ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

354
T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Batı Dilleri ve Edebiyatları Alman Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Doktora Tezi Tartışma Kültürünün Karşılaştırılması ısından Uzmanların Katıldığı Türkçe Ve Almanca Talkshow Programları Olcay ERÇÖÇEN 2502000117 Tez Danışmanı Prof. Dr. A. Turgay KURULTAY İstanbul 2005

Transcript of ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Page 1: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

T.C.

İstanbul Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Batı Dilleri ve Edebiyatları

Alman Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı

Doktora Tezi

Tartışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Uzmanların Katıldığı Türkçe Ve Almanca Talkshow

Programları

Olcay ERÇÖÇEN

2502000117

Tez Danışmanı

Prof. Dr. A. Turgay KURULTAY

İstanbul 2005

Page 2: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

T.C.

İstanbul Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Batı Dilleri ve Edebiyatları

Alman Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı

Doktora Tezi

Tartışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Uzmanların Katıldığı Türkçe Ve Almanca Talkshow

Programları

Olcay ERÇÖÇEN

2502000117

Tez Danışmanı

Prof. Dr. A. Turgay KURULTAY

İstanbul 2005

Page 3: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

iii

ÖZ

Söylem çözümlemesine yönelik olan bu çalışmada, Türkçe ve Almanca uzmanların

tartıştığı talkshow program örnekleri kullanılarak argüman ve argümanların

gerekçelendirme kısımları karşılaştırmalı olarak işleyiş ve kültürel açıdan

incelenmiştir. Bu amaçla uygulamalı söylem analizi yöntemleri ve argüman

kuramından yararlanılmıştır. Uygulamalı söylem analizi yöntemleri ve argüman

kuramı birleştirilerek amaca uygun makro ve mikro inceleme kriterleri belirlenmiş

olup, uygulama bu kriterlere bağlı olarak gerçekleştirilmiştir. Sonuçta uzman

tartışmalarındaki kültürel söylem yapıları karşılaştırmalı olarak ortaya konulmuş ve

tanımlanmıştır.

Anahtar Sözcükler: Konuşma akışı, soru-cevap akışı, anlam ayırt edici işaretler,

argüman, argümanların gerekçelendirme kısımları, tartışma kültürü.

ABSTRACT

In this study, which is related to discourse analysis, the argument and justification

parts of the arguments by using examples of Turkish and German talkshow

programmes being discussed by the experts of the topics have been comparatively

examined for functional and cultural point of view. For this purpose, applied

discourse-analysis methods and argument theory have been utilized. By combining

the methods of applied discourse-analysis with argument theory, macro- and

microanalysis criteria have been defined and the application has been accomplished

based on these criteria. Finally, cultural discourse structures in the discussions of the

experts have been comparatively determined and defined.

Key Words: Speech sequence, Question-answer sequence, sense arrangement signs,

argument, justification part of argument, discussion culture.

Page 4: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

iv

ÖNSÖZ

Toplumsal yaşamın temelini oluşturan kültür, dil ve iletişim olgusuyla iç içedir. Nasıl

dil kullandığımızı, nasıl tartıştığımızı, iletişimde neyi hedeflediğimizi, eylemlerimizi

belirlerken, aynı zamanda bizim kullandığımız dili ve tartışma yöntemimizi

belirleyen bir ilişki örgüsü de mevcuttur. Toplumsal ilişkilerimizde sorunları ele

alışımız, farklı görüşlere ne kadar açık olduğumuzla, önyargılarımızın ne kadar esiri

olduğumuzla, dile nasıl yaklaştığımızla ve birbirimizle nasıl tartıştığımızla ilgilidir.

İçinde bulunduğumuz günlerde de sorunları ele alırken konuşmanın, bazen konuyu

aydınlığa kavuşturmak yerine, kafaları daha da karıştırabildiğine ve birbirini anlamak

ve sorun çözmekten öte gerginliği artırıcı bir etki yapabildiğine tanık oluyoruz. Bir

dönem ‘Yargıtay Başkanlığı’ yapan Sami Selçuk 1993’te yayınladığı ‘Önce Dil’

kitabında bu durumu kastederek ‘tartışma kirlenmesinden’ söz etmiştir.

Sorunlarını konuşarak, tartışarak çözen bir toplum olma yolunda nasıl davranıyoruz?

Batılı toplumların demokrasi ve aydınlanma geleneğini örnek aldığımızı hep

söylüyoruz; ama acaba sorunumuzu aklın kılavuzluğunda dile yansıtırken, kendimizi

nasıl ifade ediyoruz? Bu noktada kültürümüzün üzerimizdeki etkileri nelerdir?

Sorunlara nesnel bilgiyle yaklaşarak ve çeşitli yönlerini düşünerek nasıl tartışıyoruz?

Evrensel bir bilgi alanının temsilcileri olarak görülen uzmanların tartışmalarında bu

sorunları ele aldık, özellikle de talkshow gibi toplum önünde yapıldığında konuşma

ve tartışmaları bu açıdan çözümlemek istedik.

Akılcı bir toplumda iletişimsel eylemin önemine işaret eden çağdaş Alman filozof

Jürgen Habermas evrensel pragmatik düşüncesiyle, sosyal yaşantımızdaki iletişimsel

etkileşmenin temeline inmeyi amaçlar. Yüksek lisans tezimde çalıştığım modernite

konusuna bağlı olarak Habermas’ın ‘İletişimsel Eylem’ kitabında yer alan kuramı,

içinde yaşadığımız tartışma kültürü sorunlarını daha farklı bir gözle görmeme, yeni

sorular sormama yol açtı. Özellikle sonradan modernleşmiş veya Batı dışında

modernleşmiş toplumların tartışma kültürlerinin nitelikleriyle daha etraflıca

ilgilenmeye karar vermemi de bu sorular sağladı. Tez çalışmam sırasında dil-kültür

Page 5: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

v

bağlantısı bakımından gidip görme şansı bulduğum Japonya’da, Türk ve Japon dil-

kültürünü de iki doğu kültürü özellikleri açısından karşılaştırmalı incelemeyi

isterdim. Özellikle Tokyo’daki Sofia Üniversitesi’nin- ‘Alman Dili ve Kültürü’

bölümünde, Sayın TAKAHASHİ’nin derslerini izleyip ses kayıtları yapma imkanını

bulmam, Japon diliyle düşünen halkın Almanca kullanımının kültürel boyutuna

yönelik inceleme isteğimin artmasını sağlamıştır. Böyle bir çalışmanın Türkiye’yi

sadece ‘Batılı’ kültürü ile karşılaştırmayı değil de ‘Doğu’ kültürü ile de

karşılaştırmayı sağlayabilirdi. Ne var ki bunun için Japonca bilmem, veya Japonca

bilen birileriyle paralel bir çalışma yapmam gerekiyordu. Bu altyapı eksikliğinden

dolayı çalışmamı Almanca-Türkçe ortamına yöneltmekle yetindim. Bu çalışmaya,

Japonya’daki gözlemlerim ve araştırmalarımın yanı sıra Almanya’daki kütüphane

çalışmalarımın da büyük katkısı olmuştur. Başlangıçta “iletişim stratejileri ve kültür”

olarak geniş kapsamlı tuttuğumuz tez konusu çalışma süreci içinde somutlaşarak

şekillenmiştir.

Günümüzde dilbilim çalışmaları içinde spontane konuşma ortamlarının incelenmesi,

teknik ifadesiyle “uygulamalı söylem analizi” çalışmaları giderek önemli bir yer

tutmaktadır. Konuşmaları ampirik bir yaklaşımla gerçek ortamları içinde ve tüm

unsurlarıyla, sosyal bir davranış bütünü içinde ele alan bu çalışmalar yukarıda

sözünü ettiğim sorulara ışık tutma konusunda da önemli bir çıkış noktası olarak

kabul edilir. Medyadaki sözlü iletişimin incelenmesinde bu sorunun geniş toplumsal

etkilerini gözlemleme olanağı verir.

Söylem analizine veya söylem çözümlemesine dönük bir çalışma olan bu çalışmada

teorik arka plan Dortmund Üniversitesi’nden Gisela Brünner ve arkadaşlarının

çalışmalarına bağlı kalınarak oluşturulmuştur. ‘Uygulamalı Söylem Analizi’

çalışması olarak bilinmesi gereken bu çalışmamızın aynı isim altında ve uygulama

yöntemi açısından Türkiye’de benzerleri fazla öne çıkmamış olsa da, yakın

çalışmaların varlığından bahsetmek gerekir. Türkiye’deki çalışmalara bu çalışmanın

Giriş Bölümü’nde yer verilmiş olsa da, burada çalışmamızın Türkiye’deki çalışmalar

arasındaki konumunu belirtmek açısından, değinmekte yarar görmekteyiz.

Page 6: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

vi

Ülkemizde dilbilim çalışmaları geniş bir yer tutmakla birlikte söylem çalışmaları

uzun süreden beri, metindilbilim çalışmaları adı altında da çok yönlü

yürütülmektedir. Özellikle de yazılı metinlerin çözümlenmesi konusunda geniş

araştırmalar yapılmaktadır. Söylem çözümlenmesi ve metindilbilim çalışmaları her

ne kadar iç içe geçmiş çalışmalar gibi gözükse de bazı araştırmacılarımız tarafından

farklılıkları da ortaya konulmuştur. Türkiye’deki Metindilbilim çalışmalarında ise

saygıdeğer Hocam, Sayın Şeyda Ozil’i bu noktada anmak istiyorum. Ayrıca

çalışmaları ile değerli katkılarda bulunun Hocam Sayın Canan Şenöz Ayata’yı da

anmadan edemeyeceğim. Canan Şenöz Ayata ‘Metindilbilim ve Türkçe’ başlıklı

kitabında kapsamlı bir şekilde metindilbilim ve söylem çözümlenmesi konusunu ele

almıştır. ‘Söylem’ ve ‘metindilbilimin’ Türkiye ayağını incelemiştir. Kitabında

‘Söylem’ konusunda Türkiye’de yapılan çalışmaların özellikle 1980’lerde başlayıp

1990’lı yıllarda hız kazandığı belirtilmektedir. Önceleri söylem kavramının içeriğine

yönelik çalışmalar yer alsa da, zamanla bu çalışmalar metindilbilimle alakalı olarak,

‘yazılı metinlerin söylem çözümlenmesi’, daha sonra da bazı çalışmalarda giderek

‘sözlü dilin incelenmesi bakımından söylem çözümlenmesi’ şeklinde yer almıştır.

‘Uygulamalı Söylem Analizi’ ise söylem çözümlemesi çalışmalarının bir alt alanı

olarak değerlendirilebilir. Sözlü dilin tüm unsurlarıyla değerlendirilmesini ve kurum

içi iletişimin öğretilmesini hedef alır ve bu da spontane konuşmaların ciddi bir

transkripsiyonu ile sağlanır. Uygulamada transkripsiyon aracını kullandığı için, diğer

söylem çözümlemelerinden farklı bir yöntem izlenir. Bu nedenle çalışmamızın

inceleme kısmı ve kuramsal alt yapısı ağırlıklı olarak ‘Uygulamalı Söylem Analizi’

yöntemleri dikkate alınarak oluşturulmuştur. Tartışma söylemlerinin kültürel

karşılaştırılmasını amaç edindiğimiz ve tartışmanın davranışlarımızla ilgili

izlenimlerimizi sınamaya ve temellendirmeye olanak vereceğini düşündüğümüz için,

çalışmamızı ayrıca kültürel karşılaştırmalı zemin üzerinde şekillendirdik.

Kendi içinde yeni sorularla ilerleyen bu çalışma sırasında her zaman beni

destekleyen ve zevkle çalışmamı sağlayan danışmanım Sayın Prof. Dr. A. Turgay

KURULTAY başta olmak üzere, tez izleme komiteleri toplantılarında bana her

Page 7: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

vii

zaman dostça tavsiyelerde bulunmuş ve destekleriyle yeni görüşler kazanmamda

büyük katkıları olan Sayın Prof. Dr. Nilüfer TAPAN ve Prof. Dr. Zeynep SAYIN

BALIKÇIOĞLU’na teşekkür borçluyum. Ayrıca küçümsenmeyecek yardımıyla bana

maddi ve manevi desteklerde bulunan eşime, aileme, ve burada sayamadığım fakat

doktora çalışmalarım sırasında desteklerini gördüğüm herkese çok teşekkür

ediyorum.

Page 8: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

viii

İÇİNDEKİLER

ÖZ (Türkçe- İngilizce) ................................................................................................iii

ÖNSÖZ........................................................................................................................iv

İÇİNDEKİLER..........................................................................................................viii

TABLOLAR, ŞEKİLLER LİSTESİ............................................................................xi

0.GİRİŞ.........................................................................................................................1

BÖLÜM 1: SÖYLEM ANALİZİ ÇALIŞMALARININ İLK AŞAMALARI VE DİL-

KÜLTÜR İLİŞKİSİ....................................................................................................13

1.1. DİYALOG (SÖYLEŞİ), SÖYLEM VE İLETİŞİM KAVRAMLARI................13

1.1.1.Edimbilim: Austin ve Searle Kuramları...................................................21

1.1.2.Edimbilim ve Paul Grice’in Konuşma Kuralları......................................35

1.2. UYGULAMALI SÖYLEM ANALİZİ AÇISINDAN YAZILI DİL VE SÖZLÜ

DİL FARKI: KONUŞMA DİLİNİN ANALİZİ ........................................................39

1.2.1. Söylem Çözümlemesi, Uygulamalı Söylem Analizi Çalışmalarının

Gelişimi: Amaç, Uygulama Basamakları ve Transkripsiyon Yöntemi.............43

1.2.2. Dilbilim Çalışmalarında Dil-Kültür İlişkisi............................................56

BÖLÜM 2: UYGULAMALI SÖYLEM ANALİZİ VE ARGÜMAN

KURAMI....................................................................................................................63

2.1. DİLBİLİM-İLETİŞİMBİLİM ÇALIŞMALARI VE TEMEL

KRİTERLER...............................................................................................................63

2.1.1.Dilin İşleyişine (Mekanizmasına) ve İçeriğine Yönelik Temel Kriterler.64

2.1.1.1.İletişim Durumu ve Ortamı..........................................................64

2.1.1.2.Bağlam (Konu ve Amaç, Niyet)..................................................65

2.1.1.3.Dilin Anlaşılmasına Yönelik İrdeleme: Anlama-Yorumlamada

Ayırt Edici İşaretler..................................................................................68

2.1.2. Dilin kültürel İşleyişine Yönelik Çalışmalar...........................................72

2.1.2.1.İletişimsel Roller-İmajlar, Sosyo-Kültürel Farklılıklar...............72

Page 9: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

ix

2.1.2.2.Kişisel Amaçlı Dil Kullanımı Olarak İletişim Stratejilerinden

Bazılarının Konuşma Akışı İçinde İşleyişi..............................................75

2.2. ARGÜMAN KURAMI İLE UYGULAMALI SÖYLEM ANALİZİ

YÖNTEMİNİN BİRLEŞTİRİLEREK MAKRO-MİKRO İNCELEMENİN

OLUŞTURULMASI...................................................................................................84

2.2.1. Argüman Nedir?- Argüman Araştırmaları..............................................84

2.2.2.Uygulamalı Söylem Analizi Yönteminin Argüman Kuramıyla

Birleştirilmesi ve Konuşma Akışı Değerlendirmesi..........................................96

2.2.2.1.Konuşma Akışı İçinde Ayırt Edici İşaretler...............................100

2.2.2.2. Konuşma Akışı İçinde Soru ve Cevap Paslaşması....................103

2.2.3. Sözlü İletişimin Makro ve Mikro İnceleme Şemasının Oluşturulması.111

2.2.4. Makro ve Mikro İncelemede Kullanılan Kısaltmalar............................117

BÖLÜM 3: KİTLE İLETİŞİMİNDE TALKSHOW KAVRAMI VE TİPLERİ......119

3.1. SÖZLÜ İLETİŞİM TÜRLERİ VE KİTLE İLETİŞİMİ ÇALIŞMALARI........119

3.2.TALKSHOW KAVRAMI VE TELEVİZYONDAKİ TARTIŞMA

PROGRAMLARI OLARAK TALKSHOW TİPLERİ............................................121

3.2.1.Uzmanların Tartıştığı Talkshow Programlarını Diğer Talkshow

Tiplerinden Ayıran Özellikler.........................................................................125

3.2.1.1.Tartışmaların İşleyişi Açısından Talkshow Tipleri....................129

3.2.1.2.Program İçeriğine ve Kültürel Duruşa Göre Uzmanların Tartıştığı

Talkshow Programlarını Diğer Talkshow Programlarından Ayıran

Özellikler ...............................................................................................166

3.2.2.Söylem Analizi İçin Seçilen Uzmanların Tartıştığı Talkshow

Programlarının İşleyiş ve Tartışma Kültürü Açısından Karşılaştırılması.......173

BÖLÜM 4: UYGULAMA (TÜRKÇE-ALMANCA ÖRNEKLERİN

İNCELENMESİ).......................................................................................................176

4.1. TÜRKÇE ÖRNEKLER.....................................................................................178

4.2. ALMANCA ÖRNEKLER.................................................................................198

4.3. KARŞILAŞTIRMA SONUÇLARI...................................................................218

Page 10: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

x

SONUÇ.....................................................................................................................223

KAYNAKÇA............................................................................................................234

EK 1: TÜRKÇE YAYININ TAM ANALİZİ...........................................................250

EK 2: ALMANCA YAYININ TAM ANALİZİ.......................................................304

EK 3: CD 1 ve CD 2 ÖRNEK-FİLM........................................................................342

ÖZGEÇMİŞ..............................................................................................................343

Page 11: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

xi

TABLOLAR, ŞEKİLLER LİSTESİ

Tablo 1 Günay; yazılı dil sözlü dil farkı s.40

Şekil 1 Zimmermann; metin iç bölümlemesi s.64

Şekil 2 Salma-Cazacu; tüm bağlamlar s.66

Şekil 3 Genel Bağlam ve alt bağlamlar s.67

Tablo 2 Grütz; metnin üretme ve yorumlama stratejileri s.76

Tablo 3 Habermas, argüman tipleri sınıflandırması s.88

Şekil 4 Baßler; argüman şeması s.90

Şekil 5 Baßler; argüman ve gerekçelendirme kısımlarının işleyişi s.91

Tablo 4 Türkçe-Almanca program incelemesinin soru tipleri sayısı s.110

Tablo 5 Makro ve Mikro inceleme tablosu s.112

Şekil 6 Mikro analiz şeması s.115

Şekil 7 Pollok ve Lamprecht; talkshow programlarının genel şekli s.123

Tablo 6 Sık kullanılan başlangıç işaretleri s.222

Page 12: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

1

0.GİRİŞ “KONFÜÇYÜS'e sordular: Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu? Büyük düşünür şöyle yanıtladı: -Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım. Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler iyi yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” (Aktaran: Selçuk 1993:8)

İnsanın varoluşuna dair en önemli olgularından biri olan dil, aynı zamanda insanın

varlığını sürdürmesi için gereklidir. Ünlü filozof Konfüçyüs’ün de dikkat çektiği gibi

dilin toplumsal yaşamı düzenlemede etkisi büyüktür. Şüphesiz insan düşüncesi dile

yansır ve dil insana düşünmeyi öğretir. Bu çift yönlü bir süreç olduğundan dil için iki

yönlü düşünmek gerekir: Dil bir taraftan bireyin düşüncesini topluma aktarırken,

diğer taraftan da toplumsal düşünmeyi bireye kabul ettirir. Bir toplumun bireylerinin

dilinden o toplumun kültürü okunmaktadır. Bu açıdan bakılırsa toplumun dilini

araştırmakla, o toplumun kültürü hakkında bir şeyler söylenebilir. Çalışmamızda bu

temel düşünceden hareket ederek, dilden kültürü araştırmayı iş edindik.

Çalışmamız söylem çözümlemesi veya söylem analizine yönelik bir çalışmadır.

Öncelikle söylem çözümlemesi çalışmalarının Türkiye ayağına değinerek,

Türkiye’deki benzer çalışmalar arasındaki yerini somutlaştırmak gerekmiştir. Bu

konuda Canan Şenöz Ayata’nın kitabı ‘Metindilbilim ve Türkçe’ (Ayata 2005)

anmaya değerdir. Türkiye’de yapılan ‘söylem’ kavramı ile ilgili dergi ve kitaplardaki

araştırmalar neticesinde, “Türkçe dilbilim metinlerinde ‘söylem’ sözcüğünün sözlü

ve yazılı metinleri kapsamanın ötesinde, daha geniş anlamlar taşıdığı(ndan...)” söz

etmiştir (Ayata 2005:53). Buna göre Türkiye’deki araştırmacıların İngilizce,

Almanca ve Fransızca kaynaklara bağlı olarak, çalışmalarında ‘metindilbilim’ yerine

‘söylem çözümlemesi’, ‘metin’ yerine de ‘söylem’ terimini tercih ettiklerini ortaya

çıkartmıştır. Türkiye’deki çalışmalarda ‘metin’ ve ‘söylem’ sözcüklerinin bazen aynı

anlamda bazen farklı anlamlarda kullanıldıklarından bahseden Ayata, farklı anlamda

kullanıldıklarında söylemin, ‘iletişimle ilgili durumlarda’ kullanıldığını belirtmiştir

Page 13: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

2

(bkz. Ayata 2005:43). Bu çalışmada söylem kavramından ‘sözlü dilin iletişimsel

etkileşim ortamındaki amaç ve niyet açısından işleyişi anlaşılacaktır. Bu sebeple

‘iletişim işlevi’ yerine, ‘iletişim işleyişini’ tercih edilse de, işleyiş sözcüğü Ahmet

Kocaman’daki ‘iletişim işlevi’ ile aynı anlamdadır.

Yine Ayata, kitabında, Türkiye’de yürütülen dilbilim çalışmalarında ‘söylem’

teriminin ilk kez 1980’lerde göze çarptığını söylemektedir:

“Türkçe’de söylem kavramı ‘ilk kez dilbilim terimi olarak 1980’lerin başlarında Berke Vardar ve arkadaşlarınca yayınlanan Dilbilim ve Dil bağlanması açısından ele alınan sözce’ biçiminde kullanılmıştır’. (...) Günümüzde söylem kavramından anlaşılan ‘bağlam içinde metin’dir. (Ayata 2005:44)

Söylem çalışmalarına Türkiye’de önceleri söylem kavramının açıklamasına yönelik

çalışmalar olarak rastlandığı ve bu çalışmaların 1980’lerde başlayıp 1990’lı yıllarda

hız kazandığı belirtilmektedir. Hacettepe Üniversitesinden Ahmet Kocaman bu

açıdan Türkiye’de öne çıkan bir isimdir ve 1980’lerde söylem çözümlemesi dersini,

bağlı bulunduğu Üniversitede vermeye başlamıştır. Söylem çalışmaları bundan sonra

bir çok üniversitede yaygınlaşarak sürdürülmüştür.

Yurt dışı kaynaklı söylem çalışmalarına bakıldığında söylem çözümlemelerinin

‘söylem analizi’ adı altında spesifikleştikleri görülmektedir, yani bir çeşit ‘alt alan’

oluşturmaktadır. Günümüzde önemli olan iki çalışmadan bahsetmek doğru olacaktır.

Bunlardan ilki, bu çalışmada uygulama yönteminden yararlandığımız ve

çalışmamızın teorik arka planını oluşturan ‘uygulamalı söylem analizi’ «angewandte

diskurs Forschung», diğeri ise ‘eleştirel söylem analizi’ «critical discourse

analysis» çalışmalarıdır. Bunlar ‘genel anlamda söylem analizine’ (discourse

analysis) dayalı çalışmalar olsa da, çalışmalarında (aldıkları farklı ön isimlere bağlı

olarak) farklı amaçlar içermektedir. ‘Uygulamalı Dilbilim’ ve ‘Söylem Analizi’

çalışması olan ‘Uygulamalı Söylem Analizi’ Dortmund Üniversitesinden Gisela

Brünner, Köln Üniversitesinden Michael Becker-Mrotzek ve ekibinin araştırmalarına

bağlı yürütülmektedir. ‘Uygulamalı Söylem Araştırmaları’ [Angewandte

Diskursforschung] (bkz. Brünner ve Becker-Mrotzek 2002) ve ‘Konuşma Yetisinin

Page 14: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

3

Analizi ve İletisi’ [Analyse und Vermittlung von Gesprächskompetenz] (bkz.

Becker-Mrotzek ve Brünner) bu çalışmalara örnek iki kitaptır. Çalışmamızda

kapsamlı bir biçimde irdelenmiş olan bu çalışmadan burada daha fazla

bahsedilmeyecektir.

Diğer söylem çözümlemesi çalışması olan ‘Eleştirel Söylem Analizinin’ günümüzde

önde gelen kuramcısı ise Amsterdam Üniversitesinden Teun A. van Dijk olarak

kabul edilmektedir. Van Dijk önceleri gramer ve dilbilim çalışmış olsa da daha sonra

söylem çalışmaları ve dil kültür bağlantısı üzerinden eleştirel söylem analizi üzerinde

yoğunlaşmıştır. ‘Discourse and Racism’ (Van Dijk 2002) gibi yazıları

bulunmaktadır. Buradaki amaç söylemden yola çıkarak toplumsal olguları

açıklamaktır. Habermas’taki ‘eleştirel’ düşüncede olduğu gibi (bkz. Kılıçarslan

1999). Buna, toplum olaylarının açıklanmasında dilbilim-söylem çözümlenmesinden

yararlanma da diyebiliriz. Ayata, söylem kavramının, ‘Eleştirel Söylem

Çözümlemesi (veya Analizi)’ içinde geniş bir anlam alanına sahip olduğu

gözlemlemiştir:

“Söylem kavramı, eleştirel söylem çözümlemesi içerisinde geniş bir anlam alanına sahiptir. Eleştirel söylem çözümlemesi, söylemi toplumsal bir gerçekleşme biçimi olan dilin, sözlü ve yazılı kullanımı olarak görür. Söylemden yola çıkarak toplumsal olguları açıklamayı amaçlar.” (Ayata 2005:47)

Van Dijk’a paralel çalışmalara ülkemizde de rastlanılmaktadır. Dokuz Eylül

Üniversitesi’nden Semiramis Yağcıoğlu ideolojik söylemlere yönelik, ‘dilin

ideolojiyi yansıtan bir anlatım olduğunu’ düşünmekte ve bu yönde çalışmalar

yapmaktadır (Dokuz Eylül/İzmir: Haziran 2002).

Ege Üniversitesi’nden Lütfiye Oktar ve Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Semiramis

Yağcıoğlu’nun ortak bildirileri olan ‘Türkçe’de Söylem Yapısı ve Artgönderim’

isimli makalede olduğu gibi (bkz. Oktar ve Yağcıoğlu 1997), Türkiye’de önceleri

söylem kavramının içeriğine (daha çok metindilbilimle alakalı yazılı metinlerin

söylem çözümlenmesine) yönelik çalışmalar görülmüştür. Bunlar giderek sözlü

metinlerin söylem çözümlemesine yönelmiştir: İdeolojik dilin araştırılması; iletişim

Page 15: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

4

olgusunun araştırılması; medya ve reklam dilinin araştırılması; politik söylemlerin

araştırılması gibi.

Spontane, günlük, sözlü ve konuşulan dilin analizinde söylem çözümlenmesi (veya

söylem analizi) gündeme gelmektedir. Özellikle de sözlü metinlerin analizi ile

uğraşanların genellikle ‘söylem’ kavramını kullandıklarına dikkat çeken Ayata bunu

şu şekilde dile getirir:

“Sözlü metinleri inceleyen dilbilimsel çalışmalardaysa, genellikle söylem kavramına yer verildiği gözlenmiştir. Dilbilim Araştırmaları (1998)’de yer alan üç çalışmada Alev Yemenici: ‘Haber Tartışmalarında Kullanılan Dil Üzerine’, Nurdan Özbek: ‘Türkçe’de Söylem Belirleyicileri’, Nalan Büyükkantarcıoğlu: ‘Konuşma Çözümlemesinde Sözel Olmayan Göstergelerin İşlevleri Üzerine’ sözlü metinler için söylem teriminin kullanılması bu duruma örnek oluşturmaktadır.” (Ayata 2005:53)

Yine Ayata, Türkiye’de yapılan bazı çalışmalar ve çalışma konularına değinmiştir,

bunlar: Sumru Özsoy, H. Mesut Meral ve H. Kemal Ekenel, ses sinyallerini

çözümleyerek yaptıkları çalışmada Türkçe konuşmalarda aktarılan dört duyguyu

(sevinç, üzüntü, kızgınlık, olağan) incelemişlerdir. Diğer taraftan Cem Yüksel ve

Hanifi Sever, sesbilimsel yöntemle adli konuşmacıların ses kayıtlarının nasıl

incelenebildiğini örneklerle açıklamışlardır (bkz. Ayata 2003:150). Türkiye’de

söylem çözümlemesi ile ilgili buna benzer birçok çalışmalar vardır ve yapılmaktadır.

Ancak her ne kadar bu çalışmamıza paralellik teşkil eden söylem çözümlemesi

çalışması varsa da bunlar yöntem ve uygulama esasları bakımından farklılık

göstermektedirler. Bu farklılığa rağmen benzer olduğunu düşündüğümüz belli başlı

çalışmalar vardır: Bunlar yukarıda sözünü ettiğimiz, Alev Yemenici; “Haber

tartışmalarında kullanılan dil üzerine” (Yemenici 1998) ve Cem Yüksel; “Adli

konuşmacı tanıma incelemelerinde şüphelilerin söylem çözümlemelerinin rolü”

(Yüksel 2002) çalışmalarının yanı sıra, Işıl Özyıldırım; “Yasa dilinin söylem

özellikleri” (Özyıldırım 2002-2003) ve Olcay Erçöçen; “Uygulamalı Söylem

Çözümlemesi İle Doktor-Hasta İletişiminde İletişimsel Eylemin Gösterilmesi ve

İletişim Sorununun Farkına Varılması” (Erçöçen 2004) gibi çalışmalardır.

Page 16: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

5

Diğer taraftan genellenecek olursa dünyada ve Türkiye’de sözlü dilin araştırılmasına

yönelik çalışmaların sayısı oldukça fazladır. Özellikle de medya iletişimi konusunda

bir çok çalışmaya rastlanılmaktadır. Günümüzde, dünyada olduğu gibi, Türkiye’de

de gelişen ve hız kazanan haberleşme ağlarına bağlı olarak iletişim televizyonlara

taşınmıştır. Bilgi toplumu veya aydınlanmış toplum olarak değerlendirilen günümüz

toplumlarında, sorunları halka açık yayınlarla tartışarak çözümlemeye çalışan

ülkelerin sayısı hiç de az değildir. Türkiye’de de tartışma konuşmalarının giderek

kitlelere açılarak yaygınlaşması ve halka mal edilmesi, bizde ‘nasıl tartışıyoruz?’

sorusunu gündeme getirmiştir. Türkçe ve Almanca karşılaştırmalı olarak yaptığımız

bu çalışmada, konuyu da daraltarak ‘bilimsel anlamda nasıl tartışıyoruz?’ sorusuna

yöneldik. Bu nedenle Türkçe ve Almanca televizyonda uzman kişilerin yer aldığı

tartışma programlarında kullanılan sözlü ve spontane konuşmaları çözümleyerek -

dilin tartışma kültürünü yansıttığı gerçeğine de bağlı kalarak-, tartışma kültürüne

yönelik bulgulara ulaşmayı ve karşılaştırmayı hedefledik. Zaman zaman

duygusallığın ön plana çıktığını ve tartışmaların, Sami Selçuk’un da ifadesiyle,

‘tartışma kirlenmesi’ yarattığı düşüncesini dikkate aldığımızda, konuya ilgimiz daha

da artmıştır. Bizi çalışmaya tetikleyen tam da bu düşünce olmuştur.

Bu açıdan bakıldığında çalışmada iki bakış açısı dikkat çeker; (1) çalışmanın kültürel

boyutu uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki iletişimsel etkileşim

üzerinden tartışma kültürü ortaya konulabilir düşüncesine dayanmaktadır; (2)

çalışmanın, dilin işleyişine yönelik boyutu sözlü, spontane iletişimin argüman ve

argümanların gerekçelendirilme kısımlarının işleyişine göre çözümlenmesi oluşturur.

Dilin işleyişine (mekanizmasına) yönelik yöntem, uygulamalı söylem analizine ve

argüman kuramına dayanmaktadır.

Çalışmanın sözlü iletişimi de kapsaması dolayısı ile zaman zaman dil ve iletişim

konuları gündeme gelmiştir. Zira sadece yazılı ve sözlü dille ilgili çalışmalara

bakıldığında ve ‘konuşma’ denildiğinde kişinin sosyal ortamından, ruhsal durumuna

kadar bir dizi koşulları ve üslup gibi bir dizi unsurların ön plana çıkartmak da

gerekebilir. Bu çok yönlülüğe bağlı olarak, toplumdilbilime bağlı dil araştırmalarının

Page 17: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

6

disiplinler arası çalışmaya gerek duydukları bilinmektedir. Paralel bir örnek olarak

sosyolojiden söz edersek, Deppermann ve Hartung’a göre sosyoloji şu bilimlerle

çalışmaktadır:

“(...) Sosyoloji (örnek; Konuşma analizi, etnometodoloji ve Goffmann’cı iletişimsel etkileşim analizleri), Dilbilim (örnek; konuşma-dili-araştırmaları ve toplumdilbilim), Etnoloji (iletişimsel Etnografi), Felsefe (örnek; Grice’cı Edimbilimin anlamsal tüketim kuramı, söz eylem kuramı ve Foucault’cu Eytişim analizi) ve Psikoloji (Organon Modeli*, Etkinlik kuramı, dil dışı iletişim ve etkileşim sistemleri araştırmaları)” (Deppermann ve Hartung 2000:1).

İletişim konulu çalışmalar düşünüldüğünde, iletişim bilimine yönelik edimbilimsel

(veya pragmatik) çalışma ne anlambilimden ne de toplumdilbilimden

soyutlanabilmiştir. Dolayısıyla burada edimbilim önemli bir yer tutmaktadır.

“Edimbilimi ilgilendiren anlamsal–iletişimsel unsurlardır (...)” (Filipec 1992:180).

Söz eylem (speech act) edimbilimin konusudur. Bu kuram ve metindilbilim

çerçevesinde günümüz sözlü dil araştırmalarına kadar uzanan bir dizi çalışmalar

gerçekleştirilmiştir. Söz-eylem araştırmaları, konuşmaların veya diyaloğun

araştırılmasında gerçek ve özgün konuşma verilerinden hareket edilmesi noktasına

ulaşan söylem analizi çalışmalarına kadar getirilmiştir. Uygulamalı dilbilim çalışması

olan bu çalışma aynı zamanda diyalog analizi ve söylem analizi çalışmasıdır. Dilsel

ifadelerin ses, söz, anlam analizinin yanı sıra, kişilerin sosyal hayattaki iletişimsel

eylemlerini de konu alır. Metin üretme ve yorumlamaya dair zihinsel durumların

incelenmesi (psikolojik durumlarının iletişime etkisi) gibi geniş bir konuyu da

kapsar. Gerçek ve özgün konuşma ortamları çalışmalarda örneklenir; sözlü dil

araştırmalarının buna bağlı gerçekleştirilmesinde kuşkusuz teknolojik gelişmenin de

rolü çok büyüktür. Nitekim cihazlar yardımıyla sözlü dile ait veriler videoya kayıt

edilir ve ihtiyaç duyuldukça tekrar incelenebilir. Uygulamasında cihazlara ihtiyaç

duyan uygulamalı söylem analizinde bu gereksinim, iletişimsel etkileşimin doğal

iletişim ortamındaki verilerinin toplanmasında ve etkileşim dilinin analizinde

gereklidir.

* Organon-Model: Dilin araçsal işleyişini (gerçeklikle kurduğu bağı) gösteren bir iletişim modelidir.

Page 18: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

7

‘Diyalog analizi’ olarak da isimlendirilen uygulamalı söylem analizi çalışmaları

sözlü dilin incelenmesine yönelik çalışmalar şeklinde 70’li yılların başından bu yana,

konuşma dilinin analizine ilişkin araştırmalar yürütmekte ve kişi veya gruplar arası

sözlü veya sözsüz etkileşimde söz-eylemin araştırılması olarak sürdürülmektedir.

Burada genellikle iletişimsel etkileşim çerçevesinde sözlü dilin günlük hayatta,

kurum ve kuruluşlardaki incelenmesi söz konusudur.

Uygulamalı söylem analizi çalışmaları henüz yeni çalışmalar olduğundan amaca

yönelik yapılacak çalışmalarda en büyük sorun, çalışmanın uygulama basamaklarının

hangi kriterlere göre tespit edileceği sorusu olmuştur. Zira sözlü dilin incelenmesi

yazılı dile oranla çok daha fazla türden unsuru kapsaması gerektiğinden özel

zorluklar içermektedir. Dilsel (verbal), dil dışı (non-verbal, ortama bağlılık), beden

dili, telaffuz (sesletim) ve paralengüistik (Paralinguistik) olguları sözlü dilin ön

plandaki unsurları olarak bilinmektedir. Konuşma ortamı, özgün dil kullanımları ve

iletişim stratejileri gibi bir dizi karmaşık konu da, bu unsurlarla birlikte gündeme

gelebilmektedir. Amacına ulaşabilmek için bu çalışmada sınırlandırmaya gitmek

gerekmiştir.

Çalışmanın kuramsal temelini, (toplumdilbilim ve edimbilimle bağlantılı

olarak)dilbilim ve iletişimbilim yöntemlerinin de ışığında uygulamalı söylem analizi

yöntemleri ve argüman kuramı oluşturmaktadır. Çalışmanın uygulama kriterlerinin

belirlenmesi için uygulamalı söylem analizi çalışmalarıyla argüman kuramı

birleştirilmiştir. Argüman kuramında bu çalışma için öne çıkan nokta, argüman ve

argümanların gerekçelendirme kısımlarıdır. Soru-cevap paslaşması içindeki argüman

(Argument) ve argümanların gerekçe kısımları (Begründung) -söylem analizi ve

argüman yöntemleri- birleştirilerek ele alınmıştır. Gerekli makro ve mikro inceleme

kriterleri buna bağlı olarak belirlenebilmiştir. Mikro ve makro incelemenin dayanak

bulduğu kuramlara ilişkin irdelemeler çalışmada ayrıntılı bir biçimde verilmiştir.

Çalışmamızın uygulama kısmı (bkz. Bölüm 4) makro ve mikro inceleme üzerinden

yürütülmüştür. Makro inceleme, uzmanların tartıştığı talkshow programlarının genel

formatına yöneliktir. Mikro inceleme ise makro incelemenin içinde yer alan ve

Page 19: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

8

program yayınlarını, argümanlar ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının

işleyişi, bakımından ortaya çıkarmayı amaçlayan inceleme kısmıdır (bkz. Uygulama

Bölümü).

Kültür çevresinin karşılaştırılmasına yönelik çalışmalar işleyiş üzerinden

yürütülmektedir. Seçilen talkshow yayınları makro analizle yayının kurgusu da

gözetilerek, giriş, gelişme (tartışma), sonuç bölümlerine ayrılmıştır. Belirlenen mikro

analiz kriterleri doğrultusunda soru-cevap akışları, soruya verilen cevaplardaki

argüman ve argüman gerekçelendirmeleri gösterilerek işleyiş ortaya konmuştur. Bu

işleyiş üzerinden Türkçe ve Almanca tartışmalar karşılaştırılmış ve kültürel

farklılıklara göre değerlendirilmiştir.

Uygulamalı söylem analizi açısından yöntemimizi oluştururken iki nokta bizim için

karakteristiktir:

1- ‘Ayırt edici işaretler’* (Gliederungssignale) (sözlü dilin anlamsal ayırt

edilmesine ve konuşmaların kolayanlaşılmasına yönelik metin öğeleri).

2- ‘Konuşma akışı’* (Sequenz) ve konuşma akışına bağlı soru-cevap akışı

(paslaşması)

Bu iki noktaya ek olarak sözlü metinin yazıdan takibinde araç olarak yararlandığımız

kısmi transkripsiyon işlemi ile konuşmaların yazıya dökülmesi de önemlidir.

Çalışmada yukarıda bahsedilen ‘neye göre incelenecek?’ sorusuna yanıt arandıktan

sonra, sıra incelemenin gerçekleştirileceği malzemenin seçilmesine gelmiştir. Fakat

bu noktada da uzmanların tartıştığı talkshow programlarının «neye göre» diğer

talkshow programlarından ayırt edileceği ayrı bir sorun olarak gündeme gelmiştir.

Çalışmada, amacına uygun hareket edebilmek amacıyla ve ortaya çıkan sorunların

çözümlenmesine yönelik olarak, birtakım alt konularda da irdelemeler yapmak

* Ayırt edici işaretler için bkz. Bölüm 2, Başlık 2.2.2.1. * Konuşma akışı için bkz. Bölüm 2, Başlık 2.2.2.2.

Page 20: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

9

zorunluluğu doğmuştur. Bu irdelemelerden bir tanesi, uzmanların tartıştığı talkshow

programlarını diğer talkshow türlerinden ayıran noktaların üzerinde durulmuş

olmasıdır. Bunun için çalışmada sekiz farklı talkshow yayınının örnek kesitlerine yer

verilerek üzerinde ayrıca irdeleme yapılmış ve farklılıklar ortaya konmuştur.

Kesitlerin video kayıtları ise ayrıca Ek 3 olarak CD 1 ve CD 2’de sunulmuştur.

Türkçe ve Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programlarının seçiminde ise

öncelikle programların ‘kurgu, moderatörün tutumu ve konukların alanında uzman

kişilerden oluşan tartışmacılar olması’ bakımından birbiriyle benzerlik göstermesine

dikkat edilmiştir. Karşılaştırmak üzere seçilen bu iki kültür çevresine ait

malzemenin, koşut kurguya sahip olması ve art arda yayınlanan haftalık yayınlar

olması bu çalışmanın objektifliği açısından önemlidir. Metinlerin seçim sürecinde

birçok farklı kurguya sahip Türkçe ve Almanca talkshow programları, program

kurgusu, yayın saatinin uzunluğu, tartışmacı sayısı, tartışmacıların uzman kişilerden

oluşması v.b. bakımından değerlendirilmiştir. Tartışma konusu ise serbest bırakılmış,

fakat burada güncel bir olayın, izleyenler önünde tartışılmasına ve kamuyu

ilgilendiren genel konuların olmasına önem verilmiştir. Diğer taraftan seçilen

yayınlarındaki konu ve konukların özel olarak belirlenmemesi ve yayınların genel

niteliklerine ilişkin sonuçlar elde etmeyi desteklemek açısından, her bir programdan

art arda yayınlanan üç (Türkçe ve Almanca, toplam altı) yayın videoya

kaydedilmiştir. Kaydedilen yayınlar daha sonra makro ve mikro incelemeye olanak

verecek biçimde kısmi transkripsiyonla yazıya dökülmüştür. Çalışmada, her bir

yayının oldukça uzun olması dolayısıyla (Türkçe program iki saat, Almanca program

bir saat sürmektedir) analiz çalışması kayıtların tümü, üzerinde aynı ayrıntıyla

yürütülmemiş, analiz Türkçe ve Almanca yayınlardan ikişer tanesinde örnek kesitler

üzerinde yürütülmüştür. Örnek kesitler kısmi transkripsiyonla tez içinde

verilmektedir. Eksiksiz analizde birer yayının tamamı kısmi transkripsiyonla yazıya

dökülmüştür. Bu malzeme çok fazla sayfa tuttuğundan bunları ekte yer vermeyi

uygun bulduk (Ek 1 –Türkçe örnek analizi; Ek 2 -Almanca örnek analizi olarak).

Çalışmamızda yer verilen kesitlerin video kayıtları 2 adet CD olarak Ek 3’te

Page 21: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

10

sunulmuştur. Ek 1 ve Ek 2’deki Türkçe ve Almanca yayınların video kayıtları ise Ek

1 ve Ek 2’de tam analiz olarak yer aldığından bunlar ayrıca CD olarak verilmemiştir.

Bu çalışmada söz konusu bölümler ve kısaca içerikleri şunlardan oluşmaktadır:

Birinci Bölüm ‘Söylem Analizi Çalışmalarının İlk Aşamaları ve Dil-Kültür İlişkisi’

olarak adlandırılmıştır. Burada diyalog-söylem-iletişim kavramları irdelenmekte ve

tanımlamalar yapılmaktadır. İletişim tanımlarına çok sayıda yer verilmesindeki

amaç, iletişimin, sözlü iletişim çalışmaları olarak çok yönlü çalışılmasıdır. Bu çok

yönlülüğün ortaya konması açısından burada farklı birçok tanıma yer verilmiştir. Zira

sözlü iletişime bağlı söylem çalışmaları da bu çok yönlülüğe bağlı olarak farklı

konularla kendini göstermektedir. Dil ve iletişim tanımlarından özellikle dilin iki

boyutuna dikkat çekildiği gözlenir; işleyiş boyutu ve kültürel boyutu. Bu çalışmada

bu iki boyut dikkate alınarak inceleme yapılmıştır. Austin ve Searle’ün ‘Edimbilim’

kuramı ve Grice yaklaşımları ayrıntılı irdelenerek, sözlü dil çalışmalarının gelişimine

dikkat çekilmekte ve günümüz çalışmalarının ulaştığı nokta somutlaştırılmaya

çalışılmıştır. Diğer taraftan yazılı dil sözlü dil farkı da ortaya konarak, sözlü dilin

yazılı dilden farkı netleştirilmiştir. Bu çerçevede, uygulamalı söylem analizinin

gelişimi, kapsamı, günümüz uygulamaları olarak amaç ve uygulama basamaklarına,

buna bağlı olarak da bir araç olan transkripsiyona yer verilmiştir. Kültürel arka plana

yönelik olarak kültürel karşılaştırmaya kuramsal temel sağlamak üzere, yine aynı

bölümde, dilbilim araştırmalarında güçlü bir yere sahip dil-kültür, dil-toplum (veya

toplumdilbilim) çalışmalarının gelişimi ortaya konmuş ve uygulamalı söylem

analizine yönelik kuramsal alt yapı Birinci Bölümde oluşturulmuştur.

İkinci Bölüm ‘Uygulamalı Söylem Analizi ve Argüman Kuramı’ başlığını

taşımaktadır. Burada uygulamalı söylem analizi çalışmaları, genel dilbilim

çalışmaları, dilin işleyişi ve dil-kültür bağlantısına ve argüman kuramına yönelik

irdelemeler yapılmıştır. Uygulamalı söylem analizi yöntemine değinilmiş ve söz

konusu yöntem ile argüman kuramı ihtiyaç doğrultusunda birleştirilmiştir. Böylece

Page 22: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

11

çalışmamız için gerekli sözlü iletişimin makro ve mikro inceleme şeması

çıkarılmıştır. Bu bölümün amacı ise çalışman kuramsal temelini hazırlamaktır.

Üçüncü Bölüm, incelenecek malzemenin seçilmesi ve analiz süreciyle ilgilidir. Bu

bölüm ‘Kitle İletişiminde Talkshow Kavramı ve Tipleri’ başlığını taşımaktadır. Kitle

iletişimi, televizyon tartışma programlarının genel özellikleri, program seçimine

yönelik irdelemeler yapılmıştır. Uzmanların tartıştığı talkshow programlarını diğer

talkshow tiplerinden ayıran farklar, sekiz farklı talkshow yayınına ait örnek kesitler

üzerinden incelenerek, amaça uygun bağlantı gözetilecek şekilde, ortaya konmuştur.

Tezin uygulama-inceleme bölümünü oluşturan Dördüncü Bölüm’de, uzman tartışma

programı olarak seçilen üç Türkçe ve üç Almanca yayın, argüman ve argümanların

gerekçelendirme kısımlarının işleyişi bakımından incelemektedir. Bu bölümde örnek

kesitler üzerinde makro ve mikro incelemeye göre çalışma yürütülmekte ve

karşılaştırma yapılmaktadır.

Sonuç Bölümünde, çalışmanın basamakları özetlenmekte amaç, yöntem, uygulama

hakkında özet bilgiler tekrarlanmaktadır. Uygulamalı söylem analizi ve argüman

kuramının birleştirilmesinden oluşan çalışmada, uzmanların tartıştığı talkshow

programlarının makro ve mikro incelenmesinde, çalışmanın bütünlüğüne yönelik

tekrar yapılmaktadır. Türkçe ve Almanca uzmanların tartıştığı talkshow

programlarının işleyişi üzerinden tartışma kültürü karşılaştırılması yapılmaktadır.

Değerlendirmeler sonucunda yoruma gidilmektedir.

Çalışmamızı kısaca tekrar özetlemek gerekirse; çalışmamız, uygulamalı dilbilime

bağlı uygulamalı söylem analizine yönelik ampirik, disiplinler arası ve kültürler arası

karşılaştırmalı bir çalışmadır. Uzmanların tartışmalardaki konuşmaları, argümanlar

ve argümanların gerekçelendirme kısımları temelinde ele alarak, bunları Türkçe ve

Almanca, kültürel açıdan karşılaştırmayı hedefler. Amaca yönelik olarak, araştırma

yöntemini oluşturur ve uygular. Günümüz söylem analizi yöntemi ile argüman

Page 23: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

12

kuramı sentezine bağlı oluşturulan teorik arka plandaki makro ve mikro

uygulamasından dolayı diğer çalışmalardan farklıdır.

Çalışmamızın dili Türkçe olmasına rağmen, çeviri sırasında oluşabilecek kayıpları

engellemek amacıyla Almanca örneklerin transkripsiyonu, Almanca yapılmıştır.

Diğer önemli bir nokta da Almanca kavramların Türkçe’ye çevirisi sırasında ortaya

çıkan kavram sorunu olmuştur. Kavramlar için çoğunlukla Dil Felsefesi Sözlüğü

(Atakan Altınörs), İletişim Sözlüğü (Erol Mutlu) ve Açıklamalı Dilbilim Terimleri

Sözlüğü (Berke Vardar) dikkate alınsa da, bunlarda yer almayan veya çevirisi

bakımından tatmin edici bulmadığımız kavramlar ya çevrilerek karşılanmıştır, ya da

aynen, fakat Türkçe okunuşuna göre alınmıştır. Örnek vermek gerekirse,

«Gliederungssignale» önce «sınıflandırma işaretleri (veya sinyalleri)» olarak

çevirdiğimiz kavram, daha sonra «(anlam) ayırt edici işaretler (veya sinyaller)»

olarak karşılanmıştır; Sequenz=akış olarak çevirilmiştir. Argument=argüman olarak

karşılanmıştır.

Nitekim ‘argument’ kavramı Berke Vardar’ın Dilbilim Terimleri Sözlüğünde

‘değini’ olarak rastlamak mümkündür (bkz. Vardar 1998). «Değini» kavramının tek

başına ‘argument’,‘sav, iddia’ anlam birimciklerini karşılanmadığını düşünerek

«argüman» kullanmayı tercih ettik. Diğer taraftan Cemal Yıldız’ın, ‘argument’

kavramına hem ‘sav’, hem de Toulmin’in [The Uses of Arguments] kitabındaki

‘argüman kullanımı modelinden’ yola çıkarak ‘delil’, ‘delillendirme’ kavramlarını

kullandığını görmekteyiz: “Toulmin’in delillendirme modeli, genelde savların metin

yapısını izah etmek için çok uygundur” (bkz. Yıldız 1998:61). ‘Delillendirme’ veya

‘delil’, ‘argument’ kavramı için bir alternatif kullanım olabilmektedir. Fakat burada

‘argument’ kavramına «‘iddia=Behauptung’, ‘değerlendirme=Bewerten’ ve

‘gerekçe=Begründung’ olarak baktığımızdan dolayı ‘argument’=‘argüman’,

‘Begründung=gerekçe-gerekçelendirme’ olarak karşılamayı uygun gördük.

Argüman, iddia, değerlendirme, gerekçelendirme parçalarını barındırmaktadır.

Argüman ve gerekçe konusu ayrıca çalışmanın İkinci Bölümünde (2.2.1. Argüman

Nedir? Başlığı altında) yer almaktadır.

Page 24: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

13

BÖLÜM 1: SÖYLEM ANALİZİ ÇALIŞMALARININ İLK

AŞAMALARI VE DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ

1.1. DİYALOG, SÖZCE, SÖYLEM VE İLETİŞİM

KAVRAMLARI

İletişim anlam bakımından geniş bir terimdir. “Batı dillerindeki communication

sözcüğünün, Latince’deki communis sözcüğünden gelişi (...) benzeşenlerin

oluşturduğu ortaklık ya da topluluk anlamına gelen bir sözcükten kaynaklanıyor (...)”

(Oskay 1999:15). Bazı düşünürler bildirişme terimini, aynı anlamda kullanmakta ve

“(...) aynı anlamdaki iletişimden, iletmek kavramının konuyu tam açıklayamaması

dolayısıyla (...)” bu şekilde kullandıklarını belirtmektedirler (Aksan 1995:42).

Almanca Kommunikation ve İngilizce communication terimi için bildirişim

kullanımına rastlansa da çalışmamızda iletişim kullanımı tercih edilmiştir.

İletişim üzerine bir dizi araştırmaların yürütülmeye devam edildiği günümüzde,

«İletişim, insanlar arası doğal anlaşma yoludur» görüşünün de desteklenmesiyle,

iletişim araştırmalarına 50-60’lı yıllarda hız verilmiş ve iletişim modellerinin

oluşturulmasını da içine alan çalışmalar popüler olmuştur.

“Paul Watzlawick, John H. Beavin ve D.D. Jackson 1967’de «İnsan İletişimi» başlığı altında bir kitap yayınladılar, ki bu sadece dünya çapında en çok satan olmakla kalmayıp, dilbilimde «Edimbilim» kavramının da oluşumunu sağladı” (Antos Band 1, 2002:93).

Burada sorunsallaştırılan temel nokta; nasıl oluyor da bir konuşmacı düşüncesini bir

kanal aracılığıyla kodluyor? İletilen kod alıcı tarafından geri kodlanarak algılanıyor?

İletişim üzerine yürütülen birçok çalışma iletişim olgusunu çok yönlü ortaya

çıkarmaktadır. İletişime yönelik çalışmalardan bazılarına geçmeden önce,

çalışmamızda iletişime yönelik kavramlardan dil, diyalog ve söylemin, konuşmadaki

yerine değinmek ve iletişime bunun üzerinden tekrar bakmak niyetindeyiz.

Page 25: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

14

Dil olgusu söz, zaman zaman da konuşma olarak değerlendirilebilmektedir. Dil,

konuşma ve söz eylem üzerine Martinet şu görüştedir:

“Tabii ki dil varlığı kendini konuşmada veya istenirse, söz eylemde gösterir. Fakat konuşma ve söz eylemler dil değildir. Geleneksel anlamdaki dil ve konuşulan ayrımı kod ve mesaj olarak da ifade edilmektedir.” (Martinet 1963:33)

diyalog ise geniş anlamda iki yönlü sözlü dilsel etkileşim olarak alınsa da iletişim

biçimi veya bildirişim biçimi olarak tanımlanmaktadır (bkz. Mutlu 1998:315).

Bununla birlikte diyalog salt sözel iletişim olmak zorunda değildir. Yani sözsüz

iletişimle de gerçekleştirilebilmektedir. İletişim kuracak kişiler dikkatlerini

birbirlerine yoğunlaştırdıkları gibi toplumsal düzeylerinin asgari müşterekte

buluşması bilincini taşırlar. Her konuşmaya katılan kişi, kendisine hitaben

konuşanın, belli bir niyetle konuştuğu gerçeğinden hareket ederek, beklenti içine

girer. Konuşanlar birbirlerini karşılıklı olarak yorumlarlar. Bundan ötürü konuşmaya

eşzamanlı kodlama-yorumlama süreci denilmiştir. Diğer taraftan bir diyalog

sürecinde konuşmacılardan biri söze girmiyorsa, o konuşma diyalog olarak

değerlendirilmemektedir. Yani konuşmanın diyalog olarak değerlendirilebilmesi için

karşılıklı söze girilmesi gerekir (bkz. Schwitalla 1979:54). Normal şartlarda bir

konuşmacının konuşmasını tamamlayarak susması, diğer kişiye söz hakkı

vermektedir.

Diyaloğun bilimsel anlamda gözlenebilen özellikleri şu konu başlıkları olarak

belirlenebilir:

-Diyalog ortamına katılan kişi sayısı, konuşma sırasının kişilere gelmesi açısından

önemlidir,

-Diyaloğun ana konusu ve ana konuya bağlı alt konuların hiyerarşisi,

-Konuşma paslaşması ve konuşma akışı,

-Konuşanların konuşma üslupları ve konuşma tipleri (soru-cevaba yönelik konuşma

vs.)

Page 26: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

15

İtalyanca discorso, orta Latince discursus, discurrere sözcüklerinden gelen söylem

ise anlam olarak hem diyalog süreci, hem de sözün arkasında yatan anlam olarak

bilinmektedir (bkz. Bußmann 1990:189). Söylem üzerine yurt dışında ve Türkiye’de

bir çok tanımlara rastlanılmaktadır. Günay sözce-tümce ve söylem-sözce

kavramlarının karıştırarak kavramın anlam çevresini belirlemeye çalışmıştır.

Öncelikle tümce-sözce ayırımına şu şekilde değinmiştir:

“Tümce en azından çekimli bir eylem içeren sözdizimsel bir biçimdir. Sözce ise belirli bir durum içinde, sözceleme öznesi tarafından sözceleme durumu içinde üretilir. Bir tek ünlem belirten sözcük, bir tümce, paragraf, bölüm ya da koca bir kitap sözce olarak değerlendirilebilir. Ancak her türlü anlatımın bir sözceleme durumunu belirtmesi gerekir. Sözce yerine göre tek bir sözcük, bir tümce ya da tümcelerden oluşmuş bir gruptur.” (Günay 2004:169)

Günay, sözceyi belli bir durum içinde üretilen sözcük, tümce, paragraf ya da

bölüm(ler) olarak görmektedir. Günay’ın bahsettiği ‘sözceleme-sözcelem (öznesi,

durumu)’ ise Kıran tarafından şu şekilde açıklanmaktadır:

“Sözcelem diye adlandırılan bu yeni kuramla dilbilim çalışmaları yeni bir evreye girmiş, ‘söz’ün, yani belli bir zamanda, belli bir yerde ve belli koşullarda gerçekleşen bireyin söyleminin incelenmesi önem kazanmıştır.“ (Kıran 1996:216)

Sözce-Söylem kavramı arasındaki Günay, Benveniste’den hareketle şu şekilde

açıklar:

“Emile Benveniste’e göre söylem dilin bir özne tarafından kullanılmasıdır; (...) Söylem kavramını sözce anlamında kullananlar vardır. (...) Ancak sözce, sorumluluğu üzerine alan bir özne tarafından aktarılması ile söyleme dönüşür. Yani üretilmiş bir bildiri yoksa, orada söylemden bahsedemeyiz.“ (Günay 2004:169-170)

Bu durumda söylem için söz konusu olan, bir iletişim durumu içinde bir özne

tarafından üretilmesi ve bir bildiri değerinin olması gerekmektedir. Kocaman,

söylemi geniş anlamda şu şekilde tanımlamıştır: Söylem “(...) iletişim değeri olan tek

sözcükten kitaba değin uzanan oluşum ya da birimleri (...)”dir (Kocaman 1998:102).

Page 27: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

16

Demircan ise söylem kavramının belli yönlerini vurgulayarak şu şekilde

tanımlamaktadır:

“Çok genel bir tanımla söylem: 1) açıklama, yönlendirme, tartışma, ... gibi belli iletişimsel bir amaca, 2)ilgili alan verilerinden uygun bir seçimle, 3)belli bir kimlik yapısı, biçimi, kurgusunu yansıtıp yansıtmadığı sürekli denetlenen 4)belli bir konuya, sözlü ya da yazılı metin kurgusuna, bağlama uygun yorum kurallarını gözeten bir söz-dili kullanımıdır.” (Demircan 2000:24)

Nitekim söylem, iletişim durumu içinde bir özne tarafından üretilen ve belli bir amaç

ve iletişim değeri olan bir söz-dili kullanımıdır. Felsefi gelenekte ve Habermas,

söylemi, geçerlilik iddiası bağlamında şu şekilde değerlendirmiştir:

“(...) Felsefi bağlamda gerçeği bulma açıklamasıyla birlikte anılır. J. Habermas’ta [1970] normlar veya iddiaların gerçekliğinin, geçerlilik ifadesi olarak tüm güncel iletişimsel eylemlerde anlaşılması ve sorunsallaştırılmaması şeklindedir.” (Bußmann 1990:189)

Diyalog ve söylem iletişim için önemli kavramlardır. Yukarıdaki tanımlar

değerlendirildiğinde, iletişim bir üst kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu

durumda iletişim kavramına yönelik tanımları irdelemek doğru olacaktır.

Martinet, en genel biçimiyle iletişimi; ‘dil aracının en temel işleyişi iletişimdir’,

şeklinde tanımlar (bkz. Martinet 1963:16). İletişim hayatın her alanında karşılaşılan

bir olgu olarak düşünüldüğünde, iletişim konulu araştırmaların ne kadar geniş bir

alanda yürütülebileceği tahmin edilebilir. Bunu iletişim tanımlarına bakarak da

anlayabiliriz. Zira birçok farklı tanımlara rastlanılması iletişime farklı açılardan

bakmaktan kaynaklanır. Tanımlar irdelendiğinde ise genellikle düşünce ve duygu

aktarımı, yani bilgi paylaşımının vurgulandığı görülmektedir. Bunlardan sırasıyla

Berelson ve Steiner (1964); Theodorson ve Theodorson (1969); Rogers ve

Kincaid’in (1981) tanımlarına Mutlu şu şekilde yer vermiştir:

“İletişim bilginin, fikirlerin, duyguların, becerilerin, v.b. nin simgeler kullanılarak iletilmesidir. (...) “İletişim esas olarak simgeler aracılığıyla bir kişiden ya da gruptan diğerine (veya diğerlerine) bilginin, fikirlerin, tutumların veya duyguların iletimidir. (...)

Page 28: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

17

“İletişim katılanların bilgi yaratıp, karşılıklı bir anlamaya ulaşmak amacıyla bu bilgiyi birbirleriyle paylaştıkları bir süreçtir.”(Mutlu 1998:168)

Bunlardan birinci tanımda iletişimin ileti boyutu vurgulanırken, ikinci tanımda ileti

boyutunun yanı sıra kişi ve grup boyutları da dikkat çekmektedir. Üçüncü tanımda

ise ileti boyuna ek olarak bilgi ve uzlaşma kısımları vurgulanmaktadır.

İletişim kavramının toplumsal etkileşim olarak vurgulandığı ve kolektif yaşamı

düzenleyen bir süreç olarak değerlendirildiği tanımlardan sırasıyla Gerbner (1972);

Trenholm ve Jensen’e (1988) ait tanımlara Mutlu şu şekilde yer verir:

“İletişim mesajlar aracılığıyla gerçekleştirilen toplumsal etkileşimdir.(...) İletişim insanların kolektif olarak toplumsal gerçekliği yaratıp düzenledikleri süreçtir.” (Mutlu 1998:168)

Bu tanımlar, iletişimin ileti boyutlarının yanı sıra sosyal hayatın düzenlenmesi

üzerinde de durmaktadır. Buna göre bir önceki tanımlar iletişimin işleyişi (ileti

mekanizması) boyutunu vurgularken, diğerleri iletişimin toplumsal etkileşim yönünü

vurgulamaktadırlar. Bu iki grubun yanı sıra farklı yönlere dikkat çekmek isteyen

tanımlara rastlansa da, bunların iletişimin işleyiş, toplumsal etkileşim ve kültür veya

her iki boyutuna birden vurguladıkları gözlemlenmektedir. Örneğin, daha felsefi

yaklaşım içinde bulunan iletişim tanımlarında olduğu gibi. Bunlardan sırasıyla

Barnlund (1968); Masterson, Beebe ve Watson’ın (1983) örnek olarak

verebileceğimiz tanımları şunlardır:

“İletişim anlam arama çabasıdır; insanın başlattığı kendisini çevresinde yönlendirecek ve değişen gereksinimlerini karşılayacak şekilde uyarıları ayırt etme ve örgütlemeye çalıştığı yaratıcı bir edimdir. (...) İletişim, sayesinde dünyayı anlamlı kıldığımız ve bu anlamı başkalarıyla paylaştığımız insani bir süreçtir.” (Mutlu 1998:168)

Birinci tanımda iletişimin mekanizma yönünün yanı sıra toplumsal çevreye uyumu

vurgulanırken, ikinci tanımda toplumsal etkileşim yönünden hareketle insanın

dünyayı anlamlı kılmasını sağlayan bir insani süreç olarak iletişimden bahsedilir.

Page 29: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

18

Tüm bu tanımların ortak noktası ise, «dilin bireyin kendini gerçekleştirmesi ve ortak

yaşam alanının düzenlenmesi için temel bir unsur olduğu» gerçeğidir. Nitekim dilin

yaşamdaki işleyişi, bireyselleşme ve toplumsallaşmadaki rolü önemlidir. Schmidt

bunu “(...) dili öğrenmek demek aynı zamanda olayları ve davranış biçimlerini de

tanımlayabilmek demektir”, şeklinde ifade etmiştir (Schmidt 1968:189).

İletişim için gerek duyulan belli başlı şartları Schwitalla şu şekilde gösterir:

-En az iki kişinin birbirleriyle iletişimsel eylemde bulunması,

-İletişimsel eylemde bulunan kişilerin belli bir konu üzerinde birbirlerinin ilgisini

çekmiş olmaları,

-İletişimin konuşmacıların yetisine sahip belli bir dilsel sembol üzerinden

gerçekleşmesi,

-Her konuşmacının en az birer kez konuşması (bkz. Schwitalla 1979: 37).

İletişim tanımlarından da anlaşıldığı üzere genellikle iki boyut dikkat çekmektedir;

bunlar iletişimin işleyiş yönünü vurgulayan tanımların yanı sıra, sosyo-kültürel

yönleri vurgulayan, sosyalleşmenin temel parçası olarak insanlar arası etkileşimi ön

plana çıkaran tanımlardır. Toplum kültürünün gelişmesinde iletişimsel etkileşimin

sosyalleşmedeki yeri önemlidir. L.S. Wygotski ve öğrencileri A.H. Leontjew, Lurija,

Rubinstein ve Galperin insanın etkinliği konusundaki düşüncesi Wygotski ile aynı

görüştedir:

“Tek başına maddi üretim değil, maddi üretimin temelinde oluşan insanların birbiriyle ilişki biçimleri ve toplum kültürünün gelişimiyle oluşan üretimler insanın etkileşimine karar verir ve ruh halini şekillendirir (...).” (Vahle 1978:34-36)

Yine Wygotski’nin iletişimsel etkinlik düşüncesi şu şekildedir:

“İletişimsel etkinliğin görevi, düşünsel olguları dilsel işaretlerle kabul edilebilir, kullanılabilir ve kolektif olarak sağlanabilir yaparak, bir taraftan planlı ve işin kooperatif uygulanabilirliğini sağlamaya çalışırken, diğer taraftan düşünsel olguların, tek başına etkinlikler olarak gelişmelerini sağlamak, yani düşün ve

Page 30: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

19

idrak süreçlerini soyut temel üzerine kurmaktır. İletişim etkinliğe bu açıdan bakıldığında ruhsal etkinliğin, özel dışlaştırılabilen görüntü biçimidir, aynı zamanda da, gelişmesine ve bağımsızlığına yönelik bir şartlılıktır.” Vahle 1978:41)

Wygotski’nin düşündüğü anlamda insanın iletişimsel etkinliği toplum kültürüne

bağlı olarak gelişir. İletişimsel etkinliğin görevi iki yönde sürer; dilsel işaretleri kendi

toplumu içinde geçerli kullanımda tutuğu gibi, aynı zamanda da kişilerin düşün ve

algılama süreçlerinin gelişimini sürdürmektedir.

İnsanlar arası ideal iletişimsel etkileşmenin önemli özellikleri konusunda çalışmalar

yapmış diğer bir düşünür Wunderlich’dir. Onun ideal iletişime yönelik saptadığı

özelliklerden bazıları şu şekildedir:

“Bir veya birden fazla konuşmacı konuşurken, dünyada odakladıkları bir şey

hakkında konuşurlar” (Wunderlich 1974:790); “Her bir ifade konuşma süreci ve

konuşma durumuyla oluşan bağlam boyutu temelinde amacına ulaşabilir veya

anlaşılabilir” (Wunderlich 1974:791).

İletişimde bağlam esastır. İdeal iletişimde her konuşmacı içinde bulunduğu iletişim

durumuna göre iletişim sürecine katılır. İletişim sürecine uymak demek, bir taraftan

kendisini içinde bulunduğu iletişim ortamına kişisel olarak hazırlaması, diğer taraftan

da etkileşimde bulunduğu kişi veya kişilere amacını iletme çabası demektir.

Wunderlich bunu şu şekilde ifade etmiştir:

“Konuşmacılar karşılıklı olarak sosyal rolleri paylaşırlar. Bu rollerden, konuşmacının veya alıcının pozisyonunu anlayarak ne zaman, nasıl ve hangi tutumda bulunacaklarını veya bulunmaları gerektiğini anlarlar.” (Wunderlich, 1974:792)

İdeal iletişimde karşılıklı sosyal rol alışverişi ve karşılıklı sosyal rol uyumu esastır.

“İletişimde temel noktalardan biri de, konuşmacıların iletişim üzerinden yeni sosyal

ilişkiler kurmalarıdır” (Wunderlich 1974:793). İletişim sürecinde her konuşma sosyal

rolleri yeniden oluşturduğu gibi kontrolü de yeniden sağlar. Bu süreçte konuşmacılar

Page 31: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

20

yanlış anlamaları önlemek üzere konuşulan hakkında konuşabilirler. Konuşulan

üzerine konuşma üst iletişimdir (Metasprache)*. İletişim sürecinde her türlü

ifadenin üst iletişimi mümkündür (bkz. Wunderlich 1974:793). Konuşmacılar

arasındaki iletişimde, ideal iletişime yönelik saptamalara rağmen, konuşmacılardan

birinin aktif davranmaması durumunda, yani iletişimi takip etmediği zaman, iletişim

kesilmektedir (bkz. Yos 2001:62).

İletişime bir çok açılardan bakılmaktadır. Fiehler bazı iletişim tanımlarını şu şekilde

derlemiştir:

-İletişim bilgilerin işaretler yardımıyla (amaçsal-araçsal) değişimidir (iletişim

modeller, bilgi kuramı),

-Olguların ve sosyal gerçeklerin birlikte inşası ve alışverişi olarak iletişim,

-Sosyal ilişkilerin inşası ve dengelenmesinde araç olarak iletişim,

-Dilsel eylem olarak iletişim (edimbilim ve söz eylem kuramı),

-Dilsel anlaşma olarak iletişim,

-Anlaşmanın sağlanması olarak iletişim, vb. (bkz. Antos: Band 1, 2002:98).

İletişim karmaşık, değişken ve çok yönlü konuşma imkanı olan bir süreçtir. Konuşan

kişi iletişim ortamını tek başına ayarlamaz, etkileşime katılan her kişi iletişim

ortamına etki etmektedir. Bu karmaşık yapısından dolayı, günümüzde iletişim

üzerinde yapılan araştırmalar sürekli olarak daha profesyonel bir iletişim bilincinin

farkına varılması ve kazanılması yolunda çalışmalarını sürdürmektedirler. Bu

çalışmalardan arasında konuşma araştırmaları da yerini almıştır. Konuşma ya da

iletişimsel etkileşme şu şekilde değerlendirilmiştir:

“Etkileşim olarak konuşma demek, en az iki konuşmacının farklı ilgilerine yönelik farklı konuşma stratejileriyle birbirlerine konuşmasıdır.” (Fiehler Band 2, 2002:33)

*Metasprache (üst dil), şu şekilde tanımlanmaktadır. "Dile ilişkin konuşmada kullanılan dil. Dil üstüne bir dil; metinler veya konuşma edimleri üzerine konuşma/yazma/düşünme biçimi. (...) üst dil (...) metinlere ilişkin algı ve yorumlarımızı belirler." Mutlu 1998:349

Page 32: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

21

İletişim, etkileşim esasına dayanır. Yani karşılıklı düşünme ve fikir alışverişi,

etkileşmedir. İletişim, toplumsallaşma için önemlidir. Dilsel etkileşimsiz bir

toplumsallaşma ve kültür düşünülemez. Ses, bakış, mimik, duygu ve düşüncenin

oluşması da sosyalleşmenin sonucudur. Bu nedenle dil araştırmaları yalnız sosyal

bilimlerin araştırma konusu olarak kalmamıştır.

Günümüzde iletişimbilim adı altında genişletilen dil araştırmaları, birçok kurumsal

alandaki dilsel etkileşimi kendine konu edinmiştir. Teknolojinin ilerlemesine bağlı

olarak geliştirilen cihazlar, dijital kayıt sistemleri, ses ve görüntü kaydedicileriyle

konuşma dili verileri transkripte edilebilmektedir.

Yukarıda iletişime dair önemli noktalar kısaca vurgulanmıştır, “(...) konuşmak

amaçlı bir eylemdir” düşüncesiyle, iletişimsel eyleme yönelik çalışmaları başlatan

araştırmalara ve edimbilim alanındaki gelişmelere göz atmak gerekmektedir

(Kallmeyer, Klein, Meyer-Hermann vd. 1980:15).

1.1.1. Edimbilim: Austin ve Searle Kuramları

Söz eylem veya söz edimi çalışmaları öncelikle İngiliz felsefesiyle başlamıştır.

Buradaki temel görüş ise “(...) insan idrakı dilde yer alabilir (...)” düşüncesidir

(Vahle 1978:42).

Avusturya kökenli İngiliz mantıkçı ve felsefeci Ludwig Joseph Wittgenstein “Oyun

Kuramı” [Game Theory] (bkz. Altınörs 2000:59) ile söz-eyleme dikkat çekse de asıl

kuramcılar Austin ve Searle olarak bilinmektedir. Bu düşünürler Wittgenstein’ın

ideal dil düşüncesinden ayrılarak, günlük dili, felsefe ve idrak kuramıyla

araştırmışlar ve bunun sonucunda da günlük dildeki, iletişim durumu, iletişimsel

uzlaşma ve iletişim niyetine göre işleyişin incelenmesi gündeme gelmiştir (bkz.

Vahle 1978:42). İletişimin, iletişimsel etkileşimin incelenmek istemesi sonucu dil ve

Page 33: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

22

eylemin incelenmesi gündeme gelmiş, insan iletişimi her yönüyle

sorunsallaştırılmaya başlanmış ve edimbilim çalışmaları bu şekilde başlamıştır.

Edimbilim, bir söz-eylem kuramı olarak iletişimsel eylemleri, diğer adıyla söz

eylemleri inceler. “Söz eylemler sadece tümcelerden değil, durum bütününden oluşan

amaçsal özellikler de olabilmektedir” (Gross 1990:145). Günümüzde en çok

incelediği alanlardan biri olarak söz eylem kuramını görmekteyiz. Edimbilime bu

açıdan bakıldığında araştırma alanının sosyal etkileşim bağlamı içinde konuşma

dilinin analizi olarak geliştirebildiğini görmekteyiz; buna örnek olarak diyalog

analizi veya konuşma analizi (Gesprächsanalyse) ya da çözümlemesi verilebilir.

Konuşma analizi veya çözümlemesi, diyalog, mülakat, danışmanlık gibi

konuşmaların, basmakalıp yargılar, söze başlama veya bitirme konuşmaları (yani

ayırt edici işaretler), konu değiştirmeler, «konuşmanın iç bölümlemesine»*

(Binnensegmentierung) ve konuşmanın yönlendirilmesi gibi benzer konular

açısından araştırmalarını yürütmektedir (bkz. Gross 1990:145). Bu şüphesiz çok

büyük bir inceleme alanıdır. Bu geniş alan dışında edimbilim çalışmasına bağlı

olarak yapılan çalışmalardan biri de iletişim aksamaları olmuştur. Çalışmalar salt

gramer-anlam bağlantısına yönelik yanlış anlamalar olarak değil de, söz-eylem

bütünlüğüne bağlı iletişim bozukluklarının incelenmesine yönelik çalışmalara da

rastlanılmaktadır (bkz. Gross 1990:145-146). İletişim aksamalarına yönelik

çalışmalar, kamusal alandaki iletişimle ilgili olarak özellikle de propaganda amaçlı

politik konuşmaları ve reklamları araştırmıştır. Tüm bu araştırma alanlarının

gelişmesine vesile olan kuram olarak, söz eylem kuramı ve metindilbilim

gösterilmiştir. Kuram şu şekilde bilinmektedir:

Söz eylem kuramı önemli iki dil felsefecisiyle anılmaktadır. Söz ile eylemi bir arada

dile getiren ilk kuramcı -söz eylem yönteminin kurucusu- İngiliz felsefeci L. John

Austin’dir. O, söz eylemleri üç grup altında inceler. Bunlar:

* Terim için bkz. Vardar 1998:285

Page 34: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

23

a) “Düzsöz” (Lokution) (bkz. Vardar 1998:248) adını verdiği birinci edimde kişi

konuşur. “Austin söz eylemlerin iletişim ortamı içinde yer almasına düzsöz (...) der.”

(Poyraz 1996:67). Bir şeyin söylenmesi düzsözdür. Düzsöz kendi içinde üç gruptan

oluşur:

a) Ses (phonetischer Akt): Seslerin çıkarılmasıdır.

b) İlişki Kurma (phatischer Akt): Sözcük ve tümcelerin ifade edilmesidir.

c) Anlam (rhetischer Akt): Anlamın ifade edilmesidir.

Birinci edim olan düzsözde ses, gramer ve anlamın ifade edilmesi yer almaktadır.

b) “Edimsöz” (Illokution) (bkz. Vardar 1998:245), konuşmanın niyetini, konusunu

iletmek için önemlidir. Örneğin, “Cereyan yapıyor, üşüdüm !” ifadesinde asıl niyet

pencerenin veya kapının kapanmasını istemektir. Edimsözü bir ifadenin tözü

(Substanz), içeriği ve konuşma amacı olarak göstermek mümkündür. Edimsöz de,

söz ve eylemi birlikte gerçekleşir. Austin “sözü söyleyen kişinin kastettiği anlama ise

(bahse girme, söz verme, ikna etme gibi) edimsöz der” (Poyraz 1996:67) Austin’in

edimsöz ayırımını birkaç örnekle somutlaştırmakta yarar vardır. Buna göre:

Düzsöz Edimsöz

“Merhaba, nasılsınız ?” -Soru sorma -Selamlaşma

“Oh! Burası çok soğuk” -Ünlem -Odanın ısınmasını istemek

“Dışarı !” -Emir -O yerde istememek.

”İçeri girebilirsiniz.” -Bildirme -Davet, izin vermek

“Tuzu alabilir miyim?” -Soru -Rica

“Sana ne bundan!” -Ünlem -Kızgınlık

c) “Etkisöz” (Perlokution) (bkz. Vardar 1998:250) ise, iletişimin dinleyici

üzerindeki etkisini ortaya çıkaran edimdir. Bu edim konuşmacının iletisinin dinleyici

tarafından anlaşılıp, ona tepki vermesi, bir eyleme geçmesi veya amacına yönelik

doğrultuda bir eylemi gerçekleştirip gerçekleştirmediği sonucuna bağlı olarak

anlaşıldığından, saptanmasının her zaman kolay olmadığı söylenen bir edimdir.

Page 35: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

24

Edimbilim alanında Austin’in söz eylem kuramının takipçisi Amerikalı dil felsefecisi

John Roger Searle tarafından geliştirilmiş ve sistemleştirilmiştir. Öncelikle Searle dil

ve konuşmaya yönelik düşüncesini şu şekilde belirtmiştir:

“Konuşma (son derece kompleks) biçimsel-kurallı iletilen eylemdir. Bir dili öğrenmek, ona hakim olmak demek (diğerlerine oranla), gerekli kuralları öğrenmek ve uygulayabilmek demektir. (Vahle 1978:51)

Searle için bir dili konuşmak, eylemin kurallı biçimini uygulamak anlamını

taşımaktadır (bkz. Zarnikow 1978:80). Onun, söz eylem anlayışı da şu şekildedir:

“Söz eylemler genel olarak bildirme tümceleridir (bunlar Morfemleri, tümceleri bildirirler). Bildirme tümcelerinde ise, genellikle düzsözün işleyişini (referans ve yüklem), edimsözlerin işleyişini (iddia etmek, söz vermek, sormak, emretmek v.b.) ve etkisözün işleyişini (iletişim sürecinin devamlılığına dair tutarlılık veya etkiyi ölçer) az veya çok ayırt edebiliriz.” (Searle 1974:84)

Burada değinilmesi gereken önemli bir ayrıntı da terimlerin kullanımına yöneliktir.

«Edimsöz» ve «Söz eylem» terimleri birbirleriyle karıştırılmaması gereken iki farklı

kavramdır. Nitekim Almanca metinde edimsöz için ‘Illokution’, söz eylem için

‘Sprechakt; speech act’ kullanılmaktadır. Edimsöz de bir söz eylemdir. Yani söz

eylemler düzsöz, edimsöz ve etki sözden oluşmaktadır. Bunun üzerine yapılan

çalışmalara ise söz eylem kuramı (Sprechakttheorie) denilmiştir. Bu kuram

edimbilimin (Pragmatik) konusudur.

Searle, Austin’den farklı olarak düzsözü ikiye ayırmıştır; bunlara ifade eden edim ve

önerme olan edim demiştir. Edimsözü ise “insanın dilbilimsel iletişiminin temel

parçası” (the basic unit of human linguistic communication) olarak tanımlamıştır

(Heggelund 2000:5).

J. L. Austin ve J. R. Searle’in konu hakkındaki önemli bir görüş ayırımına yer

vererek, söz eylem kuramının bugünkü çalışmaları nasıl etkilediğini anlamak

mümkündür. Austin’e göre edimin saptamaları, soruları, emirleri, bilgilendirmeleri,

selamlama ve uyarıları ifade ettiği grup ‘edimsözdür’ ve bunlar oldukça çoktur (bkz.

Page 36: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

25

Searle 1974:84). Searle ise kendisini Austin’den farklı kılan noktaya değinerek,

edimsöze daha çok önem verir ve etkisöz yani dinleyicinin tepkisini fazla dikkate

almaz. Searle’ün bu görüşünün bugünkü söylem analizi değerlendirmeleri için

önemli olduğu söylense de Searle’ün etkisöze değer vermemesinin bazı

araştırmacılar tarafından yetersiz bulunduğu da görülmüştür. Söz eylemlerin

dinleyicide oluşturduğu tepki incelenmediği taktirde söz eylemler soyut kalır ve

ispatlanamaz şeklinde eleştirilmiştir. Diğer bir eleştirildiği nokta da Searle

araştırmalarında gerçek diyalog ortamından hareket etmek yerine olası diyalog

ortamlarından hareket ettiği örneklerde edimsözleri araştırmaya çalışmasıdır. Gerçek

davranışların incelenmemiş olması davranışın arkasındaki olası diyalog ortamı

hakkında bilginin sağlanmamasını getirmiş ve bu nedenlerle de bilimsel açıdan

yetersiz olunduğu düşüncesini yaygınlaştırmıştır (bkz. Searle 1999:81). Searle

yöneltilen bu eleştiriler doğrultusunda yeni bir takım araştırmalar da gündeme

gelmiştir. Günümüz araştırmalarından uygulamalı söylem analizine yönelik

çalışmalar, olası örnekler üzerinden değil, gerçek konuşma durumlarındaki konuşma

akışı dikkate alınarak yürütülmektedir.

Diğer taraftan Searle çalışmasının ulaşmak istediği nokta, evrensel geçerliliği olan

temel söz eylemleri tespit etmek ve buna yönelik bir tipoloji oluşturmaktır, bu

noktada Searle şu tipolojilerden bahsetmiştir:

-Sunumsal söz eylemler (Representativa): İddia etmek, vargıda bulunmak, kişisel

izlenimler v.b. edimleri kapsar. Bunlar bir olguyu ortaya çıkarırlar.

-Karşıdakini yönlendiren, emreden söz eylemler (Direktiva): Rica etmek, emretmek,

öğüt vermek gibi dinleyiciyi harekete geçiren edimlerdir.

-Kendine görev verdirici söz eylemler (Kommissiva): Söz vermek, tehdit etmek,

iddiada bulunmak, önermek gibi konuşmacı kendi kendini şartlandırmaktadır.

-İçselliği dışa vurduran söz eylemler (Expressiva): Teşekkür etmek, tebrik etmek,

özür dilemek gibi konuşmacının ruh halini ifade eden edimlerdir. Konuşanın olay

hakkındaki ruhsal durumunu ortaya çıkarırlar.

Page 37: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

26

-Kurumsal içerikli söz eylemler (Deklarativa): Evlenme, vaftiz etme, istifa etme,

yargılama gibi (Austin’in de belirttiği gibi) kurumsal onaylılığı dile getiren

edimlerdir (bkz. Searle 1999:82).

Searle’in yukarıda sunduğu ‘Taxonomi’ Kılıç tarafından şu şekilde özetlenmekte ve

örneklenmektedir:

“1. İşlemsel: Göndericinin gelecekte bir eylemde bulunmasını sağlamak. Örnek:

«Kavgayı kesmezseniz sizi cezalandıracağım».

2. Uygulayımsal: «Sizi karı koca ilan ediyorum».

3. Buyruksal: «Lütfen oturunuz».

4. Anlatımsal: «Yemek çok lezzetliydi».

5. Betimleyimsel: «Bu bir Türk arabasıdır»” (Kılıç 1990:252).

Birçok araştırmacı buna benzer tipolojiler üzerinde çalışmışsa da burada en tanınan

çalışmalardan biri de Frankfurt Okulu’nun son kuşak temsilcisi, Alman düşünür

Habermas’a aittir. Habermas’ın iletişim üzerine araştırmaları özellikle “İletişimsel

Eylem Kuramı” [Die Theorie des kommunikativen Handelns] adlı iki ciltlik eserde

toplanmıştır. Habermas 4 tip eylemden bahsetmiştir. Bunlar:

-İletişimsel eylem: Konuşma amacına bağlı olarak karşıdakinden beklenen davranış

üzerine kuruludur.

-Stratejik eylem: Rekabet, yarışmaya dayalı eylem tipidir.

-Amaçsal-araçsal eylem: Rasyonel eylem tipidir. Amaca ulaşmada rasyonel

kullanımlar ön plandadır.

-Sembolik eylem: Dans etme gibi sembolik hareketlerin oluşturduğu eylem tipidir

(bkz. Schwitalla 1979:59).

Habermas da evrensel geçerliliği olan edimbilimsel saptama peşindedir. Searle gibi

Habermas da bu düşünceyi taşır. Burada Searle’den farklı, fakat Austin’e paralel bir

Page 38: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

27

biçimde sözlüğe bağlılık gözlenmektedir. Zira filleri taşıdıkları anlamlara (Sinn)

göre dört grup atında sınıflandırmıştır. Bu gruplar şöyledir:

1. Kommunikativa (söylemek, cevaplandırmak gibi sözün ifade edilmesidir)

2. Konstativa (betimleme ve garanti etme gibi tümcelerin bilişsel ifadesine

yöneliktir)

3. Repräsentativa (bilmek veya açıklamak gibi bir konuşmacının fikirlerini

ortaya çıkarılmasıdır.)

4. Regulativa (emir vermek veya affetmek gibi pratik kullanımları ifade etmek)

(bkz. Searle 1999:82).

Ona göre tüm konuşmalar için konuşmanın anlamını, manasını ortaya çıkaran bu

evrensel edimler geçerlidir. Habermas’ın bu görüşü birçok yönlerden eleştirilmiştir.

Bunlar arasında en önemli eleştiri onun sözlüğe bağlı kalması dolayısı ile fiilleri

edimsöz olarak değerlendirmesi ve bunları evrensel söz eylemler olarak

göstermesidir. İkinci olarak da “(...) bireye özgü dil farklılıklarını göz ardı ederek,

bunları evrensel-edimbilimsel-yaklaşım (universalpragmatischer Ansatz) içinde

değerlendirmesidir” (bkz. Searle 1999:82).

Bugün bu yönde çalışmalar dil felsefesi olarak sürdürülse de, söylem çözümlemesi ve

uygulamalı dilbilim içinde yer alan uygulamalı söylem analizi çalışmaları kendini bu

tarz amaçlardan soyutlamıştır. Bazı çevrelerde dilde evrensel mantığın yakalanması

için eylemi gösteren fillerin sınıflandırılmaya çalışılması düşüncesi yerinin dilin

kullanıldığı şekliyle incelenmesi düşüncesine bırakmış ve bu mantık evrensel

sınıflandırmadan kaçınmıştır.

Çalışmamız, sözlü dilin incelenmesi olarak konusu bakımından söz eylem

kuramından hareket etmektedir. Searle’ün “Söz eylem nedir?” [Was ist ein

Sprechakt?] adlı makalesinde yer verdiği düşünceler ve tespitleri uygulamalı söylem

analizini oluşturan temel düşüncelerin gelişmesinde önem taşıdığı söylenebilir (bkz.

Searle, 1974:84-101). Searle’ün makalesinde konu edilen düşüncelerin ayrıntısı,

Page 39: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

28

onun 1969’da yayınlanmış Söz eylem [Speech Acts] adlı kitabındadır. Kitabında yer

alan düşüncelerle söz eylem kuramlarına büyük katkıda bulunduğu söylenebilir.

Burada onun görüşlerinden bazılarına yer verilecektir:

Searle’ün hipotezi, konuşmanın da bir dizi kurallı edim biçimi olduğu ve bu

kuralların ifadede gizlenmiş edimlerden hareketle ortaya çıkarılabileceğidir. Bu

hipotezini ispatlamak için şu noktalardan hareket etmiştir; a) ifadelerin iletişim

ortamındaki konumları bakımından, öncelikle önerme ve edimsöz birbirinden ayırt

edilmelidir. Edimden kastedilen eylem ve davranıştır. Susmak, hiç bir şey ifade

etmemek, kızmak veya harekete geçmek de birer edimdir, çünkü bir tavır ortaya

konulmaktadır; b) bir ifadenin anlamı sadece amaca bağlı açıklanamaz, belli dilsel

iletişim geleneği içindeki kurallara bağlı olarak da açıklanabilir. Searle’ün dilsel

iletişim geleneğinden kastettiği, insanların atalarından devraldığı söylem

biçimleridir. Dilsel olarak bir şey ifade edilirken bu yapılar kullanılır, yeni öğrenen

çocuklar bu konuşmaları uygulayarak bu yapıları öğrenmiş olur. Her birey şahsi

fikrini aktarmak ve anlaşılmak adına bu kurala riayet eder; c) eğer mantıklı ifadeler

kullanılacaksa, bu ifadelerin geleneksel kurallara bağlı kalınarak ifade edilmesi

gerektiğinden bahseden Searle’e göre söz eylemler ifade edilen edimlerdir. Morfem

ve tümcelerden oluşan bu ifadeleri (1) önerme metnine (önerme metnini oluşturan

referans ve yüklem (Prädikation)), (2) edimsözlere (edimsözlere örnek; iddia

etmek, söz vermek, sormak, emretmek v.d.) ve (3) etki sözlere([iletişim sürecinin

geleceğine yönelik olarak bakıldığında dinleyen üzerindeki sonucu veya etkiyi ölçer)

bakarak ayırt edebiliriz. Searle, edimsözleri geleneksel iletişim çevresinde ele

alındığında bunlara kurallı söz eylemler olarak görmüştür. Buna göre de “söz verme”

gibi birtakım edimsözlerin gerekli ve yeterli kurallarını ortaya çıkarmaya çalışmıştır

(bkz. Searle 1974:84).

Searle söz eylem kuramının önemli temsilcilerinden biri olarak, bu alanda

görüşlerinden faydalanılmış bir dil felsefecisidir. Konuşma çözümlemelerindeki

edimbilimsel işleyişin ortaya konulmasında görüşleri önemli olmuştur. çalışmamızda

onun düşüncesinin temelini oluşturan, “her tür dilsel iletişimin temelinde, dilsel bir

Page 40: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

29

edimin olduğunu düşünüyorum” ifadesi yol göstericidir (Searle 1974:85). Bu

ifadesinde ne anlatmak istediği ise şu şekilde açıklanabilir:

Ona göre, söz eylem iletişimin temel öğeleri olan salt sembollerin (sözcük) yığın

halinde tümceyi oluşturmalarından daha farklı bir şeydir. Bunlar belli şartlara bağlı

olarak tümceyi oluşturmayı sağlayan dilsel araçlardır (bkz. Searle 1974:85).

İletişimin analizi demek, iletişimde söz eylemin işleyişinin analizi, anlamına

gelmektedir. “Edimsözlerin kullanılması, kurallı biçimde davranmak demektir”

(Searle 1974:86). Searle’e göre futbol veya satranç nasıl birer kurallı edimlerse,

edimsözler de aynı şekilde kurallı edim biçimleridir. Onun yöntemi, öncelikle

edimsöz çeşitlerinin hangi işleyişe bağlı olarak, hangi şartlarla ortaya çıktığını tespit

etmek; bu şartlarda ortaya çıkan bir dizi edimsözleri söze dökerken, yani ifade

ederken, hangi anlamın (semantik), hangi kurallı (sentaktik) tümce kalıpları seçilerek

ifade edildiğine yönelik örnek şema ortaya çıkarmaktır. Eğer anlam bir dizi kullanım

kuralları gerektiriyorsa, o halde bir şekilde bu kuralları tespit etmek gerekir, diye

düşünür. Searle buradan hareketle kural tipleri üzerinde ayırıma gitmiştir.

Ona göre iki tip kural vardır: a) kurucu kurallar (Konstitutiv) adını verdiği kurallara

örnek olarak futbol veya satranç oyunundaki kuralları göstermiştir. Satrançta bir atın

hamlesi kurallı bir hamledir, bu kuralın kendisi oyunu kurar ve düzenler. Oyunun var

olması, bu kuralların var olmasına bağlıdır. b) Diğer kurala ise düzenleyici kurallar

(Regulativ) kurallar adını verir. Ona göre “düzenleyici kurallar, var olan bir

etkinliği, faaliyeti(ni...) düzenleyen kurallardır” (Searle 1974:87). Bu kurallara örnek

olarak da yemek sırasında tabağındakini kesmek için bıçağın sağ, çatalın sol elde

tutulmasını örnek verir. Bunlar bir dizi normatif emirlerin yer aldığı kurallardır. Bir

başka örnek; askeriyeye mensup kişilerin, kendi çalışma ortamlarındaki yemeklerde

kravat takmalarının şart olduğudur. Bu tip kurallar insanlar arası ilişkilerde yer alan

emir niteliğindeki düzenleyici kurallardır. Bu kuralların kurucu kurallardaki gibi bir

oluşa doğrudan katkısı yoktur, yani askerin yemek yeme olgusunda kravatın etkisi

yoktur. Diğer taraftan kurucu kurallarda ‘emir’ içeriği yokken, düzenleyici kurallarda

‘emir’, ‘zorlama’ içeriği vardır (bkz. Searle 1974:87-88). Searle kuralların her

Page 41: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

30

ikisinin farkına varılması ve farklı değerlendirilmesi gerektiğini söylemektedir.

Nitekim ona göre bir dönem dil felsefesi üzerine yapılan çalışmalar bu ayırımı

yapmadıklarından, anlam kurallarını ortaya çıkarma çabaları kuşkularla

sonuçlanmıştır. Searle’e göre edimbilimsel kurallar düzenleyici kurallar değildir.

Düzenleyici kurallara günlük yaşamda tabii ki rastlanmaktadır, fakat anlamı ortaya

çıkaracak, semantik yapıyı açıklayacak kurallar tam tersine bir dizi kurucu

kurallardan oluşan bir sistem olmalıdır. Edimsözleri açıklayan kurallar ancak bu

kurallar olabilir, düşüncesindedir ve bunu ispatlamaya çalışır. Bunu şu şekilde ifade

etmiştir:

”(...) dilin semantik yapısı bir dizi kurucu kurallı sistem içinde anlaşılabilir ve edimsözler, öyle edimlerdir ki ancak bu çoklu kurucu kurallarla örtüştüğünde anlaşılabilir. (bkz. Searle 1974:88)

Searle, düşüncesini ispatlamak için öncelikle edimsözler içinden belli bir edimi

alarak buradaki bir dizi kurucu edimi açıklamaya girişmiştir. Farklı edimsözlerin

çoğunlukla ortak anlamlara çıkabildiğinden bahsederek, bu tümcelere önerme

demiştir. Bu olguyu benzer örnekte şu şekilde somutlaştırır:

(1) John odayı terk edecek mi?

(2) John odayı terk edecektir.

(3) John odayı terk et!

(4) John’un odayı terk etmesini istiyorum.

(5) John odayı terk ederse, ben de onu terk ederim.

(1)-(5) örneklerin her birinde farklı iletişimsel niyetler vardır. Searle’e göre burada

önerme olan, hepsinde referans gösterilen kişinin John olması ve bu kişinin odayı

terk etmesi olayıdır. Yani “ (...) ortak içeriğe (...) önerme denecektir (...)” (Searle

1974:90).

Burada önemli nokta Searle’in önerme ile edimsözü birbirinden ayırmasıdır. Buna

göre örnekteki tümcelerin edimsözü (altı çizili olarak gösterilenler edimsözlerdir);

Page 42: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

31

(1) soru, (2) gelecekteki bir şey hakkında iddia, yani bir öngörü, (3) bir emir veya bir

çağrı, (4) bir istek ifadesi, (5) sebepsiz bir varsayıma bağlı kasıt olmaktadır.

Yukarıdaki beş örnekte de aynı içeriğe (John’un dışarı çıkması) ve aynı kişiye (John)

göndermede bulunulurken, diğer taraftan bu önermeler ifade amaçlarına bağlı olarak

beş farklı edimsözle ifade edilmiştir. Altı çizili olarak gösterilen sözcükler birer

edimsözdür. Fakat bir önerme hiçbir zaman bir edimsöz olarak gösterilmemiştir.

Önermenin ifade edilmesi bir edimsözü gerektirse de, bir önerme hiçbir zaman bir

edimsöz değildir. Searle bu görüşüne şu tümcelerle yer vermiştir:

“Fakat söylemek istediğim şudur ki, bir konuşmacı, bir tümce kullanırken önerme ifade etmektedir. Şuna da dikkat etmek gerekir ki, ben bir önermeyle bu önermenin iddiada bulunmak veya saptama yapmak tarafını birbirinden ayırıyorum. (...) Bir iddiada bulunmak bir edimsözdür, fakat bir önermenin ifadesi sırasında ortaya çıkan edim kısmı belli bir edimsözü yerine getirse de, bir önerme asla bir edim değildir. Sonuç olarak söylemek istediğim, edimsözle edimsözün önerme içeriğini birbirinden ayırıyorum. Şu da tabiidir ki, doğal olarak her edimsözün önerme içeriği olmayacaktır, örneğin; “Yaşasın!” veya “ah!” şeklindeki ifadelerde olduğu gibi. (...) Semantik açıdan bakarsak, bir tümcedeki önerme bildireni ve edimsöz rolündeki bildireni ayırt edebiliriz. (...) Edimsöz rolündeki bildiren, önermenin nasıl anlaşılacağını, veya başka şekilde ifade edecek olursak, ifadenin hangi edimsöz rolünde olacağını, yani tümceyi bu şekilde ifade ettiğinde, konuşanın hangi edimsözü yerine getirdiğini gösterir.” (Searle 1974:90)

Searle tümcenin anlamsal incelenmesine yönelik olarak, açıkça ifadenin önerme

(içerik) kısmıyla edimsöz kısmını birbirinden ayırmıştır. Bu çalışmada söz konusu

olan, önermenin veya ifadenin somut, görünen anlamının olmasıdır; edimsözün ise

ifadenin amaca yönelik işleyişinin olmasıdır. Searle’e paralel bir düşünce ile her

ifadeyi argüman olarak değerlendiriyoruz (Argüman kuramına ilerleyen bölümlerde

ayrıca yer verilmiştir). Searle şu noktaya da dikkat çekmiştir: Her zaman bir

tümcenin bildirenine (anlamına) yönelik olarak önerme ve edimsöz birbirinden farklı

olmak zorunda değildir. Bunu da şu örnekle somutlaştırmıştır:

(1) Söz veriyorum, geleceğim.

Söz eylem rolündeki bildirenle önermenin bildireni birbirinden farkıdır.

(2) Geleceğime söz verdim.

Edimsöz rolündeki bildirenle önerme bildireni aynıdır (bkz. Searle 1974:90).

Page 43: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

32

Söz eylem rolündeki bildiren (1) söyleyenin niyetini de, yani söz verme edimsözünü

de içerirken, önermenin bildireni gelme eylemine yönelik bilgi içermektedir.

Örneklere önerme bildirenleri açısından bakıldığında tümce (1) ve (2) arasında fark

yoktur. Oysa edimsöz bildireni açısından bakıldığında (1) ve (2)’nin edimsöz

bildireni birbirinden farklıdır. Çünkü (1)’inci ifadede söz verme edimsözü daha

baskın bir anlatımken, ikincisi daha yumuşak ve duygusal bir anlatımdır.

Edimsöz rolünü üstlenen dilsel araçlardan bazıları tonlama, vurgu, noktalama, eylem

bildiren yüklemler, tümcelerin giriş sözcüklerinin seçimi (örnek: “Sanki bu gün ...”;

“Dikkat etsen ...”; “Affedersin ama ...” v.d. şeklinde sıralanmaktadır. Eğer ifade,

örnekte olduğu gibi tespit etme, uyarı, özür dileme gibi somut iletişimsel duruma

bağlı ifadelerle başlıyorsa, ifadenin hangi edimsöz rolünü üstlendiğinin bağlamdan

anlamak mümkündür ve tekrar açıklayıcı edimsöz rolünde bir bildiren kullanmanın

gerekli olduğu söylenmektedir. Searle, amacının önerme analizi yapmak

olmadığından bahseder. Onun amacı bilgiyi aktaran, yani bildiren (Indikator)

konumundaki belli tür edimsözlerin kullanımlarını analiz etmektir. Bir ifadenin

içeriğinin onun bildireni, yani bilgi barındıran kısmı olduğundan bahseder. Biriyle

konuşmak demek, konuşurken, kendi konuşma amacının ne olduğunu anlamasını

sağlamaktır, diye ekler. “Anlam salt niyetten daha fazla bir şeydir, bir ortak

sözleşmedir” görüşündedir (Searle 1974:94). Bu görüşüne yönelik olarak Searle şu

örneği vermiştir: Bir kişi kendisinin Fransız olduğunu anlatmak için, Fransızlar gibi

giyinip, onlar gibi konuşup, davranabilir, ya da sadece «ben Fransızım» diyerek bunu

dile getirebilir, sonuçta her iki halde de karşısındaki kişiye Fransız olduğunu

anlatmıştır. Sadece sunuş biçimi (ilk örnekte kişinin giyim tarzı, ikincisinde

Fransızca konuşması) farklıdır. Kendisinin Fransız olduğunu davranışla anlatmasında

edimsöz ‘rolü’ ön plandadır, dil aracını kullanmamıştır. İkinci örnekte ise amacını

dilsel araçla -somut ifadeyle- anlatır, yani burada rolden (hal ve hareketten) çok dil

aracı ön plandadır. Örnekte her iki durumda da konuşmacı kendisini karşıdakine

farklı araçlarla ve farklı edimsözlerle tanıtmıştır. Konuşurken dille karşıdakine hitap

etmek için, kullanılan dilsel ifadelerin bir bütünlük içinde (sözcük–tonlama v.b.), ne

Page 44: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

33

amaçla hitapta bulunulduğunun anlaşılması gereklidir. İşte Searle’in edimsöz olarak

analiz etmek istediği tam da budur. Şu iki unsur iletişimsel eylem açısından

önemlidir: (1) kişinin kendini ifade ederken amacının açıklanmasına yönelik seçtiği

dilsel kurallar, (2) alıcı üzerinde yaratmak istediği etkiye yönelik seçtiği ifadeler

(bkz. Searle 1974:92,94). Her ne sebeple olursa olsun, iletişim kurmak isteyen her

birey dinleyene bir şeyler aktarır. Bunlar tavır, düşünce, tutum ve benzerleri ile de

olmaktadır. Her kurulan iletişimle kişi aynı zamanda kendine ait bir düşünceyi,

durumu veya olayı da aktarmaktadır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi her ifade (sözlü

veya sözsüz) bir argümandır. Bu gerekçeyle ilerleyen bölümlerde ayrıca yer almıştır.

Searle, amacın açıklanması için seçilen dilsel kalıplar, alıcı üzerinde yaratılmak

istenen etkiye yönelik seçilir. Bunlar koşul gruplarını oluşturur. Bu şu anlama gelir:

«Ancak belli koşullarda belli bir amacımızı ve alıcı üzerinde istediğimiz etkiyi

yaratabiliriz». Searle belli bir edimsözün hangi koşullarda meydana geldiğini analiz

etmeye yönelmiştir (bkz. Searle 1974:95). Onun çözümleme yöntemi, her bir

edimsöz için düşünüldüğünde çok zor ve geniş bir araştırma gerektirmektedir. Searle

«söz vermek» edimsözüyle ilgili kuralları saptamaya çalışırken bu işin zorluğuna

değinerek konunun belli bir yönde sınırlandırması gerektiğini ifade etmiştir:

“Bu şartların ortaya konulması zor buldum ve ortaya çıkardığım listeden de tamamen memnun değilim. Bu zorluğun sebeplerinden biri de, söz vermek kavramının günlük dildeki diğer kavramlar gibi kesin bağlayıcı kurallara sahip olmamasıdır. (...) Söz verme sözcüğünün günlük dildeki kesin kullanımlarına yönelik bir dizi vurgulayıcı, gerekli ve yeterli şartların olmayacağına inanmaya başladım. Bu nedenle tartışmamda (...) dolaysız söz vermelere yönelerek diğer bütün kısa kullanımlı ifadeleri, söz vermeye işaret eden göndermeleri, mecaz anlamdakileri vb. dikkate almıyorum. Diğer bir zorluk da belli şartları ortaya çıkarırken, belli açılara girmek istememden kaynaklanmaktadır. Belli şart gruplarının belli bir edimsöz gerektirdiğini vermek istiyorum, verdiğim şartların tekrar başka bir edimsöze yol açmasını değil. Eğer edimsöz kavramını genel olarak açıklamak istiyorsam bu şarta uymak zorundayım; yoksa sadece belli edimsözler arasındaki ilişkiyi tanımlamak zorunda kalırdım.” (Searle 1974:95)

Görüldüğü gibi bir edimsözü tanımlamak Searle’in de belirttiği gibi çok zordur.

Çünkü günlük dil geniş anlatım biçimlerine, dil varyasyonlarına sahiptir, onu

açıklamak veya tanımlamak çok zordur. Bu nedenle de Searle edimsözden hareket

Page 45: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

34

ederek ve edimsözü oluşturan şartların kesin kurallarını ortaya çıkararak konuyu belli

açılardan netleştirmek zorunda kalmıştır. Doğrudan «söz verme» edimsözünün

şartlarını meydana getiren olguyu göstererek bu şartların değişmesi durumunda hangi

yeni olguların edimsözleri değiştirebildiğini açıklamaya çalışmıştır. Bunun için

öncelikle aşağıdaki gibi bir varsayımı kabul eder:

“Eğer bir konuşan (S) bir dinleyenin (H) yanında bir tümceyi (T) ifade ediyorsa, o zaman S düzgün (ve eksiksiz) ifade edilmiş T ile dinleyen H’ ye sadece ve sadece şu şartlarda söz verir (p): (...)”* (bkz. Searle 1974:96)

Searle bu olgudan yola çıkarak «söz verme» edimini yukarıdaki durum için dokuz

kesin koşulla açıklar: (1) Önermenin içeriğine yönelik kurallar: H kuralların bir

parçasıdır, yani onun üzerine konuşulmaktadır. Önermenin içeriği H’ ye ya direk

aktarılır veya ima edilir. Eğer ima ediliyorsa H içeriği bağlamdan hareketle

çözümler; (2) Giriş kuralları: Belli durumlardaki şartlara göre konuşma girişini

ayarlayan kurallardır. Ortaya konan edimsözle H’ ye açık bir eylem alanı

sunulmaktadır. (3) Dürüstlük şartları (Aufrichtigkeitsbedingung): Edimsöze yönelik

davranışla H’ ye yararlı olunacağı inancı vardır. Eğer H’ ye zarar verirse bu durumda

Austin’in de bahsettiği kötüye kullanma durumu oluşur. (4) Temel kurallar

(wesentliche Regeln): S’ nin ifade ettiği dilsel aktarım aynı zamanda söz eylem

gösterir. Örnek; «düşündüm de (p)’yi yapman senin de yararınadır» veya «bu

durumda (p) olması senin için avantajdır» gibi. S istediği davranışın H’ nin de ilgi

alanında olduğunu H’ ye belirtir. Buna Searle kurucu kural demekte ve iletişimsel

edimin kurucu kural yönünü burada görmektedir (bkz. Searle 1999:83-84). Önemli

bir nokta da, Searle’in üzerinde durduğu, sentaktik (sözdizimsel) çözümlemeden çok

semantik (anlamsal) bir çözümlemeye girmiş olmasıdır. Zira onun edimsöz

analizinde doğru ve kurallı kurulmuş ifadelerden hareketle belli şartlarda (koşullarda)

ortaya konabilecek edimsözlerin açıklanması söz konusudur. Fakat Searle’in de

günümüzde eleştirildiği noktalar vardır. Searle’in bu analizi şu şekilde eleştirilmiştir:

*Searle konuşan=S; dinleyen=H; tümce=T ve değişken edimsöz=p şeklinde simgeleştirmiştir. Bu genel olgudan hareket ederek Searle <söz verme> edimsözünün hangi kesin şartlara bağlı olarak ortaya çıktığını açıklamıştır (kendisi, belirtilen kaynakta, 9 kesin koşul öne sürmüştür).

Page 46: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

35

“(...) ifadelerin belli bir söz eylem tipinde olmaları bağlama bağlıdır. Searle’in kendisi de konuşma sırasındaki ifadelerin söz eyleminin ayrıştırmasında bilimsel analiz yapmak yerine, daha çok olası ifade(tipleri)nin birleşimlerine yönelik analiz yapmakla yetinmiştir (yani X tipinde bir söz eylemin başarılı bir biçimde oluşması için ne yapmamız gerektiği sorusudur) (...)” (Searle 1999:87)

Searle’in söz eylem araştırmasında, bu durum şu formülle dile getirmiştir: “(...) eğer

X yapılırsa, o zaman Y olur (...)” (Searle 1999:87). Yani farklı olgularda farklı

edimsözlerin, farklı içerikle gündeme gelmesi söz konusudur. Bu noktada Searle

gerçek iletişim durumları yerine olası durumları değerlendirmiştir. Gerçek iletişim

durumlarından hareket etmemek ve araştırmayı olası ifadeler üzerinde yapmak

bakımından eleştirilmiştir. Eğer bunu bir eksiklik olarak değerlendirirsek, günümüz

uygulamalı söylem analizi çalışmalarının, gerçek iletişim durumlarından hareket

ederek, bu eksiği kapamaya çalıştığını görürüz. Metindilbilimsel çözümlemenin yanı

sıra Austin ile başlayan ve Searle ile süren iletişimsel eylem çalışmalarının sözlü

dilin çözümlenmesi konusunda, günümüz yeni araştırmalara ön ayak olduğunu

belirtmek gerekir.

1.1.2. Edimbilim ve Paul Grice’ın Konuşma Kuralları

İletişim Kuramına yönelik çalışmamıza katkıda bulunabilecek bir başka isim de H.

Paul Grice’ın dilbilimsel pragmatiğe yönelik konuşma kurallarını

(Konversationsmaximen) belirleme çalışmaları sırasında önem verdiği niyet-maksat

ve sonuç çıkarma (inference) dır. Grice’ın bu konudaki düşüncelerine onun şu

örneği ile başlamanın daha doğru olacağını düşünüyoruz:

“(...) bir adam, çalışmadığı açıkça belli olan bir arabanın başında durur; bir başkası gelir ve birincisi şunu söyler: Benzini bitmiş. Ve ikinci cevap verir: Köşede bir benzinci var. İkinci kişi cevabıyla ne demek istemiştir?” (Grice 1999:92)

Page 47: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

36

Grice’a göre bu örnekte asıl söylenmek istenenin köşede bir benzincinin olduğu

önermesi değildir. Benzinciye gidip benzin doldurarak arabanın çalıştırılmasıyla

sorununun giderilebileceğidir. Burada önemli olan konuşma niyeti ve konuşmadan

çıkarılacak anlamdır. Grice’a göre konuşmadan çıkarılacak anlam dolaylı

gerçekleşir. Anlam kodlardan değil de konuşmacının amacından çıkarılmaktadır. Bu

sebepten konuşmacı amacının ve niyetinin anlaşılmasını sağlayacak şekilde

konuşmasını şekillendirmiştir (Grice 1999:92).

Grice’ın bu düşünceleri Austin ve Searle’in edimsöz ve etkisöz değerlendirmesini

anımsatmaktadır. Fakat Grice söz eylem ayrımına girmediğinden, onlarda olduğu

gibi, «çıkarılacak anlam» etkisözdür, şeklinde bir anlatımda bulunmamıştır. Grice’ın

«çıkarılacak anlama» ve «niyete» yönelik düşünceleri Searle’den farklıdır. Searle

etkisözün edimsözden önce gelmesi gerektiğini söylemiştir, yani ifadenin amacına

ulaşıp ulaşmaması ancak konuşmacı üzerindeki etkiye göre anlaşılabilir,

düşüncesindedir. Bu düşünceden ötürü Grice Searle’ü edimsözden çok etkisöze

ağırlık veriyor gerekçesiyle eleştirmiştir (bkz. Grice 1999:92-93). Searle’in

çalışmalarında edimsözün önemi düşünüldüğünde, Grice’ın bu eleştirisi daha iyi

anlaşılmaktadır.

Grice, iletişime katılan kişilerin kooperatif davranmaları konusunda ve konuşma

kurallarının saptanması yönünde çalışmalar yapmıştır. Burada konuşma kurallarına

yönelik kooperatif edimlerin saptanması konusuna daha fazla yer verilmeyecektir.

Şunu da belirtmekte fayda vardır ki, Grice’ın saptadığı konuşma kurallarının her

durumda geçerli olmadığı şeklinde görüşler yaygındır.

Söz eylemlerin ifade içerikleri ve sınıflandırılmaları konusunda değişik çalışmalara

rastlanılmaktadır. Hannappel ve Melenk, “bir ifadenin içerikle (yani önerme

değeriyle) iletişim işleyişi arasındaki önemli ayırımı, söz eylem yönteminden

hareketle yapılır” demişlerdir (Hannappel ve Melenk 1979:53). Hindelang söz

eylemlerin kesin ve zorunlu sınıflandırılamadıklarından bahsetmişlerdir. Yine de

belli anlamsal yakınlık gruplarına göre sözcüklerin belli gruplar altında

Page 48: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

37

toplanabileceğinden bahseder. Örnek iddia etmek, bilgilendirmek, anlatmak gibi

(bkz. Hindelang 2000:45). Böyle bir sınıflandırma Searle’de de söz konusudur.

(Searle Taxonomisi, sözcükleri Repräsentativa, Direktiva, Kommissiva, Expressiva

ve Deklarativa grup başlıklarına göre sınıflandırmıştır. Bkz. Başlık 1.1.1.)

