OGD 11

24
özgürlükçü gençlik Mart 2011 no.1/11 isyanların yolu açılıyor... egemenler saldırıyor direnenler kazanıyor 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün tarihselliği ile kadın hareketinin geçmişinin mücadele ve kazanımlarına baktığımızda görüyoruz ki, 8 Mart sadece “bir gün” değildir. >> sayfa 9 Kadınların 8 Mart’ı İsyan ateşi önce Tunus’lu bir arkadaşımızda, Mohamed Ben Bouazizi’nin bedeninde, sonra da bütün Arap ve Dünya gençliğinin sloganlarında ve eylemlerinde vücut bularak “her şeye bitti” diyenlere bir tokat, ezilenlere ve sömürülenlere ise aydınlık oldular ve olmaya devam ediyorlar. >> sayfa 4-5 Şimdi, kararlılıkla meşru fiili mücadele hattında yürüyen ve uzun vadeli politikaları ile –bilhassa da özgür demokratik üniversite programı ile- egemenlerin üniversitelere dönük saldırısını püskürtmenin biricik aracı olacak kitlesel öğrenci sendikasını var etmek için küreklere asılmanın zamanıdır! >> sayfa 12-13 Gençlik Hareketinde Yeni Dönem ve Genç-Sen 1 TL isyanların yolu açılıyor... egemenler saldırıyor direnenler kazanıyor Tunus-Mısır Gençliği Özgürlüğe Çağırıyor ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 1

description

Özgürlükçü Gençlik Dergisi sayi 11

Transcript of OGD 11

Page 1: OGD 11

özgürlükçü gençlikMa

rt 2

011 no.1/11

isyanların yolu açılıyor...

egemenler saldırıyor direnenler kazanıyor

8 Mart DünyaKadınlar Gününün

tarihselliği ile kadınhareketinin geçmişinin

mücadele vekazanımlarınabaktığımızda

görüyoruz ki, 8 Martsadece “bir gün”

değildir.

>> sayfa 9

Kadınların 8 Mart’ı

İsyan ateşi önceTunus’lu bir

arkadaşımızda,Mohamed Ben

Bouazizi’ninbedeninde, sonra dabütün Arap ve Dünya

gençliğininsloganlarında ve

eylemlerinde vücutbularak “her şeyebitti” diyenlere bir

tokat, ezilenlere vesömürülenlere ise

aydınlık oldular veolmaya devam

ediyorlar.

>> sayfa 4-5

Şimdi, kararlılıklameşru fiili mücadelehattında yürüyen ve

uzun vadeli politikalarıile –bilhassa da özgürdemokratik üniversite

programı ile-egemenlerin

üniversitelere dönüksaldırısını

püskürtmenin biricikaracı olacak kitleselöğrenci sendikasını

var etmek içinküreklere asılmanın

zamanıdır!

>> sayfa 12-13

Gençlik HareketindeYeni Dönemve Genç-Sen

1 TL

isyanların yolu açılıyor...

egemenler saldırıyor direnenler kazanıyor

Tunus-Mısır Gençliği

ÖzgürlüğeÇağırıyor

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 1

Page 2: OGD 11

art ayı bir yüzü kışa bir yüzü baharabakan bir aydır. Bahar da, kış da adeta

birbirleriyle yarışırcasına sahip çıkmakisterler Mart ayına. Öyle ki, baharın ge-

lişini Newroz'la karşılarken hemen ardındanen değerli önderlerimizi kaybetmenin öe-siyle 30 Mart'ta sokaklara çıkarak tamamlarızbu ayı, tam bahar geldi derken kışın ayazınıhissedercesine.

Özgürlüğün müjdecisi olarak bizler de, ilk kezbu sene Mart ayına özel bir ara sayı ile okurla-rımıza ulaşıyoruz ve Mart ayı bizimdir diyo-ruz. Sahip çıkıyoruz; kadınların kurtuluşmücadelesine, Gazi'de, Beyazıt'ta, Halepçe'dedevlet katliamlarında yitirdiklerimize, New-roz'un coşkusuna, Kızıldere ve Samandağ şe-hitlerimize.

Mart ayını tüm dünya, Ortadoğu'dan yükselenisyan dalgasıyla karşıladı. Tunus'ta ve Mısır'dadiktatörlerin tahtları başlarında paralandı.Libya'da isyan bütün kararlılığıyla sürüyor.Hareketlilik Cezayir, Bahreyn, Yemen gibi Or-tadoğu'nun pek çok bölgesinde zeminini yok-luyor. Ekonomik krizin tetiklediği işsizlik,yoksulluk ve zamlar devamı gelecek isyan dal-galarının habercisi.

Türkiye'de ise Ortadoğu'daki isyanları duyupdiktatörlere akıl verenler, yanıbaşlarında her

3 • özgürlük yolunda öğrenci

gençlik - kader ortakaya

4-5 • tunus ve mısır gençliği

özgürlüğe çağırıyor

- c. malatya

6 • beyaz yakalar maviye

boyanıyor - aydın ekiz

7 • liseli faaliyetinde

derinleşelim - davut aşkar

8 • torba yasa kadın emeğine

saldırıyor - juliana gözen

9 • kadınların günü 8 mart

- seçil içcan

10-11 • yeniden kuruluş

ve gençlik - nidal kar

- fırat can kalyon

12-13 • yeni dönem ve

genç sen - yiğithan

kavukçu

14 • yeniden yapılanacağız

biz kazanacağız - barış özer

15 • gazi’nin faili devlettir

- metin şenyurt

16 • faşizmin karşısında 7 can

emrah arıkuşu

17 • kızıldere’den samandağ’a

- peri çiftçi - ali cabir

gün biraz daha büyüyen çığlığa kulaklarınıtıkıyorlar. Kürtlerin iki dilli yaşam ve demo-kratik özerklik talebine, öğrencilerin eşit,parasız, bilimsel, anadilde eğitim ve söz,yetki, karar hakkı talebine devlet yanıtıgazla, copla ve baskıyla veriyor.

21 Eylül operasyonuyla tutuklanan yoldaşla-rımız, 13-15 Nisan tarihlerinde tutukluluk-larının 7. ayı içerisinde ilk duruşmalarınaçıkacaklar. Düzmece bir iddiname ile içeridetutulan yoldaşlarımızın serbest bırakılmasıtalebiyle duruşma günü onlarla olacağız.

Mart ayı aynı zamanda Özgürlükçü Gençli-ğin geleneksel olarak düzenlediği kış kamp-larının organize edildiği ay. Bu yıl 6 bölgedegerçekleştirmeyi hedeflediğimiz kamplaryeni dönemi kurgularken temel rota edindi-ğimiz kitleselleşme hedefimizin cisimleşe-ceği önemli bir alan olarak önümüzdeduruyor.

Üniversitelerden esen rüzgarı yelkenleri-mizle kucaklayak, kararlılığından hiçbirödün vermeksizin daha kitlesel bir eylempratiğiyle tüm saldırılara yanıt üretme vebunları kazanılmış yeni mevzilere dönüş-türme başarısını göstereceğiz. Konferansı-mızdan aldığımız önderleşme hedefininyarattığı ruhla ikinci dönemi kazanalım...

Özgürlükçü Gençlik 2006'dan bu yana 1'i de-neme olmak üzere 11 sayı gazete formatındaçıkmıştı. Bu sayımız her yıl çıkan Ekim veNisan sayıları arasında bir ara sayı olarak ta-sarlandı ve aynı zamanda yeni bir formatayönelik arayışımızın cisimleşmiş hali oldu.Yayınımızın bu yeni şekliyle ilgili görüşleri-nizi, değerlendirmelerinizi ve önerilerinizi

daha etkili, daha yaygın ve başarılı bir yayınfaaliyeti için büyük önem taşımakta. Bu yüz-den değerlendirmelerinizi bekliyoruz.

İletişim:

[email protected]

[email protected]

özgürlükçü gençlik02

mart 2011

EL TUTUŞATUTUŞA

Ne kadar çokelimiz varmışmeğerİlkin, senin elinletutuşan benimkiSonra çocuklarınkiGençlerinkiTekel işçilerininkiSonra, ellerinelleri...Ne kadar çokelimiz oldu,baksanaTutuşa tutuşaBir orman yangınıgibi

CAN YÜCEL

Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: C. Metin Şenyurt

Adres: Hüseyinağa Mah. Süslü Saksı Sk. No: 18 K. 3 Beyoğlu/İstanbul

Tel.&Faks: (0212) 243 37 60Baskı: EZGİ Matbaacılık Sanayi Cad. Altay Sk. No:10 Çobançeşme Yenibosna-İstanbul - 0212 452 23 02

dergisiözgürlükçü gençlik

Dergimize yazın...

MYeni bir adımla merhaba...

((bu sayıdakiler))18 • newroz alanlarından

özgürlüğe - seçil içcan

19 • halepçe’yi unutmadık

- kayhan nar

20 • eğitim ve türkiye

- hakan sönmez

21 • doğa üzerine düşüncenin

dünü ve bugünü - h.durkal

22 • büyük patlama ve plazma

evren - seda ademoğlu

23 • körün elindeki ayna

- g.ılgın

24 • ögd kış kampları

- meral çınar

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 2

Page 3: OGD 11

Üniversiteler geçtiğimiz döneminaçılışını YÖK'ün kaldırılması yada değişime uğramasıyla veYÖK'ün üniversite rektörlerine

gönderdiği; sivil polislerin üniversiteler-deki varlığını yasalaştıran, öğrencilerinsöz hakkını engelleyici her türlü "tedbir"ibarındıran bir genelge ile yaptı. AKP, yenidönemde üniversitelerin ticarileşmesineyönelik ugulanacak olan neo-liberal poli-tikalara, hiçbir muhalefetle karşılaşmaya-cak biçimde devam etmek içinüniversiteleri kendisi açısından dikensizgül bahçesine dönüştürme amacındadır.Bu süreçte neo-liberal politikaların eği-timdeki dönüşümün hız kazandığı Av-rupa ülkeleri öğrenci isyanlarına mekanolmuştu. YÖK'ün kaldırılması ya daYÖK'ün değişiminin gündeme gelmesiyleyıllardır 6 Kasımlarda "YÖK'E HAYIR"deyip alanları dolduran öğrenci gençlik,2010 6 Kasım'ına "SINAVLAR KALKA-CAK,YÖK DAĞITILACAK"sloganıyla ta-leplerini somutlaştırma ihtiyacını dahayakıcı bir biçimde görerek yürüdü.

Söz Yetki Karar HakkıÜniversitelerde söz, yetki ve karar hakkıiçin 4 Aralık'ta Başbakanın Öğrenci Tem-silcileriyle yapacağı toplantıya girmekiçin Dolmabahçe'ye yürüyen öğrencilere"polisin sert müdahalesi"nin ardından öğ-rencilerin eylemlerine sahne olan üniver-siteler ve sokaklarda artık öğrenci gençlikhareketi daha farklı bir şekilde kabar-maya başladı.

Türkiye'de öğrenci eylemleri ilk defa ger-çekleşmemekte, lakin 4 Aralık'ın denkgeldiği Türkiye ve Dünya konjönktürüöğrenci hareketini sıçratan ve bu koşul-larda büyüme etkisi yaratacak bir zamanadenk gelmiştir. Bu süreci tetikleyen bir-çok neden saymak mümkün. Bunlardanbir kaçı Avrupa'daki öğrenci eylemleri,Türkiye'deki seçim sürecidir.

Medya AblukasıÖğrenci gençliğin eylemlerinin, "gerçeğiayna gibi yansıttığını" iddia eden med-

yada bu kadar geniş yer alması dikkatiçekmektedir. 4 Aralık öncesinde öğrencieylemleri medyada akşam haberlerinde,günlük gazetelerin ara sayfalarında yeralır ve birçok olay gibi sonraki gün ye-rini başka gündemlere bırakırdı. Sondönemlerdeki öğrenci gençliğin hareket-liliği ise medyada geniş yer almakta vesonraki günlere de taşınmaktadır.

İktidar ve muhalefet partileriyle kur-duğu ekonomik-politik ilişkilerine göretavır alan medya kuruluşları öğrenci ha-reketine karşı da yine iktidarla kurduk-ları ilişki perspektifine göre tavıralmaktadırlar. Öğrenci eylemlerini des-tekleyen, polis şiddetini kınayan birtavır sergileyenler ve öğrenci hareketle-rini çeşitli illegal örgütlerle ilişkilendirippolisi savunan bir tavır sergileyenlerolarak ayrışmaktadırlar. Kapitalist siste-min en önemli ideolojik aygıtlarındanolan medya Türkiye'de iktidar ve muha-lefet arasında medya patronlarının çı-karlarına yönelik politikalardoğrultusunda zikzaklar çizmektedir.

Egemenler ve ÖğrencilerAKP olabildiğince polisiyle, özel güven-likçileriyle, medyasıyla öğrencilere sal-dırmaktadır.

Eylem yapan öğrencilere bir taraantıpkı daha önce direnişte olan tekel işçi-lerine "bunlar işçi değil" dediği gibi üni-versite öğrencilerine de "bunlar öğrencideğil; marjinal, ideolojik gruplar" deyipöğrencileri toplumsal gerçekliğimizolan; yoksulluk, işsizlik, geleceksizliğe

karşı verdikleri tepkiden soyutlamayaçalışırken diğer taraan el değiştirenüniversite yönetimleri öğrencileri soruş-turmalarla, okuldan uzaklaştarmalarlabaskı altına almaktadır. Polis ve özel gü-venlikçilerlerle kendisine koruma du-varı oluşturan AKP, herhangi birprotesto durumunda "orantısız güç kul-lanımı"yla gözler önünde öğrencilere iş-kence yaparak kendisini savunmaktadır.CHP ise, öğrencileri kısmen desteklertavır gösterip öğrencilerin isteklerini,kendisinin iktidar olduğu takdirde ye-rine getireceğini söylüyor "seçim vaad-lerinde" bulunuyor. Bir dönem bazı solörgütlerin desteğini almayı başaran Ec-evit rolüne erişmeyi amaçlayan KemalKılıçdaroğlu, öğrencileri kendi gençlikkolları örgütü gibi görmekte ve 68'denbu yana öğrenci gençlikte yaşanan de-ğişmeyi görmezden gelmektedir.

Safları SıklaştıralımÖzgürlükçü Gençlik olarak biz, GençSen bileşeni olarak sendikaya pragmatikve dar grupçu bakış açısının karsındayer almaya devam edip Genç Sen 'i öğ-renci gençliğin çıkarkarını kurumsallaş-tıran ve süreçten geri adım atmayanzemine taşıma mücadelesi vermeyedevam edeceğiz. Gün dalga dalga so-kaklara akıp ne AKP'den ne deCHP'den medet ummadan "Eşit, parasızbilimsel anadilde eğitim" için fiili meşrumüdacele hattını örme ve Özgür Demo-kratik Halk Üniversiteleri yaratma yo-lunda inatla, ısrarla mücadele etmegünüdür.

özgürlükçü gençlik

mart 2011

03

Türkiye'de öğrenci

eylemleri ilk defa

gerçekleşmemekte,

lakin 4 Aralık'ın denk

geldiği Türkiye ve

Dünya konjonktürü

öğrenci hareketinisıçratan ve bu

koşullarda büyüme

etkisi yaratacak birzamana denk

gelmiştir.

8 Özgürlük YolundaÖğrenci Gençlik

ka

de

r o

rta

ka

ya

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 3

Page 4: OGD 11

özgürlükçü gençlik04

mart 2011

c.m

ala

tya

ir kıvılcım düşer önceBüyür yavaş yavaş…” diyerek

Yılmaz Güney dile getirmişti,içimizdeki sömürüye, ezilmeye

ve adaletsizliğe olan isyanımızın ateşini.Ve bu isyan ateşi önce Tunus’lu bir arka-daşımızda, Mohamed Ben Bouazizi’ninbedeninde, sonra da bütün Arap veDünya gençliğinin sloganlarında ve ey-lemlerinde vücut bularak “her şeye bitti”diyenlere bir tokat, ezilenlere ve sömürü-lenlere ise aydınlık oldular ve olmayadevam ediyorlar.

Tunus, Fransa, BarcelonaTunus, 1956 yılında bağımsızlığına kavuş-tuğunda 80 yıllık bir Fransız sömürge-siydi. Fakat Tunus’un “bağımsızlığı”imzaladıkları antlaşmanın üzerinde kal-mıştı. Önce kurucu liderleri Habib Bur-giba (1957-1987), ardından ZeynelAbidin Bin Ali (1987-2011) dönemlerindeise Fransa’nın etkisinden kurtulamadı.Her ne kadar dış politika konularında (ör-neğin Filistin Kurtuluş Örgütü’ne 1982 yı-lında ev sahipliği yapması) kısmen tarafsızkalsa da, ülke içinde özellikle gösterilenseküler ve liberal politikalarla “Batı”yla veözellikle Fransa ile olan bağlarını kopar-madı. Üstelik 28 Kasım 1995 yılında im-zalanan Barcelona Deklarasyonu ileTunus iplerini AB’nin ellerine ve neolibe-ralizmin ‘Spes salutis’ (kurtuluş umudu-tabii ki emekçiler için) olmayan politika-larına teslim etmişti. Ve bu politikalar sa-

yıları yüz binleri bulan Zeynel Abidin BinAli’nin kolluk kuvvetleri ile pürüzsüz birşekilde uygulanmaya çalışıldı. Ta ki 17Aralık 2010’a kadar.

İsyan, Direniş, Devrim!Tunus’un binlerce diplomalı işsizlerindenbiri olan Mohamed Ben Bouazizi, 17 Ara-lık günü Sidi Bouzid kentinde işporta tez-gâhının elinden alınması üzerine kendibedenini ateşe verdi. Bu olayın üzerinebaşta Mohamed Ben Bouazizi’nin arka-daşları olmak üzere Sidi Bouzid kentininişsiz, yoksul ve geleceksiz bırakılmış genç-leri sokaklara döküldü. Birkaç gün sonraBouazizi’nin yaktığı ateş Tunus’un baş-kenti Tunus şehrini sarmıştı. İşsizlik veyoksulluğun yanı sıra Bin Ali yönetimininbaskıcı ve yolsuzlukla dolu yönetimindende bunalan halk gençlikle buluşarak baştaBurgiba Caddesi olmak üzere bütün baş-kenti işgal etti. Halk ve gençlik polisinmermileri, gazları ve coplarına boyun eğ-meyerek meydanları ve sokakları doldur-maya devam etmesi sonucunda Bin Ali 14Ocak 2011’de ülkeyi terk ederek SuudiArabistan’a kaçtı.

