Okka Nisan 2015

84

description

Okka Nisan 2015

Transcript of Okka Nisan 2015

Page 1: Okka Nisan 2015
Page 2: Okka Nisan 2015
Page 3: Okka Nisan 2015

Sahibi: Baygenc Ajans Medya Ltd Şti adına:Mehtap Üzümcü

Genel Yayın Yönetmeni: Hasan Bayır

Yazı İşleri Müdürü:Mehtap Üzümcü

Görsel Yönetmen: Jan Paçal

AlanyaTemsilcisi:Arslan Bayır

Aydın Temsilcisi:Kadri Güler

Burdur Temsilcisi:Mustafa Arslan

Fethiye Temsilcisi:Ömer Tutar

Hukuk Müşaviri:Av. Erhan Öztürk

Abone:Tel: 0242 321 92 22-24

Yönetim Yeri:Yeşilbahçe Mah. Metin Kasapoğlu Cad. Hacı Hatice Apt. 7/3 ANTALYATel: 0242 321 92 22-24Mail: [email protected]

okkahaber.comfacebook.com/groups/okkahaber

Basıldığı Yer: Başak MatbaaAnadolu Bulvarı Meka Plaza No:5/15 Gimat Yenimahalle / ANKARATel: 0 312 397 16 17İ[email protected]ğıtım: Yaysat

2149-3707

Page 4: Okka Nisan 2015

İçin

dek

iler Sayfa:10

Sayfa:26

Abone olun Ailemize katılın

Sayfa:14 Sayfa:16 Sayfa:18

Sayfa:20 Sayfa:21 Sayfa:24 Sayfa:27

Sayfa:38 Sayfa:52 Sayfa:53

Page 5: Okka Nisan 2015

Hasan BayırE

dit

örd

en

SİSTEMDE BARIŞ VE HUZUR EKSİK İlk sayımıza gösterdiğiniz ilgi için hepinize teşekkür ederiz. İkinci sayımızda OKKA HABER dergisi olarak yeni yazılarımızla , Gündemi oluşturacak haberler ile karşınızdayız. Çok değerli arkadaşım, sevgili Umut Özen makaleleri İle bundan böyle aramızda olacak. Zevkle okuyacağınız bir sayı olmasını dileriz. İyi okumalar.

Siyasi partiler adaylarını kesinleştirdi, seçim beyanna-melerini açıklamaya başladı.Yazılı ve görsel medyada propaganda çalışmaları yürütülüyor. Seçilebilecek sıralarda yer tutan adaylar koyu renk takım elbise siparişlerini verdiler. Seçilme şansı olanların heyecanı ve saha çalışmaları hızlandı.Bu seçimleri AK Partiyi iktidardan düşürmek, daha olmazsa gücünü azaltmak için önemli bir fırsat olarak gören muhalefet partileri, görülen o ki, her türlü yöntemi deneyecekler.

İktidar partisi ise; tek başına iktidar şansını korumak için elindeki tüm olanakları seferber edeceğe benzer. HDP nin barajın altında kalması durumunda, başkanlık sistemine geçebileceği bir meclis çoğunluğunu yakalayabileceği ihtimalini de en iyi şekilde değerlendirmek istiyor.Ana muhalefet partisi CHP de yetersiz de olsa bir değişimin, yenileşmenin izlerini görsek de MHP nin siyasi tavrında görünür bir değişiklik yok.

HDP, iktidarın geriletilmesi için kendisinin mecliste olması gerektiğine inanan kararsız seçmenin oyundan azami faydayı sağlamayı düşünüyor.

Siyasi partilerle ilgili bu tespitleri yaptıktan sonra bir soruya yanıt aramaya çalışalım.

HDP nin bile seçim barajını kaldırmak ya da makul bir düzeye indirmek yerine, mevcut yüzde onluk barajı meşrulaştıran bir tavırla “barajı aşacağız” inadını sürdürmesiyle oluşabilecek riskin ve sonuçlarının bedelini kim ödeyecek?

Dileriz HDP, demokrasimiz açısından önemli bir dönemeç sayılacak bu seçimlerde barajı aşar ve yeni bir anayasa yapımında üzerine düşen görevleri yapar.

Ancak sonuçları açısından bu seçimlerin eşit temsil ve demokratikliği konusundaki meşruiyet tartışmaları da devam edecektir. Oysa HDP ve diğer muhalefet partileri birlikte davra-narak “barajı aşma “ değil “barajın yıkılması” konusunda mücadele etselerdi, iktidar partisine oy vermişinsanlardan bile kitle desteği sağlayabilirlerdi.Şimdi doğal olarak HDP de mevcut düzen partileri gibi sistemi değiştirmek yerine sistemden azami yararlanmaya çalışan bir parti konumuna düşmüş olmuyor mu?

Bu ve benzeri sorular, Kandil’le İmralı arasında sıkışan HDP yönetiminin enerjisini seçimlerden çok gereksiz polemiklerle harcamasına neden olmaktadır ki, iktidar değişikliği bekleyen toplumda endişe yaratan bu durum, halkta karşılık bulmuyor.

Aslında asıl sorulması gereken soru; seçimlerin sonucunda oluşacak yeni parlamentodan ne bekliyoruz? Olmalıdır.

İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, hukuksuzluk, ekonomik durgunluk ve benzeri bir dolu sorun sayabiliriz.Bu ülkede yaşayan yurttaşlar olarak, yaşam standardımızın yükselmesini ve devletin tüm olanaklarından eşit olarak yararlanmayı talep edebiliriz.

Temsilde adalet, yönetimde istikrar, adil gelir dağılımı isteme hakkımızı talep edebileceğimiz gibi, birileri de çıkıp, başkanlık sistemini isteyebilir.

Ve hatta birileri çıkıp, cumhuriyetin temel değerleri diye adlandırılan kimi ilkelerin, kimilerine göre kırmızı çizgilerin yeniden gözden geçirilmesi arzusunu dile getirebilir. Yani demem o ki, bazen amaçla aracı birbirine karıştırıyor, hatta çoğu zaman amaca ulaşmak için kullanılması gereken araçları topluma asıl amaç gibi sunuyoruz.Kişisel olarak benim derdim demokrasidir, hak ve özgürlüklerdir, yeni sivil, çağdaş bir anayasadır.

Baharın geldiği şu günlerde , barışın ve huzurun eksik olmadığı dou dolu bir yaşam dileğiyle

3. sayımızda görüşmek üzere

Page 6: Okka Nisan 2015
Page 7: Okka Nisan 2015

38 sivil toplum kuruluşunun desteğiyle kurulan ‘Fethiye İl Olsun Hareketi’, ilçenin girişine ‘Fethiye İli, Hoşgeldiniz’ yazılı temsili tabelalar astı.

Fethiye Belediyesi’nin önderliğinde ilçedeki 38 sivil toplum kuruluşunun desteğiyle geçen 23 Şubat’ta kurulan ‘Fethiye İl Olsun Hareketi’, ilçe girişindeki tabelalara ‘Fethiye İli Hoşgeldiniz’ ve ‘Güle Güle’ yazılı afişler astı. 6 metre uzunluğunda ve 3 metre boyundaki temsili tabelalarda ‘Nüfus: 340082, Rakım: 1’ ibareleri de yer aldı. 140 bin 509 nüfuslu Fethiye’nin tabelalardaki nüfus sayısı, il olunca Fethiye’ye dahil edilmesi istenen Ortaca, Dalaman, Seydikemer ve Kaş ilçelerinin nüfusları toplanarak ortaya çıktı. Tabelaların sağ alt köşelerinde ise ‘temsilidir’ ifadesi yer aldı.

Muğla- Fethiye karayolunda seyir halindeki sürücüler ve çevrede oturanlar tabelaları görünce Fethiye’nin il olduğunu sandı. Büyük şaşkınlık ve sevinç yaşayan vatandaşlar, tabelanın fotoğrafını çekmek için cep telefonlarına sarıldı.

Bazı vatandaşlar uzun süre tabelaların temsili olduğunu anlayamayınca, ortaya ilginç görüntüler çıktı. Tabelayı görüp aniden yavaşlayan bazı araç sürücüleri ise kaza tehlikesi atlattı.

Tabelanın fotoğrafını çekerek sosyal paylaşım sitesindeki adresinden takipçileriyle paylaşan lise öğrencisi Mehmet Özkoç, “Tabelayı görünce çok mutlu oldum. İl olmanın bize ne yarar sağlayacağını bilmiyorum. Vergilerde artış olur mu? Yollar yapılır mı? Bilmiyorum. İnşallah hayırlı olur” dedi. Motosikletiyle geçerken tabelayı görünce büyük şaşkınlık yaşadığını dile getiren İsmail Koca, “Tabelayı görünce şoka girdim. Olup olmadığını henüz bilmiyorum. Ben de size soracaktım” diye konuştu.

Fethiye Belediye Başkanı DP’li Behçet Saatcı, sosyal medya hesabında tabelaların fotoğrafıyla birlikte “Her şey inanmakla başlar. Biz inanıyoruz, siz de inanın” şeklinde mesaj yayınladı. Fethiye’nin il olması için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve İçişleri Bakanı Sebahattin Öztürk’e gönderilmek üzere başlatılan imza kampanyasında, 110 bin imzaya ulaşıldı.

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, vur patlasın çal oynasın dönemini telafi etmeye çalıştıklarını söyledi. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, Kaş Belediyesi Fevzi Gürsoy Kültür Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında ilçe ile ilgili projeleri anlattı. Toplantıda, Kaş Belediye Başkanı Halil Kocaer, Menderes Türel’in Kaş’ın problemleri ve çözümleriyle ilgili çalışmalarını sürdürdüğünü söyledi.

İşlerin hizmet ve proje üretmek olduğunu belirten Türel, “Saklıkent, Kınık, Kalkan ve Yeşilköy içme suyu yatırımı uzun yıllardır konuşulan meseleydi. 42 kilometrelik isale hattı Kınık su deposu ve terfi istasyonu yapımı hep konuşulurdu ama şimdi Büyükşehir yasası bunun için var. Bugüne kadar gelemeyen bu imkansızlıkları bu yasanın verdiği imkanlarla ortadan kaldırıyoruz. Bu sene içinde 10 milyon Tl tutarında yatırım 2016 yılında 40 milyon tl iki senede tamamlayıp bu proje Kaşımızın emrine amade edeceğiz. Bölge en az 50 yıl su sorunu yaşamayacak. 41 milyon Tl. Gömbe kanalizasyon şebekesi yapım işi yaklaşık 20 kilometre proje hattı için çalışılıyor. 2016 yılında 5 milyon Tl yatırımla Gömbe’ye kazandırılacak. Çukurbağ muhtelif kanalizasyon bölgesi yapımı 2015 yılında 1 milyon100 bin ve 2016 yılında 2 milyon 100 bin olmak üzere 3 milyon Tl yatırım yapılacak. Kınık sanayi sitesi altyapısı için 1,5 kilometrelik olmak üzere ihalesi yapıldı inşaata önümüzdeki hafta başlanacak. Yine Kalkan’da merkez yağmur suyu hattı 2,2 kilometrelik betonarme maks ile geçilecek 1 milyon 200 bin Tl yatırım ile projesi tamamlandı bu sene sonuna kadar tamamlanacak. Bunun için 250 bin Tl tutarında bir iş makinası alımı da gerçekleştirildi. Kaş’ımızda atık su arıtma tesisi en hızlı şekilde gerçekleştirilecek bunun için de toplam 500 bin tl tutarında yatırımla mevcut tesisi rehabilite ediyoruz.Kaş ilçemiz 2015 yılında altyapı 24 milyon 37 bin Tl tutarında yatırım alacak. İşin ağırlıklı bölümü gelecek sene 80 milyon Tl 2016’da olmak üzere iki senede 104 milyon lira yatırımı kazandıracağız. ” diye konuştu.

İLLEGAL İL

Kaş’ın alt yapısına

105 MİLYON

Page 8: Okka Nisan 2015

Baroya kabul edilmeyince kalbi durdu Yaş haddinden emekli olan ve Antalya Barosu’nca avukatlık mesleğine kabul edilmeyen hakim Mustafa Kutu, kalp krizinden öldü. Antalya’ya 2009 yılında atanan ve Asliye Ceza Mahkemesi’nde hakimlik yapan Mustafa Kutu, 1 Ocak günü yaş haddinden emekli oldu. 65 yaşında hakimliği bırakan Kutu, ailesinin de isteğiyle avukatlık yapmak için Antalya Barosu’na başvurdu. Kutu’nun Antalya Barosu levhasına kaydının yapılmasına yönelik talebini görüşen baro yönetimi, ‘ret’ kararı verdi.

Vatandaşlara destek olmaya devam... Antalya Büyükşehir Belediyesi Aile Eğitim Merkezi, vatandaşların sosyal, psikolojik ve hukuksal ihtiyaçlarına destek olmaya devam ediyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmet Dairesi Başkanlığı’na bağlı Haşim İşcan Aile Eğitim Merkezi hizmet kalitesini arttırdı. Kadrosunu güçlendiren merkezde Antalyalılara psikolog, avukat, sosyal hizmet uzmanı, aile danışmanı, diyetisyen ve çocuk gelişim uzmanı eşliğinde birebir danışmanlık hizmeti veriliyor. Vatandaşların uzmanlara danışabildikleri belirtilirken, ailelere yönelik bilgilendirme toplantıları düzenlendiğini kaydedildi.

Spora adanmış aşk hikayesi 72 yaşındaki Çiçek Solon ile 78 yaşındaki Oktay Şensoy çifti, atletizm pistinde kesişen hayatlarını 45 yıldır mutlu evlilikleriyle sürdürüyor. Spor yaşamlarında 400’ün üzerinde madalya kazanan Şensoy çifti, Balkan Şampiyonası’nda rekor kırmayı hedefliyor. Oktay ile Çiçek Solon Şensoy çifti yarım asra yakın evliliklerinde hayat arkadaşlığının yanı sıra, sportif başarılarıyla da gençlere örnek oldu. İstanbul’da 62 yıl önce atletizme başlayan Oktay Şensoy, spor hayatında çok sayıda Türkiye birinciliği ve 8 kez Balkan şampiyonluğu kazandı.

Yaşlı hastalara yarım eli Antalya’nın Alanya ilçesinde yaşayan ihtiyaç sahibi, yaşlı, engelli, yatağa bağımlı hastaları tespit ederek, ilk muayenelerini gerçekleştirdi. Alanya Belediyesi Başkan Yardımcısı Nazmi Yüksel, Sosyal Yardım İşleri Müdürü Bilal Nurgül, Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü sağlık ekipleri ile gönüllü olarak ekibe katılan Dr. Mustafa Yağlıca’dan oluşan ekip, Seki, İshaklı ve Aliefendi mahallelerinde bulunan ihtiyaç sahibi, engelli ve sağlık sorunları olan yaşlı, yatağa bağımlı hastaları tespit ederek ilk muayenelerini yaptı.

Noel Baba ‘şekeri bırakın’ diyor Noel Baba Barış Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Muammer Karabulut, 70 ülkede temsilciliği bulunan Ulus-lararası Noel Baba Barış Konseyi’nce dünya çocuklarının bayramı olarak da kutlanan 23 Nisan gününde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Barack Hussein Obama, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Fransa Dev-let Başkanı François Hollande, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin ve İngiltere Başbakanı David Cameron’a dünya çocuklarının kanser olmaması için bir yazı gönderildiğini bildirdi.

Page 9: Okka Nisan 2015

Teneffüsten olimpiyatlara 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye’yi okçuluk branşında temsil eden ve 2016 Rio Olimpiyat Oyunları’na katılma hedefiyle Avrupa Şampiyonası’na hazırlanan 27 yaşındaki Begül Löklüoğlu, öğretmenlik yaptığı okulda ders aralarında, hedef tahtasına ok atarak antrenman yapıyor. 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye’yi okçuluk branşında temsil eden ve 26’ncı sırada yarışı tamamlayan Begül Löklüoğlu, spor hayatının yanı sıra, tecrübesini genç sporculara aktarıyor.

Engelsiz Trafik’ için şaka ceza makbuzu Alanya İlçesi’nde yürütülen ‘Engelsiz Trafik’ projesi kapsamında engelli bireylerin kullandığı yaya geçidi, kaldırım ve hissedilebilir yüzeylerin ihlal edilmemesi için park halindeki araçlara uyarı amacıyla geçerli olmayan ‘ceza makbuzu’ bırakıldı. Hazırlanan proje kapsamın-da, sürücüleri bilinçlendirmek amacıyla park halindeki araçlara uyarıcı broşürler bırakılıyor. Akdeniz Üniversitesi Alanya İşletme Fakültesi’nin gönüllü öğrencilerinin de destek verdiği çalışma kapsamında bastırılan broşürlerin bir yüzünde sürücülere uyarı yazısı bulunurken, diğer yü-zünde ise ceza tutanağı ve ‘Bu bir ceza makbuzu değildir, sadece uyarıdır’ yazısı yer alıyor.

Yılın annesi Sibel Hıdır Antalya İş Kadınları Derneği (ANTİKAD) yönetimi, Çocuk Evleri Sitesi’nde büyüyen engelli 6 yaşındaki Ev-ren A.’yı koruyucu aile olarak yanına alan 2 çocuk annesi 54 yaşındaki Sibel Hıdır’ı ‘Yılın Annesi’ seçti.Ahat-lı Mahallesi’nde büfe işleten eşi Hasan Murat Hıdır, oğlu 23 yaşındaki Bahadır ve kızı 17 yaşındaki Gözde Nur ile birlikte yaşayan Sibel Hıdır, Evren’in de ailenin bir üyesi olduğunu söyledi.

Engel tanımayız projesi Antalya Halk Sağlığı Müdürlüğü Toplum Sağlığı Hizmetleri Şubesi tarafından 2012-2013 eğitim öğretim dönemi itibari ile hayata geçirilen “Biz Engel Tanımayız” Projesi 2013-2014 eğitim öğretim yılında da verilen eği-timlerle dönemi tamamladı. Herkesin bir nedenden dolayı engelli olabileceğinin farkında ve duyarlı bireyler oluştur-mak amacı ile hayata geçilen projede Muratpaşa, Kon-yaaltı ve Kepez ilçelerinde yer alan ilkokulların üçüncü sınıf ile özel eğitim sınıfları öğrencilerine eğitimler verildi.

Şimdi türkü zamanı Kepez Belediyesi ve Antalya Yörükler Derneği işbirliği “Kepez’de Şimdi Türkü Zamanı” adlı etkinlik düzenlendi. Antalya’da yaşayan Yörükleri buluşturan etkinlik Erdem Bayazıt Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.Yörük kül-türünden örneklerinin sunulduğu programı Adana Vali Yardımcısı Şükrü Çakır, Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü, Antalya Yörükler Derneği Başkanı Abdullah Du-man, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, meclis üyeleri ve çok sayıda Yörük izledi.

Page 10: Okka Nisan 2015

9 madalya ile döndüler Alanya Belediyespor Kulübü hafta sonu katıldığı üç ayrı branşta Alanya’ya 9 madalya ve 3 kupa ile birlikte döndü. Perşembe günü başlayıp pazar Günü sona eren Fethiye Yol Bisikleti Yarışı, pazar Günü yapılan İstanbul Arnavutköy Dağ Biskleti Yarışı ve yine pazar günü yapı-lan İzmir Duathlonu Yarışı’na katılan oyuncular bir rekora imza atarak Alanya’nın gururu oldular.

20 bin kadın toplandı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Antalya’da ‘Şiddete Hayır’ sloganıyla 5 bin kişilik kadın korosuyla yapılması planlanan “Kaşıklar Dolusu Sevgi” etkinliği 20 bin kadının katılımıyla gerçekleşti. Etkinliğe İzmir Karşıyaka Belediyesi’nden destek geldi. Karşıkaya’da havanın yağmur olmasına rağmen bir araya gelen 8 bin kadın, Antalyalı kadınlara destek verdi.

İneklerini çalıp kestiler Kemer’de yaşayan 70 yaşındaki Hatice Sarı, beslediği 4 ineği çalınınca gözyaşlarına boğuldu.Edinilen bilgiye göre, Kemer’in Ovacık Mahallesi’nde yaşayan Hatice Sarı isimli vatandaşın ahırında bulunan 2 inek, bir düve ve bir dana, kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından geçtiğimiz gün çalındı. Çevrede yapılan araştırmada, hırsızların hayvanları gelişigüzel keserek etlerini götürdüğüne dair izler tespit edildi.

Akdeniz’e zehirli balık akını Küresel ısınma nedeniyle Akdeniz’in tropikalleştiğini, bu nedenle Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’nda görülen zehirli balık türlerinin Süveyş Kanalı yoluyla kıyılarımıza geçmeye başladığını açıklandı. Bu 2 balıkla birlikte tespit ettikleri zehirli balık sayısının 66’ya çıktığını belirten Prof. Dr. Cemal Turan Akdeniz’de artmaya başlayan zehirli balık türleriyle etkin bir mücadele başlatılması gerektiğini belirtti

Sevdiklerini yaşattılar 2 çocuk annesi 45 yaşındaki Ayşe Eraslan, hiç diyalize girmeden 8 yıl ilaç kullanarak kronik böbrek yetmezliğiyle mücadele etti. 3 yıl önce Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’ne gelerek kadavra sırasına yazılan Ayşe Eraslan’ın sıkıntıları gün geçtikçe arttı. Bu duruma dayanamayan eşi 42 yaşındaki Bayram Eraslan, Akdeniz Üniversitesi Organ Nakli Merkezi’ne gelerek, çapraz nakil başvurusunda bulundu. Böbrek naklinin günümüzde yüzde 98 başarı oranıyla yapıldığını belirten Doç. Dr. İbrahim Aliosmanoğlu, “Bu çapraz böbrek nakli operasyonları başarıyla sonuçlandı. Hastalarımız kısa süre sonra taburcu olacak” dedi.

Page 11: Okka Nisan 2015

Sabah plaket akşam yıkım Antalya’’nın Kemer İlçesi’nde dün akşam Belediye Başkanı MHP’li Mustafa Gül’ün esnaflığının 20’nci yılına ilişkin plaket verdiği 73 yaşındaki Hüseyin Kibar’ın kafeteryası, kaçak olduğu gerekçesiyle bugün belediye ekipleri tarafından yıkıldı.Kemer Belediyesi’nin kaçak yapılarla ilgili başlattığı çalışma kapsamında Beldibi’nin ardından Çamyuva Mahallesi’nde de yıkımlar yapıldı.

Çevreciler için örnek mahkeme kararı Finike’de Alacadağ ve Kızılcık yaylalarında taş ve mermer ocaklarının maden çıkarma faaliyetleri kapsamında binlerce sedir ve kızılçam türü ağaç katliamı-na karşı mücadele eden bölge sakinlerinden Toroslar ve Akdeniz Kıyıları Çevre Derneği Taş Ocaklarıyla Mücadele Platformu Sözcüsü Ali Ulvi Büyüknohutçu, Bartu Mermer adlı firmaya karşı dava açtı. Antalya 2’nci Bölge İdare Mahkemesi, 10 bin TL keşif ve bilirkişi avansı ile 195.40 TL keşif harcı talep etti.

Poyraz Bebek Türkiye’nin oldu Antalya’da yaşayan mavi ışık hastası 4.5 aylık Poyraz bebeğe Türkiye’nin her yerlerinden 8 kişi bağış için aday oldu. Antalya’da yaşayan Servet Ergün isimli vatandaş, 4.5 aylık “Mavi ışık” hastası bebeği Poyraz’ı hastanelerde yer olmadığı ve özel hastanede de tedavi edecek maddi imkanı olmadığı için sanayide 550 TL’ye yaptırdığı fototerapi cihazıyla tedavi etmesiyle gündeme gelmişti. Aileye çok sayıda yardım yapılmış ve hayırsever bazı vatandaşlar baba Ergün’e fototerapi cihazı hediye etmişti.

Torunumu ben öldürdüm Manavgat İlçesi’nde torunu 17 yaşındaki Dilek Anbar’ı eşarpla boğarak öldürdüğü iddiasıyla yargılanan 83 yaşındaki Nazmiye Y., “Torunumu ben öldürdüm. Kızım Fatma ve damadım Hıdır evde değillerdi” dedi. Dilek Anbar, geçen 14 Temmuz akşamı Manavgat Mimar Sinan Mahallesi’ndeki evlerinin koridorunda yerde hareketsiz yatar halde bulundu. Fatma ve Hıdır Anbar çifti, bebekken evlat edindikleri Dilek için 112’yi aradı. Eve gelip müdahale eden sağlık ekipleri, Dilek Anbar’ın yaşamını yitirdiğini belirledi.

20 milyon yavru balık üretilecek Demre İlçesi’ndeki Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretme ve Eğitim Enstitüsü’nde, bu yıl çeşitli türlerde 20 milyon yavru balık üretilerek, özel sektörün balık ihtiya-cının karşılanması planlanıyor.Demre’ye bağlı Beymelek Mahallesi’nde 20 yıldan uzun süredir faaliyet gösteren Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretme ve Eğitim Enstitüsü, yaptığı bilimsel çalışmaların yanında yavru balık üretimiyle de sektöre öncülük ediyor.

Page 12: Okka Nisan 2015

“Toplumun büyük kesimi insanın bilincinin ne olduğunu, özgür bilincini nasıl kullanacağını bilmez. Çünkü onu hiç tanımamıştır. Kendisine yutturulan yanlış bilgileri kendi bilinci zanneder.”

“Tayyip Bey tüm konuşmalarına ‘Bakınız’ diye başlıyor nerdeyse.Büyük hipnozcu bir yanıyla. Sağlam irade, milli irade dediği de o hipnozcunun iradesi.”

Page 13: Okka Nisan 2015

11

uyanması önlenir. Halbuki hipnoz insanları ayaküstü uyutmanın tam tersi amaçlar için kullanı labilir. İnsanın sağlığı ve mutluluğu için kullanılabilir. Hipnozla bir çok iyileşmez sanılan hastalığı sadece zihnin gücünü kullanarak iyileştirmek mümkündür. Hipnoz insan zihnini kullanmanın ve belli bir amaca yöneltmenin en kolay aracıdır” dedi.

Üniversiteli Gazetesi, psikiyatrist yazar Cemal Dindar’a göre hipnoz toplumların uyutulması vede uyandırılması için kullanlan bir yöntem. Şöyle diyor;

“Hipnozla ne olur? Biz ne deriz bir hipnoz deneyimi kurgulamaya çalışalım. Bir numaramız vardır ve deriz ki “Buna bak”. Karşıdakinin dikkatini ona yoğunlaştırırız ve bir süre sonra o kişi bir uyku haline geçer ve kendi iradesiyle davranmaz, iradesini hipnoz yapana teslim eder. Tayyip Bey tüm konuşmalarına “Bakınız” diye başlıyor nerdeyse. Büyük hipnozcu bir yanıyla. Sağlam irade, milli irade dediği de o hipnozcunun iradesi.Freud der ki “İlk insan toplulukların-dan beri iki tür ruhsallık vardır: Bun-lardan biri şefin psikolojisi, ikincisi de yönetilenlerin psikolojisi.” Bunun ikisi aynı ruhsallık değildir hiçbir zaman. Bizler şefle aynı ruhsallık içindeyiz diye bir yanılsamaya kapıldığımızda zokayı yutarız. O başka bir alemde yaşıyor. Burada da anlaşılmaz gelen şeylerden biri hakikaten bakınca “Ya neyin kafası bu?” dediğimiz bir sürü olay oluyor. Bu bir hipnoz süreci. Ama hipnozcu ne der? “Ben buna değerim!” Bu bir aşk hali gibidir de. Aşkla hipnoz arasında bir bağ vardır. Benliğini ötekine emanet edersin. Bunun da hayatta kıymetli bir şey olduğunu, seni de yücelttiğini düşünürsün. Dolayasıyla şef-sürü, lider-millet-yüce millet, yöneten- yönetilen kurgularında hipnoid bir bağ vardır ve milli irade derken kast edilen liderin iradesidir.”

Türkiye’de geniş halk kesimlerine hipnozun ne olduğunu, kendi yararlarına nasıl kullanabileceklerini öğretmek amacıyla kurulmuş ilk sivil toplum kuruluşu olan Omni Hipnoz Akademisi (OMNİ), hipnozun ne olduğunu öğretmek ve insanların kendi özgür bilinçlerinin farkında olmasını sağlamanın önemine değinmek için bir basın açıklaması yaptı.

İnsanların hipnoz dendiği zaman irkildiğini ve beyinlerini kontrol altına alan bir sihir zannettiklerini söyleyen OMNİ Başkanı Dr.Bülent Uran; “Hipnoz insan bilincini kontrol altına almaktır. Bilinçaltı dediğimiz programlanabilir kısmına istedikleri-mizi yaptırabilmektir. Ama bir gerçek vardır. Aslında hiç kimsenin

zihni kolay kolay kontrol edilemez. Peki neden bu kadar kolay kontrol

edilir? Çünkü hipnoza karşı olan hipnozumuz dolayısıyla. Doğduğu-muz andan itibaren anne babanın kontrolü altında büyürüz. Bilinçaltı

öğrenen bir aygıttır. Hayatta kalmak için öğrendiklerini

güçlü bir şekilde uygulama gücüne sahiptir.

Bizim gibi geri kalmış toplumlarda

otoriteye itaat hayati önem taşır.

Bebek doğduğu

andan itibaren başının belaya

girmemesi için itaat etmesi gerektiğini öğrenir. Hayatta kaldıkça da daha çok itaat etmeye başlar. Anne babaya, öğretmene, din adamlarına, komutana, kocaya sürekli otomatik itaat başlar. Bilinçaltı kendinden güçlü olduğuna karar verdiği herkesin kendinden daha iyi bildiğine ve onların dediklerinin itiraz edilemez doğrular olduğuna inanır. Her fanatik ve dayanaksız inancın ardında bilinçaltının bu programlanması yatar. İşte bu programlanma başlı başına bir hipnozdur. Toplumun bu hazır hipnozu sayesinde insanlar kolayca aldatılmakta, manipüle edilmekte, yönetilmektedir” dedi.

Televizyon ve yazılı medyanın başlı başına bir hipnoz etme aracı olduğunu savunan OMNİ Başkanı Dr.Bülent URAN; “Reklamların hepsi en ince hipnoz etme tekniklerine göre hazırlanır. Toplumun büyük kemsi insanın bilincinin ne oldu-ğunu bilmez. Özgür bilincini nasıl kullanacağını bilmez. Çünkü onu hiç tanımamıştır. Kendisine yutturulan yanlış bilgileri kendi bilinci zanne-der. Bu bilgilerin en doğru olduğu-nu zanneder. Hatta körü körüne savunur. Özgür bilinç sorgulamaktır. Özgür bilinç her türlü manipüle etme tekniklerini savuşturacak güce sahiptir. Ama insanlar bu güçlerinin farkında değildir. Otoriteye otomatik itaate alışmış bir zihin özgür bilincin eyleme geçmesini istemez. Kişi kazara özgür bilincini kullanmaya başladığı anda hemen içine bir sıkıntı doğurtur. Başka düşüncelere zihni kaydırtır. Her özgür düşünmeye başladığında sıkıntı hisseden kişi düşüncelerinin yanlış olduğu kanısına kapılır ve eski yerleşik kalıplarına geri döner” dedi.

Türk insanının kolay hipnoz olmasından dolayı kolayca ayakta uyutulduğunu savunan OMNİ Başkanı Dr.Bülent Uran; “Türk insanı sporla uyutulur, dinle uyutulur, politikayla uyutulur, korkuyla uyutulur. Hipnozla uykudan

Dünya’da hüküm süren sistem insanların uyutulmasına mı bağlı?

HİPNOTİK SİSTEM

Page 14: Okka Nisan 2015

Turgut Özal Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mahmut Akpınar, algı yönetiminin muhafazakâr kitlede çok başarılı ve etkili olduğunu düşünüyor: “Bu kitlenin hipnoz olmuş gibi bir hâli var. Gerçekleri belgeleri ile gözüne de soksan inanmıyorlar” derken, Hem psikoloji hem de psikiyatri alanında profesörlük unvanı bulunan ve uzun süredir tıp doktorları ve psikologlara hipnoz eğitimi veren Dr. Kerem Doksat, hipnozun etkilerinin sanılandan daha güçlü olduğunu vurguluyor

“Bu kitlenin hipnoz olmuş gibi bir hâli var. Gerçekleri belgeleri ile gözüne de soksan inanmıyorlar”

Prof. Dr. Mehmet Kerem Doksat, “Hipnozu ancak eğitimli kişiler ve herkes de kendi alanında kullanmalıdır. Bir diş hekiminin psikiyatrik tedavi yapmaması, bir psikiyatrın da kanal tedavisi yapmaması gerektiği gibi... Tıp doktorları, eğitimli psikologlar, klinik psikologlar bu yöntemi kullanabilir” diyor.

Geçtiğimiz yıl Boğaziçi Üniversitesinde 300 öğrenci üzerinde denenen toplu hipnoz oldukça ses getirmiş, Kişisel Gelişim uzmanı Kadir Demirbüken, yüzlerce öğrenciyi hipnozla uyutmuştu.

Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezi Salonunda düzenlenen hipnoz seminerine yaklaşık 500 öğrenci katıldı. Hipnoz olmak isteyen öğrenciler sahneye çıkmak için neredeyse birbirleriyle yarıştı. Kişisel gelişim uzmanı Kadir Demirbüken, sahneye aldığı yaklaşık 30 öğrenciyi “Hipnozla taş heykel olacaksınız” diye telkin etti. Sahnedekileri hipnozla uyutan Demirbüken, daha sonra salona dönerek, “Şimdi sıra sizde” dedi. Kadir Demirbüken, salondaki öğretim üyeleri ve öğrencilerin tamamına yakınını kısa sürede etkiledi.

Hipnoz sayesinde uykuya dalanlar, müzik ve alkışlar eşliğinde uyandırıldı. Derin uykuya dalanlar yaklaşık 30 dakika sonra uyandı ve şaşkın gözlerle etraflarına bakarak olan biteni anlamaya çalıştı.

Zaman Gazetesi Genel YayınYönetmeni Ekrem Dumanlı ise medya ve siyaset dünyasının bir hipnoz çetesiyle karşı karşıya olduğu inancında.

“Medya ve siyaset dünyasının bir hipnoz çetesiyle karşı karşıya”

Dumanlı, “ Medya ve siyaset dünyası bir hipnoz çetesiyle karşı karşıya. Ellerinin altında gazeteler var, doğrudan ya da dolaylı yollardan emirlerine amade kıldıkları televizyonlar var; o imkânları tepe tepe kullanıyorlar. Hele seçimler yaklaşıyorsa! Toplumu kamplara ayıracak, insanları ötekileştirecek her türlü yalanı piyasaya sürüveriyorlar. Toplumu hipnotize etmenin yollarını bulmuşlar. Bir yalanı bin kez tekrar ediyorlar. Hatta narsist bir dürtüyle bu palavraya inanmayanları hain telakki ediyorlar.

Toplu hipnozun ilk adımı oto hipnozdan geçiyor. Önce kendi kendilerini hipnoz ederek ayıplarına kılıf arıyorlar. Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet gibi yüz kızartıcı suçları, en mukaddes değerleri kötüye kullanarak tevil ediyorlar. Nefsine uyar, zulme kılıf bulmaya kalkışırsan fetva da uydurursun, mugalata da.

Kendini yeryüzünün en paha biçilmez değeri sanan adamlardan korkulur. Sen çok eşi benzeri bulunmayan tek adam olunca (!) yaptığın her işin mubah olduğunu sanırsın. Görünen o ki, seçimlerin yaklaşmasıyla toplu hipnoz seansla-rına hız verilecek. Daha da artacak iftira kampanyaları. Toplumun bütün kesimleri rencide edilecek, aşağılanacak. Peki bunu yapanların eline ne geçecek? Makam-mevki için koltuğa bir kez daha sımsıkı sarılsalar bile toplumu kutuplaştırarak ne kazanmış olacaklar? Koca bir hiç! Ne dünyada huzur bulunabilir toplu hipnozla ne de öbür âlemde.” diye konuşuyor.

Sabah Gazetesi Yazarı haşmet babaoğlu da hipnozun etkin olarak kullanıldığı inancında. Babaoğlu’nın görüşü ise şöyle;

“Milletin bir bölümü toplu hipnoz altında sanki... Başka türlü tarif edilemez. Uyku gibi değil.Durum daha çok güçlü bir telkinin etkisi altında sersemlemeyi andırıyor.

Farklı kesimlerden ve inançlardan binlerce insan kişisel tarihlerini, bilgi

ve görgülerini, kanaatlerini ve tabii iradelerini terk etmişler, tek bir yöne

doğru yürüyorlar.Toplumbilimciler birkaç yıl sonra bu olguyu belki

mercek altına alacaklardır.Fakat siyasal açıdan baktığımızda durum

aciliyet içeriyor ve medyaya da büyük görev düşüyor.

