Mesleki Solunum Sistemi Hastalıkları Ders Notu - Ekrem ÇAKMAK
-
Upload
ekrem-cakmak -
Category
Education
-
view
2.192 -
download
8
description
Transcript of Mesleki Solunum Sistemi Hastalıkları Ders Notu - Ekrem ÇAKMAK
1
HEDEF ORGAN SİSTEMLERİNE GÖRE MESLEKİ HASTALIKLAR
2
İçindekiler
Mesleki Solunum Sistemi Hastalıkları ..................................................................
1.1 Solunum Sisteminde Maruziyet ........................................................................ 3
2.1 Solunum Sistemi Hastalıkları ............................................................................ 5
2.2 Mesleki Solunum Sistemi Hastalıkları Sınıflandırması ................................... 6
2.2.1 Mesleki astım ............................................................................................. 7
2.2.2 Pnömokonyoz ............................................................................................ 8
2.2.3 Silikozis ...................................................................................................... 9
2.2.4 Kömür İşçisi Pnömokonyozu ................................................................... 12
2.2.5 Asbest ...................................................................................................... 15
2.2.6 Berilyum ................................................................................................... 17
2.2.7 Bissinosis ................................................................................................. 18
2.2.8 KOAH....................................................................................................... 19
2.3 Meslek Hastalıklarından Korunma .................................................................. 21
2.4 Kaynaklar........................................................................................................... 21
3
( Solunum Sisteminde Maruziyet )
Havadaki başlıca kirleticilerden birisi olan toz, havada asılı durumda bulunan katı
parçacıkların genel adıdır. Tozun partikül büyüklüğü çok değişik olabilir. En küçük tarafta
gazların moleküler dağılım düzeyine kadar, yani mikrondan daha ufak boyutlara kadar
inebilir. Büyük tarafta ise partikül büyüklüğü 500 mikrona kadar çıkabilir. Daha büyük olan
partiküller havada asılı durumda kalamaz, ağırlıkları nedeniyle çökerler. İnsan sağlığı
bakımından daha önemli olan boyutlar ise 0.5 – 100 mikron arasındaki büyüklüklerdir. Daha
büyük olan partiküller solunum yollarına giremezler. Tozlar fiziksel, kimyasal özelliklerine
veya biyolojik davranışlarına göre sınıflandırılabilirler. İnsan sağlığı bakımından tozun
büyüklüğü, kimyasal bileşimi, yüzey şekilleri, çökme hızı gibi özelliklerinin yanı sıra en
önemli özelliği biyolojik davranışıdır. İnsan vücudunda tozlar değişik biyolojik etkiler
gösterebilirler. Biyolojik etkileri bakımından başlıca gruplar şunlardır:
a) İnert tozlar: Bu tozlar (örneğin baryum tozu) inert olup vücutta herhangi reaksiyona
girmeden lenfatiklerle vücut dışına taşınır. Ancak bu tozlar da fazla miktarda
olduğunda lenfatiklerde tıkanıklığa yol açabilir.
b) Toksik tozlar: Bazı metallerin tozları solunum yolundan vücuda girdiğinde vücutta
değişik organlara yönelir, bazı kimyasal sistemlerle etkileşime girer ve zararlı etkiler
meydana getirir, zehirlenme tablolarına neden olur. Bu tür tozlara toksik toz adı
verilir. Kurşun, krom, nikel, kadmiyum gibi metallerin tozları bu gruba örnek olabilir.
c) Alerjik tozlar: Bu tozlar solunum yollarında spazma yol açarak astım benzeri tabloya
neden olur, deri ile temas ettiğinde de alerjik rahatsızlıklar yaratabilir. Pamuk tozu
tipik örnek olmakla birlikte, keten, kenevir tozu, şeker kamışı tozu, kuşların
4
tüylerinden gelen tozlar gibi organik tozlar ve cam yünü (cam elyafı), kireç tozu gibi
inorganik tozlar da bu grupta sayılabilir.
d) Fibrojenik tozlar: Biyolojik etki ve insan sağlığı bakımından en önemli olan grup
fibrojenik tozlardır. Bu tozlar akciğerlere ulaştığında orada depolanır, fibrotik
reaksiyona yol açar ve sonuç olarak öksürük, nefes darlığı gibi belirtilerle seyreden
kronik obstruktif akciğer hastalıklarına neden olur.
e) Kanserojen tozlar: Bazı tozlar da özellikle akciğerlerde ve solunum sisteminin diğer
bölümlerinde kansere neden olurlar. Bu konuda en çok bilinen örnek asbest lifleridir.
Asbest akciğer kanserinin başlıca nedenlerinden birisidir. Mezotelyoma ise yalnızca
asbest etkisi ile meydana gelen bir malign hastalıktır. Asbest dışında krom, nikel,
kadmiyum gibi bazı metal tozları ile arsenik tozlarının da çeşitli kanserlerin
gelişmesinde etkili olduğu bilinmektedir.
Kimyasal yapılarına göre de tozlar iki temel gruba ayrılır. Bir grupta demir, kömür, kum,
asbest, çimento gibi inorganik yapıda olan tozlar vardır. Diğer grupta ise pamuk tozu, şeker
kamışı tozu, mantar sporu, kümes hayvanı tüyü gibi organik yapıda olan tozlar bulunur.
İnorganik tozlar akciğerlerde depolanma eğilimindedir. Bunlar arasında fibrojenik potansiyeli
olanlar fibrozise yol açarak kronik akciğer hastalığına neden olurlar. Organik tozlar ise
akciğerlerde depolanmaz, doğrudan fibrojenik etki de göstermez, ancak bir tür alerjik
mekanizma aracılığı ile solunum yollarında spazma neden olur. Tekrarlayan spazmodik
ataklar sonucunda kronik akciğer hastalığı tablosu oluşur.
Akciğer hastalıklarının meydana gelmesi bakımından tozun bazı özellikleri de önemlidir.
Bunlardan bir tanesi tozun partikül büyüklüğüdür. Yukarıda da belirtildiği gibi büyüklüğü
100 mikrondan daha az olan tozlar akciğerlere girebilir. Bu grup tozlara inhale edilebilen
(inhalable) toz adı verilir. Ancak tozun akciğerlerde hastalık yapabilmesi bakımından
solunum yollarına girmesi yeterli değildir, solunum yollarına giren tozun alveolere kadar
5
ulaşması gerekir. Alveollere ulaşabilen tozlar ise 10 mikronun altındaki tozlardır. Bu gruptaki
tozlara da solunabilir (respirable) toz adı verilir. Solunabilir tozlarda da 8-10 mikron
dolayındaki tozlar daha çok bronşiyoller düzeyinde siliyalı epitel hücreleri tarafından
tutularak mukus içinde yukarıya doğru iletilir ve yutulur veya balgam içinde dışarı atılır.
