Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az...

12
Ünivers 20113 22 www.radyoeko.org » 2-3 4-5 6-7 8-9 10-11 - Dekanlarımız, öğrencile- rimiz, mezunlarımız 10. yıla girerken üniversitemiz ile ilgili görüşlerini Ünivers ekibiyle paylaştı. “Her yıl üniversiteye giren 50 milyon dolar son kuruşuna kadar eğitime harcanıyor.” “Türkiye’de Avrupa Komisyonu’nun verdiği ‘diploma eki etiketi’ni alan üç üniversiteden biriyiz.” İzmir, Şubat ayından bu yana 50 noktada 100 kamerayla izleniyor. MOBESE uygulamasının başlamasıyla birlikte olumlu ve olumsuz yanları tartışılmaya başlandı. İzmir’de kurulan sistem İstanbul’daki mevcut sistemden daha ileri bir teknolojiye sahip. Projenin toplam bedeli 22 milyon 218 bin TL. İstanbul’daki güvenlik kameralarının sayısı 100 bini aşıyor. Dünya genelinde ise 45 milyon adet güvenlik kamerası bulunuyor. > “Basit Bir Ev Kazası” adlı tek kişilik oyunuyla Afife Jale, Muhsin Ertuğrul ve Sadri Alışık ödüllerini kazanan Günay Karacağlu, “Bir daha ömrüm boyunca tek kişilik oyun sergilemem. Dünyanın en büyük yalnızlığı sahnede tek olmak, tutunacak en ufak dalın yok” diyerek bir rolü kabul etmesinin tek koşulunun sadece senaryo olduğunu belirtti. > 2009 Avrupa Şampiyonu olan Arkas Voleybol Takımı, bu yıl da aynı kupada ikincilik elde etti. Ünivers Spor Servisi Arkas Spor Kulübü’nün hika- yesini yazdı. > Fukuşima felaketinin ardından Almanya, nükleer santraller için kapatma kararı alırken; Türkiye Mersin Ak- kuyu Santrali’nin yapımına başlıyor. > İzmir diziler için bu ara çok popüler oldu. Bunun nedenini İzmir Çetesi’nin ilk yönetmeni Murat Şeker’e sorduk. > Türkiye’de kadınların, sadece fiziki şiddete maruz kal- madığını ifade eden Ege Üni- versitesi Yrd.Doç.Dr. Sıdıka Yılmaz’a göre medyanın erkek egemen yapısı, haber diline de yansıyor. > > Üniversite radyomuzun yayın akışı.

Transcript of Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az...

Page 1: Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda yaşanıyor. Bazen psikolojik

Ünivers ����������� ������������ � �� �����

����������������

�� �

2011����3�� ��2

2�

www.radyoeko.org

��������� » ������2-3 � ��� 4-5 �� !�� 6-7 ��"������� � �8-9����#!�10-11

�� �������� ������������ ����������������������������������!����"�����#����������������$�����%�"�"��������&��'�'%��������#����������������(��"�"�������������#����#�#��&'�'���$�)���"������������������(����#*���+��������*���"����������������������'����#���'������������������#����+��('�'����*�������(����������"&��������-��������*�#�#�# �&*���,�"�����.���$

�/!����"��:;$��##������#

Dekanlarımız, öğrencile-rimiz, mezunlarımız 10. yıla girerken üniversitemiz ile ilgili görüşlerini Ünivers ekibiyle paylaştı.

���<�!����"����*'"�:;$��#�& ��"��#"#���

='������>�����������#�/����?������@

“Her yıl üniversiteye giren 50 milyon dolar son kuruşuna kadar eğitime harcanıyor.”

�/!�A���&'�B��$?$�������C� ���@

“Türkiye’de Avrupa Komisyonu’nun verdiği ‘diploma eki etiketi’ni alan üç üniversiteden biriyiz.”

$���%��������� ������ ��������!� & �'

����(��)*+��������İzmir, Şubat ayından bu yana 50 noktada 100 kamerayla izleniyor. MOBESE uygulamasının başlamasıyla birlikte olumlu ve olumsuz yanları tartışılmaya başlandı. İzmir’de kurulan sistem İstanbul’daki mevcut sistemden daha ileri bir teknolojiye sahip. Projenin toplam bedeli 22 milyon 218 bin TL. İstanbul’daki güvenlik kameralarının sayısı 100 bini aşıyor. Dünya genelinde ise 45 milyon adet güvenlik kamerası bulunuyor.

> ��� ���,��� �- �

“Basit Bir Ev Kazası” adlı tek kişilik oyunuyla Afife Jale, Muhsin Ertuğrul ve Sadri Alışık ödüllerini

kazanan Günay Karacağlu, “Bir daha ömrüm boyunca tek kişilik oyun sergilemem. Dünyanın

en büyük yalnızlığı sahnede tek olmak, tutunacak en ufak dalın yok” diyerek bir rolü kabul etmesinin

tek koşulunun sadece senaryo olduğunu belirtti.> ��� �� .��� �- �

/������� �������

E������@�?��������(�

0����1�)����1�2%� 1�+ 3����1����������4� #����� ����� ��

+��4�� ��3� ���

2009 Avrupa Şampiyonu olan Arkas Voleybol Takımı, bu yıl da aynı kupada ikincilik elde etti. Ünivers Spor Servisi Arkas Spor Kulübü’nün hika-yesini yazdı.

> 56��� �- �

����7��8�0�3����8

Fukuşima felaketinin ardından Almanya, nükleer santraller için kapatma kararı alırken; Türkiye Mersin Ak-kuyu Santrali’nin yapımına başlıyor. > 9��� �- �

� #��&�� ����������:

İzmir diziler için bu ara çok popüler oldu. Bunun nedenini İzmir Çetesi’nin ilk yönetmeni Murat Şeker’e sorduk.

> ;��� �- �

� � �� 3 �� ����

Türkiye’de kadınların, sadece fiziki şiddete maruz kal-madığını ifade eden Ege Üni-versitesi Yrd.Doç.Dr. Sıdıka Yılmaz’a göre medyanın erkek egemen yapısı, haber diline de yansıyor. > <��� �- �

> �,��� �- �

Üniversite radyomuzun yayın akışı.

Page 2: Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda yaşanıyor. Bazen psikolojik

�� �2011 ���3 � ��22�'����2

1981’de YÖK kuruldu-ğunda Tür-

kiye’deki üniversite sayısı 19’du. Şu andaysa 102’si devlet ve 54’ü vakıf olmak üzere 156 üniversite bulunuyor. Birkaç sene içinde bu sayının 200’ü bulacağı tahmin ediliyor. Ancak görünen o ki, üniversite sayılarının giderek artması her ne kadar olumlu olarak görülse de beraberinde ni-telikli öğretim üyesi ve elemanı bulma sorunu, ara elemanı ve yardımcı hizmetler sınıf sorunu, kalite sorunu, teknik eleman yetersizliği gibi bir takım sorunlar getiriyor. Akla gelen bir soru, üniversite sayılarındaki artışın istihdama katkısının olup olmadığı. Her yıl üniversiteler-den 230 bin civarında öğrenci mezun oluyor. Ancak üniversite-yi bitirmek bir iş sahibi olmaya yetmiyor. İşsizler ordusuna her yıl on binlerce üniversite me-zunu ekleniyor. Dört yıllık bir üniversite mezununun ailesine maliyeti 28 bin lira. Oysa, dev-letin resmi rakamlarına göre her üç üniversite mezunundan biri işsiz. Üstelik, Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden ODTÜ bile “İki mezunumuzdan biri işsiz” diyor. Türkiye’de 10 bin doktor, 30 bin hemşire, 35 bin ziraat mühendisi, 50 bin mimar ve mühendis, 3 bin veteriner işsiz. Buna rağmen üniversite sayıla-rı gittikçe artış gösteriyor. Bu

durum  üniversite okuyan öğren-cilerde gelecek kaygısı yaratıyor.

Üniversite mezunlarının yüzde 40’ı atıl

Genç nüfusunu büyük ölçüde atıl bırakan Türkiye, az sayıdaki yüksek eğitimli gencinden de yeterince yararla-namıyor. Atıllık oranı yüksek eğitimli gençlerde lise ve dengi okul mezunlarının üzerine çıkı-yor. 691 bin üniversite mezunu gencin 333 bini bir işte çalışır-ken, 83 bini yüksek lisans veya öğrenimlerini destekleyecek dil ve diğer özel kurslar şeklinde eğitimlerine devam ediyor. 275 bin üniversite mezunu genç ise

ne iş, ne de eğitim alanında kendine bir yer bulabiliyor. Diğer bir ifadeyle üniversite mezunu gençlerin yüzde 40’ı “atıl” durumda. Ayrıca (OECD) Ekonomik Kalkınma ve İşbir-liği Örgütü’nün yapmış olduğu araştırmada en fazla üniversite mezunu işsiz Türkiye`de.

Kaç üniversiteöğrencisi var?

Türkiye’de üniversiteye giden öğrenci sayısı, üniversite sayısının ve dolayısıyla konten-janların yükselmesi nedeniyle arttı. Yükseköğretimde okullaş-ma oranı lisansüstü eğitim hariç geçen yıl yüzde 38.18 olarak gerçekleşti. Bu oran, bir önceki yıl yüzde 36 olmuştu.

ÖSYM’nin verilerine göre, Türkiye’deki tüm yükseköğre-tim kurumlarında 2007-2008 akademik yılında 1 milyon 90 bin 900’ü kız olmak üzere toplam 2 milyon 532 bin 622 olan üniversite öğrencisi sayısı 2008-2009 akademik yılında 1 milyon 274 bin 618’i kız toplam 2 milyon 924 bin 281’e yükseldi.

2008-2009 akademik yılında önlisans programlarında 352 bin 60, lisans programlarında 839 bin 391,ikinci öğretimde 397 bin 841, lisansüstü eğitimde 144 bin 950 öğrenci öğrenim gördü.

Açıköğretimden ise önlisans-ta 306 bin 770, lisansta 835 bin 766 öğrenci yararlanıyor.

Üniversitelerde görev yapan öğretim elemanı sayısı da bir önceki akademik yıla göre yüzde

1,7 artarak 2008-2009 akade-mik yılında 100 bin 504 oldu. Profesör sayısı 13 bin 494’den 13 bin 662’ye,doçent sayısı 6 bin 867’den 7 bin 360’a, yardımcı doçent sayısı 18 bin 74’den 18 bin 538’e, öğretim görevlisi 15 bin 292’den 15 bin 752’ye, okutman 7 bin 92’den 7 bin 320’ye, araştırma görevlisi 34 bin 784’den 34 bin 792’ye yük-seldi. Üniversitelerde öğretim elemanlarında artış kadınlarda daha fazla oldu. Kadın öğretim elemanı sayısı bir önceki akade-mik yıla göre 1009 kişi (yüzde 2,5) artarken, bu yılki toplam öğretim elemanı artışı içinde kadınların oranı yüzde 58 olarak belirlendi.

�/"�%���� 3 ����

=�+����/��������)'�����>�(����C���"�

C����#����'����"����"��#�#�#������"#�����#��(��'����"���������������������#$���������#��FG��(�����#�#�(����+��# �����$

����������� �����������������������������"���#3 ������3 -� ���� #� ���� ��������!�!�����������(��������� !�� �1��!��� �������� ���� ���� !�� �1����3 ��� ��� �- �� �% ���� � ���������=�1����> ��?����������?�����=��%1���%��:������%���?����������&�=��%������������� %��@@���� ���� � �=��A��� �� ��((�� ��!�� �������� �0�����(���>�� ������:�����������������%������=��������!���?���������� ���������3�%������� � � ��=�����?������+ ������>��������������� ����%1�% ���� ���������������������>��%������%��=�����=���� !�� �1��������������%��:������ ��&��>��=����=�1�%>������% �� ���������=�� >��� ��������������� ����� �

Tütün ve Alkol Piyasası Dü-zenleme Kurumu’ndan (TAPDK) alınan verilere göre, 2005 yılında 106 milyar 717 milyon adet olan sigara miktarı, 2006 yılında 107 milyar 908 milyon adede yükseldi. Söz konusu rakam, 2007 yılında ise 107 milyar 455 milyon adet olarak belirlendi. Kapalı alanlarda sigara içme yasağının 19 Mayıs’ta uygulamaya girdiği 2008 yılında ise, iç piyasada 107 milyar 859 mil-yon adet sigara satıldı. 2009 yılının Temmuz ayında kapalı alanlardaki sigara yasağının kapsamı geniş-letildi ve kahvehane, bar, kafe ve restoranlarda da sigara içmek yasaklandı. 2009 yılında, ülkemiz-de içilen sigara miktarı, yasağın

genişlemesine paralel olarak 107 milyar 555 milyon adede geriledi.