İşsizlik, Yoksulluk ve Baskı İsyanın ateşini üniversite mezunu Boua-zizi yakmıştı. Bouazizi üniversite mezunubir gençti, fakat iş bulamadığından ayda140 dolar (2008 verilerine göre Tunus’takişi başına yıllık gelir 3955 dolar !) anca

kazanabildiği işportacılık yapmaktaydı.Devrimden önce gençliğin hayallerindebaşta Fransa ve Almanya olmak üzeregelişmiş ülkelere gidip çalışmak bulun-maktaydı. Keza işsizlik oranı da genç-lerde %30’lu bulmaktadır. Tunus’ta herne kadar yükseköğrenim görme oranıyüksek olsa da (%38), yükseköğrenimbilimsel değil ve paralı. Bunların üze-rine Bin Ali’nin kendisine karşı gelengençleri cezaevlerine gönderen, işkence-lere uğratan baskı rejimi de gençliğinisyan etmesinde önem bir etkendi.

Örgütlülük ve Ajitasyon Tunus gençliğinin büyük çoğunluğugerek baskılardan dolayı gerekse SoğukSavaş’ın ardından oluşan apolitiklik or-tamdan dolayı örgütsüz olarak bulun-maktaydı. Gençlik örgütleri olarakTunus’ta, başta Tunus Komünist İşçiPartisi’nin gençlik örgütü Tunus GençKomünist Birliği olmak üzere sol parti-lerin gençliği ile siyasi oluşumlardan ba-ğımsız olarak Tunus Öğrenci Birliğibulunmaktadır. Her ne kadar sayısalolarak örgütsüz gençlikten az da olsagençlik örgütleri meydanlardaki ve so-kaklardaki çatışmalarda, gençlik arasın-daki başarılı ajitasyonlarıyla kitlelerisokakta tutmayı başararak devrimin ba-şarıya ulaşmasını sağladılar. Burada fa-cebook, twitter gibi sosyal paylaşımsitelerinin gençliğin iletişiminde bir ko-laylık sağlaması yok değildi, fakat gen-çliğin sokaklarda olmasını sağlayan en

B“

Özgürlüğe Çağırıyor!Tunus ve MısırGençliği

Bir Kıvılcım Düşer Önce

Büyür Yavaş Yavaş...

B

İsyan ateşi önce Tunus’lu bir

arkadaşımızda, MohamedBen Bouazizi’nin

bedeninde, sonra da bütünArap ve Dünya gençliğinin

sloganlarında veeylemlerinde vücut bularak

“her şeye bitti” diyenlerebir tokat, ezilenlere ve

sömürülenlere ise aydınlıkoldular ve olmaya devam

ediyorlar.

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 4

Page 5: OGD 11

özgürlükçü gençlik 05

mart 2011

önemli şey gençlik örgütlerinin yaptık-ları propaganda ve ajitasyon çalışmala-rıydı. Öyle ki Burgiba Caddesi politiktartışmaların yapıldığı, duvarlar resimve karikatürlerin çizildiği bir devrimcaddesine dönüştürülmüştü. Ve bu aji-tasyon ile propaganda devrimin kültü-rüyle birleşip gençliğin isteklerini dilegetirince, facebook, twitter vs. siteleresadece olayları yansıtmak düşmüştü.

Ve Mısır……Beşikler vermiş nuh'a, Salıncaklar, hamaklar, Havva ana'n dünkü çocuk sayılır, Anadoluyum ben, Tanıyor musun?…

En az Anadolu coğrafyası kadar zenginbir tarihe sahip Nil’in olanca cömertli-ğiyle beslediği Mısır coğrafyası. Kleo-patra’dan, Sezar ve Antonius’lara,Ramses’ten Mübarek’e çeşitli firavun-lara boyun eğse de Ra’nın çocukları herzaman olduğu gibi 25 Ocak’ta da başla-rındaki zalimi fırlatıp tarihin çöplüğüneatmak için ayağa kalktılar!

Mısır ve FiravunlarıMısır, gerek jeopolitik önemi gerekse ta-rihsel ve kültürel geçmişiyle Arap coğ-rafyasının belki de en önemli ülkesi.İngiliz egemenliğinden 1922 yılında,Mısır Krallığından da 1952 yılında kur-tularak cumhuriyete kavuşan Mısırlılar,Abdülnasır dönemiyle Ortadoğu coğ-rafyasında ve ülkelerinde devrimci iler-lemeler sağlamışlardır. FakatAbdülnasır sonrasında Enver Sedat veHüsnü Mübarek dönemleriyle birlikteMısır’ın yeni firavunları Ortadoğu veArap coğrafyasına sırtını dönerekABD’ye yüzünü çevirmiştir. Böylecebaşta Filistin sorunu olmak üzere Orta-doğu’daki birçok sorunun çözülmesine

engel olmakla birlikte yeni sorunların dayaratılmasına neden olmuşlardır. Ülkeiçerisinde de uyguladıkları neoliberal po-litikalarla Mısırlıları işsizliğe, yoksulluğave açlığa mahkûm etmişlerdir.

Tunus devriminin de etkisiyle Mısırlılarişsizliğe, yoksulluğa ve açlığa yeter demekiçin meydanlara, sokaklara döküldüler vebaşkentteki Tahrir Meydanı’nı zapt ettiler.Fakat Mübarek’in kolluk güçlerinin mer-mileri, gazları ve coplarıyla müdahalelerigecikmedi. Yine de ertesi günlerde halk ıs-rarla ve dirençle meydanları ve sokaklarıdoldurmaya devam ettiler ve mücadelele-rinin Firavun defoluncaya kadar devamedeceğini bildirerek Tahrir Meydanı’naçadırlar kurdular ve “Hürriyet”lerini(Tahrir Türkçe’de Hürriyet anlamına gel-mektedir) kazanacakları meydanı daya-nışma, özgürlük meydanı yaptılar.Nitekim mücadele ilk kazanımlarını vere-rek Mübarek önce hükümeti değiştirdi,sonra da Eylül’de aday olmayacağını belir-terek muhalefet temsilcilerini (Muham-med El Baradey, Müslüman Kardeşlergibi) diyalog için çağırdı. Fakat meydan-daki halkın Mübarek gitmeden hiçbir şe-kilde görüşmeleri kabul etmeyeceklerinibildirmeleri üzerine muhalefet temsilci-leri görüşmelerden çekildiler. Keza bu sı-rada Mübarek’le halkın arasında duranordu ise her ne kadar başta silahları vetankları olmak üzere ABD tarafından bes-lenip, Mübarek tarafından sırtı sıvazlansada halkın bu duruşuna karşı bir şey yapa-madı. (Bu biraz, ordunun kendisini siste-min istikbalinin tehlikeye girmesi halindedevreye girecek “son temiz kale” olaraksaklamasıyla da ilgiliydi.) Nitekim baştaİskenderiye olmak üzere diğer Mısır kent-lerinde de gösterilerin başlamasıyla Mü-barek 11 Şubat’ta istifa etti.

Yine İşsizlik, Yine Yoksulluk ve Yine BaskıTunus’ta da olduğu gibi Mısır’da da genç-lerin en büyük sorunu işsizlik. Son on beşyılda neoliberal politikaların uygulanma-sıyla işsizlik oranı gençlikte %20’lerin üze-rine çıktı. Tıpkı Tunus’ta olduğu gibikendi ülkelerinde değil, yurtdışında görü-yorlardı geleceklerini. Yine uygulananneoliberal politikalar sonucunda yüksek-öğrenim paralı hale gelmiş, devlet üniver-sitelerinde okuma şansı bulan gençlerokul dışında çalışmak zorunda kalmışlar-dır. Fakat sınıf farklılıkları burada da or-

taya çıkmış, zengin ailelerin çocukları özelüniversitelerde okuma fırsatı bulmuşlar-dır. Ayrıca 2010 Temmuz’unda yapılan biraraştırmaya göre devlet üniversitelerindeokuyan öğrencilerin %60’ı eğitimi yetersizbulmaktadır. Bunlarla birlikte Bin Ali’yiaratmayacak şekilde yüz binleri bulan kol-luk kuvvetleri ile ailelerin içine kadar sızanajanları ile Mübarek baskısı bu sorunlarınüzerine tuz biber olmuştu. Tunus’ta ol-duğu gibi gençliğin sorunu aynı: İşsizlik,yoksulluk ve baskı !

6 Nisan, İhvan, DDHH

Mısır gençliğinin örgütlülüğü Tunus gen-çliğine kıyasla biraz daha iyi durumda gibigözükse de burada da devrimin öncüsüolan gençliğin büyük çoğunluğu örgütsüz.Devrime katılan örgütlerden önde gelen-leri şunlardır:

6 Nisan Gençlik Hareketi: İsmini 6 Nisan2008’de Mahalla Al-Kubra’da yapılan işçigrevinden alan örgüt ayaklanma sırasındaoldukça militan bir rol oynamış ve gençlikörgütlerinin içinde en fazla öne çıkan ol-muştur. Hareket ayaklanma sırasındaönder kadrolarını seçimle seçmiş, el bildi-rileri dağıtmış, birçok kentte bilgilendirmeve propaganda çalışmalarında bulunmuş-tur.

İhvan Gençliği: Ülkenin en büyük muha-lefet gücü olan Müslüman Kardeşler’ingençliği olan hareket, her ne kadar ayak-lanmanın başlangıcında Müslüman Kar-deşler gibi ne yapacağını bilememiş olsada sonradan yaptıkları cemaat organizas-yonları ile gösterilere destek vermeye baş-ladı.

Değişim için Demokratik Halk Hareketi:Sol güçlerin gençliği içerisinde en kitleselolan örgüt olan hareket kitlelere devrimcibir bilinç kazandırmak için mücadeleyedevam ediyor.

Başta Tunus ve Mısır gençliği olmak üzerebütün Arap gençliği ayakta. İşsizliğe, yok-sulluğa, baskıya, geleceksizliğe karşı mü-cadele ediyorlar. Bu mücadelelerinde herşeyi yeniden öğreniyorlar, öğretiyorlar. At-tıkları her mütevazi adımın, ertesindenbüyük bir dalgaya dönüşebileceğinin bi-lincinde kol kola, omuz omuza yürüyorlarve bizleri de bu kavgada yanlarında ol-maya seslerine seslerimizi katlamalarınıistiyorlar. Korkumuzdan başka kaybede-ceğimiz bir şey yok, kazanacağımız adil,eşit ve güzel bir dünya var !

En az Anadolu coğrafyası kadar zengin bir tarihe

sahip Nil’in olanca cömertliğiyle beslediği Mısırcoğrafyası. Kleopatra’dan, Sezar ve Antonius’lara,

Ramses’ten Mübarek’e çeşitli firavunlara boyun eğse

de Ra’nın çocukları her zaman olduğu gibi 25 Ocak’ta

da başlarındaki zalimi fırlatıp tarihin çöplüğüne atmak

için ayağa kalktılar !

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 5

Page 6: OGD 11

KP iktidara geldiği günden berimeslek liselerine özel bir ilgi gös-termekte. Aslında bütün gerçekle-

şen Y. Z. Özcan döneminde YÖK’ünyayınladığı strateji raporunda yer alanüniversitenin üçüncü kaynağı olan “Sa-nayi” ayağını örme adımlarıdır.

Mesleki ve Teknik Eğitim, Türkiye’de yıl-lardır, sanayiye işçi yetiştirmek için motorgüç olmuştur. Ancak bu yıl, 4 üniversi-tede pilot uygulama olarak Teknoloji Fa-kültelerinin açılması ile bu durum yenibir boyut kazanmıştır. Bunlar, daha önceTeknik Eğitim Fakülteleri(TEF) olarakkuruluyordu. YÖK’ün 19.08.1991 tarihlive 91.30.905 sayılı kararında TEF mezun-ları Teknik Öğretmen sıfatıyla mezun ol-maktaydı. Ancak 657’ye tabi hizmetlersınıfında, kamuda; Teknik Öğretmen diyebir kadro olmadığından YÖK tarafındanverilen bu unvanın bir geçerliliği yoktu.

Yıllardır TEF mezunları atanamıyor vemühendis ile tekniker arasında; araa ka-lıyorlardu. Özcan, bir TV kanalındaki rö-portajında Teknik Öğretmenlerin sadece%3’ünün iş bulabildiğini itiraf etmek zo-runda kalmıştı.

40 civarında üniversite açıp diplomalıişsiz yetiştirmekte eline su dökülmeyenAKP, “Hazırda var olan fakülteleri niyekapatsın?” diye çelişkiye de düşmekteyiz.Aslında bu bir çelişki değil, olması gere-ken bir durumdur. Atanabilen teknik öğ-

retmenler diğer öğretmenliklere göre“haa da 20 ders daha fazla derse gir-mekte” ve “1/9‘dan değil de 1/8 memuriyetbasamağından mesleğe başlamaktadır”. Buayrıcalıklar, sermayenin işine gelmiyordu.Bu fakülteleri kapatarak ‘bir taşla birkaçkuş’ olayını kısmen gerçekleştiriyordu. Birelin parmağını geçmeyecek sayıda atamasıyapılan teknik öğretmenler için, ayrıcalık-lar da artık bir anlam ifade etmiyor.

Peki, Teknik Öğretmen ihtiyacı nasıl karşı-lanacak? Teknoloji Fakülteleri burada dev-reye giriyor. Fen-Edebiyat Fakültelerindekiuygulamanın bir benzeri gözümüze çarpı-yor. Teknoloji Mühendisleri 4 yıllık lisanseğitiminden sonra formasyon eğitiminebaşvurup Teknik Öğretmen sıfatı kazana-bilecek.

Teknoloji Fakültelerinin İşlevi“Teknoloji Fakülteleri niye kuruldu?”,“Farklı fakültelerden neden aynı unvanasahip mezunlar oluyor?” gibi soruların ce-vabı işleyişe baktığımız zaman çok zordeğil. Mühendis denilince akla, diğer bir-kaç meslekle beraber, beyaz yakalılar gel-mektedir. Teknoloji Fakülteleri öğrencileri,öğrencilikten başlayan ve iş hayatında yo-ğunlaşan bir işçileşme ve sömürüye maruzkalmaktadır. Staj sömürüsü bu alanda -başka alanlara kıyasla-daha net görülmek-tedir.

Özcan, yine bir röportajında, asıl amaçla-rını şu şekilde dile getirmiştir: “TeknolojiMühendisleri planlama ve dizayn işiyle uğ-raşan mühendislerden farklı olarak bizzatişçilerle, üretimin başında işçilerle birliktefabrikalarda, işyerlerinde çalışacak insanlarolacak. Dizayn ve planlama yapacak mü-hendislere ihtiyacımız var ama ülkemizdebunu yapan iyi üniversiteler var(örneklen-diriyor). Bunlara ihtiyacımız yok. Bizim asılihtiyacımız olan şey işin yürütülmesindeüretimse üretim, başka bir işse bu işi yapa-cak elemanlardır.” Bu cümleler sermayeninne yapmak istediğini bize çok güzel özetli-yor.

Meslek lisesi öğrencilerinin 4 yıl lise, 4-5 yılüniversite eğitimi sonunda işsiz kalmasınınçözümünü sermaye, “Size mavi gömlek giy-dirmeyi düşünüyorum!” demekle buldu.

Sermayenin gözünü diktiği mesleki ve tek-nik eğitim, YÖK'ün ve Bologna Sürecininüniversiteye uyguladığı dönüşümün en netgöründüğü alanlardır. Bu iş bununla sınırlıkalmıyor; Torba Yasa ile öğrencilerin staj-larda aldığı 3 kuruş paraya da göz dikiliyor.Gönüllü stajyerlik uygulamasıyla öğrenci-lere kayıtsız çalışma koşulları zorla kabulettirilmeye çalışılıyor. Böylece sosyal gü-vence ve sendikal haklarından bahsetmekolanaksız hale getiriliyor. 300000 atanama-yan öğretmenin dörtte biri olan teknik öğ-retmenler elinin tersiyle itilmekte,görmezden gelinmektedir. Mühendislik ileaynı müfredattan sorumlu tutulup Türki-ye’de ve Dünya’da karşılığı olmayan bir un-vana sahip olup oldukça uzun sürediratama bekleyen 70000 teknik öğretmeninokullarını da kapatarak boşluğa düşürmekhangi akla hizmet etmektedir.

“Dizayn ve planlama yapacak mühendislere ihtiyacımızvar ama ülkemizde bunu yapan iyi üniversiteler var.

Bunlara ihtiyacımız yok. Bizim asıl ihtiyacımız olan şeyişin yürütülmesinde üretimse üretim, başka bir işse bu

işi yapacak elemanlardır.”

Mesleki ve Teknik Eğitim, Türkiye’deyıllardır, sanayiye işçi yetiştirmek içinmotor güç olmuştur. Ancak bu yıl, 4üniversitede pilot uygulama olarakTeknoloji Fakültelerinin açılması ile budurum yeni bir boyut kazanmıştır.

A

Beyaz Yakalar

Maviye Boyanıyor!

aydın ekiz

Teknik Eğitimde İşçileşme Sürüyor...

özgürlükçü gençlik06

mart 2011

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 6

Page 7: OGD 11

urulduğundan bu yana özgürlük sı-nırlarını zorlayarak, kaleme aldığı,sorguladığı, eleştirdiği ve reddettiğigerçekleri değiştirmek için müca-

dele etmeyi ve örgütlenmeyi önüne koyanLiseli Kıvılcım, zaman içerisinde bu süre-cin vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiş-tir.

Önüne koyduğu hedefleri adım adım ger-çekleştiren Liseli Kıvılcım, kısa zamanda:Adana, Hatay, Mersin, İzmir, İstanbul,Samsun, Bolu ve Bursa’da örgütlenerek,bu illerde Demokratik ve Özgür Lise şia-rıyla aktif bir şekilde faaliyet yürütmekte-dir.

Liseli Kıvılcım, geçtiğimiz dönem birçoketkinlik ve eylemlilik içerisinde yer almış-tır.

Neler Yaptık?30 Mart’ta Devrimci Gençlik Önderlerin-den Mahir Çayan’ın ve 9 arkadaşının Kı-zıldere’de ve Arap Halkının yiğitçisiMehmet Latifeci’nin Samandağ’da katle-dilişinin yıl dönümünde, onların yolununtakipçisi olarak alanlardaydı.

İşçilerin ve emekçilerin mücadele ve da-yanışma günü olan 1 Mayıs’ta başta Tak-sim Meydanı olmak üzere bütün 1 Mayısalanlarında pankartlarıyla ve bayrakla-rıyla, işçilerle omuz omuzaydı. Yakın za-manda gündemde olan “Torba Yasası”için kendisi Ankara’da olsun, bulunduğuyerellerde olsun alanlara, işçilerle, emek-çilerle ve sendikacılarla yürüyerek, on-larla haykırarak göstermiştir.

6 Mayıs’ta Devrimci Gençliğin Önder

İsimlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslanve Hüseyin İnan’ın idam edilişinin 38. yı-lında, Liseli Kıvılcım Denizlerden aldığımücadele ve isyan bayrağı ile, kendisinien iyi şekilde alanlarda ifade etmiştir.

