ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından
Transcript of ışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından
T.C.
İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Batı Dilleri ve Edebiyatları
Alman Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı
Doktora Tezi
Tartışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından
Uzmanların Katıldığı Türkçe Ve Almanca Talkshow
Programları
Olcay ERÇÖÇEN
2502000117
Tez Danışmanı
Prof. Dr. A. Turgay KURULTAY
İstanbul 2005
T.C.
İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Batı Dilleri ve Edebiyatları
Alman Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı
Doktora Tezi
Tartışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından
Uzmanların Katıldığı Türkçe Ve Almanca Talkshow
Programları
Olcay ERÇÖÇEN
2502000117
Tez Danışmanı
Prof. Dr. A. Turgay KURULTAY
İstanbul 2005
iii
ÖZ
Söylem çözümlemesine yönelik olan bu çalışmada, Türkçe ve Almanca uzmanların
tartıştığı talkshow program örnekleri kullanılarak argüman ve argümanların
gerekçelendirme kısımları karşılaştırmalı olarak işleyiş ve kültürel açıdan
incelenmiştir. Bu amaçla uygulamalı söylem analizi yöntemleri ve argüman
kuramından yararlanılmıştır. Uygulamalı söylem analizi yöntemleri ve argüman
kuramı birleştirilerek amaca uygun makro ve mikro inceleme kriterleri belirlenmiş
olup, uygulama bu kriterlere bağlı olarak gerçekleştirilmiştir. Sonuçta uzman
tartışmalarındaki kültürel söylem yapıları karşılaştırmalı olarak ortaya konulmuş ve
tanımlanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Konuşma akışı, soru-cevap akışı, anlam ayırt edici işaretler,
argüman, argümanların gerekçelendirme kısımları, tartışma kültürü.
ABSTRACT
In this study, which is related to discourse analysis, the argument and justification
parts of the arguments by using examples of Turkish and German talkshow
programmes being discussed by the experts of the topics have been comparatively
examined for functional and cultural point of view. For this purpose, applied
discourse-analysis methods and argument theory have been utilized. By combining
the methods of applied discourse-analysis with argument theory, macro- and
microanalysis criteria have been defined and the application has been accomplished
based on these criteria. Finally, cultural discourse structures in the discussions of the
experts have been comparatively determined and defined.
Key Words: Speech sequence, Question-answer sequence, sense arrangement signs,
argument, justification part of argument, discussion culture.
iv
ÖNSÖZ
Toplumsal yaşamın temelini oluşturan kültür, dil ve iletişim olgusuyla iç içedir. Nasıl
dil kullandığımızı, nasıl tartıştığımızı, iletişimde neyi hedeflediğimizi, eylemlerimizi
belirlerken, aynı zamanda bizim kullandığımız dili ve tartışma yöntemimizi
belirleyen bir ilişki örgüsü de mevcuttur. Toplumsal ilişkilerimizde sorunları ele
alışımız, farklı görüşlere ne kadar açık olduğumuzla, önyargılarımızın ne kadar esiri
olduğumuzla, dile nasıl yaklaştığımızla ve birbirimizle nasıl tartıştığımızla ilgilidir.
İçinde bulunduğumuz günlerde de sorunları ele alırken konuşmanın, bazen konuyu
aydınlığa kavuşturmak yerine, kafaları daha da karıştırabildiğine ve birbirini anlamak
ve sorun çözmekten öte gerginliği artırıcı bir etki yapabildiğine tanık oluyoruz. Bir
dönem ‘Yargıtay Başkanlığı’ yapan Sami Selçuk 1993’te yayınladığı ‘Önce Dil’
kitabında bu durumu kastederek ‘tartışma kirlenmesinden’ söz etmiştir.
Sorunlarını konuşarak, tartışarak çözen bir toplum olma yolunda nasıl davranıyoruz?
Batılı toplumların demokrasi ve aydınlanma geleneğini örnek aldığımızı hep
söylüyoruz; ama acaba sorunumuzu aklın kılavuzluğunda dile yansıtırken, kendimizi
nasıl ifade ediyoruz? Bu noktada kültürümüzün üzerimizdeki etkileri nelerdir?
Sorunlara nesnel bilgiyle yaklaşarak ve çeşitli yönlerini düşünerek nasıl tartışıyoruz?
Evrensel bir bilgi alanının temsilcileri olarak görülen uzmanların tartışmalarında bu
sorunları ele aldık, özellikle de talkshow gibi toplum önünde yapıldığında konuşma
ve tartışmaları bu açıdan çözümlemek istedik.
Akılcı bir toplumda iletişimsel eylemin önemine işaret eden çağdaş Alman filozof
Jürgen Habermas evrensel pragmatik düşüncesiyle, sosyal yaşantımızdaki iletişimsel
etkileşmenin temeline inmeyi amaçlar. Yüksek lisans tezimde çalıştığım modernite
konusuna bağlı olarak Habermas’ın ‘İletişimsel Eylem’ kitabında yer alan kuramı,
içinde yaşadığımız tartışma kültürü sorunlarını daha farklı bir gözle görmeme, yeni
sorular sormama yol açtı. Özellikle sonradan modernleşmiş veya Batı dışında
modernleşmiş toplumların tartışma kültürlerinin nitelikleriyle daha etraflıca
ilgilenmeye karar vermemi de bu sorular sağladı. Tez çalışmam sırasında dil-kültür
v
bağlantısı bakımından gidip görme şansı bulduğum Japonya’da, Türk ve Japon dil-
kültürünü de iki doğu kültürü özellikleri açısından karşılaştırmalı incelemeyi
isterdim. Özellikle Tokyo’daki Sofia Üniversitesi’nin- ‘Alman Dili ve Kültürü’
bölümünde, Sayın TAKAHASHİ’nin derslerini izleyip ses kayıtları yapma imkanını
bulmam, Japon diliyle düşünen halkın Almanca kullanımının kültürel boyutuna
yönelik inceleme isteğimin artmasını sağlamıştır. Böyle bir çalışmanın Türkiye’yi
sadece ‘Batılı’ kültürü ile karşılaştırmayı değil de ‘Doğu’ kültürü ile de
karşılaştırmayı sağlayabilirdi. Ne var ki bunun için Japonca bilmem, veya Japonca
bilen birileriyle paralel bir çalışma yapmam gerekiyordu. Bu altyapı eksikliğinden
dolayı çalışmamı Almanca-Türkçe ortamına yöneltmekle yetindim. Bu çalışmaya,
Japonya’daki gözlemlerim ve araştırmalarımın yanı sıra Almanya’daki kütüphane
çalışmalarımın da büyük katkısı olmuştur. Başlangıçta “iletişim stratejileri ve kültür”
olarak geniş kapsamlı tuttuğumuz tez konusu çalışma süreci içinde somutlaşarak
şekillenmiştir.
Günümüzde dilbilim çalışmaları içinde spontane konuşma ortamlarının incelenmesi,
teknik ifadesiyle “uygulamalı söylem analizi” çalışmaları giderek önemli bir yer
tutmaktadır. Konuşmaları ampirik bir yaklaşımla gerçek ortamları içinde ve tüm
unsurlarıyla, sosyal bir davranış bütünü içinde ele alan bu çalışmalar yukarıda
sözünü ettiğim sorulara ışık tutma konusunda da önemli bir çıkış noktası olarak
kabul edilir. Medyadaki sözlü iletişimin incelenmesinde bu sorunun geniş toplumsal
etkilerini gözlemleme olanağı verir.
Söylem analizine veya söylem çözümlemesine dönük bir çalışma olan bu çalışmada
teorik arka plan Dortmund Üniversitesi’nden Gisela Brünner ve arkadaşlarının
çalışmalarına bağlı kalınarak oluşturulmuştur. ‘Uygulamalı Söylem Analizi’
çalışması olarak bilinmesi gereken bu çalışmamızın aynı isim altında ve uygulama
yöntemi açısından Türkiye’de benzerleri fazla öne çıkmamış olsa da, yakın
çalışmaların varlığından bahsetmek gerekir. Türkiye’deki çalışmalara bu çalışmanın
Giriş Bölümü’nde yer verilmiş olsa da, burada çalışmamızın Türkiye’deki çalışmalar
arasındaki konumunu belirtmek açısından, değinmekte yarar görmekteyiz.
vi
Ülkemizde dilbilim çalışmaları geniş bir yer tutmakla birlikte söylem çalışmaları
uzun süreden beri, metindilbilim çalışmaları adı altında da çok yönlü
yürütülmektedir. Özellikle de yazılı metinlerin çözümlenmesi konusunda geniş
araştırmalar yapılmaktadır. Söylem çözümlenmesi ve metindilbilim çalışmaları her
ne kadar iç içe geçmiş çalışmalar gibi gözükse de bazı araştırmacılarımız tarafından
farklılıkları da ortaya konulmuştur. Türkiye’deki Metindilbilim çalışmalarında ise
saygıdeğer Hocam, Sayın Şeyda Ozil’i bu noktada anmak istiyorum. Ayrıca
çalışmaları ile değerli katkılarda bulunun Hocam Sayın Canan Şenöz Ayata’yı da
anmadan edemeyeceğim. Canan Şenöz Ayata ‘Metindilbilim ve Türkçe’ başlıklı
kitabında kapsamlı bir şekilde metindilbilim ve söylem çözümlenmesi konusunu ele
almıştır. ‘Söylem’ ve ‘metindilbilimin’ Türkiye ayağını incelemiştir. Kitabında
‘Söylem’ konusunda Türkiye’de yapılan çalışmaların özellikle 1980’lerde başlayıp
1990’lı yıllarda hız kazandığı belirtilmektedir. Önceleri söylem kavramının içeriğine
yönelik çalışmalar yer alsa da, zamanla bu çalışmalar metindilbilimle alakalı olarak,
‘yazılı metinlerin söylem çözümlenmesi’, daha sonra da bazı çalışmalarda giderek
‘sözlü dilin incelenmesi bakımından söylem çözümlenmesi’ şeklinde yer almıştır.
‘Uygulamalı Söylem Analizi’ ise söylem çözümlemesi çalışmalarının bir alt alanı
olarak değerlendirilebilir. Sözlü dilin tüm unsurlarıyla değerlendirilmesini ve kurum
içi iletişimin öğretilmesini hedef alır ve bu da spontane konuşmaların ciddi bir
transkripsiyonu ile sağlanır. Uygulamada transkripsiyon aracını kullandığı için, diğer
söylem çözümlemelerinden farklı bir yöntem izlenir. Bu nedenle çalışmamızın
inceleme kısmı ve kuramsal alt yapısı ağırlıklı olarak ‘Uygulamalı Söylem Analizi’
yöntemleri dikkate alınarak oluşturulmuştur. Tartışma söylemlerinin kültürel
karşılaştırılmasını amaç edindiğimiz ve tartışmanın davranışlarımızla ilgili
izlenimlerimizi sınamaya ve temellendirmeye olanak vereceğini düşündüğümüz için,
çalışmamızı ayrıca kültürel karşılaştırmalı zemin üzerinde şekillendirdik.
Kendi içinde yeni sorularla ilerleyen bu çalışma sırasında her zaman beni
destekleyen ve zevkle çalışmamı sağlayan danışmanım Sayın Prof. Dr. A. Turgay
KURULTAY başta olmak üzere, tez izleme komiteleri toplantılarında bana her
vii
zaman dostça tavsiyelerde bulunmuş ve destekleriyle yeni görüşler kazanmamda
büyük katkıları olan Sayın Prof. Dr. Nilüfer TAPAN ve Prof. Dr. Zeynep SAYIN
BALIKÇIOĞLU’na teşekkür borçluyum. Ayrıca küçümsenmeyecek yardımıyla bana
maddi ve manevi desteklerde bulunan eşime, aileme, ve burada sayamadığım fakat
doktora çalışmalarım sırasında desteklerini gördüğüm herkese çok teşekkür
ediyorum.
viii
İÇİNDEKİLER
ÖZ (Türkçe- İngilizce) ................................................................................................iii
ÖNSÖZ........................................................................................................................iv
İÇİNDEKİLER..........................................................................................................viii
TABLOLAR, ŞEKİLLER LİSTESİ............................................................................xi
0.GİRİŞ.........................................................................................................................1
BÖLÜM 1: SÖYLEM ANALİZİ ÇALIŞMALARININ İLK AŞAMALARI VE DİL-
KÜLTÜR İLİŞKİSİ....................................................................................................13
1.1. DİYALOG (SÖYLEŞİ), SÖYLEM VE İLETİŞİM KAVRAMLARI................13
1.1.1.Edimbilim: Austin ve Searle Kuramları...................................................21
1.1.2.Edimbilim ve Paul Grice’in Konuşma Kuralları......................................35
1.2. UYGULAMALI SÖYLEM ANALİZİ AÇISINDAN YAZILI DİL VE SÖZLÜ
DİL FARKI: KONUŞMA DİLİNİN ANALİZİ ........................................................39
1.2.1. Söylem Çözümlemesi, Uygulamalı Söylem Analizi Çalışmalarının
Gelişimi: Amaç, Uygulama Basamakları ve Transkripsiyon Yöntemi.............43
1.2.2. Dilbilim Çalışmalarında Dil-Kültür İlişkisi............................................56
BÖLÜM 2: UYGULAMALI SÖYLEM ANALİZİ VE ARGÜMAN
KURAMI....................................................................................................................63
2.1. DİLBİLİM-İLETİŞİMBİLİM ÇALIŞMALARI VE TEMEL
KRİTERLER...............................................................................................................63
2.1.1.Dilin İşleyişine (Mekanizmasına) ve İçeriğine Yönelik Temel Kriterler.64
2.1.1.1.İletişim Durumu ve Ortamı..........................................................64
2.1.1.2.Bağlam (Konu ve Amaç, Niyet)..................................................65
2.1.1.3.Dilin Anlaşılmasına Yönelik İrdeleme: Anlama-Yorumlamada
Ayırt Edici İşaretler..................................................................................68
2.1.2. Dilin kültürel İşleyişine Yönelik Çalışmalar...........................................72
2.1.2.1.İletişimsel Roller-İmajlar, Sosyo-Kültürel Farklılıklar...............72
ix
2.1.2.2.Kişisel Amaçlı Dil Kullanımı Olarak İletişim Stratejilerinden
Bazılarının Konuşma Akışı İçinde İşleyişi..............................................75
2.2. ARGÜMAN KURAMI İLE UYGULAMALI SÖYLEM ANALİZİ
YÖNTEMİNİN BİRLEŞTİRİLEREK MAKRO-MİKRO İNCELEMENİN
OLUŞTURULMASI...................................................................................................84
2.2.1. Argüman Nedir?- Argüman Araştırmaları..............................................84
2.2.2.Uygulamalı Söylem Analizi Yönteminin Argüman Kuramıyla
Birleştirilmesi ve Konuşma Akışı Değerlendirmesi..........................................96
2.2.2.1.Konuşma Akışı İçinde Ayırt Edici İşaretler...............................100
2.2.2.2. Konuşma Akışı İçinde Soru ve Cevap Paslaşması....................103
2.2.3. Sözlü İletişimin Makro ve Mikro İnceleme Şemasının Oluşturulması.111
2.2.4. Makro ve Mikro İncelemede Kullanılan Kısaltmalar............................117
BÖLÜM 3: KİTLE İLETİŞİMİNDE TALKSHOW KAVRAMI VE TİPLERİ......119
3.1. SÖZLÜ İLETİŞİM TÜRLERİ VE KİTLE İLETİŞİMİ ÇALIŞMALARI........119
3.2.TALKSHOW KAVRAMI VE TELEVİZYONDAKİ TARTIŞMA
PROGRAMLARI OLARAK TALKSHOW TİPLERİ............................................121
3.2.1.Uzmanların Tartıştığı Talkshow Programlarını Diğer Talkshow
Tiplerinden Ayıran Özellikler.........................................................................125
3.2.1.1.Tartışmaların İşleyişi Açısından Talkshow Tipleri....................129
3.2.1.2.Program İçeriğine ve Kültürel Duruşa Göre Uzmanların Tartıştığı
Talkshow Programlarını Diğer Talkshow Programlarından Ayıran
Özellikler ...............................................................................................166
3.2.2.Söylem Analizi İçin Seçilen Uzmanların Tartıştığı Talkshow
Programlarının İşleyiş ve Tartışma Kültürü Açısından Karşılaştırılması.......173
BÖLÜM 4: UYGULAMA (TÜRKÇE-ALMANCA ÖRNEKLERİN
İNCELENMESİ).......................................................................................................176
4.1. TÜRKÇE ÖRNEKLER.....................................................................................178
4.2. ALMANCA ÖRNEKLER.................................................................................198
4.3. KARŞILAŞTIRMA SONUÇLARI...................................................................218
x
SONUÇ.....................................................................................................................223
KAYNAKÇA............................................................................................................234
EK 1: TÜRKÇE YAYININ TAM ANALİZİ...........................................................250
EK 2: ALMANCA YAYININ TAM ANALİZİ.......................................................304
EK 3: CD 1 ve CD 2 ÖRNEK-FİLM........................................................................342
ÖZGEÇMİŞ..............................................................................................................343
xi
TABLOLAR, ŞEKİLLER LİSTESİ
Tablo 1 Günay; yazılı dil sözlü dil farkı s.40
Şekil 1 Zimmermann; metin iç bölümlemesi s.64
Şekil 2 Salma-Cazacu; tüm bağlamlar s.66
Şekil 3 Genel Bağlam ve alt bağlamlar s.67
Tablo 2 Grütz; metnin üretme ve yorumlama stratejileri s.76
Tablo 3 Habermas, argüman tipleri sınıflandırması s.88
Şekil 4 Baßler; argüman şeması s.90
Şekil 5 Baßler; argüman ve gerekçelendirme kısımlarının işleyişi s.91
Tablo 4 Türkçe-Almanca program incelemesinin soru tipleri sayısı s.110
Tablo 5 Makro ve Mikro inceleme tablosu s.112
Şekil 6 Mikro analiz şeması s.115
Şekil 7 Pollok ve Lamprecht; talkshow programlarının genel şekli s.123
Tablo 6 Sık kullanılan başlangıç işaretleri s.222
1
0.GİRİŞ “KONFÜÇYÜS'e sordular: Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu? Büyük düşünür şöyle yanıtladı: -Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım. Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler iyi yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” (Aktaran: Selçuk 1993:8)
İnsanın varoluşuna dair en önemli olgularından biri olan dil, aynı zamanda insanın
varlığını sürdürmesi için gereklidir. Ünlü filozof Konfüçyüs’ün de dikkat çektiği gibi
dilin toplumsal yaşamı düzenlemede etkisi büyüktür. Şüphesiz insan düşüncesi dile
yansır ve dil insana düşünmeyi öğretir. Bu çift yönlü bir süreç olduğundan dil için iki
yönlü düşünmek gerekir: Dil bir taraftan bireyin düşüncesini topluma aktarırken,
diğer taraftan da toplumsal düşünmeyi bireye kabul ettirir. Bir toplumun bireylerinin
dilinden o toplumun kültürü okunmaktadır. Bu açıdan bakılırsa toplumun dilini
araştırmakla, o toplumun kültürü hakkında bir şeyler söylenebilir. Çalışmamızda bu
temel düşünceden hareket ederek, dilden kültürü araştırmayı iş edindik.
Çalışmamız söylem çözümlemesi veya söylem analizine yönelik bir çalışmadır.
