Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

16
•""»«'SANArDERGISI 13 Ekim 1972 Saye 3

description

Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972 sayısı

Transcript of Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

Page 1: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

•""»«'SANArDERGISI 13 Ekim 1972 Saye 3

Page 2: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

Bir Türk sanatçısı müzik dalında dünya diploma rekorunu kırdı

ünlü kemancımız Ayhan Tu ran, müzik dal ında beş dip-: ioma birden alarak, ilgi çeki­ci birdUnya rekorunu yenile­miştir.

Aynı dalda en çok diplo­ma, dört tane ile Birleşik A-merikalı bir sanatçıya aitti.

Ayhan Turan ikisi İstan­bul Konservatuvarları, bin Roma Devlet Konservatuvan, biri New York Üniversitesi Oda Müziği diploması olmak üzere daha önce dört diploma almıştır.

Geçen hafta Ankara Devlet Konservatuvarı yüksek bolu -

münün bütün derslerini ondört gün içinde vererek beşinci diplomasim alan Ayhan Tu­ran, böylece Amerikalı san' -atçıyı geçiş ve dünyanın en çok "Yüksek Müzik Diploma -sı"na sahip san'atçısı Unvanı­nı kazanmıştır.

İstanbul Belediye Konser­vatuvarı keman öğretmeni Ayhan Turan Ankara'daki son sınavında bir başka rekorda-' ha kırarak, dışardan girdiği dersleri konservatuvar t a r i ­hinde ilk defa olmak üzere "bir defada" vermiştir. Ayhan Turan

mammmmmmm HAFTANIN SANAT TAKVİMİ

1938'den bir hatıra.Türk tiyat­rosunun ustalarından Nafit.

SERGÎLER • Şehir Tiyatroları Yeni Ko­medi bölümünde, bugün, "Cum-nuriyet Devri Türk Tiyatro­su" konulu bir fotoğraf se rg i ­si açılıyor. Başta Vasfi Rıza Zobu olmak üzere, yaşayan sanatçıların albümlerinden yararlanılarak düzenlenen sergide 70*tlen fazla fotoğraf i yer alıyor. Sergi her gün 15.00 - 19.00 arası ziyaret -çilere açık olacak.

• Ankara Kadın Ressamları Derneği, Türk Donanma Vak­fı yararına bir sergi düzenle di. Başkentte, Akbank Sanat Galerisi'nde açılan sergide değişik türde yapılmış 50 ka­dar tablo yer alıyor.

• Pertev Varlı'nın "Çağdaş Kilimler" sergisi Şişli Bank Galeride açıldı.

• Ressam Saim Niyazi Res -nelioğlu 18. resim sergisini Bursa Güzel Sanatlar Gale -risi'nde açtı. Halen Türkiye Ressamlar Cemiyetinde Ge -nel Sekreterlik görevini sü r ­düren sanatçı bundan önce İs­tanbul'da 10, Ankara'da 3, İz-1

mit, Sakarya, Kütahya ve Samsun illerinde de birer re­sim sergisi açmıştı.

GÖSTERİ • Fransız Kültür Merkezi Sinema Kİübü, Philipe de Bro-eamın "Cartouche" adlıfilmi-ui, 13 - 14 - 16 ekim tarihle­rinde Ankaralı sinemasever­lere sunacak. I96Pde çevr i ­len bu filmde başrolleri Clau -dia Cardinale ve Jean - Paul Belmondo paylaşıyorlar. • Amerikan, Kültür Merkezi, bugün.saat 18.00'de, İstanbul-! lu sinemaseverlere "Ail Abo­ut Eve-Perde Açılıyor " adli filmi sunacak. Joseph L. Man -kiewicz'in yönettiği filmde başrolleri Bette Davis, Anne Baxter ve George Sanders pay­laşıyorlar. En iyi yönetim, en iyi prodüksiyon, en başarılı aktör, en iyi kurgu, en iyf Kostüm ve en iyi seslendirme dallarında Akademi ödülleri kazanan film çarşamba günü tekrar gösterilecek.

KONFERANS

• Tanınmış heykeltraş Wolf Spemann, 16 ekim pazartesi günü saat 18.00 de Türk- Al -man Kültür Merkezi salonla­rında "Plastik ve Nesne Ara­sındaki Sınır" konulu bir kon­ferans verecektir. Bir seri diyanın da gösterileceği al -manca konferansın türkçe o ;-* larak bir açıklaması da yapı­lacaktır.

• "Türkiye Amatör Fotoğraf Sanatçıları Derneği" üyeleri, gelenek haline getirdikleri haftalık konferanslarım aksat­madan sürdürüyorlar. Bunlar -dan sonuncusunu geçtiğimiz hafta içinde ressam Vedat Sal­gın verdi. Sargın,konuşmasmı "Fotoğrafta Estetik" konusu -na ayırmıştı.

KONSER

• Güneybatı Almanya Pforz­heim Oda Orkestrası 19 e -kım'de Ankara Devlet Konser Salonunda, 20 ekim cuma ak­şamı saat 20.00'de de İstan­bul Işık Lisesi salonlarında birer konser verecektir. Mo­zart, Hartmann, Webern ve Spohr'un eserlerinin yer al­dığı her iki konseri Paul An-gerer yönetecektir.

Cumhuriyetin 50. yılı için okul piyesleri yarışması açıldı

Milli Eğitim Bakanlığı , Cumhuriyetin 50. yıldönümü münasebetiyle bir okul piyes­leri yazma yarışması düzen­lemiştir.

Yarışmaya katılmak iste­yenler İlköğretim Müdürlük -leri.Millr Eğitim Müdürlük -leri ve her dereceli okul mü­dürlükleri ile Milli Eğitim Bakanlığı Yayımlar ve Bası­lı Eğitim Malzemeleri Genel Müdürlüğüne başvuracaklar -dır.

İSTANBUL OPERASI ÖĞRENCİLERE YÜZDE 50 İNDİRİM YAPACAK

Gençliği küçük yaştan mü­ziğe alıştırmak amacıyla İs -tanbul Devlet Operası'nın ma­tine ve suarelerinde, ükokul • lardan üniversiteye kadar bü­tün öğrencüere yüzde elli in­dirim yapılacaktır.

Bundan ayrı olarak yüu bütün matine ve suarelerde grup halinde gelecek öğrenci­lere öncelik tanınacaktır. J0SE ITURBI İSTANBUL'DA TEK KONSER VERECEK

Dünyaca tanınmış piyanist Jose İturbi, İstanbul'a tek konser vermek üzere gelecek­tir .

Halen Fransa ve İspanya turnesinde olan.çevirdiği film­lerden hemen herkesin yakın­dan tanıdığı Jose İturbi İs -tanbul'daki tek resitalini 26 kasım pazar günü, İstanbul Devlet Opera ve balesinin maksim salonunda verecektir.

KOLTUK NUMARALARI YERİNE YAZAR İSİMLERİ

Şahin Tek ve sekiz sanat­çı arkadaşının ortaklaşa kur -ûukları Türk Yazarları' Tiyat­rosu 14 ekim'de Kocamustafa-paşa'daki salonunda perdele -rini halka açacaktır. Koltukla­rında sı -a numarası yerine. Türk Tiyatro Yazarlarının i -simleri bulunan tiyatronun re~ portuaruıda tamamen Türk yazarlar inin eserleri yer a -lacaktır.

Page 3: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

Türk Edebiyatında bir " İnce Memed" olayı var.Bugüne dek onbir baskı yapan ,200binin üs­tünde satılan,29 dile çevrilen , İngiltere ve İsveç'de "Best-Sel­ler" listelerine giren,Amerika'­da ayın kitabı secilen^ıalen İs­veç radyosunda yayınlanmakta olan "İnce Memed"in yaratı -cısı geçtiğimiz hafta yeni bir romanını daha tamamladı: De -mirciler Çarjısı Cinayet i .

" Yeni eserinizi bize bi -raz tanıtır mısınız ?

"Yeni eserim beni epeyce uğraştırdı. Milliyette Akça-sazın Ağaları çıkmıştı 1964 yı­lında. Onu bitirdim. Akçasa-zın Ağaları iki büyük cilt oldu. Birisi Milliyette çıkan. . . O-nun adı Yusufçuk Yusuf .Öteki, şimdi yazıp da bitirdiğim "De­mirciler Çarşısı Cinayeti. " Bu ikisini "Akçasazın Efsane­si " adı altında birleştirdim. Şimdilik, okunmamış bir r o ­man üstünde konuşmak is te­miyorum. İstediğim romana azıcık daha yaklaştığımı sanı­yorum. "

"Gene Çukurovada mı geçiyor ? "

"Gene Çukurovada. Cum -huriyetin başından son yılla­ra kadar. Böyle bir süreci, oluşumu kaplıyor. Kan dava­sı, cinayetler. Atlar. Bu ro­manda o kadar çok at var ki. . Soy atlar . Bilir misiniz, Çu­kurova atlar memleketidir, de . . . Arap atları ne kadar ünlüyse, bir zamanlar Çukur­ova atları dedikleri bir tür de o kadar ünlüydü. . . "

"İstediğim romana yak­laşmak" dediniz. İnce Me-med'den bu yanaromancı-lığınızdaki gelişmeyi söy -ler misiniz ?" **

"İnce Memed I bence ya -lın bir hikaye. O hikayede To­pal Alinin dışında belirlen­miş, bütün yoğunluğu,karma­şa sıyla yaşayan roman adamı yok. İnce Memedi yabana atı­yor değilim, bir delikanlı. İn­ce Memed IPde bu delikanlı­nın kişiliği, olayların kökeni ve kişilerin yaşamı daha be-I ir' eniyor. İnce Memedin se -vil meşinde onun ya'm çocuk­su, temiz'iği, bir de kurgusu başlıca etken.İnceMemed III.'U yazdığımda roman tamamlan-

YAŞAR KEMAL

" Yeni eserim Demirciler Çarşısı Cinayeti ile istediğim romana biraz daha yaklaştım...,,

mış, kişiler, kurgu, hikaye bütünlenmiş olacak. Zor, ağır yazan bir kişiyim. Bir roma­nı yıllarca içimde yaşamadan yazamıyorum. Böyle olmama­lı bir yazar. Yazar dediğin su içer, hava alır gibi yazma­lı. Böyle düşünüyorum ama çabuk yazmaktan da korkuyo­rum herhalde. Birinci Memed yazılalı şöyle böyle on sekiz yıl oldu. Bu arada Ortadirek dizisini (L Ortadirek, 2. Yer Demir Gök Bakır, 3. Ölmez Otu) tamamladım. Bu üç r o ­man hem ayrı ayrı romanlar, hem de bir bütün. İnce Me-medden sonra yazdığım bu ro­manlar insanın gerçeğine, da­ha çok da psikolojik, yaşam gerçeğine varabilmek için bir çaba. Bu diziyi bana en yakın, yapmak istediklerime en yakın buluyorum.Çabam daha da yalınlığa varmak. Hem an­latım, hem de hikaye yalınlı­ğına varmak.. .Ustalaştıkça ya­lınlaşmak, amaç bu olmalı bir yazar için. . . Karmaşıklıktan yalnız çok usta anlatıcılarla,

halk kurtulabilmiştir. " "Romanlarınızda efsa -

ne - destan tezlerini sa -yunduğunuz söyleniyor. Bu tezler neye dayanıyor?"

