OGD 13

40
no.13 > 1 TL Gençliğe, Özgürlüğe, Sosyalizme: Evet! 600 Öğrenci Tutuklu! “Muhalefetin Topyekün Bir Ses Çıkartması Gerekiyor” Deniz Gedik’le Söyleşi Sayfa 26-28 Ne Kadar Örgütlü O Kadar Kitlesel Sayfa 18-19 Devrimin Ayak Sesleri Başkaldırının Seyir Defteri Yunanistan Tunus İsviçre Sayfa 8-15 özgürlükçü gençlik mart 2012 Çanlar İsyan İçin Çalıyor! Çanlar İsyan İçin Çalıyor!

description

Özgürlükçü Gençlik Dergisi sayi 13

Transcript of OGD 13

Page 1: OGD 13

no.13

> 1 TL Gençliğe, Özgürlüğe, Sosyalizme: Evet!

600 Öğrenci Tutuklu!“Muhalefetin Topyekün Bir Ses Çıkartması Gerekiyor”Deniz Gedik’le SöyleşiSayfa 26-28

Ne Kadar ÖrgütlüO Kadar KitleselSayfa 18-19

Devrimin Ayak Sesleri

BaşkaldırınınSeyir DefteriYunanistan Tunus İsviçre

Sayfa 8-15

özgürlükçü gençlikmart 2

012

Çanlar İsyan İçin Çalıyor!Çanlar İsyan İçin Çalıyor!

Page 2: OGD 13

Özgürlükçü Gençlik dolu dolu bir 13. Sa-yıyla karşınızda.

İlk sayımızın çıktığı 2005 yılından buyana, her yeni sayıda gençliğin özgürlükmücadelesine bir öncekinden daha güçlüomuz verecek bir yayın faaliyeti yürütmeçabamız, bu sayımızda kendisini belirginbir biçimde ortaya koyuyor.

Bu sayımızın hazırlığı esnasında; 2012 ilebirlikte etkisini ciddi biçimde hissettirenekonomik krizin Yunanistan’da güçlü birsokak muhalefetini doğurduğu ve henüzbir şeyler söylemek için erken olsa da bueylemlerin bir “Devrim” müjdecisi ol-duğu günlerden geçtik. Dünya’nın başkabir bölgesinde yine Yunanistan kadar ya-kınımızda olan Suriye’ye yönelen savaştehdidine halkların kardeşliğini savunanHataylılar güçlü bir eylemle yanıt verdi-ler.

Kadın kurtuluş mücadelesinin bayraklaş-tığı en önemli günlerden 8 Mart DünyaKadınlar Günü arifesinde, egemenlerkadın sendikacıları tutuklayarak açıkçabu güne yönelik kutlamaları tehdit etse-ler de, Türkiye’nin dört bir yanında ka-dınlar bütün engellemelere rağmencoşkulu biçimde 8 Mart kutlamalarınıgerçekleştiriyor ve hazırlıklarını sürdürü-yorlar.

Ayrıca, bu sayımızın hazırlığı esnasındada yüzlerce öğrenci amfilerinde, fakülte-lerinde ya da kantinlerde değillerdi.Çünkü o esnada hücrede, havalandır-mada ya da duruşma salonlarında olmayamahkûm edilmişlerdi. Bu sayımızda bukonuya geniş yer ayırdık. Umarız sesimizhem hapishanelerdeki dostlarımıza kadar

ulaşır, hem de dışarıda bu konuda bir ka-muoyu ulaştırma çabamıza katkı sunar.

Geçtiğimiz aylarda gençlik cephesindeise tutuklama terörünün yanında dindarnesil tartışmaları ülke gündemine dam-gasını vuradursun; Mersin’de harçlara ya-pılan keyfi zamlar karşısında GençSen’liler mücadelelerini sürdürüyorlar.Hatay MKÜ’de ise üniversiteliler akıllıkart uygulamasını jandarma barikatlarınıaşarak protesto ettiler. Geçtiğimiz ay-larda ODTÜ İnşaat Fakültesi’nde başla-yan boykotun başarıyla sonuçlanmasınıise selamlıyor, bu kazanımın yeni direniş-lere ilham olmasını umut ediyoruz.

Bu sayımızla birlikte Dünya’nın çeşitli ül-kelerinden direnenlerin hikâyelerini ya-yınlamaya başlıyoruz. İlk olarak İsviçreve Tunus’la başladık. Dünyanın dört biryanından yoldaşlarımızın sesi, bundansonra da sayfalarımızda yankılanmayadevam edecek. Bu sayede; direnişin, da-yanışmanın ve örgütlülüğün de sermayekadar “küresel” olduğunu bir kez dahahatırlayıp dünyanın farklı coğrafyalarınınözgün ve bizimle ortak yanlarını kendi-lerinden dinleme fırsatı bulacağız.

Yoğun ve dolu dolu bir Mart ayı bizleribekliyor. Devletin katliamcı yüzünü yi-tirdiklerimiz şahsında bir kez daha hatır-ladığımız bu ayda Newroz coşkusuylaalanları zapt edeceğiz. Ayrıca bu ay Öz-gürlükçü Gençlerin “etkinlik”leriyle dü-şünceyi ve davranışı örgütleyecekleriönemli bir dönem. Özgürlükçü GençlikII. Konferansına giderken bu sayımızınhem “etkinlik”lerimize hem de konferan-sımıza güç katması dileğiyle.

özgürlükçü gençlik2

3 • gençlik saldırıyı püskürtecek

- barış özer

4-5 • saldırılar her yerde direniş de!

- yiğithan kavukçu

6 • direnişin ve katliamın adı: mart

7 • haberler

8-9 • 2012: belirsizlikler yılı

- alp kayserilioğlu

10 • yunanistan’da devrimin ayak

sesleri duyuluyor

- yiğithan kavukçu

11-13 • ameni dhouib’le söyleşi

bouazizi’nin ardından

tunus’ta gençlik hareketi

- erman ibrahim - semra zarper

14-15 • isviçre’de yükseköğrenimin

durumu

- andreas d.

16 • yök’ü yok etmeden bize gelecek

gelmeyecek

- gizem ece aşkar

17 • liselilerin sesi

düşen kıvılcım yangın oluyor

18-19 • ne kadar örgütlü

o kadar kitlesel

- meral çınar

20-21 • bir sonuç olarak öğrenci işçilik

- kader ortakaya

22-23 • kavgayı, direnci ve isyanı

büyütüyoruz

- ali cabir

24 • 8 mart’ta alanlara! inadına isyan!

inadına özgürlük!

- burcu çiçek

25 • cinsiyetçi politikaların yeniden

üretim aracı: medya!

- meral çınar

26-28 • deniz gedik’le söyleşi

“muhalefetin topyekün bir ses

çıkartması gerekiyor”

- barış özer

29 • ekoloji haber

31 • kitap tanıtımı: zenginler dünyamızı

nasıl mahvediyor?

- özlem bayat

32-33 • genç mühendisler iş başında

- mithatcan türetken

34-35 • başka bir tıp ve tök

- selçuk çelik

36 • akımdan akılda kalanlar

- serdar murat korkmaz

37 • kasım manifestosu

- volkan yıldız

38 • kapsamlı saldırılara karşı direnişi

çeşitlendirelim

- juliana gözen

39 • senaryolarda latifeci

- peri çiftçi

40 • yeni bir kış yeni bir etkinlik

- mertcan hepgoncalı

02

((bu sayıdakiler ))

Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü:

Can Metin Şenyurt

Adres: Hüseyinağa Mah. Süslü Saksı Sk. No: 18 K. 3

Beyoğlu/İstanbul Tel.&Faks: (0212) 243 37 60Baskı: EZGİ Matbaacılık Sanayi Cad. Altay Sk. No:10Çobançeşme Yenibosna-İstanbul - 0212 452 23 02

özgürlükçü gençlik

Page 3: OGD 13

KP iktidarı, toplumun bütününe yö-nelik baskıyı istikrarlı bir şekilde

sürdürmekte, toplumsal muhalefet güçle-rine dönük baskının şiddetini ise dönemdönem yaptığı sert çıkışlar ile güncelle-mekte. KESK’e yönelik yapılan son KCKoperasyonu, operasyon kapsamında tu-tuklanan kadınların bombacı ilan edilmesiv.b. İktidar partisinin iç dengeleri, cemaat-AKP çatışmasının Başbuğ tutuklaması,şike operasyonu ve son olarak MİT süre-cinde iyice gün yüzüne çıkması önemlitakip edilmesi bir hareketlenme olarakkendini var etmektedir. Her ne kadar AKPiçi dengeler hassas ve önemli olsa da hâlasüreci belirleyenin, esas olanın, iktidarpartisinin yürüttüğü politikalar ve bu po-litikalara karşın örülen mücadelenin etkialanını ne kadar ilerlettiğidir.

Kürt sorununda devletin aldığı pozis-yonda herhangi bir esnemenin olmaması,diyalog için hâla somut bir adımın atılma-ması, elbette ki siyasal atmosferin ana be-lirleyeni. İktidar; hukukçuya, gazeteciye,öğrenciye yönelik baskı ve saldırılarınıoturttuğu belli standart ile devam ettir-mekte. Lakin doğanın talanı noktasındagün geçtikçe pervasızlaşan ve saldırganla-şan bir süreç ise ilerletilmeye çalışılmak-tadır. Karadeniz bölgesindeki sermayegruplarını işin içine dâhil ederek, saldırı-ları sistematikleştirip devam ettiren ikti-dar, doğada bulduğu zenginliklerdenkolay vazgeçeceğe benzemiyor.

Direnç Noktaları Yukarıda belirtilenler, iktidarın hedef al-dığı belli başlı toplumsal dinamikler. El-bette bunlara birçok ekleme yapılabilir,lakin öne çıkartılması gereken ise ne pa-hasına olursa olsun tüm bu yaşananlarakarşı verilen mücadele olmalıdır. Kürt öz-gürlük hareketinin tüm bu yaşananlarakarşı Kürt halkı ile birlikte gösterdiği,bahar ayları arifesinde potansiyeli yüksekbir direnç noktası olarak kendini var ede-bilecek olması, içine girdiğimiz süreçteKürt özgürlük hareketinin olası hamlele-rinin bölgesel anlamda belirleyiciliğininolması, direnç noktasının potansiyelinigöstermektedir.

Baskı politikalarının yoğunlaştığı bir alanolarak altını çizdiğimiz doğanın talanınakarşı yürütülen mücadele gün geçtikçeetki alanını arttırmakta. KaradenizdeHES’lere karşı verilen mücadele ileönemli bir direnç noktası yakalayan bualan, kendisine dönük saldırıların şidde-tine cevaben bir o kadar büyüme, bir o

kadar da etkisini artırma ve kitleselleşmepotansiyeline sahip.

İktidarın, toplumun dinamik, hareketli,ses çıkartan kesimlerine dönük uyguladığıpolitikalara karşı, alanın öznelerince örü-len mücadele, saldırıları püskürtmekte di-renç olasılığı taşımaktadır. TMY ve ÖYMkarşıtlığı üzerinden örülecek süreç bura-nın ön açıcı bir hamlesi olabilir.

Gençlik Geri Adım AttıracakGençliğe yönelik saldırılara karşı örülenmücadele ise son olarak saydıklarımızınötesinde potansiyeli yüksek bir dirençodağı olarak ele alınmalı. Gençlik, kendi-

sine dayatılan bu baskıları püskürtecek,tüm bu gidişata dur diyecek önemli bir di-renç noktası olarak önümüzdeki dönemdeboy gösterecektir.

Daha önce gençliğin kendisine yönelikgerçekleşen, başta uzun tutukluluk süre-leri ile somutlaşan saldırılara karşı oluşanhavayı tersine çevirmeyi başardığı tespi-tinde bulunmuştuk. Demokrat/muhalifgençlik kitleleri ile bağlar kurma üzerin-den somut adımlar atılması, oluşan olum-suz havanın aksi yönde bir tepkiyeörgütlenmesini sağlamıştı.

Örülen bu tepki ve yaratılan atmosfer so-nucu açtığı yoldan ilerlemek gençlik hare-

ketinin birincil hareket alanı olacaktır. Aç-tığı bu yoldan ilerlemesi ve kendi özgündinamikleri üzerinden harekete geçmesi,gençliğin var olan potansiyelinde mevcut-tur.

Gençlik, okulların açılması ile birlikte,kampüste, sokakta, yurtlarda ve hayatınher alanında yürüteceği mücadele ilebugün iktidarın yürüttüğü politikalarakarşı oluşacak en ”tehlikeli” direnç noktasıolacaktır.

Ne Dindar Ne Tinerci,Gençlik Özgür OlacakGençlik, kendisini belli bir kalıba sokmayaçalışan ve önümüzdeki dönem de “ihti-yaç” gençlik profilini tarifleyen başbakanainat özgürlüğü, özgür olmayı seçecektir.Bugüne kadar binlerce gencin uyuştu-rucu-tiner v.b esiri olmasının sebebi olanegemenler, şimdilerde kendi “uygun” pro-filini gençliğe dayatmaktadır.

Gençlik, önümüzdeki süreçte yaşanacakolan tarihsel anlarda, iktidarın tüm usta-lıklarına karşı aynı düzeyde cevap ürete-cektir. Önümüzdeki dönem, gençlikmücadelesi açısından önemli çıkışların ya-şanabileceği, iktidarın politikalarının ge-riletilebileceği bir süreç olma potan-siyelini taşımaktadır.

özgürlükçü gençlik 3

Barış Özer mart 2012

Bugüne kadar binlercegencin uyuşturucu-tinervb esiri olmasının sebebi

olan egemenler,şimdilerde kendi “uygun”

profilini gençliğedayatmaktadır.

AGENÇLİK SALDIRIYI PÜSKÜRTECEK

Gençlik, kendisini belli birkalıba sokmaya çalışan veönümüzdeki dönem de“ihtiyaç” gençlik profilinitarifleyen başbakana inatözgürlüğü, özgür olmayıseçecektir.

Page 4: OGD 13

özgürlükçü gençlik4

Yiğithan Kavukçu

KP’nin iktidarının 10. yılında, ül-keyi küresel ve yerel sermayenin ih-

tiyaçları doğrultusunda dönüştürmeçalışmaları hız kesmeden devam ediyor.Emperyalizmin açık desteği ile iktidar blo-ğunda kendisine yer edinen AKP’nin, ge-ride bıraktığımız yıllar boyunca yürüttüğüsavaş neticesinde, orduyu ve uzantılarınıolabildiğince gerilettiğine ve bugün itibariile Necdet Özel şahsında, kendi ‘emir eri’hâline getirdiğine şahit olduk.

Cumhurbaşkanlığı, yargı, akademi, basıngibi önemli mevzilerde cereyan eden buuzun soluklu püskürtme harekâtı hemenhemen tamamlandı. Geride bıraktığımızgünlerde İlker Başbuğ’un da darbeciliksuçlamaları ile tutuklanmış olmasını, buuzun soluklu savaşın finali olarak – enazından bölgesel konjonktürde çok sertbir değişim olmadıkça- görebiliriz.

Ancak AKP’nin erişmiş olduğu güç, onuntek efendisi olan sermaye sınıfını da, biz-zat pastadan daha çok pay almak isteyenAKP’yi de tatmin etmiyor. AKP bir yan-dan kâr hırsıyla halkın kazanılmış hakla-rına ve doğal kaynaklara pervasızcasaldırırken, bir yandan da yerel ve bölgeselhesaplarına çomak sokan, başta Kürt Öz-gürlük Hareketi olmak üzere, tüm dev-rimci, demokratik öznelere karşı savaşyürütüyor.

AKP, halkın tüm ileri unsurlarına yönelt-mekte olduğu sistematik saldırılar sebe-biyle her zamankinden daha kudretligörünüyor olsa da, aslında onun artık es-kisi kadar kolay yönetememesine yolaçan/açacak olan bir dizi siyasi kriziniçine girdiği anlaşılıyor.

AKP İçindeki GüçlerSavaşı Su Yüzüne ÇıktıAKP, kendisi gibi tüm düzen içi çıkarodaklarının yaşamaya yazgılı olduğu güçsavaşlarını, bugün bağrında çok dahagüçlü şekilde hissediyor. Emperyalizminiteklemesiyle kurulan bu toplama partide,Erbakan’ın tedrisatından geçip de yoldamenzil değiştiren eski Milli Görüşçülerle,Washington’u kıble edinmiş Gülen Ce-maati daha çok güç için sürtüşüyor.

Erdoğan ve hempaları, ABD’nin kendile-rine biçtiği her misyonu yerine getirmekiçin kırk takla atmakla beraber, kendileride bir etki alanına ve güçleri oranında birhegemonyaya sahip olmak istiyor. Bölge-sel açılım politikasının, İsrail’le girilen yü-zeysel ama asla esas işbirliğine halelgetirmeyen polemiğin, sözde Filistin savu-nuculuğunun arkasında hep, hükümetinortadoğunun “ağabeyi” olma hesaplarıvardı. Hâlbuki karargâhını ABD’ye kur-muş olan ve dünyanın her yerine yayılankurumlar ağıyla, CIA değnekçiliği yapanGülen’in ABD ile daha koşulsuz bir tesli-miyete dayanan bir ilişki tesis edilmesiniistediği biliniyor.

Her zaman alttan alta var olan bu çekişme,bugüne dek genellikle “kol kırılır yeniçinde kalır” kabilinden bir anlayışla ka-muoyuna pek yansıtılmamıştı. AncakŞubat ayı içerisinde, Erdoğan’ın ekibininiçinde yer aldığı MİT ile Gülen cemaati-nin içerisinde kadrolaştığı polis ve yargı-nın birbirine girmesi ile sürtüşmeninçatışmaya dönüşmesi gündeme bombagibi düştü.

Aslında AKP ve cemaatin daha önce kimikonularda – örneğin Mavi Marmara olayıve sonrasında İsrail’e karşı takınılan tutumgibi- farklı tutumlar aldığı görülmüştü.Ancak gündemde yer bulan esas tartışma,şike yasasının Abdullah Gül tarafındanveto edilmesi üzerine patlak verdi. AKP,şike yasasını cemaate rağmen meclistengeçirdi.

Bugün gelinen noktada ise daha fazla güçve daha fazla kadrolaşma, kısacası dahafazla iktidar için verilen kavga ayyuka çık-mış durumda. Ancak MİT müsteşarınınifadeye çağrılması, soruşturmayı yürütensavcının ve birçok polisin merkeze alın-ması gibi sonuçlar doğuran düellodansonra dâhi henüz AKP ve cemaat arasındatam bir yarılmadan söz etmek imkânsız.

Çünkü birbirlerine ihtiyaç duyan AKP vecemaat, devlet mekanizmalarını emperya-lizm ve sermayenin çıkarları için ve halk-ların sömürülmesine ve ezilmesine hizmetedecek şekilde kullanma paydasında or-taklaşıyorlar.

Patronların EkonomisiBüyüyorHükümet mensuplarının sürekli olarakgözümüze sokarcasına vurguladıklarıüzere, gerçekten de Türkiye ekonomisinintoplamında bir büyüme olduğu yadsına-maz. Üretimde kayda değer bir artış sağ-lanmadığı halde, Çin’den sonra en hızlıbüyümeyi gerçekleştirmenin de bir bedelivar elbette. Cari açık 2011’de yüzde 65 ar-tışla 77 milyar dolara çıkarak, milli gelirinyüzde 10'unu geçmiş durumda. Yani eko-nomi büyüdükçe ısınıyor da.

Üstüne üstlük bu riskli büyüme patronlaradaha çok kâr , “en zenginler” listelerineyeni isimler kazandırırken, emekçilerin

A AKP, halkın tüm ileri unsurlarına yöneltmekte olduğusistematik saldırılar sebebiyle her zamankinden dahakudretli görünüyor olsa da, aslında onun artık eskisikadar kolay yönetememesine yol açan/açacak olan birdizi siyasi krizin içine girdiği anlaşılıyor.

SALDIRILARHER YERDE,DİRENİŞ DE!

Page 5: OGD 13

özgürlükçü gençlik 5

mart 2012

payına düşen ise çalışma koşullarının gün-den güne kötüleşmesi ve sonu gelmezzamlar oluyor. 2011 yılında, ilk 100 zen-ginin toplam servetleri 104 milyar dolaraçıkarken, söz konusu servetlerin üç yıllıkkriz döneminde yüzde100 büyüdüğü gö-rülüyor. Genel tablodaki veriler ile ücret-ler ve istihdam rakamları zıt bir görüntüoluşturuyor.

TÜİK, Kasım 2011 ayının işsizlik oranınıyüzde 9,1 olarak açıkladı. Burjuva basıntarafından “işsizlik oranı düşüyor” çığırt-kanlığıyla duyurulan ve düşük çıkmasıiçin bin bir kurnazlıkla bezeli bir yöntemlehesaplanan bu rakamlar aslında işsizliğiperdelemek için kullanılan birer araç ol-manın ötesinde anlam taşımıyor.

AKP’nin Emekçilere DönükSaldırısı Şiddetleniyorİktisadi hayatın akışını tamamen sermayelehine çevirmeye uğraşan AKP, bu uğurdaemekçilerin onlarca yılda dövüşerek ka-zandığı hakları birer birer gasp etmektekararlı görünüyor.

Bugünlerde meclise sunulan “Toplu İş İliş-kileri Yasa Tasarısı” 12 Eylül faşist cuntasıtarafından çıkarılan 2821 ve 2822 sayılıyasalarda yer alan ve örgütlenme özgürlü-ğünü kısıtlayan tüm düzenlemeleri devamettiriyor. Yasada iş kolu barajının yüzde10’dan yüzde 3’e indirilmesi “büyük birilerleme” olarak lanse edilirken, aslındakimi iş kollarının birleştirilmesi sonucuoluşacak yeni iş kollarındaki yüzde 3 raka-mının mevcut durumdaki yüzde 10’danaza tekabül etmediği çok açık. AKP, hiçbirşey yapmayışını emekçilere reform olarakkabul ettirmeye çalışıyor.

Ulusal İstihdam Stratejisi kapsamında, iş-çiler için temel kazanımlardan biri olankıdem tazminatı fona devredilerek gaspediliyor.

Genel Sağlık Sigortası (GSS) ile halkınsağlık güvencesi tırpanlanırken, üniversiteöğrencileri dâhi tedavi olabilmek içinprim ödemek zorunda bırakıldı.

İşçi sınıfının sırtındaki kamburun hergeçen gün biraz daha büyüdüğü bu or-tamda gerçekleşen DİSK’in 14. olağankongresi ise en “ilericisi” CHP’nin kuy-ruğu olarak yaşamayı seçen işçi konfede-rasyonlarının içinde bulunduğu ataletigöstermesi bakımından bir anlam taşıyor.

Sınıf sendikacılığının doldurması gerekenalanın boş kaldığı bu günlerde, HDK tara-fından “Kıdem tazminatıma dokunma”başlığı ile yürütülen çalışma – henüz kap-samı ve etkileri sınırlı olsa da- işçi veemekçilerin örgütlenebileceği geniş bir ze-minin yaratılabileceğine dair ipuçları taşı-dığı için umut yaratıyor.

Kürt Halkı TeslimiyetDayatmasına DireniyorEmekçilere koşulsuz ve kölece bir çalışmayaşamını veya üç kuruşluk işsizlik maaşınıdayatan AKP, Kürt halkının kendi kade-rini ellerine alma yolundaki yürüyüşünede her geçen gün daha tahammülsüzce sal-dırıyor.

Çok katmanlı saldırıların ilk dalgasını,Kürt halk hareketinin bütününün teminatıolan gerilla güçlerine dönük askeri operas-yonlar ve hareketin önderi üzerinde yo-ğunlaştırılan tecrit uygulamasıoluşturuyor. TC, bu saldırılarla Kürt halkışahsında tüm ilerici unsurların moralinibozmayı hedefliyor.

Baskı yoluyla Kürt halkının direnişini kır-mak için bir silah olarak kullanılan tutuk-lamalar ise bu dönem artarak sürüyor.Neredeyse “KCK operasyonu” adı altındayurtseverlerin tutuklanmadığı tek bir gündâhi yok. TC, bu operasyonlar eliyle hemBDP’yi fiilen işlevsizleştirerek, kitle hare-ketini yönlendirici kadrolardan uzak bıra-karak dağıtmaya çalışıyor, hem de Kürthalkının var olduğu her yeri çepeçevre sa-racak şekilde örgütlediği demokratik özyönetim deneyimini yok etmek istiyor.

KCK operasyonları eli ile Kürt halk hare-ketinin içinde veya yanında yer alan ve önplana çıkan, farklı alanlardan nitelikli in-sanlar (hukukçular, gazeteciler, sendikacı-lar, aydınlar, sanatçılar) hapsedilerek Kürthalkı adeta gözsüz, kulaksız bırakılmayaçalışılıyor. Ha keza Roj TV’nin kapalı ka-pılar ardında Avrupa makamlarına niceyalvarmalar sonucu kapattırılması da,Kürt halkını yalnızlaştırma çalışmasınınbir ayağını oluşturuyor.

Geliştirdiği tüm bu farklı saldırılara rağ-men Kürt halkının özgürlük yürüyüşünüdurduramadığını gören ve 2014 yerel se-çimlerinde yeni bir hezimet yaşamaktanödü kopan AKP, son çareyi silahlarınıdoğrudan halka yöneltmekte buldu. Ro-boski’de 35 yoksul köylünün savaş uçak-

larının bombardımanı ile can vermesi buanlama gelir.

Ancak AKP kurmaylarının hesaba katma-dığı yahut yeterince önemsemediği bir ger-çeklik var: Kürt halkı daha önce de bunabenzer birçok katliama maruz kaldı, ancakher seferinde yılmak yerine örgütlülüğünedaha sıkı sarılmayı seçti. İşte Dersim veZilan katliamlarından, Diyarbakır işkence-hanelerinden geçen yolun Kürt halkını nederece yıldırabildiği ortada. Bu sefer desonuç farklı olmayacaktır.

Bahar İsyan Demektir!İsyanı Büyütelim!İçine girdiğimiz aylarda toprak ısınırken,mücadele de harlanacak kuşkusuz.

Hayatın her alanında cinsiyetçi uygulama-lara maruz kalan, cinayetlerle kişiliksizleş-tirilmek ve erkek egemenliğine biat edenköleler haline getirilmek istenen, AKP’ninise islami gericilikle soslanmış politikalarile görünmez kılmak istediği kadınlar,8 Mart’ta patriarkaya ve kapitalizme karşıalanlarda haykıracak.

Başta Kürt halkı olmak üzere, Anadolu veMezopotamya halkaları kış aylarının baskıve katliam dolu karanlığını Newroz ate-şiyle aydınlatacak.

1 Mayıs’ta ise işçi sınıfı rehberliğinde, tümemekçiler ve ezilenler emeğin, devrimin,sosyalizmin her zamankinden daha çokihtiyaç haline gelen çağrısını haykırmakiçin meydanlara taşacak.

Bahar, her biri ortak düşmana karşı müca-deleye yazgılı olan, farklı mücadele alan-larının birleşik mücadelesini kuvvet-lendirmek, demokratik devrim yolundahız kazanmak için bulunduğumuz heralanda bir adım ileri çıkmanın zamanıdır.

18.2.2012

Bahar, her biri ortak düşmana karşı mücadeleyeyazgılı olan, farklı mücadele alanlarının birleşik

mücadelesini kuvvetlendirmek, demokratik devrimyolunda hız kazanmak için bulunduğumuz her alanda

bir adım ileri çıkmanın zamanıdır.

Page 6: OGD 13

özgürlükçü gençlik6

Mart İsyanda!

Faşizmin yükselen ayak sesleri karşısında halkın çocukları bir bir yollara düşüyorduo dönem. Kimisi elinde silah dağlara çıkıp dağlardan “Faşizme Ölüm” diye, kimisi

köy yollarına düşüp kırlardan kentlere “Özgürlük” diye haykırıyordu.

Direnişin ve Katliamın Adı:

Ölüme Sayılan Günler, Özgürlüğe Sayılsın Diye…

Mart 1971 askeri darbesi, DenizGezmiş ve arkadaşlarının yaka-

lanması ve idama mahkum olmaları...Mahir Çayan ve arkadaşlarının kaçışları,Kızıldere katliamı… Sönmeyen NewrozAteşi… O günden bu güne Mart ayı dev-letin devrimcilere dönük saldırıların so-mutlandığı bir imge haline geldi.

Faşizmin yükselen ayak sesleri karşısındahalkın çocukları bir bir yollara düşüyorduo dönem. Kimisi elinde silah dağlara çıkıpdağlardan “Faşizme Ölüm” diye, kimisiköy yollarına düşüp kırlardan kentlere“Özgürlük” diye haykırıyordu. Kimi ay-dınlığı alnında ilk hissedenlerin devrimtürkülerini yazacağını söylerken kampus-lerde, kimisi daha sözünü bitirmedendüşmüştü faşizmin karanlık zindanlarında.

Yola Düştü MahirBastı Tetiğe..Cezaevinden kaçan Çayan ve arkadaşları-nın ilk düşündükleri, yoldaşlarının ida-mını engellemek için NATO dinlenmeüssündeki 3 İngiliz personelinin rehin al-maktı. Kızıldere Köyünde yerleştiklerievin güvenlik güçlerince sarılmasınaMahir Çayan ve arkadaşlarının cevabı tes-lim olmamaktı. Bunun sonucunda yapılansaldırıda 10 devrimci ve 3 teknisyen haya-tını kaybetti.

