mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

132

Transcript of mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

Page 1: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)
Page 2: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ

(BELÂBİLÜ’R-RÂSİYE FÎ RİYÂZ-I MESÂİLİ’L-AMÂSİYYE)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ(1764-1831)

Yayına Hazırlayanlar:Ali Rıza AYAR - Recep Orhan ÖZEL

Page 3: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA BELEDİYESİ

www.amasya.bel.tr

Kültür Yayınları No: 15Mayıs 2011

ISBN: 978-605-61549-3-5

Yayın DanışmanıOsman AKBAŞ

Amasya Belediye Başkanı Yrd.

Kapak ResimMehmet TEKTAŞ

Grafik TasarımMehtap YAMAN

Page 4: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

İçindekilerTakdim ............................................................................................................................... VIIÖnsöz ................................................................................................................................. IXKısaltmalar ......................................................................................................................... XI

GİRİŞA) ESER HAKKINDA .................................................................................................... XIII a) Eserin Adı ................................................................................................................ XIII b) Eserin İçeriği ............................................................................................................ XIV c) Eserin Yazma Nüshaları............................................................................................ XV d) Eserin Kaynakları ..................................................................................................... XVIB) MUSTAFA VÂZIH EFENDİ .................................................................................... XVII a) Hayatı ve İlmi Kişiliği .............................................................................................. XVII b) Eserleri ..................................................................................................................... XX

I. BÖLÜMBELÂBİLÜ’R-RÂSİYE FÎ RİYÂZ-I MESÂİLİ’L-AMÂSİYYE

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ’NİN (1764-1831) AMASYA İLE İLGİLİ FETVÂLARI

1- Giriş ............................................................................................................................. 32- Amasya’daki Sular İle İlgili Soru ve Cevaplar .............................................................. 5 Cilanbolu Suyu İle İlgili İlginç Bir Hatıra ................................................................ 73- Amasya’da İbadetlerle İlgili Soru ve Cevaplar ............................................................. 8 a) Namaz Hakkında .................................................................................................... 8 Trabzon Valisi Hazînadar-zâde Süleyman Paşa İle İlgili Bir Hatıra ....................... 9 b) Oruç Hakkında ....................................................................................................... 12 c) Hac ve Zekât Uygulamaları Hakkında .................................................................... 14

Page 5: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİIV

4- Amasya’da Çözülmesi Gereken Olumsuzluklarla İlgili Soru ve Cevaplar .................... 145- Amasya’da Serbest Bırakılan Davranışlarla İlgili Soru ve Cevaplar ............................. 176- Amasya’nın Meydanları ve “Topaltı” Mevkii İle İlgili Soru ve Cevaplar ...................... 20 7- Amasya’da Kiralama ve Satış İşlemleri İle İlgili Soru ve Cevaplar ............................... 22 Payaslı Mehmet Efendi İle İlgili Bir Hatıra ............................................................. 248- Amasya’daki Alışveriş Uygulamaları İle İlgili Soru ve Cevaplar ................................... 259- Amasya’da Bahçe Kiralama ve Ziraatla İlgili Soru ve Cevaplar ................................... 3110- Amasya’da Tazminat ve Diyetlerle İlgili Soru ve Cevaplar ........................................... 3711- Amasya’da Duvar Yapımı İle İlgili Soru ve Cevaplar ................................................... 4012- Amasya’da İçme Suları ve Bağ Sulama Yöntemi ile İlgili Soru ve Cevaplar ................. 4113- Amasya’da Av Hayvanları ve Kurbanlıklarla ile İlgili Soru ve Cevaplar ....................... 45 Amasya’da Miras ile İlgili Bir Nükte ........................................................................ 46 14- Amasya’da Bedesten Vakıfları İle İlgili Soru ve Cevaplar............................................. 47

II. BÖLÜMAMASYA’NIN TARİHİ GEÇMİŞİ

1- “Amasya” Adının Nereden Geldiği .............................................................................. 502- Amasya İle İlgili İleri Sürülen Tarihi Bilgiler .............................................................. 50 a) Amasya Tarihinde Adı Geçen Manastır ve Kalelerin İsimleri ................................. 51 *Rus Krallarının Taç Giyme Töreni İle İlgili Bir Hatıra ........................................... 543- Amasya’ya Yönelik Fetih Hareketleri ........................................................................... 54 Aşık Paşa ve Oğlu Elvan Çelebi Hakkında Bir Menkıbe ......................................... 63

Page 6: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ V

İlyas Köyü Türbesi Hakkında Bir Hatıra ................................................................. 64 4- Osmanlı Döneminde Amasya ..................................................................................... 65 Halkalı Dede Menkıbesi.......................................................................................... 71 Sultan Bâyezid Camii’nin Özellikleri ve Bir Halk İnanışı ........................................... 75 5- Amasya Şehrinde Dışardan Gelenler ve Karakter Yapıları .......................................... 75 a) Şamlılar ................................................................................................................... 76 b) Danişmentliler ......................................................................................................... 76 c) Seyfü’ddevle’nin Harşene Askerleri ......................................................................... 76 Bir Hatıra ................................................................................................................ 76 d) Halifet Gazi’nin Amasya’da İskân Ettiği Askerler ve Sultan Ebu Said Mesut’un Amasya’ya Getirdiği Aileler .................................... 77 e) İsfendiyar Bey İle Karadeniz Sahillerinden Gelenler ............................................... 77 Bir Hakimin Amasya’dan Sürdürülmesi .................................................................. 78 Amasya’da Yeniçeriler’in Medrese Baskını ............................................................... 78 Amasya’da Medrese Baskınında Şehit Edilen Talebeler İçin Mersiye ...................... 806- Amasya’daki Tarihi Eser ve Şahsiyetlerle İlgili Soru ve Cevaplar ................................. 83 Kurtboğan Evliyası İle İlgili Bir Halk İnanışı .......................................................... 85 Yavuz Sultan Selim’in Amasya’da Doğumu İle İlgili Bir Rivayet ............................. 87 Hakala’daki “Kadı Mezarı” Hakkında Bir Halk İnanışı ........................................... 90Esere Methiye ................................................................................................................... 94Ekler ................................................................................................................................ 96 Kaynakça ............................................................................................................................ 103Özgeçmiş ............................................................................................................................ 108

Page 7: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)
Page 8: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

Takdim Amasya Belediyesi olarak, kültürel değerlerimizin yeni nesillerle buluşturulmasına çok ehemmiyet ver-mekteyiz. Bu doğrultuda, “İlk Amasya Şehir Tari-hi” niteliğindeki bu eseri kaleme alan Mustafa Va-zıh Efendi’nin Belabilü’r-Rasiye Fî Riyaz-ı Mesaili’l – Amasiyye adlı eserinin günümüz Türkçesi’ne kazan-dırılmasını önemsiyorum. Çünkü daha sonra yazılan Amasya tarihi alanındaki eserler, bir şekilde bu değer-li kaynağı esas almışlardır.

Eserde, Amasya ve yöresinin Coğrafi ve Tarihsel nite-likleri, çok ilginç tanıtımlarla dile getirilmiş olup, uzun bir geçmişe sahip olan Amasya’mızın günümüze bırak-tığı tarihsel miras çarpıcı bir şekilde tanıtılmaktadır.

Bu eserin isminden de anlaşılacağı üzere, Amasya bahçelerinde öten manevi bülbüllerin sesleri bu ki-tapta duyulabilmektedir. Özellikle ilk bölümde yer verilen soruların, o günlerdeki günlük yaşamla yakın-dan ilgili olması, sosyo-kültürel yapının çok açık bir belgesi sayılır. Mesela, çalışma hayatı ve problemle-rin giderilmesi, birlikte yaşamın bireylere yüklediği sorumluluklar, doğaya, çevreye ve tarihi özelliği olan mekânlara saygı vs. hususlar bugün bile bizlere örnek teşkil edecek konumdadır.

Eserin ikinci bölümünde ise, “Şehzadeler Şehri” diye meşhur olan ilimizin tarih içindeki konumu, gerçek-ten biz yöneticileri bir kez daha heyecanlandırmıştır.

Bilindiği üzere, farkına varamadığımız veya görüp de fark edemediğimiz değerler, işin ehli tarafından bizle-re anlatılınca bilinmiş olur. İşte elinizdeki bu orijinal eser, tam bu niteliği yansıtmaktadır.

Elinizdeki bu eser, günümüz insanına tanıtılıncaya kadar, öncelikle merhum Abdizade H. Hüsamettin’in Amasya Tarihi, Akifzade Abdurrahim Efendi’nin Kitabü’l-Mecmu‘ Fi’l-Meşhûd ve’l-Mesmu‘ ve Osman Fevzi Olcay’ın yazdığı Amasya Şehri adlı eserleri bilin-mekte idi. Demek ki bu eser, ilk önceliği bakımından da önemli bir boşluğu doldurmuştur. Zira bir alanda elde edilen büyük başarılar, kat edilen büyük mesa-feler kendilerinden önce atılan ilk adımlara çok şey borçludur. İşte Mustafa Vâzıh Efendi’nin eseri kendi kulvarında bu mühim vazifeyi ifa etmiştir.

Bizler bu güzide şehrin insanlarına hizmet ederken, burada yaşayan insanlara, onların nasıl bir kültürel zenginliğin içinde olduklarının zevkini de tattırmak istiyoruz. Bir kültür şehrine yaraşır biçimde, çok yönlü kültürel çalışma ve etkinliklerde bulunmak gayretin-deyiz. Daha nice kültürel eserlerimizi gelecek kuşak-lara kazandırmada çaba sarf eden araştırmacı ve bilim adamlarımıza destek olmak, en asli görevimizdir.

Bu vesile ile eserin şehrimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, emeği geçen tüm ilgilileri kutluyo-rum.

Cafer ÖZDEMİRBelediye Başkanı

Page 9: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)
Page 10: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

Önsöz

Bugün, şirin bir Anadolu şehri görünümündeki Amasya, tarihte bu topraklarda hüküm sürmüş

devletler için pek çok açıdan stratejik önemi haiz bir konumdaydı. Bu yüzden de Anadolu’da kendine yer edinmek isteyen devletlerin ilgi duyduğu şehirlerin başında geliyordu. Tarihin kendisine bahşettiği bu özelliğin bir sonucu olarak pek çok toplum, tarihî ve kültürel mirasını bu şehre bıraktı. Belki kendileri za-manın hükmüne boyun eğip geçmişe mal oldular. An-cak bıraktıkları eserler, lisan-ı halleriyle bugün hâlâ bu şehrin içinde yaşayanlara geçmişin sesini duyurmaya ve hikâyesini dillendirmeye devam etmektedir.

Şüphesiz Amasya şehrinin içinde barındırdığı bu kök-lü ve renkli tarihî miras, tarihe yönelmiş araştırmacı-ların dikkatinden kaçmamıştır. Bu çerçevede seyahat-name, hâtırât, biyografi, fetvânâme gibi tarihe destek sağlayan belgelerden başka, doğrudan Amasya tarihi-ne ilişkin eserler de meydana getirilmiştir. Bu eserle-rin bazıları dönemlerinin kültürel şartlarına özgü ola-rak eski yazı ile kaleme alınmıştır. Bazıları ise çağdaş araştırmacılar tarafından yapılmış yeni sayılabilecek çalışmalardır. Osmanlıca yazılanlar da dâhil olmak üzere bu çalışmalar arasında ilk olma özelliğine sahip eser, Mustafa Vâzıh Efendi’nin “Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili’l-Amâsiyye” adlı eseridir. Cumhuriyet döneminde Abdizâde Hüseyin Hüsamettin Yasar’ın, uzun ve yorucu bir mesaisi sonucunda ortaya koyduğu “Amasya Tarihi”, Amasya ile ilgili en kapsamlı ve en kıymetli eser niteliğindedir. Bir diğeri Osman Fevzi

Olcay’ın aynı zamanda hüsn-ü hattaki maharetini de göz zevkimize sunduğu “Amasya Şehri”dir. Ayrıca kendisinin telif ettiği “Meşâhir-i Amasya” adlı eseri de unutmamamız gerekir. Diğer taraftan Osmanlı döne-mi müelliflerinden Akifzâde Abdurrahim’in, Amasya semasını ilim nuruyla aydınlatan âlimlerin hayatlarını derlediği Arapça “Kitâbü’l-Mecmû‘ Fi’l-Meşhûd ve’l-Mesmû‘ ” adlı eseri de önemlidir.1

Kütüphanelerin tozlu raflarında duran ve yalnızca uz-man kişilere hitap eden bu tür tarihi ve kültürel mi-rasın günümüz insanıyla buluşturulması bir ihtiyaçtır. Bu bağlamda şehrimizin tarihi eserlerini ve şahsiyet-lerini tanıtan söz konusu eski belge ve kitapların, çe-viri veya sadeleştirilme yoluyla günümüzün diline ka-zandırılması gerekmektedir. Bu tür çalışmaların yeni nesillerin tarihi bilincinin korunmasında ve geleceği tarihi kimliğin üzerine inşa etmede katkı sağlayacağı

1 Değişik kütüphanelerdeki çalışmalarımız sırasında Amasya tarihi ile ilgili rastladığımız bir eserden daha bahsetmekte fay-da görüyoruz. Söz konusu eser, Konya Müzesi Müdürlüğün-den emekli, Türk Tarih Kurumu Türk İslam Devri Kitâbeleri Derleme Heyeti Üyesi Yusuf Akyurt’a aittir. 1947 yılında ya-zılmış olan eser, Türk Tarih Kurumu kütüphanesinde yer al-maktadır. “Resimli Türk Abideleri Amasya Şehri” adıyla, bü-yük boy bir deftere bugünkü harflerle yazılmış olan eserde, Amasya’da bulunan tarihi eserlerin bânisi, vakfiyesi ve diğer bazı bilgilere yer verilmiştir. Ayrıca müellifin, Amasya tarih-çisi Abdizâde Hüseyin Hüsameddin Yasar’ın adı geçen ese-rinde verdiği bazı bilgileri yer yer tenkit ettiği görülmekte-dir. Son kısımda ise eser, bazı resim ve planlarla desteklenme-ye çalışılmıştır. (S)

Page 11: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİX

aşikârdır. Son dönemde bu amaçla yapılan çalışmalar sevindiricidir. Nitekim Hüseyin Hüsamettin Yasar’ın, “Amasya Tarihi”nin bir kısmı yeni yazıya aktarılmış, Osman Fevzi Olcay ve Akifzâde Abdurrahim’in adı geçen eserleri de sadeleştirme ve çeviri yoluyla gü-nümüz insanının istifadesine sunulmuştur. Ancak kronolojik açıdan mevcut Amasya Tarihi eserleri-nin ilki olmasına rağmen, Mustafa Vâzıh Efendi’nin “Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili’l-Amâsiyye” adlı eseri, bugünün okuyucusuyla buluşturulamamıştır. İşte elinizdeki çalışma Mustafa Vâzıh Efendi’nin Tanzimat öncesi yazdığı bu eserin tarafımızdan yayı-na hazırlanmış şeklidir.

Eser yayına hazırlanırken Süleymaniye Kütüphane-sinde 003267 numarada kayıtlı bulunan ve İbrahim Nuri tarafından istinsah edilen yazma nüsha esas alınmıştır. Ayrıca değişik kütüphanelerde bulunan yazma nüshalardan da yararlanılmıştır. Çalışmada günümüz okuyucusunun anlaması hedeflendiği için, eserin aynen aktarılması yoluna gidilmemiş, sadeleş-tirilmesi tercih edilmiştir. Ayrıca metnin akışı içinde gerekli görülen yerlerde esere dipnotlar düşülmüştür.

Sadeleştirmede gerekli yerlerde lafza bağlı kalınma-mış, bazı ifade ve kelimeler bugünün anlayışına uy-gun olacak şekilde yorumlanmıştır. Yine eserin belli bölümlerinde yer alan Arapça ibare ve şiirler Türk-çeye çevrilmiş Osmanlıca şiirler de sadeleştirilmiştir. Ayrıca eserden yararlanmayı kolaylaştırmak amacıyla kapsamlı bir fihrist hazırlanmış ve eserin muhtevası mümkün olduğunca bu fihriste yansıtılmaya çalışıl-mıştır. Yine okuyucuya kolaylık sağlaması amacıyla baş tarafta eser ve yazarı hakkında gerekli bilgilere yer verilmiştir. Son kısımdaki ekler bölümünde ise asıl metinde yer alan Osmanlıca şiirlerin transkripli ha-line yer verilmiştir.

Bu çerçevede eserin yayınlanmasına vesile olan başta Amasya Belediye Başkanı Sayın Cafer ÖZDEMİR’e, Belediye Başkan Yardımcısı Sayın Osman AKBAŞ’a, Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü çalışanlarına, eseri ifade ve dil açısından gözden geçiren Edebiyat Öğret-meni Fatih MAYUK’a, eserde yer alan bazı fotoğraf-ları temin eden Foto Özden’e, yine eserle ilgili olarak İstanbul’daki bazı bilgi ve belgelere ulaşmada bizlere yardımcı olan Muammer AK’a teşekkür ederiz.

HazırlayanlarYrd. Doç. Dr. Ali Rıza AYAR

Araştırmacı Recep Orhan ÖZEL2010 - Amasya

Page 12: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

a.s : Aleyhisselâma.g.e : Adı geçen eserb.k.z : Bakınızc : CiltH : HicriHaz : Yayına HazırlayanHz : HazretiKtp : Kütüphane k.s : Kuddise sirruhûM : Miladimad : MaddeMüst : MüstensihNr : Numara r.a : Radıyallahu anhS : Sadeleştirenler s.a.v : Sallallahu aleyhi ve sellemTDV : Türkiye Diyanet Vakfıt.y : Tarih yok.Ünv : Üniversitevr : VarakV : VefatYz : Yazma

Kısaltmalar

Page 13: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)
Page 14: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

A) ESER HAKKINDA

a) Eserin Adı

Mustafa Vâzıh Efendi’nin elinizdeki eserine de-ğişik kaynaklar ismen yer vermiş ve anlatımların-da eserin adına çoğu kere atıfta bulunmuşlardır. Ancak bütün bu bilgiler ve referanslar incelendi-ğinde eserin adı ile ilgili olarak farklı yazım şekil-lerinin olduğu görülmektedir. Örneğin “Osmanlı Müellifleri” yazarı, Vâzıh Efendi’den bahsederken söz konusu esere de değinmekte ve adının “el-Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili’l-Amâsiyye” olduğunu ifade etmektedir.2 Osman Fevzi Ol-cay, zamanla yeni ilavelerde bulunduğu “Amasya Şehri” adlı kitabında eserden “Belâbilü’r-Râsiye Min Bâhisi’l-Amâsiyye” şeklinde bahsetmektedir.3 Bunların dışındaki bazı kaynaklarda ise eserin adının “Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili’l-Amâsiyye” olduğu ifade edilmektedir. Kanaati-mizce eserin adı ile ilgili bu farklı ifadelendir-melerden sonuncusuna itibar etmek daha doğru olacaktır. Çünkü yazar Mustafa Vâzıh Efendi, kitabın giriş kısmında eserin adına yer vermek-

2 Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, (Haz. Mustafa Tatçı, Cemal Kurnaz), c.III, s.145, 2009 Ankara

3 Osman Fevzi Olcay’ın, bu adlandırmayı kısaltma amaçlı ola-rak tercihen kullanmış olması muhtemeledir. (S)

tedir. Ulaştığımız bütün yazma nüshalarda bu bölümde eser adının “Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili’l-Amâsiyye” şeklinde olduğu görülmek-tedir.4 Ayrıca anlam bakımından da değerlendi-rildiğinde bu isimlendirmenin diğerlerine göre daha doğru olduğu anlaşılmaktadır.

Adından da anlaşılacağı üzere kitaba Arapça bir isim verilmiştir. Dili Osmanlı Türkçesi olmasına rağmen esere Arapça olarak isim verilmesi döne-min ilmî geleneğinde sıkça rastlanan bir durum-dur.5

“Belâbil” kelimesi Arapçada sesi güzel bir kuş olan “bülbül” kelimesinin çoğuludur.6 Ayrıca “bülbül” kelimesi güzel konuşan kimse için de benzetme amaçlı olarak kullanılır.7 “Râsiye” kelimesi ise lügatte “dağ” demektir.8 Her iki kelime beraber-ce bir isim tamlaması oluşturmakta ve “dağ(ın)

4 Örnek için bkz. Süleymaniye Ktp, Nr.3267, vr.3a; Amasya İl Halk Ktp, Nr.0856, s.3; Milli Ktp. Nr.A5350, vr. 4b; Emel Esin Ktp. Nr.643, vr.3a; İstanbul Ünv.Nadir Eserler Ktp.Nr.3575, vr.2a, ayrıca Nr.6280, vr.3a.

5 Bkz. Ali Rıza Ayar, İlk Amasya Tarihi Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili’l-Amâsiyye, I.Amasya Araştırmaları Sempozyu-mu, c.I, s.127, Amasya 2007.

6 İbn Manzur, Lisânü’l-Arap, t.y, “belbele” mad., s.262 ; Abdu’l-Kâdir er-Râzî, Muhtaru’s-Sıhah, , s.55, Beyrut 1989.

7 el-Müncid Fi’l-Luğa ve’l-Alam, s.47, Beyrut 1994.8 Abdulkâdir er-Râzî, age, s.204.

Giriş

Page 15: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİXIV

bülbülleri” anlamına gelmektedir. Kanaatimizce, burada yazar “dağ” kelimesi ile Amasya’nın temel coğrafik karakteristiğine işaret etmekte “bülbül” kelimesi ile de eseri için teşbihte bulunmakta-dır. Buna göre Amasya ile ilgili olarak bazı ko-nuları dillendirmiş olmasını bülbüllerin ötüşüne benzetmektedir. Diğer taraftan eser adındaki “mesâil” kelimesi “mes’ele” kelimesinin çoğulu olup “sorunlar” anlamına gelmektedir. “Riyâz” kelimesi de bahçe manasına gelen “ravza” keli-mesinin çoğuludur.9 “Amâsiyye” ifadesi de nispet anlamı taşımakta olup “Amasya’ya ait, Amasya ile ilgili” demektir. Buna göre bu kısım, “Amasya ile ilgili meselelerin derlendiği bahçeler” anlamına gelmektedir. Böylece eserin adına yazar tarafın-dan mecâzî bir anlam yüklendiği anlaşılmaktadır.

b) Eserin İçeriği

Söz konusu eser, aslında işleniş tarzı açısından iki ayrı karakter taşımaktadır. Eserin hemen hemen ilk yarısı bir fetvâ kitabı mahiyetindedir. Yazar bu kısımda kendi döneminin Amasya’sına ait sosyal, kültürel, ekonomik vs. problemleri soru şeklinde yöneltmekte, hemen ardından da cevaplamakta-dır. Verilen cevaplar, çoğunlukla Arapça kaynak-lardan yapılan alıntılarla desteklenmektedir. Ya-zar çoğu kere, yaptığı bu alıntıların sonunda kı-saltmalarla da olsa kaynak adına yer vermektedir.

9 Râzî, age, s.231; el-Müncid Fi’l-Luğa ve’l-‘Alâm, s.287.

Eserin ikinci kısmı ise bir tarih kitabında görülen anlatım tarzına daha yakındır. Ayrıca yazar konu-nun akışı içerisinde zaman zaman yaşadığı ilginç olay ve hatıralara da yer vermekten kendini ala-maz. Bu yönüyle eserin, okuyucu ilgisini çekecek özelliklere sahip olduğunu söyleyebiliriz.

“Belâbilü’r-Râsiye”, bir tarih metodolojisi açısın-dan değerlendirildiğinde belki eleştiriye açık bazı yönler taşımaktadır. Bu bağlamda yazarın objek-tif sayılamayacak kimi aktarımlara ve menkıbele-re yer vermesi, yer yer kişisel tecrübelerini eserde anlatması, yoruma açık değerlendirmeleri, müba-lağaları eserin eleştiriye açık başlıca noktalarıdır. Ancak eserde yer alan menkıbeleri ve kimi halk inanışlarını, tarihî bir gerçeklik olma yönünden daha çok, o günün toplumsal hafızasını bugüne taşıması açısından değerlendirdiğimizde, bunla-rın önemli bir görevi ifa ettiği söylenebilir.

Yine eserin ilk kısmının bir tarih kitabından çok dinî/fıkhî bir kitap özelliği taşıdığı düşünülebi-lir. Ancak hemen belirtelim ki, bu durum eserin ilk kısmının tarihsel değerden uzak olduğunu ke-sinlikle göstermez. Çünkü söz konusu soru-cevap yöntemi o günkü toplumsal yapı ve uygulamalar üzerinden işlendiği için bizlere yazarın yaşadığı 19.yy’ın ilk yarısındaki Amasya ile ilgili renkli ve çeşitli bilgiler sunmaktadır. Nitekim biz bu bö-lümde Amasya’daki dini, ekonomik, kültürel, sos-

Page 16: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ XV

yolojik pek çok uygulamadan haberdar olmakta-yız. Dolayısıyla eserin bu ilk kısmı dini olduğu kadar tarihi ve kültürel açıdan da Amasya ile ilgi-li önemli bilgileri içinde barındırmaktadır.

Amasya tarihine ilişkin günümüze kadar kale-me alınmış eski ya da yeni hemen bütün eser-lerde veya makalelerde, bir şekilde bu esere atıfta bulunulmuş olması da bu bağlamda dikkate de-ğerdir. Eserle ilgili olarak yer yer eleştirilerde bu-lunan Abdizâde Hüseyin Hüsamettin Yasar’ın “Belâbilü’r-Râsiye” hakkında yaptığı şu değer-lendirme, kıymetli eseri Amasya Tarihi’nin yazı-lış nedenleri arasında söz konusu eserin kendisi-ne bahşettiği ilhamın yerini göstermesi bakımın-dan önemlidir:

“…Şevkim Amasya’nın tarihi geçmişini ve ön-ceki âlimlerini yazmaya kadar ilerlediğinden Amasya’daki kütüphaneleri dolaşmakta, kabirle-ri ziyaret ederek mezar taşlarını okumakta, Şâmîce ve Gökmedrese Mahallelerinde görülen eski türbe-leri hayretle temâşâ etmekteydim. Bu sırada Vâzıh Efendi’nin Amasya Tarihi’ni bulup inceledim. Bu tarih kitabında yer verilmiş olan tarihî rivayet ve hikâyelere bir türlü kanaat edemedimse de verdiği bazı bilgilerden de etkilendim. Yine Amasya’nın fethine dair nakledilen hadiselerden inşirah bul-dum. Bu ilginç anlatımların gerçekliklerini araştır-mak için bende son derece ciddi bir merak uyandı. Bu

bağlamda var olan bilgileri daha da genişletmek ve tamamlamak için İstanbul’a… gittim.”10

Sonuçta eleştirel noktaları göz önünde tutmakla beraber, “Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili’l-Amâsiyye” adlı eserin Amasya tarihine dair, araş-tırmacılara önemli anekdotlar sunması ve baş-ta Abdizâde Hüseyin Hüsamettin Yasar da ol-mak üzere Amasya tarihine dair kalem oynatan-lara teşvik edici olması açısından önemli bir eser olduğunu belirtmek gerekir.

c) Eserin Yazma Nüshaları

Eserin değişik kütüphanelerde bulunan yazma nüshalarını şu şekilde sıralayabiliriz:

1- İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüp-hanesi, nr. 0002574, 55 vr.

2- İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüp-hanesi, nr. 0006280, 100 vr.

3- İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüp-hanesi, nr.0003575, 66 vr.

4- Süleymaniye Kütüphanesi, nr.003267, 72 vr.

5- İstanbul Prof. Dr. Emel Esin Kütüphanesi, nr.643, 86 vr.

6- Almanya Milli Kütüphanesi, Berlin, Arşiv nr. Ms.or.oct 2000, staaatsbiblothek 156s.

10 Abdizâde, age, C.I, s.198, 2007

Page 17: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİXVI

7- Ankara Milli Kütüphane, nr. Yz. A 5350.

8- Ankara Üniversitesi Yazma Eserler Kütüp-hanesi, nr. Mustafa Con A4. 81 vr.

9- Amasya Bâyezit İl Halk Kütüphanesi, nr. 813. 91vr.

10- İsmail Erünsal Kitaplığı, nr.25, 155s.

d) Eserin Kaynakları

Yazar eserinin ilk bölümünde yararlandığı ve alıntı yaptığı bazı kaynakları isimlerinde kısalt-ma yaparak vermektedir. Biz burada bu eserle-ri ve yazarları tam olarak vermeyi uygun görü-yoruz:

1- Bustânü’l-Arifîn / Ebü’l-Leys es-Semerkandi, Nasr b. Muhammed b. İbrahim

2- Câmi‘u’l-Fusûleyn. / Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Simavi, 823/1420

3- Cami‘u’r-Rumuz. / Kuhistanî Muhammed b. Hüsameddin el-Horasani Şemseddin

4- Cevâhirü’l-Ukdûd ve Mu‘inü’l-Kuzât. / Şemseddin Muhammed b. Ahmed el-Minhacî, 880/1476

5- Dürrü’l-Muhtâr Fî Şerh-i Tenvîri’l-Ebsâr / Alaeddin Muhammed b. Ali b. Muham-med Dımaşki Haskefi, 1088/1677

6- el-Eşbâh ve’n-Nezâir / İbn Nüceym, Zey-nelabidin Ömer b. İbrahim, 970/1563

7- el-Feteva’t-Tatarhaniyye / Alim b. el-Hanefi

8- Fusûlü’l-İhkâm li-Usuli’l-Ahkâm Fusû-lü’l-‘İmadî / el-Merğinani, Cemaleddin Ab-dürrahim İmadüddin el-İmadi, 651/1253

9- el-Hidâye Şerhu Bidâyeti’l-Mübtedî / Ali b. Ebu Bekr b. Abdülcelil el-Merginanî, 593/1197

10- Lisânü’l-Hukkâm Fî Ma‘rifeti’l-Ahkâm / İbnü’ş-Şihne, Ebü’l-Velid İbrahim b. Mu-hammed, Ebü’l-Velid, 882/1477

11- Mecmû‘a-yi Çivizâde / Çivizade, Muh-yiddin Muhammed b. İlyas el-Menteşevi, 952/1545

12- Mir’atü’l-Usûl Fî Şerhi Mirkati’l-Vusûl. / Molla Hüsrev Muhammed b. Feramurz, 885/1480

13- el-Muhîtu’l-Burhânî Fi’l-Fıkhı’n-Nû‘mâ-nî / İbn Maze Burhaneddin Mahmud b. Ah-med el-Buhari, 616/1219

14- Mu‘inü’l-Hukkâm Fî Mâ Yetereddedü Beyne’l-Hasmeyn Mine’l-Ahkâm. / et-Trablusi, Alaeddin Ali b. Halil, 844/1440

Page 18: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ XVII

15- Mühimmâtü’l-Müftî / İbn Kemal Paşa, Şemseddin Ahmed b. Süleyman, 940/1533

16- Mülteka’l-Ebhur / el-Halebî, Burhaneddin İbrahim b. Muhammed b. İbrahim, 956/1549

17- Münyetü’l-Musallî ve Gunyetü’l-Mübtedî / el-Kaşgarî, Ebu Abdullah Sedidüddin Mu-hammed b. Muhammed, Ebu Abdullah, 705/1306

18- Nasbü’r-Râye li-ehâdîsi’l-Hidâye / Ebû Muhammed Cemaleddin Abdullah b. Yusuf b. Muhammed Zeyla‘i, 762/1360.

19- Nevâzil /Ebulleys es-Semerkandî, 373/983

20- en-Nükâye Muhtasaru’l-Vikâye / Sad-ruşşeria es-Sânî, Ubeydullah b. Mes’ud el-Mahbubî, 747/1346

21- Surretü’l-Fetavâ / es-Sakızî, Sadik Mu-hammed b. Ali, 1099/1688

22- Tetimmetü’l-Fetevâ. / İbn Maze Burhaned-din Mahmud b. Ahmed el-Buhari, 616/1219

23- Tuhfetü’l-Mülûk. / en-Nesefi, Ebu Hafs Necmeddin Ömer b. Muhammed b. Ahmed, Ebu Hafs, 537/1142

24- el-Yevâkît ve’l-Cevâhir Fî Beyân-ı Akâ‘id, Abdulvehhab b. Ahmet eş-Şa‘ranî, 973/1565

B) MUSTAFA VÂZIH EFENDİ

a) Hayatı ve İlmî Kişiliği

“Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili’l-Amâsiyye” adlı eserin bütün yazma nüshalarının son kıs-mında Mustafa Vâzıh Efendi’nin hayatı ile il-gili kısa bir bilgiye yer verilmektedir. İfade-de yer alan tevazulu nitelemelerden kendisi-ne ait olduğu anlaşılan bu bilgiye göre, Mustafa Vâzıh Efendi Amasya’da doğmuştur.11 Kaynak-larda doğum tarihinin H.1177/M.1764 olduğu kaydedilmektedir.12 Kara Vâzıh Efendi diye bili-nen babası ise Çorum’da doğmuş olmakla beraber aslen Amasyalıdır.13

Akifzâde Abdurrahim Efendi “Kitâbu’l-Mecmû‘ Fi’l-Meşhûd ve’l-Mesmû‘ ” adlı biyografik eserin-de, Vâzıh Efendinin babası ile ilgili olarak şu ifa-delere yer vermektedir: “Mustafa Vâzıh Efendi’nin babası Kara İsmail Efendi Sultan Bâyezid Camii İmamı Ali Efendinin evladından Mustafa’nın oğ-ludur. Babası kıraat-ı aşereyi Çorumlu Ali Efendi-den öğrenmişti. Kara İsmail Efendi Amasya Sun-gurlu Medresesi’nde Müderrislik yaptı. Müftü Kara

11 Bkz. Mustafa Vâzıh Efendi, Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâ’ili’l-Amâsiyye, Süleymaniye Ktp, nr. 003267, 72a; Emel Esin Ktp, nr. 643, 84a.

12 Akifzâde Abdurrahim, Kitabu’l-Mecmu‘ Fi’l-Meşhûd ve’l-Mesmu‘, (Yay.Haz.Hikmet Özdemir), s.167 İstanbul 1998; Osman Fevzi Olcay, age, Amasya İl Halk Ktp., nr. 787.

13 Vâzıh Efendi, age, 72a.

Page 19: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİXVIII

İsmail Efendinin Farsça eserleri vardır. Kendisi mütevazı ve cömertti. Hukuka riayet ederdi.”14

Kara İsmail Efendi, uzun süre Amasya’da müf-tülük görevinde bulunmuş ve bu görevini yürüt-mekte olduğu sırada vefat etmiştir. Vâzıh Efen-dinin, vefatına “fedehale’l-cenne” ifadesiyle dü-şürdüğü tarihe göre babası H.1198/M.1784 ta-rihinde vefat etmiştir.15 Kara İsmail Efendi, ve-fat edince Şam(lu)lar Mahallesinde bulunan Ala-göz Baba Türbesi’nin haziresine defnedilmiştir.16

Verilen bu bilgilerden, ilmiye sınıfına mensup bir babanın çocuğu olarak Vâzıh Efendinin eğitimi-ne ilk önce aile ortamında başladığını söylemek yanlış olmaz. Nitekim kendisi, babası müftülük yaparken onun yazı işlerini yürüttüğünü ifade et-mektedir. Bu sıralarda vaktini çok iyi değerlen-dirmeye çalıştığını söyleyen Vâzıh Efendi, bir ta-raftan temel İslamî kaynakları incelemiş, diğer ta-raftan da âlimlerle ilmi konuları müzakere etme imkânı bulmuştur.17 Babasının vefatından sonra kısa bir süre fetva makamına getirilmiştir. Ancak fetva makamının manevi sorumluluğundan duy-duğu endişe nedeniyle bu görevinden, kendi iste-ğiyle istifa etmiştir.18

14 Akifzade Abdurrahim, age, s.167.15 Vâzıh Efendi, age, 2b.16 Vâzıh Efendi, age, 72a.17 Vâzıh Efendi, age, 2a.18 Vâzıh Efendi, age, 2b.

Vâzıh Efendi, fetvâ görevinden başka eğitim-öğretim faaliyetinin içinde de yer almıştır. Bur-malı Minare Camii’nin batı tarafında yer alan Sungurlu Medresesi’nde müderrislik görevinde bulunmuştur. Vefatıyla beraber oğlu Nimet Efen-di bu medresede aynı görevi sürdürmüştür.19

Kaynaklarda bildirildiğine göre Vâzıh Efen-di hayatının ilerleyen dönemlerinde birkaç defa Amasya’da müftülük görevine getirilmiştir.20 Sık sık karşılaştığı bu görev değişikliklerinin daha çok Amasya’daki bürokratik değişimle ilgilidir. Vâzıh Efendinin, görevindeki bu gelgitlerden kaynakla-nan sıkıntısını, zaman zaman ifadelerine yansıttı-ğını görmekteyiz.

Kaleme aldığı eserlerden çok yönlü ilmi bir ki-şiliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Fıkıh, edebi-yat, tarih gibi alanlar onun kendinde kalem oy-natma yeteneğini bulduğu alanlar olarak görül-mektedir. Yine bu eserlerden onun Arapça ve Farsçayı, eser verecek derecede bildiği görülmek-tedir. H.1200/M.1786 yılında İstanbul’da eğitim görürken Osmanlı Devletinde tercümanlık göre-vi yapan Hristiyan bir şahıstan Lâtince dilini öğ-rendiğini söylemesi de oldukça dikkat çekicidir.21

19 Yasar, age, C.1, s.173.20 Ali Rıza Ayar, agm, s.128.21 Vâzıh Efendi, age, 39a.

Page 20: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ XIX

Vâzıh Efendi, Osmanlı dönemi biyografi eser-lerinde isminden bahsedilen bir şahsiyettir. Ör-neğin çağdaşı Akifzâde Abdürrahim Efendi, “Kitâbü’l-Mecmû‘ Fi’l-Meşhûd ve’l-Mesmû‘” adlı eserinde şunları söylemektedir:

“Mustafa Efendi, Gümüşhaneli Ebubekir Efen-di hocamdan ders almıştır. Hatta merhumun ders-lerine beraber gidiyorduk. Ayrıca yine hocalarım-dan Şeyhzâde Abdullah Efendiden de ders almış-tır. Tahsilini tamamladıktan sonra babasının med-resesi olan Sungurlu Medresesine müderris olmuş-tur. Amasya’da birkaç defa müftü olarak görev yap-mıştır. Mustafa Efendi, fıkıh ve ferâizde meşhur bir âlimdi. Nazma meyli olduğundan Türkçe birçok şi-iri vardır. Şiirlerinin bir kısmında Kanî‘î, bir kıs-mında da Vâzıh mahlasını kullanmıştır. Fakat şiire fazla vakit ayırma fırsatı olmamıştır. Müftü Efen-di; edib, zarif, mütevazı bir insandır. Latifeleri ve marifetleri sever. Tedris yolunda en önemli itibarı, Şeyhü’l-İslam Salih Efendi’nin meşihatı döneminde kazanmıştır. Allah selamet versin.”22

Yine “Osmanlı Müellifleri” yazarı Bursalı Meh-met Tahir de eserinde kendisine yer vererek onun için “Ulemâdan ve ilm-i tarih müntesiplerinden bir zat” demektedir.23

22 Akifzade Abdurrahim, age, s.168-169.23 Bursalı Mehmet Tahir, age, s.145.

Nükteli ve latifeli kişiliğini yazılarına da zaman zaman yansıtan Vâzıh Efendiyi yaşadığı haksız-lıklar karşısında üzgün ve küskün olarak görmek-teyiz. Hakkında uydurulan dedikodular üzeri-ne “ezâ-yı nâmerde” katlanamadığı gerekçesiy-le fetva görevinden istifa ettiğini belirten Vâzıh Efendi, hayatının sonlarına doğru evine ka-panmıştır. Kendi ifadesiyle “mülâzım-ı köşe-i inzivâ” olmuştur.24

Sultan Mahmut’un kendisini meşihat makamına geçirmek üzere bir mektupla İstanbul’a davet et-tiği fakat önerilen bu görevi yazdığı şu beyitle ka-bul etmediği nakledilmektedir:

“Edemem çarha mudara bozamam unvanım,Şimdi feleğe küskünlüğümüz var sultanım”25

Muhtemelen Vâzıh Efendinin bu beytinde zik-rettiği küskünlüğü, onun uğradığı söz konusu haksızlıklar karşısındaki ruh halinin bir göster-gesidir.

Hayatı boyunca ilmi ortamlarda bulunmuş, ders okutmuş, müftülük yapmış, eser vermiş bir Os-manlı bilgini olan Vâzıh Efendi H.1247/M.1831 yılında Amasya’da vefat etmiş ve babasının Şamlar

24 Vâzıh Efendi, age, 72b.25 Osman Fevzi Olcay, Meşâhir-i Amasya, (Yay.Haz.Turan Bö-

cekçi), 2002 Ankara, s.84.

Page 21: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİXX

Mezarlığındaki mezarı civarına defnedilmiştir.26 Allah rahmet eylesin.