Tüketim %13 düştüGeride bıraktığımız yıl, 2009

yılına göre tiryakiler 14 milyar 201 milyon adet daha az sigara içti. 2009 yılında 5 milyar 377 milyon 750 bin paket olan sigara tüketimi, 2010 yılında 4 milyar 667 milyon pakete indi. Buna göre, sigara sa-tışlarında geçen yıl 710 milyon 50 bin paket azalma meydana geldi.Uzmanlar, sigara satışlarındaki bu düşüşte kapalı alanlardaki sigara içme yasağının yanı sıra, dumansız hava sahası ve sigaranın zararlarına ilişkin kampanyaların etkili oldu-ğunu belirtiyor ve sigara fiyatların-

daki artış sonrası gündeme gelen sigara kaçakçılığının da mevcut tabloda payı bulunabileceğine dikkat çekiyor.

Öte yandan 2006-2010 döne-minde, Türkiye’de 524 milyar 131 milyon adet sigara satıldı. Bu şekil-de beş yılda, tiryakiler 26 milyar 206 milyon 550 bin paket sigara içti. Bu rakamlara göre, Türkiye’de kişi başına yılda ortalama 7 bin 731 adet sigara tüketildi. Paket hesabıyla da yılda ortalama 387 paket sigara içildi. Beş yıllık süreç-te sigara içen tiryakilerin cebinden her yıl ortalama 18 milyar çıktı. Bu rakamlara göre ülkemizde her ay 1,5 milyar liralık, her gün de 50 milyon liralık sigara tüketildi.

�� � �� � =����� � ����*�#��������"������������"��#�����"��������� ���������#�+�""��-����$�)'��������������"����������#%�� ����#��"��������� ���-�����#�:;;���������������#����'��'$����F#�� )'�����>�(����C���"�

Tütün ve Alkol Piyasası Dü-zenleme Kurumu (TAPDK) verilerine göre, 2005-2010

döneminde Türkiye’de satılan sigara miktarları adet olarak

şöyle:

2005 106.717.000.000

2006 107.908.000.000

2007 107.455.000.000

2008 107.859.000.000

2009 107.555.000.000

2010 93.354.000.000

Türk halkının büyük çoğunlu-ğu da sigara yasağını ve cezala-rını olumlu buluyor. Özellikle kapalı mekanlara daha çok giden kesim bu karardan olduk-ça memnun. Türkiye’de halkın sigara yasağına olan desteği her geçen gün artıyor.

Page 3: Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda yaşanıyor. Bazen psikolojik

�� �2011 ���3 � ��22 �'���� 3

Aile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda

yaşanıyor. Bazen psikolojik bazen cinsel bazen de fiziksel. Medyada karşılaştığımız olaylardaki kişi-lerin isimleri farklı olsa da hepsi aynı başlıkta toplanıyor, “Şiddete maruz kalan kadınlar”. Son yedi yılda kadına şiddet yüzde 1400 arttı. Bu artışın sebepleri arasında çoğunlukla ataerkil toplum göste-riliyor, bununla beraber medyanın kadına şiddeti önemli ölçüde tetiklediği vurgulanıyor.

Şiddeti Yaşayan Kadın“Evlendiğimde 26 yaşınday-

dım ve üniversitede okuyordum. Severek evlenmiştim. Evlendiği-miz günden itibaren sorunlarımız başladı. Düğünümde gecenin prensesi olsam da düğün bitip eve gelince artık o evin kadınıydım. Okulumla ev hayatını kocama göre beraber yürütmeye çalışsam da olmadı, bir seçim yapmam ge-rekiyordu ya evim ya da okulum olmalıydı. Kadın dediğin evde otururdu. Önceleri şiddetin bo-yutu psikolojik olsa da sonraları fiziksele dönüştü.” Bu sözler maa-lesef günümüz dizilerinden alıntı değil. Şiddetin çeşitli boyutlarını anlatan belki her gün gördü-ğümüz ama tanımadığımız bir kadının sözleri. A.S. için psikolo-jik şiddetle başlamıştı her şey ama o direndi. Okulunu bitirmeliydi. Bazı zaman kocasının baskısından okula gidemedi. Mezun olduğun-da her şey daha zordu. “Kadın kısmı çalışmazdı”. Bu arada şidde-

tin boyutu arttı ve dayak seans-ları başladı. Evden çıkamıyordu çünkü kocasının bıraktığı izlerden utanıyordu. “Vücudumdaki izleri gördüklerinde yalan söylüyordum. Bir gün eşimle yine kavga ediyor-duk. Beni sekizinci kattan atmaya çalışıyordu. Sesimizi duyan komşular polis çağırmış. Polisler kurtardı kocamın elinden.” A.S. baba evine dönemiyordu. Çünkü bir kadın baba evinden gelinlikle çıkar kefenle girerdi. Bir gün artık dayanamayacağını anlayınca A.S. evden ayrıldı. Kadın sığınma evine yerleşti. Tüm hayatını de-ğiştiren bu kararı zor da olsa aldı. A.S. ile bu konuşmayı iş yerinde yaptık. Şu anda kendi ayakları üzerinde duran güçlü bir kadın. Artık o etrafındaki şiddet gören kadınlara güç veriyor. Başarabi-leceklerini anlatıyor. “Ataerkil bir toplumda yaşamanın en acı sonu-cuna kadınlar katlanıyor. Çoğu insan eğitimli kadınların şiddete maruz kalmadığını düşünür. Bu çok büyük bir yalan. Eğitimli veya eğitimsiz kadınlar bu ülkede şiddete maruz kalıyor. “

Medyada Kadına Şiddet

Kadına şiddete medya açısın-dan baktığımızda kadının basında ya çok zengin ve ünlü kadın profiliyle ya da şiddete uğrayan kadın profiliyle karşılaşıyoruz. Yazılı basındaki kadına şiddet haberlerini incelediğimizde kadın ya suçlu olarak gösteriliyor ya da kadından bir erkeğin üzerinden bahsediliyor. Kadına şiddetin medyadaki yansımasını Yrd. Doç. Dr. Sıdıka Yılmaz ile konuştuk. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yılmaz şiddet al-

gımızın genellikle fiziksel şiddete yönelik olduğunu söylüyor. “Oysa hayatın içinde etnik kökenli, cinsiyet ayrımına bağlı, ya da ekonomik nedenli şiddeti uygu-luyoruz, gereksiz yere söylenmiş bir iltifat bile bir kadın tarafından şiddet olarak algılanılanabilir” dedi. Medyanın erkek egemen bir yapısı olduğunu atlamayan Yılmaz basının bir “erkek kulübü” olduğunu vurguluyor. Bu kulü-bün çalışma koşullarının, haber dilinin, erkeğe bağlı olduğunu savunan Yılmaz, kadınların med-yada veya her hangi bir iş yerinde daha fazla yer almasının bir şeyi değiştirmeyeceğini ifade etmekten kaçınmıyor. “Önemli olan kadın bakış açısıyla bakabilen kadınların yer alması, kadınlar, iş yaşamında erkek diliyle konuşuyor, erkek gibi çalışıyorlar” dedi. Ayrıca zihinle-rimizin kirlendiğini ve bu yüzden kadının çokluğunun bir anlam ifade etmeyeceğini söyleyen Yıl-maz, gazetecilik mesleğinin haber değeri üzerine kurulu olduğunu ve kadının medyada iki yerde durduğunu ifade ediyor. Medya-da karşımıza öncelikle “başarılı kadın” profilinin çıkarıldığını; başarılı kadın imajının “bakın kadınlar nasıl yapabilir” imajını yansıtmak için yazıldığının altını çiziyor. Ayrıca ikinci konumda yer alan “şiddet gören kadın” imajının ise genellikle cinsellik içeren ha-berler olduğunu; kocasını aldatan ya da kocası tarafından aldatılan kadınların verilmesinin ise şiddeti meşrulaştırmak amacıyla yapıldı-ğını belirtiyor. Günümüzde kadı-na yönelik şiddet haberlerinin por-nografisinin yapıldığını düşünen Yılmaz, haberlerin başlıklarına ve içeriklerine bakıldığında kadının

suçlu hale getirildiğini söylüyor. Kadına yönelik şiddetin gündelik hayatta varolduğunu; komşunun kızına davranışının, komşunun kocasının davranışı, işe gelen kadının mini eteği veya biraz fazla makyajlı halinin etraftaki insanlarca kötü karşılanması gün-delik hayattaki şiddetin boyutunu gözler önüne serdiğini belirtiyor. Toplumumuzda 50 yaşına gelmiş bir kadının bile evleneceği insana kendinin karar verememesi veya günlük hayatında giyeceği kıya-fete kendinin karar verememesi şiddetin boyutlarını gösterdiğini ifade ediyor. Ayrıca kadının bireysel zaafları ve suçu nedeniyle o şiddeti hak etmiş gibi gösterildi-ğini vurguluyor.

Medeni Kanunda Kadına Şiddet

Avukat Fatma Çakmak, Medeni kanunun ka-dını ne kadar korudu-ğunu incelediğimizde

4320 sayılı “ailenin korunması”na dair kanunun yeterli olduğunu ancak uygulanmasından aksaklık-lar olduğunu vurguluyor. Aksak-lıkların giderilmesi durumunda kadının korunmasında önemli bir adım atılacağının altını çizen Çakmak kadınları mağdur du-rumdan çıkarmanın çeşitli yolları olabileceğini belirtiyor. “Kolluk kuvvetlerinin daha etkili olması  kadının mağduriyetini azaltır, ayrıca sığınma evlerinin arttırıl-masıyla beraber hem kadınların, hem de erkeklerin bilinçlendiril-mesinin kadına şiddeti azaltaca-ğını düşünüyorum” dedi. Şu anda İzmir Barosu’nda görev yapan Çakmak, şiddete uğrayan bir mü-vekkilinin dava sürecinde yaşadık-

larını bizimle paylaştı. Müvekkili Fatma Çakmak’a başvurduğunda şiddet gördüğünü belirttmiş. İlk olarak boşanma davası açmadan önce aile mahkemesine başvur-duklarını ve şiddet uygulayan eşin altı ay boyunca evden uzaklaştırıl-ması için tedbir kararı çıkarttık-larını anlatıyor. Bu konuda İzmir Barosunun kadınları ve çocuk-ları şiddetten korumak adına “Aile İçi Şiddete Karşı Çalışma Grubu”nun olduğunu belirten Çakmak şiddete uğrayan kadın-ların baroya başvurmaları halinde en iyi şekilde yönlendirildiklerini ayrıca avukat tutacak gücü yoksa avukat tayin ettiklerini belirtiyor. Şiddete uğrayan kadınların ilk olarak karakollara başvurduğunu,  karakollarda işlemlerin  uygulan-ması sürecinde şiddete uğrayan kadınlara defalarca aynı olayların anlattırılması masadan masaya gönderilmesinin kadınları daha fazla yıktığını vurgulayan Çak-mak şiddete uğrayan kadınlarla aynı dilde konuştukları kadın polislerin yardımcı olmasının gerekliliğini ifade ediyor.  Ayrıca medyanın şiddeti tetiklediğini söyleyen Çakmak medyada erkek dili kullanılmasının şiddeti baskın hale getirdiğini belirtiyor.

Aile yaşantımızda, iş yaşantı-mızda sosyal çevremizde şiddetle karşılaşıyoruz ve tüm kadınların tek bir dileği var şiddet görmeden yaşayabilmek.

Kadınların şiddete maruz kaldıklarında başvurabilecekleri merkezler:

Bornova Kadınlar Sosyal-Kül-türel Dayanışma Derneği, Çağdaş Kadın Derneği, Kadın Haklarını Koruma Derneği İzmir Şubesi.

C�����"������H�����%�I�(������������������"�����������J��"#����"�����������������������#��$

/$�=������KC������������)'�����>�(����C���"�

İllüstrasyon: Caner Dolgun

/��������������"����

Page 4: Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda yaşanıyor. Bazen psikolojik

�� �2011 ���3 � ��22�'���4

$*% � �*�� � !=������&��>?����!�'��"��������������������� ����(��L�?���������������������"������(��L�C����&������(��"������� ����������������?����(������*������������(������*�#����������������"���#%�M�"���"#���#�����?�"����G�''��'��"�+�(���� �����K�� ������������"����$

2011 yılında Tunus’tan başlayarak Libya, Mısır, Bahreyn, Şam ve diğer Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerine sıçrayan bir değişim arzusuyla başladı. Sizce bu arzu nereye kadar gidebilir. Bu arzuyu taşıyan halklar demokrasi hakkında ne kadar bilinçli? Bu arzu sömürülebilir mi ?