Geçmişte zihinlerimize kazınan devrimcimücadelenin, günümüze taşıdığı ruhunusaflarımızda yeniden canlandırmalıyız.Tüm devrimci amaçlarımız doğrultu-sunda faşizmin karşısında yükselttiğimizsesimizi, devletin güçlerine kıstıracakmahal vermemeliyiz. Kızıldere katliamı-nın bugün ki karşılığı; 19 gerillanın kim-

yasal silahlarla kazan vadisinde katledil-mesidir. Hopa da “öldürmenin” isyanınısokaklarda savurdukları için 6,5 ay hapisteyatan arkadaşlarımızın öfkesidir. Silivri deasılsız iddialarla tutuklu bulunan yoldaş-larımızdır. F tiplerindeki hasta tutsaklarınölüme terk edilmesidir. Mücadelemizinön koşulu olan inancımızı kanalize ettiği-miz alanlarda birer yumruk halinde savaş-mamız gerektiğini, bugünün yaşanankatliamlarıyla, her gün öğrenci haklarınıngasp edilmesiyle, her gün yaşanan kadın

cinayetleriyle, iktidarın kendi içerisindekurduğu çelişki zincirleriyle görüyoruz.

Devlet katliamlarının, devrimci soluğu ta-şıyan her yürekte açtığı unutulmaz yara-lardan bir tanesidir, Mehmet latifeciyoldaşımız…Hatay ın Samandağ ilçesindedoğan,burdur üniversitesinde mücadelekimliğiyle tanışan Mehmet latifeci karar-lılığının ve inancının varlığı ile Hatay Sa-mandağ da arap, kürt ve türk halklarınınkardeşliği temelinde mücadele yürütür-ken katledildi.

12

MARTMART

Bu demirci Kawa’nın zulmü, işken-ceyi ve kanı temsil eden zalim kralDehak’a karşı verdiği mücadeleninöyküsüdür. Bu Kürt halkının zulmekarşı direncinin öyküsüdür.Osmanlı hükümdarlarından günü-müze bütün iktidarlar, her durumdakürt halkını haksız zulümlere sürerek,katlederek kendi iktidarlarına meş-ruluk yaratmaya çalışmışlardır. Cum-huriyetin ilk yıllarında Şeyh Sait’eyapılanlar demirci Kawanın halkınayapılanlardan farklı değildi. Yine der-simde Seyid Rıza’ya yapılanlar zalimDehakın çocuklarının zulmü devamettirdiğinin işaretiydi. İnkarın ve im-hanın yetmediği yerlerde katliamla-rın devreye girdiğini son olarakUludere’de Roboski köyünde gör-dük.

Coğrafyamızda nevroz bir çok defakana bulandı. Kawanın gerisinde bı-raktığı Kürt bayramını, Kürtlerin ye-niden doğuşunu simgeleyen baharıngelişi anlamına gelen Newrozu, yoketmek isteyen Dehaklar günümüzTürkiyesinde de varlığını en acımasızbir şekilde sürdürmektedir. Dersim,Maraş, Halepçe ve geçtiğimiz aralıkayında Uludere katliamında da TCdevleti zihniyetini ortaya koymuştur.Tüm bunlara rağmen Kürt halkı 21mart günlerinde alanları coşkuyladoldurmaya devam ediyor. HepimizDemirci Kawa olmadıkça, zaliminzulmüne direnmedikçe, yürekleri-mizdeki isyan ateşini yükseltmedikçezamane Dehakları bizleri ezmeye vesömürmeye devam edecektir. NEW-ROZ PİROZ BE.

mazlum Doğan’dan AldIkCesaret Ve Onur Bayrağını

Ve Kawa’nIn Ateşİnİ

Mücadelemizin ön koşulu olan inancımızı kanalize ettiğimiz alanlarda bireryumruk halinde savaşmamız gerektiğini, bugünün yaşanan katliamlarıyla, her günöğrenci haklarının gasp edilmesiyle, her gün yaşanan kadın cinayetleriyle,iktidarın kendi içerisinde kurduğu çelişki zincirleriyle görüyoruz

Page 7: OGD 13

özgürlükçü gençlik 7

Haberler mart 2012

Bakırköy Cezaevi önüne sandalyeler yer-leştirildi ve beyaz tahta kuruldu, akade-misyenler Nükhet Sirman ve Ayten Alkan,tutuklu öğrenciler ve tutuklu Prof. Dr.Büşra Ersanlı için temsili ders verdi. Öğ-renciler arasında milletvekilleri de vardı.

Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiya-tifi, Türkiye'de yaklaşık 600 tutuklu liseve üniversite öğrencisine dikkat çekmekiçin Bakırköy Cezaevi önünde temsili derseylemi gerçekleştirdi.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün yaklaş-masına atfen, ders mekanı olarak, Prof.Dr.Büşra Ersanlı ve 21 kadın tutuklu öğren-cinin içinde olduğu Bakırköy Kadın Ce-zaevi seçildi.

Derste, tutuklu 21 öğrenci ve Ersanlı içinyoklama alındı. Aralarında Emek, De-mokrasi, Özgürlük Bloku milletvekili Le-vent Tüzel, CHP milletvekilleri MeldaOnur, Sezgin Tanrıkulu, Veli Ağbaba'nında olduğu öğrenciler derste yerlerini aldı.

MKÜ'de dönem başında hayata geçirilen“akıllı kart” uygulamasını protesto etmekiçin, 1 Mart Çarşamba günü bir arayagelen üniversite öğrencileri rektörlük bi-nasına doğru yürüyüşe geçti.

ÖGB ve Jandarma tarafından önlerine ba-rikat kurulan üniversite öğrencilerininrektörlük binasına yürümeleri engellendi.Öğrenciler, tüm baskılara rağmen “akıllı

kart”ları protesto ettikleri basın açıklama-sını gerçekleştirerek, olaysız bir şekildedağıldı.

ÖGD Kış EtkinlikleriBaşlıyor!Özgürlükçü Gençlik Dernekleri, ku-rulduğu günden bu yana her yıl dü-zenli olarak gerçekleştirdiği yaz vekış etkinliklerine bu yıl da devamediyor. Bu yıl 6.sı düzenlenecek olanetkinlikler, Mart ayı boyunca devamedecek.

Beş bölgede, altı farklı şehirde orga-nize edilecek etkinliklere, yaklaşık 20farklı şehirden üniversite öğrencilerikatılım gösterecek.

İki gün boyunca sürecek etkinlik-lerde, ekonomi politik (Marksist eko-nomi kuramına giriş) ve felsefe(Diyalektik materyalizme giriş) üze-rine belirlenen kitapların sunumlarıyapılacak. Etkinlikler, Madam Bovaryadlı romanın sunumu ile devam ede-cek. İçinde, film gösterimleri ve pa-nellerin de yer alacağı kışetkinliklerinde bir araya gelecek olangençler, iki gün boyunca düşünceyive davranışı örgütleyecek.

ETKİNLİK TARİHLERİ:

*İç Anadolu (Eskişehir): 10-11 Mart

*Güney - 1 (Adana): 10-11 Mart

*Güney - 2 (Hatay): 10-11 Mart

*Ege (Denizli): 17-18 Mart

*Karadeniz (Samsun): 17-18 Mart

*Marmara (İstanbul): 31 Mart- 1 Nisan

Gündem SoruşturmaÖGD'liler Mecliste!Pamukkale Üniversitesi tarafındanverilen uzaklaştırma cezalarını pro-testo etmek için Tutuklu ÖğrencilerleDayanışma İnisiyatifi tarafından basınaçıklaması gerçekleştirildi. Açıkla-mada basına ve kamuoyuna bilgilen-dirme yapan üniversite öğrencileri,15 Şubat günü Malatya MilletvekiliVeli Ağbaba’nın konuğu olarak mec-liste basın toplantısı gerçekleştirdi.

Hopa ve Malatya davasında tutukluyargılanıp tahliye olan üniversitelile-rin de katıldığı açıklamada, Pamuk-kale Üniversitesi öğrencileri adınakonuşan Okan Karakuş, soruşturmaterörünü ve sonrasında yaşananlarıanlattı.

Hopa davasında altı buçuk ay tutukluyargılanan Göksel Ilgın, Hopa dava-sından bugüne geçen süreyi ve yaşa-dıklarını basın ve kamuoyu ilepaylaştı.

Puşi taktığı için 2 yıldır tutuklu bulunanGalatasaray Üniversitesi öğrencisi CihanKırmızıgül için arkadaşları ve hocalarıeylem yaptı.

Galatasaray Üniversitesi içinde toplanan200'ü aşkın kişi, alkışlar ve sloganlarlaKırmızıgül hakkında tutuklama kararıveren Beşiktaş Adliyesi'ne doğru yürü-yüşe geçti. Çırağan Sarayı'nın önündeyolu keserek oturma eylemi yapan kitle,alkışlarla Kırmızıgül'ün tutuklanmasınıprotesto etti.

Eylemde, "Tutukluluk süresi, yıldıramaz

bizleri", "Baskılar son bulsun, Cihanözgür olsun", "Yıkılsın hücreler, tüm tut-saklara özgürlük" sloganları atıldı.

Eyleme katılanlar, TMK'nın kaldırılma-sını, özel yetkili mahkemelerin lağvedil-mesini talep etti. Eyleme, tutuklu öğrenciDeniz Küçükbumin'in annesi, Emine Kü-çükbumin de destek verdi.

2010 yılını Şubat ayında Çağlayan'da birmarkete düzenlenen molotof kokteyllisaldırının ardından, Cihan Kırmızıgül, osırada beklediği durakta, puşi taktığı içingözaltına alındı ve tutuklandı. Molotofkokteyllerinin üzerinde Kırmızıgül'e aitparmak izi ve DNA örneğine rastlanmadı.Gizli tanığın, gördüğü kişinin Kırmızıgülolmadığı yönündeki beyanlarına rağmen,Kırmızıgül 2 yıldır tutuklu yargılanıyor.

Cezaevi Önünde Ders

MKÜ Öğrencileri “Akıllı Kart”laraKarşı Yürüdü!

Cihan’a Özgürlük İçin Yürüdüler!

Page 8: OGD 13

özgürlükçü gençlik8

Alp Kayserilioğlu

lmanya’daki finansal sermayenin enbüyük gazetesi Frankfurter Allge-

meine Zeitung’un, Dünya Bankası’nın veIMF'nin ve 2012 için sundukları ekono-mik perspektifleri gözden geçirirsek, sankikaderin cilvesi üzerine, ama alaycı-parodiktarzda yazılmış bir tiyatro oyunun icin-deymişiz gibi buluruz kendimizi. Birbirle-rinden daha da kötümser ve daha dabelirsizliklerle dolu bir perspektif sunmakiçin sanki canlarını veriyorlar ve birbiriylerekabet içindeler.

Bunun içine bir de, Standard&Poors'unve Moody'nin bir dolu Avrupa ülkelerininkredi reytingleriyle oynadığı “ha düşür-düm, ha düşüreceğim“ oyununu katın,alın size mükemmel bir komedi. Dahadoğrusu; tiyatro oyunu olsa, komediolurdu.

Ama, tiyatro oyunu değil: hoş geldiniz2012' ye!

* * *

Dünya Bankası’nın hesaplamasına göre,2011’in 3. çeyreğinde, yeniden ateşlenenfinansal kriz sonucu düşen borsa değerle-riyle, Dünya’nın 2011 GSYİH'inin yüzde9,5 veya 6,5 bilyon dolar kadar değerkaybı olduğunu tespit etti. Yanı sıra, aynızaman içinde Dünya ticareti (1 senelik za-manda hesaplanmış biçimiyle) yüzde 8düştü ve özellikle Avrupa ithalatının (yine1 senelik bir zamanda hesaplanmış biçi-miyle) yüzde 17 düşmesi buna büyük kat-kıda bulundu.

2011’de ortalama olarak (yani 4 çeyreği dekatarak) Dünya ticareti yüzde 6,6 (2010:yüzde 12,4) ve Dünya GSYİH'i yüzde 2,7

(2010: yüzde 4,1) yükselmiş olsa bile,2011'in 3. çeyrek yılındaki gibi aniden birçöküşün/krizin yeniden patlamasının,dünyadaki bütün ekonomik dengeleri sonderece hızlı bir şekilde nasıl bozabilece-ğini görebiliriz. Aynı şekilde eğer patlakhızlıca kapatılmaz ise (ki 2011 Aralık’ındaAvrupa Merkez Bankası’nın (ECB) yüzde1 faiz ile bankalara dağıttığı 489 milyardolar ve IMF'nin kriz fonuna Avrupa ül-kelerinden garantilenen 200 milyar dolaryine ekonomik dengeyi kurdu) sonuçlarınfeci olacağını görebiliriz.

Dünya Bankası da bunu biliyor: 2012 içinDünya GSYİH'in sadece yüzde 2,5 (yük-sek gelirli ülkeler: yüzde 1,4, gelişen ülke-ler: yüzde 5,4) yükselmesini ve Dünyaticaretinin yüzde 4,7 yükselmesini bekli-yor; ve bu rakamların da “çok belirsiz” ol-duğunu ekliyor. Çünkü, 2012 ekonomik

hesaplaması, kısa vadeli beklentileri kata-rak ve geçmiş senenin ortalaması üzerinekurulmuş bir hesaplamadır. Orta vadelidengelerde (mesela Avrupa’daki finansalkriz gibi) büyük bir patlamanın olmamasıüzerine kurulmuş bir hesap.

Eğer Avrupa’da kriz yine patlarsa ve me-sela sermaye piyasası Avrupa ülkelerini re-

finanse etmeyi reddederse, Dünya Ban-kası, 2012 Dünya GSYİH'in en az yüzde2,5 ve 2013’te gelişen ülkelerinGSYİH'inin en az yüzde 4,2 düşeceğinihesaplıyor. Burjuvazinin mekanik-poziti-vist ekonomik teorisi kısa vadeli ve “birey-sel” çıkarlar üzerine kurulan gerçekekonomik sistemin yapısını ve gerekçele-rini, direkt uzun vadeli şemalara “kopya-lıyor”, önceden düzgün, problemsiz veyaen azından ortalamada her yanı dengelen-miş şekilde bir gelişmeyi öngörüyor.

Ama, 2011'in 3. çeyrek yılındaki ani “den-gesizlik” ve Dünya Bankası’nın 2012 ön-görüsünü “çok belirsiz” olaraktanımlaması, ne ekonomik sistemin ne deekonomik teorinin, gerçeğe salıverilmişetkin güçlerin rasyonel bir şekilde kontrolaltında veya düşünülebilir durumda olma-dığının simgesidir.

A

2011’de ortalama olarak Dünya ticaretiyüzde 6,6 ve DünyaGSYİH'i yüzde 2,7yükselmiş olsa bile,2011'in 3. çeyrek yılındaki gibi aniden bir çöküşün/krizinyeniden patlamasının,dünyadaki bütünekonomik dengeleri sonderece hızlı bir şekildenasıl bozabileceğini görebiliriz.

2012: BELİRSİZLİKLER YILI

Page 9: OGD 13

özgürlükçü gençlik 9

Avrupa'da artık sadece Almanya, Fin-landiya, Hollanda, Danimarka ve Lu-xemburg'un kredi reytingiproblemsiz “AAA” durumunda; diğerbütün Avrupa ülkeleri ise, hem Stan-dard&Poor's, hem de Moody's’denya “AAA”yı kaybettiler ya da kaybet-meye yakınlar. Yunanistan, İtalya veİspanya zaten B’lere düştüler veyadüşmek üzereler.

Reyting-savaşı neden tam şimdi baş-ladı ve neden tam Avrupa'nın merkezemperyalist güçlerinin; kriz'in bütünhegemonik-sistemik dengelerinibozması sonucu dengeleri değiştire-cek hamlelere izin veren bir alanınaçılması ve öncü emperyalist ülkelertarafından kullanmasıyla birlikte, Av-rupa Birliği’ni kendi çıkarlarına göredaha da net ayarlamaya başladığınıda, kesin olarak bilemeyiz.

Belki yeni biçimlerde şekillenmeyebaşlayan ve topyekûn otoriterizmeyol alan bir Avrupa’nın fazla güçlen-memesi için önlemdir, belki Avrupaemperyalist merkezlerinin “çevre” ül-keler için sunduğu “çözümlerin” yenibir kriz patlağı olasılığını yükselte-ceği ve yeni bir avro krizinin bütün

dünyayı fena sarsacağı hesaplanarak,buna karşı bir önlem olabilir. Bu ilk ikiopsiyon, EFSF ve sonraki ESM fonunnotu da düşme tehlikesi altında bu-lunduğu için, akıl dışı bir olasılıkdeğil.

Ama belki de, Avrupa'nın merkezileş-mesinin önünü açmak için, ulusal fi-nans-politik bağımsızlığın ortadankaldırılmasının hızlanması ve zorlan-ması yönünde bir hamle olabilir.Dünya kapitalist sisteminin ve şu anözellikle Avrupa’daki kapitalist siste-min içinde gelişen kâr-kullanım de-ğeri çelişkisi, Avrupa’daki lideremperyalist ülkeleri, belki gerçektenbu feci irrasyonel çözümünün “enrasyonel” çözümü olarak görmelerinimotive etmiştir.

Her durumda, emperyalistlerin Avru-pa’sı ve Avrupa‘da yaşayan halklar

için durum kritik. Hem Dünya Ban-kası hem de IMF Avrupa'nın ortalamabüyümesinin eksiye girmesini bekli-yor. 2012’de İtalya ve İspanya içinyüzde 2,2yüzde ve yüzde 1,7 düşüşbekleniyor.

Yunanistan ise, 2011’de yüzde 6,8 kü-çüldü ve en az 2014’e kadar her sene

küçülmesi bekleniyor; böylece mini-mum 4 sene arka arkaya küçülmüşolacak. Ayrıca, 2010’da Yunanistan“sadece” yüzde 4,5 küçüldüğü için,otoriter kriz “çözümlerinin hiç bir şe-kilde ekonomiyi düzeltmediğini, ter-sine krizi derinleştirdiğini görüyoruz.

Şu an öyle görünüyor ki, sanki “Yu-nanistan sorununun çözümü” AB'ninkriz çözümü ile el ele giden yenidenyapılanmasının ilk ve herhalde genelmodeli olacakmış gibi. Almanya’dakibüyük sermayenin bazı sözcüleri, Yu-nanistan'ın Avrupa Birliği’nden çıka-rılmasını isterken, bazı önemlipolitikacılar, Avrupa Birliği’nin yeniESM finans fonuyla değişen finans-politik yapısının yeterince otoriter veanti-demokratik olmadığını ve dahada otoriter ve anti-demokratik olmasıgerektiğini savunuyorlar.

İktidardakilerin iç çatışmasındandoğan sonuç ne olursa olsun, halklarve isçi sınıfı için, eğer kendileri acilenşu andaki sistemik gerekçelerden ayrıbir şekilde demokratik ve halkçıprensiplerini savunmayı beceremez-lerse, buradan sadece kötü sonuçlarçıkabilir. O zaman, kendisini en de-mokratik ve ileri değerlerle bürün-müş gören şu Avrupa’nın,hegemonyası git gide anti-demokra-tik yapılarla/araçlarla ve zor (ve belkişiddet) ile kuracağını kestirebiliriz.

Bahar, her biri ortak düşmana karşı mücadeleyeyazgılı olan, farklı mücadele alanlarının birleşik

mücadelesini kuvvetlendirmek, demokratikdevrim yolunda hız kazanmak için bulunduğumuz

her alanda bir adım ileri çıkmanın zamanıdır.

krİz derİnleŞİrken ÇÖzÜm mÜcadelede

Bahar, her biri ortak düşmana karşı mücadeleyeyazgılı olan, farklı mücadele alanlarının birleşik

mücadelesini kuvvetlendirmek, demokratikdevrim yolunda hız kazanmak için bulunduğumuz

her alanda bir adım ileri çıkmanın zamanıdır.

mart 2012

Page 10: OGD 13

özgürlükçü gençlik10

Yiğithan Kavukçu

YUNANİSTAN'DA DEVRİMİNAYAK SESLERİ DUYULUYOR!

arkozy ve Merkel'in sözcülüğünüyaptığı Avrupalı finans-kapitalin

elinde oyuncağa dönen Yunanistan'lıdüzen politikacıları, ekonomik darbo-ğazı aşmak konusunda bir arpa boyuyol alamıyor.

Sermayenin sözcüleri olan milli mu-tabakat hükümeti bileşenleri, ayakseslerini duymaya başladıkları dev-rimi savuşturmak için IMF'den alına-cak mali yardıma bel bağlar halegeldiler.

Yunan Halkının alınterine göz koyanIMF, 130 milyar avroluk borçlandırmapaketini serbest bırakmanın karşılı-ğında ülkedeki tüm ücretlerin yüzde20 oranında kısılmasını, kamuda 15bin kişinin işten çıkarılmasını, birçokokul ve hastanenin kapatılmasını vedevasa özelleştirme hamleleriningerçekleştirilmesini istedi.

Halk Kapitalistlerin Saldırısına Boyun Eğmiyor

İşsizliğin resmi rakamlarla göre yüzde20 civarında seyrettiği ve yoksulluğunher gün derinleştiği ülkede, kendile-rine onursuz bir kölelik dayatılmak is-tenen emekçiler 7-8 ve 11 Şubattarihlerinde genel greve gittiler. Bü-rokratik sendikal yapıların eylemi sek-teye uğratma çabalarına karşın, genelgrev sırasında Atina'da yirmi bin işçiyürürken, Enerji Bakanlığı'nın ve ma-denlerin de hedef olduğu çok sayıdaişgal eylemi gerçekleştirildi.

AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMFeliyle dayatılan kararların meclisteoylandığı, 12 Şubat'ı 13 Şubat'a bağ-

layan gece ise, halkın isyanı, grevgünlerini aşan bir kitlesellik ve mili-tanlık arz etti. Gösteriler ülkenin iriliufaklı tüm şehirlerinde gerçekleşir-ken, polisle sert çatışmalar yaşandı veçeşitli kamu binaları ile kapitalist iş-letmelere ait onlarca bina ateşe ve-rildi.

Çanlar Burjuvazi İçin Çalıyor

Gelinen noktada, burjuvazinin eko-nomik krizin yanında çok güçlü bir si-yasi krizle de karşı karşıya kaldığıaçık. Bugün Yunanistan, halkın eskisigibi yönetilmeyi kabul etmediği, bur-juvazinin ise eskisi gibi yönetemediğibir eşikte duruyor. Meclisteki oyla-mada, üç düzen partisinin 46 millet-vekilini ihraç etmek zorunda kalmasıve polsin gösterilerde git gide dahaçok güç kullanmaya başlaması dadurumun hassasiyetini gösteriyor.

Son dönemde gerçekleştirilen ka-muoyu yoklamaları düzen partilerininhalk nezdindeki meşruiyetinin eridi-ğini gösteriyor. Öyle ki, 2009'dayüzde 44 oy alarak iktidara gelenPASOK, şimdilerde yüzde 8’lik birdestek bulabiliyor, üstelik kaybettiğioylar ülkedeki diğer düzen partilerinegitmiyor. Şu an itibarıyla halkınumutları, tümüne verilen destek top-landığında yüzde 46 oranına ulaşandemokratik sol partilere yönelmişdurumda.

Yaşanan siyasi bunalım neticesindeburjuvazinin diken üstünde oldu-ğunu anlamak zor değil. Öyle ki, hersiyasi tıkanıklık döneminde halkı sis-teme kanalize etmenin bir aracı ola-rak görülen seçimler, egemenlertarafından şiddetle arzulanırken, busefer burjuva politikacılar seçimleriertelemekten bahsetmektedir.

Kriz Derinleşirken Komünistleri BekleyenGörev: DEVRİM!

Ekonomik ve siyasi krizin derinleştiğiülkede, bugünün biricik görevi, işçisınıfının isyanını devrimci bir kalkışmaiçin acilen örgütleyebilmek. Bununbaşarılıp başarılamayacağı ise süreçiçinde, reformist/ legalist KKE veSYRIZA gibi örgütlerin mi yoksa kitletabanı daha dar olmakla beraberdevrimci nitelik taşıyan öznelerin miöne çıkacağı sorusunun cevabınabağlı görünüyor.

Gelinen noktada, burjuvazinin ekonomik krizinyanında çok güçlü bir siyasi krizle de karşı karşıyakaldığı açık.

S

Page 11: OGD 13

özgürlükçü gençlik 11

Söyleşi: Erman İbrahim-Semra Zarper / Çeviri: İdil Tekin mart 2012

Özgürlükçü Gençlik: Öncelikle, Tunus’taAralık 2010-Ocak 2011 tarihlerinde baş-layan halk hareketinin içinde Tunus GençKomünistler Birliği(UCJT)’nin ne dü-zeyde yer aldığını sormak istiyoruz.

Ameni Dhouib: Halk hareketinin başlan-gıcından itibaren UCJT olarak sokak-larda, Tunus gençliğiyle birlikte, örneğinçeşitli sloganlar üreterek harekete bir çer-çeve sunmaya çalışıyorduk. Tunus gençli-ğinin 23 yıl boyunca bir “politik çöl”deyaşadığını biliyorduk; gençlik, insanlar ta-rafından ortaya konan toplumsal ve eko-nomik talepleri sloganlaştırmasınısağlayacak politik bilinçten yoksundu. Ör-gütümüz, gençliğin seçkin kesimi olarakdeğerlendirebilecek direnişteki yoldaşla-rımız gençlerle yan yana hareketin gidişyönüne doğrudan etkide bulunuyorlardı.14 Ocak 2011 öncesinde ve o gün bo-yunca rejim karşıtı ve Zeynel Abidin Bin

Ali’nin gitmesini talep eden sloganlarla İç-işleri Bakanlığı Ofisi önündeydik. Bunugünlük olaylardan da gözlemleyebiliriz.

Ayrıca, İçişleri Bakanlığı içerisindeki ce-zaevi hücrelerinde alıkonulmuş yoldaşla-rımız vardı. Günler önceden yakalanmış,işkence görmüş ve bilinmeyen bir tarihekadar gözaltına alınmışlardı. Bu yoldaşla-rımız ancak 14 Ocak’tan sonra serbest ka-labildiler. Aralarında genel sekreterimizHamma Hammami’nin de olduğu Tunusİşçileri Komünist Partisi (PCOT) üyeleride bulunuyordu. Ayrıca 25-26 Ocak’ta,halkla birlikte gayrimeşru hükümeti pro-testo etmek için Başbakanlık önündeoturma eylemindeydik. Oradaki gençlerletartışmalar yaptık ve oturma eylemine yi-yecek ve ilaç sağlayarak destek olduk.Gerek organizasyon komitesindeki varlı-ğımızla gerek sloganlarımızla Al Kasaba(Başbakanlık’ın bulunduğu bölge) oturma

eyleminin merkezindeydik.

Ardından Al Kasaba’daki ikinci oturmaeylemi gerçekleşti. İlki çok sert bir bi-çimde ezilmişti. İkincisi halkın gayri-meşru Muhammed Gannuşi hükümetininfeshedilmesi ve bir anayasa kurulu oluştu-rulması yönündeki talebi doğrultusundagerçekleşti. Aklıma gelmişken, anayasa ku-rulu, Bin Ali’nin eski partisi DemokratikAnayasal Birlik’in feshi, siyasi polisin feshibasın özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı talepeden sadece bizim partimizdi. O zamanakadar, partimiz başlıca sol partileri bir

,,

Tunus Genç Komünİstler Bİrlİğİ (UCJT) Merkez Yönetİcİsİ Amenİ Dhouib İle Tunus’ta Gençlİk Hareketİ üzerİne konuştuk

“Tunus gençliğinin 23 yılboyunca bir “politikçöl”de yaşadığınıbiliyorduk; gençlik,insanlar tarafındanortaya konan toplumsalve ekonomik taleplerisloganlaştırmasınısağlayacak politikbilinçten yoksundu.Örgütümüz, gençliğinseçkin kesimi olarakdeğerlendirebilecekdirenişteki yoldaşlarımızgençlerle yan yanahareketin gidiş yönünedoğrudan etkidebulunuyorlardı.”

“25-26 Ocak’ta, halkla birlikte gayrimeşru hükümeti protestoetmek için Başbakanlık önünde oturma eylemindeydik.Oradaki gençlerle tartışmalar yaptık ve oturma eylemineyiyecek ve ilaç sağlayarak destek olduk. Gerek organizasyonkomitesindeki varlığımızla gerek sloganlarımızla Al Kasaba(Başbakanlık’ın bulunduğu bölge) oturma eylemininmerkezindeydik. Ardından Al Kasaba’daki ikinci oturmaeylemi gerçekleşti.”

Bouazizi nin ArdındanTunus ta Gençlik Hareketi

Page 12: OGD 13

özgürlükçü gençlik12

araya getirerek 14 Ocak koalisyonununüyesi olmuştu.