Görmezden gelemeyiz!”

Page 15: Okka Nisan 2015

13

Katliamı durdurmak Vali Bey’in yetkisinde...

CHP Antalya Milletvekili Av. Gürkut Acar, TBMM’nde Maden Kanunu’nun görüşülmesi sırasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a, “Antalya’da daha ne kadar maden ve taş ocağı ruhsatı verilecek?’ sorusunu sormasa, Antalya’da 3 bin 500’e yakın taş ve maden ocağına ruhsat verildiğini ve bu konudaki yetkinin Antalya Valiliğinde olduğunu öğrenemeyecektik.

Çünkü aynı soruyu Antalya Valisi Muammer Türker’e, Gazetecilerle ilk tanışma kahvaltısında biz de sormuştuk. Vali Bey de, yetkinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nde olduğunu söylemiş, kendisinin de bu kadar çok maden ocağı ruhsatı verilmesinden son derece rahatsızlık duyduğunu söylemişti. Hatta Vali Bey’in samimiyetine güvenerek , Bakan bey, ya da masa başında karar vererek Antalya’yı tahrip eden genel müdür ve yetkililerinden, ricada bulunmasını istemiştik.

Ak parti iktidarı ile birlikte Antalya’da dağ, taş, orman, tarih ve doğa dinlemeden, bizlerin 500 bildiğimiz, ancak 3 bin 500’e yakın maden ocağı ruhsatı verildiğini yeni öğreniyoruz. Onlar kendilerini çok iyi bilirler; bir dönem İl Genel Meclisi’ndeki AK Partili tüm üyelere maden ocağı ruhsatı verilmiş, onlar da ruhsatları 3. şahıslara devretmişler, daha doğrusu satmışlardı. Sizin anlayacağınız bu konu başından beri istismar ediliyor. Son örnek Hisarçandır...

Dünyanın nadir orman ürünlerinden 850 yıllık Sedir Ağaçları ile Expo 2016 Antalya’nın sembol çiçeği Şakayık’ın tek yetiştiği yer olan Hisarçandır’ın Ekizce Yaylası’nda açılan Mermer Ocağı doğayı katledişimizin son örneği...

Bakan ne demiş?

Gazetelerin haberine göre; CHP’li Milletvekili Av. Gürkut Acar, Maden Kanunu’nun görüşmeleri sırasında TBMM’de Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a Antalya’daki tahribatı sormuş.

DURDUR BU KATLİAMI VALİ BEY

Antalya’da 3 bin 500’e yakın taş ve maden ocağı için ruhsat verildiğine dikkat çeken Acar, “Antalya’nın bütün dağları delik deşik edildi, ormanlar gitti. Ne kadar daha ruhsat vereceksiniz Sayın Bakanım, yani bunun bir hu-dudu var mı? Antalya’nın dünyanın göz bebeği böylesine bir katliam daha ne kadar devam edecek? Daha ne kadar ruhsat verilecek? 3.500, 3.700 mi olacak, 4 bin mi olacak, 7 bin mi olacak?” dedi.

Antalya’da Taş Ocağına ihtiyaç varmış!

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Acar’ın soruları üzerine tarihi eserlerin bulunduğu alanlarda ruh-sat verilmediğini, ruhsat verilen alanların sit alanı haline gelmesi durumunda da ruhsatların iptal edildiğini kaydet-ti. Yıldız, şöyle devam etti:

“Kimlerde yetki var? Özellikle Kocaeli, Muğla ve An-talya’yla başlayan, daha sonra diğer bütün illerimize de uyguladığımız bir yetki devri var. Sayın valiler eğer silüeti bozduğu gerekçesiyle veya herhangi bir farklı gerekçeyle orada o taş ocağının kurulmasına müsaade etmiyorlar-sa bu onların yetkisindedir. Biz Antalya’da bütün bu taş ocaklarının ihtiyaca istinaden talep edildiğine inanarak bunları görüyoruz ama nihayetinde, şu anda yasaklanan ve sınırlandırılan çok fazla il var, talep edilmesi hâlinde açtığımız il var. Bunlar imal edip de stoklanacak işlemler değil, imal edildiğinde kullanılacak olan işlemler. Çevre, şehirleşme, turizm, sit alanları dikkate alınarak da taş ocakları faaliyetlerinin yapılamayacağını biz de belirttik ve valiliklerin talebi üzerine de yasak alanlar oluşturuyoruz”

Sayın bakanın bu sözleri beni ve binlerce çevrecinin yüreklerine su serpti. Şimdi sıra sayın vali’miz Muammer Türker’de... Vali Türker’in şimdi; sayın bakanın söyle-diği gibi Turizmin Başkenti Antalya’nın silüetini bozan, Saklıkent gibi turistik bölgelere zarar veren, 8-10 asırlık ağaçların kesilmesine, yok edilmesine yol açan, her santimi ile 12 milyon turisti ağılayarak döviz kazandı-ran bu kentte görsel kirliliğe yol açan tüm maden ve taş ocaklarının ruhsatlarını iptal ederek , ardından Antalya’yı Maden Kanunu’nun Maden ve Taşocakları açılmasına ilişkin hükümleri dışında bırakmak üzere çaba harcaması gerekir. Bu konuda kendisine en büyük desteği de parti ayırımı gözetmeksizin tüm Milletvekillerimiz vermelidir.Bizden söylemesi efendim..

Erdoğan Kahya

Page 16: Okka Nisan 2015

Tüm dünya ülkelerindeki sistemi inceledik ve:

EN BÜYÜK VEKİL BİZİM VEKİLTürkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekili olmanın sayısız ayrıcalıkları ve getirisi var. Maaş ve özlük hakları da her dönemde tartışma konusu yapılıyor. Gerçekten öyle mi? Bizim milletvekillerimizin maddi geliri ve özlük hakları, gelişmiş demokrasilerde parlamenterlik yapanlarla kıyaslandığında nasıl bir tablo ortaya çıkıyor? İşte Yılmaz Dağdeviren’in hazırladığı; milletvekillerinin maaş ve özlük haklarının karşılaştırmalı tablosu:

NORVEÇ:Kişi başı milli geliri: 98.000 $.Milletvekili maaşı: 7.500 $.Yan ödeme: Yok.Emeklilik: 65’ten sonra.Maaşın milli gelire oranı: % 7.6.

İSVEÇ:Kişi başı milli geliri: 65.000 $..Milletvekili maaşı: 4.200 $.Yan ödeme: Yok.Emeklilik: Yok.Maaşın milli gelire oranı: % 6.4.

DANİMARKA:Kişi başı milli geliri: 64.000 $.Milletvekili maaşı: 5.000 $.Yan ödeme: Yok.Emeklilik: Yok.Maaşın milli gelire oranı: % 7.8.

FİNLANDİYA:Kişi başı milli geliri: 52.000 $.Milletvekili maaşı: 4.000 $.Yan ödeme: Yok.Emeklilik: Memur gibi.Maaşın milli gelire oranı: % 7.6.

HOLLANDAKişi başı milli geliri: 52.000 $.Milletvekili maaşı: 5.660 $.Yan ödeme: 150 $.Emeklilik: Memur gibi.Maaşın milli gelire oranı: % 10.8.

AVUSTURYA:Kişi başı milli geliri: 50.500 $.Milletvekili maaşı: 8.100 $.Yan Ödeme: Yok.Emeklilik: Yok.Maaşın milli gelire oranı: % 16.

BELÇİKA :Kişi başı milli geliri: 47.000 $.Milletvekili maaşı: 5.064 $.Yan ödeme: 1.423 $.Emeklilik: Yok.Maaşın milli gelire oranı: % 10.6.

İNGİLTERE:Milli geliri: 46.500 $.Milletvekili maaşı: 6.200 $.Yan ödeme: Londra kenti 9 gidiş-geliş bileti.Emeklilik: Memur gibi.Maaşın milli gelire oranı: % 13.3.

FRANSA:Kişi başı milli geliri: 46.000 $.Milletvekili maaşı: 4.648 $..Yan ödeme: Yok.Emeklilik: 55 yaş sonrası.Maaşın milli gelire oranı: % 10.

İTALYA:Kişi başı milli geliri: 40.000 $.Milletvekili maaşı: 9.150 $.Yan ödeme: Yok.Emeklilik: Memur gibi.Maaşın milli gelire oranı: % 22,8.

İSPANYA:Kişi başı milli geliri: 37.000 $.Milletvekili maaşı: 2.312 $.Yan ödeme: 1.500 $.Emeklilik: Memur gibi.Maaşın milli gelire oranı: % 4.

TÜRKİYE :Kişi başı milli geliri: 10.000 $.Milletvekili maaşı: 5.600 $.Yan ödeme: Harcırahlı.Emeklilik: Yaş sınırı yok.Çifte emekli geliri var.Maaşın milli gelire oranı: % 56Sosyal haklar:2 yılda emeklilik hakkıEmekli olunca ömür boyu ayda 6 milyar TL maaş

LİTVANYA:Kişi başı milli geliri: 15.000 $.Milletvekili maaşı: 820 $.Yan ödeme: Yok.Emeklilik: Yok.Maaşın milli gelire oranı: % 5.4.

POLANYA:Kişi başı milli geliri: 14.000 $.Milletvekili maaşı: 1.893 $.Yan ödeme: Yok.Emeklilik: Yok.Maaşın milli gelire oranı: % 13.5.

ERMENİSTAN:Kişi başı milli geliri: 4.000 $.Milletvekili maaşı: 200 $.Yan ödeme: Yok.Emeklilik: Yok.Maaşın milli gelire oranı: % 5.

ÇEK CUMHURİYETİ:Kişi başı milli geliri: 21.000 $.Milletvekili maaşı: 1.900 $.Yan Ödeme: Yok.Emeklilik: Yok.Maaşın milli gelire oranı: % 9.

Page 17: Okka Nisan 2015
Page 18: Okka Nisan 2015

Bilim kurgu harmanında elektrik kesilince Genel Kurmay alarm verdi

KARANLIK ŞAFAK

Yurtgenelinde meydana gelen elektrik kesintisinin ardından sabah erken saatlerde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne tahsis edilen ve standartların üzerindeki bir bantta yer alan elektronik haberleşme frekansına dışarıdan sızma tespit edildi. Özellikle Hava, Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin kullandığı radar, haberleşme ve seyrüsefer sistemleri üzerinde engelleme, parazit ve kesintiye neden olan bu sızmanın, Türkiye’de ithalatı ve kullanımı yasak olan telsiz telefonlardan kaynaklandığı saptandı.

Bu bir film değil. Gerçek. EMP saldırısı mı düzenlendi, yoksa akıllara geldiği şekilde “birileri fişi mi çekti?” Bilinmez ancak 31 Mart günü yaşananlara kısaca bir göz atalım;

Sabah erken saatlerde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne tahsis edilen ve standartların üzerindeki bir bantta yer alan elektronik haberleşme frekans bandına dışarıdan sızma tespit edildi. Özellikle Hava, Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin kullandığı radar, haberleşme ve seyrüsefer sistemleri üzerinde engelleme, parazit ve kesintiye neden olan bu sızmanın, Türkiye’de ithalatı ve kullanımı yasak olan telsiz telefonlardan kaynaklandığı saptandı. Olması gereken frekans bandının dışına çıkan cihazların kullanılması nedeniyle özellikle hava ve deniz ulaşımında hayati önem taşıyan radar sistemleri bozuluyor. Bu tür cihazlar telsiz iletişiminin kesilmesine neden olabiliyor ve üst frekanslarına girerek jammer etkisi yapabiliyor. BTK (Bilgi Teknolojileri İletişim Kuru-mu) tüm valiliklere bu telefonların derhal imha edilmesi için bilgi notları gönderdi. Uyarılarda telefonların bundan sonraki kullanımının tespiti halinde Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 63’üncü maddesince işlem yapılacağı kaydedildi.

Bu gelişmelerin hemen ardından tüm yurtta elektrikler

kesildi. Çok uzun bir süre pek çok bölgeye elektrik verilemedi. Telefon iletişiminde aksamalar meydana geldi. Yaşanan duruma bağlı olarak su kesintileri yaşandı. Konuyla ilgili bakanlıklar ve yetkili kişilerden birbiriyle çok da tutarlı olmayan arıza açıklamaları geldi. 17 Ağustos depreminden sonra kısa sürede toparlanabilen elektrik sistemleri akşam saatlerine kadar pek çok bölgede çalışır hale getirilemedi.

Tüm bunlar olurken İstanbul Çağlayan’da, Avrupa’nın en büyük adliye sarayına baskın düzenleyen saldırganlar ülke gündeminde önemli yer tutan davalara bakan bir savcıyı rehin aldılar. Saldırı, savcı ve saldırganların ölümüyle sonuçlandı.

Gün içerisinde Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri olan Balyoz davasında tutuklu yargılanan tüm sanıklar aklandı ve aynı anda 236 kişi beraat etti! Söz konusu sanıklar darbe yapma suçundan ağırlaştırılmış cezalarla yargılanıyorlardı.

31 Mart 2015 Salı günü şüphesiz Türkiye tarihindeki en ilginç günlerden biri olarak tarihe geçti. Ancak gizem yüklü filmlerde görebileceğimiz türden, birbirinden bağımsız gibi görünen pek çok olay art arda yaşandı. Kimine göre akla gelenler komplo teorisi, kimine göre ise bilim kurguydu. Peki neyin nesiydi bu elektrik kesintisi. Belki bazı filmler bize yol gösterebilir.

“Elektro Manyetik Nabız” bu tabiri daha önce duymuş muydunuz? Bazı bilim kurgu meraklıları EMP dersek yabancı karşılamayacaktır. Türkiye 31 Mart sabahına uyandığında olacaklardan habersizdi. Pek çok defa filmlerde seyrettiği sahnelerin tam ortasında kalan insan-lar, meraklı gözlerle birbirlerine bakıp aynı soruyu sordu-lar; “Ne oluyor?” Başka zaman olsa “Of bu devirde elektrik mi kesilir!” deyip geçiştirdiğimiz basit teknik aksaklıkları, neden bu sefer sorgular olduk? Çünkü garip bir şeyler oldu değil mi? Onlarca şehir bir anda elektriksiz kaldı. Üstelik bu kesinti eğer gece vakti yaşansaydı neler yaşanabilirdi, düşününce tüyler diken

Page 19: Okka Nisan 2015

17

diken olmuyor değil. Jenaratör seslerine boğulmuş sokaklarda milyonlarca vatandaşımız kafalarını yukarı kaldırıp kaygılı düşüncelere daldılar. Aynı filmlerde olduğu gibi…

Elektro Manyetik Nabız, yani EMP aslında Elektro Manyetik Bomba olarak tabir edilen bir saldırı silahı. 1950’lerde yapılan bomba denemeleri sırasında keşfedilen bulgular ışığında geliştirilen EMP’ler mobil ya da gömülü elektrik sistem-lerini çökertmek için kullanılıyor. Açıkçası dünyada en çok korkulan saldırı türleri arasında başı çeken EMP’ler, bu bombaya mağruz kalan herkesi neredeyse savunmasız bırakıyor. Gerçek anlamda zarar vermek amaçlı kullanılan bir EMP, hedef olarak seçilen bölgede tüm uçakları düşürebilir, tüm taşıma araçlarını durdurabilir, tüm elektrik şebekesini çökertebilir, internet ve telefon hatlarını devre dışı bıraka-bilir. Yani kelimenin tam anlamıyla, hedefini karanlığa gömebilir! Belirli amaçlar için yapılan EMP’ler ise GSM operatörlerini, şehir elektriğini ya da radyo-televizyon yayınlarını devre dışı bırakmak için kullanılabi-lir. EMP silahlarına çok benzer bir yapıyı aslında yıllardır tanıyoruz ve maruz kalıyoruz; Jammer. Jammer cihazları, sinyal kesici olarak bilinir-ler ve çalıştırıldıkları bölgede mobil iletişimi devre dışı bırakmak için kullanılırlar. Yani teknoloji geliştikçe, anti-teknoloji saldırısı için kullanılan cihazlar da giderek hayatımızda yer alıyor. Bunların çoğunu filmlerden görüyoruz.

Aynı gün yaşananlar bununla da kalmadı. Yurt çapında elektiriğin kesildiği günün sabahı Meclis Genel Kurulu’nda Japonya tarafından Sinop’ta nükleer santral yapımını öngören anlaşma kabul edildi.

Berkin Elvan soruşturma-sını yürüten savcı Mehmet Selim Kiraz’ı İstanbul Adli-yesi’ndeki odasında rehin alan DHKP-C’liler ve savcı bir baskınla öldürüldü.

31 Mart salı günü İstanbul Çağlayan adliyesindeki savcı Mehmet Selim Kiraz’ın iki DHKP-C üyesi tarafından rehin alınması ve öldürülmesiyle ilgili bazı yayınlar yargıya taşındı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu, olayla ilgili haberleri ve kullandıkları fotoğraflar nedeniyle Bugün, Cumhuriyet, Posta ve Hürriyet gazeteleri hakkında resmen soruşturma başlattı.Soruşturma ”terör örgütünün propagandasını yapmak” suçu kapsamında başlatıldı.Savcılık kaynakları, gaze-telerin bugünkü nüshalarında savcı Kiraz’ın rehin alındığı fotoğrafların yayınlandığını, bu yayınlarda DHKP-C’nin propagandasının yapıldığını belirtti.

Operasyon sırasında öldürülen iki örgüt üyesi, savcıyı rehin aldıktan sonra savcının silahla tehdit edildiği fotoğrafları internet üzerinden paylaşmış, bazı internet siteleri ve gazeteler de bunları yayınlamıştı.

Rehin alma krizi sırasında televizyonlar ve internet sitelerine yönelik olarak Başbakanlık tarafından yayın yasağı kararı alınmış, operasyonun ardından yasak kaldırılmıştı. Başbakan Ahmet Davutoğlu da, bugün düzen-lediği basın toplantısında, savcının ailesinin nasıl etkileneceğinin düşü-nülmediğine dikkat çekti.

Ergenekon davasının mimarı eski savcı Zekeriya Öz, İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde dün öldürülen Savcı Mehmet Selim Kiraz için çarpıcı iddialar ortaya attı.

Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın ölümünün gizlendiğini belirten Zekeriya Öz, “Nasıl bir devletiz ki Savcımız şehit ediliyor ölümü devletin üst makamlarınca gizleniyor. Devlet 5 kurşun diyor doktor 2 kurşun diyor” dedi.

Operasyonun aceleye getirildiğini öne süren Zekeriya Öz, “Operasyonun niye aceleye getirildiğini kimse anlamış değil, niye adalet bakanı ve başbakan varken yurdışındaki cumhurbaşkanı konuşuyor?” diye sordu.

Savcı Mehmet Selim Kiraz önemli bir soruşturmaya bakıyorken niçin kendisine koruma verilmediğini sorgulayan Zekeriya Öz, olayda ihmali olanların yargılanması gerektiğine işaret etti.

Zekeriya Öz’ün açıklamaları ise şöyleydi:

-Nasıl bir devletiz ki Savcımız şehit ediliyor ölümü devletin üst makamlarınca gizleniyor. Devlet 5 kurşun diyor doktor 2 kurşun diyor.

-Operasyonun niye aceleye getirildiğini kimse anlamış değil, niye adalet bakanı ve başbakan varken yurdışındaki cumhurbaşkanı konuşuyor ilginç

-Savcı Mehmet Selim Kiraz önemli bir soruşturmaya bakıyorken niçin kendisine koruma verilmedi? Olayda ihmali olanların yargılanması gerekir.

Page 20: Okka Nisan 2015

İngiltere’nin süper güç olduğu yıllarda Cumhuriyet’in kurucularının, komutanlarının, diplomatlarının, sanatçılarının fişlendiği ortaya çıktı.İngiliz istihbaratının tuttuğu gizli kayıtlara yer veren ‘Fişlenen Cumhuriyet’, İngiliz istihbaratının fişlemelerle cumhuriyet nesli hakkında tuttuğu kayıtlar pek çok kişi hakkında çok ilginç bilgiler veriyor.

İngiltere’nin süper güç olduğu yıllarda Cumhuriyet’in kurucularının, komutanlarının, diplomatlarının, sanatçıla-rının hakkında İngiliz istihbaratının tuttuğu gizli kayıtlara yer veren ‘Fişlenen Cumhuriyet’, İngiliz istihbaratının fişlemelerle cumhuriyet nesli hakkında tuttuğu kayıtlar pek çok kişi hakkında çok ilginç bilgiler veriyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni kurulduğu yıllarda, İngiliz İstihbarat raporlarından çıkarılarak Uluslararası Antalya Üniversi-tesi Rektörü Prof. Dr. Cihat Göktepe ile Balıkesir Üniver-sitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Özdemir tarafından hazırlanan eser, İngilizlerle ilişkilerinin tarihî seyrini 1930 - 1950 yıllarına ait İngiliz arşivinde yer alan ‘bizimkilerle’ ilgili bilgileri okurlara sunuyor.

İngiliz istihbaratının tuttuğu gizli kayıtların yer aldığı ‘Fişlenen Cumhuriyet’ kitabında, fişlenen şahısların kısa geçmişi, başarıları, başarısızlıkları, İngiltere hakkındaki düşünceleri, eşleri, zaafları ve fişleyenlerin şahsi yorumlarına yer veriliyor.

Uluslararası Antalya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cihat Göktepe ile Balıkesir Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Necatibey Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bülent Özdemir tarafından hazırlanan eserde Sultan Vahdeddin’den Mustafa Kemal Atatürk’e, İsmet İnö-nü’den Adnan Menderes’e, Nazım Hikmet’ten Şükrü Saraçoğlu’na kadar birçok ünlü komutanın, diplomatın ve edebiyatçının, kişiliği, karakteristik ve

fiziksel özellikleri, geçmişi ve başarıları İngiliz istihbarat-çılarının notlarından aktarılıyor.

İngiliz istihbaratı, Mustafa Kemal Atatürk’ü şu şekilde kayıt altına alıyor; “…Arnavut bir baba ve Türk bir anneden 1880’de dünyaya geldi. 1,75 boyunda, solgun bir cilde sahip. Sabit bir yüz ifadesi ile birlikte gri gözleri var. Güçlü, düzenli özelliklere sahip... Şu sıralar şişmanlığa meyilli. Etkileyici, akıcı bir hitabeti ve biraz da kişisel cazibesi var… Hayatına ait kayıtlar, liderlikten öte sert bir yönetici olduğunu, süper beyinleri kıskandığını ve muhalefete katlanamadığını gösterir. İlk zamanlardan beri içkiyle arası iyidir ancak güçlü bir irade ve yapıya sahiptir. Çarpıcı ve otoriterdir ama onu vatansever veya dürüst olmamakla suçlamak doğru olmaz. İsmet İnönü’yü ise; “…Başbakan olmasından sonra 1925 Ağustos’unda Latife Hanım’dan boşanmasına karşı çıkması sebebiyle Gazi ile ilişkilerinin gerildiği söylendi. Bu söylenti asılsız çıktı ve mevkii eskiden olduğu gibi güçlü kaldı. Lozan’da, kendisinin inatçı ama yetenekli bir delege olduğunu gös-terdi. Kibar ve kızgınlığını hiç göstermez. Ama yenilgiden hoşnut olmaz…”

“Fişlenen Cumhuriyet”, olayların üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra kaleme alınan hatıratların kullanıldığı çalışmalardan ayrı olarak, Türkiye Cumhu-riyeti’nin yeni kurulduğu yıllarda tutulan, tabir caizse ‘sıcağı sıcağına’ oluşturulan, istihbarat raporlarından yola çıkılarak hazırlanıyor. ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni kurulduğu yıllar’ olarak belirtilen zaman aralığı, İngilte-re’nin dünya siyasetini yönlendirdiği ve şekillendirdiği bir zaman aralığına denk geliyor. Dolayısıyla dünya siya-setinin bu baş aktörünün, Türkiye Cumhuriyeti’nin önde gelen şahsiyetleri hakkında raporlar hazırlaması, bu raporlar ışığında Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik politika ve stratejilerini belirlemesi de kitabı, dönemi anlamak açısından sadece tarihçiler için değil, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanlarında çalışanlar için, de önemli

İngiliz istihbaratının fişlemediği kimse kalmamış

MUZ CUMHURİYETİ

Page 21: Okka Nisan 2015

bir kaynak haline getiriyor. Kitabın giriş bölümünde, ana hatlarıyla Türk-İngiliz ilişkilerinin tarihi seyri ortaya koyuluyor.

Akabinde 1930 ve 1947 - 1950 olmak üzere iki dönem halinde Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli şahsiyetleriyle ilgili yapılan fişlemeler paylaşılıyor. Raporları hazırlayan İngiliz görevlilerinin, raporlarda yalnızca bir durum tespiti yapmakla yetinmeyip, raporların son kısımlarına kısaca şahsî görüşlerini ve şahıslarla ilgili kişilik tahlillerini de eklediğini görüyoruz ki, bu ayrıntı belgeleri ve onlar aracılığıyla ulaşılacak bilgileri zenginleştiren, önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Fakat istihbarat raporlarındaki her bilginin mutlak doğru olarak kabul edilmemesi gerçeğinden hareketle bu çalışmada isimleri geçen tarihî şahsiyetlerin bazıları hakkındaki ithamların, tamamen İngiliz belgelerinde yer alan o döneme ait değerlendirmeler olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Sultan Vahdeddin, Damat Ferit Paşa, Ali Fuat Cebesoy, Falih Rıfkı Atay, Fevzi Çakmak, Hüseyin Cahit Yalçın, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Mustafa Kemal, Şükrü Saraçoğlu, Halide Edip Adıvar, Saffet Arıkan, Celal Bayar, Refet Bele, Osman Bö-lükbaşı, Ziyad Ebüzziya, Nihat Eğriboz, Nihat Erim, Mahmut Şevket Esendal, Hüsrev Gere-de, Kasım Gülek, Nazım Hik-met, Tevfik İleri, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Lütfi Kırdar, Adnan Menderes, Nadir Nadi, Sedat Simavi, Kazım Taşkent, Behçet Uz, Fatin Rüştü Zorlu… Bu isimler, kitabın içeriğinde yer alan fişlenmiş onlarca kişiden en meşhurları olarak dikkat çekiyor.

Türk Dünyası’na açılan tek kapı vardı

PARASIYLA SATIN ALDITürk dünyasına açılan tek kapı olan Nahçivan sınırı Mustafa Kemal Atatürk tarafından “bizzat kendi parasıyla” İran’dan satın alındı.

Türkiye’nin en kısa kara sınırı olan komşusu, Nahçivan Özerk Bölgesi. Ermenistan ile İran arasında sıkışmış bu bölge Iğdır ile komşu.Toplam “kara sınırı uzunluğu ise 12-13 km” civarında. Türk dünyasına açılan tek kapı olan Nahçivan sınırının zamanında Mustafa Kemal Atatürk tarafından “bizzat kendi parasıyla” İran’dan satın aldığı topraklardan oluştuğu bir gerçek.

Bu topraklar şu an bize ait ve Nahçivan sınırımızı oluşturuyor.Atatürk bir kez daha dehasını ve ileri görüşlülüğünü ortaya koymuş ve bu bölgeden toprak satın alarak hali hazırda Türk dünyası ile doğrudan sınırımızın olmasını sağladı.Nahçıvan’ın bir komşu ülke olmasının ötesinde bir anlamı var bizim için. Türk cumhuriyetleri arasında ülkemizle sınır bağlantısı bulunan tek ülke Nahçıvan. Atatürk döneminde, hem ileride özerklik statüsü kazanması hem de o zaman Nahçıvan’la aramızda bir sınır kurulması için İran’la toprak mübadelesi yapılmış. Atatürk ‘Türk Kapısı’ olarak nitelendirdiği Nahçıvan’ın 13 km’lik sınırı İran’dan alarak bu ülkeyle bağımızı kurmuş. 1. Dünya Savaşı’nda Türk ordusu Nahçıvan’ın Ermeni istilasından kurtulmasını sağladı.

19

Page 22: Okka Nisan 2015

185 tank 7 helikopter ortada yok

Türkiye’nin sınırları dışında sahip olduğu tek toprak parçası olan Süleyman Şah Türbesi’nin nakli ve Süleyman Şah Saygı Karakolu’nun tahliyesinin gerçekleştirildiği ’’Şah Fırat Operasyonu’,’ 39 tank, 57 zırhlı araç ve 572 personel ile yapıldı.

CHP’li İnce, 39 tanktan 9’unun geri dönmediği iddiasını gündeme taşıdı. İnce 9 tankın ‘’Kaçarken mi bırakıldığı yoksa birilerine mi bırakıldığı” sorusunu hükümet yetkililerinin yanıtlamasını istedi. İnce Halk Arenası’nda yaptığı açıklamada şöyle konuştu:‘’Dokuz tankın orada kaldığını söylüyorum. Benim muhatabım siyaset kurumudur. Ben Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’na soruyorum. Kaçarken orada tank bıraktınız mı? Bu sorunun yanıtını istiyorum. Tankları kaçarken mi bıraktınız ya da birilerine mi bıraktınız? Cumhuriyet tarihinde böyle bir olay var mı?

1699’dan 1922’ ye kadar 220 sene Osmanlı sürekli toprak kaybetti. 30 Ağustos 1922′den sonra Cumhuriyetin kurucuları, o iki ayyaş dedikleri, Atatürk ve İsmet Paşa, Hatay ve düşman elindeki işgal edilmiş toprakları geri aldılar. Biz Cumhuriyetçiyiz, siz harbiden Osmanlıcısınız…Seyyar vatan toprağı yaptılar. Mobil vatan toprağı yaptılar. Tankları bıraktınız mı? Hükümet cevap versin…’’

Konu ile Uğur Dündar, Genelkur-may’a ulaştı. Genelkurmay’dan

Dündar’a yapılan açıklamaya göre; Şah Fırat operasyonu sırasında hepsi paletli olmak üzere 8 adet zırhlı araç palet arızası nedeniyle Suriye’de bırakıldı. Operasyonun ertesi günü Suriye’ye geçen bakım ekipleri bazı araçları orada tamir ederek, tamir edilemeyenleri ise TIR’lara yükleyip sınırın Türkiye tarafına geçirdi. Arızalanan araçların nakliyesi sonrası Suriye tarafında zırhlı ve zırhsız araç hiç bir aracın kalmadığı belirtildi.

Diğer yandan geçmişte kaybolan tanklarda gündeme geldi. Savunma Sanayii Müsteşarlığı modernizasyon amacıyla 2002 yılında tank ihalesi yaptı. Aynı yıl Jandarma Genel Komutanlığı da yine modernizasyon amacıyla helikopter ihalesini tamamladı. Ama bu ihaleleri kazanıp işi yapacak olan firmalar 160 tank ve 4 helikopteri, işin süresi dolduğu halde teslim etmediler. Tankların ve helikopterlerin akıbeti meçhul kaldı.

Açılan tank modernizasyon ihalesi, İsrail firmasına, 687,5 milyon dolar bedelle verildi. Firma 10 adet tankı modernize edip teslimatını yaptı, kalan 160 tank, işin bedeli ödendiği halde teslim edilme-di. Bu konuyu değerlendiren tecrübeli bir savunma uzmanı “Aslında bu silah modernizasyon işlerini ABD yapar. İsrail sadece bir aracıdır. Çünkü Amerikalılar, bu tip savunma ihaleleri için Senato’dan izin alınması gerektiğinden, işler uzamasın düşüncesiyle, İsrail firmalarını kullanır. Tankların

modernizasyonunun gecikmesinde ABD’nin parmağı olabilir” dedi.

Aynı savunma uzmanı “Tankların teslim edilmemesinde, Türkiye’nin yerli tank üretimi projesini Koç Holding’in Otokar firmasına vermesinin de etkisi olabileceğini” söyledi. Çünkü Koç Holding 2012 yılına kadar yerli tank Altay’ın prototipini yapacak. Sadece bu prototip için 500 milyon dolar bütçe ayrıldı. Bu projenin İsrail firmalarına, dolayısıyla ABD firmalarına verilmemesi tankların teslim edilmemesinin bir nedeni olabilir”dedi.

Kaybolan helikopterlerde ise... Jandarma Genel Komutanlığı 1995 yılında Rusya federasyonundan 19 adet MI-17 helikopteri satın aldı.Bu helikopterlerden iki tanesi düştü. Kalan 17 helikopterlerin modernizasyonu için 2002 yılında açılan ihaleyi 13,5 milyon dolar bedelle Joint Stock Company Kazan isimli Rusya’nın Kazan kentinde faaliyet gösteren bir firma kazandı. 2004 yılında dört adet helikopter Rusya’ya gönderildi. Modernizas-yon tamamlanamayınca sözleşme feshedildi. Ama gönderilen helikopterlerin ne olduğu hakkında bilgi yok. Helikopterlerin akıbeti meçhul.

Umur Talu, köşe yazısında “Türkiye askeri tarihinin bir yüz karası” dediği İsrail’den alınan kayıp tankları yazdı: Burası Türkiye. Kaşırsan kanıyor... Ama kazırsan çıkıyor...” dedi.

Süleyman Şah Türbesi’ne

düzenlenen oprerasyon sonrasında 9 tankın geri

dönmediği iddiaları geçmişte kaybolan 175 tank ve

7 helikopteri ve şaibeli ölümleri yeniden gündeme

getirdi.

KAYIP ARANIYOR

Page 23: Okka Nisan 2015

Aselsan mühendisi Hüseyin Başbilen 7 Ağustos 2006’da arabasında ölü bulunduğunda çantasında yer alan tank projesi de ortada yoktu.Aselsan ölümleri denildiğinde daha çok Hüseyin Başbilen, Halim Ünal ve Evrim Yançeken olmak üzere üç mühendis üzerinde duruluyor. Bu süreçte Türkiye’nin stratejik milli projelerinde çalışan 10’un üzerinde insan kayboldu. İntihar, şüpheli ölüm, trafik kazası, askerde trafo kazası vb. gibi sebeplerle…

Aselsan mühendisi Hüseyin Başbilen 4 Ağustos’ta “milli tank” projesi için hazırladığı çalışmayla ilgili askeri uzmanlara brifing verecekti. Yenişafak Gazetesi’nden Ali Eyvaz’ın haberine göre Başbilen kaybolduktan üç gün sonra, 7 Ağustos 2006’da arabasında ölü bulunduğunda çantasında yer alan tank projesi de ortada yoktu.

Kuşkulu ölümleriyle gündeme gelen Aselsan mühendislerinden Hüseyin Başbilen’in cinayete kurban gitmiş olabileceği endişesi Başbilen’in üzerinde çalıştığı proje-leri ve bunların akıbetini de günde-me getirdi.

Ankara Adli Tıp Heyeti’nin “intihar” kanaatine itiraz eden aile Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz dilekçesi verdi. Dilekçeyle “milli tank” projesinde gönüllü çalışan Başbilen’in tanklarla ilgili sinyalizasyon ve sofistike elektrik konusunda geliştirdiği tekniklerle ilgili olarak 4 Ağustos 2006’da brifing vermeye hazırlandığı ortaya çıktı. Askeri uzmanların da bulunduğu bir heyet tarafından dinlenecek olan Başbilen evinden son kez çıktı. Üç gün sonra yani 7 Ağustos’da boğazı ve sol bileği kesilmiş olarak bulunan Başbilen’in tank projesinin de kayıp olduğu öne sürüldü.

Aselsan’da özellikle suikast silahı “kanas” üzerinde uzmanlaşan Başbilen, pekçok silahın geliştirilmesi projesinde görev aldı. Başbilen daha sonra tank üzerine çalıştı. Milli Savunma Bakanlığı, Şubat 2006’da bin adet “Yeni Nesil Tank Alımı Projesi”nden vazgeçerek, “milli tank” projesine start verince Aselsan diğer firmalar gibi çalışmalara başladı. Başbilen de bu çalışmalarda gönüllü olarak yer aldı ve tanklarla ilgili sinyalizasyon ve sofistike elekrik aksam konusunda projeler geliştirdi. Projesini tamamlayan Başbilen, 4 Ağustos 2006’daki brifing için hazırlanmaya başladı. O gün Başbilen’in yanı sıra pek çok mühendisin projesi askeri uzmanların da bulunduğu bir heyet tarafından dinlenecek ve incelenecekti. Projesini çantasına koyan Başbilen, 4 Ağustos günü sabah evden çıktı. wKendisinden bir daha haber alınamayan Başbilen,

KAYIP PROJELER ŞAİBELİ ÖLÜMLER

üç gün sonra arabasının içinde ölü bulundu. Hep yanında taşıdığı tank projesi ise ortada yoktu.