Arap dünyasında başlayan bu depremi bence soğuk savaşın getirdiği ikinci deprem olarak nitelendirmek lazım. Soğuk savaşın bittiği 1990 yılından yani Berlin duvarının yıkıldığı 89’dan alırsak ve bakarsak dünyaya ilk büyük deprem Sovyet imparatorluğunun yıkılması oldu. Demokrasi ve insan hakları idealleri bir anda halkların gündemine oturdu. Yani despot yönetimlerin artık ayakta kalamayacağı anlaşıldı. 89’dan 2001’e kadar geçen sürede Doğu Avrupa’da büyük bir değişim ya-şandı. Avrupa yeniden şekillenme-ye başladı. Avrupa 27 ülkeli, daha demokratik yeni bir Avrupa kıtası ortaya çıktı. Bu dalgadan etkilenen en son Arap dünyası oldu. Soğuk savaş döneminde Arap dünyasında iki büyük oyuncunun olduğunu görüyoruz. Bir iki süper güç. Birisi Amerika’ydı diğeri Sovyetler Birliği’ydi. Sovyetlerin çöküşüyle birlikte Orta Doğu’da ve bütün Arap dünyasında Sovyetlerin etkisi

ortadan kalktı, Amerika ağırlıklı oldu. Yaşanan olay soğuk savaş sonrası kurulmaya başlanan yeni dünya düzeninde de Arap dünya-sının da değişim süreci başladı. Bu değişim demokrasiyi getirecek mi ? İnsan haklarını daha fazla ön plana çıkaracak mı? Kuşkusuz insan haklarına daha fazla ön plana çıkaracak ama demokrasiyi kısa sürede getirebileceği kanaatinde değilim. Bu deprem, ilk Tunus’ta başladı. Mısır ve diğerlerine sirayet etti. Sadece Türkiye’ye bakarsak, Türkiye’nin demokrasi tecrübesi 1946’dan başlıyor ve bugüne geli-yor. Aradan geçmiş bu kadar yıl. Buna rağmen Türkiye’de demokra-si sancısını yaşıyoruz. O bakımdan 20, 30, 40 yıllık diktatörlerlükle-rin tek parti yönetimlerin olduğu aşiretlerin hakim olduğu bir Arap dünyasında bugünden yarına bir demokrasi getirip yerleştireceğini düşünmek biraz fazla iyimserlik olur. Herhalde önümüzdeki 20, 30 yıllık dönemde ancak Arap dün-yasında ciddi bir demokratikleşme döneminin yaşanacağını tahmin etmek gerekiyor.

Wikileaks’in kurucusu Julian As-sange, Tunus’taki ayaklanmalarda Wikileaks’in büyük bir payı olduğunu söylemişti. Sizce de Wikileaks ve alterna-tif medyanın büyük bir payı var mı ?

Bence var. Şu nedenle; dünyanın son 20 yıllık değişim

sürecini ve önümüzdeki 20 yıla bakarsak, üç milattan söz etmek mümkün. Bir tanesi Berlin duva-rının yıkılışıydı ki soğuk savaşın bitiş tarihi. İkincisi 11 Eylül 2001, Amerika ilk kez kendi top-raklarında fiziki saldırıya uğradı. Üçüncüsü de Wikileaks olayıydı. Wikileaks olayı, bir süper gücün tüm güvenlik sisteminin çökmesi anlamına geliyordu aslında. Bu teknolojinin hangi boyutlara geldiğini ve bu kadar güvenlikli olduğu düşünülen süpergücün çalınabileceğine ve dünyanın bile gizli odalarına girilip her türlü bilginin çalınabileceğini ve dünyanın her tarafına paylaşı-labileceğini gördük. Bu büyük bir deprem ve tabii Arap dün-yası teknolojiyle birlikte iletişim dünyasıyla, internetle birlikte bunların hepsini gençlerin okumasını sağlayan bir sistem ortaya koyacaktı. Bence, Arap dünyasında başlayan ve altyapısı zaten varolan olaylar Wikileaks, Facebook, Twitter üstünden yayılan bir olay oldu. Altyapı olmayasaydı hala Wikileaks bu kadar etkili olurmuydu? Olmaya-bilirdi.Yoksulluk ve diktatörlük-lere artık halk isyan etti. Ancak bu dediğim gibi demokrasiyi getirecek mi? O henüz erken diye düşünüyorum.

Özellikle Amerika ve Avrupalı liderler,

ayaklanmalar sırasında hep halkın isteklerinin dinlenmelisi gerektiğini söylemişlerdi. Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki bu değişimlerden Avrupa ve Amerika nasıl etkilenebilir?

Avrupa ve Amerika...Amerika’nın bu olaylardan çok ciddi etkileneceğini düşünüyorum. Şimdiye kadar son 40, 50 yıla bakarsak, geriye doğru Amerika kendi istediği liderlerin ve yöne-timlerin başında kalarak, belirli kontrolü elinde tutmayı tercih etti. Amerika açısından ve Batı dünyası açısından iki önemli faktör vardı korunması gereken. Bir tanesi pet-roller, petrol yataklarıydı. Diğeri ise İsrail’in güvenliğiydi. Yani 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa kendi vicdanını temizleyebilmek için Orta Doğu’da İsrail’i kurdu. Bu Yahudilerin gözünde Kutsal topraklardı, dönmek istiyorlardı, bunlar doğru topraklardı belki kendi açısından. Eğer ki Almanya bu Yahudileri toplama kampla-rında öldürmeseydi, fırınlarda yakmasaydı, İsrail devletini bu kadar korumak, kollamak müm-kün olmayabilirdi. Batı ve Amerika için bu iki faktörü korumak çok önemli. İsrail’in güvenliği ve petrol. Önümüzdeki dönemde Arap dünyasındaki bu deprem Amerika’nın bu bölgeye olan ha-kimiyetini sarsacak gelişmeler ola-cağını gösteriyor. İsrail açısından da güvenliğin giderek daha riskli

bir noktaya geleceğini gösteriyor. Ve israil yaşayabilmek için mutlaka uzlaşmak durumunda kalacak. Aksi takdirde karşısına yeniden bir farklı ve giderek fanatikleşen bir Arap dünyası çıkabilir diyerek düşünüyorum.

Sizce petrol piyasası bu durumdan nasıl etkilenir ?

Öyle görünüyor ki şimdiye kadar ki ekonomik değerler altüstü oldu. Kimse üstüne konuşamıyor, görünüyor ki önümüzdeki dönem-de istikrarsızlık en büyük istikrar olacak gibi. Tek görebildiğimiz şey istikrarsızlık. Çünkü kitleler hare-kete geçti ve bir siyasetçinin deyimi vardır, kitleleri sokağa dökmek kolaydır. Bir defa döküldükten sonra bir daha içeriye giremezler ve kontrolleri olmalı. O yüzden kitleler şuan da başıboş gözüküyor. Sistemler çöktü yerine konulacak sistemler bir defa yok. Amerika giderek bölgedeki kontrolünü kaybediyor. Giderek kontrolünü kaybetmesindeki en önemli faktör Irak’taki Bush yönetimindeki işgal oldu. Obama’nın seçilmesinin prestijini arttırmış gibi görünse de Obama siyahi başkan olarak beyazların kurduğu sisteme hakim olamadı. Orta Doğu sürecini çözemiyor Orta Doğu’da 50 yıldır kanayan yarayı çözecek bir ağırlığı yok Amerika’nın ve Orta Doğu daha büyük depremlere gebe gibi.

$4���� �%�����%��>?����?����� ��!�((

C�(�+��� ���"���� �#��������%�NO;P;Q��?����?'�������)'����N�������(��"&����������������$

Nur Batur’un ‘’Dünyamızda neler oldu, neler olacak ve 20 yıl içerisinde bizi nasıl bir gelecek bekliyor ?’’ konuşması, tarihten bugüne doğru, katılımcıları kısa bir yolculuğa çıkardı.Konuşma-sına ‘’Bütün dünya son dönemde bir çalkantı ve kaos içerisinde’’ diyerek başlayan Nur Batur; ilk olarak Birinci Dünya Savaşı’nın dünya devletlerini nasıl etkilediği-ni anlattı. Batur; bütün dünyanın yeniden şekillendiğini şu sözleriyle söyledi; ‘’Birinci Dünya Savaşı döneminde 10 milyon insan öldü, imparatorluklar çöküş dönemine girdi. Sanayileşmeyi sağlayacak petrol bulundu. Avrupa yeniden şekillenmeye başladı’’dedi. İkinci

Dünya Savaşı’nda ise ideolojilerin ortaya çıktığını, Amerika’nın gide-rek Avrupa’da önemli bir noktaya geldiğini belirtti. Konuşmanın en dikkat çekici yeri ise; yazarın, günümüz Amerikasının artık eski gücüne sahip olmamasını söyle-mesiydi. Şu an bütün dünyada istikrarsızlığın olduğunu söyleyen Nur Batur, ‘’Bu bir tsunami gibi, Avrupa duraklama sürecine girdi ve korkuyor. Amerika, dünya üzerindeki etkisini kaybediyor. Obama çarkları döndürmekte zor-lanıyor. Amerika’nın olmadığı yer-de Avrupa kendini gösteremiyor’’ dedi. Avrupa Birliği’nin dağılabile-ğine dikkat çeken Batur; mekaniz-mayı değiştirecek farklı bir yapının olacağına ve Avrupa’nın değiş-mek zorunda olduğuna değindi.

Önümüzdeki dönemde de Çin, Rusya ve Hindistan’ın ön planda olacağını söyledi. Türkiye’nin Dünya üzerindeki durumundan da bahseden yazar, Türk ekono-misinin dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında olacağını ve 2030’a kadar Avrupa Birliği’ne üye olacağını söyledi. Türkiye’nin ko-num itibariyle çok önemli bir yerde olduğunu ve bütün iç sorunlarına rağmen yükseldiğini, arayış içinde olduğunu belirtti. Önümüzdeki seçimlerde sandıkta değişimin olması gerektiğini ve esas şekil-lendirenin bizler olduğunu da sözlerine ekledi. ‘’Ben siyasette türbanı, türbanlı milletvekilini ve Cumhurbaşkanı eşinin türbanını içime sindiremiyorum’’ sözleriyle ‘’dinle siyaseti ayrı tuttuğunu, tür-

banın siyasi bir simge olduğunu’’ da ekledi.

Konuşmanın ardından katı-lımcıların sorularına yanıt veren Nur Batur, son dönemdeki med-yanın durumuna ilişkin soruya şöyle yanıt verdi, ‘’Medya çok kötü durumda, daha fazla otosansür yapıyor. Türkiye’de basın hiçbir zaman tam anlamıyla özgür olma-dı, çelişkiler yumağı içerisindeyiz. Yazı yazarken tüm gazeteciler rahatsız. Çok yönlü bir reforma ihtiyacımız var. Medya neden bu duruma geldi, bunun özeleştirisi-ni yapmak lazım. Doğan medya grubu sendikayı ortadan kaldırdı ve sonuçları ortada, çok acı. Devlet radyo ve televizyonu diğerlerin-den daha iyi yayınlar yapıyor.’’ Siyaseti değiştirseydiniz nereden

başlardınız sorusuna ise, ‘’Genç-leri ve kadınları siyasete getirerek başlardım. Ez azından 400 kişisini 25-35 yaş arasındaki gençlerden oluşmasını sağlardım, kadınların yönetime girmediği alanda başarı yoktur’’ diyerek cevapladı. Nur Ba-tur söyleşinin sonunda ise; gençlere duyduğu güvenini dile getirerek, ‘’Dünyayı artık sizler yakalayacak-sınız, sizin sırtınızda yükselecek’’ dedi.���������������������

İEÜ Uluslararası İlişkiler Ofisi önderliğinde başlatılan Challen-ge: Future Chapters, beş kıta, 17 ülkede yürütülmektedir. Gençler tarafından başlatılan ağın amacı, “Sürdürülebilir ve herkes için eşit koşullar sağlayan daha iyi bir gelecek yaratmak.”

R�"���S����?#��>�(���C���"�

>�(��=��� �

Page 5: Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda yaşanıyor. Bazen psikolojik

�� �2011 ���3 � ��22 �'��� 5

Japonya’da meydana gelen 8.9 şiddetindeki deprem ve tsunaminin ardından nük-leer santrallerde meydana

gelen hasar ve patlamalar, nükle-er politikaların gözden geçiril-mesine neden oldu. Türkiye’de konu, hararetli tartışmalara sah-ne oluyor. Fukuşima’daki nük-leer sızıntıların yarattığı tehlike, Sinop ve Mersin’de yapılması planlanan nükleer santrallerle ilgili tartışmaları beraberinde getirdi. Mersin Akkuyu’daki santral yapımı için geçen yıl Rusya ile anlaşma yapılmıştı. Sinop’taki santral için ise bugünler-de Japonya ile görüşülü-yor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da konu ile ilgili olarak “Riski olmayan hiçbir yatırım yoktur. Yani eve Aygaz tüpü de koymamak gere-kir” dedi.

Geçtiğimiz günlerde CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, “Mahkeme kararıyla Rusya’da kurdurulmayan VVER tipi nükleer santral teknolojisi-nin, Mersin Akkuyu’da uygu-lanmak istendiğini” belirtti ve hükümeti bu kararından vaz-geçmeye çağırdı. Japonya’daki felaketin Akkuyu’da kurulması düşünülen nükleer santral için uyarı niteliği taşıdığını belir-ten Öztürk, santralın Ecemiş

Fay Hattı’na 25-30 kilometre, Doğu Anadolu Fay Hattı’na 150 kilometre ve Kaş-Adana arasında denizin içinden geçen dalma-batma kuşağına 30 kilo-metre uzaklıkta olduğunu ifade etti. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanı Mehmet Soğancı, Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Cengiz Göltaş ve Çevre Mühendisleri Oda-sı Başkanı Murat Taşdemir, Japonya’da yaşanan felaketin Akkuyu Nükleer Santralı’nin çok tehlikeli bir proje olduğunu söylediler. Açıklamalarında hü-kümetin Akkuyu’daki santralın yapımından derhal vazgeçmesi

gerektiği ifade edildi. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’ndan ya-pılan açıklamada ise, Türkiye’de 99 noktada kurulu istasyonlar vasıtasıyla sürekli olarak radyas-yon doz hızı ölçümleri yapıl-dığı ve artışların anında tespit edilebildiği belirtilerek, “Ülke sınırları içerisinde radyasyon doz hızı açısından herhangi bir olağandışı durum gözlenmemek-tedir” denildi.