"Böyle bir roman tezimin olduğunu sanmıyorum. Roman üstünde düşüncelerim,roman­da, insan anlayışında varmak istediğim amaçlar olmalı diye düşünüyorum. Efsaneye g e ­lince, insan düş kuran,mit ku­ran, yaşayan, yaratan bir ya­ratıktır. İnsan yaratıcı bir yaratıktır. Belki de biraz ya -pay bir yaratıktır. Yaratmağa başladın mı, yaratılmağa da başlıyorsun demektir. Bir ya­şam boyu, bütün gün , bütün aylar, yıllar boyunca insan düş içinde yaşar. Gerçeği a -raştırırken, bu gerçek nedir diye sormaz mıyız ? Şu ara -dığımız, varamadığımız ne ­dir ola ? Gerçek dediğimiz ne ki, bu gerçek dediğimiz i ne ka­dar yaşıyoruz ? Şu düş, mit, efsane dediğimiz nedir , onu ne kadar yaşıyoruz? Bana bu

sorular ilginç geliyor. Gerçek sandığımızla düş sandığımız ne kadar birbirine yaklaşık ? Ne kadar içice? İnsan yaşar­ken türlü türlü acı çekiyor. Birisi düpedüz maddi acılar, işkenceler, dayaklar... Ger­çekten acıların en aşağılığı. Bir de insanın başka acıları, iç acıları var. Düş acıları, ölüm karşısındaki acıları var örneğin.Hangisi daha gerçek ? Hangisini daha beter yaşıyor insanoğlu ? Bu belki kaba bir örnek. Yaşamımız düş mü ? Ben bunun sınırsızlığını, iç -içeliğini yazmayı deniyorum. Bu yüzden de Efsane demek , romanlarıma efsane demek hoşuma gidiyor. İnsanın ma­yasında düşçüllük ağır bası -yor. İnsanın düşçüllüğü olma­saydı, en önemli, birinci ö -zelliği, onun yaratma özelliği olmazdı. Destan türüne gelin­ce. . . Roman destan, bu da hoşuma gidiyor. Önce şiirle başlıyor, düz yazıya geçiyor , dal budak salıyor söz sanatı. İnsanın hamurunda, yaşama sevincinde dünyanın tadı var; insanoğlu o tadı,güzelliği çağ­lar boyunca deli bir sevinçle, coşkuyla dile getirmiş. Ben destan türüne bağlılığı bu yüz­den duyuyorum. Bir destan türünün coşkunluktan gelen bir kurgusu, bir tadı, lirizmi var . . . Destan türünün bura­sına da bağlı olmak isterim.. Çağın getirdikleriyle , büyük destan ustalarımızın kerva­nına katılmak isterim. Söz sa­natı, halkın hep bir ağızdan , tekmil bir dünyanın halkları­nın bir elden oluşturdukları bir sanattır. Ne güzel bir iş bu: İliklerinde çağların tadını, oluşumunu, insanoğlunun ya -samlarını duymak, hep b i r ­likte yaratmak, halkla b i r ­likte sözü, sözün tadını ge -liştirmek.. . Benim destan hayranlığım, insanoğlunun söz sanatının geleneğine bağ-lılığımdandır."

"Elektronik çağında kimsenin roman okumağa vakti yok deniyor .Romanın yeri ve geleceği nedir siz­ce ?"

"Bunlar çağımızın moda sorularıdır. Dünya durdukça, halkların sanatçılarla birlikte oluşturdukları romana, hikâ-

(Devamı 7. sayfada)

Page 4: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

Çehov'un genç yazarlara mektupları

"Halk saf bile olsa,yönetmen ve oyunculardan daha akıllıdır „ Okuyacağınız ilginç pasajlar, Çehov hm (1886 -1888 yıllarında) hem doktorluk, hem yazarlık yaptığı sıralarda, bazı genç yazarlara yazdığı mektuplardan alınmıştır:

"Tiyatrolar ımızın bu kadar berbat durumda olma -sındaki suçu halka yüklemek doğru değil. Halk her z a ­man, her yerde aynıdır : zeki ve aptal, anlayışlı ve a-c ımasız , gününe göre değişir .

Halk, saf bile olsa, genellikle yönetmenden ve o— yunculardan daha akıll ıdır ; ama bu sonuncularda ken­dilerini daha akıllı san ı r la r . Karşıl ıklı anlaşmazlık .'

"Büyük bir yazar olmak pek o kadar hoş bir şey de­ğil. Sabahtan akşama kadar çal ış ıyorsun, ortada gene bir şey yok. Para desen yok denecek kadar az. Zola ile Sçedrin'in hali nicedir bilmiyorum ama,benim o tu rdu­ğum kat soğuk ve kasvetli . . .

Öte yandan yazarlığın iyi yönleri de var. Bir incis i , son haber lere göre ki taplarım iyi sat ı l ıyormuş, ikinci­si, ekimde elime para geçecek, üçüncüsü, yavaş y a ­vaş ektiğimi biçmeye başlıyorum : Lokantalarda p a r ­makla gös te r iyor la r beni Servis de ona göre , t e reyağ­lı ekmeğe bile lâyık görülüyorum .' Korş, beni t iya t ro­sunda gördü de, hemen mevsimlik bir abonman bileti sundu. . . Terzi Bielusov kitabımı a lmış , evinde yüksek sesle okuyormuş, geleceğimin çok parlak olacağı keha­netinde bulunuyor. Meslektaşlar ım, yani doktorlar be­ni gördükleri zaman içlerini çekiyor, edebiyattan söz etmeye başlıyor ve 'doktorluktan inan ki biz de bıktık' diyorlar . "

" . . . Bana, iki sevgiye birden gönül bağlama, dok­torluğu düşünme, diyorsun. İnsan niye yapmasın bunu ? Bir yerine iki mesleğim olduğunu düşününce kendimi daha güvenli, daha memnun duyuyorum. Doktorluk n i ­kâhlı kar ım, edebiyat da met res im. Birinden bıkınca geceyi öbürüyle geçir iyorum. Belki biraz bozuk bir dü­zen bu, ama hiç de can sıkıcı değil, hem sonra s a d a ­katsizl iğim hiç birine z a r a r vermiyor . "

"Kendi benliğine saygı göster , Tanrı aşkına, beynin tembelleşt i diye elinin de durmasına meydan verme . Haftada ancak iki öykü yaz, onları da iyice cilala ki, ü-zerinde çalışıldığını eser in belli etsin. Hiç duymadığın ac ı la r ı uydurmaya kalkma, görmediğin şeyleri a n l a t ­maya çal ışma ; çünkü öyküdeki yalanlar, konuşurken söylenen yalanlardan daha da çok rahatsız edicidir . . . "

"Bence doğanın tanımı kısa olmalı ve kişiyi inandır-malıdır . Beylik sözlerden, örneğin, 'Koyulaşan d e n i ­zin dalgaları aras ında yıkanan gurup, eflâtunla kar ışan altınlığını sulara gömüyordu, ' ya ua 'Suyun yüzeyinde uçuşan kır langıçlar şakrak şakrak ö t ü y o r l a r d ı . . . • 'gibi beylik sözlerden kaç ınma l ı . . . Doğayı tanımlarken a y ­r ın t ı la r üstünde durmalı ; öyle ki, yazı lanları okuyan­l a r gözlerini kapayınca, o manzarayı olduğu gibi g ö r e ­bilmeli.

Tanrı bizi bevlik sözlerden korusun. . . "

'Vanya Dayı" bundan yedi yı l önce Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenmi;ti.

KENTERLER"VANYA DAYI"YI OYNAMAKTAN VAZGEÇTİ

ÇEHOV'UN "İNSAN DENEN GARİP HAYVAN..I OYNANIYOR

Halen, "Kim KimiKimle" -yi oynamakta olan Kent Oyun­cuları , kas ım ayından i t ibaren Çehov'un "İnsan Denen Garip Hayvan" is imli eser in i sahne­leyeceklerd i r . Çehov 'un yedi hikâyesini bu is im altında Gab­r iel Araout oyunlaş t ı rmış t ı r . Ese r i di l imize,ünlü ç e v i r ­menler imizden, rahmetl i Asu­de Zeybekoğlu çev i rmiş t i r . . . Kent Oyuncuları daha önce Çe-

Marcel Marceau'nun II my.

Bıp„ıfyenı bir kişilikle tekrar sahnede

Dünyanın en ünlü mim sa­natçıs ı Marcel Marceau,1944u

le rde yara t t ığ ı"Bip"adın ı t a ­şıyan tipi, yepyeni bir k i ş i l ik ­le t ek ra r seyirciye sunmaya başladı. Bir haftadan beri Pa­r i s ' i n ünlü Champs Elysees Tiyatrosu'nda sanatsever le r , Marcel Marceau'yu bu yeni kişiliğinde a lk ı ş l ıyor la r .Evet , bugüne kadar ezi lmiş ,basi t in­sanlar ın simgesi olan " Bip" bundan böyle "Robot - Adam" olarak seyircinin karş ıs ına çıkıyor.

1944 yılım kadar.büyük t i ­yatro adamı Char lesDul l in ' le birlikte t iyatro ça l ı şmalar ı ya­pan Marcel Marceau,bu tar ih -ten sonra kendini pandomim

hov'un "Vanya Dayı"sım oyna­mağa ka ra r ve rmiş l e rken , bu ka ra r ı değ i ş t i rmiş le rd i r .

Müşfik Ken te r ' i n sahneye koyacağı "İnsan Denen Garip Hayvan" oyununda, Meral Tay-gun,Güler Ökten ,Ers in S a n -ve r ,Kamuran Yüce ve Salih Sarıkaya rol a lacakt ı r . Eser in dekorlar ını Doğan Aksel ha -z ı r lamaktadı r .

sanatına vermiş t i r . Par is 'deki son pandomim

göster i ler inde , "Bip"-"Robot-Adam"ı takdim eden Marcel Marceau başar ı lar ına bir ye -nişini eklemişt i r . " Robot -Adam" günümüzün belli başlı sorunlar ı aras ında , havanın k i r l e n m e s i ; maddiyatçılığın duygusallığın yerini a lmas ı ; elektronik beyinlerin insan gücüne tercih edilmesi ; i n ­sanlarda kin, nefret gibi d u y ­guların her gün biraz daha ge­l i şmes i gibi mesele ler le u ğ ­raşmaktadı r .

Page 5: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

1972-73 TİYATRO REHBERİ

A N K A R A D E V L E T T İ Y A T R O S U

ALTINDAĞ TİYATROSU Sacide Yazan : Ülker Koksal Sahneye Koyan : Tekin Akmansoy Kadro : Ja le B i r se l , Melek Tar tan ,Hikmet Orhon.Ümit

Kiper ,Vedat Özkök,Refika Özbayar .Ero l Amaç. BÜYÜK TİYATRO Dördüncü Murat Yazan : Turan Oflazoğlu Sahneye Koyan : Şahap Akalın Kadro : Cihan Ünal ,Nermin Sarova,Sadret t in Kı l ıç ,Çe­

tin Tekindor, Ferd i M e r t e r , P ı n a r Çelebi,Zafer Ergin, Fevzi Gür, Güven Besimoğlu, Zekai Müf-tüoğlu,Coşkun K a r a , Alp Oyken,Muammer Es i , Tuğrul Çet iner .Nur Subaşı, Mithat Demokan , Mustafa Şeker cioğlu, Adnan Başer , Kaya Akarsu, Atilla Olgaç, İsmet Hürmüzlü, Adnan Başer , Sa -vaş B a ş e r .

Chaillot 'daki Deli Yazan : Jean Giraudoux Sahneye Koyan : Tar ık Leventoğlu Kadro : Nihat Akçan,Orhan Aral ,Haluk Kurdoğlu, Se­

mih Sergen, Erdoğan Göze, Yavuz Osman , EnİB Fosforoğlu.Bozkurt Kuruç,Muzaffer Gökmen , Elçin Sanal, Gültekin Gürkan, Münir Canar , Hal­dun Marlal ı , Mediha Gökçer, Lütfi Ükici, Can Gürzap, Nur Bar tu , Çetin Doğuer, Nurşen Gir -g inkoç .Tomris Oğuzalp,Olcay Poyraz .