Kayıtlara ‘intihar ettiler’ diye geçen üç mühendisin ortak özelliği branşlarının elektrik sistemi olması ve “sinyal kırıcılar” üzerinde çalışmış olmaları. Üç mühendis geçmişte Aselsan’ın uzun yıllar TAİ ile birlikte geliştirmeye çalıştığı F-16 uçakları-nın dost-düşman ayrımı yapmasına olanak tanıyan şifre çözümlerinde görev aldılar. Gazeteci Melik Duvak-lı, Aselsan mühendislerinin şüpheli ölümlerinin intihar değil de cinayet olduğuna dair önemli bulgular oldu-ğunu söylerken, “Aselsan ölümleri denildiğinde daha çok Hüseyin Başbilen, Halim Ünal ve Evrim Yançeken olmak üzere üç mühendis üzerinde duruluyor. Ama bu süreçte Türkiye’nin stratejik milli projele-rinde çalışan 10’un üzerinde insan kayboldu: İntihar, şüpheli ölüm, trafik kazası, askerde trafo kazası vb. gibi sebeplerle…” dedi ve şöyle devam etti;

Rafa kaldırdıkları en önemli proje Çevik Bir’in ’25 yılda 150 milyar dolarlık benim hayalim’ dediği proje. “Sürecin bilinenin aksine 2006 ve 2007’deki şüpheli Aselsan ölümlerinden daha önce başladığını belirten Duvaklı, “Mayıs 2004 yılında Başbakan Erdoğan’ın başkanlığında Savunma Sanayi Stratejisi kararları alındı. Alınan ilk karar ise şimdiye kadar ki tüm projelerin rafa kaldırılması oldu. Rafa kaldırdıkları en önemli proje ise Çevik Bir’in ’25 yılda 150 milyar dolarlık benim hayalim’ dediği proje. Orada Türkiye 25 yılda 150 milyar dolar vererek silah satın alacaktı. Başta İsrail ve Amerika gibi ülkelerden alacaktı. Bütün bunları 2004’te rafa kaldırdılar ve yeni bir hamle başlattılar. Biz bunları satın almayacağız kendimiz üreteceğiz, dediler. Ve bu arada TÜBİTAK ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda çalışan iki tane uzman Çanakkale’de bir cihazın ilk denemesiyle ilgili bir çalışma yapacakları sırada şoförle birlikte öldüler.O dönemde başladı bu süreç. Daha sonra 2006-2007 yılında ise mühendis ölümleri baş-ladı. Ve oradaki cihaz da kayboldu.” diye konuşuyor.

21

Page 24: Okka Nisan 2015

Soma’ya ulaştırılmak üzere maaşının bir kısmını bağışlayan Azerbaycan parlamentosu milletvekili, Ganire Paşayeva Antalya’dan seslendi.

Avrupa Parlamentosu Kadın Hakları Komisyonu Üyesi de olan Pashayeva, kadına şiddeti önle-mek için Türk gençlerine Dede Korkut Destanı’nı yeniden okutmak gerektiğini söyledi.

Bir dizi ziyaret ve konferans için Türkiye’ye gelen Ganira Pashayeva, Antalya Gazeteciler Cemiyeti’ni (AGC) ziyaret etti. Cemiyet girişinde Başkan Mevlüt Yeni ve yönetim kurulu üyeleri tarafından karşılanan Pashayeva, basın müzesini gezdi. Müzeye hayran kalan Ganira Pashayeva, ardından yaptığı açıklamada, Ermenistan’ın 23 yıl önce işgal ettiği topraklardan hala çekilmemesini eleştirdi. Ermenilerin 20 binden fazla insanı katlettiğini kaydeden Pashayeva, “100 binden fazla insan da sağlığını kaybetti. 1 milyon insan da göç etmek zorunda bırakıldı. İnsanlık tarihinin en büyük katliamlarından birinin yaşandığı Hocalı Katliamı’nı dünya gündeminde tutmak gerektiğini düşünüyorum” dedi.

Ardından, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Milletvekili Pashayeva, Türkiye’de kadına şiddet konusundaki düşüncelerini anlattı. “Siz benim en hassas noktama değindiniz. Kadın milletvekiline bunu sorarsanız 1 saat durmadan konuşur” diyerek sözlerine başlayan Pashayeva şunları söyledi:

“Türk toplumunun gençlerine Dede Korkut Destanı’nı yeniden okutmamız gerekir. Çünkü Dede Korkut Destanı’nda aslında Türk toplumunda kadının yeri o kadar güzel anlatılıyor ki, kadına ne kadar çok önem verilmesi o kadar önemle anlatılıyor ki. Orada Gan Turalı boyun söylediği söz çok önemli. ‘Benim öyle bir kızla evlenmem gerekir ki, düşmanın üzerine beraber gidecek biri olmalı’ demiştir. Yani bir cesaretli kadın modelini ortaya koymuştur. Bu söylemler, bir kadının çocuğunu büyütmesinden tutun da toplumun kalkınmasına büyük katkı sağlamaktadır. Ben diyorum ki, yeniden Dede Korkut Destanı’nı gençlerimize okutalım. Kadının toplumdaki rolünü daha da iyi görsünler.”

Kadına şiddet konusunda toplumların daha çok çalışması gerektiğini vurgulayan Ganira Pashayeva, şöyle dedi:

“Böyle acımasız olaylar olduğu zaman buna çok ciddi tepki vermemiz lazım. Çevremizde böyle şiddete meyilli insanlara rahat bakılmaması gerekir. O yüzden hem Azerbaycan’da, hem Türkiye’de değil, dünyanın her yerindeki kadına şiddete dur dememiz gerekiyor. Bunun için de daha çok çalışmalıyız. Kadına şiddet konusunda aydın erkeklerimizin desteğini daha çok bekliyoruz. Kadınlar, erkeklerle beraber daha ciddi şeyler yapabilir. Kadına şiddet konusunda sonuçlar yerine, nedenlerin üzerine gitmek gerekiyor ki sonuç o aşamaya varmasın. Daha çok analiz yapmamız lazım. Daha çok hangi konularda çalışmalar yapmak gerekiyor.”

Azeri Bakan Antalya’dan şiddete karşı seslendi

DEDE KORKUT OKUYUN

Page 25: Okka Nisan 2015

“Bütün ülkelerde aydınların üzerine büyük görevler düşüyor. Mahatma Gandhi’nin bir sözü var. Benim de çok sevdiğim sözünde şöyle diyor: Biz kendimiz, görmek istediğimiz değişiklik olmalıyız” diyen Pashayeva, dünya üzerinde ekilen düşmanlık tohumlarına dikkat çekerek şöyle konuştu;

“Dünyadaki aydınlara çağrı yamalıyız. Yazdıklarımızı hayata geçiren kişiler olmalıyız. Biz böyle toplantılarda gelip güzel şeyler konuşup da ülkemize gittiğimizde farklı şeyler söylüyorsak, ya da yaşanan olumsuzluklar karşısında seyirci kalıyorsak, burada konuştuklarımız boş şeyler demek. Babam küçükken bizi böyle yetiş-tirdi. Derdi ki “Eğer kızım benim konuşmalarımla yaptıklarım arasında fark görsen, bir süre sonra benim konuştuklarıma inanmayacaksın. Yani sen benim konuştuklarımı yapıp yapmadığıma da bakacaksın. Aydınlar, hocalar, doktorlar bir nesli yetiştiren insanlar. Ben konuşmamda şunu söyledim. Bugün aydınlar, politikacıların berbat ettiği dünyayı düzeltme göre-vine sahipler. Aydınlar, kendi

ülkelerinde yaşanan olumsuzlukların önüne geçmenin mücadelesini vermeleri gerek. Ben farklı ülkelerin okullarında çocuklara tarih adı altında neler öğretildiğini inceliyorum. Maalesef iyi şeyler yok. Düşmanlık tohumları ekiliyor.”

Milletvekili Pashayeva, hoşgörünün barışında temeli olduğunun altını çizdi, “ Diyalog, hoşgörü, hürmet demek. Bu karşılıklı olmalı. Bu tek taraflı olursa, devam etmez ya da bir tarafın aleyhine işlemeye başlar. Ben size sürekli kötülük yapsam, siz ne kadar iyi niyetli olabilirsiniz. Mesela, Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sinin işgal edilmesinden sonra bu konu bizim ülkemizde çok tartışıldı. Ben de o insanlardan birisi idim. “Acaba bizim yanlışımız nerede?” diye sorduk. Acaba biz çocuklarımızı Ermeniler gibi yetiştirmediğimizden dolayı hata mı yapmıştık? Ermeniler, toprak işgali dışında bir insanlık dramı yaşattılar. 5-6 yaşın-daki çocukları parçaladılar, kadın-ların karınlarını deştiler, gözlerini oydular. Siz silahla birini belki

öldürebilirsiniz. Ama bu vahşeti yapmanız için içinizde çok daha başka duyguların olması gerek” dedi.

Ganira Pashayeva, Ermenilerle olan sorunlara da değindi;

“Ermeniler bunu eğitimle yaptılar. İnsanlarını eğiterek bu noktaya getirdiler. İlkokula başladıklarında çocuklara birinci sınıftan son sınıfa kadar bir eğitim verilir. “Sizin en büyük düşmanınız Türklerdir” çocuklar 11 yıllık temel eğitim boyunca bunu öğreniyorlar. Körpecik çocukların içine nefret böylesine ekildiği için Hocalı Katliamı yaşandı. Hocalı Katliamının boyutlarını bütün dünya günlerce televizyonlardan izledi. Bu vahşeti yücelten kitaplar da yazdılar. “Haç’ın Hatırına” kitabı bu vahşeti övmek için yazıldı. Kadınlara, çocuklara yapılan bu vahşetin kitabını başka dillere de çevirdiler. Sovyet döneminde bize şiirler şarkılarla Ermeni dostluğu öğretilirdi. “Kür Araz Ararat/ Güzeldir bu hayat / Kardeş olup hayattan / Azerbaycan”

23

Page 26: Okka Nisan 2015

El Kaide kuruculuğundan İngiliz istihbaratına

BİR CASUSUN ÖYKÜSÜEymen Dean El Kaide’ninkurucu üyelerinden. Ancak 1998’te taraf değiştiripİngiliz güvenlik ve istihbarat servisleri için casusluk yaptı.

Peter Marshall’a verdiği mülakatta Bosna ve Afganistan’daki yıllarını anlattı.

Müslümanlara komplo kurduğu hissi hakimdi. En azından böyle bir algı vardı ve bu algıyla batının İslam’la mücadele ettiğini düşünmeye başladılar. Böylece daha fazla radikalleşildi ve mücahitler, cihatçılara dönüştü.

Bosna, birçok El Kaide liderinin doğduğu bir cihat okulu oldu. (11 Eylül saldırılarının mimarı olmakla suçlanan) Halit Şeyh Muhammed oradaydı. Bosna’ya ileride işine yarabilecek kişileri tespit etmek için gelmiş gibiydi.Yanyana oturduğumuz bir düğünde “Bosna’daki savaş bitiyor. Peki savaştan sonra ne olacak? Oradan oraya koşup Müslümanları kurtarmaya çalışacağız, sonra da başka birileri mi gelip bizim emeklerimizin üzerine oturacak? Bu döngüyü kırmamız ve İslam’a hizmet ede-cek başka bir cephe bulmamız, Müslüman dünyasında cihat ruhunu canlandırmamız gerek” diye konuştu.

Sanırım bu konuşma cihatın müslümanları savunmak yerine başka bir mecraya taşınacağının ilk belirtisiydi. Kandahar’a gidip Usame Bin Ladin’e bağlılık yemini etmeye çağrıldım.Yeni katılan herkesle olduğu gibi Bin Ladin benimle de başbaşa görüştü. Bana yıllarca güçlük çekeceğimizi ve cihat davasının onunla başlayıp bitmeyeceğini söyledi.Yere, yanına yere oturup, elimi Kuran’a basarak, ‘İyi günde, kötü günde Allah

Dean, 1980’lerde Afganistan’daki Sovyet işgali nedeniyle cihadın asil bir kavram olarak görüldüğü Suudi Arabistan’da büyüdü. Yugoslavya’nın bölündüğü ve Bosnalı Müslümanların Sırp milliyetçilerinin tehdidiyle karşı karşıya kaldığı dönemde ergenlik çağındaydı. İleride El Kaide’nin Suudi Arabistan’daki lideri olacak arkadaşı Halit el Hac’la Boşnakları savunmak için yola çıktı:

Birkaç hafta öncesine kadar, Suudi Arabistan’da kafasını kitaba gömen, ‘inek’ diye tabir edilen biriydim. Birden kendimi elimde bir kalaşnikofla Bosna dağlarını turlarken buldum. Kendimi son derece güçlü hissettim. Kenarda durup izlemek yerine tarihin yazılmasına katkıda bulunduğum duygusuna kapıldım.Aynı zamanda askeri eğitim kamplarına gidiyor, savaş ve savaş taktikleri hakkında kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek bir eğitim alıyordum. Üstelik bu eğitimi, farklı milletlerden müslümanlarla birlikte alıyordum. Amaçları Bosna halkını korumak için cihat yapmaktı. Bu bile tek başına çok etkileyici bir tecrübeydi.

Bosna savaşının sonuna doğru yoldaşlarımda bazı değişiklikler görmeye başladım. Hayatta kalanlar, daha batı karşıtı olmuşlardı. Uluslararası toplumun Bosnalı

Page 27: Okka Nisan 2015

düşmanları na karşı sizlerle çarpışacağıma ve komutanlarımın emrine uyacağıma and içerim” diye yemin ettim.

Eymen Dean, Suudi Arabistan’da din konularında çok bilgiliydi.Afganistan’da El Kaide’ye katılanları İslam’ın temelleri hakkında eğitmek ona düştü: Radikalleşmenin tek bir yolu yok. Bazıları cihada katılma kararı almak için yıllarca düşünüyor, bazıları için birkaç dakika sürüyor. Bunlar azınlıkta ama dini görüşmelere katılanlar, bir gece alkol almakta oldukları gece kulübünden çıkıp günahlarından arınmak için doğrudan cihada katılmaya gelebiliyor.Hepsi şehit olmak ve bir dereceye kadar günahlarından arınmak istiyordu. Bazıları ‘yoruldum artık, biran önce şehit olmak istiyorum’ diyordu, bazıları ise şehit olmadan önce mümkün olduğu kadar çok yaşayıp, Allah düşmanlarına dünyayı dar etmek istiyordu.

1998’de Nairobi ve Darüsselam’daki Amerikan elçiliklerine düzenlenen saldırılar sırasında Dean Afganistan’day-dı. Bu saldırılarda 12 Amerikalının yanı sıra 240’tan fazla sivilin öldüğünü öğrendi:Sanırım korkmaya o zaman başladım. Daha bu başlangıçsa sonraki hedef ne olacaktı? Arjantin, Güney Afrika ve Mozambik mi? Amerikalıları Orta Doğu’dan çıkarmak için Afrika’daki Amerikalılarla mı çarpışacaktık?Sonra, bir din alimi olarak, herşeyin meşruiyetinden kuşku duymaya başladım. El Kaide’nin müftüsü sayılan Abdullah el Mohaca’ya “Bundan hiç şüphem yok ama saldırılarda sivillerin ölmesini meşru kılan dini gerekçeleri anlatır mısın’ dedim.Bana “13. yüzyılda çıkan bir fetva var. Düşman sivilleri insan kalkanı olarak kullanırsa sivilleri öldürmeyi meşru kılıyor” dedi. Gidip o fetvayı buldum, Moğol saldırıları sırasında ancak kendi canın tehlikeye girecekse yapılmak üzere çıkarılmış bir fetvaydı. Nairobi ve Tanzanya’daki durumla hiçbir benzerliği yoktu. Dean tedavi için bir Körfez ülkesine gitmiş ve dönmemeye karar vermiş. Ama onun yerine kendini İngiliz istihbarat servisi MI6’in elinde bulmuş.Dört yıllık cihatçılıktan sonra Londra’da yedi ay boyunca ifade vermiş.

Bosna, birçok El Kaide liderinin doğduğu bir cihat okulu oldu. (11 Eylül saldırılarının mimarı olmakla suçlanan) Halit Şeyh Muhammed oradaydı.

İNSAN KAÇAKCISI OLDUK“Türkiye insan kaçakçılığında merkez ülke”

Avrupa Polis Örgütü (Europol), Türkiye’nin Akdeniz kaynaklı insan kaçakçılığı konusunda merkez ülke olduğunu açıkladı.

Europol tarafından, Akdeniz’den Avrupa’ya yönelik insan kaçakçılığı ve yasa dışı göçün önlenmesi amacıyla özel bir tim oluşturuldu. Joint Operational Tim (JOT) Mare adı verilen yeni oluşuma 13 Avrupa ülkesinden uzmanlar katılıyor. Merkezi Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan Europol, JOT Mare adlı özel timin tanıtımı sırasında insan kaçakçılığına ilişkin son verileri de açıkladı.

Buna göre Türkiye, insan kaçakçılığı konusunda en aktif ülke.Uluslararası suç organizasyonları açısından Türkiye diğer ülkeleri geride bırakıyor. Europol’un açıklamasına göre Türkiye’de insan kaçakçılığı konusunda 100 olay yaşandı. Avrupa polisi tarafından, Türkiye’de bu konuyla ilgil 112 zanlının tespit edildiği açıklandı.

Akdeniz’in diğer yakasında ise, insan kaçakçılığının en fazla görüldüğü ülke Libya. Libya’da 57 insan kaçakçılığı olayı be 144 zanlı belirlendi. Europol’e göre Yunanistan’ın sicili de çok parlak değil. Bu ülkede 32 kaçak olayı ve 23 zanlı tespit edildi. İtalya’da ise organize edilmiş kaçak göçmen girişimi 14, zanlı sayısı da 12.Akdeniz’den Avrupa’ya yasa dışı yollarla geçen yıl yaklaşık 220 bin geldi. Yunanistan ve İtalya sınırındaki baskıların artmasının yanısıra, 3 bin kişi de boğularak öldü.

Yasa dışı göç sırasında boğularak ölenlerin sayısı bu yılba-şından itibaren de bin kişi olarak belirlendi. Europol’e göre insan kaçakçılığı, Avrupa’nın güvenliği açısından da risk oluşturuyor.Suriye ve Libya’dan gelen göçmen akımı IŞİD başta olmak üzere radikal İslamcı terör gruplarına eleman toplama ve sempatizan kazandırma riskini de beraberinde getiriyor.Bu veriler Europol’ü, insan kaçakçılığının önlenmesi için yeni bir adım atmaya teşvik etmiş. Europol Direktörü Rob Wainwrigt, “Birşeyler yapmanın zamanı gelmişti” diyor.

Europol, bu amaçla JOT Mare adlı özel timin oluşturulduğunu açıkladı. 13 Avrupa ülkesinden uzmanların katıldığı tim, Avrupa’daki istihbarat örgütleri tarafından elde edilen bilgileri koordine edecek. OT Mare, Avrupa sınır Kontrolü Örgütü Frontex ve Uluslararası Polis Örgütü İnterpol ile işbirliği yapacak.Europol’e göre insan kaçakçılığı ile uğraşan organize suç örgütleri, uyuşturu-cu ticareti ve terörizmle de bağlantılı. Suç örgütleri, insan kaçakçılığından ciddi miktarlarda gelir elde ediyor.

25

Page 28: Okka Nisan 2015

BU NE YAM AN ÇELİŞKİ

“EşcinsellerdeHacca gidebilir”Antalya Müftüsü Osman Artan, eşcinsellerin de Hac’ca gidebileceklerini söyledi. “Böyle durumlarda kişinin Müslüman olmasına bakılır. Diğer yönlerden kendilerinin bir hatası kusuru veya herhangi bir şekilde tercihi varsa onlar Allah ile kendi aralarında olan durumdur. Gitmesinde bir mahzuru yok kimsenin” diye konuştu.

Antalya Müftüsü Orman Artan, 2015 yılı hac kayıtları hakkında bilgi vermek amacıyla basın toplantısı düzenledi. Müftülük binasında düzenlenen toplantıda konuşan Artan, hac kesin kayıtlarının 16-27 Mart tarihleri arasında yapılacağını duyurdu. Kutsal topraklara bu yıl Türkiye’den 55 bin 399 hacı adayının gideceğini açıklayan Artan, “Bu sayıdan 43 bin 811’i 2007’den kalan ve bu yıl kurasız hacca gidecek olanlardır. Geriye kalan 11 bin 588 hacı adayı ise 2008-2014 yıllarında kayıt yaptırıp katsayılı olarak 12 Mart’ta kura çekimi yapılan hacı adaylarıdır” dedi.

2015 yılı Hac takviminin 16 Ağustos-21 Ekim tarihleri arası belirlendiğini kaydeden Artan, “Bu yıl ilimize tanınan kontenjan bin 242 olarak planlanmıştır. Bu hacılardan 745’i Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen organizasyonlarla, geriye kalan 497 kişi ise seyahat acenteleri aracılığıyla hac ibadetini yerine getirecektir. Ayrıca ilimizde ön kayıt yaptırıp hacca gitmeyi bekleyen 24 bin 688 hacı adayı bulunmaktadır” diye konuştu. Müftülük binaları önünde yığılmaları önlemek amacıyla hacı adaylarının kayıt işlemlerinin Diyanet İşleri

Başkanlığı tarafından otomatik olarak işlem tarih sırasına göre başlayacağını açıklayan Artan, “Hacı adayına ‘Diyanet İşleri Başkanlığına veya acenteye kesin kayıt yaptırabilir’ belgesi verilecek. Bu belgeyi hac yolcusunun bizzat kendisine veya birinci dereceden yakını teslim alabilir. ‘Kesin kayıt yaptırabilir’ belgesi olmayan hiçbir hacı adayının kaydı yapılmayacaktır” dedi. Artan, kayıtların ardından rahatsızlanan veya hayatını kaybeden hacı adayı yerine vekalet gösterdiği kişinin noter onayı ile gidebileceğini de söyledi.

Artan, bir gazetecinin “Eşcinseller Hacca gidebilir mi?” şeklindeki sorusuna, “Böyle durumlarda kişinin Müslüman olmasına bakılır. Müslüman olarak İslamın 5 şartından birisi nedir? Namaz kılmak, zekat vermek, Hacca gitmek, oruç tutmak, Kelime-i Şehadet getirmek. Her Müslümanın üzerine farz olan görevlerdir. Bunların da bir şartı var. Hacca gidip geldiğinde yol ücretini karşılayacak. Gelinceye kadar ailesinin geçimini sağlayacak paraya sahip olan kimselerin Hacca gitmesi gerekir. Bu şartları taşıyan bir kimse o ismini zikrettiğiniz şekliyle kadın olsun erkek olsun veya genç veya ihtiyar olsun, herkes Hacca gidip görevini yapabilir. Diğer yönlerden kendilerinin bir hatası kusuru veya herhangi bir şekilde tercihi varsa onlar Allah ile kendi aralarında olan durumdur. Gitmesinde bir mahzuru yok kimsenin. Bilemeyiz ki herkesi Hac’ca giderken” diye cevap verdi.

Devletin Hac’ca parasız olarak göndermesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını aktaran Müftü Artan, “Sadece kontenjan var. Şehit aileleri belirli bir kontenjan ayrılıyor. Ama kayıt olmaları şart. Din görevlileri, sağlık ve basın çalışanları görevli olarak gidiyorlar. Devletin yardım etmek suretiyle ya da parasını vermek suretiyle gön-derme gibi bir durum yok. Her yapılan harcama hacının verdiği paradan yapılıyor” dedi. Toplam 1 milyon 300 bin kişin Hacca gitmek için beklediğini kaydeden Müftü Artan, “Yılda 50 bin kişi alınıyor. Bu sayının 20 yılda erimesi de-mektir. Öte yandan da iki yıldır yeni kayıt alınmıyor.2007 ‘den itibaren sıra bekleyenler gönderiliyor” diye konuştu.

Müftü Artan, kredi çekilmek sureti ile de hacca gidi-lebileceğini kaydetti. Antalya’da ön kayıt yaptırıp hacca gitmeyi bekleyen 24 bin 688 hacı adayının bulunduğunu aktaran Müftü Artan, “Bu yıl hac ücretlerine 135 dolarlık kurban ücreti de dahil edildi. Konaklama türlerine göre hac ücretleri ise 3 bin 600 dolardan başlayıp 6 bin 900 dolara kadar çıkıyor” ifadelerini kullandı.

Page 29: Okka Nisan 2015

15

BU NE YAM AN ÇELİŞKİ

“Onlara kötüdavranmak hak”Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman gazetesindeki yazısında, ateist ve eşcinsellere ‘kötü bakmayı’ hak olarak gördüğünü ve bunun Müslümanların vazifesi olduğunu savundu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP çevrelerinde görüşleri dikkatle dinlenen Hayrettin Karaman, “Türkiye toplumunda ateistler ile eşcinsellere kötü bakışın yaygın olduğunu; ancak bunun hem bir vakıa, hem de bir hak” olduğunu savundu.

Karaman “İnsan haklarına dayalı demokrasilerde bir kimsenin ate ve eşcinsel olma ve bu oluşları savunma hakları varsa, böyle olmayanların da kendi değerlerine dayalı olarak ateistlere ve eşcinsellere ‘kötü bakma’ hakları, hatta Müslüman iseler vazifeleri vardır” ifadelerini kullandı.

Karaman’ın Yeni Şafak’ta “Ateist ve eşcinsele kötü bakış”başlığıyla yayımlanan (15 Mart 2015) yazısı şöyle:

“Din ve ifade özgürlüğü üzerine konuşan ve yazanlar-dan bazıları laik devletin dinler ve düşünceler karşısında-ki tavrı ile toplumun tavrını birbirine karıştırıyorlar. Evet laik devlet bütün inançlara eşit mesafede durur, (hemen işaret edelim ki, bu da sözdedir, dünyada böyle bir duruş kamil manada yoktur). Devletin bu eşit mesafede duruşu da teorik olarak doğru olmakla beraber pratikte problemleri vardır. Mesela toplumunun kahir ekseriyeti Müslüman olan, Allah’ı inkar etmeyi kötü, eşcinselliği sapıklık ve ahlaksızlık olarak kabul eden bir toplumun

devleti, ateist ve eşcinsel ile böyle olmayanlara eşit mesafede nasıl duracak, böyle yaparsa toplumla devlet nasıl barışacak, huzur, sükûn ve asayiş nasıl sağlanacak?

Asıl konumuza gelelim

Bu eşitliği savunanlar “Ne yazık ki, toplumda ate-istlere kötü bakış yaygın” diyerek şikayette bulunuyor-lar. Şimdi bu cümleyi tahlil edelim:Türkiye toplumunda evet ate ve ateistler ile eşcinsel-lere kötü bakış yaygındır; ancak bu hem bir vakıadır, hem de bir haktır.

İnsan haklarına dayalı demokrasilerde bir kimsenin ate ve eşcinsel olma ve bu oluşları savunma hakları varsa, böyle olmayanların da kendi değerlerine dayalı olarak ateistlere ve eşcinsellere “kötü bakma” hak-ları, hatta Müslüman iseler vazifeleri vardır. Bunlara kötü bakanlar davranışlarını hukuk çerçevesi içinde tuttukları sürece kınanamazlar ve kimsenin bu “kötü bakmayı” yok etmek için baskı yapma hakkı yoktur. Baskı yapmak şöyle dursun sosyo-kültürel tedbirler alarak insanların -inanca ve ahlaka dayalı- bakışlarını değiştirmeye çalışmak bile inanç ve düşünce özgürlü-ğüne aykırıdır.

Evet, bir Müslüman ateiste ve eşcinsele kötü bakar, Allah’ı inkar etmenin ve cinsel sapıklığın kötü oldu-ğuna inanır, böyle düşünür, bu inanç ve düşüncesini savunur, çocuklarını da bu anlayış içinde eğitir. Bütün bunlar da demokrasinin ve laikliğin koruması altında olmalıdır.

Dini doğru anlayan ve uygulayan Müslümanlar, Allah’ı inkar etmeye kötü bakmakla beraber hakim ol-dukları siyasi yapılarda kâfirlere, temel insan haklarını tanır, onlara dokunmaz, Müslüman olmaları için baskı ve zorlama yapmazlar.

İslam’ın kötü, çirkin, ahlaka aykırı bulduğu oluş ve davranışlara karşı tavır almak da Müslümanların va-zifesidir. Bu tavır alış, imkana, güce ve daha önemlisi hikmete dayalı olarak değişir.Laik devlet Müslümanın elini ve dilini bağlayabilir, ama kalbini (bakışını, kanaatini) bağlayamaz, Müslüman en azından düşünce, kanaat ve değerlendirme olarak “kötüye kötü bakmaya” devam eder.”

27

Page 30: Okka Nisan 2015

Son aylarda birçok bölgede sık ve uzun süreli yaşanan elektrik kesintileri nedeniyle çileden çıkan vatandaş, 60- 90 günlük yüklü elektrik faturalarıyla da şok yaşadı. Yüklü miktardaki faturalarda çarpan etkisi ve zamlı tarife uygulanarak haksız kazanç elde edildiği öne sürüldü. 500 TL’yi aşan faturalarla karşılaşan vatandaşlar, Ocak ayı faturalarının iptali için imza kampanyası dabaşlatmıştı.

Bir süre önce 85 milyon 584 bin 290 insanın harekete geçip kampanyalar oluşturduğu Change.org sitesinde CLK Akdeniz aleyhinde büyük bir kampanya başlatıldı. Meltem Takmaz tarafından 16 Ocak’ta Antalya’dan başlatılan “CLK Akdeniz Ocak 2015 elektrik faturalarının iptali” başlıklı kampanya 17 Ocak 2015 tarihi saat 10.13 itibariyle 10 bin 166 destekçi buldu. Facebook ve Twitter’da da CLK Akdeniz’i protesto eylemi yapmak için çeşitli gruplar oluşturulurken, Change.org sitesindeki kampanyaya imza veren yurttaşların sert tepkileri yer aldı. Bedri Toktaş adlı bir takipçi “Bütün Antalya olarak şalter indirelim” çağrısı yaparken, İsa Ünal adlı takipçi ise “CLK Akdeniz protestoyu hak ediyor” diyerek tepkisini dile getirmişti..

Antalya, Burdur ve Isparta illerindeki yaklaşık 1 milyon 800 bin aboneye elektrik dağıtım hizmeti veren CLK Akdeniz, elektrik kesintilerinden ve fatura tarihlerinde yaptığı değişiklikten dolayı meşalelerle protesto edildi. Antalya Kalekapısı’ndaki Attalos Heykeli önünde toplanıp ellerindeki meşaleleri ve mumları yakan CHP Muratpaşa örgütünün yaklaşık 200 kişilik grup, ‘CLK şaşırma sabrımızı taşırma’, ‘Hırsız CLK Antalya’dan defol’, ‘CLK’nın Ampulu Antalya’da patladı’, ‘AKP’nin uşağı CLK’nın ortağı’ sloganlarıyla Cumhuriyet Meydanı’na kadar yürüdü

CHP Antalya milletvekili Gürkut Acar da elektrik kesin-tileri ve fatura tarihlerinde yapılan değişikliklerin, Antal-ya’ya bir zulüm olduğunu belirtti. Acar, Her defasında CLK geç okuyarak, faturaları geç göndererek ayrıca kazanç sağlamaktadır. CLK hem faturaları geç göndermekte, hem de ‘faturalar geç ödendi’ diye Antalya halkından haraç almaktadır dedi.

AKP oylarıyla benimsenen tasarıyla dürüst vatandaşın faiz hariç 33 milyar liralık alacağı komisyonda buhar oldu. Tüketici örgütlerinin büyük tepkisine yol açan düzenleme için tek umut TBMM Genel Kurulu kaldı.Tüketici Hakları

Derneği Başkanı Turhan Çakar halkın patlama noktasına geldiğini söyledi.

“Vatandaşın elektrik yükünü artıracak düzenlemenin görüşmeleri

sırasında “yargı” tartışmaları yaşandı. Muhalefet

milletvekilleri ve salona gelen tüketici örgütleri,

Elektirik kesintileri ve yüksek faturalar halkı bezdirdi

ŞALTER İNECEK Mİ?

Ocak 2015 elektrik faturalarının iptali” başlıklı kampanya 17 Ocak 2015 tarihi saat 10.13 itibariyle 10 bin 166 destekçi buldu.

Kaçak elektriği dürüst vatandaşın sırtına yükleyen kanun tasarısı Meclis Komisyonu’nda itirazlara rağmen kabul edildi. 33 milyar lira daha vatandaşın sırtına bindi…

Twpkilwr artarken CLK Akdeniz, abonelerine 1 ay ücretsiz elektrik müjdesi verdi.

Page 31: Okka Nisan 2015

başkasının tükettiği kaçak elektriğin tüm vatandaşlara yüklenmesini hukuka aykırı bulan Yargıtay kararlarını örnek gösterip, açıkça hukuka aykırı olan yeni bir düzenleme çıkarılamayacağını söylediler. Enerji Müsteşarı Metin Kilci, halen yönetmeliklerle uygulanan sistemi kanuna dönüştürdüklerini savunup, “Yasa çıktıktan sonra mahkeme yolu açık, dileyen mahkemelere dava açabilir” dedi.

CHP ve MHP’li vekiller, Kilci’ye, “Yüksek mahkemenin verdiği kararları takmıyorsunuz ki neyin davasından bahsediyorsunuz” sözleriyle tepki gösterdi. Tüketici örgütlerinin temsilcileri de, “Halkın vicdanını kanatan bu haksızlığı dava yoluyla gidermek yeni çıkaracağınız yasayla sadece 4-5 yıl gecikir. Ancak haksızlığı kesinlikle kalıcı hale getirmeye yetmez” dediler. Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar ise halkın patlama noktasına geldiği uyarısında bulundu, şu değerlendirmeyi yaptı:

“ “Barların pavyonların çaldığı elektriğin faturasını vatandaşa yükleyen bir elektrik kayıp kaçak tanımı yapıyorsunuz. Vatandaş başkasının çaldığı, kendisinin kullanmadığı elektriğin parasını ödeyemez. Kayıp kaçağı eğer vatandaşın üzerine yıkarsanız

dağıtım şirketi kaçağın peşine düşmez. Yargıtay, vatandaşa yükleyemezsin diye karar verdi. Eğer yargının kararına uymayacaksanız niye yasa çıkarıyorsunuz? Bize diyorsunuz ki dava açma hakkınız var. Davalar zaten açılmış, mahkemeler kazanılmış. Yargıtay kararlarına saygı duymak zorundayız. Yasaları dinlemeyeceksek, bunun sonu yok. Türkiye patlamaya başladı. Patladı patlayacak.”

Komisyon’un kabul ederek genel kurula gönderdiği yasa tasarısının gerekçe bölümünde yer alan bilgilere göre, kaçak kullanıldığı tespit edilen 33 milyar liralık ala-cak, elektriği tüketenlerden tahsil edilemediği için ülke genelindeki tüm abonelerin faturalarına eklendi. Enerji Müsteşarı Kilci, bu tutarın da-valar yoluyla iade edilmesi halinde 100 milyar lirayı bulan bir paranın hak sahiplerine ödenmesi gerekeceğini, bunun ise yeniden tüm abonelere yaymak zorunda kalacaklarını savundu. Kabul edilen tasarıyla geçmişte kalan davaların önü kapatıldığı için vatandaş 33 milyarlık anapara alacağını tahsil edemeyecek.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Kenan Tanrıkulu, iktidarın elektrik dağıtım şirketleri için be-lirlediği hedef kayıp kaçak oranını yükselterek, fatura bedellerini

artırdığını ve şirketlerin brüt kar marjı oranını da yükselttiğini öne sürdü. Tanrıkulu, çiftçinin elektrik borcunun devletin ona verdiği tarımsal destekten kesildiğini belirterek, devletin dağıtım şirketlerinin tahsildarı haline getirildiğini de ifade etti.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Kenan Tanrıkulu, ülkedeki maddi ve manevi değerlerinin siyasal ve ekonomik rant haline dönüştüğünü, iktidarın gözünü elektrik faturası üzerinden vatandaşın cebine diktiğini özellikle dağıtım bölgeleri ihalelerinin iktidara yakın finanslara bir kaynak aktarımı aracı haline getirildiğini öne sürdü. Tanrıkulu, elektrik enerjisi hizmetinin kamu hizmeti olarak yapılmasının Anayasa’nın 17’nci maddesinde yer aldığını, elektrik faturaları üzerinden ilgili ilgisiz alınan bedellerin insan hakkı ihlali olduğunu ifade etti.