26 Vâzıh Efendi, eserin son kısmında şöyle demektedir: “Ve mâ tedrî nefsün bi eyyi arzın temût”, enfâs-ı ma‘dûde-i mukadderesi tamamın-da her nereye defnolunursa bu kitaba nâzirînden recâ ederim ki hâmişine işâret buyrulur. Tezkire-i duâ olur. Allahümmehtimnâ bil îmân. Âmin.” Bu satırlardan anlaşıldığına göre Vâzıh Efendi, vefat ettiği takdirde kitaba vefatıyla ilgili bilgi notunun düşülmesini vasiyet emektedir. Ulaştığımız yazma nüshaların sonunda müstensihlerin bu vasiyete uydukları ve yazarın Şamlar Mahallesinde Alagöz Baba Türbesi ha-ziresinde metfun olan babası civarına defnedildiğini beyan ettikleri görülmektedir. Osman Fevzi Olcay da “Amasya Şehri” adlı eserinde müellifimizin Şamlar Mezarlığına defnedildiğini yazmaktadır. (Bkz., Olcay, age, -Yay.Haz.Harun Küccük-Kurtuluş Altunbaş s.96.) An-cak Amasya Tarihçisi Abdizâde Hüseyin Hüsamettin Yasar, Amasya türbeleri arasında zikrettiği Alagöz Baba Türbesi bölümünde Vâzıh Efendiyle ilgili herhangi bir bilgi vermediği gibi müellifimizin yine Şamlar Mahallesi’nde yer alan Safa Paşa Hatun Türbesine defne-dildiğini ifade etmektedir. (Bkz. Yasar, age, C.1, s.104 ve 120) Vâzıh Efendi’nin kabri ile ilgili olarak verilen bu iki bilgi arasında bir fark-lılık olduğu açıktır. Söz konusu mahalde yaptığımız incelemede, ifa-de edilen türbelerin bugün yerlerinde olmadığı gözlenmiş ve maale-sef Vâzıh Efendi’nin kabrine ulaşılamamıştır. Peki Vâzıh Efendi’nin kabri nerededir? Bu durumda bizce iki ihtimal söz konusudur. Birin-cisi; Bu mahalleden geçen tren yolu yapımı esnasında veya daha son-ra mahallede yer alan mezarlık üzerindeki inşaat çalışmaları sırasın-da diğer pek çok kabir gibi Vâzıh Efendi’nin de kabri yerinden alın-mış ya da tamamen tahrip olmuştur. İkincisi; Abdizâdenin, “Şamlılar Mahallesinde şose yolu üzerindeki büyük çeşmenin arkasında etrafı du-var ile çevrili ufak yer…” şeklindeki tarifine uygun olarak kabir, bugün Şamlar Camii’nin yola bakan kısmındaki dört tarafı çevrili bölüm-dedir. Ancak ilgili bölümde birkaç tane mezar olmakla beraber biri hariç hiçbirinde okunacak bir mezar taşı kitabesi yoktur. O da Vâzıh Efendiye ait değildir. Amasya’nın tarihini kaleme almış böyle bir za-tın kabrine bugün ulaşılamaması, gerek tarihe saygı ve gerekse ilme ve âlime hürmet açısından son derece üzücü olup üzerinde düşünül-meye değerdir. –Allah kendisine rahmet eylesin- (S)

b) Eserleri

Yukarıda görüldüğü üzere Mustafa Vazıh Efen-di, değişik bilim dallarına ilgi duymuş, çok yönlü bir şahsiyettir. Bu çerçevede yazarımız edebiyat, fıkıh ve tarih gibi alanlarda eserler kaleme almış-tır. Ülkemizde yazma eserlere sahip bazı kütüp-hanelerde onun kaleme aldığı bu eserlerin fark-lı nüshaları bulunmaktadır. Bu eserleri şu şekil-de sıralayabiliriz:

1- Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâ’ili’l-Amâsiyye: Bu, müellifin Amasya tarihi ile il-gili olan ve şu an elinizde bulunan eseridir. Yukarıda eserle ilgili bilgi verilmiştir.

2) Dîvân-ı Vâzıh: Ankara Ünv. Kütüphane-si yazma eserler bölümünde Mustafa Con A 495/III numarada kayıtlıdır. 17 varaktan oluşan eser yazara ait şiirlerden oluşmakta-dır. Ayrıca eserin baş tarafında yazarın adı ve mührü vardır. Talik tarzda yazılan eserdeki hattın müellif hattı olma ihtimali yüksektir.

3) Fütûhât-ı Şâh İsmail Bahadır Han: Eser Amasya Bâyezit İl Halk Kütüphanesi 05 Ba 767 numarada kayıtlıdır. İran tarihine ilişkin olup, Farsça olarak yazılmıştır. Yazı stili talik-tir.

4) Gül-deste-i Gülistan Hediyyeten Li’l-İhvân: Eser Ankara Üniversitesi Yazma Eserler bölümünün Mustafa Con koleksiyo-

Page 22: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ XXI

nunda A 516 numarada kayıtlıdır. Edebiyat’la ilgili yirmi altı başlıktan oluşmakta olup, 69 varaktır.

5) Hikâye-i Beşir Çelebi: Amasya Bayezit İl Halk Kütüphanesi 05 Ba 1736/2 numarada talik hatla yazılmış bir nüshası bulunmakta-dır.

6) Ser-güzeşt-i Vâzıh: Ankara Ünv. Yazma Eserler Bölümünde Mustafa Con kolek-siyonu içinde 495/IV numarada kayıtlıdır. Manzum tarzda, 20 varakta kaleme alınmış bir eser olup, yazarın Amasya’dan Tokat ve Ankara’ya gidişi ve Amasya’da başından ge-çen bazı olaylar anlatılır.

7) Şerhu’l-Ezân ve Dellâlü’l-Cinân: Ankara Milli Kütüphane’de 06 Mil Yz A 9311 nu-marada kayıtlıdır. İslam fıkhına ilişkin bir eser olup, dili Arapçadır. Talik hatla kaleme alınmış olup, 21 varaktan oluşan bir nüshası bulunmaktadır.

8) Tûti-i Vâzıh: Ankara Ünv. Yazma eserler bö-lümünde Mustafa Con koleksiyonunun 495/II numarasında kayıtlıdır. Eser Farsça dilbil-gisi üzerinedir. Son kısmında H.1242 yılın-da tamamlandığı ifade edilmektedir. Nesih hatla kaleme alınmış olan eserin ön kısmın-da yazarın ismi, mührü ve duası vardır. Ayrıca eserin Çorum Hasan Paşa Kütüphanesinde, biri müellif hattı olan üç nüshası daha vardır.

Page 23: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)
Page 24: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

I. BÖLÜM

BELÂBİLÜ’R-RÂSİYE FÎ RİYÂZ-I MESÂ’İLİ’L-AMÂSİYYE

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ’NİN (1764-1831) AMASYA İLE İLGİLİ FETVÂLARI

Page 25: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)
Page 26: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

1- GİRİŞ

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla

Yüce ismini her önemli iş için başlangıç yapan Allah’a hamd olsun.1 Salât ve selâm her ko-

nuda kendisine uyulan Efendimiz Muhammed (a.s)’a, onun ehl-i beytine, gökteki yıldızlar misa-li bizlere yol gösteren ashabına ve inananlar için icmâları kesin delil, ihtilâfları ise rahmet2 olan müctehit imamlara olsun.

Bendeniz Amasyalı Mustafa Vâzıh, elinizdeki bu kitabın yazılma sebebini, “Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an”3 âyeti gereğince şöyle açık-layabilirim:

1 İslâm kültüründe her hayırlı işe önce “besmele” ile başlamak genel kabul görmüş bir uygulamadır. Özellikle Hz. Peygam-berin (a.s) söz ve davranışlarına yer verilen hadis kaynakların-da bu uygulamanın gereğine işaret eden pek çok hadis-i şerif yer almaktadır. Yazar bu ifadesiyle İslam kültüründe önem-li bir yere sahip olan “besmele”ye atıfta bulunmuş olmaktadır. (S)

2 İfadede Hz. Peygamberden (a.s) nakledilen şu hadis-i şerife işaret edilmektedir: “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Han-gisinden hadis alırsanız, doğruyu bulursunuz. Ashabın ihtilâfı sizin için rahmettir.” Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c.1, s.64; Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, c.1, s.210. Bundan dolayı İslam düşünce ge-leneğinde açık dini ilkelere ve dinin özüne aykırı olmadıkça farklı yorumlara imkân tanınmıştır. İslam Dininin bu özelli-ği düşünce faaliyetlerinin gelişme ve ilerlemesinde büyük bir rol oynamıştır. Bu yüzden henüz sahabe döneminde görülen söz konusu görüş farklılıkları, İslam’ın makul ve gerçekçi olu-şunun bir göstergesi olarak, insan hayatını kolaylaştırdığından “rahmet” olarak nitelendirilmiştir. (S)

3 Duhâ Suresi, 93 /11

Sıbyân mektebinden ergenlik çağına erdiğim-de, Amasya’da müftülük makâmında bulunan ve pek güzel hasletleri hâiz babam Çorumlu Hacı Kara İsmail Efendi beni yazı işlerinde görev-lendirmişti. Bu sırada hem yazı işlerini îfâ edip, hem de vaktimi hiçbir şekilde isrâf etmeksizin usûl ve fürû’ kitapları üzerinde çalışarak, âlimlerle müzâkere imkânı buldum.

Yukarıda ismi geçen babam, H.1227/M.1812 ta-rihinde4 vefât edince bendeniz Amasya’da müf-tülüğe tayin edildim. Fakat gördüm ki ahâlinin tutum ve davranışları oldukça değişmiş; kolayına uyum sağlama düşüncesi ise farz namazlarını, edâ etmeme engel teşkil ediyordu.5

Bunun yanında halkın sorularını önemseyip ter-cihe şayanını, zayıfını, ihtilâflısını ve en güvenilir olanını ayırt ederek doyurucu ve iknâ edici cevap-lar veremediğimden, Allah’ın gazâbından korkup müftülük görevinden istifâ ettim ve evime çekil-dim. Fakat bu yıllarda ilim ehlinin göçüp gitme-siyle, fıkhî konularda güç meselelerin halli için yine bendenize ihtiyaç duyulmuştu. Bu bağlam-

4 Müellif bu tarihi sayısal ifadeyle değil de “fedehale’l-cenne” ibaresiyle vermektedir. Söz konusu ifade tarih düşürme yön-temiyle H.1227/M.1812 yılına tekâbül etmektedir. (S)

5 Müftülük makamında bulunan müellifin bu ifadesinde, na-mazı tam vaktinde ve cemaatle kılamamaktan yakındığı anla-şılmaktadır. Bu durum onun tevazusunun da bir göstergesidir. (S)

Page 27: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ4

da İmâm Gazâlî –r.a- (v.505/1111) şu beytinde ne güzel söylemiştir:

“Âlimlerimiz sanki benzer kandil içindeki fi-tile,Aydınlatır beşeri, fakat kendisi ateşler içinde.”6

Yüce Rabbim kusurumuzu affeyleye. Âmin.

Şimdi, diğer şehirlerle kıyas edilmesi mümkün olmayan “Amasya” dedikleri bu nefis şehrin özel-liklerine geçelim.

Bâğ-bahçeleri, nehirleri, kuyuları ve dolapları, ipek üretimi ve zirâatıyla bambaşka olması, bu çerçevede gündeme gelen sorulara verilen fet-valarda çoğunlukla isabet edilemeyişi ve ihtimal hataya düşülmesi sebebiyledir ki, eskiden kalma bu uygulamaları Hanefî mezhebine göre düzel-tip açıklığa kavuşturmak istedim. Bu doğrultuda zihnime “Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili’l-Amâsiyye” adıyla güzel bir mecmua yazmak fikri doğdu. Ancak bu işin gerçekleşeceği an için çok içten dua ettim.

Yıl H.1239/M.1824 olunca Sivas valisi Mehmet Paşa üç tuğlu başlıkla yolu üzerindeki Amasya şehrine gelir.

6 Arapçası: “Fukahâunâ kezübâleti’n-nibrâs / Hüve fi’l-harîkı ve nef‘uhâ li’n-nâs”.

Şu beyitler bu olayla ilgilidir7: “Dört tarafımda güneş bir taneydi, Ansızın üç tanesi şehir üstüne düştü, fesübhanallah!Bakınız! O ne kadar geniş bir sığınak!

Çok üstün bir makam sahibi, herkesin yararlan-dığı, yardımı umulan kişi,

Benzerlerinden ilerde, makamı yüksek, fakirlerin koşuştuğu,Gariplerin barınağı, ilim adamlarının güvencesi,Salihlerin dayanağı, insanların en cömerdi,İnsanların en bahtiyarı, durumları araştıran ve dostluk arzulayan,Amasya ve Sivas’ın yöneticisi Seyyit Köse Mehmet Paşa,

Yeryüzünde onun namı yayılıp devam etsin,Allah izzet ve ikbal içinde ona uzun ömürler versin,Düşmanlarının ömrünü de zelil ve perişanlıkla kısaltsın. Âmin, âmin ey yüce Rabbim.”

Bir beyit:“Bu geri çevrilmez bir duadır, çünküTüm mahlûkatı kapsayan bir duadır.”8

7 Şiirin transkripli metni için ekler bölümüne bkz. (Ek.1)8 Arapçası: “Ve hâzâ duâün lâ yüraddü liennehû / Duâün

liesnâfi’l-beriyyeti şâmilû”

Page 28: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 5

Efendimiz, sultanımız hazretleri birkaç günlü-ğüne Amasya’da kalmaktayken bir grup âlim ve halktan fakir kimseler için gönülden sevinç için-de şu beyti söyledi:

“Sayende halk gönül zenginliği elde ettiEn fakirine bile sorsan Karun’a tenezzül

etmez.”9

Benim durumum da tam anlamıyla bu meşhur beyte uygun düştü. Bundan daha iyi bir zaman olmayacağı düşüncesiyle öteden beri aklımda olan ve bana oldukça heyecan veren Amasya’ya özgü soruları toplayıp yazmaya başladım. Bu ki-tap, ilgili kişilerin ellerinde başucu kitabı olduğu sürece söz konusu eşsiz sözün kısa zaman için-de beldemizde bıraktığı güzel izlenimin devam etmesi ümidiyle adı geçen valimizin yüce ismi-ni anarak:

“Kalemi ve siyah mürekkebi aldım elime Başladım yazmaya Bismillah ile”10

Sadece Allah’tan yardım diler ve O’na tevekkül ederim.

9 “Gınâ-yı hâl tahsîl etti âlim, halkı uhdende / Tenezzül eyle-mez Kârun’a sorsan en fakirinde.”

10 “Ele aldım kalem u kilk siyah / Başladım yazmağa bâ bis-millah”. Vâzıh Efendi, Köse Mehmet Paşa’nın Amasya’ya M.1824’te geldiğini ifade ettiğine göre “Belâbilü’r-Râsiye”nin de en azından M.1824 yılında kaleme alınmaya başlandığı, bu tarihin de müellifin hayatının son yıllarına tekabül ettiği anla-şılıyor. (S)

Ey Allahım! Hasetçilerin ve düşmanların şerrinden, mahlûkatın hürmetine beni koru.11

2- AMASYA’DAKİ SULAR İLE İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1- Amasya’da yer alan büyük nehir, Ağustos gün-lerinde iyice azaldığında Tokat’tan, Turhal’dan ve Amasya’dan atılan hayvan atıkları ve diğer atık maddeler durgun yerlerde gözle görülür şekilde ise de, suyun büyük bir kısmında akın-tının güçlü olması ve üç özelliğinden birisinin bozulmaması12 halinde adı geçen nehrin suyu temiz ve temizleyici hükmünde olur mu?

Cevap: Hem temiz hem de temizleyici olur.

Kaynak: a) “İçine leş düşmüş akıntılı bir nehir-den abdest almak, suyun özelliklerinden biri kay-bolmadığı sürece câizdir.”

Kaynak: b) “… Şayet akarsuya bir pislik düşer ve suyun tadında, kokusunda ve renginde o pislikten herhangi bir iz görülmezse bu suyla abdest almak câizdir. Suyun akıcı olması, onun tekrardan kul-lanılmaması demektir.” (Hidâye ve Mültekâ)

2- Aynı şekilde söz konusu nehrin akıntısı güç-lü olan yerlerinde dönmekte olan hamam ve

11 Arapçası: “Vallâhu müste’ân ve ‘aleyh’t-tiklân, / Allahümmeh-faz min şerri’l-hussâd ve’l-udvân bi hurmeti’l-ekvân.”

12 Suyun üç özelliği rengi, tadı ve kokusudur. (S)

Page 29: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ6

câmi dolaplarının tolalarına leş ve atıkların gi-rerek depo ve musluklara su ile gelmesi halinde, suyun nitelikleri bozulmadıkça, hamamda boy abdesti alanların guslü ve cami musluklarında abdest alanların abdesti geçerli midir?

Cevap: Geçerlidir. Hamam deposuna ve cami musluklarına su sürekli olarak aktığından ve ayrı-ca suyun lülelerden, boy abdesti ve namaz abdes-ti alanların bedenlerine akar halde dökülmesine “akarsu” hükmü verildiğinden, abdestlerin sıhha-tinde hiçbir şüphe yoktur. Fakat böyle zamanlar-

da, bir zorunluluk yoksa suyu dağdan gelen ha-mam ve camiye gitmek daha iyidir.

Kaynak: a) “Suyu bir taraftan gelip diğer taraf-tan çıkan küçük havuzun suyuyla abdest alınabi-lir. Burada en doğrusu havuzu ölçmenin gerekli olmadığı görüşüdür.” (Nükâye)

Kaynak: b) “… Borulardan akan, insanlar tara-fından da içilen ve kullanılan su hükmen pis de-ğildir. Böyle sular akarsu gibi düşünüldüğünden doğru olan görüş budur. (Nükâye)

Amasya Yeşilırmak.

Page 30: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 7

3- Amasya halkının erkek ve kadınları sıcak günlerde serinlemek için bir kısım arkadaşla-rıyla ırmağa girerek yüzüp oynadıklarında ağız-larına, burunlarına ya da bütün bedenlerine su girse, dışarı çıktıklarında onlardan cünüp olan-lar temiz, diğerleri ise abdest almış olurlar mı?

Cevap: Olurlar.

Kaynak: “…Boy abdesti ve namaz abdestinde ni-yet etmek farz olmayıp her ikisinde de sünnettir. Üstelik boy abdesti gerekli olan kişi serinlemek için akarsuya veya büyük havuza ya da bunlara eş değer sulara dalar, ağzına ve burnuna da su alır-sa cünüplükten çıkmış olur.” (Minyetü’l-Musallî)

4- Amasya halkının, bağ ve bahçelerini sula-mak için, özel mülkiyet olmayan nehir üzerin-de kurdukları su dolabının kanalından, izin al-maksızın abdest ve boy abdesti almalarında bir sakınca var mıdır?

Cevap: Sakınca yoktur.

Kaynak: “… Havuz, kanal ve kuyu suları gibi mülkiyeti olan sularda (dahi) herkes için kulla-nım hakkı vardır. Herhangi bir şahıs, bu sularla abdest ve boy abdesti alabilir; ayrıca mülk edin-miş olmak başkalarının haklarını kullanmalarına yardımcı olmak demektir.” (Kuhıstânî)

5- Amasya’da, yukarı kalede yer alan ve “Cilan-bolu” denilen ilginç kuyuya girerek suyuna ula-

şanların, kullandıkları su içine aktığı halde bu-rada abdest ve boy abdesti almaları caiz olur mu?

Cevap: Olur. Bendeniz çocukluğumda söz ko-nusu kuyuya girmiş ve suyuna tahminen üç yüz adımda ulaşmıştım. Berrak ve şeffaf bir sudur. Çevresi kırlangıç ve yarasa yuvaları ile doludur. Onların bıraktığı atıklar sebebiyle suyun nitelik-lerinde bir bozulma meydana gelmemiştir. Nite-kim suya her ne bırakırsan kısa süre içinde kay-bolmaktadır. Suyun akıcı bir özelliğe sahip oldu-ğunda hiç şüphe yoktur. Bununla beraber suyun başlangıç ve çıkış noktası gözle görülemeyip bi-linememektedir. Yunan mimari ustalığı ile örtü-lüp gizlenmiştir.

Ayrıca kıvrımlı bir kuyu olduğu için suyun bulun-duğu yerin ebadının kare şekliyle 10x10 (adım) olması tahmin edilmektedir.

Cilanbolu Suyu İle İlgili İlginç Bir Hatıra

Zamanımızda Canikli Hacı Paşa oğlu Mikdad Ahmet Paşa Amasya’ya vali olmuştu. Şehirde olan biten her şeyden haberdar olma sevdasın-daydı. Cilanbolu suyunun girişini ve çıkışını bul-ma iddiasıyla bir dalgıç buldu. Dalgıç: “Efendim, ben bu kuyuya girerim. Sudan sağ salim çıkarsam, fazlasıyla ücretimi vereceğinizden şüphem yok-tur. Fakat sağ salim dönemeyebilirim. Onun için diyetimi şimdi veriniz ki onu varislerime miras

Page 31: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ8

hukukuna göre bizzat kendi elimle taksim ede-yim. Ancak bundan sonra suya dalayım.” deyince kendisini 2500 kuruşa ikna ettiler. O da bu meb-lağı varislerine taksim etti. Dalgıç, ardından su-yun girişini ve çıkışını bulmak için daldı. Ancak gidiş o gidiş! Hiç olmazsa, cesedi suyun üstüne veya ırmağa çıkar umuduyla gece gündüz uzunca bir süre beklediler. Ne yazık ki görülemedi!

Bu olaydan, suyun çıkışına bir adamın sığabildiği fakat bu suyun nereye gittiğinin bilinemediği an-laşılmaktadır.

6- Amasya’da “deştî” diye ifade edilen üzüm bağlarında üzüm çubuğu budayan insanların, su bulamadıklarında çubuk uçlarından damla-yan su ile abdest almaları câiz olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “… İmam Ebû Yusuf ’a göre üzüm çu-buğu damlalarından oluşan su ile abdest almak câizdir. Uygulama da bu görüşe göredir. Bunun-la beraber câiz olmadığını söyleyenler de vardır.” (Hidâye)

7- “Deştî” denilen bu alanların bazı çukur nok-talarında birikmiş yağmur sularının nitelikleri -toprak ve yaprak gibi maddelerin etkisiyle- de-ğişmiş olsa bile kullanılacak başka su yoksa bu su ile abdest almak caiz olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “…Bir kısım yaprak ve toprakla niteliği değişmiş olan yağmur suyu gibi mutlak sularla13 temizlenmek caizdir.” (Mültekâ)

3- AMASYA’DA İBADETLERLE İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

a) Namaz Hakkında

1- Amasya halkından bir şahıs işçisini şehre yakın bağına götürdüğü takdirde, bu işçinin şehirde Cuma namazı kılmaya gitmesine engel olabilir mi?

13 Mutlak su: Yaratıldığı tabi halini koruyan, mahiyetini değişti-recek başka maddeler karışmamış suya “mutlak su” denir. Yağ-mur, kar, deniz, ırmak, kaynak ve kuyu suyu normal şartlarda böyledir. TDV İlmihal, C.1, s.187.Cilanbolu Kuyusu.

Page 32: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 9

Cevap: Olamaz.

Kaynak: “… Eğer cami yakınsa, ücretli çalıştırı-lan kişi Cuma namazına gitmekten alı konula-maz.” (Nükâye)

2- Amasya halkından bir şahıs, yaz gecesi sa-bahı kalkıp giyinirken ve abdest alırken güneş doğmaya başlasa, bu kişi namazı kılmayıp, son-ra kaza ederim, dediği takdirde, namazın tama-men kaçırılma korkusu olacağından, onu he-men eda etmesi caiz olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “…Sabah namazının farzını, (zarure-te binaen) güneş doğduğu sırada kılmak mekruh değildir. Aynı şekilde zevâl vaktinde ve güneşin batışında da durum böyledir.”

Bu konuda Ömer Nesefi’nin (v.537/1142) hilâf il-mine14 dair Manzûme adlı eserine bakılmalıdır.15 Mesele bu eserin “Şâfi‘iyye” bölümünde yer alır-sa da Hanefî mezhebinin önde gelen müctehit-leri aynı ictihâdı uygulamışlardır. Bu uygulama-

14 Hilâf İlmi: Hukûki ihtilafları ve bunların nedenlerini konu edinen ilim. Bkz. Mehmet Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimle-ri Sözlüğü, s.156, İstanbul 1998.

15 Manzûmetü’l-Hilâfiyyât adlı eser Necmüddîn Ebû Hafs Ömer b. Muhammed en-Nesefî’nin (v.537/1142) fıkıhla ilgi-li bir eseridir. Hâfızuddîn Ebu’l-Berekât Abdullah en-Nesefî (v.710/1310) ise manzum tarzda yazılan bu esere “Musaffâ” adını verdiği bir şerh yazmıştır. (S)

ya mezhep birleşimi denilmez. Çünkü Hanefiler zorunlu hallerde fetva verirken bu yöntemi kul-lanırlar.

Kaynak: “…Ben, Üstadım Hamîdüddin’in ho-casından naklen şöyle dediğini duydum: “… Na-maz konusunda gevşek olan Buhâralılar, güneşin doğuşu anında namazdan alıkonulmazlar. Çün-kü çoğu kere bu kimseler o sırada namazdan alı-konsalar veya mescitte beklemeye yönlendirilse-ler, ne böyle yaparlar ne de namazı kaza ederler. Öte yandan en azından o sırada sabah namazı-nı kılmış olsalar, hadisçiler bu şekilde kılınan na-mazı geçerli saymaktadırlar.16” (Musaffâ; Şerh-i Manzume-i Hilâfiyyât-ı Ömer Nesefi)

Trabzon Valisi Hazînadar-zâde Süleyman Paşa İle İlgili Bir Hatıra

H.1231 veya 1232 (M.1816-17) tarihlerinde merhum Hazînedâr-zâde Süleyman Paşa Haz-

16 Müellifin Musaffâ’dan yaptığı nakil için bkz. Hâfuzuddîn Ebu’l-Berakât Abdullah en-Nesefî, Musaffâ, Yaz, 1723, 249/303 vr., Demir Baş No: 268, Sınıflama 297.52, (Müst. Mehmet b. İbrahim), Amasya Bayezid İl Halk Kütüphanesi.

Şâfiler’e göre bir kimse, sabah namazını kılarken üzerine güneş doğsa, bu namazı tamamlamalıdır. Çünkü Ebû Hüreyre’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (a.s) şöyle bu-yurmaktadır. “Her kim güneş batmadan önce ikindi namazı-nın bir secdesine yetişirse namazını tamamlasın. Güneş doğ-madan önce sabah namazının bir secdesine ulaşan kişi yine namazını tamamlasın.” Fakat Hanefiler’e göre o takdirde na-maz bozulur. Çünkü mekruh vakitte kılınmış olur. Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, c.II, s.266, 1994.

Page 33: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ10

retleri Trabzon’da vali iken İstanbul’da okuyan bir vâiz, Ramazan’da sık sık gelip câmilerde vaaz ederken şöyle demişti: “Kardeşlerim! Geceleri imsak vaktine kadar oturup sabah namazını kıl-madan yatıyorsunuz. Behey kardeşlerim! Sabah namazını kılın da öyle yatın. Fakat sabah kalkıp kıldığınız takdirde bu da olabilir.”

Bu vâiz, sözünde ısrar edince Trabzon’da bulunan yerli ve konuk hocalar toplanıp Süleyman Paşa’ya şikâyete gitmişler:

“Şu İstanbul’dan gelen vâiz, böyle böyle diyor. Bu görüş hangi kitapta yazmaktadır. Ya delil getir-sin ya da bu görüşten vazgeçsin…” dediklerin-de Paşa, ilgili vâizi çağırıp durumu kendisine so-runca vâiz: “Efendim, ben bu meseleyi hocamdan işittim. Doğru bir bilgidir. Bunun için sözümden de dönmem.” der. Bunun üzerine hocalar işi bü-yüterek, bu görüşte dini ifsâd etme vardır, kendi-sine “ağır tazir cezası” gerekir, dediler. Ardından Süleyman Paşa onlara dönüp şöyle der: “Efendi-ler! Bu meseleyi Amasya âlimlerine sormam ge-rekir. O takdirde gereği ne ise yerine getiririm. Siz şimdi beş on gün sabredin.”

Paşa vâizi hapsedip Amasya ulemâsına hitaben postacısıyla bir mektup gönderdi. Bunun üzeri-ne bizleri mahkemeye topladılar. Mektup açıktan okundu. Mektubun sonunda şöyle diyordu: “… Bu meselenin cevabını ricâ ederim. Dayanağı ol-mayan bir mesele ise, sahibine ne gerekir?”

Böyle zor duruma düşen din kardeşini zayıf bir görüşle de olsa kurtarmaya çalışmak âlimlerin şa-nından olması gerekirken Amasya âlimleri hep bir ağızdan söz konusu görüşün asılsız olduğu-nu ifade ettiler.

Ayrıca bu yanlış görüşte ısrar edip dönüş yapma-yan vâize, şiddetli ta’zir cezası gerektiğini, çün-kü bu davranışta dinin özünü bozma tehlike-si olduğunu belirterek mektuba cevap verme-ye kalkıştılar. Bendeniz, karşı çıkacak oldum fa-kat sessiz kalmayı yeğledim. Resmî mektubu mühürlemeden evime geldim. Ömer Nesefi’nin Hilâfiyyesi’nin şerhi olan Musaffâ adlı eserden il-gili kaynağı yazıp dilekçemin içine koydum. Giz-lice posta memuruna teslim ettim, gitti. Adı ge-çen vali, ilerleyen günlerde, bir iş için Amasya’ya gelen bir adamıyla bana aynen şu yazdığı mektu-bu gönderdi:

(Süleyman Paşanın Bendenize Gönderdiği Mektubun Suretidir)

“Çok saygılı, bilgili ve zamanımızın İmam-ı Aza-mı Vâzıh Efendi; Rabbim sana çok uzun ömür versin. Daha önce Trabzon’a gelip kürsülerde vaaz eden hocanın sabah namazı hakkında orta-ya attığı bir meseleyi açıklığa kavuşturmak üzere postacımız eliyle gönderilen mektubun cevabın-da, Amasya âlimlerinin yazdıkları kararın aksine belirttiğiniz görüşe binâen ilgili ibareyi kaynağın-dan Divan Efendimize çıkartıp en ince detayına kadar inceledik.

Page 34: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 11

Bunun üzerine derhal vâiz hapisten çıkarılarak, kendisine hak ettiği ücret ve elbise, verilip gönde-rildi. Neredeyse Trabzon ve Amasya âlimleri bizi bir faciaya sürükleyeceklerdi. Bu yazıyı size geti-ren adamımız ile yüce şahsınıza, bir kürk ve yüz adet çeyrek altın gönderdik. Kabul buyurup, biz-lere duâda bulununuz.”

İşte bu fetva, münakaşalı bir fetvâdır.

Kardeşlerim; bu fetva fıkıh alanının inceliklerin-dendir. Genel geçer bir kural değildir. Mesela bir kimse, istemeden sabah namazını böyle gecike-rek kılmış olsa, namazı tekrar kaza etmesi gerek-mez. Bu yeterlidir. Daha fazlası gerekmez. İste-yen konu üzerinde araştırabilir.

3- Amasya bağlarında ferahlamak için gezmek-te olan insanlar, namaz vakti geçmesin düşün-cesiyle herhangi bir bağda namazlarını kılsalar câiz olur mu?

Cevap: Olur. Bu hususta genel izin ve serbestlik vardır. Akli deliller de tam olarak bunu destek-ler. Bağ sahibinin bulunup, kendisinden izin is-tenmesi gerekmez.

4- Amasya’da gayr-i müslim birinin bağında bahçıvanlık yapan şahsın, herhangi bir bölümü mülkiyetine geçirmeden, o bağın herhangi bir yerinde namazını kılması caiz olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: Müsâkât17, bir tür kiralama manasına gelir. Bir taşınmazı kiralayan kimsenin, eğer akit sırasında bu mekânı ne amaçla kullanacağı belir-tilmemiş ise, söz konusu yerleri istediği gibi kul-lanma hakkı vardır. (Mültekâ)

5- Amasya bağlarında ipek kozası toplamaya giden kimsenin elbiseleri ipek böceği pisliği ile kirlenmiş iken namaz kılmaları câiz olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “… Söz konusu böcek özü kana dönüş-müş ve ezilmiş bir şekilde elbiseye bulaşmışsa da câiz olur. Aynı şekilde böcek ölü koza halinde de bulaşsa sakınca yoktur. (Nükaye)

6- Amasya Ok Meydanı yanında yer alan “Venk” isimli kuyunun suyu ile abdest alınıp yine o mevkide namaz kılmak caiz olur mu?

Cevap: Mekruh olarak caizdir. Adı geçen kuyu-nun suyu sızıntı halinde akmakta olup, niteliğin-de bozulma olmamıştır. Her ne kadar safiyetin-de azalma görülse de burası Hıristiyanların vaf-tiz edildiği yerdir. İleride anlatılacağı üzere,18 bu

17 Müsâkât: Bahçe-emek ortaklığıdır. Ağaçlar bir taraftan, ba-kım ve sulama işi de diğer taraftan, hâsıl olacak meyve ve ürünler de aralarında belirlenecek bir oran dâhilinde tak-sim edilmek üzere yapılan bir tür ortaklık anlaşmasıdır. Buna “muamele fi’l-esmâr” da denir. Mehmet Erdoğan, age, s.339.

18 Venk Manastırı ile ilgili olarak ileride ayrıca bilgi gelecektir. (S)

Page 35: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ12

kuyunun büyük bir kilise yeri olduğu ve günümü-ze kadar Hıristiyan halkın tasarrufunda mezarlık alanı olarak kullanıldığı bilinmektedir.

7- Amasya’da bayram namazını kılmak için bir camiye toplanan cemaat bu caminin bahçesi-ne getirilen cenazenin namazını bayram hutbe-sinden önce kıldıklarında cenâze sahipleri de-fin için gider, bir kısım cemaat da evlerine dö-nerse, hasretle beklenen bayram hutbesini din-leme şerefinden mahrum olurlar. Zaruret ol-madığı halde, vakti müsait iken bayram hutbe-si dinlenip ve diğer bilinen dualar yapıldıktan sonra cenaze namazı kılınmasında sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur. Cenaze namazı vacip ise de ace-le kılınması müstehaptır. Biliyoruz ki, farz na-mazın bile, vakti girdiğinde kılınması farz iken, vaktin sonuna kadar geciktirilmesinde bir sakın-ca yoktur. Özellikle yaz günlerinde namazı serin vakte ertelemeyi âlimlerimiz uygun bulmuşlardır.

8- Amasya camilerinin mihrapları ve minare-lerinin kapılarına bakanlar için kıble, ilk etapta uygunsuz gibi geliyorsa bu mekânlarda namaz kılanların namazında bir şüphe var mıdır?

Cevap: Yoktur. Daha önceleri olduğu gibi bazı-ların mihrap doğrulsun zannıyla mumlukları bo-zup değiştirmeleri gereksiz bir işlemdir. Çünkü Amasya şehri kavisli bir şekle sahip olduğu için

öyle zannedilmektedir. Her ne kadar kıbleler-de farklılık olsa da yön birliği vardır. Kılınan na-mazların makbul ve de eksiksiz olduğunda şüp-he yoktur.

Kaynak: a) Yüz bütünüyle kıble yönünü kaybet-medikçe kıbleden kaymalarda bir sakınca yoktur. (Câmi‘u’r-Rumûz)

Kaynak: b) Mekke’de bulunan kimsenin bizzat Kâbe’ye göz doğrultusuyla yönelmesi, Mekke dı-şındakilerin ise cephe itibarıyla yönelmesi gere-kir. (Hidâye)

9- Amasya’da bazı vakitler namaza gelen üst düzey yetkililerin korumaları camiye önceden gelerek, orada bulunanları yerinden kaldırıp amirlerine yer tahsis etseler, söz konusu yetki-lilerin bu şekilde namaz kılmaları caiz olur mu?

Cevap: Günah işlemekle beraber câiz olur.

Kaynak: “…Zorla ele geçirilen bir yerde namaz kılmak, günah işlemiş olmakla beraber câizdir. Çünkü bu yere daha önce yerleşilmişti.” (Fusûsu’l-‘İmâdî)

b) Oruç Hakkında

1- Amasya şehri, derin bir vadide yer aldığı için, Ramazan hilâlini görmede bir gecikme yaşan-ması mümkündür. Böyle bir durumda bir iki günlük Ramazan orucu kaçırılacağından ayrı-

Page 36: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 13

ca bu oruçların kazasında ağırdan alma kaçı-nılmaz olacağından, uzman kişilerin hesabıyla önceden Ramazanın başlangıcı bulunup oruç tutmakta sakınca var mıdır?

Cevap: “Yetkili makamın (kadı) hükmü olmadan, oruca başlamada bir sakınca yoktur. Pek çok say-

gın ilim adamı ve büyük din âlimlerinin bu şekil-de amel ettikleri rivayet ile sabittir. Ancak Şevvâl orucu için hilâli görmek şarttır.”

2- Bilindiği üzere Amasya şehrinde, Ramazan-da iftar vaktini bildirmek için top ve fişek atıl-maktadır. Bağlarda ikamet etmekte olanlar, gü-

Amasya Vadisi.

Page 37: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ14

neşin batış vaktinde top ve fişek sesini gözle-mekte iken kulaklarına gelen herhangi bir sesi top ve fişek sesi zannederek iftar etseler, asıl bekledikleri sesi de sonradan duysalar kendi-lerine kaza gerekmez. Bu kimselerin orucu ta-mamdır. Ancak asıl vakitle arasında çok bariz fark varsa sadece kaza lâzım olur. Keffâret ge-rekmez.

Kaynak: “Kırsal bölgede ikamet edenler, Ramazan’ın son gününde duydukları davul sesi üzerine, o günün Bayram günü olduğunu zanne-derek iftar etseler kendilerine keffâret değil, kaza gerekir.” (Mühimmât)

3- Amasya bahçıvanlarının, Ramazan günle-rinde su dolaplarını düzeltmek için, su yutmak-sızın ırmağa girmelerinde sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

c) Hac ve Zekât Uygulamaları Hakkında

1- Amasya halkının zekât ve hac ibadetini yeri-ne getirmede dini yönden eksiklikleri veya uy-gunsuz davranışları var mıdır?

Cevap: Yoktur. Allah kabul eylesin.19

19 O dönemde Amasya halkının Zekât ve Hac gibi İslam’ın iki önemli pratiği konusunda özenli ve dikkatli davrandıkları an-laşılmaktadır. (S)

4- AMASYA’DA ÇÖZÜLMESİ GEREKEN OLUMSUZLUKLARLA İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1- Amasya’da, aşırılıklarıyla her şeye karşı ge-lerek meşhur olacağını düşünen sofi kılıklı bir kimse, kürsülere çıkıp, ırmakta yüzen çocuk-ları seyredenlerin veya namazda oturuşta aya-ğını dikmeyenlerin dinden çıktığını iddia eder. Ayrıca devlet yetkilileri hakkında isim belirte-rek iftira içerikli pusuluları kendi gibi bozgun-cu yandaşlarına vaaz kürsüsüne bıraktırır. Yine o kimseleri kâfirlikle itham ederek, cahil halkı bedduasına “âmin” dedirtmeyi adet haline ge-tiren bu kişiye vaaz etmeyi yasaklamak gerekir mi?

Cevap: Elbette gerekir. Ayrıca bu konuda işin ciddiyetine varmayıp, alay etmek için camiye ge-len kimseleri geri çevirmek ve hatta kendileri-ne ta’zir cezası uygulamak gerekir. Bu tip konuş-macıların ve destekçilerinin toplum için ne kadar tehlikeli olduğu ilim adamları tarafından açık de-lillerle bildirilmiştir.

2- Amasya’da ilmi kadroların çokluğu ve din âlimlerinin vergiden muâf oluşu sebebiyle, Amasya civarında ikamet den bir takım kişiler bu vergi muafiyetinden yararlanmak için ilmi kisveye bürünerek bir şekilde halkın gözüne girmeye çalışır.

Page 38: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 15

Bulunduğu ortama göre keyfince sözler söyler. Meydana gelen olaylarda hileli yollar öğretip ve yalan yanlış bilgiler verip sosyal karışıklıklara sebep olan bu kimseleri yaptıklarından alıkoy-mak ve hatta tutuklamak gerekir mi?

Cevap: Gerekir.

Kaynak: “Ehliyetsiz “müftü” tutuklanır ve bu tür eylemlerden engellenir.” (Mühimmâtü’l-Müftî)

3- Amasya’da Sultan Bâyezid Câmii’nin bahçe-si bir dinlenme yeri konumundadır. Bazı kim-seler bu alanlarda hayır işlemek niyetiyle otur-ma yerleri yaparlar. Buralarda derviş görünüş-lü, fakat içleri fesat dolu kimseler toplanıp asıl-sız ve ileri geri sözlerle şehirde huzurun bozul-masına ve cemaatin azalmasına sebep olurlar. Bu kötü gidişatın düzelmeyeceği bilindiğinden söz konusu yerlerin yetkili makam kararıyla yı-kılıp ortadan kaldırılması gerekir mi?

