTE

MM

UZ

US

TOS

EYL

ÜL

EK

İMK

AS

IMA

RA

LIK

2011

OC

AK

ŞU

BA

TM

AR

T N

İSA

NM

AYI

SH

AZ

İRA

NTE

MM

UZ

US

TOS

EYL

ÜL

EK

İMK

AS

IMA

RA

LIK

2012

OC

AK

ŞU

BA

TM

AR

TN

İSA

NM

AYI

SH

AZ

İRA

NTE

MM

UZ

US

TOS

EYL

ÜL

EK

İMK

AS

IMA

RA

LIK

2013

OC

AK

ŞU

BA

TM

AR

TN

İSA

NM

AYI

SH

AZ

İRA

NTE

MM

UZ

US

TOS

EYL

ÜL

EK

İMK

AS

IM

9,00

7,00

5,00

3,00

1,00

-1,00

-3,00

4,19

4,212012 Yıl. Ort.

6,242011 Yıl. Ort.

5,452010 Yıl. Ort.

-,0,872009 Yıl. Ort.

Grafik.5 – Tarım Dışı İstihdam, (Yıllık Yüzde Değişim)

Page 24: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201422

Tablo.2b – İşgücü Piyasasında Gelişmeler (Kent-Kır İtibariyle)

(2013 yılı itibariyle)Türkiye Kent Kır

Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*) Bin Kişi Değişim (*) Kurumsal Olmayan Nüfus 74.457 853 50.885 488 23.572 36515 + Yaş Nüfus 55.608 884 38.129 473 17.479 411Toplam İstihdam 25.524 703 16.736 569 8.788 135 -Zamana Bağlı Eksik İstihdam 567 73 281 30 286 43 -Yetersiz İstihdam 460 111 332 90 128 21 -Tam Zamanlı İstihdam 24.957 630 16.455 539 8.502 92İşsizler 2.747 229 2.171 153 576 76İşgücüne Dahil Olmayanlar 27.337 -48 19.222 -248 8.115 200 -İş Bulma Ümidi Olmayan 638 -53 357 -27 281 -26 -İş Aramayan, Çalışmaya Hazır 1.441 138 1.048 142 392 -5 -Mevsimlik Çalışan 50 -13 20 -2 30 -11 -Ev Kadını 11.463 -529 8.238 -505 3.225 -24 -Öğrenci 4.465 56 3.367 3 1.098 52 -Emekli 3.837 42 3.007 -36 830 78 -Çalışamaz Halde 3.666 207 1.751 108 1.915 99 -Diğer 1.778 104 1.433 67 344 37 İşgücüne Katılma Oranı, % 50,8 0,8 49,6 1,3 53,6 0,0İşsizlik Oranı, % 9,7 0,5 11,5 0,4 6,1 0,6Tarım Dışı İşsizlik Oranı, % 12,0 0,5 11,8 0,4 12,9 1,0

* 2013 yılı itibariyle bir önceki yıla göre değişimi ifade etmektedir.

Kadın işgücüne katılma oranındaki 1,3 puanlık yükselme, kadın istihdamındaki 332 bin kişilik artıştan kaynaklanmaktadır. Kadın istihdamı hizmetler sektöründe 295 bin, sanayide 78 bin ve inşaatta 5 bin kişi artmış, tarımda azalmıştır (Tablo 4).

Tablo.4 – Sektörel İstihdam Gelişmeleri

(Bin kişi)2013 Değişim (*)

Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın ToplamTarım 3.189 2.826 6.015 -36 -46 -82Sanayi 3.847 1.109 4.956 128 78 205İnşaat 1.720 62 1.782 68 5 73Hizmetler 9.129 3.644 12.771 214 295 505Toplam 17.883 7.641 25.524 371 332 703Tarım-dışı 14.694 4.815 19.508 407 378 785 Kent 12.225 4.511 16.736 250 318 568Kır 5.658 3.130 8.788 121 14 135

* 2013 yılı itibariyle bir önceki yıla göre değişimi ifade etmektedir.

İstihdam edilen erkek sayısı 371 bin kişi artmıştır. Bu artışın yaklaşık %57,7’si hizmetler sektöründe, %34,5’i sanayide ve %18’i inşaatta yaratılmıştır (Tablo 4).

Hizmetler sektörü kadınlar ve erkekler açısından istihdam yaratan en önemli sek-tör olmuştur. Hizmetler sektörünün 505 bin kişilik istihdam artışı ile ilk sırada ge-

lerek toplam istihdam artışının %72,4’ünü yarattığı görülmektedir. İstihdam artışında sanayi sektörü 205 bin kişi ve %29 ile ikinci sırada katkı yapmıştır.

Sanayi sektöründe istihdam hem mut-lak olarak, hem de toplam istihdamdaki payı açısından artmıştır. Sanayi sektörü-nün istihdam artışına katkısı 205 bin kişi

ve %29 olmuştur. 2013’te sanayi istih-damının toplam istihdamdaki payı 0,3 puan artarak %19,4’e çıkmıştır. Toplam istihdam içindeki payı azalan tek sektör, tarımdır.

Sanayi sektöründeki istihdam artışının tamamı imalat sanayiinden kaynaklan-mıştır. Nitelik gerektiren imalat sanayiin-

Page 25: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 23

de 212 bin kişilik istihdam artışı gerçek-leşmiştir (Tablo 3 ve Grafik 6). Üstelik, 2013’te toplam istihdam artışı %2,8 iken bu hız imalatta %4,8’dir.

Hizmetler sektörünün alt sektörleri in-celendiğinde, istihdamın “eğitim” sektö-ründe 5 bin kişi daraldığı görülmektedir. Alt sektörler itibariyle istihdam, 220 bin kişi ile “konaklama ve yiyecek hizmetle-

ri faaliyetleri”, 204 bin kişi ile ““idari ve destek hizmet faaliyetleri”, 84 bin kişi ile “insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetle-ri” ve 81 bin kişi ile “mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetler”de en fazla artmıştır.

Tablo.5 – İstihdamda Bir Önceki Yıla Göre Değişim, (Bin Kişi)

2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013

Tarım -559 -247 -41 150 224 443 460 -46 -82

Sanayi 254 100 31 126 -361 417 208 47 205

İnşaat 140 89 35 11 64 125 245 33 73

Hizmetler 600 414 289 169 155 336 600 680 505

TOPLAM 435 356 315 456 83 1.317 1.516 711 703

İstihdamın sektörel dağılımı geçmişe doğru uzun bir zaman diliminde incelen-diğinde, çarpıcı değişimler geçirdiği an-laşılmaktadır.

Tarım sektörü bu değişimde başrolü oynamıştır. Küresel Kriz öncesi dönem-de gerileyen tarım sektörü istihdamı Kü-resel Kriz sırasında artışa geçmiş ve bu artış 2012 yılına kadar sürekli biçimde yükselmiş, ancak 2012 yılında yönünü aşağıya çevirmiştir. Tarım sektörü is-tihdamı yıllık bazda 2005’te 559 bin

kişi azalırken, Krize yaklaşıldığında bu azalış düşmeye başlamış, Kriz’in patladığı 2008’de ise istihdam artışa geçmiş ve 150 bin kişi artmıştır. 2011 yılında istihdam artışı 460 bin kişiye ulaşan tarım sektöründe, 2012’de 46 bin ve 2013’te 82 bin kişilik istihdam daralması ortaya çıkmıştır (Tablo 5 ve Grafik 6).

Tarımın toplam istihdamdaki payı 2007’de %23,5 iken, 2011 yılında %25,5’e kadar yükselmiş, 2012 yılında

ise %24,6’ya ve 2013’te %23,6’ya düş-müştür.

Buna karşılık, istihdamda en büyük sektör olan hizmetler sektörü 2005’te 600 bin kişilik ilave istihdam yaratırken, bu artış 2009’da 155 bine kadar düş-müş, 2010’dan itibaren yeniden 600 binlere yükselmiş ve 2013’te 505 bine inmiştir.

2013 yılında istihdam artışında hiz-metler sektörü güç kaybederken, sanayi öne çıkmıştır.

Grafik.6 – Toplam Sanayi ve İmalat Sanayii İstihdamı, Bin Kişi

Page 26: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201424İŞVEREN / Mart - Nisan 201424

Tablo.6– İşteki Durum İtibariyle İstihdam Gelişmeleri

Bin Kişi Yüzde Dağılım

(2013 yılı itibariyle) 2012 2013 Değişim(*) 2012 2013 Değişim(*)Ücretli ve Yevmiyeli 15 619 16 353 734 62,9 64,1 1,1İşveren ve Kendi Hesabına Çalışan 5.933 5.955 22 23,9 23,3 -0,6Ücretsiz Aile İşçisi 3 268 3 217 -51 13,2 12,6 -0,6Toplam 24.821 25.524 703 100,0 100,0

* 2013 yılı itibariyle bir önceki yıla göre değişimi ifade etmektedir.

Yaratılan istihdama işteki durum itibariyle bakıldığında, ücretli veya yevmiyeli olarak çalışanların sayısının bir önceki yıla göre %4,7 oranında ve 734 bin kişi arttığı, toplam istihdama oranının 1,1 puan yükseldiği görülmektedir. 2013, sanayi açısından ol-duğu gibi, bu açıdan da başarılı bir yıldır. 2013 yılında ücretsiz aile işçilerinin, işverenlerin ve kendi hesabına çalışanların toplam istihdamdaki payları gerilemiştir (Grafik 8 ve Tablo 6).

800

600

400

200

0

-200

-400

-600

-8002006 2007 20092008 2010 2011 2012 2013

TarımS anayi Hizmetler

Grafik.7 – İstihdamda Bir Önceki Yıla Göre Değişim, (Bin kişi)

Ücretsiz Aile İşçisi

Kerdi Hesabına Çalışan

İşveren

Ücret veya Yevmiyeli

Toplam

-1,6

-8,0 -3,0 2,0 7,0 12,0

1,7

4,7

2,8

-4,5

Grafik.8 – İşteki Duruma Göre Ortalama İstihdam Artışı

Bir Önceki Yıla Göre, Yüzde 2013

Tarım Sanayi

Grafik.9 – Kayıtlı ve Kayıtdışı Ücretli İstihdamı

Kayıtlı Ücretliler ve Yevmiyeler

18.00016.00014.00012.00010.0008.0006.0004.0002.000

0

26,0

25,0

24,0

23,0

22,0

21,0

20,0

19,0

14,876

3,739 3,436

15,619

2011 20112012

%

3,258

16,353

Kayıtlı Ücretliler ve Yevmiyeliler Kayıtdışı Ücretliler ve Yevmiyeliler Kayıtdışılık Oranı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201424

Tablo.6– İşteki Durum İtibariyle İstihdam Gelişmeleri

Bin Kişi Yüzde Dağılım

(2013 yılı itibariyle) 2012 2013 Değişim(*) 2012 2013 Değişim(*)Ücretli ve Yevmiyeli 15 619 16 353 734 62,9 64,1 1,1İşveren ve Kendi Hesabına Çalışan 5.933 5.955 22 23,9 23,3 -0,6Ücretsiz Aile İşçisi 3 268 3 217 -51 13,2 12,6 -0,6Toplam 24.821 25.524 703 100,0 100,0

* 2013 yılı itibariyle bir önceki yıla göre değişimi ifade etmektedir.

Yaratılan istihdama işteki durum itibariyle bakıldığında, ücretli veya yevmiyeli olarak çalışanların sayısının bir önceki yıla göre %4,7 oranında ve 734 bin kişi arttığı, toplam istihdama oranının 1,1 puan yükseldiği görülmektedir. 2013, sanayi açısından ol-duğu gibi, bu açıdan da başarılı bir yıldır. 2013 yılında ücretsiz aile işçilerinin, işverenlerin ve kendi hesabına çalışanların toplam istihdamdaki payları gerilemiştir (Grafik 8 ve Tablo 6).

800

600

400

200

0

-200

-400

-600

-8002006 2007 20092008 2010 2011 2012 2013

TarımS anayi Hizmetler

Grafik.7 – İstihdamda Bir Önceki Yıla Göre Değişim, (Bin kişi)

Ücretsiz Aile İşçisi

Kerdi Hesabına Çalışan

İşveren

Ücret veya Yevmiyeli

Toplam

-1,6

-8,0 -3,0 2,0 7,0 12,0

1,7

4,7

2,8

-4,5

Grafik.8 – İşteki Duruma Göre Ortalama İstihdam Artışı

Bir Önceki Yıla Göre, Yüzde 2013

Tarım Sanayi

Grafik.9 – Kayıtlı ve Kayıtdışı Ücretli İstihdamı

Kayıtlı Ücretliler ve Yevmiyeler

18.00016.00014.00012.00010.0008.0006.0004.0002.000

0

26,0

25,0

24,0

23,0

22,0

21,0

20,0

19,0

14,876

3,739 3,436

15,619

2011 20112012

%

3,258

16,353

Kayıtlı Ücretliler ve Yevmiyeliler Kayıtdışı Ücretliler ve Yevmiyeliler Kayıtdışılık Oranı

Tablo.6– İşteki Durum İtibariyle İstihdam Gelişmeleri

Bin Kişi Yüzde Dağılım

(2013 yılı itibariyle) 2012 2013 Değişim(*) 2012 2013 Değişim(*)Ücretli ve Yevmiyeli 15 619 16 353 734 62,9 64,1 1,1İşveren ve Kendi Hesabına Çalışan 5.933 5.955 22 23,9 23,3 -0,6Ücretsiz Aile İşçisi 3 268 3 217 -51 13,2 12,6 -0,6Toplam 24.821 25.524 703 100,0 100,0

* 2013 yılı itibariyle bir önceki yıla göre değişimi ifade etmektedir.

Yaratılan istihdama işteki durum itibariyle bakıldığında, ücretli veya yevmiyeli olarak çalışanların sayısının bir önceki yıla göre %4,7 oranında ve 734 bin kişi arttığı, toplam istihdama oranının 1,1 puan yükseldiği görülmektedir. 2013, sanayi açısından ol-duğu gibi, bu açıdan da başarılı bir yıldır. 2013 yılında ücretsiz aile işçilerinin, işverenlerin ve kendi hesabına çalışanların toplam istihdamdaki payları gerilemiştir (Grafik 8 ve Tablo 6).

Page 27: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 25İŞVEREN / Mart - Nisan 201424

Tablo.6– İşteki Durum İtibariyle İstihdam Gelişmeleri

Bin Kişi Yüzde Dağılım

(2013 yılı itibariyle) 2012 2013 Değişim(*) 2012 2013 Değişim(*)Ücretli ve Yevmiyeli 15 619 16 353 734 62,9 64,1 1,1İşveren ve Kendi Hesabına Çalışan 5.933 5.955 22 23,9 23,3 -0,6Ücretsiz Aile İşçisi 3 268 3 217 -51 13,2 12,6 -0,6Toplam 24.821 25.524 703 100,0 100,0

* 2013 yılı itibariyle bir önceki yıla göre değişimi ifade etmektedir.

Yaratılan istihdama işteki durum itibariyle bakıldığında, ücretli veya yevmiyeli olarak çalışanların sayısının bir önceki yıla göre %4,7 oranında ve 734 bin kişi arttığı, toplam istihdama oranının 1,1 puan yükseldiği görülmektedir. 2013, sanayi açısından ol-duğu gibi, bu açıdan da başarılı bir yıldır. 2013 yılında ücretsiz aile işçilerinin, işverenlerin ve kendi hesabına çalışanların toplam istihdamdaki payları gerilemiştir (Grafik 8 ve Tablo 6).

800

600

400

200

0

-200

-400

-600

-8002006 2007 20092008 2010 2011 2012 2013

TarımS anayi Hizmetler

Grafik.7 – İstihdamda Bir Önceki Yıla Göre Değişim, (Bin kişi)

Ücretsiz Aile İşçisi

Kerdi Hesabına Çalışan

İşveren

Ücret veya Yevmiyeli

Toplam

-1,6

-8,0 -3,0 2,0 7,0 12,0

1,7

4,7

2,8

-4,5

Grafik.8 – İşteki Duruma Göre Ortalama İstihdam Artışı

Bir Önceki Yıla Göre, Yüzde 2013

Tarım Sanayi

Grafik.9 – Kayıtlı ve Kayıtdışı Ücretli İstihdamı

Kayıtlı Ücretliler ve Yevmiyeler

18.00016.00014.00012.00010.0008.0006.0004.0002.000

0

26,0

25,0

24,0

23,0

22,0

21,0

20,0

19,0

14,876

3,739 3,436

15,619

2011 20112012

%

3,258

16,353

Kayıtlı Ücretliler ve Yevmiyeliler Kayıtdışı Ücretliler ve Yevmiyeliler Kayıtdışılık Oranı

İŞVEREN / Mart - Nisan 201424

Tablo.6– İşteki Durum İtibariyle İstihdam Gelişmeleri

Bin Kişi Yüzde Dağılım

(2013 yılı itibariyle) 2012 2013 Değişim(*) 2012 2013 Değişim(*)Ücretli ve Yevmiyeli 15 619 16 353 734 62,9 64,1 1,1İşveren ve Kendi Hesabına Çalışan 5.933 5.955 22 23,9 23,3 -0,6Ücretsiz Aile İşçisi 3 268 3 217 -51 13,2 12,6 -0,6Toplam 24.821 25.524 703 100,0 100,0

* 2013 yılı itibariyle bir önceki yıla göre değişimi ifade etmektedir.

Yaratılan istihdama işteki durum itibariyle bakıldığında, ücretli veya yevmiyeli olarak çalışanların sayısının bir önceki yıla göre %4,7 oranında ve 734 bin kişi arttığı, toplam istihdama oranının 1,1 puan yükseldiği görülmektedir. 2013, sanayi açısından ol-duğu gibi, bu açıdan da başarılı bir yıldır. 2013 yılında ücretsiz aile işçilerinin, işverenlerin ve kendi hesabına çalışanların toplam istihdamdaki payları gerilemiştir (Grafik 8 ve Tablo 6).

800

600

400

200

0

-200

-400

-600

-8002006 2007 20092008 2010 2011 2012 2013

TarımS anayi Hizmetler

Grafik.7 – İstihdamda Bir Önceki Yıla Göre Değişim, (Bin kişi)

Ücretsiz Aile İşçisi

Kerdi Hesabına Çalışan

İşveren

Ücret veya Yevmiyeli

Toplam

-1,6

-8,0 -3,0 2,0 7,0 12,0

1,7

4,7

2,8

-4,5

Grafik.8 – İşteki Duruma Göre Ortalama İstihdam Artışı

Bir Önceki Yıla Göre, Yüzde 2013

Tarım Sanayi

Grafik.9 – Kayıtlı ve Kayıtdışı Ücretli İstihdamı

Kayıtlı Ücretliler ve Yevmiyeler

18.00016.00014.00012.00010.0008.0006.0004.0002.000

0

26,0

25,0

24,0

23,0

22,0

21,0

20,0

19,0

14,876

3,739 3,436

15,619

2011 20112012

%

3,258

16,353

Kayıtlı Ücretliler ve Yevmiyeliler Kayıtdışı Ücretliler ve Yevmiyeliler Kayıtdışılık Oranı

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 25

Hatırı sayılır bir oransal azalışın (2,3 puan) yanı sıra, kayıtdışı istihdamın mut-lak düzeyinin son bir yılda 307 bin kişi azalmış olması ve söz konusu azalışa ta-rım-dışı sektörün kaynaklık etmesi önemli-dir. Kayıtdışı istihdam tarımda 89 bin kişi, tarım dışı sektörlerde 220 bin kişi gerile-miştir. 2012 yılında %39 olan kayıtdışı is-tihdam oranı 2013’te %36,7’ye inmiştir.

Ücretli ve yevmiyeliler açısından ka-

yıtdışı istihdam oranı 2,1 puanlık azalışla 2013 yılında %19,9 seviyesine gerilemiş-tir (Grafik 9). Söz konusu dönemde, bu kapsamdaki kayıtdışı istihdamda 178 bin kişilik azalma ortaya çıkmıştır. Kadınlar-da ise kayıtdışı istihdam 14 bin kişi azal-mıştır.

İstihdamdaki yıllık değişimin eğitim durumuna göre dağılımı incelendiğinde, istihdam artışının %47,5’ini yükseköğre-

tim mezunlarının oluşturduğu, ikinci sıra-yı %24,2 ile lise altı eğitimlilerin aldığı görülmektedir. Meslek lisesi mezunlarının istihdam artışına katkısı ancak %14,6 ve genel lise mezunlarının %13,6 seviyesin-de kalmıştır. İşgücü talebi yükseköğretim mezunlarına yönelmiştir. Ne var ki, hala toplam istihdamın %61’i lise altı eğitim-lilerden ve eğitimsizlerden oluşmaktadır (Grafik 10).

D- İŞSİZLİK:

“2013’te iş arayan her dört kişiden biri işsiz kaldı. İşsizlik oranı %9,7’ye yükselirken erkeklere kıyasla kadınları daha çok etkiledi, özellikle kentli genç kadınları vurdu.

İşsizlik artışının sert etkilediği diğer bir kesim ise, lise altı eğitimliler. Her dört işsizden biri kronik işsiz. En geniş işsizlik tanımına göre işsizlik oranı %17,9 ve sayısı

2012’ye göre 374 bin artışla 5 milyon 443 bin kişi ”.

İşgücü artışının 932 bin kişi olduğu 2013 yılında istihdam edilenler 703 bin kişi artarken, işsiz sayısı 229 bin kişi yükselmiştir. Dolayısıyla 2013’te işgücü piyasasına çıkan her dört kişiden biri iş bulamamıştır.

2012’de %9,2 olan işsizlik oranı 2013’te %9,7’ye yükselmiştir (Tablo 2a, 2b ve Grafik 11). %3,7 olan iş-siz sayısındaki azalış eğiliminin tersine döndüğü, işsiz sayısının %9,1 oranında arttığı görülmektedir (Tablo 3).

Öte yandan, işsizlik oranının Kriz ön-cesini ifade eden 2007 seviyesinin 0,6

puan altına inmesi olumlu bir gelişmedir (Grafik 11). Bununla birlikte işsiz sayı-sı aynı döneme göre 371 bin kişilik artış göstermiştir.

İşsizlik oranı kadınlarda %11,9 ile er-keklere (%8,7) göre daha yüksektir. İşsiz-lik oranı erkeklerde 0,2 puan, kadınlarda çok daha fazla, 1,1 puan artmıştır. Erkek işsizlerin sayısındaki artış 79 bin kişi olur-ken, kadın işsizlerin sayısı 150 bin kişi yükselmiştir (Tablo 2a).

Genel işsizlik oranlarına bakıldığın-da, genç nüfusun daha kırılgan olduğu görülmektedir. İşsizlik oranı genç nüfusta

%18,7’ye yükselmektedir. 2013 yılında genç işsizlik oranı 2012’ye göre 1,2 puan artmış, kentlerde %21,2’ye, kentli genç kadınlarda %26,8’e çıkmıştır.Tarım-dışı sektörlerde gençlerin ve kadınların söz konusu kırılganlığı çok daha fazladır. Nitekim tarım sektörü dışarıda bırakıldı-ğında işsizlik oranı, gençlerde %22’ye, kadınlarda ise %17,4’e yükselmektedir. Erkeklerde ise bu oran %10,1’dir. Tarım dışı sektörlerde işsizlik oranı 2013’te bir önceki yıla göre 0,5 puan artışla %12 ol-muştur (Grafik 12).

İş bulma ümidi olmayanlar ve iş bul-

Grafik.10 – 2013 Yılında 2012 Yılına Göre İstihdamdaki

Değişimin Eğitim Durumuna Göre Dağılımı, Bin Kişi

97

Hatırı sayılır bir oransal azalışın (2,3 puan) yanı sıra, kayıtdışı istihdamın mut-lak düzeyinin son bir yılda 307 bin kişi azalmış olması ve söz konusu azalışa ta-rım-dışı sektörün kaynaklık etmesi önemli-dir. Kayıtdışı istihdam tarımda 89 bin kişi, tarım dışı sektörlerde 220 bin kişi gerile-miştir. 2012 yılında %39 olan kayıtdışı is-tihdam oranı 2013’te %36,7’ye inmiştir.

Ücretli ve yevmiyeliler açısından ka-

yıtdışı istihdam oranı 2,1 puanlık azalışla 2013 yılında %19,9 seviyesine gerilemiş-tir (Grafik 9). Söz konusu dönemde, bu kapsamdaki kayıtdışı istihdamda 178 bin kişilik azalma ortaya çıkmıştır. Kadınlar-da ise kayıtdışı istihdam 14 bin kişi azal-mıştır.

İstihdamdaki yıllık değişimin eğitim durumuna göre dağılımı incelendiğinde, istihdam artışının %47,5’ini yükseköğre-

tim mezunlarının oluşturduğu, ikinci sıra-yı %24,2 ile lise altı eğitimlilerin aldığı görülmektedir. Meslek lisesi mezunlarının istihdam artışına katkısı ancak %14,6 ve genel lise mezunlarının %13,6 seviyesin-de kalmıştır. İşgücü talebi yükseköğretim mezunlarına yönelmiştir. Ne var ki, hala toplam istihdamın %61’i lise altı eğitim-lilerden ve eğitimsizlerden oluşmaktadır (Grafik 10 ).

D- İŞSİZLİK:

“2013’te iş arayan her dört kişiden biri işsiz kaldı. İşsizlik oranı %9,7’ye yükselirken erkeklere kıyasla kadınları daha çok etkiledi, özellikle kentli genç kadınları vurdu.

İşsizlik artışının sert etkilediği diğer bir kesim ise, lise altı eğitimliler. Her dört işsizden biri kronik işsiz. En geniş işsizlik tanımına göre işsizlik oranı %17,9 ve sayısı

2012’ye göre 374 bin artışla 5 milyon 443 bin kişi ”.

İşgücü artışının 932 bin kişi olduğu 2013 yılında istihdam edilenler 703 bin kişi artarken, işsiz sayısı 229 bin kişi yükselmiştir. Dolayısıyla 2013’te işgücü piyasasına çıkan her dört kişiden biri iş bulamamıştır.

2012’de %9,2 olan işsizlik oranı 2013’te %9,7’ye yükselmiştir (Tablo 2a, 2b ve Grafik 11). %3,7 olan iş-siz sayısındaki azalış eğiliminin tersine döndüğü, işsiz sayısının %9,1 oranında

arttığı görülmektedir (Tablo 3). Öte yandan, işsizlik oranının Kriz ön-

cesini ifade eden 2007 seviyesinin 0,6 puan altına inmesi olumlu bir gelişmedir (Grafik 11). Bununla birlikte işsiz sayı-sı aynı döneme göre 371 bin kişilik artış göstermiştir.

İşsizlik oranı kadınlarda %11,9 ile er-keklere (%8,7) göre daha yüksektir. İşsiz-lik oranı erkeklerde 0,2 puan, kadınlarda

çok daha fazla, 1,1 puan artmıştır. Erkek işsizlerin sayısındaki artış 79 bin kişi olur-ken, kadın işsizlerin sayısı 150 bin kişi yükselmiştir (Tablo 2a).

Genel işsizlik oranlarına bakıldığın-da, genç nüfusun daha kırılgan olduğu görülmektedir. İşsizlik oranı genç nüfusta %18,7’ye yükselmektedir. 2013 yılında genç işsizlik oranı 2012’ye göre 1,2 puan artmış, kentlerde %21,2’ye, kentli genç kadınlarda %26,8’e çıkmıştır.

Page 28: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201426 İŞVEREN / Mart - Nisan 201426

duğu takdirde çalışmaya hazır olan diğer kişilerin sayısı, bir yıl önceye göre toplam-da 85 bin kişi artmıştır.

İş bulma ümidi olmayanlar ve iş bul-

duğu takdirde çalışmaya hazır olan diğer kişilerin sayısı 2007-2013 dönemi için incelendiğinde, Krizin en ciddi etkilerinin görüldüğü 2009 yılına göre 18 bin kişilik

artış görülmektedir, Kriz öncesini temsil eden 2007 yılına göre ise 337 bin kişilik artış kaydettiği anlaşılmaktadır (Grafik 13 ve Tablo 2a).

İşsizlere eğitim durumuna göre bakıl-dığında, genel lise mezunlarının en yük-sek işsizlik oranlarına sahip olduğu görül-mektedir (Grafik 14).

İşsiz sayısında kaydedilen 229 bin kişilik artıştaki en büyük pay, lise altı eği-timlilere aittir. Bununla birlikte, eğitim du-rumunun bütün kademelerinde işsiz sayısı

artmıştır.Meslek lisesi mezunlarının işsiz-lik artışına katkısı 24 bin kişidir (Grafik 15).

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

1999

2000

2001

2002

2003

2004

2005

2006

2007

2008

2009

2010

2011

2012

2013

15,0

14,0

13,0

12,0

11,0

10,0

9,0

8,0

7,0

6,0

Grafik.11 – Yıllar İtibaiyle İşsizlik Oranı, (%)

2007

12,610,3

17,4

14,011,5

9,2

12,09,7

20

15

10

5

02009

Tarım Dışı İşsizlik Oranı

Toplam İşsizlik Oranı (Klasik)

2012 2013

Grafik.12 – Toplam İşsizlik Oranı (Klasik) ve

Tarım Dışı İşsizlik Oranı (Yüzde)

Grafik.13 – Umutsuzlar ve Çalışmaya Hazır olan Diğer Kişiler, Bin Kişi

Grafik.14 – Eğitim Durumuna Göre İşsizlik Oranları

2012 ve 2013 (Yüzde)

Grafik.15 – 2013 Yılında 2012 Yılına Göre İşsiz

Sayısındaki Değişimin Eğitim Durumuna Göre Dağılımı, Bin Kişi

Tarım-dışı sektörlerde gençlerin ve kadınların söz konusu kırılganlığı çok daha fazladır. Nitekim tarım sektörü dı-şarıda bırakıldığında işsizlik oranı, genç-lerde %22’ye, kadınlarda ise %17,4’e

yükselmektedir. Erkeklerde ise bu oran %10,1’dir. Tarım dışı sektörlerde işsizlik oranı 2013’te bir önceki yıla göre 0,5 puan artışla %12 olmuştur (Grafik 12).

İş bulma ümidi olmayanlar ve iş bul-

duğu takdirde çalışmaya hazır olan diğer kişilerin sayısı, bir yıl önceye göre toplam-da 85 bin kişi artmıştır.

İş bulma ümidi olmayanlar ve iş bul-duğu takdirde çalışmaya hazır olan diğer

kişilerin sayısı 2007-2013 dönemi için in-celendiğinde, Krizin en ciddi etkilerinin gö-rüldüğü 2009 yılına göre 18 bin kişilik artış görülmektedir, Kriz öncesini temsil eden

2007 yılına göre ise 337 bin kişilik artış kaydettiği anlaşılmaktadır (Grafik 13 ve Tablo 2a). İşsizlere eğitim durumuna göre bakıldığında, genel lise mezunlarının en

yüksek işsizlik oranlarına sahip olduğu gö-rülmektedir (Grafik 14).

İşsiz sayısında kaydedilen 229 bin kişi-lik artıştaki en büyük pay, lise altı eğitimlile-

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

1999

2000

2001

2002

2003

2004

2005

2006

2007

2008

2009

2010

2011

2012

2013

15,0

14,0

13,0

12,0

11,0

10,0

9,0

8,0

7,0

6,0

Grafik.11 – Yıllar İtibaiyle İşsizlik Oranı, (%)

2007

12,610,3

17,4

14,011,5

9,2

12,09,7

20

15

10

5

02009

Tarım Dışı İşsizlik Oranı

Toplam İşsizlik Oranı (Klasik)

2012 2013

Grafik.12 – Toplam İşsizlik Oranı (Klasik) ve

Tarım Dışı İşsizlik Oranı (Yüzde)

Grafik.13 – Umutsuzlar ve Çalışmaya Hazır olan Diğer Kişiler, Bin Kişi

Page 29: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 27

re aittir. Bununla birlikte, eğitim durumunun bütün kademelerinde işsiz sayısı artmıştır.

Meslek lisesi mezunlarının işsizlik ar-tışına katkısı 24 bin kişidir (Grafik 15).

İşsizlik süreleri itibariyle ise, 5 ay ve daha kısa süreden beri iş arayan işsiz-

lerin çoğunlukta olduğu görülmektedir (Grafik 16). 5 ay ve daha kısa süreden beri iş arayanların toplam işsizler içinde-ki payı, 2013 yılında %59,9’dur. Bu gru-bun işsizler içindeki payı 0,4 puan artar-ken, 6-11 ay süredir iş arayanların payı

değişmemiş, 1 yıl ve daha uzun süredir iş arayanların payı 0,4 puan azalmıştır. Bu durum, 2013 yılında konjonktürel işsizli-ğin büyüdüğüne işaret etmektedir.

Öte yandan, her dört işsizden biri kro-nik işsizdir.

Alternatif İşsizlik Oranlarıİşgücü piyasasındaki gelişmeleri daha sağlıklı takip ve analiz edebilmek açısından, klasik işsizlik tanımı yanında alternatif iş-

sizlik tanımları da kullanılabilmektedir1. Alternatif tanımlarla klasik tanım birlikte değerlendirildiğinde aşağıdaki tespitler ön plana çıkmaktadır.

• 2013’te U-1 tanımlı yeni işsizler açısından, işsizlik oranında klasik tanıma göre daha zayıf bir artış olmuştur. • U-3 ve U-4 tanımlarında yer alan iş bulma ümidi olmayanlar ve iş aramayan ancak çalışmaya hazır olanlar dahil edildiğinde

işsizlik oranındaki değişim klasik tanımdan pek farklı sonuç vermemiştir. • İşgücü piyasasının dışında kalan önemli miktarda bir potansiyel nüfus bulunmaktadır. Potansiyel nüfusun işsizlik tanımına

dahil edilme derecesine bağlı olarak en geniş tanımlı işsizlik oranı (U-6) %17,9 olarak gerçekleşmiştir (Tablo 7).• U-6 işsizlik tanımına göre işsiz sayısı 5 milyon 443 bin kişi olup, 2012’ye göre 374 bin kişi artmıştır.

1 - Alternatif işsizlik tanımlamaları hakkında detaylı bilgi için, Z. Yükseler ve E. Türkan, “Türkiye’de Hanehalkı: İşgücü, Gelir, Harcama ve Yoksulluk Açısından Analizi” TÜSİAD, Koç Üniversitesi EAF ve TCMB Büyüme Dizisi No.2 (Mart 2008) adlı yayına bakılabilir.

Tablo .7: Alternatif İşsizlik Oranları

Yüzde 2012 2013 Fark(Puan)

U-1 Yeni İşsizler 5,5 5,8 0,3

U-2 Klasik Tanım 9,2 9,7 0,5

U-3 Ümitsizler 11,4 11,7 0,3

U-4 Çalışmaya Hazırlar 15,4 15,9 0,5

U-5 Mevsimlik ve Z.B.E.İ. 11,2 11,9 0,7

U-6 Hepsi Dahil 17,2 17,9 0,7

Alternatif tanımlar:U-1 Beş ay ve daha kısa süredir iş arayanlarıU-2 TÜİK tarafından açıklanan klasik tanımıU-3 Klasik tanım + iş bulma ümidi olmayanlarıU-4 Klasik tanım + ümitsizleri + iş aramayıp çalışmaya hazır olanlarıU-5 Klasik tanım + mevsimlik çalışanları + eksik istihdamU-6 Klasik tanım + ümitsizleri + iş aramayıp çalışmaya hazır olanları + mevsimlik çalışanları + zamana bağlı eksik istihdamı içermektedir.

1-5 ay

24,5

15,7

59,9

24,9

15,6

59,570

60

50

40

30

20

10

0

6-11 ay 1+ yıl

2012 2013

Grafik.16 – İşsizlerin İşsizlik Süreleri İtibariyle Dağılımı, (Yüzde)

E- İŞSİZLİK ÖDENEĞİ İÇİN BAŞVURANLAR:

“İşsizlik ödeneğine başvuru sayısı artıyor. 2013 yılı genelinde başvuru sayısı 763 bine yükselerek Kriz yılı olan 2009 seviyesini dörtte bir oranda aştı.

Aylık bazda da başvuru sayısında artış var.”

İŞKUR verilerine göre, işsizlik ödeneğine başvuranların sayısı 2007 yılında 246 bin iken, 2009 yılında Krizin etkisiyle 598 bine varmış, 2010’da 427 bine gerilemiştir. 2011 yılı genelinde ise yeniden yükselmiş ve 441 bin olmuştur. Başvuru sayısının 2012 yılında 566 bine yükselmesi ve 2013 yılında 763 bine çıkarak 2009 seviyesini dörtte bir oranında aşmış bulunması dikkat çekicidir.

Başvuru sayısı aylık olarak incelendiğinde ise, Mayıs 2011’de 31 bine gerileyen rakamın, Ocak 2012’de 62 bine yaklaştığı, Nisan 2012’de 35 bine gerileyip, Ocak 2013’te ise 84 bin seviyesine yaklaştığı görülmektedir. Ocak 2014’te ise başvuru sayısı 87 bin olmuştur. Bu durum, işsizlikte yaşanan yükseliş ile tutarlıdır (Grafik 17 ve 18).

Page 30: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201428

II. BÖLGESEL GELİŞMELER“Sanayinin ağırlıklı olduğu bölgelerde işsizlik artışı nispeten düşük kaldı.”

A-DÜZEY 1 (12 BÖLGE)2013 yılında Türkiye genelinde %9,7 olarak ölçülen işsizlik oranı Düzey 1 bölgeleri itibariyle incelendiğinde, en düşük oranın

%6,7 ile Kuzey Doğu Anadolu’da, en yüksek oranın ise %14,5 ile Güneydoğu Anadolu’da olduğu görülmektedir. Öte yandan, işsizlik oranındaki azalışta Doğu Marmara bölgesi 0,5 puanla ilk sırada, Kuzey Doğu Anadolu bölgesi 0,2 puanla

ikinci sırada gelmiş, İstanbul 0,1 puanla üçüncü sırada yer almıştır. İşsizlik oranı Güneydoğu Anadolu (2,1 puan), Akdeniz (1,2 puan), Orta Anadolu (0,8), Batı Karadeniz (0,6), Ege (0,5), Doğu

Karadeniz (0,5), Batı Marmara (0,3), Ortadoğu Anadolu (0,3) ve Batı Anadolu (0,2) bölgelerinde artmıştır (Tablo 8).

Tablo.8: 2013 Yılında 2012’ye Kıyasla Düzey 1’e Göre İşsizlik Oranındaki Değişim (Puan)

TÜRKİYE 0,5

Güneydoğu Anadolu (TRC) 2,1

Akdeniz (TR6) 1,2

Orta Anadolu (TR7) 0,8

Batı Karadeniz (TR8) 0,6

Ege (TR3) 0,5

Doğu Karadeniz (TR9) 0,5

Batı Marmara (TR2) 0,3

Ortadoğu Anadolu (TRB) 0,3

Batı Anadolu (TR5) 0,2

İstanbul (TR1) -0,1

Kuzeydoğu Anadolu (TRA) -0,2

Doğu Marmara (TR4) -0,5

Grafik.17 – İşsizlik Ödeneğine Başvuranların Sayısı, (Bin Kişi)

380,0

355,0

330,0

305,0

280,0

255,0

230,0

205,0

180,0

155,0

130,0

105,0

80,0

Grafik.18 – İşsizlik ve Ödenek Başvuruları, (2008 Ocak=100)

Page 31: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 29

B- DÜZEY 2 (26 BÖLGE)

Düzey 2, istihdam ve işsizlik gelişme-

lerini daha ayrıntılı biçimde incelemeye

fırsat vermektedir.

2013 yılında işsizlik oranı azalışında Gaziantep, Adıyaman, Kilis, Konya ve Karaman’ı içine alan bölgeler başı çek-miştir (Tablo 9). Buna karşılık, söz konu-

su azalışta Kocaeli ve Sakarya 0,7 puan-

lık azalışla 6. sırada, İstanbul 0,1 puanlık

azalışla 11. sırada yer almıştır.

Tablo.9

2013 YILINDA İŞSİZLİK ORANINDAKİ AZALIŞTAİLK 5 BÖLGE (DÜZEY 2)

2013 YILINDA İŞSİZLİK ORANI ARTANBÖLGELER (DÜZEY 2)

TRC1 (Gaziantep, Adıyaman, Kilis) 4,5 puan TRC2 (Şanlıurfa, Diyarbakır) 10,6 puan

TR52 (Konya, Karaman) 1,4 puan TR62 (Adana, Mersin) 2,2 puan

TRB1 (Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli) 0,8 puan TR63 (Hatay, Kahramanmaraş, Osma-niye) 1,8 puan

TR32 (Aydın, Denizli, Muğla) 0,8 puan TRB2 (Van, Muş, Bitlis, Hakkari) 1,7 puan

TRA2 (Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan) 0,7 puan TR72 (Kayseri, Sivas, Yozgat) 1,4 puan

2013 yılında 26 bölgeden 5’inde işsizlik oranı artmıştır: TRC2 (Şanlıurfa, Diyarbakır), TR62 (Adana, Mersin), TR63 (Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye), TRB2 (Van, Muş, Bitlis, Hakkari), TR72 (Kayseri, Sivas, Yozgat).

Öte yandan, sanayinin toplam istihdam içindeki payı Bursa, Eskişehir ve Bilecik bölgesinde 2 puan, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli bölge-sinde 1,4 puan, İstanbul’da 1,6 puan azalırken, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova bölgesinde değişmemiştir (Tablo 10).

2013 yılında sanayi istihdamının toplam istihdamdaki payı Van, Muş, Bitlis bölgesinde 4,2 puanla en fazla artmış; bunu 3,8 puanla Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye bölgesi izlemiştir.

Tablo.102013 YILINDA SANAYİ İSTİHDAMININ ORANSAL OLARAK EN YÜKSEK OLDUĞU 5 BÖLGEDE (DÜZEY 2) SANAYİNİN TOPLAM İSTİHDAMDAKİ PAYINDA MEYDANA GELEN DEĞİŞİM (PUAN)

TR41 (Bursa, Eskişehir, Bilecik) -2,0TR21 (Tekirdağ, Edirne, Kırklareli) -1,4TR10 (İstanbul) -1,6TR42 (Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova) 0,0TRC1 (Gaziantep, Adıyaman, Kilis) -2,8TÜRKİYE GENELİ 0,4

TÜİK, bu hesaplamalarda inşaat sektörünü, sanayi sektörüne dahil etmiştir.

III.EĞİTİM VE İŞGÜCÜ PİYASASI

“İstihdamda meslek lisesi ve yükseköğretim mezunlarının toplam payının sadece %29 oluşu Türkiye’nin kalkınması açısından önemli bir handikap”.

TÜİK’in FOET 1999 sınıflaması teme-linde yayınladığı veriler, 2013 yılında işgücünün eğitim durumuna göre dağı-lımında en büyük payı %33,6 ile ilkokul mezunlarının aldığını ortaya koymaktadır.

Yükseköğretim ve meslek lisesi mezunları işgücünün sadece %29,1‘ini oluşturmak-tadır. 2013’te bir önceki yıla göre işgü-cündeki payını en fazla artıran kategori yükseköğrenim mezunları olmuştur.

İlkokul mezunları %26 ile işsizler içinde en büyük paya sahiptir. İşsizlerin %23’ü or-taokul, %20’si yükseköğretim mezunudur. Üniversite mezunlarının işsizler içindeki payı 0,3 puan artmıştır (Tablo 11).

Page 32: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201430İŞVEREN / Mart - Nisan 201430

Yüksekokul ve fakülte mezunlarının mezun oldukları alan açısından işsizlik oranları incelendiğinde, %16,8 ile imalat ve işleme mezunlarının ilk sırada geldiği görülmektedir. Bu grubu sanat (%15,9), yaşam bilimleri (%14,5) ile sosyal ve kişi-sel hizmetler (%14,3) mezunlarının izledi-ği görülmektedir.

Güvenlik hizmetleri (%2,1), sağlık (%2,4) ve veterinerlik (%4,7) mezunları en düşük işsizlik oranına sahip grupları oluşturmaktadır.

İstihdamda meslek lisesi mezunlarının (%9,9) ve yüksek öğrenim mezunlarının (%18,9) toplam %28,8; buna karşılık di-ğer kategorilerin toplam %71,2 pay sahi-bi oluşu, ekonominin gelişimi bakımından önemli bir handikap olarak görülmelidir. 2012 yılına göre 1,1 puan gerilemekle birlikte halen %34,4 ile en büyük payı il-kokul mezunları almaktadır.

2013’te işsizlik oranı en fazla artan grup, okuma yazma bilmeyenler olmuş-tur. Bu grubu az farkla okuma yazma bi-len fakat bir okul bitirmeyenler izlemiştir.

2013’te istihdam oranı en fazla artan gruplar ise genel lise ve yüksekokul veya fakülte mezunlarıdır. Meslek lisesi mezun-ları grubunda istihdam oranının sadece 0,2 puan artması, olumlu yorumlanamaz.

İşgücüne katılma oranı tüm kategori-lerde artmış, en büyük artış genel lise ve yüksekokul veya fakülte mezunlarında ol-muştur.

Veriler, ülkemizde istihdamın ve 2013’teki istihdam artışının düşük kalite-de gerçekleştiğini yansıtmaktadır.

TABLO 11: Eğitim Durumu ve Mezun Olunan Alan, FOET 1999

İşgücü (% Dağılım)

İşsiz (% Dağılım)

İstihdam (% Dağılım)

İşsizlik Oranı (%) (Değ.)

İstihdam Oranı (%) (Değ.)

İşgücüne Katılma Oranı (Değ.)

2012 2013 2012 2013 2012 2013 2012 2013 (Puan) 2012 2013 (Puan) 2012 2013 (Puan)

Okuma yazma bilmeyen 4,3 4,1 1,8 2,1 4,5 4,3 3,9 4,9 1,0 18,9 19,2 0,3 19,7 20,1 0,4

Okuma yazma bi-len fakat bir okul bitirmeyen

4,7 4,4 5,1 4,8 4,7 4,4 10,0 10,7 0,7 30,1 30,2 0,1 33,4 33,8 0,4

İlkokul 34,7 33,6 26,4 25,8 35,5 34,4 7,0 7,5 0,5 47,8 47,6 -0,2 51,4 51,4 0,0

İlköğretim, ortao-kul ve orta dengi meslek

17,8 18,4 22,6 23,3 17,3 17,8 11,7 12,3 0,6 40,8 41,3 0,5 46,2 47,1 0,9

Genel lise 10,4 10,5 13,3 12,9 10,1 10,2 11,8 12,0 0,2 45,8 46,7 0,9 51,9 53,1 1,2

Meslek lisesi 9,8 10,0 10,8 10,8 9,7 9,9 10,1 10,5 0,4 58,1 58,3 0,2 64,6 65,1 0,5

Yüksekokul veya fakülte 18,3 19,1 20,0 20,3 18,1 18,9 10,1 10,3 0,2 71,1 71,9 0,8 79,1 80,1 1,0

TOPLAM 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 9,2 9,7 0,5 45,4 45,9 0,5 50,0 50,8 0,8

Yüksekokul ve fakülte mezunlarının mezun oldukları alan açısından işsizlik oranları incelendiğinde, %16,8 ile imalat ve işleme mezunlarının ilk sırada geldiği görülmektedir. Bu grubu sanat (%15,9), yaşam bilimleri (%14,5) ile sosyal ve kişi-sel hizmetler (%14,3) mezunlarının izledi-ği görülmektedir.

Güvenlik hizmetleri (%2,1), sağlık (%2,4) ve veterinerlik (%4,7) mezunları en düşük işsizlik oranına sahip grupları oluşturmaktadır.

İstihdamda meslek lisesi mezunlarının (%9,9) ve yüksek öğrenim mezunlarının (%18,9) toplam %28,8; buna karşılık di-ğer kategorilerin toplam %71,2 pay sahi-bi oluşu, ekonominin gelişimi bakımından önemli bir handikap olarak görülmelidir. 2012 yılına göre 1,1 puan gerilemekle birlikte halen %34,4 ile en büyük payı il-kokul mezunları almaktadır.

2013’te işsizlik oranı en fazla artan grup, okuma yazma bilmeyenler olmuş-tur. Bu grubu az farkla okuma yazma bi-len fakat bir okul bitirmeyenler izlemiştir.

2013’te istihdam oranı en fazla artan gruplar ise genel lise ve yüksekokul veya fakülte mezunlarıdır. Meslek lisesi mezun-ları grubunda istihdam oranının sadece 0,2 puan artması, olumlu yorumlanamaz.

İşgücüne katılma oranı tüm kategori-lerde artmış, en büyük artış genel lise ve yüksekokul veya fakülte mezunlarında ol-muştur.

Veriler, ülkemizde istihdamın ve 2013’teki istihdam artışının düşük kalite-de gerçekleştiğini yansıtmaktadır.

Tablo.11: Eğitim Durumu ve Mezun Olunan Alan, FOET 1999

Page 33: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 31

IV. GENEL DEĞERLENDİRME

2013 yılında TÜİK Hanehalkı İşgücü Araştırmasının sonuçları, İŞKUR’un der-lediği işsizlik ödeneğine başvuranların sayısındaki gelişmeler birlikte değerlendi-rildiğinde, son bir yıllık dönemde işgücü piyasasında ön plana çıkan temel sonuç-lar ve ana değişim eksenleri aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

• TÜİK’in nüfus verileri istikrarsızlığı, is-tihdam ve işsizlik verilerini de etkiliyor olabilir.

• İşgücüne dahil olmayanlar 2012’de 518 bin kişi artmış iken 2013’te 48 bin kişi azaldı. İşgücüne katılma ora-nı 0,8 puan arttı. Artışta kadınlar ve gençler ağırlık taşıdı.

• 1 milyon kadın iş bulursa çalışacak. Yarım milyon ev kadını 2013’te iş aramaya başladı.

• Kentlerde çalışma talebi yükselirken, kırsal yerlerde düştü.

• 2013’te istihdam artışı yavaşladı, OVP hedeflerinden sapıldı.

• Hizmetler sektörünün istihdam yarat-ma imkanları azalırken, sanayi sektö-rü ön plana çıktı. Ücretli sayısındaki artış da çok olumlu.

• Kayıtdışı istihdam oranı hızlı düştü.

• İşgücü talebi yükseköğretim mezunla-rına yöneldi; ancak hala istihdamın %61’i lise altı eğitimlilerden oluşuyor.

• 2013’te iş arayan her dört kişiden biri işsiz kaldı. İşsizlik oranı %9,7’ye yükselirken erkeklere kıyasla kadınla-rı daha çok etkiledi, özellikle kentli genç kadınları vurdu.

• İşsizlik artışının sert etkilediği diğer bir kesim ise, lise altı eğitimliler.

• Her dört işsizden biri kronik işsiz.

• En geniş işsizlik tanımına göre işsiz-lik oranı %17,9 ve sayısı geçen yıla göre 374 bin artışla 5 milyon 443 bin kişi.

• İşsizlik ödeneğine başvuru sayısı ar-tıyor. 2013 yılı genelinde başvuru sayısı 763 bine yükselerek Kriz yılı olan 2009 seviyesini dörtte bir oran-da aştı.

• Aylık bazda da başvuru sayısında artış var.

• Sanayinin ağırlıklı olduğu bölgelerde işsizlik artışı nispeten düşük kaldı.

• İstihdamda meslek lisesi ve yükseköğ-retim mezunlarının toplam payının sadece %29 oluşu Türkiye’nin kalkın-ması açısından önemli bir handikap.

Yayın hakları TİSK’e aittir, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay’ın TİSK Yönetim Kurulu’nu Ziyareti

TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, TİSK Yönetim Kurulu’nun 4 Mart 2014 tarihinde gerçekleşen ilk toplantısına ka-tılarak TİSK’in yeni Yönetim Kurulu’na çalışmalarında başarılar diledi. Atalay, TÜRK-İŞ’in TİSK’le işbirliğine her zaman hazır olduğunu ve bu iki Konfederasyo-nun geçmişte olduğu gibi gelecekte de birçok projeye beraber imza atacaklarını belirtti.

Atalay’a ziyaretinden dolayı teşekkür eden TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, çalışma barışının ve sosyal diyaloğun sürdürülmesinde TÜRK-İŞ’in ro- lünü her zaman çok önemsediklerini dile getirdi.

Atalay, Kudatgobilik ve TİSK Yönetim Kurulu Üyeleri arasında gündemdeki eko- nomik ve sosyal konular hakkında fikir alış verişi de yapıldı.

Page 34: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201432

TİSK Başkanı Kudatgobilik B20 İnsan Sermayesi Görev Gücü Toplantısına Katıldı

TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik 26-27 Şubat 2014 tarihlerinde Sydney’de yapılan B-20 İnsan Sermayesi Görev Gücü Toplantısına Görev Gücü Eş Başka-nı sıfatıyla ve Türk İşverenlerini temsilen katıldı. Toplantıya B20 Başkanı Richard Goyder, Sherpa Robert Milliner, B20 İn-san Sermayesi Görev Gücü Başkanı Steve Sargent, Avustralya’nın en önde gelen 14 şirketinin üst yöneticileri, Brezilya, Meksi-ka ve Güney Afrika’nın iş dünyası liderle-ri, Uluslararası İşverenler Örgütü Temsilci-si ve Y20 Temsilcisi iştirak etti.

Başkan Kudatgobilik toplantıda yap-tığı konuşmada Sydney’e yalnızca bir eş başkan olarak değil, aynı zamanda 2015 yılında G20/B20 toplantılarına ev-sahipliği yapacak Türk Özel Sektörünün temsilcisi olarak da bilgi ve örnek alma-ya geldiğini ve Avustralya tecrübesinin Türkiye açısından yol gösterici olacağını dile getirdi. Başkan Kudatgobilik ayrıca, özellikle istihdamın ve çalışma hayatının gelişmesinde iş aleminin en mühim rolü

oynadığını, bu itibarla 20 Devlet Başka-nına sunulacak tavsiyelerde hür teşebbü-sün, girişimci sermayenin ve iş aleminin desteklenmesinin ve çalışmaların merke-zinde olmasının şart olduğunu vurguladı.

TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi ise yine Şubat ayı içerisinde Sydney’de yapılan “G20 İstihdam Görev Gücü” toplantılarına TİSK, IOE ve B20’yi temsilen katılarak, G20 Avustralya Dö-nem Başkanlığı temsilcileri ile bir dizi

toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda G20 Avustralya Başkanlığı’nın önceliklerinin ekonomik büyüme ve istihdamın teşvik edilmesi olduğu sonucuna varıldı. İşgücü-ne katılımın artırılması ve yerel iş yaratma konularının potansiyel zorluklar olabile-ceği konusunda fikir birliğine varan katı-lımcılar, her ülkenin istihdam planlarının da dahil olduğu çalışmalar için Görev Gücü’nün yıllık çalışma takvimini belirle-diler. Görev Gücü’nün 2014 yılında iki kez daha toplanması bekleniyor.

Page 35: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 33

G20, AB ve OECD ToplantılarıAB’nin Gençlik İçin Eğitim ve İstihdam Toplantısı

Avrupa Komisyonu tarafından genç- lerin mezuniyetleriyle işgücüne katılımları arasındaki süreyi kısaltmayı ve bu konuda uzun vadeli politikalar geliştirmeyi amaç- layan “The Youth Guarantee” Toplantısı Avrupa Komisyonu Başkanı José Manu- el Barroso, Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Müdürü Guy Ryder, B20 İstihdam Görev Gücü Sherpası Margaret Kidd ve TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi’nin katılımlarıyla 8 Nisan 2014 tarihinde Brüksel’de gerçekleşti.

Toplantıda katılımcılar, AB Üye Ülkele-rinin hazırladıkları ulusal programları Ko-misyona gönderme aşamasında oldukla-rını ve 25 yaş altı Avrupalıların eğitimden ayrıldıktan sonra geçecek 4 ay içerisinde çıraklık/iş başında eğitim ya da staj fırsa-tı elde edebilmeleri kararına destek ver-diklerini bildirdiler.

Kaliteli İş Başında Eğitim Konferansı

G20, OECD ve Avrupa Komisyonu tarafından organize edilen Kaliteli İş Ba-şında Eğitim Konferansı 9 Nisan 2014 tarihinde Paris’te gerçekleşti. Toplantıda çalışma yemeği ve “İşverenlere İşbaşında Eğitimi Daha Çekici Hale Getirme” başlık-lı oturumda TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi Türk ve Dünya İşveren-

lerini temsilen iki ayrı konuşma yaptı.Sayın Kiresepi konuşmalarında işve-

renlerin mesleki eğitim müfredatı oluştu- rulması sürecine aktif biçimde katılmaları, hükümetlerin işbaşında eğitimin maliyeti- nin düşürülmesi ve sürecin kolaylaştırılma- sı için düzenlemeler yapması, işbaşında eğitim konusunda şirketler arasında iş- birliği sağlanması ve işbaşında eğitimin imajının iyileştirilmesi gerektiğini söyledi.

G20 İstihdam Görev Gücü Toplantısı

G20 İstihdam Görev Gücü toplantısı 20 Üye Ülke temsilcilerinin katılımıy-

la, Görev Gücü Sherpası Margaret Kidd başkanlığında 10 Nisan 2014 tarihinde Paris’te toplandı. Toplantıda Türkiye’yi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Erhan Batur başkan-lığında bir heyet temsil etti. Toplantının Sosyal Ortaklar oturumuna TİSK, Ulusla-rarası İşverenler Teşkilatı ve BIAC temsilci-leri B20 İnsan Sermayesi Görev Gücü’nü temsilen katıldılar. B20, Y20, L20, C20 ve WAPES (Dünya Kamu İstihdam Kurum-ları Birliği) temsilcileri, G20 2014 döne-minde yaptıkları ve yapmayı planladıkları etkinlikler ve Avustralya dönem başkanlı-ğının öncelikleri hakkında görüş alışveri-şinde bulundular.

Page 36: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201434

Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Yeşil İş KonferansıTİSK, Karadeniz ve Hazar İş Dünyası

Birliği (BCB) ve TÜSİAD işbirliğiyle düzen-lenen “Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Ye-şil İş Konferansı” 14 Mart 2014 tarihinde İstanbul’da yapıldı.

Konferansa üyemiz Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası (ÇEİS) Genel Sekre-teri Dr. Serdar Şardan, TÜSİAD Temsilci-leri, sivil toplum kuruluşları ve çeşitli şirket temsilcileri katıldı.

Konferans’ta TİSK adına Yönetim Ku-rulu Üyesi Bekir Burak Uyguner ve TÜSİ-AD adına Cansen Başaran Symes açılış konuşması yaptı.

TİSK Yönetim Kurulu Üyesi Uyguner, çevre konusunun giderek önem kazandı-ğını, TİSK olarak çevre ve büyümeye eşit önem verildiğini, ancak çevreye duyarlı yeşil ekonomiye doğru yaşanan dönüşüm-de mevcut ekonomik ve sosyal koşulların dikkate alınması gerektiğini belirterek, ekonominin çevreye daha duyarlı hale ge-tirilmesinde ve yeşil işlerin yaratılmasında farklı teşvikler uygulanmasına, kapsamlı ve derinlemesine araştırmalar yapılması-na ihtiyaç duyulduğunu ve çevre mevzuatı konusunda daha fazla bilgi sağlanması-

nın önem taşıdığını söyledi.Uyguner ayrıca, çevresel sorunların ve

ihtiyaçların her ülke için farklılık gösterdi-ğini, bu nedenle ülkelerin kendi ekono-mik, endüstriyel, siyasi, coğrafi ve sosyal yapılarını dikkate alarak çevre konusunda ne yapılabileceğini belirlemesi gerektiğini belirterek, çevresel sorunlarla mücade-lede yeni teknolojilerin ve inovasyonun büyük önemi olduğunu, çevresel kapasite ve performansın artırılmasının işletmelerin verimliliğine ve sürdürülebilirliğine katkı sağlayacağını kaydetti.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Symes, çevresel etkenlerin karar alma süreçlerine dahil edilmesinin bir sosyal sorumluluk unsuru olmanın çok ötesinde uzun vadeli risk yönetiminin bir parçası haline geldi-ğini, iklim değişikliği ile ortaya çıkan so-runların hepimiz için öncelikli ve önemli olduğunu belirterek, bu gelişmelerin, işlet-melerin günlük iş akışını sekteye uğratan operasyonel risklerin yanısıra mali ve re-gülatif riskleri de beraberinde getirdiğini vurguladı.

Symes ayrıca, TÜSİAD’ın, sürdürülebi-lir kalkınma olgusunu, temel öncelik alan-

larından biri olarak benimsediğini, akılcı-lık, sürdürülebilirlik ve kapsayıcılık ilkeleri perspektifinde kaydedilmiş bir iktisadi bü-yümenin kalıcı olabileceğine inandıklarını ifade ederek, ekonomik faaliyetlerin çevre üzerindeki kümülatif etkileri, kıt kaynaklar üzerinde oluşturduğu baskı ve bu tecrübe-lerin ışığında erişilen çevre duyarlılığı gö-zönüne alındığında sürdürülebilirlik yak-laşımının bir seçimden ziyade zorunluluk halini aldığını kaydetti.

B. Burak Uyguner

Page 37: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 35

Babacan: “2014 Yılında Büyüme Eğilimi Sürüyor”Başbakan Yardımcısı Ali Babacan,

2013 yılında yüzde 4 oranında gerçek-leşen GSYH büyüme hızının, Ekim ayında tahmin edilen oranın üzerinde gerçekleş-tiğini belirtti. Ekonomik aktiviteye ilişkin son açıklanan aylık verilerin, olumsuz dış ve iç gelişmelere rağmen, ekonomideki büyüme eğiliminin sürdüğünü gösterdiği-ne dikkat çeken Babacan, 2014 yılında iç talep büyümesinin öngörülenden bir miktar daha yavaş olacağının, dış talep-teki artışın ise yılbaşında beklenenden daha güçlü gerçekleşeceğinin tahmin edildiğini kaydetti.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan yaptığı yazılı açıklamada 2013 yılı 4. çeyrek büyüme verilerini değerlendirdi. 2013 yılının dördüncü çeyreğinde Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) reel olarak bir önceki yılın aynı dönemine göre yüz-de 4.4 oranında artış kaydettiğine dikkat çeken Babacan, mevsim ve takvim etkisin-den arındırılmış GSYH’nin ise bir önceki döneme göre yüzde 0.5 oranında artış gösterdiğini vurguladı. Babacan, böylece Türkiye ekonomisinin 2009 yılı son çey-reğinden itibaren sürdürdüğü kesintisiz büyüme sürecine 2013 yılı dördüncü çey-

reğinde de devam ettirdiğini altını çizdi.

“2013 yılı büyüme performansı, tahmin edilen oranın üzerinde gerçekleşti”

Babacan, 2013 yılının tamamında GSYH büyüme hızının yüzde 4 oranında gerçekleştiğini vurguladı. 2013 yılındaki GSYH büyüme hızının Ekim ayında tah-min edilen oranın üzerinde gerçekleştiği-ne dikkat çeken Babacan, şunları kaydet-ti:

“2013 yılında kaydedilen bu büyüme performansı sonucunda, Türkiye ekono-misinin toplam büyüklüğü cari fiyatlarla 1 trilyon 562 milyar TL’ye ulaşmıştır. Kişi başına milli gelir de 10 bin 782 dolar olarak gerçekleşmiştir.

2013 yılı genelinde kamu toplam tale-binin büyümeye katkısı 1.6 puan olurken, özel tüketim ve özel yatırım harcamaları-nın büyümeye katkısı sırasıyla 3.1 puan ve 0.1 puan olmuştur. Diğer taraftan net dış talep, altın ticaretinin de etkisiyle, büyümeye 2.3 puan negatif katkı yap-mıştır. Yılın ilk yarısında kamu talebinin

ağırlıklı olduğu büyüme, yılın ikinci yarı-sında özel sektör talebinin öncülüğünde gerçekleşmiştir. Özellikle özel yatırım harcamalarının yılın ikinci yarısında bü-yümeye verdiği pozitif katkı önümüzdeki dönem üretim kapasitesi için önemli bir temel oluştururken, büyümenin kalitesini de iyileştirmiştir.

2009 yılı sonundan itibaren Türkiye ekonomisinin gösterdiği büyüme perfor-mansı işgücü göstergelerine de olumlu yansımıştır. 2009 yılı Nisan ayından 2013 yılı Aralık ayına kadar olan dönem-de 5 milyon 64 bin kişiye ilave istihdam sağlanmıştır. 2013 yılında sağlanan yeni istihdam artışı ise 703 bin kişi olmuştur. İstihdamdaki bu artışa rağmen, 2013 yılında işsizlik oranında bir önceki yıla göre sınırlı bir yükseliş görülmüştür. Bu gelişmede toplam işgücüne katılım ora-nındaki artış etkili olmuştur.”

“Olumsuz gelişmelere rağmen 2014 yılında büyüme eğilimi sürüyor”

Orta Vadeli Programda 2014 yılı bü-yüme hızı yüzde 4 seviyesinde öngörül-düğünü ifade eden Babacan, ekonomik aktiviteye ilişkin son açıklanan aylık veri-lerin, olumsuz dış ve iç gelişmelere rağ-men, ekonomideki büyüme eğiliminin sür-düğünü gösterdiğini belirtti. 2014 yılında iç talep büyümesinin öngörülenden bir miktar daha yavaş olacağını, dış talepteki artışın ise yılbaşında beklenenden daha güçlü gerçekleşeceğinin tahmin edildiğini ifade eden Babacan açıklamalarına şöyle devam etti:

“Bu çerçevede, 2014 yılında iç ve dış talep arasındaki dengelenmenin Orta Vadeli Programda öngörülenden daha güçlü olması beklenmektedir. Küresel kon-jonktürün tüm gelişmekte olan ekonomiler için daha zorlayıcı olduğu bir dönemde Türkiye ekonomisi yüzde 4 ve üzerinde bir büyüme performansı sergilemektedir. Son 12 yılda makroekonomik ve finansal dengelerin sağlamlaştırılmasında elde edilen başarı ve ekonomimizin dayanık-lılığını artıran yapısal reformlar, bu geliş-mede en temel belirleyici faktör olmuştur.”

(ANKA; 01.04.2014)

Page 38: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201436

Dünya Bankası ve IMF Türkiye Büyüme Tahminini Düşürdü Dünya Bankası, Türkiye’nin 2014 yı-

lında büyüme hızının 2013 yılına göre yüzde 4,0’den yüzde 2,4’e düşeceğini öngörürken dış finansman maliyetinin yükselmesinin etkisiyle önümüzdeki bir-kaç yıl boyunca büyüme oranının müte-vazi düzeyde kalacağı tahminine de yer verildi.

Raporda Türkiye’nin artan dış kaynak ihtiyacını karşılama yolunda yatırımcı-lar nezdinde oluşabilecek güven kay-bına karşın mali ve finansal sektörünün yeterli koruma sağladığına değinildi. Türkiye’nin iş dünyasının önemli döviz açık pozisyonunun bulunması ve dış fi-nansman bağımlılığının yüksek düzeyde seyretmesinin ekonomi için en önemli risk faktörleri arasında yer aldığının altı çizilen raporda önümüzdeki 12 aylık sure boyunca dış kaynak ihtiyacının GSYH’nın yüzde 27›sine karşılık gelen 210 milyar dolar düzeyinde olduğu kaydedildi. Türk Lirası›nın daha fazla değer kaybetmesinin döviz açığı yüksek firmaların bilançoları-na ilave yük oluşturacağı belirtilen rapor-da, bu durumun özellikle konut firmaları üzerinden bankacılık sektörünü ve işgücü piyasasını olumsuz etkileyebileceği öngö-rüsünde bulunuldu.

Raporun öneriler bölümünde ise kısa dönemde şeffaflık ve iyi yönetimi güçlen-diren reformların yatırımcıların güvenini sağlamaya yardımcı olacağı vurgulanır-

ken orta vadede rekabet gücünü koruma ve daha yüksek büyüme için yapısal re-formların tamamlanmasının gerektiği be-lirtildi.

Türkiye’nin dış finansman ihtiyacı göz önüne alındığında doğrudan yabancı yatırım çekmesi için cazibesini artırması gerektiği kaydedilen raporda özellikle hu-kukun üstünlüğünün sağlanması ve kamu sektörü yönetiminin iyileştirilmesinin öne-mine dikkat çekildi.

Uluslararası Para Fonu (IMF) de Dün-ya Ekonomik Görünüm Raporu’nda Tür-kiye için 2014 büyüme tahminini yüzde 3,5’ten yüzde 2,3’e düşürdü. IMF tah-minlerine göre enflasyon ve cari açık dü-şecek, işsizlik artacak. Türkiye bu yıl ve gelecek yıl AB’nin büyüme ortalamasını, gelecek yıl ise Avrupa’nın yükselen eko-nomilerini geçecek. IMF, “Az sayıda bü-

yük yükselen piyasa ekonomisinde (örn. Brezilya, Rusya, Güney Afrika, Türkiye) iç politika zayıflıkları, sıkı iç ve dış finansal koşullar ya da yatırım ve arz kısıtlamala-rına borçlu olarak büyümenin gerilemesi kaygı verici bir gelişme” değerlendirmesi yaptı.

Rapora göre Türkiye’de tüketici fiyat-ları 2013’te yüzde 7,5 arttı. Bu yıl yüzde 7,8 olması beklenen enflasyon, gelecek yıl yüzde 6,5’e düşecek. Cari işlemlerin 2013’te yüzde 7,9 açık verdiğini belirten IMF, cari açığın bu yıl yüzde 6,3, gele-cek yıl ise yüzde 6 olacağını tahmin etti. IMF’ye göre 2013 yılında yüzde 9,7 olan işsizlik ise bu yıl yüzde 10,2’ye, 2015’te yüzde 10,6’ya yükselecek.

(Hürriyet; 07.04.2014ANKA, 09.04.2014)

Enerji Verimliliği Yönetmeliği DeğiştiEndüstriyel işletmelerde verimlilik artı-

rıcı projelerin desteklenmesi çerçevesinde yapılacak başvurular 25 Haziran 2014 itibarıyla 5 proje ile sınırlı olacak.

Endüstriyel işletmelerin daha önceki başvuru dönemlerinde destekleme kara-rı alınmış ve uygulaması halen devam eden projeleri bu sayıya dahil edilecek. Ancak, uygulamasının tamamlandığı ya-zılı olarak Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü’ne bildirilen projeler bu sayı-ya dahil edilmeyecek.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın

Enerji Kaynaklarının Ve Enerjinin Kullanı-mında Verimliliğin Artırılmasına Dair Yö-netmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlan-dı. Yönetmelik ile proje yerinden üretim bileşeni (PYÜB), endüstriyel işletmenin enerji ihtiyacının bir bölümünü karşılamak maksadıyla kurulan, üretimi ve tüketimi aynı ölçüm noktasında olan yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim sistemlerini veya mikrokojenerasyon veya verimi Bakanlık tarafından yürürlüğe ko-nulan Tebliğ ile belirlenen asgari verim-

lilik gereksinimlerini sağlayan kojeneras-yon sistemleri olarak tanımlandı.

