MÜSLÜMAN’IN -...

77
1 MÜSLÜMAN’IN EL KİTABI (KUR’AN VE HADİS) Mehmet BOZKURT 2014-ANKARA

Transcript of MÜSLÜMAN’IN -...

Page 1: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

1

MÜSLÜMAN’IN

EL

KİTABI

(KUR’AN VE HADİS)

Mehmet BOZKURT

2014-ANKARA

Page 3: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

3

Page 4: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

4

Düzeltme : Fatih BOZKURT

Kapak tasarım : Ali Tahir SARIKAYA

Bu çalışmanın tüm hakları Mehmet BOZKURT’a aittir.

ANCAK;

Bu kitabı, isteyen herkes kopya edebilir, çoğaltabilir, yayınlayabilir ve dağıtabilir.

Mehmet BOZKURT

Eğitimci, İlahiyatçı, Araştırmacı Yazar

Tel: 0 532 612 18 25

www.mehmetbozkurt.com.tr

[email protected]

Page 5: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

5

Mehmet BOZKURT

26.01.1956 tarihinde Kars’ta doğdu. İlkokulu Kars’ta okudu. Kars ve Ankara İmam-Hatip

Lisesi ve Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden (Yüksek İslam Enstitüsü) mezun

oldu.

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı, Ankara’daki İlköğretim ve Ortaöğretim kurumlarında uzun

yıllar öğretmenlik ve okul müdürlüğü yaptı. Ankara Milli Eğitim Müdür Yardımcısı olarak

görev yaparken, 16.07.2007 tarihinde emekli oldu. Araştırmacı Yazar olan Mehmet BOZKURT,

Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir.

“Kabe Tarihi ve Hac Rehberi” (2009)

“Sünnilik Şiilik Alevilik Vehhabilik Nedir?” (2010)

“İnsanlık Tarihine Yön Veren Sözler” (2011)

“Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!” (2012)

“İslam Hıristiyanlık Yahudilikte İnanç ve İbadetlerin Felsefi ve Sosyolojik Boyutları” (2013)

adlı eserleri ve birçok yayınlanmış makalesi vardır.

Page 6: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

6

İ T H A F:

Allah, İslam ümmetine birlik ve beraberlik içinde yaşamayı nasip

etsin..!

Rabb’im, din kardeşlerimizin iman ve Kur’an’a olan bağlılıklarını

devam ettirsin inşaallah..!

Mehmet BOZKURT

Page 7: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

7

İÇİNDEKİLER

-ÖNSÖZ……………………………………………………………………….................................8

A- Hz. Peygamber (s.a.v)’den Hadisler................................................................................................9

B- Kur’an-ı Kerim’den Ayetler.............................................................................................................0

C- Fatiha Suresi ve Kur’an-ı Kerim’in Son On Suresinin Meal ve Tefsiri.......................................0

D- Namazda Okunan Duaların Anlam ve Tarihi Alt Yapıları.........................................................0

-SONUÇ..............................................................................................................................................0

-DUA........................................................................................................................................0

-KAYNAKLAR....................................................................................................................70

Page 8: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

8

ÖN SÖZ

Rahman ve Rahim olan Allah, insanı en güzel bir şekilde yaratmış ve onu üstün yeteneklerle

donatmıştır. İlahi hitabın muhatabı kılarak onurlandırmış ve ona sorumluluk yüklemiştir. Dünya hayatında onu

yalnız bırakmamış, ilahi inayet ve lütuf olarak vahyin kılavuzu olarak göndermiştir. İlk Peygamber Hz. Adem

(a.s)’den son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)’e kadar bütün Nebi ve Resuller, Allah’tan aldığı vahyi, kurtuluş

ve mutluluk yolunu insanlara sunan elçilerdir. Yaratıcının insanlara gönderdiği en son rahmet elçisi, ilahi vahyin

son ve tamamlayıcı halkası Hz. Muhammed (s.a.v)’dır. İnsanı insan yapan bütün güzelliklerin ve ahlaki

erdemlerin odaklandığı bir şahsiyet olan Hz. Peygamber (s.a.v)’in hayatında ve öğütlerinde, bireysel ve toplumsal

hayatımızı aydınlatacak güçlü ve güzel örnekler vardır. Hz. Peygamber (s.a.v)’in hayatını bizim için en güzel

örnek olarak takdim eden Kur’an-ı Kerim, insanları bu örneği model almaya, onu rehber edinmeye ve ona uymaya

davet etmiş, Allah’ı sevmenin ona tabi olmaktan geçtiğini, ona itaat etmenin Allah’a itaat etmek olduğunu ifade

etmiştir. (Al-i İmran, 3/31-32; Nisa, 4/13-14, 80; Nur, 24/52-54) O’nun örnek alınması; Hadislerinin ve

Sünnet’inin; bir başka ifadeyle söz, tavır ve davranışlarının bütün yönleriyle tanınması, insanlığın huzur ve

mutluluğu için yaptığı çağrının güncelleştirilerek hayatımıza yansıtılması, güzel ahlakının davranışlarımızın

mihveri ve rehberi yapılması ile mümkündür. Hz. Peygamber (s.a.v)’in Hadisleri, İslam’ın Kur’an-ı Kerim’den

sonra en önemli bilgi ve uygulama kaynağı olmuştur. Elinizdeki bu çalışmada da Hz. Peygamber (s.a.v)’in

Hadislerinden bir seçme olup, O’nun günlük hayatımıza ışık tutan sözlerinin bir derlemesi, Kur’an-ı Kerim’den

insanı düşünmeye davet eden ve düşündüren bazı ayetler ve Kur’an-ı Kerim’in Fatiha suresi ve son on suresinin

meal ve kısaca tefsirini sunmaya çalıştık.

Kur’an-ı Kerim, insanlar için bir fazilet, bir hidayet ve saadet kaynağıdır. O, insanı karanlıklardan,

delalet çukurlarından çıkarır; nura, felaha ve selamete ulaştırır. İnsan, Kur’an-ı Kerim’i ne kadar dikkat ve ne

derece saygı ile okursa, ruhu ve kalbi üzerinde o nispette tesir yapar ve insanı Allah’a yaklaştırır. Kendisine has

usul ve kaidelere uyularak okunan Kur’an-ı Kerim’in, sade ve saygı ile dinleyenler üzerinde bile yaptığı eşsiz tesiri

her zaman müşahede etmekteyiz. Bunu her insan kendi nefsinde deneyebilir. Manasını bilen de bilmeyen de

ondan mutlaka kendine ve irfan derecesine göre bir feyiz ve nasip alır, onun nuru ile kalbini aydınlatır.

Her kitap bir eserdir. Tek kitap vardır ki, o insan eseri değildir, ama kalemle dile getirilmiştir. İşte o kitap

Kur’an-ı Kerim’dir. Dünyada en çok okunan, okundukça eksilmeyen, yıpranmayan, bozulmayan tek kitaptır.

Kur’an-ı Kerim, en açık haliyle insanı anlatır. Kur’an-ı Kerim’i anlamak bir bakıma çok zor, bir bakıma da çok

kolaydır. Çünkü o, okuyanların eğitim, kültür, anlama ve algılama istidatlarına göre ve kabul edebilecekleri feyz ve

ilham derecelerine göre düzenlenmiştir. Onda dağdaki çobanın da ve en bilge kişilerin de yararlanabileceği

hükümler, ima, istikamet ve işaretler vardır.

İşte bunu düşünerek her Müslüman için namazda okunması gerekli olan Fatiha suresi ile namaz sureleri

dediğimiz kısa surelerden 10 tanesini bu kitaba alarak onların mealen tercümelerini ve kısaca tefsirlerini yapmaya

çalıştık. Bu suretle hiç olmazsa isteyenler, her namazda okunacak olan sureleri derli-toplu bir arada bulabilecekler

ve hem de kısaca da olsa onların manalarını anlayarak onlar üzerinde durarak tefekkür edebileceklerdir. İmanlı

bir Müslüman için bu kadarı da büyük bir kazançtır. Metinleriyle birlikte verilen ve gerekli kısımlarda izahı yapılan

Hadislerin, ayetlerin ve surelerin günlük hayatımıza ışık tutması, istifade edilmesi ve daha geniş kapsamlı

eserlerle buluşmak temennisiyle, her şeyin doğrusunu bilen Allah’tır. Allah hepimize rızasına uygun davranış ve

hidayet nasip etsin!

Mehmet BOZKURT

ANKARA/2014

Page 9: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

9

Page 10: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

10

A- HZ. PEYGAMBER (S.A.V)’DEN HADİSLER

1- “Hz. Peygamber (s.a.v): “Din nasihattır/samimiyettir.” buyurdu. “Kime Ya Rasulallah?”

diye sorduk. O da; “Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve

bütün Müslümanlara” diye cevap verdi. Müslim, İman, 95

2- “Kim namazı unutursa veya uyuyup kalırsa hatırlayınca onu kılsın.” Buhari, Mevakidü’s-

Salat, 562

3- “Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır.” Buhari, iman, 41; Müslim,

İmaret, 155

4- “Mü’minlerin iman bakımından en kamil olanı, ahlakı en güzel olanıdır.” Ebu Davud,

Sünnet, 15

5- “İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydası dokunandır.” Sahih’ul-Cami: 3289

6-- “İslam, güzel ahlaktır.” Kenzü’l-Ummal, 3/17, Hadis No: 5225

7-“İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.”Müslim, Fedail, 66; Tirmizi, Birr,16

8- “Namaz dinin direğidir, kim onu terk ederse dinini yıkmış demektir.” Keşf’ul-Hafa, cilt-2,

s.31

9- “Amellerin en hayırlısı, az da olsa devamlı olanıdır.” Buhari, 5/2373 Hadis No: 6100;

Müslim, Salat’ül- Müsafirin: 218

10- “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” Buhari, İlim, 12;

Müslim, Cihad, 6

11- “Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.” Tirmizi, İlm, 14

12- “Dünya ahiretin tarlasıdır.” Tirmizi, Deavet, 60

13- “Mü’min, bir delikten iki defa sokulmaz. (Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez)”

Buhari, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63

14- “Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir

iyilik yap ki, bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.” Tirmizi,

Birr, 55

15- “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, hemen yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışınız.”

Tirmizi, Deavet: 3458

16- “Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle

düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.”

Müslim, İmAn, 78; Ebu Davud, Salat, 248

Page 11: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

11

17- “Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.” İbn Mace, Ahkam, 17;

Muvatta’, Akdiye, 31

18- “Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlak ve terbiyeden daha değerli bir hediye vermemiştir.”

Tirmizi, Birr, 33

19- “Hiç biriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş

olamaz.” Buhari, İman, 7; Müslim, İman, 71

20- “İçki bütün kötülüklerin anasıdır.” Buhari, Megazi, 8/49, Müslim,:1733

21- “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez.

Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim

müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının

birinden kurtarır. Kim bir müslümanın kusurunu örterse, Allah da Kıyamet günü

onun kusurunu örter.” Buhari, Mezalim, 3; Müslim, Birr, 58

22- “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman

etmiş olamazsınız.” Müslim, İman, 93; Tirmizi, Sıfat’ul-Kıyame, 56

23- “Deveni (once) bağla, sonra tevekkül et.” Tirmizi, Kiyame, 60

24- “Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” Tirmizi, İman, 12;

Nesai, İman, 8

25- “Allah’ın şifasını yaratmadığı hiçbir hastalık yoktur.” Buhari, Tıb, 1; İbn-i Mace, Tıb, 1

26- “Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey

Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın

durması helal olmaz.” Buhari, Edeb, 57,58

27- “(Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona

yerine getirmeyeceğin bir söz verme.” Tirmizi, Birr, 58

28- “Kişi (hirette) sevdiği ile beraberdir.” Ebu Davud, Edeb, 113; Müslim, Birr, 50

29- “(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman

sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi

şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.” Tirmizi, Birr, 36

30- “Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve

işlerinize bakar.” Müslim, Birr, 33; İbn-i Mace, Zühd, 9; Ahmed bin Hanbel, 2/285, 539

31- “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı (ilmini) öğrenen ve (onu başkasına) öğretendir.” Riyaz’üs-

Salihin: 995

32- “Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah’ın öfkesi de anne babanın

öfkesindedir.” Tirmizi Birr, 3

33- “Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, yolcunun duası ve

Page 12: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

12

babanın evladına duası.” İbn-i Mace, Dua, 11

34- “Allah’ım! Faydasız ilimden, korkmayan ve ürpermeyen bir kalpten, doyma nedir bilmeyen

bir nefisten ve kabul olunmayacak duadan sana sığınırım.” Müslim, Zikr, 73

35- “Kim kötü ve çirkin bir iş görürse; onu eliyle düzeltsin, eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle

düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun (buğzetsin). Bu ise imanın en zayif

derecesidir.” Müslim, İman, 78

36- “Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına (aile fertlerine) karşı en iyi davrananlarınızdır.”

Tirmizi, Rada’, 11; İbn-i Mace, Nikah, 50

37-“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”

Tirmizi, Birr, 15; Ebu Davud, Edeb, 66

38- “Bir Müslüman üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal değildir.” Buhari,

Edep, 57

39- “Cebrail bana komşu hakkında o kadar tavsiyede bulundu ki, ben, (Allah) komşuyu

komşuya mirasçı kılacak zannettim.” Buhari, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140

40- “Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.” Tirmizi, Kıyame,

49; İbn Mace, Zühd, 30

41- “Bizi aldatan biden değidir.” Müslim, İman,1

42- “İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz.” İbn Mace, Ruhun, 4

43- “Bir Müslüman’ın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri

şeyler, o Müslüman için birer sadakadır.” Buhari, Edeb, 27; Müslim, Müsakat, 7, 10

44- “İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa

btün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” Buhari, İman, 39; Müslim, Müsakat, 107

45- “Allah Teala katında duadan daha kıymetli bir şey yoktur.” Tirmizi, Deavat,1; İbn-i Mace,

Dua, 1

46- “Kim faziletine inanarak ve ecrini umarak Kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları

bağışlanır.” Buhari, Teravih, 2

47- “Allah’ım, sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet.” Tirmizi, Deavat, 84

48- “Kıyamet günü Ademoğlu şu beş şeyin hesabını vermedikçe Rabbinin huzurundan

ayrılmayacaktır. Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede geçirdiğinden, malını

nerede kazanıp nereye harcadığından, bildiğiyle ne denli amel ettiğinden.” Tirmizi, Kıyamet, 1

49- “Kıyamet günü mü’minin mizanında güzel ahlaktan daha ağır bir şey olmayacaktır.”

Page 13: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

13

Tirmizi, Birr ve Sıla, 62

50- “Üç şey ölüyü (mezara kadar) takip eder; ikisi geri döner, biri kalır: Ailesi, malı ve ameli

onu takip eder. Ailesi ve malı geri döner, ameli kalır.” Müslim, Züht, 5

51- “İki nimet vardır ki, birçok insan bu nimetleri doğru değerlendirme hususunda

aldanmıştır. Sağlık ve boş vakittir.” Buhari, Rikak, 1, 60; Tirmizi, Zühd, 1; İbn Mâce, Zühd, 15

52- “Çalışana ücretini, alnının teri kurumadan önce veriniz.” İbni Mace 2/817, Albani

Sahihu’l-Cami-1493

53- “İhsan, Allah’ı görüyormuşçasına O’na kulluk etmendir. Sen O’nu görmesen de O, seni

görmektedir.” Buhari, İman, 37; Müslim, İman, 8

54- “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret

gününe iman eden misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse,

ya hayır söylesin veya sussun.” Buhari, Edeb, 31, 85; Müslim, İman, 74,75

55- “Kişi ölünce amel defteri kapanır. Ancak üç sınıf bundan müstesnadır. Sadaka-i Cariye

bırakanın, istifade edilecek ilmi bir eser bırakanın ve kendisine dua edecek olan Salih evlat

bırakanın amel defteri bu hayırlar için açık kalır.” Müslim, Vasiyet, 14

56- “Sizin her biriniz birer çobandır ve idaresi altında olanları görüp gözetmekle sorumludur.”

Müslim, İmare: 1829

57- “Şüphe vereni terk et. Sana şüphe vermeyen şeyleri al.” Buhari, Büyü, 3

58- “Cennet annelerin ayağı altındadır.” Nesai, Cihad, 6

59- “Temizlik imandandır.” Müslim, Taharet 1; Darimi, Vudu 2; Müsned, 5/342,344; Acluni,

Keşfu'l-Hafa, 291

60- “Dört şey kimde bulunursa halis münafık olur. Kimde bunlardan bir kısmı bulunursa, onu

bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir haslet kalmış olur. Bunlar: 1- Kendisine bir şey

emanet edildiği zaman hiyanet etmek, 2- Söz söylerken yalan söylemek, 3- Söz verdiğinde sözünü

tutmamak, sözleşme yaptığında aldatmak, 4- Biri ile davalaştığında Hak’tan ayrılmak.” Sahih-i

Buhari, Tecrid-i Sarih,-1, No: 32

61- “Sizi iki emanet bırakıyorum ki; onlara sımsıkı sarıldıkça, yolunuzu hiç şaşırmazsınız: Onlar

Allah’ın kelamı Kur’an ve Resulünün sunnetidir.” Malik, el-Muvatta, 2/899: Kader, 3; Müslim,

2/889-890, Hadis No:1218

62- “Kalbinde Kur’an’dan hiçbir ayet bulunmayan kimse harap olmuş bir gibidir.” Tirmizi,

Fedail’ül-Kur’an, 18; Darimi, Fedail’ül-Kur’an,1

63- “Müslümanların Cuma günü yıkanmaları, üzerlerine hak olmuştur. Her biri ailesinin

kokusundan sürünsün. Koku bulamazsa, su onun sürünme maddesi olsun, yıkanma ile

yetinsin.” Tirmizi, Salat, 381

Page 14: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

14

64- “İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz; Allah korkusundan ağlayan göz, bir

de gecesini Allah yolunda, nöbet tutarak geçiren göz.” Tirmizi, Fedailü’l-Cihad, 12

65- “Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: “Gerek kendisine ve

gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben,

cennette işte böyle yan yanayız” buyurmuştur. Buhari, Talak, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42

66- “Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve

işlerinize bakar.” Müslim, Birr, 33; ibn Mace, Zühd, 9;Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539

67- “Allah Rasulü: “Din nasihattır, samimiyettir” buyurdu. “Kime Ya Rasulallah?” diye

sorduk. O da; “Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün

Müslümanlara” diye cevap verdi.” Müslim, İman, 95

68- “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmanına teslim etmez. Kim,

mümin kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim Müslümanı

bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden

kurtarır. Kim bir müslümanın kusurunu örterse, Allah da Kıyamet günü onun kusurunu

örter.” Buhari, Mezalim, 3; Müslim, Birr, 58

69- “İnsanı helak eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir ya Resulullah dediler. Bunun

üzerine: “Allah’a şirk koşmak, sihir, Allah’ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim

malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak buyurdu.

Buhari, Vasaya, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îman, 144

70- “Mü’minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali vardır; O’nun her işi hayırdır.

Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa

(musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.” Müslim, Zühd, 64; Darim”, Rikak,

61

71- “Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.” Tirmizi, Birr, 33

72- “Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz. (Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez). Buhari,

Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.

73- “Hiçbiriniz kendisi için istediğini, mü’min kardeşi için istemedikçe gerçek iman etmiş

olamaz.” Buhari, İman, 7; Müslim, İman, 71

74- “İman, yetmiş kusur derecedir. En üstünü “La ilahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)”

sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır.

Buhari, İman, 3; Müslim, İman, 57-58

75- “Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, yolcunun duası ve

babanın evladına duası.” İbn Mace, Dua, 11.

76- “Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle

düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.”

Müslim, İman, 78; Ebu Davud, Salat, 248

77- “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmanına teslim etmez. Kim,

mümin kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı

Page 15: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

15

bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden

kurtarır. Kim bir Müslüman’ın kusurunu örterse, Allah da kıyamet günü onun kusurunu

örter.” Buhari, Mezalim, 3; Müslim, Birr, 58

78- “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse komşularına eziyet etmesin rahatsızlık vermesin.

Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret

gününe iman eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun.” Buhari, Edeb, 31, 85; Müslim, İman, 74-

75

79- “İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa

bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” Buhari, İman, 39; Müslim, Müsakat, 107

80- “Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir.”Tirmizi Kıyame, 49; İbn

Mace, Zühd, 30

B- KUR’AN-I KERİM’DEN AYETLER

Page 16: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

16

1- “Şüphesiz ki, Allah katında (yanında) hak (geçerli) din, İslam’dır.” Al-i İmran, 3/19

2- “…Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim…” Maide, 5/3

3- “… (Resulüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” Zümer, 39/9

4- “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından (aşılamış yumurtadan) yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” Alak, 96/1-2-3-4-5

5- “Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanamayanları murdar

(inkarcı) kılar.” Yunus,10/100

6- “…Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi?...” Ra’d, 13/31

7- “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.” Bakara, 2/7

8-“De ki: Ne dersiniz; eğer Allah kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör eder, kalplerinizi de

mühürlerse bunları size Allah’tan başka hangi Tanrı geri verebilir! Bak, delilleri nasıl açıklıyoruz. Onlar hala yüz çeviriyorlar!” En’am, 6/46

9- “Onlar, sağırlar (hakkı işitmezler), dilsizdirler (dilleriyle iman etmezler), körlerdir (anlayış gözüyle hakkı ayırt etmezler). Bu sebeple onlar (bu hallerinden) geri dönemezler.” Bakara, 2/18

10- “(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) Kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu nedenle düşünmezler.” Bakara, 2/171

11- “Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.” Hicr, 15/9

12- “Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.” En’am, 6/115

13- “Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın). (Bunlardan) her fırka,

kendilerinden olan ile böbürlenmektedir.” Rum, 30/32

14- “Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” En’am, 6/159

15- “Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükafat ise

Allah’ın yanındadır.” Teğabun, 64/15

16-“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.” Münafikun, 63/9

Page 17: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

17

17-“Hep beraber Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın (sarılın); birbirinizden ayrılıp dağılmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın…” Al-i İmran, 3/103

18- “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder,

kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız…” Al-i İmran, 3/110

19- “Kur’an okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun. Olur ki, merhamet edilirsiniz.” A’raf, 7/204

20- “(Rasulüm!) Sana bu mübarek Kitab’ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt

alsınlar diye indirdik.” Sad, 38/29

21- “Şüphesiz Allah katında, yerde yürüyen canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.(Gerçeği anlamayan ve kabul etmeyen sağırlar ve hakkı ve gerçeği konuşmak istemeyen dilsizler)” Enfal, 8/22

22- “Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” A’raf, 7/179

23- “Onlar Allah’ın nurunu (İslam dinini) ağızları ile (sözleriyle) söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler hoşlanmasalar da Allah muhakkak nurunu tamamlamak diliyor. (Onların gücü buna yetmez.) Tevbe, 9/32

24- “Onlar (Kafirler) ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler

istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” Saf, 61/8

25- “Biz bu Kitab’ı (Kur’an’ı) anlayasınız diye, Arapça bir Kur’an (Peygamberin ana diliyle) olarak indirdik.” Yusuf, 12/2

26- “Biz O’na (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Zaten O’na yaraşmazdı da. O’nun

söyledikleri(ona verdiğimiz) ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.” Yasin, 36/69

27- “Ey iman edenler! Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. (Kur’an’ı) dinlediğiniz halde, ondan

yüz çevirmeyin.” Enfal, 8/20

28- “İşte bu (Kur’an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak bir tek Tanrı olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.” İbrahim, 14/52

29- “Gaybın (Allah’ın dışında kimsenin bilmediği) anahtarları, Allah’ın katındadır (bilgisindedir). Onları ancak Allah bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini O (Allah) bilir. O’nun ilmi (bilgisi) dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir daneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa, her şey Allah’ın ilmindedir (Levh-i Mahfuz’dadır).” En’am, 6/59

30- “De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da

bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiçbir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?” En’am, 6/50

Page 18: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

18

31- “İçinizden, insanları hayra (iyiliğe) çağıracak, iyiliği emredecek, kötülükten

alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.” Al-i İmran, 3/104

32- “...Üzülme! Allah bizimle beraberdir...” Tevbe, 9/40

33- “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helal ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın izini takip etmeyin. Çünkü O (şeytan) hakikaten size apaçık bir düşmandır.” Bakara, 2/168

34- “Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni

haram kıldı…” Bakara, 2/173

35- “Mü’minler, mü’minlerden ayrılıp kafirleri dost edinmesin. Bunu her kim yaparsa, artık Allah’tan ilişiği kesilmiş olur...” Al-i İmran, 3/28

36- “Mü’minleri bırakıp da kafirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi

arıyorlar? Bilsinler ki, bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” Nisa, 4/139

37- “Allah, gökleri gördüğünüz şekilde, direksiz olarak yükseltendir. Sonra kudretiyle arşı istiva etti (Allah sonsuz gücü ile evrenin tamamını kuşattı). Güneşi ve ayı da emrine boyun eğdirendir. Bunların (güneş ile aydan) her biri belirli bir vakte kadar dolaşıyor. Bütün işleri O (Allah) idare ediyor…” Ra’d, 13/2

38- “O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı, sizi sarsmasın diye yere de ulu

dağlar koydu ve orada her çeşit canlıyı yaydı. Biz gökyüzünde su indirip, orada her faydalı bitkiden çift çift bitirdik.” Lokman, 31/10

39- “Arzı (yeryüzünü) enine-boyuna uzatıp döşeyen, onda yerli yerinde dağlar ve ırmaklar

yaratan, meyvelerinin hepsinden o arzda ikişer ikişer (erkekli-dişili) yapan O’dur. Geceyi gündüze O bürüyor; muhakkak ki, bunda düşünecek bir topluluk için (Allah’ın varlığını ispat için) pek çok deliller vardır.” Ra’d, 13/3

40- “Allah O’dur ki, sizin için yeryüzünü bir oturma yeri, göğü de kubbeli bir bina yaptı.