Cevap: Gerekir.

Kaynak: “Camiler ve avluları oturma mekânları haline getirilirse saygınlığı kalmaz. Buna göre ca-milerin avluları camiden sayıldığı için, söz konu-su yerler kaldırılır.” (Mühimmâtü’l-Müftî)

4- Amasya’nın bazı camilerinin dış mekân-larında yazın ve cemaatin çok olduğu günlerde namaz kılınıyorsa, bu mekânlara bazı kimsele-rin ağaç dikmelerinin engellenmesi gerekir mi?

Cevap: Gerekir.

Kaynak: “Mabetlere ağaç dikmek, Mecusi (ateş-perest) âdeti olduğu için câiz değildir.” (Büstânü’l-Ârif în)

5- Amasya halkının çoğu iyi niyetli ve gösteriş-ten uzak olduklarından dindar gözüken kimse-lere sempati ve yakınlık duyarlar. Bunu istismar eden bir kimse dindarlık görüntüsü ile çarşı ve pazarda gezerken, gördüğü meyve ve yumurta kabuğu gibi değersiz şeyler için “Şunların sahi-bi kimdir? Bulsam da kendilerine versem.” şek-linde yapmacık bir davranış sergilese bu kişiyi ta’zir cezasıyla engellemek gerekir mi?

Cevap: Gerekir.

Kaynak: Tatarhâniye adlı eserde, bu tür ahmak-ça zahitliğin ta’zir cezası gerektirdiği ifade edil-mektedir. Yine Yevâkît adlı eserde bu konuda şöyle rivayet edilmektedir: Hz. Ömer (r.a) zama-nında bir adam Medine’de sokak ortasına atıl-mış bir hurma bulur. Onu eline alıp şöyle sesle-nir: Bu hurmayı kim kaybetti? Bu soruyu dindar-lığını ortaya koyma amacıyla tekrarlayıp durur-ken Hz. Ömer (r.a) onun bu durumunu anlar ve şöyle der: “O hurmayı yesene be ahmak! Çünkü senin bu riyakârlığın Allah’ın hiç sevmediği bir davranıştır.” Ardından o adama elindekiyle vurur.

6- Amasya’ya yukarıdan nâzır, kıble yönündeki Çakallar ve Soğuk Pınar mevkileri şehzâdelerin

Page 39: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ16

ve medrese öğrencilerinin gezi alanı idi. Ya-kın zamanlarda halktan bazıları, bu yerlerde bağ ve bahçe yapmaya başladılar. Fakat topra-ğı kazıp gevşetmeleri yağmurların sel oluştur-masına neden oldu. Bu sellerin getirdiği taş ve kumlar, şehir içindeki ırmağı doldurup, camile-rin ve hamamların dolaplarına ve değirmenlere ağır zararlar verdi. Bu durumda adı geçen yer-lerin eskisi gibi yaylak ve mera kalması için, bağ sahiplerini buradan alıkoymak gerekli midir?

Cevap: Gereklidir. Adı geçen yerlerin Sultan Bâyezid Câmii vakıf arazisi olarak medrese öğ-rencilerinin yaylası, şehzadelerin avlanma ve din-lenme alanları, diğer insanların da gezi yolu oldu-ğunda şüphe yoktur. Bunun için Yüce Allah (c.c) söz konusu kişileri bu işlerden alıkoyacak yetkili-leri başımızdan eksin etmesin. Âmin.

Kaynak: “….Halkın topluca faydalandığı yerlere yakın alanları işlemek câiz değildir; buralar yeşil alan olarak bırakılmalıdır.” (Kuhıstâni)

7- Amasya’da yaşayan Hristiyanlar yılbaşı ge-cesi, birbirinin bacalarına sepet sarkıtıp, çerez toplamaktadırlar. Bazı Müslümanların onla-rı taklit ederek, çerez toplamaları durumunda, çirkin sayılan (mekruh) bu eylemden alıkon-maları gerekir mi?

Cevap: Gerekir.

Kaynak: “… Dini konularda Yahudi ve Hristi-

yanlara benzemek ve onları taklit etmek câiz de-ğildir.” (Eşbâh)

8- Amasya’da bakkal ve diğer satıcılar, Hristi-yanların Paskalya günü için yağ, yumurta, ta-vuk, hindi ve benzeri gıdaları stoklarlarsa, Müslüman halk da yüksek fiyatla da olsa bun-lardan satın almak istediklerinde, satıcılar sert bir dille, kalmadığını söylerse, bu satıcılara önce sözlü uyarı; olmazsa para cezası verilerek, bu eylemlerine engel olmak gerekli midir?

Cevap: Gereklidir.

Kaynak: a) “… Bu davranış, Müslüman’ı dışlayıp diğerlerini kayırma anlamı taşıdığı için haramdır. Dolayısıyla böyle davranan kişi engellenir ve ta-zir cezası uygulanır.” (Kuhıstânî)

Kaynak: b) “İmam Ebu Yusuf ’tan rivâyet edil-diğine göre; yetkililerin uygun görmesi halinde, böyle kimselerin mallarına -kamu adına- zorla el konulması ve kendilerine tazir cezası uygulanma-sı câizdir.” (Çivi-zâde)

9- Amasya halkının çatılarına kurdukları yağ-mur suyu oluklarından akan kirli su, alttan ge-çen yayalara açıkça zarar verirse, yetkililerin emriyle kaldırılmaları gerekli olur mu?

Cevap: Gerekli olur. Bu kötü eylem, diğer yöre-lerde yoktur. Bunu engelleyen yetkililere Rabbim başarılar ihsan etsin.

Page 40: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 17

Kaynak: “Eğer insanlara zararı dokunuyorsa, tu-valet, fırın, oluk ve buna benzer yerler kaldırılır.” (Kuhıstânî, Câmi’u’r-Rumûz)

10- Amasya’da bir kısım hanımlar, hamama gi-derken yanlarına aldıkları turşu, meyve ve diğer iştah kabartıcı yiyecek maddelerini hamamın bir köşesinde atıştırırken, birçok yoksul çocuk-ların uzaktan canı çektiği için umama hastası olsa ayrıca yiyecek kırıntılarının kirli suya ka-rışmasıyla ekmeğe hürmetsizlik edilse, hamam işletenlerin eşleri aracılığıyla bu çirkin davranı-şı engellemek gerekir mi?

Cevap: Gerekir. Böylece hamam işleticileri sevap kazanır, engelledikleri kişileri de günahtan kur-tarmış olurlar.

11- Amasya’da bazı hanımlar, hacı karşılama veya hafızlık törenleri bahanesiyle uygunsuz kıyafetler içinde işlek sokaklardan geçmeleri uygun mudur?

Cevap: Değildir. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır: “… Cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmayınız…”20

Kaynak: “Rivayet edildiğine göre, Hz. Ömer (r.a) Medine’de yol ortasında kadınları her ne za-man laflayıp gülüşürken görse, kendilerini uyarır-dı.” (Çivi-zâde)

20 Ahzâp, 33/33.

5- AMASYA’DA SERBEST BIRAKILAN DAVRANIŞLARLA İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1- Amasya’da tutkal katkılı üretilen “Elmâsiye” ve “Güllâç” tatlısının yenmesinde sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Kaynak: a) Bazıları “Tutkal, balıktan ve sığır ka-fası derisinden üretilir. Bunların murdar olma ih-timali vardır.” diyebilirler. Hâlbuki, burada kim-yevi değişim söz konusudur. Ayrıca “Eşyada aslo-lan ibahadır.”21 cevabı verilir.

Kaynak: b) “…Misk, öd kesesinde biriktiği halde hükmen temizdir.” (Eşbâhu’n-Nezâir)

2- Amasya’da medreselerde okuyan öğrenciler, tatil günlerinde zihinlerini dinlendirmek için ırmak kenarındaki bağlarda gezerlerken, her-hangi bir kimsenin bağının meyvesinden -aşırı-ya kaçmadan- yerlerse, bunda sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Kaynak: “Öğrenciler, aşırıya kaçmadan, ihtiyaç-ları nispetince, başkalarının bahçesinden alabilir-

21 İslam fıkhında yer alan genel ilkelerden birisi “Eşyada aslolan ibâhadır” şeklinde ifade edilir. Bu ifadeyle dinen açıkça mah-zur bulunduğu belirtilmeyen konularda serbestlik olduğu vur-gulanmaktadır. (S)

Page 41: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ18

ler. Çünkü onlar dinin temeli olan eğitim faaliye-tiyle meşguldürler. İmam Nâsıruddîn bu şekilde fetvâ vermekteydi.” (Mühimmâtü’l-Müftî)

3- Amasya bağlarında bir kısım bağ sahiple-ri, mahsullerini kaldırdıktan sonra bazı yoksul kişilerin söz konusu bağlara gelerek, bağda ka-lanları toplamalarında bir sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Kaynak : “…Tahıl hasat edildikten sonra tar-lada kalanları kim toplarsa, bunlar onun olur.” (Dürrü’l-Muhtâr)

4- Amasya’da çocukların akranlarıyla oynayıp, kazandıkları cevizleri veya yumurtaları evleri-ne götürüp büyükleriyle yemelerinde sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Kaynak: “…Bayram günleri çocukların oyunla kazandığı ceviz, şayet kumar oynamamışlarsa, ye-nilebilir. Bu konuyla ilgili Abdullah b. Ömer’den şöyle rivayet edilmiştir: Kendisi çocuklar için ce-viz satın alıyordu. Çocuklar da onlarla oynuyorlar ve İbn. Ömer de onlarla beraber cevizlerinden yiyordu.” (Tuhfetü’l-Mülûk)

5- Amasya’da yerleşik Hristiyanların düğünle-rinde ve bayramlarında komşularına gönder-dikleri yemek ve kırmızı yumurtanın Müslü-manlarca kabulünde sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Kaynak: “Gayr-i müslimlerin hediyelerini kabul etmede bir sakınca yoktur.” (Tatarhâniyye)

6- Amasya âlimlerinin, adaleti gözetmeyen bir yöneticiden hediye olarak aldıkları para ve elbise-lerin kullanımında bir sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Kaynak: “Ashâb-ı kirâm ve tâbiin, Muâviye’den ve Yezid’den hediyeler alıyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.v) de Mısır hükümdarı Mukavkıs’tan hediye kabul etmişti.” (Câmi‘u’l-Fusûl)

7- Amasya ahalisinin, ürettiği kozayı güneşe serip, içinde olan böcekleri öldürmesinde bir sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Kaynak: “İpek böceğini ölmesi için güneş altında bırakılması mekruh değildir.” (Nükâye)

8- Amasya halkından bir Müslüman’ın, gayr-ı müslim olan komşusu veya alış veriş ettiği şa-hıs hasta olduğunda, ziyaretine gitmesinde bir sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Kaynak: “Hz. Peygamberin de yaptığı gibi, gayr-i Müslimlerden biri hastalandığında ziyaretine gi-dilir.” (Fusûleyn)

Page 42: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 19

9- Amasya’da, kurtlu olduğu önceden biline-meyen iyi kalitedeki kirazın, yenildikten sonra kurtlanmış olduğu açıkça görülmüş olsa, bu ki-razın yenilmesinde bir sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Kaynak: “Fare artığı, bir yağ veya buğday kabının içine düşse ve söz konusu buğday öğütülse yeni-lebilir.” (Mühimmâti’l-Müftî)

10- Amasya eşrafından birisinin, âlimlerin ve halkın ileri gelenlerini davet ettiği düğün ye-meğinde basit ve argo latifeler yapılırsa, buna karşı ilim ehlinin kalkıp gitmesinde bazı sakın-calar doğacaksa, onların bu tür sözlere kulak asmayıp sabretmelerinde bir sakınca var mıdır?

Cevap: Umulur ki yoktur.

Kaynak: “İmam-ı Azam Ebu Hanife bu konu-da şöyle demiştir: “…Bir seferinde böyle bir or-tamda bulunmakla imtihan olundum da sabret-tim.” (Hidâye)

11- Amasya halkının dört saatlik uzaklıkta bahçeleri olup bu alanlara çoluk çocuğu ile gi-dip geri dönmeleri kaçınılmaz olduğundan, bu kimselerin hanımlarını ve yetişkin kız çocukla-rını eyerli atlara ve semerli merkeplere bindir-melerinde bir sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur. Bazı sahih hadis-i şeriflerde sa-kıncalı olduğu belirtilmiş olsa da bunlar kesin bir

yasaklama getirmez. Burada meydana gelebilecek olumsuz görüntüye dikkat çekilmiştir.

Bilindiği üzere birçok saygın din âlimi eşlerini deve hevdeçlerine bindirerek Kâbeyi ziyaret et-tirmişlerdir. Ayrıca, kadınların hamamlara gir-meleri, olumsuz karşılanmakla beraber zorunlu hallerde buna izin verilmiştir. Bahsi geçen konu da böyledir.

Kaynak: “Çünkü zorunlu durumlarda yasaklar kalkabilir.”

12- Amasya’da –Allah göstermesin- bir yan-gın olup, etrafa yayılma korkusu görüldüğün-de, çevre evlerin, yetkili izniyle yıkılmasında bir sakınca var mıdır?

Cevap: “Eğer gerçekte onların da yanma ihtima-li açıksa yoktur. Bu durum, vücuda yayılma teh-likesi olan kangrenli bir uzvun kesilmesine kıyas edilebilir.”

13- Amasya’da bir şahsın ipek böceği çok olup, onları beslemek için dut yaprağı yeterli değil-se ve başka birine de veremezse, bu şahsın ipek böceklerini tavuklara yedirmesinde bir sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Kaynak: “Asalak parazitlerini ve ipek böceğini ölsün diye güneşe bırakmak sakıncalı değildir.” (Nükâye)

Page 43: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ20

14- Amasya halkından birinin üzüm bağını, şa-rap yapacağını bile bile bir gayr-i müslime sat-masında bir sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Kaynak: “… Daha sonra şarap yapacağı bilinen kimseye, üzüm suyunun satılmasında bir sakınca yoktur.” (Hidâye)

15- Amasya’da fetva vermeye yetkili bir kişinin, yalancı ve sahtekâr olduğuna kanaat getirdiği birinin ifadelerini dinlemeyip, karar vermesin-de bir sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Rahmetli babam bu tip adamlara: “Be herif ! Se-nin sözün haklı olabilir. Fakat senin gibi bir ada-ma fetva vermek kadar vermemek de uygundur!” diyerek azarlayıp reddederdi. Allah rahmet eyle-sin.-

Kaynak: “… Fetvaya yetkili kişilerin sahtekârlığa giden yolu engelleme hakkı vardır.” (Surre ve Gurre, Fî Adâbi’l-Kâzî)

16- Amasya’dan akan büyük nehrin taşkın ol-duğu zamanlarda yoksul kişilerden “kancacı” denilen kimselerin, adı geçen nehrin sürükle-yip getirdiği ağaçları kancaları ile kenara çekip almalarında bir sakınca var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Bu işlem, ağaçların sahibi çıkar niyetiyle olursa, kancacılar ücrete hak kazanırlar.

Kaynak: “… Eğer, selin getirdiği ağacın kaybo-lup gitme tehlikesi görülüyorsa veya bir yırtıcının yakaladığı evcil hayvanı parçalamasından kor-kuluyorsa, duruma müdahale edilmesi gerekir.” (Kuhıstânî)

6- AMASYA’NIN MEYDANLARI VE “TOPALTI” MEVKİİ İLE İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1- Amasya merkezinde bulunan Sığır Pazarı ve Kanlı Pazar nasıl bir özellik taşır?

Cevap: Şehrin ortak kullanım alanlarındandır. Arapçada “finâ’”, Farsçada “Miyandih” denilen şehrin bu ortak kullanım alanları öteden beri bir-çok amaç için kullanılır. Buralar hayvanların sa-tılmak için bekletildiği, ürünlerin satışa sunuldu-ğu ve kamuya ait işlerin görüldüğü, tahsisli yer-lerdir. Herkes buraları kullanma hakkına sahip-tir. Alış veriş sonrası kalan pazar artıklarına, önce gelen sahip olur. Bu mekânlara bina yapılamadığı gibi toprağı da işlenemez.

Kaynak: “…Bazen “miyandih” denilen yerlerde-ki arta kalan maddeler sahipsiz olabilir. Bazen bu gibi yerler, satılık hayvanları bekletmek, ya-hut da fetihten sonra kamu yararı için ayrılmış

Page 44: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 21

mekânlar olabilir. “Miyân” kelimesi Farsça’dır. Türçede “orta” anlamına gelir. “dih” kelimesi ise yine Farsça olup Türkçe karşılığı “köy” demektir. Bu iki kelime birleşik halde kullanıldığında “köy ortası” anlamını kazanır.” (Fusûl)

2- Amasya’da Tımarhâne önü ve Taşhan önü aynı şekilde şehir meydanı hükmünde midir?

Cevap: Değildir.

Çünkü vakıflar idaresi buralarda hayvan beklet-me ve diğer kamu yararına giren işlerin yapılma-sı için izin vermişse de, vakıf yönetimi kullanım yetkisini elinde bulundurmaktadır. Bu nedenle orada bırakılan pazar artıklarına önce gelen sahip olamaz; vakıf yöneticileri tarafından toplanırlar.

3- Amasya’da Göklis ve Karaağaç Meydanı ve Ok Meydanı nasıl bir nitelik taşır?

Cevap: Buralar, Amasya’nın fethedilmesinden itibaren yeşil alan ve halkın piknik sahası olarak tahsis edilmiştir. İnşallah hep böyle kalır ve ekim ve dikim alanı yapılamaz, toprağı bile taşınamaz.22

4- Amasya ortasından akan ırmağın suyu azal-dığı zamanlarda yer yer otlar oluşursa, askerler ve diğer sivil halktan bazıları çamaşırlarını yı-kayıp kurumaya bırakırken bu otlara zarar ve-

22 Şehirlerimizin hızla betonlaştığı, yeşil alanların yok edildi-ği günümüzde, insana ve çevreye duyulan saygının göstergesi olarak dikkat çekici bir ifade olsa gerekir. (S)

rirse, zabıta görevlileri onlardan bir miktar taz-minat parası almaya ve onları engellemeye yet-kili midir?

Cevap: Söz konusu otlar nehrin yatağına dâhildir. Yeşerdiklerinde kullanıma açık hükmüne girer. Hiç kimse buralardan engellenemez.

Kaynak: “Kullanıma açık mekânlarda herkesin hakkı vardır.” (Zeylâî)

5- Amasya’da su dolaplarının başında yer alan bir miktar “boş arazinin” niteliği nedir?

Cevap: Dolabın kapsam alanı (harîm) içindedir. Buraları dolap sahipleri kullanırlar. Başkaların kullanma hakkı yoktur. Su kuyularının ve su ka-nallarının da böyle kapsam alanları vardır.

Kaynak: “Su kuyularının ve kanalların doğal ola-rak belirgin bir kapsam alanı vardır.”

6- Amasya’da Yeşilırmak’a kıyısı olan bağla-rın suya yakın olan boş alanları, kullanıma izni (temessük)23 verilir mi?

Cevap: Verilmez. Bu alanlar nehir taştığında ne-hirden sayılır, nehir azaldığında ise bağın deva-mı gibidir. Fakat ilgili bağ sahibi buralara hayva-nını bağlayabilir ve diğer amaçlar için de kullana-bilir. (Kuhıstani)

23 Temessük: Senet, muamele senedi. Vakıf ve miri arazilerin ta-sarrufuna dair verilen belge. Mehmet Erdoğan, age, s.452

Page 45: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ22

7- Amasya’da “Topaltı” denilen mevkii nasıl bir yerdir ki, vergiden muaf tutulmuştur?

Cevap: Kaleden atılan top güllesinin menzil ala-nına giren yerlerdir. Burası öteden beri olağanüs-tü askeri durumlar için boş bırakılan bir alandır.

Şu anda gerek duyulmadığı için Amasya hal-kından bazıları buraları bahçe haline getirmiş-tir. Şuf ’a hakkı24 söz konusudur. Allah korusun, yine olağanüstü bir durum olursa, kullanım yetki-si kalkar, açık bir alan olabilir; askeri mıntıka ni-teliği kazanır. Allah (c.c) bizleri korusun.

7- AMASYA’DA KİRALAMA VE SATIŞ İŞLEMLERİ İLE İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1- Amasya halkından biri işçi pazarına gidip birkaç işçiye: “Benim bağımı biliyor musunuz?” diye sorar. Onlar da: “Biliyoruz. Olmazsa, so-rar buluruz.” demeleri üzerine bu şahıs; “Öyle ise gidin bağımı belleyin, size şu kadar günde-lik vereyim.” der. Fakat işçiler, onun bağı zan-nederek başka birinin bağını bellerler. Bu tak-dirde işçiler anlaşma yaptıkları şahıstan ücret talep edebilirler mi?

Cevap: Talep edemezler. Emekleri boşa gitmiştir.

24 Satın alma ve hibe konusunda öncelik hakkı. Erdoğan, age, s.424.

Kaynak: “…İşçi, işverenden ancak ve ancak yap-tığı işin ücretini talep edebilir.” (Kuhıstani)

2- Vefat eden bir kimsenin mirası sadece küçük oğlu ile büyük oğluna kalırsa ve taksimatı yap-makla görevli hâkim kendilerinden işlem bede-li almak durumundadır. Fakat büyük kardeş sa-dece küçüğünden alınan işlem parasını yeter-li sayıp kendisi bedel ödemeyi reddedebilir mi?

Cevap: Reddedemez.

Kaynak: “Ebu Hanife’ye göre, miras taksimine bakan hâkim, mirasçıların her birinden aynı üc-reti alır.” (Hidâye)

3- Amasya halkından biri, namaz konusunda isteksiz veya hiç namaz kılmayan birini belirli bir ücret karşılığında bağında çalıştırmak üze-re götürür. Bu işçi, iş yaparken namaz kılmaya kalkar ve bunu istismar ederek, namaz işlemine gereğinden fazla zaman sarf ederse, iş sahibinin kendisine iş bıraktırması ve ücretinden kesinti yapması uygun olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “… Çünkü işçi, anlaşma şartlarından bir kısmını yerine getirmemiştir. Bu yüzden hak etti-ği kadar ücret alır.” (Zeyla‘î)

4- Amasya’da ipek böceği esnafı ve bu işten an-layan bilirkişiler bir araya gelip ipek çekme işi

Page 46: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 23

için her bir nidire25 için yemekli otuz, yemeksiz kırk akçe üzerine karar kılındıktan sonra, du-rum halka duyurulup piyasa belirlenir. Fakat işçilerden biri işverene “Senin kozaların düşük kalitede olduğu için çok zahmet çektim. Veri-len miktara razı değilim. Daha fazla ücret iste-rim.” talebinde bulunabilir mi?

Cevap: Bulunamaz.

Kaynak: “İmam Muhammed şöyle demiştir: “Yaptığı iş, bu şahsa makul piyasa şartlarında ve-rilmişse, kendisine ek ücret verilmemesi gerekir. Aksi halde ek ücret verilir. Uygulama bu görü-şe göredir.”

5- Amasya’dan akan ırmağın taştığı zamanlarda yoksul kimseler, onun getirdiği ağaçları birçok zahmetle kıyıya çekerler. Böyle bir durumda ağaç sahibi, ağacın kendisine ait olduğunu is-patlayarak onu ellerinden alırsa, çekiciler yetki-li kararla bu işten belirli bir ücret alabilirler mi?

Cevap: Alabilirler.

Kaynak: “Yitik bir malı bulan kişi, âlimlerin ortak görüşüne göre onu sahiplenemez. Ancak hâkimin takdiri olursa elde edebilir.” (Hidâye)

6- Amasya civarında Kirazlıdere, Kalebayı-rı, Kurtçayırı, Kurtçayı ve Derbent bağları-na üzüm hasat mevsiminde birer bekçi tutmak

25 Nidire için bkz. s.56, ikinci soru.

gerekir. Bunun için bağ sahipleri ve çalışanları bir araya gelip bir şahsı bekçi tutarlar. Bu şahıs bekçilik görevini yaptıktan sonra herkesin pa-yına düşen ücretini istediğinde bazıları: “Seni bekçi tutmaktan bizim haberimiz yoktu.” diye-rek itiraz edebilirler mi?

Cevap: Edemezler.

Kaynak: “Çarşı esnafının çoğu, genel bir ihtiyaç-tan dolayı başlattıkları inşaata bir bekçi tutma-ya karar verir, diğerleri bekçi tutulmasına karşı çıkarlarsa bile, bekçinin ücreti hepsinden alınır.” (Eşbâh)

Yakın zamanda bu konu üzerine çok tartışma-lar olmuştu. Örneğin Yeniçeri ocağından birisi bir şekilde bağ bekçiliği elde ederdi. Bağ sahip-leri üründen zarar ettiğinde bile belirlenen ücre-tin kat kat fazlasını alırlardı. Üzümün tamamına el koyup, “Ot ve kurşun parası” adı altında bir be-del almadan üzümü sahibine vermezlerdi. Niha-yet H.1240/M.1826 tarihinde Yeniçeri ocağı kal-dırılınca bu zulüm ateşi de sönmüş oldu.

7- Amasya’da ipek böcekçiliği yapanların koza devşirmeğe giderken bağda görevli bahçıvana “kapı açma” adı altında bir hediye vermesi adet olmuştur. İçlerinden biri bunu yapmadığı tak-dirde, bahçıvan böcekhane kapısını açmayıp, kozayı içerde tutabilir mi?

Page 47: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ24

Cevap: Tutabilir.

Kaynak: “… Kiralanan mal, ücret veya adet hali-ne gelmişse, bahşiş için alıkonulabilir.” (Mültekâ)

8- Amasya’da fetva verme yetkisi olanların, gü-nümüze kadar vakıf haklarını kullana geldik-leri Meydan Bağı, Mirdehor ve Hacı Bayram mevkilerinin ürünleri ücret midir, yoksa hedi-ye midir?

Cevap: Meydan Bağı, Sultan Bâyezid Câmii kar-şısında olan Madenüs Köprüsü’nün bakımı için vakfedilmiştir. Müftüler bunun bir kısmını vakıf şartlarına bağlı olarak kullanırlar. Gelirinin üc-ret olduğunda tartışma yoktur. Görevden ayrılan ve görev başında bulunanlar arasında ay hesabına göre taksim edilir. Ancak Mirdehor ve Hacı Bay-ram mevkii gelirlerinin hem ücret hem de hedi-ye olduğuna fetva verilmiştir. Bu konuda görevde olan müftü ile görevden ayrılanların bir yıldaki görev süreleri esas alınır. Amasya’da bu uygulama tartışmalıdır; En doğrusunu Allah bilir.

Payaslı Mehmet Efendi İle İlgili Bir Hatıra

Amasya’da müftülük yaptığım bir dönemde ürün hasadının ardından bağın ipeğini tüccara verdim. Bu iş için ilgili köylere görevliler gönderdim. Ne yazık ki bu sırada görevden alındım. Yerime Pa-yaslı Mehmet Efendi isminde, gerçekten bilgili

bir müftü atandı. Ne var ki, alelacele benim ver-diğim ipeği tüccardan geri aldı. Kendi adamla-rını gönderip benim görevlendirdiklerimi kovdu. Elde edilen ürünü getirip ambara kapattı. Bunun üzerine bendeniz, durumu Şeyhu’l-İslam Efen-dimize bir dilekçeyle bildirdim.

Daha sonra “Aylara bölünerek hesap yapılsın” şeklinde bilirkişi kararı geldi. Buna göre bende-niz, yılın sekiz ayında görevde bulunmuşum. Bu çerçevede hakkımı talep ettim. Fakat adı geçen müftü, vilâyet yetkililerine ricada bulunarak: “Al-dığımı geri vermek çok zoruma gidiyor. Başka bir kalemden ödeme yaparak Vazıh Efendi’yi sus-turun.” deyince vilayet yetkilileri gelip bir hesap daha yaptılar. Buna göre sekiz aylık payıma dü-şen ipeği bana tahsis edip gittiler. Ertesi gün, tah-sisatımın almak için hamallar gönderdim. Ancak Payaslı, hamallara: “Gidin Vâzıh Efendi’ye, tah-sisatı benden değil vilayetten alacağını söyleyin” deyince bendeniz tekrar vilayet yetkililerine ha-ber verdim. İlgililer gelince durumun aynen bu şekilde geliştiğini öğrendim. Allah biliyor ya, pa-yıma düşen ipekten vazgeçtim. Sonradan işittim ki, hiç çekinmeden onu da almış. Bu durumu ye-niden Şeyhu’l-İslâm Efendimize dilekçeyle bil-dirdim. Tarafımıza tebliğat geleceği gün, adı ge-çen müftünün vefat ettiğini duydum. Üzüldüm, ağladım ve ruhuna Fatiha okudum. Hakkımı he-lal ettim. Ayrıca Sultan Bâyezid Câmii’nde cena-

Page 48: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 25

ze namazını kılıp, cenazesini Halifet Mezarlığı-na defnettik. Allah rahmet eylesin, kendisi ger-çekten âlim bir zattı. Keşke benim gibi niceleri-nin hakkını yemiş olsaydı da bir süre daha yaşa-saydı. Allah (c.c) kusurlarını affetsin.

9- Amasya’da bağ ve bahçeleri telef edecek öl-çüde dolu yağsa, ücretli çalışan bahçıvanlar:

“Bizler, senin bağında çalıştık. Mahsul elde edemedik.” diyerek bağ sahiplerinden ücret ta-lep edebilirler mi?

Cevap: Talep edemezler.

Kaynak: “Eğer mahsulü doğal afet vurursa, çalı-şanlara ücret verilmez.” (Mültekâ)

8- AMASYA’DAKİ ALIŞVERİŞ UYGULAMALARI İLE İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1- Bağ ve bahçeler için gerekli olan ve çiftçiler için de alım satımı meşru sayılan katıksız kem-renin alış verişi geçerli olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “Bizim görüşümüze göre hayvan gübre-sinin alım satımı caizdir.” (Mültekâ)

2- Amasya’da halk arasında ipek böceği ve to-humunun alım satımı geçerli midir?

Cevap: Geçerlidir.

Kaynak: “İpek böceğinin alım satımı, geçmişten beri devam ede gelen bir uygulama olduğu için geçerlidir.” (Mültekâ)

3- Amasya halkından ırmağa kıyısı olan bir şa-hıs, ırmaktan su dolabının döneceği kadar bir yeri başkasına satsa, satış geçerli olur mu?

Cevap: Olmaz. Çünkü ırmak özel mülk değildir. Fakat kendi dolabının kapsam alanından bir do-laplık yer satabilir.

4- Müşterinin satıcıdan satın alıp götürdüğü ipek böceği tohumunun, mevsiminden önce, kendi elinde böcek çıkardığı görülürse, müşte-ri üretim hatası gerekçesiyle böcek tohumunu geri iade edebilir mi?

Cevap: Edebilir.

Kaynak: “Satın aldığı malda üretim kusuru bu-lan müşterinin, o malı geri iade etme hakkı var-dır.” (Mültekâ)

5- Bir şahıs, “kaliteli ipek tohumu” diyerek satı-cıdan alıp götürdüğü tohumdan “gügül” dedik-leri larva ortaya çıktığında bu durumu bilirkişi-lere bildirir. İnceleme sonucunda müşteri, tak-dir edilen değerden ödeme yaparsa aradaki far-kı satıcıdan geri almaya hak kazanır mı?

Page 49: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ26

Cevap: Kazanır.

Kaynak: “Müşteri, ipek böceği tohumunu, bil-meden Türk tohumu diye satın alır, sonradan bö-cek çıktığında aralarındaki kalite farkından ötü-rü tohumun Türk tohumu olmadığı görülürse, bu alış veriş hukuken geçersizdir.” (Fusûlü’l-‘İmâdî)

6- Bir kişi, sahip olduğu bağını bahçıvana verip, ürün elde edildikten sonra bu bahçıvanın habe-ri yokken mahsulün yarısı ile birlikte bağını bir başkasına satsa, satış geçerli olur mu?

Cevap: Bu durumda iki ihtimal vardır. Bahçıvan-lıkta kiralama anlamı vardır. Mülkiyet kiracıda iken onun izni olmadan alım satımın geçerliliği ve geçersizliği tartışmalıdır. Fetvâya yetkili kişi-ler, bu durumda gereğine uygun görüş bildirirler. Fıkıh kitaplarımızda da uygulama bu şekildedir.

7- Amasya halkından birisi, bilinen şekliyle yö-rede ipek pazarlığı piyasası belirlenmeden, pa-zar belli olana kadar ipeğini tüccara satıp tes-lim etse, tüccardan da ipeğin bedeli olmak üze-re belli bir miktar para alsa bu alış veriş geçer-li midir?

Cevap: Geçerli değildir.

Kaynak: “… Satış işlemi piyasa belirlemesine göre olur. Eğer fiyat, tarafların bulunduğu or-tamda bilinir ya da açıklanırsa alışveriş geçerlidir. Aksi halde geçersiz olur.” (Dürrü’l-Muhtâr)

8- Bu şekliyle ipek pazarlığı başlatan bir şahsın ipeği belirli bir fiyatla satılırsa, bu satıştan son-ra esas fiyat belirlendiğinde, bu kişi aradaki far-kı tüccardan isteme hakkına sahip olur mu?

Cevap: Olur. Fakat tüccarın da tercih hakkı var-dır: İpek halen elinde mevcut ise onu geri vere-rek parasını isteyebilir. Aksi halde farkı ödeme-si gerekir.

9- Amasya halkından birisi bağını bahçıvana vermeden alışılan şekliyle belleme, budama ve gübre hazırlama gibi işleri görür. Bu durumda bir bahçıvan bu şahsın bağını yarıya işlemeye talip olursa, yapılan bu hizmetler belirlenen bir bedel karşılığı bahçıvana satılabilir mi?

Cevap: Satılabilir.

Kaynak: “Alış verişe esas olan, “malın vasıfla-rı” şartı, ancak elde edilince satışa konu olabilir.” (Hidâye ve Fusûl)

10- Amasya’da nehir üzerinde dönen su dolap-larının sahipleri, kabul etmeleri halinde adı geçen dolabın üçte bir hakkını -toprağı hariç- tüm sahip olduğu haklarla, belli bir para karşı-lığı başka bir şahsa satsalar, bu şahıs dolabın çı-kardığı suyun üçte birini satın almış olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “…Bu tür yörelerde bir kimse -toprağı hariç- suyu aktığı kanallarla satın alırsa bu alışve-

Page 50: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 27

riş geçerlidir. Çünkü su, akış kanallarıyla birlik-te değerlendirildiği için satışa dâhildir. (Muhît-i Burhânî, Ataullah)

11- Aynı şekilde bir şahıs su dolabının çıkardı-ğı sudan üçte bir payını önceki kanala akıtarak bağına götürmek istese, dolap sahiplerinden biri suyu bu kanaldan geçirmeme hakkına sa-hip olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: “…İbn Seleme26 bu konuda şöyle diyor: Bir şahıs adı geçen kanalı toprak sahibinden sa-tın alırsa bu hakka sahip olur.” (Fusûlü’l-‘İmâdî)

12- Amasya’nın bazı yerlerinde taş ve kireç mal-zemesiyle yapılan havuzlarda, dağlardan gelip biriken suyu, bu havuz sahipleri belli bir miktar para karşılığı başka bir şahsa satabilir mi?

Cevap: Satabilirler.

Kaynak: “…Eğer doğal su, belirli masrafla yapı-lan havuzda tutulursa onun satışı geçerlidir. Fa-kat havuzda toplanmayan doğal suyun satışı ge-çerli değildir.” (Kuhıstani)

13- Bir vadiden akarak bağları sulayan sudan, o yerlerde bağı olan birisinin hissesini diğer biri-

26 İbn Seleme: Hammâd b. Seleme. M.709-784 yıllarında yaşa-mış hadis, fıkıh ve nahiv bilgini. (S)

sine -toprağı söz konusu olmadan- satması ge-çerli olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: “… Dağdan gelen suyu, sadece içmek için satmak doğru değildir.” (Fusûlü’l-İmâdî)

14- Amasya bağlarında “başı kesilecek” diye isimlendirilen dut yaprağı kesim yeri tam bilin-mezken ve kesim seviyesi açıkça belirtilmeden satılsa, bu satış geçerli olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: “… Alışveriş akdinde anlaşmazlığa yol açabilecek her belirsizlik, bu akdi geçersiz kılar.” (Kuhıstânî)

15- Amasya halkından birisi bağında senelik üretilecek dut yaprağını -kesim yerini açıkla-madan- başka birine satsa, fakat bu kesim yeri herkesçe biliniyorsa satış geçerli olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “… Dut yaprağı kesim yeri belirlenme-den satın alınsa, fakat kesim yeri herkesçe bilini-yorsa, bu işlem geçerlidir.”

16- Aynı şekilde yaprağı satın alan kişi bir mik-tarını kesip geri kalanını bıraksa, -gelecek sene dallara zarar verir diye- bağ sahibi bunları ke-sebilir mi?

Page 51: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ28

Cevap: Kesebilir. Bu konuda öteden beri müf-tülerimiz böyle fetva verirlerse de aşağıdaki soru üzerinde biraz düşünmelerini öneririm.

17- Bir şahıs başka bir şahsa senelik üretilen dut yaprağını, belirli bir fiyatla satar. Fakat bu yaprağın kesip hemen kaldırılmasını istemez. Müşteri ihmal veya tembellikle yaprağı kes-mediği için aradan geçen zamanın uzamasıyla söz konusu kesim yeri değişime uğrayacaktır. Bu durumda satıcı önceki durumdan yansıyan yaprak bedelini geri vererek ilgili alıcının bu se-neki kesimine engel olabilir mi?

Cevap: Olur.

Kaynak: a) “Eğer müşteri, yaprakları herhangi bir kayda bağlı olmadan satın almışsa ve belirlenen günde kesmişse, alış veriş geçerli olur. Belirlenen gün geçmişse bu akit geçersiz olur.” (Nükâye)

Kaynak: b) “…Bir sözleşmede tartışmayı gerek-tiren her konu akdi bozar.” (Surra)

18- Bir şahıs bağında senelik oluşan dut yapra-ğını belirlenen bedel karşılığı başka birine sat-tıktan sonra yaprakları kesip kaldırmasını ister. Satın alan “Böceklerim yedikçe kesmek istiyo-rum.” teklifinde bulunabilir mi?

Cevap: Bulunamaz.

Kaynak: “Satıcının mülkü serbest kalması için müşterinin satın aldığı yaprağı hemen kesmesi gerekir.” (Lisânü’l-Hukkâm)

19- Bir kimse, “böcek yedikçe” şartıyla başka-sından senelik dut yaprağını satın alsa bu alış veriş geçerli olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: “Eğer alıcı -peyderpey elde etmek üzere- bir senelik dut yaprağı satın alsa geçerli olmaz. Çün-kü dal ve yapraklar büyüdüğünden satılan kısım-la satılmayan birbirine karışır.” (Lisânü’l-Hukkâm)

20- Bir şahıs bir başkasından satın aldığı yap-rağı yine peyderpey yedirmek üzere bir elde ke-sip kaldırsa hem israf olacağı hem de çok zara-ra uğrayacağı açıktır. Öte yandan, dallarda ka-lınca anlaşma geçersiz olacağından bu konuda çözüm nedir?

Cevap: Dut ağacını köküyle satın alıp yaprağını peyderpey böceğine yedirdikten sonra, karşılıklı anlaşarak ağaçları mal sahibine geri verir.

Kaynak: a) “Köküyle satın alınan ağaçlardan pey-derpey yararlanmak üzere yapılan anlaşma geçer-lidir.” (Muînü’l-Hukkâm)

Kaynak: b) “Burada çözüm, ağaçların yaprakla-rıyla satın alınmasıdır. Bu durumda müşteri önce yaprakları kullanır. Sonra da satıcı sıfatıyla ağaç-ları ilk sahibine satar.” (Muînu’l-Hukkâm)

Page 52: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 29

21- Bir şahıs, başkasının bağında yetişen sene-lik dut yaprağını belirli bir fiyata satın aldıktan sonra bu yaprağı belirlenen kesim yerinden de-ğil, gelişigüzel keserse mal sahibi dallarda ka-lanları da bu şahıstan kesmesini isteyebilir mi?

Cevap: İsteyebilir.

Kaynak: “Ağaç yaprağı alan kişi, satıcının bah-çesini boşaltmak için “hemen” yaprakları kesmek zorundadır.” (Muînu’l-Hukkâm)

22- Yapraklar kesilirken oluşan sürgün çubuk-ları satıcının mıdır, alıcının mıdır?

Cevap: Satıcınındır.

Kaynak: “Bir kimse sadece satın aldığına sahip olur.” (Tatarhaniye)

23- Bir kimse kış günü bağında yaprağa dair bir şey yok iken, bağının sadece yapraklarını başka birine satması geçerli olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: “Olmayan malın satımı geçerli değildir.” (Surra)

24- Bir kimse kışın, yaz gelince bağında yetişe-cek yaprağı satmak isteğiyle bağının dallarında olan kuru çalılarını belli bir bedelle bir başkası-na satarsa, şimdi alıcı olan kişi yaz gelip bu ça-lıda yetişecek yaprağı satın alınmış mal gibi ke-sebilir mi?