Partikül büyüklüğü 5 mikron ve daha ufak olan tozlar ise bronşiyol düzeyini de geçerek
alveollere ulaşır. Akciğerlerde hastalık meydana gelmesi bakımından büyüklüğü 0,5 ile 5
mikron arasında olan tozlar en büyük tehlikeyi oluşturur. Daha ufak olan tozlar alveol
içinde havada asılı olarak durur ve solunumla veya lenfatikler yolu ile atılır. Toza bağlı
akciğer hastalığı meydana gelmesi bakımından en kısa maruziyet süresi 3 yıl olarak kabul
edilmekle birlikte çoğu kez 10 yıl ve daha uzun süreli etkilenmenin sonunda hastalık ortaya
çıkar.
Solunum Sistemi Hastalıkları
Mesleki solunum sistemi hastalıklarının (MSSH) tanı ve sınıflama geçmişini, tıbbın ve
anamnezin babası sayılan Hipokrat’a kadar uzatmak mümkündür. Ancak geçmişine bu kadar
inmeden yakın tarihimize baktığımızda endüstrileşmiş ülkelerde “kara akciğer– black lung”
adı verilen kömür işçileri pnömokonyozu çok yüksek oranda görüldü ve hükümetler
(sendikaların da baskısı ile) konu ile ilgili kanuni düzenleme yapmak zorunda kaldılar.
NIOSH vb. merkezler işte bu düzenlemelerin sonucunda ortaya çıktı. Yine aynı sürecin
devamında 1950’li yıllarda İLO “Pnömokonyoz Radyografisi Uluslararası Sınıflaması” adı
altında bir eser yayınladı. Sonraki yıllarda MSSH alanında yapılan çalışmalarda
derinleşilerek daha detaylı ve kapsamlı sınıflandırmalar yapıldı. 1968 yılında asbest kaynaklı
hastalıklar, 1971 yılında Berilyum’un da eklendiği, tüm mineral tozları da sınıflandırılmaya
dahil edildi. MSSH Sınıflandırması günümüzde ki kullanılan halinin temeli 1980 yılında
yapılan revizyonla oluşturulmuştur. Ve sonrasında özellikle İLO ve NIOSH işbirliği ile
6
yürütülen çalışmalarda MSSH konusunda yürütülen çalışmalarda standardizasyonun
sağlanması ve Grafilerin standardizasyonu yönünde olmuştur.
Mesleki Solunum Sistemi Hastalıkları Sınıflandırması
2.1.1. Fibrojenik mineral tozlarına bağlı pnömokonyozlar (silikozis, antrako-silikozis, asbestosis)
2.1.2. Silikotüberküloz
2.1.3. Fibrojenik olmayan mineral tozlarına bağlı pnömokonyozlar
2.1.4. Siderozis (Kanda demirin artması)
2.1.5. Sert metal tozlarına bağlı bronkopulmoner hastalıklar
2.1.6. Pamuk, keten, kendir, kenevir, şeker kamışı tozlarına (bagasozis) bağlı bronkopulmoner
hastalıklar
2.1.7. İş sürecinin doğasında olan, belirlenmiş sensitize edici ajanlar ve irritanlara bağlı astım
2.1.8. İş etkinliklerinden kaynaklanan organik tozların veya mikrobik olarak kontamine olmuş
aerosolların inhalasyonuna bağlı ekstrinsik allerjik alveolit
2.1.9. İş etkinliklerinden kaynaklanan kömür tozu, taş ocağı tozu, odun tozu, hubuat ve tarım
faaliyetlerinden çıkan tozlar, ahırlardan çıkan tozlar, tekstil kaynaklı tozlar ve kağıt tozlarına bağlı
kronik obstrüktif pulmoner hastalık
2.1.10. Aluminyuma bağlı akciğer hastalıkları
2.1.11. İş sürecinin doğasında olan, belirlenmiş sensitize edici ajanlar ve irritanlara bağlı üst
solunum yolu bozuklukları
2.1.12. Doğrudan bağlantısı bilimsel olarak gösterilmiş veya ulusal düzenlemeler ve uygulamalara
uygun yöntemlerle belirlenmiş, iş etkinliklerinden kaynaklanan risklere maruz kalma ile çalışanın
hastalığı arasında bağ kurulan, işyerindeki yukarıda sözü edilmeyen diğer solunum sistemi
hastalıkları
olarak alt sınıflara ayrılmaktadır. Sınıflandırmandan anlaşılacağı üzere hedef organ bazında
değerlendirildiğinde de solunum sistemi hastalıklarında üst solunum yolları ve akciğer etken
maddelere maruziyeti sonucu çıkan hastalıklardır.
7
Akciğerler atmosferle direkt olarak ilişkili organlardır. İnhale edilebilir maddeler, partiküler,
lifsi, gaz, duman ve buhar halinde olabilirler. Çapı 10 mikronmetre ve daha küçük olan
maddeler kord vokallerin altına geçebilir, hatta alveoler düzeye kadar ulaşabilirler. Havaya
karışan solunabilir maddeler, solunum sırasında aynı zamanda üst solunum yollarını, ağız
boşluğunu da etkileyebilirler.
Solunan maddeler benzen, kurşun, hegzan ve cıva’da olduğu gibi kana karışıp indirekt olarak
diğer organ/sistemleri etkileyebilirler. Direkt olarak solunum yolları, akciğer parankimi,
plevrayı etkileyebilirler. Mesleki solunum sistemi hastalıklarının değerlendirilmesinde
radyolojik incelemele testleri, solunum fonksiyon testleri hastalığın tespitinde önemli iki
yöntemdir.
Mesleki astım gelişmiş ülkelerin çoğunda mesleki akciğer hastalıklarının en sık gözlenen
grubunu oluşturmaktadır. Türk Toraks Derneği’nin Beyaz Kitap’ında ülkemizdeki mesleki
astım: “Bugüne kadar meslek astımına yol açabileceği bildirilmiş tüm iş alanları ülkemizde
bulunmaktadır. Bu nedenle üretim alanında çalışanların tamamının risk altında olduğu
söylenebilir. Türkiye’de erişkin nüfusta astım sıklığı %5-8 oranındadır. Erişkin nüfusun son
sayımlara göre 51 milyon olduğu göz önüne alındığında yaklaşık 2.5 milyon ile 4 milyon
arasında erişkin astımlı hasta olduğu hesaplanmaktadır. Erişkin astım olgularının da %15-
%26’sının meslek nedenli olduğu düşünülürse meslek astımlı olgu sayısının 375.000-500.000
arasında olabileceği söylenebilir. Değişik işkollarında yapılan çalışmalarda sıklık %1-58
arasında değişen oranlarda saptanmıştır. Sorunun önemli boyutta olduğu görülmektedir.
Sorun endüstrileşmedeki gelişmelere, bu alanlarda çalışan sayısının artması ve çalışan
yaşının ilerlemesi ile paralel olarak giderek artabilecektir” şeklinde ele alınmaktadır.