“Sınavlar Kalksın, Yaşama Zaman Kalsın”şiarıyla, geleceksizleştirme politikasınınbir parçası olan sınavları(LYS,YGS,KPSS…) kınamak için her ildesokaklardaydı. Liseli Kıvılcım bu gidişe“Dur !” diyerek sınavlarda elenmek, ders-hane ve okullarda sömürülmek değil, ye-tenekleriyle geliştirilmek istediklerinialanlarda haykırmıştır. Son olarak 1.Dö-nem’in sonunda “Karneleri Yakıyoruz”başlığı altında yerellerde eş zamanlı yap-mış olduğu karne yakma eylemlerinde“Söyleyecek Sözünün, Değiştirecek Gü-cünün” olduğunu göstermiş ve toplumundikkatini bu yöne çekmiştir.

Her yaz düzenlenen Özgürlükçü GençlikDernekleri Yaz Kampı’na bu yıl Liseli Kı-vılcım kendi programıyla katılmıştır. Li-seli Kıvılcım, kendi atölyesinde ülkenindört bir yanından gelen LK’lılarla sorun-larını konuşup, daha ortak nasıl davrana-bileceklerine ilişkin kararlar almış vebundan sonra daha bilinçli ve daha ör-gütlü olmayı önlerine hedef olarak koy-muştur…

Hatay Samandağ ve Adana KarşıyakaHalk Festivallerinde, Liseli Kıvılcımkendi etkinliklerini düzenleyerek, kendistantlarını açarak, coşkusunu alanlara ta-şımıştır...

Ekim ayında kaybettiğimiz Devrimci Ön-derlerimizden Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Er-nesto Che Guevara ve Necdet Adalıyı

anma etkinlik ve eylemlerinde yine sa-lonları ve sokakları doldurmuştur …

Önümüzdeki DönemKendi iradesiyle, bölgesel ve merkezitoplantılar alan Liseli Kıvılcım, bu top-lantılarda daha da ilerilere sıçramak içinkendilerine örgütsel taktikler belirle-miştir. Liseli Kıvılcım örgütsel işleyişineyönelik aksaklıkları aşarak bunun daötesinde mücadelenin sürekliliğini sağ-layıcı bir kadro politikasını hayata ge-çirme noktasında daha somut ve dahaciddi adımlar atmayı önüne bir hedefolarak koymuştur.

Pratiğimize bütünsel olarak bakıldı-ğında liselilerin taleplerini ve gündem-lerini kitlesel bir biçimde dile getirmekonusunda belli bir eşiğin üstünde ol-duğumuzu ifade etmek mümkün. Önü-müzdeki dönem bir liseli örgütününkendisne has yanlarının neler olabile-ceği konusunda daha da derinleşeceği-miz bir dönem olacaktır.

Rutin olarak yürüttüğümüz dergi, bül-ten, sticker gibi faaliyetlerin yanında li-seli kurultaylarını gündemine alma,“Nasıl bir liseli faaliyeti?” sorusunun dakapısını aralayacak “Nasıl bir lise istiyo-ruz?” sorusuna daha etkin cevap aran-ması ve bunun bir ürünedönüştürülmesi önümüzdeki dönemtemel hedeflerimiz olacaktır. Liselilerindemokratik talepleri kadar ekonomiktaleplerini de ele alarak kayıt paralarınakarşı mücadele, kantin boykotları gibifaaliyetlerin planlamasını da önümüz-deki süreçte ele almak gerekiyor

Pratiğimize bütünsel olarakbakıldığında liselilerin taleplerini ve

gündemlerini kitlesel bir biçimdedile getirme konusunda belli bir

eşiğin üstünde olduğumuzu ifadeetmek mümkün. Önümüzdeki

dönem bir liseli örgütününkendisine has yanlarının neler

olabileceği konusunda daha daderinleşeceğimiz bir dönem

olacaktır.

K

Liseli Faaliyetinde

Derinleşelim!

davut aşkar

Kazandığımız Mevzilerde Kalıcılaşmak İçin

özgürlükçü gençlik

mart 2011

07

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 7

Page 8: OGD 11

özgürlükçü gençlik08

mart 2011

Mart Dünya Kadınlar Günü için so-kağa çıkmaya hazırlandığımız şugünlerde, medyada kadın istihdamıiçin çok şey vaat ediyormuş gibi gö-

rünen, aslında sadece sermayenin ve erkekegemen sistemin çıkarlarını gözeterek ha-zırlanan, tasarı olmaktan çıkan “TorbaYasa” meclisten geçti ve cumhurbaşkanı ta-rafından da onandı. Kapitalizm ve patriar-kayı güldürürken “Torba Yasa” gerçekte bizkadınlara neler getiriyor?

Yasanın gerekçesinde Türkiye'nin “uluslar-arası karşılaştırmalarda sorunlu bir ko-numda olduğu” ve bu yüzden kadınistihdamını arttırmanın hedeflendiği açıkçabelirtilmiş fakat bu istihdam arttırma yön-temi esnek, güvencesiz, kuralsız çalışma bi-çimlerini kayıt altına almak olmuştu.Kadınların ev içi emeğini yok sayarak hazır-lanan bu tasarı, “çağrı üzerine çalışma, uzak-tan çalışma ve evden çalışmayı”yasalaştırarak hem kadınların ev içindekibakım görevlerini yerine getirmelerini hemde kadınların ev içine hapsetmenin yolunuböyle bulmuştu. Ama hesaplar tutmadı. Ya-pılan eylemler sonucunda esneklikle ilgili,uzaktan ve evden çalışma, denkleştirme vedeneme süreleri ile ilgili düzenlemeler geriçekildi. Bu şüphesiz alanlarda verilen müca-delenin bir kazanımıdır.

Kadınları aileye, kocaya ve babaya mahkumeden “Torba Yasa” kadın istihdamını arttır-mayı bir de şu şekilde önüne koymuş: koltuksahiplerine düşen prim hisselerinin, kendisigorta fonundan değil de çalışanların işsizkaldıklarında garantileri olan işsizlik sigortafonundan ödenmesi uygun görülüyor. İşealımda eşdeğer işe ücret ve pozitif ayrımcı-lığın zerresini içerisinde bulundurmayanyasa, üstüne üstlük kadınların düşük ücretalmasının ve işsiz kalmasının önünü açıyor.Bunun yanında teşvik önlemlerinden yarar-lanacaklarda mesleki yeterlik belgesi aranı-yor. Bu da para ve zaman sıkıntısı olankadınların bu düzenlemeden yaralanamaya-cakları anlamına geliyor.

Kadın istihdamının fazla olduğu part-timeişlerde eksik günlerin primlerini ödeye-

bilme, kamuoyunda fırsat gibi gösterilmeye ça-lışılan fakat altında yine ev içi emeğinin gözardı edildiği başka bir madde. Hem eksik gün-

ler için ev içindeki ücretsiz emeğin yok sayı-larak hem de bu eksik günlerin tamamlanmaaşamasındaki emekleri göz ardı edilerek birborçlandırma söz konusu.

Yasada, memurların kamu yararı ve hizmetgerekleri sebebiyle ihtiyaç duyulması halindekurumlarınca Devlet Personel Başkanlığınınuygun görüşü alınarak diğer kamu kurum vekuruluşlarında altı aya kadar geçici süreli ola-rak görevlendirilebileceği ve kimi kamu kuru-luşlarındaki ihtiyaç fazlası işçilerinonaylamasıyla yeni bir iş yerinde, özlük hak-ları da sıfırlanarak işe başlatılabileceğine dairbir madde yer alıyor. Çalışanlara yeni görev-lerine başlamak için beş gün süre tanınıyor.Beş gün içerisinde görevlerine başlayamayanişçiler işsiz kalma tehdidi ile karşı karşıya.”İhtiyaç fazlası işçi” dediğimiz sınıfa kadınlarişyerlerindeki ikincil konumlara atılmaların-dan ötürü girebiliyorlar. Kadınların ev için-deki karşılıksız emeğini göz ardı eden bumadde görevli veya sürgün olarak gittikleriyeni yerlerde kadınların, ev içindeki devre-demediği karşılıksız hizmetleri dolayısıylasıkıntıya yol açıyor.

Yasa kız çocuklarını yeniden bakılmaklayükümlü olarak tanımlarken, kadınlarınsağlık hizmetlerinden yararlanma hakkınıaileye, kocaya, babaya bağlıyor. Fakatesnek işlerde çalışan kadınlar kocalarının,babalarının sağlık güvencelerinden yarar-lanamadığı gibi çalışmadıkları günleringenel sağlık sigortası primini ödemek zo-runda kalıyor.

AKP hükümetinin meclisten geçirerek ya-salaştırdığı, şimdi Cumhurbaşkanı'nınonadığı yasa emekçilerin, halkın mücade-lesi ile “denkleştirme”, ”deneme süresininuzatılması” ve “uzaktan ve evden çalışma”maddeleri geri çekildiyse de “Torba Yasa”esas özünden pek bir şey kaybetmedi. Ka-dınlar yine cinsiyetçi istihdam politikalarıile karşılaşacak, yine kadının ev içindekiücretsiz emeği yok sayılacak.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde alanlaradaha güçlü çıkıp, bizi kocaya, babaya mah-kum etmeye çalışan, bizim emeğimizi yoksayan, erkek egemen sistem ve onun bu dö-nemdeki ürünü olan “Torba Yasa” gibi tümsaldırılara karşı dimdik ayakta olduğumuzuve mücadelemizi sürdürdüğümüzü haykı-ralım!

Yasa kız çocuklarını yenidenbakılmakla yükümlü olarak

tanımlarken, kadınlarınsağlık hizmetlerinden

yararlanma hakkını aileye,kocaya, babaya bağlıyor.

Fakat esnek işlerde çalışankadınlar kocalarının,

babalarının sağlıkgüvencelerinden

yararlanamadığı gibiçalışmadıkları günlerin genel

sağlık sigortası priminiödemek zorunda kalıyor.

8 Mart Dünya Kadınlar

Günü'nde alanlara daha

güçlü çıkıp, bizi kocaya,

babaya mahkum etmeye

çalışan, bizim emeğimizi

yok sayan, erkek

egemen sistem ve onun

bu dönemdeki ürünü

olan “Torba Yasa”ya

karşı itirazımız olduğunuhaykıralım!

8

julia

na

ze

n

+

8 Mart yangını sönmüyor!

Saldırıyor!

Torba Yasa

Kadın Emeğine

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 8

Page 9: OGD 11

mart 2011

09

789'da Fransa’da ekmek ayaklan-ması bir kız çocuğunun davul ça-larak büyük bir kadın kitlesini

peşinden sürüklemesi ile başladı.1845'de çalışma haasının 6 güne, çalışmasaatinin 10 saate indirilmesi talebi ile Pen-silvanya’daki iplik fabrikasında çalışan 1500kadın işçi greve çıktı. İngiltere’de 1909'da ce-zaevlerinde açlık grevine başlayan kadınlarilk açlık grevcileriydi.

Peki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü nasılkazandık?

“Hayatın Olduğu Yerde Savaşmak İstiyorum”8 Mart 1857′de Chicago’lu kadınlar daha iyiiş koşullarının mücadelesi için birleştiler. İs-tekleri 15-16 saatlik iş günlerinin 10 saateindirilmesi, daha iyi iş şartları ve daha iyiücretti. Bu haklı ve onurlu kadın hareketiAmerika’nın Chicago kentinde on binlercekadını harekete geçirdi. Bu grev zor kulla-nılarak bastırıldı. Çıkan olaylarda birçokkadın hayatını kaybetti, birçoğu da tutuk-landı. Aradan 50 yıl geçtikten sonra 8 Mart1908′de yine Chicago’da yürüyüşe geçtiler.50 yıl önceki isteklerine yenilerini de ekle-diler; 8 saatlik iş günü, oy hakkı ve çocukemeği ile ilgili yasa gibi… Bedenlerini per-vasızca sömüren vahşi kapitalizme karşı be-denlerini siper ederek direndiler. Grevyaptıkları fabrikada yangın çıkarıldı, yan-gından kaçabilenleri polis vurdu ve 140kadın katledildi, birçoğu da tutuklandı.

1910’da Kopenhag’da 2. Enternasyonal yıl-lık toplantısı öncesinde bir araya gelenUluslararası Sosyalist Kadınlar Kongre-si’nde, Alman Sosyal Demokrat Partisi de-legesi Clara Zetkin tarafından 8 Martın“Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanması

önerildi ve kabul edildi. O gün 8 MartDünya Kadınlarının Günü oldu veClara Zetkin gibi güçlü bir sosyalist fe-ministin, yaşamını sosyalizme ve ka-dınların kurtuluşuna adamış buözgürlükçünün etkisi günümüze değinuzanıp geldi. Clara Zetkin’den aldığımızsosyalist kadın tarihinin deneyimleribize bugün sosyalist harekette ve karmaörgütlerde sosyalist feminizmi yaygın-laştırmamız gereğini işaret ediyor.

Bu 8 Mart'ta Daha Güçlü Alanlara8 Mart Dünya Kadınlar Gününün ta-rihselliği ile kadın hareketinin geçmişi-nin mücadele ve kazanımlarınabaktığımızda görüyoruz ki, 8 Mart sa-dece “bir gün” değildir. Yüzyıllardır öz-gürleşme yolunda büyük bedellerödeyen kadınların onurlu mücadelesi-nin simgeleşmiş günüdür ve biz kadın-lar bu yıl mücadele ve direniş günündeyine patriarkal kapitalizme karşı “Var-dık, Varız, Varolacağız!” şiarımızla,kadın dayanışması ve kadın mücadele-sini yükseltme bilinciyle alanlarda ola-cağız.

Kadın cinayetlerinin “namus” ve “töre”kavramları üzerinden meşrulaştırıldığıve buna bağlı olarak ciddi artış göster-diği bir dönemden geçerken bu yılda 8

Mart'ta haksız tahrik indirimi uygulayarakkadın katillerini koruyan erkek devletinkarşısında, alanlarda kadın cinayetlerininpolitik olduğunun vurgusuyla “Kadın Ci-nayetlerine İsyan!” diyoruz.

Neo-liberal politikaların emek sömürü-sünü olabildiğince artırdığı, esnekleşme,enformelleşme, sendikasızlaşma, özelleş-tirme yoluyla sınıf kazanımlarının gerialınmaya çalışıldığı bu dönemde kadınemeği sigortasız, güvencesiz, sendikasızçalıştırma koşullarına bağlı olarak dahafazla sömürülüyorken bu yılda 8 martta“Emeğime, Bedenime Dokunma!” diyo-ruz.

Hayatlarının her alanında Kürt ve kadınolmaktan dolayı ayrımcılığa ve baskılaramaruz kalan ve verdikleri mücadeleler ileKürdistan'da toplumsal dönüşümün ön-cüsü olan, militarizm ve erkek egemenli-ğinin iktidar kardeşiliğinden en çoknasibini alan Kürt kadınlarıyla birlikte buyılda 8 Mart'ta “Kadınlar Barış İstiyor!” di-yoruz.

Ve ev emekçisi kadınlarla görünmeyenemeğin sesini yükselterek ve üniversitelikadınlarla eğitimdeki cinsiyetçi uygulama-lara son diyerek ve lgbtt bireylerle eşcin-sellerin var olduğunu haykırarak ve Dünyakadınlarıyla ve Clara Zetkin’in çağrısıylabu 8 Mart'ta daha güçlü alana: “Uyanın,harekete geçin, savaşın! Bugünkü büyüktarihi durum sizleri çaresiz bulmasın.Dünün bilinmeyen binlerce köle kadınları

bugünün savaşçıları meydana çıkın veileri yürüyün.”Yüzyıllardır özgürleşme yolunda büyük bedeller

ödeyen kadınların onurlu mücadelesinin simgeleşmiş günüdür vebiz kadınlar bu yıl mücadele ve direniş gününde yine patriarkal kapitalizme karşı

“Vardık, Varız, Varolacağız!” şiarımızla, kadın dayanışması ve kadınmücadelesini yükseltme bilinciyle alanlarda olacağız.

Kadınların

8 Mart Dünya KadınlarGününün tarihselliği ile kadın

hareketinin geçmişinin mücadele ve

kazanımlarına baktığımızda

görüyoruz ki, 8 Mart sadece

“bir gün” değildir.

8 M

art

Mücadele Direniş

ve

Dayanışma Günü

1

+

özgürlükçü gençlik

se

çil iç

ca

n

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 9

Page 10: OGD 11

özgürlükçü gençlik10

mart 2011n

ida

l k

ar -

fır

at

ca

n k

aly

on

*

ovyetler Birliği’nin çöküşüyleberaber, güncel bir seçenek ol-

maktan uzaklaşan sosyalizmin, ta-rihsel ve doğal sınırlarına hızla

yaklaşmakta olan kapitalizm karşısındayeniden tartışıldığı, karşıt kutup olarak in-şasının olanaklarının arandığı, gelenekle-rin ve örgütsel ayrılıkların sorgulandığı birzamandan geçiyoruz. Tarih, devrimin bi-ricik öncü gücü olarak proleteryadanbaşka bir sınıfa işaret etmiyor. Ama; eme-ğine ve bedenine sahip çıkan kadınlar,etnik kimliğine ve yaşam kültürüne sahipçıkan azınlıklar, doğanın yok oluşununinsan soyunun yok oluşu anlamına geldi-ğini haykıran ekolojistler, tüm cinsel kim-liklerin özgürleşmesini isteyen homofobikarşıtları, kentsel dönüşüm projeleriyleyaşam alanlarının işgaline isyan eden yok-sullar ve bunlar gibi farklı yollardan akıpgiden mücadelelerle sisteme karşı gelişenher eylem, devrimci mücadelenin, insanaait tüm renkleri özümseyerek ilerlemesigerektiğini gösteriyor. Her biri, anti-kapi-talist mücadelenin bir parçası olan bu ha-reketleri, sınıf mücadelesinin bileşenlerihaline getirecek bir sosyalizm anlayışını vebu anlayışı hayata geçirecek bir işçi sınıfıpartisini kurmak, sosyalist hareketinin ka-çınılmaz görevlerinden biri olarak karşı-mızda duruyor. Bu zorlu görev, elbette,sadece sosyalist çevrelerin bir araya gelme-siyle gerçekleştirilmesi mümkün olmayanbir görevdir. Ancak, devrimci bir işçi sınıfı

partisini kurmayı hedefleyen ve içinde bu-lunduğumuz dünya-tarihsel durumununyarattığı koşullara uygun bir örgüt kur-mak, yeniden kuruluşun başlıca görevle-rindendir. Bu görevi taşımak ve pratiğeuygulamakla yükümlü olan en dinamikgüçler ise, yeniden kuruluşun muhatabıyapıların gençlik örgütlenmeleridir.