Cevap: Kesebilir.

Kaynak: “Satılan ağaçlarda sonradan yaprak olu-şursa kesilebilir.” (Kuhıstani)

25- Canik ormanından bin bir zorlukla yakala-nan yabani etlikler ehlileştirilmeden Amasya’ya getirilerek sürü içinde pazarda tutulur. Biraz sakinleştirilir ve belli bir fiyata satılır. Bu du-rumda hayvanı sürüden ayırıp alıcının ahırına veya keseceği yere götürmek yine satıcının us-talığını gerektirir. Böyle bir etlik hayvanının alış verişi pazar yerinde mi yoksa satıcının usta-lığıyla götürdüğü yerde mi tamam olur?

Cevap: Bu alış veriş, satıcı maharetiyle hayvanın götürüldüğü kesim yerinde tamam olur.

Kaynak: “Yabani hayvanı elde edip götürmeye gücü yetmediği için müşteri teslim şartını ister. Ancak hayvan uysal ise eve teslim edilmese de sa-tış geçerlidir.” (Hidâye)

26- Aynı şekilde satıcı, bu tür bir etlik hayva-nı kendi maharetiyle ve belirlenen bir fiyatla sa-tın alan şahsın evine götürürken elinden kaçsa veya kendini bir yere çarpıp ölse satıcı alıcıdan parasını isteyebilir mi?

Cevap: İsteyemez.

Kaynak: Satılan malın bedeli, mal alıcıya teslim edilmeden ödenmez. (Surra)

Page 53: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ30

27- Dört kişi ortaklaşa pazar yerinden bir etlik hayvan satın alıp beraberce evlerinde kestikten sonra bir tanesi eti beğenmeyip ortaklıktan çı-kabilir mi?

Cevap: Çıkamaz.

28- Amasya halkından biri derisi satıcının, eti kendinin olmak üzere pazar yerinden bir etlik hayvan satın alsa bu işlem geçerli midir?

Cevap: Geçerli değildir.

Kaynak: “Koyun, canlı iken derisi ve eti ayrı sa-tılmaz.” (Mültekâ)

29- Alıcı, böyle bir alış verişin geçersizliğini, hayvanı kestikten sonra anlarsa kesilmiş hay-vanı geri verebilir mi?

Cevap: Verebilir.

Kaynak: “Çünkü alıcı, bu hayvanı satıcının izni ve yetkisiyle kesmiştir.” (Dürrü’l-Muhtâr)

30- Böyleyken, hem satıcı hem de alıcı kendi is-tekleriyle eti ve deriyi elde etse bu alışveriş yine de geçersiz mi olur?

Cevap: Geçersiz olur.

Kaynak: “İmam Züfer, geçerli olmaz demiştir. Çünkü geçersiz başlayan bir akit geçerliliğe dö-nüşemez. Bize göre bunun geçersizliği akdin tar-

tışmaya sebebiyet vermesindendir. Zira bu akdin geçerliliği henüz karara varılmadan önce ortadan kalkmıştı.” (Hidâye ve Atâ)

31- Bir kimse pazardan aldığı etlik hayvanı evinde kesip, “Yaptığımız alış verişte çok açık bir aldatma var.” diyerek satıcı aleyhinde davacı olsa davasında haklı olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: “Alım satımdaki aldatmalar müşteriye seçme hakkı kazandıran durumlardandır. Yok-sa alışverişi bozacak maddelerden değildir. Eğer müşteri aldığı hayvanı canlı olarak iade ederse bir problem kalmaz, aksi halde kesilmiş hayvanı geri verme hakkı yoktur.” (Dürrü’l-Muhtâr)

32- Bir pazartesi günü mal pazarından alınan hayvanın bedelini gelecek cuma günü ödemek Amasya’da bilindiğinden, bir şahıs pazar yerin-den bir etlik hayvan satın alsa götürüp evinde kestikten sonra, satıcı ödemeyi cuma günün-den önce isteyebilir mi?

Cevap: İsteyemez.

Kaynak: “Eğer bir malın bedeli bilinen bir güne kadar ödenmek üzere satılırsa geçerlidir. Satıcı onu süresi dolmadan önce isteyemez.” (Surra)

33- Dört kişi pazar yerinden ortaklaşa bir et-lik hayvan alsalar, evlerine götürüp onu kes-

Page 54: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 31

tikten sonra aralarında bölüşseler, Cuma saba-hı satıcı, “Defterime senin adını yazdım.” diye-rek hayvanın tam ücretini tek bir ortaktan iste-yebilir mi?

Cevap: İsteyemez.

Kaynak: a) “İsmi yazılan kişi bu alış verişte eğer kefil ise satıcı ondan bedelin tamamını isteyebi-lir.”

Kaynak: b) “Ortak mülkiyetlerde bir hisse sahi-bi diğerinin payından sorumlu değildir.” (Surra)

34- Amasya’da bilirkişilerce belirlendiğine göre her etlik hayvanda, müşterinin ilgisini çeken iki döş ve iki tandır bulunur. Her bir döş ise bir tandıra denk sayılır.

Buna göre dört ortak satın aldıkları etlik hay-vanı kestikten sonra, her bir bacak payı birer döş ve birer tandırlık şeklinde dörde bölseler. Tarttıktan sonra anlaşmalı kura ile birisine döş tarafı düşse o şahıs da “Ben tandırlık tarafı iste-rim” diye bölüşmeyi iptal edebilir mi?

Cevap: Edemez.

Kaynak: a) “Aynı etliğin bölüşülen etleri arasında kalite farkı olmaz.” (Fusûlü’l-‘İmâdî)

Kaynak: b) “Bölüşüm karşılıklı rıza ile gerçekleş-tirildiği takdirde, paylaşıma itiraz geçerli değil-dir.” (Zehîre)

Kaynak: c) “Din bilginlerinin çoğuna göre “kura çekmek” tarafların rızaları için uygun olan bir yöntemdir.” (Mir’ât)

35- Amasya’da pazar yerinde, araba veya binek üzerinde alınan nesnelerin satıcı tarafından müşterinin evine kadar götürülüp boşaltılma-sı gerekir mi?

Cevap: Gerekir.

Kaynak: “Bir adam şehirde, başka bir adamdan odun satın aldığında, bu odunu alıcının evine ta-şımak satıcıya aittir. Yolda mal zayi olsa yine satı-cı sorumludur.” (H.Fetâvâ)

9- AMASYA’DA BAHÇE KİRALAMA VE ZİRAATLA İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1- Amasya halkı, tarlalarını ve bağlarını başka birine yarıya verdiğinde, sürenin açıkça belir-lenmesi gerekir mi?

Cevap: Gerekir.

Kaynak: a) “Tohum ekimi ve ürün alma zaman-ları farklı olduğu için alıcı ve satıcının açıkça ki-ralama süresini belirlemeleri gerekir.”

Kaynak: b) “Yarıya anlaşılan akitler, ancak hiz-met süresinin beyanıyla geçerlilik kazanır. Çün-kü bu anlaşmalarda sürenin belirlenmesi topra-

Page 55: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ32

ğın verimliliği veya verimsizliğine göre, son dere-ce değişkenlik gösterir.” (Kuhıstâni)

2- Amasya halkından birisi bağını, tam bir yıl başka birine yarıya verdikten sonra kiralayan, yıl ortası mahsulü alıp bu bağdan ayrılabilir mi?

Cevap: Ayrılamaz.

3- Bir şahıs, başka bir şahsın bağından bir bö-lümü yıllık yarıya istese ve “Üç bel ağzı sökmek üzere ekip biçeyim.” dese, ayrıca hayvanım ile de “Şu kadar gübre çekeyim, mahsulün yarı-sı benim yarısı senin olsun” diyerek anlaşsalar; ürün çok olsa bile bu anlaşma geçerli olur mu?”

Cevap: Olur.

Kaynak: “Şayet mahsul ancak o şekilde verirse bu akdi bozmaz. Çünkü ürünün ortaya çıkması ak-din gereklerindendir. Şüphesiz ki bazı araziler-de mahsul ancak sürekli sulama ve gübreleme ile elde edilir.” (Zeyla‘î)

4- Bir kimse şartlarına uygun bir yarıya anlaş-ma ile başkasından aldığı bağda kendi çalışması ile oluşan dut yaprakları ve ipek böceği tohum-ları ile yarısını kendine yarısını da mal sahibine olmak üzere, yetişen böceği ortaklık anlaşma-sıyla besleyip belli miktarda koza elde etse, an-laşma ve tohuma bakarak o kozanın yarısı ken-dinin yarısı da mal sahibinin olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “Eğer tohum ortak ise ondan çıkan ürün de ortak olur.” (Hidâye)

5- Bir kimse diğerine, “İpek böceğimizi, tohu-mumuza göre bölüşelim” dese, aynı şahıs daha sonra “Ben ipeğin çekme işini de sana yükle-dim.” deyip çekme işini yarıcıya yaptırabilir mi?

Cevap: Yaptıramaz.

Kaynak: “Ortak anlaşmalarda ürün yetiştikten sonra taraflar diğerinden yeni bir talepte buluna-maz. Mesela ipek böceğini, toplama işini de yarı-cıya yükleme böyledir.” (Nükâye)

6- Amasya halkından biri bahçesini geçerli bir anlaşma ile başka birine yarıya verse fakat yapı-lacak işler açıkça söylenmese, yarıya tutan kişi “Bu işler açıkça söylenmemişti.” diye bölgede yapılması herkesçe bilinen işleri yapmayıp, ge-lirin yarısını alma hakkına sahip olur mu?

Cevap: Eğer iş görülmeyen bağ, çok ürün ver-mişse olamaz. Eğer bağ verimsiz olup ürün ancak masrafı karşılayabilecek kadar ise olur.

Kaynak: a) “İşçi ancak yaptığı işin karşılığını hak eder.” (Zeylâ‘î)

Kaynak: b) “İnsanlarca genel kabul gören uygu-lamalar anlaşmalarda belirlenmiş şart gibidir.” (Eşbah)

Page 56: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 33

7- Bir şahıs başka birinden yarıya aldığı bağda çalışıp elde ettiği dut yaprağını, bağ sahibiyle ortak olduğu ipek böceğine yedirmeden anlaş-ma süreleri dolsa bu durumda bağ sahibi yarıcı-ya “Anlaşma gereği yaprağının yarsını kes kal-dır.” derse yarıcı “Bu işlemi ancak gelecek sene yaparım.” deme hakkına sahip olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: “Yarıcılıkta anlaşma süresi bitince, yarı-ya tutan kişinin bağı boşaltıp sahibine teslim et-mesi gerekir.” (Mültekâ)

8- Bir şahıs bağını “Bizzat sen işleyeceksin” diye başka birine yarıya verir. Fakat yarıya tutan şahsın -hastalandığı için- iş göremeyeceğini anlayan bağ sahibi, anlaşmanın bitmesini iste-diğinde yarıya tutan, “Ben işleri ücretle başka-sına yaptırırım” deme hakkına sahip olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “Anlaşmada kişinin bu işi üstlenmesi ön görülmüşse, ortaya çıkan hastalık onun için bir özür kabul edilir. Ancak anlaşma, yapılacak işe mahsus ise yarıcının bu iş için ücretli işçi tutma hakkı vardır.” (Hidâye)

9- İki kişinin yarı yarıya hisseyle böcek tohumu ve dut yaprakları vardır. Ortaklardan biri bu müşterek tohumu çıkarıp, ortak yaprakla ortak

böceği beslese, elde edilen ipek üzerinde de yarı yarıya şirket akdi yapsalar geçerli olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “Çünkü her ikisinin malı birbirine ka-rışmış durumdadır.” (Kuhıstânî)

10- Böyle bir ortaklığın türü nedir?

Cevap: Mülkiyet ve üretim ortaklığıdır.

Kaynak: “Bu işlem iki ayrı sermayenin birbirine karışmasıdır. Geçerli akit olarak değerlendirilir.” (Nükâye)

11- Böyle bir yarıcılıkta böceğin devşirilmesi, ipek çekme ve ısıtmada kullanılan odun temini, yarıya tutana ait olmak üzere anlaşılsa, bunları yerine getirmesi gerekir mi?

Cevap: Gerekmez.

Kaynak: “Pamuk ve ipek böceği devşirme işi, or-taklardan her ikisine aittir.” (Nükâye)

12- Aynı şartlarla yapılan şirket akdi bozulur mu?

Cevap: Bozulmaz.

Kaynak: “Ortaklıklar fasit şartla geçersiz ol-maz. Çünkü bu işlemlerde vekâlet manası var-dır. Vekâlet ise, fasit şart sebebiyle bozulmaz.” (Füsûsu’l-Ahkâm)

Page 57: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ34

13- Yine böyle bir yarıcılık anlaşmasında, yarı-ya tutan, böceğe baktığı için bağ sahibinden ba-kım ücreti isteyebilir mi?

Cevap: İsteyemez.

Kaynak: “Çünkü yarıcılık, içinde her yönüyle or-taklık unsurlarını bulunduran bir anlaşma biçi-midir.”

14- Bir şahıs, içinde böcekhane bulunan ve bir kısmı boş; bir kısmı üzüm, meyve ve dut ağacı bulunduran bağını yarıya tutmak üzere başka-sına verir. Yarıya tutan kişi gerekli işlerin yanın-da gübre ilavesi sağladığından ürün artışı olur. Bu durumda tarafların yarı yarıya anlaşması ve yarıya tutanın, bu bağı sahibine teslim etmesi ne tür bir anlaşma olur?

Cevap: Boş araziyi ekme; üzüm, meyve ve dut ağacının yarıya verilmesi ortak yaprakla böceğin beslenip ipek elde edilmesi “emek ortaklığı” ile yapılmış bir anlaşma olur.

Kaynak: a) “Ziraat ortaklığı anlaşması (müzâra’ât) çıkacak ürünün bir kısmıyla ekim işi üzerine ya-pılan bir anlaşmadır. Ancak bu, İmam-ı Azam’a göre uygun değildir. İmameyn’e göre geçerlidir ve yaygın olan uygulama da buna göredir. (Mültekâ)

Kaynak: b) “Yarıcılık anlaşması (müsâkât), bir bağı veya ağaçları ürünün bir kısmını almak üze-re bir başkasına vermektir.”

Kaynak: c) “Ortaklık anlaşmaları iki türlü olur: Mülk ortaklığı ve anlaşma ortaklığı. Birincisi de iki bölüme ayrılır ve her ikisinde mal mülkiyeti söz konusudur.” (Mültekâ)

15- Aynı şekildeki bir anlaşmada bahçedeki üç unsurdan birine dokunan bir zarar, anlaşma konusuna giren diğer unsurlara da etki eder mi?

Cevap: Etki etmez.

Kaynak: “İmam Ebu Yusuf ve İmam Muham-med (r.a)’e göre anlaşmadaki bir unsura hâkim olan bozulma, diğer unsurların hepsini kapsa-maz.” (Fusûl)

16- Bir şahıs yarıcılıkla başka birinden aldığı bağın su dolabına belli bir miktar ağaç ve çivi harcayarak bağı sulasa, anlaşma sonunda do-lapta kalan ağaç ve çiviyi söküp alabilir mi?

Cevap: Alabilir.

Kaynak: “İğne terziye gereklidir. Marangoza ait olan da terzinin değildir.”27 (Hidâye)

17- Amasya halkından birisi bağını yarıya baş-ka birine verir. Yarıcı çalışıp dururken meydana gelen afet sebebiyle mahsul yetişmese, bu kişi mal sahibinden ücret talep edebilir mi?

27 Hakkın hak sahibine verilmesi gerektiğini belirten deyimsel bir ifadedir. (S)

Page 58: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 35

Cevap: Edemez.

Kaynak: “Eğer yarıya anlaşılan mahsulü afet vu-rursa birinin diğerinden ücret isteme hakkı yok-tur.” (Mültekâ)

18- Amasya halkından birisi bağını başka biri-ne yarıya verdikten sonra bağda çalışıp mahsul tam çıkmadan o kişi ölse, bu kişinin mirasçıları: “Bizler anlaşma süresini bekleriz.” dediklerin-de mal sahibi bunu kabul etmeyip “Ben bağı-mı başka birine işletirim veya kendim tamam-larım.” deme hakkına sahip olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: “Yarıcılık anlaşması taraflardan birinin ölümüyle geçersiz olur. Ancak istihsan28 yönte-minde, ürün toplanmış veya henüz olgunlaşma-mış bile olsa ölenin varisleri hak sahibi olurlar.” (Mültekâ)

19- Amasya halkından birisi bağını yarıcılık anlaşması ile başka birine verdikten sonra mah-sul tam çıkmadan bağ sahibi ölse bu kişinin mi-rasçıları “Bizler bağımızı kendimiz işleriz.” de-yip yarıcıyı bağdan çıkarabilirler mi?

Cevap: Çıkaramazlar.

28 İstihsan: Fıkıh metodolojisinde zahiren kıyası bırakıp, insan-ların ihtiyacına daha uygun olanı tercih etmektir. Yani kolay-lık için güç olanı terk etmektir. Erdoğan, age, s.210

Kaynak: “Eğer toprak sahibi ölürse -mirasçıla-rın hoşuna gitmese de- kiracı anlaşmayı sürdü-rür.” (Kuhıstânî)

20- Amasya halkından birisi bağını yarıcılık-la bir seneliğine bir başkasına verir. Bu kişi bir süre çalıştıktan sonra sözüne güvenilir, art ni-yet taşımayan bazı kimseler bağ sahibine, onun bağda yetişen meyvelerden çaldığını haber ve-rirler. Bu durumda bağ sahibinin anlaşmayı feshetmesi ve yarıya tutan şahsı, emeğinin kar-şılığını vererek bağından çıkarması mümkün müdür?

Cevap: Mümkündür.

Kaynak: “Kiracının, üründen çalma korkusu be-lirirse akit bozulur.” (Mültekâ)

21- Amasya halkından birisi bağını bir başka-sına yarıya verir. Daha sonra bu kişinin bağda kuruyan ağaçları kesip bağ sahibinin evine gö-türmesi şart koşulsa önceki anlaşma bozulmuş olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “Akdin şartlarından olmayan her şey anlaşmayı bozar.” (Kuhıstani)

22- Bir kişi bağını bir başkasına yarıya verdi-ğinde, bu kişiye bağda şu kadar fide ve dut ara-sını dikmesi şart koşulsa söz konusu fide ve ara-

Page 59: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ36

ya dikilen dutların o sene yarıcıya faydası olma-dığından anlaşma bozulur mu?

Cevap: Bozulur.

23- Bir kişi bağını bir başkasına yarıya verdi-ğinde daha sonra bu kişiye kendi evinde odun ve çıra yarma, at tımar etme gibi hizmetleri şart koşsa söz konusu anlaşma bozulur mu?

Cevap: Bozulur.

Kaynak: “Eğer yarıya tutana akdin gereklerinden olmayan ve taraflardan sadece birine menfaat sağ-layan bir şart koşulsa anlaşma bozulur.” (Hidâye)

24- Aynı şekilde yarıcı, bağ sahibinin evinde ve bağında görmüş olduğu işe karşılık ücret alabi-lir mi?

Cevap: Alabilir.

Kaynak: “Yarıcılık anlaşması bozulduğunda ya-rıcının o ana kadar yaptığı işin ücreti kendisine ödenmesi gerekir.” (Zeylâ‘î)

25- Bir kişi, yarıcılıkla başkasından aldığı ba-ğın meyvesinden, bağ sahibinin izni olmadan dostlarına hediye götürebilir mi?

Cevap: Götüremez.

Kaynak: “Misafire veya bir başkasına ortağın-dan izinsiz meyve sunulması haramdır. Çünkü o meyve üzerinde ortak hak söz konusudur.”

26- Bir kişi bağını şartlarına uygun yarıcılık an-laşmasıyla bir başkasına verir. Bağ sahibi ve aile fertlerinin, yarıcıdan izin almaksızın bağda çı-kan sebzelerden yemeleri veya evine götürme-leri uygun olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: “Eğer mal sahibi ve ailesi yarıcının izni olmaksızın çıkan üründen yerse bedelini öder.” (Kuhıstânî)

27- Şartlarını taşımayan yarıcılık anlaşmasın-dan meydana gelen sebze ve meyvenin tarafla-rın izni olmadan yenilmesi uygun olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: “Kurallara uymayan bir alış verişle satın alınan yiyeceğin yenilmesi helâl olmaz.” (Fusûlü’l-‘İmâdî)

28- Bir şahsın başka birisine yarıya verdiği bağ-da kuruyan ağaçların odununda, yarıcının hak-kı var mıdır?

Cevap: Yoktur.

Kaynak: “Yarıcı, anlaşmada bulunmayan farklı bir üründen faydalanamaz.” (Surra)

29- “Özel kayıt konulmadan bir bağı yarıya tu-tan kişinin, bağda herhangi bir sulama ve ko-

Page 60: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 37

rumaya ihtiyaç duymayan ceviz ağacından yarar sağlaması uygun olur mu?”

Cevap: Olmaz.

Kaynak: a) “Eğer bu husus anlaşmada açıkça yer alırsa olur.”

Kaynak: b) Kadıhan’da şöyle geçer: “Eğer bu ağa-cın sulamaya ve korunmaya ihtiyacı varsa olur. Aksi halde olmaz.”

10- AMASYA’DA TAZMİNAT VE DİYETLERLE İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1- Bahçıvanların, bilinen süre böcekhanede ikâmet edip bağın işlerine bakmaları Amasya’da devam edegelen bir gelenektir. Bir şahsın bağı-nı tam bir yıl süreyle yarıya tutan bahçıvan, bö-cekhaneye taşınıp erkenden oluşan kiraz ve ipe-ği aldıktan sonra süre dolmadan bağdan ayrılsa ardından bakımsız kalan bağın uğradığı zararı ödemeğe mecbur olur mu?

Cevap: Olur.

“Amasya’da bazı bahçıvanlar böyle yapar. Onlara bağını teslim edenin vay haline.”

Kaynak: “Kiracı, bilerek bahçenin kurumasına sebep olsa zararın bedelini öder.” (Mühimmâtü’l-Müftî)

2- Yüz yirmi beş dirhem29 çekilmiş saf ipeğe “bir nidire” denilen Amasya’da, bir batman30 böcekten iki nidire oluşması tecrübe ile sabit-tir. Bir şahıs bir batman böceğini ipek çekicisi-ne verse fakat çekilen ipek iki nidire gelmese bu durumda mal sahibi çekiciden eksik kalan kıs-mı isteyebilir mi?

Cevap: İsteyemez.

-Eğer çekici bu işte usta ise ve haksızlık yapmadı-ğına yemin ederse durum böyledir.-

Kaynak: “İpek çekicisi bu işte bir yolsuzluk yap-mışsa bedelini öder.” (Surretü’l-Fetevâ)

3- Bir şahsın ırmak kenarındaki bağında yıkıl-mak üzere büyük bir kavak ağacı vardır. Ağacın yakınında da başka bir şahsın dönen bir su do-labı vardır. Dolap sahibi bağın sahibine “Ağa-cını kes, yoksa dolabımızın üzerine düşecek.” şeklinde uyarmasına rağmen o kişi ağacı kes-meyi ihmal ettiği için yıkılan ağaç, bu dolabı tahrip etse bağ sahibi dolabın zararını ödemek zorunda mıdır?

Cevap: Ödemek zorundadır.

29 Dirhem: Eskiden kullanılan bir ağırlık ölçüsü. Tartı birimi ola-rak kullanılan dirhem 3.171 gr. ağırlığındadır. Osmanlılar’da okkanın 400’de biri. (3.148 gr.) Erdoğan, age, s.80.

30 Yerine ve malına göre iki okkadan altı okkaya kadar değişen bir ağırlık ölçüsü. Erdoğan, age, s.33

Page 61: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ38

Kaynak: “Yıkılmak üzere olan duvar örneğinde olduğu gibi, tehlikenin bizzat gösterilmesinden sonra sorumlunun ihmaliyle zarar oluşursa bu kişi zararın bedelini öder.” (Mecma‘u’l-Bahrayn)

4- Amasya bağlarında hayvan bakıcılığı pek yaygın olmamakla beraber bağ sahiplerinden birisi küçük ve büyük baş havyan besleyip salı-verse onlar da komşunun korunaklı bağına gi-rerek belirgin bir zarara yol açsalar, sahibinin bu zararı karşılaması gerekir mi?

Cevap: Gerekir.

Kaynak: “Sığırtmaç, hayvanları güderken uyuya-kalsa hayvanlar da bu sırada başkasının korulu-ğuna zarar verse oluşan bu zararı sığırtmaç öder.” (Fusûlü’l-‘İmâdî)

5- Amasya’dan geçen ırmakta iki çocuk yüzer-lerken birbirlerine yaptıkları şaka sonucu her ikisi boğulsa, bu çocukların diyeti nasıl ödenir?

Cevap: Birbirine takas sayılırlar.

6- Amasya’dan geçen ırmakta yıkanan birisi bo-ğulma tehlikesi geçirirken, diğer bir şahıs onu kurtarma amacıyla soyunup yanına ulaşır. Bo-ğulmak üzere olan can havliyle diğerine sarıl-dığından ikisi de ölse bu durumda kurtarmaya çalışan kişinin varisleri diğerinin mirasından diyet alabilirler mi?

Cevap: Alırlar.

6- Canik ormanlarından bin bir zorlukla ve us-talıkla yakalanıp ehlileşmeden Amasya’ya ge-tirilen etlik hayvanları, şehrin çocukları köşe başlarında değişik seslerle ürkütüp ırmağa kaç-malarına veya bir yere çarpıp ölmelerine neden olsalar, çocukların zararı ödemeleri gerekir mi?

Cevap: Gerekir.

Kaynak: “Değişik seslerle ürkütülen hayvanların telef olması halinde zararın karşılanması nokta-sında ittifak vardır.” (Mecma‘)

7- Aynı şekilde meydana gelen bir olayda ço-cukların ödeme imkânı yoksa doğan zararı ço-cukların velilerine hemen ödeme baskısı yapı-labilir mi?

Cevap: Yapılamaz.

Kaynak: “Eğer borçlunun hemen ödeme imkânı yok ise durumu düzelene kadar beklenir.” (Surra)

8- Kahvecinin fincanı, şerbetçinin bardağı müşteri elinde, kazara düşüp kırılırsa, adet ol-duğu üzere Amasya’da bunu müşteriye ödetir-ler. Amasya’da bir kahveci, her ne kadar kasıt-sız da olsa, müşteri elinden düşüp kırılan finca-nın bedelini, “Gelenek böyledir”, diyerek iste-yebilir mi?

Cevap: İsteyemez.

Page 62: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 39

Kaynak: a) “Eğer bir kişi, hamamdayken kullan-dığı hamam tasını kırarsa meydana gelen zararı karşılaması gerekmez. Aynı şekilde bir kişinin su içmek için eline aldığı testi düşerek kırılırsa zararı ödemesi gerekmez.” (Mühimmâtü’l-Müftî)

Kaynak: b) “Fakihlerden Ebû Ca’fer, hocası Ebu Bekir Belhî ve başka âlimlere göre müşterinin bu durumda zarar gören eşyanın bedelini ödeme-si uygun görülmez. Çünkü sadece bir yörenin ge-leneğine göre kıyas yapılmaz.” (Kuhıstanî)

9- Birisinin bağını sulamak için nehir üzerin-de yaptırdığı dolabın suyunu, bir başkası araya girerek kendi bağına akıtsa dolabın sahibi daha sonra bu kişiden kullandığı suyun bedelini is-teyebilir mi?

Cevap: İsteyemez.

10- Aynı şekilde susuzluk sebebiyle dolap sahi-binin bağında meyve ve sebzeler kurursa dolap sahibi zararın bedelini alabilir mi?

Cevap: Alır.

11- Amasya’da bir şahsın meyve ağaçlarından sarkan meyveleri başka birisi düşürüp zarar verse mal sahibi meydana gelen zararın bedeli-ni diğerinden alabilir mi?

Cevap: Alır.

Kaynak: “Şehirde ağaç altına düşen meyve-ler ancak sahibinin rızası bilinirse helal olur.” (Mühimmât)

12- Amasya halkından birisi izinsiz başkasının bağına girip çevreye zarar vermemek şartıyla hayvanına yedirmek için mali değeri olmayan otları koparıp alsa, bağ sahibine bedelini öde-mesi gerekir mi?

Cevap: Gerekmez.

Kaynak: a) “Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyur-muştur: Su, ateş ve ot gibi doğal olan nesnelerde insanlar ortaktırlar.” (Zeyla‘i)

Kaynak: b) “Otları çiğnemek ve üzerine oturmak gasp sayılmaz ki günahı gerektirsin.” (Zeyla‘î)

Kaynak: c) “Tazminat şartı malî değeri olan nes-nelerde aranır.” (Zeyla‘î)

13-Amasya halkından usul hatasıyla toplanan vergiler usulüne uygun toplanmış vergilerle ka-rışmış olabilir. Sonradan, yapılan bu hata anla-şıldığında yanlışlıkla alınan verginin geri iade edilme imkânı da olmayabilir. Bu durumda söz konusu vergi, fey’ malı31 sayılarak ilim ehli-ne ödense ilim ehlinin aldıkları bu miktarı geri ödemeleri gerekir mi?

31 Fey Malı: Harac, cizye, ticaret vergileri, musaleha bedelleri gibi gayri müslimlerden savaş etmeksizin alınan mallar. Erdo-ğan, age, s.111.

Page 63: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ40

Cevap: Gerekmez.

Kaynak: a) “Haksız yolla edinilen ve sahibi bulu-namadığı için iade edilemeyen bir mal devlet ha-zinesine kalır. Bu maldan devlet gereği gibi har-cama yapar.” (Tatarhâniye)

Kaynak: b) “İlim ehlinin fey’ malında hakkı vardır. Bir şekilde onu alabilir. Çünkü onlar halka hizmet işleriyle görevlidirler.” (Mühimmâtü’l-Müftî)

11- AMASYA’DA DUVAR YAPIMI İLE İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1-Bir şahsın bağında böcekhane yapması kom-şusunun böcekhanesinin havasını engelleye-bilir. Bilirkişiler, havasız kalan ipek böcekleri-nin bundan etkilenip öleceğine karar verirler-se, durumdan zarar gören kişi bina yapan kişiyi engelleyebilir mi?

Cevap: Engeller.

Kaynak: “Bir şeyin gelişimini sağlayan hava-yı engellemek böyledir. Nitekim hava akımına engel olan komşunun ağaçları çekilir ve kesilir.” (Kuhıstânî)

2- Amasya halkından birisi üç beş aylığına ki-raladığı bağda bir böcekhane yapmak istediğin-de diğer bir şahıs “Burada benim ailem rahatsız olur.” diyerek bina yapımına engel olabilir mi?

Cevap: Olamaz.

Kaynak: a) “Her ne kadar komşusu rahatsız olsa da kiracı bu durumda komşuluk hakları-nı elde etmiş gibi sayıldığından durum böyledir.” (Zehîratu’l-Fetâvâ)

Kaynak: b) “Ocak ve soba dumanı gibi olağan ra-hatsızlıklara komşu tahammül etmelidir.” (Fusûl)

3- Büyük bir nehir üzerinde çalışan su dolabı-nın direk üstü olukları öteden beri bir şahsın bağında iken eskiyip tamir ve yenilenme ge-rektiği için dolap sahipleri –daha sağlam ol-sun diye- eski yerini değiştirip bu şahsın bağı-na yeni ilaveler yapabilirler mi?

Cevap: Yapamazlar.

4- Aynı şekilde bir nehrin üzerinde çalışan do-labın su bendi başında ek yapılan kısımlar yıp-ranıp bağ sahiplerine zararı olsa, bağ sahipleri bu su dolabını önceki şekline çevirebilir mi?

Cevap: Çevirebilirler.

5- Amasya’nın zemini düz olmayıp, engebeli ve meyilli bir yapıya sahiptir. Buna göre yukarıda-ki şahsın bağı ile aşağıdaki şahsın bağı arasın-daki seki duvarı yıkılarak toprak aşağıdaki bağa kayar. Bu durumda aşağıdaki bağın sahibi “Ba-ğımdan toprağını kaldır. Ben de duvarı önceki şekliyle yapayım” isteğinde bulunabilir mi?

Cevap: Bulunabilir.

Page 64: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 41

Kaynak: “Eğer birinin toprağı başkasının arazi-sine kayarsa, toprak sahibi onu kaldırmak zorun-dadır.” (Fusûl)

6- Bir şahsın bağında yer alan ağaçların kökle-ri toprak altından komşusunun bağına uzansa ve bu durum o şahsın bağının verimini engelle-se, zarar gören kişi komşusuna haber verip bu-radaki ağaç köklerini kesebilir mi?

Cevap: Kesebilir.

Kaynak: “Başkasının mülkünü meşgul eden kim-se, o engelini kaldırması gerekir.” (Hidâye)

7- Bir kişinin ırmak kenarında bulunan söğüt ağacının dalları ırmakta çalışan su dolabının dönüşünü engellese dolap sahipleri bu ağacın dallarını sahibine çektirip kestirebilir mi?

Cevap: Kestirebilir.

Kaynak: “Başkasının bağına sarkan ağaç dalla-rı, eğer karşı tarafa zarar veriyorsa, çektirilir veya kestirilir.” (Surra)

8- Bir şahıs, Amasya’da Kanlı Pazarı, Sığır Pa-zarı ve Tımarhâne önü gibi özel mülk olma-yan pazar mahallerinde bekletilen hayvanların kemrelerini, herkesten önce gelip bir yere yığar. Daha sonra başkaları kendisine gelerek “Bu kemreyi biz alıyoruz.” diyebilirler mi?

Cevap: Diyemezler.

12- AMASYA’DA İÇME SULARI VE BAĞ SULAMA YÖNTEMİ İLE İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1- Sivas civarından doğup Tokat, Turhal, Amasya ve Taşova’ya uğrayarak Niksar ırma-ğına karışan ve daha sonra Çarşamba önün-den Karadeniz’e dökülen Tokat ırmağına, yine Keskin içinden doğup Çorum suyuyla beraber Amasya’da Tokat ırmağına kavuşan Çökerek ır-mağına, Lâdik topraklarında doğup Gümüş ır-mağıyla beraber gelerek Amasya’da yine Tokat ırmağına kavuşan Ilıcak ırmağına, -suyu bö-lüşüme girmediği için- Dicle ve Fırat nehirleri gibi “Büyük nehir” hükmü verilir mi?

Cevap: Verilir.

Kaynak: “Büyük nehir ifadesi, suyu bölüşülme-yen nehirler için kullanılır.” (Hidâye)

2- Böyle ırmakların üzerine Müslüman ve Müslüman olmayan kimseler -başkalarına za-rar vermemek şartıyla- dolap, değirmen, köprü ve sulama arkları yapabilirler mi?

Cevap: Yapabilirler.

Kaynak: “Dicle ve Fırat nehirleri gibi büyük ne-hirlerden herkesin -umuma zarar vermedikçe- arazisini sulaması, abdest alması, üzerine su do-labı kurması ve tarlasına kanal açma hakkı var-dır.” (Zeyla‘î)

Page 65: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ42

3- Bazı kimselerin Amasya’dan geçen nehir üzerine sadece bağlarını sulamak için ortaklaşa kurdukları dolabın oluğundan akan sudan izin almaksızın abdest almak, yıkanmak, çamaşır yıkamak ve hayvan sulamak mümkün müdür?

Cevap: Mümkündür.

Kaynak: “Eğer sürülerin sürekli kullanımından doğan tahribattan veya suyun kurutulmasından endişe edilmezse, havuz, kanal ve kuyu gibi özel mülk olan sularda halkın kullanım hakkı vardır. Özel mülk sahibi olmak başkalarının da yarar-lanma hakkını doğurur.” (Kuhıstânî)

4- Amasya’ya gelip giden misafirler yolda su-suzluk çekerlerse yol üzerindeki böcekhanele-rin kapısına gelip, “Bir kap ile su çıkarın.” deyip insanları zorlayabilirler mi?

Cevap: Zorlayabilirler.

Kaynak: “Su kaynağı özel bir koruma altınday-sa, silah kullanmaksızın zorlama yapılabilir.” (Mülteka’l-Ebhur)

5- Amasya’nın Çakallar, Soğuk Pınar ve Temennâ isimli bölgelerinden çıkarak şehir içinde bazı hamam ve pınarlara ait vakfedilmiş sular, eskiden beri o bölgelerde kullanılırken bunların hak sahipleri –Allah onları ıslah et-sin- az bir menfaat uğruna, ev sahiplerine “gel

geç ve depme” denilen küp yerleştirmelerine izin verirse, hamam ve pınarların suyu kesilebi-lir. O hamam ve pınarlardan yararlanan kom-şular şikâyet edip bu mevkiden “gel geç ve dep-me” isimli küpleri yasal izinle kırıp kaldırabi-lirler mi?

Cevap: Kaldırabilirler.

6- Amasya’da akan nehirde dönen dolaplardan birinin suladığı bağlardan bir şahıs cuma günü iki saat suyuyla bir bağ alıp üç saat suyuyla bir bağ daha alıp, perşembe günü bir saat suyuyla bir bağ daha alsa “Ben altı saat suyumu defaten alıp bağımı sulamak istiyorum” diyebilir mi?

Cevap: Diyebilir de diyemez de.

Kaynak: “Bir şahsın köyde farklı zamanlara bö-lünmüş su kullanım hakkı varsa, bu hakkı tek bir defada kullanması, ancak diğerlerinin onayıyla mümkündür. Cevahir’de böyle olmakla beraber Tetimme’de bu şart aranmaz.” (Kuhıstânî)

7- Bir şahsın bahçesi yukarıda, ortakların bah-çeleri aşağıda ise Amasya’daki nehir üzerin-de dönen eski dolaptan bu şahsın ve diğerleri-nin bağları sulanırken, bu dolabın masrafları-nı da herkes nöbet durumuna göre öderken, di-ğer ortaklar bu şahsa “Senin bağın yukarıda ol-duğu için, çoğu defa sıkıntı çekiyoruz ve büyük dolaba ihtiyaç duyuyoruz. Buna göre ya mağdu-

Page 66: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 43

riyet farkını ver, ya da bizler daha az külfeti olan bir dolap yapalım, sen de bağın için başka dolap yap…” diyebilirler mi?

Cevap: Diyemezler.

Kaynak: “Böyle durumlarda, bir şey eski duru-muna göre bırakılır.” (Eşbâh)

8- Amasya’da akan ırmakta “Kumalı” denilen bent ile dönmekte olan karşılıklı iki dolabın bi-rinin ocağı aşağıda olmakla mevcut olan su, sa-dece bu ocağa yetmektedir. Bu durumda yuka-rıdaki dolap dönemediği için sahipleri aşağıda olan dolabın ocağına levhalar koyup suyu yuka-rı kaldırarak ikisini de döndürmeye imkân ve-rebilirler mi?

Cevap: Verebilirler.

9- Bu durumda adı geçenler levha yerleştirip suyu yukarı kaldırdıklarında, suyun azlığı sebe-biyle iki dolap da dönmezse dolap sahipleri do-laplarını ne şekilde döndürürler?

Cevap: Nöbetleşe döndürürler.

Kaynak: Nevâzil adlı eserde şöyle geçer: “Yuka-rıdakiler haklarını isteyince, aşağıdakiler de onla-rı suyu tutmalarını engellediklerinde, hâkim suyu aralarında nöbete böler. Buna göre yukarıdakiler sırası geldiğinde levhalarla suyu tutabilirler.” (İbn Melek)

Günümüzde mutaassıp ve katı kurallı bir müftü bu mesele ile karşılaşınca “Nehir herkese ait bir sudur. Onda nöbet olmaz. Her birinizin dolabı-nı döndürüp duran suyu, ırmakta azaltıp çoğaltan yüce Allah’tır. Kitabımızda böyle bir şey yoktur.” diye cevap verip duran dolap sahiplerinin ve bağ sahiplerinin pek çok sebzelerini ve meyve ağaçla-rını kurutmuşlardır. Bu tip bilgisi yetersiz yetkili-lerin fetvalarından Allah’a sığınırız.

10- Amasya’daki nehrin üzerinde dönen dolap-tan sulanan bağ, öteden beri sahiplerince gece sulanırken, şimdi bu bağa sahip olan kişi “Ben bağımı gündüz sularım” talebinde bulunabilir mi?

Cevap: Bulunamaz.

11- Bir şahsın eski dolabının bendi başında, bir dolabın döneceği kadar yerde, başka birinin eski bir dolabı vardır. Bu bent bozulup tamire muhtaç olursa, önceki şahıs sonrakine “Bendi-mizi tamir edelim.” derse sonraki de “Benim bu bentle alakam yoktur. O senin dolabının bendi-dir. Kendin tamir et.” diyebilir mi?