KÜÇÜK TİYATRO İbişin Rüyası Yazan : Tar ık Buğra Sahneye Koyan : Raik Alnıaçık Kadro : Ejder Akışık.Dinçer Sümer,Obman Daloğlu.Sü­

ha Tuna,Defne Subaşı,Ayşegül Arsoy, Füsun Demi re r , Saner Ağın.

Mutemet Ali Rıza Beyin Yaşanmış Hayat Hikayesi Yazan : Başar Sabuncu S. Koyan : Mahir Canova Kadro : Nuri Altınok, Meliha Ar s, Umut Demirdelen ,

Coşkun Orhon, Değer Osman, Önder Alkım, F i k ­re t Ergin , Mustafa Yalçın, Meral Gözendor.Nur-tekin Odabaşı ,Kemal Okurer .

YENİ SAHNE Bir Tavsiye Mektubu Yazan : Ephraim Kıshon Sahneye Koyan : Asuman Korad Kadro : Sönmez Atasoy.Baykal Saran ,Ero l Kardeseci ,

Aykut Sözeri .Vedii Cezayi r l i ,Leyla Togay,Tur­gut Sarıgöl , Iş ı l Leki.

A N K A R A Ö Z E L T İ Y A T R O L A R I

ANKARA SANAT TİYATROSU Evler Evler Yazan : İsmet Küntay Grup Yönetmeni : Çetin Öner

Kadro : Meral Niron.Emel Çeviren, Güner Ekin, Cavi-dan Polatkan, Serap Kıran , Yaşar Akın, F e r i ­dun Akyürek,Şamil Altan.Rutkay Aziz,Erol De-miröz.Aydoğen Ergezen,Levent E r s in , Erdal GUlver, E r s in İmer , Şener K okkaya, Çetin Öner, Kur te r Tolgay, Savaş Yur t taş , Süleyman İnanç. (Bu oyun Ekimin ikinci yar ıs ında başlayacaktır)

KARDEŞ OYUNCULAR Spor Toto Kazım (Bize p a r a lazım) Sahneye Koyan : Ziya Demirel Kadro : Ahmet Demire l , Ziya Demire l , Sermet Serden-

geçt i ,Osman Gidişoğlu,Kamu Sönmez, Ayşe Sönmez,Belkls Akçıl,Raif Hikmet,Süha Yıldız, Nilüfer E m r e .

ORHAN ERCİN VE ARKADAŞLARI Laçka Kadro : İlhan Ersoy,Sevgi Gülöz, Filiz E rc in , Nihat

Türkoğlu, Ziya Soley,Kazım Eryüksel .OrhanEr­cin.

YENİ ANKARA TİYATROSU Maltepe Küçük Komedide Oyuncaklar Yazan : George Michel Sahneye Koyan : Yaşar Güner Kadro : Yaşar Güner ,Erhan Gökgüçü,Ufuk Aydın, Se­

vinç Sayram, Seçil Er tan , Levent Kı rca , Deniz Şentürk,Mümtaz Sevinç,Nusret Çetiner , Naci Baş sa r gun, Şükrü Bulut, Orhan Güner, Bülent Savaş. (Bu oyun 25 Ekim 1972 de başlayacak)

B U R S A D E V L E T T İ Y A T R O S U

Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosunda Hırçın Kız

Yazan : W. Shakespeare Sahneye Koyan : Ali Cengiz Çelenk Kadro : Ekmel Hür ol, Oğuz Bora , Cihan Büyükı şık, Ya ­

lın Tolga,Babür Nutku, Selami Üney, Tahsin Konur,Erdoğan Aydemir, Yıldıral Akıncı, Emin Gümüşkaya,Celal Cümürcül , Beyhan Hürol , Feyha Çelenk,Meral Üner .Reha Taşman , Ba -

hattin Aydınoğlu,Türkan Bora .Vecide Kılan, S. Aktansel Çetinok.Ayşe Akıncı.

Batak Yazan : Galip Gür an Sahneye Koyan : Mahir Canova

İ ZM İR D E V L E T T İ Y A T R O S U

Tut ki Öleceksin Yazan : Yıldır ım Keskin Sahneye Koyan : Aktan Günalp

Bir Tavsiye Mektubu Yazan : Ephraim Kîshon Sahneye Koyan : Ragıp Haykır Kadro : Aktan Günalp, Bayazıt Güler can, Cengiz Yılmaz

Er tan Dincer , Orhan Alpayım, Metin Oyman,Ali Algın,Işı l Yücesoy,Şener Ünal , İnciMel is İçelli

©

Page 6: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

Türk karikatürcüleri yurt dışında beş ödül daha aldı Yugoslavya'da ödül alanlar: M. Simer, T. Yaşar, F. Doğan, A.Ulvi ve F.Özkurt

kazandı. On ikincilik ödü­lünden üçünü Türk kar ika -tu r i s t l e r i , Meral Simer-, Tonguç Yaşar ve Fer ruh Do­ğan aldı lar . Aynı gün (29 Eylül) Semih Balcıoğlu ile Fe r ruh Doğan'ın kar ikatür se rg i le r i Üsküp'te açıldı .

Sarayova 'da(Saraybos-na) yapılan 1. Ulus la ra ras ı Karikatür Yar ışmasında ı -se Faruk Özkurt, Tonguç Yaşa r , Fe r ruh Doğan jüri özel ödüllerini, Ali Ulvi de , Svet gazetesinin "Bar ış Ö-dülü"nü k a z a n d ı l a r . . .

Türk ka r ika tü r i s t l e r i , 1972'deki başa r ı l a r ına y e ­nilerini eklediler ve Yugos­lavya' da yapılan iki U lus ­l a r a r a s ı yar ı şmada beş ödül daha k a z a n d ı l a r . . .

Üsküp' de yapılan 4. Ulus la ra ras ı Karikatür Ya­r ı şmas ına 40 ülkeden 350 kar ika tür i s t katıldı. Y a r ı ş ­mada bir birincil ik ödülü (Altın plaket ve 5000 l i r a ) , on ikincilik ödülü (Gümüş plaket ve biner l i r a ) dağı -t ı ldı .Birincil ik ödülünü Çek kar ikatür is t i Zabransky

Ferruh Doğan,Meral Simer ve Tonguç Yajar Üsküp'deki ya rifmadan sonra ikincil ik ödüllerini alıyorlar.

Totib'AÇ.

TONGUÇ YAŞAR

FARUK ÖZKURT

FERRUH DOĞAN MERAL SİMER

Page 7: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

Dünya Basın Fotoğrafları Yarışması Hollanda'da, Ams -terdam'da yapıldı ve 45 ülke­den 550 fotoğrafçının 3000 fo­toğrafla katıldığı yarışmada 5 fotoğrafa armağan verildi.Bi-r incil iği "Bir banka soygun­cusunun vuruluşu ve yakala -nişi" fotoğrafı ile Hamburglu Peter Geller kazandı. Çatışma s ırasında, tehlikeye atılarak olayı tesbit eden Geller "Altın Göz Heykeli" ile 20. 000 lira aldı. Çin Halk Cumhuriyetinin Birleşmiş Milletlere kabulü sırasında Çinli delegelerin ne­şesini tesbit eden fotoğrafla, Kosigin'in çok düşünceli bir ânını yakalayan fotoğraflar i-kinci ve üçüncülüğü kazandı.

yeye hiç bir şey olmayacak­tır. Roman okuyucusu çağımız­da her çağdan daha çoktur. Roman hiç bir zaman ölmeye­cektir. Söz sanatlarının yeri­ni hiç bir sanat alamayacak­tır. Elektronik çağda insanla­rın roman okumağa daha çok vakti olacak. Söz sanatları in­sanlıkla birlikte gelişerek ya­şayacak. İnsanlık kaldıkça ro­man da kalacak. Sözün tadının yerini hiç hiç bir sanat tuta -mayacak. İnsana en yakın, in­sanın canının içindeki sanat söz sanatlarıdır."

"Türk romancılığı son yıllarda ne durumda sizce ? Genç romancılardan umut-

DÜNYA BASIN FOTOĞRAFLARI YARIŞMASI YAPILDI

Afrikadaki ırk olaylarıyla ve bir ayının uçakla nakliyle il -gili fotoğraflar da diğer dere­celeri paylaştı. Armağanları Hollanda Dışişleri Bakanı

lu musunuz ?" "Sonunu ilkini bilmem a -

ma, ben bizim romancılığı­mıza saygılıyım. Gençlerden de çok umutluyum. Bir Hali-karnas Balıkçısı, bir Orhan Kemali olan romanın sırtı ye­re gelir mi ? Bir romanda Halikarnas Balıkçısı gibi bir büyük usta varsa, coşkulu,ya­lın, zengin, ağzına kadar dün­ya dolu, bir Orhan Kemal var sa , insanın derinliklerine varmış, insanda yeni olanak­lar aramış o romanın arka­sından bir Fakir Baykurt bü -tün güzelliği, yeniliği, coşku -suyla, ustalığıyla gelir. Bir milletin romanında bir Kuyu-

Schmelzer dağıttı. 1955'den beri her yıl tek­

rarlanan bu yarışmalarda de­rece alan fotoğraflar Avrupa1-nın belli başlı şehirlerinde ve Japonya'da sergilenecek.

Yarışma gelecek yıl Ağus­tos sonu ya da Eylül başında yapılacak, 20. 000 liralık para ödülü arttırüacaktır. Çeşitli fotoğrafçılık kurumları ile fir* malar yarışmaları maddi yön* den desteklemektedir. 1973 b» şında, bu yarışmalara şimdi­ye kadar katılmamış ülkele­re, bu arada Türkiyeye de \ yarışmayı zenginleştirmek için davet yapılacağı bildiril­mektedir.

caklı Yusuf, bir Murtaza, bir Ötelerin Çocuğu gibi roman -lar varsa mutlu olmalıyız. Bu köklü bir anlatım kültürünün varoluşudur. Bir edebiyatta bir Fakir Baykurt bile, tek ba­şına gerçekten mutluluktur.. < Ve Fakir Baykurtun ardından da niceleri sökün edecektir, Bizim romanımızın dünyada gereğince tanınmama sının se­bepleri var. Yoksa romanımı-zın ilkelliğinden değil. . . Eğer bir Kuyucaklı Yusufu, bir Öte­lerin Çocuğunu dünya daha bil­miyorsa, romanlardan dolayı değil. Dilimizin sapalığından, çevirecek adam bulunmama -sından. Aydınlar bu durumla hiç ilgilenmiyorlar,Üniversi -teler bize sırt çevirmişler. Bizim gerçekten ilginç bir ro­manımız var,ama çi fayde. . ."