Tanrıkulu, çiftçinin elektrik borcunun devletin ona verdiği tarımsal destekten kesildiğini belirterek, devletin dağıtım şirketlerinin tahsildarı haline getirildiğini öne sürdü. Tanrıkulu şöyle konuştu: “Bu tarifeden hortumlama yetmiyor. Entresan bir formül buluyorlar. Çiftçilerin elektrik borçlarının tarımsal destekleme ödeneklerinden kesilmesine onay veriliyor. Bu durum, tüm dağıtım bölgeleri için geçerli kılınıyor. .”

29

Page 32: Okka Nisan 2015

200 bini aşan nüfusu ve örnek projeleriyle

TURİZM CENNETİ MANAVGATManavgat Belediye Başkanı Şükrü Sözen, kenti geleceğe taşıyacak mega projelerini, ikinci 5 yıllık hizmet döneminde de çalışmalarına hiç ara vermeden hızla hayata geçirmeye devam ediyor.

Büyükşehir Yasası ile birlikte nüfusu 200 bini aşarak büyük bir metropol haline gelen Manavgat’ta yapılan hizmetler ise halkın memnuniyeti ile karşılanıyor. Son dönemde adeta kabuk değiştiren Manavgat yerli ve yabancı turistler için cazibe merkezi olurken, Manavgat’ta yaşamanın bir ayrıcalık olduğunu herkese hissettiriyor.

Doğal güzelliği ile ön plana çıkan Manavgat Irmağı etrafında yapılan 100 bin metrekarelik düzenlemeyle birlikte artık vatandaşlar, tüm vakitlerini ırmak kıyılarında gönül rahatlığı ile geçirebiliyor. Türkiye’ye örnek olacak ırmak kıyısı düzenlemelerinin Eşkişehir’deki Porsuk Çayı düzenlemesinin bir benzeri olduğu belirtiliyor. Türkiye çapında “Kent Planlaması ve Kentsel Tasarım” dalında ödül getiren kıyı düzenlemesinden en çok kadınlar yararlanıyor. Özellikle ev hanımları her gün düzenli yürüyüş yaparak fazla kilolarından kurtuluyor. Vatandaşlar, muhteşem güzellikteki ırmak kıyıları, turizm açısından da hem gece hem gündüz kenti bir cazibe merkezi haline getirdiğini söylüyor.

19 mahallenin haricinde 9 belde ve 78 köyün Manavgat’a dahil olmasıyla her kesimden vatandaşların ihtiyaçları giderek artıyor. Özellikle kültür, sanat, eğitim, spor ve her türlü sosyal alanda da kentte göze çarpan bir büyüme ve yenilenme yine Manavgat Belediyesi’nin hizmetleriyle hayat buluyor. Kentin çocukları, gençleri ve kadınları bugüne kadar alışık olmadıkları kültür, sanat ve spor hizmetleriyle kendilerini geliştirme imkanı bu-luyor. Başkan Sözen’in hayata geçirdiği İbrahim Sözen Gençlik Merkezi’nde gençler hem 18 dalda eğitim alıyor hem de kaliteli zaman geçiriyor. Manavgat’ta hayata

Page 33: Okka Nisan 2015

31

geçirilen 5000 kişilik Atatürk Stad-yum’u ise kentin spor alt yapısının kuvvetlenmesi için en iyi yatırım olarak değerlendiriliyor.

Son dönemde yapılan Cumhuriyet Meydanı ve meydan düzenlemeleri, kent ışıklandırması, kavşak düzenlemeleri, yeni parklar ve gezinti alanları ise kent halkının soluklanacağı yerler haline geldi. Huzurevi projesinin hayata geçirilmesi ise kentteki büyük bir sosyal ihtiyacı gidermeye yetti. Kentteki kültür ve sanat alanındaki eksikliği hisseden Başkan Sözen, Manavgat halkına bir Kültür Merkezi kazandırmayı da kendine borç bildi. Eski futbol sahasına yapılan ve geçtiğimiz günlerde açılışı yapılan Atatürk Kültür Merkezi’nde vatandaşlar, şimdi modern ortamda sanatla buluşuyor. Kültür Merkezi’nde hemen her gün yine belediyenin ücretsiz olarak gösterime sunduğu tiyatrolar, halkın kültür seviyesini her gün yükseltiyor. Manavgat Belediye Başkanı Şükrü Sözen, Manavgat halkının ihtiyaçlarına yönelik yaptıkları büyük yatırımlarının devam edeceğini belirterek, “Manavgat halkı her şeyin en iyisine ve en güzeline layık. Bizim amacımız ise halkımıza en iyi şekilde yılmadan, yorulmadan, her türlü zorluğa katlanarak hizmet etmek. Çalışmalarımız devam edecek” dedi.

Page 34: Okka Nisan 2015

Aksu Belediye Başkanı Halil Şahin, belediye hizmetlerine ağırlık verdiği kadar ilçedeki halkla da yakından ilgilenmeye çalışıyor. Zaman zaman ev ve seralarda geziler yapan Başkan Şahin, çat kapı evlere giderek özellikle yalnız yaşayan, zor durumdaki vatandaşlarla ilgileniyor.

Konak Mahallesi’nde tek başına yaşayan ve kulakları hiç duymayan 95 yaşındaki Şefika Kocababa’yı ziyaret eden Başkan Şahin duygusal anlar yaşadı. İki çocuğu olmasına rağmen derme çatma bir evde tek başına güçlükle yaşayan Şefika Kocababa ile sadece Antalya’dan ziyarete gelen akrabası İbrahim Kocababa ilgileniyor. Yürümekte bile zorluk çeken yaşlı kadına Aksu Belediyesi destek oluyor.

Kocababa’yı evinde ziyaret eden Aksu Belediye Başkanı Halil Şahin ve Meclis Üyesi Hamza Deniz, Şefika Kocababa’nın durumu ile yakından ilgilendi. Hasta olan Kocababa’nın tüm ihtiyaçlarını gidereceklerini ifade eden Başkan Şahin, doktor kontrollerinin hizmete girmek üzere olan Semt Polikliniğinde yapılması talimatını verdi.

ÖNCE İNSAN

Page 35: Okka Nisan 2015

Engelli vatandaşlara ayrı önem veren Aksu Belediye Başkanı Halil Şahin, engelli bir aileye iş imkanı sağladı. Karı-koca yürüme engelli olan Gökçiler ailesi Dünya Engelliler Gününü de fırsat bilerek Belediye Başkanı Halil Şahin’e teşekkür ziyaretinde bulundu.

Aksu Belediyesi engelli bir aileye iş imkanı sağladı. Abdullah-Funda Gökçiler çiftinin her ikisi de yürüme engelli oldukları için tekerlekli sandalyeye mahkum yaşıyorlar. İşleri olmadığı için sıkıntı yaşayan aileye Belediye Başkanı Halil Şahin destek olarak Abdullah Gökçiler’e bir otelde iş buldu. Başkan Şahin’i ziyaret eden aile kendilerine destek verdiği için teşekkür etti.

Herkesin engelli olabileceğine dikkat çeken Başkan Şahin, “Yarın bizim de engelli bir birey olmayacağımızın garantisi yok. Toplumun tüm bireyleri kaynaşmalı. Biz bu amaçla engelli vatandaşlarımıza elimizden geldiğince destek olmaya çalışıyoruz” diyor.

SONRA BAŞKAN

33

Page 36: Okka Nisan 2015

DÜN VAROŞTU BUGÜN

W

Kepez Belediye BaşkanıHakan Tütüncü, dünün varoşundan bugün modern bir kent yaratmanın gururu ve mutluluğunu yaşıyor.

“Mimarinin insan yaşamına çok şeyler kattığını bildiğini vurgulayan Tütüncü, bu sanat dalının her zaman bir psikolojisi olduğuna ve o psikolojinin insana tesir ettiğine inandığını söyledi. Yaşadığımız mekanların dünya görüşümüze, hayatı algılayışımıza, sonsuz zaman içinde nerden gelip nereye gidiyoruz konusuna etki ettiğine inandığına değinen Tütüncü, “Şehirle, mimarlıkla uğraşan çok değerli üstatlarımız var.” diyen Tütünci şehir miamarisinin yabana atılamayacak bir konu olduğu söylüyor ve , “ Şöyle insanlık tarihine baktığım zaman bir şey görüyorum, şehrin estetiğinin mimari olduğunu anlıyorum. İnsanın estetiği ahlak olduğu gibi, mimarinin de şehrin estetiği olduğu kanaatini taşıyorum. Son 60 -70 yıllık dönemimizde şehirlerimizi kurarken, çok hoyrat yaklaşımla şehirlerimizi katletmişiz. İnsanımıza medeniyetimize çok yabancı şehirler tasarlamışız. Çoğu kez tasarladığımız yeni şehirlerinde kendi içinde bir anlam bütünlüğü, bir felsefi alt yapısının olmadığını görüyoruz. Bunlar bizi gerçekten derinden üzüyor” diyor.

“ Ayasofya’nın karşısında insanlar hayranlıkla bakarlarken, bizim 20- 30 yıl önce tasarladığımız binalara midemiz bulanarak bakıyoruz. İşte bizim bu kabuğu kırmamız bu sarmalın içinden çıkmamız gerektiği kanaatindeyim. Asrın getirdiği ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalı elbet. Ama insanla, çevreyle, doğayla uyumlu, insan ruhuna tesir edecek mimarilerin ortaya çıkartılması gerekiyor. Bizim Turgut Cansever Mimarlık Ödülü çalışmamız, bu uğraşa da bir destek vermemiz anlamına geliyor. Bir yandan yad ederken, bir yandan da şehirlerimizi daha yaşanabilir hale getirebiliriz arayışının neticesidir” şeklinde konuştu.

Hayata farklı noktalardan bakan insanların beraberce şehir kültürü yapabileceğini dile getiren Tütüncü, bu yönden bakılınca farklılıklarımızın aslın-da zenginliğimiz olduğunun fark

Page 37: Okka Nisan 2015

Wedildiğini söyledi. Bu zenginliğimizin de şehirlerimize aksettirdiğimiz süre-ce ölümsüz değişimler ve dönüşümler yapabileceğimizi belirten Tütüncü, “Bu bir başlangıç, bundan sonra her yıl şubat ayında üstadın ölüm yıl-dönümlerinde tekrarlanacak. Buradaki eserler kitapçıkta buluşturup eser oluşturacağız” diyor.

Bazı değerlerimizi zaman içinde unuttuğumuzu belirten Tütüncü, “Onların bize geçmişten derlediklerini ve bize bir kültür, bir değer olarak sunduklarını göremiyoruz. Bir anlamda meçhul kahramana dönüşmüş bu insanlara, bir şehircilik anlayışı içinde malum bir kahramana dönüş-mesi en önemli hedeflerimizden. Hepimize istikamet, ufuk verebilecek bir mimarın, şöyle bir uzaktan da olsa eserlerine göz atma imkanımız oldu. Ben mektepten hukukçuyum ama mimariyle hukuktan daha çok ilgim alakam ve bu anlamda çalışmalarım oldu. Bazı arkadaşlar bana mek-tepten hukukçu alaydan mimar diyorlar. Alçakgönüllülük yapıyorlar” diye konuştu.

35

MODERN BİR KENT

Page 38: Okka Nisan 2015
Page 39: Okka Nisan 2015

GELDİ ÇATTI SINAV AYLARI

Mehtap Üzümcü

37

Antalya ya bahar geldi, çiçekler açtı, botlar çıktı, hava ısındı mantolar atıldı. Doğa en güzel renklerini bizler için sunuyor.Sunuyor sunmasına ancak bir telaştır geçiyor günler.

Haykırmak istiyorum

Bahar geldi çocuk !

Sokaklar seni bekler,

Arkadaşlık, dostluk sanal alemin ötesinde yaşanmalı, ama nafile sessiz bir çığlık benimkisi…

Ne oyun oynanacak güvenli sokaklar var, ne gölgesinde oturulacak bir ağaç, ne de sınavlardan vakit.

Bir karmaşadır geçiyor, zaman tüketiliyor. Ekonomiye dair, adalete dair, eğitime dair anlamakta zorluk çektiğim o kadar çok şey var ki !

Okul yaşında evlendirilen kız çocuklara nikâhın caiz olması,hatta abartılıp 6 yaşındaki çocuklara nikah kıyılır mı, kıyılmaz mı tartışmaları.

Nasıl bir hayal gücüdür anlayabilmiş değilim o ayrı bir mesele…

Laik bir ülkeyiz dedik ama her konuyu din âlimlerimize danışır olduk. Danışılması gereken çok fazla konu ve din alimi gerekli olunca öğretimde köklü değişiklere gittik.

Yeni eğitim sisteminde din ve devleti birbirinden ayıramaz olduk, tamamen din ağırlıklı öğrenim görmeye başladık.

Okullarda toplama işlemi ayrı bir önem kazandı, 4 ile 4 ü topladık, bir 4 daha olmazsa olmaz dedik …Hayatı farkında olmayan, minik bedenlerin üzerine ciddi bir yük bindirdik.

Sistemin gerekliliği haline gelen dershaneleri paralele bağlayıp kapatarak, özel okullara teşvik etmeye etmeğe başladılar.

Son dönemlerde gelen bakan ama göremeyen her Mili Eğitim bakanı sistemi değiştirdi. Bir önceki yılı anar, özler olduk, gelen gideni aratmadı çok şükür …Neredeyse her yıl değişen bu sisteme ne öğrenciler, ne aileler, ne de öğretmenler uyum sağlayabildi. LYS, LGS, ÖSS, OKS, SBS derken son nur topu gibi bir TEOG’ umuz oldu.

Hayatın şifresi gibi, kısalaştırılan sınav sistemi adlarını bile anlaşılmaz hala getirdik ki oldu bittiye gelsin.Bir çok ülkede Eğitim Bakanı ve sistemi değişmezken, bir ülkenin geleceği yeni nesillerin elinde iken,bizim nesil neye benzeyecek, daha kaç sistem değişecek muallâkta...

Ana kuzusu çocukları okullu yaptık, promosyon olarak çocuk bezi dağıttık. Stoklar erisin diye süte teşvik ettik, ama bu kadar verimli inek hangi meramda henüz bulamadık.

Osmanlıca dersi alan çocuklar bol bol mezar ziyaret ederek dedelerine ‘’Osmanlıca ’’dualar etti. Böylece dua anlamlı kılındı, kalp sesimizi unuttuk. Türkçe dua etse idi anlaşılmazdı sanki.

Eğitimde Kürtçe dedik…

Arapça dedik, Osmanlıca ile öz dilimizi Türkçeyi unuttuk.

Dört dörtlük eğitim sistemi dedik belki ikna olduk. Okullardan daha sayıya sahip camilerimize çocuklarımızı imam ettik. Bu kadar imam nerede görev yapacak derken, hastanelere imam atandığını öğrendik.Milli eğitim sorumluluklarını ailelere ve çocuklara bıraktı.Bilgisayarda oyun oynarken canları bittiği halde yeniden kredi alarak oyuna devam eden çocuklar , sınavların ciddiyetine varamadan, geleceklerini belirlediklerinin farkında değiller.

Yani …

Bir çocuk annesi olarak, ülkemizdeki boşbakanların egolarını tatmin etmek için şuursuzca yaptıkları sistem değişikliklerini kaygı ile takip ediyorum.

Öğretimin önce dershanelere, daha sonra özel okullara,

Son çare imam hatiplere bırakılmasından, Erkek çocuklarımıza takke, Kız çocuklarımıza peçe yakıştırılmasından, En önemlisi örümcek zihniyetli eğitimcilere emanet etmekten rahatsızlık duyuyorum…

Geleceğimiz olan çocuklarımızın daha sistemli ve iyi koşullarda, ticari kaygılar gütmeksizin , sınıf ayrımı yapılmaksızın, lâik, çağdaş eğitim görmesi dileklerimle...

Page 40: Okka Nisan 2015

Türkiye’de genel bir başkanlar diktatoryası var

İŞKENCEYİ GÖRDÜM“Politikanın gençleşmesi gerektiğine inanıyorum. Türkiye’de bir genel başkanlar diktatoryası var. Önce bunun değişmesi lazım. Artık aklı başında olan insanlar politikaya girmekten korkuyorlar.”

1980’den sonra politikadan uzaklaşan ve kendi halinde bir yaşam süren Selahattin Tonguç Antalya’da gerçekleştirdiği ilklerini anlatırken hala çoşkulu ve heyecanlıydı. Belediye Meclis toplantılarını belediye hoparlöründen halka dinleterek kamulaştırdığı Kaleiçi’ni,bizim bıraktığımız yerleri ona buna peşkeş çektiler dediği alanları ve 4800 kişilik belediye personeli ile başladığı başkanlık görevini anlattı.

Politikaya girme amacınız neydi ? Aslında bizim hareketimiz bir gençlik hareketi olarak başladı. Baronun bu kadar avukatı yok o zamanlar.50-60 tane avukat varız. En gençlerinden biriydim.Diğer mesleklerden genç arkadaşlar zaman zaman oturuyoruz “Antalya’ya ne yapabiliriz?”

diye düşünürken bir anda hatta tesadüfen seçimlere girdim. Bizim partide kimse kazanamam korkusuyla aday olmak istemedi. O dönemler sağın kalesi Antalya.1946’dan 1973’e kadar mahalli idarelerde sağ parti değişmemiş.Sonra ben seçildim.Antalya için 3 hedef koyduk.Turizm, kültürel alan ve tarım.

Dün ile bugünü kıyaslarsak ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?

1974 Antalya Belediyesi geliri 118- 120 milyon civarındaydı.Su bazen geliyor bazen gelmiyor sadece Gürkavak’tan bir miktar su geliyor.Halk su ihtiyacını daha çok sarnıçlardan kuyulardan sağlıyor.Antalya’da yeraltı suyu vardır da derinde olduğu için böyle bir teknoloji o zamanlar yok.Yeraltı suyunu kullanamıyor halk.Yağmur sularının biriktirilmesi ile elde edilen su birde sucularımız vardı.Eşeklerle,katırlarla temizlen-miş gazyağı tenekeleriyle, ev ev do-laşır içme suyu dağıtırlardı. Bunun yanında Antalya’nın her sokağında su arkları vardı.Evler çamaşır bula-şıklarını o sularla yıkarlardı.İmkan yok o zamanlar. 1974’de şimdiki ASAT’ın bulunduğu binanın yeri belediyenin ahırıydı.Bakın bu çok uzak değil. 30-35 sene önce bu ahırda beslenen atlarla eşeklerle Antalya’nın çöpü alınıyordu.Bu şartlarda planlama yapılmaya başlandı.

Hiç unutamadığınız bir anınız var mı?

Belediye personeli o zaman 4800 kişi.457 temizlik işçisi var çalışan bir tane yok.120 pehlivan,90 dan fazla Antalyasporlu… Maaş-ları ödeyeceğiz ama kasada para yok.500 bin lira maaş dağıtacağız ama belediyenin 100 bin lira geliri 179 bin lira günlük borcu çıktı. 5 aydır zaten maaş ödenme-miş.Önümüz bayram..Herkesi aradım,bankaya gittim,hükümetten istedim olmadı.Ben istifa etmeyi düşündüm babam ilk defa o zaman kızdı bana, “Göreve talip olmadan düşünmedin mi bunları?” dedi.En sonunda tarihlerinde ilk defa Ge-nel-iş sendikası bana 200 bin lira verdi.Bir gün belediyede toplantı-dayız kapı açıldı kardeşim bir çanta getirdi.“Bunu babam gönderdi” dedi ve gitti. Çantayı bir açtım 300 bin lira…Çok büyük para o yıllarda..Babam kendisinin ve ailenin her şeyini ipotek ettirip bulmuş parayı…Her şeyimizi satsak gene de ipoteği kaldıramayız halbuki. Bugün hala gözlerim yaşarır aklıma geldikçe..Yani benim ilk dağıttığım maaş baba parasıdır.

Sizi engellemek isteyenler oldu mu? O zamanlar şimdi oturduğum ev bitmek üzereydi. Teoman Paşa Caddesinde oturuyorum bir akşam eve dönüyorum,bakkaldan alışveriş yaptım karşıya geçeceğim bir jip üzerime öyle bir geldi ki ,kendimi kaldırıma zor attım ,kurtuldum.Baş-ka bir gün belediyede sabah kahve istedim. Kahve fincanını tam ağzıma götüreceğim genç bir çocuk kapıdan girdi elime sarıldı. “İçmeyin başka-nım kahveyi, ben gördüm

Page 41: Okka Nisan 2015

Türkiye’de genel bir başkanlar diktatoryası var

İŞKENCEYİ GÖRDÜM çay ocağında içine bir şey karış-tırdılar” dedi. Kahveyi içemedim haliyle,inceletmeye gönderdim yarı yarıya siyanür çıktı.Yine bir seferinde balkondayım bir açılışa gideceğiz, eşimi bekliyorum bende.. Birden takır takır silah sesleri başladı. Evin karşısında bir beyaz Renault araba içinden bir adam inmiş ben altıncı ya da yedinci mermide fark ettim bana ateş ettiğini... Hemen kendimi yere attım. Polisler 12 boş kovan buldular sonradan… Ondan sonra daha ihtiyatlı davranmaya başladık.

Suikast girişimlerine rağmen bir çok ilkte sizin imzanız var... Yeni Otogarın orada bakın ona buna peşkeş çekildi. Biz 400 dönüm yer kamulaştırdık .Kooperatiflere verilen yerler,Makine Kimya’ya kadar ,Pil fabrikası olan alanı biz o dönemde kamulaştırdık.Bugün Toki’nin üzerinden reklamı yapılan toplu konut idaresi projesi rahmetli Vedat Dolakay ile benim projemdir.1975-1976’da Antalya’dan 20 genci burslu konservatuara gönderdik.1979’da Antalya Devlet Tiyatrosu protokolünü imzaladık. Bizim dönemimizde 7 yılda 2000 km. yol açıldı.Zorluk çekmedik mi? Bizim paramız yok ama burayı verirseniz size su,elektrik veririz dedik. Soğuksu’da dozerler başlıyor çalışmaya 200 mt. sonra mahallede bir kavga, dozerler duruyor. Tekrar anlaşıyoruz , böyle böyle Soğuksu caddesini 2 yılda falan açtık.Üniversite alanını,devlet hastanesinin olduğu alanı biz kamulaştırdık.İlk defa Antalya’da deniz araştırmasına başladık.Kaptan Gusto ve Madam Gelen bize Okyanuslar Bilim Merkezini açtı.Ve devam etseydi Antalya traverten yapısının olduğu yerlerde yerleşme sağlansaydı ,kanalizasyonsuz tek taşkın yaşamadan devam eden bir kent olacaktı Antalya…Konyaaltı’ nda şu anda kullanılan sistem ora-dan gelmiştir.Ama korkarım ilerleyen yıllarda yanlış konutlaşmadan dolayı sahillerde kirlenmeler başlayabilir.

Büyükşehir Belediyesi’ninasıl değerlendiriyorsunuz? Antalya’nın acilen master plana ihtiyacı var. Büyükşehir Belediyesi yaptılar ama bu tamamen politik. Şişli, Bakırköy 4,5 milyon nü-fus,6000-7000 nüfuslu Antalya

Büyükşehir Belediyesi…Tek faydası Antalya devletten biraz fazla pay alıyor.Yapıldığı günden beri kendi alt belediyeleriyle çatışma halinde…Yani Antalya’ya çok fazla bir şey getiremedi üstelikte hizmetler tam olarak da organize edilemedi.

Sizi hayatınızda en çok etkileyen olay nedir?

Gözaltına alındığım dönemde nezarethanedeyim. Ben ve birkaç avukat arkadaşım. Bizle beraber beş tanede genç var. İşkence yapılıyor bu çocuklara bizde sabah-lara kadar çocuklara bakıyor, yemek yediriyoruz. Dört gün sonra işkence-lere ara verdiler. Çocuklardan biri bana, benim kim olduğumu biliyor musun dedi. Bilmiyorum deyince anlattı. Ankara’dan teşkilattan beni, ailemi ve çocuklarımı ortadan kaldırmak için gönderilen 4 kişinin Antalya ayağıyım ben dedi ve olayları anlattı. Bize gelmişler ama evde bulamamışlar. Malik Günal’a, Gürkut Acar’a gitmişler onları da evde bulmayınca Mükerrem’in hamile karısını vurmuşlar.Böylelikle yakalanmışlar. Tüm bunları bile bile yine de bana bakacak mısın, dedi. Evet dedim ve gerçekten de çıkana kadar o çocuklara ben ve arkadaşlarım baktık.Bu olay beni hayatımda en çok etkileyen olaydır. Gençlerin hepsi kullanıldılar o dönemlerde…

Tonguç Kürtlerin Antalya’ya yerleşmesine öncülük etti mi? Bu hep böyle söylenir ama ben size olayın aslını anlatayım.1974’te Ocak ayında Van’da deprem oldu. Devlet 300 kişiyi buraya gönderdi. Biz bu insanları YSE’nin kampına yerleştirdik ve bize onlara bakıldı-ğına dair her gün rapor geliyor. Bir gün bir gazeteci geldi belediyeye ve önüme öyle fotoğraflar koydu ki sanırsınız esir kampı.. Hemen valiye gittim ama onunda tayini çıkmış olayla ilgilenmedi. Kampa gittiğim-de gördüğüm manzara fotoğraftan da kötü..20 metrekare bir odada 80-100 kişi yerde sırt sırta oturuyor-lar.Meğer depremzedelere gelen yardımı piyasaya satıyorlarmış ama yine de depoda bayağı bir malzeme var.O zamanlar çok yardım gelmişti yurtdışından..O günden sonra ben bu olaya el koydum ve o insanlara

mayıs ayına kadar benim gözetimimde bakıldı.Devlet sonra onlara ev verdi yardım etti ,hepsi dönmüşler. Bir gün pazardayım elime bir kadın sarıldı. “Oğlum sen gelene kadar biz açtık açıktaydık sayende karnımız doydu, o gelenlerden sadece kocamla ben burada kaldık. Bizimde akrabaları-mız var bize verilen evi onlara verdik onlarda bize burada bakacaklar, diğerlerinin hepsi döndüler” dedi. Böylelikle öğrendim döndüklerini…

Ben bu söylentinin aslını 12 Eylülden sonra öğrendim. Cezaevinden çıkınca İhsan Ataöğ geçmiş olsuna geldi. O anlattı.77 seçimlerinde Oktay Öner belediye başkan adayı, slogan ararlarken hiçbir şey bulamıyorlar biri bu olayı hatırlatıyor. İhsan Ataöğ’ de elini masaya koyuyor tek bir sloganımız var bu seçimde kullanabileceğimiz ,çıkın sokağa tek bir cümle söyleyin diyor. “Kürtleri Antalya’ya Selahattin Tonguç getirdi.”

Belediye Başkanlığından sonraki hayatınız nasıl geçti? Babam kardeşlerimle konuşmuş getirdi benzin istasyo-nunun ve çiftliğin anahtarını verdi. Buralar senin gibi iki aileyi geçindirir dedi. Başladım ben de,bir yandan benzin istasyonunda pompacılık yapıyorum,diğer yandan tavuk üretimine başladım. Ama o zamanlar fazla tüketimde yok. Koskoca Antalya’da 200 tavuğu zor satıyorsunuz. Tavukları ürettim, satamadım elimde kaldı, 3 kilo oldu tavuklar… 5000-6000 tavuk kaldı elimizde. Antalya’daki bütün soğuk hava depolarını doldurduk.6000 metrekarelik kümesler yaptım sonradan, Eftel Han’ın altında bir dükkan açtım.Benim tavukçuluğum buradan gelir.

Geçmişe dönüp baktığınızda keşkeleriniz çok mu? Keşkelerimden bir tanesi aileme karşı… Kendimi bu konuda sorumlu hissediyorum. Benim tüm sahip olduklarım 1970 ya da başkanlık dönemim öncesi… Başkanlık dönemimde elimdekileri çıkararak onları sıkıntıya soktuğumu biliyorum. Politika şimdilerde bir nevi geçim kaynağı gibi oldu.

39

Page 42: Okka Nisan 2015

Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılması planlanan Meydan-Havaalanı-Expo 2016 Raylı Sistem Hattı projesi ile ilgili olarak Çevresel Etki Değerlendirme Raporu da uygun bulundu. Projede ilk kazmaönümüzdeki günlerde vurulacak

Meydan - Expo Center Arası Büyükşehir Belediyesi - Ulaşım Planlama ve Raylı Sistemler Dairesi Başkanlığı tarafından yapılması planlanan Meydan-Havaalanı-Expo 2016 Raylı Sistem Hattı projesi ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunula Proje Tanıtım Dosyası incelenerek Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği’nin 17. maddesi gereğince “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı verildi. 297 milyon 762 bin liraya maliyetli projede raylar ve diğer elektrik aksanlarını Ulaştırma Bakanlığı üstlenirken Büyükşehir Belediyeyi tramvayları alacak.

2. Aşama Meydan-Havalimanı-EXPO 2016 Raylı Sistem Hattı” mevcut 1. Aşama Raylı Sistem hattının devamı olarak projelendirildi. Meydan-Havalimanı-EXPO 2016 Raylı Sistem Hattında; 1. Aşama raylı sistem hattının son durağı olan Meydan ile Expo Center arasında ulaşım ihtiyacı göz önünde bulundurularak sırasıyla Perge, Kışla, Topçular, Demokrasi, Cırnık, Altınova, Yenigöl, Sinan, Kavşak-Havalimanı Dış Hatlar, Havalimanı İç Hatlar, Anfaş, Kurşunlu, Aksu ve EXPO 2016 olmak üzere tamamı hemzemin toplam 15 adet durak öngörüldü.

Toplam uzunluğu 18,1 kilometre olan hattın yaklaşık 16,9 kilometresi hemzemin, 980 metresi aç- kapa ve 214 metresi köprü tipinde. Hat yapısı güzergâh başlangıcından Demokrasi Kavşağına kadarki ilk 3 kilometrelik kesimde, Aksu durağından EXPO 2016 Durağına kadarki 2 kilometrelik ve Havaalanı içindeki 2 kilometrelik kesimlerde “betona gömülü ray”, diğer kesimlerde ise balastlı tipte planlandı.

KAZMA VURULUYOR

25 bin 333 metrekare alan üzerinde kuralacakı 3 ayrı tesisten oluşan Güneş Enerjisi Santrali’nde son aşamaya geldi. Çevresel Etki Değerlendirme süreci başlatılan projeye önümüzdeki günlerde start alacak..

Dösemealtı’nın Mellidağ Mahallesi mevkiindeki Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılması planlanan Güneş Enerjisi Santrali projesinde sona gelindi. Büyükşehir, Valiliğe sunulan dosyası uygun bulundu ve projeye ilişkin Çevresel Etki Değerlendirme süreci başlatıldı. 25 bin 333 metrekarelik alanda 0,42 MWe, 0,60 MWe ve 0,60 MWe’lık toplam 1,62 MWe kapasiteli Güneş Enerjisi Santrali kurulacak.

Faaliyet sahasında işletme aşamasında 1 personel çalıştırılması planlanmaktadır. Çalışma süreleri 8’er saatlik 3 vardiya şeklinde olacaktır. Söz konusu santral için panel, invertör, kablo, kurulum, proje giderleri ve görünmeyen giderler gibi kalemler proje bedeli olarak belirlenmiş olup toplam 6 milyon 360 bin lira. Büyükşehir Belediyesi tarafından işletilecek Güneş Enerjisi Santrali projesinde üretilecek elektrik enerjisi mevcut elektrik hattına bağlanarak kullanılacaktır.

Bütünşehir Yasası kapsamında sorumluluk alanının tüm il sınırlarına genişlemesiyle tarım ve hayvancılığı desteklemek, Büyükşehir Belediyesi’nin yasal sorumlu-luğu haline geldi. Bu amaçla önce idari yapılanmasında değişikliğe giden ve kırsal hizmetler ve tarımsal hizmetler daire başkanlıklarını kuran Büyükşehir, tarımsal sulama elektrik enerjisi maliyetlerini düşürmek için ilk adımı attı.

Güneş enerjisi

YOLDA

Page 43: Okka Nisan 2015

41

Haziran 2013’de Gençlik ve Spor eski Bakanı Sulat Kılıç tarafından temeli atılan 33 bin seyirci kapasiteli Antalya Stadyum inşaatı hızla devam ediyor. Çevre düzenlemesi de başlanan stadyumda son rötujlar atılıyor

Müteahhitliğini Akay İnşaat’ın yaptığı projenin çatı çelik konstrüksiyonun yapımı devam devam ederken, çevre düzenlemesine başlandı. Çatıda trapes saçlar monte edilirken, saç üzerine ısı yalıtımı ve buhar tutucu kaplama yapılıyor.Çatıya ayrıca 1.4 KW enerji üretecek güneş enerjisi panelleri yerleştirilecek. Projenin söz verildiği Nisan ayında tamamlanması için ekipler hummalı çalışmasını sürdürüyor.

Antalyaspor 2015-2016 sezonunu 33 bin kişilik yeni stadyumunda açacak. Stadyum içinde 100 otobüs kapa-sitesi otopark, sinema salonları ile kültür alanları alışveriş merkezi olacak. Stad dışında da 750 araç kapasiteli otopark yer alacak. Enerjisini kendisi üretecek olan Antalya Stadı dünyanın en büyük güneş enerjisi sistemine sahip ilk 3 stadından birisi olacak

Antalya’yı milli takımların hem kamp hem de müsabaka yapabileceği UEFA standartlarında yeni bir stadyum. Dünyaca ünlü futbol takımlarını Antalya’da kamp yapabilecekleri altyapı imkanlarıyla buluşturacak. Toplu Konut İdaresi tarafından yaptırılan projenin Müteahhitliğini Akay İnşaat, Elektrik Projesi’ni Özay Mühendislik, Mekanik Projesini GMD Mühendislik, Aydınlatma Projesi’ni Özay Mühendislik, Statik Projesini Alp-El Mühendislik ve Tesisat Projesini YMT Mühendislik yapıyor.

SON MAKYAJ

11 yılda devlet kendi kaynaklarıyla 3 bin 273 derslikli 217 okul yaptırtarak eğitim ve öğretime açarken hayırseverler ise 3 bin 507 derslikli 228 okulla devleti geçti

Milli Eğitim Müdürü Osman Nuri Gülay yaptığı açık-lamada 2003 yılında Antalya’da toplam derslik sayısının 8 bin 354 iken son 11 yılda 217 okulda 3 273 dersliğin devlet tarafından, 228 okulda 3 bin 507 dersliğin ise ha-yırsever vatandaşlar tarafından yapıldığını söyledi. Gülay, “Toplam 445 okulda 6 bin 780 dersliğe ulaşılarak, yüzde 80 oranında artış sağlanmış olup, derslik başına düşen öğrenci sayısı ideal sayıla ulaşmıştır” dedi.

Gülay, “Antalya Milliği Eğitim Müdürlüğü olarak öğrencilerimizi yarınlara hazırlarken en büyük arzumuz milli ve manevi değerlerine sahip, araştırıp sorgulayıp, bilgiye ulaşan bilgiyi kullanan akademik başarıyı yakala-yan öğrenciler yetiştirmektedir. Bu amaçla, uygulamaya koyduğumuz eğitim projeleri, özellikle değerler eğitimi ile ilköğretim ve Lise Başarı Artış Projesi Antalya eğitim başarısı her geçen yıl devamlı artmaktadır” diye konuştu.

Antalya’da merkez ve tüm ilçelerinde 11 yılda yapılan eğitim yatırımları şöyle: Akseki 4 okul ve 1 Pansiyon. Aksu; 32 okul, 2 Atölye, 1 Pansiyon. Alanya; 65 okul, 3 Pansiyon, 10 Daireli Lojman. Demre; 11 Okul ve Pansi-yon. Döşemealtı; 28 Okul, 3 Pansiyon, 1 Lojman. Elmalı; 12 Okul, 2 Pansiyon. Finike; 8 Okul. Gazipaşa; 12 Okul, 1 Pansiyon. Gündoğmuş; 1 Okul, 1 Pansiyon. İbradı; 2 Okul. Kaş; 27 Okul, 3 Pansiyon. Kemer; 17 Okul, 2 Pansiyon. Kepez; 62 Okul, 3 Pansiyon, 9 Spor Salonu, 1 RAM, 2 Halk Eğitim Merkezi.

Konyaaltı; 24 Okul, 1 Spor Salonu. Korkuteli; 16 Okul, 2 Pansiyon, 1 Halk Eğitim Merkezi. Kumluca; 21 Okul, 3 Pansiyon, 1 Uygulama Oteli, 1 Spor Salonu. Manavgat; 45 Okul, 3 Pansiyon, 2 Lojman, 3 Spor Salonu, 1 Halk Eğitim Merkezi. Muratpaşa; 36 Oklu, 1 Pansiyon ve Sos-yal Tesis, 2 Spor Salonu, 1 Halk Eğitim Merkezi. Serik; 19 Okul, 1 Pansiyon, 1 Spor Salonu. İnşaatı devam eden yatırımlar: Devlet Yatırımları; 45 Okul, 3 Spor Salonu, 6 Pansiyon, 4 Atölye Binası. Hayırseverler; 22 Okul ve 4 Pansiyon.