Bu çalışmada amaçlanan uzmanların tartıştığı talkshow programlarından hareketle

argüman ve gerekçelerin tartışma dilinde araştırılmasını sağlayacak makro ve mikro

incelemenin geliştirilmesi açısından Austin, Searle ve Grice gibi düşünürlerin

birtakım çalışmalarına yer vermenin önemli olacağını düşünmekteyiz. Bu doğrultuda

yöntemsel açıdan bir takım irdelemelere yer verdik.

Sözlü dildeki söz-eylem araştırmalarının gelişimine daha çok dil felsefesi

bakımından katkıda bulunan Austin-Searle ve Grice kuramları, günümüzdeki

uygulamalı söylem analizi çalışmalarının araştırma amaçlarını farklı yönlerden

geliştirmelerine de sebep olmuşlardır. Söz-eyleme yönelik tüm çalışmalarda eylemin

incelenmesi için dilin bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir. Bu noktada

Schmidt, eylemin de dilden hareketle incelenmesi gerekliliğini vurgulamıştır (bkz.

Schmidt 1968:175).

Metindilbilimde metin çözümlemeleri çalışmaları önceden beri sürdürülse de sözlü

dilin çözümlenmesine yönelik çalışmalar henüz yeni sayılır. Söylem analizi veya

söylem çözümlemesi çalışmaları olarak bilinen bu çalışmalar içinde bizim

çalışmamız için önemli olan uygulamalı söylem analizi çalışmalarıdır. Bunlar

uygulamalı dilbilim alanında her şeyden önce doğal konuşulan, gerçek konuşmaların

incelenmesi olarak bilinmektedir. Yani sözlü dilin, doğal –konuşulduğu- ortamda

çözümlenmesidir. Bu çalışmalara değinmeden önce metindilbilim alanındaki

çalışmalarda yazılı metinlerin metin çözümlemesine yönelik olarak, metnin biçimsel

ve anlamsal yapısını incelenerek büyük ölçekli yapısının belirlenebileceğinden

bahsedilmektedir (bkz. Ayata 2000:146). Metindilbilimsel çözümlemede 60-70’li

yıllarda, yazılı metinlerin incelenmesine yönelik çalışmaların çok sayıda olduğunu

görmekteyiz (Şenöz 1995: 225). Metindilbilimsel yöntemle yapılan yazılı metin

Page 49: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

38

çözümlemesini ve söylemin çözümlemesi yöntemi ile yapılan sözlü metinlerin

çözümlemesini birbirinden ayırmak gerekmiştir. Zira yazı diline yönelik çözümleme,

sözlü dildekinden uygulama açısından farklı olduğundan, burada öncelikle bu

konuya ilişkin irdelemelere yer vermek gerekmiştir. Ayrıca çalışmamız için önemli

olan uygulamalı söylem analizi çalışmalarının sözlü dil konusundan yola çıkması

dolayısıyla bu çalışmamızda, öncelikle sözlü ve yazılı dil arasındaki farkın

netleştirilmesine yönelik irdelenmeye ihtiyaç duyulmuştur.

1.2. UYGULAMALI SÖYLEM ANALİZİ AÇISINDAN YAZILI

DİL VE SÖZLÜ DİL FARKI: KONUŞMA DİLİNİN ANALİZİ

70’li ve 80’li yıllarda konuşma analizi çalışmalarına hız verilmiştir. Dilbilim

çalışmalarında yazılı dilin yanı sıra sözlü dile yönelik bir dizi çalışmanın da

yürütülmesi, sözlü dilin işleyişinin de incelenerek ortaya konulması gerektiği

düşüncesinden hareket eder. Burada sözlü dili yazılı dilden ayıran önemli farklar

irdelenerek, ortaya konulmuştur. Bu noktada şu tespitlerden bahsetmek gerekir:

Konuşma dilinin spontane olması; düzensiz gramer kullanımı; kısaltmaların

kullanılması; tonlamalar; aynı anda konuşmalar; hayret ifadeleri ve öksürmek, nefes

gibi birtakım seslerin vb. araya girebilmesi; dolaysız konuşmalara yer verilmesi;

çoğu zaman basit ve kısa tümcelerin tercih edilmesi gibi (bkz. Grütz 1995:46). Yazı

diliyle konuşma dilini Grütz şu boyutlarda değerlendirmektedir:

“Yazı dili durumundan ötürü, optik-mekansal boyuta aitken, konuşma dili hatırlamaya bağlı olarak akustik-zamansal boyuta aittir. Öne ve arkaya sayfa çevirme burada mümkün değildir, bu nedenle bir ön beklenti oluşturulur ki, buna göre morfolojik, söz dizimsel, sözlüksel-anlamsal ve metinsel alanda hareket edilebilsin.” (Grütz 1995:48)

Konuşma dilinde söylenenler hatırlamaya bağlı ve akustik boyutta yer alır; yazı

dilinde söylenenler, metinsel verilerle tekrarlanabildiğinden söz dizimsel boyutta yer

alır. Konuşma ve yazı dilinde iletişim işleyişini Cherubim şu şekilde tanımlar:

Page 50: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

39

“(...) konuşulan dili örneğin, elektro akustik araçlar (Telefon), senografik kayıtlar veya elektronik cihazlar (Televizyon-Bilgi aktarıcıları) üzerinden iletilirken, yazı dili özel kod üzerinden (Mors Alfabesi ve kör dili, gizli veya kısa yazı üzerinden) iletilir. Konuşma dili sessel yazılabilirken, örnek edebi yazılara veya fonetik alfabeyle yazıya dökülebilirken, yazı dili özgür konuşma durumlarına dönüşebilir. (...) Bundan hareketle insan diline yönelik her iki temel biçim bir dilden diğerine (veya birkaç dile çevrilebilir) veya dil dışı araçlarla (örnek, mimik ve eylemlerle aktarılabilir.” (Cherubim 1989:14)

Cherubim’in konuşma diline yönelik incelemesinde gösterdiği kısa örnek şu

şekildedir:

“Açıklama:

a= sözlü; b=yazılı; c=spontane; d=kontrollü; e=dolaysız; f=dolaylı

Kombinasyonlar:

(1) a+c+e: Günlük konuşma (2) a+c+f: Telefon konuşmaları

(3) a+d+e: Sunum (4) a+d+f: Bildiri

(5) b+c+e: Not/Bilgilendirme (6) b+c+f: Mektup

(7) b+d+e: Tarif/ Reçete (8) b+d+f: Başvuru” (Cherubim 1998:19).

Konuşma ve yazı diline yönelik bu saptama yazılı-sözlü dile yönelik temel bir

sınıflandırma olarak değerlendirilebilir. Yukarıdaki örnekte günlük konuşma hem

sözlü (a), hem spontane (c), hem de dolaysız (olduğu gibi aktarılan bir dil özelliğiyle)

(1)’deki grupta yer alır. Diğer taraftan yazılı dil başvuru örneğinde olduğu gibi (8),

hem yazılı (b), hem kontrollü, önceden taslağı çizilmiş (d), hem de dolaylı, yani ifade

biçimi önceden planlanmış, usulüne göre belli bir şekli olan bir dildir (f).

Günlük konuşma dili genellikle plansız spontane olurken, yazılı dil daha planlı ve

özenlidir. Sözlü ve yazılı dil farkı Günay’a göre dil düzeyindedir. Söylemsel

değişiklikler sözlü dilde daha belirgin olarak tespit edilmiştir (bkz. Günay 2001:26).

Günay’ın sözlü ve yazılı dil arasındaki farklara ilişkin saptamaları aşağıdaki tabloda

gösterilmektedir:

Page 51: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

40

Sözlü Dil Yazılı Dil Kod Kod sestir Kod grafiksel dil, yani yazıdır

Dil kullanımı -Sözlüdür, spontanedir.

-Noktalama işaretleri yerine nefes araları

ve vurgular vardır (paralengüistik özellik;

coşku, üzüntü, ses titremesi)

-Alıcı ile direk bir ilişki vardır: dilsel-dil

dışı ve paralengüistik özelliklerle sağlanır.

-Eksiltili tümceler, yinelemeler, bölmeler,

kesmeler vardır.

-Söylenenlerin düzeltilmesi ancak bir özür

veya tekrar düzelterek yineleme ile olur.

-Yazılıdır özentilidir.

-Noktalama işaretleri vardır

(Paralengüistik özellikler bunlarla ayırt

edilmeye çalışılır)

-Alıcı ile direk ilişki yoktur. İlişki sadece

dilsel yöntemle sağlanır.

-Tümceler tam ve dil bilgisi kurallarına

uygundur. Eğer dilbilgisi kurallarına

uyulmadan yazılıyorsa bu bilinçli

yapılmıştır.

-Yazılı dil düşünülerek özenle

oluşturulduğundan düzeltmeler kolaydır.

Sözceleme veya

dil eylem durumu

-Sözlü dil belli bir ortama göre

konuşmasını ayarlar.

-Kişi yüz yüze konuştuğundan (çoğu

zaman) konuşma şekline, kişinin, mimik

ve tavrına göre konuşmasını ayarlar.

-Yazılı dilde önce ortam seçilir ve bu

ortam çerçevesinde yazılır. Metin zamanı

öngörülür varsayılır.

-Alıcı belli bir kitledir ve bu kitle dikkate

alınarak bir öngörüye göre yazılır.

Bağlam -Bağlam çok hızlı bir şekilde alt konulara

bölünebilir. Konu odaklamaları sıktır.

-Bağlam çok yavaş değişir. Çok az alt

konulara bölümlenir. Odaklama daha

seyrektir.

Feed-back, geri

bildirim

-Doğrudan iletişim veya direk iletişimdir.

Bu nedenli anlaşılmayan sözler yeniden

sorulabilir.

-İletişim birebir ortamda

yürütülmediğinden geri bildirimi daha

uzun vadede olur, veya hiç olmaz.

Kalıcılık Sözlü dilde konuşulanlar o ortamdan sonra

unutulabilirler. Kalıcılığı ancak cihazlara

kayıt ile sağlanır.

-Yazılı dil kalıcıdır. Kalıcılığı ise yazıya

dökülmesi ile olur.

(Tablo 1. Bkz. Günay 2001:27-32)

Dilbilim çalışmaları içinde özlü dil araştırmaları ampirik ve uygulamalı

çalışmalardır. Dilin işleyişi ve yapısı önemlidir. Buna yönelik bilimsel incelemeden

şu şekilde bahsedilmektedir:

“Daha önceki yapısal, işleyişsel ve toplumdilbilimsel dil kuramlarının aksine etkileşimsel dilbilim, doğal etkileşim akışı içinde dilin ampirik analizine yatkındır.” (Selting ve Couper-Kuhlen 2000:80)

Page 52: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

41

Sözlü dil için önemli olan iletişimsel etkileşimdir. İletişimsel etkileşim ise şu şekilde

tanımlanmaktadır: “İki veya daha fazla kişide veya grupta oluşan her türlü karşılıklı

ilişkidir” (Schäfers 1986:141).

Sözlü iletişimin iki önemli faktörü olarak dinleme-anlama ve dil–düşünme

gösterilmiştir. Dil-düşünmede argümana bağlı üretimsellik ve yeniden-üretimsellik

ön plandadır (bkz. Forster 1997:54). Dinleme-anlama ise, isteğe bağlı bir davranış

olarak ortaya çıkar. Kişinin dinleme isteğini, onun görsel-işitsel algısı belirler. Bugün

bu çalışmaları uygulamalı dilbilim çalışmaları içinde de rastlamaktayız. Konu

bakımından konuşma biçimlerinin tespiti, konuşmacıların tutum ve eylemleri,

yorumlamaları, etkileşimleri, konu yönetimleri ve konuşma koordinasyonları,

konuşma akışı ve stratejik düşünceleri araştırılmaktadır (bkz. Cherubim 1989:27).

Bunlar daha çok konuşma hataları (iletişim aksamaları), kitle iletişimi (medya

iletişimi), kurum içi ve toplumsal eyleme (aile içi konuşmalara, iş hayatına yönelik

konuşmalara) yönelik çalışmalardır ve gerçek konuşma durumları içinde

incelenmektedir:

“Diyalog yapısının analizi her şeyden önce diyaloğun gerçek olmasını gerektirir, çünkü peş peşe konuşmalar ve konuşma akışı, konuşma stratejilerini ele vererek ortak iletişim bilgisini ortaya çıkartmaktadır.” (Yos 2001:57)

Sözlü dilin sistematik araştırmasının zorluğunun videoya kaydedilen verilerin

(konuşulan dilin) transkripsiyonu (yazıya dökülmesi) olduğu söylenmektedir. Çünkü

her sesin ve söyleniş biçiminin yazıya dönüştürülmesi zaman alıcı ve zahmetli bir

iştir. Bugün bunu yapabilecek bilgisayar programları üzerinde çalışmalar

sürdürülmektedir.

Konuşma olgusundan bahsedilecek olursa bunlar üzerinde yapılan bir dizi

irdelemeler sonucunda konuşmada amaç, konu, yönelim ve sonuçlandırma gibi

çerçeveyi oluşturan temel noktalar önemli olmuştur:

Page 53: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

42

a) Amaç: Her konuşmanın bir amacı vardır. Konuşma eylemi dinleyeni belli bir

amaca yönlendirmektedir. Her konuşana, dinleyenin tepkisi de söz konusudur.

b) Konu: Her konuşmada belli bir konu dile getirilir. Belli bir konunun

tartışılması sırasında hiyerarşik olarak diğer birçok alt konular gündeme

gelebilmektedir.

c) Yönelim: Konuşmacı çoğu zaman konuştuğu kişiye yönelir, onu dikkate alarak

konuşur.

d) Sonuçlandırma: Genellikle çoğu konuşmalar sonuçlandırılır. Bir durum

konuşulduktan sonra, konuşan veya dinleyenler tarafından bir şekilde

sonuçlandırılır. Sonuçlandırma özetleme, soru, sözü kesme, başka konuya geçiş

yapma v.b. şeklinde de olabilir.

Kuşkusuz bağlam söylem çalışmalarındaki konuşma ve anlaşma için son derece

önemlidir. Kocaman söylem çalışmalarının önemine ilişkin şunları ifade etmiştir:

“Söylem çalışmalarının en önemli özelliği dil çalışmalarında bağlamı önemsemesidir. (...) Bağlamın önemsenmesi dünya görüşünün, kişilerin zihinlerindeki algılama düzenlerinin, toplumsal rollerin, karşılıklı etkileşimdeki dil dışı öğelerin (Örn. Yüz ifadeleri, duruş, yakınlık, uzaklık v.b.) sözcenin yoruma eklenmesi demektir.(...) Yapma dil yerine doğal dilin temel alınması iletişimin değişik boyutlarının kavranması açısından önem taşır. (Kocaman 1998:102)

Konuşma metinlerinin yazılı metinlerin incelenmesinden farklı olmasına bağlı

olarak, söylem analizi veya söylem çözümlemesi çalışmaları araştırmalarını buna

göre düzenlemişlerdir.

Page 54: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

43

1.2.1. Söylem Çözümlemesi, Uygulamalı Söylem Analizi

Çalışmalarının Gelişimi: Amaç, Uygulama Basamakları ve

Transkripsiyon Yöntemi

İletişim karmaşık bir süreçtir ve çok yönlü oluşabilen dilsel ve dil dışı bir olgudur.

“İletişimden anlaşılan, anlaşılmayı hedefleyen dilsel ve dil-dışı işaretlerle

gerçekleşen eylem” ise, iletişime karmaşık bir yapı diyebiliriz (Becker –Mrotzek ve

Meier Band 1, 2002:19). Konuşma dilinin karmaşık yapısını araştıran uygulamalı

söylem analizi, bu yöndeki çalışmalardan biridir.

Söylem çözümlemesi veya analizi (Almanca, Diskursanalyse, İngilizce: discourse

analysis) terimine kaynaklarda, Anglo-Amerikan araştırmalardan üst kavram olarak

konuşmaların analizi için alınmış bir terim olarak rastlanıldığı ve araştırmaların bir

grup Amerikalı etnometodoloji sosyologların 60’lı yılların ortasında özel veya

mesleki iletişimdeki konuşmaları araştırma konusu yapmasıyla başladığından

bahsedilmektedir. Ayrıca bu çalışmalar neticesinde günlük konuşmaların çok yönlü

incelenmesi gündeme gelmiştir.

Bußmann bu çalışmaların diğer bilimlerle olan çerçevesini şu şekilde ifade eder:

“Lengüistik yöntemler ve adımlarla bir metnin analizini ifade ederek (karşılaştırınız; yapısalcılık, üretici-dönüşümsel gramer, söz eylem yöntemi, biçimsel us), öncelikli olarak biçimlendirmelerle ilgili (...) ve tümdengelimsel kurallarla ilişkilidir; metin statik ürün olarak görülür (...). Bunun yanı sıra söylem analizi, ruhdilbilimselliğe uygun bir yol vurgulayarak, ki burada işleyişsel dil modellerinden (...) ve us bilimsel sorulardan etkilenerek, söylemlerin üretim ve yorumlama süreçlerine ilişkin dinamik karakterini ortaya çıkartmaktadır: (...). (Bußmann 1990:189)

Bußmann’a göre 70’li yılların başında gelişen söylem analizi yeni ve disiplinler arası

bilim olarak özellikle, Antropoloji ve toplumdilbilim [Konuşanın etnografisi],

ruhdilbilim, us bilim (Kognitionswissenschaft), yapay zeka (künstliche

Intelligenz), dil felsefesi (söz eylem kuramı), dil sosyolojisi, konuşma analizi

Page 55: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

44

(Konversationsanalyse), söz sanatı, stilistik ve metindilbilim ile çalışır (bkz.

Bußmann 1990:190).

Fakat, öncelere dayanan sözlü dil çalışmalarının önceleri kuramsal kaldığı ve somut

uygulama alanından bağımsız yürütüldüğü de bilinmektedir. Konuşma dili analizi

ancak 70’lerden beri lengüistik, iletişimbilim, sosyoloji, psikoloji gibi bilimlerin

odak noktası olabilmiş, edimbilimsel yöntemlerin de kullanılmasıyla söz-eylemlerin

karmaşık yapılarını araştırmaya girişmiştir (bkz. Steiger 2001:5). Söylem

çalışmalarının gelişmesinde “(...) dilin ne işe yaradığı, bu denli değişik insan

görüşlerine, bu denli çok sayıda dil ve dil değişiklerine karşın iletişimin nasıl

sağlandığı, ya da neden ancak belli ölçülerde sağlanabildiği merak konusu (...)”

olmuştur (Kocaman 1998:101). İnsan ve dil faktöründen hareket edildiğinden, dile ve

insana yönelik birçok bilimle ortak çalışmalar yürütmektedir. Bu bağlamda

disiplinler arası çalışmalarını sadece psikoloji bilimiyle yürüttüğü düşünülse bile

konuşma tedavisinden, nörolengüistiğe kadar geniş bir çalışma alanın varlığından

bahsetmek gerekecektir. Buna ek olarak psikoloji ve dilbilimsel açıdan bakıldığında

konuşma yetisi, konuşma edimi gibi araştırmaların yanı sıra iletişim problemleri

üzerine kadar bir dizi çalışma alanının gündeme gelebileceğini de düşünmek

gerekecektir.

Söylem çalışmalarının ana hatları konusunda Kocaman şunlardan bahseder:

“Yapma dil yerine doğal dilin temel alınması iletişimin değişik boyutlarının kavranması açısından önem taşır (...) Öte yandan doğal dil kullanımının incelenmesi yapı-işlev ilişkilerine ışık tutar. (...) Söylem çalışmalarının asıl önemli yanı ise dilin bütünlüğü içinde kavranma çabasına aracılık etmesidir. Gerçekten de doğal dili belli bir bağlam içinde ele almak, tek tek tümce ve sözcelerin ötesine geçmek, iletişimin sonucu olan dilin yapısını değil, bu iletişime götüren süreci ve bu süreç içinde yapı ve işlevin bütünleşmesini incelemektir; salt özne-yüklem-tümleçle yetinmeyip dil kullanımının amacını, dili kullanımında kişilerin konumlarını, toplum dil-kütlür bağlamında kullanılan sözcenin yerini belirlemek demektir.“ (Kocaman 1998:102-103)

Doğal ve özgün konuşulan dilin çözümlemesinin dil kullanım amacının

belirlenmesine ve dil-kültür bağlamındaki önemine, söylem çözümlemesi ile bir

Page 56: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

45

takım metin türlerinin anlaşılabileceği konusuna değinen Kocaman, söylem

çalışmalarının uygulama alanlarından da bahseder:

“(...) yazın metinleri yanında bilim metinlerinin, bilim metinleri yanında gündelik gazete, TV haber metinlerinin, duyuru, reklam, gülmece vb. yaygın metin türlerinin de anlaşılmasını içerir. “ (Kocaman 1998:103)

Kocaman dilin işleyiş ve dil-içerik ilişkisine de değinmiştir. İncelemelerde, dilin

işleyiş boyutuna yönelik olarak yazın metinlerinde betimleme ve anlatımın öne

çıkması gerektiğini belirtirken, bilim metinlerinde bilgiselliğin öne çıkmasının,

reklam metinlerinde tanıtım ve düşüncenin-görüşün öne çıkmasının daha iyi

olacağından bahseder. Sonuçta dil incelemelerinin sözcük ve tümce düzeyinden

metin ve söylem düzeyine taşınabileceğini söylemektedir (bkz. Kocaman 1998:103).

Kocaman söylem çözümlemesi konusunda şöyle düşünür: Söylem çözümlemesi

dilbilimcilerin son otuz yıldır üzerinde önemle durdukları bir konudur. Bu yolla

tümceden metne ve iletişim edimine ulaşmak amaçlanmaktadır. Dilin değişik

kesitleri, dil kullanım bağlamı, dilin amaçlı, işlevsel kullanımı, yapı-işlev bağlantısı,

iletişimde bulunan kişilerin konumları ve rolleri, iletişimin anlaşılmasında dünya

bilgisinin önemi gibi konular söylem çalışmalarında başlıca inceleme alanlarıdır

(bkz. Kocaman 1998:104-105). Kocaman’a göre “Söylem çalışmaları iletişim

olgusunu anlamak için dilden yola çıkarak dilin ötesine geçmeyi amaçlayan

çalışmalardır. Kısaca kullanımdaki dilin incelenmesi (...) olarak tanımlanan

çalışmalar(dır)“ (Kocaman 1998:101)

Almanya’da geliştirilen uygulamalı söylem analizi konusuna bağlı olarak,

yürüttüğümüz çalışmamızda şunları görmekteyiz: İlk başlarda çok daha geniş tutulan

disiplinler arası çalışmaların, giderek daha organize bir bilime dönüştürülerek,

günümüzde de yürtülmekte olduğu gözlenmiştir. Aslında iletişimbilim içinde günlük,

doğal ortamda ve özgün konuşmaların analizine yönelik organize edilmiş uygulamalı

çalışmalar yeni sayılmaktadır. İlk uygulamalı söylem analizine yönelik “organize

çalışmalar 1987 yılında «uygulamalı konuşma analizi» çalışma grubunun

Page 57: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

46

kurulmasıyla başlamıştır” (Brünner, Fiehler ve Kindt Band 1, 2002:8). Düzenli

çalışmaların amacı söylem analizi sonuçlarının pratik iletişime uygulanması ve

değerlendirilmesi olmuştur. Diyalog analizi ya da uygulamalı söylem analizi

araştırmaları, doğal konuşma olgusuna bağlı iletişimsel eylem üzerinde durmakta,

iletişimsel eylem üzerinden hareket eden bu çalışmalarda da bir dereceye kadar söz

eylem kuramının etkisi görülmektedir. Uygulamalı söylem analizi çalışmasının

öncelikli uygulaması iletişim işleyişini gerçekleştiren temel unsurların tespit

edilmesine yöneliktir. Bu özellikler ise her konuşmada tekrarlanan ve konuşmanın

gerçekleşmesi için önemli özellikler olarak değerlendirilmiştir.

Uygulamalı söylem analizi çalışmaları farklı isimlerle de anılmaktadır. Bunlardan

başlıcalar; konuşma-, söylem-, diyalog-, iletişim analizi veya araştırmalarıdır. Bugün

bunlara Uygulamalı Söylem Analizi Çalışmaları [Angewandte Diskursforschung]

denilmektedir. İnceleme alanı ise şu şekilde açıklanmıştar:

“Söylem çalışmalarının kapsamına ise şu şekilde yer verilmektedir. Bugün bu çalışmalar sözlü dil araştırmaları olarak daha da geliştirilerek sözlü dilin yazıya aktarılması işlemine kadar varmıştır. Dilin değişik kesitleri, dil kullanım bağlamı, dilin amaçlı, işlevsel kullanımı, yapı-işlev bağıntısı, iletişimde bulunan kişilerin konumları ve rolleri, iletişimin anlaşılmasında dünya bilgisinin önemi gibi konular söylem çalışmalarında başlıca inceleme alanıdır” (Kocaman 1998:105).

Çalışmaların kuramsal temelini “(...) iletişimin bilimsel olarak yapılarının ve

organizasyon prensiplerinin yanı sıra konuşmalardaki iletişimsel eylemlerin

düzeninin yeniden inşası ve tekrarlanan örneklerinin ortaya konulması” düşüncesi

oluşturmaktadır (Brünner, Fiehler ve Kindt Band 1, 2002:7). Brünner ve Fiehler

konuşma analizinin temel uygulama yöntemini şu şekilde ifade etmişlerdir:

“(...) Son 25 yılda tek başına bir alt-bilim olarak dilbilim içinde yer almıştır. Amacı konuşmalardaki iletişimin organizasyon prensiplerini ve iletişimsel eylem düzenlerinin bilimsel araştırılmasıdır. Konuşma akışlarının gösterilmesi, detaylı yazımı (transkripsiyonu) ve bu transkripsiyonun belli sorulara bağlı olarak yapısal analizleri, söylem analizine yönelik çalışmaların temel araştırma biçimini oluşturmaktadır.” (Brünner ve Fiehler 1998a:14)

Page 58: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

47

İletişimsel etkileşimi, etkileşme olgusu içinde analiz etmek için, konuşma akışı

içinde değerlendirilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda, bu

çalışmamızda araç olarak değerlendirdiğimiz konuşmaların transkripsiyonuna

(neredeyse birebir yazıya dökülmesi) gerek duyulmaktadır. Çalışmamızda iletişim

olgusunu irdelerken, peş peşe konuşmaların koordinasyonuna ve konuşmacıların

iletişim akışını takip etmelerine bağlı bir süreklilik olduğuna değinmiştik. Sözlü dilin

araştırılması konusunda ise buna ek olarak doğal ortamda geçen özgün konuşmaların

ve eylemlerin araştırılabilmesi açısından transkripsiyona gerek duyulmakta ve bunun

üzerinden analizler ve değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu nedenle diyalog analizi

çalışmaları salt kuramsal (betimlemeli) kalmayıp, uygulamalı (pratik) çalışmalar

olarak da karşımıza çıkar.

Çalışmaları önceki çalışmalardan ayıran en önemli uygulaması şu ikisidir; (1) gerçek

sözlü iletişimin kaydedilmesi, neredeyse birebir yazılı taslağının kağıda dökülerek

analiz edilmesidir. Bu yöntem sonucunda iletişim sorunsalını saptamak, sorunsala

ilişkin genel model oluşturmak amaçlanmaktadır; (2) iletişim sorunsalının farkına

vararak, doğruluğu saptanmış alternatifleri antrenmanlarla alışkanlık haline

getirmektir. Bu şekilde iletişimin öğretilmesi hedeflenmiştir. Diyalog analizi, günlük

hayatta veya kurumlarda –iş hayatı gibi- iletişim bozukluklarının düzeltilmesi,

iletişim problemlerinin farkına varılıp düzeltilmesi gibi amaçlar üstlenmiştir.

İletişimin öğretilmesi veya antrenmanı konusunda Fiehler şu görüşünü dile getirir:

“İletişim pekala öğretilebilir, fakat genellikle yapılanlardan farklı şekillerde. Bununla birlikte iletişimin öğretilmesi sanıldığından çok zor ve sıkıcı bir iştir. Konuşma analizi temelindeki iletişim okulu bunu açıkça ortaya çıkarmalı ve hiçbir zaman çok iddialı olmamalıdır.” (Fiehler, Band 2, 2002:35)

Fiehler, iletişimin öğretilmesinin zorluğundan bahsetmektedir. Ayrıca iletişimin

öğretilmesi işleminde çok iddialı olunmaması gerektiği üzerinde de durmuştur.

Günümüz uygulamaları özellikle de kurum içi iletişimin düzeltilmesini hedef

aldığından konuşma analizine yönelik yapılacak girişimlerde bugün teknolojik

imkanların artmış olması bunu imkansız saymamaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle

birlikte geliştirilen ses kayıt ve görüntüleme cihazları, doğal konuşma ortamlarını

Page 59: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

48

kaydetme fırsatı sunduğundan, somut verilerin kaydedilmesi, saklanabilmesi, ihtiyaç

oldukça yeniden değerlendirilmesini mümkün kılmaktadır. Böylece yapılan

çalışmalar daha somut ve pratik çalışmalara kayabilmiştir (Fiehler, Band 2, 2002:35).

Tekrarlanacak olursa sözlü dil araştırmaları son 50 yıl içinde dilbilim ve

toplumdilbilim alanında kendi başına bir bilim dalı olmuştur. Başta salt kuramsal

çalışmalar olsa da 1987’lerde başlayan uygulamalı söylem araştırmaları günümüzde

uygulamalı ve ampirik bir bilim olarak konuşmaların analizine yönelmiş, tek başına

bir bilim olarak kendini göstermiştir. Söylem veya konuşma analizine yönelik

yaklaşımlar iletişimbilime katkılar sağlar. Sözlü dil çalışmalarının zorluğu sözlü dilin

karmaşık yapısından, ifade ve anlatım varyasyonlarının çok olmasından kaynaklanır.

Uygulamalı çalışmalar da gerçek konuşma metinlerinden, yani doğal ortamındaki

özgün konuşmalardan hareket ettiğinden, incelenecek malzemenin görsel-işitsel

kaydedilerek somutlaştırılması gerekmiştir. Söylem ve konuşma hayatın her alanında

karşılaşılan bir olgudur. Bu nedenle uygulamalı söylem analizi kendine sosyal,

kurumsal gibi hayatın her alanındaki konuşmaları konu alabilir. Örnek: Telefon

konuşmaları, mahkeme konuşmaları, ders konuşmaları, seminer konuşmaları, hasta-

doktor konuşmaları, satıcı-müşteri konuşmaları gibi.

Uygulamalı söylem analizi çalışması için öncelikle analiz edilecek metin türünün

saptanması gereklidir. Uzunlu kısalı birçok konuşma türleri vardır. Kısa ve orta

konuşmalar (ki bunlara küçük ölçekli metinlerdir) şüphesiz daha kolay analiz

edilebilen türlerdir. Örneğin kısa telefon konuşmaları, kısa röportajlar, kısa konferans

konuşmaları gibi. Bu tür metinlerde genellikle amaç belli olduğundan ve konuşma

amacına yönelik sürdürüldüğünden, yapıları iletişimsel eylemin incelenebilirliği

bakımından daha az karmaşıktır. Diğer metin türü ise uzun konuşmalardır veya uzun

ölçekli metinlerdir. Bunlar iletişimin büyük türüdür (bkz. Becker–Mrotzek, Meier

Band 1, 2002:29). Bu tür konuşmalar yapısal açıdan (iç içe geçen konuşmalar,

kesilmeler vb. düşünüldüğünde) karmaşık konuşmalardır. Bu nedenle de

incelenmeleri diğerlerine göre daha ayrıntı gerektiren zor konuşmalardır. Büyük

ölçekli metin türlerine örnek; bilgilendirme konuşmaları, tartışma konuşmaları,

Page 60: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

49

mahkeme konuşmaları, ders konuşmalarıdır. Televizyondaki tartışma programları da

uzun konuşmalardan olduğundan, uzun ölçekli metin türü diyeceğiz. Bunların

karakteristik özelliği tüm büyük ölçekli metin türlerinde olduğu gibi konuşmaların

ortamına göre değişebilir ve doğal ortamda özgün konuşmalar olmasıdır. Bu yöndeki

diğer çalışmalar irdelendiğinde tespit ettiğimiz bir noktanın üzerinde durmakta yarar

vardır: Büyük ölçekli metinler incelenirken, çözümlemelerde konuşma akışının

önemi gündeme gelmektedir. Bunun üzerinden analiz ve değerlendirilme

yapılmaktadır. Çalışmanın en zor ve yorucu kısmını ise konuşma dilindeki sesli-

görüntülü konuşma akışının transkripte edilmesi aşaması oluşturmaktadır.

Transkripsiyon aracı, sözlü iletişimsel etkileşim yazılı olarak yeniden inşa edilmeye

çalışılması anlamına gelmektedir. Her ne kadar bu yüzde yüz olmasa da çalışma

amacına uygun olarak bölmeler, kesmeler, konuşma akışı ve konuşma paslaşması,

hareketler, vurgular, mimikler, ifade tarzları vb. transkripsiyonda gösterilmeye

çalışılmaktadır. Uygulamalı söylem analizini diğer söylem analizlerinden ayıran

kısım, doğal ortamda özgün konuşmaların transkripsiyonu kısmıdır. Uygulamanın

gerçekleştirildiği analiz kısmı ise dilbilim ve toplumdilbilim, edimbilim,

iletişimbilim yöntemlerinden oluşmuştur (bkz. Becker-Mrotzek ve Meier Band 1,

2002:18).

Transkripsiyon konusunda önemli bir isim olan Schneider’e göre konuşulan dilin

transkripsiyonu, konuşulan dilin kayıt cihazları yardımıyla yazılı dile aktarılıp

somutlaştırılması demektir. Transkripsiyon sonucu sözlü dil yazılı dile aktarılıp

analiz edilir. Amaca uygun olarak, sesin (vurguların, söylenenin, eylemin) yazıya

dökülmesi de gündeme gelebilir (bkz. Schneider 2001:23). Bu açıdan transkripsiyon

araç olarak, konuşmaların incelenebilmesine olanak tanımaktadır (bkz. Schulte,

Friebel ve Klotzek 2001:224). Fiehler genel anlamda uygulamalı söylem analizi

çalışmasının uygulama basamaklarını üç temel aşamayla özetlemiştir. Bunlar:

-İlk basamak gerçek konuşmanın kaydedilmesidir.

-İkinci basamak gerçek konuşmanın transkripsiyonudur.

-Üçüncü basamak analiz veya uygulama kısmıdır. Antrenman burada gündeme gelir.

Page 61: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

50

Lalouschek ve Menz, çalışma amacına göre farklı analiz stratejilerinin

geliştirilebileceğine değinmiştir. Buna göre tam analiz: Belli bir zaman aralığındaki

tüm iletişimsel eylemin dikkate alınarak yapıldığı analizdir. Maksimum sonuç ise

bütün bir metinde bulguların kendini ispatlayıp ispatlamadıklarına bakılarak

gerçekleştirilen analizdir (bkz. Lalouschek ve Menz Band 1, 2002:54). Son basamak

çalışma amacına bağlı olarak değişebilmektedir. Fiehler daha çok iletişimin

öğretilmesine ve düzeltilmesine yönelik çalıştığından, bu son basamak onun

çalışmalarında önemli olmuştur. Fiehler’in çalışmasına benzer bir çalışma da Becker-

Mrotzek ve Brünner’in çalışmasıdır. Burada iletişim problemlerinin hangi genel

probleme bağlı olduğunun tespit edilmesi ve sorunsallaştırılması önemlidir.

Antrenman, saptanmış problemleri giderecek önerilerin alışkanlık haline getirilmesi

aşamasıdır. Alışkanlıklar uzun antrenmanlar sonucunda değiştirilebildiğinden, bu çok

uzun ve yorucu bir çalışma da olabilmektedir (bkz. Fiehler Band 2, 2002:31-32).

Antrenman kısmında hatırlatılması gereken nokta, ‘şu davranış doğrudur’ şeklinde

bir dayatmadan çok, antrenmanla kişilere sistematik bir şekilde konuşma

alternatifleri sunmak ve kişilerden bunlardan biri veya birkaçını alışkanlık haline

getirmesini sağlayabilmektir. Sunulan alternatifler ne kadar çok olursa,

konuşmacının bu alternatiflerden seçmesi ve uygulaması da o ölçüde çabuk olur. Bu

dil yetisine de yönelik bir araştırma olduğundan, Brünner, Fiehler ve Kindt’in

çalışmalarında dil yetisinin edinilmesine ilişkin görüş şu şekilde belirtilmiştir:

“İletişim ve dil yetisinin edinilmesi farklı yollardan gerçekleşebilir: İlki kendi iletişim pratiğiyle, diğeri ise iletişimsel eylemlerin sistematik bir şekilde öğrenilmesi ve öğretilmesiyle. İletişim pratikleri sadece kişilerin birbiriyle konuşmasından ibaret olmayıp, aynı zamanda dil eylemler üzerinde düşünmelerini, değerlendirmelerini ve yorumlamalarını da kapsamaktadır.” (Brünner, Fiehler ve Kindt Band 1, 2002:7)

Alıntıdan anlaşılacağı üzere, buradaki konuşma çalışmaları, bilimsel anlamda

iletişimsel eylemin profesyonelleştirilmesine yönelik bir amaç içermektedir

(bkz.Becker-Mrotzek ve Brünner Band 2, 2002:36). Her dilsel eylem sosyal bir

amacı gerçekleştirmeye yöneliktir, dilsel eylemlerin bilinçli kullanımı insanların

sosyalleşmesini sağlar. Brünner bu tür çalışmalarda gelmek istedikleri noktayı şu

isteğiyle dile getirmiştir:

Page 62: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

51

“Dileğimiz gerçek iletişim pratiklerini kaliteli bir biçimde, antrenman öncesi ve sonrasında analiz edip, antrenman önerilerimiz ilişkisine bağlı ortaya konulmasıdır. Söylem analizi yöntemleriyle problemli olduğu kadar başarılı etkileşim akışı ve eylem biçimleri de incelenebilmektedir. Yine aynı şekilde konuşmanın farkına varılması, öneriler ortaya konulabilmesi, hatta sonuca gidilebilmesi sağlanmaktadır. Söylem analizinde bilinçlenme ve pratik eylem önerilerinin sunulması çok da kolay ortaya konulmayıp, düzenli düşünme gerektiren işlemlerdendir. (Brünner Band 2, 2002: 120)

Bu çalışmamız uygulama yöntemi açısından uygulamalı söylem analizine yönelik bir

çalışma olsa da amacımız daha farklıdır. Bu nedenle öncelikle amaca uygun bir

inceleme yöntemini oluşturmak gerekmektedir. Bu temelleri ise uygulamalı söylem

analizi uygulamalarında ve argüman kuramında görmekteyiz. Bu doğrultuda iki

kuramı birleştirmemiz gerekmiştir. Uzmanların tartıştığı talkshow metinlerinde

argümanların ve argüman gerekçelendirilme kısımlarının tespitini sağlayacak ve

Türkçe ile Almanca tartışma kültür çevresinin karşılaştırılmasına olanak sunan

makro ve mikro inceleme oluşturulabilmiştir. Çalışmada şu uygulamalı söylem

analizi uygulamalarına gerek duyulmuştur:

1. Canlı yayında yer alan uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki doğal

ortamdaki özgün konuşma verileri, televizyondan yansıtıldığı şekliyle videoya

kaydedilir. (Burada söz konusu olan, gerçek konuşma verilerinden hareket etmesi ve

kurmaca örnekler üzerinde durmamasıdır.)

2. Uygulamalı söylem analizinde de gündeme gelen konuşma akışı içindeki soru-

cevap akışı, ayırt edici işaretler konusu, argüman kuramıyla birleştirilerek mikro ve

makro inceleme basamakları oluşturulmuştur. Cevaplardaki argüman ve

argümanların gerekçelendirme kısımlarının mikro inceleme ile ortaya çıkarılmıştır.

Kısmi transkripsiyon ise bir araç olarak sözün yazıya dökülmesi işlemi için

kullanılmıştır. Bu çalışmadaki kısmı transkripsiyonun uygulama söylem analizi

yöntemindeki transkripsiyondan farkı, ihtiyaç kadarının transkripte edilmesidir.

Malzemenin 1-2 saatlik, büyük ölçekli metinler olduğu göz önünde bulundurulursa,

ihtiyaç kadarının analiz edilmesinin önemi anlaşılmaktadır.

Page 63: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

52

3. Argüman ve argümanların gerekçelendirme kısımlarına ilişkin işleyişin ortaya

konulması sonucu, Türkçe ve Almanca tartışma kültürü değerlendirmesine

gidilmiştir.

Bu noktada transkripsiyon aracını açıklamada yarar görmekteyiz. Tekrarlayacak

olursak söylem analizi çalışmalarını önceki yöntemlerden ayıran en önemli kısmın,

gerçek verilerin yazıya aktarılmasında araç olarak transkripsiyonun kullanılması

olduğundan daha önce de bahsedilmişti. Video veya ses olarak kaydedilmiş verilerin

transkripsiyonunda amaç sözlü dilin mümkün olduğu kadar birebir taslağının

çıkarılmasıdır, yani sözlü olduğu kadar sözsüz iletişim de transkripsiyonda

gösterilmelidir (bkz. Lalouschek ve Menz Band 1, 2002:55). Her türlü ifade yazıya

dökülmektedir (bkz. Gülich ve Kastner Band 1, 2002:198) (Tonlamalar,

mırıldanmalar, oflamalar, eylemler, vurgular, hareketler, sesler vb.). Fakat her ne

kadar birebir yazıya dökülmeden bahsedilse de transkripsiyonun hiçbir zaman

iletişimsel etkileşim olgusunun tam bir taslağını yapamayacağını da bilmek

gerekmektedir. Bu nedenle birebir yazıya dökmeden çok ‘birebire yakın’ yazıya

dökme işleminden bahsetmenin daha doğru olacağı kanısındayız.

Aşağıda, basit bir konuşma eylemi örneği üzerinde detaylı bir transkripsiyon

sunulmuştur. İç içe eylemler-konuşmalar ve kişilerin söyleyiş biçimleri hal ve

hareketleri, olayların saniyelik gelişimi ve konuşma sırasının akışı, konuşmaya bağlı

tepkiler, kişilerin ruh hali, kişilerin birbirine gösterdiği tepkiler v.b. bu örnekte yazılı

olarak yeniden inşa edilmeye çalışılmıştır:

Page 64: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

A: Satıcı /B: Müşteri

Nazikçe

düşünerek

Saniye: 001-008

kararsız

Saniye: 009-017

yardımcı

istekli

Saniye: 018-026

teyit ettirerek

kararlı

Saniye:027-036

A: Size nasıl yardımcı olabilirim?

B: «««««çiçeklere bakar «««««« Ah! Bir buket yaptırmak istiyorum.

A: ŞURAdakiler yeni geldi «parmağıyla gösterir«! Hem fiyatı da çok uygun.

B: Oh. ««gösterilen yöne dikkatle bakarak «««««««İyi görünüyorlar!

A: Güzel bir buket olur. İster misiniz? Hay,hay!Hemen hazırlarım.«

B: (1sn)Evet, onları alayım. Teşekkürler!

[memnun]

A: Hangi çiçeklerden istiyorsunuz?

B: Güzel bir şey olsun! Eee (5sn.) karar veremiyorum!

00:36 saniyelik transkripsiyon şemasında, iletişimsel eylemler (iç içe konuşmalar,

konuşma sırası, ünlemler, ruh halleri, vb.) gösterilmeye çalışılmıştır.

Transkripsiyonda genel olarak kullanılan bazı işaretler vardır. Bunlar çalışmalarda

ihtiyaç duyuldukça artırılabilmekle birlikte burada Lalouschek ve Menz (bkz. Band

1, 2002:57), Lalouschek (bkz. Band 1,2002:172), Gülich ve Kastner (bkz.Band 1,

2002:212-213), Spiegel ve Spranz-Fogasy’den (bkz. Band 1,2002:231) seçilerek

derlenen ve yukarıdaki örnekte bazılarını kullanılandığımız işaretlerin açıklamasına

yer vermek istiyoruz:

-Konuşanlar: Farklı konuşmacılar A: ve B: gibi alfabelerle gösterilir. Örnekte

konuşmalar bir çiçekçi dükkanında müşteri ve satıcı arasında geçmektedir. İki kişilik

bir diyalog söz konusudur.

-Kişilerin ruh halleri ve tutumları: Konuşma kutularının dışında kişilerin ruh halleri

ve tutumuna ilişkin tanımlamalar vardır. Genel ruh hali ve tutumlar konuşma

kutusunun dışına yazılmıştır. Bir anlık ruh halleri ise köşeli parantezle konuşma

53

Page 65: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

54

kutusunun içinde yer almaktadır. Örnekte, başta kararsız bir müşteriye nazikçe

yardımcı olan ve memnun olmasını sağlayan bir satıcı dikkat çekmektedir.

-Saniye satırı: Konuşmalar kayıt cihazıyla kaydedildiğinden her bir kutuya karşılık

gelen toplam süre kutunun altında belirtilir. Örnekte tüm konuşmalar 00:36 saniyelik

bir konuşma süresini kapsamaktadır.

-Konuşma kutuları: A, B vb. gibi konuşmacılar birer kez konuştukları tümcelere göre

ayrı ayrı saniye kutularında gösterilmektedirler. Örnekte her bir iletişimsel eylem A

ve B kişilerine ait olacak şekilde verilmiştir. İletişimsel eylem sırası, dikey ve yatay

olmak üzere hizalanmıştır. Her kutuda önce A’nın, sonra B’nin konuşmaları vardır.

(Bu dikey sıralamadır.) Aynı zamanda konuşma satırı vardır. Bu araya konuşmaları,

konuşmaların bitiş ve başlangıcını gösteren yatay sıralamadır. Yatay sıralamada

sözlerin başlangıç ve bitişleri de gösterilebilmektedir. Eğer B: sırası geldiği halde

konuşmaya girmiyor veya eylemde bulunmuyorsa A’nın konuşmasını bitirdiği aralık

boş bırakılır. Eğer A: konuşurken B:’de söze aynı anda girmişse dikey ve kesik

çizgilerle söze girdiği yer gösterilir. Görüldüğü üzere bu transkripsiyonla aynı anda

yer alan konuşmalar gösterilebilmektedir.

-Ünlemler aynen gösterilir: E, hm, ah, oh, o, of, uf, öf, ay v.b gibi ruh halini

gösteren sesler aynı şekilde gösterilmeye çalışılmıştır.

-Eylemler tırnakla («) gösterilir: Art arda gösterilen (uzun) tırnaklar eylemin

uzadığını belirtmektedir. Eylem içine yazılan hareketler eylemin tipini belirler.

Burada önemli olan eylemlerin veya söz eylemlerin gösterilebilmesidir.

-Parantez: anlaşılmayan veya yarı anlaşılan ifadeler, mırıldanmalar boş parantezle ( )

gösterilir. Örneğin, ( +gelirse) yarı anlaşılan ifade. Ayrıca yapılan eylemler de

parantez içinde verilir. Örnek, (mırıldanır), (derin nefes alır), (zil çalar), (gülümser)

vb.

-Vurgular büyük harfle yazılır: ŞURAsı, eğer tüm sözcük vurgulanıyorsa HAYIR

örneklerindeki gibi büyük yazılır.

-Eğer sözcük uzun söyleniyorsa: Ya iki nokta üst üste, ya da uzatılan harf peş peşe

yazılır. Örnek, ya:::a veya yaaaaa.

Page 66: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

55

-Ses tonunun gösterilmesi: Eğer ses tonu yükseliyorsa / eğer düşüyorsa \ eğer hem

yükselip hem düşüyorsa /\ eğer düşükken yükseliyorsa \/ işaretleriyle

gösterilmektedir.

-Konuşma ve susma araları: Parantez içinde saniye cinsinden ifade edilmektedir.

Yukarıdaki örnekte (5sn) ile 5 saniyelik susma belirtilmiştir.

-Şiveler ve kişisel üslup: Bölgesel şiveler ve kişisel ifade tarzları aynen yazılır.

Örnek, ‘değil mi’ yerine ‘dilmi’, ‘geliyorum’ yerine ‘geliyom’ gibi eksik söylenenler

ise parantez içinde tamamlanır. Örnek, bun(un)la gibi. Birbirine bağlanan sesler =

eşittir ile gösterilir: Örnek, ne için yerine ni=çin gibi.

Yukarıda anılan kişilerin çalışmalarının irdelenmesi neticesinde transkripsiyon için

genel olarak derlenen işaretler bu şekilde gösterilmiştir. Yukarıdaki transkripsiyon

örneneğimizde bunlardan ihtiyaca göre birkaçı kullanılmıştır. Bu yöndeki

çalışmalarda önemli olan transkripsiyonda kullanılan tüm işaretlerin

transkripsiyondan önce veya sonra açıklamalarıyla birlikte gösterilmesinin

gerekliliğidir.

Görüldüğü üzere gerçek konuşma metinlerinin tam transkripsiyon işlemi, iletişimsel

eylemi detaylı olarak göstermeye çalışmaktadır. Yukarıdaki 36 saniyelik örnek

bunun ne kadar yorucu ve zor bir işlem olduğu, ayrıca çok yer ve zaman aldığı

görülebilir. Bu zorluğa rağmen birebir aktarımın söz konusu olmadığı da düşünülürse

çabalar boş gibi gelebilir. Fakat yine de bu çabalar boş değildir, nitekim kurmaca

örnekli metinlerle karşılaştırıldığında Lalouschek ve Menz, kurmaca örneklerle

varılacak sonuçların, iletişimin karmaşık yapısı ve çok yönlülüğü

sınırlandırmasından dolayı, teorik ile pratik arasındaki uçurumu açabilir,

düşüncesinden hareket etmişlerdir. Zira kurmaca örnekler çalışmada isteğe bağlı

olarak ortaya konduğundan, analiz sonuçlarının başka gerçek iletişim pratiklerine

uygulanması mümkün olmamaktadır. Ancak doğal ortamında ve gerçek konuşma

verileriyle örneklenen çalışmalarda iletişimsel eylemlerin ve akışların tespitleri daha

isabetli olabilmektedir (bkz. Lalouschek ve Menz Band 1, 2002:58-65).

Page 67: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

56

Bu yöndeki çalışmalarda öncelikle çalışmanın amacının netleştirilmesi ve

uygulamanın bu yönde yapılması şarttır. Bizim çalışmamız için seçilen metinler uzun

ölçekli metinlerdir. Bir ve iki saatlik uzman tartışma programlarından oluşan bu

malzeme amacımızın ortaya konması için detaylı analiz gerektirmemektedir. Bu

nedenle kısmi analizden söz ediyoruz. Kısmi analiz ihtiyaç kadar olan kısımların

transkripte edilmesi anlamındadır.

1.2.2. Dilbilim Çalışmalarında Dil-Kültür İlişkisi

‘Dil-toplum-kültür’ ve ‘edim’ üzerine yapılan çalışmalar dil sosyolojisi,

toplumdilbilim, dil antropolojisi, edimbilim gibi birçok bilimin de konusu olmuştur.

Dilin kültürel özelliklerine (dil-kültür ilişkisine), dilin kullanımına ve dil-eyleme

yönelik birçok çalışma vardır. Bunlardan bazıları zaman zaman kültürler arası

karşılaştırmalı olarak yürütülmektedir. Bu yöndeki çalışmaların gelişimine dikkat

çekmek üzere, çalışmalarıyla önemli olmuş birtakım isimler öncülüğünde, kısaca

bunlara göz atmak gerektiğini düşünmekteyiz.

HUMBOLD: 19. yy.da Humbold çalışmaları dil, sosyal hayat ve kültür için önemli

olmuştur. Humbold dilin önemine değinerek dilin dünyayı ve çevreyi düzenleyen ve

algılatan en büyük etmen olduğundan bahseder. Humbold’un dile yönelik katkısı 20.

yy.da birçok araştırmalara vesile olmuştur (bkz. Toduov ve Ducot 1975:76).

SAPIR-WHORF: Sapir’e göre dil ile dış dünya arasında sıkı bir ilişki vardır. 30-40’lı

yıllarda Amerikalı etnolenguistikçilerden E. Sapir ve öğrencisi B. L. Whorf, Hopi

dili üzerine yaptıkları araştırmada bunu ispatlamışlardır. Bir topluluğun konuştuğu

dile bakarak, o topluluğun bireylerinin düşünce biçimlerinin saptanabileceğini, yani

düşüncenin temel kategorilerinin ortaya çıkarılabileceğinden bahseder. Günümüze de

Sapir-Whorf varsayımı olarak bilinen bu araştırma neticesinde dünyaya bakış

biçiminin kültürden kültüre değiştiği ve her kültürün farklı dil ile dünyayı

algıladıkları ortaya konulmuştur. Buna göre:

Page 68: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

57

“Dünyaya bakış biçimi toplumdan topluma, ya da kültürden kültüre değişik olacaktır. Çünkü farklı kültüre ya da dile sahip toplumlar nesnel çevreyi farklı, kendi kültürlerinin sunduğu kavramlar doğrultusunda algılayacakladır.” (Gökçe 1998:97-98)

Dil-kültür çalışmalarının daha çok anlambilimsel çalışmalara katkıda bulunduğu bir

gerçektir (bkz. Toduov ve Ducot 1975:76). Sapir-Whorf varsayımı, dil-toplum (veya

toplumdilbilim) ve dil-kültür üzerindeki çalışmalara önemli katkılar sağlamıştır.

MALINOWSKI, BÜHLER VE JAKOBSON: Dilin eylem olduğuna yönelik

çalışmalara yönelik önemli isimlerden biri de İngiliz etnolog Malinowski’dir.

Malinowski farklı tür dilsel ifadelerde her bir işlevi ayırt etmiştir (bkz. Toduov ve

Ducot 1975:78). Aynı zamanda, dilin işlevine yönelik paralel çalışmalar yürüten

Prag Okulu Karl Bühler’in izinde araştırmalar yapmıştır. İletişim işlevleri üzerine

çalışmalarıyla katkıda bulunan diğer bir isim de Roman Jakobson’dur. Jakobson

dilsel iletişimde temel iletişim öğelerini altı işleviyle birlikte ortaya çıkarmıştır.

Bunlar:

“(...) Konuşucu (konuşan kişi, verici, gönderen) dinleyiciye (dinleyen kişi, alıcı, gönderilen) belli bir düzgüden (kod, kurallar bütünü) yararlanarak bir bildiri (ileti, mesaj) gönderir. Bu karşılıklı ya da tek yönlü bildiri iletimi de belli bir bağlamda (dış gerçek) ve ‘bağlantı’ sağlayan bir oluk (kanal, fiziksel destek) aracılığı ile gerçekleşir.” (Rıfat 1998:37)

Her bir iletişim öğesi altı işleve bağlıdır. Bunlar; anlatımsallık işlevi veya coşku

işlevi: Bu konuşucuya-vericiye-gönderene yöneliktir. Çağrı işlevi, dinleyici-alıcı-

gönderilene yöneliktir. Yazın işlevi (sanat işlevi ya da şiirsel işlev) bildirinin

kendisine yöneliktir. Üst dil işlevi düzgüdeki olguları açıklamaya yöneliktir. İlişki

işlevi (veya bağlantı işlevi) iletişim kanalına yöneliktir. İletişimin devamını sağlar.

Gönderge işlevi bağlama yöneliktir (bkz. Rıfat 1998:37).

WITTGENSTEİN: Dil-düşünce ve eylem üzerine önemli katkılar sağlamış ve

günümüz çalışmalarını etkileyen düşünürler Wittgenstein ve Austin olmuştur.

Öncelikle Wittgenstein’ın felsefi çalışmalarında her bir tümce bir felsefi yargıdır, bir

“Dilsel Oyun Alanıdır” şeklindeki açıklaması, dili felsefi anlamda ele alır. Dilin

Page 69: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

58

(söz-eylemde bulunma olanağının sınırlarını araştırdığı için) oyun alanı olması

düşüncesine, söz eylem kuramında “İletişimsel-Eylem-Oyunu” (kommunikatives

Handlungsspiel) denilmiştir. ‘Dil oyun alanından’ kastedilen ise şudur:

“Dil oyunları örnek olarak, soru sorma, cevaplandırma, rica etme, emir verme, anlatma, tahminleri ifade etme, selamlama, hakaret etme ve benzeridir. Dil oyunlarıyla dil özelliklerinin kullanım kurallarını ve böylece de anadilimizi öğreniriz.” (Gross 1990:146).

Wittgenstein ve Austin dilin farklı kullanımları üzerinde çalışmalar yapmış, bunları

tanımlamaya girişmişlerdir.

AUSTIN VE SEARLE: İlk savunucusu Austin ve takipçisi Searle olan edimbilim

(veya kullanımbilim ya da pragmatik), söz-eyleme yönelik çalışmaları

kapsamaktadır.

“(...) edimbilim konuşucular arasında sözceleme süresince kurulan ilişkileri incelediği gibi, bir dinleyicinin belli bir bağlamda bir sözceyi yorumlamak için yaptığı işlemleri de araştırır. Çünkü aynı sözce, meydana geliş durumuna göre farklı biçimlerde yorumlanabilir.” (Rıfat 1998:106)

Austin’in edimsöz düşüncesine, Malinowski’nin dil işleyişi düşüncesinde de

rastlanmaktadır (bkz. Toduov ve Ducot 1975:80). Austin söz-eylemi ele veren

edimsözlerin fiillerde gizli olduğunu söyleyerek, eylemi gösteren fiillere yönelik liste

çıkartmıştır. Edimbilimde temel görüş şu düşünceden hareket etmektedir: “(...)

insanlar bir şey söyledikleri zaman bunu belli bir amaçla, yani belli bir eylemi

gerçekleştirmek amacıyla yapmaktadırlar” (Gökçe 1998:105). Fakat burada önemli

olan sözcelerin anlamını tanımlamak değil, sözcenin gerçekleştirdiği dil edimin

işleyişini tanımlamaktır. Bunu Kıran şu şekilde ifade eder: “Edimbilimsel dilbilim bir

bağlam içinde sözcelerin anlamını incelemeyi amaçlar. Önermenin anlamından çok

sözcenin gerçekleştirdiği dil edimin işlevini tanımlamak ister” (Kıran 1996:244).

Çalışmamız açısından dilbilimsel anlamda dil-kültür çalışmaları önemlidir. Zira dil-

kültür çalışmamızın ikinci boyutu olan tartışma kültürünün karşılaştırılması kısmını

oluşturmaktadır. Dil ve topluma yönelik dilbilimsel çalışmaların çoğunlukla dil-

Page 70: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

59

kültür, dil-düşünce veya söz-eylem bağlantısına bağlı olarak yürütülmeye çalışıldığı

düşünülürse (az önce bahsedilen Humbold ve Sapir-Whorf’da olduğu gibi), dil-kültür

ilişkisi açısından bakıldığında, öncelikle kültür konusunda birçok tanıma

rastlanmaktadır. Edward Taylor kültürü, inanç, sanat, gelenek, ahlak, hukuk gibi

sosyal bir dizi yetenek ve alışkanlık biçimi olarak tanımladıktan sonra, şu şekilde

yer vermiştir:

“Kültür ya da uygarlık; bilgi, inanç, sanat, ahlak, hukuk, örf ve adetler ve toplumun bir üyesi olarak insanoğlu tarafından kazanılmış olan diğer alışkanlık ve yetenekleri de kapsayan karmaşık bir bütündür.” (Wells 1971:37)

Kültür, doğuştan gelen ampirik ve genetik bir biçim değildir, sonradan öğrenilen bir

olgudur. Bu konuda antropolog Clifford Geertz’in tespiti şu şekildedir:

“Antropolog Clifford Geertz, kültürü, kültürel öğrenmeye ve simgelere dayalı düşünce sistemleri olarak tanımlar. Kültür bir planlar, reçeteler, kurallar, yapılar, kısaca, bilgisayar mühendislerinin davranış yönetimi dedikleri kontrol mekanizmaları dizisidir. (...) İnsanlar belli gelenekler çerçevesinde, kültürleme süreci yoluyla bu programları benimserler. Dünyalarını tanımlamak, duygularını ifade etmek ve yargıda bulunabilmek için kullandıkları, önceden kurulmuş anlam ve semboller sistemini zaman içinde içselleştirirler. Ondan sonra bu sistem, insanların hayatları boyunca davranışlarına ve algılarına yön verir. (Kottak 2001:49)

Dille kültür arasında çok yakın bir ilişki vardır. Dilde dünya görüşü vardır, dilin

incelenmesiyle bir kültürün dünya görüşünü, dışsal gerçekliği nasıl algıladığını

göstermek mümkündür. Kültürün oluşmasında dil kaçınılmazdır. Ayrıca, dili

araştırarak kültürel söylemler incelenebilir. Bunu Bär şu şekilde dile getirir:

“(...) insanların düşüncesi, hayal gücü ve fikirleri üzerine bir şeyler bilmek isteniyorsa, o zaman diline ilgi duymak lazım, yani tam ifade edecek olursak, içeriği ifade eden ve aktaran dilsel özelliklerine; metine, dil kullanımına ve tek tek sözcüklerine bakmak gerekir.” (Bär 2001:30)

Bir toplumun dilinde, toplumsal düşüncesi gizlidir. Diğer taraftan kültür alanındaki

gelişmeler dile yansır. Kullanılan sözcük dağarcığına bakılarak, çağın düşüncesi ve

ruhu, kültürü, dünya görüşü belirlenebilmektedir.

Page 71: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

60

Polonya asıllı İngiliz etnograf ve antropolog Bronislaw Malinowski 1920 ve 30’lu

yıllarda dili-kültür üzerine önemli düşünceler ileri sürmüştür. Günlük yaşamda dilin

önemi ve dil-kültür çalışmasına yönelik düşüncesi şu şekildedir:

“Malinowski’nin düşüncesine göre, dil kullanımının tipik biçimleri de diğer kurumlardaki gibi aynı şekilde bir grubun sosyal organizasyonudur (...). Bu kültürel unsurların çoğu belli dil kullanım biçimleriyle sıkı bağlantıdadır (...). Kim dilsel ifadelerin anlamlarını tanımlamak istiyorsa, onun kullanımını tanımlamalıdır, yani onun tipik kullanım bağlamlarına yönelik kültürünün rolünü tanımlamalıdır.” (Gloning 1996:41)

Malinowski, dilsel ifadelerin kullanımını eylem biçimi olarak görmektedir. Ona göre

dilsel ifadelerin anlamını çözümleyen kişinin, dili kendi kültür bağlamı içinde

çözümlemesi gerekmektedir. Ungeheuer’de paralel bir görüştedir. Ona göre

“İletişimsel eylem (...) sosyal ilişkiyle bağlantılıdır” ve insanlar her zaman toplumsal

eylemde bulunduklarından, bir anlamda toplumsal eylemleri düzenleyebilmenin yolu

da dilsel iletişimdir”, demiştir (Ungeheuer 1974:15). Bruno Liebrucks’un ise dil-

kültür veya dil-yaşam ilişkisine yönelik tespiti şudur:

“Dili yaşamın temeli görürsek, o zaman yaşamı da dilin kendisi gösterebilmemiz gerekir.” (Liebrucks 1964:99)

Dil-topluluk ve kültür üzerine Liebrucks’la benzer düşüncede olan Erkman’dır:

“Dili olmayan bir insan topluluğu olmadığı gibi, kültürü olmayan bir insan topluluğu da (günümüzde) yoktur. En ilkel boyların bile bir dili ve kültürü vardır. Kültür, bütün uzantılarıyla, toplu yaşamın vazgeçilmeyecek ortak paydasını, dayanağını, düzenini oluşturur.” (Erkman 1987:14)

Dildeki kültüre bağlı unsurlar kişisel konuşmalara ve kültürel düşünce biçimlerine

bağlı olarak, davranış ve örnek eyleme dönüşmektedir. Bu anlamda Gökçe’nin kültür

tanımına ve Lyons’un dil tanımına bakıldığında, dil ile kültürü birlikte tanımlamak

gerekliği ortaya çıkar. Gökçe kültürü şu şekilde tanımlar:

“(...) kültür, bir toplumu meydana getiren bireylerin hem kendi aralarındaki hem de kendileri ile toplum arasındaki ilişkileri düzenler. Dolayısı ile kültür, öğrenilen tavır ve hareketler olup, top yekûn toplumun ortak yaşama biçimidir.” (Gökçe 1988:75)

Page 72: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

61

Lyons ise dilden hareketle dil ve kültür ilişkisini şu şekilde kurar:

“(...) Dil belli bir toplumun kültürünün temel kısmıdır. Her dil için söz konusu olan sözlüksel anlam, kültürel özelliklerine bağlı düzenlemeler ve olgulardır ki bunlar toplumda vardır, dilde yansımasını bulur.” (Lyons 1973:442)

Dil kullanımı sosyalleşmenin ve insanların kişiselleşmesinin de bir ön koşuludur.

İnsanlar, dilsel etkileşimle dünyalarını düzenler ve kişiliklerini geliştirir:

“Dil yardımıyla insanlar, nesnelere, eylemlere ve olgulara sözcük bularak dünyalarını düzenlerler. Dille bu düzenin sürekliliği sağlanır. (...) Din, kültür, tarih ve politika dille mümkündür, çünkü dil toplumsal eylemi sağlar ve sağlamlaştırır, veya yeniden düzenleyebilir.” (Bergsdorf 1983:23)

Bergsdorf dilin işleyişi konusunda, dili salt kurallı sözcük dizini olarak görmez, ona

göre her dilde açık bir sistem vardır ve bu sistem içinde olabildiğince çok tümce

oluşturulabilir (bkz. Bergsdorf 1983:23).

Stedje, kültürle dil ve eylem biçimi arasında sıkı bir bağ görmektedir. Kültür

örneklerinin, kişinin söz-eylemlerinde ve toplumun söz-eylemlerinde bulunduğundan

bahsederek; kültür örnekleri, kişisel örnekler, dil, iletişim edimi dörtlüsü arasındaki

bağa işaret eder (bkz. Stedje 1990:31). Her dilsel etkileşme organizasyonu kültürden

kültüre farklılık gösterir. Farklı diller bunu farklı şekillerde kullanır ve sosyal ortamı

düzenler (bkz. Selting ve Couper-Kuhlen 2000:86). Diğer taraftan etkileşimde her

konuşan belli bir imajla konuşur ve konuşmaya katılan her birey hem kendi hem de

karşıdaki kişinin imajını dikkate alır. Etkileşime katılan her birey baştan beri belli bir

rol edinir. Bu imaj edinimi her alt-kültür, kültür ve toplumlar için karakteristik

olabildiği gibi kişinin serbest seçimine de bağlı olduğundan kişisel unsurları da

içerebilir. Örnek: Duygusallık, sertlik, alaycı kişilik, eleştirel kişilik, şefkatli kişilik,

vb. Bunlar kişinin kendi hakkında karşıdakine aktardığı imajıdır. Her imaj bir sosyal

ilişki içinde paylaşılır. İletişimsel etkileşime bu açıdan bakıldığında karşılıklı imaj

paylaşımı da diyebiliriz. İmajı belirleyen diğer unsurlar giyim tarzı, kişinin

tutumudur (coşkunluk hali, ağırbaşlı vb.). Bunlar kişinin kendini gösterebilmesi için,

Page 73: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

62

Wittgenstein’ın tabiri ile ‘bir oyun alanı’ sunabilmektedir. Kişinin neyi, nasıl

karşılayacağına dair ipuçları da burada verilir.

Diğer taraftan Stedje, kültür konusunda ‘dil-karşılaştırmalı’ çalışan bilim adamlarının

kültürel farklılıkları ortaya çıkarılabileceğini düşünür (bkz. Stedje 1990:32). İki dilli

araştırmacıların şansının her iki kültürde karşılaştırmaya gidebilmeleri olduğundan

söz eder. Aynı düşüncede olan Pucelle şu sözleriyle Stedje’yi destekler niteliktedir:

“Gerçek kültürlü bir insan için öğrendiği her yabancı dil yeni bir anlam karşılaştırmasıdır. Öyle bir anlam ki daha önce kapalı ve anlamsız olana karşı yeni bakış açıları kazandırır.” (Pucelle 1967:568)

Konuşma analizi çalışmaları açısından Pucelle’in bu düşüncesine bakıldığında,

konuşma dilinin ortaya konmasını amaç edinen çalışmaların, kültürel karşılaştırmalı

uygulamalara da yer vermeleri gerektiğini hatırlatır niteliktedir.

Page 74: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

63

BÖLÜM 2: UYGULAMALI SÖYLEM ANALİZİ VE ARGÜMAN

KURAMI

2.1. DİLBİLİM-İLETİŞİMBİLİM ÇALIŞMALARI VE TEMEL

KRİTERLER

Uygulamalı söylem analizi çalışmaları her bilimsel çalışmada olduğu gibi bir takım

temel değerlendirmeleri dikkate alarak uygulamalarını gerçekleştirir. Bu kriterlerden

bazıları aynı zamanda dilbilimsel ve iletişimbilimsel kriterlere dayanmaktadır.

Dilbilimsel ve iletişimbilimsel anlamda dil mekanizmasına, yani dilin işleyişine ve

anlaşılmasına yönelik temel kriterler şu genel başlıklar altında toplanabilir:

- İletişim durumu ve ortamı

- Bağlam (Konu ve amaç, niyet)

- Dilin anlaşılmasına yönelik çalışma (1. Anlama-yorumlama çalışmaları ve

ayırt edici işaretler)

Dilin kültürel işleyişine yönelik çalışmalar ise şu başlıklar altında sıralanabilir:

- İletişimsel roller-imajlar, sosyo-kültürel farklılıklar

- Kişisel amaçlı dil kullanımı olarak iletişim stratejilerinden bazılarının

konuşma akışı içinde işleyişi

- Dil-düşünce-toplum ve kültür ilişkisi (bkz. Bölüm 1, Başlık 1.2.2.)

Dil işleyişinin ve kültürel işleyişin temelinde her şeyden önce konuşma amacı vardır.

Amaç ve niyet dilden uzaklaştığında dil tüm karakteristiğini kaybetmektedir. Bu

görüşünü Wittgenstein şu şekilde dile getirmiştir: “Dilin amaç unsurunu dilden

uzaklaştırdığımızda bütün işlevi çöker” (Schmidt 1968:180). Martinet ise günlük

hayattaki konuşmaları, bir duruma yapılan yorumlar şeklinde değerlendirmiştir (bkz.

Martinet 1963:150). Bu iki araştırmacı dilin amacına ve işleyişine dikkat

çekmişlerdir.

Page 75: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

2.1.1. Dilin İşleyişine (Mekanizmasına) ve İçeriğine Yönelik Temel

Kriterler

2.1.1.1. İletişim Durumu ve Ortamı

Zimmermann, iletişim durumu konusunda önemli çalışmalarda bulunmuş isimlerden

biridir. Çalışmasında iletişim durumunu metnin yapısı içinde sınıflandırarak

göstermeye çalışmıştır. Buna göre iletişim durumu iletişim yapısına ait her şeyi

kapsamaktadır:

64

Metin Yapısı

Amaç Referans Konuşan Kod Mekan Zaman Algılayan Kanal

(İleti / Mesaj)

Metin yapısı

Amaç Referans Kanal Kod Konuşan Algılayan Mekan Zaman

(Şekil 1 Bkz. Zimmermann 1978:60)

Zimmermann’ın iletişim durumu ve ortamına yönelik bu çalışmasında önemli olan

iletişim öğelerinin ortaya konulmasıdır. Konuşan belli bir dil eylemle dinleyeni belli

bir amaca yönelik eyleme geçirmek ister (bkz. Moilanen 1994:99).

Görüldüğü üzere iletişime yönelik tüm unsurlar, sadece zaman-mekan ve iletişime

katılan bireyler-kod-kanal değildir. Referans ve amaç da iletişim ortamına bağlı

olarak gerçekleşen önemli öğeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada en önemli

unsurlardan biri de konudur. Aşağıda konu ve amaç bağlam içinde

değerlendirilecektir.

Page 76: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

65

2.1.1.2. Bağlam (Konu ve Amaç, Niyet)

Sözcüklerin hangi anlama geldikleri bağlamdan hareketle gösterilebilir. Sözcüklerin

çevresi içinde edindikleri anlam burada netleştirilebilmektedir. Kindt’e göre bağlamı

şu temel prensipler sağlamaktadır:

a)Bir kavram veya sözcüğün anlamı, çevresi içinde edindiği değere göre biçilir.

b)Her konuşmacı bağlam bilgilerini daha önceden edinmiş olmalıdır. Hem kişi

bağlamın özelliklerini bilmeli, hem de ortak bağlam genel bilgiler içermelidir.

c)Bağlamın anlaşılamaması halinde, iletişimin kesilmesi daha da çabuklaşır. Kişi ya

iletişimi sağlayabilmek amacıyla üst dile yönelik soru sorar, ya da iletişimi keser.

Bağlamın anlaşılmasına ilişkin konuşmalar üst dile yöneliktir. Kişi bu yolla bağlam

bilgisini denetleyebilir.

d)Eğer iletişimsel etkileşimde bulunan kişiler ortak bağlamı sağlayamazlarsa, bu

durumda iletişim aksayabilir.

e) İfadenin belli bir bağlamda edindiği anlamı yorumlayabilmek için, ifadenin hangi

iletişim akışı içinde kullanıldığının bilinmesi önemlidir (bkz. Kindt Band 1,

2002:75).

Her iletişim var olduğu bağlam içinde değer kazanmaktadır. Diğer taraftan her dilsel

eylem bir önceki bağlama bağlı olarak gerçekleşir ve o bağlamı belirler (bkz. Searle

1999:89). İletişimde kullanılan sözcüklerin anlaşılması ve iletişimin

yorumlanmasında bağlamın önemli bir faktör olduğu bilinmektedir.

Bağlamlara yönelik çalışma yapmış isimlerden biri de Salma-Cazacu’dur. Salma-

Cazacu bağlamları ve arasındaki ilişkiyi şu şekilde göstermiştir:

a) Tüm bağlamlar (Totaler Kontext)

b) İç bağlam (Impliziter Kontext): Duruma bağlı fiziksel çevre.

c) Dış bağlam

d) Dilsel bağlam

e) Dil dışı bağlam (mimik v.s. gibi non-verbal bağlam)

Page 77: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

a)

b)

66

c)

d)

e)

(Şekil 2 Bkz. Salma-Cazacu 1974:121)

Buna göre toplumsal bağlam tüm bağlamları kapsar. Yukarıdaki şekilde Salma-

Cazacu toplumsal bağlamın tüm iletişim durumunu etkilediğini göstermektedir.

Toplumsal bağlam toplumsal uzlaşmaya dayalıdır. Toplum tarafından genel bir

uzlaşma sonucunda gelişmiş ve yeni nesillere de bu şekilde aktarılan bağlamdır.

Tartışma metinlerinde yer alan konular ve alt konular bu toplumsal bağlama bağlı

olarak gerçekleşir. Televizyon tartışma programlarındaki ana konu düşünüldüğünde,

bunların genel bir bağlam üzerinden yürütülen ve toplumsal olguya göndermeler

yapan konulardan oluştukları gözlenir. Bu noktada «bağlam» ile «konu» arasında

ilişki kurulabilir. Hiyerarşik olarak ana konunun üst bağlamı, alt konuların da alt

bağlamı oluşturdukları söylenebilir. Bu alt konulara bağlı olarak genel konunun

genişletilmesi veya daraltılması söz konusudur. Dolayısıyla her ana konunun

hiyerarşik olarak alt konulara bölünebileceğini söyleyebiliriz. Anlamsal açıdan

konuşmalar bağlam içinde değer kazandıkları gibi bunların gerekçelendirilmesi de

yine bağlama içinde mümkündür. Bağlamından kopan bir argüman anlaşılamayacağı

gibi, bağlamı bilinmeyen bir gerekçenin de hiçbir değeri yoktur. Eğer alt konular

genel bağlamdan tamamen ayrılarak konuyla alakası olmayan dış bir bağlamda

gerçekleşirlerse, o zaman ana konudan sapmalar başlar. Bu durumda konu-bağlam

ilişkisini şu şekilde görmekteyiz:

Page 78: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Konuyla alakası olmayan dış bağlam Eğer tartışma konusu genel

bağlamdan konuyla alakası

olmayan dış bağlamdaki bir konuda

gerçekleşiyorsa, o zaman tartışma

ana konusunun ve dolayısıyla

tartışma amacının dışına çıkar.

Genel Bağlam

67

(Şekil 3)

Konuyla ilgili alt bağlamlar

Çalışma konumuz olan televizyonda yayınlanan uzman tartışma programları

açısından bakıldığında, bağlama yönelik irdelemelerden de hareketle bunların konusu

önceden belirlenmiş genel bir konu olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu konu

moderatör tarafından programın başında açıklanır ve tartışmacılar bu genel konu

üzerinde tartışırlar:

“Ana konuya çok yakın bir bağlantı kurmayıp da, konunun akışına yenilik kattıkları takdirde, ana konunun altındaki diğer konular da alt konu olarak adlandırılabilir.” (Tiittula 1994:58).

Tiitula az önce yukarıda bahsedilen konu hiyerarşisinden bahsetmektedir.

Tartışmalarda, konunun tartışılmasına yönelik şu tutumlar söz konusu olabilmekte ve

bağlamı buna bağlı olarak değiştirebilmektedir:

-Konu tartışmacı tarafından sürdürülerek, genişletilebilir, açılabilir;

-Konu, farklı bir konuya çekilebilir (bu durumda yeni bir alt bağlama geçilir);

-Konu ana konuyla alakasız bulunarak kesilebilir, veya ana konuya yönlendirilmek

için yeni bağlantı içine girer.

Page 79: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

68

Genel bağlamdan veya genel konudan, alt bağlamlara veya alt konulara hangi

amaçlara ve niyetlere bağlı olarak geçildiği üzerine bir çok çalışma vardır. Burada

birkaç örnekle kısaca bahsedilecek olursa bunlar, kavram veya konunun

açıklamasına yönelik konuşmalar; konuya açıklık kazandırmaya yönelik konuşmalar;

konunun belli yönlerine dikkat çekmeye yönelik konuşmalar; konuyu değiştirmeye

yönelik konuşmalar v.b. olarak sıralanabilir.

2.1.1.3. Dilin Anlaşılmasına Yönelik İrdeleme: Anlama-Yorumlama

Çalışmaları ve Ayırt Edici işaretler

Konuşma işlevine yönelik çalışmalar arasında dilin anlaşılmasına yönelik olanlar da

yer alır. Konuşulanın algılanması kişiden kişiye farklılık gösterdiğinden, semantik

açıdan son derece kompleks bir durumun incelenmesini gerektirir. Konuşan olduğu

kadar, dinleyen de karşılıklı yorumladıklarından, çift yönlü bir işleyiş söz konusudur.

Daha önceki bölümde Searle çalışması etkisözü dikkate almadığı gerekçesiyle

eleştirilmiştir. Buna karşılık Grice’ın anlam çıkarma ve Austin’in etkisöz düşünceleri

tam da bu noktada önemli olmuştur. Grice, «söylenen» ile «kastedilen anlam»

üzerine çalışmasını yürütürken, Austin etkisözü araştırmıştır. Uygulamalı söylem

analizine yönelik olarak bu konudaki araştırmacılardan biri de Kindt olmuştur. Sözlü

iletişim yüz yüze (face to face) spontane konuşmalarla gerçekleştiğinden,

transkripsiyonun yorumuna ve anlaşılmanın sağlanmasına yönelik araştırma yapan

Kindt, anlama için önemli olan başlangıç ve bitirme işaretlerinden bahsetmektedir.

Ayırt edici işaretler olarak yer alan bu işaretler, anlaşmanın sağlanmasında önemli

yere sahiptir. Bizim çalışmamızda da bu işaretler önemlidir. Zira argümanın,

argümanın gerekçe kısmının ve özetin gösterilmesinde rol oynamaktadırlar. Bu

açıdan Kindt düşüncesine yer vermek doğru olacaktır.

Kindt’e göre, iletişimsel etkileşime katılan bir konuşmacı aynı anda hem betimlemeli

hem davranış-yönetimsel bir «anlamlı kıldırma» çabasına girer (bkz. Kindt Band 1.

2002:73). Yani kişi anlaşılmak için söz-eylemle düşüncesini karşıdakilere kabul

Page 80: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

ettirme çabasındadır. Çalışmamız açısından düşünüldüğünde, buna anlatmak ve

anlaşılmak için ortaya konan düşünce argümandır, kabul ettirme çabası için baş

vurulan yöntem ise gerekçedir, diyoruz.

Anlatmak ve anlaşılmak için harcanan ifade biçimlerini Kindt üç genel başlıkta

incelemiştir. Kindt’in bu çalışması genişletilerek irdelenecek olarsa şu tip anlam

yorumlamalardan söz edilebilir:

a)Birinci tip anlam yorumu doğrudan ifadelerin yorumudur. Bunlar doğrudan,

tartışma gerektirmeyen açık, bilgisi ispatlanmış ve genel ifadelerdir. Örnek;

«A şehri B’nin 200 km doğusundadır»

Önermeyi açarsak, A şehrinin B şehrine uzaklığı doğudan ölçüldüğünde 200 km’dir.

Önermede, ‘doğu’ ve ‘200 km’ bilgileri ölçülmüş ve kanıtlanmış bilgilerdir.

Güvenilir kabul edilen ölçülmüş, ispatlanmış bilgilerin yorumu kişiden kişiye (pek)

değişmez.

b)İkinci tip anlam yorumu ise dolaylı yorum tipidir. İfade birinci yorum tipinde

olduğu gibi açıkça ortaya konulmaz, ifadenin gerçekte ne anlama geldiği iletişimsel

bağlamının tümünün değerlendirilmesiyle anlaşılır. Bir ifade kendinden bir önceki

veya sonraki bağlam içinde anlam kazanır. Örnek:

1 2

«Ben katılmayacağım, kendimi iyi hissetmiyorum , hem X’de katılıyor,

3

onu görmek istemiyorum».

Bu önermede kişinin katılmamasının gerekçesi sonraki ifadeler bütününden

anlaşılmaktadır. Yorumlayacak olursak: Kişinin «katılmama» kararını almasının

sebebi (1) kişi kendini iyi hissetmiyor olması, çünkü (2) X de katılacağından onu

görmek istemiyor ve bu nedenden dolayı katılmak istemiyor. Aslında katılmak

istiyor. Ama X’i görürüm, diye rahatsızlık duyuyor. Vazgeçme nedeni ise (3) X’i

69

Page 81: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

70

görmek istemiyor. Bu durumda kişinin «katılmama nedeni» (3) (2) (1) olarak

sıralanan gerekçedir.

c)Üçüncü tip anlam yorumu ise birinci ve ikinci yorumların bir arada alınmasına

dayanır. Konuşma dilinde birçok stratejiler kullanılarak kendini ifade etme

çabalarının olduğuna dikkat çekilmektedir. Anlatım kompleks bir yapıya sahiptir. Bu

kompleks yapıyı yorumlamak ise her iki yorum tipinin birlikte değerlendirilmesiyle

olacaktır.

Çalışmamızda anlama ve anlaşılma açısından önem verilerek üzerinde durulan

argüman ve argümanın gerekçelendirme kısmıdır. Bunu yukarıda b’de verilen örneğe

uygularsak, «ben katılmayacağım» kişinin argümanıdır. Gerekçeleri ise (1), (2),

(3)’tür. Gerekçelendirme karşısındaki kişinin kendi düşüncesini anlamasını

sağlamaktadır. Tüm bu anlama-anlaşılma, yorumlama ve değerlendirmeler,

iletişimde konuşma amacına bağlı olarak fikir ortaya atma ve dinleyene kabul ettirme

gerçeğine bağlı bir işleyiş üstlenmektedir.

Argüman ve argüman gerekçesi, argüman kuramının konusudur (bkz. Bölüm 2,

Başlık 2.2.1.) Sözlü dilde çoğu zaman argüman ve gerekçesi belli dilsel işaretlerle

başlatılmaktadır. Anlama-yorumlama açısından önemli sayılan bu işaretler kendi

içinde konuşmanın başlangıç ve bitirme işaretleri olarak ikiye ayrılsa da genel olarak

‘ayırt edici işaretler’ olarak adlandırılır. Konuşmacılar tarafından bilinçli veya

bilinçsiz bir şekilde kullanılan başlangıç ve bitirme işaretleri konuşma içeriğine

dikkat çekerek anlaşılmayı kolaylaştırmaktadır. Öyle ki başlangıç ve bitiş işaretlerine

yapılan odaklaşmalar bir taraftan eylem oluşumuna, diğer taraftan da konuşma

oluşumuna birlikte dikkat çekerler (bkz. Tiittula 1994:77).

İletişimsel eyleme yönelik saptamalarıyla Austin ve Searle’ün söz-eylem kuramına

dönecek olursak, tümcelerin iki temel unsura bölünmesi söz konusudur. Bunlardan

birincisi olguyu ortaya çıkaran kısım, yani önerme içeriği, ikincisi ise eylemi

gösteren bölüm, yani edimsöz kısmıdır. İletişimsel eylemin işleyişi açısından

değerlendirildiğinde ise çalışmamızda şu noktalar önem kazanmaktadır:

Page 82: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

71

a) Sözlü iletişimde her ifade iki kısımdan oluşur –önerme ve edimsöz-.

Gerekçelendirme, argümana bağlı olduğundan önerme kısmında yer alır, argüman ise

amaç ve niyete bağlı konuşma olduğundan edimsöz kısmında gösterilir,

düşüncesindeyiz. Argüman kuramı açısından baktığımızda, her konuşmayı bir iddia,

sav, düşünce ortaya attığından dolayı, amaca bağlı bir argüman olarak

değerlendiriyoruz. Argüman ise gerekli görüldüğünde gerekçelendirilerek kabul

edilme özelliğine sahiptir.

b) Bir tek ifadede birçok eylem tipi tanımlanabilir. Hangi eylem tipinin tanımlandığı

ise bağlamdan anlaşılır. Örnek:

Yangın! -yangının duyurulması (duyurma olarak 1. amaç)

-yangın şokunun ifadesi (panikleme olarak 2. amaç)

-diğerlerini yangına karşı uyarma (uyarma olarak 3. amaç)

Hangi işleyişin ön planda durduğu bağlama bağlıdır. Argümanın niyeti, içinde

bulunduğu bağlamdan anlaşılmaktadır. Genellikle argümanın bağlamı,

gerekçelendirmelerle de netleştirilmeye çalışılmaktadır. Örnek:

Sakın bir daha ağlama! -Beni de ağlatacaksın. (1.gerekçe)

-Beni sinirlendiriyorsun. (2. gerekçe)

c) Bir eyleme teşvik etmek için birçok farklı ifade şekli vardır: Örnek, X’in okula

gitmesini sağlamak için annesinin farklı şekilde ifadeler kullanması gibi «saat 7

oldu», «Hadi kalk okul vakti», «Uyan hadi», «Geç kalıyorsun» v.b. bunlara dil

varyasyonları denilmektedir (bkz. Kindt Band 1, 2002:81-85). Sonsuz sayıda anlatım

şekli vardır. Örnekteki her üç ifadede konuşma amacı aynıdır. Örnekte X’in

uyanmasını sağlamak argüman düşüncedir. Okulu bahane etmek vb. gerekçelerdir.

Bu noktada anlam ayırt etmede argüman ve gerekçesyi başlatan, ayırt edici işaretler

çalışmamız açısından önem taşımaktadır. Ayırt edici işaretler ve argüman kuramı

ilerleyen bölümlerde ayrıntılı bir şekilde irdelenecektir.

Page 83: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

72

2.1.2. Dilin Kültürel İşleyişine Yönelik Çalışmalar

2.1.2.1. İletişimsel Roller-İmajlar, Sosyo-Kültürel Farklılıklar

Konuşmaya katılan kişilerin etkileşim biçimleri, konuşma akışını etkilemektedir.

Başlangıç-bitiş konuşmaları, kendini tanıtma konuşmaları, problem ortaya çıkarma

konuşmaları iletişimsel etkileşimin akışını önemli biçimde etkilemektedir. Bu

çalışmada konuşma ve iletişimde diğer bir boyut olarak değerlendirdiğimiz kültürel

boyutta, dilin işleyişi içinde roller, imajlar ve sosyo-kültürel farklılıklar olarak ele

alacağız.

Konuşanın rollerinden anlaşılması gereken, konuşanın hangi rolü üstlenerek hangi

kimlikle konuştuğudur (baba, öğretmen vb.). Bir konuşmacı birden fazla rol

üstlenebilir. Örnek: Ben bakanım, ben bu konuda yazılar yazdım, ben gazeteci-

yazarım v.b. Kişinin belli bir rol üstlenip kendini bazı sınıflara dahil etmesine

sınıflandırma denmiştir (bkz. Gülich ve Kastner Band 1, 2002:210). İletişimsel

rollerden en önemlileri ‘sınıflandırma’ ve ‘kendini ifade etme’ olarak

gösterilmektedir.

Sınıflandırma için şunlar söylenebilir: Her birey bir günde birçok iletişimsel

etkileşime yönelik aktiviteye katılır ve her konuşmasında kendisini sınıflandırır.

Örnek; hemşehri olarak sınıflandırma, vatandaş olarak sınıflandırma, öğrenci olarak

sınıflandırma, öğretmen olarak sınıflandırma gibi. Kişinin üstlendiği kimlikler ve

roller bu sınıflandırmaya bağlı olarak üstlenilmiş rollerdir. Diğer taraftan kişiler her

iletişimsel etkileşimde kendisini sınıflandırdıkları gibi, karşısındaki konuşmacıları da

sınıflandırırlar. Karşısındakini sınıflandırma daha çok tecrübeye bağlı benzetmelerle

gerçekleşir. Örnek, Amerikalıya benziyor, öğretmen gibi konuşuyor, bilim adamı

galiba, turiste benziyor gibi. Başka kişileri sınıflandırmak için önceden edinilmiş

bilginin olması gereklidir. Daha önce kazanılmış arka plan bilgilere bağlı gözlemler

kişileri sınıflandırmada etkilidir. Örnek: «Yatırımları iyi biliyor, ekonomist galiba»

tümcesinde olduğu gibi. Bu tümcede kişinin ekonomist olarak değerlendirilmesinin

Page 84: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

73

arkasında yatan sebep, yatırımları iyi bilmesidir. Yatırımları iyi bilen kişiler, önceden

edinilen kalıp düşüncelere göre borsacı, bankacı, ekonomist gibi kişilerdir. Bu

doğrultuda kişileri sınıflandırmak, dilbilimde kalıp yargıların konusudur. Kalıp

yargılar olumlu olabilecekleri gibi olumsuz da olabilmektedirler. Buna bağlı olarak

sınıflandırma olumlu olduğu kadar olumsuz yargılardan da oluşabilmektedir. Örnek:

«Ben X grubuna dahil değilim» ifadesinde, kişi X grubuna ait özellikleri taşımadığını

söylemek ister ve kendisinin bu grupta sınıflandırılmasına karşı, kendi imajını

korumak ister (bkz. Gülich ve Kastner Band 1, 2002: 212). Fakat imajı korumak

kişinin kendine biçtiği pay dışında, toplumun ona biçtiği değerle de ölçülmektedir.

“Diğerleri müsaade etmedikleri sürece hiç kimse kendisi hakkında olumlu imaj ya da

olumlu ifadede bulunamaz” (bkz. Spiegel ve Spranz-Fogasy Band 1, 2002: 229).

Konuşan kişi dilsel veya dil dışı etkinlikleriyle, amaçlı veya amaçsız olarak kendi

hakkında birçok bilgi aktarmaktadır. Bunlardan en genel bilgiler sosyo-kültürel,

cinsel ve kişilik özelliklerine yönelik olanlardır. Konuşma tarzı, sözcük seçimi, hal

ve hareketler, giyim tarzı, düşünsel yaklaşımlar bakımından kişi belli

sınıflandırmalara dahil edilebilir. Örnek; neşeli, yardımsever, otoriter, iyi, bilgili,

saygın, çocuksu v.b. yanı sıra öğretmen, politikacı, pazarlamacı, satıcı v.b gibi

meslekle ilgili sınıflandırmalardır. Kişinin hal ve hareketleri genel olarak kişiliğiyle

alakalıdır. Diğer taraftan kişiliği dışında toplumda üstlendiği roller de vardır. Bunlara

sosyal roller diyoruz. Örnek; bir doktorun evde baba olarak rolü ile

muayenehanedeki doktor rolü, hastanedeki arkadaşları arasındaki rolü ve doçentlik

sınavındaki rolü farklı olacaktır. Bu roller toplumsal olarak kişinin yerine göre

benimsediği rollerdir.

Tüm bunlara bağlantılı olarak şu genellemeye gidilebilir; bir toplumda kişilerin

iletişim ortamına göre seçtikleri ifade biçimi, belli durumlar karşısında verdikleri

tepkiler, konuşanlar hakkında genel bilgiler sunmaktadır (bkz.: Spiegel ve Spranz-

Fogasy Band 1, 2002:215-216). Bu bilgiler kişilikle ilgili olduğu kadar, kültüre

yönelik bilgiler de içerir. Zira kişi içinde bulunduğu toplumun kültürünü de taşır.

Page 85: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

74

Toplumsal genelleme ile bakıldığında duygusal toplumlar olarak kabul edilen güney

ülkelerinin konuşmaları daha duygusal içerikli olurken, kuzey ülkelerinde yaşayan

toplumların konuşmalarının daha mantıksal ve stratejik içerikli olduğundan söz

edebiliriz. Bu genellemeye bağlı kalırsak, konuşma amçlarının ve niyetlerinin de

toplumsal kültürden etkilendiğini söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Öte yandan

bireysel konuşma niyetinin de iletişimsel etkileşmede önemli olduğu gerçeğini de

düşünmek gerekir. Zira konuşmacılar olumlu izlenimlerle konuşmaya başlıyorlarsa,

etkileşme olumlu, eğer olumsuz izlenimlerden hareket ediyorlarsa, etkileşmenin

olumsuz gerçekleşme ihtimali yüksektir. Genellenecek olursa, duygusal toplumlarda

düşünmede duygusallığın ağır bastığı gözlenirse, olumlu ve olumsuzluklar arasında

gidip gelmelerin de bu oranda fazla olması gerekir. Bu durumun mantıksal

toplumlarda daha az olması beklenir.

İletişimde olumsuzluk durumunda iletişimsel problemler daha sık ortaya

çıkmaktadır. Bunların iletişimin kesilmesine kadar gidebildikleri görülmüştür.

Etkileşim ortamının doğru tahlil edilmesi ve kişilerin etkileşim ortamını olumlu

tutma çabasında olmaları, sağlıklı bir iletişimsel etkileşim için ön koşuldur. Bu

açıdan değerlendirildiğinde iletişim ortamını etkileyen en önemli etkenlerden birinin

de bireyin iletişimsel etkileşimde takındığı tutumu, tavırları, hal ve hareketleri

olduğu bilinmektedir.

Bu gözlem ve irdelemelere bağlı olarak çalışmamız için seçilecek inceleme

malzemesinde bu noktaların da dikkate alınması gerektiğinden yola çıktık.

Uzmanların tartıştığı talkshow programlarının inceleme için seçilmesinin altında

yatan düşünce de bu olmuştur; uzman kişilerden oluşması ve konunun uzmanlarca,

mantıksal ağırlıklı düzlemde tartışılması ön koşulmuştur. Konu bu bakımdan önemli

değildir. Sadece halkı genel olarak ilgilendiren konunun olması gözetilmiştir. Türkçe

ve Almanca uzman tartışma programlarındaki argümanların gerekçelendirme

kısımlarının ve tartışma kültürünün ortaya konulmasına yönelik örnek malzemelerin

seçiminde bu düşüncesinden hareket edilmiştir.

Page 86: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

75

2.1.2.2. Kişisel Amaçlı Dil Kullanımı Olarak İletişim Stratejilerinden

Bazılarının Konuşma Akışı İçinde İşleyişi

Kişisel amaçlı dil kullanımları için önemli olan konular arasında iletişim

stratejilerinin kullanılması vardır. Çoğu zaman konuşan taraflar, konuşmanın ardında

yatan niyete bağlı olarak karşıdakini harekete geçirmek ister ve bu niyeti açıkça ifade

etmek istemezler. Bu durumda belli taktikler (stratejiler) kullanırlar. Niyetin

gerçekleşmesini sağlayabilecek bu taktiklere ‘strateji’ denilmektedir. Genel amaca

yönelen birçok alt-amaç olduğundan, her bir strateji aslında genel eylem planının bir

kısmını oluşturmaktadır (bkz. Schank: 1981:236). Çalışmamızda iletişim stratejileri

konusunu başlı başına bir araştırma alanı olarak değerlendirdiğimizden dolayı,

burada konuyu ayrıca irdelemeye gerek duymadık. Sadece konu hakkında önemli

görülen irdelemelere yer verilmiştir.

İletişim stratejisi, niyete bağlı olarak gerçekleşen her türlü iletişimde hedefe ulaşmak

için belirlenen yollara verilmiş olan isimdir. Bu yollar çok sayıda olabilmektedir,

çünkü her duruma uygun olarak üretilebilme imkanına sahiptir. İletişim durumu,

niyet, dil üretimi ve yorumu her iletişimsel etkileşimde rastlanan temel unsurlar

olarak karşımıza çıksa da Grütz iletişim durumu, niyeti ve işleyişine yönelik

bütüncül şemayı şu şekilde çizer:

Page 87: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Metin

Konuşan

Dinleyen

Üretim Stratejisi

Yorum Stratejisi

A

Y

I

R

T

E

D

İ

C

İ

işaretler

Makro Yapı

TUTARLILIK (Kohärenz)

------------------------------------------

Metnin akışı

İletişim olgusu

Dilsel araçlar

Dil dışı araçlar

Söz dizimi

Morfoloji

76

------------------------------------------

Üslup-tarz

iletişim

durumu

işleyiş

Niyet

Metin Dışı Faktörler Metin İçi Faktörler Strateji

(Tablo 2 Bkz. Grütz 1995:41)

Grütz bir metnin şemasını tüm iç ve dış faktörlerle çıkarmıştır. Ona göre bir metin, iç

ve dışı faktörlerin yanı sıra stratejiden de oluşmaktadır. Metin dışı faktörler, konuşan,

dinleyen, iletişim durumu, niyet ve işleyişi olurken, metin içi faktörler, ayırt edici

işaretler, makro yapı, tutarlılık, metin akışı, iletişim olgusu, dilsel araçlar, dil dışı

araçlar, söz dizimi, morfoloji, üslup olarak gösterilmektedir. Tabloya göre konuşma

stratejileri ise metnin iç ve dış faktörleri arasındaki geçişte ortaya konan metin

üretimi ve yorumlanması sırasında ortaya çıkmaktadır. Stratejilerin dilin üretiminde

olduğu kadar metnin yorumlanması için de gerekli olacağını düşünen Grütz’e göre

iletişim stratejisini konuşan ve dinleyen stratejisi olmak üzere kabaca iki grup altında

toplamak gerekmiştir. Bunlardan konuşan stratejisi konuşma-üretmeye yönelik

stratejiyle niyetini ortaya çıkarırken, dinleyen stratejisi iletişim durumu ve iletişim

işleyişine bağlı olarak yorumlamaya ve cevap vermeye yöneliktir.

İletişimsel eylem stratejileri üzerine kapsamlı araştırmalardan biri Bruno Strecker’in

«İletişimsel Eylemin Stratejileri» [Strategien des kommunikativen Handelns]

kitabında yer almaktadır. Burada Strecker iletişimsel eylem stratejilerinden şu

şekilde bahsetmiştir:

Page 88: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

77

“Bu eylem biçiminin ulaştığı şekil, problem çözümlerinin evriminin sonucu olarak görülmekte; içinde örnek çözümü barındırmakta ve kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır.” (Strecker 1987:12)

Strecker, iletişimsel eylem içindeki stratejilerin söz-eyleme olan etkisinden

bahsederek bunların sürekli gelişerek nesilden nesile dil yoluyla aktarıldığını

vurgulamıştır. Strecker’in araştırmasında iletişim stratejilerinin kullanımı

bakımından iki dünya söz konusudur. «küçük dünyadaki» ilkel kavimlerin dil eylem

stratejileriyle «büyük dünyadaki», yani günümüz dünyasındaki iletişim stratejileri

karşılaştırılmıştır. Küçük dünya daha yalın, daha anlaşılmaya yönelik iletişimsel

stratejisi kullanmışken, büyük dünya daha komplike niyetlere bağlı gerçekleşen

iletişimsel eylem stratejisi benimsemektedir. Strecker araştırmasında düşüncesini

daha da ileri taşır, ona göre büyük dünyada dil ve gramer erozyona uğradığından

anlamlar ve kavramlar da değişmiştir (bkz. Strecker 1987:264). Günümüz dünyası

daha felsefidir, yani her bir bireyin düşüncesinde oluşan niyetler çok sayıda

olabildiğinden, bunları gerçekleştirmek için kullanılan iletişim stratejileri de çok

sayıdadır. İletişim stratejilerinin sayı bakımından çok olması, bunlara yönelik

araştırmaları güçleştirmektedir. Bu bakımdan bu çalışmada iletişim stratejilerinin

tespit edilmesi gibi bir durum söz konusu olmamıştır.

Her şeyden önce iletişim stratejisi bir kişinin niyeti doğrultusunda iletişimde ulaşmak

istediği amacı belirlemektedir. Bu noktada stratejileri amaçtan ayrı düşünmek söz

konusu olmayacaktır. Birkaç örnek halinde belli amaçlar doğrultusunda kullanılan en

genel stratejileri göstermek yerinde olacaktır. Schank’ın belirlediği sık kullanılan ve

genel olarak karşılaşılan stratejilerinden bazılarına burada yer vermenin doğru

olacağı düşüncesindeyiz:

a)Bir iletişim stratejisi olarak analoji metodu: Geçmişte yaşanmış iyi bilinen bir

olaya göndermede bulunmaktır (bkz. Schank 1981:256-237).

b)Bir iletişim stratejisi olarak konuyu genelden özele somutlaştırmak: Konu

genel olarak anlatılmaya başlar, fakat ilerledikçe dinleyenin dikkatini istenen

Page 89: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

78

belli bir noktaya çekmek amaçlanır. Buna genelden özele doğru bir yol izleyen

anlatma stratejisi denilebilir (bkz. Schank 1981:238).

c)Bir iletişim stratejisi olarak genelleştirme ve etiketleme: Karşıdaki

konuşmacının konuşması daha bitmeden hemen araya girmek ve onun demek

istediğini özetleyerek genelleştirmek veya etiketlemektir. Genelleştirmek veya

etiketlemek amaçlı stratejisinde, kişinin düşünceleriyle hemfikir görünerek, bu

fikre katıldığı izlenimini vermek önemlidir (bkz. Schank 1981:241).

d)Bir iletişim stratejisi olarak kişinin bahsettiği konuya yabancı kalınmadığını

göstermek: Karşıdaki kişinin anlattığı konuyu zaman zaman onaylayarak güven

kazanmak ve bu konudaki düşüncesine katıldığını belirtmek için konuşanın

konuya devam etmesini ve konu hakkında daha fazla bilgi vermesini sağlama

stratejisidir (bkz. Schank 1981:241)

Genel olarak bakıldığında stratejilerin çok sayıda geliştirilebildikleri söylenmektedir.

Sadece konuşma rolüyle ilgili stratejilerden bir kısmı gündeme geldiğinde bile birçok

stratejiler ortaya konulabilmektedir. Schank (1981) stratejileri ortaya çıkarırken, üç

tipe göre incelemiştir. Bu tipler dilsel, dil dışı ve paralengüistik olarak

adlandırılmıştır. Buradaki paralengüistik tutumdan anlaşılması gereken; duyulacak

şekilde nefes almalar, konuşma süresince ses tonunun yükseltilmesi-alçaltılması,

konuşma hızı gibi dil dışı araçlardır. Örnek: “neeeeeee” (uzatma: şaşkınlığı

vurgular), “cid—di olamazsın!” (heceleme ve vurgu: şaşkınlık-kızgınlık-hayal

kırıklığı), “cid-di missin! Aaayyy” (heceleme, ses tonu incelterek yükseltme: sürpriz

ve sevinç) vb. Dil dışı ifade ise; göz temasları, vücut hareketleri ve mimiklerdir.

Schank’a bağlı kalarak onun bu konudaki araştırması irdelenmiştir. Buna göre onun

tespit ettiği stratejilerden birkaçı şu şekilde özetlenecektir:

Page 90: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

79

Konuşan rolüyle ilgili stratejilerden bazıları;

1) Konuşmaya teşvik edici strateji:

-Dilsel strateji: Birine konuyla ilgili veya konuyu genişletici, belli yönüne dikkat

çekici konuşmada bulunma. En genel ve sık rastlanan strateji ise bir kişiye soru

sormak veya direk hitap etmektir.

-Paralengüistik strateji: Soruyla bitirme, ses tonunu düşürerek sesi azaltmaya ve

bazen de buna bağlı olarak son heceyi uzatarak vurgulamaktır. Sözü bitirdiğini ve

konuşma sırasının karşısındakine verildiğini belirten işaretlerdir.

-Dil dışı strateji: En sık rastlanan stratejik durum, söze teşvik edilen kişiyle direk göz

temasının kurulmasıdır.

2) Konuşma rolünde kalmayı sağlayıcı strateji:

-Dilsel strateji: Kişi konuşmaya devam etme stratejisini kullanır. Hikaye, anekdot,

fıkra anlatımı veya başından geçen bir olayın aktarımı sık rastlanan durumdur.

-Paralengüistik strateji: Bölünme tehlikesi varsa, sesini yükselterek konuşmaya

devam eder.

-Dil dışı strateji: Konuşmanın bölünme tehlikesi varsa daha çok vücut hareketleri

kullanılır.

3) Konuşmacının konuşmasını bitirdiğini belirten strateji:

-Dilsel strateji: Tümcenin sonunu belirten konuşmalardır. Örnek: “... bunun gibi...”,

“... benzer şeylerdir.” veya soruyla bitirmek gibi.

-Dil dışı strateji: Karşıdakine sıranın verileceğini gösteren göz teması veya vücut

hareketleri kullanılır.

-Paralengüistik strateji: Susma ses tonunu azaltma gibi konuşmanın biteceğini

gösteren işaretlerdir.

4) Konuşmacıyı onayladığını gösteren dinleyen stratejisi:

-Dilsel strateji: Ünlemlerin kullanılması «hm», «evet» gibi sessel işaretlerle

konuşma aralarına girilir.

Page 91: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

80

-Paralengüistik strateji: Genellikle ünlemlerin uzatılarak ve ton azaltılarak

söylenmesi.

-Dil dışı strateji: Kafanın yukarı aşağı sallanması, göz teması.

5) Konuşmacıyı onayladığını gösteren dinleyen strateji:

-Dilsel strateji: Ünlemlerin kullanılması «cık», «hayır», «yo» gibi sessel işaretlerle

araya girmeler.

-Paralengüistik strateji: Genellikle ünlemlerin kısa ve ton azaltılarak söylenmesi.

-Dil dışı strateji: Kafanın yukarı aşağı sallanırken konuşmacıya bakılması ve

konuşmasına devam etmesini istemeye yönelik stratejidir.

6) Aktif konuşmacıyı susturmaya yönelik strateji:

-Dilsel strateji: Araya girilerek, zamanın daraldığından bahsetmek veya bir nedenle

başka konu ortaya atmak.

-Paralengüistik strateji: Genellikle ses tonu yüksek araya girmeler ve konuşmacıyı

bölme.

-Dil dışı strateji: Konuşmacıyla direk göz temasının kurulması.

7) İletişimi aksatmaya veya engellemeye yönelik stratejiler:

Yine Schank’tan hareketle konuşmalar, dolaylı ve dolaysız konuşma türleri olarak iki

grup altında incelenecek olursa, dolaysız veya doğrudan konuşma türlerinin

amaçlarının, dolaylı konuşma türlerinin amaçlarına göre daha çabuk anlaşıldıkları

ortaya çıkar. Dolaysız konuşmalarda stratejilerden çok fazla söz edilemediği gibi

dolaylı konuşmalarda birçok strateji türlerinden bahsetmek mümkündür. Dolaysız

konuşmalarda iletişimi kesme «bu konuyu artık kapatalım» gibi ifadelerle dile

getirildiğinden, amaç açıkca dile getirilir. Oysa dolaylı ifadelerde durum farklıdır,

stratejik amaç sözle dile getirilmez. Bunlardan bazıları şöyledir:

7a) Dolaysız ifadelerle iletişimi aksatmaya veya engellemeye yönelik stratejiler:

-Konuşan kullandığı ifadelerde kendi hakkında bilgiler de aktarır: Bu ya kendinden

bahsetme veya başkasının gözüyle kendinden bahsetme şeklindedir. Konuşmacı

Page 92: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

81

konuşma sırasında kendini de tanıtıcı ifadelerde bulunur. Ya da konuşmacı diğer

konuşmacılardan kendi hakkında edindiği bilgilerle kendini tanıtır. Kişinin

kendinden bahsederek konuya değinmemesi, her iki durumda da o konuda konuşmak

istemeyerek, kaçma stratejisini kullandığını gösterir.

-Başka role bürünme: Kişi konuşmak istemediği konudan sıyrılmak amacıyla,

kendini konunun dışındaymış gibi gösterir. Bu şekilde konuyu üzerine almama

rolünü üstlenerek, kendine farklı bir rol biçer ve kendi kendini rahatlatır.

-Bilgiye güvensizliğini dile getirmek: Kişi herhangi bir konuşmada bulunarak o

konuya ilişkin sorumluluk almak istemiyorsa, ya haberi yokmuş gibi davranır ya da

bilginin edinildiği kaynağı sorgulama yoluna giderek, bilginin doğruluğundan şüphe

ettiğini belirtmeye çalışır. Böylece asıl konudan uzaklaşmış olur.

-Konunun belli bir kısmının aktifleştirilip genellenmesi: Konuşmacı daha önce dile

getirdiği düşüncesini genelleyerek, bunu sadece kendi düşüncesi değil de genel

düşünceymiş gibi göstererek, kendince sorunsallaştırdığı olguyu, genel bir sorunsal

gibi sunabilir.

-Genel kalıpları alıntılama: Kişi belli bir konuyu tartışırken genel konuşma

kalıplarını alıntılar, böylece konunun önceden bilinen sabit bir konu olduğu

düşüncesinin arkasına saklanarak, kendi gerçek düşüncesini savunabilir.

7b) Dolaylı konuşmalara bağlı bazı stratejiler. Yine Schank’ın çalışmasından

hareketle birkaç örneğe yer verecek olursak, eğer iletişimde bulunan kişiler uzlaşma

oluşturamıyorlarsa, belli tutumlar içine girebilirler. Bunlardan en sık rastlanan

stratejileri Schank şu şekilde gözlemiştir:

-Konuşmayı bölme: Konuşmacının konuşmasının sonu beklenmeden kesilir,

konuşmasına devam etme fırsat verilmez.

Page 93: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

82

-Karşı iddia ortaya atma: Bilinçli bir şekilde kişinin söylediklerinden, bir bölümünü

alıp demagoji yapmak ve karşı iddiada bulunmaktır.

-Cevap vermeme veya susma stratejisi: Konuya girmek istenmediği takdirde, soruya

cevap vermeme veya susma stratejisidir. Susma stratejisi kendi başına birçok

anlamlar taşıyabilmektedir. Kızma, küsme, konuşmaya değer görmeme gibi.

-Konuyu değiştirme: Konuya girmemek amacıyla konuyu değiştirmeye çalışma

stratejisidir. Ana konuya girmeden farklı yan konulara kayarak, bunları ana konu gibi

gösterme stratejisinde, temel niyet kişinin kendini doğrulama veya haklı çıkarma

çabası olabilmektedir.

-Konuyu uzatma: Bir konuyu derinlemesine açarak veya yüzeysel olarak sürekli

yineleyerek ya da konudan konuya atlayarak konu uzatılabilir. Konuyu uzatmadaki

amaç-strateji, düşünmek için zaman kazanma, konuyu sıkıcı hale getirip değişmesini

sağlamak veya konu hakkında bilgisi olmadığını bu şekilde gizlemektir.

-Alıntılama: Konuşması sırasında kendi söylediklerinden veya daha önce

söylenenlerden alıntılar yapma stratejisi, kendi düşüncesini gizlemek istediğine

işarettir.

Yukarıdaki örneklerden de anlaşıldığı üzere dolaysız konuşmalarda kişi amacını

doğrudan aktardığından, niyeti daha çabuk anlaşılmakta ve çoğu kez farklı yorumlara

ihtiyaç duyulmamaktadır. Oysa dolaylı ifadelerde, kişinin gerçek niyetini anlamak

için yorumlar yapılmak zorundadır. Dolaylı konuşmalarla konuşmacı birçok stratejiyi

bir arada kullanabildiğinden, gerçek amacını gizleyebilir veya ortamın şartlarına göre

ayarlayabilir. Örneğin; eğer yaptığı bir iletişimsel eylem diğerleri tarafından

reddedilirse, kişi yaptığı eylemin yanlış anlaşıldığı iddiasında bulunarak bunu

yalanlayabilir. Yine bir olay karşıda kızarak kendini tutamayıp aşırı tepki veren bir

konuşmacı, kızgın tutumunu sürdürerek kendince haklıymış gibi davranabilir veya

Page 94: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

83

olayı başka kızılacak bir yönden değerlendirdiğini söyleyerek kendini

haklılaştırabilir.

Stratejilerin sayısı çoktur. Toplumsal olduğu kadar bireysel olarak da

geliştirilebilmektedirler. Kişiden kişiye de değişiklik gösteren ve bireyler tarafından

her konuşmada yeniden geliştirilebilen bu stratejilerin sınıflandırılmaları ve

incelenmeleri şüphesiz zorudur. Bu çalışmada amacımız stratejiler üzerine inceleme

yapmak olmadığından, Schank’ın araştırmasında yer almış olan ve sık

rastlanılacağını düşündüğümüz belli başlılarına yer vermekle yetindik.

Sözlü iletişimde kullanılan stratejiler etkileşme stratejileri olarak bilinmektedir. Bir

iletişimsel eylemde birçok stratejiler bir arada kullanılabilirler. Örnek; birini

eleştirme, karşı gelme, birini kışkırtmak, tekrarlamak, sözü bölerek araya girmek,

anlamaya yönelik tekrar ettirmek vb. konuşma içeriğine yönelik stratejilerdir.

Tartışma ortamına katılan kişiler, tartışmada takındıkları tutumlara bağlı olarak

kullanacakları stratejileriyle tartışmanın sonucunu da etkileyebilirler. Daha

konuşmanın en başında sergilenen tavır, konuşmanın gelişiminde rol oynamaktadır.

Konu ön bilgisi yoksa konuşan kişiler, konuşacakları olaylarla ilgili olarak stratejileri

baştan belirleyemezler. Bu durumda stratejiler konuşma süreci içinde

geliştirilmektedir. Karşıdakinin düşüncesini çürütmek için yapılan konuşmalar kişisel

ve duygusal düzeyde bu amaçla kullanılıyorsa ve uzlaşma düşünülmüyorsa, tartışma

genel amacından sapar ve gereksiz birçok alt konulara kaydığından, gerektiği gibi

sonuçlanamaz. Burada tartışmacıların niyeti, konuya ön yargıyla yaklaşmaları ve

çözümsel bir uzlaşmayı hedeflememeleri etkili olmuştur.