Sosyalist Birlik Hareketi, Sosyalist De-mokrasi Partisi, Sosyalist Gelecek PartiHareketi, Sosyalist Parti ve Toplumsal Öz-gürlük Platformu’nun, sosyalist hareketinyeniden kuruluşu doğrultusunda başlat-tıkları yürüyüşte gençler olarak iki önce-likli görevimiz var: Yeniden kuruluşu,ortak pratik faaliyetlerle eyleme geçirmekve yerellerde ‘nasıl bir gençlik örgütü’ so-rusuna yanıt olacak bir tartışmalar zinciribaşlatmak. Bunlar, yeniden kuruluş süre-cinin bilgi ve tecrübesinin -teorik ve pra-tik olarak- gençler içinde eşit ve sağlıklıbir biçimde dolaşımını sağlamak adınaoldukça önemli. Bulunduğumuz her ildeyeniden kuruluşu tartışmak, -tartışıp ka-buklarımıza çekilmek yerine- giderekdaha fazla sokaklarda “birlikte” olmalıyız.

Farklılıklarımızla Birarada Olabilmek için: “Çoğulculuk”Bu süreçte devamlı karşılaşacağımız vesürecin doğasında var olan bir gerçeklikise farklılıklarımız olacak. İçine girdiği-

miz her politik tartışma sürecindedoğal fikir ayrılıklarıyla karşılaşabiliriz.Bu meseleye, -alışılageldiği gibi- tartış-manın karşıt bir kutbu olarak değil,“ortaklaşma” anlayışından hareketleyaklaşmalıyız. Üstelik bu farklılıklarınher zaman örgütsel düzeyde değil, bi-reysel farklılıklar da olabileceğiniunutmamak gerek. Çünkü tariflediği-miz ortaklaşma süreci, örgütlerin hu-kukuna değil, birey hukukuna dayalıbir tartışma sürecine işaret ediyor.

Çoğulculuk anlayışı, kurulacak parti-nin, en az duraklamayla örgütlenmesive alınan kararların tüm bireyler tara-fından sahiplenilmesi için en önemlidayanağımız olacak. Umduğumuz diri,atılgan ve geniş tabanlı gençlik örgütü-nün temelinde bu yatıyor.

S

Gençlik ÜzerineveYeniden Kuruluş

Bulunduğumuz her ilde yeniden

kuruluşu tartışmak, -tartışıpkabuklarımıza çekilmek yerine-

giderek daha fazlasokaklarda “birlikte”olmalıyız.

Gençler olarak iki öncelikligörevimiz var: Yenidenkuruluşu, ortak pratikfaaliyetlerle eylemegeçirmek ve yerellerde‘nasıl bir gençlik örgütü’sorusuna yanıt olacak birtartışmalar zinciribaşlatmak.

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 10

Page 11: OGD 11

özgürlükçü gençlik

mart 2011

11

Birliğin Önünü Açmak için…

Bu sürecin bileşenlerinin şimdilikaynı birleşik parti deneyiminden ol-maları bu yapıların tamamının benzerörgütsel kökenleri olduğu anlamınatabii ki gelmiyor. Geçmişte birbirle-rinden farklı hatlarda yer almış sosya-list örgütlerin kökenine dayanan bubileşenlerin bir araya gelmesi de bu-nunla paralel üzerine düşülmesi gere-ken bir tartışma konusunu açıyor:Gelenekler?

Bu konuda da birbirinin “üzerinde”olma gayreti gütmeden sağlam birkarşılıklı anlayış biçimi yakalanmalı-dır. Yani, farklı olan geleneklerimiziiçeren ve gelenek takipçiliğini aşan biranlayıştan söz ediyoruz. Hazır formül-ler ve reçetelerle yetinmek yerine, eleş-tirel aklın gücüne yaslanmakvazgeçilmez taktiğimiz olmalıdır. Sos-yalist yeniden kuruluşçu gençler ola-rak; partimize kısır bir örgütselbağlanımı değil, bir davaya siyasal veideolojik bağlanımı, bunun gerektir-diği donanımı edinmeyi başa almalı-yız. Örgütsel bağlanım, ikincisinin birgereği olmalıdır, tersi değil.

Önümüzdeki dönem:Mart-Haziran

Örgütlü olduğumuz yerellerde önü-müzdeki dönem örmemiz gereken ilkiş tartışma toplantıları başlatmak ol-malı. Sosyalist Yeniden Kuruluşunözellikle gençleri ilgilendiren ayağınayoğunlaşmak, bu alanda tartışmalaryürütmek, beraber yaratacağımızgençlik örgütlenmesinin temelini sağ-lam inşa edebilmek için gereklidir.Toplantılar aynı zamanda, yukarıdabahsettiğimiz sürecin bilgi ve tecrübe-sinin kendi içimizde de eşit ve sağlıklı

bir biçimde dolaşabilmesi adına da tar-tışma götürmeyecek faydalar sağlayacak-tır. Bu tartışma toplantıları zinciriniörmeye en kısa zamanda başlamak elzem-dir. Aksi halde gençlik meselesi sürecinkendi ritmi içerisinde kaybolabilir. İkincieğitim dönemi bu toplantılar için başlan-gıç noktası olmalıdır.

Eylem birliği; Sosyalist Yeniden Kuruluşsüreci ve birleşik bir partinin inşası yo-lunda bizi en genel anlamıyla bir araya ge-tirecek, aynı kortejde tek bir pankartarkasında yürümemizi sağlayacak ve sü-recin ilerlediği doğrultuda “yoldaşlaşma-mızın” önünü açacaktır. İkinci dönemmücadele dönemi olarak da oldukça ha-reketli geçecek. Biz bu hareketliliği kendi-miz için birer fırsata dönüştürebiliriz.Newroz, 1 Mayıs ve seçim çalışmalarındagençler olarak birlikte çalışma imkânla-rını kullanarak, hem bu eylemsellik süre-cinde daha güçlü bir başkaldırı ortayakoyabilir, hem de yeniden kuruluşa birivme kazandırabiliriz.

Panel-ForumBir alternatif olarak, yerellerde beraber ör-gütleyebileceğimiz paneller ve forumlar içtartışmalarımızı ilerletirken yeni katılım-lara da olanak sağlayabilir. Gençliğintemel sorunları etrafında örgütleyebilece-ğimiz bu etkinlikler, aynı zamanda gençli-ğin sorun alanlarına bakış açımızı veyeniden kuruluşun ortaklaşma imkânla-

rını görmemiz açısından olumlu birrol oynayabilir. İkinci dönem kendi-mize görev olarak addetmemiz gere-ken temel konulardan biri bu olmalı.

Şimdi Bizi Bekleyen Görev

Bütün bu bahsettiklerimiz üzerineSosyalist Yeniden Kuruluş bileşenle-rine düşen görevler olmakla birliktegençliğe düşen görev bunun fazlası.Gençlik, yeniden kuruluşun taşıyıcıgücü olmalıdır, bu yürüyüşte bunagöre konumlanmalıdır. Şimdi her bi-rimiz üniversitelerimize, liselerimizedöndüğümüzde bu konumlanışın zor-luklarını ve olanaklarını paylaşmaküzere bir araya gelmeliyiz. Sürecindaha fazla genişlemesini sağlayacakbir yeniden kuruluş kararlılığı oluştur-malıyız. İkinci eğitim döneminde birortak mücadele-eylem-toplantı prog-ramı çıkartmak üzere gençlik temsil-cilerimizin bir araya gelmesi, düşünceile pratik arasında bir dikiş tutturarakilerlememizi sağlayacaktır. Elbette sü-recin doğal akışına müdahil olacağız,ancak gençlik olarak diğer yoldaşları-mızdan bağımsız bir gündem yaratıpönümüze somut hedefler koyabilmeli-yiz. Şimdi bizi bekleyen görev budur.Her birimizin inancı ve enerjisi boşaharcanamayacak kadar değerli. Sosya-list Yeniden Kuruluş, gençlerin özüm-sediği ölçüde geleceğe taşınacaktır. Budefa tarihi tekerrür ettirmemeliyiz!

* Sosyalist Gelecek Gençlik Birimi üyeleri

Bulunduğumuz her ilde yeniden

kuruluşu tartışmak, -tartışıpkabuklarımıza çekilmek yerine-

giderek daha fazlasokaklarda “birlikte”olmalıyız.

Gençlik, yeniden kuruluşun taşıyıcı gücü

olmalıdır, bu yürüyüşte buna göre konumlanmalıdır. Şimdi

her birimiz üniversitelerimize, liselerimize döndüğümüzde

bu konumlanışın zorluklarını ve olanaklarını paylaşmak

üzere bir araya gelmeliyiz. Sürecin daha fazla

genişlemesini sağlayacak bir yeniden kuruluş kararlılığı

oluşturmalıyız.

Her birimizin inancı veenerjisi boşa

harcanamayacak kadardeğerli. SosyalistYeniden Kuruluş,

gençlerin özümsediğiölçüde geleceğe

taşınacaktır. Bu defatarihi tekerrür

ettirmemeliyiz!

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 11

Page 12: OGD 11

Şurası görülmelidir ki,sendika iradi

çabalardan öte, birçoktarihsel ve güncel

faktörün canlıilişkilenmesinin yarattığıbir somut durumun, bu

yeni verili an’ın yarattığırüzgârdan hasbel kaderpayına düşeni almaktan

pek de öteyegidememiştir.

ergimizin Ekim 2010 tarihli10. sayısında yer alan “Gen-

çliğin Umudu Genç-SenOlacak” başlıklı yazıda, sen-

dikanın o dönemki görünümünü tas-vir edebilmek için “dura kalkailerlediği halde birçok yerinden du-manlar çıkan eski bir arabayı andırdı-ğını” yazmıştık. Ne yazık ki aradangeçen aylardan sonra manzaranın dahaiyi olduğunu söylemek mümkün değil,aksine sendikanın daha yıpranmış birdurumda olduğunu kabul etmek zo-rundayız.

Tam da öğrenci hareketinin gündemdesıkça yer almaya başladığı, Genç-Sen’inkamuoyundaki görünürlüğünün arttığıbir süreci takiben yapmakta olduğu-muz bu değerlendirme yanlış mıdır,yoksa manipülatif midir? Eğer gerçek-lerin yüzeyin altında yatan dinamikle-rin hareketini kavramadananlaşılamayacağını düşünüyorsak –kiöyle- iki soruya da cevabımız net :“hayır!”.

Şurası görülmelidir ki, sendika iradi ça-balardan öte, birçok tarihsel ve güncelfaktörün canlı ilişkilenmesinin yarat-tığı bir somut durumun, bu yeni verilian’ın yarattığı rüzgârdan hasbel kaderpayına düşeni almaktan pek de öteyegidememiştir. Dönemin imkânları şim-diye kadar heba edilmiş, sendikanınbarındırdığı sıçrama potansiyeliniaçığa çıkaracak hamleler geliştirilmekteyetersiz kalınmıştır. Sendikanın mevcutyönelimleri ile yol yürüdüğü müddetçe

kazanılmış mevzilerinde de tutunamaya-cağı ve dışarıya verdiği “işleyen” görün-tüsünü daha çok sürdüremeyeceği aşikâr.

İçinden geçtiğimiz dönemde dar pratikçibir yaklaşım sendikanın merkezi politi-kasına ağırlığını koymuştur. Bu politika-nın yürütücüsü olan ittifakın, kendizemini pragmatizmle malul olduğu gibi,sendikanın politikasını da ufuksuz biryaklaşımla, sadece an’a cevap üretme te-laşına düşerek oluşturmakta, hal böyleolunca gündemlerin peşinde salınıpduran Genç-Sen “politikasız olmanın da-yanılmaz hafifliği”ni doyasıya yaşamak-tadır.

Bu pusulasız gidişat, 4 Aralık Dolma-bahçe eyleminden sonra gelişen süreçboyunca alınan ve alınamayan tüm ka-rarlarda somutlaşmış, TKP’li Öğrenciler,Gençlik Muhalefeti, Emek Gençliği veÖğrenci Kolektifleri'ne dönük olarak ge-liştirilen ilkesiz ittifak politika(sızlık)larıile somutlaşmış, düne kadar gündeminpeşine takılarak kendini var etmeye ça-balayan sendika, bu sefer da müttefikle-rinin(!) peşine takılmak durumundakalmıştır. Kendisi siyasal konjonktürünkapsamlı bir analizini yapmayan, bu ana-lizden yola çıkarak strateji ve taktik be-lirlemeyen bir örgüt elbette içine dahilolduğun ittifaklarda tabi olma ilişkisikurduğu bir pozisyona düşecektir... So-nucun atılıma elverişli bir konjonktür,sarf edilen azımsanamayacak çaba veyolun sonunda hiçbir güç biriktirileme-diğini görünce yüzlerde beliren şaşkınlıkifadesinden ibaret olması kaçınılmazdır...

Suya yazılan yazılar ana haber bültenle-rinde yanıp sönmüş, ancak kampüsler-deki örgütlenmeye ivme katmanın aracıkılınamamıştır.

İşsizlik ve geleceksizlik temalı çalışmalarörmek, sendikanın önüne bir hedef ola-rak konulmuş iken ne oldu da bu faali-yete dair elde kalan şey, bugün koca birsıfır? Konulan hedeflerin, alınan karar-ların gündemin akışına göre bir andarafa kaldırılabiliyor oluşu bu halin temelsebebi. An’a müdahale etmektense, onayön vermektense onun akışına kapılıpgitme haline daha güncel bir örnek deverebiliriz. Mesela soralım; 4 Aralık’tansonra faaliyetin ana eksenine “dosya”yıkoymak ne derece sağlıklı bir karardı, bukarar ne derece etkili hayata geçirildi?Sahi, gündeme oturuşumuzun üzerindenbunca az zaman geçmişken ve henüz bil-diğimiz kadarıyla YÖK düzeni de değiş-memişken ne oldu bizim meşhurdosyaya? Hakkında bir duyum alanımızvar mı? Yoksa dönemsel faaliyetimizinbir numaralı aracı olarak takdim edilen“dosya” sadece eylemlerde kameralarasallayacağımız bir aksesuar olma işlevimi taşıyordu esasında?

Herhangi bir çabayı, çalışmayı hiçleştir-mek bizim siyaset yapma tarzımızın par-çası değildir. Aksine öğrenci hareketininyararına olacağını gördüğümüz her ça-bayı kendi sarf ettiğimiz emeği sahipleni-şimizden altta kalmayacak bir içtenliklesahipleniriz. Ancak inatla söylüyoruz ki,bütünlüklü bir yol hattının parçası olma-dan, anlık kaygılarla şekillenen çıkışlar iyi

mart 2011

özgürlükçü gençlik12

D

Yeni Dönem Gençlik Hareketinde

yiğ

ith

an

ka

vu

u ve Genç Sen

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 12

Page 13: OGD 11

niyetli dâhi olsa sönümlenerek hiçleş-meye mahkûmdur.

Yanlış Nerede?

Organlı işleyişin önemsizleştirilmesi vegit gide askıya alınması sendikanın sağ-lıklı politikalar izlemesine imkân vere-cek olanakları yok etmiştir. Kolektif aklıhiçe sayan, “ben bilirim” yaklaşımı nesendikaya ne de öğrenci hareketinefayda getirmez. Ne sendika ne de ko-münist politik hat günü geçirmeyedönük yaklaşımlarla güçlenmez. Günükurtardığını sanan yarını bugündenkaybeder.

Bilinmelidir ki, ne zaman ki işlevsellikledemokratik işleyiş karşı karşıya olan ikişey imiş gibi lanse edilirse ve aralarındaanın ihtiyacı olan sentezi kurma zah-metinden imtina edilirse o örgütte ikisapmadan birine saplanmamak imkân-sız hale gelir. O örgütte ya politik tartış-malar “ayak bağı” veya “bürokratizm”ilan edilerek fasit bir dairede yüksektempoda koşmanın övgüsü yapılagelirya da eylem hiçleştirilerek faaliyet lafa-zanlığa indirgenir. Şüphe yok ki bugünsendikada yaşanan bu sapmaların ilki-dir. Temsilciler meclisi toplanmayan,şubelerinde ÜYK seçimi yapılmayan,kendi hukukuna itibar etmemesi salıkverilen bir örgüt, artık olması iddiasıylayola çıkılan örgütten farklı bir yeredörtnala gitmektedir ki, biz bu gidişatıkabul etmeyeceğimizi net bir dille ifadeetmekte beis görmüyoruz.

Peki ya biz Özgürlükçü Gençler sendi-kanın mevcut haline yönelttiğimiz eleş-tirilerin muhatabı değil miyiz?Kesinlikle muhatabıyız. Bilinsin ki çu-valdızı kendimize saklamayı unutma-

dık. Sonbaharda önümüze koyduğumuzsendikayı ayağa kaldırma iddiasının hayatageçirilememesinde birçok nesnel faktörünrol oynadığını söyleyebiliriz. Düşmanınmâlum saldırıları ve startejik ittifaktan ötedavranmayı önümüze koyduğumuz dostla-rımızla umduğumuz kadar verimli bir itti-fak ilişkisinin kurulamamış oluşu bufaktörlerin başlıcalarıdır. Ancak esasındairadi çabaları ihtiyaca cevap verecek dü-zeyde var etmek ve var olmalarına imkântanıyacak konsantrasyonu muhafaza ede-rek gerekli mekanizmaları oluşturmak hu-susunda eksik kaldığımız aşikâr. Tam da buyüzden Genç-Sen’in sorumluluğunu herzamankinden daha çok omuzlarımızda his-sediyoruz.

Daha hamleci, daha atak olmak zorunda-yız. Bugün sendikayı üzerinde inşaya giriş-tiğimiz temelde yükseltmek herzamankinden daha elzem. Egemenler üni-versitelere dönük her saldırıları sırasındaöğrenci muhalefetinin mevcut güçsüzlü-ğünden güç alıyorlar ve meşruiyet alanla-rını genişletmek amacıyla gençlikörgütlerini olabildiğince “marjinal” göster-mek için ellerinden geleni artlarına koymu-yorlar. Önümüzdeki dönemin kampüslerdeve sokaklarda yaşanacak çetin bir mücade-leyi barındıracağından şüphe duymak içinhiçbir sebep yok.

Son dönemlerde hızla yeniden tariflen-mekte olan siyaseti ve öznelerini, başta, dö-nüşüm geçiren sermayenin ihtiyaçlarınabinaen yeniden yapılanan devleti ve kurum-larını yakından gözlemliyoruz. Şüphesiz kibu dönüşümün egemenler için bugüne dekeksik kalan ve tamamlanması günden güneacil bir ihtiyaç haline gelen bir ayağını üni-versiteler için ön görülen dönüşüm oluştu-ruyor. Yıllardır TÜSİAD ve YÖK arasında

bakışımlı olarak planlamalarının yapıl-dığına ve girizgâh niteliğindeki ilkadımlarının atıldığına şahit olduğu-muz, üniversitede yaşanacak köklü de-ğişimlerin arifesindeyiz. AKP’ninseçimlerde elde edeceği olası bir zaferinardından "şirket üniversite"yi dayatmasaldırısına çok da vakit kaybetmeksizingirişeceğini öngörmek zor değil.