Enerji yöneticisi görevlendirmekle veya enerji yönetim birimi kurmakla yü-kümlü endüstriyel işletmelerdeki, organize sanayi bölgelerindeki ve binalardaki ener-ji yönetimi sistemleri, belgelendirmeye esas olan yürürlükteki ulusal veya ulusla-rarası ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi- Kullanım Kılavuzu ve Şartlar Standardı’na uygun şekilde oluşturulacak.

(ANKA;26.03.2014)

Page 39: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 37

Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Türkiye TespitleriUluslararası Kredi derecelendirme ku-

ruluşu Standard & Poor’s (S&P), Türkiye’yi Ukrayna ve Gana ile birlikte sermaye akışlarına karşı en kırılgan 3 ülke arasın-da gösterdi. Politika risklerinin gelişmek-te olan ekonomilerin ratingleri için temel önem taşıdığını vurgulayan kurum, son dönemde gelişmekte olan ülkelerde yaşa-nan politik duruma dikkat çekti. S&P’nin gelişmekte olan ülke ekonomilerine iliş-kin açıkladığı raporda, “Gelişmekte olan piyasalar arasında Türkiye, Ukrayna ve Gana değişen sermaye akışlarına karşı en kırılgan üç ülke. Öte yandan Çin, Fi-lipinler, Angola spekturumun güçlü kısmı-nı oluşturuyor” denildi. Raporda mevcut piyasa koşullarının etkisinin geniş çaplı rating eylemine yol açmasının beklenme-diği kaydedildi.

Fitch ise büyümedeki yavaşlama, fa-izlerde artış ve para biriminde devam eden zayıflığı göz önüne alan stres test-leri sonucunda Türkiye ’deki şirketlerin gelişmekte olan Avrupa , Ortadoğu ve Afrika Ülkelerindeki (EMEA) şirketler

arasında risklere en yoğun maruz kalan şirketler arasında olduğunu açıkladı. Ay-rıca raporda, Türkiye’deki birçok şirketin TL gelirlerine karşılık dolarla borçlandığı belirtilerek, ekonomideki yavaşlama ve kurdaki yükselişe paralel olarak şirketle-rin borcunun sermayeye olan oranının bir buçuk kat artabileceğine dikkat çekildi.

Öte yandan Moody’s, siyasi çalkan-tı ve piyasalardaki oynaklık nedeniyle Türkiye’nin dış kırılganlıklarının arttığını belirtti. Sermaye akımlarının değerlendi-

rildiği raporda Türkiye’nin dış kırılgan-lıklarının artmasına karşılık, “Döviz cinsi borcun gayrı safi yurtiçi hasılaya oranı-nın yüzde 13 ile görece düşük olduğu ve hem iç hem de dış borç profilinde ortala-ma vadenin uzatılması çabalarına paralel olarak kamu borcunun faizlere olan has-sasiyetinin azaldığı görülmektedir. Ayrıca maliye politikası ekonomiye yönelik bazı şokları hafifletebilir” denildi.

(Hürriyet; 06.03.2014, Radikal ve CNN-Turk /Reuters – 25.03.2014)

2013’te Verimlilik %0,1Reel İşgücü Maliyeti %5,1 Arttı

TÜİK’in açıkladığı 2013 yılının 4’üncü çeyreğine ait imalat sanayii üre-tim ve istihdam verileri kullanılarak yapı-lan hesaplara göre Ekim, Kasım, Aralık aylarını kapsayan dönemde bir önce-ki yılın aynı dönemine kıyasla üretim %4,2; istihdam %3,7 ve verimlilik (işçi başına üretim) %0,6 oranında arttı. Ve-rimlilik artışının zayıflaması, 2012’deki ve 2013’ün ilk yarısındaki küçülme eği-limine geri dönüş endişelerini doğurdu (Tablo ve Şekil 1).

Söz konusu dönemde reel işgücü ma-liyeti ise %5,0 arttı. Reel işgücü maliyeti üst üste 7 çeyrek dönemdir (21 aydır) yük-seliyor.

2013’te Verimlilik Artışı Neredeyse Yok.

2013 yılının tamamında imalat sana-

yiinde üretim 2012 yılına göre %4,0 yük-selirken, istihdam da üretime yakın ölçü-de, %3,9 arttı.

Dolayısıyla verimlilik %0,1 artışla, ye-rinde saydı. Buna karşılık enflasyondan arındırılmış (reel) işgücü maliyeti artışı %5,1 oldu (Şekil 2).

Reel işgücü maliyeti artışının verimlilik artışına kıyasla çok daha yüksek gerçek-leşmesi sanayinin uluslararası rekabet gücünü azalttı ve yatırım kapasitesini za-yıflattı.

Son 6 Yılda Verimlilik %7,0; Reel İşgücü Maliyeti %13,5 Yükseldi.

2007 yılından 2013’e uzanan 6 yılda da reel işgücü maliyeti, verimliliğe kıyas-la yaklaşık iki kat yüksek artış kaydetti.

Reel işgücü maliyeti %13,5 yükselirken, verimlilik artışı %7,0’de kaldı. Üretim %17,5; istihdam %9,8 oranında yükseldi (Şekil 3).

İşgücü maliyeti ile verimliliğin birlikte değerlendirilmesini sağlayan ve bir birimlik üretimde işgücü maliyetinin rekabet gücüne etkisini yansıtan “birim işgücü maliyeti” endeksi ise aynı dönemde 99’dan 105,1’e yükseldi.

Bu yükseliş, sanayi ürünlerimizin iç ve dış piyasalardaki başarısının işgücü mali-yeti nedeniyle kısıtlandığını ortaya koyuyor.

Rekabet gücünün ve istihdamın artı-rılması için, ücret-dışı işgücü maliyetinin, özellikle işletmeler üzerindeki SGK prim yükünün hafifletilip, OECD ortalamasına indirilmesi gerekiyor.

(TİSK Haber Bülteni; 20.03.2014)

Page 40: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201438

Tablo : İMALAT SANAYİİNDE ÜRETİM, İSTİHDAM VE VERİMLİLİK

YIL VE DÖNEM

2010=100 Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre Yüzde Değişim

ÜRETİM (1) İSTİHDAM VERİMLİLİK REEL İŞGÜCÜ

MALİYETİ (2) ÜRETİM İSTİHDAM VERİMLİLİK REEL İŞGÜCÜ MALİYETİ

2007 100,0 106,2 94,2 93,3 - - - -

2008 98,5 105,8 93,1 92,8 -1,5 -0,4 -1,1 -0,5

2009 87,3 95,4 91,5 100,1 -11,4 -9,8 -1,7 7,9

2010 100,0 100,0 100,0 100,0 14,5 4,8 9,3 -0,1

2011 110,5 106,9 103,4 97,7 10,5 6,9 3,4 -2,3

2012 113,0 112,2 100,7 100,8 2,3 5,0 -2,6 3,2

2013 117,5 116,6 100,8 105,9 4,0 3,9 0,1 5,1

2007 I 93,0 104,5 89,0 91,8 - - - -

II 102,2 106,1 96,3 90,4 - - - -

III 100,1 107,3 93,3 94,3 - - - -

IV 104,6 106,9 97,8 96,8 - - - -

2008 I 99,6 106,6 93,4 93,8 7,1 2,0 5,0 2,2

II 106,2 107,9 98,4 86,5 3,9 1,7 2,2 -4,3

III 98,2 106,1 92,6 92,5 -1,9 -1,1 -0,8 -1,9

IV 90,1 102,7 87,7 98,7 -13,9 -3,9 -10,3 2,0

2009 I 74,6 95,7 78,0 102,4 -25,1 -10,2 -16,6 9,2

II 88,2 94,6 93,2 98,2 -16,9 -12,3 -5,3 13,5

III 88,8 95,8 92,7 100,0 -9,6 -9,7 0,2 8,1

IV 97,8 95,7 102,2 99,7 8,5 -6,8 16,5 1,0

2010 l 89,7 95,8 93,6 99,2 20,2 0,1 20,1 -3,1

II 101,8 99,1 102,7 95,9 15,4 4,8 10,2 -2,3

III 99,1 101,9 97,3 102,7 11,6 6,4 4,9 2,7

IV 109,4 103,2 106,0 102,0 11,9 7,8 3,7 2,3

2011 I 104,1 103,9 100,2 96,5 16,1 8,5 7,0 -2,7

II 112,6 106,2 106,0 95,4 10,6 7,2 3,2 -0,5

III 108,8 108,3 100,5 100,5 9,8 6,3 3,3 -2,1

IV 116,7 109,3 106,8 98,4 6,7 5,9 0,7 -3,5

2012 I 106,9 109,8 97,4 96,1 2,7 5,7 -3,1 -0,4

II 116,5 111,9 104,1 97,7 3,5 5,4 -1,8 2,4

III 110,3 113,4 97,3 105,7 1,4 4,7 -3,2 5,2

IV 118,4 113,7 104,1 103,5 1,5 4,0 -2,5 5,2

2013 I 109,7 114,1 96,1 102,0 2,6 3,9 -1,2 6,1

II 120,8 116,1 104,0 103,7 3,7 3,8 -0,1 6,1

III 116,1 118,0 98,4 108,6 5,3 4,1 1,2 2,7

IV 123,4 117,9 104,7 108,7 4,2 3,7 0,6 5,0

(1) Arındırılmamış Endeks(2) Nominal değişimler, TÜİK 2003=100 Üretici Fiyatları Endeksi 2010 baz yılına çekilerek deflate edilmiştir.Kaynak: TÜİK Kısa Dönemli İş İstatistikleri, Üretim, İstihdam ve Üretici Fiyatları Endeksi Haber Bültenleri; aylık üretim endeksinin üçer aylığa dönüştürülme-si, verimlilik ve reel işgücü maliyeti TİSK hesaplaması

Page 41: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 39İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 39

3

-27,0

-22,0

-17,0

-12,0

-7,0

-2,0

3,0

8,0

13,0

18,0

23,0

I II III IV I II III IV l II III IV I II III IV I II III IV I II III IV

2008 2009 2010 2011 2012 2013

EKL 1malat Sanayiinde Üretim, stihdam, Verimlilik ve

Reel gücü Maliyeti(Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre Yüzde Deiim)

ÜRETM STHDAM

VERMLLK REEL GÜCÜ MALYET

4,0 3,9

0,1

5,1

Üretim İstihdam Verimlilik Reel İşgücü Maliyeti

ŞEKİL 22013'te Bir Önceki Yıla Göre

İmalat Sanayiinde Üretim, İstihdam, Verimlilik ve Reel İşgücü Maliyeti Artışları (%)

4

17,5

9,8

7,0

13,5

Üretim İstihdam Verimlilik Reel İşgücü Maliyeti

ŞEKİL 32013'te 2007'ye Göre

İmalat Sanayiinde Üretim, İstihdam, Verimlilik ve Reel İşgücü Maliyeti Artışları (%)

Şekil 1 İmalat Sanayiinde Üretim, İstihdam, Verimlilik ve

Reel İşgücü Maliyeti (Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre Yüzde Değişim)

Şekil 2 2013’te Bir Önceki Yıla Göre

İmalat Sanayiinde Üretim, İstihdam, Verimlilik ve Reel İşgücü Maliyeti Artışları (%)

Şekil 3 2013’te 2007’ye Göre

İmalat Sanayiinde Üretim, İstihdam, Verimlilik ve Reel İşgücü Maliyeti Artışları (%)

Page 42: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201440

Kök Hücreden Organ ÜretildiKanser tedavisi ve birçok hastalığın

kesin çözümü olarak bakılan kök hücre tedavisi adına yeni bir adım daha atıldı. Londra Üniversitesi, farklı organlardan polymer (canlıyı oluşturan ve herhangi bir hücreye dönüşebilen hücreler) alarak burun, kulak, kan damarı, soluk boru-su ve gözyaşı tünelleri üretti. Araştırma ekibinden Profesör Alexander Seifalian, “Tıpkı pasta yapmak gibi, sadece bizim fırınımız farklı” sözleriyle anlattığı çalışma sonucunda yapay kulakların ihtiyacı olan hastalara çok yakında nakledilebileceğini açıkladı. Çeşitli organlardan alınan hüc-relerle bir sentez oluşturan ekip, karışımın içine mimik oluşumuna katkıda bulunması için şeker ve tuz kattıklarını da açıkladı. Burnun bir hastanın burnu üzerindeki ciltten nakledilerek üretildiğini açıklayan Prof.Seifalian, “Boyut ve tip açısından se-çenek sunmayı da hedefliyoruz. Böylelik-le cerrahlar yüze hangisinin daha uygun olduğuna karar verebilecek” dedi.

Hedef akciğer ve böbrekBir nevi ısmarlama organ üretecekle-

rini kaydeden Seifalian, “Şimdiki hedefi-

miz böbrek, akciğer ve karaciğer üretebil-mek. Bunlar bizim ürettiklerimize oranla çok daha karmaşık” şeklinde konuştu. Ku-lak üretebilmek için 9 yıl uğraşan ekibin araştırması 16 milyon dolara mal oldu.

Ancak Seifalian, eğer başarılı olurlarsa yapay organların birkaç yüz dolar olaca-ğını ifade etti.

(VATAN; 09.04.2014)

Endüstriyel Robot Satışlarından 8.7 Milyar DolarBu yıl dördüncüsü gerçekleşen, 65

ülkeden 5 bin katılımcının ürünlerini ser-gilediği endüstriyel teknolojileri fuarı Han-nover Messe, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in katıldığı törenle açıldı. Fuarın parlayan yıldızları bu yıl 4. kez verilecek olan Robot Teknoloji Ödülleri sebebiyle uygulamalı robotik çözümler oldu. Sun-dukları maliyet verimliliği ve rekabetçi gücü robot destekli otomasyonu ekonomi-lerin vazgeçilmez parçası haline getirdi. Bugün artık küçük ve orta ölçekli şirketler-de bile robot teknolojileri üretim ve hizmet-lerin farklı aşamalarında verim artırmak ve maliyet azaltmak için kullanılıyor. Ulusla-rarası Robot Teknolojileri Federasyonu’na (IFR) göre 2008 ve 2012 yılları arasında endüstriyel robot satışları yılda yüzde 7 artışla 8,7 milyar dolara ulaştı.

(DÜNYA; 08.04.2014)

Page 43: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 41

İş ve Meslek Danışmanlarının GöreviÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan-

lığı, iş ve meslek danışmanlarının çalış-ma usul ve esaslarını belirledi. Türkiye İş Kurumu’nun iş ve meslek danışmanları, da-nışmanlık hizmeti yürütürken, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ayrımı yapmayacak. İş ve meslek danışmanı, görevi ile ilgili olarak kişi, ku-rum ve kuruluşlardan doğrudan veya do-laylı olarak her ne ad altında olursa olsun bir menfaat sağlayamayacak.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın İş ve Meslek Danışmanla-rının Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliği Resmi Gazete’de yayım-landı. Yönetmelik hükümleri, Türkiye İş Kurumu’nun taşra teşkilatında görev ya-pan iş ve meslek danışmanları hakkında uygulanacak.

İş ve meslek danışmanlık hizmeti sunu-mu için il müdürlüğü veya hizmet merkezi faaliyet alanındaki iş arayanlar, işveren-ler ile eğitim ve öğretim kurumları; iş ve meslek danışmanlarına portföy oluştu-racak şekilde dağıtılacak. İş ve meslek danışmanları, etkin ve verimli çalışmanın

sağlanması amacıyla gruplar halinde ça-lıştırılabilecek. Her grup için koordinas-yondan sorumlu bir şef veya iş ve meslek danışmanı, Çalışma ve İş Kurumu il mü-dürleri veya il müdürlüğüne bağlı hizmet merkezi müdürü tarafından grup sorumlu-su olarak görevlendirilecek.

İş ve meslek danışmanları, iş arayan-lara, işverenlere, eğitim ve öğretim kurum-larına yönelik danışmanlık hizmetlerini yerine getirecek. Danışmanlık hizmetleri ile ilgili tanıtım ve işbirliği faaliyetlerini yürütecek. İş ve meslek danışmanlığı fa-aliyetlerini raporlayacak, işgücü piyasası araştırmaları yapacak. İşverenler, eğitim ve öğretim kurumları, ilgili kurum ve ku-ruluşlar ile sürekli işbirliği içinde olacak. Danışana kısa sürede hizmet verilebilmesi için gerektiğinde diğer iş ve meslek da-nışmanları ve Kurum içi diğer birimlerle işbirliği yapmak ve sonuçlarını takip ede-cek. Çalışma planına uygun olarak aylık bireysel çalışma programı hazırlayacak. Yaptığı çalışmalara ilişkin verileri zama-nında ve doğru bir şekilde portala akta-racak. Danışanın kişisel özelliklerini göz

önüne alarak gerektiğinde bireysel eylem planı oluşturacak.

(ANKA; 31.03.2014)

İŞKUR, Yıl Sonuna Kadar 1.5 Milyon İşsize Ulaşacak Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) Genel Müdürü

Dr. Nusret Yazıcı bu yılın sonuna kadar 1.5 milyon işsize ulaşarak iş bulmalarına yardımcı olmayı ve İş ve Meslek Danışmanlığı kapsa-mında hizmet sunmayı hedeflediklerini açıkla-dı. İşsizlerin ve meslek değiştirmek isteyenlerin kişisel özellikleri ve sahip oldukları becerilerin işgücü piyasası ile uyumlu olup olmadığının danışmanlar tarafından tespit edildiğini belir-ten Yazıcı, ‘uygun işe uygun elemanın’ yön-lendirilebildiğini ifade etti.

Yazıcı, şöyle devam etti: “Bu kapsamda 81 İl Müdürlüğü’nde faaliyet gösteriyoruz. Ayrıca üniversite ve belediyelerdeki hizmet noktalarıyla tüm işsizlerimize ulaşmayı hedef-liyoruz. Eğitim hayatından istihdama geçiş sü-recini kolaylaştırmak hedefiyle her geçen gün daha fazla sayıda ve daha yüksek kalitede hizmet sunmak gayretindeyiz.”

(Akşam; 03.04.2014)

Page 44: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201442

ORTA GELİR TUZAĞI

Page 45: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 43

Sürdürülebilir Büyüme ve Maliye PolitikasıSizce Türkiye Orta Gelir

Tuzağı’na yakalanma riski içinde midir?

“Orta Gelir Tuzağı” tartışmaları, Türkiye’de ilgi görmeye devam ediyor. Hatırlanacağı gibi bu kavram, gelişmek-te olan ülkelerin önce hızlı bir büyüme trendini yakalayıp belli bir gelir düzeyine eriştikten sonra büyüme hızlarının sert bir şekilde yavaşlaması anlamında kullanılı-yor. Yani gelişmekte olan ülkelerin orta gelir düzeyinden çıkıp gelişmiş ülkeler seviyesine erişememeleridir.

Orta gelir tuzağını aşmanın yolu ise rekabet gücü yüksek ve yenilikçi bir eko-nomi ile sürdürülebilir güçlü büyümenin sağlanmasından geçmektedir. Bunda etki-li bir maliye politikasının tasarlanması ve uygulanması büyük önem taşımaktadır.

Bildiğiniz üzere AK Parti Hükümetleri döneminde Türkiye’de hızlı ve güçlü bir

büyüme dönemi yaşanmıştır. Ekonomi-miz, son 60 yılın en büyük finansal krizine rağmen 2002 yılından bu yana yılda or-talama yüzde 5,1 oranında büyümüştür. Böylece 2002 yılında 230 milyar dolar olan milli gelir 2013 yılında 820 milyar dolara ulaşmış, kişi başına düşen gelir ise 3.492 dolardan 10.782 dolara çıkmıştır.

Türkiye bu dönemde milli gelirdeki hızlı artış sayesinde gelir sınıflandırmasın-da basamak atlayarak düşük orta gelirli ülkeler grubundan yüksek orta gelirli ül-keler grubuna girmiştir.1 Türkiye’de kişi başına düşen gelir, 4.086 ile 12.615 do-lar arasında tanımlanan bu grubun da üst sınırına yakın bir düzeye erişmiştir.

İhtiyatlı varsayımlara dayalı yaptığı-mız 2014-16 Orta Vadeli Programına göre 2015 yılında kişi başına gelirin 12.670 dolara yükselmesini bekliyoruz. Böylece Dünya Bankası tanımına göre

önümüzdeki yıl yüksek gelir grubundaki ülkelere dahil olmuş olacağız. Yani ista-tistiki tanımlara göre Türkiye’nin orta gelir tuzağına düşmesi söz konusu değildir.

Ancak orta gelir tuzağı tartışmalarının ardında yatan asıl konu Türkiye’nin büyü-me trendinde sert bir yavaşlamanın olup olmayacağıdır. Böyle bir durum ise söz konusu değildir.

Enflasyon ve döviz kuru konu-sunda yeni gelişmelerin ortaya çıktığı düşünülecek olursa, bü-yüme oranını olumlu etkileyecek yeni maliye politikaları izlenmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?

Öncelikle Türkiye’nin büyümesi sağlam makroekonomik temellere dayanmaktadır. Uyguladığımız ihtiyatlı maliye politikalarının bu konuda etkisi bü-yük olmuştur. Bu politikalar sayesinde ge-nel devlet bütçe açığının GSYH’ye oranını

Meh

met

ŞİM

ŞEK

T.C Maliye Bakanı

Page 46: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201444

son 11 yılda yaklaşık 10 puan azaltarak 2013 yılında yüzde 1’e indirdik. AB ta-nımlı borç stokunun GSYH’ye oranını ise 40 puan düşürerek 2013 yılı için yüzde 36,3’e düşürdük.

Bu oranlar ile Türkiye birçok ülke tara-fından imrenilecek bir konumdadır. Zira Avro Bölgesine katılmanın koşulu olan Maastricht Kriterlerine bakacak olursak yüzde 3’lük bütçe açığı kriterinin üçte biri kadar bütçe açığına sahibiz. Borcun GSYH’ye oranı ise yüzde 60 olan borç kriterinin nerdeyse yarısı kadar. Ayrıca şunu da belirteyim bu kritere tabi 18 Av-rupa ülkesi arasından bizden daha düşük borç oranına sahip sadece iki ülke var. Bunlar da Estonya ve Lüksemburg gibi iki küçük ülkedir.

AK Parti Hükümetleri döneminde elde ettiğimiz mali disiplin sayesinde kamu kaynaklarını üretken alanlara yönlendir-dik. AK Parti Hükümetleri öncesinde ise hem borcun faizi hem de faiz giderlerinin vergi gelirleri içindeki payı çok yüksekti. 2002 yılında reel faiz oranları yüzde 25,4, faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı ise yüzde 85,7 seviyesindeydi. Bu-gün ise vergi gelirlerinin yüzde 85’i mille-timize hizmet olarak geri dönüyor.

Mali disiplin sayesinde reel faiz son beş yıldır düşük tek hanelerde seyret-mektedir. Faiz giderlerinin vergi gelirle-rine oranı ise 2013 yılında yüzde 15,3 ile 1983 yılından beri görülen en düşük seviyesine ulaşmıştır. GSYH’ye oran olarak da yüzde 3,2 ile faiz giderleri

1992’den bu yana en düşük düzeyine inmiştir. Faiz giderlerinin bütçe içindeki payı ise 1985’ten bu yana görülen en düşük seviyeye inmiştir. Kısaca kamu kaynaklarını faiz yerine vatandaşlarımıza hizmet ve yatırım olarak sunuyoruz.

Cari Açık SorunuOrta gelir tuzağı açısından baktığı-

mızda en önemli olgulardan biri uzun vadeli yüksek büyüme performansının yakalanmasıdır. Bu konuda bize yönelti-len en büyük eleştiri ise cari açığın yüksek seyretmesidir.2 Cari açığın önemli bir so-run olduğunun Hükümet olarak farkında-yız. Bu yapısal bir sorundur ve çözümü de uzun vadeli yapısal reformlar ile müm-kündür. Hükümetimiz cari açık sorunu-nun kalıcı bir şekilde çözümü için gerekli adımları atmaktadır.

Öncelikli Yatırımlar ve Reformlar

Türkiye’nin uzun vadede sürdürülebilir yüksek büyüme performansını yakalaması için yüksek beceri düzeyi gerektiren ye-nilikçi ürün ve hizmetler ortaya koyarak gelişmiş ülkelerle rekabet etmesi gerek-mektedir. Bu amaçla AK Parti Hükümetleri döneminde 2023 vizyonu ile temel önce-liklerimizi belirledik. Hükümet politikaları-mızı eğitim, altyapı ve Ar-Ge faaliyetleri gibi üretkenliği artıran, kurumsal altyapıyı ve iş ortamını geliştirerek rekabetçiliği ar-tıran konular etrafında kurguladık.

EğitimTürkiye, 25 yaş üstü nüfusta ortalama

6,5 yıl olan eğitim seviyesi ile kişi başına milli geliri 10.000 doların üzerine çıkmış ender ülkelerden biridir. Ancak 2023 he-defimiz olan 25.000 dolarlık kişi başına gelir seviyesi için eğitim düzeyini artırmak şarttır.

Eğitime erişimi kolaylaştırmak ve eği-timin kalitesini artırmak için Hükümetleri-miz döneminde bütçeden en büyük payı hep eğitime ayırdık. 2014 Yılı Bütçesinde eğitime ayrılan kaynağı bir önceki yıla göre yüzde 15,4 oranında artırarak 78,5 milyar TL’ye çıkardık. Böylece 2002 yı-lına göre bütçeden eğitime ayırdığımız kaynağı nominal olarak yaklaşık 7 katı-na çıkardık. Eğitim harcamalarının bütçe içindeki payını ise yüzde 9,4’ten yüzde

Grafik 1: Milli Gelir

2002230 Milyar $

20505 Trilyon $

2013820 Milyar $

20232 Trilyon $

Kaynak: TÜİK, OVP, PwC

İŞVEREN / Mart - Nisan 201444

40 puan düşürerek 2013 yılı için yüzde 36,3’e düşürdük.

Bu oranlar ile Türkiye birçok ülke tara-fından imrenilecek bir konumdadır. Zira Avro Bölgesine katılmanın koşulu olan Maastricht kriterlerine bakacak olursak yüzde 3’lük bütçe açığı kriterinin üçte biri kadar bütçe açığına sahibiz. Borcun GSYH’ye oranı ise yüzde 60 olan borç kriterinin nerdeyse yarısı kadar. Ayrıca şunu da belirteyim bu kritere tabi 18 Av-rupa ülkesi arasından bizden daha düşük borç oranına sahip sadece iki ülke var. Bunlar da Estonya ve Lüksemburg gibi iki küçük ülkedir.

AK Parti Hükümetleri döneminde elde ettiğimiz mali disiplin sayesinde kamu kaynaklarını üretken alanlara yönlendir-

dik. AK Parti Hükümetleri öncesinde ise hem borcun faizi hem de faiz giderlerinin vergi gelirleri içindeki payı çok yüksekti. 2002 yılında reel faiz oranları yüzde 25,4, faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı ise yüzde 85,7 seviyesindeydi. Bu-gün ise vergi gelirlerinin yüzde 85’i mille-timize hizmet olarak geri dönüyor.

Mali disiplin sayesinde reel faiz son beş yıldır düşük tek hanelerde seyret-mektedir. Faiz giderlerinin vergi gelirle-rine oranı ise 2013 yılında yüzde 15,3 ile 1983 yılından beri görülen en düşük seviyesine ulaşmıştır. GSYH’ye oran olarak da yüzde 3,2 ile faiz giderleri 1992’den bu yana en düşük düzeyine inmiştir. Faiz giderlerinin bütçe içindeki payı ise 1985’ten bu yana görülen en

düşük seviyeye inmiştir. Kısaca kamu kaynaklarını faiz yerine vatandaşlarımıza hizmet ve yatırım olarak sunuyoruz.

Cari Açık SorunuOrta gelir tuzağı açısından baktığı-

mızda en önemli olgulardan biri uzun vadeli yüksek büyüme performansının yakalanmasıdır. Bu konuda bize yönelti-len en büyük eleştiri ise cari açığın yüksek seyretmesidir.2 Cari açığın önemli bir so-run olduğunun Hükümet olarak farkında-yız. Bu yapısal bir sorundur ve çözümü de uzun vadeli yapısal reformlar ile müm-kündür. Hükümetimiz cari açık sorunu-nun kalıcı bir şekilde çözümü için gerekli adımları atmaktadır.

Öncelikli Yatırımlar ve Reformlar

Türkiye’nin uzun vadede sürdürülebilir yüksek büyüme performansını yakalaması için yüksek beceri düzeyi gerektiren ye-nilikçi ürün ve hizmetler ortaya koyarak gelişmiş ülkelerle rekabet etmesi gerek-mektedir. Bu amaçla AK Parti Hükümetleri döneminde 2023 vizyonu ile temel önce-liklerimizi belirledik. Hükümet politikaları-mızı eğitim, altyapı ve Ar-Ge faaliyetleri gibi üretkenliği artıran, kurumsal altyapıyı ve iş ortamını geliştirerek rekabetçiliği ar-tıran konular etrafında kurguladık.

EğitimTürkiye, 25 yaş üstü nüfusta ortalama

6,5 yıl olan eğitim seviyesi ile kişi başına milli geliri 10.000 doların üzerine çıkmış ender ülkelerden biridir. Ancak 2023 he-defimiz olan 25.000 dolarlık kişi başına gelir seviyesi için eğitim düzeyini artırmak şarttır.

Eğitime erişimi kolaylaştırmak ve eği-timin kalitesini artırmak için Hükümetleri-miz döneminde bütçeden en büyük payı hep eğitime ayırdık. 2014 Yılı Bütçesinde eğitime ayrılan kaynağı bir önceki yıla göre yüzde 15,4 oranında artırarak 78,5 milyar TL’ye çıkardık. Böylece 2002 yı-lına göre bütçeden eğitime ayırdığımız kaynağı nominal olarak yaklaşık 7 katı-na çıkardık. Eğitim harcamalarının bütçe içindeki payını ise yüzde 9,4’ten yüzde 18’e yükselttik. Başka bir ifadeyle vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 22,5’ini eğiti-me harcıyoruz.

Grafik 1: Milli Gelir

2002230 Milyar $

20505 Trilyon $

2013820 Milyar $

20232 Trilyon $

Kaynak: TÜİK, OVP, PwC

Grafik 2: Genel Devlet Bütçe Açığı ve Borç Stoku

74,0

36,3

30,0

10,8

1,00,5

-2

0

2

4

6

8

10

12

25

30

35

40

45

50

55

60

65

70

75

2002

2003

2004

2005

2006

2007

2008

2009

2010

2011

2012

2013

2014

2015

2016

Borç Stoku/GSYH (Sol eksen) Bütçe Açığı/GSYH (Sağ Eksen)

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı

(%)

(%)

Kaynak: TÜİK, OVP, PwC

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı

Kaynak: TÜİK, OVP, PwC

Grafik 2: Genel Devlet Bütçe Açığı ve Borç Stoku

Page 47: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 45

18’e yükselttik. Başka bir ifadeyle vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 22,5’ini eğiti-me harcıyoruz.

Eğitime aktarılan kaynak ile 2002-03 eğitim-öğretim döneminde okul önce-si için yüzde 11,7 olan brüt okullaşma oranını 2012-13 döneminde yüzde 44’e yükselttik. Aynı dönemde ilköğretim için yüzde 96,5 olan brüt okullaşma oranını yüzde 107,6’ya, ortaöğretim için yüzde 80,8 olan oranı yüzde 96,8’e yükselttik. Yükseköğretim için ise bu oranı yüzde 35,8’den yüzde 92,1’e çıkardık.

Eğitimde kaliteyi artırmak amacıyla FATİH Projesini uyguluyoruz. Okullarımızı geniş bant internet ve bilişim ekipmanları ile donatıyoruz. 2014 yılında bu Proje için bütçeden 1,4 milyar TL ödenek ayır-dık.

4+4+4 ile zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkardık. OECD ülkeleri geneline ba-kıldığında ortalama eğitim süresinin kişi başına gelir ile doğru orantılı bir eğilim izlediği görülmektedir. Bu da Türkiye’de 6,5 yıl olan ortalama eğitim süresinin 12 yıla çıkması durumunda kişi başına geliri-mizin 30 bin dolar seviyesine ulaşabilece-ği anlamına gelmektedir.

AltyapıEğitime yaptığımız yatırımların yanısı-

ra altyapıya aktardığımız kaynak ile üret-kenliği artırıyoruz. Son 11 yılda ulaştırma

altyapısına 160 milyar TL kaynak ayırdık. Ayrıca Kamu-Özel İşbirlikleri ile bir çok projeyi hayata geçirdik. Yaptığımız yatı-rımlar sayesinde 2002 yılında 6.101 km olan bölünmüş yol ağını 3 kattan fazla artırarak Ocak 2014 itibarıyla 23.051 km’ye ulaştırdık. 2003 yılından bugüne kadar 1.366 kilometresi yüksek hızlı tren hattı olmak üzere 1.724 km demiryolu yaptırdık. 2003’ten bu yana ülkemizdeki havalimanı sayısını tam iki katına çıkar-dık. Bugün sivil havacılığa açık 52 havali-manımız bulunuyor. Önümüzdeki dönem-

de ülkemizin rekabet gücünü artırmak için demir yolları yatırımlarına devam edece-ğiz.

EnerjiTürkiye birincil enerji kaynakları bakı-

mından yüzde 72 oranında dışa bağımlı-dır. Hükümetlerimiz döneminde enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmak amacıyla yerli, yenilenebilir ve aynı zamanda çev-re dostu enerjiler üzerinde çalışıyor, ya-tırımlarımızı bu yönde geliştiriyoruz. Ay-rıca bu yöndeki özel sektör yatırımlarını teşvik ediyoruz.

2013 yıl sonu itibarıyla toplam elektrik enerjisi kurulu gücümüzün yüzde 40’ı ye-nilenebilir enerji kaynaklarından, özellik-le HES’lerden oluşmaktadır. Orta vadede yenilenebilir enerjinin toplam kurulu güç içindeki payının yüzde 46,4’e çıkacağı öngörülmektedir. Önümüzdeki yıllarda yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızı çok daha güçlü bir şekilde devreye soka-cağız. Böylece ülkemizin enerjide dışa bağımlılığını azaltacağız.

Ar-GeKatma değer zincirinde daha yuka-

rı çıkabilmek için bir çok önemli adım attık. Bu çerçevede yaptığımız yasal düzenlemeler ile Ar-Ge faaliyetlerini ve bu faaliyetlerin ticarileştirilmesini destekledik. Ar-Ge faaliyetlerine yönelik olarak 2008 yılından bu yana 3 milyar TL’yi aşan tutarda vergi desteği sağladık.

Grafik 3: Reel Faiz ve Faiz Giderleri

Grafik 4: Brüt Okullaşma Oranları

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 45

Grafik 4: Brüt Okullaşma Oranları

10

(%)

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı

11,7

96,5

80,8

35,8

44,0

107,6

96,892,1

10

30

50

70

90

110

130

Okul Öncesi (4-5 yaş) İlköğretim Ortaöğretim Yükseköğretim

2002-03 2012-13

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı

Eğitime aktarılan kaynak ile 2002-03 eğitim-öğretim döneminde okul önce-si için yüzde 11,7 olan brüt okullaşma oranını 2012-13 döneminde yüzde 44’e yükselttik. Aynı dönemde ilköğretim için yüzde 96,5 olan brüt okullaşma oranını yüzde 107,6’ya, ortaöğretim için yüzde 80,8 olan oranı yüzde 96,8’e yükselttik. Yükseköğretim için ise bu oranı yüzde 35,8’den yüzde 92,1’e çıkardık.

Eğitimde kaliteyi artırmak amacıyla FATİH Projesini uyguluyoruz. Okullarımızı geniş bant internet ve bilişim ekipmanları ile donatıyoruz. 2014 yılında bu Proje için bütçeden 1,4 milyar TL ödenek ayır-dık.

4+4+4 ile zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkardık. OECD ülkeleri geneline ba-kıldığında ortalama eğitim süresinin kişi başına gelir ile doğru orantılı bir eğilim izlediği görülmektedir. Bu da Türkiye’de 6,5 yıl olan ortalama eğitim süresinin 12 yıla çıkması durumunda kişi başına geliri-mizin 30 bin dolar seviyesine ulaşabilece-ği anlamına gelmektedir.

Altyapı

Eğitime yaptığımız yatırımların yanısı-ra altyapıya aktardığımız kaynak ile üret-kenliği artırıyoruz. Son 11 yılda ulaştırma altyapısına 160 milyar TL kaynak ayırdık. Ayrıca Kamu-Özel İşbirlikleri ile bir çok projeyi hayata geçirdik. Yaptığımız yatı-

rımlar sayesinde 2002 yılında 6.101 km olan bölünmüş yol ağını 3 kattan fazla artırarak Ocak 2014 itibarıyla 23.051 km’ye ulaştırdık. 2003 yılından bugüne kadar 1.366 kilometresi yüksek hızlı tren hattı olmak üzere 1.724 km demiryolu yaptırdık. 2003’ten bu yana ülkemizdeki havalimanı sayısını tam iki katına çıkardık. Bugün sivil havacılığa açık 52 havalimanı-mız bulunuyor. Önümüzdeki dönemde ül-kemizin rekabet gücünü artırmak için de-mir yolları yatırımlarına devam edeceğiz.

Enerji

Türkiye birincil enerji kaynakları bakı-mından yüzde 72 oranında dışa bağımlı-dır. Hükümetlerimiz döneminde enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmak amacıyla yerli, yenilenebilir ve aynı zamanda çev-re dostu enerjiler üzerinde çalışıyor, ya-tırımlarımızı bu yönde geliştiriyoruz. Ay-rıca bu yöndeki özel sektör yatırımlarını teşvik ediyoruz.

2013 yıl sonu itibarıyla toplam elektrik enerjisi kurulu gücümüzün yüzde 40’ı ye-nilenebilir enerji kaynaklarından, özellik-le HES’lerden oluşmaktadır. Orta vadede yenilenebilir enerjinin toplam kurulu güç içindeki payının yüzde 46,4’e çıkacağı öngörülmektedir. Önümüzdeki yıllarda yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızı çok daha güçlü bir şekilde devreye soka-cağız. Böylece ülkemizin enerjide dışa bağımlılığını azaltacağız.

Ar-Ge

Katma değer zincirinde daha yuka-rı çıkabilmek için bir çok önemli adım attık. Bu çerçevede yaptığımız yasal düzenlemeler ile Ar-Ge faaliyetlerini ve bu faaliyetlerin ticarileştirilmesini destekledik. Ar-Ge faaliyetlerine yönelik olarak 2008 yılından bu yana 3 milyar TL’yi aşan tutarda vergi desteği sağladık. Ar-Ge desteğinden yararlanan personel sayısı yaklaşık 15.700’e ulaştı.

Ayrıca TÜBİTAK Ar-Ge projeleri olmak

Grafik 3: Reel Faiz ve Faiz Giderleri

25,4

2,8

85,7

14,9

-5

5

15

25

35

45

55

65

75

85

95

-5

0

5

10

15

20

25

30

35

40

45

2002

2003

2004

2005

2006

2007

2008

2009

2010

2011

2012

2013

2014

İç Borç Stokunun Reel Faizi (Sol Eksen) Faiz Giderleri/Vergi Gelirleri (Sağ Eksen)

Kaynak: Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı* İç borç stokunun reel faizinin 2014 Şubat ayı verisidir.

(%)

(%)

Kaynak: Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı* İç borç stokunun reel faizi 2014 Şubat ayı verisidir.

(%)

11,7

96,5

80,8

35,8

44,0

107,6

96,892,1

10

30

50

70

90

110

130

Okul Öncesi (4-5 yaş) İlköğretim Ortaöğretim Yükseköğretim

2002-03 2012-13

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı

Page 48: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201446

Ar-Ge desteğinden yararlanan personel sa-yısı yaklaşık 15.700’e ulaştı.

Ayrıca TÜBİTAK Ar-Ge projeleri olmak üzere üniversite ve sanayi kesimi Ar-Ge projelerini destekliyoruz. Bu kapsamda 2014 yılında yaklaşık 2,8 milyar TL öde-nek ayırdık. Bu yıl vergisel teşvikler dahil olmak üzere toplam Ar-Ge desteklerimiz yaklaşık 3,8 milyar TL’ye ulaşacaktır.

Böylece 2002’de binde 5,3 olan Ar-Ge harcamalarının GSYH içindeki payı 2012’de binde 9,2’ye ulaştı. 2002-2013 döneminde patent başvuruları 6 kat artarak 12.053’e ulaşırken marka başvuruları üçe katlanarak 106 bini geçti. Aynı dönemde endüstriyel tasarım başvuruları da iki katı-na çıkarak 45.091’e ulaştı. Böylece ülke-mizde düşük teknoloji yoğun üretim ve ih-racat azalırken ortanın üstü teknoloji yoğun üretim ve ihracat arttı.

Stratejik YatırımlarYatırım ve istihdama güçlü destekler

sağlayan yatırım teşvik sistemini uygulama-ya devam ediyoruz. İthal ettiğimiz ürünlerin yerelde üretilmesini destekliyoruz. Bu çer-çevede ilk defa stratejik yatırımları tanımla-dık. Bu yatırımlar için tüm bölgelerde vergi indirim oranını yüzde 90, yatırıma katkı oranını da yüzde 50 olarak belirledik.

Katma Değeri Yüksek Hizmet İhracı

Mimarlık, mühendislik, tasarım ve yazı-lım gibi katma değeri yüksek alanlarda hiz-

met ihracını teşvik ediyoruz. Benzer şekilde Türkiye’de yerleşik olmayan kişilere eğitim ve sağlık hizmeti veren mükelleflerimizi de destekliyoruz. Bu kapsamda faaliyet göste-ren işletmeler elde ettikleri kazancın yüzde 50’sini matrahtan indirme hakkına sahiptir-ler.

Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele

Kayıtdışı ekonomiyle mücadele kapsa-mında mevzuatın iyileştirilmesinin yanı sıra vergi denetim kapasitesinin güçlendirilmesi ve mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunun artırılması da önceliklerimiz arasında yer almaktadır. 2011-13 dönemini kapsayan Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planını başarıyla uyguladık. Eylem Planını 2014-16 dönemini kapsayacak şe-kilde güncelledik.

Kayıtdışılıkla mücadele çerçevesinde attığımız tüm bu adımlar sayesinde önem-li başarılar elde ettik. 2002 yılından bu yana kayıt dışı istihdamın toplam istihdam içindeki payı 14,3 puan azalarak 2013’te yüzde 36,7’ye geriledi. Uluslararası çalış-malar 3 da ülkemizde kayıt dışı ekonomi-nin GSYH içindeki payının 2003 yılından bu yana yaklaşık 6 puan azalarak yüzde 26,5’e gerilediğini göstermektedir.

İşgücü Piyasasında Esnekliğin ve İşgücünün Niteliğinin Artması

Son olarak uzun vadede işsizlik oran-

larını düşük tek hanelere indirmek ve iş-gücüne katılımı gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarmak için işgücü piyasasında esnekli-ğin ve işgücünün niteliğinin artması şarttır. Türkiye işgücü piyasası esneklik gösterge-leri açısından OECD ülkeleri arasında en son sıradadır. Türkiye’de haftalık 48,9 saat olan ortalama çalışma süresi diğer OECD ülkeleri ortalamasının yaklaşık 11 saat üze-rindedir. Bu durum esas itibarıyla işgücü pi-yasalarındaki katılıklardan kaynaklanmak-tadır. Orta vadede uygulamaya koymayı umduğumuz Ulusal İstihdam Stratejisi ile bu soruna çözüm getireceğiz. Ülkemizde çalışma süresi OECD ortalamasına denk olsaydı milyonlarca ilave istihdamın önü açılırdı.

Sonuç

Hükümetlerimiz döneminde uygulanan yapısal reformlar ve sağlıklı makroeko-nomik politikalar sayesinde son 11 yılda büyük başarılara imza attık. Bu dönemde Türkiye ekonomisi son 60 yılın en büyük küresel krizine rağmen ortalama yüzde 5,1 büyüdü. Bu performansı tüm Cumhuriyet tarihine yayabilmiş olsaydık 2013 yılında GSYH 1,3 trilyon dolara, kişi başına GSYH ise 16.970 dolara ulaşmış olabilirdi. Böy-lece bugün orta gelir tuzağı konusunu geri-de bırakmış olurduk.

Her şeye rağmen bugün Türkiye’nin geldiği yer, elde ettiği başarı küçümsene-mez. Ama daha yapacak çok işimiz var. Türkiye’nin kalıcı bir şekilde yüksek gelirli ülkeler arasında yer alabilmesi için kurum-sal kalite ve rekabet gücünün artırılması, istihdam kapasitesinin, eğitim kalitesinin ve süresinin yükseltilmesi ve Ar-Ge ve yenilikçi-liğin kökleşmesi gibi alanlarda reformlara devam ediyoruz. Siyasi istikrarın gücü ve bu reformların yaratacağı dönüşüm saye-sinde 2023 yılına kadar Türkiye üst gelir grubu ülkeler içinde kalıcı olarak yer ala-caktır.

Grafik 5: Ar-Ge Harcamaları

(%, G

SYH

)

0,53

0,92

1,8

3,0

0

0,5

1

1,5

2

2,5

3

2002 2012 2018 2023

Dipnot1 - 2012 yılında Dünya Bankası tarafından yayınlanan Dünya Kalkınma Raporunda yapılan sınıflandırmaya göre kişi başına geliri 1.035 – 12.615 dolar arasında yer alan ülkeler orta gelirli ülkeler olarak kabul edilmektedir.2 - Son yıllarda yükselen cari açıkta konjonktürel faktörler de önemli bir rol oynamıştır. En büyük ticaret ortağımız olan AB’nin resesyonda olması, Ortadoğuda yaşanan si-yasal gerginlikler, petrol fiyatlarının yüksek seyretmesi ve net altın ithalatındaki artış cari açık üzerinde olumsuz bir etki yaratmıştır.3 - Schneider, F., Ocak 2013, “Size and Development of Shadow Economy of 31 European and 5 Other OECD Co-untries from 2003 to 2013: A Further Decline”, Johannes Kepler Üniversitesi, Linz, Avusturya.

Kaynak: TÜBİTAK

Page 49: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 47

“ İhracata Dayalı Büyüme Modeli Ön Plana Çıkarılmalı”

Ülkemizin son yıllardaki ihra-cat performansı ve özellikle 2013 yılında yaşanan duraksama ko-nusunda nasıl bir değerlendirme yapabilirsiniz?

Türkiye’nin ihracatı son 10 yılda 3,2 kat artış göstererek 47 milyar dolardan 151,8 milyar dolara ulaştı. Altın hariç mal ihracatımız ise 2013 yılında yüzde 5,8’lik ihracat artış göstererek 145 milyar 443 milyon dolara yükseldi. 2012 yılın-da ulaştığımız 152,4 milyar dolarlık se-nelik ihracat rakamı ile Cumhuriyet tarihi rekorumuzu kırmıştık. 2013 yılında mal ihracatımızı arttırmamıza rağmen özellik-le altın ihracatında yaşanan düşüş parale-linde altın dahil toplam ihracatımızda bir duraksama yaşandı. Mal ihracatındaki tempoyu olumlu buluyoruz.

Bununla birlikte 2013 yılı, birçok fasıl açısından kayda değer ihracat büyüme performanslarına sahne olan bir dönem oldu. Bu yıl için ise genel anlamda dün-ya ekonomisi ve ticaretinde ilişkin büyü-me beklentilerimiz daha olumlu duruyor. Bu olumlu gelişmeler neticesinde bu yıl hedefimiz OVP öngörüleri ile paralel bir şekilde 166,5 milyar dolarlık ihracata ulaşmaktır.

Döviz kurlarındaki artışın ihra-cat hacmi üzerindeki etkisi hak-kında neler söyleyebilirsiniz?

Döviz kurlarındaki artışın ihracat hac-mi üzerindeki etkisini kısa vadede gör-mek mümkün değil. Ancak bu yıl döviz kurlarının ulaştığı seviyeyi ihracatımızı destekleyecek bir seviyede görüyor ve bu artışın ihracatımıza pozitif yansıyacağına

inanıyoruz. Diğer taraftan kurlarda yaşa-nan ani dalgalanmalar ihracatçılarımızın önünü görmesini engelliyor. Bu anlamda “döviz kurunda istikrar” vurgusunu bir kez daha yineliyoruz. İhracatçının gerek fiyat belirleme gerekse de maliyetlerini öngörmesine yönelik olarak daha sağlıklı kararlar verebilmesi ve farklı pazarlar-

Meh

met

YÜKE

KŞİ

Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı

TİM olarak yüksek katma değerli ihracat artışına yö-nelik 4 ana bileşen olan inovasyon, tasarım, mar-kalaşma ve Ar-Ge’ye bü-yük önem veriyoruz. Bu 4 bileşenin geliştirilmesine yönelik birçok çalışma ya-pıyoruz.

Page 50: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201448

daki siparişleri değerlendirebilmesi için kurlardaki istikrar oldukça büyük önem taşıyor.

İhracatımıza yeniden ivme ka-zandırılması için hangi tedbirler alınmalıdır?

Küresel rekabetin giderek kızıştığı ve neredeyse tüm ülkelerin ithalatı kontrol altına alarak ihracatlarını artırma gayre-ti içine girdiğini bir dönemden geçiyo-ruz. Bu anlamda ihracat bu yıl Türkiye ekonomisinin büyümesinin de ana kay-nağı olacak. İhracatımıza yeniden ivme kazandırmak için ekonomik modelimizi “teknoloji ve bilgi rekabetine uygun” şe-kilde güçlendirmemiz ve inovasyon odak-lı ekonomiler grubuna geçişimiz büyük önem ve aciliyet taşıyor.

Bu anlamda biz TİM olarak yüksek katma değerli ihracat artışına yönelik 4 ana bileşen olan inovasyon, tasarım, mar-kalaşma ve Ar-Ge’ye büyük önem veriyo-ruz. Bu 4 bileşenin geliştirilmesine yönelik birçok çalışma yapıyoruz. Bu çalışmala-rımızdan en günceli İnova-lig. Bu sene Türkiye’nin en inovatif şirketini belirlemek

için yepyeni bir proje başlattık. İnova-lig projesi ile ücretsiz kayıt ve başvuru yapan tüm firmalarımızı 1.tur, yarı final ve final olmak üzere 3 aşamalı bir değerlendirme-den geçirerek 5 farklı inovasyon katego-risinde Türkiye’nin en inovatif şirketlerini seçeceğiz.Tüm firmalarımızı www.inova-lig.com adresinden başvuruya davet edi-yoruz.

İhracat-büyüme ilişkisi ve Orta Gelir tuzağı riski konusundaki gö-rüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

Türkiye 2001 krizinden sonraki sü-reçte hem büyüme hem de ihracat anla-mında son derece başarılı bir performans gösterdi. Bunun sonucunda ihracatımız 152 milyar dolara ulaştı, milli gelirimiz 800 milyar doları aşacak. Kişi başı mil-li gelir ise 10 bin doları geride bıraktı. 2009’da dünyada yaşanan daralmanın ardından Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 10 bin dolar seviyelerinde dal-galanıyor. Bizim bu noktada orta gelir tuzağından kurtulmamız için bundan son-raki süreçte daha hızlı büyümemiz gere-kiyor. Bunun için de ihracata daha fazla

destek verilmesi ve ihracata dayalı büyü-me modelinin öne çıkarılması gerektiğine inanıyoruz. Geldiğimiz nokta itibariyle ihracatımızı yükseltmenin yolu ihracat içerisinde inovatif ve katma değeri yük-sek ürünlere ağırlık verilmesinden geçi-yor. Bunu başarabilmek için az önce de ifade ettiğim gibi, inovasyona, tasarıma, markalaşmaya ve Ar-Ge’ye yapılacak yatırımların arttırılması gerektiğini düşü-nüyoruz. Yüksek katma değere ulaşacak bu 4 ana unsurda sıçrama yapmanın tam zamanı olduğuna inanıyoruz, kaldı ki bu alanlarda yapılan yatırımların meyveleri-ni vermesi de uzun bir zamana yayılacak.

Orta gelir tuzağından kur-tulmamız için bundan son-raki süreçte daha hızlı bü-yümemiz gerekiyor. Bunun için de ihracata daha fazla destek verilmesi ve ihraca-ta dayalı büyüme modeli-nin öne çıkarılması gerek-tiğine inanıyoruz.

Page 51: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 49

Süle

yman

ON

ATÇ

A

TÜRKONFEDYönetim Kurulu Başkanı

Türkiye Ekonomisinin Büyüme Trendinde Orta Gelir Tuzağı

Türkiye’nin 2023 yılında hedefi, kişi başına gelirini 25 bin dolar seviyesine çıkartarak zengin ülkeler arasında yer almak. Orta gelir tuzağından kurtulmak anlamına gelen bu hedefin gerçekleşebil-mesinin çok önemli bir koşulu var: bölge-sel gelir farklılıklarının giderilmesi.

Ülke içinde bölgesel gelir farklılıkları tüm ülkelerde bir sorundur. Ancak zengin ülkelerde bu farklılık orta gelirli veya fakir ülkelerden çok daha azdır. Gelir dağılımının daha adaletli olduğu ülkelerde zengin/yoksul bölge gelirleri arasındaki fark 1,5-3 kat arasında yer alıyor. Ancak orta gelirli ülkelerde bu fark 4-5 kat civa-rında gerçekleşiyor. Türkiye’de de zen-gin/yoksul bölge gelirleri arasında 4,3 kat fark var. Türkiye’de bu kadar büyük bölgesel farklılık olması nedeniyle ülke, henüz zengin ülkeler kategorisine giremi-yor. Çünkü mevcut büyüme modeli sosyal açıdan sürdürülebilir olmuyor.

Bu farklılıklar, kalkınma açısın-dan farklı sorunlar anlamına geliyor. TÜRKONFED’in 2012 yılında yayınladı-ğı “Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye?” raporuyla bu sorunlara ışık tut-

mayı hedefledik. Bu rapora göre Türkiye dinamikleri birbirinden farklı üç bölgeye ayrılıyor. Orta gelir tuzağı, Türkiye’nin istatistiki bölge sınıflandırmasına ayrılmış 26 bölgesinin esas olarak 12 bölgesinde geçerli. En gelişmiş 6 bölge kolayca zen-gin kategorisine girebiliyorken, en yoksul 8 bölge ise yoksulluk kapanında takılı kal-ma riski ile karşı karşıya bulunuyor. Bura-dan ise şu sonucu çıkarıyoruz; Türkiye’nin zengin olma hedefinin bir izdüşümü de zengin-yoksul bölge arasındaki uçurumun kapanmasıdır.

Yoksulluk ve orta gelir tuzaklarından kurtulmayı sağlayacak politikaların neler olduğu konusuna gelince, uygulanabile-cek iki önemli stratejinin ortaya çıktığını görüyoruz1:• Zengin ve yoksul bölgeler arasında-

ki gelir farkının azaltılması, yoksul bölgeler açısından iyi olduğu kadar zengin bölgeler açısından da iyidir. Böylece hem zengin hem yoksul böl-geler, aksi duruma kıyasla daha hızlı büyüyebilirler.

• Geçmişte Türkiye, ağırlıklı olarak yoksul bölgeye üretim teşviklerinin

verildiği bir bölgesel politika izlemiş-tir. Ancak zengin bölgelerden yoksul bölgelere kaynak aktarımı anlamına gelen bu teşvik anlayışı sonuçları itibariyle yetersiz kalmıştır. Kaynak aktarımının mutlaka ulaştırma, enerji, iletişim gibi fiziki altyapının ve eğitim ve girişimcilik gibi beşeri altyapının iyileştirilmesi sayesinde elde edilecek üretkenlik artışları ile bir arada ele alınması gerekir.İki tespitten de göreceğimiz üzere

bölgesel kalkınma politikalarını yeniden ele almamız ve üzerinde düşünmemiz gerekliliği bir kez daha ortaya çıkıyor. Geçmişteki politikalara baktığımızda, çoğunlukla üretkenlik artışını hedefleyen değil, üretkenlik dezavantajlarını parasal mekanizmalarla telafiye dönük bir teşvik sistemi uygulandığını görüyoruz. Bu tür teşvik sisteminin ise bölgesel farklılıkların kapanması için yeterli bir çözüm olmadı-ğı anlaşılıyor. Geçmişte izlenen kalkınma politikalarında göze çarpan bir diğer konu ise üretkenlik artışı sağlayacak alt-yapı yatırımları ile bölgelerin ihtiyaçları arasında olan uyumsuzluklardı. Bu uyum-

Page 52: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201450

suzlukların sebebi, politika kararlarının alınırken yerel dinamikleri sürece dahil etmeyen yukarıdan aşağıya bir yöntem izlenmiş olmasıydı.

Türkiye’de bölgesel farklılıklar gideri-lemezse zengin ve yoksul bölgeler arasın-daki fark giderek genişleyecek ve bu da ülkenin bir bölümünü yoksulluk tuzağı ile karşı karşıya bırakacaktır. Yoksul bölgele-rin belki de hiçbir zaman orta gelir sevi-yesine bile çıkamayacak olmaları, ülkenin toplamı olarak baktığımızda talep artışını yavaşlatacak ve sonuçta zengin bölge-lerin de büyüme hızını sınırlayacaktır. Zira, Türkiye’de bölgeler arası etkileşimin derecesi güçlü ve girdi temini açısından iller karşılıklı etkileşim içindeler.2 Ayrıca, iller arasındaki etkileşimin talep açısından da çok önemli olduğunu gördük. Bir ilin zenginleşmesi, özellikle tarım ve hizmet-ler sektörlerinde yaratacağı talep artışı ile komşu illerdeki ekonomik aktiviteyi de olumlu etkiliyor. Yakınında zengin komşu-lar olmayan illerin büyümesi yavaşlıyor. Örneğin İstanbul’a uzak olan illerde kişi başı gelir, sırf bu mesafeden dolayı %0,5-%0,6 arasında daha düşük kalıyor.3

Daha adaletli bir gelir dağılımı, aynı zamanda daha müreffeh bir Türkiye an-lamına geliyor. Bunun için topyekun bir üretkenlik artışı stratejisi ile yoksul bölge-lerde üretimi artırmaya ve aynı zamanda zengin bölgelerin yoksul bölgelerde üre-tilen ürünlere olan talebini artıracak giri-şimlere ihtiyaç var. Bunun için aşağıdaki ilkelerin benimsenmesi önemlidir:• Üretkenlik artışının hangi bölgede

nasıl sağlanacağı, o bölgenin özgün koşullarına bağlıdır.

• Bir bölgenin özgün koşullarının anla-şılabilmesi için mutlaka yerel aktörler sürece doğrudan dahil olmalıdır. Tek bir merkezin belirleyici olduğu, yuka-rıdan aşağıya bir bölgesel kalkınma anlayışı ile doğru çözümler üretile-mez.

• Bölgelerdeki ekonomik gelişmelerin karşılıklı olarak diğerlerini etkiliyor olması nedeniyle, bir bölgede izlene-cek politikanın mutlaka diğer bölge-ler üzerindeki etkisini dikkate alacak ve eşgüdümü sağlayacak bir yapılan-

maya da ihtiyaç vardır.• Ulusal hedefler ile yerel hedefler, ulu-

sal stratejiler ile yerel stratejiler birbir-leriyle uyum içinde tasarlanmalıdır.Bölgelerimizdeki mevcut projeler, yu-

karıda bahsi geçen ilkelerin benimsenme-si ve hayata geçirilmesinde sıkıntılar oldu-ğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle mevcut projeleri gözlemlediğimizde aşağıdaki değerlendirmelere ulaşabiliriz:• Ulusal stratejiler ile bölgesel strateji-

lerin belirlendiği süreçler arasında kopukluk gözlemleniyor. İstanbul için üçüncü köprü ve havaalanı gibi pro-jelerde olduğu gibi, ulusal düzeyde belirlenen hedeflerin yerel düzeyde sahiplenilmemesi yönetişim sorunları-na yol açıyor.

• Bölgesel teşvikler şimdiye kadar üre-tim ve istihdam artışı sağlamayı he-defleyen arz yönlü destekler olmuş. Bölgeler arası ulaştırma altyapısının gelişmiş olmaması ve yüksek ulaştır-ma maliyetleri, yeterli talep sorunu nedeniyle üretim artışında istenilen sorucun elde edilmesini engelliyor.

• Karar alma süreçleri, yerel aktörler, sivil toplum kuruluşları, özellikle top-lumun kırılgan kesimlerinin görüşlerin-den yeteri kadar yararlanmaya izin verecek bir tasarımda değil.

• Yerel aktörlerin temsilinin sorunlu ol-ması sonucunda, bölgeler için tasar-lanan projelerde, bölgelerin hassasi-yetleri ve yaratabilecekleri farklılıklar yeteri kadar ön plana çıkamıyor.

• Aşağıdan yukarıya bir bakış açısının olmaması, konulan hedeflerde, belir-lenen stratejilerde bir tutarlılık ve de-vamlılık sağlanmasını engelliyor.

• Bir ilde izlenecek stratejiler, yapıla-cak yatırımlar belirlenirken komşu illerdeki gelişme dinamikleri, yeteri kadar dikkate alınmıyor.Geçmişte her türlü politikayı etkisiz

hale getirmiş olan makroekonomik den-gesizliklerden bugün çok uzaktayız. Şim-di, bir yandan ulusal çapta sürdürülebilir yüksek büyüme amacına uygun bir mak-roekonomik politika izlerken, bölgelerde bu politikayı üretkenlik artışı sağlayacak altyapı yatırımları, daha yüksek katma

değer üretilmesine imkan sağlayacak tek-nolojik değişim ve yeni teknolojileri kul-lanma kapasitesi yüksek bir işgücü yara-tacak bir eğitim politikası ile desteklemek mümkün.

Türkiye’de izlenecek bölgesel politikaların, sadece bugünü veya yarını değil, en az gelecek 10 yıllık bir süreyi hedeflemesi gerekiyor. 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını terk etmek ve yerel aktörleri sürece dahil ede-ceğimiz bir yaklaşım benimsemek gereki-yor.

Kalkınma Ajansları, Türkiye’nin bu doğrultuda atmış olduğu çok önemli bir adım. Ajansların yapısındaki sorunların giderilmesi bizi hedeflerimize bir adım daha yaklaştıracaktır. Yerel yönetim yaklaşımındaki değişim sadece bölgesel kalkınma açısından değil, Türkiye’nin demokratikleşme süreci açısından da kritik önemde. Yerel yönetimlerin kuvvet-lendirilmesi için Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’nın ilkeleri iyi bir yol haritası sunu-yor.

Eğer tek bir merkez etrafında odak-lanan yönetim anlayışını bırakarak tüm paydaşların sürece dahil edildiği bir yö-netişim anlayışını benimseyebilirsek yok-sul, zengin tüm bölgelerimizde üretkenlik artışı sağlamamız, yerel ve ulusal hedef ve stratejileri birbirleriyle uyumlulaştırabil-memiz ve böylece 2023 hedeflerini ger-çekleştirebilmemiz mümkün olacaktır.

DİPNOT1- Yeldan E. ve diğerleri, (2013), “Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye? İkinci Cilt: Bölgesel Kalkınma ve İkili Tuzaktan Çıkış Stratejileri”2- Filiztekin A. ve diğerleri, (2011), “Türkiye’de Bölgesel Kalkınma: Farklılıklar, Bağlantılar ve Yeni Bir Mekaniz-ma Tasarımı”3- Yeldan E. ve diğerleri, (2012), “Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye? Birinci Cilt: Makro / Bölgesel / Sektörel Analiz”

Kaynakça:Yeldan E., Taşcı K, Voyvoda E., Özsan M.E., Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye? Birinci Cilt: Makro/Bölgesel/Sektörel Analiz, 2012Yeldan E., Taşcı K, Voyvoda E., Özsan M.E., Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye? İkinci Cilt: Bölgesel Kalkınma ve İkili Tuzaktan Çıkış Stratejileri, 2013Filiztekin A., Barlo M., Kıbrıs Ö., Türkiye’de Bölgesel Kalkınma: Farklılıklar, Bağlantılar ve Yeni Bir Mekanizma Tasarımı, 2011

Page 53: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 51

Kam

il TA

ŞCI

Meh

met

Em

in Ö

ZSA

N

T.C. Kalkınma BakanlığıDaire Başkanı

T.C. Kalkınma BakanlığıPlanlama Uzmanı

Türkiye’de Bölgeler İtibarıyla Orta Gelir Tuzağı*Orta-Gelir Tuzağı Nedir?

Gelişmekte olan ülkeler için son dö-nem iktisat ve büyüme yazınında sıkça gündeme gelen konularından birisi de “Orta Gelir Tuzağı”’dır. En yalın basit anlatımıyla “orta gelir tuzağı” sorunu, kişi başına düşen GSYH bakımından orta gelir düzeyine ulaşmış ülkelerin ve/veya bölgelerin belirli bir gelir bandında sıkışıp kalma, yani üst gelir düzeyine geçememe durumu olarak ifade edilebilir. Üzerinde kesim olarak uzlaşılmış bir tanımı olma-makla birlikte, kişi başına milli gelirin 15 – 16 bin dolar düzeyinde sıkışıp kalması ve/veya ABD’de kişi başı gelirinin yüzde 58’ini geçememe oranı “orta gelir tuzağı-nın” nicel göstergeleri olarak sıkça kulla-nılmaktadır.

Orta gelir tuzağı aslında bir büyüme problemidir. Neo-klasik teorideki yakınsa-

ma olarak ifade edilen “gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki far-kın zaman içinde kapanması” durumunun bazı ülkeler için gerçekleşirken, bazıları için ise mümkün olmaması iktisatçıları bu hususu araştırma konusunda teşvik etmiş-tir. Bir ekonominin büyümesi üç ana kay-naktan doğabilir: sermaye birikimi, nüfus artışı ve teknolojik ilerleme. Bu kaynakla-rın ilk ikisi göreceli olarak “kolay”; ancak uzun dönemde sürdürülemez niteliktedir. İki yüz yıla dayanan iktisat yazını, eğitim yoluyla beşeri sermayenin; ve araştırma-geliştirme (Ar-Ge) yoluyla teknoloji ve yönetişim kurumlarının ilerlemesine da-yanmayan hiç bir büyüme sürecinin uzun erimli olamayacağını dile getirmektedir.

Gerek makro (ülke düzeyinde) gerek-se mezo (bölge düzeyinde) tarihten elde ettiğimiz gözlemlere göre, ekonomik bü-yümenin ilk evreleri görece hızlı ve kolay

aşılmaktadır. Geleneksel tarımdan hafif tüketim malı sanayilerine geçiş göreceli olarak hızlı büyüme sağlamaktadır. Bu süreçte kırsal ekonomideki “işgücü faz-lası”, kentlerde neredeyse “sınırsız” bir kaynak transferi anlamına gelmekte; kent-lerdeki yüksek karlar sermaye birikimini özendirmekte; sermaye yoğunlaştıkça bü-yüme temposu ivmelenmektedir.

Bölgeler neden Orta-Gelir Tuzağına Düşer?

Ekonomiler “orta gelir” düzeyine yaklaştıkça, artık tarımdan kente işgü-cü transferine ve sermaye yatırımlarının uyardığı yüksek karlara dayanan görece “kolay” büyüme kaynakları uyarıcı gücü-nü yitirmekte; teknolojiler olgunlaşmakta, giderek eskimektedir. Sermayenin karlı-lığındaki gerilemeler sonucunda vasıfsız işgücü ve doğal kaynakların kullanımı-

(*) Yazarların kişisel değerlendirmelerini yansıtmaktadır. Çalıştığı kurumun görüşlerini yansıtmaz.

[email protected] [email protected]

Page 54: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201452

na dayanan basit teknolojili sermaye birikiminin ivme kaybetmesi kaçınılmaz olmaktadır. İktisatçılar bu düzeyi “orta gelir eşiği” olarak tanımlamakta ve bu noktadan sonra büyümenin kaynaklarının artık sermayenin yeni yatırımlarından de-ğil, üretkenlik kazanımlarından elde edil-mesi gerektiğini vurgulamaktadır. İktisat yazını söz konusu eşiğe takılıp kalan ve üretkenlik arttırıcı reformları hayata geçi-remeyen ülkeler için “orta gelir tuzağı” kavramını kullanmaktadır. Üretkenliğin arttırılması ise beşeri sermayeye eğitim ve araştırma-geliştirme (Ar-Ge) yatırımlarıyla ve kurumsal reformlarla olasıdır.

Bir ülke veya bölgenin Orta-Gelir Tu-zağına yakalanma süreci şu şekilde özet-lenmektedir. i. Ülkeler düşük gelir grubundan orta

gelir grubuna geçtiğinde, işgücü ta-rım sektöründen emek yoğun ve dü-şük maliyetli imalat sanayi sektörleri-ne kaymaktadır.

ii. Gecikmiş kalkınma sürecini yaşayan bu ekonomik yapı, ithal teknolojilerin kullanılması suretiyle, işgücünde ve-rimlilik artışı sağlar ve tarım sektörün-deki işgücü imalat sanayine geçmiş olur.

iii. Belirli bir dönem sonunda, düşük nitelikli işgücü havuzunun diğer sek-törlere geçiş imkanları daralır, bu alandaki istihdam zirveye ulaşır ve ekonominin istihdam yaratma kabili-yeti zayıflar.

iv. Bu tür ülkeler ve bölgeler orta-gelir seviyesinde eriştiğinde, kentsel bölge-lerdeki imalat sanayindeki reel ücret-ler yükselir, işgücü maliyetleri artar, üreticinin rekabet gücü azalır ve ithal edilen yabancı teknolojinin getirisi de düşer.

v. Üretim yapısından sektörel değişim ve ithal teknolojiden elde edilen üret-kenlik artışı tükenir, uluslararası reka-betçilik erir, çıktı artışı ve büyüme ya-vaşlar ve ekonomi orta-gelir tuzağına düşer. Bu sarmal nedeniyle üst gelir grubuna geçişi gerçekleştiremez.