Hayırseverler devleti

GEÇTİ

Page 44: Okka Nisan 2015

ATSO Başkanı Davut Çetin, ekonomiyi değerlendirdiği konuşmasında Zehir Zemberek açıklamalarda bulundu.Menderes Türel`i üstü kapalı desteğe çağırdı.

Başkan Davut Çetin yaptığı konuşmada :”Turizmde % 6 düşüş ile gidiyoruz,Turist Paris`e, Barselona`ya kenti yaşamak için gidiyor, Antalya`ya gelen ise görmeden gidiyor.Ekonomik durgunluk içindeyiz.700 Bin karşılıksız çek var ” diye konuştu.”

ATSO Başkanı Davut Çetin, toplantıda ekonomiyi değerlendirirken, Türkiye`de kurumlarda ve işyerlerinde çalışana mobbing konusunun hep konuşulduğunu ancak bazı çalışanların da patronlara mobbing yaptığını belirtti.

Çalışanların fazla mesai ücreti, tatil ücreti, iş akdi feshi konularında kötü niyetle, mevzuatı kullanarak işverene adeta taciz uyguladıklarını, mobbing yaptıklarını bildiren Çetin, iş mahkemelerinin bu davalarla dolu olduğunu ve bazen haklı olduğu halde iş adamlarının bu mahkemelerde uğraşıp, zaman kaybettiklerini ifade etti.

Şu anda konuşulması gereken en önemli konunun piyasadaki durgunluk olduğunu ifade eden ATSO Baş-kanı Davut Çetin, ekonomide 2009`daki gibi bir durgun-luğa gidildiğini belirterek, “Ekonomide 2009`a benzer bir durgunluğa gidiyoruz. Dolayısıyla durumu hükümete ve kamuoyuna doğru bir şekilde yansıtmamız gerekiyor. Şu-bat ayından itibaren kur dalgalanması ve faiz tartışmaları piyasada olumsuz etki yaratmıştır. Dün açıklanan tüketici güveni endeksi sert bir düşüş göstermiştir. Mart ayında daha fazla düşüş oldu. 6 yıldan bu yana güven endeksin-deki en düşük düzey ortaya çıkmıştır.

Tüketici ve yatırımcı güveninde azalma hem kredi kullanımına hem de tüketime yansımaktadır. Kredilerde 2014`deki yavaşlama, özellikle kredi kartlarında devam etmektedir. Diğer tüketici kredilerinde hafif bir artış görülmektedir. Ticari kredilerde de son zamanda bir artış eğilimi ortaya çıkmıştır. Ticari kredilerde bu artış, üretimde artış olsaydı olumlu bir gösterge olurdu, üretim yavaşlarken ticari kredilerde artışa geçilmesi reel sektörde finansman ihtiyacının arttığına işaret etmektedir” dedi.

Yılda 700 bin karşılıksız çek sorunu yaşadıklarını söyleyen Çetin, “Finansman sorunu alacak tahsilatı sorunu olarak hepimize yansımaktadır. Karşılıksız çek sorunu önemli olmaya devam etmektedir. Türkiye`de yılda 600 milyarlık çek kesiliyor, ama çeklerin değer olarak yüzde 5`i karşılıksız çıkıyor. Denilebilir ki, yüzde 5 küçük, ama burada çok büyük şirketlerde bu pay daha düşük, KOBİ`lerde daha yüksektir. Yılda 700 bin civarında çek karşılıksız çıkıyor. Maalesef 2010`dan bu yana karşılıksız çek oranında ciddi bir düşüş yok. Çek sayısı azaldı, ama bu oran azalmadı. Türkiye Odalar Birliği Başkanlığı`nın da (TOBB) gayretleri ile çek aldığınız kişinin sicilini öğrenmeye yönelik bir sistem geliştirildi ancak tek başına bu da yeterli olmuyor” diye konuştu.

Ekonomide, üretimdeki yavaşlamanın sanayi üre-tim endeksini gösterdiğini ifade eden Çetin, şunları kaydetti:”Ocak ayında sanayi üretimi önceki yıla göre yüzde 2,5 düşüş göstermiştir. Bu ocak ayında 2009 krizinden sonraki en kötü düşüştür. Sanayide üretim düşüşünde hem ihracatın hem iç piyasanın yavaşlaması etkilidir. Bu veriler ekonominin ilk çeyrekte sıfıra yakın büyüdüğünü göstermektedir. Ekonomide yavaşlama nedeniyle Şubat ayında katma değer vergisi (KDV) tahsilatında yıllık artış sadece yüzde 0,5`de kalmıştır.”ATSO Başkanı Davut Çetin, ekonomiyi

değerlendirdiği konuşmasında Zehir Zemberek açıklamalarda bulundu, ”Ekonomik durgunluk içindeyiz.700 Bin karşılıksız çek var ” dedi.

700 BİNKARŞILIKSIZÇEK VAR

Page 45: Okka Nisan 2015

280 lüks ve ultralüks yat tamamlanarak sahiplerine teslim edildi

LÜKS YATÇILIKTA LİDERAntalya, ultralüks yatların üretildiği sektörde İstanbul ve Bodrum’u geride bıraktı. Devam eden proje bazındaki toplam 889 metre yat siparişiyle ise Türkiye lideri...

ASBAŞ’ta 2000 yılından itibaren ultralüks yat üretimine başlanırken geçen Şubat ayı sonu itibariyle yaklaşık 60 firma tarafından toplam 4 bin 868 metre uzunluğunda 280 lüks ve ultralüks yat tamamlanarak sahiplerine teslim edildi. Yüzde 95’i yurt dışındaki zengin isimlere yapılan bu yatlardan 15 yılda 572 milyon dolar gelir elde edildi.

Bu yılın ilk 2 aylık döneminde toplam 10 yatın tamamlandığı ve sahiplerine teslim edildiğini belirten ASBAŞ Genel Müdürü Zeki Gürses, Damen Yatçılık tarafından 11’er metrelik 8 motoryatın, petrol platformla-rında hız amaçlı kullanılmak üzere Venezuela’ya gönderildiğini söyledi. Gürses, OCC yat firmasının da 9 metrelik 2 yelkenlisinin Yunanistan’a satıldığını açıkladı. Sektörün 2015’e çok iyi başladığını söyleyen Gürses, bu yılki hedefin toplam 46 yatın tamamlanıp denize indirilmesi olduğunu aktardı. Gürses, bu yıl 0-23 metre arası 36, 24-39 metre arası 6, 40 metre ve üstü 4 yatın denize indirilmesinin planlandığını, 40 metre üstü 4 yatın 2’sinin ise 60 metre ve üzerinde olduğunu kaydetti. Gürses, 2016-2017 yıllarında denize inecek yatlarla birlikte devam eden toplam yat sayısının da 94 olduğunu kaydetti.

Bu yılın iki büyük sürprizi ise, 60 metre ve üzerindeki 2 dev tekne olacak. Yaklaşık 3 yıldır yapımı devam eden

‘Sunrise Yatçılık’ firmasına ait 63 metrelik çelik gövde-kompozit yatı Mayıs ayında denize indirilecek. Haziran ayında ise, Alya Yatçılık firmasına ait 60 metrelik çelik gövde-kompozit yat denize inecek. Her iki yat da İngiltere’de adı açıklanmayan zengin işadamlarının siparişi üzerine yapılıyor. Gürses, ultralüks bu teknelerin okyanusları aşan kapasitede olduğunu ve bu büyüklükte Antalya’da yapılan ilk tekneler olacağını açıkladı.

Şu an Türkiye’de yeni ve devam eden toplam 2 bin 795 metrelik yat projeleri arasında Antalya’nın ilk sıraya yükseldiğini belirten Zeki Gürses, “Bodrum ve Tuzla’yı geçtik” dedi. Bölgede sektörel kümelenme olmasını sektörün başarısı olarak gösteren Zeki Gürses, yapılan son araştırmalara göre ASBAŞ’ın devam eden toplam 889 metrelik yat projeleriyle Türkiye’de ilk sırada olduğunu kaydetti. Gürses, “Diğer bölgeler sırasıyla Bodrum 592 metre, İstanbul-Tuzla 507 metre, Bozburun 245 metre, İstanbul-Çekmece 190 metre, Fethiye 184 metre, İzmit 80 metre, Bodrum Ören 62 metre, Bartın 45 metre” dedi.

Antalya’da yat üretiminin yüzde 95 oranında yurtdışına olduğunu hatırlatan Zeki Gürses, başta işçilik ve elektrik gibi girdi maliyetleri olmak üzere, Serbest Bölge’nin getirdiği kurumlar ve gelir vergisi stopaj vergilerine yönelik avantajların maliyet açısından Avrupa’ya göre yüzde 40’a yakın daha uygun olduğunu kaydetti. Gürses, “Aynı kalitede daha ucuza olduğu için Antalya tercih ediliyor” dedi.

43

Page 46: Okka Nisan 2015

Destekleme ve toplu tarım arazileri nedeniyle üretim düştü

GÜL SEKTÖRÜ TEHLİKEDE

Gülbirlik Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Demir ve Gülbirlik Genel Müdürü Hasan Çelik’in konuk olduğu Basın Kulübü’nde Isparta gülcülüğü tam anlamıyla konuşuldu. Isparta’nın dolayısıyla Türkiye’nin gülçiçeği ve gülyağı sektöründeki en büyük rakibi Bulgaristan’ın durumunun da konuşulduğu programda devletin gül üre-ticisine kilo başına 50 kuruş destek vermesi gerekliliğine dikkat çekildi.

Gülbirlik Genel Müdürü Hasan Çelik, konuşmasının başında gülün önemine dikkat çekti. Gülün Isparta için olmazsa olmaz olduğunu belirten Çelik, şöyle konuştu:

“Isparta’da gül olmazsa olmaz. Isparta’da hemen hemen çevresinde tarımla uğraşan üreticilerimiz az ya da çok gül bahçesine sahipler. Gül ile iştikal etmemek Ispartalı olmamakla da adlandırılıyor. Gülün bereketi ve manevi değeri başkadır. Gül bu topraklar için bereket ve kazanç oldu. Her şeyi ile Ispartalının ve bölge insanının her alanına girmiştir. Yılalrdır Mimar Sinan Caddesi’nde insanlar kendi kıt imkanlarıyla bir şeyler yapmaya çalıştılar. Gülün serüvenine katma değer katmak için çok gayretler sarf edildi. Bugün Rosense Türkiye gündemine oturdu. Gül orjinli ürünler de dünya gündemine oturdu.

İlk günlerde biz ürünlerin satışıyla ilgili alıp satan kişi bulmak için bu memleketi diyar diyar dolaştık. Allah’a şükür geldiğimiz noktada gül menşei ürün denildiğinde talepler Isparta’ya gelmeye başladı.

Destekleme ve toplu tarım arazileri nedeniyle Türkiye’de gül üretimi tehlikeye girdi. Yüzde 70 maliyet avantajının olduğu Bulgaristan, Dünya gülyağı piyasalarında Isparta’nın en büyük rakibi.

Gül ev ekonomisine katkı yapan bir gelir kaynağı olmuş. Elimizdeki mevcut parayla bu sektöre girdik. Biz farklı bir sektöre girseydik yok olur giderdik. Bizimle aynı ,imkanlara sahip olan tarım satış kooperatifleri kendi iş sahalarının dışına çıktılar ve maalesef dağıldılar, battılar. Benim bildiğim 3 kooperatif var böyle. Bu hem bizim hem de Isparta’nın başarısıdır. Mevcut 17 tarım satış kooperatifi içerisinde 20 yıldır 1 numarayız. Amacımız üreticimizin malını en iyi şekilde değerlendirmek ve alın terini vermek. Gülbirlik bir ticarethane değil. Gülü alıyoruz işliyoruz, pazara çıkıyoruz. Dünyada gül fiyatını biz tespit ediyoruz. Gönlünden ne geçerse yok ekonomik gerçekler var. Gider şu, maliyetimiz şu diyoruz. Ölçü kaçarsa kalır bu.

Özel sektörün Gülbirlik’i rakip görmeleri kabul edilebilir değil. Gülbirlik bu sektörün sigortasıdır. Gülbirlik dünyada gül sektörünün teminatı olarak kabul ediliyor. İnsanlar şunu söylüyor; ‘Evet Türkiye’de gülcülük devam edecekse Gülbirlik devam etmeli.’ Onlar bunu çok kez yaşamışlar ve görmüşler. 2006’da fazla üretim söz konusu oldu. Bazı manipülasyonlar doldu. O yıl Senir tarafında Gülbirlik alımlarını kotaya bağlamış denildiğinde bahçedeki gülü tamamen sökenler oldu. ‘Gülbirlik yoksa bu iş olmaz’ dediler. Eğer bugün Gülbirlik’in dışındaki diğer firmalar bu işin ticaretini yapabiliyorlarsa bir noktada Gülbirlik’in bu sektörde bulunmasına borçludurlar. Olmayacak olsaydı halı da olmamalıydı. Her evde bir tezgah vardı. Başlı başına bir sektördü. Herkes yapıyordu. Ne oldu? Kooperatif olmanın verdiği bir güç var. Hiç kimse Bulgaristan ya da başka bir ülkede üreticiyi karşısına muhatap alarak gül yağı ve gül çiçeği fiyatı ne olacak diye dikkate almıyorlar.

Bulgaristan’da ilk kez bahçe kuracak olanlara çok ucuza arazi veriliyor. Yeni yeni fabrikalar kuruluyor. Avrupa Birliği fonlarından yararlanıyorlar. Vatandaşın üretime katkı sağlama noktasında teşvikte veriliyor. Ekilmesi ve dikilmesin değil. Ama denetimli, kontrollü ve bilinçli yapılsın bunlar. Biz gülcülüğün en kötü günlerini biliyoruz. Allah bir daha göstermesin. Geleceği teminat altına almak adına riskleri şimdiden görüp, ona göre tedbir almak, bunlar defalarca görüşüldü konuşuldu ama çok kısmi şeyler buna yetmez. Bulgaristan’da yüzde 70 mazot ve gübre desteği, damlama sulamayla ilgili, fidan-ların budamasıyla ilgili sadece kendi bakanlığından değil AB fonlarından da destek alıyor. Yarı maliyetimize denk gelecek fiyat karşınıza çıkıyor..

Page 47: Okka Nisan 2015

37

Rus fuarında beklenen gerçekleşmedi, yasak devam ediyor

TURİZMCİLER TEDİRGİN

Rusya’da 18- 21 Mart tarihleri arasında 22’ncisi düzenlenen ‘MITT Moskova 2015 Seyahat ve Turizm Fuarı’, turizmcilerin beklentilerini karşılamadı. Bu yıl Rus turist sayısında yüzde 25 dolayında düşüş bekleyen sektör temsilcileri, Rus hükümetinin asker ve polislerine AB ve NATO üyesi ülkelere tatile gitmemeleri yönündeki uyarısı nedeniyle sıkıntının daha da artmasından endişe ediyor.

Rusya’nın başkenti Moskova’da 18- 21 Mart tarihleri arasında 22’ncisi düzenlenen MITT Moskova 2015 Seyahat ve Turizm Fuarı’nda Türkiye, 1254 metrekare alanda 55 tesis, acente, kurum, kuruluş ve turizmciler tarafından temsil edildi. Rusya’dan Türkiye’ye çok sayıda turist getiren Pegas, Anex gibi seyahat acentalarının yanı sıra Antalya’nın önde gelen otelleri IC Hotels, Crystal Grubu, Güral ve Mardan Palace standlarında tesislerini ve bölgelerini tanıttı. Fuarda yer alan Türk Hava Yolları da turizm sektörüne destek verdi. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in de katıldığı fuarda beklenen ilgiyi göremeyen

ve yaptıkları temaslardan olumlu sonuç alamayan sektör temsilcileri, Rus Hükümeti’nin asker ve polislerine AB ve NATO üyesi ülkelere tatile gitmemeleri yönündeki uyarısı nedeniyle sıkıntının daha da artmasından endişe ediyor.

Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkanı Osman Ayık, fuarın hareketli geçtiğini ancak beklenen seviyenin altında olduğunu kaydetti. Rusya Federas-yonu’nun belirli kategorideki devlet memuru, asker ve polisleri özellikle Avrupa ülkeleri ve NATO üyesi ülke-lere tatil için gitmemeleri yönünde uyardığını açıklayan Ayık, tutuklanma riski tehdidine karşı böyle bir uyarıda bulunulduğunu söyledi. Bu durumda yaklaşık 800 bin kişinin olduğunu ve yeni turizm alanı olarak geliştirilen Soçi kentine yönlendirildikleri de kaydeden Osman Ayık, Rusya’dan yüzde 40 civarında düşüş olacağı yönündeki söylentilerle ilgili, Ruble’nin durumu, tur operatörlerinin genel yapıları gibi bazı faktörler netleşmeden bir oran söylemenin doğru olmadığını kaydetti.

Otellerin ani hareketlerden kaçınması ve istikrarlı dav-ranmaları gerektiği ve sürekli zigzag çizmemeleri gerekti-ği uyarılarında bulunan Ayık, bugün itibariyle Türkiye’nin en büyük rakibinin Rusya’nın iç pazarı oldu-ğuna dikkati çekti.

Rus hükümetinin asker ve polislerine AB ve NATO üyesi ülkelere tatile gitmemeleri yönündeki uyarısı nedeniyle sıkıntının daha da artmasından endişe ediliyor.

45

Page 48: Okka Nisan 2015

Antalya Valisi Muammer Türker, madencileri uyardı

ŞEHRİ KORUMALIYIZTürker, Antalya’daki madencilik faaliyetlerinin kalkınmanın ve sanayileşmenin önemli gereçlerinden olduğunu belirtti ancak bunlar yapılırken bir tarım ve turizm şehri olan Antalya’nın önceliklerinin korunması gerektiğinin altını çizdi.

ve etkin şekilde denetim altında tutulması Valiliğimizin en önemli önceliklerindendir” ifadelerine yer verdi. Vali Türker açıklamasında, madencilikle ilgili mevzuatın amir hükümleri çerçevesinde, İl İdaresi Kanunu ile Çevre Mevzuatı’nın il makamına ve kamu kurum ve kuruluşlarına verdiği yetki, görev ve sorumluluk kapsamında, maden işletmelerinin ruhsatlandırılması aşamasında yukarıda sayılan hassasiyetlerin değerlendirilmesi ve faaliyet sürecinde de etkin olarak denetlenmesi için kurumlarca takip edilmesi gereken ilke ve kuralların tüm ilgili birimlere hatırlatılması ihtiyacı hasıl olduğunu kaydetti.

Ekonomik kalkınmanın gereği olan madencilik faaliyetleri ile çevrenin korunmasının birbirine tercih edilemeyecek kadar önemli olduğu unutulmadan gerek maden mevzuatı gerekse çevre mevzuatı ile belirlenen

ilke, prensip ve hükümlerin uygulanmasının, Antalya Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YİKOB) tarafından titizlikle takip edileceğini bildiren Vali Türker açıklamasında şunları kaydetti:“Ruhsatlandırma öncesi, 3213 Sayılı Maden Kanunu kapsamında gerek işletme ruhsatı doğrudan Valiliğimizce, gerekse Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nce verilen maden işletmelerinin, ilgili mevzuat gereği kurumsal görüş için başvurularında; ÇED Yönetmeliği kapsamında Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü’ne sunulan proje tanıtım dosyalarının incelenmesi aşamasında, sadece ilgili mevzuatın zorunlu tuttuğu kısımların değil, İlimizin tarihi, kültürel ve tabi değerleri, ekonomik, tarımsal ve ticari faaliyetleri ile turizm vb. hassasiyetleri de dikkate alınacak ve ruhsatlandırılması düşünülen maden işletmesinden etkilenmesi muhtemel tüm birimlere görüş için başvurulacaktır. İl Özel İdaresi’nin kapatılması neticesinde altyapıya ilişkin kamusal görevlerin ilçe ve büyükşehir belediyelerine devredilmelerinden dolayı, her ruhsat başvurusu için ilgili ilçe belediyesi ile Büyükşehir Belediyesi ve ASAT Genel Müdürlüğü’ne de görüşleri sorulacaktır.

Antalya Valisi Muammer Türker, Antalya’daki madencilik faaliyetlerinin kalkınmanın ve sanayileşmenin önemli gereçlerinden olduğunu belirterek, ancak bunlar yapılırken bir tarım ve turizm şehri olan Antalya’nın önceliklerinin korunması gerektiğinin altını çizdi. Türker, faaliyetlerin denetimi için Antalya Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı (YİKOB) koordinesinde kurumların katılımıyla ve oluşturulan ekipler vasıtasıyla yapı-lacağını kaydetti.

Vali Muammer Türker yaptığı açıklamada, Anayasa’nın 168. Maddesi gereği tabi servetler ve kaynakların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu, devletin bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebildiğini bildirerek, “Ancak yine Anayasamızın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin vatandaşların ve devletin ödevi olduğu hükmü bulunmaktadır. Kalkınmanın ve sanayileşmenin gereği olarak yürütülmesi zorunlu olan madencilik faaliyetlerinin bilinen olumsuz etkileri nedeniyle, mutlaka çevre ile uyumlu bir şekilde yürütülmesi, diğer sektörlerle entegre bir şekilde sürdürülmesi gerekmektedir. Kamuoyundaki çevre duyarlılığı arttıkça, madenciliğe karşı tepkiler de aynı nispetle artan bir ivme göstermektedir. Ekonomisinin en önemli iki kalemi tarım ve turizmden oluşan ilimizde, bu duyarlılığın en üst düzeyde olması, toplum bilinci açısından şüphesiz memnuniyet verici bir gelişmedir. Bu kapsamda, tarihi, kültürel ve doğal varlık bakımından son derece zengin olan ilimizde madencilik faaliyetlerinin kamu yararı ve çevre uyum perspektifinde değerlendirilmesi

Page 49: Okka Nisan 2015

Faaliyetlerin denetimiyle ilgili olarak ise Vali Türker açıklamasında şu cümle-lere yer verdi:

“İlimizin özellikleri ve hassasiyetleri göz önüne alındığında, madencilik faaliyetlerinin gözetim ve denetiminin tek bir noktadan koordine edilmesi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Faaliyetlerin denetimi YİKOB koordinesinde, ilgili kurumların katılımı ile yapılacaktır. Denetimler sadece şikayet üzerine değil, YİKOB tarafından oluşturulan ekipler vasıtasıyla yine YİKOB tarafından hazırlanan program çerçevesinde rutin olarak da yapılacaktır. Her işletmenin yılda en az bir defa denetlenmesi sağlanacak ve kurumlar denetim için oluşturulacak komisyona etkin katılım sağlayacaklardır.”Mevzuata uygun olarak işletme ruhsatı ve GSM ruhsatı almış olan maden işletmelerinin faaliyetleri süresince? proje tanıtım dosyalarında mevcut bulunan beyan ve taahhütler ile GSM ruhsatı ile ilgili hükümlere uyulup uyulmadığı gibi hususlar bakımından belli bir plan ve takvim çerçevesinde denetleneceğini bildiren Vali Türker, denetimlerin tespit edilmiş bir takım kriterlerle rutin zamanlarda yapılabileceği gibi, şikayet üzerine ya da rastgele zamanlarda da yapılabileceğini, bazı şikayetlerin konusuna göre incelenmesi için ilgili kuruluşa gönderilebileceğini ve bu kuruluşun bizzat yerinde ve hassasiyetle konuyu takip ederek, gerekiyorsa cezai yaptırım uygulanacağını açıkladı.

“Ücreti 2-3 bin liradanbaşlayıp 10 bin lirayı aşacak düzeydekiişlerle ilgili nitelikli eleman yok...”

KALİFİYE ELEMAN YOK Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Başkanı Ali Bahar, ücreti 2-3 bin liradan başlayıp nitelik ve pozisyonuna göre 10 bin lirayı aşacak düzeyde işlerle ilgili nitelikli eleman sorununun ciddi boyutta olduğunu söyledi.

Türkiye’nin en büyük 5 organize sanayi bölgesinden biri olan Antalya OSB, Döşemealtı İlçesi’nde iki ayrı bölümde toplam 692 hektar alanda, tamamı dolu 292 sanayi parselinden oluşuyor. Antalya OSB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Bahar, tamamı dolu 292 parselden 230’unda fabrikaların faaliyette, 62’sinin de en geç 3 yıl içinde faaliyete geçmesi şartıyla inşaat veya proje aşamasında olduğunu kaydetti.

Antalya OSB Müdürlüğü’nün Türkiye’deki birçok il ve ilçe belediyesinden daha büyük olduğunu belirten Ali Bahar, ağır sanayi değil, tarım ve turizmle uyumlu, çevreye duyarlı bir OSB olduklarını kaydetti. 2013 ihracatı 230 milyon dolarken 2014’te 600 milyon dolara yükseldiğini belirten Bahar, 2015 ihracat hedefini de en az 1 milyar dolar olarak gösterdi. Bahar, 2013’te 3 milyar dolar olan ticaret hacminin, 2014’te 6 milyar dolara yükseldiğini, 2015 hedefinin de 10 milyar dolar olduğunu kaydetti.

OSB’de tekstil, makine-metal-enerji, inşaat, tarım, gıda, plastik, kağıt-ambalaj ve ahşap olmak üzere 8 ayrı sektörde 2014 sonu itibariyle toplam 11 bin 300 istihdam olduğunu belirten Ali Bahar, bugün itibariyle çalışan sayısının 12 bine yükseldiğini söyledi. 2013’te 9 bin 800 çalışan varken ciddi bir büyüme yaşandığını anlatan Bahar, inşaat aşamasındaki projelerden 30’unun bu yıl sonuna kadar biteceğini ve istihdamın da 13 bine yükseleceğini kaydetti. Antalya OSB’nin arıtmaya verdiği büyük önemle iki kez ‘en çevreci’ ödülü aldığını belirten Bahar, 600 bin metrekare yeşil alana sahip olduklarını söyledi. Türkiye’de ilk defa bir OSB olarak ağaç fidanı, çiçek ve peyzaj bitkilerinin üretildiği sera kurduklarını belirten Bahar, bu serada üretilen ürünlerin fabrikalaraücretsiz verildiğini, hedeflerinin önümüzdeki yıllarda uçaktan bakıldığında fabrikaların görünmediği yemyeşil, çevre harikası bir OSB olduğunu söyledi.

OSB olarak firmalara en ucuz elektrik, enerji ve su imkanı sunduklarını da belirten Bahar, ambulans, itfaiye gibi hizmetlerin yanı sıra, deprem, sel veya yangın gibi olaylara müdahale edebilecek nitelikte doğal afet müdahale timi oluşturduklarını da anlattı.

Bahar, “Bugüne kadar yapılanların üzerine koyacağımız daha çok şey var” dedi.Bahar, 2-3 bin lira, hatta çok daha yüksek rakamlarda ücretle çalışabilecek nitelikli eleman sıkıntısının OSB’deki hemen her sektörde yaşandığını söyledi.

47

Page 50: Okka Nisan 2015

Zülf-ü yare dokunduk….

8 Mart Dünya kadınlar Gününde kadınlarımızın yerini tespit etmeye çalıştık. Özel bir proje değildi. Hayatımızın tam ortasındaki kadınların herhangi bir yerde vizörümüzden sızmalarını derledik. 2015 yılının başında Özgecan’ın katledilişinin sadece 1 ay sonrasında açtık bu sergiyi.

Çalışmasına başladığımızda Özgecan yaşıyordu, adını duymadığımız ama Özgecan’dan daha farklı aramızdan ayrılmayan kadınlar da yaşıyordu.Deepo Outlet Center’ın sevgi CEO’su Can Livanelioğlu “içim karardı” diye değerlendirmişti fotoğrafların bütününü. Bugünkü kadının yerine baktığımızda çalıp oynayacak bir tablo da yoktu ortalıkta zaten, yani bu sergi “malumun arzı” olarak duruyordu karşımızda. İki hafta boyunca açık kaldı. Sergi bittiğinde, anı defterine düşülen notları okudum. Ne yazdığını bilmeyenler, neden yazdı-ğını bilmeyenler, “ben de yazayım bari” diyenler vardı. Defterin sayfalarını şenlendirmişler. Tarafımıza düzülen methiyelere sadece teşekkür edip geçtik. Eleştirileri aldık heybemize. Tespit mi…

Not bırakan erkeklerin tamamı barışcıl mesajlar ve-rirken erkeklere öfke kusan, intikam fırsatı kokan kadın mesajları vardı.

Yani….

“Şiddete maruz kalan kadın bunu hak etmişti” demem mümkün değil. Diyeni kabul etmem de mümkün değil.Ama barış tek taraflı olmuyor.

Bunun siyasi örneğini Kıbrıs’ta Türk kesimi yaşadı.Yaklaşık 40 yıldır güzel yurdumun sol yanı kanıyor, çocukları kurşunladılar uykusunda “barış istiyoruz” diyerek. Sıradan haliyle işinden evine giden eşim, 15-16 yaşlarında erkek çocukların sözlü tacizine maruz ka-lırken, 13 yaşındaki kızıma böyle bir toplumda “insan” olmayı öğretmekte zorlanıp “tüm çocuklar kardeşindir” di-yemezken sessiz kalamazdım. Mevzuu Özgecan değil, O ateşin koru, kız evlat yetiştiren her ana babanın içini yaktı. Tıpkı bi dönem her asker ana babasının her şehide eşit yandığı gibi.

8 MART’IN “LİLA” RÜYALARI

Nizamettin Özmen

Gelin yarını düzeltelim. Çatışma değil, uzlaşı kültürü ile. 30 bin canın sorumlusu ile müzaketeye varmışken yolun sonu, biz bilmeliyiz birimiz olmadan ötekimizin olmayacağını. 8 Marttaki mora çalan lila rüyalar, 9 Mart’ta kabusa dönüşmesin…

Haaa, şu not mevzu…

Buyrun bikaç tanesini birlikte okuyalım…

“Erkeğin mayasını katan kadınlarımız. Erkek şiddetini sonlandıracak, dur diyecek olanlarımızda sizlersiniz.” (M Taner)

“Ne yazsam kadın, nereden başlasam KADIN…. bilemedim. Çok güzel anlatılmış..” (Didem Açık)

“Kadın erkeklerin gelincik çiçeğidir” (Abdurrahman Altıntaş)

“Güzel bir gelecek için kadına değerini hissettirmek gerekir” (Fatma Kumru)

“if the women change, the world changes. Ladies revolotuion has begun. Girls run the world.” (S. Charles)

“Türk kadınını çok güzel okumuş ve anlatmışsınız.” (Gülseren Toprak)

“Her kadın aslında ana unsurdur. Dünya kadınlardan oluşmuş diğerleri figürdür.” (……)

“Bir erkek olarak ‘kadına şiddete hayır’ı kabul etmiyorum. Siz kadınlar aslında böyle diyerek kendinizi ötekileştiriyorsunuz. Ben ‘ŞİDDETE HAYIR’ diyorum. Bence siz de öyle deyin..” (Özcan Nazlım)

Renkler ve kadrajlar daha başarılı olabilirmiş. Sonuç ola-rak farkındalık yaratmak ve böyle bir projeye imza atmış olduğunuz için tebrik ederim. (…..)

Page 51: Okka Nisan 2015

Antalya gündeminde 15 yıla yakın süredir tartışılan Batı Çevre Yolu´nda Büyükşehir Belediyesi´nin 1800 metrelik yol için 250 hektar alandaki imar planı tadilatı uygulamasının ardından yaşanan bu ikinci olay, meslek odalarının büyük tepkisini çekti. Ziraat Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Vahap Tuncer ve Şehir Plancıları Odası Antalya Şube Başkanı Haşim Dikencik, Kepez Belediyesi´nin başvurusu üzerine Toprak Koruma Kurulu tarafından alınan kararı açıkladı.

Kepez Belediyesi´nin 15 Mart 2015 tarihinde Toprak Koruma Kurulu´na başvurduğunu belirten Vahap Tuncer, 524,4 dekar sulu mutlak tarım arazisi, 543,9 dekar dikili kuru tarım arazisi ve 615,1 dekar marjinal sulu tarım arazisi olmak üzere toplam 1865,4 dekar tarım alanının tarım dışı amaçla kullanılmasının talep edildiğini söyledi. Başvuruda Duraliler Mahallesi´ndeki bu alanın kentin bitişiğinde planlı alanlara birleşik ve Batı Çevre Yolu´na entegre olması gibi nedenlerle konut ve donatı amaçlı planlamasının istendiğini kaydeden Tuncer, portakal, zeytin ve nar ağaçlarının bölgede yoğun olduğunu ifade etti.

Duraliler bölgesinin batı ucunda çok az bir kısımdan yolun geçtiğini belirten Tuncer, 700-800 metrelik yol için 1685,4 dekar tarım alanının konut ve donatı amaçlı planlamasının kamu yararına aykırı olduğunu ve kente zarar vereceğini dile getirdi. Alanın 1/100 binlik çevre düzeni ve 1/25 binlik nazım imar planında tarım alanı olarak planlandığını belirten Tuncer, yapılmak istenen planın üst ölçekli planlara aykırı olduğunu kaydetti. Tuncer, nazım imar planı yapma, yaptırma ve onama yetkisinin Büyükşehir Belediyesi yetkisindeyken, bu

talebin Kepez Belediyesi´nden gitmesi ve Toprak Koru-ma Kurulu´nda görüşülmesinin de usule aykırı olduğunu söyledi.

Toprak Koruma Kurulu´nun başvuruyu oy çokluğuyla onayladığını da belirten Tuncer, asıl amacın Avni Tolunay bölgesinde yeterli donatı alanı bırakılmadığından, bu eksiği ve yapılan hatalı planlamadaki yanlışları gidermek yönünde olduğunu söyledi. Bunu gidermenin yolunun da 1685 dekar tarım arazisinin yok edilmesi olarak karşımıza çıkarıldığını an-latan Tuncer, “Son 10 yılda 248 bin dekar tarım arazisini kaybeden Antalya´nın daha fazla kaybedecek tarım alanı kalmamıştır. Ziraat Mühendisleri Odası olarak Toprak Koruma Kurulu´nun kararıyla ilgili yargıya başvuracağız. Genel merkezden dava için yetki talebinde bulunduk ve geldiğinde başvurulacak ilgili meslek odalarıyla birlikte dava açarak, 2 bin dekara yakın tarım arazisinin elden çıkarılmasını önlemek için elimizden geleni yapacağız” dedi.

“Bölgede yeterli donatı alanı bırakılmadı. Bu eksiği ve yapılan hatalı planlamadaki yanlışları gidermek yiçin 1685 dekar tarım arazisinin yok edilecek. Antalya Son 10 yılda 248 bin dekar tarım arazisini kaybetti.”

Hatalarının bedelini köylüye ödetecekler

TARIM ARAZİLERİ HEDEFTE

49

Page 52: Okka Nisan 2015

EXPOYÜKSELİYOR

World Expo 2016’nın en önemli simgelerinden olan Expo Kulesi’ninboyu, 98 metreden 100.7 metreye yükseltildi. .

Antalya’da ‘Çiçek ve çocuk’ teması ve ‘Gelecek nesil-ler için yeşil bir dünya’ sloganıyla A1 kategorisi botanik dalında düzenlenecek World Expo Antalya 2016’nın en önemli yapılarından biri Expo Kulesi olacak. Expo 2016 Antalya Ajansı’nın düzenlediği yarışmada 127 proje ara-sından genç mimarlar Melike Atay ve Serdar Kızıltaş’ın, Antalya’nın tarihi Hadrian Kapısı (Üç Kapılar) ve palmiye ağacını simgelendirdiği 98 metrelik kule projesi birinci seçildi.

Üzerindeki palmiyeyi andıran üç terastan kentin 360 derece seyredilebileceği Antalya Expo Tower adlı kulenin yüksekliği, proje mimarlarının teklifi sonrası yönetim kurulu kararıyla artırıldı. Zeminden en üst noktasına kadar 98 metre olacağı açıklanan kulenin yeni yüksekliği 100.7 metreye çıkartıldı. Expo Genel Sekreteri Haşmet Suiçmez, estetik açıdan formasyonun yakalanması için proje mimarlarının teklifte bulunduğunu, bu teklifi uygun gördüklerini açıkladı.

Açılışına 1 yıl 2 ay gibi bir süre kalan Expo 2016 Antalya’nın en önemli simgelerinden biri olacak kulenin ihalesi ise henüz yapılmadı.

