İNŞACILIK YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE ARAP DEVRİMLERİ … · ideoloji olmuşken, ikinci...
Transcript of İNŞACILIK YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE ARAP DEVRİMLERİ … · ideoloji olmuşken, ikinci...
İNŞACILIK YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE ARAP DEVRİMLERİ
SÜRECİNDE TÜRKİYE'NİN LİBYA POLİTİKASI
ÖZET
2010 yılında ekonomik ve sosyal nedenlerle başlayan halk ayaklanmaları ülkeden ülkeye
yayılarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesini etkisi altına almıştır. Sürecin başında Arap
Baharı olarak adlandırılan olaylar, yeni olayların patlak vermesi ve olumsuz sonuçlanması
dolayısıyla şuan bir kış hissi yaşatmaktadır. Bu çalışmada Arap Devrimlerinin kanlı yaşandığı
ülkelerden biri olan Libya'nın üzerinde durulacak ve Türkiye'nin Libya politikası inşacı
yaklaşım çerçevesinde ortaya koyulmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Arap Devrimleri, İnşacılık, Libya, Türkiye'nin Libya Politikası.
GİRİŞ
Sovyetler Birliği'nin yıkılması ve Soğuk Savaşsın bitmesi klasik teorilerle açıklanmayan bir
durumdu. Bu nedenle Soğuk Savaş sonrası dönemde güç temelli olmayan, insani ve sosyal
değerleri önceleyen yaklaşımlar gelişmeye başladı. İnşacı yaklaşımda bunlardan biridir. İnşacı
yaklaşım sosyal süreçler ve kimlikler arasında karşılıklı bir etkileşim olduğunu öne
sürmektedir. Bu karşılıklı etkileşim sonucu oluşan yapının dış politika tercihlerini etkilediğini
savunmaktadır. İnşacı yaklaşım, hiçbir aktörü veya olguyu süreç dışında bırakmadan her şeyin
birbirini etkilediğini ve oluşturduğunu öne sürmektedir.
Çalışmada öncelikle teorik çerçeve olarak inşacı yaklaşım anlatılacaktır. Öncelikle Arap
Devrimleri başlığı altında sürecin dinamikleri anlatılmaya çalışılacaktır. İlerleyen bölümde
Libya'nın Arap Devrimlerinden nasıl etkilendiği ve sürecin nasıl sonuçlandığı üzerinde
durulacaktır.
Nihayetinde çalışmanın ana konusunu oluşturan Türkiye'nin Arap Devrimleri sürecinde izlediği
Libya politikasına yer verilecektir. Olayların başladığı 2011 yılı daha geniş şekilde ele alınmış
olmakla birlikte diğer yıllardaki ilişkilere de çalışmada yer verilmiştir.
Sonuç kısmında İnşacılık yaklaşımı çerçevesinde Türkiye'nin Libya'da izlediği politika
değerlendirilmeye çalışılmıştır.
1. BÖLÜM: KAVRAMSAL ÇERÇEVE OLARAK İNŞACILIK
1980'lerin sonu ve 1990'ların başlarında uluslararası toplum hiç beklemediği olaylarla
karşılaşmıştır. Sovyetler Birliği'nin güç kaybetmeye başlaması ve yıkılmasıyla sonuçlanan
süreçler ve sonrasında yaşananlar şaşkınlığa neden olmuştur. İki süper güçten biri olan
Sovyetler Birliği'nin Doğu Avrupa'daki sosyalist rejimlerin çökmesine müsaade etmesi tahmin
edilebilir bir durum değildi ancak Sovyetler Birliği Varşova Paktı üyesi devletlerin kendi
yollarını çizmesine müsaade etmiştir. Aynı durum kendini SSCB'nin dağılması sürecinde de
göstermiştir. Ülkenin dağılmasına müdahale edilmemiş ve süreç kendi haline bırakılmıştır.
Düşünüldüğünde bunlar Sovyetler Birliği'nin sahip olduğu konvansiyonel ve nükleer silahlarla
engelleyemeyeceği süreçler değildir. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının ardından yeni kurulan
Rusya Federasyonu'nun izlediği dış politika yaklaşımı da uluslararası ilişkiler uzmanlarını
düşündürecek nitelikte olmuştur. Yeni kurulan devlet, en büyük düşmanı olarak görülen Batılı
devletlerle iyi ilişkiler kurmaya yönelmiş ve barışçıl bir dış politika yaklaşımını benimsemiştir.
Tüm bu yaşananlar, 90'lara kadar uluslararası ilişkileri ve küresel siyaseti açıklamak için
kullanılan klasik teorilere uymamaktadır.1
Tüm bu yaşananlar uluslararası ilişkilerin temel teorilerindeki eksikliklerin ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Klasik teorilerin Soğuk Savaş sonrası yaşanan gelişmeleri açıklayamamaları
yeni sosyal teorilerin uluslararası ilişkiler disiplininde kendine yer edinmesine neden olmuştur.
İnşacı yaklaşım da bu süreçte güçlenmiş ve uluslararası ilişkiler teorileri içerisinde, realizm ve
liberalizmin yanında üçüncü bir ana teori olarak yer almaya başlamıştır.
Liberalizm, Realizm ve Marksizm arasında yorumlanan uluslararası ilişkiler disiplini, inşacı
yaklaşımın yükselişi ile birlikte farklı bir ikiliğe evirilmiştir. Geleneksel yaklaşımlar olan
Liberalizm, Realizm ve Marksizm inşacı yaklaşım tarafından "rasyonalist" olarak
nitelendirilmekte ve bir çatı altında ele alınmaktadır. Bu nedenle teoriler arasındaki ikilik
rasyonalist teoriler ve inşacı teori şeklinde bir ikiliğe dönüşmüştür.2
Uluslararası ilişkiler kuramlarını tanımlamak için bazı tartışmalar üzerinde durulmuştur. Büyük
Tartışmalar Yaklaşımı sayesinde kronolojik bir şekilde teorilerin anlaşılması kolaylaşmaktadır.
Kısaca Büyük Tartışmalar Yaklaşımı, uluslararası ilişkiler teorilerinin gelişimini üç temel
tartışma üzerine oturtmaktadır. İlk tartışma uluslararası barışın sağlanması noktasında oluşan
Realizm- İdealizm tartışmasıdır. İkinci tartışma Realizm ve Davranışsalcılar arasında
yaşanmıştır. İkinci tartışmada önemli olan teorik çalışmaların temelinin nasıl oluşturulacağıdır.
Birinci tartışmada uluslararası ilişkilerde güç ve çıkar kavramlarına vurgusuyla Realizm galip
ideoloji olmuşken, ikinci tartışmada ise sosyal bilimlerde de nesnelliğin sağlanması üzerine
düşünceleriyle pozitivizm galip gelmiştir. Üçüncü tartışma ise pozitivistler ve post-pozitivistler
1 Birgül Demirtaş, "İnşacılık", Şaban Kardaş ve Ali Balcı (ed.), Uluslararası İlişkilere Giriş, İstanbul: Küre Yayınları, 2014, s.110. 2 Zafer Akbaş ve Zeynep Arslan Düzgün, "Libya'daki Arap Baharı'na Yönelik Türk Dış Politikasına Konstrüktivist Bir Yaklaşım", Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 8, Sayı 2, Ekim 2012, s. 57-81.
arasında yaşanmış ve hakim uluslararası ilişkiler teorilerinin sorgulanması ve farklı bakış açıları
geliştirilmesine yönelik bir tartışmadır. İnşacı yaklaşım üçüncü tartışma ile ortaya çıkmıştır.3
Üçüncü büyük tartışma ve sonrasında ortaya çıkan eleştirel yaklaşımlar, klasik uluslararası
ilişkiler teorilerine karşı önemli bir alternatif haline gelmişlerdir. Postmodernizm ve feminizm
gibi eleştirel kuramlar, realizmi eleştirmiş ve yeni bir uluslararası ilişkiler vizyonu oluşturmaya
çalışmıştır. Bu gelişmeler 1990'lı yıllarda inşacı yaklaşımın ortaya çıkmasına zemin
hazırlamıştır.4
İnşacı yaklaşımın diğer yaklaşımlardan farkı ontolojiktir. İnşacı yaklaşımın rasyonalist olarak
adlandırdığı geleneksel uluslararası ilişkiler yaklaşımları, devletleri veya bireyleri temel
aktörler olarak kabul ederken onları bulundukları çevre ve sosyal ortamdan soyutlarlar. İnşacı
yaklaşım ise sosyal bir varlık olan devlet veya bireyin, bulunduğu çevreden bağımsız olarak ele
alınamayacağını ileri sürmektedir. Çünkü sosyal çevre, devlet veya bireyin kimliklerinin ve
davranışlarının şekillenmesinde etkilidir.5 Maddi varlıklar sosyal çevrenin verdiği değerle
birlikte anlam kazanırlar. Bu konudaki en açık örnek paradır. Aslında bir kağıt parçası olan
kağıdın maddi bir değeri olmasa da sosyal çevrenin ona atfettiği değer ile birlikte finansal bir
araç olmakta ve değerlenmektedir. Bu sosyal çevrenin sahip olduğu genel anlayış sonrası
oluşmuş bir durumdur. Devletlerin değer kazanmasında da aynı durumdan
bahsedilebilmektedir. Ancak bu durum, sosyal inşa süreçlerin aslında hayali durumlar olduğu
ve ortadan kaldırılabilecekleri anlamına gelmemektedir.