İkinci Al Kasaba oturma eyleminde dahaetkiliydik. Seçimlerin düzenleneceğianonsunun eylemimizin pozitif bir so-nucu olduğunu düşünüyoruz. Eylemimizkutlamalarla son bulmuştu, ülkenin her ta-rafından gençler birbirimize çiçekler veri-yor, ağlıyor, naralar atıyorduk.Eylemlerimiz son bulmadı. Çalışma hak-kının kabulü için, Siyonistlerle ilişkilerinnormalleştirilmesini kınamak için, emper-yalizme karşı, ulusal meselelere ve Arapülkelerinde sürmekte olan devrimlere yö-nelik yabancıların müdahalelerine karşıeylemler gerçekleştirdik, bu zaman zar-fında bütün yollardan devrimi destekle-dik.

Sonrasında ise anayasal seçimler geldi.PCOT’nin gençlik seksiyonu olarak bizlerde seçim kampanyasının başladığı ilk gün-den itibaren Tunus’un tüm bölgelerindeözellikle de kırsal ve halka ait alanlardafaaliyete dâhil olduk. Her ne kadar seçimsonuçları beklediğimiz gibi olmasa da , budeneyimi olumlu olarak değerlendiriyo-ruz. Uluslararası ölçekte değerlendirdiği-mizde Anayasa Meclisi’nde 3 sandalyealmak kolay bir şey değildir ancak bizimharcadığımız efor göz önüne alınırsa, budüşünce kendimizi aldatmamıza nedenolur. En büyük başarımız ise ülkenin iç kı-sımlarındaki Tunuslu gençlerin durumu

hakkında derinlikli bilgileri bir araya ge-tirmek oldu.

Şimdi ise, Eylül/Ekim 2011'den bu yanaüniversitelere döndük. UCJT üniversite-lerde Tunus Genel Öğrenci Sendikası(UGET)’in üniversitelerdeki ayrılmaz veaktif bir parçası. Aynı zamanda, anayasalkurul ofisinin önünde de birkaç eylem or-ganize ettik. Kampüste -açıkça söylemekgerekirse İslamcı olduklarını ileri süren-yabancı insanlar tarafından öğrencilerebirkaç kez şiddet uygulandığına tanık ol-muştuk. Üniversitede eğitim kurumları-nın bağımsızlığını ve bütünlüğünü talepeden bir grev ve boykotlar düzenledik.Bizler her zaman halk üniversitelerini, de-mokratik eğitimi, ulusal kültürü savunan-lar olduk. Biz yalnızca bu gruplarınMannouba (Tunus’ta bir şehir) Üniversi-tesi’nde olduğu gibi korunmalarına karşıeylemler yapmadık, aynı zamanda anaya-sal kurula öğrenciler olarak eğitiminbütün aşamalarında parasız olması, özel-leştirme politikalarının gözden geçiril-

mesi, üniversitelerde eğitimle ilgili alına-cak kararlarda demokratikleşme adımları-nın atılması gibi taleplerimizi de iletecekfırsatı bulduk. Burada Tunus Üniversi-tesi’nin diplomalı işsiz nesilleri yetiştirenLMD (License Master Doctorate) siste-minden ne kadar mağdur olduğunu da ha-tırlatmak isteriz.

UCJT olarak Komünist Parti’yle ilişkile-riniz nasıl?

PCOT Tunus politik yaşantısının asli birunsuru. Bunu her ne kadar kilit bakanlık-lar önerilmese de mevcut geçici hüküme-tin parçası olmaya dair aldığı tekliftenanlayabiliriz. Partimizin önemini ve popü-lerliğini seçim sonuçlarıyla ölçmeye kal-karsak yanlış yapmış oluruz. Gençlikbirliğimiz, partinin güçlü kuruluşlarındanbir tanesi. Parti, Tunus gençliğine UCJTile sesleniyor. UCJT örgütsel olarak ba-ğımsız ancak politik olarak partinin genelçizgisini, kararlarını ve tutumunu mutlakabenimseriz, programını savunuruz veonun Marksist-Leninist ilkelerine sadıkkalarak hareket ederiz.

Örgütsel bağımsızlık partiyle daha aztemas etmemiz manasına geliyor. Demo-kratik merkeziyetçilik ilkesini benimsiyo-ruz; çok sayıda Tunuslu genci temsilediyor oluşumuz göz önünde bulunduru-lursa despotik uygulamalara ve hiyerarşikbir örgütlenmeye sahip olmayışımızın se-bebi budur. Öğrenciler, şehirli ve köylüişsiz gençler, çalışma hakkı için mücadeleeden dışlanmış gençler... kısacası bütünkesimlerden gençler örgütümüzde yer alı-yor. Pek çok Marksist-Leninist deneyimdebenzer tip gençlik örgütü modeliyle karşı-laşırız.

UCJT’nin UGET içerisindeki rolünü sor-mak istiyoruz. Öğrenci eylemlerindeki vetaleplerin belirlenişindeki ağırlığı nedir?Olağan eylemlerde ve etkinliklerde UGETiçerisindeki diğer politik gruplarla ilişki-leri nasıldır?

UCJT, UGET içerisinde temel bir aktör.Biz UGET’i herhangi bir partiyle ilişkisiolmayan bağımsız öğrencileri de içerenTunus’taki bütün öğrencilerin sendikasıolarak görüyoruz. O, farklı siyasi yönelim-lerimizle hepimizi bir araya getiren sendi-kal bir öğrenci örgütü.

“Sendikal hareket Tunus gençliğinin bütününün,bütün nesillerden gençliğin, taleplerinin dışındadüşünülemez. Eğitim ve iş gibi sosyal haklar içinmücadele ettiğimizde halktan sınıflarla yan yana

mücadele ediyoruz. Öğrenci mücadelesi halkınverdiği mücadelenin dışında düşünülemez.”

“PCOT Tunus politik yaşantısının asli bir unsuru. Bunu her ne kadar kilit bakanlıklar önerilmese demevcut geçici hükümetin parçası olmaya dair aldığıtekliften anlayabiliriz. Partimizin önemini vepopülerliğini seçim sonuçlarıyla ölçmeye kalkarsakyanlış yapmış oluruz. Gençlik birliğimiz, partiningüçlü kuruluşlarından bir tanesi. Parti, Tunusgençliğine UCJT ile sesleniyor.”

Page 13: OGD 13

özgürlükçü gençlik 13

mart 2012

UGET içerisindeki varlığımız tarihsel. Bizher zaman, şimdiki ismimizi almadanönce, ismimiz Revolutionaries Syndicalistiken bile UGET içerisinde yer aldık.

Sendika içerisindeki diğer unsurlarla iliş-kilerimize gelince farklı siyasi yönelişler-den insanları bir araya toplayan sendikalbir örgütlenmede bizim programatik he-deflerimize farklı yaklaşımlar olmasını ko-laylıkla anlayabiliyoruz. Üyelerin hepsidevrimci olamaz. Sendikamız farklı hassa-siyetlere açık. Üniversitelerdeki en güçlüve etkili unsur biz olmamıza rağmen hiçkimseyi dışlamıyoruz. Böylece, sendika-daki diğer kesimleri üzerinde baskı oluş-turmak için çoğunluk gücünü kullanmayıistemiyoruz ve hatta öğrenci sendikası ey-lemlerinde sadece kendimiz olduğumuzzamanlarda bile UGET ismiyle hareketediyoruz. Niyetimiz, bizim dışımızdakiunsurları -hatta bazen ayrıcalıklar tanıya-rak- sürece katmaktır. Esas amacımız grev;eğitim için, iş için ve devrim için grev.Ancak böylesi faaliyetlerde politik talep-lerden çok sendikal taleplere eğiliyoruz,tabi ki prensiplerimizi unutmadan.

Öğrenci Sendikası’nın başlıca taleplerinive Tunus Gençliği’nin başlıca talepleriniaçıklayabilir misin?

Aslına bakılırsa sendikal hareket Tunusgençliğinin bütününün, bütün nesillerdengençliğin, taleplerinin dışında düşünüle-mez. Eğitim ve iş gibi sosyal haklar içinmücadele ettiğimizde halktan sınıflarlayan yana mücadele ediyoruz. Öğrenci mü-cadelesi halkın verdiği mücadelenin dı-şında düşünülemez.

Toplumsal talepler için, bütün öğrencileriçin doğru düzgün yurtlar talep ediyoruz.Aslında, öğrencilerin sadece bir yıl ücret-siz yurt hakları var. Bu durum ülkenin içkısımlarından gelen yoksul sınıflardan öğ-renciler için gerçek bir handikap. Bütünöğrenciler için özellikle de bizimki gibitoplumlarda durumu daha hassas olan ka-dınlar için parasız yurt talep ediyoruz.

Öğrenci eylemleri seçimden sonra baskıyauğradı mı? Protesto hakkınız için, devletbaskısına karşı nasıl direniyorsunuz?

Devrimden bu yana sendikal hakları kabulettirmeyi başardık. Bugün gösteri ve yü-rüyüş hakkının önünde bir yasaklama sözkonusu değil ama İslamcı olduğunu iddiaeden yabancı unsurlar üniversiteye saldı-rıyorlar, şiddet var. Üniversitelerimizi şid-dete sahne olmaktan korumak içinelimizden gelen her şeyi yapacağız, ku-rumlarımızın bugüne kadar olduğu gibi

bilgi mabetleri, demokratik uygulamalarınmekânları, özgürlük ve kültür alanları ol-maları için mücadeleyi sürdüreceğiz. Ne-sillerdir yoldaşlarımız bu amaç içindövüştüler. Bugün üniversitelerde BinAli’nin partisiyle aynı uygulamalara sahipiktidar partisine bağlı öğrencilerce temsilolunan irticai bir hareketle karşı karşıya-yız. Ancak korkmuyoruz çünkü Tunusluöğrencilerin böylesi irticai pratiklerle olandeneyimini biliyoruz. Öğrenciler biliyorki böylesi gruplar asla bütün öğrencilerinhakları için mücadele etmezler. Bu gruplariktidarı desteklerken nasıl onun aldığı ka-rarlara karşı olabilirler? Biz şiddete-özel-likle üniversite içerisinde- karşıyız. Bugünöğretmenlerin bile hayatı tehdit altında,onlar bile bu köktendinciler tarafındansaldırıya uğradılar.

Bir devrime tanıklık ettiniz ve şu anda dabir karşı devrimi yaşıyorsunuz, bize öne-rileriniz nelerdir?

Sizin durumunuza hassasiyetle yaklaşıyo-ruz. Devlet tarafından yasaklanmaksızın,taleplerimizi özgürce açıklayabilmek içinçok mücadele vermiş öğrenciler olarak;öğrenci sendikası hakkınızın elinizdenalınmasının nasıl bir şey olduğunu anlaya-biliyoruz. Saflarınızı güçlü bir öğrenci sen-dikasıyla örgütleyerek bu özgürlüğünüzügeri kazanacağınıza inanıyoruz. Size öne-rimiz, mücadelenizi bütün Türkiye halk-larıyla yan yana yürütmeye özen gösterin,halk hareketlerinden asla uzaklaşmayın.Dışarıdan görüldüğü kadarıyla, Türkiyedemokratik bir ülke. Ancak sendikal hak-larınıza getirilen kısıtlamadan haberdarız.Bu demokrasi açısından bir tehdit oluştu-rur ve gerici unsurları güçlendirir. Siz mü-cadelenin en önündesiniz. Sizezayıflığımızdan bahsedebilirim. Esas za-yıflığımız; 2010 yılında toplumsal hare-keti yönlendirmeye hazır değildik.Açıkçası, devrimi beklemiyorduk ve onunekonomik ve toplumsal talepleriyle yete-rince temas halinde değildik. İllegal birparti olarak toplumsal hareketin önüneyeterli bir çerçeve sunamadık, bu aynı za-manda hareketin bugün geldiği irticai ka-rakterinden neden sakınamadığımızın dabir özeleştirisidir.

İslamcıların “duygulara hitap eden” tezlerigençleri ve Tunusluların bütününü etki-ledi. Bizim programımız ise pek çok insantarafından anlaşılamadı, halk kitleleriylegüçlü bağlarımızın olmayışının eksikliğiniciddi biçimde hissettik. Son olarak, güncelolaylara daha yakından baktığımızda Tu-nus’ta yeni bir toplumsal devrim yaşana-cağını söyleyebiliriz. Halkın vedevrimcilerin öncülüğünde bir devrimibaşarıya ulaştırmak için bu kez harekete li-derlik etme şansını kaçırmamamız gerekli.

“Dışarıdan görüldüğü kadarıyla, Türkiye demokratikbir ülke. Ancak sendikal haklarınıza getirilenkısıtlamadan haberdarız. Bu demokrasi açısından birtehdit oluşturur ve gerici unsurları güçlendirir. Sizmücadelenin en önündesiniz. Size zayıflığımızdanbahsedebilirim. Esas zayıflığımız; 2010 yılındatoplumsal hareketi yönlendirmeye hazır değildik.Açıkçası, devrimi beklemiyorduk ve onun ekonomikve toplumsal talepleriyle yeterince temas halindedeğildik.”

Page 14: OGD 13

özgürlükçü gençlik14

İşgal hakkında konuşmak için öncelikleZürih’teki farklı politik öğrenci gruplarınıtanımlamak gerekmektedir.

kriPo - Eleştirel Politikler

2005 yılında takipçi örgüt olarak kurulankriPo kendilerini üniversiteli solcu öğ-rencilerin resmi ve kolektif toplanma or-ganı olarak tanımlamaktadır. Örgütiçerisinde Yeşiller, Sosyal Demokratlarve komünistler birlikte çalışmaktadırlar.Aktif çekirdeği oluşturan ve acil kararlarveren 5 üyeli(en fazla 7 kotalı) idari bir

kurul bulunmaktadır. Ama genel olarakkriPo hiyerarşiden uzak, ciddi kararlarınkolektif bilinçle alındığı bir örgütlenme-dir.

Son StuRa (Öğrenci Parlamentosu) se-çimlerini koltukların yaklaşık yüzde25'ini kapsayacak bir oranla kazandık.Ama bu parlamentodan pek fazla şeyummadık, mücadelemizin kazanımaulaşması bakımından gerçek güce sahipolmadığını düşünüyoruz. StuRa üyeleri,üniversitenin farklı enstitülerinden seçi-lebilmektedir ama çoğunun üniversite

yönetiminde önemli bir etkisi olmaz.Güçlü enstitülerdeki StuRa delegelerisadece Üniversite Parlamentosu toplan-tılarını dinleme ve oraya önerilerinisunma hakkına sahiptir ama karar mer-ciinde herhangi bir hakları yoktur.

Bunun yanı sıra Öğrenci Parlamento-su’ndaki en güçlü yapı olarak politik et-kinlikleri organize eden bir örgütüz. Birfilm topluluğumuz, etkinlik organizas-yon komitemiz bulunmakta ve her ayınikinci salı günü toplanıp kantinde politiksohbetler yaptığımız öğle yemekleri dü-

vrupa’nın geri kalanı ile karşılaştırıl-dığında İsviçre’nin durumu daha iyi.

Ancak bu, bizim karşısında mücadele et-memiz gereken az şey olduğu anlamınagelmez.

Politik Mücadele Alanlarıİsviçre’de ve Zürih özelinde, sol görüşlüöğrenciler; kamu finansmanındaki bütçekesintileri ile birlikte eğitimin özelleştiril-mesine, sermayenin profesörler veya ça-lışma raporları üzerindeki kontrolüne vesonuçların yayınlanmasına sponsorluklararacılığıyla uyguladığı baskıya, harç mik-tarının yüksek olmasının yarattığı tehdit-lere, öğrencilerin Bologna sistemi veyasıkıntılı ve pahalı emlak piyasası nedeniylehayatlarının genelinde karşılaştıkları bas-kılara karşı mücadele ederler.

Harçlar İsviçre’deki devlet üniversitesi harçları yıl-lık yaklaşık 2,500 TL’dir. Buna rağmenbaskın kapitalist İsviçre Ticaret Federas-yonu Economiesuisse harçların üç katınaçıkarılmasını talep etmektedir. Öyle görü-lüyor ki, sol liberal ittifak da iki katızamma razı görünüyorlar. Sosyal demo-kratların büyük çoğunluğunu oluşturanSP’yi (İsviçre Partisi) sol liberal olarakvarsayıyoruz. Geçmişte sıkça gördüğümüzgibi SP kapitalistlerin çıkarları için kaleci-lik yapmaktadır. Sebastian Brändli, ZürihYüksek Eğitim Daire Başkanı ve Zürih

Parlamentosu’nda SP eski vekili, kısazaman önce eğitimin insan için önemli birgelecek yatırımı olduğunu ve çok daha pa-halı olması gerektiğini belirtti.

Başkent Bern’de önümüzdeki dönem harçücretleri çok sayıda Sosyal Demokratlar veİsviçre Yeşiller Partisi (GP) üyesi vekilindesteğiyle 2,300 TL civarından 2,900 TLcivarına çekildi. Harçlar Zürih Üniversi-tesi (UZH) ve Zürih İsviçre Federal Tek-noloji Enstitüsü (ETH)'de 2,500 TLcivarında olacak. Teknik yüksekokullardayıllık harçlar devlet okullarında 2,900 TLcivarında, özel okullarda ise 19,000 TL ci-varında karşımıza çıkmaktadır. Son birkaçyılda WTO GATS’ın (eğitimin liberalleş-mesini savunan anlaşma) etkileri net birşekilde görülebilir olmuştur. Özel eğitimkurumları ve bu kurumlara ait reklamlarüniversitelerde, internette ve özelliklede

toplu taşıma araçları ve sokaklar gibi ka-musal alanlarda mantar gibi çoğalmayabaşladılar.

Öğrencilerin Yaşam KoşullarıZürih’teki öğrencilerin durumları daha dakötüye gitmektedir. Sıkıntılı emlak piya-sası evde kalamayan öğrencileri bir odaiçin 1,150 TL gibi bir miktarı ödemeyezorlamaktadır. Mesleki rehberlik tarafın-dan belirlenen rakamlar aylık yaşam değe-rini 3,850 TL olarak göstermektedir. Bunagöre, öğrencilerin yüzde 78'i düşük ücret-lerle, yarı zamanlı olarak çalışmaktadırlar.Bunların yanında çoğu üniversite BolognaReformu’nu uygulamaya başladıktansonra derslere katılım zorunluluğu getir-miştir ve bu durum yarı zamanlı çalışmaimkanını daha da zorlaştırmıştır.

2009'daki KİLİT OLAY * ÜNİVERSİTE İŞGALİ

İsviçre’deki devlet üniversitesi harçları yıllık yaklaşık2,500 TL’dir. Buna rağmen baskın kapitalist İsviçreTicaret Federasyonu Economiesuisse harçların üçkatına çıkarılmasını talep etmektedir.

İSVİÇRE DE YÜKSEKÖĞRENİMİN DURUMU

Andreas D. / Çeviri: Ekin N.

,

A

Page 15: OGD 13

özgürlükçü gençlik 15

mart 2012

zenliyoruz. Örneğin, 21 Mart 2012 içinİsviçre’nin göç politikalarıyla ilgili bir tar-tışma kürsüsü kurmayı planlıyoruz. 200– 300 kişi civarında bir katılım bekliyo-ruz. Çünkü, Ulusal Parlamento’dan birdelege ve ülke çapındaki göç depart-manının yöneticisi de bu etkinlikte yeralacak. Nisan ve Mayıs aylarında bir filmgösterimi ve kültürel emperyalizmin İs-tanbul-Sulukule’deki etkilerini anlatanbir sunum organize edeceğiz.

“Uni Von Unten” UVUTabandan Üniversite Hareketi

UVU, Zürih’in gayri resmi ve en radikalöğrenci örgütü. 2009 yılında “Dış Araş-tırmalar Enstitüsü” SLAF’ın, İsviçre’nin enbüyük neoliberal düşünce kuruluşu,ders dışı konferanslarını protesto eder-ken kuruldular. Nisan 2009'da NovartisCEO’su Daniel Vasella’nın konferansıiptal ettirme girişimleri oldu. Kasımayında, 1999'da ABD’nin Irak İşgali’ni

muhafazakar bir düşünüşle savunanneo-muhafazakar Robert Kagan, konfe-ransını farklı bir binada yüksek güvenlikönlemleri altında yapmak zorunda kaldı.150 aktivist Kagan’ın konuşmasını pro-testo etti.

Bu yer değişikliği ve basının konuyuönemsemesi 17 Kasım 2009'daki eyle-min başarıya ulaşmasına yardımcı oldu.

17 Kasım 09 İşgali-Unsereuni

Uluslararası Öğrenci Günü için UVU bireylem günü organize etti. 500 ile 600kişi arasında bir öğrenci grubu akşamsaatlerinde toplandı ve hazırlanan su-numu izlemek için insanlar büyük top-lantı salonuna geldiler. Burada toplanangrup, salonu işgal etmeye karar verdi.Basel zaten işgal altındaydı, aynı akşamBern ve Lausanne üniversitelerinin detoplantı salonları işgal edildi. Hareket,“Unsereuni” (Bizim Üniversitemiz) adınıaldı ve günlük kati toplantılarla hiyerar-

şik olmayan taban demokrasisi ileörüldü. Zürih’teki işgal iki hafta sürdü.Üniversite yönetimiyle karşılıklı mutaba-kat sonucu hareket, üniversitenin boşbinalarından biri olan Pavilion’a taşındı.2009 Aralık ayının sonuna kadar yaklaşık1000 kişinin katıldığı iki barşçıl eylemörgütlendi.

İkinci eylemin sonunda Eğitim BakanıRegine Aeppli’nin kalabalığa hitap et-mesine izin verildi ve Aeppli yüksekharçlara karşı savaşacağı sözünü verdi.Ama tarihin sık sık bize gösterdiği gibikimse bir sosyal demokratın sözüneinanmamalı. Altı ay sonra Regine AeppliZürih Parlementosu’na harçların, özel-likle yabancı öğrenciler için, yükseltil-mesini önerdi. 2010 Ocak ayındaüniversite yönetimi de verdiği sözü tut-madı ve Pavillion’un kilitlerini değiştirdi.Sonrasında Unsereuni sıradan bir top-lantı salonunda toplanmaya başladı veaktivistlerin sayısı hızla düşüşe geçti.

Yine de, Unsereuni alternatif konferans-lar düzenledi; en büyüğü 100 kişiyi et-kiledi ve iki dayanışma etkinliğiörgütledi. Etkinliklerden elde edilenpara genellikle diğer şehirlerdeki Unse-reuni gruplarıyla ortak basılan bağımsızgazete için kullanıldı. 2010 yazında Un-sereuni ve UVU dağıldı. Ancak e-postaadresleri, Facebook grupları ve kişiselbağlantılar gibi yapılar hala mevcut.

Peki Ya Şimdi?

İsviçre’deki solcular da dahil çoğu insanişgal dalgasının İsviçre’deki üniversite-leri bu kadar sarsmasını beklemiyordu.Örneğin KriPo üniversitelerdeki apolitikduruma paralel bir şekilde 2009yılında(işgal öncesi süreçte) dağılma sü-recine girmişti.

İşgal hareketi belki de, öğrencilerin mü-cadeleye olan ilgisizliğini anlamaya vebu ilgisizlikle ilgili üç teoriyi analiz et-meye yardımcı olabilir:

1- Öğrencilerin mevcut durumu gayetiyi. Harekete geçmek için yeterli prob-lem bulunmamakta.

2- Politik aktiflik artık popüler değil.

3- Öğrenciler ve insanlar genelliklememnuniyetsizler ama bir mücadeleperspektifine sahip değiller.

1000 kişiyi etkileyen bir işgal hareketi ilkteoriyi kesinlikle geçersiz kılar. Buradamemnuniyetsizlik olduğu aşikardır.

İkinci teori ise yine birinci etken doğrul-tusunda geçersizdir. Sanırım daha çokdikkate alınması gereken; Bologna Re-formu doğrultusunda üniversiteler çokdaha baskıcı bir hal aldığı gerçeğidir. Sı-nıfı geçmeniz için gereken puanı isteni-len şekilde toplamazsanız eğitimdenuzaklaştırılmanız çok kolaydır. Yani, ilgi-sizliğin sebebi politikanın ilgi çekme-mesi değil, değişen koşullarla birlikteöğrencinin bilincinde yaşanan değişim-dir. Protestolara katılmak için zaman ye-tersizdir; dersler, yoğun bir çalışmagerekmektedir; yaşamı idame ettirmekiçin yarı zamanlı işlerde çalışmak gerek-mektedir ve öğrenciler üniversiteyi biran önce bitirmek istemektedir.

En doğru olanı üçüncü teoridir. Ancak,işgal hareketi bizlere direniş ateşinin veönemli devrimci deneyimlerin; insanla-rın aklını ve kalbini ateşe atmasını sağ-layabileceğini, onlara “Başka bir Dünyamümkün!” iyimserliğini geri verebilece-ğini göstermiştir. Bu nedenle, bana göreinsanların iyimser-devrimci yanlarınıkalplerinde ve akıllarında açığa çıkara-cak kıvılcımı yaratmak için doğrudan ey-lemler örgütlemek çok önemlidir. Tekrarve tekrar. Her ciddi politik deneyimdensonra insanlar daha da politikleşirler.İşgal hareketinde kanıtlanan da buydu.Yeni politikleşen ve üniversite dışındakidevrimci mücadelede aktif olan ya dakriPo’nun bir parçası haline gelen insan-lar mevcut. İşgal olmasaydı kriPo muh-temelen dağılırdı. Ancak şimdi herşeyyolunda ve büyüyüp güçlenmeyedevam ediyoruz. Böylece rüzgar çok ya-kında kulaklarınıza İsviçre’den öğrenci-lerin aşağıdaki sözlerini taşıyacak:

“Kimin üniversitesi?”

“Bizim üniversitemiz!”

“Kimin dünyası?”

“Bizim dünyamız!”

Hasta La Victoria Siempre!

* Andreas D. kriPo'nun idari biriminde ve İşçiPartisi / İsviçre Komünist Partisi aktivistlerin-den. İşgal hareketi ve unsereuni örgütlen-mesi sırasında politikleşti. 2012 şubat ayındaTÖPG ve SDP hakkındaki davada uluslararasıdayanışma delegeleri arasında yer aldı.

ABD’nin Irakİşgali’ni

muhafazakar birdüşünüşle

savunan neo-muhafazakar

Robert Kagan’ınkonuşması, 150

aktivisttarafından

protesto edildi.

Page 16: OGD 13

özgürlükçü gençlik16

Gizem Ece Aşkar

smanlı Devleti’nde, batılılaşma ça-balarının dolaysız sonucu olarak

Avrupa tarzında modern bir yüksek okulaihtiyaç duyulmuş ve Darülfünun açılmış-tır. Son halini II.Abdülhamit’le alan bukurum, İstanbul Darülfünunu olarak,cumhuriyetin kurulduğu yıllara dek varlı-ğını sürdürmüştür. Cumhuriyet rejimiylebirlikte eğitimde de yeni gelişmelere ihti-yaç duyulmuş, bu kurum bilimselliktenuzak, tutucu ve gelişime kapalı yapısıylayeni rejimin bu ihtiyaçlarına yanıt ürete-memiş ve1924 Temmuz’unda çıkarılan2252 sayılı yasa ile kendine bağlı tüm ku-rumlarla birlikte lağvedilmiştir.

Aynı yılın Ağustos ayında, kurumun biruzantısı olup Türkiye’nin ilk ve tek “çağ-daş” üniversitesi olarak nitelendirilen(üniversite kavramı ilk kez kullanılıyor)yani “batının bilimi”yle daha çok uyuşa-cak olan İstanbul Üniversitesi açılacaktır.

Dönemin mimarı Mustafa Kemal, cumhu-riyet rejiminin daha sağlam temellereoturtulması ve batının bilimiyle yoladevam etmek için, kapitalizme daha çabukayak uydurabilmek için, yeni üniversite-lere büyük önem atfedecektir. 1946'ya ge-lindiğinde çıkarılan 4936 sayılıÜniversiteler Yasası’nın üniversite prog-ramlarını klasik ve ansiklopedik bilgi yı-ğını olmaktan çıkarıp, öğretimin “ülkesorunlarına yönelmesi”ni öngörmesi de,kurulan üniversitelerin bu amaca hizmetettiğinin ve edeceğinin en iyi kanıtıdır.

Eğitimde Neo-Liberalizmve YÖK1970'lerde dünyada neo-liberalizm güç-lenmeye başlayacak, bu politikalar üniver-sitelere de sıçrayacak ve bir yeniden

yapılanmaya ihtiyaç duyulacaktır. Tür-kiye’de de bu süreç farklı işlemeyecek amabir yeniden yapılanma ancak 1980 darbesisonrası kurulan Yüksek Öğretim Ku-rumu’yla mümkün olacaktı.

İhsan Doğramacı’yla başlayan YÖK tari-hinin ilk günlerinde, yine Doğramacı ta-rafından kurulan Bilkent Üniversitesi,YÖK’ün asıl işlevini anlamada yeterli ola-caktır. Bu dönem bir bilimsel odak olaraküniversite kavramının içi boşaltılırken biryandan da kurulmak istenen yeni yapınıntaşları döşenmeye başlanacak ve YÖK;uzun mücadeleler sonucu kazanılmış tümhakları gasp eden, üniversiteleri adeta kış-laya, eğitimi de ticaret unsuruna çevirenözgünlükleriyle üniversitelerde büyük birbaskı mekanizması oluşturacaktır.