Öncelikle söylem çözümlemesi çalışmalarının Türkiye ayağına değinerek,
Türkiye’deki benzer çalışmalar arasındaki yerini somutlaştırmak gerekmiştir. Bu
konuda Canan Şenöz Ayata’nın kitabı ‘Metindilbilim ve Türkçe’ (Ayata 2005)
anmaya değerdir. Türkiye’de yapılan ‘söylem’ kavramı ile ilgili dergi ve kitaplardaki
araştırmalar neticesinde, “Türkçe dilbilim metinlerinde ‘söylem’ sözcüğünün sözlü
ve yazılı metinleri kapsamanın ötesinde, daha geniş anlamlar taşıdığı(ndan...)” söz
etmiştir (Ayata 2005:53). Buna göre Türkiye’deki araştırmacıların İngilizce,
Almanca ve Fransızca kaynaklara bağlı olarak, çalışmalarında ‘metindilbilim’ yerine
‘söylem çözümlemesi’, ‘metin’ yerine de ‘söylem’ terimini tercih ettiklerini ortaya
çıkartmıştır. Türkiye’deki çalışmalarda ‘metin’ ve ‘söylem’ sözcüklerinin bazen aynı
anlamda bazen farklı anlamlarda kullanıldıklarından bahseden Ayata, farklı anlamda
kullanıldıklarında söylemin, ‘iletişimle ilgili durumlarda’ kullanıldığını belirtmiştir
2
(bkz. Ayata 2005:43). Bu çalışmada söylem kavramından ‘sözlü dilin iletişimsel
etkileşim ortamındaki amaç ve niyet açısından işleyişi anlaşılacaktır. Bu sebeple
‘iletişim işlevi’ yerine, ‘iletişim işleyişini’ tercih edilse de, işleyiş sözcüğü Ahmet
Kocaman’daki ‘iletişim işlevi’ ile aynı anlamdadır.
Yine Ayata, kitabında, Türkiye’de yürütülen dilbilim çalışmalarında ‘söylem’
teriminin ilk kez 1980’lerde göze çarptığını söylemektedir:
“Türkçe’de söylem kavramı ‘ilk kez dilbilim terimi olarak 1980’lerin başlarında Berke Vardar ve arkadaşlarınca yayınlanan Dilbilim ve Dil bağlanması açısından ele alınan sözce’ biçiminde kullanılmıştır’. (...) Günümüzde söylem kavramından anlaşılan ‘bağlam içinde metin’dir. (Ayata 2005:44)
Söylem çalışmalarına Türkiye’de önceleri söylem kavramının açıklamasına yönelik
çalışmalar olarak rastlandığı ve bu çalışmaların 1980’lerde başlayıp 1990’lı yıllarda
hız kazandığı belirtilmektedir. Hacettepe Üniversitesinden Ahmet Kocaman bu
açıdan Türkiye’de öne çıkan bir isimdir ve 1980’lerde söylem çözümlemesi dersini,
bağlı bulunduğu Üniversitede vermeye başlamıştır. Söylem çalışmaları bundan sonra
bir çok üniversitede yaygınlaşarak sürdürülmüştür.
Yurt dışı kaynaklı söylem çalışmalarına bakıldığında söylem çözümlemelerinin
‘söylem analizi’ adı altında spesifikleştikleri görülmektedir, yani bir çeşit ‘alt alan’
oluşturmaktadır. Günümüzde önemli olan iki çalışmadan bahsetmek doğru olacaktır.
Bunlardan ilki, bu çalışmada uygulama yönteminden yararlandığımız ve
çalışmamızın teorik arka planını oluşturan ‘uygulamalı söylem analizi’ «angewandte
diskurs Forschung», diğeri ise ‘eleştirel söylem analizi’ «critical discourse
analysis» çalışmalarıdır. Bunlar ‘genel anlamda söylem analizine’ (discourse
analysis) dayalı çalışmalar olsa da, çalışmalarında (aldıkları farklı ön isimlere bağlı
olarak) farklı amaçlar içermektedir. ‘Uygulamalı Dilbilim’ ve ‘Söylem Analizi’
çalışması olan ‘Uygulamalı Söylem Analizi’ Dortmund Üniversitesinden Gisela
Brünner, Köln Üniversitesinden Michael Becker-Mrotzek ve ekibinin araştırmalarına
bağlı yürütülmektedir. ‘Uygulamalı Söylem Araştırmaları’ [Angewandte
Diskursforschung] (bkz. Brünner ve Becker-Mrotzek 2002) ve ‘Konuşma Yetisinin
3
Analizi ve İletisi’ [Analyse und Vermittlung von Gesprächskompetenz] (bkz.
Becker-Mrotzek ve Brünner) bu çalışmalara örnek iki kitaptır. Çalışmamızda
kapsamlı bir biçimde irdelenmiş olan bu çalışmadan burada daha fazla
bahsedilmeyecektir.
Diğer söylem çözümlemesi çalışması olan ‘Eleştirel Söylem Analizinin’ günümüzde
önde gelen kuramcısı ise Amsterdam Üniversitesinden Teun A. van Dijk olarak
kabul edilmektedir. Van Dijk önceleri gramer ve dilbilim çalışmış olsa da daha sonra
söylem çalışmaları ve dil kültür bağlantısı üzerinden eleştirel söylem analizi üzerinde
yoğunlaşmıştır. ‘Discourse and Racism’ (Van Dijk 2002) gibi yazıları
bulunmaktadır. Buradaki amaç söylemden yola çıkarak toplumsal olguları
açıklamaktır. Habermas’taki ‘eleştirel’ düşüncede olduğu gibi (bkz. Kılıçarslan
1999). Buna, toplum olaylarının açıklanmasında dilbilim-söylem çözümlenmesinden
yararlanma da diyebiliriz. Ayata, söylem kavramının, ‘Eleştirel Söylem
Çözümlemesi (veya Analizi)’ içinde geniş bir anlam alanına sahip olduğu
gözlemlemiştir:
“Söylem kavramı, eleştirel söylem çözümlemesi içerisinde geniş bir anlam alanına sahiptir. Eleştirel söylem çözümlemesi, söylemi toplumsal bir gerçekleşme biçimi olan dilin, sözlü ve yazılı kullanımı olarak görür. Söylemden yola çıkarak toplumsal olguları açıklamayı amaçlar.” (Ayata 2005:47)
Van Dijk’a paralel çalışmalara ülkemizde de rastlanılmaktadır. Dokuz Eylül
Üniversitesi’nden Semiramis Yağcıoğlu ideolojik söylemlere yönelik, ‘dilin
ideolojiyi yansıtan bir anlatım olduğunu’ düşünmekte ve bu yönde çalışmalar
yapmaktadır (Dokuz Eylül/İzmir: Haziran 2002).
Ege Üniversitesi’nden Lütfiye Oktar ve Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Semiramis
Yağcıoğlu’nun ortak bildirileri olan ‘Türkçe’de Söylem Yapısı ve Artgönderim’
isimli makalede olduğu gibi (bkz. Oktar ve Yağcıoğlu 1997), Türkiye’de önceleri
söylem kavramının içeriğine (daha çok metindilbilimle alakalı yazılı metinlerin
söylem çözümlenmesine) yönelik çalışmalar görülmüştür. Bunlar giderek sözlü
metinlerin söylem çözümlemesine yönelmiştir: İdeolojik dilin araştırılması; iletişim
4
olgusunun araştırılması; medya ve reklam dilinin araştırılması; politik söylemlerin
araştırılması gibi.
Spontane, günlük, sözlü ve konuşulan dilin analizinde söylem çözümlenmesi (veya
söylem analizi) gündeme gelmektedir. Özellikle de sözlü metinlerin analizi ile
uğraşanların genellikle ‘söylem’ kavramını kullandıklarına dikkat çeken Ayata bunu
şu şekilde dile getirir:
“Sözlü metinleri inceleyen dilbilimsel çalışmalardaysa, genellikle söylem kavramına yer verildiği gözlenmiştir. Dilbilim Araştırmaları (1998)’de yer alan üç çalışmada Alev Yemenici: ‘Haber Tartışmalarında Kullanılan Dil Üzerine’, Nurdan Özbek: ‘Türkçe’de Söylem Belirleyicileri’, Nalan Büyükkantarcıoğlu: ‘Konuşma Çözümlemesinde Sözel Olmayan Göstergelerin İşlevleri Üzerine’ sözlü metinler için söylem teriminin kullanılması bu duruma örnek oluşturmaktadır.” (Ayata 2005:53)
Yine Ayata, Türkiye’de yapılan bazı çalışmalar ve çalışma konularına değinmiştir,
bunlar: Sumru Özsoy, H. Mesut Meral ve H. Kemal Ekenel, ses sinyallerini
çözümleyerek yaptıkları çalışmada Türkçe konuşmalarda aktarılan dört duyguyu
(sevinç, üzüntü, kızgınlık, olağan) incelemişlerdir. Diğer taraftan Cem Yüksel ve
Hanifi Sever, sesbilimsel yöntemle adli konuşmacıların ses kayıtlarının nasıl
incelenebildiğini örneklerle açıklamışlardır (bkz. Ayata 2003:150). Türkiye’de
söylem çözümlemesi ile ilgili buna benzer birçok çalışmalar vardır ve yapılmaktadır.
Ancak her ne kadar bu çalışmamıza paralellik teşkil eden söylem çözümlemesi
çalışması varsa da bunlar yöntem ve uygulama esasları bakımından farklılık
göstermektedirler. Bu farklılığa rağmen benzer olduğunu düşündüğümüz belli başlı
çalışmalar vardır: Bunlar yukarıda sözünü ettiğimiz, Alev Yemenici; “Haber
tartışmalarında kullanılan dil üzerine” (Yemenici 1998) ve Cem Yüksel; “Adli
konuşmacı tanıma incelemelerinde şüphelilerin söylem çözümlemelerinin rolü”
(Yüksel 2002) çalışmalarının yanı sıra, Işıl Özyıldırım; “Yasa dilinin söylem
özellikleri” (Özyıldırım 2002-2003) ve Olcay Erçöçen; “Uygulamalı Söylem
Çözümlemesi İle Doktor-Hasta İletişiminde İletişimsel Eylemin Gösterilmesi ve
İletişim Sorununun Farkına Varılması” (Erçöçen 2004) gibi çalışmalardır.
5
Diğer taraftan genellenecek olursa dünyada ve Türkiye’de sözlü dilin araştırılmasına
yönelik çalışmaların sayısı oldukça fazladır. Özellikle de medya iletişimi konusunda
bir çok çalışmaya rastlanılmaktadır. Günümüzde, dünyada olduğu gibi, Türkiye’de
de gelişen ve hız kazanan haberleşme ağlarına bağlı olarak iletişim televizyonlara
taşınmıştır. Bilgi toplumu veya aydınlanmış toplum olarak değerlendirilen günümüz
toplumlarında, sorunları halka açık yayınlarla tartışarak çözümlemeye çalışan
ülkelerin sayısı hiç de az değildir. Türkiye’de de tartışma konuşmalarının giderek
kitlelere açılarak yaygınlaşması ve halka mal edilmesi, bizde ‘nasıl tartışıyoruz?’
sorusunu gündeme getirmiştir. Türkçe ve Almanca karşılaştırmalı olarak yaptığımız
bu çalışmada, konuyu da daraltarak ‘bilimsel anlamda nasıl tartışıyoruz?’ sorusuna
yöneldik. Bu nedenle Türkçe ve Almanca televizyonda uzman kişilerin yer aldığı
tartışma programlarında kullanılan sözlü ve spontane konuşmaları çözümleyerek -
dilin tartışma kültürünü yansıttığı gerçeğine de bağlı kalarak-, tartışma kültürüne
yönelik bulgulara ulaşmayı ve karşılaştırmayı hedefledik. Zaman zaman
duygusallığın ön plana çıktığını ve tartışmaların, Sami Selçuk’un da ifadesiyle,
‘tartışma kirlenmesi’ yarattığı düşüncesini dikkate aldığımızda, konuya ilgimiz daha
da artmıştır. Bizi çalışmaya tetikleyen tam da bu düşünce olmuştur.
Bu açıdan bakıldığında çalışmada iki bakış açısı dikkat çeker; (1) çalışmanın kültürel
boyutu uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki iletişimsel etkileşim
üzerinden tartışma kültürü ortaya konulabilir düşüncesine dayanmaktadır; (2)
çalışmanın, dilin işleyişine yönelik boyutu sözlü, spontane iletişimin argüman ve
argümanların gerekçelendirilme kısımlarının işleyişine göre çözümlenmesi oluşturur.
Dilin işleyişine (mekanizmasına) yönelik yöntem, uygulamalı söylem analizine ve
argüman kuramına dayanmaktadır.
Çalışmanın sözlü iletişimi de kapsaması dolayısı ile zaman zaman dil ve iletişim
konuları gündeme gelmiştir. Zira sadece yazılı ve sözlü dille ilgili çalışmalara
bakıldığında ve ‘konuşma’ denildiğinde kişinin sosyal ortamından, ruhsal durumuna
kadar bir dizi koşulları ve üslup gibi bir dizi unsurların ön plana çıkartmak da
gerekebilir. Bu çok yönlülüğe bağlı olarak, toplumdilbilime bağlı dil araştırmalarının
6
disiplinler arası çalışmaya gerek duydukları bilinmektedir. Paralel bir örnek olarak
sosyolojiden söz edersek, Deppermann ve Hartung’a göre sosyoloji şu bilimlerle
çalışmaktadır:
“(...) Sosyoloji (örnek; Konuşma analizi, etnometodoloji ve Goffmann’cı iletişimsel etkileşim analizleri), Dilbilim (örnek; konuşma-dili-araştırmaları ve toplumdilbilim), Etnoloji (iletişimsel Etnografi), Felsefe (örnek; Grice’cı Edimbilimin anlamsal tüketim kuramı, söz eylem kuramı ve Foucault’cu Eytişim analizi) ve Psikoloji (Organon Modeli*, Etkinlik kuramı, dil dışı iletişim ve etkileşim sistemleri araştırmaları)” (Deppermann ve Hartung 2000:1).
İletişim konulu çalışmalar düşünüldüğünde, iletişim bilimine yönelik edimbilimsel
(veya pragmatik) çalışma ne anlambilimden ne de toplumdilbilimden
soyutlanabilmiştir. Dolayısıyla burada edimbilim önemli bir yer tutmaktadır.
“Edimbilimi ilgilendiren anlamsal–iletişimsel unsurlardır (...)” (Filipec 1992:180).
Söz eylem (speech act) edimbilimin konusudur. Bu kuram ve metindilbilim
çerçevesinde günümüz sözlü dil araştırmalarına kadar uzanan bir dizi çalışmalar
gerçekleştirilmiştir. Söz-eylem araştırmaları, konuşmaların veya diyaloğun
araştırılmasında gerçek ve özgün konuşma verilerinden hareket edilmesi noktasına
ulaşan söylem analizi çalışmalarına kadar getirilmiştir. Uygulamalı dilbilim çalışması
olan bu çalışma aynı zamanda diyalog analizi ve söylem analizi çalışmasıdır. Dilsel
ifadelerin ses, söz, anlam analizinin yanı sıra, kişilerin sosyal hayattaki iletişimsel
eylemlerini de konu alır. Metin üretme ve yorumlamaya dair zihinsel durumların
incelenmesi (psikolojik durumlarının iletişime etkisi) gibi geniş bir konuyu da
kapsar. Gerçek ve özgün konuşma ortamları çalışmalarda örneklenir; sözlü dil
araştırmalarının buna bağlı gerçekleştirilmesinde kuşkusuz teknolojik gelişmenin de
rolü çok büyüktür. Nitekim cihazlar yardımıyla sözlü dile ait veriler videoya kayıt
edilir ve ihtiyaç duyuldukça tekrar incelenebilir. Uygulamasında cihazlara ihtiyaç
duyan uygulamalı söylem analizinde bu gereksinim, iletişimsel etkileşimin doğal
iletişim ortamındaki verilerinin toplanmasında ve etkileşim dilinin analizinde
gereklidir.
* Organon-Model: Dilin araçsal işleyişini (gerçeklikle kurduğu bağı) gösteren bir iletişim modelidir.
7
‘Diyalog analizi’ olarak da isimlendirilen uygulamalı söylem analizi çalışmaları
sözlü dilin incelenmesine yönelik çalışmalar şeklinde 70’li yılların başından bu yana,
konuşma dilinin analizine ilişkin araştırmalar yürütmekte ve kişi veya gruplar arası
sözlü veya sözsüz etkileşimde söz-eylemin araştırılması olarak sürdürülmektedir.
Burada genellikle iletişimsel etkileşim çerçevesinde sözlü dilin günlük hayatta,
kurum ve kuruluşlardaki incelenmesi söz konusudur.
Uygulamalı söylem analizi çalışmaları henüz yeni çalışmalar olduğundan amaca
yönelik yapılacak çalışmalarda en büyük sorun, çalışmanın uygulama basamaklarının
hangi kriterlere göre tespit edileceği sorusu olmuştur. Zira sözlü dilin incelenmesi
yazılı dile oranla çok daha fazla türden unsuru kapsaması gerektiğinden özel
zorluklar içermektedir. Dilsel (verbal), dil dışı (non-verbal, ortama bağlılık), beden
dili, telaffuz (sesletim) ve paralengüistik (Paralinguistik) olguları sözlü dilin ön
plandaki unsurları olarak bilinmektedir. Konuşma ortamı, özgün dil kullanımları ve
iletişim stratejileri gibi bir dizi karmaşık konu da, bu unsurlarla birlikte gündeme
gelebilmektedir. Amacına ulaşabilmek için bu çalışmada sınırlandırmaya gitmek
gerekmiştir.
Çalışmanın kuramsal temelini, (toplumdilbilim ve edimbilimle bağlantılı
olarak)dilbilim ve iletişimbilim yöntemlerinin de ışığında uygulamalı söylem analizi
yöntemleri ve argüman kuramı oluşturmaktadır. Çalışmanın uygulama kriterlerinin
belirlenmesi için uygulamalı söylem analizi çalışmalarıyla argüman kuramı
birleştirilmiştir. Argüman kuramında bu çalışma için öne çıkan nokta, argüman ve
argümanların gerekçelendirme kısımlarıdır. Soru-cevap paslaşması içindeki argüman
(Argument) ve argümanların gerekçe kısımları (Begründung) -söylem analizi ve
argüman yöntemleri- birleştirilerek ele alınmıştır. Gerekli makro ve mikro inceleme
kriterleri buna bağlı olarak belirlenebilmiştir. Mikro ve makro incelemenin dayanak
bulduğu kuramlara ilişkin irdelemeler çalışmada ayrıntılı bir biçimde verilmiştir.
Çalışmamızın uygulama kısmı (bkz. Bölüm 4) makro ve mikro inceleme üzerinden
yürütülmüştür. Makro inceleme, uzmanların tartıştığı talkshow programlarının genel
formatına yöneliktir. Mikro inceleme ise makro incelemenin içinde yer alan ve
8
program yayınlarını, argümanlar ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının
işleyişi, bakımından ortaya çıkarmayı amaçlayan inceleme kısmıdır (bkz. Uygulama
Bölümü).
Kültür çevresinin karşılaştırılmasına yönelik çalışmalar işleyiş üzerinden
yürütülmektedir. Seçilen talkshow yayınları makro analizle yayının kurgusu da
gözetilerek, giriş, gelişme (tartışma), sonuç bölümlerine ayrılmıştır. Belirlenen mikro
analiz kriterleri doğrultusunda soru-cevap akışları, soruya verilen cevaplardaki
argüman ve argüman gerekçelendirmeleri gösterilerek işleyiş ortaya konmuştur. Bu
işleyiş üzerinden Türkçe ve Almanca tartışmalar karşılaştırılmış ve kültürel
farklılıklara göre değerlendirilmiştir.
Uygulamalı söylem analizi açısından yöntemimizi oluştururken iki nokta bizim için
karakteristiktir:
1- ‘Ayırt edici işaretler’* (Gliederungssignale) (sözlü dilin anlamsal ayırt
edilmesine ve konuşmaların kolayanlaşılmasına yönelik metin öğeleri).
2- ‘Konuşma akışı’* (Sequenz) ve konuşma akışına bağlı soru-cevap akışı
(paslaşması)
Bu iki noktaya ek olarak sözlü metinin yazıdan takibinde araç olarak yararlandığımız
kısmi transkripsiyon işlemi ile konuşmaların yazıya dökülmesi de önemlidir.