İnşacılar sosyal faktörleri maddi faktörlere rakip olarak konumlandırmazlar. Sosyal faktörlerin
ve maddi faktörlerin birbirini anlamlandırdığını öne sürmektedir.. İkisi üzerine olan algılar
birbirlerini tanımlamakta ve şekillendirmektedir. Birine yönelik algıda yaşanan değişim
diğerinde de aynı yönlü değişime neden olmaktadır.6
İnşacı yaklaşımının tezlerine değinecek olursak, ilk olarak inşacı yaklaşıma göre uluslararası
ilişkiler sosyal bir süreçtir. Bu sosyal süreç, uluslararası ilişkileri çift yönlü olarak
şekillendirmektedir. İnşacı yaklaşımı ilk ortaya çıkaran kişi olan N. Onuf'un yaklaşım
hakkındaki ön kabulleri şu şekildedir:
• Toplum ve birey birbirini oluşturmaktadır.
• Dil, toplumun inşasında bir araçtır. İnsan dil yoluyla bir aktör olur.
• Kurallar maddi varlıkları kaynağa dönüştür. Kuralları oluşturanlar tarafsız olmadığı için
ortaya asimetrik dağılım sorunu çıkar.
Onuf'un birey üzerinden açıkladığı bu ön kabuller devlet içinde geçerlidir. Kurallar ve kurumlar
uluslararası ilişkilerin önemli bir aktörü olan devleti oluşturur. Devletler bir araya gelerek
3 Sezgin Kaya, "Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar", Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 63, Sayı 03, Temmuz 2014, s. 83-111. 4 Zafer Akbaş ve Zeynep Arslan Düzgün, a.g.e., s. 57-81. 5 Bahar Rumelili, "İnşacılık/Konstrüktivizm", Evren Balta (ed.), Küresel Siyasete Giriş Uluslararası İlişkilerde Kavramlar, Teoriler, Süreçler, İstanbul: İletişim Yayınları, 2014, s. 153. 6 Bahar Rumelili, a.g.e., s. 154.
uluslararası sistemi oluşturur. Ancak bu oluşumlar birey ve toplumda olduğu gibi çift yönlü
oluşumlardır.7
İnşacı yaklaşım toplumun insanları, insanlarında toplumu şekillendirdiğini öne sürmektedir. Bu
şekillendirmenin ise kurallar ile sağlandığı üzerinde durmaktadır.
İnşacı yaklaşım bir uluslararası siyaset teorisi değildir. Genel bir yaklaşımdır ve herhangi bir
duruma veya birime uygulanabilir. Bu nedenle araştırma yapabilmek ve somut veriler elde
edebilmek için analiz edilecek birimi belirlemek gerekmektedir. 8
Sosyal bilimlerin tartışma alanlarından biri de yapı-yapan ilişkisidir.Yapısalcı yaklaşımlar,
yapılara dikkat çekerken, eylemci yaklaşımlar ise eylemler sonucu yapıların şekillenmesine
vurgu yapmaktadır. İnşacı yaklaşım ise yapılanma yaklaşımını benimsemiştir. Yapılanma
yaklaşımına göre yapı ve yapanın birbirlerine karşılık üstünlüleri yoktur. Karşılıklı etkileşim
içerindeki birimlerdir.9
Geleneksel yaklaşımlarda kimliğe önem verilmezken, inşacı yaklaşımda büyük bir önem
atfedilmektedir. Çünkü sosyal ilişkilerde kimliğin önemi büyüktür. Kimlikler oluşması süreci
geçirmeleri dolayısıyla değişim geçirebilirler. Kimliklerin dönüşümü çıkarları belirlemektedir.
Aktörler kendilerini tanımlamadan çıkarlarını tanımlayamamakta, ne istediklerini
bilememektedir. Tanımlama ancak kimliğin inşası ve sonrasında sağlanan sosyal inşa ile
mümkündür. Kimlikler bir bütün olarak yapıyı belirlemektedirler. Bu nedenle de önemlidirler.10
Devletler kimlikleri olan aktörlerdir. Bu kimlik devleti oluşturan birimlerin din,dil,ırk
aidiyetlerine indirgenemez. Türkiye örneğinden gidilirse, Türkiye'de nüfusunun çoğunluğunun
Müslüman olması devletin kimliğini de Müslüman yapmaz. Devlet kendini eğer Müslüman
olarak tanımlar ve buna göre politikalar izlerse Müslüman olur. Algılanış da bu konuda
önemlidir. Demokratik olduğunu söyleyen ülkeler eğer diğerlerince demokratik olarak
algılanmıyorsa demokratik bir devlet kimliğinden bahsedilememektedir.11
İnşacı yaklaşımda kimlikler önemlidir çünkü devletler çıkar tanımlamalarını kimliklerine göre
yapmaktadırlar. Kimlik ve çıkar birbirini tamamlayan kavramlardır.Türkiye'nin NATO'ya üye
olmak istemesinin sebebi geleneksel yaklaşımların öne sürdüğü gibi net bir şekilde çıkarları
gereği değildir. İnşacı yaklaşıma göre Türkiye zaten Batı yanlısı bir politika izlemektedir. Bu
durum onu kimliğidir. Bu nedenle NATO'ya üyelik Türkiye'nin kimliği sonucu istenen bir
durumdur. Ve zaten çıkarları da bunu gerektirmektedir. Çünkü ülkenin kimliği ve çıkarları aynı
doğrultudadır.
Güvenliği açıklamakta kullanan bir diğer kavram olan tehdit algısında da aynı durum söz
konusudur. Geleneksel yaklaşımların açıklayamadığı bir durum ABD'nin İngiltere'nin nükleer
silah sahibi olmasını tehdit olarak algılamazken aynı durum İran ve Kuzey Kore'de geçerli
7 Gamze Kaçar, "İnşacılık", http://www.tuicakademi.org/insacilik/ , 21 Mart 2014, (Erişim Tarihi: 22 Nisan 2018). 8 Alexander Wendt, Uluslararası Siyasetin Sosyal Teorisi, İstanbul: Küre Yayınları, 2012, s. 243. 9 Bahar Rumelili, a.g.e., s.158. 10 Jülide Karakoç, "Konstrüktivizmde Dış Politika ve Etnik Kimlikler", Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 28, Sayı 2, Haziran 2013, s. 131-160. 11 Bahar Rumelili, a.g.e., s. 159.
olmamasıdır. Realist yaklaşıma göre devletler hangi durumda olursa olsun birbirleri için bir
tehdit kaynağıdır ve güvensizlik olağan durumdur. Ama ABD'nin İngiltere'nin nükleer
kapasitesinden kaygı duymaması Realizmin bu genel tezine aykırıdır. Bu duruma karşı İnşacı
yaklaşımın açıklaması, kimlik olgusudur. ABD için İngiltere'nin kimliği tehdit oluşturmazken
K. Kore'nin kimliği tehdit oluşturmaktadır.
Sonuç olarak inşacı yaklaşımda, dünya insan bilicinin dünyasıdır. Dünyada varlıklar ve olgular
arasında öncelik sırası yapan da insandır. Güvenlik, tehdit ve egemenlik gibi her kavram bu
bilişsel dünyada şekillenmektedir.12 İnşacı yaklaşımda en önemli kavramlardan biri kimliktir.
Çünkü özelde birey genelde devlet uluslararası alanda hareketlerini var olan kimliği üzerinden
şekillendirmektedir. İnşacılıkta tek yönlü ilişkilerden bahsedilmemektedir. Her oluşum çift
yönlü ilişkiler üzerinden açıklanmakta ve yorumlanmaktadır.
2. BÖLÜM: ARAP DEVRİMLERİ
17 Aralık 2010 tarihinde Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi'nin kendini ateşe vermesi
sonrasında başlayan protestolarla birlikte Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesinde geri
döndürülemez bir süreç başlamıştır. Buazizi'nin kendini ateşe vermesi sonrası ailesi tarafından
başlatılan protestolar zamanla genişlemiş ve Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali'nin 23 yıllık
iktidarının sonlanmasına neden olmuştur.