Diğer ülkelerde durum58 reaktörle Avrupa’nın bir

numarası olan Fransa’da nükleer enerji tartışılmaya başlandı. Nükleer enerji santrali üretimin-

de dünya ikincisi olan ve toplam enerji ihtiyacının yüzde 80’ini de bu santrallerden karşılayan ülkede, nükleer enerji santrali inşasına karşı eleştiriler arttı. “Ekoloji ve Yeşil Hareketi”, gelecek yıl yapılacak olan cum-hurbaşkanlığı seçimleri kam-panyasında bu konuyu gündeme getireceklerini açıkladı. Avrupa Parlementosu Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Daniel Cohn-Bendit, nükleer enerji santrallerinin inşası konusunda bir referandum yapılmasını istedi.

Almanya’da da nükleer enerji santralleriyle ilgili tartışmalar yaşandı. Konu hakkında bir kriz

toplantısı yapan Başbakan Angela Merkel, reaktör-lerdeki nükleer erimenin olağa-

nüstü ciddi bir durum olduğunu belirterek Almanya’nın nükleer santrallerdeki güvenlik standart-larının gözden geçirileceğini açıkladı. Merkel, “Japonya gibi yüksek güvenlik standartlarının geçerli olduğu bir ülkede bile bir deprem ve su baskınının nükleer etkileri önlenemiyorsa, yüksek standartlara sahip Almanya gibi bir ülke de konuya tepkisiz kalamaz” dedi. Ayrıca Merkel, kapatılma zamanı gelmiş olan santrallerin yöneticileri ile görüşüleceğini ve santrallerin kapatılacağını söyledi. Muhale-fet liderleri ise Merkel’i seçime yatırım yapmakla ve Almanya’da

nükleer enerji konusunda demokratik bir tartışma yü-rütmemekle suçladı. Bunun yanında Merkel’in lideri olduğu Hıristiyan Demokrat Birlik Par-tisi, Wuerttemberg eyaletinde 1953’den bu yana ilk kez seçimi kaybetti. Yeşiller, nükleer enerji karşıtı yürüttükleri seçim kam-panyasıyla, Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’ni geride bıraktı. Ülkedeki nükleer enerjinin ge-leceğiyle ilgili tartışmalar, seçim sonuçları üzerinde etkili oluyor.

Fukuşima nükleer reaktöründen havaya karışan radyoaktif maddelerin, Çin’in

kuzeydoğusundaki Heylongci-ang eyaletine ulaşması üzerine açıklama yapan Çinli yetkililer, bölgede bu durumun herhangi bir kargaşaya neden olmadığını ve verilerin internet üzerinden halka açık olacağını söylediler.

Fukuşima Nükleer Güç Santrali sahasında doz değerleri düşme eğilimi göstermesine rağmen durum ciddiyetini koruyor. Sızıntının meydana geldiği Fukushima’dan kaçan-ları ise otellerin kabul etmediği söyleniyor.

İsviçre, yeni nükleer santral planlarını askıya aldığını açık-ladı. ABD’li senatör Joe Lieber-mann da tüm dünyada nükleer kalkınmaya mola verilmesi gerektiğini söyledi. Hindistan Başbakanı Manmohan Singh ise nükleer santrallerinin güvenli-ğinin denetleneceğini açıkladı. Avusturya ise Avrupa’ daki tüm nükleer reaktörlere dayanıklılık testi yapılmasını istedi.

���������������� �������!�?'����T�*������������*���"���"#����E������������������������*�����������������'�������,������������"���������(����#$

T�*������#�����#�����+�����

��*�����'�� �)������?#��>�(���C���"�

. 1 Eylül 1923 tarihinde mey-dana gelen, 7.9 büyüklüğün-deki “Büyük Kanto Depremi” ve depremden sonra meydana gelen büyük Tokyo yangı-nında 143.000 insan hayatını kaybetti.. 1964 Haziran’ında meyda-na gelen 7.5 büyüklüğündeki depremde, 37 kişi hayatını kaybetti.. 1995 Nisan’ında meydana gelen 5.4 büyüklüğündeki dep-remde, yaklaşık 39 kişi hayatını kaybetti.. 16 Ocak 1995 tarihinde mey-dana gelen 6.9 büyüklüğündeki deprem, batıdaki liman kenti Kobe’yi vurdu ve depremde yaklaşık 5.500 kişi hayatını kaybetti.. 23 Ekim 2004 tarihinde meydana gelen 6.8 büyüklü-ğündeki deprem, Niigata böl-gesini vurdu ve 67 kişi hayatını kaybederken, yaklaşık 4.800 kişi yaralandı.. Mart 2006 tarihinde Tokyo’da meydana gelen 7.3 büyüklüğündeki depremde, 5.600den fazla insan hayatını kaybetti ve yaklaşık 160.000 kişi yaralandı.. 25 Mart 2007 tarihinde mey-dana gelen 6.9 büyüklüğündeki deprem, Ishikawa bölgesindeki Noto yarımadasını vurdu. Bir kişi hayatını kaybetti ve 200’den fazla insan yaralandı.

���������+���K�=������>�(��=��� �

��� � ��!#� ����������� ��� ��� �����B<;��C� �� � ��BD�� ��� ���� ���

��� �����!���D6������>����D96�� ��� ��� 3 �����&���

Nükleer konusunda hükümete zaten kızgın olan Almanlar, Fukuşima’daki patlamaların hemen ardından kitlesel protestolar için meydanlardaydı. (Fotoğraf: Simon Engel)

Page 6: Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda yaşanıyor. Bazen psikolojik

RadyoEko Nisan2011��������������� �������������13.00 ve 17.00

���������11.30-12.30 - Okul Saati © 12.30-13.30 - Okul Saati © 13.30-14.30 – Okul Saati © 15.30-16.30 - Vizyondakiler © ����������������������!���"���#�$�20.00-21.00 – Spora Dair © 22.00-23.00 - Vizyondakiler (Tekrar) %�����������&��������!���"���#�'*����+�

SALI 10.30-11.00 - Okul Saati © 11.30-12.30 – Okul Saati © 15.00-17.00 – Hamam (Tekrar) 18.30-19.30 – Spora Dair (Tekrar) 20.00-21.00- Sokak Futbolu %%����%,������/�:��;*�:<=*":�$�00.00 -02.00 – XYZ

���/�;���09.30-10.30 - Sokak Futbolu (Tekrar) �������%��������<=>�?>�@�"���#�B��<:>��:��C*@G�$�12.30-13.00 - Okul Saati © 13.30-14.00 – Okul Saati © �J���&�K����&�M�"�#�M�"@#N���=��*C��P�PQP�*��$�16.30–17.30 – Okul Saati © ������������&���<=>�?>�@�"���#�B��<:>��:��C*@G�(Tekrar) %�����%%����&�M�"�#�M�"@#N���=��*C��P�PQP�*��(Tekrar) 22.00–24.00 – Kritik © 00.00-02.00 – XYZ (Tekrar)

���/�;���11.30-12.30 – Okul Saati © 12.30-13.00 – Okul Saati © �,�����K����&�/�:��;*�:<=*":�'*����+�17.00-19.00 – Kritik (Tekrar) ������%��������:�����C����%�����%�����&�W�C�=��?��#[#��$�23.00-24.00 - Nena 00.00-01.00- Distortion

M];��09.30-10.00 – Okul Saati © 10.45-12.00 – ASOP © 12.30-13.30 – Okul Saati © ������%�����&��#"��_�����=`�"�������#�%�����%�����&���c*������@#�%%����%,����&�W�C�=��?��#[#��'*����+��������%������/�:��;*�:<=*":�$�

M];�������J�����K�������:�����C����'*�����+��f��������������c*������@#�'*�����+�19.00-20.00 - One %�����%%����&�M�"�#�M�"@#N���=��*C��P�PQP�*��%%����%��������*�<��_����=���#�;*<=��'*�����+�

PAZAR �%��������������*�<��_����=���#�;*<=��14.00-15.00 – Nena (Tekrar) 16.00-17.00 – One (Tekrar) 20.00-22.00 Hamam 22.30-23.30 – Distortion (Tekrar) 00.00 -02.00 –Kritik (Tekrar)

�� �2011 ���3 � ��22�'����6

İl Özel İdaresi ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ortaklaşa yü-rüttüğü Kent Güvenlik Yönetim Sistemi (KGYS) projesi , İzmir’de

40 adet kamerayla test çalışmalarına başladı. İzmir’de kullanılacak  sis-tem Türkiye’de bir ilk. Bu sistem İstanbul’un MOBESE’sinin daha geliştirilmiş bir versiyonu.

İzmir’de birkaç ay içerisinde hırsızlık oranları düşecek. Trafik kuralları daha az ihlal edilecek. Yankesicilik, kapkaç sorunu belki de son bulacak. Bunlar bir gecede olmayacak ama; İzmir Özel İl Yönetimi ve Emniyet Genel Müdür-lüğü İzmir halkına çözüm yolu için çalışmalara başladı bile. Nasıl mı?

MOBESE (Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu), Türkiye’nin en modern güvenlik yönetim sistemi, İzmir’deki adıyla KGYS, test çalışmalarına baş-ladı. İlk etapta  40 kamera ile deneme sürecine başlanan projenin, haziran ayına kadar 100’e yakın kameraya ulaşması planlanıyor. Siemens, 20’den fazla ülkede geliştirdiği Kent Güven-lik Yönetim Sistemi’ni İzmir’de de uyguladı.

Sistem, tüm çağrı merkezlerinin ortaklaşa yönlendirildiği bir komuta merkezine bağlı olarak  işleyecek. Örneğin; 155’e gelen aramalar sırasın-da, sistem sağlıkla ilgili bir problem algılarsa, otomatik olarak 112 ve diğer çağrı merkezleri de alarma geçecek. Çağrı operatörü, görüntü operatörü ve kameralar hepsi aynı siteme bağlı olarak çalışıyor. 155’i aradığınızda adres verilmese bile, sistem adresi tespit edebiliyor.

Bu sistem neden Türkiye’de bir ilk?

İlk olarak bu teknolojiye yakın bir sis-tem 2005 yılında, İstanbul’da kuruldu. Aradan geçen zaman, gelişen teknoloji

kullanılan  bu sistemi daha geri  plan-da bıraktı. İzmir’de kurulan sistem bu nedenle Türkiye’de bir ilk olma özelli-ğini taşıyor. Kurulan komuta kontrol yazılımı, 155 acil çağrı sistemine ge len talepleri en kısa zamanda değerlen-dirme, sorumlu ekipleri olay yerine yönlendirme işlevlerini kullanıcıya sunmaktadır.

Sistem iki aşama olarak projelendi-rildi. Şubat ayında test çalışmalarına başlanan birinci aşamada ana merkez tam fonksiyonel olarak çalışmakta ve 50 noktada 100 adet kameradan kent izlenmekte. İkinci aşamada çalış-tırılmaya başladıktan sonra İzmir, Türkiye’de en modern MOBESE‘e sistemine sahip olacak. İkinci aşamada yedek merkez ve tüm izleme, yönetim merkezi tam fonksiyonel olarak çalış-tırılacak. Ana merkez ve yedek merkez birebir ve gerçek zamanlı olarak çalışır hale getirilecek. Projenin toplam bedeli 22 milyon 218 bin lira. İki yıllık bir süreç sonunda oluşturulan proje, 911’in bir alt vesiyonu olarak çalışıyor.

Dünyada 911 nasıl çalışır?

Acil bir durumda tele-fonla yardım istemeye kalktığımızda içinde bulunduğunuz ülkeye

göre farklı numaralar, farklı organi-zasyonlarla karşılaşırız. Amerika’da 911, Almanya’da 112 İngiltere’de 999, Fransa’da 15, Japonya’da 119, İsrail’de 101, bunlara birkaç örnek. Ayrıca birçok Avrupa ülkesinde bunların yanında polis, yerel ambulans orga-nizasyonlarının ayrı numaraları da mevcut. Ancak bu sistem tek telefon numarasından acil yardım hizmetleri-ne ulaşılabilme kolaylığı sunuyor.

911 Acil Çağrı numarası, Amerika ve Kanada gibi ülkelerde her türlü acil çağrı ( sağlık, güvenlik, yangın, patlama, saldırı vb.) için kullanılan ve güvenlik teşkilatının daha ön planda olduğu bir sistem. Bu organizasyonda o bölge veya şehirde görev yapan polis, itfaiye ve ambulans ekiplerinin tek bir kişiye bağlı olmasının getirdiği bir

kolaylık var.