Çalışmada yukarıda bahsedilen ‘neye göre incelenecek?’ sorusuna yanıt arandıktan
sonra, sıra incelemenin gerçekleştirileceği malzemenin seçilmesine gelmiştir. Fakat
bu noktada da uzmanların tartıştığı talkshow programlarının «neye göre» diğer
talkshow programlarından ayırt edileceği ayrı bir sorun olarak gündeme gelmiştir.
Çalışmada, amacına uygun hareket edebilmek amacıyla ve ortaya çıkan sorunların
çözümlenmesine yönelik olarak, birtakım alt konularda da irdelemeler yapmak
* Ayırt edici işaretler için bkz. Bölüm 2, Başlık 2.2.2.1. * Konuşma akışı için bkz. Bölüm 2, Başlık 2.2.2.2.
9
zorunluluğu doğmuştur. Bu irdelemelerden bir tanesi, uzmanların tartıştığı talkshow
programlarını diğer talkshow türlerinden ayıran noktaların üzerinde durulmuş
olmasıdır. Bunun için çalışmada sekiz farklı talkshow yayınının örnek kesitlerine yer
verilerek üzerinde ayrıca irdeleme yapılmış ve farklılıklar ortaya konmuştur.
Kesitlerin video kayıtları ise ayrıca Ek 3 olarak CD 1 ve CD 2’de sunulmuştur.
Türkçe ve Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programlarının seçiminde ise
öncelikle programların ‘kurgu, moderatörün tutumu ve konukların alanında uzman
kişilerden oluşan tartışmacılar olması’ bakımından birbiriyle benzerlik göstermesine
dikkat edilmiştir. Karşılaştırmak üzere seçilen bu iki kültür çevresine ait
malzemenin, koşut kurguya sahip olması ve art arda yayınlanan haftalık yayınlar
olması bu çalışmanın objektifliği açısından önemlidir. Metinlerin seçim sürecinde
birçok farklı kurguya sahip Türkçe ve Almanca talkshow programları, program
kurgusu, yayın saatinin uzunluğu, tartışmacı sayısı, tartışmacıların uzman kişilerden
oluşması v.b. bakımından değerlendirilmiştir. Tartışma konusu ise serbest bırakılmış,
fakat burada güncel bir olayın, izleyenler önünde tartışılmasına ve kamuyu
ilgilendiren genel konuların olmasına önem verilmiştir. Diğer taraftan seçilen
yayınlarındaki konu ve konukların özel olarak belirlenmemesi ve yayınların genel
niteliklerine ilişkin sonuçlar elde etmeyi desteklemek açısından, her bir programdan
art arda yayınlanan üç (Türkçe ve Almanca, toplam altı) yayın videoya
kaydedilmiştir. Kaydedilen yayınlar daha sonra makro ve mikro incelemeye olanak
verecek biçimde kısmi transkripsiyonla yazıya dökülmüştür. Çalışmada, her bir
yayının oldukça uzun olması dolayısıyla (Türkçe program iki saat, Almanca program
bir saat sürmektedir) analiz çalışması kayıtların tümü, üzerinde aynı ayrıntıyla
yürütülmemiş, analiz Türkçe ve Almanca yayınlardan ikişer tanesinde örnek kesitler
üzerinde yürütülmüştür. Örnek kesitler kısmi transkripsiyonla tez içinde
verilmektedir. Eksiksiz analizde birer yayının tamamı kısmi transkripsiyonla yazıya
dökülmüştür. Bu malzeme çok fazla sayfa tuttuğundan bunları ekte yer vermeyi
uygun bulduk (Ek 1 –Türkçe örnek analizi; Ek 2 -Almanca örnek analizi olarak).
Çalışmamızda yer verilen kesitlerin video kayıtları 2 adet CD olarak Ek 3’te
10
sunulmuştur. Ek 1 ve Ek 2’deki Türkçe ve Almanca yayınların video kayıtları ise Ek
1 ve Ek 2’de tam analiz olarak yer aldığından bunlar ayrıca CD olarak verilmemiştir.
Bu çalışmada söz konusu bölümler ve kısaca içerikleri şunlardan oluşmaktadır:
Birinci Bölüm ‘Söylem Analizi Çalışmalarının İlk Aşamaları ve Dil-Kültür İlişkisi’
olarak adlandırılmıştır. Burada diyalog-söylem-iletişim kavramları irdelenmekte ve
tanımlamalar yapılmaktadır. İletişim tanımlarına çok sayıda yer verilmesindeki
amaç, iletişimin, sözlü iletişim çalışmaları olarak çok yönlü çalışılmasıdır. Bu çok
yönlülüğün ortaya konması açısından burada farklı birçok tanıma yer verilmiştir. Zira
sözlü iletişime bağlı söylem çalışmaları da bu çok yönlülüğe bağlı olarak farklı
konularla kendini göstermektedir. Dil ve iletişim tanımlarından özellikle dilin iki
boyutuna dikkat çekildiği gözlenir; işleyiş boyutu ve kültürel boyutu. Bu çalışmada
bu iki boyut dikkate alınarak inceleme yapılmıştır. Austin ve Searle’ün ‘Edimbilim’
kuramı ve Grice yaklaşımları ayrıntılı irdelenerek, sözlü dil çalışmalarının gelişimine
dikkat çekilmekte ve günümüz çalışmalarının ulaştığı nokta somutlaştırılmaya
çalışılmıştır. Diğer taraftan yazılı dil sözlü dil farkı da ortaya konarak, sözlü dilin
yazılı dilden farkı netleştirilmiştir. Bu çerçevede, uygulamalı söylem analizinin
gelişimi, kapsamı, günümüz uygulamaları olarak amaç ve uygulama basamaklarına,
buna bağlı olarak da bir araç olan transkripsiyona yer verilmiştir. Kültürel arka plana
yönelik olarak kültürel karşılaştırmaya kuramsal temel sağlamak üzere, yine aynı
bölümde, dilbilim araştırmalarında güçlü bir yere sahip dil-kültür, dil-toplum (veya
toplumdilbilim) çalışmalarının gelişimi ortaya konmuş ve uygulamalı söylem
analizine yönelik kuramsal alt yapı Birinci Bölümde oluşturulmuştur.
İkinci Bölüm ‘Uygulamalı Söylem Analizi ve Argüman Kuramı’ başlığını
taşımaktadır. Burada uygulamalı söylem analizi çalışmaları, genel dilbilim
çalışmaları, dilin işleyişi ve dil-kültür bağlantısına ve argüman kuramına yönelik
irdelemeler yapılmıştır. Uygulamalı söylem analizi yöntemine değinilmiş ve söz
konusu yöntem ile argüman kuramı ihtiyaç doğrultusunda birleştirilmiştir. Böylece
11
çalışmamız için gerekli sözlü iletişimin makro ve mikro inceleme şeması
çıkarılmıştır. Bu bölümün amacı ise çalışman kuramsal temelini hazırlamaktır.
Üçüncü Bölüm, incelenecek malzemenin seçilmesi ve analiz süreciyle ilgilidir. Bu
bölüm ‘Kitle İletişiminde Talkshow Kavramı ve Tipleri’ başlığını taşımaktadır. Kitle
iletişimi, televizyon tartışma programlarının genel özellikleri, program seçimine
yönelik irdelemeler yapılmıştır. Uzmanların tartıştığı talkshow programlarını diğer
talkshow tiplerinden ayıran farklar, sekiz farklı talkshow yayınına ait örnek kesitler
üzerinden incelenerek, amaça uygun bağlantı gözetilecek şekilde, ortaya konmuştur.
Tezin uygulama-inceleme bölümünü oluşturan Dördüncü Bölüm’de, uzman tartışma
programı olarak seçilen üç Türkçe ve üç Almanca yayın, argüman ve argümanların
gerekçelendirme kısımlarının işleyişi bakımından incelemektedir. Bu bölümde örnek
kesitler üzerinde makro ve mikro incelemeye göre çalışma yürütülmekte ve
karşılaştırma yapılmaktadır.
Sonuç Bölümünde, çalışmanın basamakları özetlenmekte amaç, yöntem, uygulama
hakkında özet bilgiler tekrarlanmaktadır. Uygulamalı söylem analizi ve argüman
kuramının birleştirilmesinden oluşan çalışmada, uzmanların tartıştığı talkshow
programlarının makro ve mikro incelenmesinde, çalışmanın bütünlüğüne yönelik
tekrar yapılmaktadır. Türkçe ve Almanca uzmanların tartıştığı talkshow
programlarının işleyişi üzerinden tartışma kültürü karşılaştırılması yapılmaktadır.
Değerlendirmeler sonucunda yoruma gidilmektedir.
Çalışmamızı kısaca tekrar özetlemek gerekirse; çalışmamız, uygulamalı dilbilime
bağlı uygulamalı söylem analizine yönelik ampirik, disiplinler arası ve kültürler arası
karşılaştırmalı bir çalışmadır. Uzmanların tartışmalardaki konuşmaları, argümanlar
ve argümanların gerekçelendirme kısımları temelinde ele alarak, bunları Türkçe ve
Almanca, kültürel açıdan karşılaştırmayı hedefler. Amaca yönelik olarak, araştırma
yöntemini oluşturur ve uygular. Günümüz söylem analizi yöntemi ile argüman
12
kuramı sentezine bağlı oluşturulan teorik arka plandaki makro ve mikro
uygulamasından dolayı diğer çalışmalardan farklıdır.
Çalışmamızın dili Türkçe olmasına rağmen, çeviri sırasında oluşabilecek kayıpları
engellemek amacıyla Almanca örneklerin transkripsiyonu, Almanca yapılmıştır.
Diğer önemli bir nokta da Almanca kavramların Türkçe’ye çevirisi sırasında ortaya
çıkan kavram sorunu olmuştur. Kavramlar için çoğunlukla Dil Felsefesi Sözlüğü
(Atakan Altınörs), İletişim Sözlüğü (Erol Mutlu) ve Açıklamalı Dilbilim Terimleri
Sözlüğü (Berke Vardar) dikkate alınsa da, bunlarda yer almayan veya çevirisi
bakımından tatmin edici bulmadığımız kavramlar ya çevrilerek karşılanmıştır, ya da
aynen, fakat Türkçe okunuşuna göre alınmıştır. Örnek vermek gerekirse,
«Gliederungssignale» önce «sınıflandırma işaretleri (veya sinyalleri)» olarak
çevirdiğimiz kavram, daha sonra «(anlam) ayırt edici işaretler (veya sinyaller)»
olarak karşılanmıştır; Sequenz=akış olarak çevirilmiştir. Argument=argüman olarak
karşılanmıştır.
Nitekim ‘argument’ kavramı Berke Vardar’ın Dilbilim Terimleri Sözlüğünde
‘değini’ olarak rastlamak mümkündür (bkz. Vardar 1998). «Değini» kavramının tek
başına ‘argument’,‘sav, iddia’ anlam birimciklerini karşılanmadığını düşünerek
«argüman» kullanmayı tercih ettik. Diğer taraftan Cemal Yıldız’ın, ‘argument’
kavramına hem ‘sav’, hem de Toulmin’in [The Uses of Arguments] kitabındaki
‘argüman kullanımı modelinden’ yola çıkarak ‘delil’, ‘delillendirme’ kavramlarını
kullandığını görmekteyiz: “Toulmin’in delillendirme modeli, genelde savların metin
yapısını izah etmek için çok uygundur” (bkz. Yıldız 1998:61). ‘Delillendirme’ veya
‘delil’, ‘argument’ kavramı için bir alternatif kullanım olabilmektedir. Fakat burada
‘argument’ kavramına «‘iddia=Behauptung’, ‘değerlendirme=Bewerten’ ve
‘gerekçe=Begründung’ olarak baktığımızdan dolayı ‘argument’=‘argüman’,
‘Begründung=gerekçe-gerekçelendirme’ olarak karşılamayı uygun gördük.
Argüman, iddia, değerlendirme, gerekçelendirme parçalarını barındırmaktadır.
Argüman ve gerekçe konusu ayrıca çalışmanın İkinci Bölümünde (2.2.1. Argüman
Nedir? Başlığı altında) yer almaktadır.
13
BÖLÜM 1: SÖYLEM ANALİZİ ÇALIŞMALARININ İLK
AŞAMALARI VE DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ
1.1. DİYALOG, SÖZCE, SÖYLEM VE İLETİŞİM
KAVRAMLARI
İletişim anlam bakımından geniş bir terimdir. “Batı dillerindeki communication
sözcüğünün, Latince’deki communis sözcüğünden gelişi (...) benzeşenlerin
oluşturduğu ortaklık ya da topluluk anlamına gelen bir sözcükten kaynaklanıyor (...)”
(Oskay 1999:15). Bazı düşünürler bildirişme terimini, aynı anlamda kullanmakta ve
“(...) aynı anlamdaki iletişimden, iletmek kavramının konuyu tam açıklayamaması
dolayısıyla (...)” bu şekilde kullandıklarını belirtmektedirler (Aksan 1995:42).
Almanca Kommunikation ve İngilizce communication terimi için bildirişim
kullanımına rastlansa da çalışmamızda iletişim kullanımı tercih edilmiştir.
İletişim üzerine bir dizi araştırmaların yürütülmeye devam edildiği günümüzde,
«İletişim, insanlar arası doğal anlaşma yoludur» görüşünün de desteklenmesiyle,
iletişim araştırmalarına 50-60’lı yıllarda hız verilmiş ve iletişim modellerinin
oluşturulmasını da içine alan çalışmalar popüler olmuştur.
“Paul Watzlawick, John H. Beavin ve D.D. Jackson 1967’de «İnsan İletişimi» başlığı altında bir kitap yayınladılar, ki bu sadece dünya çapında en çok satan olmakla kalmayıp, dilbilimde «Edimbilim» kavramının da oluşumunu sağladı” (Antos Band 1, 2002:93).
Burada sorunsallaştırılan temel nokta; nasıl oluyor da bir konuşmacı düşüncesini bir
kanal aracılığıyla kodluyor? İletilen kod alıcı tarafından geri kodlanarak algılanıyor?
İletişim üzerine yürütülen birçok çalışma iletişim olgusunu çok yönlü ortaya
çıkarmaktadır. İletişime yönelik çalışmalardan bazılarına geçmeden önce,
çalışmamızda iletişime yönelik kavramlardan dil, diyalog ve söylemin, konuşmadaki
yerine değinmek ve iletişime bunun üzerinden tekrar bakmak niyetindeyiz.
14
Dil olgusu söz, zaman zaman da konuşma olarak değerlendirilebilmektedir. Dil,
konuşma ve söz eylem üzerine Martinet şu görüştedir:
“Tabii ki dil varlığı kendini konuşmada veya istenirse, söz eylemde gösterir. Fakat konuşma ve söz eylemler dil değildir. Geleneksel anlamdaki dil ve konuşulan ayrımı kod ve mesaj olarak da ifade edilmektedir.” (Martinet 1963:33)
diyalog ise geniş anlamda iki yönlü sözlü dilsel etkileşim olarak alınsa da iletişim
biçimi veya bildirişim biçimi olarak tanımlanmaktadır (bkz. Mutlu 1998:315).
Bununla birlikte diyalog salt sözel iletişim olmak zorunda değildir. Yani sözsüz
iletişimle de gerçekleştirilebilmektedir. İletişim kuracak kişiler dikkatlerini
birbirlerine yoğunlaştırdıkları gibi toplumsal düzeylerinin asgari müşterekte
buluşması bilincini taşırlar. Her konuşmaya katılan kişi, kendisine hitaben
konuşanın, belli bir niyetle konuştuğu gerçeğinden hareket ederek, beklenti içine
girer. Konuşanlar birbirlerini karşılıklı olarak yorumlarlar. Bundan ötürü konuşmaya
eşzamanlı kodlama-yorumlama süreci denilmiştir. Diğer taraftan bir diyalog
sürecinde konuşmacılardan biri söze girmiyorsa, o konuşma diyalog olarak
değerlendirilmemektedir. Yani konuşmanın diyalog olarak değerlendirilebilmesi için
karşılıklı söze girilmesi gerekir (bkz. Schwitalla 1979:54). Normal şartlarda bir
konuşmacının konuşmasını tamamlayarak susması, diğer kişiye söz hakkı
vermektedir.
Diyaloğun bilimsel anlamda gözlenebilen özellikleri şu konu başlıkları olarak
belirlenebilir:
-Diyalog ortamına katılan kişi sayısı, konuşma sırasının kişilere gelmesi açısından
önemlidir,
-Diyaloğun ana konusu ve ana konuya bağlı alt konuların hiyerarşisi,
-Konuşma paslaşması ve konuşma akışı,
-Konuşanların konuşma üslupları ve konuşma tipleri (soru-cevaba yönelik konuşma
vs.)
15
İtalyanca discorso, orta Latince discursus, discurrere sözcüklerinden gelen söylem
ise anlam olarak hem diyalog süreci, hem de sözün arkasında yatan anlam olarak
bilinmektedir (bkz. Bußmann 1990:189). Söylem üzerine yurt dışında ve Türkiye’de
bir çok tanımlara rastlanılmaktadır. Günay sözce-tümce ve söylem-sözce
kavramlarının karıştırarak kavramın anlam çevresini belirlemeye çalışmıştır.
Öncelikle tümce-sözce ayırımına şu şekilde değinmiştir:
“Tümce en azından çekimli bir eylem içeren sözdizimsel bir biçimdir. Sözce ise belirli bir durum içinde, sözceleme öznesi tarafından sözceleme durumu içinde üretilir. Bir tek ünlem belirten sözcük, bir tümce, paragraf, bölüm ya da koca bir kitap sözce olarak değerlendirilebilir. Ancak her türlü anlatımın bir sözceleme durumunu belirtmesi gerekir. Sözce yerine göre tek bir sözcük, bir tümce ya da tümcelerden oluşmuş bir gruptur.” (Günay 2004:169)
Günay, sözceyi belli bir durum içinde üretilen sözcük, tümce, paragraf ya da
bölüm(ler) olarak görmektedir. Günay’ın bahsettiği ‘sözceleme-sözcelem (öznesi,
durumu)’ ise Kıran tarafından şu şekilde açıklanmaktadır:
“Sözcelem diye adlandırılan bu yeni kuramla dilbilim çalışmaları yeni bir evreye girmiş, ‘söz’ün, yani belli bir zamanda, belli bir yerde ve belli koşullarda gerçekleşen bireyin söyleminin incelenmesi önem kazanmıştır.“ (Kıran 1996:216)
Sözce-Söylem kavramı arasındaki Günay, Benveniste’den hareketle şu şekilde
açıklar:
“Emile Benveniste’e göre söylem dilin bir özne tarafından kullanılmasıdır; (...) Söylem kavramını sözce anlamında kullananlar vardır. (...) Ancak sözce, sorumluluğu üzerine alan bir özne tarafından aktarılması ile söyleme dönüşür. Yani üretilmiş bir bildiri yoksa, orada söylemden bahsedemeyiz.“ (Günay 2004:169-170)
Bu durumda söylem için söz konusu olan, bir iletişim durumu içinde bir özne
tarafından üretilmesi ve bir bildiri değerinin olması gerekmektedir. Kocaman,
söylemi geniş anlamda şu şekilde tanımlamıştır: Söylem “(...) iletişim değeri olan tek
sözcükten kitaba değin uzanan oluşum ya da birimleri (...)”dir (Kocaman 1998:102).