Tunus'ta gerçekleşen "Yasemin Devrimi" sadece Tunus ile sınırlı kalmamış ve neredeyse tüm
bölgeye yayılmıştır. Mısır'da Hüsnü Mübarek'in 30 yıllık, Libya'da Muammer Kaddafi'nin 42
yıllık iktidardan devrilmesine neden olmuştur. Ayaklanmalar sonrasında Tunus'ta diğer ülkeler
ile karşılaştırıldığında daha normal koşullardan bahsedilebilmektedir. Mısır'da devrim
sonrasında seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi darbe ile iktidardan indirilmiş ve
ülkenin demokratikleşme süreci sekteye uğramıştır. Libya Arap Devrimlerinin en kanlı geçtiği
ülkelerden biridir. Ayaklanmaların başladığı 17 Şubat'tan Kaddafi'nin öldüğünün açıklandığı
20 Ekim tarihleri arasında ülke kanlı bir iç savaş yaşamıştır. Kaddafi sonrası dönemde de
istikrar sağlanamamış ve ülke fiili bir bölünmeye sürüklenmiştir. Yemen'de de isyanlar devlet
başkanını devirmiş ancak istikrar sağlanamayan ülkede iç savaş devam etmektedir. Bahreyn'de
ise isyanlar başlamalarından kısa bir süre sonra Suudi Arabistan'ın maddi desteği ile
bastırılmıştır. Yemen ve Bahreyn örnekleri Arap Devrimleri yaşanan ülkelerde Suudi Arabistan
ve İran çekişmesinin en açık yaşandığı örneklerdir. Suriye'de 2011 yılında başlayan
ayaklanmalar Esad'ı devirmeyi başaramamıştır. Ancak istikrar ortamı da sağlanamamış ve ülke
ciddi bir iç savaşa sürüklenmiştir. Ülkede oluşan istikrar boşluğu terör örgütlerine geniş hareket
alanı sağlamaktadır. Ülkedeki birçok silahlı grubun varlığı çatışmaların dozunu artırmaktadır.
Uluslararası aktörlerin Suriye için izlediği ikircikli politikaların da ülkenin bugünkü durumunda
pay sahibidir. Yüz binlerce insan ölmüş ve milyonlarcası göç etmek zorunda kalmıştır.
Peki Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesini etkisi altına alan Arap Devrimleri sürecinin
başlamasının sebepleri nelerdir?
12 Derya Büyüktanır, "Toplumsal İnşacı Yaklaşım ve Avrupa Bütünleşmesinin Açıklanmasına Katkıları", Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt 14, Sayı 2, 2015, s. 1-24.
Tunus, Mısır, Yemen ve Suriye bölgenin fakir ülkeleridir. 2008 Ekonomik Krizinden sonra bu
ülkelerin ekonomileri daha kötü bir hal almıştır. 2010 yılına gelindiğinde ülkedeki gıda
fiyatlarındaki yükseliş isyanların başlamasındaki sebeplerden biridir.13 Libya ve Suudi
Arabistan doğal kaynaklar sayesinde zengin ülkeler olsalar da ülke kaynaklarının dağılımdaki
adaletsizlik, zenginliğin yönetici kesim etrafında toplanması halkı huzursuz etmektedir.
Ekonomiye bağlı olan bir diğer sebep ise gençler arasındaki işsizlik oranların yüksek
seyretmesidir. Gençler arasındaki bu huzursuzluk devrimlerin itici gücü olmuştur. Devrimlere
neden olan etkenlerden birinin ekonomik olduğu görülmektedir ancak tek etken ekonomi
değildir. Bölgede altyapı, sağlık ve eğitim gibi hizmetlerinde yetersiz olması halk arasında
huzursuzluğu artırmıştır.
Devrimlerin bir yönü de sosyolojiktir. 17 Aralık'ta Tunus'ta Buazizi'nin kendini ateşe vermesi
belli bir birikimin patlamasıdır. Aslında bilgisayar mühendisi olan Buazizi iş bulamaması
nedeniyle seyyar satıcılık yapmaktadır. Tezgahına el koyulmuş, bir zabıtadan tokat yemiştir.
Şikayet için gittiği belediyede muhatap bulamaması gibi sebepler Buazizi'nin kendini ateşe
vermesinin ardındaki birikimdir.14 Arap Devrimlerinin arkasında ekonomik nedenler olduğu
gibi insanca yaşama gibi sosyal sebepler de yer almaktadır. Arap Devrimleri gerçekleşen her
ülkede benzer süreçler yaşanmış, benzer taleplerde bulunulmuştur.
Arap halkları yaşadıkları tüm sorunlar için devlet başkanlarını sorumlu tutmuş ve onları
devirmek için çabalamışlardır. Arap Devrimleri süreci her ülkede benzer istekler için ortaya
çıksa da sonuç her ülkede aynı olmamıştır. Bazı ülkeler kanlı iç savaşlar yaşamış ve
yaşamaktadır. Daha kolay bir geçiş dönemi yaşayan ülkelerde de halkın ne kadar devrimlerin
başlamasına neden olan isteklerine kavuştuğu şüphelidir.
3. ARAP DEVRİMLERİNİN LİBYA'YA YANSIMASI
Kaddafi'nin 1969 Darbesi ile iktidara geçmesinin ardından izlediği politika, Libya halkının
refahını amaçlanmaktadır. Bu konuda Libya halkının en önemli kazanımlarından biri, yabancı
şirketlerin elinde olan Libya petrollerinin millileştirilmesi politikasıdır. Millileştirmeler
konusunda bölge ülkelerine de örnek bir yol göstermeye çalışmıştır. Kaddafi döneminde Libya,
okuma oranı ve yaşam süresi gibi parametrelerde de gelişim göstermiştir. Ancak zamanla
Kaddafi, bu başarılı politikalarına rağmen, petrol gelirlerinin kontrolünü kendisi ve yakın
çevresinin üzerine almıştır. Muhalefete karşı sert bir politika izlemiştir. Libya'da despotik bir
rejim uygulamaya koymuştur. Afrika bölgesinde izlediği Batı karşıtı politikalarla Batılı
devletlerin düşmanlığını kazanmıştır.15
Kaddafi, iktidarının başlarında izlediği politikalarla ülke halkının refahını amaçlarken, zamanla
daha despotik bir yönetim şekline geçiş yapmıştır. Orta sınıfın tam olarak gelişmediği, Libya'da
13 İsmet Göçer ve Sertan Çınar, “Arap Baharının Nedenleri, Uluslararası İlişkiler Boyutu ve Türkiye’nin Dış Ticaret ve Turizm Gelirlerine Etkisi”, KAÜ İİBF Dergisi, Cilt 6, Sayı 10, s. 54. 14 “Kendini Yaktı Devrimin Sembolü Oldu”, https://www.cnnturk.com/2011/dunya/01/20/kendini.yakti.devrimin.sembolu.oldu/603903.0/index.html , 20 Ocak 2011. 15 Celalettin Yavuz ve Serdar Erdurmaz, Arap Baharı ve Türkiye Orta Doğu'da Kırılan Fay Hatları, Ankara: Berikan Yayınevi, 2012,s. 85-86.
2011'de başlayan karışıklıkların başını fakir halk çekmiştir. Ülkedeki karmaşık durum, Tunus
ve Mısır'da esen Arap Devrimleri rüzgarından etkilenmesini kolaylaştırmıştır.
Önceki bölümde de bahsedildiği gibi Libya'da kabile yapısı hakimdir. Libya bir ulus devlet
değildir. Sayıları sekizi bulan büyük kabile vardır. Bu kabileler kendilerini bir Libya ulusuna
ait hissetmemektedir. Bu durum Libya'da gerçekleşen Arap Devrimleri sürecinin diğer
ülkelerden farklı seyretmesine neden olmuştur. Libya'da da diğer Arap Devrimleri yaşanan
ülkelerle aynı taleplerde bulunulmuştur. Ancak her ülke gibi Libya'nın da kendine özgü
özellikleri vardır. Libya'yı diğer ülkelerden ayıran en büyük farkı ise, çok parçalı kabilelerden
oluşan sosyal yapısıdır.
Libya'daki protestolara Warfallah, Tarhuna, Zintan, Zuwayya, Avagir, Misurate ve Obeidat
yani sekiz büyük kabileden yedisi destek vermiştir. İsyanların karşısında yer alan büyük kabile
Kaddafi kabilesidir.