Size şekil verdi, sonra da şekillerinizi güzelleştirdi ve sizi temiz besinlerle rızıklandıran Allah’tır. İşte Allah, sizin Rabbinizdir. Alemlerin Rabbi olan Allah, yücelerden yücedir.” Mü’min, 40/64

41- “O Allah’tır ki, içinde rahat edesiniz diye geceyi, çalışasınız diye gündüzü aydınlık olarak, sizin için yarattı. Elbette ki bunda, (Kur’an’ı) dinleyen bir toplum için birçok ibretler vardır.” Yunus, 10/67

42- “Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) yapan, O’dur.” Furkan, 25/47

43- “O Allah’tır ki, güneşi bir ışık ve ayı da bir nur yaptı. (büyüyüp küçülen) Miktarlar ve ölçüler tayin buyurdu ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz. Allah bunları, ancak hak ve hikmet olarak yarattı. Allah, anlayacak bir topluluk için ayetlerini açıkça beyan ediyor.” Yunus, 10/5

44- “Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede

yüzerler.” (Ay hem kendi çevresinde ve hem de dünya çevresinde dönerken bir ay, yani 30 gün meydana gelir. Dünya kendi etrafında bir defa dönerken 24 saat meydana gelirken, aynı

Page 19: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

19

zamanda da güneşin etrafında bir dafa dönmesi halinde 365 gün+ 6 saat meydana gelir.) Yasin, 36/40

45- “(Bir mü’min tarafından) Bir selamla selamlandığınız zaman, siz ondan daha güzeli ile karşılık verin veya aynı ile karşılık verin...” Nisa, 4/86

46- “Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip (izin alıp) ev

halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir; her halde (bunu) düşünüp anlarsınız.” Nur, 24/27

47-“Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Doğrusu onlar Allah katında

diridirler…” Al-i İmran, 3/169

48- “Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıkler, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” Nisa, 4/69

49- “Kıyamet gününde bir takım yüzler ak ve bir takım yüzler de kara olacak. O vakit,

yüzleri kara olanlara şöyle denilecek: İmanınızdan sonra kafir mi oldunuz? (inanmanız gerekirken inkar ettiniz). Öyle ise inkarınızın cezası olarak tadın azabı! (denilir).” “Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah’ın rahmeti içindedirler; orada ebedi kalacaklardır.” Al-i İmran, 3/106 -107

50- “Güzel davranışlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir

toz (kara leke) bulaşır, ne de bir horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler ve onlar orada ebedi kalacaklardır.” Yunus, 10/26

51- “Geceyi gündüze sokarsın (geceler kısalıp, gündüzler uzar) ve gündüzü geceye sokarsın

(gündüzler kısalıp geceler uzar). Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de sayısız rızık (servet, mal ve mülk) verirsin.” Al-i İmran, 3/27

52- “Biz Arz’ı (yeryüzünü) bir döşek (rahat etmeniz için) yapmadık mı?” “ Dağları da birer

kazık?” “ Sizler de (erkek- dişi) çift çift yarattık.” “Uykunuzu ise bir dinlenme yaptık.” “ Geceyi de bir örtü yaptık.” “ Gündüzü de geçim vakti kıldık.” “ Üstünüze, yedi sağlam gök bina ettik.” “ İçlerine parıl parıl ışıldayan bir kandil (güneş) astık.” “Rüzgarların sıkıştırıp yoğunlaştırdığı bulutlardan şarıl şarıl bir su indirdik. “ “Onunla daneler ve otlar çıkaralım diye.” “ Sarmaş dolaş bağlar, bahçeler (çıkardık)” Nebe’, 78/6-16

53- “Her canlı, ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan

ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.” Enbiya, 21/35

54- “Her canlı ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” Ankebut, 29/57

55- “Ne yücedir O Allah ki, gökte burçlar (gezegenler) yaratmış ve içerisine bir kandil (güneş), bir de nurlu ay koymuştur.” Furkan, 25/61

56- “O (Allah’dır) size yeri bir döşek yaptı ve onda (yolculuklarınızda) doğru gidesiniz diye

yollar açtı (yaratmıştır).” Zuhruf, 43/10

57- “Nihayet milletler dinleri hususunda, aralarında, parçalara bölündüler. Her grup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedirler. (Her fırka kendi din ve mezhebine güveniyor, hak olduğuna inanıyor.)” Mü’minun, 23/53

58- “Onun önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır.

Bir millet kendi kendisini (özelliklerini) değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez. Allah

Page 20: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

20

bir topluluk için kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah’tan başka yardımcıları da yoktur.” Ra’d, 13/11

59- “De ki: Hak geldi, batıl yok oldu gitti. Zaten batıl daima yıkılmağa mahkumdur.” İsra,

17/81

60- “De ki: hak geldi; artık batıl ne bir şeyi ortaya çıkarabilir, ne de geri getirebilir.” Sebe, 34/49

61- “Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Bunların her biri kendi dairesinde

(yörüngesinde) dolaşmaktadırlar.” Enbiya, 21/33

62- “Ay için de bir takım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilal) olur da geri döner.” (Ay, bir ayda dünya etrafında bir defa dönüşünü tamamlar. Ayın “yeniay” hali, “hilal” hali, “ilk dördün” hali, “dolunay” hali, “son dördün” hali ve tekrar yeni ay haline dönüşmesi olayı benzetilmiştir.) Yasin, 36/39

63- “Yeryüzünde kibirlenerek yürüme. Çünkü (ne kadar kibirlenirsen) sen, asla yeryüzünü

yaramazsın (çatlatamazsın) ve boyun da dağlara erişemez.” İsra, 17/37

64- “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” Lokman, 31/18

65- “Bir Kur’an ki, eğer onunla dağlar yürütülse veya onunla arz (yeryüzü) parçalansa

veya onunla ölüler konuşturulursa, yine o kafirler ona iman etmezler. Fakat bütün bu iş ve kudret yalnız Allah’a mahsustur. İman edenler hala anlamadılar mı ki, Allah dileseydi, elbette bütün insanlara hidayete (Allah’ın kendisine iman etmeyi nasip ettiği) erdirirdi...” Ra’d, 13/31

66- “(Resulüm!) Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?” Yunus, 10/99

67- “Biz, bir şeyin olmasını dilediğimiz zaman, ona sadece sözümüz şöyle dememizdir. “Ol”, (deriz) O da hemen oluverir.” Nahl, 16/40

68-“Bir şey yaratmak istediği zaman onun yaptığı “ol” demekten ibarettir. Hemen oluverir.” Yasin, 36/82

69-“Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsanı (iyilik yapmak) ve akrabaya yardım etmeyi

emreder. Zinadan, fenalıklardan ve insanlara zulüm yapmayı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Nahl, 16/90

70- “Her ümmetin bir Peygamberi vardır. Peygamberleri geldiği zaman, aralarında

adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez.” Yunus, 10/47

71- “O Allah’tır ki, denizi (veya iki nehri birbirine komşu ve yakın olarak) salıverdi. Şu (birisi) tatlı, susuzluğu giderir. Bu (diğeri) tuzlu ve acıdır. Aralarında da kudretinden bir engel ve birbirlerine karışmayı önleyici bir perde koymuştur. (biri diğerinin tadını bozmaz.)” Furkan, 25/53

Page 21: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

21

72- “(Onlar mı hayırlı) yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarından (yer altından ve üstünden) nehirler akıtan, arz için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah’tan başka bir Tanrı mı var! Doğrusu onların çoğu (hakikatleri) bilmiyorlar.” Neml, 27/61

73- “(Resulüm!) Biz seni ancak alemlere (yaratılan bütün varlıklara) rahmet olarak

gönderdik.” Enbiya, 21/107

74- “Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” Ahzab, 33/21

75- “Şüphesiz biz seni, (ümmetine) şahit, (cennetle) müjdeleyici, (cehennemle) korkutucu (bir Peygamber) olarak gönderdik.” Fetih, 48/8

76- “Muhammed Allah’ın peygamberidir. O’nun beraberinde bulunanlar (Ashab-ı Kiram),

kafirlere karşı çok şiddetli, kendi aralarında gayet merhametlidirler…” Fetih, 48/29

77- “Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?” Saf, 61/2

78- “Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” Saf, 61/3

79- “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarın için ne hazır-ladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” Haşr, 59/18

80- “(O takva sahipleri ki) Onlar, görmedikleri halde Rablerine candan saygı gösterirler.

Yine onlar, kıyametten korkan kimselerdir.” Enbiya, 21/49

81- “İnsanlar sanır ki, biz kemiklerini bir araya getiremeyiz. (değil yalnız kemiklerini bir araya getirmek)” Kıyamet, 75/3

82- “Daha doğrusu biz, o insanın parmak uçlarını bile aynen eski haline (dünyada olduğu gibi ) getirmeye gücümüz yeter.” Kıyamet, 75/4

83- “Yedi gök ve yer, bir de bunlar içinde bulunanlar (insanlar, cinler ve melekler) Allah’ı tesbih ederler. Hiçbir varlık yoktur ki, O’nu övgü ile tesbih etmesin. Fakat siz, onların tesbihini (dillerini bilmediğinizden) anlamazsınız…” İsra, 17/44

84- “Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar,

ağaçlar, hayvanlar ve insanların bir çoğu Allah’a secde ediyor…” Hac, 22/18

85- “Hem kendilerine binesiniz, hem de zinet olsun diye atları, katırları, merkepleri yarattı. Allah şu anda bilemeyeceğiniz daha neler (büyük ve acayip şeyler) yaratır. (otomobil, uçak, fuzeler…gibi.)” Nahl, 16/8

86- “Biz, hakikaten insanoğluna şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik…” İsra, 17/70

Page 22: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

22

87- “Allah, yeryüzüne sabit dağlar koydu ki, sizi çalkalamasın (sarsmasın). Bir de yolunuzu bulmanız için nehirler ve yolları yarattı.” Nahl, 16/15

88- “Daha birçok alametler yarattı. Onlar (insanlar), yıldızlarla da yollarını doğrulturlar.” Nahl, 16/16

89- “Eğer biz, bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirseydik, muhakkak ki, o dağı, Allah korkusundan baş eğerek, parçalanmış görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.” Haşr, 59/21

90- “Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut

onunla ölüler konuşturulsaydı (o kitap yine bu Kur’an olacaktı). Fakat bütün işler Allah’a aittir…” Ra’d, 13/31

91- “O gün (kıyamet günü) arz (yeryüzü) ve dağlar sarsılacak, bütün dağlar erimiş bir kum yığınına döner.” Müzemmil, 73/14

92- “(Resulüm!) Sana dağlar hakkında sorarlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak.” “Böylece yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır.” Ta ha, 20/105-106

93- “(Ey Resulüm!) Gerçekten sen yüce bir ahlak üzerindesin.” Kelam, 68/4

94- “Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” Sebe', 34/28

95- “(O Kafirler) Üstlerinde kanatlarını açarak ve kanat çırpıp kapa-yarak uçan kuşları

(hiç) görmediler mi? Rahman’dır ancak onları (havada) tutan. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.” Mülk, 67/19

96- “Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini görmez

misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkiyle bilir.” Nur, 24/41

97- “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber (malını) büsbütün

saçıp savurma.” “Zira böylesine israf yapanlar, şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise, Allah’a karşı çok nankördür.” İsra, 17/26-27

98- “Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat

israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” A’raf, 7/31

99- “Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de, kendi izni olmadıkça yerin üzerine düşmekten korur (ancak kıyamet günü onun izniyle düşecektir). Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.” Hac, 22/65,

100- “Yedi göğü kat kat yaratan O’dur. Rahman olan Allah’ın yaratılışında hiçbir

düzensizlik göremezsiniz. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?

Page 23: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

23

Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) aciz ve bitkin halde sana dönecektir.” Mülk, 67/3-4

101- “Ey insanlar! (putlara tapanlar konusunda size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin:

Allah’ı bırakıp da taptıklarınız (putlar) bunun için bir araya gelseler bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan (putlardan) bir şey kaparsa, putlar onu sinekten kurtaramazlar. (kapılacak şeyi geri almak isteyecek olan) put da zayıf ve aciz, kendinden istenen sinek de zayıf ve aciz!” Hac, 22/73

102- “Hatırla ki, İbrahim şöyle demişti: Rabbim! Bu şehri (Mekke’yi) emniyetli kıl, beni ve

oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!” İbrahim, 14/35

103- “Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna

(oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!” Ankebut, 29/64

104- “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki, daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?” En’am, 6/32

105- “Eğer yeryüzündeki ağaçlar hep kalem, deniz de arkasından yedi deniz daha

katılarak mürekkep olsa yine Allah’ın sözleri (ilim ve ezeli kelamı yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.” Lokman, 31/27

106- “De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave getirsek

dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir.” Kehf, 18/109

107- “Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah’ın katındadır. Yağmuru (dilediği zaman, dilediği yere ve istediği kadar) O (Allah) yağdırır, Rahimlerde (erkek, dişi, sağlam, sakat, iyi ve kötü) olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını (neler yaşayacağını) bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” Lokman, 31/34

108- “İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.”Ahzab, 33/63

124- “Allah’ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? Onun gölgeleri, küçülerek ve

Allah’a secde ederek sağa sola döner.” Nahl, 16/48

109- “Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi, onu (gölgeyi) elbette hareketsiz kılardı. Sonra biz güneşi, ona delil kıldık.””Sonra onu (uzayan gölgeyi) yavaş yavaş kendimize çektik (kısalttık).” Furkan, 25/45-46

110- “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden (Adem ile Havva’dan) yarattık.

Hem de sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız. Muhakkak ki, Allah yolunda en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır (takvası en çok olanınız)…” Hucurat, 49/13

111- “O’nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin

değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.” Rum, 30/22

112- “(Resulüm!) De ki: Düşündünüz mü hiç, eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size bir ışık getirecek Tanrı kimdir? Hala işitmeyecek misiniz?” Kasas, 28/71

Page 24: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

24

113- “De ki: Söyleyin bakalım, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek Tanrı kimdir? Hala görmeyecek misiniz?” Kasas, 28/72

114- “Siz ne yeryüzünde ne de gökte (Allah’ı) aciz bırakamazsınız. Allah’tan başka bir

dost ve yardımcı da bulamazsınız.” Ankebut, 29/22

115- “Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!” Ankebut, 29/41

116- “Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin saydıklarınıza göre bin yıl tutan bir günde O’nun nezdine çıkar.” Secde, 32/5

117- “Melekler ve Ruh (Cebrail) oraya, miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar.” Mearic, 70/4

118- “Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namusu ve

iffetlerini esirgesinler. Görünen müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler…” Nur, 24/31

119- “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için

dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” Ahzab, 33/59

120- “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki”, “Onlar namazlarını ciddiye almazlar.”

“Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar.” Maun, 107/4-5-6

121- “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.” “Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” Zilzal, 99/7-8

122- “Eğer sözünüzde doğru iseniz, bu va’d ettiğiniz (kıyamet) ne zaman kopacak?

derler.” Sebe’, 34/29

123- “De ki: Size öyle bir gün va’dedilmiştir ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.” Sebe’, 34/30

124- “De ki: Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz, biz de sizin işlediğinizden

sorulacak değiliz.” Sebe’, 34/25

125- “Gerçekten hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.” Necm, 53/38

126- “Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor, ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilir ne de öne geçebilirler.” Nahl, 16/61

127- “Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.” Mü’minun, 23/43

Page 25: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

25

128- “O gün, Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaatı fayda vermez.” Taha, 20/109

129- “Allah’ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden baş-kasının şefaati fayda

vermez…” Sebe’, 34/23

130- “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” Ahzab, 33/72

131- “(Allah bu emaneti insana vermek suretiyle) münafık erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınların da tevbesini kabul buyuracaktır. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.” Ahzab, 33/73

132- “Allah’ın dilemesine bağlamadıkça (İnşaallah demedikçe) hiçbir şey için “bunu yarın

yapacağım” deme.” Kehf, 18/23

133- “Bunu unuttuğun takdirde Allah’ı an ve: “ Umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir” de.” Kehf, 18/23

134- “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla

savaşın!..” Enfal, 8/39

135- “…Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür…” Bakara, 2/191

136- "Andolsun ki, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” Kaf, 50/16

137- “Şüphesiz ki, ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” Al-i İmran, 3/5

138- “İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki, Allah azizdir, hakimdir, buyurdu.” Bakara, 2/260

139-“Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tur’a) gelip de Rabbi onunla konuşunca, Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim. dedi.(Rabbi) Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin, buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti. Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.” A’raf, 7/143

140- “…Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de onların da rızkını biz

veririz…” En’am, 6/151

Page 26: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

26

141- “Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.” İsra, 17/31

142- “En güzel isimler (Esmaü’l- Hüsna) Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın..” A’raf, 7/180

143- “De ki: İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini derseniz olur. Çünkü en güzel isimler O’na hastır…” İsra, 17/110

144- “Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah’ın koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah’ı

ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir.” Bakara, 2/158

145- “Orada apaçık nişaneler, (ayrıca) İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkar ederse bilmelidir ki, Allah bütün alemlerden müstağnidir. (Hacc’ın farz olduğunun delilidir.) Al-i İmran, 3/97

146- “Rabbin bal arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptık-ları çardaklardan

kendine evler (kovanlar) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti.” Nahl, 16/68

147- “Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa

vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.” Nahl, 16/69

148- “Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” Cum’a, 62/5

149- “Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükafat vereceğiz.” Nisa, 4/162

150- “Onların, Beytullah yanındaki duaları da ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. (Ey Kafirler!) İnkar etmekte olduğunuz şeylerden ötürü şimdi azabı tadın!” Enfal, 8/35

151- “…Şüphesiz ki, onlar (Mekke’liler) de Kur’an hakkında derin bir şüphe içindedirler.”

Hud, 11/110

152- “Ve Allah’ın elçisi Meryem oğlu İsa’yı öldürdük demeleri yüzünden (onları lanetledik). Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. O’nun hakkında ihtilafa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler.” Nisa, 4/157

Page 27: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

27

153- “Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkar edenlerden arındıracağım…” Al-i İmran, 3/55

154- “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “of” bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle.” İsra, 17/23

155- “Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır…” Ankebut, 29/8

156- “…Dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (onlar da), Evet (buna) şahit olduk, dediler.” A’raf, 7/172

157-“Peygamber sizi, Rabbinize iman etmeye çağırdığı halde niçin Allah’a inanmıyorsunuz? Halbuki O, sizden kesin söz de almıştı. Eğer inanırsanız.” Hadid, 57/8

158- “Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız onu çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” Tevbe, 9/128

159- “Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların

analarıdır…” Ahzab, 33/6

160- “(Resulüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve

günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” Al-i İmran, 3/31

161- “(Allah’ım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” Fatiha,1/5

162- “Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun

elçiliğini yapmamış olursun…” Maide, 5/67

163- “Resule düşen (vazife), ancak duyurmadır. Allah açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.” Maide, 5/99

164- “Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.” Teğabun, 64/12

165- “Allah; O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Mü’minler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.” Teğabun, 64/13

166- “(Evet Resulüm!) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki, aralarından haksızlık edenler (kuru inatçılar) müstesna.” Bakara, 2/150

167- “…Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede

olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin…” Bakara, 2/144

Page 28: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

28

168- “Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kafirlerin size kötülük etmelerinden endişe

ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanınızdır.” Nisa, 4/101

169- “Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah’ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz mü’minler üzerine vakitleri belli bir farzdır.” Nisa, 4/103

170- “Ey iman edenler! Siz sarhoş iken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp iken de, yocu olan müstesna, gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın…” Nisa, 4/43

171- “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar

ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın…” Maide, 5/6

172- “Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir. (sabah namazında gece melekleri ile gündüz melekleri buluşur, bu nedenle sabah namazı ayrıca zikredilmiş ve bu namazın şahitli olduğu belirtilmiştir.)” İsra, 17/78

173- “(Resulüm!) Sen, onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini övgü ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, sen, Allah’tan hoşnut olasın, (Allah da senden!).” Ta ha, 20/130

174- “Namazlara ve orta (ikindi) namaza devam edin. Allaha saygı ve bağlılık içinde

namaz kılın.” Bakara, 2/238

175- “Haydı siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah’ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur.” Rum, 30/17-18

176- “Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah ile iftira etmiş olur.” Nisa, 4/48

177- “Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah’a iman ederler.” Yusuf, 12/106

178- “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden (engelleyen) bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” Al-i İmran, 3/104

179- “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i Kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.” Al-i İmran, 3/110

180- “Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı

gibi kalkarlar. Bu hal onların “alım-satım tıpkı faiz gibidir” demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helal, faizi haram kılmıştır…” “Allah faizi tüketir (faiz

Page 29: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

29

karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.” Bakara, 2/275-276

181- “Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz

alacaklarınızı terk edin.” Bakara, 2/27

182- “Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’tan sakının ki, kurtuluşa eresiniz.” Al-i İmran, 3/130

183- “Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu

yazın. Bir katip onu aranızda adaletle yazsın…” Bakara, 2/282

184- “Eğer (borçlu) darlık içinde ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya (veya zekata) saymak sizin için daha hayırlıdır.” Bakara, 2/280

185- “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz.” Maide, 5/90

186- “Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” Maide, 5/91

187- “Yanlışlıkla olması dışında, bir mü’minin bir mü’mini öldürmeye hakkı olamaz…” Nisa, 4/92

188- “Kim bir mü’mini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” Nisa, 4/93

189- “Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı…” Bakara, 2/178

190- “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki, suç işlemekten sakınırsınız.” Bakara, 2/179

191- “Zinaya yaklaşmayınız. Zira o, bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur...” İsra, 17/32

192- “Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getirmeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyen. Onlar tamamen günahkardırlar.” Nur, 24/4

193- “İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekat verenler var ya, onların mükafatları

Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.” Bakara, 2/277

194- “Sadakalar (zekatlar) Allah’tan bir farz olarak ancak yoksullara, düşkünlere, (zekat toplayan) memurlara, gönülleri (İslam’a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.” Tevbe, 9/60

Page 30: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

30

195- “Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. “Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler.” Bakara, 2/285

196- “Onlar gabya inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah

yolunda harcarlar.” “Namazı tam kılın, zekatı hakkıyla verin, rüku edenlerle beraber rüku edin.” Bakara, 2/3-43

197- “Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o sabır ve namaz, Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.” “Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.” Bakara, 2/45-153

198- “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi, size

de farz kılındı. Umulur ki, korunursunuz.” “Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” Bakara, 2/183-184

199- “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık

delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin…” Bakara, 2/185

200- “De ki: O, Allah’tır, tektir. Allah Samed’dir. O’ndan çocuk olmamıştır (kimsenin

babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). O’nun hiçbir dengi yoktur.” İhlas, 112/1-4

Page 31: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

31

C- FATİHA SURESİ VE KUR’AN-I KERİM’İN SON ON SURESİNİN MEAL VE

TEFSİRİ

Fatiha Suresi-1 (5)

1- “Rahman (ve) Rahim (olan) Allah’ın adıyla.”

2- “Hamd (övme ve övülme), alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.”

3- “O, Rahman’dır (ve) Rahim’dir.”

4- “Ceza (din) gününün malikidir (hakimidir).”

5- “(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk (ibadet) ederiz ve yalnız senden medet umarız.”

6- “Bize doğru yolu (bizi doğru yola ilet) göster.”

7- “Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna ilet, gazaba uğramışların ve

sapmışların yoluna değil.”

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

“Bütün övgüler; Alemlerin Rabbi, sonsuz rahmet sınırsız merhamet sahibi, hesap gününün

yegane hakimi Allah’a mahsustur. (Rabbimiz) biz yalnız sana boyun eğer ve yalnız senden

yardım dileriz. Sen bizi doğru yolda, kendilerine iman ve hidayette sebat lütfettiğin hayırlı

kullarının yolunda yürüt. Senin gazabına uğrayanların, dalalete sapanların yollarına yöneltme

bizi.”

Page 32: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

32

Fatiha suresi, Fatiha, Kur’an-ı Kerim’in hem önsözü ve hem de özetidir. Önsözüdür, çünkü adı

“Fatiha”dır. Kur’an-ı Kerim gibi muhteşem bir siteye, Fatiha gibi muhteşem bir kapıdan girilir. Fatiha, Kur’an-ı

Kerim’in özetidir, zira Fatiha Kur’an-ı Kerim’in özüdür. Adeta bütün Kur’an-ı Kerim Fatiha’nın tefsiridir. Fatiha,

Kur’an-ı Kerim’in kapısı ise, besmele de bu kapının anahtarıdır. Fatiha suresi, 23 yıllık vahiy sürecinin ilk yılının

başlarında Müddesir suresinden sonra Mekke’de inmiştir. 7 ayetten oluşmaktadır. Fatiha’nın iniş sırasındaki yeri,

tıpkı Mushaf sırasındaki gibi birinciliktir. Zira Fatiha, tam olarak inen ilk suredir. Tek celsede inmiştir. Fatiha’dan

önce inen ayetlerden söz edilebilir, fakat sure veya surelerden söz edilemez. Resmi sıralamada birinci, nüzul

sırası itibarıyla 5. suredir. Kur’an-ı Kerim’in ilk suresi olduğu için açış yapan, açan manasına “Fatiha”

denilmiştir. Halk arasında yaygın olarak “El-Hamdülillah” suresi olarak da bilinir. Fatiha suresine Kur’an-ı

Kerim’in anası ve esası anlamında ve “Ana kitap” manasında “Ümmü’l-Kitap” ve “Ümmü’l-Kur’an”

denilmiştir. “Dinin esaslarını ihtiva eden” manasında “el-Esas” isimleri verildiği gibi, ana hatlarıyla İslam’ı

anlattığı için “el-Vafiye” ve “el-Seb’ul-Mesani”, birçok sırrı taşıdığı için “el-Kenz” gibi isimler de

verilmiştir.