©

YAŞAR KEMAL M

Page 8: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

ŞAKİR PAŞA AİLESİNİN YEDİ SANATÇISI Ressam Fahrünnisa Zeid'in İstanbul'a gelişi aynı aileden dört kadın sanatçıyı bir araya getirdi

Ünlü kadın ressamları-1

mızdan Fahrünnisa Zeid' in, çok başarılı bir sergiden son­ra, yerleşmiş olduğu Pa r i s ' ­ten İstanbul'a gelişi, yedi sa ­natçı yetiştirmiş bir ailenin dört kadın sanatçısını bir a -raya getirdi. Bu dört kadın sanatçı, dört ay içinde , dört ayrr şehirde, dört değişik sa -nat türünde kendilerini bir ke­re daha ispatlamışlardı. Ni -san'da Füreya Ankara'da bir seramik sergisi açmıştı. Ma-yıs'ta Aliye Berger İstanbul'­da açtığı gravür sergisinde

ilk kez büyük ebatta ve çok renkli gravürler sergilemiş­ti. Haz iran'da Fahrünnisa Ze­id, Paris'te halâ yankıları de­vam eden resim sergisini aç­mıştı. Temmuzda ise Şirin Devrim, Amerika'da Cincin -nati'de "Şatoda Davet" adlı o -yunun galasında başrolü oyna­mıştı. Bu kadın sanatçıların hepsi aynı aileden, Şakir Paşa A ile sindendiler. Bu aile ayrı­ca üç sanatçıyı, "Halikarnas Balıkçısı" Cevat Şakir ' i ,res­sam Nejat Devrim'i, ressam Cem Kabaağaç'ı da yetiştir -

Şakir Paja A i l e s i : (Üstte sağda) Cevat Şakîr, (Ortada ) Şakir Paşa ve e j i Sara Hanım,önler inde A l i y e Berger i le Fahrün -nisa Z e i d , (Al t ta) Füreya'nın annesi Hakiye Hanım ve kuca -ğında Suat Şakir

©

(Soldan sağa) Seramikçi Füreya , Ressam Fahrünnisa Z e i d , gravürcü A l i ye Berger ve Tiyatro Sanatçısı Şirin Devrim

misti. Fahrünnisa Zeid,Aliye Berger, Cevat Şakir kardeş­tiler. Füreya, onların kızkar-deşlerinin, Cem Kabaağaç er­kek kardeşlerinin çocuklarıy­dı, yani yeğenleriydi. Şirin Devrim ile Nejat Devrim ise

Fahrünnisa Z e i d ' in bir çocuk portresi

Fahrünnisa Zeid'in ilk evlili­ğinden çocuklarıydı.

SANATÇI SADRAZAM

Yedi sanatçı yetiştirmiş aile dünyada azdır,Türkiye'de ise tektir diyebiliriz. Bunda j aile geleneğinin, Şakir Paşa ile onun ağabeyi Sadrazam Cevat Paşa'nın da etkisi var­dır. Cevat Paşa Sadrazamlığı sırasında bile fotoğrafçılıkla uğraşmış, Nişantaşındaki e -vinde mine çalışmaları yap­mış, Yadigâr adlı bir dergi ya­yınlamış, en önemlisi on cüt-iik bir "Askeri Tarih" yaz -mıştır. Kardeşi Şakir Paşa, bir süre ağabeyi Cevat Paşa­nın yaverliğinde bulunmuş,

bir ara Galatasaray Lisesinde resim hocalığı yapmıştır. Re­sim merakı yüzünden okul sı­ralarında hapis cezası alması m e şhu rdur . Fotoğ rafç üıkta ( 1901 yılında ) Paris'te altın madalya alması bu sanat da-

Fahrünnisa Z e i d ' i n son sergisin­den bir portre

Fahrünnisa Z e i d ' i n son sergisi -ni açt ığı ünlü ga ler in in sahibi Kat ia Granof f 'un portresi

Page 9: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

lıyla da ne kadar uğraşmış olduğunu gösterir. Oda ağa­beyi gibi tarih eserleri ,özel­likle Osmanlı Tarihi üzerine eserler yazmıştır. Şakir Pa -şa'nın eşi Sara Hanım da ço ­cukluğundan itibaren resimle uğraşmıştır. Bütün bu çalış­malar çocuklarında profesyo­nellik derecesinde gelişecek­tir. Nitekim, "Halikarnas Ba­lıkçısı" daha çok büyük bir yazar olarak tanınmakla bera­ber, bir ressamdır da . Roma Akademisinin resim kısmına da devam etmiştirJahrünnisst Zeid Sanayii Nefise'ye(Bugün­kü Güzel Sanatlar Akademisi) gitmiştir. Aliye Berger de ablası Zeid'in teşvikiyle g r a ­vüre başlamıştır. TÜRKMENİSTAN'DAN KABAAĞAÇ'A

Mayısta Paris'te Katia Granoff Galerisinde açtığı il -ginç portre sergisiyle sana-

hüreya'nın çok güzel siyah beyaz bîr seramik panosu (Divan O te l î nded i r . )

tında büyük bir aşama daha yaptığı belirtilen Fahrünnisa Zeid, seramikçi Füreya.gra-vürcü ve ressam Aliye Ber -ger ve Şirin Devrim birbirle­rini candan seviyor, konuşup şakalaşıyorlar. Şakir Paşa Ailesiyle ilgili sorulara bir

ağızdan cevaplar verilince sö­zü hanım sanatçıların büyüğü Fahrünnisa Zeid alıyor :

"Onsekizinci Yüzyılın son­larına doğru Türkmenistandan göçedip Karahisar dolayların­daki Kabaağaç köyüne yerle­şen yörüklerden geliyor Şakir

Paşa Ai les i . . . " Köylüler "yapmayın, e t ­

meyin. Buraya yerleşemez -siniz. Toprak verimsizdir. Hiç bir şey yetişmez. Kurak­tır" demişler. Onlar da "ge­rekirse, bütün mandalarımız. çatlatırız yine de yerleşiriz1'

Fahrünnisa Z e i d ' i n "Cehennemimden" ad l ı soyut tablosundan

Page 10: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

Şirin Devrim,Amerika'da Milwaukee'de yankılar uyandıran (Medea"daki başrolünde...

cevabını vermişler. Nitekim mandaları çatlatmışlar ve Ka-baağaç'a yerleşmişler.

Burada, tarihe geçen Un -lü Kabaağaç medresesini kur­muş büyükbabam. Büyükbaba­mız, Mustafa Asım Kabaağaç, İstanbul'a ilk gelen olmuş. Bü­yükannemiz de Suriyeli. İşte bu ailenin bir kızı ve iki oğlu oluyor. Sara Hanımefendi ile Cevat ve Şakir Paşalar. İki er­kek kardeş askeri okula de -vam ediyorlar. Tahsillerini bitirdikten uzun bir süre son-' ra ikisi de sarayda görev a l ı ­yorlar. Amcamız Cevat Paşa Sadrazam, babamız Şakir Paşa resim hocası olarak... "

CEVAT ŞAKİR, SUAT ŞAKİR VE CEM KABAAĞAÇ

Söz Cevat ve Şakir Paşa­lardan sonra, ailenin orada bulunmayan kişilerine geli -yor. Fahrünnisa Zeid ile Ali­ye Berger'in erkek kardeşle­rinden Cevat Şakir bugün (81 yaşında) İzmir'de yaşıyor ve durmadan yazıyor. Diğer kar­deşleri Suat Şakir Side'ye yer» leşmiş ve orayı tanıtmak işini benimsemiştir. Oğlu, ressam Cem Kabaağaç da Side'1 i ol­muştur. Cem Kabauğaç'ı Şe -. hir Galerisindeki sergileriyle ve Avrupa toplu sergilerine

katılışıyla hatırlıyoruz. FAHRÜNNİSA ZEİD

Fahrünnisa Zeid 1972'de ?'D Grubu"na katnmış ve I9441-te Maçkadaki evinde ilk özel sergisini açmıştı. 1946 ' dan beri Avrupa'da yaşıyor. Çağ­daş resim sanatının ileri g e ­len sanatçılarından biri. ola -rak kabul ediliyor. Şimdiye kadar 41 sergide eserleri ser -gilenmiş. Ankara'da 1966'da Hitit Müzesinde açtığı resim sergisi de büyük yankılar yap­mıştı. Paris'te Modern Sanat Müzesinde, New York Modern Sanat ve Cincinnati Müze­lerinde eserleri yer alıyor.

Fahrünnisa Zeid'in Pa -ris'te açtığı son sergisinin yankıları hala devam ederken, eleştirmenler, ünlü sanatçı­nın, portre ressamlığında ye­ni bir çığır açmış olduğunu belirtmektedirler. "Eşim, Ze-id'imi kaybettikten sonra ken -dimi bir uçurumda buldum. Bu uçurumdan kurtulmam için kendimi başka bir çılgınlığa atmam gerekiyordu. Eşimi Amman'a bırakıp, atölyeme dönünce, bu bomboş yerde bana bir mevcudiyet gerekti­ğine inandım. Ünlü galeri s a ­hibi KatiaGranof f'unteşvikiy-le onun portresini yapmaya

Nejat Devrim, 1946'dan beri yerlejmîj olduğu Paris'deki atöl­yesinde, tabloları arasında. . .

başladım. Artık atölyemde yalnız değildim. Portre ve ben birbirimizi bulmuştuk. r1 Bu şekilde başlanan portrele-i ire diğerleri eklendi. "Benim için portre, ne bir figür, nei bir düş, ne bir renk, ne biri şekil, ne bir formdur.Yalnız­ca bir ruh halidir. "İşte bir çılgınlık diye başlanan port -i reler, bu tür sanat dalında ibir yenilik oldu. Bu portrele­rin taşıdığı en büyük özellik , her portrenin ardından kosko­ca bir medeniyetin izlerine rastlamamız dır.

ALİYE BERGER Hayat arkadaşı ünlü vio 4

lonist Charles Berger'i kay­betmenin acısı Aliye Berger'i I947'de gravüre başlatmıştı., Londra'da Uç yü gravür tek-* niği üstünde yoğun bir çal ış­ma yapmış, I95I'de İstanbul-da, TUrkiyenin ilk gravür Belgisini açmıştı. Tahrandaki Uluslararası Gravür Sergi -sinde ( 1966 ) ikinci olmuştur. Viyana Albertina Müzesinde 3, Resim ve Heykel Müzesin­de 4 gravürü yer almaktadır.

Aliye Berger istanbul'da bir bankanın düzenlediği Ulus­lararası Sanat Kritikleri Ser­gisinde de, ünlü sanat kritik­leri Sir Herbert Read.Lionel-lo Venturi ve Paul Fiearans'-

tan kurulu jüriden birincilik ödülü almıştır. FÜREYA

Şakir Paşanın torunu olar Füreya Felsefe eğitiminder sonra on yıl kadar müzik öğ -renimi görmüş, beş yıl mü­zik eleştirmenliği yapmıştır. Sanat çalışmalarını bir mes­leğe dönüştürmesi I947'de ol­muş, bu tarihte İsviçrede. sonra Pariste seramik çalış­malarına başlamıştır. İlk ser­gilerini ( I95I'de) Paris'te ve İstanbulda açmıştır. Bugün bu sayı 34'ü bulmuştur.

Füreya : "Anadolunun çinicilik ge -

leneğine bağlı kalarak, çinici­liği mimarlıkla bağdaştırma­ya çal ışıyorum"diyor" ^'Ama­cım mimarlığın seramikle bü­tünleşmişidir. "

Füreya'nın Prag, Meksi­ko ve İstanbul MUzeleriyle birçok özel koleksiyonda eser­leri yer alıyor. Birçok yapı­nın duvarlarını da bazıları yüz metrekareye varan bü­yüklükteki seramikleri değer­lendiriyor.

Füreya,Cannes 'daki Ulus­lararası Seramik Sergisinde (1955) gümüş madalya, Prag '-daki Uluslararası Seramik Sergisinde (1962) altın madal­ya kazanmış, 1968 'de de Fran­sa ' dan onur diploması al -mıştır.

®

Page 11: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

NEJAT DEVRİM VE ŞİRİN DEVRİM

Nejat ve Şirin Devrim, Fahrünnlsa Zeid'in, İzzet Me­lih Devrim'le ilk evliliğinden çocukları. Birçok müzede, bu; arada Paris Modern Sanat Müzesinde eserleri olan Ne '4 jat Devrim, 1946 • dan beri Fransada yaşıyor. Şirin Dev­rim ise altı yıldan beri Ame­rika'nın birçok şehirlerinde! piyesler sahne ye koyuyor; baş­rollerde oynuyor. "Bunlar a -rasında önceki yıl Milwau -i kee'de 'Medea' yi unutamam"! diyor. Gerek Medea •dakibaş-j rolü, gerek Cincinnati'de"Şa-i toda Davet" oyunu büyük yan-; kılar uyandırmıştır.