1995'de, 3. YÖK Başkanı Kemal Gürüz’egelinceye kadar kuruluş amacına fazlasıylahizmet eden bu kurumda boşalan yerleridolduracak yeni hamleler yapma zamanıgelince, harç uygulamasıyla zaten yarı ka-musal olarak kabul edilen üniversitelerin,insanların bundan “bireysel fayda” sağla-dıkları ileri sürülerek paralı hale getirilip,tamamen sermayenin denetimine veril-mesi ve üniversitelerin piyasalaşmasınındoğrudan bir sonucu olarak da öğretimelemanlarının kamu görevlisi olmalarınason verilmesi yönünde girişimlerde bulu-nulacaktır.

Eğitim, artık bilimsel bilgi üretme işleviniyitirmiş, bu işlev yalnızca nitelikli insangücü yetiştirmeye indirgenmiştir. 2003 vesonrası, önceki yıllara göre biraz farklı ola-caktır. YÖK ile iktidar arasında çatlaklaroluşmaya başlamıştır artık. AKP iktidar-dadır. Ahmet Necdet Sezer tarafından ata-nan Erdoğan Teziç’in kamusal alandatürbana ağır eleştiriler getirdiği ve katsayı

konusunda, “meslek liselerinin önünü ka-pamadığı ve bu yüzden de kaldırılmasınıngerekmediği” yönünde beyanatlar verdiğiakla gelince, oluşan çatlakların doğal birsonuç olduğu görülecektir.

AKP ve Yusuf Ziya ÖzcanBir sonraki başkan da Gül tarafından ata-nan Yusuf Ziya Özcan olacaktır. Böyleliklelaik-Kemalist ideolojinin hüküm sürdüğüYÖK’ün içinde de AKP iktidarına paralelolarak İslamcı bir ideoloji hakim olmayabaşlamıştır. Özcan katsayıyı kaldırıp,imam hatip mezunlarının tüm kamu kuru-luşlarında çalışmasına zemin hazırlayacak,türban açılımı yapacaktır. Ve tabii ki üni-versitelerde yönetimi elinde bulunduranmütevelli heyetlerini kurup, (üniversite-nin bulunduğu şehirde ticaret, sanayi veendüstride öne çıkmış isimlerin buluna-cağı bir heyet) üniversite içine polis ye-rine güvenlik görevlilerinin doğrudangirerek müdahale edip, cop ve biber gazıkullanmasının önünü açacak, başarılı ola-masa da harçlara yüzde 500 zam yapmayakalkışacaktı.

İktidarın dönemsel çıkarlarına göre şekil-lenen YÖK’ün şimdiki başkanlığına dayine Gül tarafından İstanbul Şehir Üniver-sitesi Rektörü Gökhan Çetinsaya atandı.Özel bir üniversitenin rektörü olması, baş-kan seçilirken konuşmasında yaptıklarıiçin Özcan’a teşekkür etmesi, bayrağıondan devraldığını belirtmesi sebebiyle vetabii ki en önemlisi de geçmişten edinmişolduğumuz deneyimler sayesinde diyebi-liyoruz ki Çetinsaya ile baskılar, özelleştir-meler; parasız, bilimsel, demokratikeğitim hakkımızı gasp eden bütün uygula-malar artacak ve zaten karanlık olan gele-ceğimiz YÖK yok olmadıkçaaydınlanmayacak.

YÖK; uzun mücadelelersonucu kazanılmış tüm

hakları gasp eden,üniversiteleri adeta

kışlaya, eğitimi de ticaretunsuruna çeviren

özgünlükleriyle büyük birbaskı mekanizması

oluşturacaktır.

Çetinsaya ile baskılar,özelleştirmeler; parasız,

bilimsel, demokratikeğitim hakkımızı gasp

eden bütün uygulamalarartacak ve zaten karanlık

olan geleceğimiz YÖK yokolmadıkça

aydınlanmayacak.

O

YÖK Ü YOK ETMEDEN BİZE GELECEK GELMEYECEK!

,

Page 17: OGD 13

özgürlükçü gençlik 17

Liselilerin Sesi mart 2012

iseli Kıvılcım olarak serüvenimiz2008 yılında başladı. Liseliler ola-

rak sınırlı sayılabilecek faaliyetle gittiği-miz ÖGD yaz kampında ismimizi LiseliKıvılcım olarak koyarken kamp, “İsyanı veUmudu Örgütlüyoruz” şiarıyla toplan-mıştı. Liseli Kıvılcım kendi yolunu arar-ken bu şiar yol göstericisi oldu. Bugünliselerde, mahallelerde, alanlarda sesimizdaha gür çıkıyor, isyanı ve umudu örgüt-lüyoruz. Bugün liseliler yüreklerinde kı-vılcımlanan özgürlük mücadelesinikavgayla buluşturuyor.

Bugün gençlik mücadelesi daha da önemkazanıyor. Nüfusunun çoğunluğu gençolan ülkemizde, herkes gençlik üzerindenbir söylem geliştiriyor. Egemenler kendiistedikleri gençliğin nasıl olması gerekti-ğini ifade ettiler: Muhafazakâr, dindar birnesil. Bu, şu anlama gelir; araştırmayan,sorgulamayan, yozlaşmaya, şovenizme vegericiliğe açık, kendi kültürüne yabancı-laşmış, tek tip düşünen bir nesil. Her nekadar “tinerci” kavramının kendisini yara-tan egemen sınıflar bu durumun kendisinigöz ardı etse de, biz onların gerçek yüzünübiliyor ve “tinerci” diye ayrım yaptığı oezilen gençliği değiştirebilmek için sahip-leniyoruz.

Liselilerin Bağımsız İradesi

Egemenlerin gençliği sokmak istediği bukaranlık yola girmeyip, kıvılcım olup yoluaydınlatmayı önümüze hedef olarak koya-cağız. Gençliğin önünde tek bir yol vardır,o da; mevcut egemen sınıflara karşı müca-dele etmektir. Bunu liseliler kendi ortam-larını yaratarak, yoz kültüre karşı çıkarakkendi sözlerini söyleyerek gerçekleştire-cektir.

Liseli Kıvılcım, okullardaki her türlü bas-kıya ve eşitsizliğe adaletsizliğe karşı çıka-caktır. Liselerde kayıt parası, spor parası,ıvır zıvır parasına, kantin fiyatlarının yük-sekliğine, tek tip kıyafete, cinsiyetçi eği-time, paralı ezberci eğitime, stajsömürüsüne karşı mücadelesini siyaseti-

nin merkezine koyacaktır. Genel devrimcisöylemlerin dışında olacak bu siyasi hat li-selilerin ekonomik, demokratik mücade-lesini açığa çıkaracaktır.

Liseliler bağımsız olarak kendi özgürlükmücadelesini vermelidir. Kendi özgürleş-mesi kendi ellerinde olmalıdır. Bu bağım-sızlık bir yandan örgütsel bağımsızlıkdiğer yandan da kendi sorunlarının far-kına varmasıyla başlamış ve çözme iradesikazanmış bir yapılanma olmalıdır. LiseliKıvılcım kendi örgütsel sorunlarını çöze-bilen bir yapı haline gelmelidir. Diğer yö-nüyle liseliler kendi özgürlükmücadelesini toplumun özgürleşme mü-cadelesiyle buluşturduğu oranda dahagüçlü olacaktır. Örgütsel bağımsızlık nok-tasında Liseli Kıvılcım ısrarcı olmalıdır,diğer alanlarda faaliyet yürüten yoldaşla-rımız da liselilerin özgürlük mücadelesiniciddiye almalı, liselilere “kalabalık” olarakbakmamayı başarabilmelidir.

LK’nın 3 YılıLiseli Kıvılcım üç yıllık pratik hayatındaepeyce yol almıştır. Hedeflenen şehirlerdebelirlenen liselerde örgütlenme faaliyet-leri yapılmış, yeni iller ve liseler hedeflen-miştir. Merkezi bir liseli örgütü olma

yolunda ilk adımlarını atabilmiş, yerel ini-siyatiflerini kurabilmiş, bazı liselerde isekomiteleşmeyi başarabilmiştir. Eğitim faa-liyetleri tam anlamıyla oturmuş olmasa daeğitimlerin düzenli yapılması için iradekonulmuştur. Kitaplar ve broşürler belir-lenmiş eğitim faaliyetine gerekli önem ve-rilmiştir.

Örgütsel hayatımızda yaptıklarımızın ya-nında elbette yapamadıklarımız da vardır.Önümüzdeki dönem bir liseli örgütününkendine has yanlarının neler olabileceğikonusunda daha da derinleşeceğimiz birdönem olacaktır. Rutin olarak yürüttüğü-müz dergi, bülten, pullama gibi faaliyetle-rin yanında liseli kurultaylarınıgündemine alma, “Nasıl bir liseli faali-yeti?” sorusunun da kapısını aralayacak“Nasıl bir lise istiyoruz?” sorusuna dahaetkin cevap aranması ve bunun bir ürünedönüştürülmesi önümüzdeki dönemtemel hedeflerimiz olacaktır.

Yerel ayaklarını oluşturmuş güçlü bir mer-kezî örgüt olma, bunun olması için de varolanla yetinmeyen sürekli açılım yapan,yeni okullara ulaşan, yeni illeri- bölgelerihedefleyen örgütsel görevlerle karşı karşı-yayız. Eğitim faaliyetleri kesinlikle düzenlihale gelmelidir. Düşünce ve davranış bü-tünlüğünü sağlamalıyız.

Kitleselleşme hedefini gerçekleştirip sıç-ramak önümüzde duruyor. İşte 1 Mayıs;alanları kızıl bayraklarımızla donatmak,cesaret, onur, dayanışma sloganımızı hay-kırmak için daha ne duruyoruz.

Yerel ayaklarını oluşturmuş güçlü bir merkezî örgütolma, bunun olması için var olanla yetinmeyen sürekliaçılım yapan, yeni okullara ulaşan, yeni illeri- bölgelerihedefleyen örgütsel görevlerle karşı karşıyayız.

Liseliler bağımsız olarak kendi özgürlük mücadelesini vermelidir. Kendi özgürleşmesi

kendi ellerinde olmalıdır. Bu bağımsızlık bir yandanörgütsel bağımsızlık diğer yandan da kendi

sorunlarının farkına varmasıyla başlamış ve çözmeiradesi kazanmış bir yapılanma olmalıdır.

L

DÜŞEN KIVILCIM YANGIN OLUYOR!

Page 18: OGD 13

18

Meral Çınar

ir yanda, yasama ve yargı sisteminieline geçirip askeri “dize getirmiş”,

sermayeyi arkasına alarak; işçiyi, emek-çiyi baskı araçlarıyla sindirmeye çalışan vedevrimci demokrat güçlere saldırıları sonbulmayan, Kürt Halkı üzerindeki baskıla-rını katliama çevirmiş bir iktidar...

Öte yanda ise, biri, iktidarla çatışması,kürsülerden verilen birkaç cılız cevabınötesine geçemeyen, hala Alevilerin üzerin-den rant sağlamak derdinde iken, kendiAleviliğini bile kabul etmekten aciz birparti başkanı olan ve Kemalist ideolojininaltında boynu bükülmüş bir muhalefet.Diğeri, yoksul insanların milliyetçi ve diniduygularını kullanarak varlığını sürdür-meye çalışan başka bir muhalefet.

Sadece Meclis TV’yi izleyerek bile bu tab-loyu görmek mümkün. Tabi ki yandaş vecandaş medyanın bu baloyu, maskeli birhavaya büründürmekte ne kadar başarılıolduğunu söylemezsek hakkını yemiş olu-ruz. Bardağa boş tarafından bakarak “Vayhalimize!” deyip geçmeden, bahsettiğimizsınırlar içinde gözümüzden kaçması müm-kün olmayan gerçek muhalefetin; seçim-lerden aldığı zaferin mecliste hakkınıveren, gövdesi meclisin dışında sokaktaeylem alanlarında sürekli mücadele ha-linde olan emek ve demokrasi bloğu vemeclisteki sözcüleri olduğunu söylemeli-yiz.

Kürt halk hareketiyle güç birliği yapansosyalistler, iktidar ve düzen karşısında enciddi ve gerçek hayatta karşılığı olan alter-natifi oluşturdular. Peki, meclise girmekbütün dertlere derman olabilir mi? Arka-sında direnişçi bir halk kitlesine sahip ol-

madan mecliste atılabilecek her adım,kendi sınırları içerisine hapsolmaya mah-kûm kalır. Meclis kürsüleri, ancak, mey-danlarda verilen kitle mücadelelerininpropaganda kürsüleri olarak değer taşırlar.Halk nezdinde meşruluğunu sağlamışblok, tek alternatif olarak karşımızda ye-rini almaya devam ediyor.

Sıra Arkadaşın TutukluHaberin Var mı?Türkiye’nin sayfalarca sürebilecek analizi-nin bir kaç paragrafa sıkıştırılmış hali or-tadadır.

O halde, her zaman toplumun en muhalifve dinamik güçlerinden biri olan gençlikve mücadelesi ne durumda?

Bugün gençlik mücadelesinin Türkiye’deyaşanan tüm dengelerle ne kadar iç içe ol-duğu aşikar. Dolayısıyla, gençlik de varolan bu saldırı dalgasının ortasında ve pa-yına düşeni alıyor. Her geçen gün serma-yedarlara peşkeş çekilen ve birer kışlayadönüştürülen üniversitelerimizde verdiği-miz mücadele bile, devlet nezdinde yasa-dışı olmaya mahkum ediliyor. Kendieylemini aşmış ve salt demokratik üniver-site çalışmasına sıkışmayan, kitlelerle bu-luşabilen ve işçi sınıfı mücadelesiyle omuzomuza olan bir gençlik hareketindenoldum olası korkan sistem, saldırı araçla-

rında da yeni bir döneme girdi. Varolanyeni saldırı aracı ise, tutuklu öğrenci sayısıile gözler önünde.

90 lar da işkence terörü öne çıkarken, gü-nümüzde kitlesel tutuklamalar hakim po-litika oldu. Yüzlerce öğrenci, çantalarındayumurta bulundurmak, sınavları boykotetmek, anti-demokratik uygulamalarakarşı eylemlere katılmak gibi nedenlerletutuklu.

80 sonrası uygulanan politikalarla yaratıl-maya çalışılan yoz, düşünmeyen ve sorgu-lamayan gençlik profiline uymayanıtutuklayarak “Akıllı ol” mesajı veren ser-mayenin usta temsilcisi AKP, şimdi dekorku içinde sinmiş bir gençlik yaratmaderdindedir. Gençliği sindirme projele-rinde gittikçe “Prof.” unvanı kazanmaya

Öğrenci hareketininkitleselleşmesi, basit ve

pragmatist bir örgütbüyütme anlayışından

uzak durularakgerçekleşebilecek acil birihtiyaçtır ve meseleye buciddiyetle yaklaşılmalıdır.

Bizler hala sendikalfaaliyetin günümüz

politik durumu içerisindeen uygun araç olduğukanısından vazgeçmiş

değiliz. Dolayısıyla, herne kadar gerçekleştirilenkongreyi tanımıyor olsak

da, kampüs içifaaliyetimiz fiilen

Genç Sen’le olacaktır.

Ellerinde Kelepçe-ler De Olsa Gençlik Hareketi Büyü-meye Devam Ede-cek!

NE KADAR ÖRGÜTLÜO KADAR KİTLESEL!

B

özgürlükçü gençlik

Page 19: OGD 13

özgürlükçü gençlik 19

yaklaşmakta olan AKP’nin tutuklama te-rörüne karşı örülecek çalışma Tutuklu Öğ-rencilerle Dayanışma İnisiyatifi ile birlikteyerini bulacaktır. Bu İnsiyatif de biz Öz-gürlükçü Gençlerin alacağı rol, hem bizedeneyim kazandıracak hem de orayı dahada güçlendirecektir.

Genç Sen’li Mücadele Bitmedi!Sendika en meşru, en geniş kitleye hitapgücü olabilen bir mücadele aracıdır. Do-layısıyla üniversitelerde gençlik hareketi-nin önünü açabilecek böyle bir aracı örgütçıkarları yerine hareketin bütününün çı-karları doğrultusunda kullanmanın bilin-cinde olmak gerekli. Fakat dönemi tümısrarlarımıza ve çabalarımıza rağmen nite-liksiz bir kongreyle açan sendikamız, kam-püs faaliyetinden gittikçe uzaklaşmayadevam ediyor.

Sendikamızın tarihinde faaliyetine bir atı-lım kazandırmayı başardığı duraklar olankongrelerinin 5. si bu kadar zayıf ve nite-likten uzak yapılmışken, birleşik mücadeletarzının tekelci bir anlayışla tasfiye edil-diği bir durum yaşanırken, başka birsonuç beklenmezdi. Bizler hala sendikalfaaliyetin günümüz politik durumu içeri-sinde en uygun araç olduğu kanısındanvazgeçmiş değiliz.

Dolayısıyla, her ne kadar gerçekleştirilenkongreyi tanımıyor olsak da, kampüs içifaaliyetimiz fiilen Genç Sen’le olacaktır.Kampüsün daha güçlü ve daha kitlesel birsendikal çalışmaya ihtiyacı olduğu gayet

açık. İkinci dönemde, gençlik mücadele-sinde öne çıkan güncel konulara doğruzamanlama ve hamleyle müdahalelerdebulunarak Genç Sen’i kampüslere tekrarkazandırmak boynumuzun borcudur.

Nasıl Bir Kitleselleşme?Bu noktada devrimci demokrat gençlik ör-gütlerinde iki büyük yanılsama gözlereçarpmaktadır. Birincisi, salt bir devrimcikadro örgütü olmayı hedefleyerek, kendi-sini militan olarak nitelendirip sekterliğingölgesinde yaşayan algı. Diğeri ise, saltkitle fetişizmine düşerek, kendisinde nite-likten eser bırakmayan ve niteliğin kitle

hareketi içerisinde kendiliğinden oluşaca-ğını zanneden algı. Bu minvalde, kitle ör-gütçülüğünün yolunun, lafazanlıktan uzakdurmaktan, emek vermekten ve toplumunmuhalif tüm kesimlerine kapsayıcı birdille hitap edebilmekten geçtiği ve kitleyidönüştüren biçimiyle var olacağı su götür-mez bir gerçek.

Bunun için var olan demokratik kitle ör-gütlerinde, (yukarıda da bahsi geçen ini-siyatif ve sendikalarda, TMMOB, TÖKgibi meslek örgütlerinde, öz örgütlerde,kültürel faaliyetlerde, demokratik muha-lefetin parçası olan kültürel, mezhepsel,yöresel, etnik oluşumlarda..vd.) yani, herkesimin kendini ifade edebildiği bir çokalanda yapılan çalışmalara katılmak ya dabunları doğrudan örgütlemek gerekiyor.

Bu alanlara, kendini dayatmacı bir tarzdanuzak ve alanın özgünlüğünü kavrayan birduruşla yaklaşmak önemli bir ayrıntıdır.Bu çalışmalarda var olacak pragmatik yak-laşım tarzları olumlu ve kalıcı sonuç yara-tamaz. Tam tersine, hem bu örgütleriçinde faaliyet yürüten devrimci unsurla-rın faaliyetini sekteye uğratır hem de po-litikayla zayıf bir ilişkilenmeyle yetinengençler üzerinde de kötü bir etki yaratır.

Biz Özgürlükçü Gençlerin var etmeye ça-lıştığı tarz ise, doğru zamanlama ile atıla-cak bir taktik hamlenin yerini bulmasınıkolaylaştıracaktır. Öğrenci hareketinin kit-leselleşmesi, basit ve pragmatist bir örgütbüyütme anlayışından uzak durularak ger-çekleşebilecek acil bir ihtiyaçtır ve mese-leye bu ciddiyetle yaklaşılmalıdır.

Eğer, Karadeniz’de derelerine el kon-muş bir gençsek, bu ülkenin üniversi-telerinden mezun olmuş milyonlarcaişsiz genç arasından sadece biriysek,her gün sokaklarda tacize uğramak veher an bir erkek tarafından öldürülmekorkusuyla yaşamak zorunda olangenç bir kadınsak, neresinden tutsanelinde kalan bozuk düzenin içinde ya-şayan sadece bir kişiysek, bir arayagelemememiz için hiçbir sebep yok.

Eğer bizi sürüklemeye çalıştıkları bukorku imparatorluğunun içinden tekbaşımıza çıkacağımızı düşünüyorsak;işte o zaman da büyük bir yalana göz-lerimizi kapamaya alışmışız demektir.

Ortak bir dili kurmak ve ortak bir ça-

lışmayı başlatmak, biz ÖzgürlükçüGençlerin elinde.

II. konferansımızın hazırlık çalışmala-rında kitleselleşme hamlemizin önü-nün açılması, bir yıldır üzerindedurduğumuz politikanın konferanstavücut bulmasıyla olacaktır. İçindengeçtiğimiz bu saldırgan ve daha daartacak olan baskıcı politik ortamda,kitleselleşme hamlesi, ÖzgürlükçüGençlerin karşısında tarihsel bir gör-evi olarak durmaktadır.

Şimdi, yoğun bir hazırlığın bizi bekle-diği bu süreçte “Sıkılmak karşı-dev-rimciliktir”* diyelim ve başarılı birkonferans için kolları sıvayalım.

* Starbucks işgalinden bir alıntı

>

>>

>II. KonferansImIza

Gİderken

İçinden geçtiğimiz busaldırgan ve daha daartacak olan baskıcıpolitik ortamda,kitleselleşme hamlesi,Özgürlükçü Gençlerinkarşısında tarihsel bir görevi olarakdurmaktadır. Şimdi,yoğun bir hazırlığın bizibeklediği bu süreçte“Sıkılmak karşı-devrimciliktir”diyelim ve başarılı birkonferans için kollarısıvayalım.

mart 2012

Page 20: OGD 13

Eğitimin Felsefesi Neo-liberalizm

ürkiye’de eğitim sisteminin dayan-dığı felsefe, cumhuriyetin kurulu-

şundan bugüne değin birçok kezdeğişikliğe uğramıştır. Cumhuriyetin yenikurulduğu dönemde John Dewey’in kuru-cuları arasında yer aldığı, felsefi temelinipragmatizmden alan “ilerlemecilik” eği-tim anlayışı zamanla değişmiş ve süreçiçinde “daimicilik”, “esasicilik” gibi eğitimanlayışları da uygulanmıştır.

Eğitim anlayışındaki dönüşümler, kapita-list gelişmeden ve bu gelişmelerin doğur-duğu ihtiyaçlardan bağımsızdüşünülemez. Eğitim felsefesindeki sondönüşüm ise 90’lı yılların sonu 2000’liyılların başından itibaren uygulanan “top-lam kalite yönetimi”, “yaşam boyu eğitim”,“yönetim geliştirme” gibi kavramlarınısıkça duyduğumuz “yeniden kurmacılık”eğitim anlayışına dayanır. Bu eğitim anla-yışının kavramları bize eğitimde yaşan-makta olan neo-liberal dönüşümünuygulanmasının esaslarını hatırlatır.

Bu kavramlara baktığımızda, aslında bun-ların bir çoğunun fabrikaların çalışma dü-

zenine uygun kavramlar olduğunu ve eği-tim sisteminin de bir fabrika gibi görüldü-ğünü görebiliriz. Eğitim sisteminin“girdi”si olan öğrenci, “süreç” ve “çıktı”aşamalarında işçiliğe hazırlanır, hatta bazı“süreç”lerde işçileşir ve patronların iste-diği bir “ürün” olarak mezun edilmeyezorlanır. Bu işçileşme sadece meslek lise-leri ve meslek yüksek okullarına özgü de-ğildir. Eğitim sisteminin, öğrencileri ucuziş gücü olarak kullanabileceği bir düze-neğe sahip olması bir yönden, eğitimin pa-ralı olması (sadece har(a)ç değil, eğitimintüm giderleri) öğrencileri bir başka yön-den işçileşmeye doğru itmektedir.

Öğrencinin Sosyal Yaşamıve İşçi SınıfıÖğrenci gençlik hareketiyle, işçi sınıfı vediğer toplumsal hareketler arasındaki di-yalektik ilişkiyi yadsımamakla beraber, di-yebiliriz ki, öğrenci hareketi devrimcihareketin en dinamik parçasıdır. Öğrencigençlik, niceliksel olarak da devrimci ha-reket içinde azımsanamayacak orana sa-hiptir. Bu durumun sebepleri, gençolmaktan gelen dinamiklik, gencinönünde henüz yaşanmamış bir yaşam ol-

duğundan ötürü taşıdığı, bugünü sorgu-lama ve geleceğe dair müdahalede bu-lunma isteği olarak belirtilebilir. Ayrıcagenç, toplumsal yaşamın rollerini, baskı-sını henüz kendisinden daha da yaşlı bi-rine göre tamamen içselleştirmiş ve kabuletmiş değildir. Öğrenilmiş çaresizliğikabul etmemiştir. Peki sisteme karşı çıkar-ken sadece “aydın” bir birey olarak mıbunu yapar?

Öğrenciler bütün bunları düşünürken, ha-yata geçirirken, kapitalist sistemin bütünuygulamalarını hayatlarında somutlarlarve bu sisteme karşı mücadele ederler. İştebu somutlamanın sebebi, işçi- emekçi birüniversite öğrencisinin ezilen sınıfla kesi-şen, benzer olan sosyal yaşamıdır. (Bur-dan işçi-emekçi çocukları da işçidir,emekçidir gibi bir sonuç çıkmaz. Vurgula-nan sosyal yaşam benzerliğidir.) Öğren-cilerin daha fazla soru sorması, okuması,devrimci harekete katılmalarının tekyönlü bir sebebi değil, sosyal yaşamlarıylabu durumların etkileşimi sonucunda or-taya çıkan bir sonuçtur.

Öğrencinin Üretimle İlişkisiÖğrenci hareketinde, öğrenci kimdir so-rusuna verilen yanıtı, eğitim sisteminin vedoğal olarak ondan etkilenen öğrencinindeğişen durumu bağlamında yeniden göz-den geçirmek gerekir. Kavram olarak öğ-renciyi ele aldığımızda; yaşamsalihtiyaçlarını,üretimi kendisine ait olma-yan bir değer tarafından finanse ettiğini vekarakterinin, küçük burjuvaziye benzedi-ğini söyleriz. Lâkin bugün baktığımızda,yaşamsal ihtiyaçlarını kendisinin ürettiğideğerle finanse eden öğrenciler-işçiler devardır. Bu durumda öğrencileri toplumuntemelde ayrıştığı işçi ya da burjuva sınıfla-rından birine yerleştiremiyoruz.

Mücadele Yönü NasılOlmalıdır?Bu değişim beraberinde öğrenci hareke-tine yönelik, gerek teoride gerek pratikte

özgürlükçü gençlik20

Kader Ortakaya

T

BİR SONUÇ OLARAK:Öğrenci hareketinde,öğrenci kimdir sorusunaverilen yanıtı, eğitimsisteminin ve doğal olarakondan etkilenen öğrencinindeğişen durumubağlamında yenidengözden geçirmek gerekir.

Bir sonuç olarak öğrencilerin işçileş-mesinin bir çok sebebi vardır. Bugünortaöğretimde lise okuyan öğrencile-rin 1.565.269'u meslek liselerindeokumaktadır. Bu eğitimin bir diğerbasamağı olan meslek yüksek okulla-rında (MYO) ise yükseköğretim gö-renlerin yüzde 30'unu oluşturan879.275 öğrenci okumaktadır. [1] Eği-tim yapısını ve özellikle bu alanlardaokuyan öğrencilerin staj adı altında iş-

çileştirilmesini ve sömürülmesini dü-şündüğümüzde, lise ve üniversite öğ-rencilerinin yaklaşık yüzde 40'ı yameslek liselerinde ya da MYO’lardaokumaktadır. Bu verilere bir de eğitimmasraflarını karşılamak için part-timeçalışan öğrenci-işçileri ve lisans eği-timi veren kimi fakültelerde staj yap-mak zorunda olan öğrencilerikattığımızda birçok öğrencinin dolaylıyollardan işçileştiğini görebiliriz.

>

>>

>Ucuz İşGücü

Olarak Öğrencİ

Page 21: OGD 13

farklı ihtiyaçları ortaya çıkarmaktadır. De-ğişen ihtiyaçların sonucu olarak, öğrencigençlik hareketinde iki farklı hatalı anlayışvücut bulmaktadır.

Bu anlayışıların ilki; öğrencilerin işçi-leşme, işsizlik ve geleceksizlik gibi gerçek-liklerinden yola çıkarak, öğrencileri"öğrenci karakteri"nden ve öğrenci olma-nın getirdiği sınıfsal özelliklerinden kopa-rarak, akademik - demokratik mücadeleyibir yana bırakan, öğrenciden "işçi" çıkaranve öğrenci hareketine işçi hareketi gibiyaklaşan anlayıştır.

Bir diğer anlayış ise, öğrencilerin işçi sı-nıfıyla bağını kurmayan, onu sadece aka-demik demokratik mücadelenin öznesiolarak gören anlayıştır. Bu anlayışa göre;eğitimin piyasalaşmasıyla beraber, öğren-ciler bugün geçmişe oranla sahip olduklarıavantajlı konumu gittikçe kaybetmekte vesosyal ayrıcalıklarını da bir çok alanda yi-tirmektedir. Öğrencilerin sınıfsal olarak,işçi sınıfından bağımsız ideolojik varoluş-larını gerçekleştirebileceklerini ve ellerin-den alınan ayrıcalıklı konumları içinmücadele etmeleri gerektiğini söylemek-tedir.