Allah, Fatiha suresi ile ilgili olarak: “Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve yüce

Kur’an’ı verdik.” 1 buyurmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v) bunun Fatiha suresi olduğunu açıklamıştır. 2

Sadece Fatiha suresi inzal edilmiş olsaydı, iman için yeterli olacağından bu sureye “Kafiye” ve “Vafiye” de

denilmiştir. Çünkü Fatiha suresi, içinde bütün Kur’an-ı Kerim’in özünü toplamıştır.

Bu sure, namazların her rekatında okunmak üzere belirlenen ve onsuz kılınacak namazın kabul

olunmadığı bir suredir. Kısa olmasına rağmen bu sure, İslam düşünce sisteminin sözünü ettiğimiz temel ilkelerini

ve bu düşünce sisteminden kaynaklanan insan bilincine yön verici ana prensipleri içerir. Hz. Peygamber (s.a.v):

“Fatiha’yı okumayanın namazı olmaz.” 3 buyurmuştur. Hz. Ali (r.a): “Fatiha’yı şefaatçi yaparak ne

isterseniz Allah verir” buyurmuştur. Bu nedenden dolayı Fatiha suresi nazil olunca şeytan korku ve dehşete

kapılarak feryat etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v): “Fatiha’yı okumak bütün dertlere devadır. Her nevi

zehire karşı şifadır.” 4 Beş vakit namazın her rekatında bu sureyi okumak vaciptir. Namaz kılan her

Müslüman, bu sureyi günde kırk defa okumaktadır.

Hz. Peygamber (s.a.v), “Fatiha’sı olmayan namaz, namaz olmaz.”5 Hz Peygamber (s.a.v)’in bu

sözünü bazı imamlar namazda Fatiha okumanın farz olduğu yolunda yorumlamışlardır. İmam Şafii, İmam Malik

ve Ahmed bin Hambel bu görüşte olan imamlar arasında yer alır. Buna karşın bazı imamlar da Müzemmil

suresinin 20. ayetinde yer alan “Kur’an’da kolayınıza geleni okuyunuz.” cümlesinden yola çıkararak,

namazdaki kıraat şartını Kur’an’dan olmak koşuluyla başka ayetlerle de yerine gelebileceğine hükmetmişlerdir.

Bunların başında İmam Ebu Hanife gelir. Ebu Hanife bu görüşüne Hz. Peygamber (s.a.v)’in bir sahabeye namazı

öğretirken “Kur’an’dan kolayına geleni oku” 6 demesini de delil olarak getirir. Cemaatle kılınan

namazlarda Fatiha’nın hükmü konusunda da imamlar farklı delillerle farklı görüşlere varmışlardır. İmam Ebu

Hanife “İmamın kıratı imama uyanın kıraatidir.” hadisi ile mutlak olarak amel etmiş ve imamın

1 Hicr, 15/87

2 Buhari, Tefsir’ül-Kur’an, 1; Fezail’ul-Kur’an, 9; (Hz. Peygamber (s.a.v)’den rivayet edilen bir

Hadis’e göre bu yedi ayet, namazların her rekatında tekrar edilen Fatiha suresidir.) 3 Tirmizi, Mevakit, 69; Darimi, Salat, 36

4 Feyzü’l-Kadir, 4/418, 420

5 Buharı, Ezan,95; Müslim, Salat, 34/394

6 Buhari, Salat, 45; Müslim, Salat, 263

Page 33: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

33

arkasında namaz kılan kimsenin Fatiha okumasının gerekmediği hükmüne varmıştır. İmam Ebu Hanife bu

görüşünde imamın açıktan veya gizli okuyuşu arasında bir fark gözetmemiştir. İmamın Fatiha’yı açıktan okuduğu

sabah, akşam ve yatsı namazlarında, “Kur’an okunduğunda susup dinleyiniz.” ayeti de bu görüşte

olanların getirdiği ilave bir delil olmuştur. İmam Şafii, cemaatle kılınan bütün namazlarda, imamın açıktan veya

gizli okuduğu namaz ayırımı yapmaksızın, cemaatin Fatiha okumasının şart olduğu sonucuna varmıştır. Zira o,

“Fatiha’sı olmayan namaz, namaz olmaz.” hadisiyle amel etmiştir. Diğer delillerle amel etmemiştir. Bu

konuda delillerin tümünü gören üçüncü bir görüş vardır. Bu konuda varılabilecek en dengeli görüştür. Buna göre

imamın açıktan okuduğu namazlarda imama uyan cemaat “Kur’an okunduğunda susup dinleyiniz.”

ayetine ve “İmam ancak kendisine uyulandır! Tekbir aldığında siz de tekbir alın, okumaya

başladığında susup dinleyin!” 7 Hadisi’ne istinaden susup dinlerler ve Fatiha’yı okumazlar. Fakat imamın

Fatiha’yı içinden okuduğu öğle ve ikindi namazında cemaat Fatiha’yı okur ve “Fatiha’sı olmayan namaz,

namaz olmaz.” hadisiyle amel etmiş olur. Bu sonuç büyük ölçüde kabul görmüştür. Bizce de en uygun görüş

budur.8

Fatiha suresinde 12 tane kavram vardır. Bunlar:

1- Hamd

2- Rab

3- Rahman, Rahim

4- Malik

5- Din günü

6- İbadet

7- Maun

8- Hidayet

9- Sırat-ı Müstakim

10- Nimet

11- Gazap

12- Dalalet

Bu 12 kavram Fatiha suresinde geçer. Bunları iyi anlayan, bunların bilincine varan bir Müslüman, Kur’an-ı

Kerim’ın de bütün özetini anlamış ve kavramış olur. Bu nedenle sık sık Fatiha suresini okumamız istenir.

Kültürümüzde de vardır. Her ne kadar ölülerin arkasından “El-Fatiha” dense de aslında o diriler için okunan El-

Fatiha demektir. Diriler ve yaşayanlar için El-Fatiha demek lazımdır. Dolayısıyla her Fatiha okuyuşumuzda bir

kere daha gözden geçirmiş oluruz.

7 Müslim, Salat, 82/412

8 Mustafa İslamoğlu, “Kur’an Surelerinin Kimliği”, s. 26-27

Page 34: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

34

Manası itibariyle Fatiha, en büyük dua ve münacattır. Kur’an-ı Kerim’in ihtiva ettiği esaslar ana hatlarıyla

Fatiha’da vardır. Fatiha’da, övgüye ve ibadete layık tek Allah’ın varlığı, O’nun hakimiyeti, kulluğun yalnız Allah’a

yapılacağı, yardımın yalnızca Allah’tan geldiği, doğru yola varmanın ve doğru yoldan sapmanın da Allah’ın

iradesine dayandığı, hayrı ve şerri yaratanın Allah olduğu hususları ifade edilmiştir.

Fatiha suresi Hz. Peygamber (s.a.v)’e iki defa nazil olmuştur. Vahyin ilk başlangıcında Cebrail (a.s), Hz.

Peygamber (s.a.v)’e nafile olarak sabah-akşam namaz kılmayı öğrettiği zaman, Fatiha suresini de öğretmiş ve

abdest ile beraber ibadet olarak namazı talim etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) Tevrat’ta, Zebur’da ve İncil’de

benzeri olmayan bir sure olarak tarif ettiği ve bu sureye ayrıca “Hamd suresi” denilmektedir. Çünkü sure

“Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd” ile başlamaktadır. Hamd, sosyolojik ve psikolojik hastalığa da

şifadır. Fatiha suresi insanlara yaratılış amacını, ibadet ve ahlak esaslarını tam olarak talim ettiği için

Tercüman’ül-Kur’an olan Abdullah bin Abbas (r.a): “Kur’an’ın esası Fatiha’dır, Fatiha’nın esası da

Besmele’dir.”9 Fatiha o kadar değerli bir suredir ki, her mü’minin kalbindedir ve Fatihasız namaz makbul

değildir. Fatiha, Hamd’ı Allah’a tahsis ederek başlar. Hamd ile başlayan 5 sureden birisidir. Bu surelerin hepsi

Mekke’de nazil olmuştur. Fatiha suresinde insanlığa gösterilmiş özellikler; genel ve sınırsız rahmet, bütün

varlıkların Rabb’ı olmak ve din gününün, yani son hesap gününün sahibi ve yöneticisi olmak şeklindedir.

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…” Fatiha suresi ittifakla 7 ayettir. Tartışılan durum,

Besmele’nin bu 7 ayete dahil olup olmadığıdır. Fatiha suresinin başındaki Besmele konusunda üç görüş vardır.

Besmele Fatiha’dan bir ayettir. Besmele müstakil bir ayettir. Diğer bir görüş de Besmele ne Fatiha’dan bir ayettir

ve ne de müstakil bir ayettir. Bu görüşe göre, Neml suresinin 30. ayeti dışındaki Besmeleler Kur’an-ı Kerim’den

bir ayet değildir. Besmele’nin sure başlarına yazılmasının sebebi, sureleri birbirinden ayırmak için yapılmış bir

Nebevi tasarruftur.

Bu ayet “Besmele” olarak isimlendirilir. Hz. Peygamber (s.a.v) besmele ile ilgili olarak: “Besmele ile

İsm-i Azam gözün siyahı ile beyazı gibidir” 10 buyurmuşlardır. Kur’an-ı Kerim’in takip ettiği 4 temel amaç

vardır: 1-“Tevhit, yani Allah’ın birliği, 2- Nübüvvet, 3- Haşir, yani Ahireti, 4- Adalet ve

İbadet’tir.” Besmele bunların hepsine işaret eder. “Bismillah” Tevhid’e, “Rahman” nizam ve adalete,

“Rahim” haşre, surenin başında gizli olan “Kul” ise nübüvvete işaret eder.11 “Allah”, İsm-i Zat olduğu için,

Allah’ın bütün isim ve sıfatlarına işaret eder. “Rahman” Rezzak ve Hallak anlamında olup dünyayı, “Rahim”

şefkat ve merhameti ile ahirete işaret eder. Allah’ın isimleri içinde Lafzatullah’tan sonra öne çıkan “Rahman” ve

“Rahim” isimleridir. Bu isimlerden “Rahman” Allah’ın celal isimlerini temsil eder, “Rahim” ise cemal isimlerini

ifade eder.

Aralarında İmam-ı Azam Ebu Hanife(r.a)’in de bulunduğu bir gurup Fıkıh alimine göre Besmele,

Fatiha’dan ve diğer surelerden bir ayet değildir, sadece Neml suresinin 30. ayetinde geçen Besmele ayettir.

Diğerleri sure başlarında teberrüken yazılmıştır. Onun için namazda sesli okunmaz. Ancak aralarında İmam-ı

Şafii’(r.a)’in de bulunduğu diğer bir gurup Fıkıh alimine göre Besmele, Fatiha ve diğer surelerin ilk ayetidir.

Şafiiler bu nedenle besmeleyi namazda sesli okurlar. Besmelenin bu özelliğinden dolayıdır ki, İmam-ı Şafii (r.a):

“Besmele bir tek ayet olduğu halde Kur’an-ı Kerim’de 114 defa nazil olmuştur.” buyurmaktadır.

Nahl suresinin 98. ayeti gereği Kur’an-ı Kerim okumaya başlarken, “Euzu besmele” çekilmesi emredilir.

9 İbn-i Kesir, Tefsir, 1/8, Beyrut-1388

10 İbn-i Kesir, Tefsir, 1/17

11 İşarat’ul-İ’caz, s. 30

Page 35: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

35

Kur’an-ı Kerim ilminde ihtisas sahibi olan İslam bilginleri derler ki, besmelenin her surenin başında ayrı

ayrı nazil olmuştur. Çünkü sahabeler Kur’an-ı Kerim’de olmayan bir şeyi asla yazmamışlar ve “Amin!” cümlesi

Fatiha’nın sonunda daima söylendiği halde Kur’an-ı Kerim’den olmadığı için yazılmadığına dikkatlerimizi

çekmişlerdir. İbn-i Abbas (r.a): “Besmele okumayı terk eden Kur’an’dan 114 ayet terk etmiş olur”

demiştir. “Bismillah” Allah adıyla, onun namına, onun izni ve rızası ile bir işe teşebbüs etmeyi ifade eder.

Allah’a dayanarak ve güvenerek iş yapan, arkasına Allah’ın yardımını almış olur. Hz. Peygamber (s.a.v):

“Bismillah, her kitabın anahtarıdır” 12 buyurmuştur. Besmele, işlerin hayrı ve bereketidir. Hz. Peygamber

(s.a.v): “Hangi iş ki, besmele ile başlanmazsa sonunda hayır ve bereket olmaz” 13 buyurmuşlardır.

“Bismillahirrahmanirrahim” zikirdir. Bunun için devamlı okunması Allah’ı zikretmek demektir. Yemeğe

başlarken de başta “Bismillah” demek zikir ve sonunda “Elhamdülillah” demek şükürdür.

Allah, Fatiha’nın ilk ayeti olan Besmele’de zikretmiş olduğu “Rahman ve Rahim” isimlerin burada

tekrar etmesi “Rahman ve Rahim” isimlerinin “İsm-i Azam” olup, Allah’ın Celali ve Cemali bütün esmasına

kaynak olmalarından ve bu iki ismin yüce şanından dolayıdır.

Besmele dilimize genellikle “Rahman ve Rahim olan Allah adıyla” şeklinde çevrilmektedir. Bu

cümlede zikredilmeyen fakat her besmele okuyanın başlayacağı işe göre niyetinde bulunan “...okuyorum,

başlıyorum, yapıyorum, yiyorum” gibi bir yüklem vardır. “Allah'ın adıyla yemek, okumak”

ifadesinden Türkçe’de “yenen ve okunanın Allah’ın adıyla birlikte yenildiği veya okunduğu”

anlaşılır. Bu mana kastedilmediğine göre, maksadı doğru anlatabilmek için besmeleyi “Rahman ve Rahim

olan Allah adına, adını anarak, Allah’tan yardım dileyerek...” şekillerinde çevirmek de uygun olur.

Kul, herhangi bir davranışta bulunurken, önemli bir işe teşebbüs ederken önce “euzü” çekerek muhtemel

olumsuz etkileri defetmekte ve sonra da besmeleyi okuyarak “kendinin tek başına yeterli olmadığını, başarı ve

gücün ancak Allah’tan gelebileceğini, Allah’ın yeryüzünde halife kıldığı bir varlık olarak O’nun mülkünde, O’nun

adına tasarrufta bulunduğunu, asıl malik ve hakim olan Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa emanete hıyanet etmiş

olacağım...” peşinen kabul etmekte ve bundan güç almaktadır. Burada Tevhid cümlesinin manası da üstü kapalı

olarak mevcuttur. Zira nasıl ki, Tevhid cümlesinde “La ilahe” denilerek önce bütün sahte Tanrılar zihinlerden

siliniyor, sonra da “illallah” ifadesiyle hakiki, tek, eşi ve benzeri bulunmayan Allah kalbe ve zihne

yerleştiriliyorsa, Euzü-Besmele çekildiğinde de önce kulluk ilişkisine engel olan kirli çevre temizleniyor, sonra da

bu ilişkinin en uygun anahtarı kullanılmış, doğru kapılar açılmış ve sağlıklı bağ kurulmuş oluyor.

Allah yerine “Tanrı”, Rahman yerine “Esirgeyen”, Rahim yerine de “Bağışlayan” kelimelerinin

kullanılması bu isimlerin anlamlarını tam olarak karşılamaz. Çünkü Allah ismi, bu isme hakkıyla layık olan “tek,

eşsiz, benzersiz, bütün kemal sıfatlarına sahip ve eksikliklerden uzak, varlığı zaruri, yani olmazsa

olmaz, yokluğu düşünülemez” olan yüce zata mahsustur ve bu sıfatları taşımayan hiçbir varlığa Allah

denemez. Halbuki insanların uydurdukları, kendilerine göre bazı nitelikler yükledikleri mabudlara Tanrı denebilir.

Başka bir deyişle Tanrı kelimesi, tam olarak karşılamasa da Allah için de kullanılabilir, halbuki Allah ismi O’ndan

başka hiçbir varlık için kullanılamaz ve Arap dilinde de kullanılmamıştır. Tanrı kelimesini kullanmak yerine,

kendisine “Allah” denilmesini bizatihi kainatın yaratıcısı istemektedir. O halde doğru, iyi ve güzel olan ise “Allah”

kelimesini kullanmak gerekir.

12

Ramuz’ul-Hadis, 241 13

Ahmed bin Hanbel, 2/359; Cami’us-Sağir, 3/80

Page 36: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

36

Kur’an-ı Kerim dilinde Rahman sıfat-ismi de Allah’a mahsustur ve başka hiçbir varlık İçin

kullanılmamıştır. Rahman, “en uzak geçmişe doğru bütün yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan,

rahmet bahşeden” demektir. Rahman, rahmetiyle muamele ederken buna mazhar olan varlığın hak etmesine,

layık olmasına bakmaz, bu sıfatın tecellisi yağmur gibi her şeyin üzerine yağar, güneş gibi her şeyi ısıtır ve

aydınlatır.

Ayrıca bu surede Allah’ın “Rabb”, “Rahman” ve “Rahim” gibi yüce sıfatlarından da

bahsedilmektedir. Rab; terbiye eden, besleyip büyüten, istediği şekle sokan, kullarına “yap, yapma!” diye

tekliflerde bulunan, bazen sevindiren, bazen korkutan ve yavaş yavaş yetiştirip kemale erdiren demektir. “Rabb”

Allah’ın “Rububiyetini” ifade eder. Rububiyet ise, yaratma, rızık verme ve terbiye etme fiillerinin bütününe

verilen isimdir. Bu üç fiili birbirini gerektirir. Rabbü’l-Alemin ise bütün alemlerin Rabbi, yaratıcısı, rızıklarını

veren ve onları terbiye edenin Allah olduğunu ifade eder.

Rahim, “çok merhametli, rahmeti bol” demek olup bu sıfatla kullar da nitelenebilir. Allah’ın rahim

sıfat-ismi O’nun, daha ziyade kullarının gelecekte elde etmek üzere hak ettikleri, layık oldukları sınırsız rahmetini,

lütuf ve merhametini ifade etmektedir. “Esirgemek” ve “Bağışlamak” bu sonsuz, engin ve etkisi çeşitli

rahmetin ancak bir parçası, etkilerinin yalnızca bir çeşididir.14

“Hamd (övme ve övülme), alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” “Allah” ismi Allah’ın özel

adıdır. Bunun için hiçbir mahluka bu isim verilemez. Bu ismin kendisi de özeldir. Allah’tan başkasına ancak

“Abdullah” şeklinde isim olarak verilebilir. Bunun için “Allah’tan başka Allah yoktur” denilmez, ancak

“Allah’tan başka ilah yoktur” diyerek şirk reddedilir. İmam-ı Azam Ebu Hanife, “Fıkh-ı Ekber” isimli

eserinde bu nedenle “Allah sayı itibariyle değil, şeriki olmaması yönü ile birdir” demiştir. Allah

kelimesinin hiçbir dilde karşılığı da yoktur. O, her yerde Allah olarak bilinir. Başka dillerde ancak “İlah”

manasında farklı kelimeler kullanılır. “Rab”, Allah’ın “Rububiyetini” ifade eder. Rububiyet ise, yaratma, rızık

verme ve terbiye etme fiillerinin bütününe verilen isimdir. Bu üç fiili birbirini gerektirir. “Rabb’ül-Alemin” ise

bütün alemlerin Rabbi, yani canlı ve cansız gördüğümüz ve görmediğimiz bütün varlık aleminin yaratıcısı,

rızıklarını veren ve onları terbiye edenin Allah olduğunu ifade eder. Rabb; burada Allah’ın sıfatıdır. Yaratıklarını

terbiye eden, besleyip büyüten, istediği gibi kalıptan kalıba geçiren, onlara yap yapma diye tekliflerde bulunan,

bazen sevindiren, bazen korkutan ve yavaş yavaş yetiştirip kemale erdiren, kısaca, terbiyenin bütün lazımlarına

malik olan en kuvvetli ve en mükemmel bir terbiye edici demektir.

“Alemin”, alem kelimesinin çoğuludur.“Bütün alemler” demektir. İnsan, Melek ve Cin gibi akıl sahibi

varlıkların tamamını içine alan evrenin adıdır. Bu alemlerin on sekiz bin olduğu ifade edilmiştir. Semavatta

binlerce alem vardır. Yıldızların bir kısmı, her biri bir alem olabilir. Yerde de her bir cins mahlukat birer alemdir.

Hatta her bir insan dahi küçük bir alemdir. “Rabb’ul-Alemin” tabiri doğrudan doğruya her bir alem Allah’ın

Rububiyetiyle idare, terbiye ve tedbir edilir demektir. 15 “Hamd” teşekkür ve minnet anlamındadır.

“Elhamdülillah” “Ne kadar hamd varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa, ezelden ebede kadar hastır, layıktır

ve o zata Allah denilir” demektir.16

14

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez,

Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, “Kur’an Yolu”, I/6-8 15

Mektubat, s. 550 16

Mektubat, 666

Page 37: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

37

Dilimizde övme ve teşekkür etme, Arapça’da medih ve şükür kelimelerinin hamd kelimesine yakın

manaları bulunmakla birlikte, bunlar arasında birtakım ince farklar da vardır. Methetme, yani övme bir iyilik ve

güzellik karşısında yapılır; bu iyilik ve güzelliğin sahibi, kendisinin bunda iradesi ve etkisi olsun olmasın

methedilebilir. Kişi kendi iradesinin eseri olmayan güzelliği sebebiyle övüldüğü gibi, cömertlik ve cesaret gibi

erdemlerinden dolayı da övülür. Halbuki hamd ancak irade ve istekle hasıl olan iyilik ve güzellik karşısında yapılır.

Şükür ve teşekkür, “isteyerek yapılmış bir iyilik ve ihsana karşı dille veya başka şekillerde uygun

mukabelede bulunmaktır.” Bu, hem Allah’tan ve hem de insanlardan gelen iyilikler karşılığında yerine getirilmesi

beklenen ahlaki bir ödevdir. Hamd etmek de dil ile yapılır; “hamdolsun, elhamdülillah...” denir. Ancak

bunun sebebi yalnızca nimet ve ihsan değil, irade ve ihtiyara dayalı bütün güzellik ve iyiliklerdir. Bu manada hamd

yalnızca Allah’a mahsustur. Çünkü başkalarına ait olan iyilik ve güzellikler, gerçek ve kamil manasıyla onların

isteklerine bağlı değildir. İnsanların kendi isteklerine bağlı iyilik ve güzelliklerde Allah’ın da iradesi vardır. Onların

irade ve isteklerine bağlı olmayan iyilik, güzellik ve hizmetler ise doğrudan yaratıcının, fıtrat ve özellikleri takdir

edip yaratarak insanlara bahşeden kudretin eseridir. Dolayısıyla bu manada hamdın tamamı Allah’a mahsustur ve

O’na aittir.

Alem maddi ve manevi, görülen ve görülemeyen, dünyada ve ahirette Allah’ın yarattığı her şeydir.

Görülen, hissedilen, insan bilgisinin ulaşabildiği maddi varlıklara “mülk ve şehadet alemi”, madde ötesi

varlıklara da “gayb ve melekut alemi” denilir. Gayb ve melekut aleminin tek sahibi Allah’tır. Mülk ve

şehadet aleminin ise gerçek sahibi Allah olmakla beraber görünürde ve mecazen başka sahipleri de olabilir.

Vahiy yoluyla gelen bilgilere göre şehadet ve mülk alemi, gayb ve melekut alemine nispetle denizden bir damla,

sahradan bir kum tanesi kadardır. Günümüze kadar insan bilgisinin ulaşabildiği uzay akıllara hayret verecek

büyüklüktedir. Fakat bu büyüklük gayb aleminin yanında bir kum tanesi kadar kaldığına göre, gayb aleminin

azametini akıl terazisi çekemez. Konuya bu açıdan bakıldığında evrenin büyüklüğüne ve ondaki düzenin

inceliklerine dair ulaşılan her yeni bilgi, Allah’ın insana bahşettiği aklın nerelere kadar ulaşabileceğini ortaya

koymasının yanında, erişeceği sırların enginliğini tasavvur edebilmesi için bir ölçü de oluşturmaktadır. Şu halde

gayb aleminin bu büyüklüğü iman ve irfanla kavranmakta, oradan da bütün alemlerin Rabb’i, yani sahibi, maliki,

takdir edip yaratanı, koruyanı, geliştireni olan Allah’ın azamet ve büyüklüğü karşısında kula yakışan hayret haline

ulaşılmakta; bu azamet karşısında kul secdeye kapanınca onun hayret hali, “huzur, güven, sevgi, yakınlık

ve tatmin”e dönüşmektedir.

Rab kelimesi tek başına söylendiği zaman bundan yalnızca “Allah” kastedilir, O’nun güzel

isimlerinden biridir, “sahiplik ve terbiye edicilik” özelliğini ifade eder. Rabb; burada Allah’ın sıfatıdır. Bu

kelime “Rabb’üd-Dar”, yani ev sahibi gibi tamlama şeklinde başkaları için de kullanılır. 17

“(O Allah) “Rahman”dır ve “Rahim”dir.” Allah, Fatiha suresinin ilk ayeti olan Besmele’de

zikretmiş olduğu “Rahman ve Rahim” isimlerin burada tekrar etmesi, Rahman ve Rahim isimlerinin “İsm-i

Azam”dır. Burada “Alemleri terbiye etme” yönü ile bu iki isim ele alınmıştır. Alemlere bakan yönü ile

“Rezzak” manasında olan “Rahman”, menfaatleri celp etme yönüne “Gaffar” manasında olan “Rahim” ismi

17

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez,

Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, “Kur’an Yolu”, I/8-9

Page 38: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

38

ise mazarratı def etme cihetine bakmaktadır ve bunun için ikinci defa tekrar edilmiştir. Bu nedenden dolayı da ikisi

birbiri ile bağlanmıştır.18

Rahman, bu surede Allah’ın ikinci sıfatı olup pek merhametli, sonsuz ve umumi rahmet sahibi demektir.