“Önce kamu Güvenliği”“Önce Kamu Güvenliği” diyen

Emniyet Teşkilatı ve İl Özel İdaresi, hukuksal altyapıyı oluşturabilmek için çalıştay kararının çıkmasını bekliyor. MOBESE kullanımı hakkında hukuk-sal bir altyapı oluşturulduktan sonra, bireysel alanlarla ilgili sınırlar belirle-necek. MOBESE görüntülerinin kayıt altında tutulması hakkında herhangi bir süre tespitinin bulunmamasına karşın, normal, doğal bir akış sürecin-de iki ay sonunda kayıtlar siliniyor. Herhangi şüpheli durumda ise, kayıtlar süresiz olarak arşivleniyor.

MOBESE kameralarının şehrin belirli noktala-rına yerleştirilmesi ile birlikte, farklı yorum-

lar da yükselmeye başladı. Bir taraf kameraları güvenliği arttırıcı bir tedbir olarak görürken, diğer taraf MOBESE kameralarını özel hayatın gizliliğine ihlal olarak görüyor. Emniyet, özel hayatın ihlalinin sınırları hakkındaki soruyu, “Sizin özel hayatınız benim güvenliğimi tehdit ediyorsa sorun var” diyerek cevaplıyor.

Güvenlik kameralarının kullanımı

Özellikle 11 Eylül olayları sonrası, ba-tılı ülkelerde oluşan güvenlik endişesi güvenlik kameralarının kullanım sayı-sını arttırdı. Dünyada güvenlik kame-rasının kullanım sayısı 45 milyon adet. Sadece Dubai Havalimanı’nda  3.000 güvenlik kamerası 24 saat çalışıyor. Bu sayı dünyanın en büyük metro-pollerinden biri sayılan İstanbul’da  100 bini aşıyor. İngiltere’de kurulu 4.2 milyon adet  kamera bulun-makta.

Londra’da bir İngiliz sokağa çıktığında gün boyunca 300 kez, yani 4.8 dakika-da bir güvenlik kamera-

larına yakalanıyor. Her 14 İngiliz vatandaşına bir kamera düşüyor.

www.radyoeko.org

��FC����(������������������*�,��U��&'��'�����#����#����#�#*%���"��"'�������"�����"��������

U�G������������������#���"'�����������(�����

U�=�(���&'��'��"�"����������������(�����

U�����������#����"*�������*%���������"#�"�����������#�#����

U������������������������(���� ##������&��������(�����

U�������������������������������������������������(�����

U���������������*���+� #���(�����

� �������'������������#�#������#���(������"#���(��(�%���#������������"��������������"����������& ��+�����#�#���� ���������+���������������

� ������������& �www.radyoeko.org

��'�������%�/"��C���%���(���/"'%�/���?���V�+�K�)�*���C���"�

Kolaj: Art Crimes, Flickr

Page 7: Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda yaşanıyor. Bazen psikolojik

Güvenlik kameralarının suçluluların tespitinde ve güvenlik tedbirlerini artırma konusundaki rolü tartışılamaz ama  tersi görüşlere sahip kişilerin bireysel hayata tehdit endişesi de yersiz değil.

Türkiye’de güvenlik kame-ralarının kullanımı 10-15 yıllık geçmişe sahip. Bu kameraların özellikle son

beş yılda kullanımı artınca, her yıl yüzde 20 büyüyen güvenlik kamerası pazarının boyutu da 500 milyon doları (770 mil-yon TL) buldu. İngiltere’de geçen sene Megan Frank-lin isimli kadın CCTV kameralarının yatak odasını gözetlediğini öne sürmüştü. Surrey kentinde yaşayan kadın, internette gezinirken yatak odasının görün-tüsünü gördü-ğünü söyleye-rek güvenlik kamera-larından rahatsız oldu-ğunu basına du-

yurmuş ve haklı çıkmıştı. Bu vakalar göz önünde bulundurulduğunda Ge-orge Orwell’in 1984 adlı kitabındaki “Big brother is watching you’ ütopyası-nı akıllara getiriyor.

Var olup olmadığı bile bilinmeyen ama aslında iktidardaki tek partiyi sem-bolize

eden Big Brother (Büyük Birader) insanları, evlerinin içine kadar, 24 saat boyunca izler. Toplumun üzerinde bu baskıyı hissettirmek için de, her yere ‘Big Brother is watching you!’ yani ‘Bü-yük Birader sizi izliyor” diyen afişler asılmıştır. Özellikle 11 Eylül olaylarıın ardından Avrupa’nın güvenlik endişesi ile yaygınlaşan kameralar, “Big Brother is watching you” endişesini doğuruyor.

Bütün gün çarşıda, markette, alışveriş merkezlerinde, bankada... Yani tüm kamusal alanlarda izleniyoruz. Tüm bu güvenlik tedbirleri bizi güven-lik  kaygısı ve mahremiyet endişesi arasında bırakıyor. Peki  güvenlik tedbirleri alınırken, özel hayatı-mız nelerle sınırlandırılıyor? Bu sorunun cevabını öğrenmek için çalıştay kararını bekleyeceğiz.

Fotoğraf: Dominik Starosz, Flickr

��#�"���(����$�=��/C/�������#�#������#�#��'����������#�����(���L

��

Page 8: Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda yaşanıyor. Bazen psikolojik

Irak’ın Erbil kentinde konut inşaatı işine başladığın-da İbrahim Tatlıses, eski günlerine dönüp bu kez

kameralar karşısında işe koyul-muştu. Yaklaşık otuz yıl önce inşaatlarda işçilik yapan İbrahim Tatlıses, hem müzik hem de iş dünyasında hatırı sayılır bir yere sahip. Müzik, televizyon ve sinemanın yanında İbrahim Tatlıses’in gıda, turizm, inşaat, iletişim (TV kanalı, radyo istas-yonu), ulaşım gibi birçok alanda yatırımı bulunuyor. Müzik ve ticaret dışında, siyasetle de dirsek teması içinde olan Tatlıses siyaset sahnesine Cem Uzan ile çıktı. Genç Parti’den aday olan Tatlıses “Şarkı söylerken mes-leğini, meclisteyken de millet

�� �2011 ���3 � ��22�'�'�"����8

C� �!��3������

Son zamanlarda dizilerin yeni gözdesi İzmir. Peki ne oldu da İzmir keşfedildi? Şu an ekranlar-da İzmir’de çekimlerine devam edilen İzmir Çetesi, Derin Sular ve Cennetin Sırları adlı üç dizi yer alıyor. Ne oldu da birden yayına yeni giren üç dizinin de çekimi İzmir’de yapılıyor? Bu soruların cevaplarını İzmir’de çekimlerine devam edilen İzmir Çetesi adlı dizinin ilk yönetmeni Murat Şeker’den aldık.

Murat Şeker, İzmir’de çekilen dizi sayısının artmasıyla ilgili, ¨ İzmir biraz da geç bir şekilde sinemacılar tarafından yeniden keşfedildi.  Aslında daha önce keşfedilmeliydi. Çünkü İzmir özel bir şehir, hem coğrafi yapısıyla hem kentsel özelliğiyle zaten filmciler için bir cennet. Şehir merkezindeki yaşam biçimi, mimari tarzı çekim yapmak için çok uygun. Kuşadası, Çeşme, Alaçatı, Efes gibi yerlere ulaşım çok rahat ve İzmir yılın 10 ayı güneşli.  Amerika da New York  ve Los Angeles film merkezidir. Los Angeles’in özelliği güneşli ve

ılıman bir iklime sahip olmasıdır. Bu o şehri genç kılar. İzmir’in keş-fine ek olarak, AK Parti iktidarıy-la beraber İzmir’in net tavır, duruş sergilemesi ve modern yaşam figürlerinin daha belirgin olma-sıdır¨ dedi. İzmir’de olmaktan mutlu olduğunu belirten Şeker, mümkün mertebe çekimleri şehir merkezinde yapmaya çalıştıkla-rını, çünkü İzmir’in dokusunu ve ruhunu arka plana yansıtmaya çalıştığını söyledi. Şeker, ¨ Yap-maya çalıştığım şey İzmir’i bütün özellikleriyle yansıtmak, mesela şu an röportajı Kordon boyunda yapıyoruz, şehrin kalbinin attığı yerde.  Aslında bu tarz yerlerde çekim yapmak çok zordur ama en azından hayatın içinden bir şeyler yapmaya çalışıyorum¨ dedi.

Murat Şeker dizi süreleriyle ilgili, ¨İnsan haklarına aykırı, utanç verici bir durum. Dünyanın her yerinde drama 45-50 dakika, komedi 25-30 dakikadır. Bizde sırf kapitalizmin uşağı olunduğu için televizyonculuk anlayışı itiba-riyle dizi süreleri 90 dakika. Ben şöyle açıklıyorum; futbolda çok seviliyor Fenerbahçe-Galatasaray maçının inanılmaz bir reytingi var ama maç 90 dakika oynanıyor

150 dakika değil. Her şeyin bir kuralı var. Günde ortalama 15 saat çalışıyoruz. İyi para kazanıyo-ruz ama ben bu durumu pahalı ve modern kölelik olarak tanımlıyo-rum, bu böyle gitmez¨dedi.

İzmir Çetesi’ne adı nedeniyle EXPO 2020’de İzmir’in şansını düşürdüğü gerekçesiyle dava açıldı ve bunu Murat Şeker şizofrenik bir düşünce tarzı olarak yorum-ladı. Dünyanın her tarafında filmciler aykırılıklarıyla ve sıradışı düşünceleriyle para kazanırlar, ekmek yerler, İzmir’in içinde böyle düşüncelere sahip olan insanlar olabilir diyen ama genelinin böyle bir şeye takılmadığını düşündü-ğünü belirten Şeker sözlerine şöyle devam etti, ¨Dünyanın her şeh-riyle ilgili her ülkesinde inanılmaz senaryolar yazılıyor ve yapılıyor, hem o zaman İstanbul’un yüzüne kimse bakmamalı. Biz İzmir’i Türkiye tarafından sevilip sempati duyulabileceği bir kent olarak gös-teriyoruz¨ dedi. Murat Şeker dizi-nin adının değişmesinin mümkün olmayacağını belirtti. Bakalım İzmir’i ekranlarda ne kadar daha göreceğiz? İstanbul’dan sonra ışığı parlayan şehir İzmir’de daha kaç dizi çekilecek?

R� ���������������������0��E� � �1�� �� ���1�����1�"!���1�A!� ����?������E�F �3�����G ��H&���?������� �3E�65��� ��D655

� �!"�� ���#����$����! �0��E� � �1������1�����1���>�?������E� ����4�-����!��?������� �3E�65��� ��D655

�%��������%�0��E � �1�A!� ���1�"!����?������E�I ����2��+�!!���?������� �3E�65��� ��D655

&'��(���!���� � ���0��E� � �1������1���>�?������E�+� ������ ��?������� �3E�65��� ��D655

�)������0��E�4���!�1� � �1�"!���1�C!�����?������E�*=���� �>���?������� �3E�65��� ��D655

*����� ��+�����,0��E������1�����1�"!����?������E�)�����+�J����� �-���!���?������� �3E�6;��� ��D655

-�(���*�.���0��E�4���!�1�+���"����1� � �1������1�) &�� �?������E� ��& ��I!����?������� �3E�6;��� ��D655

Last Night0��E� � �1�A!� ����?������E�) ����0 �7����?������� �3E�6;��� ��D655

������,�0��E�<�%!�����1� � �1�)��� ��?������E�I�� ��� #���?������� �3E�5<��� ��D655

# �� ��00��E�������1�����1�"!����?������E�L���F� ����?������� �3E�59��� ��D655

Water For Elephants0��E� � �1�A!� ����?������E��� �&��2 H���&��?������� �3E�59��� ��D655

Blue Valentine0��E�� � �1�A!� ����?������E� �����F �-� �&��?������� �3E�59��� ��D655

Rabbit Hole0��E�� � ��?������E�I!3��F ���!��)�&3����?������� �3E�DD��� ��D655

#�����!����0��E�� � �1�"!����?������E�4�����=��1�4%���� 3�M����!=���?������� �3E�DD��� ��D655

�*��F ��� ��0�����69N6ON5D��� ��P*#�� �� �!��

C ����C�������+ ���6.N5<ND<��� ��P� ����� 3 ����4�>>���"������)�����

*����!�5,N5;��� ��!#�� P4�� ��� ������ � ��)�����

��&����5O��� ��!#����P*#�� �� �!��

E�"�����<6���� �%������������� ��DN5O��� �

D��4� > ���*������� ��DN<��� �

���"��4�3�� �5��� �P�*!���Q����

���-���D��� �P������4���

��� �;��� �P�*!���Q����

M�%������� 3�.��� �P�4���

���� �4� ��59��� �P�*!���Q����

0�!� ��D5��� �P�*!���Q����

�����4� ����D.��� �P�4���

W?��K����������N@�����(�+���)��#"�"�*���"�

� ���S���"���� �"���������&��������=����V���%��� �������#��-����&����"������#�������� ������������*�*'���������������#$

1001� ���������������������������������������������������������

�������=����'�'�C�����C���"�

Yönetmen Murat Şeker (Fotoğraf: Dilan Gılıç)

�������=����K�>����������������*�'�'�C�����C���"�

� ���������"�����#�"������

>����������������*�'�'�C�����C���"�

İzmir Kitap Fuarı bu sene onaltıncı kez 16-24 Nisan 2011 tarihleri arasında Uluslararası İzmir Fuar

Alanı’nda okurlarla buluşma-ya hazırlanıyor. TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım AŞ ve Türkiye Yayıncılar Birliği ile düzenlenen 16. İzmir Kitap Fuarı, 16-24 Nisan 2011 tarihleri arasında

Uluslararası İzmir Fuar Alanı’nda gerçekleştirilecek. Yaklaşık 300 yayınevi ve sivil toplum kurulu-şunun katılımıyla düzenlenecek 16. İzmir Kitap Fuarı’nda söyleşi, şiir dinletisi, panel ve çocuk etkinlikleri gibi 120 etkinlik ger-çekleştirilecektir. Girişin ücretsiz olduğu fuar 16-23 Nisan 2011 tarihleri arasında 11.00-20.00, kapanış günü olan 24 Nisan 2011 tarihinde ise 11.00-19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.