Libya'da 15 Şubat 2011 tarihinde rejim karşıtı Avukat Fethi Terbil'in tutuklanması üzerine
protestolar başlamıştır. Ancak bunlar Arap Devrimleri ile ilişkili olan protestolar değildir. Her
ülkede yaşanabilecek sıradan protestolardır. Ancak gösterilere karşı polis tarafından
gerçekleşen sert müdahale, protestoların genişlemesine ve şekil değiştirmesine neden olmuştur.
17 Şubat 2011 tarihinde ise Arap Devrimlerinin başlangıcı olarak kabul edilen protestolar
başlamıştır. ABD bu ayaklanmalara destek verirken, Kaddafi'nin protestolara biran önce son
vermek için Libya halkına karşı havadan ve karadan askeri operasyon gerçekleştirmesi dünya
basınında geniş yankı bulmuştur. Kaddafi'nin protestocuları karşı silahlı güç kullanması iç
savaş görüntüsü oluşturmuştur. Kaddafi'nin protestolar karşısında takındığı söylem ise bu
durumun ABD ve İngiltere'nin bir oyunu olduğudur. Halkı birlik olmaya çağırmıştır.
Libya'daki protestolar başlangıçta hükümeti devirmeyi amaçlayan sıradan protestolar zamanla
devrim niteliği kazanmıştır. Arap Devrimleri yaşanan diğer ülkelerden farklı olarak protestolar
başlangıçta Kaddafi'ye yöneltilmemiştir. Protestoların başlangıcında halka ekonomik ve sosyal
vaatlerde bulunulmuş, hükümet değişikliği konuşulmaya başlanmıştır. Kaddafi halkla birlikte
olduğu görünümünü sergilemiş ve kendisinin resmi bir görevi olmadığına vurgu yapmıştır. Bu
Kaddafi'nin sık sık izlediği bir politikadır. Ülkede bozulan durumun aksine halkla iç içe olduğu
izlenimi ortaya koymaya çalışmaktadır. Ancak bu politika, 17 Şubat ayaklanması sonrasında
işe yaramamıştır.
5 Mart 2011'de ülkede demokrasi, adalet ve özgürlük söylemleri ile Ulusal Geçiş Konseyi
kurulmuştur.
Olayların büyümesi ve can kayıplarının artması üzerine 17 Mart 2011 tarihinde Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi'nin aldığı 1973 Sayılı kararla Birleşmiş Milletler Şartının 7. bölümü
çerçevesinde;
• Libya üzerinde uçuşa yasak bölge ilan edilmiş,
• sivillerin korunması için askeri güç kullanılmasına,
• sivillerin korunması için Birleşmiş Milletler üyesi devletlerin gerekli tüm önlemleri
almasına karar verilmiştir.
Yürütülen müdahale sonucunda Kaddafi'ye karşı mücadele kazanılmış, petrol ve rafineri
bölgeleri de kontrol altına alınmıştır.16
Libya'da yaşananların devrim yaşanan diğer Arap ülkelerinde farkları bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi uluslararası camianın izlediği politikalardır. 2000'lerle birlikte yeni
sömürgeleştirme döneminin başladığı düşünülmektedir. Bu dönem uyarınca başta Fransa olmak
tüm Batılı devletlerin Libya için izlediği politika önemlidir. Öte yandan petrol zengini bir ülke
olmasının aksine halkının fakir olması da isyanların başlaması ve büyümesinde etkilidir.
Mısır ve Tunus'un aksine isyanlar devlet başkanına karşı değil, hükümete karşı başlamış
zamanla Kaddafi'ye yönelmiştir. Hükümet ve protestocular arasındaki ciddi çatışmalar krizi iç
çatışmaya dönüştürmüştür.
Libya'daki isyanlar başlangıçta sırdan protestolar gibi görünmekteydi. Protestoların devrim
niteliği kazandığını gösteren olaylar, Kaddafi'nin bazı bölgelerde kontrolü kaybetmesi ve bazı
ordu mensuplarının muhaliflerin saflarına katılmasıdır. Bunun yanı sıra Kaddafi''nin
muhaliflere karşı izlediği şiddetin boyutu da benzerlerinden ayrışmaktadır. 2011 yılı Şubat
ayının ortasından itibaren dünya kamuoyu Libya'daki insanlık dışı gelişmeleri izlemiştir. Tüm
bu gelişmeler sonucunda yine benzerlerinden farklı olarak Birleşmiş Milletler müdahalesi
gerçekleşmiştir.17
Sürecin başından itibaren Batı Libya'da taraf haline gelmiştir. Olaylar sadece libya içerisinde
kalmamış, politik ve askeri boyutuyla da uluslararası boyuta taşınmıştır.
Libya Arap devrimleri sürecinde Birleşmiş Milletler tarafından müdahale edilen tek örnektir.
Müdahale NATO aracılığıyla gerçekleşmiştir. Bu müdahale NATO'nun görev alanının Kuzey
Afrika'ya kadar genişlediğini göstermesi açısından da önemlidir.18
Peki neden Birleşmiş Milletler müdahalesi gerçekleşmiştir?
Bu soruya verilen iki cevap bulunmaktadır. Birinci sebep olarak 11 Eylül saldırıları sonrasında
Libya'nın El-Kaide ile olan bağlantıları gösterilmektedir. İkinci, belki de asıl sebep olarak ise
Libya'nın yeni paylaşım için önemli bir alan olması gösterilmektedir. Paylaşım için yeni bir
alan olması özellikle Fransa'nın olayları kendi lehine döndürmesi çabasında dayanak olarak
gösterilmektedir.19
Arap Devrimlerinin başlaması ile birlikte, son yıllarda bölgede aktif bir şekilde yer almaya
çalışan Türkiye'de bölge için bir politika belirlemeye çalışmıştır. Komşularla sıfır sorun
politikası izlemeye çalışan Türkiye, olayların başlamasının ardından bu politikayı sürdürmekte
zorlanmıştır. Buna ek olarak uzun yıllar bölgede izlemeye çalıştığı yumuşak güce dayalı dış
16 Zafer Akbaş ve Zeynep Arslan Düzgün, a.g.e., s. 57-81. 17 Cenap Çakmak et. al, "Ortadoğu'da Devrimler ve Türkiye", https://s3.amazonaws.com/academia.edu.documents/30886548/ortadogudevrim.pdf?AWSAccessKeyId=AKIAIWOWYYGZ2Y53UL3A&Expires=1524487423&Signature=IpgHIm2edEJSi9IAYhJJi%2BKrBHQ%3D&response-content-disposition=inline%3B%20filename%3DOrtadoguda_Devrimler_ve_Turkiye.pdf , Nisan 2011, (Erişim Tarihi: 2 Nisan 2018). 18 Zafer Akbaş ve Zeynep Arslan Düzgün, a.g.e., s. 57-81. 19 Cenap Çakmak et. al, a.g.e, s.12.
politika bölgedeki imajını güçlendirmiştir. Bu nedenle Arap halklarının yanında yer almak bir
baskı hissetmiştir. Ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler geliştirdiği Arap diktatörler ve sahip
olduğu değerler nedeniyle model olarak görüldüğü Arap halkları arasında ikilemde kalmıştır.
4. TÜRKİYE'NİN ARAP DEVRİMLERİ SÜRECİNDE LİBYA POLİTİKASI
2010 yılının sonunda Tunus'ta başlayan Arap devrimleri süreci bölgeyi her konuda etkilemiştir.
Bölgede isyanlardan etkilenmeyen ülkeler, hem devrimlerin getirdiği istikrarsızlık ortamından
en az zararı almaya çalışmakta hem de devrimlerin gerçekleştiği ülkelerle ilişkilerinde doğru
politikalar izlemek üzerine yoğunlaşmışlardır. Devrim gerçekleşen ülkelerle ilişkiler çok hassas
politikalar izlenilmesi gereken bir hal almıştır. Yeni kurulan yönetimlerle ilişkilerin hangi
yönde kurulacağı ya da istikrarsızlığın devam ettiği ülkelerde hangi taraflarla ilişki kurulacağı
üzerine düşünülmesi gereken unsurlardır.
Türkiye, Ak Parti dönemi dış politikasında "komşularla sıfır sorun" politikasını benimsemiştir.
Dönemsel olarak bozulmalar yaşansa da bu politikasını sürdürmeye çalışmıştır. İzlediği
yumuşak güç politikaları ile bölgede bir güç haline gelmeye çalışmıştır. İzlediği politikalarla
birlikte Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin halkları arasında imajını yükseltmiştir. Hem
Müslüman hem de demokratik bir ülke olması bölge ülkelerinin bazıları tarafından rol model
olarak benimsenmesine neden olmuştur. Türkiye'nin son yıllarda izlediği aktif politika, bölgesel
olarak kurduğu ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler rol model algılamasını güçlendirmiştir.