Şirin Devrim ayrıca Car -negie-Mellon Üniversitesinde tiyatro profesörlüğü yapmış, ayrıca Amerikan Profesyo -nel Tiyatrosunda rejisörlük yapan ilk ve tek Türk kadı -m olmuştur.

Halikarnas Balıkçısı " Eloğlu bahçeyi alır çekirdek vermez Balıkçı çekirdeği alır, bahçe verir,,

Cem Kaboağaç'ınbir "Nü"$ü

Şirin Devrim "İlk kez sah­neye 16 yaşında AmerikanKız Koleji'nde Sophoples'inElect-ra rolü ile çıktım.Çıkış o ç ı ­kış. . . " diyor : "1950'de Ame -rika'da Yale Üniversitesinin Tiyatro4Bölümünden mezun oldum. 1959'da da DormenTi­yatrosu'nda profesyonel ola­rak çalışmağa başladım.1960-1966 yılları arasında İstanbul Şehir Tiyatrolarında 10 oyunu sahneye koydum. 15 rolde de oynadım. " Son olarak Devrim'inŞehirTi-yatrolarımızın tarihinde ilk kadın yönetici olduğunu be -lirtelim.

ZEYNEP ORAL

Halikarnas Balıkçı -sı Cevat Şakir Kabaağaç (Doğumu 1891), edebiyat çalışmalarıyla ün yap -mış olmakla beraber re­sim çalışmalarını da sürdürür, bazı kitapla -rını kendi yaptığı re­simlerle süsler. Robert Kolej 'den sonra Oxford Üniversitesini bitirmiş, Roma Akademisinin Re­sim Bölümüne de devam etmiştir. İstanbula dö­nünce bir yazısından ö-türü Bodrum 'a sürgüne gönderilir. Sürgün yeri­ne büyük bir tutkuyla bağlanan Cevat Şakir.da-ha sonra buraya yerle -şir. Akdenizin .Akdeniz e açılan koca yurdun ya­şantısıyla denizi,deniz -ciyi anlatmağa başlar,

."Halikarnas Balıkçısı " olmayı benimser. Bod­rumu ağaçlandırır, na -renciye üretimini baş­latır ve süngerciliği des­teklerken durmadan ya­zar: "Mavi Sürgün", "A -ganta Burina Burinata", "UluçReis", "TurgutRe­is", "Otellerin Çocuğu" , "Eğenin Dibi", "Merha -ba Akdeniz", "Anado lu Efsaneleri", "Anado -lu Tanrıları", "Yaşasın Deniz"v. d. Türk Edebi­yatı "Balıkçı" ile büyük bir yazar kazanmıştır.

Aşağıda,SABAH AT -TİN EYUBOĞLU ' nun "Balıkçı" üzerine bir yazısını ve bazı sözleri­ni bulacaksınız;

Bilmeyene zor anlatılır Balıkçı'yi dinlemenin " ne demek olduğu. Derin mağa­ralara kapatılmış rüzgar -ların birden boşanıverme -si gibi konuşur desem ede­biyat sanırsınız. Ama ger­çekten bir rüzgâr olur Ba­lıkçı konuşurken. Yıllar yı­lı içinde birikmiş yıldızlı karanlıklar, masalı ve ger­çeğiyle Akdeniz.yaşanmış , tadılmış mavilikler, bir başka türlü yeşil deniz dip

leri,bütün bunlar içinde ö-pülesi, dövülesi.övülesi sö­vül esi insanlar .yaratan ve sömüren insanlar Balıkçı -mn ciğerinden palas pandı­ras, üfürüle tükürüle.çev -rile savrula dökülür orta­lığa.

Balıkçı Adalar Denizi -ne nereye nasıl bakacağını bilen bir çift dünyaya açık, uyanık, ışıklı göz götürmüş ve bu gözleri yirmi otuz yıl Anadolu'nun Akdenizle en sarmaş dolaş kıyılarına dikmiş. Bizim geçmişimiz­le birlikte İtalyan, ingiliz ve Fransız kültürleriyle yüklü Türk kafası Balıkçıy­la gitmiş o kıyılara. İnsan , balık, yıldız ne varsa gör­müş , acı tatlı, alt üst, eski yeni ne bulduysa tatmış,ak-la karayı, yeşille maviyi

Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaç

seçmiş Balıkçı o dünyada . Süngerci nasıl yaşar Bod­rum'da, Balıkçıya sor; ama soğukkanlı bir anlatış, as ­lına tıpa tıp uygun bir sün­gerci bekleme Balıkçı'dan. Sevgisi bilgisini hamur gi -bi yuğurup dilediği şekle sokuyor. İçindeki yakamoz­la aydınlatıyor gerçeği.

En eski ve en yeni kay­naktan, tabiat anadan yana çeker bizi Balıkçı, Öteyi , Yüceyi onun koynunda gös­termek ister bize. Ne ka­dar uzağız hâlâ tabiattan bunca kılavuzlara ve bunca güzel sabahlara rağmen... Tabiatı hâlâ can bahasına keşfediyoruz.

Anadolu gibi yurdun olsun, Balıkçı gibi dostun.

Balıkçı'mn küreği, güm güm eder yüreği.

Balıkçı'yi cennete götür­müşler, hani Cova demiş.

Sözün rengi olsa Balıkçı' nınki mavi olurdu.

Dünyanın sisini pusunu ne temizler,poyraz bir, Ba-lıkçı'nın merhabası iki.

Balıkçı gezmez,gezdirir.

Balık uyur, Balıkçı uyumaz

Halikarnas'ı Balıkçı'ya sor, Balıkçı 'yi Halikar -nas'a.

Ölülere can vermekten da­ha zor ne var, diye sormuş­lar Balıkçı'ya; canlılara can vermek demiş Balıkçı.

Balıkçı'nın öteleri, insan­lığın gelecekleridir.

Balıkçı yosun, pas ve para tutmaz.

Hoca'nın Üfürüğüne karşı Balıkçı'nın üfürüğü bire birdir.

Balık tükenir, Balıkçı tü­kenmez.

Denizin,dağın, ağacın, kö­kün kabuğu soyulur mu ? Balıkçı soyar.

Balıkçı'ya her şeyi söyle, ağlamaklı türkü söyleme.

Balıkçı'dan mektup gelir sel gibi

Merhabası püfür püfür yel gibi

Yüreği hep Akdeniz'den yakamoz

Saçar dünyaya cömert bir el gibi

SABAHATTİN EYUBOĞLU

©

Page 12: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

HAFTANIN FİLMLERİ

Faye Dunaway,"Sisli GUrrler" de sUrekli aksayi} içinde.

StSLİ GÜNLER (La Maison Sous Les Arbres)-Reıİ6. Clâ -ment'nın ne denli bir estetikçi olduğunu biliyoruz. Tar t ı ş ­ma götürmez bir gerçek bu.. , Yönetmenliğe geçmedenön-ce bir süre de mimarlık yapmış. "Sisli Günler" Clement'-huı biçimciliğine uygun bir film şüphesiz... Ne var ki, t i ­tizlikle, özenerek anlattığı hikâye doyurucu değil. Boşluk-luklarla dolu ve yüzeyde. Merak verici bir olay bu neden­le olağan, basit bir olayın gerilimi çizgisine düşüyor. Se­naryonun gerilimi, hızı ağırlaştıkça oyuncular da kendi­lerinden birşeyler kaybediyorlar. Özellikle Faye Dunaway sUrekli aksamakta... Belli ki Clement birbirinden güzel görüntüler sıralamak için ilgilenmiş bu hikâye i l e . . . Gö -rüntü yönetmeni Andreas Winding»in başarısı yanında yer yer Gilbert Becaud'nun da filmin mizansenine uygun, ilginç müziklerle karşımıza çıktığını belirtelim. Oyuncular: Fa­ye Dunaway, Frank Langella, Barbara Parking. Senaryo: Eleanor Perry, Renkli bir Les Films Corona-Films Po-mereau-Oceahia Film (İtalyan-Fransız) ortak yapımı. U-zunluğu : 105 dakika. ( Emek ve As'ta)

İTALYAN USULÜ SOYGUN (The Italian Job) - Bir İngiliz soyguncu çetesi İtalya'da bir plan tasarlar. Fakat soygun­larını gerçekleştirmeye çalışırlarken karşılarında polis­ten önce Mafia'yı bulacaklardır. Film ümit verici bir b i ­çimde başlamasına rağmen alışılmış bir soygun hikâye­sine dönüşüyor... Oyuncular : Michael Caine, Noel Co -ward, Raf Vallone. Rossano Brazzi. Yönetmen : Peter Collinson. Görüntü Yönetmeni : Douglas Slocombe. Müzik: Quincy Jones. Renkli bir Paramount(Amerikan)filmi. (Lâ -le, Kent, Şafak»ta)

Michael Caine, "İtalyan Usulü Soygun" da.

George C . Scott "Son Firar"da eski bir gangsteri canlandırıyor.

SON FİRAR (Last Run) - George C. Soctt "General Pat-ton"dan sonra Amerikan sinemasının en ünlü kişilerinden biri durumuna geldi. Onu oynatmak için ona göre hikâye -ler arıyor film yapımcıları. Bu, Scott'a uygun bir hikâye gerçekte. Emekliliğe ayrılmadan önce bir soygun daha yapmayı deneyen eski bir gangsteri oynuyor Scott... Ric­hard Fleischer soygun filmlerine en yatkın bir yönetmen, biliyoruz... "Son Firar" da hem oyuncusunun hem de yö­netmeninin dikkate değer çabaları nedeniyle seyrediliyor. Oyuncular : George C. Scott, Tony Mustane. Yönetmen : Richard Fleischer. Renkli bir MGM (Amerikan) filmi. (Yeni Melek, Site, İpek, Taç, Tınaztepe'de)

FATMA BACI-Halit Refiğ.kısa bir süre içinde çekip viz­yona yetiştirdiği son yapıtında ustalığını bir kez daha orta­ya koyuyor. Bir anayla üç çocuğunun acıklı öyküsünün dile getirildiği filmde Yıldız Kenter, Fatma Bacı rolünde yine güçlü ve başarı l ı . . . Cahit Engin'in titiz kamera çalışma­sı karşısında üç genç oyuncu Leylâ Kenter, Fatma Belgen ve Sertan Acar ölçülü oyunlarıyla dikkati çekiyorlar. Hem yönetmenin,hem de oyuncuların dikkate değer çabalarıyla "Fatma Bacı" rahatlıkla seyrediliyor.(ATA ve ZENGİN'de)

Yı ld ı z Kenter (sağ da) ve Fatma Belgen "Fatma Bacı"da.

®

Claudette Colbert Sinematek üyeleriyle tanıştı

Birkaç gün önce ülkemizi ziyarete gelen Fransız asıllı ünlü Amerikalı aktris Clau -dette Colbert bugün İstanbul'­dan ayrılacaktır. 1905'te Pa­ris ' te doğan Colbert, sekiz ya­şında ailesiyle birlikte Ame­rika'ya gitmiş,New York Sa­nat Okulu'nda okumuş,Broad­way' de dekoratris olarak ça -lışmıştır. Sonra tiyatro ve si­nema oyunculuğu yapmaya baş­layan Colbert, sessiz sinema döneminin son yıllarında ilk filimlerini çevirmiş veCapra, Lubitsch.Cukor.Ford gibi ün­lü ve önemli yönetmenlerin ya­pıtlarında oynamıştır. Bugüne kadar 60'ın üstünde filim çe­virmiştir. Claudette Colbert, dün de adına iki filminin gös -terisini düzenleyen Türk Sine­matek Derneği' nin üyeleriyle tanışmış, filmlerinin gösteril­mesinden duyduğu memnuni -yeti belirtmiştir.