Başka bir deyişle Rahman; her varlığa yaradılışının gerektirdiği gayeye göre bir takım kabiliyetler veren, şahsının

ve türünün yaşaması için gereken her şeyi hepsine birden, bunların isteyip istemediğine, çalışıp çalışmadığına,

imanlı veya imansız olduğuna bakmayarak vermiş olan ezeli geniş ve sonsuz rahmet sahibi demektir. İyi olsun,

kötü olsun, mü’min olsun, kafir olsun ayırım yapmadan dünyada nimetini herkese veren Allah demektir. Rahman

olması bakımından, Allahın rahmeti o kadar geniş ve umumidir ki, hiçbir mevcutO’nun dışında kalamaz.

Rahim; çok merhamet edici demektir. Bu da, Allah’ın üçüncü sıfatıdır. Allah’ın Rahim sıfatını taşımasının

anlamı şudur: Akıl ve iradeye, iyiyi kötüden seçme kudretine sahip olarak yaratmış olduğu insanlara Allah,

rahman sıfatının gerektirdiğinden fazla olarak, çalışmalarının karşılığı artı nimetler verir. Allah’ın bu nimetlerine

kavuşmak için her şeyden evvel, insanın iradesini kullanarak çalışması, Allah’ın gösterdiği yoldan yürümesi

gerekir. Allah isterse onun bir amelini bin bir mükaafat ile de karşılar. Bu Rahim sıfatının gereğidir. Ahirette

nimetlerini sadece mü’minlere veren manasına Rahim, dünyada herkese nimet verdiği halde, kendisine

inananlara ahirette özel muamele yapacaktır. Kur’an-ı Kerim’de geçen Rahman ve Rahim kelimeleri hep bu

manada kullanılmıştır.

“(O Allah) “Ceza (din ) gününün sahibidir.” Kur’an-ı Kerim’de “din günü”, yani yevmu’d-din

kavramı, birisi bir ayette iki kez olmak üzere toplam 12 yerde geçmektedir. Biz Allah’ı, kitabının bize anlattığı ve

Peygamberinin açıkladığı şekli ile bilir ve tanırız. Akli ve kıyasi değildir. Bunun için iman esasları akıl ve kıyas yolu

ile bilinemez. Bununla beraber akıl nasları anlamak ve yorumlamak için kıyas ve temsiller ile izah edebilir; ancak

bu izahlar nasların zahiri ile çelişmemelidir. “Din günü” ahiret ve dünyadaki çalışmaların ve ibadetlerin

mükafatının verileceği yer olduğu için “Rahmet’tir.” Rahman ve Rahim sıfatlarının sonucudur. Çünkü rahmetin

rahmet olması, devamlı olmaya bağlıdır. Bu cihette Allah’ın rahmeti ve şefkati saadet-i ebediyenin en büyük

delilidir.19

“Yevm” kelimesi haşrin vukuunu gösteren en büyük delillerden birisidir. Zira “gün” demek olan yevm

kelimesinin ifade ettiği anlam çok geniştir. Nasıl ki saniye, dakika, saat ve günleri gösteren haftalık bir saatin

millerinden birisi devrini tamamladığı zaman behemehal, ister-istemez ötekilerin de devirlerini tamam edeceği

kanaati hasıl olur. Aynı şekilde “yevm” insan ömrü ve dünya ömrü içinde tayin edilen manevi millerden birisi

devrini tamam edince, öbürünün de velev uzun bir zaman içinde de olsa devrini tamamlayacağına hükmedilir.

Yine bir gün ve bir sene içinde meydana gelen küçük kıyamet ve haşirleri gören adam, büyük haşrin vukuu ile

saadet-i ebediyenin insanlara ihsan edileceğine şüphe etmez.20

“Din günü” demek ceza günü demektir. Ceza günü, ahirette herkesin hesaba çekilip iyinin iyi, kötünün

de kötü karşılık alacağı muhakeme günüdür. Çünkü o gün hayır ve şerlere ceza verilecek gündür. Hayrın cezası

mükafat ve cennet, şerrin cezası ise cehennem ve azaptır. Allah dünyada sonuçları sebeplere bağlayarak

kainatın nizamını temin etmiştir. Her şeyi bu nizama uymaya ve o nizamla kalmaya yöneltmiştir. İnsanı da

sebepler dairesine müracaat ederek bunlara uymakla mükellef kılmış ve dünyada başarıyı sebeplere sarılma

18

İşaratü’l-İ’caz, 38-39 19

İşaratü’l-İ’caz, 39 20

İşaratü’l-İ’caz, 40

Page 39: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

39

şartına bağlamıştır. Ahirette ise buna ihtiyaç olmadığı için sebepler ortadan kalkacak ve her şey itikat ettiğimiz

şekilde kudret-i ilahiye ile cereyan ettiği gözle de görülecektir. Bunun için imtihana gerek kalmayacaktır. Bu

nedenle ahirete “Din günü” denilmiştir.21

“Din gününün maliki” tamlamasında geçen malik “malın, mülkün sahibi” demektir. Kıraat

alimlerince “hükümdar, iktidar sahibi” anlamında “melik” şeklinde de okunmuştur. İnsanlar için

kullanıldığında malik ile melik arasında güç, yetki ve tasarruf hakkı bakımlarından önemli farklar vardır. Mal ve

mülkün sahibi, yani maliki, kişinin başkalarına hükmü geçmez, başkalarına hükmü geçen hükümdar, yani melik

ise her malın ve mülkün sahibi değildir. Allah hakkında malik ve melik sıfatlan kullanıldığı zaman mana

çerçevesinde bir eksiklik olamaz; çünkü O, hem alemlerin sahibidir, hem de herkese ve her şeye hükmü geçer;

O’nun iktidarı üstünde bir iktidar tasavvur bile edilemez. Melik O’nun zatına, malik ise fiiline ait sıfatlardır. “Din

günü”nün ahiretteki hesaba çekme ve hüküm verme günü olduğu, bunu açıklayan başka ayetlerden

anlaşılmaktadır.22 Allah, bütün zamanlarda ve zaman kavramına bağlı olmaksızın mutlak hakim, sahip, melik ve

maliktin. Ancak Allah, dünya hayatında, imtihan için kullarına da sahiplik ve iktidar vermiş; imam olduğu halde

gaflet içinde bulunan kimseler zaman zaman da olsa Allah’ın sahipliği ve iktidarının bilincinde olmaya özen

göstermemişler, imanı olmayanlar ise bunun şuurundan tamamen yoksun kalıp inkar etmişlerdir. Ahiret aleminde

kulun, bu görünürdeki ve geçici iktidarı da ortadan kalkacağı için Allah’ın melik ve malik sıfatı bütün azametiyle

ortaya çıkacak, belli olacaktır. Bunun için ahirette O, gerçekte ve görünürde “melik ve malik”tir.23

“(Ey Rabbimiz!) Biz ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım isteriz.” İbadet yalnız

Allah’a yapılır ve ibadet sonucu beklenecek yardım ve destek yalnız Allah’tan beklenir. Burada dikkat edilecek en

önemli nokta şudur: Görünür planda Allah’a ibadet ederken, niyet ve gönül planında başka şeylere tapmaktan

sakınmak gerekir. Bu tehlikeye düşmekse iki şekilde olur: Allah ile aramıza aracılar sokmak ve riyakarlığa

sapmaktır. Bundan şiddetle kaçınmak gerekir. Fatiha suresindeki bu ayet, insana tam bir istiklal ve hürriyet ruhu

telkin etmektedir. Demek ki, hakiki bir mü’min yalnız Allah’ına ibadet edecek ve yalnız ondan yardım isteyecek,

başka hiçbir kimsenin kulu kölesi olmayacaktır. İtikatta ve ibadette “Tevhid” esastır. Bu ayet ibadeti sadece

Allah’a tahsis etmekle Tevhid’e işaret etmiştir. İmanda ve ibadette istikamet budur. İbadetin ibadet olması için

Allah’a has olması gerekir. Buna “İhlas” denir. İhlastan yoksun bir ibadet, ibadet olmaktan uzaktır. Bu ayet, bu

durumu net bir şekilde ifade etmektedir. Nitekim İslam bilginleri ibadetin tarifini; “İbadetler ancak Allah’ın

emri ile kullarına vacip olur.” ve “İbadet, Allah’ı yüceltmek ve ta’zim amacı ile yapılır”

demişlerdir.24 Öz ve özet olarak ibadet, Allah’ın emrine itaattir ve ancak Allah için yapılır. İbadetin esası Allah’ın

emrini ta’zim, yani yüceltmektir. İbadet kulun Allah’a yaklaşmasına ve rızasına ulaşmasına sebep ve vesiledir.

İslam bilginleri ibadet için; “sebeplere sarılmak Peygamberlerin sünnetidir. Allah sebepsiz insanı cennete

ve cehenneme koymaz. Cennetin sebebi iman ve salih amel, cehennemin sebebi ise küfür ve isyandır.

Basamaksız ve merdivensiz yukarı çıkmak mümkün olmadığı gibi, amelsiz amaca ulaşmak da mümkün değildir.

Amel, Allah’ın emridir ve Allah cenneti bu amele göre vermektedir. Cehenneme de sebepsiz yere değil, isyan ve

günahların cezası ve neticesi olarak gönderecektir”, demişlerdir.

21

İşaratü’l-İ’caz, 40-41 22

İnfitar, 82/17-19 23

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez,

Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, “Kur’an Yolu”,I/9-10

24 Fıkh-ı Ekber, Şerh-i Ebu’l-Münteha, s. 14

Page 40: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

40

Besmeleden buraya kadar kendisi ve sıfatları, kulları ve kainat ile kesintisiz ilişkisi, dünya hayatının sonu

ve hesap günü hakkında önemli açıklamalar yapan Allah, bunları iman içinde dinleyip anlayan ve şuuruna

yerleştiren kullarında hasıl olacak duygu ve düşünceye, davranış biçimine tercüman olarak “Ancak sana

kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” buyuruyor. Şu halde yukarıda sıralanan eşsiz ve benzersiz

sıfatlar Allah’a mahsus olduğuna göre, ibadetin ve yardım dilemenin O’na has kılınması da kul açısından tabii

hale gelmektedir.

Allah, yaratmış olduğu sayısız varlıklar içinde en mükemmel olarak insanı yarattığını belirtmiş25 ve

yaratılış amacımızın, “ibadet etmek” olduğunu bildirmiştir. 26 ibadet, Allah’a gönülden yönelmek, boyun

eğmek ve itaat etmek demektir. Türkçe’de kullanılan “kulluk etmek” deyimi de aynı anlama gelmektedir.

İbadet, yaratıcı kudret karşısında boyun bükmenin zirvesi ve ona olan sevgimizin sonucu ve göstergesidir.

Öyleyse ibadet sadece Allah için yapılmalıdır. Gerçekten de bizi yoktan var eden Allah’tan başka, ibadete laik

hiçbir varlık yoktur. Bedenimizin gerekli gıdalara ihtiyacı olduğu gibi, ruhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır.

Ruhumuzun gıdası imanımız ve ibadetlerimizdir. İbadet, ruhumuzu yükseltir, bizi kötülüklerden sakındırır,

ahlakımızı olgunlaştırır, en değerli varlığımız olan imanımızı korur ve bize ebedi olan cenneti ve nimetlerini

kazandırır. Bu itibarla, bize sayılmayacak kadar nimetler veren Allah’a teşekkür etmemiz ve ibadetlerimizi seve

seve yapmamız gerekir. Burası da bir gerçektir ki, kul olarak bütün ibadetlere muhtaç olan biziz. Allah’ın bizim

ibadetlerimize asla ihtiyacı yoktur. İbadet, “kulluk ve tapınma” olarak anlaşılmıştır. Bu kavramın içinde

kamil manada “sevgi, korku ve boyun eğme” vardır; bu üç tavır ve duygunun birlikteliği ibadetin

temelini oluşturur. İnsanların yaratılış gayesi ibadettir; ancak onlar buna mecbur tutulmamışlardır, yani

terim anlamıyla ibadet, iradeye bağlı olmayan hareketler ve oluşlar gibi hasıl olmamakta; ilahi emri kul,

dünya hayatında bir imtihan olarak serbest iradesiyle yerine getirmekte veya ihmal etmektedir. Dünya-

nın bütün nimetleri ve imkanları insanın, insanca yalnız Allah’a kulluk ederek yaşaması için verilmiş

araçlardır. Bunları amaçlarına uygun olarak kullanmayanlar nimetin kıymetini bilmemiş ve israfa sapmış

olurlar. İnsanın sınırlı gücü ve iradesi her zaman maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya ve

kendisinden beklenenleri yerine getirmesine yeterli olmamaktadır. Bu sebeple insanlar hem diğer in-

sanlardan, hem de insanüstü güçlerden yardım istemeye ve almaya kendilerini mecbur hissetmişlerdir.

Fakat onların bu iki kaynaktan yardım istemek ve almak için tuttukları yollar, benimsedikleri sistem ve

usuller, ilahi irşada kulak aşmadıktan zamanlarda şirke ve bedbahtlığa düşmelerine neden olmuş;

dolayısıyla birçok batıl din ve işe yaramaz sistem ortaya çıkmıştır. Bu ayet, ibadet ederken ve yardım

isterken yöneleceğimiz doğru adresi bize göstermekte ve tevhidi, yani bir olan Allah’a ibadeti, sığınmayı

ve yönelmeyi getirmektedir. Ayet’te “ederim, dilerim” yerine “ederiz, dileriz” şeklinin seçilmiş

olması Tevhid ehli mü’minlerin bir bütün teşkil ettiklerini, bu nedenle “Sen ben değil, biz varız” ilkesi

doğrultusunda hareket etmelerini, fert-toplum arasındaki dengeyi korumalarını işaretlemektedir. Burada

“biz”i oluşturan bağ imandır, bir olan Allah’a kulluktur. Fatiha’nın bu ayeti, insana tam bir istiklal ve hürriyet

ruhu telkin etmektedir. Demek ki, hakiki bir mü’min, yalnız Allah’ına ibadet edecek ve yalnız O’ndan yardım

isteyecek, başka hiçbir kimsenin kulu kölesi olmayacaktır.

“Bizleri doğru yola ilet.” “Tariki müstakim” doğru yoldur. İnsanı dünyada ve ahirette selamet ve

saadete kavuşturacak olan her hangi bir şey demektir. Bu itibar ile Kur’an-ı Kerim’e, İslam dinine, sünnet ile

cemaate ve cennete girmeyi hak edenlerin yoluna sıratı müstakim denilmiştir. “Bizleri doğru yola ilet”, yani

25

Tin 95-4 26

Zariyat, 51-56

Page 41: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

41

bizleri, hedefe ulaştırıcı doğru yolu tanımaya ve bu yolu tanıdıktan sonra onun sebatlı izleyicisi olmaya ve ondan

hiç ayrılmamaya muvaffak eyle demektir. Çünkü doğru yolu tanımak ve bu yolun kararlı izleyicisi olmak, bunların

her ikisi de Allah’ın hidayetinin, gözetiminin ve rahmetinin ürünü olduğu gibi, bu konuda Allah’a yönelmek de

yardım kaynağının yalnız Allah olduğu inancının doğal bir sonucudur. Mü’min kulun, hakkında Allah’tan yardım

dileyeceği ilk ve en önemli şey budur. Nedenine gelince, doğru yola iletilmiş olmak, bu yolu bulmak, kesinlikle

hem dünya ve hem de ahiret mutluluğunun garantisidir. Aslında bu yaklaşım, insan ile varlık bütününün, alemlerin

Rabbi olan Allah’a yönelik hareketlerini koordine eden genel ilahi kanuna insan fıtratının uyum sağlaması ve bu

genel ilkeyi algılayıp benimsemesi olayıdır.

“Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna; gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna

değil.”Müfessirlerin açıklamalarına göre kendilerine lütuf ve ihsanda bulunulan kimseler, Peygamberler ve

onların yolunda gidenlerdir. Gazaba uğramışların Yahudiler, sapmışların ise Hıristiyanlar olduğu rivayet edilmiştir.

Bununla beraber, doğru yoldan sapma ve Allah’ın gazabına uğrama, yalnızca Hıristiyan ve Yahudilere mahsus

değildir.O kendilerine nimet vermiş, kendilerine İslam’ı, zühd ve takvayı nasip etmiş olduğun kimselerin yoluna

ilet, hidayet et, onlar gibi biz de doğru yolu takibe muvaffak olalım, gazaba uğramışların, ilahi rahmetten

uzaklaştırılmış, şiddetli bir şekilde cezalandırılmış kimselerin ve sapmışların, doğru yolu, İslam yolunu bırakıp

çıkmaz yollara sapmış kimselerin yoluna değil.

“Dala!” ve dalalet de helak olmak, kaybolmak, doğru yoldan çıkmak, İnsanı İstediği şeye ulaştıracak

olan nesnenin yok olması ve istenen şeye kavuşturamayacak olan bir yola girmek demektir.

“Amin” kelimesi, Kur’an-ı Kerim’den değildir. Fakat Fatiha suresinin sonunda bunu söylemek

Sünnet’tir. “Amin” kelimesi İbrahimi şeriatların ortak şiarıdır. Muhammedi davetin aynı ilahi kökten neşet ettiğinin

hoş bir belgesidir. “Amin”, onaylama, doğrulama, tasdik etmek, katılma ve evetleme anlamına gelir. Bu kelime, Ya

Rabbi! Bizden kabul et, dualarımızı kabul buyur manasını ifade eder.

Amin, “kabul et” manasına gelen bir İsm-i Fiil, yani fiil manasına gelen isimdir. Amin demeye de

te’min, yani emniyet hissi vermek denilir. Bu, Kur’an-ı Kerim nazmının bir parçası değildir. Bunun için Mushaf’a

yazılmaz. Bundan dolayı “Amin”, Sünnet ile sabittir. Hem imam ve hem de cemaat tarafından gizlice

yapılmalıdır. İmam gibi yalnız başına namaz kılan da gizlice söyler.

“Duamızı kabul buyur, böyle olsun, bizi eli boş çevirme” manasına gelen “amin” sözü, dilleri

ne olursa olsun bütün Müslümanların, hatta semavi din mensuplarının ortak ifadeleri haline gelmiştir. Bu cümle

Fatiha suresine dahil olmadığı gibi ayet de değildir. Bir çok Hadis’te Hz. Peygamber (s.a.v)’in Fatiha’dan sonra

“amin” dediği ve böyle denilmesini öğütlediği ifade edilmiştir.27 Namazda veya namaz dışında Fatiha’yı okuyan

veya dinleyen kimse, surenin sonunda “amin” deyince aynı zamanda melekelerin de “amin” dedikleri, hem

şehadet ve hem de gayb alemlerinde aynı anda dile getirilen bu duanın Allah tarafından kabul buyrulacağı

Hadislerde açıklanmıştır.28 Yine sahih hadisler, Fatiha sesli okunduğunda “amin” duasının da sesli yapılacağı

bilgisini getirdiği için fıkıh mezheplerinin çoğu bunu benimsemişlerdir.29 Hanefi mezhep mensuplarına göre bu

cümle namazda daima sessiz söylenir.30

İnsanlar maddi ve manevi hayatlarını düzenlerken doğrunun yanında yanlış da yapmışlar; hatalı, çıkmaz

ve saptırıcı yollara da yönelmişlerdir. Sapmanın ve yanılmanın baş sebebi, insanın kendisini yeterli sanması, bilgi

27

Müslim, Salat, 72-76 28

Buhari, Ezan, 112-113; Müslim, Salât, 72-76 29

Şevkani, “Neylü’l-Evtar”, II, 229-232 30

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez,

Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, “Kur’an Yolu”, I/11-12

Page 42: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

42

ve güç almak için Allah’a yönelmeyi reddetmesidir. “Bize doğru yolu göster” duası aynı zamanda Rabb’in,

kullarına bir irşat ve uyarışıdır. Eğer insan kendine yeterli olsaydı, doğru yolu görmesi ve bulması için bir

başkasına ihtiyacı olmazdı. Yaratıcı bu talimatı verdiğine göre kula düşen, ilahi irşada kulak vermek, insani bilgi

ve kabiliyetlerini bu irşat doğrultusunda kullanarak her adımını doğru atması için, O'nun tarafından sağlanan

imkanları gerektiği gibi kullanmaktır. “Doğru yol”, yani sırat-ı müstakim İslam’dır. Allah’ın peygamberleri ile

kullarına gönderdiği dinlerin genel adı da İslam’dır. Yaratan ile yaratılan, Allah ile kul, akıl ile vahiy, hürriyet ile

cebir, haksızlık ile adalet, iyi ile kötü... Ancak İslam’da yerli yerine konmuş, doğru ilişkiler ve dengeler kurulmuş,

kurulma yolları gösterilmiştir. Hadis’te yer alan bir örnekle açıklanacak olursa dosdoğru bir yol, yolun iki tarafında

iki duvar, duvarlarda açılmış perdeli kapılar ve yolun başında da bir çağıran var ve o, “Ey insanlar! Hepiniz

doğru yola giriniz, dağılıp parçalanmayınız!” diye sesleniyor. Birisi perdeli kapılardan birine girmek

istediğinde, yukarıdan bir başka çağırıcı sesleniyor: “Sakın o perdeyi kaldırma! Kaldırırsan girer

gidersin!” 31 Bu örnekteki yol İslam’dır, duvarlar Allah’ın koyduğu sınırlardır, kapılar haramlardır, yolun

başındaki çağıran Allah’ın kitabıdır, yukarıdaki çağıran ve uyaran, her mü’minin kalbindeki ilahi öğütçüdür.

Böylece İslam’da vahiy, vicdan ve akıl birlikte İşletilerek doğru yol bulunmaktadır.

Burada tarihe bir atıf yapılarak yolun doğrusu ve eğrisi hakkında bir başka ölçüt ve delil daha

verilmektedir. İslam yalnızca Allah kitabında böyle buyurduğu için doğru yol değildir, aynı zamanda tarih boyunca

ilahi irşadı reddedenlerin tecrübeleri de doğru yolun İslam olduğunu göstermektedir. Bu sebeple doğru yolu

arayanlar ve üzerinde bulundukları yolun sağlamasını yapmak isteyenler, dönüp tarihe bakmak, gerçek mutluluğu

bulanlarla sapanlar ve Allah’ın gazabına uğrayanların yol ve yöntemlerini incelemek durumundadırlar. Tarihte

hem örnekler ve hem de ibretler vardır. Örnekler, peygamberlerin izlerinden giden fert ve ümmetlerde, ibretler ise

onlara cephe alan ve Allah’a meydan okuyanlarda görülmektedir. Bazı rivayetlerde sapanların

“Hıristiyanlar”, ilahi gazaba uğrayanların da “Yahudiler” olarak açıklanması,32 yalnızca zaman ve mekan

itibariyle yakın birer örnek olmalarından dolayıdır.

31

Müsned, IV, 182-183; Şevkani, I, 20 32

Müsnea, IV, 378; Tirmizi, “Tefsir”, 2

Page 43: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

43

Fil Suresi-105 (19)

1- “Görmedin mi? Rabb’in ne yaptı Fil sahiplerine!”

2- “Onların tuzaklarını (tasarladıkları planlarını) boşa çıkarmadı mı?”

3- “Onların üzerlerine sürü sürü Ebabil kuşlarını gönderdi.”

4- “Onlara balçıktan pişirilmiş sert taşlar atıyorlardı.”

5- “Derken (sonunda) onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kıldı.”

“(Ey Peygamber) Bilmez misin, senin Rabb’in fillerle Kabe’yi yıkmaya gelenlere

(Ebrehe ve ordusuna) neler etti?! Rabb’in onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?

Onların üzerine pişmiş çamurdan taşlar atan kuş sürüleri göndermedi mi? Nihayet

Rabb’in onları adeta yenmiş/biçilmiş ekin yaprakları haline getirmedi mi?!”

Fil suresi adını, Ebrehe’nin (İbrahim) ordusunun başında bulunan Fil’den ve birinci ayette geçen “Fil”

kelimesinden almıştır. Kur’an-ı Kerim’de adını muhtevasındaki hayvanlardan alan 5 sure vardır. Bunlar Bakara,

Nahl, Ankebut, Neml ve Fil sureleridir. 5 ayet ve 23 kelimeden oluşan sure, Mekke’de inmiştir. Bütün veriler,

surenin iniş zamanının Peygamberliğin 2. yılına tekabül ettiğini gösterir. Kureyş ile bu sure arasında konu

bütünlüğü vardır. Hz. Peygamber(s.a.v)’in doğumundan elli gün önce meydana gelen Fil vakasından bahsettiği

için bu ismi almıştır. Mushaf’taki sıralamada, 105. iniş sırasına göre olan suredir.

Surede, Fil ordusu kıssası anlatılmaktadır. Yani, tarihi Fil Vakası üzerinden ahlaksız gücün ibretlik akıbetini

anlatır. İşgalci “Fil ordusu”, egemen gücün her çağda görülen örneğidir. “Güçlüyüm, o halde haklıyım”

mantığı ile hareket eder. Bu mantıkla hareket eden er-geç hüsrana uğrar. Kabe’yi yıkmak isteyen Yemen valisi,

Page 44: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

44

Habeşistanlı komutan Ebrehe’nin Filler ile Mekke’ye hücumunu ve sonuçta ordusuyla birlikte yok olup gitmesini

konu almıştır. Fil suresi, adını bildiğimiz hayvan ismi olan Fil’den almıştır. Mekke döneminde Kabe’yi yıkmak

isteyenlere karşı uygulanan ilahi gücü konu etmektedir. Yemen kralı Ebrehe’nin fil ordusunu hazırlayarak Kabe’yi

yıkmak istemiştir. Ancak Allah, surede de belirttiği gibi, bu filleri yerle bir etmiştir. Surenin ilk ayetinde

“Görmedin mi Rabb’in fil sahiplerine ne yaptı?” cümlesi geçmektedir ve bu ayet sureyi özetler

biçimdedir. Fil tuzaklarının boşa çıkarılmasını ve Filler’in üstünden onlara taş atan kuşları konu edinmektedir.