8
Mesleki Astım Nedenleri;
Düşük molekül ağırlıklı maddeler: İzosiyanatlar %14, Odun tozu %6,Metaller
%4,Lehim/reçine 4, Glutaraldehid %3, Reçineler %3, Kaynak dumanı 3, İrritan gazlar %2
Boyalar %,
Yüksek molekül ağırlıklı maddeler: Un, tahıl %9, Laboratuar hayvanları %3, Diğer
hayvanlar %2, Lateks %2, Enzimler %2, Kesme yağları %2”
olarak İngiliz göğüs hastalıkları uzmanlarınca ortaya konulmuştur.
Mesleki astım belirli bir mesleki çevreye özgü (iş dışındaki bir uyaranın sorumlu olmadığı)
nedenler ve durumlara bağlı değişken havaakımı sınırlanması ve/veya havayolu aşırı
yanıtlılığı ile karekterize bir hastalıktır. Çalışanın etken maddeye karşı duyarlılığı sonucu
oluşabileceği gibi yüksek konsantrasyondaki işyeri irritanlarına kazara maruziyetle de
oluşabilir.Veya önceden varolan veya eşlik eden astımın işyeri maruziyetiyle alevlenmesi de
söz konusudur. Soğuk, kuru havaya maruz kalmak, efor harcamak, toz, duman ve spreylere
işyerinde maruz kalmak sık gözlenen bir durumdur ve astımı alevlendirebilir.
Pnömokonyoz kelime olarak Yunancadan gelmektedir. (pneuma = hava ve konis = toz) ve
bu tanım ilk olarak 19.yüzyılda mineral tozların inhalasyonu sonrasında ortaya çıkan akciğer
hastalıklarını tanımlamak için kullanılmıştır. Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO)
pnömokonyozu “akciğerlerde toz birikimi ve buna bağlı doku reaksiyonları”olarak ifade
edilmektedir. Maruz kalınan etken toza bağlı olarak farklı isimlerde hastalıklar meydana
gelmektedir.
9
Silikozis, silika olarak bilinen kristal yapıdaki silikon dioksitin (SiO2) inhalasyonuna bağlı
olarak gelişen mesleksel bir akciğer hastalığıdır. ‘Kuvars’, ‘trimidit’ ve ‘kristobalit’ en
silikanın en yaygın kristal formlarıdır. Kristal formları diğer silikatlardan ayırt etmek için
kristal yapıda olanlar ‘serbest silika’ olarak adlandırılmaktadır. Silika, farklı kayalar (kum
taşı, granit, arduvaz taşı gibi) içerisinde %20’den % 100’e kadar değişen oranlarda
bulunmaktadır. Silikozis, kristal yapıdaki silika tozlarının solunması, akciğerde birikmesi ve
akciğerlerde bu tozlara karşı oluşan reaksiyon sonucu akciğerde fibrozis gelişimi ile
sonuçlanan bir hastalıktır.
Madenler, taş ocakları, sondaj çalışmaları, tünel açma çalışmaları ve kumlamacılık yapılan iş
yerlerinde solunabilir boyuttaki (aerodinamik çapı 0,5-5 mikron arasında) silika partiküllerine
maruziyet sonucu hastalık oluşmaktadır. Silikozis ayrıca inşaat işçilerinde, çimento ve beton
üretiminde, cam imalatında, yol yapımında, çanak çömlek yapımında, döküm işlerinde, diş
laboratuvarlarında ve hatta tarımla uğraşanlarda görülebilmektedir. Silikozis açısından en
riskli iş kolları kumlamacılık yapılan alanlardır. Kumlama yapılırken silika yerine daha az
zararlı olabilecek malzeme kullanılsa bile, kumlama yapılan yüzeyde (örneğin metal yüzeyi)
var olan silika partikülleri sonucu hastalık oluşabilmektedir. Gelişen teknoloji ile silika farklı
alanlarda kullanılmaya başlanmakta ve yeni iş kollarında silikozis olguları bildirilmeye
devam etmektedir.
Silika içeren kumun birçok işlemde kullanıma uygun olması ve ucuzluğu nedeniyle kristal
silika maruziyeti tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de oldukça yaygındır. Dolayısıyla çok
sayıda işçi silikoz riski altındadır. Silikozis gelişiminde silikanın kristal yapısı, ortamdaki
silika yoğunluğu, maruziyet süresi gibi faktörler rol oynamaktadır. Mesela kumlama işlemi
anında yeni silika kristalleri ortaya çıkmakta, oluşan bu taze kristal silikaya maruziyet
silikozis riskini belirgin olarak artırmaktadır. Yüksek düzeyde silikoz maruziyeti olduğunda,
maruziyet süresi kısa olsa bile silikozis gelişme riski yüksektir. Diğer önemli bir konu da
10
maruziyetin önceden olduğu ve sonlandığı durumlarda, zamanla silikozisin gelişebilmesi
veya var olan hastalığın daha da ilerleyebilmesidir.
Silikozis, hastalığın oluşum sürecine göre üç bölüme ayrılmaktadır: Akut, akselere ve kronik.
Bu bölümler maruziyet yoğunluğunu, latent dönemi (ilk maruziyetten itibaren hastalık
gelişimine kadar geçen süre) ve hastalığın doğal seyrini yansıtmaktadır. Maruziyet ne kadar
yoğunsa hastalık tablosu o kadar erken dönemde ortaya çıkar. Örneğin maruziyetin çok
yoğun olduğu durumlarda (kumlamacılık gibi) hastalık aylarla ifade edilen maruziyet sonrası
ortaya çıkarken (akut veya akselere silikozis), koruma önlemlerinin iyi olduğu ve maruziyetin
büyük ölçüde azaltıldığı işyeri koşullarında hastalık birkaç dekat sonra kronik silikozis ortaya
çıkmaktadır.
Silikosiz ve bulgu büyüklüklerinin ayrımında ILO’nun pnömokonyoz radyografilerini
uluslararası sınıflama kurallarına göre değerlendirilerek hastalığın hangi evrede olduğu veya
maruziyet ile ilgili bilgi edinilebilir. Radyolojik bulgularda akciğerlerde meydana gelen nodül
büyüklükleri ve şekli teşhis koyulmasında önem arz etmektedir. Fibrozis arttığı zaman
akciğer filminde belirgin olan küçük, yuvarlak opasiteler daha az görünür hale gelir, hatta
zamanla kaybolabilir.