Türkiye’nin Makro Düzeyde Son Dönem Büyüme Performansı

Türkiye ekonomisinin Cumhuriyet tari-

hi boyunca (1923-2012) yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 4.5 olarak hesap-lanmaktadır. Cumhuriyet tarihini üç ana alt döneme ayırabiliriz: 1960-öncesi dö-nem (yüzde 4.6); Planlı Kalkınma Döne-mi (1961-1979) (yüzde 5.2); ve dışa açılma ve neoliberal yapılanma dönemi (1980-sonrası) (yüzde 4.2). 2003-2013 AK Parti hükümetleri döneminde yaşanan reel büyüme hızı ortalaması ise yüzde 5.1 düzeyinde olup tüm Cumhuriyet dönemi büyüme ortalamasına yakın bir perfor-mans göstermektedir. Ancak, önceki iki on yıl ile kıyaslandığında 0,9’luk büyüme farkı, ekonominin büyüklüğü de dikkate alındığında toplumsal refah bakımında ciddi bir katkı sağladığı görülmektedir. Özetle, ekonomi büyüdükçe büyüme hı-zının yavaşlaması doğal bir durum iken, Son 12 yıllık dönemde bunun tersi bir du-rum gözlenmesi ülkemiz adına sevindirici-dir. Bunda, milli gelir içindeki faiz oranı-nın düşmesine paralel, faiz’e ödenmeyen 642 milyar TL’nin başta altyapı olmak üzere kamu yatırımlarına aktarılması, mali disiplinden taviz verilmemesi, ban-kacılık sektöründeki reformların, teşvik po-litikalarındaki yeniliklerin etkisi büyüktür. Türkiye’nin üretim yapısı sermaye yoğun teknolojilere dayalıdır. İthal edilen serma-ye, makine teçhizat ve teknoloji ihtiyacı, enerji açığı ile birleşince Türkiye ekono-misinin büyümesinin aşırı ithalata bağımlı ve emek yerine aşırı sermaye kullanımına dayalı bir üretim yapısı sergilemekte ol-duğu görülmektedir. Bulgularımıza göre, Türkiye’de birim milli gelir başına serma-ye kullanımında özellikle 2005 yılından sonra çok ciddi bir yükselme olduğu gö-rülmektedir. Büyüme’ye katkılar açısın-dan tüm 1980-2010 boyunca sermaye kullanımının payı %58, emeğin payı %23 düzeyinde gerçekleşmiştir. Toplam faktör üretkenliğinin payı ise son 10 yılda önce-ki on yıllık dönemlere göre %16,88’den %20,22’ye çıkarak Türkiye’nin yüksek katma değerli üretken sanayi yapısına doğru evrim sürecini doğrulamaktadır.

Bölgesel Politikalar ve Sonuçları

Ancak, makro düzeydeki bu olumlu gelişmelerin bölgesel yansımalarının de-ğerlendirilmesi de önem arz etmektedir. Nitekim, ülkeler arasında olduğu gibi bir ülkenin iç bölgeleri arasında da eşitsiz-

likler, iktisadi ve doğal kaynakların da-ğılımında farklılıklar bulunmaktadır. Latin Amerika ekonomileri ile birlikte Türkiye, hem kişiler arasında gelir dağılımı hem de bölgeler arasında gelişmişlik farkları-nın en yüksek olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. Ülkemizde uygulanmış olan bölgesel gelişme projeleri, il ve bölge planı deneyimleri, “Kalkınmada Öncelik-li Yöreler” politikası ve bölgesel teşvikler gibi değişik politika araçlarının istenen düzeyde başarı elde edemediği göz-lenmektedir. Türkiye’yi tek bir homojen bölge olarak ele alan ve bölgesel karak-teristikleri göz ardı ederek uygulamaya geçirilen politikaların beklenen sonuçları doğurmadığı görülmektedir. Genel itiba-rıyla Türkiye, doğu-batı ayırımında geliş-mişlik farkının derinden hissedildiği bir ülke konumundadır.

Son 12 Yıllık Kamu Yatırım Tahsis ve Teşvik Politikalarının Sonuçları

Son 12 yıldaki kamu yatırım tahsisleri ve son 1 yıllık teşvik uygulamalarının Yeni Teşvik Sisteminde gelişmiş bölgelerimizi ifade eden 1’nci Kademe iller ile en az gelişmiş 6’ncı kademe iller özelinde ince-lendiğinde bölgelerarası farkların gideril-mesine yönelik önemli adımların atıldığı da görülmektedir.

Kişi başına GSKD bakımından değer-lendirme yapıldığında, örnek olarak 2004 yılında kişi başına GSKD’si en düşük olan (1.853 $) TRC3 Düzey-II Bölgesi (Mardin, Batman, Şırnak, Siirt) ele alındığında, bu bölgenin kişi başına GSKD’sinin 2011 yılında 4.689 $’a ulaştığı görülmektedir. Bu mutlak artışın yanı sıra, 2004 yılında yine bu bölgenin kişi başına GSKD’sinin Türkiye GSKD’sine oranı %36 iken, bu oran 2011 yılında %50 seviyesine ulaş-mıştır. Bu da sosyo-ekonomik açıdan gö-rece az gelişmiş durumda olan bu bölge-lerimizin giderek ülkemiz ortalamasına yakınsadığını göstermektedir. İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sı-ralaması Araştırması SEGE-2011’e göre endeks değeri “-1,000” altında olan ve “Diyarbakır, Kars, Iğdır, Batman, Arda-han, Bingöl, Şanlıurfa, Mardin, Van, Bit-lis, Siirt, Şırnak, Ağrı, Hakkari, Muş” ille-rinden oluşan 15 ilimizi kapsayan altıncı teşvik kademesindeki illerimiz Haziran 2012’de uygulamaya konulan yeni teşvik

Page 55: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 53

sisteminde öncelikli olarak değerlendiril-miştir.

Yıllar itibariyle kamu yatırım tahsislerine bakıldığında, 2013 yılı reel fiyatlarıyla top-

lam kamu yatırım tahsisi altıncı kademedeki iller için 2002 yılındaki 2,3 milyar TL düze-yinden 2013 yılı sonu itibariyle 4,6 katına çıkarak 10,6 milyar TL’ye erişmiştir.

6’ncı kademe illerin toplam kamu ya-tırımları içindeki payı 2002 yılında % 7 iken, son 12 yıllık dönemde ciddi artış göstererek 2013 yılı itibarıyla %20 sevi-yesine erişmiştir.

Kamu Yatırım Tahsislerinin Teşvik Kademeleri Bazında Yüzde Payları (2002-2013 Dönemi)

Birinci Kademe İller: İstanbul, Ankara, İzmir, Koaceli, Antalya, Bursa, Eskişehir, MuğlaAltıncı Kademe İller: Diyarbakır, Kars, Iğdır, Batman, Ardahan, Bingöl, Şanlıurfa, Mardin, Van, Bitlis, Siirt, Şırnak, Ağrı, Hakkari, MuşKaynak: Yazarın çalışması

Birinci kademe iller ve altıncı kademe illere tahsis edilen kamu yatırım tutarları arasındaki fark 2003-2013 döneminde giderek kapanmıştır.

Birinci ve Altıncı Kademe Teşvik İllerinde Nüfus Başına Kamu Yatırım Tahsisi Tutarı (2013 Yılı Sabit Fiyatlarıyla TL)

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı

Page 56: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201454

2002 yılında birinci kademe illerde 24,2 milyon kişi yaşarken, altıncı kademe illerde 8,7 milyon vatandaşımız yaşamak-tadır. 2012 yılı sonu itibarıyla ise birinci ve altıncı kademe illerde yaşayan nüfus sırasıyla 30,9 milyon ve 10,1 milyon’a erişmiştir.

2013 yılı reel fiyatlarıyla birinci kade-me illerde 2002 yılında kişi başına 669 TL tutarında kamu yatırım tahsisi yapılır-ken, bu değer 2013 yılında 556 TL’ye ge-rilemiştir. Altıncı kademe illerde ise 2002 yılında kişi başına kamu yatırım tahsisi 269 TL’den, 2013 yılı itibarıyla yaklaşık 3 katına çıkarak 785 TL’ye ulaşmıştır.

Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen bölgeler arası gelir farkının kısa vadede içinde kapanmasını beklemek gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü her bölgelerin iktisadi yapısı birbirinden fark-lı özellikler ihtiva etmektedir. Buradaki temel sorun gelişmiş bölgelerde tam re-kabet özelliği gösteren bir piyasa yapı-sının oluşmaya başlamasına karşın, az gelişmiş bölgelerde iktisadi olarak piyasa yapısının bulunmamasıdır. Yüksek gelire ulaşma yolunda olan orta gelir tuzağın-

dan çıkış hedefleyen “orta/yüksek gelirli Türkiye” ile yoksulluk tuzağından çıkış ve ivmelenme arayışı içinde bulunan “yoksul Türkiye”nin farklılaşmış, ancak bir bü-tünün ayrılmaz parçaları olduğu görüş-mektedir. Onuncu Kalkınma Planı da bu konuda eksikliği olduğunu vurgulamak yerinde olacaktır. Türkiye’nin ihtiyacı tek merkezli, tek teoriye dayalı herkese aynı reçete (one size fits all) yerine çok boyut-lu kalkınma stratejisi ortaya konmasıdır. Çünkü Türkiye’de her bölge kalkınma ba-kımından farklı evrelerde yer almaktadır.

Üretim Yapısının Teknoloji Düzeyine Göre Bölgelerin Kalkınma Evreleri

Orta-Gelir tuzağı riskini değerlendir-mek için sadece kişibaşı gelir değerleri-nin analiz edilmesinin yeterli olmayacağı açıktır. Orta-gelir tuzağının nedenleri ül-kenin ve bölgelerin ekonomik yapısında saklıdır. Bu nedenle, Türkiye’de bölge-lerin ekonomik yapısının detaylı analiz edilmesi yerinde olacaktır. Ekonomik ya-pının analizinde geleneksel ekonominin

devresel akım şemasında her alan üretim, işgücü ve finans piyasaları ile bunlar ara-sındaki etkileşimin dış alem (mal ve hiz-met üretimi bakımından ithalat-ihracat, işgücü bakımından göç akımları, finans piyasası bakımından yabancı doğrudan ve dolaylı yatırımlar) ile olan ilişkilerinin incelenmesi kastedilmektedir. Teknoloji seviyelerinin tespiti yaklaşımı, TÜİK’in 2003-2008 dönemini kapsayan Bölge-sel Yıllık İş İstatistiklerinden faydalanarak bölgelerin teknoloji düzeylerine göre sek-törel toplulaştırmasına dayalı bir endeks üretilmesine dayanmaktadır. Bu endekse göre bölgeler veya ülkeler 1-5 arasında bir değer almaktadır. Bu yöntem, litera-türde Rostow’un kalkınma evreleri yak-laşımına dayanmakla birlikte bu alanda ortaya çıkmış diğer güncel çalışmalardan faydalanılarak özgün bir değerlendirme çerçevesi sunmaktadır. Bir bölge veya ül-kenin üretim yapısı bakımından gelişmiş-lik düzeylerini tespit etmek üzere aşağıda-ki şekilde yer alan aşamaların bölgelerin ulusal veya küresel ölçekte konumunu an-lamak bakımından faydalı olacağı değer-lendirilmektedir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 201454

2002 yılında birinci kademe illerde 24,2 milyon kişi yaşarken, altıncı kademe illerde 8,7 milyon vatandaşımız yaşamak-tadır. 2012 yılı sonu itibarıyla ise birinci ve altıncı kademe illerde yaşayan nüfus sırasıyla 30,9 milyon ve 10,1 milyon’a erişmiştir.

2013 yılı reel fiyatlarıyla birinci kade-me illerde 2002 yılında kişi başına 669 TL tutarında kamu yatırım tahsisi yapılır-ken, bu değer 2013 yılında 556 TL’ye ge-rilemiştir. Altıncı kademe illerde ise 2002 yılında kişi başına kamu yatırım tahsisi 269 TL’den, 2013 yılı itibarıyla yaklaşık 3 katına çıkarak 785 TL’ye ulaşmıştır.

Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen bölgeler arası gelir farkının kısa vadede içinde kapanmasını beklemek gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü her bölgelerin iktisadi yapısı birbirinden fark-lı özellikler ihtiva etmektedir. Buradaki temel sorun gelişmiş bölgelerde tam re-kabet özelliği gösteren bir piyasa yapı-sının oluşmaya başlamasına karşın, az gelişmiş bölgelerde iktisadi olarak piyasa yapısının bulunmamasıdır. Yüksek gelire ulaşma yolunda olan orta gelir tuzağın-

dan çıkış hedefleyen “orta/yüksek gelirli Türkiye” ile yoksulluk tuzağından çıkış ve ivmelenme arayışı içinde bulunan “yoksul Türkiye”nin farklılaşmış, ancak bir bü-tünün ayrılmaz parçaları olduğu görüş-mektedir. Onuncu Kalkınma Planı da bu konuda eksikliği olduğunu vurgulamak yerinde olacaktır. Türkiye’nin ihtiyacı tek merkezli, tek teoriye dayalı herkese aynı reçete (one size fits all) yerine çok boyut-lu kalkınma stratejisi ortaya konmasıdır. Çünkü Türkiye’de her bölge kalkınma ba-kımından farklı evrelerde yer almaktadır.

Üretim Yapısının Teknoloji Düzeyine Göre Bölgelerin Kalkınma Evreleri

Orta-Gelir tuzağı riskini değerlendir-mek için sadece kişibaşı gelir değerleri-nin analiz edilmesinin yeterli olmayacağı açıktır. Orta-gelir tuzağının nedenleri ül-kenin ve bölgelerin ekonomik yapısında saklıdır. Bu nedenle, Türkiye’de bölge-lerin ekonomik yapısının detaylı analiz edilmesi yerinde olacaktır. Ekonomik ya-pının analizinde geleneksel ekonominin

devresel akım şemasında her alan üretim, işgücü ve finans piyasaları ile bunlar ara-sındaki etkileşimin dış alem (mal ve hiz-met üretimi bakımından ithalat-ihracat, işgücü bakımından göç akımları, finans piyasası bakımından yabancı doğrudan ve dolaylı yatırımlar) ile olan ilişkilerinin incelenmesi kastedilmektedir. Teknoloji seviyelerinin tespiti yaklaşımı, TÜİK’in 2003-2008 dönemini kapsayan Bölge-sel Yıllık İş İstatistiklerinden faydalanarak bölgelerin teknoloji düzeylerine göre sek-törel toplulaştırmasına dayalı bir endeks üretilmesine dayanmaktadır. Bu endekse göre bölgeler veya ülkeler 1-5 arasında bir değer almaktadır. Bu yöntem, litera-türde Rostow’un kalkınma evreleri yak-laşımına dayanmakla birlikte bu alanda ortaya çıkmış diğer güncel çalışmalardan faydalanılarak özgün bir değerlendirme çerçevesi sunmaktadır. Bir bölge veya ül-kenin üretim yapısı bakımından gelişmiş-lik düzeylerini tespit etmek üzere aşağıda-ki şekilde yer alan aşamaların bölgelerin ulusal veya küresel ölçekte konumunu an-lamak bakımından faydalı olacağı değer-lendirilmektedir.

BİRİNCİ  DÜZEY  BİRİNCİL  ENDÜSTRİLER  

Tarım-­‐Ormancılık-­‐Balıkçılık-­‐Madencilik    (NACE  Rev.1.1  A-­‐B-­‐C  )    

   

ÇEVRE:  Tek  ürün  veya  sektöre  bağlı,  Sübvansiyon  vb.  çeşitli  transfer  

mekanizmalarıyla    desteklenen  yerel  ekonomik  yapı

İKİNCİ  DÜZEY  DÜŞÜK-­‐TEKNOLOJİLİ    

İMALAT  SANAYİ    SEKTÖRLERİ  

(NACE  Rev.1.1  D)    Örn.  Gıda,  İçecek,  Tütün  İmalaD,  TeksFl-­‐

Konfeksiyon,  Mobilya  İmalaD,  vd.      

YARI-­‐ÇEVRE  BÖLGE  Yarı  Bağımlı-­‐Piyasalaşma  Henüz  

Başlamış  Bölge

ÜÇÜNCÜ  DÜZEY  ORTA-­‐DÜŞÜK  TEKNOLOJİLİ  

İMALAT  SANAYİ    SEKTÖRLERİ  

(NACE  Rev.1.1  D)    Örn.  Kok  kömürü,  rafine  edilmiş  petrol  ürünleri  ve  nükleer  yakıt  imalaD,  PlasFk  

ve  kauçuk  ürünleri  imalaD,  Metalik  olmayan  diğer  mineral  ürünlerin  imalaD,  

Ana  metal  sanayii  vd.      

YARI-­‐MERKEZ  BÖLGE  Küresel  ve  Ulusal  Merkez  Bölgelere  

Bağlı,  Belirli  Düzeyde  Piyasa  Yapısı  Olan  ve  Kurallara  Uyma  Yolunda  İlerleyen  

Bölge

DÖRDÜNCÜ  DÜZEY  ORTA-­‐İLERİ  TEKNOLOJİLİ  

İMALAT  SANAYİ    SEKTÖRLERİ  

((NACE  Rev.1.1  D)    Örn.  Kimya,    makine  ve  teçhizat  imalaD,  

Elektrikli  makine  ve  cihazlar,  Motorlu  kara  taşıD  vd.  

       

MERKEZ  BÖLGE  (ULUSAL)  

Küresel  Piyasa  İle  Entegre  ve  Kurallara  Uygun  Rekabet  Eden  Bölge  

           

 

BEŞİNCİ  DÜZEY  İLERİ  TEKNOLOJİLİ    

SEKTÖRLER  (NACE  Rev.1.1  D)    

Örn.  Bilgi  ve  İleFşim  Teknolojileri,  Nanoteknoloji,  Biyoteknoloji,  Kimyasal  madde  ve  ürünlerin  imalaD,  (İlaç,  Dbbi  kimyasallar  ve  botanik  ürünleri)  Büro,  

muhasebe  ve  bilgi  işlem  makineleri  Dbbi  aletler;  hassas  ve  opFk  aletler  ile  saat  imalaD,  Diğer  ulaşım  araçlarının  

imalaD  (Uçak  ve  uzay  aracı)  vd.              

MERKEZ  BÖLGE  (KÜRESEL)  

Yüksek  Katma-­‐Değerli  Üre]m  Yapısı  Küresel  Piyasa  ile  Entegre  ve    Kuralları  Belirleyen  Bölge

Orta–  Gelir  Tuzağı  Risk  Eşiği

   Verimlilik    Düzeyi

   Ortalama  Ücretler

   Yaşam    Kalitesi

   Ar-­‐Ge  ve  

Yenilik    

Yığınlaşma  (Agglomera]on)

Teknoloji    Kullanımı  (Absorp]on)

Geçimlik  Ekonomiden  İk]sadi  Faaliyet  Olarak  Üre]m  Yapısına  Geçiş

Rekabetçi    Sanayi  Ekonomisi

Ar-­‐Ge  &  Yeniliğe  Dayalı,  Küresel  Rekabetçi  Bilgiye  Ekonomisi

   Küresel    

Rekabetçilik    

Kaynak:  Yazar  tara[ndan  gelişFrilmişFr.

Grafik  Üre]m  Yapısı  Bakımından  Bölgelerin  Gelişmişlik  DüzeyleriGrafik: Üretim Yapısı Bakımından Bölgelerin Gelişmişlik Düzeyleri

Kaynak: Yazar tarafından geliştirilmiştir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 55

İşletmeler/Yerel Birim Sayısı Bakımından Bölgelerin Teknoloji Seviyesiİşletmeler/Yerel Birim Sayısı Bakımından Bölgelerin Teknoloji Seviyesi

Kaynak: Yazarın çalışması

İşletme sayısı ve yerel birim sayısına göre teknoloji düzeyi ileri olan bölgeler TR51 Ankara, TR10 İstanbul, TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, TR42 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR31 İzmir, TR81 Zonguldak, Karabük, Bartın, TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat ve TR21 Tekirdağ, Edirne, Kırklareli bölgeleridir. Burada TR81 bölgesinin yer almasının nedeni bölgenin ölçeğinin küçük olması ve bölgedeki az sayıda olan işletmelerden ağır sanayili işletmelerinin sayılarının ağırlıklı olmasıdır. TR72 Kayseri bölgesinin üst sıralarda yer alması dikkat çekicidir. En düşük seviyedeki 5 bölge ise TR22 Balıkesir, Çanakkale, TRA1 Erzurum, Erzincan, Bayburt, TRB2 Van, Muş, Bitlis, Hakkari, TRC2 Şanlıurfa, Diyarbakır, TR82 Kastamonu, Çankırı, Sinop ve TRA2 Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan bölgeleridir. Bu bölgelerin ortak özelliği, girişimci sayısının düşük olmasında temel neden olan genç ve yaşlı bağımlı nüfusun yüksek olması ve sermaye derinliğinin görece zayıf olmasıdır.

Çalışan Sayıları Bakımından Bölgelerin Teknoloji Düzeyleri

0,000 0,001 0,001 0,002 0,002 0,003 0,003

Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan Kastamonu, Çankırı, Sinop

Şanlıurfa, Diyarbakır Van, Muş, Bitlis, Hakkari

Erzurum, Erzincan, Bayburt Balıkesir, Çanakkale

Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane Samsun, Tokat, Çorum, Amasya

Antalya, Isparta, Burdur Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir

Aydın, Denizli, Muğla Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli

Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye Konya, Karaman

Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak Adana, Mersin

Gaziantep, Adıyaman, Kilis Mardin, Batman, Şırnak, Siirt

Tekirdağ, Edirne, Kırklareli TÜRKİYE

Kayseri, Sivas, Yozgat Zonguldak, Karabük, Bartın

İzmir Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova

Bursa, Eskişehir, Bilecik İstanbul Ankara

TR A2 TR 82

TR C2

TR B2 TR A1

TR 22 TR 90

TR 83 TR 61

TR 71 TR 32

TR B1 TR 63

TR 52 TR 33

TR 62 TR C

1 TR C

3 TR 21

TR 00 TR 72

TR 81 TR 31

TR 42 TR 41

TR 10 TR 51

2008

2003

Kaynak: Yazarın çalışması

İşletme sayısı ve yerel birim sayısına göre teknoloji düzeyi ileri olan bölgeler TR51 Ankara, TR10 İstanbul, TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, TR42 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR31 İzmir, TR81 Zonguldak, Karabük, Bartın, TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat ve TR21 Tekirdağ, Edirne, Kırklareli bölgeleridir. Burada TR81 bölgesinin yer almasının nedeni bölgenin ölçeğinin küçük olması ve bölgedeki az sayıda olan işletmelerden ağır sanayili işletmelerinin sayılarının ağırlıklı olmasıdır. TR72 Kayseri bölgesinin üst sıralarda yer alması dikkat çekicidir. En düşük seviyedeki 5 bölge ise TR22 Balıkesir, Çanakkale, TRA1 Erzurum, Erzincan, Bayburt, TRB2 Van, Muş, Bitlis, Hakkari, TRC2 Şanlıurfa, Diyarbakır, TR82 Kastamonu, Çankırı, Sinop ve TRA2 Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan bölgeleridir. Bu bölgelerin ortak özelliği, girişimci sayısının düşük olmasında temel neden olan genç ve yaşlı bağımlı nüfusun yüksek olması ve sermaye derinliğinin görece zayıf olmasıdır.

Çalışan Sayıları Bakımından Bölgelerin Teknoloji Düzeyleri

Kaynak: Yazarın çalışması

Çalışan sayıları bakımından TR51 Ankara bölgesi ilk sırada gelmektedir. Ankara’yı sanayisi gelişmiş TR41 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR10 İstanbul ve TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, izlemektedir. Türkiye ortalamasının altında kalmakla birlikte TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat bölgesinin ilk sıralarda yer alması dikkat çekmektedir.

İşgücü Ödemeleri (Maaşlar ve Ücretler) Bakımından Teknoloji Düzeyleri

0,000 0,001 0,001 0,002 0,002 0,003 0,003 0,004

Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan Kastamonu, Çankırı, Sinop

Erzurum, Erzincan, Bayburt Van, Muş, Bitlis, Hakkari

Şanlıurfa, Diyarbakır Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane

Balıkesir, Çanakkale Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli

Aydın, Denizli, Muğla Samsun, Tokat, Çorum, Amasya

Antalya, Isparta, Burdur Gaziantep, Adıyaman, Kilis

Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye Konya, Karaman

Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir Tekirdağ, Edirne, Kırklareli

Adana, Mersin Mardin, Batman, Şırnak, Siirt

Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak Kayseri, Sivas, Yozgat

TÜRKİYE İzmir

Zonguldak, Karabük, Bartın Bursa, Eskişehir, Bilecik

İstanbul Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova

Ankara

TR A2 TR 82

TR A1 TR B2

TR C2

TR 90 TR 22

TR B1 TR 32

TR 83 TR 61

TR C1

TR 63 TR 52

TR 71 TR 21

TR 62 TR C

3 TR 33

TR 72 TR 00

TR 31 TR 81

TR 41 TR 10

TR 42 TR 51

2008

2003

Kaynak: Yazarın çalışması

Page 57: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 55İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 55

İşletmeler/Yerel Birim Sayısı Bakımından Bölgelerin Teknoloji Seviyesiİşletmeler/Yerel Birim Sayısı Bakımından Bölgelerin Teknoloji Seviyesi

Kaynak: Yazarın çalışması

İşletme sayısı ve yerel birim sayısına göre teknoloji düzeyi ileri olan bölgeler TR51 Ankara, TR10 İstanbul, TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, TR42 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR31 İzmir, TR81 Zonguldak, Karabük, Bartın, TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat ve TR21 Tekirdağ, Edirne, Kırklareli bölgeleridir. Burada TR81 bölgesinin yer almasının nedeni bölgenin ölçeğinin küçük olması ve bölgedeki az sayıda olan işletmelerden ağır sanayili işletmelerinin sayılarının ağırlıklı olmasıdır. TR72 Kayseri bölgesinin üst sıralarda yer alması dikkat çekicidir. En düşük seviyedeki 5 bölge ise TR22 Balıkesir, Çanakkale, TRA1 Erzurum, Erzincan, Bayburt, TRB2 Van, Muş, Bitlis, Hakkari, TRC2 Şanlıurfa, Diyarbakır, TR82 Kastamonu, Çankırı, Sinop ve TRA2 Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan bölgeleridir. Bu bölgelerin ortak özelliği, girişimci sayısının düşük olmasında temel neden olan genç ve yaşlı bağımlı nüfusun yüksek olması ve sermaye derinliğinin görece zayıf olmasıdır.

Çalışan Sayıları Bakımından Bölgelerin Teknoloji Düzeyleri

0,000 0,001 0,001 0,002 0,002 0,003 0,003

Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan Kastamonu, Çankırı, Sinop

Şanlıurfa, Diyarbakır Van, Muş, Bitlis, Hakkari

Erzurum, Erzincan, Bayburt Balıkesir, Çanakkale

Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane Samsun, Tokat, Çorum, Amasya

Antalya, Isparta, Burdur Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir

Aydın, Denizli, Muğla Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli

Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye Konya, Karaman

Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak Adana, Mersin

Gaziantep, Adıyaman, Kilis Mardin, Batman, Şırnak, Siirt

Tekirdağ, Edirne, Kırklareli TÜRKİYE

Kayseri, Sivas, Yozgat Zonguldak, Karabük, Bartın

İzmir Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova

Bursa, Eskişehir, Bilecik İstanbul Ankara

TR A2 TR 82

TR C2

TR B2 TR A1

TR 22 TR 90

TR 83 TR 61

TR 71 TR 32

TR B1 TR 63

TR 52 TR 33

TR 62 TR C

1 TR C

3 TR 21

TR 00 TR 72

TR 81 TR 31

TR 42 TR 41

TR 10 TR 51

2008

2003

Kaynak: Yazarın çalışması

İşletme sayısı ve yerel birim sayısına göre teknoloji düzeyi ileri olan bölgeler TR51 Ankara, TR10 İstanbul, TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, TR42 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR31 İzmir, TR81 Zonguldak, Karabük, Bartın, TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat ve TR21 Tekirdağ, Edirne, Kırklareli bölgeleridir. Burada TR81 bölgesinin yer almasının nedeni bölgenin ölçeğinin küçük olması ve bölgedeki az sayıda olan işletmelerden ağır sanayili işletmelerinin sayılarının ağırlıklı olmasıdır. TR72 Kayseri bölgesinin üst sıralarda yer alması dikkat çekicidir. En düşük seviyedeki 5 bölge ise TR22 Balıkesir, Çanakkale, TRA1 Erzurum, Erzincan, Bayburt, TRB2 Van, Muş, Bitlis, Hakkari, TRC2 Şanlıurfa, Diyarbakır, TR82 Kastamonu, Çankırı, Sinop ve TRA2 Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan bölgeleridir. Bu bölgelerin ortak özelliği, girişimci sayısının düşük olmasında temel neden olan genç ve yaşlı bağımlı nüfusun yüksek olması ve sermaye derinliğinin görece zayıf olmasıdır.

Çalışan Sayıları Bakımından Bölgelerin Teknoloji Düzeyleri

Kaynak: Yazarın çalışması

Çalışan sayıları bakımından TR51 Ankara bölgesi ilk sırada gelmektedir. Ankara’yı sanayisi gelişmiş TR41 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR10 İstanbul ve TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, izlemektedir. Türkiye ortalamasının altında kalmakla birlikte TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat bölgesinin ilk sıralarda yer alması dikkat çekmektedir.

İşgücü Ödemeleri (Maaşlar ve Ücretler) Bakımından Teknoloji Düzeyleri

0,000 0,001 0,001 0,002 0,002 0,003 0,003 0,004

Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan Kastamonu, Çankırı, Sinop

Erzurum, Erzincan, Bayburt Van, Muş, Bitlis, Hakkari

Şanlıurfa, Diyarbakır Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane

Balıkesir, Çanakkale Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli

Aydın, Denizli, Muğla Samsun, Tokat, Çorum, Amasya

Antalya, Isparta, Burdur Gaziantep, Adıyaman, Kilis

Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye Konya, Karaman

Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir Tekirdağ, Edirne, Kırklareli

Adana, Mersin Mardin, Batman, Şırnak, Siirt

Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak Kayseri, Sivas, Yozgat

TÜRKİYE İzmir

Zonguldak, Karabük, Bartın Bursa, Eskişehir, Bilecik

İstanbul Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova

Ankara

TR A2 TR 82

TR A1 TR B2

TR C2

TR 90 TR 22

TR B1 TR 32

TR 83 TR 61

TR C1

TR 63 TR 52

TR 71 TR 21

TR 62 TR C

3 TR 33

TR 72 TR 00

TR 31 TR 81

TR 41 TR 10

TR 42 TR 51

2008

2003

Kaynak: Yazarın çalışması

Page 58: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201456

Çalışan sayıları bakımından TR51 Ankara bölgesi ilk sırada gelmektedir. Ankara’yı sanayisi gelişmiş TR41 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR10 İstanbul ve TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, izlemektedir. Türkiye ortalamasının altında kalmakla birlikte TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat bölgesinin ilk sıralarda yer alması dikkat çekmektedir.

İşgücü Ödemeleri (Maaşlar ve Ücretler) Bakımından Teknoloji Düzeyleri

Maaşlar ve ücret ödemelerine göre teknoloji düzeyi en ileri olan bölgeler TR51 Ankara, TR10 İstanbul, TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, TR42 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR31 İzmir, TR81 Zonguldak, Karabük, Bartın ve TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat bölgeleridir. Bu-rada TR81 bölgesinin yer almasının ne-deni bölgenin ölçeğinin küçük olması ve bölgedeki az sayıda olan işletmelerden ağır sanayi işletmelerinin sayılarının ağır-lıklı olmasıdır. TR72 Kayseri bölgesinin üst sıralarda yer alması dikkat çekicidir. Maaş ve ücretler işletmelerin yer seçimi ve işgücü mobilitesi bakımından temel unsurlardan birisidir. Nitelikli işgücünün ücret esnekliği diğer işgücü gruplarına göre daha yüksektir. Ankara’da ileri iş-gücüne ödenen ücretler istihdam oranının üzerindedir. Sanayileşmiş illerimiz olan İzmir, Kocaeli, Bursa’da ileri teknoloji alanında çalışanlar Ankara’ya göre daha düşük düzeylerde ücret almaktadır. Gra-fikten de görüleceği üzere işgücü ödeme-leri (maaşlar ve ücretler) bakımından tüm bölgelerin teknoloji düzeyleri 2003-2008 döneminden hızlı bir artış göstermiştir. Bu durumum mevcut üretim yapısının yüksek

nitelikli istihdam yaratabildiğini ve dönü-şen üretim yapısının salt gelişmiş bölge-lerde değil, az ya da çok tüm bölgelerde gerçekleştiğinin bir kanıtı olmuştur. En düşük artış hızı ise TRA2 Ağrı, Kars, Iğdır ve Ardahan bölgesinde olmuştur. Düşük ölçek, düşük sermaye birikimine bağlı dü-şük girişimcilik düzeyi, dar piyasa imkan-ları, geçimlik ekonominin ağırlıkta olması bölgenin iktisadi gelişimini etkileyen en önemli sorunlardır. Bu tür bölgeleri ulusal pazarlar olan İstanbul, Ankara, İzmir ye-rine coğrafi olarak yakın olan sınır kom-şuları örneğin, 2 milyon’luk İran-Tebriz pazarına eklemeyecek seçeneklerin de-ğerlendirilmesi, her bölgede dev yaratma (işletme) yaklaşımının benimsenerek ge-lişme potansiyeli ve besleme etkisi güçlü iş-ekosistemi yaratabilecek KOBİ’lerin se-çimi ve desteklenmesi, sadece arz yönlü değil, talep yönlü teşvik ve destek meka-nizmalarının geliştirilmesi seçenekleri de değerlendirilmelidir.

Yukarıdaki grafikten görüleceği üzere 2004 yılında kişibaşı GSKD ve Teknoloji düzeyleri bakımından bölgeler birbirle-rine daha yakın konumda bulunurken,

2008 yılında başta TR10 İstanbul olmak üzere sanayisi gelişmiş, 2011 GSBH de-ğerine göre 50 milyar$ ölçeğin üzerinde olan TR51 Ankara, TR42 Kocaeli, Sakar-ya, Düzce, Bolu, Yalova, TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik ve TR31 İzmir bölgeleri diğerleri ile arayı açmıştır. Küçük ve geri kalmış bölgelerde en temel bireysel refah göstergesi olan kişibaşına gelir artışı kı-sıtlı kalmaktadır. Kişibaşına düşen GSBH değerini en fazla artıran bölgelerin tek-noloji seviyeleri ileri de olan bölgeler ol-duğu görülmektedir. Aşağıdaki grafikten görüleceği üzere, bu bölgeler 2008 ve-rilerine göre orta-düşük teknolojili üretim yapısına sahip bölgeler olmakla birlikte orta-ileri teknolojili üretim yapısına geçiş sınırına dayandıkları görülmektedir. Bu bölgelerin, 2011 yılı kişibaşına GSBH ve-rilerine göre aynı zamanda orta-gelir tu-zağı riski olmayan bölgeler arasında yer alması şaşırtıcı bir durum değildir.

Sonuç ve Değerlendirme Yoksul Türkiye’nin tek başına büyüme

ivmesi, orta gelirli Türkiye’deki ivme kay-bını karşılayamamakta ve uzun dönemde

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 57

ulusal ekonominin bütününde bir yavaşla-ma kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu olgu her iki bölge arasında yılların getirdiği zayıf bağlantıların doğrudan bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıy-la, üretkenlik arttırıcı reform sürecinin ve teknolojik anlamda emeğin üretkenliğini arttırmaya yönelik kazanımların elde edil-mediği bir ortamda, salt üretim teşvikleri kısa dönemde yoksul Türkiye bölgesinde sermaye birikimini hızlandırmakta; an-cak uzun dönemde büyüme temposunun gerilemesine engel olamamaktadır. Ser-mayenin azalan getiri yasasına tabi ol-masının doğal bir sonucu olan bir süreç sonucunda, yoksul Türkiye bölgesinde milli gelir artışı sadece % 4.1 düzeyinde gerçekleşmekte ancak ulusal ekonominin bütününde ulusal gelirin bütününde yavaşlama söz konusu olmaktadır.

Türkiye için makro düzeyde Orta-Ge-lir Tuzağı riski bulunmamaktadır. Ancak, bölgesel düzeyde 26 bölgeden 8’i yük-sek risk düzeyindedir. Türkiye ekonomi-sinde ayrıştırılan her bir bölge için, böl-genin yapısı ve dinamikleri göz önünde bulundurularak değerlendirilen bölgesel politikaların yanında, ulusal ekonominin bütünü gözetilerek üretilecek makroe-konomik politikaların kapsamlı, kendi içerisinde tutarlı ve bütünleşik olarak ta-sarlanması gerekmektedir. Etkin kamu yatırımları sonucunda gerçekleştiği öngö-rülen üretkenlik artışı, kuşkusuz, teknolojik değişim sürecinin hızlandırılması, teknik etkinlik düzeyinin arttırılması ve sektörler arası yapısal dönüşümün gerçekleştirilme-sine de bağlıdır. Bu yönde bir atılım ise yeni teknolojilerin geliştirilmesi, mevcut teknolojilerin yaygınlaşması ve etkin bir

şekilde kullanılması ve işgücünün eğitim düzeyi ve nitelikli vasıflarının arttırılmasını sağlayan uzun soluklu ve tutarlı politikalar ile gerçekleştirilebilecektir.Kaynaklar

Yeldan, E., Taşcı K., Özsan M.E. ve Voyvoda E., Orta Gelir Tuzağından Çıkış: Hangi Türkiye? Cilt 1: Makro / Bölgesel / Sektörel Analiz, TÜRKONFED, 2012, http://www.turkonfed.org/Administrator/Userfiles/Documents/PDF/Raporlar/sekto-rel_analiz.pdf

Yeldan, E., Taşcı K., Özsan M.E. ve Voyvo-da E., Orta Gelir Tuzağından Çıkış: Hangi Türkiye? Cilt 2: Bölgesel ve İkili Tuzaktan Çıkış Stratejileri, TÜRKONFED, 2013, http://www.turkonfed.org/Administrator/Userfiles/Documents/PDF/Raporlar/OGT%20raporu%20II.%20Cilt.pdf

Kişibaşı GSKD – Bölgesel Teknoloji Seviyesi İlişkisi (2004-2008)

İŞVEREN / Mart - Nisan 201456

Kaynak: Yazarın çalışması

Maaşlar ve ücret ödemelerine göre teknoloji düzeyi en ileri olan bölgeler TR51 Ankara, TR10 İstanbul, TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, TR42 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR31 İzmir, TR81 Zonguldak, Karabük, Bartın ve TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat bölgeleridir. Burada TR81 bölgesinin yer almasının nedeni bölgenin ölçeğinin küçük olması ve bölgedeki az sayıda olan işletmelerden ağır sanayi işletmelerinin sayılarının ağırlıklı olmasıdır. TR72 Kayseri bölgesinin üst sıralarda yer alması dikkat çekicidir. Maaş ve ücretler işletmelerin yer seçimi ve işgücü mobilitesi bakımından temel unsurlardan birisidir. Nitelikli işgücünün ücret esnekliği diğer işgücü gruplarına göre daha yüksektir. Ankara’da ileri işgücüne ödenen ücretler istihdam oranının üzerindedir. Sanayileşmiş illerimiz olan İzmir, Kocaeli, Bursa’da ileri teknoloji alanında çalışanlar Ankara’ya göre daha düşük düzeylerde ücret almaktadır. Grafikten de görüleceği üzere işgücü ödemeleri (maaşlar ve ücretler) bakımından tüm bölgelerin teknoloji düzeyleri 2003-2008 döneminden hızlı bir artış göstermiştir. Bu durumum mevcut üretim yapısının yüksek nitelikli istihdam yaratabildiğini ve dönüşen üretim yapısının salt gelişmiş bölgelerde değil, az ya da çok tüm bölgelerde gerçekleştiğinin bir kanıtı olmuştur. En düşük artış hızı ise TRA2 Ağrı, Kars, Iğdır ve Ardahan bölgesinde olmuştur. Düşük ölçek, düşük sermaye birikimine bağlı düşük girişimcilik düzeyi, dar piyasa imkanları, geçimlik ekonominin ağırlıkta olması bölgenin iktisadi gelişimini etkileyen en önemli sorunlardır. Bu tür bölgeleri ulusal pazarlar olan İstanbul, Ankara, İzmir yerine coğrafi olarak yakın olan sınır komşuları örneğin, 2 milyon’luk İran-Tebriz pazarına eklemeyecek seçeneklerin değerlendirilmesi, her bölgede dev yaratma (işletme) yaklaşımının benimsenerek gelişme potansiyeli ve besleme etkisi güçlü iş-ekosistemi yaratabilecek KOBİ’lerin seçimi ve desteklenmesi, sadece arz yönlü değil, talep yönlü teşvik ve destek mekanizmalarının geliştirilmesi seçenekleri de değerlendirilmelidir.

Kişibaşı GSKD – Bölgesel Teknoloji Seviyesi İlişkisi (2004-2008)

0,000 0,001 0,001 0,002 0,002 0,003 0,003 0,004

Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan Van, Muş, Bitlis, Hakkari

Erzurum, Erzincan, Bayburt Kastamonu, Çankırı, Sinop

Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli

Balıkesir, Çanakkale Samsun, Tokat, Çorum, Amasya

Aydın, Denizli, Muğla Konya, Karaman

Şanlıurfa, Diyarbakır Antalya, Isparta, Burdur

Gaziantep, Adıyaman, Kilis Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye

Tekirdağ, Edirne, Kırklareli Adana, Mersin

Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir Mardin, Batman, Şırnak, Siirt

Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak Kayseri, Sivas, Yozgat

TÜRKİYE İzmir

Zonguldak, Karabük, Bartın Bursa, Eskişehir, Bilecik

Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova İstanbul Ankara

TR A2 TR B2

TR A1 TR 82

TR 90 TR B1

TR 22 TR 83

TR 32 TR 52

TR C2 TR 61

TR C1 TR 63

TR 21 TR 62

TR 71 TR C

3 TR 33 TR 72

TR 00 TR 31

TR 81 TR 41

TR 42 TR 10

TR 51

2008

2003

Kaynak: Yazarın çalışması

Çalışan sayıları bakımından TR51 Ankara bölgesi ilk sırada gelmektedir. Ankara’yı sanayisi gelişmiş TR41 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR10 İstanbul ve TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, izlemektedir. Türkiye ortalamasının altında kalmakla birlikte TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat bölgesinin ilk sıralarda yer alması dikkat çekmektedir.

İşgücü Ödemeleri (Maaşlar ve Ücretler) Bakımından Teknoloji Düzeyleri

Maaşlar ve ücret ödemelerine göre teknoloji düzeyi en ileri olan bölgeler TR51 Ankara, TR10 İstanbul, TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, TR42 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR31 İzmir, TR81 Zonguldak, Karabük, Bartın ve TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat bölgeleridir. Bu-rada TR81 bölgesinin yer almasının ne-deni bölgenin ölçeğinin küçük olması ve bölgedeki az sayıda olan işletmelerden ağır sanayi işletmelerinin sayılarının ağır-lıklı olmasıdır. TR72 Kayseri bölgesinin üst sıralarda yer alması dikkat çekicidir. Maaş ve ücretler işletmelerin yer seçimi ve işgücü mobilitesi bakımından temel unsurlardan birisidir. Nitelikli işgücünün ücret esnekliği diğer işgücü gruplarına göre daha yüksektir. Ankara’da ileri iş-gücüne ödenen ücretler istihdam oranının üzerindedir. Sanayileşmiş illerimiz olan İzmir, Kocaeli, Bursa’da ileri teknoloji alanında çalışanlar Ankara’ya göre daha düşük düzeylerde ücret almaktadır. Gra-fikten de görüleceği üzere işgücü ödeme-leri (maaşlar ve ücretler) bakımından tüm bölgelerin teknoloji düzeyleri 2003-2008 döneminden hızlı bir artış göstermiştir. Bu durumum mevcut üretim yapısının yüksek

nitelikli istihdam yaratabildiğini ve dönü-şen üretim yapısının salt gelişmiş bölge-lerde değil, az ya da çok tüm bölgelerde gerçekleştiğinin bir kanıtı olmuştur. En düşük artış hızı ise TRA2 Ağrı, Kars, Iğdır ve Ardahan bölgesinde olmuştur. Düşük ölçek, düşük sermaye birikimine bağlı dü-şük girişimcilik düzeyi, dar piyasa imkan-ları, geçimlik ekonominin ağırlıkta olması bölgenin iktisadi gelişimini etkileyen en önemli sorunlardır. Bu tür bölgeleri ulusal pazarlar olan İstanbul, Ankara, İzmir ye-rine coğrafi olarak yakın olan sınır kom-şuları örneğin, 2 milyon’luk İran-Tebriz pazarına eklemeyecek seçeneklerin de-ğerlendirilmesi, her bölgede dev yaratma (işletme) yaklaşımının benimsenerek ge-lişme potansiyeli ve besleme etkisi güçlü iş-ekosistemi yaratabilecek KOBİ’lerin se-çimi ve desteklenmesi, sadece arz yönlü değil, talep yönlü teşvik ve destek meka-nizmalarının geliştirilmesi seçenekleri de değerlendirilmelidir.

Yukarıdaki grafikten görüleceği üzere 2004 yılında kişibaşı GSKD ve Teknoloji düzeyleri bakımından bölgeler birbirle-rine daha yakın konumda bulunurken,

2008 yılında başta TR10 İstanbul olmak üzere sanayisi gelişmiş, 2011 GSBH de-ğerine göre 50 milyar$ ölçeğin üzerinde olan TR51 Ankara, TR42 Kocaeli, Sakar-ya, Düzce, Bolu, Yalova, TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik ve TR31 İzmir bölgeleri diğerleri ile arayı açmıştır. Küçük ve geri kalmış bölgelerde en temel bireysel refah göstergesi olan kişibaşına gelir artışı kı-sıtlı kalmaktadır. Kişibaşına düşen GSBH değerini en fazla artıran bölgelerin tek-noloji seviyeleri ileri de olan bölgeler ol-duğu görülmektedir. Aşağıdaki grafikten görüleceği üzere, bu bölgeler 2008 ve-rilerine göre orta-düşük teknolojili üretim yapısına sahip bölgeler olmakla birlikte orta-ileri teknolojili üretim yapısına geçiş sınırına dayandıkları görülmektedir. Bu bölgelerin, 2011 yılı kişibaşına GSBH ve-rilerine göre aynı zamanda orta-gelir tu-zağı riski olmayan bölgeler arasında yer alması şaşırtıcı bir durum değildir.

Sonuç ve Değerlendirme

Yoksul Türkiye’nin tek başına büyüme ivmesi, orta gelirli Türkiye’deki ivme kay-bını karşılayamamakta ve uzun dönemde

Page 59: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 57

ulusal ekonominin bütününde bir yavaşla-ma kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu olgu her iki bölge arasında yılların getirdiği zayıf bağlantıların doğrudan bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıy-la, üretkenlik arttırıcı reform sürecinin ve teknolojik anlamda emeğin üretkenliğini arttırmaya yönelik kazanımların elde edil-mediği bir ortamda, salt üretim teşvikleri kısa dönemde yoksul Türkiye bölgesinde sermaye birikimini hızlandırmakta; an-cak uzun dönemde büyüme temposunun gerilemesine engel olamamaktadır. Ser-mayenin azalan getiri yasasına tabi ol-masının doğal bir sonucu olan bir süreç sonucunda, yoksul Türkiye bölgesinde milli gelir artışı sadece % 4.1 düzeyinde gerçekleşmekte ancak ulusal ekonominin bütününde ulusal gelirin bütününde yavaşlama söz konusu olmaktadır.

Türkiye için makro düzeyde Orta-Ge-lir Tuzağı riski bulunmamaktadır. Ancak, bölgesel düzeyde 26 bölgeden 8’i yük-sek risk düzeyindedir. Türkiye ekonomi-sinde ayrıştırılan her bir bölge için, böl-genin yapısı ve dinamikleri göz önünde bulundurularak değerlendirilen bölgesel politikaların yanında, ulusal ekonominin bütünü gözetilerek üretilecek makroe-konomik politikaların kapsamlı, kendi içerisinde tutarlı ve bütünleşik olarak ta-sarlanması gerekmektedir. Etkin kamu yatırımları sonucunda gerçekleştiği öngö-rülen üretkenlik artışı, kuşkusuz, teknolojik değişim sürecinin hızlandırılması, teknik etkinlik düzeyinin arttırılması ve sektörler arası yapısal dönüşümün gerçekleştirilme-sine de bağlıdır. Bu yönde bir atılım ise yeni teknolojilerin geliştirilmesi, mevcut teknolojilerin yaygınlaşması ve etkin bir

şekilde kullanılması ve işgücünün eğitim düzeyi ve nitelikli vasıflarının arttırılmasını sağlayan uzun soluklu ve tutarlı politikalar ile gerçekleştirilebilecektir.KaynaklarYELDAN, E., TAŞCI K., ÖZSAN M.E. ve VOYVODA E., ORTA GELİR TUZAĞINDAN ÇIKIŞ: HANGİ TÜRKİYE? CİLT 1: MAKRO / BÖLGESEL / SEKTÖREL ANALİZ, TÜRKON-FED, 2012, http://www.turkonfed.org/Administrator/Userfiles/Documents/PDF/Raporlar/sektorel_analiz.pdfYELDAN, E., TAŞCI K., ÖZSAN M.E. ve VOYVODA E., ORTA GELİR TUZAĞIN-DAN ÇIKIŞ: HANGİ TÜRKİYE? CİLT 2: BÖLGESEL VE İKİLİ TUZAKTAN ÇIKIŞ STRATEJİLERİ, TÜRKONFED, 2013, http://www.turkonfed.org/Administrator/Userfi-les/Documents/PDF/Raporlar/OGT%20raporu%20II.%20Cilt.pdf

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 57

ulusal ekonominin bütününde bir yavaşla-ma kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu olgu her iki bölge arasında yılların getirdiği zayıf bağlantıların doğrudan bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıy-la, üretkenlik arttırıcı reform sürecinin ve teknolojik anlamda emeğin üretkenliğini arttırmaya yönelik kazanımların elde edil-mediği bir ortamda, salt üretim teşvikleri kısa dönemde yoksul Türkiye bölgesinde sermaye birikimini hızlandırmakta; an-cak uzun dönemde büyüme temposunun gerilemesine engel olamamaktadır. Ser-mayenin azalan getiri yasasına tabi ol-masının doğal bir sonucu olan bir süreç sonucunda, yoksul Türkiye bölgesinde milli gelir artışı sadece % 4.1 düzeyinde gerçekleşmekte ancak ulusal ekonominin bütününde ulusal gelirin bütününde yavaşlama söz konusu olmaktadır.

Türkiye için makro düzeyde Orta-Ge-lir Tuzağı riski bulunmamaktadır. Ancak, bölgesel düzeyde 26 bölgeden 8’i yük-sek risk düzeyindedir. Türkiye ekonomi-sinde ayrıştırılan her bir bölge için, böl-genin yapısı ve dinamikleri göz önünde bulundurularak değerlendirilen bölgesel politikaların yanında, ulusal ekonominin bütünü gözetilerek üretilecek makroe-konomik politikaların kapsamlı, kendi içerisinde tutarlı ve bütünleşik olarak ta-sarlanması gerekmektedir. Etkin kamu yatırımları sonucunda gerçekleştiği öngö-rülen üretkenlik artışı, kuşkusuz, teknolojik değişim sürecinin hızlandırılması, teknik etkinlik düzeyinin arttırılması ve sektörler arası yapısal dönüşümün gerçekleştirilme-sine de bağlıdır. Bu yönde bir atılım ise yeni teknolojilerin geliştirilmesi, mevcut teknolojilerin yaygınlaşması ve etkin bir

şekilde kullanılması ve işgücünün eğitim düzeyi ve nitelikli vasıflarının arttırılmasını sağlayan uzun soluklu ve tutarlı politikalar ile gerçekleştirilebilecektir.Kaynaklar

Yeldan, E., Taşcı K., Özsan M.E. ve Voyvoda E., Orta Gelir Tuzağından Çıkış: Hangi Türkiye? Cilt 1: Makro / Bölgesel / Sektörel Analiz, TÜRKONFED, 2012, http://www.turkonfed.org/Administrator/Userfiles/Documents/PDF/Raporlar/sekto-rel_analiz.pdf

Yeldan, E., Taşcı K., Özsan M.E. ve Voyvo-da E., Orta Gelir Tuzağından Çıkış: Hangi Türkiye? Cilt 2: Bölgesel ve İkili Tuzaktan Çıkış Stratejileri, TÜRKONFED, 2013, http://www.turkonfed.org/Administrator/Userfiles/Documents/PDF/Raporlar/OGT%20raporu%20II.%20Cilt.pdf

Kişibaşı GSKD – Bölgesel Teknoloji Seviyesi İlişkisi (2004-2008)

İŞVEREN / Mart - Nisan 201456

Kaynak: Yazarın çalışması

Maaşlar ve ücret ödemelerine göre teknoloji düzeyi en ileri olan bölgeler TR51 Ankara, TR10 İstanbul, TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, TR42 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR31 İzmir, TR81 Zonguldak, Karabük, Bartın ve TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat bölgeleridir. Burada TR81 bölgesinin yer almasının nedeni bölgenin ölçeğinin küçük olması ve bölgedeki az sayıda olan işletmelerden ağır sanayi işletmelerinin sayılarının ağırlıklı olmasıdır. TR72 Kayseri bölgesinin üst sıralarda yer alması dikkat çekicidir. Maaş ve ücretler işletmelerin yer seçimi ve işgücü mobilitesi bakımından temel unsurlardan birisidir. Nitelikli işgücünün ücret esnekliği diğer işgücü gruplarına göre daha yüksektir. Ankara’da ileri işgücüne ödenen ücretler istihdam oranının üzerindedir. Sanayileşmiş illerimiz olan İzmir, Kocaeli, Bursa’da ileri teknoloji alanında çalışanlar Ankara’ya göre daha düşük düzeylerde ücret almaktadır. Grafikten de görüleceği üzere işgücü ödemeleri (maaşlar ve ücretler) bakımından tüm bölgelerin teknoloji düzeyleri 2003-2008 döneminden hızlı bir artış göstermiştir. Bu durumum mevcut üretim yapısının yüksek nitelikli istihdam yaratabildiğini ve dönüşen üretim yapısının salt gelişmiş bölgelerde değil, az ya da çok tüm bölgelerde gerçekleştiğinin bir kanıtı olmuştur. En düşük artış hızı ise TRA2 Ağrı, Kars, Iğdır ve Ardahan bölgesinde olmuştur. Düşük ölçek, düşük sermaye birikimine bağlı düşük girişimcilik düzeyi, dar piyasa imkanları, geçimlik ekonominin ağırlıkta olması bölgenin iktisadi gelişimini etkileyen en önemli sorunlardır. Bu tür bölgeleri ulusal pazarlar olan İstanbul, Ankara, İzmir yerine coğrafi olarak yakın olan sınır komşuları örneğin, 2 milyon’luk İran-Tebriz pazarına eklemeyecek seçeneklerin değerlendirilmesi, her bölgede dev yaratma (işletme) yaklaşımının benimsenerek gelişme potansiyeli ve besleme etkisi güçlü iş-ekosistemi yaratabilecek KOBİ’lerin seçimi ve desteklenmesi, sadece arz yönlü değil, talep yönlü teşvik ve destek mekanizmalarının geliştirilmesi seçenekleri de değerlendirilmelidir.

Kişibaşı GSKD – Bölgesel Teknoloji Seviyesi İlişkisi (2004-2008)

0,000 0,001 0,001 0,002 0,002 0,003 0,003 0,004

Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan Van, Muş, Bitlis, Hakkari

Erzurum, Erzincan, Bayburt Kastamonu, Çankırı, Sinop

Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli

Balıkesir, Çanakkale Samsun, Tokat, Çorum, Amasya

Aydın, Denizli, Muğla Konya, Karaman

Şanlıurfa, Diyarbakır Antalya, Isparta, Burdur

Gaziantep, Adıyaman, Kilis Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye

Tekirdağ, Edirne, Kırklareli Adana, Mersin

Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir Mardin, Batman, Şırnak, Siirt

Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak Kayseri, Sivas, Yozgat

TÜRKİYE İzmir

Zonguldak, Karabük, Bartın Bursa, Eskişehir, Bilecik

Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova İstanbul Ankara

TR A2 TR B2

TR A1 TR 82

TR 90 TR B1

TR 22 TR 83

TR 32 TR 52

TR C2 TR 61

TR C1 TR 63

TR 21 TR 62

TR 71 TR C

3 TR 33 TR 72

TR 00 TR 31

TR 81 TR 41

TR 42 TR 10

TR 51

2008

2003

Kaynak: Yazarın çalışması

Çalışan sayıları bakımından TR51 Ankara bölgesi ilk sırada gelmektedir. Ankara’yı sanayisi gelişmiş TR41 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR10 İstanbul ve TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, izlemektedir. Türkiye ortalamasının altında kalmakla birlikte TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat bölgesinin ilk sıralarda yer alması dikkat çekmektedir.

İşgücü Ödemeleri (Maaşlar ve Ücretler) Bakımından Teknoloji Düzeyleri

Maaşlar ve ücret ödemelerine göre teknoloji düzeyi en ileri olan bölgeler TR51 Ankara, TR10 İstanbul, TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik, TR42 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova, TR31 İzmir, TR81 Zonguldak, Karabük, Bartın ve TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat bölgeleridir. Bu-rada TR81 bölgesinin yer almasının ne-deni bölgenin ölçeğinin küçük olması ve bölgedeki az sayıda olan işletmelerden ağır sanayi işletmelerinin sayılarının ağır-lıklı olmasıdır. TR72 Kayseri bölgesinin üst sıralarda yer alması dikkat çekicidir. Maaş ve ücretler işletmelerin yer seçimi ve işgücü mobilitesi bakımından temel unsurlardan birisidir. Nitelikli işgücünün ücret esnekliği diğer işgücü gruplarına göre daha yüksektir. Ankara’da ileri iş-gücüne ödenen ücretler istihdam oranının üzerindedir. Sanayileşmiş illerimiz olan İzmir, Kocaeli, Bursa’da ileri teknoloji alanında çalışanlar Ankara’ya göre daha düşük düzeylerde ücret almaktadır. Gra-fikten de görüleceği üzere işgücü ödeme-leri (maaşlar ve ücretler) bakımından tüm bölgelerin teknoloji düzeyleri 2003-2008 döneminden hızlı bir artış göstermiştir. Bu durumum mevcut üretim yapısının yüksek

nitelikli istihdam yaratabildiğini ve dönü-şen üretim yapısının salt gelişmiş bölge-lerde değil, az ya da çok tüm bölgelerde gerçekleştiğinin bir kanıtı olmuştur. En düşük artış hızı ise TRA2 Ağrı, Kars, Iğdır ve Ardahan bölgesinde olmuştur. Düşük ölçek, düşük sermaye birikimine bağlı dü-şük girişimcilik düzeyi, dar piyasa imkan-ları, geçimlik ekonominin ağırlıkta olması bölgenin iktisadi gelişimini etkileyen en önemli sorunlardır. Bu tür bölgeleri ulusal pazarlar olan İstanbul, Ankara, İzmir ye-rine coğrafi olarak yakın olan sınır kom-şuları örneğin, 2 milyon’luk İran-Tebriz pazarına eklemeyecek seçeneklerin de-ğerlendirilmesi, her bölgede dev yaratma (işletme) yaklaşımının benimsenerek ge-lişme potansiyeli ve besleme etkisi güçlü iş-ekosistemi yaratabilecek KOBİ’lerin se-çimi ve desteklenmesi, sadece arz yönlü değil, talep yönlü teşvik ve destek meka-nizmalarının geliştirilmesi seçenekleri de değerlendirilmelidir.

Yukarıdaki grafikten görüleceği üzere 2004 yılında kişibaşı GSKD ve Teknoloji düzeyleri bakımından bölgeler birbirle-rine daha yakın konumda bulunurken,

2008 yılında başta TR10 İstanbul olmak üzere sanayisi gelişmiş, 2011 GSBH de-ğerine göre 50 milyar$ ölçeğin üzerinde olan TR51 Ankara, TR42 Kocaeli, Sakar-ya, Düzce, Bolu, Yalova, TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik ve TR31 İzmir bölgeleri diğerleri ile arayı açmıştır. Küçük ve geri kalmış bölgelerde en temel bireysel refah göstergesi olan kişibaşına gelir artışı kı-sıtlı kalmaktadır. Kişibaşına düşen GSBH değerini en fazla artıran bölgelerin tek-noloji seviyeleri ileri de olan bölgeler ol-duğu görülmektedir. Aşağıdaki grafikten görüleceği üzere, bu bölgeler 2008 ve-rilerine göre orta-düşük teknolojili üretim yapısına sahip bölgeler olmakla birlikte orta-ileri teknolojili üretim yapısına geçiş sınırına dayandıkları görülmektedir. Bu bölgelerin, 2011 yılı kişibaşına GSBH ve-rilerine göre aynı zamanda orta-gelir tu-zağı riski olmayan bölgeler arasında yer alması şaşırtıcı bir durum değildir.

Sonuç ve Değerlendirme

Yoksul Türkiye’nin tek başına büyüme ivmesi, orta gelirli Türkiye’deki ivme kay-bını karşılayamamakta ve uzun dönemde

Page 60: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201458

Prof

. Dr.

Erca

n TE

ZER

Otomotiv Sanayii Derneği (OSD)Genel Sekreteri

“Otomobilde İthalatın Pazar Payı Yüzde 75’e Yükseldi”

Türkiye’nin ihracat ve büyü-mesinde öncü sektörlerden olan otomotiv sektörüne yönelik alınan parasal önlemler sanayi nasıl et-kilemektedir?

Otomotiv sanayimiz 2013 yılını üre-timde artışla tamamladı, ihracatta yeni ürünlerimizle sağladığımız artışlarla iç pazarda artan ithalat ile gerileyen yerli ürün talebine rağmen, özellikle otomobil üretimde artışlar sağlandı. Ancak hafif ti-cari araçlar başta olmak üzere ağır ticari araçlarda istenen sonuçlara ulaşılamadı

Artan cari açık dikkate alınarak uy-gulamaya konulan Orta Vadeli Program ve talebi daraltmak üzere sınırlandırılan kredilerin etkisinde 2014 yılı ilk iki ayı-nı değerlendirdiğimizde, Ocak ayından beri iç pazar daralmaya devam etmekte-dir. 2014 Ocak-Şubat döneminde yurt içi toplam pazar yüzde 18 daralarak 72 bin

adete gerilemiştir. Aynı dönemde otomobil pazarındaki

düşüş yüzde 18 düzeyinde oldu ve pa-zar 52 bin adede geriledi. İthalatın pa-zar payı ise otomobilde son dört yıldır devamlı artış göstermektedir. Otomobil pazarında ithalatın pazar payı 2014 Ocak-Şubat döneminde yüzde 75 düze-yine kadar yükselmiştir.

Ekonomide uygulanan tüketimi sınır-landırıcı önlemler yanında hafif ticari araçların kullanımını caydırıcı sınırlandır-malar sonucu bu ürünler pazar payı daha da hızla azalmaktadır. 2014 yılı Ocak-Şubat döneminde hafif ticari araç pazarı yüzde 23 oranında azalarak 16 bin ade-te ve bu pazarda yerli oran ise yüzde 49 a gerilemiştir.

Sanayinin yeniden üretim ve satışlarını arttırması için hangi

politika ve düzenlemeler uygulan-malı?

Türkiye’nin yüksek vergilerle sınırlı iç pazarı yeni kapasite yatırımları için çekici bulunmamaktadır. Aşırı kapasite sorunu olan küresel sanayinin yatırımları daha çok talep potansiyeli yüksek olan başta Çin olmak üzere BRIC ülkelerine yönelmiş durumdadır.

Yatırımlarda Devlet Yardımları Mevzu-atının otomotiv sanayimizi teşvik eden et-kin hükümler taşımaktadır ancak bununla ile birlikte iç pazarda talebi de istikrarlı olarak genişletecek dengeli bir vergi siste-mi stratejik önem taşımaktadır.

Sanayimizin geleceği ve sürdürülebilir büyüyebilmesi için:• Sağlanan teşviklerden sonra hız ka-

zanan yatırımların başarı ile uygula-maya geçmesi

Page 61: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 59

• Pazarda talebi olumsuz etkileyecek vergi artışı gibi sürpriz kararların alın-madığı bir ortamın oluşması,

• Yavaş ama sürdürebilir büyümeyi ya-kalamış bir pazar ile güvenli bir or-tam yaratılması,

• Yeni yatırımcıların dikkatini çeken güçlü bir pazar ve küresel ArGe mer-kezi olma imkanı desteklenmelidir.Döviz kurundaki son gelişmele-

re göre, 2014 yılı otomotiv sanayi ihracatı konusundaki tahminleri-nizi öğrenebilir miyiz?

Otomobil ihracatı geçen ay olduğu gibi bu ayda artmaya devam etmiştir.

2014 yılı ilk iki aydaki artış yüzde 20 dü-zeyinde gerçekleşmiş olup ihracatımız 82 bin adete yükselmiştir.

Döviz kurlarındaki aşırı artışın maliyet-lerimizi olumsuz etkileyeceği ve özellikle yatırım ile ilgili hesap ve tahminlerimizi değiştireceği bilinmektedir. Belirsizliklerin kısa sürede ortadan kalkmasını ve orta vadeli güvenilir planlamaların yapılabil-mesini beklemekteyiz. Özellikle küresel piyasalarda yaşanan nakit daralmaları-nın olumsuz yansımaları da göz ardı edil-memelidir.

2014 yılsonu itibariyle ihracatın 2013 yılı benzer veya üstünde bir perfor-mans göstereceğini, iç pazarın ise alınan

ekonomik önlemler sonucu önemli oranda daralacağını tahmin ediyoruz. Yılsonu üretimimizin 1.100 - 1.200 adet, ihraca-tımızın ise 840-870 bin adet düzeyinde olması bekleniyor. Bu durumda azalan iç talebin üretime negatif etkisinin artan ihracat ile kapatılması hedeflenmektedir.

2014 yılında üretimin ancak ihracat-taki artış ile sağlanabileceğini görmekte-yiz. İhracatımızın temelini oluşturan AB pazarından son 5-6 aydan bu yana izle-nen olumlu gelişmelerin özellikle otomobil ihracatımıza yansıdığını söyleyebiliriz.

Otomobil ve diğer ürünlerde yeni mo-del yatırımlarının bu gelişmede önemli payı bulunmaktadır.

2012 2013 (%) 2012 2013 (%)

Toplam 86.944 83.166 -4 1.072.978 1.125.534 5

Otomobil 44.708 50.935 14 577.296 633.604 10

Toplam 64.928 64.999 0 729.923 828.471 14

Otomobil 35.925 42.834 19 412.991 484.504 17

Toplam 121.113 135.596 12 817.620 893.124 9

Otomobil 80.926 101.199 25 556.280 664.655 19Pazar

Aralık Ocak-Aralık

Üretim

İhracat

KONULAR

Page 62: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201460

Prof

. Dr.

Sübi

dey

TOG

AN

Bilkent ÜniversitesiÖğretim Üyesi

Orta Gelir Tuzağı ve Türkiye Orta gelir tuzağı sabit fiyatlar ile öl-

çülen kişi başına gelirin bir süre çok hızlı olarak büyüdüğü bir ekonomide, örneğin Çin ekonomisinde, yıllık kişi başına gelir büyüme oranının önemli oranda düşmesi-ni anlatan bir kavramdır. Bilindiği üzere Çin’de kişi başına gelir uzun süre yılda yüzde on civarında artmıştı. Bu durumun devam edip edemeyeceğini sorgulama-ya başlayan çeşitli iktisatçılar Çin’de kişi başına gelir artışının hangi şartlar altında önümüzdeki dönemlerde de sürdürülebi-leceğini belirlemeye çalıştılar.

Konu ile ilgili en önemli çalışmalardan ikisi kanımca Eichengreen, Park ve Shin (2011, 2013) tarafından yapıldı. Söz ko-nusu yazarlar kişi başına geliri 2005 yılı satın alma gücü paritesi fiyatları ile ölç-mekte, ve şu üç koşulu sağlayan seneleri orta gelir tuzağına düşülen seneler olarak tanımlamaktadırlar. Koşullar: Kişi başına yıllık gelir artış hızı ele alınan yıldan ön-ceki yedi senelik dönem içinde ortalama olarak yılda en az yüzde 3,5 oranında artmış; kişi başına gelir ele alınan yılda en az on bin Amerikan Doları tutmakta; ve kişi başına gelir büyüme oranı ele alınan

yıldan sonraki yedi senelik dönem içinde daha önceki yedi yıllık döneme göre or-talama olarak en az yüzde iki oranında düşmüştür. Yazarlara göre, belirtilen ko-şullar çerçevesinde, bu seneler büyüme oranının önemli oranlarda azaldığı sene-ler olmaktadır. Örneğin, kişi başına geliri on bin Amerikan Dolarından fazla olan Malezya 1997 yılında orta gelir tuzağı-na düşmüştür. Çünkü, 1990-1997 döne-minde kişi başına geliri ortalama olarak yüzde 6,5 oranında büyürken kişi başı-na gelirin ortalama büyüme oranı 1997-2004 döneminde yüzde 2,5’a düşmüştür. Eichengreen, Park ve Shin (2011) ülkele-rin orta gelir tuzağına düşme ihtimalinin 16.540 Dolarlık kişi başına gelir düzeyin-de arttığını gösterirken Eichengreen, Park ve Shin (2013) bu ihtimalin en son iktisa-di veriler kullanıldığında kişi başına gelir 15.000 - 16.000 ve 10.000 - 11.000 Dolar aralıklarında olduğunda arttığını göstermektedirler.

Yazarlara göre orta gelir tuzağına düşme ihtimali yaşlı nüfusun toplam nü-fus içindeki oranının yüksek olduğu, ülke yatırım harcamalarının gayri safi yurt içi

hasıla içindeki payının yüksek olduğu, ve reel döviz kurunun düşük değerde tutul-duğu Çin benzeri ekonomilerde artmak-tadır. Diğer taraftan, orta gelir tuzağına düşme ihtimali beşeri sermaye yatırım-larına yeterli düzeyde önem veren ülke-ler ile toplam ihracatta yüksek teknoloji ürünlerinin payının sürekli olarak arttığı

Orta gelir tuzağına düşmek istemeyen ülkelerin eği-tim sistemlerini işgücünün yeni teknolojilere uyum sağlayabilecek ve daha da önemlisi yeni teknolo-ji yaratabilecek (innovati-on) şekilde geliştirmeleri önerilmektedir. Diğer bir ifade ile çözüm ülkedeki eğitim kalitesini arttırarak inovasyonu sağlamada ve işgücünün verimliliğini art-tırmada yatmaktadır.