Kabe’yi yıkmak için gelen bu filleri Allah tarafından gönderilen kuşlar, çamurdan sertleşmiş taşlar atmıştır. Bu

sayede, fil orduları daha fazla ilerleyemeyerek yerle bir olmuştur. Kabe de yıkılmaktan kurtulmuştur. Surenin son

ayetinde “Ve onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı.” cümlesi savaşın Müslümanlar adına, zaferle

sonuçlandığını bildirmektedir. Fil suresi, bu savaş yönüyle diğer surelerden ayrılmaktadır. Allah’ın sınırsız gücü,

bu surede bir kez daha ortaya konmuştur. Her ne olursa olsun, Kabe’ye zarar verilemez. Böyle bir girişim olduğu

taktirde ise Allah, filleri kuşların attıkları çamurdan sertleşmiş taşlar ile yerle bir etmesini bilmiştir. Daha önce de

Allah, Firavun ve ordusunun planını aynı şekilde boşa çıkarmıştır.

Fil suresi, Hz. Peygamber (s.a.v)’in doğduğu yıl, cereyan etmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v)’in doğum yılı

olan Miladi 570 yılında meydana gelmiştir. Doğruluğuna işaret eden en büyük harikulade hadiselerdendir. Allah,

Kabe’yi bir olan Allah ve insanlık anıtı yapmak istemekte ve bunun için üzerine titremektedir.

Habeşliler, Yemen’i ele geçirince Ebrehe adındaki komutan buranın valisi olmuştu. O da diğer Habeşliler

gibi Hıristiyan’dı. Arabistan’ı yakından tanıdı. İdaresindeki halkın Hac ve ziyaret için Mekke’ye gittiklerini ve

Kabe’ye hürmet ettiklerini müşahede etti. Kabe’nin itibarını azaltmak ve itibar kazanarak halkı kendisine

meylettirmek için ondan daha cazip ve görkemli bir Kilise yapmaya karar verdi. Habeş kralının da yardımı ile kısa

sürede San’a şehrine görkemli bir Kilise yaptı. El-Kalis, (Kulleys) adını verdiği bu Kilise’yi altınlar ve gümüşler

ile süsledi. Çevreye haber göndererek halkı Kabe yerine Kulleys’i ziyaret etmeye çağırdıysa da bu çağrı kabul

görmedi. Hatta bir gece Kulleys’e gizlice giren bir adam hakaret olsun diye Kilise’nin içine pisledi. Bu duruma son

derece öfkelen Ebrehe, Kabe’yi yakmaya ve taş üstünde taş bırakmamaya yemin etti.

M.570 veya 571 tarihinde Ebrehe 60.000 kişilik kalabalık bir ordu ve 13 Fil ile Mekke’ye doğru yola

çıktı. Taif’e geldiği zaman adamlarının bir kaçını keşif için ileri gönderdi. Onlarda Mekkelilere ait hayvan sürülerini

önlerine katıp getirdiler. Bu hayvanlar arasında Hz. Peygamber (s.a.v)’in dedesi olan Abdülmüttalip’in de iki yüz

devesi bulunuyordu. Abdülmuttalip yanına birkaç kişi alarak Ebrehe’ye gitti. Gelen kişinin boylu poslu, iri yapılı,

heybetli biri olduğunu gören Ebrehe, ona büyük hürmet gösterdi. Ebrehe, tercümanı aracılığı ile Abdülmuttalip’e

sordu. “Ne için geldin?” Abdülmuttalip, develeri için geldiğini bildirince Ebrehe: Ben de seni büyük bir zat

sanmıştım. Senin dinine ve ceddine ait olan Kabe’yi yıkmaya gelmişken, sen develerden

bahsediyorsun dedi.” Abdülmuttalib: “Ben develerin sahibiyim. Develeri isterim. Kabe’nin sahibi

var. Onu koruyacak olan odur cevabını verdi.” Ebrehe: “Bana karşı onu koruyacak olan kimse

yok” deyince Abdülmuttalip: “Orası beni ilgilendirmez. İşte sen, işte o!’’dedi. Bu konuşmadan sonra

Ebrehe develerin verilmesini emretti. Abdülmuttalip, develerin alıp Mekke’ye geri döndü. Başına toplanan ahaliye,

“Bu evin sahibi onu korur, korkmayınız’’ diye teselli verdi ve halkın dağlara çıkmasını emretti. Kendisi de

Kabe’ye gidip şöyle dua etti: “Allah’ım! Kul malını, evini, ehlini korur. Sen de bu evini, kendi ehlini

haçlı ordusuna karşı koru. Onların haçlı kuvvetleri senin kuvvetine asla galip gelemeyecektir.

Onlar cahilliklerinden senin haremine karşı yürüdüler, senin büyüklüğünü düşünemediler.”

Abdülmuttalip bu şekilde Allah’a ağladı. Sonra dağa çekilip Hıristiyan Habeş ordusunun akıbetini beklemeye

başladılar.

Page 45: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

45

Ebrehe, 17 Muharrem Pazar günü sabahı ordusunu düzenleyip askerin önüne Mamud adı verilen

meşhur Fil’i koyarak Mekke’ye doğru yürümeye başladı. Mekke’ye yaklaşıp içeri girmeye hazırlanırken, o meşhur

Fil aniden çöküverdi. Ne yaptılarsa Fil’i yerinden kaldıramadılar. Fil’in yönü başka tarafa çevrilince koşarak o

tarafa gidiyor, fakat Mekke’ye çevrilince yere çöküyordu. Onlar Fil ile çekişmekte iken, deniz tarafından aniden

çıkan Ebabil kuşlarının hücumuna uğradılar. Dağ kırlangıçları adı verilen bu hayvanlar, ağızlarında bir tane ve

ayaklarında iki tane olmak üzere mercimekten büyük ve nohuttan küçük kızgın taşlar yüklenmişlerdi. Kibirli

Ebrehe ve kalabalık ordusu, büyük bir paniğe kapılmış, bir o yana bir bu yana kaçışmaya başlamışlardı. Habeş

ordusunun çoğunluğu, üzerlerine düşen kızgın taşlardan helak olmuşlardı. Düşe kalka Yemen’e varanlar da çok

geçmeden orada ölüyorlardı. Ebrehe ise yaralanmış, vücudu parça parça dökülmeye başlamıştı. O halde bir ibret

olmak üzere Yemen’e varmış ve sonunda bedeni küçücük kalmış, kalbi parçalanarak can vermişti. Meşhur Fil sağ

kalmıştı. Fakat gözü görmüyor ve ayakları tutmuyordu. Habeş ordusundan kalan cenaze artıkları, Allah tarafından

gönderilen bir sel ile temizlenmişti. Araplar, bu hadisenin meydana geldiği seneye “Fil senesi” adını verdiler.

İşte Fil suresi, bu ibret verici kıssayı haber vererek din düşmanlarını sakındırmakta ve Allah’ın kudretini gözler

önüne sermektedir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v)’i teselli ederek, Allah’ın mukaddes kıldığı Kabe’ye saldıranların

helak olduğu gibi, Allah’ın alemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamberine ve onun tebliğ ettiği dine

saldıranların da helak olacağını bildirmektedir.

Saldırganların yok edilişi bir “mucize olay”dır, sıradan ve tesadüfen meydana gelmiş bir olay değildir.

Olay, o günkü şekliyle anlaşılmak istendiğinde, Allah’ın “beyti/evim” dediği Kabe’nin himayesini müşriklere

bırakmadığı, evini savunmak için olaya bizzat el koyduğu görülür. Böylece Allah, sonsuz güç ve kudretiyle hem

Kabe’yi ve hem de kısa bir süre sonra alemlere rahmet olarak göndereceği ahir zaman Peygamberinin doğacağı

şehri düşman taarruzundan korumuştur. Yine bu olay göstermiştir ki, Allah, ehlikitap olan Ebrehe ve ordusu için

Allah’ın kutsal evini yıkmayı ve kutsal yurda hakim olmayı takdir etmemiştir. Fil suresinde anlatılan bu kıssayı

ibretle düşünmek gerekir. Tarihte ve günümüzde birçok İslam düşmanı Allah’ın dinine tuzak kurmak için çalışıp

durmaktadır. Ne var ki Allah, geçmişte mü’min kullarının bu tuzakları bozmakta aciz kalmaları halinde nasıl o

zalimleri kendi tuzakları içinde bozguna uğrattıysa, her zaman da uğratabilir. Bu hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Prof. Dr. Seyyid Kutup, “Fizilal’il-Kur’an” adlı tefsirinde, “kainatta bulunan bütün kuvvetler,

Allah’ın kuvveti karşısında boyun eğerler. Allah’ın evini yıkmak isteyen bu zalime karşı da Allah, çiçek ve kızamık

mikroplarını taşıyan uçucu varlıklarını gönderdi. Hem o zalimi ve hem de onun kavmini Mekke’ye daha girmeden

helak etti. Bu surenin tefsirinde güvenilecek yegane rivayet budur. Bunun dışında da anlatılanların kabule şayan

olmadığını” söylemektedir. Ayrıca Allah’ın emrinin alışılmayan bir harika şeklinde tecelli ettiğine kanıyız diyor ve

Allah’ın insanlar tarafından bilinmeyen “Ebabil” kuşlarını göndermiş ve bunların taşıdıkları taşlar bizim

bilmediğimiz tarzda isabet ettiği kimsenin vücudunda büyük tesirler icra ettiğini, bu arada gerek kuşların ve

gerekse taşların hamcı ve şekli ile alakalı rivayetleri kabul etme ihtiyacında olmadığımızı, çünkü bu nevi

rivayetlere mübalağanın haddinden fazla karıştığını görüyoruz” demektedir.

“(Ey Muhammed! Kabe’yi yıkmaya gelen) Fil sahiplerine Rabb’inin ne ettiğini görmedin

mi?” Ey Habibim! Görmedin mi, yani görmüş gibi bilmedin mi? Yani elbette Rabb’inin Fil sahiplerine, Kabe’yi

yıkmak isteyen o zalim kavme neler yaptığını Allah’ın bildirmesi ile bildin. Gözünde canlandırabilir misin Rabb’inin

Fil ordusuna nasıl muamele ettiğini? Burada muhatap Hz. Peygamber (s.a.v) olduğu görülse de aslında muhatap

Kureyşlilerdir. Aynı zamanda Arabistan’da bulunan ve bu olayı gören herkestir. Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde

“Görmedin mi?” anlamındaki kelime geçmektedir. Buna da bütün insanlar muhataptır. Bu olay Mekke’den

Yemen’e kadar genişliği olan bir kıssadır. Bütün Arabistan bu olayı kendi gözleri ile görmüş ve duymuştur. Burada

Page 46: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

46

Allah, Ehl-i Fil’in kim olduğunu nereden geldiklerini ve ne amaçla geldiklerini açıklamıştır. Ayette, aslında

bilinmeyen bir durumu bildirmek için değil, bildirdiklerini hatırlatmak için soru soruluyor ve bunun gerisindeki

manayı açıklamak istiyor. Ayet, takriri bir soru şeklinde devam ediyor.

“Onların tuzaklarını (tasarladıkları planlarını) boşa çıkarmadı mı?” O kudreti sonsuz olan

Alemlerin Rabbi, o Fil sahiplerinin kurdukları tuzağa, onların Kabe hakkında aldıkları yıkma kararını bozgunluk

içinde bırakmadın mı? Yani, “Tıpkı yolunu şaşırıp aradığına ulaşamayan insan gibi, onların düzenlerinin yönünü

şaşırtmadı mı? Hedefinden ve amacından saptırmadı mı?” Başlarına geçirmedi mi onların ince tasarlanmış

haince hilesini? Ebrehe’nin Filleri ile Kabe’yi yıkmaya gelmesi gizli değildir. Fakat Habeşistanlıların gizli amacı

Kabe’nin yıkılması ile birlikte Kureyş’ı ezmekti. Böylece Güney Arabistan’dan Şam ve Mısır’a uzanan ticaret

yolunu ele geçirmek istiyorlardı ki, bu durum gizli bir düşünce idi. Bu gizli düşünce ve amaçlarını elde etmek için

onları başarısız kılmıştır. Kur’an-ı Kerim’in Mü’min suresinin 25. ayetinde “Kafirlerin tuzağı hep boşa

çıkar” buyurmaktadır. Bu ilahi kelamın doğruluğu burada da tekrar zikredilmektedir.

Burada Kureyş’e, güçlü olan Ashab-ı Fil’e karşı aciz kaldıkları bir sırada Kabe’yi koruyup himaye eden

Allah’ın bu nimeti hatırlatılmaktadır. Başka bir ifade ile daha önce kendi evine saldırmak isteyenleri ezip geçen

Allah’ın, elçisine ve inanmış azınlığa karşı kendi güçleri ile gururlananları da ezip geçeceği ihtar edilmektedir

“Onların üzerine, sert taşlar atan (sürülerle) Ebabil kuşlarını gönderdi.” Ebabil kelimesi

Urduca’da bir kuş için kullanılır. Oysa bu kelime Araplar’da çeşitli yönlerden gelen sürüler anlamına

gelmektedir. Bu sürüler hayvan da insan da olabilir. Evet, Allah o Fil sahiplerini cezalandırmak için, onların

üzerlerine bölük bölük Ebabil kuşlarını gönderdi. En iri hayvan olan Fil, büyük ama haksız olanı, Ebabil ise

küçük, ama haklı olanı temsil eder. Allah, tek ve en gerçek büyüktür. Sonuç olarak, güce tapınan her ahlaksız güç

er ya da geç gazaba uğrar ve helak olur.

Mısırlı müfessir Muhammed Abduh ve arkadaşları ise, 3. ayetteki tayr, yani uçanlar sözcüğünün, mikrop

taşıyan sivrisinekler olduğunu ve bu küçük canlıların Habeşli askerler üzerine mikrop saçmış olabileceklerini ileri

sürmüşlerdir. Yani Ebabil kuşlarının attığı taşlar, mikrobu sembolize etmektedir. Bu kanaatlerine göre, sağ kalan

askerler arasında çiçek ve veba gibi hastalıkların baş göstermiş olduğunu kaydeden tarihi belgeleri delil olarak

göstermişlerdir. İbn-i Hişam, bu olaydan sonra ilk defa bu bölgede çiçek ve kızamık hastalıklarının görüldüğünü

nakleder.33

“O kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu.” O kuşlar, onların

üzerine “siccil’den” yani çamurdan yapılmış pişirilerek sertleştirilmiş (taş anlamına gelen) taşları atıyorlardı.

Kur’an-ı Kerim’de Hud suresi 82. ayette, Hicr suresi 74. ayette ve Zariyat suresi 33. ayette bu taşlardan

bahsedilmektedir. Ayrıca Lut kavmi üzerine yağmur gibi yağan taşlar da buna benzemektedir. Herhangi birinin

başına isabet eden taş parçası, o kimsenin ayağından çıkarak öldürüyor veya bir hastalığa uğratarak helakine

sebep veriyordu.

33

İbn Hişam, “es-Sirat’ün-Nebeviyye”, Kahire 1955, I-II, 43-62

Page 47: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

47

İkrime, İbn Abbas’tan: “O taşlar herhangi birinin üzerine düştüğünde orada bir kabarcık meydana geliyor ve

bu sebeple çiçek hastalığına benzer bir hastalık meydana geliyordu. Bu taşların en küçüğü mercimek, en büyüğü

ise nohut kadardı.” 34

“Böylece Allah, onları, yenilmiş ekin gibi yaptı.” Allah, Kabe’ye düşmanlık gösteren o hain

topluluğu yenilip çiğnenmiş ekinler gibi kıldı. Hepsi de kutsal değerlere düşmanlığın sonucunda darmadağın

olarak Allah’ın kahrına uğramış oldular.

34

Razi, “el Mefatih’ul Gayb”, s. 73

Page 48: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

48

Kureyş Suresi-106 (29)

1- (Hiç değilse kendilerini) Kureyş’i bir araya getirip anlaştırdığı,”

2- “Yaz ve kış yolculuğunda onları (güvenliğe kavuşturduğu ya da başkalarıyla) ısındırıp

yaklaştırdığı için,”

3- “Şu ev (Kabe)’in Rabb’ine kulluk etsinler.”

4- Ki O, kendilerini açlıktan (kurtarıp) doyuran ve onları korkudan güvenliğe

kavuşturandır.”

“Mademki Allah (Kabe’yi korudu) ve böylece Kureyş kabilesine bir takım imkanlar lütfetti!

Nitekim bu sayede Kureyş kış ve yaz mevsimlerinde ticari seferlerine güven içinde devam etti.

Şu halde Kureyşliler de bu Kabe’nin Rabb’i Allah’ı layıkıyla tanıyıp O’na kulak/ibadet

etmelidirler. Zira Allah (Kabe, hac ve ticaret vesilesiyle) onların aç kalmamalarını

sağlamış,(Mekke’nin kutsallığı vesilesiyle de kendilerine haydut ve eşkıya) korkusu

yaşatmamıştır.”

Kureyş suresi, adını Kur’an-ı Kerim’de geçtiği tek yer olan ilk ayetinden almaktadır. Kureyş, Mekke ve

civarındaki ikamet eden kabilelerin ortak adıdır. Sure Mekke’de nazil oldu, 4 ayettir.. Fil suresi gibi, burada da ilk

muhataplara Allah’ın kendilerine verdiği özel nimetleri hatırlatır. Zira Mekke’nin sakini olan Kureyş kabilesi, her

şeyini canlı bir tanık gibi karşılarında duran Beyt’e (Beytullah) borçludur.

İşte Allah bir önceki surede Fil olayındaki ihsanını hatırlattığı gibi burada da kışın ve yazın yaptıkları

seyahat nimetini ve burada elde ettikleri bol kazançları hatırlatıyor. Yaşadıkları yerler çorak ve verimsiz arazilerdi.

Page 49: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

49

Ama Allah onları kendi lütfuyla rahatça geçindiriyor. İster evlerinin yanındaki Mekke’de olsun ve isterse ticaret için

yaptıkları seyahatlerde olsun korkudan emin olarak yaşattığını hatırlatıyor. Bu emniyetleri Allah’ın her türlü

tecavüzden koruduğu bu mübarek evin emniyetinden ileri gelmektedir.

Kureyş, Arapların en asil kabilesi ve Hz. Peygamber (s.a.v) de bu kabileden idi. Çevredeki kabileler ve

devletler, Kureyş ile olan ilişkilerinden dolayı onlara ülfet ilişkisi sahipleri anlamına gelen “Ashab-ı İlaf”

diyordu. Kureyş’in ulaştığı kültür ve seviye çevredeki diğer kabilelerden çok üstün olmuştu. Kureyşlilerde okuma –

yazma oranı diğer kabilelerden yüksekti. Bu surede Allah, Kabe yüzünden Kureyş’in gördüğü bu nimetlere ve

bunlara karşı nankörlük etmenin büyük bir ceza ve felaketle karşılaşacağına işaret ettikten sonra, “Öyle ise

aklınızı başınıza alın da sizi bu mukaddes evin hürmetine felaketlerden kurtaran, açlıktan

koruyan, korkulardan emin kılan bir olan Allah’a ibadet ve kulluk edin, putlara tapmayın,

Allah’ın size verdiği bu kadar nimete karşı nankörlük etmeyin”35 buyurmaktadır. Bu surede şunu da

anlıyoruz ki, gördüğü nimetlere ve iyiliklere karşı nankörlük etmek insanlığa yakışmayan en bayağı bir şeydir.

Kıymeti bilinmeyen nimet de zaman içinde elden çıkar. Allah’ın bu Ev’i, dolayısıyla kendilerine ve açlıktan

kurtararak refah nasip ettiğini gördüklerine göre, Kureyş’e sadece bu Ev’in Rabb’ine ibadet etmeleri gerektiğini

anlatmıştır. Bu Ev’den kasıt Kabe’dir. Allah’ın buna işaret etmesinin anlamı, Kureyş’e verilen nimetlerin bu Ev

dolayısıyla olmasıdır. Kureyşliler taptıkları 360 putun gerçekte kendilerinin Rabb’i olmadığını kabul ediyorlardı.

Bu sure, ticaretin Kureyş için ne denli hayati bir öneme haiz olduğu bilinmeden asla anlaşılamaz. Sure bu

gerçeği hatırlatmaktadır. Allah, Kabe anıtının etrafında insanlığın toplanmasını istemektedir. Bu iş için

birleştirecek ve toplayacak öncü bir güç, yani Kureyş gerekmektedir. Yani artık her çağda birleştirip toplayan

kimse, Kureyş olacaktır. Kulluğu Beyt’e değil, Beyt’in Rabb’ine etmesi istenmektedir. Yani ekmeğe değil, ekmeğin

sahibine teşekkür etsinler şeklinde anlaşılmalıdır.

35

Kureyş, 106/1

Page 50: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

50

Maun Suresi-107 (17)

1- “(Ey Muhammed!) Dini yalan sayanı gördün mü?”

2- “İşte o, yetimi itip kakar.”

3- ”Yoksulu doyurmaya hiç teşvik etmez.”

4- “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,

5- “Onlar namazlarını ciddiye almazlar.”

6- “Onlar gösteriş yapanlardır.”

7- “ Ve ufacık bir yardıma (veya Zekat’a) da mani olurlar.”

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

“(Ey Peygamber!) Görüyorsun değil mi, hesap gününü yalan sayan şu adamı?! İşte o, yetimi

horlar, itip kakar; fakir-fukarayı doyurmaz, bu hususta bir başkasını teşvike bile yanaşmaz.

(Ama kendince ibadetten de geri kalmaz.) Yazıklar olsun böyle ibadet edenlere!”

Bu surede insanlar, yaptıkları iyilik veya kötülüğün karşılığı olarak mükafat veya ceza görecekleri özetle

ifade edilmektedir. Sure adını, Kur’an-ı Kerim’de geçtiği tek yer olan son ayetinden alır. Ma’un kelimesi “azlık”

bildirir. Çoğundan azını temsil ettiği için zekat ve sadakaya da Ma’un denmiştir. Sure Mekke’de nazil olmuştur.

Ma’un suresi, ikinci yılın ilk yarısına tarihlenebilir. Konu itibariyle, kendisinden önce indirilen Tekasür suresinin bir

devamı niteliğindedir. Sure 7 ayettir. Bu surede ayet sayısı, Kufe kıraat okuluna göredir. Diğer tüm okular sureyi 6

ayet saymışlardır. Sure 23 kelimeden müteşekkildir.

Surenin konusu, bireysel ibadetle toplumsal yükümlülük arasındaki kopmaz ilişkidir. Kulun Allah ve toplumla

olan ilişkilerinin parçalanamazlığı işlenir. Zimnen söylenen şudur: Yetimi gözetmekle ibadetin arasını ayırmak,

“Allaha karşı borçluluk bilnci” anlamındaki dini yalanlamaktır. Din’de samimi olan bu öncü güç, dini

yalanlayanlarla mücadele etmeli, öksüzlere sahip çıkmalı, yoksulların sesi ve kimsesizlerin kimsesi olmalıdır.

Page 51: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

51

Gösteriş dindarlığından uzak durmalı ve yüreğini ortaya koymalıdır. Dini yalan saymanın biri sosyo-ekonomik,

diğeri ise bireysel-psikolojik olmak üzere iki göstergesi vardır. Bunlar: Riyakarlık, özellikle namaz aktörlüğü ve

nimetleri başkaları ile paylaşmamak, özellikle zayıf ve yoksul insanları nimetten mahrum bırakmaktır.

Yedi ayetlik surenin ilk üç ayeti insanın diğer insanlarla, sonraki üç ayeti insanın Allah ile ilişkisine dairdir.

Özet olarak Tevhid ile adalet dinin iki kanadıdır. Bunlardan biri kırıldığında, diğeri işlevini ifa edemez. Bu sure,

insanlara karşı sorumluluğun Allah’a karşı sorumluluktan ayrı düşünülmemesi gerektiğini telkin eder. Eğer kişi

insanlara olan yükümlülüklerini yerine getirmiyorsa, ibadet bir gösteriden ibaret kalır. Bunun anlamı, ibadetler

Allah ile kul arasında gerçekleşiyorsa da ibadetlerin amacı kulun diğer insanlarla ilişkilerine yansımak zorundadır.

Zira ibadetin yararı Allah’a değil, insanadır. Zaten ibadetin meyvesi de budur. Ayetlerde ahireti yalanlayan

kafirlerin durumu açıklanırken, Müslüman görünen münafıkların kalben ahireti, ceza ve hesap gününü,

yaptıklarının hesabını verecekleri yalanlamalar izah edilmektedir. Kısaca iki tip grubun amel şekli anlatılmıştır.

Surenin amacı, İslam dininin ahlaki önemini açıklamaktır. Ahireti inkar eden insanda ne gibi bir karakter meydana

geleceğini düşünmeye davet etmektir. Aynı zamanda da ahirete inananların ahlaki önemini anlamaya çalışmayan

ve bu akideyi yalanlayanların ne biçim insanlar olduklarını öğrenmeye teşvik etmek içindir. Surede amaç, ahreti

inkar eden bir kimsenin başkalarına böyle küçük fedakarlıkları bile göstermeyecek kadar küçük kalpli olduğunu

vurgulamıştır.

Surede namaz kılarken gafil davrananlardan bahsedilmekte ve hatta yerilmektedir. Bunların namaz kılıp

kılmamaları fark etmez. Bazen kılar ve bazen de kılmazlar. Kılarken de tam son vakitte kılarlar. Vakit bitmek

üzere iken formalite gereği namazı çabuk çabuk yerine getirirler. Namazı isteksiz kalkarlar. Namazı kılmaları, bir

zorunlu görevi yerine getirme düşüncesi ile olur. Namazda elbiseleri ile oynarlar ve esnerler. Namazlarının Allah’ı

anmakla ilgisi yoktur. Namaz boyunca ne okuduklarını hissetmezler, okurken de kalpleri başka yerdedir. Namazı

çabuk çabuk kılar, ruku ve secdeyi doğru dürüst yapmazlar. Namazı sadece bir şekil olarak eda eder ve

kurtulurlar. Çünkü istenen namazın edası değil, gerçek namaz kılmaktır. Bu ise ancak onun hakikatini yaşamak

ve yalnız Allah için kılmakla olur. Bu nedenle namazlarını gaflet içerisinde kılan o kişilerin ruhunda namaz tesirini

gösteremez. Allah’ın biz insanlardan kılmamızı istediği namaz, huşu içinde ve istekle yapılmalıdır. Böylesi bir

ibadet günlük hayatımızda, yaşamımıza olumlu yönde etki eder ve yön verir. Kur’an-ı Kerim’de münafıkların hali

açıklanırken, “Namaza kalktıklarında üşenerek kalkar ve gösteriş için namaz kılarlar. Allah’ı çok

az zikrederler.” 36 buyrulmaktadır.