16
Demircan ise söylem kavramının belli yönlerini vurgulayarak şu şekilde
tanımlamaktadır:
“Çok genel bir tanımla söylem: 1) açıklama, yönlendirme, tartışma, ... gibi belli iletişimsel bir amaca, 2)ilgili alan verilerinden uygun bir seçimle, 3)belli bir kimlik yapısı, biçimi, kurgusunu yansıtıp yansıtmadığı sürekli denetlenen 4)belli bir konuya, sözlü ya da yazılı metin kurgusuna, bağlama uygun yorum kurallarını gözeten bir söz-dili kullanımıdır.” (Demircan 2000:24)
Nitekim söylem, iletişim durumu içinde bir özne tarafından üretilen ve belli bir amaç
ve iletişim değeri olan bir söz-dili kullanımıdır. Felsefi gelenekte ve Habermas,
söylemi, geçerlilik iddiası bağlamında şu şekilde değerlendirmiştir:
“(...) Felsefi bağlamda gerçeği bulma açıklamasıyla birlikte anılır. J. Habermas’ta [1970] normlar veya iddiaların gerçekliğinin, geçerlilik ifadesi olarak tüm güncel iletişimsel eylemlerde anlaşılması ve sorunsallaştırılmaması şeklindedir.” (Bußmann 1990:189)
Diyalog ve söylem iletişim için önemli kavramlardır. Yukarıdaki tanımlar
değerlendirildiğinde, iletişim bir üst kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
durumda iletişim kavramına yönelik tanımları irdelemek doğru olacaktır.
Martinet, en genel biçimiyle iletişimi; ‘dil aracının en temel işleyişi iletişimdir’,
şeklinde tanımlar (bkz. Martinet 1963:16). İletişim hayatın her alanında karşılaşılan
bir olgu olarak düşünüldüğünde, iletişim konulu araştırmaların ne kadar geniş bir
alanda yürütülebileceği tahmin edilebilir. Bunu iletişim tanımlarına bakarak da
anlayabiliriz. Zira birçok farklı tanımlara rastlanılması iletişime farklı açılardan
bakmaktan kaynaklanır. Tanımlar irdelendiğinde ise genellikle düşünce ve duygu
aktarımı, yani bilgi paylaşımının vurgulandığı görülmektedir. Bunlardan sırasıyla
Berelson ve Steiner (1964); Theodorson ve Theodorson (1969); Rogers ve
Kincaid’in (1981) tanımlarına Mutlu şu şekilde yer vermiştir:
“İletişim bilginin, fikirlerin, duyguların, becerilerin, v.b. nin simgeler kullanılarak iletilmesidir. (...) “İletişim esas olarak simgeler aracılığıyla bir kişiden ya da gruptan diğerine (veya diğerlerine) bilginin, fikirlerin, tutumların veya duyguların iletimidir. (...)
17
“İletişim katılanların bilgi yaratıp, karşılıklı bir anlamaya ulaşmak amacıyla bu bilgiyi birbirleriyle paylaştıkları bir süreçtir.”(Mutlu 1998:168)
Bunlardan birinci tanımda iletişimin ileti boyutu vurgulanırken, ikinci tanımda ileti
boyutunun yanı sıra kişi ve grup boyutları da dikkat çekmektedir. Üçüncü tanımda
ise ileti boyuna ek olarak bilgi ve uzlaşma kısımları vurgulanmaktadır.
İletişim kavramının toplumsal etkileşim olarak vurgulandığı ve kolektif yaşamı
düzenleyen bir süreç olarak değerlendirildiği tanımlardan sırasıyla Gerbner (1972);
Trenholm ve Jensen’e (1988) ait tanımlara Mutlu şu şekilde yer verir:
“İletişim mesajlar aracılığıyla gerçekleştirilen toplumsal etkileşimdir.(...) İletişim insanların kolektif olarak toplumsal gerçekliği yaratıp düzenledikleri süreçtir.” (Mutlu 1998:168)
Bu tanımlar, iletişimin ileti boyutlarının yanı sıra sosyal hayatın düzenlenmesi
üzerinde de durmaktadır. Buna göre bir önceki tanımlar iletişimin işleyişi (ileti
mekanizması) boyutunu vurgularken, diğerleri iletişimin toplumsal etkileşim yönünü
vurgulamaktadırlar. Bu iki grubun yanı sıra farklı yönlere dikkat çekmek isteyen
tanımlara rastlansa da, bunların iletişimin işleyiş, toplumsal etkileşim ve kültür veya
her iki boyutuna birden vurguladıkları gözlemlenmektedir. Örneğin, daha felsefi
yaklaşım içinde bulunan iletişim tanımlarında olduğu gibi. Bunlardan sırasıyla
Barnlund (1968); Masterson, Beebe ve Watson’ın (1983) örnek olarak
verebileceğimiz tanımları şunlardır:
“İletişim anlam arama çabasıdır; insanın başlattığı kendisini çevresinde yönlendirecek ve değişen gereksinimlerini karşılayacak şekilde uyarıları ayırt etme ve örgütlemeye çalıştığı yaratıcı bir edimdir. (...) İletişim, sayesinde dünyayı anlamlı kıldığımız ve bu anlamı başkalarıyla paylaştığımız insani bir süreçtir.” (Mutlu 1998:168)
Birinci tanımda iletişimin mekanizma yönünün yanı sıra toplumsal çevreye uyumu
vurgulanırken, ikinci tanımda toplumsal etkileşim yönünden hareketle insanın
dünyayı anlamlı kılmasını sağlayan bir insani süreç olarak iletişimden bahsedilir.
18
Tüm bu tanımların ortak noktası ise, «dilin bireyin kendini gerçekleştirmesi ve ortak
yaşam alanının düzenlenmesi için temel bir unsur olduğu» gerçeğidir. Nitekim dilin
yaşamdaki işleyişi, bireyselleşme ve toplumsallaşmadaki rolü önemlidir. Schmidt
bunu “(...) dili öğrenmek demek aynı zamanda olayları ve davranış biçimlerini de
tanımlayabilmek demektir”, şeklinde ifade etmiştir (Schmidt 1968:189).
İletişim için gerek duyulan belli başlı şartları Schwitalla şu şekilde gösterir:
-En az iki kişinin birbirleriyle iletişimsel eylemde bulunması,
-İletişimsel eylemde bulunan kişilerin belli bir konu üzerinde birbirlerinin ilgisini
çekmiş olmaları,
-İletişimin konuşmacıların yetisine sahip belli bir dilsel sembol üzerinden
gerçekleşmesi,
-Her konuşmacının en az birer kez konuşması (bkz. Schwitalla 1979: 37).
İletişim tanımlarından da anlaşıldığı üzere genellikle iki boyut dikkat çekmektedir;
bunlar iletişimin işleyiş yönünü vurgulayan tanımların yanı sıra, sosyo-kültürel
yönleri vurgulayan, sosyalleşmenin temel parçası olarak insanlar arası etkileşimi ön
plana çıkaran tanımlardır. Toplum kültürünün gelişmesinde iletişimsel etkileşimin
sosyalleşmedeki yeri önemlidir. L.S. Wygotski ve öğrencileri A.H. Leontjew, Lurija,
Rubinstein ve Galperin insanın etkinliği konusundaki düşüncesi Wygotski ile aynı
görüştedir:
“Tek başına maddi üretim değil, maddi üretimin temelinde oluşan insanların birbiriyle ilişki biçimleri ve toplum kültürünün gelişimiyle oluşan üretimler insanın etkileşimine karar verir ve ruh halini şekillendirir (...).” (Vahle 1978:34-36)
Yine Wygotski’nin iletişimsel etkinlik düşüncesi şu şekildedir:
“İletişimsel etkinliğin görevi, düşünsel olguları dilsel işaretlerle kabul edilebilir, kullanılabilir ve kolektif olarak sağlanabilir yaparak, bir taraftan planlı ve işin kooperatif uygulanabilirliğini sağlamaya çalışırken, diğer taraftan düşünsel olguların, tek başına etkinlikler olarak gelişmelerini sağlamak, yani düşün ve
19
idrak süreçlerini soyut temel üzerine kurmaktır. İletişim etkinliğe bu açıdan bakıldığında ruhsal etkinliğin, özel dışlaştırılabilen görüntü biçimidir, aynı zamanda da, gelişmesine ve bağımsızlığına yönelik bir şartlılıktır.” Vahle 1978:41)
Wygotski’nin düşündüğü anlamda insanın iletişimsel etkinliği toplum kültürüne
bağlı olarak gelişir. İletişimsel etkinliğin görevi iki yönde sürer; dilsel işaretleri kendi
toplumu içinde geçerli kullanımda tutuğu gibi, aynı zamanda da kişilerin düşün ve
algılama süreçlerinin gelişimini sürdürmektedir.
İnsanlar arası ideal iletişimsel etkileşmenin önemli özellikleri konusunda çalışmalar
yapmış diğer bir düşünür Wunderlich’dir. Onun ideal iletişime yönelik saptadığı
özelliklerden bazıları şu şekildedir:
“Bir veya birden fazla konuşmacı konuşurken, dünyada odakladıkları bir şey
hakkında konuşurlar” (Wunderlich 1974:790); “Her bir ifade konuşma süreci ve
konuşma durumuyla oluşan bağlam boyutu temelinde amacına ulaşabilir veya
anlaşılabilir” (Wunderlich 1974:791).
İletişimde bağlam esastır. İdeal iletişimde her konuşmacı içinde bulunduğu iletişim
durumuna göre iletişim sürecine katılır. İletişim sürecine uymak demek, bir taraftan
kendisini içinde bulunduğu iletişim ortamına kişisel olarak hazırlaması, diğer taraftan
da etkileşimde bulunduğu kişi veya kişilere amacını iletme çabası demektir.
Wunderlich bunu şu şekilde ifade etmiştir:
“Konuşmacılar karşılıklı olarak sosyal rolleri paylaşırlar. Bu rollerden, konuşmacının veya alıcının pozisyonunu anlayarak ne zaman, nasıl ve hangi tutumda bulunacaklarını veya bulunmaları gerektiğini anlarlar.” (Wunderlich, 1974:792)
İdeal iletişimde karşılıklı sosyal rol alışverişi ve karşılıklı sosyal rol uyumu esastır.
“İletişimde temel noktalardan biri de, konuşmacıların iletişim üzerinden yeni sosyal
ilişkiler kurmalarıdır” (Wunderlich 1974:793). İletişim sürecinde her konuşma sosyal
rolleri yeniden oluşturduğu gibi kontrolü de yeniden sağlar. Bu süreçte konuşmacılar
20
yanlış anlamaları önlemek üzere konuşulan hakkında konuşabilirler. Konuşulan
üzerine konuşma üst iletişimdir (Metasprache)*. İletişim sürecinde her türlü
ifadenin üst iletişimi mümkündür (bkz. Wunderlich 1974:793). Konuşmacılar
arasındaki iletişimde, ideal iletişime yönelik saptamalara rağmen, konuşmacılardan
birinin aktif davranmaması durumunda, yani iletişimi takip etmediği zaman, iletişim
kesilmektedir (bkz. Yos 2001:62).
İletişime bir çok açılardan bakılmaktadır. Fiehler bazı iletişim tanımlarını şu şekilde
derlemiştir:
-İletişim bilgilerin işaretler yardımıyla (amaçsal-araçsal) değişimidir (iletişim
modeller, bilgi kuramı),
-Olguların ve sosyal gerçeklerin birlikte inşası ve alışverişi olarak iletişim,
-Sosyal ilişkilerin inşası ve dengelenmesinde araç olarak iletişim,
-Dilsel eylem olarak iletişim (edimbilim ve söz eylem kuramı),
-Dilsel anlaşma olarak iletişim,
-Anlaşmanın sağlanması olarak iletişim, vb. (bkz. Antos: Band 1, 2002:98).
İletişim karmaşık, değişken ve çok yönlü konuşma imkanı olan bir süreçtir. Konuşan
kişi iletişim ortamını tek başına ayarlamaz, etkileşime katılan her kişi iletişim
ortamına etki etmektedir. Bu karmaşık yapısından dolayı, günümüzde iletişim
üzerinde yapılan araştırmalar sürekli olarak daha profesyonel bir iletişim bilincinin
farkına varılması ve kazanılması yolunda çalışmalarını sürdürmektedirler. Bu
çalışmalardan arasında konuşma araştırmaları da yerini almıştır. Konuşma ya da
iletişimsel etkileşme şu şekilde değerlendirilmiştir:
“Etkileşim olarak konuşma demek, en az iki konuşmacının farklı ilgilerine yönelik farklı konuşma stratejileriyle birbirlerine konuşmasıdır.” (Fiehler Band 2, 2002:33)
*Metasprache (üst dil), şu şekilde tanımlanmaktadır. "Dile ilişkin konuşmada kullanılan dil. Dil üstüne bir dil; metinler veya konuşma edimleri üzerine konuşma/yazma/düşünme biçimi. (...) üst dil (...) metinlere ilişkin algı ve yorumlarımızı belirler." Mutlu 1998:349
21
İletişim, etkileşim esasına dayanır. Yani karşılıklı düşünme ve fikir alışverişi,
etkileşmedir. İletişim, toplumsallaşma için önemlidir. Dilsel etkileşimsiz bir
toplumsallaşma ve kültür düşünülemez. Ses, bakış, mimik, duygu ve düşüncenin
oluşması da sosyalleşmenin sonucudur. Bu nedenle dil araştırmaları yalnız sosyal
bilimlerin araştırma konusu olarak kalmamıştır.
Günümüzde iletişimbilim adı altında genişletilen dil araştırmaları, birçok kurumsal
alandaki dilsel etkileşimi kendine konu edinmiştir. Teknolojinin ilerlemesine bağlı
olarak geliştirilen cihazlar, dijital kayıt sistemleri, ses ve görüntü kaydedicileriyle
konuşma dili verileri transkripte edilebilmektedir.
Yukarıda iletişime dair önemli noktalar kısaca vurgulanmıştır, “(...) konuşmak
amaçlı bir eylemdir” düşüncesiyle, iletişimsel eyleme yönelik çalışmaları başlatan
araştırmalara ve edimbilim alanındaki gelişmelere göz atmak gerekmektedir
(Kallmeyer, Klein, Meyer-Hermann vd. 1980:15).
1.1.1. Edimbilim: Austin ve Searle Kuramları
Söz eylem veya söz edimi çalışmaları öncelikle İngiliz felsefesiyle başlamıştır.
Buradaki temel görüş ise “(...) insan idrakı dilde yer alabilir (...)” düşüncesidir
(Vahle 1978:42).
Avusturya kökenli İngiliz mantıkçı ve felsefeci Ludwig Joseph Wittgenstein “Oyun
Kuramı” [Game Theory] (bkz. Altınörs 2000:59) ile söz-eyleme dikkat çekse de asıl
kuramcılar Austin ve Searle olarak bilinmektedir. Bu düşünürler Wittgenstein’ın
ideal dil düşüncesinden ayrılarak, günlük dili, felsefe ve idrak kuramıyla
araştırmışlar ve bunun sonucunda da günlük dildeki, iletişim durumu, iletişimsel
uzlaşma ve iletişim niyetine göre işleyişin incelenmesi gündeme gelmiştir (bkz.
Vahle 1978:42). İletişimin, iletişimsel etkileşimin incelenmek istemesi sonucu dil ve
22
eylemin incelenmesi gündeme gelmiş, insan iletişimi her yönüyle
sorunsallaştırılmaya başlanmış ve edimbilim çalışmaları bu şekilde başlamıştır.
Edimbilim, bir söz-eylem kuramı olarak iletişimsel eylemleri, diğer adıyla söz
eylemleri inceler. “Söz eylemler sadece tümcelerden değil, durum bütününden oluşan
amaçsal özellikler de olabilmektedir” (Gross 1990:145). Günümüzde en çok
incelediği alanlardan biri olarak söz eylem kuramını görmekteyiz. Edimbilime bu
açıdan bakıldığında araştırma alanının sosyal etkileşim bağlamı içinde konuşma
dilinin analizi olarak geliştirebildiğini görmekteyiz; buna örnek olarak diyalog
analizi veya konuşma analizi (Gesprächsanalyse) ya da çözümlemesi verilebilir.
Konuşma analizi veya çözümlemesi, diyalog, mülakat, danışmanlık gibi
konuşmaların, basmakalıp yargılar, söze başlama veya bitirme konuşmaları (yani
ayırt edici işaretler), konu değiştirmeler, «konuşmanın iç bölümlemesine»*
(Binnensegmentierung) ve konuşmanın yönlendirilmesi gibi benzer konular
açısından araştırmalarını yürütmektedir (bkz. Gross 1990:145). Bu şüphesiz çok
büyük bir inceleme alanıdır. Bu geniş alan dışında edimbilim çalışmasına bağlı
olarak yapılan çalışmalardan biri de iletişim aksamaları olmuştur. Çalışmalar salt
gramer-anlam bağlantısına yönelik yanlış anlamalar olarak değil de, söz-eylem
bütünlüğüne bağlı iletişim bozukluklarının incelenmesine yönelik çalışmalara da
rastlanılmaktadır (bkz. Gross 1990:145-146). İletişim aksamalarına yönelik
çalışmalar, kamusal alandaki iletişimle ilgili olarak özellikle de propaganda amaçlı
politik konuşmaları ve reklamları araştırmıştır. Tüm bu araştırma alanlarının
gelişmesine vesile olan kuram olarak, söz eylem kuramı ve metindilbilim
gösterilmiştir. Kuram şu şekilde bilinmektedir:
Söz eylem kuramı önemli iki dil felsefecisiyle anılmaktadır. Söz ile eylemi bir arada
dile getiren ilk kuramcı -söz eylem yönteminin kurucusu- İngiliz felsefeci L. John
Austin’dir. O, söz eylemleri üç grup altında inceler. Bunlar:
* Terim için bkz. Vardar 1998:285
23
a) “Düzsöz” (Lokution) (bkz. Vardar 1998:248) adını verdiği birinci edimde kişi
konuşur. “Austin söz eylemlerin iletişim ortamı içinde yer almasına düzsöz (...) der.”
(Poyraz 1996:67). Bir şeyin söylenmesi düzsözdür. Düzsöz kendi içinde üç gruptan
oluşur:
a) Ses (phonetischer Akt): Seslerin çıkarılmasıdır.
b) İlişki Kurma (phatischer Akt): Sözcük ve tümcelerin ifade edilmesidir.
c) Anlam (rhetischer Akt): Anlamın ifade edilmesidir.
Birinci edim olan düzsözde ses, gramer ve anlamın ifade edilmesi yer almaktadır.
b) “Edimsöz” (Illokution) (bkz. Vardar 1998:245), konuşmanın niyetini, konusunu
iletmek için önemlidir. Örneğin, “Cereyan yapıyor, üşüdüm !” ifadesinde asıl niyet
pencerenin veya kapının kapanmasını istemektir. Edimsözü bir ifadenin tözü
(Substanz), içeriği ve konuşma amacı olarak göstermek mümkündür. Edimsöz de,
söz ve eylemi birlikte gerçekleşir. Austin “sözü söyleyen kişinin kastettiği anlama ise
(bahse girme, söz verme, ikna etme gibi) edimsöz der” (Poyraz 1996:67) Austin’in
edimsöz ayırımını birkaç örnekle somutlaştırmakta yarar vardır. Buna göre:
Düzsöz Edimsöz
“Merhaba, nasılsınız ?” -Soru sorma -Selamlaşma
“Oh! Burası çok soğuk” -Ünlem -Odanın ısınmasını istemek
“Dışarı !” -Emir -O yerde istememek.
”İçeri girebilirsiniz.” -Bildirme -Davet, izin vermek
“Tuzu alabilir miyim?” -Soru -Rica
“Sana ne bundan!” -Ünlem -Kızgınlık
c) “Etkisöz” (Perlokution) (bkz. Vardar 1998:250) ise, iletişimin dinleyici
üzerindeki etkisini ortaya çıkaran edimdir. Bu edim konuşmacının iletisinin dinleyici
tarafından anlaşılıp, ona tepki vermesi, bir eyleme geçmesi veya amacına yönelik
doğrultuda bir eylemi gerçekleştirip gerçekleştirmediği sonucuna bağlı olarak
anlaşıldığından, saptanmasının her zaman kolay olmadığı söylenen bir edimdir.