Radyolojik bulguların ileri olduğu olgularda solunum fonksiyonları daha bozuk olma
eğiliminde olsa da solunum fonksiyon testleri radyolojik kategoriler ile körele değildir. Bazen
radyolojik bulgular gelişmeden önce solunum fonksiyonları bozulabilir. Bu nedenle
mesleksel toz maruziyetinin etkilerini erken dönemde belirlemede yardımcı olabilir. Bazen de
tam aksine radyolojik bulgular geliştiği halde solunum fonksiyon testleri tamamen normal
olabilir. Solunum fonksiyon kaybı genellikle silika maruziyetinin süresi ve yoğunluğu ile
orantılıdır. Akut ve akselere silikoziste fonksiyonel değişiklikler genellikle daha erken ortaya
çıkar, daha belirgindir ve progresyon daha hızlıdır. Akut silikozis radyolojik progresyona,
11
solunum fonsiyonlarında hızlı bozulmaya, düzeltilemeyen hipoksemi nedeniyle solunum
yetmezliğine ve sonuçta ölüme neden olur.
Riskli işler: Serbest silisyum dioksit içeren tozun bulunduğu her ortam silikozis gelişmesi
bakımından risklidir. Madencilik eskiden beri bilinen en riskli işlerdendir. Madencilikte
aranan cevhere ulaşılıncaya kadar büyük miktarlarda toprak ve kayaların kazılması ve
taşınması gerekir. Kuvars içeren kayaların bulunduğu bölgelerdeki maden işletmelerinde
kayaların delinmesi, parçalanması ve taşınması işlemi sırasında çok miktarda silis tozu
maruziyeti söz konusudur. Granit kayaların parçalandığı ve çıkarıldığı taş ocaklarında ve taş
işlemeciliğinde, tunel yapımı işlerinde de benzeri şekilde silis maruziyeti olur. Silikozis
bakımından riskli bir başka işyeri de dökümhanelerdir. Buralarda döküm kalıplarının
hazırlanması, döküm işleminden sonra kalıpların bozulması, döküm üzerindeki pürüzlerin
düzeltilmesi için yapılan taşlama (sandblasting) işlemi sırasında silis tozu maruziyeti olur.
Bunlar dışında silisin kullanıldığı diğer alanlardan, cam imali, porselen ve seramik endüstrisi,
ısıya dayanıklı tuğla yapımı, demir-çelik endüstrisi gibi işyerlerinde de silis maruziyeti
olasılığı vardır.
Mesleksel akciğer hastalığı ile mücadelede korunma temel prensip olarak yerini
korumaktadır. Riskli işlerde çalışanların hastalık gelişimi açısından izlenmesi (sürveyans
çalışması) önemlidir ancak hiçbir zaman korunma önlemlerinin yerini almamalıdır. İşlemlerin
kapalı sistemle yapılması, ıslak kumlama, etkili havalandırma ve kişisel korunma
tedbirlerinin kombinasyonu toz maruziyetini önemli ölçüde azaltmaktadır. Ancak en iyi
şartlarda bile silikozis gelişebilmektedir. Silika kullanımı gereken işlerde, silika yerine daha
az tehlikeli başka maddeler kullanılmalıdır. İşverenlerin ve işçilerin silika tozuna maruziyetin
tehlikeleri ve toz kontrol önlemleri konusunda eğitimi de büyük önem taşımaktadır. Bir
kişide silikozis belirlendiğinde, o kişinin yeniden silikaya maruz kalması önlenmelidir. Silika
maruziyeti önlense bile hastalık progresyon göstermeye devam etmektedir.
12
Silikozisli bir olgunun bulunması yani ‘indeks vakanın bulunması’ işyerindeki maruziyetin ve
kontrol önlemlerinin yetkililerce değerlendirilmesi diğer çalışanların sağlığını korumak
açısından önemlidir.
İşyerindeki maruziyetin ve kontrol önlemlerinin izlenmesi yanı sıra çalışanlar da silikanın
sağlık etkileri açısından periyodik olarak izlenmelidir. İzlemde semptomlar, spirometre ve
akciğer grafisi ile değerlendirme yapılmaktadır. Bu şekilde izlenen işçilerde silikozis gelişse
bile daha hafif seyrettiği gözlenmiştir.
Ülkemizde de bu konuda bazı olumlu adımlar atılmıştır. Çalışma Bakanlığı tarafından ‘Ulusal
Pnömokonyoz Önleme Programı’ oluşturularak 2015 yılı sonuna kadar kısa, orta ve uzun
vadeli hedefler ortaya konulmuştur. Kot kumlama sektöründe silikozis olgularının hızlı
artması ve ölümlerin çok yüksek olması nedeniyle Sağlık Bakanlığı Mart 2009’de bir genelge
yayınlayarak silika içeren malzemelerle kumlama yapılmasını yasaklamıştır. (Bu genelge ek
olarak yer almaktadır.)
Yine kot kumlama sektöründe çalışanların büyük bir kısmının sosyal güvencesinin olmaması
nedeniyle Hıfzısıhha Kanunu’nda değişiklik yapılarak silikozis de sağlık hizmetlerinden
ücretsiz yararlanılan hastalıklar grubuna eklenmiştir. Ancak ülkemizde kayıt dışı çalışmanın
yaygın olması ve denetimlerin yetersiz olması nedeniyle sorunun kısa vadede çözümünün zor
olduğu da bir gerçektir.
Kömür İşçisi Pnömokonyozu kömür tozuna maruz kalma süresi ve maruziyetin boyutu
hastalık riskini belirler. Kömür başlıca karbon, hidrojen, oksijen ve nitrojenden oluşmasına
rağmen, kömür tozu esasen içinde 50’den fazla madde ve onun oksit bileşenlerinden oluşan
kompleks ve heterojen bir karışımdır. Kömür tozundaki mineral miktarı ise tozun partikül
boyutuna ve kömür damarına bağlıdır. Kömür tozunda bulunan önemli mineraller kaolinit,
illit, kalsit, pyrit ve kuvartsdır (silika). Yüksek dereceli kömür tozunun içinde düşük dereceli
13
kömür tozundakinden daha fazla silika bulunmaktadır. Etkilenen madencilerin çoğu 50 yaşın
üstündedir. KİP prevalansını esasen kömür tozunun kömür tozundaki serbest silika miktarı ve
yüksek uçucu içeriği gibi özellikler ve maruziyet faktörleri belirler.
Solunabilir kömür tozuna maruziyet KİP gelişiminde en önemli risk faktörüdür, fakat kömür
kategorisi (karbon içeriği) ve tozun akciğerlerde kalış süresi de riski arttırmakta, fakat silika
miktarı riski belirgin şekilde arttırmamaktadır. Eğer vücudun doğal savunma mekanizmaları
yetersiz kalırsa inhale edilen kömür tozu aşırı reaktif bir hal alabilir. Kömür tozunun
inhalasyonu sonucunda KİP, bronşit, amfizem, romatoid pnömokonyoz (Kaplan sendromu)
ve silikozis gibi birçok hastalık tablosu ortaya çıkabilir.