Cevap: “Öncesi bilinmeyip, tespit imkânı yoksa ve o bent olmadığında, ikinci şahsın dolabı dö-nebiliyorsa bent birinci şahsındır. Dönemiyorsa birinci şahıs ikinci şahsa yararlandığı kadar kat-kıda bulunur. Zarar eşdeğer karşılığı ile ödenir.” (Eşbâh)

Page 67: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ44

12- Bir topluluğun, sahip oldukları dolabın bendi yıpranmış olup, bu bent ile dolapları nor-mal şartlarda dönerken, bu topluluktan biri di-ğerlerinin izin ve haberi yok iken bir miktar para harcayıp dolabın bendini “çifte taş bent” yapsa bu şahıs diğer ortaklardan masraf talep edebilir mi?

Cevap: Edemez. Çünkü zorunlu bir işlem değil-dir.

13- Ortakların nehir üzerinde dönen dolapları bozulup tamir gerektiğinde, birisi “rücû şartı”32 ile bir miktar para harcayıp dolabı yaptırdık-tan sonra masraf payını diğerlerinden isteyebi-lir. Kabul edip veren olursa sorun yoktur. Fakat kabul etmeyip vermezlerse, ikinci şahıs bu du-rumda onlara su vermeyebilir mi?

Cevap: Harcadığı miktar belli ise ve bu şahsın yalan söylemediği de açıksa suyu engelleyebilir.

Kaynak: “Dolap yıkıldığı zaman sahipleri onu yapmaya mecbur tutulmaz. Fakat içlerinden biri onu tamir edebilir ve paylarını verinceye kadar da diğerlerini dolabı kullanmaktan engelleyebi-lir.” (Bahr)

32 Rücu hakkı:Bağışlama amacı olmadan başkasına ait borcun ödenmesi veya ona ait işin görülmesi durumunda yapılan öde-me veya harcamanın ondan talep edilmesini ifade eder. DİA, C.35, s.284.

14- Bir topluluğun özel mülk olmayan sular üzerinde döndürdükleri dolapların bendi yıp-randığında, içlerinden söz sahibi olanlar su-yun daha güçlü akmasında fayda görerek çifte taş bent yaptırsalar bu durumda bazıları “Bize danışmadınız” diyerek paylarına düşen masra-fı vermezlik edebilirler mi?

Cevap: Edemezler.

15- Bir nehir üzerinde dönen dolabın bendi, karşı tarafta bir şahsa ait bağa kadar uzanıp ır-mağın akışını tamamen kesebilir. Bu durumda set üstünde toplanan sular o şahsın bağını bo-zup aksa ve dolabın dönüşü kesintiye uğrasa, söz konusu dolabın sahipleri, kendisine “Daha önce olduğu gibi nehre yine set çekeceğiz ve seti aynı şekilde senin bağına kadar uzatacağız.” di-yebilirler mi?

Cevap: Diyebilirler.

16- Bir kişi, bağının nehre bakan kısmında yer alan dolabın suyundan nöbet sırası geldiğinde yararlanmakta ve buna karşılık kendisinden bir ücret alınmamaktadır. Bu kişi bağını bu şekil-de öteden beri ücretsiz sulamaktayken, dola-bın diğer sahipleri -o kişinin bağına nöbet sü-resi kadar zarar olduğu halde- yapıla gelen uy-gulamaya aykırı olarak kendisinden nöbet sıra-sı için para isteyebilirler mi?

Page 68: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 45

Cevap: İsteyemezler. Bu hususta geçmiş uygula-ma önemli değildir. Burada o kişinin uğradığı za-rara bakılır.

16- Amasya’daki nehirde kurulu su dolabının ilk mevsimden son mevsime kadar dolabın bir kısmını tamir edilmesi, oluklarından taşan ve deliklerden akan suların tutulması için mevsi-min sonunda dolap yıkılır. Bu dolabın ağaçla-rını güvenli bir yere yığmak için ücretli bir kişi tutulması bir gelenektir. Böyle bir dolabın or-takları bir şahsı adı geçen iş için tuttuktan son-ra bu şahıs, tembellik edip ağırdan aldığı için, oluklardan ve deliklerden taşan su bir başkası-nın bağına zarar verir. Üstelik bu şahıs dolabı mevsimin sonunda yıkıp kaldırmadığı için ır-mak taşınca dolabı tamamen götürmüş de ola-bilir. Bu durumda ücretle tutulan bu şahsın, ba-ğın ve dolabın zararını ödemesi gerekir mi?

Cevap: Gerekir.

13- AMASYA’DA AV HAYVANLARI VE KURBANLIKLARLA İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1- Amasya’da akmakta olan ırmaktan balık av-larken bir şahsın ağına bir balık takılır. Tam al-mak üzereyken ağından kaçan balık aşağıdaki diğer bir balıkçının ağına düşerse, önceki avcı,

“Bu balık az önce benim ağıma takılmıştı”, di-yerek ikinci şahsın elinden bu balığı alabilir mi?

Cevap: Alamaz.

Kaynak: “Bir kimsenin kaçırdığı avı diğer bir avcı avlarsa bu av ikinci kişiye aittir.” (Zeyla’î)

2- Bir şahıs Amasya’da akmakta olan ırmaktan balık avlarken, büyük bir balık bu şahsın ağına veya oltasına takılabilir. Bu şahsın zapt edeme-diği büyük balık olta ile kaçsa ve aşağıdaki di-ğer bir şahıs tarafından tutulsa birinci şahıs ol-tayı ve balığı ondan geri alabilir mi?

Cevap: Alabilir.

Kaynak: “Eğer balığı olta ağzında ölmüş olarak yakaladıysa, balık öncekinindir. İkinci kişinin de-ğil.” (Hidâye)

3- Amasya’da akan ırmağın üzerinde dönen do-labın su çıkaran kovalarına giren balığı birisi almış olsa dolap sahipleri o balığı şahsın elin-den geri alabilirler mi?

Cevap: Alamazlar.

4- Amasya’dan geçen ırmak taştığında, bazı göllere ve çukur yerlere su ile gelen balıkların su çekildiği zaman öldükleri görülse bu balık-ların yenilmesi helâl olur mu?

Cevap: Helâl olur.

Page 69: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ46

5- Amasya ırmağından bilinmeyen bir sebep-le ırmak balık aksa, bu ölü balıkların yenilme-si helal olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: Bize göre bu konuda aslolan, balık do-ğal bir afet sonucu ölürse yenebilir. Fakat baş aşa-ğı kuyruğu yukarı tarzda kendi kendine ölmüşse helâl değildir.” (Hidâye)

6- Amasya’da ırmağa dökülen atık madde ile ölen balıkların yenmesi helal olur mu?

Cevap: Olur.

Kaynak: “Suya atılan bir ilacı yiyip ölen balığın yenmesi helâldir.” (Kuhıstânî)

7- Bir balıkçının ağına düşen su iti (su samuru) ve su domuzunun yenilmesi helâl olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: “Bize göre, karada yenilmesi helal olan hayvanın suda yakalananı da yenir. Karada yenil-meyenin suda yakalananı da yenmez.” (Kuhıstânî)

8- Hangi özellikteki balığa “tâfî” denilir?

Cevap: Başı aşağı kuyruğu yukarı su yüzündeki ölü balıklara denilir.

9- Canik ormanlarından yakalanıp ehlileşti-rilmeden Amasya’ya getirilen sürülerden bir

manda ürküp kendini ırmağa atınca şahsın bi-risi ateş eder. Ardından bu hayvanı atılan kur-şunun mu öldürdüğü yoksa vurulduktan sonra suda mı boğulduğu ayırt edilemezse eti yenile-bilir mi?

Cevap: Yenilmez.

10- Bir kimse aldığı etlik hayvanı evinde kasa-ba kestirirken kendisi “Bismillah” dese kasap ise besmele çekmese bu etin yenmesi helâl olur mu?

Cevap: Olmaz.

Kaynak: “Etin helâl olması için, hayvanı ke-sen kişinin “besmele” çekmesi şarttır.” (Dürrü’l-Muhtar)

Amasya’da Miras İle İlgili Bir Nükte

Amasya’da söylenen “süt yılı, sümük yılı” halk deyiminin aslı nedir?

Cevap: Amasya’da geçmiş tarihte bir müftüye iki kadın gelip fetva sorar:

“Anne bir kız kardeşimiz vardı ve öldü. Bir koca-sı, bir anamız bir de anne-baba bir erkek karde-şimiz var. İki de biz varız. Bunun malı nasıl tak-sim edilir.” Müftü:

“Mirasın üçü kocasının, birisi annenizin, ikisi de sizlerin; diğer kardeşe bir şey yoktur.” demiş.

Page 70: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 47

Bir sene sonra aynı kadınlardan biri ölünce sağ kalan yine müftüye gelip fetva istemiş:

“Bir kardeşim vefat etti. Bir kızı, bir annem, bir de ben varım. Ayrıca anne baba bir erkek kardeş var. Bunun malı nasıl taksim edilir?” Müftü şöy-le cevap verir:

“Mirasın üçü kızına, birisi ananıza ikisi de anne-baba bir erkek kardeşinize, sana bir şey yok.” Ka-dın bunun üzerine şöyle der:

“Efendi! Geçen seneki fetvâda, erkek karde-şe yoktur, denilmişti. Bu sene, ona var, bana bir şey yok, diyorsun.” Müftü latifeyi seven birisiy-miş; “İnsanlara anlayabilecekleri tarzda konuşu-nuz.” prensibine göre:

“Kadın! Geçen yıl süt yılıydı, bu sene sümük yılı-dır. Bilmiyor musun? Onun için sana bir şey düş-mez.” der.

O zamandan beri bu söz halk arasında yaygınlaş-mıştır. Herhangi bir dayanağı yoktur. Aslı olma-yan bir sözdür.

14- AMASYA BEDESTEN VAKIFLARI İLE İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1- Amasya’da, halk arasında övünç vesilesi olan bedestenin vakıflarının dükkân tapuları konu-sunda hüküm nedir?

Cevap: Adı geçen vakıfların tapu konusunda onayı Bursa ve İstanbul’da yer alan büyük camile-rin konumu gibidir. Buna göre binanın tamamın-da her bir dükkânın kullanım hakkı vakıf tarafın-dan belli bir bedel karşılığı satılıp kulanım hakkı-nın sürekliliği için her yıl belirlenen bir kira bede-line bağlanmıştır. Bu kullanım hakkı günümüzde de alınır, satılır. Hibe edilir veya bağış olarak alı-nabilir. Fakat başkasına vakfolunmaz ve miras bı-rakılamaz. Mülkiyet hakkı olan birisi vefat edince dört aya kadar oğluna ve kızına eşit olarak miras verilir. Diğer mirasçılar, bu şahsın ölümünden he-men sonra alırlarsa ne âlâ, aksi halde onlar da ala-mazlar. Tapu sahiplerinden biri, bu beldede bulu-namazsa bekletilmez, süresi içinde gelebilirlerse hak alabilirler, gelemezlerse alamazlar.

Page 71: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)
Page 72: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

II. BÖLÜM

AMASYA’NIN TARİHİ GEÇMİŞİ

Page 73: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ50

1- AMASYA ADININ NEREDEN GELDİĞİ

Amasya şehir merkezi, öncesi bilinemediği için antik bir yerleşim yeri sayılır mı?

Cevap: Öncesi bilinemediği için sadece kalesi an-tik bir yapı sayılır. Şehrin kendisi değil. Amasya ismi sonradan verilmiş olup, şehrin asıl adı “Har-şena Vadisi”dir. Elmas madeni çıktığından Elma-siye de denilmiştir. Kelime zamanla dile kolay ge-lecek şekilde değişime uğrayarak “Amasya” şekli-ni almıştır.

2- AMASYA İLE İLGİLİ İLERİ SÜRÜLEN TARİHİ BİLGİLER

Hicri 1200 (M.1785) tarihinde İstanbul’da tah-sil yaparken Lâtince dilini ve yazımını öğren-mek için Galata’da oturan resmi devlet tercüma-nı ve Hristiyan devletlerin danışmanı İsi adın-daki bir ilim adamından ders almıştım. Beş sene sonra yine bir iş için İstanbul’a gelmiştim. Ön-ceki samimiyetimize dayanarak söz konusu şah-sa uğradım. Çok memnun ve mutlu oldu. Bineği-mizden kapıcımıza kadar, gerekli bütün ihtiyaç-larımızı temin edip bizi konağına götürdü. Ade-ta kuş sütüyle beslercesine kırk elli gün bizi mi-safir etti. Dönüşümüze üç beş gün kala, antik şe-hir olan Amasya’ya döneceğimden bahsettiğimde “Hayır orası antik değildir.” dedi ve kütüphane-

sinden Van Kulu lügati kalınlığında bir kitap çı-kardı: “İşte bu kitap, milattan sonra 470 yılların-da yazılmış eski bir kitaptır. Bizans’ın küçük bü-yük bütün antik şehirlerini, görkemli binalarını, kale ve tapınaklarını resimlerle anlatır.” diyerek Amasya bölümünü gösterip kitabı elime verdi.

Söz konusu bölümde upuzun derin vadi resme-dildiğini gördüm. Ortasından akan bir ırmak ve şu anda şehrin olduğu yerde ev duvarlarından hiç-bir şey yok. Bomboş öyle ağaçlık bir yer ki toprak görülmez. Etrafında yer alan dağ ve kayalarında oyulmuş mağaraları ve şu anda camilerin, bedes-tenin ve bizzat benim evimin bulunduğu mahal-leri gördüm. Sanki şehrime dönmüş gibi oldum. O vadi içinde beş on kadar büyük tapınak ve çev-relerinde ilave binalar vardır.

Manastırların çevresinde ve mağaraların kapı ön-lerinde elleri asalı, uzun saçlı adamlar resmedil-mişti. Kimi ayakta kimi de çoban gibi değnekle-rine dayanmış haldeydiler. İşte bu vadiye yukarı-dan bakar gibi bir kale görüntüsü vardır ki, tıpkı şu anki durumuna benzemekteydi. Karşısında da yine bir kale tasvir edilmiştir ki o kale şimdi yı-kılmıştır. Söz konusu resmin altında ve üstünde bizim Kâtip Çelebi’nin Cihannûma adlı eserin-de uyguladığı tarzda Latin harfleriyle bazı yazı-lar vardı. Bunları bana okumasını rica ederek ki-tabı, İsi adlı şahsa geri verdim. Kendisi bu yazıla-rı şu şekilde tercüme etti:

Page 74: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 51

“Bu Harşena dedikleri yer, yerkürenin güneydoğu bölgesine düşen saklı kal-mış bir vadinin ismidir. Bu vadinin içinden bir ırmak akar. Kıyısında beş on manastır olup, her biri-nin birkaç bölümü vardır. Yüksek bir kayalık üzerin-de bir kalesi ve diğer bir dağda da başka bir kalesi vardır. Firavunlar, Ya-hudiler, Cürhümlüler ve Kantûrlular’ın bilginleri, buralar ıssızdır diye gelip geçmişlerdir. Şu anda ise Hristiyan azizleri inzivâ hayatı yaşarlar. Adı geçen kalelerde, paralı askerler manastırlarda kalanları korurlar. Manastırlarda kalan bu kimsesiler, dün-yadan bütün ilişkisini kesmiş kimselerdir. Ziraat ve ticaret gibi işler yapmazlar; başkalarının verdiği sadaka ve bağışlarla geçinirler.” (Burada metin ter-cümesi bitti.)

Yine birçok tarihi kaynaklardan edindiğim bil-gilere göre bu Amasya denilen yer, yol geçmez, kimse bilmez, uzunluğu on saatlik ıssız bir va-diden akan nehrin kıyılarında, on iki adet sağ-lam ve görkemli manastırın ve iki adet çıkılması imkânsız sarp yamaçlı kalenin ortak ismidir. Bu-

raya “Küçük Roma” da derler. Ayrıca Medinetü’l-Hükemâ33 da denilir. Bazı kaynaklarda ise “Bizans’ın Hayberi” ifadesine rastlanır. Mesela Arabistan’daki Hayber böyle gizli bir vadide altı bölümlü kalelerin bulunduğu yerin ismi olup gü-nümüzde ormanlık ve bataklık bir alandır.

a) Amasya Tarihinde Adı Geçen Manastır ve Kalelerin İsimleri

1- Ca’bân: Yunanca “arslan” demektir. Günü-müzde Ca’lan şeklinde ifade edilen bu ma-nastır, yıkılmıştır.

33 “Bilginler şehri” anlamına gelmektedir. (S)

Yalıboyu.

Page 75: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ52

2- İltekin: Yunanca Hz.Yusuf (a.s)’un ismidir. Günümüzde bazı kalıntıları mevcuttur.

3- Venk: Yunanca Hz. Meryem’in ismidir. Şu anda yıkılmış haldedir.

4- Nastûriyye: İddia edildiğine göre Hristiyanlık’ta bir mezhep ismidir.34 Şu anda Fethiye Camii olarak bilinir.

5- Çökçe: Yunanca Tur Dağı’nın ismidir şu anda izi kalmamıştır. Yerine Kuşbaz Tekke-si ve Çilehane Camii yapılmıştır.

6- Ayvasıl: Yunanca Hz. Adem’in ismidir. Bu manastır da yıkılmış haldedir.

34 382 yılında Roma İmparatorluğunun Kommagene eyaletinin Germanikeia (Maraş) şehrinde doğan patrik Nestur’un öncü-lüğünde gelişen bir Hristiyanlık mezhebidir. Bkz,TDV İslam Ansiklopedisi, c.33, s.15.

7- Dragot: Yunanca Hz. İsa’nın ismidir. Günü-müzde bir bölümü mevcuttur.

8- Frenkler: Şu an yıkılmış haldedir.

9- Zona: Hz. Lût’un ismidir. Manastırdan bir iz kalmamıştır. Şu an yerinde köy kurulmuştur.

10- Ziyere: Mübarek Kudüs şehrinin ismidir. Manastırdan bir iz kalmamıştır. Yerinde bir köy kurulmuştur.

11- Ya’kubiyye: Hristiyanlarca iddia edilen bir mezhebin ismidir. Halen yıkılmış haldedir. Halk arasında buraya Kilise Önü derler.

12- Gökliz: Yunancada dördüncü kat göğün is-midir. Şu anda izi kalmamıştır. Yeri mera ve halkın gezinti alanı olmuştur.

13- Harşene: Yukarıda olan kalenin adıdır. Ka-yalar üzerine yapılmıştır. Halen ayaktadır. Altmış altı bekçisi ve bir kale ağası vardır. Ulaşılması çok güç bir kaledir.

14- Palos: Yunanca yırtıcı hayvanların bulundu-ğu yere derler. Yıkılmış haldedir. Savâdiye’nin üst kısmında yer alır.

Harşena kalesinde kralın paralı askerleriyle bir komutan bulunur. Bunlar on iki manastırın gö-revlilerini korurlar. Yine Palos kalesinde de “vakıf yöneticisi” ünvanlı bir komutan otururdu. Halk-tan gelen bağışları teslim alıp, on iki manastırın

Amasya (Harşena) Kalesi.

Page 76: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 53

mum ve kandil giderlerine ve rahiplerin ücretle-rine aktarırdı.

Bu on iki manastırın, Harşena kalesi gibi tarihi bilinmez. Hz. Peygamberin (s.a.v) doğumun-da Venk Manastırı’nın bir kubbesi yıkılmıştı.35 Bu yörede yaşayanların mahsullerinden bereket kalktı. Üzerlerine bir musibet çöktü.

Bu Amasya vadisinde yer alan manastırlarda ri-yazete çekilmiş, sürekli ibadet halinde yaşayan rahipler çoktu. Bunların dünyanın diğer bölgele-rinde bulunan Hristiyanların gözünde son derece saygın bir yeri vardı. Özellikle Hicaz Hristiyanla-rı kendilerine oldukça hürmet ederlerdi.

Hatta Yahya Peygamberin kesik başını, saygı ile ziyaret edilmesi için Amasya vadisine gönder-mişlerdi. Yahya peygamberin kesik başı Venk manastırında iki ay kadar durdu. Bunu duyan çevredeki Hristiyanlar grup grup geldiler ve onu ziyaret ettiler. Bunu bilen Zimmîler şu anda bile bu yöreden geçerken son derece saygılı bir tavır takınırlar.

Ayrıca söz konusu manastırların rahipleri, bütün Hristiyanların çözümü güç dini problemlerini

35 İslâm Tarihi kaynaklarında Hz. Peygamberin doğumu sıra-sında bazı harikulade olayların meydana geldiği yer almak-tadır. Mecusilerin ateşinin sönmesi, Kisra sarayında on dört sütunun yıkılması, Sava gölünün kuruması bu olaylardandır. Anlaşıldığına göre, müellif Venk Manastırı’nın kubbesinin yı-kılmasını da bu olaylarla ilişkilendirmektedir. (S)

kendilerine götürdüğü başvuru makamı idiler. Bunların izinleri alınmadan büyük işlere girişil-mezdi. Bilindiği üzere Peygamberimiz Muham-med Mustafa (s.a.v) Mekke’nin fethinden sonra çevre ülkelerin krallarına İslam’a davet mektupla-rı ve elçiler göndermişti.

Bu doğrultuda ashaptan bir sahabeyi de Bizans kralı Kayser’e de elçi olarak yollamıştı. Elçi haz-retleri krala geldiğinde, kral İslam davetini du-yunca: “Benim Amasya vadisinde en geniş bilgi-ye sahip rahiplerim vardır. Onlardan izin alma-dan böyle bir iş yapamam. Senin yanına güveni-lir bir adamımı vereyim. Oraya gidiniz, onlar ne derse razıyım.” dedi.

Elçi hazretleri, Amasya vadisine gelince ilgi-li rahipleri toplayıp durumu açıkladı. Rahipler: “Daha önce biz bu konuyu biliyorduk. Çünkü Hz. İsa “Benden sonra gelecek peygamberin ismi Ahmet’tir.”36 diyerek müjde vermişti. Bunda asla şüphemiz yoktur. Bütün rahipler tereddüt etme-den ona iman etsin.” dediler.

Elçi Hazretleri tekrar krala gelip Amasya’daki ra-hiplerin söylediklerini haber verince, kral, dev-let erkânını toplayıp büyük bir meclis oluşturdu. Bu meclise: “Ben Muhammed Mustafa (s.a.v)’ya iman ettim. Siz de edin!” deyince devlet adamla-rınca büyük bir tepkiyle karşılandı. Krallığı elin-den alınacağı ortaya çıkınca: “Benim amacım siz-

36 Saf, 21/6

Page 77: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ54

leri denemekti. Ben nasıl dedelerimin dinini terk ederim!” diyerek bu tehlikeyi geçiştirdi.

Bu kralın Müslüman olup olmadığı ile ilgili ola-rak tarihçiler ikiye ayrılırlar. Onların bir kısmı, “İmanını gizlemiş bir mümindi.” derler. Bir kısmı ise “Önce iman etti. Sonra krallığı kaybetme kor-kusuyla imanından geri döndü.” derler. -En doğ-rusunu Allah bilir.-

Rus Krallarının Taç Giyme Töreni İle İlgili Bir Hatıra

Güvenilir gezginlerden birisi bana şöyle anlat-mıştı: “Bir seyahatim esnasında başkent olan Moskova’ya uğramıştım. Buradaki halkın ço-ğunluğunun ağzından, Hz. Peygamberin (s.a.v) bu mektubunun Hristiyanların elinden alına-rak Rusya’ya götürüldüğünü işittim. Şu anda da Rusya’dadır. Geniş ve kargir kubbeli bir mekâna konulmuştur. Orada demir, gümüş ve altından yapılmış ve iç içe geçmiş sandıklar içinde, güzel kokulu kırk kat yeşil muşambaya sarılı bir şekilde korunmaktadır. Sizin padişahlarınızın tahta otur-duklarında öncelikle Hırka-i Şerif ile Sancak-ı Şerif odasına vardığı ve Eyüp Ensari türbesine giderek kılıç kuşandığı gibi, bizim kralımız da buna benzer bir uygulama yapar. Öncelikle sayı-ları kırkı bulan rahipleri oldukça fazla harcama yaparak hamama gönderir. Rahipler hamamda yıkandıktan sonra güzel kokular sürünürler. Adı

geçen kargir ve geniş mekân da gül suyu ve bu-hur ile baştan sona yıkanır. Önce bu rahipler ora-ya gider ardından kralımız da büyük bir göste-rişle gelirdi. Söz konusu sandığı önüne getirirler, anahtarı elinde bulunduran başrahip krala tak-dim eder. Bu kırk rahip bir ağızdan yüksek sesle ve Rusça “Allahım! Adem safiyyullah, Nuh ne-ciyyullah, İbrahim Halîlullah, Musa Kelîmullah, İsâ Rûhullah, Muhammed Resulüllaha salât ve selâm olsun” duasını söylerler. Kralımız da san-dıkları eliyle açar, bu yüce mektubu öpüp başına koyduktan sonra aynı şekilde yerine bırakır. Ar-dından sandıkları kilitleyip anahtarı başrahibe teslim ederek tahtına oturur.”

Bu olay gezgin tarafından böyle anlatılmakla be-raber yoruma açıktır.

3- AMASYA’YA YÖNELİK FETİH HAREKETLERİ

Allah (c.c) Hz. Peygambere, Kur’an-ı Kerim’de “Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.”37 şeklinde müjde vermiş ve kendisini teselli etmiştir. Bu bin ay, Emevi saltanatının süresini ifade eder.38 Buna göre Emeviler’in saltanatları bin ay sürmüş olup,

37 Kadir, 97/3.38 İslam Tarihinde Emeviler 661-750 yılları arasında yaklaşık 88

yıl hüküm sürmüşlerdir. Bu sürenin ayette ifade edilen “bin yıl” ile ilişkilendirilmesi yazarın kendi takdiri olup, yoruma açıktır. (S)

Page 78: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 55

Ebu Müslim Horasani tarafından hükümranlık-larına son verilmiştir. Bu esnada Emevilerden ba-zıları Şam’dan kaçarak Bizans kralına sığındılar ve bir yerleşim yeri talebinde bulundular. Bizans kralı ise Ebu Müslim Horasani’den çekindiği için bunları merkezde tutmaya cesaret edemedi. Ardından Harşena Beyine bir mektup yazdı. Bu Emevi grubun Amasya vadisinde gözden ırak bir bölgede yerleştirilmelerini istedi. Harşene Beyi de bunlara kale kapısı önünden ırmağa kadar yer gösterip yerleşim alanları yaptırdı. “Oturdukları sürece bu evler onlarındır” deyimine uygun olarak bölgedeki Hristiyanlara hizmet ve yakınlık gös-termek şartıyla burada oturmalarına izin verildi.

Hicri iki yüze varır varmaz, Bağdat Danişmentle-ri yani ilim ehli peş peşe gelip mal ve ganimet için Bizans’a girmişlerdi. Gündüz saklanarak geceleri yollarına devam ederek Amasya vadisindeki Ça-kallar mevkiinin bulunduğu dağda belirdiler.

Harşena Beyi ve Amasya manastırlarında oturan kişiler, yerlerini savunmak için harekete geçtiler. Gelenler ise cengâver oldukları için bir vuruşma gerçekleşti. Sonuçta Danişmentlerin yarıdan faz-lası şehit olsa da Nesturiye manastırını fethedip, burayı camiye çevirerek adına “Fethiye Camii” dediler.

Adı geçen manastırdaki halkın mezhep anlayışla-rı diğer Hristiyanlara uymadığı için ve bu tarih-

lerde Battal Gazi, Bizans’a yöneldiğinden dolayı bu Nesturiler göz ardı edildiler. Bunu fırsat bilen Danişmentliler ilk Amasya fatihi unvanını aldılar. (Allah gayretlerinin karşılığını versin)

Beş on sene sonra Ebu’l-Hican oğlu Seyfüddevle Harşena kalesini almak için gelecek diye Amasya Hristiyanları bir duyum alınca çevre Hristiyan-lardan yardım talep ettiler. Kısa zamanda Amasya vadisini, çok sayıda asker ve bol miktarda erzak ile doldurdular. Zona ve Frenkler manastırını da boşalttılar. Sonuçta Seyfüddevle Taşova tarafın-dan geldi. Zona ve Frenkler ile Dragot manastır-larını boş bulunca her birine imkân dâhilinde as-ker yerleştirip Ahır Önü denilen yerde ordusuyla karargâhını kurdu. O karargâh halen ayaktadır. Bizans askerleri ise Göklis, Şamlılar ve yukarı kalede bulunmaktaydılar. Dört ay mücadele edip savaştılar. Nihayet bir gece Bizanslılar Müslü-manlara baskın yapınca, kaçabilenler Ankara’ya sığındılar.

Bu yolculuk, Ankara yakınlarındaki İmru-ülkays’ın39 mezarı ile aynı güzergâhdaydı. Onun mezarı herkesçe bilinmektedir. Ben de bu mezarı ziyaret ettim.

39 İmriülkays: M.540 yıllarında, Bizans’tan yardım almak için Ankara’nın Elmadağ yakınlarına geldiğine vefat eden ünlü Arap şairi. TDV İslam Ansiklopedisi, C.22, s.237

Page 79: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ56

Daha sonra dışarıdan gelen askerler Amasya va-disinden gidince Seyfüddevle bu boşluğu değer-lendirip yol üzerinde bulunan manastırları fet-hedip, oralarda yaşayanları da esir edip yine Ahır Önü’nde kurduğu karargâhtan savaşa devam etti. Altı ay geçtikten sonra Şamlılar ve Danişmentli-ler birleşip Harşene Beyinin öldürülmemesi ko-şuluyla kale anahtarı Seyfüddevle’ye teslim edildi. Seyfüddevle Harşena Beyi ile beraber gidip kale-ye yerleşti. Ardından ganimet ve esir alımına baş-ladı. Birçok komutanın elde etmediği ganimeti topladı.

Esirler arasında, Yakubiye manastırına ait, Hız-ran adında ve Hz.Yusuf kadar güzel bir kız var-dı. Onu Abbasi halifesi Mutasım’a cariye olarak gönderdi. Bu hanım ünlü Harun Reşid’in annesi

olmuştur. Kendi-si çok hayırsever bir kadındı. Sa-rayında ve diğer yerlerde sayısız hayır kurumları oluşturmuştu.

Seyfüddevle on beş yirmi gün sonra bir gerekçe bulup Harşena Beyini öldürmüş ve kalede kendi-sine bağlı bir bey

ile paralı askerler bırakıp karargâhına dönmüştür. Seyfüddevle bu şekilde Amasya’nın “ikinci fati-hi” sayılır. (Allah mükâfatını versin) Fakat iler-leyen zamanlarda Bizanslılar galip gelip Müslü-manları mağlup etmişlerdi. Neredeyse kaleden ve diğer yerlerden sürülmelerine az kalmıştı.

Bu sırada etrafta fetihle meşgul olan Halifet Gazi,40 Amasya’yı alıp yerleşmek isteğiyle ailesi ve çok sayıdaki askeriyle Amasya’ya gelir. Bura-da saray ve binalar yaptırır. Böylece Müslüman-lar yeniden galip, Hristiyanlar ise mağlup duruma düştüler. Bu sebeple Halifet Gaziye Amasya’nın “üçüncü fatihi” denilebilir.

Halifet Gazi, çevre yörelerde fetih hareketlerin-deyken şehit olunca al kaput içinde ve kılıcı ile birlikte sarayındaki hücresine konuldu. Çocuk-luğumuzda onun bu durumunu görürdük. Fakat şimdi yetkililer naaşını türbeye çevirdiler. Os-manlı Döneminde IV. Murat (Nur içinde yatsın) Bağdat seferine giderken Amasya’ya geldiğinde, şehit Halifet Gazi’nin sarayı hücresinde çürüme-yip aynen durduğu kendisine bildirilince padişah hemen onu ziyaretine gidip ruhuna Fatiha oku-du. O sırada sarayın yıkık dökük ve perişan halde olduğunu görünce derhal bir ferman yayınladı. Fermana göre, sarayın temizlenmesi, yirmi otuz kadar medrese odası yapılması ve birkaç mezra ve

40 622/1225 tarihinde vefat eden Amasya Valisi Emir Mübârizüddin Halife Alp. Yasar, age, C.I,s.114.Halifet Gazi Türbesi.

Page 80: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 57

köy vakfedilerek burada bir müder-risin görevlendirilmesi emredilmişti.

Kısa zamanda bu binalar yine tah-rip oldu. H.1130/M.1717 yıllarında Amasyalı mimarbaşı Şeyh Muham-med Efendi, bazı ileri gelen şahsiyet-lerin vasiyetleri doğrultusunda birkaç oda ve bir ev bina edince buraya Ha-lifet Gazi Medresesi denildi.

H.600/M.1204 sonraları İran’da Cengizoğulları saldırıları meyda-na geldi. Bu yörelerin birçok ye-rinde Selçuk Beylikleri de rahatsız oluyordu. Kırk bin haneli bir göç Anadolu’ya yöneldi. Öncelikle Sivas ve çevresin-de çadırlarda geçici olarak yerleştiler. Sultanları Keykubat, daha ilk gece bir rüya gördü. Rüya-sında buraya yerleşip Anadolu’ya hâkim olması için bir kale yaparak şehir kurması işaret edildi. Sabahleyin kalenin temellerini kazdırmaya baş-ladı. Ardından medreseler ve camiler yapılıp kısa zamanda otuz kırk bin haneli bir şehir ortaya çık-tı. Bu eski Sivas’ın olduğu yere Üç Değirmenler derlerdi. Keykubat ve ahalisi Fars dilini konuş-tuklarından “Se-âs” demişlerdi. Se, üç; âs ise de-ğirmen demektir. Sonraları “Seâs” derken “Sivas” denilir olurdu.

Gün geçtikçe bu kadar ahaliye yiyecek ve tahıl az geldiğinden, amcaoğlunun birini beş on bin

hane göç ile Konya’ya ve diğer amcaoğlu Sul-tan Ebu Said Mesut’u da beş on bin hane göç ile Amasya’ya gönderince, hem Sivas’ın yükü ha-fifledi, hem de Konya ve Amasya gibi yerlere sa-hip oldular. Bu Sultan Ebû Saîd Mes’ud, etrafın-dakilerle Amasya’ya gelince Halifet Gazi sarayı-na yerleşti.

Buradan etrafa bakınırken, ırmağın karşı yaka-sında, yukarı kalenin dibinde, kavisli, küçük bir araziye gözü ilişti. Derhal atına binip söz konu-su yeri baştan başa gezerek, kendine bir saray ve halkına da birer ev yapmaları için emir buyurdu. Bu sarayın kapısı hala mevcuttur. Çok kısa za-manda bu yer bir şehir halini aldı. Daha sonra üç tarafına surlar çevrilerek Alçak Köprü yapıl-dı. Şeyhcûî’den ve Kavaklı’dan sular getirip beş on

Alçak Köprü.

Page 81: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ58

yere çeşmeler, pınarlar ve mescitler yaptırdı. Kız kardeşinin oğlu İsmail Bey, iki yollu minareli bir büyük cami yaptırdı. Bu yerleşim yerine İçeri Şe-hir denildi.

Fakat burası dar alan olduğu için sultan yaptır-dığı sarayın karşısına, şimdiki Sultan Bâyezid Câmii’nin yapıldığı yere zaman zaman gezintiye çıkardı. Adı geçen alanın ırmak kenarına meyve ağaçlarıyla başka ağaçlar diktirdi. Güney yönüne de Halifet sarayı yolundaki boş alana mihrap ve bir minber yaptırarak hem gezinti alanı hem de namazgâh haline getirdi.

Batı yönünü ise Narlıbahçe sokağına kadar Müs-lüman mezarlığı için ayırdı. Bu yerden Yörgüç Paşa’ya kadar olan alanı da Çıkrık Mahallesin-de yapılan tekke ve camiye vakfetti. Şeyh Garik isimli veli zatı da vakıf sorumlusu tayin etti.

Bu kişi vakıf alanının bir kısmına kendi için bağ oluşturdu. Geri kalanı da isteyenlere kiraya verdi.

Onlar da buraları meyve bahçesi haline getirdiler. İsmine de “Çukurbağlar” dediler. Adı geçen bağ-ların bakımı için Çıkrık Mahallesi yakınına bir-kaç ev yapılıp, bekçiler yerleştirildi. Bu mevkiye de “Bakacak” denildi. Şu anda bu Çukurbağlar’ın yerinde olan yerler Çıkrık Mahallesinden sayılır. Vergilerini Çıkrık Mahallesi adına öderler.

Sultan Ebu Sa‘id Hazretleri, bir gün yaptırdığı bu namazgâhın doğu tarafında olan ormanlığı ve ba-

taklığı gezmişti. Buranın düzeltilebileceğini an-ladı. Ardından ormanlığı kaldırıp, suyu yer altı-na indirdi. Namazgâhın genişliği boyunca, Sığır Pazarında, Çakallar’dan gelen Sel Deresine kadar yeri gereği gibi ıslah edip, üç medrese, üç cami, üç han binası yaptırmaya başladı. Yukarıda adı ge-çen manastırların halkını da buralarda ev yapma-ya davet etti. Zaten onların kiliseleri de iyice es-kimişti. “Senin teklifine uyalım, yalnız birkaç ki-liseye ruhsat isteriz.” dediler. Böylece üç kiliseye ruhsat verildi. Onlar da kiliselerini tamir edip, ev-lerini yaptılar. Onun için kiliseleri ve evleri, şeh-rin pek gözde yerlerindedir. Daha sonra etraftan Müslüman veya Hristiyan göçler gelip evler yap-tılar. Şu ana kadar, halk pazarı, haftada bir gün yukarı kale kapısı önünde kurulurdu.

Sultan Ebû Said Mes‘ud, Bayrampaşa Hanı ci-varını pazar yeri tayin edince, ismine “Aşağı Pa-zar” denildi. Daha sonra gerekli olduğu için Ka-pan Hanı mevkiine de bir pazar yeri daha kurul-du. Ona da “Yukarı Pazar” yeri denildi. Bu salı gününe mahsus idi. Amasya’da halen pazar haf-tada iki gün kurulur; biri İstanbul Pazarı diğeri de Salı Pazarıdır.

Kısaca bu ormanlık ve bataklık yer güzel bir şe-hir olup ismine Simre-i Amasya dediler. Simre, noktasız sin ile “kıyı, kenar, yan” anlamına gelir.41

41 “Amasya Tarihi” yazarı Hüseyin Hüsameddin Yasar, “simre” kelimesinin anlamı üzerinde ayrıntılı bir şekilde durmaktadır.

Page 82: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 59

Daha sonra, bu esnada Sivas’ta bulunan Keykubat Hazretleri vefat edince yerine oğlu geçti. Sultan Ebû Said Mesud onu kutlamak için Sivas’a gitti. Fakat beş on gün sonra orada vefat etti. Kale için-de olan medresede Sultan Keykubat ile yan yana yatarlar. -Allah rahmet eylesin-

Bazı yorumcular Keykubat’ın oğlunun, Ebu Sait’ten şüphelenerek onu boğdurduğunu yazar-lar. –Doğrusunu Allah bilir.-

Bu Sultan Ebu Sait ve Sultan Keykubat ile beş altı yakını olan sultanlar ve şehzadelerin mezarları aynı türbede yer almaktadır. Ben H.1234/M.1819 tarihinde onları ziyaret ettim. Allah dostu (veli) olduklarında ve şu anda bile ruhaniyetlerinin et-kin olduğunda şüphe yoktur. Öyle ki, aynı tarihte Sivas’ta vali olan Çarhacı Ali Paşa ile Sivas halkı anlaşamayınca kendisini askerleriyle kalede kuşa-tıp aç susuz bırakmışlardı.

Ali Paşa Hazretleri: “Aman Ya Sultan!” nidasıy-la türbeden içeri girmiş ve çeyrek saat kadar bek-leyip dışarı çıktığında bizzat eline kazma alıp, is-timdat dileyerek türbe kapısı önünü kazmıştı.

Kelimenin etimolojik kökenine değinen Yasar, Uygur ve Sel-çuklu Türklerinin dillerinde bulunan “simurmak” mastarından türediğini ve mekan ismi olarak kullanıldığını belirtmektedir. Ayrıca Amasya’da “simre” adıyla pek çok bölgenin bulundu-ğunu ifade ederek bu yerleri sınırları ile tanıtmaktadır. Ayrın-tılı bilgi için bkz. Abdi-zâde Hüseyin Hüsâmeddin Yasar, age, c.1, s.240-246.

Güzel, tatlı bir su bulunca yeniden güç kazanıp Sivas direnişine hâkim olmuştu.

Burası öyle bir kuyudur ki su çıkma ihtimali yok-tur. İlginç bir durumdur. Ben bu sudan içtim. Zemzem gibi bir sudur. Aynı tarihlerde padişah fermanıyla Sivas’a sürüldüğümde bu türbeye sık sık uğrar istimdat dilerdim. Allah’a hamd olsun, çok geçmeden sürgün cezasından kurtulup, sağ salim vatanıma ve ailemin yanına döndüm. Bu durumu evliyanın himmetlerine bağlarım. Tekrar asıl konumuza dönelim.