Page 53: Okka Nisan 2015

Ülkemin içinde bulunduğu kargaşa ortamına baktığımda, tek suçlu olarak Acun ILICALI’yı görüyorum. Çünkü millete kutusuna gitmeyi o öğretmiştir. Büyük hissetmek, küçük hissetmek, hep onun programında ortaya çıkartılmış kavramlar. Söz konusu kumar olunca el ele tutuşup geriye doğru saydık. İleriye doğru saymayı bir türlü akıl edemedik…

Sonrası malum… Ayakkabı kutularında yeşil yeşil dolarlar, para sayma makineleri… Acun Ilıcalı’nın sesi : “Yeni teklif, kol saati…”

Halatın kopmasından kendini sorumlu tutan Japon mühendis 7 Haziranı beklemeden intihar etti. Bülent Arınç partisine zarar vermemek için İb. Melih Gökçek hakkında bildiklerini 8 Haziranda açıklayacağını söyledi.

Seyyid Onbaşı 276 okkalık top mermisini niye kaldırdığını açıklarken “Hepsi hey onbeşli yaşında çocuklardı, o yüzden kendim kaldırdım” dedi.

7 Haziran 2015 mübarek Pazar günü kutuya gidiyoruz. Teklifleri aldık. Cehape; emekliye iki maaş ikramiye dedi… Mehape; gelir halka yayılacak, sosyal yardımlar iki katına çıkacak dedi… Akepe ise başkanlık sistemi için 400 vekil istedi, almadan vermem dedi. Gören duyan olur namahrem dedi… Vatandaş artık türbanlı, artık imam hatiplerde çocuklarını okutuyor, “Allah iman Kuran nasip etsin” düsturuyla dümdüz gidiyor. Başkanlık gelince nur yağacak görüntüsünde…

Hedepe en demokratik parti… Hakkı’nın karısı pozisyonunda; “Hakkımı isterim” diye tutturdu… Hiçbir şey vaat ettiği yok. Sıkıyorsa vermeyin diyor…

Yakında aday adayları nur topu gibi aday haline dönüşecek… Lacivert takım elbise arzında sıkıntılar yaşanacak… Bu arkadaşları seviyorum, çünkü sınıf başkanlığına aday olmak bile medeni cesarettir, bir meziyettir diye düşünüyorum.

KUTUMA GİDİYORUM Benim için iğrenç olan şey şu… Her karış cadde ve sokaklar parti bayraklarıyla donanıp en yüksek ses tonuyla partilerin seçim şarkıları eşliğinde araçlar gezdirilecek… Parti genel başkanları, bir günde birkaç ilde aynı şeyleri söyleyerek topladıkları kalabalık oranında “kiminki büyük” tarzında gövde gösterisi yapmaya çalışacaklar…

Her zor durumunda yeni bir devlet kurup varlığını sürdüren Türk Milletine saygısı olan herkese sesleniyorum… Milleti geri zekâlı yerine mi koyuyorsun? Niye buna bir sınırlama yok? Niye bir parti seçim sürecinde 5 veya 10 ilde miting yapabilir, tüm kanalların canlı verecekleri ortak yayında 2 kez, 3 kez, 5 kez tartışma programları düzenlenir diye bir kanun çıkarmıyorsun? Niye bir stat gürültüsünde milletin geleceğine ipotek koyuyorsun?

Niye Çanakkale savaşlarında askere alımlarda olduğu gibi, seçme ve seçilmede yaş sınırını kaldırıp kilosu kırkbeşi geçmiş insanlara bu hakkı vermiyorsun?

Yoksa sen beni sevmiyor musun?

Çağıram gelsin jandarma?

Kendisini halatın kopmasından sorumlu tutan ve inti-har eden Japon hepimizi çok etkiledi. Anlamakta zorluk çektik. Ders almamız gereken şey: Japonya’da yılda ortalama; çalışma hayatında verimsiz olduğunu düşü-nen onbin Japon “harakiri” yoluyla intihar ediyormuş… Bizde bırakın intihar etmeyi, itiraf eden bir Allah’ın kulu çıkmaz… Niye? “Fıtrat” diye bir buluş yaptık da oldan… Dini inancı ne olursa olsun, yaratılanın en güzel şekil-de yaşamasını istiyorum yaratandan ötürü… Ne imam istiyorum ne de hatip… Ne işsiz istiyorum, ne de taşeron işçi…

Ey Müslüman, Allah adil olmayı emrediyor, adi olanları seçmeni değil.

Kaygılarımla…

Kadri Güler

51

EXPOYÜKSELİYOR

Page 54: Okka Nisan 2015

Nebiye ve Zişan, Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi’nin iki üyesi. Muhafazakâr kesimin bu konudaki sessizliğinden şikâyetçiler. Nebiye ve Zişan, “Bizim mahalleye seslenen ve kendi sesimizle seslenen birilerinin olması gerekiyor. Biz bu sesi getireceğiz” diyorlar.

Henüz yolun başındalar. Kurulalı yaklaşık bir yıl oldu. Onlar, Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi kurucu üyeleri…Daha önce görünür eylemlerini duymamıştık. Mersin’de öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan için onlar da sokağa indi ve kendi usullerince tepkilerini koydular; gıyabi cenaze namazı kıldılar.İstanbul’daki Fatih Camii’nde kılınan namaza sadece kendi üyeleri değil; yaşları kendilerinden büyük muhafazakâr kesimden başka kadınlar da katıldı.

Bir de açıklama yaptılar. Aslında bir çağrıydı. ‘Özgecan Arslan için adalet istiyoruz’ dediler ve Kur’an-ı Kerim’de yer alan Al-i İmran Sûresi’nin 195. ayetini okudular.“Allah’ın ‘İster erkek ister kadın olsun, (benim yolumda) çaba gösterenlerden hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım’ hitabının muhatapları olan bizler, ister erkek ister kadın olsun herkesi bu adaletsizliğe ve zulme karşı birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.” Onların yükselen sesine kulak verdik, inisiyatifi temsilen

Daha önce de kadına yönelik şiddete karşı hem yazılı hem de görsel “Cuma Hutbesi” hazırladılar. İstanbul’daki camilerin kapısında bu hutbeleri erkeklere dağıttılar.

“Kadınların güçlenmesi önemli ama erkekler ayağı da var bu işin, onlara nasıl ulaşacaksınız. Erkeklere nasıl hitap edebiliriz diye düşünürken bu mahallenin erkekleri en çok nereye gidiyor ve en çok nerede eğitiliyorlar diye düşündük. Beş vakit namazını kılmayan, dinle diyanetle alâkası olmayan bile cumaya geliyor ve vaaz dinliyor. Orası bir tür eğitim yeri. Burayı kullanabilirsek çok daha fazla insana ulaşabileceğimizi düşündük ve ‘Dönüşüme sebebiyet olabiliriz’ dedik. Hutbeleri, Üsküdar ve Fatih’teki camilerde dağıttık. Erkekler çok şaşırıyordu; ‘Neyle uğraşıyorsunuz’ diyen bile oldu. ‘Ben de eşimi dövdüm’ diyen de.” İnisiyatifi kurma fikri Nebiye Arı’dan… Daha küçük bir çocukken en büyük hayalinin avukat olup kadınlara sığınmaevi açıp onların hakkını savunmak olduğunu anlatıyor.

Savaştıkları cephe tam da burası… Bunun için ciddi mesai harcıyorlar, camilere gidip Kur’an-ı Kerim okuması yapıyorlar. Asıl hedef: Müslüman erkekler. Onlara bunun böyle olmadığını ispat etmeye çalışıyorlar.

Türkiye’de kadınların haklarının korunmadığını düşünüyorlar. Kötü bir karnesi var Türkiye’nin. Kadına yönelik şiddet artış hızı ile boşanma arasındaki bağa dikkat çekiyorlar. Onlara göre, kadınlar güçleniyor, boşanabilecek güce geliyor. Bu da iktidardan mahrum kalmış erkekleri çok öfkelendiriyor. Nebiye Arı kadın cinayetlerinin artık sistematik bir şekilde gerçekleştiğini söylüyor. “Devlet kadını kollamıyor. Devletin polisi ‘Sen bir şey yapmışsındır’ diyor. Yasal düzeyde de onun zemini hazırlamıyor. Türkiye’nin politik atmosferi de bunu arkasında. Mahkemelerde de erkeklere indirim yapmayı bekleyen hâkimler var. Küçücük kıza tecavüz davasında ‘Rızası vardı’ diye hükümler verebiliyor. “ diyor

Bizim mahalleye seslenen kimse yok

PEMBE ERKEK İSTERİZ

Page 55: Okka Nisan 2015

DEYNEKCİLİK SONA ERDİ

“5 yılı bulan bir hukuk mücadelesi sonucu, sadece Burdur’daki ve sokaklardaki ücretli otopark uygulamasını durduracak emsal bir kararı çıkartmış bulunmaktayız”

Cadde ve sokakların belediyeler tarafından ücretli otopark ilan edilerek kiraya verilmesini yargıya taşıyan Burdur Tüketicileri Koruma Derneği’ni haklı bulan Danıştay, “yolların amacına uygun olarak kullanılmasını olumsuz yönde etkileyeceği” gerekçesiyle düzenlemeyi iptal etti. Ülke genelindeki benzeri uygulamalara emsal nitelikteki kararla ilgili açıklama yapan davayı açan derneğin başkanı Kemal Arslan, kişi ve kuruluşların talep etmeleri halinde ellerindeki bilgi ve belgeleri paylaşabileceklerini söyledi.

Burdur Hasta ve Tüketicileri Koruma Derneği (BURTUKODER), dönemin Burdur Belediyesi’nin 8 Nisan 2010 tarihinde aldığı kararla kent merkezindeki bazı caddelerin ücretli otopark ilan edilip kiraya verilmesini öngöre düzenlemenin iptali istemiyle Isparta İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Ancak Mahkeme derneğin bu talebini reddetti. Mahkemenin red kararını temyiz eden derneği haklı bulan Danıştay 8. Dairesi, Burdur’daki kimi caddelerin ücretli otopark olarak tahsis edilmesinin yolunu açan belediye kararını, “yolların asıl amacına uygun olarak kullanılmasını olumsuz yönde etkileyeceği” gerekçesiyle iptal etti.

Uygulamayı değil, tüm Türkiye’de cadde Ülke genelindeki benzeri uygulamalara emsal teşkil edecek nitelikteki yargı kararını değerlendiren BURTUKODER Başkanı Kemal Arslan, Burdur Belediyesi’nin kararı temyiz etme isteminin de Danıştay tarafından reddedildiğini belirterek, “Burdur Belediye Başkanlığı, Danıştay kararına, ‘karar düzeltilmesi’ talebiyle yine itiraz etmiş, Danıştay bu istemi de yerinde görmeyerek itirazı reddetmiş, karar kesinleşmiştir. BURTUKODER olarak 5 yılı bulan bir hukuk mücadelesi sonucu, sadece Burdur’daki ve sokaklardaki ücretli otopark uygulamasını durduracak emsal bir kararı çıkartmış bulunmaktayız” dedi.Arslan, yaşadıkları kentlerde bu sorundan rahatsız olan kişi ve kuruluşların talep etmeleri halinde, dava süreciyle ilgili belge ve bilgileri paylaşabileceklerini de sözlerine ekledi

Bizim mahalleye seslenen kimse yok

PEMBE ERKEK İSTERİZ

Milyonluk mirasMAHKEMELİKŞükran Ekmekçi, arsanın kendisininolduğunu ve eşinin hiçbir hakkı olmadığını iddia ederken, H.Ş., bütün mal varlığını ortak bir çalışmanın sonucu gerçekleştirdiklerini savundu.

Antalya’da yaşayan 62 yaşındaki emekli Şükran Ekmekçi, ailesinden kalan parayla aldıkları arsanın üzerine yapılan iki daire ve dükkanın arsa payı çıkarıldıktan sonra eski eşiyle eşit şekilde paylaştırılmasını istedi. Ekmekçi, mahkemelerin ise arsa payını düşmeden, mirasın yüzde 80’ini eski eşine verdiğini ileri sürerek, mirasının yok sayıldığını söyledi.Antalya’da yaşayan memur emeklisi 62 yaşındaki Şükran Ekmekçi, babaannesinden kalan arazilerin satışı ile 26 yıl önce TRT Caddesi üzerinde bir daire satın aldı. Çift daha sonra yatırım amacıyla daireyi satarak, Lara bölgesi Şirinyalı Mahallesi’nde 600 metrekare hisseli şekilde arsa satın aldı ve içine de müstakil ev yaptırdı. Birkaç yıl sonra alanın imara açılması ile birlikte Şükran Ekmekçi ve 11 yıl önce ayrıldığı eşi H.Ş.(65) arsayı müteahhide vermeyip, kendi imkanlarıyla iki katlı bir bina yaptırdı. İki daire ve bir dükkanın bulunduğu binada iki yıl sonra H.Ş, noterden onaylı olarak dükkanı sattı. Çocukları olmayan çift, 11 yıl önce ayrıldı.

Bu ayrılığın ardından ikili arasında miras kavgası başladı. Şükran Ekmekçi, arsanın kendisinin olduğunu ve eşinin hiçbir hakkı olmadığını iddia ederken, H.Ş., bütün mal varlığını ortak bir çalışmanın sonucu gerçekleştirdiklerini savundu. İkili arasındaki miras mahkemeleri halen devam ederken, 2 dairenin üzerinde “satılamaz” kararı bulunuyor.

Kararın temyizde olduğunu söyleyen Ekmekçi, “Mirasım gitti. Yediği gibi hala yemeye çalışıyor. Mirasım yok sayılıyor. Ben memur olarak yerlerde sürünüyorum. Eğer ben miras yememişsem, memur değilsem, ev hanımı olsaydım çırılçıplak sokağa mı atılacaktım? Ben hakkımı istiyorum. Arsamın değerini biçsinler. Kalanını da paylaştırsınlar” dedi.

53

Page 56: Okka Nisan 2015

Burdur Milli Eğitim Müdürü Mahmut Bay-ram, 18 Şubat’ta anaokulları müdürleriyle yaptığı toplantının ardından ‘yemek duası’ okutulması için yazı gönderdi.

Yazıda, “Anaokullarımızın tüm yaş gruplarıyla, ilkokul-ortaokul bünyesindeki anasınıflarının tamamında öğrencilerin kahvaltı ya da yemek yemeden önce yapacakları dua, aşağıdaki şekilde tespit edilmiş olup, kahvaltı ve yemek öncesi sırasıyla sınıf öğrencilerinden birinin yüksek sesle söyleyip diğer öğrencilerin tekrar edeceği duanın ilgili öğretmen nezaretinde yaptırılması hususunda gereğini rica ederim” ifadeleri yer aldı.

Bayram’ın kaleme aldığı iddia edilen dua ise şöyle: “Bismillahirrahmanirrahim. Yemeğimi yemeden el açtım Allah’ım sana. Akıl, sıhhat, doğruluk, iyi huylar ver bana. Yemezsem büyüyemem. Okuluma gidemem, çabuk çabuk yiyelim, okulumuza gidelim. Bizi yaratan Allah’a her zaman hamd edelim. Amin.”

Bayram, uygulamayla ilgili, Bakanlığa (MEB) açıklama yapacağını söyledi. MEB ise şu bilgiyi verdi: “Burdur İl Milli Eğitim Müdür-lüğü, ildeki anaokullarına bir yazı yollamış. Yemek duası konusunda bir bütünlük olsun diye İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde komisyonda alınan kararla yazı gönderilmiş. Şu an bir inceleme başlatılmadı. Duada da sakıncalı bir ifade yer almıyor.”

İstanbul’da Esenyurt Erdoğanlar İlköğretim Okulu’nda ise öğrencilere zikirmatik dağıtıldı. Öğrenciler arasında yarışma yapılacağı öne sürüldü. Okul müdürü Ercan Koçak,”Kutlu Doğum Haftası kapsamında öğretmenler, zümre kararıyla, isteyen öğrencilere zikirmatik dağıtmak istediler. Zikirmatiklerin dağıtılmasında bir sakınca görmedim. ”dedi.

Burdur Milli Eğitim Müdürü Mahmut Bayram, 18 Şubat’ta anaokulları müdürleriyle yaptığı toplantının ardından ‘yemek duası’ okutulması için yazı gönderdi. Başka bir okulda ise Kutlu Doğum Haftası kapsamında din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleri, zümre kararıyla, isteyen öğrencilere zikirmatik dağıttı.

Zümre kararıyla isteyen öğrencilere zikirmatik dağıttıldı

OKULARA ZİKİRMATİK

Page 57: Okka Nisan 2015

Korkuteli’nin Yazır Mahallesi’nde Fevziye Polat Ortaokulu velilerinin şikayeti üzerine öğretmen Adem Ünlü hakkında, 2 sınıfta geçen çarşamba günü yapılan sınavda öğrencilerin yaptığı yanlış sayısına göre ellerine pergelle vurduğu, Tatköy Ramazan Karabağır Ortaokulu’nda da üzerinde ‘Eğitime Destek Çubuğu’ yazılı sopayı sınıfta bulundurduğu yönünde soruşturma açıldı.

Korkuteli Kaymakamlığı, Korkuteli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne ulaşan şikayetler üzerine İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından görevlendirilen müfettişler tarafından idari soruşturma yürütülürken, Kaymakamlık öğretmenin görevine son verdi. Öğrencilere dayak atıldığı yönündeki iddialar da Kaymakamlık tarafından savcılığa bildirildi.

Korkuteli Kaymakamı Erol Tanrıkulu, bu olay kendilerine yansır yansımaz öğretmenin görevine son verdiklerini açıkladı. Yerine başka bir öğretmenin görevlendirildiğini açıklayan Kaymakam Tanrıkulu, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden talep edilen müfettişlerin idari soruşturmayı sürdürdüğünü, ayrıca öğrencilere dayak olayı olduğundan Korkuteli Savcılığı’na olayın intikal ettirildiğini kwaydetti.

Öğretmenin Tatköy Ramazan Karabağır Or-taokulu’nda üzerinde ‘Eğitime Destek Çubuğu’ yazılı sopa bulundurduğu, bu sopayla öğrenci-leri dövdüğü iddialarının yanı sıra, Fevziye Polat Ortaokulu’nda deneme sınavı sonrası 5’inci sınıf öğrencilerini yaptıkları yanlış sayısı kadar ellerine pergelle vurarak dövdüğü iddiaları bulunuyor. Öğretmenin, bir öğrencinin 23 yanlışı çıktığı için eline 23 kez pergelle vurduğu da öne sürülüyor.

“Çocukların istenmeyen davranışlarını düzeltmede dayak bir caydırıcı olamaz. Uygun ceza, onun için ödül olabilecek şeylerden çocuğu yoksun bırakmaktır.”

100 ilköğretim öğrencisi üzerinde gerçekleştirilen bir araştır-mada, çocuklardan yüzde 34’ünde depresyon, yüzde 16’sında da tedavi gerektirecek çok sayıda davranış bozukluğu belirlen-di. Araştırmanın toplumsal örneklemeyi yansıttığı için önemli olduğunu söyleyebiliriz. Depresyon ile anksiyete gibi davranış bozuklukları gösteren çocukların bu sorunları yaş gruplarından kaynaklanıyor ve kalıcı olmayabiliyor. Ancak ailelerinin bu çocuk-lara yaklaşımı büyük önem taşıyor.

Araştırmada ayrıca “Ailelerin, çocuklarının durumunu fark etmede okul yetkililerine göre daha dikkatsiz olduğunu” saptadık-larını kaydedildi. Ailenin çocuğa tutumu, davranış bozuklukları-nın düzelmesindeki büyük etkiye sahip. Çocukların istenmeyen davranışlarını düzeltmede dayak yönteminin caydırıcı olmadığı açıktır. Dayak her zaman ödüldür. Araştırmada, “Dayak yedi-ğiniz davranışları yapmadan önce ne hissediyorsunuz?” diye sorulan çocukların “heyecan”, “mutluluk” gibi yanıtlar verdikleri görüldüğü. Ancak bu çocukların “Yapmaktan en çok pişmanlık duyduklarının da yine aynı davranışlar olduğunu” ifade etmeleri de düşünülmesi gereken bir diğer konudur.

Yani ne yapmış oluyorsunuz? Dayakla bir çocuğa pişman olacağı şeyi bile hevesle yaptırtıyorsunuz. Yani bir davranışın gelecekte görülme şansını azaltmak şöyle dursun, artırıyorsu-nuz. O zaman dayak davranış bilimine göre ödül oluyor. Azarla-mak da aynı şekilde. Neden böyle oluyor? Çok basit. Dövdünüz, çocuk kaçıyor, siniyor, ‘tamam, yapmayacağım’ diyor. Ama bu anlık yanıtıdır çocuğun. Sizin dayak davranışınızın geleceğe ge-çişi ise rövanş almayı doğurur. Siz de zannedersiniz ki ‘oh bitti. Artık ben bunu adam ettim. Dayağın acısını bir daha unutmaya-cak’... Hayır. O acıyı sizden çıkarmanın yollarını arayacak.

Uygun ceza, onun için ödül olabilecek şeylerden çocuğu yoksun bırakmaktır. Çocuk yoksun bırakanla da rövanş almaya çalışabilir. Yani sırf sinirlendiğiniz için hareket etmiyorsunuz. Çocuğa “Evet galiba bunu ben seçtim” dedirtiyorsunuz.

Korkuteli İlçesi’nde ücretli öğretmen olarak iki ortaokulda Fen Bilgisi dersine giren Adem Ünlü, sınavda yaptıkları yanlış sayısı kadar öğrencilerin eline pergelle vurduğu, ‘Eğitime Destek Çubuğu’ yazılı bir sopayı sınıfta bulundurduğu iddiaları üzerine görevinden alındı. Öğretmen hakkında hem Milli Eğitim, hem savcılık soruşturma başlattı.

Milli Eğitim ve Savcılık soruşturma başlattı

DAYAKLI EĞİTİM ÇUBUĞU

55

Page 58: Okka Nisan 2015

Türkiye geneli olarak genel seçimlere kilitlendik. Öyle kilitlenmiş vaziyetteyiz ki açacak anahtar bulamı-yoruz! Seçim maratonunda siyasi partiler arasında en çok gözüken parti Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’ydi. Türkiye geneli çok sayıda ilde ön seçim kararı alan CHP hem taze kan buldu, hem de seçimde erken çalışma fırsatı bularak çok yol kat etti. CHP en sonunda halkla kucaklaşmayı başardı. Ortaya sandık konuldu ve on binlerce CHP’li üye sandığa koştu. 96 aday aday ara-sında kendisini Ankara’da en iyi temsil edecek adayları yazdılar. Burada dikkate değer notların başında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ön seçime girmesiydi. En yakın rakibinin iki katı oranında oy alarak İzmir’de liste başı çıktı.

Antalya’da ATSO Başkanı olan Çetin Osman Budak, CHP’nin 3. sırada tek kontenjan isim olarak gösterildi. CHP’nin efsane genel başkanlarından Deniz Baykal ise sandığı gitti. On binlerce CHP’li üye kendi adayını belirlemek için oy kullandı. Sandıklar açıldığında halkın doktoru unvanlı Nefi Kara listenin başında çıktı. İkinci sırada Deniz Baykal, üçüncü sırada yerel seçimler-de Menderes Türel’den koltuğu önce alan sonra kaptıran Prof. Dr. Mustafa Akaydın, Akaydın’ı eski il başkanı Dev-rim Kök takip etti. Sandıkta en büyük sürprizlerden birisi de Figen Çalıkuşu oldu. Siyasetin tecrübeli isimlerinden olan Çalıkuşu azmi ve çalışmasıyla 5. sıraya oturdu. Onu ise Nusret Bayar , Deniz Filiz , Sultan Yeğen , Sevindik Gizli , Cavit Arı , İbrahim Keser ve Murat Bulat takip etti.

Deniz Akgün

CHP de adaylar sandıktan çıkan oyları saygıyla kar-şıladılar. Kimse üzgün, süzgün ve kızgın değil. Şimdi her CHP’li bu seçimde rekor milletvekili çıkartmak için çalışıyor. CHP diğer partilere göre oldukça avantajlı girdi seçime. Ak Parti ise yine CHP gibi bu yıl bir ilke imza attı. Geç-miş yıllarda sadece delege bazında sandığa giden Ak Parti bu yıl farklı uygulamalara sahne oldu. Sivil Toplum Kuruluşları ilk kez Ak Parti Milletvekili adayları için oy kullandı. Ak Parti sandık koyması ve demokrasi için oy kullanılması çok güzel bir uygulama olarak gözüktü. An-cak hoş olmayan tavır ise konulan sandıkların hiç birinin açılıp sayılmamasıydı. Yani gizli oy gizli tasnif.

Genel merkez diyor ki; “siz oy kullanın ama kimin sıraya girdiğini sandıktan kimin çıktığına biz bakarız size de açıklarız”. Buraya kadar her şey güzel ama bu hiç şık değil. “Buradaki insanlar sandıktan kimin çıktığını saya-mayacak kadar aciz mi? “ soruları dolaştı kulislerde. Bu arada tüm aday adayları Ankara’ya gidip parti müfettiş-lerince yoklamaya girdiler. İki sandıktan ve yoklamadan puanları toplayanların sıralamaya girecekleri belirtildi. Bu yüzden Ak Parti de sıralamaların nasıl olacağını yazama-dık. Milliyetçi Hareket Partisi’nde ise hatır için bile ortaya sandık konulmadı. Genel Merkez aday adayların arasın-da beğendiği kişileri seçecek ve “adayımız budur” diye açıklayacak. Hal böyle olunca milliyetçi kardeşlerimiz An-kara’dan gelecek sese kulak verdi. Geçen genel seçimde liste çok eleştirilmişti. Bu seçimdeki liste ise çok merak ediliyor. MHP’de dengeler korunursa ithal milletvekili gel-meği taktirde milliyetçilerin bu seçim en az 4 çıkaracakları belirtiliyor. Bekleyip görelim bakalım nasıl olacak!

SANDIKTAN DEMOKRASİ ÇIKACAK

Page 59: Okka Nisan 2015

yanında başka bir tapınak bulunmaktadır. 2001 yılında Side Büyükhamam’da yapılan kazı çalışmasında bulunan bir taş Side’nin tapınaklarının başka işlevlerinin de olduğunu, sadece insanların orada gelip ibadet etmediklerini, aynı zamanda orada bir kehanet merkezi olduğunu da bize gösterdi. Yaptığımız çalışmalar sonunda Side’de bir kadın kahin olduğunu, o kahinin Apollon Tapınağı’nda kehanet yapmış olduğunu arkeolojik olarak belgeledik. Antik dönemde de Side önemli bir gelir kapısıydı. Ülkemizin en önemli turizm beldesi olan Side’de böyle bir kutsal taşın varlığı, tapınaklarda kehanetin yapılmış olması turizme katkı sağlayacaktır” diye konuştu.

Omphalos’un Yunanca bir kelime olduğunu kaydeden Prof. Dr. Özhanlı, şöyle dedi: “’Om’ merkez demek, ‘phalos’ bağ demek. Yani göbek. İnsanla kıyaslarsak, insanın merkezi göbeğidir. Bir bağla hayata tutunur. Omphalos onu sembolize eder. Dünyanın merkezi olduğunu temsil etmektedir. Birçok kentin sahip olmak istediği şeylerden bir tanesidir. ”

2001 yılındaki kazılarda bulunan Omphalos Taşı üzerinde yaptığı incelemeler sonunda, Side’nin kehanet merkezi olduğunun belgelendiği açıklandı.

Manavgat’a bağlı Side Mahallesi’ndeki Side Antik Kenti’nde 2001 yılında yapılan kazı çalışmalarında ‘Omphalos Taşı’ bulundu. Gerçeği meteordan yapıldığı kabul edilen Omphalos Taşı’nın çok sayıdaki mermer kopyasından biri olan taş, Side Müzesi’nde sergileniyor.

Taşla ilgili 2007 yılından bu yana araştırmalar yapan SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Özhanlı, bir süre Almanya’da da taşla ilgili incelemelerde bulundu.

İncelemeleri sonunda Side bölgesinin kehanet merkezi olduğunun belgelendiğine dikkati çeken Prof. Dr. Mehmet Özhanlı, bu taşın sadece kehanet merkezlerinde bulunduğunu ve kutsal kabul edildiğini aktardı.

Omphalos Taşı’nın tapınağın merkezine veya üzerine inşa edildiğini anlatan Prof. Dr. Özhanlı, tapınaktaki ka-hinin gücünü de bu taştan aldığını vurguladı.Yaklaşık 40 santim yüksekliğinde, üzerinde yılan betimlemesi ve aynı zamanda yünle şekillendirilmiş süslemeler yer alan Omphalos Taşı’nın aslan pençeli bir mobilya ayağı içinde bulunduğunu söyleyen Prof. Dr. Özhanlı, “Side, M.Ö. 7’nci yüzyıldan itibaren Akdeniz’e açılan tek kapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Side Antik Kenti’nde Tanrıça Athena ve Tanrı Apollon’a ait tapınakların hemen

Kehanetler

BELDESİ

57

Page 60: Okka Nisan 2015

w

DEDİKODUCU ERKEKLER KENTİ Antalya her mecradan göç olan bir turizm kenti. özellikle de büyük kentlerden. Antalya’ya yeni yerleşen vatandaşlar kentin sosyal hayatına ayak uydurmaya çalışırken kendini dedikodu batağının içinde buluyor.Aile hayatı başta olmak üzere iş dünyasıda etkileniyorbu dedi kodu dünyasından. Sırf dedikodu yüzünden kenti terk edenler bile olmuş.

İstanbul’dan Antalya’ya gelerek yerleşen turizmci Özhan Güvenel,”Dedikodu Antalya’nın en vazgeçilmezi özelliklede erkekleri pek bir dedikoducu. Aynı masada oturduğunuz bir insan kalktığınız anda hakkınızda konuşmaya başlar. Doğru yanlış fark etmez ertesi gün birbakmışsınız olmadığınız bir şey haline gelmişsiniz. ya bu durumu kabuleneceksiniz yada gideceksiniz başka şansınız yok.” diyor.

İzmirden Gelen optik uzmanı Alptekin Koçak iseAntalya’da dedikodunun önlenemez olduğuna inanıyor.“Sizi tanıyan tanımayan herkes hakkınızda atıp utabilirheleki sizi sevmemişse vay halinize. Ertesi gün insanların suratınıza garip garip baktığını görürsenizbilinki hakkınızda geniş bir dedikodu platformu oluşturulmuş demektir” diyen Koçak dedikoduyu erkeklerin daha çok yaptığınıda doğruluyor ve, “havasından mıdır suyundan mıdır bilimez” diyor.

Gazeteci Saffet yenigün ise dedikodu ile ilgili olan görüşlerini şöyle aktarıyor köşesinde;

Bir başkasının başarısından övgü ile söz eden çok az adama rastladım Kemer’de… Genelde kendisi dışındakilerin belli yer ve konumlara gelmesinden kıskançlık duyan ve hiç de hoş olmayan sayısız kulplar takmayı seven bir topluluk içindeyiz… Bir yatırımcının ilk adımı genellikle büyük bir kuşku ile karşılanır… Önce sayısız iftiralara maruz kalır! Öyle bir noktaya gelirsin ki, bu iftiralardan birini kabullenmek durumunda kalırsın!..”

Uzmanlara göre ise dedikodunun ilk üç nedeni, can sıkıntısı, öfke nöbeti ve kıskançlık. “Bazıları dedikodu yapıyor olmalarını can sıkıntısı gibi basit bir gerekçeyle açıklıyor. Ancak başlı başına dedikodu yapmak için bir gerekçe olmayan can sıkıntısı, eğer kişi zayıfsa, hayal kırıklığına uğramışsa, bir şeye ya da bir kimseye karşı kıskançlık duyuyor ya da özgüven eksikliği yaşıyorsa bu durum o kişiyi dedikoduya sevk ediyor.” diyen uzamanların açıklamaları şöyle devam ediyor;

“ Statü farkından dolayı bir kimseyle yüzleşemiyor olmak da rahatlama amacıyla o kimsenin dedikodusunu yapmaya sebebiyet verebiliyor

En çok dedikodu yapankentler sıralansa başı Antalya çeker diyorvatandaşlar.

İşin en ilginç yanı ise Antalya’dakadınların değil erkeklerindaha fazla dedikodu yapması.

Dedikoduyu önlemekşimdilik mümkün gibigörünmüyor.

Önlemler alınabilir mi?

Uzmanlar ne diyor?Neden uyarıyor?

Page 61: Okka Nisan 2015

w

İbrahim Akkaya Son günlerde dedikodu ve karalama siyaseti iyice arttı..Karalamakta, başka partiler ve adaylarla ilgili yalanlar üretmekte mahir olan bu kişiler ve guruplar, Antalya’da toplumsal barışa gölge düşürdükleri gibi, partileri, adayları ve ekiplerini düşman kardeşler konumuna düşürme çabasına devam ediyorlar.

Erdoğan Kahya Birbirlerine saygısız sürücüler, birbirlerini tanımayan, selam vermeyen komşular (!), erkeklerinin dedikodu yaptığı, kent bilincinden yoksun, bu kentin ekmeğini yiyip ihanet edenler... Çuvaldızı kendimize batırıp halkın ve kentin sorunları ile uğraşmak yerine birbiri ile kavgayı tercih eden yerel medya...

Sümer Tilmaç Bu ülke insanının en önemli sorunu kitap okumamak. Okumayan toplumların genel karakteristik özelliği kulaktan duyma sözleri hiç bilgi dağarcığı süzgecinden geçirilmeden dedikodu yapma. Okuyan ülke insanı dedikodu yapmaz, yaşadığı çağı iyi anlar ve kulaktan duyma bilgilere itibar etmez. Bizim en önemli sorunumuz okumamak.Saatlerce televizyonlarda evlendirme programları izleniyor. Vaktimizi eften püften programlar izleyerek heder ediyoruz.

sosyal faydaları olduğu yönünde bir araştırma yayınlayan Kaliforniya Üniversitesi psikoloji bölümü, dedikodunun olumsuz davranışlar üzerinde denetleyici etkisi olduğunu ve stresi azalttığını açıkladı. “Dedikodunun hiç mi faydası yok?’ sorusundan yola çıkan araştırma kapsamında yapılan deneyler sonucunda, dedikodu yapan kimselerin stresle daha kolay başa çıkabildikleri gözlemlendi.Araştırmada böyle bir sonuç çıksa bile siz yine de dedikodu ile rahatlamaya çalışmayın. Zira Psikolog Mehtap Kayaoğlu, kısa vadede stresi azaltıcı ve sakinleştirici etkisine rağmen ileri vadede pek çok olumsuz sonucu olduğunu söylüyor. “Dedikodunun insanları rahatlatan bir yanı var ancak kontrol edilemeyen öfkede olduğu gibi sonu pişmanlık ve vicdan azabı oluyor.

Gerçekleştirildiği anda insanı rahatlatıyor ancak uzun vadede kişilere rahatsızlık veriyor.” diyen Kayaoğlu, ayrıca iki kişinin üçüncü bir kişiyi çekiştirmesinin bu iki şahsın da arasını açtığını ve farkında olmasalar da birbirlerine duydukları güveni sarstığını belirtiyor. Ayrıca dedikodunun haram olması nedeniyle de kişileri vicdan azabına sürüklediğini anlatan Kayaoğlu, haram kaygısı olmayan ve dedikoduyu alışkanlık haline getiren insanlarda ise yalnızlaşmaya neden olduğunu söylüyor. Bu kimseler, genelde çevreleri kalabalık olsa da daha çok başkaları hakkında bir şeyler öğrenmek isteyenler tarafından kullanılıyorlar.

Dedikodunun olumsuz etkileri:-Bir şeyin pozitif yerine negatif

tarafına odaklanmaya neden oluyor.

-İnsanların niyetlerinden şüphe duymaya yol açıyor ve güven

duygusunu zedeliyor.-Dedikodunun ortaya çıkması,

sadece dedikodusu yapılan kişiye değil, diğer insanlarla olan ilişkilere

de zarar veriyor.-Kişinin kendisine saygısını

azaltıyor.-Hiçbir şeyi olumlu yönde

değiştirmiyor.

Mesela işvereni ya da öğretmeniyle hesaplaşamayan bir kimse, duyduğu öfkeyi onun arkasından konuşarak yatıştırmaya çalışıyor

Dedikodunun ardında yatan neden kıskançlık da olabiliyor. Kişi, kıskandığı kimsenin dedikodusunu yaparak insanların ondan nefret etmesini sağlamaya çalışıyor. Ancak kıskançlık yüzünden yapılan dedikodu, kişinin özgüveninin onarılmaya ihtiyacı olduğu anlamına da geliyor.