Schank (1981) kitabında stratejilerin konuşmaya başlamadan önce birtakım ön

bilgiler doğrultusunda geliştirilebilecekleri gibi konuşma sürekliliği içinde de

geliştirilebilir olduklarından bahsetmiştir. Bir iletişimsel etkileşimde çok sayıda

strateji mevcuttur ve bunlar konuşmacı rolü, dinleyen rolü, amaç-niyet, konu ve

değerlendirmeler olarak çok sayıda bilinçli veya bilinçsiz olarak

Page 95: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

84

geliştirilebilmektedir. Diğer taraftan düşüncenin karşı tarafa kabul ettirilmesini

sağlayan ikna stratejileri de vardır, bunların sayısı hiç de az değildir.

Schank’ın (1981) örneklerinden bazılarına yer verdiğimiz strateji konusunu

tamamlayarak, çalışmamızın uygulaması için önemli olan ve şimdiye kadar zaman

zaman değindiğimiz argüman kuramını irdelemekte yarar görmekteyiz.

2.2. ARGÜMAN KURAMI İLE UYGULAMALI SÖYLEM

ANALİZİ YÖNTEMİNİN BİRLEŞTİRİLEREK MAKRO-MİKRO

İNCELEMENİN OLUŞTURULMASI

2.2.1. Argüman Nedir? -Argüman Araştırmaları

Çalışmamızda argüman kavramına her ne kadar Türkçe bazı kaynaklarda «değini»

(bkz. Vardar 1998:240) olarak rastlansa da bunun kavramı yeterince açıklayamadığı

düşüncesiyle argüman olarak kullanmayı uygun bulduk. Diğer taraftan Yıldız

‘argument’ için ‘delil, delillendirme’ önerse de, burada ‘argüman’ kullanımını tercih

etmekteyiz (bkz. Yıldız 1998:58).

Kavramın tarihçesine bakıldığında, bir söylem tipi olan argüman eski çağ

felsefecilerinden Aristoteles’ten bu yana sorunsallaştırılmaktadır. Argümanın ne

olduğunu ortaya konması amacıyla, argüman üzerine çalışmış Tiittula, Maas,

Habermas, Toulmin, Baßler ve Schwitalla’nın argüman değerlendirmelerine yer

verilecektir.

Tartışma gibi uzun ölçekli metinler, kompleks eylemler içermektedir. Kompleks

söylemlerin merkezi tipini argüman olarak ele alan Tiittula buna şu şekilde yer

vermiştir: “Kompleks eylemlere dönecek olursak, söylemlerin merkezi tipi olarak

«argüman» ortaya çıkar” (Tiittula 1994:73). Bu durumda televizyondaki uzmanların

Page 96: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

85

tartıştığı talkshow programları, kompleks söz-eylem yapısı gereği, temelde argüman

ve gerekçelendirme tipine bağlı konuşmalardan oluşmaktadır. Argüman, iddia

(Behaupten), değerlendirme (Bewerten), gerekçelendirme (Begründen) parçalarını

barındırmaktadır. Bu nedenle de «bence...», «kanımca...», «fikrimi söyleyecek

olursam...», «.... düşünüyorum» gibi ifadeler, argümanı başlatan işaretlerdir (bkz.

Tiittula 1994:73-74). Tiittula bunların çoğunun konuşma kalıpları olduklarını ve

metin türüne özgün özelliklerde ortaya çıktıklarını saptamıştır (bkz. Tiittula

1994:79).

Maas ise söz-eylemlere yönelik yaptığı çalışmasında, konuşmaları en sık rastlanan üç

eylem tipine göre sınıflandırıp inceler. Bunlar:

a) Çağrı eylemleri; Bir kişiye çağrıda bulunarak amaçlanan eylemi yerine getirmeye

teşvik etmek, örnek: «Bir daha gece yola çıkarken bana haber vermelisin»,

b) Soru eylemleri; Her soruda cevap beklentisi vardır. Bu bakımdan soru-cevaplar

eşli (paar Gruppen) eylem grubuna dahildir.

c) İddia eylemleri; Konuşmalarda çok sık rastlanan söz-eylem tipidir. Örnek: «Onu

seviyor» gibi eylemler iddia eylemleridir (bkz. Maas 1974:891).

Maas. argüman üzerine yaptığı çalışmasında ise tespit ettiği her üç söz eylem

tümcesinden sadece ‘iddia eylemlerini’ argüman olarak değerlendirmiş ve buna

«Argüman eylem» (Argumentationshandlung) demiştir. Argüman eylemi ise şu

şekilde açıklamıştır:

“Tartışanların öngördüğü veya iddiada bulundukları eylem bütününe argüman diyoruz. (Maas 1974:900)

Maas’ın tanımında argüman için önemli olan eylem bütünü olarak ‘bir iddianın veya

bir öngörünün, ortaya konulmuş bir sorunsalın tartışılması’ vardır. Argüman

eylemler, kendilerini geçerli kıldırmak için ispat, gerekçelendirme girişimi, delil ileri

sürme, açıklama girişimlerini içinde barındırabilirler. İddia konusunda ise Luther şu

şekilde düşünür: “İddia tartışmaların en temel öğesidir” (Luther, 1970:342). Her

Page 97: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

86

argüman bir iddiayı ortaya çıkardığından argüman, tartışma söylemlerinin temel

şeklidir.

Bir argüman ana konu üzerinden birçok alt konuda ‘alt argümanlar’ ortaya çıkabilir

(bkz. Maas 1974:900). Eğer bir iddia üzerine uzlaşmaya gidilirse, o iddia o tartışma

durumu için, argüman olmaktan çıkar, ikna edilmiş, kendi düşüncesini terk etmiş ve

karşı argümanı benimsemiş olur. Fakat her tartışma her defasında uzlaşmayla bitmez.

Eğer tartışmacılar kendi argümanları konusunda iddialı olurlarsa, o zaman bir dizi alt

konuda tartışırlar (bkz. Maas 1974:901). Her argüman bir amaç ve niyete bağlıdır.

Argümanın hangi iletişimsel eyleme (dolayısıyla hangi edimsöze) bağlı olarak hangi

iddiada bulunduğu ve dinleyici(ler)de hangi iddiayı geçerli kılmak istediği önemlidir.

Bu konuda Habermas, argümanlardaki görüş ayrılıklarını amaçsal-araçsal kullanım

içinde değerlendirmiş ve iletişimsel rasyonelliği argüman kuramıyla açıklamaya

çalışmıştır. Habermas bunu şu şekilde ifade etmiştir:

“Demek ki, bir görüş ayrılığı artık gündelik yaşam rutinleriyle ortadan kaldırılamaz olduğunda ve bununla birlikte bu görüş ayrılığının şiddetin doğrudan doğruya ya da stratejik olarak kullanımıyla da sonuçlandırılmaması gerektiğinde, iletişimsel gündelik yaşam bağlamına içkin olan rasyonellik, iletişimsel eylemi başka araçlarla sürdürmeyi olanaklı kılan başvuru mercisi olarak argümantasyon pratiğine işaret eder. Bu yüzden şimdiye dek evrensel geçerlilik iddialarının henüz açıklanmamış dizgesel bağlantısıyla ilişkili olan iletişimsel rasyonellik kavramının, bir argümantasyon kuramı yoluyla uygun bir biçimde netleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Konuşmaya katılanların, tartışmalı geçerlilik iddialarını konu edindikleri ve argümanlar yoluyla bu iddiaların doğruluğunu kanıtlamaya ya da onları eleştirmeye çalıştıkları konuşma türüne argümantasyon diyoruz. Bir argüman, sorunsal bir anlatımın geçerlilik iddiasıyla dizgeli bir bağlantı içinde olan gerekçeler içerir. Bir argümanın ‘kuvveti’ verili bir bağlamda, gerekçelerinin sağlamlığıyla ölçülür; bu sağlamlık başka şeylerin yanı sıra, argümanların tartışmaya katılanları ikna edebilmesiyle, yani ele alınan geçerlilik iddiasını kabul etmeye yönlendirebilmesiyle ölçülür.” (Habermas 2001:41-42)

Habermas, evrensel geçerlilik iddialarına ulaşmak ister, bunun için de iletişimsel

rasyonellik kavramını argüman kuramından yararlanarak açıklamaktadır. Ona göre

tartışmacıların kendi geçerlilik iddialarının doğruluğunu kanıtlamaya yönelik

yürüttüğü konuşma türü argümandır ve argümanın kuvveti iddianın doğrulanmasıyla

ölçülmektedir. Onun görüşü “(...) genel iletişimsel gerekliliklerini, ideal bir konuşma

Page 98: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

87

durumunun belirlenimleri olarak göstermek (...)” tir (Habermas 2001:49). Evrensel

geçerlilik iddialarının ortaya çıkarılması açısından bakıldığında Habermas için

önemli konu, bir dönem dil felsefesinin içinde bulunduğu «ideal dil kullanımı»

olmuştur. Bilindiği gibi ideal dil, “(...) tüm söylem ve tüm amaçlar için geçerli tek bir

ideal dil (...)” olarak algılanmaktaydı (Bubner, 1981:74). İdeal diyalogdan ne

anlaşıldığına ise Bubner ‘Modern Alman Felsefesi’ kitabında şu şekilde yer

vermiştir:

“İdeal diyaloglar içlerinde hiçbir önyargının yolda durmadığı, hiçbir bilgi ayrımını silmeye çalışmanın gerekmediği, eleştiri ve özeleştirinin birbirlerini karşılıklı dengeledikleri, hiç kimsenin aldatmaya çalışmadığı ya da inandırıcılık için dil uzluğu yöntemleri kullanmadığı, sorunun kesin bir çözüme bağlanabilmesi için yeterli zamanın bulunduğu ve duyguların ya da saldırganlığın bir yana bırakıldığı diyaloglardır.” (Bubner, 1981:82).

Bu çalışmanın amaçları arasında ideal dil veya evrensel geçerlilik iddialarının ideal

diyalog ortamında ortaya konulmasına yönelik bir çalışma yapılmadığından, dil

felsefesine yönelik çalışmalara daha fazla yer verilmeyecektir. Burada argüman

kuramını uygulamalı söylem analizi yöntemleriyle birleştirilerek uygulama için

gerekli makro ve mikro incelemeyi belirlemek önemli olmuştur.

Argümanların gerekçelendirme kısımları Habermas’a göre, toplumsal genellemeye

bağlı olan geçerlilik iddiasına (Geltungsanspruch) dayandırılmalıdır. Geçerlilik

iddiası olan yargılara örnek olarak «Topos», «Topoi» veya kalıplaşmış yargıları

gösterilebilir. «Her şeye sahip olamayız» tümcesi bir genellenmiş (kalıplaşmış)

yargıdır. Bir argümanın, toplumsal olarak tartışmasız kabul edilmesi sonucu oluşmuş

yargıdır, genel yargıdır. Genel yargıların iddiaları toplumsal olarak tartışmasız kabul

edildiğinden, bunlar argüman değildir. Habermas’ın argüman çalışmalarına en büyük

katkısı, argüman tiplerini geçerlilik iddialarına göre sınıflandırmasıdır. Bunu şu

şekilde gösterir:

Page 99: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Bağlantı büyüklükleri

Argümantasyon

biçimleri

Tartışmalı geçerlilik

İddiaları

88

(Tablo 3. Bkz. Habermas 2001:48)

Habermas, argümanları kuramsal tartışım, pratik tartışım, estetik eleştiri, terapisel

eleştiri ve açıklayıcı eleştiri olarak beş gruba ayırır. Buna göre:

1) Argümantasyon biçimi olarak kuramsal tartışımdaki sorunsal anlatım, bilişsel–

araçsaldır (yani mantık ve amaç ön plandadır). Tartışmalı geçerlilik iddiası ise

önermelerin doğruluğuna bağlıdır; Kuramsal tartışım ”(...) karşı doğruluk iddialarının

konu edinildiği argümantasyon biçimidir” (Habermas 2001:42). Geçerlilik iddiası ise

önermelerin doğruluğuna yöneliktir.

2) Pratik tartışım olan argümantasyon biçimi ise toplumsal ahlak ve pratiklerine bağlı

olduğundan “(...) normatif uygunluk iddialarının konu edinildiği argümantasyon

biçimidir” (Habermas 2001:43). Bu argüman tipinin geçerlilik iddiası ise toplumca

kabul edilmiş eylem normlarının uygunluğuna göre belirlenir.

3) Argüman tipi olarak estetik eleştiri, kişisel anlamda değer biçmektir; “(...) bir

ilgililer çevresinin gerektiğinde ortak bir ilgiyi betimleyebildiği ve

normlandırabildiği yorumlar (...)” söz konusudur (Habermas 2001:44). Geçerlilik

iddiası ise ortak değer standartlarının uygunluğuna bağlı olarak belirlenmektedir.

4) Argüman tipi olarak terapisel eleştiri kişinin kendini dışa vurmasına bağlıdır; “(...)

kişinin kendini dizgeli bir biçimde yanılgıya düşürmesinin açıklığa kavuşturulmasına

yarayan argümantasyon biçimine terapisel eleştiri (...)” demiştir (Habermas

Sorunsal Anlatımlar

kuramsal tartışım bilişsel-araçsal önermelerin doğruluğu;

teleolojik eylemlerin etkililiği

pratik tartışım ahlaksal-pratik eylem normlarının uygunluğu

estetik eleştiri değer biçici değer standartlarının

uygunluğu

terapisel eleştiri dışavurumcu dışavurumların içtenliği

açıklayıcı tartışım ------------ simgesel yapıların anlaşılırlığı

ya da düzgünlüğü

Page 100: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

89

2001:46). Bu argümantasyon tipinin geçerlilik iddiası dışavurumların içtenliğine

bağlıdır.

5) Açıklayıcı tartışım dilde en yoğun kullanılan argüman tipidir ve açıklamalara

dayalı argüman biçimidir. Argüman tipinin geçerlilik iddiası, simgesel yapıların

doğru anlaşılıp anlaşılmadığına yöneliktir, demektedir.

Bunların dışında Habermas bir de ahlaksal argüman tipinden bahseder, fakat bunlar

buyruk ve gereklilik tümcelerine dayanan eylem normlarına bağlı geçerlilik

iddialarında bulunup bulunmadıkları tartışmalı olduğunu düşünür ve rasyonel mantık

çerçevesinde açıklanamadıkları için onu bu tabloda göstermez (bkz. Habermas

2001:43). Habermas’ın argüman tiplerinin geçerlilik iddialarına yönelik saptamaları

arasında bu çalışmayı en çok ilgilendiren iletişimsel etkileşime bağlı olan ‘açıklayıcı

tartışımdır’. Habermas çalışmasını argüman tipinin geçerlilik iddiası üzerinde

yoğunlaştırmıştır.

Uzmanların tartıştığı talkshow programlarında en sık rastlanılan argümanların

gerekçelendirilmesine yönelik konuşmalardır. Bu noktada çalışmamızı Toulmin’in

tespitlerine yönlendirmenin daha doğru olacağını düşünüyoruz. Argüman kullanımı

konusunu da araştırmış olan Toulmin, ‘Argümanların Kullanımları’ [The Uses of

Arguments] adlı eserinde, insanın anlamasına (human understanding) yönelik

önemli çalışmalarda bulunmuştur. Toulmin’in pratik argümantasyonların

açıklanmasında dilbilimcilerce sık kullanılan modeli Aristo’nun ‘Kıyas’ anlayışına

yapılan eleştiri sonucu ortaya çıkmıştır. Bu modelin temelini, her iddianın aynı

zamanda bir geçerlilik iddiasına bağlı olduğu düşüncesi oluşturur: Her iddianın

(vargı, sonuç/sonuç kuralı) bir geçerlilik iddiası barındırması gerektiğinden bahseder,

ki bu geçerlilik iddiasının da farklı güvenceye alma isteğini ortaya çıkardığından

bahseder. Toulmin buna ‘sonuç, vargı’ demiştir. Argümanın iddiası farklı şekillerde

‘gerekçelendirilebilmektedir’. İddianın gücü ise ‘etkileyicilik derecesinden’

anlaşılmaktadır. Her iddia, vargıya ulaşabilmek için istisnai durumları da

kullanabilmektedir. Argümanın başlatılması için önemli olan ‘sonuca bağlılıktır’.

Çünkü bir iddianın amacının karşı taraftan kabul edilmesi için onun geçerliliğinin

Page 101: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

ortaya konulması, yani argümanın gerekçelendirilmesi gerekmektedir (bkz. Baßler

1996:122) Toulmin’in «tamamlanmış ‘argüman şeklini’» Baßler şu şekilde

göstermiştir:

Veri (Data) bu nedenle Etkileyicilik derecesi, Vargı (Sonuç)

sebebiyle şayet olmazsa

Sonuç kuralı istisnai durumlar

dolayı/binaen

dayanak

(Şekil 4 Bkz. Baßler 1996:122)

Şekilde argümanların gerekçelendirme işleyişi gösterilmektedir. Sebep sunmak

argümanların gerekçelendirme kısımları için önemlidir. ‘Gerekçe’ şekilde ‘dayanak’

olarak verilmiştir.

Schwitalla, Toulmin’in modelindeki argümanların savunmaya dayanan şartlardan

oluşan olgular-‘veriler’ ile başlatıldığını, oysa bir eylemin sadece bir ‘veri’ tarafından

başlatılmayabileceğini düşünmektedir. Bu nedenle Toulmin’in modelindeki ‘veri’

kısmı yerine ‘eylem’ kısmı ile argümanın başlatılabileceği görüşündedir. Bu sebeple

Toulmin-modelini «amaca yönelik gerekçelendirme» olarak yeniden çalışmıştır.

Argümanlar ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının işleyişine yönelik

Schwitalla’nın şeklini Baßler şöyle göstermiştir:

90

Page 102: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Eylem amacı -den dolayı, bunun üzerine Eylem

bu nedenle: dayanak

(ilgi ve normlara göre) çünkü

Sonuç Kuralı

(sadece/her seferinde –sa eylem, o zaman)

dolayı/binaen

Dayanak

(Uygunluk kriteri, genel kabul edilmiş normlar)

(Şekil 5 Bkz. Baßler 1996:123)

(Almanca kavramlar Türkçe* verilirken Yıldız’dan da yararlanılmıştır (bkz. Yıldız

1998:59)).

Toulmin’ in modelinden farklı olarak burada ‘eylem amacı’ ile ‘eylem’ arasındaki ok

ters yöndedir. Yani gerekçelendirilecek olan (eylem) ile gerekçelendiren (eylem

amacı) arasında farklı yönde ilişki kurulmuştur. Sonuç kuralı ise ya ‘kesin bir şarta’

bağlanmıştır (her X olursa, Y olur, gibi), ya da yeterli bir şarta bağlanmıştır (sadece

X olması durumunda, Y olur gibi) (bkz Baßler 1996:123).

Baßler, kısa konuşma örneklerini analiz ettiğinde önemli şu sonucu çıkarmıştır; her

eylem gerekçelendirilmeyebilir (bkz. Baßler 1996:123-124).

Argümanın doğruluk iddiasının kabul edilmesine yönelik çalışmayı, Habermas genel

geçerlilik iddialarının işleyişi olarak yukarıda göstermiştir. Habermas’ın argümanlara

dayalı konuşma fikrine bakıldığında ise bunları üç kuramsal bakışla değerlendirdiği

görülmüştür. Bunlar:

a)Konuşma süreci içinde düşünüldüğünde ”(...) argümantasyon anlaşmaya yönlenmiş

eylemin başka araçlarla düşünsemeli bir biçimde sürdürülmesi olarak kavranabilir.”

91

*Datum=veri,data; Modaloperator=etkileyicilik derecesi; Konklusion=vargı, sonuç; Schlußregel=sonuç kuralı; Ausnahmebedingung=istisnai durumlar; Stützung= dayanak; Handlungsziel=Eylem amacı; Handlung=eylem.

Page 103: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

92

(Habermas 2001:49). Buna daha sonra argümanı bir süreç içinde ele alan retorik

diyecektir.

b)”(...) bir işlemler dizisi olarak bakıldığında özel kuralları olan bir etkileşim biçimi

görürüz. (...)

-sorunsal hale gelmiş bir geçerlilik iddiasını konu edinirler ve

-önerenin savunduğu iddianın haklı olup olmadığını, eylem ve deneyim baskısı

dışında, varsayımsal bir tutum içinde

-gerekçelerle ve yalnızca gerekçelerle sınarlar.” (Habermas 2001:49-50). Habermas

işlem dizisi açısından buna «diyalektik, pragmatik» der.

c)Argümanın amacına yönelik Habermas şöyle düşünür: “(...) argümantasyonun

amacı, geçerlilik iddialarının onaylanabilmesini ya da reddedilebilmesini sağlayan

sağlam, içsel özellikler sayesinde ikna edici olabilen argümanlar üretmektir”

(Habermas 2001:50). Argümanın üretilmesine mantık olarak bakmaktadır. Bu üç

kuramsal bakışın («Retorik», «diyalektik-pragmatik» ve «mantık»sal bakışın),

Aristoteles kanonunun üç ünlü disiplinine gönderebileceğinden bahseder (bkz.

Habermas 2001:50). Kısaca özetleyecek olursak Habermas’a göre argüman,

iletişimsel eylemin anlaşmasında ‘retorik’, dil düzgüsel olarak ‘diyalektik-

pragmatik’, amaç-niyet açısından da ‘mantıksal’ gerekliliklere bağlıdır.

Tüm bu irdeleme sonucunda çalışmamızda argüman kavramı aşağıdaki anlamda

kullanılmıştır:

Argüman genellikle bir iddia-sav ileri sürer ve bu iddianın kabul edilmesi için,

iddiayı destekleyen girişimlerde bulunur. Bu girişim aynı zamanda söylemin niyetini

ve amacını açıklamaya yönelik stratejiyi de barındırabilir. Argümandan anlaşılan ise

bir düşüncenin veya iddianın, savın mantıklı-çıkarımsal dayanaklarla

gerekçelendirilerek dinleyene kabul ettirilmesi amacını taşıyan ispatlı söylemlerdir.

İletişimsel etkileşim içinde karşılaşılan bu durum için, belirleyici olan, bir iddianın

ortaya atılması ve gerekçelendirilmesidir. Argüman, üretimsel düşünme ve yeniden-

Page 104: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

93

üretimsel düşünme süreçleri için bir ön değerlendirmedir. Yani bir metnin konuşmacı

tarafından ortaya konur ve dinleyen bunu yorumlar, burada konuşan açısından,

argüman üretilir, dinleyen açısından da yeniden üretilir (bkz. Tablo 2).

Tartışma iletişiminin söylem tipi olan argüman (iddiada bulunma ve iddiayı

gerekçelendirme bakımından) uzman tartışma metinlerinin vazgeçilmez söylem tipi

olarak görülmektedir. Bu çalışmada da uzmanların tartıştığı talkshow metinlerinin

temel söylem tipi olarak ele alınıp incelenecektir. Uzman tartışma metinlerindeki

argümanların gerekçelendirme kısımları için söz konusu olan mantıksal

çıkarımlardır. Mantıksal çıkarımlar konusunda şu açıklamaya yer vermek aydınlatıcı

olacaktır:

“Mantıkta kati kanıtla göreli gerekçelendirme ayırt edilir. Kati kanıt itiraza yer vermez. Gerçek olarak bilinen belge ve yazılar, parmak izleri, doğa kanunları v.b. sarsılmaz bir kanıt gücüne sahiptir. Göreli gerekçelendirmede ise her şey konuşmacının ikna etme gücüne bağlıdır. Sonuçta gerekçenin kabul görmesi veya reddedilmesi dinleyenin değerlendirilmesine sunulmuştur. Gerekçelendirme iki şekilde olabilir: Tümevarım veya tümdengelim yöntemleriyle. Tümevarımda özelden genele gidilir, çok sayıda kişisel görüşten genel kuralılıklara geçilir. Bu doğa bilimlerinin klasik gerekçelendirme şeklidir. Tümdengelimde ise genelden özele gidilir. Burada da ayrıca iki yol izlenmektedir: Koşullu sonuç ve mantıktaki kıyas.” (Duden 2000:106)

Mantıktaki kıyas (Syllogismus) Antik Dönem’den beri bilinen bir yöntemdir. Bu

durum iki birbiriyle ilişkilendirilecek tümcenin elemanlarını kullanarak yargıya

ulaşmak olarak tanımlanabilir. Örnek:

Her insan ölümlüdür. İ Ö’dür

Sokrates bir insandır. S İ’ dir

O halde Sokrates ölümlüdür. O halde S Ö’dür

(bkz. Duden 2000:106-107)

Mantık yürütme biçimleri konuşma sırasındaki argümanların ispatı için son derece

önemlidir. Gerekçelendirmeler çoğu zaman mantık yürütme aşamalarını izleyerek

gerçekleştirilirler. Gerekçelendirmek için mantık yürütmedeki temel düşünce

Page 105: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

94

karşıdakine kendi argümanını kabul ettirme anlayışına dayandığından, her argüman

gerekçelendirilme aşamasında bir koşul-sonuçla da ilişkilendirilmektedir. Bazen

anlatımlarda koşul-sonuç ilişkisine o kadar çok yer verilmektedir ki, anlatım

istenmediği halde karmaşıklaşabilir. Art arda sıralanan bir dizi argüman ve karmaşık

gerekçelendirmelerinin ortaya konması anlaşılmayı zorlaştırmakta ve tartışmayı

olumsuz etkileyebilmektedir. Buna karşılık düzenli argüman ve anlaşılır gerekçeler,

iletişimsel etkileşimi rahatlatır ve kolaylaştırır. Bu durum özellikle ilk argümanın

ortaya konması, gerekirse gerekçelendirilmesi, konuyu derinleştirici diğer

argümanların ortaya atılması ve ilk argümanı da destekleyecek mantıksal

çıkarımlarda bulunulması sırasını izlemektedir.

İletişimsel etkileşmede konuşmacının niyeti de önemlidir. Eğer kişi argümanını

gerekçelendirmeye niyetliyse, gerekçelendirir. Argüman ileri sürerek dinleyene bu

düşünceyi kabul ettirmek için gerekçelendirir (bkz. Luther 1970:341). Bu noktada

argümana ilişkin sebep bildirme girişimleriyle argümanın karşı tarafa kabul

ettirilmesi niyeti baskındır. Argümanların gerekçelendirme kısımları ise dil

mekanizmasına (dilin işleyişine) yönelik bir konudur. Örnek:

«Top yuvarlak olduğu için yuvarlanabilir.»

Bu basit tümceyi toplumsal kabul görmüş gerçek olarak ele alırsak; ‘top yuvarlanır’

yargısı bir argümandır. Daha açık bir ifadeyle ‘top yuvarlanır, çünkü yuvarlaktır!’

şeklinde söylenebilir. Burada yer alan ‘çünkü’, ‘için’ argümanları gerekçelendirme

kısımlarına işaret eder.

Burada dikkat çeken bir nokta ise gerekçenin başlatılmasında ayırt edici işaretlerin

kullanılmasıdır. Dilde argümanı ve gerekçeyi başlatan birtakım dilsel işaretlerin

varlığından söz etmek gereklidir. Ayırt edici işaretler kendi içinde başlangıç ve bitiş

işaretleri olarak iki şekilde gösterilseler de, bu çalışmada argümanı ve gerekçeyi

başlatan, başlangıç işaretleri önemlidir.

Page 106: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

95

Ayırt edici işaretler; tek başlarına anlam taşımayan, tümce içinde kullanıldıklarında

anlamın işleyişini etkileyen işaretler olarak bilinmektedirler. Ayırt edici işaretler

üzerine yapılan çalışmaların irdelenmesi sonucu, başlangıç ve bitiş işaretlerinin

kullanılmasının metnin anlaşılmasını önemli ölçüde etkilediklerini göstermiştir (bkz.

Schank 1981:70). Doğal konuşma ortamındaki tartışmalarda soru cevap akışındaki

ayırt edici işaretlerin, anlaşılmadaki önemi üzerine birçok çalışma vardır. Bununla

birlikte bu çalışma için söz konusu olan, uzman tartışmalarındaki argüman

gerekçelendirmeleri kapsamında ayırt edici işaretleri değerlendirmektir.

Argümanların gerekçelendirme kısımları için söz konusu olan birtakım kullanımlar

vardır (Mesela, örneğin, vb.). Çalışmamızda ayırt edici işaretlerle yapılan

gerekçelendirmelere ek olarak ‘betimleme’ (veya tasvir) ve ‘anlatıyı’ da dahil ettik.

Buna göre tanımlama ve anlatıdan şunları anlamaktayız.

‘Anlatı’ (Narration), argümanı gerekçelendirmek için, bir olgunun hikayeler tarzda

aktarılmasıdır. Konunun benzer örneklere, daha önce yaşanmış gerçeklere

dayandırılarak anlatılması eyleminde mantıksal-çıkarımsal kısımdan çok anlatım

kısmı ön plandadır. Argümanı gerekçelendirmek amaçlı bu işleyişe ‘anlatı’

denilmiştir. Anlatı işleyişinin altında yatan stratejik amacın argümanı

gerekçelendirmek olduğunu düşündüğümüzden, anlatıyı argümanın

gerekçelendirmesi olarak görmekteyiz. Aynı durum betimleme için de geçerli

olmuştur.

‘Betimleme’ (Deskription), bir kavramın veya olgunun tasviridir. Betimlemenin

argümanı destekleyen girişimlerden biri olduğunu söyleyebiliriz.

Sonuç olarak argümanların gerekçe kısmına ilişkin şu değerlendirmeler yapılmıştır;

eğer argümanın açıklanması, konuyu içerecek mantıksal dayanakları yerine

getirmezse o zaman argüman mantıksal geçerliliğini kaybetmiş, iletişim ortamı

içinde geçersiz bir argüman olarak değerlendirilmiştir. Aynı şekilde argümanların

gerekçe kısımları tartışma ortamı içinde uzlaşmayla bitmişse o tartışma için argüman

olmaktan çıkmıştır. Argümanların gerekçe kısımları için genel olarak şu durumlar

Page 107: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

96

söz konusudur; farklı noktalar konusunda bilgilendirme; açıklama; örnekleme;

hikayeleme; tanımlama veya yanlış anlamaların açıklanması (üst dile yönelik). Bu

durumlar genellikle uzlaşmak amaçlı yürütülen tartışmalarda geçerlidir. Eğer

tartışma uzlaşmacı yürütülmezse karşı düşüncelerin çekiştirilmesi sonucu kavgaya

dönüşebilmektedir. Çekişmeyi Luther şu şekilde açıklamıştır; farklı güç kutuplarının

kendi üstünlük iddialarında diretmeleriyle ortaya çıkmaktadır. Luther’in tabiriyle

“çekişme, politik güç savaşının bir aracıdır” (Luther 1970:343).

Yukarıda argümanların gerekçe kısımlarında önemli bir nokta da gerekçenin ve

argümanın anlamsal olarak ayırt edici işaretlerle başlatılması olduğudur.. Konuşanlar

ortaya attıkları iddialarını (argümanı) geçerli kılmak için argümanlarını

gerekçelendirme yoluna giderler. Gerekçelendirmenin sık kullanılması tartışma

söylemlerindeki ispatlama girişiminin sıklığını göstermektedir. Böylece argüman

ortaya atma ve gerekçelendirme tartışma kültürü açısından karşılaştırılabilmektedir.

2.2.2. Uygulamalı Söylem Analizi Yönteminin Argüman Kuramıyla

Birleştirilmesi ve Konuşma Akışı Değerlendirmesi

Argümana yönelik çalışmalarda, argümanın tartışmaların temel iddiası olarak

tanımlandığı gözlenmektedir (bkz. Luther, 1970:342). Her argüman, bir iddiayı

ortaya atar. İddianın karşı tarafa kabul ettirilmesini sağlamak için yapılan girişim ise

gerekçelendirmedir. Uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki sözlü iletişimin

uygulamalı söylem analizi yöntemiyle incelenmesi sırasında şimdiye kadar

bahsedilen önemli başlıklar şunlar olmuştur: Konuşma akışı içinde soru–cevap

paslaşması (veya soru-cevap akışı), argüman kuramı içinde argüman ve

gerekçelendirme ve argümanı ve(ya) gerekçeyi başlatan ayırt edici işaretler. Buna

göre uzmanların tartıştığı talkshow programının makro ve mikro analiz şeması

hazırlanmıştır.

Page 108: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

97

İncelememiz belli sınırlar içinde tutulmuştur. Bu sınırların dışına çıkan bireysel

görüş, tutumlar ve dil kullanımları, kişilerin toplumsal gruplara mensupluğu gibi dil

içi ve dil dışı faktörler, araştırma kapsamımızın dışındadır. Çalışmamızın

sınırlandırılması açısından şu değerlendirmeler önemlidir:

1) Uzmanların tartıştığı talkshow programının diğer talkshow programlarından ayırt

edilmesinde, yani talkshow programlarını seçilmesinde önemli olan bir unsur,

birbirlerine uygun Türkçe ve Almanca programların seçilip incelenmesidir.

Programların kurgusunun, yani işleyişinin her iki kültürde benzerlik göstermesi

önemlidir: Tartışmacılar uzman kimliğiyle tartışma programına katılmaktadırlar.

Halkı ilgilendiren genel konuların konuşulması önemlidir. Moderatör gazeteci

kimliğindedir ve programını yönlendirmektedir. İşleyiş bakımından ise

duygusallıktan çok mantıksallığın ön planda olması önemlidir. Bu tartışmaların

mekanizma boyutunu oluşturur. Tartışmaların kültürel boyutunu inceleyen mikro

düzey ise konu ve bağlamdan çok, soru-cevap akışına bağlı argümanların

gerekçelendirme kısımlarının kültürel karşılaştırması olarak incelenecektir.

Eğlenmelik ve duygusal aktarımı fazla olan talkshow programları araştırmamızın

kapsamının dışındadır. Tartışmacıların, hakaret, küfür, bağrışma, ağlama gibi

eylemleri; diğer tartışmacılara karşı, statüye bağlı tehdit etme, haddini bildirme, üst-

ast ilişkisi gözetme gibi konuşmalar, araştırmanın dışında tutulmuştur.

Bu noktada eylem, tutum ve ruh hali kavramlarını ayırt etmek gerektiğine

inanıyoruz. Eylem (Handeln), bilinçli olarak yaptıklarımızdır (Örnek, otobüsle işe

gitmek, kurumu yönetmek, dans etmek, enstrüman çalmak gibi). Öksürmek, ayağı

takılmak, gözlerini kırpmak gibi hareketler ise davranış, tutumdur (Verhalten).

Korkmak, güvenmemek, sevinmek, kızmak gibi hareketler ise ruh halidir. Ayağın

takılması tutum olurken, takılmaması için bastonla yürümek eylemdir (bkz. Seifert

1992:16). Eylemler bilinçli davranışlarıdır. Bu çalışmadaki uzmanların tartıştığı

talkshow programları için söz konusu olan bilinçli yapılan davranışlardır. Tutumlar

ve ruh hali bu çalışmanın konusunun dışında bırakılmıştır.

Page 109: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

98

Bilinçli yapılan eylemlere sık rastlanılması açısından tartışmacıların uzman

kişilerden oluşması ve uzman kişinin bilgilendirici kimliğiyle tartışmaya katılmaları,

uygulama malzemesi olarak seçilen talkshow programları için söz konusudur. Zira

her bireyin sözcük seçimi, ifade tarzı sosyal statülere ve meslek gruplarına göre

farklılık gösterir. Yeni birtakım yabancı sözcüklerin kullanılması, mecazın sıkça

kullanılması, istenenin çarpıcı kılınması vb. durumlar, kişisel üsluba yönelik

anlatımlardır. Bunlara birer örnek vermek yerinde olacaktır:

“Bu şekilde tartışmayla bir uzlaşmaya varmak mümkün değil!” (yabancı sözcük

kullanımı)

“Sizi makul olmaya davet ediyorum !” (kalıp kullanımı)

“Sacın üçüncü ayağı ise, ekonomidir.” (mecaz)

“Şu ifadeyi kullanmam gerekirse...” (üst dile ilişkin açıklama) şeklindedir.

Bunlar kişisel anlatım tercihleridir, yani üsluptur. Bizim çalışmada kişisel dil

kullanımı çalışma konusunun dışında tutulmuştur. Zira çalışmanın amacının Türk ve

Alman uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki argüman ve argümanların

gerekçelendirme kısımlarının tespiti ve kültürel karşılaştırılması oluşturduğundan, bu

anlamda kişisel dil kullanımından çok, genel dil kullanımına yönelik durumların

incelenmesi önemlidir.

2) Uygulamalı Söylem Analizi araştırmalarında sözlü dilin yazıya dökülerek

somutlaştırılmasında gerek duyulan transkripsiyona ise çalışmamızda daha kısıtlı

bakılmıştır. Araştırma hedefimiz açısından dil dışı ve paralengüistik veya paradilsel

olguların transkripsiyonda gösterilmesine gerek duyulmadığından, burada kısmi

transkripsiyon uygulanmıştır. Uygulama söylem analizi çalışmaları gerçek

konuşmalardan hareket eder, bunları birebir transkripte ederek yazıya aktarır. Tam

bir transkripsiyonda dilsel-dil dışı ve paralengüistik kullanımlar da gösterilmektedir.

Eğer araştırmada dil kullanım hatalarının ortaya çıkarılması ve kurum içi dil

kullanım yanlışlıklarının gösterilip, iletişim antrenmanı amaçlasaydı, tam

transkripsiyona gerek duyulacaktı. Bu çalışmada böyle bir amaç hedeflenmediğinden

Page 110: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

99

kısmi transkripsiyon uygulanmıştır. Bu durumda kısmi transkripsiyondan anlaşılması

gereken, sadece yayındaki konuşma akışının ve(ya) konuşmaların yazıya dökülmesi

ve amaca uygun incelenmesidir. Yukarıda sayılan iki maddelik sınırlandırmaların

çalışmanın amacı açısından önem taşıdığını düşünüyoruz.

Çalışmada kullanılacak veriler, uzmanların tartıştığı talkshow programları

olduğundan, öncelikle verileri inceleyecek yöntemin ortaya konulması gerekmiştir.

Şimdiye kadar irdelenen kuramlar ve çalışmalar bu amaç çerçevesinde, araştırmamız

için gerekli makro ve mikro incelemenin oluşturulmasında önemli olmuştur. Diğer

taraftan Tiittula’nın ifade ettiği gibi, sözlü konuşmaların analizinde en büyük sıkıntı

her şeyden önce çalışmanın sınıflandırılması sorunu olmaktadır. Konuşma

organizasyonu için temel unsur, konuşmaları inceleyecek yöntemin ortaya

konulmasıdır. Bu organizasyonlar, çalışmamızda makro ve mikro organizasyonlar

olarak adlandırılmaktadır. Makro organizasyondan kastedilen konuşmaların

başlatılması, sürdürülmesi ve bitirilmesidir (bkz. Sprazy-Foasy 2002:31).

Çalışmamızda makro organizasyon şeması uzmanların tartıştığı talkshow

programlarının incelenmesinde, programın genel formatı, yani dış şemasını

belirlemiştir. Mikro organizasyon ise makro inceleme içinde yer alan ve

konuşulanların iç yapısıyla ilgilidir. Ayırt edici işaretlerin, soru-cevap paslaşmasının,

argümanın ve argüman gerekçelendirme kısımlarının konuşma akışı içinde

gösterilmesinde önemli yer tutmaktadır. Konuşma akışı sözlü dil araştırmaları için

önemlidir. Schank’ın düşüncelerinden hareketle, bu çalışma açısından, konuşma

akışına yönelik şunlar tespit edilmiştir:

a) Konuşma akışını, konuşmacılar bilinçli olarak ve karşıdakinin anlayacağı

şekilde yönlendirmektedir (tartışma metinlerinde soru ve cevap paslaşmasına

bağlı olarak konunun tartışılması sağlanmaktadır; konunun kontrol edilmesi,

konuyu bölme, konuyu değiştirme v.b. niteliklerle) Konuşmacı tarafından

bilinçli olarak gerçekleştirildikleri için de mutlaka belli bir niyete bağlı

olduğu ileri sürülmüştür (bkz. Schank 1981:27).

Page 111: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

100

b) Konuşmacı tarafından motor kullanılan dil eylemler vardır. Konuşma akışı

içinde kullanılan ayırt edici işaretler iletişimsel etkileşmenin devamlılığı

açısından önemlidir. Bu işaretlerin kullanılmasıyla etkileşimde bulunan

kişi(ler) konuşmaları daha rahat anlayabilmektedirler. Ayırt edici işaretlerle

ilgili irdelemeler bir sonraki başlık altında etraflıca verilmiştir.

Konuşma akışı veya paslaşması, konuşmaların önemli bir parçasıdır ve diyalog

araştırmaları için önemlidir (bkz. Schwitalla 1979:88-89). Konuşma akışı veya

konuşma paslaşması da diyebileceğimiz durum, her bir konuşmacının konuşan

rolünün üstlenmesidir. En çok incelenen konuşma akışları da soru-cevap gibi eşli

akışlardır.

“Konuşma analizi açısından bakıldığında soru-cevaplar eşli-akış grubuna dahildir.” (Lalouschek: Band 1, 2002:161)

Şu da bilinmelidir ki kişinin soruyu cevaplamak istememesi de aslında bir cevaptır

ve ‘seni yanıtlamıyorum!’ anlamına gelir. Bu durumda cevaplama dilsel olabileceği

gibi dil dışı veya paralengüistik (veya paradilsel) de olabilmektedir. Sorulan soruya

verilen cevap konuşma akışının bir parçasıdır. Soru-cevap akışı aynı zamanda

konuşma akışının bir parçasını oluşturmaktadır.

2.2.2.1. Konuşma Akışı İçinde Ayırt Edici İşaretler

Sözlü dil araştırmalarının, araştırma-uygulama bakımından yazılı dil

araştırmalarından farklı olduğundan önceki bölümde bahsedilmişti (bkz. Bölüm 1,

Başlık 1.2.). Sözlü dili uygulama açısından yazılı dilden farklı kılan unsurlardan

birinin de başlangıç ve bitiş işaretlerinin (yani ayırt edici işaretlerin) incelemeye

alınmasıdır, denilebilir. Zira sözlü dil doğal konuşma ortamında gerçekleştiğinden

ayırt edici işaretler daha çok kullanılmaktadır. Ayırt edici işaretlerin iletişimdeki

yerini Tiittula şu şekilde açıklamıştır:

Page 112: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

101

“İlk olarak dinleyen, konuşanın konuşma yapısı ve içeriğine uyum sağlamasına yardım eder, ikinci olarak da konuşanın ifadesini formüle edebilmesine yardım eder. (...). ayırt edici işaretler yerlerine göre başlangıç ve bitiş işaretleri olarak sınıflandırılabilmektedirler. Birçok araştırma, başlangıç işaretlerinin bitiş işaretlerine göre daha sık ve daha farklı sınıflarda ortaya çıktıklarını göstermektedir. (...). Birçok ayırt edici işaretler iki işleyiştedir: Bir taraftan metni sınıflandırırken, diğer taraftan öğeleri bağlarlar (örnek; ve sonra)”. (Tiittula 1994:46)

Tiittula’nın bahsettiği ayırt edici işaretler sözlü metnin anlaşılmasını kolaylaştıran

işaretlerdir. Bu işaretler genel bir konuşma paslaşması ortamında ortaya çıkan,

konuşmayı yönetici işaretlerdir. Sözlü iletişimsel eylem için karakteristik olan bu

işaretler genelde tek başlarına anlam ifade etmeyen, fakat söz dizim içinde kurallı

kullanıldıklarında iletişimsel eylemin niyetini anlamaya yardımcı olan işaretlerdir

(bkz. Schank 1981:56-58).

Buna göre ayırt edici işaretler, konuşma-konusu-yöneticiler (Dialogthematische

Steuerungen) ve konuşma-sağlayıcı yöneticiler (Diyalogaufrechterhaltende

Steuerungen) olmak üzere iki grup altında değerlendirilmektedir. Konuşma biçimine

yönelik işaretler olan konuşma-sağlayıcı yöneticiler, konuşmayı yönetmekle birlikte

konuşmanın yürütülmesini sağladıklarından, üst dile yönelik işaretlerdir; konuşma

paslaşmasını düzenlerler ve konuşanların birbirlerini dinleyip dinlemediklerini

kontrol ederler (bkz. Schwitalla 1979:70). Konuşma içeriğine yönelik olan konuşma-

sağlayıcı yöneticiler konuyu yönetmektedirler. Bu işaretler kurallı biçimde

konuşmanın veya diyaloğun genel konu şemasının oluşmasını etkiler ve

devamlılığının sağlanmasında yer alırlar. Her iki ayırt edici işaretler de konuşma

akışı içinde gözlenir. Konuşma akışının olmaması durumda bunlara rastlanamaz, zira

böyle bir durumda iletişim sağlanmamıştır.

Yukarıdaki yönlendiricilere konuşan ve dinleyen işaretleri olarak baktığımızda

konuşan sinyalleri (işaretleri) (Sprechersignale), konuşmacının iletişimsel olarak

söyledikleri ve yaptıklarının dinleyici tarafından takip edilebilmesini; konuşmaların

konuyla bağlamını sağlayan ve dolayısıyla konun takibini mümkün kılan işaretler

olarak gösterilmektedirler (bkz. Schwitalla 1979:90). Örnek: «...değil midir?», «...

Page 113: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

102

anladın mı?», «evet!», «tabii ki!», «Peki!...», «ama yani ...» vb. Dinleyen sinyalleri

(işaretleri) (Hörersignale) ise, dinleyenin konuşma akışı süresince olan tutumunu

göstermek için kullandığı işaretlerdir. Bunlar konuşmayı kısa süreli bölen, araya

girmeler, şeklinde ortaya çıkmaktadırlar. Konuşmacılar arasındaki samimiyete bağlı

olarak bunların ortaya çıkış sıklığı artmaktadır (bkz. Schwitalla 1979:93-94). Örnek:

Sözlü olarak; «evet», «hm, hm», «biliyorum», «tabii ki», «yo», «öyle», «doğru»,

«müthiş», «aaa», «iğrenç», «nasıl yani», «harika», «öyle mi», «yaa» vb.; eylem

olarak; onaylayıcı veya reddedici baş sallamalar, hayret belirten veya şaşkınlık

belirten el işaretleri gibi.

Söylem analizi çalışmalarında en çok incelenen konulardan biri konuşmayı başlatan

ve bitiren işaretler olmuştur. Schank’ın ‘Doğal Diyalog Süreci Araştırmaları’

[Untersuchungen zum Ablauf natürlicher Dialoge] kitabından, özetle irdelenecek

olursa, ayırt edici işaretler başlangıç ve bitirme işaretlerinden oluşur. Konuşmada

başlangıç ve bitiş işaretleri, konuşmanın amacına yönelik ön bilgileri, konuşma

isteğini ve konuşma tipini belirten işaretler olarak gösterilmiştir (Schank 1981:61-

69). Bununla ilgili olarak Schank şu tespitlerde bulunmuştur:

a)Başlangıç işaretleri argümanın, gerekçenin, argüman özetin vb. konuşulacağını

belirtebilir. Austin ve Searle’nin ‘söz eylem’ düşüncesiyle paralellik kurarak

ifade edersek, iletişimsel eylemin edim sözünün belirtileceğinin işaretini verir,

diyebiliriz. Örnek:

Bence...; Bana göre...; Kanımca....; Fakat...; Evet, ama...; Tabii ki...; Hatta....;

Bunun dışında...; Şunu da belirtelim ki...; O zaman...; Ondan sonra...; Bunun yanı

sıra... v.b. argümanı başlatan işaretlerdir. İletişimsel etkileşim ortamında

düşünüldüğünde, bir taraftan konuşanın düşüncesinin ortaya çıkarılmasını

sağlarken, diğer taraftan dinleyene de bir argüman düşüncenin bildirileceğini

göstermektedir. Bunlardan argümanı başlatan dilsel işaretler; Bence...; Bana

göre...; Kanımca....; (böyle) -dir, -dır. v.b. iken, Fakat...; Evet, ama...; v.b. zıt

fikirde katkıda bulunulacağını, Tabii ki...; Evet, katılıyorum....; v.b. düşünceyi

Page 114: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

103

onayladığını-kabul gördüğünü, Hatta....; Şunu da belirtelim ki...; Bunun

dışında...; O zaman...; Ondan sonra...; Bunun yanı sıra...; Ve....; v.b. işaretler,

konuya ek söylemlerde bulunulacağını belirtmektedir. Argümanın

gerekçelendirme kısmını gösteren işaretler ise; Çünkü....; Bunun içindir ki,....; Bu

sebepten, ....; Buna gerekçe olarak......; -den dolayı... v.b. konuya dair

açıklamaların yapılacağını, Örneğin...; Misal,....; Benzer bir olayla aktarayım....;

v.b. konunun daha net anlaşılması için örneklemeye (gerekçelendirmeye)

gidileceğini, Yani... argümanın kısaca özetleneceğini belirtir.

c)Bitirme işaretleri ise bir konuşmanın tamamlandığını, susulacağını, konuşma

akışına göre başka konuşmacıya söz hakkı verileceğini bildiren işaretlerdir. Bu

işaretlerden en sık rastlananların şunlar olduğu söylenebilir: ‘Evet’ anlamına

gelen veya dinlediğini gösteren «evet», «hm, hm», «tabii», «haklısın» v.b.;

soruyla bitirilen bitirme işaretleridir («anlayamadım, ne zaman?», «değil mi?»

gibi).

Schank’ın bu tespitleri çalışmamız için önemli olmuştur.

2.2.2.2. Konuşma Akışı İçinde Soru ve Cevap Paslaşması

Becker–Mrotzek ve Meier soru ve cevap gibi eşli akışların konuşmayı şart kılan

akışlar olduğundan bahsetmektedirler (bkz. Becker –Mrotzek ve Meier Band 1,

2002:25). Konuşmada eşli akışlar üzerine çalışmalar yapmış diğer bir araştırmacı da

Schegloff’dur. Onun saptaması ise şöyledir:

a) Ön akış (Präsequenz): Sonradan yapılacak bir eyleme gönderme yaparak önceden

açıklamaktır. Örnek:

A: Bu akşam vaktin var mı? (sonradan yapılacak bir davet için önceden yapılan

gönderme)

B: Yok neden? (sebep sormaya yönelik merak sorusu)

A: Bu akşam toplanıyoruz, sen de gel! (davet)

Page 115: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

104

Örnekte, istenilmeyen bir durumun ortaya çıkması önceden engellenmiştir.

b) Araya konuşma akışı (Einschubsequenz): Bu konuşmalarda temel prensip şudur;

kişi soruya direk cevap vermek yerine, belli bir şartın sağlanıp sağlanmamasına göre

cevap alternatifini kullanmak istemektedir. Araya konuşarak, şartın sağlanıp

sağlanmayacağından emin olur. Kişi amacını, oluşan duruma ve ortama göre ayarlar.

Örnek:

(1)A: Bu akşam geliyor musun? (soru)

(2)B: Birini getirebilir miyim? (yanıt yerine, soruya karşılık araya konuşma sorusu)

(3)A: Tabii, neden olmasın!(B:’nin araya konuşma sorusuna yanıt)

(4)B:Tamam! Geliyorum. (A’nın sorusuna gecikmeli yanıt)

(1)’in yanıtı olan (4) ancak, (2)’deki şartın (3)’te olumlu bulunmasından sonra

onaylanır. (2) ve (4) tipik bir araya konuşma soru-cevap örnekleridir (bkz. Schegloff

1972:78). Schegloff‘un çalışması, konuşmalardaki akış şemalarının gösterilmesine

yönelik detaylı bir çalışmadır. Austin ve Searle’in edimbilim kuramıyla

karşılaştırıldığında Schegloff, sözlü dile yönelik incelemesinde söz-eylemleri soru-

cevap akışı içerisinde göstermiştir.

Çalışmamızda mikro inceleme olarak konuşma akışı, soru-cevap paslaşması önemli

görülmüş ve uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki sorulara verilen

cevaplardaki argümanlar ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının en iyi

şekilde gözlenebildiği ortamı oluşturduğu ortaya konmuştur. Nitekim tartışma

metinlerinin önemli söylem tipi olarak değerlendirdiğimiz argümana tartışma

programlarındaki soru-cevap akışı içinde sıkça rastlanmaktadır. Soru-cevap

paslaşmasında, soru tiplerine yönelik verilen cevaplardaki argümanların

gerekçelendirme kısmı önemlidir. Bu noktada ayrıca soru tipleri irdelemesi yapmak

gerekmiştir. Soru ve cevap tiplerine yönelik çalışma semantiğin ve fonksiyon

Page 116: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

105

kuramın konusu olarak bir çok çalışmada farklı şekillerde yer almıştır. Bunlardan

içerik olarak farklı üç çalışma olarak aşağırdaki çalışmalara değinmek istiyoruz:

-Hae-Yun Lee (Seoul National Universtiy): “Fokus-Hintergrund-Gliederung in der

Diskursrepräsentationstheorie“: Analysen der Frage-Antwort-Paare” (çevrimiçinden

alıntı 2005: http://kgg.german.or.kr/kr/kzgtxt/72-09.doc)

-Manfred Krifka: “Informationsstruktur” (WS 2004/5)

-R. Bäuerle ve T.E. Zimmermann: “Fragesätze“ (Bäuerle&Zimmermann 1991)

Bunların dışında soru-cevap tipleri, mülakata yönelik çalışma içinde de gerekli

görülmüştür (örnek için Bkz. Schwitalla 1979). Fakat soru-cevap gibi çiftli akışlar

için en derli toplu çalışma Duden’de gözükmektedir (bkz. Duden 2000:159-163). Bu

bakımdan Duden’den hareketle yapılan ek bir irdeleme ile tartışmanın işleyişi

açısından soru akışı ve cevap akışına yönelik soru tipleri ayırt edilmiştir. Bu yöndeki

irdelememiz aşağıda verilmiştir.

So=Açık Sorular (Offene Fragen): Genelde 5N+1K soru tipidir. Açık sorular çok

fazla bilginin en hızlı şekilde edinilmesi ve farklı alanlara yönelik alt konularla

bilginin zenginleştirilmesi bakımından etkin soru tipleridir. Ayrıca neden, niçin gibi

gerekçelendirmeye yönelik sorulara çabuk dönüşebildikleri söylenmektedir (bkz.

Duden 2000:159-160).

Açık soru tipi bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’de verilen Türkçe ve Almanca analize

uygulanmış ve bu uygulama neticesinde şunlar bulunmuştur: Geniş cevaplama

olanağına sahip genel sorulardır. Kapalı soru gibi bir konuyu açmaya çalışmaz.

Bazen kapalı sorularla karıştırılabildiklerinden, bunların semantik anlamda genel bir

anlam taşıyıp taşımadığına bakılarak ayırt edilebildiklerinden bahsedilmektedir. Açık

soruların hedefi açık cevaplardır. Bunlar kişiyi belli bir cevaba zorlamadıklarından,

geniş bir cevaplama imkanı sunarlar. Kişi soruyu istediği gibi düzenleyebilir ve

istediği şekilde argümanını ortaya atabilir.

Page 117: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

106

Çalışmanın sonuna eklenen, Ek 1’deki Türkçe analizde bu soru sayısı 10 ve Ek

2’deki Almanca analizde 6 olarak tespit edilmiştir.

Sk=Kapalı Sorular (Geschlossene Fragen): Bu tür sorular genelde soru adılıyla

başlamazlar. Fiil veya yardımcı fiille başlar. Odak konulu soru belli bir şeyi sorar. Bu

nedenle kapalı soru tipidir (bkz. Duden 2000:160-161).

Kapalı soru tipi bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’de verilen Türkçe ve Almanca analize

uygulanmış ve bu uygulama neticesinde şunlar bulunmuştur: Belli bir konuya

odaklanan ve o konu hakkında kesin yargıda bulunulması istenen sorulardır. Konuyu

açmaya ve sürdürmeye yöneliktir. Türkçe ve Almanca’da odak soruların konunun

belli bir noktasına dikkat çekmeye yönelik oldukları gözlenmiştir. Almanca’da

sorulan odak konulu kapalı sorular daha uzundur. Buradaki amaç ise sorunun genel

çevresinin çizilmesidir. Buna karşılık Türkçe’de odak konulu sorular daha kısa ve

genel kalıplarla sorulmakta ve soru eklerinin, soru kalıplarının çokça kullanıldığı

sorular olarak karşımıza çıkmaktadır (böyle bir şey var mı?, mu?, öyle mi?, ne

kadar?, var mı?, nereden?, ne oluyor?, sürdürür müsünüz?, nedir o?, nereye kadar?,

bunlar kimdir? vb.).

Açık soruların tersine kapalı sorular, yanıtlayan kişiyi zor durumda bırakabilen

sorulardır. Evet veya hayır gibi kesin cevabın verilmesine zorlayabildiklerinden,

yanıtlayanları stratejik olarak kaçamak cevap göstermeye de itebilir («belki,

bilmiyorum» gibi). Diğer soru tiplerine göre uygulama için seçilen Türkçe ve

Almanca örneklerdeki, uzmanların tartıştığı talkshow programlarında, en çok

karşımıza çıkan soru tipi olarak tespit edilmiştir. Ek 1 ve Ek 2 örneklerinde yapılan

çalışmaya göre Türkçe’deki soru sayısı 49, Almanca’daki soru sayısı 36’dır.

Sa=Alternatif Sorular (Alternativ-Fragen): Sorunun içinde birçok cevaplama

seçeneğini sıralı biçimde verilmektedir. Bunun nedeni karşıdakine karar verme

kolaylığı sağlayarak, kişiyi bu doğrultuda çevaplamaya itmektir (bkz. Duden

2000:162).

Page 118: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

107

Alternatif soru tipi bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’de verilen Türkçe ve Almanca analize

uygulanmış ve bu uygulama neticesinde şunlar bulunmuştur: İçinde bir dizi cevap

alternatifi sunularak sorulan soru tipidir. Kişi cevaplarken, öncelikle soran kişinin

sunduğu alternatifleri değerlendirmeye alma zorunluluğu hissederek cevaplar.

Alternatif sorularda bazen cevap bilinse de bir kez de aynı cevabı kişiden duymak

isteğine bağlı sorulabilmektedir. Buradaki arka plan düşüncesine yönelik strateji,

cevabın bir kez de kişinin ağızından duyulmasını sağlamaktır.

Ek 1 ve Ek 2 örneklerinde tespit edilen alternatif soru sayısı şöyledir: Türkçe soru

sayısı 3, Almanca soru sayısı 8’dir.

Sr=Retorik Sorular (Rhetorische Fragen): Soru şekil olarak vardır, fakat işleyiş

olarak yoktur. Retorik soruda amaç, soru sormak değildir. Asıl amaç stratejiktir:

Konuşmacıların dikkatini belli bir konuya yönlendirmek hedeflenmiştir (bkz. Duden

2000:162-163).

Retorik soru bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’de verilen Türkçe ve Almanca analize

uygulanmış ve bu uygulama neticesinde şunlar bulunmuştur: Retorik soru alt konuya

dikkat çeker, fakat o konuya girmeyebilir, sadece konuşma sırasında o noktaya

değinebilir. Stratejik amaçlı bir soru olduğundan, kişinin argümanına dikkat çeker.

Üst dile değil, argümana yöneliktir. Bu nedenle stratejik olarak argümanı ön plana

çıkarmak amaçlanmıştır. Cevaplanması beklenmeyen sorulardır veya soran kişi

sorusunu genellikle kendisi yanıtlar.

Bunlar az kullanılırlar. Ek 1 ve Ek 2 örneklerinde tespit edilen retorik soru sayısı

şöyledir: Türkçe soru sayısı 3’tür. Her üç örnekte de kişiler bu soruyu kendi

konuşmalarına dikkat çekmek amaçlı kullanmışlardır. Almanca soru sayısı ise 2’dir.

Moderatör tarafından konunun değiştirilmesi ve başka konuşmacıya söz hakkı

vermek amaçlı kullanılmıştır.

Page 119: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

108

Bu çalışmada Duden’den farklı olarak eklenen soru tipi ‘üst dile’ yönelik sorudur.

Üst dile yönelik sorularla retorik sorular karıştırılabilirler. Bu noktada şu ayırıma

önem verdik: Retorik soru konunun kendisine dikkat çekmek, göndermede

bulunmak, o konuyu düşündürmek amaçlıdır, üst dile yönelik soru ise daha çok

söylenenlerin anlaşılmasına yöneliktir. Bu ayırıma bağlı kalarak bu soru tiplerinin

birbirleri ile karıştırılmasının engelleneceği görüşündeyiz.

St=Telkin, İma Soruları (Suggestivfragen): Bu tip sorular cevaplayanı telkin eden

sorulardır. Cevaplayan kişiye nasıl cevaplayacağını gösterir veya o şekilde

cevaplamaya zorlar. Bu tür zorlayıcı sorular, kişiyi köşeye sıkıştırma yönelik sorular

veya tuzak soruları olabilmektedir (bkz. Duden 2000:163).

Telkin soru tipi bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’de verilen Türkçe ve Almanca analize

uygulanmış ve bu uygulama neticesinde şunlar bulunmuştur: Belli bir alt konuya

geçmek için telkin eder, imada bulunur veya zorlar. Soruyu soranın düşüncesi çoğu

zaman anlaşıldığından, cevaplayanı bu düşünce doğrultusunda yanıtlamaya zorlar.

Telkin sorusu genel olarak konuya değil, anlaşılmaya (üst dile) yönelik olarak kişiyi

kendi argümanına göre hareket etmeye telkin eder. Stratejik amacı, karşısındakini o

yönde düşündürmeye ve düşündürdüğü konuda konuşmaya itmesidir. Telkin soruları

her zaman olmamakla birlikte, eğer aşırı zorlayıcı olurlarsa cevaplayanı olumsuz

etkileyen ve sorana karşı güvensizlik duygusu uyandıran sorular olabilirler. Bu

anlamda iletişimi duygusal açıdan zedeleyebildikleri gibi, bazen son derece kibar ve

ustaca karşıdaki kişiyi söz konusu düşünceye çektikleri de görülmüştür.

Ek 1 ve Ek 2 örneklerinde tespit edilen telkin soru sayısı şöyledir: Türkçe soru sayısı

10, Almanca soru sayısı 3.

Sü=Anlaşılma (Üst Dil) Soruları: Buna üst dile yönelik soru da diyebiliriz.

Duden’in yer vermediği anlaşılmaya yönelik soru tipi bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’de

verilen Türkçe ve Almanca konuşmalara uygulanmış ve bu uygulama neticesinde

şunlar bulunmuştur: Sorunun veya konunun iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla

Page 120: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

109

dilsel tekrarlara yer vermektedir. Üst dile yönelik tekrarlar, onaylatmalar, doğru

anlaşılıp anlaşılmadığının ortaya konması, anlaşılanı netleştirme, kendini düzeltmeler

vb. söz konusudur. Temel amaç doğru anlaşılmaya yönelik olduğundan, üst dile

yöneliktür.

Ek 1 ve Ek 2 örneklerinde tespit edilen anlamaya yönelik soru sayısı şöyledir: Türkçe

soru sayısı 22, Almanca soru sayısı 19’dur. Anlamaya yönelik soruların Almanca’da

Türkçe’den daha kısa tutulduğu ortaya konmuştur. Türkçe’de üst dile yönelik

anlaşılma sorularında üslup biraz daha basitleşebilmektedir. Örnek: “Ayol

küçümsediğim için değil ama bence bir bina değil mi bitirilecek olan?” sorusunda

olduğu gibi (bkz. Ek1 Türkçe analiz)

Sb=Boş Soru: Duden’in yer vermediği boş soru tipi bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’ye

uygulanmış ve bu uygulama neticesinde şunlar bulunmuştur: Soru niteliği taşımayan,

fakat kendi düşüncesini bir soruymuş gibi ortaya çıkaran soru tipi boş soru olarak

gösterilmiştir. Aslında bu bir üsluptur, aynı zamanda strateji içerebilir. Bir düşünceye

dikkat çekmek amacını taşıdıklarından, cevabın verilip verilmemesi önemli değildir.

Genelde cevaplanması beklenmeyen sorulardır.

Ek 1 ve Ek 2 örneklerinde tespit edilen boş soru sayısı şöyledir: Türkçe soru sayısı 3,

Almanca soru sayısı 3’dür.

Duden’in tespit ettiği beş soru tiplerine ek olarak, anlaşılmaya yönelik (üst dile

yönelik) sorular ve boş sorular (cevabının beklenmediği, stratejik amaçlı sorular)

olmak üzere iki soru tipi daha eklenmiştir. Soru tipleri, verilecek cevabı

etkilemektedir. Türkçe ve Almanca birer programın analizine (bkz. Ek 1 ve Ek 2)

uygulanan soru tipleri ve sayısı karşılaştırmalı olarak şu şekilde gösterilebilmiştir:

Page 121: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Soru Tipleri Türkçe Almanca

Sk (Kapalı Soru) 49 36

Sü (Anlaşılma Sorusu) 22 19

*So (Açık Soru) 10 6

*St (Telkin Sorusu) 10 3

*Sa (Alternatif Soru) 3 8

Sb (Boş Soru) 3 3

Sr (Retorik Soru) 3 2

(Tablo: 4)

Yukarıdaki tablo, Türkçe iki saatlik bir program ve Almanca bir saatlik bir program

olduğu göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Tabloda soru sayıları çoktan

aza doğru sıralanmıştır. Bu tabloya göre her iki dilde en çok kullanılan kapalı soru

tipidir. Kapalı soru tipinin her iki uzmanların tartıştığı talkshow programlarında fazla

olmasının sebebi, cevabın net olmasının istenmesinden kaynaklanabilir. Kapalı soru

tipini her iki örnekte de üst dile yönelik soru, boş soru ve retorik soru izlemektedir.

Her iki örnekte farklı olan soru tipleri ise açık soru, telkin sorusu ve alternatif

sorudur. Buna göre Türkçe’de açık soru ve telkin soru sayısı 10’ken, alternatif soru

sayısı sadece 3’tür. Almanca’da ise alternatif soru sayısı 8’dir ve bu Türkçe ile

kıyaslandığında fazladır. Diğer taraftan telkin sorusu Türkçe’ye oranla 3, yani daha

azdır.

Bu sonuçlardan hareketle uzmanların tartıştığı talkshow programlarının soru tipleri

açısından kültürel karşılaştırmasına yönelik şunlar söylenebilir: Diğer soru tipleri

sayılarında paralellik gözlenmesine rağmen açık soru ve telkin soru tipinde

farklılaşmalar belirgindir. Türkçe tartışma konuşmaları daha çok açık soru ve telkin

soru tiplerini benimsemişken, Almanca tartışmada alternatif soru tipi tercih

edilmektedir. Kültürel benzerlik açısından bakıldığında Türkçe ve Almanca

programların her ikisinde de kullanılan kapalı soru tipidir. Bunu anlaşılma soruları

veya üst dile yönelik sorular izler. İkinci sırada yer alan anlaşılma soruları ise,

110

Page 122: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

111

izleyici kitlesine ve tartışmacılara yönelik olarak tartışılan konunun anlaşılmasını

sağlamak amacını taşımaktadır.

2.2.3. Sözlü İletişimin Makro ve Mikro İnceleme Şemasının

Oluşturulması

Meer, sözlü konuşmalara yönelik çalışmasında, konuşmaları kabaca giriş, gelişme ve

sonuç bölümlerine göre sınıflandırmıştır. Çalışmasını her ne kadar makro ve mikro

ayrımına girmeden yapmışsa da dört bölüm halinde yürüttüğü çalışmasında metnin

içeriğine (mikro) ve metnin biçimine (makro) yönelik çalışmalar dikkat çekicidir

(bkz. Meer 2001:95-97). Bu sınıflandırma biçiminin, özellikle televizyon tartışma

programlarındaki söylem analizi çalışmamızdaki makro incelemeye kolaylık

sağlayacağı açıktır.

Meer’e benzer bir çalışma da Müller’den gelir. O Meer’in tespit ettiği bölümleri;

açılış bölümü (Eröffnungsphase), ana bölüm (Kernphase) ve kapanış bölümü

(Beendigungsphase) olarak isimlendirmiştir (bkz. Müller 2000:3). Buna yönelik

çalışmalar irdelendiğinde, benzer sınıflandırmaların farklı şekillerde

isimlendirildikleri görülmektedir.

Uzmanların tartıştığı talkshow programlarının incelenmesi olarak bakıldığında,

çalışmamız ‘konu akışı’ değerlendirmesinden hareketle mikro incelemeyi kendi

içinde üç bölüme ayırır. Bunlar giriş, tartışma veya gelişme ve sonuçtur. Gerçekten

de tartışma programlarının her bir yayını genel olarak bu üç bölümden oluşmaktadır.

Tüm bu irdelemelerden hareketle uzmanların tartıştığı talkshow programları için

makro ve mikro inceleme şemamız şu şekilde düzenlenmiştir:

Page 123: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

112

Program Adı:

Tarih: Genel Konu Program

Kaynağı

Program Tipi Moderatör ve

Tartışmacılar Konu Akışı (Mikro Analiz)

-Hangi Kanal

-Saat Kaçta

-Kaç saatlik

-Haftalık-Aylık

-Kaç Tartışmacı

-Stüdyo izleyeni

-Telefon

Bağlantısı

-Moderatör

-Tartışmacıların

adı:

1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş

geldin bölümü, ana başlık sunumu ve

Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri

hakkında bilgi)

2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-

(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma

bölümü: soru-cevap paslaşması,

ayırt edici işaretler, argüman ve

argümanların gerekçelendirme

kısımları)

3. Kapanış: -Teşekkür; tekrar görüşme dileği,

- veda (bazen tartışılanları Özetleme)

(Tablo 5)

Tablo, programın adı ve yayın tarihinin yanı sıra, programın kaynağına (hangi

kanalda, saat kaçta, kaç saatlik program ve günlük-haftalık-aylık yayınlanan bir

program olup olmadığına) ve tartışma programın yayınına (stüdyo izleyenleri

katılıyor mu, canlı yayın telefon bağlantısı kuruluyor mu ve kaç tartışmacı var)

ilişkin bilgiler içermektedir.

Tartışmacılar ve moderatörle ilgili kısım ise program kurgusuna yönelik bilgiler

içermektedir. Tartışmanın kurgusu ve işleyişi açısından bir moderatör başkanlığında

yürütülen tartışma programı için tartışmacıların hangi kimlikle (uzman vb.)

tartışmaya katıldıkları önemlidir. Eğer tartışmacılar çok farklı sosyo-kültürel alt

gruplara mensuplarsa, tartışmacıların uzlaşması da o derece zor olacaktır. Bu

durumda tartışmanın konusundan uzaklaşıp duygusal boyutta bir polemiğe girdiği,

hatta kavgaya dönüştüğü durumlar da yok değildir. Uzman tartışma programlarında

moderatör yayının en başında, konu ve konukları hakkında konuşarak izleyicilerini

bilgilendirmektedir. Tartışmanın uzlaşma içinde yürütülmesi bakımından,

Page 124: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

113

tartışmacıların alanında uzman kişilerden olması ve uzlaşma amaçlı ve bilgilendirici

kimlikle tartışmaya katılmalarının şart olduğu düşüncesindeyiz.

Uzmanların tartıştığı talkshow programlarında moderatör çoğunlukla gazeteci

kimliğine sahip ve konusunda çalışmalarda bulunun kişilerden seçilmektedir. İdeal

bir tartışma programında moderatörün öncelikli görevini Lindner şu şekilde dile

getirir: “Moderatörün tartışmayı açması, bitirmesi ve konuşma konularını

yönlendirmesi öncelik arz eder (...)” (Lindner 2000:8). Lindner’e göre moderatörün

diğer görevleri arasında konuklarına nezaketle yaklaşmak, kavgalı konuşmalarda

taraf tutmamak, her tartışana konuşma hakkı vermek ve konuşmaların doğru

anlaşılması için üst dile yönelik sorular sormak vb. de vardır. Konuya ilişkin sorduğu

her soruda temel amaç, izleyici kitleyi bilgilendirmeye yöneliktir. Bu anlamda

konuya tarafsız ve tartışmacılara karşı objektif bir görünüm sergilemesi

beklenmektedir. Tartışmanın uzlaşmayla ve bilgilendirici bir biçimde

tamamlanmasında moderatörün tutumu ve yönlendirmeleri son derece önemlidir.

Lindner, moderatörün çıkmaza giren tartışmayı, düzenleyebilmesi ve doğru

yönlendirmesinin onun yeteneğine bağlı olduğu görüşündedir.

Genel konu ise ana başlıktan oluşmaktadır, yani önceden belirlenmiş ve

planlanmıştır. Genel konu aynı zamanda kamuyu meşgul etmiş veya etmekte olan

haberlerden oluşmaktadır.

Tabloda belirtilen ve uzman tartışma programları için düzenlenen mikro aşamalar

şunlardır:

A)Giriş; veya açılış genellikle moderatör tarafından gerçekleştirilir. İzleyen veya

konukları selamlama, tartışma konusunun etraflıca ortaya konulması ve

tartışmacıların tanıtıldığı bölümüdür. Kamuya açık yayınlanan programda; konunun

kitle tarafından anlaşılabilir olması önemlidir. Genellikle moderatörün ilk sorusu ve

buna bağlı ilk cevapla tartışma bölümü başlatılmaktadır.

Page 125: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

114

B)Tartışma; soru-cevap akışına bağlı olarak temel ve alt konuların tartışılması

kısmıdır. Aynı zamanda tartışmanın ana bölümüdür. Söylem analizi çalışmaları için

ise incelenmesi en karmaşık bölümdür. Bu bakımdan bu bölümde yapılacak

uygulamanın amacının netleştirilmesi ve araştırma basamaklarının oluşturulması ve

araştırmanın çerçevesinin çizilmesi önemli görüşmektedir. Bu bölümde birçok yan

konularda tartışılabilir. Konu ve alt konular konuşma paslaşması içinde ve sürekli

belli konulara odaklanarak devam eder. Yeni bir odaklanma, yeni bir konuyu başlatır

(bkz. Lindner 2000:22). Konun tartışılması ise iletişimsel etkileşime bağlı bir

eylemdir.

Her iletişim bir amaca bağlı olduğundan, konunun tartışılması da belli amaçlar

doğrultusunda gerçekleşir. Bu konuda Grütz şunu dile getirmiştir: “İletişim amaçtan

ayrı düşünülemez (...) amaca bağlı eylem algılandığı anda, bir amaçsal dilsel

eylemden, yani iletişimden söz etmek mümkündür” (Grütz 1995:33). Mikro analiz

şeması ile, konuşmacıların konuşma amaçlarını nasıl gerçekleştirdiklerini ortaya

çıkarmak hedeflenmiştir (bkz. Lindner 2000:27).

Sözlü iletişimin mikro analiz şeması birçok araştırmada, araştırma amacına göre

farklılık gösterebilmektedir. Burada önemli olan mikro amacın çalışmanın hedefine

yönelik düzenlenmiş olmasıdır. Bu çalışmada sorulan soruya verilen yanıt argüman

olarak kabul edilir. Argümanı geçerli kılmak üzere karşıdakini ikna etmek önemli

olduğundan gerekçelendirme bu noktada devreye girmektedir. Konuşma akışı içinde,

soru ve cevap paslaşması, soruya bağlı verilen her cevapta argümanların ortaya

çıkarılması ve gerekçelendirilmeler, özetlemeler araştırılmıştır. Mikro analiz şeması

tartışmanın işleyişini gösterir. Konu akışı tartışmanın mikro analiz kısmını

oluşturduğu gibi uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki soru-cevap

paslaşmasını da düzenleyen kısımdır. Cevaplardaki argümanların gerekçelendirme

kısımları buna yönelik saptanır. Tartışmalarda tek bir soru ve bir cevabın işleyişi

bağlamında bir argümanı ve gerekçelendirilmesini gösteren mikro analiz şemasının

oluşturulması için şu düşünceden hareket edilmiştir: Her konuşmacı genellikle

moderatörün bir sorusuna bağlı yanıt verir. Verilen her cevap bir argüman içerir ve

Page 126: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

bu argümanının (savını, düşüncesini, iddiasını) karşı tarafa kabul ettirilmesi için

(istenirse veya gerek gördüğü zaman) gerekçelendirilir.

Uygulamalı Söylem Analizi konusu olan soru-cevap akışı, ayırt edici işaretlerle

argüman kuramının konusu olan argüman ve gerekçelendirilmesi birleştirildiğinde

mikro analize yönelik aşağıdaki şu şekil oluşturulmuştur. Her ne kadar spesifik

argüman ve gerekçe işleyişlerinin ortaya konulmasında aşağıdaki şekil tek başına

yeterli olmasa da genel olarak talkshow programlarındaki soru ve cevap akışını basit

bir şekilde göstermektedir:

Soru Cevap

(Şekil 6)

1. Argüman

Gerekçelendirme 1

Gerekçelendirme 2

Gerekçelendirme 3

v.s.

Sonuç (özet argüman)

2. Argüman

Gerekçelendirme 1

Gerekçelendirme 2

v.s.

Sonuç (özet argüman)

(Anlam) ayırt edici

işaretlerden bazıları:

a)Bazen argümanı başlatan

işaretler: şimdi (jetzt); asında,

zaten, (eigentlich)

b) Bazı gerekçelendirmeleri

başlatan işaretler: tabii

(Natürlich); mesela (zum

Beispiel); çünkü (weil),

(sondern)

c) Bazı özeti başlatan işaretler:

yani (also); sonuçta (letzlich/

endlich/ schließlich)

115

Page 127: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

116

Şekil 6’nın açıklaması şu şekildedir: Soru-cevap akışı içinde soruya bağlı

cevaplandırmada argüman ortaya konmaktadır. Argüman kişinin konu hakkındaki

kendi düşüncesidir. Argümanını diğerlerine kabul ettirmek için konuşmacı isterse

argümanını gerekçelendirmeye gitmektedir. Gerekçelendirme, genel kabul edilmiş

gerçeklere, istatistiklere, daha önce ispatı yapılmış araştırmalara veya tarihsel

gerçeklerin aktarımı şekillerinde de rastlanılmaktadır. Yani gerekçe; açıklamanın

(Begründen) yanı sıra betimleme (Deskription), anlatı veya hikayeleme

(Narration) şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Kavram açıklamaları konusu ise

genel konuyla bağıntılı veya ilişkilendirilmiş alt konu veya alt bağlamı

oluşturabildiği gözlenmektedir. Buna bağlı olarak bir kavramı açıklama; kitaptan

kaynaklar okuma; genel örneklemelere gitme; kendi başından geçen bir hikayeyi

anlatma; konuyla ilgili hikaye, anekdot anlatma, örnek verme gibi bir çok şekillerde

ortaya konmaktadır. Gerekçelendirmedeki amaç argümanı karşı tarafa kabul

ettirmektir. İletişim stratejilerinin kullanımı da bu aşamada söz konusu olmaktadır.

Her konuşan bir argümanda bulunur. Argümana karşılık karşı argümanların ortaya

konulması da gündeme gelebilmektedir.

Konuşmada argümanın mı, gerekçenin mi, ya da argüman özetin mi başlatıldığı,

(anlam) ayırt edici işaretlerden anlaşılabilmektedir. Anlaşılmanın sağlanması

açısından önemli olan işaretler arasında, bu çalışmada sadece argümanı, gerekçeyi ve

argüman özeti başlatan ayırt edici işaretlere yer verilecektir.

C)Sonuç; genellikle moderatörün eyleminden ibarettir. Genellikle tartışma

konusunun kısa bir özeti, konuklara ve izleyicilere teşekkür ve programı kapama

şeklindedir. Yayının kapatılması ise programın süresine bağlıdır.

Bu bölümde ortaya konan makro ve mikro analiz şeması bir sonraki bölümde

Almanca ve Türkçe örnekler üzerinde uygulanacaktır.

Page 128: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

117

2.2.4. Makro ve Mikro İncelemede Kullanılan Kısaltmalar

Makro ve mikro şemanın uygulanabilmesi açısından, incelemede bir takım

kısaltmalar kullanmıştır. Soru ve cevap akışında yer alan soru tipleriyle ilgili

kısaltmalar şunlardır:

S: Soru. Buna göre bu çalışmada irdelediğimiz altı soru tipi şu şekilde kısaltılacaktır:

So: Açık soru: Hedefi açık cevaplardır.

Sa: Alternatif soru: Soruda bir çok yanıtlama alternatifi var.

Sk: Kapalı soru: Odak konulu soru.

Sr: Retorik soru, cevabı belli sorudur.

St: Telkin sorular: Cevabı telkin eden sorulardır.

Sü: Anlamaya yönelik soru: Üst dile yöneliktir. Anlaşılmak hedeflenir.

Sb: Boş soru: Soru niteliği taşımayan ve cevabı beklenmeyen sorudur.

C:Cevap: Cevap, A:, D:, N:, ÖA:, ÖG: işaretlerini içermektedir. Bu işaretlerin ne

anlam taşıdıkları şu şekildedir:

A: Argüman, ortaya atılan düşüncedir. Bence, şimdi, bana göre, kanımca

(düşünüyorum, olduğunu söylüyorum), görüşüme göre gibi ayırt edici işaretleriyle

başlatılmaktadır. Bir tartışmacı birden fazla argüman ortaya atabilir. Bu durumda her

bir argüman sırasıyla A1, A2 şeklinde gösterilecektir.

G: Gerekçe: Argümanı kabul ettirmek için yapılan girişim gerekçelendirmedir.

Gerekçe, neden bildirme, açıklama, örnekleme, anlatı, betimleme gibi işleyişlerde

ortaya çıkabilmektedir. Gerekçenin çünkü, bunun için, bu sebepten, bundan dolayı, o

nedenle, o yüzden, örneğin, vb. gibi ayırt edici işaretlerle başlatıldıkları

bilinmektedir. Gerekçelendirmeleri betimleme ve anlatı şeklinde de görmek

mümkündür:

Page 129: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

118

D: Betimleme (Deskriptiv): Konuşan argümanını geçerli kıldırmak amacıyla genel

gerçeğe göndermede bulunabilir. Bilinen bir olguyu tekrar tasvir edebilir. İncelemede

‘D’ betimlemenin başlatıldığını işaret eder.

N: Anlatı (Narration): Argüman, bir tarihsel gerçekle veya başından geçen bir

hikaye ile destekleniyorsa, (Ek 1 ve Ek 2’deki incelemede) başlangıcı ‘N’ işaretiyle

gösterilmiştir.

Ö: Özet: Argümanın veya gerekçenin kısaca tekrarlanmasıdır. Türkçe tartışma

konuşmalarında genellikle yani ile başlatılmaktadır; yani (işte...), sonuçta, özet

olarak, dolayısıyla, gibi ayırt edici işaretler özetlemeyi başlatan işaretlerdir. Bunlar:

ÖA: Özet argüman: Argümanın kısaca özetlenmesidir.

ÖG: Özet Gerekçe: Gerekçelendirmenin kısaca özetlenmesidir.

Sonuç olarak Ek 1-Ek 2 Türkçe ve Almanca Programın analizinde soru tipleri ve

buna bağlı cevaplardaki argümanlar ve argümanların gerekçelendirme kısımlarında

yukarıdaki kısaltmalar dikkate alınarak ve bu doğrultuda inceleme yapılmıştır.

Page 130: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

119

BÖLÜM 3: KİTLE İLETİŞİMİNDE TALKSHOW KAVRAMI VE

TİPLERİ

3.1. SÖZLÜ İLETİŞİM TÜRLERİ VE KİTLE İLETİŞİMİ

ÇALIŞMALARI

Genel anlamda iletişim konusunda yapılan araştırmalar, incelenecek malzeme

bakımından kendi içinde sözlü ve yazılı iletişim olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Sözlü

ve yazılı iletişim konusuna Birinci Bölümde geniş yer verilmiştir. Burada bu ayırım

tekrarlanmayarak sadece tanımlanacaktır; yazılı iletişim, sözlü iletişimde de ön koşul

olarak oluşması gereken, akla gelen düşüncelerin tümceler halinde düzenlenerek

yazılmış halidir. Sözlü iletişim, konuşan ve dinleyenin aynı ortamda ve durumda,

sözlü olarak, bir amaç ve niyete bağlı olarak, belli bir konu hakkında rasgele

(spontane), etkileştiği iletişimdir. İletişim üzerine yapılan çalışmalar göstermiştir ki, -

özellikle sözlü iletişimde- iletişimsel etkileşme oldukça önemlidir.

İletişimsel etkileşim, günlük hayatın vazgeçilmez kullanımıdır. Deppermann’nı da

ifade ettiği gibi “Toplum, kültür ve tarih, dilsel etkileşim olmadan düşünülemezdi”

(Deppermann, Habscheid vd. 2000:1). Bir toplumu, o toplumun kültürünü ve tarihini

oluşturan dilsel etkileşim, şüphesiz dilbilim iletişimbilim çalışmalarının dikkatini

çekerek, araştırılmasına olanak sağlamış ve sağlamaktadır. Günlük hayattaki

spontane konuşmaların incelenmesinin önem kazandığı günümüzde, sözlü dilin,doğal

iletişim ortamında incelenmesi konusunda çalışmalar sürmektedir. İletişimsel

eylemin etraflıca incelenmesi gündeme geldiğinden, bu yönde yürütülen çalışmalarda

dilsel (verbal), dil dışı (non-verbal) ve paralengüistik (Paralinguistik) (yani aksan,

ses tonu, vurgu, konuşma hızı, duraklamalar vb.) aktiviteler ve sözlü dilin görsel-

işitsel kaydedilerek incelenmesi, iletişimin kendi içinde sınıflandırılması gibi

çalışmalar hız kazanmıştır (bkz. Sprazy-Fogasy 2002:11).

Sözlü iletişimin kendi içinde sınıflandırılarak incelenmesine yönelik çalışmalarda

Sowinski dikkat çekmektedir. Sowinski sözlü iletişim kuran kişilerin aktif olma

Page 131: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

120

durumuna yönelik araştırmasında iletişim türlerini «monolog, diyalog, kitle iletişimi»

olarak üç grup altında toplamış ve sözlü iletişim çalışmalarına farklı bir bakış

kazandırmıştır:

Monolog-iletişim: Bu iletişimde sadece verici (konuşan) aktiftir. Eğer kişi kendiyle

iletişim kuruyorsa buna kişiliğine yönelik iletişim (Intrapersonal) demiştir. Buna

örnek olarak sesli düşünmenin gösterilebileceği kanısındayız. Eğer bir kişiye hitap

ediyor da o kişi ona cevap vermiyorsa kişiler arası (Interpersonal) iletişim demiştir.

Buna örnek olarak da sınıfta ders vermek, kongrede bildiri sunmak v.b. durumları

örneklemiştir.

-Diyalog-iletişim: Bir konuşan ve dinleyenden oluşan (en az düzeyde) iletişim

türüdür. Tartışma ve grup konuşmaları, yuvarlak masa konuşmaları gibi topluma

kapalı, fakat kendi içinde açık etkileşmeler buna örnek gösterilmiştir.

-Kitle-iletişim: Bir kitleye hitap ederek bir konuyu genellikle bilgi aktarma şartıyla

açan konuşma tipidir. Bunlara örnek olarak kitle iletişim araçlarıyla yürütülen

edebiyat, film, haberler, tartışma programları, politik konuşmalar, afişler, gazete

haberleri vb. verilmiştir (bkz. Sowinski 1983:68-69).

Çalışmamızın, televizyonda yayınlanan uzmanların tartıştığı talkshow

programlarındaki konuşmaları konu etmesi dolayısıyla, Sowinski’nin ayırt ettiği

türler içinde çalışmamız açısından kitle iletişimi önemlidir. Canlı yayında, spontane

ve yüz yüze konuların tartışılması nedeniyle bunu medya-iletişimi olarak da

görebiliriz.

Kitle iletişimi adı altında yer alan televizyon talkshow programları, izleyenlerini

etkileyebilmektedir, bu sebeple toplumsallaşmadaki rolü büyüktür. Tezcan bunu,

“kitle iletişim araçları, kişilerin tutum ve kanaatlarını etkileyen ve toplumsallaştıran

önemli olgulardır” şeklinde ifade etmiştir (Tezcan 1995:45). Buna paralel olarak

Dökmen, kitle iletişim araçlarının işlevleri (topluma yönelik etkileri) konusunda şu

tespitlerde bulunur:

Page 132: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

121

“Kitle iletişim araçlarının işlevleri, diğer bir ifadeyle, topluma yönelik etkileri başlıca üç grupta toplanabilir. Bunlardan birincisi kamuoyuna bilgi/haber iletmektir. İkincisi toplumdaki bir takım çatışmalarda, örneğin politik çatışmalarda taraf olmaktır. Üçüncüsü, toplumdaki çatışmalar karşısında, uzlaştırıcı, yatıştırıcı yönde tavır almaktır. Kitle iletişim araçlarının bu işlevleri, kişilerin bilişsel, duygusal gelişmelerine katkıda bulunabileceği gibi, kamuoyundaki ya da mevcut tutumların değişmesine de önemli katkıda bulunabilir.” (Dökmen 2002:44)

Dökmen’in basın dilinin işlevi olarak değerlendirmesine benzer görüşte olan Bucher,

buna ‘kitle iletişiminin işlevi’ yerine, ‘kitle iletişiminin stratejileri’ olarak bakmıştır.

Bucher basın amacına yönelik incelemesinde üç tip iletişim stratejisi belirlemiştir:

-Olguyu ortaya koyma stratejisi (Strategien der Ereignisdarstellung) örnek; belli

bir politik görüşe göre olgu ortaya koyma.

-Olguyu tartışmaya açma stratejisi (Strategien der Ereigniskommentierung) belli

bir stratejik görüşe bağlı olarak olgunun tartışılması.

-İletişim yönetimine ve konu açımlamasına yönelik strateji (Strategien der

Kommunikationsführung und der Themenbehandlung) konunun tartışmaya

açılarak ilk ve son izlenimlerinin ortaya konulmasını belirleyen stratejidir. Bunlar

kitle üzerinde bilgi, görüş oluşturan stratejilerdir (bkz. Bucher 1990:138).

Kitle iletişimi ve basın amacına yönelik iletişim stratejileri konusunda birçok

çalışmalar olmasına karşılık, bu çalışma için kitle iletişimi konusu bu noktada

kapatılarak, çalışma için önem taşıyan televizyon tartışma programlarının ve

talkshow programlarının genel özelliklerine yöneliyoruz.

3.2. TALKSHOW KAVRAMI VE TELEVİZYONDAKİ

TARTIŞMA PROGRAMLARI OLARAK TALKSHOW TİPLERİ

Televizyonda yayınlanan tartışma programları genel olarak ‘talkshow’ programları

olarak isimlendirilirler. ‘Talkshow’ Amerikan kökenli bir sözcük olarak, konuşma ve

Page 133: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

122

izleme anlamlarına gelir ve ‘konuşma programının izlenmesi’, yani ‘konuşma

programı’ (Gesprächssendung) anlamında kullanılır.

Talkshow programları Amerika’da ortaya çıkmış ve hızla dünyaya yayılmıştır: Yirmi

yıl sonra Avrupa’ya, daha sonra da tüm dünya ve Türkiye’ye gelmiştir. Bu durumun

televizyon tarihi ile yakından ilişkili olduğu düşüncesindeyiz.

Talkshow ismi günümüzde tüm dünyada farklı kurgularla yayınlanan televizyondaki

konuşma ve sohbet programlarına verilen genel bir isimdir. Bugün bu programlar

çok çeşitli kurgularla karşımıza çıkmakla birlikte ‘talkshow’ kavramı üst başlık

olarak her türlü sohbet-konuşma programları için kullanılmaktadır. Bütün yerli ve

yabancı kanallarda birçok talkshow programlarına rastlamak mümkündür. Tüm

dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yayın kanallarının ve izleyen taleplerinin

artmasına paralel olarak neredeyse bir talkshow programları yarışı başlamıştır.

Neumann-Bechstein’ın talkshow programlarına yönelik tespitinde belirttiği gibi,

yayın kanalları rekabete girerek birçok talkshow programlarına yer vermektedir (bkz.

Neumann-Bechstein 1996:3). Talkshow programlarıyla televizyon kanallarında

gözlenen rekabet, tartışılan konuların daha fazla izleyicileri ekrana bağlamasına

dayanır. Bu bakımdan yayınlar, konusu ve alıcı kitlenin ilgisine göre uygun izleme

saatine konmaktadır. Örneğin; ev hanımları ve gençler için çoğunlukla gündüz

yayınlanan (yemek, film, dizi vs. olurken), spor ve politik konulu talkshow

programları daha geç saatlerde ve hafta sonu gibi tatil günlerinde yayınlanmaktadır.

‘Prime time’ denen en sık izlenen saat ise akşam saatidir. Burada çalışan kesim

dikkate alınmaktadır. Yine bu düşünce ile bazen bir yayın tekrar edilebilmektedir.

Talkshow programlarının genel kurgusu üzerine yapılan irdelemelerde çok farklı

talkshow programlarına rastlanmıştır. Bu programları kendi içinde sınıflandırmak

açısından kurgu değerlendirmesinin önemli bir yere sahip olduğu düşüncesindeyiz.

Talkshow programlarının sınıflandırılabilmesine yönelik çalışmalarda kurgu önem

taşımaktadır. Bu programların genel özelliklerinin ortaya konması açısından, aşağı

Page 134: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

çizilmiş genel şekilde, tüm televizyon tartışma programlarının kurgu bakımından bir

veya birkaçına ait özelliği taşıdıkları görülmüştür:

Moderatör

Stüdyo izleyeni

Konu

Telefonla katılım

Tartışmacı(lar)

(Şekil 7 Bkz.: Pollok ve Lamprecht 2001:1)

Şekilden de hareketle şunlar söylenebilir; tüm televizyon talkshow programlarının

genel özelliği yüz yüze konuşmalardır. Belli bir toplumsal konuyu konuşurlar. Konu

itibariyle günlük hayatta görülen bir dizi güncel veya kişiye yönelik özel konudan,

politik tartışmalara, mizahi konuların sanatçılarla tartışıldığı ve içinde müzik, tiyatro

gibi bir dizi farklı program kurgularına yer verilen televizyon veya radyo

konuşmalarını kapsar. Bu programlar çok farklı program kurgusuna sahip olabildiği

gibi farklı sunulma şekillerine (moderatörün sunuşuna bağlı) ve farklı hedef kitle

amaçlarına göre eleştirel, komik, duygusal, kavgacı, barışçıl, ulaşmacı vb.

olabilmektedir. Stüdyo tartışmalarını yöneten moderatör talkshow programlarının

kurgusu bakımından, özellikle konunun açılışı, konukların tanıtılması, konunun

akışını yönlendirme, söz hakkı verme, konuyu açıcı sorular sorma, tartışmayı

özetleme ve programı kapama görevi vardır. Stüdyo izleyenleri veya telefon

katılımcıları olabildiği gibi olmayabilmektedir.

Çekimlerin yayın vasıtasıyla geniş izleyici kitlesine aktarılması tüm talkshow

programlarının ortak yönüdür. Talkshow programlarının ortak yönlerinin

saptanmasında çalışmalar bu noktalarda derinleşirken, programlara ilişkin diğer

önemli çalışmaları da talkshow konuşmalarının sohbet kültürüne ilişkin araştırmalar

oluşturmaktadır. Günümüzün sohbet kültürü, televizyon izleyenlerine anlatılan

gerçeklerden oluşmaktadır. Talkshow programlarındaki konuşmalar veya sohbetler

123

Page 135: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

124

geleneksel konuşma kültüründen uzak, sanal ortamda gerçekleşir. Neumann-

Bechstein bunu şu şekilde ifade etmiştir:

“Tüm bu talkshow programlarının ortak yanı geleneksel konuşma kültüründen uzaklaşmalarıdır. (...) Yeni jenerasyon talkshow konuları da duygu ve etkilenmeyi gerçek olgu gibi oturma odalarına getirir. Seyirlik konuşmalar yaşamı sunar (...) (Neumann-Bechstein 1996:3).

Bu gerçeklik üzerinden yürütülen talkshow programlarındaki konuşma, araştırmaya

en çok değer görülmüş konular arasında yer almaktadır. Talkshow konuşmaları

üzerine yapılan çalışmalarda dikkat çeken bir çalışma da Müller’in, programdaki

konuşmacıların iletişimsel tutumlarına yönelik araştırmasıdır:

“Talkshow programlarındaki konuşmacıların iletişimsel tutumlarını araştırmak, ancak kompleks medya iletişim durumlarının yer aldığı televizyon konuşmalarında gerçekleştirilebilir. Stüdyo konuşmaları televizyondan verilmesi gerçeğine rağmen (...) diğer konuşma biçimlerinden oldukça farklıdır. (Müller 2000:2).

Müller stüdyoda, çekim ortamındaki konuşmaların, televizyon izleyicilerinin ve

kameraların karşısında gerçekleşmesi dolayısıyla diğer konuşma biçimlerinden farklı

olduğundan bahseder. Yani bir taraftan stüdyo döşemeleri, teknik donanım ve

kameramanlar vardır, diğer tarafta ise tartışmacılar ve moderatör. İzleyenlerse (varsa)

stüdyodadırlar, diğerleri de televizyon karşısındadır. Müller, söylem analizi

çalışmaları içinde talkshow konuşmalarının iletişimsel tutumlarını araştırmak isteyen

araştırmacıların tüm bunları gözeterek, farklı yönelimleri de dikkate alması

gerektiğini savunur.

Talkshow üzerine yapılacak araştırmaların, programların kendi içinde kurgusal

farklılıklarının da dikkate alarak incelemmesinin gerektiğine inanmaktayız. Bu

açıdan talkshow programlarının kurgusal farklılıklarına değinerek, amacımıza uygun

talkshow sınıflandırmasına gitmeyi hedefledik.

Page 136: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

125

3.2.1. Uzmanların Tartıştığı Talkshow Programlarını Diğer

Talkshow Tiplerinden Ayıran Özellikler

Talkshow programı geniş bir yayın-yapım dizisini kapsamaktadır. Birçok farklı

kurguya sahip olan bir dizi Talkshow programları vardır. Çalışma için seçilen

uzmanların tartıştığı talkshow programları olduğundan, öncelikle bu programları

diğerlerinden ayıran farklar üzerinde durmak gerekmiştir.

Talkshow programları üzerine yaptığımız irdelemelerde, çok farklı tiplerde ortaya

çıkan talkshow programlarının sınıflandırılması çalışmalarının yapılmaya

çalışıldığını ve bu sınıflandırma çalışmalarının da genellikle program içeriklerine

yönelik olduğunu göstermiştir. Fakat talkshow programlarının incelenebilmesi

açısından her ne kadar bir dizi sınıflandırma çalışmaları yapılmış olsa da bunların

pek de başarıya ulaştığından söz edilemez. Yine de birtakım sınıflandırma

çalışmaları aşağıda, konunun zorluğunun anlaşılması açısından, verilmiştir. Bu

irdelemeler dikkate alındığında talkshow programları kabaca üç grup altında

toplanabilir:

Magazin-talkshow programları (Debatten-Show) (1) halktan kişilerin problemlerini

medya önünde tartıştıran programlardır. Eğer hanımların ve gençlerin sorunlarını

kapsıyorsa öğle saatlerinde, aile sorunlarını kapsıyorsa, akşam saatlerinde

yayınlanmaktadır. Stüdyoda oturan konukların da tartışmaya yoğun bir şekilde

katıldıkları gözlemlenmiştir. Örnek; Kadının Sesi, Die Oliver Geissen Show

programlarında olduğu gibi. Kişisel-talkshow programları (Personalitiy-Show) (2)

Beyaz Show, bir dönem Türkiye’de yayınlanan Yaseminin Penceresi, Esra Ceyhan

ile A’dan Z’ye, Boulevard Bio, Beckmann gibi talkshow sunucularının isimleriyle

anılan programlardır. Konuklar genellikle sanat kesimindendir. Bu programlara

müzik, kısa güldürüler vb. konular dahil edilmektedir. Amaç izleyicileri

eğlendirmektir, bu nedenle stüdyo izleyenlerinin gülerek veya alkışlarla katılımı

önemlidir. Politik-talkshow (3) gündemdeki politika, siyaset, ekonomi, din, vb. gibi

halkı ilgilendiren önemli konuları ele alıp, o alanda söz sahibi kişilerce tartıştıran

Page 137: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

126

programlardır. Stüdyo izleyenlerinin katılımı çok azdır. Fakat konuyla ilgili uzman

kişilerin telefon bağlantıları yapılabilmektedir. Eğlence amacı taşımayan,

bilgilendirme amaçlı programlardır. Genelde canlı yayında geç saatlerde yayınlanan

ve saatlerce süren programlardır. Örnek: 32. Gün, İskele Sancak, Teke Tek, Söz Sizde,

Ceviz Kabuğu, Berlin Mitte, Sabine Christiansen v.b.

Tüm soru-cevap gibi eşli akışlarda olduğu gibi, soruya verilen cevaplarda izlenen

argüman ve argümanların gerekçelendirme kısımları açısından bakıldığında

yukarıdaki kabaca üç grup altında derlenen programlara ilişkin şunlar söylenebilir:

Argümanların gerekçelendirme kısımlarının yoğun rastlandığı talkshow programları

yukarıda (3) olarak sınıflandırılan tartışma programlarıdır. Güldürme, eğlence ve

esprinin en çok gözlendiği program ise (2) grup talkshow programlarıdır.

Eğlendirmek amaçlı olduğundan bunlar daha az soru-cevap akışını içermektedir.

Argüman yerine daha çok mecazlı, hicivli ve geçmiş olaylara yapılan göndermeler

içeren espri anlayışı ön plandadır. (1) Talkshow grubunda argümanlar sıkça

kullanılmasına karşılık gerekçelendirme kısımları azdır. İddialı konuşmalar

ağırlıklıdır. Burada amaç kişinin her ne pahasına olursa olsun kendini haklı çıkarma

çabasıdır.

Duygusal düşünmenin ağır bastığı iletişimsel etkileşme durumlarında iletişim

rahatlıkla aksayabilir. Bu durum argüman ve argüman gerekçelendirme kısmının

olağan akışını bozabilmektedir. Mantıksal düşünmenin ağır bastığı iletişimsel

etkileşmede ise bu tip durumlara daha az rastlanır. Aşırı ve inatçı iddiada bulunma

durumlarında duygusallaşmalar sık gözlenir, konuşmalar kavgaya veya atışmaya

dönüşebilmektedir. Genellikle karşı görüşte olmak ağır basar ve uzlaşma

sağlanamadığından, bilgilendirme amacı geri planda kalır. Bunun tam tersi ise

alanında uzman kişilerin yer aldığı programlarda söz konusudur. Argüman ve

argüman gerekçelendirme kısımlarının olağan akışının en sık gözlendiği programlar

bu tür programlar olduğundan. Çalışma konumuz bunları incelemeye almıştır.

Mybritt Illner’in sunduğu Berlin Mitte (ZDF), Sabine Christiansen (ARD), Tayfun

Ertan’ın sunduğu Söz Sizde (CNN TÜRK), Fatih Altaylı’nın sunduğu Teke Tek

Page 138: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

127

(Kanal D) vb. bu tarz programlardır. Bu programların konusunu gündemi meşgul

eden politik, siyasi, dini, vb. konulardır. Farklı görüşten tartışmacıların konuk

olması durumunda bile, genel amaç konunun uzmanlarca tartışmaya açılması ve

etraflı bir şekilde konuşulmasıdır.

Talkshow tiplerine yukarıdaki sınıflandırmalar doğrultusunda bakıldığında

programlarının kurgusunun yeterince ön plana çıkmadığını görmekteyiz. Burada

programların kurgusundan hareketle değerlendirmeye yer verilerek, talkshow

tiplerinin sınıflandırılmasına gidilecektir. Böylelikle uzmanların tartıştığı talkshow

programlarını diğerlerinden ayıran kriterler ortaya konacaktır. Zira uzman

tartışmacıların konuk olarak tartıştığı programların konuşmalarının tartışma kültürü

açısından analizine yönelik çalışmada, uzman tartışmaların yer aldığı talkshow

programlarını hangi açıdan diğerlerinden ayırt ettiğimiz önemlidir.

Uzmanların tartıştığı talkshow programlarını diğerlerinden ayıran genel özelliklere

girmeden önce, iletişimde ‘tartışma’ kavramını değerlendirmenin aydınlatıcı olacağı

düşüncesindeyiz. Bu noktada bizim için belirleyici olan, Gökçe’nin ‘tartışma ve

iletişimsel eylem ayrımı’ konusunda Habermas değerlendirmesidir. Habermas,

iletişim-bilimsel anlamda konuşmada iletişimsel eylem ve tartışma kavramını ayırt

eder. Bunu Gökçe şu şekilde aktarır:

“Biz iletişimin veya konuşmanın iletişimsel eylem (etkileşim) ve tartışma (Diskurs) olmak üzere iki şeklini birbirinden ayırt edebiliriz. İletişimsel eylemde bilgileri karşılıklı değişebilmek için anlam bağlantılarının varlığı baştan şart koşulmaktadır. Tartışmada ise, bilgi alış-verişinde bulunulmakta, aksine sorun olan anlam bağlantıları iddiası konu olmaktadır. Tartışmada da iletişimsel eylemde karşılıklı mevcut olan anlam bağlantılarını delillerle tekrar oluşturmak istemekteyiz.” (Gökçe 1998:138-139)

Gökçe, Habermas’ın konuşma durumuna yönelik değerlendirmesinden hareketle,

iletişimsel etkileşimde iletişim konusunun temel alındığına ve bunun önemine

değinmiştir. Tartışmalar da birer iletişimsel eylemdir, Habermas’ın da yer verdiği

üzere, tartışmalardaki iletişimsel eylemi diğerlerinden ayıran en önemli farkın,

bunların anlam bağlarının geçerli kılınması amacına bağlı olarak delillerle tekrar

Page 139: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

128

oluşturulmak isteğidir. Bu açıdan bakıldığında gerçekten de tartışmaların söylemi

argümandır. Argümanın kabul ettirilmesi kısmı (Habermas’ın delil dediği kısım) ise

bizim anladığımız anlamda argümanın gerekçelendirme kısmıdır.

İletişimde tartışma kavramından ne anladığımızı kısaca belirttikten sonra, tartışma

programına, katılanların tutumları açısından bakmak gerekmiştir. Zira tartışmaya

katılan her bireyin tutumlarıyla tartışmanın akışını önemli ölçüde etkilemektedir.

İletişimde bulunan kişinin iletişim ortamına uyum göstererek argüman ve

gerekçelendirmede bulunması, yine bu ortamın gerektirdiği kişilik özelliklerine

bürünerek sosyal rollerini benimsemeleri ve karşılıklı iletişimsel etkileşimde

bulunmaları beklenmektedir. Bu açıdan bakıldığında tartışma tipleri, tartışma

ortamına katılan bireylerin sosyal rol paylaşımı ve tartışmadaki iletişimsel etkileşim

süreci tartışmanın akışına etki etmektedir. Bu yönde yürüttüğümüz izlenimlerde ilk

olarak katılımcı sayısına göre üç tip tartışma programı ayırt ettik. Bunlar:

-Tek kişilik tartışma: Bir moderatör ve bir tartışmacı tarafından belli bir konunun

açıklanmasına yönelik tartışma tipi.

-İki kişi veya iki grup tartışması: Bir moderatör ve iki kişi veya iki farklı

düşüncedeki gruplarca yürütülen tartışma tipi.

-Çok kişili tartışma: Bir moderatör ve birçok kişinin söz aldığı tartışma tipi.

İkinci olarak tartışma tiplerini, tartışmanın kendi iç akış düzeyine göre iki genel grup

altında topladık: duygusal tartışma ve mantıksal tartışma olarak iki genel grup altında

değerlendirdik. Burada programın kurgusu da gözetilerek, tartışma ortamına katılan

bireylerin tutumu önemlidir. Zira bunlar tartışma akışını önemli ölçüde

etkilemektedir.

Duygusal tartışma: Tartışmalarda duygusallık ön plandadır, ben-sen ayrımına

yönelik üslup, sübjektif ve suçlayıcı örnekler verme, karşıdakini tam dinleme ve

saldırma, uzlaşmak istememe, kendini haklı çıkartma çabası, konuyu içselleştirme ve

kişiselleştirme gibi özellikler ön plandadır.

Page 140: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

129

Mantıksal tartışma: Tartışmalarda mantıksallık ön plandadır, bilgi aktarımı ve

tartışılmasına yönelik üslup, somut ve ampirik örnekler verme, karşıdakinin sözünün

bitmesini bekleme, tartışılan olgunun uzlaşmacı mantıkla tartışılması, mantıksal

çıkarımlarda bulunma, konunun kişiselleştirilmesi değil, konunun kendisinin

tartışılması gibi özellikler ön plandadır.

Çok katılımcılı ve tartışmacıların kültürel düzeylerinin de çok farklı toplumsal

kesimlerden olduğu tartışmalarda, tartışmaların daha duygusal eğilimli yürüdüğü

gözlenmiştir. Bu tip tartışmalarda tartışmaların zamanla kavgaya dönüştüğü, bunun

sonucu olarak da sinirlenme ve kişisel kavgaların arttığı, tartışmanın amacının dışına

kayarak kişisel haklılaştırma çabasına dönüştüğü gözlemlenmiştir. Bu durum, Sami

Selçuk tabiri ile ‘tartışma kirlenmesi’ dir. Uzman tartışmaların yer aldığı yayınları ise

bunlardan ayrı tuttuk. Çok katılımcı olsa dahi tartışmacıları belli uzmanlık alanlarına

sahip olan kişilerden oluşan mantıksal tartışmalarda soru ve cevap akışının daha

düzeyli seyrettiği ve kişisellikten çok konunun kendisinin tartışılarak bir neticeye

ulaşma çabasında olduğu gözlemlenmiştir. Bunların ‘tartışma amacına ulaşmayı’

daha rahat sağladıkları gözlenmiştir.

Burada inceleme açısından baştan beri önem verdiğimiz iki boyut dikkate alınmıştır;

işleyiş boyutu ve kültür boyutu. Bu iki düşünce doğrultusunda talkshow tipleri ortaya

konulmakta aynı zamanda Türkçe ve Almanca olarak karşılaştırılmaktadır.

3.2.1.1. Tartışmaların İşleyişi Açısından Talkshow Tipleri

Her ne kadar talkshow türlerini kendi içlerinde sınıflandırma çabalarından söz edilse

de, unutulmamalıdır ki talkshow programlarını, -her geçen gün artan kurguları gereği

tam bir sınıflandırmaya tabi tutulamamaktadır. Çalışmamızda uzman tartışmaların

yer aldığı talkshow programlarını diğerlerinden hangi kriterlere göre ayırt ettiğimizi

belirtme zorunluluğu hissettiğimizden, televizyondaki talkshow programlarını kurgu

ve işleyişleri gereği kabaca üç başlık altında sınıflandırdık. Çalışma amacımız

Page 141: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

130

talkshow türlerini sınıflandırmak olmadığından ve çalışma amacımız için önem

taşıyan kısmın, mantıksal tartışmaların yürütüldüğü uzmanların tartıştığı talkshow

programlarını diğerlerinden ayıranın nedir?, sorusu olduğundan, burada bu ayırıma

girdik. Bunlar, a- duygusal aktarımı fazla olan tartışmalar; b- uzman tartışmalar

(kendi içlerinde b1- mantıksal aktarımı fazla olan tartışmalar ve b2- mantıksal

tartışmalara farklı alternatif oluşturan tartışmalar olarak iki grup altında

incelenmiştir); c- eğlencelik talkshow programları olarak ele alınmıştır. Bu

programlardan her birinin Türkçe ve Almanca, birkaç saniyelik örnek kesitine yer

verilmiş ve önce Türkçe kesit amaç, işleyiş, moderatör, stüdyo izleyenleri ve konu

bakımından, daha sonra da Almanca kesit aynı başlıklara göre yorumlanmış ve

kültürel karşılaştırmalı olarak aynı başlıklara göre değerlendirilmiştir. Kesitlerin

video kayıtlarından yapılan kısmi transkripsiyonu kutu içinde yer almıştır. Kısmi

transkripsiyonda kullanılan işaretler şunlardır (bu işaretler çalışmada bütününde

yapılan tüm kutu içindeki kısmi transkripsiyon örnekleri için geçerlidir):

-Konuşmacılar A, B, varsa C gibi büyük harflerle verilmiştir. Her durumda

Moderatör M ile gösterilir.

- A, B, C kişileri, örneğin (A:) ile gösterilir ve ‘A kişisi’ olarak okunur.

-Kaydedilmemiş konuşmalar önde, ortada, sonda üç nokta (...) ile gösterilmiştir.

-Susma araları saniye değerinde parantez içinde verilmiştir (1)= bir saniye susmayı

gösterir.

-Kişinin mimik ve eylemleri bariz olanlarda parantez içinde gösterilmiştir.

-Salondaki konuşma veya bağrışma veya alkışlar parantez içinde yazılmıştır.

-Ses tonu yükseltilerek konuşuluyorsa bu büyük, kısıksa küçük harflerle yazılmıştır.

-Aynı anda konuşmalar ise tek satırda A: B: varsa C: olarak, konuşmalar bölünerek

verilmiştir.

Kısmi transkripsiyonla aktarılan Türkçe ve Almanca talkshow örneklerindeki

kültürel açıklama ve karşılaştırma «a, b1, b2, c» başlıkları altında ayrı ayrı

incelenmiştir. Çalışmanın sonunda tekrar tüm örnekler doğrultusunda kurgu, işleyiş

ve kültürü de kapsayan genel bir karşılaştırma yapılarak, talkshow tipleri içinde

Page 142: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

uzmanların yer aldığı talkshow programlarını diğerlerinden ayıran kriterlerin ne

olabileceği üzerine gidilmiştir.

a) Duygusal aktarımı fazla olan tartışmaların en belirgin özelliği tartışmacıların

birbirleriyle karşı düşünceyi savunarak, bunda diretmeleridir. Duygusal yaklaşım

içine giren tartışmacılar mantıksal uzlaşmadan uzaktırlar. Kendini haklı çıkarma

amacı, tartışmanın konusundan uzaklaşmasına ve başka bir düzleme taşınmasına

sebep olmakta, bu durumda genellikle konuşma dilinin seviyesinin düşmektedir.

‘Tartışma kirlenmesi’ olarak değerlendirdiğimiz bu tutumda gözlenen, uzlaşmanın

reddedilmesidir, tartışmacılar muhaliftir. Duygusal tartışmalarda tartışma seviyesi

ciddi anlamda yıkıcı olabilen sonuçlara varabilmekte, tartışmacılar arasında

iletişimin kopması, stüdyoyu terk etmeye kadar gidebilmektedir. Tartışmalar karşı

düşünce temelinde oluşan kişisel haklılaştırma yarışına bürünebilmektedir. Tüm bu

tutumlarda öncelikli sebep, konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmadan bir

düşünceyi körü körüne, bazen de ön yargılı olarak savunmak, yeterince karşı

düşünceyi ve gerekçeleri dinlemeden, karşıdakine şans tanımamak ve onu köşeye

sıkıştırmayı hedef almaktır. Bir dönem ATV’de yayınlanan, moderatörlüğünü Ali

Kırca’nın üstlendiği «Ali Kırca İle Siyaset Meydanında» olduğu gibi.

Aşağıda ‘Siyaset Meydanı’ programından alınan 02:26 saniyelik bir kesitte ‘tartışma

kirlenmesine’ sebep olan duygusal tartışmaya yönelik Türkçe örnek şu şekilde

gösterilebilir:

Örnek 1, Film 1: 1 A: (Mikrofon elinde kime oy vereceğini konuşmuştur.)