Türkiye tüm bu gelişmeler ışığında 2010 yılında başlayan Arap Devrimleri karşısında politika
izlemekte tüm ülkeler gibi zorlanmıştır. Bu bölümde yıllara göre Türkiye'nin devrim sürecinde
Libya politikası incelenecektir.
4.1. 2011 Yılı
2011 yılı gerek Kuzey Afrika gerekse tüm Ortadoğu için zor bir yıl olmuştur. Başladığı zaman
Arap Baharı olarak adlandırılan süreç Tunus'ta başlamış ve neredeyse tüm bölgeye yayılmıştır.
Ancak sürecin seyri her ülkede farklı olmuştur. Bazı ülkelerde geçiş süreci kolay olmuşken,
bazılarında kanlı iç savaşlar yaşanmıştır. Tunus'ta geçiş dönemi başarılıyken, Libya'da ciddi bir
iç çatışma yaşanmış ve istikrar sağlanamamıştır. Arap Devrimleri süreci her ülkede farklı
seyretmiş ve süreç her ülkede farklı şekilde sonuçlanmıştır.Her ülkede sürecin farklı izlemesi
dış ülkelerinin politikalarını çeşitlendirmek zorunda kalmasına neden olmuştur. Türkiye için de
durum aynı olmuştur. Türkiye ilişki içerisinde olduğu her ülke için farklı bir politika belirlemek
durumunda kalmıştır. Politika belirlemesi Tunus'ta kolay olurken, Libya'da yıl içerisinde birden
farklı politikalar izlemek durumda kalmıştır. Bunun nedenlerinden biri olayların önceden
tahmin edilemez olmasıdır. Daha da önemli neden ise, olaylar sonrasında ülkede kurulacak yeni
düzenin belirsiz olmasıdır. Bu belirsizlikler nedeniyle Türkiye süreç boyunca uzun vadeli
politikalar izleyememiştir.20
Libya'da olayların başlaması ve sonrasında Türkiye yıl içinde birbirinden farklı politikalar
izlemiştir. Türkiye'nin vurgusu hep ülke içindeki çatışmaların durması üzerine olmuştur. İlk
20 Cenap Çakmak, "Türkiye'nin Tunus ve Libya Politikası 2011", Burhanettin Dural et. al. (ed.), Türk Dış Politikası Yıllı 2011, Ankara: SETA Yayınları, 2012, s. 343-371.
zamanlarda ülke içindeki çatışmaya dış müdahaleye kesinlikle karşıyken sonrasında politika
değişikliğine gitmiş ve NATO müdahalesine onay vermiştir.
Türkiye Mübarek'e karşı koyduğu net politikayı Kaddafi'ye karşı koyamamıştır. Bu tutumu
nedeniyle Türkiye eleştirilmiştir. Aslında Türkiye Tunus'ta olayların patlak vermesinin
ardından izleyeceği politikayı net bir şekilde ortaya koymuş ve özgürlükleri için ayaklanan
Arap halklarının arkasında olacağını belirtmiştir. Türkiye'nin gözünde Kaddafi'nin, Mübarek
ya da Bin ali'den bir farkı bulunmamaktadır.21 Ancak Türkiye sürecin başında tüm ülkelerin
sosyal yapılarının birbirinden farklı olduğunu ve diğer ülkelerinde devrim yaşanan ülkelerde
izleyecekleri politikalarda bu konuya dikkat etmelerinin gerekliliğine vurgu yapmıştır.
Libya'nın devrim gerçekleşen diğer bir ülke olan Mısır'dan iki farkı bulunmaktaydı. Birincisi
Libya'da muhalefet tek sesli değildi. İkincisi ise Libya'da bir ordu kültürü oluşmamıştı. Bir ordu
kültürünün olmaması karışıklıkların iç savaşa dönüşmesi riskini artırmaktaydı ve bu dikkate
alınarak politika uygulanılmalıydı. Bu iki fark Türkiye'nin olaya daha temkinli yaklaşmasına
neden oldu. Ancak bu iki farktan da önemli olan Libya'da bulunan 25 bin Türk vatandaşının
can sağlığıydı. Net bir politika ortaya koymak vatandaşların tahliyesinde sıkıntıya neden
olabilirdi.
Olaylar ve çatışmalar yoğunlaştığında Türkiye daha çok ülkedeki Türk vatandaşlarına ve Türk
yatırımlarına odaklanmıştı. Olayların başlamasının ardından dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu, yaptığı açıklamada "Libya'da çok yoğun bir vatandaş kitlemiz var.
Onların güvenliği ve gerektiğinde Türkiye ile intikali konusunda da çalışmaları
başlatmış durumdayız. Dün gece bu konuda gerekli talimatları verdim. Bu ihtiyacın hasıl
olması durumunda, ki muhtemelen bugünden itibaren tahliyeyle ilgili çalışmaları başlatacağız"
açıklamasında bulunmuştur.22Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'de Türk vatandaşların
can güvenliğinin en önemli konu olduğunu vurgulamıştır. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip
Erdoğan, Kaddafi'yi arayarak tahliyeler sırasında sorun çıkarmamasını istemiştir. Bu çalışmalar
sonucunda ilk olarak Bingazi kentindeki 287 Türk vatandaşı uçakla Türkiye'ye getirilmiştir.
Daha sonrasında tahliye operasyonlarını kapsamı genişletilmiştir. 25 bin Türk vatandaşının
tahliyesi için çalışmalar başlamıştır. Bu operasyon Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı ve büyük
tahliye operasyondur. Operasyon sırasında sadece Türk vatandaşları tahliye edilmemiştir.
İçlerinde ABD,İngiltere ve Çin'in de yer aldığı on beş ülke vatandaşlarının tahliyesi konusunda
Türkiye'den yardım istemiştir.23
Libya'dan vatandaşların tahliyesi kısa bir sürede tamamlanmıştır. 28 Şubat günü Davutoğlu
yaptığı açıklamada 577'si yabancı devletlerin vatandaşı olmak üzere 17.734 Türk vatandaşının
tahliye edildiğini kendini güvende hissedenlerin ve Libya'dan ayrılmak istemeyenlerin ise
Libya'da bırakıldığı açıklamıştır.24
21 Gürkan Zengin, Kavga Arap Baharı'nda Türk Dış Politikası, İstanbul: İnkılap Kitapevi, 2013, s. 67-88. 22 "Türkiye Libya'daki Türk Vatandaşları İçin Harekete Geçti", http://www.hurriyet.com.tr/dunya/turkiye-libyadaki-turk-vatandaslari-icin-harekete-gecti-17065436 , 19 Şubat 2011, (Erişim Tarihi: 23 Nisan 2018). 23 Cenap Çakmak, a.g.e., s. 343-371. 24 Cenap Çakmak, a.g.e., s. 343-371.
Libya'daki olaylarda önceliği Türk vatandaşlarının bölgeden uzaklaştırılması olan Türkiye buna
uyumlu bir politika izlemiştir.Bundan sonraki amacı ülkede istikrar ve barış ortamının yeniden
sağlanması olacaktır.
Vatandaşların tahliyesinden sonra Türkiye'nin öncelikli hedefi Libya'da istikrar ortamının
tekrardan sağlanması olmuştur. İstikrarın sağlanması için dışarıdan müdahaleye karşı çıkmıştır.
Müdahalenin Irak örneğinde olduğu gibi Libya'da da bölünmeye neden olabileceği üzerinde
durulmuştur. Türkiye bu süreçte Libya'nın bütünlüğüne ve bölünmezliğine vurgu yapmıştır. Bu
politika çerçevesinde Kaddafi'yi devirmek için planlanan NATO müdahalesine karşı çıkmış,
öncelikli olarak tüm diplomatik yolların denenmesini istemiştir.
25 Şubat'ta NATO Konseyi Libya için toplandı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın
toplantıya tepkisi sert olmuştur. Erdoğan: "NATO Libya'ya müdahale etmeli midir? Böyle bir
saçmalık olur mu yahu? NATO'nun ne işi var Libya'da? NATO mensubu olan ülkelerden birine
herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bunun dışında
Libya'ya nasıl müdahale edilebilir? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey
konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez'' demiştir.25 Ankara'nın karşı çıktığı durum dışarıdan
müdahale fikriydi.
26 Şubat 2011 günü Birleşmiş Milletler tarafından alınan 1970 Sayılı karar Kaddafi'nin
paniklemesine neden olmuştur. Bu kararla birlikte Kaddafi'ye Uluslararası Ceza Mahkemesi
yolu açılmıştır. Bu karar sonrasında Kaddafi paniklemiştir.