����*�E��#�(��#��

İbrahim Tatlıses’in aşkları: mikrofon, Urfaspor ve çiğköfte

için çalışacağını” belirtmişti.Hizmet sektörüne giren Tatlıses, sektörde varlığını sürdürebilmek için halkın görüşüyle paralel gitti. Son dönemde AK Parti’den

aday olmayı düşünen İbrahim Tatlıses, bunun nedenini ise şöyle açıklamıştı, “Hayatım boyunca muhalefet olmayı sevmedim, muhalefeti hiç sevmem. İktidar

partisi olursa, onun yanında yürümek isterim.” 9 Mart tari-hinde bu sözleri söyleyen İbrahim Tatlıses, bundan birkaç gün sonra silahlı saldırıya uğradı. İbo Şov çekimini tamamladıktan sonra çıkıp, arabasına binerken, silahlı saldırıya uğrayan Tatlıses, başın-dan vuruldu. Hastanede yapılan müdahaleden sonra ölüm tehli-kesini atlatan İbrahim Tatlıses’in durumu iyiye gidiyor. Ülkemizde ve dünya basınında büyük ses getiren silahlı saldırının ardından azmettirici olduğu şüphesiyle Abdullah Uçmak ile beraber toplam üç kişi tutuklandı. İbra-him Tatlıses’in doktoru, yoğun bakımdan çıkan sanatçının iyi olduğunu, fakat henüz ayağa kalkabilicek durumda olmadığı-nı açıkladı. Tatlıses sevenlerine “Süperim, süper!” dedi.

>����������������*

������������������������ ��������� ����������������� ����������-� !�"�������������#$%�&����������'�(�)�#**+��+������(����(�)�#,,+��������� ����������'�(������������� ���������(��./ �/!�0���������������� �������������.����� ���� �1����������1 � �-� � ��� ����)�������������� ���� �1���(�������� ('��/ ���/�����(��./ �/!����'���2����

6722

11

Page 9: Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda yaşanıyor. Bazen psikolojik

�� �2011 ���3 � ��22 �'�'�"���� 9

Sonbahar sokak, Solmaz apartmanı sakini Son-gül... Günay Karacaoğlu “Basit Bir Ev Kazası” adlı tek kişilik oyunuyla 15 yıllık evliliği boyunca mutsuz olmuş, birçok intihar girişiminden başa-rısızlıkla çıkmış ancak yine de hayal dünyasında mutluluğu arayan Songül karakteriyle izleyenlere kahkaha dolu dakikalar yaşatıyor. Bugüne kadar “Basit Bir Ev Kazası” adlı oyunuyla komedi dalın-da en iyi kadın oyuncu kategorisinde Sadri Alışık, Muhsin Ertuğrul ve Afife Jale ödüllerini kazanan Günay Karacaoğlu, Songül karakteriyle aslında bize hiç de yabancı olmayan bir kadın portresi çi-ziyor. Songül, gerçekle hayalleri arasında gelgitler yaşayan ve asıl mutluluğu hayallerinde bulmaya çalışan, yarattığı hayaller uğruna evini ve kocasını terk eden ancak sonunda kocası tarafından terk

edilen bir kadın. Ailesi tarafından kız evlat olması nedeniyle hep hor görülen Songül “Annem ağa-beyimi hep daha çok sevdi.. Çünkü onun çükü(!) vardı” diyerek toplumdaki ataerkil yapıya da şaka yollu eleştiri getiriyor. Aynı zamanda yarattığı kurmaca dünyasında “Hayri” karakteriyle mutlu-luğu ararken kimi zaman Merzifon saat kulesinin altında flemonka yapacak kadar da hayalperest. Günay Karacaoğlu’nun, oyun boyunca bitme-yen enerjisi, seyirciyle sürekli iletişim halinde olması, seyircinin oyuna dahil olmasını sağlıyor. Karacaoğlu’nun performansı kadar, senaryosu ve sahne tasarımıyla da dikkatleri çeken “Basit Bir Ev Kazası” her tiyatro seyircisinin izlemesi gereken içten bir oyun.

�$��'����'*�����

��"������/���� �"#

2008 yılından bu yana “Basit Bir Ev Kazası” adlı tek kişilik oyunuyla ve bu oyunda aldığı ödüllerle adından söz ettiren Karacaoğlu’yla erkek egemen ko-medi dünyasından İzmir’in tiyat-ro seyircisine, tek kişilik oyunun zorluklarından yeni projelerine kadar birçok konuyla ilgili keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Basit Bir Ev Kazası adlı oyu-nunuzun dizi olarak çekileceği doğru mu?

Evet yapılacaktı ama yapama-dık, senaryolaştırılamadı.

Yarım Elma dizisinin tekrar çekileceği haberleri doğru mu?

Evet doğru. Yonca karakterini Burcu Esmersoy oynayacak.

Aynı zamanda bir dizi oyuncusu olarak çalışma saatleri ve koşulları

�$��'����'*������'�'�C�����C���"�

F�#��/����#��������"#%�F�����*���"���(�����G�������'����������������"#�������� �����'���"#�����&�'���������'�� �#���������#�# ��$�

Günay Karacaoğlu “Basit Bir Ev Kazası” adlı oyunuyla İzmr’deydi (Fotoğraf: Varsan Çekiç)

$G���������� ��% � ���� �'

hakkında ne düşünüyorsunuz?90 dakika olmasın eylemi

yaptık en son, bu da galiba ses getirdi. Dizilerin süreleri seneye 60 dakikaya inecek inşallah.

Dizilerde ve tiyatroda bir rolü kabul etmek için bir sıralama yapsanız ilk önce hangisi gelir?

Senaryo, senaryo, senaryo. Yönetmen kreatif anlamda tabii ki çok manidar biri ama iyi bir zemin olmayan yerde kimse kayamaz. O yüzden senaryo her zaman birinci sıradadır, sonra yönetmendir, oyunculuk çok önemli değil. İyi bir senaryoda herkes çok güzel dans edebilir.

Türkiye’de herşeyde olduğu gibi komedi dünyasında da erkeklerin egemen olduğunu söyleyebiliriz. Hem kadın hem komedyen olmak çok mu zor, sizce neden kadın komedyen sayımız yok denecek kadar?

Komedyen sayısı çok az bir kere Türkiye’de. Erkeklerin ön

planda olmasının da mizahi açıdan onların daha rahat, daha elini kolunu sallayarak hareket etmeleri büyük bir avantaj, ama aslında Türkiye’de komedyen yok ki kadın komedyen eksiği olsun. Toplamda ancak beş-altı komedyen var. Mizaha açık bir ülke değiliz öyle gibi görünsek de pornografiyi çok seven bir ülkeyiz.

Tek kişilik bir gösteri yapıyorsunuz. Tüm gözler sizin üzerinizde, sahnede tek başına olmak sizi zorluyor mu?

Çok zor tabii, çok zor hem de. Öyle böyle değil. Sahne üstün-de olmak zaten zor bir de tek başına olmak daha da bir zor. Bir daha ömrüm boyunca yapmam. Dünyanın en büyük yalnızlığı sahnede tek olmak, tutunacak en ufak dalın yok yani.

Sanatçıların üzücü bir olay karşısında dahi sahneye çıkmaları sizce normal mi? Sizce de “Show must

go on” mu?Evet öyle. Ben geçenlerde yaşa-

dım bunu. Eşim ameliyat oldu. (Aşırı kortizona bağlı kemik ölümü.) Saat 18.00’de odaya getirdiler ve ben saat 18.10’da yola çıktım ve saat 20.00’de Bakırköy’de oyun oynadım. Yani her şeyde olduğu gibi hayat devam ediyor.

Komik ve gülünç olmak arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

Karakter yaratarak.Ekşi sözlükte sizin için günümüzün

Adile Naşit’i deniyor. Sizce birine benzetilmek oyuncuya daha çok sorumluluk yükler mi?

Güzel birine benzetilmek iyi bir şey. Kendi sorumluluğumuz zaten bize yetiyor. Adile Naşit ya da Kemal Sunal şimdi yaşıyor olsalardı, hep aynı rolleri oynu-yor olsalardı tek tip oyuncu diye onları çok fena karalarlardı. O kadar tehlikeli bir dönemdeyiz ki

televizyonda sizin belli bir kalıbı-nız var. Örneğin Hürrem Sultan ya da kocasını aldatıp diğer adamla fingirdeyen kadın rolü bana hiçbir zaman gelmeyecek. Bana kendi kalıplarını ve kendi  işlerini kolaylaştıran roller gele-cek. Onlar da Yarım Elma’nın “Goncası”,  Gönülçelen’in “Gül-nazı”..  Kendi aralarında benim kendi kendime eğleneceğim fark-lar yaratmaya çalışıyorum, ama televizyon karşısında seyreden hep aynı gibi seyrediyor beni, o aradaki çizgiyi anlayacaklarını sanmıyorum. Çünkü seyirciler o kadar da kafa patlatmıyorlar televizyon karşısında, ama şimdi Adile Naşit’e benzetseler ve Adile Naşit yaşıyor olsaydı ve bütün rollerinde hep aynı karakteri oynuyor olsalardı; Türkiye’nin ya da dünyanın sayılı kötü oyun-cuları arasına girerlerdi çünkü değişmelerine izin vermediler. Eleştirdikleri şey bu ya. Allahtan zamanında ölmüşlerde kaliteli bir yerde duruyorlar. Benim Adile Naşit’e benzemek benze-memek gibi bir derdim yok. Ne güzel keşke benzeyebilsem, onlar gibi olabilsem.

Size göre bir insan sadece tiyatronun eğitimini alarak, okuluna giderek tiyatrocu olabilir mi? Yetenek ne kadar önemli?

Yetenek yüzde yüz gerekli bir şey. Teknik bilgi besleyen ve kaliteli hale getiren bir durum. Ben oyuncu olucam diye karar verilecek bir şey değil. Ben üç çocuklu bir ailenin son çocuğu-yum, oyun kurmayı, oynamayı, oyunun içinde kendime değişik bir karakter yaratmayı çocuk ya-şımdan beri seviyorum. Aslında biz oyun oynuyoruz, çok eğlen-celi bir şey yapıyoruz olmayan bir şey yaratıyoruz, buna seni inandırıyoruz, kendimi inandırı-yorum deli saçması çok şizofren bir durum yani. Bu da içten gelen bir şey işte buna yetenek diyoruz. Yetenek allah vergisi bir şey, kişide varsa üstüne de akade-mik eğitimi ve kariyeri koyarsak  çok şahane bir şey olur ama hiç yeteneği olmayan bir insan She-akspeare sonelerini ezbere bilsin manalı olmaz.

Page 10: Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda yaşanıyor. Bazen psikolojik

�� �2011 ���3 � ��22"*�10

“Duerden, maç sayısı için servis kullanıyor. Duerden, Duerden ve Şampiyon Arkas... Arkas Avrupa Şampiyonu.” Bu sözlerle 2009 yılında Avrupa Voleybolu yepyeni bir takımla tanıştı. Arkasspor, İzmir’in ev sahipliği yaptığı dört-lü finallerde Avrupa Challenge Kupası’nı müzesine götürerek o dönem için erkek voleybolunda tekrarlanması zor bir başarıya imza attı.

Bu kupa bir daha zor gelir dediler, tıpkı 2000 yılında Galatasaray’ın UEFA şampiyon-luğuna yaptıkları gibi ama bu ezberi de yine Arkasspor bozdu. Bu kez yıl 2011… Arkasspor yine Avrupa Challenge Kupası’nda, yine finaldeydi. Rakip İtalyan Lube Banca Marche . Çizmenin voleyboldaki “Milanı”.