Türkiye’deki birçok madende, serbest kristal silika (kuvarts) miktarı %10’un altnda olup
pnömokonyoz gelişiminde belirgin etkisinin olmadığı bildirilmektedir. Zonguldak kömür
madenlerinde kömür tozundaki kuvarts miktarı ise %4.7-7.8 arasında ölçülmüştür. Zonguldak
kömür havzası başlıca bitüminüs kömür rezervine sahiptir, Anadolu’daki diğer beş kömür
havzasında ise linyit rezervleri bulunmaktadır. Türkiye’de 1978-1984 arasında resmi olarak
bildirilen KİP rakamları 90-250 arasında olmuştur. Bu rakamlara gore KİP Türkiye’deki en
sık görülen meslek hastalığıdır. Durumun bu şekilde görünmesinin temel nedenlerinden biri
kömür sektörününün devlet sektörü olması ve bildirimlerin düzenli olması ile açıklanabilse
de bu rakamların da aslında gerçeği yansıtmadığı ve KİP olgularının bir çoğunun bildiriminin
yapılmadığı söylenebilir.
KİP için en riskli meslek kömür madenciliğidir. Kömür madenciliği sektöründe çalışanlar
yerüstünde ve/veya yeraltında çalışır. En çok maruziyet ise yeraltı madenciliğinde söz
konusudur. Kömür madenciliği dışında kömür parçalama ve yüklemesinde, karbon işleyen
grafit değirmenlerinde ve grafit madenciliğinde, karbon elektrodlarının yapımınında, karbon
karası üretiminde çalışanlar da riskli meslek gruplarıdır. Ayrıca kömürün üretiminden sonra
14
temizlenmesi aşamasında, büyük miktarda kömür işleyen üretim tesisterinde çalışanlarda da
maruziyet söz konusudur. Madenden ayrılan ya da emekli olan çalışanların toz maruziyetleri
kesilmiş olsa bile yıllar sonra bu kişiler meslek hastalığına yakalanabilmekte veya mevcut
mesleki hastalıkları artabilmektedir.
Akciğerlerde toz birikimi sonrasında biyolojik yanıtın oluşmasına kadar geçen süre bazen
oldukça uzun olabilir. Matematik modellerde, bir yıl süre ile yoğun toz maruziyeti sonrasında
akciğerlerdeki toz yükünün akciğerlere giren total toz kitlesinin %9’u olduğu hesaplanmıştır.
Eşdeğer toz yüküne aralıklı toz maruziyeti sonrasında 5 yılın sonunda erişmekte, ve bu
şekilde 25 yılın sonunda akciğerlerdeki toz yükünün akciğerlere giren total toz kitlesinin
%1.5’u olduğu hesaplanmıştır. Fakat akciğerlerde biriken toz miktarı tozun özelliği, yüzey
kimyası ve fiziksel özellikleri ve tozun biyolojik aktivitesi ile ilişkilidir. Toz maruziyeti
sonrasında gelişen doku reaksiyonun ağırlığı ise kümülatif akciğer toz yükü ile ilişkilidir.
Kömür maden tozu içerisinde madenin çıkartıldığı kayanın özelliklerine, kömür damarının
özelliklerine, kömür üretiminde kullanılan teknolojiye, ve tozu azaltıcı önlemlerin
kullanımına göre değişken miktarlarda kuvarts (kristal silika) bulunur. Maruziyet miktarı
direkt olarak ise kişinin çalışma özgeçmişi, işyerindeki tozla mücadeleyi gösteren
mühendislik önlemlerinin etkinliği, kişisel veya statik monitörlerle yapılan toz ölçümlerinin
yapılıp yapılmaması ile belirlenebilir. Bununla birlikte, solunabilir tozu örneklemek kolay bir
işlem değildir. Bazen toz maruziyet süresi ve miktarından ziyade kişisel yatkınlık nedeni ile
çok az bir toz maruziyeti ile de pnömokonyoz gelişebileceği unutulmamalıdır. KİP’in
kontrolu ancak maruziyetin önlenmesi, tıbbi sürveyans, araştırma ve eğitimi de içeren
kapsamlı önleme stratejileri ile mümkün olmaktadır. Madende yapılan çalışmalarda daha az
toz çıkaracak metodların uygulanması (yapılan işlemler sırasında toz oluşumunun en aza
indirilmesi için, önceden yüzeylerin ıslatılması, su bariyerleri ile oluşan tozun yayılmasının
15
engellenmesi ve havada asılı bulunan tozun çöktürülmesi, maden zemininde ve ekipmanların
üzerinde biriken tozun havaya kalkmasını önlemek için yüzeylerin ıslatılması, cevherin
taşınması sırasında toz oluşumunun önlenmesi için (kapalı bantlar, uygun bant hızı vb.)
gerekli önlemlerin alınması), doğru planlanmış havalandırmayla havadaki toz
konsantrasyonunun azaltılması, oluşan tozun çalışanlara ulaşmasını engelleyici tedbirlerin
alınması, belirli aralıklarla ortamdan örnekler almak suretiyle havadaki toz miktarı ve cins
tayininin yapılması birincil önlemler olarak sayılabilir. Maden işçilerinin işe giriş
muayenelerinin, aralıklı (periyodik) kontrol muayenelerinin, geç muayenelerinin (işten
ayrıldıktan sonra) yapılması ise ikincil önlemlerdir. Eğitim ve araştırma bütün bu önlemlerin
planlamasında önemli unsurlardır.
Asbest ateşe, neme, aside ve korozyona dirençli olması yanında güçlü, dayanıklı, esnek ve
ucuz olması gibi çeşitli olumlu özellikleri nedeniyle “mucize mineral” olarak adlandırılmıştır.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra karsinojenik olduğu ortaya çıkınca, ismi adeta
“öldürücü toz” olmuştur. Endüstride “amyant” olarak da bilinen asbest dünyada ısıtma
boruları, yalıtım, su borusu kaplamaları, seramik musluk tutturucuları, zemin, duvar ve
tavanlarda yangın emniyeti için, kanalizasyon boruları, otomobil ve motosiklet fren balataları
gibi pek çok alanda kullanılmaktadır.
Çok büyük bir gerilme direncine sahiptir. Isı ve ses yalıtımı sağlar. Küçük kesitsel çaplarıyla
iğneye benzerler ve kendiliğinden akciğerin periferine geçme eğilimindedirler. Bu özellikleri
nedeniyle kristal tozlardan daha patojenik oldukları düşünülmektedir.
Asbest temasının doğrudan kanıtları akciğer dokusunda (cerrahi veya post-mortem), bronko
alveoler lavajda ve balgamda lif sayısı ve asbest cisimciklerinin varlığıdır. Asbest temasının
16
güvenli bir seviyesinin olmadığı bilinen bir bilimsel gerçektir. Asbestin Avrupa’da da
insanlar için karsinojen olduğu uzun yıllardan beridir bilinmektedir.