Yedi kısa ayetten meydana gelen bu sure küfür ve iman konusunda geçerli olan anlayışı kökünden

değiştirebilecek güçte büyük gerçekleri ele almaktadır. Bu din gösteriş ve şekil dini değildir. İbadet ve

hareketlerden samimiyetle yapılmayan ve bu samimiyetin tesirini kalplere sızdırarak salih amel şeklinde

gerçekleştirmeyen, yeryüzünde yaşayanların hayatı için faydalı bir yöne sevk etmeyen zahiri ibadetlerle işi

bitiremez. Ayrıca bu din birbirinden ayrı parça bölük bir din değildir. İnsanın, onun hükümlerinden bir kısmını

yapıp bir kısmını yapmadan görevini yapmış sayılmaz. Bu din düzenli ve mükemmel bir nizamdır. İbadet ve

sorumlulukları iç içedir. Ferdi ve sosyal içerikli emirleri birbirini destekler. Hepsinin de amacı insanları yüce bir

hedefe yöneltmektir. Dinin gerçek manada tasdiki dille söylenen bir laf değildir. Bilakis o kalpte yerleşen bir

kuvvettir. Allah insanların söz söylemelerini değil, söylediklerini doğrulayan ameller yapmalarını ister. Aksi

takdirde söz boştur ve değersizdir.

36

Nisa, 4/142

Page 52: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

52

Kevser Suresi-108 (15)

1- “(Ey Muhammed!) Doğrusu sana pek çok Kevser’i (nimet) vermişizdir.”

2- “Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes.”

3- “Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.”

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

“(Ey Peygamber sana soyu kesik diyorlar.) Oysa biz sana Kevser’i verdik; (vahiy, Peygamberlik

gibi) birçok büyük nimet lütfettik. Öyleyse, sen de (müşriklerin aksine) sırf Rabb’ine ibadet et ve

ellerini göğsüne kaldırıp tekbirle O’nun şanını yücelt.”

Kevser suresi Mekke’de inmiştir. Sure 3 ayettir. Kelime sayısı 10’dur. Sure Hz. Peygamber (s.a.v)’e

hastır. Allah, bu surede Hz. Peygamber (s.a.v)’i teselli ediyor. O’na iyilik vaadinde bulunuyor. Düşmanlarının

kökünün kesileceğini bildirerek kendisini şükür yoluna sevk ediyor. Kevser, Kur’an-ı Kerim’in lafız bakımından en

kısa suresi olsa da, mana bakımından çok geniş ve anlamı en derin olanlarından birsidir. Kevser kelimesi,

“sınırsız bolluk” anlamındadır. Ama burada kullanış biçimi sadece bu değil, aynı zamanda hayr, iyilik ve

nimette bolluk anlamı taşır. Kevser’den murat, iki büyük nimettir. Allah, bunları Hz. Peygamber (s.a.v)’e ahirette

verecektir. Bunların büyüklüğünü ve mahiyetini anlamamıza imkan yoktur. Hz. Peygamber (s.a.v)’in açıklamasına

göre, kıyamet günü mahşer meydanında Hz. Peygamber (s.a.v)’e verilecek bir Kevser havuzudur. Diğeri ise

cennette verilecek olan bir Kevser nehridir.

Kevser suresi ağır şartlar altında nazil oldu. Bazı sureler gibi muhatabını motive eden bir muhtevaya

sahiptir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in ümidini tahrik eder, manevi kuvvetini yükseltir. Hz. Peygamber (s.a.v)’e teselli

verilerek, muhaliflerin helak olacakları önceden haber verildi. Bu zor şartlarda Hz. Peygamber (s.a.v)’e Kevser

müjdesini vermek için bu sure nazil oldu. Bu hayırlı nimet sayesinde Abdulmuttalib’in yetimi Hz. Muhammed

(s.a.v), “Alemlere rahmet” olmuştur. Bunu yapan da Alemlerin Rabbi Allah’tır. O halde, Alemlerin Rabb’ine

şükür gerekir ve şükrün en büyüğü, ibadeti ona tahsis etmektir.

Mevcut yeri itibariyle sure Peygamberliğin 2. yılının sonuna yerleştirilebilir. Surenin 3. ayeti Hz.

Peygamber (s.a.v)’e kin ve nefret besleyen bir zümrenin varlığına delalet eder. Buradan, daha Peygamberliğin

erken döneminde Hz. Peygamber (s.a.v)’e içten içe kin besleyen birilerinin varlığı anlaşılmaktadır. “Çok hayır,

bol ikram, nimet sağanağı” anlamına gelen adını ilk ayetinden alır. El-Kevser, “Çok hayır” manasına

Page 53: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

53

gelen bir isimdir. Kevser, bitmek tükenmek bilmeyen saadet ve hayır kaynağıdır. Kevser, geçtiği her yere,

kupkuru bir çöl dahi olsa, taze bir hayat sağlayan, oranın kısırlığını, yoksulluğunu feyiz ve berekete çeviren

Cennet ırmağıdır. Kevser’i “Cennet’te Hz. Peygamber (s.a.v)’e has billurdan bir havuz” olarak

yorumlayanların yanında, Hz. Peygamber (s.a.v)’in nesli, sahabesi, ümmeti, ümmetinin alimleri, cennette bir

ırmak, Tevhid akidesi, İslam, fazilet, övülmüş makam, Muhammedi şeriatın sadeliği, Kur’an-ı Kerim, Kur’an-ı

Kerim’in kolay anlaşılması, Hz. Peygamber (s.a.v)’e has bir nur” gibi birçok manaya yoranlar vardır. Kur’an-ı

Kerim’de Kevser kelimesinin kullanıldığı tek yer burasıdır. Samimi mü’minlerin hareketlerine karşılık, Allah’ın bol

nimetleri olan Kevser üzerlerine yağacak, başlangıçta az da olsalar kısa sürede milyonların peşlerinden geldiğini

göreceklerdir.

Kur’an-ı Kerim’de kurban konusunun ele alındığı ve gerekçelerinin gösterildiği ilahi açıklama, Kevser

suresinde yer almaktadır. Bu yüzden, hemen bütün müfessirler, kurban ile ilgili birçok bilgiyi Kevser suresini

açıklarken vermektedirler.

Şüphesiz ki, iman, hak ve hayır “ebter” olmaz. Çünkü onun kökü derinlerdedir, dalları yaygındır.

“Ebter” olan ne kadar parıldasa da ve ne kadar süslense da küfürdür, batıldır ve kötülüktür. Kesinlikle Allah’ın

ölçüsü, insanların ölçüsünden farklıdır. Ne var ki, insanlar aldanıyorlar, gurura kapılıyorlar ve kendi ölçülerinin,

meselelerin hakikatini tayin edeceğini sanıyorlar. İşte önümüzde bu ebediyen sönmeyen hakikati ifade eden

sözdür. Hz. Peygamber (s.a.v) hakkında o iğrenç sözleri söyleyenler, onu kitlelerin kalbine yerleştirmek

isteyenler, böylece Hz. Peygamber (s.a.v)’e karşı çıktıklarını ve yolunu kestiklerini sananlar şimdi nerededir?

Muhakkak ki, Allah’a, hakka ve hayra davet eden “ebter” olmaz. Bunu yapanlar zürriyetsiz olmazlar. Çünkü

onlar ezelden ebede kadar baki ve sonsuz olan Allah’a bağlıdırlar. Ancak “ebter”, küfürdür, batıldır ve şerdir.

Page 54: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

54

Kafirun Suresi-109 (18)

1- “(Ey Muhammed!) De ki: “Ey Kafirler!

2- “Ben sizin kulluk ettiklerinize (tapmakta olduklarımıza) kulluk etmem (tapmam).”

3- “Siz de benim kulluk ettiğime (taptığıma) kulluk edecek değilsiniz.”

4- “Ben sizin kulluk ettiklerinize (taptıklarınıza) kulluk edecek değilim.”

5- “Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz.”

6- “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.”

“(Ey Peygamber!) De ki: Ey kafirlikte direnenler! Ben sizin ibadet ettiğiniz şeylere asla ibadet

etmem. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz. Bakın, ben sizin ibadet ettiğiniz şeylere

asla ibadet edecek değilim. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz. Şu halde, sizin

dininiz/inancınız size, benim dinim/inancım da bana!”

Bu sureye, Kafirun suresi denir. kafirun, kafir kelimesinin çoğuludur. “De ki” emri Hz Peygamber

(s.a.v)’e hitaptır. Sure, Mekke’de nazil olmuştur. Adını ilk ayetinden alır. Sure 6 ayettir ve kelime sayısı 28’dir.

Kefere fiili, “örttü” manasına gelir. Küfür hakikatin üstünü örtmektir. Yine küfür, vicdanların üzerini örterek onun

sesini bastırmaktır. Yine küfür, nimetin üzerini örterek nankörlük yapmaktır. Buradaki “kafirler” kelimesi,

kafirlere hakaret olsun diye değil, bu gerçeği ifade etmek için kullanılmıştır. “Ey kafirler” denilmiştir. “Ey

müşrikler” denilmemiştir. Bu nedenle ayetin muhatabı yalnız müşrikler değil, Hz Peygamber (s.a.v)’i Allah’ın

Peygamberi olarak kabul etmeyen ve getirdiği talimatın Allah’tan olduğunu reddeden herkestir. Surenin konusu

İslam akidesinin temeli olan Tevhid’dir. Bu sure İhlas ile birlikte Kelime-i Tevhid’in tefsiri niteliğindedir. “La

Page 55: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

55

ilahe’yi” Kafirun suresi, “İllallah’ı” ise İhlas suresi tefsir ve temsil eder. Ana fikir olarak, imanda asla pazarlık

olmaz. Yani pazarlık olan yerde iman olmaz. Sure, bir imanda kararlılık ve sebat suresidir. Aynı zamanda, Kur’an-

ı Kerim’in ilk muhatabını inşa örneklerinin de başında gelir. Aynı zamanda her yer ve zamanda yaşayan tavizsiz

iman sahiplerinin dünyanın tüm kafirlerine manifesto niteliğinde cevabıdır.

Bu surenin inmesinde sonra kafirler tamamen ümitlerini kestiler, ona ve ashabına eziyet etmeye işte o

zaman başladılar. Bu sure Mekke döneminin kırılma noktalarından birisidir. Suskunluk ve alay dönemlerinin

ardından bu sure ile baskı dönemi başlamıştır. Ancak asla taviz verilmemiştir. Bu gün de Müslümanlar, çağın

egemen paradigmalarına esastan karşı çıkarak, insanlığın vicdanını harekete geçirerek başlamalı ve zalim

egemenlerle asla uzlaşmamalıdırlar. “Sizin dininiz size, bizim dinimiz ise bize” demelidirler. Surenin

sonundaki bu ayette buyrulan, müşriklere bir mütareke yapmak değil, onlara tam bir meydan okunmaktır. Çünkü

Tevhid ayrı bir yoldur ve şirk ayrı bir yoldur. İkisi asla birleşmez. Tevhid insanı varlıklarla birlikte Allah’a yönelten

eşi ve benzeri bulunmayan Rabb’e tevcih eden bir yoldur. Bu kesin ayrılık hem davet edenler için ve hem de

davet olunanlar için zaruriydi. Bu nedenle surede red üzerine red var. Kesinlikle ve yine kesinlikle, tekid üzerine

tekid var.

Bu sure, dini bakımdan hoşgörü konusuna açıklık getirmek için nazil olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre,

diğer dinlerin de doğru olabileceği ihtimali telkin etmek için sure nazil olmamıştır. Sure, küfür dini ile İslam dini

arasında hiçbir ilginin bulunmadığı ve her birinin başlı başına ayrı bir düşünce olup uzlaşma imkanının da

bulunmadığını açıklamaktadır. Başlangıçta bu surenin muhatabı Kureyşli kafirlerdir ve sure onların teklifleri

üzerine nazil olmuştur. Ama surenin geçerliliği o günler ile sınırlı değildir. Kuran-ı Kerim’de geçen bu talimat,

Müslümanlar için kıyamete kadar geçerlidir. Bu surede, küfür dininin ilkelerine riayet edilemeyeceği ve din

konusunda hiçbir anlaşma olmayacağı kafirlere bildirilmiştir. Surede ayetlerin tekrarı mevcuttur. Bu tekrardan

amaç, önceki söylenen ilahi talimatı güçlendirmek ve teyid etmektir.

Kafirlerin Hz. Peygamber (s.a.v)’e; “Biz sana ne kadar istersen mal verelim. En güzel

kızlarımızla seni evlendirelim. Seni başımıza lider yapalım, yeter ki, Tanrılarımızı kötülemekten

vazgeçin. Eğer bu teklifimizi kabul etmezsen, o halde “sen bir sene Tanrılarımız Lat ve Uzza’ya

ibadet et. Biz de bir sene senin Tanrına ibadet edelim.” teklifleri üzerine bu sure nazil oldu ve kafirlerin

tekliflerinin şiddetle reddedildiği bildirildi. Bu surenin nazil olmasından sonra müşrikler tamamen ümitlerini kestiler

ve eziyet etmeye başladılar.

Araplar Allah’ı doğrudan doğruya inkar etmiyorlardı. Ancak onu kendisinin vasıflandırdığı gibi “Bir” ve

“Samed” olarak tanımıyorlardı. Allah’a ortaklar koşuyorlardı. Yaptıkları heykelleri Allah’a ortak koşuyorlardı.

Bazen de bu heykellerle melekleri temsil ediyorlardı. Melekleri Allah’ın kızları olduklarını ve bazen de bu

heykellere tapıyorlardı.

Page 56: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

56

Nasr Suresi-110 (114)

1- (Ey Muhammed!) “Allah’ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde,

2- Ve insanların Allah’ın dinine akın akın girdiklerini görünce,

3- Rabbini överek tesbih et ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tevbeleri daima (çok) kabul

edendir.”

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

“(Ey Peygamber!) Allah’ın vaad ettiği zafer ve Mekke’nin fethi gerçekleştiğinde, İşte o

zaman insanların kabileler halinde Allah’ın dinine girdiklerini gördüğünde, Rabb’inin şanını

övgüyle yücelt ve (Rabb’ine karşı saygının bir gereği olarak) O’ndan af dile! Şüphesiz Allah af

dileklerini daima kabul buyurur.”

Nasr suresi, adını “zafer garantili yardım” manasına gelen ilk ayetinden alır. Nasr, tek başına

“yardım” demektir. Nasr suresi Medine’de nazil olmuştur. Ancak nuzül tarihi konusunda farklı görüşler vardır.

Sur 3 ayettir, Kur’an-ı Kerim’deki üç ayetlik üç sureden biridir. Kelime sayısı 26’dır.

Surenin konusu zafer ahlakıdır. Sure geleceğe ilişkin mucizevi ve gaybi bir ihbarla başlar. Bu müjde

gelecekte gerçekleşmesi mukadder olan zaferin ve fethin müjdesidir. Mekke’nin fethinden sonra insanların bölük

bölük İslam dinine girdiğini ve Haccet’ül- Veda’da da yüz binden fazla Müslüman’ın Arafat ovasında toplandığını

gördükten sonra Hz. Peygamber (s.a.v), Allah’a kavuşmasının yaklaştığını söylemişti. Çünkü bu sure onu haber

veriyordu. Bu sureden bunu anlamalıyız: İnsanın hayatta elde ettiği başarılardan, kazandığı zaferlerden dolayı

daima Allah’a şükretmeli, onları Allah’ın bir lütfu sayarak hiç şimarmamalı ve Allah’ı unutmamalıdır. Allah’ı

unutarak bütün başarıyı kendisine mal etmek, ilahi kudretle beşeri aczi bilmemekten ileri gelir ki, bu bir büyük

gaflettir. Zaferi zalimler de kazanabilir, fakat ahlaklı zaferi ancak zafer ahlakına sahip olanlar kazanır. Eğer böyle

Page 57: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

57

yaparlarsa Allah onlarla birlikte olacak, kısa sürede insanların bu yola kitleler halinde girdiklerini göreceklerdir.

Allah, insanlığın gönüllerini onlara açacaktır. Bu durumda bile yapmaları gereken hamd ile tespihtir. Ondan sonra

Hz. Peygamber (s.a.v)’e hamd ve Allah’ı tesbih ile meşgul olması emredilmiştir. Çünkü O, Allah’ın lütfu ile büyük

bir işi başarıyla tamamlamıştır. Böylesine bir başarının sonunda törenler düzenleyip gururlanmak yerine, Allah’a

hamd edip mağfiret dilemesi ve O’nu tesbih etmesi emredilmiştir.

Fetihten amaç, belli bir savaştaki zafer değildir. Aslında burada kesin bir zafer murad edilmiştir. Bu öyle

bir zaferdir ki, İslam’a karşı çıkacak hiçbir güç kalmamış ve İslam Arabistan’da kesin bir zafer kazanmıştır. Bazı

müfessirler bundan Mekke’nin fethini anlamışlardır. Ancak Mekke’nin fethi hicri 8. yılda olmuş, bu sure ise hicri

10. Yılın sonunda nazil olmuştur. Mekke’nin fethinde müşriklerin cesareti kırılmış, ancak müşriklerde hala yeteli

güç ve kuvvet vardı. Taif ve Huneyn gazvelerinden sonra Arabistan üzerinde kesin galibiyet sağlanabildi.

Bu surede Allah’ın yardımından ve zaferden bahsedilirken, Hz. Peygamer (s.a.v)’e, “Yardım ve zafer

geldiğinde Allah’ı tesbih ile hamd ederek ondan af dile” emri verilmektedir. Ama ona Allah’ın zafer ve

fethi gelince o mübarek Peygamber, zafer sevincini unutmuş boynunu eğerek şükretmiş hamd ve tesbih ederek

Rabb’inin telkin ettiği gibi mağfiret dilemişti. Hadislerin anlattığı gibi hamd ve tesbih ile Rabb’inin emrini

karşılamıştı.

Bu surenin emredilişi Hz. Peygamber (s.a.v)’in ölümüne yakın bir zamandadır. Bu sure, Hz. Peygamber

(s.a.v)’in aramızdan ayrılma zamanının yaklaştığına işaret ediyor. Nitekim surenin inişinden çok kısa bir sure

sonra Hz. Peygamber (s.a.v)’in şöyle söylediği bildirilir: “Ölümümün yaklaştığı bana bildirildi.” Hz.

Peygamber (s.a.v) o sıralarda kızı Hz. Fatıma (r.anha)’yı yanına çağırarak onun kulağına bir şeyler söyledi ve Hz.

Fatıma (r.anha) ağlamaya başladı. Kızının ağladığını gören Hz. Peygamber (s.a.v), onu tekrar yanına çağırarak

kulağına bir şey daha söyleyince, Hz. Fatıma (r.anha) bu kez de gülmeye başladı. Bir sure sonra bu durum Hz.

Fatıma (r.anha)’ya sorulunca, o şöyle dedi: “İlk çağırdığında ölümünün yaklaştığını söyledi, ağladım.

İkinci çağırdığında ise ölümünden sonra ona en erken kendisinin kavuşacağını müjdelediğinde

güldüm.” Gerçekten de Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu mucize beyanı aynen tecelli etmiş ve kısa bir sure sonra

kendisi ve ondan 6 ay sonra da Hz. Fatıma (r.anha) bu dünyadan ayrılmışlardır.

Page 58: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

58

Tebbet Suresi-111 (6)

1- “Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Zaten kurudu.”

2- “Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı (yaptığı işler).”

3- “O, bir alevli ateşe girecektir.”

4-5 “Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu halde sırtında odun taşıyarak

karısı da (o ateşe girecektir, o ateşe odun taşıyacaktır).”

“Helak olsun Ebu Leheb! Zaten helak olacak. Malı da kazandığı serveti de ona hiçbir

fayda sağlamayacak. O, cehennemde alevli bir ateşe atılacak. Dedikoducu-fitneci karısı da

yanında olacak. Karısının boynunda bir de (ateşten) urgan bulunacak.”

Sure lafzen “kurudu”, zimnen “kahroldu” manasına gelen Tebbet adını ilk ayetinden alır. Tebben,

Arap dilinde bir lanetleme ifadesidir. Bu kelimeyi Hz. Peygamber (s.a.v) Safa tepesinde kendilerini Tevhid’e davet

edince ona karşı ilk kullanan Ebu Leheb’dir. Kur’an-ı Kerim, Ebu Leheb’in bu bedduasını kendisine geri iade

etmiştir. Sure Mekke’de inmiştir. Ebu Leheb, Hz. Peygamber (s.a.v)’in öz amcasıdır ve surenin muhtevası, amca

ile yeğen arasındaki ipi inceldiği yerden koparmaktadır. Bu sure daha önceden; Ebu Leheb’in İslam aleyhine

çalışan iki eli kuruyacak, kendisi de yok olacak, sadece dünyada değil, ahirette de muradına ermeyecek, onun ve

karısının bütün uğraşmaları boşa çıkacak ve İslam her tarafa yayılacak, kökleşecek ve yaşayacağını haber

veriyordu. Sonuçta tamamen surenin emri gerçekleşmiş oldu.

Sure 5 ayettir. Kelime sayısı 23’dür. Hz. Peygamber (s.a.v)’in öz amcası olan Abduluzza, surede kinayeli

bir biçimde “alev babası” manasına gelen bir künyeyle anılmaktadır. Ebu Leheb denilmesinin nedeni, yüzünün

kırmızıya yakın buğday renkli olmasındandı. Leheb, kıvılcım manasındadır. Ebu Leheb, “kıvılcım gibi parlak

yüz” anlamı taşır. Kur’an-ı Kerim vahyi, Hz. Peygamber (s.a.v) dışında sadece iki çağdaşını ismen anar.

Bunlardan; iyilerden Hz. Zeyd (r.a) ve kötülerden Ebu Leheb’dir. Kur’an-ı Kerim’in sadece bir yerinde, bir İslam

düşmanı ismi anılarak lanetlenmiştir. Oysa hem Mekke’de ve hem de hicretten sonra Medine’de bazı kişiler İslam

Page 59: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

59

ve Hz. Peygamber (s.a.v)’e düşmanlıkta Ebu Leheb’ten ileri gitmişlerdir. Arap geleneğine göre amca baba

demekti. Ama Ebu Leheb bu geleneği çiğnedi.

Kur’an-ı Kerim’de, “Önce yakın akrabanı uyar”37 ayeti nazil olunca, Hz. Peygamber (s.a.v) Safa

tepesine çıkarak, “Ey sahaba!”, yani sabahın afeti diye bağırdı. Araplar’da bu çağrı, tam sabaha karşı

düşmanın bir kabileye hücum etmek için geldiği görüldüğü zaman yapılırdı. Çevrede bu ses kimindir? diye

sorulduğunda, Muhammed’in sesi” cevabı verildi. Bunu duyan Kureyş’in bütün kabileleri koşarak geldiler. Herkes

toplandığında Hz. Peygamber (s.a.v), her bir kabileyi ismi ile çağırarak: “Bu dağın arkasında bir ordu size

saldıracak desem inanır mısınız?” dedi. Oradakiler: “Evet çünkü biz senden hiç yalan söz

işitmedik” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v): “Ben sizi ilerideki büyük azap ile

uyarıyorum” dedi. Herkesten önce Ebu Leheb: Yerden kaptığı taşı Hz. Peygamber (s.a.v)’e fırlatarak şöyle

haykırdı: “Kahrolası, bunun için mi bizi topladın, elin kurusun senin.” dedi. Bu vesile ile Allah: “Ebu

Leheb’in iki eli kurusun ve yok olsun.” ayetinin bulunduğu sure nazil oldu. Bir başka rivayette ise, Ebu

Leheb ayağa kalkarak ve elini silkeleyerek: “Kötü olsun senin diğer günlerin, yok ol bizi bunun için mi

topladın.” dedi.

Ebu Leheb bu surede tarihsel bir kişilik olarak değil, imana karşı körü körüne savaşan inkarcı tipin

temsilcisi olarak yer bulur. Ancak mesaj açıktır. Ebu Leheb ölür, fakat Ebu Leheblik yaşamaktadır. Bu gün

dünyamızda, egemen güçlere, para babalarına ve dünyayı yöneten tefeci bezirgan takımına doğrudan karşı

çıkılmalıdır. Onların ahtapot gibi dünyanın her yanına yayılmış elleri kurutulmalıdır. Ebu Leheb, çiçek hastalığına

benzer bir hastalığa tutuldu. Evdeki yakınları bile, bulaşmasından korkarak elini süremiyordu. Hatta ölünce bile 3

gün boyunca çocukları cenazesini kaldırmadılar. Cesedi çürüyerek kokmaya başlayınca, bir rivayete göre oğulları

zencilere ücret vererek onu gömdürdüler. Ebu Leheb’in en kötü yenilgisi, İslam aleyhinde her şeyini ortaya

koyduğu halde çocuğunun bile İslam’ı kabul etmesidir. Çünkü hastalığa yakalanınca malı da oğlu da işine

yaramamıştır. O’nu ölüme terk etmişlerdir. Asıl adı Ardiya, bazı kaynaklarda Erva olan eşi, Ümmü Cemil onun

lakabıydı. Ebu Sufyan’ın kardeşi olan bu kadın, Hz. Peygamber (s.a.v)’e eziyet etmede ve düşmanlıkta eşi Ebu

Leheb’den geri kalmıyordu. Hz. Peygamber (s.a.v)’in geçtiği yollara sık sık dikenler koyan, ve daha önce iki

çocuğu ile evlendirdiği Hz. Peygamber (s.a.v)’in kızları olan Rukiye ve Ümmü Gülsüm’u İslam’ın gelişi

üzerine oğullarına derhal boşanmalarını sağlamıştı. Tebbet suresi, Ebu Leheb ve eşinin bu tavırlarına ilahi bir

plandan bir cevaptır.