17 Mart tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1970 sayılı karara dayanarak 1973
Sayılı kararı aldı. 1973 Sayılı kararla birlikte Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi üyelerine "
bütün tedbirlere başvurma" yetkisi verilmiştir. Bu emsali görülmemiş bir karardır. İlk kez insani
amaçlı müdahale kararı çıkmıştır.26
1973 Sayılı kararla birlikte, Libya üzerinde uçuşa yasak bölge ilan edilmiş, sivillerin korunması
için askeri güç kullanılmasına ve yine sivillerin korunması için Birleşmiş Millet üye ülkelerin
gerekli tüm önlemleri almasına karar verilmiştir.
Karar verilmişti ancak nasıl uygulanacağı kesinleştirilmemişti. Fransa'nın öncülüğünde Paris'te
İngiltere,Fransa ve ABD'nin arasında "gönüllüler koalisyonu" kurulmuştur. Paris'teki toplantıya
Türkiye davet edilmemiştir. Türkiye'nin toplantıya davet edilmemesinin nedeni, Fransa'nın
Türkiye'nin Libya'da etkin olabileceğinden endişe duymasıdır.27
Paris'te toplantı gerçekleşirken, Türkiye Libya'da muhalefetle ateşkesin yollarını aramıştır. Bir
ateşkes sağlanmış ancak uzun soluklu olmamıştır. Çünkü Paris'teki toplantı Kaddafi'yi tedirgin
etmiştir. Kaddafi gerçekleşecek bir uluslararası müdahaleyi gayri meşru hale getirmek için
Bingazi üzerine harekete geçmiştir. Bingazi'de kontrolü tekrardan sağlarsa operasyonun
meşruluğunun ortadan kalkacağını düşünmüş ve kenti bombalamaya başlamıştır. Fransa,
25 "NATO'nun Libya'da Ne İşi Var?", https://www.ntv.com.tr/turkiye/natonun-libyada-ne-isi-var,6VO1xU5PmkGhAGJtyRD3qA , 28 Şubat 2011, (Erişim Tarihi: 23 Nisan 2018). 26 Gürkan Zengin, a.g,e, s. 67-88. 27 Celalettin Yavuz ve Serdar Erdurmaz, a.g.e., s.114.
İngiltere ve ABD ise 1973 Sayılı Birleşmiş Milletler Kararını dayanak kabul ederek Libya
üzerine hava taarruzuna girişmişlerdir. Kaddafi'nin Bingazi'ye yönelmiş olması da müdahalenin
uluslararası topluma izahını kolaylaştırmıştır.
Türkiye'nin bu süreçte izlediği politika ise NATO içerisindeki mekanizmaları tıkamaktı.
Türkiye operasyonun ABD, İngiltere ve Fransa arasında yapılmasından rahatsızdı.
24 mart 2011 tarihinde ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye arasında Dışişleri Bakanları
düzeyinde konferans görüşme gerçekleşmiştir. Bu görüşme sonrasında alınan en önemli karar,
gönüllüler operasyonunun sonlandırılıp tüm yetkinin NATO'ya devredilecek olmasıdır. Sürecin
başında NATO müdahalesine karşı çıkan Türkiye neden böyle bir politika değişikliğine
gitmiştir? NATO müdahalesine neden izin vermiştir?28 Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu'nun bu duruma karşı savunması, "NATO müdahalesine karşı olduğumuz zamanlar
ne Birleşmiş Milletler Kararı ne de bölgesel destek vardı. Şuan 1973 Sayılı kararla Birleşmiş
Milletler desteği, Arap Birliği'nin açıklamalarıyla da bölgesel destek sağlanmıştır" şeklinde
olmuştur.29
Dörtlü konferans görüşmesinde İngiltere "Libya Temas Grubu" kurulması fikrini ortaya atmış
ve Türkiye'yi de davet etmiştir. Türkiye'nin Londra'da düzenlenecek konferansa katılmak için
ileri sürdüğü şartlar kabul edilmiştir ve Türkiye toplantıya katılmıştır. Şartlar, sınırlı sayıda
ülkeyi kapsamayacak, NATO Konseyi'nin onay vermediği hiçbir operasyon yapılmayacak ve
Londra toplantısı Libya Temas Grubunun ilk toplantısı olacak şeklindedir. Türkiye bu şekilde
Paris Konferansını ortadan kaldırmaya amaçlamaktadır.
Türkiye Libya Temas Grubu toplantısında Libya için yol haritasını ortaya koymuştur. Bu yol
haritasına göre; sivillere yönelik saldırılar durmalı, gerçek bir ateşkes sağlanmalı ve siyasi
süreçler devreye sokulmalıdır. Türkiye izlediği bu politikanın bir sonucu olarak muhalifleri
tanımıştır.Libyalı muhalifleri Libya halkının meşru temsilcisi olarak tanımıştır. Bu aşamadan
sonra muhaliflerin Türkiye'ye karşı olan bakışı da değişmiştir. Başlangıçta Türkiye'nin
tutumunu yanlış değerlendirdikleri açıklamasını yapmışlardır. Gerçekleşen tüm Temas Grubu
toplantılarında Türkiye yol haritasını yinelemiştir. Temas Grubu'nun dördüncü toplantısı
İstanbul'da yapılmış ve Kaddafi yönetiminin artık meşruiyetinin ortadan kalktığı kabul
edilmiştir.30
Mayıs ayından itibaren Türkiye muhaliflerle ilişkilerini geliştirmiş ve Kaddafi sonrası Libya
için yapılması gerekenlere odaklanılmıştır. Muhalifleri tanımasının ardından bunun
gerekliliklerini yerine getirmeye başlamış ve Libya'nın Türkiye'deki finans hareketi Arap-Türk
Bankasına TMSF tarafından el konulmuştur.
Libya'da muhaliflerin giderek daha üstün hale gelmesiyle Türkiye'nin Libya politikası daha da
netleşmiştir. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yaptığı açıklamada "Artık diplomatik
ve askeri alandaki gelişmeler sonrasında Libya'nın mal varlıklarının dondurulması için bir
28 Gürkan Zengin, a.g.e., s. 67-88. 29 "99 Yıl sonra Mehmetçik Libya'da", http://www.haberturk.com/haber/haber/613691-99-yil-sonra-mehmetcik-libyada , 24 Mart 2011, (Erişim Tarihi: 23 Nisan 2018). 30 Cenap Çakmak, a.g.e., s. 343-371.
gerekçe görmüyoruz. Bunun bir an önce Libya halkına teslim edilmesine önem veriyoruz. Bu
konuda da yoğun bir diplomatik çaba sarf ediyoruz" diyerek Libya halkının yanında yer
aldıklarını göstermiştir.31
Türkiye izlediği politikalarla Libya dahi Arap Devrimleri yaşanan tüm ülkelerde etkin rol
oynamak istediğini göstermiştir.
Türkiye sürecin başında izlediği politika nedeniyle muhaliflerin tepkisiyle karşılaşsa da
sonrasında muhaliflerle iyi ilişkiler geliştirmiştir. Yaralılar Türkiye'ye getiriliş ve muhaliflere
maddi yardımda bulunulmuştur. Muhaliflerin kontrolü tamamen ele almasından sonra Türkiye
aktif politika izlemeye devam etmiş ve devrim sonrasında büyükelçi atayan ilk ülke olmuştur.
Bundan sonra uluslararası alanda izlediği politika ise Libya kaynaklarının Libya'ya ait olduğu
yönündedir.32
4.2. 2012-2013 Yılları
2012 yılında ilişkiler daha çok ekonomik ilişkiler üzerinden şekillenmiştir. Türkiye, devrim
öncesi Libya'daki kazanımlarını kaybetmek istememektedir. Siyasi anlamda ilişkiler Libya'da
yeniden istikrarın sağlanmasını amaçlamıştır.33
2013 yılına gelindiğinde Libya'da iç çatışmalar yeniden başlamıştır. Yıl içerisindeki en önemli
olaylardan biri siyasilere düzenlenen kaçırma olaylarıdır. Bu ülkedeki güvensizlik ortamını
artırmaktadır.
Türkiye ile ilişkiler ise 2013 yılında yine ekonomik ağırlıklı olmuştur. Türk müteahhit ve
yatırımcıların hak edişlerini alamamaları üzerine ilişkiler gerilmiş ve güvensizlik ortamı
oluşmuştur. ancak Türkiye Libya'ya destek olma politikasını sürdürmüştür. Türkiye verdiği
destekle Libya'da istikrarın yeniden kurulmasını ve ilişkilerin güçlendirilmesini
hedeflemektedir.34
4.3. 2014 Yılı
2014 yılı Libya için zor bir yıl olmuştur. Ülkede ilk seçimlerin yapıldığı 2012 yılı sonrasında
2014 yılında ikinci seçimler yapılmış ve Temsilciler Meclisi adı altında bir parlamento
kurulmuştur. Yeni parlamento güvenlik nedeniyle Trablus yerine Tobruk'ta toplanmıştır.