İdil Biret'in yeni plağı

Değerli piyanistimiz İdil Biret'in yeniye .tanınmayan ve bilinmeyene eğilimi büyüktür Öteden bu yana. Araştırır, bu -luşturur, değerine inandığı ü-nutulmuşları çıkarıverir gün ışığına. Bu alandaki son çaba­sı Sergey Rahmaninof • un 100 üncü doğum yıldönümü nede -niyle"Decca" etiketiyle yayın­lanacak plakta yer alan eser­ler ; bestecinin hemen hiç yayınlanmayan altı "Moments Musicaux" su ve "Corelli Deği­şimleri". Çevresindeki ilgiyi önceden güvenieyen bu veri­minin de gerekli ilgiyi getire­ceğine inanıyoruz.

Page 13: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

MÜZİK FARUK YENER "New York T imes" gaze

tesinln müzik tenkitçisi ,Ame­rikan müzik çevreler inin ünlü kâhyası Harold C. Schönberg kısa süre önce yayınlanan bir incelemesinde konsere giden­ler in azaldığından yakınıyor, nedenini is t idatların aza lma­sında değil, genç kuşak yo -rumcula r arasında katı ve tat­sız bir sunuş biçiminin y a y ­gınlaşmasında buluyor. Yazar bu arada eski kuşaktan yo -rumcular ın ele aldıkları v e ­r imi dinleyiciye aktar ı rken kendi duygularının katkısını da yansıtan süslemeler in ö z ­lemini duyuyor ve gençlerin bu ak ta r ı ş işleminde b e s t e c i ­nin yazısına kesin bir sadakat düşünüyle kuru ve yavan k a l ­dıklarını savunuyor.

Özellikle son yirmi yılın getirdiği yeni ad lar arasında Schönberg'in tanısına hak ve r ­direnler in çoğunluğu k a p s a ­ması bir gerçekt i r . Ne ol -muşsa olmuş, kökleri d e r i n ­le re inen etkiler sonucu başka

Mevsim İdil Biret'le acildi bi r "üslup" eğilimi doğmuş -tu r . Belki de öncekilerin öl -çüsUz "ağdalı" , a ş ı r ı " g ö s ­t e r i ş l i " yorumlarından gelen bir tepkiden ö t ü r ü . . .

Acaba or ta laması bulun­maz mı ; ne eskinin çağdaş dinleyiciye abar t ı lmış gelen anlayışı , ne yeni kuşakların makineleşme e ğ i l i m i . . . Böy­lesine bir ortalama zekâ is -t e r , tecrübe ve güven i s te r , kültür ve sezgi i s t e r . . .

Bizim bir sanatçımız bu çizginin temsi lc i s id i r bence ( İdil Biret . İstanbul Devlet O -pera ve Balesinin mevsim kon­se r l e r i onunla başladı. Saydı­ğım özell ikleri tanıtlayan bir diğer program düzeni ve s u ­nuş çabasıyla.

Bu programla İstanbul din­leyicisi Alban Berg ' in, ünlü

çağdaş devrimcinin i lkönemli verimi olan sonatını, gençlik coşkusuyla sürüp mistik bir duruluşa yönelerek tükenen bu ilginç ş i i r i tanımış oldu. Gene bu programlar Franz Lisz t ' -in gös te r i ş endişesinden k a ­çarak duygu ve anlamın öne -mine inandığı ender anların dört ürününü dinledi : • Gon -dol iera ' , 'İl pensiero ' . ' Bir pmarın başında ' ve 'Mefisto V a l s i ' . Sonra Johannes Brahms ' ın a r a ş t ı rma ç a ğ l a ­rından, gençliğin verdiği d i ­namizminden bir örnek ; 'Fa minör ' sonat. Ve uzun a l k ı ş ­lara cevap olarak İstanbulda ilk defa yorumlanan iki küçük parça ; Sergey Rahmaninof -un 'Moments Musicaux ' la r in -dan ikisi .

İdil, yorumunda şu veya

bu yönleri ele alınıp ' şurada beyleydi *, * burada şöyleydi* denilmesi gereksiz bir olgun­luğun temsi lc is id i r bence. İ -cinde bulunduğu günlerin ruh­sal koşulları ve esini onu bazı bi leş imlere i ter , o b i l e ş i m ­ler i yansıt ır o çağ boyunca. Yapmacıksız, inançlı, içten ve yalın bir sunuşla, tar t ış ı l -maz bir ustalıkla.

Ve İdil böylece Harold C . Schönberg'in gözleminde' *'a— ralık kapı* bırakmaya yeterli bir değer, olağanüstü bir y o ­rumcu olduğunu İstanbul kon­ser mevsimini açarken bir daha ispat lamış oldu.

TİYATRO Yazan :Başar Sabuncu-Sah-neye Koyan:Mahir Cano -ta-Dekor-Kostüm : Hüse -yin Mumcu - Oynıyanlar : Nuri Altınok,Meliha Ar s , Umut Demir delen, Coşkun Orhon, Değer Osman, Ön­der Alkım, Fikret Ergin, Mustafa Yalçın , Meral Gözendor, Nur tekin Odaba­şı, Kemal Okur er (Ankara, Küçük Tiyatro 'da)

Devlet T iya t ro su ,ge l ene ­ğine uygun olarak 1 Ekimde Küçük Tiyatro 'da bir Türk ya­zarının oyuniyle yeni döneme girdi . Başar Sabuncu'nun bu son oyununun uzun bir adı va r : Mutemet Ali RızaBey ' in Y a ­şanmış Hayat Hikâyesi.

Arada s ı rada gazetelerde başl ıklar ı görürüz. ". . . çocuk. babası mutemet zimmetine geçirdiği pa ra la r ı bar a r t i s ­ti met res ine yedirdi . " Say -fayı s ı radan ezik b i r erkek ile boyalı saçlı metres inin fotoğrafları süs le r . Bu gazete havadisinin ardındaki yaşan­mış , ya da yaşanmamış g e r - , çek öyküleri kaç okuyucu b i -l i r , m e r a k e d e r ? Ancak b i r yazar . Başar Sabuncu geçen

ÖMER ATILA

Mutemet Ali Rıza Bey J yıl İstanbul'da Dostlar T i -

yatrosu'nun Ankara 'da Dene -{ me Sahnesi'nin sahnelediği ! "Zemberek " t e de böylesine

bir haber başlığından yola çık­mış t ı . Mutemet Ali Rıza Bey' -in öyküsü yazarın bu yoldaki ikinci yapıtı.

Mutemet Ali Rıza Bey , yirmi yılı aşkın görev yaşan­tısında kendisine öğretilen -l e r e uygun yaşamış bir me -mur . Ahlak ve din kural la -rınca iyi-kötü yadagünah-se-vap diye bel let i lenlere uymuş hep. Ama bu dürüst yaşantısı­na rağmen sonunda b i r köşe ­ye sıkıştığını görüyor . P a r a ile kura l la r çat ış ıyor b i r nok­tada. Evde ka r ı s ı , oğlu,kayın-b i rader i . Çalıştığı yerde i ş arkadaş la r ı ;k ısacas ı bütün bir toplum onu inançlarıyla çat ışmaya sürüklüyor. " İn -san pa ras ı olduğu ölçüde dü -rüş t tür , güvene layıktır." Mu­temet Ali Rıza Bey'in inanç­lar ıyla çatışan b i r değer y a r ­gısı bu. Ama büyük bir ağ ı r ­lıkla bas t ı r ıyor yaşantısına . Düştüğü bunalımdan kurtul?

bilmek için beklenmedik b i r olay ge rek i r : Bir piyango b i ­leti .

"Kör Talih" bir g ö r ü v e r -se onu. Kör Talih, umut satan, amâ piyango sa t ıc ıs ıd ı r . Bu , bütün bir toplumun bes in id i r . Radyolardan , gazetelerden , gezgin sat ıcı lardan hep aynı umut yemi uzatılır .Milyonlar, apartman da i re le r i , bedava yolculuklar, ev eşyası v. b.Pi -yangoculuk bütün bir toplu -mun besini olmuştur. Herkes gerçek bir çabamn ürünü de -ğil, beklenmedik kazancın u -mudunu sürdürür hale g e l i r . Mutemet Ali Rıza Bey de, dü­zenli, dürüst onurlu b i r ya -şantının bir noktasında bu dü­zenin çarkına kapılır.Kaç gün­lük yaşantısı ka lmış t ı r ki.bi -raz da gönlünce yaşamayı i s ­temesin.

Başar Sabuncu ,düşle-ger-çeğin kesişt iği bu noktada Mu­temet Ali Rıza Beyin ge rçek­çi dramiyle düşsel yaşant ı s ı ­nı bir araya getiren b i r biçim denemesine g i r i ş iyor .

Bir bakıma olaylar dizisi

kolaylıkla bir melodramın da konusu olabilir . Ünlü "Şeh -vet KurbanT'da böylesine bir öykü değil m id i r ? Başar S a ­buncu, özenle duygusal ilişki­le r in altındaki toplumsal ve ekonomik öze inme çabası gös­ter iyor . Bunda başar ı l ı oldu -ğu da söylenebilir . Ne var ki , sahne düşeni ve uygulama ya­zarın çabasını desteklemiyor.

Oyun aslında yazarın ö -nemli savdığı b i r temayı daha baştan bel i r l iyor . Bu tema durmadan tekrar lanarak ge -l iş t i r i l iyor . Bu noktada y a ­zarın gereksiz b i r t ek ra r -cılığa kapıldığı söylenebi l i r . Ama bu t ek ra r b i r yoğun -laşma isteği biçiminde yorum-lanmalıdır . Oysa Mahir Cano-va'nın sahne düzeninde yoğun­laşma yerini ağdalaşmaya bı -rakıyor. Yazarın , toplumda yaygınlaşan ucuz felsefeyi vurgulamak için kullandığı şa rk ı l a r seyirciyi bar h a v a ­sına sürüklüyor. Bir a ra aca­ba Devlet Tiyatrosu yerine b i r bara mı geldim diye d ü ­şündürüyor.

Mutemet Ali Rıza Beyin hikayesi doğru b i r yorum, iy i bir sahne düzeniyle yeni dö -nemin ilk önemli başar ı s ı o l ­maya adaydı. Ne yazık ki , o-yunu okuyanlara verdiği umut sahnede yeterince gerçekleş­miyor.

®

Page 14: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

YENİ YAYINLAR TARIK DURSUN

Bütün dünyada, toplumla -rın alt ve üst yapılarının zevk ve beyenisi birbirine benze­mez. Belirli bir eğitimle kül­tür tornasından geçmiş üst ya­pı kişileri,daha bir incelmiş -lerden, süzülmüşlerden olu­şur. Zevklenme ve beyenme duygusunun doyurumu, bir tür ihtiyaçtır. Derler ki ;Picasso' ya bakılmaz, görülür, duyulur, resmettiğinin anlamına varı­lır. Dinlendiğinde Beethoven de öyledir,okunduğunda Dos-toyevski de.

Zevk ve beyeni açısından ilerieyememiş, geri kalmış -ların ressamları, bestecileri, yazarları yok mudur, peki ? Vardır elbet. Tüketim, özel­likle ikincüer için daha yay­gın olduğundan üreticiler asıl bunları hedeflerler, üretim ça­lışmalarını bunlar adına arttı­rıp yoğunlaştırırlar... Çünkü nereden bakılırsa bakılsın,iş, sonunda ticarf çıkara gelip da­yandığından, üretici içinbirin-ci kesimdekiler bir çeşit mut­lu azınlıktır ve tüketim alanı, onlardan çok ikincilerdedir.