2 00:01sn

3 B: ...MHP özellikle (1) iş yasası ile alelacele emeklilik yaşını 60 yaşına çıkardı. Bu ülkede 60

4 yaşında emekli olabilen insanların olabileceğine inanıyor mu? Onu sormak istiyorum. İkincisi (1)

5 eee milliyetçi bir partinin, milliyetçi bir partinin deprem bölgesinde, deprem bölgesinde binlerce,

6 on binlerce insanın öldüğü, sokaklarda yaşadığı, kaldığı açlık ça- açlıkla karşı karşıya kaldığı,

7 hastalığın kol gezdiği bir dönemde (1) özellikle inşaat malzemesi sektöründe bir bakanın- ismini

8 vermek istemiyorum- bir bakanın çok aktif rol alarak, Ankara’da bir çok eee hangarları inşaat

9 malzemeleri ile doldurarak o bölgede ticaret yapmasını, siyaseten ahlaklı buluyor mu?

131

Page 143: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

10 01:32sn

11 M: Teşekkür ederim, buyurun!

12 01:34sn

13 A: MHP Emekli yaşının 60’a çıkartılmasını doğru bulmamaktadır.

14 01:40sn

15 B: Pardon niçin onayladınız o zaman. Siz çıkarttınız bu yasayı

16 01:42sn

17 A: MHP bir koalisyon ortağıdır. Koalisyonun B: Koalis A:devamı için B: Koalisyondan

18 çekilirsiniz olay biter. A: Koalisyonun devamı için de bazı kanunlara istemese de oy vermek

19 zorundadır.

20 01:57sn

21 (salonda ortaya konuşmalar)

22 01:59sn 23 A: İkincisi (Salonda bağrışmalar) A: ikincisi (1) bahsetmiş olduğunuz bakan hakkında açılmış

24 herhangi bir dava yoktur. (1) (salonda bağrışmalar vardır) A:O bakan (Salonda bağrışmalarla

25 sözü kesilir)

26 02:06sn

27 B: Bakan kim? A: şimdi bir dakika, dinleyin ama lütfen, sorunuzu sorduktan sonra dinleyin!

28 B: Böyle bir bakan var mı?

29 02:11sn

30 A: Lütfen! B: Deprem bölgesinde inşaat malzemesi satan A: Sorunuzu sorduktan sonra B: Daha

31 cenazeler kalkmadan, ırkçı ve Müslüman bir parti A: lütfen dinleyin B: cenazeler kalkmadan

32 inşaat bp deprem bölgesinin inşaat malzemesini sattı mı? Satmadı mı?

33 02:26sn

34 A: İnşaat malzemesi satmak hırsızlık değildir, yolsuzluk değildir.... (Moderatör: Ali Kırca, ‘Siyaset Meydanı’ Programı, ATV, 30.10.2002, saat 23:20)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1’de ‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Siyasetmeydani-

Film1’ olarak Ek 3’te sunulmuştur.)

02:26 saniyelik Türkçe tartışma örneğindeki duygusal tartışmaya yönelik işleyiş şu

şekildedir:

3-9. satırlarda B konuşmacısı A konuşmacısına soru sormaya başlar. Soruda

duygusal yönelimler sözcüklerle belirtilmektedir. 3. satırda ‘alelacele’ sözcüğü bu

eylemden şüphe duyması gerektiğini belirten bir duygusal anlatımdır. 4. satırda

‘olabileceğine inanıyor mu?’ ifadesi zaten konuşurken ‘ben inanmıyorum’ ifadesini

132

Page 144: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

133

de beraberinde getiren, cevabı belli bir retorik sorudur. 5. satırdaki tekrarlar, ‘bakın

bunu iyi dinleyin’ anlamına gelen stratejik söylemdir ve duygusal bir anlatım

stratejisidir. 6-7. satırlardaki ‘insanların öldüğü, sokaklarda yaşadığı, açlıkla karşı

karşıya kaldığı, hastalığın kol gezdiği’ ifadelerle ortak duyguya yönelik değerlere

gönderme yapılmaktadır. 8. satırdaki ‘ismini vermek istemiyorum’ şeklinde

konuşmalar aslında kişinin stratejik olarak kendisini kişilik haklarına saygılı biri

olarak tanıtmak istemesidir. 9. satırdaki ‘deprem bölgesinde ticaret yapmasını

siyaseten ahlaklı buluyor mu?’ sorusu ‘Evet mi? Hayır mı?’ sorularındandır, stratejik

bir retorik soru olarak insan ahlakına yönelik değerlendirmeyi içermektedir. Bu soru

tipi genellikle karşıdakine alternatif tanımayan ve karşıdakini hayır demeye zorlayan

‘sıkıştırma sorusu’ tipidir. Stratejik anlamda retorik soru dinleyenlerin duygusuna

hitap ettiğinden izleyenlerin gözünde karşıdakini suçlayıcı, fakat kendini

haklılaştırıcı soru tipi işleyişindedir ve karşıdakini kendini savunması eylemine

teşvik eder. B’nin 3-9. satırlarındaki ifadesi stratejik anlamda sık kullanılır:

Toplumun genel gerçek olarak kabul ettiği değerleri, duygusal anlamdaki

göndermelerle söylemek, işleyiş olarak karşıdakini kendi argümanına göre cevap

vermeye zorlayarak köşeye sıkıştırma girişimidir. Duygusallaşmaya yol açma

stratejisi Türkiye’de sık karşılaşılan bir stratejidir. 11. satırda ise moderatör olaya

müdahale etmeyen ve sadece söz hakkı veren kişidir. 13. satırda A: birinci soruyu

yanıtlarken daha sözü bitmeden B: (15.satırda) araya soru soruyor. Soru kapalı soru

tipidir ve A:‘nin argümanını gerekçelendirmesi istenmektedir. 17. satır A:

gerekçesini belirtirken B: 17-18. satırlarda A:’nin sözünü keser ve radikal bir öneri

ileri sürerek ‘Koalisyondan çekilirsiniz olay biter’ tümceleriyle kişiye saldırdığını ve

uzlaşmacı bir konuşmanın yapılamayacağının imajını verir. ‘Tartışma kirlenmesine’

yönelen tipik bir duygusal tartışma örneğidir. Bu durumu salondaki izleyenler de

takip eder ve 21, 23, 24 ve 25. satırlarda salonda bağrışmalar başlar. Artık sık sık

konuşmacının sözü kesilmektedir. B: salondakilerin duygusal katılımını da

sağlamıştır. Artık A: dinlenmek istenmeyen kişi durumuna düşmüştür. 27 ve 28, 30,

31, 32 satırlarda B: A:’ni keserek soru üstüne soru sormaktan çekinmez. Bu duruma

karşılık olarak B: dinlemeleri için ısrar etmek durumunda kalır (27, 30,31.satırlar).

25-34. satırlarda salonda bağrışmalar kesilmiştir. B: bu durumu fark ettiğinden 30-

Page 145: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

32. satırlarda ilk argümanını tekrarlarken yine toplumsal duygusallığa inerek

salondaki dinleyenleri kendi yanına çekmek ister: 30, 31, 32. satırlarda B:= ‘daha

cenazeler kalkmadan, ırkçı ve Müslüman bir parti, cenazeler kalkmadan deprem

bölgesine inşaat malzemesi sattı mı, satmadı mı?’. Soru duygusal anlatımdadır.

«Evet, hayır»’a yönelik kapalı soru tipi olarak da karşıdakini köşeye sıkıştırmaya ve

toplumun gözünden düşürme amacını içeren stratejik işleyişte sorudur.

Amaç: Konuşmanın veya soru sormanın amacı uzman tartışmalarında olduğu gibi

bilgi edinme değildir.

İşlev: Duygusal işleyiştedir ve niyet, o kişiyi veya grubu istememedir. Bu nedenle

kişiye veya gruba saldırı vardır. Bilgi aktarımına dayalı bir tartışma değildir.

‘Tartışma kirlenmesine’ güzel bir örnek teşkil eder. Tamamen duygusal tartışmadır,

mantıksal boyut yoktur, bu nedenle de yapıcı bir tartışmadan söz edilemez, tersine

yıkıcıdır.

Moderatör: Moderatör ise bu duruma müdahale etmez, sessizce olayı izlemektedir.

Programın kurgusu gereği moderatörün bu duruma izin vermesi istenir.

Stüdyo izleyenleri: Stüdyo izleyenleri tartışmaya katılmaktadırlar. Stüdyo

izleyenlerinin çok farklı kültürel kesimden gelmeleri ve buna bağlı olarak da çok

farklı beklenti ve amaçlarla gelmiş olmaları (ön yargı, suçlama ve olayın duygusal

boyutunu ön plana taşıma gibi) durumunda böyle tartışmalar kaçınılmazdır.

Türkçe örneğe benzer bir örnek ise RTL’de yayınlanan, moderatörlüğünü Oliver

Geissen’in üstlendiği «Die Oliver Geissen Show»’dur. Almanca’da 01:01 saniyelik

tartışma kesitinde duygusal tartışma sonucu ‘tartışma kirlenmesi’ şu şekilde

gösterilebilir:

Örnek 2, Film 2: 1 A: Wie heißt sie noch mal?

2 B:Emilia. M: Ja Jacklin ist der nächste Fall A: Ja Emilia M: so viel ich weiß ich schon bei

3 Jacklin.

4 00:05sn

134

Page 146: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

5 A: Ja die Einstellung finde ich total daneben also.

6 00:07sn

7 M: Warum?

8 A: Eee, weil eee (1) Beispiel in die, die Diskotheken die sie gerade genannt hat, würden wir

9 vielleicht noch niemals reinkommen (1) und ee, wo sie grade, gerade gesagt hat sie kommt in den

10 VIP Bereich und sie findet nicht gut, dass da jeder nicht reinkommt.

11 00:23sn

12 M: Hm, hm

13 00:24sn.

14 A: und sie fühlt sich für einen Besseren, als die da anderen die unten tanzen.

15 00:27sn

16 B: Nein, nein das habe ich nicht gesagt A: das finde ich gar nicht so B: gesagt.

17 A: Doch doch

18 00:28sn

19 B: Aber ich hab nicht gesagt, dass ich mich fühle wie eee ein Besserer.

20 00:32sn

21 B: sondern eem (1) also es ist halt gut da weiiil (1) das sind halt Prominente. Und eem da lau da

22 lernst du halt nette Menschen kennen das ist mal A: Ah ja B:, DAS İSt mal

23 A: Porsche fahren ne und so. B: LUStig. Sag ich mal ich fahr (stüdyodakiler alay etmek amaçlı

24 güler) ich kann genau so gut (stüdyodakiler alay etmek amaçlı gülmeler ve alkışlar vardır) (3) ich

25 kann auch, ICH KANN AUCH GENAU SO GUT unten feiern, ich gehe auch in normale

26 Diskotheken wo ich super feiern kann. Also ich brauch nicht unbedingt den VIP- Bereich. Aber

27 das ist halt mal lustig zur Abwechselung.

28 01:01sn

29 M: Danke...

(Moderatör: Oliver Geissen, ‘Die Oliver Geissen Show’ Programı, RTL, 23.07.2004,

saat 13:00)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1 ‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Olivergeissen-Film2’

adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

01:01 saniyelik Almanca duygusal tartışma örneğindeki işleyiş şu şekildedir:

Moderatör izleyenlerden birine söz hakkı vermiştir. A: stüdyo konuğuna soru

sormaya başlar. Söz hakkı alan A: stüdyo konuğu olan B:’nin adını karıştırmıştır. 1-

3. satırlar A: M: ve B: arasında geçer ve bu isim kargaşasını düzeltmeye yöneliktir. 5.

satırda A:, daha önce konuşmuş olan B:’nin argümanını kabul etmediğini ortaya

135

Page 147: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

136

koyar. 7. satırda Moderatör A:’nin karşı argümanını açıklaması için

gerekçelendirmesini ister. 10. satırda A: argümanını gerekçelendirir. 14. satırda ise

B:’ni kendini diğerlerinden daha iyi biri gördüğü için eleştirir. 16. satırda ise B:

‘böyle bir şey söylemedim’ diyerek kendini savunur. Yanlış anlaşıldığını belirtmeye

çalışır. Yanlış anlaşıldığını belirtme iletişimi düzeltmeye yönelik bir eylemdir. Fakat

A: B:’nin böyle dediğini iddia eder ve 17. satırda bunu ‘öyle öyle’ diyerek yineler.

19. satırda B: kendisini iyi biri olarak hissettiğini söylemediğini iddia ederek kendini

savunmaya devam eder ve 21-22. satırlarda ne söylediğini açıklamaya yönelmiştir.

Açıklamalar Almanca tartışmalarda, iletişimi netleştirmeye yönelik başvurulan

durumlardır. Kişi genellikle ne söylemek istediğine yönelik girişimlerle kendini

savunur. Açıklamalar aynı zamanda üst dile yönelik girişimlerdir. Savunma stratejisi

olarak da doğrudan polemiğe girmeyi engelleyen girişimlerdir. Bu durumlarda

tartışma bağrışmasız ve aşırı duygusallaşmalara izin verilmeden

sürdürülebilmektedir. Fakat sürekli üst dilde yapılan tartışmalar, kavgalara yol

açabilmektedir. 21. satırda B: diskoların VIP bölümüne girebilen kişilerin daha

tanınmış kişiler olduğunu ve orada daha nazik insanlarla tanışabildiğinden bahseder.

VIP bölümünü eğlenceli bulduğunu söyler. 22. satırda A: B:’nin bu ifadesini duyar

duymaz ‘öyle mi?’ şeklinde yanıt verir. Aslında B: kişisine yönelik konuşurken onu

baştan beri bu açıdan eleştirmek istemiştir. Bu noktada iyi insan kötü insan ayırımına

giren B:’ne yönelik olarak A: 23. satırda Porş süren kişiler daha mı nazik ve saygılı

olur gibi bir konuşma içine girerek, onu bu düşüncesinden ötürü eleştirir. Bu arada

sürekli B:’nin konuşmalarını bölmüş olan A: stüdyodaki izleyenleri de kendi tarafına

çekmiştir. 23-24. satırlarda stüdyo izleyenleri alkışlarla A:’ya katıldıklarını

gösterirler ve gülmelerle de B:’ni alay edercesine protesto ederler. Bunun üzerine 24-

25. satırlarda B: kendisini tüm stüdyo izleyenine karşı savunmak için söze girmeye

çalışır. 25. satırda sesini yükseltir ve ‘ben aynı şekilde aşağı bölümlerde de

eğlenebilirim, normal diskolarda da eğlenebilirim. İlla VIP bölümünde olmam

gerekmiyor’ şeklinde kendini haklı çıkartmaya çalışır. 27. satır= ‘bu sadece eğlenceli

ve değişiklik olsun diye’ diyerek savunmasını tamamlar. 29. satır M: teşekkür ederek

konuşmayı tamamlamıştır. 14-28. satırlarda M: hiçbir şekilde tartışmaya

katılmamıştır. Kişileri ve stüdyo izleyenlerine karşı müdahale etmeden tartışmayı

Page 148: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

137

izlemiştir. Uzmanların tartıştığı mantıksal tartışmaların dışında moderatör

tartışmanın genel akışını düzenlememektedir. Çok katılımlı bu tarz tartışmalarda

programın kurgusu da gereği moderatör olayı sürtüşmeyi engelleyecek veya

yönlendirecek girişimlerde bulunmamaktadır.

Amaç: Konuşmada A:’nin B: hakkındaki eleştirisini dile getirmesidir. Amaç uzman

tartışmalarında olduğu gibi bilgi edinme değildir.

İşleyiş: Duygusal işleyişlerle örülü bir takım düşünceler vardır.

Moderatör: Tartışmaların yoğunlaştığı noktalarda moderatör sesizdir, müdahale

etmez.

Stüdyo izleyenleri: Farklı kültürden stüdyo izleyenleri vardır ve bunlar tartışmaya

katılmaktadırlar. Stüdyo izleyenlerinin farklı sosyo ekonomik koşullardan gelmeleri

tartışmanın duygusal olmasına sebep olabilmektedir. Sosyo-ekonomik alınganlık

yüksektir.

Türkçe ve Almanca duygusal aktarımı fazla olan tartışma örneklerindeki kültürel

açıklama ve karşılaştırma şöyledir:

Yukarıdaki ‘Siyaset Meydanı’ ve ‘Oliver Geissen Show’ örneklerinde tartışmaların

her ikisinde de duygusallık dikkat çekmektedir. Özellikle de Türkçe tartışmanın

işleyişini duygusallık yönlendirmekte olduğundan, tartışmalar karşıdakini

dinlememe, sık sık söz kesme, ses yükseltmeler hatta, bağrışma ve hakaretlere kadar

varabilmektedir. Almanca örnek Türkçe örneğe göre bağrışma noktasına

gelmemektedir. Her iki örnekte de Moderatör bu durumlara izin vermektedir, çünkü

programın kurgusu bilgilendirici tartışmaları yönlendirmek değil tam tersine farklı

düşünceleri çarpıştırmaktır.

Amaç: Her iki örnekte de yürütülen tartışma bilgi aktarımına dayalı bir tartışma

değildir. Almanca’daki ‘tartışma kirlenmesi’ düzeyi ise Türkçe örnekteki gibi ileri

düzeyde değildir. Almanca örnekte kişinin düşüncesine yönelik duygusal

alınganlığın belirtilmesi ön plandadır. Olayın mantıksal boyutu tartışılmamaktadır bu

nedenle uzman tartışmalarından söz etmek mümkün olmaz. Tartışma daha çok olayın

Page 149: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

138

sosyo-ekonomik düzeyine yönelik alınganlık boyutunda ele alınmıştır. Alınganlık,

Almanca tartışmanın duygusal boyutunu oluştururken, Türkçe örnekte ön yargı

duygusal boyutu oluşturmaktadır. Kültürel açıdan bakıldığında duyusal nitelikli de

olsa Almanca tartışmadaki konuşmalar hiçbir zaman Türkçe örnekteki kadar ileri

gitmemiştir. Bunun gerekçesi ise Türkçe örneğin baştan beri bağlı olduğu ön

yargının tartışmanın kaderini belirlemesinden kaynaklanır. Oysa Almanca örnekte

tartışma kişi veya grubu istememe niteliğinde değildir. Kişinin anlattığı düşünceye

karşı bir tutum vardır. Duygusal tartışmaya kültürel karşılaştırma açısından

bakıldığında her iki kültürde de tartışmanın duygusal düzeye çekilmesinde bir fark

yoktur. Fark dil mekanizmasına yöneliktir. Yani hakaret düzeyi Türkiye’deki

tartışma kültürü çevresinde daha fazladır. Bu bağrışmaya kadar gitmektedir.

Almanca tartışma kültürü ise söylenmek istenenler söylendikten sonra tartışmacı

susmakta, olayı daha fazla kızgınlık boyutuna taşımamaktadır.

İşleyiş: Almanca örnekte duygusallık Türkçe örneğe göre daha hafif işleyiştedir.

Almanca örnekte duygusal işleyiş alt ve üst kültüre yönelik göndermelerde ortaya

konmuştur. Türkçe örnekte ise baştan beri var olan önyargılı değerlendirme söz

konusudur. Kişiyi veya grubu istememe veya kişiye veya gruba saldırı niteliğinde

ifadeler söz konusudur. Almanca örnekte böyle bir durum yoktur. Bunun yerine

kişinin düşüncesini onaylamama söz konusudur.

Moderatör: Her iki örnekte de moderatör duruma müdahale etmez, sessizce olayı

izlemekle yetinmektedir.

Stüdyo izleyenleri: Her iki örnekte de stüdyo izleyenleri tartışmacılarla

tartışmaktadırlar. Bunlar çok farklı kültürel kesimden gelmelerine karşılık, Almanca

örnekte olumsuz ve olumlu eleştirilerini alkış ve gülmeler şeklinde gösterirken,

Türkçe örnekte bağrışmalar söz konusudur. Ön yargı, suçlama ve olayın duygusal

boyutunu ön plana taşıma gibi durumlar Türkçe örnekte daha fazladır. Almanca

örnekte ön yargı, suçlama gibi durumlar yoktur. Tartışan kişilerin her iki programda

da kendi görüşünü doğru kıldırma ve kendini haklı çıkartma çabalarının ön planda

olduğu görülmektedir. İzleyen kitlesinden söz hakkı alan tartışmacıların her ikisi de

programa konuk edilen tartışmacıya karşı, ağır eleştirilerde bulunmaktadırlar.

Olumsuz eleştirilerinin kabul görülmesi için de her iki konuşan izleyen kitlesini

Page 150: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

kendi tarafına çekme çabasına girişmiştir. Almanca tartışma örneğinde Türkçe’den

farklı olan, Türkçe tartışmanın direk kişi ve gruba yönelik ön yargısal ve kişinin

mensup olduğu grubu karalamaya yönelik olmasıdır. Oysa Almanca tartışma konuk

tartışmacının değerlendirmesine yönelik tepkiyi dile getirmektedir.

Konu: Her iki tartışmaların konusu da herkesi ilgilendiren genel konudur.

b-1) Mantıksal aktarımı fazla olan tartışmalar konu hakkında bilgilendirmeye

dayalı tartışmalar olduğundan, konuya vakıf uzmanlarca belli bir mantık

çerçevesinde bilgilendirmek amacıyla yürütülen tartışmalardır. Burada karşılıklı bilgi

alışverişi ön plandadır. Bilgi paylaşımı, bilgiyi değerlendirmeler sonucu olumlu ve

yapıcı tartışmalarla çözüm arayışlarına yönelik stratejileri oluşturmaktadır. Bazı

hallerde bu tartışmalarda da görüş ayrılıkları konuyu kişiselleştirip bu şekilde de

duygusallığa taşıyabilir. Böyle durumlarda programın kurgusu gereği moderatör,

müdahale ederek tartışmayı yönlendirir. Uzmanların tartıştığı talkshow

programlarının bir çoğu kurgusu ve konusu gereği bu tarz tartışmalar olarak

değerlendirilmektedir.

Türkçe örnek olarak Fatih Altaylı’nın sunduğu ‘Teke Tek’ programından 02:55

saniyelik bir kesitte uzman tartışmalardaki mantıksal tartışma örneği şu şekilde

gösterilebilir:

Örnek 3, Film 3: 1 M: ...(Moderatör bilgisayardan konuğa gelen soruları okur) Eeeee ‘Fatih Bey, Peygamberimiz

2 bir hadisinde benim ümmetimin arifleri benim varislerim gibidir, onlarla beraber olan kurtuluşa

3 ermiştir.’ Bilmiyorum var mı yok mu böyle bir hadis çünkü olmayan şeyi hadis diye veriyorlar.

4 bu İmam Gazali’denmiş ama. İmam Gazali bunu söylüyor. Eeee ‘yani bunu evliyalar olarak

5 yani kalp gözü açık olan insanlar tarikat tasavvuf ehli olan insanlar olarak nitelendiriyor, hocam

6 bu hususta ne düşünüyor?’ 00:26 sn

7 00:27sn

8 A:Şimdi eee Hz. Peygamberin yaşam biçiminde durum şöyle; insanı (2) alim değil ilim kurtarır.

9 00:37sn

10 M: Hmm hmm

11 00:39sn

139

Page 151: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

12 ilim kurtarır!

13 00:41sn

14 yani amaç bilgin değildir bilginin kendisidir.(1) bu insan bize yaşamımızda e bize yol gösterecek,

15 rehberlik edecek sağlıklı bilgiler, iyi bir ahlaki eğitimin rehberliğini yapıyorsa bu bizim için

16 yararlıdır ama burada güç kişide değildir. (2) bilgidedir. (3) bu önemlidir. Ee Hz. Peygamber

17 ee onun için Cenabı Hak, yani bilgiyi hep öne çıkarmıştır. Bilgi önemlidir. (1) yani İslam kişi

18 eksenli değil, bilgi eksenli bir dindir. Eee dolayısıyla bu manada hadisleri var alimin ve ilmin

19 önemini belirten. Fakat bunun gibi bu kişinin kendisine, efendim, etine kemiğine önem vermek

20 değil, bilgisinden yararlanmak anlamında istifade edilebilir. Ee yoksa işi daha ileri boyuta

21 giderek kutsamak kesinlikle ee doğru değil.

22 01:31sn

23 M: Ee her şeyi (lafın sonunu getiremeyip susar ve el hareketi yapar) bi A: dengedir

24 efendim. Hayat denge M: bi bilgiyle beslemek lazım ee A: bilgidir. M: bunun dışındakileri

25 (git şeklinde el hareketi yapar.) A: Bilgidir. Bakın Hz. Peygamberin bu tabiri çok önemlidir. (3)

26 Hz. Peygamber hayatta iken insanlara (2) kullarım diye hitap etmiyor. (2) Müritlerim diye hitap

27 etmiyor. (2) cenabım diye hitap etmiyor. (2) Ne diye hitap ediyor? (2) Arkadaşlarım diye hitap

28 ediyor. (1) Bunun orijinal ifadesi asabındır. M: asap A: asaptır. Asabın. Asap arkadaş

29 demektir. Arkadaşlarım diye hitap ediyor. (2) Bu çok önemlidir.

30 02:05sn

31 Zaten biz bu yaşamdaki hiyerarşiyi böyle katı,baskıcı kurarsak, biraz önce bu türbelerle olan

32 akımların ülkemizdeki ee bir takım işte, belki bürokratik idari yapıların da bunda bi nebze katkısı

33 vardır aile ilişkilerinin de böyle çok baskıcı, totaliter bir anlayışın da aile ilişkilerine indirgemek

34 mümkün, insanları böyle özgürlüğe, birey olmaya değil de sindirmeye ee mütemadi bir aile

35 ilişkisi ile sosyal ilişki kurarsak,bu insanlar hep böyle başkalarından bir şey istemeye doğru

36 giderler. O bakımdan (1) Hz. Peygamberin bu ifadesi çok önemlidir. İnsanları küçümsemeden

37 onlara değer vererek arkadaşım diye hitap ediyor. Ee ama onları da bilgiye (2) ve bilim

38 adamlarına, ahlak önderlerine saygılı olmaya davet ediyor.

39 M: Peki eee ...

40 02:55sn

(Moderatör: Fatih Altaylı, ‘Teke Tek’ Programı, Kanal D, 11.11.2002, saat 23:40)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1 ‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Teketek-Film3’ adı

altında Ek 3’te sunulmuştur.)

02:55 saniyelik Türkçe uzman tartışma örneğindeki mantıksal ağırlıklı tartışmaya

yönelik işleyiş şu şekildedir:

140

Page 152: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

141

1-3. satırlarda moderatör izleyicinin konusunda uzman konuğa sorduğu soruyu

okumaktadır. 3. satırda moderatör izleyenin söylediklerine karşı görüşünü ve

yorumunu da dile getirmektedir. 4-6. satırlarda izleyicinin sorusunu okumaya devam

ederek konuğuna soruyu yöneltir. Soruya ilişkin konu önden verilmiştir ve bunun

üzerinden soru sorulmaktadır. İzleyicinin sorusu açık sorudur. Konuğa geniş cevap

olanağı ve yorumlama olanağı tanımaktadır. Bilgi edinmeye ve uzman kişinin bu

konudaki düşüncesini öğrenmeye yöneliktir. 6-7. satırda moderatör konuşmasını

bitirmiştir. Konuşma sırası A:’dedir. A: bir saniye toparlama ve düşünme arasını

kullandıktan sonra konuşmaya başlar. 8. satırda ‘şimdi’ sözleri ise konuşmaya girer,

bu durum bir argümanın ortaya konulacağını göstermektedir. «Eee» düşünme

arasıdır. Kişi söyleyeceklerini tasarlamıştır, fakat onu dile getirmek için uygun

sözcükleri aramaktadır. 8. satırda Peygamber örneği üzerinden 1. argümanını ortaya

atar: ‘İnsanı (2) alim değil ilim kurtarır’. ‘İnsanı’ sözcüğünden sonra verilen iki

saniyelik düşünce arasında konuşmacı yanlış anlaşılmamaya yönelik stratejik susma

arasını kullanmıştır. 9. satırda uzun bir susma arası olmuştur. A: kendi görüşünü

söyledikten sonra konuşmamıştır. Bu da söylediğinin iyi anlaşılması gerektiğine ve

söylediğine verdiği öneme dikkat edilmesine yönelik stratejik bir eylemdir. 10.

satırda moderatör bu duruma müdahale eder ve «hmm hmm» sesleriyle kişiyi

dinlediğini ve sözlerini bu noktada sürdürmesini istediğini belirten işaretler verir. 11.

satırda kişi biraz daha bekler ve 12. satırda argümanını ünlem olarak yineler. 13.

satırda bir bekleme arası daha vererek stratejik olarak yine önemli bir ifadede

bulunulduğunun işaretini verdikten sonra 14-16. satırlarda argümanını ‘yani’ ile

özetlemeye başlar. 14. satırda ‘amaç bilgin değil, bilginin kendisidir’ sözleriyle 1.

argümanı özetlemiş olur. 14-16. satırlarda sırasıyla 1, 2 ve 3 saniye susma araları

vardır. Bu aralar stratejik anlamda konuşmacının her önemli gördüğü konuşmalardan

sonra verilmiştir. Konuşmacı bu konuda son derece dikkatli konuştuğunun izlenimini

vermekte ve söylediklerinin de önemli olduğunu vurgulamak istemektedir. 16.

satırda ‘bu önemlidir’ ifadesiyle bunu dilsel olarak da dile getirmektedir. 16-17.

satırlarda bilginin önemini yineleyerek A: hassas bir konu olan dini konudaki

düşüncesini tekrarlarla vurgulamak ve televizyon izleyenlerine kabul ettirmek ister.

17-18. satırlarda 1. argüman özetlenir: ‘yani İslam kişi eksenli değil, bilgi eksenli bir

Page 153: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

142

dindir.’ 18. satırda «ee» şeklindeki düşünce arasıyla A: 1. argümanıyla izleyicinin

sorduğu soru arasındaki bağlantıyı kurar ve 18-21. satırlarda düşüncesini netleştirir.

A: hassas olan dini konuyla ilgili yorumunu, konu hakkında bilgi veren bir argüman

olarak ortaya atmaktadır. İzleyicinin sorusuna yönelik görüşünü bu şekilde açıkca

ortaya koyabilmiştir. Bu durum stratejik olarak yanlış anlaşılmaları en aza indirmeye

yönelik girişimdir. Bu noktada amaç izleyenleri bilgilendirmektir. 23. satırda M: A:

anlattıklarını yinelemek ister, sözün sonunu getiremeyip düşüncesini sözle değil el

hareketiyle anlatmaya çalışır. A: söze girerek anlattıklarını 23-24. satırlarda

‘dengedir efendim. Hayat denge’ sözleriyle özetlemeye çalışır. Fakat 24. satırda M:

yarım kalan konuşmasını bilgiye yönelik tamamlar. Bu durumda A: bilgiyi vurgular.

M: konuşmasını sürdürür ve yine sözün sonunu getiremez ve el hareketleri yapar. 25.

satırda A: bilgiyi vurgular moderatörün bu tutumu karşısında A: açıklayıcı örnek

veren bir konuşma yapma zorunluluğu hisseder. 25-29. satırlarda stratejik susma

aralarıyla konuşulanların önemini belirterek örneği ‘asap’ sözcüğünün açıklamasıyla

sürdürür. 29. satırda anlatılanın önemini sözlü olarak da belirtir. 31-36. satırlarda

örneğin önemli olduğunu günlük hayata yapılan göndermelerle (genelleyerek)

açıklar. 36. satırda günlük hayata indirgediği örneğin önemini bir kez daha ortaya

atar. 36-38. satırlarda söylenenleri bir kez daha tekrar yaparak toparlar. 39. satırda

moderatör A:’nin ne söylemek istediğinin anlaşıldığını ve başka bir konuya

geçileceğinin işaretini (‘peki’) vermektedir.

Amaç: Bilgi paylaşımına yönelik yürütülen ve alanında uzman tartışmacılarla

gerçekleşen tartışmalar mantıksal tartışmalardır. Bilginin paylaşılması ön planda

olduğundan, temel amaç bilimsel bilgi alış verişi ve bilimsel dayanaklar dahilinde

tartışmaktır.

İşlev: Bilgi paylaşımında mantıksal boyut ön plandadır. Kişiler, kişisellik ve

duygusallık daha geri planda kalmıştır. Soru-cevap paslaşmasında cevaba verilen

yanıtlar bariz bir şekilde argüman ve argüman gerekçelendirmeleri şeklinde

yürütülmektedir.

Moderatör: Moderatör konuyu soru-cevap paslaşmasına bağlı olarak yönlendirmekte

ve bilgi akışının devamlılığını sağlayıcı girişimlerde bulunmaktadır. Sessiz değil

Page 154: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

aktiftir. Televizyon izleyenlerinin elektronik posta ile yönelttikleri soruları eleyerek

uzman konuğuna yöneltir.

Stüdyo izleyenleri: Stüdyoda izleyen yoktur. Televizyon izleyicileri vardır ve bunlar

da tartışmaya telefonla değil, elektronik posta bağlantısı üzerinden katılmaktadırlar.

Almanca örnek olarak Sabine Christiansen’in sunduğu ‘Sabine Christiansen’

programından 02:57 saniyelik bir kesitte uzman tartışmalardaki mantıksal tartışma

örneği şu şekilde gösterilebilir:

Örnek 4, Film 4: 1 M: ... der Faktor, Arbeit muss einfach günstiger werden. Wir reden hier über die EntKOPPELung

2 ja auch bei der Frage wie kommen wir künftig mit den Sozialsystemen bei der Entkoppelung vom

3 Lohn. Finden Sie das in Ordnung Herr Schneider?

4 00:12sn

5 A: Ich teile die Auffassung, dass in eine Sackgasse führt, obwohl es schon geführt hat, wenn wir

6 der gesamte soziale Sicherungsfaktor Arbeit (1) eee koppeln ist auch mittlerweile Gemeingut

7 dass nicht richtig sein kann, dass sagen wir mal, eine gut arbeitende Solidarratskanzlei, mit großen

8 Gewinnen oder ein, eine Werbeagentur mit großen Gewinnen aber wenig Mitarbeitern, wesentlich

10 weniger für den Sozialstaat mit einbringt, als etwa ein gastronomischer Betrieb mit sechs

11 Angestellten. M: Was ist den A: Das kann nicht richtig sein. M: gerne bei ihn gegen den

12 Vorschlag dieser Kopfpauschale. Mann muss noch mal sagen es ist ein schreckliches Wort aber er

13 steht ja hier wirklich. Kommen wir wieder zurück auf die Bürgerversicherung Kontra

14 Kopfpauschale, die, die CDU, beziehungsweise auch Herr Rohritz vorschlägt. Was haben sie den

15 dagegen ins Feld zu führen?

16 00:55sn

17 A: Also, (1) unser Hauptbedenken, an, an diesen Versuch einer Lösung, genau wie das einer ist,

18 e liegt daran, dass wir mittlerweile den Eindruck gewonnen haben, unser Sozialstand ist so

19 unübersichtlich geworden, dass den Bürgern es immer schwer fällt sich mit ihm darüber zu

20 identifizieren. Wir haben mittlerweile (1) im nächsten Jahr wir haben Sozialhilfe, wir haben

21 Sozialgeld, wir haben Arbeitslosengeld zwei, wir haben Wohngeld, wir haben Grundsicherung

22 für alte Menschen, wir haben den Kindergeldzuschlag und jetzt nach Ihrem Vorschlag kämen noch

23 hinzu, ja besonders wenn es Kopfpauschalen- ee M: Sagen A: -hilfe M: wir einen Beitrag für alle

24 erst mal A: aber es sind alles; alles, Bedürftigkeitsleistungen sie werden dann gezahlt, nach

25 Einkommensprüfung und B: Es ist falsch A: Bedarfsprüfung, wenn nicht genug Geld da ist um

26 tatsächlich selber den Beitrag zu leisten. B: Das ist falsch A: Kopfpauschale, wenn ich es richtig

143 27 verstanden habe, jeder zahlt einen bestimmten Betrag, unabhängig von Einkommen, und der Staat

Page 155: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

28 muss nur hingehen und (1) dafür sorgen wie kriegen wir es denn mit sozialverträglich hin. B: Das

29 ist falsch A: das verlangt natürlich eine Einheitskommensprüfung und verlangt natürlich auch eine

30 Prüfung des derzeitigen Sachverhalts, und wir wollen einfach keinen zusätzliche, komplizierte

31 Leistungen, die noch mehr Bürokratie -Erzeugende Bürokratie haben wir weiß Gott genug und

32 ich denke da liegt auch für uns eines der Haupt- (3) ja positive Momente bei der, der der

33 Bürgerversicherung. Das ist ein schlichtes Modell. (1) Und ich denke B: Ja das ist richtig da

34 haben Sie recht. M: (güler) A: Da B: Da haben Sie- da gebe ich Ihnen recht A: Was der B: Das ist

35 außerordentlich A: was der B: (güler) A: Bürger nicht braucht M: (anlaşılmaz araya konuşur) Zeit

36 A: sind sind M: (araya konuşur) A: sind Zahlenkolonnen sind Prozentangaben, die er nicht mehr

37 versteht. B: Ja A: Was der Bürger nicht braucht ist B: Ja A: das, wenn er gefragt wird was Zahlst

38 du eigentlich mit Krankenversicherung, B: Ja, ja, ja A:da so genau kann ich es nicht sagen, kriegt

39 da noch Einbisschen Stützung um das zahlen zu können. Das alles brauchen wir nicht mehr. Wir

40 brauchen einfachere Systeme B: Ja, ja, ja A: Und ich denke nur so lässt sich der Sozialstaat B: Ja,

41 ja, ja A: sinnvoll weiter M: Jetzt A: entwickeln M: hören wir uns erst Mal, dass es nicht so

42 einfach ist wie die Bürgerversicherung B: Ja die Haushaltspauschale wird in der Schweiz genutzt.

43 Lassen Sie uns hier von Gesundheitspauschale und Gesundheitspremiere reden. Also, gut wir

44 müssen nämlich sehen- wir haben in der Tat die Verkoppelung...

45 02:57sn.

(Moderatör: Sabine Christiansen, ‘Sabine Christiansen’ Programı, ARD- das Erste,

18.07.2004, saat 21:45)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1 ‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Sabinechristiansen-

Film4’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

02:57 saniyelik Almanca uzman tartışma örneğindeki mantıksal tartışmaya yönelik

işleyiş şu şekildedir:

1-3. satırlarda moderatör yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde soruyu

genişletir ve 3. satırda ‘Finden Sie das in Ordnung Herr Schneider?’ diyerek

tartışmacıya açık soru yöneltir. 5. satır A: argümanını ortaya atar ve bunu ‘obwohl’

ile açmaya başlar. 6-7. satırda ‘eee koppeln... kann’a kadar argümanını devam ettirir

ve 11. satıra kadar örnek vererek açıklamaya girişir. 11. satırda moderatör soru

sormaya başlar. Fakat A: ‘Das kann nicht richtig sein’ diyerek argümanını tamamlar.

Moderatör 11-15. satırlarda A: yeni bir açık soru sorarak konuyu netleştirir ve

yöneltir. 17. satırda A: ‘also’ ile argümanı başlatır. 18-20. satırlardaki ‘...unser

Sozialstand ist so unübersichtlich geworden’ argümandır. 20-23. satırlarda argümana

144

Page 156: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

145

yönelik örnek veriyor. 23. satırda moderatörün sözünü kesme girişimine rağmen A:

açıklamalarını sürdürüyor. 25. satırda B: A:’nin söylediklerini yalanlıyor. A:

görüşlerini söylemeye devam ediyor. 26. satırda B: A:’nin söylediklerini

yalanlamaya devam ediyor. A: görüşlerini söylemeye devam ediyor. 28-29. satırda

B: A:’nin söylediklerini yine yalanlıyor ve A: görüşlerini 33. satıra kadar söylemeye

devam ediyor. 33. satırda B: A:’nin söylediklerini bu kez doğruluyor. 34. satırda

moderatör B:’nin A:’ni doğrulamasını, beklenen bir davranış olarak görmediğinden

gülmektedir. 34-36. satırlarda moderatör, A: ve B: arasında sürekli araya konuşmalar

vardır. Fakat bu araya konuşmalar kısa sürmektedir. Ayrıca kişisel boyutlara

çekilmeden yürütülmektedir. Tüm bu argümanın gerekçe kısmına yönelik

açıklamalar 39-41. satırlarda A:’nin argümanını bir kez daha yinelemesiyle son

bulmaktadır. A:’nin sözünü tamamlamasından sonra moderatör A:’nin söylediklerine

bağlı olarak B:’ne cevap hakkı verir.

Amaç: Bilgilendirmeye yönelik mantıksal bir tartışmadır. Uzman tartışmalarında

bilgi aktarımına yönelik tartışma önemlidir.

İşlev: Araya konuşmalar olsa da bunlar kişisel boyuta asla getirilmemektedir ve konu

bağlamında ve tartışma programının akışına zarar vermeyecek türdendir. Soru ve

cevap akışı, argüman ve gerekçelendirmeler uzman tartışmalarında mümkün oldukça

belli bir sıra takip eder. Uzman tartışmalarında argüman ve argümana yönelik

gerekçelendirme, tanımlama veya anlatı-örnek tarzda ifadeler bariz bir şekilde

görülmektedir.

Moderatör: Cevap hakkı vererek tartışmacıları yönlendirmekte ve soru-cevap akışını

düzenlemektedir.

Stüdyo izleyenleri: Stüdyo izleyenleri vardır ve bunlar çok az tartışmacılara soru

yöneltirler. Genellikle sessiz kalırlar ve söylenenlere katıldıklarını alkışlarla dile

getirirler.

Karşılaştırmaya geçmeden önce şunu belirtmek gerekir. Çalışmamızda karşılaştırmak

için seçilen Türkçe ve Almanca talkshow programlarında «konu benzerliklerine»

dikkat edilmemiştir. Burada söz konusu olan tartışmanın kurgu açısından gerekli

Page 157: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

146

görülen amaç, işleyiş, moderatör ve stüdyo izleyenleri açısından yapılacak

değerlendirmeleridir. Zira talkshow tipleri, bu dört kurgu unsurlarına göre

birbirinden farklılaşmaktadır, konu ise farklı olabildiğinden, talkshow tiplerini

belirlemede çok fazla etkili olmadığını düşünmekteyiz. Bir örnek vermek gerekirse,

din, insan sağlığı, politika gibi genel konular, uzmanların tartıştığı talkshowlarda da

konu edilebildiği gibi duygusal ağırlıklı talkshow programlarında da gündeme

gelebilmektedir. Burada «konu» kısmı sadece genel, halkı ilgilendiren konuların olup

olmadığına yöneliktir.

Türkçe ve Almanca mantıksal ağırlıklı uzman tartışma örneklerindeki kültürel

açıklama ve karşılaştırma ise şöyledir:

Uzman tartışmalarda asıl amaç, bilgilendirme temeline dayalı bir konunun

uzmanlarca enine boyuna tartışılması olduğundan, bu tür talkshow programları soru

ve cevap paslaşmasına dayalı belli bir kurgu dahilinde yürütülmektedirler.

Amaç: Her iki örnekte de amaç bilgilendirilmeye yöneliktir. Bilgi aktarımı ve

uzmanlık alanlarında bilginin paylaşımına dayanmaktadır ve program izleyenlerinin

bilgilendirilmesi esasına bağlı olarak tartışmalar yürütülmektedir.

İşleyiş: Bilgi paylaşımı esasına bağlı olduğundan her iki tartışma da mantıksal

ağırlıklı tartışmadır. Uzmanların tartıştığı bu programlarda tartışmacıların

kişisellikleri yerine konunun kendisi önemlidir. Her iki örnekte de soru ve cevap

paslaşmasına bağlı olarak program yürütülmekte ve cevap hakları buna göre

düzenlenmektedir. Cevaplamalarda ortaya atılan argümanların gerekçelendirme

kısımları ise Türkçe örnekte daha sık ortaya çıkmaktadır. Türkçe örnekte kültürel

açıdan gerekçelendirme çok fazlayken, Almanca örnekte ortaya atılan argümanlar

ancak karşı taraftan gelen zorlamaya bağlı olarak gerekçelendirilirler. Türkçe

gerekçelendirmeler Almanca örneklerden daha fazla kaynaklara, betimlemelere ve

örnek anlatımlara dayanmaktadırlar. Türkçe örnekteki mantıksal tartışma genel

olarak daha fazla bilinen olgulara yapılan göndermeler ve kitabi bilgilere bağlıdırlar.

Buna karşılık Almanca’da gerekçelendirme Türkçe’deki kadar sık değildir.

Argümanda bulunan kişinin düşüncesi mantıksal süzgeçten geçirilerek kabul veya

Page 158: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

147

reddedilebilmektedir. Ancak argümanının reddedilmesi durumunda kişi

gerekçelendirmelere giderek karşıdakini ikna etme veya uzlaşma sağlama çabasına

girmektedir. Türkçe örneklerde bu durum baştan beri vardır.

Moderatör: Her iki örnekte de moderatör konunun derinlemesine ve makul biçimde

tartışılmasını sağlayan kişidir. Uzman tartışmalarında moderatörün görevi soru-cevap

akışını, söz hakkını yöneterek tartışmanın konusu dahilinde tartışılabilmesini

sağlamaktır.

Stüdyo izleyenleri: Her iki örnekte de stüdyo izleyenleri farklıdır. Türkçe örnekte

stüdyo izleyenler yoktur, televizyon izleyenleri sorularını elektronik posta

aracılığıyla konuğa sormaktadırlar. Almanca örnekte ise stüdyo konukları vardır,

fakat bunlar tartışmaya çok nadir katılırlar. Katılım genelde alkış şeklindedir.

Duygusal aktarımı fazla olan tartışmalarla karşılaştırıldığında, stüdyo izleyenleri her

ikisinde de çok farklı kesimden gelmelerine karşılık, uzman tartışmalarda tartışmaya

sadece uzman konuklara soru sorma amaçlı veya sadece alkışlarla katılmaktadırlar.

Eleştiri, ön yargı, hakaret vb. durumlar bu tartışma tipinde söz konusu olmamaktadır.

Konu: Her iki örnekte de herkesi ilgilendiren genel konu seçilmiştir. Türkçe örnekte

dini bir konu tartışılırken, Almanca örnekte politik bir konu tartışılmaktadır.

b-2) Mantıksal tartışmalara faklı alternatif oluşturan tartışmalara, bu çalışmada

belli konuya ilgi duyan ve bu konuda hobi olarak irdelemeler yapan kişilerin

bulduklarını sergiledikleri talkshow tipleri verilebilir. Bu programlar da yukarıda

(b1’de) gösterilen mantıksal ağırlıklı tartışmalarda olduğu gibi bir konuda

bilgilendirmek amacını taşırlar. Bu nedenle tartışma mantığının ağır bastığı

tartışmalar olarak değerlendirilmiştir. Fakat bunların kurguları (b1)’e göre farklıdır.

Tartışmacılar alanında uzman olmasa da, bir alana ilgi duyup, araştırmış kişilerdir.

Bu nedenle çalışmamızda uzman tartışmalar olarak değerlendirilmemiştir.

Bu programlarda da uzmanların tartıştığı talkshow programlarında olduğu gibi

karşılıklı bilgi alışverişi ön plandadır. Bilgi paylaşımı, bilgiyi değerlendirmeler ve

bilginin tartışılması sırasında görüş ayrılıkları tartışmayı zaman zaman duygusallığa

taşıyabilir. Böyle durumlarda duygusal tartışmalardan farklı olarak, programın

Page 159: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

kurgusu gereği moderatörün müdahalesiyle tartışma yönlendirilmektedir. Bu açıdan

bunları aşırı duygusal tartışmalardan da ayrı tutmak gerekmiştir. İçerik olarak,

konusunda uzman olmayan, ancak hobi olarak bir konuya ilgi duymuş, bulgularını ve

bilgilerini bir veya birkaç uzman eşliğinde aktaran kişilere yönelik talkshow

programlarıdır.

Türkçe örnek olarak Hulki Cevizoğlu’nun sunduğu ‘Ceviz Kabuğu’ programından

toplam 02:48 saniyelik, iki ayrı kesitte, konusunda uzman olmayan tartışmacının

kitabında yazmış olduğu buluşunun tartışmasına yönelik örnek şu şekilde

gösterilebilir*:

Örnek 5, Film 5: 1 M:... Serkan Tekin’in şu anda anlattıklarına sizin yor yorumlarınız nedir?(1)Çünkü geçen hafta

2 size telefonla sayın Serkan Tekin dedi ki ‘Zekeriya Beyaz haksız kararlar karalamalarda bulundu

3 Profesörlüğün imajını kırdı sıfıra indirdi. Ben birçok Arap ülkesinde araştırmalar yapan tanınan

4 birisiyim’ demişti. Bu geçen haftaki sözleri sayın Tekin’in ve bu haftaki sözlerini de duydunuz.

5 A: Önce zat alinizi sayın konuşmacı ve değerli dinleyicilerimi herkesi saygıyla selamlıyorum

6 gecenin bu saatinde (3)

7 00:34sn.

8 A: Önce ee bir hususun altını çizelim. (1) Ben eeeee ben değerli kardeşimiz ile tartışmak için

10 gelmedim. Böyle bir tartışma da istemedim. (1) hele e şurada dinlediklerimden sonra da hiÇ

11 tartışmaya mecalim kalmadı. eee neden M: Teslim oldunuz? A: Evet teslim oldum. Neden, çünkü

12 eee henüz askerliğini yapmamış, henüz eee efendim açık liseyi yeni bitirmiş (2) yirmi bir yaşında

13 ve de kamu yönetiminde ee okuyan bir delikanlı ile benim (1) belli bir yaşa gelmiş bir insanın

14 yaka paça olması ayıptır. Onun için ben delikanlı ile tartışmam. Severiz sayarız, yanlış varsa

15 söyleriz. Tartışma değil. (1) Onun için bunu tartışma saymayın. Bu sebeple ben tartışmak

16 istemiyorum. M: Bilgilerinizden yararlanmış oluruz. A: Evet. İkincisi de 16 yaşında beş ciltlik

17 kitap yazan bir insanla da tartışmam benim haddim değildir. O bakımdan da (1) eee ilkokuldan

18 sonra beş ciltlik on altı yaşında kitap yazan bir arkadaşla da tartışmak da haddim değil o bakımdan

19 da eee tartışmayacağım.

20 M: E niye, Fatih Sultan Mehmet de 18 yaşında İstanbul’u almıştı. A: Saygı duyarım efendim. Ne

21 diyelim ee benim bir diyeceğim yok. B: Sayın Hocam A: Ben ee Lütfen! Benim. Karşılıklı

22 konuşmayalım. Kesinlikle arkadaşım muhatabım değildir. M: Evet. A: Ben vatandaşlarıma eee

148

* ‘Ceviz Kabuğu’ programı zaman zaman farklı kanallarda yayınlanmaktadır.

Page 160: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

33 sevgili (1) halkımıza efendim faydalı bulduğum şeylerle burada dinlediklerimden aktarmak

24 istiyorum. O kadar. Yoksa şey değil.

149

Sonra ... (Tartışmanın sonuna doğru bir kesit. Kısmi transkripsiyon saniyesi sıfırdan

başlatılmayarak devam ettirilmiştir.)

25 M: Efendim bağlıyorum bir dakika bağlıyorum. Bu şekilde bir yere gidemeyeceğiz. B:

26 Bilmiyorsunuz işte!M: İhsan Bey çok teşekkür ediyorum. B: Ya Sayın İhsan Bey yani şimdi M:

27 Bir dakika, (eliyle B konuşmacısına durması içinde ayrıca işaret eder) bir dakika Serkan!. Evet.

28 02:19sn.

30 C*: Burada arkadaşımız ee gerçekten halkı ee (1) yanıltıyor. B: KESİNlikle ve asla! C: Yani

31 buradaki bilinmeyen B: Siz yanıltıyorsunuz. C: (... anlaşılmıyor) biliyor B: Siz yanıltıyorsunuz siz

32 C: O halde demek ki gelecek bilinir, gaip bilinir diye kendisine buradan bir mezhep bir dayanak

33 çıkartıyor. Halbuki öyle bir durum YOK ayette. Allah öyle bir şey DEMİYOR. M: Peki çok

34 teşekkür ediyorum. B: Ben teşekkür ederim kapatın!

35 02:38sn.

36 M: Bir dakika siz karar vermeyeceksiniz buna canım.

37 B: tamam siz karar verin o zaman Sayın Cevizoğlu. Kusura bakmayın.

38 02:45sn

39 M: Biraz sakin olun. Evet B: Kusura bakmayın sayın Cevizoğlu. M: Evet İhsan Bey buyurun son

40 sözlerinizi

42 02:48sn.

(Moderatör: Hulki Cevizoğlu, ‘Cevizkabuğu’ Programı, ATV, 30.11.2002, saat

23:40)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Cevizkabugu-Film5’ adı

altında Ek 3’te sunulmuştur.)

02:48 saniyelik Türkçe mantıksal tartışmalara farklı alternatif oluşturan ve

tartışmacılar arasında uzmanların da yer aldığı tartışma örneğinde, belli konuya ilgi

duyan ve bu konuda hobi olarak araştırma yapmış bir kişinin, bulduğunu aktardığı

kitabının tartışması yapılmaktadır. Kişi alanının uzmanı değildir, fakat bir uzman ile

tartışır. Bu talkshow tipi moderatörün tutumundan dolayı aşırı duygusal

* C: (C kişisi) telefon bağlantısı ile canlı yayına katılan tartışmacıdır.

Page 161: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

150

tartışmalardan uzaktır, fakat sürekli mantıksal tartışma olarak da

sürdürülmemektedir. Söz konusu yayın kesitine yönelik işleyiş şu şekildedir:

Tartışmacıların birbirlerine daha önce söylediklerine yönelik olarak moderatör 1.

satırda açık soru sorar. 1-4. satırlarda bir tartışmacının diğeri hakkında sorduğu

soruyu yineleyerek hatırlatır. 5-6. satırlarda konuşmacı açık soruya yanıt vermeden

önce dinleyen herkesi selamlar. 8-19. satırlarda A: B: ile tartışmayı baştan

reddetmektedir, B:’nin tartışmacı kimliğini muhatap almamaktadır. 8-10. satırlarda

bu düşüncesini ortaya atar, 10. satırda ‘hele şurada dinlediklerimden sonra da hiÇ

tartışmaya mecalim kalmadı...’ sözleriyle düşüncesini duygusal boyuta çeker. 11.-19.

satırlarda ‘Ben çünkü ...’ ile neden tartışmak istemediğine yönelik düşüncesini

gerekçelendirir. Bu gerekçelendirme de tamamen kişisel ve duygusal unsurlar

taşımaktadır. 17-18. satırlarda A: B:’ne yönelik düşüncelerini ve tavrını ince bir

alayla netleştirir. Tartışmacının kimliğine yönelik yapılan gerekçelendirmedeki ince

alaya uzman tartışmalarda pek rastlanmamaktadır. 20. satırda moderatörün A:’nin

ince alayına yönelik verdiği karşılık tartışmanın akışını düzenlemeye yönelik bir

soru-cevap paslaşması niteliğinde olmadığından 21-24. satırlarda A: moderatörü

cevaplamaz. Daha önce söylediklerini tekrarlamakla ve tartışmaya niye geldiğine

yönelik niyetini açıklamakla yetinir.

Tartışmanın sonlarına doğru ise tartışma karşılıklı yalanlama ve kendini haklı

çıkarma konuşmalarına dönmüştür. Mantıksallık ve duygusallık arasında gidip

gelmeler çoğalmıştır. Sonraki kesitte bu durum söz konusudur. Uzman tartışmalara

farklı alternatif oluşturan tartışmanın işleyişi şu şekilde devam etmektedir:

25. satırda moderatörün sözlerinden tartışmanın bariz bir şekilde içeriğinden saptığı

ve ‘tartışma kirlenmesine’ gittiği görülmektedir: ‘Bu şekilde bir yere

gidemeyeceğiz.’. 26. satırda B: hala iddiasını sürdürerek telefon konuşmacısını

küçümseyen ifadelerde bulunmaktadır. Moderatör ise durumu düzeltme çabasındadır.

B: hala konuşmaya devam etmek istemektedir ve telefondaki kişiyle bağrışmalara

girer. Bu tipik bir ‘tartışma kirlenmesidir’, duygusal tartışmadır ve uzlaşma

Page 162: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

151

düşünülmemektedir. 27. satırda moderatör B:’ne söz hakkı vermez ve durması için

gerek sözlü olarak, gerekse de eylemle işaret eder. 30-33. satırlarda uzlaşma

düşünülmemektedir C: ile B:’nin çatışması şeklindedir. Karşılıklı suçlamalar vardır.

Moderatör ise ancak 33. satırda müdahale eder, o zamana kadar tartışmacıları kendi

haline bırakır. Baştan tartışmayı bu duruma getirmemek veya ani müdahalelerle

durumu engellemek gibi girişimlerde geç bulunduğundan tartışma amacından

sapmıştır. Mantıksal tartışmadan çok duygusal tartışmaya kaymıştır. Bu sebeple

karşılıklı dinlememe ve kendini haklı çıkartıp diğerini yalanlama gibi girişimler ağır

basar. Salt mantıksal tartışmalarda uzmanlar bir konunun açılmasına yönelik

tartıştığından, tartışmalar bu tür kişisel durumları asgari düzeye indirgemektedir. 34.

satırda B: ‘Ben teşekkür ederim kapatın!’ sözleriyle telefondaki C:’ni küçümsemeye

yönelik hakarete varan söz-eylemde bulunur. Ayrıca moderatörü hiçe sayan bir tavır

içine girmiştir. Bu durumu fark eden moderatör 36. satırda tartışmacıyı uyarır. 37.

satırda B: hatasını anlayarak geri adım atar. Kısık ve sakin sesle konuşur ve

moderatörden özür diler. 39. satırda moderatör bu olayı tartışmacının heyecanına

sayar ve sözlü olarak tartışmacıyı uyarmak gereği duyar. 35. ve 38. satırlarda verilen

saniye sürelerinden moderatörün konuşmacıyı uyarma sırasında ne kadar ciddi

olduğunu görmek mümkündür. Nitekim 36. ve 37. satırlarda yapılan konuşmalar

toplam yedi saniye sürmüştür. 39-40. satırlarda moderatör son sözlerini söylemek

için telefonla katılan C konuşmacısına söz hakkı vererek tekrar konuşma akışını

düzenlemeye çalışır.

Amaç: Duygusal-mantıksal tartışmalarda amaç belli bir konu hakkındaki bilginin, o

konudaki uzmanlarca tartışılması değil, o konuya hobi olarak merak duyan kişinin

edindiği izlenimlerini, konusunda uzman kişiyle tartışmasıdır. Burada söz konusu

olan izleyenlere kendi tecrübelerine dayalı bilgi aktarımıdır.

İşleyiş: Mantıksal tartışmalara farklı bir alternatif sunan bu tartışmalarda zaman

zaman tartışmaların soru-cevap akışından saptığı ve tartışmacıların duygusal-kişisel

ifadelerde bulundukları görülmüştür. Yukarıdaki tartışma örneğinde tartışmacılardan

biri diğeriyle tartışmayı baştan reddetmektedir. Uzmanların tartışmalarında böyle

durumlar olmamalıdır. Zira tartışma niteliğini kaybeder. Bu nedenle bu tarz

Page 163: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

tartışmaları mantıksal tartışmalardan ayırmak gerekmiştir. Moderatörün de bazen

soru ve cevap akışını düzenlemekte geciktiği ve tartışmanın kavgaya dönüşmesine

izin verdiği durumlara rastlanmaktadır. (b1) grubu mantıksal tartışmalarda bu

duruma hemen hemen hiç rastlanılmamaktadır. Bu tartışmalarda soru-cevap akışının

aksadığı yerler de vardır. Tartışma uzlaşması söz konusu olmadığından, tartışma

çoğu yerde duygusal-kişisel noktalarda yürütülmektedir. Tartışmacılar birbirlerinin

kişiseline yönelik eleştiride bulunuyor, ince alaylı bir üslupla bunu dile

getirebiliyorlar. Oysa uzmanların tartıştığı programlarda kişilerin kişiseline yönelik

bu tarz eleştirilere pek sık rastlanmamakla birlikte moderatörün müdahalesini de

görmekteyiz.

Moderatör: Moderatör tamamen kayıtsız değil, çoğu yerde müdahale etmeye çalıştığı

gözlenmiştir, fakat aralarda tartışmanın çatışmaya dönüşmesine de izin vermektedir.

Stüdyo izleyenleri: Stüdyo izleyenleri yoktur, bunun yerine canlı yayına telefonla

katılım vardır. Stüdyodaki uzman tartışmacı, diğerini tartışmacı olarak

görmediğinden, iletişim kurmamış, onu tartışmacı olarak baştan reddetmiştir. Bunun

yerine telefon bağlantısı kuran kişiler şahısla konuşup tartışmışlardır.

Almanca mantıksal tartışmalara farklı alternatif oluşturan tartışmaya örnek olarak

Jürgen Fliege’nin sunduğu ‘Fliege-Die Talkshow’ programından 03:20 saniyelik bir

kesitte şifalı bitkiler konusuna ilgi duyan ve hobi olarak irdelemeler yapan kişinin

kendi bilgisini aktarmaya yönelik tartışma örneği şu şekilde gösterilebilir:

Örnek 6, Film 6: 1 A:... Beinwelle!

2 M: Beinwelle. (1) wer kriegt von Ihnen wann Beinwelle verordnet?

3 00:08

4 A: Beinwelle könnte man theoretisch ja jeden Tag verordnen, also, das ist bei Prellungen,

5 Stauchungen, Zerrungen bei allen Gelenkbeschwerden ja so (2) Schnarchwunden ist ein (1) M:

6 hm A: Klassisches und vielfältiges Wundheilkraut M: Hm A: ja M: Ha, ha (3) A: also

7 Beinwelle ist eine Heilpflanze für den Alltag. (4)

8 00:30sn.

10 M und wann GENAU nehmen sie es trotzdem, wenn sie es nicht jeden Tag nehmen?

11 A: Eh wenn sich jemand den Knöchel verknackst, eh zum Heilen von einem gerichteten

152

Page 164: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

12 Knochenbruch. Das ist nicht der Wunde- was die Besch-, Wund die Wunde also die Wundheilung

13 die Beschleunigung der Wundheilung anbelangt zum Beispiel ja M: Ahmm A: Kalksbildung wird

14 gefördert. M. Ahmm. A: Also, für alles was mit Knochen oder mit Zähnensbändern zutun hat ist

15 es (1) eigentlich M: Hm, hm A: unübertroffen.

16 00:54sn.

17 M: Hm, hm. Nun weiß ich, dass das ein starkes Medikament ist.

18 A: Hm, hm

19 M: Ah, und die Frau Professorin soll erst Mal bevor wir darüber reden, die WARNsignale (1)

20 sozusagen mal aufleuchten lassen. Das ist ja auch (1) Da sind ja starke Stoffe drin (1) in Beinwelle

21 ist das richtig?

22 01:14sn.

23 B: JA gut! Aber starke Stoffe müssen ja nicht unbedingt schädlich sein.

24 M: Ja

25 B: Also, die starken Stoffe, die da drin sind die wirken, sind eigentlich Harmlos. Leider haben

26 bei dem Beinwelle (1) eee (2) Stoffe drin, die NICHT ganz so Harmlos sind. Das sind die

27 Prolicidinalkaloide M: Ja B: P ro licidin alkaloide so ein kleiner Zungenbrecher ist das. M:

28 Könnten Sie das Wissen als Pater A: Ja M: dass da was, was lateinisches drin ist? A: Ja, ja ich

29 konnte es wissen ja. M: Ja. Was ist denn das?

30 B: Die sind äh. Ja was, das jetzt genau ist äh haben, die haben eine bestimmte Strukturform und

31 sie sind eben ee giftig für die Leber (2) ee und zwar (2)verändern die vor allen Dingen, die

32 Leberstruktur und die Leberwähnen.

33 01:59sn.

34 M: Bedeutet das, dass man vorsichtig sein muss B: Jaa M: mit dieser Pflanze?

35 B: Ja man soll das wirklich nicht jeden Tag anwenden, sondern eigentlich nur im Bedarfsfall.

36 emmm (1) es gibt auch so ein oberes, so eine obere Anwendungsbegrenzung M: Sagt die

37 Wissenschaft. B: eee sagt die Wissenschaft. Das ist also ganz offiziell festgelegt. Eeeee bei

38 einmalige Anwendung also im akut Fall 10 Tage M: hm, hm B: und übers Jahr bis zur, acht

39 Wochen nicht mehr.(1)

40 M: Aha 02:27sn.

41 M: ehe stimmt es mit Ihren Erfahrungen überein?

42 A: In der Regel sollte man also eine Pflanze nicht länger brauchen. Sowieso entkommen die

43 Anwendungen vier bis sechs Wochen eh ist sowieso eigentlich die Norm ja. Das ist also man soll

44 es ja nicht essen. Ja ich mein es weiß, dass es in Amerika andere Form wird als Nahrungsmittel

45 angeboten Comfrie heißt es dort M: Ja A: ja M: Ja A: also, aber (2) die Zeit reicht den Beinwelle

46 durchaus also bei irgend welche Beschwerungszeiten M: So und habe ich es dann richtig

47 verstanden, man nimmt es nicht ein, man isst es nicht?

48 B: Mann kann es durchaus trotzdem essen. Ja also das man kann es man kann in Form von einem

153 49 Tee getrockneten jungen Blätter sind sehr niedrig in Gehalt von diesen Pro-hm man kann sie

Page 165: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

50 nicht aussprechen von diesen Alkaloiden ja M: Ja A: eh und äh das kann man ruhig also mit

51 ein einpaar Tassen am Tag führ eben also Kuhlmäßigen Gebrauch bis die Beschwerden weg sind.

52 Man sollte, Beinwelle ruhig also in Anwen, Anwendung in Verbindung mit Außen-Innen ja. ...

53 03:20sn.

(Moderatör: Jürgen Fliege ‘Fliege-Die Talkshow’ Programı, ARD -das Erste,

21.7.2004, saat 16:00)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Fliege-Film6’ adı altında

Ek 3’te sunulmuştur.)

Almanca mantıksal tartışmalara farklı bir alternatif oluşturan tartışma programına

yönelik işleyiş şu şekildedir:

2. satırda moderatör bitkinin adını tekrarlayarak A: kapalı soru sorar. 4-7. satırlarda

kişi moderatörü yanıtlar argümanını ortaya atar (4.satırda), ‘also’ ile özetler ve 6.

satırda ‘klassisches und vielfältiges Wundheilkraut’ ile argümanını tekrar ortaya atar.

7. satır ‘also’ ile başlayarak bu argümanını da özetler. 10. satırda moderatör tekrar bir

kapalı soru sorar. A: moderatörü yanıtlar: 11-12. satırlarda argüman yanıt olarak

ortaya atılmaktadır. 13. satırda argümanına örnek verir ‘... zum Beispiel’. 14-15.

satırlarda ‘also’ ile argümanını özetler. 17. satırda moderatör ‘artık bunun güçlü bir

ilaç olduğunu anladım’ ifadesiyle A:’ni dinlediğini ve söz hakkını başkasına

vereceğine yönelik iletişimsel eylemde bulunur. 20-21. satırlarda moderatör konuyu

bitkinin zararları konusuna çekerek alanında uzman bir profesöre bu konuyu sorar.

23. satırda B: soruyu yanıtlamaya başlar. İlk argümanı güçlü maddelerin mutlaka

zararlı olduğu anlamına gelmediğini belirtmektir. 25. satırda ‘also’ ile bu argümanına

yönelik özet açıklamada bulunur. 25-26. satırlarda ikinci argümanını ortaya atar.

Argümanını desteklemek için bitkinin ham maddesini 27. satırda tanımlar. 28. satırda

moderatör A:’ne bu hammaddenin zararını daha önce bilip bilmediğini sorar. Bu soru

kapalı odak sorusu niteliğindedir. 28-29. satırda A: bildiğini söyler. Bunun üzerine

moderatör, ne olduğuna dair ayrıca bir kapalı soruyu B:’ne yöneltir ve bilgi ister. B:

30-32. satırlarda bu maddenin öncelikle ciğere zararlı olduğunu ve ciğer yapısının ve

damarlarının deformasyonuna sebep olabileceğinden bahseder. 34. satırda moderatör

üst dile yönelik soru sorarak, stratejik olarak da konunun stüdyo ve televizyon

izleyenlerinin kafasında netleşmesini sağlamak ister. 35-36. satırlarda B: üst dil

154

Page 166: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

155

sorusuna yönelik konuyu netleştiren bir açıklama yapar. 36-37. satırlarda moderatör

B: bu açıklamasının bilimsel bir açıklama olduğunu vurgulamak için üst dile yönelik

tamamlayıcı bir açıklama sorusu sorar. 37. satırda B: bunun bilimsel açıklama

olduğunu onaylar. B: 35-36. satırlarda yarım kalan açıklamasını 37-39. satırlarda

sürdürerek tamamlar. 41. satırda moderatör A:’ne açık soru sorarak, B:’nin

söylediklerinin, kendi deneyimleriyle örtüşüp örtüşmediğini sorar. 42-46. satırlarda

A: kendi tecrübelerini ve deneyimlerini aktararak yanıt verir. 46-47. satırlarda

moderatör verilen yanıtta ortaya atılan görüşlerden birini açmak üzere üst dile

yönelik soru sorar. 48-52. satırlarda A: moderatörün üst dile yönelik sorusunu

ayrıntılı ve anlaşılır bir biçimde açıklayarak netleştirir.

Amaç: Bu örnekte hobi olarak, bitkinin yararları konusuyla ilgilenen bir papazın,

konusunda uzman bir bilim kadınıyla bitkinin yarar ve zararları konusunda

konuşması söz konusudur. Programın temel amacı halkı bilinçlendirmek ve şifalı

bitkiler konusunda aydınlatmaktır.

İşleyiş: Tartışma moderatör üzerinden yapılmaktadır. Yani tartışmacılar birbirleriyle

dolaylı biçimde tartışırlar. Moderatör, tartışmada iletişimi sağlayan ve düzenleyen

kişi rolündedir. Her tartışmacı ayrı ayrı konu hakkında edindiği bilgiyi paylaşır.

Bilginin paylaşılması esası vardır. Bu sebeple tartışma fazla duygusal düzlemde

seyretmez.

Moderatör: Soru-cevap akışı içinde tartışmayı yönlendiren ve tartışmacılara söz

hakkı veren kişidir.

Stüdyo izleyenleri: Tartışmacı konuklardan biri izleyenler arasında oturmaktadır ve

konusunda uzman bir bilim kadınıdır.

Türkçe ve Almanca mantıksal tartışmalara farklı alternatif oluşturan tartışma

örneklerindeki kültürel açıklama ve karşılaştırma ise şöyledir:

Amaç: Her iki örne de hobi olarak ilgilendikleri bir konuda bir şeyler keşfetmiş veya

bir takım gözlemlerde bulunmuş kişilerin, edindikleri tecrübeleri aktarmasına

yöneliktir. Almanca örnekte şifalı bitkilerle ilgilenen bir papazın, bitkinin sağlık

üzerindeki bulgularını aktarmasıdır. Türkçe örnekte ise Kur-an yazısında şifreler

Page 167: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

156

olduğunu iddia eden kişinin bu konuda yazdığı kitabının tartışılmasıdır. Her iki

örnekte de tartışmacıların karşısında, konusunda uzman bilim adamları vardır.

İşleyiş: Almanca örnekte bilginin paylaşılması esası vardır. Bilginin paylaşılması

işleyişini ise moderatör sağlamaktadır. Bu sebeple tartışma fazla duygusal düzlemde

seyretmez. Buna karşılık Türkçe örnekte tartışmacı telefon bağlantısı kuran izleyenle

dolaysız bir polemiğe girer. Moderatör bu polemiğe izin verir. Bariz bir şekilde

hakaret ve bilgisizlik suçlamalarıyla yürütülen tartışma amacından sapar ve ‘tartışma

kirlenmesi’ gündeme gelir. Almanca örnekte moderatörün soru-cevap akışını

düzenlemesi ve söz hakkı vererek tartışmacıları yönlendirmesi, olası polemikleri

önlemiştir, duygusal yönelimler böylece açığa çıkamamıştır. Almanca tartışmalar

tamamen konunun anlaşılması ve açılmasına yöneliktir. Kişisellikten çok konunun

ön planda olması, çatışma noktasına gelebilecek duygusallıkları engellemektedir.

Almanca örnekte konu hakkında bilgilendirme esas alınmıştır ve yayın boyunca da

sürer. Türkçe örnekte duygusal boyutun öne çıkmasıyla zaman zaman ‘tartışma

kirlenmesi’ ortaya çıkmaktadır.

Moderatör: Türkçe örnekte moderatör zaman zaman tartışmalarda müdahalesiz

kalırken, Almanca örnekte moderatör her zaman müdahale ederek programını

yönetmektedir. Tartışmacılar arasındaki iletişimi moderatör (söz hakkı vererek)

düzenlemektedir. Bunu yaparken konunun izleyenler tarafından net anlaşılması da

her defasında göz önünde bulundurmaktadır. Kişilerin kişiseline yönelik alay etme

girişimi uzman tartışmalarda beklenilmeyen ve istenmeyen bir olaydır. Uzman

tartışmalarda eleştirinin sadece konu temelinde olması beklenir, kişisel temelde değil.

Stüdyo izleyenleri: Türkçe örnekte stüdyo izleyenleri yoktur. Bunun yerine sadece

televizyon izleyenleri vardır. Televizyon izleyenleri dilediklerinde programa telefon

bağlantısı veya elektronik posta ile katılabilirler. Almanca örnekte ise stüdyoda

konukları vardır ve konuklar sadece dinleyici rolündedir. Konuklardan bir tanesi

alanında uzman bir bilim kadınıdır ve tartışmacı olarak söz hakkı verilen kişidir.

Konu: Her iki örnekte de konu genel olarak halkı ilgilendiren konulardır.

Page 168: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

c) Duygusal veya mantıksal aktarımından çok eğlencelik işleyişi öne çıkan

talkshow programlarının en belirgin özelliği stüdyoya davet edilen konukların

tanınmış sanat kesiminden olmaları ve izleyenleri eğlendirmek, güldürmek amacıyla

sohbet etmeleridir. Tartışmalar konu odaklı olmadığından, bilgilendirme amacı

yoktur. Amaç izleyenleri eğlendirmek, güldürmektir. Moderatörde genellikle

komedyen veya bu işi gerçekleştirebilecek nitelikli sanatçılardan seçilir. Programın

kurgusu halkı eğlendirmek amaçlı olduğundan dil mecazlı ve esprilidir. Hedef kitle

ise gülmek ve eğlenmek isteyen halktır. Bu kriterlerden dolayı bunları mantıksal ve

duygusal aktarımı olan talkshow programlarından ayırt etmek gerekmiştir. Bunlar

içerik bakımından eğlenmelik talkshow programları olarak sınıflandırılmıştır.

Türkçe eğlence işlevi ön planda olan tartışmalara örnek olarak Hakan Ka’nın

sunduğu ‘Ka’dan Adam’ programından 02:40 saniyelik bir kesitte eğlencelik

talkshow programına ilişkin örnek şu şekilde gösterilebilir:

1 A*: ... başka bir meyvede Atilla Taş’ın ismini duyacak mıyım acaba ?

2 M: Ne gibi mesela?

3 B: Muz.

4 00:05sn. (Stüdyo da gülüşmeler vardır.)

5 00:07sn. (Stüdyo da espri olduğunu belirten müzik gülüşmelere katılır.)

6 A: Hayır, utanırım.

7 C: Terbiyesizler ya M: Ne? B: Ne alakası var ya M: Bir dakika Atilla bir saniye. Ben anlamadım

8 ne? C: Sen terbiyeni bozma Arzu M: Nadide ! C: bunlar saçmalıyorlar ya. B: İyi ki bak, iyi ki

9 bunu programa (C: eliyle B:’ne vurma hareketi yapar.) aldık, terbiyemiz bu düzeltsin burada (B ve

10 C: birbirleriyle hareketle de şakalaşırlar.)M: Ya arkadaşlar bir şey söyleyeceğim. B: Ah çok

11 teşekkür EDERİM. (Arka fondan gülüşmeler gelir.) Çok teşekkür ederim. M: Arkadaşlar!

12 (Moderatör konuklara yaklaşır ve onları yatıştırmaya çalışır.) Arkadaş cepten arıyor galiba

13 yazıyor. Hemen söylesin şey yapalım. C: Tamam hadi. M: Arzu ne dedin Patlıcan C: Dur

14 programına karışma dedi neler yapıyor? Tamam biz susuyoruz sen söyle M: Ben sen şarkı

15 söylerken gelip mikrofonu alıp söylemiyorum elinden. A: Lütfen ya şimdi C: A aaa (seyirciye

16 dönerek eliyle bu da ne diyor gibi işaret yapar moderatöre karşı) M: Hangi sebze dediniz? B: Ya

17 hangi sebze ol, marul diye olur mu?, marul olsun.

157

* A: (Televizyon izleyicisidir.) Programa telefon bağlantısı ile katılmaktadır.

Page 169: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

18 00:41sn

19 A: Hı? Ya hiç aklınıza patlıcan dışında (... anlaşılamıyor) B: Ya erik olsun. M: Ne olur? Arzu. Bir

20 müsaade edersen söyleyecek kızcağız. B: İyi de anlamıyorum ki ne dediğini M: Utanmazsan

21 karpuz diyeceksin Atilla. (Stüdyo da gülmeler) B: E karpuz da olur. M: Bir saniye. (3)

22 00:54sn.

23 A: Ne oldu?

24 M: Bu son şansın söylemezsen gerçekten vedalaşacağız. (2)

25 B: Kızı şu anda kaçırtıy A: Ben mi söyleyeyim. Bamya gibi bir şeyler söyleyin yani M: BAMYA

26 MI? (stüdyo dan gülüşmeler gelir. Elleriyle kafasını tutar ve B: bakarak bağırır) BAMYA MI?

27 (Arka fonda müzik vardır.) Atilla! B: Neee M: Bamya dedi. Arzu teşekkürler. B: Bamyanın da

28 cinsleri var. Hangi bamya M: BAMYA B: Şimdi arkadaş ne var bunda bu kadar gülecek yani M:

29 Evet, Atilla Taş’ın çok parlak başlayan kariyeri manav ve ve de sebze yetiştiriciliği kariyeri

30 patlıcan ile başlayıp bamya ile maalesef (1) sona erdi. Atilla olsun (2) B: Gerçekten ya çok yazık

31 C: Sen de şarkı söylersin. B: Evet bamya şeklinde mikrofon istiyorum. M: Evet. Sen bamya

32 şeklinde birazdan ben sana vereceğim. B: (güler) M: mikrofonu. AMA ÖNCE görüş günü (3)

33 01:42sn. (Video devreye girer ve film izletilir.)

34 01:49sn. (müzikler eşliğinde film başlar. İri yarı bir mahkum polis eşliğinde görüşe götürülür.

35 Mahkum telefonu alır konuşur. D**: Getirdin mi?

36 E***: Getirdim ağabey yanımda.

37 D: Çıkart!

38 E: Emin misin ağabey, hemen bilecek misin? (Belinden gazeteyi çıkartır)(5)

39 01:59sn. (gazetenin magazin haberlerini anlatmaya başlar.)

40 E: Ağabey, Tülin uzun bir aradan sonra ilk kez Seda Sayan’ın programına çıktı...

41 02:04sn.

(Moderatör: Hakan Ka..., ‘Ka’dan Adam-Talkshow’ Programı, Show TV, 13.8.2004,

saat 00:30)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Kadanadam-Film7’ adı

altında Ek 3’te sunulmuştur.)

Türkçe eğlencelik amaçlı talkshow programına yönelik işleyiş şu şekildedir:

A: televizyon izleyenidir. B sanatçısıyla sohbet için telefonla aramıştır. 1. satırda A:

sanatçıya sorusunu sorar. Moderatör üst dile yönelik anlaşılma sorusu sorar. Bu arada

B: cevap verir. B: sanatçı mümkün olduğu kadar neşeli ve komik yanıtlayarak

158

** Filmdeki D: (D kişisi) konuşur. ***Filmdeki E: (E kişisi) konuşur.

Page 170: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

159

izleyenlerini eğlendirmeyi amaçlamıştır. 4. satırda stüdyo izleyenleri gülmeye başlar.

Stüdyo izleyenlerinin gülüşmelerine stüdyo ortamındaki müzik de eşlik eder. 6.

satırda A: sanatçının bu komik anlatımına alakasız cevap verir. 7. satırda bunun

üzerine C: A:’ni destekliyor görünür. ‘Ya’ kullanımı tamamen günlük ve argo dildir.

Kişi karşıdakini rahatlatmak için argo ve günlük dil kullanır. Moderatör de kesik

kesik ve argo lisanına yakın sorular sorar. Bu arada B: ‘Ne alakası var ya’ diyerek

yine argo ve günlük konuşma dilinde kendini savunur. Moderatör sanatçıyı

susturarak telefondaki A’yı konuşturmak ister. 7. satırdaki konuşmalar içice ve hızlı

hızlı araya konuşmalar şeklindedir. Buradaki konuşanlar genellikle neşeli ve espirili

görünmek isterler. 8. satır yine iç içe konuşmalarla doludur. Söz sırası beklenmeden

araya konuşmalar vardır. C: yine telefondaki kişiyi destekler ve onun yanında

olduğunu belirten ifadelerde bulunur. Moderatör ise C:’ni uyararak onu susturup

A:’ne söz hakkı vermeye çalışır. Fakat C: ‘bunlar saçmalıyorlar ya’ şeklinde argo

konuşmaya devam eder. 8-9. satırlarda C:’nin A:’ni destekliyor fikrine B: cevap

verir, onu eleştirir. 9-10. satırlarda B: ve C: birbirlerini dövme hareketleri yaparak

şakalaşırlar ve izleyenleri eğlendirmeye çalışırlar. Bu bir çeşit şaklabanlıktır. 10.

satırda moderatör hala olaya hakim değildir. Onları susturmaya çalışır. B:

moderatörü dinlemeden C: ile şakalaşmaya devam eder. Bu arada arka fondan

gülüşme sesleri gelir. 11. satırda moderatör konuklara yaklaşır ve onları susturma

çalışmalarına devam eder. 13. satırda C: moderatörü anladığını belirterek telefondaki

kişinin devam etmesi için ‘tamam hadi’ demiştir. Moderatör ise A:’ne dönerek üst

dile yönelik anlaşılma sorusu sorarak telefondaki kişinin konuşmasını yinelemesini

ister. 13-14. satırlarda C: B:’ne moderatörün kendilerinden susmalarını istediğini

söylemeye çalışır. Bunu yaparken araya girerek ‘tamam biz susuyoruz sen söyle’

şeklinde ukalaca konuşmuştur. 14-15. satırlarda moderatör C:’ne biraz sert bir yanıt

verir. Bu arada A: telefonda konuşmaya başlayamadığı için uyarıda bulunur. C: ise

moderatörün söylediklerine tepkisini iletişimsel eylemle dile getirir. Bir taraftan

‘aaaa’ sesleri çıkartırken, diğer taraftan seyirciye dönerek ‘bu da ne diyor’ gibi işaret

yapar. 16. satırda moderatör A:’ne yönelik üst dil sorusunu yineler. Amaç A:’ni

konuşturmaktır. 16-17. satırlarda B: A:’nın birinci satırda yönelttiği soruya yanıt

vermeye çalışır. 19. satırda A: anlamadığını belirten bir ‘hı’ sesi çıkartır. ‘Ya’

Page 171: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

160

sözleriyle olaya tepkisini belirten konuşmaya girişir. B: ona yanıt verir. Moderatör

anlamadığı için yine A:’ne üst dile yönelik soru sorar. Bu arada B: susmadığı için

anlayamaz. B:’de telefonda ara ara kesilen sesi iyi duyamadığını belirtir. 20-21.

satırlarda moderatör olayı esprili hale getirmek için komik ifadelerde bulunur. Bunun

üzerine stüdyodakiler gülmeye başlar. B: ‘e’ sesiyle söze başlar. Komik ve neşeli

anlatım argo diliyle sağlanmaya çalışılmaktadır. Moderatör yine süre ister. 23. satırda

araya üç saniyelik bekleme süresi girdiğinden A: telefonda ne olduğunu sorar. 24.

satırda moderatör A: kişisine son bir söz hakkı daha verdiğini belirtir. 25. satırda B:

moderatörün A’ya sert çıktığını belirtmeye çalışırken A: söze başlar, anlamsız ve

saçma konuşur. Moderatör bu saçmalığı değerlendirerek, bağırarak ve ellerini

kafasının arasına «aman tanrım» dercesine gülerek B:’ne bakar ve bu hareketleriyle

stüdyo izleyenlerini güldürür. Arka fonda yine komikliği anlatan müzik vardır. 27.

satırda moderatör B:’ne seslenerek ona söz hakkı verir. B: ise son derece rahat ve

argo ifadeyle «ne oldu yani» anlamına gelen ‘neee’ ile cevaplar. Moderatör A:’nin ne

dediğini tekrarlar ve telefondaki A: veda eder. 27-28. satırlarda B: olayı alttan almak

için soru sorma girişiminde bulunsa da moderatör olayı abartmak ve böylece gülmeyi

sağlamak için uğraşır. 28. satırda B: kendini savunur. ‘Ne var bunda gülecek diyerek’

moderatörün olayı abarttığını anlatmak ister. 29-30. satırlarda moderatör yine işi

espriye döken bir açıklama yapsa da izleyenler olayı komik bulmaz ve gülüşmeler

yoktur. Moderatörün bu konuşmasına karşılık B: ‘gerçekten ya çok yazık’ diyerek

onu alay eden tutuma girer. 31. satırda C: B:’ni desteklemeye çalışır ona moral

vermeye çalışır. B: ise olayla dalga geçen bir konuşmada bulunur. Moderatör onun

bu dalga geçen konuşmasını espirili bir yaklaşımla sürdürür. B: ise ona gülmekle

yetinir. B: moderatörün bu tutumuna alınmıştır, fakat fazla belli etmek de istemez.

Moderatör ‘Görüş Günü’ isimli video filmini izlettirmek ister. Film devreye girer.

Filmde «E» ve «D» karakterleri konuşmaya başlar. D: iri yarı ve azgın bir katil

tiplemesidir. D: mahkum olarak polis eşliğinde görüştürülmeye götürülür. 35-36.

satır D: getirdin mi? şeklinde sert ve gizemli soru sorar E: getirdiğini söyler. 37-38.

satırda D: çıkartmasını emreder. E: olayı gizemli hale getirmek için emin olup

olmadığın sorar. 39. satırda çıkan şey bir gazetenin magazin-haber sayfasıdır. Olay

Page 172: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

absürd bir şekilde sunulmaktadır. Beklenen ile olan farklıdır. 40. satırda E: D:’ne

magazin haberleri anlatmaya başlar.

Amaç: Bilgilendirmek veya bir konuyu tartışmak değildir. İzleyicileri eğlendirmektir.

İşlev: Konuklar genellikle tanınmış kişiler veya sanatçılardır. Neşeli ve esprili

görünerek, zaman zaman abartılı ve taşkın hareketlerle stüdyo izleyenlerini

eğlendirmek isterler. Kullandıkları dil ise çoğu zaman sokak ağzıdır (Yaaaa, ne!?,

hadi yaa, bee, vb.). Sokak ağzı kullanımı stratejik olarak samimi, içten, neşeli

görünmek ve güldürmek amacını taşımaktadır. Konuşma içerikleri taşkın, çoğu

zaman absürd yürütülür. Program içinde absürd-komedi tarzında video filmleri

vardır. İç içe düzensiz araya konuşmalar vardır. Moderatör konuşmaları düzenlemek

konusunda sıkıntı yaşamaktadır. Telefon bağlantısıyla programa katılan izleyenler

konuklara soru sorabilmektedir.

Moderatör: Moderatör abartılı ve esprili konuşarak izleyenlerini eğlendirmeye

çalışır. Konukları susturmakta bir hayli zorlanır, kontrollü değildir.

Stüdyo izleyenleri: İzleyenler gülmek ve eğlenmek amaçlı katılmışlardır. Komik

olaylar karşısında gülerek ve alkışlarla desteklemektedirler.

Almanca eğlencelik işleyişi ön planda olan tartışmalara örnek olarak Oliver

Geissen’in sunduğu ‘Die 90’er Show’ programından, 01:43 saniyelik kesit şu şekilde

gösterilebilir:

1 A: ... Zum Beispiel hier, das ist mein Wettkampfhandy ja M: Ja A: Das ist ganz neu. Und äh ich

2 rufe sie mal an B: Ich bin jetzt hier mit zuständig weißt du ja M: Ja.

3 A: Ich rufe jetzt mein Wettkampfhandy an ja. Und deswegen kann sie es.

4 M: Fernseher oder was ist das. A: Das ist auch so ein Handy ja. Und da wähle ich jetzt hier B: Wie

5 kann man das hier (Ellerindeki telefonla meşguldürler, arayarak titreştirirler ve yarıştırırlar)

6 00:14sn.

7 A: Jetzt schau es bewegt sich! B: Was, was wie schneller, pass auf, pass auf. Hey

8 los, los, los. Hey kann man irgendwo rütteln. (üfleme sesleri vardır.) A: (telefonunun hareket

10 pistini temizlemeye başlar. Stüdyo izleyenleri bu olaya gülerler.) A: ve B: (bağrışarak cep

11 telefonlarını yarıştırmayı sürdürürler. A kişisinin telefonu bitiş çizgisine önce ulaşır. A kazanır.)

12 00:25sn.

161

Page 173: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

13 A: (Yerinden sevinçle zıplayarak) HEYYYYYYYYY! (Kazandığını belirtir. Stüdyoda alkış

14 sesleri arasında tezahürat yapar) Uap! Uap! Uap!

15 (Alkış seslerinden konuşmalar zor duyulur.)

16 A: Das ist Gewinn. B: scheiße (...) (alkışlar sürer) (3) M: O.K. B: Jetzt habe ich schon so ein

17 verloren! Eine Handynummer habe ich verloren ey. (Alkışlar azalır.)

18 M: Der will dir zum Denken geben.

19 00:41sn

20 B: Immer Stress.

21 M: Gibst du den?

22 A: Ich hab jetzt ein Handy GEwonnen. (güler).

23 B: Ja

24 M: Ja, so geht das halt ja? Ist das so bei euch? A: Ja B: Wer gewinnt nimmt das Handy weg.

25 M: Ja, B: Logisch. M: Aalso. (...) noch mal.

26 A: Der muss Handy-Drive vom anderen unterscheiden. M: Ah o.k. Wir haben A: (...) Ablenkung

27 für dem.

28 M: Wir haben zwar ein Abschnitt kommen lassen, weil im Film, ihr hättet. Da, da rennen die

29 tatsächlich noch ein bisschen schneller kucken sie sich das mal wieder an.

30 00:58sn.(Video Filmi gösterilmeye başlar.)

31 B*: (...anlaşılamıyor) Mitarbeit und du (... anlaşılamıyor) Tod.

32 A**: Hey du, Hey du hast doch jetzt schon verloren ey! (7)

33 B: Come on come an come on. Das sagst du? LOOK LOOOK, LOOOK A: LOS, LOS, LOS alter

34 come on. Come on (1) du liegst gut man. Du liegst guuut. B: Warum ist dein Handy so schnell?

35 A: He ich weiß dial. Standby. Come on, los los los. Schlag dich ein ey!

36 01:21sn. (Film bitmiştir. Stüdyo da alkışlar ve gülüşmeler vardır.) M: Da haben wir es auch schon

37 wieder mal gehört. B: Ja das (...) Handy M: Sagst: Handy weg! (...) du B: Das war so ein Gold der

38 Bildung M: (gülerek) Gold bei der Bildung? B: Gute Operation, weißt du! Der war noch schöner.

39 A: Schöner aber damals war (..) B: Aber weist du (alkışlar durur) es war die Zeitmittel da konnte

40 man mit den Handys Ja das war die Zeit als man mit den Handys nicht nur SMS schreiben konnte,

41 sondern auch telefonieren.

42 M: Ja (Stüdyo da gülüşmeler) mittlerweile. He he

43 01:43sn.

(Moderatör: Oliver Geissen, ‘Die 90’er Show’ Programı, RTL, 30.1.2005, saat

23:30)

162

* Filmdeki B: (B kişisi) konuşuyor. ** Filmdeki A: (A kişisi) konuşuyor.

Page 174: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

163

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1‘Örnek-Film’ dosyasında ‘90ershow-Film8’ adı

altında Ek 3’te sunulmuştur.)

Almanca eğlencelik amaçlı talkshow programına yönelik işleyiş şu şekildedir:

A: ve B: televizyon filmi sanatçılarıdır ve konuk olarak stüdyoya davetlidirler. 1-2.

satırlarda A: çevirdikleri filmdeki cep telefonunu titreşimle yarıştırma girişiminin

yeni olduğundan bahseder ve bunu stüdyoda göstermek ister. 3. satırda yarıştırılacak

cep telefonu diğeriyle aranarak titreştirilerek hareket ettirilir. 4. satırda moderatör

ikinci cep telefonunu televizyona benzetir ve buna yönelik soru sorar. A: onun da bir

cep telefonu olduğunu söyler. Bu arada dikkat çeken A: konuşmalarının sonunda sık

sık anladın mı, tamam mı anlamlarına gelen ‘ja’ sözcüğünü kullanmasıdır. Bu argo

dilidir. Diğer taraftan kesik kesik konuşmaların anlaşılmasını sağlayan kişilerin

konuşurken yaptıkları eylemleridir. 4-5. satırlarda B: de A: ile telefonunu

yarıştırmaya başlar. 7-11. satırlarda A: ile B: arasındaki telefon yarışı tezahüratlı bir

şekilde sürmektedir. B: heyecanlıdır ve tezahürat yapmaya devam eder. Üfleme

sesleri gelir. A: telefonunun hareket pistini temizleme çabasına girer. Stüdyo

izleyenleri bu olaya gülerler. A:’nin telefonu bitiş çizgisine önce ulaşır ve telefon

yarışını kazanır. 13-14. satırlarda A: sevinçle yerinde zıplar ve stüdyo alkış sesleri

arasında A: sevincini ‘Uap! Uap!, Hey’ gibi seslerle dile getirerek, seyirciden de

destek istemeye devam eder. Bu arada yapılan konuşmalar stüdyodaki alkış

seslerinden dolayı zor duyulur. 16. satırda A: kazandığını söylerken B: kahretsin

anlamında ‘scheiße’ diyerek olaydan hoşnut kalmadığın belirtir. Bu tamamen sokak

ağzıdır. Alkışlar arasında konuşmalar sürdürülür. Moderatör olayı gülerek ve

onaylayarak geçiştirirken, B: 16-17. satırlarda yarışı kaybedenin cep telefonunu ve

numarasını da kaybettiğini söyler. 18. satırda moderatör konuşur bu arada alkışlar

biter. B: streste olduğunu belirtir. 21. satırda moderatör olayı anlamak için üst dile

yönelik açıklama sorusu sorar. 22. satırda A: yeni bir cep telefonu kazandığını

gülerek belirtir. B: moderatöre yönelik olarak kısaca ‘evet’ diye olayı onaylar. 24.

satırda moderatör olayı anlamak için üst dile yönelik tekrar yapar. A: moderatörün

sorusunu ‘evet’ diyerek yanıtlarken B: ‘kazanan cep telefonunu alır’, diyerek olanları

açıklar. 25. satırda moderatör olayı izleyenlerin de anlaması için tekrarlamak isterken

Page 175: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

164

26-27. satırlarda A:’nin de hızlı konuşmaları araya girer. Hızlı konuşmalarda bazı

sesler anlaşılamaz. 28-29. satırda moderatör A ve B:’nin çevirdikleri filmde cep

telefonlarının daha hızlı hareket ettiğini belirtir ve filmden video kesiti gösterilmeye

başlar. 30-36. satırlarda film kesitine ait gösterim vardır. 31. satırda filmdeki A: ve

B: konuşmaya başlar çoğu konuşmalar gürültüden ve hızlı konuşmadan dolayı

duyulmamaktadır. 32. satırda iddiaya girdikleri görülmektedir. Yedi saniyelik bir

aradan sonra karakterler cep telefonlarını yarıştırırlar. 33. satırda İngilizce ve

Almanca olarak telefonlarına tezahürat yaparlar. ‘Come on, look, los alter, du liegst

gut man, du liegst guut’ gibi konuşmalar İngilizce ve Almanca sokak ağzıdır. 34.

satırda B: niye senin cep telefonun daha hızlı diye sorar. 35. satırda A: yarı Almanca

yarı İngilizce cevap verir. Hal ve hareketler Amerikan gençliğinin serin kanlı ve

rahat davranışlarının taklididir. Sokak ağzı ön plandadır. 36. satırda film biter

stüdyoya geri dönülür. Bu arada stüdyo izleyenleri filmi beğendiklerini alkış ve

gülüşmelerle belirtirler. Cep telefonu yarıştırma olayı yeni bir olaydır ve komik

unsurlarla sunumu söz konusudur. Moderatörü ilgilendiren ise, cep telefonunu

yarışında, kazananın diğerinin telefonuna sahip olmasıdır. 36-37. satırlarda bunu dile

getirir. 38-39. satırlarda konuşmalar stüdyo izleyenlerinin alkışlarına karışır ve konu

net anlaşılmaz. 39-41. satırlarda alkışlar durur. B: heyecanlı bir şekilde önceden cep

telefonlarıyla sadece mesaj yazılmadığını, telefon edilebildiğinden de bahseder. 42.

satırda moderatör B:’nin günümüze yapılan bu eleştirisine gülerek katılır.

Amaç: Amaç tartışmak değil izleyicileri eğlendirmektir.

İşlev: Konuklar daha önce film çevirmiş sanatçılardır. Çevirdikleri filmde geçen cep

telefonu yarışını stüdyo ortamında da göstermektedirler. Ciddi ve soğuk kanlı-rahat

görünerek, zaman zaman abartılı ve taşkın hareketlerle stüdyo izleyenlerine cep

telefonu yarışını sunarlar. Kullandıkları dil ise heyecanlandıkları noktalarda

Amerikan İngilizcesi ve Almanca karışımıdır. Zaman zaman sokak ağzı da

kullanılmaktadır (Uap uap, hey, scheiße, ...ja, come on, look, los alter, dial, standby

vb.). Sokak ağzı kullanımı burada stratejik olarak rahat ve soğuk kanlı görünmeye

işaret eder. Program içinde güldürü video filmi vardır. İç içe ve düzensiz konuşmalar

vardır. Programa telefonla katılan yoktur.

Page 176: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

165

Moderatör: Moderatör sakindir. Konuklarına cep telefonu yarışıyla ilgili sorular

sorar. Bu şekilde izleyenlerini eğlendirmeye çalışır. Moderatör konuşanlara söz hakkı

verirken konuşma akışını düzenlemekte zorlanmaz.

Stüdyo izleyenleri: İzleyenler gülmek ve eğlenmek amaçlı katılmışlardır. Komik ve

beğendikleri olaylara gülerek ve uzun alkışlarla destek verirler.

Türkçe ve Almanca eğlencelik talkshow programları örneklerindeki kültürel

açıklama ve karşılaştırma ise şöyledir:

Amaç: Her iki programda da amaç izleyenleri eğlendirmektir.

İşlev: Her iki örnekte de kişilerin heyecanlı anlatımlarında kullandıkları genellikle

sokak ağzıdır. Türkçe örnekte tamamen Türkçe konuşmalar vardır, yabancı dilde

kullanımlar yoktur. Oysa Almanca talkshow programında heyecan duydukları

noktalarda kullanılan dil İngilizce ve Almanca karışıktır. Gençlerin benimsediği

Amerikan taklitçiliğidir. «Cool» diye nitelendirilen soğuk kanlı ve rahat davranış ön

plandadır. Türkçe örnekte davranış tipi neşeli görünmek ve esprili olmak üzerine

kuruludur, günlük konuşma diliyle yapılan komik espriler yaygındır. Program

konukları argo ve günlük dil kullanarak neşeli ve esprili görünme çabası ve abartılı

şakalaşma hareketleriyle bunu sağlamaya çalışırlar. Türkçe örnekte daha çok esprili

ve neşeli dil ve abartılı anlatım ile komiklik sağlanmaya çalışılmaktayken,

Almanca’da genellikle soğuk kanlı ve Amerikan farklılığına yönelik kimliğin

benimsenmesiyle rahatlık ve komiklik sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu açıdan

bakıldığından Almanya ve Türkiye’deki konukların izleyici önündeki rolleri

farklıdır. Türkçe örnekte espriler bilinçli fakat yapmacık olurken, Almanca örnekte

esprileri kişi sanki kendi davranışının bir parçasıymış gibi sunmaktadır, davranışı

benimsemiştir. Türkce örnekte ortamına göre neşeli görünür, rol yapar. Her iki

örnekte de iç içe ve düzensiz konuşmalar vardır.

Moderatör: Türkçe örnekte moderatörün tutumu Almanca örnekten farklıdır.

Moderatör olayları ve söylenenleri abartarak izleyicileri güldürmeye çalışır,

konuklarıno susturmakta zorlanır. Almanca örnekte ise moderatör konuklarına söz

hakkı verirken zorlanmaz, onları yönlendirmekte zorluk çekmez. Her iki örnekte de

program kurgusu benzerdir; yayının içinde video filmi gösterisi her iki programda

Page 177: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

166

söz konusudur. Türkçe örnekteki video filmi moderatörün oynadığı absürd komedi

türünde bir kısa filmdir. Almanca örnekte ise konukların daha önce oynadığı komedi

filmindeki cep telefonu yarıştırma sahnesinden alınmış bir kesittir.

Stüdyo izleyenleri: Her iki örnekte de stüdyo konukları sanatçıdır. Türkçe örnekte ses

sanatçıları olurken, Almanca örnekte film artistleridir. Her ikisinde de stüdyo

izleyenleri gülüşmelerle ve alkışlarla beğendiklerini dile getirirler. Türkçe örnekte

telefon bağlantısıyla programa katılan izleyen vardır. Almanca örnekte yoktur.

Konu: Her iki örnekte de eğlencelik amaçlı talkshow programı, güldürmeye ve

izleyenleri eğlendirmeye yöneliktir.

3.2.1.2. Program İçeriğine ve Kültürel Duruşa Göre Uzmanların

Tartıştığı Talkshow Programlarını Diğer Talkshow

Programlarından Ayıran Özellikler

Yukarıda «a, b (b1, b2), c» talkshow örneklerinden hareketle, programların kurgusu

ve işleyişi (mekanizması) açısından saptamalar ortaya konulacaktır. Çalışma

konumuz dahilinde olan uzmanların tartıştığı Türkçe ve Almanca talkshow

programlarının işleyiş ve kültürel açıdan karşılaştırılmasında uzman tartışmalı

talkshow programlarını diğer talkshow tiplerinden ayıran farklar gündeme gelmiştir.

Bu farkları iki ana grup altında değerlendirdik. Bunlardan birincisi duygusal ağırlıklı

talkshow programları olurken, ikincisi mantıksal ağırlıklı talkshow programlarıdır.

Uzmanların tartıştığı talkshow programlarını (b2) grubu talkshow programı olarak

inceledik. Bunları diğer (a, b2 ve c) grup talkshow programlarından ayıranın program

kurgusuna bağlı işleyiş olduğunu gözlemledik. İşleyiş ve kurgu hakkında şunlar

gözlemlenmiştir:

Birçok farklı tiplere sahip olan talkshow programlarını birbirinden farklı kılan

öncelikle programın kurgulanma amacıdır. Kurgulanma amacı programın ne amaçla

yürütüleceğini belirlemektedir (bilgilendirme, bilginin tartışılması vb.). Talkshow

programlarının kurgusu programın amacına bağlı olarak farklılık göstermektedir. Bu

Page 178: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

167

nedenle programların kurgusunu ortaya çıkarabilmek için yukarıdaki örnekleri

işleyiş, moderatör, stüdyo izleyenleri ve konu olarak beş grup altında irdelemek

gerekmiştir. İşleyiş programın akışındaki tutumlara bağlı olarak tartışmanın

duygusal, mantıksal ve eğlencelik bir talkshow programı olup olmadığına yönelik

bilgiler içermektedir. Bu bakımdan programın kurgusuyla işleyişi birbirleriyle

yakından ilgilidir. Moderatörün tutumu da, programın kurgusuna bağlı olarak

seçilmektedir. Program kurgusuna göre moderatör, programın akışının nasıl

sürdürüleceğine karar verir (müsaade ettiği ölçüde kavgacı tartışma veya bilgi

aktarıcı uzlaşmacı tartışma söz konusudur). Moderatör magazin haberci, eğlendirme

amaçlı kişilerden seçilir ve program kurgusuna bağlı olarak, program süresince bu

tutumu izler. Magazin haberci moderatör, gazeteci yazar moderatör veya komedyen,

ses sanatçısı moderatör gibi meslekleriyle ön plana çıkmış kişiler moderatörlüğü

üstlenmektedirler. Örnek olarak verilecek olursa, eğlencelik talkshow programlarında

genelde sanatçı kişilikler davet edilerek, sanat yaşantılarından konuşulur. Moderatör

de bu kişilikleri tanıyan magazin habercilerden veya sanat dünyasının içinden

kişilerden seçilmektedir.

Talkshow programlarında farklı kültürel düzeye sahip tartışmacılar ve stüdyo

izleyenleri davet edilmektedir. Tartışmacıların kültürel düzeyleri programların

kurgusuna ve konusuna göre değişiklik gösterir ve bu durum yayının akışını önemli

ölçüde etkiler. Nitekim yukarıdaki ‘Siyaset Meydanı’ ve ‘Oliver Geissen Show’

örneklerinde tartışmacıların ve tartışmaya katılan izleyici kitlesinin kültür düzeyi

program akışını önemli ölçüde etkilemiştir (bkz. Yukarıda duygusal aktarımı fazla

olan talkshow programları). Talkshow programları kurgulanırken, hedef kitle göz

önünde bulundurulmaktadır. Genel anlamda hedef kitle konuya ilgi duyan halktan

oluşmaktadır. Talkshow programlarını hedef kitlesiyle program amaçları birbirleriyle

yakından ilgilidir. Güncel konuların seçilmesi ve gündüz veya ‘Prime Time’ yani en

çok halkın izlediği akşam saatinde yayınlanması genellikle daha çok izleyen kitlesine

ulaşılmayı hedeflerken, geç saatlerde yayınlanan tartışma programları konuya veya

programa ilgi duyan kitleyi hedef alınmaktadır.

Page 179: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

168

Program kurgusu, talkshow programlarının amacını, moderatörün tutumunu,

tartışmanın yönelimini ve gidişini belirlemektedir. Program kurgusuna ve amacına

göre talkshow programlarına baktığımızda bu beş işleyişe göre (amaç, işleyişi,

moderatör, stüdyo izleyenleri ve konu) duygusal, mantıksal ve eğlence amaçlı

talkshow programları hakkında şunlar söylenebilir:

a) Duygusal tartışmalar:

-Amaç: Bilginin farklı kültürel gruptan gelen bir dizi insanlarla paylaşılması,

konuşulmasıdır.

-İşlev: Tamamen duygusal tartışmalardır.

-Moderatör: Magazin haberci moderatör. Kavgaya izin veriliyor, kavgalar sırasında

moderatör sessiz izleyen konumundadır. ‘Tartışma kirlenmesine’ müsaade ediliyor.

-Stüdyo izleyenleri: Farklı kültürel kesimden tartışmacılar. Genellikle halktan kişiler

tartışıyor. Genel konular seçildiğinden halkın tümü hedef kitledir.

-Konu: Halkı ilgilendiren sosyal konular tartışılıyor.

b1) Mantıksal tartışmalar (uzmanların tartıştığı talkshow programları):

-Amaç: bilgilendirme ve konunun uzmanlarca tartışmaya açılmasıdır.

-İşleyişi: Mantıksal yürütülen tartışmalardır.

-Moderatör: Gazeteci-yazar moderatör. Ciddi ve bilgilendirici tartışma olduğundan

moderatör ‘tartışma kirlenmesine’ izin vermiyor. Yönlendirme ve soru-cevap akışı

son derece dikkatlidir. Müdahalecidir.

-Stüdyo izleyenleri: Tartışmacılar bilimsel alanda uzman kişilerdir. Genel konular

seçildiğinden halkın tümü hedef kitledir. Stüdyo izleyenleri vardır veya yoktur.

Varsa, çok azı söz hakkı almaktadırlar. Telefonla veya elektronik posta ile katılım

olabilmektedir.

-Konu: Halkı ilgilendiren sosyal konuların uzmanlarca değerlendirilmesidir.

b2) Mantıksal tartışmalar (uzmanların tartıştığı talkshow programlarına farklı

alternatif sunan tartışmalar):

-Amaç: Bilgiyi paylaşma ve bir veya birkaç uzman eşliğinde konunun tartışılmasıdır.

Page 180: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

169

-İşleyişi: Duygusal-mantıksal yürütülen tartışmalardır.

-Moderatör: Gazeteci-yazar moderatör. Bilgilendirme önemlidir. Konusunda uzman

olmayan kişiler de tartıştığından, moderatör zaman zaman kavgaya izin vermektedir.

Müdahaleyi her zaman aynı şekilde yapmamaktadır.

-Stüdyo izleyenleri: Stüdyo izleyenleri vardır veya yoktur. Katılım varsa fazla kişi

tartışmaya katılabilir. Telefonla veya elektronik postay ile katılımlar da

olabilmektedir.

-Konu halkı ilgilendiren sosyal konulardır.

c) Eğlencelik talkshow programları:

-Amaç: İzleyenleri eğlendirmek güldürmektir.

-Moderatör: Genellikle komedyenler, sanatçılardan oluşmaktadır. Moderatör komik

ve esprilidir, olayların üzerine abartılı bir şekilde gidebilmektedir.

-İşleyişi: Halkı eğlendirmek amaçlı olduğundan, neşeli, rahat ve komik anlatımlar

vardır. Dil genellikle mecazlı veya esprilidir. Sokak ağzı kullanımı ve absürd espriler

vardır. Çoğu zaman müzikle komik olaylara eşlik edilmektedir. Video filmleri vb.

kullanımlar program kurgusuna dahildir.

-Stüdyo izleyenleri: Halkın tümü hedef kitledir. Sanatçılar veya şöhret sahibi kişiler

konuk olarak seçilirler. Stüdyo izleyenleri eğlenmek amaçlı bulunmaktadırlar.

Beğendikleri esprilere alkış ve gülmelerle destek verirler.

-Konu: Geyik muhabbeti cinsinden konular gündemdedir.

Yukarıdaki değerlendirmelere göre Türkiye ve Almanya’da birtakım talkshow

programlarını şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:

Page 181: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Türkçe Talkshow Programları Almanca Talkshow Programları

Teke Tek (b1) Sabine Christiansen (b1)

Söz Sizde (b1) Berlin Mitte (b1)

Ceviz Kabuğu (b2) Die Oliver Geissen Show (a)

Siyaset Meydanı (a) Die 90’er Show (c)

Esra Ceyhan ile A’dan Z’ye (c) Fliege (b2)

Beyaz Show (c)

Zaga (c)

Kadının Sesi (a)

Programın kurgusuna bağlı amaç, işleyiş, moderatör, stüdyo izleyenleri ve konu

talkshow programlarının tiplerini belirlemektedir. Bu çalışmanın izleyeceği talkshow

türleri ise yukarıda (b2) grubu olarak gösterilen talkshow grubudur. Uzmanların

tartıştığı talkshow programlarına mikro inceleme açısından bakıldığında ise

moderatör ve konuk arasındaki soru-cevap paslaşmasının diğerlerine göre daha akıcı

olduğu gözlenir. Ayrıca argüman ve argüman gerekçelendirme kısımları daha sıralı

ve akıcı bir şekilde yer almaktadır.

Yukarıdaki (a, b1, b2, c) olarak sınıflandırılan talkshow programlarının kurgu ve

işleyişine yönelik Türkçe ve Almanca örnek kesitlerden hareketle kültürel saptamalar

şu şekilde karşılaştırılabilir:

Duygusal aktarımı fazla olan tartışma örneklerindeki kültürel karşılaştırma,

genellikle tartışma amacı ve üslubuna yöneliktir:

Yukarıdaki ‘Siyaset Meydanı’ ve ‘Oliver Geissen Show’ örneklerinde tartışmaların

duygusal içeriği ağır basmaktadır. Türkçe tartışmalar karşıdakini dinlememe, sık sık

söz kesme, ses yükseltmeler hatta bağrışma ve hakaretlere kadar varabilmektedir.

Bariz bir ‘tartışma kirlenmesi’ vardır ve tartışma konusunu aşarak, karşıdakinin

kişiselline hakaret etmeye kadar gidilmektedir. Almanca örnekte kişinin kişiseli

hedef alınmaz, konu hakkındaki düşüncesine yönelik hedefler söz konusudur. Türkçe

örnekte, kişisel ön yargı tartışmanın duygusal boyutunu oluştururken, Almanca

örnekte sosyo-ekonomik düşünce duygusal boyutu oluşturmaktadır. Almanca örnekte

170

Page 182: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

171

söylenmek istenenler söylendikten sonra tartışmacı susmakta olayı daha fazla

kızgınlık boyutuna taşımamaktadır. Türkçe örnekte tartışmalar ön yargıya bağlı

olarak çabucak kişiselleştirilip, kavgaya dönüşebilmektedir. Kişisel tartışmalara ve

kavgaya rastlanılmaktadır. Stüdyo izleyenleri Almanca örnekte olumsuz ve olumlu

eleştirilerini alkış ve gülmeler şeklinde gösterirken, Türkçe örnekte bağrışmalar

şeklinde de göstermişlerdir. Bu durum, Türkçe tartışma kültürünün daha inişli çıkışlı

ruh haliyle yürütüldüğünü ve toplumsal sınıflandırmalara karşı beslenen ön yargıların

tartışmaları kişiselleştirdiğinin göstergesidir.

Mantıksal ağırlıklı uzman tartışma örneklerindeki, kültürel karşılaştırma genellikle

argüman ve argümanların gerekçelendirilme kısımlarının akışına yöneliktir:

Bilgilendirme temeline dayalı olarak bir konunun uzmanlarca enine boyuna

tartışılmasıdır. Bu talkshow programları soru ve cevap akışına dayalı ve belli bir

kurgu dahilinde argüman ve argümanların gerekçelendirme kısmlarına en iyi örneği

oluştururlar. Her iki programda da önemli olan tartışmacıların kişiseline bağlı

yürütülen tartışmalar değil de konu odaklı tartışmalar olmalarıdır. Uzmanların yer

aldığı tartışmalarda moderatörün görevi soru-cevap akışını düzenlemek ve söz

hakkını sağlayarak tartışmanın konusu dahilinde tartışılabilmesini sağlamaktır.

Türkçe örnekteki cevaplarda ortaya atılan argümanların gerekçelendirilme kısımları

daha fazladır. Bunlar bilimsel dayanaklı gerekçelendirmeler olarak, kaynaklara;

betimlemelere; genellemelere ve örnek anlatımlara dayandırılmaktadır. Türkçe

tartışmalarda yabancı kaynaklara ve genel kabul gören durumlara yapılan argüman

gerekçelendirmeleri sonucu, argümanların stratejik olarak daha çabuk kabul

gördükleri gözlenmiştir. Almanca örnekte ortaya atılan argümanlar ancak karşı

taraftan gelen zorlama üzerine veya argümanın kabul ettirilmesine yönelik

zorunluluk hissedildiğinde gerekçelendirilmektedir. Argüman düşünce mantıksal

süzgeçten geçirilerek kabul veya reddedilebilir.