Surede, hem ifadede ve hem de tasvirde tam bir ahenk var. Buradaki cehennem, alevli ateşi olan bir

cehennemdir. Ona, alev alev yanan Ebu Leheb girecektir. Karısı da Hz. Peygamber (s.a.v)’e gerek gerçek, ve

gerekse mecazi manada yoluna diken taşıyarak eza verdiği için boynunda bükülmüş bir iple oraya girecektir.

Bilindiği gibi odun ateşi alevlendiren bir yakıttır. Kadın da odunu iple taşımaktadır. Alevli ateşe bükülü iple bağlı

olarak azap edilmesi bu yüzdendir. Böylece verilen ceza yapılan işin cinsinden olmaktadır. Tablo emsalsiz

muhtevası ile tamamlanmaktadır. Odun ve ip, ateş ve alev... Ebu Leheb ve odun taşıyan karısı oraya ulaşacaktır.

Bir başka ahenk çeşidi kelimelerin ses tonundadır. Kelimelerin çıkardığı sesle yüklenen odunların ve bükülmüş

iple çekilen boyunların sesi aynıdır. Böylece cümlelerin musiki, ahengi ile yapılan işin çıkardığı ses birbirine

uymaktadır. Surenin havası ile nüzul sebebi birbirine uymaktadır. 38

37

Şuara, 26/214 38

Prof. Dr. Seyyid Kutup, “Fizilal’il-Kur’an Tefsiri”, s. 428

Page 60: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

60

İhlas Suresi-112 (22)

1- “(Ey Muhammed!) De ki: O, (mutlak varlık olan) Allah’tır, bir tektir.”

2- “Allah her şeyden müstağni (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan mutlak bir varlıktır) ve her şey

O’na muhtaçtır. (kendisine her şeyin muhtaç olduğu Allah)”

3- “O, doğurmamış ve doğmamıştır.”

4- “(Vasıflarına) Hiç bir şey O’na denk ve benzer değildir.”

“(Ey Peygamber!) De ki: (Bana gerçek mahiyeti, soyu hakkında sorular sorduğunuz

Rabb’im var ya) İşte o Allah’tır. Tektir. Allah her vasfıyla mükemmel, her türlü ihtiyaçtan

münezzehtir. O ne doğurmuş, ne de doğmuştur. O’nun hiçbir dengi, eşi, benzeri yoktur.”

İhlas suresi, Kur’an-ı Kerim’ın 112. suresidir. Sure, muhatabının Allah tasavvurunu şirkten arındırdığı için

İhlas adıyla şöhret bulmuştur. Allah’ın birliğini öz olarak ifade etmesi nedeniyle bu adı almıştır. Muhtevasına

uygun olan Tevhid adıyla da anılmıştır. Mekke döneminde nazil olmuştur. Kur’an-ı Kerim’daki en kısa surelerden

biridir. 4 ayettir. Sure 11 kelimeden müteşekkildir. Sureyi, Peygamberliğin 3. yılına tarihlendirmek mümkündür.

Bu sure İslam dininin temeli olan “Allah’ın birliği, yani Tevhit” ilkesini en güzel ve en özlü bir şekilde

açıklar. Ayetlerde verilen mesaj, Allah’ın birliğini, yani Tevhid ve bütünlüğünü ortaya koyar. Tevhid akidesi,

vicdanlarda yer eden iman, evrenin tefsiri ve hayatın nizamidir. Dil ile söylenen bir söz değil, vicdanlarda yer eden

bir şekil de değildir. Her şey odur. Kısaca din Tevhid’den ibarettir. Geriye kalan teferruat ise, bu akidenin kalbe

yerleşmesinin tabii meyvesidir. Bu sure, hangi dini inanıştan gelirse gelsin, hangi fikir ve felsefi düşünceden

kaynaklanmış olursa olsun Allah hakkındaki bütün yanlış inanç ve telakkileri ortadan kaldırmak, Allah’ı doğru

Page 61: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

61

sıfatlarıyla ve laik olduğu özellikleriyle tanıtmak için inmiştir.39 İhlas suresi, Kelime-i Tevhid’in, yani Lailahe

illallah’ın tefsiridir. Üçü olumlu ve üçü olumsuz toplam altı cümleden oluşan surenin konusu Tevhid, amacı Allah

tasavvurumuzu inşadır. Her bir cümle arasında sebep sonuç ilişkisi vardır. İhlas suresi bütünüyle Allah’ı tanıtan

ilahi bir kartvizit mesabesindedir. Kulun Rabb’ine İhlas ile intisabını ele alır. Hz. Peygamber (s.a.v) sureyi,

“Kur’an-ı Kerim’in üçte birine denk” olarak niteler. Bu övgü, surenin konusuyla alakalıdır. Zira Kur’an-ı

Kerim’in ana konuları Tevhid, Nübuvvet ve Ahiret’tir. Kureyş, Hz. Peygamber (s.a.v)’e “Bize Rabbi’nin

niteliğini anlat” dedi ve bunun üzerine bu sure nazil oldu. İnanmayanların Allah’ın kimliğine, oğul ve babası

olup olmadığına ilişkin soruları ve bu konudaki Tevhid’e aykırı sorula üzerine Allah’ın cevabıdır. Bu surede Allah’ı

bizzat Allah’ın kendisi tanıtmaktadır. Bu yüzden bu sure, vahyin zirvesidir. Zira sure, varlığın zirvesi olan Allah’tan

söz etmektir. Allah, Hz. Peygamber (s.a.v)’e hitap ederek “İnsanlara Tevhid dersi vermesini” emreder.

İhlas suresi, İslam’ın esası olan Tevhid, yani Allah’ın birliği ilkesini özlü bir şekilde ifade ettiği ve Allah’ı tanıttığı

için Hz. Peygamber(s.a.v) tarafından Kur’an-ı Kerim’in üçte birine denk olduğu ifade edilmiştir. Bu sure, “hangi

inanıştan gelirse gelsin, hangi fikir ve felsefi düşünceden kaynaklanmış olursa olsun Allah hakkındaki bütün yanlış

inanç ve telakkileri ortadan kaldırmak, Allah’ı doğru sıfatlarıyla ve laik olduğu özellikleriyle tanıtmak için

inmiştir.”40 Varlıklar aleminde o ilahi varlıktan başka hakikat yoktur. İlahi iradenin faaliyetinden başka faaliyet de

yoktur.

Kelamın akışı ve konunun Allah’ın nesebini, yani hangi soydan geldiğini soranlara verilen cevapla ilgili

olması dikkate alındığında birinci ayetteki “O” diye çevirdiğimiz “hüve” zamirinin Allah’a ait olduğu açıkça

anlaşılır. Allah ismi, varlığı ezeli, ebedi, zaruri ve kendinden olan, her şeyi yaratan, her şeyin maliki,

mukadderatının hakimi, her şeyi bilen ve her şeye kadir olandır. Allah’ın isimlerinin en başta gelenidir. 41

Müfessirler bu surede ağırlıklı olarak Allah’ın birliğini ifade eden “ahad” terimi ile var oluş bakımından kimseye

muhtaç olmadığını anlatan “samed” terimi üzerinde durmuşlardır. “Tektir” diye çevirdiğimiz “ahad” kelimesi,

“birlik” anlamına gelen vahd veya vahdet kökünden türetilmiş bir isimdir. 42 Sıfat olarak Allah’a nispet

edildiğinde O’nun birliğini, tekliğini ve eşsizliğini ifade eder. “Ahad” sıfatı Allah’ın birliğini, tekliğini ve eşsizliğini;

“Samed” kelimesi de O’nun, var oluş bakımından kimseye muhtaç olmayıp her şeyin varlığının kendisine borçlu

oluşunu ifade etmektedir. Allah’ın doğmamış ve doğurmamış olması da Samed kelimesinin izahı konumundadır.

Surenin son ayetini oluşturan “O’nun bir dengi yoktur” ifadesi bu surenin bir özetidir. Bu surede doğrudan

doğruya, Beled suresinde43 dolaylı olarak Allah’a nispet edilmiştir, bu anlamıyla tenzihi veya selbi, yani Allah’ın ne

olmadığını belirten sıfatları da içerir. Nitekim devamındaki ayetler de bu manadaki birliği vurgular. Bu sebeple

“ahad” sıfatının bazı istisnalar dışında Allah’tan başkasına nispet edilemeyeceği düşünülmüştür. Samed,

insanlığın barış içinde birlikte yaşaması, yani adalet, insanoğlunun kula kulluktan kurtarılması, yani özgürlük

davasıdır.

Mekke’de indiğini söyleyenler Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber (s.s.v)’e gelerek, “Bize Rabb’inin

soyunu anlat” dediklerini, bunun üzerine bu surenin indirdiğini bildiren rivayetleri delil getirirler.44 Medine’de

indiğini söyleyenler ise Yahudilerle Hıristiyanların Hz. Peygamber (s.a.v)’e yönelttikleri Allah hakkındaki sorulara

39

DİA, XXI/537 40

DİA, XXI/537 41

Bakara, 2/255 42

Ebu Hayyan, VIII, 528 43

Beled, 90/ 5-7 44

Müsned, V, 133-134

Page 62: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

62

bir cevap olmak üzere Cebrail (a.s)’in Hz. Peygamber(s.a.v)’e gelip “İhlas” suresini okuduğunu bildiren

rivayetleri delil göstermişlerdir.45 Ancak surenin üslup ve içeriği Mekke döneminde indiği izlenimini vermektedir.

Hz Peygamber (s.a.v), müşriklerin ve Hıristiyanların Allah hakkındaki sorularına İhlas suresini okuyarak

cevap vermiş ve surenin önemi ve fazileti hakkında söyle buyurmuştur: “Canım kudret elinde olan Allah’a

yemin ederim ki, bu sure Kur’an’ın üçte birine denktir.” 46 Yine Hz. Peygamber (s.a.v), sevdiği için bu

sureyi her namazda okuyan bir sahabeye: “Onu sevmen seni cennete götürür.” 47 müjdesini vermiştir.

Allah’ı cisimden, cevherden ve bölünmekten münezzehtir. Akıllar Allah’ı bilmek ve anlamaktan acizdir. Hz.

Ebu Bekir (r.a) “Allah’ın bilinemeyeceğini idrak etmek O’nu tanımaktır” derken Bediüzzaman Said

Nursi da “Allah’ı mevcud-u meçhul ünvanı ile bakarsan ma’ruf olur” demiştir.

“Samed” kelimesi “herkesin kendisine ihtiyacını arzettiği, fakat kendisi kimseye muhtaç

olmayan” anlamına gelir.48 Suredeki bağlamına göre samed, “var oluş bakımından kimseye muhtaç

olmayıp her şeyin varlık ve devamını kendisine borçlu olduğu Vacibu’l-Vucud” demektir. Buna

göre samed kelimesi doğrudan doğruya ahad isminin açıklamasıdır. Daha sonra gelen “doğurmamış ve

doğmamıştır” mealindeki ayet de samed isminin açıklamasıdır. Allah’ın noksan sıfatlardan münezzeh

olduğunu ifade eden bu ayet, “samed” isminin açıklaması olup, Allah’a evlat nispet edenleri ve soy kavramına

giren her şeyi, yani “Mesih Allah’ın oğludur” diyen Hıristiyanların49 ve “Meleklerin Allah'ın kızları”

olduğunu söyleyen50 müşriklerin bu iddialarını reddeder. Allah, bütün şirk nevilerini reddeder. İsa ve Üzeyir’in

Allah’ın oğlu olduğu iddialarını reddettiği gibi, aya, yıldıza, tabiata ve güneşe tapanların şirklerini de reddeder. Zira

çocuk, eşin olmasını gerektirir. Eş de çocuk da ihtiyacı karşılamak için istenilen varlıklardır, Allah ise

ihtiyaçtan münezzehtir, ezeli ve ebedidir. Eşleri de çocukları da O yaratmıştır; yarattığı şeylere muhtaç olması ise

imkansızdır. 51 Samed, Allah’ın samediyetinin unvanıdır. Allah Kur’an-ı Kerim’de “Allah alemlerden

müstağnidir” 52 buyurarak bu hususa işaret etmiştir. Allah alemlerden müstağnidir. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur;

ancak bütün varlıkların Allah’a ihtiyacı vardır.

Ayetin, “O, doğmamıştır” mealindeki ikinci cümlesi Allah’ın doğum veya sudur yoluyla bir ana veya

babadan, bir asıldan meydana gelmediğini ifade eder. Çünkü doğan her şey sonradan olur, oysa Allah kadim ve

ezelidir, yani varlığının başlangıcı, öncesi yoktur. Allah’ın doğmaması demek “Ezeli” olması, doğurmaması da

“Ebedi” olması anlamına gelmektedir.

Bu ayet hem ilk ayetin açıklaması hem de bütünüyle surenin bir özeti mahiyetinde olup, Allah'ın zatında,

sıfatlarında ve fiillerinde hiçbir dengi ve benzeri bulunmadığını ifade eder. Kendisinden başka var olan her

şeyi O, yaratmıştır. Bu nedenle yarattıklarının O’na denk olması mümkün değildir. Nitekim bu durum muhtelif

ayetlerde ifade buyurulmuştur.53 Bunun için Allah, kendisini “O hiçbir şeye benzemez, hiçbir şey onun

45

Taberi, XXX, 221-222; Razi, XXXII, 175 46

Buhari, Tevhid, 1 47

Buhari, Fedail’ül-Kur’an, 13; Tirmizi, Fedail’ül-Kur’an, 11; Tefsir, 93; İbn-i Kesir, VIII, 539-

546 48

Ragıb el-İsfehan, “Müfredata’İ-Kur’an”, “Smd Md.” 49

Tevbe, 9/30 50

En’am, 6/100 51

En’am, 6/101 52

Al-i İmran, 3/97 53

Nahl, 16/17-22; Şura, 42/11

Page 63: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

63

dengi olamaz” ve “O’nun misli gibi bir şey yoktur” İnsanlar Allah’ı bilemezler ve anlayamazlar; ancak

yarattıklarına bakarak Allah’ın yaptığı, yarattığı şeylerden yola çıkarak isim ve sıfatlarını tanıyabilirler. Bu sebeple

Hz. Peygamber(s.a.v): “Siz Allah’ın zatını bilemezsiniz, aklınıza ne gelirse gelsin Allah onun

dışındadır; bu sebeple sizler zatını düşünmeyiniz, mahlukatında tefekkür ederek onu tanımaya

çalışınız.” 54

Bu nedenle insan mahluka bakarak Halıkı, sanata bakarak Sanii, rızka bakarak Razıkı, varlık,

sanat ve rızık aynasında tanımaya çalışmalıdır. Allah zatını tanıtmak için mahlukatı yaratmış, varlık aynasında

zatını, esma ve sıfatları ile tanıyarak iman etmeleri için de insanı yaratmıştır. Bunun için insana akıl, hissiyat

vermiştir. Alemde ne varsa anahtarı insanın elindedir.

Allah’ın zatı, sıfatları, isimleri ve fiilleri benzersizdir. Hiçbir fani varlık Allah’ın işlerinin benzerini yapamadığı

gibi, yaptıklarını nasıl yaptığını da anlayamaz. Allah’ın zatını asla idrak edemeyiz. Zira insan kendi ruhunu ve

aklını anlamaktan ve bilmekten aciz ise elbette onu yaratan Allah’ı idrak edemez, bir şekil veremez ve mahiyetini

asla bilemez. Dolayısıyla Allah’ın zati sıfatlarını anlayamaz; ancak iman eder. Subuti sıfatlarını da göz, kulak gibi

duyguları ile bilir ama mahiyetini idrak edemez. Çünkü Allah’ın bilmesi, görmesi ve konuşması mahlukata asla

benzemez. Hiç kimse Allah’ın işlerinin benzerini asla yapamaz. Ancak Allah’ın bütün işleri mucize olduğu için

hayret ve hayranlık duyarak imanını artırır. Ayni rütbeli, eşit anlamlarında da kullanılan “küfüv” kelimesinden

maksat, kız ve erkeğin toplumdaki seviyelerinin aynı olmasıdır. Bu ayetteki anlamı ise, kainatta hiç kimsenin

Allah’ın benzeri olmadığı ve olamayacağıdır. Allah gibi ve aynı rütbede, özelliklerde, fiil ve kudretlerde O’nunla hiç

kimse benzer olamaz.

54

Beyhaki, “Şuab-ı İman”, s. 120; Acluni, “Keşfu’l-Hafa”, 1/271

Page 64: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

64

Felak Suresi-113 (22)

1- “(Ey Muhammed!) De ki: Sabahın Rabb’ine sığınırım.”

2- “Yaratıklarının şerrinden,”

3- “Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,”

4- “Düğümlere üfleyip büyü yapan büyücü kadınların şerrinden,”

5- “Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden.”

“(Ey Peygamber!) De ki: Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran o yüce Rabb’e sığınırım

ben; yarattığı varlıklardan gelebilecek tüm kötülüklerden. Karanlığı bastığında gecenin,

düğümlere üfleyen büyücü kadınların, kıskandığı zaman hasetçinin şerrinden o yüce Rabb’e

sığınırım ben!”

Felak, Bir tohumun kabuğunu yarıp içinden filizin çıkması gibi “yarmak, açmak, bir şeyi yararak

içinden başka bir şeyi çıkarmak, yani yarıp çıkaran” manasına gelen adını ilk ayetinden alır. Felak;

tohumu, çiçeği, tomurcuğu, toprağı yarmak ve karanlıktan ışığa çıkarmak anlamında Kur’an-ı Kerim’de birkaç

yerde kullanılmaktadır. Felak ismi, bütün bir varlığın tabi olduğu “oluş ve bozuluş” yasalarından “oluş”

yasasına bir atıf içerir. Yokluk gecesini sona erdiren varlık tohumunun filiz vermesidir. O da Felak’tır. Sure ikizi

olan Nas ile birlikte “sığındırma” vurgusundan dolayı muavvizeteyn olarak da adlandırılmıştır. Yani

“sığınma” sureleridir. Bunlar bir arada nazil olmuşlardır. Onun için isimleri ortaktır. Sure, ikizi olan Nas suresi

gibi Mekki’dir. Surenin muhtevası açıkça Mekke döneminin başında nazil olduğunu göstermektedir. Sureyi,

Peygamberliğin 3. yılına yerleştirmek mümkündür. Sure 5 ayettir. Sure 23 kelimeden ibarettir.

Felak suresi, bize dört şeyden korunmayı ve bunların şerrinden Allah’a sığınmayı emreder. Her insanın

daima bunlardan korunma çarelerini aramalı ve Allah’a sığınmalıdır. Bunlardan gelebilecek şeylerden ve

Page 65: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

65

zararlardan kendisini koruması için Allah’a yalvarmalıdır. Felak, tüm ilk sureler gibi muhatabını inşa edici surelerin

başında gelir. Sure zımnen görünmeyen ve bilinmeyen varlıklardan korkmayı, insanın Allah ile ilişkisindeki

zafiyetine bağlar. Allah’ın görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen tüm varlıkların da Rabbi olduğunu

vurgular. Muhatabından, tüm varlıkların şerrinden Rabb’e sığınmasını ister. Sure, görünmeyen ve bilinmeyenler

karşısında Allah’tan başkasına sığınmayı zimnen dışlar ve reddeder. İman eden insana Rabbe sığınmayı öğretir

ve öğütler.

Bu amaç dünyanın bir köşesinde nispeten gerçekleşmiş olsa bile iş bitmemektedir. Kötü niyetli kişilere,

hile, desise, entrika ve planlara karşı dikkatli olunmalı; para, makam, mevki, şan, şöhret, altın, kadın vs. nefisleri

kışkırtan her türlü cazibenin vereceği zarardan, kıskançlık ateşiyle yanıp tutuşanların kem gözlerinden Allah’a

sığınılmalı ve onun yolunda bıkmadan ve usanmadan yürünmelidir.

Bu surelerin Hz. Peygamber (s.a.v)’in büyülenmesi üzerine, O’nu tedavi için indiği yolunda rivayetler

vardır. Bunlar, Hz. Peygamber (s.a.v)’e de Kur’an-ı Kerim’e karşı da açık bir iftiradır. Bütün bu ve benzeri iddialar,

Yahudiler tarafından uydurulmuştur. Güya Yahudiler Hz. Peygamber (s.a.v)’i büyülemiş, aklını ve bedenini iş

göremez hale getirmişlerdir ve günlerce bundan dolayı vahiy almamıştır. Böyle bir iddiayı Hz. Peygamber (s.a.v)’e

isnat etmekten Allaha sığınmak gerekir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu duruma düşmesine Allah’ın izin

veremeyeceğini biraz olsun düşünen herkesin anlaması ve bilmesi gerekir. Hz. Peygamber (s.a.v)’i hiç kimse

büyüleyemez. O’nun masumiyeti her şeyden önce buna engeldir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in büyülendiğini kabul

etmek, Kur’an-ı Kerim’in büyü, Hz. Peygamber (s.a.v)’e “cin çarpmış” diyenlerin iddialarına geçerlilik tanımak

olur. Zaten anılan rivayeti uyduranlar, bu iddiaya destek sağlamaktan başka bir amaç da gütmüş değillerdir.

Öyleyse O, asla büyülenmemiştir. 55

55

Ebu Reyye, “Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması”, s. 379

Page 66: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

66

Nas Suresi-114 (21)

1- “(Ey Muhammed!) De ki: İnsanların Rabb’ine,”

2- “İnsanların yegane hükümdarına,”

3- “İnsanların ilahına sığınırım.”

4- “O sinsi şeytanın şerrinden,”

5- “O ki, İnsanların kalbine vesvese verir,”

6- “O şeytan, cinlerden de olur insanlardan da.”

“(Ey Peygamber!) De ki: İnsanların Rabb’ine, yegane hakimine, tek gerçek ilahına sığınırım

ben; insanların kalplerine vesvese veren sinsi şeytanın, gerek cin gerek insan cinsinden bütün

şeytanların şerrinden o yüce Rabb’e sığınırım ben!”

“İnsanlık” veya “insanlar” manasına gelen Nas adı, surede üç kez tekrar edilir. Mushaf’ın Allah’ın

adıyla başlayıp “insanlığın” adıyla bitmesi manidardır. Rab seçkin bir zümrenin, sınıfın, herhangi bir inanç

çevresinin, belli cemaatlerin Rabbi değil, bütün insanların Rabbi’dir. Mushaf ve tefsirlerin çoğunda Nas adıyla

anılır. Felak suresiyle birlikte Muavvizeteyn, yani sığındırıcı sureler olarak da anılmaktadır. Felak suresi gibi

bu sure de Mekki’dir. Mekke döneminin 3. yılında inmiş olmalıdır. Resmi Mushaf tertibinde son sure olarak 114.

sırada yer alır. Sure 6 ayettir. Surede 20 kelime vardır. Sure, ikizi olan Felak suresi gibi inşa edici bir suredir.

Felak suresinde Felak’ın Rabbi’ne sığınma telkin edilirken, bu surede insanlığın Rabbi’ne sığınma telkin edilir.

Surede Allah’ın 3 sıfatı zikredilmiş ve ona sığınılması telkin edilmiştir. Birincisi, “Rabb’in-Nas”tır, yani

insanları yetiştiren, sahibi ve efendisi olan Allah’tır. İkincisi, “Melik’in-Nas”tır, yani bütün insanların hükümdarı

olan Allah’tır. Üçüncüsü de, “İlah’in-Nas”tır, yani insanların gerçek ilahı olan Allah’tır. Bu 3 sıfatın

zikredilmesinin nedeni, insanların Rabb’i, meliki ve mabudu olarak kamil iktidar sahibi ve kullarını korumaya kadir

olan Allah’a sığınırım demektir. Vesvesenin sadece şeytan ve cinlerden gelmediği, insanlardan da vesvese

geleceği vurgulanmaktadır. Çünkü bazı insanlar şeytanın yoldaşı gibidir. Biz onun vesveseleriyle bizlere

yapabileceği kötülüklerden Allah’a sığınırız. Çünkü O, bizim koruyucumuz ve gözetmenimizdir. Vesvese verenler

Page 67: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

67

cin ve insan olarak surede ifade edilmektedir. Bu ayetin, cinlerden ve insanlardan olabilen ve insanların kalbine

vesvese veren şey şeklinde anlaşılmalıdır. Yani vesvese verme işini cin şeytanları da ve insan şeytanları da

yaparlar. Bu surede onların her ikisinden de Allah’a sığınılmasını telkin etmiştir. İlginçtir ki, surenin bütün

ayetlerinin sonu sin harfi ile bitmekte ve sureyi okuduğunuzda dikkat çekici bir fısıltı kulağınızı doldurmaktadır.

Bu, adeta yılan ıslığını andıran ve ne taraftan geldiği pek belli olmayan sinsi bir sestir. Kur’an-ı Kerim’in,

kendisinden Allah’a sığınmamızı istediği bu sinsi sesi ayetlerin lafızları içinde bize göstermesi de başlı başına bir

kelam mucizesidir.

Surenin son ayetinden Şeytan adının yalnızca görünmeyen varlıkların şerlilerine değil, aynı zamanda

insanın da şerlisine verildiğini öğreniriz. Böylece insandan insanın Rabbi’ne sığınmış oluruz. Surenin ilk inşa ettiği

şahıs Hz. Peygamber (s.a.v)’dır. O’na sadece görünmeyen varlıklara karşı değil, toplumun içindeki şeytanlaşmış

kimselere karşı da Allah’ın kendisine yeteceği vurgulanır. Bu ilahi bir teselli olmaktan da öte, zımmi bir garantidir.