Page 63: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 61

Güney Kore benzeri ekonomilerde azal-maktadır. Dolayısıyla orta gelir tuzağına düşmek istemeyen ülkelerin eğitim sistem-lerini işgücünün yeni teknolojilere uyum sağlayabilecek ve daha da önemlisi yeni teknoloji yaratabilecek (innovation) şekil-de geliştirmeleri önerilmektedir. Diğer bir ifade ile çözüm ülkedeki eğitim kalitesini arttırarak inovasyonu sağlamada ve iş-gücünün verimliliğini arttırmada yatmak-tadır.

Konuya Türkiye açısından bakacak olursak tablo biraz karamsar gözükmek-tedir. Ülkenin kısa süre içinde eğitim siste-minde önemli bir reform gerçekleştirerek ülkede teknolojik ilerleme sağlaması, eği-tim sitemini yeni teknoloji yaratabilecek (innovation) şekilde geliştirmesi ve işgücü verimliliğini önemli oranlarda arttırması beklenmemektedir. Bu gerekli teşviklerin sağlanması ve doğru politikaların uygu-lanması durumunda bile ancak uzun dö-nemde mümkün olabilecektir. Ülke bu po-litikaları uygularken bir taraftan da orta gelir aralığında kişi başına gelir düzeyini arttırabilmek için eksiklerini tamamlama-ya çalışabilir.

Bilindiği üzere Eichengreen, Park ve Shin (2011) makalesi yazıldığı sırada Türkiye’nin 2005 yılı satın alma gücü paritesi fiyatlarıyla ölçülen kişi başı geliri 10.000 Doların altında kalıyordu. Penn World Tables 7.1’e göre Türkiye’nin kişi başına geliri son zamanlarda artarak 2010 yılı geliri 10.437,90 Dolar düze-yine çıkmıştır. Diğer taraftan yüksek gelir grubunda bulunan Güney Kore’nin fert başına geliri 26.609,15, Tayvan’ın ge-liri ise 32.104.92 Dolardır. Türkiye kişi başına gelirini zaman içinde Güney Kore ve Tayvan’ın düzeyine çıkartmak istiyorsa eğitim reformunun yanında çeşitli iktisadi reformları da gerçekleştirmek durumun-dadır. Bu reformlar makro ekonomik istik-rarın sağlanması; hukukun üstünlüğünün garanti edilmesi; fiziki mülkiyet yanında fikri ve sınai mülkiyet haklarının yeterli derecede korunması; ve kaynak dağıtı-mında etkinliği arttıracak hizmet sektör-lerinin liberalizasyonu; standardlar ve uygunluk değerlendirmeleri konularında Avrupa Birliği (AB) ve ABD uygulamala-rına uyum; gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı konularında reform; yabancı sermaye yatırımları konusunda reformlar; ve kamu ihale reformu gibi konuları da içermektedir.

Söz konusu iktisadi reformları gerçek-leştirebilmek için Türkiye’nin bu konularda gerekli bilgiye sahip olması şarttır. Ancak Türkiye’nin söz konusu konulardaki bilgi birikimi son derece sınırlıdır. Bu durumda ülke bu reformları nasıl gerçekleştirebi-lecektir? Bu soruyu cevaplandırabilmek için aşağıda kısaca dünya ekonomisinde-ki önemli bazı gelişmelere değinmek, ve Türkiye’nin özellikle de AB deneyimleri ile AB’nin bilgi birikiminden yararlanarak il-gili reformları gerçekleştirebileceğini vur-gulamak istiyorum.

Eskiden nihai mallar değişik ülkelerde-ki çeşitli firmalar tarafından üretilir ve dış ticaret bu malların yurt dışına ihraç edilme-si şeklinde olurdu. Zamanla üretim yöntem-lerinde önemli değişiklikler gerçekleşmeye başladı. Bugün Japonya’da yılda 10 mil-yon otomobil üretilmekte ve üretilen otomo-billerin nerde ise yarısı ihraç edilmektedir. Ayrıca Japon firmaları 13 milyon otomobi-li de Japonya dışında üretmektedirler. Her bir otomobil bilindiği üzere 20 000 ile 30 000 parçadan oluşmaktadır. Demek ki Ja-

ponya nerde ise 23 milyon otomobil için gerekli parçaların üretimini sağlamak du-rumundadır. Japon firmaları bu parçaların bir kısmını Japonya’da üretirken diğerleri-ni Tayland, Filipinler ve Çin gibi ülkelerde üretmektedir.

Japon firmaları açısında böyle bir üre-tim sisteminin faydası bu sistem ile üretim maliyetlerini önemli oranlarda düşürebil-meleridir. Diğer taraftan söz konusu uy-gulamanın firmalara zararı ise firmaların koordinasyon maliyetlerini arttırmasıdır. Japon firmaları söz konusu üretim sistemi-ni en az maliyetle koordine edebilmeleri için ilgili ülkenin (örneğin Tayland) bazı koşulları sağlamasını arzu etmektedirler. Bu koşullar ele alınan ülke (Tayland) için şöyle özetlenebilir: mal ticaretinin tama-men serbest olması; uluslararası yatırım-ların kolayca gerçekleştirilebilmesi ve korunması; sermaye hareketleri üzerinde herhangi bir kısıtlamanın olmaması; te-lekomünikasyon, internet, ulaştırma, eks-pres kurye servisleri, hava taşımacılığı, gümrükler, ve finans kurumlarını içeren

Page 64: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201462

altyapı hizmetlerinin hem etkin hem de düşük maliyetle sunulması; sınai mülkiyet haklarının çok iyi korunması; ve rekabet politikalarının etkin uygulanması

Ülke (Tayland) bu koşulları sağladı-ğı sürece Japon otomotiv firmaları söz konusu ülkede faaliyette bulunmaya de-vam edeceklerdir. Eğer ülke (Tayland) bu koşulları sağlayamazsa o zaman ilgili Japon firmaları faaliyetlerini bu koşulları sağlayan başka bir ülkede (örneğin Ma-lezya) gerçekleştirecektir. Japon otomotiv firmalarının uygulamakta olduğu bu siste-me global üretim zinciri (Global Value Chain) adı verilmektedir. Günümüzde dü-şük gelir düzeyinde gelişmekte olan ülke-ler global üretim zincirlerinin bir parçası oldukları sürece hızla fert başına gelirle-rini arttırabileceklerini gördüler. Örneğin Çin’in hızlı büyümesi tamamen bu strateji-ye bağlanmaktadır. Bu gelişmelerden fay-dalanabilmek için çeşitli ülkeler de hızla yukarda değindiğim koşulları sağlamaya çalışmaktadırlar. Eskiden IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumlar geliş-mekte olan ülkelerin liberal iktisat politi-kaları uygulamalarını isterken bugün söz konusu ülkelerin kendileri bu politikaları uygulamak istemektedirler.

Dünya ticaretinin büyük ölçüde global

üretim zincirleri tarafından yürütüldüğü bir dünyada hizmetlerin liberalizasyonu, ve yabancı sermaye yatırımları ile ilgili dış ticaret kuralları nasıl ve kimler tara-fından belirlenecektir. Bilindiği üzere bu Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) nün görevi-dir. Ancak DTÖ 2001 yılında başlayan DOHA çok taraflı ticaret görüşmelerini so-nuçlandırmakta çok zorlanmıştır. Ayrıca bu görüşmelerde daha çok gümrük vergi-lerinin indirilmesi gibi hususlar üzerinde duruldu, global üretim zincirlerinin önem verdiği konular ise bu görüşmelerde ele alınamadı. Bunun üzerine ABD, AB ve Ja-ponya konuyu tercihli ticaret anlaşmaları çerçevesinde çözmeye çalıştılar. Özellik-le AB ve ABD çeşitli ülkeler ile kapsamlı serbest ticaret anlaşmaları imzalamaya başladılar. Bu anlaşmalardan ikisi ise dünya ticaretinin yeni kurallarını belir-leyecek gibi görünüyor. Bunlar ABD’nin Asya Pasifik ülkeleri ile imzalamak istedi-ği serbest ticaret anlaşması (STA) olan Trans Pasifik Ortaklığı ve AB ile imzala-mak istediği gene STA olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığıdır.

Hem Trans Pasifik Ortaklığı hem de Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı çerçevesinde ele alınan hususlar gümrük vergisi indirimleri yerine daha çok düzen-

leyici konular ve dış ticaret kuralları üze-rinde yoğunlaşmaktadır. Bunlar sanayi malları ticaretinde önemli olan standart-lar, uygunluk değerlendirmeleri, piyasa gözetimi ve denetimi konularında uyum; gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağ-lığı konularında uyum; hizmet ticaretinin serbestleştirilmesi; yabancı sermaye yatı-rımları ile ilgili hususlar; kamu ihaleleri ile ilgili hususlar; fikri ve sınai mülkiyet hak-ları ile ilgili hususlar; ticaretin kolaylaştı-rılması ile ilgili hususlar; rekabet politika-ları; ve işgücü ve çevre konuları ile ilgili hususlardır. Dolayısıyla, söz konusu STA larda ele alınan konular karşılıklı ticaret ve yatırım konularının yanında büyük öl-çüde düzenleyici hususları içermektedir.

Türkiye açısından önemli olan hem Trans Pasifik Ortaklığı hem de Transatlan-tik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı çerçevesin-de belirlenecek olan dış ticaret kurallarına en kısa zamanda uyum sağlayabilmektir. Türkiye bu gelişmelere uyum sağlayama-dığı durumda söz konusu gelişmelerden olumsuz etkilenecektir. Bilindiği üzere AB belirtilen konularda gerekli bilgiye sahip olan bir topluluktur. Türkiye AB’nin bu bilgi birikiminden yararlanabilir. Ancak bunun için ortaklığın hukuki temelini oluş-turmak gerekecektir. Bu da AB ile belir-

Page 65: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 63

li hizmet sektörlerini ve tarım sektörünü kapsayacak bir Gümrük Birliği anlaşması imzalayarak sağlanabilir. Bilindiği üzere 1995 yılında imzalanan AB-Türkiye Güm-rük Birliği Kararı yalnızca sanayi malları ile işlenmiş tarım ürünlerini kapsamakta-dır.

1995 Gümrük Birliği Kararı Türkiye açısından çok önemli reformlar içermekte idi. Bunlar gümrüklerin modernleşmesi; teknik engellerin (standartlar, uygunluk değerlendirmesi, ve piyasa gözetimi) eli-minasyonu; rekabet politikalarının uygu-lanması; sınai ve fikri mülkiyet haklarının korunması; ve anti damping, sübvansi-yonlar ve telafi edici vergiler, ve gözetim ve korunma önlemleri gibi politikalarda AB ye uyum gibi reformlar içermekteydi. 1996 öncesinde gümrüklerde işlem yap-mak ülkemizde son derece meşakkatli idi. Gümrüklerin modernleşmesi sonunda ticaret maliyetleri önemli oranda azaldı. Aynı şekilde Gümrük Birliği öncesinde Türkiye teknik engeller, rekabet politika-ları ve sınai ve fikri mülkiyet hakları konu-larında gerekli bilgiye ve ilgili kurumlara sahip değildi. Türkiye tüm bu konularla ilgili kurumları Gümrük Birliği Kararı son-rasında kurdu, ve bu konularda AB kural-larını uygulamaya başladı. Türkiye’nin rekabet gücünün artması, AB Pazarına Türk mallarının girebilmesi, ve Türk mal-larının AB pazarında rekabet edebilmesi böylece sağlanmış oldu. Türkiye Gümrük Birliği ile bir anlamda çağ atlamış oldu. Türkiye Gümrük Birliği Kararı’nı imzala-yarak dünya ekonomisine entegre olmak için gerekli reformları başlattı, ve bunda da büyük başarılar sağladı. Artık Türk şirketleri dünyanın en etkin şirketlerine sahip olan AB şirketleri ile aynı kurallar çerçevesinde rekabet edebilmektedirler. Şimdi ise sorun benzer reformları hizmet ve tarım sektörlerine uygulayabilmekte yatmaktadır.

Hizmetler bir taraftan elektrik, doğal gaz ve telekomünikasyon gibi şebeke sek-törlerini, diğer taraftan ulaştırma, finan-sal hizmetler ve dağıtım gibi ara hizmet sektörlerini, son olarak ta eğitim, sağlık ve turizm gibi nihai talep sektörlerini kap-samaktadır. Yapılan çalışmalar hizmet sektörlerinde çeşitli engellerin bir çok ül-kede yoğun olarak uygulandığını, buna Türkiye’nin de dahil olduğunu göstermek-tedir Ancak hizmet ticaretinde engellerin

yoğun olarak uygulanması sonunda hiz-met sektörlerinde maliyetler artmaktadır. Halbuki mal ve hizmetlerde verimlilik ve rekabet gücünün arttırılabilmesi ulaştırma, dağıtım, telekomünikasyon ve finansal hizmetlerin ucuz ve kaliteli olarak sunul-masına bağlıdır. Dolayısıyla bu sektörler-de etkinliği arttırabilmek son derece önem kazanmaktadır. Bu da büyük ölçüde söz konusu sektörün liberalizasyonu ile ger-çekleşebilir. İktisat teorisi ve ampirik ça-lışmalar mal ticaretinde serbest ticaretin ülkelerin refah düzeylerini arttırdığını göstermektedir. Benzer durum hizmet ti-careti için de geçerlidir. Liberalizasyon sonunda hizmet sektörlerinde rekabetin artması aynen mal ticaretinde olduğu gibi ülkelerin refah düzeylerini arttıracaktır. AB ile görüşmeler sırasında ele alınacak olan hizmet sektörlerinde Türkiye AB ku-rallarını benimseyecek ve bu kuralları uygulayacaktır. Bu son derece zor bir süreç olacaksa da AB ile Türkiye arasın-da hizmetlerin serbest dolaşımı ancak bu şekilde mümkün olabilecektir. Dolayısıyla tarafları hukuken bağlayacak olan hizmet sektörlerini kapsayacak bir gümrük birliği kararının imzalanması Türkiye açısından çok önem kazanmaktadır.

Diğer taraftan tarım sektöründe AB ile serbest ticaretin geliştirilebilmesi Türki-ye nin AB Ortak Tarım Politikası ile gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı ko-nularında AB kurallarını benimseyebilme-sine ve bu politikaları etkin olarak uygula-yabilmesine bağlıdır.

Dünya ekonomisinde yukarda özetle-nen gelişmeler çerçevesinde düşük ve orta

gelir düzeyindeki ülkeler ya bu gelişmele-re uyum sağlayarak önümüzdeki dönem-lerde fert başına gelirlerini önemli oranlar-da arttıracak, ya da bu gelişmelere uyum sağlamayarak söz konusu gelişmelerden olumsuz etkileneceklerdir. Türkiye orta gelir düzeyinde kalkınmasını hızlandıra-bilmek için Global Üretim Zincirleri’nin parçası olma amacını benimseyebilir ve bunun için de gerekli yapısal reformları AB ile hizmetler ve tarım sektörlerini kap-sayacak bir Gümrük Birliği anlaşması im-zalayarak gerçekleştirebilir. Bu durumda Türkiye zamanla rekabet gücünü arttıra-rak ihracatını arttırabilecek, dış borç so-rununa çözüm bulmuş olacak, ve Transat-lantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı ile Trans Pasifik Ortaklığı’nın muhtemel olumsuz et-kilerini fırsata dönüştürebilecektir. Bu ara-da Türkiye eğitim sisteminde önemli bir reform gerçekleştirerek ülkede teknolojik ilerleme sağlayabilecek ve eğitim sitemini yeni teknoloji yaratabilecek (innovation) şekilde geliştirerek fert başına gelirini Gü-ney Kore ve Tayvan’ın fert başına gelir düzeyine çıkartabilecektir. Dolayısıyla Türkiye’nin orta gelir tuzağına düşmesi bir çeşit kader olarak algılanmamalıdır. Ülke doğru politikaları uygulayarak orta gelir tuzağına düşmekten kurtulabilir.

Kaynaklar Eichengreen, B., D. Park ve K. Shin (2012) ‘When Fast Growing Economies Slow Down: In-ternational Evidence and Implications for China’, Asian Economic Papers, 11(1), 42-87.Eichengreen, B., D. Park ve K. Shin (2013) ‘Growth Slowdowns Redux: New Evidence on the Middle Income Trap’, NBER Working Paper 18673, Cambridge MA.

Page 66: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201464

Prof

Dr E

rinç

YELD

AN

Yaşar Üniversitesi, İİBF Dekanı

[email protected]

Türkiye’de Büyüme ve Orta Gelir Tuzağı Orta Gelir Tuzağı: 200 Yıllık Bir Kavram

“Büyüme” sorunsalı, kuşkusuz, ikti-sat biliminin en eski konularından birisi; hatta belki de iktisat biliminin ta kendisi. Bundan yaklaşık 250 sene önce 1776’da Adam Smith tarafından kaleme alınan modern anlamda ilk iktisat kitabı “Ulusla-rın Servetinin Niteliği ve Nedenleri Üze-rine Bir Sorgulama” başlığını taşımakta idi. “Ulusların zenginliğinin kaynakları” yüzyıllardır iktisatçıların yanıt aradıkları bir konu oldu.

Orta gelir tuzağı kavramı ise iktisat yazınına Kaliforniya Üniversitesi, Berke-ley ekonomi profesörü Barry Eichengreen ve arkadaşlarının bir çalışmasıyla girdi*. Eichengreen vd.’nin bizlere anımsattıkları tarihi gözlemlere göre, ekonomiler “orta gelir” düzeyine yaklaştıkça, artık tarım-dan kente işgücü transferine ve sermaye yatırımlarının uyardığı yüksek karlara da-yanan görece “kolay” büyüme kaynakları

uyarıcı gücünü yitirmekteydi. Bu süreçte olgunlaşan teknolojiler giderek eskimek-te; demokratik “kurumlar” sivil toplumun çeşitlenen taleplerini karşılamakta yeter-siz kalmakta ve ekonomiler “patinaj yap-maktadır”. İktisatçılar bu düzeyi “orta gelir eşiği” olarak tanımlamakta ve bu noktadan sonra büyümenin kaynaklarının artık ucuz işgücü ya da doğal kaynakla-rın daha fazla kullanımından değil, üret-kenlik kazanımlarından elde edilmesi ge-rektiğini vurgulamaktadır. İktisat yazını söz konusu eşiğe takılıp kalan ve üretken-lik arttırıcı reformları hayata geçiremeyen ülkeler için “orta gelir tuzağı” kavramını kullanmaktadır. Üretkenliğin arttırılması ise beşeri sermayeye eğitim ve araştırma-geliştirme (Ar-Ge) yatırımlarıyla ve kurum-sal reformlarla olasıdır.

Eichengreen ve arkadaşları orta gelir tuzağını üç ana kıstas aracılığıyla değer-lendirmektedir: (1) fert başına gelir dü-zeyinin (2005 sabit fiyatlarıyla) 16,000 dolara yükselmesi; (2) fert başına gelirin

ABD düzeyinin yüzde 58’ine ulaşması; ve (3) ülke içinde imalat sanayinin top-lam milli gelirin yüzde 23’üne ulaşması. Orta gelir tuzağı yazını bu doğrultuda bir dizi ampirik çalışmalar ile zenginleştirildi Bunlar arasında görece yeni bir çalışma Felipe, Abdon ve Kumar’ın (2012) tarihli katkısıdır. Felipe ve arkadaşları orta ge-lir tuzağı kavramını inceleyebilmek için öncelikle “tuzağın” hangi gelir eşiklerin-de söz konusu olduğunu; daha sonra da tuzaktan çıkışın kaç sene geciktiğinde sorun olarak algılanması gerektiğini tar-tışmaktadır.

Felipe vd.’nin metodolojisi aracılığıyla ülke grupları arasındaki geçişkenlik, “yok-sulluk” ya da “orta gelir tuzağından” çıkışın göreceli olarak yavaş ya da hızlı olarak nitelendirilmesi hususunda bilgi sunulmak-tadır. Eichengreen’in kıstaslarını da göz önünde tutan Felipe vd. ülkemizin içerisinde bulunduğu orta gelir grubunun, düşük gelir-den yüksek-orta gelirliliğe geçiş sürelerini ve büyüme hızlarını saptamışlardır.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 65

Ülke Düşük-Orta-Gelir

Düzeyine Ulaşıldığı Yıl

Yüksek Orta Gelir Düzeyine Ulaşıldığı

Yıl

Düşük Orta Gelir Düzeyinde Geçirilen

Süre (yıl)

Geçiş Dönemi Boyunca Ortalama Büyüme Hızı (%)

Çin Halk Cumh. 1992 2009 17 7,5Malezya 1969 1996 27 5,1Kore 1969 1988 19 7,2Milliyetçi Çin (Taypei) 1967 1986 19 7,0

Tayland 1976 2004 28 4,7Bulgaristan 1953 2006 53 2,5Türkiye 1955 2005 50 2,6

Kosta Rika 1952 2006 54 2,4Oman 1968 2001 33 2,7

Kaynak: Felipe, Abdon ve Mumar (2012) “Tracking the Middle Income Trap: What is in it, and Why?” Levy Economics Institute Working Paper No 715.

Tablo 1 bu bulguları sergilemektedir. Düşük orta gelirli düzeyde kalma süresi Çin H. Cumhuriyeti’nde 17 yıl iken, Bul-garistan ve Türkiye’de 50 senenin üs-tünde görülmektedir. Türkiye düşük-orta gelir düzeyine 1955’te ulaşmış ve ancak 50 yıl sonra 2005’te yüksek-orta gelir düzeyini yakalayabilmiştir. Türkiye’nin orta gelir bandı içindeki serüveni göreceli olarak en uzun süre almış olan üç ülke-den (Bulgaristan ve Kosta Rika ile birlikte) birisidir.

Türkiye’nin Büyüme Serüveni

Türkiye ekonomisinin tüm Cumhuriyet dönemini göz önüne aldığımızda yıllık or-talama büyüme hızının yüzde 4.8 olarak hesaplamaktayız. Daha sağlıklı verilerin elimizde olduğu1950 sonrasına bir bütün olarak bakarsak, Türkiye’nin milli gelirin-deki artış hızının yavaşlama eğiliminde olduğu izlenmektedir. Türkiye ekonomisi-nin 1950 sonrası uzun dönemli büyüme

dinamikleri 1 No’lu Şekil’de betimlenmek-tedir. Görüleceği üzere Türkiye ekonomi-si 1980’lere kadar dalgalı, ancak genel-de pozitif eğimli bir büyüme performansı sergilerken; özellikle 1978/79 kriziyle birlikte sert dalgalanmalara dayalı ve ne-gatif eğimli büyüme içine sürüklenmiştir. 1990’lı yıllar ise bilindiği üzere siyasi istikrarsızlık ve yüksek borç ve enflasyon sarmalında “kayıp on yıl” altında geçil-miş idi. 2002 sonrası ise Türkiye eko-nomisinin saman alevi gibi konjonktürel,

Tablo 1: 1950 Sonrasında Düşük-Orta Gelirli Olup; Yüksek Orta Gelir Düzeyine Ulaşan Ülkeler

Şekil 1. GSYH Yıllık Ortalama Büyüme (%): 1950-2012

Kaynak: T.C. Kalkınma Bakanlığı, Ekonomik ve Sosyal Göstergeler

Page 67: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 65İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 65

Ülke Düşük-Orta-Gelir

Düzeyine Ulaşıldığı Yıl

Yüksek Orta Gelir Düzeyine Ulaşıldığı

Yıl

Düşük Orta Gelir Düzeyinde Geçirilen

Süre (yıl)

Geçiş Dönemi Boyunca Ortalama Büyüme Hızı (%)

Çin Halk Cumh. 1992 2009 17 7,5Malezya 1969 1996 27 5,1Kore 1969 1988 19 7,2Milliyetçi Çin (Taypei) 1967 1986 19 7,0

Tayland 1976 2004 28 4,7Bulgaristan 1953 2006 53 2,5Türkiye 1955 2005 50 2,6

Kosta Rika 1952 2006 54 2,4Oman 1968 2001 33 2,7

Kaynak: Felipe, Abdon ve Mumar (2012) “Tracking the Middle Income Trap: What is in it, and Why?” Levy Economics Institute Working Paper No 715.

Tablo 1 bu bulguları sergilemektedir. Düşük orta gelirli düzeyde kalma süresi Çin H. Cumhuriyeti’nde 17 yıl iken, Bul-garistan ve Türkiye’de 50 senenin üs-tünde görülmektedir. Türkiye düşük-orta gelir düzeyine 1955’te ulaşmış ve ancak 50 yıl sonra 2005’te yüksek-orta gelir düzeyini yakalayabilmiştir. Türkiye’nin orta gelir bandı içindeki serüveni göreceli olarak en uzun süre almış olan üç ülke-den (Bulgaristan ve Kosta Rika ile birlikte) birisidir.

Türkiye’nin Büyüme Serüveni

Türkiye ekonomisinin tüm Cumhuriyet dönemini göz önüne aldığımızda yıllık or-talama büyüme hızının yüzde 4.8 olarak hesaplamaktayız. Daha sağlıklı verilerin elimizde olduğu1950 sonrasına bir bütün olarak bakarsak, Türkiye’nin milli gelirin-deki artış hızının yavaşlama eğiliminde olduğu izlenmektedir. Türkiye ekonomisi-nin 1950 sonrası uzun dönemli büyüme

dinamikleri 1 No’lu Şekil’de betimlenmek-tedir. Görüleceği üzere Türkiye ekonomi-si 1980’lere kadar dalgalı, ancak genel-de pozitif eğimli bir büyüme performansı sergilerken; özellikle 1978/79 kriziyle birlikte sert dalgalanmalara dayalı ve ne-gatif eğimli büyüme içine sürüklenmiştir. 1990’lı yıllar ise bilindiği üzere siyasi istikrarsızlık ve yüksek borç ve enflasyon sarmalında “kayıp on yıl” altında geçil-miş idi. 2002 sonrası ise Türkiye eko-nomisinin saman alevi gibi konjonktürel,

Tablo 1: 1950 Sonrasında Düşük-Orta Gelirli Olup; Yüksek Orta Gelir Düzeyine Ulaşan Ülkeler

Şekil 1. GSYH Yıllık Ortalama Büyüme (%): 1950-2012

Kaynak: T.C. Kalkınma Bakanlığı, Ekonomik ve Sosyal Göstergeler

Tablo 1: 1950 Sonrasında Düşük-Orta Gelirli Olup; Yüksek Orta Gelir Düzeyine Ulaşan Ülkeler

Tablo 1 bu bulguları sergilemektedir. Düşük orta gelirli düzeyde kalma süresi Çin H. Cumhuriyeti’nde 17 yıl iken, Bulgaristan ve Türkiye’de 50 senenin üstünde görül-mektedir. Türkiye düşük-orta gelir düzeyi-ne 1955’te ulaşmış ve ancak 50 yıl sonra 2005’te yüksek-orta gelir düzeyini yakala-yabilmiştir. Türkiye’nin orta gelir bandı için-deki serüveni göreceli olarak en uzun süre almış olan üç ülkeden (Bulgaristan ve Kosta

Rika ile birlikte) birisidir.

Türkiye’nin Büyüme Serüveni

Türkiye ekonomisinin tüm Cumhuriyet dönemini göz önüne aldığımızda yıllık or-talama büyüme hızının yüzde 4.8 olarak hesaplamaktayız. Daha sağlıklı verilerin elimizde olduğu1950 sonrasına bir bütün

olarak bakarsak, Türkiye’nin milli gelirin-deki artış hızının yavaşlama eğiliminde olduğu izlenmektedir. Türkiye ekonomisi-nin 1950 sonrası uzun dönemli büyüme dinamikleri 1 No’lu Şekil’de betimlenmek-tedir. Görüleceği üzere Türkiye ekonomi-si 1980’lere kadar dalgalı, ancak genel-de pozitif eğimli bir büyüme performansı sergilerken; özellikle 1978/79 kriziyle birlikte sert dalgalanmalara dayalı ve ne-

Şekil 1. GSYH, Yıllık Ortalama Büyüme (%): 1950-2012

Kaynak: T.C. Kalkınma Bakanlığı, Ekonomik ve Sosyal Göstergeler

Page 68: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201466

gatif eğimli büyüme içine sürüklenmiştir. 1990’lı yıllar ise bilindiği üzere siyasi istikrarsızlık ve yüksek borç ve enflasyon sarmalında “kayıp on yıl” altında geçil-miş idi. 2002 sonrası ise Türkiye eko-nomisinin saman alevi gibi konjonktürel, ancak istikrarsız parlamaları, sert dalga-lanmaları, ve negatif büyüme eğilimi ile birlikte aslında 1980 sonrasının tipik bir uzantısını sergilemektedir.

1 No’lu Şekil, Türkiye ekonomisinde

teknolojik ve kurumsal yenilenmeye daya-lı yeni bir kalkınma/büyüme hamlesinin gerçekleştirilmesi gereğini somut olarak ortaya koymaktadır. Ulusal ekonomideki büyüme sürecinin kaynaklarının ayrıştı-rılmasına yönelik çalışmalar üretim ya-pısının aşırı sermaye yoğun teknolojilere dayalı olduğuna işaret etmektedir. Örne-ğin, Yeldan ve Kolsuz (2014) tarafından derlenen bulgular Türkiye ekonomisinin büyümesinin aşırı ithalata bağımlı ve emek girdisi yerine yoğun olarak sermaye

kullanımına dayalı bir üretim yapısı sergi-lemekte olduğunu göstermektedir. Yeldan ve Kolsuz’un bulgularına göre, Türkiye’de birim milli gelir başına sermaye kullanı-mında özellikle 2005 yılından sonra çok ciddi bir yükselme olduğu görülmektedir. Büyümeye katkılar açısından tüm 1980-2010 boyunca sermaye kullanımının payı %58, emeğin payı %23 düzeyinde gerçekleşmiştir. Toplam faktör üretkenliği-nin (verimliliğin) payı ise sadece %18’de kalmaktadır. (Tablo 2).

2000-2010 arasında sermayenin bü-yümeye katkısı %66,6 olurken, toplam faktör üretkenliğindeki kazanımların payı sadece %20,2; emeğin payı %13,1 dü-zeyindedir. Dolayısıyla, 2000’li yıllarda Türkiye’nin ithal sermaye girdisine aşırı bağımlı bir ekonomi olarak, ithalatını fi-nanse edebildiği ölçüde büyüyebilen, aksi takdirde krize sürüklenen; aşırı dalgalı ve oynak bir büyüme patikasına bağımlı bir ekonomi olarak “orta gelir tuzağına” sü-rüklenmekte olduğu düşünülmektedir.

Hangi Türkiye? İkili Tuzak Yapısı

Ancak, “Orta Gelir Tuzağı” kavramı-nın Türkiye açısından sadece niceliksel bir eşiğin belirlenmesi ve bu eşiğin nasıl atla-tılabileceği konularından ibaret basit bir nicelik egzersizinden ibaret olmadığını vurgulamamız gerekmektedir. Yeldan ve arkadaşları tarafından 2012 ve 2103’te ele alınan ve TÜRKONFED, tarafından yayımlanan “ORTA GELİR TUZAĞIN-DAN ÇIKIŞ: Orta Gelir Tuzağı Sarma-lında Türkiye” başlıklı Raporlarında Orta Gelir Tuzağı kavramı Türkiye’nin bölgesel kalkınma yolundaki farklılıkları sorunu çerçevesinde ele alınmakta ve Türkiye’de

“birden fazla Türkiye ekonomisi” olduğu gerçeğinin altı çizilmekte idi. Söz konusu çalışmanın ana eksenini Türkiye’de tek bir orta gelir tuzağı değil; birbirini yaratan ve besleyen birden fazla tuzağın var ol-duğu gerçeği oluşturmaktadır. Bir yanda yüksek gelirli Türkiye ile eş anlı olarak yoksulluk kıskacı içinde bulunan yoksul Türkiye beraber aynı ülke coğrafyası için-de yer almaktadır.

Genel itibarıyla Türkiye, doğu-batı ayırımında gelişmişlik farkının derinden hissedildiği bir ülke konumundadır. TÜR-KONFED 2012 ve 2013 raporlarında Türkiye gelir gruplarına göre üç bölgede değerlendirilmektedir: İstanbul, Ankara ve İzmir’in başını çektiği yüksek gelir-li Türkiye’nin bölgesel geliri 376 milyar dolara ulaşmakta ve Norveç, İsviçre gibi Avrupa ekonomilerinden daha büyük bir gelir ile orta gelir tuzağından çıkışlarının göreceli olarak kolay olacağı görülmek-tedir. Bu bölge, Türkiye’nin idari, siyasi, ticari ve finansal güç merkezlerini barın-dırmakta ve geride kalan Türkiye ile olan bağlantıları da zayıflamaktadır. Bunun dışında orta gelirde sıkışma tehlikesi ya-şayan Türkiye ile, aslında orta gelir dü-zeyini yakalama şansı dahi bulunmayan

yoksul bir diğer Türkiye gözlenmektedir. Yoksulluk tuzağında kalmış bulunan yok-sul Türkiye’nin yaşamakta olduğu bu böl-gede ortalama eğitim süresi 5 yıldan dahi az olup (ilkokul mezunu değil); sabit ser-maye yatırımlarından yoksun; mevsimlik ve düşük vasıflı işgücüyle merkez kapita-lizminin ilkel sömürüsüne ve sosyal dışlan-mışlığa uğramış 27 ilimiz bulunmaktadır.

Aşağıdaki 2 No’lu Şekil 2011 yılı verilerini kullanarak Türkiye’de bölgesel katma değerlerin büyüklüklerini sergile-mektedir. Her bir daire, ilgili bölgedeki katma değerin göreceli büyüklüğünü yan-sıtmaktadır. Görüleceği üzere haritada Zonguldak-Hatay arasında bir eksen çi-zildiğinde 772,3 milyar $’lık ulusal hası-lanın %78’sine karşılık genel 601 milyar $’lık kısmı 30 ili kapsayan ve ülkenin batısında yer alan 12 bölgesi tarafından, geriye kalan 171,3 milyar $’lık kısmı da 51 ili kapsayan 14 doğu bölgesi tara-fından karşılanmaktadır. 2011 yılında, TR10 İstanbul ve TR51 Ankara hattında bu iki bölge de dahil olmak üzere TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik ile TR42 Kocaeli, Sakarya, Bolu, Düzce, Yalova’dan oluşan 4 bölgenin toplam ulusal hasılaya katkısı 376 milyar $ olarak gerçeklemiştir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 201466

ancak istikrarsız parlamaları, sert dalga-lanmaları, ve negatif büyüme eğilimi ile birlikte aslında 1980 sonrasının tipik bir uzantısını sergilemektedir.

1 No’lu Şekil, Türkiye ekonomisinde teknolojik ve kurumsal yenilenmeye daya-lı yeni bir kalkınma/büyüme hamlesinin gerçekleştirilmesi gereğini somut olarak ortaya koymaktadır. Ulusal ekonomideki

büyüme sürecinin kaynaklarının ayrıştı-rılmasına yönelik çalışmalar üretim ya-pısının aşırı sermaye yoğun teknolojilere dayalı olduğuna işaret etmektedir. Örne-ğin, Yeldan ve Kolsuz (2014) tarafından derlenen bulgular Türkiye ekonomisinin büyümesinin aşırı ithalata bağımlı ve emek girdisi yerine yoğun olarak sermaye kullanımına dayalı bir üretim yapısı sergi-lemekte olduğunu göstermektedir. Yeldan

ve Kolsuz’un bulgularına göre, Türkiye’de birim milli gelir başına sermaye kullanı-mında özellikle 2005 yılından sonra çok ciddi bir yükselme olduğu görülmektedir. Büyümeye katkılar açısından tüm 1980-2010 boyunca sermaye kullanımının payı %58, emeğin payı %23 düzeyinde gerçekleşmiştir. Toplam faktör üretkenliği-nin (verimliliğin) payı ise sadece %18’de kalmaktadır. (Tablo 2).

Tablo 2. Ortalama Büyüme Hızları ve Büyümeye Katkılar, Türkiye :1980-2010

Ortalama Büyüme Hızı (%) GSYH Büyümeye Katkılar (%)

GSYH Sermaye Emek TFV Sermaye Emek TFV

1980-1988 5.34 4.00 3.16 1.72 50.29 33.33 16.38

1990-1999 4.02 5.10 2.53 0.08 55.31 25.80 18.89

2000-2010 4.24 4.45 0.27 1.67 66.65 13.13 20.22

1980-2010 4.16 4.55 1.69 0.89 58.23 23.07 18.70

2000-2010 arasında sermayenin bü-yümeye katkısı %66,6 olurken, toplam faktör üretkenliğindeki kazanımların payı sadece %20,2; emeğin payı %13,1 dü-zeyindedir. Dolayısıyla, 2000’li yıllarda Türkiye’nin ithal sermaye girdisine aşırı bağımlı bir ekonomi olarak, ithalatını fi-nanse edebildiği ölçüde büyüyebilen, aksi takdirde krize sürüklenen; aşırı dalgalı ve oynak bir büyüme patikasına bağımlı bir ekonomi olarak “orta gelir tuzağına” sü-rüklenmekte olduğu düşünülmektedir.

Hangi Türkiye? İkili Tuzak Yapısı

Ancak, “Orta Gelir Tuzağı” kavramı-nın Türkiye açısından sadece niceliksel bir eşiğin belirlenmesi ve bu eşiğin nasıl atla-tılabileceği konularından ibaret basit bir nicelik egzersizinden ibaret olmadığını vurgulamamız gerekmektedir. Yeldan ve arkadaşları tarafından 2012 ve 2103’te ele alınan ve TÜRKONFED, tarafından yayımlanan “ORTA GELİR TUZAĞIN-DAN ÇIKIŞ: Orta Gelir Tuzağı Sarma-lında Türkiye” başlıklı Raporlarında Orta Gelir Tuzağı kavramı Türkiye’nin bölgesel kalkınma yolundaki farklılıkları sorunu çerçevesinde ele alınmakta ve Türkiye’de

“birden fazla Türkiye ekonomisi” olduğu gerçeğinin altı çizilmekte idi. Söz konusu çalışmanın ana eksenini Türkiye’de tek bir orta gelir tuzağı değil; birbirini yaratan ve besleyen birden fazla tuzağın var ol-duğu gerçeği oluşturmaktadır. Bir yanda yüksek gelirli Türkiye ile eş anlı olarak yoksulluk kıskacı içinde bulunan yoksul Türkiye beraber aynı ülke coğrafyası için-de yer almaktadır.

Genel itibarıyla Türkiye, doğu-batı ayırımında gelişmişlik farkının derinden hissedildiği bir ülke konumundadır. TÜR-KONFED 2012 ve 2013 raporlarında Türkiye gelir gruplarına göre üç bölgede değerlendirilmektedir: İstanbul, Ankara ve İzmir’in başını çektiği yüksek gelir-li Türkiye’nin bölgesel geliri 376 milyar dolara ulaşmakta ve Norveç, İsviçre gibi Avrupa ekonomilerinden daha büyük bir gelir ile orta gelir tuzağından çıkışlarının göreceli olarak kolay olacağı görülmek-tedir. Bu bölge, Türkiye’nin idari, siyasi, ticari ve finansal güç merkezlerini barın-dırmakta ve geride kalan Türkiye ile olan bağlantıları da zayıflamaktadır. Bunun dışında orta gelirde sıkışma tehlikesi ya-şayan Türkiye ile, aslında orta gelir dü-zeyini yakalama şansı dahi bulunmayan

yoksul bir diğer Türkiye gözlenmektedir. Yoksulluk tuzağında kalmış bulunan yok-sul Türkiye’nin yaşamakta olduğu bu böl-gede ortalama eğitim süresi 5 yıldan dahi az olup (ilkokul mezunu değil); sabit ser-maye yatırımlarından yoksun; mevsimlik ve düşük vasıflı işgücüyle merkez kapita-lizminin ilkel sömürüsüne ve sosyal dışlan-mışlığa uğramış 27 ilimiz bulunmaktadır.

Aşağıdaki 2 No’lu Şekil 2011 yılı verilerini kullanarak Türkiye’de bölgesel katma değerlerin büyüklüklerini sergile-mektedir. Her bir daire, ilgili bölgedeki katma değerin göreceli büyüklüğünü yan-sıtmaktadır. Görüleceği üzere haritada Zonguldak-Hatay arasında bir eksen çi-zildiğinde 772,3 milyar $’lık ulusal hası-lanın %78’sine karşılık genel 601 milyar $’lık kısmı 30 ili kapsayan ve ülkenin batısında yer alan 12 bölgesi tarafından, geriye kalan 171,3 milyar $’lık kısmı da 51 ili kapsayan 14 doğu bölgesi tara-fından karşılanmaktadır. 2011 yılında, TR10 İstanbul ve TR51 Ankara hattında bu iki bölge de dahil olmak üzere TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik ile TR42 Kocaeli, Sakarya, Bolu, Düzce, Yalova’dan oluşan 4 bölgenin toplam ulusal hasılaya katkısı 376 milyar $ olarak gerçeklemiştir.

Page 69: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 67

Şekil 2. Türkiye’de Bölgesel Katma Değer Büyüklükleri, 2011

“Orta/yüksek gelirli Türkiye” ile “Yok-sul Türkiye” birbirinden kopuk görünme-sine karşın, aralarındaki işgücü ve ser-maye göçü, finansal bağımlılık, ulaştırma ağlarındaki grift yapılaşma ve benzeri mekanizmalarla sürekli olarak bir birini besleyen ve yoksul Türkiye’yi kalıcı ola-rak yoksulluk tuzağına hapseden bir ikili tuzak (duality trap) yapısı sunmaktadır. Yüksek gelirli Türkiye bir yanda yoksul Türkiye’den ucuz işgücü ve iktisadi kay-nakları çekerken, diğer yandan da sürek-li olarak yoksulluk ve dışlanmışlık üreten bir yapı sunmaktadır. Latin Amerika eko-nomileri ile birlikte Türkiye, hem kişiler arasında gelir dağılımı, hem de bölgeler arasında gelişmişlik farklarının en yüksek olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. Ülkemizde uygulanmış olan bölgesel ge-lişme projeleri, il ve bölge planı deneyim-leri, “Kalkınmada Öncelikli Yöreler” po-litikası ve bölgesel teşvikler gibi değişik politika araçlarının istenen düzeyde başa-rı elde edemediği gözlenmektedir.

Bir başka deyişle, yoksul bölge katma değeri giderek bir tuzağa dönüşmekte ve

giderek tüm ulusal gelirin de yavaşlaması-na neden olmaktadır. Dolayısıyla, yoksul ve orta/zengin Türkiye’nin bir arada var-lığı giderek sertleşen bir bölgesel farklılık sergilemekte; söz konusu ikili tuzak bir-birini besleyerek tüm ulusal ekonominin potansiyel büyüme hızının durgunluğa itilmesi tehdidini doğurmaktadır. Türki-ye ekonomisinin “ortalama” olarak “orta gelir tuzağı” içine sürüklenmesi tehdidi, kanımızca aslında “Orta/yüksek gelirli Türkiye” ile “Yoksul Türkiye” arasındaki ikili yapının derinleşmesinin bir tezahürü olarak değerlendirilmelidir.

Orta Gelir ve İkili Tuzak Yapısından Çıkış İçin

Yapılan bu değerlendirmeler çerçe-vesinde, Yeldan vd. (2013) çalışması önümüzdeki dönemde nasıl bir bölgesel gelişme politikası izlenmelidir sorusuna yanıt aramakta ve şu saptamaları paylaş-maktadır: 1. Türkiye’de 2000’li yıllara değin böl-

gesel kalkınma politikalarında ye-

relde kurumsal kapasite ve nitelikli işgücünün eksikliği hissedilmekte ve bölgesel kalkınma politikalarında farklılaşmanın olmaması bölgelerin gelişmesine de ket vurmaktadır. Bu nedenle, farklı gelir seviyelerinde ve gelişme evresinde olan bölgeler için farklı politika tasarımlarına ihtiyaç ka-çınılmaz olmuştur. i. Orta gelir tuzağı riski olmayan

bölgelerde teknoloji yoğun alan-lara odaklanılması, arz yanlı teş-vik politikalarının tercih edilmesi;

ii. Orta gelir tuzağı riski olan böl-gelerin yüksek gelirli bölgelerle olan ulaşım altyapılarının geliş-tirilmesi ve orta-düşük, orta-ileri teknolojili üretimin desteklenme-si;

iii. Diğer bölgelerde ise tarımda ölçek sorununun çözülmesi yö-nünde tedbirlerin alınması ve geçimlik ekonomiden endüstri-yel üretime geçişin sağlanarak bu bölgeler tarafından üretilen ürünlere yönelik talep yönlü teş-

Kaynak: Yeldan vd. (2012) ve (2013).

Page 70: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201468

(*) Barry Eichengreen, Donghyun Park ve Kwanho Sin (2011) “When Fast Growing Economies Slow Down: In-ternational Evidence and Implications for China” NBER Economic papers, No 16919, Mart.

viklerin sağlanması; ve kalkınma ajansları gibi bölgesel kurumsal yapıların bölgenin üretim karak-terine uygun şekilde yapılanması gerekmektedir.

2. Bölgesel gelişmenin temel politika do-kümanı olan bölge planlarının hazır-lanması aşamalarında da köklü deği-şikliklere gidilmelidir. Merkezi kurum ve kuruluşlar, bölgesel düzeydeki vizyon, amaç ve hedeflerini ortaya koymak üzere bölgesel düzeyde stra-tejiler hazırlamalı, kalkınma ajansları bu stratejilere dayanarak, ulusal Orta Vadeli Program (OVP) mantığında “bölgesel orta vadeli programlar” üretmelidir.

3. Böylece her bölgenin ulusal kalkınma-ya ne ölçüde hizmet edeceği görüle-bilecek, kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal düzeyde politika tasarım-

ları ve bunların uygulama sonuçları izlenebilir ve kamuoyu tarafından da takip edilebilir olacaktır. Kalkınma ajansları kamu kurumlarına sağlaya-cakları teknik destek ve bölgesel OVP çerçevesinde yürütecekleri izleme, değerlendirme ve etki analizi çalış-maları ile kurumlar arası koordinas-yonu sağlayacak ve uygulamaya yön verebileceklerdir. Burada öne çıkan öneriler, özellikle

yoksul Türkiye’de öncelikle işgücünün eği-timini; ulaşım ve iletişim kanallarının tüm Türkiye’yi kapsayacak biçimde etkinleşti-rilmesini; ve dolayısıyla, ekonomik ve sos-yal dışlanmışlığın önüne geçilmesini kur-gular niteliktedir. Tek bir çözüm reçetesi yerine, farklı bölgelerin gereksinimlerine yanıt verecek farklı çözüm tasarımlarının araştırılması Türkiye’nin bir bütün olarak içine sürüklendiği dalgalı ve istikrarsız büyüme, bölgesel eşitsizlik ve sosyal

dışlanmışlık sorunlarının aşılmasında çok önemli bir ilk adım olacaktır.Kaynaklar

Felipe, Abdon ve Kumar (2012) “Tracking the Middle Income Trap: What Is It, Who Is In It, and Why?” Levy Economics Institute Working Paper No 715.

Yeldan, Erinç ve Güneş Kolsuz (2014) “1980-Sonrası Türkiye Ekonomisinde Büyümenin Kaynaklarının Ayrıştırılması” Çalışma ve Toplum, 40(1): 49-66

Yeldan, Erinç, Kamil Taşçı, Ebru Voyvoda ve Emin Özsan (2013) “Hangi Türkiye? Cilt II Orta Gelir ve Yoksulluk Tuzaklarından Çıkış Stratejile-ri” TURKONFED, Istanbul, Kasım.

Yeldan, Erinç, Kamil Taşçı, Ebru Voyvoda ve Emin Özsan (2012) “Orta Gelir Tuzağından Çıkış: Hangi Türkiye?” TURKONFED, Istanbul, Aralık.

Page 71: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 69

MESLEK YÜKSEKOKULLARI

Page 72: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201470

Prof

. Dr.

Gök

han

ÇET

İNSA

YA

Yükseköğretim Kurulu Başkanı

Türkiye’de Meslek YüksekokullarıSon yıllarda yükseköğretim alanın-

da tüm dünyada çok hızlı değişimler ve dönüşümler yaşanmaktadır. Bir taraftan ülkeler artan yükseköğretim talebine arz üretmeye çalışırken diğer taraftan hem yükseköğretim kurumlarının kazandır-dıkları yeterlilikler istihdam bağlamında yeniden ele alınmakta, hem de uluslara-rasılaşma boyutu yükseköğretim sistemle-rinden yeni açılımlar talep etmektedir. Bu nedenle yükseköğretim sistemleri hem bir-biriyle bağlantılı ve iç içe geçmiş sorunlar-la hem de konumları ne olursa olsun yeni kurulmuş, büyüyen ve olgun yükseköğ-retim sistemleri gibi farklı yükseköğretim evrelerinin sorunlarıyla da aynı anda yüz-leşmek zorunda kalmaktadır. Bu durum, ülkelerin yükseköğretim sistemlerini hem ulusal hem de uluslararası dinamiklere göre yeniden yapılandırma süreçlerini de zorunlu kılmaktadır.

20 yüzyılın ikinci yarısında bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de yük-

seköğretime olan talep her geçen gün artmaktadır. Ülkemizin genç nüfusu ve demografik özelliklerini göz önüne aldı-ğımızda bu talebin giderek artacağını söyleyebiliriz. Artan bu talebi karşılamak için bir taraftan yükseköğretim kurumla-rımızın sayısını artırmakta diğer taraftan yükseköğretim kurumlarımızın her birinin eğitim kapasitelerinde de artışı teşvik et-mekteyiz. Tüm bunları yaparken yükse-köğretim sistemimizdeki bu büyümenin sürdürülebilir olması ve kalite süreçleri ile taçlanması için de gerekli önlemleri alma-ya çalışmaktayız.

Türkiye’nin bugünkü genç nüfusu ve demografik özellikleri, önemli bir potan-siyel ve avantaj sunmaktadır. Ülkemizin rekabet gücünün artırılmasında, genel olarak eğitimin, özelde mesleki eğitimin ayrı bir önemi bulunmaktadır. Bu nedenle genelde mesleki-teknik eğitimin özelde ise meslek yüksekokullarının kalitesinin artırıl-ması, eğitim-istihdam ilişkisinin güçlendi-

rilmesi öncelikli gündemimiz arasında yer almaktadır.

Ülkemizde halen 802 MYO bulun-makta olup bunun %88’i devlet üniversite-leri bünyesindedir. MYO’larda 215 farklı program türü olmak üzere toplam 7 bin 454 programda eğitim verilmektedir. Açı-köğretim önlisans programlarında eğitim gören öğrencilerimizde dâhil edildiğinde önlisans programlarında okuyan öğrenci sayımız 1 milyon 527 bin 706 olup, yük-seköğretimde okuyan öğrenci sayısının

Genelde mesleki-teknik eğitimin özelde ise mes-lek yüksekokullarının ka-litesinin arttırılması, eği-tim-istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi öncelikli gündemimiz arasında yer almaktadır.

Page 73: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 71

yaklaşık %30’una karşılık gelmektedir. Bu veriler, MYO’ların sorunlarının çözümü-nün önemi ve aciliyetine işaret etmektedir.

MYO’larla ilgili olarak, öğrenci kabul sisteminden, altyapı sorunlarına, uygula-ma ve iş yeri eğitimi eksikliğinden mezun-ların istihdamına ve MYO’ların algısına kadar farklı sorunların olduğu malumdur. Amacımız bu sorunları tüm paydaşların görüşlerini alarak net bir şekilde tespit et-mek, çözümleri ile ilgili eylem planları ve politikalar geliştirmek ve hızla uygulama-ya koymaktır.

Mesleki ve Teknik Yükseköğretimin yeniden düzenlenmesi için YÖK bünye-sinde çalışmalar aktif bir şekilde sürdürül-mektedir. Bu çerçevede mesleki ve teknik yükseköğretimle ilgili yapılan yeni düzen-lemeleri ve yapmayı hedeflediklerimizden bazılarını paylaşmak faydalı olacaktır. Avrupa Birliği tarafından finanse edilen İnsan Kaynaklarının Mesleki Eğitim Yo-luyla Geliştirilmesi Projesi (İKMEP) proje kapsamında Yükseköğretim Kurulu ve Milli Eğitim Bakanlılığı işbirliği ile Avrupa

Yeterlililik Çerçevesi ve Türkiye Yükseköğ-retim Yeterlilik çerçevesine uygun şekilde yapılan çalışmalar sonucunda tamamı 5. seviyede olmak üzere 20 meslek için ön lisans programları ve eğitim standardı do-kümanı düzeyinde, 52 öğretim programı, 64 meslek programı, 19 sertifika prog-ramı ve müfredatları tamamlandığı için söz konusu müfredatların Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilerek üniversi-telere tavsiye edilmesi konusu Yükseköğ-retim Genel Kurulunda kabul edilmiş ve yükseköğretim kurumlarında uygulamaya konulmuştur.

13 Şubat 2011 tarihinde kabul edi-len 6111 sayılı (torba) yasayla mesleki eğitimle ilgili bazı değişiklikler yapılmış-tır. 6611 sayılı (torba) yasayla 2547 sa-yılı kanunun 3 (ı) maddesinde yer alan MYO tanımında değişiklik yapılmış [Mad-de 2547/3(ı): (Değişik: 13/2/2011-6111/170 md.) Meslek Yüksekokulu: Be-lirli mesleklere yönelik nitelikli insan gücü yetiştirmeyi amaçlayan, yılda iki veya üç dönem olmak üzere iki yıllık eğitim-öğre-

tim sürdüren, önlisans derecesi veren bir yükseköğretim kurumudur.], bu değişikle toplam 2 yıl veya 6 dönem (trimester) ola-rak öngörülen MYO eğitiminin yarısının okul, yarısının da işyeri eğitimi şeklinde yapılmasına imkân sağlanmıştır. İşyeri eğitiminde öğrencilerin sigortalanması ve ücretlendirilmesi ile ilgili yasal düzenle-meler de gerçekleştirilmiştir: 6611 sayılı (torba) yasayla Mesleki ve Teknik Yükse-köğretim de 3308 sayılı kanun kapsamı-na alınmıştır. Bu kapsamda mesleki teknik yükseköğretim öğrencileri de iş yeri eğiti-mi (stajları) sırasında hastalık ve kazalara karşı sigorta edilecek ve sigorta masraf-ları ilgili yükseköğretim kurumu tarafın-dan sağlanacaktır. 6611 sayılı (torba) yasayla Mesleki ve Teknik Yükseköğretim Kurumu öğrencilerine işyeri eğitimi (staj) sırasında net asgari ücretin %30’u öde-necektir hükmü eklenmiştir. En az on işçi çalıştıran işyeri sahiplerine stajyer öğren-ci alma zorunluluğu getirilmiştir. Bu de-ğişikliklerden sonra bazı yükseköğretim kurumlarımız MYO’larında işyeri eğitimi uygulamasına geçmiş, bazıları da geçiş hazırlıkları yapmaktadır.

MYO’larının bölüm ve programlarının ISCED’97 ve ISCO’88 gibi uluslararası eğitim alanı ve meslek sınıflandırmalarına göre yeniden adlandırılarak düzenlen-mesi yönünde adım atılmış, MYO’nun bünyesindeki tüm bölüm ve programlar ISCED’97 ye göre yeniden adlandırılmış-tır. Aynı müfredatı göstermesine rağmen farklı isimlerde açılan program isimleri tek isim altında toplanmış, müfredatları

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 71

sayımız 1 milyon 527 bin 706 olup, yük-seköğretimde okuyan öğrenci sayısının yaklaşık %30’una karşılık gelmektedir. Bu veriler, MYO’ların sorunlarının çözümü-nün önemi ve aciliyetine işaret etmektedir.

MYO’larla ilgili olarak, öğrenci kabul sisteminden, altyapı sorunlarına, uygula-ma ve iş yeri eğitimi eksikliğinden mezun-ların istihdamına ve MYO’ların algısına kadar farklı sorunların olduğu malumdur. Amacımız bu sorunları tüm paydaşların görüşlerini alarak net bir şekilde tespit et-mek, çözümleri ile ilgili eylem planları ve politikalar geliştirmek ve hızla uygulama-ya koymaktır.

Mesleki ve Teknik Yükseköğretimin yeniden düzenlenmesi için YÖK bünye-sinde çalışmalar aktif bir şekilde sürdürül-mektedir. Bu çerçevede mesleki ve teknik yükseköğretimle ilgili yapılan yeni düzen-lemeleri ve yapmayı hedeflediklerimizden bazılarını paylaşmak faydalı olacaktır. Avrupa Birliği tarafından finanse edilen İnsan Kaynaklarının Mesleki Eğitim Yo-luyla Geliştirilmesi Projesi (İKMEP) proje

kapsamında Yükseköğretim Kurulu ve Milli Eğitim Bakanlılığı işbirliği ile Avrupa Yeterlililik Çerçevesi ve Türkiye Yükseköğ-retim Yeterlilik çerçevesine uygun şekilde yapılan çalışmalar sonucunda tamamı 5. seviyede olmak üzere 20 meslek için ön lisans programları ve eğitim standardı do-kümanı düzeyinde, 52 öğretim programı, 64 meslek programı, 19 sertifika prog-ramı ve müfredatları tamamlandığı için söz konusu müfredatların Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilerek üniversi-telere tavsiye edilmesi konusu Yükseköğ-retim Genel Kurulunda kabul edilmiş ve yükseköğretim kurumlarında uygulamaya konulmuştur.

13 Şubat 2011 tarihinde kabul edi-len 6111 sayılı (torba) yasayla mesleki eğitimle ilgili bazı değişiklikler yapılmış-tır. 6611 sayılı (torba) yasayla 2547 sa-yılı kanunun 3 (ı) maddesinde yer alan MYO tanımında değişiklik yapılmış [Mad-de 2547/3(ı): (Değişik: 13/2/2011-6111/170 md.) Meslek Yüksekokulu: Be-lirli mesleklere yönelik nitelikli insan gücü

yetiştirmeyi amaçlayan, yılda iki veya üç dönem olmak üzere iki yıllık eğitim-öğre-tim sürdüren, önlisans derecesi veren bir yükseköğretim kurumudur.], bu değişikle toplam 2 yıl veya 6 dönem (trimester) ola-rak öngörülen MYO eğitiminin yarısının okul, yarısının da işyeri eğitimi şeklinde yapılmasına imkân sağlanmıştır. İşyeri eğitiminde öğrencilerin sigortalanması ve ücretlendirilmesi ile ilgili yasal düzenle-meler de gerçekleştirilmiştir: 6611 sayılı (torba) yasayla Mesleki ve Teknik Yükse-köğretim de 3308 sayılı kanun kapsamı-na alınmıştır. Bu kapsamda mesleki teknik yükseköğretim öğrencileri de iş yeri eğiti-mi (stajları) sırasında hastalık ve kazalara karşı sigorta edilecek ve sigorta masraf-ları ilgili yükseköğretim kurumu tarafın-dan sağlanacaktır. 6611 sayılı (torba) yasayla Mesleki ve Teknik Yükseköğretim Kurumu öğrencilerine işyeri eğitimi (staj) sırasında net asgari ücretin %30’u öde-necektir hükmü eklenmiştir. En az on işçi çalıştıran işyeri sahiplerine stajyer öğren-ci alma zorunluluğu getirilmiştir. Bu de-ğişikliklerden sonra bazı yükseköğretim kurumlarımız MYO’larında işyeri eğitimi uygulamasına geçmiş, bazıları da geçiş hazırlıkları yapmaktadır.

MYO’larının bölüm ve programlarının ISCED’97 ve ISCO’88 gibi uluslararası eğitim alanı ve meslek sınıflandırmalarına göre yeniden adlandırılarak düzenlen-mesi yönünde adım atılmış, MYO’nun bünyesindeki tüm bölüm ve programlar ISCED’97 ye göre yeniden adlandırılmış-tır. Aynı müfredatı göstermesine rağmen

MYO’larla ilgili olarak, öğ-renci kabul sisteminden, altyapı sorunlarına, uy-gulama ve iş yeri eğitimi eksikliğinden mezunların istihdamına ve MYO’ların algısına kadar farklı so-runların olduğu malum-dur. Amacımız bu sorunları tüm paydaşların görüşle-rini alarak net bir şekilde tespit etmek, çözümleri ile ilgili eylem planları ve poli-tikalar geliştirmek ve hızla uygulamaya koymaktır.

Page 74: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201472

büyük oranda örtüşen program isimleri, küçük farklılıkları da kapsayacak şekilde yeniden isimlendirilmiştir. Yapılan bu ça-lışmalarda işgücü piyasası ve meslek ka-tegorileri (ISCO-88) göz önüne alınmıştır. Ayrıca, mesleki ortaöğretimdeki alan ve dallarla uyum sağlanmıştır. Bu çalışma-lar ve güncellemeler YÖK bünyesindeki MYO Çalışma grubu tarafından aktif ola-rak sürdürülmektedir.

MYO mezunlarının dikey geçiş yo-luyla lisans programlarına geçiş konten-janlarında önemli artışlar sağlanmıştır. MYO’lardan lisans programlarına dikey geçiş yoluyla, dikey geçiş sınavlarında başarılı olmak koşuluyla, lisans programı giriş kontenjanının %10’u kadar öğrenci kabul edilmektedir. Bu çerçevede 2012 yılında 29 bin 094 olarak belirlenen kon-tenjana 25 bin 708 MYO mezunu, 2013 yılında ise 35 bin 048 olarak belirlenen kontenjana 31 bin 097 MYO mezunu yerleştirilmiştir.

Diğer taraftan Mesleki ve teknik eği-timin saygınlığının ve sosyal itibarının

yükseltilmesi için çalışmalar yapmak bir zorunluluktur. Son yıllarda MYO’lara yer-leşme oranlarında düşüşler gözlenmek-tedir. 2013 yılında 359 bin 628 olarak belirlenen kontenjana 286 bin 622 öğ-renci yerleşmiş olup doluluk oranı yakla-şık %80’de kalmıştır. Yerleşen öğrencile-rin 132 bin 112’si YGS sınavına göre, 154 bin 510’u yani %54’ü ise sınavsız geçiş ile yerleştirilmiştir. Eğitimde başarıyı ve niteliği teşvik edici filtreler koyulması gerekmektedir. Bu nedenle MYO’ya sı-navsız geçişin kaldırılmasının yararlı ola-cağını, programlara girişin, YGS sınav başarısına dayalı olması gerektiği bütün paydaşlarca ifade edilmektedir.

Yukarıda belirtilen düzenleme ve çalış-malara ilave olarak Meslek Yüksekokulla-rında eğitim kalitesinin artırılmasına yöne-lik henüz hazırlık aşamasında olan bazı planlamalarımızı da paylaşmakta yarar görmekteyim. Meslek Yüksekokullarında planlama ve koordinasyon, kalite gü-vence ve standartlar, akreditasyon, veri tabanı, izleme ve düzenleme, müfredat, projeler ve destekleme konularında çalış-

malar yürütmek üzere, Yükseköğretim Ku-rulu bünyesinde Mesleki ve Teknik Eğitim Koordinasyon Merkezi kurmayı planlan-maktayız (YÖK-METEKOM). Bu yapılan-mayla Mesleki Teknik Eğitim (MTE) kurum-ları arasında koordinasyonu sağlamayı, sektörün talepleri doğrultusunda istihdam arzı projeksiyonlarını hazırlamayı, kalite güvence ve standartlarına dayalı eğitim ve öğretim yapılmasını sağlamayı hedef-lemekteyiz.

MYO’ların işgücü piyasası ile ilişki-lerini güçlendirmek ve sürdürülebilir kıl-mak amacıyla, her üniversite bünyesinde MYO’lara yönelik bir“Danışma Kurulu” ile MYO programlarının ilgili oldukları sektör ile ilişkilerini artırmak amacıyla, MYO bünyesinde her bir program için bir “Danışma Komitesi” oluşturmak da he-deflerimiz arasında yer almaktadır. Yine, sektördeki usta öğreticilerden MYO’lar da yeterince yararlanılabilmesi için, gö-revlendirme ve ücretlendirme sisteminin daha esnek hale getirilmesi ile ilgili çalış-malar da devam etmektedir.

Page 75: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 73

Bayr

am A

KBA

Ş

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanı

[email protected]

Türkiye’de Meslek Standartları, Ulusal Yeterlilikler ve Mesleki Eğitime Yansımaları

Ülkemizde iş piyasasının ve mesle-ki eğitimimizin en büyük sıkıntılarından biri eğitim ve istihdam arasında gerekli bağın kurulamaması sektördeki değişim ve gelişimin çeşitli nedenlerle eğitime yansıtılamamasıdır. Bu durum nitelik ve nicelik bakımından sektörün ihtiyacını karşılayamayan işgücünün piyasaya arz edilmesine neden olmaktadır. Sorunu sür-dürülebilir şekilde çözümlemek için sektör dinamiklerinin mesleki eğitime yansıtılma-sını ve eğitim çıktılarının kalite güvence-sini temin eden mekanizmaların geliştiril-mesi gerekmektedir.

Son yıllarda ilgili tüm tarafların mes-leki eğitime yönelik ihtiyaçlarını karşıla-yacak bir sisteme cevap olarak ülkelerin ulusal yeterlilik sistemlerini kurmaları gün-deme gelmiştir. Ulusal yeterlilik sistemi eğitim ile istihdam arasında doğru ilişki-

nin kurulmasını sağlayan, bireylerin bilgi ve becerilerinin; güvenilir, şeffaf ve ulusla-rarası kıyaslanabilir bir altyapı içinde de-ğerlendirilmesine ve belgelendirilmesine imkân veren faaliyetler bütünüdür. Farklı yapılarda kurulması mümkün olan ulusal yeterlilik sistemlerin başarıya ulaşmasının temel şartı işçi, işveren ve eğitim dünyası arasında işlevsel bağın kurulmasıdır.

Bilindiği üzere mesleki eğitim ile istih-dam ilişkisinin kurulması ve mesleki eği-timin kalitesinin yükseltilebilmesi için Ulu-sal Yeterlilik Sisteminin (UYS) kurulması kararlaştırılmış ve bu amaçla 5544 Sayılı Kanun ile Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) kurulmuştur. UYS kapsamındaki tüm faa-liyetler ilgili sosyal tarafların, sivil toplum örgütlerinin, kamu kurum ve kuruluşlarının koordinasyonuyla gerçekleştirilmektedir.

Ulusal Yeterlilik Sisteminin ilk aşaması;

bir mesleğin başarı ile icra edilebilmesi için Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından kabul edilen gerekli bilgi, beceri, tavır ve tutumların neler olduğunu gösteren Ulusal Meslek Standartlarının1oluşturulmasıdır. Ulusal Meslek Standartları temel alınarak; Ulusal Yeterlilik Çerçevesine (UYÇ) yerleş-tirilen, bireyin değerlendirilmesinde kulla-nılan, bireyin sahip olması gereken bilgi, beceri ve yetkinlik ile ölçme ve değerlen-dirme kriterlerini içeren ve belgelendirme faaliyetlerine girdi teşkil eden Ulusal Ye-terlilikler2 hazırlanmaktadır.

Yeterliliklerin hazırlanması sonrasında

Page 76: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201474

ise; TÜRKAK ya da Avrupa Akreditasyon Birliği bünyesinde çok taraflı tanıma an-laşması imzalamış başka akreditasyon kurumlarınca ilgili yeterliliklerde TS EN ISO/IEC 17024 standardına göre akre-dite olan ve MYK tarafından yapılan ince-leme, denetim ve değerlendirme sonucun-da gerekli şartları sağladığı tespit edilen kuruluşlar vasıtasıyla ölçme ve değerlen-dirme yapılmaktadır. Yapılan sınavlar sonucunda başarılı olan adaylara MYK Mesleki Yeterlilik Belgeleri verilmektedir.

Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi (AYÇ)3; Avrupa’daki farklı ülkeler ve sistemler ara-sında yeterliliklerin daha anlaşılır ve açık olmasını sağlamak için bir karşılaştırma aracı gibi çalışan ve ülkelerin yeterlilik sis-temlerinin birbirleriyle bağlantısını sağla-yan ortak AYÇ’nin oluşturulmasına ilişkin karar 23 Nisan 2008’de onaylanmıştır. Söz konusu karar ile ülkelerin ulusal yeter-lilik çerçevelerini oluşturmaları ve AYÇ ile ilişkilendirmeleri istenmiştir.

5544 Sayılı MYK Kanununun 23/a maddesi ile Ulusal Yeterlilik Çerçevesi-nin (UYÇ) oluşturulmasına, geliştirilmesi-ne ve güncelliğinin korunmasına ilişkin işlemlerin MYK tarafından yürütüleceği hükme bağlanmış ve aynı Kanunun 2/d maddesinde ise UYÇ; “Avrupa Yeterlilik-ler Çerçevesi ile uyumlu olacak şekilde tasarlanan; ilk, orta ve yüksek öğretim dahil, mesleki, genel ve akademik eğitim ve öğretim programları ve diğer öğrenme

yolları ile kazanılan tüm yeterlilik esasla-rını ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır. Ülkemizin tek yeterlilik çerçevesi olarak yürürlüğe konulacak olan ulusal yeterlilik çerçevesinin özgün adı Türkiye Yeterlilik-ler Çerçevesi (TYÇ)’dir.

MYK olarak Türkiye Yeterlilikler Çerçe-vesini hazırlamak amacıyla her aşamada Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Yükse-köğretim Kurulu (YÖK) ile ortak çalışma yürütülerek Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi Belgesi hazırlanmış, sosyal taraflarla tar-tışarak taslağa nihai şekli verilmiştir. Bu taslak çerçeve 16-17 Nisan 2013 tarihle-rinde düzenlenen Uluslararası Konferans ile ulusal otoritelerin, AB temsilcilerinin ve yabancı ülke temsilcilerinin bilgisi-ne sunulmuş, detaylı olarak tartışılmıştır. TYÇ’nin yasal dayanağını oluşturan Yö-netmelik ise MEB ve YÖK ile işbirliği içe-risinde hazırlanarak ilgili kurum ve kuru-luşların görüşüne sunulmuştur. Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe girecek olan TYÇ Yönetmeliğinin 2014 yılı içerisinde yürürlüğe girmesi, ekinde yer alacak olan TYÇ belgesinin de yıl içinde AYÇ refe-ranslandırılması hedeflenmektedir.

Daha önce de bahsedildiği üzere il-gili tüm tarafların sisteme katılımlarının sağlanması amacıyla Ulusal Meslek Stan-dartları ve Ulusal Yeterlilikler sektörünü temsil etme yeteneğine sahip iş dünyası aktörleri ile birlikte hazırlanmakta ve ilgili meslekte sektörün ihtiyaçlarına cevap ve-

rebilecek işgücünü tanımlamaktadır. Söz konusu standart ve yeterliliklerin eğitim müfredatlarına yansıtılması yoluyla da eğitim kurumlarından mezun olan birey-lerin iş piyasasının talep ettiği niteliklere sahip olabilmesi sağlanmaktadır. MYK Mesleki Yeterlilik Belgeleri ile bireyler sa-hip oldukları bilgi ve becerileri nerde ve nasıl edinildiğine bakılmaksızın resmi bir şekilde ispatlama şansı bulmakta, farklı alanlara geçiş esnekliği kazanmaktadır.