İnsanlar, diğerlerini yargılarken aslında onları kendilerinden daha aşağı bir pozisyona koymak, dolayısıyla kendilerini daha değerli hissetmek gibi bir amaç içinde olabiliyor. ‘Şu adam da hiçbir şeyi doğru yapamıyor.’ cümlesinin altında, ‘O adam benimle karşılaştırılamaz bile. Ben her şeyi doğru yapıyorum. Mükemmelim.’ anlamı yatıyor.

Dedikodunun önemli nedenlerinden birisi de çevre edinme ve girilen bir çevrede kabul görme isteği. Bir şeyler paylaşmanın insanları yakınlaştırdığı bilinen bir gerçek olsa da bazıları paylaşım olarak üçüncü kişilerin özel bilgilerini tercih edebiliyor. Rahatlatıyor gibi görünse de… Geçtiğimiz yaz, dedikodunun

59

Page 62: Okka Nisan 2015

Olay, Konyaaltı İlçesi Hurma Mahallesi’nde bu sabaha karşı meydana geldi. İnternet kafe işletmecisi Lokman Barış Çelik, iki yıldır birlikte yaşadığı Deniz Aktaş’la saat 04.00 sıralarında tartışırken, gürültüye uyanan komşuları polise ihbarda bulundu. Gelen polis ekibi dört katlı binanın üçüncü katındaki dairenin kapısını çalıp içerdekilerin açmasını istedi. Lokman Barış Çelik kapının açılmasına izin vermeyince polisler, elinde silah olduğundan habersiz onu ikna etmeye çalıştı.

Saat 05.00 sıralarında Deniz Aktaş’ın ‘Beni kurtarın’ çığlıkları arasında içerden 3 el silah sesi duyuldu. Çelik, başına ve kalbine ateş ettiği Deniz Aktaş’ı öldürdü.

Kapının açılmasını bekleyen polisler, ilk anda Lokman Deniz Çelik’in havaya ateş ettiğini sandı. Ancak imdat çığlıkları

kesilince işin ciddiyetini anlayan polisler, tüm ikazlara karşın kapı açılmayınca operasyon için takviye ekip istedi. Olay yerine Özel Harekat polisleri sevk edildi. Ambulans ve itfaiye de bina önünde hazır beklemeye başladı.

Saat 06.30 sıralarında Özel Harekat-çı polisler tam operasyona başlayacağı sırada Lokman Barış Çelik, kapıyı açıp silahıyla birlikte teslim oldu. Eve giren polis ve sağlık ekipleri kalbinden ve başından vurulan Deniz Aktaş’ın kanlar içindeki cesediyle karşılaştı. Lokman Barış Çelik, gözaltına alınıp Asayiş Şube Müdürlüğü’ne götürüldü.

Kafasına, kalbine, ayağına 3 kurşun sıktı ve annesini aradı

KIZINI ÖLDÜRDÜM20 yaşındaki Deniz Aktaş, birlikte yaşadığı 40 yaşındaki Lokman Barış Çelik ile sabaha karşı tartışınca komşuları polis çağırdı. Gelen polis ekibine kapıyı açmayan Lokman Barış Çelik, içerde ‘Beni kurtarın’ diye çığlık atan Deniz Aktaş’ı tabancayla başına ve kalbine ateş edip öldürdü ve cinayetten 1.5 saat sonra kapıyı açıp teslim oldu.

Page 63: Okka Nisan 2015

Evde 4 saat boyunca inceleme yapan polis, bazı eşyaya incelenmek üzere el koydu. Deniz Aktaş’ın cesedi incelemelerin ardından Adli Tıp Kurumu morguna götürüldü.

Çelik’in komşuları, daha önce iki evlilik yaptığını belirttikleri Lokman Barış Çelik’in, birlikte yaşadığı Deniz Aktaş’a sürekli şiddet uyguladığını iddia etti. Polis olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlattı.

Deniz Aktaş’ın sosyal paylaşım sitesi Facebook’taki kişisel sayfasında, Anadolu Partisi Genel Başkanı Emine Ülker Tarhan’ın, Özgecan Aslan’ın katledilmesine yönelik bir sözünü paylaştığı görüldü.

Tarhan’ın paylaşımında ‘Kadını aşağılayarak hedef gösteren mide bulandırıcı zihniyet ve katilleri aklayarak vahşeti teşvik eden sözde adalet sistemleri her gün yeni bir kadın cinayetini çağırıyor. Özgecan bu kokuşmuş vahşi düzenin kurbanı. Canilere de bu düzene de lanet olsun. Değiştirmek boynumuzun borcu olsun’ ifadeleri yer alıyor. Aktaş’ın bu paylaşımın üzerine ‘anlayana’ notu düştüğü görüldü.

Cinayetten gözaltına alınan Lokman Barış Çelik’in, Deniz Aktaş’ı öldürdükten sonra telefonla annesi Figen Yetişkin’i arayıp “Kızını öldürdüm haberin olsun” dediği ortaya çıktı.

Olayı gözyaşları içinde anlatan Figen Yetişkin, “Sabaha karşı çalan telefonla uyandım. Arayan Lokman Barış Çelik’ti. Bana ‘Kızını öldürdüm. Haberin olsun’ dedi. Kızım Deniz ne yaptıysa ondan yakasını kurtaramadı. Sürekli şiddet uyguluyordu. Ayrılmak istiyordu. Ancak bunu beceremedi. Bunu canıyla ödedi. Sürekli kavga ediyorlardı. Kıskanç ve psikopatın tekiydi” dedi.

2 AYDA 52 KADINÖLDÜRÜLDÜİnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Kadın Hakları Komisyonu ocak ve şubat aylarındaki kadına yönelik şiddet ve hak ihlallerini raporunu açıkladı.

Ocak ve şubat aylarından toplam 52 kadın öldürüldü. Komisyon üyeleri devletin erkekleri koruduğuna dikkat çekti.

Ocak ayı

İHD’nin kadına şiddet ocak ayı raporu şöyle:

Öldürülen kadın sayısı: 28 kadın

Yaralanan kadın sayısı: 38 kadın

Tecavüze uğrayan kadın sayısı: 9 kadın

Fuhuşa uğrayan kadın sayısı: 31 kadın

Tacize uğrayan kadın sayısı: 16 kadın

Şubat ayı

İHD’nin kadına şiddet şubat ayı raporu:

Öldürülen kadın sayısı: 24 kadın

Yaralanan kadın sayısı: 17 kadın

Kadın intiharları: 8 kadın

Mülteci kadınlar

Kadın komisyonu mülteci kadınların durumuna ilişkin de ise, “Ülkenin tüm sokakları el açan kadınlar ve çocuklala dolu. Egemenlerin paylaşım kavgalarının savurduğu ka-dınlar, var olan yasaların da eksikliğiyle birlikte her türlü şiddet ile kariı karşıya kalmaktadırlar” denildi.

Devlet ve şiddet

Raporda devletin, kadına yönelik suç işleyen erkekleri koruduğuna ilişkin ise, “241 polis, 91 asker, 17 özel tim, 15 korucu, 45 gardiyan tacavüzden yargılanmış ve hiç ceza almamıştır” denilerek dikkat çekildi.

61

Page 64: Okka Nisan 2015

TÜRKİYE’NİN S ERİ KATİLLERİSeri katiller; anormal kişilik bozukluğu sebebiyle 3 ve ya daha fazla kişiyi belli bir algoritma ve kurguda öldüren (örneğin mesleki, görünüş, cinsiyet veya yaş grubu gibi) sosyopati hastası insanlardır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de varoldular.

1914- Hiristo Anastadiyadis Ahilya Hiristo İstanbul’un işgal yıllarında Emniyetin sabıka kayıtlarına geçtiğinde 16 yaşındaydı. Hırsızlık, kapkaççılık ve söğüşçülükle ilk vukuatlarına başladı. Yaşı ilerledikçe karmanyolacılığa (şehir içinde ıssız yolda ölümle korkutarak yapılan soygunculuk) da başlayıp, etrafına dönemin ünlü haydutlarından organize bir suç çetesi oluşturdu. İlk seri katil olarak anılan Hiristo, polis müdüriyeti´ne ‘Hepinizin kanını içeceğim...’ diye mektuplar yollayıp, 13 polis başta olmak üzere 21 kişiyi öldürdü. İstanbul emniyetinin başına bela olan Hiristo, ünlü sinema ve dizi oyuncusu Selda Alkor´un babası Emniyet Amiri Muharrem Alkor tarafından öldürüldü. Hiristo sabıka kayıtla-rına geçtiğinde 16, öldüğünde ise 23 yaşındaydı.

1985- Ayhan Kartal Asıl adı Ayhan Korniş olan ‘İzmir Canavarı’ ilk cinayetini işledikten sonra soyadını Kartal olarak değiştirdi. 1985´te 13 yaşındaki bir çocuğa tecavüz edip boğarak öldürdü. 1 yıl hastanede tedavi görüp çıkan Kartal, 1989´da aynı şeyi bu defa 9 yaşında bir çocuğa yaptı. Evinde bir sandık içinde saklanırken bulunup Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları hastanesine yatırılıp müşahede altına alındı. 1993 yılında hastaneden kaçıp bir süre arandıktan sonra şans eseri İzmir´de bulunup hastaneye geri götürüldü. Yakalanıp hastaneye götürüldüğü sırada polislere, ´´İçimden bir ses çocuklara yaklaşmamı söylüyordu. Ancak çocuklarla ilişki kurabiliyorum.´´ demişti. Ayhan Kartal tekrar hastaneye götürülmesinin üzerine koğuşunda diğer mahkûmlar tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

1986- Süleyman Aktaş Elektrik teknisyenliği yaptığı dönemde 30.000 voltluk elektriğe kapılarak akli dengesini yitirdiği iddia edilen ´çivici katil´, Antalya´da Nuri Keskin adındaki Başkomiseri öldürdü ve tutuklandı. Mahkeme akli dengesinin yerinde olmadığına karar verdi ve Süleyman Aktaş´ı, Manisa ruh ve sinir hastalıkları hastanesine gönderdi.Burada yaklaşık 5 yıl tedavi gördükten sonra köyüne gönderilen Süleyman Aktaş 3 yıl sonra 4 komşusunu boğarak öldürdü. Öldürdüğü kişilerin gözlerine ve kafalarına çivi çakan Aktaş bu olaydan sonra ´çivici katil´ diye adıyla bilinir oldu. Yakalandıktan sonra sorgusu sırasında ise, ´´Çivi görünce dayanamıyordum, insanların kafalarına çakmak istiyordum hep.´´ diye konuştu.

1992 - 1995- Adnan Çolak Artvin´de 1992-1995 yılları arasında işlediği 11 cinayet sonrası ‘Artvin Canavarı’ olarak anılmaya başlanan

Page 65: Okka Nisan 2015

TÜRKİYE’NİN S ERİ KATİLLERİAdnan Çolak ilk cinayetini 16 Ekim 1992 akşamı işledi. Artvin merkeze birkaç kilometre yakınlarında bir köyde 58 yaşında bir kadın tülbentle boğazı sıkılarak bayıltıldıktan sonra tecavüz edildi. Katil, kadını öldü zannedip kaçarken, kadın kendine gelip yardım istedi. Hastaneye götürüldüğü anda ise katili tanıdığını söyleyip eşkalini bildirdi. Katil, kadının komşusu Adnan Çolak´tı. Yargılaması 5 yıl süren Adnan Çolak tanıklar, teşhisler ve deliller birleştirilip altı kez idam, ikişer kere yirmi yıllık ağır hapis cezasına çarptırıldı. Tarihler 28 Mayıs 2005´i gösterdiğinde ise ‘Rahşan affı’ olarak anılan Şartlı Salıverme Yasası kapsamında serbest bırakıldı.

1994 - 2002- Yavuz Yapıcıoğlu Polis kayıtlarına göre 18, ailesine ve görgü tanıklarına göre 40 kişinin katil zanlısı Yavuz Yapıcıoğlu sudan sebeplerle, hiçbir bahane olmaksızın insan öldürebiliyordu. Sırf kendisine ´günaydın´ dediği için bir kız ve arkadaşlarıyla kavga etmeye başlayıp 3 kişiyi öldürmesi ya da bir lise önünde hademeyle kavga eden öğrenciyi görünce aralarına girip ikisini de öldürmesi gibi... Yavuz Yapıcıoğlu´nun suçları bunlarla sınırlı kalmadı. Para vermediği için ağabeyinin dükkânını yakmaya kalktığında çoktan iki akra-basının evini kül etmişti bile. Babasını öldürmek için gittiği evde babası tarafından silahla püskürtüldü. Oradan kaçıp anneannesinin yanına kaçtığında ise anneannesi, annesi hakkında kötü konuşunca kül tablasıyla yaşlı kadını öldürdü. Annesi bu haberi aldığında kalp krizi geçirip hayatını kaybetti.

1997- Ali Kaya Masum görüntüsüne rağmen çok küçük yaşta amcasını öldürerek 5 yıl hapis yatan Ali Kaya, ‘Bebek Yüzlü Katil’ adını buradan aldı. 5 yılın ardından annesinin yanına Adana´ya döndüğünde annesine tecavüz eden birini öldürdü.

Bu cinayet sonrası akli dengesi bozuk raporu alarak akıl hastanesine kaldırılsa da ´kapalı yerde duramaz’ raporu alıp hastaneden çıkarıldı. Alanya´ya dönüp 5 kişiyi daha bıçaklayarak öldürdükten sonra ‘kişilik bozukluğu’ teşhisiyle tekrar akıl hastanesine yatırıldı. Burada ´İzmir Canavarı´ olarak anılan Ay-han Kartal´ı öldürünce Şanlıurfa yarı açık cezaevi’ne gönderildi. 1 yıl sonra cezaevindeki açık görüş sırasında kalabalıktan faydalanıp kaçmayı başardı. Ancak çok geç-meden yakalandı. Kaçmak isterken üzerinde tabanca ve öldüreceği kişi-ler olduğu iddia edilen 10 kişilik isim listesi ile yakalanan Kaya, cezae-vine girerken tekbir getirip, ‘Bugün olmazsa yarın olacak, bugünün yarını da var!’ diye bağırdı.

1998- Seyit Ahmet Demirci Taksi şöforlüğü yaparak geçindi-ği, gayet sakin bir hayatı olan Seyit Ahmet Demirci, bir gün en yakın çocukluk arkadaşının intihar haberini aldı ve intiharı tek bir sebebe bağladı. İki arkadaş küçükken bir mobilyacının bodrum katında tacize uğramış, Seyit Ahmet Demirci kaçmayı başarırken arkadaşına tecavüz edildiğine şahit olmuştu. Yıllar sonra arkadaşından gelen kötü haberi alınca kendini bir mobilyacının önünde bulan Demirci, içeri girip bodrum katına indirdiği mağaza sahibini orada tek kurşunla vurarak öldürdü. Polisler, bu şekilde arkada hiçbir iz bırakmadan 3 kişiyi öldü-ren katille ilgili soruşturmayı de-vam ettirirken ilk kurbandan alınan cep telefonundan bir sinyal geldi. Ordu´nun Fatsa ilçesinden gelen bu sinyali takip eden polisler Necati Efe isimli kişiden telefonu hemşehrisinden aldığını öğrendiler. Adres alınıp eve baskın yapıldığında Seyit Ahmet Demirci gayet sakin bir şekilde kapıyı açıp teslim oldu. Götürüldüğünde her şeyi itiraf ederken, yakalanmasaydı cinayetleri tacize uğradıkları yaşa

yani 11´e tamamlayacağını söyledi. Seyit Ahmet Demirci, Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi tarafından üç kez idama mahkûm edildi ve cezalar müebbet hapse çevrildi.

1998 - 2001- Hamdi Kayapınar Kayseri´de 3 yıl içinde 6 cinayet işleyen 22 yaşındaki Hamdi Kayapınar, evinde yapılan aramada üzerinde kan lekesi olan bir pantolon bulunup gözaltına alınınca bütün suçlarını itiraf etti. 3 yıl önce, Yaşar Sezer’i, 2 yıl önce Memiş Dinçaslan’ı ve İbrahim Genç’i, son olarak da Cafer Şahin ve Abdullah Aslan’ı pompalı av tüfeğiyle vurarak öldürdüğünü, öldürdüğü kişilerin üzerinde bulduğu paraları ve kıymetli eşyalarını aldığını söyledi. Cesetleri çöplüğe atarken olayı gören inşaat bekçisi Ali Aras’ı da tanık olmaması için öldürdüğünü ekledi. 11 yaşındaki öz kardeşini iple boğarak öldürdüğünü ve 4.5 yıl cezaevinde yattığını, bu nedenle okula gidemediğini, psikolojik yapısının bozuk olduğunu anlatan Hamdi Kayapınar ifadesinin son bölümünde, “Bu işi av olarak değerlendiriyorum. Zaten avcıyım. Kurbanlarım av, avların üstünden çıkan para ve eşyalar da av ganimetidir” diye ekleme yaptı.

2001- Orhan Aksoy 17 Ağustos depreminden sonra işleri bozulup eşiyle arası açılana kadar gayet sıradan bir hayatı olan Orhan Aksoy, bir caniye dönüştü. 2001 yılında Gaziosmanpaşa Çamlık Parkı´nda bekçiler ağzı bantlı 2 koli bulup içinden çıplak bir ceset çıktığında kimse cinayetlerin bu kadar hızlı devam edeceğini düşünmemişti. İlk cinayetin bulunmasının üzerinden 8 gün geçip, koli ve bidonlarda bulunan cesetler 5´e yükseldiğinde katil yakalandı. Aksoy ilk cinayetini işledikten sonra öldürmenin kendisine zevk verdiğini fark etmiş...

63

Page 66: Okka Nisan 2015

Bu ülkedeki herkesin seni sevdiğini düşün. Düşün ki tüm dünya sana sempati duyuyor.

Düşünebilir misin?

Elindeki gücü din ırk cinsiyet hatta hatta iki ayaklı dört ayaklı ayırt etmeksizin tüm canlıların iyiliği mutluluğu ve de refahı için kullandığını düşün.

Korumalarına ihtiyaç duymadığını, sokakta evde her yerde çevrendeki insanların senin doğal koruman olduğunu sana tek bir laf bile ettirmediklerini düşün.

Meydanları gerçekten seni seven, senden hiçbir maddi beklentisi olmayan insanların doldurduğunu düşün. Tüm dünyada tıpkı Gandi gibi örnek gösterildiğini, liderlik vasıfların ve hayat tarzınla seni bambaşka bir yere koyup baş tacı ettiklerini düşün.

Tüm bunları düşünebilir misin?

Düşünememenin nedeni insanlık farkı ve erdemlerden nasiplenememe durumu desem... Günah ve sevap, iyi ve kötüyü ayırt edememek yada hiç umursamamak da olabilir mi? Bize sadece gerçekler lazım. Boş laflarla yalanla doldurulmuş uzun nutuklar değil. Kadı ki bir süre sonra insan kendi yalanlarına da inanıyor değil mi?

Bu arada Jonh Lennon’un ‘Imagine’ isimli parçasının sözlerini bir hatırlasak mı diyorum.

Hayal Et Hayal et cennetin olmadığınıDenersen bu kolayAltımızda cehennem yokÜstümüzde sadece gökyüzüHayal et bütün insanların bugün için yaşadığınıHayal et ülkeler olmasa

Bunu yapmak zor değilUğruna ölücek ve ya öldürülücek bir şey yokHayal et bütün insanlarınBarış içinde yaşadığınıBana bir hayalci diyebilirsinAma ben tek değilimUmarım bir gün sende bize katılırsınVe dünya tek vucüt yaşarHayal et mal mülk olmasaBunu yapabilir misin merak ediyorumAçlığa ve aç gözlüleğe gerek yokİnsanların kardeşliğiHayal et bütün insanlarınDünyayı paylaştığınıBana bir hayalci diyebilirsinAma ben tek değilimUmarım bir gün sende bize katılırsınVe dünya tek vucüt yaşar

Ve “akrep gibisin” diyen koca Şair Nazım Hikmet... Fazla söze gerek bırakmayan bu şiiri bir kez daha okusak hatırlasak.

Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin. Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, — demeğe de dilim varmıyor ama — kabahatın çoğu senin, canım kardeşim

AKREP GİBİSİN KARDEŞİM

Jan Paçal

Page 67: Okka Nisan 2015

63

Page 68: Okka Nisan 2015

Kapalı Yol, adeta hayat kadınlarının işyeri konumunda. Emeklilerin caddedeki bankalardan maaş aldığı günlerde, hayat kadınlarının iş potansiyeli artıyor. Çeşitli gerekçelerle ve amaçlarla fuhuş pazarlığına sürüklenen çocuklardan bazıları da müşteriye “Para karşılığı seks yapacağız” diyor.

Çeşitli gerekçelerle ve amaçlarla fuhuş pazarlığına sürüklenen çocuklar-dan bazıları da müşteriye “Para karşılığı seks yapacağız” diyor. Bu çocuklar, kendi yaşlarında çocuk ya da torun sahibi olan yaşlı müşterileri önce bir market veya benzeri işletmeye götürüyor. Müşteriye “Bana 2 paket sigara al, bana yiyecek al” diyor. Satıcının verdiği sigara veya ürünü çocuklar alıyor. Müşteri olan kişi hesabı öderken çocuklar arkalarına bakmadan kaçıyor. Kapalı Yol üzerinde 75 yaşlarında dilencilik yapan dedeler bile dilendikleri parayı fuhşa harcıyor. Hayat kadınlarıyla seks yapmak için gereken parayı dilencilik yöntemiyle kazanan bu kişiler, günün en yoğun saatlerinde ellerinde bastonlarıyla yol üzerinde dilencilik yapıyor. Yaşları ve sakallarıitibariyle kendilerini acındıran bu isimler, topladıkları parayla hayat kadınlarının kucağına koşuyor. Kapalı Yol üzerinde travestiler de fuhuş yapıyor. Bu travestiler banklarda oturuyor, sessizce müşteri bekliyor.

Akdenizmanset ‘in haberine göre Antalya’nın göbeğinde Kapalı Yol esnafı, yol üzerinde güpegündüz fuhuş pazarlıklarından yılıp valiliğe topluca dilekçe vermeye hazırlanadursun, fuhuş yapanla yaptıranların yöntemleri dudak uçuklatıyor. Bazı fuhuş yapanlar, yol üzerlerinde ‘işlerim bölünmesin, müşterilerim çalınmasın, daha çok para kazanayım’ diyerek birbirlerini ihbar ediyor. Polis ihbar edileni yakaladığında, ihbarı yapan diğer kişi, fuhuş yapmak için caddeye çıkıyor. Olayın en vahim ve korkunç taraflarından biri de fuhşa sürüklenmeye çalışılan, fuhuş pazarlığı yaptırılan insanlar arasında henüz 14-15 yaşlarında kız çocuklarının olması.

Dilenen çocuklar müşteriye “Para karşılığı seks yapacağız” diyor

FUHUŞ İÇİN DİLENENLER

Page 69: Okka Nisan 2015

120 milyon çocuk fuhuşa zorlanıyorUNICEF, dünyada fiziksel, cinsel ve duygusal şiddete maruz kalan çocuk sayısının giderek arttığını açıkladı. 120 milyon genç kız fuhu-şa sürüklenirken, cinayet kurbanla-rının beşte biri 20 yaş altında.

2012 yılında dünyada 20 yaş altı her 10 kız çocuğundan biri fuhuşa zorlandı. Bu, fuhuşa zorlanan kız çocuklarının sayısının 120 milyonu geçtiği anlamına geliyor.Erken yaşta evlendirilen genç kızların sayısı ise 240 milyon olarak tahmin ediliyor. Evliliğe zorlanan genç kızların üçte biri eşleri tarafından duygusal, fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalıyor. Küçük yaşta evlilik, en çok Afrika kıtasında özelikle Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Uganda ve Zimbabve’de görülüyor. Gelişmişlik düzeyi yüksek olan Avrupa ve Kuzey Amerika bile çocuklara yönelik cinsel şiddet devam ediyor. Çocuklar bu bölgelerde en çok internet ortamında cinsel şiddete maruz kalıyor. 2009’da İsviçre’de yapılan bir araştırma, 15-17 yaşlarındaki kız çocuklarından yüzde 22’sinin erkek çocuklarının da yüzde 8’inin en az bir kez cinsel şiddete maruz kaldığını ortaya çıkardı.

Dünyada cinayete kurban gidenlerin beşte birini ise 20 yaş altı genç ve çocuklar oluşturuyor. Özellikle Orta ve Güney Amerika ülkelerinde 10-19 yaşlarındaki erkek çocukları arasında en önemli ölüm sebeplerinden biri cinayet. 2012’de 13 bin çocuğun öldürüldüğü Nijerya, cinayete çocuk kurban veren ülkelerin başında geliyor. Ülkede büyük korku yaratan silahlı örgüt Boko Haram, nisan ayında 200’den fazla kız çocuğunu okuldan kaçırmıştı. Nijerya’yı 11 bin çocuk cinayetiyle Brezilya izliyor. Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde en yüksek çocuk cinayeti oranı ise ABD’ye ait. Rapor hakkında bir açıklama yapan UNICEF Direktörü Anthony Lake, “Şiddet, ne yazık ki yaş, coğrafya, din, etnik köken ve gelir düzeyi gözetmeden tüm çocukları etkiliyor. Çocuklar, güvende olmaları gereken evlerinde, okullarında ve yaşadıkları çevrelerde bile aile üyelerinin, öğretmenleri-nin, komşularının ve diğer çocukların şiddetine maruz kalıyor” diye konuştu.UNICEF’in raporuna göre çocukların korku nedeniyle yaşadıklarını dile getirememesi, birçok ülkede çocukları koruyan yasaların bulunmaması ve çocuk koruma hizmetlerinin olmaması şiddet olaylarını artırıyor.

Kayıp çocuklar ülkesi

TÜRKİYETBMM’nin sunduğu rapora göre, Türkiye’de haber alınamayan çocuk sayısı 2 bin 52. Kayıplar en fazla ilkbahar aylarında yaşanırken, çocukların öldürülme oranları yüzde 91 olarak tahmin ediliyor.

Türkiye çapında 1755’i Emniyet, 297’si Jandarma bölgesinde olmak üzere 2 bin 52 çocuk halen kayıp. Kayıp ihbarı yapılan çocukların yaklaşık üçte ikisi 15-19; üçte biri 10-14, yüzde 5’i de 0-9 yaş grubunda. Kayıp çocukların yaklaşık üçte ikisini kız çocuklar oluşturuyor. Kayıp müracaatları ilkbahar aylarında artıyor. Kayıp ihbarı yapılan çocukların yaklaşık yarısı ilk 15 gün içinde bulunuyor. Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na (SHÇEK) bağlı kuruluşlarda yaşayan kayıp çocukların oranı yüzde 15. SHÇEK’e bağlı kuruluşlarda ayda yaklaşık 500 kadar çocuk kurumdan izinsiz ayrılıyor. Önemli bir kısmı kuruma geri dönüyor; ama kızlardan yüzde 55 ve erkek-lerden yüzde 27’si bu dönem için suç mağduru oluyor.

Araştırmalara göre, kayıp olduğu bildirildikten sonra bulanan çocukların profiline bakıldığında, sosyal yönlerinin güçlü olduğu dikkat çekmiş. Pozitif yaşam davranışlarının olması ( spor yapma, kitap okuma, TV seyretme, gazete/dergi okuma, kültürel etkinliklere katılma, sinema /tiyatroya gitme, bilgisayarda vakit geçirme, arkadaşlarıyla vakit geçirme, alışverişe/çarşıya gitme, bahçede/parkta oyun oynama vb.) gibi durumlarda kayıp çocuğun bulunma olasılığı artıyor. Cep telefonu ve kredi kartı ipucu oluyor Çocuğun internet ile tanışık olması riskli ve istismar olasılığını artırsa da bulunmasını da kolaylaştırıyor. Çocuğun kayıp tarihinde yanında cep telefonu olması, kredi kartının olması, bulunması için ipuçları oluşturabiliyor.

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, çocuk kaçıran mahkûmlar orta yaş altında ve yüzde 98’i erkek. Yine mahkûmların çoğunun geçmişinde en az iki hapishane deneyimi mevcut. İstatistiklere göre daha önce çocuk kaçırmış olanların bu suçu tekrar işleme ola-sılıkları çok yüksek. Çocuk kaçıranların yüzde 20’sinin bir suç ortağı bulunuyor. Yabancı tarafından kaçırılan çocuklar genellikle cinsel saldırı sonrası öldürülüyor.

67

Page 70: Okka Nisan 2015

İNSANI YAŞAT KİDEVLET YAŞASIN

Umut Özen

Antalya’ya devletimiz yatırım yağdırıyor. Bütünşehir Yasası ile birlikte de hızlı bir değişim sürecine de girdi.

2014 yılında genel ve özel bütçeli kuruluşlar ile mahal-li idareler tarafından 717 proje yürütülürken toplam bedeli ise 7.24 milyar lira.

Antalya’da başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere, Devlet Su İşleri, Karayoları, Milli Eğitim’in önemli yatırımları var.

Çevre Yolu’ndaki 2 ayrı köprülü kavşak tamamlandı Karayolları 6 ayrı köprülü kavşağında inşaatına başladı. Büyükşehir Belediyesi’nin sıkışan trafiği rahatlatmak için projeleri sürüyor. Mevlana Kavşağı inşaatında hummalı bir çalışma var seçimlere kadar tamamlanması planlanıyor.

Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın stadyum, kapalı spor salonu ve gençlik merkezi inşaatları da hızla yükselmektedir.

Sağlık Bakanlığı Kepez’deki 300 yataklı ve Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi bahçesinde Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne ek olarak Aksu’da ve Kepez Mazı Dağı yakınında toplam 7 ayrı hastane yapacak olması bu kent için gurur vericidir.Sağlık Bakanlığı’nın Antalya’nın diğer ilçelerinde de sağlık yatırımları devam etmektedir.

Kepez Mazı Dağı Bölgesi’nde Sağlık Kampüsü’nde 400 yataklı Devlet Hastanesi , 100 yataklı Kalp-Damar Hastanesi, 100 yataklı Onkoloji Hastanesi, 200 yataklı Psikiyatri Hastanesi, 150 yataklı Rehabilitasyon ve Fizik Tedavi Hastanesi ve 50 yataklı Yüksek Güvenlikli Psikiyatri Hastanesi yaptıracak.

Toplam 1000 yataklı Sağlık kampusünde 300 dok-tor, 750 Hemşire, Yardımcı Sağlık Personeli 250, Tıbbı Sekreter 50, Temizlik görevlisi 100, Teknik Eleman 25, Güvenlik 20 ve İdare personel 25 toplam 1520 kişi istihdam edilecek. Tüm hastanelerin 2017 yılı sonunda tamamlanarak hizmete açılacağı ifade ediliyor.

Huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşam sürebilmemiz için sağlık önemlidir. Devletimiz de bunu sağlamak için çaba göstermektedir.

Sağlıklı olmayan bir insanın dünya nimetlerinden haz alması güçtür. İnsani yaşat ki devlet yaşasın.

Antalya’da hızla değişiyor, bu değişimi önümüzdeki yıl ve yıllarda hep birlikte yaşayacağız. Batı Çevre Yolu, Kuzey Çevre Yolu tamamlandığında kent içinde yaşanan trafik sıkışıklığı büyük oranda rahatlamış olacaktır. 2009-2014 yılları arasında yerel iradenin, devletin ça-lışması için gerekli izinleri vermemiş olması, kayıbın ne kadar büyük olduğunu şimdi gösteriyor.

Her yıl göç alan Antalya’da her gün trafiğe yeni araçla-rın çıktığı hesaba katılmadı. Araç sayımlarından öteye proje geliştirilemedi. Sınırları Kaş’tan Gazipaşa’ya kadar genişleyen Antalya Büyükşehir Belediyesi de tüm ilçe-leri içine alan yeni bir ulaşım master planı için düğmeye bastı. Yeni plan 450 günde tamamlanacak. Karayolları Genel Müdürlüğü’nün Antalya-Serik, Serik-Manavgat, Manavgat-Alanya, Alanya-Gazipaşa yolu üzerindeki önemli kavşaklarda köprülü geçişlerle ilgili de olarak projelerini hazırlamış.

Ayrıca Antalya-Alanya otoyol projesi hazırlıklarının da devam ettiğini öğrendim. Antalya’nın Hızlı Tren ağına alındığı da açıklandı. Bu yatırımlar bizlerin rahat ve hu-zurlu bir yaşam sürmesi için.

Herşey Antalya için.

Page 71: Okka Nisan 2015

Kaş’da telli bağlamanın son temsilcilerinden 62 yaşındaki Ali Ulutaş, dedesi ve babasından kalan kültürü yaşatmaya çalışıyor. 3 tellinin yok olmasından endişe eden Ali Ulutaş, ziyarete gelenlere Yörük kültürünü sürdürebilmek adına da dersler veriyor.

3 sırada birer teli bulunan Teke Yöresi’ne ait cura çeşidi olan ve ‘Yörük Çalgısı’ adıyla da bilinen 3 telli bağlamanın günümüzde yaşayan ustalarından Kaş’a bağlı Çavdır Mahallesi’nde oturan Ali Ulutaş, ilkokul dönemlerinde dedesi Süleyman ve babası Davut

3 TELLİNİN SON ÜSTADI

1980 yılına kadar çobanlık yapan son yıllarda ise seracılıkla uğraşan evli ve 3 çocuk babası Ali Ulutaş, boş zamanlarında 3 telli bağlamayı çalarak, ailesinden kalan geleneği sürdürmeye çalışıyor. Ziyarete gelen meraklılarına 3 tellinin detaylarını kendi yaptığı bağlamasıyla öğretmeye çalışan Ali Ulutaş, dönemin en büyük usta-larından Fethiyeli Ramazan Güngör’ün yaptığı derlemeleri ve Teke Yöresi türkülerini çalıp söylüyor.

3 telli bağlama kültürünün yok olmasından endişe ettiğini belirten Ali Ulutaş, “3 telli bitiyor. Benden sonra çalan 2-3 usta var. Biz de yaşlanıyoruz” diyor

69

Page 72: Okka Nisan 2015

BAŞAK ÖZBEK

HEDEF AVRUPA Başak Özbek, gelecek vaat eden genç sanatçılarımızdan biri. Sahnelerde boy gösterdiği gibi eğitmenlikte yapıyor. Yurtdışına çıkarak bir çok etkinliğide katılmış. Başak Özbek’in hayatını kendi ağzından dinleyelim;

“ 1991 Antalya doğumluyum. İkiz erkek kardeşim var. Şu anda aynı mesleği yapıyoruz açıkçası 24 yıldır hiç ayrılmadık. Bizden 13 yaş büyük bide abimiz var. Annem Halk Bankası’ndan emekli babam belediyeden. Sanatla uğraşan yok ailede. Siz nasıl başladınız diyorsanız önce ben bulaştım bu işe.Abim kız kardeşim olursa baleye gönderelim anne demiş ben doğmadan önce.23 Nisan’da tütü giyen minik balerinleri görünce. Annemde 5 yaşına gelince beni Antalya da özel bale okuluna götürdü.Öyle diğer kızlar gibi evde parmaklarıımın üzerinde durup baleye gidicem diye hiç ağlamadım. Annem tuttu elimden götürdü ben sevip meslek seçicem deyincede hiç bırakmadı.

“Bilmediğimiz bir meslek”, emekli insanlarız naparız, hobi olarak kalsın” demedi. Çevrenin baskılarına rağmen. 10 yaşına kadar özel okulda devam ettim baleye, okulda da çok popülerdim çünkü devlet okuluna gidiyordum ve bale yapan tek kişi bendim. Tüm bayramlarda dans diyordum. Çocuk rollerinde Aspendos Opera ve Bale Festivaline gidiyordum.derken Burak beni kıskandı (ikiz erkek kardeşim) bende baleye başlıcam dedi. Annem ona 5 yaşında sende gel dediğinde baleyi kızlar yapar demişti halbuki. O yaz beraber gitmeye başladık . Öğretmenler Burak’ı çok beğedi yetenekli buldu ikisimizde o sırada açılan Antalya devlet opera ve balesinin çocuk balesi sınavını kazandık. Öğretmenler bayıldı bize zaten erkek yoktu.