Öğrencilerin işçileşmesi ve işçiliğin gen-çleşmesi, önümüze öğrenciliğin soyutlan-mış tanımından farklı bir tablo çıkarıyor.

Devlet üniversitelerinde ve meslek yüksekokullarında eğitim piyasayla bütünleş-mekte ve okul/fabrikadan çıkan öğrenci-ler/ürünler, alıcı/patronların hizmetinesunulmaktadır. Eğitim, piyasanın beklen-tilerine göre şekillendirilmektedir.

Öğrencilerin işçileşmesi sonucunda, işçisınıfıyla öğrenci arasında, ikisinin keşiştiğive ne salt öğrencilerin akademik-demo-kratik mücadelesinin ne de öğrencilerinişçi sınıfının bir parçası olarak görülerekyürütülecek bir mücadelenin karşılayama-yacağı ara bir alan oluşmaktadır. Bu alanıkapsamak için de öğrenci hareketindefarklı mekanizmalara ihtiyacımız vardır.

Öğrenci gençliği salt "aydın bilinçli" insan-lar olarak tanımlamak, onun sınıfla bağınıkoparmak ve öğrenci gençliğinin müca-delesini salt akademik-demokratik müca-dele alanıyla sınırlamak, tıpkı öğrencigençliğin akademik demokratik mücade-lesini bir yana bırakıp öğrenciden "işçi"çıkarmaya çalışan anlayışta olduğu gibigünümüzdeki öğrenci gençliğin tanımlan-ması ve kapsanması açısından yetersizdir.

Yapılması gereken, içinden geçtiğimiz sü-recin bir geçiş süreci olduğunu kavrayıp,bugünkü dönüşümü doğru tahlil etmek vemevcut sürecin iki boyutlu doğasını kav-ramaktır. Reel kaygılarla tek başına birine

sıkışıp kalmak ya da sürecin ikili doğasınıkavrayamayarak “öğrenci” eyleminin ta-rihsel karakterini bir kenara bırakıp saltdönüşüme odaklanmak sürecin ihtiyaçla-rına yanıt üretmez.

Öğrencilerin bugün içinde bulunduğudurum bize şunu gösteriyor; bir taraftaneğitim sistemi gün geçtikçe sermayeyledaha çok bütünleşiyor, öğrencilerin sahipoldukları haklar ellerinden alınıyor.Bunun sonucu olarak, paralı eğitim uygu-lamaları derinleşirken, diğer taraftan daöğrenciler, eğitim masraflarını karşılaya-bilmek için işçileşiyor ve eğitimin neo-li-beral dönüşümünün bir sonucu olarak,ucuz iş gücü olarak sermayeye pazarlanı-yor. Bu süreç bizi, iki yönde de mücadeleetmeye zorunlu kılıyor. Bunun içindir ki,bir taraftan üniversitelerde özgür demo-kratik üniversite için mücadeleetmeli(yani geçmişten gelen “alışkanlığı”devam ettirmeli) diğer taraftan da devri-min öncü gücü olan işçi sınıfıyla, öğrencihareketinin bağını kurmalı ve işçileşen öğ-rencilerin işçi-öğrenci olmaktan ötürübulundukları özgün duruma uygun hare-ket alanları yaratmalıyız(yani yeni du-ruma yanıt üretecek parola ve araçlarıüretmeliyiz).

[1] Kaynak: MEB, Milli Eğitim İstatistikleri 2008-2009, ÖSYM Yükseköğretim İstatistikleri 2008-2009

ÖĞRENCİ- İŞÇİLİK

Öğrencilerin işçileşmesisonucunda, işçi sınıfıylaöğrenci arasında, ikisininkeşiştiği ve ne saltöğrencilerin akademik-demokratik mücadelesininne de öğrencilerin işçisınıfının bir parçası olarakgörülerek yürütülecek birmücadeleninkarşılayamayacağı ara biralan oluşmaktadır. Bu alanıkapsamak için de öğrencihareketinde farklımekanizmalara ihtiyacımızvardır.

Öğrenci işçilerin yaşadıkları sorunlarakademik-demokratik mücadele ala-nının kapsamını aşmaktadır. Doğalolarak mücadele araçları da, akade-mik-demokratik mücadelenin araçla-rından farklılık gösterir. Öğrencilerinakademik- demokratik mücadeledekiaraçları günümüze kadar bir çok yön-den gelişmesine rağmen, öğrençi- işçialanındaki mücadele araçları gelişme-miştir. Bir takım değişim ve dönüşüm-ler geçirdikten sonra, Genç Sen bualana yönelik geliştirilebilecek bir araçolabilir. Lakin öğrenci-işçilere yönelikmücadele araçları sadece Genç Sen’lesınırlanamaz. Bugün mühendisliktentıbba, sanayiden hukuka staj adı al-tında işçileşen öğrenciler, bütün bufarklı iş kollarında çalışma yürüten

sendika ve meslek odalarında öğrenciişçi-olarak, bürolar kurup, alan açıpörgütlenebilir ve örgütlülükleriniokuldan sonra da devam ettirebilirler.

Öğrenci-işçilerin diğer öğrencileregöre daha az boş zamanı vardır vediğer öğrenciler, öğrenci-işçilere göreokulu daha çok yaşam alanı halinegetirirler. Bunlarla ve daha birçok se-beple beraber, öğrenci-işçilerin ör-gütlenmesi uzun erimli ve daha geçsonuç alınabilecek bir alan özelliğinitaşımaktadır. Özgürlükçü Gençlik veLiseli Kıvılcım olarak bizler, öğrencigençliğin hem akademik-demokratikalandaki hem de öğrenci-işçi alanın-daki araçlarını geliştirecek ve müca-delemizi sürdüreceğiz.

>>>

Yenİ Mücadele AraçlarIna

İhtİyacImIz Var

mart 2012

özgürlükçü gençlik 21

>> >

Page 22: OGD 13

undan iki yıl önce “önderleşme vemilitanlaşma” şiarıyla gerçekleştir-

miş olduğumuz ilk konferans, Türkiye deneredeyse günü birlik değişen siyasal sü-rece ve ortama net ve keskin bir şekildemüdahale etme iradesinin örgütlendiği veyeni tarzın tariflenerek somutlaştırıldığıbir konferanstı. Elbette ki bir örgütün budenli iddialı bir konferans gerçekleştirebi-liyor olması önceki yıllar içerisinde birik-tirmiş olduğu teori ve pratiğin hayattakikarşılığıdır.

15-16 Mayıs da gerçekleştirmeyi planladı-ğımız 2. Konferansımız, genç-sen içeri-sinde öne sürdüğümüz teorik saptamalar(öngörüler) üzerinden örgütlediğimizpratiğin, birçok ilde faaliyet gösteren der-

nekler içerisinde hayata geçirilen faaliyet-lerin bizlerde biriktirmiş olduğudeneyimlerin, sıçrayış yaşayacağı bir kon-ferans olacaktır. Yılların getirdiği nitel bi-rikimin kendisini nicel bir sıçrayışaçevirecek olan 2. Konferansımızı, açılacakolan yeni dönemi alışılmışın dışında yenibir tarzın arayışı içinde örgütleme çabası,kitleselleşmenin önünü açacaktır. Sarf edi-len bu çaba açığa çıkarılmayı bekleyen bir-çok “özgün” pratiğe önayak olacaktır.

Bir Fikrin Kitleselleşmesi;

Bir fikir, bir düşünce mümkün olduğuncaçok yayılmak ve nüfus edebildiği her yereen etkili şekilde nüfus etmek ister. Peki,

bu yayılımı ve nüfus etmeyi başarıp,bunun yanında varlığını hala devam etti-rebilen bir düşünce akımı var mıdır? El-bette ki vardır. Sömürü üzerine kuru olanKAPİTALİZM.

Peki, insanların kanını emerek ruhlarınıtutsak eden bir sistem nasıl oluyor da ken-dine 400 yıllık bir geçmiş yaratabiliyor vekanını içtiği kitlelerden taraftar yaratabi-liyor?

Kapitalizm emeklemeye başladığı ilk yıl-larda bile hiçbir zaman kitleye sırtını dön-memiş, kendi karakterinden ileri gelenpratiğinin meşruluğunu sürekli kitlelerdearamış ve yaratmıştır. Bir yandan kendi-sini var etmek adına feodalizme karşı

amansız bir savaş açarken diğer yandankitlelere dönerek bu savaşın “hür insanı”yaratma amacını taşıdığını deklere ederekkitleler üzerinde, attığı adımların meşru-luğunu yaratmasını bilmiştir. Tıpkı yıllar-dır ABD’nin Ortadoğu ülkelerine ithalettiği demokrasi ve Türkiye’mizde ki ileridemokrasi politikaları gibi.

Bugüne kadar kapitalizmi temsilen alanainen her aktör, sömürü sistemi adına önesürdüğü her proje ve sürülen projenin ışı-ğında hayata geçirdiği her pratik, sırf bi-reysel çıkarlarına hizmet ediyormuş gibigörünür. Ancak onun bağlı olduğu ve ta-rihselliği olan bir geleneği vardır. Ve kendigelişimi adına bu geleneğin daha da ileriyetaşınması ve gelişmesi gerektiğini hiçbirzaman unutmaz. Onun –kapitalist- için busömürü zeminin “kutsallığı” esastır. Bukutsallık çerçevesinde kitlelere her zamanhareket alanı bırakmıştır. Bu hareket ala-nında da kapitalizm kendi karakterini kit-lelere empoze etmeyi başarmıştır.Kapitalizm var olma çabası güttüğü her

özgürlükçü gençlik22

Ali Cabir

B

Bizler özgürlükçü gençler olarak; 21. yüzyılıngerekliliklerine ve ihtiyaçlarına uygun yeni bir tarzın

tariflenerek hayata geçirilmesi, devrimci mücadeleninkitleselleşmesi adına, yeni bir dönemin başlamasına

ön ayak olacağını görüyor ve 2. Konferansımızı,kendimize yüklemiş olduğumuz bu tarihsel görevin

sorumluğuyla örgütlüyoruz.

Peki, insanların kanını emerek ruhlarını tutsak edenbir sistem nasıl oluyor da kendine 400 yıllık birgeçmiş yaratabiliyor ve kanını içtiği kitlelerdentaraftar yaratabiliyor?

KAVGAYI, DİRENCİ VEİSYANI BÜYÜTÜYORUZ

Kİtlelerİn Özgün YaratIcIlIğInIn KeşfedİlmesİTIkanan Süreçlerİn Önünü AçacaktIr

>>

>>

Page 23: OGD 13

özgürlükçü gençlik 23

yerde kitleyi o yerin kendi özgünlüğüylekavramış, pratiğini ona göre örgütlemiştir.Bireyciliği rekabeti kariyerizmi toplumunolmazsa olmazlarından kılmış insanlığınhayvanlaşma sürecini tüm hızıyla sür-dürmüştür.

Bir Fikrin Kitleselleşme Çabası;Bunca tezatlığa, doğaya ve insana aykırı-lığa rağmen kapitalizm kendini var edebi-liyorken, tamamen insana ait değerleri önplana çıkarmaya çalışan, insanlığın özün-den çıkıp gelen sosyalist düşünce nedenbu denli kitleye ve iradeye sahip olamıyor?

Ebetteki bu sorunun birçok cevabı vardır.Hatta kimileri teorik saptamalar üzerin-

den pratik açmazlara kadar varan uzunuzadıya cevaplar verebilir. Ancak bütüncevaplar bir şekilde “kitlenin özgünlüğü”mevzusunda çakışacaktır. Bu çakışma,bugün için, modern bir işleyişe sahip olan

bir örgüt öncülüğünde kavranarak, faali-yet yürütme çabası içine girecek kadrola-rın özlemini çekmektedir.

Kapitalizmin başarısı altında yatanönemli sebeplerden bir tanesi döneminkitle özgünlüğünü kavrayan bir yerden ha-reket edebilme yeteneğinde saklıdır.İçinde yaşadığımız sömürü düzenininhızlı işleyişi, her dönem kitle özgünlü-ğünde hızlı bir şekilde farklılaşma yaratı-yor. Devimci bir kitle yaratma derdi olanher hareketin, bu hızın gerisine düşmedenkitle faaliyetindeki tarzını ve taktiklerinien az bir kapitalist kadar hızlı dönüşüm-lere uğratılabilmesi şarttır. Ayrıca her ha-reket kendi geleneğini güçlendirmeyeçalışırken, dar grupçu sekter yaklaşımlar-dan uzak, sırtını yasladığı devrimci zemi-nin kendisini de güçlendirme çabası vehassasiyeti içinde olmalıdır. Bu hassasiyet-ten uzaklaşmadan faaliyet örmek kitleninsürece akışını sağlayacaktır. Sürece akankitlelerin özgün yaratıcılığının keşfedil-mesi tıkanan süreçlerin önünü açacaktır.

Bunun tarihte iki önemli örneği yaşanmış-tır. Fransa ve Sovyet Rusya. İkisi de kitle-lerin bağrından kopup gelen harekelerdirve ikisi de feodaliteye karşı amansız birsavaş açmıştır. Başarıya ulaşmış olan bu ikiayrı süreci birbirinde ayıran en önemli

unsur; kitlelere öncülük eden ve kendidönemleri adına modern örgütü temsileden modern kadroların arasında ki karak-ter farklılığıdır. İkisinin ortak noktası ise;kendi dönemleri açısından var olan mo-dern örgütün, kitlelerin özgünlüğünügören bir yerden kendi pratiğini örgütle-yerek kitleler üzerinde karşılık bulmasınısağlamasıdır.

Tarihte Yaşanan BaşarılarVe Başarısızlıklar;Devrimci kadrolar tarafından önderlikedilerek örülen sürece akan kitlelerle, birsıkışmışlığın ürünü olarak gelişip kendisüreçlerini ören kitlelere sızıp önderlik et-meye çalışan kadrolara, tarih birçok keztanıklık etmiştir. Buradan hareketle bu ikifarklı durumu mercek altına almak, yeni-den doğacak süreçlere yeni cevaplar üre-tebilmemizin önünü açacaktır.Birbirinden farklı bu iki durum, süreçiçinde ciddi bir akışkanlığa sahiptir. Ancaksüreci bu denli akışkan kılan sebepler(1905 yenilgisinden sonra bütün elveriş-siz koşullara rağmen devrimci kadroların,süreci zamanında ve yerinde kavrayıpanında o sürece karşılık gelen pratiğini ör-gütlemesi sonucu sosyalist devrime akan1917 Rus devrimi süreci, Yunanistan’dakikriz, Tunus da Muhammed Buazizi ken-dini yakması) ne olursa olsun, bu iki ayrıdurumu yaratan en önemli etken, duru-mun örgütlenmesini sağlayan mevzu ile il-gili algıların son derece açık olması ve oalgıların devrimci bir iradeyle ya da ken-diliğinden örgütlenmesidir.

Bugüne kadar kapitalizmi temsilen alana inen her aktör, sömürü sistemi adına öne sürdüğü her proje ve sürülen projenin ışığında hayatageçirdiği her pratik, sırf bireysel çıkarlarına hizmetediyormuş gibi görünür. Ancak onun bağlı olduğuve tarihselliği olan bir geleneği vardır.

Peki, insanların kanını emerek ruhlarını tutsak edenbir sistem nasıl oluyor da kendine 400 yıllık birgeçmiş yaratabiliyor ve kanını içtiği kitlelerdentaraftar yaratabiliyor?

Kitlenin özgünlüğü ortamın özgünlü-ğüne bağlı olarak değişkenlik göste-rir. Dolayısıyla ortamın özgünlüğünükavrayamayan bir anlayış, o gün içinkitlenin özgünlüğünü kavrayamaz.Devrimci kadroların; devrimci zeminiörgütlemek adına yaşamlarını ortayakoymuş olmalarından gelen hassasi-yet ile sıradan insanların (hedef kitle-nin) içinde barındırdığı bütünzaaflarla birlikte, toplumun geçmişalışkanlıklarını devam ettiren bir ze-minde, kendi yaşamanı idame edebil-

mek için geliştirmiş olduğu birçokhassasiyeti, ortak bir zeminde buluş-turup, buluşulan bu ortak zemini dedaha ileriye taşıyıp, devrimci bir kitleyaratma hedefi ile hareket etmesişarttır. Bu tariflenen hassasiyetlerindışında kalmak kadronun kitleye ya-bancılaşmasına sebebiyet verir vedolayısıyla akabinde gelişen süreç,kitlenin mücadeleye yabancılaşma-sına neden olmasıyla birlikte sürecintıkanma yaşayarak son bulmasınısağlar.

Bizler özgürlükçü gençler olarak; 21.yüzyılın gerekliliklerine ve ihtiyaçla-rına uygun yeni bir tarzın tariflenerekhayata geçirilmesi, devrimci mücade-lenin kitleselleşmesi adına, yeni birdönemin başlamasına ön ayak olaca-ğını görüyor ve 2. Konferansımızı,kendimize yüklemiş olduğumuz butarihsel görevin sorumluğuyla örgüt-lüyoruz. Kapitalizm kendi kuyusunukazarken bizler, bir katalizör misali,yaşanılacak olan kaçınılmaz sonungelişim sürecini hızlandıranlar olarak;kavgayı, direnci ve isyanı büyütüyo-ruz.

Yenİ Döneme Daİr Görevler

mart 2012

Page 24: OGD 13

"Erkekler öldürdüğünde, yaşamı korumakiçin savaşmak biz kadınlara düşer"

-Clara Zetkin-

Erkeklerin Dünyasında Yaşamak

rkek egemen sistemin varlığını sür-dürdüğü bir dünyada "kadın" olarak

yaşamak bizler için birçok anlama gelebi-lir. Bir erkeğin eşi, sevgilisi olmak ya da birbabanın kızı olmak, işyerinde ucuz işgücü,evde emeği görülmeyen, her gün tacizveya tecavüze uğrama ihtimali olan ve bukorkuyla yaşamayı öğrenmek zorundakalan, sözlerle-bakışlarla sürekli denetle-nen, şiddetin her türlüsüne maruz kalanolmak ve daha nicesi... Yani erkeklerindünyasında bir kadın olarak; var olduğubilinen ancak yok sayılan, görmezden ge-linen olmak.

Asırlardır kendisini her yeni sistemle bü-tünleştirerek ilerleyen patriarkal sistem,bugün de kapitalist sistemle büyük bir an-laşma içerisinde, kadını ezmeye ve sömür-meye devam etmektedir. 8 Mart DünyaKadınlar günü, kadın özgürlük mücadele-sine ismini kanlı harflerle yazdıran Patri-arkal kapitalizme karşı savaşımızın, ensomut kazanımlarından biridir. Dünyadaher gün erkeklerin, fakat tek bir gün; ka-dınların verdiği mücadelenin sonucu ola-rak biz kadınlarındır. Her günün bizkadınların da olması için erkek egemensisteme karşı savaşımız büyüyerek devamedecektir.

1910 yılında Clara Zetkin’in önerisiyleSosyalist Kadın Enternasyonalin kararıylaDünya Emekçi Kadınlar Günü olarakkabul edilen 8 Mart’ın tarihi ve kadın öz-gürlük mücadelesi tarihimiz bedeller vekazanımlarla doludur. Daha iyi çalışmakoşulları, 10 saatlik iş günü ve eşit haklargibi talepleri olan kadınlar 8 Mart 1957'de

NewYork’taz e n g i nsemtlere biryürüyüş başla-tır ve bu yürü-yüş polistarafından şiddetkullanılarak bastırı-lır. 8 Mart 1908'de yine New York’ta dü-zenlenen eyleme 40.000 tekstil işçisikadın katılır. 1857'deki büyük eylemde iş-çiler, taleplerine oy hakkını ve çocuk eme-ğine son verilmesini de eklerler. Her 8Mart’ta olduğu gibi, bugün de bizi özgür-lüğümüze yaklaştıracak taleplerimizi arttı-rarak yürüyoruz.

Görünmeyen Emek Sesini Yükselt

Kadın emeğinin görünür kılınmaması, krizanlarında ucuz ve yedek işgücü olması ser-mayenin işine gelir. Çünkü evdeki emeğiücretlendirilmeyen kadın, işçinin emeğiniyeniden üretir ve bu da patronlar için çiftesömürü yani daha fazla kâr anlamına gelir.İşte bu noktada patriarkal sistem ve kapi-talizm büyük bir iş birliği içerisinde çalışır.Çarklarını döndürmek için ise kadını de-netim altına almak ister ve bunu da hertürlü şiddeti kullanarak yapar. Her günmedyada gördüğümüz ve artık "Cins Kı-yımı" diyebileceğimiz kadın cinayeti ha-

berleri, şiddetin sistemli ve politik olduğu-nun kanıtı niteliğindedir. Bugün mahke-melerin verdiği kararların, polisin vedevletin tutumunun her geçen gün biley-lediği erkek zihniyetine kurban edilen ka-dınların tek kurtuluşu; kadınlarla birliktemücadele etmesinden geçmektedir.

Cinsiyetçi Eğitim Politikalarına Karşı Yürüyoruz

Eğitim; sitemin tüm politikalarının yeni-den üretildiği bir kurumdur. Devletin veataerkil sistemin her türlü cinsiyetçi poli-tikaları empoze ettiği eğitim sistemi ise,genç kadınların bitmek bilmeyen baskıunsurlarıyla (ağırlıklı olarak taciz ve teca-vüz) orada da savaşmak zorunda olduğubir durumdadır. Bu yüzden ilkokuldanüniversitelere kadar cinsiyetçi eğitimehayır demek için alanlarda olmalıyız.

Kadınlar Alana Özgürleşmeye

Biz kadınlar da bizi ötekileştiren, birbiri-mize yabancılaştıran, emeğimizi yoksayan, yaşamlarımızı elimizden almak içinkadın olmamızı yeterli gören sistemi red-dederek, inadına kadın dayanışmasını 8Mart’ta alanlara taşıyoruz. Evde, okulda,kampüslerde, yurtlarda, sokakta, işye-rinde ve yaşamın her alanında yaşadığımızsorunları görünür hale getirmek için alan-larda olmalı ve özgürlüğü haykırmalıyız.

E

özgürlükçü gençlik24

Burcu Çiçek

Bizler, Özgürlükçü Genç Kadınlar olarak8 Mart'ın tarihine sahip çıkıyor ve bize da-yatılan cinsiyetçi eğitimi reddetmek, kriz-lerin faturasını ödememek, militarizmin veerkek egemenliğinin doğal sonucu olansavaşlara "KADINLAR BARIŞ İSTİYOR"

demek, kadın kıyımına son vermek "BEDE-NİMİZ BİZİMDİR" diyerek taciz ve tecavüzeson vermek için seslerimizi ve ellerimiz bir-leştirelim.

Suskun Değil Öfkeli, Yalnız Değil Örgütlü-yüz!

Sokaklara!.. Sokaklara!.. Sokaklara!..

8 Mart’taAlanlara

8 Mart Dünya Kadınlargünü, kadın özgürlük

mücadelesine isminikanlı harflerle yazdıranPatriarkal kapitalizmekarşı savaşımızın, ensomut kazanımlarından

biridir.

İNADINA İSYAN!İNADINA ÖZGÜRLÜK!

Page 25: OGD 13

özgürlükçü gençlik 25

Meral Çınar mart 2012Dünyalarını Eril Dilleriyle SınırlandıranlarOrada Kaybolmaya Mahkûm Olacaktır

er çeşit bilgiyi bireye ve toplumaaktaran, eğlendirme, bilgilendirme

ve eğitme gibi 3 temel sorumluluğa sahipgörsel ve işitsel araçların tümüne “medya”dendiğini biliyor muydunuz?

TDK’nin medya tanımını içler acısı olaraknitelendirip, medyaya bir de sosyalist lite-ratürden bakmayı deneyelim.

Medya; üretim araçlarına sahip egemen sı-nıfın, iktidarın, toplumu denetim altındatutmasını, gerçekleri topluma istediği gibiyansıtmasını sağlayan ideolojik bir araçtır.Bir kitle iletişim aracı olan medya; top-lumsal olayları ve düşünüşleri egemen sı-nıfın çıkarları doğrultusundaşekillendirerek, toplumsal denetimin sağ-lanmasına yardımcı olur. Yani medya,“Halkın Sesi” değil iktidarın sesidir. El-bette bu güç savaşının tek ideolojik aygıtımedya değildir. Aile, okul, ordu, dini ku-rumlar vb medya kadar güçlü olmasa dapatriarkal kapitalizmi her gün yenidenüretmektedir.

Medyanın Oyunlarıİşlevi bu kadar önemli olan ideolojik biraracın Türkiye gibi bir ülkede nasıl kulla-nıldığı gözler önünde. Gazetelerde ve tel-evizyonlarda, haberlerden dizilere,yarışma programlarından magazin prog-ramlarına kadar tüm çalışmaların üstmetni bir kurmacadan ibarettir. Alt me-tini görmek ise sosyalist feminist birbakış açısı gerektirir.

Geçen sayımızda dilimizin dünyamızı sı-nırladığından bahsetmiştik. Medyanın sı-nırları da; kullandığı eril dil ve hizmetettiği sistemin niteliği ile kendisini ifadeediyor aslında. Türk Medyası, kadınların

bedenleri üzerinden espri anlayışını or-taya koyan köşe yazarları, öldürülen vedayak yiyen kadınların teşhir edici fotoğ-raflarının manşetlerden girdiği gazetelerledolu. Televizyonlarda hiç durmadan biryenisinin daha türediği diziler, erkeklereerilliği, kadınlara dişilliği öğretmekten ötebir şey içermiyor. Demek ki medya eğlen-dirip öğretirken patriarkanın ve burjuva-zinin bekçiliğini yapmayı da eldenbırakmıyor.

Cinsiyetçilikten uzak, özgür ve sosyalistbasının ise kalemini kırmayı ihmal etmi-yorlar. Çünkü onlar toplumun olaylara

farklı bir kadrajdan özgürce bakmalarınısağlıyorlar ve bu yüzden de tutsaklar.

Ardıç Gibilerine Cevabımız NetDevlet, kadınları tüm alanlarda olduğugibi medya aracıyla gazete ve televizyon-larda da eril dilin cinsiyetçi yaklaşımlarıylaikincilleştirmektedir. Üstelik bunu yapar-ken ideolojik duruşunu arka plana atmı-yor. Hem sosyalist hem kadınsan,perçinleyerek yapıyor. Bu konuda, AKPiktidarının çanak yalayıcıları, ATV- SabahGrubu’nun yazarları Emre ve Engin ikili-sinin gayet iyi oldukları, efendilerine hiz-mette ne kadar kusursuz oldukları açık.

Medyada eril dilin kadınlar üzerindeki ta-hakkümüne son örnek olarak EnginArdıç’ın sosyalist kadınlar için yazdıklarıise tahammül edilir gibi değil. Bir kuyrukacısı olduğu belli olan Engin Ardıç; hır-sıyla, kaleminin gücünü de arkasına alaraksosyalist kadınlara saldırılarından vazgeç-miyor. Şimdilik kendisini,-bizi bıraktığınıdüşündüğü- kısır cehenneminde yakmak-tan sakınmayacağımızı ve gündem olmaçabalarına da destek vermeyeceğimizi söy-leyip bir kenara atmak en iyisi.

Medya İzleme Grubu’nun (MEDİZ)verilerine göre; medya yöneticilerininyüzde 15’i kadın, yüzde 85’i erkek,köşe yazarlarının yüzde 12’si kadın,yüzde 88’i erkek. Televizyonların si-yasi tartışma programlarına katılankonukların yüzde 11’i kadın, yüzde89’u erkek, haber kaynaklarınınyüzde 18’i kadın, yüzde 82’si erkek,arka sayfa güzellerinin yüzde 100’ükadın, yüzde 0’ı erkek, genel yayın

yönetmenlerinin yüzde 0’ı kadın,yüzde 100’ü erkek.

Böyle yığınlarla erkeğin çalıştığı erilbir alanda kadınların var olma çaba-ları yapılanlara göz yummakla sınırlıkalmaktadır. Lakin patriarkayla ol-duğu gibi medyanın cinsiyetçi politi-kaları ile savaşımız, onun öznesi olankadınların vereceği mücadeleyleanlam kazanacaktır.

Dil, ataerkil sistemin gelişmesindekiönemli bir araçsa, bu aracı en doğruşekilde kullanmak ve medya gibiaraçların dilini erillikten arındırmaksisteme vurulacak büyük bir darbedir.Şayet hala dilimizin sınırlarının far-kında değilsek şunu da bilelim ki ver-diğimiz mücadele anlamını yitirmeyemahkûmdur. Bir gün herkes "AdamDeğil İnsan" diyene kadar, eril dili-mizle mücadelemiz devam edecek.

Patriarkayla olduğu gibimedyanın cinsiyetçipolitikaları ile savaşımız,onun öznesi olankadınların vereceğimücadeleyle anlamkazanacaktır.

Devletİn Tüm AygItları "Erk-ektİr"

HMEDYA!CİNSİYETÇİ POLİTİKALARIN

YENİDEN ÜRETİM ARACI:

Page 26: OGD 13

özgürlükçü gençlik26

Söyleşi: Barış Özer

Özgürlükçü Gençlik: Özel yetkili mahke-meler eliyle bir süreç yürütülüyor, tutuk-lama terörü ile toplumun geneli üzerindebaskı kurulmaya çalışılıyor. Bu durumlailgili görüşlerinizi ve değerlendirmeleri-nizi bizlerle paylaşır mısınız?