Gençliğin militan kitle örgütüne, onunsağlıklı işletilerek doğru politikaları ha-yata geçirir kılınmasına ve kitlesel olmaiddiasını gerçek eylemesine her zaman-kinden daha çok ihtiyacımız var. Ser-mayenin okullarımızı içine hapsetmekistediği karanlığı yırtmak ancak böylemümkün olacak.

Kongre Milattır!Kongre sürecinin ne kadar ciddiyetleörüleceği, önergelerin şubelerde doy-gunlukla tartışılıp tartışılmayacağı, şu-belerin kongreye giden süreçte ÜYKseçimlerini yapıp yapmayacağı gibikongre hazırlığına ilişkin kıstaslar ileberaber kongrenin ne düzeyde politik-leşeceği ve öğrenci hareketinin dönem-sel ihtiyaçlarına ne kadar cevap üretmeişlevi göreceği gibi soruların cevaplarıaynı zamanda içerisinde önümüzdekidönemde Genç-Sen’in ne derece başa-rılı olup olamayacağının güçlü işaretle-rini de barındırıyor olacak.

Özgürlükçü Gençler kongreye atfettik-leri öneme uygun olacak şekilde davra-nacak ve birlikte çalışma anlayışlarınınkaçınılmaz bir gereği olarak sendika-daki her eğilimi olabildiğince bu so-rumluluğu paylaşmaya davet etmektengeri durmayacaktır. Sendika dışındakimücadele arkadaşlarımızın sendikayakatılımını da aynı anlayışın bir parçasıolarak ısrarla bekliyoruz.

Şimdi, kararlılıkla meşru fiili mücadelehattında yürüyen ve uzun vadeli politi-kaları ile –bilhassa da özgür demokra-tik üniversite programı ile- egemenlerinüniversitelere dönük saldırısını püs-kürtmenin biricik aracı olacak kitleselöğrenci sendikasını var etmek için kü-reklere asılmanın zamanıdır!

özgürlükçü gençlik 13

mart 2011

Özgürlükçü Gençler kongreye

atfettikleri öneme uygun olacak

şekilde davranacak ve birlikte

çalışma anlayışlarının

kaçınılmaz bir gereği olarak

sendikadaki her eğilimi

olabildiğince bu sorumluluğu

paylaşmaya davet etmekten

geri durmayacaktır.

Organlı işleyişin önemsizleştirilmesi ve git gide askıyaalınması sendikanın sağlıklı politikalar izlemesine imkânverecek olanakları yok etmiştir. Kolektif aklı hiçe sayan,“ben bilirim” yaklaşımı ne sendikaya ne de öğrencihareketine fayda getirmez. Ne sendika ne de komünistpolitik hat günü geçirmeye dönük yaklaşımlarla güçlenmez.

Günü kurtardığını sanan yarını bugünden kaybeder.

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 13

Page 14: OGD 11

özgürlükçü gençlik14

mart 2011

ürkiye devrimci hareketinin(TDH) şu an geldiği noktayı de-ğerlendirip, içinde bulunduğu sı-kışmışlıktan çıkışın yollarını tarif

etmeliyiz. Bunu yaparken de gerek libe-ral, gerekse ulusalcı bir zemine doğrusavrulmaların olduğu bir pozisyonda,kendini enternasyonalist bir zemindetutmaya çalışan, işçi sınıfı mücadele-sinde ön açıcı olmayı kendine bir mis-yon olarak biçen, Kürt ÖzgürlükHareketiyle stratejik ittifakı önemseyen,anti-kapitalist dinamiklerin sistem kar-şıtı mücadelesini büyütmeyi hedefleyenhattın yoluna daha sağlam ve kalıcıhamleler yaparak devam etmesini temelalmalıyız. Her geçen gün TDH'nin dara-lan alanını koruyarak genişletmek içintaktiksel veya stratejik yan yana gelişinötesinde yeniden yapılanma zeminindemeseleleri gündemine alması gerektiğinivurgulamalıyız.

Yeniden yapılanma zemininde kurula-cak devrimci kolektif öznenin günün ih-tiyaçlarına cevap veren ve aynı zamandabugünü aşan bir pratikte kendini var et-mesi gerekliliği kaçınılmayacak asli birdevrimci görev olarak karşımızda dur-maktadır. Bu asli göreve bağlı olarak ku-rulacak devrimci özne içinde degençliğin stratejik önem arz eden pozis-yonda olacağı gerçekliği ise bilinçlerdekendini sürekli tazeleyerek gençlik üze-rinde olumlu bir basınç merkezi oluştur-malıdır.

Önceki süreçte gençliğin meseleye ken-dini yeniden üretme ve yeniden kurmaciddiyetiyle bakması gerektiğini, bununda yeniden yapılanma zemininde var ol-duğunu belirtmiştik. Son süreçte “sosya-list yeniden kuruluş” adıyla 5 yapının biraraya gelerek başlattığı tartışma süreciiçin de bu mesele aynıdır ve hatta dahada kıymetlidir ve önemlidir. Süreçlerfarklı farklı olabilir, dönem dönem hız-

Özgürlükçü Gençlik olarak

yeniden yapılanma zemininde yürütülecek tartışmaların,

ciddiyetle ele alınması gerekliliğine inanıyoruz. Bir

yandan kendi geleceğini inşa edeceği yeniden

yapılanma sürecine tartışmalar yürüterek müdahil olmalı,

öte yandan akıp giden güncel yoğunlukta gelişmeleredevrimci müdahaleler etmelidir.

Gençlik, devrimcimücadele içinde

iradesini kendi içindebarındırdığı

dinamizm, coşku veheyecanla var edenbir yerde durmalıdır.

Gençlik, yenidenyapılanmayı, kendi

geleceğini kurmaciddiyetindekavramalıdır.

T

barış özer

lanıp, yavaşlayabilse de yeniden yapılanmazemininde kendini yeniden üretme ve bu-günü aşan pratiği sergileme meselesi, dö-nemsel iniş-çıkışlarla eş tutulamayacak önemve değerdedir. Hele ki önem atfettiğimiz vekurulacak öznede stratejik bir yerde gördü-ğümüz gençlik ve gençlik alanı için bu önemdaha da fazladır.

Gelinen Nokta ve SonrasıSürecin bu zamana kadar geldiği noktadakıymetli mesafeler katedilmiş, 21 Eylül kom-plosu gibi önemli duraklardan geçilmiştir. Buzamana kadar gelinen noktada, varsa olumluveya olumsuz yaşanan her şey değerli birertecrübe olarak algılanmalıdır. Şu an ki süreçne olursa olsun yürünülen yoldaki tecrübeler,kazanılan mevziler, bundan sonrası içinörnek teşkil edecektir.

“Sosyalist yeniden kuruluş” ismiyle oluşan vefarklı bir sürecin önünü açan 5’li görüşmeler,gelinen süreci ve bu süreçte ortaklaşılannokta da yürütülen tartışmaları değerlendi-rip bundan sonrası için nasıl bir yol haritasıizlemek gerektiğini tartışmaya açmalıdır. Buminvalde oluşturulan tartışma başlıkları vebu tartışmalardan murad edilenler, bizce ye-niden yapılanma zemininde bir araya gelişikarşılayan bir yerde durmaktadır.

GençlikGençlik, devrimci mücadele içinde iradesinikendi içinde barındırdığı dinamizm, coşkuve heyecanla var eden bir yerde durmalıdır.Gençlik, yeniden yapılanmayı, kendi gelece-

ğini kurma ciddiyetinde kavramalıdır.Bu mesele dönemsel hareketlenmelerecevap üretme, süreci göğüslemek içinbir araya gelme durumlarının ötesinde,bu ve bunun gibi dönemsel ve bazı sü-reçlerde yükselen bazı süreçlerde azalanmücadeleyi yönlendiren ona devrimcibir enerji katacak olan bir gençlik hare-ketinin yaratılması mücadelesidir. Buzeminde yürütülen birlik tartışmalarınagençlik tüm bu saydığımız sebeplerdenötürü müdahil olmak zorunluluğunda-dır, süreç devrimci bir vazife olarak ken-dini tüm gerçekliğiyle “dayatmaktadır.”

Bu zamana kadar yürünen yolda genç-lik, üstüne düşeni yapma konusunda,sürece müdahale etme, varsa kaygılarınıtartıştırma ve iradesini sergileme mese-lesinde eksik kalmış, yeterince müdahilolamamıştır. Gençlik bir araya gelereksürece müdahil olmalıdır, tartışma or-tamlarını oluşturup zemine katkıda bu-lunacak iradeyi yansıtmalıdır.

Özgürlükçü Gençlik olarak yeniden ya-pılanma zemininde yürütülecek tartış-maların, ciddiyetle ele alınmasıgerekliliğine inanıyoruz. Gençliğin ken-dini yeniden var etme, bunu yaparkenbir yandan da güncel yaşanan gelişme-lere müdahale kanallarını birlikte geliş-tirmelidir. Bir yandan kendi geleceğiniinşa edeceği yeniden yapılanma sürecinetartışmalar yürüterek müdahil olmalı,öte yandan akıp giden güncel yoğun-lukta gelişmelere devrimci müdahaleleretmelidir.

Biz Kazanacağız!Yeniden Yapılanacağız

Biz Kazanacağız!

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 14

Page 15: OGD 11

ontrgerilla, Maraş'ta, Çorum'da,Beyazıt'ta, Sivas’ta yaptığının aynı-sını 16 yıl önce 12 Mart'ta Gazi Ma-hallesi'nde yaptı. İstanbul Gazi

Mahallesi'nde üç kahvehane ve bir işyeri,12 Mart 1995 akşamı otomatik silahlarlatarandı. Saldırganlar olay yerindenuzaklaşırken gasp ettikleri taksinin şofö-rünü öldürdü, taksiyi ateşe verdi. Olayınardından başlayan çatışmalar, 13, 14 ve15 Mart günlerinde de sürdü. Çatışma-lar, 15 Mart günü Ümraniye'ye sıçradı.22 kişinin öldüğü 155 kişinin yaralan-dığı katliamla ilgili yargılanan 20 polis-ten 18’i beraat etti, sadece 2 polise 4 yılceza verildi. Ancak cezalar da ertele-nince polisler salıverildi.

Katliamın ardından Türkiye'de benze-rine sıkça rastladığımız hukuk skandal-larından birine daha tanık olduk, davaTrabzon'a gönderildi. Mağdur halkınhem müşteki hem de sanık sıfatıyla ifa-desi alındı, dava Trabzon gibi alakasızbir yere alınarak mağdurlar yıldırılmakistendi ve mağdurlar dava esnasındabaskılara ve tehditlere maruz kaldılar.

Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İs-tihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı'nın"Gazi olaylarının kahvelerin taranmasın-dan itibaren kontrgerilla saldırısı oldu-ğunu, 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırımve ekibinin kahvehanelerin taranma-sında rol aldığını, sonraki günlerde Kay-makamlık'ta karargah kurulduğunu, bukarargahta Korkut Eken, Hüseyin Koca-dağ, Ayhan Çarkın gibi isimlerin olduğubir ekibin yer aldığını ve onlar tarafın-dan bu işlerin organize edildiğini" söyle-miş olması mahkeme tarafından dikkatebile alınmadı. Bu ifade dönemin işken-cecisi ve istihbaratçısının, devletin birbaşka derin kadroları hakkındaki beya-natından ibaret sayılamaz; bu çok net birşekilde devletin derinlerinden gelen ya-rılma sesidir. Burjuva hukukunun nedenli kişilere göre ve görece olduğunu,

özgürlükçü gençlik

mart 2011

15

Gazi katliamının devlet tarafından gerçekleştirildiği

artık herkes tarafından biliniyor. Ancak, hükümetin

birkaç tetikçiyi yargıladığı iddiası, kendi hizmetindeki

birkaç vitrin süsünü feda etmesi; kendi devletini

başka bir konseptte daha da derinleştirirken hiç

inandırıcı gelmiyor.

İstanbul Gazi Mahallesi'ndeüç kahvehane ve bir işyeri,

12 Mart 1995 akşamıotomatik silahlarla tarandı.Saldırganlar olay yerindenuzaklaşırken gasp ettikleritaksinin şoförünü öldürdü,taksiyi ateşe verdi. Olayın

ardından başlayançatışmalar, 13, 14 ve 15

Mart günlerinde de sürdü.

K

me

tin

şe

nyu

rt

devletin derin gücünü, karakterini; devletinkullanıp attığı "adamlarının" sonunun yamapus ya ölüm olmasından da açıkça anlaya-biliyoruz. Devletin işine gelmediği kadrola-rını, en üst düzeylerde de olsacezalandırğının en göze çarpan, en canlı ör-neği en namlı işkencecilerinden Hanefi Avcı.Devlet, Avcı’yı TÖP' lü ve SDP 'li yoldaşları-mızla aynı operasyon kapsamına alarak hembüyük bir manipülasyon yaratırken hem deeski elemanını yaratılan “yeni koşullara” uy-madığı için ehlileştirmeyi hedeflemiştir.

Kontrgerilla, JİTEM, Devlet

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuk-lanan Osman Gürbüz'ün Ergenekon 2. iddia-namesine konu olan ifadelerinde, TetikçiGürbüz; saldırının, başında 'Yeşil' kod adlıMahmut Yıldırım'ın olduğu on kişilik kontr-gerilla ekibi tarafından gerçekleştirildiğinianlatmış, dokuz numaralı gizli tanık ise "GaziMahallesi'nde kahvehane tarama ve adam öl-dürme olaylarının bizzat JİTEM'in kurucusuVeli Küçük'ün talimatıyla Osman Gürbüz ta-rafından gerçekleştirildiğini" dile getirmişti.Danıştay saldırısının tetikçi Alparslan Ars-lan'a yardım ettiği gerekçesiyle tutuklananOsman Yıldırım da savcıya Osman Gür-büz'ün 10 kişilik ekibi ile birlikte saldırıyı or-ganize ettiğini, kendisinin de gözcülükyaptığını ifade etmişti. İfadeler birkaç farklınüans içerse de hepsi aynı yeri işaret ediyor:Kontrgerilla.

Tüm bu ifadelerden de anlaşıldığı gibi Gazikatliamının devlet tarafından gerçekleştiril-diği artık herkes tarafından biliniyor. Ancak,hükümetin birkaç tetikçiyi yargıladığı id-

diası, kendi hizmetindeki birkaç vitrinsüsünü feda etmesi; kendi devletinibaşka bir konseptte daha da derinleşti-rirken hiç inandırıcı gelmiyor.

Gazi katliamı, Ergenekon ve MehmetAğar davalarında gündeme gelmişancak ne dosya incelenmiş ne de kayıpyakınlarının davaya müdahil olma istek-leri kabul edilmişti. “Bin gizli operasyonyaptık" diyen dönemin emniyet müdürüMehmet Ağar'a Gazi katliamı ile ilgilihiç bir kovuşturma yapılmadı. Tüm ifa-delerin ve delillerin Gazi katliamı davasısürecinde görmezden gelinmesi, davasürecinin sürüncemede bırakılması, enson Ergenekon soruşturması kapsa-mında verilen ifadeler Ergenekon savcı-larının, faili meçhullere yönelikavukatların taleplerini hasıraltı etmesive devletin diğer yandan ise KCK dava-sında takındığı tutum ve 21 Eylül kom-plosu, devletin “derin” karakterini tümaçılığıyla ortaya koyuyor.

Gazi, Maraş, Çorum, Beyazıt, Sivas vedaha nice katliamlar; egemen sınıfın,konumunu korumak için giderek dahaçok korkutma ve disiplin denkleminebaşvurarak toplumsal muhalefeti etki-sizleştirmeye, bireylerin özneye dönüş-mesini önlemeye çalışmasının sadecebir yöntemi. Yaratılmak istenen korkutoplumunun arka planında, ezilenlerinve emekçilerin en ufak bir talebindendahi çekinen burjuvazinin korkusu yatı-yor. Başka semtin çocukları; HasanOcak’ların yolunda, egemenlerin kor-kusu olmaya devam edecek…

Devlettir!Gazi'nin Faili

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 15

Page 16: OGD 11

Mart 1978’de 7 devrimcinin,örgütlü bir şekilde herkesin

gözü önünde katledilmesininüzerinden 33 yıl geçti. Faillerinin

bilindiği halde yakalanmaması,dava dosyasının karartılması ardındanzaman aşımına uğramasına göz yumul-ması Beyazıt katliamının devlet nez-dinde ne kadar öneme sahip olduğunuortaya çıkarıyor. Başbakan Tayyip’in bu-günlerde Kılıçdaroğlu’yla girdiği pole-mikte ağzından düşürmediği“Ergenekon’u arıyorsan Maraş, Sivas,Gazi katliamlarına bak” dediği bir za-manda bu katliamların altını kaldırdığı-mızda nasıl ki devlet çıkıyorsa Beyazıtkatliamından da devletin ta kendisi kar-şımıza çıkıyor. Bugün demokratikleşmeadı altında günah çıkarmaya çalışan ege-menler kanlı tarihlerinde eline bulaşankanları temizlemeye uğraşsalar da bir şe-kilde izi kalıyor.

16 Mart katliamını anlatmaya başlama-dan katliamının ortaya çıkışının koşul-larını hazırlayan politik ortama kısa birgöz atmak gerekir. 1968 yılının isyancırüzgârıyla politikleşen Türkiye’de dev-rim bir olasılık olarak cisimleşmeye,inançları bilemeye başladığı bir ortamdagrevlerin, işçi direnişlerinin, üniversiteişgallerinin toplumsal hayatı belirlediğibir dönemi görüyoruz. Bu dönem 71 fa-şist darbesiyle kesintiye uğratılarak dev-rimci önderler asılmış, katledilmiş ancakdevrimci kalkışma engellenememiştir.Devrimcilere uygulanan şiddet toplum-sal muhalefeti sindirmeye yetmemiş ak-sine onları örnek alanlar yeni bir çıkışınöncüleri olmuşlardır. Baş eğmeyen yenibir kuşak, 78 kuşağı, geçmişi arkasınaalarak ortaya çıkmıştır. Bu dönem isedaha sert ve yoğun bir dönem olmuş,devrimciler kendilerini koruma içinsilah kullanmaya başlamış faşistlerlesokak çatışmalarının her gün yaşandığıbir ortam olmuştur. Diğer taraan öğ-rencilerin öncü oldukları eylemler geniştoplumsal taban bularak işçilerin deayaklanmalarıyla görkemli 1977 1 Mayı-sı’nı açığa çıkarmıştır. 1978 başlarındaarkasında ABD’nin ve sermayenin ol-

özgürlükçü gençlik16

mart 2011

vada bana doğru gelen bombayı gördüm vebir an alıp geri atmayı düşünsem de, yine biranda vazgeçtim…” Daha sonra bomba yeredüşüp patlamış.