24
Edimbilim alanında Austin’in söz eylem kuramının takipçisi Amerikalı dil felsefecisi
John Roger Searle tarafından geliştirilmiş ve sistemleştirilmiştir. Öncelikle Searle dil
ve konuşmaya yönelik düşüncesini şu şekilde belirtmiştir:
“Konuşma (son derece kompleks) biçimsel-kurallı iletilen eylemdir. Bir dili öğrenmek, ona hakim olmak demek (diğerlerine oranla), gerekli kuralları öğrenmek ve uygulayabilmek demektir. (Vahle 1978:51)
Searle için bir dili konuşmak, eylemin kurallı biçimini uygulamak anlamını
taşımaktadır (bkz. Zarnikow 1978:80). Onun, söz eylem anlayışı da şu şekildedir:
“Söz eylemler genel olarak bildirme tümceleridir (bunlar Morfemleri, tümceleri bildirirler). Bildirme tümcelerinde ise, genellikle düzsözün işleyişini (referans ve yüklem), edimsözlerin işleyişini (iddia etmek, söz vermek, sormak, emretmek v.b.) ve etkisözün işleyişini (iletişim sürecinin devamlılığına dair tutarlılık veya etkiyi ölçer) az veya çok ayırt edebiliriz.” (Searle 1974:84)
Burada değinilmesi gereken önemli bir ayrıntı da terimlerin kullanımına yöneliktir.
«Edimsöz» ve «Söz eylem» terimleri birbirleriyle karıştırılmaması gereken iki farklı
kavramdır. Nitekim Almanca metinde edimsöz için ‘Illokution’, söz eylem için
‘Sprechakt; speech act’ kullanılmaktadır. Edimsöz de bir söz eylemdir. Yani söz
eylemler düzsöz, edimsöz ve etki sözden oluşmaktadır. Bunun üzerine yapılan
çalışmalara ise söz eylem kuramı (Sprechakttheorie) denilmiştir. Bu kuram
edimbilimin (Pragmatik) konusudur.
Searle, Austin’den farklı olarak düzsözü ikiye ayırmıştır; bunlara ifade eden edim ve
önerme olan edim demiştir. Edimsözü ise “insanın dilbilimsel iletişiminin temel
parçası” (the basic unit of human linguistic communication) olarak tanımlamıştır
(Heggelund 2000:5).
J. L. Austin ve J. R. Searle’in konu hakkındaki önemli bir görüş ayırımına yer
vererek, söz eylem kuramının bugünkü çalışmaları nasıl etkilediğini anlamak
mümkündür. Austin’e göre edimin saptamaları, soruları, emirleri, bilgilendirmeleri,
selamlama ve uyarıları ifade ettiği grup ‘edimsözdür’ ve bunlar oldukça çoktur (bkz.
25
Searle 1974:84). Searle ise kendisini Austin’den farklı kılan noktaya değinerek,
edimsöze daha çok önem verir ve etkisöz yani dinleyicinin tepkisini fazla dikkate
almaz. Searle’ün bu görüşünün bugünkü söylem analizi değerlendirmeleri için
önemli olduğu söylense de Searle’ün etkisöze değer vermemesinin bazı
araştırmacılar tarafından yetersiz bulunduğu da görülmüştür. Söz eylemlerin
dinleyicide oluşturduğu tepki incelenmediği taktirde söz eylemler soyut kalır ve
ispatlanamaz şeklinde eleştirilmiştir. Diğer bir eleştirildiği nokta da Searle
araştırmalarında gerçek diyalog ortamından hareket etmek yerine olası diyalog
ortamlarından hareket ettiği örneklerde edimsözleri araştırmaya çalışmasıdır. Gerçek
davranışların incelenmemiş olması davranışın arkasındaki olası diyalog ortamı
hakkında bilginin sağlanmamasını getirmiş ve bu nedenlerle de bilimsel açıdan
yetersiz olunduğu düşüncesini yaygınlaştırmıştır (bkz. Searle 1999:81). Searle
yöneltilen bu eleştiriler doğrultusunda yeni bir takım araştırmalar da gündeme
gelmiştir. Günümüz araştırmalarından uygulamalı söylem analizine yönelik
çalışmalar, olası örnekler üzerinden değil, gerçek konuşma durumlarındaki konuşma
akışı dikkate alınarak yürütülmektedir.
Diğer taraftan Searle çalışmasının ulaşmak istediği nokta, evrensel geçerliliği olan
temel söz eylemleri tespit etmek ve buna yönelik bir tipoloji oluşturmaktır, bu
noktada Searle şu tipolojilerden bahsetmiştir:
-Sunumsal söz eylemler (Representativa): İddia etmek, vargıda bulunmak, kişisel
izlenimler v.b. edimleri kapsar. Bunlar bir olguyu ortaya çıkarırlar.
-Karşıdakini yönlendiren, emreden söz eylemler (Direktiva): Rica etmek, emretmek,
öğüt vermek gibi dinleyiciyi harekete geçiren edimlerdir.
-Kendine görev verdirici söz eylemler (Kommissiva): Söz vermek, tehdit etmek,
iddiada bulunmak, önermek gibi konuşmacı kendi kendini şartlandırmaktadır.
-İçselliği dışa vurduran söz eylemler (Expressiva): Teşekkür etmek, tebrik etmek,
özür dilemek gibi konuşmacının ruh halini ifade eden edimlerdir. Konuşanın olay
hakkındaki ruhsal durumunu ortaya çıkarırlar.
26
-Kurumsal içerikli söz eylemler (Deklarativa): Evlenme, vaftiz etme, istifa etme,
yargılama gibi (Austin’in de belirttiği gibi) kurumsal onaylılığı dile getiren
edimlerdir (bkz. Searle 1999:82).
Searle’in yukarıda sunduğu ‘Taxonomi’ Kılıç tarafından şu şekilde özetlenmekte ve
örneklenmektedir:
“1. İşlemsel: Göndericinin gelecekte bir eylemde bulunmasını sağlamak. Örnek:
«Kavgayı kesmezseniz sizi cezalandıracağım».
2. Uygulayımsal: «Sizi karı koca ilan ediyorum».
3. Buyruksal: «Lütfen oturunuz».
4. Anlatımsal: «Yemek çok lezzetliydi».
5. Betimleyimsel: «Bu bir Türk arabasıdır»” (Kılıç 1990:252).
Birçok araştırmacı buna benzer tipolojiler üzerinde çalışmışsa da burada en tanınan
çalışmalardan biri de Frankfurt Okulu’nun son kuşak temsilcisi, Alman düşünür
Habermas’a aittir. Habermas’ın iletişim üzerine araştırmaları özellikle “İletişimsel
Eylem Kuramı” [Die Theorie des kommunikativen Handelns] adlı iki ciltlik eserde
toplanmıştır. Habermas 4 tip eylemden bahsetmiştir. Bunlar:
-İletişimsel eylem: Konuşma amacına bağlı olarak karşıdakinden beklenen davranış
üzerine kuruludur.
-Stratejik eylem: Rekabet, yarışmaya dayalı eylem tipidir.
-Amaçsal-araçsal eylem: Rasyonel eylem tipidir. Amaca ulaşmada rasyonel
kullanımlar ön plandadır.
-Sembolik eylem: Dans etme gibi sembolik hareketlerin oluşturduğu eylem tipidir
(bkz. Schwitalla 1979:59).
Habermas da evrensel geçerliliği olan edimbilimsel saptama peşindedir. Searle gibi
Habermas da bu düşünceyi taşır. Burada Searle’den farklı, fakat Austin’e paralel bir
27
biçimde sözlüğe bağlılık gözlenmektedir. Zira filleri taşıdıkları anlamlara (Sinn)
göre dört grup atında sınıflandırmıştır. Bu gruplar şöyledir:
1. Kommunikativa (söylemek, cevaplandırmak gibi sözün ifade edilmesidir)
2. Konstativa (betimleme ve garanti etme gibi tümcelerin bilişsel ifadesine
yöneliktir)
3. Repräsentativa (bilmek veya açıklamak gibi bir konuşmacının fikirlerini
ortaya çıkarılmasıdır.)
4. Regulativa (emir vermek veya affetmek gibi pratik kullanımları ifade etmek)
(bkz. Searle 1999:82).
Ona göre tüm konuşmalar için konuşmanın anlamını, manasını ortaya çıkaran bu
evrensel edimler geçerlidir. Habermas’ın bu görüşü birçok yönlerden eleştirilmiştir.
Bunlar arasında en önemli eleştiri onun sözlüğe bağlı kalması dolayısı ile fiilleri
edimsöz olarak değerlendirmesi ve bunları evrensel söz eylemler olarak
göstermesidir. İkinci olarak da “(...) bireye özgü dil farklılıklarını göz ardı ederek,
bunları evrensel-edimbilimsel-yaklaşım (universalpragmatischer Ansatz) içinde
değerlendirmesidir” (bkz. Searle 1999:82).
Bugün bu yönde çalışmalar dil felsefesi olarak sürdürülse de, söylem çözümlemesi ve
uygulamalı dilbilim içinde yer alan uygulamalı söylem analizi çalışmaları kendini bu
tarz amaçlardan soyutlamıştır. Bazı çevrelerde dilde evrensel mantığın yakalanması
için eylemi gösteren fillerin sınıflandırılmaya çalışılması düşüncesi yerinin dilin
kullanıldığı şekliyle incelenmesi düşüncesine bırakmış ve bu mantık evrensel
sınıflandırmadan kaçınmıştır.
Çalışmamız, sözlü dilin incelenmesi olarak konusu bakımından söz eylem
kuramından hareket etmektedir. Searle’ün “Söz eylem nedir?” [Was ist ein
Sprechakt?] adlı makalesinde yer verdiği düşünceler ve tespitleri uygulamalı söylem
analizini oluşturan temel düşüncelerin gelişmesinde önem taşıdığı söylenebilir (bkz.
Searle, 1974:84-101). Searle’ün makalesinde konu edilen düşüncelerin ayrıntısı,
28
onun 1969’da yayınlanmış Söz eylem [Speech Acts] adlı kitabındadır. Kitabında yer
alan düşüncelerle söz eylem kuramlarına büyük katkıda bulunduğu söylenebilir.
Burada onun görüşlerinden bazılarına yer verilecektir:
Searle’ün hipotezi, konuşmanın da bir dizi kurallı edim biçimi olduğu ve bu
kuralların ifadede gizlenmiş edimlerden hareketle ortaya çıkarılabileceğidir. Bu
hipotezini ispatlamak için şu noktalardan hareket etmiştir; a) ifadelerin iletişim
ortamındaki konumları bakımından, öncelikle önerme ve edimsöz birbirinden ayırt
edilmelidir. Edimden kastedilen eylem ve davranıştır. Susmak, hiç bir şey ifade
etmemek, kızmak veya harekete geçmek de birer edimdir, çünkü bir tavır ortaya
konulmaktadır; b) bir ifadenin anlamı sadece amaca bağlı açıklanamaz, belli dilsel
iletişim geleneği içindeki kurallara bağlı olarak da açıklanabilir. Searle’ün dilsel
iletişim geleneğinden kastettiği, insanların atalarından devraldığı söylem
biçimleridir. Dilsel olarak bir şey ifade edilirken bu yapılar kullanılır, yeni öğrenen
çocuklar bu konuşmaları uygulayarak bu yapıları öğrenmiş olur. Her birey şahsi
fikrini aktarmak ve anlaşılmak adına bu kurala riayet eder; c) eğer mantıklı ifadeler
kullanılacaksa, bu ifadelerin geleneksel kurallara bağlı kalınarak ifade edilmesi
gerektiğinden bahseden Searle’e göre söz eylemler ifade edilen edimlerdir. Morfem
ve tümcelerden oluşan bu ifadeleri (1) önerme metnine (önerme metnini oluşturan
referans ve yüklem (Prädikation)), (2) edimsözlere (edimsözlere örnek; iddia
etmek, söz vermek, sormak, emretmek v.d.) ve (3) etki sözlere([iletişim sürecinin
geleceğine yönelik olarak bakıldığında dinleyen üzerindeki sonucu veya etkiyi ölçer)
bakarak ayırt edebiliriz. Searle, edimsözleri geleneksel iletişim çevresinde ele
alındığında bunlara kurallı söz eylemler olarak görmüştür. Buna göre de “söz verme”
gibi birtakım edimsözlerin gerekli ve yeterli kurallarını ortaya çıkarmaya çalışmıştır
(bkz. Searle 1974:84).
Searle söz eylem kuramının önemli temsilcilerinden biri olarak, bu alanda
görüşlerinden faydalanılmış bir dil felsefecisidir. Konuşma çözümlemelerindeki
edimbilimsel işleyişin ortaya konulmasında görüşleri önemli olmuştur. çalışmamızda
onun düşüncesinin temelini oluşturan, “her tür dilsel iletişimin temelinde, dilsel bir
29
edimin olduğunu düşünüyorum” ifadesi yol göstericidir (Searle 1974:85). Bu
ifadesinde ne anlatmak istediği ise şu şekilde açıklanabilir:
Ona göre, söz eylem iletişimin temel öğeleri olan salt sembollerin (sözcük) yığın
halinde tümceyi oluşturmalarından daha farklı bir şeydir. Bunlar belli şartlara bağlı
olarak tümceyi oluşturmayı sağlayan dilsel araçlardır (bkz. Searle 1974:85).
İletişimin analizi demek, iletişimde söz eylemin işleyişinin analizi, anlamına
gelmektedir. “Edimsözlerin kullanılması, kurallı biçimde davranmak demektir”
(Searle 1974:86). Searle’e göre futbol veya satranç nasıl birer kurallı edimlerse,
edimsözler de aynı şekilde kurallı edim biçimleridir. Onun yöntemi, öncelikle
edimsöz çeşitlerinin hangi işleyişe bağlı olarak, hangi şartlarla ortaya çıktığını tespit
etmek; bu şartlarda ortaya çıkan bir dizi edimsözleri söze dökerken, yani ifade
ederken, hangi anlamın (semantik), hangi kurallı (sentaktik) tümce kalıpları seçilerek
ifade edildiğine yönelik örnek şema ortaya çıkarmaktır. Eğer anlam bir dizi kullanım
kuralları gerektiriyorsa, o halde bir şekilde bu kuralları tespit etmek gerekir, diye
düşünür. Searle buradan hareketle kural tipleri üzerinde ayırıma gitmiştir.
Ona göre iki tip kural vardır: a) kurucu kurallar (Konstitutiv) adını verdiği kurallara
örnek olarak futbol veya satranç oyunundaki kuralları göstermiştir. Satrançta bir atın
hamlesi kurallı bir hamledir, bu kuralın kendisi oyunu kurar ve düzenler. Oyunun var
olması, bu kuralların var olmasına bağlıdır. b) Diğer kurala ise düzenleyici kurallar
(Regulativ) kurallar adını verir. Ona göre “düzenleyici kurallar, var olan bir
etkinliği, faaliyeti(ni...) düzenleyen kurallardır” (Searle 1974:87). Bu kurallara örnek
olarak da yemek sırasında tabağındakini kesmek için bıçağın sağ, çatalın sol elde
tutulmasını örnek verir. Bunlar bir dizi normatif emirlerin yer aldığı kurallardır. Bir
başka örnek; askeriyeye mensup kişilerin, kendi çalışma ortamlarındaki yemeklerde
kravat takmalarının şart olduğudur. Bu tip kurallar insanlar arası ilişkilerde yer alan
emir niteliğindeki düzenleyici kurallardır. Bu kuralların kurucu kurallardaki gibi bir
oluşa doğrudan katkısı yoktur, yani askerin yemek yeme olgusunda kravatın etkisi
yoktur. Diğer taraftan kurucu kurallarda ‘emir’ içeriği yokken, düzenleyici kurallarda
‘emir’, ‘zorlama’ içeriği vardır (bkz. Searle 1974:87-88). Searle kuralların her
30
ikisinin farkına varılması ve farklı değerlendirilmesi gerektiğini söylemektedir.
Nitekim ona göre bir dönem dil felsefesi üzerine yapılan çalışmalar bu ayırımı
yapmadıklarından, anlam kurallarını ortaya çıkarma çabaları kuşkularla
sonuçlanmıştır. Searle’e göre edimbilimsel kurallar düzenleyici kurallar değildir.
Düzenleyici kurallara günlük yaşamda tabii ki rastlanmaktadır, fakat anlamı ortaya
çıkaracak, semantik yapıyı açıklayacak kurallar tam tersine bir dizi kurucu
kurallardan oluşan bir sistem olmalıdır. Edimsözleri açıklayan kurallar ancak bu
kurallar olabilir, düşüncesindedir ve bunu ispatlamaya çalışır. Bunu şu şekilde ifade
etmiştir:
”(...) dilin semantik yapısı bir dizi kurucu kurallı sistem içinde anlaşılabilir ve edimsözler, öyle edimlerdir ki ancak bu çoklu kurucu kurallarla örtüştüğünde anlaşılabilir. (bkz. Searle 1974:88)
Searle, düşüncesini ispatlamak için öncelikle edimsözler içinden belli bir edimi
alarak buradaki bir dizi kurucu edimi açıklamaya girişmiştir. Farklı edimsözlerin
çoğunlukla ortak anlamlara çıkabildiğinden bahsederek, bu tümcelere önerme
demiştir. Bu olguyu benzer örnekte şu şekilde somutlaştırır:
(1) John odayı terk edecek mi?
(2) John odayı terk edecektir.
(3) John odayı terk et!
(4) John’un odayı terk etmesini istiyorum.
(5) John odayı terk ederse, ben de onu terk ederim.
(1)-(5) örneklerin her birinde farklı iletişimsel niyetler vardır. Searle’e göre burada
önerme olan, hepsinde referans gösterilen kişinin John olması ve bu kişinin odayı
terk etmesi olayıdır. Yani “ (...) ortak içeriğe (...) önerme denecektir (...)” (Searle
1974:90).
Burada önemli nokta Searle’in önerme ile edimsözü birbirinden ayırmasıdır. Buna
göre örnekteki tümcelerin edimsözü (altı çizili olarak gösterilenler edimsözlerdir);
31
(1) soru, (2) gelecekteki bir şey hakkında iddia, yani bir öngörü, (3) bir emir veya bir
çağrı, (4) bir istek ifadesi, (5) sebepsiz bir varsayıma bağlı kasıt olmaktadır.
Yukarıdaki beş örnekte de aynı içeriğe (John’un dışarı çıkması) ve aynı kişiye (John)
göndermede bulunulurken, diğer taraftan bu önermeler ifade amaçlarına bağlı olarak
beş farklı edimsözle ifade edilmiştir. Altı çizili olarak gösterilen sözcükler birer
edimsözdür. Fakat bir önerme hiçbir zaman bir edimsöz olarak gösterilmemiştir.