Hüzün ve gurur bir arada

Daha önce kupayı dört kez kazanan rakibine karşı ilk maçı

deplasmanda oynamanın deza-vantajını sonuna kadar yaşadı mavi–beyazlılar, ama ilk rande-vuda alınan 3-0’lık mağlubiyet hiç kimsenin boynunu bükmedi. Bunun İzmir’i de var dediler. Ken-di evinde Arkas’a destek vermek için binlerce İzmirli Atatürk Spor Salonu’na akın etti. Genellikle Türkiye’de futbol müsabakala-rında görmeye alışkın olduğumuz izdiham manzaraları bu kez bir voleybol maçı öncesinde yaşandı. Maç sanki maraton yarışında son düzlükte yalnız kalan iki atletin mücadelesini anımsattı. Bir seti Arkas, bir seti Lube Banca kazanı-yordu. Sonra uzatma setine geçil-di. Tüm bir sezon verilen müca-dele 15 sayı üzerinden oynanacak sete kaldı. İtalyan temsilcisi Lube Banca Marche dört kez şampiyon olmanın verdiği tecrübeyi kulla-narak temsilcimizi 3-2 mağlup etti. Bu sonuç Arkas’ı Avrupa’nın en iyi ikinci voleybol takımı yaptı. Ancak maçtan sonra salonda öyle bir hava vardı ki, üç sene içinde ikinci kez finale çıkıp şampiyon-luğu burun farkıyla kaybetmenin

üzüntüsü, Avrupa ikinciliğinin gururuyla karıştı.

Bir “Efe’nin Doğuşu”Şimdi sıra biraz da işin mutfa-

ğında. Bizlere bu gururu yaşatan, İzmir’i Avrupa ve Türkiye’de başarılı bir şekilde temsil eden Arkasspor Kulübü bu günlere nasıl geldi?

1999 – 2000 sezonu yeni filizlenen bir takımın ortaya çıktığı yıldır. Voleybol 2. Ligi’nde toy bir delikanlı edasıyla Körfez Spor olarak başladı Arkasspor’un yolculuğu. Ancak hiç kimse bil-mezdi bu toy delikanlının 12 yıl içinde voleybolun “İzmirli Efesi” olacağını. 

2001 yılında Saint Joseph, 2003 yılında ise Arkas Saint Joseph ismiyle mücadele veren mavi–be-yazlılar son olarak 2005 Mayıs’ta yapılan genel kurulda Arkas Spor Kulübü ismini aldı.

Yelken ve briçte de faaliyet gös-teren Arkasspor’un başkanlığını Lucien Arkas, voleybol şubesinde ise oğul Bernard Arkas görev yapıyor.

Altı yılda iki Türkiye, bir Avrupa Şampiyon-luğu

2005 yılında gelişimini tamam-layan Arkasspor, Türkiye Voleybol 1. Ligi’ndeki  şampiyonluğuna 2005-2006 sezonunda ulaştı. Hemen ardından 2006-2007 sezonunda da aynı başarıyı tekrar-layarak gözünü Avrupa’ya dikti. Başarı zincirinin üçüncü halkası 2008–2009 sezonunda elde edilen Avrupa Şampiyonluğu’yla tamam-landı.  Arkasspor Kulübü’nün Türkiye 1. Ligi’nde mücadele eden erkek takımının yanı sıra Türkiye 3. Ligi’nde mücadele veren kadın ve yine Türkiye 2. Ligi’nde müca-dele eden diğer bir erkek voleybol takımı bulunuyor. Maçlarını 3000 kişilik Atatürk Spor Salonu’nda oynayan Arkasspor, kısa zamanda elde ettiği bu başarılarla taraflı tarafsız kamuoyunun beğenisini kazandı. Az zamanda çok iş yapan voleybolun “İzmirli Efeleri” gerek istikrarlı yönetimi, gerekse kalite kadrosuyla gelecekteki başarıların sinyalini veriyor.

+��% ��� ����4�� �(������ MO;����(������

Futbolda 2013 yılında düzen-lenecek Erkekler 20 Yaş Altı Dünya Şampiyonasına Türki-ye ev sahipliği yapacak.FIFA Yönetim Kurulu, İsviçre’nin Zürih kentinde düzenlediği toplantıda son elemeye kalan Özbekistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni geride bırakan Türkiye’nin kupaya ev sahipliği yapmasına oy birliğiyle karar verdi.

10 Şehir, 13 StadTürkiye’nin dünya futbol sahnesindeki yerini sağlam-laştıracak FIFA 20 Yaş Altı Dünya Kupası ev sahipliği için hazırlanan adaylık dosyasında 10 şehir ve 13 stada yer verildi. Türkiye’nin adaylık dosyasında Antalya, Bursa, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Manisa, Rize, Şanlıurfa ve Trabzon şehirleri yer alıyor. Turnuvanın hangi şehirlerde düzenleneceği  FIFA heyetinin Türkiye’de yapacağı incelemeler sonu-cunda belli olacak.

Ekonomiye katkısı 300 milyon dolarBir ay sürecek turnuvanın Türkiye’ye ekonomik gir-disinin yaklaşık olarak 300 milyon doları bulacağı tah-min ediliyor.  Ayrıca turnuva süresince  ülkemizde bir ay boyunca önemli bir istihdam ortamı oluşması bekleniyor.

Kral Arjantin20 Yaş Altı Dünya Futbol Şampiyonası’nda en başarılı ülke olarak Arjantin ön plana çıkıyor. İlki 1977 yılında Tunus’ta gerçekleştirilen ve bugüne dek 17 kez düzenle-nen şampiyonada Arjantin altı kez mutlu sona ulaştı. Arjantin’in ardından kupayı en çok kazanan takım kupayı dört kez kaldıran Brezilya oldu. 2009 yılında Mısır’da düzenlenen son organizasyon-da  Gana kupayı müzesine götürmeyi başardı.

�I)�Fİzmir’in siyah –beyazlı ekibi istikrarsız bir dönem yaşı-yor. Ligde oynadığı 26 maçta 6 galibiyet, 11 mağlubiyet ve 9 beraberlik ile düşme hattın-da yer alan Altay geçtiğimiz yılları mumla arıyor. Miladını doldurmuş futbolcu transfer-leri ve girilen ekonomik kriz bu sezon Altay’ın ligde alt sıralarda olmasının en önemli sebeplerinden. İzmir futbo-lunun sekiz yıl süren Süper Lig hasretinde iki kez play off oynayarak İzmirlilere umut ışığı olan siyah-beyazlılar o dönemlerden çok uzakta.

�MX�CB�ASamet Aybaba’yla değişim yaşayan Bucaspor kendini ateş hattından kurtarmak için büyük çaba sarf ediyor. Bülent Uygun’un sezon başın-daki savunmacı takımından, ligin ikinci yarısında hücum futboluna geçiş yapan takım, kadro kalitesi el verdiğince futbolunu sahaya yansıtıyor. Gaziantepspor maçında oy-nanan istekli, futbol umutları yeşertse de, Sivasspor maçın-daki 4 -0’ lık ağır mağlubiyet  hırslı futbol Bucaspor’un ligde kalma umudunu son haftalara kadar taşıyacağını gösterdi.

�GY)/B/Bucaspor’u Süper Lig’e taşıyan Özcan Kızıltan ve eski BJK’li Ali Gültiken’i sportif direktör olarak atayan Göztepe, birinci lig umuduyla sezona başladı. Bu sezon 23 golle takımı sırtlayan Tayfun Özkan ve Türker gibi tecrübeli oyun-cularla, Schalke alt yapıdan yetişen Emin Yalın gibi genç-leri harmanlayan Göz-Göz Spor Toto 2. Lig’de Marmara temsilcisi Bandırmaspor’la kıyasıya bir şampiyonluk mü-cadelesi veriyor. Düğüm ligin son haftasında Bandırmaspor maçında çözülecek.

��AVHF���Bu sezon üç teknik adam değiştirerek ligde kırılması güç bir rekora imza atan Kar-şıyaka, son olarak umutlarını Reha Kapsal’a bağladı. Puan cetveli Karşıyaka’nın duru-munu gözler önüne seriyor. Bir sezon içinde dört teknik adamla çalışan bir kulübün başarılı olma şansı zaten çok düşük. Play off şansını muci-zelere bırakan İzmir temsilci-sinde bu sezonun tek tesellisi genç takımından iki oyun-cunun A takıma çıkarılıp gelecek sezon planlamasının şimdiden başlaması.

/�����&�'���K�=�"�����Y����B���C*��C���"�

Arkas Challenge Kupası’nı alırken(Fotoğraf: Murat Şeker)

� ������"*�������' ���#����""*�%�O;;Z��##�������*��X+��������*�"#��#��� ���#�����"����(���#�������#���*����������������(���#"#�#�*�������$

)�����E#���V���'�C*��C���"�

� ��������(�

/�����&�'���C*��C���"�

Page 11: Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda yaşanıyor. Bazen psikolojik

Sorunun cevabını sahada oyuncular gösterdikleri takım ruhu, hırsları ve arzularıyla veriyorlar. Beko Basketbol Ligi’nde yıllardır İzmir’i başarıyla temsil eden ve bu yıl en iyi sezonlarından birini

geçiren Pınar Karşıyaka, hem Türkiye’yi Euro Challange kupasında başarıyla temsil ediyor, hem de ligde iddialı bir konumda play-offlara kalma mücadelesini başarıyla sürdürüyor. Bu sezon Avrupa kupalarında Türkiye bas-ketbolunu  temsil eden tek takım olan Karşıyaka verdiği mücadeleyle herkesin takdirini toplamayı başardı. Dokuz yıldır Avrupa kupalarına katılamayan Pınar Karşıyaka tarihinde de ilk kez Avrupa kupalarında çeyrek finale yükselmeyi başardı.

Sezona iyi bir başlangıç yapan ve evinde kolay kolay maç kaybetmeyen Kaf-Kaf, seyircisinin desteğini de arka-

sına alarak şu anda ligde bulunduğu konuma geldi. Genç kadro yapısı ve kısıtlı bütçe imkanları ile bu sezon evinde lig lideri Fenerbahçe Ülker’i yenerek sarı-lacivertlilere ligdeki ilk yenilgisini tattıran Pınar Karşıyaka evinde ne kadar güçlü bir takım olduğunu  herkese gösterdi. Pınar Karşıyaka, bu sezon şu ana kadar ligde oynadığı 20 ma-çın 13’ünü kazanarak ligin altıncı sırasındaki yerini aldı. Avrupa kupalarında ise gruplarda iyi performans sergile-yerek rakiplerine gücünü gösteren ve kolay kolay evinde de deplasmanda da maç kaybetmeyen Pınar Karşıyaka adım adım çeyrek finale çıkmayı başardı.

Pınar Karşıyaka sezon içerisinde bazı olumsuzluklar da yaşadı. Bunların en önemlilerinden ilki Furkan Aldemir’in sakatlanması ve takımdan ayrı kalması oldu. Pota altında etkili oyunuyla herkesin beğenisini toplayan Furkan’ın oynayamadığı maçlarda eksikliğini hisseden Karşıyaka genç oyuncunun eksikliğini diğer pota altı oyuncularıyla kapatmaya çalıştı. Diğer üzücü bir olay ise,

Kıbrıs Rum temsilcisi APOEL ile Kıbrıs’ta oynanan mücadelede Rum takımının taraftarlarının saldırısına uğramasıydı. APOEL taraftarlarının taşlı, sopalı ve gaz bombalı saldırılara maruz kalan Karşıyaka takımı zorlu bir yolculuk sonunda İzmir’e döndü.

Kıbrıs’ta hırpalanan ve psikolojik anlamda kötü bir yara alan Karşıyaka, oynayacağı Beşiktaş Kola Turka maçının ertelenmesini talep etti. Olumsuz yanıt alan İzmir temsilcisi maça genç takım oyuncularıyla çıkarak Türkiye Basketbol Federasyonu’nu protesto etti. Bu du-rumdan zarar gördü, bekli de kazanacağı maçı kaybetti. Bu olumsuzluklara rağmen şuan ki başarıya ulaşan Pınar Karşıyaka’da hedeflerin artık büyüdüğünün de altı çizildi. Pınar Karşıyaka genel menajeri Nihat Mala, önce çeyrek finaldeki rakipleri Saint Petersburg’u eleyerek dörtlü finale kalmak istediklerini daha sonra ise final oy-namak istediklerini vurguladı. Takımın sınıf atladığını ve gelecekte de bu başarılarının devam edeceğini belirtti.

�#�# #KF����(���#

�� �2011 ���3 � ��22 "*� 11M �#�!��Q ��-% �����00

Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom ülkemize büyük bir gurur yaşatarak kadınlarda Avrupa’nın en büyük kupasını müzesine götürdü. İstanbul’da

düzenlenen Voleybol Kadınlar Avrupa Şampiyonlar Ligi dörtlü finali maçında, Azerbaycan’ın Rabita Bakü takımını 3-0 yendi. Yenilgisiz Vakıfbank, finale Fenerbahçe Acıbadem’i eleyerek gelmişti. Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom bu başarısıyla

Türkiye’de bir ilkin de sahibi oldu. Rabita Bakü’de Mammadova ile Starovic’in çabalarına karşın, Glinka, Nikolic ve Poljak ile etkili bir oyun çıkaran Vakıfbank Güneş Sigorta, ilk seti rahat bir şekilde 25-13 aldı. İkinci sette Rabita Bakü, savunmasını biraz

daha düzeltmesine karşın, bu per-formans Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom’u durdurabilme-leri için yeterli olmadı. Başarılı bir savunma yapan ve Poljak ile Nikolic’in sayılarıyla üstünlüğünü devam ettiren Vakıfbank Güneş Sigorta, bu seti de 25-20 kaza-

narak 2-0 öne geçti. Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom, son sette de rakibine şans tanımaz-ken, bu bölümü 25-18 kazanarak mücadeleden 3-0 galip ayrıldı ve şampiyonluğa ulaştı.