Bombanın yerde patlaması olası can kaybı-nın az olmasına neden olsa da 6 devrimci(Turan Ören, Hatice Özen, Abdullah ŞimşekMurat Kurt, Baki Ekiz, Hamit Akıl) olay ye-rinde hayatını kaybetmiştir. Sonrasında 6devrimcinin cenazesi içinde çok sayıda işçi-nin de olduğu elli bin kişi tarafından kaldı-rıldı. Yaralı olarak hastaneye kaldırılanlararasında olan Cemil Sönmez ise daha sonraşehit oluyor.

Bugün ise 16 Mart farklı biçimleriyle sür-mekte. Böylesi katliamlar olmuyor belkidevlet katliamlara başvurmuyor. Ama üni-versitelerde gençliği yıldırmak için paralıeğitim, soruşturmalar baskı ve yasaklarla,beyinleri boşaltarak katliam zihniyetinidevam ettiriyor. Emekçiler her gün dahafazla zulüm ve sömürüye maruz kalıyor. Ka-pitalizm, iş güvenliğinden yoksun ucuza malederek kurduğu fabrikalarda, merdiven altıatölyelerde işçileri öldürüyor, Ostim’de degördüğümüz gibi cinayetler devam ediyor.

16 Mart günü yine alanlarda olacağız. Beya-zıt katliamını unutmadığımızı ve unuttur-mayacağımızı bir kez daha haykıracağız.Failleri bilinen katliamın dava dosyası orta-dan kaldırılsa da vicdanlardaki muhakemesihala bitmedi. Bizim mahkememiz mücade-lemiz olacak. Faşizme karşı devrim ve sos-yalizm için toplumsal özgürlükmücadelemiz büyüdükçe mahkememiz adilolanı tayin edecek, eli kanlı katiller nezdindekorkunç bir hesaplaşma olacak.

duğu gizli odaklarca örgütlenen ve MHP’ligençlerin kullanıldığı bir iç savaş yürütülü-yordu. Savaş yöntemleriyle eğitilmiş kadrolarsolun yükselişini engellemek için her türlüyönteme başvurdular. Üniversiteleri devrim-cilerin elinden almak için üniversitelere yö-nelen faşistler İstanbul Üniversitesi‘nde“Merasim Birliği” adı verilen polis birliğinindoğrudan desteğiyle öğrencilere saldırıyor-lardı. Polisten temin edildiği açığa çıkmış si-lahlarla öğrencilerin okula girişiniengelliyorlar uymayanlara saldırıda buluna-rak yıldırmaya uğraşıyorlardı. Bu baskılarkarşısında öğrenciler okula toplu giriş veçıkış kararı alarak 1 Mart tarihinden itibarenbu kararlarını uygulamaya koydular. Toplugiriş çıkışlara saldırılar olmasına karşın dev-rimciler bu saldırıları püskürtüyor, faşistlereimkân bırakmıyorlardı. Çıkışsızlık içindeolan faşistler bir provokasyonla üstünlüğüele geçirmeye uğraşmaktaydılar. 16 Martgünü de yapmak istediklerini hayata geçirdi-ler. Günler öncesinden planlanan bombalısaldırı ile 7 devrimci katledildi, onlarcası dayaralandı.

“Havada Bombayı Gördüm”O gün orada bulunan ve saldırıda yaralana-rak kurtulan yoldaşımızın anlattıklarına göre“Her zaman olduğu gibi sağa dönüp Eczacı-lığa doğru ve oradan da faşistlerin ‘küçükMoskova’ dedikleri ara yoldan Süleymani-ye’ye doğru yöneldik. 16 günden beri sürenişgal kırma eylemimizde okuldan çıktıktansonra toplu halde yürürken her hangi bir sal-dırıya uğrama tehlikesine karşı, Eczacılığınmeydanına bakan pencerelerinde silahlı ar-kadaşlar nöbet tutuyordu. Zaten ara yola gir-dikten sonar tehlike yoktu. Orası bizimbölgemizdi. Eczacılığın kapısından dönüp deSüleymaniye’ye yönelmiştik ki, ‘bomba attı-lar’ diye bir ses duydum. Dönüp bakınca ha-

Faşizmin

7 CANKarşısında

16 Mart günü yine alanlarda olacağız. Beyazıtkatliamını unutmadığımızı ve unutturmayacağımızıbir kez daha haykıracağız. Failleri bilinen katliamındava dosyası ortadan kaldırılsa da vicdanlardakimuhakemesi hala bitmedi. Bizim mahkememizmücadelemiz olacak.

16emrah arıkuşu

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 16

Page 17: OGD 11

özgürlükçü gençlik

mart 2011

17

aharın müjdecisi olarak bilinenve birer haa aralıklarla havaya,

suya ve toprağa düştüğüne inanı-lan cemrenin ilki 19-20 Şubatta ha-

vaya, ikincisi 26-27 Şubata suya,üçüncüsü de 5-6 Martta toprağa düşer.Toprağa düşen son cemreyle birlikte do-ğanın; sermayenin kontrolsüz talanınakarşı kendini yeniden var etme diren-ciyle simgeleşen ve kendini yeniden vareden aydır mart. Neruda’nın da dediğigibi “biz halkız, yeniden doğarız ölüm-lerde”; her Mart, yeniden filiz verir dev-rim yolunda toprağa verdiklerimiz.

“30 Kasım 1971’de Mahir Çayan, CihanAlptekin, Ömer Ayna, Ziya Yılmaz veUlaş Bardakçı bir tünel kazarak MaltepeAskeri Cezaevi’nden kaçtılar. KaçarkenDenizler’in idamlarının önlenmesi içinbir dizi faaliyete girişme konusunda ka-rara varmışlardı. Biz dışarıdakiler de bukararı paylaştık.” Ertuğrul Kürkçü, De-nizlerin idamını önlemek için giriştiklerieylemi, 30 Mart 1972’de Tokat’ın Kızıl-dere köyünde katledilen 10 militanlanasıl yola çıktıklarını böyle anlatıyor birröportajında. Onlar sömürüsüz birdünya uğruna özgürlüklerini yitirmiş-lerdi, özgürlüklerini kazandıkları andailk düşündükleri de yoldaşlarını kurtar-mak oldu. Ancak halk yığınlarına göz-dağı verip muhalefeti yıldırmak isteyendevlet tarafından katledildiler.

Aradan 38 yıl geçti, Kızıldere’de akankan durmadı. Şerzan Kurt, Baran Tur-sun ve daha niceleri devletin kolluk güç-leri tarafından öldürüldüler. Sömürüsistemi günümüzde de devam ediyor veezen sınıfın koruyuculuğunu üstlenendevletin muhalefete tahammülü yok.Ortadoğu bir bedenin kendini ateşe ver-mesiyle kaynarken Mübarek’e “Halkınınsesini duy” diyen iktidar güçleri kendi

başlamıştır. Faşistler karşısında gerçek-leştirilen şiddetli çatışmalarda bir müca-dele arkadaşlarını kaybetmeleri üzerineLatifeci önderliğinde hızla büyüyen ey-lemler tarihe Burdur direnişi olarak geç-miştir. Bu olayların ardından Latifeciokuldan atılmış, memleketi Hatay’a dön-müş ve 80 darbesi sonrasında Hatay’dakurulan ilk sol kurumlardan birinin,Halkevinin kurucusu ve yöneticisi olmuş-tur. Arap halkının maruz kaldıkları sö-mürü karşısında sahip oldukları öz gücünortaya çıkmasına yoğun çaba sarf etmişdaha sonra “ezilen halkların direniş içindayanışması” şiarıyla Hatay’da DEP’in ku-ruculuğunu üstlenmiş ve iki dönem bo-yunca başkanlığını yapmıştır. Latifeci veyoldaşlarının gericiliğe, asimilasyona veher türlü sömürü politikalarına karşı ser-giledikleri direnç karşısında karanlık güç-ler çözümü 30 Mart 1972’deki gibikatletmekte buldular. Tarih 30 Mart 1994günü gerçekleştirilen hain bir saldırıylaMehmet Latifeci ve babası Yahya Latifecikatledildiler. Ellerini kirletmek istemeyenegemenlerin maşalığını yapan katilinmahkemede her şeyi detaylıca açıklaması;Samandağ halkının bu davayı sahiplen-mesi, gündemde tutması ve teşhir etmesi-nin bir sonucudur. Katilin daha sonra birbakanın arkasında “koruma” olarak çalış-tığının ortaya çıkması da cinayetin arka-sındaki karanlık gücün en dolaysızgöstergesi…

Mahirleri ve Latifecileri bedenen yaşam-dan kopararak baharın gelmesini, güneşindoğmasını engelleyebileceklerini dü-şündü egemenler ama bugüne kadarhenüz hiç kimse ne güneşin doğuşunu en-gelleyebildi ne de bahara karşı koyabildi.

sokaklarında yükselen encılız sese tazyikli suyla, coplayanıt veriyor. Referandumuarkasına aldıktan sonra ge-rektiğinde kendi yasasını bileçiğneyerek devlete karşı ge-lenleri hapsediyor. Torba ya-sayla zaten açlık sınırındayaşayan emekçilerin hakla-rını gasp ediyor. Kadınlarıesnek ve güvencesiz çalışmaya mahkumedip toplumsal yaşamda sürüldükleri ikin-cil konumu pekiştiriyor. Kar hırsıyla doğayıtalan ediyor. Katliam sürüyor…

Mehmet Yoldaşın TutumuMart ayı Hatay’da yaşayan Arap halkı içinbaşka bir anlam daha taşır. Karanlık güçlertarafından 30 Mart 1994’de katledilen; ezi-len bir halkın mensubu olarak “YaşasınHalkların Kardeşliği” şiarıyla başta Kürthalkı olmak üzere ezilen tüm halkların ya-nında olmaktan imtina etmeyen, kendi ide-allerinden ve doğrularından ödünvermeyen, sosyalizme ve devrime olaninançları doğrultusunda hareket eden Meh-met Latifeci Mart ayının kabuk bağlamazyaralarındandır…

Mehmet Latifeci, Marx, Lenin ve Dr. Hik-met Kıvılcımlı’nın ışık tuttuğu yolda ken-dini adadığı kavgaya lise yıllarındaarkadaşlarıyla birlikte adım atmıştır. 80 dar-besi sonrası tüm ülkeyi saran karanlık dö-neme ve tüm baskılara rağmen gençlikhareketi içerisindeki azimleri, kararlılıklarıve dirençleri örnek teşkil etmiş, gerici faşistörgütlerin kendi yaşadıkları topraklara si-rayet etmesini engellemişlerdir. BurdurÜniversitesini kazanan Mehmet latifeci üni-versite yıllarında Türkiye devrimci gençlikhareketiyle sıcak temaslar kurma şansı bul-muş, arkadaşlarıyla birlikte Burdur’da öğ-renci derneği kurma çalışmalarına

Kızıldere’denMahirleri ve Latifecileri bedenen

yaşamdan kopararak baharın gelmesini,güneşin doğmasını engelleyebileceklerini

düşündü egemenler ama bugüne kadarhenüz hiç kimse ne güneşin doğuşunu

engelleyebildi ne de bahara karşıkoyabildi.

Aradan 38 yıl geçti, Kızıldere’de akan kan durmadı. ŞerzanKurt, Baran Tursun ve daha niceleri devletin kolluk güçleri

tarafından öldürüldüler. Sömürü sistemi günümüzde dedevam ediyor ve ezen sınıfın koruyuculuğunu üstlenen

devletin muhalefete tahammülü yok.

B

pe

ri ç

iftç

i -

ali c

ab

ir

Güneşe Gömülenlere Bin Selam Olsun!

Samandağ’a

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 17

Page 18: OGD 11

kabul edilmesiyle oluşan ateşkes, aynıtemsilcilerin görmezden gelinerek, tutuk-lanarak, duruşmalarında hukuksal traje-diler yaşanmasına rağmen bütüntutarsızlıklar sürdürülerek tasfiyesininplanlanması sürecine dönüştürülüyor.AKP, kendi “Kürt”ünü yaratıp içeride di-kensiz gül bahçesi yaratmanın hesaplarınıyapıyor.

CHP cephesinde ise Kürt ismini dahi an-mama hassasiyeti konusunda mesafe ka-tetmelerine rağmen, Kürt sorununayönelik politika noktasında kocaman birhiç'ten başka bir şey vaadetmiyor. Böl-geye yönelik işsizlik ve yoksulluk temelliyaklaşımı, işsizlik ve yoksulluğu çözebi-leceğine kimseyi inandıramıyorken, butemelde Kürt sorununu çözmeyi iddia et-meyi konikleştiriyor.

Özgürlük Çığlığı Newroz Alanlarında

Egemenlerin bütün hesaplarını ve kom-ploları boşa düşüreceğimiz, sessizlikleboğulmak istenen özgürlük çığlığınıbütün meşruluğumuzla diriltebileceğimizalanlardan bir tanesi Newroz alanıdır.Kürt halkının diri unsurlarına yöneliktasfiye planına karşı özgürlük çığlığıNewroz alanlarında daha kitlesel, dahayaygın ve daha coşkulu bir biçimde dilegelecektir.

Newroz Piroz Be!

DTK’de yer alan halk örgütlerinin yüksekbir özgüvenle konuyu tartışması ve somutpolitik kararlar alarak kısa sürede uygula-maya koyması Kürt hareketinin geçmişin-den beri istikrarlı bir tutunma zeminindesürekli ileri atılmasının sonuçlarından bi-ridir.

Egemenlerde Değişen Bir Şey YokBu noktada Türkiye'de bütün anlayışlardanegemenlerin Demokratik Özerklik ve ikidilli yaşam talebine verdikleri yanıt, “tekdil, tek ırk, tek bayrak” temelinde şekilleni-yor. Böylelikle barış ve Kürt sorununda de-mokratik çözüm konusunda tarihsel olarakçok önemli bir momenti ifade eden içindebulunduğumuz ateşkes süreci susuş kum-kumasında boğularak Kürt mücadelesinintasfiyesi hesaplanıyor.

İçinden geçtiğimiz süreçte, toplu mezarlar-dan çıkan kemikler, nasıl ki kirli savaşıngeçmişte ulaştığı boyutları gözler önüne se-riyorsa bugün de bu mezarlara sessiz kalanAKP, ordunun yeniden yapılandırılmasınayönelik hamleleriyle kendisinin de dahakapsamlı askeri saldırıların peşinde oldu-ğunun sinyalini veriyor.

Ateşkes koşulları AKP açısından seçime yö-nelik planlarını kurmaya başlaması için birön koşul teşkil ediyordu. Bir biçimdebunun tesisi gerçekleştikten sonra ateşkesiKürt sorunun çözümünde on yıllardır sü-regelen gerici reflekslerin uyanması izledi.Kürt halkının temsilcilerinin muhatap

özgürlükçü gençlik18

mart 2011

NewrozAlanlarından

Özgürlüğe

Birçok halk için “yeni gün” anlamına

gelen Newroz Kürt halkı için tarihten

günümüze çok daha derin anlamlar

taşıyor. Kış mevsiminin bitip baharın

gelmesiyle doğanın yeniden dirilişi

anlamına gelen Newroz Kürtler için

doğayla birlikte halkında yenidendirilişi demektir.

irçok halk için “yeni gün” anla-mına gelen Newroz Kürt halkı

için tarihten günümüze çokdaha derin anlamlar taşıyor. Kış

mevsiminin bitip baharın gelmesiyle do-ğanın yeniden dirilişi anlamına gelenNewroz Kürtler için doğayla birlikte hal-kında yeniden dirilişi demektir. Kürthalkı, baharı her yıl yüzyıllardır sönme-yen-söndürülemeyen Kawa’nın ateşi dedenilen Newroz ateşi ile karşılar. New-roz, Kürtler için mücadele, direniş ve öz-gürlüğün simgesidir.

Uzun süre ülke gündemini tutan “Kürtaçılımı” sürecinde asıl hedef TC’nin böl-gesel hegemonyası ve bu zeminde Tür-kiye kapitalizminin o pazarlarıçıkarlarına uygun bir yapıya sokması yo-lunda Kürt Özgürlük Hareketinin tasfiyeedilmesiydi. Buradaki samimiyetsizlikönce ateşkese rağmen TC ordusunun sü-rekli yaptığı askeri operasyonlarla yü-zünü göstedi. Bir taraan Kürtsorununun çözümünde hamle yapılıyormaskesi giydirilmiş açılım paketleri dil-lendirilirken diğer taraan binlerce Kürtpolitikacı tutuklandı, gözaltına alındı,aşağılanarak teşhir edildi. Ve takke düştükel göründü...

Açılım sürecinde “diğer” taraan oluştu-rulan şovenist-ırkçı tepkilere karşı KürtÖzgürlük Hareketi hem Habur'da ver-diği barış mesajı ile hem altıncı kez ilanettiği ateşkes ile barış iradesindeki sami-miyetini gösterdi. Bugün ateşkes süresi-nin uzatılması ile de Kürt ÖzgürlükHareketi tarafında sessizlik var gibi gö-rünse de Demokratik Özerklik ve iki dil-lilik talepleri ile sürekli bir adım ileriatılmaya devam ediyor.

Kürt özgürlük hareketi DemokratikÖzerklik önerisini yaparken tüm Tür-kiye halklarını Demokratik Özerkliği-devletten bir şey beklemeksizin- adımadım örmeye çağırdı. Buradan doğruDTK'de başta anadilin kullanımı olmaküzere önemli politik kararlar alındı. Sö-mürgeciliğin, ekonomik, siyasi, ideolojikve örgütsel hegemonyasının zayıflatıl-ması, geriletilmesi üzerine yoğunlaşıldı.

B

seçil içcan

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 18

Page 19: OGD 11

özgürlükçü gençlik

mart 2011

19

mperyalizm hayvanlıktır” diyebaşlar CHE konuşmasında ve

devam eder “o hayvan doymakbilmez, o ulusal sınırları bilmez.

İnsanları hayvanlara dönüştürür;kana susamış hayvanlara…” CHE’nin dehayvan olarak tanımladığı bu canavar,çıkarları doğrultusunda yapmayacağıkatliam, işlemeyeceği cinayet yoktur;keza tarih bu örneklerle doludur. Ken-dine bağımlı ülkeler yaratır, kapitalist çı-karlara göre toplumları dizayn eder,koşullara göre yönetim biçimleri kurdu-rur. Bu stratejik hesaplar yapılırkendaima ilk akla gelen yer, petrol ve doğalgazın en yoğun olarak bulunduğu bölgeolan Ortadoğu olacaktır elbette. Asırlar-dır bu bölgede varlığını sürdüren em-peryalist tahakküm, insanlığın aslaunutamayacağı katliamlara imza atmış-tır ve onun talepleri doğrultusunda ha-reket eden bölgedeki iktidarlar,efendilerinden öğrendikleri savaş metot-larını, halklara yönelik baskı ve zorbalıkpolitikalarını; kendi haklarına karşı kul-lanmaktan asla geri durmamışlardır.