Önermenin ifade edilmesi bir edimsözü gerektirse de, bir önerme hiçbir zaman bir
edimsöz değildir. Searle bu görüşüne şu tümcelerle yer vermiştir:
“Fakat söylemek istediğim şudur ki, bir konuşmacı, bir tümce kullanırken önerme ifade etmektedir. Şuna da dikkat etmek gerekir ki, ben bir önermeyle bu önermenin iddiada bulunmak veya saptama yapmak tarafını birbirinden ayırıyorum. (...) Bir iddiada bulunmak bir edimsözdür, fakat bir önermenin ifadesi sırasında ortaya çıkan edim kısmı belli bir edimsözü yerine getirse de, bir önerme asla bir edim değildir. Sonuç olarak söylemek istediğim, edimsözle edimsözün önerme içeriğini birbirinden ayırıyorum. Şu da tabiidir ki, doğal olarak her edimsözün önerme içeriği olmayacaktır, örneğin; “Yaşasın!” veya “ah!” şeklindeki ifadelerde olduğu gibi. (...) Semantik açıdan bakarsak, bir tümcedeki önerme bildireni ve edimsöz rolündeki bildireni ayırt edebiliriz. (...) Edimsöz rolündeki bildiren, önermenin nasıl anlaşılacağını, veya başka şekilde ifade edecek olursak, ifadenin hangi edimsöz rolünde olacağını, yani tümceyi bu şekilde ifade ettiğinde, konuşanın hangi edimsözü yerine getirdiğini gösterir.” (Searle 1974:90)
Searle tümcenin anlamsal incelenmesine yönelik olarak, açıkça ifadenin önerme
(içerik) kısmıyla edimsöz kısmını birbirinden ayırmıştır. Bu çalışmada söz konusu
olan, önermenin veya ifadenin somut, görünen anlamının olmasıdır; edimsözün ise
ifadenin amaca yönelik işleyişinin olmasıdır. Searle’e paralel bir düşünce ile her
ifadeyi argüman olarak değerlendiriyoruz (Argüman kuramına ilerleyen bölümlerde
ayrıca yer verilmiştir). Searle şu noktaya da dikkat çekmiştir: Her zaman bir
tümcenin bildirenine (anlamına) yönelik olarak önerme ve edimsöz birbirinden farklı
olmak zorunda değildir. Bunu da şu örnekle somutlaştırmıştır:
(1) Söz veriyorum, geleceğim.
Söz eylem rolündeki bildirenle önermenin bildireni birbirinden farkıdır.
(2) Geleceğime söz verdim.
Edimsöz rolündeki bildirenle önerme bildireni aynıdır (bkz. Searle 1974:90).
32
Söz eylem rolündeki bildiren (1) söyleyenin niyetini de, yani söz verme edimsözünü
de içerirken, önermenin bildireni gelme eylemine yönelik bilgi içermektedir.
Örneklere önerme bildirenleri açısından bakıldığında tümce (1) ve (2) arasında fark
yoktur. Oysa edimsöz bildireni açısından bakıldığında (1) ve (2)’nin edimsöz
bildireni birbirinden farklıdır. Çünkü (1)’inci ifadede söz verme edimsözü daha
baskın bir anlatımken, ikincisi daha yumuşak ve duygusal bir anlatımdır.
Edimsöz rolünü üstlenen dilsel araçlardan bazıları tonlama, vurgu, noktalama, eylem
bildiren yüklemler, tümcelerin giriş sözcüklerinin seçimi (örnek: “Sanki bu gün ...”;
“Dikkat etsen ...”; “Affedersin ama ...” v.d. şeklinde sıralanmaktadır. Eğer ifade,
örnekte olduğu gibi tespit etme, uyarı, özür dileme gibi somut iletişimsel duruma
bağlı ifadelerle başlıyorsa, ifadenin hangi edimsöz rolünü üstlendiğinin bağlamdan
anlamak mümkündür ve tekrar açıklayıcı edimsöz rolünde bir bildiren kullanmanın
gerekli olduğu söylenmektedir. Searle, amacının önerme analizi yapmak
olmadığından bahseder. Onun amacı bilgiyi aktaran, yani bildiren (Indikator)
konumundaki belli tür edimsözlerin kullanımlarını analiz etmektir. Bir ifadenin
içeriğinin onun bildireni, yani bilgi barındıran kısmı olduğundan bahseder. Biriyle
konuşmak demek, konuşurken, kendi konuşma amacının ne olduğunu anlamasını
sağlamaktır, diye ekler. “Anlam salt niyetten daha fazla bir şeydir, bir ortak
sözleşmedir” görüşündedir (Searle 1974:94). Bu görüşüne yönelik olarak Searle şu
örneği vermiştir: Bir kişi kendisinin Fransız olduğunu anlatmak için, Fransızlar gibi
giyinip, onlar gibi konuşup, davranabilir, ya da sadece «ben Fransızım» diyerek bunu
dile getirebilir, sonuçta her iki halde de karşısındaki kişiye Fransız olduğunu
anlatmıştır. Sadece sunuş biçimi (ilk örnekte kişinin giyim tarzı, ikincisinde
Fransızca konuşması) farklıdır. Kendisinin Fransız olduğunu davranışla anlatmasında
edimsöz ‘rolü’ ön plandadır, dil aracını kullanmamıştır. İkinci örnekte ise amacını
dilsel araçla -somut ifadeyle- anlatır, yani burada rolden (hal ve hareketten) çok dil
aracı ön plandadır. Örnekte her iki durumda da konuşmacı kendisini karşıdakine
farklı araçlarla ve farklı edimsözlerle tanıtmıştır. Konuşurken dille karşıdakine hitap
etmek için, kullanılan dilsel ifadelerin bir bütünlük içinde (sözcük–tonlama v.b.), ne
33
amaçla hitapta bulunulduğunun anlaşılması gereklidir. İşte Searle’in edimsöz olarak
analiz etmek istediği tam da budur. Şu iki unsur iletişimsel eylem açısından
önemlidir: (1) kişinin kendini ifade ederken amacının açıklanmasına yönelik seçtiği
dilsel kurallar, (2) alıcı üzerinde yaratmak istediği etkiye yönelik seçtiği ifadeler
(bkz. Searle 1974:92,94). Her ne sebeple olursa olsun, iletişim kurmak isteyen her
birey dinleyene bir şeyler aktarır. Bunlar tavır, düşünce, tutum ve benzerleri ile de
olmaktadır. Her kurulan iletişimle kişi aynı zamanda kendine ait bir düşünceyi,
durumu veya olayı da aktarmaktadır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi her ifade (sözlü
veya sözsüz) bir argümandır. Bu gerekçeyle ilerleyen bölümlerde ayrıca yer almıştır.
Searle, amacın açıklanması için seçilen dilsel kalıplar, alıcı üzerinde yaratılmak
istenen etkiye yönelik seçilir. Bunlar koşul gruplarını oluşturur. Bu şu anlama gelir:
«Ancak belli koşullarda belli bir amacımızı ve alıcı üzerinde istediğimiz etkiyi
yaratabiliriz». Searle belli bir edimsözün hangi koşullarda meydana geldiğini analiz
etmeye yönelmiştir (bkz. Searle 1974:95). Onun çözümleme yöntemi, her bir
edimsöz için düşünüldüğünde çok zor ve geniş bir araştırma gerektirmektedir. Searle
«söz vermek» edimsözüyle ilgili kuralları saptamaya çalışırken bu işin zorluğuna
değinerek konunun belli bir yönde sınırlandırması gerektiğini ifade etmiştir:
“Bu şartların ortaya konulması zor buldum ve ortaya çıkardığım listeden de tamamen memnun değilim. Bu zorluğun sebeplerinden biri de, söz vermek kavramının günlük dildeki diğer kavramlar gibi kesin bağlayıcı kurallara sahip olmamasıdır. (...) Söz verme sözcüğünün günlük dildeki kesin kullanımlarına yönelik bir dizi vurgulayıcı, gerekli ve yeterli şartların olmayacağına inanmaya başladım. Bu nedenle tartışmamda (...) dolaysız söz vermelere yönelerek diğer bütün kısa kullanımlı ifadeleri, söz vermeye işaret eden göndermeleri, mecaz anlamdakileri vb. dikkate almıyorum. Diğer bir zorluk da belli şartları ortaya çıkarırken, belli açılara girmek istememden kaynaklanmaktadır. Belli şart gruplarının belli bir edimsöz gerektirdiğini vermek istiyorum, verdiğim şartların tekrar başka bir edimsöze yol açmasını değil. Eğer edimsöz kavramını genel olarak açıklamak istiyorsam bu şarta uymak zorundayım; yoksa sadece belli edimsözler arasındaki ilişkiyi tanımlamak zorunda kalırdım.” (Searle 1974:95)
Görüldüğü gibi bir edimsözü tanımlamak Searle’in de belirttiği gibi çok zordur.
Çünkü günlük dil geniş anlatım biçimlerine, dil varyasyonlarına sahiptir, onu
açıklamak veya tanımlamak çok zordur. Bu nedenle de Searle edimsözden hareket
34
ederek ve edimsözü oluşturan şartların kesin kurallarını ortaya çıkararak konuyu belli
açılardan netleştirmek zorunda kalmıştır. Doğrudan «söz verme» edimsözünün
şartlarını meydana getiren olguyu göstererek bu şartların değişmesi durumunda hangi
yeni olguların edimsözleri değiştirebildiğini açıklamaya çalışmıştır. Bunun için
öncelikle aşağıdaki gibi bir varsayımı kabul eder:
“Eğer bir konuşan (S) bir dinleyenin (H) yanında bir tümceyi (T) ifade ediyorsa, o zaman S düzgün (ve eksiksiz) ifade edilmiş T ile dinleyen H’ ye sadece ve sadece şu şartlarda söz verir (p): (...)”* (bkz. Searle 1974:96)
Searle bu olgudan yola çıkarak «söz verme» edimini yukarıdaki durum için dokuz
kesin koşulla açıklar: (1) Önermenin içeriğine yönelik kurallar: H kuralların bir
parçasıdır, yani onun üzerine konuşulmaktadır. Önermenin içeriği H’ ye ya direk
aktarılır veya ima edilir. Eğer ima ediliyorsa H içeriği bağlamdan hareketle
çözümler; (2) Giriş kuralları: Belli durumlardaki şartlara göre konuşma girişini
ayarlayan kurallardır. Ortaya konan edimsözle H’ ye açık bir eylem alanı
sunulmaktadır. (3) Dürüstlük şartları (Aufrichtigkeitsbedingung): Edimsöze yönelik
davranışla H’ ye yararlı olunacağı inancı vardır. Eğer H’ ye zarar verirse bu durumda
Austin’in de bahsettiği kötüye kullanma durumu oluşur. (4) Temel kurallar
(wesentliche Regeln): S’ nin ifade ettiği dilsel aktarım aynı zamanda söz eylem
gösterir. Örnek; «düşündüm de (p)’yi yapman senin de yararınadır» veya «bu
durumda (p) olması senin için avantajdır» gibi. S istediği davranışın H’ nin de ilgi
alanında olduğunu H’ ye belirtir. Buna Searle kurucu kural demekte ve iletişimsel
edimin kurucu kural yönünü burada görmektedir (bkz. Searle 1999:83-84). Önemli
bir nokta da, Searle’in üzerinde durduğu, sentaktik (sözdizimsel) çözümlemeden çok
semantik (anlamsal) bir çözümlemeye girmiş olmasıdır. Zira onun edimsöz
analizinde doğru ve kurallı kurulmuş ifadelerden hareketle belli şartlarda (koşullarda)
ortaya konabilecek edimsözlerin açıklanması söz konusudur. Fakat Searle’in de
günümüzde eleştirildiği noktalar vardır. Searle’in bu analizi şu şekilde eleştirilmiştir:
*Searle konuşan=S; dinleyen=H; tümce=T ve değişken edimsöz=p şeklinde simgeleştirmiştir. Bu genel olgudan hareket ederek Searle <söz verme> edimsözünün hangi kesin şartlara bağlı olarak ortaya çıktığını açıklamıştır (kendisi, belirtilen kaynakta, 9 kesin koşul öne sürmüştür).
35
“(...) ifadelerin belli bir söz eylem tipinde olmaları bağlama bağlıdır. Searle’in kendisi de konuşma sırasındaki ifadelerin söz eyleminin ayrıştırmasında bilimsel analiz yapmak yerine, daha çok olası ifade(tipleri)nin birleşimlerine yönelik analiz yapmakla yetinmiştir (yani X tipinde bir söz eylemin başarılı bir biçimde oluşması için ne yapmamız gerektiği sorusudur) (...)” (Searle 1999:87)
Searle’in söz eylem araştırmasında, bu durum şu formülle dile getirmiştir: “(...) eğer
X yapılırsa, o zaman Y olur (...)” (Searle 1999:87). Yani farklı olgularda farklı
edimsözlerin, farklı içerikle gündeme gelmesi söz konusudur. Bu noktada Searle
gerçek iletişim durumları yerine olası durumları değerlendirmiştir. Gerçek iletişim
durumlarından hareket etmemek ve araştırmayı olası ifadeler üzerinde yapmak
bakımından eleştirilmiştir. Eğer bunu bir eksiklik olarak değerlendirirsek, günümüz
uygulamalı söylem analizi çalışmalarının, gerçek iletişim durumlarından hareket
ederek, bu eksiği kapamaya çalıştığını görürüz. Metindilbilimsel çözümlemenin yanı
sıra Austin ile başlayan ve Searle ile süren iletişimsel eylem çalışmalarının sözlü
dilin çözümlenmesi konusunda, günümüz yeni araştırmalara ön ayak olduğunu
belirtmek gerekir.
1.1.2. Edimbilim ve Paul Grice’ın Konuşma Kuralları
İletişim Kuramına yönelik çalışmamıza katkıda bulunabilecek bir başka isim de H.
Paul Grice’ın dilbilimsel pragmatiğe yönelik konuşma kurallarını
(Konversationsmaximen) belirleme çalışmaları sırasında önem verdiği niyet-maksat
ve sonuç çıkarma (inference) dır. Grice’ın bu konudaki düşüncelerine onun şu
örneği ile başlamanın daha doğru olacağını düşünüyoruz:
“(...) bir adam, çalışmadığı açıkça belli olan bir arabanın başında durur; bir başkası gelir ve birincisi şunu söyler: Benzini bitmiş. Ve ikinci cevap verir: Köşede bir benzinci var. İkinci kişi cevabıyla ne demek istemiştir?” (Grice 1999:92)
36
Grice’a göre bu örnekte asıl söylenmek istenenin köşede bir benzincinin olduğu
önermesi değildir. Benzinciye gidip benzin doldurarak arabanın çalıştırılmasıyla
sorununun giderilebileceğidir. Burada önemli olan konuşma niyeti ve konuşmadan
çıkarılacak anlamdır. Grice’a göre konuşmadan çıkarılacak anlam dolaylı
gerçekleşir. Anlam kodlardan değil de konuşmacının amacından çıkarılmaktadır. Bu
sebepten konuşmacı amacının ve niyetinin anlaşılmasını sağlayacak şekilde
konuşmasını şekillendirmiştir (Grice 1999:92).
Grice’ın bu düşünceleri Austin ve Searle’in edimsöz ve etkisöz değerlendirmesini
anımsatmaktadır. Fakat Grice söz eylem ayrımına girmediğinden, onlarda olduğu
gibi, «çıkarılacak anlam» etkisözdür, şeklinde bir anlatımda bulunmamıştır. Grice’ın
«çıkarılacak anlama» ve «niyete» yönelik düşünceleri Searle’den farklıdır. Searle
etkisözün edimsözden önce gelmesi gerektiğini söylemiştir, yani ifadenin amacına
ulaşıp ulaşmaması ancak konuşmacı üzerindeki etkiye göre anlaşılabilir,
düşüncesindedir. Bu düşünceden ötürü Grice Searle’ü edimsözden çok etkisöze
ağırlık veriyor gerekçesiyle eleştirmiştir (bkz. Grice 1999:92-93). Searle’in
çalışmalarında edimsözün önemi düşünüldüğünde, Grice’ın bu eleştirisi daha iyi
anlaşılmaktadır.
Grice, iletişime katılan kişilerin kooperatif davranmaları konusunda ve konuşma
kurallarının saptanması yönünde çalışmalar yapmıştır. Burada konuşma kurallarına
yönelik kooperatif edimlerin saptanması konusuna daha fazla yer verilmeyecektir.
Şunu da belirtmekte fayda vardır ki, Grice’ın saptadığı konuşma kurallarının her
durumda geçerli olmadığı şeklinde görüşler yaygındır.
Söz eylemlerin ifade içerikleri ve sınıflandırılmaları konusunda değişik çalışmalara
rastlanılmaktadır. Hannappel ve Melenk, “bir ifadenin içerikle (yani önerme
değeriyle) iletişim işleyişi arasındaki önemli ayırımı, söz eylem yönteminden
hareketle yapılır” demişlerdir (Hannappel ve Melenk 1979:53). Hindelang söz
eylemlerin kesin ve zorunlu sınıflandırılamadıklarından bahsetmişlerdir. Yine de
belli anlamsal yakınlık gruplarına göre sözcüklerin belli gruplar altında
37
toplanabileceğinden bahseder. Örnek iddia etmek, bilgilendirmek, anlatmak gibi
(bkz. Hindelang 2000:45). Böyle bir sınıflandırma Searle’de de söz konusudur.
(Searle Taxonomisi, sözcükleri Repräsentativa, Direktiva, Kommissiva, Expressiva
ve Deklarativa grup başlıklarına göre sınıflandırmıştır. Bkz. Başlık 1.1.1.)
Bu çalışmada amaçlanan uzmanların tartıştığı talkshow programlarından hareketle
argüman ve gerekçelerin tartışma dilinde araştırılmasını sağlayacak makro ve mikro
incelemenin geliştirilmesi açısından Austin, Searle ve Grice gibi düşünürlerin
birtakım çalışmalarına yer vermenin önemli olacağını düşünmekteyiz. Bu doğrultuda
yöntemsel açıdan bir takım irdelemelere yer verdik.
Sözlü dildeki söz-eylem araştırmalarının gelişimine daha çok dil felsefesi
bakımından katkıda bulunan Austin-Searle ve Grice kuramları, günümüzdeki
uygulamalı söylem analizi çalışmalarının araştırma amaçlarını farklı yönlerden
geliştirmelerine de sebep olmuşlardır. Söz-eyleme yönelik tüm çalışmalarda eylemin
incelenmesi için dilin bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir. Bu noktada
Schmidt, eylemin de dilden hareketle incelenmesi gerekliliğini vurgulamıştır (bkz.
Schmidt 1968:175).
Metindilbilimde metin çözümlemeleri çalışmaları önceden beri sürdürülse de sözlü
dilin çözümlenmesine yönelik çalışmalar henüz yeni sayılır. Söylem analizi veya
söylem çözümlemesi çalışmaları olarak bilinen bu çalışmalar içinde bizim
çalışmamız için önemli olan uygulamalı söylem analizi çalışmalarıdır. Bunlar
uygulamalı dilbilim alanında her şeyden önce doğal konuşulan, gerçek konuşmaların
incelenmesi olarak bilinmektedir. Yani sözlü dilin, doğal –konuşulduğu- ortamda
çözümlenmesidir. Bu çalışmalara değinmeden önce metindilbilim alanındaki
çalışmalarda yazılı metinlerin metin çözümlemesine yönelik olarak, metnin biçimsel
ve anlamsal yapısını incelenerek büyük ölçekli yapısının belirlenebileceğinden
bahsedilmektedir (bkz. Ayata 2000:146). Metindilbilimsel çözümlemede 60-70’li
yıllarda, yazılı metinlerin incelenmesine yönelik çalışmaların çok sayıda olduğunu
görmekteyiz (Şenöz 1995: 225). Metindilbilimsel yöntemle yapılan yazılı metin
38
çözümlemesini ve söylemin çözümlemesi yöntemi ile yapılan sözlü metinlerin
çözümlemesini birbirinden ayırmak gerekmiştir. Zira yazı diline yönelik çözümleme,
sözlü dildekinden uygulama açısından farklı olduğundan, burada öncelikle bu
konuya ilişkin irdelemelere yer vermek gerekmiştir. Ayrıca çalışmamız için önemli
olan uygulamalı söylem analizi çalışmalarının sözlü dil konusundan yola çıkması
dolayısıyla bu çalışmamızda, öncelikle sözlü ve yazılı dil arasındaki farkın
netleştirilmesine yönelik irdelenmeye ihtiyaç duyulmuştur.