Ülkemizde özellikle köy evlerde zemin ve duvarların badanasında kullanılmakta ve “çelpek”,
“aktoprak” gibi değişik isimlerle anılmaktadır. Bu materyalin ezilmesi, toz haline getirilmesi
ve suda eritildikten sonra duvarlara sürülmesi uygulamalarının ise her yıl tekrarlanarak
yapılmaktadır. Türkiye’nin bazı kırsal bölgelerinde sık bir ölüm nedenidir. Anadolu’da
özellikle tarımsal bölgelerde köylüler bu materyali duvarlar için sıva materyali (beyaz alçı),
çatılarda ve zeminlerde su ve ısı yalıtımında, bebe pudrası olarak ve çömlekçilikte
kullanmaktadır. Ülkemizde asbestin endüstriyel kullanımı çok fazla olmamasına rağmen,
çevresel asbest maruziyeti önemli bir halk sağlığı sorunudur.
Metintaş ve arkadaşları mesleki asbest maruziyeti olan kohorta benzer şekilde çevresel asbest
teması olan köylülerde de yüksek oranlarda plevral plaklar ve plevral fibrozis saptamışlardır.
Farklı asbest tiplerinin plevral lezyon yapma sıklıklarını farklı bulmuşlardır. Plevral plakların
yaşla birlikte artış gösterdiğini bildirmişlerdir. Çevresel temas için popülasyonun temasının
doğumla beraber başlamadığını, ilk plevral değişikliklerin yaklaşık 30 yıl sonra oluştuğunu
ve plevral plak insidansının yaşla beraber arttığını bildirmişlerdir.
Yine diğer mesleki asbest vakalarında maruziyetten 15-20 yıl sonra akciğer hastalıklarının
seyrettiği yönündedir. Asbest maruziyeti Asbestozise sebep olur. Bu hastalığa yakalanan
kişiler geçmişte daha çok solunum yetmezliğinden ölmekteyken, günümüzde akciğer kanseri
gittikçe artan oralarda ölüm nedeni olmaktadır.
Ülkemizde asbest temasına bağlı gelişen akciğer ve plevra hastalıklarının gelişiminde daha
çok çevresel temas önemlidir. Asbeste bağlı gelişen hastalıklar önlenebilir hastalıklardır.
Halk sağlığı açısından çevresel asbest temasını azaltmak ve/veya yok etmek için tüm
koruyucu önlemler alınmalıdır.
17
Alüminyum, berilyum, kadmiyum, kobalt, demir ve nikel başta olmak üzere metallerin akut
ve/veya kronik maruziyetlerinin pek çok meslek hastalığına yol açtığı bilinmektedir. Akut ve
Kronik Berilyum Hastalığı metallerin neden olduğu meslek hastalıklarından sadece birisidir.
Berilyum çok yüksek erime noktası, yüksek gerilme direnci, nispeten düşük yoğunluğu ve
yüksek oksitlenme direnci gibi özellikleri nedeniyle savunma, havacılık, uzay,
telekomünikasyon ve bilgisayar endüstrilerinde kullanıma uygun bir metaldir. Günümüzde
özellikle berilyumflorür, berilyumklorür, berilyumnitrat, berilyum sülfat gibi berilyum tuzları
sanayide yaygın olarak kullanılmaktadır. berilyum maruziyeti meslek dışı nedenlerle de
olabilir. Berilyum kullanımının olduğu sektörlerde çalışanların kıyafetleri ile temas etme,
berilyum üretiminin/kullanımının olduğu endüstrilerde yaşanan kazalar ve floresan
lambaların kırılması gibi yollar bu kapsamda değerlendirilebilecek maruziyet biçimleridir.
Hastalık özellikle berilyum bileşiklerinin (özellikle berilyum oksit) inhalasyonuna bağlı
olarak gelişmektedir.
Berilyum kullanımının yaygın olduğu sektörler; Atomik endüstri, Dental teknisyenlik,
Elektronik sanayisi, Laboratuvar, Metal ve alaşım üretimi, Nükleer reaktör endüstrisi, Radar
üretim sektörü, Seramik üretimi, Uçak endüstrisi, Uzay sanayisi dir.
Berilyum tozlarının inhale edilmesi göz, burun, boğaz ve akciğerlerde irritasyona neden olur.
Ateş, halsizlik, burun akıntısı, burun kanaması, prodüktif olmayan öksürük, göğüs ağrısı,
nefes darlığı gibi semptom ve bulgular gelişebilir. Mide bulantısı, kusma, ağızda metalik tat
oluşumu ise rastlanabilecek diğer şikayetlerdir. Ancak ağır maruziyet durumlarında bronşit
ve/veya pnömoni gelişimi ve ciddi vakalarda siyanoz da saptanabilir. Tanı konulduğunda
kronik olmayan hastaların çoğu oksijen tedavisi, gerekirse mekanik ventilasyon desteği ve
18
sekonder enfeksiyonların önlenmesi için antibiyoterapi gibi tedavilerle 1-4 hafta içerisinde
tamamen iyileşirler.
Kronik hastalıkların 2,5μm’den daha küçük çapta ince partikül berilyum tozuna maruz
kalanlarda ve makinistler, bıçakçılar ve şerit testereciler gibi işkollarında çalışanlarda hastalık
gelişme riski daha yüksektir. Son yıllarda bazı çalışmalar deri yoluyla da berilyum
maruziyetinin de berilyum sensitizasyonuna neden olabileceğine işaret etmektedir. Akciğer
temel hedef organ olmasına rağmen hastalık lenf nodları, deri, tükrük bezleri, karaciğer,
dalak, böbrek, kemik, myokard ve iskelet kasını da tutabilir.
Yüksek teknoloji kullanılan sektörler berilyum maruziyeti açısından yüksek risk
taşımaktadırlar. Türkiye’de izin verilen berilyum eşik değeri 2 miligram/m3’tür. Ancak
berilyum için Mesleki Güvenlik ve Sağlık Bakanlığı (Occupational Safety and Health
Administration, OSHA) mesleki maruziyet sınırını 2 mikrogram/m3 olarak belirlemiştir.
Hatta bu sınır 1949 yılında Anatomik Enerji Komisyonu tarafından yüksek bulunarak 0,2
μg/m3 olarak değiştirilmiştir. Berilyum ile mücadelede koruyucu tedbirlerin arttırılması ve
eşik değerlerin düşük tutulması ile yapılabilir.
Bissinosis son 10 yıldır “Organik Tozla İndüklenen Astım Benzeri Hastalık” olarak
tanımlanmaktadır. Özellikle pamuk tozuna kronik maruziyet durumundaki çalışanlarda
öksürük, balgamın arttığı görülmektedir. Gene çalışanlarda yıllık akciğer fonksiyonu kaybı da
hızlanmıştır. Toplam pamuk tozu maruziyetinden çok tozdaki endotoksin konsantrasyonunun
solunumsal semptomlara ve havayolu hastalığına yol açtığı anlaşılmıştır.