Burak’a hayran kaldılar ikiz olduğumuzu duyunca şaşırdılar. Bir yılın sonunda anneme “Çocukları konservatuara sokmak ister misiniz?” dediler. Annem “nasıl olur ki” dedi. “Antalya da şuanda tam zamanlı yok Ankara yı deneyebilirler bence kesin kazanırlar” dediler ve annem bizim elimizden tuuttu sınava götürdü.giderken hiç aklımıza getirmedik ya birimiz kazanırsa diye. Orada veliler sorunca nolur diye düşündük ama ikimizde kazandık

Annem kıyamadı bizi yurda vermedi. “Zaten emekliyim sizinle gelirim dediler” ve evi taşıdılar.11 yaşındaki çocuklar için büyük sorumluluktu bu o yaşta sevdikleri büyüdükleri şehirden ayrılıp okumak için deniz olmayan bi şehre gitmek her yolun sonunda bekledik bi süre burakla deniz çıkacak diye.Çok zor alıştık ama eğitim harikaydı.Annemler maddi anlamda zorlandılar elbette ama hiç pes etmediler. Herşey güzel gidiyordu her yıl iki önemli sınavdan geçiyorduk. Okuldan atılma riski aşıyorduk fazlasıyla stresli bir ortamdı. Psikoloji normal kalmıyor elbette. 8.sınıfta ailevi sorunlar okulun zorluğu her şey üst üste geldi ve ben liseye geçemedim Burak başarılı bi şekilde geçti.Hayat bitti sandım benim için her şey durmuştu ne yapacağımı bilmiyordum. Ailem bu kadar fedakarlığı yapmışken ben beceremedim dedim ama onlar bana bunu birkez olsun hissetirmediler.Tekrar gir sınava dediler eğer istiyorsan. Ben gerçekten çokistiyordum balerin olmayı, dans etmeyi. Zaten o sahnenin tozunu bir kere yutunca bırakmak çok zor.düz liseye gidip fizik dersini dinleyemezdim çünkü konservatuarda alışmıştım yan odadan keman piano seserleriyle ders işlemeye.

Bir sene hazırlandım ve konservatuar sınavlarını kazandım ma ailemin artık pek seçeneği kalmamıştı Antalya’yı tercih etmem gerekiyordu.

Burak’ın Ankara’da kalıp okula devam etme şansı vardı ama ben oraya tekrar girmek istemedim sınavınıda denemedim. Burak’ta “Başaksız okumak istemiyorum” diyip benle antalya ya geldi. Biz Akdeniz Üniversitesi Antalya Devlet Konservatuarı’na başladık. Liseyi bitirdik üniversiteyi kazandık.O sırada burağa Antalya Devlet Opera ve Balesinden sözleşmeli çalışması için teklif geldiçok mutlu olduk ailecek ve Burak başladı. Yıllardır açılmayan kadro sınavı şans eseri o yıl açıldı Burak’ta deneyim olsun diye girdi ve yedek oldu.Asili kazananda kişide iki şehirde de kazandığı için diğeri-ni tercih ettii ve Burak onun yerine Antalya da kadroya girdi. Bir mucize gerçekleşmiş gibiyidi.çok mutlu olduk Ankaradan gelmeler falan hepsine deydi “hayırlısı buymuş” dedik çünkü 19 yaşında devlet memuru olmuştu.

Üniversiteyi bitirdik şu an hala Antalya Devlet Opera ve Balesi’nde dans ediyoruz ayrıca ben kreşlerde akademi maestro sanat merkezinde ve Antalya Devlet Opera ve Çocuk Balesi’nde ders veriyorum. Bu arada bizi konservatuar sınavına yönelten öğretmenlerimiz Esra Taner ve Burcu Bodurla beraber dans ediyoruz. hayat gerçekten çok enteresan,meslektaş olduk ve şu anda ben onların yerinde ders veriyorum...

Page 73: Okka Nisan 2015

“Baleyi 1945 lerde Türkiye ye en uygun halini getirmişler ama batıda doğmuş ve gelişmiş elbette onlar ilerde. Bir örnek vereyim Avrupa’da ‘Bale sanatçısıyım’ dediğinizde hemen tavır değişir saygı duyulur hayranlıklarını dile getirirler. Türkiye’de ‘Olsun evladım’ diyorlar yada ‘Anladık bale yapıyorsunda mesleğin ne yani?’ diyorlar.”

“Bu sanat kolunu seçtim çünkü sahnede olmayı seviyorum dans etmeyi o hissi özellikle. O kadar rahat gözüküyoruz aslında sahnede ama o kadar da kasılıyoruz ve o kasılmayı size göstermemek için çok çalışıyoruz ve galiba ben o disiplinli prova ve bale derslerine aşığım. Çok zor sıkıcı fazlasyla ağır ama ben o kontrol ve çalışmayı kan ter içinde kalmayı seviyorum.öyle olunca rahatlıyorum o gün rahat gezebiliyorum uyuyabiliyorum. Sahneye çıktıktan sonra seyirciyi etkilemek ve beğenilmeside bi başka tabi. Bale olmasaydı hayatımda neyle kapatırdım o boşluğu bilmiyorum ama galiba sesim güzel olsa şarkı söylerdim”

71

Page 74: Okka Nisan 2015

ELİN GAVURU NE YAPAR?

Ahlak konusundaki iki yüzlülüğü pırıl pırıl ortaya çıkarmak mümkün. Toplumun aynası olan siyaset ve iş hayatından yola çıkalım ve yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık gibi şüphelerde batının ahlaksızlığı nasıl tepki veriyormuş bir bakalım.

Alman Savunma Bakanı Karl Theodor zu Guttenberg, tezinde intihal yaptığı iddialarının büyümesi üzerine istifa etti

Guttenberg denilen abinin soyu ünlü Kral Leopold’a kadar gidiyor. Dedeleri Almanya’nın en ünlü politikacıları arasında. Liechtenstein Prensliğinden Hırvatistan’a kadar uzanan derin akra-balık ilişkileri var. Eş tarafından ise ünlü Bismarck ailesine mensuplar. Avrupa’nın en etkili soyu desek boş atmış olmayız. Batının ahlaksızlığını keşfeden bunlar bile diyebiliriz. İşte bu Theodor “Desteği için Başbakan’a teşekkür ederim. Ama artık gücüm kalmadı” diyerek istifa etmişti. Guttenberg’in istifası koalisyon ortağı olan partisi Hıristiyan Sosyal Birlik’te (CSU) derin şok etkisi yarattı.

İtalya’da kol saatli yolsuzluk skandalında adı geçen bakan istifa etti

Ahlaksız İtalya’da büyük altyapı projelerinde yapıldığı öne sürülen yolsuzluk dosyasında sadece adı geçen, hakkında henüz bir kanıt ya da soruşturma olmayan Altyapı ve Ulaştırma Bakanı Maurizio Lupi istifa etti. Bizim memlekette kol saati dediğiniz anda dahi hakkınızda işlem yapılıyor.

Köpeğinin kakasını yoldan temizleyen İsveç Prensesi

Dünyanın en zengin ülkelerinden birinin prensesi olman yaptığın şu ahlaksızlığı kapatmaz. Yok mu imkanların? 500 koruma, 1000 koruma… İstedin de koca İsveç devleti vermedi mi? Devleti küçük düşürmekten başka birşey değil. Tutmuş köpeğinin kakasını kendi temizliyor. Ahlaksızlık ötesi bir durum.

Körfez Geçiş Köprüsü’nde çalışan Japon mühendishalat kopunca intihar etti

Japonya batıda değil demeyiniz. Sürekli batıya doğru ilerlersek Japon-ya’ya ulaşabiliriz. Keşke ulaşsak biraz da onların ahlaksızlığından alsak. Daha bugün yaşanan bir olay… Körfez köprüsünde halatın kopmasını kendi sorumluluğu kabul eden 51 yaşındaki Japon mühendis Kishi Ryoic-hi intihar etti. Ah be Kishi…

Page 75: Okka Nisan 2015

İsveç Ticaret Bakanı Maria Borelius evinde çalıştırdığı da-dıyı yetkili makamlara bildirmediği için istifa etti

Maria Borelius, 1990 ile 2000 yılları arasında evinde sigortasız bir yardımcı çalıştırdığı gerekçesiyle eleştiriliyordu. Maria Borelius, istifa kararına gerekçe olarak, hakkında çıkan haberlerden, yakınında bulunan ailesinin, çocuklarının ve kendi hayatının olumsuz etkilendiği-ni ve özel hayatının deşifre edilmesini gösterdi.

Almanya’da Federal Eğitim Bakanı Annette Schavan doktora tezinde intihal yaptığı gerekçesiyle istifa etti Düsseldorf Üniversitesi, Hristiyan Demokrat Partili Federal Eğitim Bakanı Schavan’ın 33 yıl önce Felsefe Fakültesi’nde yazdığı “Kişi ve Vicdan” konulu tezinin bazı bölümlerinde intihal yapıldığını ortaya çıkarmış ve doktor unvanını iptal etmişti. Ahlaksızlık resmen diz boyu!

Fransa’da Bütçe Bakanı Jerome Cahuzac’ın İsviçre ve Singapur’da 600 bin euroya yakın parası olduğu ortaya çıktı, istifa etti.

Ne kadar paran var oğlum? Bişey yok baba 1 triyon kadar işte… Bu sözleri hatırlıyorsunuzdur. 17 Aralık’da bakan oğullarının telefondan itiraf ettikleri meblağ daha sonra kendilerine iade edilmişti. Kısacası beyzadeler bir de üstüne mağdur oldular. Fransız bakanın sonunu merak etmiyorsunuzdur. Tabii ki istifa etmek zorunda kaldı.

Yolsuzluk suçlamaları nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılması istenen Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff istifa etti

Almanya Cumhurbaşkanı, “Bana olan güven zedelendi. Bu yüzden istifa ediyorum” dedi. Wulff’un istifa etme sebebi aldığı ihtiyaç kredisinde mevkisi-nin olanaklarını kullandığı yönündeki iddialardı. “Cumhurbaşkanı ihtiyaç kredisi alıyor” cümlesinden sonrasını okudunuz mu emin değiliz.

İtalya Dışişleri Bakanı Giulio Terzi, iki İtalyan deniz piyadesinin yargılanmak üzere Hindistan’a gönderilmesi üzerine istifa etti

Bakan cinayet suçlaması üzerine Hin-distan’a gönderilen askerlerin ardından şunları söyledi “İstifa ediyorum çünkü 40 yıl boyunca ortaya koyduğum ve halen ortaya koymakta olduğum üzere, ülke-mizin, silahlı kuvvetlerimizin ve İtalyan diplomasisinin saygınlığı korunmalıdır”.

İsrail’de aşırı sağcı görüşleriyle bilinen Dışişleri Bakanı Lieberman istifa etti İsraillilerin de ülkemizde hayli kötü ünleri var. Yine de istifa mekanizmasını işletmeyi biliyorlar. 54 yaşındaki Lieberman yolsuzluk soruşturmaları-nın ardından istifa etmek zorunda kaldı.

İsveç’de devlet harcamaları için verilen kredi kartıyla yanlışlıkla çikolata alan Mona Sahlin istifa etti. Durum önce bir gazete-nin daha sonra maliye müfettişlerinin dikattini çeker. İsveç sosyal demokrasisinin önemli isimlerinden Mona Sahlin devletin parasıyla Toblerone almıştır. Olay, İsveç ve Avrupa siyasi hayatına “Toblerone Davası” olarak geçer. Ciddi ciddi savunmalar verilir, iddialar incelenir. Sahlin olayı mahkemeye taşır ve masumluğunu kanıtlar. Toblerone Davası, hâlâ siyasi ahlak denilince verilen örnekler arasında.

73

Page 76: Okka Nisan 2015

2015’in blue jean modelleri

Antalyada faaliyet gösteren Coffee Jeans, 2015 kreasyonunu düzenlediği bir defile ile tanttı.

F Ajans mankenleri Ayça Bölükbaşı, Sevcan Kahvecioğlu, Rima Terry, Ayşegül Boyacı ve Ebru Bilgiç’in tanıttığı blue jean modelleri büyük ilgi gördü. Üzerlerinde rengarenk yazıların, taşların ve çizgi film karakterlerinin resimlerinin bulunduğu blue jeanler, bu yılın modasını gözler önüne serdi. Mağazayı ziyarete gelen firma yetkilileri mankenlerin tanıttığı ürünleri yakından inceledi.

Firma koordinatörü Merve Ay, göbek bölgesi açık taşlı jeanlerin gençler tarafından bu yılın trendi ilan edileceğini düşündüklerini söyledi.

Page 77: Okka Nisan 2015

Halk kahmanları endişe yarattı SAKINCALI BULUNDU İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün şubat ayında 9. sayısı çıkan İstanbul Eğitim ve Kültür Dergisi’nde, “Değerler Eğitimi Özel Sayısı’nda Batı’da ortaya çıkan masal ve romanların çocukları edilgenliğe ve hırsızlığa yönelttiği iddia edildi.

Türkiye’nin yeni değerlerinin Kuran ve din olduğunun vurgulandığı dergide ‘Batı Edebiyatının Olumsuz Etkileri’ başlıklı bir yazı kaleme alan Tuncel Altınköprü, “Kendi yazınımızla birlikte Batı’nın kimi edebiyat ürünlerini hiç incelemeyip irdelemeden çocuklarımıza sunarken, ne yazık ki onları birtakım tehlikelerin içine atıyoruz” diyor.

Altınköprü, kült haline gelmiş ve dünyanın her tarafında okutulması için devletlerce teşvik edilen klasikleşen kitaplar için şu ifadeleri kullanıyor: “Ali Baba ve Kırk Haramiler, Alaeddin’in Sihirli Lambası, Çizmeli Kedi, Sihirli Fasülyeler, Bremen Mızıkacıları, Oduncunun Çocukları, Külkedisi, Uyuyan Güzel, Pamuk Prenses, Kibritçi Kız gibi masallarsa fena! Bu masalların aslında hırsızlığı, kapkaççılığı, dolandırıcılığı övdüğünü; kötüleri, hırsızları, katilleri kutsadığını, giyim kuşam düşkünlüğünü körüklediğini; tembelliği, acizliği teşvik ettiğini; onları pasifliğe sürüklediğini, çocuklarımızı bu tür davranışlara özendirdiğini söylersem bana inanır mısınız? …Bütün bu saydığım masalların konuları aslında ortaktır ve hırsızlık masallarıdır. Masal kahramanları, bu serüvenlerde Kırk Haramile-rin zenginliklerini, büyücünün sihirli lambasını, devin altın yumurtlayan tavuğunu, sihirbazın ve hırsızların hazinesini çalarlar. Sahipleri peşlerine düştüğün-de de, onları acımasızca öldürürler. Sonra da elde, ettikleri bu , zenginliklerle ömürlerinin sonuna kadar rahat ve mutlu yaşarlar.”

Dergide Tuncel Altınköprü imzasıyla yer alan yazıda sadece masallar değil romanlar da

akıl almaz ifadelerle itham ediliyor. “Yabancı kökenli masallardaki olumsuz

öğeler masallarla sınırlı değil ne yazık ki! Bazı çeviri romanlarla ilgili şu kısa bilgiler

sözlerime tercüman olmaya yeter” ifadelerine yer veren yazar,

ünlü edebiromanlar için şu ifadeleri kullanıyor:

Robin Hood: Ormanda yaşayan bir soyguncu

ve çetesi… Arsen Lüpen: Kibar hırsız, salon

adamı… Polislere asla yakalanmayan gözü

pek ve çapkın maceracı…Fantoma: Bir türlü başa

çıkılmayan suç makinesi… Killing: Ele

geçirilemeyen cani…Sherlock Holmes:

Nikotin ve esrar bağımlısı, anti sosyal

efsanevi özel dedektif…

Eğitim Sen 1 No’lu Şube Yöneticisi Barış Uluocak ‘Değerler

Eğitimi’ diye cilalanarak okullara yerleştirilmeye çalışılan

modelin nasıl ürkütücü bir edebiyat ve sanat düşmanlığı içerdiğini

dergi sayesinde tespit ettiklerini söyledi.

Milli Eğitim’in “değerler eğitimi”ne göre; Alaaddin’in Sihirli Lambası, Pamuk Prenses, Robin Hood, Külkedisi, Sherlock Holmes gibi kitaplar “hırsızları kutsadığı için” sakıncalı buldu. Bu masalların aslında hırsızlığı, kapkaççılığı, dolandırıcılığı övdüğünü; kötüleri, hırsızları, katilleri kutsadığı iddia edildi.

75

Page 78: Okka Nisan 2015

TANK GIRL

Eleştirmen gazabına uğrayıp gişede de tepetaklak olan ‘Tank Girl’ 90’larda bir başarısızlık abidesiydi. Fakat ‘steampunk’ estetiğini fütursuzca absürt bir konsepte uygulanan ‘Tank Girl’ bir daha benzerine rastlanmayacak derecede eşsiz bir film. Hikâyeye dair dramatik yöndeki beklentilerinizi askıya almayı başarırsanız ve B tipi filmlere bir alerjiniz yoksa filmden keyif alabilirsiniz.

Alan Martin ve Jamie Hewlett’in yarattığı Tank Girl çizgi serisinden perdeye uyarlanan film, eleştirmenler tarafından yerin dibine sokulan fakat çizgi serinin hayranlarını mutlu etmiş ender örneklerden biriydi. Kabul edelim ki, filmi gösteriminden yıllar sonra keşfedenler olarak bizim de bu uyarlamayla hiçbir problemimiz yok!

Üçüncü uzun metrajlı filminin ardından irtifa kaybetmeye başlayan Rachel Talalay; bu filmden sonra televizyon ve video sektörüne gömülmüş olsa da; Tank Girl, sinemasal macerasında da kendine has bir hayran kitlesi edinmekte gecikmeyip, kısa sürede kült mertebesine erişti! Başarılı sayılabilecek post apokaliptik atmosferiyle tam manasıyla bir 80’ler bilimkurgu şöleni olan film, Lori Petty’nin akıllardan kolay kolay çıkmayacak Tank Girl güzellemesiyle de uzun süre akıllarda kalmayı başarmıştı. Jet Girl olarak karşımıza çıkan Naomi Watts’ın bu günlere sağ salim gelebileceğini kaç kişi tahmin edebilirdi ki?

Sözün özü, son yıllarda patlak veren post apokaliptik sevdasından Tank Girl’e de rahatlıkla nasiplenebilir ayrıca geçtiğimiz yıl izlediğimiz Dredd örneğinin de kanlı canlı kanıtladığı üzere; her remake, spin-off ya da devam halkası kötü olmak zorunda değil!

Eleştirmenler tarafından yerin dibine sokulan fakat çizgi serinin hayranlarını mutlu etmiş ender örneklerden biri.

Page 79: Okka Nisan 2015

Funda Arar, “Hoşgeldin” isimli yeni albümü ile müzik marketlerde yerini almaya hazırlanıyor. Günay Çoban, Febyo Taşel, Yıldız Tilbe, Ragga Oktay, Burcu Tatlıses, Soner Sarıkabadayı, Bora Duran, Şakir Askan, Burhan Bayar, Zeki Güner, Şebnem Sungur, Ümit Sayın ve Gökhan Tepe gibi isimlerin imzası bulunan albüm DMC etiketiyle sunulacak. Albümün ilk video klibi sözleri Günay Çoban’a, müziği ise Febyo Taşel’e ait olan “Hayatın Hesabı” isimli şarkıya Nihat Odabaşı yönetmenliğinde çekildi. Bir film setini anımsatan ve klip için büyük bir titizlikle özel hazırlanan dekorda, hayattan izler taşıyan birçok hikaye tiyatral bir dille anlatıldı.

Son dönemin en popüler sosyal paylaşım mecralarından Vine’ın 90 bine yakın takipçisiyle fenomenlerinden olan Murat Boztepe, ilk maxi single’ı “İçimdeki Melek”i Arpej Yapım etiketiyle yayınlamaya hazırlanıyor. Sözü ve müziği kendisine ait üç şarkı ve bir versiyondan oluşan albüm 29 Eylül’de iTunes’da ön siparişe açıldı ve çıkış şarkısı “İçimdeki Melek” de müzikseverlerin beğenisine sunuldu.

Albümün çıkış parçası olan “ACIDIR AŞK” dahil albümdeki tüm eserlerin söz ve müzikleri İlhan Şeşen’e ait. Ayrıca albümde daha önceki solo çalışmalarından farklı olarak gitar ağırlıklı akustik bir sound tercih edildi.Geçtiğimiz yıllarda talihsiz bir şekilde aramızdan ayrılan genç ve yetenekli müzisyen Serhan Şeşen’in düzenlemesini yapmış olduğu “Mış Baba” isimli şarkı ise üzerine sadece vokal eklenerek,aranjesine dokunulmadan ilk hali ile albümde yer alıyor.

Türk müziğinin unutulmaz ismi Aysel Gürel’in şarkılarını sanatçının anısına birbirinden başarılı isimler seslendirerek “Aysel’in” isimli albümde bir araya getirdiler. 2008 yılında kaybettiğimiz ünlü söz yazarı Aysel Gürel, onsuz geçen yılların ardından özel bir projeyle anılıyor. Renkli kişiliği ve yazdığı şarkılarla müzik dünyasında unutulmayacak bir yere sahip olan sanatçının en sevilen şarkıları “Aysel’in” isimli albümde toplandı. Sezen Aksu, Tarkan, Ajda Pekkan, Sertab Erener, Ayşegül Aldinç, Levent Yüksel, Aşkın Nur Yengi, Yaşar, Emre Altuğ, Yasmin Levy, Mabel Matiz ve Eda-Metin Özülkü gibi güçlü isimleri bir araya getiren albümde ünlü komedyen Ata Demirer de “Sitem” şarkısını seslendiriyor.

Björk’ten yine şahsına münhasır bir klip: “Lionsong” Yeni albümü Vulnicura ile dört yıllık sessizliğini bozan Björk, “Lionsong” şarkısı için yine bekleneni yaparak, şahsına münhasır bir video yayınladı.Son klibi için Hollandalı Inez & Vinoodh ile birlikte çalışan İzlandalı sanatçı, sürreal görüntülerin yer aldığı videoda ilginç kostümlerle karşımıza çıkıyor. 2011 yılında Biophilia’nın ardından, birçok farklı projede yer alan Björk, sonunda solo albümünü geçtiğimiz Ocak ayının sonunda yayınlamıştı.Sanatçıya göre, bunca emek ve üzerinde 2 yıldan fazla zaman harcadığı albüm o kadar kolay ulaşılabilir olmamalı.

77

Page 80: Okka Nisan 2015

Farklı sesi ve güçlü yorumuyla dikkatleri çeken İrem Derici geçtiğimiz kış çıkardığı “Bensiz Yapamazsın” ardından yaz için özel hazırladığı yeni single’ı “Düşler Ülkesinin Gelgit Akıllısı”nı dinleyicilerine sunmuş ve klibi 10 milyon tık alarak adından sıkça söz ettirmişti.İrem Derici şimdi de “İKİ” adını verdiği ve içinde 2 yeni şarkıyla bir de versiyon bulunan maxi single albümüyle müzikseverlerle buluştu. “Sevgi Olsun Taştan Olsun” isimli şarkısıyla çıkış yapacak İrem Derici’nin yeni şarkısının söz ve müziği Hüseyin Boncuk’a aitken; şarkının düzenlemesi Mustafa Ceceli imzası taşıyor. İKİ’nin süpriz şarkısı Zorun Ne Sevgilim ise gelecek aylarda kliplenecek. Kıpır kıpır şarkının sözleri Gökhan Şahin’e, müzik ve düzenlemesi ise Emrah Karaduman’a ait.GNL etiketiyle piyasada yerini alan maxi single’ın ilk klibi de ‘Sevgi Olsun Taştan Olsun’a çekildi. 60 kişilik bir ekibin çalıştığı klibin yönetmeni Müfit Samık, görüntü yönetmeni ise Veli Kuzlu.

Emel Sayın, Poll Production etiketi ve Polat Yağcı prodüktörlüğünde çıkardığı single albümü ‘Hep Bana’ satışa sunuldu.Bugüne kadar her kesime hitap eden, yıllardır çizgisinden ödün vermeyen Emel Sayın, ilk defa kendi tarzının dışına çıkarak pop şarkısı seslendirdi. Uzun bir aradan sonra tekrar sevenleri ile buluşacak olmanın heyecanını yaşayan Emel Sayın, Megastar Tarkan’dan şarkı alarak sürpriz yaptı. Sözü ve müziği Tarkan’a ait olan, aynı zamanda single ile aynı adı taşıyan “Hep Bana” şarkısının düzenlemesi ise Atınç Tombak’a ait. Emel Sayın’ın sevenlerine bir diğer sürprizi de, son yılların ünlü bestecisi ve her şarkısı hit olan Sinan Akçıl’dan geldi. Sözü,müziği ve düzenlemesi Sinan Akçıl imzalı “Dönme Dolap” müzik severleri mest edecek.

İlk albümü “Ele İnat” ile müzik piyasasına hızlı bir giriş yapan ve söylediği her şarkısı hit olan Berkay, 3 yıl aradan sonra yepyeni single’ı “Doksana Bir Kala” ile müzik listelerini yine zorlayacak. Poll Production etiketi ve Polat Yağcı prodüktörlüğünde piyasaya çıkarttığı ‘’Doksana Bir Kala’’ isimli single’ı iki şarkıdan oluşuyor. Çıkış şarkısı olan “İzmirli”nin sözü ve müziği Ayla Çelik’e, aranjesi ise Tolga Kılıç’a ait. Berkay’ın ‘’Doksana Bir Kala’’ single’ında müzik severlere bir de cover sürprizi var. Söz ve müziği Yıldız Tilbe’ye ait olan, daha önce İbrahim Tatlıses’in seslendirmiş olduğu “Beni Benden Alırsan” isimli şarkıyı kendine has yorumu ile seslendirerek dinleyicilerine muhteşem bir sürpriz hazırladı. Şarkının aranjesini ise Çağrı Telkıvıran yaptı

Sanatçının üçüncü stüdyo albümü “Yalanlar Cumhuriyeti”, uzun bir ön çalışma ve stüdyo dönemi sonrası müzikseverlerin beğenisine sunulmaya hazır hale geldi. “Yalanlar Cumhuriyeti” albümünde, dinleyicilerin sahibinin sesinden duymak istedği, daha önce değerli şarkıcılar tarafından yorumlanmış Fettah Can şarkılarının yanı sıra yepyeni şarkılar da yer alıyor. 10 şarkının yer al-dığı albümde ; Yangın Kızılı, Yonca Bahçesi, Özledim, Eskiden Olsa, Son Gülen İyi Güler, Solan Çiçekler ve geçtiğimiz yılın en popüler şarkılarından Rüzgar Ektim Fırtına Biçeceğim’in söz ve besteleri Fettah Can tarafından yapıldı. Albümün ismini taşıyan, radyolar ve sosyal platformlar aracılığıyla dinleyiciye sunulan ilk şarkı “Yalanlar Cumhuriyeti” ile “Söz” şarkılarının sözlerini Cansu Kurtcu yazarken bu şarkıların müziklerini ise iki müzisyen birlikte yaptı.

Page 81: Okka Nisan 2015

İnsanın taşrası Elias Canetti “Notlar”ıyla dünya edebiyatında kendine özgü bir yazın türü yaratmış-tır. Yazar, İnsanın Taşrası adını verdiği ve 1942-1972 yılları arasındaki notlarını içeren kitabında, yaşadığı dünyada herkesten ve her şeyden önce kendi kendisiyle en maskesiz tarzda hesaplaşmayı etik bir ilkeye dönüştürür. Canetti’nin aslında bütün yazdıkları gibi, “Notlar”ı da, giderek daha çok körleşen bir dünyada bilinçli yaşamaya çalışan İnsanoğ-lunun bakışlarını yitirmemesi için verilmiş en soylu savaşımlardan birini belgeliyor. Ne de olsa “içinde yaşadığımız dünyanın durumunu göremeyenin o dünya üzerine yazacak hemen hiçbir şeyi yoktur…”

Kafka ve gezgin bebek Franz Kafka’nın, ölümünden bir yıl önce yaşadığı sıradışı olay neydi? Kafka, 1923 yılında bir gün Berlin’deki Steglitz Parkı’nda gezinirken, yürek yakıcı şekilde ağlayan küçük bir kız çocuğuna rastlar. Küçük kız, oyuncak bebeğini kaybetmiştir. Onu sakinleştirmek isteyen Kafka, hayal gücüyle bir hikâye uydurur: Bebek kaybolmamış, seyahate çıkmıştır. Kafka da bir oyuncak bebek postacısıdır ve oyuncak bebek, gittiği her yerden küçük kıza mektup yollayacaktır… O günün gecesi Kafka, oyuncak bebeğin dilinden, küçük kıza mektup yazmaya koyulur. Ertesi gün yine aynı parkta buluştuk-larında, küçük kız, sevgili bebeğinden ilk mektubu alır... Dünya edebiyatının en büyük yazarlarından Kafka’nın bir oyuncak bebek postacısı olarak karşımıza çıktığı bu hikâye nasıl gelişecektir? Kafka’nın gerçekten yazdığı, ama küçük kızda kaldığı için hiçbir zaman bulunamayan mektuplar, Jordi Sierra i Fabra’nın kaleminde hayat buluyor…

Gerçekliğe ve geleneğe karşı Geleceğin işaretlerini ve izlerini geçmişteki müzik, sinema ve sanat üzerinden okuya-bilen bir otoriteden bahsedeceksek, o otorite Türkiye’de Halil Turhanlı’dan başkası değil. Müzik ve Muhalefet kitabından beri yine aynı kalibrede, aynı yorulmazlık, yılmazlık içinde, bu sefer sinema ve sanatla bir iletişim zinciri oluşturuyor, “dışarıda kalanlar” için, her türlü eşitsizliğe karşı olanlar için. Halkalarını Pasolini’nin, Shirley Clarke, Chris Marker ve Derek Jarman’ın Christian Boltanski ve Sadakichi Hartmann’ın, Gordon Matta-Clark ve Anselm Kiefer’in ve diğerlerinin oluşturduğu bu zincir bizi gerçekliğe ve geleneğe bağlamı-yor, bu gerçekliğe karşı çıkışın hayal ettiği bir dünyayı işaret ediyor.Kafka’nın gerçekten yazdığı, ama küçük kızda kaldığı için hiçbir zaman bulunamayan mektuplar, Jordi Sierra i Fabra’nın kaleminde hayat buluyor…

Tarihi icat eden adam Herodotos Tarihi, en başta Pers kralları olmak üzere hiç sakınmayacak kadar güçlü insanlara dair hikâyeler aracılığıyla, kibrin ve ona bağlı öç duygusunun trajik biçimde kaçınılmaz sonuçları üzerine uslandırıcı dersler verir; kişinin doğal sınırlarının ötesine geçmemesi yönünde anlamlı bir tembihte bulunur. İnsana özgü hırs, şehvet ve aşırı gurur güdülerini asla yavanlığa düşmeksizin ya da saygınlık taslamaksızın irdeler. Kaderin değişmezliği, iktidarın, dinin ve aşkın beyhudeliği, göreneğin önemi ve tanrıların kaprisliliği esas noktalardır. Justin Marozzi, 2 bin 500 yıl önce Herodotos’un çizdiği rotayı takip ederek Türkiye, Irak, Mısır ve Yunanistan’ı kapsayan uzun bir yolculuğa çıkıyor.

On kadın bir hayal İnsan bir ömre kaç aşk sığdırır? Aşkımızın yanına kendi aşkını koymayanı mı hatırlarız ömrümüzün sonbaharında... ve zamanında verilmeyen bir öpücüğün, tutulamayan bir elin, çalmayan bir telefonun mu izini süreriz uzun uzun denize baktığımızda... On Kadın, Bir Hayal karşılıksız aşkların kitabı; aynı zamanda anlatım dilini “zorlayan” bir roman.

Uçan halılar... Hem edebiyat dünyamız hem de dünya edebiyatı adına tehlikelerle dolu bir roman! Dünyayı fethede-cek bir kitap yazmak uğruna “Aşk Romanlarının Unutulmaz Yazarı” ile maceraya hazır mısınız? Batılıların hoşlanacağı bir roman konusu bulmaya? Anadolu’yu Or-han Pamuk ve Elif Şafak’ın izinde uçan halılarla geçmeye? Natalie Portman’dan gelen gizemli mesajları çözmeye?

79

Page 82: Okka Nisan 2015

Binom Açılımını ilk kullanan bilim adamı. Matematiğe x kavramını kazandıran insan. ÖMER HAYYAM

amaçlayan bilim” olarak tanımlardı.Matematik bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar yapmıştir. Nitekim, Hayyam 13 farklı 3. dereceden denklem tanımlamıştır. Denklemleri çoğunlukla geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu çözümler zekice seçilmiş konikler üzerine dayandırılmıştır. Bu kitabında iki koniğin arakesitini kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için köklerin bir geometrik çizimi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık koşullarını tartışır.Bunun yanısıra Hayyam, binom açılımını da bulmuştur.Binom teoerimini ve bu açılımdaki katsayıları bulan ilk kişi olduğu düşünülmektedir. (Pascal üçgeni diye bildiğimiz şey aslında bir Hayyam üçgenidir )

Bir kitabında da Öklit’in aksiyomlarıyla ilgili çalışmaları toplayan Hayyam, Öklit’in paralellik aksiyomunu başka bir önerme kümesiyle değiştirdi. Bunun sonucunda bugün öklit-dışı geometride kullanılan “geniş, dar ve dik açı hipotezleri” ile ilgili biçimlere ulaştı. Yani öklitdışı geometrinin temellerini atan Hayyam olmuştur. Öklit’in yapıtı üzerine yorumlarında, irrasyonel sayıların da tıpkı rasyonel sayılar gibi kullanılabileceğini kanıtlaması

matematik tarihinde bir dönüm noktası oluşturdu. İsfahan’da üç yıl çalışarak kurduğu rasathanede gökyüzünü inceler, bilimsel çalışmalar yapar, hükümdarın özel müneccimi olur, yıldız falına bakardı. Ömer Hayyam kendi doğum tarihini bu kadar net şekilde bir gökbilimci hassasiyetiyle kendisi bulmuştur. 21 Mart 1079 yılında tamamladığı, halk arasında “Ömer Hayyam Takvimi” bugün ise “Celali Takvimi” olarak bilinen takvim için büyük çaba sarf etmiştir. Güneş yılına göre düzenlenen bu takvim 5000 yılda bir gün hata verir-ken, bugün kullandığımız Gregoryen Takvimi 3330 yılda bir gün hata vermektedir. Eserleri arasında İbn-i Sina’nın Tem-cid (Yücelme) adlı eserinin yorum ve tercümesi de yer alır.

Öğrenimi tamamlayan Ömer Hayyam kendisine bugünlere kadar uzanacak bir ün kazandıran Cebir Risaliyesi’ni ve Rubaiyat’ı Semerkant’ta kaleme almıştır. Dönemin üç ünlü ismi Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir. Dönemin hakanı Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada yakışır yaşayan veziri Nizamülmülk’e çok güvenirdi. Ömer Hayyam ile ilk kez Semerkant’ta tanışan Nizam onu İsfahan’a davet eder. Orada buluştuklarında O’na devlet hülyasından bahseder ve bu büyük hayalinin gerçekleşmesi için Hayyam’dan yardım ister. Fakat Hayyam devlet işlerine karışmak istemez ve teklifini geri çevirir. Saray entrikalarından hayatının sonuna kadar uzak kalmayı yeğler. İlmini genişletmek için zamanın ilim merkezleri olan Semerkand, Buhara, İsfahan’a yolculuklar yapmıştır. 4 Aralık 1131’de doğduğu yer olan Nişabur’da fani dünyaya veda eder.

Asıl adı Giyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El Hayyam’ dır.18 Mayis 1048’de İranin Nişabur kentinde doğan Ömer Hayyam bir çadırcının oğ-luydu. Çadırcı anlamına gelen soyadını babasının mesleğinden almistir.Fakat o soyisminin çok ötesinde işlere imza atmıştır.İlgilendiği ilimler:matematik ,fizik,astronomi,şiir,tıp,müzik. Horasan’ın yıldızı; İran’ın; Irak’ı Acemi ve Irak’ı Arabi olmak üzere her iki Irak’ın dahisi, feylesofların prensi Ömer!

Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan sonra Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Tıp, fizik, astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli çalışmaları olan Ömer Hayyam için “zamanın bütün bilgilerini bildiği” söylenirdi. O herkesten farklı olarak yaptığı çalışmaların cogunu kaleme almadi, oysa O ismini çokça duyduğumuz teoremlerin isimsiz kahramanıdır. Elde bulunan ender kayıtlara dayanılarak Ömer Hayyam’ın çalışmaları şöyle sıralanabilir:

Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında Cebir ve Geometri Üzerine, Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet,Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. En büyük eseri Cebir Risalesi’dir. On bölümden oluşan bu kita-bın dört bölümünde kübik denklemleri incelemiş ve bu denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik tarihinde ilk kez bu sınıflandırmayı yapan kişidir. O cebiri, “ sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin belirlenmesini

Page 83: Okka Nisan 2015
Page 84: Okka Nisan 2015