Page 183: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

172

Mantıksal tartışma örneği içinde uzman tartışmalı talkshow programlarına alternatif

oluşturan örneklerde kültürel karşılaştırma, genellikle moderatörün konuşma akışını

yönlendirmesine bağlıdır:

Her iki örnekte de hobi olarak ilgilendikleri bir konuda bir şeyler keşfetmiş veya bir

takım gözlemlerde bulunmuş kişilerin, edindikleri tecrübeleri aktarması söz

konusudur. Tartışmacıların karşısında, konusunda uzman bilim adamları vardır.

Almanca örnekte bilginin paylaşılması ve konuşma sırasının düzenlenmesi

moderatör tarafından sağladığından, tartışanlar birbirleriyle doğrudan muhatap

olmazlar. Buna karşılık Türkçe örnekte tartışmacı, telefon bağlantısı kuran izleyenle

doğrudan polemiğe girer. Moderatörün bu polemiğe izin verdiği durumlarda tartışma

amacından sapar ve ‘tartışma kirlenmesi’ gündeme gelir. Almanca örnekte

moderatörün soru-cevap akışını düzenlemesi ve söz hakkı vererek tartışmacıları

konuşturması bu tür polemikleri önlemiştir. Almanca örnekte konu hakkında

bilgilendirme önkoşulken, Türkçe örnekte duygusal boyutun önem kazanması

neticesinden zaman zaman ‘tartışma kirlenmesi’ noktasına gelinmiştir.

Eğlencelik talkshow programları örneklerindeki kültürel karşılaştırma eğlenme

kültürüne yöneliktir:

Her iki örnekte de eğlencelik amaçlı talkshow programı, güldürmeye yöneliktir,

amaç ise izleyenlerini eğlendirmektir. Genellikle sokak ağzı kullanılır. İç içe ve

düzensiz konuşmalar vardır. Genellikle stüdyo konukları sanatçı veya tanınmış

kişilerdir. Türkçe örnekte tamamen Türkçe kullanımlar vardır, yabancı dilde

kullanımlar yoktur. Samimi, neşeli görünmek ve abartılı şakalaşma hareketleriyle

esprili görünmeye çalışılır. Almanca talkshow programında heyecan duydukları

noktalarda kullanılan dil İngilizce ve Almanca karışıktır. «Cool» diye nitelendirilen

soğuk kanlı ve rahat davranış ön plandadır. Türkçe’de daha çok esprili ve neşeli dil

ve abartılı anlatımıyla güldürü sağlanmaya çalışılırken, Almanca’da genellikle soğuk

kanlı ve Amerikan tarzına yönelik tutum içinde olaylara bakılması neticesinde

güldürü sağlanmaya çalışılır. Bu açıdan bakıldığından Almanya ve Türkiye’deki

konukların izleyici önündeki rolleri farklıdır. Türkçe örnekte kişi esprili kimliğine

bürünür, izleyici önünde bu rolü benimser. Almanca örnekte ise kişi soğukkanlı

Page 184: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

173

kimliğini zaten gerçek hayatta da benimsemiştir. Türkçe örnekteki kişilerin

davranışlarının ortamına göre değişebileceği tahmin edilirken, Almanca örnekteki

kişilerden bu beklenmeyebilir. Türkçe örnekte moderatör de programında belli bir rol

üstlenmiştir. Olayları ve konuşulanları abartarak izleyicileri güldürmeye çalışan bir

moderatör vardır. Aynı zamanda konuklarını susturmakta zorlanınca, konuğuna karşı

sertleşebilen bir moderatör söz konusudur (örnekte bu durum gözlenmiştir). Almanca

örnekte moderatör konuklarını yönlendirmekte zorluk çekmez ve programın sonuna

kadar aynı tutum içindedir.

3.2.2. Söylem Analizi İçin Seçilen Uzmanların Tartıştığı Talkshow

Programlarının İşleyiş ve Tartışma Kültürü Açısından

Karşılaştırılması

Bu çalışmanın amacı uzmanların tartıştığı talkshow programlarından hareketle

Almanca ve Türkçe tartışma kültürü çevresini karşılaştırmak olduğundan yukarıda

(b1) ile gösterilen gruptaki talkshow tipi kültürel karşılaştırılacaktır. Çalışmanın

uygulama kısmı uzmanların tartıştığı talkshow örneklerine uygulanacağından,

öncelikle uzmanların tartıştığı talkshow programlarını tanımlamak gerekmiştir. Buna

göre uzmanların tartıştığı talkshow programları uzmanlık gerektiren bir alanda

genellikle canlı olarak yayınlanan ve ilgili hedef kitleyi, kamuyu ilgilendirebilecek

genel bir konu hakkında bilgilendiren; enine boyuna bir konuyu açmak amacıyla

yürütülen; bilgi sahibi bir gazeteci-yazar moderatör tarafından yönlendirilen; bir veya

birkaç kişiden oluşan bir grup tartışmacının yer aldığı; bazen stüdyo izleyicisi

önünde yapılan tartışmalardır. Uzmanların tartıştığı talkshow programlarını

incelerken, yukarıdaki farklı talkshow tiplerinden farklılaştığı noktaları da gözeterek,

çalışmamız şu iki temel noktaları gözetecektir:

1. Uzmanların tartıştığı talkshow programlarında programın kurgusu televizyon

izleyen kitlesini bilgilendirme amaçlıdır. Moderatör de buna bağlı olarak konusunda

bilgi sahibi gazetecilerden seçilmektedir ve bu amaçla tartışmacılara söz hakkı

Page 185: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

174

vermekte, onları yönlendirmekte ve sorularını bu yönde sormaktadır. Uzmanların

tartıştığı talkshow programlarının hedef kitlesi büyük ölçüde bellidir. Konuya ilgili

veya aynı uzmanlık alanına sahip kişilerce izlenmektedir. Programlar genellikle geç

saatlerde yayınlanmaktadır. Programa, konusunda uzman kişiler veya konuyla yakın

alakalı kişiler tartışmacı olarak davet edilmektedir.

2. Uzmanların tartıştığı talkshow programları genel olarak, ‘mantıksal ağırlıklı’ ve

‘bilgilendirici özellikli’ tartışmalardır. Türkçe ve Almanca tartışma kültürünün

karşılaştırılması açısından düşünüldüğünde, çalışmada kültürel farklılık argüman ve

argümanların gerekçelendirilme kısımlarına bağlı ortaya çıkarılmaktadır. Dil-kültür

bağlantısı içinde kültürel tartışma özellikleri ortaya çıkarılabilir düşüncesiyle bu

programlara yöneldik. Uzmanların tartıştığı televizyon tartışma programları diğer

talkshow programlarına kıyasla daha düzeyli tartışma örnekleri oluşturduğundan,

argüman ve argümanların gerekçelendirilme kısımları soru ve cevap akışı içinde

daha iyi gözlenebilmektedir. Argüman ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının

işleyişi değerlendirilerek, bunlar üzerinden tartışma kültürü ortaya konulmuştur.

İnceleme makro (giriş, gelişme veya tartışma ve sonuç) ve mikro (soru-cevap akışına

bağlı olarak, verilen cevaplardaki argümanlar ve gerekçelere) göre yapılacaktır.

Öncelikle uzmanların tartıştığı talkshow programlarının söylem analizinde önemli

olan, programların sesli-görüntülü (audio-visuell) kayıtlarının yapılması ve

konuşmaların içeriklerinin yazıya dökülmesi sonucu, soru tipleri ve bunlara verilen

cevaplardaki argümanların gerekçelendirme kısımlarının işleyiş ve kültürel açıdan

karşılaştırılmasıdır.

Bu noktada programların seçimi de önemli olmuştur. Kültürel karşılaştırma

yapılacak tartışma programlarının kurgu bakımından benzerlikleri önemlidir.

Benzerliklerden kastedilen programının canlı yayın olması veya daha önce canlı

yayının tekrarı olmasıdır. Burada moderatörün tutumu; stüdyo izleyenlerinin

katılımlarındaki benzerlikler; tartışmacı sayısı ve meslekleri; programın genel amacı

ve işleyişlerindeki benzerlikler olmuştur. Program örneklerinin uygulama için

Page 186: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

175

seçiminde ise şu noktaya dikkat edilmiştir: Haftada bir yayınlanan programda peş

peşe 2-3 yayının kaydı yapılarak, konukların ve tartışma konusunun rastlantısal

olarak seçimi önemlidir. Bu seçimle hedeflenen objektifliğin sağlanacağını

düşünmekteyiz.

Söylem analizine yönelik bu çalışmada araştırma için söz konusu olan bazı

sınırlandırmalar da getirilmiştir:

a) Bu sınırlandırmalar tartışmacıların bireysel görüş, tutum ve dil kullanım tarzlarıyla

ilgilidir. Konunun bağlamı ve alt bağlamı, tartışmacıların sosyo-kültürel kişilikleri

sınırlandırılmıştır. Tartışmacıların konusuna hakim veya konusunda bilgili kişilerden

seçilmiş olması ve gündemde olan bir konuyu uzman gözüyle tartışmaları, tartışmacı

kişiler ve tartışmanın kalitesi bakımından önemlidir. Tartışmacılar arasındaki

bireysel-toplumsal (çevresel) farklılıklar, tartışmacıların, aile, kişilik (hakaret, küfür,

bağrışma, ağlama, v.b.), statü (tehdit, haddini bildirme, üst-ast ilişkisi v.b.), v.b. bu

çalışmanın dışındadır. İletişim stratejileri konusu da çalışmanın dışında tutulmuştur.

Zira iletişim stratejilerinin kullanımı kişisel kullanımlardır. Böyle bir çalışma için

tartışmacıların kişiselinden hareket etmek, çalışmayı amacından uzaklaştıracağı

düşüncesiyle sınırlandırılmıştır.

b) Çalışmada tam transkripsiyon yapılmamaktadır. Çünkü çalışmanın amacı tam

transkripsiyonu gerektirmemektedir. Bunun yerine kısmi transkripsiyon

uygulanmıştır. Kısmi transkripsiyonda gerekli olan, soru-cevap akışına bağlı olarak,

Türkçe ve Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programlarının işleyişi makro ve

mikro incelemeye göre ele almaktır. Tartışma kültürüne yönelik saptamalar argüman

ve argüman gerekçelerinin ortaya çıkışına göre belirlenmiştir. Bu düşüncelerden

hareketle aşağıdaki uygulama kısmı incelenmiştir.

Page 187: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

176

BÖLÜM 4: UYGULAMA (TÜRKÇE-ALMANCA ÖRNEKLERİN

İNCELENMESİ)

Tezimizin amaçları ve makro-mikro inceleme yöntemi konusunda getirdiğimiz

çerçeveyi gerçekleştirebilmek için, örnek incelemelere yer vereceğiz. Çalışmamız

karşılaştırmalı olacağı için, karşılaştırılmaya uygun (ortak parametreler içeren) birer

temsil edici program seçilmiştir. Her birinin karakteristiğini daha iyi ortaya

çıkarabilmek amacıyla, art arda üçer yayını almayı uygun gördük.

Transkripsiyon için haftalık yayınlanan talkshow programlarının kayıt edilmesi

önemli olmuştur. Bunun için programlar izleyiciye ulaştığı şekilde dijital videoya

görsel–işitsel alınarak, yazıya dökülmüştür. Böylece tekrar tekrar incelenebilir hale

getirilmesi sağlanmıştır.

Bu çalışma için seçilen Türkçe program, salı günleri CNN TÜRK kanalında saat

21:05’te yayınlanmış olan, moderatörlüğünü Tayfun Ertan’ın yaptığı ‘Söz Sizde’

isimli talkshow programıdır.*; Almanca program ise perşembe günleri ZDF

kanalında, saat 22:15’te yayınlanan, moderatörlüğünü Mybritt Illner’in yaptığı

‘Berlin Mitte’ isimli politik talkshow programıdır. Türkçe ve Almanca programların

ortak yönü haftada bir canlı olarak yayınlanan ve uzmanların tartıştığı talkshow

programları olmasıdır. Bunlar gazeteci bir moderatör eşliğinde, yayına davet edilen

ve konusunda uzman 4-5 konuk tarafından, belli bir konunun enine boyuna soru-

cevap paslaşması içinde tartışıldığı yayınlardır. Her iki programda da stüdyo

izleyicileri vardır ve bunlar tartışmalara katılmazlar veya katılımları sınırlıdır. Çoğu

zaman alkışlarla veya dinleyici olarak iştirak ettikleri görülür. Buna karşılık

programların canlı yayın telefon bağlantısı da yoktur.

* Program zaman zaman da ATV’de yayınlanmaktadır.

Page 188: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

177

Türkçe ve Almanca iki programda birbiri ardına gelen üçer yayın incelemeye

alınmıştır. Çalışmada ulaşılmak istenen sonuçlar bu bütünceden çıkarılmıştır. Fakat

çalışmada bütüncenin tamamına eşit derecede yer verilmemiştir. Tamamlayıcı işlevi

olduğunu düşünülerek, ayrıntılı incelediğimiz birer Türkçe ve Almanca yayınların

sınıflandırılmış (inceleme yönteminin uygulanmış haliyle) transkripsiyonunu ekte

(Türkçe örnek Ek 1, Almanca örnek Ek 2 olarak) verilmiştir. Çalışma içinde Ek 1 ve

Ek 2’den alıntılanmış iki örnek metne yerleştirilmiştir. Diğer yayınlar ise daha sınırlı

ölçüde sunulmaktadır. Çalışmada amacına uygun olarak, makro ve mikro

incelemenin uyarlandığı ve kutu içinde gösterilen kısmi transkripsiyon yapılmış iki

Türkçe ve iki Almanca örnek kesitler üzerinde çalışılmıştır.

Programın parametreleriyle ilgili daha ayrıntılı bilgi aşağıdaki makro ve mikro

inceleme tablosunda gösterilmektedir. Tablo, makro ve mikro incelemeyi birlikte

göstermektedir. Makro tablonun sol kutucuğu mikro incelemeye yöneliktir. Mikro ve

makro tablonun açıklamaları ise çalışmanın İkinci Bölümünde (bkz. Tablo 5 ve Şekil

6) yer almaktadır.

Türkçe ve Almanca programlardan alınan kesitlere yönelik incelemede, inceleme

sırasıyla şöyledir; (a) kesitlerin yorumu, (b) kısmi transkripsiyonu, (c) işleyiş

şekli (mikro analizi), (d) kültürel değerlendirilmesi. Özellikle de gelişme (tartışma)

kısımlarına yönelik kesitlerin satır numaraları da belirtilerek yorumları yapılmıştır.

Daha sonra kutu içinde ve satır numaralarıyla konuşmalar kısmi transkripsiyonla

verilmiştir. Transkripsiyonu yorumdan sonra verdik, buradaki amacımız

transkripsiyondan sonra işleyişe (mikro analize) yönelik yaptığımız çalışmanın da

transkripsiyon kutusu ile karşılaştırılabilmesini sağlamaktır. Yine aynı düşünceyle

işleyiş şekline satır numaraları eklenmiştir. Böylelikle hem yorum kısmının hem de

işleyiş kısmının transkripsiyon metnine, sayfa yakınlığı gözetilerek, karşılaştırılması

kolaylaştırılmıştır. Söylemlerin işleyişine yönelik verilen bilgilerin ardından bunların

tartışma kültürü açısından değerlendirilmesi yapılmıştır.

Page 189: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

178

4.1. TÜRKÇE ÖRNEKLER

Türkçe örnekler art arda yayınlanan programlardan seçilmiştir. Konular tesadüfidir.

Moderatörlüğünü Tayfun Ertan’ın yaptığı ve CNN TÜRK’te haftada bir, geç

saatlerde (22:10) yayınlanan iki saat süreli programın konusu sırasıyla şöyledir:

Sadece giriş, gelişme ve sonuç kısımlarının kesit olarak, kutu içinde transkripte

edilerek gösterildiği, 19.07.2003 tarihinde, Murat Belge, Meral Okay, Murat Güvenç

ve Yalçın Bayer’in, -alanında uzman dört kişinin- katılımıyla gerçekleşen yayının

konu başlığı ‘İstanbul ve İstanbullu Olmak’ olmuştur (bkz. Kaynakça).

Ek 1’de tamamı incelenen program ise, 06.09.2003 tarihinde, Hüsamettin Koçan,

Beral Madra, Vecdi Sayar ve Serhan Ada’nın, alanında uzman dört kişinin

katılımıyla gerçekleşmiş, yayının konu başlığı ‘Düşünsel Yaratıcılık Olarak Sanat

Üretimi ve Tüketimi’ olmuştur. Bu yayın Ek 1’deki metinden bir kısmı alınarak

sunulmuştur (tamamı için bkz. Ek 1, yayın için bkz. Kaynakça).

Sadece giriş, gelişme ve sonuç kısımlarının kesit olarak, kutu içinde transkripte

edilerek gösterildiği 13.09.2003 tarihinde, Erdinç yazıcı, Vehbi Bayhan, Yılmaz

Esmer, Aydın Uğur, Zeynep-Damla Gürel’in katılımlarıyla gerçekleşen yayının konu

başlığı ‘Üniversite Gençliği Araştırması’ olmuştur (bkz. Kaynakça)

Türkçe Örnek 1:

19.07.2003 tarihli ‘Söz Sizde’ programından kesitlerle işleyiş boyutunun ve kültürel

boyutun incelenmesine yönelik makro ve mikro inceleme örneği şu şekildedir:

Page 190: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

179

Program Adı: Söz Sizde

Tarih:19.07.2003 Genel Konu

‘İstanbullu, İstanbullu olmak’

Program

Kaynağı

Program Tipi Moderatör ve

Tartışmacılar

Konu Akışı (Mikro Analiz

aşağıda verilmiştir)

-CNN TÜRK

-22:10

-2 saat süreli

-Haftalık

Program

-4 Tartışmacı

-Stüdyo izleyenleri

var

-Telefon

Bağlantısı yok

-Moderatör:

Tayfun Ertan

-Tartışmacılar:

Murat Belge,

Meral Okay

Murat Güvenç

Yalçın Bayer

1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş

geldin bölümü, ana başlık sunumu ve

Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri

hakkında bilgi)

2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-

(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma

bölümü

3. Kapanış: -Teşekkür, haftaya buluşma dileği,

- veda (bazen tartışılanların özeti)

(Tablo bilgileri için bkz. Tablo 5)

Yukarıdaki uzmanların tartıştığı talkshow programının mikro analiz incelemesi şu

şekildedir:

1) Giriş ve ilk soru (gelişme):

(a) Kesitin açıklaması: Aşağıda program akışı içinden seçtiğimiz ve satır

numaralarıyla kutu içinde verdiğimiz kesit, moderatörün programının açılışını

yapmakla başlıyor; konuklarına hoş geldiniz dedikten sonra, 1-6. satırda moderatör

tartışma konusundan bahseder. 6-18. satırda konuklarını tanıtır. 18-27. satırda anket

sonuçlarını değerlendiren moderatör bunun üzerinden, 27. satırda tartışmacıya kapalı

soru sorar.

Sırasıyla diyalog akışındaki bölümlemeler ve ayırt edici işaretler belirlenecek olursa:

27. satırdaki ilk sorudan itibaren ‘tartışma’ veya ‘gelişme’ kısmı başlamıştır. 28.

satırda A kişisi (bundan sonra kişileri A: ve B: gibi belirteceğiz) moderatörün

sorusunu yanıtlamaya başlar. 28-29. satır A:’nin 1. argümanıdır. 29. satırda ‘yani’

argüman özetin başlatıldığını gösteren bir sınıflandırma işaretidir. 30. satırdaki

‘çünkü’ 1. argümanı özetleyen bir gerekçedir. 30. satırdaki ‘mesela’ argümanın

Page 191: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

gerekçelendirme kısmının örneklemeyle yapılacağını haber veren bir sınıflandırma

işaretidir. 30. satırdaki ‘yani’ özet gerekçedir. 32. satırdaki ‘şimdi’ 2. argümanın

başlayacağını bildiren bir sınıflandırma işaretidir. 33. satırdaki ‘mesela’ 2. argümanın

örnekleneceğini bildirir. 34. satırdaki ‘Hemşehri lafı nedir?’ sorusu kişinin

anlaşılmayı kolaylaştırmak için kendisine sorduğu bir retorik sorudur. Bu soruyla

konuşan, 2. argümana ek olarak kavram açıklamasına gidileceğini belirtmektedir. 34.

satırdaki ‘ama’ ile 2. argümana karşı düşünce geliştirilerek devam edileceği

belirtilmektedir. 36. satırda ‘yani’ ile 2. argüman özetlenmektedir. ‘Aslında zaten’ ile

2. argümanın gerekçelendirme kısmı kavram açıklamasıyla sürdürülmektedir. 39.

satırdaki ‘yani’ kavram açıklamaya yönelik gerekçeyi özetlemektedir. 41. satırda

moderatör başka bir anket sorusuna yönelerek konuyu değiştirmektedir ve başka

tartışmacıya söz hakkı vermek ister.

(b) Kısmi transkripsiyonu: 1 M: ... (arka fonda sürekli program müziği vardır.) ve hepimiz ayrıntılarını e görme şansını

2 bulacağız. Bu gece burada ben orada varılan sonuçların bir kısmını ekrana yansıtabileceğim ve

3 bunun e manasını değerlendirmeye çalışacağız. Bu tabii e göreceksiniz sonuçlar çıktıkça, sadece

4 İstanbul ve İstanbullu olmanın galiba biraz ötesine gidiyor. Galiba tüm Türkiye’yi ilgilendiren ve

5 son elli yılda belki de o bizim kalkınma deyimimizin ne anlama geldiğini, ne sonuçlar yarattığını

6 da ilginç bir çalışma daha çok bu yönü e galiba önem e kazanacak zaman içinde. Dört

7 konuğumuz var bu akşam. E Murat Belge, Bilgi Üniversitesinden, hoş geldiniz. Tarih deyince,

8 felsefe deyince ve İstanbul deyince vazgeçemediğimiz bir isim e tabii ki. Meral Okay e hoş

9 geldiniz. Tanımlanması hem çok kolay hem zor bir kişi program açısından, çok kolay çünkü

10 hepiniz tanıyorsunuz. E oyuncu, senarist, prodüktör ama ben bu program açısından özellikle

11 insan gözlemcisi diye tanımlayacağım Meral Hanım sizi. Doğru olur mu?

12 A: Çok zarifsiniz! (güler. Stüdyodaki tartışmacılardan bir kısmı da güler.)

13 M: Yanlış yapmadım en azından. E kentleşme, sosyal değişme deyince yine vazgeçemediğimiz,

14 yine danıştığımız bir isim. Ortadoğu Teknik Üniversitesinden Murat Güvenç hoş geldiniz.

15 İstanbul,kentler, belediyeler deyince e Yalçın Bayer tabii akla geliyor Hürriyet Gazetesinden.

16 Gazeteci, bazılarının korkulu rüyası ama o korkulu rüyası olan kişilerin bile vazgeçemediği e çok

17 sevdikleri bir isim. E siz de hoş geldiniz. Her hafta olduğu gibi stüdyoda konuklarımız var. Zaman

18 zaman kendilerine sorumuz e olacak kanat e düzeyinde düşüncelerini almak üzere. E ‘İstanbullu

19 ve İstanbullu olmak’ hemen bu yapılan anketten bir sonucu size e yansıtayım. E İstanbullulara

20 sorulan bir soru bu İstanbul’da yaşayanlara sorulan bir soru. Ve soru çok basit bir kelime

21 nerelisiniz deniyor İstanbullulara? Ve şu sonuç çıkıyor karşımıza. (Anket ve anketin istatistiği

180

Page 192: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

22 ekrana yansıtılır. Okur.) Nerelisiniz? diye soruyoruz. % 33,9 gibi bir oran, % 34 gibi bir oran

23 İstanbulluyum diyor. Sonra % 4,4 oranı ile giderek küçülen şekilde Sivaslıyım, Trabzonluyum,

24 Malatyalıyım, Rizeliyim diyor. Diğer diye bir hane var orada % 53 gibi bir sayı göreceksiniz orada

25 bu grafiği basitleştirmek için e koyduk ekrana güzel e yansısın diye. Yoksa o diğerin içinde de

26 yine % 2,7’nin altındaki sayılarla diğer kentler sıralanıyor. Yani İstanbul’da yaşayanların hepsi

27 hepsi % 34’ü İstanbulluyum diyor. Murat Belge ne diyor bu sayılar size? (Program müziği biter.)

28 (2) B: E bu İstanbullu dediğimiz kişilere göre yine de yüksek bir oran demek ki, en azından bu

29 öteki kentlerden bölgelerden buraya gelenlerin bazıları İstanbulluyum demeye alışmış. Ya yani

30 çünkü o kadar da İstanbullu yok. (1) Sağda solda e mezarlık falan gördüğümde mesela, e yani, (2)

31 yeni Türkçe mezar taşlarını e işte Rize, Kastamonu, Çankırı falan, hep bunları görüyorum. E o

32 bakımdan şey değil, şaşırtıcı değil. Şimdi bizde bu kelimeler kelimelerin e batıda olan kavramların

33 karşılıkların tam yerine oturmaması falan gibi durumlar vardır. Bu bu gibi durumla ilgili mesela

34 hemşehri. Hemşehri lafı nedir? İşte aynı kentte oturan insan insanlar demektir. Ama bu İstanbul

35 hemşehri dendiği zaman ben Kastamonuluyum M: Hm (moderatör konuşmacıyı onaylar) B: gibi

36 bir şey çıkar ortaya yani, İstanbulluyum demek değildir o. (1) Aslında zaten bu Batı dillerindeki

37 Citizen ya da Cituayen kelime tabii kentdaştan çıkıyor, o (2) zamanla (ifade etmede zorlandığına

38 yönelik el hareketi yapar) özellikle de Fransız İhtilalinden sonra şeyi e (2) kapsamı genişlemiş

39 yani vatandaş gibi bir şey olmuş. E e (2) hemşehrilikten vatandaşlığa geçilmiş, bizimki büyük

40 ölçüde hemşehrilikte tıkanmış bir tarih sanıyorum.

41 M: E kendinizi İstanbullu hissediyor musunuz diye bir soru var e ...

(Moderatör: Tayfun Ertan, Söz Sizde programı, CNN TÜRK, 19.07.2003, saat

22:10) (Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-19’ dosyasında ‘Sözsizde-

Örnek1-Film1’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

(c) İşleyiş şekli: Yukarıdaki örnekte argüman ve gerekçelendirme kısmının işleyişi

(mikro analizi) şu şekildedir (Kısaltmalar için bkz. Bölüm 2, Başlık 2.1.4.):

27. satır kapalı Soru (Sk) 28. satır 1. Argüman

yani: Özet Argüman (AÖ)

çünkü, mesela: Gerekçe (G)

yani: Özet Gerekçe (GÖ)

32.satır 2.Argüman (şimdi)

mesela, kavram açıklama: G

34.satır 3.Argüman (Karşı argümandır:ama)

yani:AÖ (Karşı argüman özetleniyor) 181

Page 193: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

182

aslında zaten (genel gerçeğe

göndermede bulunma): G

yani: GÖ ve AÖ

(d) Kültürel değerlendirme: Tartışma konuşmalarının kültürel kullanımı olarak

bakıldığında her argümanın sık sık gerekçelendirmeyle birlikte kullanıldığı

görülmektedir. Ayrıca argümanların veya gerekçelendirme kısımlarının net

anlaşılması için özetlendikleri de görülmüştür. Argümanların gerekçelendirme

kısımları ‘çünkü’ (açıklama), ‘mesela’ (örnekleme), kavram açıklayarak argümanı

netleştirme, ‘aslında’, ‘zaten’ (genel gerçeğe yapılan göndermeler) gibi ayırt edici

işaretlerle başlatılabilir. Örnekte kavram açıklayarak argümanın ortaya konulması

girişiminde temel niyet, batı dillerindeki kavramın anlamının Türkçe ile

karşılaştırılmasıdır.

2. Tartışma:

(a) Kesitin açıklaması: Aşağıda uzmanların tartıştığı talkshow programları

moderatörün konuşma akışını yönlendirmesine örnektir. Moderatör, tartışmacıların

farklı düşüncelerinde uzlaştırıcı rol oynamaktadır. 1. satırda A: argümanını ortaya

atmaktadır. 2. satırda ‘ama’ ile karşı 2. argüman ortaya konmaktadır. 3. satırda ‘yani’

ile ikinci argüman özetlenmektedir. 4. satırdaki ‘yani’ ile 1. argümanı

özetlemektedir. 7. satırda moderatör üst dile yönelik soru sorar. 8. satırda A: 1.

argümanını bir kez daha yineler. Moderatör aynı konuda başka bir tartışmacıya söz

hakkı verir, açık soru sorar. 10. satırda B: A:’den farklı düşündüğünü belirterek 1.

argümanını ortaya atar. ‘Yani’ ile 1. argümanı özetler. 11. satır ‘mesela’ ile 1.

argümanının gerekçelendirme kısmına başlamaktadır. 12. satır 2. argümanını ‘şimdi’

ile ortaya atar. 13. satır ‘çünkü’ ile açıklamaya yönelik bir gerekçelendirmede

bulunur. Bu gerekçe aynı zamanda anlatı şeklindedir. 16. satırda A: B:’nin sözüne

karışarak, onu destekleyecek bir örnek verir. 18. satırda B: ‘Tamam’ diyerek A:’ni

onaylar. ‘İşte, yani’ diyerek önce argümanın ortaya konması amaçlanmış fakat sonra

özet argüman belirtme isteğine gidilmiştir. Hiç birini yapmayıp 4 saniye bir susma ve

düşünme arası verdikten sonra espri yapar. Daha sonra tekrar ‘şimdi’ diyerek 3.

Page 194: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

argümanı ortaya atar. Hemen arkasından ‘yani’ ile özetler. 20. satırda ‘mesela’ ile

geçmişten bir örnek anlatıyla gerekçelendirir.

(b) Kısmi transkripsiyonu: 1 A:... e bütün onların her biri İstanbulluluğa veya bu kente dair bir şeyler üretiyorlar, kendi değerleri

2 ile orada durarak bile bir şeydir o (2) ama biz o ana çekirdek, ondan etkilenmemeye niyetli olarak

3 oturursak (2) yani kendi duvarlarımız, kendi korunaklarımız, (0.5) kendi sitelerimiz, (1) kendi

4 kültür (1) tükettiğimiz ya da ürettiğimiz alanlarımızla, tabii ki o zaman bir geçişken, yani

6 mobilitesi kalkıyor. (2)

7 M: Bu bir zenginlik diyorsunuz?

8 A: Bu bir zenginlik aslında.M: Peki Murat Bey siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? B: Ben, ben M:

9 E belki biraz konuşmaya değer bu aslında.

10 B: Evet, ben, ben bu değerleri biraz daha başka türlü okuyorum. E yani İstanbul’u e İstanbul’un

11 göç öyküsündeki, kentleşme öyküsündeki bu sayılar. Mesela demin dendi ki % 50’si e

12 merkezlerden geliyor, % 22’si ilçelerden geliyor, % 27’si de e köylerden geliyor. Şimdi bu e (1)

13 bu sayılar üzerinde biraz duralım, çünkü İstanbul’un, İstanbul’un, İstanbul’a gelen göçmenin e

14 1950’li yıllardan kalan bir kalıp yargı var. (El hareketiyle de yapar) Sırtında şeyi e yorganı elinde

15 şeyiyle e Haydarpaşa garına veya işte en yakın bir şeye gelip İstanbul (sözünü yarıda keser) ama

16 1950’li M: (moderatör konuşur ama duyulmaz, çünkü aynı anda A:’de konuşur.) A: Bir cümlesi

17 vardır orada: (Parmak işareti de yaparak) ’senden intikamımı alacağım’, diye gelir (güler) B:

18 Tamam. İşte yani e (4) (espri yapar) ‘bir düzlük yeri var orasını da su basmış’, der. (Tartışmacılar

19 güler) e şimdi e bu e bu rak e bu örüntü değişti. Yani İstanbul artık İstanbul Türkiye’nin

20 kırsalından artık çok sayıda e göçmen çekmiyor. E 1980’li yıllardan sonra, mesela 85, 90

21 döneminde İstanbul’a en fazla göç veren il Ankara. (2) (Elindeki kalemle dairesel hareket

22 yaparak), ve Türkiye’nin geçirdiği büyük devlet yapısındaki dönüşümle beraber, İstanbul Ankara

23 İstanbul’a pek çok şey kaybettirdi. Birçok genel Müdürlük, banka merkezi, onunla beraber...

(Moderatör: Tayfun Ertan, Söz Sizde programı, CNN TÜRK, 19.07.2003, saat

22:10)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-19’ dosyasında ‘Sözsizde-Örnek1-

Film2’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

(c) İşleyiş şekli: Yukarıdaki tartışma bölümündeki A: ve B:’ne yönelik argümanların

gerekçelendirme kısımlarının işleyişi (mikro analizi) şu şekildedir:

183

Page 195: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

... daha önce sorulan bir soru A:...cevap önceden başlamıştır. 1. satır 1.

argüman

2. satır 2. argüman (‘ama’= karşı argüman)

yani: 2. argüman özet

yani: 1. argüman özet

7. satır üst dile yönelik soru A: cevap: 1. argümanı tekrarlama

8. satır Sa (açık soru) B: cevap: 10. satır 1. argüman

yani: 1. argüman özeti (1ÖA)

mesela: G

12. satır 2. argüman (şimdi)

çünkü: G (Gerekçe anlatı (Narration) şeklindedir)

19. satır 3. argüman (şimdi)

yani: 3ÖA

mesela: 3. argümanı örnek anlatıyla

gerekçelendiriyor.

(d) Kültürel değerlendirme: Tartışma kültürü açısından bakıldığında argümanların,

ortaya konduktan sonra, anlaşılması için sıkça özetlendiği ve argümanı açmak ve

karşı tarafa kabul ettirebilmek için de gerekçelendirmelerin ‘çünkü’ ve ‘mesela’ ile

başlatılarak, örnekleme şeklinde yapıldığı gözlenmektedir.

3) Bitiş, kapanış: Moderatör programı kapatıyor.Önce konuklarına teşekkür ediyor,

bir sonraki programda izleyicileriyle tekrar buluşmayı diliyor ve yayın kesiliyor.

Girişte olduğu gibi bitiş veya kapanış bölümünde de programa müzik eşlik ediyor ve

moderatör konuşuyor.

1 M: Peki çok teşekkürler sizlere tek tek bizi izleyenler e adına. Haftaya aynı saatte ‘Söz Sizde’de

2 yine birlikte olalım. İyi geceler. (Programın kapanış müziği devreye girer.)

(Moderatör: Tayfun Ertan, Söz Sizde programı, CNN TÜRK, 19.07.2003, saat

22:10)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-19’ dosyasında ‘Sözsizde-Örnek1-

Film3’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.) 184

Page 196: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

185

Türkçe Örnek 2:

Türkçe uzmanların tartıştığı talkshow programına örnek olarak Tayfun Ertan’ın

sunduğu 13.09.2003 tarihli ‘Söz Sizde’ programından kesitlerle işleyişe ve kültürel

incelemeye yönelik örnekler şu şekildedir:

Program Adı: Söz Sizde

Tarih:13.09.2003 Genel Konu

‘Üniversite Gençliği Araştırması’

Program

Kaynağı

Program Tipi Moderatör ve

Tartışmacılar

Konu Akışı (Mikro Analiz

aşağıda verilmiştir)

-CNN TÜRK

-22:10

-2 saat süreli

-Haftalık

Program

-5 Tartışmacı

-Stüdyo izleyenleri

var

-Telefon

Bağlantısı yok

-Moderatör:

Tayfun Ertan

-Tartışmacılar:

Erdinç Yazıcı,

Vehbi Bayhan,

Yılmaz Esmer

Aydın Uğur,

Zeynep-Damla

Gürel

1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş

geldin bölümü, ana başlık sunumu ve

Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri

hakkında bilgi)

2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-

(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma

bölümü

3. Kapanış: -Teşekkür, haftaya buluşma dileği,

- veda (bazen tartışılanların özeti)

1)Giriş, ilk soru (gelişme):

(a) Kesitlerin yorumu: Giriş kısmında moderatör 2. satırda konuklarına programa

hoş geldiniz dedikten sonra, 2-12. satırlarda programın konusundan ve bu konuyla

ilgili anket çalışmasından bahseder. 12-21. satırlarda ise konuklarını tanıtır. 21-30.

satırlarda moderatör yapılan anket çalışmasının ilk sorusunu ve anket sonuçlarını

konuşuyor. Gelişme bölümü başlıyor. 30-31. satırda konuğuna ilk sorusunu soruyor.

Soru açık soru şeklindedir. Spesifik cevap hedeflenmemiştir. 33. satır A: konu

hakkındaki görüşünü ‘şimdi’ başlangıç işaretiyle 1. argüman olarak ortaya atılmakta.

‘Tabii’ ile argümanını genel gerçeğe çekerek mantığa uydurmaya çalışıyor. Bu arada

B: A:’nın konuşmalarını bölerek araya bir şeyler söyleyip ona yardımcı olmaya

çalışmaktadır.

Page 197: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

(b) Kısmi transkripsiyonu: 1 (Arka fondan gelen program müziği eşliğinde moderatör programına başlar.) M: İyi akşamlar ‘Söz

2 Sizde’ programına hoş geldiniz. Bu akşam üniversite gençliğine bakacağız. Ne yerler ne içerler.

3 Kendi sorunlarını nasıl tanımlarlar. Türkiye’yi nerede görürler, Türkiye’nin sorunlarına nasıl

4 bakarlar, ileriye yönelik umutları e bu gibi e sorular. Önümüzde bize yol gösterecek iki tane

5 araştırma var. Bir tanesi Gazi Üniversitesinden Erdinç Yazıcı’nın e araştırması, ki kendisi burada.

6 Bir diğer araştırma var e bu yanımda İnönü Üniversitesinden Vehbi Bayhan’ın araştırması. E

7 Erdinç Bey’in yaptığı araştırma neredeyse kırk bin üniversite öğrencisini baz alarak yapılmış bir

8 araştırma ve yanılmıyorsam 55 üniversiteye yayılan bir araştırma A: (Araya konuşur) Şimdi bir

9 düzelme yapayım, müsaade ederseniz. M: Buyurun. A: Ben bu araştırmanın proje yürütücüsüyüm.

10 Benimle beraber 18 tane akademisyen birlikte çalıştı M: Vehbi Bey’in de aynı şekilde geçerlidir.

11 Eminim. Bu e tek kişilik çalışmalar değil ama e sizi öncülüğünü e en azından e yapmış e

12 varsayıyorum. Bu araştırmaların sonuçlarını e bu gece e masaya yatıralım istiyoruz. Üç konuğum

13 daha var e Vehbi Bey’in ve Erdinç Bey’in yanı sıra Boğaziçi Üniversitesinden Profesör Yılmaz

14 Esmer, Bilgi Üniversitesinden Profesör Aydın e Uğur. Bir de genç bir siyasetçi katılıyor

15 programımıza e Cumhuriyet Halk Partisi e İstanbul Milletvekili Zeynep Damla Gürel. Hepinize

16 hoş geldiniz diyorum. Stüdyoda yine her hafta olduğu gibi e bir dizi konuğumuz var. Kendileri

17 kendileri üniversite öğrencileri, onların sorunlarını konuşuyoruz. Zaman zaman onlara kanaat

18 sorularım olacak, zaman zaman onların sizi terletecek soruları olsun istiyorum en azından e

19 göreceğiz. Hemen yola koyulalım ve ben e bu araştırmalar nedir ne değildir diye burada zaman

20 kaybetmek istemiyorum. Hızlı bir şekilde e bunların sonuçlarına girelim istiyorum. E yeri geldikçe

21 Erdinç Bey, Vehbi Bey zaten kapsamını vs. anlatırlar araştırmalarının, ama hemen bir sonuç

21 vereyim size ve e bunları biriktirelim ki hızla konumuz da gelişsin diye düşünüyorum. İşte bir tane

22 soru bu araştırmalardan, Erdinç Bey’in araştırmasından. Öğrencilerin kendileri için hayatta

23 gördükleri en önemli şey e nedir? e diye e çıkan bir soru var. (Programa anket sonucu istatiksel

24 olarak ayrıca yansıtılır. Moderatör istatistiği okur.) Ve burda kendileri ile barışık olmak % 36 gibi

25 bir şey. Yani kendileri için hayatta en önemli şey (1) kendisi ile barışık olmak. Etrafındaki kişiler

26 ile iyi ilişkilerin olması 30,1 e insanlık için çalışmak % 18,4 ülkenin ve ulusun refahı için çalışmak

27 % 15,1. Bu beni şaşırttı burada e para yok. E (1) ne bileyim param olsun ilerde (Stüdyodan

28 tartışmacıların konuşmaları duyulur) diye e bir şey e ( stüdyoda konuşma devam eder: iyi bir iş ön

29 planda gelirdi...) yok. Moderatör konuşanı yanıtlar.) Muhtemelen. Sonra kendi çıkarımı ileriye

30 götürmek e noktasına da e pek e rastlamadım. Ama (1) çok kabaca sorayım Hocam, sizin

31 öğrencileriniz böyle mi bakıyor? (Programın fon müziği kesilir. Ekrandan hala istatistik

32 yansıtılmaktadır.)

33 A: Efendim şimdi bu tabii biraz önce söylemeye çalıştığım gibi (ekrana yansıtılan istatistikten

34 stüdyodaki tartışma ortamına geçilir. ) şu dört alternatiften hangisi sizin için önemlidir diye

186

Page 198: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

35 sorulduğu zaman tabii e genel değil de e araştırmamız burada B: (araya girerek A’yı desteklemek

36 ister) Kapalı A: Evet kapalı bir alternatifler dizisinden, acaba bunların içinden hangisi sizin için

37 önemlidir?, demiş, tabii...

(Moderatör: Tayfun Ertan, ‘Söz Sizde’ programı, CNN TÜRK, 13.09.2003, saat

22:10)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-13’ dosyasında ‘Sözsizde-Örnek2-

Film1’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

(c) İşleyiş şekli: Tartışmanın işleyişi (mikro analizi) şu şekilde gösterilebilir

(Kısaltmalar için bkz. Bölüm 2, Başlık 2.1.4.):

31. satır Sa (açık soru) 32. satır 1.argüman (şimdi)

tabii: G (Genel gerçeğe çekerek mantığa uydurma

gerekçesidir.)

(d) Kültürel değerlendirme: Tartışmanın kültürel işleyişine yönelik açık soruya A:

argüman olarak cevap veriri ve argümanın gerekçelendirme kısmı için ise genel

gerçeğe çekerek mantığa uydurma yoluna gider.

2)Tartışma:

(a) Kesitlerin Yorumu: Daha önce uzman tartışmalarda tartışmacılar arası görüş

ayrılıklarının çoğunlukla uzlaşma amaçlı olduğundan bahsedilmişti. Buna ilişkin

örnek aşağıdaki kesitte verilmiştir. Bu tür konuşmalardaki argüman ve

gerekçelendirme işleyişi ise şu şekildedir: Kişiye daha önceden soru sorulmuştur, kişi

soruyu yanıtlar. 1. satırda A: ‘yani’ ile başlayan özet argüman şeklinde 1. argüman

ortaya atar. 2. satırda ‘tabii’ ile genel gerçeğe işaret ederek mantığa bürünme yoluyla

1. argümanını gerekçelendirir. ‘Ama’ ile başka bir konuşmacının itirazına karşı kendi

karşı düşüncesini ortaya atar. Karşı düşünce 2. argümandır. ‘Yani’ ile 2. argümanı

özetler. 4. satırda ‘kendisini kurtarmak ne demek?’ sorusu kavram açıklamaya ve

konu değiştirmeye yönelik stratejik bir retorik sorudur. Gerekçelendirmeye yardımcı

olmak için konuyu açıklamaya, örneklemeye gitmektedir. Retorik sorunun

cevabındaki örnekleme stratejik anlamda da dinleyenleri kendi tarafına çekmeyi

187

Page 199: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

amaçlamaktadır. 7. satırda stüdyodakilerin konuşmasına karşılık vermek için sesini

yükselterek argümanını tekrarlar. Niçin böyle konuştuğunu açıklar. Üst dile yönelik

eleştiri geldiğinden ‘onun için’ diyerek üst dile yönelik gerekçelendirmeye

gitmektedir. 9. satırda moderatör müdahale ediyor. Tartışmacıya alternatif soru

sorarak durumu netleştirmeye yardımcı oluyor. 11. satırda argümanını özetleyerek

yineleme gereğini duyuyor. 11-12. satırlarda argümanını gerekçelendirmek için

örnek anlatıya giriyor. Tersini düşünme örnekleriyle argümanını gerekçelendirmeye

yönelik strateji kullanıyor. 12-13. satırda ‘yani, yani’ argüman özete göndermede

bulunuyor. 13. satırda C: A:’nin kendisini yanlış anladığını düşünerek kendi

düşüncesini tekrarlar. 15. satırda argümanını netleştirir. 16. satırda C:’nin bu çabası

karşısında A: onu desteklediğini belirtir. Üst dile yönelik konuşur. 17. satırda C: üst

dile yönelik söylemde bulunur ve uzlaşmaya gider. ‘Ama’ diyerek karşı 2.

argümanını ortaya atar. Bu aralarda A: C:’ni sürekli bölerek baştan karşı çıktığı

düşüncesini desteklemektedir. 19. satırda C: 2. argümanını devam ettirmektedir.

‘Türkiye’nin geleceği açısından’ söylemi stratejik anlamda argüman düşüncenin

genel kabul edilen gerçeğe çekilerek, dinleyenleri destek alma yönünde bir

girişimdir.

(b) Kısmi transkripsiyon: 1 (Kişiye soru sorulmuştur. Cevaplar) A: Yani e (diğer tartışmacı araya konuşur: elbette) çok doğal

2 diye düşünüyorum. Tabii ki bir takım toplumsal sorunlar, duyarlılıklar felan filan olmak

3 durumunda. Ama ben Aydın Hocam gibi, yani bu ikisinin birbirini dışlayıcı olduğunu ve kendisini

4 kurtarmak, kendisini kurtarmak ne demek? İyi bir gelecek iyi bir iş, işte düzgün bir yaşam.

5 (Tartışmacılardan biri araya konuşur: Kendisi ile barışık, ailesi ile... A: konuşmaya devam eder.)

6 A: kendisi ile barışık, ailesine, çoluğuna çocuğuna muntazam, kabul edilebilir çağdaş düzeyde bir

7 yaşam. Bu bu çok kötü bir şey gibi gelmiyor bana, bu iyi bir şey gibi geliyor. (Araya girmek

8 isteyen var fakat A sesini yükselterek konuşmaya devam ediyor.) Ya hep eleştiriliyor da onun için

9 gençlerin bu şekilde bir tutuma sahip olmaları. B: Yok M: Aşırı bireycilik belki değil mi olsa olsa

10 eleştirilebilecek bir şey yoksa burada... A: (A argümanını tekrarlama gereği duyar ve özetler) Yani

11 şu tanımladığımız çerçeve, yani hangimiz hayır diyebiliriz ki buna M: evet. A: Ben iyi bir işte

12 istemem, pek gelir de istemem çoluk çocukta sürünsün e (stüdyodaki tartışmacılar güler) yani,

13 yani C: (A’nın karşı görüşte bulunduğu C kendini yeniden ifade etmek ister.) Hayır bireysel

14 kurtuluş planlarının yanında (Stüdyodakiler gülüşerek araya konuşurlar, fakat C konuşmaya

15 devam eder.) toplumsal. İkisinin paralel gitmesi gerekiyor aslında A: (araya girerek bu sefer C’nin

188

Page 200: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

16 düşüncesini destekler) Aynen, onu söylemeye çalışıyorum. Evet. ( Bu arada C’de konuşmasını

17 tekrar ederek sürdürmektedir.) C: ... ben de aynı şeyi söylemeye çalışıyorum ama toplumsal

18 duyarlılığın da gençliğin içerisinde A: (araya destekleyici konuşur) kuşkusuz! C: yerleşmesi

19 mutlaka A:(desteğini yineler) kuşkusuz! C:gerekli. Türkiye’nin geleceği açısından da gerekli diye

20 düşünüyorum ama...

(Moderatör: Tayfun Ertan, ‘Söz Sizde’ programı, CNN TÜRK, 13.09.2003, saat

22:10)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-13’ dosyasında ‘Sözsizde-Örnek2-

Film2’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

(c) İşleyiş şekli: Karşı düşüncelerin ortaya konulmasına yönelik argüman ve

gerekçelendirme kısımlarının işleyişi (mikro analizi) şu şekildedir:

...Soru A:Cevaplandırıyor. Yani: ÖA (1. satır 1. argüman özet

argüman şeklinde ortaya konuyor.

Tabii: G (Genel gerçeğe çekerek argümanı mantığa uydurma

yoluyla gerekçelendirme)

ama: 3. satır 2. argüman (karşı argüman şeklinde)

yani: 2. argüman özet (ÖA2)

onun için: G

yani: ÖA2 (tekrar)

örnek anlatı: N (Narration: Argümanın gerekçelendirme

kısmına ait girişimdir)

yani, yani: ÖA2 (göndermede bulunuyor)

C: Kendi düşüncesini savunuyor 15. satır 1. argüman

Ama: 17. satır 2. argüman (karşı argüman şeklindedir)

(d) Kültürel değerlendirme: Kültürel açıdan şunlar söylenebilir; birbirlerinin

düşüncesine ters düşen iki tartışmacı daha çok ‘fakat’, ‘ama’ şeklinde karşı

argümanları paslaşabilirler. ‘Yani’ ile özetlenen argümanların bu tip durumlarda,

gerekçelendirme kısımları daha çok stratejik anlamdadır. Stratejik girişim burada

diğer dinleyenleri mantıksal örneklerle kendine çekme girişimidir. Diğer

tartışmacının argümanına karşı çıkma gözlendiğinden, gerekçe yukarıdaki örneklerde

189

Page 201: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

190

olduğu gibi çünkü, mesela vb. başlangıç işaretleri ile başlamamıştır. Daha çok örnek

anlatı, hikayeleme vb. şeklindedir. Her iki tartışmacı da anlaşılmaya yönelik (üst dile

yönelik) girişimlerde bulunmuşlardır. Tartışmalar bu şekilde sürdürüldüklerinde üst

dile kaymalar daha da sıklaşmaktadır. Uzmanların tartıştığı talkshow örneği

olduğundan, tartışma konusu kişiselleşmemiştir. Bu durum uzmanların tartıştığı

talkshow programları için karakteristik bir özelliktir. Uzman tartışmalarda konunun

kişiselleşmemesinde moderatörün üstlendiği rolün de önemi büyüktür. Konun

yönlendirilmesindeki tutumunu diğer bir kesitte gösterecek olursak, öneminin daha

iyi anlaşılacağını düşünüyoruz:

Moderatörün konuyu yönlendirmesi örneği (gelişme): Uzmanların tartıştığı

talkshow programlarında genellikle moderatörün müdahalesi baskındır. Moderatörün

konuyu yönlendirmesi ve konunun değişmesine izin vermemesine yönelik aşağıdaki

örnekte, üst dile yönelik tartışmaların konunun tartışılmasını zorlayabildikleri gibi

duygusallaşmasına olanak tanırlar. Moderatörün duygusal tartışmaya olanak

vermemesi bakımından aşağıdaki örnek-kesitin açıklayıcı olduğunu düşünmekteyiz:

(a) Kesitin açıklaması: Stüdyoda bir izleyici, tartışmacılardan birine soru sormak

ister. 1-2. satırda A: sorusunu sorar. Soru açık sorudur ve arkasından ‘yani’ ile

soruyu açmak için ikinci bir açık soru sorulmuştur. Kişi sorudan sonra argümanını

ortaya atarken, 4. satırda moderatör üst dile yönelik anlaşılma sorusu sorarak

müdahale eder. A: cevap verir. Moderatör ‘ama’ başlangıç işaretiyle farklı bir şeyin

söyleneceğinin işaretini verir. 5. satırda A: sorusunu yineler. Moderatör anlamadığını

hissederek doğrudan argümanını ortaya atar. ‘Yani’ ile özetlemeye girişir. Bu arada

A: moderatörün sözünü keserek sorunu konuyla alakalı hale getirmeye çalışır. ‘Yani’

ile de bu niyetini özetlemeye çalışır, fakat sorunun yarısında yine Avrupa Birliği ile

ilgili soru sormaya girerek konudan kopmaya başlar. 7. satırda moderatör bir kez

daha sorusunun konusu hakkında uyarıda bulunur. Bu uyarı üst dile yöneliktir. Bu

arada sorunun yöneltileceği tartışmacı da moderatörü onaylar. Moderatör ‘ama, yani’

ile üst dile yönelik olarak tartışmanın konusunun bu olmadığını bir kez daha özetler.

8. satırda A: ‘ama, pardon bir şey söyleyebilir miyim?’ ile tamamen üst dile yönelik

Page 202: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

konu tartışmasına girmektedir. ‘Ama’ ile başlayan tümcede karşı düşüncede bir

şeyler söyleneceğinin işareti verilmektedir 11. satırda ‘yani’ ile bu düşüncesini

özetler. Moderatörden gerekçe istemek amaçlı üst dile yönelik soru sorar. Moderatör

12. satırda üst dile yönelik bu soruyu ‘çünkü’ ile gerekçelendirmeye başlar. ‘Mesela’

ile örnek verir. Moderatör detaylı bir şekilde konusunun dışına çıkmayacağını A:’ne

anlatmaya çalıştıktan sonra tekrar konusuna döner.

(b) Kısmi transkripsiyonu: 1 (Stüdyoda bir izleyen, tartışmacılardan birine soru yöneltmek üzere söz hakkı almıştır.) A: ...

2 Türkiye nereye gidiyor? Yani Avrupa Birliğinin geleceği nerede? B: (Tartışmacı dinlediğini

3 belirtir) Hm, hm. A: Tamam. Avrupa karşıtı, Avrupa Birliği karşıtı bir insan değilim. M: (A:’ne

4 müdahale eder) Soru bu mu? A: Evet. M: (Moderatör ve A aynı anda konuşurlar) Ama biz burada

5 A: Avrupa Birliğinin geleceği nerede? M: Avrupa Birliğini konuşmuyoruz. A: Yok M: Yani e A:

6 Ben bir öğrenci olarak soruyorum bunu, yani e şey değil. Sonuçta bize (2) amaç olarak gösterilen

7 Avrupa Birliği acaba nereye kadar devam edecek? M: E bu Avrupa Birliği sorusu kusura bakma B:

8 Evet, doğru. M: Ama, yani bu tartışmanın konusu e değil. E A: Ama, pardon bir şey söyleyebilir

9 miyim. (Moderatör Avrupa Birliği konusunu konunun dışında olduğundan kapatmaya çalışsa da

10 A: ısrar eder.) Biz öğrencilere Avrupa Birliği bize kurtuluş olarak gösteriliyor. (1) Niye bu

11 sorunun tar, yani bu konunun tartışması neden değil? (A tartışmayı sürdürmekte ısrar ettiği için

12 dile yönelik olarak tartışmanın konusunu sorgulamaktadır.) M: Çünkü Avrupa Birliği konusunu

13 tartışırsak ancak ona yanıt e çıkar bu masadan. Biz şu anda sizlerin Avrupa Birliği konusunda

14 mesela eğilimlerinizi konuşabiliriz de, Avrupa Birliğinin kendisini konuşamayız burada.

15 (Moderatör detaylı bir şekilde konusunun dışına çıkmayacağına yönelik gerekçesini A’ya anlatır ve

16 konusuna döner.) Peki başka soru? (3) Soru yoksa o zaman ben sizi başka bir konuya e getireyim...

(Moderatör: Tayfun Ertan, Söz Sizde programı, CNN TÜRK, 13.09.2003, saat

22:10)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-13’ dosyasında ‘Sözsizde-Örnek1-

Film3’ olarak Ek 3’te sunulmuştur.)

(c) İşleyiş şekli:

A: Sa+‘yani’ (özet Sa) M:Cevap yerine üst dile yönelik karşı soru.

A:Cevap (üst dile yönelik) +Sa M: ‘ama’ karşı 1.argüman (üst dile yönelik)

A:‘yani’ ile üst dile yönelik kendi sorusunu açıklama+Sa M: 1.argüman tekrar

(üst dile yönelik)

191

Page 203: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

ama, yani:A1 tekrar, ÖA1

A: Ama, yani: Karşı argüman, ÖA (Üst dile yönelik soru) M: Çünkü: gerekçe

(Üst dile yönelik açıklama)

Mesela: Üst dile yönelik örnekleme

(d) Kültürel değerlendirme: Kültürel anlamda şunlar söylenebilir; yukarıdaki

örnekte, tartışma konusu üst bağlama yönelik soru ve cevaplarla yürütülmektedir.

Konunun sürekli olarak üst dilde tartışılması, çoğu zaman tartışma kirlenmesiyle

sonuçlanabilmektedir. Bu tarz tartışmalarda eğer kişiler olayı kişiselleştirerek

sürdürürlerse ‘tartışma kirlenmesi’ kaçınılmazdır. Yukarıdaki örnekte konunun

kişiselleşmesi moderatör tarafından engellenmiştir.

3) Bitiş, Kapanış: Moderatörün konuklarına ve izleyenlere teşekkür ediyor, bir hafta

sonraki yayında tekrar başka bir konuyla geleceğini haber vererek veda eder.

1 M: Peki sizlere çok çok teşekkürler, sizlere stüdyoda katılanlara çok teşekkürler. Haftaya bir başka

2 konuda yine birlikte olacağız. (Programın kapanış müziği başlar.) İyi geceler.

(Moderatör: Tayfun Ertan, Söz Sizde programı, CNN TÜRK 13.09.2003, saat 22:10)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-13’ dosyasında ‘Sözsizde-Örnek2-

Film4’adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

Türkçe Örnek 3:

Bu yayının tam analizi Ek 1’dedir. Burada örnek oluşturulması dolayısıyla Ek 1’den

alıntı yapılmıştır ve makro-mikro kısmına dair, giriş, tartışma ve sonuç bölümleriyle,

tartışma bölümünde yer alan soru tipleri, argüman, argümanın gerekçe kısmı ve özeti

transkripsiyonda gösterilmek istenmiştir.

Transkripsiyon şu şekilde okunmalıdır: Tartışma konuşmaları sekmelerle girintili

yazılmıştır. Konuşma içindeki kalın yazılar, gerekçelendirmeyi başlatan ayırt edici

işaretini göstermektedir. Sayfanın solunda verilen harfler konuşan kişilerin isim ve

soyadlarının baş harfleridir (burada moderatör için M: kullanılmıştır), C= cevap, A= 192

Page 204: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

193

satırda kullanılan argümanı -kaçıncı argüman olduğunu yanına konan sayılarla-

gösterir. Soru tipleri, gerekçe ve gerekçe türleri gösterilmektedir. Konuşma satırının

altında, parantez içinde gerekli görülen yerlerde ayrıca yorum ve açıklama

verilmiştir. (Kısaltmaları karşılaştırmak için bkz. Bölüm 2, Başlık 2.1.4.)

Programın Adı: Söz Sizde

Tarih: 6.9.2003 Genel Konu

‘Düşünsel Yaratıcılık Olarak Sanat Üretimi

Ve Tüketimi. Türkiye Gerçeği’

Program

Kaynağı

Program Tipi Moderatör ve

Tartışmacılar

Konu Akışı (Mikro Analiz

aşağıda verilmiştir)

-CNN TÜRK

-22:10(TR saati)

-Süre: 2 saat

-Haftalık canlı

yayınlanan

program

-4 tartışmacı

-Stüdyo izleyeni

var

-Telefon

Bağlantısı yok

-Moderatör:

Tayfun Ertan

-Tartışmacıların

adı:

-Hüsamettin

Koçan,

-Beral Madra,

-Vecdi Sayar,

-Serhan Ada

1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş

geldin bölümü, ana başlık sunumu ve

Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri

hakkında bilgi)

2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-

(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma

bölümü

3. Kapanış: -Teşekkür, haftaya buluşma dileği,

-Veda (bazen tartışılanları Özetleme)

1) Giriş: Moderatör ve tartışmacılara ilişkin kısaltmalar yapılmıştır. Bunlar şu

şekilde verilecektir:

Moderatör: Tayfun Ertan (M)

Hüsamettin Koçan (HK)

Beral Madra (BM)

Vecdi Sayar (VS)

Serhan Ada (SA)

M: Karşılama: İyi akşamlar söz sizde programına hoş geldiniz.

Konu: Bu gece konumuz sanat. Siyaset, dış siyaset, ülke sorunları, ekonomi

değil. Gerçekten çok önemli ve bir kenara bırakılmış bir konu ve bu

sanat sözcüğünün kullanımında ciddi bir talihsizlik yaşadığımız bir

dönemde yapıyoruz. Eğlenceyle sanatı da birbirine soktuk ve

Page 205: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

194

önümüze geleni de sanatçı olarak tanımlamaya başladık. Bu akşam

düşünsel bir yatıcılık olarak sanat üretiminden ve tabii aynı zamanda

sanat tüketiminden söz edeceğiz ve Türkiye nerede bu konuda ne gibi

sorunlarla karşı karşıya, bunu ele almaya çalışacağız bu söz sizde

programında.

Konuklar: Konuklarımız solumdan başlıyorum:

Prof. Hüsamettin Koçan hoş geldiniz efendim. Marmara Üniversitesi

Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Sayın Koçan, ama aynı zamanda

sanatçı ve geleneksel kalıpları değiştiren bir kişi olarak tanınıyorsunuz

Sayın Koçan’ı ve belirtmeden edemeyeceğim, Sayın Koçan alternatif

bir müze yarattı aslında Marmara Üniversitesinde, olağan üstü bir

çaba.

Beral Madra Çağdaş Sanat Merkezi yöneticisi, sanat eleştirmeni,

öğretim üyesi, küratör, daha eklenecek eminim eksik kalan pek çok

şey vardır ama burada gerçek bir sanat kişisi olarak tanıyoruz.

Vecdi Sayar Bilgi Üniversitesinde öğretim görevlisi, aynı zamanda

sanat eleştirmeni, sinema, tiyatro deyince özellikle Vecdi Sayar’ın

adını anmadan edemiyoruz. Ama son zamanlarda da sanatı sadece

İstanbul’un ve merkezin sanatı olmaktan çıkartma çabalarında yine en

başta görüyoruz.

Serhan Ada Bilgi Üniversitesinde uzunca ismi olan bir bölümün ve

programın başkanı. Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi Programı’nı

yönetiyor Serhan Ada Bilgi Üniversitesinde, aslında galiba tekil bir

Sk: yer değil mi? Türkiye’de bir ikinci örneği var mı?

(Kapalı soru direk evet veya hayır gibi kesin cevapları gerektirir.)

SA/C: Kültür Yöneticisi yetiştirmek anlamında yok. Evet.

(Cevap kısa bir açıklamayla kesin bir yanıt veriliyor)

M: Ki önemli bir nokta ama biz tabii buna da geleceğiz, yönetime.

(Konuyu değiştiriyor.)

Page 206: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

195

2) Tartışma, Gelişme:

M/So: Beral Hanım sizle başlayalım lütfen. Sanat üretim ve tüketimine

baktığınızda şu son bize 15-20 yıla baktığınızda ne gördünüz ve şimdi

nerdeyiz? O bize bir çıkış noktası olsun.

(Soru açık soru 5N+1K sorusu, ne-nerede ile yapılmıştır. Hedefi yoruma açık

cevaptır.)

BM/C: A1: En ince noktaya dokunuyorsunuz bellek konusuna,

gerçekten bugün çok gereksinim var şöyle bir geriye dönüp, ne oldu

G: ne bitti bu kadar yıldır. Çünkü çok canlı işte zengin bir kültür

ortamında yaşıyor gibiyiz.

(Soru açık olduğundan, konu kişiye istendiği gibi cevap verme hakkı tanıyor. Kişi

stratejik olarak istediği noktadan konuya girebilir. Birici argüman, stratejik olarak

inandırıcılığı artırmak için genel bilinene çekilerek aktarılıyor, çünkü ile argümanın

gerekçelendirilme kısmı başlatılıyor.)

G: Ve tabii gençler özellikle 20 yıl önce nasıldı bu ortam, pek onların şu

anda belleklerinde böyle bir şey yok.

(Birinci argümanın gerekçelendirilme kısmına genelden hareketle ikinci bir

gerekçelendirme olarak ‘ve’ ile başlayan ek ‘ile’, devam ediliyor.)

N: Evet, ben işe başladığım zaman, ki bu aşağı yukarı 80’li yılların başı

A2: Türkiye sanat ortamı oldukça dışarı kapalı bir sanat ortamıydı.

(Kendinden örneklemeyle ikinci argümanın gerekçelendirilme kısmı anlatı şeklinde

ortaya konuyor.)

G: Tabii bunun nedenleri siyasal, ekonomik, bilinen nedenler

(İkinci argümanın gerekçelendirme kısmı genele çekilerek aktarılıyor.)

A3: ve tam da benim işe başladığım sırada bir travma geçirmekteydi ülke

1980 başı. Ama o sırada da galiba bizdeki bu siyasal bunalımın da bu

şekilde dışa karşı başka şekilde gösterilmesi gerekiyordu

Page 207: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

196

(Üçüncü argüman ortaya konuyor.)

N: ve 1983’te Anadolu Medeniyetleri sergisi oldu,

Sb: bilmiyorum hatırlıyor musunuz?

(Stratejik bir boş sorudur. Cevabı önemli değildir, fakat üçüncü argümana yönelik

gerekçelendirme kısmında amacını kesin olan bir tarihsel gerçeğe bağlayarak

izleyenlere karşı düşüncesini inandırıcı kıldırmak işleyişindedir. Kişilerin onaylaması

beklenir.)

M: Evet.

(Boş soruyu moderatör onaylıyor. Bu aynı zamanda devam et anlamına gelen bir

evettir.)

BM:A4: Ve o sergi gerçekten Türkiye’deki Sanat Tarihçisi işte Arkeolog,

Sanat Uzmanı potansiyelini birden bire kendiliğinden ortaya çıkarttı.

(Dördüncü argüman ortaya konuyor.)

ÖA: Yani böyle bir potansiyel vardı.

(Özet argüman, dördüncü argümanı özetliyor.)

Sb:ÖA: Neydi bu? Yani bu sonuçta uzun bir modernizmin etkilerini görebildik

biz orada

(Boş soru, dördüncü argümanı tekrar özetlemek amacıyla kullanılıyor. Ayrıca

Argümana ilişkin argümanın gerekçe kısmı sunulmadığından, stratejik olarak cevabı

beklenmeyen boş soru stratejisiyle olaya dikkat çekilmektedir. Bu şekilde tekrarlar

da olaya dikkat çekilmek istendiğini belirtiyor. Gerekçelendirme üçüncü argümanın

gerekçelendirme kısmına bağlanmıştır.)

N: ve çok yaygın sergiler yapıldı.

(Üçüncü argümanın gerekçelendirilme kısmı anlatı şeklinde tekrarlanıyor.)

Page 208: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

197

A3-4: Ve bu dışa karşı çok iyi bir gösteri de oldu bence tam o sırada da

gerekliydi sanıyorum böyle bir şeyi göstermek.

(Üçüncü ve dördüncü argüman tekrarlanıyor. Bence argümanı başlatın ayırt edici

işarettir.)

N: Ve hatırladığım kadarıyla çok büyük para yardımları geldi, müzeler

yenilendi, hatta Türk İslam Eserleri Müzesi biliyorsunuz o sırada,

biliyorsunuz bu, şu yerine taşındı. Ve

(Kendisinin de tanık olduğu bir anlatıma girerek, genel yapılanlardan da bahsederek

yukarıda tekrarladığı üçüncü ve dördüncü argümanları inandırıcı kılmaya çalışıyor.

Ayrıca biliyorsunuz şeklinde bir onaylama istemi de buna işaret etmektedir.)

M/Sü: Bu 80’lerin ilk yarısı değil mi?

(Değil mi üst dile yönelik doğrulama sorusudur. Anlaşılmak içindir. Cevabın kesin

olması beklenir.)

BM/C: 83, 83.

(Kesin cevap geliyor.)

A5: Bence bu Türkiye’deki sanat ve kültür ortamına büyük bir ivme

kazandırdı ve benim çalıştığım alanda da bir sergi gerçekleşti.

(Bence ile beşinci argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: Yani işte resim, heykel, seramik vs. arkeoloji müzesinin yeni

onarılmış olan salonlarında.

(Yani özet argümanı başlatıyor. Argüman özetlenerek netleştiriliyor.)

(...)

Page 209: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

198

3) Sonuç, Kapanış:

M:Konu özeti: Pekala kocaman bir konunun, gene (yine) bir kısmına hiç değilse

değinebildik.

Teşekkür: Sizlere, bizi izleyenler adına tek tek teşekkür ediyorum.

Kapanış: Haftaya yine birlikte olacağız yine aynı saate iyi geceler.

(Yayının tamamına ilişkin sınırlandırılmış transkripsiyon çok uzun olduğundan

küçük puntoyla çalışmanın sonunda, Ek 1’de verilmiştir.)

4.2. ALMANCA ÖRNEKLER

Almanca örnekler art arda yayınlanan programlardan seçilmiştir. Konular tesadüfidir.

Moderatörlüğünü Mybritt İllner’in yaptığı ve ZDF’te haftada bir, geç saatlerde

(22:15) yayınlanan, bir saat süreli programın yayınlarının konusu sırasıyla şöyledir:

Ek 2’de tamamı incelenen yayın 10.07.2003 tarihinde, Peter Müller, Olaf Scholz,

Ursula Engelen-Kefer, Guido Westerwelle ve Lothar Bisky’nin –alanında uzman beş

kişinin katılımlarıyla gerçekleşmiştir. Konu başlığı, ‘Reform-Roulette: Wie Teuer

Wird der Aufschwung’ olmuştur. Bu yayın Ek 2’den kesitlerle çalışmaya alınmıştır.

Sadece giriş, gelişme ve sonuç kısımlarından kesit alınarak, kutu içinde transkripte

edilen yayın 17.07.2003 tarihinde gerçekleşmiş, Corny Littmann, Michael Glos,

Christine Scheel, Mathias Platzeck, ve Petra Roth’un, -alanında uzman beş kişinin-

katılımıyla, konu başlığı ‘Deutschland in den Miesen –Wer Zahlt die neue

Schulden?- tartışılmıştır .

24.07.2003 tarihinde yayınlanan, Horst Seehofer, Marion Caspers-Merk, Thomas

Isenberg, Patrick Schwarz-Schülte, Manfred Richter-Reichhelm ve Michael Stich’in

katılımlarıyla, -konusunda uzman altı tartışmacının katılımıyla- gerçekleşen yayının

konu başlığı ‘Abkassiert Statt Reformiert -Wehe Wenn der Artzt Kommt’ olmuştur.

Page 210: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Almanca Örnek 1:

Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programına örnek olarak Mybritt Illner’in

sunduğu 17.07.2003 tarihli ‘Berlin Mitte’ programından kesitlerle işleyiş ve kültürel

incelemeye yönelik örnekler şu şekildedir:

Program Adı: Berlin Mitte

Tarih:17.07.2003 Genel Konu

‘Deutschland in den Miesen -Wer Zahlt die

neue Schulden?’

Program

Kaynağı

Program Tipi Moderatör ve

Tartışmacılar

Konu Akışı (Mikro Analiz

aşağıda verilmiştir)

-ZDF

-22:15

-1 saat süreli

-Haftalık

Program

- 5 Tartışmacı

-Stüdyo izleyenleri

var

-Telefon

Bağlantısı yok

-Moderatör:

Mybritt Illner

-Tartışmacılar:

Corny Littmann,

Michael Glos,

Christine Scheel,

Matthias

Platzeck,

Petra Roth

1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş

geldin bölümü, ana başlık sunumu ve

Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri

hakkında bilgi)

2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-

(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma

bölümü

3. Kapanış: -Teşekkür, haftaya buluşma dileği,

- veda (bazen tartışılanların özeti)

1) Giriş:

Program Kurgusu ve programa giriş şu şekildedir: Almanca programın kurgusu

Türkçe programa göre daha farklıdır. Konuk tanıtımını moderatör yapmaz. 1-6.

satırlarda stüdyoya arkadan verilen bir ses konukları tanıtmakta, konukların konu

hakkındaki görüşlerini kısaca özetlemekte ve moderatörü sunmaktadır. 7. satırda

moderatör konuşmaya başlar. Herkesi selamlar, iyi akşamlar diler ve 8-14. satırlarda

konuya yönelik konuşmaya başlar. Tartışılacak konuya ilişkin sorular ortaya atar.

1 (Arka fondan bir ses müzik eşliğinde tek tek programa davetli konukları tanıtır ve onların

2 düşüncelerini özetler) A: ... sonst ersticken wir an den Zinsen. Der CSU Landesbürochef Michael

199

Page 211: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

3 Glos kann mit dem Regierungskonzept zur Steuerreform nichts anfangen. Die Grüne

4 Finanzexpertin Christine Scheel sagt die geplante Steuersenkung ist eine Riese Chance für das

5 Land und Petra Roth die Präsidentin des deutschen Städtetages klagt die Regierung lässt die

6 Gemeinden im Stich. (4) Sie sind zur Gast bei Mybritt Illner. (stüdyoda alkışlar).

7 M: Ich darf Sie ganz herzlich begrüßen. Schönen guten Abend. (2) Ich weiß nicht wie es Ihnen

8 geht man möchte doch gerne mal wissen wie es Hans Eichel seinerzeit seinen Kindern auf den

9 Weg gegeben hat. Ist es so was in der Art wie ‘und immer schön schulden machen dann kommt ihr

10 weit!’ wahrscheinlich eher nicht, wahrscheinlich hat auch er seinen Kindern gesagt ‘gib nicht mehr

11 aus als du hast, dann kommst du auch nicht in Schwierigkeiten.’ Warum gilt für ein großes Land

12 nicht das selbe. Warum will Hans Eichel mit uns zusammen plötzlich noch mehr auf Pump legen,

13 warum kaufen wir dann mehr ein. Wir fragen uns auch immer noch, warum brauchen mancher

14 Fußballer mehr Geld als andere...

(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 17.07.2003, saat 22:15)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-17’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek1-

Film1’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

2) Gelişme:

(a) Kesitin açıklaması: Moderatörün tartışma konusuyla ilgili ilk sorusu ve soru-

cevap paslaşmasına bağlı argüman ve gerekçelendirme kısmına yönelik işleyiş şu

şekildedir: Moderatör 1. satırda kapalı soru sorar. A: 1. argümanında bunun

yetmediğini söyler. 2. satırda moderatör daha mı fazla diyerek üst dile yönelik

anlaşılma sorusu sorar. A: bunu 1. argümanına paralel bir şekilde doğrular. 3. satırda

moderatör konuyla alakalı bir açık soru sorar. 4-10. satırda ‘also ich’, ‘ich finde’ ile

A: daha önce konuşmuş olan Bay Glos’un düşüncelerini özetleyerek, argüman ortaya

atar. 11-12. satırda ‘denn ich glaube’, 12. satırda ‘ja ich denke’ ile 2. argüman ortaya

atılır. 13-15. satırda, ‘für mich heißt’ ile 3. argüman ortaya konur. 14. satırda ‘für

mich heißt’ kavram açıklamaya yöneliktir. Bir gerekçelendirme biçimi olarak

kavramdan ne anladığını açıklamaya yöneliktir. 15. satırda ‘und eins dürfen wir nicht

machen’ daha önce konuşmuş birinin argümanına karşı 4. argüman ortaya

atılacağının işaretini verir. Nitekim ‘glaube ich nicht’ ile karşı argüman ortaya konur.

16. satırda yanındaki tartışmacıya dönerek, konuşur. Buradan anlaşılan karşı

argümanın bu tartışmacının söylediklerine yönelik geleceğidir. 17-18. satırlarda

söyleyeceğini ifade etmekte zorlanır. Moderatör duruma müdahale ederek, ifadesine

200

Page 212: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

yardımcı olur. 21. satırda 4. argüman bir kez daha ortaya konmaktadır. 21-23.

satırlarda argümanların gerekçelendirme kısımları kendine yönelik örnek anlatı

şeklindedir. 21. satırda ‘für mich’ ile A: nasıl anladığını ve kendisine ne anlam ifade

ettiğini de belirtir. 24. satırda ‘und’ ile başlayan tümcede 4. argüman bir kez daha

ortaya konur. 26. satırda moderatör başka konuşmacıya söz hakkı verir.

(b) Kısmi transkripsiyonu:

1 M: ... Milliarde wird die Neuverschuldung in Ihrem Haus betrachtet. A: Leider wird es nicht

2 reichen. M: Noch mehr? A: Hm, hm (aynı zamanda kafa sallar)

3 M: Und wie rechnen Sie das wieder schön?

4 A: Also, ich kann mich bloß anschließen, ich finde der Abend hat sich gelohnt mit dem Satz

5 von Herrn Glos. Was wir im Moment haben ist die Notwendigkeit wenigstens für eine

6 Wegstrecke gewisse in Deutschland was gemeinsames zu machen. Ich zweifele ein bisschen

7 ob das Klassische, von mir hoch geschätzte Rollenverteidigung zwischen Regierungen und

8 Oppositionen 35 Jahren im Land gelebt, wo es dies (1) zusammen den es nicht gab, den will ich

9 nicht wiederhaben, ob das im Moment wirklich allein nicht seelisch macht, und deshalb war ich

10 sehr froh das da ein Nachsatz kam, dass man im Moment auch ein Teil Gemeinsamkeit zeigen

11 muss, denn ich glaube das deutlich ist und das sollten wir uns ganz klar sagen, wir sind in der

12 tiefsten Krise. Ja ich denke, wird überhaupt seid bestehen der Bundesrepublik. So weit muss

13 man, wahrscheinlich schon zurück gehen. Das muss man sich, klar sagen und wenn das so

14 ist dann muss man daraus Schlussfolgerungen ziehen und eine der Schlussfolgerungen für mich

15 heißt, dass man jetzt, ein Stück gemeinsam machen muss. Und eins dürfen wir glaube ich

16 nicht machen M: Hm hm A: wie sie die Operation nennen, (Yana dönerek tartışmacıya

17 seslenir) deswegen ja schon eine, ob es ein Notoperation ist ob’s, ob’s eee (söyleyeceğini

18 ifade edemez ve el kol hareketleri yapar) M: (Moderatör yardım eder) Operation am offenen

19 Herzen A: (elleriyle daire çizerek) ob’s die Operation Hoffnung ist oder was auch immer. Die

20 Frage nach der Alternative müssen wir uns stellen. Wenn wir das nicht täten M: Hm, hm A: wo

21 stehen wir dann in eins zwei Jahren. Und das ist für mich auch die bewegende Frage, wenn ich

22 auch auf meinem Haushalt kucke, natürlich sehe ich eine Lücke M: Ja A: Wenn die Steuerreform

23 vorgezogen wird. Aber was passiert mit der Lücke, wenn wir nichts machen. Vielleicht wird sie

24 ja am Ende noch größer. Und das ist, das sind die Zwei Herzen M: Hm, hm A: die da auch in

25 meiner Haushaltsbrust M: Hm, hm A: Ee mit Blick auf Land Brandenburg schlagen.

26 M: Petra Roth...

(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 17.07.2003, saat 22:15)

201

Page 213: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-17’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek1-

Film2’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

(c) İşleyiş şekli: Yukarıdaki kesitte argüman ve gerekçelendirme kısmına yönelik

işleyiş (mikro analiz) şu şekildedir:

Kapalı Soru (Sk) Cevapta; 1. satır 1. argüman

Üst dile yönelik soru (Sü) 2. satırda 1. argümanı destekleyen onaylama

3.satırda açık soru (Sa) ‘also’ ile 2. argüman özet şeklinde ortaya

konuluyor. Bundan sonra sürekli argüman ortaya

konmaktadır: 4. satır: also ich, ich finde: Argüman

11.satır: denn ich glaube: 3. argüman

13-15 satır: ja ich denke: 4. argüman

für mich heißt: Kavram açıklamaya

yönelik gerekçe

15. satır: glaube ich nicht: 5. argüman (Karşı

argümandır)

21-23. satırlarda argümanların gerekçelendirme

kısmı örnek anlatı şeklindedir. 24. satırda ‘und...’

ile

5. argüman tekrar ediliyor.

(d) Kültürel değerlendirme: Almanca tartışma kültürü çevresi açısından

bakıldığında şunlar gözlenmektedir: Gerekçelendirmeler oldukça azdır. Çünkü

(weil), mesela (zum Beispiel) gibi kullanımlara fazla rastlanılmaz. Bunun yerine

örnek anlatıyla gerekçelendirme ve kavram açıklaması şeklinde gerekçelendirme söz

konusudur. Peş peşe argümanlar kullanılmaktadır. Argümanlar çoğunlukla ‘ben’,

‘bence’, ‘bana göre’, ‘düşünüyorum’ gibi ayırt edici işaretleriyle başlatılır.

Argümanın özetlenmesi son derece azdır. Bu noktada argümanın tekrarı göze

çarpmaktadır.

202

Page 214: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Tartışma:

(a) Kesitin açıklaması: Moderatörün tartışmayı yönlendirmesi ve kontrolü

sağlaması söz konusudur. Tartışmacıların bağrışmaya gitmeden düzeyli biçimde

tartışmayı sürdürmesine yönelik argüman ve gerekçelendirme kısımlarına yönelik

işleyiş şu şekildedir: Konuşma akışını düzenlemek için 2. satırda moderatör hem

eylem ile hem de söz ile, tartışmacıya söz hakkı vermeye çalışır. Moderatörle aynı

anda B:’de konuşur. 4. satırda A: bölerek araya konuşur. B: konuşmasını bozmadan

devam eder. 5. satırda sözü A tarafından kesilince, konuşma sırasını ona bırakır. 6.

satırda C:’de söze karışır. B:’nin konuşması kesildiğinden argümanını ancak 4,5,7.

satırlarda söyleyebilmiştir. 7-8. satırlarda ‘in Frankfurt zahlen ...1 Euro

Gewerbesteuer’ ile argümanını destekleyen bir örnek verir. 9. satırda C: doğrudan

B:’ne konuşur. ‘Aber’ ile başlayan tümce B’nin argümanına karşı argümandır. C: Üst

dile yönelik soruyla devam eder. B: konuyu bildiğinden bahseder. 11. satırda C:

hayır diyerek yanlış bildiğini söylemek ister. Bu arada moderatör konuyu

değiştirmeye çalışır, fakat C: moderatörün uyarısına karşılık, söyleyeceklerini kısaca

anlatacağını belirterek, konuşmaya devam eder. 13. satırda moderatör izin vermese

de B:’ne bakarak devam eder. 14-15. satırlarda üst dile yönelik sorusunun cevabını

kendi verir ve B:’ne yönelerek, bunu çok iyi bildiğini söyleyerek, sözünü bitirir. B:

C:’ne ‘aber’ ile başlayan bir karşı argümanla cevap verir. 16. satırda moderatör B: ile

C: arasındaki bu polemiğe daha fazla izin vermemek için sözün keser ve izleyenlerin

konuşmayı takip edebilmeleri için kısaca konuyu özetlemeye başlar. Bu arada B’de

moderatörle aynı anda konuşmaktadır. Fakat moderatör onları dinlemeden

konuşmayı sürdürür. Bu stratejik anlamda ‘artık sana söz hakkı vermiyorum’

anlamına gelmektedir. 18-19. satırda başka bir tartışmacıya söz hakkı verir.

(b) Kısmi transkripsiyonu:

1 A: ... würden Sie uns die Bude über dem Kopf anzünden. M: (El işaretleriyle konuklara söz hakkı

2 sıralaması göstermeye çalışır) Fragen wir der Sozialdemokratische Ministerpräsident. B:

3 (Moderatörle aynı anda B: de konuşur) Steuerreform von Herr sozialdemokratischen (..) hat dazu

4 geführt, A: (araya konuşur) Ja so war es B: dass in den großen Städten nur zwanzig Prozent der

5 Unternehmen ja A: (sözü A tarafından kesilir, sözü susarak A:’ne verir.) die Vorsitzende des

203

Page 215: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

6 Finanzsauschnitts C: (Dayanamayıp söze karışır) 20 Prozent der Unternehmen überhaupt A:

7 tauschen B: ... (Sözü kesildiğinden anlaşılamamıştır) Gewerbesteuern zahlen in Frankfurt zahlen

8 die großen Banken nicht ein Euro Körperschaftssteuer und nicht 1 Euro Gewerbesteuer C:

9 (B’ye karşı düşüncede tekrar söze karışır. İşaret parmağıyla da uyarı verir) Aber das ist jetzt

10 Korrigiert, Sie wissen aber womit das zusammenhängt? B: Ja. Die Steuerreform von 2000 C:

11 Moment, nein, nein. Das hängt M: (Moderatör müdehale eder) Ich wollte jetzt nicht C:

12 (Moderatörün de sesini ve ona birkaç şey söylemek istediğinden bahsederek söz hakkı istemeye

13 çalışır) Ich wollte es kurz fassen M: Jetzt nicht (diyerek söz hakkı vermek istemez fakat C kendi

14 kendine söz hakkını alır ve B:’ne yönelerek konuşur) Das hängt an der wirtschaftlichen Lage

15 und den Wertberechnungen. Das wissen sie ganz genau (işaret parmağını C’ye doğrultarak) B:

16 Aber das ist nicht zu Ende geführt worden, (B’yi yanıtlar) und M: Und jetzt (B sözünü keser

15 ve konuştukları anlaşılmaz) B: ... (Moderatörle birlikte konuşmaya devam eder) M: (Olanları

16 özetlemeye çalışır.) gab es eine Korrektur, und die Gewerbesteuer ist mittlerweile ein bischen

17 gestiegen. B: ...(Konuşmasını bitirir.) M: (Moderatör B’ye söz hakkı vermemecesine

18 konuşmasını sürdürür) Ich frage trotzdem diesen man hier noch mal. Nämlich Matthias Platzeck

19 ob er sich die Jacke nicht, anziehen muss?

(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 17.07.2003, saat 22:15)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-17’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek1-

Film3’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

(c) İşleyiş şekli: Yukarıdaki uzmanların tartıştığı talkshow programının argüman ve

gerekçelendirme kısmının işleyişi (mikro analizi) şu şekildedir: Moderatör başkasına

söz vermesine rağmen B: konuşmaya devam eder.

B: 3,4,5 ve 7. satırda 1. argümanını sürekli kesilerek ortaya koyar.

7-8. satırda 1. argümanı örnekler (Frankfurt örneği üzerinden)

C: ‘aber’ 1. karşı argüman + Sü (karşı argüman ortaya atar ve üst dile yönelik

soru sorar)

B: 10. satırda soruyu 2. argüman olarak yanıtlar

C: 14-15. satır 2. argüman (üst dile yönelik sorusunu kendi yanıtlar)

B: 16. satır ‘aber’ 3. argüman (C:’nin 2. argümanına karşı argüman)

(d) Kültürel açıklama: Tartışma kültürü açısından düşünüldüğünde B: ve C:’nin

tartışmasından hareketle şu değerlendirmeler yapılabilir: Gerekçelendirme neredeyse

204

Page 216: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

hiç yoktur. 7-8. satırlarda argümanı örnekleyen bir anlatı söz konusudur.

Konuşmanın işleyişi B:’nin argümanına karşı C:’nin argümanı niteliğindedir. ‘Aber’

ile karşı argüman ortaya konmaktadır. Tartışma asla kişiselleşmemekte, konu odaklı

sürmektedir. Üst dile yönelik sorularda dahi, kişiselleşme yoktur, sadece kişinin konu

hakkındaki bilgisini ölçülecek nitelikte strateji kullanımı söz konusudur.

3) Bitirme, kapanış: Moderatör konuklarına ve izleyenlerine ayrı ayrı teşekkür eder.

Kanalın yayın akışına göre sıradaki filmden bahseder. Bir sonraki perşembeye kadar

hoşça kalın diyerek veda eder.

1 M: Ich möchte mich herzlich bedanken für A: (Tartışmacı araya konuşur)... auch gegeneinander M:

2 (Moderatör ona söz hakkı vermemek için konuşmaya devam eder) diese Runde an diesem heutigen

3 Donnerstag abend. Ich fange wieder an ein wenig schneller zu sprechen. Danke wie immer für die

4 Aufmerksamkeit. Merci in die Runde. Viel Freude beim Vermehren der hoffentlich gewonnenen

5 Einsichten und gebe nicht an Johannes B: Kerner weiter der immer noch in der Sommerpause ist,

6 logisch ist ja auch ein fleißiger Junge, sondern es folgt jetzt ein Spielfilm, der auf den schönen Titel

7 hört ‘die Rückkehr der schwarze Buddha’ völlig unpolitisch soll ein Krimi sein (tartışmacılar güler)

8 Kucken Sie ihn einfach an. Tschüß bis nächsten Donnerstag. (İzleyici alkışlar başlar) Schau!

9 (Kapanış müziği)

(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 17.07.2003, saat 22:15)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-17’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek1-

Film4’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

Almanca Örnek 2:

Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programına örnek olarak Mybritt Illner’in

sunduğu 24.07.2003 tarihli ‘Berlin Mitte’ programından kesitlerle işleyişe ve kültürel

incelemeye örnek şu şekildedir:

205

Page 217: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Program Adı: Berlin Mitte

Tarih: 24.07.2003 Genel Konu

‘Abkassiert Statt Reformiert -Wehe Wenn

der Artzt Kommt.’

Program

Kaynağı

Program Tipi Moderatör ve

Tartışmacılar

Konu Akışı (Mikro Analiz

aşağıda verilmiştir)

-ZDF

-22:15

-1 saat

süreli

-Haftalık

Program

- 6 Tartışmacı

-Stüdyo

izleyenleri var

-Telefon

Bağlantısı yok

-Moderatör:

Mybritt Illner

-Tartışmacılar:

Horst Seehofer,

MarionCaspers-Merk,

Thomas Isenberg,

Patrick Schwarz-Schülte,

Manfred Richter-

Reichhelm,

Michael Stich.

1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş

geldin bölümü, ana başlık sunumu ve

Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri

hakkında bilgi)

2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-

(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma

bölümü

3. Kapanış: -Teşekkür, haftaya buluşma dileği,

- veda (bazen tartışılanların özeti)

1) Giriş: Arka fondan bir ses konukları tanıtır ve konu hakkındaki düşüncelerini

özetler. Moderatörün adını söyleyerek, moderatörün konuğu olduğundan bahseder. 9.

satırda moderatör konuşmaya başlar, iyi akşamlar dileyerek ve programa hoş geldiniz

dedikten sonra 10-20. satırlarda programın konusunu açar.

1 (Arka fondan bir ses müzik eşliğinde tek tek programa davetli konukları tanıtır ve onların

2 düşüncelerini özetler) A: ... wir lassen uns diese Gesundheitsreform nicht klein reden. SPD

3 Gesundheitsstaatssekretärin Marion Caspers-Merk verspricht: Die Krankenkassenbeitragssätze

4 werden sinken. Verbraucherschützer Thomas Isenberger sagt: Diesen Kompromiss bezahlen allein

5 die Patienten. Der Pharma-Unternehmer Patrick Schwarz-Schülte fordert: Mehr Wettbewerb im

6 Gesundheitssystem. Und der Vorsitzende der Kassenärzte Manfred Richter-Reichhelm sagt: Ohne

7 mehr Eigenverantwortung der Patienten kann es nicht gehen. (3) Sie sind zur Gast bei Mybritt

8 Illner.

9 M: (Alkışlar başlar ve fon müziği biter) Einen schönen guten Abend darf ich Ihnen wünschen an

10 dieser Stelle (alkışlar 3sn.) Herzlich willkommen zu Berlin Mitte. Jetzt ist sie also da die lang

11 umkämpfte große Reform des Gesundheitswesens. Und wer an Tisch (yanlış konuştum şeklinde

12 el hareketi yapar) nicht’n Tisch, sondern wer einen Tusch und viel Applaus erwartet hat. Der

13 dürfte einigermaßen enttäuscht sein. Die Verhandlungsführer von Regierung und Opposition

14 haben sich leider NİCHT auf eine radikale Strukturreform einigen können, sondern auf eine neue

206

Page 218: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

15 Verteilung der Lasten, für die Patienten und Bürger (maalesef der gibi kafa eğer) nicht gerade die

16 Beste aller Möglichkeiten. Sie müssen jetzt zuzahlen und das gleiche in mehrfacher Hinsicht. Und

17 die Ärzte,Ärztevertreter, die Apotheker und die Pharmaindustrie können sich ein LACHELN

18 leisten. Sie haben sich ihre Pfunde erfolgreich verteidigt, aber vielleicht sehen wir das alles viel

19 zu schwarz, vielleicht ist es in Wirklichkeit ganz anders und wir heben es wieder irgendwie falsch

20 verstanden...

(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 24.07.2003, saat 22:15)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-24’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek 2-

Film1’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

207

2) Gelişme:

(a) Kesitin açıklaması: Moderatörün ilk sorusu ve cevaptaki argüman ve

gerekçelendirme kısmının işleyişine yönelik örneğin yorumu şu şekildedir:

Moderatör 1-4. satırlarda soru soruyor. Soru açık soru şeklinde bir yorum sorusudur.

5-7. satırlarda A: moderatörü yanıtlar. Yanıt 1. argüman niteliğindedir. 8-10. satırda

1. argüman ortaya konulmaya devam edilmektedir. 12-13. satırlarda A: 1. argümanı

ortaya atmaya devam eder. 13. satırda moderatör konuşmak ister fakat A:’nin sözünü

bitirmediğini fark edince susar. 14-15. satırlarda A: 1. argümanını kısa ve net ortaya

atar. 16. satırda moderatör, konuyla ilgili başka bir soru sormak üzere konuşmaya

başlar.

(b) Kısmi transkripsiyon: 1 M: ...wenn der es verstanden haben muss ist Horst Seehofer, sitzt rechts neben mir und sprach im

2 Zusammenhang mit dieser Reform von (1) einer der schöneren Nächte, die er erlebt habe (stüdyoda

3 gülüşmeler vardır.) Ist sie’s immer noch in (gülerek) Ihrem Rückblick. Ist sie es immer noch in

4 Ihrem Rückblick?

5 A: Ja nicht wegen des Reforminhaltes, sondern einfach wegen der Tatsache, das hier fünf Parteien

6 (2), dieee lange Zeit am Tisch saßen hm sich auf ein Gesamtkonzept verständigt haben, das war das

7 schöne Erlebnis M: Hm, hm

8 A: Das die Politik noch ee Parteiübergreifend zum Handeln fähig ist, deshalb habe ich für sehr

9 bemerkenswert gehalten zumal gerade in dieser Nacht, wo ich diese Bemerkung gemacht habe ee

10 der Kompromiss mehrfach ee am seidenen Faden hängen.

11 M: He he

12 Und wenn man weißt, wie Ernstes um die Lage der Krankenversicherung bestellt ist, dann

Page 219: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

13 kann man vielleicht diesen Satz verstehen M: (bir şey diyecekmiş gibi nefes alır ve sonra A:’nin

14 konuşmaya devam ettiğini farkedince susar) Hıp A: Die Krankenversicherung ist in eine ganz,

15 ganz schwierigen finanziellen Lage.

16 M: Ja. Sie haben...

(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 24.07.2003, saat 22:15)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-24’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek2-

Film2’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

(c) İşleyiş şekli:

Yukarıdaki örnek kesitin argümanların gerekçelendirme kısmı açısından işleyişi

(mikro analizi) şöyledir:

M: Açık Soru (Sa) A:Cevap: 5-7. satır 1. argüman

8-10. satır 1. argüman devam

12-13. satır 1. argüman devam

14-15. satır 1. argüman kısa ve net ortaya konuluyor.

(d) Kültürel açıklama: Argümanlar ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının

kültürel değerlendirmesine ilişkin şunlar söylenebilir: Almanca tartışma örneğinde 1.

argüman ortaya konduktan sonra, gerekçelendirme yapılmıyor, onun yerine birinci

argüman üzerinden, birinci argümanı konu bakımından genişleten diğer argümanlar

sıralanmaktadır. Son argüman ise tüm söylenenlerin kısaca netleştirilmesidir. Birinci

argümanın özeti niteliğinde değildir. Tam tersine tüm argümanların bir sentezi

şeklindedir.

Tartışma: Yukarıdaki ‘gelişme’ örneğinde moderatörün ilk sorusu ve buna verilen

ilk cevaptaki argüman ortaya konulmuştur. Burada moderatörün karşı düşüncede iki

kişinin tartışmasını nasıl yönlendirdiği gösterilmek istenmiştir:

(1) Kesitin açıklaması: 1-2. satırda moderatör kapalı soru sorarak konuğunun belli

bir konudaki görüşünü almak istiyor. 3. satırda A: konuyu ortaya atmaktadır. 3-4.

satırda üst dile yönelik olarak konunun ortaya konmasına ilişkin düşünmektedir. 4-

208

Page 220: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

10. satırda 1. argüman ortaya konuluyor. 10. satırdaki ‘wir sind verlängerte Arm des

Staates’ argüman 11-12. satırda kavram açıklamasına giderek gerekçelendiriliyor.

12-13. satırda moderatör başka bir konuğuna soru soruyor. Soru kapalı soru

şeklindedir. 13-14. satırda B: ‘also’ ile 1. argümanı özet argüman şeklinde ortaya

atar. B: A:’ne dönerek konuşur. Buradaki ‘NICHT’ vurgulanmıştır. Olumsuzluğa

dikkat çekmek istenmektedir. A: B:’nin bu argümanıyla kendisini veto ettiğini

düşünür. 15-19. satırlarda B: A:’nin düşüncelerine katıldığını da 2. argüman olarak

göstermektedir. 19-26. satırda B: A:’nin düşüncesine katılmadığını karşı 3. argüman

olarak dile getirir (aber). 26-34. satır ‘beispielsweise’ ile 3. argümanına örnek

vererek gerekçelendiriyor. 29. satırda diğer bir tartışmacı olan C: ortaya konuşur,

fakat B: konuşmaya devam ederek ona konuşma imkanı tanımaz, C:’ne bakarak

konuşur. Bu arada A: B: ile aynı anda konuşur. B:’nin konuştuklarını C: onaylar. 35-

36. satırda B: soru sormak üzeredir, fakat moderatör konunun o yönde

değiştirilmesini engellemek amacıyla müdahale eder. 36. satırda B: moderatörü

dinlemeden konuşmaya devam eder. Moderatör onun kendisini duymadığını

düşünerek uyarısını yineler. Soruyu C:’ne yöneltir.

(b) Kısmi transkripsiyonu: 1 M: ... Erklären wo zu es überhaupt kassenärztliche Vereinigungen braucht, wenn die Kassen sehr

2 gerne an Direktvertrag mit jedem Arzt dieser Republik abschließen würden.?

3 A: Jetzt kommen wir zu den Grundzügen des Gesetzgebungsverfahrens, ich dachte wir hätten das

4 überwunden, ich werde es schnell versuchen. Kassenärztliche Vereinigungen machen mit allen

5 niedergelassenen Ärzten und die Krankenkassenverträge M: Hm, hm A: Damit ist gewährleistet

6 das in jedem Winkel Deutschlands eine gleichmäßige flächendeckende Ambulante Versorgungen

7 in den Praxen gewährleistet ist. Wir haben den sogenannten Sicherstellungsauftrag. Wir müssen

8 auch dafür sorgen, dass in der Hocheifern Schwäbischen Alp Ärzte da sind, und diese Arbeit

9 verrichten. Gelichermaßen, dort sind wir Interessenvertreter unserer Kassenärzte, haben wir aber

10 auch Aufgaben als Körperschaft des öffentlichen Rechts, wir sind verlängerte Arm des Staates,

11 das heißt wir müssen darauf Achten, das kassenärztliche Pflichten eingehalten werden, dass die

12 Qualität eingehalten wird und der gleichen Dinge mehr. M: Herr Isenberg! brauchen wir

13 kassenärztliche Vereinigungen? B: Also in der Form, wie (bir önceki A konuşmacısına bakarak)

14 sie jetzt noch dabei bleiben sollen, den nicht, brauchen wir sie NİCHT A: Veto! (B’nin

15 düşüncesini veto ettiğini düşünür.) B: Es ist sehr gut, dass in den Endpunkten festgehalten wurde,

16 dass demnächst regelmäßig Kassenärzte sich fortbilden müssen. Dass das also auch überprüft

209

Page 221: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

17 werden soll. Das ist was neues, ist eine quasi Ärztetuff, die hier eingeführt wird, das ist auch über

18 notwendig. Und es ist auch notwendig, dass die Verhüttung damit reduziert wird. Wenn da die

19 Qualität nicht stimmt. (İyice A tartışmacısına yönelerek gözüne bakarak söyler) Aber wie, wie

20 anderen Strukturreformen auch, ist das hier, aus Patientenverbrauchersicht zu kurz gesprungen.

21 Man kann nicht dort aufhören. Es kann nicht sein, dass ab 2000 und 7, das Renovierungssystem

22 umgestellt wird, mit der (el hareketi yapar) wahrscheinlichen Effekt, das in dem Moment wo man

23 das Bijou aufgibt und an Regelleistungsvolumen, was das neue System ist einführt, die Honorare

24 in die Höhe schießen mögen. Da ist die nächste Unsicherheit für den (A konuşmacısını göstererek)

25 Beitragssatz. (Tekrar A konuşmacısına dönerek) Und ins besondere kann es nicht sein, dass das

26 was für den Patientenverbraucher freundlich währe, nämlich beispielsweise, an einem Ort

27 behandelt zu werden, Operationen zu bekommen, das dort mehr zusammengearbeitet wird, mit

28 Krankengymnasten, mit anderen, die integrierte Versorgung ausgebaut wird (diğer

29 tartışmacılardan biri olan C: ortaya konuşur, fakat B sözünü kestirmeden konuşmasını sürdürür)

30 Das nur 1% Frau Staatssekretärin (konuşmasını, C tartışmacısı olan bayan tartışmacıya yönelterek

31 devam eder. Seni yanıtlıyorum şeklinde bir iletişim stratejisi benimser.) C: (bir şey söyler ama

32 duyulmaz)... B: Nur 1% des Honorars, der Ärzteschaft (C: doğru değil şeklinde kafa sallar) und

33 der Kassenärzteschaft, in (C: doğru değil şeklinde kafa sallar) diese integrierte Versorgung A:

34 (araya girerek konuşur) mit den Krankenhäusern B: umgeleitet wird C: (A’nın söylediğini

35 onaylar) Ja. B: Und wie ist das einzigste Segment, wurden die Kassen überhaupt, direkte Verträge

36 abschließen können. M: (Araya girer) Herr Isenberg! Sekunde ja. B: Das heißt das ist so wenig.

37 M: (Duymadığını düşünür tekrarlar) ja. Sekunde, das ist interessant (Soruyu C tartışmasına

38 yöneltir.)

(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 24.07.2003, saat 22:15)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-24’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek2-

Film3’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

(c) İşleyiş şekli: Argüman ve gerekçelendirmesine ilişkin işleyiş (mikro analiz) şu

şekilde gösterilebilir:

M: 1-2. satır kapalı soru (Sk) A: 4-10. satır 1. argüman

11-12. satır gerekçe (kavram açıklaması olarak)

M: 12-13. satır kapalı soru B: 13-14. satır ‘also’ 1. argüman (karşı argüman)

B: 15-19. satır 2. argüman (A’yı destekliyor)

B: 19-26. satır ‘aber’ ile 3. argüman (A’ya karşı)

210

Page 222: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

26-34. satır ‘beispielsweise’ gerekçe (3. argüman

bir örnekle gerekçelendiriliyor)

(d) Kültürel değerlendirme: Tartışma kültürü açısından şunlar söylenebilir:

Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programlarında moderatör konuşma akışını

ve soru-cevap paslaşmasını yönetmektedir. Belli konuda net cevap almaya yönelik

sorular kapalı soru şeklinde sorulmaktadır. Almanca tartışmalarda argümanların

gerekçelendirme kısmı çok nadir kullanılmaktadır. Argüman özet ise Türkçe

örneklerde rastlanıldığı şekilde argümandan sonra kullanılmamaktadır. Almanca’da

‘also’ ile başlatılan argüman özet, aynı zamanda argümanın kendisi olduğundan başta

yer almaktadır. Bu kullanıma az rastlanmaktadır. Oysa Türkçe’de argüman özet

tartışmalarda sık kullanılmaktadır. Bu durumun sebebi olarak, Türkçe’deki ifade

zorlanması gösterilebilir. Yani argümanın anlaşılır biçimde ortaya konulmaması

durumlarında kişi argümandan sonra onu netleştirmek amacıyla özetleme gereği

duyar. Almanca ‘da ‘aber’ ile başlayan tümceler karşı anlamda bir argümanın

geleceğinin işaretini vermektedir. Argümanların gerekçelendirme kısımlarından çok,

örnek anlatı ve kavram açıklamaya rastlanmıştır. Almanca tartışmalarda kişiler

argümanı sıkça gerekçelendirme gereği duymazlar. Sadece argüman düşüncenin

ortaya konulmasıyla yetinebilirler. Oysa Türkçe’de gerekçelendirme çok sık

kullanılmaktadır. Bunun sebebi karşıdakini gerekçesiz ikna edememe düşüncesinin

yoğun olmasından kaynaklanabilir. Ayrıca söze güvenmeme ve destek isteme gibi

düşünceler bu durumu tetikliyor olabilir.

3) Bitirme, kapanış: Konuklara teşekkür eder. Sıradaki filmden bahsederek, kendi

programının yaz tatili öncesi son program olduğundan ve tatil dönüşü tekrar yayının

devam edeceğinden bahsederek, veda eder.

1 M: ... warme Worte zum Schluss. (Güler) Ich darf mich sehr herzlich bei dieser Runde bedanken,

2 wünsche viel Freude beim Vermehren der hoffentlich gewonnenen Einsichten. Darf Ihnen

3 Ankündigen, dass es im Anschluss daran, ein Krimi im ZDF gibt, bleiben Sie einfach dran, es geht

4 spannend weiter. Wenn dann auch im FIKTIONalen Bereich. Wünsche Ihnen einen guten Sommer,

5 das war unsere letzte Sendung vor der Sommerpause. Wir sehen uns am 4.9. wieder. Und ich

211

Page 223: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

6 wünsche Ihnen dann irgendwie, nur noch, bleiben Sie einfach gesund. (Stüdyodakiler güler.) (2)

7 Tschüß, (Alkışlar başlar) danke. (Programın kapanış müziği başlar.)

(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 24.07.2003, saat 22:15)

(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-24’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek2-

Film4’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)

Almanca Örnek 3:

Bu yayının tam analizi Ek 2’dedir. Burada örnek oluşturulması dolayısıyla Ek 2’den

alıntı yapılmıştır. Burada gösterilmek istenen makro mikro kısmındaki giriş, tartışma

ve sonuç bölümleriyle, tartışma bölümünde yer alan soru tipleri, argüman, argümanın

gerekçe kısmı ve özetidir. Transkripsiyon Türkçe örnek 3’te belirtildiği gibi

okunmalıdır.

Programın Adı: Berlin Mitte

Tarih: 10.07.2003 Genel Konu

‘Reform-Roulette: Wie Teuer Wird der

Aufschwung?’

Program

Kaynağı

Program Tipi Moderatör ve

Tartışmacılar

Konu Akışı (Mikro Analiz

aşağıda verilmiştir)

-ZDF

-22:15 (Alm.

saati)

-Süre: 45 dakika

-Haftalık canlı

yayınlanan

program

-5 tartışmacı

-Stüdyo izleyeni

var

-Telefon

Bağlantısı yok

-Moderatör:

Mybrit Illner

-Tartışmacıların

adı:

-Peter Müller

-Olaf Scholz

-Ursula Engelen-

Kefer

-Guido

Westerwelle

-Lothar Bisky

1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş

geldin bölümü, ana başlık sunumu ve

Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri

hakkında bilgi)

2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-

(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma

bölümü

3. Kapanış: -Teşekkür, haftaya buluşma dileği,

- veda (bazen tartışılanların özeti)

1) Giriş: 212

Page 224: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

213

Moderatör ve tartışmacılara ilişkin kısaltmalar yapılmıştır. Bunlar şu şekilde yer

almıştır:

Moderatör: Mybrit Illner (M)

Peter Müller (PM)

Olaf Scholz (OS)

Ursula Engelen-Kefer (UE)

Guido Westerwelle (GW)

Lothar Bisky (LB)

Yayında stüdyoya verilen bir ses konukları ve moderatörü tanıtıyor.

Konuklar: Peter Müller (PM), CDU-Ministerpräsident Saarland Steuersenkungen

mit neuen Schulden, da macht die Union nicht mit.

Olaf Scholz (OS) der SPD-Generalsekretär ist sicher, die Steuerreform

wird kommen Notfalls auch auf Pump.

Ursula Engelen-Kefer (UE), die Stellvertretende DGB-Vorsitzende

will Großverdiener stärker zur Kasse bieten.

Der FDP-Chef (FDP-Vorsitzender) Guido Westerwelle (GW) fordert

Steuern runter dann gibt es wieder mehr Arbeitsplätze und

Lothar Bisky (LB), der PDS Vorsitzender sagt stoppt die Neoliberale

Gehirnwäsche.

Sie sind zur Gast bei Mybrit Illner (M)

M:Karşılama:Einen heiteren guten Abend, zur einer weiteren Ausgabe von Berlin

Mitte.

Konu: Die Arbeitslosenzahlen steigen saisongemäß auf Juni Hochstand. Die

Rentenkassen vermelden an die Desaster. Die Krankenkassen Dito

und obwohl dass so ist streitet man sich hier zur Lande lieber um den

Urlaubsort des Kanzlers. Bei Konen in Hannover oder Adriastand die

Meinungen gehen auseinander. Der Außen -und der Innenminister

Page 225: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

214

jedenfalls fahren weiter ungerührt ob aller Teutonenbeschimpfungen

in ihre toskanischen Landhäuser jetzt erst recht Ausrufezeichen Olaf

Scholz entgegen ganz Vollzugsorgan seines Herrn hat die Abrotzen

Gehkennzelt und bei unseren französischen Verbündeten gebucht.

2) Tartışma, Gelişme:

M:Sk: Herr Scholz jetzt lieber Froschschenkel als Singvögel?

(Belli bir noktaya odaklanarak sorulan sorudur.)

OS:C: Also, weder Singvögel noch Froschschenkel.

(Cevap veriyor.)

M:Sk: Beides, essen Sie nicht?

(Tekrar konu odaklı soru soruluyor.)

OS:C:A1: Beides esse ich nicht und könnte ich auch kaum ertragen. Ich hatte

noch die Möglichkeit mich um zu entscheiden,

(Konu odaklı soruya cevap veriyor. Birinci argümanı ortaya atmaktadır.)

G: weil ich mich gar nicht festgelegt hatte und hatte nichts an der

Diskussion die stattgefunden hat, haben gesagt da habe ich keine Lust

mehr zu, nämlich der französische Variante.

(Birinci argümanının gerekçe kısmıdır.)

M:St: Bisschen viel Aufregung überhaupt nach einer Äußerung eines

drittklassigen Provinzpolitikers.

(Telkin sorusu, kişiyi bu noktada düşünmeye iter. Onu alt konuda konuşturmaya

zorlar)

OS:C:A1: Na ja die Frage ist ja schon ob eine solche Äußerung einfach stehen

geblieben, stehen bleiben konnte. Das ist ja das, was passiert ist. Nicht

Page 226: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

215

nur dass sie gesagt worden ist und ziemlich Peinlich war, sondern,

dass es dabei geblieben ist ein bisschen, ich denke da muss man auch

darauf reagieren.

(Soruyu açarak cevaplandırıyor ve bu konuya ilişkin düşüncesini argüman şekilde

ortaya atıyor.)

(...)

M:Sk: Frau Engelen-Kefer, die Frage geht dann automatisch an Sie. Wie sehr

haben bei diesem Streik plötzlich; Macht, Fragen und

Profilierungssüchte viel mehr eine Rolle gespielt als die Fakt -die

Situation im Osten.

(Farklı bir tartışmacıya soru yöneltiliyor. Soru kapalı soru şeklindedir.)

UE:C:A1: Na ja die Realität besteht immer aus der Sache plus Menschen plus

Macht, das währe völlig unrealistisch, wenn man dabei vorbeigehen

würde nur es darf nicht nur so sein, dass die

Machtauseinandersetzungen im Vordergrund stehen, sondern hier

muss es wieder um die Sache gehen, wir hoffen das es baldmöglichst

geschieht und dass dann die Klärungen erfolgen, über dem Streik im

Osten, was falsch gemacht wurde, wie man weiterkommt, denn es

muss ja weitergehen, die Angleichung, der Arbeits -und

Lebensverhältnis ist ja nicht vom Tisch. Und es muss ja noch Tarif-

Verhandlungen weitergehen. Und ich hoffe, dass das erigiert werden

kann.

(Birinci argümanını ortaya atıyor.)

M:Sü: Hoffen Sie nur, oder reden Sie mit Ihren Kollegen Zwickel oder Peter

Sauch?

(Üst dile yönelik anlaşılma sorusudur. Aynı zamanda belli bir konuyu

derinleştiricidir.)

Page 227: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

216

UE:C: Wir reden selbstverständlich mit allen, aber es gibt bestimmte Dinge,

die müssen da entschieden werden, wo die Entscheidungen

hingehören.

(Soruyu yanıtlıyor.)

M: Ja.

(Konuyu devam ettirmesine yönelik bir evettir.)

UE:C: Und das ist nicht bei uns.

(Yanıtlamaya devam ediyor.)

M:Sk: Trotzdem noch mal die Nachfrage am ersten neunten also in Gutacht-

Wochen. Soll dann ein neuer Personalvorschlag von der IGM auf dem

Tisch liegen? Meinen Sie die acht Wochen können wir jetzt alle, kann

der DGB einfach zukucken?

(Kapalı soru belli bir konunun odaklamasını hedef almaktadır.)

UE:C:A2: Es wird ihm nichts anderes übrig bleiben, aber ich hoffe, dass in der

Zwischenzeit eine Lösung gefunden wird, und ich bin auch sicher,

dass die IGM weist welche Verantwortung sie hier hat, und sich diese

Verantwortung auch stellen wird.

(Soruya yönelik ikinci argümanını ortaya atıyor.)

M:Sk: Sie sind ursprünglich ja auch mal sehr mit der Sozialdemokratie

verbunden gewesen, sollen wir das jetzt eigentlich schon in der

Vergangenheit formulieren, oder gibt’s dadurch auch bei Ihnen

Befürchtungen, das mit in Gewerkschaften da was verloren geht, oder

dass eine Kraft verloren geht, die diese Gesellschaft eigentlich

braucht?

(Başka bir tartışmacıya bir kapalı odak sorusu yöneltiyor.)

Page 228: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

217

OS:C:A1: Ich glaube wir brauchen starke Gewerkschaften, und wer das anders

einschätzt, der hat, glaube ich falsches Bild von einer Gesellschaft in

der eine Balance gibt von Kräften,

(Cevap olarak birinci argümanı ortaya atıyor.)

M:Sk: Eine große Unterstützung gab es von der SPD für den Streik

allerdings.

(Yanıtın belli bir odak konuda devam ettirmesini ve açmasını gösteren odak tipi

sorudur.)

OS:C:A2: dazu gehören, dazu gehören auch die Gewerkschaften, und da gehört

auch dazu, dass sie Kraft haben, und dass sie kluge Politik betreiben.

Das ist für uns ganz wichtig. Wir haben gemeinsame Wurzeln, die wir

auch gar nicht abstreiten wollen. Gleichzeitig gibt es natürlich

Situationen, die man so beschreiben kann, wir haben unsere

Aufgaben, dass haben wir etwa bei der Agenda 2010 gezeigt, mit den

Entscheidungen, die damit verbunden sind.