İkinciler için üretilenler -de ölçek,her zaman doğru o-rantılı tutulur ; belirli bir çia-ginin üstüne hiçbir zaman çı -kılmaz,çıkılması da istenmez. Alıcı,ister okur olsun , ister dinleyici ona tanınmış düzey­de tutulur hep. Türkiye' miz-den örnek vereyim : Ünü dün­yayı sarmış bunca sanatçımız var ; sözgelişi,bir İdilBiret' in, bir Suna Kan'ın hangi piya­no ya da keman yorumu plak yapılmıştır da bir Zeki Mü -ren'in ya da bir Orhan Gence-bay'ın plaklarının girdiği yer­lere girmiş, çalınmış, dinlen-mistir? Bedri Rahmi'nin tab­lolarım kaç kişi görmüştür , kaç kişi gezmiştir sergisini? Sait Faik, Sait Faik deriz hep, üç-beş bini geçmiş midir o-kurunun sayısı?

Sinatra'lar, Elvis'ler, Hal-liday'ler,Jurgens'ler, Müren ve Gencebay'lar kimler için? Ya Irvin Shaw'lar, Stone Uar, Simmel'ler,Victoria Holt'lar,

Barbara Cartland olayı

Dennis Robbins'ler, Robbins'ler ?

Harold

Besteciler şarkıcılar na­sıl müzikte yeni akımlar yara­tırlarsa, yazarlar da aynı yo­lu izlerler . Bir parmak bal çalmak için, zekâca ileri olan­ları , romanlarına azıcık s o ­runlara eğilmişlik de katar -lar,sözde teşhircilikle çözüm yolu aranırlar. Bu tür ve bu türün dışmda kalanlarım (in­lemek, yığınların ilgisini üze -rine çekmek için elden gelen esirgenmez. Her türlü araç seferber olur, her türlü araç­tan yararlanılır. Beyenisi -ne uygun düştüğünden, yığın­lar karşı çıkmazlar buna,alıp-lar, rahatça kabullenirler.

Her ülke dışardan "ithal " ettiği kadar kendi yapısı için­den de böylelerini çıkarır,yi -ğınlara sunar. Bizde Kerime Nadir, Muazzez Tahsin, Güzi -de Sabri.Oğuz Özdeş, Esat Mahmut Karakurt, vb. bunlara örnektir. Dışardan "ithal" edi­lenlere gelince ; geçen yılın "gözde"si Avusturya asıllı Jo­hannes Mario Simmel'di , bu yıl ise Barbara Cartland. Çok kısa bir sürede - onbir ay -bu kadın yazardan tam otuzye-di kitap birbiri arkasına dili -mize çevrilmiş, okura sunul­muştur. Bu otuzyedi kitabın o-tuzyedisi de- eskilerin deyimi ile- okurdan büyük "hüsnü ka­bul" görmüştür, görmektedir.

Ne söyler,ne anlatır Bar­bara Cartland romanları? İn­giliz edebiyatında geçmiş yıl­ların kadın yazarlarınca orta­ya atılan "Gotik Roman" türü, Cartland vebenzerlerinceay­nen uygulanmaktadır .Konular, bilinen beylik konulardır :Ya­ni, "oğlan ,","kız"a âşık olur," araya türlü engeller ve kadın­lı erkekli kötü insanlar girer­ler , türlü çekişmelerden son­ra iki sevgili "mutlu son"a e -r iş i r , birbiri erine kavuşurlar. Böylesi konul ar , yıllar yılı yu­karda adları anılan Türk ya­zarlarınca da işlenegelmiştir. Zaten Cartland ve benzerleri­nin okurları, bu yazarlardan devredilen okurlardır. Arada­ki tek ayrım, gerilimin biraz , serüven ve "sus-pence" ro -inanlarına yatkınlığıdır, o ka­dar. Cartland romanların­da kahramanlar, ilkel okurun hoşlandığı,düşlediği ve he­mencecik yerine geçtiği kişi -lerden seçilmiştir. İki çizgide yürür : Birincisi,ya "oğlan " varlıklıdır,, "kız" yoksul ya da "kız" varlıklıdır,"oğlan"yok­sul, ikincisi, kahramanların çok yükseklerdeki kişilerden oluşmasıdır. Soylular, onların dünyaları,saraylar, görülme­miş bir görkemi ilik, tam bir düş evreni,ilkel okuru büyü­lemektedir. Eh,bu kadarı da Barbara Cartland'dan otuzye-. di değil, yüzotuzyedi, hatta binotuzyedi kitap yayınlanma­sına yeter de artar b i le . . .

EN ÇOK SATAN KİTAPLAR

1 .Baba: Mario Puzo (E.Ya -yınevi) 2.Barbara Cartland'ın r o ­manları. 3. An il ar, Soru lar, Sorumlu -lar: O.Erkanlı (Barej). 4. Aziz Nesîn'in eserleri (Zl>-bUk ba§ra) 5.Şi}kodan Pokerde Kazan­dığım Adayı da Yeğenime Bırakıyorum : David Forrest

(Hürriyet Y . ) 6.Hastane: Arthur Hailey (Milliyet ve E Yayınevi) 7. Havaa 1 an ı: Arthur Hai ley (E Yayınevi) 8.Nobel : Irving Wallace (Milliyet Yayınları). 9.ÖztUrkçe SozlUk:Ali Püs -küllüoğlu (Bilgi Yayınevi) 10. Yasımı Tutacaksın: Larry Colins (Payel Yayınevi)

FRANSA'NIN ÜNLÜ SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ

"Les Lettres Francaises,, kapanıyor

Fransa'da Alman işgali sırasında (1941'de) Mukavemet Hareketine katılan yazarlar tarafından çıkarılan ünlü sa­nat ve edebiyat gazetesi " Les Lettres Françaises"in ekono­mik güçlüklerden dolayı kapa­tılmasına karar verilmiştir . 1953'den beri ünlü şair Ara-gon'un yönetiminde olan ga -zete son yıllarda Sovyetler Birliği 'nde bazı yazarların suçlanmasına karşı koymuş , bu yüzden gazetenin, birçok komünist ülkede satışı önlen­mişti. Eşi Elsa Triolet*in ölümünden sonra çok yıpra­nan ve birkaç gün önce 75 ya­şına basan Aragon da kendi -si için çok yorucu olan gaze -te yöneticiliğini bırakmağa karar vermiştir . Gazetenin kapanışı Fransa'da büyük tep­kilere yol açmış, " Le Mon -de" Gazetesi de bu olaya dört sütun yer vermiştir.

behçet necatigil

gedichte törktach-deulscr»

auıgv«»hM, Gb*rs «infuhruno»et»»y v

NECATÎGİL'İN ŞİİRLERİ ALMANCA YAYINLANDI

Şair ve yazar Behçet Ne -j batigil'in şiirleri Almanca'ya; çevrilerek Stuttgart'daki Hat-tusa Yayınevi tarafından ya­yınlanmıştır. Yüksel Pazar -kaya tarafından çevrilmiş o -lan şiirler bir sayfada Türk­çe, karşı sayfada Almanca çe­virisiyle basılmıştır. 120 say­falık kitapta Necatigil'in ilk şiirlerinden son şiirlerine kadar seçmeler yer almak­tadır.

®

Page 15: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

( Foto : Ozan Sağdıç )

Bir kadın yazar daha edebiyat dünyamıza girdi

Sanat eserlerini yağmadan kurtaracak tedbirler alınıyor

Ülker Koksal 'Türk Kadını Avrupalı ve Amerikalı kadından daha özgür" diyor

Devlet Tiyatrosunda yenil bir oyun başladı: " Sacide Oyunun yazarı tiyatro dünya -j mız için yeni olduğu kadar da: ilginçtir: Ülker Koksal. İlginç oluşu, dünyada sayıları pek az olan kadın yazarların, ö zellikle son yıllarda ülkemiz-; de övünülecek nisbette çoğa -j lışı ve Ülker Köksal'ın yeni bir isim olarak tiyatro ve e -I debiyat dünyamıza katılışıdır;

Birkaç radyofonik oyun vö skecin dışında Ülker Koksal adını ilk kez I970»te yapılan TRT Bilim ve Sanat Ödülleri yarışmasında duyurmuştu. "Binbir Çiçek-Kolonya Fabri­kası" ve "Sil Baştan" adlı rad­yofonik oyunlarıyla başarı ö -dülleri aldı. Siyasal Bilgiler Fakültesi, Türkiye ve Orta­doğu Amme İdaresi mezunu olan Ülker Koksal Fransada da Yüksek İdarecilik okuluna devam etmiş.

Yazarlıktan başka uğraşı-j şı olmayan Ülker Koksal çe-> şitli görüşlerini şöylece özet-j İedi :

"Yazmaya on iki, on Uç yaşlarında şiirle başladım. " [

"Türk kadını Avrupalı ve A 4 merikalı hemcinslerinden da -4 ha bağımsız, daha özgür. Bu hakkını ge,ç elde eden Türk kadını büyük bir açlıkla işe sarılmıştır. Bu nedenle Ulke-̂ mizde kadın yazar her yer -den fazladır." "Amerikan kadını bağımlıdır i Avukat ya da doktor olduğu zaman toplum hoşgörüyle kar-Işılamaz. Bu bakımdan Türk

ierkeği çok hoşgörülü. Baba A annemle benim aramda büyük bir fark var. Fransada bile toplum daha tutucu, orada bir genç kız büyükannesinden da -I ha farklı haklara sahip değil 4 idlr. Türkiyede yönetim kad 4 rolarındaki kadın sayısı dâ Avrupa seviyesinin çok Us -[ tündedir." l'Sacide ilk yazdığım oyun de-j Kil. Gülsüm Ana, Duvar, Ev-4 İatlık adlarında Uç oyunum da-i ha var. Fakat bunları hlçbiıj tiyatroya vermedim." "Bu oyun kadınlar için yazıl -mıştır ama ben toplumsal bir sorun olarak ele alıyorum. Çünkü kadınların mutsuzluğu erkekleri de mutsuz kılıyor. Ayrı ayrı dünyalarda yaşıyor­lar. " "Feminist bir yazar değilim* Toplumun hırpalanan kesimi kadında daha çok belirleniyor,! bunun için kadını seçiyorum J Ayrıca kadın derneklerine dej karşıyım. İnsan sorunu, ayı-i rım olmaksızın ele alınmalı-; dır bence."

"Tiyatronun mutlaka söyleye-: ceği bir fikri, mesajı olmalı-! dır. Bu da yazarın içinde ya-Şadığı toplumun sorunlarıyla; İlgili olmalıdır. Tiyatronun! İnsanı ele almasından ve in-j şan için olmasından yanayım, "!' " Orhan Kemal, Yaşar Kemal»; Başar Sabuncu,Arthur Millerj O'Neill beğendiğim yazarlar-r d ı r . "

CAN KOLUKISA

Sanat eserlerinin yağma-; dan kurtarılmasını önlemek için, Belçika'da, Unesco* nuri da yardımıyla önemli bir top-! lantı düzenlenmiş, bu toplan-! tıya Interpol, Uluslararasi Müzeler Konseyi, Gümrük İş-i birliği Konseyi,Avrupa Kon-! şeyi, Avrupa Ekonomik Top-i luluğü yetkilileri katılmışlar-! dır. Yağma ve hırsızlıkların önlenmesi için öncelikle şu tedbirlerin alınmasına karar verilmiştir :

1. Bir eser çal indiği z a ­man Interpol bunun künyesini derhal bütün dünya polis ör-* gütlerine bildirecek, ayrıca çalınmış sanat eserlerinin bir kütUğünU tutacaktır.

2 . Gümrük İşbirliği Kon­seyi çalınmış eserlerin ya -I bancı ülkelere kaçırılmaması için tedbirler alacaktır.

3 . Uluslararası Müzeler Konseyinin teşebbüsleriyle müzelerdeki kontrollar arttı-! irılacaktır.