Deniz GEDİK: Tutuklama furyası için-den geçtiğimiz süreçle bire bir bağlantılı,özel yetkili mahkemeleri de bu kapsamdaele almalıyız. Özel yetkili mahkemeler buzdağının görünen yüzü, hükümetin baskıaraçlarından sadece biri. Dava süreçle-rinde diğer mahkemelere göre çeşitli im-tiyazları var, örneğin yürütülensoruşturma ve kovuşturma hakkında giz-lilik kararı alabiliyorlar ve avukatlar biledosyayı göremiyor, gizli tanık müessesesi,ceza yargılamalarında sanık aleyhinde kı-sıtlamalar... Bunlar çok ciddi savunma vesanık hakkı ihlalleri. Özel yetkili mahke-meleri, askeri hâkimin bulunduğuDGM’lerle hatta kuvvetler ayrılığının ol-madığı dönemdeki İstiklal Mahkemeleriile bağdaştırmak mümkün, içinden geçti-ğimiz dönemin baskı aracı olarak değer-lendirmek gerek.

Çok önemli fakat neye dönüştüğünü anla-yamadığımız davalar görülüyor. ÖrneğinKCK bir yandan dalga dalga devam edi-yor, bunun yanında kimse Ergenekon’da,Devrimci Karargah’ta, şike davasındaneler olduğunu da anlayamıyor. Bir kaoshalinde davalar görülüyor, bu da yargı-lanma sürecindeki şeffaflığı baltalıyor. Busaydamlık kişisel deneyimimden örnekverebilirim, Cihan Kırmızıgül’ün bir ön-ceki duruşmasında gizlilik kararı olmasınarağmen avukatının dahi salona girmesi en-gellendi. Böylesi keyfi kararlar bile nedenbelirtilmeksizin uygulanabiliyor.

ÖYM ve TMK’nın“Terör” KavramıÖzel yetkili mahkemeler terörle mücadelekanununu uyguluyor, öncelikle “terör”kavramı hala muğlak iken ne ile mücadeleediliyor anlamak güç. Terör tanımlanma-dan bir terör örgütü oluşturuluyor, o ör-gütte bazı üyeler olduğu varsayılıyor veya

üyesi olmasa da üyesi gibi davranan insan-lardan bahsediliyor. İnsanlar da bundandolayı tutuklanıp hüküm giyebiliyorlar.

8 Mart’a ÖrgütlüKatılmak Suç Delili 21 Eylül “Devrimci Karargah” davasıile başlayan KCK davaları ile devameden süreçte, toplumsal muhalefet bellibir alana hapsedilmek istenmekte. Dahaönceleri birçok alandan farklı eylem tür-leri ile karşılaşırken, şimdilerde herke-sin kendi alanından doğru saldırılarıpüskürtme çabasında olduğu bir dö-nemi yaşamaktayız.

Başından beri bahsettiğim şey aslında, du-rumun kendisi toplumsal baskı aracı ola-rak kullanılmakta. Çok hukuki bir süreçişletildiğini düşünmüyorum. Örneğin“terör örgütüne üyelik” veya propagandadavaları. Bunların bazılarında 8 Mart’a ör-

gütlü katılım göstermek suç delili olarakyer alıyor. 8 Mart kutlansın kocalarınızsizlere çiçek alsın, bunda bir sıkıntı yok.Fakat 8 Mart’ı örgütlü bir şekilde kutladı-ğınızda onlar için tehdit olarak görülüyor-sunuz. Daha sonrasında da katıldığınız 8Mart eyleminden sizi yargılayabiliyor, du-ruşmada açıkça “eyleme katıldın mı?” diyesorabiliyor, hatta ceza verebiliyorlar.

Bu ve buna benzer süreçler tüm kesimleredönük bir baskı aracı olarak yöneltiliyor.Muhalefet bunları göğüsleme konusundaçaba harcıyor.

Artık her sabah bir operasyonla uyanırhale geldik, özellikle KCK davası ile sayı-sını takip edemediğimiz gözaltı ve tutuk-lamalara şahit olmaktayız. 120 kişiningözaltına alındığı bir operasyon sonra-sında, 60 kişinin serbest bırakılması birzafer gibi yansıtılıyor. İnsanlar olan bitenealıştırılmaya çalışılıyor. Bu durumla ilgili

Tutuklu Öğrencİlerle Dayanışma İnİsİyatİfİ (TÖDİ) AktİVİSTİ dENİZ gEDİK İLE ÖĞRENCİLERİ HEDEF ALAN TUTUKLANMA TERÖRÜ ve

buna karşı mücadelenİN oLANAKLARI üZERİNE kONUŞTUK...

Muhalefetin Topyekün BirSes Çıkartması Gerekiyor

Öğrencilerin özgürlüklerinin ellerinden uzun sürelialınması bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Tutuklulukadı altında yapılan bu baskılama, hüküm kurulmadan,

yani bir insanı suçlu ilan etmeden mahkum etmekdemek. Başta masumiyet karinesinin ihlali var.Dillendirmeye çalıştığımız en önemli nokta bu.

,,

,,

Page 27: OGD 13

özgürlükçü gençlik 27

mart 2012muhalefetin topyekun bir ses çıkartmasıbir süreç örgütlemesi gerektiğini düşünü-yorum. Yoksa durum muhalefetin kendi-sini de marjinalleştirmeye doğrugötürmektedir.

600 Tutukludan 250’siİstanbul’da ÜniversiteliÜlkemizde tutuklu öğrencilerin sayısı600 gibi rakamlarla telaffuz ediliyor. Tu-tuklu öğrencilik hem toplumda hem degençlik içinde önemli bir alanı kaplamışbulunmakta. Bu duruma karşı, örgütlüörgütsüz gençlik kesimlerinden de ol-dukça tepki doğduğu ortada, bu durumlailgili düşünceleriniz nelerdir?

Bu konuda sayı vermek oldukça zor.Çünkü sürekli olarak sayı değişmekte. 600rakamını dillendirebiliyoruz. Sadece İs-tanbul’da üniversite özelinde, yani lise vealtı, meslek okulu, açıköğretim, dershaneöğrencileri hariç, tutuklu öğrenci sayısı250’yi geçmiş bulunmakta.

Bu kadar yaygın olunca tutuklu öğrenci-lik, üzerine bir söz söylemek gerekiyor.Muhalefetin en çok kaynayan ve kayna-

ması muhtemel yeri gençlik. Özellikle po-litik gençlik üzerinde bir baskı kuruluyor.Bunun politize olma iradesi olan gençleraçısından da ciddi caydırıcı bir etkisi ol-duğunu düşünüyorum. Örneğin İstanbulÜniversitesi’nde öğrenciler sınav esna-sında gözaltına alınıyor. Alınabileceklerionlarca zaman ve mekan varken herkesingözü önünde alınmalarını bir gövde gös-terisi olarak değerlendiriyorum. Benzerbiçimde, öğrencilerin arkadaşlarına destekolmak için adliyeye gitmeleri, iddianame-lerde örgütlü davranmaya delil olarak ye-rini alıyor. Bu da öğrencilerin destekvermesi önünde caydırıcı bir engel.

Yaşananları açık bir saldırı süreci olarakdeğerlendiriyorsun, peki gençlik cephe-sinden bu sürece karşı örülen tepkiyi nasılbuluyorsun?

Kendi adıma değerlendirirsem yürütülensüreci yetersiz buluyorum. Böylesi bir dö-nemde büyük birleşik bir tepkinin mut-laka örgütlenmesi gerekir.

Tutuklu öğrencilik meselesi bugün sadecepolitik gençler tarafından değil tüm genç-lik kesimlerince bilinmekte. Bu kadargeniş bir kitlenin gündeminde olmasını

başarılı ve önemli olarak değerlendirebi-lir miyiz?

Herkesin yeteri kadar gündeminde mi bi-lemiyorum., Bir dönem gazete, dergi vetelevizyonlarda epeyce yer verildi. Fakatşimdilerde bu kadar bu konuları yazançizen bir medya yok. Bunun süreci ol-dukça engellediğini düşünüyorum. Özel-likle bir muhalefetin örgütlenmesigerektiğini düşünüyorum, gençlik kitlele-rinde bu duruma dair bir hareketlenmeninolması gerek.

Bu dönemde ulaşılabilecek en geniş ke-sime bu konuyu taşımanın önemi üzerinekonuştuk. Tam da böylesi bir dönemdeoluşan TÖDİ (Tutuklu Öğrencilerle Da-yanışma İnisiyatifi) önemli çalışmalar veeylemler gerçekleştiriyor inisiyatifi birazaçar mısın?

İlk başlarda Galatasaray Üniversitesi Öğ-rencisi Cihan üzerinden yürüyen bir ça-lışma, tüm tutsak öğrencileri kapsayan birçalışma halini aldı. Bu kadar kitlesel birbaskı varken, eylemliliğin Cihan’la sınırlıolması hata olurdu. Öncelikle öğrencilerinözgürlüklerinin ellerinden uzun süreli

alınması bir sorun olarak karşımıza çıkı-yor. Tutukluluk adı altında yapılan bu bas-kılama, hüküm kurulmadan, yani birinsanı suçlu ilan etmeden mahkûm etmekdemek. Başta masumiyet karinesinin ihlalivar. Dillendirmeye çalıştığımız en önemlinokta bu.

Eğitim hakkı ihlali üzerine de ciddi çalış-malar yapıyor ve bu çalışmaları kamuoyuile paylaşıyoruz. Tutuklu bulunan öğren-cileri ve sıkıntılarını belirlemeye ve on-larla dayanışmaya çalışıyoruz. Bu kadarönemli bir seviyeye gelmiş bir durumutepki olarak örgütleyip daha fazla insanınilgisini bu tarafa çekme yönünde işler ya-pıyoruz. Örneğin tutuklu öğrencilere kartatma eylemleri, mahkeme önüne gidip ai-leler ve arkadaşlarıyla dayanışma, duruş-maları takip etme, cezaevi önünde dersleryapma gibi... Ayrıca sadece tutukluluk ha-lini değil, soruşturmaları ve disiplin ceza-larını da takip ediyoruz.

YÖK YönetmeliğiKeyfi Cezaların SebebiDisiplin cezaları ve soruşturmalar, tutuk-luluk öncesi bir dönem olarak kendini varetmekte. Adeta tutukluluğun alt yapısınıoluşturmakta, bu durumu nasıl değerlen-diriyorsun?

Katılıyorum, soruşturmalar ve keyfi veri-len cezalar çok ciddi bir tehlike. Bu du-ruma sebep olan ise YÖK yönetmenliği,

Terör örgütüne üyelik’ veya propaganda davalarınınbazılarında 8 Mart’a örgütlü katılım göstermek suçdelili olarak yer alıyor. 8 Mart kutlansın kocalarınızsizlere çiçek alsın, bunda bir sıkıntı yok. Fakat 8 Mart’ıörgütlü bir şekilde kutladığınızda onlar için tehditolarak görülüyorsunuz.

Özel yetkili mahkemeleri, askeri hâkimin bulunduğuDGM’lerle hatta kuvvetler ayrılığının olmadığıdönemdeki İstiklal Mahkemeleri ile bağdaştırmakmümkün, içinden geçtiğimiz dönemin baskı aracıolarak değerlendirmek gerek.

Page 28: OGD 13

28

şu anda çok basit gerekçeler ile cezalar ve-rilebilecek bir yönetmenlik yürürlükte buoldukça önemli. İnisiyatif olarak bu du-rumu önemsiyor ve ele alıyoruz, bu konuüzerine çalışıyoruz ve hukuksal mücadeleyürütüyoruz. En son Pamukkale Üniver-sitesi öğrencilerinin aldığı uzaklaştırmacezaları sürecinde bunun bir çalışmasınıyaptık.

Bunun dışında tutuklu öğrencilik elealındığında Kürt öğrenciler sürecin dı-şında bırakılıyor, bugün tutuklu öğrenci-lerin çoğunluğunu Kürt öğrencileroluşturmakta.

Kesinlikle. Örneğin Hopa davasında işle-nen süreç Kürt öğrenciler için işlemiyor.Söz konusu Kürt öğrenciler olduğundaciddi bir gözden uzak tutma, gündeme al-mama hali oluyor. Basın veya sol çevreleraçısından durum bu. Ancak yargının Kürtöğrencilere veya daha genel olarak Kürthalkına bakışı da farklı değil. İddianame-lerde ve duruşma sürecinde yaşanan ay-rımcılık, disiplin cezaları verilirken veyahenüz soruşturma aşamasındayken karşı-

laşılan önyargılar insanın kanını dondura-cak kadar derin. Her yere sinmiş yapışkanbir milliyetçilik var. Bu durum destek içingerçekleştirilen eylemlerde kurulan dildebile kendisini gösteriyor. Belki de bu sü-reçte üzerinde en çok düşünülmesi gere-ken nokta bu.

Uzun tutukluluk sürelerinin azaltılma-sına ilişkin bir düzenleme gündemde,bunu nasıl değerlendirmeliyiz. Tutukluöğrencilikten, hükümlü öğrenciliğe gidenbir süreci mi yaşayacağız?

Tüm bunlar yargı reformu adı altında ya-pılıyor, herhangi bir alt yapı olmadan uy-gulanan değişiklikler. Benim açımdanhükümlülük sayısının artacağını gösteri-yor, ayrıca konjonktür de bunu gösteriyor.Muhalefeti sindirmenin başka bir boyutuolarak ele almalıyız.

Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?

8 Mart sürecindeyiz, bugün çok sayıda

kadın cezaevinde 8 Mart’a örgütlü olarakkatıldıkları için veya başka mercilerde ör-gütlü mücadele yürüttükleri için, birçokkadın tutuklu bulunuyor. 8 Mart’ta tu-tuklu ve hükümlü bulunan tüm kadınlarladayanışma içinde olunması gerektiğini dü-şünüyorum.

Son olarak, Türkiye çapında tutuklu bulu-nan öğrencilere ulaşmaya çalışmak, uğra-dıkları hak ihlallerini takip etmek zorlu birsüreç. Bu süreçte, kimlerin tutuklandığını,disiplin soruşturması ve cezalarıyla karşıkarşıya bırakıldıklarını tek merkezdentakip etmek çok zor. Buna mukabil, öğren-cilerin aileleri, arkadaşları, hocaları bu ko-nuda en sağlıklı bilgiye sahipler. Eğeretrafınızda tutuklu öğrenci varsa, okulbünyesinde hak ihlallerine uğruyorsanız,bizimle iletişime geçerseniz ve bu bilgiyiyaygınlaştırırsanız seviniriz. Adresimiz:www.mechulogrenci.com. Çok teşekkürediyorum.

Tutuklu bulunan öğrencileri ve sıkıntılarını belirlemeyeve onlarla dayanışmaya çalışıyoruz. Bu kadar önemlibir seviyeye gelmiş bir durumu tepki olarak örgütleyipdaha fazla insanın ilgisini bu tarafa çekme yönündeişler yapıyoruz. Ayrıca sadece tutukluluk halini değil,soruşturmaları ve disiplin cezalarını da takip ediyoruz.

Yargının Kürt öğrencilereveya daha genel olarak Kürt halkına bakışı dafarklı değil.İddianamelerde veduruşma sürecindeyaşanan ayrımcılık,disiplin cezaları verilirkenveya henüz soruşturmaaşamasındaykenkarşılaşılan önyargılarinsanın kanınıdonduracak kadar derin.

özgürlükçü gençlik

Page 29: OGD 13

özgürlükçü gençlik 29

mart 2012Ekoloji / Haber

Aliağalılar 23 YıldırTermik Santrale“Hayır!” Diyor12 Aralık 1989. İzmir CumhuriyetMeydanı’ndan başlayan termiksantrale karşı mücadele, döneminEnerji Bakanı Fahrettin Kurt’unyaptığı “Santralin yapımından çev-recilerin baskısı nedeniyle vazge-çilmiştir.” açıklamasıyla başarıyaulaşmıştır.

30 Aralık 2011. İzmir’in ağır sa-nayi tesislerinin yoğunlaştığı Nem-rut Sanayi Bölgesi’ne 7 adet termiksantral yapılmasına Aliağa Beledi-yesi inşaat ruhsatı veriyor ve inşaatbaşlıyor.

5 Ocak 2012. İzmirliler mücade-leyi tekrar örgütlemek için biraraya geliyorlar. 23 yıl öncesinden“Termik Santrale HAYIR!” diyenbölge halkı, mücadeleye kaldıklarıyerden devam ediyor. Şehir Plan-cıları Odası (ŞPO) İzmir Şubesi ise,Aliağa ve Foça ilçelerine TermikSantral ve Kül-cüruf depolamaalanı yapılabilmesine ilişkin, Çevreve Şehircilik Bakanlığı’nca onayla-nan imar planı değişikliğine karşıaçtığı davada şu açıklamada bu-lunuyor: “Hükümetin ‘yenilenebilirenerji kaynaklarına yönelmeyi ilkeolarak tanımlamış olmasına’ karşıntermik santral yapma kararı açıkbir tutarsızlık ve ilkelerden sapma-dır, tepeden inmeci bir yöntemleİzmir Bölgesi’ne termik santral yığ-mak İzmir’in geleceğini yıkmaktır.”

“Sevdamız Bordo, Derelerimiz Mavi,Uzungöl’de İstemiyoruz HES’leri”

Karadenizin doğasını talan eden pro-jelere her gün bir yenisi ekleniyor. Eko-lojik dengeyi bozan, doğayı,ormanları, dereleri ve nehirleri ciddioranda tahrip eden, suyun ticarileşti-rilmesi olarak da yorumlayabileceği-miz HES projeleri şimdi deTrabzonspor Kulübü’nün rant alanınadönüştü. Bordo Mavi Enerji ElektrikÜretim Tic. Ltd. Şti adı altında birdoğa harikası ve önemli bir turizmmerkezi olan Uzungöl’de yapılmasıplanlanan HES’lere karşı ise bölgehalkı tepkili:

“Bizler Uzungöl halkı olarak hayatı-mızı adadığımız bu yöreye ve Trab-zonspor’a sevdalıyız. Bizim için çokdeğerli olan yöremizin talan edilmesinide, talan edilirken yine bizim için çok

değerli olan Trabzonspor’un aracı ol-masını da istemiyoruz.

“Herkes biliyor ki; Uzungöl Trab-zon’un en büyük değerlerinden biridir.Bizler suyumuzu bu dereden içiyor, ek-meğimizi Uzungöl’den kazanıyoruz.Aynı zamanda her maç Trabzonsporile coşup Trabzonspor ile ağlayıpTrabzonspor ile gülüyoruz...

“Uzungöl, sadece Uzungöllüler içindeğil bütün insanlık için bir doğa ha-rikasıdır. Bizler bu doğa harikasınıbütün insanlarla paylaşmak ve koru-mak için bugüne kadar elimizden ge-leni yaptık.

“Bundan sonra da kültürümüzü, yöre-mizi yani yaşama sebebimiz olanUzungöl’ü korumak için elimizden ge-leni yapacağız. Mücadelemizde her-kesi yanımızda görmek isteriz.

UZUNGÖLLÜLER”

UZUNGÖL'DEN MEKTUP VAR!

Samsun/Terme -Ordu/Ünye sınırında ku-rulmaya çalışılan doğal gaz çevrim santraliiçin açılan yürütmeyi durdurma kararınarağmen OMV şirketi santral inşaatınadevam ediyor. Temiz Ünye Çevre Platformu(TÜÇEP) kararın uygulanması için müca-dele ediyor. Devlet kurumlarını kararın uy-gulanması için uyaran Platform üyelerigittikleri kurumlardan ‘bizi ilgilendirmiyor’yanıtını aldıklarını belirtiyor.

Santral önünde bu durumu protesto edenve bir basın açıklaması düzenleyen TÜÇEPüyeleri halka ve tüm doğa dostlarına çağrıdabulunarak şunları söyledi:

“Ey Ünye, Terme ve civarında yaşayan çevredostları! Bu hukuksuzluğa, çevremizin vedoğamızın kirletilmesine, yaşamımızın kat-ledilmesine seyirci mi kalacağız?

Danıştay kararında vurgulandığı gibi, bi-rinci sınıf tarım arazilerimiz üzerinde kuru-lan ve bacalarından çıkan sera gazlarının asityağmurları ile topraklarımızın, içme suları-mızın ve tüm yaşamımızın üzerine yağıp,ağır ağır zehirlenmemize sessiz mi kalaca-ğız? Karadeniz’in en güzel yerlerinden olan,herkesin hayran kaldığı buraların, (Ünye,Terme, Fatsa ) aynı güzellikte korunması-nın ve gelecek kuşaklara bu güzel çevreninyani emanetin ulaştırılmasının, bizlerin om-zunda bir sorumluluk olduğu gerçeğiniunutmayalım.”

Ayrıca 25 Şubat 2012’de Terme /Akçay kö-yünde OMV şirketinin inşa ettiği TermikSantral önünde basın açıklaması gerçekleş-tirildi. Termik santralin yakınındaki kavşak-tan, yol kısa süreliğine trafiğe kapatılaraksantral önüne bir yürüyüş yapıldı.

Yağmanın Yeni Adı“2B Arazileri”2B adıyla bilinen "Orman özelliğiniyitirmiş alanların satışıyla imaraaçılmasını öngören yasa", AKP’ninverdiği önergeyle mecliste kabuledildi. Yasayla birlikte, Türkiye ta-şından toprağına her metrekare-siyle sermayenin talanınaaçılmıştır. 2B arazilerinin sadece"orman vasfını yitirmiş araziler" ol-madığını, çok boyutlu ve karmaşıkbir sorun alanı olduğunu, satılma-yan arazilerin Maliye Bakanlığıeliyle TOKİ’ye devredilmesindenanlayabiliyoruz. Büyük bir rantalanı olan bu arazileri "rayiç bedel-leri" üzerinden "hak sahiplerine"satan AKP hükümeti bundan faz-lasıyla nasiplenecektir. Ve bu yasaTürkiye’de yaklaşık 17 bin ormanköyünde yaşayan 9 milyon kişiyidoğrudan etkileyecektir.

ÜNYE-TERME'DE DİRENİŞ

Page 30: OGD 13

orunun asıl sahibi, 1957 yılındaFransa’da doğmuş gazeteci yazar

Herve Kempf. Çernobil felaketindensonra çevrebilim konularına el atan yazar,1989’da çevre dergisi Reporterre’i yayım-lamaya başlar. Yazar, iklim değişiklikleri vegenetiği değiştirilmiş organizmalar hak-kındaki yazılarıyla tanınır. “ZenginlerDünyamızı Nasıl Mahvediyor?” kitabındada iklim değişikliğinin ve çevre felaketle-rinin dünyaya egemen olan oligarşiyle iliş-

kisini incelemiştir. Peki, bu “oligarşi” kim-lerden oluşur? Bu aşırı zengin-ayrıcalıklısınıf, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde ye-disidir, yani 500 milyon kişi. Bu kişiler; bir

gecede Hindistan’ın Bhopal kentinde yak-laşık 8 bin kişinin uykusunda ölmesine ve5 yüz binden fazla insanın yaralanmasınaneden olan[1] sanayi baronlarıdır, zevki

Yazar, toplumsal müca-dele ile çevresel müca-delenin sistem karşıtlığıüzerinden yapılmasını,eşitsizliği azaltmaya yö-nelik bir politikayla kol-lektif hizmetleringüçlendirilmesini, yani“sol”un yeniden hareket-lendirilmesini ve medya-nın özgürleştirilmesinibir çözüm yolu olaraköne sürüyor. Fakat en başından berikapitalizmin dünyaya ve insanlaraverdiği zararlardan bahsederek ki-taba başlayan yazar, sonlara doğrubu mücadelenin sosyalizm temelli

yapılamayacağını bize his-settirip, “sol”un reel sosya-lizmle beraber gücünükaybederek pasifleştiğini,yüzünü ekoloji mücadele-sine dönmekte çok geçkaldığını belirterek, acil birkurtuluşun yine sistemiçinde “sosyal kapitalizmle”mümkün olacağınının-yazar Obama’nın seçilme-sini umutla karşılıyor-

ipucunu vererek bizi çelişki içinde bı-rakıyor. En başından beri, sorduğusorulara çevre ve sosyal eşitsizlikmerkezli ikna edici cevaplar verenyazar, kitabın sonunu tekrar kapita-

lizme bağlamasıyla bize eko-sosya-lizmi bir seçenek olarak görmediğiniifade etmiş oluyor.

Özgürlükçü Gençler olarak, doğanıntalanına karşı politik tavrımızın, ver-diğimiz mücadelenin yazar kadar“iyimser” olmadığını söyleyebiliriz.Ekoloji ve insanlık krizlerinin başlıcanedeninin kapitalizm olduğunu veekolojik bir toplum yaratmanın ilkşartının da kapitalizmden kurtulmakolduğunu belirterek, bunun yolununanti-kapitalist bir mücadele anlayışın-dan geçtiğini öngörüyoruz.

Doğanın son hızla yok edildiği şu za-manlarda güzel bir dünyanın hayalinikuran insanlara; kaybedecek zamanı-mız yok, kazanacak zamanımız var di-yerek, Bertolt Brecht’in şu sözleriylesesleniyorum:

“Savaşırsanız kaybedebilirsiniz,ama savaşmazsanız çoktan kaybet-mişsinizdir.”

özgürlükçü gençlik30

Özlem Bayat

S

ZENGİNLER DÜNYAMIZINASIL MAHVEDİYOR?

>>

>

>YazarIn ÇözümÖnerİsİ Nedİr?

Gezegenin çevrebilimsel raporu öyle bir hızla kötüyegidiyor ki; bu facianın bilincinde olan milyonlarcadünya vatandaşının-ki genel kitleye göre sayıları çokazdır-çabaları bunun önüne geçemiyor.

,,

,,

kİt

ap

ta

nIt

ImI

Page 31: OGD 13

özgürlükçü gençlik 31

mart 2012

ve kârı için, 8 yıl içinde Şili sahillerinde 3milyon kürklü fok balığını sopalayarak öl-düren canlı düşmanlarıdır[2], daha fazlaüretim için milyonlarca hektar toprağı ze-hirleyen ve ormanları yok eden şirket sa-

hipleridir. Kısacası binlerce doğa katlia-mına sebep olan gözü dönmüş para baba-larıdır... Daha da açarsak; dünyadaki enzengin 500 kişinin geliri, en yoksul 416milyonun gelirinden fazladır, dünya nüfu-sunun yüzde 40’ını oluşturan, günde 2 do-ların altında bir gelirle yaşamaya çalışan2.8 milyar yoksul ise, dünyadaki toplamgelirin sadece yüzde 5’ine sahiptir, varlıklısınıf ise yüzde 95’ine. Bunlara savunmasızgezegenin asıl sahipleri(!) de diyebiliriz…

Altı bölümden oluşan kitapta çarpıcı ra-kamlar ve ilginç tespitler yer almaktadır.

Yazar kitabın var olma nedenini ise iki tes-pite dayandırıyor:

“1. Gezegenin çevrebilimsel durumu öylebir hızla kötüye gidiyor ki; bu facianın bi-lincinde olan milyonlarca dünya vatanda-şının-ki genel kitleye göre sayıları çokazdır-çabaları bunun önüne geçemiyor;

2. Bugünkü insan toplumlarını yönetentoplumsal sistem olarak kapitalizm, insanvarlığının saygıdeğerliğini ve bekasını ko-rumak için yapılması kaçınılmaz değişik-liklere kör bir şekilde karşı koymaktadır.”

Uygarlık Tehdit Altında!Dünyayı ekolojik felaketin eşiğine getirenkapitalist sistem, son günlerde meydanagelen toplumsal mücadele hareketlerininhedef tahtasına konulmuş, doğanın ve in-sanlığın sürüklendiği ekolojik krize karşıverilen yaşam mücadelesini de meşru kıl-mıştır.

Kapitalizmle felaketi özdeşleştiren yazar;

“Tehlikeli bir zamandayız ve felaketedoğru sürükleniyoruz. Felaket, araç olaraksadece açgözlülüğe, ideal olarak sadece tu-tuculuğa, düş olarak sadece teknolojiyesahip olan egemen bir tabakanın yürüt-tüğü sistemden kaynaklanmaktadır.” der-ken, kapitalizmin gelişmesinin göstergesiolan ekonomik büyüme kavramının da pe-şine düşüyor ve bu büyümeye paralel sey-reden yoksulluktaki ve açlık çekennüfustaki devasa artışa da dikkat çekiyor.Eğer durdurulmazsa, bu aşırı ve eşitsiz tü-ketim doğanın ve insanlığın sonunu geti-recektir.

Kitapta önemle üzerinde durulan konular-dan biri de; iklim değişikliği ve türlerinyok olması, yani küresel biyoçeşitlilik bu-nalımının yaşanmasıdır. Canlı türlerininkitlesel olarak yok olmalarının, jeolojik za-manlardaki orana göre yüz kat fazla olmasıveya 1980’den beri ekvatordaki yağmurormanlarının %35’inin, mercan adalarının%20’sinin yitirilmiş olması, felakete nekadar yakın olduğumuzu gösteren örnek-lerden sadece birkaç tanesi. İleride her-kese yetecek yer, yiyecek, kısacası doğalkaynak olamayacağı için şiddetli savaşlarınçıkacağı da belirtiliyor.