Halepçe'de Yükselen DumanABD desteğiyle 1980’de Irak’ın İran’akarşı başlattığı savaş bir milyondan fazlainsanın ölümüyle sonuçlanmıştı. İşte busavaş esnasında tarih 16 Mart 1988’i gös-terdiğinde, Saddam Hüseyin’in emrin-deki savaş uçakları, Federal Kürdistan’ınSüleymaniye şehrine bağlı olan ve İransınırında bulunan büyük çoğunluğunuKürtlerin oluşturduğu bir yerleşim bi-

Kurtuluşun Adı: Halkların Örgütlü MücadelesiBugün “demokrasi” söylemlerinde bulu-narak Kürt ulusuna kırıntı düzeyinde gös-termelik haklar veren despot işbirlikçiler,kendi hakları için ayağa kalkan bir ulusuterbiye etme veya yok etme politikasıyladün Halepçe’de olduğu gibi bugün de kat-liamlarına devam etmektedir. Başta Kürtulusu olmak üzere emperyalist projelerçerçevesinde farklı ulus, azınlık ve inançgruplarına dayatılan asimilasyon, imha veinkâr saldırıları, halkların kendi iktidar vekurtuluş mücadelelerinin özneleri halinegelmesiyle zulüm saltanatını yerle bir ede-cektir. Yegâne çözüm örgütlü mücadeledir; kezason süreçte Ortadoğu’da, Tunus’da üniver-siteli bir işsizin kendini yakması bir isya-nın fitilini ateşlemiş, burada iktidarındevrilmesiyle başlayan, Yemen ve Ürdüngibi ülkelere sıçrayan ve Mısır’da geniş birivme kazanan halk isyanı dünya günde-mine oturmuş durumda. Emperyalistle-rin yerli despotizmine karşı yapılan buisyanda sonuç nasıl şekillenirse şeklensin,Tunus ve Mısır’daki diktatörlerin devril-mesi tarihi bir gerçekliği tekrar su yüzüneçıkartmıştır: ÖRGÜTLÜ BİR HALKINKARŞISINDA HİÇBİR GÜÇ DURA-MAZ…

rimi olan Halepçe’ye “hardal” ve “sarin” gaz-ları olarak bilinen kimyasal bombalar yağ-dırıyordu. Bombalar tarihin en büyükkatliamını gerçekleştirmek üzere şehrintüm alanlarına yayılıyor, bir anda her tarafinsan cesetleriyle doluşuyor, insanları birerbirer yere seriliyordu. 3 gün süren bu bom-balar; 5 binden fazla insanın hayatını kay-betmesine ve 10 bine yakın insanınyaralanmasına sebebiyet vermiştir. Her nekadar baş sorumlusu Saddam gibi görünsede, bu kimyasal silahların patenti ABD, Al-manya ve Fransa’ya aittir.

İnsanlık tarihine kara bir leke olarak geçenHalepçe Katliamı’nı yaşayanlardan Arifşöyle anlatıyor yaşadığı trajediyi: “Halep’çekırmızı bir duman bulutu altında kaldı.Uçakların saldırısıyla bizde kendimizi dahaiyi koruyabileceğimiz bir yere attık saatlercesürdü bombalar. Yiyecek getirmek içinşehre gittiğimde etrafa çok kötü bir kokusinmişti her yerde zehirli atıklar kullanıldığıiçin yiyecekler ve su zehirlenmişti. Yanık etkokusundan başım döndü. Halepçe'ye bak-tığımızda sanki bu şehirde insanlar yaşamı-yor hiç bir şeyden ses yok, ne bir insan nebir hayvan hiçbir hareketlilik yoktu. Yer-lerde ölülerin cansız bedeni ve canını kur-tarmak isteyen kadın, çocuk, ihtiyarlarınkaçışmaları ve gözyaşları vardı. Sanki kıya-met kopuyordu, gözlerimiz kararmıştı, ce-setlerin üzerine basarak kaçıyordukşehirden. İnsanların yanmış bedeni, kadın-ların çocuklarına sarılarak can verdiği vedaha kundaktaki çocuğun yanmış bedeninigördüğümde midem bulandı ve kustum.”

Unutmadık!

“Emperyalizm hayvanlıktır”diye başlar CHE konuşmasında

ve devam eder “o hayvandoymak bilmez, o ulusalsınırları bilmez. İnsanlarıhayvanlara dönüştürür;

kana susamış hayvanlara…”

Bugün “demokrasi” söylemlerindebulunarak Kürt ulusuna kırıntı

düzeyinde göstermelik haklar verendespot işbirlikçiler, kendi hakları içinayağa kalkan bir ulusu terbiye etme

veya yok etme politikasıyla dünHalepçe’de olduğu gibi bugün de

katliamlarına devam etmektedir.

E“

ka

yh

an

na

r

Emperyalizm Hayvanlıktır...

Halepçe’yi

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 19

Page 20: OGD 11

özgürlükçü gençlik20

mart 2011

ğitim sistemleri kurulurken önce-likle hedefler belirlenmektedir.Belirlenen hedefler kazandırıl-mak istenen -istendik- davra-

nışlardır. Tüm eğitim sistemleri seçilenhedefler doğrultusunda bir eğitim fel-sefesi belirler. Belirlenen felsefe o top-lumun sosyo-ekonomik ve kültürelfelsefesi ile çelişmemelidir. Eğer kuru-lan eğitim felsefesi o toplumun sosyo-ekonomik ve kültürel felsefesi ileçelişirse o toplum yıkıma uğrar.

Türkiye’de eğitim felsefesini incelerseköncelikle kazanılması istenen -isten-dik- davranışlara bakmak gerek. Türki-ye’de kapitalist bir toplum olmasındandolayı; kapitalizm eğitim sistemini be-lirleyici öğelerden biridir. Kapitalizmtüketim toplumu ister; her zaman dahafazla tüketen, marka kullanımına özen-diren, insanları alışverişe yönlendirenbir eğitim anlayışı kapitalizm için ol-dukça önemlidir. Kapitalizmin eğitimüzerindeki ikinci etkisi ise; sistemin ih-tiyacı olan kalifiye elemanların yetiş-mesi için kendi ihtiyaçlarına göreeğitimi şekillendirmesiyle gerçekleşir.

Sistemin Kurumsallaşması ve HegemonyasıToplumun içinde yaşadığı koşullardanyola çıkarak belirlenen eğitim felsefesi-nin sistemli bir şekilde işleyebilmesikurumsallaşması ve bu kurumsallaşmaaracılığıyla egemen olan felsefenin pra-tik eğitime uygulanması gerekmekte-dir. Türkiye’deki eğitim sistemininkurumsallaşması da 1980 darbesindenkaçınılmaz olarak etkilenmiştir. Güçle-nen devrimci hareketi bastırmak içinher türlü yola başvuran cunta yönetimi

elbette ki eğitim sisteminde de kendi is-teğine göre değişimler yaptı. Cuntanınyükselen halk muhalefetinin önünü kes-mek gibi bir amacı vardı ve eğitim siste-minde de buna uygun değişimleryaptılar. Bunun en iyi yöntemlerindenbiri de halkın dini ve milli duygularınıyükselterek, milliyetçi şoven insanlar ye-tiştirmekti. Cunta yönetimi YÖK, zo-runlu din dersi yasası, bilim insanlarınıgörevden almak gibi birçok değişiklikleeğitim sistemini kendi yetiştirmek iste-dikleri insan modeline uygun durumagetirmeye çalıştılar. Böylece kurulan busistem ile bireylerde istendik davranışlarve kişilikler oluşturulmakla birlikte, top-lumun günlük yaşamdan kişiler arasın-daki ilişkilere kadar olan ideolojik alanıda bir hegemonya altına alınmaktadır.Bu hegemonya ile birlikte birey ve top-lum sadece formal eğitim sürecindedeğil, aynı zamanda bu süreç dışındakalan eğitim süreçlerinde de kontrol al-tına alınmaktadır.

Eğitim bir süreçtir, hedef davranışlar be-lirledikten sonra daha önceden hazırlan-mış bir plan- ki bu planda eğitimfelsefesinin sistematik bir şekilde ku-rumsallaşmasının aracılığıyla yapılmış-tır- doğrultusunda eğitim uygulanmayabaşlar. Türkiye’de eğitim tamamı ile ez-berci, yaşamdan uzak, soyut kavramlarasıkıştırılmış, bir eğitim uygulanmakta-dır. Bu durum çoğu zaman öğrencilerde''bu öğrendiklerimiz gerçek yaşamadabize ne gibi bir yararı olacak'' gibi dü-şüncelere itmektedir. Ezberci eğitiminbir diğer özelliği ise sıkı disiplin kural-larıdır. Eğitim sistemindeki mevcut ağırdisiplin kuralları herkes tarafından bi-linmektedir. Böylece birey yaşamınınerken dönemlerinden itibaren otoriteyiiçselleştirmekle birlikte, ömrü boyunca

tepesinde hissedeceği bir Demokles’in kı-lıcı oluşturulmaktadır.

Değerlendirme ve FarklılıkAyrıca her eğitim sisteminin bir de değer-lendirme yapması şarttır. Yaşamdan bukadar uzak olan bir eğitim sisteminin de-ğerlendirmesini de elbette yaşamdan uzakkâğıt üzerindeki sınavlardan başka bir şeyolamaz. Ve bireyler de YGS, LGS gibi ya-şamdan uzak sınavlara yaşamdan uzak birşekilde dershanelerin dört duvarı arasındaçalışmaktadır. Ki burada da kapitalist top-lumun getirdiği sınıf farklılıklarının ensomut biçimini görürüz. Eğitim var olansistem tarafından verildiğinden dolayı eko-nomik sorumluluğu o sistemin üzerindeolması gerekirken, tıpkı toplumsal varolu-şun ana nedeni olan üretimin emekçilerinüzerinde olması gibi, bu ekonomik sorum-lulukta topluma mal edilmektedir. Üniver-site harçları, dershane ücretleri, gönüllü (!)bağışlarla bu sorumluluk sistem tarafındantopluma dayatılmaktadır.

Eğitim, bireyin kendini gerçekleştirmesiamacı gütmesi kadar, toplumsal bir yaşa-mın gerektirdiği amaçları da içermesi ge-rekmektedir. İnsanın sömürülmesinimeşru ve doğal gören sistemler tarafındankendi amaçları doğrultusundan şekillendi-rilen eğitim sisteminin insancıl ve toplum-sal özüne dönüştürmek bugünün görevleriarasına girmektedir. Bunun yolu da baştaeğitim felsefesi olmak üzere sisteme veonun politikalarına karşı bir birlikteliklebirlikte alternatiflerde geliştirmek gerek-mektedir. Ve bu alternatifler de, eğitim fel-sefesini sorgulanması ve bu sorgulamanınortaya çıkardığı düşünceleri somut pratiğedönüştürerek ortaya çıkacaktır.

Eğitim bir süreçtir, hedef davranışlar

belirlendikten sonra dahaönceden hazırlanmış bir

plan- ki bu planda eğitimfelsefesinin sistematik bir

şekilde kurumsallaşmasınınaracılığıyla yapılmıştır-doğrultusunda eğitimuygulanmaya başlar.

E

Eğitim ve TürkiyeFelsefesi Sistemi

ha

ka

n s

ön

me

z

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 20

Page 21: OGD 11

özgürlükçü gençlik

mart 2011

21

ir üstyapı kurumu olan felsefe, tamda bu özelliğinden dolayı üretimilişkilerinden ve egemen ideolojiler-den bağımsız düşünülemez. Tarih

boyunca felsefe, ezen ile ezilen ilişkisiniakılcı bir zemine oturtarak egemen sınıf-ların çıkarlarını savunmuştur. Bununlada yetinmeyip doğada insanlığın yaptığıher türlü talanı haklı göstererek günü-müze kadar gelinmiştir. Yabancılaşma-nın aşıldığı, cinsiyet eşitliğine dayalı,sınıfsız, sömürüsüz, tür çeşitliliğinin ko-runduğu, sürdürülebilir, bir toplum he-defliyorsak, binlerce yıllık sınıflıtoplumun kalıntılarından ve ideolojile-rinden de arınmamız gerekmektedir.

Aristoteles’in Doğa Üzerine DüşünceleriEn çok bilinen ilkçağ filozoflarındanAristoteles “Eğer doğa her şeyi eksiksizyapıyorsa ve hiçbir şey boşuna değilse, ohalde bütün hayvanlar insanlar için ya-ratılmıştır” der. Aristoteles’in aynı za-manda yaşadığı köleci toplumundurumuyla ilgili söyledikleri, onun kimeve neye hizmet ettiğini açıkça ortayakoyar. Aristoteles’e göre kölelik büyük birerdemdir. Ve köleler asla isyan etmeme-lidir. Sınıf ilişkilerinde ezenden yana birfelsefe gösteren Aristoteles’in, insan doğailişkisinde de ezenden yana bir tavır ser-gilemesi tesadüf olmasa gerek. Doğa üze-rindeki bu görüş insanın doğayı yalnızcakendi ihtiyaçları doğrultusunda algıla-dığı bir araç olarak görmesinin başlangı-cını oluşturur.

Feodalizm: Din ve DoğaBaşlarda paylaşımcılığı vurgulaması veözel mülkiyeti reddetmesiyle devrimcibir şekilde ortaya çıksa da Hıristiyanlık,sonraları feodal beylerin ve kiliseninelinde mülkiyetin önemli bir aracı halinegelerek doğa üzerindeki hâkim görüşünderinleşmesini sağlamıştır. İncil’de “Ve-rimli olun ve çoğalın ve dünyayı doldu-run ve ona baş eğdirin ve denizdekibalıklar ve havadaki kuşlar ve topraktahareket eden her canlının üzerinde hâ-kimiyet kurun…” Ya da “Hareket edenher canlı sizin yiyeceğiniz olacak, sizeyeşil bitkiler verdiğim gibi başka her şeyde vereceğim.”

Liberalizmin kurucularından biri olarakkabul edilen Calvin gibi dinde reformusavunanlar da Hıristiyanlığın bu insanmerkezli düşüncesini değiştirmedi. Cal-vin “Tanrı her şeyi insan için yarattı.” Di-yerek insan merkezliliğin sürdürücüsüolur.

Aydınlanma: Talanın LaikleşmesiDindeki reformlarla birlikte temelleriatılan Aydınlanma felsefesi çürümüş feo-

dal sistemin içerisinden doğmakta olan ka-pitalist üretim biçiminin ideolojik meşrui-yetini sağladı. Felsefeyi gökyüzündenyeryüzüne indirdi. Dine dayalı egemen gö-rüşü devirirken sınıfsal ilişkileri burjuva sı-nıfı lehine eleştirdi. Ve insan-doğailişkisindeki insan merkezli düşünceyi orta-dan kaldırmamakla birlikte laikleştirerekgeliştirdi.

Bacon, doğaya ilişkin görüşlerini açıklarkenşöyle der: “Nihai amaçlara bakacak olursakinsan dünyanın merkezidir. Hatta öyleönemlidir ki, insanı dünyadan uzaklaştırır-sanız, geriye kalan her şey sapkın, hedefsizve amaçsız olur.” Aydınlanmacılar arasın-daki bu insan merkezli görüş Bacon’la sı-nırlı değildir elbet. İmmanuel Kant da diğeraydınlanmacıların ideolojisini benimsedi,burjuva sınıfının ve doğa katillerinin savu-nuculuğunu yaptı. Kant’a göre anlayabilmeyetisine sahip tek canlı insandı, bu yüzdeninsan elbette ki doğanın efendisi unvanınasahipti. Kant insanın doğayla olan ilişki-sinde hiçbir ahlaki kısıtlama olamayacağınıbelirtiyordu. Bir diğer düşünür John StuartMill, Doğanın güçlerinin genellikle insanakarşı olduğunu belirterek, insanın budurum karşısında yaratıcılığını kullanarakkendi yararına olabilecek en küçük şeyi biledoğadan alması gerektiğini belirtir.

Türlerin Kökeni adlı eseriyle büyükyankı uyandıran Darwin’in “doğal seçi-lim yasası” Herbert Spencer tarafındantopluma uyarlandı. Buna göre tıpkı do-ğada olduğu gibi toplumda da güçlü olanayakta kalır, zayıflar ise yok olur gider.Spencer bütün yaşamın en uygun olanınhayatta kalması mücadelesinden ibaretolduğunu ve türlerin hayatta kalmaadına birbirleriyle savaş halinde olduk-larını belirtti.

Yeni Bir Perspektif: Eko-sosyalizm

İlk üretici toplumlardan günümüze in-sanlığın doğayla hep sorunlu bir ilişkisioldu. Bu sorunlu ilişki kapitalist dö-nemde evrensel boyutta tahribatlar yara-tacak düzeye geldi. Günümüzde budurum öyle bir düzeye geldi ki, heptenyok oluşun eşiğindeyiz dersek, çok daabartmış olmayız. Bu kritik eşikte insanve doğa arasındaki ilişkinin dengeli birşekilde yeniden kurulması gibi zorunlubir ihtiyaç belirmiştir. Bu dengeyi kura-bilmek için meseleyi doğaya ve toplumailişkin diyalektik ve tarihsel bir bakış açı-sıyla ele almak zorunludur. Eko-sosya-lizm şimdi gerekli ve zorunludur.Hepten yok oluş bir diğer ihtimaldir.

İnsan ve doğa arasındaki ilişkiyi dengeli bir

şekilde yeniden kurabilmek için meseleyi doğaya

ve topluma ilişkin diyalektik ve tarihsel bir bakış

açısıyla ele almak zorunludur. Eko-sosyalizm

şimdi gerekli ve zorunludur. Hepten yok oluş birdiğer ihtimaldir.

BDoğa Üzerine Düşüncenin Dünü ve Bugünü

h. d

urk

al

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 21

Page 22: OGD 11

“Richard Feynman, ‘Bilim kuşkuduyma kültürüdür’ der. Ancak bugün

evrenbilimde kuşkuya ve karşıgörüşlere izin verilmiyor. Genç bilim

insanları standart Büyük Patlama

modeline karşı olumsuz bir şeyler

söylememeyi öğrendiler. Büyük Patlama

modeline kuşkuyla bakanlar burslarının

kesilmemesi için sessiz kalmayı yeğliyorlar.”

özgürlükçü gençlik22

mart 2011 seda ademoğlu

Büyük PatlamaDiyalektik materyalizm evreni değişmez,sürekli bir denge durumunda değil, baş-langıcı ve sonu olmayan dinamik birsüreç olarak ele alır. Fiziğin temel yasasımadde ve enerjinin yoktan var, vardanyok edilemeyeceğini söyler. Aksine birdurum olarak evrene ilişkin var olan bir-çok teori arasından Büyük Patlama olarakbilinen kuram neredeyse tek başına ve se-çeneksiz olarak kendini var etmektedir.