Bissinosisin erken döneminin özelliği ilk iş gününde belirgin olan göğüste baskı hissi,
öksürük, hışırtılı solunum ve dispnedir. Bulgular haftanın ilk çalışma gününden sonra
19
düzelmektedirler. Ancak hastalık ilerledikçe göğüste sıkışıklık hissi kronikleşir, solunumsal
yakınmalar ve havaakımı sınırlanması maruziyetten uzaklaşılsa bile kalıcılaşır. Bissinosis
gelişme riski toz maruziyetinin yoğunluğuna, maruziyet süresine, işe ve lif tipine bağlıdır.
Son ürüne (pamuklu giysi) maruz kalmak bissinozise yol açmamaktadır. WHO’nun bissinosis
sınıflandırmasın da Solunum yolu irritasyonu; Evre 1: “Toz maruziyeti ile birlikteki
öksürük”, Evre 2 “Toz maruziyeti ile başlayan veya alevlenen kalıcı balgam (yılın 3
ayında)”, Evre 3 “Toz maruziyeti ile başlayan veya kötüleşen, göğüs hastalığının
alevlenmesiyle gözlenen veya 2 yıldır kalıcı hale gelmiş balgam” olarak tanımlanmıştır.
Çalışma yerlerindeki toz kontrolu, eski teknolojinin terk edilmesi olgu sayısını azaltmaktadır.
KOAH hastalarının %19 unun iş yerinde maruz kalınan zararlı gaz ve partiküllerden
kaynaklandığını göstermektedir. Sülfür oksit/sülfür dioksitler en çok kömür ve gaz yağının
yandığı iş yerlerinde, nitrojen oksit/nitrojen dioksit yüksek ısıda yapılan yakma işlemlerinde
serbestleşir. Trafiğin yoğun olduğu ana arterlerdeki temel kirleticiler nitrojen oksitlerdir.
Trafikte önemli kirleticilerden biriside kurşundur. Tarım alanında çalışanlar; hayvan
yetiştiricileri, çiftçilerde maruz kaldıkları zararlı gaz ve partiküller (ortamdaki amonyak,
hidrojen sülfür, inorganik ve organik tozların miktarı) nedeniyle KOAH gelişebilir. Uzun
süreli kömür, altın madenlerinin tünellerinde, karayolu tünellerinin yapımında, biriket üretim
alanlarında çalışanlarda, solunan partikül miktarı sürekli 10000μg/ m3 ise KOAH meydana
gelme şansızlığı yüksektir. İnşaat sektörü çalışanları toz, α-quartz, yağ buharı ve nitrojen
dioksite maruz kalırlar. Tünel işi çalışanları da benzer zararlı gaz ve partiküllere maruz
kalırlar. Tünel delinirken, kayalar dinamitlenirken çalışanlar sert kaya tozlarına maruz
kalırlar. Bu iş yerlerinde genelde ağır iş makineleri kullanılır. Bu makinelerden karbon
monoksit, nitrojen oksitler, hidrokarbonlar ve çeşitli gaz ve partiküller çalışma alanına
20
serbestleşir. Bu çalışma alanlarında serbestleşen α-quartz akım kısıtlamasına sebep olan ana
elemandır.
KOAH’a neden olan sigara dışı faktörleri mesleksel maruziyet;
Tahıl çiftçiliği; tahıl unları, organik ve inorganik tozlar
Hayvan yetiştiriciliği; organik tozlar, amonyak, hidrojen sülfid,
Toz maruziyeti; kömür madenciliği, sert taş madenciliği, tünel kazıcılığı, betonarme
işletmeciliği, inşaat işçiliği, altın madenciliği, demir ve çelik üretimi, biriket-tuğla
üretimi,
Kimyasallara maruziyet; plastik, tekstil, kauçuk endüstrisi, deri işçiliği, gıda üretim
işçiliği,
Kirletici “Pollutant” maruziyeti; kamyon ve tır taşımacılığı, otomobil yapım ve onarımı,
21
GENEL KORUNMA
Akciğerlerdeki tozun atılmasını sağlayacak veya fibrozisi durduracak bir tedavi yöntemi söz
konusu değildir. Bu yüzden mesleki akciğer hastalıklarında spesifik bir tedaviden söz etmek
mümkün değildir. Bununla birlikte daha ileri etkilenmenin önüne geçmek amacı ile hastanın
işyeri ortamından uzaklaştırılması uygun olur. Ayrıca nefes darlığı, kalp yetmezliği vb.
bulgular olursa veya tabloya enfeksiyon eklenirse uygun tedaviler yapılmalıdır.
İşyeri ortamında toz kontrolu en önemli koruyucu yaklaşımdır. Tozun oluştuğu bölümlerde
uygun havalandırma düzenekleri kurulması, tozumanın önüne geçmek için ıslak çalışma
yöntemi uygulanması, gereken durumlarda koruyucu maskelerin kullanılması gibi önlemler
koruma için önemlidir. Toz kontrolu amacı ile yapılan uygulamaların başarılı olup
olmadığının değerlendirilmesi amacı ile ortamdan hava örnekleri alınarak toz ölçümleri
yapılması gerekir. Ayrıca korunma bakımından işe giriş ve aralıklı kontrol muayeneleri ile
sağlık eğitimi de önemlidir. İşe giriş muayenesinde akciğer rahatsızlığı yönünden riskli
olanlar, aşırı sigara içenler belirlenmeli ve toz maruziyeti olan işlerde çalışması önlenmelidir.
Tozlu işyerlerinde çalışanların belirli aralıklarla tıbbi kontroldan geçirilmesi, radyolojik
muayene yapılması ve solunum fonksiyon testlerinin değerlendirilmesi gerekir. İşin yürütümü
sırasında toz oluşabilecek alanlar ve buralarda alınması gereken önlemlerle gerektiğinde
maske kulanımı vb. konular da sağlık eğitimi çalışmalarında ele alınmalıdır.
Her hekimin hangi yakınmayla kendisine başvurmuş olursa olsun her hastaya “Nasıl bir işte
çalışıyorsunuz?”, “İşinizle ilişkili sağlık probleminiz olduğunu düşünüyor musunuz?”,
“Şikayetleriniz işte veya evde daha iyi veya kötü mü?” ve “Şu anda veya geçmişte toz,
duman, kimyasallar, radyasyon ve gürültüye maruz kaldınız mı?” sorularını yöneltmesi,
düzenli sağlık gözetimi ve teknolojik tedbirlerin alınması mesleki solunum sistemi
hastalıklarını azaltacaktır.