(Cevap olarak ikinci argümanını ortaya atıyor.)

(...)

3) Sonuç: Moderatör tartışmaya bir son vermektedir.

M: Ich hoffe er betätigt sich auch am Ende dieser Sendung noch mal als

Weise Theresa, der hat dann aber... doch sind Sie ja mit einem

Holdenaugenlicht ausgestattet. Wir werden sehen, wir werden auch

das weiterverfolgen und sicherlich in der nächsten Woche auch weiter

diskutieren.

Teşekkür: Vielen Dank der Aufmerksamkeit, vielen Dank der Runde hier. Ich

darf Ihnen viele Freude bei der, hoffentlich gewonnenen Einsichten

wünschen. Und demnächst auch sofort bei einem Krimi, der jetzt folgt

und der heißt, ein Fleisch und Blut. Glaube ich wenigstens meine

Gedächtnisleistungen sind auch nicht mehr so richtig präzise aber,

Page 229: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

218

wahrscheinlich auch nicht weiter dramatisch. Bleiben Sie einfach dem

ZDF gebogen, wir sehen uns nächsten Donnerstag wieder.

Hoffentlich.

Kapanış: Schau.

(Kısmi transkripsiyonu yapılan yayının tamamı Ek 2’dedir.)

4.3. KARŞILAŞTIRMA SONUÇLARI

Yukarıda üç Türkçe ve Almanca (örnek olarak sunulan) talkshow yayını makro ve

mikro incelemeyle analiz edilmiştir. Makro incelemede programın kurgusu,

tartışmacılar, ana konu vb. yer alırken, mikro incelemede argüman ve argümanların

gerekçelendirme kısımlarının işleyişleri ortaya çıkarılmıştır. Örneklerin kısa

yorumları, soru tipi, soru-cevap akışı, argümanların ortaya konması ve argümanların

gerekçelendirilmesi kısımları gösterilmiştir. İşleyiş ayrıca şekil üzerinde de

gösterilmiştir. Uygulamanın bu bölümü makro ve mikro inceleme olarak işleyiş

şekline göre düzenlenmiştir. Çalışmanın diğer bölümü ise ortaya konan bu işleyiş

üzerinden kültürel kullanıma yönelik değerlendirmeyi içermektedir. İşleyiş kısmında

elde edilen bu değerlendirmelerden hareketle başlıklar halinde Türkçe ve Almanca

programların kültürel çevre açısından karşılaştırılmasına yönelik şunlar söylenebilir:

Argüman ve argümanın gerekçelendirme kısmı açısından bakıldığında; Türkçe

uzmanların tartıştığı talkshow programlarında argümanın sıklıkla gerekçelendirme

kısmına yer verildiği görülmektedir. Argümanlar, ortaya konulduktan sonra,

anlaşılması için sıkça özetlendikleri ve argümanı açmak ve karşı tarafa kabul

ettirebilmek için de gerekçelendirmelerin en çok ‘çünkü’ ve ‘mesela’ ile başlatıldığı

örneklerde görülmektedir. Diğer gerekçelendirme biçimleri olan kavram açıklama ve

anlatıya da sıkça rastlanmaktadır. Anlatı şeklinde gerekçelendirmeye daha çok örnek

bir olgunun anlatılması, hikayeleme, geçmişte yaşanmış benzer durumların

aktarılması, kendi bizzat şahit olduğu olayların aktarılması şeklinde rastlanmıştır.

Page 230: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

219

Kavram açıklayarak argümanı netleştirmede çoğunlukla, kişi kavramın altını kendi

anladığı biçimde doldurur veya kavramı başka dillerdeki anlamlarıyla karşılaştırarak

açar. Stratejik işleyişte olan gerekçelendirmelerin, genel gerçeğe gönderme veya

mantığa uydurma şeklinde oldukları görülmüştür.

Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programlarında argümanlara yönelik

argüman gerekçelendirme kısımlarının daha az kullanıldığı ortaya çıkmaktadır.

Türkçe ile karşılaştırıldığında ise gerekçelendirme sayıları çok azdır. Buna bağlı

olarak ‚çünkü’ (weil), ‚mesela’ (zum Beispiel) gibi kullanımlar oldukça azdır.

Almanca örneklerdeki argümanların gerekçelendirme kısımlarının daha çok örnek

anlatı ve kavram açıklaması şeklinde olduğu gözlenmiştir. Türkçe örneklerden farklı

olarak Almanca örneklerde argümanlar, gerekçelendirilmeden peş peşe

kullanılabilmektedir. Buna bir örnek verilecek olursa; birinci argüman ortaya

konduktan sonra, gerekçelendirme yerine birinci argüman üzerinden, konuyu açan ve

genişleten ikinci bir argümanın sıralandığı gözlenmiştir. Sıralama birkaç argümana

kadar gidebilmekte, fakat son argüman özet değildir, tüm argüman iddiayı kapsayan,

kendi başına bir argüman olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu Almanca kullanım için

spesifik bir özellik sayılabilir.

Argüman ve argümanların gerekçelendirilmesine yönelik incelemede, Almanca

tartışma dilinde sadece argüman düşünceyi belirtmek yeterli olurken, Türkçe tartışma

dilinde gerekçelendirmesiz neredeyse hiçbir argümanın kabul edilmediği, bu nedenle

de argümanların çok sık gerekçelendirildiği gözlenmiştir. Bu durum şu şekillerde

yorumlanabilir: Türkçe iletişimde söze güvenmeme ve ortaya atılan bir argümana

kuşkuyla bakılmasına bağlı endişe, ön yargısal olarak vardır. Argümanın

reddedileceği veya ağır eleştiriye uğrayacağı düşüncesiyle gerekçelendirme

zorunluluğu hissedilebilir. Bu durum Türkçe tartışma kültürü ile alakalı bir durum

olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira tartışma amacının öncelikli olarak inandırıcılık

üzerine kurulu olduğunu akla getirmektedir. Yabancı kaynaklara referanslar, genel

düşünceye çekme, mantığa uydurma gibi stratejilerin ortaya çıkması da, bu görüşü

destekler niteliktedir. Almanca tartışma kültüründe bu tür ön yargılar oluşmadan,

Page 231: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

220

daha mantıksal ağırlıklı tartışmaların yer aldığı gözlenmiştir. Modern (aydınlanmış)

toplumların akılla, mantıkla, geleneksel toplumların ise duygusallık meyilli

düşündüğü göz önünde bulundurulursa, Türkçe tartışmaların duygusal ağırlıklı,

Almanca tartışmaların ise mantıksal destekli olduğu akla gelir. Dil mantıkları

karşılaştırıldığında ise bireyler hangi toplumun diliyle düşünüyorlarsa, o toplumun

diliyle tartışacaklardır.

Karşı argüman: Karşılıklı argümanları çarpıştırma veya karşı argüman ileri sürme,

her iki dilin tartışma kültüründe de söz konusudur. Birbirlerinin düşüncesine ters

düşen iki tartışmacı daha çok ‘fakat’, ‘ama’ (aber) ayırt edici işaretleriyle karşı

argümanını başlatmaktadır. Almanca örnekte ‘aber’ Türkçe örnekte ‘ama, fakat’ ile

başlayan tümceler karşı bir argüman ortaya konulacağının işaretini verirler. Karşı

argümanlar çoğu zaman üst dile yönelik anlaşılmayı da beraberinde getirirler.

Bunlarda anlaşılmaya yönelik (üst dile yönelik) girişimlerin ortaya çıkma sıklığı,

diğer durumlardan daha fazladır. Karşı argümanlar Türkçe örnekte

gerekçelendirilirken ve özetlenirken, Almanca örnekte, Türkçe örnekteki kadar bir

gerekçelendirme ve özetleme görülmez.

Üst dile yönelik tartışmalar: Genellikle üst dile yönelik soruların cevapları da üst

dile yönelik verilmektedir. Bu durum uzmanların tartıştığı talkshow programları için

karakteristik bir özelliktir. Fakat konunun sürekli üst dilde tartışılması, çoğu zaman

tartışma kirlenmesiyle sonuçlanabilmektedir. Bu tarz tartışmalarda eğer kişiler olayı

kişiselleştirerek sürdürürlerse, ‘tartışma kirlenmesi’ gündeme gelmektedir. Türkçe ve

Almanca uzmanların tartıştığı talkshow örneklerinede, sürekli üst dile yönelik

tartışmanın konunun kişiselleşmesi ve yani duygusal zemine kayabileceğini

göstermiştir. Almanca örneklerde üst dile yönelik sorular, Türkçe’den farklı olarak,

kişinin konu hakkındaki bilgisini öğrenmeye yönelik bir strateji de izlemektedir.

Argüman Özet: Uzmanların tartıştığı talkshow programlarının işleyişi açısından

dikkat çeken bir diğer konu da argüman özetleri konusudur. Türkçe örneklerde

argümanların veya argümanların gerekçelendirme kısımlarının daha iyi anlaşılmasını

Page 232: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

221

sağlamak amacıyla sıkça özetlendikleri görülmüştür. Buna karşılık argüman özetler

Almanca örneklerde sayı olarak az kullanılmaktadır. Argümanın özetinden çok,

tekrarı söz konusudur. Türkçe örnekte ‘yani’ başlangıç işaretiyle başlatılan argüman

özet (ÖA) Almanca örnekte ‘also’ ile başlatılmaktadır. Almanca örnekdeki argüman

özet Türkçe örnekte olduğu gibi her zaman argümandan sonra gelmez. Bazı

durumlarda ‘also’ ile başlatılan argüman özet tümcenin başında yer alır ve 1.

argümanı da içerir. Yani konuşanın cevabına ‘also’ ile başlaması onun argümanı ve

özetini aynı anda söyleyeceğini gösterir. Buna Türkçe örnekte neredeyse hiç

rastlanmaktadır. Diğer taraftan Türkçe örneklerde argüman özeti başlatan ‘yani’

kullanımı, Almanca örneğe oranla fazladır. Fakat argüman özet Almanca örnekten

farklı olarak birinci argümandan sonra ve onun özeti şeklinde gelmektedir. Türkçe

örneklerde hemen hemen her argümanın sonunda bir özet görülmektedir. Bu durum

şu yorumla açıklanabilir; kültürel açıdan Türkçe’deki ifade zorlanmasının

(argümanın iyi ortaya konmadığının düşünülmesi) ve buna bağlı olarak yanlış

anlaşılma endişesinin bir sonucu olabilir. Argüman düşüncenin iyi ifade edilemediği

durumlarda konuşan, argümandan sonra, argümanı netleştirmek amacıyla özetleme

gereği duymaktadır.

Ayırt edici işaretler: Dilin kolay anlaşılmasına yardımcı olan ayırt edici işaretler her

iki dilde de çok sayıdadır ve sıkça kullanılırlar. Ancak uzmanların tartıştığı talkshow

programları üzerine yaptığımız çözümleme, belli başlıların daha fazla kullanıldığını

göstermiştir.

Aşağıdaki tabloda, bu çalışmada seçilen Türkçe ve Almanca uzmanların tartıştığı

talkshow programlarındaki tartışma konuşmalarında geçen ve en çok tercih edilen

başlangıç işaretlerini göstermektedir:

Page 233: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Türkçe Almanca

Argüman Şimdi, bence, bizce... jetzt, ich, mein, wir...

Karşı argüman ama, fakat... aber...

Özet Argüman yani, sonuçta, özetle... also, schließlich...

Gerekçe çünkü, mesela, tabii... weil, zum Beispiel, natürlich...

(Tablo 6)

Argüman, Türkçe konuşmalarda genellikle ‘şimdi, bence’ gibi başlangıç işaretleri ve

‘düşünüyorum’ gibi bitirme işaretleri kullanılarak ortaya konulmaktadır. Buna

karşılık Almanca konuşmalarda çoğunlukla ‘ich’ ile argüman başlatılmaktadır.

Kişinin argümanını başlatan başlangıç işaretleri çoğu zaman ‘ich denke, ich glaube’

olurken; ortak argüman ‘wir glauben, wir haben’ gibi kullanımlarla başlatıldığı

görülür. Karşı argüman Türkçe konuşmalarda çoğunlukla ‘ama, fakat’ kullanılarak

gösterilirken, Almanca konuşmalarda çoğunlukla ‘aber’ kullanılmaktadır. Özet

argüman Türkçe konuşmalarda çoğunlukla ‘yani’ tercih edilerek başlatılmaktadır.

Almanca konuşmalarda özet argüman az kullanılmakla birlikte, genellikle ‘also’ ile

tümceyi başlatarak hem argümanı ortaya çıkarır, hem de aynı anda özetler.

Argümanın gerekçelendirme kısımları Türkçe’de çok fazla yer alır.

Gerekçelendirmeyi başlatan işaretler olarak en çok ‘çünkü’ (açıklama yapılacağını

gösterir), ‘mesela’ (örnekleme yapılacağını gösterir) tercih edilmektedir.

Almanca gerekçelendirmeler için en çok tercih edilen başlangıç işareti ‘weil’ olsa da

Türkçe konuşmalarla kıyaslandığında sayıları oldukça azdır. Başlangıç işaretlerinden

belli başlılarının tercih edilmiş olması, her iki tartışma kültüründe benzerdir. Bu

tercihlerin toplumun dil kullanım tercihleri doğrultusunda yapıldığı dikkat

çekmektedir. Fakat örneklerimiz doğrultusunda, ayırt edici işaretlerin Türkçe ve

Almanca konuşmalarda kullanım sıklıkları, göz önünde bulundurulduğunda, özellikle

de gerekçelendirme bakımından düşünülürse, Türkçe tartışma dilinin Almanca’ya

oranla daha az gerekçelendirmeye gittiği gözlenir.

222

Page 234: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

223

SONUÇ

Çalışmanın genel sonucuna, yani bu çalışmanın bizi bütünsel değerlendirmeler

açısından nereye getirdiğine geçmeden önce yukarıda yaptığımız değerlendirmeleri

ve incelemeleri burada kısaca tekrar özetlemekte yarar görüyoruz.

Günümüzde sözlü dile yönelik çalışmaların hız kazanarak yaygınlaşması dikkat

çekicidir. Konuşma dilinin çözümlenmesini amaç edinen söylem çözümlemesi

uygulamalı dilbilim alanında da çalışmalarını yürütmektedir. Spontane kullanılan

sözlü dilin incelenmesini uğraş edinen uygulamalı söylem analizi çalışmaları, söylem

çözümlemesi içerisinde kendini yeni bir bilim olarak kabul ettirmiştir. Tartışma

kültürünü iki dilde karşılaştırmalı olarak incelediğimiz bu çalışma, sözlü dile yönelik

bir çalışma olduğundan, temel inceleme yöntemi uygulamalı söylem analizi

yöntemleriyle argüman kuramına dayanmaktadır. Burada amaçlanan Türkçe ve

Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programlarından hareketle argümanlar ve

argümanların gerekçelendirme kısımlarının işleyişini değerlendirerek, tartışma

kültürlerini karşılaştırmaktır. Bu amaç doğrultusunda öncelikle düşünsel alt yapıyı

oluşturmak üzere konunun birçok yönü değişik kuramsal kaynaklarla beslenmiştir.

Öncelikle sözlü iletişime yönelik bir çalışma olduğundan, diyalog, söylem ve iletişim

kavramları üzerinde durulmuş, ayrıca yazılı dil sözlü dil farkına da değinilerek, sözlü

dilin doğal konuşma ortamında incelenebilmesine yönelik kuramsal alt yapıya ilişkin

irdelemelere yer vermiştir.

Araştırmamızın bütünlüğünü oluşturacağına inandığımız diğer bir konu da dil-kültür

bağlantısı olmuştur. Dil-kültür ilişkisine yönelik irdelemelerle çalışmamızın tartışma

kültürüne yönelik boyutuyla ilgili düşünceler burada geliştirilmiştir. Dilbilim

araştırmalarında güçlü bir yere sahip olduğunu düşündüğümüz dil-kültür, dil-toplum

çalışmalarının gelişiminin ortaya konulması, kültürün konuşma dili üzerindeki etkisi,

dilden de kültürel düşünme yapısının ortaya konulabileceği gerçeği bir kez daha

vurgulanarak, çalışmanın teorik arka planı oluşturulmaya çalışılmıştır.

Page 235: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

224

Dilin kültürel irdelenmesinde konuşma akışına bağlı iletişimsel roller ve imajlar,

sosyo-kültürel farklılıkların yanı sıra kişisel dil kullanımına bağlı iletişim stratejileri

de gündeme gelir. Bu çalışmada iletişim stratejileri konusuna değinilmiştir, zira

argüman ve argümanların gerekçelendirme kısımlarına yönelik konuşmalarda temel

niyeti ortaya koymada iletişim stratejileri de etkilidir. İletişim stratejileri kişisel dil

kullanımlarıdır. Zira stratejilerin yorumu kişinin niyetinin anlaşılmasına bağlı olarak

değişebilir. Çalışmamızda kişisel düzlemdeki iletişim üzerinden hareket etmenin

doğru olmayacağını düşünerek ve iletişim stratejileri konusu kendi başına çok

kapsamlı bir konu olduğundan, burada sık rastlanılabilecek stratejilere yer vermekle

yetinilmiştir.

Dilin işleyiş boyutunda ise öncelikle uygulamalı söylem analizinin

somutlaştırılmasına dönük olarak kuramlardan söz edilmiştir. Özellikle Austin ve

Searle’ün edimbilim kuramı ve Grice’ın sonuç çıkarmaya yönelik yaklaşımları

tezimiz açısından önemli görülmüş ve uygulamalı söylem analizi açısından

değerlendirilmiştir. Bilindiği gibi söz-eylem kuramının kurucuları olan Austin ve

Searle’ün yaklaşımlarına çeşitli eleştiriler getirilmiştir. Uygulamalı söylem analizi

çalışmaları da yöntemlerini bu eleştirileri dikkate alarak oluşturmuştur. Bu

eleştirilerden en önemlisi Austin ve Searle’ün gerçek konuşma metinleri yerine

incelemelerini, kurgu örnekler üzerinde gerçekleştirmesiyle ilgilidir. Bu nedenle

uygulamalı söylem analizi kendisine gerçek ortamındaki özgün ve spontane

konuşmaları malzeme yaparak, bunların nasıl incelenebileceğine yönelik yöntem

geliştirmiştir: Uygulamasında gerçek ortamdaki özgün verilerin görsel-işitsel

kaydedilerek transkripsiyonu önemlidir.

Çalışmamızda uzmanların tartıştığı talkshow programlarını kuramsal açıdan

inceleyebilecek makro ve mikro kriterlerin ortaya çıkarılması ve uygulanır hale

getirilmesi için uygulamalı söylem analizi, argüman kuramı ile birleştirilmiştir.

Mikro inceleme için gerekli görülen argüman kuramı felsefi ve dilbilimsel anlamda

etraflıca irdelenmiştir. Çalışmamızın makro-mikro inceleme kriterleri buna bağlı

olarak oluşturulmuştur: Uygulamalı söylem analizindeki, konuşma akışı, soru-cevap

Page 236: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

225

paslaşması, ayırt edici işaretlerin değerlendirilmesi, argüman kuramındaki argüman

iddia ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının değerlendirilmesi çalışma için

önem taşır. Çalışmamızın mikro ve makro inceleme şeması bundan hareketle

oluşturulmuştur. Bu şekil üzerinden işleyiş ve kültürel karşılaştırma yapılabilmiştir.

İncelenecek malzemenin talkshow programı olması sebebiyle, ayrıca kitle iletişimi,

televizyon tartışma programlarının genel özellikleri, program seçiminde etkili olan

düşüncelere yer verilmiştir. Çalışmamızın uygulama malzemesini oluşturan

uzmanların tartıştığı talkshow programlarıdır ve bu programları diğer talkshow

programlarından ayıran temel farkların ortaya konulması gerekmiştir. Zira talkshow

programları tüm televizyon sohbet programlarına verilen genel bir kavramdır. Konu

örneklerle irdelenerek, ihtiyacımız doğrultusunda Türkçe ve Almanca karşılaştırmalı

olarak yürüttüğümüz, toplam sekiz farklı talkshow program-kesitleri üzerinde uzman

tartışmaların yer verildiği talkshow programı kriterleri saptanmıştır. Kriterler

programların kurgusuna (çalışmada amaç, işleyiş, moderatör, stüdyo izleyenleri ve

konu başlıkları altında değerlendirilmiştir) ve işleyişine bağlı olarak saptanmıştır ve

bu kriterler saptanırken ayrıca Türkçe-Almanca programlar kendi içlerinde de

karşılaştırılarak kültürel değerlendirmeye gidilmiştir. Fakat şu da bilinmelidir ki, her

geçen gün artan farklı program kurgularına bağlı olarak çok sayıda talkshow tiplerine

rastlanılacağından, talkshow tiplerini belirleme çalışması ayrı bir çalışma

gerektirmektedir.

Burada çalışmanın amacı doğrultusunda talkshow programlarını duygusal ağırlıklı ve

mantıksal ağırlıklı programlar şeklinde iki grup altında topladık. Bu ayırım

çalışmamızda seçtiğimiz uygulama malzememizin tanımlanması açısından önemlidir.

Çalışmada ayrıca eğlencelik talkshow programlarına yer verilmiş olsa da, uygulama

malzememiz açısından bizi ilgilendiren mantıksal ağırlıklı tartışmalardır. Duygusal

eğilimli tartışmalar çoğunlukla ‘tartışma kirlenmesine’ sebep olabilmektedir. Zira,

iletişimsel kopmaların başladığı yer duygusal yönelimli konuşmaların artmasıyla

doğru orantılıdır. Bu nedenle bu tip tartışmalarla bir sonuca ulaşmanın zor olacağını

düşünüyoruz. Çekişmeler, haklılık ve haksızlık normları, konudan kopmalar, bireysel

Page 237: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

226

duygulanımlar, karşıdakini dinlememe, bağrışma ve hakaret içerici edimler daha

yoğundur. Örnekler üzerinde yapılan irdelemede bu tip tartışmalarda zaman zaman

konunun tartışılmasından çok tartışmaların kişisel boyuta çekilerek karşılıklı

düelloya dönüştüğü gözlenmiştir. Mantıksal ağırlıklı tartışmalar ise konu hakkında

yeterince bilgiye sahip, alanında uzman kişilerin katıldığı tartışmalar olarak ele

alınmıştır. Zira bunların daha mantıklı ve uzlaşmacı tartışmalar olduğu verilen

örnekler üzerinde de gözlenmektedir. Bilgi paylaşımı temelinde gerçekleştiklerinden

çoğu zaman yapıcı ve uzlaşma amaçlı tartışmalardır. Uygulama için uzmanların

tartıştığı talkshow programlarının seçiminde bu durum belirleyici olmuştur. Diğer

taraftan tartışma dilinin argüman olması ve uzmanların tartıştığı talkshow

programlarında argüman ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının, soru-cevap

akışı içinde en iyi gözlenebildiği ortamı oluşturması dolayısıyla tercih edilmiştir.

Kültürel açıdan bakıldığında, uzmanların tartıştığı talkshow programlarını

diğerlerinden ayıran, farklar şunlardır: Öncelikle Alman ve Türk toplumları farklıdır.

Türk toplumu, Asya kültürü ve duygusal toplumlar olarak bilinirken, Alman toplumu

batı toplumu, mantıksal ve rasyonel toplumlar olarak bilinmektedir. Bu durum açıkça

dile yansımaktadır. Almanca örneklerde tartışma bilginin paylaşılmasına dayalı

olarak konu odaklı yürütülmektedir. Bu sebeple tartışma kişisellikten uzaktır, fazla

duygusal düzlemde seyretmez. Buna karşılık Türkçe de, moderatör müsaade ettiği

ölçüde, zaman zaman ana konu üzerindeki bilgi paylaşımı kişisel boyuta

taşınabilmektedir. Tartışmaya bu açıdan bakıldığında duygusal ve mantıksal tartışma

ayırımının bu noktada önemli bir kriter oluşturduğu söylenebilir. Mantıksal

tartışmalarda konu ve bilgi önemlidir. Konuya vakıf olma daha mantıklı tartışma

olanağı sağladığı gibi, tartışmanın seyrinin yapıcı ve çözümleyici sonuca doğru

ilerlemesini de sağlar.

Tartışma konuşmalarının incelenmesiyle, tartışma kültürüne yönelik bilgiler elde

edilebilir’ düşüncesine bağlı olarak ortaya attığımız tezimizde uzmanların tartıştığı

talkshow programlarındaki soru-cevap akışını, argüman ve argümanların

gerekçelendirme kısımları açısından inceleyerek, her iki tartışma kültüründeki işleyiş

Page 238: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

227

ortaya konulmuş ve bunun üzerinden yapılan kültürel karşılaştırmada tartışmalardaki

dil kullanımının kültürden kültüre değişiklik gösterdiği gözlenmiştir.

Uygulamada altı yayın üzerinde uzmanların tartıştığı Türkçe ve Almanca talkshow

programları (üç Türkçe, üç Almanca) incelenmiştir. Türkçe ve Almanca

programların üç hafta art arda kaydedilmesiyle objektif değerlendirme sağlanmaya

çalışılmıştır. Altı yayından dört tanesinde incelemeler örnek-kesit olarak verilmiştir.

Zira yayınlar çok uzun olduğundan, çalışmada sayfa bakımından çok fazla yer

tutmaktadır. Bu nedenle birer Türkçe ve Almanca yayın tamamı Ek 1 ve Ek 2’de

sunulmuştur. Çalışmada kesitlerin incelenmesi sırasıyla şu şekilde yer almıştır:

Kesitin açıklaması, kısmi transkripsiyonu (kutu içinde ve satır numaralarıyla

gösterilerek verilmiştir), işleyiş açısından gösterilmesi, kültürel değerlendirilmesi.

Kısmi transkripsiyonda soru ve cevap akışı içinde soru tipleri; cevaptaki argüman,

özet argümanın gerekçelendirilme kısmı (özet gerekçe); argümanı, gerekçeyi, özet

argümanı başlatan ayırt edici işaretlerin kullanımı, işleyiş açısından ortaya

konulmuştur.

Hangi dilde olursa olsun argümanların gerekçelendirme kısımlarındaki (kanıtlama,

belgelendirme, tanımlama, anlatıdaki) temel amaç argüman düşüncenin kabul

ettirilmesi çabasıdır. Tartışma konuşmalarında argümanlar ve argümanların

gerekçelendirme kısımları konuşma akışına bağlı soru-cevap akışı içinde ortaya

çıkar. Bu tipik durum, çalışma süresince örnekler üzerinde gösterilmiştir.

Almanca’da gerekçelerin kullanımı Türkçe’ye oranla oldukça azdır.

Argümanı ve gerekçeyi başlatan ve böylece anlaşılmayı kolaylaştıran anlam ayırt

edici işaretler önemlidir. Ayırt edici işaretler Türkçe tartışma örnekleri üzerinde

yapılan incelemede çoğunlukla ‘şimdi’ ile argümanı başlatmaktadır. Almanca

örneklerde ise argümanın genelde ‘ben’ (ich) ile bağlantılı olduğu gözlenmiştir;

‘bana göre’, ‘bence’, ‘düşünüyorum’ v.b. Türkçe tartışmalarda geçen

gerekçelendirmede en fazla kullanılan başlangıç işaretinin ‘çünkü’ olduğu

saptanmıştır. Buna karşılık Almanca gerekçelendirmelerdeki ‘weil’ daha çok tercih

Page 239: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

228

edilmektedir. Argümanlar genellikle, Türkçe’de ‘şimdi’, ‘bence’, ’bizce’ gibi

başlangıç işaretleriyle, Almanca’da ise ‘jetzt’, ‘ich’, ‘mein’, ‘wir’ gibi başlangıç

işaretleriyle başlatılmaktadır. Karşı argümanlar, Türkçe’de ‘ama’, ‘fakat’ ile

başlarken, Almanca’da en çok ‘aber’ ile başlatılmakta ve Türkçe’ye oranla daha az

kullanılmaktadırlar. Özet argümanlar Türkçe’de en çok ‘yani’ ile başlatılmaktadır,

bunu ‘sonuçta’ ve ‘özetle’ takip etmektedir. Almanca’da ise en sık kullanılan özet

argümanlar ‘also’ ile başlamaktadır. Her iki dilde sık kullanılan ayırt edici işaretlerle

ilgili tablo çalışmada Tablo 6 olarak ayrıca sunulmuştur.

Argüman özetlemeleri argümanı kısaca yinelemeye dayalı konuşmalardır. Özet

argümanın kullanımı Türkçe ve Almanca tartışmalarda farklıdır. Çalışmada genel

olarak özet argümanı başlatan ayırt edici işaretlerin Türkçe’de en fazla ‘yani’ olarak

kullanıldığı gözlemlenmiştir. Almanca’da en çok tercih edilen ‘also’ olmasına

karşılık, Türkçe’ye göre özet argüman kullanımı çok azdır. Türkçe’de argümanların

veya gerekçelendirme kısımlarının daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla sıkça

özetlendikleri görülmüştür. Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programlarında

argümanın özetinden çok, argümanın kendisinin tekrarı söz konusudur. Almanca’da

argüman özetin Türkçe’ye göre farklı bir kullanımından da söz etmek gerekir.

Almanca konuşmalardaki argüman özetin bazen ‘also’ ile başlatılan tümcenin

başında yer aldığı gözlenir. Burada kişi daha önce bahsetmediği ve ilk defa

söyleyeceği «argüman-tümcesini» ‘also’ ile başlatarak argümanı ve özeti aynı anda

söyler. Bu tip bir kullanıma Türkçe’de çok nadir rastlanılmaktadır. Buna karşılık

Türkçe’de neredeyse her argümanın sonunda bir özetleme vardır. Bu durum,

Türkçe’de kişilerin argümanı tam ifade edemediği düşüncesine bağlı olabilir.

Karşı argümanlar ise genellikle ‘fakat’, ‘ama’ (aber) şeklinde başlatmaktadırlar.

Almanca‘da ‘aber’, Türkçe’de ‘ama, fakat’ karşı argümanın ortaya atılacağının

işaretini vermektedir. Karşı argümanda bulunulmada çoğu zaman üst dile yönelik

girişimlerin ortaya çıkma sıklığı diğer durumlardan daha fazladır. Üst dilde tartışma,

tartışma programları açısından düşünüldüğünde, zaman zaman baş vurulan

karakteristik bir özelliktir. Fakat konunun sürekli üst dile yönelik tartışılmasının

Page 240: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

229

genellikle tartışma kirlenmesiyle sonuçlandığı gözlenmiştir. Eğer konu

kişiselleştirilerek sürdürülürse, ‘tartışma kirlenmesi’ gündeme gelmektedir. Nitekim

duygusal tartışmalarda daha fazla ortaya çıkabildiği saptanmıştır.

İşleyiş boyutuna yönelik bu dilsel saptamalara bağlı olarak Türkçe ve Almanca

tartışma kültürü çevreleri karşılaştırılmış ve şunlar tespit edilmiştir. Örneklerimizden

hareketle tartışma kültürüne yönelik şu yorumlar getirilebilir: Türkçe ve Almanca

olarak seçtiğimiz örneklerdeki argümanlar ve argümanların gerekçelendirme

kısımlarının işleyişi her iki kültürün kullanımında farklılık göstermektedir. İşleyişe

yönelik farklığa göre Türkçe tartışma kültüründe neredeyse bütün argümanların

sürekli olarak gerekçe kısımları ile kullanıldıkları, Almanca tartışmalarda ise

argümanların gerekçe kısımlarının son derece az kullanıldığı saptanmıştır. Almanca

uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki gerekçe kısımları ancak diğer

tartışmacılar argümanı reddettiğinde veya kişi istediğinde gündeme gelmektedir.

Örneklediğimiz uzmanların tartıştığı talkshow programları dikkate alındığında,

Türkçe’de gerekçelerin çoğunlukla ‘çünkü’ ve ‘mesela’ ile başlatıldığı

gözlemlenmektedir. Diğer gerekçelendirme biçimleri çalışmamızda betimleme ve

anlatı olarak verilmiştir. Anlatı şeklindeki gerekçede, örnek bir olgunun anlatılması,

hikayeleme, başından geçen benzer durumların aktarılması vb. söz konusudur.

Kavram açıklamada, argümanın gerekçelendirilmesinde rolü olan kavram

tanımlanarak argüman desteklenir. Almanca’daki programda gerekçelendirme

kısımları azdır. Türkçe ile karşılaştırıldığında ‘çünkü’ (weil), ‘mesela’ (zum Beispiel)

vb. ayırt edici işaretler öncelikle tercih edilse de, sayıları azdır. Argümanların

gerekçelendirme kısımlarına yönelik irdelemelerde, gerekçe, örnek anlatı (N) ve

tanımlama (D) olmak üzere üç kısımda değerlendirilmiştir. Türkçe tartışma

kültüründe genellikle anlatı çok kullanılmaktadır. Bunlar yaşanmış bir gerçek olayla

ilişki kurma şeklindedir. Anlatıda, yapılan gerekçelendirmeye pek itirazların

gelmediği ve argümanların daha çabuk kabul gördüğü ortaya konulmuştur.

Almanca’da gerekçelendirme daha çok anlaşılmaya yöneliktir, bu nedenle

argümanların kullanımı da farklıdır. Türkçe’den farklı olarak argümanlar peş peşe

sıralanabilmektedir. Argüman ortaya konduktan sonra, gerekçelendirme yerine

Page 241: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

230

argüman üzerinden, konuyu açan ve genişleten diğer argümanların sıralanması söz

konusudur. Türkçe ile karşılaştırıldığında Türkçe’de argümanı özet argüman veya

gerekçe veya her ikisi birden takip ettikten sonra diğer ikinci bir argüman ortaya

konulmaktadır. Almanca’da sadece argüman veya argümanlar sıralanırken,

Türkçe’de argüman gerekçelendirilmesi sık rastlanan bir durumdur. Bunun sebebi şu

olabilir; karşıdaki kişinin argümanını gerekçesiz kabul etmeyeceği düşüncesi. Türkçe

iletişimde söze güvenmemeye bağlı endişe, ön yargısal olarak vardır. Argümanın

reddedileceği düşüncesi ve kaygısı bireyi gerekçelendirmeye itmektedir.

Almanca’daki uzman tartışmalarında ortak konu hakkında bilgiler, genel mutabık

kalınmış bilgi olarak üretildiğinden, tartışmacılar bu mutabık kalınmış bilgi

üzerinden –mantıklı- argüman söylemlerde bulunurlar. Kişiler gerekçelendirmeden,

argümanlarının mantık çerçevesinde kabul edilebileceğini kanıksamışlardır.

Türkçe’de böyle bir durum söz konusu değildir. Bireyler arasında kabul etme

esnekliğinin sağlanmayacağı düşüncesiyle, her birey kendi bireysel görüşünü

gerekçelendirmek durumunda kalmaktadır. Argüman dikkatli ve gerekçeli ortaya

konmaktadır. Neticede şu söylenebilir: Uzmanların tartıştığı Almanca talkshow

programlarda argümanların sıkça gerekçelendirilmeye ihtiyaç duyulmamasının

nedeni, kanımızca argümanın mantıksal çerçevede kanıksanacağının bilinmesidir.

Argümanlar genel gerçeklere dayalı, ortak bilgiden kaynaklanan mantıksal

dayanaklar içerdiğinden, söylenenler mantık ve bilgi çerçevesinde kabul

edilmektedir. Argüman, eğer ortak akla (commen sense) ve mantık çevresine

uygunsa gerekçelendirmeye gerek duyulmamaktadır. Türkçe’de ise ortak akla ve

kabul edilebilir mantık çerçevesine yönelik uzlaşma ancak gerekçeler ortaya

konduktan sonra (Almanca’ya göre daha geç sağlanmakta), gerekçe ortaya

konulmaması durumunda ise mantıksal çerçeve oluşturulamadığından argümanlar

rahatça dayanak bulamamaktadır. Dolayısıyla örnekler üzerinde gözlemlediğimiz

tartışmalarda, yeni fikir ve düşüncelerin ortaya çıkarılarak, çözüm arayışlarına

yönlenmesinden ziyade, argümanı gerekçelendirme çabasına dönüştüğünü

söyleyebiliriz. Ele alınan örneklerden de açıkça görüldüğü üzere, argümanların çoğu

gerekçelendirme kısımlarıyla yürütülmüştür. Aksi takdirde argüman ya

Page 242: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

231

anlaşılamamıştır veya anlaşılma çabasıyla üst dile yönelmiştir, ya da karşı çıkılarak

reddedilmiştir. Bu durum tam da kültürle ilişkili bir olaydır. Kültürel açıdan

yorumlamak gerekirse, belki de Türkiye’de yetişen bireylerin daha çocuk yaşta kendi

düşüncelerini rahatça ifade etmede engellenmeleri bu durumu açıklayabilir. Bu

açıdan bakıldığında toplumsal bir olaydır: Hepimizin kişisel deneyimlerinden bildiği

üzere «çocuklar büyüklerin konuşmalarına karışmaz», «sen daha çocuksun,

konuşma» gibi susturulmaya yönelik davranışlar yaygındır ve ‘normal’

karşılanmaktadır. Böyle bir toplumsal ortamda büyüyen kişi, erken gelişme

döneminde aile içinde iletişim engeliyle karşılaşmıştır. Aynı yaklaşımın okulda da

sürdürülüp çevrede ve iş hayatında pekiştirildiği düşünülürse kültürel bir özellikten

söz etmemiz için yeterli neden vardır. Buna bağlı olarak şu yorum getirilebilir: Her

defasında kendi düşüncesinin engelleneceği ve konuşturulmayacağını düşünen birey,

iletişimde sürekli bir savunma haline dönüşen gerekçelendirmeleri kullanıyor olsa

gerek. Artık kendisi de gerekçesiz her ifadeye kuşkuyla bakar. Türkiye’de gerekçesiz

argüman ileri süren birey, genelde karşı tarafın olumsuz eleştirisi ve alay edilmesi

ile karşılaşacağını düşünür. Bu koşullar altında yetişen bir bireyin zamanla aynı

davranışı toplumun diğer bireylerine göstermesi beklenir. Artık mantık süzgecinden

geçirerek uzlaşma sağlamanın yerini karşı düşünce ortaya koyma ve olumsuzlama

almıştır bile. Buna karşılık Alman toplumunda yetişen bir bireyin durumunun,

toplumsal farklılıktan ötürü rahatlıkla farklı olacağını söyleyebiliriz. Bir yorum bile

olsa, böyle bir ihtimalin olmayacağı söylenemediği gibi, toplum kültürünün, toplum

bireylerinin üzerindeki etkisi düşünüldüğünde hiç de haksız bir varsayım-yorum

olmadığı görülür. Argüman kuramı üzerindeki irdelemeler neticesinde argümanların

düşünce üzerindeki etkisinin yüksek olduğundan bahsedebiliriz. Örnekler üzerindeki

incelemede Almanca argümanların mantık süzgecinden geçirilip, kabul veya

reddedildikleri görülmüştür. Argümanın gerekçelendirilmesi ise zorunluluk halinde

başvurulan bir durumdur. Gerekçe mantık süzgecinden geçirilir, kabul veya

reddedilir.

Gerekçelendirme ön koşuluna bağlı olmayan, dil mantığına dayalı ifadelerden şu da

anlaşılabilir: Bilimde, toplumda ve ailede ileri sürülen argümanlarda, mantıksallığın

Page 243: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

232

önkoşul olarak aranması, daha yapıcı ve olumlu düşünmeyi, bilgi üretimi bakımından

geliştirici düşünmeyi desteklemektedir. Nitekim uzmanların yer aldığı tartışmalara

ortak sonuçlar açısından bakıldığında Almanca tartışmalar gerekli alt yapının

kurulmuş olması dolayısıyla, argüman gerekçelendirme çabasından çok konunun

tartışılmasına ağırlık vererek çözüme daha kolay ulaşabilecektir. Buna karşılık

Türkçe örneklerde olduğu gibi gerekçe önkoşuluna bağlı argümanlarda bulunan

tartışmacılarda, daha ilk başta düşüncesini ortaya atmada bir çekingenlik sergilenir.

Buradaki çekingenlikten kast edilen, kişinin düşüncesinin olumsuz eleştirilip

eleştirilmeyeceğine yönelik duyarlılığıdır. Bazı hallerde bu çekingenlikten ötürü kişi

konuşurken, öyle düşünmese dahi, o şekilde düşünmeye zorlanıyormuş hissi

uyandırır. Konuşmada bu tip durumlar özellikle de kişinin kendi düşüncesinden

çabucak genel anlatıma yöneldiği veya genel gerçeklere gittiği durumlarda

gözlenmiştir. Bu durumda şöyle düşünmemek elde değildir; çekingenlik, düşüncenin

ve görüşün geliştirilmesini, bir aşamadan sonra ya engelleyen ya da yavaşlatan bir

durumdur ve toplumsal tabanda öğretilmiştir. Burada anlatılmak istenen

‘çekinilmeden akla her gelen söylensin’ ifadesi değildir. Söylenmek istenen,

düşüncenin ve görüşün geliştirilmesini engellemeyecek veya yavaşlatmayacak,

mantığa dayalı bir toplumsal düşüncenin geliştirilmesidir. Toplumsal kültürün

bireyin gelişimindeki ve dil-düşünce-davranış üzerindeki etkisi açısından

bakıldığında, bu etkinin yaptırımının ne kadar büyük olduğu tahmin edilebilir.

Toplumlarda dil bir taraftan sosyalleşmeyi sağlarken, diğer taraftan kişilere kendi

toplumun gerekliliklerini de dayatmaktadır. Kültürün kalıp davranışları, yani sosyal

normların bireyler üzerindeki etkisi ağır basmaktadır. Sosyo-kültürel faktörlere bağlı

olan dil kullanımı, ‘tartışma dilinin kullanımını’ ve ‘tartışma mantığının yönünü’

belirler.

Avrupa toplumlarının rasyonel toplumlar, Asya toplumlarının ise duygusal toplumlar

olarak değerlendirilmesinin, her ayrıntılı durumu açıklamasa da, yanlış bir genelleme

olmadığını görüyoruz. Duygusal tartışmalara örnek olarak verdiğimiz kesitlerde

bağrışmalara, hakaretlere kadar giden tartışmaları örnekledik ve değerlendirdik. Acı

da olsa burada söylenmesi gerektiğine inandığımız şudur ki, bu tip ‘tartışma

Page 244: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

233

kirlenmeleri’ ancak yeterli ‘tartışma bilincinin yerleşmediği toplumsal alt gruplarda’

görülmektedir. Öfke ancak, öfkeye yönelik eğitimle kontrol altına alınabilir. Öfkenin

her şeyin önüne geçtiği durumlarda büyük hataların yapıldığı gözlenmiştir.

Modern (aydınlanmış) toplumlar akılla, mantıkla düşünen ve davranan akılcı

toplumlar olarak tanımlanır. Geleneksel toplumlardan farkı ise duygusallığın ve

mantığın yerinin özümsenerek sistemli bir şekilde ayırt edilmesine bağlı olarak,

sosyal hukukunu geliştiren, bu yönde açıklarını kapatan toplumlar olmalarıdır.

Sistemli düşünce burada devreye girer. Sistemli düşünce sistemli iletişimi

beraberinde getirir. Bubner’in de bahsettiği gibi, ideal diyalog duygu ve saldırganlığı,

asgari düzeye indirgenerek, sorunların çözümüne yönelik tartışmalarla mümkündür

(bkz. Bölüm 2, başlık 2.2.1. ideal dil ile ilgili kısım). İletişim ve toplumsal ilişkiler

çok yönlü, çok çeşitli olacaktır kuşkusuz; duygusallık, manipulasyon, çıkarları temsil

etme hali de toplumsal iletişimin kaçınılmaz unsurlarındandır; ama sorunlarını iyi

kavrayarak ve toplumsal barışı arayarak çözen bir toplum olma yolunda analitik ve

akılcı düşünme her türlü iletişimsel etkileşimin son uğrağı olmalıdır.

Page 245: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

234

KAYNAKÇA

GENEL KAYNAKÇA

Aksan, Doğan: Her Yönüyle Dil -Ana Çizgileriyle Dilbilim, 1-2-3 Cilt, 5. Baskı,

Ankara, TDK, 1995

Altınörs, Atakan: Dil Felsefesi Sözlüğü, İstanbul, Paradigma yayınları, 2000

Antos, Gerd: “Mythen, Metaphern, Modelle”, Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/

Walther Kindt (Hrsg.), Angewandte Diskursforschung Band 1 -Grundlagen und

Beispielanalysen, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-

gespraechsforschung.de, s. 93-117

Ayata Şenöz, Canan: “Metin Türü Çözümlemesinin Ana Dil ve Yabancı Dil

Öğretimine Katkısı”, Alman Dili ve Edebiyatı Dergisi XII, İstanbul Üniversitesi

Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 2000, s.143-167

Ayata Şenöz, Canan: “XVII. Dilbilim Kurultayı 22-23 Mayıs 2003, Anadolu

Üniversitesi- Eskişehir”, Alman Dili ve Edebiyatı Dergisi XV, İstanbul Üniversitesi

Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, Mayıs 2003, s.149-150

Ayata Şenöz, Canan: Dilbilim ve Türkçe, Multilingual, İstanbul, 2005

Baßler, Harald: Wissenstransfer in intrafachlichen Vermittlungsgesprächen,

Tübingen, Niemeyer, 1996

Bär, A. Jochen: “Männer-Frauen-Sprachliche Stereotype”, Der Deutschunterricht

Fachzeitschrift bei Friedrich Velber in Zusammenarbeit mit Klett, 4/2001

Page 246: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

235

Bäuerle, R. &T.E. Zimmermann: “Fragesätze“, A. von Stechov & D. Wunderlich

(Hrsg.), Handbuch Semantik, Berlin, Walter de Gruyter, 1991, s.333-348

Becker –Mrotzek, Michael ve Christoph Meier: “Arbeitsweisen und

Standartverfahren der Angewandten Diskursforschung”, Gisela Brünner/ Reinhard

Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 1 -

Grundlagen und Beispielanalysen, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı)

www. Verlag-gespraechsforschung.de, s.18-45

Becker-Mrotzek, Michael ve Gisela Brünner: “Diskursanalytische

Fortbildungskonzepte”, Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.):

Angewandte Diskursforschung Band 2 -Methode und Anwendungsgebiete,

Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-gespraechsforschung.de,

s. 36-49

Becker-Mrotzek, Michael ve Gisela Brünner (Hrsg.): “Analyse und Vermittlung

von Gesprächskompetenz“, Forum Angewandte Linguistik, Band 43, Frankfurt,

Peterlang Verlag, 2004

Bergsdorf, Wolfgang: Herrschaft durch Sprache, Pfullingen, Neske, 1983

Bilden:T-A/A-T Wörterbuch on Top: CD Elektronik Sözlük

Bucher, H. Jürgen: “Sektion Medienkommunikation-Informationspolitik in der

Presseberichterstattung-Kommunikationsstrategien bei der Darstellung

gesellschaftlicher Konflikte”, Berd Spillner (Edit.): Interkulturelle

Kommunikation-Kongresbeiträge zur 20. Jahrestagung der Gesellschaft für

angewandte Linguistik GAL e.V., Frankfurt/M., Peterlang Verlag, 1990, s. 137-139

Page 247: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

236

Brünner, Gisela ve Reinhard Fiehler: “Linguistische Untersuchungen zur

Wirtschaftskommunikation”, Sprachreport 3/ 1998a, (Çevrimiçinden alıntılandı)

www. ids-mannheim.de

Brünner, Gisela; Reinhard Fiehler ve Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte

Diskursforschung Band 1 -Grundlagen und Beispielanalysen, Radolfzell, 2002,

(Çevrimiçinden alıntılandı) www.verlag-gespraechsforschung.de, s. 7-15

Brünner, Gisela: “Das Verhältnis von Forschung, Ausbildung und Anwendung”,

Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte

Diskursforschung Band 2 -Methode und Anwendungsgebiete: Radolfzell, 2002,

(Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-gespraechsforschung.de, s. 114-124

Bubner, Rüdiger: Modern Alman Felsefesi, Çev.: Aziz Yardımlı, İstanbul, İdea,

1981

Bußmann, Hardumod: Lexikon der Sprachwissenschaft, 2. Auflage, Stuttgart,

Kröner, 1990

Cherubim, Dieter: “Gesprochene Sprache -Ein Lehrstück vom Umgang der

Sprachwissenschaft mit ihren Gegenständen?”, Addison, Antony ve Klaus Vogel

(Hg.): Gesprochene Sprache in Lehre und Forschung – Beschreibung –

Vermittlung – Bewertung, Band 7, Bochum, AKS, 1989

Demircan, Ömer: İletişim ve Dil Devrimi, İstanbul,Yayılım Matbaası, 2000

Deppermann, Arnulf ve Martin Hartung (Edit.): Gesprächsforschung –Online

Zeitschrift zur verbalen Interaktion. Editorial Ausgabe 1/2000, (Çevrimiçinden

alıntılandı) www gespraechsforschung-ozs.de, s.1-8

Page 248: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

237

Deppermann, Arnulf; Stephan Habscheid, M. Hartung ve M. Klemm: “Was ist

und was will Gesprächsforschung?”, Arnulf Deppermann, Martin Hartung (Edit.):

Gesprächsforschung –Online Zeitschrift zur verbalen Interaktion, Ausgabe

1/2000, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. gespraechsforschung-ozs.de, s.1-8

Dökmen, Üstün: İletişim Çatışmaları ve Empati, İstanbul, Sistem, 2002

Duden: Deutsches Universalwörterbuch A-Z, hrsg.u. bearb. vom Wiss. Ratu. d.

Mitarb. D. Dudenred. Unter Leitung von Günther Drosdowski, 2.Auflage, Mannheim

–Wien -Zürich, Dudenverlag, 1989

Duden: Reden Gut und Richtig Halten!, hrsg.u. bearb.von der Dudenredaktion in

Zusammenarbeit mit Siegfried a. Huth., 2. neu bearb. und erg. Aufl., Mannheim-

Wien -Zürich, Dudenverlag, 2000

Erçöçen (Kılıçarslan), Olcay: “Uygulamalı Söylem Çözümlemesi İle Doktor-Hasta

İletişiminde İletişimsel Eylemin Gösterilmesi ve İletişim Sorununun Farkına

Varılması”, Ayhan Sezer (Edit.), Mersin Üniversitesi- Dil ve Edebiyat Dergisi, Cilt

1, Sayı 1, Mersin, Temmuz 2004, s. 59-73.

Erkman, Fatma: Göstergebilime Giriş, 1. Baskı, İstanbul, Alan, 1987

Fiehler, Reinhard; Walther Kindt ve Guido Schneiders:

“Kommunikationsprobleme in Reklamationsgesprächen”, Gisela Brünner/ Reinhard

Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 1-

Grundlagen und Beispielanalysen, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı)

www. Verlag-gespraechsforschung.de, s. 120-154

Page 249: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

238

Fiehler, Reinhard: “Kann man Kommunikation Lehren?”, Gisela Brünner/ Reinhard

Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 2 -Methode

und Anwendungsgebiete, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www.

Verlag-gespraechsforschung.de, s. 18-35

Filipec, Josef: “Kommunikativ-Pragmatische Aspekte der Lexikologie”, Rudolf

Grosse, G. Lerchner, M. Schöder (Edit).: Beiträge zur Phraseologie -Wortbildung-

Lexikologie -Festschrift für Wolfgang Fleischer zum 70. Geburtstag,

Frankfurt/M, Peter Lang, 1992

Forster, Roland; Mündliche Kommunikation in Deutsch als Fremdsprache-

Gespräch und Rede, Band 12, St. Ingberg, Röhrig Universitätsverlag, 1997

Gloning, Thomas: Betrachtung, Gebrauch und Sprachliche Handlung, Tübingen,

Niemeyer, 1996

Gökçe, Orhan: İletişim Bilimine Giriş, 2.Baskı, Ankara, Turhan Kitabevi,1998

Grice, H.Paul: “Konversationsmaximen”, Aue, Peter: Sprachliche Interaktion-

Eine Einführung anhand von 22 Klassikern, Tübingen, Niemeyer, 1999, s.91-102

Gross, Harro: Einführung in die Linguistik, München, Indicium Verlag, 1990

Grütz, Doris: Strategien zur Rezeption von Vorlesungen-Band 48, Frankfurt/M.,

Peterlang Verlag, 1995

Gülich, Elisabeth ve Mary Kastner: “Rollenverständnis und Kooperation in

Gesprächen in der Telefonseelsorge”, Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/ Walther

Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 1 -Grundlagen und

Beispielanalysen, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-

gespraechsforschung.de, s.197-214

Page 250: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

239

Günay, Doğan: Metin Bilim, İstanbul, Multilingual, 2001

Günay, Doğan: Dil ve İletişim, İstanbul, Multilingual, 2004

Habermas, Jürgen: Theorie des Kommunikativen Handelns -Band 1,

Frankfurt/M., Suhrkamp, 1995

Habermas, Jürgen: Theorie des Kommunikativen Handelns -Band 2,

Frankfurt/M., Suhrkamp, 1995

Habermas, Jürgen: İletişimsel Eylem Kuramı –1. ve 2. Cilt, Çev.: Mustafa Tüzel,

İstanbul, Kabalcı, 2001

Hannappel, Hans ve Hartmut Melenk: Altagssprache, München, Wilhelm Fink

Verlag, 1979

Harting, Matthias ve Ursula Kurz: Sprache als soziale Kontrolle. Neue Ansätze

zur Soziolinguistik, 3. Auflage, Frankfurt/M, Suhrkamp Verlag, 1971

Heggelund, T. Kjell: Linguistik Online 9:2000/01, (Çevrimiçinden alıntılandı)

www linguistik-online.com/ 9_01/Heggelund.html

Hermann, Ursula: Deutsche Rechtschreibung, München, Orbis Verlag, 1992

Hindelang, Götz: Einführung in die Sprechakttheorie, germanistische

Arbeitshefte, 3 Auflage, Tübingen, Max Niemeyer Verlag, 2001

Kallmeyer, Klein, Meyer-Hermann, Netzer ve Siebert: Lektürekolleg zur

Textlinguistik-Einführung Band 1, Auflage 3, Königstein/Ts., Athenäum

Taschenbücher, 1980

Page 251: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

240

Kılıç, Veysel: “Söz –Eylem Kuramı”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Yabancı Diller Eğitim Bölümü Dergisi, Dilbilim IX, İstanbul, Edebiyat Fakültesi

Basımevi, 1990, s. 249-258

Kılıçarslan, Olcay: “Problematisierung der Moderne aus der Perspektive von Jürgen

Habermas Werk, ‘Theorie des kommunikativen Handelns’: Ein Beitrag zur

Soziolinguistik”, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1999

Kıran, Zeynel: Dilbilim Akımları, 2. Baskı, Ankara, Onur, 1996

Kindt, Walther: “Interpretationsmethodik”, Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/

Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 1 -Grundlagen und

Beispielanalysen, Radolfzell 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-

gespraechsforschung.de, s.70-92

Kocaman, Ahmet: “Söylem Çalışmaları ve Türkçe Öğretimi”, Kamile İmer ve Leyla

Subaşı Uzun, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yayını -Doğan Aksan Armağanı,

No:366, Ankara, 1998, s.101-105

Kottak, Conrad Phillip: Antropoloji -İnsan Çeşitliliğine Bir Bakış, Çev.: H. Ü.

Antropoloji Böl. Öğretim Elemanları, Ankara, Ütopya, 2001

Krifka, Manfred: “Informationsstruktur”, WS 2004/5, Institut für Deutsche Sprache

und Linguistik, Humboldt-Universität zu Berlin, 2004/5 (Çevrimiçi:

http://amor.rz.hu-berlin.de/)

Lalouschek, Johanna ve Florian Menz: “Empirische Datenerhebung und

Authentizität von Gesprächen”, Gisela Brünner/Reinhard Fiehler/ Walther Kindt

(Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 1 -Grundlagen und

Beispielanalysen, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-

gespraechsforschung.de, s.46-68

Page 252: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

241

Lalouschek, Johanna: “Frage-Antwort-Sequenzen im Ärtzlichen Gespräch”, Gisela

Brünner/Reinhard Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung

Band 1 -Grundlagen und Beispielanalysen, Radolfzell Verlag, 2002,

(Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-gespraechsforschung.de, s. 155-173

Lee, Hae-Yun: “Fokus-Hintergrund-Gliederung in der Diskursrepräsentationstheorie:

Analysen der Frage-Antwort-Paare” (Çevrimiçinden alıntılandı, 2005)

http://kgg.german.or.kr/kr/kzgtxt/72-09.doc)

Lewandowski, Theodor: Linguistisches Wörterbuch 1-2-3, 5. Auflage,

Heidelberg-Wiesbaden, Quelle u. Meyer, 1990

Liebrucks, Bruno: Sprache und Bewußtsein, Band I, Frankfurt/M., Akademischer

Verlagsgesellschaft, 1964

Liedke, Martina; Angelika Redder ve Susanne Scheiter: “Interkulturelles Handeln

Lehren -Ein diskursanalytischer Trainingsansatz”, Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/

Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 2 -Methode und

Anwendungsgebiete, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-

gespraechsforschung.de, s. 148-179

Lindner, Claus: “Talk im Turm -Eine gesprächsanalytische Untersuchung”, LINSE

(Linguistik Server Essen), 2000, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. linse.uni-essen.de

Luther, Wilhelm: Sprachphilosophie als Grundwissenschaft, Heidelberg, Quelle

und Meyer, 1970

Lyons, John: Einführung in die moderne Linguistik, 3. Auflage, München, C.H.

Beck Verlag, 1973

Page 253: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

242

Maas, Utz: “Sprachliches Handeln I: Auffordern-Fragen-Behaupten”, G. Keseling,

U. Maas, R. Posner v.d.: Lehrgang Sprache. Einführung in die moderne

Linguistik (Teil IV), Weinheim und Basel, Belz Verlag, 1974

Maas, Utz: “Sprachliches Handeln II: Argumentation”, G. Keseling, U. Maas, R.

Posner v.d.: Lehrgang Sprache. Einführung in die moderne Linguistik (Teil IV),

Weinheim -Basel, Belz Verlag, 1974

Martinet, André, Çev.: Anna Fuchs ve Hans-Heinrich Lieb: Grundzüge der

allgemeinen Sprachwissenschaft, 3 Auflage, Stuttgart, W. Kohlhammer Verlag,

1963

Meer, Dorothee: “So, das nimmt ja gar kein Ende heute, ist ja furchbar -Ein

gesprächsanalytisch fundiertes Fortbildungskonzept zu Sprechstundengesprächen an

der Hochschule”, Arnulf Deppermann, Martin Hartung (Edit.): Online Zeitschrift

zur verbalen Interaktion, 2/2001, (Çevrimiçinden alıntılandı) www.

gesspraechsforschung-ozs. de, s.90-114

Moilanen, Markus: “Zur hierarchisch argumentativen Verknüpfung von

Illokutionen”, Markku Moilanen, Dieter Viehweger, Lauri Carlson (Hg.), Zugänge

zur Text -und Dialogsanalyse, Hamburg, Helmut Buske Verlag, 1994, s.85-158

Mutlu, Erol: İletişim Sözlüğü, 3. Basım, Ankara, Ark, 1998

Müller, Anke: “Öffentliche und private Sphäre in der Sprache der Massenmedien am

Beispiel von ‘Schreinemakers-Live’”, LINSE ESSEN, 2000, (Çevrimiçinden

alıntılandı) www. linse.uni-essen.de

Neumann-Bechstein, W: “Talkshow am Nachmittag -Das Neue Reality-TV?

Beobachtungen zum Wandel eines Genres”, FUNK-Korrespondenz, ISBN 571996,

s.3-6

Page 254: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

243

Oktar, Lütfiye ve Semiramis Yağcıoğlu: “Türkçe’de Söylem Yapısı ve

Artgönderim”, Kamile İmer ve N. Engin Uzun, VIII. Uluslararası Türk Dilbilim

Konferansı Bildirileri 7-9 Ağustos, 1996, Ankara, 1997

Oskay, Ünsal: İletişimin ABC’si, 2. Basım, İstanbul, Der, 1999

Özyıldırım, Işıl: “Yasa Dilinin Söylem Özellikleri”, Dilbilim Uygulamaları,

Sayı:3-4, Ankara, Bizim Büro Basımevi, 2002-2003, s. 119-137

Pollok, Darius ve Rolf-Reiner Lamprecht, (Çevrimiçinden alıntılandı: 2001) www

uni-postdam. de/u/slavistik

Poyraz, Hakan: Dil ve Ahlak, Ankara, Vadi, 1996

Pucelle, Jean: “Das Erwachen einer Universalkultur”, Richard Schwarz (Edit.):

Menschliche Existenz und moderne Welt, Teil IV, Berlin, Walter De Gruyter &

Co., 1967

Redhouse Çağdaş Sözlüğü, Türkçe-İngilizce, İstanbul, Redhouse Yayınevi,1983

Redhouse Yeni El Sözlüğü, İngilizce-Türkçe/Türkçe-İngilizce, 10. Baskı, İstanbul,

Redhouse Yayınevi, 1996

Rifat, Mehmet: XX. Yüzyılda Dilbilim ve Göstergebilim Kuramları, İstanbul,

YKY, 1998

Slama-Cazacu, Taliana: “Leistung und Grenzen des sozialen Kontexts sprachlichen

Verhaltens”, J. Siegfried Schmidt (Hg.): Kritische Informationen- Pragmatik I,

München, Wilhelm Fink Verlag, 1974, s.118-131

Page 255: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

244

Schank, Gerd: Untersuchungen zum Ablauf natürlicher Dialoge, 1.Auflage,

München, Max Huber Verlag, 1981

Schäfers, Bernhard (Ed.): Grundbegriffe der Soziologie, Opladen, Leske+Budrich,

1986

Schegloff, E.A.: “Notes on a conversational practice”, D. Sudnow (Edit.): Studies in

Social Interaction, New York, Free Press, 1972, s.75-119

Schmidt, J. Siegfried: Sprache und Denken als sprachphilosophisches Problem

von Locke bis Wittgenstein, Den Haag, Martinus Nijhoff,1968

Schneider, Wolfgang: “«Ton und Text» -Ein Tonwiedergabe-Programm für

Transkribenten”, Arnulf Deppermann, Martin Hartung (Edit.): Online Zeitschrift

zur verbalen Interaktion, 2/2001, (Çevrimiçinden alıntılandı) www.

gesspraechsforschung-ozs. de, s.22-28

Schulte, A. Olaf; M. Friebel ve C. Klotzek: “Aufzeichnung technisch vermittelter

Kommunikation als Beispiel”, Arnulf Deppermann, Martin Hartung (Edit.): Online

Zeitschrift zur verbalen Interaktion, 2/2001, (Çevrimiçinden alıntılandı) www.

gesspraechsforschung-ozs. de, s. 222-242

Schwitalla, Johannes: “Dialogsteuerung in Interviews”, Heutiges Deutsch 1/15, 1.

Auflage, Hueber, München, 1979

Searle, John: “Was ist ein Sprechakt?”, Siegfried J. Schmidt (Ed.): Kritische

Information -Pragmatik I, München, Wilhelm Fink Verlag, 1974, 84-101

Searle, John: “Sprechakt”, Peter Aue: Sprachliche Interaktion -Eine Einführung

anhand von 22 Klassikern, Tübingen, Niemeyer, 1999, s.80-90

Page 256: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

245

Seiffert, Helmut: Einführung in die Wissenschaftstheorie I, 12. Auflage,

München, Beck Verlag,1969

Selçuk, Sami: Önce Dil, Ankara, Karşı Yayınları,1993

Selting, Margret ve Elizabeth Couper-Kuhlen: “Argumente für die Entwicklung

einer interaktionalen Linguistik”, Arnulf Deppermann, Martin Hartung (Edit.):

Gesprächsforschung –Online Zeitschrift zur verbalen Interaktion, Ausgabe

1/2000, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. gespraechsforschung-ozs.de, s.76-95

Seifert, Helmut: Einführung in die Wissenschaftstheorie 3, 2. Auflage, München,

Beck Verlag, 1992

Sowinski, Bernhard: Textlinguistik, Kohlhammer, Stuttgart-Berlin-Köln-Mainz,

Urban Taschenbücher-Band 325, 1983

Spiegel, Carmen ve Thomas Spranz-Fogasy: “Selbstdarstellung im öffentlichen und

beruflichen Gespräch”, Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.):

Angewandte Diskursforschung Band 1 -Grundlagen und Beispielanalysen,

Radolfzell Verlag, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-

gespraechsforschung.de, s.216-232

Sprazy-Fogasy, Thomas: “Interaktionsprofile -Die Herrausbildung individueller

Handlungstypik in Gesprächen”, Radolfzell Verlag, 2002, (Çevrimiçinden

alıntılandı) www. verlag- gespraechsforschung. de

Stedje, Astrid: “Sprachliche Handlungsmuster und interkulturelle Kommunikation”,

Bernd Spillner (Hg.): Interkulturelle Kommunikation – Kongressbeiträge zur 20.

Jahrestagung der Gesellschaft für angewandte Linguistik, GAL e.V..

Frankfurt/M., Peter Lang Verlag,1990

Page 257: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

246

Steiger, Kerstin: “Evozieren als rhetorisches Verfahren in beratenden Interaktionen.

Gesprächsanalytische Untersuchung der Sendung ‘Lämmle Live’”, Arnulf

Deppermann, Arnulf ve Martin Hartung (Edit.): Gesprächsforschung Online-

Zeitschrift zur verbalen Interaktion, 2001, (Çevrimiçinden alıntılandı) www.

gespraechsforschung-ozs.de

Steuerwald, Karl: Almanca-Türkçe/Türkçe-Almanca Sözlük, iki cilt, İkinci

Baskı, İstanbul, ABC Tanıtım Basımevi, 1990

Strecker, Bruno: Strategien des kommunikativen Handelns, 1.Auflage,

Düsseldorf, Pädagogischer Verlag Schwann, 1978

Şenöz, Canan: “Alman Dili ve Edebiyatı Öğreniminde Metindilbilim (Uygulamalı

bir Örnek) ”, Alman Dili ve Edebiyatı Dergisi IX, İstanbul Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Basımevi, İstanbul, 1995, s.223-231

Tezcan, Mahmut: Sosyolojiye Giriş, 4. Baskı, Ankara, Feryal, 1995

Tiittula, Lisa: “Metadiskurs in Diskussionen”, Markku Moilanen, Dieter Viehweger

ve Lauri Carlson (Edit.): Zugänge zur Text -Und Dialogsanalyse, Hamburg,

Helmut Buske Verlag, 1994, s.43-84

Toduov, Tzvetan ve O. Ducot: Enzyklopädisches Wörterbuch der

Sprachwissenschaften, Frankfurt/M., Akademische Verlagsgesellschaft

Athenaion,1975

Toulmin, St.: The Uses of Argument, Cambridge, 1958

Ungeheuer, Gerold: “Aspekte sprachlicher Kommunikation”, Kallmeyer, Klein,

Meyer-Hermann, Netzer, Siebert: Lektürekolleg zur Textlinguistik -Reader Band

2, Frankfurt/M., Fischer Athenäum Taschenbücher, 1974

Page 258: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

247

Vahle, Fritz: Sprache -Sprachtätigkeit und soziales Umfeld, Tübingen, Niemeyer,

1978

Van Dijk, A. Teun: “Critical Discourse Analysis”, Deborah Schiffrin, Deborah

Tannen & Heidi E. Hamilton (Ed.), The Handbook of Discourse Analysis,

Backwell, Oxford, 2001, s.352-371

Van Dijk, A. Teun: “Discourse and Racism”, David T. Goldberg & John Solomes

(Edit.), A Componion to Racial and Ethnic Studies, Backwell, Oxford, 2002,

s.145-159

Vardar, Berke: Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, 2. Basım, İstanbul, ABC,

1998

Wahrig AND-Complex 3.1. CD, AND Electronic Publishing, 1997

Wells, Calvin: İnsan ve Kültür, çev.: Erzen Onur, Istanbul, Remzi, 1971

Wunderlich, Dieter: “Pragmatik. Einleitung und Referenzsemanik”, Keseling,

Gisbert -Utz Maas vd.: Lehrgang Sprache -Einführung in die moderne Linguistik

-IV Semantik und Pragmatik, Weinheim –Basel, Beltz Verlag, 1974

Yağcıoğlu, Semiramis : “1990 Sonrası Laik-Antilaik Çatışmasında Farklı Söylemler-

Disiplinler Arası Bir Yaklaşım”, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, Haziran 2002.

Yemenici, Alev: “Haber Tartışmalarında Kullanılan Dil Üzerine”, Dilbilim

Araştırmaları, Ankara, Bizim Büro Basımevi, 1998, s.26-36

Yıldız, Cemal: Yazılı Basında Metin ve Manşet, İstanbul, Sonay Yay., 1998

Page 259: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

248

Yos, Gabriele: “Gespräche in künstlerischen Texten im Spannungsfeld von

mündlicher und schriftlicher Kommunikation”, Zeitschrift für Germanistik,

Europäischer Verlag der Wissenschaften -Neue Folge XI-1/2001, 3 Mal Jährlich,

Frankfurt/M., 2001, s.54-70

Yüksel, Cem: “Adli Konuşmacı Tanıma İncelemelerinde Şüphelilerin Söylem

Çözümlemelerinin Rolü”; Güray König, Nalan Büyüklantarcıoğlu ve Firdevs

Karahan (haz.): XVI Dilbilim Kurultayı Bildirileri 23-24 Mayıs 2002, Ankara,

Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 2002, s.112-128

Zarnikow, Annemarie: Einführung in die Linguistik -Kommunikation/Sprache,

3 Auflage, Frankfurt/M-Berlin-München, Verlag Moritz Diesterweg, 1978

Zimmermann, Klaus: Erkundungen zur Texttypologie -Überlegungen zur

texttheoretischen Basis -Forschungsberichte des Instituts für Deutsche Sprache-

39, Tübingen, TBL Verlag Günter Narr, 1978

BÜTÜNCEYE İLİŞKİN KAYNAKÇA

‘Berlin Mitte’: Moderatör: Mybrit Illner, ZDF, saat 22:15, süre 45, politik talkshow,

haftalık program:

1) 10.7.2003: “Reform Roulette: Wie teuer wird der Aufschwung?”

2) 17.7.2003: “Deutschland in den Miesen -Wer zahlt die neuen Schulden?”

3) 24.7.2003: “Abkassiert Statt Reformiert -Wehe wenn der Artzt kommt.”

‘Cevizkabuğu’ Programı, Moderatör: Hulki Cevizoğlu, ATV, 30.11.2002, saat

23:40

‘Die Oliver Geissen Show’, Moderatör: Oliver Geissen, RTL, 23.07.2004, saat

13:00

Page 260: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

249

‘Die 90’er Show’ Programı, Moderatör: Oliver Geissen, RTL, 30.1.2005, saat 23:30

‘Fliege-Die Talkshow’ Programı, Moderatör: Jürgen Fliege, ARD -das Erste,

21.7.2004, saat 16:00

‘Ka’dan Adam -Talkshow’ Programı, Moderatör: Hakan Ka..., Show TV,

13.8.2004, saat 00:30

‘Sabine Christiansen’ Programı, Moderatör: Sabine Christiansen, ARD -das Erste,

18.07.2004, saat 21:45

‘Siyaset Meydanı’ Programı, Moderatör: Ali Kırca, ATV, 30.10.2002, saat 23:20

‘Söz Sizde’: Moderatör: Tayfun Ertan, CNN TÜRK, saat 22:10, süre 2 saat,

talkshow, haftalık program:

1) 19.7.2003: “İstanbullu, İstanbullu Olmak”

2) 6.9.2003: “Düşünsel yaratıcılık olarak sanat üretimi ve tüketimi. Türkiye

gerçeği.”

3) 13.9.2003: “Üniversite gençliği araştırması.”

‘Teke Tek’ Programı, Moderatör: Fatih Altaylı, Kanal D, 11.11.2002, saat 23:40

Page 261: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

250

Ek 1: TÜRKÇE YAYININ TAM ANALİZİ:

S: Soru. Soru tiplerini yeniden kısaca özetleyecek olursak:

So: Açık soru

Sa: Alternatif soru.

Sr: Retorik soru

St: Telkin soru

Sü: Anlaşılmaya yönelik üst dil sorusu

Sb: Boş soru

C:Cevap: Cevap ise A:, D:, N:, ÖA:, ÖG işaretlerini içermektedir. Bu işaretlerin ne anlam taşıdıkları şu şekildedir:

A: Argüman

G: Argümanı kabul ettirmek için yapılan girişim gerekçelendirmedir.

D: (Deskriptiv): Betimleme, tasvir; herkes tarafından kabul edilen genel gerçeğe gönderme yapmaktadır.

N: (Narration): Anlatıdır. Argüman bir tarihsel gerçeğe veya başından geçen bir hikaye ile gerekçelendirilmeye çalışılıyorsa,

çözümlemede, N işaretiyle gösterilmiştir

Ö: Özet, bir düşüncenin veya gerekçenin dolaysız bir şekilde yeniden ortaya konulması, tekrarlanmasıdır.

ÖA: Argümanın, kısaca özetlenmesidir.

ÖG: Gerekçenin kısaca özetlenmesidir.

Moderatör: Tayfun Ertan (M)

Hüsamettin Koçan (HK)

Beral Madra (BM)

Vecdi Sayar (VS)

Serhan Ada (SA)

A) Giriş:

M: Karşılama:İyi akşamlar söz sizde programına hoş geldiniz.

Konu: Bu gece konumuz sanat. Siyaset, dış siyaset, ülke sorunları, ekonomi değil. Gerçekten çok önemli ve bir

kenara bırakılmış bir konu ve bu sanat sözcüğünün kullanımında ciddi bir talihsizlik yaşadığımız bir

dönemde yapıyoruz. Eğlence ile sanatı da birbirine soktuk ve önümüze geleni de sanatçı olarak

tanımlamaya başladık. Bu akşam düşünsel bir yatıcılık olarak sanat üretiminden ve tabii aynı zamanda

sanat tüketiminden söz edeceğiz ve Türkiye nerede bu konuda, ne gibi sorunlarla karşı karşıya, bunu ele

almaya çalışacağız bu söz sizde programında.

Konuklar: Konuklarımız, solumdan başlıyorum:

Prof. Hüsamettin Koçan hoş geldiniz efendim. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı

Sayın Koçan, ama aynı zamanda sanatçı ve geleneksel kalıpları değiştiren bir kişi olarak tanınıyorsunuz

Sayın Koçan ve belirtmeden edemeyeceğim, Sayın Koçan alternatif bir müze yarattı aslında Marmara

Üniversitesinde, olağan üstü bir çaba.

Beral Madra Çağdaş Sanat Merkezi yöneticisi, sanat eleştirmeni, öğretim üyesi, küratör, daha eklenecek

eminim eksik kalan pek çok şey vardır ama burada gerçek bir sanat kişisi olarak tanıyoruz.

Vecdi Sayar Bilgi Üniversitesinde öğretim görevlisi, aynı zamanda sanat eleştirmeni, sinema, tiyatro

deyince özellikle Vecdi Sayar’ın adını anmadan edemiyoruz. Ama son zamanlarda da sanatı sadece

İstanbul’un ve merkezin sanatı olmaktan çıkartma çabalarında yine en başta görüyoruz.

Page 262: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

251

Serhan Ada Bilgi Üniversitesinde uzunca ismi olan bir bölümün ve programın başkanı. Sahne ve Gösteri

Sanatları Yönetimi Programı’nı yönetiyor Serhan Ada Bilgi Üniversitesinde, aslında galiba tekil bir

Sk: yer değil mi? Türkiye’de bir ikinci örneği var mı?

(Kapalı soru doğrudan evet veya hayır gibi kesin cevapları gerektirir.)

SA/C: Kültür Yöneticisi yetiştirmek anlamında yok. Evet.

(Cevap kısa bir açıklamayla kesin bir yanıt veriliyor)

M: Ki önemli bir nokta ama biz tabii buna da geleceğiz, yönetime.

B) Gelişme:

M/So: Beral Hanım sizle başlayalım lütfen. Sanat üretim ve tüketimine baktığınızda şu son bize 15-20 yıla

baktığınızda ne gördünüz ve şimdi nerdeyiz? O bize bir çıkış noktası olsun.

(Soru açık sorudur, hedefi yoruma açık cevaptır.)

BM/C: A1: En ince noktaya dokunuyorsunuz bellek konusuna,

gerçekten bugün çok gereksinim var şöyle bir geriye dönüp, ne oldu

G: ne bitti bu kadar yıldır. Çünkü çok canlı işte zengin bir kültür ortamında yaşıyor gibiyiz.

(Soru açık olduğundan, konu kişiye istendiği gibi cevaplama hakkı tanıyor. Kişi stratejik olarak istediği noktadan konuya

girebilir. Birici argüman, stratejik olarak inandırıcılığı artırmak için genel bilinene çekilerek aktarılıyor, çünkü ile argümanın

gerekçelendirilme kısmı başlatılıyor.)

G: Ve tabii gençler özellikle 20 yıl önce nasıldı bu ortam, pek onların şu anda belleklerinde böyle bir şey

yok.

(Birinci argümanın gerekçelendirilme kısmı genelden hareketle ikinci bir gerekçelendirme olarak ‘ve’ ile başlayan ek, ‘ile’

devam ediliyor.)

N: Evet, ben işe başladığım zaman, ki bu aşağı yukarı 80’li yılların başı

A2: Türkiye sanat ortamı oldukça dışarı kapalı bir sanat ortamıydı.

(Kendinden örneklemeyle ikinci argümanın gerekçelendirilme kısmı, anlatı şeklinde ortaya konuluyor.)

G: Tabii bunun nedenleri siyasal, ekonomik, bilinen nedenler

(İkinci argümanın gerekçelendirme kısmı genele çekilerek aktarılıyor.)

A3: ve tam da benim işe başladığım sırada bir travma geçirmekteydi ülke 1980 başı. Ama o sırada da galiba

bizdeki bu siyasal bunalımın da bu şekilde dışa karşı başka şekilde gösterilmesi gerekiyordu

(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)

N: ve 1983’te Anadolu Medeniyetleri sergisi oldu,

Sb: bilmiyorum hatırlıyor musunuz?

(Stratejik bir boş sorudur. Cevabı önemli değildir, fakat üçüncü argümana yönelik gerekçelendirme kısmı amacını kesin olan bir

tarihsel gerçeğe bağlayarak izleyenlere karşı düşüncesini inandırıcı kıldırmak işleyişindedir. Kişilerin onaylaması beklenir.)

M: Evet.

(Boş soruyu moderatör onaylıyor.)

Page 263: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

252

BM:A4: Ve o sergi gerçekten Türkiye’deki Sanat Tarihçisi işte Arkeolog, Sanat Uzmanı potansiyelini birden bire

kendiliğinden ortaya çıkarttı.

(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: Yani böyle bir potansiyel vardı.

(Özet argüman, dördüncü argümanı özetliyor.)

Sb:ÖA: Neydi bu? Yani bu sonuçta uzun bir modernizmin etkilerini görebildik biz orada

(Boş soru, dördüncü argümanı tekrar özetlemek amacıyla kullanılıyor. Ayrıca Argümana ilişkin gerekçe sunulmadığından,

stratejik olarak cevabı beklenmeyen boş soru stratejisiyle olaya dikkat çekmektedir.)

N: ve çok yaygın sergiler yapıldı.

(Üçüncü argümanın gerekçelendirilme kısmı anlatı şeklinde tekrarlanıyor.)

A3-4: Ve bu dışa karşı çok iyi bir gösteri de oldu bence tam o sırada da gerekliydi sanıyorum böyle bir şeyi

göstermek.

(Üçüncü ve dördüncü argüman tekrarlanıyor.)

N: Ve hatırladığım kadarıyla çok büyük para yardımları geldi, müzeler yenilendi, hatta Türk İslam Eserleri

Müzesi biliyorsunuz o sırada, biliyorsunuz bu, şu yerine taşındı. Ve

(Kendisinin de tanık olduğu bir anlatıma girerek, genel yapılanlardan da bahsederek yukarıda tekrarladığı üçüncü ve dördüncü

argümanları inandırıcı kılmaya çalışıyor. Ayrıca biliyorsunuz şeklinde bir onaylama istemi de buna işaret etmektedir.)

M/Sü: Bu 80’lerin ilk yarısı değil mi?

(Değil mi üst dile yönelik doğrulama sorusudur. Anlaşılmak içindir. Cevabın kesin olması beklenir.)

BM/C: 83, 83.

(Kesin cevap geliyor.)

A5: Bence bu Türkiye’deki sanat ve kültür ortamına büyük bir ivme kazandırdı ve benim çalıştığım alanda da

bir sergi gerçekleşti.

(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: Yani işte resim, heykel, seramik vs. arkeoloji müzesinin yeni onarılmış olan salonlarında.

(Özet argümanla netleştiriliyor.)

A6: Bir çeşit ulusal müze şekli oluştu, ama adı hiçbir zaman öyle konmadı.

Ama eğer o çok ciddiye alınsaydı o olay, bugün gerçekten bir ulusal müze olurdu.

(Altıncı argüman ortaya konuluyor.)

Sr: Tabii bu da tartışılır, ulusal müze gerekli mi, gerekli değil mi diye? Artık 20’ci yüzyıl geride kalmış

(Retorik soru, konunun değiştirilmesine yöneliktir. Stratejik olarak o alt konuya dikkat çekiliyor.)

M:So: Zaten ne oldu o ulusal müze diye ben size soracağım bir aşamada programın, çağdaş sanat müzesi. Evet.

(Daha sonra alt konuya yönelik soru geleceğini, fakat şu anda bu konuya devam etmesi gerektiğini belirten bir evet vardır.)

Page 264: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

253

BM/C/N: Sonra bunu izleyen yıllarda bildiğiniz gibi İstanbul Biyanalleri gündeme geldi. Bunun kaynağı da zaten

müzik festivalleri idi. Müzik festivalleri sırasında, bir takım sergiler de yapılıyordu.

(Moderatörün evet demesine bağlı olarak anlatıcı üslupta beşinci argümanın gerekçelendirilme kısmı tarihsel olaylara

dayandırılarak devam etmektedir. Bildiğiniz gibi stratejik olarak burada bu tarihsel gerekçelendirme çalışmasına işaret eder.

Gerçeğe bağlı anlatılar da birer argüman gerekçelendirilme kısmıdır..)

ÖA+G: Yani festivallere eşlik etsin, işte bir canlılık gelsin, kültürel hayat canlansın diye

(Beşinci argümanın devamı özetlenirken, aynı zamanda diye ile gerekçelendirme kısmı başlatılmaktadır. Buradaki diye neden

bildirdiğinden bir gerekçelendirmedir.)

N: Ve büyük sergiler yapılıyordu o sırada, sonra bunlar bir araya toplandı

(Gerekçelendirme anlatımına devam ediliyor)

A6: ve bir başlık kondu

(Altıncı argüman ortaya konuluyor.)

NÖ: ve ikinci yıl yani, bin dokuz yüz, birincisi 1987’de oldu, ikincisi de 1989’da olunca o, orda Biyenal adını

aldı, yani iki yıl sonra olunca.

(Altıncı argüman tarihsel gerçeğe dayandırılıyor ve söylenenlerin tarihsel gerçekliği özetleniyor.)

A7: Tabii bu bir açılım demek. Ama açılımın nedenleri aynı zamanda büyük bir sermaye birikimi söz konusu

idi,

N: hatırlarsınız 1985’ten sonra Türkiye’de bu sermaye birikiminin sanata yatırımı söz konusu oldu.

(Yedinci argümanın gerekçelendirilme kısmı tarihsel gerçeğe dayanmaktadır, anlatı şeklindedir. Hatırlarsanız stratejik olarak

bu tarihsel gerçeğe dikkat çekmektedir.)

M/Sk: Vardı yani o?

(Kapalı soru argümanın gerekçelendirilme kısmı onaylatıcı sorudur.)

BM/C:N: İşte o olur olmaz, tabii öncelikle resim satın alındı. Çok büyük ölçüde, 80’li yıllarda çok büyük resim

alımları söz konusu oldu.

ÖA: Yani para yattı o alana.

(Yedinci argüman özet olarak tekrarlanıyor.)

Sr: Ama hangi resimdi bu?

(Retorik soru, arkadan bir argümanın geleceğini göstermektedir. Stratejik olarak da argümana dikkat çekmek ister.)

N: İşte yüzyılın başından 1960’lara kadar yapılmış olan resimdi. Ve bu koleksiyonlara hızla girdi.

(Tarihsel anlatı aynı zamanda retorik sorunun cevabı şeklindedir.)

A8: Ve ortalıktan çekildi resim diyebiliriz,

(Sekizinci argüman ortaya konuluyor.)

N: o sırada 80’li yıllarda. Ve o sırada yine galeri patlaması da oldu. Çok sayıda galeri açıldı İstanbul’da.

(Sekizinci argüman tarihsel dayanaklı anlatı ile destekleniyor.)

A9: Tabii bu bi, bayağı bir iş alanı

Page 265: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

254

(Dokuzuncu argüman)

ÖA: yani piyasa oluştu, yerel piyasa oluştu diyebiliriz.

(Dokuzuncu argüman özetleniyor.)

A9: Buna koşut olarak da medya ve reklam oluştu, o alanla ilgili olarak da sanatla bir takım ilişkiler doğmaya

başladı, daha doğrusu birbirinden alma verme şeklinde bir durum olmaya başladı.

(Dokuzuncu argümanın devamı.)

N: Ve işte 90’lı yıllara girdik ki artık bambaşka, küresellik denilen bir olayın içine girmeye başlayınca

Türkiye zaten kendiliğinden bizim sanatçılarımızın yurt dışına çıkmaları, uluslar arası ortamdan buraya

bir ilgi seli akmaya başladı. Tabii bunun da çok çeşitli nedenleri var. Bu biraz da uluslar arası sanat

odaklarında, işte o zamana kadar batı dışı diye adlandırılan sanatçıların yerleşip onların kendilerini bir

şekilde ifade etmeleri, kimliklerini ortaya çıkarmaları ve durağan bir modernizm sonrasında bir takım

yeni esin kaynaklarının Avrupa, Batı Avrupa ve Amerika’daki sanat ortamına girmesi, bu esin kaynakları

da işte eski adıyla Üçüncü Dünya, yeni adıyla Gelişmekte Olan Ülkelerdi. Tabii çok büyük bir söylem

değişikliği söz konusu 80’li ve 90’lı yıllarda

(Dokuzuncu argüman tarihsel olaylara bağlanarak gerekçelendiriliyor.)

St: herhalde bunu da konuşmamız gerekiyor ve Türkiye bu söylem değişikliğinin neresindeydi? Yani işte

küreselliğe geçerken, ya da işte.

(Herhalde bunu da konuşmamız gerekiyor başka bir alt konuya dikkat çekmeye yönelik, üst dili kullanımıdır. Yeni bir

düşünceye geçileceğini belirten söylemdir. Bu söylemin arkasından hemen bir telkin sorusu gelmektedir. Kişi bu duruma

yönelik anlatmaya devam edeceğini önceden hazırlamıştır. Yani işte ile soru özetleniyor.)

M/So: Peki şu anda, şimdi nerdeyiz? O 80’lerin başında gördüğümüz o canlılık heyecan, işte aynı zamanda sanat

ürünlerinin satılması ve o çok da güzel bir noktaya gelmiş dünyaya açılma, ama biz bundan

yararlanabildik mi ve şu an nerde teşhis ediyorsunuz durumu?

(MB’nin belli bir alt konuya dikkat çekip, konuşma istediği konuyu ortaya atmaya başlayınca moderatör, konuyu yönlendirici

bir açık soru yönelterek konuyu kendisi yönlendiriyor.)

BM/C:A10: Şöyle diyelim önce iyimser olalım diyelim ki bütün bu 80’li yıllarda ve 90’lı yıllardaki bütün bu

gelişmeler bir alt yapı oluşturdu ve biz buna,

ÖA: yani şey açıdan baktığımızda kültür sanayi diyebiliriz.

A10: Şu anda Türkiye bir kültür sanayi oluşumunun orta basamaklarında filan diyebiliriz buna

(Onuncu argüman bölünüp özetleniyor ve tekrar devam ettiriliyor.)

ÖA: yani ilk basamakları aştık orta basamaklara geldik diyebiliriz.

(Onuncu argüman tekrar ortaya konuluyor ve özetleniyor.)

A11: Ama tamamlanmış değil henüz benim görüşüme göre kültür sanayi.

(Onuncu argüman üzerinden on birinci argümana dikkat çekiliyor.)

G: çünkü bazı alt yapılar henüz bitmedi

A11: ve şeyler arasında, diyelim organlar arasındaki ilişkiler eksik.

(Çünkü ile on birinci argümanın gerekçelendirilme kısmı başlıyor.)

Sü: Nedir bu organlar?

Page 266: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

255

(Üst dile yönelik soru, stratejik amacı ise kişinin açıklamaya başlayacağını belirtiyor.)

G: İşte devlet, yerel yönetimler, sivil örgütler, özel sektör

(On birinci argümanın gerekçelendirme kısmı açıklama şeklindedir.)

A11: ve işte sanatçılar veya sanat uzmanları arasındaki ilişkilerde bir şey var, nasıl diyeyim, böyle bir

uyuşmazlık değil de böyle bir gevşeklik ya da bir bozukluk var.

(On birinci argüman açık bir şekilde ortaya konuluyor. Nasıl diyeyim üst dile yönelik açıklamayla kişi anlatımı çarpıcı kılan bir

söylem benimsiyor. Buradaki stratejik amaç ise on birinci argümanı çarpıcı bir şekilde ortaya atmaktır.)

M/St.: Zaten bu gece büyük ölçüde o konuya bakmak isteyeceksinizdir. Yani bütün

(Telkin sorusu, genel olarak buradaki tartışmanın temel konusunu ortaya atarak bir kez daha netleştiriyor.)

BM/C: Evet o sorunlar var

(Moderatörün telkinine yönelik üzerinde konuşulmak istenen konuyu özetliyor.)

M/So: Peki Hüsamettin Bey siz nerde görüyorsunuz bizi şu anda?

HK/C: Beral Madra’nın söylediklerinin hemen paralelinde bir şeyler söyleyeyim

(Argüman olarak belirtilecek düşünceler Beral Madra’nın söylediklerine paralel olarak birkaç ilavenin daha yapılacağını

belirtmektedir.)

A1: Tabii 1980’li yıllar aslında Türkiye’de belki bu Pazar ekonomisine ilişkin yapıların biraz daha uluslar

arası cesaretlendirmesi de o şeyde geliyor. Bu bankerlerin çok yığınsal para ödemeleri sermayeye, serbest

dolaşan bir kazanç oluştu bence asıl o hareketlilik gibi gördüğümüz şeyin arkasında bu var. Ve

sermayenin kendisine bir kültürel zemin oluşturma bilinci oluştu o süreç içinde.

(Birinci argüman Beral Madra’nın 1980’lere ilişkin düşünceleri doğrultusundaki görüşüne ilave bir düşünce olarak ortaya

konuluyor.)

G: Çünkü sermaye uluslar arası sermayeyle daha yakın temas oldu ve onlarla tanıştı.

(Birinci argümanın gerekçelendirilme kısmıdır.)

A1: Böyle olunca sermaye doğrudan doğruya sanata yönelik bir alan oluşturmaya girdi.

(Birinci argüman tamamlanıyor.)

G: Onun için de

ÖA: sermaye bence ona düşen rolü üstlenmeye aday bir durumdaydı.

(Onun için de ile gerekçelendirilmeye gidiliyor, aynı zamanda argümanı netleştirerek özetlemeye işaret ediyor.)

A2: Tabii bunun daha ortam oluşmadığı için başka sorunları da vardı. Burada devletin bir rolüne de değinmek

lazım. Devlet bütün bu olup bitene çok uzaktan bakan, devlet bütün bu olup biten içerisinde ki, bence, bu

1950 öncesi ve sonrasını ikiye ayırıyorum, Türkiye’de Cumhuriyetle birlikte bir kültür ikileşmesi halk

gerçeği yaşantı gerçeği açısından hep söz konusu olmuştur, ama orda çok net bir politika vardır,

çağdaş kültürle hayatın harmanlanması meselesi vardır, geleneksel, folklorik elemanların derlenip

toparlanması meselesi vardır. Halk kültürünün ikame edilmesi vardır. Çağdaş kültürle harmanlanarak,

(İkinci argüman ortaya konuluyor. )

G: çünkü bir Osmanlı eksenine karşı yeni bir kültür yaratılıyor.

Page 267: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

256

N: Onun getirdiği başka bir boyut var. Onu kendi içinde daha, ama 1950’den sonra çok partili düzen

Türkiye’de kültür alanına ikili bir realite getirdi teknolojik yenilenmeye evet, ama kültürel yenilenmeye

hayır.

(Kültür üzerine düşünceler çünkü ile tarihsel gerçeğe dayandırılıyor. Tarihten bir anlatıyla gerekçelendirmeye tarihsel anlatı

şeklinde destek sürdürülüyor.)

A3: Şimdi bu paralel yürümesi gereken politikaları birisinde evet ötekisinde hayır gibi uygulamaya

başladıkları andan itibaren devlet kültür alanında engelleyici

(Üçüncü argüman yukarıda söylenmek istenen birinci ve ikinci argümanı net bir şekilde ifade etmektedir.)

M/Sk: Hala öyle mi?

(Moderatör kapalı soru sorarak kesin bir cevap bekliyor. Tartışmacının düşüncesini net bir şekilde anlaşılmasına yönelik

sorudur.)

HK/C:ÖA: Hala öyle. O kesin öyle düşünüyorum.

(HK kesin soru karşısında argümanını net bir şekilde ortaya atan kesin bir cevap veriyor. Bu tür sorular genellikle net bir cevap

üzerine kurulu olduğundan tartışmacının kaçamak cevap şansı pek yoktur. Bu nedenle ya strateji uygulayarak konuyu

değiştirecek ya da kesin cevap verecektir.)

G: Onu temellendirmek isterim eğer önümüzde şey, zaman olursa

(Üst dile yöneliktir. Kişi düşüncesini gerekçelendirebileceğine dair söylemde bulunuyor.)

N: Ve bu ikilem, bu ikilem Türkiye’de işte şimdi Arabesk dediğimiz, başka yaşama ilişkin olan öteki

deformasyon diye tanımlayabileceğimiz bazı öteki öğelerin gelişmesine kökleşmesine neden oldu. O

nedenle de devlet bu sefer devreye giriyor ve kültürü yönlendirmeye kalkıyor bir bakıma ve işte

biliyorsunuz bu acısız arabesk gibi ısmarlamalar yapıyor.

(Üçüncü argümanın tarihsel gerekçelendirilmesinin sonucu olarak sunuluyor.)

A4: Şimdi sorun şu devlet de, buna demeyelim de, bence devletin bir politikası hiçbir zaman net olarak hiç

olmadı.

(Dördüncü argüman ortaya atılıyor)

N: taa Cumhuriyetin ilk yıllarında bir politikası var, çağdaş kültürü üretmek gerekiyor onun yanında olmak

gerekiyor diye. Bu tarihi unutalım anlamında değil, bazen öyle yanlış da algılandı ve siyaset bunu çarpıttı.

ÖA: Ve en sonunda benim algılayabildiğim bu ikilikten doğan bedeli dönerek bizim hayatımızda ödettiler.

A5: Bugün kentlerdeki çarpık yapılaşma, hayatımızdaki olumsuz bir sürü sapmalar, deformasyonlar bence

aslında çağını yaşayan ama çağının söylemi ile haşır neşir olmayan yaşamı donatılmamış insanların

hayatlarındaki boşluğun yarattığı sorun, diye düşünüyorum ve bunun kaynağında bence politika var,

politikacı var.

(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)

G: Çünkü politikacı kültür alanına özellikle 60’dan sonra, kültür alanını siyasal bir malzeme olarak

kullanmaya başlıyor.

(Beşinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor..)

N: Ve nitekim 1971’dedir zannediyorum ilk kez Kültür Bakanlığı kuruluyor.

(Beşinci argümanın tarihsel gerçeğe bağlanılmasıyla gerekçelendirme kısmı devam ediyor.)

Page 268: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

257

G: Onun için de bizim çok

ÖA: özet olarak baktığımızda devlet kurumlarının devletin yerine belki iktidarların diyelim, siyasal iktidarların

doğrudan doğruya bu sanatın yeni yüzü konusunda hep kuşkulu, hep engelleyici ve hep kısıtlayıcı

davranmışlardır.

(Beşinci argüman özetleniyor.)

M/Sk: Politikacı sanatı seviyor mu?

(Yukarıdaki düşünceyi odaklaştıracak bir kapalı soru soruluyor. Buradaki stratejik amaç konunun politik açılmasını sağlamak

olduğundan kapalı soru aynı zamanda alt konuyu yönlendirici soru niteliğindedir. Tartışmacının bu noktada kesin cevap verip,

arkasından bu cevabını açması beklenmektedir.)

HK/C:A6: Politikacı sanatı sevmediği için, zaten devlet koltuğuna oturduğu zaman devlet benim diyor ve ondan

sonra bildiğini

(Soruya kesin cevap veriliyor ve bunun arkasından yeni bir argüman geliyor.)

A7: Bakın, şimdi bizim kültür örgütlenmesi içerisinde bilir misiniz uzmanlık esas değildir, partizanlık esastır,

gelip oraya oturan hemen kendi partizanlarını oraya getirtip oturtuyor.

(Yedinci argüman ortaya konuluyor.)

So: Bu neyi getiriyor?

(Açık yorumlama getirebilecek bir açık soru, soran kişi kendisi açık yorumlamaya giderek yanıtlayacağını belirtmektedir.)

A8: Uzmanlık olgusunu ortadan kaldırıyor. Ve devlet bilir misiniz ki Türkiye’deki sanat ve kültür olayları

konusunda karar mekanizması gibi davranır.

(Sekizinci argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: Yani herhangi bir genel müdür bir bürokrat, başka bir yerden gelmiştir oraya oturmuştur ve Türkiye eğer

yurt dışına bir sergi götürecekse onun karar ve ödeneklerini o kişi sağlar.

(Yedi ve sekizinci argümanlar özetleniyor.)

G: Bütün bu nedenden dolayı

(Yukarıdaki yedinci ve sekizinci argümanlar gerekçe kısmı gibi sunuluyor.)

A6: bence siyasetçi, kültürü algılamadığı için ve kültür alanını bir siyasal platform olarak algıladığı için

oraya gelip oturduğu andan itibaren, tamamen yeni olana, çağdaş olana karşı dehşetli bir tepki üretiyor.

(Moderatörün sorusu altıncı argüman olarak tüm düşünceler doğrultusunda toparlanarak yanıtlanıyor)

M/Sk: Peki, Hüsamettin Bey bu noktada aslında Vecdi Sayarı ben devreye sokalım diyorum, çünkü Kültür

Bakanlığı deneyimi olan bir kişi iki kez hem de. Bu noktayı biraz sürdürür müsünüz?

(Kapalı soru konu odaklamaya yöneliktir.)

VS/C: Tabii

M/Sa: Nedir sanat?

(Alternatif soru, açık soru olarak, cevaplama alternatifi çok olan genel, fakat belli bir konudan başlamasını istediğine yönelik bir

yönlendirme sorusudur. Cevaplayana bir taraftan yanıtlamaya yönelik bol alternatif tanınırken, diğer taraftan da belli bir konuya

yönlendirme yapmasını sağlamaktadır. Yukarıdaki soruyla ilişkili olarak cevaplandırılması beklenmektedir.)

Page 269: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

258

VS:C: Hüsamettin’in bıraktığı noktadan devam etmek de doğru olacak. Ben iki kez iki Sosyal Demokrat

Partinin, iktidar ortağı olduğu dönemde, adlarını da verelim Ahmet Taner Kışlalı ve Fikri Sağlar’ın

Bakanlık dönemlerinde görev yaptım.

(Kişi görevine ilişkin kendini tanıtmaktadır. Moderatörün birinci sorusuna yönelik cevaplamadır.)

M/St: Yani en azından sanata olumlu bir hassasiyeti olacak bir dönem

(Moderatörün üçüncü sorusu bir telkin sorusudur. Stratejik olarak konuya nereden giriş yapılacağının yönlendirilmesi

yapılmaktadır.)

VS/C: Evet, devletçiliğin yaklaşımı açısından çok tipik dönemler değildir. Bu parantezi kapattıktan sonra

(Moderatörün telkin sorusuna kısa cevap veriyor.)

A1: genel özellikleriyle tabii ki Hüsamettin’in söylediklerine katılıyorum. Ve hemen şöyle bir belki bir son

20 yıl diye başladık ama Cumhuriyetin ilk dönemlerinde gerçekten bir dinamizm vardır. Büyük bir

modernist politikayla Türkiye’de bir kültürel dinamizm yaratılmaya çalışılmıştır. Devlet eliyledir,

doğrudur. Bu giderek halktan kopuk bir sanat anlayışının devlet eliyle Türkiye’de yerleştirilmeye

çalışılma sürecini başlatmıştır ve 50’lerden sonra bu süreç kesilmiştir.

(HK argümanını kabul ediyor, ama ile ekleyerek birinci argüman ortaya konuluyor.)

Sk: Nasıl kesilmiştir?

(Kapalı soru odaklama sorusudur. Belli bir konuya yönelik fikir aktarılacağını belirtmektedir.)

N: İşte doğrudan doğruya çok partili rejimle birlikte sermayenin yavaş yavaş devreye girmesi, popüler

kültürün yavaş yavaş bu resmi, istemediği bir yöne doğru yönlendirilecek sanatçılardan kurtarmak için

kendisi bir şeyler yapacağına bunu özel sektöre havale etti.

(Birinci argümanın gerekçe kısmı tarihsel gerçeklikle gerekçelendiriyor.)

A2: Popüler kültürün egemenliği bence devleti memnun etti o yüzden de bir, hani bizim bir kültür siyasetimiz

yok deniyor ya aslında bence vardı Kültür siyaseti devlet, bu işi bırakalım.

(İkinci argüman ortaya konuluyor.)

M/Sü: Siyasetsizlik anlamında mı siyaset?

(Doğru anlaşılmaya yönelik soru, üst dile yöneliktir. Stratejik olarak da düşüncenin tekrarlanması istenilmektedir.)

VS/C: Bırakalım, ve kitleler bilinçlenmesin, kültür ve sanattan ancak sınırlı bir çevre yararlansın, bunun için de

iz biç birtakım Cumhuriyetle başlayan kurumları işte Türkiye’de bir sanat hareketini sürdürmekle görevli

kılalım gibi çok dar bir anlayış devam etti.

(İkinci argüman sürdürülüyor. Aynı zamanda moderatörün sorusu yanıtlanıyor.)

N: Tabii Beral’in dediği gibi 80’lerle birlikte uluslar arası ortamda bütünleşme ya da en azından dirsek

temaslarının başlaması ardından piyasanın olaya girmesi veyani piyasanın tam anlamıyla damgasını

vurması. Bugün baktığınız zaman piyasa müzik alanından edebiyat alanına kadar piyasa değerleri

geçerlidir.

(BM’nin tarihsel gerekçelendirilmesine başvuruluyor.)

A3: Ve herhalde ben çok daha karamsarım, belki de Beral özellikle iyimser bir noktadan giriş yapmak istedi.

Ben karamsar bir bakış açısıyla dengelemek istiyorum. Bugün kültür sanat hayatımız oldukça canlı bir

Page 270: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

259

takım veriler göstermekle birlikte, baktığınız zaman 65 milyonluk bir ülkede, kültür ve sanattan

yararlanma hakkı bu ülke nüfusunun yüzde kaçına aittir? Biz sadece küçük bir

(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)

M:St: Peki, bu noktada seni keseceğim. Bu önemli bir cümle idi.

(Telkin sorusu, bir konuya dikkat çekildiğinden ve bu konuyla devam edileceğini göstermektedir.)

VS:C: Evet.

M:Kısa tekrar:Vecdi Sayar’da kalmıştı son söz ve Türkiye’de sanat hayatının durumuna bakıyorduk ve Vecdi Sayar olumsuz

bir noktayı vurgulamaya başlamıştı.

VS/C:N: Her ne kadar 80’lerle belirli bir değişim geçirmiş de olsa

A4: şunu söylemek isterim, bence temel özelliklerini Türkiye’deki kültür yaşamı korumuştur.

(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.

Sk: Nedir o?

(Kapalı soru, belli bir konuya odaklanarak o konuyu açacağını göstermektedir. Stratejik olarak çarpıcı anlatımı ortaya

atmaktadır.)

A4: Tek seslilik. Cumhuriyet döneminde de tek sesli bir kültür politikası vardır.

(Dördüncü argüman çarpıcı bir şekilde ortaya konularak devam ediliyor.)

Sk: Bu nedir?

(Kapalı soru, konuya odaklanılmak isteniyor.)

A5: Tek parti rejiminin kültür politikasıdır. Daha sonra 80’lerle olay değişti diyoruz, peki çoğulcu bir anlayışa

mı geçtik? Hayır. Bu sefer sermayenin egemen olduğu başka bir tek sesliliğe geçilmiştir. Bugün egemen

olan popüler kültür ya da çok dar bir çevreye hitap eden sanat ortamı, İstanbul’da dar bir çevrenin ürünü

olan, orada üretilip orada tüketilen bir kültür bence tek sesliliğin bir ününüdür. Her ne kadar içinde

çoğulcu sesler varlığını sürdürebilse de ama ülkeye egemen olan kültür politikasında merkezin

hegemonyası hiçbir zaman değişmemiştir. Çevreye olan ilgi bir dikkat, buraya bir dinamizm kazandırma

politikası gerçekleşmemiştir. Üstelik bir de Anayasamızda devlet sanatı korur himaye eder, destekler gibi

bir anlayış var.

(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)

G: Biz hep bu işi devlet işi olarak gördüğümüz için

(Beşinci argümanın gerekçelendirme kısmıdır.)

D: galiba devletle kamu sözcüklerinin karışmasından biraz geliyor, kültüre destek vermek, sanata yatırım

yapmak bir kamu hizmetidir. Bu bir devlet işi değildir.

(Beşinci argümanın gerekçelendirilme kısmı kavram açıklamasına niteliğindedir.)

G: Hüsamettin de az önce buna değindi. Hep bizim devletin işi olarak görüldüğü için, bir takım sorularda

bazı duvarlara vurduğumuz zaman hemen deniliyor ki, bunu çok devlet adamından bir takım Belediye

Başkanlarından falan da duymuşuzdur, ee ne yapalım parayı veren düdüğü çalar.

(Beşinci argümanın gerekçelendirilme kısmına devam ediliyor.)

Page 271: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

260

A5: Oysa ki bu bir takım resmi yetkililerin kendi kaynaklarından desteklenen bir ortam değildir, bir sanat

ortamı doğrudan doğruya halkın kendi paralarından sanata geri dönmesi gereken dolayısıyla kamu

hizmeti sayılması gereken bir alandır. Şimdi bütün yanlışlıklardan ben söze tekrar ilerde devam

edebilirim, bütün yanlışlıklardan yola çıktığımız zaman hemen çok kolay bazı sonuçlara varan

arkadaşlarımız olabiliyor.

(Beşinci argüman kavram açıklaması doğrultusunda yeniden tekrarlanıyor. Sürekli tekrarlama stratejisi anlatılanı çarpıcı kılmak

içindir.)

ÖA: Yani devlet karışmasın yeter ki bu işi özel sektörle piyasayla çözümleyebiliriz. Bu çok yanlıştır.

(Beşinci argüman özetlenerek, bir kez daha bu konuya dikkat çekilmek isteniyor.)

N: Dünyada en Liberal, sanat alanına bakışıyla en liberal kültür politikasına sahip olan ABD dahi, çok uzun

bir süre kamu kaynaklarını sanat alanına yönlendirmiştir. Bütün arkadaşlarım bunu çok iyi bilir.

(Dünyadan örneklemeye gidiliyor. Dünyadaki yönetimler örnek olarak ortaya konularak gerekçelendirilmeye çalışılıyor. Bütün

arkadaşlarım bunu çok iyi bilir genellemeye gidiliyor.)

G: Bunun da tabii ki temel nedenlerinden bir tanesi özellikle başlangıç noktalarında siyasi politikayı yani

rejimlerinin politikasının propagandasını yapmak üzere kültür alanlarını kullanmak isteğidir.

(Yukarıdaki dünyaya ilişkin örneklemeye gerekçelendirme sebep bildirme olarak ortaya konuluyor.)

M: Şu anda

VS:N: Örneğin, Nazilere karşı Amerika’nın sanat alanına sağladığı destekler.

(Gerekçelendirme örnekleme şeklindedir.)

M/Sk: devlet bütçeden ne kadar pay alıyor?

(Odaklama sorusu, stratejik olarak dikkat çekmeye yöneliktir.)

VS/C: N: Binde altı şu anda, bu giderek binde üç, binde altı arasında değişiyor.

(Sayısal birimler ortaya konuluyor, anlatı şeklinde gerekçelendirmedir.)

A6: Tabii ki çok komik bir rakam

(Verilere ilişkin değerlendirme argüman şeklinde ortaya konuluyor.)

G: Çünkü Avrupa’daki ortalama yaklaşık yüzde bir.

(Argüman gerekçelendiriliyor.)

A6: Hükümetlerin yıllık bütçelerinde yüzde birini kültüre ayırmaları

(Argüman devam ettiriliyor.)

Diğerleri:Sü: Bu Turizm bakanlığıyla karışınca mı oldu acaba?

(Üst dile yönelik, anlaşılmaya yönelik sorudur.)

VS/C: Hayır, hayır.

Diğerleri:N: Ben sanki yüzde yirmi üç gibi hatırlıyorum.

(Diğerleri kendi bildikleri rakamsal değerleri gerekçelendirme olarak ortaya atmaktadır. Bu aynı zamanda bir soru

niteliğindedir. Yanlış mı biliyorum gibi.)

Page 272: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

261

VS/C:N: Kültür bakanlığının binde altı idi son bütçesi son, bilmiyorum şu andaki ortak bütçe de nedir.

(Yukarıdaki gerekçelendirmeye bağlı olarak kesin bir soru ortaya konuluyor.)

A7: Fakat bu tabii ki, bir de başka bir şey var. Kaynak yetersizliğinin temel sorun olduğunu söylüyorum,

kaynak yetersizliğini de sektörün kendi kazanımları ya da özel sektörün bu işe katacakları piyasanın

getirileri ile bu sistemi döndürmek önerisi

(Yedinci argüman ortaya konuluyor.)

N: Liberal bir önerinin tümüyle geçersiz olduğunu, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulamanın

olmadığını Amerika’da bugün bile kamu kaynaklarından çok fazla sanat alanına yatırım yaptığını

bilmemiz lazım. Bir Liberal Parti başkanımız var biliyorsunuz, her açık oturumda, ben kültür sorunumuzu

bir günde hallederim, Kültür Bakanlığını kapatırım olur biter diyor. Ben içinde de yaşamış dışarıdan da

birçok acısını çekmiş kişi olarak kültür bakanlığının zaman zaman valla bugünkü hali ile kalacağına

kalksa daha iyi çok dedim. Ama tabii bunlar reaksiyonel tavırlar

(Yedinci argümana ilişkin gerekçelendirme kısmı örneklere dayanılarak ortaya konuluyor.)

M:Sü: Ama yani var olan durumun değişiklik geçirerek eee

(Üst dile yönelik soru geliyor.)

VS/C: Kuşkusuz.

(Soru bitmeden anlaşılıyor ve cevap geliyor.)

M/Sk: Bizde işte sanat konseyi gibi İngiltere’den esinlenerek Arts Consil gibi bir şey var mı?

(Odak sorusudur. Yani kesin bir konuyu yönelik soru olduğundan kesin cevap beklenir.)

VS/C: Elbette, şimdi tabii ki çözümlere birden sıçrıyoruz ama Hüsamettin ile birlikte, yaklaşık kaç, on yıla

yaklaşan bir süreçte, altı yıl önce resmen Özerk Sanat Konseyi diye bir oluşum meydana geldi. Sanat

örgütleri yan yana geldiler, Hüsamettin de bahsedecektir şu andaki başkanlık, dönem başkanlığı da benim

üzerimde.

(Kesin cevap veriliyor. Cevap aynı zamanda bilgilendirilerek açılıyor.)

A1: Bütün sanat kuruluşları şunu diyoruz: Sanat alanına siyasetçi ve bürokrat karışmamalı ellerini çekmeli

kamu yatırım yapmalıdır bu alana ama bu paranın kullanımında doğrudan doğruya sanatçıların

kendisinden başka kimse devreye girmemelidir.

(Birinci argüman devam ettiriliyor. Ayrıca argüman netleştiriliyor. Dolaysız bir şekilde edim söz (Illokution) ortay konuluyor.)

G: Bilmiyorum seninde herhalde katacakların vardır.

(Gerekçelendirme için destek istemi, aynı zamanda konuya katacak bir şeyin olmadığına ve susacağına yönelik stratejik bir

susma işareti veriliyor.)

M/Sü: O zaman yani sanat dünyası devlet para versin bir miktar gerisine karışmasın mı?

(Üst dile yönelik soru. Tekrar kesin onaylatma sorusudur. Aynı zamanda kapalı soru özelliğinde olup odak konulu sorudur.

Kesin düşüncenin ortaya konulması beklenir.)

VS/C: Elbette devlet olanaklar yaratacaktır.

(Düşüncesinin bu yönde olduğunu dolaylı şekilde açıklıyor.)

Page 273: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

262

M:So: Peki Serhan epey bir konu birikti

(Moderatör, konuya istediği yerden başlama şansı tanıyor.)

SA:A1: Biriktirme şansım oldu, iyi de oldu.

(Konuşulacak konu üzerine argüman yürütülüyor.)

G: Çünkü bir olanları toplayıp oradan bir yere gitme şansım var bir de aynı bölümde keyifle meslektaşlık

yaptığım Vecdi’den biraz daha sapan böylece de biraz daha heyecanlandıran bir şeyler söylemek şansım

olacak.

(Gerekçelendirmesini ortaya atıyor.)

A2: Bir kere konuşmaya sanat diye başladık ama konuşmanın geldiği yer sanıyorum kültür.

(İkinci argüman ortaya konuluyor.)

D: Kültürün de güzel bir tanımı var. Kültürü hep böyle insanların yarattıkları şeyler gibi almayalım, o tanımı

hatırlatmak istiyorum, çok ta tersten bir tanım ama benim çok hoşuma gidiyor. Bize öğretilen her şeyi

unuttuktan sonra geriye kalanlar diye tanımlanıyor Kültür.

(İkinci argümanda ortaya attığı kültürü tanımlayarak, betimleyerek açıyor, gerekçelendiriyor.)

ÖG: Yani hemen bir örnek vereyim yemek yeme alışkanlığı Türkiye’den bahsediyorsak, çok önemli evde

yemek yeme alışkanlığı, yerde yemek yeme alışkanlığı, efendim dışarıda yeme alışkanlığı, aile halinde,

büyük gruplar halinde yeme alışkanlığı, bu da kültürün bir parçası.

(Kavaram açıklamaya yönelik özetleyici örnek veriliyor. Anlaşılmayı kolaylaştırma stratejik amaçtır.)

Sk: Niye Kültür diyorum?

(Kapalı soru, konuyu odaklamaya yöneliktir. Burada bir gerekçelendirmenin gelmesi beklenir.)

G: Çünkü, Beral haklı olarak bir sanayiden bahsetti.

(Konu daha önceki konuşmacılardın birinin bahsettiği konuya çekileceğini belirtiyor. Bu konu açılmak isteniyor.)

A3: Şimdi onu konuşmak lazım.

(Konu üçüncü argüman olarak ortaya konuluyor.)