1.2. UYGULAMALI SÖYLEM ANALİZİ AÇISINDAN YAZILI
DİL VE SÖZLÜ DİL FARKI: KONUŞMA DİLİNİN ANALİZİ
70’li ve 80’li yıllarda konuşma analizi çalışmalarına hız verilmiştir. Dilbilim
çalışmalarında yazılı dilin yanı sıra sözlü dile yönelik bir dizi çalışmanın da
yürütülmesi, sözlü dilin işleyişinin de incelenerek ortaya konulması gerektiği
düşüncesinden hareket eder. Burada sözlü dili yazılı dilden ayıran önemli farklar
irdelenerek, ortaya konulmuştur. Bu noktada şu tespitlerden bahsetmek gerekir:
Konuşma dilinin spontane olması; düzensiz gramer kullanımı; kısaltmaların
kullanılması; tonlamalar; aynı anda konuşmalar; hayret ifadeleri ve öksürmek, nefes
gibi birtakım seslerin vb. araya girebilmesi; dolaysız konuşmalara yer verilmesi;
çoğu zaman basit ve kısa tümcelerin tercih edilmesi gibi (bkz. Grütz 1995:46). Yazı
diliyle konuşma dilini Grütz şu boyutlarda değerlendirmektedir:
“Yazı dili durumundan ötürü, optik-mekansal boyuta aitken, konuşma dili hatırlamaya bağlı olarak akustik-zamansal boyuta aittir. Öne ve arkaya sayfa çevirme burada mümkün değildir, bu nedenle bir ön beklenti oluşturulur ki, buna göre morfolojik, söz dizimsel, sözlüksel-anlamsal ve metinsel alanda hareket edilebilsin.” (Grütz 1995:48)
Konuşma dilinde söylenenler hatırlamaya bağlı ve akustik boyutta yer alır; yazı
dilinde söylenenler, metinsel verilerle tekrarlanabildiğinden söz dizimsel boyutta yer
alır. Konuşma ve yazı dilinde iletişim işleyişini Cherubim şu şekilde tanımlar:
39
“(...) konuşulan dili örneğin, elektro akustik araçlar (Telefon), senografik kayıtlar veya elektronik cihazlar (Televizyon-Bilgi aktarıcıları) üzerinden iletilirken, yazı dili özel kod üzerinden (Mors Alfabesi ve kör dili, gizli veya kısa yazı üzerinden) iletilir. Konuşma dili sessel yazılabilirken, örnek edebi yazılara veya fonetik alfabeyle yazıya dökülebilirken, yazı dili özgür konuşma durumlarına dönüşebilir. (...) Bundan hareketle insan diline yönelik her iki temel biçim bir dilden diğerine (veya birkaç dile çevrilebilir) veya dil dışı araçlarla (örnek, mimik ve eylemlerle aktarılabilir.” (Cherubim 1989:14)
Cherubim’in konuşma diline yönelik incelemesinde gösterdiği kısa örnek şu
şekildedir:
“Açıklama:
a= sözlü; b=yazılı; c=spontane; d=kontrollü; e=dolaysız; f=dolaylı
Kombinasyonlar:
(1) a+c+e: Günlük konuşma (2) a+c+f: Telefon konuşmaları
(3) a+d+e: Sunum (4) a+d+f: Bildiri
(5) b+c+e: Not/Bilgilendirme (6) b+c+f: Mektup
(7) b+d+e: Tarif/ Reçete (8) b+d+f: Başvuru” (Cherubim 1998:19).
Konuşma ve yazı diline yönelik bu saptama yazılı-sözlü dile yönelik temel bir
sınıflandırma olarak değerlendirilebilir. Yukarıdaki örnekte günlük konuşma hem
sözlü (a), hem spontane (c), hem de dolaysız (olduğu gibi aktarılan bir dil özelliğiyle)
(1)’deki grupta yer alır. Diğer taraftan yazılı dil başvuru örneğinde olduğu gibi (8),
hem yazılı (b), hem kontrollü, önceden taslağı çizilmiş (d), hem de dolaylı, yani ifade
biçimi önceden planlanmış, usulüne göre belli bir şekli olan bir dildir (f).
Günlük konuşma dili genellikle plansız spontane olurken, yazılı dil daha planlı ve
özenlidir. Sözlü ve yazılı dil farkı Günay’a göre dil düzeyindedir. Söylemsel
değişiklikler sözlü dilde daha belirgin olarak tespit edilmiştir (bkz. Günay 2001:26).
Günay’ın sözlü ve yazılı dil arasındaki farklara ilişkin saptamaları aşağıdaki tabloda
gösterilmektedir:
40
Sözlü Dil Yazılı Dil Kod Kod sestir Kod grafiksel dil, yani yazıdır
Dil kullanımı -Sözlüdür, spontanedir.
-Noktalama işaretleri yerine nefes araları
ve vurgular vardır (paralengüistik özellik;
coşku, üzüntü, ses titremesi)
-Alıcı ile direk bir ilişki vardır: dilsel-dil
dışı ve paralengüistik özelliklerle sağlanır.
-Eksiltili tümceler, yinelemeler, bölmeler,
kesmeler vardır.
-Söylenenlerin düzeltilmesi ancak bir özür
veya tekrar düzelterek yineleme ile olur.
-Yazılıdır özentilidir.
-Noktalama işaretleri vardır
(Paralengüistik özellikler bunlarla ayırt
edilmeye çalışılır)
-Alıcı ile direk ilişki yoktur. İlişki sadece
dilsel yöntemle sağlanır.
-Tümceler tam ve dil bilgisi kurallarına
uygundur. Eğer dilbilgisi kurallarına
uyulmadan yazılıyorsa bu bilinçli
yapılmıştır.
-Yazılı dil düşünülerek özenle
oluşturulduğundan düzeltmeler kolaydır.
Sözceleme veya
dil eylem durumu
-Sözlü dil belli bir ortama göre
konuşmasını ayarlar.
-Kişi yüz yüze konuştuğundan (çoğu
zaman) konuşma şekline, kişinin, mimik
ve tavrına göre konuşmasını ayarlar.
-Yazılı dilde önce ortam seçilir ve bu
ortam çerçevesinde yazılır. Metin zamanı
öngörülür varsayılır.
-Alıcı belli bir kitledir ve bu kitle dikkate
alınarak bir öngörüye göre yazılır.
Bağlam -Bağlam çok hızlı bir şekilde alt konulara
bölünebilir. Konu odaklamaları sıktır.
-Bağlam çok yavaş değişir. Çok az alt
konulara bölümlenir. Odaklama daha
seyrektir.
Feed-back, geri
bildirim
-Doğrudan iletişim veya direk iletişimdir.
Bu nedenli anlaşılmayan sözler yeniden
sorulabilir.
-İletişim birebir ortamda
yürütülmediğinden geri bildirimi daha
uzun vadede olur, veya hiç olmaz.
Kalıcılık Sözlü dilde konuşulanlar o ortamdan sonra
unutulabilirler. Kalıcılığı ancak cihazlara
kayıt ile sağlanır.
-Yazılı dil kalıcıdır. Kalıcılığı ise yazıya
dökülmesi ile olur.
(Tablo 1. Bkz. Günay 2001:27-32)
Dilbilim çalışmaları içinde özlü dil araştırmaları ampirik ve uygulamalı
çalışmalardır. Dilin işleyişi ve yapısı önemlidir. Buna yönelik bilimsel incelemeden
şu şekilde bahsedilmektedir:
“Daha önceki yapısal, işleyişsel ve toplumdilbilimsel dil kuramlarının aksine etkileşimsel dilbilim, doğal etkileşim akışı içinde dilin ampirik analizine yatkındır.” (Selting ve Couper-Kuhlen 2000:80)
41
Sözlü dil için önemli olan iletişimsel etkileşimdir. İletişimsel etkileşim ise şu şekilde
tanımlanmaktadır: “İki veya daha fazla kişide veya grupta oluşan her türlü karşılıklı
ilişkidir” (Schäfers 1986:141).
Sözlü iletişimin iki önemli faktörü olarak dinleme-anlama ve dil–düşünme
gösterilmiştir. Dil-düşünmede argümana bağlı üretimsellik ve yeniden-üretimsellik
ön plandadır (bkz. Forster 1997:54). Dinleme-anlama ise, isteğe bağlı bir davranış
olarak ortaya çıkar. Kişinin dinleme isteğini, onun görsel-işitsel algısı belirler. Bugün
bu çalışmaları uygulamalı dilbilim çalışmaları içinde de rastlamaktayız. Konu
bakımından konuşma biçimlerinin tespiti, konuşmacıların tutum ve eylemleri,
yorumlamaları, etkileşimleri, konu yönetimleri ve konuşma koordinasyonları,
konuşma akışı ve stratejik düşünceleri araştırılmaktadır (bkz. Cherubim 1989:27).
Bunlar daha çok konuşma hataları (iletişim aksamaları), kitle iletişimi (medya
iletişimi), kurum içi ve toplumsal eyleme (aile içi konuşmalara, iş hayatına yönelik
konuşmalara) yönelik çalışmalardır ve gerçek konuşma durumları içinde
incelenmektedir:
“Diyalog yapısının analizi her şeyden önce diyaloğun gerçek olmasını gerektirir, çünkü peş peşe konuşmalar ve konuşma akışı, konuşma stratejilerini ele vererek ortak iletişim bilgisini ortaya çıkartmaktadır.” (Yos 2001:57)
Sözlü dilin sistematik araştırmasının zorluğunun videoya kaydedilen verilerin
(konuşulan dilin) transkripsiyonu (yazıya dökülmesi) olduğu söylenmektedir. Çünkü
her sesin ve söyleniş biçiminin yazıya dönüştürülmesi zaman alıcı ve zahmetli bir
iştir. Bugün bunu yapabilecek bilgisayar programları üzerinde çalışmalar
sürdürülmektedir.
Konuşma olgusundan bahsedilecek olursa bunlar üzerinde yapılan bir dizi
irdelemeler sonucunda konuşmada amaç, konu, yönelim ve sonuçlandırma gibi
çerçeveyi oluşturan temel noktalar önemli olmuştur:
42
a) Amaç: Her konuşmanın bir amacı vardır. Konuşma eylemi dinleyeni belli bir
amaca yönlendirmektedir. Her konuşana, dinleyenin tepkisi de söz konusudur.
b) Konu: Her konuşmada belli bir konu dile getirilir. Belli bir konunun
tartışılması sırasında hiyerarşik olarak diğer birçok alt konular gündeme
gelebilmektedir.
c) Yönelim: Konuşmacı çoğu zaman konuştuğu kişiye yönelir, onu dikkate alarak
konuşur.
d) Sonuçlandırma: Genellikle çoğu konuşmalar sonuçlandırılır. Bir durum
konuşulduktan sonra, konuşan veya dinleyenler tarafından bir şekilde
sonuçlandırılır. Sonuçlandırma özetleme, soru, sözü kesme, başka konuya geçiş
yapma v.b. şeklinde de olabilir.
Kuşkusuz bağlam söylem çalışmalarındaki konuşma ve anlaşma için son derece
önemlidir. Kocaman söylem çalışmalarının önemine ilişkin şunları ifade etmiştir:
“Söylem çalışmalarının en önemli özelliği dil çalışmalarında bağlamı önemsemesidir. (...) Bağlamın önemsenmesi dünya görüşünün, kişilerin zihinlerindeki algılama düzenlerinin, toplumsal rollerin, karşılıklı etkileşimdeki dil dışı öğelerin (Örn. Yüz ifadeleri, duruş, yakınlık, uzaklık v.b.) sözcenin yoruma eklenmesi demektir.(...) Yapma dil yerine doğal dilin temel alınması iletişimin değişik boyutlarının kavranması açısından önem taşır. (Kocaman 1998:102)
Konuşma metinlerinin yazılı metinlerin incelenmesinden farklı olmasına bağlı
olarak, söylem analizi veya söylem çözümlemesi çalışmaları araştırmalarını buna
göre düzenlemişlerdir.
43
1.2.1. Söylem Çözümlemesi, Uygulamalı Söylem Analizi
Çalışmalarının Gelişimi: Amaç, Uygulama Basamakları ve
Transkripsiyon Yöntemi
İletişim karmaşık bir süreçtir ve çok yönlü oluşabilen dilsel ve dil dışı bir olgudur.
“İletişimden anlaşılan, anlaşılmayı hedefleyen dilsel ve dil-dışı işaretlerle
gerçekleşen eylem” ise, iletişime karmaşık bir yapı diyebiliriz (Becker –Mrotzek ve
Meier Band 1, 2002:19). Konuşma dilinin karmaşık yapısını araştıran uygulamalı
söylem analizi, bu yöndeki çalışmalardan biridir.
Söylem çözümlemesi veya analizi (Almanca, Diskursanalyse, İngilizce: discourse
analysis) terimine kaynaklarda, Anglo-Amerikan araştırmalardan üst kavram olarak
konuşmaların analizi için alınmış bir terim olarak rastlanıldığı ve araştırmaların bir
grup Amerikalı etnometodoloji sosyologların 60’lı yılların ortasında özel veya
mesleki iletişimdeki konuşmaları araştırma konusu yapmasıyla başladığından
bahsedilmektedir. Ayrıca bu çalışmalar neticesinde günlük konuşmaların çok yönlü
incelenmesi gündeme gelmiştir.
Bußmann bu çalışmaların diğer bilimlerle olan çerçevesini şu şekilde ifade eder:
“Lengüistik yöntemler ve adımlarla bir metnin analizini ifade ederek (karşılaştırınız; yapısalcılık, üretici-dönüşümsel gramer, söz eylem yöntemi, biçimsel us), öncelikli olarak biçimlendirmelerle ilgili (...) ve tümdengelimsel kurallarla ilişkilidir; metin statik ürün olarak görülür (...). Bunun yanı sıra söylem analizi, ruhdilbilimselliğe uygun bir yol vurgulayarak, ki burada işleyişsel dil modellerinden (...) ve us bilimsel sorulardan etkilenerek, söylemlerin üretim ve yorumlama süreçlerine ilişkin dinamik karakterini ortaya çıkartmaktadır: (...). (Bußmann 1990:189)
Bußmann’a göre 70’li yılların başında gelişen söylem analizi yeni ve disiplinler arası
bilim olarak özellikle, Antropoloji ve toplumdilbilim [Konuşanın etnografisi],
ruhdilbilim, us bilim (Kognitionswissenschaft), yapay zeka (künstliche
Intelligenz), dil felsefesi (söz eylem kuramı), dil sosyolojisi, konuşma analizi
44
(Konversationsanalyse), söz sanatı, stilistik ve metindilbilim ile çalışır (bkz.
Bußmann 1990:190).
Fakat, öncelere dayanan sözlü dil çalışmalarının önceleri kuramsal kaldığı ve somut
uygulama alanından bağımsız yürütüldüğü de bilinmektedir. Konuşma dili analizi
ancak 70’lerden beri lengüistik, iletişimbilim, sosyoloji, psikoloji gibi bilimlerin
odak noktası olabilmiş, edimbilimsel yöntemlerin de kullanılmasıyla söz-eylemlerin
karmaşık yapılarını araştırmaya girişmiştir (bkz. Steiger 2001:5). Söylem
çalışmalarının gelişmesinde “(...) dilin ne işe yaradığı, bu denli değişik insan
görüşlerine, bu denli çok sayıda dil ve dil değişiklerine karşın iletişimin nasıl
sağlandığı, ya da neden ancak belli ölçülerde sağlanabildiği merak konusu (...)”
olmuştur (Kocaman 1998:101). İnsan ve dil faktöründen hareket edildiğinden, dile ve
insana yönelik birçok bilimle ortak çalışmalar yürütmektedir. Bu bağlamda
disiplinler arası çalışmalarını sadece psikoloji bilimiyle yürüttüğü düşünülse bile
konuşma tedavisinden, nörolengüistiğe kadar geniş bir çalışma alanın varlığından
bahsetmek gerekecektir. Buna ek olarak psikoloji ve dilbilimsel açıdan bakıldığında
konuşma yetisi, konuşma edimi gibi araştırmaların yanı sıra iletişim problemleri
üzerine kadar bir dizi çalışma alanının gündeme gelebileceğini de düşünmek
gerekecektir.
Söylem çalışmalarının ana hatları konusunda Kocaman şunlardan bahseder:
“Yapma dil yerine doğal dilin temel alınması iletişimin değişik boyutlarının kavranması açısından önem taşır (...) Öte yandan doğal dil kullanımının incelenmesi yapı-işlev ilişkilerine ışık tutar. (...) Söylem çalışmalarının asıl önemli yanı ise dilin bütünlüğü içinde kavranma çabasına aracılık etmesidir. Gerçekten de doğal dili belli bir bağlam içinde ele almak, tek tek tümce ve sözcelerin ötesine geçmek, iletişimin sonucu olan dilin yapısını değil, bu iletişime götüren süreci ve bu süreç içinde yapı ve işlevin bütünleşmesini incelemektir; salt özne-yüklem-tümleçle yetinmeyip dil kullanımının amacını, dili kullanımında kişilerin konumlarını, toplum dil-kütlür bağlamında kullanılan sözcenin yerini belirlemek demektir.“ (Kocaman 1998:102-103)
Doğal ve özgün konuşulan dilin çözümlemesinin dil kullanım amacının
belirlenmesine ve dil-kültür bağlamındaki önemine, söylem çözümlemesi ile bir
45
takım metin türlerinin anlaşılabileceği konusuna değinen Kocaman, söylem
çalışmalarının uygulama alanlarından da bahseder:
“(...) yazın metinleri yanında bilim metinlerinin, bilim metinleri yanında gündelik gazete, TV haber metinlerinin, duyuru, reklam, gülmece vb. yaygın metin türlerinin de anlaşılmasını içerir. “ (Kocaman 1998:103)
Kocaman dilin işleyiş ve dil-içerik ilişkisine de değinmiştir. İncelemelerde, dilin
işleyiş boyutuna yönelik olarak yazın metinlerinde betimleme ve anlatımın öne
çıkması gerektiğini belirtirken, bilim metinlerinde bilgiselliğin öne çıkmasının,
reklam metinlerinde tanıtım ve düşüncenin-görüşün öne çıkmasının daha iyi
olacağından bahseder. Sonuçta dil incelemelerinin sözcük ve tümce düzeyinden
metin ve söylem düzeyine taşınabileceğini söylemektedir (bkz. Kocaman 1998:103).
Kocaman söylem çözümlemesi konusunda şöyle düşünür: Söylem çözümlemesi
dilbilimcilerin son otuz yıldır üzerinde önemle durdukları bir konudur. Bu yolla
tümceden metne ve iletişim edimine ulaşmak amaçlanmaktadır. Dilin değişik
kesitleri, dil kullanım bağlamı, dilin amaçlı, işlevsel kullanımı, yapı-işlev bağlantısı,
iletişimde bulunan kişilerin konumları ve rolleri, iletişimin anlaşılmasında dünya
bilgisinin önemi gibi konular söylem çalışmalarında başlıca inceleme alanlarıdır
(bkz. Kocaman 1998:104-105). Kocaman’a göre “Söylem çalışmaları iletişim
olgusunu anlamak için dilden yola çıkarak dilin ötesine geçmeyi amaçlayan
çalışmalardır. Kısaca kullanımdaki dilin incelenmesi (...) olarak tanımlanan
çalışmalar(dır)“ (Kocaman 1998:101)
Almanya’da geliştirilen uygulamalı söylem analizi konusuna bağlı olarak,
yürüttüğümüz çalışmamızda şunları görmekteyiz: İlk başlarda çok daha geniş tutulan
disiplinler arası çalışmaların, giderek daha organize bir bilime dönüştürülerek,
günümüzde de yürtülmekte olduğu gözlenmiştir. Aslında iletişimbilim içinde günlük,
doğal ortamda ve özgün konuşmaların analizine yönelik organize edilmiş uygulamalı
çalışmalar yeni sayılmaktadır. İlk uygulamalı söylem analizine yönelik “organize
çalışmalar 1987 yılında «uygulamalı konuşma analizi» çalışma grubunun
46
kurulmasıyla başlamıştır” (Brünner, Fiehler ve Kindt Band 1, 2002:8). Düzenli
çalışmaların amacı söylem analizi sonuçlarının pratik iletişime uygulanması ve
değerlendirilmesi olmuştur. Diyalog analizi ya da uygulamalı söylem analizi
araştırmaları, doğal konuşma olgusuna bağlı iletişimsel eylem üzerinde durmakta,
iletişimsel eylem üzerinden hareket eden bu çalışmalarda da bir dereceye kadar söz
eylem kuramının etkisi görülmektedir. Uygulamalı söylem analizi çalışmasının
öncelikli uygulaması iletişim işleyişini gerçekleştiren temel unsurların tespit
edilmesine yöneliktir. Bu özellikler ise her konuşmada tekrarlanan ve konuşmanın
gerçekleşmesi için önemli özellikler olarak değerlendirilmiştir.