22
Kaynaklar
Meslek Hastalıkları Epidemiyolojisi ‘Temel Kavramlar’; Fatma EVYAPAN;
Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
Meslek Hastalıklarına Genel Klinik Yaklaşım; Arif ÇIMRIN; Dokuz Eylül Tıp
Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
Mesleki Akciğer Hastalıklarında Radyolojik Değerlendirme; Nilüfer AYKAÇ
KONGAR; Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma
Hastanesi
Meslek Hastalıklarının Tanısında Solunum Fonksiyon Testleri; Tunçalp DEMİR;
İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
Mesleki Astım ve Bissinosis; Peri ARBAK; Düzce Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs
Hastalıkları Anabilim Dalı
Silikozis; Metin Akgün; Atatürk Üniversitesi, Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları
Anabilim Dalı
Kömür İşçisi Pnömokonyozu; Meltem TOR; Karaelmas Üniversitesi tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
Asbest İle İlişkili Plevra ve Akciğer Hastalıkları; Tekin YILDIZ, Güngör ATEŞ;
Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
Berilyuma Bağlı Akciğer Hastalıkları; Osman ELBEK,1,Şermin BÖREKÇİ,2;
1,Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı,
Aydın, 2, İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları
Anabilim Dalı
Mesleki Etkenlere Bağlı Gelişen KOAH; Nurhayat YILDIRIM; İstanbul Üniversitesi,
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
Kaynakçada belirtilen kaynaklardan, ilgili mevzuat ve resmi yazışmalardan ve ÇASGEM
eğitim notlarından derlenmiştir.
T.C. EK-1
SAĞLIK BAKANLIĞI
Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Sayı : B10.0.TSH.0.10.00.06.
Çevre Sağlığı Daire Başkanlığı
Mithatpaşa Cad. No:3 B Blok Kat:4 No:22 Sıhhiye /ANKARA
Tel. 0 312 585 13 36
Konu : Silikozis
24.09.2008 / 29184
GENELGE
2008/62
Bilindiği gibi Silikozis, pnömokonyozlar başlığı altında toplanan akciğer hastalıklarındandır.
Hastalık mesleki akciğer hastalıkları arasında hızlı seyreden ve ölümcül olanlarından birisi olup
koruyucu tedbirlerle önlenebilir. Silikozis solunabilir büyüklükteki (0,5-5 µm çaplı) silis
partiküllerinin inhalasyonuyla oluşur ve çoğunlukla radyografiyle saptanabilir. Silikanın yüksek
derecede fibrozis yapıcı etkisinin çeşitli açıklamaları yapılmışsa da hangi mekanizma ile akciğerlerde
granülomlar ve fibrozis oluşturduğu kesin olarak bilinmemektedir.
Yerkabuğunun esas elemanı olan silika başlıca granit, çakmak taşı, kuvars kaya ve taşlarında
bulunur. Silika moleküllerinin bir araya gelmesi ile oluşan kristal formları kuvars, tridinite ve
kristobalit olarak isimlendirilir. Yeraltından çıkarılan cevher ne olursa olsun çok miktarda silisyum
dioksit (SiO2; silika) ile karışmış durumdadır.
Silika kristalleri ile etkilenim koruyucu tedbirlerin alınmadığı taş ocaklarında ve maden
ocaklarında, tünel kazılması, madenin işlenmesi ve öğütülmesi, kayaların delinmesi ve kırılması gibi
işlemler sırasında meydana gelmektedir. Silikozis açısından riskli diğer işler yine kum, kaya, taş veya
madenlerin kullanıldığı ya da işlendiği dökümcülük, cam sanayi, seramik ve çanak çömlek yapımı,
kiremit, çimento üretimi ve kumlama işlemleridir. Kumlama (kuvars tozu püskürtme) işlemleri
sanayide pek çok işte yapılmaktadır. Özellikle döküm ve metal eşya işkolunda boya artıklarının
giderilmesi, döküm işlerinde çapakların giderilmesi örnek verilebilir. Son yıllarda bu hastalığa diş
teknisyenleri ve kot kumlama işleri yapanlarda da dikkat çekici sıklıkta rastlanmaktadır.
Silika ile karşılaşma derecesine göre hastalık Akut, Hızlanmış ya da Kronik formda seyreder.
Hastaların bir kısmında Tüberküloz da gelişir. Hastalığın ortaya çıkışına kadar tozlu ortamda çalışma
süresi genel olarak 10-20 yıldır. Bu süre 2-5 yıla kadar inebilir. Çok tozlu ortamlarda altı aylık bir
çalışma ile silikozis gelişme olasılığı bulunmakla birlikte bu gibi akut silikozis olguları çok enderdir.
Silikozisin tanısı tozla temas öyküsüne ve radyolojik bulgulara elenmesine dayanır. Silikozisin
başlangıç dönemlerinde hiçbir belirti ve fizik muayene bulgusu saptanmazken bu evrede hastalığın
varlığını belli eden tek bulgu röntgen filminde lineer gölgelerde artma ya da serpilmiş ufak (1.5 mm
den küçük) nodüler gölgelerdir. Maruziyetin sürmesi durumunda akciğerlerdeki bu opasiteler boyut ve
sayıca artarak yaygınlaşırlar. Akciğerlerde oluşan bu fibrotik değişiklikler nedeni ile hasta artık
semptom vermeye başlar ve restriktif değişiklikler solunum fonksiyon testleri ile de saptanabilir.
Bakanlık olarak amacımız, büyük opasiteler oluşmadan hatta küçük opasitelerin yoğunluğu
artarak hasta semptomatik hale gelmeden erken tanı koyabilmektir. Akciğerlerde opasiteleri olan
hastalarda hastalığın doğru tanısını koyabilmek için ayrıntılı çevre ve meslek öyküsü almak ve PA
akciğer grafilerini özenle değerlendirmek gerekir.
T.C. EK-1
SAĞLIK BAKANLIĞI
Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Sayı : B10.0.TSH.0.10.00.06.
Çevre Sağlığı Daire Başkanlığı
Mithatpaşa Cad. No:3 B Blok Kat:4 No:22 Sıhhiye /ANKARA
Tel. 0 312 585 13 36
Konu : Silikozis
Bu nedenle yukarıda sözü edilen işlerde çalışan ya da herhangi başka nedenle toza maruz
kalan kişilerde aşağıdaki hususların dikkate alınması gerekmektedir:
1. Akciğer grafilerinde şüpheli yuvarlak opasiteleri olanların teşhise yönelik
anamnezlerinde çalıştığı iş ve işyeri ortamı ile ilgili bilgilerin ayrıntılı olarak alınması
ve gerekli görülenlerin Meslek Hastalıkları Hastanesine sevkinin yapılması,
2. Silikozis teşhisi konulan hastaların çalıştıkları işyerleri ve risk altında olan tüm
işkollarına İl Sağlık Müdürlüğü Gıda Çevre Kontrol Şube Müdürlüğünce gerekli
denetimlerin yapılması,
3. Söz konusu denetimler sırasında şüpheli vakalar görüldüğünde gerekli sevk
işlemlerinin düzenlenmesini sağlamak için işveren ya da işveren temsilcilerinin
uyarılması,
4. Konunun hastaneler, sağlık ocakları ve aile hekimlerine iletilerek tüm sağlık
personeline duyurulması sağlanmalıdır.
Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.
Uzm. Dr. Orhan Fevzi GÜMRÜKÇÜOĞLU
Bakan a.
Müsteşar
DAĞITIM:
81 İl Valiliği