D: Sanayi çok farklı çarkları olan bir bütün

(Kavram açıklamasına gidilerek tanımlanmaya çalışılıyor.)

A3: ve o çarklar eksik. Biraz da bahsetti, bunlar işlemiyor.

(Üçüncü argüman netleştiriliyor.)

D: Ya yağ yok arada, ya bazen ters dönüyor, zorlama oluyor, dolayısıyla sanayi gerçekten, işte sinema

Hollywood örneğinde olduğu gibi, ışıkçısı da var, kapıcısı da var, ulaşımcısı da var.

(Sanayi tanımı benzetme şeklindeki örnekleme ile tanımlanmaya devam ediliyor.)

A3: Kültür böyle çalışmıyor bir tepede kafa yoranlar var, bir uygulayıcılar var arası boş onun için bu devlet

konusuna tekrar geleceğim

Page 274: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

263

(Üçüncü argümana devam ediliyor. Onun için hem argüman özetleme hem gerekçelendirme rolündedir. Stratejik olarak ön

bilgilendirilme ile bu konuya dikkat çekilmek isteniyor.)

A3: Bir de, fikir birliği sağlanan bir şey kültür sanayi herhalde bu masanın etrafında fikir birliği sağlanan

konulardan bir tanesi diğeri de bir politika yoksunluğu, ki onda da hepimiz galiba mutabıkız. O da uzun

dönemli bir stratejinin en azından üzerinde anlaşılmış 4-5 ilke, böyle alt alta yazılacak yokluğu ki

konseyler var işte bakanlık bir şeyler yapıyor kendi çapında, özel sektör yapıyor. Ama ben başka

noktadan girmek istiyorum. Şu anda madem ki bir sanayiden bahsediyoruz, sanayiinin bileşenlerinden en

önemlilerinden bir tanesi sermaye, şu anda uluslar arası sermaye Türk kültür sanayiinin içindedir. Burada

yaptığımız işlerin yarıdan fazlası neredeyse uluslar arası sermayenin sayesinde yapılıyor. Ve Vecdi çok

haklı bir şey söylüyor, devlet olmadan büyük kaynaklar demek istiyor aslında, bu kadar yılın

deneyiminden sonra, sadece teorik yanında durarak değil, uygulayıcı da olarak, hepimizin biraz da bu

özelliğimiz var, hocalık da yapsak bir ucundan yazsak çizsek de mutlaka uygulamanın içindeyiz.

(Üçüncü argümanda söylenmek istenenler artık netleştirilip toparlanıyor, kişi aynı zamanda diğer tartışmacılara göndermede

bulunarak onların düşüncesine katıldığını belirtiyor.)

G: Çünkü yapmadan da olmuyor bu iş. Şey çaresizliğinden, büyük kaynaklar olmadan bu alanı harekete

getirmek mümkün değil

(Üçüncü argümanın gerekçelendirme kısmıdır.)

A4: ama şunu bir kere gerçekçi kabul ederek yola çıkmak lazım. Sanat satılmak içindir. Öyle yüce amaçlar

için kamu için, evet sonunda alınan fayda öyle bir şey.

(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)

N: Leonardo usta zamanında hizmetini konta sunarken özelliklerini sayıyordu, ben iyi çizgi çizerim,

matematikten anlarım, fizik bilirim, biraz yazım kötüydü diyor, onu da böyle mizahi kendi kendini alaya

alırcasına.

(Dördüncü argümanın gerekçelendirilme kısmı, argüman olarak devam ettiriliyor.)

Sk: Şimdi büyük kaynaklarda nerden geliyor?

(Kapalı soru, odak sorusu niteliğinde bir konuya dikkat çeker. Arkasından argüman gelmektedir.)

G: Devletin durumu konusunda hepimiz mutabıkız, devlet şu anda borcunu içerden borç alarak kapatma

durumunda olan bir temponun içinde.

(Genel gerekçelendirme önceden yapılıyor. Buradaki stratejik amaç sonradan gelecek argümana dinleyenleri hazırlamaktır.)

A5: Dolayısıyla kültüre yapacağı şey destek değil karışma oluyor, müdahale oluyor daha ziyade. Bizim

beklediğimiz başka bir şey olmalı, politikaların belirlenmesinde ve bu uluslar arası sermayenin

değerlendirilmesinde en azından destek olmak.

(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)

G: Çünkü ilginç bir biçimde sivil toplum kuruluşları işin içindeler hem de uluslararası ortaklıklar kurarak

işin içindeler.

(Gerekçelendiriliyor.)

A5: İkincisi özel sektördeki yapı çok eksik olmakla birlikte bir şey daha var eğitim de yavaş yavaş değişmeye

başladı, çok temelli değişiklikler olmaya başladı.

Page 275: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

264

(Beşinci argüman devam ettiriliyor.)

N: Bugün gençler bizlerin çalıştığı bölümlerden mezun olduklarında çok farklı alanlara bakabiliyorlar iş

yapmak üzere ve daha öğrenciliklerinden yaparak çıkıyorlar.

(Genel gerçekliğe bağlanarak argüman gerekçelendiriliyor.)

Sr: Bu sevindirici hepimiz açısından, ha gelecek parlak mı? İsterseniz onu sonrasında konuşuruz.

(Cevabı belli retorik sorudur. Alt konuya dikkat çekmeye de yönelik bir strateji de amaçlanmıştır.)

M/So: Ha ben şunu, aslında bir politikasızlıktan söz ediyoruz ama aynı zamanda, devlet işte sanat dünyasına

parayı versin bu da tabii manalı bir şekilde işte Vecdi Sayar’ın bahsettiği bir mekanizma içinde dağıtılsın,

yani niye politika istiyoruz biz devletten? Yani sanat politikası yok dedik hatta güzel işte olmasın.

(Moderatör tartışmacıların ortak düşüncesinden çıkarttığı soruyu, açık soru olarak ortaya atıyor. Çelişik gibi görünen bir

durumun aydınlatılmasına yönelik bir sorudur aynı zamanda.)

VS/C: İşte olmaması bir politikadır.

(Vecdi sayar soruyu genel olarak cevaplıyor.)

A1: Bence zaten belirlenmesi gereken politika şu, tabii ki şu anda belki hepimizin zaten, üzerinde

anlaştığımızı var saydığımız için altını çizmediğimiz bir nokta var, yaratma özgürlüğü üzerinde durmadık.

Bu ülke hala ta işte başlangıcından bu yana yaratma özgürlüğü konusunda çok ciddi sıkıntılar yaşıyor.

Bunun açılımlarını hepimiz biliyoruz daha dün bir sansür yaşadık gazetelerde var. Şimdi buradaki çelişki

ortada,

(Çelişkinin anlaşılmasına yönelik olarak moderatörün sorusu argüman olarak ortaya konuluyor.)

N: Can Dündar diyor ki, dün akşamki Metin Altıok Oratoryosunda, final bölümünün sansürü ile ilgili. Şu

devletin orkestrası olmasa, özel orkestralar olsaydı, veya korolar olsaydı bu iş çözülürdü. Hiç aynı kanıda

değilim. Özel koronun yöneticisi de orada efendim bu sahneyi

kaldırın, diyebilirdi.

(Olan bir olayın anlatılması şeklinde yukarıdaki argüman destekleniyor.)

ÖA: Yani şudur hiçbir şekilde ister devlet olsun ister sermaye olsun bir tekelin eline bıraktığınız takdirde, o

yaratma özgürlüğü her an tehdit altındadır.

(Birinci argüman özetleniyor.)

A2: İkincisi hemen Serhan’a müdahale etmek istiyorum sanatın satılmak üzere üretildiğini sanatın satılmak

için olduğunu ben kabul edemiyorum.

(İkinci argüman olarak bir önceki tartışmacının düşüncesine karşı çıkılıyor.)

M/Sk: Peki tüketilmek?

(Moderatör iki düşünce farkı bulunan tartışmacılar arasındaki argümanı netleştirecek bir kapalı soru sorarak, düşüncenin

netleşmesini istiyor.)

VS:C:D: Sanat sadece insanların daha mutlu yaşamalarını, kendilerini ifade edebilmeleri için bir ortamdır,

(Soruya yönelik cevap, ikinci argümanın cevabı ve kendi anladığı anlamdaki tanımlama şeklinde sürüyor. Bu aynı zamanda

genel bir tanım olunduğundan, genel gerçeğe dayandırılarak gerekçelendirme içermektedir, stratejiktir.)

Page 276: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

265

A2: keşke her bireyin sanatçı olduğu bir topluma doğru gidebilsek diyorum.

(İkinci argümanın devamı temenni şeklinde sürdürülüyor.)

M: Peki

BM:A1: Ben galiba bu kültür sanayiini tanımlamak istiyorum.

(Söz almak için argüman kullanılıyor.)

G: Çünkü ne demek istediğimi anlatayım, herkesin sorusuna da biraz şey olacak, ya da anlaşamadığımız

noktalara

(Birinci argümanın gerekçe kısmı ortaya konuluyor.)

A1: Şimdi şöyle bir şey var. Buradaki bütün organların

(Birinci argüman devam etmektedir.)

Sü: bu nedir?

(Üst dile yönelik açıklama sorusu, arkasından argümanın gelmesi beklenir.)

A1: işte devletin organları, özel sektörün organları, sivil örgütler ve sanatçılar ve sanat uzmanları, bunun içine

sanat eğitimi de dahil, kültürü oluşturan bütün bir ülkedeki her şeyin bir sistem oluşturması söz konusu

(Argüman bir devam edilerek ortaya konuluyor.)

ÖA: Yani bu sistemin bir uzlaşma zemini olması gerekiyor, ki bunun da en önemli koşulu eleştirel düşünce,

özgür düşünce, bir kere bu noktada herkesin uzlaşmış olması gerekiyor.

(Argüman bir özetleniyor. Netleştiriliyor.)

Sk: Tabii burada ne oluyor?

(Kapalı soru, konunun o noktasına dikkat çekilmek isteniyor.)

N: Bazı ülkelerde demokratikleşme geri olduğu için bu özgür düşünce noktasından müthiş ödünler verilmiş

oluyor ve orda bir çöküntü söz konusu

(Ülkeler örnek verilerek yapılan anlatımla birinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılmaktadır.)

M/Sk: Küçük bir parantez cümlenizi uzatmayın, e unutmayın, son bir yıldır Türkiye’de yoğun bir şekilde işte

Avrupa Birliği paralelinde bir demokratikleşme süreci yaşanıyor, anayasada değişiklikler işte bir dizi

paket. Bunu ileriye yönelik olarak pozitif bir şey olarak görüyor musunuz sanat için?

(Moderatör konuşmacıyı bölerek, kapalı bir soruyla yan konuya dikkat çekiyor. Sorunun net cevabı getirmesi beklenir.)

MB/C: Kesinlikle böyle bir şey söz konusu,

(Tartışmacı net bir cevap veriyor. Bu aynı zamanda birinci argümanın teyididir.)

G:Sk: Çünkü bizim bir arada, bugün niye biz bir araya geldik de konuşuyoruz bunu?,

(Gerekçelendirme aynı zamanda konuya dikkat çekici bir kapalı soru şeklindedir.)

G: çünkü önümüze bir model aldık

(Gerekçelendirme sürdürülüyor.)

Page 277: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

266

ÖA: Yani yüzyılın başında bir model alınmıştı batı, bugün biz şimdi AB diye bir model aldık ve kimse bu

ülkede, ister istesin ister istemesin sanatçılar ve bence sanat ortamı AB ile ilişki içine girmekte hiçbir

şeysi yok, hiçbir çekincesi yok

(Birinci argüman özetleniyor.)

M: Ama en azından yaratıcı düşüncenin önündeki engellerin böylece ortadan kalkması

(Moderatör tartışmacının düşüncesini destekliyor.)

MB: Tabii bu kesinlikle böyle.

(Moderatör argümanını destekleyince argümanı yineliyor ve genel bilinen olarak görüp kesin konuşuyor.)

Sk: Şimdi nereye kadar gidiyor bu özgürlüğü kısıtlamak?

(Konuyu değiştirme amaçlı kapalı sorudur. Bir konuya odaklanacağını göstermektedir.)

A2: Bazen çok ayrıntılarda ve gözden kaçıyor, bazen de çok ön plana çıkıyor. Bilindiği gibi Türkiye’de bu

daha çok yazın alanında öne çıkar, bizim görsel sanatlar alanında biraz geri planda kalır ve dikkati

çekmez, oysa bizde bunun sıkıntısını zaman zaman çekiyoruz ve tuhaf bir biçimde bir oto sansür söz

konusudur.

(İkinci argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: Yani görsel sanatlar alanında, görsel işitsel sanatlar alanında nesnel sanat üretiminde bir oto sansür söz

konusudur. Ben bunları yapıtların oluşum sürecinde izlerim.Yani sergileri yaparken hatta kendim bile

sergilerde kimi zaman tetikteyimdir.

(İkinci argüman özetleniyor.)

A2: Eğer bu sergi bir resmi kurumun içinde yapılıyorsa, diyelim Atatürk Kültür Merkezi gibi, gerçekten bir

endişe duyarım. Ben geçmişte böyle endişeleri birçok sergide yaşadım,

(İkinci argümana devam ediliyor.)

ÖA: yani daha Totaliter hükümetlerin var olduğu zamanlarda.

(Argüman özetlenerek netleştiriliyor.)

N: Örneğin Bedri Baykal’ın yaptığı işkenceyi ele alan bir sergi vardı...

(Argüman tarihsel bir gerçek üzerinden gerekçelendiriliyor.)

M: Bu sanatçının daha üretirken de kafasında bilinçaltında

(Moderatör konuyu netleştirmek amaçlı soruya giriyor.)

BM/C:A3: Kesinlikle

(Soru anlaşıldığından kesilerek kesin cevap veriliyor.)

M/Sk: böyle bir şey var mı?

(Soru kapalı soru olarak tamamlanıyor. Konuya odaklı bir sorudur.)

BM:C:A3: Şimdi bu nokta çok ilginç tabii,

(Soru yanıtlanıyor. Üçüncü argüman sürdürülüyor.)

Page 278: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

267

ÖA: yani o zaman gerçekten bu ülkede sanat nasıl üretiliyor diye konuşmaya başlamamız gerekiyor.

(Üçüncü argüman özetleniyor.)

M/Sk: Hatta o zaman üretilen sanat kaliteli bir sanat mı?

(Moderatör üçüncü argümana ilişkin bir kapalı soru soruyor.)

BM/C:A4: Kaliteli tabii

(Kapalı soruya kesin bir cevap argüman olarak geliyor.)

G: Çünkü

(Gerekçelendirme istemi var.)

M:Sk: Dünya standardında felan?

(Moderatör sorusuna devam ediyor ve netleştiriyor.)

BM/C:G: Dünya standartlarına göre bütün bunlara rağmen çok kaliteli sanat üretildi Türkiye’de.

(Yukarıda yapılan gerekçelendirme devam ettiriliyor.)

A5: Tabii bunu biz şimdi görmüyoruz,

(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)

G: Çünkü gereken sistem yok. demin söylediğim kültür sanayiinin birçok şeysi, öğesi yerine getirilmemiş

durumda, alt yapılar eksik ve şöyle bir şey var, biz şu anda sözünü ettiğimiz sanat ortamı İstanbul’da olup

bitiyor. Biraz Ankara’da, biraz İzmir’de, biraz Adana’da ama Türkiye’nin geri kalanında

(Beşinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

Diğerleri: Biraz Diyarbakır’da

(Diğerleri ekleme yapmak için bölüyor.)

BM:C: şimdi evet ona geleceğim

(Diğerlerine cevap veriyor. Konunun o yönde yürütüleceğine dair stratejik bilgilendirme vardır.)

M: Bahsetmeniz lazım da

(Moderatör konunun o yönde devam edebileceğini onaylıyor.)

BM:ÖA: Yani model olarak aldığımız AB’nin müthiş bir kültür ağı var

(Beşinci argüman özetleniyor.)

Sk: ve bu nereye kadar geldi?

(Konuyu odaklamaya yönelik bir kapalı soru.)

C:A5: Artık bizim sınırımıza kadar geldi,

(Cevap veriliyor, konu ortaya konuluyor. Beşinci argümanın devamıdır.)

ÖA: yani Bulgaristan’ı da içine aldı. Romanya’yı da aldı. Yunanistan olimpiyatlar dolayısıyla bu kültür ağının

en zengin yatırımlarının yapıldığı bir ülke olarak şu anda. Fakat biz burada duruyoruz. Yani bizim

sınırımıza kadar geldi ve biz şimdi bakıyoruz.

(Beşinci argüman özetleniyor.)

Page 279: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

268

M:Sa: Peki orda duralım...Hüsamettin Bey, sizinle başlayacağız...

Türkiye’de sanat dünyasının sorunlarını, durumunu saptamaya çalışıyoruz. Sayın Koçan söz sizde, yani

şu ana kadar yaptığımız konuşmalardan genel resimde ortaya çıkan o kadar çeşitli noktalar oldu ki;

İstanbul merkezli sanat, seçkinlerin sanatı, sermaye etkisi. Devleti zaten uzunca bir süre konuştuk,

buyurun bizi biraz yönlendirin.

(Moderatör başka tartışmacıya söz hakkı veriyor. Alternatif soru, soruda bir çok yanıtlama alternatifi vardır.)

HK:C: Şimdi efendim ben biraz galiba artık yan şeyler yapayım bağlantılar

(Cevaplama istediği şekilde kullanılabileceğinden kişi önce cevaplamanın yapılacağı yönü göstermektedir.)

M: Peki

(Moderatör tartışmacıyı onaylıyor.)

HK:C: Beral Madra’nın bu kültür sanayi konusuna biraz değinmek lazım, Vecdi Sayar’ın bu tek seslilik

meselesini biraz şey, onu sorgulamak lazım, Serhan Ada’nın bu satılmak için meselesinin de üstünde

iyice durmak lazım.

(Alternatif soruyu yanıtlarken hangi noktaların üzerinde duracağından bahsediyor.)

A1: Şimdi sanat tabii ki tüketilir ama satılmak için dediğiniz zaman herkes satmak için bir şey yapıyor gibi

algılanıyor. Burada bir ifade çatallanması var onu düzeltmek istiyorum.

(Birinci argüman ortaya konuluyor.)

N: Şimdi bu şeyde dumanla haberleşen bir toplum bir gün bakıyorlar insanlar karşıda olağan üstü bir duman

var, nedir bu diyorlar çok hayretler içinde birbirlerine soruyorlar, sonra diyorlar ki biz köyün en yaşlısına

gidelim o bilir. Gidiyorlar diyorlar böyle böyle bir şey var ne diyorsun götürün bir göreyim şunu bir,

götürüyorlar. Uzaktan bir bakıyor valla bunun ne demek olduğunu bilmiyorum ama öyle bir

duman çıkarmak isterdim diyor.

(Anlatı, hikayeler tarzda argümanı destekliyor.)

A1: Şimdi bizim Türkiye’de biz bakıyoruz böyle bir dumanlar çıkıyor. Onun nasıl olduğunu çok bilmiyoruz

ama öyle bir duman çıkarmaya çalışıyoruz bu biraz şeyle ilgili bir durumdu. Kurumların oluşması ile

ilgili bir durumdur. Kurumların ortak karakterlerinin ne olduğuna ilişkin bir durumdur diye bakıyorum

burada.

(Birinci argümana devam ediliyor.)

A2: Ben genel olarak baktığımda devlete de, sermayeye de, sivil toplum kuruluşlarına da Beral Madra çok

olumlu bir noktadan bakmaya çalışıyor, çok iyimser doğrusunu isterseniz, aynı noktada olmayı çok arzu

ederdim ama bütün bu kesimlerin ortak bir yapısı var, hantallık yeteri kadar kımıldamıyor. Kendi içinde

özellikleri olan hantallıklar bunlar, devletin hantallığı bürokrasinin yoğun ve tahakkümcü, Vecdi Sayar o

konuda son derece haklıdır, tutumundan kaynaklanıyor.

(İkinci argüman birinci argüman üzerinden ortaya konuluyor.)

A3: Sadece anlayış değil, istersen bir parantez, bir de hiçbir dünyada kültür bakanlığı göremezsiniz ki

bütçesinin neredeyse yüzde doksanı personel harcamalarına gidiyor. Bu başka tabii ki.

(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)

Page 280: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

269

VS: Bu da bir hantallık çünkü iş yapacaklar burada

(VS araya giriyor ve HK’nın birinci argümanını destekliyor.)

HK:A4: Kişilerin uzman gibi davranıyor olmaları burada, bütün mesele odur.

(A1,A2,A3’ü dördüncü argüman olarak özetliyor.)

ÖA: Yani bu hantallık kavramına çok net bakmak lazım, devleti o anlamda bürokrasiden bir kenara çekmek

lazım.

(Dördüncü argüman özetleniyor.)

Sk: Bunu kim çekecek?

(Kapalı soru, konuya odaklanma niteliğini taşımaktadır.)

A5: Biraz orda galiba demokrasiden söz etmek lazım,

(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)

Ö: yani katılımcı demokrasiden söz etmemiz lazım.

(Özetleme argümanı netleştirmek amaçlıdır.)

A5: Katılımcı demokrasiyi üretebilecek olan yapı ise demokratik ortamdır, sivil toplumdur, sivil kuruluşlarıdır

ve bireylerdir, tekil insanlardır. Bunlar müdahale ederlerse bu katılımcı demokrasi üretilmiş olur. Bakın

bizim sivil toplum kuruluşlarımız yeteri kadar ses çıkaran kuruluşlar haline bir türlü gelemediler. Zaten

sivil örgütlenme, Vecdi Sayar şimdi çok uğraşıyor o işle biliyorum, yeteri kadar kendi rolünü üstlenmiş

değil. Çok daha küçük ayrıntılarla yürüyor. Proje üretmiş değil.

(Beşinci argüman devam ettiriliyor.)

Ö: Yani sivil toplum kuruluşları

(Projeyi kimin üretmediği açıklanıyor.)

VS:G: E çok darbe yedi de onun için sivil toplum kuruluşları

(Gerekçelendirmeyi araya girme şeklinde VS yapıyor.)

HK:C: Onun nedenlerine inebiliriz, ama önce bir saptayalım izin verirseniz. Sivil toplum kuruluşları herhangi bir

(VS’ye cevap veriyor ve özetlemeye devam etmeye çalışıyor.)

M/Sü: Sanat dünyası içindeki sivil toplum kuruluşları?

(Moderatör araya giriyor ve düzeltme yapıyor.)

HK:C: Öyle diyorum, sanat ve kültür alanındaki,

(Üst dile yönelik soruyu yanıtlıyor.)

ÖA: yani çok kapsayarak söylüyorum bunu, sadece beyanatlarla bir dünya düzeltilmiyor projelerle

düzeltiliyor, projeler sunarsanız bir takım öneriler getirirseniz insanları inandırabilirsiniz. Projesi olan hiç

kimse yok devletin projesi yok,

(Beşinci argüman özetleniyor.)

Page 281: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

270

A6: bence bu konuda, sivil toplum kuruluşlarının projesi yok bu konuda, özel sektörün projesi yok bu konuda,

geriye tekil kişiler kalıyor, onlar da iletişimsizlik ortamı içerisinde, kendi başlarının çaresine bakmaya

çalışıyorlar, bence bütün bu iletişimlerin sağlanması gerekiyor.

(Altıncı argüman ortaya konuluyor.)

G: Bunun için bu hantallık yerine bir dinamizm gelmesi gerekiyor.

(Gerekçelendirilme yapılıyor.)

A6: Bu dinamizmi eğer üretebilirsek ki bu projeler ekseninde olacaktır, ondan sonra Türkiye sanat ortamı

gerçek anlamda üretilmiş olur. Şu anda sanatçılar var bakın sanat ortamından söz edemem.

(Altıncı argümana devam ediliyor.)

N: Şimdi 1980’li yıllarda başka bir şey oldu bakın YÖK çok tartışılıyor şu günlerde, işte şeyler bakanlık

hemen birdenbire bir yasa çıkarmak istiyor onu değiştirecek vs. YÖK ile birlikte biliyor musunuz,

Türkiye’de güzel sanatlar Fakülteleri olgusu çoğaldı ve bu Güzel Sanatlar Fakültesi olgusunun bir iyi

niyeti insanları sanata ve sanatı okumaya daha yakın bir yerde tutabilmek üniversiteliyi öyle bir duruma

getirebilmek. Bu yirmi yedi bugün Türkiye’de Üniversitelerdeki güzel sanatlar Fakülteleri’nin sayısı.

(Argüman anlatıyla gerekçelendirilmeye çalışılmaktadır.)

A7: Tabii onun kendileri içerisinde birtakım sorunları, o zaman devletin bir başka kanadı, sanatın

yaygınlaşması ve eğitim alanının genişletilmesi için önlemler alıyor,

(Yedinci argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: yani tek boyuttan baktığımız zaman engeller var, başka bir boyuttan

baktığımız zaman da bu alanın genişletme çabaları var.

(A6 ve A7 özetleniyor.)

A8: Biz şimdi, biraz önce arada konuşurken şunu, işte şu günlerde bir düzelme var dışişleri bakanlığı planında

diyor

(Sekizinci argüman BM’nin düşüncesine karşı çıkış olarak ortaya konuluyor.)

Diğerleri: Evet

HK: Beral Madra,

ÖA:Sk: yani bugün şimdi gazetelere baktım. Fazıl Say’ın Metin Altıok için yaptığı şeyi Bakan sanki şeyden

getirdi, kendi babasının mirasından getirdi ve şey, efendim aksi takdirde orkestrayı geri çekerim. Niye

çekiyorsunuz? Yani sanat eğer bir özgür söylem alanı ise, siz bu insanların yapıtlarını Fazıl Say uslu bir

şeyler yaparsa, Fazıl Say’ı çok göklere çıkarıyoruz, hepimiz onun için övgüler. Ama Fazıl Say oradaki şu

anda devleti yönetenler, devlet değil, Hükümet doğrudan doğruya bizde iktidarı temsil eden kişilerdir

maalesef. Onun hoşuna gitmeyebilecek, bir görüntü sunduğu takdirde, bir şiir okuduğu takdirde, o zaman

Fazıl Say’ın yapıtının bütünlüne zarar veriyor.

(Sekizinci argüman özetleniyor. Kapalı soruyla konuya dikkat çekiliyor.)

M: Peki, Hüsamettin Bey, Beral Madra herhalde bu tekil örneğin dışında bir gözlem olarak söylüyordu onu

(Moderatör BM’nin söyleminin hangi düşünce doğrultusunda söylendiğini ortaya atıyor. Bir bakıma konuyu açılmasını isteme

stratejisidir.)

BM/C: Evet de

Page 282: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

271

M/Sü: Nedir o, onu tam ifade ederseniz?

(Üst dile yönelik açıklama isteme sorusudur. Bir kez daha dile getirmesi istenmektedir.)

BM/C:Sü: Anlayamadım sorunuzu?

(Soru üst dile yönelik olarak anlaşılabilme sorusudur.)

M/Ö: Yani daha farklı bir açılımı gözlemekte olduğunuz

(Soru anlaşılır olması için özetleniyor.)

BM/C:A1: Ha, evet. Şöyle şimdi Avrupa’ya eklemlenme sürecinde bir takım koşulların yerine getirilmesi gerekiyor.

Bunların başında da kültür koşulu var.

(Soruyu anlıyor ve cevap veriyor. Açıklama bir argüman şeklinde ortaya konuluyor.)

ÖA: Yani bu kültürün Avrupa’daki kültür ağına Türkiye’deki kültürün eklemlenmesi söz konusudur.

(Birinci argüman özetleniyor.)

A1: Nasıl ekonomi eklemleniyor, ya da diğer olgular eklemleniyor, kültür de eklemlenmesi lazım. O zaman

oradaki sistemle buradaki sistemin bir şekilde birbirine benzemesi gerekiyor.

(Birinci argümana devam ediliyor.)

G: Çünkü o sistemin Türkiye içinde kendine muhatap bulması gerekiyor.

(Birinci argümanın gerekçelendirilme kısmıdır..)

A2: Ve o sistemde uzmanlar çalışıyor, işte bizim, biz yani konuşmanın başından beri de bu noktaya gelmemiz

gerekiyor.

(İkinci argüman ortaya konuluyor. Bu argüman diğer tartışmacılarla aynı yöndedir.)

G: Çünkü kültür sanayii, projeler dedi, evet kültür sanayi büyük projeler ve uzun menzilli projelerden

oluşan yapının diğer organlarla birlikte olayı bütünleştirmesi anlamına geliyor.

(İkinci argümanın gerekçelendirilme kısmıdır.)

Sk: Bunlar kimdir?

(Konuyu odaklamaya yönelik kapalı sorudur. Konunun bu yönde devam edileceğine ve bu nokta dikkat çekmeye yöneliktir.)

A2: Sanatçılardır projeleri yapacak olanlar,

(İkinci argüman sürdürülüyor.)

ÖA: yani düşünce üretecek, bu düşünceleri bir biçimde tasarlayacak, kurgulayacak ve bunların uygulanması

için o sisteme müracaat edecek. İşte burada bir kopukluk var.

(Birinci ve ikinci argümanlar özetleniyor.)

N: Sanatçılar bugün küçük yapıtlarını üretiyorlar. Bunların her biri bir proje, bu yapıların, her sergi bir

projedir. Ve içinde siyaset vardır, ekonomi eleştirisi vardır, toplumsal eleştiri vardır. Kültürel eleştiri

vardır. Ve insanlara bir takım yol gösterir ya da göndermeler yapar bu yapıtlar. Bu yapıtların çok olduğu

sergiler gördüğümüz zaman, bu sergiler topluma bazı gerçekleri yansıtan bir ayna gibidir. Ve toplum bu

sergilere geldiği zaman, belki kendisi anlayamayacağı şeyleri küçük ayrıntılarda ve sanatçıların sunduğu

o çekici büyüleyici ayrıntılarda seçebilirler...

Page 283: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

272

(Birinci ve ikinci argüman anlatılarak açımlanıyor, bu gerekçelendirilme kısmıdır.)

A3: Dış İşleri Bakanlığının katkısı çok daha fazla oldu, Kültür Bakanlığına göre. Burada bir şey var yani,

(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)

VS:ÖA: Yani bir defa diplomatlarımız dünya ile daha haşır neşirler.

(VS bölerek MB’nin üçüncü argümanını özetliyor.)

BM: Evet. Kesinlikle.

(BM, VS’nin özetlemesini destekliyor. Onaylıyor.)

VS:A1: İşte Avrupa sistemine entegre olmak istiyorsak, bunun gerekliliklerinden birinin kültür politikamız ve

kültürümüzü dışarı taşımak olduğunu biliyorlar, ama bana göre bütün bu sisteme benzetme çabalarında da

yine biraz alaturkalıklar var.

(VS konuşma hakkını alarak, konuyla ilgili birinci argümanı ortaya atıyor.)

ÖA: Yani Beral’in şanslı olduğunu var sayalım, onun bir deneyiminde daha şanssız bir arkadaşım da bana

şunu anlatıyor.

(Birinci argüman özetleniyor.)

N: Japonya’da Türkiye yılı bu yıl ve genellikle biliyorsunuz dışarıdaki bütün büyük sergiler, büyük

festivaller yapıtları kendisi seçer. Katılacak sanatçıyı veyapıtına seçer. Ve bizim resmi makamlarımıza da

sadece ona gerekli desteği sağlamak düşer yani uçak biletini verecek, ona sergisiyle ilgili veya tiyatro

oyunu ise oyunu ile ilgili prodüksiyon giderlerini verecek felan. Ha orada her zaman özel tercihler olmaya

devam etmektedir. Belirli insanlar gitmektedir. Hatta bir, bu Japonya sergisi özelinde bir tiyatro grubu

davet ediliyor, bir şekilde dış işlerinden ona ulaşamadık denilerek, ısrarla bir başka grup gönderilmeye

çalışılıyor.

(Argüman netleştirilmek amacıyla başından geçilen bir olay anlatılarak gerekçelendiriliyor.)

ÖA: Yani alışkanlıklarımız değişmiyor. Patron olmak şeyinden, bu konumdan vazgeçemiyor. Bu yetkili bir

Bakan olabilir, Dış İşlerindeki bir memur olabilir. Belediye Başkanı olabilir, Banka Patronu olabilir. Yani

ben parasını veriyorsam düdüğü ben çalarım anlayışı ki tamamen.

(Birinci argüman tekrar özetleniyor. Burada tekrardaki stratejik amaç bu noktanın çok önemli olduğuna ve dikkat çekilmek

istendiğine yönelik söz eylemin ortaya konmak istenmesindendir.)

A2: Bizim istediğimiz şudur. Burada eğer sponsorluk mekanizması ile devletin sanata katkısını, kamusal

kaynakların sanata yönlendirilmesini ben çok farklı olarak değerlendirmiyorum. Bütün bu noktalarda bir

kişi ya da bir grup ya da bir kesim söz sahibi olmamalıdır. Orada gerçekten demokratik bir katılımla,

(Net bir şekilde birinci argümanı da kapsayan ikinci argüman ortaya konuluyor.)

Diğerleri: Çoğulcu

(Diğer tartışmacılar bölerek ekliyor.)

VS:A2: çoğulcu bir anlayışla, hem mekanizmanın demokrasisi hem de kültürel demokrasi,

(İkinci argüman diğer tartışmacıların eklentisine de yer vererek devam ettiriliyor.)

Page 284: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

273

ÖA: yani seçilecek yapıtların içeriği konusunda da çoğulculuk, hem de bu işi kim seçecek, kimin için seçecek,

bu noktalarda daha bizim bir tahammülsüzlüğümüz var.

(Birinci ve ikinci argüman özetleniyor.)

A3: Bir noktanın daha altını çizmek lazım. Sivil Toplum Kuruluşları işin içinde dedi Serhan. Bir çok Sivil

Toplum Kuruluşu çırpınıyor, bir şeyler yapmak için. Bunların ancak büyük sermayeyle işbirliği içinde

olan onlardan destek alan, destek alma şansına sahip olan, iyi ki de alıyorlar,

(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: yani çünkü böylece birkaç şey var edebiliyor, dışında çok azı hareket etme, yani bir mekanı yok, bir

sekreteri yok, dolayısı ile nasıl Hüsamettin’in söylediği dinamizme kavuşabilir?

(Üçüncü argüman özetleniyor.)

N: Şimdi bir örnek vereyim. Anadolu’da pek çok mekan var. Kültür Merkezi diye yapılmış yüzlerce de

inşaat devam ediyor.

(Argümanın gerekçelendirilme kısmı gerçek bir örneğin anlatılmasıyla sürmektedir.)

A4: Bunlar sadece müteahhide para verilmek üzere yapılmış işler veyarım kalmış inşaatlar sürüyor. Bitmişleri

düşünelim. Güzelce bir kilitli duruyor kapısı, birkaç defa kullanılan bir sürü Kültür Merkezi var.

(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)

M:Sk: Parasızlık nedeniyle mi?

(Odak konulu soru, konuyu anlamaya yöneliktir.)

VS:C: Hayır,

(Soru kesin yanıtlanıyor.)

G: çünkü devletimiz o binaları ancak kendi sanatçılarının kullanabileceğini düşünüyor,

(Gerekçelendiriliyor.)

ÖA: yani o kentte o kentin sivil toplum kuruluşları sanatçıları o binalardan kolay kolay yararlanamıyorlar,

yararlanmak istediği zaman ciddi kiralar talep ediliyor. Halbuki orası bir kamu yatırımıdır ve

(Dördüncü argüman özetleniyor.)

BM: Ama

(BM araya girerek argümanını sürdürmesini istiyor.)

VS:ÖA: kamu hizmeti yapılır.

(VS özet argümanını sürdürüyor.)

BM: A1: Benim sözünü ettiğim sistem bu işte.

(Birinci argümanını önceki söylediklerini destekler tarzda ortaya atıyor.)

ÖA: Eğer yani uzmanlar, buralara uzmanlar getirilmesi gerekiyor.

(Birinci argümanın özetlenmesi önceki tüm söylediklerinin özeti şeklindedir.)

VS: Elbette ki

Page 285: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

274

(VS söz keserek BM’nin özet argümanını kabul ediyor.)

BM: ÖA: Bunların başına, bu kültür merkezlerine

(Özet argümanı sürdürüyor.)

VS: Buralara bir yönetici ile

(VS söz keserek, BM’yi tamamlıyor.)

BM: Kesinlikle.

(BM, VS’yi onaylıyor.)

VS:A1: İşletme anlayışıyla, ama tabii kamu yararına bir işletme anlayışıyla kara yönelik, bir işletmecilik değil bu

(VS bu yöndeki argümanını ortaya atıyor.)

BM: A2: Bir şey daha var burada, bir şey daha var. Eğer bu gerçekten uluslar arası bir iletişim söz konusu ise,

şöyle bir şey de olması lazım, bugün Danimarkalı bir sanat uzmanı gidip İngiltere’de çalışıyor, ya da

İtalya’da çalışıyor, Türkiye‘ye de demek ki, eğer gerekiyorsa, bu uzmanların gelip Türkiye’de de

çalışmalarını sağlamak gerekiyor.

(BM ikinci argümanını ortaya atıyor.)

ÖA: Yani gerçek eklemlenme bu

(BM tüm söylediği argümanları özetliyor.)

VS: Tabii, tabii

(VS, BM’yi düşüncesinde destekliyor.)

A2: Ben önce, eğer Kültür Bakanımız bizi dinliyorsa, şu somut örneğe bir çözüm getirmesini istiyorum.

Bugün hala Anadolu’ya giden Tiyatro grubu Emniyetin Ahlak Masasına ikametini verecekse, bu ben

bugünkü, dünkü yazımda da yazdım, bu çok onur kırıcı bir durumdur.

(İkinci argüman ortaya konuluyor.)

N: Türkiye’de ben, o sırada bir Yunanlı sanatçı da yanımızdaydı. Son doğu şeyimizde projemizde, sizde de

böyle şeyler var mı dedim, yok dedi yani

(Karşılaştırmalı örnekle gerekçelendiriliyor.)

M:Sk: Serhan senle devam edelim, o belki senin şu ticari mal meselesine bir açıklık getirmen lazım, masanın

etrafında çünkü.

(Moderatör kapalı soru sorarak, belli bir soruyu açmasını istiyor. Bu konu daha önce kişinin ortaya attığı argümanını açmaya ve

gerekçelendirmeye yönelik bir soru şeklindedir.)

SA:C: A1: Şimdi ben onu şunun için söyledim, bir tanesi kaynak olmazsa bu iş yapılmaz, sanayiden bahsettik,

ikincisi sanatçıda yaşamak zorundadır. Kenarda üretip sadece paylaşarak yaşayamaz,

(Cevap olarak birinci argüman ortaya konuluyor.)

G: bunun için de bu sürecin işlemesi için gereken ara konumdaki insanların var olması lazım.

(Birinci argüman gerekçelendiriliyor.)

Page 286: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

275

A2: Ama bir şey dikkatimi çekiyor, onun için daha Hüsamettin Koçan’a yakın duruyorum. İş yapma

temelinde kurmazsak bunu, buradaki konuşmalarımız bizi seyreden gençler tarafından, aman ha bu işe

girmeyelim, bu işin sonu kötü şeklinde bitecek. Ben böyle bitsin istemiyorum.

(Birinci argüman üzerinden ikinci argüman ortaya konuluyor.)

G: Çünkü Vecdi çok karamsar olmakla birlikte, hepimiz zaman zaman çok karamsar olmakla birlikte,

iyimserlik değil, ama yapılabileceğini de göstermek zorundayız. Çünkü aksi halde burada

söylediklerimiz şöyle anlaşılsın istemem, kimse bunu kastetmiyor ama ben vurgulayayım.

(İkinci argümanın gerekçelendirme kısmı.)

A2: Bütün bu söylediklerimiz yapılacak çok şey var, olabildiğince katılımcı, olabildiğince kitlesel bu işe

katışmak lazım, üç beş kişinin bizlerin, bazen televizyon programlarında, kültür konusunda oturup

konuşanların tekelinde değil, çok fazla insanın katılımları ile yürüyebilecek bir şey.

(İkinci argümana devam ediliyor.)

M:Sü: Yani, gene sivil toplumu mu öne çıkardınız?

(Moderatör argümanlara ilişkin bir üst dile yönelik anlaşılma sorusu soruyor. Soru konuyu netleştirmek amacını taşıyor.)

SA:C:ÖA: Sadece sivil toplum değil, gençler de var. Anadolu da var, Ankara’da var, yani Güzel Sanatlar

Fakültelerinin sayıları artıyorsa oralardan çıkan insanları bu yönlere doğru, kültürün çeşitli alanlarına

doğru, artı o da yetmez,

(Cevap aynı zamanda özet argüman niteliğindedir.)

St: işletme ülkemizde en fazla tercih alan bölümlerden bir tanesi, niye kültür işletmecileri yetişmiyor?

(Telkin sorusudur, konuyu düşündürmek amacını taşımaktadır.)

M:Sk: Aslında sizin bölüm de tam bunu mu yapıyor?

(SA’nın telkin sorusu anlaşılıyor, moderatör konuyu başka bir odağa çekiyor. Kendi bölümüne.)

SA:C: Ben kendi bölümüme yontuyor gibiyim ama öyle değil.

(SA soruyu anlıyor ve yanıtlıyor.)

M: Yani bir kez daha tekrarlayalım, sahte eeee Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi Programı

(Moderatör bir üstteki sorusunu özetliyor.)

SA: Evet.

(Bölümünün adını doğruluyor.)

M: Bilgi Üniversitesi

(Moderatör bölümü tanıtmaya devam ediyor.)

SA:D: İşletmenin teknikleri ile kültür sanatı birleştiren bir program aslında,

(SA bölümünün içeriğini tanımlayarak ortaya atıyor.)

ÖD: yani burada konuştuğumuz her şeye yönetici olabilecek insanlar,

(Tanımı genelleştirerek özetliyor.)

Page 287: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

276

A3: ama orada da bir risk var, çok önemli bir şeyden bahsettik. Beral söyledi, uzmanı yok, alaylılar yönetiyor

şu anda bu sanayii ve neyse bu hali, neyse bu

(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: dolayısıyla buradan mezun olacaklar bu alaylılarla aynı ortamda çalışacak, sükunet, hazımlılık, anlayış ve

ekip anlayışı içinde olmalılar, aksi halde bu alaylılar sistemi bunları dışlayacaklardır.

(Üçüncü argüman özetleniyor.)

BM: Bir şey daha var,

(BM, söz hakkı istiyor.)

M: Tabi

(Moderatör söz hakkı veriyor.)

BM:A1: bu uzmanlar, bütün bu kültür sanayiinin ideolojisini kuracaklar.

(BM argüman ortaya atıyor.)

SA: Tabi

(BN’nin argümanını destekliyor.)

BM:A1: Şu anda ideolojisiz gidiyor işler,

(BM argümanını sürdürüyor.)

ÖA: yani yapılan bütün işler.

(Argüman üstü örtük bir şekilde özetleniyor.)

M:Sü: Kastedilen?

(Moderatör üst dile yönelik olarak BM’nin argüman özetinde neyi kastettiğini açmasını istiyor.)

BM:C:ÖA: Yani şöyle bir şey, sanatın kendi ideolojileri vardır. Bunları sanatçılar üretir, bu ideolojileri bunlar

gündeme gelmiyor kültür sanayii içinde Türkiye’de, yani her yapılan iş sanat diye ortaya konuluyor ya,

başta söyledin sen bunu, bu çok ince bu noktaydı, işte her yapılan iş sanat değil,

(Argüman tekrar açımlanarak özetleniyor.)

G: çünkü yapılan işin arakasında düşünsel bir süreç, bir felsefe ve dünya kültürüne katkı getirecek yeni

aşama yoksa, ufak da olsa bu aşama, bunun olması gerekiyor düşünsel aşama. Ama bunlar olma, bunlara

çok fazla değer verilmiyor Türkiye’de. Bunları şeye koyacak, yürürlüğe koyacak olan insanlar sanatçılar

ve sanatçıları destekleyecek olan güçler arasındaki ilişkiyi kuracak olan insanlardır.

(Argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

M:Sü: Uzmandan kasıt?

(Moderatör üst dile yönelik olarak BM’nin uzmandan neyi kastettiğini açmasını istiyor.)

BM: İşte bunların gündeme gelmesi lazım, çünkü

(Önceki cevabı devam ettirirken, moderatörün sorusunu dikkat ediyor ve konuşmayı kesiyor.)

SA:C: Sanatın bilgisiyle hareket eden ama

Page 288: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

277

(Moderatörü SA yanıtlıyor.)

BM:C: Evet,

(SA’nın yanıtını onaylıyor çünkü bu ortaya attığı birinci argümanın devamıdır ve konuşmaya devam ediyor.)

SA: Buyurun.

(SA konuşma hakkını BM’ye veriyor.)

BM:G: çünkü bizim karşımızdaki sistemde bir uzmanlar ordusu çalışıyor,

(Daha önce kullandığı argümanın gerekçelendirme kısmıdır.)

ÖA: yani buraya Biyenal yapıyoruz, buraya kimler geliyor? Küratörler geliyor, sanat işletmecileri geliyor, işte

kültür işletmecileri geliyor,

(Argümanı özetliyor.)

SA:G: Eleştirmenler geliyor yazarlar geliyor.

(BM’nin özet argümanını destekleyen gerekçe sunuyor.)

BM:G: Evet yazarlar geliyor, yayıncılar geliyor

(SA’nin özet argümanını destekleyen gerekçeyi devam ettiriyor.)

M:Sk: Peki bu uzman yetiştirme, bu da bir yetiştirme mekanizması değil mi?

(Kapalı soru, belli bir konuyu odaklayarak sorulan sorudur.)

BM:C: Şu anda başladı zaten.

(Kısaca yanıtlıyor.)

M: Hüsamettin Bey

(Başka tartışmacıya söz hakkı veriyor.)

BM: Hüsamettin’in dediği gibi, fakültelerde başladı bu.

(Kısaca yanıtlamayı Hüsamettin Bey ile aynı görüşte olduğunu belirterek devam ettiriyor.)

HK:A1: Şimdi bu tabii bu uzmanların yetişmesi bir süreç alacak

(Argümanı ortaya atıyor.)

BM: Alacak

(HK’nın argümanını onaylıyor.)

HK:A1: bence yetişince de bunlar da hemen biran önce o son, yani bu biraz önce kendi dediği gibi kanına işleyip

refleksine dönüşecek ki, bunlar olsun bizim demokrasi de o, ben size söyleyeyim.

(Birinci argümana devam ediyor.)

N: Biz telif hakları yasası tartıştık bir tarihler, uzmanlar getirdik yurtdışından, geldi bizimkilerini incelediler,

1949’da Türkiye’de dünyanın en ileri telif hakları yasası çıkarılmış. Fakat sanatçı kendi bu bilinci

olmadığı için, hukukçular da bu alanda ilgili olmadıkları için bu yasa uyumuş, hiçbir işe yaramamış. Ve

hala geçerliliği olan bir yasadır diye yorum yaptılar.

Page 289: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

278

(Argümanın gerekçelendirme kısmı bir tarihsel olayla, anlatı şeklinde sürüyor.)

A2: Şimdi Türkiye, önce bu Avrupa Birliği ile de bunu ilişkilendirmek lazım, Avrupa Birliği için bir şeyler

yapıyoruz. Aslında bunu galiba biraz içselleştirmemiz lazım. Bünye bünyemizin bir parçası haline

getirmemiz lazım. Bence bir kültür ortamının oluşabilmesi bir süreç meselesidir, bunu da mutlaka

insanların tek tek kendi alanlarında bir vizyoner gibi davranmaları gerekiyor, projeler üretmeleri

gerekiyor. Yoksa şey bizim öğrencilerimiz yetişiyor gidiyorlar ve pozitif işler yapıyorlar gittikleri

yerlerde, ama bu yetmiyor, toplumu dönüştürmek için yeterli değil, ben başka bir kavrama değinmek

istiyorum.

(İkinci argüman ortaya konuluyor.)

M:Sü: Beral Madra’da, tabii ona gelin Hüsamettin Bey, ama Beral Madra’da az önce aynı şeyi söyledi. Proje

geliştirmek

(Üst dile yönelik, konu yönlendirici bir müdahaledir.)

HK:C: Tabii tabii

(Konu yönlendirilmesini onaylıyor.)

M:Sk: Bundan kasıt ne? Yani bir sanatçı işte kafasında yaratıcı bir fikir var, yani bunu projelendirmek ne

demek?

(Yukarıdaki konu yönlendirici müdahalesinden sonra odak sorusu soruyor.)

HK:A3: Bence tek,

(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: yani bu şimdi kültür sanayi dediğimiz şey de bir projedir aslında. Kültürün toplumda yaygınlaşması,

sanatın yaygınlaşması bir projedir ve organizasyondur. Yani Küratörlerin yaptığı iş,

(Argüman özetleniyor.)

N: ben bir Kültür Mühendisliği diye bir kavram attım yıllar önce. Oturup Türkiye üstünde düşünmek

gerekiyor.

(Argüman gerçeğe çekilen bir anlatıyla destekleniyor.)

A3: Türkiye’nin kültür alanında iki temel çelişkisi var. Birisi geleneksel kültür, birisi de geleceğe ait olan

sıcak kültürü, yanlı kültürü, hayatın kültürü, şimdi bu ikisi birbirinin düşmanı ilan edilmiş Türkiye’de

nedense.

(Üçüncü argümana devam ediliyor.)

BM: Evet. Maalesef.

(Araya girme şeklinde onaylıyor.)

HK:A3: Çok büyük çatışma buradan geliyor. Halbuki bu iki kültürün beraber olması gerekiyor,

(Üçüncü argümana net ortaya konuluyor.)

G: çünkü geçmiş bizim belleğimizi oluşturuyor. Bugünün sanatı ise gelecek tasarımlarımızı oluşturuyor,

onun için bunları Türkiye’de eğer harmanlayabilirseniz.

(Üçüncü argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

Page 290: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

279

N: Bakın tek partili dönem için Vecdi Sayar dedi ki, tek bakış açılıdır. Doğrudur. Ama bütün bunlar

planlanmış, halk evleri

(Üçüncü argüman anlatı ile gerekçelendirilmeye devam ediliyor.)

VS: Çok önemli.

(Konuya araya girerek destek veriyor.)

HK:N: Sanatçıların Anadolu’ya gönderilmesi, burada ve Cumhuriyetin o tek partili dönemi, sanatçıya büyük

umut beslemiş. Diyor ki sanatçı bu toplumu değiştirebilir.

(Üçüncü argüman anlatı ile gerekçelendirilmeye devam ediliyor.)

A3: Şimdi bütün bunlardan uzak, o bir projeydi.

(Üçüncü argüman yineleniyor.)

M:Sü: Ha orda bir proje varmış yani?

(Üst dile yönelik anlaşılma sorusu soruyor. Anlaşılmayı netleştirme ve konuyu devam ettirme stratejisi taşımaktadır.)

HK:C: Vardı efendim. Kesin.

(Moderatörü yanıtlıyor.)

N: Şimdi 50’den sonra bu projeyi kaybettik ve bu proje dünyasını yeniden üretmemiz lazım. Şimdi biz 80’li

yılların hemen arkasından 90’da bu sanat pazarı hareketlendi Türkiye’de galeri sayısı 300’e çıktı, oturduk

bir sanat fuarı kurduk. Bunun niyeti beş yıl sonra uluslar arası olacaktı bu belli bir noktaya getirdik biz

devrettik. Şimdi iki tane sanat fuarı var ama uluslar arası olmadı. Galericiler uluslar arası galericilerle

ilişkisi yok. Sanat yazarlarının son derece kısıtlı, müzecilerin yok, kolleksiyonerlerin dünya

kolleksiyonerleri ile ilişkisi yok.

(Olay anlatımı argümanın gerekçelendirme kısmı şeklinde devam ettiriliyor.)

A3: Şimdi bu ortamda Allah için kültür endüstrisinin gelişebilmesi için gerekli olan ayaklar ve deneyimler

yok.

(Üçüncü argümana devam ediliyor.)

M:St: Ayol sanat eleştirisine tahammülün olmadığı bir yer değil mi?

(Telkin sorusudur. Soruda yanıt gizlidir. Aynı zamanda konuya o yönde dikkat çekmeyi hedef alır. Kişiyi o yönde düşünmeye

iter.)

HA:C: St: Tabii, tabii, tabii, tabii. Böyle baktığımız zaman, o zaman oturup düşünmemiz gerekir. Eğitim alanında

biz geleceğe yönelik ne yapacağız? Bizim eğitimimiz yirmi yedi tane fakültemiz var. Çok iyi niyetli

çocuklar geliyorlar.

(Cevap veriliyor, aynı zamanda telkin sorusu soruluyor.)

A4: Bizim sınav sistemimiz biliyor musunuz, bir polisiye vakadır. Aman kimse torpil yapmasın diye herkes

aman bana değmesin yapar. Şimdi böyle bir güvensiz ortamda

(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)

M:Sü: Nasıl bunu birazcık somutlaştırır mısınız?

(Üst dile yönelik açıklama isteniyor. Konuyu açmaya yöneliktir.)

Page 291: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

280

HA:C:N: Şöyledir efendim. Telefon ederler herkes, özellikle de Milletvekilleridir bunlar, yakını vardır veyakınının

sınavı kazanmasını ister sizden.

(Konu deneyime bağlı anlatılarak cevaplandırılıyor.)

M:Sü: Ha girişte bu?

(Üst dile yönelik, anlaşılmayı kesinleştirme sorusudur. Stratejik olarak da anlaşıldığının mesajını verir.)

HA:N: Tabii, tabii, tabii, tabii. Ve herkesi bir bakıma prese ederler ve ben bir yıl iş edindim bunu, not aldım.

Kimler için bunlar isteniyor? Ben size bir şey söyleyeyim 200 Puan üzerinden en fazla 25 alanlar için,

böylesine sistemin içerisine girme,

(Anlatıma devam ediliyor.)

A5: o zaman demek ki yaratıcılık bilinci yok bu toplumda. Yaratıcılığı kişinin kendisi de ona sahip değil etrafı

da değil,

(Anlatım üzerinden beşinci argüman, yargı şeklinde ortaya konuluyor.)

ÖA: yani zannediyor ki sınavı kazanıp o fakülteye girince bu insan ressam olacak, mimar olacak, heykeltıraş

olacak. Şimdi böyle bir toplumsal alt yapı var, yani benim yetenek kavramı yok. Özel yetenek yok, yani

özel yeteneği geliştirecek, onu destekleyecek, onunla belli bir yere götür.

(Beşinci argüman özetleniyor.)

N: Şimdi Anadolu’da bir şey vardı. Çocuk spor, ben gençliğimde öyleydi spor, şimdi spor gündemde spor

yapmaya kalktığı zaman. Bu çocuk yaramaz bundan iş çıkmayacak bu spora yönelik, resim yapan

çocuklar için de aynı şey söylenirdi biliyor musun? Oğlum biraz matematik çalış. Çünkü bizde matematik

zeka, ve onun getirdiği öteki yan unsurlar son derece prestijli şeyler.

(Anlatı şeklinde argüman destekleniyor.)

G: O nedenle de daha yeteneği taaa küçükten aşağılayan toplumsal alan oluşturuyor.

(Argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

M:Sb: Hüsamettin Bey, futbolda onu aştık biliyorsunuz?

(Boş soru herhangi bir yönlendirme, konu odaklama veya açıklama istenmemektedir.)

HK:C: Aştık.

(Cevap salt onaylama şeklinde olsa da yorum getiriliyor.)

M:Sk: Şimdi herkes futbolcu olsun istiyor çocuklarının ama resimde mesela hala bu devam değil mi?

(Örnek üzerinde belli bir konuyu odaklayan bir soru soruyor.)

HK:C:A5: Bence devam efendim onun aşılabilmesi için bu dünya ile

(Beşinci argüman sürdürülüyor.)

BM:N: Yok grafik sanatlara felan çok rağbet var.

(Anlatı şeklinde araya girerek bir şeyler katıyor.)

HK: Yok, şeyle resimle ilgili soruyor.

Page 292: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

281

(BM’yi düzeltiyor. Üst dile yönelik bir açıklama getiriyor.)

M:Sk: Grafikte nispeten?

(Konuyu o yöne çekiyor. Belli bir odağı tartıştırmak istiyor.)

BM:C: Evet

(Cevaplanıyor.)

HK:G: Evet, o çünkü gelir getiriyor.

(Yanıtlanıyor ve gerekçelendiriliyor.)

A6: Ben size söyleyeyim genel olarak, tabii para,

(Argüman olarak ortaya konuluyor.)

ÖA: yani işe girdiğinden itibaren

(Argüman özetleniyor.)

BM:C: İç mimari olan sanat dallarına tabii ki rağbet var.

(Cevaplandırma devam ediyor.)

HK:A6:St: Tabii, tabii sektörel olan dallarda var. Bence sorun şu, bütün bunların aşılması ile birlikte ör, örgütlü bir

toplum olacak ki bütün bunlara işaret edecek ve kamuoyunu ikna edecek. Ve ben size söyleyeyim

politikayı sadece politikacılara bırakmış bir toplumsal kesit, nasıl katılımcı bir demokrasi üretebilir?

(BM’yi tamamlıyor ve altıncı argümanını sürdürüyor. Telkin sorusuyla argüman yönünde düşündürülmek istiyor.)

ÖA: Yani sürekli olarak bunları izleyen bir kesim.

(Özet argümanla ortaya konuluyor.)

A7: O açıdan bizim bu kültürel durağanlıktan, kavram olarak bundan söz ediyorum, daha yaşayan daha

dinamik bir alana doğru gitmemiz lazım.

(Yedinci argüman şimdiye kadar söylenen söylemlerin özetidir.)

M: Peki, bu noktada duralım. Küçük bir ara vermem lazım bir tane daha, Söz Sizde az sonra devam edecek.

Sohbetimiz devam edip gidiyor, Söz Sizde’ye geri döndük bu masa etrafında da susmadık, değil mi,

açıkçası bu ara boyunca Beral Madra söz sizde şu anda.

(Tartışmacıya söz hakkı veriyor.)

BM: Evet.

(Soruyu bekliyor.)

M:Sk: Lütfen anlatın, sermaye meselesinden başlayarak, yani Türkiye’nin yapamadığını yapan başka birisi var

mı, bir ülke?

(Kapalı soru odak konulu sorudur. Bir nokta hedef alınmıştır.)

BM:C:A1: Şimdi bir kere, sanatın bir boyutunun da satılabilir bir mal olduğudur ve bu bir ikilemdir. Sanatçılar bu

ikilemi karşılamak zorundadırlar. Üretilecektir ve bu bir şekilde tüketilecektir ve bilindiği gibi, sanat

Page 293: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

282

piyasası uluslar arası sanat piyasası çok güçlüdür ve borsası vardır ve bizim aklımızın hayalimizin

almayacağı fiyatlara sanat yapıtları satılmaktadır.

(Birinci argüman ortaya konuluyor.)

M:Sk: Yani, sanat dünyası içinde bir sermaye birikiminden mi

(Kapalı soru olarak konuyu netleştirme görevindedir.)

BM:C: Kesinlikle ve

(Cevap moderatörün sorusu bitmeden bölerek kesin yanıtlanıyor.)

M: bahsediyorsunuz?

(Soruya devam ediyor.)

BM: N: Bu döner, galeriler bundan yararlanır, galeriler Küratörleri besler, sanat eleştirmenlerini besler yayınlar da

bunlar,

(Argüman anlatıyla destekleniyor.)

ÖA: yani bu para dönüyor dünyada.

(Birinci argüman özetleniyor.)

A2: Fakat bizim işte eksikliğimiz 1980’li yıllarda başlayan bu, ivme kazanan bu canlanma, uluslar arası sanat

piyasasına atlayamadık biz sorunumuz bu.

(İkinci argüman ortaya konuluyor.)

M:Sk: Neden?

(Açıklamaya yönelik kapalı sorudur.)

BM:C:N: İşte bir süredir sözünü ettiğimiz, örneğin devletin bunu desteklemesi gerekiyordu, bizim galerilerimizi

çok basit bir biçimde fuarlara göndermedi. Nasıl Frankfurt fuarına işte destek veriyor, katılıyorlar bir süre

sonra yayıncılar zaten müşteri buluyorlar ve kendileri artık gidebiliyorlar, aynı şeyi diğer alanlarda da

yapması gerekiyordu.

(Açıklama örnekler verilerek anlatımla gerçekleştiriliyor.)

ÖA: Yani Basel fuarına, Köln fuarına, Miami fuarına, Chicago fuarına Türk galerilerinin gitmesi gerekiyordu.

(İkinci argüman özetleniyor.)

M:Sk: Peki, daldan dala sıçrama gibi olacak ama Serhan’ın Diyarbakır macerasını dinlemek istiyorum bu

Anadolu KAŞ

(Moderatör konuşmacıyı ve konuyu değiştiriyor. Soru odak konulu kapalı sorudur. KAŞ nedir?, anlamında bir sorudur.)

SA: Anadolu Kültür.

(Moderatörü tamamlıyor.)

M: Anadolu Kültür.

SA:C:N: Bir kere şirket olmasının hikayesini aslında uzun uzun anlatmak lazım. Bu da aslında yapısal olarak

bunun hangi kurumsal çerçevelerde kurulabildiğini, hangilerinde de işlemediğinin güzel bir örneği bir

vakıf veya dernek kurduğunuzda biraz önce Vecdi’nin söylediği bürokratik sorunlar.

Page 294: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

283

(Cevap açıklama şeklinde anlatıdır.)

SA:ÖN: Bütün felaketler başınıza gelebiliyor yani.

(Açıklama özetleniyor.)

M:Sü: Ha şirket oluyorsunuz o zaman.

(Üst dile yöneliktir, anlaşılmaya yöneliktir.)

SA:C:A1: Aynen. Şirket olduğu zaman yapı çok daha kolay hareket edebiliyor, en azından gelirleri ve giderleri

açısından, ki şirket olarak da

(Birinci argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: yani kar dürtüsünden ziyade orada bu sanat hareketini, bu kültür hareketini başlatmak gibi bir amaçla yola

çıktı

(Birinci argüman özetlenerek amac ortaya konuluyor.)

N: ve Eylül’de birinci yılı doluyor oradaki sanat merkezinin. Katılım hakikatten bizleri şaşırtacak kadar.

İstanbul’da bu işten oturup, konuşup, yakınıp kendi aramızda, karamsarlığa düşen bizleri, zaman zaman

iyimserliğe düşürecek kadar iyi.

(Argümanın desteklenmesi anlatı şeklindedir.)

A2: Bir de şu var tüketecek olan kitle de her zaman hazır, her zaman donanımlı,

(İkinci argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: yani açıkçası hep bu söylendi, festivaller felan ama bazen konuşmalar olduğunda da konuya müdahale ve

sorunlar anlamında anladık ki orada bir hazırlık var. Güzel tarafı şu şimdi proje üretmeye başladılar.

Onlar bize gelin bunun için kaynak bulalım, bunu yapalım diye zorlamaya başladılar. Hem de şöyle Beral

Madra tanıyacaktır, genç sanatçılar var Güzel Sanatlar okumuşlar, Çağdaş Sanatlar alanında bir şeyler

yapmak istiyorlar nerden mezunlar biliyor musunuz, Çukurova Üniversitesinden. İşte bu belki, hani

küçücük iyimserlik tohumları, neden iyimserlik tohumları? Kalabalık insanlar halinde, bizler burada on

kişi değiliz. Belki yüz kişi de değiliz. Orada da hani dünyanın başka yerlerinde örnekler var mı deyince

ben Diyarbakır diye neredeyse lafa girecektim, örnekler var ve orası yürüyor. Amaç ve varılmak istenen

nokta şu çok daha fazla insanın katılımı ile Diyarbakır kendi ayaklarının üzerinde durmaya başladığında

ve umulur ki, oradaki iş adamlarının Diyarbakır imajına, Diyarbakır’ın kültür sanat kenti olarak imajına

sahip çıkmaları ki daha da büyüsün.

(Argüman özetleniyor.)

VS:A1: Ama işte o iş adamına o vergi kolaylığı getirirsen,

(VS araya girerek argümanını ortaya konuyor.)

SA: Tabi

(VS’nin argümanını destekliyor.)

VS: özendirmek teşvik etmek o zaman anlatmak

(SA’yı keserek argümanını sürdürüyor.)

SA: çok daha kolay olur.

Page 295: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

284

(Az önceki tümcesini bitiriyor.)

VS: Çok daha kolay olacak. Tabii

(SA’yı dinliyor ve SA’yı tekrarlayarak onaylıyor.)

SA:N: O zaman o örneği gidip Maraş’a taşımak mesela

(Söylenenlere öneri getiriyor.)

M:Sk: Serhan az önce kendi başına ayakta durmasından kast ettiğin, kendi kendine çevresi olması mı?

(Moderatör bu ikili konuşmaları keserek konuya müdahale ediyor. Konuyu başka noktaya odaklıyor.)

SA:C:A3: Kendi kendine proje üretiyor olması sonra giderek onları İstanbul’a taşımaya başlaması, ondan sonra

Beral Madra ile birlikte Saraybosna’ya taşımaya başlaması. Hüsamettin Hoca ile Paris’e taşımaya

başlaması ile kendi ayaklarının üzerinde durması,

Ö: yani bizim İstanbul’dan sanki dünyanın en büyük

M:Sk: Peki projenin parasal kaynağı?

(Moderatör bölüyor konuyu odaklayıcı soru soruyor.)

SA:C:N: Bu projenin parasal kaynağı uluslar arası bazı kuruluşlardan geldi ve kültür sanat alanında çalışan pek çok

kurum ve insan, bu güzel bir örnek olduğu için söylüyorum, kolektif bir inisiyatif oluşturdular.

(Yanıt aynı zamanda olayı anlatma şeklindedir.)

ÖN: Yani çok farklı alanlarda zaman zaman bir birleri ile tartışmış, hatta kelime doğru değil ama rekabet

içinde olmuş kurumlar bile birlikte bir şey yapmanın keyfiyle var olarak, gerçekten çok sayıda

sayabileceğim, insan ve kurum. Biraz önce saydığımız bankaların yöneticileri dahil, İstanbul Kültür Sanat

Vakfı dahil, okullar dahil, insanlar dahil böyle bir enerji oluştu.

(Anlatı özetleniyor.)

BM:A1: Burada bir bilinç kıvılcımı oluştu bence.

(BM araya girerek konuya müdahale ediyor. SA’nın söylediklerini argüman olarak ortaya atıyor.)

M: Evet.

BM:ÖA: Şöyle bir bilinç, yani bu işin artık sadece İstanbul’da olmasının bir yarar getirmediği ve Vecdi’nin demin

söylediği kitleleri bu işin içine çekmenin gerekliliği, bence artık anlaşılmış durumda yani.

(Argümanını özetliyor.)

M: Enteresan bir şey, yani aslında İstanbul’un bunu yapması hareketi kıvılcımlaması beklenir değil mi?

Normal olarak.

(Moderatör konuyu açmaya yönelik soru soruyor.)

BM: Evet.

M:Sk: Yani İstanbul’un yapamadığını buralar mı yapacak?

(Moderatör konuyu açmaya yönelik soru soruyor. Sorusunun anlaşılması için özetler şekilde soruyor.)

Page 296: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

285

VS: C:A1: Ama İstanbul bir anlamda bir köprü oluşturdu,

(Argüman olarak bir açıklama getiriyor.)

ÖA: yani bizim projemiz iki bin yılında başladı. İki binde neden Hakkari deyince, böyle çok özel hikayeleri de

var ama, sonuç olarak şöyle düşündük. Türkiye’nin en uç en mahrum, hem coğrafi olarak en uzak, hem de

kültürel haklardan yararlanma açısından en mahrum bölgesini seçelim. Bu bir modeldir elbette. Ve

görüyorum ki ondan sonra başka yerlerde bu tekrarlanmaya, biz de benzer

(Argüman özetleniyor.)

HK: Pardon özür dilerim.

(HK araya giriyor ve konuşma hakkı istiyor.)

VS:ÖA: bir şirket modeli ile yola çıktık.

(Argümanı özetlemeyi bitiriyor.)

HK:A1: Şimdi, bu tür, bakın,

(Argüman ortaya konmak amacıyla konuya giriliyor.)

VS: Evet.

(VS, HK’ya söz hakkı veriyor.)

HK:A1: bizim buraya bazı şeyler yazdım. Bir tanesi hayal gücü sorunu.

(Argümanını ortaya konulmaya devam ediyor.)

ÖA: yani proje eksikliği oradan geliyor.

(Argüman özetleniyor.)

N: 1997’de biz bir Sanat Tır yaptık. Buradan “Bir Şeyin Müzesini Düşleyen Sergi” diye, Diyarbakır’a

götürdük. Bana önerilerde bulunuyorlar aman işte nü resimler koymayın gibi. Yani tedbirli olun orda

insanlar tepki gösterir. Ben dürüst davranmaktan yana oldum, koleksiyon neyse onu götürdük.

(Anlatı şeklinde argümanın gerekçelendirilme kısmı başlıyor.)

A2: Ben bir şey gördüm orda insanlar büyük kentteki insanlardan daha dikkatli, daha arzulu, daha öğrenmek

istiyorlar.

(İkinci argüman ortaya konuluyor)

N: Şeyde bir çocuk şeker satmaya çalışıyor bana, sergiyi gezdin mi, dedim Yooo, dedi. Niye gezmedin,

dedim. Hoca bırakmadı, dedi. Hoca kim orda bizim TIR’ın şeysi, başındaki kişi. Dediler ki hoca bu, öyle

sen misin, gezdik. Ve o çocuk biliyor musunuz, bir hafta TIR’ın yanından ayrılmadı. Evet yani sonra bana

şeker satmayı da unuttu, bu çocuk. Sonra bu Van’a gitti, Erzurum’a gitti, Bayburt’a gitti ve bir köye

götürdük.

(Argüman başından geçen bir olayın anlatılmasıyla gerekçelendiriliyor.)

ÖA: Sorun şu bir sürü şeyi merkezde oluşturmaya çalışıyoruz. Merkez sıkışık, merkez problemli, merkez biraz

da kısır. Onun için evet bir hayal gücüyle, büyük bir enerjiyle hayat orada. Bu insanlar büyük kentlere

geliyorlar ve orada büyük kapılar açmışlar, büyük gözler açmışlar, dikkatle bir yenilik gelecek ve onu

paylaşacaklar.

Page 297: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

286

(Argüman özetleniyor.)

A2: Bence bu tür projeleri Türkiye ivedilikle üretmeli ve çoğaltmalı diye düşünüyorum.

(Argüman tekrarlanıyor. Bu aynı zamanda söyleneceklerin bittiğini ve susulacağını gösteren bir stratejidir.)

M: Bu önemli bir

(Moderatör müdahale ederek görüş bildiriyor.)

HK: Çok temel bir meseledir.

(Moderatörün desteğine bağlı olarak söylemin önemi ortaya konuluyor.)

MB: Kültür ağı

(BM görüş bildiriyor.)

VS:A1: Geleceğin yaratıcıları buradan çıkacak, birde buradan oraya giden yaratıcılar da çok farklı dönüyorlar.

(VS argüman olarak ekliyor.)

M: Yani bu sadece

(Moderatör araya giriyor.)

HK: Evet coğrafyayı öğreniyorlar.

(HK moderatörü tamamlamaya çalışıyor.)

M: kentimize, köyümüze bir yenilik geldi, gidelim seyredelim

(Moderatör konuşmasını tamamlıyor.)

Diğerleri: Hayır, hayır

(Moderatör kesiliyor ve bu düşüncesi onaylanmıyor.)

M:Sa: ilgisi değil mi?

(Alternatif sorudur. Cevap bilindiği halde bir kez daha konunun açılmasına yöneliktir.)

HK:A3: Şimdi Tayfun Bey, ben şuna, başka projeden bahsedeyim, madem bu projeler söyleniyor.

(Söz hakkı istenerek üçüncü argüman ortaya konuluyor. Amaç anlaşılmayı kolaylaştırmak için anlatı stratejisine girmektir.)

N: Ben şeyde, Baksı’da bir müze yapıyorum, şimdi biz bir model öğrendik, büyük sermayeden büyük para,

bakın insanlar etrafta bir sürü şeyler yapıyorlar, binalar yapıyorlar, bu isimleri vermeyeceğim. Kendi

küçük bütçeleri ile yapıyorlar.

(Anlatı tarzda argümanın gerekçelendirilme kısmı başlatılıyor.)

A3: Eğer bizde düzgün bir örgütlenme, sivil örgütlenme yapısı, toplumu ikna eden heyecanlandıran bir şey

olursa destek buluyor. Benim yapmakta olduğum müze benim finansman gücümün üstünde. Bilgi

Üniversitesi destekledi orda bir sergi açtık ve orda benim yaptığım işler satıldı, sonra bir kısmı başladı.

Sonra bu sefer Marmara Güzel Sanatlarda bir şey yaptık ve insanlar çok büyük bir sevgi ile, çok büyük

bir arzu ile katkıda bulunuyorlar. Sorun şu: Düzgün bir proje iyi anlatılmış bir proje yalnız hep aynı

kaynaklar değil. Türkiye’de belli zengin gruplar var. Herkes projesini onların önüne götürüyor

(Argüman netleştiriliyor.)

Page 298: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

287

SA: Evet.

(SA sözünü keserek katıldığını belirtiyor.)

HK:A3: ve orası tıkanmış.

(Konuşmasını tamamlıyor.)

SA:A: İşte bunun için eğitimini vermeye çalışıyoruz ki başka kapılar çalmak gerekiyor.

(HK’nın sözünü keserek kendi ileri sürdüğü argümanı ortaya konuyor.)

HK:A3: Oraya götürmemek de gerekiyor. O nedenle de alanı yaymak lazım, genişletmek lazım ve küçük katkıyı

önemsemek lazım.

(Argümanına devam ediyor.)

SA: Evet.

(HK’yı destekliyor.)

HK:ÖA: Yani küçük katkıyı hiç önemsemeyen, hep büyük katkıyı bekleyen bir alışkanlık bizi hiçbir yere

götürmez.

(Argümanını özetliyor.)

VS: Peki, Hüsamettin

(Söz hakkı istiyor.)

HK: Bunun için de devletin kapısında çok bekliyoruz.

(Argüman özeti devam ediyor.)

VS:A1: yeniden altını çizmekte yarar görüyorum ben hep, biz şeyler istiyoruz, yani kapılar bekliyoruz. Kaç kapı

dolaşacağız? Kapılar olmasa, madem bir çok şeyde Avrupa’yı model alıyoruz. Orada nedir fonlar

yaratılmıştır,

(Argüman ileri sürüyor.)

HK: Hm hm tabii, tabii

(VS’nin görüşüne destek veriyor.)

VS:A!: patronum benim, şu banka bu banka ... değil

(Argümanını sürdürüyor.)

BM: Anonimleştirmek evet.

(BM söze katılıyor.)

VS:A1: Bu fona katkı sağlanır ve

(Argümanını sürdürüyor.)

BM: Anonim fonlar

(Düzeltme yapıyor.)

VS:A1: o fonda işte senin söylediğin uzmanlar projeleri

Page 299: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

288

(Argümanına devam ediyor.)

BM: Kesinlikle böyle olması gerekir.

(Argümanı destekliyor.)

VS:A1: değerlendirir. Ve o zaman benim karşımda bugün devlet, yarın Belediye Başkanı, öbür gün Banka

Müdürü olmamalı

(Argümanını tamamlıyor.)

M: Yani zaten sözünü ettiğimiz

(Moderatör olaya müdahale ediyor.)

VS:D: Sistem budur.

(Moderatörü keserek müdahale ediyor.)

M: Arts Consil ve sizin oluşturmaya çalıştığınız özerk sanat kurumu

(Moderatör sorusuna devam ediyor.)

HK:Sk: Özerk sanat kurumu bu, ama deminki anlayışa biz kolay kolay gelebilecek miyiz?

(Moderatörü keserek yanıtlıyor, ve konu değiştirmek amaçlı kapalı soruyla başka bir konuya dikkat çekiyor. Bu aynı zamanda

birinci argümandır.)

G: Çünkü biz hep, şeyi vermek isteyen

(Soruyu gerekçelendirerek yanıtlıyor.)

ÖA1: yani verdiğimizin karşılığını çabuk almak isteyen, geri dönüşümün çok çabuk olmasını isteyen bir

toplumuz. Bu gerçekten belli bir uygarlık düzeyi isteyen bir proje. Ve Vecdi Sayar, bakın biz ısrarcı da

değiliz.

(Fakat daha sonra anlaşılması açısından argümanı ortaya atma gerekliliği duyuyor. O nedenle argüman özet argüman şeklinde

ortaya çıkıyor.)

N: 1996’da Fikri Sağlar’la ben o sıra Vecdi’nin şimdiki koltuğuna oturuyordum.

(Argümanın gerekçelendirme kısmı bir olguyu anlatarak desteklenmek isteniyor.)

VS: Hm hm

(Söylenenleri onaylıyor.)

HK:N: Özerk Sanat Kurulu Girişim Konseyi adına rapor imzaladık

(Anlatmaya devam ediyor.)

M: Evet.

(Moderatör devam etmesi için evetliyor.)

HK:N: Biz, devlet o sıra Fikri Sağlar aracılığı ile yetki devri yapmaya çalıştık bize ve biz onu yeteri kadar

değerlendiremedik ve götüremedik.

(Anlatmaya devam ediyor.)

Page 300: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

289

A1: Sorun bence bütün bunların arkasında ciddi bir

(Birinci argüman ortaya konulmaya çalışılıyor. Not: Argümanın ortaya baştan konulmaması, anlaşılma sorununa sebep

olmaktadır.)

VS:N: Yeni gelen iktidar reddetti.

(VS araya girerek gerçek olayla HK’nın argümanını destekliyor.)

HK:A1: kamusallaşma sorunu var. Direnç göstermiyoruz. Biraz zoru görünce bildiri yayınlayıp geri çekiliyoruz.

Bence şantiyede beklemek lazım.

(HK argümanını netleştiriyor.)

ÖA: Yani orda çok ciddi projemize sahip çıkıp sonuna kadar o süreklilik duygusunu yaratmak zorundayız.

(Argümanını özetleyerek netleştiriyor.)

M:Sk: Bunu, son girişimlerde bulundunuz mu, yani bu projeyi tekrar

(Moderatör odak sorusuyla konuyu derinleştirmek istiyor.)

VS:C: Bu şimdi çok yeni, yeniden

(VS moderatörü bölerek cevap vermeye başlıyor.)

M: ayağa? Peki.

(Sorusunu sürdürüyor. Ve peki diyerek söz hakkını veriyor, tartışmacı devam etmesi için.)

VS: ayağa kaldırmak üzere Kültür Bakanlığından randevu bekliyoruz,

(VS cevap vermeye devam ediyor.)

M: Çok güzel.

(Beklediği yanıtı aldığından bu yönde değerlendiriyor.)

VS: bu görüşülecek herhalde

(Cevabına devam ediyor.)

M:A: Programı izliyorsa belki randevu hızlanabilir diye düşünüyorum.

(Moderatör düşüncesini argüman şeklinde ortaya atıyor.)

Diğerleri: Verir diye

(Moderatörün argümanını özetliyorlar.)

M:So: Vecdi Sayar. Peki zaten de kendiliğinden konu ne yapılmalı meselesine geldi son 20-25 dakikamızı da

buna ayıralım. Beral Madra sizle başlayalım mı? Ne yapılmalı? Eğer sorunlar bitti ise tabii.

(Moderatör açık soruyla başka tartışmacıya söz hakkı veriyor. Aynı zamanda konuyu yönlendiriyor.)

BM: Evet.

(BM soruyu anladığının işaretini veriyor.)

M: Daha var tabii

(Moderatör görüşünü bildiriyor.)

Page 301: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

290

SA: Sorunlar bitmez de.

(SA moderatöre destek veriyor.)

M: Ne yapılmalı?

(Moderatör sorusunu tekrarlıyor. Stratejik olarak tekrarlaması ona konuyu değiştirme çağrısında bulunması anlamına

gelmektedir.)

BM:C:A1: Bir kere sanat eğitiminde bir takım değişikliklerin olması gerekiyor, gerçi başta Serhan sanat eğitiminin

çok değiştiğini söyledi ama ben hala bir takım modernist sanat eğitiminin sürmekte olduğunu

düşünüyorum.

(Birinci argüman ortaya atıyor.)

ÖA: Yani sanatın sonuçta en başta bir düşünce ürünü olduğu gerçeği ile başlayıp buradan yola çıkarak

öğrenciyi yönlendirmek ve

(Argüman özetleniyor.)

M:Sk: Şimdi yapılan ne? Yani değişmesini istediğiniz ne?

(Moderatör konuyu odaklamak için soruyu netleştirmeye çalışıyor.)

BM:C:ÖA: Yani şöyle diyeyim. El becerisi, yetenek gibi şeyler bunun altına girmesi gerekiyor.

(Cevap olarak önce ortaya attığı argümanı özetliyor.)

SA:C: Önce kültür sonra yetenek geliyor.

(SA, BM’yi düzeltiyor.)

BM: Evet, evet

(BM düzeltmeyi kabul ediyor.)

M:Sü: Güzel resim yapmak

(Moderatör söylemlerden anladığını özetliyor.)

BM: önce düşünce

(Moderatörü düzeltiyor.)

M: değil yani?

(Üst dile yönelik soruya devam ediyor.)

BM:C: değil söz konusu değil.

A2: Onun için ta ilk okuldan başlayarak, işte sosyal bilimlerin, felsefenin

(İkinci argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: yani insana eleştirel düşünce kazandıracak bütün şeylerin, disiplinlerin gündeme getirilmesi gerekiyor.

(Argüman özetleniyor.)

M:Sü: Evet. Tüm eğitim sistemi yani.

(Üst dile yönelik anlaşılma sorusu soruyor.)

Page 302: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

291

BM:C: Tüm eğitim sistemi

(Moderatörü onaylıyor.)

A3: Üniversitenin de ben Sanat Fakültelerinin bir takım bağımsız bütçelerinin olması gerektiğini

düşünüyorum. Sanat uygulanacak bir şeydir. Ve etkinlik yapılması gerekir.

(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: Yani sanat, sanat fakülteleri etkinliklerle ayakta durur ki, bunun modelini Hüsamettin çok güzel ortaya

koydu. Bunun için öyle işte YÖK’e bağlı bütçeler vs. olmaz. Bunu da Üniversiteler yalnız sponsorlardan

elde edemezler, söz konusu değil, demek ki burada eğer yeni YÖK yasası değişiyorsa, bence Sanat

Fakültelerine Etkinlik Bütçeleri de koymak gerekiyor ki bunun arkasından da burslar konması gerekiyor.

Ama lütfen bu burslar yerel değil uluslar arası burslar koymak gerekiyor.

(Argüman özetleniyor.)

G: Çalışma bursları, çünkü sanatçı çıktığı an hemen kendini tanıtamaz. Hemen ün kazanamaz, hemen para

kazanamaz, hemen yapıt üretemez, demek ki ona nefes alacak ve çalışacak bir alan yaratmak gerekiyor,

burslar.

(Argüman gerekçelendiriliyor.)

A4: Şimdi deminden beri konuşuyoruz. İşte bizim sanayicimizin, özel sektörün bireye yatırım maddesini

açmaları gerekiyor artık. Etkinliği değil, etkinlik tamam yapılıyor. Fakat bunun bir kısmının da bireye

yatırım yapılması gerekiyor.

(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)

AÖ: Yani yaratıcı bireyin burslarla desteklenmesi ve dünyaya gönderilmesi, dünya ile ilişki içinde olması

gerekiyor. Bu çok önemli bir şey eğitimde.

(Argüman özetleniyor.)

A5: Sanat etkinliklerine gelince burada çok büyük bir kara delik var. Ben bunu burada dile getirmek

istiyorum. Bu kara delik de şu son elli yılın, diyelim yirminci yüzyılı kapadık, fakat yirminci yüzyılın

büyük bir bölü, bölümünün belleği yok.

(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: Yani 1960’dan 70’den günümüze kadar üretilen yapıtlar nerde? Bu yapıtlar hiçbir şekilde görülmüyor,

kitlenin önüne çıkmadı bunlar, bunları nerede görüyoruz sanatçıların atölyelerine gittiğimiz zaman

kutuların içinde gizli bunlar, ya da işte, dolapların içine gizli, ya da işte üstü örtülmüş biçimde duruyor ya

da hiç durmuyor kaybolmuş. Bunları o zaman nerede görüyoruz, sanatçının dosyasını karıştırıyoruz, ha,

demek sen 1980’de bu büyük yerleştirmeyi yapmıştın, diyoruz. Tabii bu çok büyük bir kara delik.

(Argüman özetleniyor.)

M:Sk: Bu müze mi gerekli mi bu?

(Odaklanmaya yönelik kapalı soru soruluyor.)

BM:C: Evet buna geliyoruz işte

(Konuyu o noktaya getireceğinin işaretini veriyor.)

M:Ö: Yani bu meselenin tamamlanması lazım

Page 303: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

292

(Sorusunu netleştirmek için özetlemek istiyor.)

BM: Tabi

(Onaylıyor.)

M: değil mi Çağdaş Sanat Müzesi

(Sorusunu bitiriyor.)

BM:C: Kesinlikle bu tamamlanmadan resim tamamlanmıyor. Kültür Sanayi de tamamlanmıyor bunu herkes çok

iyi biliyor.

A6: Fakat burada bir şey görüyorum.Galiba biz

(Altıncı argüman ortaya konuluyor.)

M:So: Buradaki çözülmesi gereken düğüm ne Beral Madra?

(Moderatör keserek açık bir soru soruyor.)

BM:C:A7: Bence psikolojik bir şey. Bu yapıtların hepsi bir arada göründüğü anda, bence Türkiye’nin son elli yılında

ne olup bittiği Türkiye’de bir ayna gibi ortaya çıkacak.

G: Çünkü çok radikal yapıtlar üretildi bu ülkede. Bütün bizim tarihsel mekanlarımız içinde çok ilginç

yerleştirmeler yapıldı.

(Yedinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlıyor.)

A7: Fakat bunların hepsi kitlenin belleğinde değil, bu çok tehlikeli bir şey ve üstelik yirminci yüzyıl bitti

yirmi birinci yüzyıla girdik ve devam ediyor bu iş.

(Yedinci argümana devam ettiriliyor.)

M:St: O zaman bu müzenin bir türlü yapılamamasının, tamamlanmamasının nedenlerini de siz maddi ve fiziki

koşulların yerine getirilmesi değil, tam tersi bir şey söylüyorsunuz?

(Telkin sorusu, cevap soruda var. Stratejik amacı ise sorunun açılmasını sağlamaktır.)

BM:C: Tam tersi bir şey söylüyorum.

(Moderatörün telkin sorusuna olumlu yanıt veriyor.)

A8: Evet. Bundan korkuyoruz. Biz yüz yüze gelmekten korkuyoruz.

HK:C: Nedenlerden bir tanesi diyelim biz buna.

(BM’nin argümanını gerekçe kısmı gibi sunuyor. Söz hakkı istemiyle araya giriyor.)

ÖG: Yani çünkü şey ve nedenlerden bir tanesi.

(Söylediklerini özetlemeye çalışıyor.)

M:Sü: Ayol küçümsediğim için değil ama bence bir bina değil mi bitirilecek olan?

(Üst dile yönelik olarak bir anlaşılma sorusu soruyor.)

HK:C: Hayır, hayır, yok öyle şey.

(Moderatörün üst dile yönelik sorusun yanıtlıyor.)

Page 304: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

293

A1: Şimdi bir irade lazım.

(Argümanını ortaya atıyor.)

N: Ben bundan dört yıl önce Avustralya’ya gittim, bu meşhur opera binasında bir şey izlemeye karar verdim

ve gittim. Tesadüfen de onuncu yılı için bir şey bir yapını yapıyı anlatan nasıl olduğunu anlatan bir şey

vardı. Bir gösteri vardı. Ve o kadar yıl sonra da, o oyunun şimdi sahnelenmesinin sponsoru, inşaatı yapan

firma bir süreklilik görüyorsunuz orda. Orda bir şey var. Bir tane Başbakan var, her şeye rağmen bunu

yapmaya kararlı bir başbakan, sanatçılar tartışıyorlar, herkes yalnız bırakıyor ve bir tane irade o büyük

binayı yapıyor ve bence doğru da yapıyor.

(Argümanın gerekçelendirme kısmı olay anlatısı şeklindedir.)

A1: Şimdi Türkiye’de bu iradeyi birilerinin göstermesi gerekiyor. Bir kez parasız olmuyor bu işler. Parası

olacak, ondan sonra kafasında projesi olacak, proje gruplar ile bir araya gelecekler, ondan sonra da

Türkiye’de büyük çekişmeler var. Belki bu engellerin bir tanesi sadece psikolojik bir diyelim en büyük

engel ama bir tane yürekli insan lazım bu işi yapacak, o devletin başındaki kişilerdir midir, o sermayedar

birisi midir birisi midir, birisinin ciddi bir para olması lazım.

(Argümanı sürdürüyor.)

M:Sk: O başlamamış mıydı?

(Odak konulu kapalı soru)

HK:C: Başlamıştı, başlamıştı.

(Soruyu yanıtlıyor.)

M:Sü: Yani demin küçümsüyorum derken, yani bir bina içini nasıl dolduracağımız derken, tabii onların her biri

çok değerli ürün de sonuç olarak bir binayı tamamlamak, çok zor bir şey olmasa gerek anlamında

söylüyordum.

(Bir önceki görüşünü net ortaya koymaya çalışıyor. Anlaşılamaya yönelik sorudur. Bu nedenle üst dil sorusudur.)

HK:C:A2: Büyük para tabii, yani büyük para iyi bir müze yapmak da gerekiyor, onun için iyi de iyi bir tasarım

gerekiyor, onun süreçleri var diye düşünüyorum.

(Soruyu ikinci argüman olarak yanıtlıyor.)

BM: Sk: Ama Feshane’den söz ediyorsak, hani tamamlanmamış bir proje olarak, Feshane’den günümüze kadar

bizim çevremizdeki ülkelerde kaç tane müze yapıldı. Bu ülkelerin hepsi çok mu zengin?

(Araya girerek konuyu başka bir gerçeğe odaklayarak yönlendiriyor. Yönlendirme sorusudur. O konuyu düşündürmeyi

hedefler.)

N: İşte bir örnek şu anda Saraybosna’da, biraz önce sözünü ettim, Saraybosna’da Renso Piyano bunun

mimarı ve orada bir müze kuruluyor.

(Bir örneği gerekçe olarak gösteriyor.)

A1: Çok büyük paralara da değil. Ama Hüsamettin’e şuada hak veriyorum,

(Argümanını ortaya atıyor.)

G: çünkü orada bir adama bu işi vermişler, herkes de ona güveniyor ve adam müzeyi kuruyor. Şu anda

koleksiyonu hazır. Ve isteyenler Saraybosna’da eski bir müzenin içine gidebiliyorlar, büyük sandıkların

Page 305: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

294

içinde bazı sandıkların kapağı açılmış. Ve bu yapılar görülüyor ve işte içinde Boys’dan Richard

Gerhard’a kadar.

A1: Bugün yani milyonlar dolar civarında değerleri olan yapıtlar burada duruyor, işte müze bittiği zamanda

içine girecek ve böylece biz de o müzeye girip göreceğiz.

(Birinci argümanı sürdürüyor.)

M:Sk: Bizde o müzeyi dolduracak kadar yapıt var değil mi?

(Odak sorusudur. Konuyu açmaya yönelik.)

BM:C: Kesinlikle

(Kesin bir yanıt veriyor.)

SA:Sk: Hadi ben bir küçük bomba, bomba koyayım masanın ortasına. Çağdaş sanat müzesinden bahsediyoruz,

bizim resim heykel müzesi ne durumda acaba?

(SA konuyu değiştirmeye yönelik bir odak sorusu soruyor.)

M: Bu büyük bomba. Peki devam.

(Moderatör SA’ya söz hakkını veriyor ve konuyu açmasını istiyor.)

SA:A1: Önce galiba yani üretimde bir sorunumuz yok bizim.

(Birinci argümanını ortaya atıyor.)

BM: Evet.

(BM argümanı destekliyor.)

SA:ÖA: Yani zaman zaman iç piyasa, şimdi bu terimleri kullanıyorum,

(Argümanını özetlemeye başlıyor. Vazgeçiyor.)

G: çünkü Beral Madra’da Boys’u ifade ederken milyon dolarlık şeyler dedi, satılmak içindir derken, ben

bunu kastediyorum. Bir yerde bunun bir ifade ettiği bir şey var, o sat parayla ifade edilse bile insanların

gözünde bir değeri var.

(Daha önce kullandığı argümanının gerekçelendirme kısmını başlatıyor.)

N: Orhan Pamuk’un da bir değeri var. İrlanda’da bir ödül aldığı zaman o değer başka türlü ölçülmeye

başlıyor.

(Argümanını örnekle destekliyor.)

A2:St: Galiba tüketiciyi de oluşturmamız gerekiyor üretirken. Sanayi ise pazar yeterince gelişmemişse, kusura

bakmayın deyim için, o zaman üretimi nereye yapıyorsun, bu kadara insanı biz niye

yetiştiriyoruz, niye, yirmi ye, yirmi dört tane mi Sanat Fakültesi var?

(İkinci argüman ortaya atılıyor. Düşündürmeye yönelik telkin sorusuyla)

M: Yirmi yirmi yedi.

(Moderatör düzeltiyor.)

SA:St: Niye biz kültür yöneticisi yetiştirmeye çalışıyoruz? Çok önemli.

(SA ikinci argümanını düşünmeye yönelik telkin sorularıyla sürdürüyor.)

Page 306: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

295

N: Birkaç örnek vermeye çalışayım. 2001 yılında Türkiye ölçeğinde yapılmış bir araştırma işte Piere’nin

“Taylor Nelson Sofles” grubu ile yaptığı, uzun zamandır hiç kitap okumuyorum diyenlerin yüzdesi 61.

Hiç dergi okumayanlar yüzde 69, boş zamanlarında yürüyüş yapanlar yüzde 50. Kahveye gidenler yüzde

65. Tiyatro, baleye gidenler ki, dışarıda örnek aldığımız ülkelerde bakanlıklar genelde performans

sanatlarına destek veriyorlar, en büyük prodüksiyonu onlar gerektirdiği için, bale, tiyatro, müzik

(Argümanına yönelik düşüncesini istatistik örnek anlatımıyla sürdürüyor.)

VS: Çok yüksek oranlarda evet.

(VS araya giriyor.)

SA:G: müzik, çünkü bunlar bir sanatçının becerebileceği türden işler değil, yüzde 7

(Argümanın gerekçelendirme kısmı başlıyor.)

N: Sk: sadece ve kadınlar arasında da dantel, el işi yapanlar yüzde

71. Şimdi bu oranlarla nasıl oynamalıyız ve nasıl bir üretim yoğunluğu olmalı? Onun için ben popüleri de

ayırmıyorum. Olabildiği kadar kültür lafını etmekten çekinmeyelim.

(Örnek anlatıyı sürdürüyor. Belli bir noktaya dikkat çeken odak sorusunu ortaya atıyor.)

M:Sk: Daha doğrusu bu oranlarla kültür sanat ne kadar bir arada gidiyor diye bir soru getiriyor mu?

(SA’nin odak sorusuna karşılık konuyu yönlendirecek yeni bir odak sorusu soruyor.)

SA:C: var tabii, ister istemez var.

(Odak konulu soru, kesin cevap veriliyor.)

HK:A1: Ben Serdar Ada’ya bir, katılıyorum ve Türkiye’de temel sorunlardan bir tanesi de amatörlerin alanı

genişlemiyor. Amatörleri biz hiç ciddiye almıyoruz. Halbuki sanat alanını asıl besleyecek olan amatörler

dünyası

(SA’nın argümanına destek veriyor ve yeni bir argüman ortaya atarak söz hakkını alıyor.)

VS: Tabii ki

(VS, HK’yı onaylıyor.)

HK: N: Amatörler dünyasını sanatçılar kendi alanlarına sokmak istemiyor. Alıcı kılığında gelirse olur, ama

izleyici kılığında istemiyorlar. Üretici

olarak istemiyorlar, çünkü üretim alanına doğru geliyorlar.

(HK anlatı şeklinde argümanın gerekçe kısmını başlatıyor.)

A1: Bence Türkiye’deki en büyük ön yargılardan bir tanesi, bizim sanat ortamımızın amatörler dünyasını

küçümsemesidir. Amatörler dünyasını bence kenti örgütleyenler özellikle belediyeler, amatörler

dünyasına ciddi destek vermeliler. Ve amatörler dünyası ciddi bir eğitim alanı olarak kullanılabilir ve

eğitimi sadece

(Argümanını tekrarlıyor.)

SA: yatırım

(SA, HK’yı tamamlamaya çalışıyor.)

Page 307: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

296

HK: fakülteler gibi düşünmemekte lazım.

(HK argümanını sürdürüyor.)

BM: Tabii ki yaygın olmalı

(BM araya girerek HK’yı tamamlıyor.)

HK: Sanayi için o konuda son derece yetersiz olabilir.

(HK argümanını sürdürüyor.)

SA: Evet.

(SA HK’yı destekliyor.)

HK:A1: Onun için amatörler dünyasını yeni bir problem olarak ele alıp ve o dünyanın genişlemesi için çaba sarf

etmemiz gerekiyor

(Argümanını sürdürüyor.)

M:St: Ama yani yerel yönetimler hep amatörleri desteklemedi mi bu güne kadar? Hem de yani kalitesi belli

olmayan yani ne olduğu belirsiz birtakım iş, takım

(Moderatör konuyu açmaya yönelik telkin sorusu soruyor.)

BM: Evet, eee

(BM konuyu onaylayarak cevap hakkı istiyor.)

M: amatörler

(Moderatör sorusunu tamamlamaya çalışıyor.)

HK:C:A2: Ben o anlamda bir amatör, bence onlar ideolojik amatörler, partizanlar onlar.

(HK telkin sorusunu argümanla yanıtlıyor.)

M: Peki

(Moderatör onaylıyor. Bu aynı zamanda stratejik olarak devam etmeye işaret etmektedir.)

HK:ÖA: Yani şeyde, onlar çok angaje olmuşlar, yani Türkiye’nin en büyük sorunu bu partizanlardır zaten. Kim

hangisi ise iktidarda bütün tanıdıkları o ortamda. Objektif olarak bir amatör alan.

(Argümanını özetliyor.)

N: Son derece iyi niyetlidir biliyor musunuz, amatör alan. Size büyük bir dikkatle bakar ve büyük bir anlama

çabası vardır. Bundan daha büyük bir imkan olabilir mi, eğitim olanağı açısından? Onun için orayı çok

planlı kullanmak gerekiyor. Bunun yöntemi de zaten dünyanın birçok ülkesinde keşfedilmiş yöntemler.

Belediye başkanı şu adama ben destek vereceğim derse o olmaz. Geçenlerde işte bizim son Van, Hakkari

etkinliğinde Van’da bir Panel konusu: “Yerel Yönetimler ve Kültür”. Çünkü çok önemli önümüzde yerel

yönetimler platformu umarız yapılacak, bir desantralizasyon var bir de merkezin yetkilerinin önemli bir

bölümünün yerel yönetimlere bırakılması, bunun içinde kültür sanat da sayılıyor.

(Argüman bir olayın anlatımıyla destekleniyor.)

A3: Şimdi bu ilke olarak çok doğru,

Page 308: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

297

ÖA3: yani Avrupa’nın her yerinde bakıyorsunuz sanat alanına yapılan belki yarısı ancak hatta yüzde 40’ı

hükümetin desteği, önemli bir bölümü bölgesel, yerel, en ufak birime kadar çeşitli alanlarda destekler var.

Şimdi bu bir, yerel yönetimlere düşen bir sorumluluk olarak veriliyor. Ama yetkileri nasıl kullanıyorlar?

(Üçüncü argüman özetleniyor. Not: Burada özetleme bir anlamda net ortaya konulmayan argümanı da netleştirme yönelik bir

stratejidir.)

N: Yetkiler, Mehmet Aksoy vardı panelde, dedi ki Belediye Başkanına sizin oradaki o heykeli dikmeye

hakkınız yok, dedi. Elbette bu alanda kurullar olacaktır, onun için Özerk Sanat Kurumu diyoruz. O

kurullar kentlerin meydanlarına hangi heykel dikileceğini Belediye Başkanına bırakmayacak.

(Bir olayın anlatımıyla argümanın gerekçelendirilme kısmı sürdürülüyor.)

G: Çünkü demokratikleşme diyoruz, bir yere kadar yetkiler yerelleşecektir.

(Üçüncü argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

A3: Ama uzmanlık gerektiren alanlarda da herhalde o dengeyi korumak gerekiyor. Bu sistem oluşabilir.

Bence oluşabilir.

(Üçüncü argüman tamamlanıyor.)

VS: Zor değil.

(HK’nın argümanını destekliyor.)

M: Çözüm yolunda

(Moderatör soru sormaya hazırlanıyor.)

HK: Bir şey eğitimle ilgili bir şey

(HK moderatörün sözünü keserek, söz hakkı istiyor.)

M: Daha büyük şeyler varsa hm hm

(Söz hakkı veriyor.)

HK: Eğitimle ilgili bir şey sö.

(Konuyu ortaya atıyor.)

A4: Şimdi biz aslında dünyayı yeniden keşfediyoruz. Ben öyle algılıyorum. Şimdi

(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)

N: ben üniversitede bir öğretim üyesi olarak, bir yönetici olarak bir şey gördüm. Biz Kadıköy’e gittiğimiz

zaman Kadıköy’e kimse gelmez diye bir kompleksimiz vardı. Hadi bir gayret bir gayret şimdi herkes

geliyor gidiyor, işte geçenlerde bir Triyenel yaptık, işte dünya, yirmi altı ülkeden kırk dokuz tane fakülte

geldi. Ve geçen sene bizim fakültemizde Fransız ve Alman öğrenciler vardı. Önümüzdeki yıl çok sayıda

Hollanda’dan, Danimarka’dan, Almanya’dan, Fransa’dan öğrenciler gelecek. Bu şu demektir, biz artık

dünya ile doğrudan temas haline geldik. Bunu yapmak için ne yapmamız gerekiyordu, bir takım sistem

yenilenmeleri yapmamız gerekiyordu. Bunlar da galiba biraz çalışkanlık gerektiren şeyler.

(Bir olayın anlatımıyla argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

Page 309: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

298

A4: Ben öyle zannediyorum ki, insanlar biraz hakikatten, hep sistemi ve olup biteni tartışmaktan, üretime

biraz zaman ayıracaklar, biraz çalışkan olacağız, biraz hayal gücümüz olacak, biraz da belleğimiz olacak,

bence sorunları çözebiliriz.

(Dördüncü argüman sürdürüyor.)

M: Peki.

(Moderatör HK’nin konuşmasını sonlandırmasına yönelik işaretler veriyor.)

HK:A: Karar konusundaki sorun aşılmaz bir sorun gibi gelmiyor. Sorun proje, hayal gücü ve çalışkanlıktan

ibarettir.

(HK, moderatörün söylediği dört argümanı kısaca tekrarlıyor.)

VS:A1: Ben de sorun sistemdir diyorum.

(VS’de HK’nın argümanına karşı başka bir argüman ortaya atıyor.)

M: Son yedi sekiz dakika. Hm hm

(Moderatör tartışma programının süresinin kısıtlandığının işaretlerini veriyor.)

VS:A1: Sorun sistemdir diyorum, hayal gücü bu ülkede bence inanılmaz derecede geniş,

(Argümanını yineliyor.)

ÖA: yani Türkiye’nin neresine giderseniz gidin çok güzel projeler var. Ama sistem bu projelerin yaşamasına,

ayakta kalmasına izin vermiyor

(Argümanını özetliyor.)

A1:Sk: Ne yapmak gerekir?, dendiği zaman, tek tek kurumları ele alarak hemen bugünden yarına bazı şeyler,

öneriler getirmek mümkün.

(Argümanına odaklanma sorusu olarak devam ediyor.)

N: Sanat kurumları var bugün devlete bağlı olan, o kurumları özerkleştirin, yönetimlerini demokratikleştirin,

o kurumlar çok daha iyi ödeteceklerdir.

(Argümanının gerekçe kısmı anlatı şekildedir.)

A1: Onların personelini yani bizim

(Argümanına devam ediyor.)

BM: Uzmanlaştır, evet.

(VS’nin sözünü keserek onu tamamlıyor. Stratejik olarak VS’nin görüşüne katıldığını belirtiyor.)

VS:A1: sanatçı kadrolarımızı uzmanlaştırın. Memur olmaktan kurtarın

(Argümanına devam ediyor.)

BM: Evet kesinlikle.

(VS’nin argümanını destekliyor.)

VS:A1: Sözleşmeli, tabii ki hakları güvence altına alınarak

(Argümanını sürdürüyor.)

Page 310: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

299

BM: Tabii

(VS’nin argümanını destekliyor.)

SA: Tabii

(VS’nin argümanını destekliyor.)

VS:A1: vs., işte si, sigortası diye bütün dünyada uygulanan sanatçı sigortası gibi yöntemleri getirin, bunlar da çok

olmayacak şeyler değil,

(VS argümanına devam ediyor.)

G: çünkü başka alanlarda yapıldı,

(Argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

A1: o zaman Türkiye’de sanat kurumları daha iyi işlemeye başlar. Eğitim alanında çok da zor değil, benim

dediğim gibi ilk okuldan orta öğretime kadar, sanat alanında temel dersleri koymak, bu derslerde belki

üniversitelerin işte Güzel Sanatlar Bölümlerinin yaygınlaşması Anadolu’ya çok önemli, o zaman onlar

bölgesel çapta bu orta öğretimle ilk öğretimle ilişki kurarak oradaki çocukları eğitebilirler. Ben o

kuşakları yetiştirmezsek, geleceğimizin çok parlak olduğunu düşünmüyorum.

(Birinci argüman sürdürülüyor.)

HK: Kesinlikle

(VS’nin argümanına destek veriyor.)

VS:A2: Pazar benim için çok belirleyici bir alan değil.

(İkinci argüman ortaya konuluyor.)

N: Mesela Kültür Merkezleri dedik, bunları kabuklar olarak kullanıp,

(argümanın gerekçelendirme şekli örnek anlatı şeklindedir.)

ÖA: yani onların içine memurlar doldurarak değil, oraya bir yönetici, bir işletmeci bakışını

(İkinci argümanını özetliyor.)

BM:N: Diyarbakır örneğindeki gibi. Evet.

(Bir gerçek olguyu örnek olarak araya girerek veriyor ve söze devam etmesi için evet diyerek devam etmesini istiyor.)

VS: Evet çok çeşitli örnekler var.

(BM’nin örneğine cevap veriyor.)

BM:N: Diyarbakır Sanat Merkezi gibi

(VS’ye yeni bir örnek veriyor.)

VS:A2: Biz bunu, her girdiğimiz kentte bu modelleri yaratmaya çalışıyoruz. ama, sivil toplum kuruluşlarının

ayakta durabilir, özgürce kendilerini ifade edebilir halde olmaları gerekiyor. Zaten hedef de o bence.

Sanatı bu ülkede birileri zenginleşsin diye yapmıyoruz. İnsanlar, bireyler kendilerini özgürce ifade

edebilsinler, bu toplum kendini çok sesli bir biçimde ifade edebilsin diyoruz. Şimdi kaynak yaratma

Page 311: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

300

sorununa çözümde hepimiz anlaşıyoruz. Özel sektörün bu alana destek vermesini, kaynak akıtmasını

teşvik edecek bir yasa çıkması lazım.

(Argümanını sürdürüyor.)

N: Avrupa’da bu yasalar var. Aynen kopya etseler bundan daha hayırlı bir iş olmaz. Amerika’da da var.

(Argümanını gerekçelendirme kısmı diğer örneklere bağlı olarak gerçekleşiyor.)

A2: Tanıtıma yatırım yapılması lazım Beral’in dediği gibi. Türkiye’deki sanatçıların dışa tanıtılmasında,

dünyaya tanıtılmasında yatırım yapılması lazım, gençlere yatırım yapılması lazım. Bütün bunların

oluşması için de sistemin oluşması lazım. Sistem de şu, Kültür Bakanlığı yapısının önce, belirli büyük bir

bölümünün, yaratıcı sanatlarla ilgili bölümünün özerk bir yapıya, bir özerk kuruma kavuşturulması, ikinci

olarak da artık bölgelerde yerel tiyatroların, yerel kültür merkezlerinin kurulması belediyelere bir misyon

olarak verilmeli, o kurumları belediyeler kendi başlarına belediyenin kültür müdürüyle değil, yörenin

genç topluluklarıyla, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği içinde,

(Argümanını ortaya atmaya devam ediyor.)

ÖA: yani nasıl kent konseyleri artık Türkiye’de çalışır hale gelmeye başladı? Bunlar ancak yavaş yavaş.

Burada benzer bir şekilde kentlerin sanat konseyleri oluşabilir, küçük. Amatörler ancak oralardan

kendilerini gösterecekler ve zannediyorum ülke de çok büyük bir dinamizm kazanır.

(Argümanını özetliyor.)

N: Biz özellikle bu son Van, Hakkari’de yıllardır yaptığımız deneyimlerde çocuklarla yaptığımız

çalışmalarından işte Özcan Yurdalan çılgın bir adam bütün dünyayı dolaşıyor, minibüsü ile geliyor. Bütün

çocuklara fotoğraf öğretiyor. Su Yücel geliyor çocuklarla resim çalışması, o kadar güzel şeyler çıkıyor ki,

onların içinden işte önemli olan geleceğin yaratıcılarının birisi Güzel Sanatlar Fakültesine gitmeye karar

verecek ve çıkıyor.

(Argümanın gerekçe kısmı olayların anlatısı şeklindedir.)

M: Peki, Serhan

(Moderatör başka bir tartışmacıya söz hakkı veriyor.)

SA:ÖA: Şöyle özetliyorum.

(Şimdiye kadar söylediği tüm argümanları özetleyeceğinin işaretini veriyor.)

M: Son üç dört dakika içindeyiz. Hm

(Zaman konusunda tartışmacıyı uyarıyor.)

SA:A1: Kurumlar ve kurullar olmadan olmaz, fakat bu kurumlar, kurullara tamamen bel bağlayarak da bence

olmaz.

(Argümanını ortaya atıyor.)

G: Nedeni şu

(Gerekçelendirme kısmanı başlatmak istiyor.)

M:Sk: Özerk olsa bile mi?

(Moderatör bölüyor. Kapalı soruyla belli bir noktaya odaklamak istiyor.)

Page 312: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

301

SA:C:G: Kültür bürokrasisini, bu defa özerk kültür bürokrasisini yaratma tehlikesi olabilir.

(Gerekçesini tamamlıyor, aynı zamanda soruyu yanıtlıyor.)

M: Evet.

(Tartışmacının devam etmesini istiyor.)

SA:A2: Eğer profesyoneller, proje yapan insanlar,

(İkinci argümanını söylemek istiyor.)

N: Diyarbakır’da, Afyon’da bir örnek var

(İkinci argümanı daha net söylemek amacıyla, önce örneklerle desteklemek istiyor.)

VS:N: Tabii ki Afyon’u unutuyoruz. Orada da genç bir deli adam, bir öğretmen neler yaptı.

(VS keserek SA’nın örnek gerekçelendirmesine katkıda bulunuyor.)

SA: Gerçekten bir kişinin enerjisi bir kente mal oluyor.

(VS’nin desteğini kabul ediyor.)

A2: Eğer bunlar çoğalabilirse, eğer tüketici çoğalırsa, bizi buradaki konuşmamıza, bu stüdyoya yağan

telefonlar müdahale ederse, o zaman bu çok kolay. Şöyle bir şey söylemek istiyorum, sanat zorluktan

doğuyor kültür. Yoksa her şey yolundaysa pek de ihtiyaç yok. Evet gerçekten hepimizi rahatlatan,

hepimizi sorunlarımızdan bir nebze uzakta tutan bir yanı var. Zorluktan doğduğuna göre biraz önce

sözünü ettiğim araştırmada çok güzel bir şey çıkıyor.

(İkinci argümanı net bir şekilde ortaya atıyor.)

N: Bir kere olabileceğine dair bir ip ucu, şeyi sormuşlar, bu ülkede yaşamak nasıl bir şey? Yüzde 61 şöyle

bir cevap veriyor. Her gün yeni şeyler olan, sarsıcı şeyler olan bir ülkede güvenlik duygusu olmadan

yaşıyoruz.

(Argümanı desteklemek amacıyla bir olguyu anlatıyor.)

A2: Aslında bu ülkede sanatın çıkması için, hani Vecdi dedi ya alt yapı var. Yapmak için ne yapmak lazım,

bir tane cevabı var bence yapmak lazım.

(İkinci argümanı sürdürüyor.)

VS:Sk: Ama orda bir piyano yoksa Serhan, orda bir piyano yoksa o çocuk nasıl yapacak?

(SA’ya kapalı bir soru sorarak dikkatini o yöne çekmek istiyor.)

SA:C: Gene de yapmak lazım.

(Yuvarlak bir cevap veriyor.)

VS: Tabii.

(Alaycı bir tabirle tatmin olmadığını gösteriyor.)

SA:C: Bağlama ile başlayıp yapmak lazım.

(VS’nin sözlerine değinerek, onu tatmin edecek bir cevap veriyor.)

M:So: Peki son birkaç cümleniz var mı? Beral Madra.

Page 313: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

302

(Moderatör açık soru sorarak tartışmacıya söz hakkı veriyor.)

BM:C:A1: Evet, ben Türkiye’nin bulunduğu bölge içinde sanat ve kültür açısından çok önemli bir yerde olduğunu

düşünüyorum. Ve bunu da değerlendirmemiz gerekiyor.

(Cevap hakkını kullanıyor ve birinci argümanını ortaya atıyor.)

ÖA: Yani biz bir metro, burada bir merkeziz ve bize bakıyorlar.

(Argümanını özetliyor.)

M:Sk: Ne açıdan?

(Kapalı odak soruyla moderatör konuşmacının argümanını açmasını istiyor.)

BM:ÖA: Yani Orta Doğu

(Argümanını özetlemeye çalışıyor.)

SA:C: Kültürel açıdan.

(SA moderatörün sorusunu cevaplıyor.)

BM:C:G: Şey açısından, çünkü alt yapılar bizim doğumuza göre ya da güneyimize göre daha gelişmiş durumda

Türkiye’de ve bir de biz bu potansiyeli de kullanamıyoruz.

(BM moderatörün sorusunu gerekçelendirerek açıklama yoluna gidiyor.)

ÖA: Yani oradaki yaratıcılığı, oradaki tüketiciyi bile çekebiliriz, Türkiye’ye bunu henüz daha kullanmış

değiliz. Tabii savaşlar izin vermiyor gerçi ama

(Birinci argümanını özetliyor.)

M:Sk: O nerden hissederek böyle bir sonuca ulaştınız?

(Konuyu açmaya yönelik odak soru soruyor.)

BM:C:ÖA: çünkü şöyle bir şey, İstanbul’a gelip burada esinlenmek burada üretmek, ya da buradaki alt yapılardan

yararlanmak herkesin dileği, benim gördüğüm o Azerbaycan, Gürcistan işte Kazakistan, Ermenistan,

Lübnan, Mısır, bütün buradaki sanatçıların, sanat eleştirmenlerinin ve küratörlerin, buraya karşı çok

büyük ilgi duyduklarını düşünüyorum. Ve

(Soruyu cevaplarken aynı zamanda argümanını özetliyor.)