[1] 4 Aralık 1984’te,ulusüstü bir Amerikan şirketiolan Union Carbide’ın Hindistan’ın Bhopal şehrin-deki pestisit üretim tesisinden 46.3 ton MIC(metilizosiyanitin)sızması olayı. MIC:Pestisitlerin veHerbisitlerin yapımında kullanılan basit ama etkilibir molekül. Canlı organizmalar üzerinde ölümcületkileri vardır. (K, Joel-Doğanın Düşmanı)

[2] Foster, John Bellamy- Savunmasız Gezegen

Yazar kitabın var olmanedenini ise iki tespitedayandırıyor: “1. Gezegeninçevrebilimsel durumuöyle bir hızla kötüyegidiyor ki; bu facianınbilincinde olanmilyonlarca dünyavatandaşının-ki genelkitleye göre sayıları çokazdır-çabaları bununönüne geçemiyor;2. Bugünkü insantoplumlarını yönetentoplumsal sistem olarakkapitalizm, insanvarlığının saygıdeğerliğinive bekasını korumak içinyapılması kaçınılmazdeğişikliklere kör birşekilde karşıkoymaktadır.”

Saldırganlaşan kapitalizm doğayıkendi rant alanına çevirmeye devamediyor, yoksul halkın yaşam alanlarınıyok ederek onları yerinden etmeninfırsatını arıyor. Bunu en yoğun hisse-den şehirlerden biri de Artvin.

2008 yılında, Artvin şehir merkezindebulunan, Cerratepe mevkiindekimaden sahasında çıkarılması düşünü-len bakır ve altın madeni için verilenmaden arama ruhsatları Yeşil ArtvinDerneği öncülüğünde mahkeme ka-rarı ile iptal ettirilmişti. Bu alanın 17Şubat 2012 tarihinde Enerji ve TabiiKaynaklar Bakanlığı’nca yenidenmaden arama sahası olarak ihaleye çı-karması Artvinlileri ayağa kaldırdı.Yaşam savunuculuğuna kaldıkları yer-den devam eden Artvin halkı şu açık-lamada bulundu:

“Artvin’de planlanan toplam 176 adetHES projesi ile bize ve doğamıza

hayat veren derelerimize göz dikilmiş-tir. Tüm bunlara ilaveten, bir de ilimizgenelinde 325 adet maden ruhsatalanı tespit edilmiş ve bunlardan on-larcası için bu günlerde ihale aşama-sına gelinmiştir. Gelinen bu noktada,yaşam alanlarımızı tehdit eden tümbu müdahaleler ile bizce Artvin hal-kına iki seçenek sunulmaktadır; yamücadele edilecek ya da Artvinlilerdoğup yaşadığı bu toprakları terkedeceklerdir. Oysaki bizler, Cerratepe

ve diğer maden sahalarının işletilmesisonucunda bozulacak bir doğa, kirle-necek toprak ve tarım alanları, zehirliürünler, içilemeyecek hale gelecek sukaynakları veya her gün ne zaman he-yelan olacak korkusu ile yaşamak is-temiyoruz. Bizler, daha önce defalarcatekrar ettiğimiz gibi Artvin’imizin bireğitim, kültür, eko turizm ve sağlıkkenti olması için çalışmalar ve yatırım-lar yapılmasını bekliyoruz.”

Ya ALTIN! YA ARTVİN!

Page 32: OGD 13

özgürlükçü gençlik32

Mithatcan Türetken

eo-Liberal politikalarını derinleş-tirme yoluna giren AKP; HES ve

baraj projeleriyle derelerimizi sermayenindeğirmenini döndürecek şekilde yönlen-dirirken, henüz ayıbını örtemediği Vandepremini fırsata çevirmek için mahalle-lerimizi büyük tüketim merkezlerine çevi-rip sisteme entegre eden kentsel dönüşümprojelerini hayata geçirmeye devam edi-yor. Elbette bu projelerini hayata geçirir-ken ihtiyacı olan hesap, teknik bilgi,planlama, denetim vs için tekel veya taşe-ron şirketlere, bu şirketlerinde kendi çı-karları doğrultusunda eğitim almış,üniversitelerden piyasaya sürülen mühen-dis, mimar ve şehir planlamacılarına ihti-yaç duymaktadır.

Mühendislik KimliğiKendi çıkarları doğrultusunda “eğitim”almış diyorum çünkü üniversitelerimiz-deki mühendislik eğitimi halkın ve doğa-nın yanında yer alacak mühendisleryetiştirmekten uzak, emeğini sermayeninçıkarları doğrultusunda en iyi şekilde sa-tacak mühendisleri yetiştirmekte ustalaş-mış şekildedir ama eğitim konusunageçmeden önce kapitalizmin mühendis-liği nasıl şekillendirdiğini inceleyelim.

“Burjuvazi, şimdiye dek saygı duyulan vesaygın olarak değer verilen bütün meslek-lerin halelerini söküp attı. Doktoru, avu-katı, rahibi, şairi, bilim insanını kendiücretli emekçileri durumuna getirdi.”*

Kapitalizm, yukarıda bahsi geçen meslek-ler ile birlikte mühendislik bilgisi ve kim-liğini de dönüşüme uğratmaktadır. Bugünkü mühendislerin atalarını kapitaliz-min ortaya çıktığı ilk yılların zanaatkârlarıarasında aramak gerekir.

Denetimin ele geçirilmesi ve yeni iş bölü-münde yeni uygulamaların hayata geçiril-mesi için; zanaatkârın emeğinin yanında,bilgisinin de ele geçirilmesi tekelleşen ka-pitalizm açısından “fordist” üretim tarzıile mümkün oldu. Üretim süreci bütünlü-

ğünden kopartılıp, küçük parçalara ayrıla-rak işçinin sadece basit ve tekrarlı el hare-ketleri ile üretim yapabileceği halegetirilmiş, parça ve bütün birbirinden so-yutlanmış, böylelikle zanaatkârın üretimbilgisi sermayenin eline geçmiştir.

İnsanlık tarihinin biriktirdiği bilgi ve de-neyimlerin tamamına el konulması anla-mına gelen bu dönüşüm, üretim sürecihakkında kapsamlı bilgiye sahip olan mes-lek mensuplarının sayısında kitlesel bir ar-tışa neden oldu. Bu artış sonrasındamühendislik; tasarım, planlama, denetim,kontrol, kayıt vb alanlara bölündü. Böyle-likle sermayenin kârını en üst düzeye çı-karma yolunda, insanlığın bilgi birikimi vedeneyimi, ihtiyaca ve piyasaya göre mü-hendis yetiştirmek için kullanılmak üzeremetalaşmıştır.

Mühendislerin büyük bir çoğunluğunun,üretim sürecindeki bilgi ve denetimi elle-

rinde bulundurdukları şanslı bir azınlık ol-duğu dönemlerde ücretli bir çalışan olma-sına rağmen saflarını pek de işçi sınıfındanyana seçmediği doğrudur. Fakat, tarihselolarak tam da mühendislerin derin bir iş-çileşme sürecine girdikleri bu dönemdeartık onları ayrıcalıklı kılan söz konusubilgiyi ellerinde tutmalarına da izin veril-memektedir.

Mühendislik EğitimininDurumuLisede aldığı ezberci eğitimden çıkıp üni-versiteye gelen mühendis adayı, aşırı ka-labalık sınıflar, yetersiz öğretim elemanı,yetersiz kaynak ve kütüphane ile aktarılanniteliksiz eğitim, ezbercilik ile birliktesınıf geçmeye odaklı bir öğrenci bilincinebizleri mahkûm etmektedir. Bu sayede, işdünyasının istediği tüm talepleri yerinegetirecek, bu yolda doğanın katledilmesive doğal kaynakların yok edilmesini dik-kate almayacak “uysal”, “hayır” demeyen,bencil, apolitik, asosyal yani “köle mühen-dis” yetiştirilmeye çalışılacaktır.

Bulunduğum üniversitede geçtiğimiz haf-talarda verilen Mühendislik Ekonomisidersinde “Mühendis; herhangi birinin 2

N

Daha demokratik biryapılanmayla beklidebaştan aşağı biryenilenme ile TMMOB,daha çok sokak daha çokdireniş daha çok TMMOBdiyen genç mühendisleriçin umut olacaktır.

Mühendislerin büyük birçoğunluğunun, üretimsürecindeki bilgi vedenetimi ellerindebulundurdukları şanslı birazınlık olduğudönemlerde ücretli birçalışan olmasına rağmensaflarını pek de işçisınıfından yana seçmediğidoğrudur.

MÜHENDİSLER İŞ BAŞINA!GE

Page 33: OGD 13

özgürlükçü gençlik 33

mart 2012liraya yaptığı işi 1 liraya yapabilen kişiyedenir, çünkü herhangi birinden farklı ola-rak mühendislik eğitimi almıştır.” denile-rek eğitimin niçin verildiği ifadeedilmekteydi. Derste, her şeyi paraya dön-üştürme yeteneği ile patronun emirlerinihızlı, ucuz, planlı bir şekilde yerine getire-bilme başarılı bir mühendisin özellikleridiye sıralamış. Devamında hoca, sermaye-nin kar elde etmesi yolunda, her şeyin ya-pılabileceğini de şöyle bir örnekle

hatırlatmıştı;

“Onarıma ihtiyacı olan bir hastane binası-nın; onarılması için gereken para şu kadar,onarılması sonucu “hastanenin edeceğikâr” şu kadar ise bu hastane onarılmalımıdır?” Hastanenin daha iyi hizmet ver-mesini, halkın taleplerini görmek yerinekar hırsı ile çözmesi gerektiğini anlatandersin kime fayda sağlayacağını kestirmeko kadar zor olmasa gerek.

Kendi elemanlarını belli üniversitelerdentemin eden şirketlerin dışında, diğer üni-versitelerin mezun ettiği, işsizlik ile boğu-şan, düşük ücret ve güvencesiz iş olanağıile çalışmak zorunda kalan, sigortasınınbile işverene bağlı olduğu çeşitli dallardanihtiyaç fazlası mühendisler de gün geç-tikçe diplomalı işsizler ordusunu büyüt-mekte.

* Karl Marks, Komünist Parti Manifestosu

Doğal afetlerden özellikle deprem-lerden sonra sürekli gündeme gelenve yakın zamanda uygulanması dü-şünülen yetkin mühendislik, işsizlikve rekabetle boğuşan mühendislikpiyasası için yeni bir rant alanı olmakonusunda önemli bir yerdedir. Üni-versitelerde verilen mühendislik eği-timinin bilimden ve mühendisliketiğinden* ne derece uzak olduğunukanıtlayan, sorunu çözmekten çokderinleştirecek “yetkinlik” meselesi,mezun olduktan sonra 4 yıl stajyerstatüsü ile çalışıp pratikte beceriedinmeyi ve bu süre sonunda sınavatabi tutulmayı içermektedir. Ayrıcamezunun sınavı geçene kadar imzayetkisi de yoktur.

Coğrafyamızın geniş bir deprem ku-şağında bulunması, daha donanımlı

mühendis yetiştir-mek, ABD eğitimnormlarını yakala-mak bahanesi ilegetirilmek istenenyasa; mühendislik vasıflarının, biliminve eğitimin merkezi olarak gördüğüüniversitelerde değil de üniversitebittikten sonra elde edileceğini dilegetiriyor. Bu yasa, “Aldığınız diplomaişlevsizdir.” diyor.

Bu konuda sorunu tespit ederken,mezunların yetersizliği eğitiminiçinde aranmalıdır. Laboratuar ve de-neylerin sınırlı düzeyde olması, stajsayısı, süresi ve kontrolünün eksikliği,müfredatın yenilenmemesi ve ez-berci gelenek çözüm için dikkatealınması gereken hususlardır.

Kendi çürümüşlüğünü, ucuz işgücü

yaratma yolunda kullanan sermayeyandaşları acaba Kocaeli ve Van dep-reminde yıkılan yapıların projelerineimza atmış mühendislerin 15-20 yıllıkdeneyimli ve sözünü ettiğimiz yet-kinlik sınavını rahatlıkla geçebilecekşahıslar olduklarını nasıl açıklayabi-lir?

İMO içerisindeki liberal kanadın gör-mezden geldiği, mühendisliğe yöne-len “yetkin mühendislik” saldırısınakarşı sesimizi yükseltmek, bulundu-ğumuz tüm alanların talanı ve yıkımıile sistemin ele geçirmeye çalıştığıirademizin direngenliğini göstere-cektir.

Kendine hizmet edecek mühendisleriböyle bilimden uzak bir eğitimle yetişti-ren sisteme karşı, doğaya ve topluma yap-tığı müdahalenin bilincinde olan,emekten ve demokrasiden yana tarihi ör-gütlülüğümüz TMMOB, her defasındaAKP’nin neo-liberal dayatmalarının kar-şısında engelleyici ve muhalif bir ko-numda yer almıştır. Tüm devrimci, ilericihalk güçleri yanında TMMOB’daAKP’nin önüne çıkan her engeli kılıfınauydurup ortadan kaldırma teröründehedef tahtasına konulmuştur.

Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı bün-yesindeki Mesleki Hizmetler Genel Mü-dürlüğü’nün, odaların işi olan üye kayıt vesicillerinin tutulması, mesleki norm vestandartların belirlenmesi ve geliştirilmesigibi yetkileri eline alması, odaların yetki-leri elinden alınarak özerk, örgütlü ve ka-musal kimliğinin etkisizleştirilmesi,

sindirilmesi ve tasfiyesi için yapılan saldı-rılardan sadece birkaçıdır.

Kamu ve özel sektöre ait yapı veya tesisle-rin, projelerinin ve yapım işlerinin denet-lenmesi, görev alacak mimar, mühendis veyardımcı elemanların nitelik, yetki ve so-rumluluklarının belirlenmesi, çevre yöne-timi, denetimi ve çevresel etkideğerlendirme kayıtlarının tutulması ileuzayan yetki zinciri TMMOB’un tasfiye-sinin en belirgin hamleleridir.

Çözüm ÖrgütlülüğümüzleMümkünEgemenlerin durmaksızın süren saldırıla-rına karşı TMMOB’un çizeceği mücadelehattı tarihi bir misyon üstlenmektedir. Yü-zünü üyelerine çeviren, özellikle mühen-dislik fakültelerindeki gençliğin enerjisineyönelen, kendi içerisinde daha demokra-

tik bir yapılanmayla beklide baştan aşağıbir yenilenme ile TMMOB, geçmiş tecrü-beleri ve birikimleri ile bu saldırıları geripüskürtecek güçtedir. Küçükarmutlu’da veTarlabaşı’nda kentsel dönüşüme karşı di-renen mahallelinin, Karadeniz’de suyunusattırmayan köylünün, Gerze’de canı pa-hasına nükleer istemeyen halkın, Tuzla’da,Elbistan’da, Maltepe’de taşerona yürüyenişçilerin sesi olacak mühendisler ile gü-cüne güç katacaktır. Halkın mühendisiolma yolunda, kapitalizmin üniversite-lerde dayattığı yozlaşma engellerini birerbirer yıkan, ezilenlerin ve doğanın özgür-lüğü için daha çok sokak daha çok direnişdaha çok TMMOB diyen genç mühendis-ler için umut olacaktır.

* Burada, “mühendislik etiği” denilerek ezilen hal-kın yaşamını iyileştirmeyi ve doğa ile uyumlu pro-jelere yönelmeyi önemseyen davranışkastedilmektedir.

Sömürünün Odağı:‘Yetkin Mühendislik’

TMMOB Tasfiye Edilmek İsteniyor

Page 34: OGD 13

özgürlükçü gençlik34

Selçuk Çelik

“Tıp, sosyal bir bilimdir ve geniş ölçeklidüşünüldüğünde, siyaset, tıptır.”

F. Engels

ÖK; eşit, parasız, nitelikli ve ana-dilde sağlık ve eğitim hakkını şiar

edinmiş, pre-sendikalist sayılabilecek birtarzda da mücadele yürüten, tıp öğrenci-lerinin öz örgütlülüğüdür. Öğrenci hare-ketinin sınıf hareketininden farklılığınıayrı bir yere oturttuktan sonra, TÖK tarzıpre-sendikal öğrenci örgütlenmelerinin,öğrenci hareketinden sınıf mücadelesineatılım sürecinin sürekliliğini sağlamadaçok önemli bir yerde durduklarını da ayrıbir yere oturtmalıyız. Ayrıca, TÖK’ün di-rekt olarak TTB ile kurduğu organik bağda, mesleğin kendisine yönelik neoliberalsaldırılara karşı ani bir refleks oluşturma-sını sağlıyor.

Peki biz Özgürlükçü Genç Tıpçıların bumücadele içindeki yeri nedir ve bizler,mevcut tıp anlayışını hangi tarihsel süreç-lerin içinde oluşmuş nesnel olguların so-nucu olarak görüyoruz ve yerine nekoyacağımızı biliyor muyuz?

Sağlık hizmeti için parolası “Paran kadarsağlık”tan, artık “Paran yoksa öl!”e evril-meye başlayan kapitalizm, kendi sağlık ör-gütlenmesini yapmak için eğitimsisteminin ve tabi ki tıp eğitiminin en de-rinlerine nüfuz etmek durumunda. Yanisistemin istediği hekim tipini yetiştireceğiyer; tıp fakülteleri. Bu da sağlık sisteminieleştirmenin yolunun öncelikle tıp eğiti-minin eleştirisinden geçmesini gerektir-mekte. Buradan şu sonucu çıkarıyoruz:Farklı bir dünyanın mümkün olabilece-ğine inanan bizler, dolayısıyla farklı birsağlık sisteminin ve farklı bir tıp eğitimi-nin mümkün olabileceğini, hatta oldu-

ğunu, ispatlamak zorundayız.

Günümüzün kurumsallaşmışve burjuvazinin çıkarlarıylaörtüşen, hakim mekanik-bi-reysel, biyolojik tıp anlayışınınsağlık ve hastalık tanımlarınabakmak, çözümlememize te-melden başlamamıza yara-yacaktır. Bu anlayışa göre;sağlık, “vücudun ve aklınnormal olma durumu, yanibütün kısımların normal işle-mesi”, hastalık ise “bir dizi ka-rakteristik semptomu içeren,vücudun tümünü ya da herhangi bir par-çasını etkileyebilen ve nedeni, patolojisive gidişatı bilinebilen veya bilinemeyenmarazi bir süreç”tir.

Tıp Eğitiminin TarihiPeki, sağlık hizmetlerinin kurumsallaşma-sından bu yana hakim olan tek anlayış bumu? Hayır. Hakim mekanik-bireysel tıpanlayışı, kapitalizmin merkantalist bir sis-temden sanayi kapitalizmine geçtiği sü-reçte oluştu. Tıbbın tarihsel süreç içindegeçirdiği değişimleri incelersek, 14. yy’daAvrupa’da yaşanan veba salgınına kadartıp, kilisenin tahakkümündeydi ve “dinseltıp” egemendi. Ancak veba salgınına karşıkilisenin aciz kalışı, tıbbı kraliyet egemen-liğine soktu.

Böylece, kilisenin egemenliğinden sıyrılantıp artık, tamamen zenginlerin ve erkekle-rin denetimine girmiş oldu. Kraliyet He-kimler Kolejinde eğitim görmeyenlere,yani kadınlara ve yoksul erkeklere, hekim-

likyasak-l a n m ı şoldu ve sağlık, sa-dece para karşılığı zenginlere sunulan hiz-met olarak uygulandı. Geleneksel yoldanbiriken bilgiyle ve deneme yanılma me-todlarıyla yoksullara sağlık hizmeti sunankadınlar, “cadılık” ve “büyücülük”le suç-lanıp cezalandırıldı.

Kapitalist Tıp AnlayışıMikrop avcılığı üzerinden ilerleyen biyo-lojik tıbbın karşısına, ilk alternatif yorumolan sosyal tıp, 19. yüzyılda sanayi devri-minin ilk yarısında dikildi. Toprakların-dan zorla sökülüp erken sanayikapitalizminin azgın emek gücü ihtiyacınıkarşılamak üzere şehirlere kitleler halindegöçe zorlanan insanların kentte yaşadığıolumsuz ve insanlık dışı koşullar, insanla-rın eskiye oranla çok daha fazla hastalan-malarına yol açtı.

Bunun farkına ilk olarak varanlardan biride, işçi sınıfının ölümsüz önderlerinden F.Engels’ti. “İngiltere’de Emekçi SınıflarınDurumu” kitabı bugüne kadar yazılmış enönemli sosyal tıp kitabı olarak değerlendi-rilebilir. Engels, “tıp, sosyal bir bilimdir vegeniş ölçekli düşünüldüğünde, siyaset, tıp-tır” diyordu. Engels’in çalışmasından et-kilenen Virchow gibi hekimler, sağlığı vehastalığı, biyolojik olarak olmasının ya-nında sosyal olarak da ele alıyordu.

T

BAŞKA BİR TIP ve TÖK

14. yy’da Avrupa’dayaşanan veba salgınınakadar tıp, kilisenintahakkümündeydi ve“dinsel tıp” egemendi.Ancak veba salgınınakarşı kilisenin aciz kalışı,tıbbı kraliyetegemenliğine soktu.

Biz Özgürlükçü Genç Tıpçıların, bu mücadele içindekiyeri nedir ve bizler, mevcut tıp anlayışını hangitarihsel süreçlerin içinde oluşmuş nesnel olgularınsonucu olarak görüyoruz ve yerine ne koyacağımızıbiliyor muyuz?

Page 35: OGD 13

özgürlükçü gençlik 35

mart 2012Virchow’un tarif ettiği şekliyle, toplumdakimevcut ilişkilerin baskıcı doğasının bir so-nucu olarak hastalıklar oluşuyordu. Bu dasağlığın gerçek anlamda iyileşmesini, top-lumdaki iktidar ilişkilerini değiştirmeyiamaçlayan sosyopolitik ve ekonomik mü-dahalelere bağlıyordu. Ancak bu görüş üs-tünlük sağlayamadı ve buna karşılıkburjuvazinin, “Flexnerci Tıp” yorumu ku-rumsallaştı. Almanya’da kurumsallaşan buyorum, 20. yy başında “Flexner raporu” veABD burjuvazisinin büyük katkılarıyla des-teklendi ve yeniden üretildi.

Tıbbın geniş ölçekli kapitalist ya da şirkettıbbına dönüşümü, küçük meta üretimininmanifaktür üretimine dönüşmesiyle aynıdinamiklere sahip. Kapitalizmin tıbbi hiz-metlere girişi, diğer sosyal hizmetlere vekamu alanına girişiyle beraber değerlendi-rilebilir. Özellikle tekelci kapitalist sınıfınınkarşısına güçlü, örgütlü bir işçi sınıfının di-kilmediği ülkelerde bu giriş çok daha az-gınca gerçekleşti. Avrupa gibi işçi sınıfınıngüçlü olduğu yerlerdeyse, ulusal sağlıkprogramı gibi kazanımlar da elde edilebildi.Bu da sağlık hakkı mücadelesinde, tekelcikapitalist sınıfının saldırısını dengeleyecektek sınıfın işçi sınıfın olduğunu, hekimlerinya da sağlık personellerinin gücünün sınırlıolduğunu gösteriyor. Ayrıca, hekimlerinsağlığa yönelik neoliberal saldırılara cevabı,bazen salt mesleki çıkar kaygısından kay-naklanabiliyor.

Tıbbın kapitalist kurumlarca cazibe mer-kezi haline gelmesi de, sınırlarını sürekli ge-nişletmek zorunda olan kapitalizminkamuya müdahalesinin yanı sıra, tıp alanı-nın piyasa belirsizliklerini azaltmasından veistenen kâr düzeyini istikrarlı bir biçimdemaksimize etmesinden, meta tüketimin sü-rekli ve zorunlu olmasından kaynaklanıyor.

Tıbbın tarihsel süreçteki değişiminideğerlendirdikten sonra, günümüz-deki tıp eğitiminin incelemesine ge-çelim.

Öncelikle, kapitalizmin canlı emeğinkendisini dışlayıp, emek sürecini işbölümüyle parçalama eğilimi, tıbbave tıp eğitimine nüfuz etmiş du-rumda. Tabi ki tıptaki bu iş bölümü,muazzam bilgi birikimine sahip tıpbiliminin anlaşılır ve daha kolay uy-gulanabilir olması açısından yararlı.Ancak mezunlarının ezici çoğunluğupratisyen hekim olmak zorunda ka-lacak olan tıp fakültelerinin bu amaçiçin değil, uzmanlığa, yani bir an-lamda TUS’a yönelik eğitim sunması;tıp öğrencilerinin mesleki pratikle-rinde çok seyrek kullanacakları bin-lerce sayfa bilginin altında ezilirken,toplumlarının en çok ihtiyaç duy-duğu ve kendilerinin en sık kullana-cakları bilgileri ikinci plana itmelerinesebep oluyor.

Ayrıca, toplum sağlığı açısından enönemli görev olan koruyucu hekim-liği üstlenen pratisyen hekimlerinemeğinin, uzman hekimlerinkilereoranla hem maddi hem manevi dü-zeyde değersizleştirilmesi, öğrenci-lere uzmanlaşmak zorunda bırakılmaalgısı veriyor. Pratisyen hekimliğiaşağılarcasına öğrencileri uzmanlaş-maya “mecbur” hissettiren bu algı,milyon dolarlık sermayeye sahip TUSdershanelerince bizzat satış söylemiolarak kullanılıyor. Tam bir kapitalist

şirket mantığına sahip olmalarınınyanında cemaatlerle kurdukları or-ganik bağ da TUS dershanelerini tıpfakültelerinde ve hekimlik alanındagericiliğin merkezi haline getiriyor.Bu da, tabip odaları seçimlerinekendi örgütlü iradeleriyle girmele-riyle ayyuka çıkabiliyor.

İlk 5 yıl beyne pompalanan temel veklinik bilgilerinden sonra, 6. yılda stajşeklinde, literatürdeki ismiyle “in-tern”lükle, sözde, bu bilgilerin pratikalanda uygunlanmasıyla öğrenciler,mezun olup hekimlik yapma hakkınıelde etmiş oluyor. 6. yıla yönelik buağır eleştirimizin gayet sağlam ge-rekçeleri mevcut. Hekimlik mesleği-nin yozlaşmasının en açık örneğiolan hastanelerdeki hiyeraşik örgüt-lenmenin, yani kast sisteminin, en altkısmına, yani acemi asistanların biraltına, “intern”ler 1 yıllığına yerleşmişoluyor.

“İntern”ler bu yolla istisna sayılabile-cek fakültelerin haricinde, hastanele-rin gerekli emek gücünü ücretsiz yada çok az bir ücretle karşılamış olu-yor. Örneğin, nöbete kalan bir “in-tern”in bir akşamda yaklaşık 80kişiden kan alması beklenebiliyor.Üretim sürecine direkt katılan “in-tern”lerin örgütlenip hak mücadele-sine girişmelerinin koşullarıhâlihazırda olmasına karşın bu dur-gunluk, kısa süre sonra mezun olup,Türkiye’de görece hâla iyi kazananhekimlerin arasına karışacaklarını bil-diklerinden veya artan tüm zamanla-rını TUS çalışmasına vermelerindenkaynaklı olabilir. Ancak, bunun geçicibir süreç olduğunu aklımızdan çıkar-mayalım.

Başka bir tıp fikrinin örgütlenip birvücut kazanması, kriz sürecinden birtürlü çıkamayan kapitalizmin direktsağlığa yönelik saldırılarına karşı du-rabilecek olan tek sınıfın, işçi sınıfı-nın, örgütlü mücadelesinden geçtiğikadar; bu fikri uygulamaya sokacakolan hekimlerin yetişmesine, yani bufikirleri fakültelerde tartışıp, mücade-lesini vermeye hazır olacak tıp öğ-rencilerinin örgütlülüğüne debağlıdır. Bu noktada TÖK, tıp öğren-cilerinin öz örgütlülüğünü üstlenme-siyle, sağlık mücadelesininvazgeçilmez bir kanalını açmakta,diğer bölümlerden öğrencilereörnek olmakta.

Kaynak: Hekimlerin Sınıfsal Kökeni, AtaSoyer

Kapitalizmincanlıemeğinkendisinidışlayıp,emeksürecini işbölümüyleparçalamaeğilimi,tıbba ve tıpeğitiminenüfuz etmişdurumda.

Günümüzde TIp Eğİtİmİ

Page 36: OGD 13

anat tarihine şöyle bir göz attığı-

mızda belli dönemlere damgasını

vurmuş, adını tarihle tescillemiş dönem

sanatçıları çıkar karşımıza. Elbette belli

akımlarla veya sanat dallarıyla adı özdeş-

leşen sanatçıların dehalarından daha faz-

lası söz konusudur bu hususta. Her

tarihsel olayın veya dönemin özgül başat

unsurları vardır ve kökleri üretim ilişkile-

rinden üretim tarzına, toplumsal-kültürel

bağlara kadar uzanmaktadır. Koca bir

sanat tarihini bir çuvala doldurup sırtlan-

mak oldukça uzun bir soluk gereksindiğin-

den, biz soluğumuzun yettiği kadarınca

belli başlı birkaç akımdan söz edelim.

Bugüne yakınlıkları, mevcut akımlarla iliş-

kileri sebebiyle izlenimcilik (empresyo-

nizm), ve doğalcılıktan (natüralizm)

bahsetmekte fayda var.

İzlenimcilik

İzlenimcilik, 19. yy’da Fransa’da doğar.