MYK tarafından yürütülen faaliyetler kapsamında şu ana kadar 19 sektörde 521 adet Ulusal Meslek Standardı ve 13 sektörde 246 adet Ulusal Yeterlilik yürür-lüğe konulmuştur. Sınav ve belgelendirme çalışmaları kapsamında ise 95 Ulusal Yeterlilikte, 19 sınav ve belgelendirme

Ulusal Meslek Standartları temel alınarak; Ulusal Ye-terlilik Çerçevesine (UYÇ) yerleştirilen, bireyin değer-lendirilmesinde kullanılan, bireyin sahip olması gere-ken bilgi, beceri ve yetkin-lik ile ölçme ve değerlen-dirme kriterlerini içeren ve belgelendirme faaliyetleri-ne girdi teşkil eden Ulusal Yeterlilikler hazırlanmak-tadır.

Page 77: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 75

kuruluşu yetkilendirilmiş ve toplam 16250 kişiye MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi ve-rilmiştir.

UYS kapsamında yürütülen tüm faa-liyetler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba-kanlığının koordinasyonunda ve MYK sekretaryasında hazırlanarak 15 Tem-muz 2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin Güçlendirilmesi Eylem Planıyla da (İMEİGEP) 4 desteklenmektedir. Söz konusu eylem planı ile bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektörün müş-terek hareketi ile sürdürülebilir işbirliği ortamının hazırlanması, mesleki ve teknik eğitimin iş piyasasının ihtiyaçları doğrul-tusunda verilmesi, eğitim-istihdam ilişkisi-nin güçlendirilmesi, aktif işgücü piyasası politikalarının etkinliğinin arttırılması, işçi ve işverene yönelik belgeli personel çalış-tırmayı teşvik eden somut düzenlemelerin uygulanması ve hayat boyu öğrenme kap-samında açık öğrenme ortamlarının oluş-turulması ile mesleksizlik sorununun gide-rilerek işgücünün istihdam edilebilirliğinin artırılması amaçlanmaktadır.

Yine aynı eylem planıyla eğitim prog-

ramlarının ortaöğretim düzeyinde MEB, yükseköğretim düzeyinde YÖK tarafın-dan UMS`lere göre hazırlanması, uygu-lanmakta olan programların da aynı şe-kilde UMS’lerle uyumlu hale getirilmesi kararlaştırılmıştır. MYK, teknik ve meslekî eğitim veren öğretim kurumlarında ulusal meslek standartlarına ve ulusal yeterlilikle-re uygun eğitim ve öğretim yapılabilmesi için ilgili kurumlarla işbirliği yapmakta böylelikle örgün eğitim kurumlarından mezun olan bireylerin sektörün ihtiyaçla-rına cevap verebilecek niteliklere sahip olması desteklenmektedir.

Bu bağlamda meslek yüksekokulları ile MYK’nın kesişen faaliyetleri ve dolayı-sıyla da işbirliği yapılacak geniş alanlar mevcuttur.

Bu çerçevede MYO’ların • Ulusal Meslek Standartları ve Yeter-

liliklerin hazırlanması sürecine katı-larak ulusal yeterlilik sistemine katkı sağlayabilecekleri,

• Eğitim programlarının oluşturulmasın-da ve güncellenmesinde kalite güven-cesi sağlanmış öğrenme kazanımları

bazlı Ulusal Meslek Standartları ve Ulusal Yeterlilikleri kullanabilecekleri,

• TS EN ISO 17024 personel belgelen-dirme akreditasyon şartları ve MYK Yetkilendirme kriterlerini karşılayarak MYK tarafından yetkilendirilmiş bel-gelendirme kuruluşu olarak olabile-cekleri,

• MYK tarafından yetkilendirilmiş bel-gelendirme kuruluşları ile işbirliği çerçevesinde personel belgelendirme alanında ortak çalışmalar yapabile-cekleri,

• TYÇ’nin yürürlüğe girmesiyle birlikte kalite güvencesi sağlanmış yeterlilik-leri elde ederek mesleki yetkinlik se-viyelerini yükseltebilecekleri,

• Yeterlilikler arası geçiş ve ilerlemeye imkan sağlanabileceğideğerlendirilmektedir.

DİPNOT 1-http://myk.gov.tr/index.php/tr/component/msd/?view=msd&layout=msdlist2- http://myk.gov.tr/index.php/tr/component/yeterli-lik_sor/?view=yeterlilik_sor3- http://www.myk.gov.tr/index.php/ayc4- İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin Güçlendirilmesi Eylem Planı

Page 78: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201476

Cen

k YÖ

NEY

Coşkunöz Holding Genel KoordinatörüTİSK Yürütme Komitesi ve Yönetim Kurulu Üyesi

Meslek Yüksekokullarının Önemiİşsizlik uzun süredir ülkemizin en

önemli sorunlarından biri. Genç nüfus oranı hayli yüksek olan Türkiye, bunu bir avantaja dönüştürmekte malesef yeterli aşama kaydedemedi. Gençlerimizi işle-rinin başında görmek yerine, iş bulma umudu kalmamış, küskün görmek bizleri de bir o kadar çaresiz bırakıyor.

Meslek okullarından mezun olanlar sektörlerin talebini sayısal olarak karşı-lasa da nitelik olarak karşılayamaz hale geldi. Sorunu ara eleman bulamamaktan çok nitelikli ara eleman bulamamak ola-rak tanımlamak daha doğru. Oysa nitelik-li çalışan demek, üretilen mal ve hizmetle-rin de kalitesinin artması demek. Mal ve hizmetlerin kalitesinin artması ise global pazarlarda daha rekabetçi olmayı sağ-larken daha güçlü bir ekonomiye sahip olmayı da kolaylaştıracaktır.

Bugün şirketlerimiz dünyanın herhan-gi bir bölgesinde yatırım yapabilir hale geldi. Dolayısı ile çalışanın sadece teknik bilgiye sahip olması yetmiyor. Yabancı dil bilen, proje yeteneği gelişmiş, ekip çalışmasına yatkın çalışan gücüne ihtiyaç varken bizler, dört temel işlemi dahi ya-

pamayan mezunlarla karşı karşıya kalı-yoruz.

Gerek meslek liseleri gerekse de mes-lek yüksekokulları, sektörlerin ihtiyacı olan nitelikli ara elemanın yetiştiği kurum-lar. Ancak bu okullardan mezun olarak iş başvurusunda bulunan gençlerimiz ihti-yaç duyulan yeterli donanıma ve beceriye sahip değiller. Mesleki eğitim kurumların-dan mezun olan öğrencilerin üniversiteyi kazanma başarısının düşük olması, ba-şarılı öğrencileri genel liselere yönlendi-riyor. Meslek liselerinden üniversitelere sınavsız geçiş yolunun açılması da meslek yüksekokullarına gelen öğrenci kalitesinin düşmesine yol açıyor.

Son dönemde bu problem çok daha görünür hale geldi. Bir takım iyileştirici adımlar atılıyor. Ancak bu uygulamalar sorunun daha da derinleşmesine neden oluyor. Öyle ki; son yıllarda meslek yük-sekokullarının kontenjanları hızla arttırılı-yor. Ancak okul sayısı, okulların fiziki ve teknik altyapısı bu kontanjan artışını karşı-layacak düzeyde değil. Okulların uygula-maya yönelik atölye, laboratuvar eksiklik-leri çok ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Diğer taraftan okullarımız öğretim görev-lisi eksiği de yaşıyor. Sanayi deneyimine sahip, yeterli sayıda öğretim görevlisine ihtiyaç var. Meslek yüksekokullarımız ve görevli yöneticilerimiz bir taraftan öğ-rencileri yetiştirmeye gayret ederken bir taraftan da bu sorunlarla özveriyle baş etme gayreti içindeler.

Devlet ve özel sektör de mesleki eği-

tim alanında çeşitli yatırımlar yapmaya devam ediyor. Üçüncü sektör olarak ta-nımlanan sivil toplum kuruluşları da eği-tim ve öğretim alanında dikkate değer çalışmalar yapıyorlar. Ancak kalkınma yolunda büyük bir adım atmamızı sağla-yacak olan nitelikli işgücüne sahip olmak için yapılması gereken, bu işgücü potansi-yelini biran önce değere dönüştürmektir. Bunun için de konunun tarafları olan dev-let, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları bir uyum ve amaç birliği içinde hareket etmelidir.

Tüm bu çabaların hem işveren kana-dının hem de gençlerimizin beklentilerini karşılayacak sonuçlar doğurmasını sağ-lamalıyız. Bu nedenle özellikle meslek yüksekokullarındaki eğitimin kalitesinin yükseltilmesi için hızlı ve kararlı adımlar atılmasına ve istikrarlı sistemlere ihtiyaç olduğu ortadadır.

Kalkınma yolunda büyük bir adım atmamızı sağlaya-cak olan nitelikli işgücüne sahip olmak için yapılması gereken, bu işgücü potan-siyelini biran önce değere dönüştürmektir. Bunun için de konunun tarafları olan devlet, özel sektör ve si-vil toplum kuruluşları bir uyum ve amaç birliği için-de hareket etmelidir.

Özellikle meslek yükseko-kullarındaki eğitimin kalite-sinin yükseltilmesi için hızlı ve kararlı adımlar atılma-sına ve istikrarlı sistemlere ihtiyaç olduğu ortadadır.

Page 79: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 77

Prof

. Dr.

Mus

tafa

BA

LCI

AB Komisyonu Türkiye TemsilciliğiEğitim ve Öğretim Sektörü Yöneticisi

“Eğitim Kurumları Yetkilerini Özel Sektör İle Paylaşmalı, Özel Sektör de Sistemi Sahiplenmeli”

Ülkemizde mesleki ve teknik eğitimin kalitesinin arttırılması ko-nusunda AB Finansmanı ile çeşitli projeler yürütülmektedir. Söz ko-nusu projelerin, hedefleri gerçek-leştirebilme konusundaki katkıları ne ölçüdedir?

Bu sorunuza cevap verirken önce mesleki ve teknik eğitimde kalite nedir? Kaliteden ne anlıyoruz? Kaliteyi değerlen-direbilmek için başarı ölçütleri nelerdir? Kaliteyi kim ve nasıl değerlendirecek? Ülkedeki Kalite Güvence Sisteminin alt yapısı hazırlıkları ne durumdadır? Ulusal, Bölgesel ve Okul düzeyinde kalite kültü-rü ne durumdadır? AB ve OECD ülkeleri arasında, mukayeseli performans ölçütleri ve mesleki eğitim göstergeleri konusunda ülkemizin nerede olduğunun ve eksiklik-lerinin neler olduğu konularının açıklığa

kavuşturulması gerekmektedir. Genelde kalite, bir ürün ya da hizmetin belirlenen ya da olabilecek ihtiyaçları karşılama ka-biliyetine dayanan özelliklerin değerlen-dirilmesi veya kısaca müşteri memnuniyeti olarak tarif edilebilir. Mesleki eğitimin de-ğişik safhalarındaki süreçlerde müşterileri ise okullar, öğretmenler, öğrenciler, aile-ler ve nihai olarak da mezunların istihdam edildikleri kamu ve özel sektör kurum ve kuruluşları olarak düşünülebilir. Bu müşteri durumundaki öğeler mesleki eğitim süreci sırasında aynı zamanda Kalite Güvence Sistemini meydana getiren elemanlardır. Bu elemanların iyileştirilmesi kalite güven-ce sistemini iyileştiren doğrudan girdiler olarak tanımlanabilir. Bir sistemin kalite-sinin iyileştirilmesi ile ilgili değerlendirme, o sistemi meydana getiren öğelerin belli uluslararası parametreler ve göstergeler doğrultusunda mukayeseli ölçümler ile

belirlenebilir. Mesleki ve teknik eğitim sis-teminde kalitenin değerlendirilmesi plan-lama, uygulama, değerlendirme, raporla-ma süreçlerini kapsamaktadır. Kalite, bu süreçlerde yer alan öğelerin, birbirinden

Milli Eğitim Bakanlığı ve Üniversitelerimizin, ülke-mizde kurulacak olan ka-lite güvence sisteminin her seviyedeki karar mekaniz-masında, iş dünyası temsil-cilerinin söz sahibi olması-nı sağlamaları, kurulacak olan kalite güvence siste-minin sağlıklı işlemesi açı-sından çok büyük önem ta-şımaktadır.

Page 80: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201478

ayrı olarak belirli konulardaki faaliyet-lerinin, tutum, tavır ve davranışlarının, hizmeti alanların ihtiyaç ve beklentileri doğrultusunda ölçülüp değerlendirilmesi ile belirlenir. Kalitedeki iyileşme veya kö-tüleşme, önceden tespit edilen kalite stan-dartları çerçevesinde, mukayeseli perfor-mans ölçütlerine göre belirlenir.

Ülkemizde, mesleki ve teknik eğitimin kalitesinin arttırılması konusunda AB fi-nansmanı ile çok sayıda proje tamamlan-mış olup, mesleki ve teknik eğitimde kalite kültürünün oluşması sağlanmış ve kalite güvence sisteminin alt yapı çalışmaları tamamlanmıştır. Aslında, ülkemizde oluş-turulması düşünülen Kalite Güvence Siste-mi, birçok AB üyesi ülkenin de kurulma çalışmalarını başlatmış oldukları ulusal kalite güvence sistemleri gibi, AB Kalite Güvence Referans Çerçevesi (EQARF) ile uyumlu olacak şekilde hazırlanmaktadır. Ülkemizde kurulacak olan mesleki eğitim kalite güvence sisteminin, AB üyesi ülke-lerin mesleki eğitim kalite güvence sistem-leri ile uyumlu olması, ülkemiz mesleki ve teknik eğitim kurumları ile AB kurumları arasında işbirliğinin arttırılması ve ülke-miz kurumlarının AB üyesi ülkelerde tanı-nırlığının sağlanması açısından oldukça büyük önem taşımaktadır. Halen uygu-lanması devam etmekte olan, AB destekli Mesleki ve Teknik Eğitimin Kalitesinin Ge-liştirilmesi Projesinin en önemli öncelikle-rinden birisi, AB Kalite Güvence Referans Çerçevesi ile uyumlu bir kalite güvence sisteminin oluşturulmasıdır. AB Kalite Güvence Referans Çerçevesi ile uyumlu böyle bir kalite güvence sisteminin fonk-siyonel olabilmesi için hem ulusal ve böl-gesel düzeylerde hem de eğitim kurumu

düzeyinde, paydaşların aktif katılımı ve söz sahibi olması çok önemlidir. Mesleki eğitimde kalite, eğitim kurumu ile iş dün-yasının ortaklık derecesine, işbirliğine, paylaşımına ve iş dünyası temsilcilerinin aktif katılımlarının sağlanmasına bağlıdır. Devlet, iş dünyasını mesleki eğitime katı-lımı konusunda ne kadar teşvik ederse, ne kadar katılımını sağlarsa, o kadar çok verimli ve katma değeri çok, kaliteli bir mesleki eğitim yapmış olur. Kalite Güven-ce Sisteminin iş dünyasının temsilcileri ta-rafından sahiplenilmesi, sistemin başarısı için çok önemlidir. Bir başka deyişle, Milli Eğitim Bakanlığı ve Üniversitelerimiz, ül-kemizde kurulacak olan kalite güvence sisteminin her seviyedeki karar mekaniz-masında, iş dünyası temsilcilerinin söz sa-hibi olmasını sağlamaları, kurulacak olan kalite güvence sisteminin sağlıklı işlemesi açısından çok büyük önem taşımaktadır.

Mesleki ve Teknik Eğitim ala-nında bugüne kadar AB Projele-rinin desteği ile neler yapılmıştır? Eksik kalan çalışmalar nelerdir? Önümüzdeki dönemde mesleki ve teknik eğitimde öncelikler neler olmalıdır?

Türkiye’nin AB adaylık sürecinde, mesleki ve teknik eğitim alanında des-teklenen AB projeleri ile iyileştirme ça-lışmaları 2002 yılından bu yana devam etmektedir. Bu süre zarfında, mesleki ve teknik eğitimin kalitesinin iyileştirilmesi konusunda çok önemli çalışmalar yapıl-mış olup, kalite güvence sistemi ile ilgili alt yapı çalışmaları büyük ölçüde tamam-lanmıştır. Bu çalışmaların en önemli çıktı-ları arasında hiç şüphesiz, 2006 yılında 5544 sayılı kanun ile kurulan Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) ve bu kurumun koordinasyonunda görev yapmak üzere sektörleri temsilen kurulan Meslek Stan-dartları Geliştirme, Mesleki Bilgi ve Beceri Ölçme ve Belgelendirme Merkezleri gel-mektedir. Bununla beraber, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bulunan Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü’nün, Ha-yat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’ne dönüştürülmesi ve dört ayrı mesleki eği-tim genel müdürlüğünün, bir Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü çatısı al-tında birleştirilerek yeniden yapılanması, çok önemli ve reform niteliğinde yapılan çalışmalardır. Bütün bunların yanında, Avrupa Yeterlikler Çerçevesi bağlamında Türkiye Yeterlikler Çerçevesi Çalışmaları

da başlatılmış olup, Taslak Referans Ra-poru hazırlık çalışmaları da tamamlanmış bulunmaktadır.

AB projeleri, mesleki eğitim kurumla-rımıza, bir yandan kurumsal olarak ka-pasitenin iyileştirilmesi konusunda destek verirken diğer yandan öğretmen ve okul yöneticilerimizin de AB üyesi ülkelerdeki uygulamaları görüp incelemeleri ve gö-rülen iyi örneklerin, örnek uygulamaların ülkemize getirilebilmesi için teknik ince-leme gezilerine de önemli ölçüde destek vermektedir.

Bunun yanında, AB mesleki eğitim projelerinin desteği ile birçok meslek alanında, öğrenme çıktılarını esas alan modüler müfredata uygun modül kitap-çıkları geliştirilmiştir. Öğrenme çıktılarına göre geliştirilen bu modüler mesleki eği-tim müfredatının (modüler kitapçıkların), Avrupa Mesleki Eğitim Kredi transfer Sis-temi (ECVET) prensiplerine göre kredilen-dirilmesi ve halen mesleki orta öğretimde uygulanan sınıf geçme sistemi yerine, kredilendirilmiş modül geçme sisteminin uygulanması gerekmektedir. AB destekli mesleki eğitim projelerinin hedefi, Avru-pa Yeterlikler Çerçevesi tabanlı, meslek standartlarına dayalı öğrenme çıktılarına göre kredilendirilmiş, yatay ve dikey ge-çişlerin şeffaf ve kolay anlaşılır bir şekil-de gerçekleştirildiği, önceden öğrenilen bilgilerin tanınırlığının sağlandığı modü-ler esaslı fonksiyonel bir mesleki eğitim sisteminin oluşturulmasıdır. Bunun için en önemli önceliklerden biri, Yükseköğre-tim Sisteminde uygulanan Avrupa Kredi

Avrupa Yeterlikler Çerçeve-sini esas alan yeni sistem-de, diploma artık istihdam için bir öncelik olma özel-liğini kaybetmektedir. Yani diploma sizin hangi eği-tim kurumunda, ne kadar süre, hangi konuda eğitim almış olduğunuzu gösteren bir belgedir ama istihdam için ilgili sektörden alına-cak yeterlik belgesi gerekli olacaktır.

Üniversitelerimiz her ne kadar bağımsız olsalar da, üniversitelerin koordinas-yonunda mesleki eğitim ve öğretim veren MYO’lar arasında program bütün-lüğünün sağlanması, mes-leki eğitim programlarının ilgili meslek standartları-nı esas alacak şekilde, 5. seviyedeki yeterlikler için kredilendirilmiş öğren-me çıktılarına göre, bütün alanlar için yenilenmesi gerekmektedir.

Page 81: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 79

Transfer Sistemi’nin (ECTS) bir benzeri olan Mesleki Eğitim Kredi transfer Sistemi (ECVET) in, örgün ve yaygın mesleki eği-tim kurumlarında uygulanamaya bir an önce başlatılmasıdır. Bu durumda, her-hangi bir mesleki eğitim kurumu, düzenle-miş olduğu mesleki eğitim programında, hangi seviyede, hangi modülü vereceği belirlenmeli ve kurumdan kuruma aynı meslek öğretimi için standart uygulamalar gerçekleştirilerek, yaygın eğitim faaliyet-lerinin, örgün eğitim kurumları tarafından tanınırlığı sağlanmalıdır. Modüler esasa göre kredilendirilmiş bir mesleki eğitim sisteminde, mesleki eğitim kurumları tek düze bir eğitim formatından çıkarılıp, bireyin ihtiyaç duyduğu alanlarda mes-leki eğitim alması sağlanmalıdır. Örgün ve Yaygın Mesleki Eğitim Kurumlarında, birey hem akademik hem de mesleki te-orik dersleri almakta ve bu bilgileri be-ceri uygulamaları ile pekiştirmektedir. Ülkemizdeki mevcut örgün mesleki eğitim kurumlarının hedefi üniversite giriş sınav başarısı olarak görüldüğü için, bu kurum-larımızda mesleki eğitimden daha çok akademik derslere önem verilmekte ve mesleki eğitim konusunda olması gereken başarı elde edilememektedir. Aslında, gü-nümüz uygulamalarında, örgün mesleki

eğitime başlayan bir öğrenci, seçeceği meslek alanında oldukça ileri becerilere sahip olsa ama teorik akademik derslere karşı başarısız, isteksiz olduğunu varsay-sak, 9. Sınıfta sadece akademik derslerle karşılaştığı için, seçmek istediği mesleki alan dersleri ile hiç buluşamadan okuldan atılma ihtimali vardır. Bu durum, örgün mesleki eğitim ile üniversiteye gitmek yeri-ne iyi bir meslek sahibi olmak isteyen bi-reylerin önünde ciddi bir problem olarak durmaktadır. Örgün mesleki eğitim siste-mi, yüksek düzeyde akademik derslerde başarılı olamayan öğrencileri okul dışına göndermek yerine, daha düşük düzeyde matematik ve fen dersleri alternatifleri su-narak, daha yoğun mesleki bilgi ve bece-riler ile bireyi iş dünyasına hazırlamalıdır. Bununla beraber, Hayat Boyu Öğrenme kapsamında, üniversiteye veya herhangi bir eğitim kurumuna girişte bireylerin önü asla kapatılmamalı, konulan standartlar ve ölçütler çerçevesinde, herkese, her yer-de, her zaman eğitime eşit erişim hakkı verilmelidir. Sistem her zaman bireysel performansı esas almalı ve bireyin istek ve kabiliyetine, tercihine göre esnek ola-rak düzenlenmelidir. Öğrenme çıktılarını esas alan modüler bazlı müfredat siste-minde, böyle esnek bir yapı, hem örgün

ve hem de yaygın mesleki eğitim kurumla-rında rahatlıkla uygulanabilir.

Diğer yandan önemli bir konuyu tek-rar hatırlatmak istiyorum, Avrupa Yeterlik-ler Çerçevesini esas alan yeni sistemde, diploma artık istihdam için bir öncelik olma özelliğini kaybetmektedir. Yani diploma sizin hangi eğitim kurumunda, ne kadar süre, hangi konuda eğitim al-mış olduğunuzu gösteren bir belgedir ama istihdam için ilgili sektörden alına-cak yeterlik belgesi gerekli olacaktır. Bu yeni durumda, örgün ve yaygın, orta ve yüksek mesleki eğitim kurumlarının, dar ve tek düze mesleki eğitim programları ile üniversite giriş sınav soruları yerine, mesleki yeterlik sınavlarında bireylerden beklenen bilgi ve becerilerin yer aldığı esnek eğitim program uygulamalarının yer alması beklenmektedir. Kalite Güven-

Sistemin başarısı, mesleki eğitim kurumlarının, yet-ki ve sorumlulukları özel sektör temsilcileri ile pay-laşmasına ve sistemin özel sektör tarafından sahiple-nilmesine bağlıdır.

Page 82: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201480

ce Sistemi uygulamalarının da, esnek bir yapıya izin veren böyle bir sistem içinde, mesleki eğitim kurumlarının tatlı bir reka-bet içine girmesini ve kalitenin artmasını teşvik etmesi beklenmektedir.

Meslek Yüksekokullarının te-mel sorunları ve muhtemel çözüm yolları sizce nelerdir?

Üniversitelerimiz bünyesinde kurulmuş olan meslek yüksekokullarının (MYO) bir kısmı özel sektörün aktif olduğu organize sanayii bölgelerinin içinde kurulurken, bir kısmı da sanayii ve özel sektörün zayıf ol-duğu ilçelerde, o ilçenin ekonomisini can-landırmak amacı ile kurulmuştur. Mesleki eğitim verdikleri alanda, sektörden uzak olan veya sektör ile işbirliği yapamayan MYO’lar, öğrenciler tarafından tercih edilmemekte, tercih edilse bile, bu okul-larda birinci öğretim yılı sonunda yüksek oranlarda okul terkleri yaşanmaktadır. Yükseköğretim Kurulu, MYO’lar ile ilgili bir çalışma başlatmış ve bu okullardaki mesleki ve teknik eğitimi etkin ve verimli bir hale dönüştürebilmek için, üç sömestr uygulaması başlatmıştır (3.dönem sana-yi-işyeri deneyimi yaz sömestrini kapsa-maktadır). Ancak bu uygulamanın, bazı okullar için çok zor hatta imkânsız olduğu söylenebilir. Üniversitelerimizin koordi-nasyonu altında mesleki eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdüren MYO’lar arasında, öğretim üyesi ve laboratuvar altyapısı bakımından, çok büyük farklılıklar bulun-maktadır. Aynı üniversitenin farklı ilçeler-deki MYO’larında bile bu farklılıklar bariz bir şekilde görülmektedir. Bu farklılıkların en önemli sebeplerinden biri, MYO’nun bulunduğu coğrafi konumdur. Üniversite kampüsü içinde bulunan MYO’lar, kam-püs dışında, özellikle uzak ilçelerde bu-lunan MYO’lardan, genellikle, öğretim üyesi ve laboratuar altyapısı açısından daha iyi durumdadırlar. Bu altyapı eksik-liklerinin yanında MYO’ların uygulamış oldukları mesleki eğitim programlarında da büyük farklılıklar bulunmaktadır. ME-GEP (Mesleki Eğitimin Geliştirilmesi Pro-jesi), İKMEP (İnsan Kaynaklarının Mesle-ki Eğitimi Yoluyla Geliştirilmesi Projesi), HBÖ (Hayat Boyu Öğrenmenin Destek-lenmesi) ve METEK (Mesleki ve Teknik Eğitimin Geliştirilmesi Projesi) AB projele-ri ile de desteklenen MYO’ların, destek-lenen alanlarında bu program bütünlüğü nispeten sağlanmış ve bu pilot MYO’ların öğretim üyeleri, geliştirilmiş bulunan mes-

leki programlar konusunda eğitim desteği almışlardır. Üniversitelerimiz her ne ka-dar bağımsız olsalar da, üniversitelerin koordinasyonunda mesleki eğitim ve öğ-retim veren MYO’lar arasında program bütünlüğünün sağlanması, mesleki eğitim programlarının ilgili meslek standartlarını esas alacak şekilde, 5. seviyedeki yeter-likler için kredilendirilmiş öğrenme çıktıla-rına göre, bütün alanlar için yenilenmesi gerekmektedir. Bu konuda Yükseköğretim Kurulu talep ederse, bu programların Av-rupa Yeterlikler Çerçevesi bağlamında, MYK tarafından onaylanan meslek stan-dartlarının 5. Seviyesine göre tespit edi-len öğrenme çıktılarına göre revize edil-mesi konusunda destek verilebilir.

Ülkemizdeki eğitim-istihdam ilişkisinin kurulabilmesi için sizce neler yapılmalıdır?

Avrupa Yeterlikler Çerçevesi, AB tarafından eğitim-istihdam dengesinin sağlanabilmesi ve değişen teknolojilere ve işgücü ihtiyaçlarına, mesleki eğitim kurumlarının hızla uyum sağlayabilmesi için geliştirilmiş, hem ülkemizde ve hem de AB üyesi ülkelerde kabul görmüş bir modeldir. Bu sistemde, mesleki eğitim parkuru ile istihdam parkuru bir birinden ayrı, ama bir biriyle uyumlu olarak tasar-lanmıştır. Bu sistemin öngördüğü gibi, iş dünyası temsilcileri meslek standartlarının geliştirilmesinde, revize edilmesinde, bu standartlara göre değişik seviyelerdeki yeterliklerin belirlenmesinde, bu yeterlikle-rin (bilgi ve beceri) ölçme ve değerlendir-mesinde aktif olarak yer almaktadır. Bu-nun da ötesinde, meslek alanlarını temsil eden STK’lar, MYK’nın koordinasyonun-da, kurmuş oldukları Meslek Standardı Geliştirme, Mesleki Bilgi – Beceri Ölçme ve Değerlendirme merkezleri ile temsil et-tikleri alanda istihdam edilecek bireylerin bilgi ve beceri sınavlarını gerçekleştirmek-tedirler. Diğer yandan, her seviyede mes-leki eğitim veren örgün ve yaygın eğitim kurumlarının, mesleki eğitim vermekte ol-dukları alanlar ile ilgili olarak, MYK’nın koordinasyonundaki Mesleki Bilgi ve Be-ceri Ölçme ve Değerlendirme merkezleri ile işbirliği içinde olmaları gerekir. Bugün halen, üniversite giriş sınav odaklı eğitim veren meslek liseleri ile farklı programlar uygulayan meslek yüksekokullarının, ilgili meslek alanlarında yürütmekte oldukları mesleki eğitim programlarının, 4. ve 5. Seviye yeterliklerine ve öğrenme çıktıları-

na göre gözden geçirilmesi ve bir birinin devamı olacak şekilde revize edilmeleri gerekmektedir. Öğrenme çıktılarına göre modüler müfredatın revizyonu sırasında, mesleki eğitim alanları ile ilgili olarak kurulan Mesleki Bilgi, Beceri Ölçme ve Değerlendirme Merkezleri ile çok yakın bir işbirliği sağlanmalıdır. Mesleki eğitim kurumları başarılı olabilmek için, mesle-ki eğitim programlarını, bu merkezlerin sınav önceliklerine göre ayarlamaları gerekmektedir. Bu sistem, tamamen gö-nüllük esasına dayanmakta olup, sistem dışında kalan mesleki eğitim kurumlarının mezun etmiş olduğu öğrencilerin istihdam imkânları oldukça düşük olacaktır. Böyle bir sistemde, yukarıda da bahsedildiği gibi, bireyin hangi eğitim kurumunda ne kadar uzun süre eğitim görmesinden çok daha önemli olan, bireyin istihdam edile-ceği alanda neleri bildiği ve neleri bece-receğinin, o sektör temsilcileri tarafından ölçülüp değerlendirilmesidir. Bu değer-lendirme sonucunda bireyin almış olaca-ğı yeterlik belgesi, istihdam için geçerli belgedir. Bu durumda, mesleki eğitim kurumları, eğitim hizmeti veren kurumlar ve bunların vermiş oldukları sertifikalar ve diplomalar da, bireyin almış olduğu eği-timin bir göstergesi olarak kalmaktadır. Böyle bir sistemde görüldüğü gibi, bireyin almış olduğu eğitimden çok bireyin bilgi ve becerisi ön plana çıkmaktadır; bir baş-ka deyişle eğitim sisteminin girdilerinden çok çıktıları önem kazanmaktadır. Böyle bir sistemin bütün elemanları fonksiyonel olarak çalıştığında, eğitim – istihdam iliş-kisinin dengeli bir şekilde kurularak, ülke kaynaklarının, daha da önemlisi insan kaynaklarının israf edilmesinin önüne geçilmesi ve özel sektör kurumlarının dış pazarlarda rekabet gücünün arttırılması beklenmektedir. Ülkemizde bu konuda önemli adımlar atılmış ancak sistemin fonksiyonel duruma geçebilmesi için Mesleki Eğitim kurumlarının koordinas-yonundan sorumlu Milli Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu ve Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun özel sektör temsilcileri, TİSK, TOBB, TESK, HAK-İŞ, TÜRK-İŞ ve DİSK gibi iş dünyası temsilcileri ile çok yakın işbirliği yapması gerekmektedir. Sistemin başarısı, mesleki eğitim kurumlarının, yet-ki ve sorumlulukları özel sektör temsilcileri ile paylaşmasına ve sistemin özel sektör tarafından sahiplenilmesine bağlıdır.

Page 83: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 81

Dr.

Nec

det K

ENA

R

MESS Eğitim VakfıGenel Müdürü

[email protected]

Türkiye’de Mesleki Eğitim ve Meslek Yüksekokulları Mesleki ve teknik eğitim, farklı ülkeler-

de farklı sistemler altında farklı biçimlerde gerçekleşmektedir. Ancak hemen her ül-kede mesleki eğitim 3 temel bölüm altında yapılanmıştır: Örgün eğitim, yaygın eği-tim, enformel (alaylı) öğrenme. Ülkemiz-de meslek eğitimi, örgün mesleki ve teknik eğitim, yaygın eğitim ve çıraklık eğitimi yoluyla verilmektedir. Örgün mesleki eği-tim, orta öğretim kapsamında Milli Eğitim Bakanlığına (MEB) bağlı 4 yıllık mesleki ve teknik liseler ile üniversitelere bağlı 2 yıllık meslek yüksekokulları tarafından ve-rilmektedir. Bu yazımızda örgün ve yay-gın mesleki eğitim kapsamında meslek yüksekokulları incelenecektir.

1.MESLEK YÜKSEKOKULLARI

Meslek Yüksekokulları (MYO) orta öğ-retimden (lise) sonra üniversiteler bağlı 2 yıl eğitim veren okullardır. 1974-1975

öğrenim yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak açılmaya başla-nan MYO’lar 1981 yılında yayınlanan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile yükseköğretime bağlandı. 13/2/2011 tarihli 6111 sayılı Kanunla değişen şekli ile “Meslek Yüksekokulu; belirli meslekle-re yönelik nitelikli insan gücü yetiştirme-yi amaçlayan, yılda iki veya üç dönem olmak üzere iki yıllık eğitim-öğretim sür-düren, ön lisans derecesi veren bir yükse-köğretim kurumu” olarak tanımlanmıştır. Yine aynı kanunla değişen tanımı ile “Ön Lisans; ortaöğretim yeterliliklerine dayalı, en az iki yıllık bir programı kapsayan ni-telikli insan gücü yetiştirmeyi amaçlayan veya lisans öğretiminin ilk kademesini teş-kil eden bir yükseköğretimdir.”

Meslek Yüksekokulları Devlet ve Vakıf üniversitelerine bağlı olarak kurulabildiği gibi doğrudan Vakıf MYO’da kurulabi-lir. Ayrıca İçişleri Bakanlığına bağlı Polis Meslek Yüksekokulları ve Türk Silahlı Kuv-

vetlerine bağlı Astsubay Meslek Yükseko-kulları mevcuttur. Bunları diğer MYO’lar olarak sınıflandırmak mümkün. Sayısal olarak MYO’lara baktığımızda, 2011 ve-rilerine göre üniversitelere bağlı olan ve olmayan tüm MYO’ların toplamı 687’dir.

Bu okullarda 2011 itibariyle öğrenci sayısı yaklaşık 615 bindir ki toplam yük-seköğretim öğrenci sayısı içinde yaklaşık %30’luk bir orana tekabül eder. Yükse-köğretimde her 10 öğrenciden 7’si lisans 3’ü MYO öğrencisidir. Dünyada belli başlı ülkeler ortalamasının %28 olduğu dikkate alınırsa Türkiye, ortalamanın biraz üzerin-de. Her 10 meslek lisesi öğrencisine kar-şılık da 3 MYO öğrencisi var. Öğrenci sayısı açısından %91,2’lik oranla en fazla MYO öğrencisi devlet üniversitelerine bağlı MYO’larda. Toplam MYO öğrencileri için-de Vakıf Üniversitelerine bağlı MYO’ların payı %5, Vakıf MYO’ların payı %0.62, di-ğer MYO’ların payı %3,2.

Page 84: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201482

Sayısal açıdan değerlendirildiğinde MYO’lar, yükseköğretim içinde mesleki eğitim içinde ve dünya karşılaştırılma-sında iyi bir konumdadır. Ancak eğitim kalitesi açısından iyi demek ise maalesef mümkün değil. Zira MYO’larda öğrenci başarı düzeyi oldukça düşük. Kabaca kayıtlı öğrencilerin yarısı mezun olurken, diğer yarısı okulu uzatıyor ya da okulu bırakıyor.

2.DEĞERLENDİRMEHemen her konuda olduğu gibi

MYO’lar konusunda da genelleştirmeler yapmak ve genel değerlendirmelerde bu-lunmak çok doğru olmayabilir. Örneğin devlet üniversitelerine bağlı MYO’lar ile Vakıf üniversitelerine bağlı MYO’lar hak-kında değerlendirme farklı olabilir; keza Polis MYO’ları ile Astsubay MYO’ların nitelikleri diğerlerinden farklılık arz ede-bilir. Ayrıca alan ve türleri itibariyle (ör-neğin sağlık-teknik-sosyal) MYO’ların değerlendirilmesinde genelleştirme yap-mak doğru sonuçlar vermeyebilir. Hatta farklı devlet üniversitelerine bağlı farklı MYO’lar arasında da kalite ve başarı açısından farklılıklar söz konusudur ve bu genel değerlendirmeyi zorlaştırır. Tüm bu çekincelere rağmen MYO’lar hakkında aşağıdaki genel değerlendirmeler yapı-labilir.

MYO’lara yönelik en temel eleştiri, aynı zamanda mesleki eğitimin geneline yönelik yapılan eleştiridir; “iş dünyasının beklentilerine uygun insan gücü yetişti-rilmesinde yetersizlik”. MYO’lar neden iş dünyasının taleplerini karşılayacak düzeyde eğitim veremezler? MYO’larda yanlış giden nedir? Bu yanlışları düzelt-mek için neler yapılıyor? Neler yapılması lazım?

a. MYO’larda Öğrenci Kalitesi

Genelde bir okulun başarısı değer-lendirilirken başarıdaki en önemli payın okulun öğrencilerine ait olduğu söylenir. Okullarına gelen öğrenci niteliğinin dü-şüklüğü MYO öğretim üyelerinin en baş-ta gelen yakınmasıdır. MYO’lara giriş sınavlı ve sınavsız olmak üzere iki çeşittir. Genel orta öğretim (lise) mezunları YGS (Yükseköğretim Geçiş Sınavı) ile girerken mesleki ve teknik ortaöğretim mezunlarına

2002 yılında 4702 sayılı yasayla sınav-sız giriş hakkı verilmiştir. Sınavsız geçiş bu okullarda zaten var olan öğrenci kali-tesi sorununu daha da büyütmüş. Sınavsız geçiş uygulaması orta öğretimde başarı-ları zayıf olan öğrencileri MYO’lara yö-neltmekte. Bu öğrencilerin başarısızlıkları MYO’larda da devam ediyor.

Öğrenci niteliğine yönelik eleştiriler mesleki ve teknik ortaöğretime giriş için de yapılmaktadır. İlköğretimden meslek liselerine gelen öğrencilerin Türkçe, matematik ve fen bilgileri konusunda temel bilgilerden yoksun olduğu ve bu bilgileri orta öğretimde de alamadan mezun oldukları; MYO’lara sınavsız geçen bu öğrencilerin çok zorlandıkları ve önemli bir bölümünün eğitimi tamam-layamadıkları öğretmelerin eleştirileri ara-sında.

Sınavsız geçişin kaldırılması zayıf öğ-rencilerin MYO’lara geçişini engelleyerek öğrenci niteliğini yükseltir kuşkusuz. Ancak bu yöntemin doğru olup olmadığı tartışı-lır. Öncelikle, üniversite giriş sınavı genel olarak eleştiri altındadır ve kaldırılması önerilmektedir. İkincisi, yükseköğretim hak-kının isteyen herkese tanınması ve erişimin olanaklı olması doğru olandır. Üçüncüsü, zayıf öğrenci sorununu bu öğrencilerin üst eğitime geçişlerini engellemek yerine ilköğ-retimde ve orta öğretimde eğitim kalitesinin artırılması ile çözmek doğru olandır.

b. Öğretim Elemanları ve Yöneticiler

Bir öğretim kurumunun başarısını etki-leyen ikinci önemli unsur öğretmen kali-tesidir. Yaklaşık 12.600 öğretim elema-nının görev yaptığı MYO’larda öğrenci başına düşen öğretim elemanı sayısı 53. Bu sayı meslek liselerinde ise 18’dir. Di-ğer ülkelerde öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı ise Almanya’da 5, Japonya’da 9, Belçika’da 10, Kore ve ABD’de 21, Finlandiya’da 23. Özellik-le programların niteliğine uygun öğretim elemanı bulunmadığı konusunda eleştiri-ler vardır. Mevcut öğretim elemanlarının önemli bir bölümü pedagojik formasyona sahip değil. Bir bölümü akademik unvan-dan yoksun öğretim elemanları, yükseko-kullarda kendilerini tam üniversite elemanı gibi hissedemiyor ve bir kimlik sorunu ya-şıyor. Öğretim elemanları ve yöneticileri yeterli iş piyasası deneyimine sahip değil, işgücü piyasası ile ilişkileri destekleyecek bir ortam kurulamamış. Bu durum öğretim elemanlarının ve yöneticilerin motivasyon-larını olumsuz etkiliyor. Ayrıca, okulların nitelikli ve deneyimli yönetici ve idari per-sonel problemlerinin olması; iş dünyası ile sağlıklı ilişkiler kurup işgücü piyasasının taleplerine uygun nitelikte mezun yetişti-rememeleri; MYO yöneticileri ve öğretim elemanlarını bunaltıyor.1

Page 85: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 83

MYO’ların eğitimci kadroları güç-lendirilmeli, öğretim elemanları nicelik, nitelik ve pedagojik açıdan geliştirilme-li. Özellikle yeni teknoloji ve pedagojik gelişmeler karşısında öğretmen eğitimi düzenli hale getirilmelidir. Bu okulların idari kadroları da iyileştirilmelidir.

c. Yerleşim Yeri, Alt Yapı ve Kaynak Sorunu

Kuruluş yerleri ve şartlarının olumsuz-luğu başta olmak üzere teknolojik araç, gereç ve donanım eksikliği, laboratuvar eksikliği, kütüphane ve okuma salonları yetersizliği, sosyal aktivite (yemek, kan-tin, spor, sağlık, rehberlik, barınma vb.) yoksunluğu bu okulların eğitim kalitesini etkiliyor.

Sanayisi gelişmiş-gelişmemiş ayrımı yapılmaksızın, ihtiyaç analizi yapılma-dan MYO’lar kurulmuş. Meslek yükseko-kullarının bu kadar yaygınlaşmasında ye-rel yönetimlerin ve siyasilerin önemli etkisi olmuş. Bazı MYO’ların bulunduğu bölge-lerde (özellikle küçük yerleşim merkezle-rinde) uygulamalı eğitime destek verecek işyeri ve sanayi imkânları yok. Halen ku-rulu olan bir çok MYO’nun faaliyete ge-çememesinin nedeni yanlış yer seçimi ve alt yapı eksikliklerinden kaynaklanıyor. Öncelikle bu sorunun çözülmesi ve bu-nun için de bir çalışma yapılarak mevcut okulların gözden geçirilmesi; atıl, öğrenci bulamayan, iyileştirme imkânı olamayan kısaca ekonomik olarak ümitsiz okulların kapatılması gerekir. Buradan sağlanacak kaynaklar diğer okulların iyileştirilmesin-de kullanılabilir.

MYO’ların kaynak sorunu çözülme-li; teknolojik araç gereç ve donanım eksikliği, laboratuvar eksikliği sorun-larına çözüm bulunmalıdır. MYO’lar üniversitelerin üvey evladı konumundan kurtarılmalıdır.

d. MYO’ların İş Dünyası İle İlişkileri

MYO ile işgücü piyasası ve iş dünyası arasındaki sağlıklı bir ilişki kurulamadığı ve bu nedenle işgücü piyasalarının istediği niteliklerin öğrencilere kazandırılamadığı eleştiriler arasındadır. MYO’larla iş dün-yası arasındaki bağı güçlendirme nokta-sında en başta MYO yönetimleri ve öğre-tim üyeleri olmak üzere, iş dünyası sektör

kuruluşları… hemen her kesime görev düşmektedir.

e. Diğer SorunlarMYO’ların eğitim başarısını etkileyen

diğer sorunlar arasında müfredat, yatay ve dikey geçişler, kalite güvence sistemi-nin kurulamaması sayılabilir. MYO’larda öğretilen müfredat ders içerikleri ve ders notlarının işgücü piyasası ihtiyaçlarını yeterince karşılamadığı belirtilmektedir. MYO seviyesi olan 5. seviyedeki yeterlik-ler mesleki yeterlilik sisteminde henüz ta-nımlanamadığı için mesleki standartlara ve yeterliliklere dayalı eğitim yapılamıyor. MYO’lara fakülteler tarafından verilen di-key geçiş kontenjanları yetersiz. Mevcut kontenjanların kullanılmasında da sorun-lar var. Kalite güvence sistemine yönelik yapılanma henüz gerçekleştirilemedi.

MYO’larda müfredatın güncellenmesi, 5. seviye yeterliklerin belirlenmesi, kalite güvence sisteminin kurulması çalışmaları-na hız verilmelidir. Özellikle, ön lisanstan lisansa dikey geçiş imkânları genişletil-melidir. Daha fazla eğitim almak isteyen bireylere yollar açık olmalıdır.

3. MYO’LARA YÖNELİK 6111 SAYILI (TORBA) YASAYLA GETİRİLEN DÜZENLEMELER

MYO’ların iş dünyası/sektörlerle ile ilişkilerini güçlendirmek ve öğrencilerin staj-uygulamalı eğitim imkânlarını geliştir-mek amacıyla 6111 sayılı (torba) yasayla 3308 Mesleki Eğitim Kanununda değişik-lik yapıldı; MYO’lar 3308 kapsamına alındı. Bu kapsamda mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumları (ön lisans ve lisans) öğrencileri iş yeri eğitimi (stajları) sırasında hastalık ve kazalara karşı sigorta edilecek ve sigorta masrafla-rı ilgili yükseköğretim kurumu tarafından sağlanacaktır. Ayrıca, öğrencilere işyeri eğitimi (staj) sırasında net asgari ücretin %30’u ödenecektir. MYO’ların işgücü piyasası ile ilişkilerini güçlendirmek için üniversite bünyesinde MYO’lara yönelik bir “Danışma Kurulu” ile MYO bünyesin-deki her bir program türü için programın ilgili olduğu sektör ile ilişkilerini yürütmek amacıyla, “Danışma Komitesi” oluşturul-masına yönelik düzenlemeler getirildi. Ayrıca, MYO’larda iki yarıyıl (semester)

olan eğitim öğretimin, yılda üç trimester olmak üzere, toplam altı trimester olarak düzenlenmesi; verilecek söz konusu eği-timin, yarısı “okul eğitimi”, yarısı “işyeri eğitimi” olmak kaydıyla farklı tarzlarda düzenlenebilmesinin yolu açıldı.

Bu düzenlemelerin olumlu etkilerinin olacağı şüphesizdir. Ancak düzenlemele-rin uygulamaya geçişi zaman almaktadır. Örneğin trimester uygulaması konusunda uygulamalar çok sınırlı ancak sonuçlar başarılıdır. Sakarya, Gaziantep, Gazi, Süleyman Demirel Üniversitelerine bağlı MYO trimester uygulamalarının öğrenci-lerin başarı ve istihdam düzeyini artırdığı gözlenmiştir. Uygulamaların başarısını ise MYO’lerın kapasitesi ile yönetimleri-nin ve özel sektör işbirliğinin etkinliği be-lirlemektedir.

4. SONUÇ

MYO’lar ülkemiz mesleki eğitiminde bugünküne göre çok daha önemli rol oy-nayabilir. Örneğin ABD ve İngiltere gibi ülkelerde MYO’lar (community college), gençlerin ve yetişkinlerin mesleki eğitimin-de ve yaşam boyu öğrenme sürecinde te-mel role sahipler. Ülkemizde de MYO’lar, işgücü piyasası ihtiyaçları doğrultusunda yörenin beceri açığını ve nitelikli eleman ihtiyacını giderecek kısa ve uzun süreli eğitim programlarını başarı ile uygula-yabilir, işgücünün istihdam edilebilirliğini yükseltebilirler.

Özellikle yetişkin eğitiminde MYO’lar, meslek liselerine göre çok daha avantaj-lı. Yetişkin açısından meslek eğitimi için MYO’na gitmek daha itibarlı ve cazip. Yaşam boyu öğrenme sürecinde ve yetiş-kin meslek eğitiminde MYO’lar etkin ola-rak kullanılmalı. Bu çerçevede yeni model arayışlarına gerek yoktur. Model hazır elimizde kurulu vaziyette var. Yapılma-sı gereken bu modeli etkin kullanmaktır. Yapılması gereken MYO’lara başta Hükü-met olmak üzere, YÖK, üniversiteler, mül-ki idareler, iş dünyası, sektör temsilcileri ve sosyal tarafların sahip çıkması, sorun-larının çözümüne yardımcı olması. Dipnot 1- Prof. Dr. Alaettin Sabancı, Prof. Dr Necdet Baştürk, Doç. Dr. Mehmet Çelik, “III. Ulusal Meslek Yüksekokulları Müdürler Toplantısı I. Komisyon Raporu” 8-9 Kasım 2007.

Page 86: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201484

Orh

an A

YDIN

OSTİM OSBYönetim Kurulu Başkanı

Sanayiciler Eğitimci Olmalı mı?Üretimde dışa bağımlılığı asgari sevi-

yeleri inmiş bağımsız bir yerli ve milli üre-tim en büyük davamız. Bu mücadele de yarışa çoktan başlamış ülkelere yetişmeye gayret ediyor, karşılaştığımız alanlarda tüm imkanlarımızı seferber ederek reka-bet etmeye çalışıyoruz. Bu yarışta hemen hemen tüm kaynaklar çeşitli çözüm yolla-rıyla temin ve tesis edilebiliyor, bir tanesi hariç: Nitelikli işgücü. Çünkü nitelikli işgü-cü istediğiniz anda kısa vadelerde temin edilebilecek bir unsur değildir.

Ülkemizde işverenlerle yapılan tüm araştırma, röportaj, toplantı ve sohbetler-de üretim dünyası acil ihtiyaç listesinin ilk maddesi nitelikli işgücüdür her zaman. Gelişmiş ülkelerinde belli başlı sorunların arasında gelmekle birlikte ülkemiz ve ben-zeri ülkelerde arz-talep arasındaki makas çok açık. Oysa ülkemizde genç nüfus yoğun, üretim gelişiyor ve sektörler çeşit-leniyor olmasına rağmen makasın neden kapanmadığı sorusu dikkatimizi işgücü eğitime çeviriyor.

Bugün mevcut okullarda verilen eği-timin, iş hayatındaki pratiklere göre şekillenememesi, okullara olan ilginin azalmasına neden oluyor. Yapılan değer-lendirmelerde genel eğitim standartlarıyla meslek eğitimini yürütülemeyeceği ifade ediliyor. 1980’e kadar mesleki eğitimin ayrı bir müsteşarlığa bağlı olduğu, bütçe,

eğitim programı gibi ihtiyaçların burada gerçekleştiği; bunun da mesleki eğitim için önemli bir avantaj olduğu dile getiri-liyor. Eğitimcilere göre öğrencilerin istek-lerinde de yetersizlik var. Bazı uzmanlar; “Pi sayısını bilmeyen öğrenci var” gerçe-ğini dile getiriyor.

Sanayiciler, meslek okulların ihtiyaç-larının giderilmesinde, maddi kaynak aktarımı ve sosyal sorumluluk projeleriy-le mesleki eğitime katkılar sağlamaya çalışıyor. Ancak bunun yeterli olmadığı kanısı hakim. Sanayicilerin yalnızca pa-rasal destekle değil eğitim programlarına da katkıda bulunması; meslek dersleri-nin seçiminde, yetiştirmede etkin olması gerekiyor. Diğer yandan özel okullar ve vakıf üniversiteleri gibi meslek okullarının da mütevelli heyetleriyle yönetilmesi öne-riliyor. Bu yapı içerisinde sanayici, işçi temsilcisi, veli ve öğretmenin heyette ol-masının faydalı sağlayacağı düşünülüyor.

Nitelikli işgücü kaynağı için en önemli adres mesleki eğitim kurumlarıdır. Bölge-mizde sertifikalı meslek kurslarının oluştu-rulmasında eğitimciler ve üniversitelerle işbirliği içindeyiz. Mesleki ve teknik eği-tim için sürdürülebilir ve herkesin ihtiyaç-larına uygun bir politikaya ihtiyaç duyul-maktadır.

Kendi bölgemizi değerlendirecek olur-sak; OSTİM’de çok çeşitli mesleki eğitim

kurumları yer almaktadır. Bölgemizde Endüstri Meslek Lisesi, Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi, ilköğretim okulu, MYO bulunuyor. Kanaatimizce; yeni okul yap-mak yerine mevcutları iyileştirmek, hizmet standardını yükseltmek gerekiyor. Zaman zaman “Bir okul daha yapın” önerileri geliyor. Ancak hali hazırdaki okullar öğ-renci bekliyorken; yeni okullar açmak ye-rine mevcut olanların niteliği artırmalı ve kurumlara sanayicinin ihtiyaçlarına hitap eden yeni bir sistem/sistemler ve anlayış-lar yerleştirilmelidir.

OSB’ler okul yaptırsa bile öğretmen bulmakta, müfredat uygulama ve eğitim programını sürekli güncellemede zorluk

Nitelikli işgücü kaynağı için en önemli adres mesle-ki eğitim kurumlarıdır. Böl-gemizde sertifikalı meslek kurslarının oluşturulmasın-da eğitimciler ve üniversi-telerle işbirliği içindeyiz. Mesleki ve teknik eğitim için sürdürülebilir ve her-kesin ihtiyaçlarına uygun bir politikaya ihtiyaç du-yulmaktadır.

Page 87: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 85

çekecektir. Sanayiciler olarak bizler eği-timin içinde olabiliriz, katkı verebiliriz ama eğitimin tasarlayıcısı, sürdürücüsü ve yürütücüsü olamayız. Bunun yanında sanayiciler de daha duyarlı olmalıdır. Eğitim-sanayi ilişkisini kuvvetlendirmek için sanayicilerin eğitimciliğe girmesi gerekmiyor, işbirliği yapması yeterlidir.

OSTİM’de neler yapılıyor?

Bölgemizdeki eğitim kurumları ve OSTİM’in işbirliklerini şöyle aktarabiliriz:

Bölgemizde işbirliği yapılan pek çok mesleki eğitim kurum ve kuruluşları var-dır. Bunlardan, OSTİM Mesleki Eğitim Merkezi ile çırakların ve usta öğreticile-rin yetiştirilmesi konularında çalışmalar yapılmaktadır. Ayrıca şuanda okulumuz

ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Usta Öğretici Yeterliliklerinin Arttırılmasına yönelik bir proje yürütmek-teyiz. Bu proje ile işbaşı eğitimlerinin ka-litesinin iyileştirilmesi ve bu eğitimlerden sorumlu olan usta öğreticilerinin vasıfla-rının geliştirilerek daha iyi birer eğitici olması doğrultusunda faaliyetler gerçek-leştirmek amaçlanmıştır.

İşbirliği yapılan bir diğer kurum ise Fatih Üniversitesi’dir. Okul ile birlikte İş-gücü Uyum Hizmetleri 2010 kapsamında Genç İşsizler İçin istihdam Garantili Biyo-medikal Cihaz Bakım Onarım Alanında Teknik Eleman Yetiştirme Mesleki Eğitim Projesi uygulanmıştır. Bu çerçevede 25 kursiyerin Biyomedikal Cihaz Bakım Ona-rım eğitimi almaları sağlanmış ve başa-ralı olan kursiyerler firmalarda istihdam edilmiştir. Fatih Üniversitesi’nin kapanma-sından sonra yerine Turgut Özal OSTİM Meslek Yüksekokulu açılmış ve okulumuz ve OSTİM Danışmanlık ve Eğitim Merkezi (ODEM) ortaklığı ile Leonardo Da Vinci, Yenilik Transferi Programı kapsamında bir proje gerçekleştirilmektedir. Bu proje ile de KOBİ’lerin yöneticileri/çalışanları için elektronik montaj teknolojisi sistemleri hakkında ülkemiz pazarlarına ve eğitim sektörüne uygun bir eğitim modülü oluştu-rulması ve pilot uygulamalarının geliştiril-mesi sağlanacaktır.

Bölgemizde bulunan bir diğer meslek yüksekokulu ise Gazi Üniversitesi OSTİM Meslek Yüksekokulu’dur. Öğrencilerin okul dönemleri boyunca işbaşı stajları yapması için firmalarında talepleri doğ-

rultusunda öğrencilerin firmalara yerleş-tirilmeleri tarafımızdan sağlanmaktadır. Ayrıca okul bünyesinde talaşlı imalat ve kalite kontrol laboratuarları oluşturulmuş-tur. Bu doğrultuda bölgedeki firmaları-mızın bu alanlarda uygulamalı eğitimler alması sağlanmaktadır. Bunlar dışından OSTİM Meslek Yüksekokulu bünyesinde açılan BELTEK Kursları’nın tanıtım duyuru, planlama ve organizasyon faaliyetlerinin yapılmasında okulumuzla birlikte hareket edilmektedir.

Bölgemizdeki bir diğer mesleki eğitim kurumu Batıkent Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’dir. Okulla birlikte Okul Sanayi Eği-tim Programı (OSEP) Projesi kapsamında ikili mesleki eğitim sistemi çerçevesinde ortaokulu yeni bitirmiş gençlere İş Ma-kineleri, Elektroteknik, Kaynak ve CNC alanlarında uygulamalı mesleki eğitim verilmektedir. 2007’den bu yana 120 öğrenciye eğitim verilmiş olup, 2013-2014 eğitim yılı kapsamında İş Makine-leri Bakım Onarım ve CNC Operatörlüğü alanlarında 24 öğrencinin daha kaydı alınarak eğitim-öğretim yılı uygulamaları-na başlanmıştır. Ayrıca Ulusal Ajans pro-jeleri kapsamında OSEP öğrencilerinden 28 katılımcı yurtdışına götürülmüştür.

Bölgemizde bulunan diğer bir kuruluş ise Çırak Eğitim ve Öğretim Vakfıdır. Va-kıf, OSEP Projesi’nin ortaklarından olup her yıl öğrencilerin kırtasiye, yemek ve kı-yafet ihtiyaçlarının karşılanmasına destek olmaktadırlar. Vakıf, birçok ulusal/uluslar arası projede iştirakçi olarak yer alarak projelere katkı sağlamaktadır.

Bunlar dışında bölgemizde Türkiye Teknik Elemanlar Vakfı (TÜTEV) gibi mes-leki eğitim düzenleyen STK’lar yer almak-tadır ve bu kurum/kuruluşlarla da pek çok eğitim faaliyetleri yürütülmektedir.

Bölgemizde bulunan bir diğer meslek yüksekokulu ise Gazi Üniversitesi OSTİM Meslek Yüksekokulu’dur. Öğrencilerin okul dönem-leri boyunca işbaşı stajları yapması için firmalarında talepleri doğrultusunda öğrencilerin firmalara yer-leştirilmeleri tarafımızdan sağlanmaktadır.

Bölgemizdeki bir diğer mesleki eğitim kurumu Ba-tıkent Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’dir. Okulla birlikte Okul Sanayi Eğitim Programı (OSEP) Projesi kapsamında ikili mesleki eğitim sistemi çerçevesin-de ortaokulu yeni bitirmiş gençlere İş Makineleri, Elektroteknik, Kaynak ve CNC alanlarında uygula-malı mesleki eğitim veril-mektedir.

Page 88: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201486

Prof

.Dr.R

eha

Met

in A

LKA

N

Meh

met

AYD

INKA

L

T.C. Hitit ÜniversitesiRektörü

Proje Koordinasyon BirimiEş Başkanı

İstihdam Odaklı Mesleki Eğitim İçin Sektörel Talep Araştırması

Gerek Bolonya sürecinde ve gerekse Lizbon gündeminde Avrupa Birliğince be-lirlenen eğitime yönelik stratejiler 3 Ekim 2005 tarihinde Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye tarafın-dan da tasvip görmüş ve ülkemizde hızlı reformlar başlatılmıştır. Türkiye’nin hem bölgede hem de dünyada güçlü bir ülke konsepti ile küresel politikalara göre uy-guladığı ekonomik, sosyal ve eğitim re-formları AB’ye katılım müzakereleri ve AB müktesebatı ile uyumluluk sürecinde daha da güçlenecektir. Ancak şunu da belirtme-miz gerekir ki Türkiye’nin AB yaşam stan-dartlarına ulaşması için müktesebat ile uyumun sağlanması tek başına yeterli de-ğildir. Dahası, Avrupa ile sosyal ve eko-nomik entegrasyonun sağlanmasından sonra, hem genel eğitim hem de mesleki eğitimin nitel anlamda uluslararası stan-dartlarda olup olmadığı rekabet edebilir-lik ekseninde büyük önem arz edecektir.

Bu bağlamda Üniversitemizce hazırla-nan Sektörel Talep Araştırması’nın temel amacı, Meslek Yüksekokullarını eğitim- istihdam ilişkisi içerisinde sorgulayarak, işgücü çevrelerinin gereksinim duyduğu nitelikli ara elemanını sağlamada göz ününde bulundurması gereken noktala-rı ortaya çıkarmak ve istihdam garantili bölümler açılması noktasında farkındalık yaratmaktır. Bu çalışma, işgücü çevrele-

rindeki ve mesleki eğitim alanındaki pay-daşların ve ilgili aktörlerin katılımıyla; ikili görüşmeler, odak grup çalışmaları, ça-lıştay ve anket uygulaması çerçevesinde hazırlanmıştır.

Projenin içe dönük ekseninde ger-çekleştirilen Odak grup çalışmaları, okul içerisinde değişik bölüm ve program tem-silcilerinin katılımıyla, eğitim öğretim fa-aliyetlerinin nitel kapasitesinin artırılması ve mesleki eğitimin iş çevreleriyle eşgü-düm içinde nasıl gerçekleştirilebilirliğinin tartışıldığı toplantılardır.

İkili görüşmeler ise projenin dışa dö-nük ekseninde gerçekleştirilen iş yeri ziyaretleri ve tematik paylaşımlarını içer-mektedir. Gerek makro ölçekli istihdam sorunlarının gerekse nitelikli eleman ek-seninde mesleki eğitimden beklentilerin ele alındığı bu ziyaretlerde hedef kitle olarak en az 10 ve üzeri personeli olan farklı sektörlerdeki 50 işletme seçilmiş olup doğrudan firma sahibi ya da birinci dereceden firmayı temsile yetkili kişilerle görüşülmüştür.

Görüşmelerde ortaya çıkan sonuçlar-dan en önemlisi Meslek Yüksekokullarının iş çevrelerinde yeterince bilinmediğidir. Dahası mesleki eğitim denince, akla ilk gelen Endüstri Meslek Liseleri ve Ticaret Liseleri olmaktadır. İşletmelerin büyük

çoğunluğunun Meslek Yüksekokullarında yer alan bölüm ve programlardan haber-siz olduğu ve işletmelerin için gereksinim duyduğu nitelikli elemanı Meslek Yükse-kokulu mezunlarından seçme konusunda duyarlı olmadıkları gözlemlenmiştir. Bu noktada 50’nin üzerinde işletme yetkili-siyle yapılan ikili görüşmeler farkındalık yaratma bağlamında son derece yararlı olmuştur.

İkili görüşmelerde öne çıkan konular daha çok nitelikli eleman yetiştirilmesi konusunda mesleki eğitim kurumlarının yetersizliği ve bu yetersizliğin daha çok orta öğretim düzeyindeki mesleki eğitim kurumlarına yönelik politikalardan kay-naklandığı şeklinde olmuştur.

İkili görüşmeler ve Odak Grup çalış-malarının sonrasında gerçekleştirilen ça-lıştay, iş çevreleriyle mesleki eğitim kurum-larını bir araya getirip sorunların karşılıklı tartışıldığı enteraktif bir atölye çalışması şeklinde yapılmıştır. Mezun öğrencilerin yetersizliklerinden staj uygulamalarındaki sorunlara, iş çevrelerinin beklentilerinden, üniversite sanayi işbirliğine kadar pek çok konunun ele alındığı çalıştay, anket çalışmalarının sağlıklı yürümesi için güçlü bir temel teşkil etmiştir.

Çorum ili işgücü piyasalarında ihtiyaç duyulan nitelikli işgücünün sorgulandığı

Page 89: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 87

çalıştayda mesleki eğitim kurumları ARZ ekseninde, iş piyasaları ise TALEP ekse-ninde iki farklı yapı olarak kabul edildi ve ‘SORUN NEDİR?“, ‘NELERDEN KAY-NAKLANMAKTADIR?‘ ve ‘NASIL ÇÖ-ZÜLEBİLİR?‘ temalarının tartışıldığı grup çalışmalarında proje raporuna referans teşkil edecek önemli fikir ve düşünceler kaydedildi, eleştiriler, eksikler, sorunlar ve çözüm yollarına yönelik yaklaşımlar geliştirildi.

Çalıştayda 8 ayrı masada iş çevre-lerinden temsilciler ve öğretim elemanla-rınca tartışılan “Arz ve Talep Ekseninde Nitelikli İşgücü Sorgulaması “nda öğren-cilerin nitel durumlarına yönelik olarak “ SORUN NEDİR ?“ başlığında iş çevrele-rince ortaya konan görüşler şunlardır:

a) Mezun öğrencilerin teorikte ve pra-tikteki bilgi - becerileri çok yetersiz.

b) Teknolojiyi takip edemiyorlar ve çalışacağı sektördeki araç veya cihazları tanımıyorlar.

c) Özgüven eksikliği var.d) İletişim ve dinamiklik noktasında

zayıflar.e) Yapacağı işi küçümsüyorlar.f) Özellikle uygulamada zayıflar.g) Çorum sanayisini tanımıyorlar.h) Stajlarını olması gereken ciddiyette

yapmıyorlar.İkinci olarak sorgulaması yapılan

“SORUN NELERDEN KAYNAKLANMAK-TADIR?” başlığıyla ilgili ortaya konan gö-rüşler şunlardır:

a) Mesleki Eğitim kurumları ve İş çev-releri arasında fikir alışverişi gerçekleşti-recek mekanizmalar yok.

b) İş çevrelerinin gereksinim duyduğu nitelikli işgücünü yetiştirmede mesleki eği-tim kurumlarının nitel ve teknik sorunları var.

c) Mesleki Eğitim kurumlarınca uygu-lama yoğunluklu ders mantığı savsaklanı-yor.

d)Staj uygulamaları denetlenmiyor.e) Mesleki Eğitim Kurumları ile sektörler

arasında ortak çalışmalar yürütülmüyor.Bu iki başlık ekseninde iş çevrelerin-

ce önerilen çözümlere ilişkin görüşler ise aşağıdaki gibidir:

a) Üniversite Sanayi İşbirliği Koordi-nasyon Merkezi Kurulmalıdır.

b) İşletmelerin nitelikli eleman ihtiyaç analizi yapılmalıdır.

c) Uygulama ağırlıklı eğitimlere önem verilmelidir.

d) Sektörlerde kendini kanıtlamış işlet-me sahipleri üniversiteye davet edilerek seminer veya konferans verdirilebilir.

e) Mesleki Eğitim veren kurumlar, sektörel bazda yılların deneyimine sahip usta, tekniker ya da mühendisi derse mi-safir olarak çağırıp deneyimlerinden isti-fade edebilir.

f) Yeni bölümler açılırken iş çevreleri-nin görüşü alınabilir.

g) Öğrencilerin staj süreleri uzatılma-lıdır.

h) Stajların hep aynı yerde yapılması önlenmelidir.

i) Öğrencinin kendini ifade edebilme ve çalışacağı kurumu temsil edebilme ye-teneği geliştirilmelidir.

Bu sorulara ilaveten masalarda her biri belli bir sektörün temsilcisi olan ka-tılımcılara en çok gereksinim duydukları eleman türü sorulmuştur. Verilen yanıtlar aşağıdaki meslek gruplarında yoğunlaş-maktadır

a) Tekstil makinelerinin bakım onarımı konusunda teknisyen

b) Mobilya Atölyesinde çalışacak ara eleman

c) Pazarlama Elemanı olarak çalışa-cak ara eleman

d) Makine imalat ve tasarım konusun-da yetenekli ara elemanlar

e) Teknik ressamf) Makine Bölümü için döküm alanında

yetiştirilecek, istekli, ilgili eleman ihtiyacıg) Otomotiv alanında pazarlama ya-

pacak elemanh) Pratik kaynak elemanıi) Tekstil alanının her alanında çalışa-

cak elemanÇalıştayda katılımcıların konuyla ilgili

kişisel olarak eklemek istedikleri görüşler ise şu başlıklarda toplanmıştır:

1- Üniversite-Sanayi İşbirliği Koordi-nasyon Merkezi kurulmalıdır.

2- İşletmelerin nitelikli eleman ihtiyaç analizi yapılmalıdır.

3- Uygulama ağırlıklı eğitimlere önem verilmelidir.

4- Sektörlerde kendini kanıtlamış işlet-me sahipleri üniversiteye davet edilerek seminer veya konferans verdirilebilir.

5- Sektörel bazda yılların deneyimine sahip olan; usta, tekniker ya da mühen-disler, derse misafir olarak davet edilerek deneyimlerinden istifade edilmelidir.

6- Yeni bölümler açılırken iş çevreleri-nin görüşü alınmalıdır.

7- Öğrencilerin staj süreleri uzatılma-lıdır.

8- Stajların hep aynı yerde yapılması önlenmelidir.

9- Öğrencinin kendini ifade edebilme ve çalışacağı kurumu temsil edebilme ye-teneği geliştirilmelidir.

İkili Görüşmeler, Odak Grup Çalışma-ları ve Çalıştay Faaliyeti sonucunda tüm görüşlerin değerlendirilmesiyle hazırla-nan 8 maddelik çalıştay sonuç bildirgesi aşağıdaki gibidir:

1- Mesleki eğitim stratejilerinin belir-lenmesi, uygulanması ve yönlendirilmesi süreçlerine işgücü piyasası aktörlerinin etkin şekilde katılımı için gerekli mekaniz-maların oluşturulması gerekmektedir.