Anayasa Mahkemesi seçimleri iptal etmiş ve parlamentonun Tobruk'ta toplanmasının
anayasaya aykırı olduğuna hükmetmiştir. Ülkede tırmanan gerilim yıl sonunda iki parlamentolu
bir ülke görünümü oluşturmuştur.
Türkiye bu durumda arabulucu rolü üstlenmiştir. Emrullah İşler, Libya Özel Temsilcisi olarak
atanmıştır. İki tarafla da görülmeler sürdürülmüştür. Türkiye'nin hem Trablus hem de Tobruk
31 "Libya Halkına Ait Olan Geri Verilmeli", http://www.haberturk.com/haber/haber/663481-libya-halkina-ait-olan-geri-verilmeli , 26 Ağustos 2011, (Erişim Tarihi: 23 Nisan 2018). 32 Cenap Çakmak, a.g.e., s. 343-371. 33 Cenap Çakmak, "Türkiye'nin Kuzey Afrika Politikası 2012", Burhanettin Duran et. al. (ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2012, Ankara: SETA Yayınları, 2013, s. 497-521. 34 Ramazan Erdağ, "Türkiye'nin Kuzey Afrika Politikası", Burhanettin Duran et. al. (ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2013, Ankara: SETA Yayınları, 2014, s. 237-253.
hükümeti ile görüşmesi, tek taraflı politika izlemediğini ve uluslararası reel-politiği dikkate
aldığının göstergesidir.35
4.4. 2015 Yılı
Türkiye 2015 yılında Tobruk hükümetini tanımakta ancak Genel Ulusal Kongre ile temaslarını
da sürdürmektedir. Ayrıca Birleşmiş Milletlerin ülkede yönettiği müzakere süreçlerini de
desteklemektedir.36
4.5. 2016 Yılı ve Sonrası
2016 yılında Birleşmiş Milletler gözetiminde iki parlamentonun birleşmesi kararlaştırıldı ve
Fas'ta Libya Siyasi Antlaşması imzalandı. ancak Libya'daki hükümetler bu oluşuma destek
vermediler. 2016 yılı Libya siyasi görünümüne bakıldığında Milli Genel Kongre, Temsilciler
Meclisi ve Ulusal Mutabakat Hükümeti adlarında üçlü bir bölünme mevcuttur.37 Türkiye Ulusal
Mutabakat Hükümetinin kurulmasının ardından bu hükümeti tanımıştır. Ancak 2014
seçimlerini kazanan Temsilciler Meclisi Ulusal Mutabakat Hükümetini tanımamaktadır. Bu
durum Türkiye'yi zorlamaktadır. Türkiye, Ulusal Mutabakat Hükümetine destek vermektedir
ancak bu hükümet yeterli uluslararası ve bölgesel desteğe sahip değildir. Ülkenin doğusu Ulusal
Mutabakat Hükümetinin kontrolü dışındadır ve batısında da tam olarak meşruluğunu kabul
ettirememiştir. Türkiye bu nedenle ülkede muhatap bulmak konusunda sorunlar yaşamaktadır.
Ancak bu sorun tüm uluslararası ve bölgesel aktörler için geçerlidir.38
SONUÇ YERİNE: TÜRKİYE'NİN LİBYA POLİTİKASINDA İNŞACI İZLENİMLER
Türkiye özellikle 2003 yılında Ak Parti'nin iktidara gelmesi sonrasında Ortadoğu ve Afrika
ülkeleriyle iyi ilişkiler geliştirmeye yönelmiştir. Dış politika "komşularla sıfır sorun" temeli
üzerinden yürütülmeye çalışılmıştır. Özellikle Ortadoğu ve Balkanlarla kurulan ilişkilerde ortak
tarih ve kültür vurgusu yapılmıştır. Türkiye bu dönemde yakın çevresi ile girdiği ilişkilerde çok
taraflı bir politika izlemiştir. Türkiye izlediği dış politika ile komşularıyla arasında çatışmadan
arınmış, çözüm odaklı bir politika izlemeye gayret etmiştir. İzlediği çözüm odaklı dış politika
sayesinde yakın çevresindeki ülkeler ile ilişkilerinde yumuşak güç oluşturmayı amaçlamış ve
bunu başarmıştır.
Türkiye 2000 sonrası yakın çevresindeki ülkeler ile sağlıklı ilişkiler kurmaya yönelmiştir.
Bölge ülkeleri ile ekonomik, sosyal ve kültürel yönleri olan çok boyutlu politikalar izleyerek
bölgede gücünü artırmaya çalışmıştır. İzlediği dış politika, bölge ülkeleri ile kurduğu ilişkilerde
karşılıklı kazanmaya dayalı bir yol izlemesine neden olmuştur. İki tarafında kazandığı bu
35 Ramazan Erdağ, "Türkiye'nin Afrika Politikası", Burhanettin Duran et. al. (ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2014, Ankara: SETA Yayınları, 2015, s. 287-307. 36 Ramazan Erdağ, "Türkiye'nin Afrika Politikası 2015", Burhanettin Duran et. al. (ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2015, Ankara: SETA Yayınları, 2016, s. 383-403. 37 "Libya'da Son Durum Haritası (2017)", https://www.stratejikortak.com/2016/06/libya-son-durum-haritasi.html , 22 Haziran 2016, (Erişim Tarihi: 23 Nisan 2018). 38 Emrah Kekilli, "Türkiye- Libya İlişkilerinin Önündeki Kriz Alanları", https://setav.org/assets/uploads/2017/03/191.Tu%CC%88rk-Libya-Analizi.pdf , 14 Mart 2017, (Erişim Tarihi: 23 Nisan 2018).
ilişkilerle Türkiye, 2010 yılında başlayan Arap Devrimleri sürecinde Ortadoğu ve K.Afrika
halkaları arasında rol model olmuştur.
2010 yılından Tunus'ta patlak veren Arap Devrimlerinin K. Afrika ve Ortadoğu'daki neredeyse
tüm ülkelerde etkili olması sonucu bölge ciddi bir karışıklığın içine sürüklenmiştir. Olayların
başlangıcı ve gelişiminin temel parametreleri klasik teorilerin çerçevesine uymamaktadır. Bu
nedenle olaylar karşısında izlenecek politikaların da klasik yaklaşımlara göre şekillenmesi
düşünülememektedir. İzlenecek çıkar odaklı politikaların bölge ülkelerinde barışın sağlanması
adına yararlı olmayacağı görülmektedir. İki taraflı kazançların yaşanacağı karşılıklı
politikaların izlenmesi hem tek tek bölge ülkeleri için hem de genel olarak bölge güvenliği ve
uluslararası güvenlik için daha faydalı olacaktır.
Türkiye, Arap Devrimleri sürecinde halkların yanında yer aldığını ve ülkelerinin geleceğinde
söz sahibi olanın halklar olduğu yaklaşımını benimsemiş ve bununla paralel bir politika ortaya
koymaya çalışmıştır. Türkiye bu politika ile aktörlerin ve kimliklerin ülkelerdeki değişim
gücüne vurgu yapmıştır. Türkiye'nin izlediği bu inşacı politika önemlidir.
Türkiye Libya'da olayların başlamasıyla ülkedeki 25 bin vatandaşının can güvenliğine
odaklanmış ve buna göre bir politika izlemiştir. Kaddafi ve muhaliflerle ilişki kurarak
vatandaşların ülkeden tasfiyesini sorunsuz bir şekilde gerçekleştirmiştir.
Türkiye Arap Devrimlerinin patlak vermesiyle, bu ülkelerdeki halklarla kendisi arasında bir
bağ kurmuştur. Kimlikler üzerinden bir yaklaşım benimsemiştir. Müslüman bir halka sahip olan
Türkiye, halkaları Müslüman olan Arap ülkeleri ile ilişkisini kimlik temeline oturtmuştur.
Libya'da olayların başlaması sonrasında Türkiye'den yapılan açıklamalar Libya ve Türkiye
arasındaki tarihsel ve kültürel bağlara odaklanmaktadır. Bu şekilde Libya'daki aktörlerle
iletişim kanalları açık tutulmaya çalışılmış ve olayların büyümemesi için çağrıda
bulunulmuştur. Ülkede demokrasi, insan hakları ve eşitlik ilkelerine dayalı bir yönetimin
kurulması gerektiği yinelenmiştir. Ayrıca sahip olduğu petrol rezervleri nedeniyle özellikle
Batılı devletlerin odağı haline gelen Libya'da halka dikkat çekilmeye çalışılmış ve Libya
üzerinden çıkar odaklı politikalar izlenilmesi eleştirilmiştir. Türkiye Libya'ya yönelik olarak
izlediği politikada insanı odağa almış ve demokrasi,insan hakları ve eşitlik gibi değerler
üzerinde durmuştur.