Göztepe, geçen sezon Ali Gültiken’i sportif direktörü olarak göreve getirdikten

sonra yeni sezona Bucaspor’u Süper Lig’e taşıyan teknik direktör Özcan Kızıltan  ile sözleşme imzalayarak başladı.

Flaş transferlerTeknik kadro ilk iş olarak

Göztepe’yi bu sene zirveye oyna-tacak bir kadro kurmanın peşine düştü. Bu uğurda Bucaspor’u Süper Lig’e taşıyan kadronun is-

keletini oluşturan Yılmaz Özlem, Türker Demirhan ve İzzet Kaya’yı kadrosuna kattı. Bu oyuncuların yanına da Akın Sinan Dağdelen, Tayfun Özkan, Serdar Samatyalı, Orhan Terzi, İlhan Şahin, Ab-dulvahit Karacabey gibi tecrübeli oyuncuların yanı sıra Emin Yalın, Uğur Kıllı, Raşit Sevindir gibi gelecek vaad eden isimleri de monte etti.

Yapılan transferlere rağmen se-zona iyi başlayamayan Göztepe ilk 4 haftada 1 galibiyet, 2 beraberlik ve 1 mağlubiyet aldı. İlerleyen haftalarda toparlanan İzmir’in sarı kırmızılı ekibi Spor Toto 2. Lig Beyaz Grup’ta devreyi 37 puanla

Bandırmaspor’un önünde lider ta-mamladı. İlk devrede 11 galibiyet, 4 beraberlik ve 2 mağlubiyet alan Göz-Göz bu performansıyla ilk yarının İzmir takımları içinde en başarılısı olmayı başardı.

Devre arasında Yılmaz Özlem’le yollarını ayıran Göztepe, kadrosunu Hakan

Hacıbektaşoğlu, Halil Zeybek, Ramazan Kahya ile güçlendirdi.. Göztepe, ikinci devrede oynadığı 10 maçta 6 galibiyet, 3 beraberlik ve 1 mağlubiyet alarak puanını 58’e çıkardı. 21. haftada alınan İskenderun Demir Çelik mağ-

lubiyeti ve 22. haftada İzmir’de oynadığı Yeni Malatyaspor ma-çında kaybedilen 2 puandan sonra homurdanmaya başlayan taraftar-lar ardı ardına gelen galibiyetlerle rahatlamış görünüyor.

Yarış kızıştıSarı-kırmızılıların en yakın

rakibi olan Bandırmaspor, bir maç eksiğine rağmen 54 puanla yakın takibini sürdürüyor. Üçüncü sırada bir maç eksiği bulunan Bugsaşspor da 51 puanla ilk 2 sıradaki takımların puan kaybet-mesi için pusuda bekliyor. İkinci devrede puan farkını açıp ligin son haftalarında korkulu rüya

görmek istemeyen Göztepe bunu şu ana kadar başaramadı.

Kritik haftalar27 maçta 58 puan top-

layan Göztepe, son 8 hafta-da Bugsaşspor(D), Sarıyer, Hacettepe(D), Körfez Spor, Adıyaman(D), Çankırı Belediye, Bandırmaspor(D) ile karşılaşacak.

Göztepe son haftalardaki yükselen performansını 3-4 hafta daha sürdürdüğü takdirde zirve-deki yerini sağlamlaştıracaktır. Aksi durumda sarı kırmızılılar son hafta gideceği Bandırmas-por deplasmanında ecel terleri dökebilir.

�-� ��������?��&����8C*��)����O$�I������� ���*����� ������"���"���& ��*��O[���������*��#�#�\]�*�����"��������+���������������$

>���"������"������%�(�"���(�������"#����(������������(������%��#"#�#�('����������#�������*�����'(�"���������(�����#����"#�(��(���#�#�������#L

R���(��

���#�����

���*���#��

���('�'�'�(��

)'�����#�#�

���$�

Vakıfbank GSTT, kadınlarda Avrrupa şampiyonu

=�"�����Y����B���C*��C���"�

)�����E#���V���'�C*��C���"�

=����V���C*��C���"�

Page 12: Üniversiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2011.pdfile içi şiddet savaşın en az bilinen ve en vahim yüzü. Çünkü 100 metrekarelik alanda yaşanıyor. Bazen psikolojik

Yüzyıllardır İzmir ve çevresinde tüketilen boyoz aslında bir Musevi yiyeceğidir.

Zaten artık kullanılmasa da geçmişte boyozun adı “Ya-hudi Böreği” olarak da geçer. Araştırmalar bu yiyeceğin kökeninin Sefarad kültürü-ne dayandığını gösteriyor. Sefarad kökenli Musevilerin İspanya’dan gelirken yanla-rında getirdikleri bir ürün olan boyoz, doğal olarak yalnızca Ege bölgesine has bir ürün değildir. 1942 yılında İspanya’dan kaçan Sefarad Ya-hudilerin, beraberinde getirip, kültürümüze kazandırdıkları lezzetli bir yiyecektir. Asıl adı Yahudi Böreği olup; İspanya kültürünün uzantıları olan, Arjantin, Şili, Peru ve Mek-sika gibi, Seferad kültürünün yaygın olduğu bölgelerde de rastlanan bir hamur işidir. İzmir’e ait olmayan bu yiyecek, zamanla İzmir damak tadı ile özdeşleştiğinden dolayı, İzmir’e özgü bir lezzet ola-rak benimsenmiştir. Boyoz kelimesi, İspanyolca “bollos” (bohça), kelimesinden türetilip, okunuşundan dolayı “boyos/boyoz” dilimize de bu şekilde

yerleşmiştir. Seferad Yahudi-leri, Ege bölgesi başta olmak üzere İstanbul ve Anadolu’nun pek çok yerine dağıldıklarında da boyozu Anadolu halkına tanıttılar. Ancak sadece İzmir ve çevresinde beğenilip, ticari bir ürün haline geldi. Rivayete göre İzmir’in en güzel boyo-zunu “ Boyozcu Avram Usta” yaparmış. Kemeraltı’nda bulu-nan fırınında yaptığı boyozlar çok büyük bir üne sahipmiş. Şimdilerde ise pek çok fırın onun ününe sahip çıkıyor.

Boyoz tarifi2 su bardağı un1 su bardağı sıvı yağ1 su bardağı ılık su1 tatlı kaşığı sirke1 tatlı kaşığı şeker1/2 tatlı kaşığı tuz

Hamur yoğrulup top şeklinde 2-3 saat tavada dinlendirilir.

Daha sonra elle tabak genişli-ğinde açılıp bir süre daha din-lendirilen hamur, daha sonra yine elle sallanır ve tekrar açılır ve rulo yapılıp 1-2 saat daha dinlendirilir. Kulak memesi kıvamında kopma noktasına geldiğinde tavalara sıralanır ve küçük toplar halinde kesilerek yarım saat ile bir saat arasında nebati yağ içinde bekletilir. Çok yüksek ateşte tepsi ile fırınlanmadan önce kat kat, ipince açılmış olan milföy yufkanın arasına içlik malze-mesi (peynir, ıspanak vs.) de konulabilirse de, hakiki boyoz sade olur.

Sefarad“Sefarad” ifadesi, günümüz Yahudi dünyasında Aşkenaz kökeninin dışında kalan tüm Yahudileri tanımlamak için kullanılmaktadır. Brani dilin-de “Sfarat”, İspanya anlamına gelmektedir.

İspanya dışında Portekiz, İtalya, Kuzey Afrika, İstanbul, Anadolu, Ege Adaları ve Bizans İmparatorluğu’ndan kalan Musevilerin de hepsi bu adla anılır. 1492’de İspanya’dan atılan Museviler, İspanya kö-kenli oldukları için kendilerine “Sefarad” adını koymuşlardır.

��- � ��%?��=

Eğer rakıyı kendiniz için içiyor-sanız, rakıyla eşlik edilmemiş bir balığın ağlayacağına inanan-lardansanız doğru yerdesiniz. Mekanımız Seferihisar Teos Marina’da. Denize sıfır, turistik bir yer. İzmir’e yaklaşık 45 daki-kalık mesafede.

İtalyanca da ‘sığınak’ anlamına gelen “Riparo”  Teos Marina’nın en büyük balık restaurantı olarak balık severlere eşsiz lezzetler sunuyor. Izgara balık çeşitlerinin yanı sıra tuzda balık, levrek buğ-lama, fırında ahtapot gibi farklı lezzetleri de tadabilir ve daha önce denemediğiniz birçok tadı Riparo’da bulabilirsiniz. Balık sevmeyenler içinde alternatif su-nan Riparo’ da ızgara et çeşitleri de bulunuyor.

Menüde bulunan ve sizin için seçtiğimiz bazı spesiyaller; por-takallı balık buğlama, kestirmeli enignarlı levrek, arasıcak olarak; patlıcanlı deniz mahsüllü sarma, bonbon balık, karides cheezing

��= &��(� �%����=�� �

� �����+���#"#�#������������������������W���� N$������"�����������������(��� ��������� � ����%�� �����(��$$$�B������������� �����& �'�(����������������(��� L

Ünivers’in bu sayısı yeni bir ekip tarafından hazırlandı: Biz, İzmir Ekonomi Üniversitesi Medya ve İletişim Bölümü “Habercilik” opsiyonu öğrencileriyiz. Kendimize Haber Ekibi

diyoruz. Bu ekip gerçek bir haber merkezinde çalışıyor, RadyoEko’nun haber bültenlerini, Haber Ekibi sitesini (çok yakında göreceksiniz) ve şimdi de Ünivers gazetesini hazırlıyor. Bir süre sonra, televizyon haberlerimizi de izleyeceksiniz.

Şehir-toplum, dış haberler, Türkiye, kültür sanat, üniversite ve spor olmak üzere toplam altı servisten oluşan haber merkezimiz, hocalarımız Tuğrul Eryılmaz, Hakan Tuncel ve Burak Doğu’nun danışmanlığında çalışıyor.

Bu gazete, günler ve geceler (gerçekten) boyunca süren bir çalışmanın ürünü; yine de ilk sayımızda hatalar görebilirsiniz. Ama biliyoruz ki, bu ekip, aldığı eğitimdeki farklılığı, yaptığı farklı gazetecilikle gösterecek.

>�(��/��(����������� ���"�

��'�������K�/���?���K/"��C���V�+�K)�*���C���"�

�� �2011 ���3 � ��22����"����12

>$������������*K��������=����'�'�C�����C���"� ve deniz mahsüllü İspanyol bö-

reği. Tatlı olarak da her damak tadına uyan italyan sufle ve dondurmalı irmik helvası.

80’i aşkın çeşitle açık büfe kah-valtı her pazar Riparo Balık’ta. Riparo’nun kendi fırınında kah-valtı süresince çıkan, taze ekmek çeşitleri büfede sıcak sıcak yerini alırken, hepsi o sabah yapılmış olan tatlı ve tuzlu kurabiyeler de açık büfede yer buluyor kendi-lerine.

Seferihisar bölgesinin zeytinya-ğının içinde kendini bulan çeşit çeşit zeytinler, her çeşit peynir, börekler, menemen, reçel çeşit-leri, mevsimin taze ve en güzel meyveleri açık büfede yerini bu-luyor. Üstelik kahvaltı boyunca sınırsız portakal suyu hizmeti de sunuluyor.

Tüm bunları ve daha fazlasını denizin hemen kıyısında, güne-şin batışını ve ardından gelen renk cümbüşünü izlemek ve leziz yemeklerden tatmak istiyorsa-nız, Riparo sizleri Teos Marina içerisinde bekliyor.

C�+�(�C�!-� ���4��� ������

C�����F� #������='�''C�!-� ������� �4� ���

F� #������='�''��������"�#��!=��

>�(��='�''0���������M������

/���&�V�+�����)�*������-���" ���)'��������)���"!�?#��+�(���Q �� ��+ �������R��>!����"������ �M 3��'�'�C�����G ����+ ��"���� �#C*����� ���?�����E�������/���&'�)�� ��M����

)�"�#�Q �� ��+ �������R��>G � ���?���!�

F��������!�!�����������1�+ �>!�

����������������

�����1� ������������ ��������� ��D655

Ünivers�������!�!������������������ ������������ � �� �����

��"#��F��G�AA���0�)40+44�S9965������!E�,�"E�5�0�� �) 3��R ��%�P��T)�A0��E�U6�D<DV�B<9�,.�,.�C%W� ��E�U6�D<DV�B,D�<5�,D�� �E�3������� �% X3������� �% �&!�HHH�3������� �% �&!�

Fotoğraf: Felat Atan