2- Mesleki eğitimin niteliğinin iyileşti-rilmesi için mesleki eğitim kurumlarının fi-ziki ve teknik alt yapısı güçlendirilmelidir.

3- Mesleki eğitim kurumları kurumsal yeterliliklerini akredite ettirmelidir

4- Mesleki eğitim kurumlarında görev

İSTİHDAM ODAKLI MESLEKİ EĞİTİM İÇİN

SEKTÖREL TALEP ARAŞTIRMASI

( ÇORUM İLİ UYGULAMASI )

Page 90: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201488

yapan öğretim elemanlarının niteliklerini artırmaya yönelik rasyonel stratejiler be-lirlenmelidir.

5- Mesleki eğitim kurumları ve iş çev-relerinin sahip olduğu laboratuar, araştır-ma merkezi, atölye, araç parkı, modern cihaz, v.b olanaklardan karşılıklı yarala-nabilmesi için eşgüdüm sağlanmalıdır.

6- Mesleki eğitim kurumları, eğitim et-kinliklerinde işgücü çevrelerinin birikim ve deneyimlerinden yararlanmak için yön-tem geliştirmelidir.

7- Mesleki eğitim kurumları yerinde uygulamalı eğitime ağırlık vermelidir.

8- Staj uygulamalarına yönelik rasyo-nel politikalar geliştirilmelidir.

İŞVEREN Dergisi’nin 2014 Mart-Nisan sayısında ‘Meslek Yüksekokulları’ dosyasında yer verilmek üzere Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunca Üniversitemizden talep edilen görüş bil-dirimi ilgili birimlerimizde ele alınmış ve konuyla ilgili aşağıdaki görüşlere yer ve-rilmiştir:

Konfederasyonumuz, Ülkemiz-de dağınık bir yapı sergileyen mesleki eğitimde temel aktörle-rin (MEB, YÖK, İŞKUR) özerk bir çatı altında kamu hizmetlerini birleştirmelerinin ve söz konusu kurumun yönetiminde iş dünyası temsilcilerinin bulunmasının, mes-leki eğitimde sistem bütünlüğü ve öğrenim kalitesinin sağlanması bakımından gerekli olduğunu dü-şünmektedir. Bu konudaki görüş-leriniz nedir?

OSMANCIK MESLEK YÜKSEKOKULU: Mesleki eğitimde temel aktörlerin özerk bir çatı altında kamu hizmetlerini birleş-tirmesi ve yönetimde iş dünyası temsilci-lerinin bulunması, sistemi bir bütün haline getirecektir. Ancak bunun yanında böyle özerk bir sistemin kurulması aşamasında oldukça sancılı bir süreç yaşanacaktır. Bu süreçte söz sahibi olmak isteyen kişi ya da kurumlar mevcut sistemin sorunlarını bilen kişilerden oluşmalıdır. Sistemi bilmeyen, sorunları bilmeyen kişilerin başta olması özerk olacak bu sistemin işleyişine zarar verecektir. Bunun yanı sıra bu oluşumun denetlenmesi, aktörlerin belirlenmesi nasıl olacaktır? Bütün bunlar düşünüldüğünde “Ortak bir özerk çatı altında kuruluşları birleştirmek yerine acaba mevcut aktörler

ile bu işi nasıl ileriye taşımalıyız? Nasıl bir ilişki içerisinde olmalıyız?” sorularına cevap aramak daha doğru olacaktır

SUNGURLU MESLEK YÜKSEKOKULU: Önerilen yapı akreditasyon çalışmaları-nı dikkate alarak oluşturulmalıdır. Metek projesi faaliyetleri her mesleki eğitim kurumunun özerk bir kuruluş tarafından değerlendirilerek puanlandırılmasını ve gerekli yeterliliklere sahip kurumların akredite edilmesini hedeflemektedir. Bu amaçla pilot okullarda öz değerlendirme süreci başlatılmıştır ve okullar kendi kıs-taslarını oluşturarak değerlendirmelerini yapmış ve geliştirilecek alanları hususun-da çalışmalar başlamıştır. Ayrıca böyle bir yapı “sistem bütünlüğü” nü sağlamayı hedeflemektedir. Sistem bütünlüğünden kastedilen, tüm ülkede aynı ya da ben-zer programların uygulanması anlamına gelmediğini umarak bölgesel sosyo-eko-nomik parametrelerin gözetilmesi gerek-mektedir. Mesleki eğitim kuramları mutlak suretle bölgenin ihtiyaçlarına yönelik eği-tim faaliyeti yürütmelidir. Bahse söz ko-nusu olan kurumun İş Kur dışında sanayi ve esnaf odaları ile de ortaklıklar geliştir-mesi, böylece formal eğitimin önemli bir bölümünün iş sahasında verilmesi sağlan-malıdır.

İSKİLİP MESLEK YÜKSEKOKULU: Ülke-mizde bulunan meslek yüksekokullarının MEB, YÖK, İŞKUR gibi kurumların özerk bir çatı altında kamu hizmetlerini birleş-tirmelerinin, işbirliği içinde eğitim faali-yetlerini yürütmelerinin faydalı olacağını düşünmekteyiz. Teknolojik, ekonomik ve toplumsal değişimlere uyum sağlayabi-len bilimsel, teknik ve yönetsel beceriler-le donatılmış insan gücünün yetiştirilmesi sürecinde ilgili kurumların işbirliği önem taşımaktadır. Söz konusu kurumların yö-netiminde iş dünyası temsilcilerinin tek başına bulunması yerine eğitimciler ile işbirliği içinde bulunması, mesleki eğitim-de sistem bütünlüğü ve öğrenim kalitesini sağlanması bakımından faydalı olacaktır.

Öğrencilerin mesleki eğitimin ortaöğretim kademesinden yük-seköğretime sınavsız geçebilmele-rinin nitelik ile ilgili bir sorun ya-rattığını düşünüyor musunuz?

OSMANCIK MESLEK YÜKSEKOKU-LU: Sınavsız geçiş ile ilgili sorunlar ko-nusunda oldukça sancılı bir süreç yaşa-maktayız. Sınavsız geçişle Yükseköğretim

kurumlarına yerleşen öğrencilerin kalitesi çok düşük seviyededir. Bu yüzden Yükse-köğretimde verilen eğitim ve öğretim, sı-nıfların bütünlüğünü sağlamak açısından belli bir düzeye getirilememektedir. Bu konuda şöyle bir ortak paydada buluşu-labilir. Yüksekokullara kesinlikle merkezi (ancak mesleki sorular ile) bir sınavla ge-çiş yapılmalıdır. Yüksekokulların öğrenci kontenjanları biraz daha düşürülmeli veya öğretim elemanı çeşitliliği sağlanma-lıdır. Böylece Meslek Yüksekokullarından mezun olabilecek öğrencilerin mesleki yeterlilikleri öğrenmiş bir şekilde mezun olması sağlanacaktır

SUNGURLU MESLEK YÜKSEKOKULU: Sınavsız geçiş uygulamasına kesinlikle son verilmelidir. Öğrenciler düşük puan-larla da olsa hak ettikleri, emek vererek kazandıkları bölümlere yerleştirilmelidir. Kesintisiz sekiz yıllık eğitimle birlikte ne-redeyse okuma yazma bilmeyen çocuk-lar dahi sınıf geçebilmektedir. Böylece emeksiz nesiller yetişmiştir, yetişmektedir. Sınavsız geçiş uygulaması ile bu süreç ta-mamlanmaktadır. Bir öğrenci çok az bir çalışma ile yüksekokula kadar gelmekte-dir. Bu durumda yüksekokulların eğitim kalitesini düşürmektedir.

İSKİLİP MESLEK YÜKSEKOKULU: Öğ-rencilerin mesleki eğitimin ortaöğretim kademesinden yükseköğretime sınavsız geçebilmelerinin nitelik bakımından sorun yarattığını düşünmüyorum. Ortaöğretim-de görülen programın devamı niteliğin-deki meslek yüksekokulları kendileri için ayrılmış belirli programlarına sınavsız ge-çebilen ve diğer bölümlere geçiş şansları az olan bu öğrencilerin ortaöğretimden belirli düzeyde kazandıkları beceri ve yeteneklerini bu bölümlerde geliştirirken daha yetenekli olduklarını düşünmekte-yiz.

Ülkemizde eğitim-istihdam iliş-kisinin kurulabilmesi için neler ya-pılmalıdır?

OSMANCIK MESLEK YÜKSEKOKULU: Meslek Yüksekokullardaki bölümler daha özel bölümlere ayrılmalı ve sadece bilim dalı olarak değil alt dalları da bölüm olarak ayrılmalıdır. Meslek Yüksekokulla-rının, sanayide veya piyasada çalışmış, mesleklerinde ileri düzeye gelmiş kişilerle bağlantı kurması ve bu kişilerin Meslek Yüksekokullarda ders vermesi için gerekli koşulların sağlanması gerekmektedir. Ay-

Page 91: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 89

rıca; okullarda kullanılan mesleki eğitim materyallerinin sanayide kullanılan mater-yaller kadar yeni teknoloji içermesi gerek-mektedir. Böylece eğitim-istihdam ilişkisi sağlanacaktır.

SUNGURLU MESLEK YÜKSEK OKULU: -Her bölgenin sanayi ya da tarım du-

rumuna göre bölgede verilen eğitimler özelleştirilmelidir.

-Öğrenciler atölyelerin yanında mutla-ka alanda çalışmalıdır.

-Yapılan staj eğitimlerinin yetersizliği ortadadır. Staj eğitimleri mutlaka iyileşti-rilmelidir.

-Mesleki ve teknik eğitim kurumlarının işletme olarak da kullanılabilmesinin önü açılmalıdır.

-Öğretmenler ve öğrenciler piyasadan iş alabilmeli, kurumun imkânlarını kullana-bilmelidirler. Mevcut uygulamalar vardır fakat bu uygulamalar oldukça hantaldır. Mesleki eğitim kurumlarının döner sermaye

oranlarına bakılarak bu durum anlaşılabilir.İSKİLİP MESLEK YÜKSEKOKULU: Ül-

kemizde eğitim-istihdam ilişkisinin kuru-labilmesi için eğitimde etkin uygulamalar geliştirmeli, her kuruluşun kendine özgü yapısı içinde arz ve talep ilişkisi program-lanmalıdır. Ülkenin işgücünün eğitimi, bu kurumların bilgi ve işbirliği içinde çalış-maları ile mümkün olacaktır. Ayrıca eği-timin geçmişini değerlendirmek, bugünü geliştirmek ve geleceğini stratejik olarak planlamak gerekmektedir.

Meslek Yüksekokullarında Kalite: Mevcut Durum, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Ulusal Konferansı

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafın-dan Yürütülen “Türkiye’de Mesleki ve Teknik Eğitimin Kalitesinin Ge-liştirilmesi (METEK) Projesi” kap-samında Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve MEB tarafından düzenlenen “Meslek Yüksekokullarında Kalite: Mevcut Du-rum, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Ulu-sal Konferansı” 6-7 Mart 2014 tarihinde Çorum’da gerçekleştirildi.

Konferansın “Meslek Yüksekokul-larından Beklentiler ve Eğitim-İstihdam İlişkisi” konulu oturumunda konuşma yapan TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler, MEB ve YÖK’ün bütün çabaları-

na rağmen meslek liselerinde ve meslek yüksekokullarında öğrenim kalitesinin arzu edilen düzeylere çıkarılamadığını söyledi.

Eğitim programları, öğretmen ye-terliliği ve ders araçları yönlerinden kamusal eğitim sisteminin ekonominin ihtiyaçlarına cevap verememesinden do-layı işletmelerin eğitime büyük kaynaklar ayırmak zorunda kaldıklarını belirten Pir-ler, işletmelerin yasal yükümlülüklerinin yanısıra okullarda yeterince verilemeyen eğitimin maliyetini de ödemelerinin ulu-sal düzeyde kaynak israfına neden oldu-ğunu ifade etti.

Pirler, mesleki eğitime çekicilik ka-zandırılmasının ve sistem içindeki ağır-lığının artırılmasının, eğitim kurumu-işlet-me ilişkisinin geliştirilmesinin ve eğitimin kalitesinin artırılmasının ülkemizin temel önceliklerinden olması ve bu konuda YÖK, MEB, İŞKUR, MYK ve özel sektö-rün diyalog, koordinasyon ve işbirliği içinde hareket etmesi gerektiğini belirtti.

Pirler, dağınık bir yapı arz eden mes-leki eğitim temel aktörlerinin, yani MEB, YÖK ve İŞKUR’un, kurulacak “Mesleki Eğitim Kurulu”nun çatısı altında kamu hizmetlerini birleştirmelerinin gerekli ol-duğunu söyledi.

Page 92: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201490

Prof

.Dr.F

iliz

ERC

AN

Hacettepe Üniversitesi Hacettepe ASO 1.OSB MYO Müdürü

[email protected]

“Sanayi Temsilcileri Eğitim Müfredatında Söz Sahibi Olmalı”

Organize Sanayi Bölgelerin-de özel mesleki ve teknik eğitim okullarının açılması, sizce eğitim-sanayi işbirliğinin kurulmasında ne kadar etkilidir?

Mesleki ve teknik eğitim okulları çağın gelişimine uygun olarak sanayinin ve iş dünyasının ihtiyaç duyduğu pratik ve te-orik bilgilerle donatılmış nitelikli aranan eleman yetiştirmeyi amaçlarlar.

2011 yılı İş-Kur verilerine göre, Ülke-mizde istihdam oranları dikkate alındı-ğında, meslek yüksekokulu mezunlarının toplam çalışanlara oranı %36’dır. Bu orana diğer mesleki ve teknik alanlardaki istihdam da eklenince mesleki ve teknik eğitimin önemi daha net bir şekilde gün ışığına çıkmaktadır.

Hepimizin bildiği gibi, endüstri, işgü-cünü istihdam eder; buna bağlı olarak ka-zanmak, devamlılık için de kalıcı olmak ister. Bunun için endüstrinin teknolojide-ki gelişmeleri takip etmesi gerekir. İster özel ister kamuya ait olsun üniversite ve diğer eğitim kurumları ise öğrencilerini her alanda olduğu gibi teknik ve mesleki alanlarda da kaliteli ve donanımlı yetiştir-mek isterler. Bu bir arz-talep meselesidir ve aslında bir birlikteliktir. Mesleki ve tek-nik eğitim okullarında eğitmenler ve öğre-tim elemanlarımız dersliklere, atölyelere, laboratuvarlara girip derslerini zaten gö-revleri gereği anlatmaktadırlar. Önemli olan bu anlatılanların uygulamada ne ka-darının kullanılabiliyor olmasıdır. Mesele-ye sırf mesleki ve teknik eğitim okulları ve meslek yüksekokulları açısından bakmak

yanlış olur. Bu birlikteliğe mühendislik ve fen fakültelerinin uygulamaya yönelik bö-lümlerini de katmak son derece doğru bir yaklaşımdır. Bu birlikteliğin içinde eğitim-

Günümüzde sanayide önde giden birçok ülkede uygu-lamaya yönelik fakülte, meslek yüksekokulları ve eğitim kurumlarının sana-yi bölgelerinde kurulduğu gözlemlenmektedir. Ülke-mizde de Organize Sanayi Bölgeleri bu birliktelik için son derece uygun yapılan-malardır.

Page 93: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 91

öğretim olmalı, AR-GE olmalı, teknik alan-lardaki ihtiyaçlarını ve problemlerini orta-ya koyan bir endüstri olmalıdır. Bu ancak ve ancak sanayi ve eğitim kurumlarının el ele vermesiyle gerçekleşebilir. Günümüz-de sanayide önde giden birçok ülkede uygulamaya yönelik fakülte, meslek yük-sekokulları ve eğitim kurumlarının sanayi bölgelerinde kurulduğu gözlemlenmekte-dir. Ülkemizde de Organize Sanayi Böl-geleri bu birliktelik için son derece uygun yapılanmalardır.

Mesleki ve teknik eğitimden sektör de sorumlu olmalıdır; sadece Milli Eği-tim Bakanlığı’nın ya da sadece Yüksek Öğretim Kurumu’nun sorumlu olduğu bir mesleki ve teknik eğitim olmamalıdır. Peki sektör ve eğitim kurumları böyle bir sorumluluğa ve birlikteliğe ne kadar ha-zırdır? Belki de bunu sorgulamak gerekir. İşyeri beceri eğitimine dayalı öğrenci alan her fabrikada çalışan usta-öğretici pozisyonundaki kişi bu işe yetkin midir? Bugün meslek liselerinde sanayide uygu-lamaya giden çocukların fabrikalarda al-dığı notlara bakalım genelde son derece yüksek notlardır. Bu yüksek notlar meslek yüksekokullarına sınavsız geçişte etken ol-maktadır. Bu notlar ne kadar hakkaniyet-lidir ya da fabrikadan fabrikaya ne kadar değişmektedir? Diğer yandan, eğitmenler veya öğretim elemanları işin sanayi kısmı-nı ne kadar biliyorlar ya da işin uygulama kısmına ne kadar hakimdirler? Bu konu-da bilgileri olduğu muhakkak, fakat gü-nümüzde sanayide kullanılan tezgahlar

kısa sürede yerini yenisine bırakmaktadır. Bu tezgahların çoğu bilgisayar kontrollü-dür. Kullanılan paket-programlar çok kısa sürede yerini bir başka yeni programa bırakmaktadır. Bu durumda eğiticiler, öğ-rencilerini sektörün ihtiyacı doğrultusunda yetiştirebilmek için sektörle iç içe olmak zorundadırlar.

Hacettepe Üniversitesi, sanayi-üniver-site işbirliği çerçevesinde Ankara Sanayi Odası ve 1. Organize Sanayi Bölge Mü-dürlüğü ve Yönetim Kurulu ile el ele vere-rek 2012-2013 Öğretim yılında Hacette-pe ASO 1. OSB Meslek Yüksekokulunu bölgede kurmuştur. Meslek Yüksekokulu olarak amacımız aranan elemanları sa-nayinin gereksinimine göre yetiştirmek, sanayinin gereksinimi olan programları açıp öğrencilerimizi sanayinin gereksini-mi olan becerilerle donatmak ve Ülkemiz sanayisinin teknik eleman ihtiyacına kıs-men de olsa çare olabilmektir.

1. Organize Sanayi Bölgesi, Hacette-pe ASO 1. OSB Meslek Yüksekokulunu, Özel ASO Teknik Kolejini, ERKUNT Mes-leki Eğitim Merkezi gibi eğitim kurumları-nı ve Mesleki Eğitim Test ve Sertifikasyon

Merkezini bünyesinde barındıran mesleki ve teknik eğitim merkezi konumundadır. Bölge orta ve ağır ölçekli fabrikaların yer aldığı içinde yaklaşık olarak iki yüz elli fabrikayı barındıran bir sanayi böl-gesidir. Hacettepe ASO 1. OSB Meslek Yüksekokulu olarak Bölge Müdürlüğü ile el ele vererek, 1. OSB’deki fabrikalarda hangi alanlarda tekniker ihtiyacı olduğu-nu belirlemek amacıyla anket çalışması yaptık. Sektörden gelen istek doğrultu-sunda okulumuz bünyesinde 19 program Hacettepe Üniversitesi Senatosu ve Yük-sek Öğretim Kurumu’nun onayıyla resmen

Türkiye’de mesleki eğitimin öneminin gün geçtikçe art-ması, mesleki eğitim veren kurum ve kuruluşların da değişime açık olmasına yol açmaktadır. Özellikle Av-rupa Birliği’ne uyum süreci ile birlikte, mesleki eğitim politikalarındaki değişim ve istihdam kaynaklarının sertifikasyon uygulama-sına bağlanması mesleki eğitimi olumlu yönde etki-lemektedir. Fakat hala ye-terince yol alınamadığı gö-rülmektedir.

Mesleki eğitimi iyileştir-mek için, mesleki ve teknik eğitim okullarında sanayi-nin ihtiyaç duyduğu alan-ların belirlenmesi çalışma-ları OSB Müdürlükleri ile koordineli olarak yürütül-melidir. Mesleki ve teknik eğitim okulları sanayinin ihtiyacına yönelik eğitim vermelidir.

Page 94: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 20149292

açıldı. Şu anda Makine, Endüstri Ürünleri Tasarımı, Elektrik ve Alternatif Enerji Kay-nakları Teknolojisi Programlarında I. ve II. Öğretimde yaklaşık dört yüz öğrenci ile bölgede eğitim ve öğretim yapmaktayız. Okulumuz işyeri-beceri eğitimine ağırlık veren uygulama derslerinin ağırlıklı kısmı-nı birebir üretim sahasında fabrikalarda yapan bir okuldur. Öğrencilerimizi, alma-ları gereken teorik dersler, öğrenmeleri gereken bilgisayar destekli paket-prog-ramlar, almaları gereken temel atölye ve laboratuvar dersleri kapsamında, Hacet-tepe ASO 1. OSB MYO-Özel ASO Teknik Koleji-ERKUNT Mesleki Eğitim Merkezi üçgeninde eğiterek donanımlı bir şekilde, işyeri beceri eğitimi için genelde bölgede-ki fabrikalara gönderiyoruz.

Mesleki eğitimi iyileştirmek için, mes-leki ve teknik eğitim okullarında sanayinin ihtiyaç duyduğu alanların belirlenmesi çalışmaları OSB Müdürlükleri ile koor-dineli olarak yürütülmelidir. Mesleki ve teknik eğitim okulları sanayinin ihtiyacına yönelik eğitim vermelidir. Programların içeriği hazırlanırken uygulamaya yöne-lik olmasına dikkat edilerek sektörün fikri alınmalıdır. Bu nedenle mesleki ve teknik eğitim okulları ve meslek yüksekokulları bünyelerinde sektörün de yer aldığı bir “Eğitim Komisyonu” ya da “Sanayi Da-nışma Kurulu” olmalıdır. Bu kurullar rutin

olarak toplanmalı ve müfredatta söz sahi-bi olmalıdırlar. Mesleki okullara başvuran öğrencilere psiko-teknik testlerle alan yön-lendirmesi yapılmalıdır. Mesleki ve teknik okulların hedefleri net olmalıdır. Meslek ve teknik liselerin devamı pozisyonunda olan meslek yüksekokullarına girişteki kri-terler yeniden gözden geçirilerek, sınav-sız geçiş ve METEB (Mesleki ve Teknik Eğitim Bölgesi) uygulamalarının getirdiği problemler bütün paydaşlarla yeniden irdelenmelidir. Meslek yüksekokullarına gelen öğrencilerde bazı programlar ha-riç dört işlem matematikte büyük sorunlar vardır. Matematikteki sorun teknik prog-ramlarda doğal olarak her derse yansı-maktadır. Mesleki eğitim proje üzerinden yapılmalı, öğrenciler üretimin bir parçası olmalıdırlar. Her yıl proje sergisi açılmalı başarılı öğrenciler maddi ve manevi teş-vik edilmelidirler. Fabrikalardan sürekli geri bildirim alınmalı ve öğrencilerin ek-siklikleri varsa çözmeye yönelik adımlar atılmalıdır. Fabrikalarda usta-öğreticilerin kanaatine önem verilmeli, işyeri-beceri eğitimlerinin, staj sorumlusu-usta öğretici- öğrenci üçgeninde yürütülmesine dikkat edilmelidir.

Stajlara ya da işyeri beceri eğitim-lerine gitmeden önce her dönemin ba-şında öğrencilere iş-sağlığı ve güvenliği seminerleri verilmelidir. Ayrıca fabrika sahiplerinin ya da insan kaynakları mü-dürlerinin söz konusu eğitim kurumlarında sık sık seminer vermelerine imkan tanın-malıdır. Buraya kadar anlatılan önerilerin büyük çoğunluğunu Hacettepe ASO 1. OSB Meslek Yüksekokulu olarak yerine getirmekteyiz ve getirmeye de devam edeceğiz.

Türkiye’de mesleki eğitimin öneminin gün geçtikçe artması, mesleki eğitim ve-ren kurum ve kuruluşların da değişime açık olmasına yol açmaktadır. Özellikle Avrupa Birliği’ne uyum süreci ile birlikte, mesleki eğitim politikalarındaki değişim ve istihdam kaynaklarının sertifikasyon uygulamasına bağlanması mesleki eğitimi olumlu yönde etkilemektedir. Fakat hala yeterince yol alınamadığı görülmektedir.

Eğitim kalitesinin arttırılabilmesi için uygulamalı eğitimin yani işyeri-beceri eğitiminin sağlanabilmesi ve mesleki eği-timin gerektirdiği teknolojik donanıma ko-lay ulaşılması gerekmektedir. Bu durum, öğrencilerin istihdam koşullarına uyumlu

olarak hazırlanabilmesini ve istihdam ba-şarısını etkileyecek önemli bir unsurdur. Diğer yandan, ilgili Bakanlıklar, sanayi ve sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve Yüksek Öğretim Kurumu ile koordinasyo-nun sağlanması gerekmektedir.

Organize Sanayi Bölgelerinde özel mesleki ve teknik eğitim okullarının açıl-ması, yukarıda dile getirilen yaklaşımla-rın uygulanmasında dolayısıyla eğitim-sa-nayi işbirliğinin kurulmasında zamandan tasarruf sağlayarak kısa sürede neticeye ulaşmayı sağlar. Sanayi Bölgelerinde kurulan özel mesleki ve teknik okulların sanayiciler ve deneyimli mesleki eğitim-cilerden oluşan eğitim komisyonları var-dır. Bu okulların bütçeleri belli bir vakıf üzerinden yürütüldüğü için maddi prob-lemleri olmamaktadır. Gelen başarılı öğ-rencilere burs verme imkanları neredeyse sınırsızdır. Aynı zamanda bu okullardaki öğrenciler, okullarında bölge sanayici-lerinin kurduğu atölyelerde işyeri-beceri eğitimi kapsamında üretimin bir parçası olabilmektedirler. Öğrencilerin mezun ol-duktan sonra büyük çoğunluğu bölgedeki fabrikalarda istihdam edilebilirler.

Organize Sanayi Bölgelerinde kuru-lan mesleki ve teknik eğitim okulları öğ-renci seçim hakkına da sahip olmaktadır-lar. Bir okul olarak bence en büyük şans budur. Çünkü zaten başarılı öğrencileri almaktadırlar. Başarılı ve istekli öğrenciyi almak ve beraberinde kaliteli bir eğitim ile bu öğrencileri işyeri-beceri eğitimine dayalı şekilde eğitmek sektörün ihtiyacı olan aranan eleman ihtiyacını karşılaya-bilecektir kanaatindeyim.

İŞVEREN / Mart - Nisan 201492

ları gereken teorik dersler, öğrenmeleri gereken bilgisayar destekli paket-prog-ramlar, almaları gereken temel atölye ve laboratuvar dersleri kapsamında, Hacet-tepe ASO 1. OSB MYO-Özel ASO Teknik Koleji-ERKUNT Mesleki Eğitim Merkezi üçgeninde eğiterek donanımlı bir şekilde, işyeri beceri eğitimi için genelde bölgede-ki fabrikalara gönderiyoruz.

Mesleki eğitimi iyileştirmek için, mes-leki ve teknik eğitim okullarında sanayinin ihtiyaç duyduğu alanların belirlenmesi çalışmaları OSB Müdürlükleri ile koor-dineli olarak yürütülmelidir. Mesleki ve teknik eğitim okulları sanayinin ihtiyacına yönelik eğitim vermelidir. Programların içeriği hazırlanırken uygulamaya yöne-lik olmasına dikkat edilerek sektörün fikri alınmalıdır. Bu nedenle mesleki ve teknik eğitim okulları ve meslek yüksekokulları bünyelerinde sektörün de yer aldığı bir “Eğitim Komisyonu” ya da “Sanayi Da-nışma Kurulu” olmalıdır. Bu kurullar rutin olarak toplanmalı ve müfredatta söz sahi-bi olmalıdırlar. Mesleki okullara başvuran öğrencilere psiko-teknik testlerle alan yön-lendirmesi yapılmalıdır. Mesleki ve teknik okulların hedefleri net olmalıdır. Meslek ve teknik liselerin devamı pozisyonunda olan meslek yüksekokullarına girişteki kri-

terler yeniden gözden geçirilerek, sınav-sız geçiş ve METEB (Mesleki ve Teknik Eğitim Bölgesi) uygulamalarının getirdiği problemler bütün paydaşlarla yeniden irdelenmelidir. Meslek yüksekokullarına gelen öğrencilerde bazı programlar ha-riç dört işlem matematikte büyük sorunlar vardır. Matematikteki sorun teknik prog-ramlarda doğal olarak her derse yansı-maktadır. Mesleki eğitim proje üzerinden yapılmalı, öğrenciler üretimin bir parçası olmalıdırlar. Her yıl proje sergisi açılmalı başarılı öğrenciler maddi ve manevi teş-vik edilmelidirler. Fabrikalardan sürekli geri bildirim alınmalı ve öğrencilerin ek-siklikleri varsa çözmeye yönelik adımlar atılmalıdır. Fabrikalarda usta-öğreticilerin kanaatine önem verilmeli, işyeri-beceri eğitimlerinin, staj sorumlusu-usta öğretici- öğrenci üçgeninde yürütülmesine dikkat edilmelidir.

Stajlara ya da işyeri beceri eğitim-lerine gitmeden önce her dönemin ba-şında öğrencilere iş-sağlığı ve güvenliği seminerleri verilmelidir. Ayrıca fabrika sahiplerinin ya da insan kaynakları mü-dürlerinin söz konusu eğitim kurumlarında sık sık seminer vermelerine imkan tanın-malıdır. Buraya kadar anlatılan önerilerin büyük çoğunluğunu Hacettepe ASO 1. OSB Meslek Yüksekokulu olarak yerine getirmekteyiz ve getirmeye de devam edeceğiz.

Türkiye’de mesleki eğitimin öneminin gün geçtikçe artması, mesleki eğitim ve-ren kurum ve kuruluşların da değişime açık olmasına yol açmaktadır. Özellikle Avrupa Birliği’ne uyum süreci ile birlikte, mesleki eğitim politikalarındaki değişim ve istihdam kaynaklarının sertifikasyon uygulamasına bağlanması mesleki eğitimi olumlu yönde etkilemektedir. Fakat hala yeterince yol alınamadığı görülmektedir.

Eğitim kalitesinin arttırılabilmesi için uygulamalı eğitimin yani işyeri-beceri eğitiminin sağlanabilmesi ve mesleki eği-timin gerektirdiği teknolojik donanıma ko-lay ulaşılması gerekmektedir. Bu durum, öğrencilerin istihdam koşullarına uyumlu olarak hazırlanabilmesini ve istihdam ba-şarısını etkileyecek önemli bir unsurdur. Diğer yandan, ilgili Bakanlıklar, sanayi

ve sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve Yüksek Öğretim Kurumu ile koordinasyo-nun sağlanması gerekmektedir.

Organize Sanayi Bölgelerinde özel mesleki ve teknik eğitim okullarının açıl-ması, yukarıda dile getirilen yaklaşımla-rın uygulanmasında dolayısıyla eğitim-sa-nayi işbirliğinin kurulmasında zamandan tasarruf sağlayarak kısa sürede neticeye ulaşmayı sağlar. Sanayi Bölgelerinde kurulan özel mesleki ve teknik okulların sanayiciler ve deneyimli mesleki eğitim-cilerden oluşan eğitim komisyonları var-dır. Bu okulların bütçeleri belli bir vakıf üzerinden yürütüldüğü için maddi prob-lemleri olmamaktadır. Gelen başarılı öğ-rencilere burs verme imkanları neredeyse sınırsızdır. Aynı zamanda bu okullardaki öğrenciler, okullarında bölge sanayici-lerinin kurduğu atölyelerde işyeri-beceri eğitimi kapsamında üretimin bir parçası olabilmektedirler. Öğrencilerin mezun ol-duktan sonra büyük çoğunluğu bölgedeki fabrikalarda istihdam edilebilirler.

Organize Sanayi Bölgelerinde kuru-lan mesleki ve teknik eğitim okulları öğ-renci seçim hakkına da sahip olmaktadır-lar. Bir okul olarak bence en büyük şans budur. Çünkü zaten başarılı öğrencileri almaktadırlar. Başarılı ve istekli öğrenciyi almak ve beraberinde kaliteli bir eğitim ile bu öğrencileri işyeri-beceri eğitimine dayalı şekilde eğitmek sektörün ihtiyacı olan aranan eleman ihtiyacını karşılaya-bilecektir kanaatindeyim.

Eğitim kalitesinin arttırı-labilmesi için uygulamalı eğitimin yani işyeri-beceri eğitiminin sağlanabilme-si ve mesleki eğitimin ge-rektirdiği teknolojik do-nanıma kolay ulaşılması gerekmektedir. Bu durum, öğrencilerin istihdam ko-şullarına uyumlu olarak hazırlanabilmesini ve istih-dam başarısını etkileyecek önemli bir unsurdur. Diğer yandan, ilgili Bakanlıklar, sanayi ve sivil toplum ku-ruluşları, üniversiteler ve Yüksek Öğretim Kurumu ile koordinasyonun sağ-lanması gerekmektedir.

Programların içeriği ha-zırlanırken uygulamaya yönelik olmasına dikkat edilerek sektörün fikri alın-malıdır. Bu nedenle mesle-ki ve teknik eğitim okulları ve meslek yüksekokulları bünyelerinde sektörün de yer aldığı bir “Eğitim Ko-misyonu” ya da “Sanayi Danışma Kurulu” olmalı-dır. Bu kurullar rutin olarak toplanmalı ve müfredatta söz sahibi olmalıdırlar.

İŞVEREN / Mart - Nisan 201492

ları gereken teorik dersler, öğrenmeleri gereken bilgisayar destekli paket-prog-ramlar, almaları gereken temel atölye ve laboratuvar dersleri kapsamında, Hacet-tepe ASO 1. OSB MYO-Özel ASO Teknik Koleji-ERKUNT Mesleki Eğitim Merkezi üçgeninde eğiterek donanımlı bir şekilde, işyeri beceri eğitimi için genelde bölgede-ki fabrikalara gönderiyoruz.

Mesleki eğitimi iyileştirmek için, mes-leki ve teknik eğitim okullarında sanayinin ihtiyaç duyduğu alanların belirlenmesi çalışmaları OSB Müdürlükleri ile koor-dineli olarak yürütülmelidir. Mesleki ve teknik eğitim okulları sanayinin ihtiyacına yönelik eğitim vermelidir. Programların içeriği hazırlanırken uygulamaya yöne-lik olmasına dikkat edilerek sektörün fikri alınmalıdır. Bu nedenle mesleki ve teknik eğitim okulları ve meslek yüksekokulları bünyelerinde sektörün de yer aldığı bir “Eğitim Komisyonu” ya da “Sanayi Da-nışma Kurulu” olmalıdır. Bu kurullar rutin olarak toplanmalı ve müfredatta söz sahi-bi olmalıdırlar. Mesleki okullara başvuran öğrencilere psiko-teknik testlerle alan yön-lendirmesi yapılmalıdır. Mesleki ve teknik okulların hedefleri net olmalıdır. Meslek ve teknik liselerin devamı pozisyonunda olan meslek yüksekokullarına girişteki kri-

terler yeniden gözden geçirilerek, sınav-sız geçiş ve METEB (Mesleki ve Teknik Eğitim Bölgesi) uygulamalarının getirdiği problemler bütün paydaşlarla yeniden irdelenmelidir. Meslek yüksekokullarına gelen öğrencilerde bazı programlar ha-riç dört işlem matematikte büyük sorunlar vardır. Matematikteki sorun teknik prog-ramlarda doğal olarak her derse yansı-maktadır. Mesleki eğitim proje üzerinden yapılmalı, öğrenciler üretimin bir parçası olmalıdırlar. Her yıl proje sergisi açılmalı başarılı öğrenciler maddi ve manevi teş-vik edilmelidirler. Fabrikalardan sürekli geri bildirim alınmalı ve öğrencilerin ek-siklikleri varsa çözmeye yönelik adımlar atılmalıdır. Fabrikalarda usta-öğreticilerin kanaatine önem verilmeli, işyeri-beceri eğitimlerinin, staj sorumlusu-usta öğretici- öğrenci üçgeninde yürütülmesine dikkat edilmelidir.

Stajlara ya da işyeri beceri eğitim-lerine gitmeden önce her dönemin ba-şında öğrencilere iş-sağlığı ve güvenliği seminerleri verilmelidir. Ayrıca fabrika sahiplerinin ya da insan kaynakları mü-dürlerinin söz konusu eğitim kurumlarında sık sık seminer vermelerine imkan tanın-malıdır. Buraya kadar anlatılan önerilerin büyük çoğunluğunu Hacettepe ASO 1. OSB Meslek Yüksekokulu olarak yerine getirmekteyiz ve getirmeye de devam edeceğiz.

Türkiye’de mesleki eğitimin öneminin gün geçtikçe artması, mesleki eğitim ve-ren kurum ve kuruluşların da değişime açık olmasına yol açmaktadır. Özellikle Avrupa Birliği’ne uyum süreci ile birlikte, mesleki eğitim politikalarındaki değişim ve istihdam kaynaklarının sertifikasyon uygulamasına bağlanması mesleki eğitimi olumlu yönde etkilemektedir. Fakat hala yeterince yol alınamadığı görülmektedir.

Eğitim kalitesinin arttırılabilmesi için uygulamalı eğitimin yani işyeri-beceri eğitiminin sağlanabilmesi ve mesleki eği-timin gerektirdiği teknolojik donanıma ko-lay ulaşılması gerekmektedir. Bu durum, öğrencilerin istihdam koşullarına uyumlu olarak hazırlanabilmesini ve istihdam ba-şarısını etkileyecek önemli bir unsurdur. Diğer yandan, ilgili Bakanlıklar, sanayi

ve sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve Yüksek Öğretim Kurumu ile koordinasyo-nun sağlanması gerekmektedir.

Organize Sanayi Bölgelerinde özel mesleki ve teknik eğitim okullarının açıl-ması, yukarıda dile getirilen yaklaşımla-rın uygulanmasında dolayısıyla eğitim-sa-nayi işbirliğinin kurulmasında zamandan tasarruf sağlayarak kısa sürede neticeye ulaşmayı sağlar. Sanayi Bölgelerinde kurulan özel mesleki ve teknik okulların sanayiciler ve deneyimli mesleki eğitim-cilerden oluşan eğitim komisyonları var-dır. Bu okulların bütçeleri belli bir vakıf üzerinden yürütüldüğü için maddi prob-lemleri olmamaktadır. Gelen başarılı öğ-rencilere burs verme imkanları neredeyse sınırsızdır. Aynı zamanda bu okullardaki öğrenciler, okullarında bölge sanayici-lerinin kurduğu atölyelerde işyeri-beceri eğitimi kapsamında üretimin bir parçası olabilmektedirler. Öğrencilerin mezun ol-duktan sonra büyük çoğunluğu bölgedeki fabrikalarda istihdam edilebilirler.

Organize Sanayi Bölgelerinde kuru-lan mesleki ve teknik eğitim okulları öğ-renci seçim hakkına da sahip olmaktadır-lar. Bir okul olarak bence en büyük şans budur. Çünkü zaten başarılı öğrencileri almaktadırlar. Başarılı ve istekli öğrenciyi almak ve beraberinde kaliteli bir eğitim ile bu öğrencileri işyeri-beceri eğitimine dayalı şekilde eğitmek sektörün ihtiyacı olan aranan eleman ihtiyacını karşılaya-bilecektir kanaatindeyim.

Eğitim kalitesinin arttırı-labilmesi için uygulamalı eğitimin yani işyeri-beceri eğitiminin sağlanabilme-si ve mesleki eğitimin ge-rektirdiği teknolojik do-nanıma kolay ulaşılması gerekmektedir. Bu durum, öğrencilerin istihdam ko-şullarına uyumlu olarak hazırlanabilmesini ve istih-dam başarısını etkileyecek önemli bir unsurdur. Diğer yandan, ilgili Bakanlıklar, sanayi ve sivil toplum ku-ruluşları, üniversiteler ve Yüksek Öğretim Kurumu ile koordinasyonun sağ-lanması gerekmektedir.

Programların içeriği ha-zırlanırken uygulamaya yönelik olmasına dikkat edilerek sektörün fikri alın-malıdır. Bu nedenle mesle-ki ve teknik eğitim okulları ve meslek yüksekokulları bünyelerinde sektörün de yer aldığı bir “Eğitim Ko-misyonu” ya da “Sanayi Danışma Kurulu” olmalı-dır. Bu kurullar rutin olarak toplanmalı ve müfredatta söz sahibi olmalıdırlar.

Page 95: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 93

Engi

n SA

BAN

CI

T.C.Başbakanlık Uzmanı

Yüksek Eğitimde Girişimciliğin Desteklenmesi: Üniversiteler Girişimci Gençleri Nasıl Yetiştirebilir?

I.GirişGirişimcilik ekonomik büyümeyi sağla-

yan ve istihdam yaratan en temel etken-lerden birisidir. Ücretli işlerle kıyaslandı-ğında, insanlara kendi tercihleri ile daha uyumlu olan kariyer fırsatları sunmaktadır. Ayrıca, günümüz küresel krizinin sonucu işini kaybeden pek çok insan, bu krizin etkilerinden serbest meslek sahibi olarak veya yeni bir iş kurarak kurtulmaya çalış-maktadır.

Ancak, bu ve benzeri girişimcilik ça-balarının başarıya ulaşması için hesaba katılması gereken birçok unsur bulunmak-tadır. Bunlardan en önemlisi, girişimcilik becerileridir. Belirli bir girişim için harekete geçen kişilerin, girişimcilik fırsatlarını tespit edebilmeleri ve projelerini başarılı birer ya-tırıma dönüştürebilmeleri için, iş planlama, risk değerleme, ekip kurma, müzakere ve görüşme vb. doğru becerilere sahip olma-ları gerekmektedir. Bu beceriler, işletme yönetimi, özellikle de iş kurma aşamasında ihtiyaç duyulan temel yönetim kabiliyetleri ve teknik becerileri arasında sayılmaktadır.

Girişimcilerin finansman ihtiyacını kar-şılama, onlara mekân tahsis etme, tabi ol-dukları mevzuatı kolaylaştırma ve benzeri geleneksel girişimci teşvik programları, gerekli becerileri olmayan girişimcilerin başarısız olma riskini büyük oranda orta-dan kaldıramayacaktır. Elbette bu sayılan politikalar da önemlidir. Bununla bera-ber, mevcut girişimcilik politikalarında ve eğitim programlarında başarılı bir girişim-cilik için gerekli olan beceriler üzerinde genellikle çok fazla durulmamaktadır.

II.Girişimcilik Eğitimleri Hangi Kesimleri Hedef Almalıdır?

Üniversite öğretim görevlileri, araş-tırmacılar, öğrenciler, okulu bırakanlar veya uzatanlar, üniversite mezunları, bir şirkette çalışanlar, üniversitelerin bilgi ve becerilerini ticarileştirmek için kurdukları şirketler, bir işletmede atıl işçi olarak du-ranlar veya işten çıkarılanlar bu eğitimle-rin hedef kitlesi olabilmektedir.

III.Yeni Bir İş Kurabilmek için Gerekli Olan Beceriler Nelerdir?

Bu alanda gerekli olan beceri ve ka-biliyetlere ilişkin araştırmalar diğer giri-şimcilik politikaları ile kıyaslandığında yeni sayılabilir. Bir girişimcilik eğitimi programında ne tür beceriler ve kabiliyet-ler öğretilmelidir ve bu nasıl yapılmalıdır hususları üzerinde bir mutabakat bulun-mamaktadır.

Bununla birlikte, eğitimlerin üç tip giri-

Belirli bir girişim için hare-kete geçen kişilerin, girişim-cilik fırsatlarını tespit edebil-meleri ve projelerini başarılı birer yatırıma dönüştürebil-meleri için, iş planlama, risk değerleme, ekip kurma, müzakere ve görüşme vb. doğru becerilere sahip ol-maları gerekmektedir.

Page 96: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201494

şimcilik becerisi üzerine yoğunlaşabilece-ği söylenebilir. — Bunlardan ilki küçük işletme yönetimi

becerileridir. Bu beceriler, serbest meslek dahil tüm küçük işletmelerin ayakta durabilmesi için gerekli olan becerilerdir. Söz konusu beceriler iş kurma, günlük işletme faaliyetlerini yürütme, iş planlama, muhasebe, lo-jistik, stok yönetimi gibi konuları içer-mektedir.

— Bundan sonraki beceriler ise işlet-me ayakta durmayı sürdürdükçe ve yavaş yavaş büyümeye başladıkça ihtiyaç duyulan stratejik becerilerdir. Karar verme, risk alma, yenilikçi dü-şünce, bilgi işleme becerilerine karşı-lık gelen kavramsal beceriler bu sını-fın kapsamına girmektedir. İlaveten, fırsat görebilme ve değerlendirme, kaynak yönetimi, müşteriler, rakip-ler, potansiyel yeni piyasalar ile ilgili piyasa bilgisi ve ürün yönetimi de bu beceriler dizisinin birer parçasıdır.

— Son olarak, girişimcilik becerileri gel-mektedir. Bu beceriler, bir girişimci-nin karakteri ile ilgili olan ve resmi eğitimler (eğitim müfredatı) yolu ile katılımcılara kazandırılması zor olan becerilerdir. Ancak, psikoloji literatü-rü kişisel özelliklerin genç erişkinlik diyebileceğimiz döneme kadar şekil-lenebildiğini ve belirli bir kalıba so-kulabildiğini savunmaktadır. Bu özel-likler başarma/kazanım elde etme ve bağımsız olma ihtiyacı, liderlik, ilişki ve iletişim yetenekleri, kendine gü-ven, kararlılık, adanmışlık, yaratıcılık ve esneklik gibi salahiyetlerdir.

IV. Üniversitelerde Girişimcilik Eğitiminin Çerçevesi ve Kapsamı Nasıl Olmalıdır?

Üniversiteler müfredat içi ve dışı giri-şimcilik faaliyetlerinde aşağıda yer alan hususları dikkate almalıdır: — Yüksek Eğitim Kurumlarının girişimci-

liği destekleme konusunda bir strate-jilerinin olmasıÜniversiteler girişimcilik alanında açık bir vizyona ve stratejiye sahip olmalıdır. Açık hedefler belirlemeli-dir. Vizyon, strateji ve hedefler içe-

risinde, tipik olarak, üniversite için girişimciliğin ne anlama geldiği ve girişimciliğin neden ve nasıl des-teklendiği hususları yer almalıdır. Strateji hedef kitleyi, bu kesimin ih-tiyaçlarını tanımlamalı, üniversitenin desteklerini ve imkânlarını hedef kit-lenin ihtiyaçlarını karşılamak için na-sıl kullanacağını belirtmelidir. Bu şe-kilde, yükseköğretim kurumları kendi ihtiyaç ve hedeflerine cevap verecek destek sistemlerini kurmalı ve uygula-malıdır.1

— Girişimciliğin görünürlüğünün sağ-lanmasıÜniversitelerin en önemli iletişim ara-cı, hem içeriye hem de dışarıya bilgi sağlayan, web siteleridir. Üniversite-lerin web sitelerinden girişimcilik ile ilgili materyallere kolaylıkla erişim sağlanmalıdır.

— Belli konularda uzmanlaşmış iş kur-ma destek servislerinin oluşturulmasıİş kurma desteği, başlangıç itibariy-le girişimcinin “kendi başına iş yap-masını” engellemeden bir yardım eli uzatmaktır. Girişimcilik destek hizmetleri müstakbel girişimciler için erişilebilir ve çekici hale getirilmeli, yeni girişimlerin pazar ve sistem ba-şarısızlıkları düzeltilmelidir. Üniversi-te-özel sektör işbirliği çok önemlidir. Üniversiteler yeni doğan girişimler için bir koruma alanı oluşturabilir. Bu imkan, öğrenciler ve araştırmacıların yeni bir şirket kurma yönünde ilk adı-mı atmaları için fırsat yaratmaktadır. Bununla beraber, yeni girişimleri üni-versite çatısı altında aşırı korumadan kaçınmak için erken zamanlarda pi-yasa şartlarına maruz bırakmak tav-siye edilmektedir.

— Girişimcilik konusunda geniş bir des-tek olmasıÜniversiteler, girişimciliğin önemini fark etmelidir. Bu farkındalık, kendi-sini, yaygın bir girişimcilik öğretimin-de ve uzmanlaşmış iş kurma destek hizmetlerinin sağlanması ile gös-termelidir. Bu destek, belli alanlara münhasır girişimcilik programları ve yerel girişimci ekosistemi ile birlikte, üniversite rektörü seviyesinde bulun-malıdır. Aynı zamanda, bu destek girişimcilik tekliflerinin hedefleri ve amaçları içeriğine de yansımalıdır.

Örneğin, bazı üniversiteler yaratıcı endüstrilerin desteklenmesi ve bü-yümesini amaçlamaktadır. Bu bağ-lamda, bu üniversitelerin girişimcilik ile ilgili teklifleri bu alandaki öğren-cileri hedefine almakta, destekler söz konusu endüstride iş kurma için gerekli olan ihtiyaçlara göre şekillen-mektedir. Yüksek seviyedeki destek, kurumsal desteği yansıtır bir şekilde üniversite dokümanlarında (Üniversi-tenin misyonu, hedefi ve stratejik ra-porlarında) yer almalıdır.

— Girişimci bir zihniyetin geliştirilmesi-ne odaklanılmasıÖğrencilerin girişimcilik eğitimine çeşitli yollarla erişimini sağlamayı amaçlayan faaliyetler ya müfredat içerisinde ya da müfredat dışı faali-yetler şeklinde verilebilmektedir. Giri-şimcilik eğitimleri iş planlama üzeri-ne odaklanırken, pek çok üniversite, gittikçe artan oranda, öğrencilere gerçek tecrübeler sunan uluslararası en iyi uygulama eğitim yöntemlerini işletme simülasyonları ile veya ger-çek iş kurma faaliyetleri ile birleştir-me eğilimindedir. Girişimcilik eğitimi programlarının en güçlü yanlarından birisi, beceri geliştirmenin ötesine ge-çerek girişimci bir zihniyetin oluşturul-masına odaklanılmasıdır.2

— Destek inisiyatiflerinin geniş bir yel-pazede olmasıÜniversiteler yerel girişimcilik ekosis-temi ile çok iyi bağlantılara sahip ol-malıdır. Girişimcilik konusunda des-tekleri olan kurum ve kuruluşlar ise üniversitelerin müfredatındaki eğitimi destekleyen ve tamamlayan anahtar bir role sahiptir. Üniversite, yerel yö-netim ve girişimcilik desteği sağlayan

Girişimcilik eğitimleri iş planlama üzerine odakla-nırken, pek çok üniversite, gittikçe artan oranda, öğ-rencilere gerçek tecrübeler sunan uluslararası en iyi uygulama eğitim yöntem-lerini işletme simülasyonla-rı ile veya gerçek iş kurma faaliyetleri ile birleştirme eğilimindedir.

Page 97: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 95

resmi ve özel kurumların başlattıkla-rı girişimler ve yürüttükleri projeler üniversitelerden bağımsız veya yarı bağımsız olabilmekte veyahut üniver-sitelerle çok kuvvetli bağları olabil-mektedir. Girişimcilik eğitiminde yeni eğilim, geleneksel lineer iş planlama-dan uzaklaşan, tekrarlı ve öğrenci merkezli öğrenmeye yönelimdir. Bu öğrenme araçları öğrencileri girişim-cilik ekosistemi ile bağlantı kurmasını sağlayan bir çok imkan sağlamakta-dır.3

Üniversiteler, iş yarışmaları dü-zenleyerek, bu yarışmalarda yerel işverenlere ve şirket yöneticilerine or-ganizasyon üyesi, jüri, sponsor veya izleyici olarak yer vererek, öğrenci-lerin iş dünyası ile bir araya gelme-sini sağlayabilmektedir. Kampüs ile iş dünyası arasındaki çizgileri belir-sizleştiren program ve projeler, giri-şimcilik eğitiminde ve genel olarak öğrenme sürecinde çok önemlidir. Bunlar öğrencilere bir takım tecrübe-ler katmanın yanında üniversitede, iş dünyasında ve toplumda girişimcilik algısının artmasını sağlamaktadır.4

Üniversiteler ile yerel yönetimler, toplum ve iş dünyası arasındaki bağ-

lantılar öğrenciler için hayati derece-de önemlidir. Bu bağlar öğrencilerin yerel piyasaları keşfetmesine ve iş ağları kurmaya başlamasına imkân sağlamaktadır. Bu ağlar girişim pe-şinde olanların başarılı olması için önemlidir. Çünkü, girişimcilerin yeni projeler, piyasalar bulmak, iş ortak-ları edinmek ve daha büyük projelere yönelik ekipler oluşturmak için bu ağ-lara ihtiyaçları vardır.

— Üniversitelerin ARGE bilgilerini ticari-leştirebilmesiDünyada üniversiteler, bilginin üre-tildiği, transfer edildiği ve ticarileşti-rildiği merkezler haline gelmektedir. Üniversite ARGE faaliyetleri sonuç-larının ticarileştirilmesi öğrencilere fikir geliştirme, bu fikirleri piyasaya götürme ve üniversitenin potansiyel bir gelir kaynağını temsil etme süreç-lerine dahil olmasını sağlamaktadır. Bu süreçteki tüm aşamalar gerçek-ten çok önemlidir. Araştırmaların ticarileştirilmesi desteklenirken, bu araştırmalardan çok azının piyasa-lara götürülmesi üniversitelerin genel sorunudur. Fakat, hem üniversitelerin gelir kaynağına kavuşması hem de öğrencilerin bu süreçlerde yer alma-

sı adına takip edilmesi gereken bir yoldur. Bu alanda yapılması gereken çokça faaliyet bulunmaktadır. “Fikir keşfi organizasyonları” ve “araştırma seminerlerinin” daha fazla öğrenci-nin ve öğretim elemanının ticarileştir-me faaliyetlerinde yer almasını teşvik etmek amacıyla daha sık kullanılması gerekmektedir.5

— Mezunların girişimci ve iş kurma eği-timi programlarına eğitmen olarak katılmasıMezunların girişimcilik eğitimlerin-de, girişimcilik koçluğu ve mentör-lüğünde kullanılması imkânlarından tam olarak istifade edilememektedir. Mezunlar bu bağlamda faydalı bir kaynak olup, üniversitelerin girişim-

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 95

Üniversiteler, iş yarışmaları düzenleyerek, bu yarışma-larda yerel işverenlere ve şirket yöneticilerine orga-nizasyon üyesi, jüri, spon-sor veya izleyici olarak yer vererek, öğrencilerin iş dünyası ile bir araya gel-mesini sağlayabilmektedir.

resmi ve özel kurumların başlattıkla-rı girişimler ve yürüttükleri projeler üniversitelerden bağımsız veya yarı bağımsız olabilmekte veyahut üniver-sitelerle çok kuvvetli bağları olabil-mektedir. Girişimcilik eğitiminde yeni eğilim, geleneksel lineer iş planlama-dan uzaklaşan, tekrarlı ve öğrenci merkezli öğrenmeye yönelimdir. Bu öğrenme araçları öğrencileri girişim-cilik ekosistemi ile bağlantı kurmasını sağlayan bir çok imkan sağlamakta-dır.3

Üniversiteler, iş yarışmaları düzen-leyerek, bu yarışmalarda yerel işve-renlere ve şirket yöneticilerine orga-nizasyon üyesi, jüri, sponsor veya izleyici olarak yer vererek, öğrenci-lerin iş dünyası ile bir araya gelme-sini sağlayabilmektedir. Kampüs ile iş dünyası arasındaki çizgileri belir-sizleştiren program ve projeler, giri-şimcilik eğitiminde ve genel olarak öğrenme sürecinde çok önemlidir. Bunlar öğrencilere bir takım tecrübe-ler katmanın yanında üniversitede, iş dünyasında ve toplumda girişimcilik algısının artmasını sağlamaktadır.4

Üniversiteler ile yerel yönetimler, top-lum ve iş dünyası arasındaki bağlan-tılar öğrenciler için hayati derecede

önemlidir. Bu bağlar öğrencilerin yerel piyasaları keşfetmesine ve iş ağları kurmaya başlamasına imkân sağlamaktadır. Bu ağlar girişim pe-şinde olanların başarılı olması için önemlidir. Çünkü, girişimcilerin yeni projeler, piyasalar bulmak, iş ortak-ları edinmek ve daha büyük projelere yönelik ekipler oluşturmak için bu ağ-lara ihtiyaçları vardır.

— Üniversitelerin ARGE bilgilerini ticari-leştirebilmesiDünyada üniversiteler, bilginin üre-tildiği, transfer edildiği ve ticarileşti-rildiği merkezler haline gelmektedir. Üniversite ARGE faaliyetleri sonuç-larının ticarileştirilmesi öğrencilere fikir geliştirme, bu fikirleri piyasaya götürme ve üniversitenin potansiyel bir gelir kaynağını temsil etme süreç-lerine dahil olmasını sağlamaktadır. Bu süreçteki tüm aşamalar gerçek-ten çok önemlidir. Araştırmaların ticarileştirilmesi desteklenirken, bu araştırmalardan çok azının piyasa-lara götürülmesi üniversitelerin genel sorunudur. Fakat, hem üniversitelerin gelir kaynağına kavuşması hem de öğrencilerin bu süreçlerde yer alma-sı adına takip edilmesi gereken bir yoldur. Bu alanda yapılması gereken

çokça faaliyet bulunmaktadır. “Fikir keşfi organizasyonları” ve “araştırma seminerlerinin” daha fazla öğrenci-nin ve öğretim elemanının ticarileştir-me faaliyetlerinde yer almasını teşvik etmek amacıyla daha sık kullanılması gerekmektedir.5

— Mezunların girişimci ve iş kurma eği-timi programlarına eğitmen olarak katılmasıMezunların girişimcilik eğitimlerin-de, girişimcilik koçluğu ve mentör-lüğünde kullanılması imkânlarından tam olarak istifade edilememektedir. Mezunlar bu bağlamda faydalı bir kaynak olup, üniversitelerin girişim-cilik programlarında, misafir eğitmen olarak veya öğrenci girişimcilere koçluk ve mentörlük yaparak, önemli

Page 98: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201496

cilik programlarında, misafir eğitmen olarak veya öğrenci girişimcilere koçluk ve mentörlük yaparak, önemli katkılar sağlayabilmektedir. İş kurma çalışmaları içerisinde olan ekipler ve bireyler ihtiyaç duydukları desteği en iyi mentörlerin çalıştıkları şirketlerde-ki gerçek hayat tecrübelerine düzenli bir biçimde erişerek sağlayabilirler. Profesörler, öğretim görevlileri ve resmi girişimler çok faydalı ve tatmin edici olabilmektedir. Ancak, bir pro-fesör çoğu zaman gerçek hayattaki bir işletmeyi yönetme ve işleri yürüt-me adına sınırlı bir tecrübeye sahip-tir. Dahası, eğitmen öğrenci ilişkisi, üniversitenin istediği akademik stan-dartlar, buna karşılık öğrencilerin iş kurma hırsları, dikkate alındığında bir takım karmaşıklıklar doğurabil-mektedir. Bazı üniversiteler mezunla-rına bir takım bilgiler sağlamaya de-vam ederken, çok azı mezunlarından bilgi toplamaktadır. Mezunlardan öğrenci girişimcilerin eğitimlerinde ve mentörlük faaliyetinde düşük ma-liyetlerle istifade edilebilir.6

— Öğrencilere birer girişimci olma yö-nünde ilham verilmesiÖğrenci popülasyonu içerisinde girişimcilik konuları ile iştigal olan öğrenci sayısı azdır. Üniversiteler, daha çok öğrencinin girişimci olması yönünde ilham vermelidir. Tüm fakül-telerin müfredatı içerisine girişimcilik konuları ders edilebilir, başarılı giri-şim faaliyetleri kutlanabilir ve kampüs içerisinde rol modelleri paylaşılabilir. Kampüs içerisinde, öğrencilerin faa-

liyetleri için ofis ve alanların olduğu fiziki bir yerleşke içerisinde girişimci-lik merkezinin kurulması bir alterna-tiftir. Bu merkezlerde öğrencilere ait girişimcilik kulüpleri de bulunabilir. Diğer bir alternatif, “Kariyer Günleri” ve “İş Kurma Günleri” gibi kısa süre-li organizasyonlar girişimcilik algısı yaymak ve girişimciliğe olan ilgiyi artırmaktır. Bu tür organizasyonlar-da öğrenciler, işverenler, mezunlar ve girişimciler bir araya gelebilir ve öğrencilere ilham verebilir.7

— Üniversitedeki insan kaynağına teş-vikler verilmesiÖğrencilerin, öğretim görevlilerinin ve araştırmacıların girişimcilik faali-yetleri ile iştigal olması için, bu faali-yetlere yönelik belirgin teşvik ve ödül-ler verilebilir. Girişimcilik eğitimleri ders kitapları ve klasik ders anlatım-ları ile yapılandan farklı bir yöntemle verilmesi gereken bir eğitimdir. Bu ihtiyacı gidermek adına, yani yeni-likçi ve yüksek kalitede pedagojik materyalleri ve eğitimi dizayn eden ve uygulayan öğretim görevlilerine belirli teşvik ve ödüller verilebilir. Kısacası, üniversitelerin yürürlükte olan bir ödül ve teşvik şemalarının, planlarının olması ve bu planları öğ-rencilerle, kamuoyu ile paylaşması gerekmektedir. Bu ödüller bir takım parasal imkanlar olabileceği gibi eğitim-öğretim sorumluluklarının azal-tılması, bir iş kurma projesi için kul-lanabilecek ekstra ofis veya çalışma alanı imkanı sağlanması veya terfi ve atama süreçlerinde bu tür başarıların dikkate alınması benzeri getiriler de olabilir.8

— Girişimcilik eğitiminin güçlendirilmesiGirişimcilik eğitimi yöntemleri gele-neksel sınıf ortamında öğrenmeden sıra dışı farklı yaklaşımlara kadar bir dizi metodu kullanmaktadır. Bununla beraber, çoğu zaman iş planlarına gereğinden fazla odaklanılmakta-dır. Bu nedenle, öğrenciler problem odaklı öğrenme yöntemlerine çok fazla dahil olamamaktadır. Girişim-cilik eğitimlerinde iş planlamaya veri-len önemin derecesi azaltılabilir. Bir iş planı girişimcilere iyi ve yerinde

düşünme imkanı sunsa da, bu plan-ların akademik alıştırmalar içerisin-de geliştirilmesi sonucu dikkatler bir girişimcinin gerçekten neye ihtiyacı olduğundan uzaklaşmakta ve pay-daşların (işverenlerin veya öğretim görevlilerinin, hatta ekip arkadaşla-rının) ne duyarsa hoşlanacaklarına odaklanılmaktadır.Devam eden heyecan verici girişim-cilik eğitimlerini yukarıda değinilen hususlar ışığında bir sonraki seviye-ye taşımak gerekmektedir. Pek çok eğitim kurumunda, başarılı bir iş kurmanın göstergelerinden olan kişi-sel değerler, beceri, adanmışlık gibi özellikler girişimcilik eğitiminde ikin-cil önemde bulunmaktadır. Girişimci-lik eğitimlerinde çok disiplinli projele-rin çapraz bir şekilde kullanılmasına, işletme simülasyonlarına ve kısa süre-li iş kurma ve yürütme projelerine ve ekip kurma faaliyetlerine daha fazla yer verilmelidir.9

Dipnotlar 1- Peterka, S. (2011). ENTREPRENEURIAL UNIVERSITY AS THE MOST IMPORTANT LEVERAGE IN ACHIEVING KNOWLEDGE-BASED SOCIETY. Challenges Of Europe: Growth & Competitiveness - Reversing Trends: Ninth In-ternational Conference Proceedings: 2011, 547-565.2- López, A. (2013). TOWARDS A MODEL OF ENTREP-RENEURIAL UNIVERSITIES: SIGNIFICANCE, THEORY AND RESEARCH IMPLICATIONS. Review Of Manage-ment Innovation & Creativity, 6(18), 1-15.3- Urbano, D., & Guerrero, M. (2013). Entrepreneurial Universities: Socioeconomic Impacts of Academic Ent-repreneurship in a European Region. Economic Develop-ment Quarterly, 27(1), 40-55.4- Christina-Marta, S., & Magdalena, P. (2009). ENT-REPRENEURIAL UNIVERSITY IN THE NEW ECONOMY. Annals Of The University Of Oradea, Economic Science Series, 18(2), 591-596.5- López, A. (2013). TOWARDS A MODEL OF ENTREP-RENEURIAL UNIVERSITIES: SIGNIFICANCE, THEORY AND RESEARCH IMPLICATIONS. Review Of Manage-ment Innovation & Creativity, 6(18), 1-15.6- Kozlinska, I. (2012). OBSTACLES TO THE UNIVER-SITY-INDUSTRY COOPERATION IN THE DOMAIN OF ENTREPRENEURSHIP. Journal Of Business Management, (6), 153-160.7- LOPEZ, S., OTERO, L., RODEIRO, D., & RODRÍGUEZ, A. (2009). ENTREPRENEURIAL UNIVERSITY, TRANS-FER TECHNOLOGY AND FUNDING:: AN EMPIRICAL ANALYSIS. Journal Of Enterprising Culture, 17(2), 147-179.8- Van Looy, B., Landoni, P., Callaert, J., van Pottels-berghe, B., Sapsalis, E., & Debackere, K. (2011). Ent-repreneurial effectiveness of European universities: An empirical assessment of antecedents and trade-offs. Research Policy, 40(4), 553-564. doi:10.1016/j.res-pol.2011.02.0019- Jarna, H., & Ulla, H. (2010). Back to basics: the role of teaching in developing the entrepreneurial university. International Journal Of Entrepreneurship & Innovation, 11(4), 283-292.

Öğrenci popülasyonu içe-risinde girişimcilik konu-ları ile iştigal olan öğrenci sayısı azdır. Üniversiteler, daha çok öğrencinin giri-şimci olması yönünde il-ham vermelidir. Tüm fakül-telerin müfredatı içerisine girişimcilik konuları ders edilebilir, başarılı girişim faaliyetleri kutlanabilir ve kampüs içerisinde rol mo-delleri paylaşılabilir.

Page 99: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 97

Meslek Yüksekokulları Potansiyelini Kullanamıyor

Milli Eğitim Sistemimizin temel amaç-larından biri, Türk Milletinin bütün fertle-rinin ilgi, yetenek ve kabiliyetlerini gelişti-rerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mut-luluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak; böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk top-lumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı des-teklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratı-cı, seçkin bir ortağı yapmaktır.

Kısaca eğitim sistemi, bireylerin ve şirketlerin gelişimi, ülke ekonomisinin bü-yümesi ve toplum refahının artması bakı-mından stratejik bir unsurdur.

Acaba eğitim sistemimiz yukarıda belirtilen amaçlara ulaşmak açısından ne derece başarılıdır? Bu konuda eldeki mevcut veriler incelenebilir.

Eğitim Sistemimiz ve Uluslararası Karşılaştırmalar

Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü’nün (IMD) 2013 Rekabet Gücü Yıllığı (World Competitiveness Yearbook) verilerine göre, Ülkemizdeki eğitim siste-mi, rekabetçi bir ekonominin ihtiyaçlarını karşılama açısından 60 ülke arasında ya-pılan sıralamada 41’inci olmuştur (Şekil 1). Aynı kritere üniversite eğitimi açısın-dan bakıldığında ise Ülkemizin 60 ülke içinde ancak 34’üncü sırada geldiği gö-rülmektedir.

Söz konusu Rapor, Ülkemizde eğitime ayrılan kamu kaynaklarının da çok yeter-siz olduğunu gözler önüne sermektedir. 2011 yılında kamu eğitim harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya oranı açısın-dan Ülkemiz (%3,7), 59 ülke arasında 46’ncı sırada bulunmaktadır.

OECD’nin Bir Bakışta Eğitim 2013 (Education at a Glance) başlıklı Raporu ise, 2011 yılında 15-19 yaş grubundaki gençlerin eğitimden dışlanma oranının

yüksekliği açısından Ülkemizin 31 OECD ülkesi içerisinde %40 ile ilk sırada geldi-ğini göstermektedir.

Mesleki Eğitimde Durum

Yukarıda belirtilen karamsar tablo, mesleki eğitimde de izlenmektedir. Ülke-mizdeki mesleki ve teknik eğitim sistemi-nin, işletmelerin ihtiyacını karşılayacak nitelikte işgücü yetiştirme kabiliyeti sınır-lıdır. Bu durum, ekonomimizin uluslara-rası rekabet gücünü olumsuz etkilerken, işsizlik sorununun da büyümesine neden olmaktadır.

OECD’nin Bir Bakışta Eğitim 2013 Raporu’na göre, 2011 yılı itibariyle Ülke-mizde 25-64 yaş grubunda öğrenimi lise ile sınırlı kişilerden mesleki eğitim gören-lerin istihdam oranı %65; öğrenimi genel lise ile sınırlı olanların istihdam oranı ise %59’dur. Ülkemiz, bu oranlar ile her iki alanda da 27 OECD ülkesi içinde istih-dam oranı sıralamasında sonuncu sırada yer almaktadır (Şekil 2).

Küreselleşme ve bilişim teknolojilerin-deki hızlı değişim, işgücü piyasasının ya-pısının ve işgücü niteliğindeki beklentile-rin de hızla değişmesine neden olmakta, söz konusu değişim ise rekabet edebilme ve uyum konusunu gündeme getirmekte-dir. Mesleki eğitim sistemimizin dinamik bir yapıya kavuşturulması ve kalitesinin artırılması, beklentileri karşılamak açısın-dan hayati öneme sahiptir.

Ülkemizde eğitim programları, öğ-retmen yeterliliği ve ders araçları yönle-rinden kamusal eğitim sisteminin ekono-minin ihtiyaçlarına cevap verememesi, işletmeleri eğitime büyük kaynaklar ayır-mak zorunda bırakmaktadır. Mesleki eği-tim kurumları mezunlarının büyük kısmının işletmelerde işe başladıklarında ilgili po-zisyonun yeterliliklerine sahip olmadıkları görülmekte, işletmelerin yeniden eğitim vermelerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ne-denle, işletmeler yasal yükümlülüklerinin yanısıra okullarda yeterince verilemeyen eğitimin maliyetini de yüklenmekte, bu durum ulusal düzeyde kaynak israfına ne-den olmaktadır.

Mesleki eğitime çekicilik kazandırılma-sı ve sistem içindeki ağırlığının artırılması, eğitim kurumu-işletme ilişkisinin gelişti-rilmesi ve eğitimin kalitesinin artırılması, ülkemizin temel önceliklerinden olmalı; bu konuda YÖK, MEB, İŞKUR, MYK ve özel sektör diyalog, koordinasyon ve işbirliği içinde hareket etmelidir. Mesleki eğitimin sistem bütünlüğü içinde ve özel sektörle işbirliği kurarak talebe dayalı bir hizmet yapısı içinde sağlanması, şüphesiz Ülke-mizin kalkınmasını hızlandıracaktır.