1609 yılında teleskopun keşfi astronomitarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu tarih-ten itibaren tekniğin gelişiminin nedenolduğu daha uzak nesnelerin keşfi, evre-nin sınırlarını hep daha uzaklara taşıdı.Bugün evrenin on milyarlarca ışık yılın-dan daha geniş olduğu düşünülüyor olsada popüler teoriler yine de uzay ve zamaniçin bir başlangıç ve son tartışmayadevam ediyorlar.

Büyük Patlama teorisi (Evreni büyük birpatlamayla başlatan ve felaket senaryolarıile bitiren tüm türevlerini kastediyorum)evrenin yaklaşık 13.5 milyar yıl yaşındaolduğunu söyler. Teoriye göre bundanönce madde, uzay ve zaman yoktur. Pat-lama anında tüm maddenin tek bir nok-tada toplanmış olduğu ve büyük birpatlamayla maddenin tüm evreni doldur-duğu, bunun sonucu olarak da evreninhalen genişlemeye devam ettiği öne sürü-lür.

1929'da Edwin Powell Hubble'ın kırmı-zıya kayma ile galaksilerin görünen par-laklıklarıyla ölçülen uzaklıkları arasındabir ilişkinin olduğunu gözlemlemesininardından Christian Doppler, bir kaynağınbize yaklaşırken bu kaynaktan çıkan ışı-ğın frekansının, tayfın yüksek frekans ta-rafına kaydığını (maviye); kaynak bizden

uzaklaşırken kaynaktan çıkan ışığın tayfındüşük frekans tarafına kaydığını (kırmızıya)göstermiştir. Genişleyen evren hipotezi esa-sında bu gözlem üzerine kuruludur. Bununuzantısı olarak evren genişlediyse geçmiştedaha küçük olması hatta evrenin tek biryoğun madde çekirdeği olarak başlaması ge-rektiği ileri sürüldü. (Nitekim 1927'de Bel-çikalı rahip Georges Lemaitre Big Bangkökenli teorilerden birini öne sürdü!)

Büyük patlama kozmologlarına göre, evre-nin genişlemesini durdurarak, galaksilerioluşturabilmesi için kütle çekim yasası ne-deniyle evrende belirli bir miktarda kütle ol-malıdır. Gözlemlenebilir evrendeki maddemiktarı on metreküp için yaklaşık bir atom-ken, hesaplara göre ihtiyaç duyulan maddemiktarı 1 metreküp için yaklaşık on atom-dur. Aynı kuramcılara göre gerçekler kusur-suz matematik formülasyonlarınauymalıdır. Eğer teori öngörüyorsa, yeterikadar miktarda madde vardır. Büyük Pat-lama kuramcıları hiç bir deneyle, gözlemlealgılayamıyor oluşumuzun nedenini açıkla-yabilmek için, evrenin %99’unun hiçbir şe-kilde radyasyon yaymayan, karanlık vesoğuk bir görünmez maddeden/enerjidenoluştuğunu varsaydılar. Bu kayıp olan ka-ranlık madde bulunamadığı taktirde den-klemler tutmayacak ve evrenin başlangıcıhakkındaki teoriler terkedilmek zorundakalacak.

Gözlem, Deney, Hipotez

Gözlemler ve deneyler uyuşmuyor olmasınarağmen bir teorinin neden bu denli önplanda olduğu sorgulanmaya değer bir ko-

nudur. Bir yazı kapsamında ayrıntılarıyla elealamıyor olsak da kısaca bahsetmenin önemliolduğu alternatif evren kuramcılarına dair ör-nekler vermek istiyorum.

Nobel ödülü kazanan İsveçli fizikçi HannesAlfven, neredeyse tüm bilimcilerin uzayıiçinde hiç bir şey olmayan bir boşluk olduğunudüşündüğü bir zamanda, tüm evreni plazmaakımlarının ve manyetik alanların sardığınaişaret etti. Güneş lekeleri ve manyetik alanlarüzerine önemli çalışmalar yaptı ve dinamikolup zaman başlangıcı gerektirmeyen evrenmodelli olan “Plazma Evren” hipotezini önesürdü. Bu hipoteziyle özlemsel bulguları açık-larken karanlık madde, karanlık enerji, evre-nin genişlemesi gibi olgulara başvurmaz.Alfven'in teorileri standart modeli kabul etme-diği ve karadeliklerden kuşku duyduğu için el-bette ki kozmologlar tarafından reddedildi.Alfven'e göre sorun evrende olabilecek herhangi bir patlamada değil, evren ve zamanınbüyük bir patlama ile doğduğu fikrindedir ve“önemli olan nokta, büyük patlamaya alterna-tiflerin mevcut olmasıdır” diye vurgular.

Büyük patlamanın temellerini sarsan görüşlerisonucunda Halton Arp’a dünyanın önde gelenteleskoplarına proje sunmama yasağı gelmiş.Arp, “Bilim Dünyasına Açık Mektup” başlıklıyazısında şu görüşleri dile getiriyor: “RichardFeynman, ‘Bilim kuşku duyma kültürüdür’der. Ancak bugün evrenbilimde kuşkuya vekarşı görüşlere izin verilmiyor. Genç bilim in-sanları standart Büyük Patlama modeline karşıolumsuz bir şeyler söylememeyi öğrendiler.Büyük Patlama modeline kuşkuyla bakanlarburslarının kesilmemesi için sessiz kalmayıyeğliyorlar”.

Büyük Patlama

Büyük Patlama teorisi evrenin yaklaşık 13.5 milyar yılyaşında olduğunu söyler. Teoriye göre bundan önce madde,uzay ve zaman yoktur. Patlama anında tüm maddenin tek birnoktada toplanmış olduğu ve büyük bir patlamaylamaddenin tüm evreni doldurduğu, bunun sonucu olarak daevrenin halen genişlemeye devam ettiği öne sürülür.

Plazma Evrenve

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 22

Page 23: OGD 11

Bir fiiliyatı örgütlemek için sanattan

faydalanmak, tek başına; sanatın ne

olduğu veya ne için olduğu gibitartışmaları kapsayan kuramsalbilgilere vakıf olmakla erişilebilecek

bir edim değildir.

özgürlükçü gençlik

mart 2011

23

g. ılgın

lkenin birinde büyük şehir-lerde kamu hizmetleri doğ-rultusunda şehir yaşantısıstandartlarını yükseltmek kis-

vesi altında yapılan yeniliklerin,görme engelli nüfusun dikkatealınmadan gerçekleştirilmesine öf-kelenen bir grup öğrenci konuyamüdahale etmek için bir yol ara-maktadır. Zira görme engellileriçin şehir yaşantısı her geçen günbiraz daha işkence halini almakta,toplu taşımadan, şehrin mimari-sine kadar birçok konuda kendileriiçin herhangi bir düzenleme yapıl-mamaktadır. Üstelik şehirde yaşa-yan görme engellilerin nüfusu daazımsanmayacak derecede kalaba-lıktır. Görme engelliler, şehrin ken-dileri için ıslah edilmesini talepeden bir dizi bürokratik çaba içingirmişler, dikkate alınmayınca dabüyük protesto eylemleri gerçek-leştirmişlerdir ancak yetkililerin bukonudaki körlüğü ısrarla sürmek-tedir. Tüm bunlara şahit olan öeliöğrenci grubunun sürecin başarı-sızlığına dair tespiti, yetkililerin işeel atmamaktaki rahat tutumununaltında engelsiz bireylerin konuyaduyarsız kalmasının yattığı yönün-dedir. Eğer engelsiz bireyler du-rumdan şikayet eder hale gelirsesesin yüksekliği artacak ve baskıunsuru şiddetini artırmış olacaktır.Ancak engelsiz bireylerin, görmeengellilerin sıkıntılarına dair far-kındalık düzeyleri çok düşüktür veonları bu protesto sürecinin içinekatmak için yapılması gereken en-gelli haklarından değil, dolaysız bi-çimde sıkıntılardan hareket edenfaaliyetler gerçekleştirmektir amanasıl?!...

Yöntem arayışı içindeki grup bir ti-yatro topluluğuyla tanışır. Toplu-luk August Boal’ın “yoksultiyatrosu” kuramını benimseyen,sahneden çok sokakta olmayı ter-cih eden politik insanlardan oluş-maktadır. Her türlü mekanı doğalbir sahne gibi kullanmakta ve çoğuzaman gerçekleştirdikleri kurgu-nun bir oyun olduğu fark edilme-den ve ilan etmeden ortamı terk

etmektedir. Topluluk, öğrencigrubunun görme engellilerininsıkıntılarını ifşa etmek üzere ge-tirdiği teklifi kabul eder ve ülke-nin göreceği en ilginç eylem ağınıkurarlar. Şehrin nüfus yoğunluğuyüksek bölgelerine dağılan ti-yatro sanatçılarının her biri birer“kör” rolüne girerler ve gereklidüzeneklerin bulunmadığı metrove otobüslerde düşerek, kapılarıbir kulp yerine dijital tuşlarla açı-lan telefon kulübelerine girmeyibaşaramayarak yaralanır, baygın-lık geçirirler; yine dijital uzuv-larla kullanıma sokulan kurnasızmuslukları ilginç kapıları ve si-fonları bulunan umumi tuvalet-lerin kullanım biçimlerinikavrayamadıkları için etraaki-leri “istemeden” rahatsız edecekdavranışlara mecbur kalırlar. Ön-celeri görme engellilerin müşkül-leri sebebiyle en çok bir kezbulunabildiği, kendileri için ge-rekli önlemlerin alınmadığı hertürlü alanda şehir hayatının yeni-liklerinden muzdarip onlarca“kör”, engelsizler için inşa edilmişdünyayı işgal ederler. Başta, dik-kat çekmek amaçlı bir kurgu ol-duğunu ilan etmeden giriştikleribu eylemler ulusal medya organ-larında boy göstermeye başlar.Eylem farklı tiyatro kurumları-nın da desteğiyle büyür ve gerçekbeyan edilir. İki ay boyunca so-kakta gerçekleştirilen yarı gerçek“kör-ebe” oyununun yanı sıra pa-neller, televizyon programları veengelsiz bireylerin de ciddi öl-çüde destek verdiği büyük yürü-yüşler, oturma eylemlerininardından şehirler görme engelli-lerin de rahatça yaşayabileceğibiçimde ıslah edilmeye başlar…

Öğrencilerin, sanatın “farkında-lık yaratma”, “rahatsız etme”fonksiyonlarından faydalanarakgiriştikleri bu eylem sanatın; iyibir taktikle, sürecin ve ihtiyaçla-rın etraflıca süzülmesinin ardın-dan ortaya konabilecek ürünlerleoldukça güçlü bir silah oluşunungöstergesidir. Türkiye’de Mer-

sin’in bir köyünde yaşananbaşka bir öykü de aynı gerçe-ğin başka bir işaretidir. Köyokulunun rehberliğinde bir ti-yatro oyunu çıkarmak isteyenköy kadınlarının, ilk provadansahneye kadar geçirdikleri öz-farkındalık gelişiminin seyir-ciye yorumsuzca aktarıldığı“oyun” adlı belgesel bu bağ-lamda izlemeye değer.

Bir fiiliyatı örgütlemek için sa-nattan faydalanmak, tek ba-şına; sanatın ne olduğu veya neiçin olduğu gibi tartışmalarıkapsayan kuramsal bilgilerevakıf olmakla erişilebilecek biredim değildir. Yaşamı yanlışbir perspektien süzen bir sa-natçının üretimi, sanata dairbiriktirdikleri ne olursa olsun“seyirlik” kalacaktır. “Müda-hale” ya da “rahatsız” etme gü-düsü olan sanatı üretebilmek;körlüğün ne olduğunu bilme-yene göstermek için “kör” olupsokağa çıkmayı akıl etmeyi,kendini bilmeyene en uygunaynayı seçebilmeyi gerektirir.

Yaşamı yanlış birperspektiftensüzen birsanatçının üretimi,sanata dairbiriktirdikleri neolursa olsun“seyirlik” kalacaktır.“Müdahale” ya da“rahatsız” etmegüdüsü olan sanatıüretebilmek;körlüğün neolduğunubilmeyenegöstermek için“kör” olup sokağaçıkmayı akıl etmeyi,kendini bilmeyeneen uygun aynayıseçebilmeyigerektirir.

Körün Elindeki

Ayna

ü

Ayna

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 23

Page 24: OGD 11

Tutuşa Tutuşa

zgürlükçü Gençlik olarak her yılalandaki pratiğimizi ve teorik biri-kimimizi taşıyarak yaptığımız kışkamplarımızı bu yıl yine aynı dina-mizmle ve gençliğin içinde bulun-

duğu yeni sürecin kattığı önemikavrayarak gerçekleştiriyoruz.

2006'da alınan dernekleşme kararıylayola çıkan örgütümüz, geçen yıl I. Kon-feransı ile kuruluş sürecini tamamlaya-rak özgürlük yolundaki mücadelesineönderleşme ve militanlaşma iradesiyledevam etmektedir. Bu yıl yapacağımızkış kamplarımızın da konferansımızdanaldığımız güçle ve bilinçle işlenerek ger-çekleştirilecek olması kamplarımıza ayrıbir anlam ve üzerimize yeni bir takımgörevler yüklemektedir.

Mücadelenin Temellerini AtarakBarikatları YakarakGeliyoruzDilimize pelesenk olmuş bir şekildeTürkiye gençlik hareketinin içinden geç-tiği yeni bir süreç olduğundan bahsedipduruyoruz. Aslında Türkiye’de değişenstatükodan, işçilerin, kadınların ve sos-yalistlerin payına düşeni aldığı gibigençlik de değişen dengeler içinde pa-yına düşeni almaktadır. Süreci göğüsle-yebilmenin yanında, üzerimizeyüklediği sorumlulukların bilincindekitlesel mücadelenin gerekliliğini gör-meli ve bunu baskıları püskürtmenin enönemli aracı olarak değerlendirebilme-liyiz. Bugünün görevi, bu mücadeleyibaşlatmayı önüne hedef koyarak gününihtiyaçlarını karşılayabilecek bir kitle ör-gütünün temellerini atmaktır.

AKP hükümetinin üniversitelerdeki ideolojiksaldırılarına ara vermeden devam etmesine,gençliği yozlaşmaya ve bireyciliğe doğru sü-rüklemesine inat kamplarımızda kolektivizmibüyütüyor, kitleselliği öne çıkarıyoruz. Ama-cımız, alanlarda verdiğimiz mücadelenin sağ-lam yapılarını oluşturduğumuz kamplarımızabiçtiğimiz misyonun günün taleplerini karşı-layacak bir perspektie ilerlemesini sağlaya-bilmektir.

Gerontokrasiyle Mücadele Devam EdiyorGerontokrasi bugünde gençlik hareketinin,çoğu zaman gençliğin farkına varmadan ka-bullendiği bir zaafı olarak varlığını sürdür-mektedir. Yeni ve eski kuşak çatışması,eskinin birikiminin yeniye dayatılmaya çalı-şılması, eskinin kendine müdahale edilebilirbir alan olarak sürekli gençliği görmesi ve bubiçimde bir ilişki geliştirmesi her zamangençlik hareketinin önüne duvar örmüştür veörmeye devam etmektedir. Bizler ÖzgürlükçüGençlik olarak gerontokrasi ile verdiğimizmücadeleyi konferansımızda aldığımız ka-rarla sınırlandırmayıp sürekliliğini sağlamakiçin kış kamplarımıza taşıyoruz.

Kampımızın ana gündemlerinden biri olangerontokratik ilişkileri, Turgenyev’in ‘Babalarve Oğullar’ romanı ile bütünlüklü bir eleşti-riye tabi tutuyoruz.

Sınıf Bilincini Kuşanmış Özgürlükçü GençlerKampımızın bir diğer gündemi sınıf müca-delesinin derinleştiği ve öne çıktığı bu gün-lerde sınıfın incelenmesi ve güncel sınıfmücadelesi. Bizler mücadelesini işçi sınıfı

mücadelesiyle ortak tutan ÖzgürlükçüGençler olarak sınıfı ve sosyal tabakaları,bunları birbirlerine göre temel ayrımlarınıtartışıyor, güncel sınıf mücadelesi içerisin-deki zaafları ve pratikleri inceleyerek gen-çliğe buralardan paylar çıkarıyoruz.

Konferansı Arkamıza Alarak Bir Adım ÖneKonferans kararlarımız bizim 4- 5 yıllıktartışmalarımızın teorik politik birikimi-mizin bir ürünü olarak ellerimizde. Bizleraldığımız bu kararların en canlı şekildeüzerine daima bir şeyler katarak ilerlemesiiçin kış kamplarımızda yeniden;

- Sistemi karşısına alan ve onu yıkmayıhedefleyen, sağlam bir iradeyle ne istedi-ğini ve nasıl yapacağını bilen, kendini sis-temden arındırmış kadrolar yaratmayıönüne hedef koyan kadro politikamızı,

- Eylemimizi sistem içine sıkışıp kalmak-tan uzak tutan dinamik, direnişçi, özgür-lükçü, hak alıcı bir eylem hattınadönüştüren alan pratiğimizi,

- Doğanın kapitalist sistem tarafından ta-lanına karşı ekososyalizmi örgütlemeyi,

- Patriarkal kapitalizm karşısında kadın-larla verdiğimiz özgürlük mücadelesinitartışıyoruz.

Yapıcılar türkü söylüyor yapı yükseliyor

Bir yapı kurmak kolay değildir belki; amacesaret ister, emek ister. Kolektif irade vebirlikte bir mücadele ister. Bizler bu yapıyıkurma yolunda hazırlıklarımızı kampla-rımızla sürdürüyoruz. Kış kamplarımızdakolektif iradeyi güçlü tutarak birlikte birmücadeleye doğru adımlarımızı daha sağ-lam atıyoruz.

“yapıcılar türkü söylüyoryapı yükseliyor, yükseliyor”

Bir Orman Yangını Gibi

Elele Yürüyoruz!Tutuşa Tutuşa

ö

2006'da alınandernekleşme kararıyla yolaçıkan örgütümüz, geçen yıl

I. Konferansı ile kuruluşsürecini tamamlayarak

özgürlük yolundakimücadelesine önderleşmeve militanlaşma iradesiyledevam etmektedir. Bu yıl

yapacağımız kışkamplarımızın da

konferansımızdan aldığımızgüçle ve bilinçle işlenerekgerçekleştirilecek olması

kamplarımıza ayrı bir anlamve üzerimize yeni bir takım

görevler yüklemektedir.

Özgürlükçü Gençlik 2011 Kış Kamplarında...

me

ra

l ç

ına

r

ögd 11b_Layout 1 25.02.2011 21:00 Page 24