Allah kendisine sığınanı, sadece kendi dışındaki görünür görünmez türlerin şerrinden değil, kendi türünün

şerrinden de korur. Allah’ın, “insan topluluğunun Rabb’i” oluşu, insandaki gibi insan topluluklarının da ilahi

terbiyenin muhatabı olduğunu gösterir.

Hayır kuvvetler, üstün bir kuvvete, hakikatler ötesi bir hakikate dayanmaktadır ki, o da Rab, Melik ve

İlah olan Allah’tır. Şerrin dayanağı ise sinsi bir vesvesecidir. Yapacağı kötülüğü aşikar yapmaya gücü yetmez.

Karşısına çıkılınca sıvışıp kaybolur. Allah’a sığınıldığı an hezimete uğrar. Bu ifade, hayır ile şerrin mahiyetini

gözler önüne seren en mükemmel ifadedir. Şüphesiz ki, kalpler bu mükemmel ifadenin ışığı altında huzur, kuvvet

ve emniyete ulaşmış olarak mağlubiyetten kurtulacaktır.

İnsanlar üzerinde Rablik, İlahlık ve Meliklik taslayanların, Allah’ın özgür ve eşit insanlarını köleleştirmeye

kalkmalarına izin verilmemelidir. Hiçbir kişiye, sınıfa, guruba, aileye, hanedana, zümreye, ırka ve etnik kökene

ayrıcalık tanımadan Allah’ın en-Nas’da, yani millet, ümmet ve halkta tecelli edecek olan egemenliği tesis

edilmelidir. Kimse kimseye Tanrılık kalkışmamalıdır. Bin bir emekle kurulan Tevhid’in, adaletin ve özgürlüğün

toplumun her türünden fitne, fesat, dedikodu, fiskos ve fısıltıyla sarsılmasına ve istikrarın bozulmasına izin

verilmemelidir. Bunlardan bizzat ve bilfiil uzak durulmalıdır. Görünür ve görünmez tüm şer odaklarına karşı uyanık

olunmalıdır. Ondan geldik, onun ile yaşıyoruz ve ona gideceğiz, hayatımızda düstur olarak kabul edilmelidir.

Page 68: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

68

-SONUÇ

Kur’an-ı Kerim ve bilimsel bilginin ilişkisi konusunda, Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu bütün konular,

bugün bilimsel olarak bütünüyle ispatlanmış olmasa bile, Kur’an-ı Kerim’in yaratılış hakkında verdiği bilgilerle,

evrenin oluşumu konusundaki çağdaş bilgiler arasında, hiçbir surette en ufak bir zıtlık bulunmadığı, bütün bilimsel

verilerin Kur’an-ı Kerim’ı daha iyi anlayabilmemiz konusunda bize yardımcı olduğu ve bilimsel verilerle Kur’an-ı

Kerim arsındaki ilişkinin de bu açıdan değerlendirilmesinin en doğru yol olduğu ifade edilebilir. Kur’an-ı Kerim’in

yaratılış konusunda bize bildirdiği ile ilmin verileri arasındaki uyum olduğu, ilmi verilerin, Kur’an-ı Kerim’ı

anlamada yardımcı olduğu ve de Kur’an-ı Kerim ile ilmi verilerin herhangi bir çelişki göstermediği açık bir şekilde

görülmektedir. Anlaşılmaktadır ki bilim, tabiat kanunlarından hareketle birçok konuda yeni bilgiler elde etmiş, bize

birçok konuda yarar sağlamıştır. Yaratılış konusunda da bizim anlayışımızı kolaylaştırmıştır. Fakat bilim, yaratılış

başladıktan sonrası için bize bilgi verebilmektedir. Yaratılış öncesi hakkında bilimin bize bir şey vermesi mümkün

değildir. Çünkü bilimin kullandığı kriterleri ve tabiat kanunları da zaten yaratılışla birlikte meydana gelmiştir. Bu

nedenle onların da yaratılmış kabul edilmeleri gerekmektedir. Dolayısıyla yaratılış öncesi için tek kaynağımız, ilahi

kaynaklı bilgiler olmakta ve bunları da doğru bir şekilde, Allah tarafından bildirdiği şekliyle aslını koruyan Kur’an-ı

Kerim’de bulmak mümkündür.

Kesinlikle bilmeliyiz ki, Kur’an-ı Kerim ne demişse, bildirdiğinin mutlaka bir bilimsel sebebi, yani gerçekliği

vardır. Bu nedenle de, bizim Kur’an-ı Kerim’de bildirilen haberlerin arkasındaki bilimselliği araştırmamız gerekir.

Bu, Müslümanların bilim dünyasına olan borcu olup, geçmişte yaşanan İslam medeniyet güneşinin yeniden

doğması için, yapılması gereken de budur.56 Burada şunu da belirtmek gerekir ki, Kur’an-ı Kerim’de, bir konuda

hazır bilgi verilip son nokta konulamaz. Kur’an-ı Kerim’in her zaman düşünme ve araştırmanın önünü açan ve hep

daha ileri gitmeyi teşvik eden bir üslubu vardır. Kur’an-ı Kerim, metodu gereği bu konuda inanca esas teşkil

edecek temelleri verir ve ayrıntılara girmez. O, bir Astronomi kitabı, bir Fizik kitabı değil, insanı Rabb’inin

hidayetine götürecek işaret taşlarını gösteren bir rehberdir.57 Yani Kur’an-ı Kerim bir konuda temel işaretleri

vermekte, sonra bunlar üzerinde düşünülmesini ve orada Allah’ın sanatının mükemmelliğinin görülmesini

istemektedir. Birçok ayette göklerin ve yerin yaratılması, Allah’ın varlığının en büyük delillerinden biri olarak

sunulmaktadır.

Bütün evren, kendisini mükemmel bir yaratıcının yarattığını adeta bize haykırmaktadır. Evrenin kendi

kendine meydana geldiğini iddia edip, bir yaratıcıyı kabul etmeyen kimselerin olmasının iki sebebi olabilir.

Birincisi, evreni yeterince tanımamaları ve ondaki mükemmel düzen ve işleyişi idrak edememeleridir. İkincisi de, o

kimselerin kalıplaşmış önyargılarından kurtulamamaları ve her şeyi bu önyargıları ile değerlendirmeye

çalışmalarıdır. Eğer önyargılarından arınmış bir şekilde gerçekten evreni anlamak amacı ile araştırıp anlamaya

çalışsalar, onun bir yaratıcısının olduğunu bizzat evrenin kendisi, onlara söyleyecektir. Evrenin yoktan

yaratılmasının gaybi olan kısmını en iyi Allah bilir. Bunu bilmek bizim görevimiz de değildir. Biz yaratılmaya

başlamasından sonra olan durumunu, dönemlere ayırarak Kur’an-ı Kerim’in verdiği bilgiler ışığında açıklamaya ve

anlamaya çalışacağız. Müslüman olarak bu durum, önemli bir görevimizdir.

Allah, o güzel sanatını müşahede etme fırsatı olarak her insana belli bir ömür vermiştir. Bu ömrü iyi

değerlendirerek onun sanatının güzelliklerini müşahede etmek ve onun idrakine varmak, insanı mutlu eder. Fakat

bunların içinde olup da, hiç birinin farkına varamayan insan ise boş gelir, boş gider. İnsan ister bilimsel bir yol

izleyerek gerçeği bulsun ve isterse başka bir şekilde gerçeğin idrakine varsın, Allah’ın sanatını takdir etmemesi ve

56

Ahmet Musaoğlu, age, s. 12 57

Faruk Yılmaz,”Kainatın Yaratılışı”, s. 260

Page 69: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

69

onun karşısında hayran kalmaması mümkün değildir. Ama insan, ömrüyle sınırlı olduğu gibi, düşüncesiyle, aklıyla

ve diğer her yönüyle sınırlı bir varlıktır. Bazı konular vardır ki, insanın anlama ve idrak boyutunu aşmaktadır. Bu

konularda insan, belli bir noktaya kadar düşünerek görüşünü belirtmekte, bu aşamadan sonra ise her şeyin

yaratıcısı olan ve her şeyi en iyi bilen, Allah’a havale etmekten başka bir çaresi kalmamaktadır.

Gerçek bilinmelidir ki, hiçbir insan için Allah’tan başka dost ve yardımcı yoktur. Allah’tan başka hiçbir İlah da

yoktur. Kendisine sığınılacak, yardım istenecek ve karşılık beklenecek tek mutlak varlık O’dur. Her nereye

dönersek, Allah oradadır. Emin olun ki, siz de dahil olmak üzere, tüm insanlar çok yakında Allah’a hesap

verecektir.

Evrenin her noktasında kendini belli eden “yaratılmışlık” evrenin kendisinin bir ürünü olamaz.

Örneğin: Bir böcek kendi kendisini var etmemiştir. Güneş sistemi, bitkiler, insanlar, bakteriler, alyuvarlar ve

kelebekler kendi kendilerini yaratmamışlardır. Bütün bunların tesadüfen var oldukları söz konusu değildir. Dolayısı

ile bugün gördüğümüz her şey yaratılmıştır. Ancak gözümüzle gördüğümüz şeylerin hiç biri yaratıcı değildir. O

halde yaratıcı, gözümüzle gördüğümüz her şeyden başka ve üstün bir varlıktır. Kendisi görünmeyen, fakat

yarattığı her şeye varlığını ve vasıflarını gösterdiği üstün bir güçtür. İnsan kendisine en yakın olan varlığın yine

kendisi olduğunu sanarak yanılır. Oysa Allah bize, kendimizden bile daha yakındır.

Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: “Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize!” “Oysa siz o

zaman bakıp durursunuz.” “Biz ise ona, sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz.”58

buyurmaktadır.

Ayette, öldükten sonra dirilmeyi ve ahiret hayatını inkar edenleri, kimsenin kaçamadığı ölüm gerçeğini

düşünmeye ve öleni geri çevirmeye inkarcıları davet etmektedir.

“Andolsun ki, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz,

ona şah damarından daha yakınız.”59 buyurmaktadır.

Ayette, ölümden sonra diriliş ve ahiret hayatı hakkındaki haberler karşısında şüpheye düşen ve bunları inkar

edenlere, önce akıllarını kullanarak düşünmeleri tavsiye edilmiştir. Allah’ın, insanın hayatında ve varlığında büyük

önemi olan şah damarından daha yakın olduğu ilginç benzetme ile ifade edilmektedir. Yani Allah, bizim canımız

gibi bizimledir. Aslında can, Allah’ın üflediği nefhadan ibarettir.

“Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun

bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) korkutucu bir Peygamber gelmemiş miydi? diye sorarlar.”

“Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize (bu azap ile) korkutan bir Peygamber

gelmişti…” “Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli

cehennemin mahkumları arasında olmazdık! diye ilave ederler.”60

Ahiret sahnelerini tasvir eden bu ayetlerde, cezanın ne derece şiddetli olduğunu daha iyi hissettirme

amacına yöneliktir. Dünyada Peygamberlerin çağrısına ve uyarılarına kulak tıkayıp inkar ve isyanlarını

sürdürmekte direnenlere, kıyamette, “size bir uyarıcı Peygamber gelmemiş miydi?” diye sorulacağını

bildiren emir, aslında yaşayan insanlar için bir uyarıdır. Allah’ın insanlığa büyük lütfu olan aklını kullanarak, hak

yolunu bulmak gerektiğini ifade etmektedir.

58

Vaki’a, 56/83-84-85 59

Kaf, 50/16 60

Mülk, 67/8-9-10

Page 70: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

70

“Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de

sadaka verip iyilerden olsam!...” “Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah

yaptıklarınızdan haberdardır.”61

Kur’an-ı Kerim, yer yer dünyaya aşırı düşkünlük göstermenin tehlikelerine değinir. Değişmez bir gerçek olan

ölümle yüz yüze geldiği zaman insan, kendisine ek süre verilmesi için yalvarır. Ancak bu noktada sınav süresi

dolmuş, artık sıra değerlendirmeye gelmiştir. Ertelemenin asla mümkün olmayacağı açıkça bildirilmektedir. Bu

ciddi bir uyarıdır. Allah’ın takdir edeceği ölüm zamanı geldiğinde, ertelemenin imkansızlığına işaret edilmektedir.

“Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve

denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içindeki

tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”62

Ayet, Allah’ın ilminin ne kadar geniş ve ne kadar kapsamlı olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Gayb*ın

anahtarları, yani gaybın hazinelerinin Allah’ın yanında olduğu ifade edilmektedir. Gaybı bilmek Allah’ın

tekelindedir. Allah’ın ilminin, karalar ve denizler gibi en geniş varlık ve olaylardan, düşen bir yaprağa kadar her

şeyi kuşattığını bildirmektedir. Apaçık bir kitapta olan Allah’ın her şeyi kuşatan ilminin sonsuz varlığına işaret

edilmektedir. Yaprak dahi O’nun izni olmadan düşmemektedir. İşte evrenin yaratıcısı bu denli evrene hakimdir ve

evren hakkında bilgi sahibidir.

Bütün bu ayetlerden anlaşılıyor ki, insanın mutlaka bir gün yaptıklarından dolayı hesap göreceği ve sonunda

mutlaka kendisi için ya cehennem ya da cennet takdir edilecektir. Cennet’teki hayat gibi, Cehennem’deki azap da

ebedidir. Cennet ve Cehennem’e intikalde insan bütününe ait dört unsur birlikte vardır. Yani insan Cennet’te ve

Cehennem’de de ruh, nefes ve beden birliği ile var olacaktır. Dünyanın sonu demek olan mahşer konusunda,

bilim adamlarının hiçbir zaman itirazları olmamıştır. Öldükten sonra dünyaya geri dönüş de bugüne kadar

mümkün olmadığına göre, bu dünyanın dışında başka bir dünyanın varlığını bütün dinler beyan etmektedir. O

halde diğer dünyada yaratıcı, mutlaka bir tasnif yapacaktır. Yaratıcının varlığını inkar eden bir varlığa, Allah’ın

mükafat vereceğini düşünmek gerçekten saflıktır ve akıl dışıdır. Kafir olarak yaşayan insanların haline acımamak

mümkün değildir. Ayrıca hayatına, İslam dışı yön verenlerin de haline acımamak mümkün değildir. Af dileyerek,

hayatımızın her hangi bir noktasında tevbe etmenin dışında bir yol yoktur. Allah’ın en çok hoşuna giden şeyin de,

kullarının tevbe etmesidir. Çünkü Allah, affedicidir, af etmeyi çok sever ve af dileyen kulunu da affeder. Yeter ki,

biz insan olarak, sadece ve sadece Allah’a kulluk etmek için yaratıldığımızı ve yaratıcımızı hatırlayabilelim. Ancak

Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle: “Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma (yürüme). Çünkü sen (ağırlık ve

azametinle ) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin (boyun dağları aşabilir).”63

Diğer bir ayette de: “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek

yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.”64 buyurmaktadır.

İnsan olarak sahip olmamız gereken erdemlerden uzaklaşmamalıyız. Bu uzaklaşma bir başkaldırı ve bir

karşı duruştur. Allah bu durumda, haddini aşan kullarına hep haddini bildirmiştir. İnsanlık tarihi bunun canlı

şahididir. 21.yüzyılın ilminin henüz açığa çıkarmadığı kimi gerçekler karşısında düşünüyor ve içten gelen bir

heyecanla diyoruz ki: Bu bilmediklerimizi bilen; yalnız bilmekle kalmayıp yaratan ve üstelik bizleri şaşkına

61

Münafikun, 63/10-11 62

En’am, 6/59 * Gayb: Vasıtalı ya da doğrudan, duyu organları ile algılanamayan ve insanın yaratılış

kapasitesi dahilinde sahip olabileceği bilgilerle, özellikleri kavranamayan olay, nesne ve mekan gibi şeylerdir.

63 İsra, 17/37

64 Lokman, 31/18

Page 71: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

71

çevirecek, rakamlarla ifadeyi imkansız kılacak kadar sayısız, fakat dengeli ve ölçülü bir biçimde yaratan, Allah’ın

ilmi ne kadar yüce ve kudreti ne kadar eşsizdir! Şüphesiz O’nun, bir şeyin olmasını istediğinde, ona sadece “ol”

demesi yeterlidir.

Pakistanlı büyük bilgin Prof. Dr. Fazlur Rahman, “İlimden, Felsefeden Dine” adlı eserinde ”Nihai

sorular” diye bir kavram geliştirerek; “Ben Kimim?”, “Nereden geldim, nereye gidiyorum?”, “Bu

alem nasıl oluşmuş?”, “Bu alemde benim yerim nedir?” Bunlar ve bunlara benzer soruların, insan

yaşamının belirli bir noktasında, insanın kafasında bir sorun olacağını ve bu soruların cevaplarını arayacağını

ifade ederek ve bu sorulara ulaşma yaşı, her insan için farklıdır. Kimi insan yirmisinde, kimi kırkında ve kimi daha

sonraki yaşlarında bu sorulara ulaşabildiğini söylemektedir.

Daima yeniyi arayan, bilinmezi bilinir kılmaya çalışan insan, günün birinde gözünü kendi üzerine çevirir.

Kendi varlığını anlamlandırmak, kendisini evrende bir yere yerleştirmek ve evrendeki konumuna göre kendi

dışındaki dünyayı okumak ister. Bu istek onu kendine dönmeye, kendini anlamaya, kendini çözmeye ve kendini

bilmeye yöneltir. İnsanın kendini bilme yönelimi, Hz. Peygamber (s.a.v)’in ifadesiyle “Rabbini bilme” yolunda

atılan ilk adımdır. Allah, insanı ruh ve beden kabiliyetleri bakımından canlıların en mükemmeli kılmıştır. İnsan

serbest iradesi ile ya bu kabiliyetlerini güzel kullanarak “Kamil İnsan” olacak, ya da aksi yöne yönelerek

canlıların en aşağı mertebesinde yer alacaktır.

Sonuç olarak, akıl ve vicdanı olan, zulüm ve büyüklenme sebebiyle inkar etmeyen her insan, evrenin ve

evrende yaratılan bütün varlıkların, çok büyük bir düzen ve uyum ile yaratıldığını kavrayabilecek bir anlayışa

sahiptir. Yeter ki Allah, hiç kimsenin kalbini, gözlerini ve kulaklarını mühürlemesin. İnşaallah..!

“Hamd (övme ve övülme), Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” 65

65

Fatiha, 1/2

Page 72: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

72

DUA

Page 73: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

73

--Alemlerin Rabbi olan Allah’ım sana sonsuz hamd ediyoruz.

--İyi sonuçlar müttakiler içindir. Düşmanlık ancak zalimler içindir Allah’ım!

--Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e, onun bütün Ehl-i Beyti’ne ve ashabına salat

ve selam olsun!

--Ey Rabbimiz! Bizden ibadetlerimizi kabul buyur! Şüphesiz ki sen, her şeyi işiten ve

her şeyi bilensin Allah’ım!

--Ya Rabb’i ! Bizim tövbelerimizi kabul eyle! Şüphesiz ki sen, tövbeleri çok kabul eden

ve merhamet edensin..! Yunus Peygamberin:

“La İlahe İlla Ente Sübhaneke İnnı Küntü Mine’z-Zalimın.” (Enbiya, 21/87)

“Senden başka hiçbir İlah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten

nefsime zulmedenlerden oldum.” Diye duasını kabul eyledin. Bizim de dualarımızı kabul

eyle ve zalimlerden eyleme Allah’ım!

--Bize hidayet ver ya Rabbi! Sırat-ı Müstakim’e ulaşmaya bizi muvaffak eyle! Kur’an

hürmetine,

“Ve ma Erselnake illa Rahmeten lil Alemin.” (Enbiya, 21/107)

“Seni, sadece alemlere rahmet olarak gönderdik.” dediğin Peygamberin Muhammed

(s.a.v)’in şefaatine nail eyle Allah’ım!

--Ey Kerim ve Rahim olan Allah’ım! Bizi bağışla. Ey ikram edenlerin en keremlisi olan

Allah’ım! Lütfunla ve ihsanınla bizim günahlarımızı bağışla Allah’ım!

--Allah’ım!

Page 74: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

74

“İnna nahnu nezzelna-zzikra ve-inna lehu lehafizun.” (Hicr,15/9)

“Şüphesiz o Kur’an’ı biz indirdik ve onu elbette biz koruyacağız.” dediğin Kur’an süsü

ile bizi süsle.! Kur’an ile bize lütfet! Kur’an ile bizi şereflendir. Kur’an elbisesini bize

giydir Allah’ım!

--Kur’an hürmetine, bizi cennetin ve cemalinle müşerref eyle Allah’ım..! Kur’an

hürmetine,

“Rabbena Atina fiddunya haseneten ve fil ahireti haseneten ve kina azebennar.”

(Bakara, 2/201)

“Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem

azabından koru.” Allah’ım!

--Allah’ım! Kur’an’ı bize dünyada rehber eyle. O’nu bize kabirde dost eyle. Kıyamet

günü onu bize şefaatçi kıl, okunan Kur’an hürmetine günahlarımızı bağışla, Allah’ım.!

--Allah’ım! kalplerimizi temizle. Kusurlarımızı ört. Yüzümüzü aydınlat. Derecemizi

yükselt. Babalarımıza merhamet eyle. Annelerimizi bağışla. Din ve dünya işlerimizi

ıslah eyle... Biz aciz kullarına merhamet eyle Allah’ım!

--Ailemizi, mallarımızı, memleketimizi her türlü afetlerden, hastalıklardan ve

belalardan koru Allah’ım.! Memleketimizi ve bütün İslam alemini her türlü bela ve

musibetlerden koru ya Rabbi.! Ey Rahman, Ey Rahim olan Allah’ım! Ümmet-i

Muhammed’e merhamet eyle.! Feraset nasip eyle.! “Bir guruba dahil olan değil, bir

duruşa sahip olan Müslümanlardan eyle.! Yoluna hizmet edenlerden eyle.! Rızana

uygun yaşamayı nasip eyle Allah’ım!

“Rabbena ve la tuhammilna ma la takate lena bih(bihi), va’fu anna, vagfir lena, v

erhamna, ente mevlana fensurna alel kavmil kafirin.” (Bakara, 2/286)

Page 75: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

75

“Rabbimiz, takat (güç) yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme. Ve bizi af ve mağfiret et ve

bize rahmet et (Rahim esması ile bize tecelli et, rahmet nurunu gönder). Sen bizim

Mevlamız'sın. Artık kafirler kavmine karşı bize yardım et.”

--Allah’ım! Acizlikten, korkaklıktan, kabir azabından, hayatın fitnesinden sana sığınırız

bizleri muhafaza eyle ya Rabbi!

--Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten ve kabul

edilmeyen duadan sana sığınırız, bizleri muhafaza eyle ya Rabbi!

--Allah’ım! Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v)’in senden istediği her hayrı, biz de

istiyoruz. Bizlere lütfeyle ya Rabbi!

--Yine Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in sana sığındığı her türlü şerden sana

sığınıyoruz, Bizleri de muhafaza eyle ya Rabbi!

“Ve iza seeleke ibadi anni fe-inni karibun ucibu da’vete-dda’i iza de’an felyestecibu li

velyu/minu bi le’allehum yerşudun.” (Bakara, 2/186)

“Kullarım, beni senden sorarlarsa, bilsinler ki, gerçekten ben onlara çok yakınım. Bana

dua edince, dua edenin duasına cevap veririm.” diyorsun. Allah’ım biz de sana dua

ediyoruz duamızı kabul eyle! --Dertli kullarına deva ihsan eyle.! Hasta kullarına şifa ver, borçlu kullarına eda ihsan

eyle ya Rabbi!

--Ey ihtiyaçları gideren Allah’ım! Ey dualara icabet eden Allah’ım! Ey merhametlilerin

en merhametlisi olan Allah! Dualarımızı kabul eyle. Bizi şeytanın ve insanların şeytanın

şerrinde emin eyle!

--Bizi ve neslimizi İslam’a ve Kur’an’a hizmet edenlerden eyle Allah’ım!

--Bizlere rızana uygun işler yapmayı ve rızanı kazanıp cennet ve cemalinle müşerref

olmayı nasip eyle ya Rabbi!

Page 76: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

76

--Bizleri Kur’an ahlakıyla ahlaklandır ya Rabbi!

--Bizleri İslam'ın nurundan, Kur’an’ın hidayetinden mahrum eyleme ya Rabbi!

--Bizleri bollukta ve yoklukta sana şükredenlerden eyle ya Rabbi!

--Rızana uygun bir hayat yaşayıp kamil bir iman ile huzuruna varmayı bizlere nasip

eyle ya Rabbi!

--Dualarımızın ve okunan Kur’an’ın kabulü, bütün mü’minlerin ruhları için, hasetsen

Allah rızası için,

--EL-FATİHA--

Page 77: MÜSLÜMAN’IN - mektebim.orgmektebim.org/wp-content/uploads/2018/02/Müslümanın_el_kitabı_Kur’an_ve_Hadis.pdf · İte bunu düúünerek her Müslüman için namazda okunması

77

-KAYNAKLAR

ATEŞ, Süleyman, “Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri”, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul-1988

İBN-İ KESİR, “Fezail’ül-Kuran, Tefsir’ül-Kur’an”, Beyrut-1976

İSLAMOĞLU, Mustafa, “Kur’an Surelerinin Kimliği”, Ankara-2010

KARAMAN, Hayrettin ve Komisyon, “Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, Ankara-2007

KARAMAN, Hayrettin ve Komisyon, “Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali”, Türkiye Diyanet

Vakfı, Ankara-1993

KIRCA, Celal, “Kur’an-ı Kerim’de Fen Bilimleri”, İstanbul-1984

KUTUB, Seyyid, “Fi Zilal’i-Kur’an”, Kahire-1985

ÖZTÜRK, Mustafa, “Kur’an-ı Kerim Meali”, Ankara Okulu Yayınları, Ankara-2014

TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ”, I-XXVI, İstanbul-1999

YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi, “Hak Dini Kur’an Dili”, Eser Neşriyat, İstanbul-1979

YENİÇERİ, Celal, “Uzay Ayetleri Tefsiri”, İstanbul-1995