Tüm dünyada önemi giderek artan mesleki eğitime Türkiyede’de hak ettiği değer verilmelidir.

Meslek Yüksekokullarından Beklentiler

Yükseköğretimde mesleki eğitim, Mes-lek Yüksekokulları (MYO) ve Mesleki ve Teknik Eğitim Fakülteleri olmak üzere iki-ye ayrılmaktadır. MYO’lar, yaygın teşki-latlanması ile eğitim sistemimizde önemli bir güce sahip olmakla birlikte, perfor-manslarının potansiyellerinin çok altında olduğu bilinmektedir.

Genel olarak; iş dünyasının ihtiyaçları ve toplumun talepleri göz önüne alınarak eğitim vermesi gereken MYO’ların kuruluş amacına tam anlamıyla hizmet edemedik-leri, sayılarının ihtiyaçtan fazla olması do-layısıyla kaynak israfı yarattıkları, öğretim elemanlarında nitelik ve nicelik sorunu ya-şandığı, eğitim müfredatlarının, program-larının ve ekipmanların güncel olmaması, öğrencilerin motivasyonunun düşük olması ve mesleki ve teknik ortaöğretimle kurulan bağın zayıflığı, bu kurumlarla ilgili yaşanan başlıca sıkıntılar arasında sayılabilir.

İşgücü piyasası ise MYO’lardan; hız-la değişen toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak sürekli kendini yenileyebilen, ini-siyatif kullanabilen, sorumluluk alabilen, piyasanın ihtiyaç duyduğu mesleki bece-rilere sahip, yaratıcı bireyler yetiştirmesini beklemektedir.

MYO’ların kapasitelerinin tam anla-mıyla kullanılması ve ekonomik ve sosyal faydalarının artırılması için aşağıdaki

Page 100: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 201498

Kaynak: Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü (IMD), Dünya Rekabet Gücü Yıllığı, 2013

Page 101: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 99

6

ŞEKİL 2ÖĞRENİMİ MESLEK LİSESİ VEYA GENEL LİSE İLE SINIRLI OLAN YETİŞKİNLERİN İSTİHDAM DURUMU

25-64 Yaş, 2011 (Yüzde)

Kaynak: OECD-Education at a Glance 2013

önerilerde bulunabiliriz: • Yüksekokullar ve işletmeler arasında

işbirliği sağlanarak, MYO’ların mes-leki eğitim sistemimiz içindeki rolü ve etkinliği artırılmalıdır.

• MYO’lar, bulundukları bölgenin iş-gücü piyasası taleplerine göre kısa süreli kurslar düzenleyerek iş dünya-sının nitelikli eleman ihtiyacını karşı-lamalıdır.

• Her MYO, çevre işletmelerin işveren-leriyle ve mesleki eğitim sorumlularıy-la bağ kurmalı, yüksekokullarda işlet-me temsilcilerinden oluşan “danışma kurulları” tesis edilmelidir. Müfredat, ders programı, eğitim standardı, araç-gereç ve eğitici konularında karşılıklı işbirliği ilişkileri kurulmalı ve geliştirilmelidir.

• Öte yandan, işletmeler de mesleki eğitime ve MYO faaliyetlerine daha fazla ilgi göstermeli, eğitime daha çok yatırım yapmaya özendirilmeli-dir. İşletmelerin mesleki eğitim alanın-da sürekli artırılan görev ve sorumlu-luklarına paralel olarak, vergi ve sigorta prim teşvikleri getirilmelidir.

• MYO’lar Hayat Boyu Öğrenme faali-yetlerini genişletmeli ve bu faaliyetler bütçe politikalarıyla desteklenmelidir.

• MYO’lar halka açılmalı, meslek edin-mek, meslek değiştirmek ya da mes-leğinde ilerlemek isteyen yetişkinlere kısa ve uzun süreli, belgeli meslek eğitimi vermelidir.

• MYO’ların toplum ve aileler nezdin-de çekiciliği ve itibarı artırılmalıdır. MYO mezunlarının iş bulma şansının herhangi bir üniversite mezununa kı-yasla daha yüksek olduğu topluma ifade edilmeli, sanayide aranan ele-man oldukları vurgulanmalıdır.

• MYO’ların işletmelerle ve toplumla kaynaşması, çekiciliğini de artıracak-tır.

• İşletmelerin MYO’ların müşterisi konumunda olmalarından dolayı, MYO’ların başarı kriteri, işletmelerin mezun nitelikleri konusundaki değer-lendirmeleri ve mezunların istihdam oranlarıdır. Bu açıdan, en başarılı MYO’ların yöneticileri ve öğretim elemanları ödüllendirilmeli, iyi uygu-lama örnekleri yaygınlaştırılmalıdır.

• MYO mezunları etkin bir izleme siste-

mi ile takip edilmelidir.• Etkin bir mesleki rehberlik ve danış-

manlık sistemi ile, gençlerin yete-neklerine ve eğilimlerine uygun bir mesleki geleceğe kavuşmaları sağ-lanmalıdır.

• Mesleki eğitimin ortaöğretim kade-mesindeki nitelik sorunu, sınavsız ge-çişle yükseköğretime ve dolayısıyla iş hayatına yansımaktadır. Bu sorun MEB ile YÖK’ün işbirliği ile gideril-melidir. Meslek Liseleri ile MYO ara-sında program bütünlüğü sağlanma-lıdır.

• Mesleki eğitime yönelik mevcut tale-bin düşmemesi için sınavsız geçişin kaldırılması konusu ile mesleki orta-öğretimde temel becerilerin kazandı-rılması ve eğitimin kalitesinin artırıl-ması konusu birlikte ele alınmalıdır.

• Mesleki orta ve mesleki yükseköğre-tim programları ile iş hayatı arasında bağ kurulmalıdır.

• MYO’ların faaliyetlerinin geliştirilme-si ve yapısal değişimleri kamu politi-kalarıyla desteklenmelidir.

• Avrupa Kredi Transfer Sistemi esas alınarak MYO’lardaki çalışmalar li-sans dersleri bağlamında uluslararası tanınabilir kılınmalıdır.

• Meslek Yüksekokullarını en azından kısmi olarak birleştirme ve dağınık yapıdan kurtarma yolları araştırılma-

lıdır. Bu durum, eğitim kalitesinin art-masını sağlayacaktır.

• İŞKUR tarafından il bazında yapılan işgücü piyasası ihtiyaç analizleri, YÖK ve MEB ile birlikte değerlendi-rilip, eğitim sistemine hızlıca yansıtıl-malıdır.

• İstihdam-eğitim ilişkisinin geliştirilme-si için İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulları etkinleştirilmeli; İŞKUR’da oluşturulan Bilgi Sistemi bir an önce kullanıma açılmalı; TİSK ve TÜRK-İŞ tarafından ortaklaşa önerilen “Yerel Düzeyde İşgücü Piyasasını İzleme ve Yönlendirme Sistemi” Kurullar tarafın-dan uygulanmalıdır.

• 13 Kasım 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Ku-rulu Kararı neticesinde, mesleki eği-tim veren okullara öğretmen yetiştir-mek amacıyla kurulmuş olan Teknik Eğitim, Mesleki Eğitim, Ticaret ve Turizm ile Endüstriyel Sanatlar Eğiti-mi Fakülteleri’nin kapatılması sonu-cunda ortaya çıkan “mesleki ve tek-nik ortaöğretime öğretmen yetiştirme sorunu”na çözüm bulunmalıdır.

Sonuç olarak, bahse konu olan mev-cut sorunların, ancak okul öncesi eğitim-den üniversiteye kadar olan eğitim süreç-lerinde bütüncül bir yaklaşım ve hayat boyu öğrenme kültürünün benimsenmesi ile giderilebileceğini unutmamak gerekir.

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 9999

görüş• Yüksekokullar ve işletmeler arasında

işbirliği sağlanarak, MYO’ların mes-leki eğitim sistemimiz içindeki rolü ve etkinliği artırılmalıdır.

• MYO’lar, bulundukları bölgenin iş-gücü piyasası taleplerine göre kısa süreli kurslar düzenleyerek iş dünya-sının nitelikli eleman ihtiyacını karşı-lamalıdır.

• Her MYO, çevre işletmelerin işveren-leriyle ve mesleki eğitim sorumlularıy-la bağ kurmalı, yüksekokullarda işlet-me temsilcilerinden oluşan “danışma kurulları” tesis edilmelidir. Müfredat, ders programı, eğitim standardı, araç-gereç ve eğitici konularında karşılıklı işbirliği ilişkileri kurulmalı ve geliştirilmelidir.

• Öte yandan, işletmeler de mesleki eğitime ve MYO faaliyetlerine daha fazla ilgi göstermeli, eğitime daha çok yatırım yapmaya özendirilmeli-dir. İşletmelerin mesleki eğitim alanın-da sürekli artırılan görev ve sorumlu-luklarına paralel olarak, vergi ve sigorta prim teşvikleri getirilmelidir.

• MYO’lar Hayat Boyu Öğrenme faali-yetlerini genişletmeli ve bu faaliyetler bütçe politikalarıyla desteklenmelidir.

• MYO’lar halka açılmalı, meslek edin-mek, meslek değiştirmek ya da mes-leğinde ilerlemek isteyen yetişkinlere kısa ve uzun süreli, belgeli meslek eğitimi vermelidir.

• MYO’ların toplum ve aileler nezdin-de çekiciliği ve itibarı artırılmalıdır. MYO mezunlarının iş bulma şansının herhangi bir üniversite mezununa kı-yasla daha yüksek olduğu topluma ifade edilmeli, sanayide aranan ele-man oldukları vurgulanmalıdır.

• MYO’ların işletmelerle ve toplumla kaynaşması, çekiciliğini de artıracak-tır.

• İşletmelerin MYO’ların müşterisi konumunda olmalarından dolayı, MYO’ların başarı kriteri, işletmelerin mezun nitelikleri konusundaki değer-lendirmeleri ve mezunların istihdam oranlarıdır. Bu açıdan, en başarılı MYO’ların yöneticileri ve öğretim elemanları ödüllendirilmeli, iyi uygu-lama örnekleri yaygınlaştırılmalıdır.

• MYO mezunları etkin bir izleme siste-mi ile takip edilmelidir.

• Etkin bir mesleki rehberlik ve danış-manlık sistemi ile, gençlerin yete-neklerine ve eğilimlerine uygun bir mesleki geleceğe kavuşmaları sağ-lanmalıdır.

• Mesleki eğitimin ortaöğretim kade-mesindeki nitelik sorunu, sınavsız ge-çişle yükseköğretime ve dolayısıyla iş hayatına yansımaktadır. Bu sorun MEB ile YÖK’ün işbirliği ile gideril-melidir. Meslek Liseleri ile MYO ara-sında program bütünlüğü sağlanma-lıdır.

• Mesleki eğitime yönelik mevcut tale-bin düşmemesi için sınavsız geçişin kaldırılması konusu ile mesleki orta-öğretimde temel becerilerin kazandı-rılması ve eğitimin kalitesinin artırıl-ması konusu birlikte ele alınmalıdır.

• Mesleki orta ve mesleki yükseköğre-tim programları ile iş hayatı arasında bağ kurulmalıdır.

• MYO’ların faaliyetlerinin geliştirilme-si ve yapısal değişimleri kamu politi-kalarıyla desteklenmelidir.

• Avrupa Kredi Transfer Sistemi esas alınarak MYO’lardaki çalışmalar li-sans dersleri bağlamında uluslararası tanınabilir kılınmalıdır.

• Meslek Yüksek Okullarını en azından kısmi olarak birleştirme ve dağınık yapıdan kurtarma yolları araştırılma-

lıdır. Bu durum, eğitim kalitesinin art-masını sağlayacaktır.

• İŞKUR tarafından il bazında yapılan işgücü piyasası ihtiyaç analizleri, YÖK ve MEB ile birlikte değerlendi-rilip, eğitim sistemine hızlıca yansıtıl-malıdır.

• İstihdam-eğitim ilişkisinin geliştirilme-si için İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulları etkinleştirilmeli; İŞKUR’da oluşturulan Bilgi Sistemi bir an önce kullanıma açılmalı; TİSK ve TÜRK-İŞ tarafından ortaklaşa önerilen “Yerel Düzeyde İşgücü Piyasasını İzleme ve Yönlendirme Sistemi” Kurullar tarafın-dan uygulanmalıdır.

• 13 Kasım 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Ku-rulu Kararı neticesinde, mesleki eği-tim veren okullara öğretmen yetiştir-mek amacıyla kurulmuş olan Teknik Eğitim, Mesleki Eğitim, Ticaret ve Turizm ile Endüstriyel Sanatlar Eğiti-mi Fakülteleri’nin kapatılması sonu-cunda ortaya çıkan “mesleki ve tek-nik ortaöğretime öğretmen yetiştirme sorunu”na çözüm bulunmalıdır.

Sonuç olarak, bahse konu olan mev-cut sorunların, ancak okul öncesi eğitim-den üniversiteye kadar olan eğitim süreç-lerinde bütüncül bir yaklaşım ve hayat boyu öğrenme kültürünün benimsenmesi ile giderilebileceğini unutmamak gerekir.

6

ŞEKİL 2ÖĞRENİMİ MESLEK LİSESİ VEYA GENEL LİSE İLE SINIRLI OLAN YETİŞKİNLERİN İSTİHDAM DURUMU

25-64 Yaş, 2011 (Yüzde)

Kaynak: OECD-Education at a Glance 2013

Şekil 2. Öğrenimi Meslek Lisesi veya Genel Lise ile Sınırlı Olan Yetişkinlerin İstihdam Durumu

25- 64 Yaş, 2011 (Yüzde)

6

ŞEKİL 2ÖĞRENİMİ MESLEK LİSESİ VEYA GENEL LİSE İLE SINIRLI OLAN YETİŞKİNLERİN İSTİHDAM DURUMU

25-64 Yaş, 2011 (Yüzde)

Kaynak: OECD-Education at a Glance 2013

Page 102: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014

kadınlar ve gençler

100100

Türkiye’deki İşgücü Piyasasında Kadınların Dezavantajlı Durumu

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Hanehalkı İşgücü Araştırması 2013 yıl-lık verileri, Ülkemizde kadınların işgücü piyasasındaki dezavantajlı durumunu bir kez daha ortaya koymaktadır.

Kadınların, işgücüne ve istihda-ma katılımları yetersiz.

TÜİK verilerine göre, Ülkemiz nüfu-sunun %49,8’ini oluşturan kadınların işgücüne katılım oranı erkeklerin oranı-nın yarısından azdır. Erkeklerde %71,5 olan işgücüne katılım oranı, kadınlarda %30,8’dir (Tablo 1).

Kadınların istihdam oranı da erkekle-rin oldukça gerisindedir. Kadınların istih-

dam oranı %27,1 düzeyindeyken, erkek-lerde bu oran %65,2’dir.

Kadınlar işsizlikten daha fazla etkileniyor.

Tarım-dışı işsizlik oranı erkeklerde %10,1 iken, kadınlarda %17,4’tür. Kent-lerde 15-24 yaş grubundaki kadınlarda işsizlik oranının %26,8 olması, sorunun aslında genç kadın işsizliği sorunu oldu-ğunu ortaya koymaktadır.

Kayıtdışı istihdam, kadınlar için daha ciddi bir sorun.

2013 yıllık verilerine göre istihdam edilen kadınların %52’si Sosyal Güvenlik Kurumu’na kayıtlı olmadan çalışmaktadır.

Erkekler için bu oran %30,2’dir. Tarım sek-töründe istihdam edilen kadınların neredey-se tamamına yakını (%96,3) kayıtdışıdır. Kadınlar bakımından tarım-dışı sektörlerde kayıtdışılık oranı %26’dır. Kadınlar kayıt-dışı sektörde ücretsiz aile işçisi statüsünde yer almaktadır. Ücretli çalışan kadınların da yaklaşık beşte biri kayıtdışıdır.

“Ev kadını” olma, kadınları iş-gücü piyasası dışında tutuyor.

Ülkemizde 19,5 milyon kadın işgücü-ne dahil olmazken, bu rakam erkeklerde 7,8 milyondur. İşgücü dışında kalan ka-dınların 11 milyon 463 bini (%58,7) ev kadınıdır. 1 milyon 193 bin kadın ise

TİSK Başkanı Kudatgobilik Kadın İşçiler Büyük Kurultayı’na Katıldı

TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik Türk Metal Sendikası’nın 8 Mart Dünya Ka-dınlar Gününde düzenlediği “19. Kadın İşçiler Büyük Kurultayı”nda Türk Metal Sendikası’na bağlı kadın çalışanlara hi-

taben bir konuşma yaptı. Başkan Kudat-gobilik yaptığı konuşmada “Türkiye’nin çıkışı ve kalkınması kadın işgücündedir. Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer almayı hedefliyorsak bu husus kadın istih-

damının artırılmasıyla mümkün olacaktır. Biz TİSK olarak her türlü işbirliğine açık ve hazırız.” dedi ve tüm katılımcıların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutladı.

Page 103: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014

kadınlar ve gençler

101101

çalışmaya hazır olmakla birlikte iş arama-maktadır; bunlardan 237 bini iş bulmak-tan ümidini kesmiştir (Tablo 2).

Eğitimli kadının istihdam şansı daha yüksek.

Kadınların eğitim düzeyi arttıkça, işgücüne katılma oranı da artmaktadır. Nitekim, okur-yazar olmayan kadınların işgücüne katılma oranı %17,4 düzeyinde iken, yükseköğretim mezunu kadınlarda bu oran %72,2’ye çıkmaktadır. Kadınla-rın ve erkeklerin işgücüne katılım oranları arasındaki farkın en az, yükseköğretim seviyesinde olduğu görülmektedir (Şekil 1). Ücretli veya maaşlı çalışan kadınların

en yoğun bulundukları eğitim düzeyi de %38,4 ile yükseköğrenimdir.

Diğer taraftan araştırmalar, kadınların dezavantajlı durumlarının sadece işgücü piyasasında olmadığını göstermektedir.

Kamuda üst düzey kadın yöne-tici oranı düşük.

TÜİK’in “Toplumsal Cinsiyet İstatistik-leri, 2013” verilerine göre, Türkiye’de 2013 yılında kamusal alanda üst düzey erkek yönetici oranı %90,7 iken, kadınlar-da %9,3’tür. Kadın hakim oranı, %36,3, akademik personel içerisinde kadın pro-fesörlerin oranı 2012-2013 öğretim yılı

için %28,1 ve kadın polis oranı %5,5’tir (Şekil 2).

Kadınlar, siyasi alanda da er-keklere oranlara daha az yer alı-yor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki ka-dın milletvekili oranı 1935 yılında %4,5 iken, 2013 yılında bu oran %14,4’e yükselmiştir. Türkiye’de 2013 yılında ka-dın bakan sayısı 1 olup, kabine içinde-ki kadın bakan oranı olarak %4’e denk gelmektedir. Ülke karşılaştırmalarına ba-kıldığında, bu oranın en yüksek olduğu ülkelerin %52,6 ile Norveç ve %52,2 ile İsveç olduğu görülmektedir.

Tablo.2KADINLARIN İŞGÜCÜNE DAHİL OLMAMA NEDENLERİ, 2013 (YÜZDE)

İş aramayanlar, ümitsizler 6,1Ev işleri ile meşgul 58,7Eğitim-öğretimde olanlar 11,4Çalışamaz halde 18,7Emekli 4,2Diğer 0,7Mevsimlik çalışan 0,2

Kaynak: TÜİK

Tablo.1 KADIN NÜFUSUN İŞGÜCÜ DURUMU (15+Yaş, Bin Kişi)

2011 2012 2013

15 ve Daha Yukarı Yaştaki Nüfus 27.273 27.773 28.197İşgücüne Dahil Olmayanlar 19.414 19.581 19.523

İşgücü 7.859 8.192 8.674İstihdam Edilenler 6.973 7.309 7.641İşsiz 885 883 1.033

İşgücüne Katılma Oranı 28,8 29,5 30,8İstihdam Oranı 25,6 26,3 27,1İşsizlik Oranı 11,3 10,8 11,9

Kent 16,5 15,5 16,4Tarım-dışı İşsizlik Oranı 17,7 16,4 17,4Genç Nüfusta işsizlik Oranı (*) 20,7 19,9 21,9

Kayıtdışı İstihdam Oranı 57,8 54,2 52,0Tarım 96,2 96,0 96,3Tarım-dışı 29,8 27,1 26,0

(*) 15-24 yaş grubundaki nüfusKaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Araştırmaları

Page 104: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014

kadınlar ve gençler

102102

İstanbul’a BM Kadın Örgütü OfisiTürkiye’nin Birleşmiş Milletler (BM) Ka-

dın Örgütüne bölgesel ev sahipliği yapma-sı, New York’ta atılan imzalarla resmen hayata geçti. BM bünyesinde kurulan “Top-lumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadınların Güç-lendirilmesi Birimi”nin (UN Women) Bölge Ofisi, New York’ta atılan imzalarla İstan-bul’daki faaliyetine başlamaya hazır hale geldi.

BM Kadın Örgütü’nün İstanbul Bölgesel Ofisi, Türkiye adına BM Daimi Temsilci Halit Çevik ile BM adına ise BM Genel Sekreter Yardımcısı ve BM Kadın Örgütü’nün İcra Di-rektörü Phumzile Mlambo-Ngcuka’nın New York’taki BM Daimi Temsilciği’nde gerçek-leştirilen imza töreniyle resmiyet kazandı.

İmza töreninde konuşan BM Daimi Tem-silcisi Büyükelçi Çevik, İstanbul’da açılacak yeni BM ofisiyle, Türkiye ile BM Kadın Ör-gütü arasındaki işbirliğinde yeni bir dönem başlayacağını söyledi. BM’nin İstanbul’da-ki ofisiyle ilgili karar, 2012 yılında BM Ka-dın Örgütü’nün Yönetim Kurulu tarafından örgütün yeni bölgesel mimarisinin bir par-çası olarak alınmıştı.

(Milliyet; 2.3.2014)

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014

kadınlar ve gençler

102102

İstanbul’a BM Kadın Örgütü OfisiTürkiye’nin Birleşmiş Milletler (BM) Kadın Örgü-

tüne bölgesel ev sahipliği yapması, New York’ta atılan imzalarla resmen hayata geçti. BM bünyesin-de kurulan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadınla-rın Güçlendirilmesi Birimi”nin (UN Women) Bölge Ofisi, New York’ta atılan imzalarla İstanbul’daki faaliyetine başlamaya hazır hale geldi.

BM Kadın Örgütü’nün İstanbul Bölgesel Ofisi, Türkiye adına BM Daimi Temsilci Halit Çevik ile BM adına ise BM Genel Sekreter Yardımcısı ve BM Kadın Örgütü’nün İcra Direktörü Phumzile Mlambo-Ngcuka’nın New York’taki BM Daimi Temsilciği’nde gerçekleştirilen imza töreniyle resmiyet kazandı.

İmza töreninde konuşan BM Daimi Temsilcisi Bü-yükelçi Çevik, İstanbul’da açılacak yeni BM ofisiyle, Türkiye ile BM Kadın Örgütü arasındaki işbirliğinde yeni bir dönem başlayacağını söyledi. BM’nin İstan-bul’daki ofisiyle ilgili karar, 2012 yılında BM Kadın Örgütü’nün Yönetim Kurulu tarafından örgütün yeni bölgesel mimarisinin bir parçası olarak alınmıştı.

(Milliyet; 2.3.2014)

         Kaynak:  TÜİK

ŞEKİL 1 EĞİTİM DURUMUNA GÖRE İŞGÜCÜNE KATILIM ORANLARI, 2013

KADIN ERKEKKaynak: TÜİK Kaynak: TÜİK, Toplumsal Cinsiyet Göstergeleri Veri Seti, 2013              Kaynak:  TÜİK,  Toplumsal  Cinsiyet  Göstergeleri  Veri  Se<,  2013

ŞEKİL 2 CİNSİYETE GÖRE SEÇİLMİŞ MESLEKLERİN ORANI, 2013

(YÜZDE)

Erkek Kadın

Şekil 1 Eğitim Durumuna Göre

İşgücü Katılım Oranları, 2013

Şekil 2 Cinsiyete Göre Seçilmiş

Mesleklerin Oranı, 2013 (Yüzde)

HakimProfesörÜst Düzey Yönetici

PolisOkur-Yazar Olmayanlar

Lise Altı Eğitimliler

Lise Mesleki veya Teknik Lise Mezunları

Yükseköğretim Mezunları

94,5

5,5

86,1

72,2

81,3

39,3

70,1

32,1

69,1

26,3

33,8

17,4

90,7

9,3

71,8

28,2

63,7

36,3

Şekil 1Eğitim Durumuna Göre

İşgücüne Katılım Oranları, 2013

Page 105: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 103103

haberler

Gıda ve Tarım İş Prensipleri Danışma Toplantısı TÜGİS’ in Organizatörlüğünde Yapıldı

Birleşmiş Milletler tarafından kurulan Global Compact’ın Gıda ve Tarım İş Prensipleri Danışma Toplantısı (Food and Agricilture Business Principles Consultation Meeting) TÜGİS’ in organizatörlüğünde 17 Mart 2014 tarihinde İstanbul Dedeman Oteli’nde yapıl-dı. Davet edilen katılımcılar 6 ayrı masada, aşağıdaki ilkeleri tartışarak strateji prensiplerini oluşturdular.

1- Dünyadaki Herkes için Gıda Güvenliği, Sağlık ve Beslenme Sağlanması Hedeflenmelidir. Grup Yöneticisi: Prof. Dr. Mehmet Pala

2- Çevreye Karşı Sorumluluk Duyularak Hareket Edilmelidir. Grup Yöneticisi: Rint Akyüz

3- Uygulamalar Ekonomik Olarak Sürdürülebilir Olmalı ve Değerler Paylaşılmalıdır. Grup Yöneticisi: Emre Tamer

4- İnsan Haklarına Saygı Duyulmalı, Hakkaniyetli İş Olanakları Sağlanmalı ve Yerel Toplulukların Gelişimine Destek Olunmalıdır. Grup Yönetici: Selçuk Maruflu

5- İyi Yönetişim ve Hesap Verilebilirlik Teşvik Edilmelidir. Grup Yöneticisi: Dr. İrfan Demiryol

6- Bilgi, Beceri ve Teknolojiye Erişim Desteklenmelidir. Grup Yöneticisi: Yusuf Tokdemir

Global Compact toplantısında Birleşmiş Milletler Sürdürülebi-lir Tarım Başkanı Dr. Puvan Selvanathan New York’tan gelerek hazır bulundu ve açılış ve değerlendirme konuşmaları yaptı.

40 kişinin katıldığı toplantıda davet edilen TÜGİS Üyeleri, Üniversite Profesörleri ve Gıda/Tarım ile ilgili STK temsilcileri yer aldılar. Global Compact toplantısında Birleşmiş Milletler/FAO’dan Politika Kıdemli Uzmanı Tomasz Lonc da hazır bulundu. TÜGİS ta-rafından organize edilen toplantıda, TÜSİAD işbirliği ortağı olarak katkı sağladı.

Global Compact toplantısında TİSK’i temsilen Genel Sekreter Yardımcısı Ferhat İlter de katıldı.

Global Compact toplantı raporu New York “Sürdürülebilir Ta-rım ve Gıda Küresel Platformu” nda Birleşmiş Milletler Genel Sek-reteri Ban Ki-Moon’a sunulacak ve eylem planları belirlenecek.

Mustafa Denizer Eurocoton Eş BaşkanıAvrupa’nın pamuklu tekstil üreticileri tarafın-

dan 1958 yılında kurulan Avrupa Tekstil Üretici-leri Birliği (Eurocoton), 16-17 Haziran 2014 ta-rihinde gerçekleştirilecek olan Genel Kurulu’nda Eurocoton Eş Başkanlık görevinin Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nı temsil eden Mus-tafa Denizer’e verilmesini kararlaştırdı. Diğer Eş Başkanlık görevini ise Alman Tekstil Terbiye, İp-lik, Dokuma ve Teknik Tekstil Sanayi Birliği’nin temsilcisi yürütecek.

Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nın üyeleri arasında yer alan Ören Bayan Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti. ve Diktaş A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Deni-

zer, 28 Haziran 2013 tarihinde gerçekleştiri-len 53. Eurocoton Genel Kurulu’nda Başkan Yardımcılığı’na seçilmişti. Aradan geçen 9 aylık süre zarfında, Türk tekstil sanayiinin ge-liştirilmesi, çıkarlarının artırılması ve Eurocoton üyelik yapısının genişletilmesi üzerinde çalış-malar yapılarak önemli gelişmeler kaydedildi.

4 Mart 2014 tarihinde Brüksel’de gerçekleş-tirilen Eurocoton Başkanlar Kurulu Toplantısı’nda, 16-17 Haziran 2014 tarihinde gerçekleştirilecek olan Eurocoton Genel Kurulu’nda seçilecek baş-kanın belirlenmesi gündem maddeleri içerisinde yer aldı. Yapılan müzakereler neticesinde önü-müzdeki 2 yıllık dönemde Türk ve Alman üyelerin

Page 106: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014104104

haberler

ÇEİS, “Bize Bi’şey Olmaz Abi” İsimli İSG Forum Tiyatro Etkinlikleri Tamamlandı

Eğitim kavramı, “kişilerde, amaçlar ve beklenen yetkinlikler çerçevesinde davra-nış değişikliği sağlayan araç” olarak ta-nımlanabilir. Bu önemli aracın özellikle, yetişkin bireylerde davranış değişikliği sağlayabilmesi için, geleneksel yöntem-lerle birlikte daha farklı ve çağdaş yön-temlerin kullanılması da gerekmektedir.

Bu çerçevede rol oynama, drama vb. yöntemlerin de eğitimlerde kullanılmaya başlanması hem eğitimin etkinliğinin hem de katılımcıların eğitimden duydukları memnuniyetin artmasını sağlamaktadır. Sektörün İSG kültürünü geliştirmeye yö-nelik yıllardır yaptığı faaliyetleri destek-leyebilmek amacıyla, 2013 yılının son çeyreğinde, Üyemiz ÇEİS İSG Kurulu’nun

tavsiyesi ve Sendika Yönetim Kurulu’nun tasvipleriyle, “İSG Forum Tiyatro” etkinlik-lerine başlanmıştır.

İş sağlığı ve güvenliği alanında davra-nış ve alışkanlık değişimini sağlayabilmek amacıyla tasarlanan İSG Forum Tiyatro, 6 kişilik bir tiyatro ekibi tarafından sahne-lenmektedir. İki bölümden oluşan oyunun ilk bölümünde, tiyatro ekibi tarafından çimento sektörüne özgü olarak hazırlan-mış senaryo çerçevesinde oyun sahnelen-mekte, ikinci bölümde ise çalışanların da sahneye çıkarak oyuna dahil oldukları interaktif bir program uygulanmaktadır. Bahse konu proje ile İSG farkındalığının artırılmasının yanı sıra, tüm üye fabrika-larımızda sahnelediğimiz tiyatro oyun-

larıyla Sendikamız açısından bir sosyal sorumluluk projesi de gerçekleştirilmiştir.

Yaklaşık 1,5 saat süren İSG forum tiyatro etkinliği Üyemiz Çimento Fabri-kalarının tamamında düzenlenmiş ve 18 Mart 2014 tarihinde Limak Batı Ankara Çimento Fabrikası’nda yapılan 100. oyunla kapanışı gerçekleştirildi. Kapanış oyununda, ÇSGB İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdür Yardımcısı İsmail GERİM, ÇEİS Genel Sekreteri Dr. H. Serdar ŞAR-DAN, TİSK Genel Sekreteri Bülent PİRLER, T. Çimse – İş Sendikası Genel Eğitim ve Teşkilatlanma Sekreteri Cengiz GÖZÜ-KÜÇÜK ve MESS Ankara Temsilcisi Av. Mesut ULUSOY da hazır bulundular.

Eşbaşkan olarak Eurocoton’da yer almaları doğrultusunda prensip kararı alındı. Tüzük gereği önümüzdeki Genel Kurul’da onay-lanacak olan Eş Başkanlık görevini Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nı tem-silen Mustafa Denizer yürütecek.

Avrupa’nın üretime önem kazandırma planlarının ciddi şekilde ele alındığı bir dönemde Eurocoton’un tekstil sanayii için tam bir üretici birliğine dönüştürülmesinin ardından fabrikalarında bin 600 kişi istih-dam eden Mustafa Denizer’in Eurocoton Eş Başkanlığı’na seçilmesi tekstil sektörü

açısından büyük önem arz ediyor.Ayrıca, ABD ve AB arasındaki Tran-

satlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) ve AB- Vietnam Serbest Ticaret Anlaşması görüşmelerinin yoğun olarak yapıldığı, AB ve Türk tekstil sektörünü önemli ölçüde etkileyecek olan bu dönemde gerçekleşe-cek Türk ve Alman üyelerin Eş Başkanlı-ğı ile hem Avrupa Komisyonu nezdinde hem de farklı coğrafyalarda Eurocoton’un etkinliğinin en yüksek seviyelere çıkartıl-ması planlanıyor.

Page 107: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 105105

haberlerTürkiye Deri Sanayii İşverenleri Sendikası’nın Genel Kurulu

Konfederasyonumuza Üye Türkiye Deri Sanayii İşverenleri Sendikası’nın 1-2 Şubat 2014 tarihlerinde yapılan 29.Olağan Genel Kurul toplantısı sonrası oluşan yeni Yönetim, Denetleme ve Disiplin Kurulları Üyeleri aşağıdaki gibidir:

YÖNETİM KURULU; Bekir Burak Uyguner (Başkan), Hakkı Matraş (2.Başkan), Kemal Çubukçuoğlu, Musa Şahin, Recai Erdem, Seyit Ahmet Cevahircioğlu, Yüksel Şen.

DENETLEME KURULU; Cumhur Göryakın (Başkan), Lemi Ruso, Gürkan Kopuz.DİSİPLİN KURULU; Ahmet Zeki Göncüoğlu, İrfan Karaca, Nazım Süren.

Ankara Barosu Tarafından Düzenlenen İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu

Ankara Barosu Yasa İzleme Enstitüsü tarafından 8 Nisan 2014 tarihinde İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu dü-zenlendi.

Sempozyuma konuşmacı olarak Kon-federasyonumuz Hukuk Müşaviri Hakkı Kızıloğlu, Prof. Dr. Nurşen Caniklioğlu, Prof. Dr. Levent Akın, Doç. Dr. Halil Yıl-maz, Çalışma Genel Müdür Yardımcısı Lütfi İnciroğlu, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdür Yardımcısı İsmail Gerim, TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Can Do-ğan, Hak-İş Temsilcisi Sebahattin Kork-maz, TTB Hukuk Danışmanı Mustafa Gü-ler ve ÇEİS Araştırma ve Eğitim Uzmanı Yücel Yetişkin katıldı.

Konfederasyonumuz temsilcisi yaptı-ğı konuşmada 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun işveren yükümlü-lüklerini aşırı biçimde arttırdığını; her du-rumda işveren sorumluluğunu doğuracak hükümlerin yer aldığını; Kanunun getir-

diği mükellefiyetler bakımından işveren-lerin önemli bir mali ve bürokratik yükün altına girdiğini; 4857 sayılı Kanunda yer alan 50 işçi kriterinin kalkmasının özellikle KOBİ’ler açısından önemli so-runlara yol açtığını; 6331 sayılı Kanunun uygulanmasında da bir işçi sayısı kriteri getirilmesinin uygun olacağını; risk de-ğerlendirmesi yükümlülüğü uygulamasın-

da belirsizliklerin bulunduğunu; Kanunda teşvik ve rehberlik mekanizmalarına yer verilmediğini; İSG uzmanlarının nitelikleri bakımından getirilen sınırlayıcı düzenle-menin kaldırılması gerektiğini; ayrıca işçi ve işveren sendika ve konfederasyonları ile bağlı vakıflara da ortak sağlık ve gü-venlik birimi kurmalarına olanak sağlan-ması gerektiğini belirtti.

TİSK Genel Sekreterler Koordinasyon Kurulu ToplantılarıTİSK Genel Sekreterler Koordinasyon

Kurulu toplantıları 30 Ocak, 26 Şubat, 20 Mart ve 16 Nisan tarihlerinde yapıl-dı. Şubat toplantısına Tekstil Sendikamız, Mart toplantısına MESS Sendikamız ev sahipliği ettiler.

Toplantılarda, Konfederasyonumuzun ve Üye İşveren Sendikalarımızın son dö-nemde gerçekleştirdikleri faaliyetler, ça-lışma hayatına ilişkin gündemde bulunan taslak mevzuat değişiklikleri ile ülkemiz endüstri ilişkilerinde yaşanan gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunuldu.

Page 108: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014106106

görüş

2014 Rekabet Mektubu

Prof

. Dr.

Nur

ettin

KA

LDIR

IMC

I

Rekabet KurumuBaşkanı

Adil rekabet ortamının oluşması, işle-mesi ve kalıcılığı, ilgili kamusal düzenle-melerin varlığı kadar belki de daha faz-lasıyla iş dünyasını oluşturan yatırımcı, müteşebbis, yönetici ve çalışanlar nezdin-de rekabetçi anlayışın yaygınlaşıp benim-senmesine bağlıdır. “Altıncı Rekabet Mektubu”nu, bu sebeple ve önemine binâen, sivil toplum kuruluşları olan birlik, sendika ve bunların üst organlarına yani “teşebbüs birlikleri”mize yazmayı tercih ettik.

Modern toplum, “örgütlü toplum”dur. Kamuya veya özel sektöre ait örgütlerin başarı veya başarısızlıkları ölçüsünde bireysel ve toplumsal ihtiyaçlar karşılan-makta, ülke kaynakları etkin kullanılıp milli gelir artmakta; “hayat kalitesi” yük-selmekte veya düşmektedir. Bir ülkede, serbest piyasa düzeni ve rekabetçi bir anlayışın benimsendiğinin, ekonomi ve demokrasinin geliştiğinin ve dolayısıyla hayat kalitesinin yükseldiğinin en anlam-lı göstergelerinden biri, devlet ve özel sektör kuruluşlarının yanında “vakıflar, dernekler, sendika ve birlikler”den oluşan “sivil toplum”un varlığı ve etkinliğidir.

Özellikle, “kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekkülleri” ve diğer “gönüllülük esaslı sivil toplum örgütleri”nin, “kamu yönetiminin demokratikleşmesi”, “katılım-cı demokrasi” ve “yönetime katılmanın kurumsallaşması” gibi çağdaş eğilim ve değerler bakımından stratejik bir görev ve

sorumluluk ifa ettiklerini kabul etmek gere-kir. Bu açıdan, özellikle ekonomik aktör-ler tarafından oluşturulan sivil toplum ku-ruluşları ve teşebbüs birlikleri, “rekabetçi yaklaşımın gerektirdiği oyun kurallarına ya da rekabet hukukuna uyum” konusuna ağırlık vermek, özen göstermek durumun-dadır.

Rekabetçi Ortam ve Rekabet Hukuku

Günümüz dünyası, bilgi birikimi, ile-tişim ve ulaşım imkanları göz önüne alın-dığında bir bakıma “küçülmüş”, diğer yandan da toplumlar, ülkeler ve işletmeler arasındaki rekabetin had safhaya vardığı bir arenaya dönüşmüştür. Ayakta kalma-nın, kalıcı olmanın yolu, yarışta geride kalmamaktan, diğer bir deyişle “rekabet gücü”nden geçmekte, her alanda daha iyi olmak için hazırlıklı olmak ve çaba göstermek zorunluluk arz etmektedir.

Rekabet, ülkeleri ve firmaları iyi yöne-time, verimli olmaya, teknoloji geliştirme-ye, kaliteli ve düşük bedelle daha fazla ürün ve hizmet sunmaya yönelten, yani, onların “rekabet gücü”nü artıran çok önemli bir süreçken, aynı zamanda zah-metli bir var olma yarışı olması yönüyle de kaçınılmaya çalışılabilecek bir süreç-tir. İşte bu nedenle, rekabet ortamının kendiliğinden oluşmasının zor olması adil ve objektif kuralların kamu yönetimi tara-

fından konulmasını gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla, rekabetçi ortamda herkesin uyması gereken “oyun kuralları”, devlet veya kamu yönetimi tarafından belirlenir. Bunun diğer adı, “rekabet hukuku”dur.

4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’u (Rekabet Kanunu) uy-gulamakla görevli olan Kurumumuzun misyonu, “ülkemizde rekabet ortamının sağlanması, korunması ve geliştirilmesi-dir.” Bu bağlamda, yatay veya dikey an-laşmalar yapılması ya da hakim durumun kötüye kullanılması gibi yollarla rekabetin kısıtlanması veya engellenmesine mani olmak, birleşme devralma denetimi ya-parak kaynakların etkin kullanımına kat-kıda bulunmak, kurumsal misyonumuzun ana unsurlarını teşkil etmektedir. Bunun

Bir ülkede, serbest piya-sa düzeni ve rekabetçi bir anlayışın benimsendiğinin, ekonomi ve demokrasinin geliştiğinin ve dolayısıyla hayat kalitesinin yükseldi-ğinin en anlamlı gösterge-lerinden biri, devlet ve özel sektör kuruluşlarının ya-nında “vakıflar, dernekler, sendika ve birlikler”den oluşan “sivil toplum”un varlığı ve etkinliğidir.

Page 109: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 107107

görüş

gibi, rekabet ihlallerinin soruşturulması ve gerektiğinde idari para cezası verilmesi, ihtiyati tedbir kararı alınması ile muafiyet ve menfi tespit incelemelerinin yapılma-sı da Kanun’un doğrudan uygulanması anlamına gelecek türden faaliyetlerdir ve Kurumumuzun görevleri arasındadır.

Kanunla tanımlanmış bu görevimizi yerine getirirken, rekabet ihlallerini ön-lemek amacıyla sadece soruşturma açıp gerekirse ceza vermek yeterli olmamakta, bunun yanında rekabetçi anlayışın kamu ve özel sektör dünyasında benimsenip anlaşılması ve desteklenmesi için “reka-bet savunuculuğu” yapmak da aslî görev ve sorumluluklarımız arasına girmektedir.

Rekabet Hukukunda Teşebbüs Birlikleri: Odalar, Dernekler, Birlikler…

Rekabet Kanunu’nun muhatabı küçük büyük bütün işletmeler ya da “teşebbüsler”dir. Herhangi bir mal veya hizmet piyasasında ekonomik faaliyette bulunan iktisâdi birimler, gerçek veya tü-zel, özel veya kamu kişiliği niteliğinden bağımsız şekilde “teşebbüs” olarak nite-lendirilmekte ve rekabet kurallarına uy-gun davranmakla yükümlü kılınmaktadır.

Rekabet Kanunu ile getirilen kuralların temel muhatabı teşebbüsler olmakla bir-likte, “teşebbüs birlikleri”ne de bir takım sorumluluklar getirilmektedir. Kanun, te-şebbüslerin belirli amaçlar için bir araya gelerek oluşturdukları, tüzel kişiliği olsun olmasın, her türlü birliği “teşebbüs birliği” olarak nitelendirmektedir. Bu çerçevede, bir piyasada faaliyet gösteren gerçek ya da tüzel kişi tüm ekonomik aktörlerin oluşturduğu her türlü “vakıf, oda, dernek, birlik, federasyon ya da konfederasyon” gibi yapıların, Rekabet Kanunu çerçeve-sinde teşebbüs birliği olduğunu belirtmek gerekmektedir.

Teşebbüs birliklerinin icra edebilece-ği en önemli fonksiyonlardan biri “kendi kendini düzenleme-self regulation”dir. Her alanın, devletin koyduğu kurallarla düzenlenemeyeceği, düzenlense bile

bunun topluma önemli maliyetler geti-receği çağdaş dünyanın kabul ettiği bir olgudur. Dolayısıyla, âdil rekabet ortamı-nı oluşturacak kurallara uygun davranıl-ması yönünde üyelerini teşvik etmesi ve bu yönde “iş ahlâkı ilkeleri/ “etik kodlar” oluşturması, sivil toplumun itici gücü olan teşebbüs birliklerinden beklenmektedir. İyi yönetilen, rekabet gücüne sahip, çağın gereklerine uyum sağlayabilen ve rekabet kuralarına uygun hareket eden teşebbüs/işletmelerin, aynı zamanda ait oldukları toplumun ve ekonominin gücünü temsil ettikleri ya da yansıttıkları açıktır.

Rekabet Kanunu çerçevesinde, bir “te-şebbüs birliği/meslek örgütü”nün, hem kendisinin hem de üyelerinin yapması gerekenleri üç başlık altında toplamak mümkündür:

• Birincisi, teşebbüs birlikleri, Re-kabet Kurumu’nun inceleme ve yaptırım-larına maruz kalmamak için piyasalarda rekabeti bozma veya kısıtlama amacı ya da etkisi olan karar ve uygulamalardan uzak durmalıdır. Bu çerçevede, teşebbüs birliklerinin aksini öngören açık bir yasal dayanak ya da yetki olmaması durumun-da özellikle şu hususları gözetmelerinde fayda bulunmaktadır:

— Teşebbüs birliği, kendi üyele-rinin satış fiyatları ve diğer satış ko-şulları konusunda nasıl davranacaklarına ilişkin ya da üyelerinin faaliyet alanlarını kısıtlayan kararlar almamalı,

— Sahip olunan bilgiler ve yetkiler, üyeler arasındaki rekabeti etkilemek üze-re kullanılmamalı,

— Teşebbüs birliği toplantılarında, üyeler fiyat, satış koşulları, pazar pay-laşımı/müşteri paylaşımı gibi konularda görüşmeler yapmamalıdır.

• İkincisi, yöneticiler, teşebbüslerin aralarındaki rekabeti bozucu anlaşma yapma konusunda vakıf, oda, dernek ve birliklerin bir platform olarak kullanılması-na müsaade etmemelidir.

• Üçüncüsü, vakıf, oda, dernek ve birliklerin yönetim ve yöneticileri, rekabet kurallarına uyum konusunda üyelerini bil-gilendirmeli, gerekirse onlara danışman-

lık yapmalıdır.Bu çerçevede, Kurumumuzun inter-

net sitesindeki Rekabet Hukuku Uyum Programı’ndan yararlanmak, teşebbüs birlikleri ve üyelerinin, rekabet kuralları-na uyumunu sağlayacak iyi bir başlangıç olabilir.

Rekabet Kurumu, Teşebbüs Birliklerini Rekabetçi AnlayışınYerleşmesi Konusunda Paydaşı Olarak Görmektedir!

Rekabet Kurumu, rekabet savunucu-luğu görevi kapsamında iş dünyasından gelen veülkemizde rekabet kültürüne katkı sağlayacak talepleri büyük bir memnuni-yetle karşılamaktadır. Bunun için, yapıla-cak tüm çalışmalarda Rekabet Kurumu’nun tüm teşebbüs birliklerimize gereken ilgiyi göstereceğini, elinden gelen katkıyı sağ-layacağını taahhüt ediyoruz.

Bunların yanında, Rekabet Kurumu olarak yaptığımız tüm düzenlemelerin, paydaşlarımızın görüşü ile olgunlaşması-nı arzu ettiğimizi beyan etmeliyiz. Piyasa-larda önemli etkiler doğurabilen rekabet hukuku düzenlemelerinin piyasanın için-de yer alan teşebbüs birliklerince değer-lendirilmesi ve ortaya çıkan görüşlerin bildirilmesi şüphesiz düzenleme çalışma-larımıza çok önemli bir katkı sağlayacak-tır. Söylenen her söz, bildirilen her görüş bizim için anlamlı ve önemlidir.

Unutulmamalıdır ki, rekabetçi piyasa düzeni herkesin yararınadır!

Piyasalarda önemli etki-ler doğurabilen rekabet hukuku düzenlemelerinin piyasanın içinde yer alan teşebbüs birliklerince de-ğerlendirilmesi ve ortaya çıkan görüşlerin bildirilme-si şüphesiz düzenleme ça-lışmalarımıza çok önemli bir katkı sağlayacaktır.

Page 110: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014108108

sanat

Ertuğrul Oğuz Fırat : “Resimlerimde hep anlatıcı olmaya çalıştım”

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?1 Şubat 1923’te Malatya’da doğdum.

Liseyi Malatya’da bitirdim; 1940’ta İstan-bul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeo-loji Bölümü’ne, ertesi yıl ise oradan ayrıla-rak aynı üniversitenin Hukuk Fakültesi’ne girdim.

1943 yılında 20. yaşına ulaşması ne-

deniyle annemin almış olduğu elden düş-me bir piyanoda ilk küğ (çok sesli müzik) çalışmalarına başladım. Karl Berger’den uyum (harmonie) dersleri aldım.

İlk öykülerimi ve şiirlerimi yine 1943 yılında yazmaya başladım. 1948-49 dö-neminde hukuk fakültesini bitirerek mem-leketim Malatya’ya döndüm ve avukatlık stajına başladım.

1960 yılında annemi yitirmem üzeri-ne, birden bire resim yapmaya başladım. 1970 yılına kadar yaptığım resimleri ser-gileyemedim. 1970 yılında Almanya’nın Wuppertal kentinde oturan ve o kentte bü-tün Almanya’da ünlü Galeri Palette’nin sa-hibi ile arkadaşlığı bulunan bir Alman’ın resimlerimi görmesi ve onun bunların ke-sinlikle Avrupa’da sergilenmesi gerekece-

Page 111: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 109109

sanatği yolundaki düşüncesine yakınlık gösterdim. 15 tane resmimin ilk kez Wuppertal’de sergilenmesinin başarılı olması sonucu, sergi aylarca sürdü. Wuppertal’deki bu sergilemeden sonra, Türkiye’de de E. O. Fırat’ın resim-lerine galeriler kapılarını açtı.

Çok yönlü bir sanatçı kimliğiniz var, bunun yanı sıra aslında bir hukukçusunuz. Bir yan-dan sanatın estetik yönü diğer yandan huku-kun zorlukları. Bize bu süreçte yaşadıklarınızı anlatır mısınız?

Hukukçu olarak çalışmalarımla, sanatçı olarak çalış-malarım nedeniyle sürekli olarak yaşamımı iki çalışma alanı için gerekli zamanı bulmak yönünden ikili çalış-maya kendimi hep ayarlayarak yaşadım. Bu bakımdan ne hukuk alanındaki ne de sanat alanındaki çalışmala-rımın birbirine karışması, birisinin ötekisine üstünlüğü benim için hiç sözkonusu olmadı. Çok hızlı çalışmasını bilen bir insan olduğumdan hiçbir zaman dairedeki işlerimi evime taşımam ya da sanatımla ilgili bir çalış-mayı sürdürmek için hukukçu olarak dairede çalıştığım zamanı buna harcamam sözkonusu olmadı.

Kişisel sergiler açan,karma sergilere ka-tılan tabloları yurt dışında sergilenen bir sa-natçısınız. Fakat en az bilinen yönünüz res-samlık. Bunun sebebi sizce ne olabilir?

Açtığım veya katıldığım sergiler, bu alanda çalışan sanatçıların kendilerini göstermelerine göre çok az bu-lunmaktadır. 1960 yılında başlayan ressamlığım 1970 yılına gelinceye kadar herkesin duyacağı, bileceği bir gösteri durumuna hiç gelmedi. Yargıç olarak çalıştığım Reyhanlı, Antakya, Alanya ve Denizli’de açtığım ser-giler dışında Ankara, İstanbul gibi büyük kentlerimizin hiçbirinde ne devlet galerilerinde, ne özel galerilerde resimlerimi sergilemek olanağı bana tanınmadı. Ancak, 1970 yılında Almanya’nın Wuppertal kentinde Galeri Palette’de açmış olduğum serginin büyük ilgi görmüş olması sonucu Türkiye’de de devlet galerileri bana ka-pılarını açtı. Mersin, İstanbul (Yapı Kredi) ve birkaç yıl üst üste Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerileri’nde sergi açabildim. Yine bu sergiler nedeniyle kimi ressam arkadaşlarımın dergilerde ve gazetelerde çıkan yazı-ları nedeniyle ressam olarak tanınır oldum. Bu yazılar ancak sergi açtığım birkaç gün içinde yayınlanmış ol-duğundan, ressam olarak adımın yaygınlaşması sınırlı kalmıştır. Açtığım sergilere gelenlerin sayısal sınırlılığı ve yazı yoluyla yönümden bilgi verilmesi çok az olabil-diği için tanınmışlığım da çok sınırlı olmuştur.

Resimlerinizde güçlü bir renk dünyası kur-dunuz. Bu güçlü renk dünyasının sizin dünya-nız içinde geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz?

Şiirlerimde de, resimlerimde de hep anlatıcı olmaya çalıştım. Uğraş alanlarımın çeşitliliği kimi kez karşıtlığına rağmen bir potada eritilmişliği gibi bir sonuca ulaşmam göz önünde tutulursa, duygularını, düşüncelerini en etkin yönde hangi renklerle verebileceğini sürekli düşünen bir kişiliğim olduğunu söyleyebilirim.

Page 112: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014110110

sanatKurduğunuz sanat vakfında Almanya, Fran-

sa, İngiltere, Hollanda ve Belçika’daki özel ko-leksiyonları ve tüm resimlerinizi topladınız.Bu kararı almanızda özel bir sebep var mı?

Toplumların yükselmelerinde tüm sanat alanları için ol-duğu kadar resmin de önem taşıdığını tarihsel bir gerçek olarak görmekteyiz. Türkiye’yi birçok alanda olduğu gibi bu ilgisizlikten, yetersizlikten kurtarmanın bir yolu bulun-malıdır. Özelliği bakımından resmin tek olarak kaldığı sü-rece yaygınlaşması herkese bir güzelliğini götürebilmesi olanaksızdır. Çağımızın teknik olanakları o kadar geliş-miştir ki; tek olan ve aslı tek olarak kalacak olan resmin kendisini satmak yerine, aslından hemen hemen farksız biçimde yapılmış kopyalarını en geniş alanlara yayabile-cek şekilde dağıtım yolu bulabilmek gereklidir. Bu neden-le yapılan resmi müzeye koymak, ancak aslından farksız biçimde basılmış kopyalarını satmak, en uygun çözüm yo-ludur. Bu yola gidilebilirse, bir resmin binler, milyonlara varan satış değeri nedeniyle ancak, çok zenginlerin ala-bileceği bir sanat yapıtı olmasına karşılık, örneklerinin/kopyalarının hemen her keseye uygun gelecek biçimde az bir ücretle satılması ve hemen hemen bütün evlerin duvarlarına asılabilmesi durumunda resim sanatının yaşa-mımızda bir yer alabileceğini kesinlikle görebiliriz.

Yukarıda açıkladığım nedenlerle, resimlerimin Avrupa’da da ilgi görmesi nedeniyle artık yaptığım re-simleri satmaktan veya dağıtmaktan vazgeçmiş bulunuyo-rum. Amacım, elimde bulunan ve daha önce dağıttığım şimdi alıp toparlamaya çalıştığım resimlerimin hepsini bir müzede toparlamak, buna karşılık tüm resimlerin örnek-lerinin içinde bulunduğu, kataloglar hazırlayarak bunları ister aslı boyutlarına uygun, ister daha küçültülmüş ya da büyütülmüş olarak hazırlanacak posterlerin satış değerle-ri de belirtilerek resimle ilgilenen herkesin eline varacak biçimde ulaşılabilir olmasını sağlamaktır.

Öncü Sanatı Koruma adlı derneği belirttiğimiz amaca ulaşmak için kurmuş bulunuyoruz. Amacımız, posterlerin satışından elde edeceğimiz gelirle ve kuruluşa ilgi gös-terenlerin yapacakları bağışlarla müzesi, dinleti salonu, okuma salonu, kendi orkestrası ve satış ofisi bulunan bir sistem yaratarak, çağdaş sanata, yetişecek ve yetişmek-te olan çağdaş sanatçı adaylarına destek olabilmek, Türkiye’de çağdaş sanatların gelişmesine katkı sağlamak-tır.

Sanatla ilgilenen gençlere önerileriniz neler-dir?

Sanat alanında gençlere önerebileceğim tek ölçüt şu olacaktır: “Yetişmeniz sırasında sizinle aynı alanda çalı-şan hiç kimseye karşı kıskançlık göstermeyin. Elinizden geldiği ölçüde aynı alanı paylaştığınız kişilerle, onların değerlerini belirtir yollu davranmayı görev edinin. Bir sa-natçının ortaya koyduğu yapıtı gıpta ile izleyebilirsiniz. Bunu belirtmek sizi küçültmez. Gıpta ettiğiniz sanat yapı-tı, size yeni yollar açabilir. Ama, işe kıskançlıkla bakıyor-sanız, kendinizi de karalamış olursunuz.”

Teşekkür ederiz.

Page 113: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 111

avrupa avrupa

Dünya Bankası“AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi” Raporu

Dünya Bankası tarafından 8 Nisan 2014 tarihinde yayımlanan “AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi” başlıklı Rapor, 1995 yılında uygulamaya konu-lan Gümrük Birliği’nin 20 yıllık süreçteki etkilerini mercek altına almaktadır.

Rapor’da şu tespitlerde bulunulmaktadır:• Türkiye ile olan Gümrük Birliği,

AB’nin üye olmayan bir devlet ile gerçek-leştirdiği ilk işleyen gümrük birliği olmuş-tur. Türkiye, ayrıca aday ülke statüsüne kavuşmadan önce AB ile gümrük birliğine giren üç ülkeden biridir.

• Gümrük Birliği kapsamında, Tür-kiye çoğu sanayi ürünü ve tarımsal ürünle-rin endüstriyel bileşenleri için AB’nin ortak gümrük tarifesini kabul etmiş ve hem AB, hem de Türkiye gümrük vergilerini, miktar sınırlamalarını ve harçları kaldırmayı ka-rarlaştırmıştır.

• Gümrük Birliği, Türkiye ekono-misinin Avrupa pazarlarına ve küresel pazarlara entegrasyonu için önemli bir araç olmuştur. AB ile Türkiye arasındaki ticaret entegrasyonu 1996 yılından bu yana dört kattan fazla artmıştır. Türkiye AB’nin altıncı büyük ticaret ortağı, AB de Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı haline gelmiştir. AB, Türkiye’deki en büyük ya-bancı yatırımcıdır ve son beş yıldaki top-lam doğrudan yabancı yatırım girişlerinin dörtte üçünü oluşturmaktadır. Gümrük Birliği ile Türk ve Avrupalı şirketler arasın-da daha derinden entegre üretim ağları oluşmuştur. Gümrük Birliği, bu gelişmeleri desteklemiş ve çoğu sanayi ürünlerindeki ithalat tarifelerinin düşürülmesi yoluyla Türkiye’nin üretkenlik artışına da katkıda bulunmuştur.

• Gümrük Birliği, aynı zamanda kalite altyapısını da geliştirerek ve Tür-kiye’deki teknik düzenlemelerde tüketici yararına reformları kolaylaştırarak AB müktesebatına uyum sürecine katkı ver-miştir. Ayrıca, Türk Gümrük İdaresi’nin modernizasyonu gibi yollarla Türkiye’de ticaretin kolaylaştırılmasına ve gümrük re-

formuna önemli bir ivme kazandırmıştır. Bu iyileşmeler, Türkiye için son on yıldaki güçlü ihracat performansının merkezinde yer almaktadır.

• Gümrük Birliği, Türkiye’nin sa-nayi ürünlerine uyguladığı tarifeler için bir çıpa sağladığından ve ikili ticarette menşe kurallarına duyulan ihtiyacı kaldır-dığından, AB ile Türkiye arasında yapıla-bilecek bir serbest ticaret anlaşmasından (STA) daha fazla fayda sağlamıştır. Ya-pılan ekonomik analizler çerçevesinde, Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği ye-rine bir STA yapılmış olsaydı, Türkiye’nin AB’ye ihracatının %3-7,2 arasında, AB’nin Türkiye’ye ihracatının ise %4,2 daha düşük olacağı hesaplanmıştır.

• Gümrük Birliği ile AB ve Türkiye arasında ikili ticaretin değeri önemli oran-da artmasına rağmen, küresel ekonomide yaşanan değişiklikler, Gümrük Birliği’nin ele alması gereken yeni sorunlar doğur-muştur. Dolayısıyla Gümrük Birliği’nin her iki taraf için daha iyi sonuçlar verecek ve değişen küresel ticaret ortamından tama-men yararlanılmasını sağlayacak şekilde işleyebilmesi için değişikliklere ihtiyaç vardır.

• 2000’li yıllarda AB’nin Orta ve Doğu Avrupa’ya doğru genişlemesi, Türkiye-AB ticaret ilişkisini yöneten çerçe-venin acilen yeniden düşünülmesini gerek-tirmektedir. Bu durum, Türkiye’nin AB ile entegrasyonunu derinleştirmesini önemli kılmaktadır; aksi takdirde Türkiye enteg-rasyonun faydalarını yeni AB üyelerine bırakma riski ile karşı karşıya kalacaktır.

Öte yandan AB gibi Türkiye’nin de ticaret ilişkileri değişmekte; Türkiye Orta ve Doğu ve Kuzey Afrika bölgelerindeki pazarlar gibi yeni hedef pazarlara ihra-catını çeşitlendirmektedir.

• Dünya Ticaret Örgütü DOHA Turu Çok Taraflı Ticaret Müzakerelerinde-ki yavaş ilerleme karşısında, hem Türkiye, hem de AB, daha fazla STA yapılmasını politika önceliği olarak belirlemiştir. An-

cak, AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı STA müzakerelerinde Türkiye’nin AB üyesi ol-maması nedeniyle yer alamaması ve her zaman üçüncü ülkelerle paralel anlaşma-lar yapamaması Türkiye için güç bir du-rum yaratmaktadır.

Rapor’un temel bulgusu; ister mevcut Gümrük Birliği’nin, daha derin ve geniş bir versiyonu şeklinde, ister AB üyeliği yoluyla alternatif ticaret politikası düzen-lemeleri şeklinde olsun, AB ile Türkiye arasındaki daha fazla ticaret entegrasyo-nunun, her iki tarafın da çıkarına olduğu-dur.

Bu çerçevede Rapor’da sunulan politi-ka önerileri şunlardır:

3 Türkiye ile uygun istişareler ve çeşitli taraflar arasında paralel müzake-reler için resmi yapılar geliştirilerek, ortak ticaret politikasının formülasyonundaki dengesizlikler giderilmelidir. Bu noktada en iyi çözüm, katılım müzakerelerinin ilerletilmesidir. AB üyeliği, müktesebatın geliştirilmesinde Türkiye’ye doğrudan gir-di sağlama ve oy kullanma olanağı sağ-layarak bu dengesizlikleri ortadan kaldı-racaktır. Bununla birlikte, hali hazırda mevcut olmayan istişare ve bilgi paylaşım mekanizmalarının geliştirilmesi gibi, her iki tarafça atılabilecek bazı uygulamaya dönük adımlar bulunmaktadır. Türkiye’nin AB Komitelerine katılımı veya Genel Ter-cihler Sistemi ve Ticaret Politikası Komitesi de dahil olmak üzere bu komiteler altında Türkiye’nin Dostları çalışma gruplarının oluşturulması, Gümrük Birliği’nin işleyişini iyileştirecektir.

3 Ortak ticaret politikasının oluştu-rulmasında taraflar arasında ikili diyalo-ğun geliştirilmesine yönelik iyi yönetilen paralel müzakereler, AB’nin gelecekte müzakere edeceği STA’ları Türkiye’nin de müzakere etmesini sağlayacaktır. AB ile Türkiye’nin STA müzakerelerini yaklaşık olarak aynı zamanda başlatmasını ve so-nuçlandırmasını sağlamayı amaçlayan ve üçüncü ülkeler ile temel AB müzakereleri-ni yansıtan paralel müzakereler, en akla

Page 114: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014112

avrupa avrupa

Türkiye – AB İlişkileri• Günlük basın toplantısında

Türkiye’de gerçekleşen yerel seçimlerle il-gili bir soruya cevaben açıklama yapan AB Dışişleri Yüksek Temislcisi Catherine Ashton’ın sözcüsü Maja Kocijancic AB Komisyonu’nun seçimleri yakından takip ettiğini ve resmi seçim sonuçlarını bekledi-ğini belirtti. Kocijancic AB Komisyonu’nun geçtiğimiz üç ay boyunca yaşanan geliş-melerin genel olarak kaygı verici buldu-ğunu belirtirken, Türkiye’nin bir aday ülke olarak AB üyelik müzakereleri sürecinde gerekli adımları atmasının önemine dikkat çekti. Bu kapsamda hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında AB standartla-rı çizgisinde reformlara geri dönülmesi gerektiğini vurgulayan Kocijancic, AB’ye katılım yolunda reformların yoğunlaştırıl-ması için seçimlerde çoğunlukla birlikte oy vermeyen vatandaşlar dâhil tüm vatandaş-larla iletişim içinde olunması gerektiğini kaydetti. Kocijancic AB Komisyonu olarak bu konular üzerinde Türkiye ile yoğun di-yalog içinde olmaya hazır bulunduklarını bildirdi.

• Hollandalı milletvekili Ria Oo-men-Ruijten tarafından kaleme alınan ve Türkiye’nin 2013 yılında AB’ye üyelik sürecinde kaydettiği ilerlemeleri ele alan Türkiye Raporu, Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nda kabul edildi. Dı-şişleri Komitesi’nde kabul edilen raporda Türkiye’de son dönemde üst düzey yetkili-lerle ilgili yolsuzluk iddialarından duyulan ciddi kaygı dile getirildi ve Türkiye’nin

çağdaşlaşma ve demokratikleşme süre-cinde anayasal reformun öncelikli olması gerektiği vurgulandı. Raporda yolsuzluk soruşturmalarını ilk safhalarda yöneten savcılar ve polis memurlarının görevden alınmasının üzüntüyle karşılandığı belirtildi ve Türk makamlarına Sayıştay’ın doğru iş-leyişinin sağlanması çağrısında bulunuldu. Raporda ayrıca bağımsız yargının ve kuv-vetler ayrılığı ilkesinin de hayati önemine vurgu yapıldı. Raporda Türkiye’nin AB’nin stratejik ortağı olarak önemine de atıfta bu-lunulurken, özellikle TBMM’deki Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun görevinin askıya alınması ve buna bağlı olarak anayasa re-form sürecindeki yavaşlama da eleştirildi. Raporda AB Konseyi’ne Türkiye ile üyelik müzakerelerinde 23 no’lu Yargı ve Temel Haklar ile 24 no’lu Adalet ve İçişleri baş-lıklarının açılması için çaba sarf edilmesi yönünde çağrıda bulunuldu.

AB-ABD İlişkileri • AB ve ABD arasındaki Transatlan-

tik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) anlaş-ması müzakerelerinin dördüncü turu 10-14 Mart tarihlerinde Brüksel’de gerçekleşti-rildi. Görüşmelerde AB’yi Başmüzakereci Ignacio Garcia Bercero, ABD’yi ise Başmü-zakereci Dan Mullaney temsil etti. Bir hafta süren müzakerelerde birçok alanda ilerle-me sağlanırken, küçük ve orta ölçekteki fir-maların (KOBİ’lerin) da TTIP’ten yararlana-bilmesini sağlayacak bazı düzenlemelerin getirilmesi için ayrı bir başlık altında ele

alınmalarına; bir başka deyişle müzakere kapsamına yeni bir başlık eklenmesine ka-rar verildi. Üçüncü bir bölge ya da ülke ile yapılan bir serbest ticaret ve yatırım anlaş-ması kapsamına ilk defa olarak KOBİ’ler ile ilgili ayrı bir başlık alınıyor.

AB ve ABD’de özel sektörde istihdamın yaklaşık üçte ikisi KOBİ’lerde gerçekleşi-yor. AB ve ABD arasında müzakereleri sü-ren kapsamlı anlaşmanın KOBİ’lerin farklı pazarlara açılmasına ve dolayısıyla da büyümelerine katkı sağlaması bekleniyor.

AB ve ABD arasındaki dördüncü tur müzakerelerde KOBİ’lerin yanı sıra pazar erişimi, yasal uyum konuları ve sürdürüle-bilirlik, işgücü, çevre gibi konuların dahil edildiği “kurallar” bölümleri ele alındı.

3 Pazar erişimi alanında gümrük tarifeleri, hizmet ticareti ve kamu alımları başlıklarında müzakereler gerçekleştirildi. Gümrük tarifelerinde daha önce karşılıklı olarak sunulmuş olan tekliflerin daha da ileri götürülmesi; hizmetler ve kamu alımla-rında ise tekliflerin hazırlanması sürecinde nasıl ilerleneceği görüşüldü.

3 Yasal yönetmelikler alanında yö-netmeliklerin birbiri ile uyumunun nasıl artırılabileceği, ticaret karşısındaki teknik engellerin ortadan kaldırılması amacıy-la tarafların yazılı olarak verdiği teklifler, sağlık ve bitki sağlığı konuları görüşüldü. İlaç sanayi, kozmetikler, tıbbi cihazlar, oto-motiv ve kimyasal maddeler sektörlerinde yasal uyum konusuna karşılıklı olarak neler

yakın çözüm olacaktır. Bu süreç kapsamın-da Türkiye Maddesi, üçüncü ülkelerin be-lirlenen bir süre zarfında Türkiye ile STA imzalamalarını sağlayacak şekilde güç-lendirilebilir. Aynı zamanda her iki taraf, AB STA’larının ikili kümülasyon hükümleri bağlamında, Türk menşeli olan ve Gümrük Birliği’nde serbest dolaşımda olan malların AB menşeli olarak kabul edilmesi hususunu düşünmelidir.

3 Gümrük Birliği’nin tarım ve hiz-metleri de kapsayacak şekilde genişletilme-si her iki taraf için de fayda sağlayacaktır. Birincil tarımda şu anda mevcut olandan daha derin bir STA bağlamında tarımın karşılıklı olarak daha fazla açılması; hiz-

metler alanında Türkiye’nin AB üyeleri ile aynı koşullarda AB’nin hizmetler tek pa-zarına katılımına izin verilmesi ya da mev-zuat uyumu gerektirmeyen bir anlaşma ile birlikte STA oluşturulması seçenekleri düşü-nülebilir.

3 Özellikle transit için olmak üzere, karayolu taşımacılığı izinleri, en azından Gümrük Birliği kapsamında yer alan mal-lar için serbestleştirilmelidir. Türkiye’nin ka-tılım müzakereleri bağlamında Ulaştırma Politikası Faslı da müzakereye açılabilir.

3 İş amacıyla AB’ye seyahat eden önceden yeterlik almış Türk meslek sahipleri için uzun süreli, çoklu giriş imkanı veren ve

belge gereklilikleri sadeleştirilmiş spesifik bir vize kategorisi oluşturulmalıdır.