Amasya’nın yönetimi sultan Ebu Said Mes’ud’un oğlu Sultan Kılıçarslan’a kaldı. Kılıçarslan geyik ve domuz avına düşkündü. Amasya’nın yönetimi-ni, veziri Abdullah Torumtay’a bırakarak Lâdik gölü yöresine gitti. Orada bir saray yaparak yer-leşim alanı oluşturdu. İsmine de Simre-i Lâdik deyip, yedi yıl kadar burada ikâmet etti. Gece ve gündüz geyik ve domuz avıyla meşgul olurken Torumtay Paşa Amasya’da Venk kilisesini yıktı-rıp taşlarıyla büyük bir cami inşa etti. Ön kısmı-na da kendi için Kâbe’ye benzer bir türbe yap-tırdı. Caminin kenarına kırk odalı ve iki katlı bir medrese ekledi.

Ayrıca Narlıbahçe mezarlığında padişahına da büyük bir türbe yaptırdı. Lâdik’te Kılıçarslan ve-fat edince cenazesini bu türbeye defnettiler.

Page 83: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ60

Lâdik’teki Kılıçarslan sarayı ve yerleşim alanları çok kısa zamanda yıkılıp gitmiştir. Kalıntılarına hala Kılıçarslan derler. Sepetli Boğazı’nın ilk kısmına düşen manzaralı bir yerdir. Bir defasında yolum buraya düşmüştü, uğrayıp kahve içmiş ve yemek yemiştim.

Daha sonra Amasya’nın yönetimi oğlu Sultan Mesud’a intikal etti. Bu Sultan Mesud, derviş yapılı bir kimse idi. Yönetim işlerini tamamen Torumtay’a teslim edip, kendisi tesbih elinde dedesinin yaptırdığı namazgâhta, türbelerde ve Şeyh Garik42 tekkesinde zaman geçirip üç yıl içinde vefat etti. Cenazesini Narlıbahçe arkasın-

42 Geniş bilgi için bkz.Yasar, age, C.1, s.71.

daki mezarlığa defnettiler. Daha sonra üzerine kubbeli bir türbe yapılmıştır.

Ardından Amasya’nın yönetimi onun oğlu II.Kılıçarslan’a geçmiş oldu. Bu padişah zevkine düşkün birisiydi. Eğlence içerisinde günleri ge-çerken çok kısa zamanda o da vefat etti. Cena-zesini I.Kılıçarslan türbesi karşısındaki türbeye defnettiler.

Bu yıllarda Amasya’da ve Sivas’ta yönetime lâyık Selçuklu evladı bulunmadığından Amasya’nın yönetimi Konya Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’a bağlandı. Adı geçen sultan bu yıllar-da Rus seferine hazırlanıyordu. Planını değiştir-meyip, oğlu Gıyâseddin’i Amasya’ya, diğer oğlu Nureddin’i yönetim için Sivas’a gönderdi. Vezir-lerinden birini de Konya’da yerine vekil bırakıp, kalabalık bir orduyla Sinop’u fethettikten son-ra gemilerle Rusya’ya geçip onları yerle bir etti. Birçok Ganimet ve esir alarak Rus çarını yük-lü bir vergiye bağladı. Tekrar Sinop’a geri dön-dü. Bu Moskof milleti çok rezil bir millet olup H.1000/M.1591 tarihine kadar Selçuklular’ın maddi imkânlarını karşılarken H.1224 tarihinde büyük bir hazırlıkla İslam devletine hücum edip Rumeli’nden Edirne’ye, oradan Erzurum’a geçti-ler. –Allah mülkünü dilediğine verir-

İşte bu Sultan Alaeddin Keykubat, Sinop’u çok sağlam kale surlarıyla çevirip içinde camiler ve mescitler inşa etmişti. Komutanlarından Kızıl

Sultan Mesut Türbesi.

Page 84: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 61

Ahmet isimli bir Cengâver’i oraya vali olarak bı-raktı.

Alaeddin Keykubat, valinin oğlu İsfendiyar Beye Durak Hatun isimli kızını verip Amasya’ya gel-di. Simre-i Amasya’nın içine bir Mevlevihane ve kenarına da bir tımarhane (bimarhâne) yaptırdı. Ayrıca veziri Muînüddîn Pervane, Danişment-lilerden geniş bir yer alıp Burma minareli bü-yük bir cami ile yanı başına kendisi için bir türbe yaptırdı. Bu camiye halen Mahkeme Camii de-nir. Türbe ise kütüphane olup alt kısmı lahitle-rin konulduğu yerdir. Bunlara “şehitler” denir ki Muînüddîn Pervane, oğlu ve eşlerinin lahitleridir.

Alaeddin Keykubat daha sonra Tokat’a geçip ora-da da bir tımarhane (bimarhâne) yaptırdı. Vezi-ri Muînüddin Pervane, altlı üstlü, kırk odalı, çok süslü medreseyi inşa etti. Ardından Sivas’a geçip kale dışında iki minareli büyük bir cami yaptır-dı. Yol üzerindeki önemli yerleşim merkezleri-ne de cami, mescit ve kervansaraylar bina ede-rek başkent olan Konya’ya ulaştı. Sultan Alaad-din, çok geçmeden vefat etti. Cenazesini türbe-sine koydular.

Sonraları Yavuz Sultan Selim Konya’ya uğradı-ğında kendisine: “Efendim, Sultan Alaeddin can-lı gibi yatıyor.” denilince orayı ziyaret etmek is-ter. Mübarek ayaklarını öpüp, “Padişah bu imiş!” diyerek ağlar. Türbeden çıktıktan sonra halis gü-müşten bir kapı yaptırıp, mübarek eliyle, yine gü-

müş bir kilitle kitler. Anahtarını ise gizler. O gün-den beri hiç açılmadığı söylenir. Allah rahmet ey-lesin.

Bu tarihlerde Cengizhan oğullarından İran şahı Sultan Olcaytu, Bizans’ı alma sevdasıyla Elazığ’a gelip karargâh kurmuştu. Sultan Alaüddin’in ve-fat haberini işitince başkent Konya’ya yöne-leceği haberi yayıldı. Sultan Alaüddin’in vezi-ri Muînüddin Pervane durumu düzeltmek için Elazığ’a gidip Amasya Beyi Gıyâseddin’i baba-sının yerine tahta geçirmeyi önermişti. Bu iş için Olcaytu’ya bir takım hediyeler ile bin altın, bir at ve bir tazı vermek üzere anlaştılar. Bir müd-det sonra anlaşma bozulduğundan Sultan Olcay-tu Müînuddin Pervaneyi Elazığ’a çağırıp öldürt-tü. Cesedini Amasya’daki türbesine gönderdi-ler. Ardından Sultan Olcaytu Konya üzerine yü-rüdü. Bu esnada Selçuklu hanedanının en gözde uç beyi olan Osman Gazi, Bursa üzerinde fetih harekâtında idi. Vuruşmayı durdurup tüm asker-leriyle Konya’ya yöneldi. Sultan Olcaytu ile çetin bir vuruşma yaşandı. Olcaytu’nun Tatar askerle-ri yenildi.

Sultan Gıyaseddin rahat bir nefes aldı. Fakat Al-lah (c.c)’ın yüce iradesi Selçukluların sona ermesi-ni murad etmiş olacak ki gidişat şöyle gelişmiştir:

Bir gün Sultan Gıyaseddin’e şu haberi verirler: “Efendim, İran’dan Amasya’ya Baba İlyas adın-da bir şeyh gelmiş. Çevresine bir takım isyancı ve

Page 85: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ62

yandaş topluyormuş. Amasya’nın yönetimini ele geçirip, size karşı gelecek imiş...”

Bu haber üzerine ordusunu toplayan Sultan Gı-yaseddin hemen Amasya’ya baskın yapar, Şeyh İlyas’ı şehit eder. Oğlu Muhlis Baba’yı, toru-nu Aşık Baba’yı da aileleriyle Kırşehir’e sürer. Amasya’da olan isyancıları ve tüm sevenlerini kı-lıçtan geçirir. Çok geçmeden Baba İlyas’ın adam-ları, sultan Gıyaseddin’i, vezir Halil Paşa’yı ve oğlu Şucaüddin’i param parça ederler. Cesetlerini Halifet Gazi Sarayı kapısında kümbete defne-derler. Onlara halk dilinde “Üçler” denir.43

Padişahlığa layık Selçuk oğullarından kimse kal-mamıştı. Tokat’taki Rüknuddin bir köşede inzi-vaya çekilmiş. Sivas’taki Nuruddin, Şeyh Ahmet isimli bir zata bağlanıp Sonsa’da44 Zituvâ isimli köyde hem şeyh hem de tekkenin yöneticisi oldu. Gelip gidenleri doyurmakta eksiği olmadı. Şu anda bile adı geçen tekkeye, gelip gidenler aynı şekilde yedirilip içirilirler. Amasya-Sivas-Konya yönetimi boş kalınca Konya halkı Kırşehir’den

43 Geniş bilgi için bkz. Yasar, age, C.1, s.6144 Son(i)sa: 18.yy.’da Niksar-Amasya arasında en önemli yer-

leşim birimleri; Erek, Karakaya, Sonusa (Uluköy) ve Taşa-bat (Taşova) idi. Nüfus yönünden ancak birer nahiye büyük-lüğünde ve aynı bölgede olmalarından ötürü hepsine birden “dört nahiye” anlamında “Nevâhi-yi Erbe‘a” denilmekteydi. Arapça’da “dört” demek olan Erbaa ismi ise daha sonra bu dört nahiyenin genel adı olmuştur. Nuri Akbayar, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, İstanbul 2001, s.147.

Muhlis Babayı45 getirip, hemen hükümdar yap-tılar. Oğlu Aşık Paşayı46 da vezir seçtiler. Bu du-rumda Allah’ın işine bakın ki “Mülkü dilediğine verir ve dilediğinden çekip alır…”47

Altı ay geçince bu Muhlis Baba sultanlık işine da-yanamayıp ileri gelen kişilerin görüşlerini de alarak babası İranlı Şeyh İlyas’ın müritlerinden Nureddin Sofunun on yaşındaki oğlu Karaman’ı Konya’ya sultan olarak atadılar. Bu Karaman denilen şahıs ilim ehli bir aileden gelmektedir. Bunlar H.200 tarihlerinde cihat uğruna Bağdat’tan Anadolu’ya gelen Danişmentli askerlerden idiler. Niksar’ı ve Osmancık’ı aldıktan sonra Konya’yı da Rumlar-dan temizlemiş ve hükümdar olmuştu. Kendinden sonra evlatları yönetimi yürütemeyince Konya ci-varında bir yöreye yerleşmişlerdi. H.600 tarihleri-ne kadar öyle fakirlik çektiler ki ormandan odun kömürü yapıp satarak geçinirlerdi.

Zaman koyarsa önüne bir felâket,Dayan ona karşı göğsünü siper et,Zamanın tesadüfleri şaşırtır elbet,Bir gün kolaylık görürsün, bir gün de zahmet.48

45 Muhlis Baba: Âşık Paşa’nın babasıdır. Geniş bilgi için bkz.Ethem Erkoç, Aşık Paşa ve Oğlu Elvan Çelebi, s.37, Çorum 2005 Çorum.

46 Âşık Paşa: Mutasavvıf ve şâir. Elvan Çelebi’nin babası olup M.1332’de Kırşehir’de vefat etmiştir. Bkz. TDV İslam Ansik-lopedisi, C.4, s.1.

47 Al-i İmran, 3/2648 İzâmâ ramâ leke’d-dehru binekbetin / Feheyyi’ lehâ sabran ve

Page 86: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 63

Muhlis Baba, oğlu Âşık Paşayı aile fertleriyle Kırşehir’e gönderip, kendisi İlyas köyündeki şe-hitlerin piri olan babasının mezarı üzerine bir türbe yaptırdı. Karlı Köyü şahsi çiftlikleri olduğu için buraya gelip yerleşti. Ancak aldığı manevi işaretle şu anda Elvan Çelebi denilen yere gide-rek, kendine ve etrafındaki yakınlarına evler yap-tırıp çiftçilikle geçinmeye başladı. İbadetle geçen ömrü sona erince, buraya defnedildi. Ben bizzat mezarını ziyaret ettim.

Daha sonra torunu Elvan Çelebi, babası Aşık Pa-şanın izniyle dedesi Muhlis Babanın mezarının bulunduğu yere yerleşti. Buranın havası, suyu ve manevi ortamı onun yapısına uygundu. Bunun üzerine beldede bir cami, bir imaret, bir türbe ve hamam yaptırdı.

Kırşehir’den ailesini buraya aldırdı. Bundan sonra buraya “Elvan Çelebi Köyü” denildi.49

Âşık Paşa ve Oğlu Elvan Çelebi Hakkında Bir Menkıbe

Bu belde halkının sözlü kültüründe şöyle bir olay rivayet edilmektedir: Elvan Çelebi cami ve ima-reti bina ederken, Kırşehir’den babası Âşık Paşa, bir devenin üzerine mermerden bir şadırvan kasesi

evsi‘ lehâ sadran Fe inne tesâdîfe’z-zemâni ‘acîbetün / Feyev-men terâ yüsran ve yevmen terâ ‘usran

49 Bugün, Elvan Çelebi’nin metfun bulunduğu yer, Çorum ilinin Mecitözü ilçesine bağlı bir belde durumundadır. (S)

(fıskiye) ile yeşil mermer bir direk50 yükler. Deve-yi sahipsiz olarak Elvan Çelebi’ye gönderir. Deve yüküyle gelip, imaret önüne çöker ve ölür. Yüklerini alıp, ölüsünü oraya gömerler. Şu anda bile buraya “Deve Mezarı” derler.

Daha sonra bu kâseyi şadırvana koymuşlardı. Onun içinden çok tatlı bir su akar. Bir ihtiyaç sahibi oraya

50 Ayrıntılı bilgi ve resimler için bkz. Ethem Erkoç, Aşık Paşa ve Oğlu Elvan Çelebi, Çorum 2005).

Menkıbeye konu olan yeşil direk.

Page 87: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ64

varıp, o kâsenin akış yerine bir havlu koyar. Üç ihlâs, bir Fatiha okur da “Ey Rab-bim! Şu ihtiya-cım giderilecekse sudan, aklımdan geçen şu varlık

çıksın.” der ve havluyu kaldırır. Eğer o isteği yerine getirilecek ise, aklından geçirdiği nesne su ile çıkar.”

Bendenizin de bir ihtiyacı olmuştu. Anlatıldığı şekilde yapıp, “Bir balık çıksın.” demiştim. Hav-luyu kaldırdım ki, küçük bir ölü balık çıktı. O işim gerçekleşti. Ne var ki hayrını görmedim. Ba-lığın çıkması işin gerçekleşmesine, ölü olması ise bu işin bana yaramadığına işaret imiş…

Menkıbede anlatılan direk ise, bu binaya yerleş-tirilmiştir. Ziyaret için gelenler, onu kucaklarlar. Kimisinin kolu yetişir, kimisi de saramaz. Kolla-rını sarabilenler hayırlı, kavuşturamayanlar hayır-sızdır, derler. Çok şükür ben direği kucaklayıp el-lerimi kavuşturdum.

Bir de Amasya toprağında her ne zaman haksız yere kan dökülse o yeşil direkte hala kan izleri beli-rir. Daha sonra anlatacağımız üzere, Amasya’da din âlimleri katledildiğinde bu direkte kan izleri ortaya çıkmıştı, diye Elvan Çelebi halkından duymuştum.

Elvan Çelebi Hazretleri uzun süre burada ikamet ederek irşat görevini yürüttü. Vefat edince ona da bir türbe yapıldı. Hemen herkes türbesini ziyaret eder. Her türlü hastalıklara şifa umulur. Özellik-le akıl hastaları, elleri bağlı gelip, bir gece yattık-tan sonra gayet akıllı ve düzelmiş bir şekilde dö-nüp giderler.

Babası Âşık Paşa da Kırşehir’de yatmaktadır. Onun türbesi de ziyaretgâhtır. Dedesi Muhlis Baba, El-van Çelebi beldesinde yatar. Sorulduğu takdirde mezarını gösterirler. Sadece altı ay padişahlık yap-tığı için pek ünlü olamamıştır. Zannederim, dede-sinin babası İranlı İlyas’ın mezarı Amasya civarın-daki Ellez Köyü’ndedir. Ellez, “İlyas” isminin de-ğişikliğe uğramış şeklidir. Halen bu köy haraptır. Oğlunun yaptırdığı türbenin kubbesi de yıkılmış-tır. Fakat kalıntıları ve bu saygın kişinin mezarı bi-linmekte ve görülmektedir. Hasta sahipleri onu zi-yaret ederek şifa talep ederler.

İlyas Köyü Türbesi Hakkında Bir Hatıra

Mezarının önünde bir pınar vardır. İsmine “sarı-lık suyu” derler. Bir hasta bu pınarın suyuyla yıka-nırken, musluktan bir sarı yılan çıkıp hastayı kor-kutup kaçarsa o hasta, Allah’ın izniyle bu hastalı-ğından kurtulur. Eğer bu yılan çıkmazsa bu has-ta başka bir ilaca muhtaçtır. Kısacası bu ailenden gelenler Allah’ın dostlarından sayılırlar. Olumlu etkileri görülmüştür.

Menkıbeye konu olan tarihi çanak.

Page 88: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 65

Bunlar Selçuklu hanedanından Afrasyab süla-lesindendirler. Kendilerinin ve Afrasyab hane-danının saltanat süresi üç bin seneyi bulur. Bize göre uzun sayılacak bu süre son şu ayetler dikkate alındığında kayda değer değildir: “Zamanın akışı içinde öyle dönem geçti ki o dönemde insanın adı bile anılmazdı.”51, “O gün mülk ve hâkimiyet kimin? Elbette mutlak galip, tek hâkim olan Allah’ındır.”52, “O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O’nun zatından başka her şey helâk olacaktır.”53

Biz yine Amasya tarihine dönelim:

Sinop Valisi Kızıl Ahmet’in oğlu İsfendiyar Bey, Sultan Alaaddin Hazretlerinin kızı Durak Hatun ile evlenmişti. Durak Hatun ile İsfendiyar Bey, kaynatasının yönetimine bağlı Amasya’ya gel-diler. Selçuklu sarayına ilgi göstermeyip şu anda Kızlar Sarayı denilen sarayı yaptırdı. Yirmi otuz sene kadar kaldıkları sürede, babası Kızıl Ahmet de çok sayıda askerle Sivas’ı kuşatıp Tokat’a gel-mişti. Burada vefat edince, “Huruc” denilen yer-de zaviyesine defnedildi. Bendeniz burayı ziyaret ettim. Kendisi Talha (r.a) neslinden olduğu için çok etkilendim. Sonra Sinop’takiler Amasya’ya gelip İsfendiyar Beyi götürerek orada sultan ilan ettiler.

51 İnsan, 76/152 Gâfir, 40/1653 Kasas, 28/88

4- OSMANLI DÖNEMİNDE AMASYA

Amasya’yı Müeyyed ve Kutlu Beyoğulları idare ederken yıl H.790/M.1388’e ulaşmıştı. Osman-lı devletinin dördüncü sultanı Yıldırım Bâyezit Hân, güçlü bir ordu ile Bursa’dan çıkıp, civar-daki beyliklerin yönetimlerini ellerinden alarak, Sivas’a geldi. Arabistan sınırlarından en uzak Rum bölgesindeki beldelere kadar valiler gön-derip Bursa’ya dönerken Amasya’ya uğradı. On yaşında olan küçük şehzade Sultan Mehmed’i Amasya’ya bırakır. Boşnak hanedanından Bâyezid Beyi şehzadeye lala tayin edip kendisine “emirü’l-ümeralık” rütbesi de verdi. Bâyezid Paşa, Amas-ya civarında çiftlik oluşturmak üzere kendi adı-na yer almak için padişahtan ricada bulunur. Al-dığı yerler halen ilgili vakıf sorumluları tarafın-dan elde tutulmaktadır. Bâyezid Paşa bu yerlere kendi için meyve bahçeleri, şehzade için de saray-lar yaptırmıştı. Ayrıca ırmak kenarına bir cami ve imaret ile Simre-i Amasya sınırına bir hamam da yaptırmıştı.

Yıldırım Bayezid ise Bursa’ya varıp yönetim işle-riyle meşgul iken aksak Timur, Firavun gibi as-kerleriyle Anadolu’ya geleceği haberi yayıldı. Bu-nun üzerine Sultan Yıldırım Bâyezit hemen, va-sıfsız üç yüz bin kadar asker toplayarak Ankara Çubuk Ovasında Timur’la karşı karşıya geldi. Sa-vaş kızıştığında bu askerlerin pek çoğu firar etti-ler.

Page 89: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ66

Sultan Mustafa adında bir şehzade bu savaşta kayboldu. Vezirler de diğer şehzadelerden Musa Çelebi, İsa Çelebi ve Süleyman Çelebiler’i alıp Rumeli’ye kaçırdılar. Sultan Yıldırım Bâyezit onuruna düşkün bir padişah olduğu için, kaçma-yıp atına bindi ve Timur’un karargâhına giderek şöyle dedi: “Dünya iyi bir şey olsaydı, Allah onu senin gibi bir topal ile benim gibi bir köre nasip etmezdi!”

Timur büyük bir saygı ile bir saat kadar onunla konuştuktan sonra karargâhında onu misafir etti. Sonra yanına sığınan gruplara da kırmızı dam-galı af belgesi ile memleketlerine gönderdi. Kırk elli gün sonra Yıldırım Bâyezit ateşli hummadan vefat etti. Durumu öğrenen Amasya’daki Sultan Mehmet, lalası Bâyezit Paşa ile Timur’a gittiler. Timur bunlara da saygıda kusur etmedi. Dede-lerinin fethettiği yerlerde kalmak şartıyla, baba-sının tahtına geçmesi için eline kırmızı damga-lı izinnâme verdi. Babasının cenazesini de teslim ederek geri gönderdi.

Çelebi Sultan Mehmet babasının cenazesi-ni Bursa’ya gönderdi. Padişahlığa itibar etme-yip yine Amasya’ya geldi. Çünkü kardeşleri taht için savaş halinde idiler. Sonucu beklemek üzere Amasya’da kaldı. Gerçekten beş on seneye kadar onlar birbirlerini bertaraf edince padişahlık tek elden Sultan Mehmed’e kaldı.

Çelebi Sultan Mehmet bazen Bursa’da bazen de Edirne’de oturuyordu. O arada Karamanoğ-lu Mehmet Bey Osmanlı saltanatına ihanetle baş kaldırmıştı. Sultan Mehmet onunla vuruşmak üzere orduyu Karaman’a yönlendirdi. Ankara ci-varına geldiklerinde Karamanoğlunda bulunan hemşiresi ve evliyaullahtan Molla Hamza Ka-ramani gelip onun adına af dilediler. Padişah da orduyu dağıtıp sadece yanındakilerle Amasya’ya geldi. Köprü hamamını ve Gelgiras’a54 birkaç cami, Merzifon’a da birçok cami, hamamlar ve medreseler yaptırdı. Valilerinden Yakut Ağa da Amasya’da Bimarhane yakınında yüksek bir ima-ret binasıyla gelir sağlayan vakıflar tahsis etti. Ar-dından Osmanlı payitahtına döndü. Daha sonra Çelebi Mehmet vefat ettiğinde, Osmanlı tahtı oğlu Manisa Valisi Sultan Murad’a geçecektir.

Yıldırım Bâyezid’in Timur’la yaptığı savaşta or-tadan kaybolan oğlu Sultan Mustafa’nın yerine Rumeli’de tanınmayan birisi ortaya çıkıp, Rume-li halkından biat alarak padişahlığını ilan etmişti. O’nun üzerine yürüyen Sultan Murat, durumun

54 Hüseyin Hüsamettin Yasar, Merzifon kazasına dâhil edilen dört nahiyeden birinin Gelgiras olduğunu ifade etmektedir. Buna göre Merzifon’un güney kısmına düşen Gelkiras, eski-den “Gelingiras” adıyla bilinmekteydi. İzzettin Mehmet Per-vane Bey’in eşi Giras Hatun, gelin olduğu zaman burada-ki çiftliğe malik olduğundan bölgeye bu ad verilmiştir. Daha sonra bu isim, dile kolay gelecek tarzda “Gelgiras” şeklinde söylenmiştir. Yasar, age, C.1,s.238.

Page 90: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 67

çok ciddi olduğunu görünce Samakov55 yakınla-rında güvenli bir yere karargâh kurup beklerken babasının lalası ve halen Rumeli emirulümerası olan Bâyezit Paşa onu karşılayıp saygı gösterdi:

“Efendim benim burnumu kulağımı kes, iste-diğin cezayı ver, ordudan kov… Böyle kanrevan içinde karşı tarafa gidip sığınayım. Beni vezir et-mese de üst düzey bir görev verir. Orada ben, ona bağlı olanlara, gerçek durumu anlatır, isyan çıkar-tırım. Sana da haber gönderirim. O zaman sen düşmanına galip gelirsin…” dedi. Bu görüş isa-betli bir görüş değildi. “Denize düşen yılan sarı-lır” hesabı bu saf niyetli Boşnağın burnunu, kula-ğını kesip ağır bir cezayla ordudan kovdu. Bu ha-liyle düşmanının yanına giden Bâyezid Paşa, bu basit hilesini uygulayamadan, Düzmece Mustafa başını kesip Sultan Murad’a gönderdi.

Sultan Murat endişe ve panik içinde düşünürken, paşalardan bazıları yanına gelip “Padişahım, bu Rumeli ailesinden Mihaloğulları adında Ali Bey ve Mehmet Bey isimli iki kardeşi, merhum ba-banız Tokat kalesinde zindana attırmıştı. On altı yıldır unutuldular. Onlara adam gönder, sağ iseler, çıkarıp orduya alınsınlar. Belki bu isyancıya onlar bir çare bulur.” dediler.

Sultan Murat, derhal elçi gönderip bu şahısla-rı zindandan çıkarırlar. Fakat orduya gitmeleri

55 Samakov: Bulgaristan’ın başkenti Sofya yakınlarında bulunan bir Balkan şehridir. Nuri Akbayar, age, s.139.

imkânsızdır. Kırk elli gün Tokat’ta eğitim veril-dikten sonra, Sultan Murad’ın ordusuna katılır-lar. Sultan Murat, bunları huzura çağırır ve ken-dilerinden bir çözüm ister.

Onlar “Padişahım, orduyu düşmana sevk edelim.” sözünden başka bir tedbir öne sürmediler. Sultan Murat, “Şimdi, bu adamlar babamın intikamını o hainden alabilirler. Hüküm mutlak güç sahibi Allah’a aittir.” diyerek orduyu harekete geçirdiler.

Sabah muharebe olacak diye beklerken, gece saat bir sularında bu iki şahıs yüksek bir yere çıkıp ba-ğırdılar:

“Ey Evrenesoğulları! Ey Evlâd-ı Fâtihân! Ey Ab-durrahman Gazi evlatları! Sizler Allah’ın kulla-rından utanmaz mısınız? Sultan Murad gibi asa-leti belli, her türlü şüpheden uzak Sultan Meh-met oğlu Murat var iken, ne idüğü belli olmayan birine biat olur mu?” diye avazları çıktığı kadar bağırdılar. Onlar da, “Rumeliler! Bakın bu Miha-loğullarının sesidir. Hay Allah! Onlar on altı yıl-dır ölmediler mi?” diyerek bir emirle toplanıp se-vinç içinde onların yanına koştular.

İlk önce Düzmece Mustafa’yı tutup Sultan Murad’a teslim ettiler. Sabah olunca Sultan Mu-rad büyük bir toplantı yapıp düşmanı tanıttı. Sul-tan Murat: “Sen nasıl Yıldırım Bâyezid’in oğlu-sun? Bir anlat bakalım. Eğer doğruysa saltanat sı-rası senin olsun. Tahtı sana bırakayım. Ben yine Amasya’ya giderim.” dedi.

Page 91: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ68

Bu şahıs: “Hayır padişahım, ben onun oğlu de-ğilim. Ben Karamanoğlu’nun askerlerinden biri-yim. Bir gün beni odasına çağırıp çok para verdi ve bu hileyi bana o önerdi.

Ardından beni Rumeli’ye gönderdi. Ne olduysa burada oldu ve bu insanlar bana inandı…” deyin-ce konu çok yönlü araştırıldı ve Samakov kalesi-nin burcuna bu asiyi astılar.

Daha sonra Sultan Murat, o iki şahsı huzuruna çağırıp Abbasiler gibi, Ali Beye Hayrettin Hı-zır, Mehmet Beye de Rüknettin İlyas diye yeni isimler verdi. Her birine emirü’l-ümeralık da ve-rerek, Rüknettin İlyas’ı Amasya’ya yönlendirince “Hayır padişahım, ben iyice yaşlandım. Ülkem-de devlete dua ile meşgul olayım. Siz Amasya’ya diğer kardeşim Yörgüç Beyi gönderin.” ricasında bulundu. Hayrettin Hızır’a da vezirlik makamı verip, kendi hizmetine aldı.

İlyas Paşayı vatanı olan Filibe’ye gönderdi. Fakat adı geçen bu emirlerin Tokat zindanında on altı yıl hapis yatmalarına ve Düzmece Mustafa ola-yındaki hizmetlerinin bedeli olamaz.

Bendeniz bu zindanda bulundum. Bu Tokat ka-lesi aynen Amasya kalesi gibidir. Şehrin zemi-ninden kalenin en üst burcuna kadar dört köşe-li içi boş bir tünel yapmışlardır. Dibine herhangi bir insanı sarkıtmanın imkânı olmadığından iki kat şekline getirmişlerdir. Buraya bir insan indir-

mek gerektiğinde önce birinci kata sarkıtılır, son-ra ikincisine indirilirdi. İkinci kattan da üçüncü bölüme gönderirlerdi. Günde birkaç ekmek zin-danın tepesinden atarlar, kimi tabakalarda ka-lır, kimi de tutuklu şahsa ulaşırdı. -Allah koru-sun- Şu anda bu zindan iptal edilmiş durumda-dır. Başka bir zindan daha kazmışlardır.

Yörgüç Paşa, emirü’l-ümeralıkla Amasya’ya ge-lip Bâyezit Paşa çiftliğine yerleşti. Bâyezit Paşa imareti önüne köprü yapmayı istedi. Ayvasıl ma-nastırı enkazıyla sağlam ve yüksek bir köprü inşa etti. Bu köprüye şu anda “Künç Köprü” derler. Yörgüç kelimesinden kısaltılarak söylenir olmuş-tur. Bu köprünün vakıf yönetimi Rumeli’de Filibe civarındaki “Köprü Köyü” isimli köy ile Filibe’de oturan evlatları üzerindedir. Daha sonra Yörgüç Paşa içeri şehirdeki Selçuklular sarayını tamir edip, oraya taşındı. Karşısına düşen Çukur Bağlar sınırında da bir cami, imaret, medrese ve hamam yaptırdı. Yörgüç Paşa’nın Amasya dışında birçok köy ve kasabalarda hayır eserleri vardır. Bu esna-da kardeşi Hayrettin Hızır Paşa da Sultan Mu-rat Hazretlerinden Amasya’da emeklilik talebin-de bulunup izin alınca oğlu Mehmet Bey ve diğer yakınlarıyla Amasya’ya gelir ve Bâyezit Paşa çift-liğine yerleşirler. Kardeşinin inşa ettiği köprüden “Çukur Dükkân” denilen yere kadar ırmak kena-rına sağlam bir taş duvar çekip, Aşağı Pazar yeri-ne de, Pazar esnafının mallarını korumak için bir kervansaray yaptırdı. Buna “Bayram Paşa Hanı”

Page 92: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 69

derler. İran seferi sırasında Bayram Paşa isimli bir komutan uzun süre burada oturduğu için bu isim verilmiştir.

Hayrettin Hızır Paşa, daha sonra Kavaklı Köyü’nden bir çiftlik alıp Bâyezit Paşa çiftliğin-den oraya taşınmıştır. Burada da cami, hamam ve medrese yaptırmıştır. İbadetine düşkün ve padi-şahına bağlı birisi olarak hayat sürdüğü bilinir.

Sultan Murat vefat edip Osmanlı tahtı Sultan II. Mehmet’e (Fatih) nasip olunca Sultan Mehmet İstanbul fethi için asker ve mühimmat toplama-ya başladı. Amasya’dan da asker isteyince Yörgüç

Paşa, beş yüz kadar askere, kardeşinin oğlu Meh-met Beyi komutan tayin edip göndermişti.56

Allah’ın izniyle İstanbul feth olununca, Sul-tan Mehmet Hazretleri oğlu Sultan II. Bâyezid’i Amasya’ya gönderdi. Mehmet Bey’e emîrü’l-ümerâlık verip Sultan Bâyezit’e lala tayin etti. Her ikisi de Amasya’ya gelince ırmak kenarında-ki Bâyezit Paşa çiftliği yakınında bulunan şehzâde sarayına yerleştiler. Sultan Mehmet Hazretleri de

56 İstanbul’un fethine Amasya’dan beş yüz kadar askerin katılmış olması, tarihin en önemli fetihlerinden birinde Amasya’nın da katkısının bulunması açısından önemlidir. (S)

Künç Köprü.

Page 93: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ70

İstanbul’da gerekli işlerini tamamlayıp gemi ile Karadeniz’e çıktı. Sahillerdeki gayr-i Müslimle-rin yerleşim alanlarını fethedip vergiye bağladı ve Samsun’a geçti. Amasya’dan Hızır Paşa, Yörgüç Paşa, Mehmet Paşa ve şehzade Bâyezit ile onun karargâhına gittiler. Padişah, bunlara “Çorum’da Kızılkocalar var. Geçiş yollarında hırsızlık eder-ler. Yine Zeytun’da57 da bir koca var. Orayı kuşa-tıp eline geçirmiş, isyankâr birisidir.

Bunları bertaraf etmem gerekir.” dedi. Yörgüç Paşa, hemen yer öpüp; “Padişahım, bizleri niçin beslersin? Öyle hain, hırsız kimselere ne yapmak gerekir? Fermanın olursa yalnız ben kulunuz o hizmetlerin üstesinden gelirim. Siz sarayınıza ve tahtınıza dönünüz.” dedi.

Sultan Mehmet, Yörgüç Paşa’nın eline ferman verip kendi karadan İstanbul’a yöneldi. Sinop’ta İsfendiyar Beyi, Kastamonu’da onun oğlu İsma-il Bey’i hazır zeâmetleriyle Rumeli’ye gönderip Sinop’a ve Kastamonu’ya vekil memurlar bırak-tı. Nihayet İstanbul’a döndü.

Yörgüç Paşa da Amasya askeriyle Çorum’u basıp Kızıl Kocalar’ın başlarını kesip İstanbul’a gön-derdi. Çorum merkezini yerle bir etti. –Allah af-fetsin- Oradan Zeytun’a varıp isyancının olduğu Eğri Kale’yi muharebe ile almanın imkânsızlığını

57 Osmanlı Döneminde Amasya sancağına bağlı bir kaza konu-mundaydı. Nuri Akbayar, age, s.174

anlayınca, tekrar Amasya’ya geri gelir. Koca’nın Mustafa isimli oğlunu bir şekilde kandırıp, ba-basının başını kestirir. Babasının başı ile rakipsiz dönmüş olur.

Yörgüç Paşa, Mustafa’nın da başını kestirip İstanbul’a gönderir. Padişah, Zeytun kazasını Yörgüç Paşa’ya bırakır. Yörgüç Paşa, kendi tara-fından adamlar gönderip burasını teslim alır. İşte bu sırada Yörgüç Paşa da Amasya’da vefat eder.

Cami kenarında olan türbeye defnedilir. Adı ge-çen türbede üç mezar sandukası üzerine isimle-ri yazılmıştır. Biri Yörgüç Paşa, biri oğlu Mus-tafa Bey, biri de kızı Hondi Hatun’dur. Fakat Amasya’da oturan Yörgüç Paşa evlatları derler ki: “Yörgüç Paşa Mısır yolunda hacca giderken Cidde’de vefat etmişti. Bu türbeyi böyle yaptırıp, isimleri yazdırdı ise de cenazesini buraya koymak nasip olmadı.” Belki de durum, böyle söylendiği gibidir. Nitekim Allah (c.c): “Hiçbir kimse nerede öleceğini bilemez.”58 buyurmaktadır.

Kardeşinin oğlu Mehmet Paşa da Tımarhane ya-kınında kullandığı tarlalarına bir cami, bir tek-ke, bir medrese, büyük bir imaret ile kendisine ait bir saray yaptırdı. Şehzade sarayı, o ana ka-dar, Bâyezit Paşa Çiftliği yakınlarında idi. Şehza-de Sultan Bâyezit de şimdiki yerine bir saray bina edip, onu buraya nakletti. Dragot ve Frenkler hal-

58 Lokman, 31/34

Page 94: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 71

kı üzerinden vergiyi kaldırıp, bu sarayın su yol-larını yapmak, damlarının oluklarını yerleştirmek ve diğer tamirat işlerini gidermekle görevlendirdi.

Gayr-i müslim işçiler bir gün, şehzadeye şöyle bir ricada bulundular: “Efendim, köylerimize akşam gidip sabah işimize gelmek bize geç geliyor. Üste-lik hizmette de kusurumuz oluyor. Bizlere şu ci-varda yer alan Bülbül Deresi’nden bir kilise yeri tahsis ediniz. Evlerimizi yapacak yer de verirse-niz ailelerimizle göç edip şehre gelelim.” Şehzade izin verip, özel bir kilise yapıldı. Onlar da ailele-riyle birlikte gelip yerleştiler. Bu iki köy ahalisinin geldiği yerlere Aşağı ve Yukarı Savadiye denildi.

Pir İlyas akrabasından Gümüşlü Ahmet Paşa ise, dedelerinin ahşap olarak yaptırdığı camiyi yıkıp büyük bir kârgir cami yaptırdı. Bâyezit Paşa’nın eski yerleşim yeri olan Hacı Hamza kasabası yö-neticisi Sinan Paşa da efendisinin Simre-i Amas-ya sınırında bina ettiği hamamın yıkıldığını gör-dü. Dağdan suyunu getirip tamir ettirdi. Ona “Sinan Paşa Hamamı” denildi. Bu hamamı ve çiftliği ile diğer köyleri ve mezraları vakıf geliri-ne tahsis edip Bâyezit Paşanın maksadına uygun olarak vakıflarını yeniden canlandırdı. Buna göre kendisi vakfın ikinci kurucusu olup vakfın yöne-timini Bâyezit Paşa evlatlarına bıraktı. Şu anda torunları Çinizlik’te (İznik) yaşamaktadırlar.

Bâyezit Paşa’nın Amasya’da ve başka yerlerde va-kıfları vardır. Alçak Köprü’den namazgâha kadar

olan ırmak kenarında, boş yerler vardı. Irmak ke-narına, bu hat boyunca kârgir bir duvar yapıp dü-zelttikten sonra, kira karşılığı evler yapıldı. Kira gelirlerini Hacı Hamza’da olan vakıflarına bağla-dı. Bu sahanın gelirleri, şu anda bile Hacı Hamza vakıf yöneticilerine teslim edilir.

İran tarafından “Acemağa” adlı bir gezgin, yüz elli kadar İran’lı aile ile Selçuklular mezarlığındaki bekçi evlerine, kanunsuz yerleştiler. Gece gündüz durmadan, mezarları düzleyerek evler yaptılar. Bekçi evlerini de yıkıp genişleterek Danişmentli-ler sınırından Torumtay Camii’ne kadar evler ya-pıp doldurdular.

Bunları gören evsizler de namazgâhın batı tara-fında olan Selçuklular mezarlığındaki bekçi ku-lübelerini birer birer sahiplenip, gece gündüz me-zarları düzleyerek evler yaptılar. Çukur Bağlar’a varıncaya kadar evleri sıraladılar. Kılıçarslan, Sul-tan II.Mesud türbeleri ile Narlı Bahçe mezarlığı yanında II. Kılıçarslan, Hacı Mahmut ve İsmail Bey gibi Selçuklu yöneticilerine ait mezarlar, an-cak saygıdan yerinde kalabilmiştir.

Halkalı Dede Menkıbesi

“Bu mezarlıklardan birinde Halkalı Dede türbe-si vardır. Ölülerin defnedildiği yerin girişi iki de-mir halkalı bir düz taş ile kapatılmıştır. Bir cenaze konması gerektiğinde iki kişi bu halkalardan tutarak

Page 95: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ72

taşı kaldırır ve ölüyü defnederlerdi. Bazı definler-de kırk çift öküz ile bu taşı kaldıramazdı. O zaman bu cenazeyi başka bir mezarlığa götürürlerdi. Şim-dilerde ölünün durumu ortaya çıkıyor diye o mezar-lık terk edilmiştir.”

Şehzade Sultan Bâyezit’in hizmetçilerinden pek çoğu Pervane Bey Camii’nin kıble yönünde olan Danişmentliler’in bağlarını ve tarlalarını parayla satın alıp evler yapmışlardı. Böylece Danişment-liler ile Simre-i Amasya arasında hiç boşluk kal-mamış oldu.