SAHNEYE 30 TON fÖPRAK DÖKTÜLER

Paris'in ünlü Odeon Ti -j yatrosunda oynanmakta olan Gorki'nin "Ayak TakımiAra A sında" oyunu için, sahneyi tam 30 ton toprak dökülmüş -; tür. Gerçekçi bir dekora sa-i hip olabilmek için, altı kamH yon, Orly'den alman toprağa Paris'in göbeğine taşımıştır.! Oyunu sahneye koyan Robert Hossein, "Oyuncuların top-i rakla temasta olmaları gere-j kiyordu. Ruslarm yaşantıla-j rmda toprağm büyük bir rolü yardır. Gerçeklerin ve haya-j tın bir imge sidir toprak. Bu nedenle bu çareye baş vurduk1

demektedir.

FRANSA'DA "TURİZM EDEBİYATI ÖDÜLÜ"

"Fransa Turizm Yazarla -; rı ve Gazetecileri Derneği'H hin turizm edebiyatı ödülünü bu yıl Robert Borlecque ' in "Dauphine" adlı eseri kazan-: mıştır. Borlecque'in bu kitaH bı Fransa'nın "Dauphine" böl­gesinin turistik yönlerini iş H 1 emektedir.

4 . Uluslararası Sanat E -serleri Satıcıları Konfederas-yonu, bu çeşit eserleri alıp satan kişilerin ve mağazala -rın durumlarını yeniden ince­leyecek, yeni bir meslek sta­tüsü ve bir "Ahlâk Yasası " hazırlayacaktır.

5 . Unesco da konunun hu­kuki yönünü inceleyerek, ulu&r lararası tedbirler alacaktır. !

İsveçli yazar Türkiye'de 6 ay kalarak kitap yazacak

Lars Ekenborn adlı 30 ya­şında bir İsveçli yazar, İsveç Hükümetinin verdiği bursla,! Türkiyede altı ay kalarak in-; celemeler yapmak ve Türkiye üzerine'kitap yazmak üzere memleketimize gelmiştir.

Ekenborn "Mayıs ayında yolum Adana'dan geçti. Mem­leketinize hayran kaldım. Av­rupa Türkiyeyi yalnız İstanbul diye biliyor. Oysa, asıl diğer yörelerin görülmesi, incelen­mesi gerek. Silifke folklor e-kibinize hayran olmuştum. Şimdi Adana ve çevresinde al­tı ay kalarak bütün bölgeyi, müziğini, folklorunu inceliye-! ceğim. Sonra Türkiye Üzerine resimli bir kitap hazırlayaca­ğım" demiştir.

Ekenborn daha önce uzun bir süre Hindistan'da kalmış ve bir eser yazmıştır. Genç yazar aynı zamanda ressam ve çok iyi bir fotoğrafçıdır.

FRANSA'DA SİNEMA SEYİRCİSİ ÇOĞALIYOR

Fransız Ulusal Sinema Merkezi'nin açıkladığı ra -kamlara göre, 1972 yılının üç ayında sinemaya gidenlerin sa­yısı, geçen yılın aynı dönemi­ne göre artış göstermiştir.Bu artış yüzde 2,72 oranındadır. Bu önemli bir artış sayılma­lıdır, çünkü 1970'in aynı dö­nemine göre geçen yıl yüzde 9 oranında bir azalma kayde­dilmişti.

<§>'

Page 16: Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972

— M m

HAFTANIN SANAT ANSİKLOPEDİSİ Haftanın Sanal Ansiklopedi -sinde.Sanat Dergimizde o ha/ -ta çıkan yazılardaki önemli sanat t er iniler i, deyimleriyle ilgili açıklamaları, sanatçı -lar re sanat olaylarıyla ilgi -M bilgileri bulacaksınız.

GRAVÜR Kısaca "Kazıma Sanatı "

denir . Tahta veya madenden bir levhanın kazınmasıyla meydana gelen res im biçimi -dir ve re s im sanatının b i r da ­l ıdır . Çok eski çağlardan be -r i . b i r res imden daha çokkop-ye elde etmek amacıyla, b i r kalıp meydana get i rmek için gravür yapı lmışt ı r (Çin ve J a ­pon es tamplar ı gibi).

Bizde II.Abdülhamit dev -rinde gravürcülük taş baskı biçiminde baş lamış t ı r . Hoca Ali Rıza Bey bu çal ı şmalar ın en güzel örneklerini ve rmiş -t i r .

Cumhuriyet devrinde (1937'de) Güzel Sanatlar Aka­demisinde, Leopold Levy 'nin öncülüğüyle ilk gravür atel -yesi aç ı lmış t ı r .

Sabri Berkel .Bedri Rah -mi, Nurullah Berk,Nuri İyem ve Aliye Berger gibi sana tç ı ­la r ımız bu alanda başar ı l ı e -s e r l e r ve rmiş l e rd i r .

SERAMİK

Plastik (Biçim verilebi - I len) kilden, çamurdan yapılan |

ev ve süs eşyasıdır. (Ç in i , ça ­nak, çömlek, vazo ve panolar g i b i . . . ) Bu eşyada güzel bi -ç imler arandığı için seramik güzel sanat lar ın b i r koludur . Seramik eşyayı kullanılan ki -le ve yapılışına göre 1 ) P i ş -miş toprak eşya (Çanak, çöm -lek v. d), 2)Çini i ş l e r i , 3 ) P o r -selen i ş l e r i diye üçe a y ı r ı r ­l a r .

Çini porselen ve kaolinin özel p i ş i r i lme şekliyle elde edilen se ramik ve fayans i ş -le r id i r . Eskiden bunlara "ser t ­l eşmiş toprak"anlamına " k a ­st1' denirdi .Osmanlı lar dev -rinde porselen ve fayanslar Çin'den getirildiği için " Çin i ş i " anlamına çini denildi.

DENEKTAŞI Bir eserin konusu o eserde -ki olaylar dizisidir. Tema ya da tem ise bir eserin işledi -ği ana fikir, özel buluş, ver­diği derstir. Aşağıda on yerli ve yabancı oyun yazarının adını, yanında da o yazarla -rın birer eserini göreceksi -niz. Hepsinin başında da bi­rer harf var. Daha sonra da bu eserlerden alınmış, o eser­lere ışık tutan, o oyunların tema'sı diyebileceğimiz söz­ler var. Bunlar da rakamlar­la gösterilmiş.Her sözün ya­nına eserin yanındaki harfi, yazacaksınız.

a - A. K. T e c e r - K ö ş e b a ş ı , b - C. F. Başkut-Paydos c - O. Asena-Gılgameş d - N. Cumalı-Susuz Yaz e - C. Atay-Karalar ın

Memetler i f - T. Oflazoğlu-Deli

İbrahim g - Shakespeare-Venedik

Taci r i h - Çehov-Üç Kızkardeş i - Brecht - Üç Kuruşluk

Opera j - S te inbeck-Fare ler ve

İnsanlar 1 T a n r ı l a r . . . Beni yendiniz , ama köle edemediniz. Bana korkunun ne olduğunu öğ -re t t in iz .ama ihaneti a s l a . ( . . . . )

2 Ayan oldu bize dilsiz yaban-

, da saklı s ı r Anladık m e ş e l e r neden bo­

dur ahlat lar neden k ı s ı r

Üç Kızkardej 3 Ve benim güneşim çı rpı -nış lar la sönüp giderken oğullarım b i r yeni burç gibi yansınlar göğsümde .' ( . . . . ) 4 Bizim de küçücük b i r ye -r imiz olacak.İneğimiz ola­cak, belki de tavukları -m ı z . . . Çevremizde yonca ­la r bitecek . . . tavşanlar i ç i n . . . tavşanlar i ç i n . ( . . . . ) 5 Mahalle hiç su sa r mı ? Bi r kapı sussa b i r kapı s ö y l e r . Bir tarafı tıka , b i r tarafı pat lar . Bu söz doğru iş te : pat lar . 'Mahalle b i r şey söylemezse p a t l a r ! ( . . . . )

6 Ulan eşkıya buysa ,pata tes

! soymaya paydos benden. 1 ( . . . .

NÜVİT ÖZDOĞRU

I Ben Yahudiyim. Yahudinln i gözleri yok mu ?Yahudinln | e l l e r i , ko l la r ı , duyuları , i s -\ tekler i yok mu? O da aynı | yemekler le beslenmiyor i mu? Aynı s i lahlar la y a r a -İ lanmıyor mu ? İğne ba t ı r -! sanız ,kanımız akmaz m ı ? j Gıdıklasanız gülmez mi -; y iz? Zehirlesenlz ölmez I miyiz? Ya kötülük e d e r s e -i n iz .öc almayacak mıyız ? I ( . . . - )

j Kraliçenin atlı haberc i le r i | öyle pek sık görünmez; t e k ­leme attığın adam da seni ; t ekmeler . Onun için haksız-[ lığa ka r ş ı çıkmadan önce Ş iyice b i r düşün. ( )

İ ! 9

İ Bükülen belim t e k r a r d o ğ -İ r u l a c a k . . . Şöyle göğsümü | ge re ge r e , ağı r ağı r sınıfa i g i receğim. ( )

İ 10 i Yeni b i r çağ doğuyor. . . Ça-| lışa~cağım; y i r m i - o t u z yıl I sonra da herkes çalışmak i zorunda kalacak. Herkes .' i ( . . . . )

I CEVAPLAR :

•4-0l 'q-6 ' ! -8 '6 -Z 's>-9 'D-Ç 'i-fr v e 'p-z '»-i DEĞERLENDİRME:

1 0 - 9 doğru çok iyi 8 - 7 doğru iyi 6 - 5 doğru o r t a "

ÇEHOV Anton Pavloviç Çehov en

ünlü Rus hikayecisi ve tiyat­ro yazar ıd ı r . (Doğumu 1860). Bir t a ş r a bakkalının oğludur . Moskova'da tıp öğrenimi y a ­parken hikâye yazmağa baş -ladı. 1884'te doktor oldu. Fa -kat bir süre sonra yazarlığı te rc ih etti. 1886'da ilk hikaye kitabı "Bukalemun"çıka"Boz-k ı r " hikâyesi (1888) ününü sağ­ladı. Bunları "6 No. lu Koğuş", "Bir Taşra l ın ın Öyküsü" gibi çok güzel hikâyeleri izledi . Sağlığı pek iyi değildi.İlk ti -yatro e se r i "İvanov"u yazar -ken kalp k r iz le r i geç i rd i . "Mar t ı" oyununu yazdığı s ı ­rada (1896) verem oldu. Yal -ta 'ya yer leş t i . 1899'da "Van -ya Dayı",l901*de ".Üç Kız -k a r d e ş " sahneye konuldu. A y ­nı yıl ak t r i s tOlga Knipper ' l e evlendi. Son t iyatro e s e r i " Viş-

,ne Bahçesi"di r . Bu eser in i sahnede göremed i . 1904 ' te Almanya'da öldü.Moskova' da gömüldü.

Hikâye türü Rusya'da Ç e -hov'la önem kazanmış t ı r . T i ­yatroda da a l ı ş ı lmış kalıpla -ra .köhnemişge lenek le re son ve rmi ş t i r .

SENFONİ

Orkes t ra için yaz ı lmı ş , genellikle dört kısımdan mey-| dana gelen en büyük saz mü -> ziği e se r id i r .

SONAT

Türlü karakterde üç ya da dört kısımdan meydana gel -miş müzik e se r id i r . Birinci kıs ım : Allegro ( hızlı ve ne -• sel i ), ikinci kıs ım : adacyo (ağır , yavaş ) veya andante (yarı yavaş), üçüncü kısım menüet veya scherzo, dördün­cü kıs ım: finalden (son, bitiş) meydana ge l i r .