3 İyi tasarlanmış bir İhtilaf Çözüm Mekanizması’nın (İÇM) uygulanması, Gümrük Birliği’nin piyasa erişim yükümlülüklerinin ve ticaret imtiyazlarının yeniden dengelenmesine yardımcı olacaktır. Gümrük Birliği kapsamında mevcut İÇM, sadece koruma önlemlerinin süresi ile ilgili anlaşmazlıklarla sınırlı olduğundan etkili değildir. Daha geniş çeşitliliğe sahip olası ihtilaflar için tek bir tarafın dava açabileceği bir alternatif çö-züm mekanizmasına geçiş, ticareti bozucu etkenlerin ortadan kaldırılmasında daha etkili olacaktır.

Page 115: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 113

avrupa avrupayapılabileceği de müzakereler süresince ele alınan konular arasında bulunuyor.

3 Kurallar başlığı altında; halihazır-da AB ve ABD arasında mevcut anlaşma-lara ek olarak başka neler yapılabileceği ile ilgili çalışmalar gerçekleştirildi. Enerji ve hammadde ticareti, gümrükler, arada-ki ticaretin kolaylaştırılması ile ilgili olarak gümrük işlem ve süreçlerinin sadeleştirilme-si konuları görüşüldü.

Çevre

AB Komisyonu çevre politikalarının güçlendirilmesine yönelik girişimlerin AB ekonomisinin güçlenmesine katkılarını orta-ya koyan iki ayrı çalışma yayımladı. Ça-lışmalarından birinde sel ve su baskınları ile mücadele alanında yapılacak yatırımla-rın; diğerinde ise işgücü ile ilgili vergilerin daha çok kaynak kullanımına ve çevreyi kirletmeye (daha yeşil çevre) kaydırılması-nın sağlayacağı genel ekonomik kazançlar ön palana çıkarılıyor. Daha yeşil çevre için vergilendirmeyi savunan çalışmada 12 üye ülkeden sağlanan veriler değerlendirildi ve bu çalışmaya göre işgücüne uygulanan vergilerin çevreyi kirletenlere kaydırılması sonucunda 2016 yılı itibarıyla 35 milyar €; 2025 itibarıyla ise 101 milyar €’luk vergi kazancı sağlanması söz konusu ola-cak. Ayrıca çevreye zarar veren alanlarda uygulanmakta olan sübvansiyonların geri çekilmesi durumunda bu gelirlerde daha büyük bir artış olacağı belirtiliyor.

Komisyon’un diğer çalışması ise çevre ve ekonomi politikaları arasındaki farklı bağlantıları ortaya koyuyor ve su baskınla-rının makro ekonomik sonuçları, kaynakla-rın verimli kullanılmasına yönelik çalışma-lar içinde olan KOBİ’lerin desteklenmesi ve tüm AB ülkelerinin çevre politikaları ile ilgili harcamaları mercek altına alınıyor.

2002 – 2013 döneminde AB’de mey-dana gelen sel ve su baskınlarının toplam maliyetinin 150 milyar € civarında olduğu tahmin ediliyor. Öte yandan sel baskınla-rından kaynaklanan zararların önlenmesi için gereken harcama bu tutarın 6/1’i ka-dar.

AB Komisyonu’nun yayımladığı bu ça-lışmaların AB’de ekonomi politikalarının eşgüdümünü amaçlamak üzere 2010’da oluşturulmuş olan Avrupa Sömestri meka-nizmasını beslemesi öngörülüyor. Avrupa Sömestri, AB ekonomi politikalarının eş-güdümünün güçlendirilmesi sayesinde AB

genelinde ekonomik kalkınmanın güçle-neceği beklentisiyle oluşturulmuştu. Avru-pa Sömestri’nin yeşil politikalar içermesi yaklaşımı ise makro ekonomik politikaların sadece ekonomik açıdan değil, sosyal ve çevresel açıdan da sürdürülebilir olması hedefi ile ortaya koyuldu.

Ekonomi

• AB Komisyonu gençlerin staj ko-şullarının iyileştirilmesi ve böylece genç is-tihdamı olanaklarının artırılması girişiminin AB Bakanlar Konseyi’nde kabul edilmesini olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi. Güvenli ve adil çalışma koşullarının olduğu iş ortamlarında staj yapan gençlerin pro-fesyonel deneyim kazanarak, iş hayatına daha avantajlı başlangıç yapabildiğini be-lirten AB Komisyonu bu girişimin tüm üye ülkelerde yürürlüğe konulmasını istiyor.

Stajyerlerle ilgili düzenlemeler, AB Komisyonu’nun Aralık 2012’de hazırla-dığı ve AB Bakanlar Konseyi’nin Nisan 2013’te kabul ettiği Gençlik İçin İstihdam Güvencesi”nin kapsamında yer alıyor. Eurobarometre araştırmasına göre AB’de halihazırda üç stajyerden biri kabul edile-bilir çalışma koşullarının altında çalışıyor. Bu stajyerlerden “işe başlangıç” düzeyin-deki profesyonellerin yapması gereken işleri yapmaları bekleniyor. AB Komisyo-nu stajların gençlerin okuldan iş hayatına yumuşak geçişlerini sağlamak için önemli olduğunu, gençler açısından iş bilgisi edin-melerine yardımcı olması gerektiğini vurgu-luyor. Stajyerlerin ücretsiz ya da ucuz işgü-cü olarak değerlendirilmemesi gerektiğinin altını çiziyor. Bunun yerine staj döneminin işgücünün bilgi ve eğitimine bir yatırım ola-rak görülmesi gerektiği vurgulanıyor.

AB Komisyonu’nun hazırladığı kılavuz staj koşullarının saydamlaştırılmasına katkı-da bulunurken, stajyer ve işveren arasında

yapılacak anlaşmada da yer almak üzere bir öğrenim içeriği sunmasının önem taşıdı-ğı belirtiliyor.

• Euro Alanı (AB18) işsizlik ora-nı Ekim 2013’ten bu yana değişmeyerek Ocak 2014’te de %12 oranında gerçekleş-ti. İşsizlik oranı, geçtiğimiz yılın aynı döne-minde de %12 seviyesindeydi. AB28 işsiz-lik oranı da Ocak 2014’te Ekim 2013’ten bu yana değişmeyerek %10,8 olarak ger-çekleşti. AB28 işsizlik oranı Ocak 2013’te %11 seviyesindeydi.

Eurostat tahminlerine göre, Ocak 2014’te yaklaşık 19,2 milyonu Euro Alanı’nda olmak üzere AB genelinde yak-laşık 26,2 milyon kişi işsizdi. Bir önceki yı-lın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında, Euro Alanı’nda işsiz kişi sayısında yaklaşık 449 binlik artış gerçekleşirken, AB27’deki top-lam işsiz kişi sayısındaki artış 67 bin oldu. Üye ülkeler arasından işsizliğin en düşük olduğu ülkeler Avusturya (%4,9), Almanya (%5) ve Lüksemburg (%6,1) iken, en yüksek olduğu ülkeler Yunanistan (Kasım 2013’te %28) ve İspanya (%25,8) oldu.

Ocak 2014’te AB’de yaklaşık 3,5 mil-yonu Euro Alanı’nda olan yaklaşık 5,6 milyon 25 yaş altı kişinin işsiz olduğu be-lirlendi. Ocak 2013’te Euro Alanı’nda ve AB28’de sırasıyla %24,1 ve %23,7 olan 25 yaş altı gençlerin işsizlik oranı Ocak 2014’te Euro Alanı’nda %24, AB27’de ise %23,4 olarak gerçekleşti. Genç nüfus-ta işsizlik oranının en düşük olduğu ülkeler Almanya (%7,6), Avusturya (%10,5) ve Hollanda (%11,1) ve en yüksek olduğu ül-keler ise Yunanistan (Kasım 2013’te %59), İspanya (%54,6) ve Hırvatistan (2013’ün dördüncü çeyreğinde %49,8) oldu.

ABD’de bir önceki yılın aynı dönemin-de %7,9 olan işsizlik oranı Ocak 2014’te %6,6 seviyesindeydi.

Page 116: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014114114

görüşEs

ra B

ELEN

TİSK Araştırma, Eğitim ve Dış İlişkiler Uzmanı

[email protected]

“Ekonomik Kriz ve İstikrar Politikaları Döneminde Avrupa Sosyal Modeli Projesi” Uluslararası Konferansı

Uluslararası Çalışma Teşkilatı’nın (ILO), Avrupa Komisyonu ile ortaklaşa yürüttüğü “Ekonomik Kriz ve İstikrar Politi-kaları Döneminde Avrupa Sosyal Modeli Projesi” sonuçlarının açıklanması ama-cıyla düzenlenen Uluslararası Konferans, 27-28 Şubat 2014 tarihleri arasında Brüksel’de gerçekleştirildi.

Son yıllarda yaşanan finansal ve eko-nomik krizin Avrupa Sosyal Modeli üze-rindeki etkilerinin irdelendiği, izlenen istik-rar politikalarının sosyal alandaki kısa ve uzun vadeli yansımalarının ele alındığı ve bu çerçevede Avrupa Sosyal Modeli’nin geleceğinin tartışıldığı Konferansa, 28 AB üyesi ülke ve aday ülkelerden (Türkiye ve Makedonya) hükümet, işveren ve işçi kesimi temsilcileri ve uzmanlar katıldı.

Konferans’ta;1. Çalışanların Hakları ve Çalışma Ko-

şullarındaki Eğilimler: Krizde Avrupa

Sosyal Modeli Neden ve Nasıl De-ğişti?

2. Sosyal Koruma ve İşgücü Piyasasın-daki Eğilimler: Sosyal Uyum, İstih-dam ve Ekonomik Büyüme Üzerinde-ki Etkiler Neler Oldu?

3. Avrupa Sosyal Modeli’ndeki Deği-şimlerde Sosyal Diyaloğun Rolü: Fark Yaratıyor mu?

başlıklı oturumlar yer aldı.Ayrıca, Belçika, Hırvatistan, Yuna-

nistan, Litvanya, Lüksemburg, Malta ve İspanya Çalışma Bakanlarının katılımıy-la “Avrupa Sosyal Modeli’nin Geleceği: Neler Değişmeli, Korunmalı, Geri Kaza-nılmalı?”; Avrupa İş Dünyası Konfederas-yonu (BUSINESSEUROPE), Avrupa Kamu İşletmeleri Merkezi (CEEP), Avrupa Esnaf ve Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Birliği (UEAPME), Avrupa İşçi Sendikaları Konfe-derasyonu (ETUC), Uluslararası İşverenler

Teşkilatı (IOE) ve Uluslararası İşçi Sendi-kaları Konfederasyonu (ITUC) temsilcileri-nin katılımıyla “Avrupa Sosyal Modeli’nin Şekillendirilmesinde Sosyal Diyaloğun Rolü” başlıklı yuvarlak masa tartışmaları gerçekleştirildi.

Konferansın kapanış konuşmalarını ILO Genel Müdürü Guy Ryder ve Avru-pa Komisyonu İstihdam, Sosyal İşler ve İçerme’den Sorumlu Üyesi Laszlo Andor yaptı.

Konferansa, Ülkemizden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, TİSK ve TÜRK-İŞ temsilcileri iştirak etti.

12 AB ülkesindeki (Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Portekiz, İspanya, İsveç, İngiltere, Estonya, Leton-ya, Litvanya) ulusal uzmanlar tarafından 2011-2012 yılları arasında gerçekleştiri-len araştırma, Avrupa Sosyal Modeli’in 6 temel boyutunda (çalışanların hakları ve

Page 117: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 115115

görüşçalışma koşulları, sosyal koruma, işgücü piyasası, kamu hizmetleri, sosyal diyalog ve sosyal uyum) kriz sürecinde kaydedi-len gelişmeleri söz konusu ülkeler dahilin-de karşılaştırmalı olarak incelemiştir.

Ekonomik krizin ilk yılları olan 2007-2009 döneminde AB’de sosyal koruma harcamaları yüksek düzeyini korumuş ve krizin sosyal maliyetlerinin en aza indiril-mesinde tampon vazifesi görmüştür. Yo-ğun iş kayıpları ve artan işsizlik karşısın-da sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin, işsizlik sigortasının varlığı, sosyal şokların önlenmesine katkıda bulunmuş ve yoksul-luktaki artışı sınırlandırmıştır. Reel kamu sosyal harcamalarının 2009 yılından başlayarak önemli ölçüde artması, bu me-kanizmaların otomatik dengeleme görevi gördüğünü ve bireylerin satınalma gücün-deki, dolayısıyla küresel talepteki azalma-yı sınırlandırdığını ortaya koymaktadır. Aynı zamanda bazı ülkeler, kısa süreli çalışma ve sosyal diyalog gibi bazı Avru-pa Sosyal Modeli araçlarını yoğun işten çıkarmaları önlemek amacıyla başarılı şe-kilde uygulamışlardır. Örneğin, Almanya, Avusturya ve Fransa’da işten çıkarmalara alternatif olarak kısa süreli çalışma ya da benzer planlar işletme düzeyinde müza-kere edilerek uygulamaya konulmuştur. Buna karşılık, Estonya, Letonya ve Litvan-ya gibi bu tür mekanizmaların olmadığı ülkeler, işten çıkarmaları ve yüksek işsizli-ği önleyememişlerdir.

Ancak, krizin başlangıcında işsiz-lik sigortası ve sosyal yardımlar, eğitim, sosyal diyalog, çalışma sürelerinin yeni-den düzenlenmesi gibi Avrupa Sosyal Modeli’nin bazı unsurları uygulamada iken, bütçe dengelerindeki bozulma ve kamu borçları, çoğu AB ülkesini talebi uyarıcı paketler yerine mali konsolidasyo-na dayalı politikaları krizin ikinci evresin-de uygulamaya koymalarına neden olmuş ve sosyal harcamalarda 2010 yılından iti-baren kesintiler gündeme gelmiştir.

Radikal değişikliklerin, özellikle avro bölgesinde yer alan borçluluk oranı yük-sek ülkelerde olduğu gözlenmiştir. IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Ko-misyonu tarafından krizden çıkış için kamu harcamalarında kesintiye gidilmesi, rekabet gücünü artırmak üzere birim iş-gücü maliyetlerinin azaltılması (ücretlerin düşürülmesi ve toplu pazarlık sürecinin zayıflaması yoluyla) şeklinde tedbirler

önerilmiştir. İngiltere, kamu hizmetlerin-de ölçek küçülmesine, dışarıdan hizmet alımına başvurulmasına ve radikal şekil-de azaltılmasına yönelik tedbirler uygula-maya koymuş; İtalya, İspanya gibi ciddi piyasa baskısı yaşayan ülkelerde de ra-dikal reformlara gidilmiştir. Borç krizinin daha az şiddetli olduğu Fransa, Belçi-ka gibi ülkelerde söz konusu değişimler daha yumuşak ya da Almanya örneğin-de olduğu gibi marjinal niteliktedir. İsveç gibi İskandinav ülkeleri ise Avrupa Sosyal Modeli’nin kendisini çabuk toparladığı/esnek olduğu ve krizde aktif olarak kulla-nıldığı ülkeler olmuştur.

ILO verileri, Avrupa Sosyal Modeli’nde yaşanan değişimlerin ülkeler bazında bir-birinden farklı ve değişik boyutlarda oldu-ğunu ortaya koymaktadır. Avrupa Sosyal Modeli bazı ülkelerde esnekliğini korur-ken, diğerlerinde bozulmaya uğramıştır. Ancak, Model’in 6 temel boyutunun da etkilendiği önemli değişimler söz konusu-dur. Bazı reformlar, örneğin emeklilik sis-temleri ya da işgücü piyasası reformları, demografik gelişmeler, küreselleşme ve yapısal işsizlik gibi faktörlerin baskısıyla krizden çok önce başlamış olsa da, büt-çesel kaygılar reformları hızlandırmış ve yeni reform alanlarını (ücretler ve toplu pazarlık gibi) politika gündemine taşımış-tır.

Çalışanların hakları ve çalışma koşulları

Rekabet gücünün artırılmasına ve eko-nomik şartların iyileşmesine öncelik veren bazı reformlar, ücretler ve çalışma şartları üzerinde doğrudan baskı yaratmıştır.

Bu çerçevede, ücretlerdeki artışın sı-nırlandırılmasına yönelik girişimlerde bulunulduğu gözlenmektedir. Örneğin, Portekiz, Romanya ve İrlanda’da üçlü dü-zeydeki ücret müzakereleri kesintiye uğ-ramış; İspanya’da üçlü anlaşma uygula-namamış; Macaristan’da Üçlü Konsey’in yapısında önemli değişikliklere gidilmiş; Portekiz, İspanya ve İngiltere’de asgari ücret dondurulduğundan fiyat artışlarının gerisinde kalmış, Yunanistan’da ise no-minal olarak %22 oranında azaltılmıştır. Almanya’da ise hükümet, 2016 yılında yasal ulusal asgari ücret uygulamasına geçeceğini açıklamıştır. Yunanistan’da örgütlenme ve toplu pazarlık özgürlüğünü sınırlamaya yönelik müdahalelerde bulu-

nulduğu rapor edilmiştir. İngiltere’de bazı çalışanların şirketten pay alma karşılığın-da bazı temel haklarından vazgeçmeleri şeklinde uygulamalar gündeme gelmiştir. Bu tedbirler hiç şüphesiz, birçok çalışanın çalışma şartlarında bozulmaya yol açmış-tır.

İşgücü piyasalarıİşgücü piyasası reformları yeni ol-

mamakla ve krizden önce çoğu Avrupa ülkesinde uygulamaya konulmakla birlik-te, kriz ve izlenen istikrar politikaları bu alanda yaşanan reformları ve değişimleri hızlandırmış ve reform kapsamını geniş-letmiştir.

Birçok ülke (Slovakya, Yunanistan, Es-tonya gibi), hem bireysel, hem de toplu işten çıkarmalara ilişkin prosedürleri sa-deleştirmiş ya da kaldırmış; ayrıca ihbar sürelerini azaltmıştır (Yunanistan gibi). İş sözleşmeleri birçok ülkede esnekleştiril-miş, Estonya’da geçici istihdama ilişkin sınırlamalar kaldırılmıştır. İngiltere’de ol-dukça esnek ve korumasız iş sözleşmeleri ortaya çıkmıştır (sıfır saat sözleşmesi-çalış-ma süresi ve ücreti belli olmayan sözleş-meler).

Aynı zamanda, çoğu ülkede devlet ak-tif işgücü piyasası programlarından çekil-miştir. Macaristan’da bu programlar terk edilerek, yerini kamu yararına çalışmaya dayalı bir uygulama almıştır. Bununla bir-likte, Fransa, Almanya ve İrlanda aktif iş-gücü piyasası programlarına ayrılan kay-nakları artırmış; Estonya ve Letonya’da da bu programlardan yararlananların kapsamı genişletilmiştir.

Sosyal korumaBirçok Avrupa ülkesi kriz öncesinde

demografik değişimlerin, uzun dönemli sürdürülebilirlik gereklerinin ve yapısal iş-sizliğin baskısıyla sosyal koruma sistemle-rinde uzun vadeli reformlara gitmişlerdir. İstikrar politikaları bu eğilimi hızlandırmış ve sosyal korumanın tüm alanlarını ilgilen-dirir hale gelmiştir.

Birincisi, bazı ülkeler, işsizlik yardım-larından yararlanma ve hak kazanma koşullarını sınırlayan yeni düzenlemeleri uygulamaya koymuştur. İkincisi, işsizlik sigortasından yararlanma süresi azaltıl-mıştır (örneğin, Macaristan’da 9 aydan 3 aya düşürülmüştür). Üçüncüsü, birçok ülke-

Page 118: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014116116

görüşde işsizlik sigortası ödenek miktarı azal-tılmıştır (Portekiz’de %20 oranında). Aile yardımları ve aile destek programlarında da kısıtlamalara gidilmiştir (Örneğin, Yu-nanistan, İrlanda ve Portekiz). Aksine, Bul-garistan sosyal yardımları artırırken, İsveç refah hizmetlerini desteklemek üzere be-lediyelere daha fazla kaynak aktarmıştır.

Sosyal diyalogYapısal reform paketlerinin bir parçası

olarak 2010 yılından itibaren uygulanan hukuksal reformlar, toplu pazarlık kapsa-mında önemli tahribata yol açmıştır.

Bu alanda üç temel eğilim gözlen-mektedir. Birincisi, Macaristan’da olduğu gibi özel şartlar dahilinde grev hakkında sınırlamalara gidilmiş; ikincisi, Yunanis-tan, Macaristan, Portekiz, Romanya ve Slovakya’da olduğu gibi, toplu iş söz-leşmelerinin daha fazla işçiyi ve işyerini kapsamasını sağlayan mekanizmaların sınırlandırılması yoluyla toplu pazarlık kapsamı daraltılmış; üçüncüsü sosyal ta-rafların sektörel ve ulusal düzeyde müza-kerede bulunma hakkı sınırlandırılarak, desantralizasyonun zorlanması gündeme gelmiştir. Örneğin, Romanya’da 2011 tarihli Sosyal Diyalog Kanunu, ulusal düzeyde toplu pazarlığı uygulamadan kaldırmış; Yunanistan ve İspanya’da da işletmelere üst düzeydeki toplu iş sözleş-melerinden çekilme imkanı getirilmiştir.

Kamu sektörüEkonomik krizle birlikte artan bütçe

açıklarını kontrol etmek üzere uygulama-ya konulan tedbirler, kamu sektöründe istihdam garantisini bir kural olmaktan çıkarmıştır. Hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde, kamu sektöründe ücretlerin dondurulması ya da azaltılması tedbirleri uygulamaya konulmuştur. Estonya, İrlan-da, Letonya, Litvanya, Romanya ve diğer bir çok ülkede esas ücretin dondurulması ya da azaltılması söz konusu iken, Maca-ristan ve Yunanistan gibi bazı ülkelerde ikramiyelerin kaldırılması gündeme gel-miş; ayrıca ayni yardımlar da kaldırılmış-tır (Örneğin, Portekiz ve Romanya’da ye-mek ve konut yardımı, İspanya’da hastalık izni gibi). Bu tedbirler, bazı durumlarda kamu sektörüne ilişkin yapısal reformları tamamlayıcı nitelikte olurken, kimi zaman söz konusu kurumsal reformların etkilerini sınırlamış ya da ortadan kaldırmıştır. Bazı

ülkelerde eğitim, sağlık gibi sektörlere yönelik harcamalarda, özellikle ayni yar-dımlarda, kesintiye gidilmesi, yararlanma koşullarının zorlaştırılması ya da katılım payı gibi uygulamalar, kamu hizmetleri-nin kalitesinde düşmeye neden olmuştur.

Sosyal uyumKamu borçlarının azaltılmasına ön-

celik verilmesi, harcamalarda kesintiye gidilmesi, bölgesel ve sosyal uyumun sağ-lanması hedefinin gözardı edilmesine yol açmıştır. İtalya ve Romanya’da olduğu gibi, kaynakların desantralizasyonu eğili-mi (devletten yerel otoritelere) hızlanmak-la birlikte, bölgelere ve belediyelere yö-nelik kaynaklar azaltılmıştır. İngiltere’de bölgesel kalkınma ajansları kaldırılırken, İtalya’da yeterli kaynak olmaksızın hızla-nan desantralizasyon, bölgesel farklılıkla-rın artmasına neden olmuştur. İsveç’te ise belediyelere aktarılan kaynaklar, yerel düzeydeki olumsuzlukları önlemek üzere artırılmıştır.

Krizin, ayrımcılıkla mücadelede son on yılda kaydedilen gelişmeleri de olum-suz etkilediği gözlenmektedir. İşsizlikteki ve sosyal sorunlardaki artış, milliyetçiliği ve Romanlar gibi bazı gruplara yönelik ayrımcılığı güçlendirmiştir. Ayrıca, cinsi-yet ayrımcılığına ilişkin sorunların arttığı yönünde bulgular mevcuttur.

Ekonomik ve sosyal alanlarda gözlenen etkiler

Kamu hizmetleri, işgücü piyasası gibi alanlarda yaşanan değişimlerden kay-naklanan sosyal çatışmalar, ekonomi üzerinde de (örneğin üretim, tüketim ve verimlilikte azalma), doğrudan olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Kötüleşen istih-dam ve çalışma koşulları, azalan sosyal harcamalarla birlikte, çalışanların moti-vasyonunun düşmesine, insan kaynakları-nın zayıflamasına ve kamu hizmetlerinin kalitesinde gerilemeye neden olmaktadır. Eğitim harcamalarındaki azalma ve işgü-cü piyasası reformları, gelecek nesillerin nitelik ve istihdam beklentileri üzerinde uzun vadeli etkilerde bulunacaktır.

Sosyal alanda mevcut durum endişe vericidir. Yoksulluk ve sosyal dışlanmada hızlı bir artış gözlenmekte ve bu durum giderek daha fazla orta sınıfa yaygınlaş-maktadır. İzlenen ekonomik politikaların

istihdam, özellikle genç işsizliği üzerin-deki olumlu etkileri zayıftır ve azalan eği-tim ve sosyal harcamalar, düşük ücretle ve olumsuz koşullarda çalışmayı (çalışan yoksulluğu) gündeme getirmektedir. Uzun vadede yaşlı yoksulluğunun da, emekli aylıklarındaki kesintiler ve daha az koru-malı istihdam biçimleri nedeniyle artması beklenmektedir.

Konferans’ta katılımcılar tarafından dile getirilen önemli hususlar şunlar oldu:

→ Ekonomik ve sosyal politikaların, küresel krizle birlikte artan yoksul-luğu ve eşitsizlikleri azaltmak üzere birlikte denge içinde uygulanmaları gerekir.

→ Avrupa Sosyal Modeli, bazı ülkeler-de önemli ölçüde aşınmaya uğramış-tır. Ancak, bazı olumlu gelişmeler de gözlenmektedir. Örneğin, Fransa, Al-manya ve İrlanda aktif işgücü piyasa-sı politikalarına aktarılan kaynakları artırmıştır. Almanya 2016 yılında as-gari ücret uygulamasına geçecektir.

→ Krizin Avrupa Sosyal Modeli üzerin-deki olumsuz etkilerinin giderilmesin-de sosyal diyalog en etkili araçtır.

→ Avrupa Sosyal Modeli Kriz’den çıkış için anahtardır. Eşitlik, sosyal daya-nışma gibi önemli değerler üzerine kurulmuş olan Model, bugüne kadar AB’nin ekonomik başarısının bir par-çası olmuştur. Model’in güçlü ve sür-dürülebilir olması sağlanmalıdır.

→ Avrupa Sosyal Modeli’nde yapılacak reformlar yatırım, teknoloji, sosyal is-tikrar, çalışanların hareketliliği ve ni-telikler üzerine odaklanmalıdır. Eko-nomik politikalar ve işgücü piyasası politikaları uyum içinde olmalıdır. Av-rupa Parasal Birliği’nin sürdürülebilir-liğinin sağlanması ve Avrupa Sosyal Modeli’nin geleceğinin güvence altına alınabilmesi için Avrupa’nın rekabet gücü sorunlarının çözümüne yönelik daha koordineli bir yaklaşım izlenmelidir. Avrupa para sisteminin sosyal boyutu güçlendirilmelidir.

→ Sosyal taraflar, Avrupa Sömestri yo-luyla ekonomik politikaların oluşturul-masına dahil olmalıdır. Sosyal taraf-ların ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulması ve uygulanması süreci-ne katıldığı ülkelerin krizden daha hızlı çıktıkları, hükümetlerin kontro-

Page 119: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 117117

görüşlünün esas olduğu ülkelerde ise eko-nomik koşullardaki iyileşmenin daha uzun zaman aldığı gözlenmektedir.

→ Krizden çıkış için Avrupa’da tüketim uyarılmalı, kamu altyapı yatırımları artırılmalıdır.

→ Kriz sürecinde Kuzey Avrupa ülkeleri-nin (örneğin, İsveç) daha iyi bir eko-nomik performans sergiledikleri ve Avrupa Sosyal Modeli’ni sürdürdük-leri gözlenmektedir. Bu konuda bir diğer başarılı örnek de Almanya’dır. Güney Avrupa ülkeleri bakımından ise durum tam tersidir. Dolayısıyla, bir kutuplaşmadan söz edilebilir.

→ AB ülkeleri bakımından tek bir Av-rupa Sosyal Modeli yoktur; ülkeler arasında önemli farklılıklar vardır. Model’in sürdürülebilirliği bakımın-dan da, her ülkenin kendi şartlarına göre uyarlanması gerekmektedir. Ni-tekim, kriz sürecinde bazı ülkelerde sosyal model radikal değişikliklere uğrarken, bazılarında bu değişim ol-dukça sınırlı olmuştur.

→ Avrupa Sosyal Modeli’nin zayıfla-ması, ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle, ekonomik ve sosyal politikaların iyi yönetişimi önem taşımaktadır.

→ Kriz sürecinde ülkelerin rekabet gücü kazanmak amacıyla işgücü maliyetle-rini azaltmaları, sosyal uyuma zarar vermiştir. İşgücü üzerindeki vergi yü-künün diğer alanlara kaydırılmasın-da yarar vardır. Bugün rekabet gücü yüksek olan ülkeler, ücretlerin, sosyal harcamaların ve sendikalaşma oran-larının yüksek olduğu Kuzey Avrupa ülkeleridir. Rekabet gücü bakımından enerji maliyetleri ve kamu hizmetleri de önemlidir.

→ İleri teknolojiye dayalı yüksek nitelikli işlerin geliştirilmesi, ekonomik büyü-me ve sosyal gelişme için gereklidir.

→ İşsizlikle mücadele bakımından işgü-cü piyasası ile eğitim sistemi arasın-daki bağ güçlendirilmeli, bireylerin istihdam edilebilirliği artırılmalıdır. Çıraklık eğitimi programları, genç işsizliğinin azaltılması bakımından önemlidir. Gençler, ya eğitime ya da istihdama yönlendirilmelidir.

→ Güvenceli esneklik, işgücü piyasası-

nın katılığını azaltarak krizde mevcut işlerin korunmasına yardımcı olmuş-tur. İyi işleyen ve esnek işgücü piya-saları; iş yaratılması, işler arasında geçiş ve işgücü arz ve talebi arasın-daki dengesizliklerin giderilmesi ba-kımından önemlidir.

→ İşgücü maliyetlerinin verimlilikle ilişki-lendirilmesi, Avrupalı işletmelerin re-kabet gücü ve yatırım imkanları için gereklidir.

→ Bazı AB ülkelerinin yapısal reform-lar konusunda isteksiz davranması, AB’de işsizlik oranının yüksekliğine neden olmaktadır.

→ AB’de vergi yükünün ABD ve Japonya’ya göre yüksek olması, Av-rupalı işletmeler bakımından rekabet dezavantajı oluşturmaktadır.

→ Avrupa, dünya GSYH’sının %20’sini yaratırken, sosyal harcamalardaki payı %50’dir. Bu ciddi bir dengesiz-liğe işaret etmekte ve Avrupa sosyal Modeli’nin mevcut haliyle sürdürüle-bilirliğini zorlaştırmaktadır.

→ Mali konsolidasyon, özel sektörün, özellikle KOBİ’lerin aktif olması ve finansmana erişimleri, iş yaratılması, sosyal yardımların çalışma arzusunu olumsuz etkilememesi ve sosyal diya-log AB’nin geleceği için önemlidir.

→ Avrupa Komisyonu tarafından uy-gulamaya konulan “Sosyal Yatırım Paketi”, üye devletlere ulusal refah sistemlerini modernize etmeleri ve mevcut kaynakları daha etkin kullan-maları konusunda yol göstermektedir. “Gençlik İstihdam Paketi” de, kronik genç işsizliği sorunu ile mücadelede üye devletlere yardımcı olmaktadır.

→ Sosyal diyalog, sadece sağlıklı bir ekonomi için değil, sürdürülebilir bir toplum için de gereklidir. Sosyal di-yalog, etkin ve sonuç üretmeye odak-lı olmalı; hem üye devletler, hem de AB düzeyinde geliştirilmelidir.

→ Sürdürülebilir işletmeler olmadan Avrupa Sosyal Modeli devam ettiri-lemez.

→ Çalışma şartlarının, iş sağlığı ve gü-venliği koşullarının geliştirilmesi, iş ve aile yaşamı arasında denge kurulma-sı, işgücü hareketliliği Avrupa Sosyal Modeli’nin korunması gereken unsur-larıdır.

→ Avrupa Sosyal Modeli gözden geçi-rilirken AB’nin, rekabet gücü yüksek sosyal piyasa ekonomisi dahilinde sosyal gelişme, üye devletler arasın-da dayanışma ve ekonomik ve sosyal uyum şeklindeki temel hedefleri gö-zardı edilmemelidir.

Page 120: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014118118

görüşS.

Meh

met

KEL

Sosyal Güvenlik DenetmeniManisa Sosyal Güvenlik İl Müdür Yrd. V.İşletme Bilim Uzmanı

Sosyal Güvenlik Hukukunda Yasal Süre Dışında Verildiği Halde Yasal Süresi İçinde Verilmiş Gibi Değerlendirilen İşe Başlama ve İşten Ayrılış Bildirimi1. GİRİŞ

Sosyal güvenlik hukukunda işverenlere beyanda bulunma mükellefiyeti yüklenmiştir. Vergi Hukukundaki mükellefiyetin benzeri olan sosyal güvenlik mükellefiyetinin de hem beyan hem de maddi yönü bulunmaktadır. Be-yan mükellefiyetinin mevzuatta belirtilen zamanlarda yerine getirilmemesi halinde mükellefe (işveren) idari para cezası uy-gulanacağı kanun ile hüküm altına alın-mıştır. Sosyal Güvenlik Hukukunda mad-di edimlerin (prim ve diğer ödemelerin) yerine getirilmemesi durumunda ise idari para cezası uygulanmamakta ancak ka-nunun belirlediği oranlarda gecikme ce-zası ve gecikme zammı uygulanmaktadır.

Yazımızda sosyal güvenlik mevzuatın-

da belirlenen mutat süre dışında yapıldı-ğı halde, mutat süre içinde yapılmış gibi değerlendirilerek İdari Para Cezası uygu-lanmayan bildirimler örnekler ile açıkla-nacaktır.

2. BELGELERİN YASAL VERİLME SÜRELERİ İLE MUTAT SÜRE DIŞINDA VERİLDİĞİ HALDE İDARİ PARA CEZASI UYGULANMAYAN BELGELER

2.1. İşe Başlama Bildirimi 5510 sayılı yasanın1 4 üncü madde-

sinde kimlerin sigortalı sayılacağı, 5 inci maddesinde bazı sigorta kollarına tabi

tutulan kişiler, 7 nci maddesinde sigorta-lılığın başlangıcı, 8 inci maddesinde de sigortalıların bildirim yükümlüleri ile bildi-rim zamanları açıklanmıştır. Yine kanuna paralel olarak Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin2 11 inci maddesinde işe giriş bildirimlerinin yapılması gereken ya-sal süreler açıklanmıştır.

Kanun ve yönetmelik hükümlerine göre genel kural; 4/a3 kapsamındaki si-gortalıların çalışmaya başlamalarının işe giriş bildirgesi ile işverenleri tarafından çalışmaya başlamadan bir gün önce bil-dirilmesi şeklindedir. Bununla birlikte ka-nunda; - İnşaat, balıkçılık ve tarım işyerlerinde

hizmet akdiyle çalışacak sigortalılar için, en geç çalışmaya başlatıldığı gün,

Page 121: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 119119

görüş - Yabancı ülkelere sefer yapan ulaş-

tırma araçlarına sefer esnasında işe alınan sigortalıların çalışmaya başla-dıkları tarihten itibaren bir aylık süre içinde,

- Kuruma ilk defa işyeri bildirgesi ve-ren işyerlerinde, sigortalı çalıştırılma-ya başlanılan tarihten itibaren bir ay içinde işe alınanların en geç işyerinin tescil tarihinden itibaren bir ay için-de,

- Kamu idarelerince istihdam edilip İşsizlik Sigortasına tabi olmayan söz-leşmeli personel ile kamu idarelerin-ce yurt dışı görevde çalışmak üzere işe alınanların, çalışmaya başladıkla-rı tarihten itibaren bir ay içinde,

Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmesi halinde, bunların da yasal süre içinde bil-dirilmiş sayılacağı belirtilmiştir.

İlk defa işyeri bildirgesi veren işyer-lerinden taşeronlar (alt işverenler) an-laşılmamalıdır. Çünkü taşeronların (alt işverenlerin) işyeri bildirgesi verme zorun-luluğu bulunmamaktadır. Bunlar gerekli bilgileri ihtiva eden bir dilekçe ve alt işve-ren olduklarını belgeleyen diğer belgeler ile müracaat ederler ve bunlara ayrı bir işyeri sicil numarası verilmeden ana işve-renin dosyası üzerinden alt işveren kod numarası verilir. Dolayısıyla mevcut bir iş-yerinde alt işveren olarak işe başlayan bir işveren, çalıştırdığı sigortalıları yukarıda belirtilen tarihlerde SGK’ya bildirmelidir. Ancak ana işverenin tescil tarihinden iti-baren bir aylık süre içinde faaliyete başla-yan alt işverenler, aynen ana işveren gibi çalıştırmaya başladıkları sigortalıların bil-dirimlerini, ana işverenin tescil tarihinden itibaren bir ay içinde yapabilirler.

Konuyu örneklendirelim.ÖRNEK 1 – Metal sektöründe

01.01.2000 tarihinden itibaren faaliyet gösteren KLM firması işlerinin bir kısmını alt işveren sözleşmesi imzaladığı ABC firmasına vermiştir. Bu durumda ABC fir-ması her ne kadar KLM ye ait işyerinde ilk defa faaliyet göstermeye başlamış olsa da kanunda belirtilen “ilk defa işyeri bil-dirgesi verilen” tanımı kapsamı dışında olduğundan, işe başlatacağı sigortalıları işe başlatmadan bir gün önce SGK’ya bildirmekle mükelleftir. Aksi halde idari para cezası ile karşılaşacaktır.

ÖRNEK 2 – Örnek 1’deki KLM firma-

sı ile alt işveren ABC firmasının aynı anda 20.10.2013 tarihinde faaliyete başladı-ğını varsayalım. Bu durumda, hem KLM ana işveren firması hem de ABC alt işve-ren firması, 20.11.2013 tarihine kadar işe başlattıkları sigortalıları 20.11.2013 tarihine kadar SGK’ya bildirebilecekler-dir.

Sigortalıların çalışmaya başlamasının yasal bildirim süresi olduğu gibi şekil yö-nünden de uyulması gereken kuralı var-dır. Yönetmelik ile belirlenen kurala göre bildirimler e-sigorta yoluyla işe giriş bildir-gesi ile yapılmalıdır.

İşe giriş bildirgesinin SGK’ya verilme süresi ile ilgili Kanunda olmayan bir istis-na yönetmelik ile getirilmiştir. Yönetmeli-ğin 11 inci maddesine göre; - İlk işyerindeki çalışmasına ait

sigortalı işe giriş bildirgesi Kuruma4 verilerek, tescil işlemi yapılmış olan sigortalının, naklen ve hizmet akdi sona ermeden aynı işverenin diğer iş-yerinde çalışmaya başlaması hâlinde yeni işyeri numarası üzerinden yasal süresi dışında yapılan sigortalı bildiri-mi süresinde yapılmış sayılır.

- Sigortalı işe giriş bildirgesi Kuruma verilerek, tescil işlemi yapılmış olan sigortalının çalıştığı işyerinin aynı il içinde başka bir ünitenin görev bölgesine nakledilmesi hâlinde yeni işyeri numarası üzerinden yapılan si-gortalı işe giriş bildirgesinin yasal sü-resi dışında yapılan sigortalı bildirimi süresinde yapılmış sayılır.

ÖRNEK 3 – ABC işverenine ait iş-yerinde işe giriş bildirimi yapılan ve 10.10.2012 tarihinden itibaren burada çalışan sigortalı Ahmet Bey, ABC işvereni-ne ait işyerindeki çalışması sona ermeden (hizmet akdi sonlanmadan) yine ABC işve-renine ait diğer bir işyerinde 20.10.2013 tarihinde çalışmaya başlamıştır. ABC iş-vereni tarafından Ahmet Beye ilişkin ikinci işyerinden herhangi bir tarihte yapılan işe giriş bildirimi yasal süre içinde yapılmış gibi değerlendirilecek ve idari para ceza-sı uygulanmayacaktır.

ÖRNEK 4 – Örnek 3’teki Ahmet bey ABC işverenine ait ilk işyerinden 10.10.2013 tarihinde iş akdini fesh ederek işten ayrılmıştır. Ahmet bey bu defa ABC işverenine ait ikinci işyerinde çalışmaya karar vermiş ve 25.10.2013

Page 122: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014120120

görüştarihinde çalışmaya başlamıştır. ABC işvereni tarafından Ahmet Beye ait işe giriş bildiriminin daha önceki hizmet akdinin sona ermiş olması nedeniyle en geç 24.10.2013 tarihinde e-sigorta üze-rinden yapılması gerekmektedir. Aksi hal-de ABC işverenine SGK tarafından idari para cezası uygulanacaktır.

2.2. İşten Ayrılış BildirimiSigortalılığın sona ermesi ve buna

ilişkin bildirim Kanunun 9 uncu maddesi ve yönetmeliğin 25 inci maddesi ile dü-zenlenmiştir. Buna göre 4/a sigortalıları yönünden sigortalılık hizmet akdinin sona ermesiyle sona ermektedir. Yine sigortalı-lığın sona ermesinin bildirimi de şekil ve süre yönünden kurala tabidir. Sigortalı-lığın sona erdiğine ilişkin bildirim sigor-talıyı çalıştıran işveren tarafından işten ayrılış bildirgesiyle ve e-sigorta yoluyla yapılmalıdır. İşten ayrılış bildirgesi hiz-met akdinin sona erdiği tarihten itibaren 10 gün içinde düzenlenmeli ve e-sigorta üzerinden SGK’ya verilmelidir. 10 günlük süre genel kuraldır.

10 günlük yasal verilme sürelerinin istisnaları da yine yönetmelik ile düzen-lenmiştir. - Naklen ve hizmet akdi sona ermeden

aynı işverenin aynı ya da başka üni-tede tescil edilmiş diğer bir işyerinde çalışmak üzere işten ayrılan sigorta-lılar için eski işyeri numarası üzerin-den yasal süresi dışında verilen sigor-talı işten ayrılış bildirgesi süresinde verilmiş sayılır.

ÖRNEK 5- KLM işverenine ait Pendik’te bulunan inşaat işyerinde çalışan Murat Atar isimli sigortalı, işveren ile ara-sındaki iş akdi sona ermeden aynı işve-renin Tekirdağ’da bulunan beton santrali işyerinde çalışmaya başlamıştır. Bu du-rumda KLM işverenince Pendik Sosyal Gü-venlik Merkezinde işlem gören işyerinden Murat Atar’a ait işten ayrılış bildirgesini vermesi gerekmektedir. Ancak işten ayrı-lış bildirgesinin işveren tarafından genel kural olan 10 günlük sürenin dışında ve-rilmiş olması durumunda da hizmet akdi sona ermeden aynı işverene ait başka bir işyerinde çalışmaya başlamış olması ne-deniyle belge yasal süre içinde verilmiş gibi değerlendirilecek ve idari para ceza-

sı uygulanmayacaktır. - Yine sigortalıların çalıştığı işyerinin

aynı il içinde başka bir ünitenin gö-rev bölgesine nakledilmesi halinde eski işyeri numarası üzerinden yasal süresi dışında verilen sigortalı işten ayrılış bildirgesi de süresinde verilmiş sayılır.

ÖRNEK 6 - ABC işverenine ait oto ta-mir atölyesi Pendik Sosyal Güvenlik Mer-kezi sınırları içinde faaliyet sürdürmekte iken 20.10.2013 tarihinde Kadıköy Sos-yal Güvenlik Merkezinin görev alanına giren bir adrese taşınmış ve burada fa-aliyete başlamıştır. Bu durumda Kadıköy Sosyal Güvenlik Merkezi tarafından yeni bir işyeri dosyası tescil edilecek çalışanla-rın bildirimleri bu dosya üzerinden yapıla-caktır. Pendik Sosyal Güvenlik Merkezin-de tescilli bulunan işyerinin 19.10.2013 tarihi itibari ile faaliyeti sona erdiğinden çalışanların bu tarihten sonraki bildirim-leri buradan yapılmayacak ve aynı tarih itibariyle işten ayrılış bildirimleri yapıla-caktır. Ancak işten ayrılış bildirimlerinin genel kural olan 10 gün içinde yapılma-yıp daha sonra yapılması halinde de ya-sal süre içinde bildirim yapılmış gibi de-ğerlendirilerek ABC işverenine İdari Para Cezası uygulanmayacaktır. Fakat burada dikkat edilmesi gereken husus işten ayrılış bildirgesi 10 günlük yasal süre dışında verilen sigortalıların, Kadıköy Sosyal Gü-venlik Merkezinde tescil edilmiş olan yeni işyerinde çalışıyor olmaları gerekmekte-dir. Yani bu sigortalıların hizmet akdine tabi çalışmasının sona ermemiş olması gerekir. Hizmet akdi sona eren sigortalı bulunması durumunda, hizmet akdi sona eren sigortalılara ait işten ayrışıl bildirim-lerinin en geç 10 gün içinde yapılması gerekmektedir. - İşe iade davaları veya müracaatlarına

istinaden iş mahkemelerince veya özel hakem tarafından göreve iade-sine karar verilen sigortalı persone-lin kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren işverenin işçiyi işe başlatmaması halinde sigortalı personelin işe baş-lamak için işverene yaptığı başvuru-suna ilişkin tebligatın alındığı tarihin içinde bulunduğu ayı takip eden ayın

sonuna kadar verilen sigortalı işten ayrılış bildirgesi yasal süresinde ve-rilmiş sayılır.

ÖRNEK 7 – VYZ işyerinde çalışmak-ta iken işten çıkarılan ve açtığı işe iade davasını kazanarak, mahkeme kararının tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde 10.10.2013 tarihinde işyerine işe başla-mak için müracaat eden Önder Öncü, iş-veren VYZ tarafından işe başlatılmamıştır. Bu durumda Önder Öncü’nün iş akdinin sonlandırılması ilk işten çıkarıldığı tarihten itibaren en çok 4 ay ileri götürülecek5 ve yeni bir işten ayrılış bildirgesi düzenlene-cektir. Düzenlenecek işten ayrılış bildirge-si en geç 10 uncu ayı takip eden Kasım ayının sonuna kadar verildiği takdirde yasal süre içinde verilmiş gibi değerlen-dirilecektir.

3. SONUÇ

Sosyal güvenlik hukukunda işçilerin haklarının korunması amacıyla işverenle-re işe giriş ve işten ayrılış bildirimlerinin beyan edilmesi mükellefiyeti yüklenmiştir. Genel kural olarak işçi çalışmaya başla-dığı tarihten önce işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirilmektedir. İşe giriş bildirge-sinin işe başlamadan önce verilmesinin kural olarak öne sürülmesinin en önemli nedeni işçinin sosyal güvenlik hakkının güvence altına alınması olgusudur. İşten ayrılış bildirimlerinde süre sınırı konul-masının nedeni de yine işçinin devletin sağladığı işsizlik sigortası ve sosyal yar-dımlardan yararlanmasının önündeki si-gortalılık engelinin kaldırılması amacını taşımaktadır.

İşe girişler ve işten ayrılışlar konusun-daki genel kuralın işçileri mağdur etme-yecek ve Kuruma olumsuz tesiri bulunma-yacak istisnaları bulunmaktadır. Yazıda genel kural ile bu istisnalar anlatılmıştır.Dipnot 1 - 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigor-tası Kanunu, yazıda Kanun diye bahsedilecektir.2 - Yazıda Yönetmelik olarak geçecektir.3 - 4/a : 5510 sayılı kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine tabi sigortalıları ifade eder.4 - Yazıda geçen Kurum ifadesi Sosyal Güvenlik Kurumu-nu ifade etmektedir.5 - 4857 sayılı iş kanunun 21 inci maddesi hükmü “Ka-rarın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçi-ye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.” gereği iş akdinin sonlandırılması en çok 4 ay ileri götürülür.

Page 123: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014 121

arkeogezi

Yenikapı KazılarıMarmaray Metro Projeleri Arkeolojik Kazıları

Ulaştırma Bakanlığı ile İstanbul Büyük-şehir Belediyesi tarafından hazırlanan ve Türkiye'nin en büyük raylı toplu ulaşım ağını oluşturan Marmaray ve Metro pro-jeleri kapsamında Üsküdar, Sirkeci ve Ye-nikapı'daki istasyonların inşasıyla açığa çıkan arkeolojik bulguları üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü izniyle İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü başkanlı-ğında 2004 yılında başlayan arkeolojik kazılar son aşamasına geliyor.

Yenikapı'da 58.000 m2 alanda deniz seviyesinin +3 metre üzerinde başlayan arkeolojik kazılar sırasında +3 metre ile -1 metre arasında Geç Osmanlı Dönemi-

ne ait kültür dolgusunda 19. yüzyıla tarih-lendirilen küçük imalathaneler ve işliklere ait mimari kalıntılar ile sokak dokusu bu-lundu. İmalathaneler ve mimari kalıntılar ilgili koruma kurulunca yerinde korun-masına karar verilirken sokak dokusu ise Arkeopark projesinde değerlendirilmek üzere sökülerek koruma altına alındı.

İstanbul tarihinin en kapsamlı arkeolo-jik kazılarına dönüşen bu çalışmalar sıra-sında, merkezi bir istasyonun kurulacağı Yenikapı'da -1 metre ile -6,30 metre ara-sında, Erken Bizans Dönemi'nin en büyük liman olan Theodosius Limanı gün ışığına çıkarıldı.

Roma İmparatorluğu'nun büyüyen yeni başkentinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere Marmara Denizi kıyısına I. Theodo-sius (379-395) tarafından Lykos (Bayram-paşa) Deresi'nin ağzına yaptırılan Theo-dosius Limanının, Lykos Deresi'nin taşıdığı miller sonucu işlevinin önemli bir bölümü-nü yitirmiş olmasına rağmen, küçük gemi ve teknelerin barındığı bir liman olarak 11. yüzyıla kadar kullanılmaya devam edildiği yapılan kazılarda elde edilen ve 7-11 yüzyıllara tarihlenen gemi kalıntıla-rından anlaşılmakta.

Dünya'nın en geniş repertuarına sahip antik tekne koleksiyonlarından birini oluş-turan Yenikapı batıkları, Bizans Dönemi

Page 124: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

İŞVEREN / Mart - Nisan 2014122

arkeogezigemi tipolojisi, gemi yapım teknolojileri ve bu teknolojinin gelişimine ilişkin önemli bilgiler sunmaktadır.

Kazı alanında 2011 yılının Haziran ayında ortaya çıkartılan ve son günlerde Bizans gemi kalıntısı olarak basında çok sayıda haberi yer alan Yenikapı 35 adlı Batık, Theodosius Lima-nı kalıntıları arasında çok özgün bir yere sa-hip. Kalıntının mevcut uzunluğu yaklaşık 15 m, mevcut genişliği ise 5m dir. Batığın yükü içinde değişik tiplerde amphoralar yer almaktadır. Boyutları açısından Liman'da bulunan en bü-yük kargo gemilerinden biri, ahşap özellikleri açısından ise bulunan en sağlam batık özelliği-ne sahiptir. İlk veriler ışığında batığın MS 4-5. yüzyıla ait olduğu düşünülmektedir.

Yenikapı kazı alanının batısında yer alan ve günümüzde 100 ada olarak isimlendirilen bölgede sürdürülen kazılarda ortaya çıkarılan; deniz surları, büyük taş bloklardan inşa edilmiş rıhtım, dalgakıranın bir bölümü gibi limanın karadaki mimarisine ait kalıntıların, ilgili bölge koruma kurulunca yerinde korunmasına karar verildi. Bu nedenle bu alanda yapılması planla-nan istasyon iptal edildi. Koruma altına alınan kalıntılarla ilgili çalışmalar, Arkeopark projesi ile birlikte tamamlanarak ziyarete sunulacak.

Ayrıca Yenikapı Metro alanında sürdürülen kazılarda liman dolgusu üzerinde açığa çıkan ve MS 12- 13. yüzyıllara tarihlendirilen ve ilgili kurulca taşınmasına karar verilen Kilise kalıntısı da yine koruma altına alınmış olup Arkeopark projesine dahil edilecek.

Marmaray ve Metro Projeleri kapsamın-da yürütülen Yenikapı kazılarında Neolitik Dönem'den başlayıp, kesintisiz olarak günü-müze kadar ulaşan ve kent tarihine ışık tutan 35 bin eser belgelenerek bilimin hizmetine su-nuldu.

Yenikapı kazılarıyla eşzamanlı olarak Mü-zemiz tarafından yürütülen Sirkeci ve Üsküdar arkeolojik kazılarında da kentin geçmişine ışık tutan Bizans ve Osmanlı Dönemine ait önemli sonuçlar elde edildi.

Bu çalışmalar sırasında Yenikapı'da gün ışı-ğına çıkartılan Theodosius limanı ve kalıntılar Neolitik yerleşme, Sirkeci ve Üsküdar kazıla-rında tespit edilen Osmanlı ve Bizans dönemi-ne ait buluntular kent tarihi açısından olduğu kadar, dünya kültür tarihi açısından da önemli sonuçlar vermiştir. Özellikle kentin 8500 yıllık süreç içinde geçirdiği kültürel, sanatsal ve jeo-lojik değişimi, gemi teknolojisi, kent arkeoloji-si, jeo-arkeoloji, osteo-arkeoloji, arkeo-botanik, sanat tarihi, deniz ticareti, filoloji ve dendrokro-noloji konularında önemli belgeler sunmuştur.

Page 125: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

istatistik

123

TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİ

LOKAVTLARGREVLERYILLAR LOKAVT

SAYISILOKAVTA DAHİL

İŞÇİ SAYISIKAYBOLAN

İŞGÜNÜ SAYISI

1993 9 1 437 286 789

1994 4 552 104 869

1995 5 4 047 162 512

1996 3 3 761 160 368

1997 4 4 083 62 236

1998 2 500 5 284

1999 4 931 76 470

2000 2 2 483 32 760

2001 - - -

2002 - - -

2003 2 888 110 415

2004 1 801 2 082

2005 1 118 59

2006 1 66 3 894

2007 - - -

2008 1 1256 16 328

2009 - - -

2010 - - -

2011 - - -

2012 - - -

YILLAR AKDEDİLENSÖZLEŞME SAYISI

İŞYERİ SAYISI

İŞÇİ SAYISI

1993 3 809 16 699 1 068 289

1994 1 513 6770 227 880

1995 2 357 11 274 765 928

1996 1 871 10 290 515 840

1997 2 056 12 966 841 518

1998 1 867 7 047 219 434

1999 2 286 12 373 828 458

2000 1 646 6 844 208 595

2001 4 454 14 211 775 478

2002 1 773 7 453 255 059

2003 1 607 7 806 629 240

2004 1 479 7 913 325 189

2005 3 977 14 388 587 456

2006 1 705 5 456 304 392

2007 1 972 9 734 459 449

2008 1 704 9 623 262 786

2009 1 995 11 544 504 796

2010 1 662 9 033 338 671

2011 1 939 14 057 422 802

2012 1 513 6 721 234 469

YILLAR GREV SAYISI

KATILAN İŞÇİ SAYISI

KAYBOLAN İŞGÜNÜ SAYISI

1993 49 6 908 574 741

1994 36 4 782 242 589

1995 120 199 867 4 838 241

1996 38 5 461 274 322

1997 37 7 045 181 913

1998 44 11 482 282 638

1999 34 3 263 229 825

2000 52 18 705 368 475

2001 35 9 911 286 015

2002 27 4 618 43 885

2003 23 1 535 144 772

2004 30 3 557 93 161

2005 34 3 529 176 824

2006 26 2 061 165 666

2007 15 25 920 1 353 558

2008 15 5 040 145 725

2009 13 3 101 209 913

2010 11 808 37 762

2011 9 557 13 273

2012 8 768 36 073

Kaynak : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı.Not: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca en son 2012 yıllık verileri yayınlanmış, 2013 Ocak ayından itibaren veri yayınlanmamıştır.Bakanlık tekrar veri yayınlayıncaya kadar yukarıdaki tablolar verilecektir.

Page 126: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

istatistik

124

Uluslararası Yönetim Ge-liştirme Enstitüsü’nün (IMD) 2013 Dünya Rekabet Gücü Yıllığı’nda yer alan verilere göre, bilişim becerilerine sa-hip işgücü temini açısından Türkiye, 60 ülke içinde ancak 39’uncu sırada yer bulabildi.

Ülkeler sıralamasında İsrail birinci olurken, onu İskandinav Ülkeleri izliyor; ABD 5’inci sı-rada.

Bilişim teknolojileri beceri-lerine sahip işgücünü kolayca sağlayabilmek, günümüz eko-nomisinde işletmeler için kilit önemde görülüyor.

Türkiye Ekonomisinin ulusla-rarası rekabet gücünü artırmak ancak kalifiye işgücü ile müm-kün olacağından, kamu yöneti-minin ve özel sektörün belirtilen alanda eğitime daha fazla yatı-rım yapması gerekiyor.

İşveren Bilişim Becerilerine Sahip İşgücüne Kolay Ulaşamıyor

Kaynak: IMD, 2013 Dünya Rekabet Gücü Yıllığı

9,4709,300

8,8308,750

8,5908,5808,5708,5308,5308,5208,4808,4608,3808,3508,2908,2408,1708,1408,1208,1208,1108,1008,0307,9807,9607,9307,850

7,7407,7007,6207,6007,5807,5707,540

7,4407,2907,2407,2307,2107,190

7,1007,070

6,9506,9406,9206,8406,8106,7706,770

6,6806,640

6,5506,530

6,4106,360

5,9105,650

5,5205,160

4,670

1 İsrail2 İsveç3 Finlandiya4 Danimarka5 ABD6 Polonya7 Norveç8 Hollanda9 İzlanda10 Hindistan11 Kanada12 Hong Kong13 Portekiz14 BAE15 İsviçre16 Singapur17 Litvanya18 Fransa19 Tayvan20 Kore21 Filipinler22 Japonya23 Lüksemburg24 Malezya25 Belçika26 Letonya27 Yunanistan28 İngiltere29 Avustralya30 Almanya31 Slovak Cumh.32 Slovenya33 Katar34 Çin35 Rusya36 Şili37 İrlanda38 Ürdün39 Türkiye40 İspanya41 Hırvatistan42 Avusturya43 Kazakistan44 Bulgaristan45 Çek Cumh.46 Arjantin47 Endonezya48 Macaristan49 Yeni Zelanda50 Tayland51 Kolombiya52 İtalya53 Meksika54 Venezüella55 Romanya56 Ukrayna57 Peru58 Brezilya59 Güney Afrika60 Estonya

Bilişim Becerilerine Sahip İşgücü

Kolay sağlanamıyor Kolayca sağlanabiliyor

istatistik

124

Uluslararası Yönetim Ge-liştirme Enstitüsü’nün (IMD) 2013 Dünya Rekabet Gücü Yıllığı’nda yer alan verilere göre, bilişim becerilerine sa-hip işgücü temini açısından Türkiye, 60 ülke içinde ancak 39’uncu sırada yer bulabildi.

Ülkeler sıralamasında İsrail birinci olurken, onu İskandinav Ülkeleri izliyor; ABD 5’inci sı-rada.

Bilişim teknolojileri beceri-lerine sahip işgücünü kolayca sağlayabilmek, günümüz eko-nomisinde işletmeler için kilit önemde görülüyor.

Türkiye Ekonomisinin ulusla-rarası rekabet gücünü artırmak ancak kalifiye işgücü ile müm-kün olacağından, kamu yöneti-minin ve özel sektörün belirtilen alanda eğitime daha fazla yatı-rım yapması gerekiyor.

İşveren Bilişim Becerilerine Sahip İşgücüne Kolay Ulaşamıyor

Kaynak: IMD, 2013 Dünya Rekabet Gücü Yıllığı

9,4709,300

8,8308,750

8,5908,5808,5708,5308,5308,5208,4808,4608,3808,3508,2908,2408,1708,1408,1208,1208,1108,1008,0307,9807,9607,9307,850

7,7407,7007,6207,6007,5807,5707,540

7,4407,2907,2407,2307,2107,190

7,1007,070

6,9506,9406,9206,8406,8106,7706,770

6,6806,640

6,5506,530

6,4106,360

5,9105,650

5,5205,160

4,670

1 İsrail2 İsveç3 Finlandiya4 Danimarka5 ABD6 Polonya7 Norveç8 Hollanda9 İzlanda10 Hindistan11 Kanada12 Hong Kong13 Portekiz14 BAE15 İsviçre16 Singapur17 Litvanya18 Fransa19 Tayvan20 Kore21 Filipinler22 Japonya23 Lüksemburg24 Malezya25 Belçika26 Letonya27 Yunanistan28 İngiltere29 Avustralya30 Almanya31 Slovak Cumh.32 Slovenya33 Katar34 Çin35 Rusya36 Şili37 İrlanda38 Ürdün39 Türkiye40 İspanya41 Hırvatistan42 Avusturya43 Kazakistan44 Bulgaristan45 Çek Cumh.46 Arjantin47 Endonezya48 Macaristan49 Yeni Zelanda50 Tayland51 Kolombiya52 İtalya53 Meksika54 Venezüella55 Romanya56 Ukrayna57 Peru58 Brezilya59 Güney Afrika60 Estonya

Bilişim Becerilerine Sahip İşgücü

Kolay sağlanamıyor Kolayca sağlanabiliyor

istatistik

124

Uluslararası Yönetim Ge-liştirme Enstitüsü’nün (IMD) 2013 Dünya Rekabet Gücü Yıllığı’nda yer alan verilere göre, bilişim becerilerine sa-hip işgücü temini açısından Türkiye, 60 ülke içinde ancak 39’uncu sırada yer bulabildi.

Ülkeler sıralamasında İsrail birinci olurken, onu İskandinav Ülkeleri izliyor; ABD 5’inci sı-rada.

Bilişim teknolojileri beceri-lerine sahip işgücünü kolayca sağlayabilmek, günümüz eko-nomisinde işletmeler için kilit önemde görülüyor.

Türkiye Ekonomisinin ulusla-rarası rekabet gücünü artırmak ancak kalifiye işgücü ile müm-kün olacağından, kamu yöneti-minin ve özel sektörün belirtilen alanda eğitime daha fazla yatı-rım yapması gerekiyor.

İşveren Bilişim Becerilerine Sahip İşgücüne Kolay Ulaşamıyor

Kaynak: IMD, 2013 Dünya Rekabet Gücü Yıllığı

9,4709,300

8,8308,750

8,5908,5808,5708,5308,5308,5208,4808,4608,3808,3508,2908,2408,1708,1408,1208,1208,1108,1008,0307,9807,9607,9307,850

7,7407,7007,6207,6007,5807,5707,540

7,4407,2907,2407,2307,2107,190

7,1007,070

6,9506,9406,9206,8406,8106,7706,770

6,6806,640

6,5506,530

6,4106,360

5,9105,650

5,5205,160

4,670

1 İsrail2 İsveç3 Finlandiya4 Danimarka5 ABD6 Polonya7 Norveç8 Hollanda9 İzlanda10 Hindistan11 Kanada12 Hong Kong13 Portekiz14 BAE15 İsviçre16 Singapur17 Litvanya18 Fransa19 Tayvan20 Kore21 Filipinler22 Japonya23 Lüksemburg24 Malezya25 Belçika26 Letonya27 Yunanistan28 İngiltere29 Avustralya30 Almanya31 Slovak Cumh.32 Slovenya33 Katar34 Çin35 Rusya36 Şili37 İrlanda38 Ürdün39 Türkiye40 İspanya41 Hırvatistan42 Avusturya43 Kazakistan44 Bulgaristan45 Çek Cumh.46 Arjantin47 Endonezya48 Macaristan49 Yeni Zelanda50 Tayland51 Kolombiya52 İtalya53 Meksika54 Venezüella55 Romanya56 Ukrayna57 Peru58 Brezilya59 Güney Afrika60 Estonya

Bilişim Becerilerine Sahip İşgücü

Kolay sağlanamıyor Kolayca sağlanabiliyor

Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü’nün (IMD) 2013 Dünya Reka-bet Gücü Yıllığı’nda yer alan verilere göre, bilişim becerilerine sahip işgücü temini açısından Türkiye, 60 ülke içinde ancak 39’uncu sırada yer bulabildi.

Ülkeler sıralamasında İsrail birinci olurken, onu İskandinav Ülkeleri izliyor; ABD 5’inci sırada.

Bilişim teknolojileri becerilerine sa-hip işgücünü kolayca sağlayabilmek, günümüz ekonomisinde işletmeler için kilit önemde görülüyor.

Türkiye Ekonomisinin uluslararası rekabet gücünü artırmak ancak kalifiye işgücü ile mümkün olacağından, kamu yönetiminin ve özel sektörün belirtilen alanda eğitime daha fazla yatırım yap-ması gerekiyor.

Page 127: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

Çalışma hayatı başta olmak üzere ekonomik, sosyal ve hukuki alan-lardaki araştırma, makale, ince-leme ve raporlara yer veren TİSK AKADEMİ’nin 17. Sayısı çıktı.

18.Sayı Eylül 2014’te yayınlanacaktır.

Ayrıntılı bilgi için: www.tisk.org.tr

TİSK AKADEMİ ÇIKTI

G20-B20 SÜRECİ

ULUSLARARASI İŞVERENLER TEŞKİLATI

Hoşdere Caddesi Reşat Nuri Sokak No:108 06540 Çankaya - ANKARATel: (312) 439 77 17 (Pbx) • Faks : (312) 439 75 92 - 93 - 94

www.tisk.org.tr • [email protected] TÜRKİYE BAŞKANLIĞI VE İŞ DÜNYASIMart 2014

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU

Çalışma hayatı başta olmak üzere eko-nomik, sosyal ve hukuki alanlardaki araştırma, makale, inceleme ve raporlara yer veren TİSK AKADEMİ’nin 17. Sayısı çıktı.

18.Sayı Eylül 2014’te yayınlanacaktır.

Ayrıntılı bilgi için: www.tisk.org.tr

TİSKAKADEMİÇIKTI

İş Hukuku

Prof. Dr. Faruk ANDAÇÇağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Faruk Andaç’ın bu yeni

kitabı daha önceki iki baskıdan sonra sürekli değişimlere uğrayan çalışma hukuku ile ilgili yasal düzenlemelerle, özellikle son zamanlarda yapılan yeni değişiklikler, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği, 2011 yılında çıkarılan Borçlar Kanunu, 2012 yılında çıkarılan Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu eklenerek yenilendi.

Yayının okuyuculara faydalı olmasını dileriz.

İSTEME ADRESİ: Detay YayıncılıkAdakale Sok. No:14/1Kızılay - ANKARATel :(312) 434 09 49

G20-B20 SÜRECİ

ULUSLARARASI İŞVERENLER TEŞKİLATI

Hoşdere Caddesi Reşat Nuri Sokak No:108 06540 Çankaya - ANKARATel: (312) 439 77 17 (Pbx) • Faks : (312) 439 75 92 - 93 - 94

www.tisk.org.tr • [email protected] TÜRKİYE BAŞKANLIĞI VE İŞ DÜNYASIMart 2014

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU

G20 - B20 Süreci

TİSK Yayını2008 yılının Kasım ayında gerçekleştirilen ilk G20 Devlet Başkanları

Toplantısı’ndan bu yana G20, istihdam, inovasyon, yatırım, yolsuzlukla mücadele, ticaret, vergi, enerji ve kalkınma konularını da gündemine dahil ederek genişletti. Bu sebeple iş dünyasının G20’de temsil edilmesi çok büyük önem taşıyor.

G20-B20 sürecindeki faaliyetlerini, Türkiye’nin başkanlığında gerçekleşecek 2015 yılına ait hazırlık önerilerini ve iş dünyasının rolüne dair görüşlerini içeriyor.

www.tisk.org.tr

Avrupa Birliği Kuruluşu, Gelişmesi, Genişlemesi, Kurumları

Prof.Dr.Rıdvan KARLUKProf.Dr.Rıdvan Karluk’un bu yeni kitabı, Avrupa Birliği konusunu tüm boyutlarıy-

la inceleyen temel kaynak eser olma özelliğini koruyor. Kitabın bu genişletilmiş ve gözden geçirilmiş yeni basımının konuya ilgi duyan tüm kesimlere yararlı olmasını dileriz.

İSTEME ADRESİ: Beta Basım A.Ş. Cihangir Mah. Güvercin Sok. No:3 Baha İş Merkezi A Blok Avcılar-İSTANBULTel :(212) 412 17 77

Yayın, TİSK’in G20-B20 sürecindeki faaliyetlerini, Türkiye’nin başkanlığında gerçekleşecek 2015 yılına ait hazırlık önerilerini ve iş dünyasının rolüne dair gö-rüşlerini içeriyor.

www.tisk.org.tr

Page 128: ORTA GELİR TUZAĞI · TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 2023 hedeflerini tutturabilmek için, merkezden, bölgeye ve yukarıdan aşağıya bakış açısını

| CİLT 52 • SA

YI 2 • MA

RT - NİSA

N 2014

TÜRKİYE AĞAÇ VE KAĞIT SANAYİİ SENDİKASI (TAKSİS) • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRK ARMATÖRLERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) • MAHALLİ İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) • TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • TÜRKİYE SELÜLOZ, KAĞIT VE KAĞIT MAMULLERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜM ÖZEL EĞİTİM KURUMLARI İŞVERENLERİ SENDİKASI (TEKİS)

CİLT 52 • SAYI 2 • MART - NİSAN 2014

MESLEK YÜKSEKOKULLARI

ORTA GELİR TUZAĞI

MEHMET ŞİMŞEK

CENK YÖNEY

PROF. DR. NURETTİN KALDIRIMCI

SÜLEYMAN ONATÇA

PROF. DR. ERCAN TEZER

PROF. DR. REHA METİN ALKAN

ORHAN AYDIN

KAMİL TAŞCI

MEHMET AYDINKAL

ENGİN SABANCI

MEHMET BÜYÜKEKŞİ

PROF. DR. GÖKHAN ÇETİNSAYA

BAYRAM AKBAŞ

PROF. DR. ERİNÇ YELDAN

PROF. DR. SÜBİDEY TOGAN

PROF. DR. MUSTAFA BALCI

PROF. DR. FİLİZ ERCAN

DR. NECDET KENAR

MEHMET EMİN ÖZSAN

MEHMET KELEŞ

ESRA BELEN

Ek: YARGITAY KARARLARI