Tarihçiler arasında ünlü olan Nişancı Cafer Çelebi’nin babası Tâci Bey, Taşova’dan yüz ka-dar aile göçüyle gelip Gümüşlü oğlu ve Sofular Mahallesi’ne yerleştiler. Tokat’tan gelen İbnü’d-Dâs Hüsamettin Efendi de Kuba isimli yere medrese, cami ve tekke bina edip Kuba Mahal-lesini kurdu. Aksaray’dan gelen Cemal Halife ise Temennâ Mahallesi’ni kurdu. Müeyyedzâde Ab-durrahman Efendinin dedesi Ali Efendi, Aşa-ğı Pazar ve Yakutiye mahallerine yerleştiler. Ya-kutiye mahallesinde bir ahşap mescit vardı. O’na Meyyit mescidi derler. Kayıtlarda bu mahallenin ismi Müeyyed Efendi Mahallesi olarak geçer. Bunlar daha sonra Helkis Bağlarına taşınmışlar-dır.

Kutlu Beyzâde Muslihiddin Efendi’nin kızı ve Yörgüç Paşanın eşi olan Şahbula Hatun Sofuzâde Mahallesini kurdu. Orada bir mescit yaptırdı. Va-

kıf yönetimi ve imamlık görevi benim üzerimde-dir. Geliri maaşım olup üç yüz kuruş tutarındadır. –Allah rahmet eylesin-

Şehzade Sultan Bâyezit ve Lala Mehmet Paşa’nın adamlarından pek çokları, Bâyezit Paşa Camii’nin kıble tarafından Aşağı Savadiye’ye kadar yerle-re kiralık evler yapıp yerleştiler. Bu sırada tarih H.800/M.1398’i geçmişti.

Fatih Sultan Mehmet hazretleri İstanbul’da ve-fat ettiği haberi Şehzade Sultan Bâyezit’e gelince hemen oğlu Şehzade Sultan Ahmed’i Amasya’da yerine bırakıp lala Mehmet Paşa ile İstanbul’a giderek babasının tahtına oturdu. Kardeşi Sul-tan Cem olayını hallettikten sonra Lala Meh-met Paşayı tekrar oğlu Ahmed’e lala tayin edip Amasya’ya gönderdi.

Ve: “Benim adıma Amasya namazgâhına büyük bir cami, bir medrese, bir imaret ile bir konuk evi ve mektep yaptırın.” diye ferman buyurdu. Mehmet Paşa Amasya’ya geldiği gün babası Hı-zır Paşa vefat etti. Cenazesini Kavaklı’da yer alan cami yanına koymayıp kendi yaptırdığı caminin bahçesindeki türbeye defnetti. Bu Hızır Paşa, Al-lah nasip etti, çok ziyaret edilir oldu. –Allah ken-disine rahmet eylesin-

Günümüzde bu türbeye “Boynuzlu Evliya” der-ler. Ziyarete gelenler hastalık için şifa umarlar. Her ne sebeptense, mezarının üstüne bir Bekta-

Page 96: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 73

şi boynuzu koymuşlardır. Böyle isimlendirilmesi-nin sebebi budur.

Sultan Ahmet hazretleri, babası Sultan Bâyezit hazretlerinin emriyle bu namazgâhın ırmağa ya-kın kısmına FEYZ sözüyle tarih düşürdü.59 Bu caminin batı yönüne on altı hücreli çok güzel bir medrese ve doğu cephesine de bir imaret ile misa-firhane eklendi. Mektep binasına başlanıp bir yıl-da bitirilince ona da FEYYÂZ kelimesiyle tarih düşüldü.60 Cümle kapısındaki kitabede bu şekilde yer alır. Burada hiç olmazsa namazgâhın mihrabı yerinde kalsaydı daha iyi olurdu. Fakat ne sebeple yapıldıysa, Kavaklı’da “Karaağaç Meydanı”’nda, bunun yerine büyük bir namazgâh inşa ettiler. Şehirdeki namazgâhın mihrap ve minber yerine Sâki Bey isminde sevdiği bir hizmetçisine büyük bir konak yaptırdı. O konak şimdi yirmi kadar ev ile dükkân ve han şeklini almıştır.

Böylece Sultan Ebu Sait Mesud’un, Simre-i Amasya’da yaptırdığı yerleşim yerinde yer alan namazgâh, cami, medreseler ve hanlardan hiçbir eser kalmadı. Hatta mezarları bile ortadan kay-boldu. Üstelik yerlerine, hem gayr-i müslim, hem de Müslüman evleri yapıldı; bu mezarlıklar atık suların menfezi ve ayakaltı yerler haline gelmiş oldu. –Fesubhanallah- Burada yaşayanların ka-

59 Ebced hesabına göre H.890/M.1485 eder.60 H.891/M.1486

zançlarında ve mallarında hayır görmemeleri bel-ki de bundandır.

Sultan Ahmet, Sultan Bâyezit’in büyük oğlu idi. Her yönüyle tahta geçmesi gerekirken, kü-çük kardeşi Sultan Selim ile Ankara Çubuk Ovası’nda taht mücadelesi sırasında şehit oldu. Böyle taht ve tacından mahrum kalışının, Amas-ya namazgâhını tahrip edip yakınlarına ev ve ko-naklar yaptırmasının bir cezası olduğu da söylenir. –Allah affetsin-

Sultan Bâyezit Hazretleri –Allah mülkünü dâim eylesin- Amasya şehrine çok değer verdiği için, büyük âlimler adına görülmeye değer eserler yaptırmıştır. Mesela; Aslen Boşnak olan Yakup Paşa, Çökçe isimli kilisenin yıkıntıları alanına bir cami, bir kervansaray, bir çilehane, bir de Mevle-vihane yapıp, Pir İlyas hazretlerinin hem dama-dı hem de yeğeni olan Şeyh Abdurrahman Hü-samettin hazretleri’ni kendine mürşit edindi. Bu camiye “Çilehane Camii” derler. Çilehane bir medrese sayılıp buraya müderris tayin edilmiştir. Onun için buraya “Çile Hane Medresesi” de der-ler. Amasya halkı, söz konusu mekânda İsrailo-ğullarına ait yedi peygamberin mezarı olduğunu, kulaktan kulağa nakleder. Güvenilir bir şahıs biz-zat bana, velilerden birinden şöyle nakletmiştir:

“Bu peygamberlerden dördünün mezarı bu alan-dadır. Diğer üçü ise Tımarhane duvarına bitişik Yakut Ağa imaretinin kapısı önündedir.”

Page 97: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ74

Bu alana küçük abdest gidermek adet iken, böy-le yapan gayr-i Müslim bir boyacı ile Bağlıcalıoğ-lu bir müslümanın gözleri kör olmuştu. Daha bir-çok belalarla karşılaşan bu şahısların yerde sürü-nerek öldüklerini bizzat kendi gözümle gördüm.

Bu duruma göre adı geçen velinin bildirdiği ha-berin doğru olduğu anlaşılmaktadır. Aynı şekilde ben de birkaç âlimden Fahreddin Râzi’nin tefsi-rinde Amasya’da yedi tane İsrailoğulları nebisinin mezarı olduğu bilgisini duymuştum. Fakat benim bu bilgiye ulaşma imkânım olmadı. Çünkü ilgi-li tefsire sahip olamadım. Aynı zamanda kütüp-hanelerde bulunan bu tefsiri baştan sona araştır-ma imkânım da olmadı. Bu konuda sorumluluk râvide olup işin gerçeğini Allah bilir.

Yine Boşnak olan Abdullah Paşa isimli hayırse-ver birisi, Sofular Mahallesi’nde büyük bir cami yaptırdı. Yanına da dört hücreli bir zaviye ekledi. O zaviye şu anda medrese olarak kullanılmakta ve buraya müderris tayin edilmektedir. Adı, Ab-dullah Paşa medresesidir.

Defterdar İskender Çelebi’nin babası Pir Meh-met Efendioğlunun emri ve direktifleriyle Simre-i Amasya sınırları içindeki Sığır Pazarı mevkiine kârgir minareli bir cami inşa edildi. Atik Ali Paşa da, Gümüşlüoğlu Mahallesi’nde, Sinan Paşa Ha-mamı hizasında, biri yazlık, diğeri kışlık olarak kullanılan iki kubbeli bir mektep yaptırdı.

Amasya’nın önde gelenlerinden Hüseyin Ağa isimli birisi, Amasya’nın tam ortasına olduk-ça geniş bir bedesten ile, dört bir tarafına iki yüz kadar dükkân yaptırdı. Ayrıca Künç Köprünün baş tarafına da on sekiz odalı bir medrese bina etti. Onun silahtarı Ali Ağa da Amasya merke-zi dışında “Uzun Yol” denilen yere kubbeli kârgir bir mescit yaptırdı. Sonradan Hacı Halil Çavuş isimli bir hayırsever de kârgir minaresini yaptırdı. Onun ibrikdârı61 ise Amasya merkezsinde bak-kallar boşluğuna bir cami inşa etti. Kilercisi Sü-leyman Ağa da bedesten civarında kârgir minare-li bir cami yaptırdı. Ağalarından biri de yine aynı merkezdeki Saraçlar Çarşısına minareli bir cami yaptırdı.

İlyas Ağa isimli meşhur bir kişi de Şamlılar Ma-hallesinde kârgir minareli bir cami, bir medrese ile Künç Köprü başında bir hamam yaptırdı. Bu hamamın kira gelirleri medreseye bağlı iken, Mü-derris Kocacık Efendi, uzun süre hamamın işlet-mesini üzerine almıştı. Bu yüzden buraya Kuma-cık Hamamı derler. Bu Kocacık isminden bozu-larak söylenmiştir.

Yine Sultan Bâyezid’in eşi ve şehit şehzade Sul-tan Ahmed’in annesi Bülbül Hatun isimli hayır

61 İbrikdâr: Eski saraylarda, konaklarda el ve yüz yıkanacağı za-man ibrikle su döken veya ibrik işlerine bakan kimse. Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, (Yay.Haz.Aydın Sami Güneyçal) İstanbul 1996, s.404

Page 98: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 75

sahibi İçeri Şehir’de Selçuklulardan kalma harap alana kârgir minareli bir cami ile imaret, mektep ve bir han yaptırdı.

“Çelebiler Hamamı” denilen iki harap hamamı da sahibinden alarak tamirle, vakfına eklemiştir. Bir tanesine Aşağı Hamam denilir; Hemen ca-minin bitişiğindedir. Diğerine de Yukarı Hamam denilir ki, Madenüs Köprüsü başında Selçuklu sarayı bitişiğindedir. İşte bu Amasya şehrini böy-lece yaşanır hale getirdiler.

Sultan Ebu Said Mesut’un kurduğu merkezî Amasya iki misli büyüdü. Bağdat ve Erzurum yolları da bu bölgeden geçmekle, Amasya vadi-sini kimseler bilmezken, meşhur bir şehir haline geldi. –Yüce Allah her türlü afetten bu şehri ko-rusun… Âmin-

Sultan Bâyezid Camii’nin Özellikleri ve Bir Halk İnanışı

Amasya’da yer alan Sultan Bâyezit Camii hak-kında bir tipik özellik ile iki ilginç durum var-dır ki bu tipik özellik başka camilerde bulunmaz. Buna göre kış günleri ne kadar soğuk olursa ol-sun, camiye giren halk terleyecek kadar ısınmış olur. Yaz günleri de ne kadar sıcak olursa olsun üşüyecek kadar serinlemiş olur.

İlginç durumun biri şudur: Camiin ön bahçesin-de Sultan Mesud döneminden kalma iki büyük

çınar vardır. Cami minareleri hizasında ve doğu-da olanı çeşitli kuşlara mesken ve sığınak iken, batı cephesindeki çınara hiçbir kuş konmaz.

İkincisi de şudur; Bu caminin şadırvanı üze-rinde olan kubbenin altın yaldızlı aleminin or-tasında yuvarlak bir mühür vardır. Hangi yön-den bakılırsa bakılsın, o mühür bakanın karşı-sına gelir.

5- AMASYA ŞEHRİNDE DIŞARDAN GELENLER VE KARAKTER YAPILARI

Amasya halkı ârif, zarif, tok gözlü, hayâ sahibi, zulümlere karşı çok dayanaklı ve imkânları nispe-tinde rahatına düşkün kimselerdir. Fakat bu yöre, fetihten önce Curhümlüler, Kantûrîler, Yunanlı-lar ile değişik mezheplerdeki Hristiyanların din âlimleri ve rahiplerine sığınak olmuştur. Bunla-rın da geçimlerini sadaka ve adaklarla hayır sahibi insanlar sağlardı. Ticaret ve tarım işlerini bilmez-lerdi. Aynı şekilde, şu anda bile Amasya halkı-nın çoğu ilim ehli, sufi, Kur’an hafızı veya medre-selerde yatıp kalkan öğrencilerden oluşmaktadır. Çiftçilik ve esnaflık bilmeyip geçimlerini devlet vergileriyle karşılarlar.

Amasya fetihten sonra değişik Müslüman toplu-lukların eline geçtiği için bazıları onların huyla-rını edinmiştir.

Page 99: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ76

a- Şamlılar: En eski dönemde -kaçarak ve sığın-ma için bile gelmiş olsalar- Şamlılar, Mervan ve Süfyan taraftarı; Hz. Muhammed’e karşıtlığı de-vam ettiren bir aile idi. Ayrıca Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin’e karşı ağır hakaretlerde bulunuyorlar-dı. Göç olarak gelen bu insanların tutumu Amas-ya halkının bazılarını da etkilemişti. Bir toplum-da Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz.Hüseyin’in –ehl-i sünnetin kabul etiği gibi- üstün vasıfları söylense bunu söyleyene Şii ve Kızılbaş derlerdi. Hâlbuki Hz. Peygamber (a.s)’in “Kim Ali’nin dostu ise ben de onun dostuyum; kim de Ali’nin düşma-nı ise, ben de onun düşmanıyım.”62 hadis-i şerifi-ni hiç duymazlar.

b- Danişmentliler: Bunlar da Bağdat medresele-rinin öğrencileridirler.

Bunlar Amasya’ya geldiklerinde Nestûriye ma-nastırını fethederek camiye çevirdiler. İçlerin-den bazıları cihat isteğiyle Bizans diyarına gelen iyi niyetli, takva sahibi, Allah rızasını uman kim-selerdi. Bir kısmı ise ganimet peşindeydi. Hatta köle ve cariye edinme niyetiyle gelenler bile vardı. Bu tutumları bir kısım Amasya halkına kötü ör-nek olmuştur. Mesela bir kısmı ilim ehli ve salih kimseler şeklinde evlerinde ders ve ibadetleriyle meşgul olurlar. Kimsenin namusunda ve malında gözleri yoktur. Fakat bir kısmı ise ilim adamı gö-

62 Ahmed b. Hanbel, Müsned IV, 281.

rüntüsüyle gece gündüz, halkın malını nasıl elin-den alırım düşüncesindedir.

c- Seyfüddevle’nin Harşene Askerleri: Bu grup ise Seyfüddevle’nin Harşena kalesinde yerle-şimlerini sağladığı askerlerdir. Onların aslı Bağ-dat bedevileri, Antep, Maraş ve Musul halkından kimselerdir. Üstü başı açık saçık, hilekâr, vefasız, dönek, zararlı ve yalan yere yemin eden kimseler-dir. Utanmaz ve iftiracı bir topluluktur. Bunların huyu ve tutumları da bazı Amasya halkı üzerinde etkili olmuştur. Nitekim bunlarla ilgili benim ba-şımdan bir olay geçmiştir;

Bir Hatıra

Bir tarihte Amasya’da müftülük makamında bu-lunuyordum. O yıl havalar kurak geçiyordu. Yağ-mur duası için üç gün namazgâha çıkılması uy-gun görüldü. İlk gün namazgâha yaklaştığımda bu adamlardan biri karşıma geçip: “Böyle günler-de müftüler vaaz eder. İleri gelenlerin selamı var. Müftümüz gelsin, vaaz etsin, dediler.” dedi. Sözü-nü duymazlıktan gelip yerime oturdum.

Riyakâr ve yalancı sözde hocanın biri kürsüye çı-kıp, vali ve hâkime atıp tuttuktan sonra:

“Ey Muhammed ümmeti! Müftümüz olan şahıs, her verdiği fetvadan yüz elli batman pirinç rüşvet almıştır. O böyle bir günah işlerken nasıl yağmur yağabilir?” dedi.

Page 100: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 77

Cemaat da:

“Bir fetvaya yüz elli batman pirinç verilmez. Vaiz Efendi, Müftü Efendiye iftirada bulunuyor.” diye karşılık verdi.

Ertesi gün yine böyle riyakâr ve yalancı birisi vaaz ederken:

“Ey cemaat! Dün bazı kimseler, vaiz efendi kar-deşimi kandırıp, müftü efendinin bir fetvadan yüz elli batman pirinç aldığını söyletmişlerdi. Yüz elli batman değilmiş, yedi batman imiş.” deyin-ce milletin alaylı gülüşmesine sebep oldu. Üçün-cü gün, birinci günkü eşi bulunmaz yalancı ve riyakâr kişi yine vaaza çıktı. Fakat her tarafa yağ-mur yağdığı için namazgâha çıkılmayıp, Sultan Bâyezit Camii’ne geçilmişti. Alışıldığı şekilde va-azı sırasında:

“Ey cemaat! Müftü hakkında iki gündür söyle-nen sözlerin aslı yokmuş… O bir fetvadan sade-ce bir kaz, bir hindi ve bir çömlek yoğurt almıştır. Fakat rüşvetin azı çoğu olmaz. Haram, kesinlikle haramdır. Bu haramı bilerek işleyenin görevden alınması gerekir. Bu mecliste bulunuyorsa onun vebali benimdir.” dedi.

Sözlerine cemaatten kimse kulak vermedi. Fakat birkaç dostum, beni kaldırıp, henüz cemaat ayağa kalkmadan cami kapısından dışarı çıkardılar. Eve gitmeden doğruca mahkemeye geldim.

Hâkim Bey de bana:

“Canım, bu adamların niyeti zaten bozuk. Sen ni-çin böyle bir zamanda onların arasına katılırsın?” deyince hemen istifa dilekçe mi takdim edip evi-min kapılarını kapattım. Hakimin bu ilgisiz tavrı bana yapılanlardan daha ağır geldi.

d- Halifet Gazi’nin Amasya’da İskân Ettiği As-kerler ve Sultan Ebu Said Mesut’un Amasya’ya Getirdiği Aileler: Bunların tamamı Kürt, Türk-men ve Tatarlardır. Bu üç kabile halkı oldukça tembel olup ticaret ve tarım bilmezlerdi. Göz-leri başkalarının kazandığı malda olup “Falanın parasını çalayım, filanın evini bağını gasp ede-yim” derler. Hem de çok kibirli ve ukalâ olurlar. Bu huy da bir kısım Amasya halkı üzerinde etki-li olmuştur. Diğer beldelerin yaptığı gibi, Ticaret yapalım, demezler. Gözleri kazanılmış maldadır. Bazıları bir parça bağ edinmiş olabilir. Onu da bahçıvana verirler, mahsulün yarısını zahmetsiz-ce alırlar. Bir kısmı da yeniçeridir. Devlet hazine-sinden maaş alırlar. Bir bölümü ise tımar sahibi, vakıf yöneticisi ve değişik hizmet makamlarında görevlidirler. Elde edilen gelirlere kanaat edip ge-çinirler. Bunların bir kısmı da şehirde dolaşırlar. Elde edilen gelir ve vergi küsüratlarıyla geçinirler. Buna rağmen kibirli ve şımarıktırlar. Ceplerinde beş para yoktur. Ama cakalarından geçilmez.

e- İsfendiyar Bey İle Karadeniz Sahillerinden Gelenler: Bunlar kavgacı tiplerdir. Aslı olmayan

Page 101: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ78

bir konuyu ele aldıklarında iki taraftan adamlar birikir. Tartışma kavgaya döner. Beş on kişi ha-yatını kaybeder. Sonra hiçbir şey olmamış gibi öpüşür kucaklaşırlar. Ne olan var ne de olacak… Olan ölenlere olur. Birbirlerine, arkadan düşman-lık ederler. Yan yana geldiklerinde dostluklarına şaşar kalırsın. Bu tutum ve ahlaki durum Amas-ya halkından bazı kimselere yerleşmiştir. Mese-la birbirlerinin arkasından hainlik ve düşmanlık-la veryansın ederler. Bir araya gelince samimi tu-tumlarına bakıp hayret edersin. Pek çok taham-mül edilmez sıkıntılara katlanırlar. Kimseye söy-lemezler. Allah’a havale ederler. Bir bakarsın ki hiç aslı faslı olmayan bir şeyden dolayı kavga bü-yümüş, can kaybı olmuştur. Beldenin ya hâkimi ya da valisi sürülüp ceza alır.

Amasya öteden beri bilginlerin, sâlih kişilerin ve dervişlerin de mekânı olmuştur. Bir kısım suç-lar görmezden gelindiği için, resmi devlet cezası görmezler. Suç teftiş edilirken, bile “Biz yapma-dık, onlar yaptı.” diye bir kısım zayıf dostlarını ele verirler. Suçlayıp ceza almalarını sağladıkları gibi öldürme ve sürgün ettirme yoluna da giderlerdi. Bunların durumu şu iki örnek olaydan anlaşılır.

Bir Hâkimin Amasya’dan Sürdürülmesi:

Bir dönem şehrimize Maraş-zâde Halil Efen-di isimli halim selim bir hâkim gelmişti. O sıra-larda veba salgını oldu. Ben bu şahısla ile iyi gö-

rüşürdüm. Bir gün şehrin ileri gelenleriyle birkaç din âlimi benimle görüşmeye geldi. Bu hâkimin mutlaka bir cenaze yıkayıp namazını kıldırması ve bizzat eliyle defnetmesi gerektiğini, aksi halde bu salgından kurtulma olamayacağını söylediler.

Benden bu talebi kendisine iletmemi istediler. Ben de “Bu sözün ilmi bir dayanağı var mı, yok-sa koca karı masalı mıdır?” dedim. Onlar bunun daha önce denenmiş bir durum olduğunu öne sür-düler. Bunun üzerine ben “Böyle asılsız uydurma sözleri hâkime söyleyip kendime güldürmem.” dedim. Ardından bizzat kendileri hâkime gide-rek aynı şeyleri söylediler. Hâkim de kendilerine, hiç düşünmeden benim verdiğim cevabı vermiş. Birkaç gün sonra bir de ne göreyim; eli asalı, beli misvaklı, gözü sürmeli efendileri önlerine kata-rak mahkemeyi bastılar. Ben de o sırada hâkimle beraber müsellem konağında idim. Oraya gelip, “Biz bu hâkim efendiyi istemeyiz. Derhal burayı terk etsin” dediler. O anda hâkimi çıkardılar. Ben de benzeri şekilde, asılsız bazı olaylara karşı duru-şumdan dolayı birçok belayı savuşturmuşumdur.

Amasya’da Yeniçeriler’in Medrese Baskını

H.1240/M.1824 senesinde bir yeniçeri askeri Sa-raçlar Çarşısında otuz kırk kuruş alacağı için bir medrese öğrencisiyle kavga etti. Kavgada silahıyla öğrenciyi yaraladı. Öğrenci yarasına bakıp:

Page 102: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 79

“Arkadaş, benim yaramda pek bir şey yok; ölürsem de kalırsam da hak-kım sana helal osun. Benden endişe etme…” diyerek medreseye dönmüştü. O gece birkaç bozguncu yeniçeri bir yerde toplanıp karar almışlar:

“Bu Amasya medreselerinde en az bin talebe var. Sabah toplanıp bizim-le büyük bir mücadeleye girebilirler. Aramızda çatışma ve vuruşma olabilir. Öyleyse biz hemen bunun çaresine ba-kalım…” demişler.

Rabîulevvel ayının sonunda, Salı günü seher vakti:

“Yeniçeri ve Müslüman olan herkes serdar bayrağı altında toplansın.” diye duyuru yaptılar. Derhal yeniçeriler, şehirliler, çocuklar ve gayr-i müslimlerden birkaç bin silahlı adam toplandı. Ayrıca sözde birkaç hocayı da önlerine katıp, şehrin devlet yetkilisi Aliş Ağa’yı da yanla-rına alarak saat beş altı sularında Sultan Bâyezit medresesini bastılar. Zavallı medrese öğrencileri korkularından ancak kapıları kapamışlardı. Yeni-çeriler kapıyı kurşun yağmuruna tutup içeri gir-diler. Yaralı öğrenciyle, öğrenci temsilcisi Mustafa Efendiyi ve kendi halinde ders çalışan altı yedi öğrenciyi param parça ettiler. Ayaklarına ip bağ-layıp sürüklediler. Yezid’in Hz.Hüseyin’e yaptığı gibi, talebelerin kavuklarını ayaklar altına alıp

çiğnediler. Bu saldırı diğer medrese ve hocalara da yayılmakta iken, Allah’a şükür ki, beş on da-kika içinde son buldu. Üstellik yeniçeriler o gün “Gazanız mübarek olsun!” diyerek kahvehaneleri gezip olayı kutladılar. “Ey Allahım! Merhamet-sizleri başımıza musallat etme. Bizi zalimlerden kurtar.”

Adı geçen şehitlerin bu elim olayına “Şefâatün eyâ şühedâallah”63 şeklinde tarih düşüldü. Daha sonra kendilerine hürmeten bir mersiye yazmıştım.

63 İfade, ebcet hesabına göre H.1240 tarihini karşılamaktadır. Anlamı ise “Ey Allah yolunda şehit edilenler, bize şefaat edi-niz.” şeklindedir.

Sultan Bayezid Medresesi.

Page 103: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ80

Amasya’da Medrese Baskınında Şehit Edilen Talebeler İçin Mersiye64

“Ey Amasya halkı! Bu, ne denli bir azgınlık?Daha ne kadar Allah’ın musıbeti başınıza gelecek?Allah korkusu nedir, Kur’an nedir, mizan nedir?Nedir ahiret, nedir merhamet, nedir İslam ve iman?İnsan öldürmek, küfürden ve dinden dönmekten daha kötüdür,Bu gerçek Tevrat, İncil, Zebur ve Kur’an’da da yazar.Bu haksız eylemden, gökler bile titredi.Göklerdeki melekler de feryâd edip ağladı.Din düşmanı ve lanetli Yezid’in olayı bile unutulmuştu,Bugün yüz binlerin çığlıkları ile yeniden yaşandı.Haksız, sebepsiz ve suçsuz yere,Bu kadar ilim ehlinin kanları yere aktı.Bu şehre öteden beri çevre yörelerden öğrenciler gelir,Döşemesi sert taştan bir medreseye yerleşirler,Gece gündüz dini ilim tahsil ederler Mevladan,Allah katından rahmet ve bereket inmesine sebep olurlar.Sayısız belalar ve kavgalar giderilirdi,Bu ana kadar da hiçbir kimse eziyet görmezdi,Kadın erkek, herkes, az çok saygı görürdü daima,Bugün size ne oldu da Allah’tan korkmadınız?O yüce yaratıcıdan hiç utanmadınız mı!?O zaman, gönülleri hoş tutan bu şehirdeki medreselerin hepsini yıkın!!!Sultan Bâyezit Velinin Camii tertemizdir,Yakınında anlayışlı öğrencilerin muazzam medresesi,Orada okunan ilahi ilim felekleri dolaşır,Kâbe gibi bu caminin de taşı toprağı saygındır.İki üç bin silahlı azgını bir araya getirdiniz.

64 Mersiyenin transkripli metni için ekler bölümüne bkz. (Ek.2)

Page 104: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 81

Can yakan ve ciğer parçalayan kurşunları peş peşe attınız.Âlemlere rahmet olan Hz. Peygamber kalbinizde hiç yer etmedi,Sizin bu yaptığınız zulmü Kostantin ve Kisra bile yapmadı.Ey Müslümanlar! Bu işe duyarsız kalmayalım, gözyaşı dökelim,Bunları intikam sahibi Allah’a şikâyet edelim,Şehitlerden biri Kemerbaşı Molla Mustafa’dır,Diğeri ise iki şehit öğrencinin arkadaşı mazlum bir molladır.Diğerleri de ilim ehli olacak, yetenekli kimselerdi.Her birisi bir beldeyi ihya edecek ilme sahip olacaktı,Kılıç, kurşun ve bıçakla saldırıp canlarına kıydılar,Üstelik ayaklarına bir de ip taktılar ve sürüklediler,Allah’ın dilediği yere, Kanlı Pazar önüne kadar. Ayrıca ilim sembolü olan kavuklarını, şapka gibi saygısızca ayaklar altına attılar.Yazıklar olsun, o kavuk İmam-ı Azamın kıyafetidir,Allah’ın rahmeti her daim onların üzerine olsun,Ey şehitler, bizlere şefaat ediniz, çünkü Allah katında sizin şefaatiniz umulur,Bir dönem Amasya’ya Rumeli’den bir vali geldi,Sürekli dine ve dindara saygısız, âlime de düşmandı.Fakat bu kötülüğünü açıkça değil, gizli yapıyordu,Bunun için gece gündüz fırsat kolluyordu,Öteden beri yeniçerilerle medrese öğrencileri anlaşamamıştır,Cahil insanların ise düşmanlığı yüz kat fazlaydı.İşte birkaç masum öğrenciyi kurban seçtiler,Darünnedve’de Hz. Peygambere sûikast gibi bir karar çıkardılar,“Ey günahkârlar, gelin!” nidası gibi çağrıda bulundular,İlim ehli, “Nerdesin, ilahi sığınak?” diye ağladı.Hz. Peygamberin amcaoğlu Hz. Ali, Hem damadı hem kardeşi idi, ayrıca vekili ve Hayber fatihi idi. Onun şanı yüce oğulları cennet bahçesinin gençleri idi,Hz. Hasan ile H.Hüseyin Kerbelâ çöllerinde korumasızdı, Binlerce evliya ve nebi, zulme uğrayıp alaya alındı.

Page 105: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ82

Suçların karşılığını veren Allah (c.c)’ın takdirine bak ki, bu korkunç olaydan on ay sonra yine bir Salı günü, adı geçen şehitlerin kanları yere düştü-ğü sabah vaktinde yalnız Amasya bölgesinde bir deprem oldu. İki yüzden fazla böcekhane yıkıldı. Sultan Bâyezit Hanı, minarelerin bir kısmı, ca-minin ve medreselerin kubbeleri yıkıldı. Bedesten binasının bazı yerleri yıkıldı. Bir kısım yerleri de

yıkılmaya yüz tuttu. Mehmet Paşa mi-naresi ile Çilehane, Sığır Pazarı ve Yanık Minare Camileri minaresinin üst tarafları ile Meydan Köprüsü yıkıldı. Bazı yerler-den katran gibi siyah sular çıktı. Kötü ko-kular ile çevre kirlendi. Bütün halk sokak başlarından evlerine gelip yiyecek, giyecek ve döşek alamadan çocuklarının ellerine yapışıp güvenli yerlere gittiler.

Kırk elli gün aç ve açıkta gecelemeleri ve katran gibi siyah suların pis koku yayma-sı sebebiyle, çoluk çocuk bütün halk has-ta oldu. Sonuçta zorunlu olarak evlerine dönmek durumunda kaldılar. Birçok kim-se de vefat etmişti. Sağ kalanlar ise her an ölümü bekler haldeydiler. Fakat hayatta

kalmak ne mümkün. Çünkü depremin duracağı yoktu.

Allah’ın hikmetini kavramış bazıları, yukarda adı geçen şehitlerin ruhları için kelime-i tevhit oku-dular. İstiğfar ettiler. Kur’an hatmettiler ve na-file oruçlar tuttular. İki sene sonunda sarsıntılar Allah’ın izniyle sona erdi. “Mel‘un” sözüne denk

Özellikle kendisine uyduğumuz İmam-ı Azam’ı da hatırlayalım.Bu ümmetten niceleri birer birer şehadet şerbetini içtiler,Buna böylece dünyada bir çözüm bulamazsın. Öyleyse sus ve sabret,Bu Allah’ın bir sırrı vardır ki ancak mahşerde bilinir. Ey Vazıh! Sen şimdi onların ruhları için bol bol Fatiha okumalısın.”

Amasya tarihinde büyük depremler yaşanmıştır. Bu yüzden pek çok ta-rihi yapı yıkılmış ya da tahrip olmuştur. Resimde 1939 yılında meydana gelen depremin Çilehane Camii’nde yapmış olduğu tapribat görülüyor.

Page 106: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 83

düşen ve “Yüz doksan altı orta” denilen, birkaç yüz yıldan beri devlete karşı gelip halka zarar ve-ren Yeniçeri Ocağı kışlaları yıkıldı. Kutsal saydık-ları kazanlar silah yapımında kullanılarak tama-men kaldırılmış oldu. “Böylece zulmeden kavim yok edildi. Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mah-sustur.” denilerek Amasya’daki talebelerin katili olan mel‘unlar, perişan oldular. Bendeniz bu ola-ya şöyle tarih düşmüştüm.

“Zamanın adil hükümdarı Sultan MahmutYeniçerilerin namını dünyadan tamamen sildiHepsi devletin gücüyle cezasını buldu Buna tarih olarak “gazâ-yı ekber”65 denilmiştir.

Fakat yine bir dosta sevgi duyar gibi, bu Amas-ya şehrine sevgi duyulmalıdır. O zaman değer ve saygı görürsün. Eğer nefret edersen, değer göre-mez ve hakaret bulursun. Şu örnek Amasya hal-kının tipik özelliğidir:

Şehre bir misafir gelince, ya handa ya da medrese-de konaklardı. Şehir halkının sürekli güzel yakla-şımlarını görür ve içten sevgi duyar. Daha sonra bu misafir Amasya’da ev bark sahibi olur, buraya yer-leşir. Halk arasında saygı görür ve değer kazanırdı.

Fakat benim gibi Amasya yerlisi ise bu güzel dav-ranışları göremez. Devamlı hata ve eksiklere dik-kat eder. “Keşke Amasya’nın yerlisi olmasaydım!” diye yakınır. Üstelik halk arasında küçümsenir ve

65 Ebcet hesabıyla H.1826 yılına denk düşmektedir.

hakaret görür. Bundan dolayı Amasya’da yerliye itibar yoktur. “Amasya yerlisi, Eflâtun gibi filo-zof bile olsa, itibar görmez. Buna karşın dışarı-dan gelen cahil de olsa ilgi görür.” anlayışı vardır. Sözün özü; Amasya halkının güzel yönleri, kötü yönlerinden fazladır. “Şüphesiz ki iyilikler kötülük-leri giderir.”66

6- AMASYA’DAKİ TARİHİ ESER VE ŞAHSİYETLERLE İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

1- Amasya merkezini, içeri şehri ve Alçak Köprü’yü kim inşa etmiştir?

Cevap: Amasya şehrinin dış kesimlerinin, içeri şehrin ve Alçak Köprü’nün Selçuklu sultanların-dan Sultan Ebû Sait tarafından yapıldığı daha önce ifade edilmişti67. Fakat yukarı kaleyi ilk ya-panın kim olduğu tam olarak bilinememektedir. Bir görüşe göre bu kale ilk olarak Nûh (a.s)’un oğullarından Sâm tarafından yapılmıştır. Bir gö-rüşe göre ise, daha sonraki kuşaktan birisi olan Harşena’dır. Harşena ise, Nuh (a.s) oğlu Sâm oğlu Erfahşad oğlu Rum’un oğludur. Fütûhu’l-Büldân adlı eserde Amasya ile ilgili olarak şöyle denilmektedir:

66 Hûd, 11/11467 Abdizade Hüseyin Hüsameddin Yasar bu köprünün yapımını

çok daha eski dönemlere götürmektedir. Bkz. Yasar, age, c.1, s.52.

Page 107: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ84

“Doğu Roma şehirlerinden olan Amasya, içinden büyük bir nehrin aktığı güzel bir beldedir. Kale-sine “Harşene” denilir. Bu kaleyi Harşene b. Rûm b. Erfahşad b. Sâm b. Nûh yapmıştır.”

2- Amasya’da gayr-i müslimlerin döneminden günümüze kadar ayakta kalan tarihi eser sayısı kaçtır?

Cevap: İki tanedir.

Bunlardan birisi Yukarı Kaledir. Diğeri ise Fet-hiye Camii’dir. Ulu Câmi’nin, Gök Medrese’nin, Mahkeme Camii ve Tımarhanenin Müslüman-lar döneminde yapıldığını daha önce belirtmiştik. Bunların ilk fetih döneminden kaldığının söy-

lenmesi, Amasya’nın ilk defa Müslümanlar tara-fından fethedildikten sonra da birkaç Müslüman yönetimi altına girmesinden dolayıdır. Nitekim tarihçiler, yönetim değişikliğinin her birini “fetih” olarak değerlendirmektedir.

3- Amasya merkezindeki kayalar üzerinde bu-lunan mağaralar hangi amaçla yapılmıştır?

Cevap: Bu mağaralar Cürhümlüler, Kantûriler, Yunanlılar ve Hristiyanların din adamlarının in-zivaya çekilip ibadet etmeleri için yapılmış yer-lerdir. Onlar buralarda ruhban hayatı yaşayarak mistik arınma gerçekleştirirlerdi.

4- Amasya da Ferhat Kayası üzerindeki su ka-nalı Ferhat’ın delerek açtığı su kanalı mıdır?

Cevap: Bu kanal, büyük ihtimalle Ferhat’ın açtığı su kanalıdır. Nitekim tarihçiler, Ferhat’ın deldi-ği kayaların adının “Bîsütûn Dağı” ve “Temennâ Dağı”olduğunu ve Ermen Dağı’nın eteğinde bu-lunduğunu söylerler. Buna bağlı olarak Amasya’da Ferhat Kayası’na “Bîsütûn Dağı” ve “Temennâ Dağı” derler. Amasya’da Ferhat Kayası’nın bulun-duğu dağın son bulduğu yer Trabzon’dur. Tarih il-minde çağının yegâne otoritesi Amasyalı Musta-fa Âkif Efendi dahi bu şekilde görüş beyan et-miştir. En doğrusunu Allah bilir.68

68 Abdizâde Hüseyin Hüsameddin Yasar, “Amasya Tarihi”nde bu su kanalı ile ilgili oldukça ayrıntılı bilgiler vermektedir. Yasarın, tarihi rivayetler ve akli deliller ışığında yaptığı de-

Ferhat su kanalı.

Page 108: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 85

5- Amasya’da Sığır Pazarı’nda harap vaziyetteki eski medrese kim tarafından yapılmıştır?

Cevap: Kızlar sarayını yapan İsfendiyar’ın veziri Ata Bey Gazi tarafından yapılmıştır. Kendisi de Amasya’da vefat etmiş olup mezarı, bu medrese-nin kapısı yanındaki yıkık türbede bulunmakta-dır.

6- Selçuklu sultanlarından I.Kılıçarslan’ın kabrinin Amasya’da olduğu konusunda tarihçi-ler hem fikirdir. Fakat türbesi nerededir?

Cevap: “Narlı Bahçe” mezarlığında, kıble yönün-de olan büyük binadadır. Zamanla sanduka şek-linde bir belirti kalmamıştır. Yalnızca bir çocuk mezarı kalmıştır. O da mermer taştan olduğu için günümüze kadar ulaşabilmiştir.

ğerlendirmelere göre burası Ferhat’ın beşer gücüyle delerek açtığı bir suyolu değildir. O’na göre bu suyolu, Amasya’ya yak-laşık olarak 15 km. mesafede bulunan Şahin Kayası önünden başlar ve şehrin Savâdiye Mahallesine kadar gelir. Son olarak da Bâyezid Mahallesinde dört metre çapında kare şeklinde oyulmuş bir deliğe varır. Bu su kanalı, Şahin Kayası eteklerin-deki derelerin sularını toplayarak yüzlerce yıl Amasya şehrine akıtmıştır. Bu suyolunun, dört beş yerde tünel şeklinde oyul-mak şartıyla büyük bir çalışmaya ihtiyaç duyduğunu söyleyen Yasar, haklı olarak bir kişi tarafından yapılmasını imkânsız görür. Ona göre bu suyolunun, bazı tarihçilerin de belirttiği üzere, Pont hükümdarlarının bölgede benzeri eserlerine rast-lanılması sebebiyle Pont hükümdarlarına nispeti daha isabet-lidir. Bkz. Yasar, age, C.1, s.20-23.

7- Amasya’da Karaağaç Meydanında yer alan ve kubbe içinde kabri olan değerli zat kimdir?

Cevap: Kurtboğan evliyası diye bilinen Şamlı Şeyh Hamza’dır. Akşemsettin’in babasıdır. Bu zat, Şam’dan ilk önce Amasya’ya gelerek Kavaklı’ya yerleşmiş ve burada vefat etmiştir. Bunun üzeri-ne oğlu Akşemsettin’in Osmancık’a gittiği, orada müderris olduğu ve buradan da Ankara’ya, Hacı Bayram Velinin yanına geçtiği birçok tarihî kay-nakta yer almaktadır.

Kurtboğan Evliyası İle İlgili Bir Halk İnanışı

“Anlatıldığına göre, Şeyh Hamza kabre konulduğu gece, bir kurt gelip naaşını çıkarmak istemiştir. Bu-nun üzerine mezardan bir el çıkıp o kurdu boğmuş-tur. Ancak el dışarıda kalmıştır. O kadar gayret edil-mesine rağmen el içeri çekilememiştir. Sonra eli ter-temiz yıkadıklarında ancak el içeri çekilmiştir. Daha sonra Atik Ali Paşa üzerine bir kubbe inşa etmiştir.” –Allah rahmet eylesin-

8- Amasya’da Mahkeme Camii’nde “şehitler” adıyla bilinen mumyalar kimlere aittir?