Türkiye'nin Libya'da olayların başlamasından itibaren temel vurgusu "Libya Libyalılarındır"
şeklindedir. Bu söylem hem diğer devletlerin Libya üzerinde izlediği çıkar odaklı politikaları
hedef alırken hem de kendi politika temelini ortaya koymaktadır. Türkiye'nin izlediği politika
ile sosyal/kültürel değerlere ve insani değerlere verdiği önem inşacı yaklaşımın bir sonucudur.
Olayların yatışmasının ardından Libya'ya büyükelçi gönderen ilk ülke Türkiye olmuştur. Bu
durum Türkiye'nin devrim sürecinde izlediği politikanın devamı niteliğindedir. Karşılıklı
ilişkiler kurmanın önemi izlenen politikalarla ortaya koyulmuştur.
Libya'da 2012 yılında yapılan ilk seçimler sonrasında Türkiye, bu demokratikleşme adımını
tebrik etmiş ve bu süreçte elinden gelen yardımı yapacağını bildirmiştir. Dost ve kardeş Libya
halkı vurgusu yapılmıştır. Bu vurgu inşacı yaklaşımın parametrelerinden olan kimlik ve değer
ile uyuşmaktadır. Türkiye Libya'ya yönelik izlediği politikalarda hep uzlaşması bir yol
izlemiştir. Taraflarla sürekli iletişim içerisinde olmuş ve krizlerin büyümemesi için çaba sarf
etmiştir. Süreç boyunca Türk aktörlerin gerçekleştirdiği söylemler inşacı yaklaşımı
yansıtmaktadır.
Türkiye bölge ülkelerinde gerçekleşen silahlı müdahalelere karışmamayı politika olarak
benimsemiştir. Aynı şekilde Libya'da da askeri olarak varlık göstermeyeceğini belirtmiştir.
Dost ve kardeş ülke olarak betimlediği Libya halkına karşı silah kullanmayacağını dile
getirmiştir. Ayrıca uluslararası aktörleri muhatap alan söylemlerinde Libya'nın toprak
bütünlüğünü ve Libya'nın kaynaklarının Libyalılara ait olduğunu savunmuştur.
Türkiye, Libya'ya yönelik olarak süreç boyunca izlediği ve izlemeye devam ettiği politikalarla
dış politika yapımında inşacı bir yaklaşım izlediğini göstermiştir. Dış politika yapıcıların
yaptıkları açıklamaklarda vurgu yaptıkları noktalar inşacı yaklaşımla uyuşmaktadır.
KAYNAKÇA
1. DEMİRTAŞ, B, "İnşacılık", Şaban KARDAŞ ve Ali BALCI (ed.), Uluslararası İlişkilere
Giriş, İstanbul: Küre Yayınları, 2014.
2. AKBAŞ, Z. ve Zeynep Arslan Düzgün, "Libya'daki Arap Baharı'na Yönelik Türk Dış
Politikasına Konstrüktivist Bir Yaklaşım", Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt
8, Sayı 2, Ekim 2012, s. 57-81.
3. KAYA, S, "Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar", Ankara Üniversitesi SBF
Dergisi, Cilt 63, Sayı 03, Temmuz 2014, s. 83-111.
4. RUMELİLİ, B, "İnşacılık/Konstrüktivizm", Evren Balta (ed.), Küresel Siyasete Giriş
Uluslararası İlişkilerde Kavramlar, Teoriler, Süreçler, İstanbul: İletişim Yayınları, 2014.
5. KAÇAR, G, "İnşacılık", http://www.tuicakademi.org/insacilik/ , 21 Mart 2014, (Erişim Tarihi:
22 Nisan 2018).
6. WENDT, A, Uluslararası Siyasetin Sosyal Teorisi, İstanbul: Küre Yayınları, 2012.
7. KARAKOÇ, J, "Konstrüktivizmde Dış Politika ve Etnik Kimlikler", Dokuz Eylül Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 28, Sayı 2, Haziran 2013, s. 131-160.
8. BÜYÜKTANIR, D, "Toplumsal İnşacı Yaklaşım ve Avrupa Bütünleşmesinin Açıklanmasına
Katkıları", Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt 14, Sayı 2, 2015, s. 1-24.
9. GÖÇER, İ. ve Sertan Çınar, “Arap Baharının Nedenleri, Uluslararası İlişkiler Boyutu ve
Türkiye’nin Dış Ticaret ve Turizm Gelirlerine Etkisi”, KAÜ İİBF Dergisi, Cilt 6, Sayı 10, s.
54.
10. “Kendini Yaktı Devrimin Sembolü Oldu”,
https://www.cnnturk.com/2011/dunya/01/20/kendini.yakti.devrimin.sembolu.oldu/603903.0/in
dex.html , 20 Ocak 2011.
11. YAVUZ, C. ve Serdar Erdurmaz, Arap Baharı ve Türkiye Orta Doğu'da Kırılan Fay
Hatları, Ankara: Berikan Yayınevi, 2012.
12. ÇAKMAK, C. et. al, "Ortadoğu'da Devrimler ve Türkiye",
https://s3.amazonaws.com/academia.edu.documents/30886548/ortadogudevrim.pdf?AWSAcc
essKeyId=AKIAIWOWYYGZ2Y53UL3A&Expires=1524487423&Signature=IpgHIm2edEJ
Si9IAYhJJi%2BKrBHQ%3D&response-content-
disposition=inline%3B%20filename%3DOrtadoguda_Devrimler_ve_Turkiye.pdf , Nisan
2011, (Erişim Tarihi: 2 Nisan 2018).
13. ÇAKMAK, C, "Türkiye'nin Tunus ve Libya Politikası 2011", Burhanettin Dural et. al. (ed.),
Türk Dış Politikası Yıllı 2011, Ankara: SETA Yayınları, 2012.
14. ZENGİN, G, Kavga Arap Baharı'nda Türk Dış Politikası, İstanbul: İnkılap Kitapevi, 2013.
15. "Türkiye Libya'daki Türk Vatandaşları İçin Harekete Geçti",
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/turkiye-libyadaki-turk-vatandaslari-icin-harekete-gecti-
17065436 , 19 Şubat 2011, (Erişim Tarihi: 23 Nisan 2018).
16. "NATO'nun Libya'da Ne İşi Var?", https://www.ntv.com.tr/turkiye/natonun-libyada-ne-isi-
var,6VO1xU5PmkGhAGJtyRD3qA , 28 Şubat 2011, (Erişim Tarihi: 23 Nisan 2018).
17. "99 Yıl sonra Mehmetçik Libya'da", http://www.haberturk.com/haber/haber/613691-99-yil-
sonra-mehmetcik-libyada , 24 Mart 2011, (Erişim Tarihi: 23 Nisan 2018).
18. "Libya Halkına Ait Olan Geri Verilmeli", http://www.haberturk.com/haber/haber/663481-
libya-halkina-ait-olan-geri-verilmeli , 26 Ağustos 2011, (Erişim Tarihi: 23 Nisan 2018).
19. ÇAKMAK, C, "Türkiye'nin Kuzey Afrika Politikası 2012", Burhanettin Duran et. al. (ed.),
Türk Dış Politikası Yıllığı 2012, 2013.
20. ERDAĞ, R, "Türkiye'nin Kuzey Afrika Politikası", Burhanettin Duran et. al. (ed.), Türk Dış
Politikası Yıllığı 2013, Ankara: SETA Yayınları, 2014.
21. ERDAĞ, R, "Türkiye'nin Afrika Politikası", Burhanettin Duran et. al. (ed.), Türk Dış Politikası
Yıllığı 2014, Ankara: SETA Yayınları, 2015.
22. ERDAĞ, R, "Türkiye'nin Afrika Politikası 2015", Burhanettin Duran et. al. (ed.), Türk Dış
Politikası Yıllığı 2015, Ankara: SETA Yayınları, 2016.
23. "Libya'da Son Durum Haritası (2017)", https://www.stratejikortak.com/2016/06/libya-son-
durum-haritasi.html , 22 Haziran 2016, (Erişim Tarihi: 23 Nisan 2018).
24. KEKİLLİ, E, "Türkiye- Libya İlişkilerinin Önündeki Kriz Alanları",
https://setav.org/assets/uploads/2017/03/191.Tu%CC%88rk-Libya-Analizi.pdf , 14 Mart 2017,
(Erişim Tarihi: 23 Nisan 2018).