İsmi ‘izlemek’ten türetilen bu akım, sanat-

çıyı izleyici rolüne soyundurur. Sanatçı

gözlemlediği herhangi bir olayı aktarırken

kendi algı ve duyumlarından yola çıkar ve

aktarımını sadece kendi zihninde canla-

dırdığı imgeler, duygular ve hisler ile ak-

tarır. Örneğin bir köpeği resmetmek

istediğimde öncelikle ona bakarım, yani

izlerim ve köpek siyahtır bende korkuyu

çağrıştırır dolayısı ile renk olarak daha bo-

ğucu ve karanlık renkleri tercih ederim.

Bu benim korkuyu hisseder iken zihnimde

canlandırdığım tüm renkler ve olaylar ile

ilgilidir. Eş değer olarak şu da söylenebilir

ki resmettiğim köpek artık o köpek değil,

benim size bendeki algısı ile göstermeye

çalıştığım köpektir. Aynı köpeği aynı

yerde size gösterdiğimde siz daha tatlı ve

şirin bir köpek görebilirsiniz.

Resminin yapıldığı nesne ve resmi yapan

özne… Özne bize ne derse nesne odur ve

özne nesneyi nasıl algılar veya duyumsar

ise nesne bizim için o olmalıdır. Edebi-

yatta da aynı perspektif geçerlidir. Felse-

fede denk geldiği konum olguculuk;

fenomenolojidir. Birçok düşünürün de-

ğindiği bu konuya izlenimciler özetle

“dünya fenomenler dünyasıdır ve biz bu

fenomenleri (kendinde şeyi) bilemeyiz”.

Sadece algılayabildiğimiz kadarıyla yetin-

mek zorundayızdır ve bu herkes için farklı

bir anlam demektir. Van Gogh, izlenimci-

liğin dünyadaki en meşhur temsilcilerin-

dendir.

Doğalcılık

Aynı çağın bir diğer başat akımı Doğalcılık

(natüralizm) ise doğayı bilinebilir kabul

edip, tüm doğal olayları (yaşantıları) ak-

taran sanatçının rolünü müdahalesiz (yo-

rumsuz) ve aktarım açısından dolaysız bir

araç olarak görür. Doğa ile insan arasına

keskin bir ayrım koyan bu akımın ünlü

temsilcileri Flaubert ve Zola’dır. İnsanın

doğal ortamında yetiştiğini ve bu ortam

ile şekillendiğini savunan doğalcılar insanı

davranışlarından sorumlu tutmaz ve esas

sorumlu toplumdur. Doğa kurallarını be-

lirleyen koşullar olduğu gibi insan davra-

nışlarını belirleyen de toplumsal

koşullardır ve insan bu koşullar içerisinde

varlığını belirleyebilir. Flaubert arkadaşına

yazdığı bir mektupta “sanatçının ne olursa

olsun hiç bir koşulda düşüncelerini açık-

layamayacağını” söyler. İzlenimciliğe kes-

kin bir sınır çeken bu akım, tüm sanatta ve

bilimde tarafsızlığı ve nesnelliği yüceltir.

İlginç ve ilgiye şayan olan ise dans eden

bir katilin ve hırsızlık yapan bir gaspçının

yansıtılışının aynı tarafsızlığın ürünü ol-

masıdır.

Flaubert’in aynı zamanda “insanlığın de-

ğişmez barbarlığı karamsarlık içinde

bırakıyor beni (...) çağdaşlarıma duydu-

ğum yoğun tiksinti beni geçmişe itiyor’’

gibi sözler sarf ettiği de bilinmektedir.

Peki, çağdaşlarının çağı nasıl bir çağdı?

Artık Orta Çağ’ın Tanrısı ile olan bağla-

rından bi nebze olsun kopabilmiş düşü-

nürler, yüzlerini felsefeye ve doğaya

dönüyordu. Dünya üzerindeki gerçek bil-

ginin kaynağı olarak doğayı ve kurallarını

öne çıkarıyor, metafizik ve doğaüstü güç-

lerden arındırılmış bilimsel bir yol öneri-

yorlar ve bu yolu ise natüralizm

(doğalcılık) olarak adlandırıyorlardı. Gö-

rülebilir ve bilinebilir tüm olgular tarafsız

bir şekilde aktarılabilirdi. Bu düşünce aynı

zamanda modern bilimin de temelidir

(ussalcılık). Artık özne, var olan koşulla-

rın bir nesnesi olarak görülüyor ve iradesi

hiçe sayılıyordu. Burada dikkat edilmesi

gereken nokta, olduğu gibi aktarımın ta-

rihselliğinden yoksun olması, tarih içinde

belirli bir an olarak görülmesidir...

Çoğunlukla birbirlerine tepki olarak

doğan bu akımlar, belli isimler üzerinden

anılmakta olsalar da kendilerinin temsil-

cisi olan sanatçıların icatlarından ibaret

değildir. Düşün tarihinin ilerleyişi, teknik

gelişmeler, coğrafyaya özgü koşullar gibi

sanat fikriyatını ve sanatçıyı belirleyen ko-

şullar bu tip özdeşleştirmelerle göz ardı

edilmemelidir.

özgürlükçü gençlik36

Serdar Murat Korkmaz

Bir köpeği resmetmek

istediğimde öncelikle ona

bakarım, yani izlerim ve

köpek siyahtır bende

korkuyu çağrıştırır

dolayısı ile renk olarak

daha boğucu ve karanlık

renkleri tercih ederim.

S

Akımdan Akılda KalanlarGustav Flaubert’in

“insanlığın değişmez

barbarlığı karamsarlık

içinde bırakıyor beni (...)

çağdaşlarıma duyduğum

yoğun tiksinti beni

geçmişe itiyor’’ sözlerini

sarf ettiği bilinmektedir.

Peki, çağdaşlarının çağı

nasıl bir çağdı? Gustav Flaubert

Emile Zola

Page 37: OGD 13

evremizde sık sık duyduğumuz birnasihattir; “Eline para getiren işe gir.

Zaten kim sevdiği işi yapıyor ki?” Başlardabunu kimse kabullenmez. Gün geçtikçeideallerinden, hayallerinden ödün vererekyapmak istediklerini belirli bir ücret kar-şılığında yapmaya mahkûm olur insanlar.Peki, insan bu geleneği yıkarak sevdiği işiyapabilecek duruma gelirse ne olur?

Hele bu bir de sanat ise. İnsanın inandığı,benliğini özgürleştiren sanatı icra ederkenbir kurum veya kişiye bağlılığıyla belli birücret alması ne kadar etik olabilir?

“Noviembre” tam da bu konuda sanat aş-kının insanı nelerden vazgeçirebileceğinianlatmaya çalışıyor. Sanatın erkek ve ka-dının ruhuna erişebileceğine, toplumaşuur getireceğine, kalpleri değiştirebilece-ğine, evrensel, sınırsız, her türlü dinden veırktan bağımsız olabileceğine inananların;tiyatro ve sanatı sistemin ellerinden kur-tarma çabası...

“Dünyayı DeğiştirmeyeÇalıştık”

Herhangi bir yazılı kaynaktan yararlanma-dan, yerleşik temsil usullerini reddederek,kamusal ve özel tüm yardımlardan kaçına-rak, ücretsiz ve bağımsız tiyatro yaratan-ların hikâyesidir, Noviembre. Popülertiyatrodan çok daha eleştirel ve halkla içiçe yeni bir tür. Çok daha acımasız, çokdaha agresif…

Filmdeki gençler bir nevi “Fight Club”edasıyla, dünyada var olan sistemin sanataolan etkilerini görüp tiyatro okulundanayrılma ve kendi bağımsız tiyatro toplu-luklarını kurma ideali ile sokaklara dökü-

lüyorlar. Film “belgesel sinema” tarzındaçekilmiş gibi görünse de aslen kurmaca.Tabi sanatın içinde bulunduğu durum vebirilerinin buna karşı mücadele ettiğinibildiğimiz yönden bakılırsa gerçeği net birşekilde yansıtıyor.

Filmdeki olaylar 1998-2001 yılları ara-sında geçiyor ve olaylar o dönem yaşamışkarakterlerin yaşlı hallerinin anlatımla-rıyla filme yansıtılıyor. Filmi ilginç kılanise, karakterlerin yaşlı hallerinin 2030'luyıllara tekabül etmesi. Yönetmen AcheroManas’ın burada vermek istediği mesaj"sanatın bu sistemde ister 2030 ister 2050olsun şu anki vahim durumundan kurtu-lamayışıdır."

Ç

“Leş kokan genel kurul odaları, devletmemurları, ticaret, reklamcılık, tekdü-zelik, rahatına düşkünlük, boş zaman,can sıkıntısı, bürokrasi ve yalan-dolan!Bir tek sanat yok! Artık sadece sanatticareti, sanat borsası ya da sanatı teş-vik ticareti olacak. Bir başka banka he-sabı daha, sayıları toplama sanatı.”

Globalleşen kapitalist dünyada her-hangi bir sanatsal girişimin ilgisizlik vekıyıcılıkla nasıl ezilip geçildiğini anlat-mışlar. Aslında sanatın ticarileşmesinieleştirmeye yönelik bir yazıya Novi-embre ile giriş yapmamak olmazdı.Sanatın toplumun algısını yönlendir-mekte ne kadar etkin bir araç oldu-ğunu ve sanatı ticarileştirmeden icraedebilmenin en iyi yöntemini gösteri-yor bize.

Sanat yapıtları artık kapitalist sistemiçin yeni bir yatırım alanı. Görsel veişitsel hafızaya etkisi çok yönlü olansanatı, sistem kendine ideolojik biraygıt haline dönüştürmüş durumda.Sanat, ne sanat için ne de toplum içinyapılıyor. Sanat, metalaştırılıyor.

Sanat, gişe rekorları ve film hasılatla-rıyla birinci vizyon filmlerden başka-sına yaşama şansı vermeyip,insanların ne izleyeceği, kurallarlatayin edilmiş, tiyatroda kodaman ca-hillere ve sanatla ilgisi olmayan devletgörevlilerine bırakılmıştır.

Benim sevgili ülkemde ise sanata vesanatçıya verilen değer ortada. Kısazaman önce anti-demokratik uygula-maları nedeniyle Türkiye’ye gelmeye-ceğini söyleyen Paul Auster’a

başbakanın "Sen gelsen ne olur, gel-mesen ne olur." diye cevap vermesisanat algısının ne kadar vahim bir du-rumda olduğuna iyi bir örnek teşkilediyor. AKP konu ne olursa olsun ken-disine muhalif gördüğü herşeyi ezipgeçtiği gibi sanatı da hiçleştirmektengeri durmuyor. Özgür bir sanat anla-yışının yaygınlaşması ise yine bizleregörev olarak kalıyor.

Sanatın ticarileşmesinieleştirmeye yönelik bir

yazıya Noviembre ile girişyapmamak olmazdı.

özgürlükçü gençlik 37

Volkan Yıldız mart 2012“Noviembre” Sanatın erkek ve kadının ruhuna erişebileceğine,

topluma şuur getireceğine, kalpleri değiştirebileceğine, evrensel, sınırsız, her türlü dinden ve ırktan bağımsız olabileceğine inananların;

tiyatro ve sanatı sistemin ellerinden kurtarma çabası...

KASIM MANİFESTOSU

Tİcarİleşen Sanat

Page 38: OGD 13

Juliana Gözen

38

çinden geçtiğimiz dönem, gerek top-lumsal muhalefetin bütününe, gerekse

de öğrenci hareketine dönük saldırılarınhız kazandığı, aynı zamanda saldırının bo-yutunun ve tarzının da değişim gösterdiğibir dönem. İçinden geçtiğimiz süreç; üze-rinde yürünecek yarısı çürümüş bir köp-rüye benzerken, Genç Sen’in sendikalmantığa uygun kapsayıcı bir örgüt olarakişlemesinin her zamankinden daha fazlagerekli olduğu ihtiyacı ortadadır.

Sendikanın geçen yılın kazanımlarını ar-kasına alarak ilerlediği süreçte, bir sıçra-maya dönüştürebileceği kongre durağınıkaçırmış olması, sendikanın öğrenci genç-lik hareketi içerisinde tuttuğu mevziyikaybetmesine sebep olmuştur.

Geride bıraktığımız süreçte öğrenci gen-çliğe yönelik saldırıların hız kazanması,tutuklama teröründen kendisine düşenpayı alması, soruşturmalardan nefes bilealınamadığı bir ortamda, ODTÜ’de ger-çekleşen Kantin Boykotu’nun kazanımlasonuçlanması ve Yıldız Teknik Üniversite-si’nde devam zorunluluğuna karşı örülenboykotun yönetime geri adım attırmasıçok kıymetliydi. Böylesi bir dönemde sen-dika, gençlik hareketine varolanın öte-sinde bir ivme katabilecekken, dar grupçu,sekter tutumun etkisi altında gerçekleştir-diği nitelikten uzak kongrede cisimleşenkötü gidiş sebebiyle, bu süreçten boynueğik bir şekilde çıktı.

Her Saldırı Farklı Bir MaskeyleGeçen dönem ve bu dönem başıyla bir-likte üniversitelere dönük saldırıların fark-lılaştığını, artık daha sinsi geldiğinin

tespitini yapmıştık. Saldırıların tek bir ka-naldan gelmediğini, şehirlerde farklı çı-banlar halinde baş gösterdiğini,öğrencilerin fark etmemesi için “gizligizli”uygulandığını, bunun da gençliğintek bir ağızdan ses çıkarmasını engellemekamacı güttüğünü biliyoruz. Biz bunu, senebaşında uygulanan “gizli” har(a)çlardantanıyoruz. Sene başında YÖK tarafındanyapılmak istenen gizli harç zammı, bütününiversitelerden yükselen tepkiler sonu-cunda YÖK’e geri adım attırmış ve zamlargeri alınmıştı.

İktidarın çıkarlarına göre adımlarını he-saplayan ve ona göre atan YÖK’ ün restoreedilmesinin gündeme gelmesi, HacettepeÜniversitesi’nin yeni rektörünün “demo-kratik” uygulamaları tek başına üniversi-teyi daha yaşanılası, daha demokratik,bilimi daha özgür kılmayacaktır. Hacet-tepe Üniversitesi yeni rektörünün açıkla-maları, öğrencilerin bir önceki dönemdebaskıcı uygulamalara karşı güçlü bir şe-kilde durduğunu, bu uygulamalara karşırektörlük binasına kitlesel bir yürüyüş ger-çekleştirdiğini yok sayıp, bizim talepleri-mizi bize iyilikmiş gibi vermeye

çalışmaktadır. Gerçekleşen bütün uygula-malar öğrencilerin verdiği kazanımın ürü-nüdür. Bunu, üstüne basa basa söylemekgerekir.

Bu dönemin özgün koşullarının somut ör-neğini Mersin Üniversitesi’nde de gördük.YÖK’ün rektörlere tanıdığı “harçlarayüzde10 ile yüzde 30 arasında zam yapmaizni” kullaılarak harçlara zam yapıldı. Kezadaha farklı bir saldırı da, “akıllı kart” uy-gulaması ile üniversiteyi banka ile işbirliğiyapıp ticarethaneye çevirmeye çalışanMustafa Kemal Üniversitesi yönetimin-den geldi.

İ

Mücadeleyi her şekilde engellemeamacıyla uygulanan bu saldırılara öğ-renci gençliğin cevabı, doğalında, es-kisinden daha farklı olmalıdır.Egemenlerin parçalı ve birden fazlakanaldan yönelttiği saldırılara karşıher yerelin kendi dinamikleri üzerin-den büyüteceği mücadele, saldırılarınamacına ulaşamamasını sağlayacaktır.

Gençliğin dinamiklerinin siyasal birkimliğe bürünmesinin önünü tıka-

maya çalışan soruşturmalar ve tutuk-lamalar, mücadeleyi geriletip serma-yenin üniversite içerisinde daha rahathareket etmesini sağlama amacı güt-mektedir. Böylesi bir atmosferde ya-pılacak olan gençliğin özgündinamiklerini açığa çıkartarak, var olangücümüzle mücadeleyi örmektir.

Genç Sen; öğrenci gençliğin meşru,militan ve kitlesel öz örgütüdür. Biz-ler gençliğin yaşam alanlarının ve

eğitim hakkının gasp edilmesine karşıkampüslerde, yurtlarda, yaşadığımızher yerde sendikal zeminde- GençSen’le- mücadele edeceğiz.

Bizler Özgürlükçü Gençler olarakkampüs içerisindeki mücadelemiziGenç Sen’le büyütme noktasında ka-rarlıyız. Meşruluğumuz; sendikayı buzamana kadar sahiplenmemizden,sendikayı bir adım daha ileri taşımakiçin verdiğimiz emekten gelmektedir.

>> SaldIrIlara KarşI GardImIz HazIr!

>

İçinden geçtiğimiz süreç;üzerinde yürünecek yarısı

çürümüş bir köprüyebenzerken, Genç Sen’in

sendikal mantığa uygunkapsayıcı bir örgüt olarak

işlemesinin herzamankinden daha fazla

gerekli olduğu ihtiyacıortadadır.

özgürlükçü gençlik

>

Kapsamlı Saldırılara KarşıDirenişi Çeşitlendirelim!

Page 39: OGD 13

ktidarın “ustalık” dönemindeyiz.Coğrafyamızı mercek altına aldığı-

mızda iktidarın ustalık gösterdiği konularıkaygıyla izliyoruz. Şüphe yok ki; onun “A”dediğine “B” diyenin ağzını kapatma ça-balarını pervazsızlaştırmada oldukça usta!Tek bayrak-tek dil politikasını “dindarnesil” yetiştirme söylemiyle taçlandıranAKP, bu çerçevenin dışında kalanları dörtduvar arasında çürütmeye niyetli… Öyleki bugün hapishaneler; Kürt siyasetçiler,profesörler, gazeteciler, yazarlar ve öğren-cilerle dolu!

Bugün işçilerin kazanılmış hakları gaspediliyor, ağır çalışma koşulları ve güven-cesizleştirmelerle krizin bedeli emekçilereödetiliyor. Kamusal alanda ucuz iş gücüolarak kullanılan kadınlar, her alanda öl-dürülüyor. Kürt halkına yağdırılan bom-balarla çözümsüzlük dayatılıyor. Doğa, kârhırsıyla talan ediliyor. Halklar, tekçi-asi-milasyoncu-inkârcı politikalarla yok sayı-lıyor. Ve bu atmosferde mahkûmedildiğimiz geleceksizliği reddeden bizgençler de; üniversitelerde soruşturma te-rörüyle, dışarıda sahte iddianamelerle,baskı ve tutuklamalarla susturulmaya ça-lışılıyoruz. Bunun bir örneğini yakın za-manda Özgürlükçü Gençlik Derneğiolarak da yaşadık.

26 Ekim 2011’de dernek üyesi 4 arkada-şımla birlikte evlerimiz basılarak gözaltınaalındık.

Suçlama, TKP/K terör örgütüne üye

olmak ve propagandasını yapmak. Buiddia ile 2 gün gözaltında tutulduk ve son-rasında çıkarıldığımız mahkemede tutuk-suz yargılanmak üzere serbest bırakıldık.Sunulan delillere ve yakın zamanda açık-lanan iddianameye baktığımızda, bu ope-rasyonun muhalifleri sindirmek içinhazırlanan bir senaryo olduğunu görebili-yoruz. Nitekim bizleri aylarca teknik ta-kibe alan ve her adımımızı bilen devlet debizlerin TKP/K ile hiçbir bağımızın olma-dığını ve ÖGD’nin de gençliğin ortak so-runlarına karşı mücadele eden yasal birdernek olduğunu pekâlâ bilmektedir.

Latifeci’den Hâla Korkuyorlar!

İddianamede yer alan ve ilk mahkemedebizlere yöneltilen sorulardan biri “Terörörgütü üyesi olan Mehmet Latifeci’yi ta-nıyıp tanımadığımızdı. Evet, Mehmet La-tifeci’yi tanıyoruz, ancak bir terör örgütüüyesi olarak değil, Marksist-Leninist çiz-gide, daha adil bir düzen için mücadeleeden onurlu bir devrimci olarak!

Mehmet Latifeci; hayatı boyunca tümbaskı ve saldırılara rağmen ideallerindenve doğrularından ödün vermeyen yiğit birsavaşçıydı. Arap halkı gibi ezilen bir hal-

kın çocuğu olarak, ezilen tüm halkların ya-nında yer aldı. Başta Kürt halkı olmaküzere tüm halklarla Arap halkı arasındakardeşlik bağını kurmak için mücadeleetti. Genç yaşlardan itibaren hayatı bo-yunca faşizm karşısında devrimci direnişiörgütledi. Yaşadığı dönemi derinden sar-san 80 darbesinin bütün karanlığına rağ-men adil bir dünya için mücadelesindenödün vermedi.

Sömürüye, asimilasyona, faşizme karşı bü-yüttüğü bu mücadeleyi şiddetle bastıra-mayanlar, çözümü onu katletmektebuldular. 30 Mart 1995’te gerçekleştirilensaldırıda Mehmet Latifeci, babası YahyaLatifeci ile birlikte katledildi. Katilin mah-kemedeki itirafları ve daha sonra bir baka-nın korumalığını yapmış olması, bucinayetin perde arkasında kimlerin oldu-ğunu göstermiştir.

Mehmet Latifeci, asimilasyon politikalarıkarşısında yok sayılan halkların, kapitaliz-min emek sömürüsü karşısında emekçi-nin, faşizmin karşısında ezilenin yanındayer almış sosyalist bir önderdir. Hatayhalkı onun kim olduğunu –bir terörist ol-madığını- çok iyi bilmekte ve hala onu sa-hiplenmektedir. Onu terörist ilan edenzihniyeti de çok iyi tanımaktadır. Bizler deonun katledilişinin 17. yılında aynı zihni-yet tarafından terörist torbasına atılmak-tayız.

Bugün Türkiye’de 500’ü aşkın tutuklu öğ-renci var ve bu sayı giderek artıyor. Ancaktüm baskılara rağmen bizler; Latifecilerin,Kıvılcımlıların ve onlar gibi yaşamını dev-rime adamış bütün insanların yolunda yü-rümeye devam edeceğiz. Üniversitelerde,alanlarda, bulunduğumuz her yerde para-sız, bilimsel, anadilde eğitim mücadele-mizi yükselteceğiz.

Seni dirençle anıyoruz Latifeci yoldaş!Baskılar bizi yıldıramaz!

Mehmet Latifeci,asimilasyon politikalarıkarşısında yok sayılanhalkların, kapitalizminemek sömürüsükarşısında emekçinin,faşizmin karşısındaezilenin yanında yeralmış sosyalist birönderdir.

Mehmet Latifeci’nin,sömürüye, asimilasyona,faşizme karşı büyüttüğü

mücadeleyi şiddetlebastıramayanlar, çözümü

onu katletmekte buldular.

İ

mart 2012

özgürlükçü gençlik

Peri Çiftçi

39

SENARYOLARDA LATİFECİ

Page 40: OGD 13

alkların özgürlük mücadelesinde gen-çliğin üzerinde yürüdüğü verimli top-

rağın farkında olan egemenler, gençliğiteslim alınca toplumu baştan oluşturacağınıbildiği için bütün baskı mekanizmalarınınhedefine gençliği koyuyor ve parolasını ha-zırlıyor: “Dindar gençlik yetiştireceğiz!”

Yani, gençliğe yönelik bu kadar tutuklama,gözaltı, soruşturma, uzaklaştırma, bununiçin… 600’e yakın öğrenci bunun için tu-tuklu, kitaplar bunun için yasaklanıyor vesuç aleti sayılıyor, öğrencilere yanında bulu-nan yumurta başına 21 yıl ceza isteyen ağırceza mahkemeleri bu yüzden var…

Biz ilk günden beri “Gençlik Teslim Olma-yacak!” diyoruz. Ve bu duruşu yer aldığımızbütün mücadele alanlarında göstermeye ça-lıştık, bu bilinci gençliğin içinde geliştirmeyeçalıştık.

Özgürlükçü Gençlik Dernekleri olarak bu yılda özgürlük yolundaki mücadelemizi dahasağlam temeller üzerine kurmak için kış et-kinliklerimizin 6.sını gerçekleştiriyoruz.

Gücümüzü önderleşme ve militanlaşma yo-lundaki kararlılığımızdan alıyoruz. Ardımız-daki birikimle yeni hedeflere yöneldiğimizbir eşikte gerçekleşen ve II. Konferansımızagiderken bizim için önemli bir durak olan et-

kinliklerimiz 20 farklı ilden üniversite öğren-cilerinin katılımıyla, 6 şehire, 5 farklı bölgeyeyayılarak yeni mevziler kazanıyor.

Düşünceyi ve DavranışıÖrgütlüyoruz!Sistemden gelen her türlü saldırıya, tek tip-leştirmeye, dogmatik anlayışa karşı birleştik.Yaşadığımız sorunları mücadele etmeden çö-zemeyeceğimizi biliyoruz. Bilinçlerimiz“mürekkepbalığı” aracılığıyla karanlığa, ge-leceksizliğe batırılmaya çalışılırken, bizlerinbilincimizi berraklaştırmak için vereceğimizmücadele pratik ile birlikte “Dindar Genç-lik” değil “Özgürlükçü Gençlik” profilidir.Bizim amacımız, etkinliklerle bu profili ya-ratmaktır. Etkinliklerimiz sorgulayabildiği-miz, düşünebildiğimiz, bilincimiziberraklaştırabildiğimiz kamplarımızdır.

Düzmece iddianamelerle, polis provakas-yonlarıyla ve komplolarla karşı karşıya oldu-ğumuz bir süreçten geçiyoruz. Geri adım

atmayan, hayatın bizden talep ettiklerineyanıt üreten bir tarzın uygulayıcıları olarakmaruz kaldığımız saldırılara kış etkinlikleri-miz malzeme edilmeye çalışılıyor.ş Etkinli-ğimiz gerekçe gösterilerek faaliyetlerimizmanipüle ediliyor. Gençlerin birliği, müca-deleyi, dayanışmayı ve paylaşmayı öğrendiğietkinliklerden pek tabii ki vazgeçmeyeceğizve bakalım egemenler bu sefer karşımızaneyi gerekçe göstererek çıkacaklar?

* * *Teorimiz dogma değildir. Kitaplar okuyaraksorguluyoruz, kendimizi günün koşullarınauygun hale getiriyoruz, egemen tipolojiyekarşılık kendi kimliğimizi kazanıyoruz.Gençlikle daha fazla ilişki kurarak, gençliğidüşünce ve davranışı inatla örgütleme bilin-cine vardırmak, birlikte düşünmeyi, birlikteüretmeyi, paylaşımı ve gelecek yaşamı örgüt-lemek, bilincimizi berraklaştırmak, kolektifyaşamı kendi içimizde kurmak, sistemi kar-şımıza alıp onu yıkmak için çabalıyoruz.Çünkü gençlik her yerdedir; kampüste, sıra-larda, sokaklarda, fabrikalarda…

YENİ BİR KIŞ, YENİ BİR ETKİNLİK

Bu yılki etkinliklerimiz geçen yıllardanfarklı olarak üç ayrı çizgide yürütüyoruz.

-Okumalar: Etkinliklerimizde bu seneAugust Thalheimer’in “Diyalektik Mater-yalizme Giriş” adlı kitabıyla yaşantı-mızda karşımıza çıkan çelişkilerin, sınıfçelişkilerinin, maddeci bir analizini;“Madam Bovary” adlı kitap ile çeşitli çı-karımlarla yıkamadığımız tabularımızıyıkmayı; “Marksist Ekonomi KuramınaGiriş”le Marksist bir açıdan çıkarımlardabulunarak okurken düşünmeyi, düşü-nürken de davranışlarımızı, günlük ya-şantımızı, yaşam tarzımızı, pratiğimizi

örgütlemeyi amaçlıyoruz.

-Paneller: Bölgelere özgü güncel sorun-ları gündeme alarak paneller düzenliyo-ruz.

-Filmler: Filmler izleyip analizler yapıyo-ruz. Hayat denilen gerçeklikte filmler-den çıkarımlarda bulunup pratiğeyansıtıyoruz.

Özgürlükçü Gençlik’in yolculuğuna sende katıl…

Özgürlükçü Gençlik; sermayeye veYÖK’e karşı alanları boş bırakmayacak-

tır. Gençlik sömürünün, baskının bağ-rına özgürlük bayrağını saplamayıönüne hedef olarak koymuştur.

Kâr hırsıyla ekolojik yıkıma sebebiyetveren dar kapitalist zihniyete geçit ver-meyecektir.

Özgürlükçü Genç Kadınlar patriarkayıtarihin derinliklerine gömecektir.

Mücadelemiz özgürlük mücadelesidir.Ve özgürlüğe kadar daha kitlesel dahamilitan bir çizgide gerek etkinlikleri-mizle, gerekse sokakta bayraklarımızlamücadele bayrağını her daim en yük-seğe kaldırılacaktır.

>>

2012 kIş etkİnlİklerİ

>>

Me

rtc

an H

ep

go

nc

alı

Gençlerin birliği, mücadeleyi, dayanışmayı ve paylaşmayıöğrendiği etkinlikler olan kış kamplarımızı bu yıl“etkinlik” olarak gerçekleştiriyoruz. Bakalım egemenlerbu sefer karşımıza neyi gerekçe göstererek çıkacaklar?

H