Cevap: Orada beş tane mumya vardır. Birisi ca-miyi yaptıran Mûinüddîn Pervanedir. Kendisinin Harput’ta öldürüldüğü ve naaşının Amasya’da türbesine gönderildiği daha önce belirtilmişti. Kadın mumyalardan biri Sultan Alaüddîn’in kızı Sittî Hatun, diğeri ise sultanın Arap cariyesidir.

Page 109: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ86

İki çocuk mumyası ise onun oğullarıdır. Bu mum-yalar, Harput ve Konya’dan getirilirken üzerlerine kimyevi bir madde sürüldüğünden tenleri çürü-meden kalabilmiştir.

9- Amasya’da Gökmedrese’de, yol altında yer alan Kâbe şeklindeki büyük bina kime aittir?

Cevap: Camiyi yaptıran Torumtay Hacı Abdul-lah Paşa Hazretlerinin türbesidir. İlk sıradaki mezar kendisine aittir. Ziyaretçisi eksik olmaz. Kâbeye duyduğu sevgisinden dolayı bu türbeyi Kâbe şeklinde yaptırmıştır. –Allah rahmet eylesin-

10- Amasya’da Yakup Paşa Camii mezarlığında yapılmış olan boş kubbe kime aittir?

Cevap: Müftü Kemal Paşazâde Ahmet Şemsüddîn Efendi hazretlerinin babası, Süley-man Çelebinin dedesi Kemal Paşa’nın türbesidir. Bunlar Sultan Selim b. Sultan Bâyezid-i Veli ta-rafından Tokat’ta vali tayin edilir.

Söz konusu sultan İran seferi dönüşünde Amasya’da kışı geçirirken, valinin Maraş’taki Dulkadirliler ile gizlice yazıştığı kendisine bildi-rilmiştir. Bu ihbar üzerine sultan, onları Tokat’tan getirtmiş ve hemen ardından da öldürtmüştür. Cesetleri hakaret olmak üzere mezbelelik bir yere bırakılmıştır. Adı geçen sultan Dulkadirlileri or-tadan kaldırdığı sırada sandıklarında Kemal Paşa

ve Sülayman Çelebi’nin mektupları bulunmuştur. Bu mektuplar okununca, içeriğinde Dulkadirlir’e nasihat ve ikazdan başka hiçbir şeyin olmadığı görülmüştür. Bunun üzerine Yavuz Sultan Se-lim, son derece pişman olmuş ve alt kısmı kabir olacak şekilde söz konusu türbeyi yaptırmıştır. Ayrıca kemikleri mezbelelik yerden aldırıp tür-be altındaki kabre koydurmuştur. Üzerine iki de sanduka yaptırmıştır. Çocukluğumda bu türbe-nin alt bölümüne girmiş ve kemiklerden başka bir şeyin olmadığını görmüştüm. Rahmetli baba-mın anlattığına göre, o türbede üstü çuha örtülü iki sanduka varmış. Burada Hudûri diye bilinen bir müderris, ilgiyle ders okuturmuş. Sandukalar, dersin işlenişini engellediği için onları yerinden kaldırmışlardır.

11- Amasya’da Meydan Köprüsü ve Sultan Bâyezit Camii önünde bulunan Mâdenüs Köp-rüsü kimlerin eseridir?

Cevap: Meydan Köprüsü, Taşhanı yaptıran Rah-tuvan Mehmet Paşanın eseridir. H.1111/M.1699 tarihinde yapılmıştır. Mâdenüs Köprüsü, ise rah-metli Sadi Çelebinin kızı Fatma Hatunun ese-ridir. Sultan Bâyezit Camii cemaatini artırmak amacıyla içeri şehre bu köprüyü yaptırmıştır. Köprünün bakım işleri fetvaya yetkili müftülere aittir. Müftülüğe ait bahçeler o köprünün bakım giderleri için vakfedilmiştir.

Page 110: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 87

12- Birçok bölgenin fatihi, Sultan Bâyezit oğlu Sultan Selim hazretleri’nin doğum yeri Amasya mıdır?

Cevap: Amasya’dır.

Yavuz Sultan Selim’in Amasya’da Doğumu İle İlgili Bir Rivayet

“Annesi hamile iken kapıya dilenci kılığında bir ol-gun zat gelerek kendisine: “Hanım, bir oğlun olacak-tır. Sekiz yerinde beni olacaktır. Bu sekiz ben sekiz yıl padişahlık yapacağına, sekiz padişaha galip ge-

leceğine ve sekiz memleketi alacağına kanıttır.” der. Gerçekten de daha sonra çocuk dünyaya gelince vü-cudunda sekiz beninin olduğu görüldü. Sekiz yıl pa-dişah oldu. Sekiz padişaha galip geldi. Sekiz memle-kete de hâkim oldu.” (Sehi Bey: Tezkiretü’ş-Şu’arâ) -Allah rahmet eylesin.-

13- Amasya’da halkın ziyaret mekânı haline gelen Pir İlyas adlı değerli zatın doğum yeri Amasya mıdır?

Cevap: Değildir. Amasya civarında Gümüş diye bilinen kasabadandır. Babası Pir İlyas Meh-

Meydan (İstasyon) Köprüsü.

Page 111: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ88

met Efendi ile Amasya’ya gelip yerleşmiştir. Amasya’da tahsil görmüştür. Şu anda kendisi-ne nispet olunan Ahmet Paşa Camii’nde Man-tık dersleri okuturken Timur’un zorlamasıy-la Şirvan’a gitmiştir. Orada bir süre ders okut-tuktan sonra Amasya’ya dönmüştür. Bir süre Amasya’da kaldıktan sonra tekrar Şirvan’a gide-rek Şirvanlı Şeyh Sadreddin’in dergâhına katıl-mıştır. Daha sonra kendisinden Amasya’da tem-silcisi olma ve manevi ders verme amacıyla yetki (icâzet) alarak yine Amasya’ya dönmüştür. Şu an kabrinin olduğu bahçesinde ders verirken birçok keramet göstermiş, vefat ettiğinde buraya defne-dilmiştir.

Otuz kırk sene sonra Sultan Bâyezit Veli Hazret-leri üzerine kâgir bir türbe yaptırmıştır. Merzifon civarında Kara Mağra adlı köyü de bu türbeye vakfedip, buraya yöneticiler atamıştır. Adı geçen şeyhin ismi İlyas, lakâbı Şucâuddîn ve künyesi de Ebu’l-Bekâ’dır. Neslinden gelenler uzun süre Amasya’da, davalarda, şahitlerin güvenilir olup olmadığını belirlemişlerdir. Hanedanına Gümüş-lü oğulları denilirmiş. Şu anda bu sülaleden kim-se kalmamıştır. Torunlarından olduklarını iddia edenlerin, kızları soyundan olması muhtemeldir. Bu kişiler de fakirdirler. Türbenin kapısında otu-rur, gelen geçenden birkaç kuruş alırlar.-İşin ger-çeğini en iyi Allah bilir-

14- Amasya’da Yakup Paşa Camii yanında “Kü-çük Pirler” denilen veli zat kimdir?

Cevap: Pir İlyas Hazretlerinin kardeşinin oğ-ludur. Aynı zamanda damadıdır. Adı Şeyh Ab-durrahman, lakabı Hüsamettin (k.s)’dir. Merhum Yakup Paşa camiyi ve tekkeyi yaptığında Abdur-rahman Hüsamettin’i, şeyhlik makamına getir-di. Dolayısıyla burada müritlerini eğitirdi. –Allah ikisine de bol rahmet etsin.-

15- Amasya’da Narlı Bahçe mezarlığı karşısın-da “Şehzâdeler” denilen türbede kabri olanlar kimlerdir?

Cevap: Osmanlı hanedanından dört adet şehza-dedir. Henüz bebekken boğularak öldürülmüş-

Osman Fevzi Olcay’ın çizdiği Amasya’nın Uzunyol mevkiin-de bulunan şehzade kabirleri.

Page 112: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 89

lerdir. Nitekim kabir taşlarında ip ve çelenk nişa-nı vardır. Osmanlı Devletindeki bu uygulama pek sıcak karşılanmaz. Ancak Ebussuûd Efendimizin verdiği fetvayı görenler bu uygulamayı mazur gö-rürler.-Allah bu uygulamayı yapanları affetsin ve kendilerine rahmet etsin-69

16- Amasya’da Sultan Bâyezit Camii’nin doğu kapısı yanında kurşun örtülü türbedeki kabir kime aittir?

Cevap: Sultan Bâyezit Veli’nin küçük oğlu Os-man Çelebi’dir. Kardeşi Sultan Selim’in fer-manıyla Kirman’da boğularak cesedi babasının camiine götürülmüştür. –Allah rahmet eylesin-

17- Amasya’da Sultan Bâyezit Veli Camii’nin batı70 kapısında cennet gibi güzel bahçede kab-ri olan ve dua penceresi bulunan zat kimdir?

Cevap: Burası zamanının kahramanı, övgü ve şe-ref sahibi, denizde mahir, karada cesur, Allah yo-lunda cihat eden, Allah’ın düşmanlarına karşı ga-zalara çıkan, hiç şüphesiz Kaptan Seydî Ali Paşa hazretlerinin kabridir. H.1236/M.1821 senesinde sürgün olarak Amasya’ya gelmiştir. Bir müddet burada ikamet ettikten sonra “Hiçbir nefis nerede

69 Bugün bu şehzade mezarları yerlerine yapılan binalar nede-niyle ortadan kaldırılmış olup, kendilerinden hiçbir eser kal-mamıştır. (S)

70 Eğer kabrin yerinde bir değişiklik söz konusu olmadıysa, adı geçen kabir bu gün caminin güney-doğu kısmındadır.

öleceğini bilemez”71 ayeti gereğince Amasya’da ru-hunu Rabbine teslim etmiştir. Bendeniz ölümüne şöyle tarih düşmüştüm72:

71 Lokman, 31/34.72 Şiirin transkripli metni için ekler bölümüne bkz. (Ek.3)

Şehzade Osman Türbesi.

Page 113: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ90

Hakan nerede, kağan nerede?Hepsi yerle bir olduŞah da olsa köle de olsa hepsi ölümü tattıHer şey fani ve yok olmaya mahkûmdur

Şu mezarda yatan paşaya bak ki,Günümüzün Caferi ve Hâtim-i Tâi idi,73

Karada ve denizde pek çok seferlere katıldı,Düşmanlardan çok ganimet elde ettiRuhuna Fatihalar okunsun ki merhumun,Allah da onun vesilesiyle affederÖlüm tarihini, gözyaşlarımı akıtarak şöyle söyledim:Seydi Ali Paşa şu anda,Rahmet denizinin kaptanı oldu “Yâ Hay!”74

“Ben kalpleri kırılmış, kabirleri bozulmuş olan-ların yanındayım.” İşte bu zatın da kabri tamam-lanmadan kaldı. Doğruları insanlara ilham eden Allah (c.c)’dan dilerim ki, oğlunun ve diğer akra-basının gönlüne ilham eder de duaya vesile olma-sı için kabrini yaptırırlar.75

73 Cahiliye döneminin cömertliğiyle ünlü şairi. Ayrıntılı bilgi için bkz. TDV İslam Ansiklopedisi, c.16, s.472.

74 “Ey ölümsüz Allahım” anlamında olup ebcet hesabında H.1236/M.1811 tarihine denk gelir.

75 Bugün Sultan Bâyezit Camii’nin Güney Doğu yönünde, etra-fı demir parmaklılıklarla çevrili mezarlardan birinin baş taşın-da Vâzıh Efendi’nin bu dizeleri bulunmaktadır. Böylece mü-ellifin duasının yerine getirildiği anlaşılmaktadır. (S)

18- Amasya’ya iki saatlik mesafede Hakala76 adlı köyde kabri bulunan ve Seyyit Yahya diye bilinen zat, Şirvanlı Şeyh Seyyit Yahya mıdır?

Cevap: Değildir. Bu zat Lâdikte kabri bulunan Seyyit Ahmet Kebiruddin adlı velinin öz oğludur. Babasının izniyle adı geçen köyde babasının mü-ritlerinden varlıklı bir kimseye damat olup orada kalmıştır. Kabri mezarlıktaki bir ağaç dibindedir.

Başucundaki mermer taş üzerinde “Burası, Seyyit Yahya b. Ahmed Kebîruddîn Rufâî’nin kabridir.” şeklinde yazar. Kârgir kubbeli olan yer, kendi meza-rı değildir. Muhtemelen kayın pederi ve kızlarıdır.

Hakala’daki “Kadı Mezarı” Hakkında Bir Halk İnanışı

“Söz konusu köyün mezarlığında “Kadı Mezarı” denilen bir mezar vardır. Başucuna mermer taştan büyük bir sarık dikilmiş. Ancak bu sarık hiçbir şe-kilde yerinde durmayıp, mezarın üstüne düşer. Aynı zamanda bu mezar bütün haşerata yuva olmuştur. Bu haşerat sıcak günlerde dışarı çıkar. Yanlarına bir kimse geldiğinde ise kaçarak geri yuvalarına girer-ler.” Bendenize böyle anlatmışlardı. Ben de bu du-yum üzerine, özellikle oraya gittim. Bir karayılan su arkına çıkmıştı. Beni görünce hemen o mezara kaçtı. “İşte bu, akıl sahipleri için bir ibrettir.”77

76 Amasya-Suluova’da bir yerleşim yeri. Nuri Akbayar, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, 2001 İstanbul, s.67.

77 Aynı mealde ayet için bkz. Nûr, 24/44.

Page 114: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 91

19- Hattatların üstadı Şeyh Hamdullah Efen-dinin doğum yeri Amasya mıdır?

Cevap: Doğum yeri, Amasya yakınlarındaki “Kürtler Köyü”dür. Hızır (a.s)’ın kendisine hat öğrettiği söylenen mağara da bu köydedir. Bura-sı ziyaret mekânı haline gelmiştir.

20- Âlimler arasında meşhur olan ve başvuru niteliğindeki “Ravza-i Kâsım” kitabının yazarı Mehmet Muhyuddîn Kâsım b. Ya’kûb Efendi Amasyalı mıdır?

Cevap: Amasyalıdır. Babası Kasım Efendi ve de-desi Yakup Efendi Amasya’da Yörgüç Paşa civa-rında, kendi bahçelerinde yan yana metfunlardır. Kendi kabri ise İstanbul’da Eyüp ilçesindedir.

Hala Amasya’da çocuklarına “Kadıoğulları” der-ler. “Kutlu” kelimesinden değişime uğramış-tır. Nitekim adı geçen kimselere, Kutlu Beyzâde, derlerdi.

21- Alimler arasında kabul gören ve kaynak eser olarak değerlendirilen “Mahzenü’l-Fıkıh” adlı kitabın yazarı Muslihuddîn Efendinin do-ğum yeri Amasya mıdır?

Cevap: Amasya’dır. Önceki sultanlar devrinde kırk elli sene kadar, “Başkadı” olmuştur. Şu anda da torunları Amasya’dadır. Kürtler Köyü ve Kadı Hamamının vakıf gelirleri babadan oğla yöne-timlerindedir. Üçler diye bilinen yerde kendisi,

oğlu Abdurrahman Efendi ve torunu Mehmet Paşa kendilerine ait mezarlıkta metfundur. -Al-lah hepsine rahmet eylesin.-

22- Edebiyatçılar arasında kabul gören ve sık-ça başvurulan “Ünbûbü’l-Belâğa ve Hülâsatü Sirâci’l-Ferâiz” adlı eserin yazarı Hızır Efendi Amasyalı mıdır?

Cevap: Doğum yeri Erek olup, aslen Amasyalı-dır. Sultan Bâyezit Camii’nde imamet görevinde bulunmuştur.

23- Amasya’da Sarraçlar Çarşısında kabri bulu-nan “Tabaklar” evliyası diye bilinen zat kimdir?

Cevap: Şeyh Zekeriyâ el-Halvetî’dir. Pir İlyas Hazretlerinin ilk halifesidir.78

78 Diğer nüshalarda, 23. sorudan sonra Süleymaniye nüshasında bulunmayan bir soru-cevap kısmı daha yer almaktadır. Soru: Adı geçen Şeyh Zekeriya Hazretlerinin bitişiğindeki hanım mezarı kime aittir?

Cevap: Çîn-i İznikî Merhum Ali Paşazâde Sadık Beyin kızı Hâfize Hanıma aittir. Eskişehir’de kabri bulunan ve velilerin önde gelenlerinden Şey Edebâli’nin ve yine Orhan Gazi Haz-retlerinin neslinden, hayır işleriyle tanınan I. Hayrettin Paşa torunlarındandır. H.1265 yılında Amasya’da mal müdürü olan, sarayda hocalık yapan Hacı Hüsnü Efendinin eşidir. Adı geçen merhume, hayrat olarak şunları yaptırmıştır: Camiye yeni bir şadırvan, camiye bitişik çeşme, sultan çarşısında baş-ka bir çeşme, bir karlık, Çakallar’da Cenk Kayası diye bilinen yerden şadırvana berrak bir su ulaştırılması, adı geçen caminin avlusunun genişletilmesi için on kadar tabak dükkânını satın alıp camiye katılması, ırmak kenarına kâgir bir duvar çekti-rilmesi, camideki kabirlere Fatiha penceresi açtırması. Ayrıca merhumenin vasıyeti üzere daha başka eserler inşa edilmiştir.

Page 115: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ92

24- Amasya’da mahkeme içinde kabri olan ve çarşı yönüne Fatiha penceresi bulunan zat kim-dir?

Cevap: Amasyalı İğnecizâde Safiyyuddîn haz-retleridir. Rahmetli Şeyh Zekeriya hazretlerinin temsilcisidir. Söz konusu mahkeme, önceleri adı geçenlerin tekkesi idi. Sonradan mahkeme yeri oldu.

25- Osmanlı Devletinde saygın bir aileden ge-len ve birçok kez kazasker olan Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi Amasyalı mıdır?

Cevap: Babaları ve dedeleri Malatyalıdır. Göç-le gelip Amasya’da yerleşmişlerdir. Soy olarak Anadolu’da âlim yetiştiren bir ailedir. Bunlar dört

Mesela cuma günlerinde burada metfun olanların ve diğer ve-fat etmiş Müslümanların ruhuna Kur’an okunması için vakıf vasıyeti, hayır eserlerinin faaliyetini devam ettirmesi için Hacı Mehmet Efendiyi resmi vakıf yöneticisi olarak tayin edilmesi. Bu vakıf halen faaliyetlerini sürdürmektedir. –Allah hepsine rahmet eylesin-

Bizim esas aldığımız Süleymaniye nüshasında bu kısmın yer almamasının iki ihtimali vardır. Ya bu kısım, nüshanın müs-tensihi tarafından sehven atlanmıştır. Ya da bu kısım şu an kendisine ulaşamadığımız müellif nüshasında yer almamak-ta olup bir müstensih tarafından ilave yapılmıştır. Bu durum sonrakilerce devam ettirilmiştir.

Yukarıda verilen H.1265 tarihi doğruysa, ikinci ihtimal daha gerçekçi görülmektedir. Zira Milâdi 1849 yılına denk gel-mektedir. Müellifin vefat tarihinin M.1831 olduğu düşünü-lürse bu ifadelerin sahibinin verilen tarihten on sekiz yıl önce vefat etmiş olan müellif Mustafa Vazıh Efendi olması müm-kün değildir. (S)

kardeştirler. Bunlardan birisi işte bu Abdurrah-man Efendi’dir. İstanbul’da sarayda saygı ve ka-bul görmüştür. Defalarca kazaskerlik yapmıştır. Bu görevde iken de vefat etmiştir. Eyüp’te kendi-sine ait türbesinde metfundur. Kardeşlerinden di-ğeri Abdulhay Çelebidir. Önde gelen kadılardan-dı. Bir diğeri ise Abdurrahim Efendidir. İskilip’te Şeyh Yâ Vasî hazretlerinin dergâhına girmiştir. Daha sonra hem damadı ve hem de temsilcisi ol-muştur. Tanınmış Allah dostlarındandır. Diğer kardeşine ise Abdulvasî Çelebi derler. Amasya’da dedelerinin evinde kalmış ve çok güzel günler ge-çirmiştir. Torunları hala hayattadır. Kendilerine Vasi Çelebizâde derler. -Allah kendisine rahmet eylesin.-

26- Şairlerin övüncü, kadınların öncüsü Zey-nep Hatun Amasyalı mıdır?

Cevap: “Tezkiretü’ş-Şü‘arâ” adlı eseri on defadan fazla inceledim. Bazıları onun Amasyalı bazıları ise Kastamonulu olduğunu söylemektedir. Doğ-rusunu Allah bilir.

27- Seher güneşi, marifet semâsının mehtabı, divan yazarı Mihrî Hatun Amasyalı mıdır?

Cevap: Amasyalıdır. Kuba evliyası denilen İbnü’d-Dâs Hüsâmettin Efendi’nin79 kızıdır.

79 Çelebi-zâde Şeyh Hüsameddin Hüseyin el-Halvetî. Ayrıntılı bilgi için bkz. Yasar, age, s.123.

Page 116: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 93

Aynı zamanda Afitâbî isimli usta şairin kız kar-deşidir. Şu anda sülalerine “âbzâde” derler. Bu ke-lime, “âfitâbı zâde”den değişikliğe uğramıştır.

28- Dünyaya hükmeden Sultan Selim devri âlimlerinden Zenbilli Ali Efendi Amasya’lı mı-dır?

Cevap: Amasyalıdır. Babasına Cemal Efendi derlermiş. Şu anda Temennâ denilen mahalleyi bunlar imar etmiştir.

29- Elinizdeki “Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili’l-Amasiyye”, “Şerhu’l-Ezân ve Dellâlü’l-Cinân”, “Tûti-i Vâzıh-ı Beyân”, “Belâyı Vâzıh Safâ-yı Lâyıh”, “Tercüme-i Kâdı Hemedân” adlı eserlerin yazarı bendenizin doğum yeri Amasya mıdır?

Cevap: Amasya’dır. Babası Hacı Kara İsma-il Efendi’nin doğum yeri Çorum’dur. Aslen ise Amasya’lıdır. Amasya’da uzun süre müftülük yap-mış olup bu görevde iken vefat etmiştir. Meza-rı Şamlar Mahallesi’nde Alagöz Baba türbesi ya-nındadır. Bendeniz de babam gibi Amasya’da de-falarca müftülük görevinde bulundum. Denge-siz tavırlara ve alçakça davrananların eziyetlerine daha fazla katlanamayıp müftülük görevinden is-tifa ettim. Şu anda evime kapanmış durumdayım.

“Hiçbir nefis nerede öleceğini bilemez.” ayeti uyarın-ca takdir edilen sayılı nefeslerim sona erdiğinde, bu kitabımı okuyanlardan vefatıma dair kitaba not düşmesini rica ederim. Bize dua edilmesine vesile olur. Ey Rabbim! Bizlere son nefeste iman nasip eyle.

30- Bu eserin yazarı Amasyalı Mustafa Vâzıh, Amasya’da hangi mahalde metfundur?80

Cevap: Şamlar Mahallesinde Alagöz Baba tür-besi yanında metfun olan babasının kabri civarı-na defnedilmiştir. Allah ruhlarını şâd etsin. Biz-leri şefaatlerine nail eylesin. -Âmin, birhurmeti seyyidi’l-enbiyâi ve’l-mürselîn-

Bu kitabı okuyanlardan adı geçenlerin ruhlarına Fatiha okumayı unutmamasını talep ediyorum.

Bu eseri sonradan kaleme alıp, çoğaltan (müs-tensih): Amasyalı Emrullah Vehbî’nin öğrencisi İbrahim Nuri

Allah (c.c) Bedir ve Uhut ashabı hürmetine onu, ana-babasını ve tüm müminleri hesap günü bağış-lasın.

80 Bu ifadeler müellifin yukarıdaki vasiyeti üzerine vefatından sonra esere eklenmiştir.

Page 117: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ94

Esere Methiye81

Bu üstün ve asil şahsiyetin eserinin yazılmasından sonraSalât ve selâm bütünüyle Nebi (a.s)’ye olsunMüellif bütün gayretiyle bu eseri yazmaya çalıştıGeçmişi ve karşılaştığı bulguları incelediAllah da ona bu kitabı tamamlama imkânı verdiBu kitabın eşine dünyada rastlanmazOnda lafızlar ve manalar eşsizdirBu kitap bir beşer ürünüdür amaYazarının şanını ortaya koymaktadırBu kitap insanları iyiliklere yönelttiği için Aynen ismi gibi bahçelerin bülbülüdürAdıyla gizli hakikatler ortaya çıktıYazarın hamdinin bereketiyle incelikler belirdiYazar, insanlar arasında ilmi ve fetvalarıyla meşhur Mustafa Vazıh’tırÖyle ki gözler bu kitap gibisini ne gördü ne de görecekYazarın ölümünden sonra bir hatıra olarak kalacakBöylece, iyilik ve mağfirete ulaşması umulurAllah’a hamd olsun ki, onun bu eserinin güzelliği artıyorŞükürler olsun Allaha ki, “bülbüller” dile geldiNe güzel ki yeni kitabı tamamlanmış olduBu kitaba başvuranlar için sunduğu bilgi, cennet ağacı gölgesi gibidirEy bilgi nehirlerini kendinde toplayan denizEğer amaç bilginlerin hazinesine ulaşmaksa, sen en kıymetli incisin

81 Bu methiye Bülbülcü-zâde diye tanınan Çorumlu Seyit Ali Arif ’e ait olup eserin bazı nüshalarının sonunda yer almaktadır. Bkz.Belâbilü’r’Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili’l-Amâsiyye, Amasya İl Halk Kütüphanesi, Yz, s.177-179; Emel Esin Kütüphanesi, Yz., vr.84b-85ab. Methiyenin transkripli metni için ekler bölümüne bkz. (Ek.4)

Page 118: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 95

Bu kitap üstelik içinde sırların keşfi olan keseyi bahşiş olarak verir,Ayrıca onun gözleri zihinleri aydınlattı,O kemal ehlinin efendisi ve bütün milletlerin övünç kaynağı,Hakikatleri ortaya çıkaran, karanlığı aydınlatan en parlak ışıkNedir o eşsiz görüşler ve hoşa giden üslup!Senin bu ifadelerine İbn Sina bile imrenirSen de bu kadar geniş bilgi birikimi var ikenBaşkalarına fetva çarşısında alış veriş yapmak yakışır mı?!Senin kaleminin izi ilimleri yeniden canlandırdı, mübarek olsunÜlkenin her yanını ve cinleri bile etkilese yeridirEy irfanı kemale ermiş Vâzıh!Senin ifadelerinin etkisi ölüleri konuşturdu, cahillere hayat verdiSen derin manaları ortaya çıkaransınBu güzel anlatışın Anadolu’nun en mutluluğuna denktirHem İran kralı hem de üstün özelliklerinle öyle bir âlimsin kiSenin şiirinin üstünlüğüne “mana şehri” dense yeridirSenin düşüncenden yararlanma merakı herkese bir mücevher sunarSenin anlayışın bütün âleme safâ aynası olurEy bilgi denizinin mücevheri, baş tacı oldunSen binlerce şiir ve nesir için doğuş kaynağı oldunBu kalem, senin için ne kadar nitelik arasaDudağın hakkı için, seni övmeye yeterli değildirOnu nitelemek isteyen asla kemalinin özüne eremezBöyle birkaç harf yazmakla Arif sadece dua ister

Page 119: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ96

Ek 1

Çarh-ı çârımda güneş bir idi bu ay nâgâhDüştü üç tanesi şehir üstüne sübhânallahElâ vehüve’l-vezîrü’l-müttesâhü’l-mültecâVe’l-hatîru’l-müşîru’l-müştebâhu’l-mürtecâSâbiku’l-akrân, bâsiku’l-ağsân, fârru’l-fukarâĞâru’l-gurabâ, liyâzü’l-‘ulemâ, ‘ıyâzü’s-sülehâEcvedü’l-cevâd es‘adü’s-süâdRâğıbu’l-vaz‘ı ve’l-istînâs sâhibu’l-Amasyâ ve’s-SivâsEs-Seyyid Köse Mehmet PaşaDâme zikruhû âle’l-berri ve feşâAllahümme tavvil ‘umrahû bi’l-‘izzi ve’l-ikbâlVe kassır ‘umra ğamzihî bi’z-zülli ve’n-nekâlAmin, amin Yâ Rabbe’l-Müteâl

Page 120: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 97

Ek 2

Elâ, Yâ eyyühel kavme’l-Amasyâ! fekem tuğyânFekem hızlân, fekem husrân, minallahi’l-azîmi’ş-şânFeme’l-havfü, feme’l-haşyetü, feme’l-Kur’ân, feme’l-mîzânFeme’l-âhiratü, feme’ş-şefkatü, feme’l-İslâm, feme’l-îmânMinelküfri ve minerriddeti eşeddü kât(i)lü’l-insânYazar bu kavli Tevrat, Zebur, İncil ve FurkânBu fi’l-i nârevâdân arş-ı âzam oldu pür lerzânFeleklerde melekler zar zar oldular giryânHikâyât-ı adüvv-i din Yezîd-i mel‘un idi nisyânBugün buldu teceddüd sâd hezârân nâle vü efgânBiğayri’l-hak, bilâ mûcib, bilâ esbâb, bilâ buhtânBu denlü ehl-i ilmin kanları oldu yere yeksânBu şehre ez kadîm tâlip gelir etrâf-ı enhâdanGirer bir medreseye döşemesidir seng-i hârâdânGece gündüz eder tahsîl-i ilm, ilm-i mevlâdanİner rahmet-i füyûzât semâvât-ı muallâdanNice nice belâlar def olurdu şûr u kavgadanBu vakte dek görülmezdi keder âlâ ve ednâdanGörülür daima ikrâmı az çok zeker ü ünsâdanBugün noldu size havf etmediniz Hak Teâlâ’danUtanmadınız ol sahibi şeri‘at şânı âlâdanYıkın dâru’l-ulûmu cümle bu şehr-i dilârâdanEyzanVeliyyullah Sultan Bâyezid’in câmi-i pâkiCivarında muazzam medrese-i ehl-i idrâkiOkunan ilm-i sübhânî ider dâir bu eflâki

Page 121: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ98

Harem gibi şerif ve muhteremdir hep taş u hâkîİki üç bin müsellah ettiniz hazır hışım-nâkiPeyâpey attınız kurşun cânsûz u ciğer-çâkîKulûba almadınız Hazret-i levlâke ve levlâkiBu fili nârevâ-yı etmedi Konstan veya NâkîElâ ey ehl-i İslâm durmayalım, olalım bâkîCenâbü’l-müntakîm Allah’a olalım heman şâkîEyzanBirisidir Kemer başı Efendi Mustafa MollaO biri sahib-i zebhayn molla zulm-i peymâVe sâir ilm ü isti‘dâd ile mümtaz ü müstesnâEderdi her birisi ilim ile bir beldeyi ihyâKılıç kurşun bıçakla tîr-ü bârân ettiler ifnâBunların ip takıp ayaklarına süridiler tâFinâ-ı Kanlı Pazarına, bismillahi mecrâhâGezer kavukları elde şapka nâmı ile bî pervâİmâmü’l-azamın ol kisvesidir, âh vâ veylâAleyhim rahmetullahi teâlâ külle evkâtâŞefâ’at yâ şehîdân eşşefâ‘atü ‘inde mevlânâEyzan

Page 122: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 99

Bu şehre Rûm elinden valilikle geldi bir zâlimAdüvv-i dîn, mühîn ü etkıyâ, düşman-ı âlimVe lakin edemez izhârı, izmârı eder dâimVe amma gece gündüz cestücû fırsata kâimKadim âdet ocaklı-sohta birbirine hâsımAvamın ise düşmanlığı sad çendân müstelzimBir iki sôfi-yi sâfîler oldu bu işe âzimKelâm-ı dâr-ı nedve böyle oldu âhir ü hâtimMünâdîler nidâ etti ke-ecîbû ma‘şera’l-ismAhâli-yi ulûm ağlar fe eynel-hicretü’l-‘âsımEyzanAli b. Ebî Tâlip ki ibnü’l-ammi peygamberVe hem dâmad ü eh, hem vasî hem Fâtih-i HayberDahi ebnâ-yı âlî şân, şübbân-ı cenneti’l-ezherHasan ile Hüseyin ol Kerbelâ deştinde bî yâverHezârân evliyâ vü enbiyâ mazlûm ü müstahkarHusûsan muktedâmız ol imâmul-azam ve ekberBu ümmetten şehâdet şerbetini içtiler yekserBu hâle çün çerâ olmaz cihanda fesküt, fasbirBu sırrullah dünyada bilinmez tâ ki fi’l-mahşerHemân VÂZIH oku ervahları için fâtiha ekser

Page 123: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ100

Ek 3

Kani Hâkân kani Kâan kani keyCümlesi hâk ile yeksân hey heyŞâh-ı gedâ zâikatü’l-mevt olduFâni vü hâliktir küllü şeyBak şu makbûr olan paşayaCaferü’l-vakt idi yâ hâtem-i tayBahr u berde gazavât eylerkenEyledi kâfiri meslûbü’z-zeyRuhuna Fatihalar merhûmunAffü gufrân eder Allah berveyDedi târih-i vefâtın VâzıhAkıtıp dîde-i ter peyderpeyOldu Seyid Ali Paşa şimdiBahr-ı rahmet kaptânı yâ Hay

Page 124: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 101

Ek 4

Sümme’s-sâlâtü ve’s-selâmü cümleVe ba‘de enne hâzihî’l-mecelleAle’n-nebiyyi’l-Hâşimiyyi lâyıkMin eseri’ş-şeyhi’ş-şerîfi’l-fâikSe‘â bihimmetin ilâ te’lîfihâTefehhasad-dehra ve mâ tesâdef Veffekahû’l-itmâme rabbün hâlikLimislihâ fi’l-kevni mâ yutâbıkBedî‘atün elfâz ve’l-meânîHulikat, dellet şâne men ellefehâKe ismihî Belâbilü’l-hadâikLikevnihî lihayri’n-nâs fîhi sâikBi-ismihî inkeşefe’l-hakâyıkBi-hamdihî tebeyyene’d-dekâikHüve’ş-şehîrü’l-Vâzıh finnâsBi’l-ilmi ve’l-iftâ fi’l-halâyıkVemâ rae’l-e‘yunu emsâlen lehâVe fi’l-evâhıri vele’s-sevâikTebkâ feba‘de mevtihî müzekkiranBi’l-hayri ve’l-gufrâne kad yülâhık

Hamdün lillah, zihî ravza-i behçet-i efzâ,Şükrun lillâh, Belâbil dil oldu gûyâ,Ne güzel tâze kalem işlemesi buldu kemâl,Ehl-i hâcâtle ola sâyesî hemçû Tûbâ,Mülteka’l-ebhur yâ mecme‘a nehr-i fâik

Page 125: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ102

Dürr-ı muhtâr ger gâye kenz-i fukahâSurra bahşây verir hem dahi keşf-i esrâr,Verdi ebsârı, fuhûle yine tenvîr-i cilâSeyyid-i ehl-i kemâl mefhar ü ânâ-yı ümemSâhib-i keşf-i hakâyık, pertev-i nûr-ı ziyâNedir ol nâ da ârâ-yı pesendîde edâ,Reşk eder nazm-ı nizâmına Ali Sînâ,Sendeki âlâ-yı me‘ârif var iken,Lâyık mı gayrılar sûk-ı fetâvâda bey‘i şirâBarakellah eseri hâmesi ihyâ-yı ulûmEylese kişver-i fazzını ve cinnî teshîre sezâEser-i nazmın eyâ Vâzıh, irfân-ı kemâlİtdi emvâtı dilli, câhili keşf-i ihyâSen o keşşâf-ı kemâlât-ı meânîsin kimHüsn-i takrîrun olur es‘ad-ı Rûm’a hem-pâMelik-i Hüsrev dânâ-yı mezâyâsın kimŞevket-i nazmına dense n’ola Mısr-ı mânâFikr-i endîşin eder cevher-i ferdî kısmetZihn-i derâkin olur ‘âleme mir’ât-ı sâfaSer-firâz oldun eyâ gevher-i bahr-ı dânişMenşe-i “kâne”nin hezar menba‘ı şi‘r-i inşâNe kadar vasfa tekâpû ide kilk-i rakamLebün hakkınca ne mümkin ide medhin ihsâİremez künh-ü kemâline anun vassâfıÇend hurûf yazmakla ARİF eder celb-i duâ

Page 126: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

Kaynakça

Abdi-zâde Hüseyin Hüsâmettin Yasar, Amasya Tarihi, 2007 Amasya.Abdulkadir er-Râzî, Muhtâru’s-Sıhah, 1989 Beyrut.Aclûnî, İsmail b. Muhammed, Keşfü’l-Hafâ, 1985 Beyrut. Akif-zâde Abdurrahim, Kitâbu’l-Mecmû‘ Fi’l-Meşhûd ve’l-Mesmû‘ (Yay. Haz. Hikmet Özdemir),

1998 İstanbul.Ali Rıza Ayar, İlk Amasya Tarihi Belâbilü’r-Râsiye Fî Riyâz-ı Mesâili’l-Amâsiyye, I.Amasya Araştır-

maları Sempozyumu, 2007 Amasya.Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri (Haz.Mustafa Tatçı-Cemal Kurnaz), 2009 Ankara.Ethem Erkoç, Aşık Paşa ve Oğlu Elvan Çelebi, 2005 Çorum. Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, (Yay.Haz.Aydın Sami Güneyçal) 1996 İs-

tanbul Hâfızuddîn Ebu’l-Berakât Abdullah en-Nesefî, Musaffâ, Amasya Bâyezid İl Halk Kütüphanesi,

nr.268.İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, t.y.Mehmet Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, 1998 İstanbul.Osman Fevzi Olcay, Meşâhir-i Amasya, Amasya İl Halk Kütüphanesi, nr.787el-Müncid Fi’l-Luğa ve’l-Alâm, 1994 Beyrut.Nuri Akbayar, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, 2001 İstanbul. TDV İslam Ansiklopedisi Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, 1994.

Page 127: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ104

TEK-ESİN VAKFI’nın izniyle Emel Esin Kütüphanesi nüshasından alınmıştır. (vr. 43)

Page 128: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 105

TEK-ESİN VAKFI’nın izniyle Emel Esin Kütüphanesi nüshasından alınmıştır. (vr. 18)

Page 129: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

AMASYA FETVÂLARI VE İLK AMASYA ŞEHİR TARİHİ106

Süleymaniye nüshasından alıntılanmıştır.

Page 130: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

MUSTAFA VÂZIH EFENDİ 107

Süleymaniye nüshasından alıntılanmıştır.

Page 131: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)

Özgeçmiş

Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza Ayar1952 Samsun doğumlu. 1975 yılında Erzurum-Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun oldu. Sırasıyla Bafra, Samsun ve Çarşamba’da öğretmenlik yaptı. 1982-84 yıllarında, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, İslâmi Türk Edebiyatı asistanı iken YÖK yasası gereği, kendi isteğiyle Amasya Eği-tim Yüksek Okuluna öğretim görevlisi olarak atandı. (1984)

Daha sonra, 19 Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde, Yüksek Lisans (1988) ve doktora çalışmasını tamamladı. (1997). 1998 yılında da, Amasya – Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü, Sı-nıf Öğretmenliği Anabilim Dalına Yrd. Doç. Dr. Olarak atandı. Burada 2 dönem Bölüm Başkanlığı ve 2 dönem de, Anabilim Dalı Başkanlığı yaptı. Halen aynı fakültede öğretim üyesi olarak görev yap-maktadır.

Recep Orhan Özel1977 yılında doğdu. İlköğrenimini Amasya Gazi İlköğretim okulunda tamamladı. Orta öğrenimini Amasya İmam Hatip Lisesinde bitirdi. (1994). 1999 yılında Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakülte-sinden mezun oldu. Temel İslâm Bilimleri Tefsir Bilim Dalında Yüksek Lisans yaptı. (2002). Bir süre Diyanet İşleri Başkanlığı Edirne/Meriç İlçe Müftülüğü’nde ve İstanbul/Fatih ilçe Müftülüğü’nde ça-lıştı.

Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığına Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak atandı. (2004). Tekirdağ/Muratlı ve İstanbul/Üsküdar ilçelerinde öğretmenlik yaptı. “İlim Uğruna” adıyla Arapça’dan Türkçeye bir kitap çevirisi, “Faaliyetlerle Din Eğitimi” adıyla bir kitap çalışması ayrıca bazı yazıları ya-yınlandı. Şu anda 19 Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Tefsir Bilim Dalında doktora eğitimine devam etmektedir. Ayrıca Amasya Macit Zeren Fen Lisesinde Din Kül-türü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak çalışmakta olup, evli ve iki çocuk babasıdır. Arapça ve İngiliz-ce bilmektedir.

Page 132: mustafa vâzıh efendi (1764-1831)