M:Sü: Batıya kapı

(Üst dile yönelik anlaşılma sorusu)

MB:ÖA: bize diyorlar ki niçin bizimle ilgili daha fazla projeler üretmiyorsunuz, bizimle iş birliği yapmıyorsunuz?

(Argümanını özetlemeye devam ediyor.)

M: Enteresan. Hüsamettin Bey son birkaç cümleniz.

(Başka bir tartışmacıya söz hakkı veriyor.)

HK:A1: Efendim ben birkaç cümle şöyle diyeyim. Bi bir tanesi ben herkesin eline kalemi, kağıdı alıp proje

üretmesini öneriyorum. Çok önemsediğim konu budur.

(Cevap hakkını kullanarak birinci argümanını ortaya atıyor.)

Page 314: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

303

G: Çünkü proje üstünden bir yere gidebiliriz.

(Birinci argümanının gerekçelendirme kısmını gerçekleştiriyor.)

A1: Kurumsallaşma çok önemli kurumları yeniden tartışmalıyız.

(Argümanını netleştiriyor.)

A2: Özerklik kavramı son derece önemli diye düşünüyorum. Ve galiba İstanbul’da olmaktan çok fazla

memnun olmak yerine, Anadolu’da çok çeşitli yerlere hareket etmek gerekiyor. Belki dünyayı da çok

fazla böyle Avrupa Birliği gibi de algılamaktan vazgeçsek de böyle gerçek global bir dünya içerisine

yönelsek, çok daha iyi olur diye düşünüyorum. Ve ben zannediyorum ki Türkiye’de aslında bu bilinç

oluşmaya başladı. Ama bunun daha da vurgulanmasından yanayım. Vecdi Sayar’ın söylediği bir şeyin

çok altını çizmek istiyorum. Şeyde ilk ve orta öğretimde öğrencileri çok ciddi bir biçimde ele alıp ve

onları sanatın ve kültürün içinde yetiştirmemiz gerekir ki, bunlar yarın politikaya katıldıkları zaman bu

nedir demesinler, yasakçı olmasınlar ve gerçek demokratik bir kültür ortamının oluşmasına katkıda

bulunsunlar, diye düşünüyorum.

(İkinci argümanını da net bir şekilde ortaya atıyor.)

C) Sonuç, Kapanış:

Moderatör:

Konu özeti: Pekala, kocaman bir konunun gene bir kısmına, hiç değilse, değinebildik.

Teşekkür: Sizlere, bizi izleyenler adına, tek tek teşekkür ediyorum.

Kapanış: Haftaya yine birlikte olacağız, yine aynı saate, iyi geceler.

Page 315: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

304

Ek 2: ALMANCA YAYININ TAM ANALİZİ:

Moderatör: Mybrit Illner (M)

Peter Müller (PM)

Olaf Scholz (OS)

Ursula Engelen-Kefer (UE)

Guido Westerwelle (GW)

Lothar Bisky (LB)

A)Giriş:

Yayında stüdyoya verilen bir ses konukları ve Moderatörü tanıtıyor.

Konuklar: Peter Müller (PM), CDU-Ministerpräsident Saarland Steuersenkungen mit neuen Schulden, da macht

die Union nicht mit.

Olaf Scholz (OS) der SPD-Generalsekretär ist sicher, die Steuerreform wird kommen Notfalls auch auf

Pump.

Ursula Engelen-Kefer (UE), die Stellvertretende DGB-Vorsitzende will Großverdiener stärker zur Kasse

bieten.

Der FDP-Chef (FDP-Vorsitzender) Guido Westerwelle (GW) fordert Steuern runter dann gibt es wieder

mehr Arbeitsplätze und

Lothar Bisky (LB), der PDS Vorsitzender sagt stoppt die Neoliberale Gehirnwäsche.

Sie sind zur Gast bei Mybrit Illner (M)

M:Karşılama:Einen heiteren guten Abend, zur einer weiteren Ausgabe von Berlin Mitte.

Konu: Die Arbeitslosenzahlen steigen saisongemäß auf Juni Hochstand. Die Rentenkassen vermelden an die

Desaster. Die Krankenkassen Dito und obwohl dass so ist streitet man sich hier zur Lande lieber um den

Urlaubsort des Kanzlers. Bei Konen in Hannover oder Adriastand die Meinungen gehen auseinander.

Der Außen -und der Innenminister jedenfalls fahren weiter ungerührt ob aller Teutonenbeschimpfungen

in ihre toskanischen Landhäuser jetzt erst recht Ausrufezeichen Olaf Scholz entgegen ganz

Vollzugsorgan seines Herrn hat die Abrotzen Gehkennzelt und bei unseren französischen Verbündeten

gebucht.

B) Gelişme:

M:Sk: Herr Scholz jetzt lieber Froschschenkel als Singvögel?

(Belli bir noktaya odaklanarak sorulan sorudur.)

OS:C: Also, weder Singvögel noch Froschschenkel.

(Cevap veriyor.)

M:Sk: Beides, essen Sie nicht?

(Tekrar konu odaklı soru soruluyor.)

OS:C:A1: Beides esse ich nicht und könnte ich auch kaum ertragen. Ich hatte noch die Möglichkeit mich um zu

entscheiden,

(Konu odaklı soruya cevap veriyor. Birinci argümanı ortaya atıyor.)

Page 316: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

305

G: weil ich mich gar nicht festgelegt hatte und hatte nichts an der Diskussion die stattgefunden hat, haben

gesagt da habe ich keine Lust mehr zu nämlich der französische Variante.

(Birinci argümanının gerekçelendirme kısmı başlıyor..)

M:Sk: Bisschen viel Aufregung überhaupt nach einer Äußerung eines drittklassigen Provinzpolitikers.

(Telkin sorusu, kişiyi bu noktada düşünmeye iter. Onu alt konuda konuşturmaya zorlar.)

OS:C:A1: Na ja die Frage ist ja schon ob eine solche Äußerung einfach stehen geblieben, stehen bleiben konnte. Das

ist ja das was passiert ist. Nicht nur dass sie gesagt worden ist und ziemlich Peinlich war, sondern dass es

dabei geblieben ist ein bisschen, ich denke da muss man auch darauf reagieren.

(Soruyu açarak cevaplandırıyor ve bu konuya ilişkin düşüncesini argüman şekilde ortaya atıyor.)

M:Sk: Guido Westerwelle hat auch schon eine Pressemitteilung, zu diesem unglaublich wichtigen Thema

gegeben. Sie glauben ersetzen kann sie der Kanzler in Italien. Haben wir das richtig verstanden. Sie

fahren jetzt auf jeden Fall.

(Başka bir tartışmacıya da aynı soruyu kapalı soru olarak soruyor.)

GW:C: Ich finde man kann nur noch mit Demonstrativen öffentlichen Spagetti essend auf diese Diskussion

reagieren.

(Soruyu cevaplandırıyor.)

M: Ja.

(Moderatör tartışmacının devam etmesinin işaretini veriyor.)

GW:A1: Ich frage mich wirklich. Wir haben in dieser Woche mitgeteilt bekommen, dass wir die höchste

Arbeitslosenquote haben, seit der Wiedervereinigung, wir haben mitgeteilt bekommen, dass die

Rentenbeiträge auf 19,9 % voraussichtlich steigen werden, was dass noch mehr Arbeitslosigkeit heißt,

und der Deutsche Bundeskanzler beschäftigt uns mit der Frage, wo er sein Schwimmreifen auspackt. Das

finde ich offen gestanden wenig überzeugend, ich lasse mir auch von einem solch depperten

Staatssekretär in Italien die Freude an dem Land nicht nehmen.

(Birinci argümanını ortaya atıyor.)

M:Sa: Hm, hm. Inklusive des Ausspruches, dass Sie als blonder erst recht dahin wollen?

(Moderatör alternatif bir soruyla konunun belli yerlerini vurgulayarak buna yönelik tartışmacıyı konuşturmak istiyor.)

GW:C:A1: Ja ist doch klar, man hat ja einen deutschen Touristen als blond und blöd beschimpft. Also, in so was

habe ich die beste touristische Voraussetzung dort.

(Cevap olarak ilk argümanını sürdürüyor.)

M:Sk: Herr Müller, wie ist es bei Ihnen? Es gebe sicherlich eine menge Last-Minute Angebote in Richtung

Italien. Wo fahren Sie hin?

(Moderatör diğer tartışmacıya söz hakkı vererek onun tatili hakkında bilgi istiyor.)

PM:C: Ich war am Wochenende zwei Tage in Italien,

(Cevap veriyor.)

M:Sü: Nein?

Page 317: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

306

(Üst dile yönelik anlaşılma sorusudur. Moderatör doğru mu? anlamında kullanıyor.)

PM:C: von daher habe ich es schon abgearbeitet.

(Cevabına devam ediyor.)

M: Ach was!

(Moderatör açmaya yönelik tepki veriyor.)

PM:A1: Unmittelbar danach hat der Staatssekretär die Aussage gemacht.

(Birinci argümanını ortaya atıyor.)

Publikum: Aber Sie sind nicht blond.

(Seyirciler sözlü olarak karşı görüş bildiriyor.)

PM:C: Schön, dass ihnen das auffällt, dass ich nicht blond bin

(Seyircilere cevap veriyor.)

M:Sk: Und Sie, müssen mir, uns sorgen um Sie machen Herr Müller.

(Konuyu açmaya yönelik soru niteliğinde bir konuşmadır.)

PM:C: Glaube ich nicht das man dass muss. Also, ich mache Urlaub in Frankreich.

(Soruyu cevaplandırıyor.)

A2: Die Idol -die, die Diskussion ist völlig Idiotisch. Ich finde auch man sollte nicht die falschen Leute

bestrafen, wenn da irgend jemand dummes Zeug erzählt, dann sollte man trotzdem nach Italien fahren,

(İkinci argümanını ortaya atıyor.)

G: weil die Italiener haben verdient, dass wir als Gäste zu ihnen kommen.

(İkinci argümanının gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

M:Sa: und weil; Herr Berlusconi und Herr Stefanie, nicht unbedingt, identisch sein müssen mit dem gesamten

Italienischen Volk. Wollen Sie sagen?

(Alternatif soru kişiyi tamamlıyor ve devam etmesini sağlayacak bir alternatif gerekçe kısmı daha sunuyor.)

PM:C:N: Ich habe viele Italienische Freunde und ich nehme Sie nicht in die Haftung, für den Unsinn, den eine-

oder der andere italienische Provinzpolitiker verbricht.

(İkinci argümanını bir örnek anlatımla tamamlıyor.)

M:So: Hm, hm. Frau Engelen-Kefer dann jetzt doch eine ernstgemeinte Frage an Sie, aber Sie können uns

natürlich auch gerne noch verraten, wo sie hinfahren? Persönliche

(Yeni bir tartışmacıya söz hakkı veriyor. Açık soru yöneltiyor.)

UE:C:A1: Ich überschneide,

(Cevap birinci argüman şeklinde veriliyor)

G: weil ich mich für Spanische Sprache interessiere und deshalb fahre ich nicht nach Italien, sondern nach

(Birinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

Page 318: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

307

M:Sü: ja nach Spanien?

(Sözünü keserek bir üst dil sorusu yöneltiyor.)

UE:C: Spanien.

(Doğru tahminini onaylıyor.)

M:Sa: Alles klar. Und Sie sagen uns vielleicht freundlicher Weise, ob Sie finden dass Politiker in dieser

Situation überhaupt sich auf den Weg machen sollten, in die Ferien, oder währe das jetzt nichts hier in

Deutschland eine Zeit, wo man sich vielleicht dann ganz schnell noch mal an den Tisch setzt und ein paar

Dinge auf den Weg bringt, die es bisher nicht geschafft haben.

(Konuyu özetleyen bir alternatif soru yöneltiyor.)

UE:C:A2: Also, ich denke jede braucht eine Auszeit und keiner ist unersetzlich, und deshalb halte ich es nicht für

schlimm, wenn auch Politiker Urlaub machen, und natürlich nicht zu lange, nicht alle auf einmal.

(Soruyu ikinci argümanını ortaya atarak cevaplıyor.)

N: Die Politik muss weitergehen, dass ist nicht das Problem, aber das jeder Praktisch jeden Tag im Jahr, und

dafür auch noch 24 Stunden am Tag, und dann noch sieben oder acht Tage in der Woche unabkömmlich

ist. Das ist nicht richtig! Sondern da muss jede seine Auszeit haben.

(Argümanını, olayı açan bir anlatıyla gerekçelendiriyor. Karşı argüman olarak da sürdürüyor.)

M:Sa: Wie ist es mit Ihrer Auszeit Herr Bisky. Glücklicher Weise nicht in dieser Sendung, dafür sind wir Ihnen

schon mal dankbar, aber Sie sagen auch eigentlich haben sich Politiker per se erst mal die Freizeit

verdient, egal wie es unser Land steht.

(Moderatör başka bir tartışmacıya söz hakkı veriyor. Alternatif soru soruyor. Sorunun içinde cevaplama alternatifi vardır.)

LB:C: Nein, dass nicht also, mir reicht im Moment Nervosität in meiner Partei und deshalb bleibe ich hier

vorsichtshalber,

(Cevap veriyor.)

A1: und ansonsten denke ich aber, wenn wieder ruhe eintritt auch im Lande, dann sollte man Politikern ein

paar Tage gönnen.

(Birinci argümanını karşı argüman olarak ortaya atıyor.)

M: Ja

(Devam etmesini isteyen bir işaret veriyor.)

LB:A1: Wir sind so unentbehrlich, gar nicht wie wir es uns das vorstellen.

(Birinci argümanını sürdürüyor.)

M:Sa: Hm, hm. Kommen wir vielleicht wirklich mal zum ersten sachlichen und wichtigen Thema, auch der

letzten Woche. Das war der Streik der IGM eigentlich der kaputt gegangene Streik, der IGM und die

Führungskrise, die es jetzt in der großen Gewerkschaft gibt. Herr Bisky Frage an Sie, interessanter Weise,

verlieren eben auch die IGM als auch die PDS in unglaublicher Zahl Mitglieder. Hat es was damit zutun,

dass Sie sich um die sozialen Belagern kümmern wollen?

(Konu değişiyor. Sorunun içinde cevap alternatifi gizli olduğundan bir alternatif sorudur.)

Page 319: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

308

LB:C:A2: Das glaube ich nicht. Das ist vielleicht, also IGM, will ich jetzt nicht richten, das hängt vielleicht damit

zusammen, dass dort wirklich eine ziemliche merkwürdige Meinungsbildung stattgefunden hat, ich fand

das auch ein bisschen einseitig in der Öffentlichkeit. Ich fand den Streik berechtigt. Aber da bin ich

vielleicht einer der wenigen, die ihn berechtigt fand, das geht ja um die Gleichheit der

Lebensverhältnisse, und das war von allen Politikern versprochen worden. Und das wollte man jetzt

einklagen und insofern denke ich war das durchaus eine berechtigte Angelegenheit der Gewerkschaft, und

die anderen Sachen also, was die PDS anbelangt, da laufen nicht so viele davon. Das werden einige,

nachdem ein deutlicher Kurs jetzt empfohlen, werden vielleicht, einige wenige sagen, sie wollen eine

andere Partei oder so. Das ist ein normaler Prozess, aber ich rechne eher mit, mit Zugängen als mit

Abgängen, und da bin ich ganz, ganz zuversichtlich.

(Cevap ikinci argüman şeklinde veriliyor. Karşı argüman olarak da sürdürülüyor.)

M:Sü: Sie, währen auch ein schlechter Vorsitzender, wenn Sie das nicht so sagen würden.

(Üst dile yönelik bir soru niteliği taşımaktadır. İzleyicilerin anlamasını netleştirmek için kullanılan stratejik bir söylemdir.)

LB:C: Ja

(Üst dile yönelik soruyu onaylayarak doğlruluyor.)

M:Sk: Frau Engelen-Kefer, die Frage geht dann automatisch an Sie. Wie sehr haben bei diesem Streik plötzlich;

Macht, Fragen und Profilierungssüchte viel mehr eine Rolle gespielt als die Fakt -die Situation im Osten.

(Farklı bir tartışmacıya soru yöneltiliyor. Soru kapalı soru şeklinde ortaya atıyor.)

UE:C:A1: Na ja die Realität besteht immer aus der Sache plus Menschen plus Macht, das währe völlig unrealistisch,

wenn man dabei vorbeigehen würde nur es darf nicht nur so sein, dass die Machtauseinandersetzungen im

Vordergrund stehen, sondern hier muss es wieder um die Sache gehen, wir hoffen das es baldmöglichst

geschieht und dass dann die Klärungen erfolgen, über dem Streik im Osten, was falsch gemacht wurde,

wie man weiterkommt, denn es muss ja weitergehen, die Angleichung, der Arbeits -und Lebensverhältnis

ist ja nicht vom Tisch. Und es muss ja noch Tarif-Verhandlungen weitergehen. Und ich hoffe, dass das

erigiert werden kann.

(Birinci argümanını ortaya atıyor.)

M:Sü: Hoffen Sie nur, oder reden Sie mit Ihren Kollegen Zwickel oder Peter Sauch?

(Üst dile yönelik anlaşılma sorusudur. Aynı zamanda belli bir konunun da yanıta katılması istenmektedir.)

UE:C:A1: Wir reden selbstverständlich mit allen, aber es gibt bestimmte Dinge, die müssen da entschieden werden,

wo die Entscheidungen hingehören.

(Soruyu yanıtlıyor. Karşı görüş bildiriyor.)

M: Ja.

(Konuyu devam ettirmesine yönelik bir evettir.)

UE:C: Und das ist nicht bei uns.

(Yanıtlamaya devam ediyor.)

Page 320: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

309

M:Sk: Trotzdem noch mal die Nachfrage am ersten neunten also in Gutacht -Wochen. Soll dann ein neuer

Personalvorschlag von der IGM auf dem Tisch liegen? Meinen Sie die acht Wochen können wir jetzt alle,

kann der DGB einfach zukucken?

(Kapalı soru belli bir konunun odaklamasını hedef almaktadır.)

UE:C:A2: Es wird ihm nichts anderes übrig bleiben, aber ich hoffe, dass in der Zwischenzeit eine Lösung gefunden

wird, und ich bin auch sicher, dass die IGM weist welche Verantwortung sie hier hat, und sich diese

Verantwortung auch stellen wird.

(Soruya yönelik ikinci argümanını karşı argüman olarak ortaya atıyor.)

M:Sk: Sie sind ursprünglich ja auch mal sehr mit der Sozialdemokratie verbunden gewesen, sollen wir das jetzt

eigentlich schon in der Vergangenheit formulieren, oder gibt’s dadurch auch bei Ihnen Befürchtungen,

das mit in Gewerkschaften da was verloren geht, oder dass eine Kraft verloren geht, die diese

Gesellschaft eigentlich braucht?

(Başka bir tartışmacıya bir kapalı odak sorusu yöneltiyor.)

OS:C:A1: Ich glaube wir brauchen starke Gewerkschaften, und wer das anders einschätzt, der hat, glaube ich

falsches Bild von einer Gesellschaft in der eine Balance gibt von Kräften,

(Cevap olarak birinci argümanı ortaya atıyor.)

M:Sk: Eine große Unterstützung gab es von der SPD für den Streik allerdings.

(Yanıtın belli bir konuda odaklanarak devam ettirmesini ve açmasını gösteren, odak soru tipidir.)

OS:C:A2: dazu gehören, dazu gehören auch die Gewerkschaften, und da gehört auch dazu, dass sie Kraft haben, und

dass sie kluge Politik betreiben. Das ist für uns ganz wichtig. Wir haben gemeinsame Wurzeln, die wir

auch gar nicht abstreiten wollen. Gleichzeitig gibt es natürlich Situationen, die man so beschreiben kann,

wir haben unsere Aufgaben, dass haben wir etwa bei der Agenda 2010 gezeigt, mit den Entscheidungen,

die damit verbunden sind.

(Cevap olarak ikinci argümanını ortaya atıyor.)

D: Die Gewerkschaften haben ein anderes Feld und es ist auch so dass da Differenzen auftreten können, wie

man gesehen hat.

(Argümanını destekleyen bir gerçeğe dayalı tanımlamayla gerekçelendiriyor.)

M: Hm, hm.

(OS’nin tanımlamasını onayladığın gösteriyor. Bu aynı zamanda devam edin anlamında bir işarettir.)

OS:A2: Aber ich glaube trotzdem, dass man bei allen Dingen sagen muss, klar ist, das wir starke Gewerkschaften

in unserem Lande brauchen, für die Situation der Arbeitnehmerin und Arbeitnehmer, wir brauchen kluge

Gewerkschaften.

(İkinci argümanını karşı argüman şeklinde tekrarlıyor.)

M: Ja.

(Moderatör OS’nin düşüncesini desteklediğini gösteriyor. Bu aynı zamanda devam edin anlamında bir işarettir.)

OS:N: Das was jetzt vielleicht stattfindet, in der ein -oder anderen Gewerkschaft, das ist etwas mit dem wir uns

Sozialdemokraten natürlich auch beschäftigt haben. Nämlich die Frage wie das Verhältnis von Freiheit,

Page 321: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

310

von Solidarität so richtig zu bestimmen ist in unserer Gesellschaft, die wir mit den modernen

Herausforderungen unserer Gesellschaft klar kommen? Und dass müssen die Gewerkschaften jeder für

sich lösen, und zwar bei sich und unter sich.

(Olay anlatısı şeklinde ikinci argümanının gerekçelendirme kısmı gerçekleşiyor.)

M:Sk: Grosse Kritik, Herr Westerwelle an den Gewerkschaften kam immer, und zu jeder Zeit von der FDP,

«Blockierer» und «Bremser» haben Sie jetzt nachgewiesen, sind sie wirklich?

(Tartışmacı değişiyor. Odak konulu sorudur.)

GW:C:A1: Ja ich meine, ich habe ja um den ersten Mai herum insbesondere die jetzigen Gewerkschaftsfunktionäre

jetzt heftig kritisiert. Und ich glaube auch, dass diese Kritik auch augenscheinlich geteilt wird von vielen

Arbeitnehmerinnen und Arbeitnehmern, die ja dieses Tarifkartell, durch die Ablehnung des Streiks in aus

Deutschland geknackt haben. Und ich glaube auch wir brauchen starke Gewerkschaften, nur, stark sind

Gewerkschaften, wenn sie wirklich Arbeiter-, Arbeitnehmerinteressen vertreten, wenn sie sich dem

Gemeinwohl verpflichtet fühlen, und nicht wenn sie ihren eigenen funktonerischen Interessen in den

Vordergrund bringen, wie das jetzt bei dem Streik, der Fall gewesen ist. Zur recht hemme haben ja die

Arbeiter nicht mitgemacht dabei. Ich glaube wir stehen jetzt vor einem absolut Notwendigen

Klärungsprozess. Ich sage ihnen voraus, dass wird nicht nur bei der IGM enden, sondern es wird noch

andere Gewerkschaften an notwendige klärende Diskussion führen,

(Birinci argüman ortaya konuyor.)

M: Hm, hm.

(Moderatör argümanını onaylıyor, devam etmesinin işaretini veriyor.)

GW:A1: ob sie nicht den Weg in die Neue-Zeit mitgehen wollen, und das heißt zum Beispiel, dass wir mehr

betriebsnahe Vereinbarungen brauchen, weniger starre Flächentarifvertragsstrukturen, wie wir es jetzt

haben.

(Argümanını sürdürüyor.)

ÖA: Mit anderen Worten: Wenn jemand oder wenn in einem Betrieb 75% der Belegschaft, sich in geheimer

Abstimmung in etwas Verständigen wollen, mit der Unternehmensführung, dann muss das auch gelten

dürfen, dass irgendein Gewerkschaftsfunktionär in Düsseldorf oder in Frankfurt das verhindern kann.

(Argümanını özetliyor.)

M:Sa: Kommen wir gleich noch mal. Kommen wir gleich noch mal darauf zurück. Peter Müller, diese Woche

war auch eine Woche nicht nur des Machtkampfs, innerhalb der IGM, sondern auch vorsichtlicher auch

eine des Machtkampfes innerhalb der Union. Kucken sie sich dann neuerdings bei den Gewerkschaften

was ab? Ihre Parteischefin Frau Merkel hat ordentlich was mitbekommen, und die Kritik die davon Herrn

März und auch von Roland Koch, der Ministerpräsidenten aus Hessen, ausgeübt wurde, war irgendwie

nachweislich und wie nicht heftig?

(Başka bir tartışmacıya yöneliyor. Alternatif soru soruyor. Soruda yanıt alternatifleri vardır.)

PM:C:A1: Also, diese Woche war eine Woche einer Diskussion über eine Katze im Sack.

(Birinci argüman ortaya konuyor.)

M:Sü: Nein!

(Üst dile yöneliktir. Konunun açılmasına yönelik bir stratejik tepkidir.)

Page 322: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

311

PM:C:A1: Doch. Es war die Diskussion, um die Frage, macht die Union mit, beim Vorziehen der Steuerreform, und

das war eine Diskussion, die deshalb in der Wahrnehmung durchaus etwas, Kontrovers war.

(Birinci argümanını açarak sürdürüyor.)

G: Weil einfach nicht klar ist, unter welchen Bedingungen, diese Maßnahme stattfinden soll. Und deshalb

war es ganz wichtig, dass in großer Übereinstimmung am Montag im Parteipräsidium gesagt worden ist,

jetzt soll die Bundesregierung mal ihren Gesetzentwurf auf den Tisch legen.

(Birinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlıyor.)

Sk: Jetzt soll sie einmal sagen, wie sie dieses Vorziehung der Steuerreform darstellen will, wie sie es machen

will?

(Kapalı soru konuyu o noktaya dikkat çektirmeye yönelik bir strateji niteliğindedir.)

M:Sk: Sagten Sie gerade in großer Übereinstimmung?

(Konuyu açmaya yönelik odak sorudur.)

PM:C:N: In großer Übereinstimmung. Ja ich weiß das, ich war dabei, das unterscheidet mich von Ihnen.

(Soruyu gerekçelendirerek cevap veriyor.)

M: Ja.

(Cevabın kabul edildiğine yönelik ve argümanına devam etmesine yönelik işaret veriyor.)

PM:Sk: Und dann soll sie einmal sagen wie Sie das machen möchte, und dann werden wir sagen, was wir davon

halten.

(Kapalı soruya devam ediyor.)

A2: Und eins haben wir schon gesagt, Vorziehen der Steuerreform durch Neuverschuldung. Das ist Politik auf

Kosten unserer Kinder. Die Schulden von heute, das sind die Steuern von morgen, und deshalb jeder will

Steuern senken, das ist das Problem nicht, aber ausschließlich durch neue Schulden, das werden wir nicht

machen,

(İkinci argüman karşı argüman şeklinde ortaya konuluyor.)

G: weil wir das vor unseren Kindern und Enkeln nicht verantworten können.

(İkinci argümanın gerekçelendirilmesi başlatılıyor.)

M:Sk: Hm, hm. Trotzdem noch mal die Frage. Wir kommen inhaltlich gleich darauf noch mal zurück, nach dem

Machtkampf, was, wie glauben Sie wie Schädlich ist das, was von dem Wirtschafts-, CDU Wirtschaftsrad

von Herrn Lau-Lauch als Meinungsdesaster beschimpftes Bild ist, dass die Union momentan abgibt. Es

ist ja offensichtlich an Kämpfen nicht nur um Inhalte, sondern auch um Positionen.

(Kapalı soru sorarak konuyu yönlendiriyor ve belli bir noktaya yöneltiyor.)

PM:C:A3: Die Union hat, wenn sie ein Fehler gemacht hat, einen taktischen Fehler gemacht. Wir haben uns

eingelassen auf die Diskussion über die Frage Machen wir mit, die ja mit Ja oder Nein ohne zu wissen

wobei. Und dadurch gab’s dann unterschiedliche Bewertungen, dass hat sicherlich dafür geführt, das dass

Bild alles andere als geschlossen, und alles andere als Erfreulich war. Aber ich glaube wir sind da jetzt

auf den richtigen Weg zurückgekehrt der da lautet: Die Regierung ist gewählt, um zu regieren, sie soll uns

sagen was sie will, und dann wird die Opposition sagen ob sie mitmacht.

Page 323: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

312

(Üçüncü argüman ortaya konarak soruyu yanıtlıyor. Aynı zamanda ’aber’ ile karşı argümanda ortaya konuluyor.)

M:Sk: Hm, hm. Herr Bisky die nächste Frage geht dann auch gleich an die SPD noch mal. Ich würde so

schrecklich gern auf das Zitat zurückkommen, mit dem wir Sie vorgestellt haben heute in der Sendung.

Sie sagen Sie haben das Gefühl, das eigentlich Arbeitnehmerinteressen zu überhaupt gar nicht mehr

hinreichend vertreten werden, in diesem Land, sondern das wir alle Opfer einer, die haben sie jetzt

formuliert Neoliberalen-Gehirnwäsche sind?

(Farklı bir tartışmacıya yöneltiyor. Kapalı bir odak konulu soru soruyor.)

LB:C:A1: Gehirnmassage, aber das ist jetzt unerheblich. Ich mein schon das wäre ein sozusagen -muss ich ja so

sehen- das Neoliberal-Denken hat sich in der Bevölkerung weitgehend durchgesetzt. Das sehe ich mit

großer Sorge,

(Yanıt karşı argüman şeklinde ortaya konuyor.)

G: weil damit alle Fragen nur noch da unter dem Gesichtspunkt diskutiert werden, wie kürzen wir etwas, als

Sozialleistung. Über Einnahmen und viele wird schon weniger nachgedacht.

(Birinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

A1: Und das macht mir schon, einige -einigen Kummer.

(Birinci argümanına devam ediyor.)

M: Hm, hm.

(Onaylıyor.)

LB:G: Weil ich glaube tatsächlich, dass in bestimmten Gegenden etwa -sagen wir mal Mecklenburg vor

Pommern, in Vorpommern oder so, oder anders wo-, wo eine unerhört hohe Arbeitslosigkeit ist, dort ist

eine Bevölkerung ja fast erpresst haben.

(Argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

A1: Wenn wir ja ehrlich sind und, wenn -dann keine starke Arbeitnehmerinteressenvertretung da ist, dann

wird das außerordentlich problematisch. Was sollen Menschen machen, es gibt ja keine Arbeit und sie

haben ja teilweise keine Chancen, darum haben ja viele den Osten verlassen, was eine Katastrophe für die

Zukunft ist.

(Birinci argümana devam ediyor.)

M:Sk: Würden sie sagen, Pardon, dass die Sozialdemokratie im momentan eine Liberal-Konservative Politik

betreibt?

(Sözünü kesip özür diliyor. Kapalı soru soruyor. Konunun aydınlatıcı bir noktasına dikkat çekmek amaçlıdır.)

LB:C:A2: Ach ich will nicht allzu sehr mit den, mit den Stempeln gehen. Ich sehe viel mehr, das alles wird in dieser

Frage eine übergroße Koalition konfrontiert bin.

(Kapalı soruya cevap ikinci argüman şeklinde geliyor.)

ÖA: Also, dass heißt, ich sehe in der Frage der Kürzung der Zustimmung zu erkennen A120-10 die

Sozialdemokratie in trauter Ähnlichkeit oder trauter nähe zur CDU zur FDP und da fühle ich mich relativ

einsam und deshalb meine ich ja auch die PDS muss dort deutlicher ihre eigenen Positionen

entgegensetzen, dass auch andere Politik möglich ist, alternativen, realistische alternativen haben wir

Page 324: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

313

aufzuzeigen, sonst versingt alles in einer Art Einheitsgedankengang, wie man am schnellsten durch

Kürzung wieder zur Sanierung kommt und das ist der falsche Weg, und der wird nicht funktionieren.

(Argümanını özetliyor.)

M:Sk: Darüber werden wir gleich heftig diskutieren Herr Scholz, wie würden Sie die Politik Labeln, wie würden

sie die Politik nennen, die, die Sozialdemokratie jetzt seit ungefähr zwei Monaten und plötzlich macht?

Bis dahin hieß, es ja wir müssen sparen, frei nach dem Motto Geiz ist Geil, und jetzt plötzlich haben wir

wieder ganz viel Geld in der Tasche, oder auch nicht um eine Steuerreform vorzuziehen, um Impulse für

die Wirtschaft zu geben, der es wirklich dreckig geht und hoffentlich auch den Menschen Einbisschen

mehr Geld in die Tasche zu geben. Wie geht es plötzlich?

(Tartışmacı ve konu değiştiriliyor. Belli bir konuya odaklanılarak soru ortaya konulduğundan kapalı sorudur.)

OS:C:A1: Also, wir haben nicht viel Geld in der Tasche, das währe ja eine große Illusion, sondern das was wir

machen,

(Birinci argümanını ortaya atıyor.)

M: Aber das ist auch nicht wenig.

(Keserek, OS’nin cevabına karşı görşünü belirtiyor.)

OS:A1: das ist nicht wenig, das ist in der Tat immer richtig. Trotzdem haben wir ja große Probleme mit dem

öffentlichen Haushalt, mit den Haushalten der Sozialversicherung, und es ist die Aufgabe eines, einer

guten Regierung, dafür zu sorgen, dass wir mit den Einnahme-Ausgaben bei unseren Sozialen

Sicherungssystemen hinkommen, damit sie funktionieren, da geht es nicht um Kürzung, da geht es um

Zukunftsversicherung, und es geht darum, dass wir versuchen eine Vernünftige Politik der

Haushaltskonsoledierung zu betreiben.

(Birinci argümanına devam ediyor.)

N: Das haben wir auch gemacht, im Haushaltsentwurf, und gleichzeitig zu kucken, ob wir gleichzeitig etwas

tun können für einen Wachstumsimpuls. Und unsere Entscheidung ist gewesen, wenn wir drei Dinge auf

einmal tun, dann kann man das machen. Erstens nämlich die Strukturreform auf den Weg bringen, die für

unser Land notwendig ist, das ist die

(Yapılanları anlatı tarzda argümanın gerekçelendirme kısmını oluşturacak şekilde ortaya atıyor.)

M:Sü: Agenda, Agenda 2010

(Üst dile yönelik anlaşılma sorusudur. Aynı zamanda stratejik olarak konuyu o yöne çekmeye ve o konudan bahsetmesine

yöneliktir.)

OS:C: Agenda 2010, und das kommt ja jetzt jeden Tag als Gesetzgebungen im deutschen Bundestag.

(OS moderatörü yanıtlıyor.)

A2: Herr Müller hat nur kurze Übergangsfristen in dem er sagen kann, die sollen noch kommen, dann muss er

sich konkret verhalten, wie man es bei der Gesundheitsreform gesehen hat, doch da geht es ja schon los,

zweitens muss man dafür sorgen, dass wir weiter solide Haushaltspolitik machen. Das tun wir mit dem

Haushaltsentwurf.

(İkinci argüman ortaya konuyor.)

M:Sü: Da sind Buchungen drin,

Page 325: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

314

(Üst dile yönelik anlaşılma sorusudur. Aynı zamanda stratejik olarak konuyu o yöne çekmeye ve o konudan bahsetmesine

yöneliktir.)

OS:C:A3: Das ist Strukturell.

M: die gerade noch erarbeitet werden

(Sorusunu tamamlıyor.)

OS:D: Der bedeutet, dass die strukturelle Einsparung bis zum Jahre 2010 in etwa von, Größe von 45 Milliarden

Euro für die Haushalte von Bundländern und Gemeinden geben wird.

(Argümanın gerekçelendirme kısmını oluşturmak için tanımlama yapıyor, anlamını açıklıyor.)

M: Hm, hm.

(Argümanı onaylıyor ve aynı zamanda devam etmesini sağlamak açısından işaret veriyor.)

OS:A3: Und wir haben gesagt, unter diesen Umständen ist es richtig, eine schon von fertig ausgehandelte, schon

fertig gesetzt seiende Steuerreform vorzuziehen, um jetzt den letzten Impuls für mehr Wachstum und

Beschäftigungen zu geben, und ich glaube, ist eine richtige Entscheidung.

(Üçüncü argümanı ortaya atmaya devam ediyor.)

M:So: Herr Westerwelle, wie viel wird dieses Vorziehen der dritten Stufe der Steuerreform wirklich bringen,

auch Sie sagen Sie begrüßen das, die FDP unterstützt das und möchte es auch mit den Ministern in den

schwarz-gelben Regierungen dehn, oder wo auch in den rot-gelben Regierungen sind, unterstützen im

Bundesrat, aber wir haben ja eigentlich von ihnen immer gehört das es Grundproblemen nicht die Steuern

sind, sondern die Lohn-Nebenkosten. Warum konzentrieren wir uns also nicht auf das senken der Lohn-

Nebenkosten um vielleicht den viel größeren Impuls für die deutsche Wirtschaft zu erlangen?

(Tartışmacı değiştiriliyor. Açık soru sorularak geniş bir cevaplama alternatifi tanınıyor.)

GW:C:A1: Also, Sie haben recht. Man muss das eine tun ohne das andere zu lassen, und deswegen darf man auch,

das was jetzt bei der Klausur der Bundesregierung herausgekommen ist, das ist bis her noch sehr dünn,

(Cevaplarken birinci argüman ortaya konuluyor.)

G: weil das nichts konkretes gibt,

(Argümanın gerekçelendirilme kısmı başlatılıyor.)

A2: da hat der Ministerpräsident des Saarlandes recht, es gibt noch keine konkreten Vorlagen, aber man muss

das verbinden mit dem was ja an ersten Marktwirtschaftlichen –Ansätzen noch nicht ausreichend, noch zu

zögerlich, aber immerhin an ersten Markwirtschaftlichen-Ansätzen in dieser sogenannten Agenda 2010

enthalten ist. Und bei beiden sage ich, das ist jetzt nicht mehr die Zeit, wo sich die Parteien gegenseitig

belauern, und wo sie versuchen ein kleines parteitaktisches Manöver zu fahren, sondern das ist jetzt die

Zeit in Anbetracht dieser skandalös hohen Arbeitslosigkeit eine Mehrheit der Vernunft zu organisieren.

Und ich habe nicht vergessen, was ich hier in vielen Sendungen gesagt habe, vor jeder Wahl, nämlich

Steuersenkungspolitik ist das beste Beschäftigungsprogramm.

(İkinci argüman ortaya konuluyor. ‘Aber’ ile başlayan karşı argüman da var.)

Page 326: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

315

G: Weil wir nur dann auch gesunde Staatsfinanzen haben, wenn die Menschen wieder Arbeitsplätze

bekommen, und die Arbeitsplätze gibt es nur durch einen Wirtschaftsaufschwung, und der kommt durch

Steuersenkung, durch Abgabensenkung. Und,

(İkinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

M: Hat sich äh, äh

(Araya girerek soru sormak istiyor.)

GW:G: und deswegen bleibt es auch dabei.

(Moderatöre söz hakkı vermeyerek argümanın gerekçelendirme kısmının devam etmesini sağlıyor.)

A: Ich sage das ganz klar, meiner Meinung nach währe es viel vernünftiger. Wir würden in diesem Sommer

keine Sommerpause machen, wir würden die Zeit nutzen, jetzt auch die Regierung bitten eine konkrete

Vorlage zu machen, für den Haushalt, wie sie die Steuersenkung finanzieren will. Und dann sollten sich

die Partei und Fraktionsvorsitzenden Zusammensetzen.

(İlk konuşmasında ortaya attığı argümanını tekrarlıyor.)

M:Sk: Aber sie gehen nach Italien Herr Westerwelle?

(Kapalı soru sorarak belli bir konuya dikkat çekmek istiyor.)

GW:A:C:A3: Meinertwegen auch zu einer. Das ist zu Ernst jetzt! Meinertwegen auch in einer echten Klausur, um dann

endlich einmal über die Parteigrenzen hinweg, ein Fortschritt für Deutschland hin zu kriegen. Das geht

nicht mehr, dass die Parteien sich gegenseitig lähmen, dass muss ein Ende haben.

(İlk konuşmasında ortaya attığı argümanını tekrarlarken moderatörün sorusuna yönelik olarak konuşmayı kesiyor ve soruyu

yanıtlamadan önceki argümanına devam ediyor.)

M:So: Dann Fragen wir doch eine der sich lähmender Parteien. Herr Müller, wie lange wollen Sie noch lähmen?

(Retorik soru konu değiştirilerek, başka tartışmacıya söz hakkı veriliyor.)

PM:C:A1: Also, ich glaube dass Westerwelle völlig recht hat, wenn er sagt, wir sind in einer Situation in der kein

Raum mehr für parteitaktisches Verhalten, um so mehr ist es notwendig dann über die Sache zu reden,

und wenn Herr Scholz sagt, wir wollen mit dem vorziehen der Steuerreform ein Impuls für die

Konjunktur setzen, indem wir etwas für den Konsum tun.

(Diğerlerinin argümanını destekleyerek yanıt veriyor.)

N: Bei den Investitionen wird man damit nichts erreichen, denn die Unternehmen Planen längerfristig die

haben sich längst auf die Steuerreform zum 1.1.2005 eingestellt.

(Gerçeklere dayanan anlatıyla argümanın gerekçelendirme kısmını gerçekleştiriyor.)

A1: Wir wollen etwas für den Konsum tun. Dann muss man, das doch einmal hinterfragen. Und da streiten

sich die gelehrten das gebe ich gerne zu. Ich will aber nur auf einen Sachverhalt hinweisen.

(Birinci argümanını ortaya atmaya devam ediyor. Karşı bir argümanın ortaya konulacağını belirtiyor.)

M:Sk: Aber stand auch auf ihrem Wahlprogramm richtig?

(Odak konulu sorudur. Belli bir konuyu hedef alır.)

Page 327: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

316

PM:C:A1: Ich will mal auf einen Sachverhalt hinweisen, ich will ja gar nicht an alles erinnern was im

Wahlprogramm anderer Parteien gestanden hat.

(Argümanına devam ediyor ve soruyu dolaylı yoldan olumsuz yanıtlıyor.)

M: Kann man hier auch noch mal sagen. Ja. OK.

(Tartışmacıyı keserek yanıtlamak istiyor fakat vazgeçiyor ve devam etmesine izin veriyor.)

PM: Das lassen wir jetzt mal weg. Das lassen wir jetzt mal weg.

(Sözünün kesilmesine izin vermiyor.)

M: OK.

(Devam edebileceğini gösteren bir tamamlamadır.)

PM:A1: Will mal auf einen Sachverhalt hinweisen.

(Argümanına devam ediyor.)

N: Wenn wir die Steuerreform um ein Jahr vorziehen bedeutet das für einen verheirateten mit einem

Jahreseinkommen von 25000 Euro, einen Vorteil in einer großen Ortbefund etwa von 400 Euro.

Gleichzeitig muss ja an anderer Stelle und zwar im Bereich der Gesundheit mit erheblichen

Mehrbelastungen rechnen die möglicherweise über diesen Betrag bereits hinweggehen. Gleichzeitig steht

im Entwurf des Bundeshaushaltes, dass die Entfernungspauschale wegfällt. Noch mal erhebliche

Mehrbelastungen.

(Argümanın gerekçelendirme kısmı bir örnek anlatı şeklinde sürdürülüyor.)

ÖA: Das heißt, dieser Mann wird am Ende weniger in der Tasche haben als vorher.

(Birinci argümanını özetliyor.)

M: Hm, hm.

(Tartışmacının argümanını onaylıyor. Devam etmesini istiyor.)

PM:A1: Er wird nicht Konsumieren können.

(Birinci argümanını netleştiriyor.)

M:Sü: Das ist der Satz linke Tasche, rechte Tasche.

(Moderatör tartışmacının argümanını üst dile de bir soru şeklinde çarpıcı üslupla yineliyor.)

PM:C: Nein, nein ich will ein Gegenbeispiel machen.

(Tartışmacı yanlış anlaşıldığını dile getiriyor.)

N: Jemand mit einem Jahreseinkommen ein Single, unverheiratet mit einem Jahreseinkommen von 100 000

Euro wird eine Steuerentlastung von 4 500 Euro haben. Was wird er mit dem Geld machen, wird er damit

in den Konsum gehen? Ich weiß nicht ob wir den richtigen Impuls für den Konsum setzen, wenn wir den

verheirateten Geringverdiener und seiner Familie Geld wegnehmen, um es den bestverdienenden

unverheirateten zu geben, der es im Zweifel auf die hohe Kante legt.

(Örnek anlatıyla birinci argümanını yeniden ortaya atıyor.)

A1: Ich halte dies für falsch.

Page 328: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

317

(Birinci argümanını netleştiriyor.)

M:So: Hm, hm, dann muss der geneigte Herr Scholz, uns jetzt vom Gegenteil überzeugen.

(Konuyu ve tarışmacıyı değiştiriyor. Açık soru soruyor.)

OS:C:A1 Ich halte das für ganz schlimme Polemik, das muss man, dazu sagen. Fast alle CDU Bundesländer haben

mitgemacht bei der Steuerreform.

(Cevap olarak birinci argümanını ortaya atıyor.)

N: Das Gesetz, das sie so kritisieren ist von SPD-FDP und hin CDU Politikern beschlossen worden. Was wir

gemacht haben ist in drei Stufen aufzuteilen, und es geht nur um das Vorziehen eines bereits

ausgehandelten, vernünftig abgewogenen Gesetzes.

(Bir olayın anlatılması şeklinde argümanın gerekçe kısmını oluşuturuyor.)

M: Hm, hm.

(Argümanını onaylıyor ve devam etmesini istiyor.)

OS:A1: Und da will ich gerne zugeben das zum Beispiel, das denken des Spitzensteuerersatzes auf die größte

Ordnung, der jetzt zukommt ein Ergebnis des Verhandlungssprosses war, bei den ihre Partei sich sehr

hervorgetan hat und deshalb ist das was sie jetzt gerade machen

(Argüman ortaya konulmaya devam ediyor.)

PM:A1: Also, das ist nicht unsere Steuerreform.

(PM, OS’ye cevap vererek argümanını yalanlıyor.)

OS:A1: die billigste, peinliche

(PM’yi dinlemeden devam ediyor.)

PM:A1: Wir wollten diese Steuerreform nie das wissen Sie Herr Scholz.

(Karşı argümanını netleştiriyor.)

OS:A1: Sie wollten überhaupt keine politischen Ergebnisse, aber trotzdem will ich noch mal sagen, es ist

peinliche billige Polemik was Sie eben gemacht haben.

(PM’nin argümanına cevap veriyor ve bir önceki argümanını yineliyor. Ve kişinin argümanına karşı olduğunu belirtiyor ‘aber’

ile.)

PM:A: Nein das ist die Wahrheit. Das sind die Zahlen.

(OS’nin birinci argümanına karşı çıkıyor.Daha önce ortaya attığı argümanın sayısal ifadesine göndermede bulunuyor.)

OS:A2: Sondern es geht darum, wir sagen wir haben Dreiklang. Strukturreform Herr Westerwelle hat davon

gesprochen, die sind jetzt möglich und da wird es ihnen jetzt nämlich so gehen wie bei der

Gesundheitsreform. Sie sagen immer die Regierung soll mal kommen mit einem Gesetz, dann kommt es

dann wissen sie gar nicht was sie meinen sollen. Das Steuergesetz, das Haushaltsgesetz, die

haushaltsbiolegale Gesetze alle werden kommen, die vorhergezogene Steuerreformen. Sie haben

bestenfalls noch drei Wochen Zeit, und dann vier Wochen oder

(PM’ye karşı argüman sunuyor.)

Page 329: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

318

PM: Ist doch schön.

(Olaya üstün körü baktığını gösteren bir işaret veriyor.)

OS:A2: zwei Monate bis Sie sich abschließlicht eine Meinung bilden müssen.

(OS karşı argümanına devam ediyor.)

PM: Ja.

(Yeter anlamında bir evet kullanıyor.)

OS:A2: Und ich sage Ihnen, es ist richtig, das dieses parteipolitische Heck Hack jetzt aufhört und solchen Fragen,

und

(İkinci argümanını netleştiriyor. Bu aynı zamanda bu konuya kızdığının da göstergesidir.)

M: Hm, hm.

(Moderatör olayı olumluyor ve devam etmesinin işaretini veriyor.)

OS:A2: wir müssen eine Gesamtentscheidung treffen, die aus Strukturreform, Haushaltskonsolidierung und

vorgezogener Steuerreform geschieht, und die Menschen verstehen nicht

(İkinci argümanı sürdürüyor.)

M: Fragen wir noch mal,

(Moderatör araya girip kesmeye çalışıyor.)

OS:A2: was immer wieder aus neuen Argumenten gesagt wird, das wollen wir nicht mitmachen.

(İkinci argüman bitiriliyor.)

M:Sü: dann wird die Runde gleich wieder größer. Fragen wir noch mal. Sie setzen sich jetzt das war Ihre letzte

Einwort für den einfachen Mann.

(Üst dile yönelik emin olma sorusu soruyor. Moderatör argümanı tekrarlayarak, kişiye doğru olup olmadığını onaylatmak

istiyor.)

PM:C: Natürlich.

(PM moderatörün sorusunu onaylıyor.)

M:Sk: Für denjenigen, der eben nicht soviel Geld verdient, und sagen dieses Vorziehen währe ungerecht und

währe in diesem Jahr das es vorkäme dann extrem ungerecht. Aber, der Fakt ist es ja, was 2005 auch auf

jedenfalls käme.

(Soruyu konu odaklı soru olarak sürdürüyor.)

PM:C:A1: Ja wir sind ja in einer Situation in der wir einfach sagen müssen, wir haben über unsere Verhältnisse

gelebt, das ist so. Wir müssen unsere Systeme anpassen.

(Birinci argüman ortaya konuluyor.)

M:Sk: Ja, aber jetzt gibt es hier mal weg, sie haben die Mehrwertssteuer Erhöhung vorgeschlagen, das ist ja auch

nichts besonders vornehm freundlich

(Konuyu odaklamak anlamıyla kapalı soru soruyor.Bu stratejik olarak aynı zamanda bir sıkıştırma sorusudur.)

Page 330: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

319

PM:C: Wenn ich das im Zusammenhang erläutern darf, erläutere ich es gerne, aber nur wenn ich es im

Zusammenhang erläutern darf.

(Cevabı nasıl vermek istediğine yönelik şartı ‘aber’ ile karşı argüman olarak ortaya atıyor. Stratejik anlamda bu tutum sorudan

pek hoşlanmadığı da belirten bir sert yanıtlama şeklidir.)

M:St: ich jetzt überlege wie oft wir uns da noch einlassen.

(Telkin sorusu kişiyi o yönde düşünmeye itiyor. Stratejik olarak kullandığı soruyu yumşatmak amaçlı sürdürüyor.)

PM:C:A2: Also, ich bitte noch mal was zu sagen. Wir haben über unsere Verhältnisse gelebt. Wir müssen

Einschnitte machen. Wir kommen über Einschnitten nicht vorbei. In den sozialen Sicherungssystemen,

bei der Rente, da kommt jetzt in Form das Nachhaltungsfaktor, das wieder, was wir als Union als

Demokrat Philfaktor durchgesetzt haben.

(İkinci argüman ortaya konuluyor.)

M:Sü: Also, Einschnitte müssen sein.

(Moderatör PM’nin ikinci argümanını özetliyor. Bu üst dile, yani doğru anlaşılmaya yönelik bir girişimdir.)

PM:C:A2: Bei der Gesundheit, da werden wir Einschnitte erleben. Auch da werden sie erleben das etwa beim Thema

Selbstbeteiligung dasjenige kommt, was die Sozialdemokraten nach Regierungsübernahme

(Cevap olarak argümanını yineliyor ve aynı zamanda ikinci argümanını sürdürüyor.)

M:Sü: Sie wiederholen, die Belastungen werden größer werden?

(Moderatör PM’nin argümanını özetliyor. Bu yine üst dile, yani doğru anlaşılmaya yönelik bir girişimdir.)

PM:C:A2: abgeschafft haben. Die Belastungen werden größer werden. Und das ist nur dann akzeptabel und das wird

von den Bürgern nur dann mitgetragen, wenn sie gerecht verteilt werden. Und gerecht verteilt heißt, das

starke Schultern mehr tragen, als schwache Schultern, und das deshalb diejenigen, die über höhere

Einkommen verfügen, auch größere Opfer bringen müssen.

(Cevap olarak moderatörün üst dildeki sorusunu yanıtlıyor ve ikinci argümanını sürdürüyor.)

M: Ja.

(Anlaşıldığnını işaretini veriyor.)

OS:N: Deshalb Herr Müller ist ja der Eingangssteuerersatz von 25,8% auf 15%, das ist eine 10% Senkung

(OS, PM’nin argümanına sayısal anlatıyla karşılık veriyor. Bu OS’nin daha önceki argümanlarının bir gerekçelendirilmesi

şeklindedir.)

PM:A3: Ja 10% von 92 Euro.

(OS’nin düşüncelerine karşı argüman sunuyor.)

OS:N: Die es nicht gegeben hat in der Zeit in der Sie politische Verantwortung hatten.

(Yukarıdaki gerekçelendirmesine devam ediyor.)

M:Sk: Frau Engelen-Kefer wie glaubwürdig

(Moderatör konuyu ve tartışmacıyı değiştirmeye çalışıyor.)

Page 331: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

320

OS:A3: Ich möchte Sie einfach davon ablenken, dass Sie hier Polemik machen als sich über die Frage zu

unterhalten, um die es geht.

(OS moderatörü keserek PM’ye karşı üçüncü argümanını ortaya atıyor.)

M: Frau Engelen-Kefer wie

(Moderatör konuyu ve tartışmacıyı değiştirmek amaçlı soruya devam etmeye çalışıyor.)

PM:A: Das hat mit Polemik nichts zu tun das sind Zahlen.

(PM, OS’ye karşı argümanın gerekçelendirme kısmına gönderme yaparak tekrarlıyor.)

M:Sk: Glaubwürdig ist für Sie die Position der Union, sagen Sie das ist nur ein taktisches Spielchen oder da ist

etwas dahinter, dass diese Steuerreform und die Vorziehung dieser Steuerreform ausgerechnet die

begünstigen würden, die ins Uni ganz gut gehen würden.

(Moderatör UE’ye yöneltiği kapalı sorusunu sormaya devam ediyor. Bu aynı zamanda diğer tartışmacıların susmasını

gerektiren bir stratejik eylemdir. UE’ye kapalı bir odak sorusu yöneltiliyor.)

UE:C:A1: Also, nach den Äußerungen von Herrn Müller habe ich mir gedacht das ist doch richtig. Es stimmt nicht

was in den Zeitungen steht. Denn in den Zeitungen kann man ja sehen, Herr Merz hat eine andere

Meinung, Herr Streuber hat eine andere Meinung, Frau Merkel hat eine andere Meinung, und Herr Müller

hat eine andere Meinung also, es wäre ja schön die Meinung zu wissen, wie die Meinungen der CDU-

CSU wirklich ist. Und wir sind der Auffassung wir brauchen jetzt das Vorziehen der Steuerreform aus

konjunkturpolitischen Gründen. Das ist eine ganz andere Frage gegenüber dem was Sie eben angedeutet

haben, Reformen in den sozialen Sicherungssystemen, die sind nötig. Da muss man sich auch, darüber

unterhalten. Nur das eine darf nicht passieren, das alles was gemacht wird zu lasten der unteren -und

mittleren Einkommensbezieher ausgeht. Das was Vorziehen der Steuerreform gemacht werden soll, ist

unserer Meinung nach vernünftig. Aber es kommt eben drauf an wie es gegen finanziert wird. Denn es

wirklich nur ist das hier, linke Tasche, rechte Tasche passiert, und dann noch beim unteren und mittleren

Einkommensbezieher,

(Kapalı soruya cevap olarak birinci argümanını ‘aber’ ile karşı argüman olarak da cevaplıyor.)

ÖA: also beispielsweise Finanzierung über die Streichung bei der Pendlerpauschale oder bei Zuschlägen für

Feiertag und Nachtarbeit. Das sind ja alle Dinge, die irgendwo in der Diskussion sind.

(Birinci argümanını özetliyor.)

OS:A1: Aber nicht von der Regierung.

(Argüman şeklinde UE’yi düzeltiyor.)

UE:A1: Das sage ich ja auch, nein das sage ich ja auch nicht. Aber es muss ja irgendwo eine Einigkeit zustande

kommen und Vorschläge sind ja leider eingebracht, stehen im Raum dann

(Birinci argümanına karşı argüman olarak devam ediyor.)

M:Sk: Aber Einheitseinlage und Pendlerpauschale sind

(Moderatör araya girerek konuyu belli bir noktaya odaklayacak bir kapalı soru sormaya çalışıyor.)

OS:C: Einheitseinlage ist richtig, aber die

(Moderatörün kapalı sorusuna OS cevap vermeye çalışıyor. UE onu keserek devam ediyor.)

Page 332: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

321

UE:C: Aber die Pendler

(UE, OS’yi tamamlıyor. Fakat OS tekrar keserek karşı argüman ortaya atmak için konuşmayı sürdürüyor.)

OS:A2: Steuerfreien Nachtszuschläge das wollen wir nicht machen,

(İkinci argüman olarak söze devam etmeye calışırken UE sözünü kesiyor.)

UE:C: Pendlerpauschale aber nicht,

(Bir önceki cevabını tamamlamaya çalışıyor. Bu araya konuşmalarla UE söz hakkı talep edici stratejiyi kullanmaktadır.)

OS:A2: und da gibt es

(UE’yi keserek argümanını tamamlamaya çalışıyor.)

UE:A2: da ist, die sind bisher nicht von der SPD.

(OS’yi keserek ikinci argümanı ortaya atmaya çalışıyor.)

OS:A2: auch gute Gründe für.

(UE’yi keserek ikinci argümanını tamamlıyor.)

UE:A3: Das ist richtig. Aber es gibt andere, die das Vorschlagen, und das darf nicht passieren, denn dann

geschieht genau das, was wir verhindern wollen, das wir gerade den das Geld wieder aus der Tasche

ziehen, die ja Konsumieren müssen.

(UE, OS’yi onaylayarak üçüncü argümanını karşı argüman olarak ortaya atıyor.)

M:Sb: Also, ich möchte Frau Engelen-Kefer mitteilen, Herr Müller kämpft für Sie.

(Boş sorudur. Belli bir cevap beklenmemektedir.)

UE:A4: Will ich hoffen ich frag nur, ich frage nur, wie relevant sind seine Äußerungen, denn in der Zeitung steht

tagtäglich, was anderes zu lesen nicht.

(Boş soruya yönelik olarak olay karşısındaki tutumunu dördüncü argüman olarak dile getirmektedir.)

M: Herr Bisky,

(Moderatör soru ve tartışmacı değiştirmek istiyor.)

PM:A1: Also, das ist nicht ganz richtig Frau Engelen-Kefer.

(UE’ye argüman şeklinde cevap veriyor.)

M:Sa: helfen Sie uns ganz kurz noch mal mit der Position der PDS. Sie sagen Herr Müller kommt sofort gleich

wieder. Die PDS sagt sie wollen mehr Arbeitsplätze, und sie wollen, helfen sie mir, Wirtschaftswachstum

sicherlich auch, das wünschen sich nämlich alle Menschen in diesem Land.

(Moderatör sorusuna devam ederek, alternatif soru soruyor. Soruda bir çok yanıtlama alternatifi önceden verilmiştir.)

LB:C: Ja, also wir haben,

(Soruyu yanıtlamaya başlıyor.)

M:Sk: Wie wollen Sie es machen?

(Moderatör keserek kapalı odak sorusu soruyor.)

Page 333: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

322

LB:C: A1: wir haben die Steuerreform 2000 abgelehnt. Das war Eindeutig und ich sage allerdings die Entlastung

kleiner -und mittlerer Einkommen ist in Ordnung. Da habe ich keine Kritik dran.

(Cevabını argüman şeklinde sürdürüyor.)

OS:A1: Das sage ich auch.

(OS, LB’nin argümanını onaylıyor.)

UE: Ja, ja das fand ich auch.

(UE, LB’nin argümanını onaylıyor.)

LB:A2: Das sage ich so, zweitens sage ich auch, das ist dann der Spitzensteuersatz so zu entlasten halte ich für ein

großes Problem,

(LB ikinci argümanını ortaya atıyor.)

N: denn Einkommensmillionäre, davon haben wir Dollar Millionäre laut neuester Statistik 755 000.

(İstatistiklere dayandırdığı bir anlatıyla argümanının gerekçelendirme kısmını tamamlıyor.)

M: Hm, hm.

(Moderatör kişiyi onaylıyor. Bu aynı zamanda devam etmesi gerektiğinin işaretidir.)

LB:A2: Und die werden um 67 000 Euro im Jahr entlastet. Das ist eine ganze Menge, und da sage ich, das ist,

ungerecht fertigt, weil das wird ja da nicht investiert, sondern das wird ja da auf Banken zu mehr Zinsen

abgegeben und so weiter und so fort.

(Argüman ortaya konulmaya devam ediliyor.)

ÖA: Also, das halte ich eine völlig falsche Maßnahme.

(Argümanını özetliyor.)

M: Hm, hm.

(Moderatör kişiyi onaylıyor. Bu aynı zamanda devam etmesi gerektiğinin işaretidir.)

LB:A2: Dann finde ich auch die unerträglich große Entlastung der Konzerne,

(İkinci argüman ortaya konuluyor.)

ÖA: also, ich denke an Körperschaftssteuer, an Gewinnveräußerung und so weiter und so fort, wo ja

Milliarden Geschenke gemacht worden, das halte ich für nicht vertretbar. Also, wir möchten ganz gerne,

das tatsächlich Steuergerechtigkeit etwas eine große Rolle spielt, und kommen in dem Zusammenhang

auf Vorschläge wie etwa Vermögenssteuer: das wird nicht gerne gehört, aber auch angemessene

Belastung der Konzerne oder auch 1% Umsatzsteuer bei Wertpapieren, so das man zu Geld kommt, und

dann haben wir auch noch längerfristigere Vorschläge aber das entscheidend ist,

(Argümanını karşı argüman olarak ortaya atarak özetliyor.)

M: Herr Bisky, Sie sind nicht böse,

(Sözünü kesip soru yöneltmek istiyor.)

LB:ÖA: ein Beschäftigungsprogramm.

(Özet argümanına devam ediyor.)

Page 334: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

323

M:Sk: neu ist das alles nicht, was Sie sagen.

(Kapalı soruyla belli bir konuya dikkat çekilmek isteniyor.)

LB:C: Ist es auch nicht.

(Aynı düşüncede olduğunu belirterek cevap veriyor.)

M:Sk: Diese Vorschläge, sind nicht neu, sie wurden in der Politik regelmäßig durchprobiert und haben dann

auch gerne das Zeitliche gesiegelt.

(Kapalı soruyu sormaya devam ediyor.)

LB:A1: Ja aber,

(Karşı argümanını ortaya çıkarmak istiyor. Fakat moderatör kesiyor.)

M:Sk: Die Frage ist ja könnte sich dann die PDS denn Vorstellen auch morgen oder übermorgen, mal zu etwas

kämpfen, was sie bis gestern noch völlig unmöglich fanden, beispielsweise für Öffnungsklausen und

Tarifvorträge. Beispielsweise Sie kennen diese

(Soruyu kapalı soru olarak ortaya koymaya devam ediyor.)

LB: Aber das ist ja die Frage

(Soruyu doğru anladığının işaretini veriyor.)

M:Sk: bewegt sich auch Ihre Partei ein bisschen?

(Soruyu bitiriyor.)

LB:C:A1: Unsere Partei bewegt sich ganz gut nur, die Frage ist, was wir nicht mitmachen ist, das sozusagen dieser

Entlastung der unteren und mittleren Einkommen vornehmen, und dann aber zu gleich im

Grundgenommen die Umverteilung von unten nach oben weiter vorzieren und das findet ja statt, und

beschäftigungswirksam wird das Geld das eingenommen wird eben nicht, und sie wissen das mit der

Arbeitslosigkeit nichts wirksam geworden,

(Cevap birinci argüman ve karşı argüman şeklindedir.)

M:Sk: Gehen wir die Frage

(Keserek soruyu devam ettirmeye çalışıyor.)

LB:A1: und da wollen wir eine Kombination mit Beschäftigungspolitik.

(Birinci argümanını tamamlıyor.)

M:So: Gehen wir die Frage noch mal weiter, Herr Westerwelle, wie überzeugt sind Sie eigentlich davon das, ein

weiteres Senken, der Steuern die Fakto zu mehr Arbeitsplätze zuführt. Wann wurde das nachgewiesen?

(Tartışmacı ve konu değiştiriliyor. Açık sorudur.)

GW:C:A1: Das, da bin ich mir sogar sicher.

(Argümanını cevap olarak ortaya atıyor.)

N: Sonst würde ich ja nicht Vertreten. Und es gibt übrigens Erfahrungen aus anderen Europäischen Ländern,

aus der ganzen Welt gibt es die Sinnenweise und es gibt übrigens sehr kluge Erfahrungen in der Mitte der

80’er Jahre, damals noch im alten Westdeutschland, der alten Bundesrepublik. In dieser Zeit wurden die

Page 335: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

324

Steuern gesenkt, um 55 Milliarden Mark, mit dem beiden Namen Graf Lambsdorff und seiner Mittlerzeit

dem leider verstorbenen Finanzminister Gert Stoltenberg verbunden. Im selben Zeitraum kam

Investitionen, kam Konsum, kam Nachfrage

(Olgu anlatımıyla argümanın gerekçelendirme kısmı sürdürülüyor.)

M: Hm, hm.

(Argümanını onaylıyor ve devam etmesini istiyor.)

GW:N: es kam Wachstum, die Arbeitslosigkeit ging um 1,5% zurück, und die Steuereinnahmen des Staates

stiegen um 115 Milliarden Mark.

(Olgu anlatımıyla gerekçelendirmeye devam ediyor.)

M:Sk: Gut damit sind wir bei dem nächsten interessanten Punkt nämlich

(Moderatör konuya odaklı bir soru sormak istiyor.)

GW:A1: Und jetzt, und jetzt

(Argümanını tamamlamadığının işaretini veriyor. Söz hakkına devam etmek istiyor.)

M:Sk: der Finanzierung.

(Moderatör konuya odaklı sorusuna devam ediyor. Konuyu ortaya atıyor.)

GW:C:A1: Genau und das ist die Entscheidende Punkt der Finanzierung nämlich auch, aber das ist doch, es muss

doch trotzdem mal irgendwann losgehen, ich meine, wollen wir eigentlich in Deutschland erst warten, bis

wir 5-6 Millionen Arbeitslose haben, bevor es tatsächlich jetzt endlich mal zu einer Einigung der Parteien

kommt.

(Moderatörün ortaya attığı konuyu da kapsayarak argümanına ve karşı argümanına devam ediyor.)

M:Sü: Welchen Vorschlag?

(Moderatör üst dile yönelik bir anlaşılma sorusu soruyor.)

GW:C:A1: Das ist doch die eigentliche Frage. Wir haben

(Soruyu dinlemeden argümanına devam etmeye çalışıyor.)

M:Sk: Welchen Vorschlag zur Finanzierung haben Sie?

(Soruyu kapalı soru olarak tekrarlıyor. Belli bir konunun açılması için sorulan sorudur.)

GW:C:A1: Wir haben konkret vorgerechnet, das sind, das darf ich in aller Bescheidenheit sagen, die einzige Partei,

die aus der Deckung bisher rausgegangen ist. Bei uns kann jeder es im Internet nachlesen, wie wir es

Finanzieren wollen.

(Cevap birinci argüman olarak sürdürülüyor.)

M: Menschenkinder,

(Argüman karşısında şaşkınlığını ifade ediyor.)

GW: Ganz sicher.

(Argümanını bir kez daha onaylıyor.)

M: kriegen Sie gleich noch, ein Orden,

Page 336: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

325

(Hayretini sürdürerek, şaşkınlığını ifade ediyor.)

GW: Einverstanden.

(Onaylıyor.)

M: nicht nur den Steuerorden.

(Şaşkınlığına devam edici konuşmayı sürdürüyor.)

GW:A1: Jetzt sage ich noch die Internet Adresse, wwwFDPde.

(Moderatörün bu tutumu karşısında bir önceki argümanına devam ediyor.)

M: Ja.

(Tartışmacının devam etmesini gösteren bir işarettir.)

GW: So jetzt noch mal ernsthaft.

(Bir önceki konuşmaları geçerek tekrar argümanına devam edeceğini belirtiyor.)

M: Wenn wir es noch mal Einblenden können.

(Rejisöre ve kameralara yönelik adresin alt yazı olarak tekrar verilmesini istiyor.)

GW:A2: Wir sind Einverstanden damit. Aber jetzt noch mal ganz ernsthaft damit. Wir haben vorgerechnet wie es

konkret gehen kann, nämlich einmal durch Privatisierung.

(Konuşmasına dönerek ikinci argümanını karşı argüman olarak ortaya atıyor.)

N: Wussten Sie, das wir in Deutschland 426 Staatliche Unternehmungsbeteiligungen haben und das, die

mehr geworden sind in den beiden Jahren und nicht weniger, durch Subventionsabbau.

(Argümanın gerekçelendirme kısmı bir olgu anlatımıyla sürdürülüyor.)

A2: Kann es denn ernsthaft richtig sein, das wir in Deutschland mehr Geld für Subventionen ausgeben als

zum Beispiel für Bildung, Wissenschaft, Forschung, ausbildende junge Generation. Und drittens durch

Entbürokratisierung. Wenn wir es nur schaffen würden. Und jetzt will das auch die Regierung und ich

begrüße das an der stelle. Wenn wir es nur schaffen würden, die beiden Steuerfinanzierten

Sozialleistungen also Arbeitslosenhilfe und Sozialhilfe zusammen zu legen. Was aus

Arbeitsmarktgründen sowieso sinnvoll währe, könnten wir nach offiziellen Zahlen Bürokratiekosten an

einem Volumen von ungefähr 5 Milliarden Euro einsparen. Und dieser Weg, muss endlich gegangen

werden.

(Argümanına devam ediyor.)

M: Hm, hm.

(Moderatör onayladığın gösteriyor ve devam etmesinin işaretini veriyor.)

UE:A1: Frau Illner, Frau Illner zum Subventionsabbau gehört auch die Subvention im Bezug auf die großen

Konzerne nicht?

(UE araya girerek bir argümana dikkat çekmek istiyor. Aslında bu GW’nin konuya dikkat çekmesi için ortaya atılmış bir

argümandır.)

ÖA: Also, warum kommen wir denn nicht voran, bei den Mindestbesteuerungen von Gewinnen, oder bei dem

Einschränken der Möglichkeit von vor -und rückträge von Verlustzuweisungen, die ja dazu führen, das

Page 337: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

326

die Körperschaften, also, die großen Kapitalgesellschaften jahrelang, überhaupt keine Steuern gezahlt

haben. Wir haben doch jahrelang

(Argümanını özetliyor.)

GW:A3: Frau Engelen-Kefer

(GW, UE’nin bu niyetini anlayarak ona cevap vermek istiyor)

UE:AÖ: Wir haben doch jahrelang,

(Argüman özetini sürdürüyor.)

GW:A3: lassen Sie uns doch auf folgendes verständigen

(Üçüncü argümanını sürdürmeye çalışıyor.)

UE:AÖ: auf Zig-Milliarden Euro am Steuereinnahmen.

(Özet argümanını bitiriyor.)

GW:A3: lassen Sie uns doch auf folgendes Verständigen. Das währe doch ein guter Anfang für Gespräche.

(Üçünçü argüman sürdürülüyor.)

UE: Ja.

(Evetleyerek GW’ye söz hakkı verdiğini gösteriyor.)

GW:A3: Wir stehen sehr in Oppositionen zueinander, verträten sehr unterschiedliche Auffassungen

(Üçünçü argüman sürdürülüyor.)

UE: Ja.

GW:A3: das soll so sein in der Demokratie. Aber lassen Sie uns doch lassen Sie uns

(Argüman karşı argüman olarak ortaya konuluyor. Kesiliyor.)

OS: ...einen Rücktritt verlangen.

(GW konuşurken kesiyor.)

GW:C: Das ist unfern nach meiner Meinung, aber darüber reden wir jetzt nicht.

(OS’ye cevap veriyor. Bu bir üst dile yönelik karşı argüman geleceğini belirten cevaptır.)

A3: Ich sage Ihnen, lassen Sie uns doch einmal einer Sache festhalten, es währe doch ein guter Anfang für

Gespräche, wenn keiner jetzt irgendwelche Hürden aufbaut, über die der andere nicht springen kann,

wenn wir diese gemeinsamen Gespräche jetzt nicht bekommen, gibt es denn Erfolg nicht, ich bin sehr

besorgt darüber, das dass alles wieder bis auf die Zeit nach der Bayrischen Landtagswahl vertagt wird,

dann haben wir Oktober, dann haben wir die Parlamentsitzungswochen, dann kommt der Bundesrat, und

dann klappt das nie zum 1.1. und das Land verträgt diesen Stillstand nicht mehr.

(Sonunda üçüncü argümanını ortaya atmaya başlıyor.)

M: Ja.

(Moderatör konuşmasını onaylıyor. Bu aynı zamanda söz hakkına devam etmesinin işaretidir.)

Page 338: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

327

GW:A3: Ich bin auch gegen diese Regierung, aber es hilft mir nichts, ich muss mich mit den arrangieren. Und zum

Wohle des Landes ist es jetzt fällig, das jetzt zusammengearbeitet wird.

(Üçüncü argümanını karşı argüman olarak sürdürüyor.)

M: Menschenkinder! Sie sagen doch.

(Moderatör söylenenler karşısında şaşkınlığını belirtiyor.)

UE:A1: Herr Westerwelle, Sie sagen

(UE konuya girerek GW’ye cevap vermeye çalışıyor.)

M: eine Rede an die Nation hier heute abend.

(Seyricilere yönelerek olayı izleyicilerin dikkatine yönelik bir kez daha tekrarlamak istiyor.)

UE:A1: lasst uns aufhören mit dieser billigen Polemik, und das ist zu mindest schon mal ein Wort, was ich sehr

Positiv finde, da beziehe ich auch die Gewerkschaften auch ein, und da was ich auch nicht was Ihre erste

Bemerkung hier auch sein sollte. Sondern, wenn es darum geht

(Argümanını ortaya atıyor.)

M: Sie erinnern, vorziehen der Steuerreform, wir müssen

(Moderatör keserek araya giriyor.)

UE: Wenn es darum geht, wir wollen

(Söz hakkını moderatöre bırakmak istemeyip argümanına devam ediyor.)

M: noch mal ganz kurz

(Moderatör de sözüne devam ediyor.)

UE:A1: gemeinsam die nötigen Entscheidungen auf den Weg bringen. Dann können wir sie Not ermutigen, wir

sind keine Partei, wir sind Gewerkschaft, aber wir haben zum Beispiel immer deutlich gemacht, dass wir

das Vorziehen der Steuerreform für wichtig erachten, dass was der Bundesregierung auch tut.

(Moderatöre söz vermeyerek argümanını karşı argüman olarak bitiriyor.)

M: Ja.

(UE’ye söz hakkı veriyor.)

UE:A1: Und jetzt, geht es eben dass die Blockade beendet wir.

(UE birinci argümanına devam ediyor.)

GW:A1: Sie haben am meisten gegen die zwanzig Zehner-Gelder gekämpft, Sie persönlich.

(GW, UE’ye cevap olarak argümanla karşılık veriyor.)

UE:A1: gerade, gerade dieser Blockade, bei der Frage, der Mindestbesteuerung für Unternehmen, der

Subventionen die ungerechtfertigt sind das dann

(UE birinci argümanını sürdürüyor.)

M: Frau Engelen machen wir gleich mit Herrn Scholz

(Moderatör UE’yi kesmeye çalışıyor.)

Page 339: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

328

UE:A1: Kapitalgesellschaften herangezogen werden, wenn da die Blockade aufhört. Gerade die Blockade, die

eben von den Oppositionsparteien kommt

(UE argümanını sürdürüyor. Konuşmaya devam ediyor.)

M: Ja.

(Moderatör UE’nin sözünü bitirmesi için ona yeniden söz hakkı veriyor.)

UE:A1: Dann würden wir ja ein ganzes Stück weiterkommen, dann währe ein Stück

(Birinci argümanını sürdürüyor.)

M:Sü: dass ist die Kritik sozusagen

(Moderatör konuya dikkat çeken üst dile yönelik bir girişimle UE’nin değindiği noktaya dikkat çekiyor.)

UE:A1: Finanzierung gesichert.

(Argümanını tamamlıyor.)

M:Sü:Sk: der Gewerkschaft, an dem alten Koalitionär SPD. Da kommen wir gleich noch zu. Ich würde Sie gerne

noch mal fragen Herr Westerwelle, dass was Sie Frau Engelen-Kefer im Grunde sagen, ist ja eigentlich

auch eine Rede an die Union. Also, an den potentiellen Koalitionspartner. Wie erschrocken sind Sie

(Üst dile yönelik soruyu tamamlıyor. Konuyu ve tartışmacıyı değiştiriyor. Konu odaklı bir kapalı soru soruyor.)

GW: Ja.

(Soruyu anladığının işaretini veriyor.)

M:Sk: gleich Herr Müller, wie erschrocken sind Sie über das Meinungsbild der Union in diesen Tagen Herr

Westerwelle?

(Kapalı sorusunu tamamlıyor.)

GW:C:A1: Also, ich muss schon feststellen dass das Bild der Union -ich will das mal diplomatisch formulieren- noch

im Werdens-Begriff ist.

(Cevabı birinci argüman olarak veriyor.)

M: Das war sehr Diplomatisch.

(GW’nin konuşma şekline yönelik yorum yapıyor.)

GW:A1: Und das kann man glaube ich so sagen, ohne dass man jemanden zu nahe tritt. Und ich gebe ganz offen

zu, dass ich mit der konstruktiven Einfassung, die ich ja von Frau Merkel gehört habe ja, mittlerweile, ah,

ist das ja auch öffentlich geworden. Sehr viel mehr anfangen kann als beispielsweise mit der Haltung von

Ministerpräsident Koch. Ich habe in Hessen Wahlkampf gemacht, und ich erinnere mich daran, wie er

selbst dazu gesagt hat: Steuersenkungen müssen sein. Und er hat auch gesagt, wie wir es gesagt haben,

wie es gegenfinanziert werden muss. Entschuldigen Sie bitte mal. Das war im Februar, wir leiden doch

nicht unter Amnesie. Das war im Februar und wenn es jetzt die Regierung macht. Ich bedauere eher, dass

er dies nicht ordentlich mutig genug macht, auch nicht deutlich genug und entschieden genug macht, ich

ärgere mich darüber, das die Regierung erst diesen Problemdruck brauchte, um ins Handeln zu kommen,

(Birinci argümanını sürdürüyor.)

Page 340: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

329

M: Gehen wir gleich, Herr Müller

(Moderatör tartışmacıyı değiştirip, ona söz hakkı vermeye hazırlanıyor.)

GW:A1: hätte Sie früher gehandelt, hätten wir Hunderttausende von Arbeitsplätzen mehrere.

(Birinci argümanını bitiriyor.)

M:Sk: Herr Müller, Sie müssen -da mal sofort- Sie müssen uns jetzt noch mal Helfen, wie um Himmels willen

möchte denn jetzt eigentlich die Union diese Steuerreform finanzieren? Sie sagen Ja, Herr Steuber sagt

zu einem drittel könnte es eine Neuverschuldung geben, es müsste Privatisierungen geben, und es müsste

den Abbau von Subventionen geben, was sagte der Ministerpräsident des Landes Saarland?

(Farklı bir tartışmacıya yöneliyor ve konunun detayına yönelik bir kapalı soru soruyor.)

PM:C:A1: Also, erstens

(Birinci argüman şeklinde cevabı vermeye başlıyor.)

M: Mal so, dann so.

(Kapalı sorusunu yorumuyla bitiriyor.)

PM:A1: So sagt man ja, erstens -äh- ich will mal etwas zu diesem Thema sagen Blockade, ich erinnere daran, wir

haben uns verständigt bei den Gesetzen Haards 1 und 2, sind wir im Vermittlungsausschluss zu einem

Konsens gekommen, haben wir gemeinsam beschlossen. Wir haben uns verständig beim

Steuervergünstigungsabbaugesetzt

(Argümanını sürdürüyor.)

UE: Na auf Einart, ne?

(PM’ye konuyla ilgili dikkat çekecek bir soru soruyor.)

PM:A1: sind denn Vermittlungsausschluss zu einem Ergebnis gekommen, haben wir gemeinsam beschlossen. Wir

haben im Moment Gespräche über die Gesundheitsreform nach dem was ich aus den Gesprächen höre,

ich weiß nicht Herr Scholz, ob Sie eine andere Information haben, ist das auf einem guten Weg. Es sieht

durchaus so aus, als ob man sich nähert, sage ich einmal,

(Argümanına devam ediyor.)

M:Sü: Das ist leider nicht die Beantwortung meiner Frage.

(Üst dile yönelik olarak sorusunun cevabı olmadığını belirtiyor.)

PM:A1: um das Ergebnis voranzunehmen. Und vor dem Hintergrund,

(Argümanına devam ediyor.)

M:Sk: Warum hat Peter Müller etwas gegen die Koalition

(Moderatör sorusunu yeniden soruyor.)

PM:A1: vor dem Hintergrund ist es einiger Massen

(Birinci argümanına devam ediyor.)

M:Sk: Andrea Merkel, der rot-grünen Regierung, und der Union?

(Moderatör PM’nin soruya yanıt vermesini istediğinden soruyu kapalı soru olarak yeniden sorarak bitiriyor.)

Page 341: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

330

PM:A1: unsinnig zu sagen es wird blockiert. Die Union blockiert nicht, sondern die Union bestimmt seine

Position danach, was sie diesem Land verdienlicht hält und was nicht. Und wenn sie glaubt, das wir

Ergebnisse haben, die dem Land helfen, stimmen wir auch zu, so wird es auch bei der Steuerreform sein.

(Moderatörü dikkate almadan konuşmasını bitiriyor.)

M: Würden Sie trotzdem sagen, das

(Moderatör soruya dikkat çekmek istiyor.)

PM:A2: Und jetzt lassen Sie mich über die Steuerreform bitte folgendes sagen, ich habe ja eben schon

einmalgesagt, wir kaufen die Katze nicht im Sack.

(Moderatörün sorusuna cevap ikinci argüman olarak geliyor.)

M: Danke.

(Moderatör, PM sorusuna cevap vermeye başladığı için ona teşekkür ediyor.)

PM:A2: Die Regierung muss ihre Gegenfinanzierungen vorlegen. Und ich glaube nicht, das man es über Schulden

machen kann. Ich will nun mal darauf hinweisen,

(İkinci argüman ortaya atılıyor.)

M:Sk: Steuer eindrittel, Neuverschuldung?

(Bir önceki sorduğu sorunun önem verdiği noktalarını yeniden hatırlatıyor.)

PM:N:A2 vierzehn von sechsen Länderhaushalten sind an der Grenze, der Verfassungsmäßigkeit, der

Bundesfinanzminister hat einen Haushalt vorgelegt, der formal Verfassungsgemäß ist, indem aber

Positionen drin sind,

(Argümanına paralel olarak gerçek rakamlar belirterek gerekçelendirme kısmını gerçekleştiriyor. Karşı argüman olarak devam

ediyor)

A2: Wachstumserwartung 2%, das glaubt kein Mensch.

(İkinci argümanını bitiriyor.)

GW:C: Das ist normal.

(PM’nin ikinci argümanına GW kendince yorum yapıyor.)

PM:A2: Einsparungen beim Zuschuss in die gesetzliche Rentenversicherung von 2 Milliarden, ohne zu sagen, wie

es gehen soll, das sind eine menge Luftbuchungen da ist dann schon die Entfernungspauschale, die

Abschaffung der Entfernungspauschale für die ersten 20 Km drin, wesentliche Änderungen bei der

Eigenheimzulage, und in dieser Situation müssen wir, bevor wir sagen können, wir können eine

Steuerreform mitverantworten, eine Antwort auf die Frage haben, was heißt das für die Verschuldung des

Landes, der Bund ist pleite, die Länder sind pleite, da können wir doch nicht einfach neue Schulden

machen, denn das müssen unsere Kinder bezahlen, und deshalb wiederhole ich es: Politik auf kosten

unserer Kinder

(İkinci argümanını sürdürüyor.)

M: Herr Müller kurz hier noch mal die Frage

(Moderatör bölerek soru yöneltmek istiyor.)

Page 342: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

331

PM:A2: die noch dazu keinen konjunkturellen Impulsvertrag

(İkinci argümanına devam ediyor.)

M: Ja.

(Moderatör sözüne devam etmesinin işaretini veriyor.)

PM:A2: machen wir nicht mit.

(Argümanını bitiriyor.)

M:Sa: Versteht der Herr Steuber das nicht was Sie sagen,

(Moderatör alternatif soru yöneltiyor. Kişiden konuya ilişkin alternatif yanıt vermesini istiyor.)

PM: Ja.

(Moderatörün sorusuna hazır olduğunu belirtiyor.)

M:Sk: oder warum plädiert er für die Neuverschuldung?

(Kapalı sorusunu tamamlıyor.)

PM:C:A3: Der ist genau auf der gleichen Position auch Edmund Steuber weckt die Position mit, die

Bundesregierung soll bitte ihren Vorschlag machen, und dann werden wir uns zu diesem Vorschlag

positionieren.

(Cevap olarak üçüncü argüman ortaya konuluyor.)

M: Eindrittel Neuverschuldung währe akzeptabel, es gibt auch ein Selbstfinanzierungseffekt

(Moderatör cevaba yönelik yorum yapıyor.)

PM:ÖA: Also

(Argümanını öztlemek istiyor.)

M: eines solchen Vorziehens.

(Moderatör yorumunu bitiriyor.)

PM:ÖA: Es gibt einen Selbstfinanzierungseffekt, allerdings mit zeitlicher Verzögerung, das haben wir ja nie

bestritten. Und deshalb sind wir auch bereit offen über zu reden, aber irgendwie haben wir doch eine klare

Rollenverteilung in Deutschland. Die Rollenverteilung heißt rot-grün hat eine Mehrheit und Regiert. Wir

sind in der Opposition, und deshalb muss die Regierung ihre Vorschläge machen, und dann positioniert

sich die Opposition. Und wenn das nicht mehr funktioniert, und die Regierung das nicht mehr kann; dann

reden wir nicht über vorgezogene Steuerreform, dann müssen wir über vorgezogene Neuwahl reden.

(Moderatörün yorumunu da dikkate alarak argümanını karşı argüman olarak özetliyor.)

M:Sk: Hm, Hm. Herr Scholz, wie viel Geld müssen sie dann eigentlich im schlimmsten Fall der Fälle in 2004

zur Verfügung stehen wenn, stellen wenn die Wachstumsprognosen nicht zutreffen, wenn der 2004

Auszeitcrash geht, wenn Sie diese vorzieh, vorgezogene Steuerreform bezahlen sollen, und ansonsten die

Sozialkassen weiter noch zu subventionieren haben?

(Başka bir tartışmacıya geçerek, kapalı soru yöneltiyor.)

Page 343: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

332

OS:C:A1: Ich glaube, dass die Frage insofern eine gute Berechtigung hat.

(Birinci argümanı cevap olarak ortaya atıyor.)

G: Weil es natürlich schon darum geht, dass wir endlich zu mehr Wachstum kommen in unserem Lande. Das

heißt, wir müssen bei den Entscheidungen, die wir zu treffen haben auch versuchen diese

Wachstumsdynamik zu Stande zu kriegen.

(Argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)

A1: Deshalb ist unsere Meinung, dass wir das in einem vernünftigen Dreischritt, den ich ihnen schon

geschildert habe, machen können. Und, ah, ich glaube auch, dass wir hinkommen werden, in den

Rahmen, den der Finanzminister geschildert hat.

(Argümanını sürdürüyor.)

N: Er hat ja vorgestellt wie er sich den Haushalt vorstellt, und es wird eine ganz andere Situation eintreten

als Herr Müller Sie sich hier eben Skizziert hat. Die Regierung wird wie sie es auch bei den anderen

Gesetzen gemacht hat, ein komplettes Gesetz vorlegen,

(Argümanını gerçekleşmiş bir olayın anlatımıyla destekliyor.)

M: Hm, hm.

(Moderatör argümanı onaylıyor.)

OS:A1: Und, ah, dann wird die Opposition ja sagen.

(Birinci argümanı sürdürüyor.)

M:Sü: Und Sie sagen auch, Herr Scholz, muss noch mal nachfragen,

(Moderatör konuyu derinleştirmek için anlaşılmaya yönelik üst dilsel soru soruyor.)

OS:C:A2: Genau so wie bei der Gesundheitsreform, wo sie jetzt mitmacht.

(Cevap ikinci argüman olarak netleşiyor.)

M:Sk: Muss noch mal nachfragen, Sie sagen jetzt auch, auch Maßtrich ist nicht mehr entscheidend, wir können

es uns leisten ein drittes Mal, über dieses Kriterium hinwegzugehen, mittlerweile wird Hans Eichel offen

von Franz Münteferingen in einem Zeitinterview kritisiert, Ihr hättet in den Koalitionsverhandlungen eine

fiskalpolitische Liste entschieden und nicht an strukturpolitische Liste bearbeitet, ah, das heißt entweder

gibt es Hans Eichel nicht mehr lange, oder es gibt den Haushalt nicht mehr lange. Beides?

(Moderatör konuyu açmak için kapalı soru şeklinde odak sorusu soruyor.)

OS:C:A3: Ich glaube wir sollten schon versuchen, dass wir die Kriterien, die der Maßtricht bittet, einzuhalten

suchen mit der Politik, die wir machen. Das ist ganz schwierig, in den Umständen unter den wir uns

befinden,

(Soruya yanıt üçüncü argüman olarak ortaya konuluyor.)

G: weil wir können natürlich nicht politisch für Bundestag beschließen, wie das Wachstum sein wird, wir

können nicht für Bundestagsbeschluss festlegen, wie sich die Konjunktur entwickelt soll, sondern wir

können Rahmenbedingungen in denen das sich verbessert, damit wir klar kommen, und genau das ist die

Entscheidung, die wir mit diesen Haushaltsvorschlägen gemacht haben.

(Üçüncü argüman gerekçelendiriliyor.)

Page 344: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

333

A3: Ich glaube es gibt einen zweiten Aspekt der sehr wichtig ist. Wir müssen versuchen, Reform zu Stande zu

bringen, die dazu führen, dass wir unsere Sicherungssysteme, sozialen Sicherungssysteme einhalten

können.

(Üçüncü argüman sürdürülüyor.)

M: Hm, hm

(Moderatör ikna olmuş gözüküyor ve devam etmesi gerektiğinin işaretini veriyor.)

OS:A3: Dass die funktioniert, trotz der konjunkturellen Situation in der wir da sind. Alles das ist mit dieser

Reformagenda verbunden, und deshalb glaube ich funktioniert das.

(Üçüncü argümanını ortaya atıyor.)

M: Herr Scholz

(Moderatör konuyu ve konukları değiştirmek istiyor.)

OS: Was die Frage mit dem, äh

(Bir şey daha söylemek istediğinin işaretini veriyor.)

M: Ja.

(Moderatör izin veriyor.)

OS:A4: mit dem Koalitionsvertrag betrifft da muss man ganz offen sein. Wir haben dort ein Gesamtkonzept

gemeinsam zu verantworten gehabt, dass nicht gut gewesen ist, und nicht gut funktioniert.

(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)

M: Hm, hm.

(Moderatör devam etmesi gerektiğinin işaretini veriyor.)

OS:A4: Und deshalb korrigieren wir das ja auch mit den Entscheidungen, die sich etwa um die Agenda 2010

verbinden. Das ist nicht eine Kritik, die man bei einem einzelnen abladen kann, da muss jeder, der dabei

gewesen ist, sich selber die Verantwortungen mit anziehen.

(Dördüncü argüman şimdiye kadar söylenmek istenen argümanların hepsini kapsamaktadır.)

M:Sü: Franz Münteferingen

(Üst dile yönelik anlaşılma sorusudur.)

OS:C: Und es gilt für mich genau so, wie für Hans Eichel oder Franz Münteferingen und viele anderen.

(Üst dile yönelik soruya cevap veriyor.)

M:Sk: Franz Münteferingen wird in diesem Interview gefragt wie viel Scharm er empfindet, ob des Zustandes

dieses Landes momentan. Haben Sie sich diese Frage auch schon mal gestellt?

(Konuyu odaklamaya yönelik soru soruyor.)

OS:C:A5: Ich glaube, dass wir seit 20 Jahren eine wachsende Arbeitslosigkeit haben und das wir uns klar machen

müssen

(Cevap beşinci argüman şeklinde geliyor.)

Page 345: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

334

M:Sü: Das glauben Sie nicht nur, das ist so

(Üst dile yönelik düzeltme yapıyor.)

OS:C:A5: Ja das ist so, und es ist Notwendig, dass wir die wichtigen und erforderlichen Strukturreformen auf den

Weg bringen. Das haben wir in der letzten... Periode... Bereich der Rentenversicherung angefangen das

machen wir mit der Agenda 2010 jetzt weiter. Und wir brauchen einen Ruck bei der alle mitmachen, und

deshalb glaube ich das ist richtig, wenn wir versuchen hier eine Kooperation zustande zu kriegen.

Zwischen der Regierung und dem Bundestag und dem Bundestag. Und ich bin auch sicher, dass das

klappen wird, weil die Menschen es nicht gefallen lassen werden, wenn jemand nicht mitmacht.

(Üst dile yönelik cevap şimdiye kadar söylenen argümanların bir toplamı şeklinde yeniden ortaya konuluyor.)

M: Frau Engelen-Kefer

(Moderatör tartışmacıyı ve konuyu değiştirmek istiyor.)

PM:A1: Aber mitmachen nur weil die auch

(Moderatörün sözü kesiliyor ve PM, OS’ye karşı argümanı, şart koşuyor.)

M: sie wollen

(Moderatör UE’ye yönelerek sorusunu sormaya calışıyor. Bu aynı zamanda PM’ye stratejik olarak söz hakkı vermediğinin

göstergesidir.)

PM:A1: sinnvoll sind.

(Moderatör PM’ye söz hakkı vermese de PM argümanını bitiriyor.)

UE:C:A1: Also, wir wollen, wir wollen

(UE söz hakkını kullanarak argüman bir şeklinde cevap vermeye başlıyor.)

PM:A1: Nicht mitmachen um des Mitmachens willen.

(Fakat PM hala argümanını söyleyebilmek için konuşuyor.)

M:Sk: Sekunde. Sie, sie wollen gegen Agenda 210 eigentlich noch auf die Strasse gehen, oder nicht mehr?

(Moderatör PM’ye bir dakika diyerek uyarıyor. UE’ye kapalı soru sorarak UE’ye söz hakkı verdiğine dair işarette bulunuyor ve

UE’nin yanıtlamasını istiyor.)

UE:C:A1: Wir wollen mitgestallten. Das ist der,

(Cevap birinci argüman şeklinde net bir cevap olarak geliyor.)

M: Menschenkinder!

(Moderatör bu yanıtı beklemediğini hayret sözleriyle gösteriyor.)

UE:A1: das ist der erklärte Wille der,

(Argümanını sürdürmeye devam ediyor.)

M: Aber, Holla!

(Moderatör hayretine devam ediyor. Not: Moderatörün kullandığı hayret ifadesi aynı zamanda stratejik olarak izleyenlerin ve

diğer tartışmacıların bu noktaya dikkat çekmeleri için yapılmış söz eylem olarak değerlendirilebilir.)

Page 346: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

335

UE:A1: der Gewerkschaften.

(Argümanını bitiriyor.)

M: Hm, hm.

(Devam etmesinin işaretini veriyor.)

UE:A1: Und, ah, in welcher Form wir das tun, das ist eine ganz andere Frage.

(Argümanına devam ediyor.)

M: Ja.

(Bu noktada konuşmasına devam etmesini istiyor.)

UE:A2: Aber, wir haben jetzt,

(İkinci argümanına karşı argüman olarak başlıyor ve moderatör tarafından kesiliyor.)

M:St: Der heiße Herbst war angekündigt, wird es den geben

(Telkin sorusu sorarak cevabı yönlendirmek istiyor.)

UE:C:A2: wir haben jetzt, wir haben jetzt die Gespräche mit der Bundesregierung erneut aufgenommen, wir sind

sehr froh, dass wir uns ja schon teilweise haben durchsetzen können.

(İkinci argümanını cevap şeklinde sunmaya çalışıyor.)

ÖA: Also, das Vorziehen der Steuerreform sehe ich als eine ganz wichtige Strategie an, die wir mit angestoßen

haben.

(Argümanını özetliyor.)

M:Sü: Das haben sie immer schon gefordert?

(Konuyu netleştirmek ve doğru anlaşılmak amacıyla üst dile yönelik soru soruyor.)

UE:C:A3: Das haben wir immer schon gefordert. Das zweite ist, das zweite ist

(Cevap veriyor.)

Publikum: Ha, ha, ha.

(İzleyenler inanmadığına dair gülüyorlar.)

UE:A3: Natürlich haben wir schon lange, schon lange deutlich gemacht, dass wir es dringend brauchen aus

konjunkturpolitischen Gründen. Das zweite ist, wir haben deutlich gemacht, wir brauchen ein Zuschuss

zur Bundesanstalt für Arbeit. Auch das ist ein Stückchen mitzuhelfen, dass die Arbeitsmarkpolitik

weiterhin vernünftig

(İzleyenlerin bu manalı inanmadıklarına yönelik gülmeleri karşısında UE argümanını detaylı bir biçimde yeniden ortaya atıyor.)

M:Sb: Den muss ja Hans Eichel ja nun zur Verfügung stellen.

(Konuyu yönlendirmeye yönelik girişimde bulunuyor. Bu boş sorudur, bir belli bir niyet yoktur.)

UE:A3: vernünftig, betrieben werden kann. Drittens, wir beteiligen uns am Umbau der Arbeitsämter, um

effizienter die Vermittlungsprozesse zu leisten, und die Dauer der Arbeitslosigkeit zu verringern.

(Üçüncü argümanı sürdürüyor.)

Page 347: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

336

M: Frau Engelen-Kefer Sie

(Soru sormaya niyetleniyor.)

UE:A3: Was die Arbeitslosigkeit zurückführen kann, und wir beteiligen uns konstruktiv in Reformen der sozialen

Sicherungssysteme, und wir haben auch Vorstellungen, wie man das machen kann.

(Argümanını sürdürmeye devam ediyor.)

M: Ja.

(Sözü UE’ye devam etmesi için verdiğinin işaretini veriyor.)

UE:A3: Da gibt es natürlich Auseinandersetzungen, wir wissen das dies zum Teil

(Argümanını sürdürüyor.)

M:Sb: Teilweise haben wir hier auch schon diskutiert.

(Boş soru olarak sadece girişimde bulunuyor.Stratejik olarak bu konuya tekrar girmesini istemediğinin işaretini de veriyor.)

UE:A3: Einschnitte bedeuten wird, aber wir wollen die Solidaritätsbasis verbreitern,

(Üçüncü argümanına karşı argüman olarak devam ediyor.)

M: Ha.

(UE’nin o noktayı tartışmasını istediğinin işaretini veriyor.)

UE:A3: und inzwischen haben wir in mehreren Parteien,

(Konuşmasını sürdürüyor.)

M: Ja.

(Moderatör devam etmesini istiyor.)

UE:A3: Auch bei Horst Seehofer, auch bei der SPD, auch bei den Grünen eine Menge an Unterstützung.

(Argümanına devam ediyor.)

ÖA: Also, ich glaube dass wir eine Reihe,

(Argümanını özetlemek istiyor, moderatör kesiyor.)

M: Seehofer als eigene Partei. Menschenkinder!

(Hayret ünlemi kullanıyor.)

UE:ÖA: eine Reihe Ansatzpunkte haben auf den wir weiter fortfahren können.

(Argüman özetini sürdürüyor.)

M:Sk: Frau Engelen-Kefer helfen Sie mir noch mal bei Beantwortung meiner Frage. Wie wird die DGB, wie

werden die Gewerkschaften sich im September des Jahres 2003 aufstellen? Gegen die Agenda 2010 oder

werden Sie, sie unterstützen?

(Moderatör kapalı soru sorarak belli bir konuyu net olarak yanıtlamasını istiyor.)

UE:C:A4: Die Agenda 2010 ist schon längst Geschichte, wir haben mit ganz anderen Dingen schon zu tun. Wir

haben mit Gesetzgebung zu tun, da bringen wir uns ein, wir haben jetzt mit konjunktureller Politik zu tun,

Page 348: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

337

um die Anregung zu schaffen, wir haben mit den Reformen der Finanzierung der sozialen

Sicherungssysteme zu tun, und hier werden wir uns konstruktiv einbringen.

(Sorunun aynıtı dördüncü argüman olarak geliyor.)

M:Sk: Was macht die PDS Herr Bisky?

(Kapalı soruyu başka bir tartışmacıya yöneltiyor.)

LB:C: A1: Also, ganz eindeutig

(Cevap birinci argüman şeklinde geliyor.)

M:Sü: Stellen Sie sich an den Straßenrand und warten auf die Gewerkschaften?

(Bir önceki soruyu açmak amacıyla üst dile yönelik yeniden soruyor.)

LB:C:A1: Nein, ganz eindeutig, Agenda 2010 teilen wir nicht, wir werden das tun, was dafür nötig, dagegen nötig

ist. Auch ein Wiederstand

(Sorunun aynıtı birinci argümanın devamı şeklindedir.)

M:Sü: Dann sind Sie ein Bremser und Blockierer?

(Üst dile ilişkin bir soru daha soruyor.)

LB:C:A1: Nein, nein das, das können sie ja allen anhängen. Aber dann bin ich lieber ein Block, Blockierer, als

einer, der diese scharmlose Umverteilung mit unterstützt. Da werden wir Wiederstand leisten, das ist klar,

ich sage aber zweitens, was getan werden muss, das ist, wenn die, das Vorziehen der Steuerreform

kommt, braucht es eine Kompensation für die Länder und Kommunen. Wer sich hier etwas umtut, der

weißt, dass es unerträglich wird, wenn die Länder und Kommunen keine Kompensation kriegen. Berlin

wird dann, soll in der Stadt, daraus halt pleite, 340milionen Euro weniger haben, das sind die

Finanzeinfälle drei Opernhäuser und einer Universität, das ist unvorstellbar, wenn es dort keine

Kompensation gibt. Und die kleinen Kommunen sind ebenfalls in größter Finanznot.

(Cevap olarak birinci argümanını netleştiriyor. Karşı argüman olarak devam ediyor.)

M: Ja.

(Konuşmaya devam etmesini istiyor.)

LB:A1: Und drittens unterstütze ich, das darf mal sein, Herr Westerwelle mit dem Vorschlag, man sollte man

solle diese Dinge vielleicht einmal versuchen zu diskutieren. Wir sind

(Argümanını sürdürüyor.)

M:Sü: Das ist jetzt alles ein bisschen viel für meinen Kopf.

(Konuyu netleştirmek istediğinin işaretini veriyor. Üst dile, anlaşılmaya yöneliktir.)

LB: Ja.

(Ne söylemek istediğini netleştirmesini istiyor moderatörden.)

M:Sk: Also, einerseits gegen alles andererseits diskutieren?

(Kapalı soru şeklinde soruyu net olarak ortaya atıyor.)

Page 349: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

338

LB:C:A1: Nein, nein, dass muss nicht, das ist zu einfach. Ich bin kein schwarz-weiß Denker, sondern ich kann

sagen, unsere Position ist die, aber ich unterstütze auch eine Art Sozialkonvent, wo Gewerkschaften,

Parteien, Kirchen und andere versuchen, eine grundlegende Reform des Sozialstaates, die von Dauer ist,

zu diskutieren.

(Cevap birinci argüman olarak yeniden soruya bağlı olarak netleştiriliyor. Karşı argüman olarak devam ediyor)

M: Hm, hm.

(Konuşmaya devam etmesini istiyor.)

LB:A1: Und das muss ja nun statthaft sein, und sofern unterstütze ich den Vorschlag, den er gemacht hat.

(Argümanını sürdürüyor.)

M:Sk: Herr Westerwelle, was hören Sie aus den Ländern von ihren FDP Ministern. Sind die nicht, der gleichen

Auffassung wie Herr Müller, und sagen eigentlich, können wir überhaupt nicht mehr finanzieren, und

haben unsere Haushalte schon auf Verfassungsnaht genäht. Und im Grunde können die, die Linie der

FDP, die da im Bund vertreten wird, eigentlich im Inland gar nicht mehr mit realisieren?

(Moderatör başka bir tartışmacıya kapalı soru yöneltiyor.)

GW:C:A1: Nein wir haben bei uns, nun haben wir da, auch ein geschlossenes Konzept ja schließlich vorgelegt. Wir

haben bei uns im Bundesvorstand ja genau über diese Verhandlungslinie, wie ich sie jetzt hier vertreten

habe, hier in dieser Sendung, abgestimmt. Das ist dann eine einstimmige Entscheidung gewesen in

unserem Parteivorstand. Es ist doch richtig, dass die Länder spitz auf Knopf sind mit ihren Haushalten.

Aber es ist auch richtig, dass die Haushalte erst dann wieder Gesund werden, auch der Länder, wenn wir

ein Wirtschaftsaufschwung bekommen, und den Wirtschaftsaufschwung gibt es nur durch eine echte

Steuersenkungspolitik, durch die Strukturreformen, und wir werden unser gewachsenes Gewicht in den

Ländern,

(Cevap argüman olarak ortaya konuyor. Karşı argüman ortaya konuluyor.)

M: Aber Sie haben ja.

(Soru sormak istiyor fakat kesiliyor.)

GW:A1: wir haben ja bei den Landtagswahlen zugelegt, so einsetzen, dass es keine Blockade geben kann.

(Argümanını sürdürüyor.)

M:Sk: Sie können ja die Union aber nur schwer zum Jagen tragen. Sie können dann maximal dafür sorgen, dass

das Land, so zu sagen, gar nicht zählt.

(Moderatör kendi düşüncesini ortaya atıyor gibi gözükerek aslında kapalı soru soruyor. Bu konuda tartışmacının düşüncesini

istiyor. Konu odaklayıcı sorudur.)

GW:N: Aber nehmen Sie doch bitte mal beispielsweise jetzt in Baden-Württemberg.

(Kapalı soru üzerine karşı argümanını örnek anlatıyla gerekçelendirmek istiyor.)

M:N: In Baden-Württemberg hat der Ministerpräsident Teufel, am Anfang sehe ich sehr skeptisch geäußert,

Sein Stellvertreter, Döring.

(Örnek anlatıyı moderatör kendi üstleniyor. Stratejik olarak moderatör bu örnek olay hakkında bilgisi olduğunu göstermek

istemektedir.)

Page 350: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

339

GW:N: unser Parteifreund der Walter Döring Wirtschaftsminister hat gesagt, wir müssen diesen Weg mitgehen,

im mittlerweile sehen Sie dass im Baden-Württemberg gerade vom Ministerpräsident Teufel,

(Örnek anlatıyı sürdürüyor.)

A1: wie ich finde richtiger Weise eine sehr konstruktive Haltung eingenommen. Wir haben im Bundesrat

(Argümanını sürdürüyor.)

M:Sü: Dann ist das meine letzte Frage

(Daha bu tartışmacıya soru sormayacağını belirtiyor.)

GW:A1: 23 Stimmen, die von der FDP mitbeeinflusst werden, von noch 69 daraus lässt sich was machen.

(Argümanını bitiriyor.)

M:So: Was sieht Herr Teufel anders als Herr Müller, Herr Müller?

(Farklı bir tartışmacıya açık bir soru yöneltiyor.)

PM:C:A1: Also, ich glaube, dass wir zunächst einmal völlig daran übereinstimmen, dass allein, das Vorziehen der

Steuerreform, unsere Wachstumsprobleme nicht löst. Das ist ein Mosaikstein, die Hoffnung das dieser

Mosaikstein ein größer ist, die ist unterschiedlich stark ausgeprägt bei Abel Teufel und mir. Aber

mindestens ebenso wichtig, mindesterstens, und nach Meinungen dafür halten viel wichtiger sind, die

Entfesselung der Kräfte des Arbeitsmarktes. Wir müssen Veränderungen beim Kündigungsschutz

machen, wir brauchen betriebliche Bündnisse für Arbeit. Im Betrieb muss entschieden werden können,

(Cevap özet argüman şeklinde ortaya konuluyor. Karşı argüman olarak devam ediyor.)

M:Sk: Aber Morgen wollen Sie erst mal die Handwerksordnung kippen.

(Konuya odaklı bir kapalı soru geliyor.)

PM:A1: Und Unternehmen,

(Birinci argümanını bitiriyor.)

M: Ja.

(Kapalı soruya yanıt vermesini beklediğini belirtiyor.)

PM:C:A2: Wir brauchen gesunde unserer sozialen Sicherungssysteme, und dann ist es sicherlich die Frage, ob die

Wachstumskräfte, die sich entwickeln, auch die Möglichkeit eröffnen, die Haushalte zusammenzuhalten,

wir können uns ja auch nicht leisten, dass der Staat pleite geht und trotzdem die Steuern zu senken. Wir

brauchen Wachstum das ist klar, aber Wachstum werden wir alleine durch Vorziehen der Steuerreform

nicht erreichen, sondern wir brauchen eine breite Strukturreform und da wird die Union mitmachen,

genau so wie es in der Vergangenheit gemacht hat.

(Cevap ikinci argüman olarak gelir, karşı argüman olarak da ‘aber’ ile sürdürülüyor.)

M:Sr: Warum sieht es Herr Teufel trotzdem anders als Sie?

(Retorik soru alt konuya dikkat çekiyor. Üst dile değil, burada retorik soru ile argümanı yani konuyu ön plana çıkartıyor.)

PM:C:A3: Abel Teufel sagt, genau wie ich. Ich will das Konzept wissen, wie die Steuerreform zu finanzieren ist, das

Vorziehen der Steuerreform zu finanzieren ist.

(Üçüncü argüman olarak soruyu yanıtlıyor.)

Page 351: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

340

M:Sü: Abel Teufel sagt, wenn wir weiter schreiten, schaden wir uns.

(Konuyu anlamak için üst dile yönelik soru soruyor.)

PM:C:A3: Und ich bin in einigermaßen sicher, ich glaube ich habe sie auch so Zitiert gelesen, Herr Westerwelle,

wenn das Finanzierungskonzept heißt 100% neue Schulden. Dann finden auch Sie nicht den richtigen

Weg, und es ist auch nicht der richtige Weg, weil es die Lasten von heute auf die Zukunft überträgt, und

das kann keiner Wollen.

(Cevap üçüncü argüman şeklinde devam ediyor.)

M:So: Herr Scholz, warum bleiben Sie nicht lieber hier und fliegen nicht nach Frankreich? Jetzt einfach mal so.

(Başka bir tartışmacıya açık bir soru soruyor.)

OS:C:A1: Wir haben unsere Hausaufgaben gemacht, die Gesetze,

(Cevap argüman şeklinde ortaya konuluyor.)

M:Sü: Habt ihr?

(Üst dile yönelik bir sorudur. Emin misiniz? anlamını taşıdığından aynı zamanda bir eleştiri sorusudur.)

OS:C:A1: die Gesetze sind vorbereitet, es wird Stück für Stück den Bundestag und den Bundesrat erreichen. Und

ich will ihnen noch was,

(Cevap birinci argümanın sürdürülmesi şeklinde devam etmektedir.)

PM:Sk:A1: Was steht denn in dem Gesetz drin zur Finanzierung der vorgezogenen Steuerreform?

(Kapalı soru şeklinde bir tartışmacıdan karşı argüman gelmektedir.)

OS:C:A2: Ich will Ihnen noch was hinweg sagen, es wird so sein, es wird so sein egal wie es hier geredet wird, das

am Ende alle mitmachen. Ich glaube es wird sich hier im Zuge des ganzen Modernisierungsprozesses im,

zu all der Reformen, die wir jetzt auf dem Weg bringen keiner entziehen können, egal

(Tartışmacıya cevap ikinci argüman olarak ortaya atılmaktadır.)

M: Das Gesetz wollen Sie im September auf den Weg legen, und ansonsten sind sie ein Weiser sehr

(Tartışmacılar arasındaki gerginliği yumşatmaya yönelik konuşmadır.)

PM:A1: Kann Ihnen, kann Ihnen eines versichern, eine Position, die heißt alle werden mitmachen, egal wie groß

der Blödsinn ist, ist eine Position die nicht sonderlich realistisch ist.

(OS’nin cevabına karşı argümanını sürdürmektedir.)

OS:A2: Das, Herr Müller. Das, Herr Müller, können Sie zwar so formulieren, aber ich sage auch Sie werden

wahrscheinlich auch im Bundesrat zustimmen.

(PM’nin karşı argümanına karşı ikinci argümanını sürdürür.)

PM:A1: Komm lassen Sie uns was auf den Tisch legen, schauen wir

(Argümanını sürdürüyor.)

C) Sonuç:

(Sonuç olarak moderatör tartışmaya bir son vermektedir.)

Page 352: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

341

M: Ich hoffe er betätigt sich auch am Ende dieser Sendung noch mal als Weise Theresa, der hat dann aber...

doch sind Sie ja mit einem Holdenaugenlicht ausgestattet. Wir werden sehen, wir werden auch das

weiterverfolgen und sicherlich in der nächsten Woche auch weiter diskutieren.

Teşekkür: Vielen Dank der Aufmerksamkeit, vielen Dank der Runde hier. Ich darf Ihnen viele Freude bei der,

hoffentlich gewonnenen Einsichten wünschen.

Kapanış: Und demnächst auch sofort bei einem Krimi, der jetzt folgt und der heißt, ein Fleisch und Blut. Glaube

ich wenigstens meine Gedächtnisleistungen sind auch nicht mehr so richtig präzise aber, wahrscheinlich

auch nicht weiter dramatisch. Bleiben Sie einfach dem ZDF gebogen, wir sehen uns nächsten Donnerstag

wieder. Hoffentlich. Schau.

Page 353: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

342

EK 3: CD 1 ve CD 2 ÖRNEK-FİLM

Page 354: ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

343

ÖZGEÇMİŞ Kişisel bilgiler

Adı Soyadı : Olcay (Kılıçarslan) Erçöçen

Doğum yeri ve yılı : İstanbul, Aralık 1969

Medeni Durumu : Evli

Yabancı Diller : Almanca, İngilizce

Görev Yeri, unvanı : Cumhuriyet Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,

Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü, Araştırma Görevlisi

(Kasım 1995)

Öğrenim ve Akademik Durum (İlk, Orta, Üniversite, Fakülte, Bölüm,

Başlangıç-Bitiş Yılı)

İlk öğrenim : Almanya,

Theodorshule, Paderborn (1974-1975)

Elisabeth- Grundschule, Paderborn; (1975-1977)

Kasselertor, Paderborn (1977-1980)

Karlschule, Paderborn (1980-1981)

Busdorf, Paderborn (1981-1985)

Orta öğrenim : İstanbul- Mecidiyeköy Lisesi (1988)

Lisans : İstanbul Üni. Edebiyat Fak. Alman Dili ve Edebiyatı Böl. (1993)

Yüksek Lisans : Hacettepe Üniversitesi Sosyal. Bilimler Enst. Alman Dili ve

Ed. Böl. (1999)

Tez adı: “Problematisierung der Moderne aus der Perspektive von

Jürgen Habermas Werk, ‘Theorie Des Kommunikativen Handelns’:

Ein Beitrag zur Soziolinguistik”

Doktora : İstanbul Üni. Sosyal Bilimler Enst. Batı Dilleri ve Edebiyatları,

Alman Dili ve Ed. Böl. (2005)

Tez adı: “Tartışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından

Uzmanların Katıldığı Türkçe ve Almanca Talkshow Programları”