Uygulamalı söylem analizi çalışmaları farklı isimlerle de anılmaktadır. Bunlardan
başlıcalar; konuşma-, söylem-, diyalog-, iletişim analizi veya araştırmalarıdır. Bugün
bunlara Uygulamalı Söylem Analizi Çalışmaları [Angewandte Diskursforschung]
denilmektedir. İnceleme alanı ise şu şekilde açıklanmıştar:
“Söylem çalışmalarının kapsamına ise şu şekilde yer verilmektedir. Bugün bu çalışmalar sözlü dil araştırmaları olarak daha da geliştirilerek sözlü dilin yazıya aktarılması işlemine kadar varmıştır. Dilin değişik kesitleri, dil kullanım bağlamı, dilin amaçlı, işlevsel kullanımı, yapı-işlev bağıntısı, iletişimde bulunan kişilerin konumları ve rolleri, iletişimin anlaşılmasında dünya bilgisinin önemi gibi konular söylem çalışmalarında başlıca inceleme alanıdır” (Kocaman 1998:105).
Çalışmaların kuramsal temelini “(...) iletişimin bilimsel olarak yapılarının ve
organizasyon prensiplerinin yanı sıra konuşmalardaki iletişimsel eylemlerin
düzeninin yeniden inşası ve tekrarlanan örneklerinin ortaya konulması” düşüncesi
oluşturmaktadır (Brünner, Fiehler ve Kindt Band 1, 2002:7). Brünner ve Fiehler
konuşma analizinin temel uygulama yöntemini şu şekilde ifade etmişlerdir:
“(...) Son 25 yılda tek başına bir alt-bilim olarak dilbilim içinde yer almıştır. Amacı konuşmalardaki iletişimin organizasyon prensiplerini ve iletişimsel eylem düzenlerinin bilimsel araştırılmasıdır. Konuşma akışlarının gösterilmesi, detaylı yazımı (transkripsiyonu) ve bu transkripsiyonun belli sorulara bağlı olarak yapısal analizleri, söylem analizine yönelik çalışmaların temel araştırma biçimini oluşturmaktadır.” (Brünner ve Fiehler 1998a:14)
47
İletişimsel etkileşimi, etkileşme olgusu içinde analiz etmek için, konuşma akışı
içinde değerlendirilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda, bu
çalışmamızda araç olarak değerlendirdiğimiz konuşmaların transkripsiyonuna
(neredeyse birebir yazıya dökülmesi) gerek duyulmaktadır. Çalışmamızda iletişim
olgusunu irdelerken, peş peşe konuşmaların koordinasyonuna ve konuşmacıların
iletişim akışını takip etmelerine bağlı bir süreklilik olduğuna değinmiştik. Sözlü dilin
araştırılması konusunda ise buna ek olarak doğal ortamda geçen özgün konuşmaların
ve eylemlerin araştırılabilmesi açısından transkripsiyona gerek duyulmakta ve bunun
üzerinden analizler ve değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu nedenle diyalog analizi
çalışmaları salt kuramsal (betimlemeli) kalmayıp, uygulamalı (pratik) çalışmalar
olarak da karşımıza çıkar.
Çalışmaları önceki çalışmalardan ayıran en önemli uygulaması şu ikisidir; (1) gerçek
sözlü iletişimin kaydedilmesi, neredeyse birebir yazılı taslağının kağıda dökülerek
analiz edilmesidir. Bu yöntem sonucunda iletişim sorunsalını saptamak, sorunsala
ilişkin genel model oluşturmak amaçlanmaktadır; (2) iletişim sorunsalının farkına
vararak, doğruluğu saptanmış alternatifleri antrenmanlarla alışkanlık haline
getirmektir. Bu şekilde iletişimin öğretilmesi hedeflenmiştir. Diyalog analizi, günlük
hayatta veya kurumlarda –iş hayatı gibi- iletişim bozukluklarının düzeltilmesi,
iletişim problemlerinin farkına varılıp düzeltilmesi gibi amaçlar üstlenmiştir.
İletişimin öğretilmesi veya antrenmanı konusunda Fiehler şu görüşünü dile getirir:
“İletişim pekala öğretilebilir, fakat genellikle yapılanlardan farklı şekillerde. Bununla birlikte iletişimin öğretilmesi sanıldığından çok zor ve sıkıcı bir iştir. Konuşma analizi temelindeki iletişim okulu bunu açıkça ortaya çıkarmalı ve hiçbir zaman çok iddialı olmamalıdır.” (Fiehler, Band 2, 2002:35)
Fiehler, iletişimin öğretilmesinin zorluğundan bahsetmektedir. Ayrıca iletişimin
öğretilmesi işleminde çok iddialı olunmaması gerektiği üzerinde de durmuştur.
Günümüz uygulamaları özellikle de kurum içi iletişimin düzeltilmesini hedef
aldığından konuşma analizine yönelik yapılacak girişimlerde bugün teknolojik
imkanların artmış olması bunu imkansız saymamaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle
birlikte geliştirilen ses kayıt ve görüntüleme cihazları, doğal konuşma ortamlarını
48
kaydetme fırsatı sunduğundan, somut verilerin kaydedilmesi, saklanabilmesi, ihtiyaç
oldukça yeniden değerlendirilmesini mümkün kılmaktadır. Böylece yapılan
çalışmalar daha somut ve pratik çalışmalara kayabilmiştir (Fiehler, Band 2, 2002:35).
Tekrarlanacak olursa sözlü dil araştırmaları son 50 yıl içinde dilbilim ve
toplumdilbilim alanında kendi başına bir bilim dalı olmuştur. Başta salt kuramsal
çalışmalar olsa da 1987’lerde başlayan uygulamalı söylem araştırmaları günümüzde
uygulamalı ve ampirik bir bilim olarak konuşmaların analizine yönelmiş, tek başına
bir bilim olarak kendini göstermiştir. Söylem veya konuşma analizine yönelik
yaklaşımlar iletişimbilime katkılar sağlar. Sözlü dil çalışmalarının zorluğu sözlü dilin
karmaşık yapısından, ifade ve anlatım varyasyonlarının çok olmasından kaynaklanır.
Uygulamalı çalışmalar da gerçek konuşma metinlerinden, yani doğal ortamındaki
özgün konuşmalardan hareket ettiğinden, incelenecek malzemenin görsel-işitsel
kaydedilerek somutlaştırılması gerekmiştir. Söylem ve konuşma hayatın her alanında
karşılaşılan bir olgudur. Bu nedenle uygulamalı söylem analizi kendine sosyal,
kurumsal gibi hayatın her alanındaki konuşmaları konu alabilir. Örnek: Telefon
konuşmaları, mahkeme konuşmaları, ders konuşmaları, seminer konuşmaları, hasta-
doktor konuşmaları, satıcı-müşteri konuşmaları gibi.
Uygulamalı söylem analizi çalışması için öncelikle analiz edilecek metin türünün
saptanması gereklidir. Uzunlu kısalı birçok konuşma türleri vardır. Kısa ve orta
konuşmalar (ki bunlara küçük ölçekli metinlerdir) şüphesiz daha kolay analiz
edilebilen türlerdir. Örneğin kısa telefon konuşmaları, kısa röportajlar, kısa konferans
konuşmaları gibi. Bu tür metinlerde genellikle amaç belli olduğundan ve konuşma
amacına yönelik sürdürüldüğünden, yapıları iletişimsel eylemin incelenebilirliği
bakımından daha az karmaşıktır. Diğer metin türü ise uzun konuşmalardır veya uzun
ölçekli metinlerdir. Bunlar iletişimin büyük türüdür (bkz. Becker–Mrotzek, Meier
Band 1, 2002:29). Bu tür konuşmalar yapısal açıdan (iç içe geçen konuşmalar,
kesilmeler vb. düşünüldüğünde) karmaşık konuşmalardır. Bu nedenle de
incelenmeleri diğerlerine göre daha ayrıntı gerektiren zor konuşmalardır. Büyük
ölçekli metin türlerine örnek; bilgilendirme konuşmaları, tartışma konuşmaları,
49
mahkeme konuşmaları, ders konuşmalarıdır. Televizyondaki tartışma programları da
uzun konuşmalardan olduğundan, uzun ölçekli metin türü diyeceğiz. Bunların
karakteristik özelliği tüm büyük ölçekli metin türlerinde olduğu gibi konuşmaların
ortamına göre değişebilir ve doğal ortamda özgün konuşmalar olmasıdır. Bu yöndeki
diğer çalışmalar irdelendiğinde tespit ettiğimiz bir noktanın üzerinde durmakta yarar
vardır: Büyük ölçekli metinler incelenirken, çözümlemelerde konuşma akışının
önemi gündeme gelmektedir. Bunun üzerinden analiz ve değerlendirilme
yapılmaktadır. Çalışmanın en zor ve yorucu kısmını ise konuşma dilindeki sesli-
görüntülü konuşma akışının transkripte edilmesi aşaması oluşturmaktadır.
Transkripsiyon aracı, sözlü iletişimsel etkileşim yazılı olarak yeniden inşa edilmeye
çalışılması anlamına gelmektedir. Her ne kadar bu yüzde yüz olmasa da çalışma
amacına uygun olarak bölmeler, kesmeler, konuşma akışı ve konuşma paslaşması,
hareketler, vurgular, mimikler, ifade tarzları vb. transkripsiyonda gösterilmeye
çalışılmaktadır. Uygulamalı söylem analizini diğer söylem analizlerinden ayıran
kısım, doğal ortamda özgün konuşmaların transkripsiyonu kısmıdır. Uygulamanın
gerçekleştirildiği analiz kısmı ise dilbilim ve toplumdilbilim, edimbilim,
iletişimbilim yöntemlerinden oluşmuştur (bkz. Becker-Mrotzek ve Meier Band 1,
2002:18).
Transkripsiyon konusunda önemli bir isim olan Schneider’e göre konuşulan dilin
transkripsiyonu, konuşulan dilin kayıt cihazları yardımıyla yazılı dile aktarılıp
somutlaştırılması demektir. Transkripsiyon sonucu sözlü dil yazılı dile aktarılıp
analiz edilir. Amaca uygun olarak, sesin (vurguların, söylenenin, eylemin) yazıya
dökülmesi de gündeme gelebilir (bkz. Schneider 2001:23). Bu açıdan transkripsiyon
araç olarak, konuşmaların incelenebilmesine olanak tanımaktadır (bkz. Schulte,
Friebel ve Klotzek 2001:224). Fiehler genel anlamda uygulamalı söylem analizi
çalışmasının uygulama basamaklarını üç temel aşamayla özetlemiştir. Bunlar:
-İlk basamak gerçek konuşmanın kaydedilmesidir.
-İkinci basamak gerçek konuşmanın transkripsiyonudur.
-Üçüncü basamak analiz veya uygulama kısmıdır. Antrenman burada gündeme gelir.
50
Lalouschek ve Menz, çalışma amacına göre farklı analiz stratejilerinin
geliştirilebileceğine değinmiştir. Buna göre tam analiz: Belli bir zaman aralığındaki
tüm iletişimsel eylemin dikkate alınarak yapıldığı analizdir. Maksimum sonuç ise
bütün bir metinde bulguların kendini ispatlayıp ispatlamadıklarına bakılarak
gerçekleştirilen analizdir (bkz. Lalouschek ve Menz Band 1, 2002:54). Son basamak
çalışma amacına bağlı olarak değişebilmektedir. Fiehler daha çok iletişimin
öğretilmesine ve düzeltilmesine yönelik çalıştığından, bu son basamak onun
çalışmalarında önemli olmuştur. Fiehler’in çalışmasına benzer bir çalışma da Becker-
Mrotzek ve Brünner’in çalışmasıdır. Burada iletişim problemlerinin hangi genel
probleme bağlı olduğunun tespit edilmesi ve sorunsallaştırılması önemlidir.
Antrenman, saptanmış problemleri giderecek önerilerin alışkanlık haline getirilmesi
aşamasıdır. Alışkanlıklar uzun antrenmanlar sonucunda değiştirilebildiğinden, bu çok
uzun ve yorucu bir çalışma da olabilmektedir (bkz. Fiehler Band 2, 2002:31-32).
Antrenman kısmında hatırlatılması gereken nokta, ‘şu davranış doğrudur’ şeklinde
bir dayatmadan çok, antrenmanla kişilere sistematik bir şekilde konuşma
alternatifleri sunmak ve kişilerden bunlardan biri veya birkaçını alışkanlık haline
getirmesini sağlayabilmektir. Sunulan alternatifler ne kadar çok olursa,
konuşmacının bu alternatiflerden seçmesi ve uygulaması da o ölçüde çabuk olur. Bu
dil yetisine de yönelik bir araştırma olduğundan, Brünner, Fiehler ve Kindt’in
çalışmalarında dil yetisinin edinilmesine ilişkin görüş şu şekilde belirtilmiştir:
“İletişim ve dil yetisinin edinilmesi farklı yollardan gerçekleşebilir: İlki kendi iletişim pratiğiyle, diğeri ise iletişimsel eylemlerin sistematik bir şekilde öğrenilmesi ve öğretilmesiyle. İletişim pratikleri sadece kişilerin birbiriyle konuşmasından ibaret olmayıp, aynı zamanda dil eylemler üzerinde düşünmelerini, değerlendirmelerini ve yorumlamalarını da kapsamaktadır.” (Brünner, Fiehler ve Kindt Band 1, 2002:7)
Alıntıdan anlaşılacağı üzere, buradaki konuşma çalışmaları, bilimsel anlamda
iletişimsel eylemin profesyonelleştirilmesine yönelik bir amaç içermektedir
(bkz.Becker-Mrotzek ve Brünner Band 2, 2002:36). Her dilsel eylem sosyal bir
amacı gerçekleştirmeye yöneliktir, dilsel eylemlerin bilinçli kullanımı insanların
sosyalleşmesini sağlar. Brünner bu tür çalışmalarda gelmek istedikleri noktayı şu
isteğiyle dile getirmiştir:
51
“Dileğimiz gerçek iletişim pratiklerini kaliteli bir biçimde, antrenman öncesi ve sonrasında analiz edip, antrenman önerilerimiz ilişkisine bağlı ortaya konulmasıdır. Söylem analizi yöntemleriyle problemli olduğu kadar başarılı etkileşim akışı ve eylem biçimleri de incelenebilmektedir. Yine aynı şekilde konuşmanın farkına varılması, öneriler ortaya konulabilmesi, hatta sonuca gidilebilmesi sağlanmaktadır. Söylem analizinde bilinçlenme ve pratik eylem önerilerinin sunulması çok da kolay ortaya konulmayıp, düzenli düşünme gerektiren işlemlerdendir. (Brünner Band 2, 2002: 120)
Bu çalışmamız uygulama yöntemi açısından uygulamalı söylem analizine yönelik bir
çalışma olsa da amacımız daha farklıdır. Bu nedenle öncelikle amaca uygun bir
inceleme yöntemini oluşturmak gerekmektedir. Bu temelleri ise uygulamalı söylem
analizi uygulamalarında ve argüman kuramında görmekteyiz. Bu doğrultuda iki
kuramı birleştirmemiz gerekmiştir. Uzmanların tartıştığı talkshow metinlerinde
argümanların ve argüman gerekçelendirilme kısımlarının tespitini sağlayacak ve
Türkçe ile Almanca tartışma kültür çevresinin karşılaştırılmasına olanak sunan
makro ve mikro inceleme oluşturulabilmiştir. Çalışmada şu uygulamalı söylem
analizi uygulamalarına gerek duyulmuştur:
1. Canlı yayında yer alan uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki doğal
ortamdaki özgün konuşma verileri, televizyondan yansıtıldığı şekliyle videoya
kaydedilir. (Burada söz konusu olan, gerçek konuşma verilerinden hareket etmesi ve
kurmaca örnekler üzerinde durmamasıdır.)
2. Uygulamalı söylem analizinde de gündeme gelen konuşma akışı içindeki soru-
cevap akışı, ayırt edici işaretler konusu, argüman kuramıyla birleştirilerek mikro ve
makro inceleme basamakları oluşturulmuştur. Cevaplardaki argüman ve
argümanların gerekçelendirme kısımlarının mikro inceleme ile ortaya çıkarılmıştır.
Kısmi transkripsiyon ise bir araç olarak sözün yazıya dökülmesi işlemi için
kullanılmıştır. Bu çalışmadaki kısmı transkripsiyonun uygulama söylem analizi
yöntemindeki transkripsiyondan farkı, ihtiyaç kadarının transkripte edilmesidir.
Malzemenin 1-2 saatlik, büyük ölçekli metinler olduğu göz önünde bulundurulursa,
ihtiyaç kadarının analiz edilmesinin önemi anlaşılmaktadır.
52
3. Argüman ve argümanların gerekçelendirme kısımlarına ilişkin işleyişin ortaya
konulması sonucu, Türkçe ve Almanca tartışma kültürü değerlendirmesine
gidilmiştir.
Bu noktada transkripsiyon aracını açıklamada yarar görmekteyiz. Tekrarlayacak
olursak söylem analizi çalışmalarını önceki yöntemlerden ayıran en önemli kısmın,
gerçek verilerin yazıya aktarılmasında araç olarak transkripsiyonun kullanılması
olduğundan daha önce de bahsedilmişti. Video veya ses olarak kaydedilmiş verilerin
transkripsiyonunda amaç sözlü dilin mümkün olduğu kadar birebir taslağının
çıkarılmasıdır, yani sözlü olduğu kadar sözsüz iletişim de transkripsiyonda
gösterilmelidir (bkz. Lalouschek ve Menz Band 1, 2002:55). Her türlü ifade yazıya
dökülmektedir (bkz. Gülich ve Kastner Band 1, 2002:198) (Tonlamalar,
mırıldanmalar, oflamalar, eylemler, vurgular, hareketler, sesler vb.). Fakat her ne
kadar birebir yazıya dökülmeden bahsedilse de transkripsiyonun hiçbir zaman
iletişimsel etkileşim olgusunun tam bir taslağını yapamayacağını da bilmek
gerekmektedir. Bu nedenle birebir yazıya dökmeden çok ‘birebire yakın’ yazıya
dökme işleminden bahsetmenin daha doğru olacağı kanısındayız.
Aşağıda, basit bir konuşma eylemi örneği üzerinde detaylı bir transkripsiyon
sunulmuştur. İç içe eylemler-konuşmalar ve kişilerin söyleyiş biçimleri hal ve
hareketleri, olayların saniyelik gelişimi ve konuşma sırasının akışı, konuşmaya bağlı
tepkiler, kişilerin ruh hali, kişilerin birbirine gösterdiği tepkiler v.b. bu örnekte yazılı
olarak yeniden inşa edilmeye çalışılmıştır:
A: Satıcı /B: Müşteri
Nazikçe
düşünerek
Saniye: 001-008
kararsız
Saniye: 009-017
yardımcı
istekli
Saniye: 018-026
teyit ettirerek
kararlı
Saniye:027-036
A: Size nasıl yardımcı olabilirim?
B: «««««çiçeklere bakar «««««« Ah! Bir buket yaptırmak istiyorum.
A: ŞURAdakiler yeni geldi «parmağıyla gösterir«! Hem fiyatı da çok uygun.
B: Oh. ««gösterilen yöne dikkatle bakarak «««««««İyi görünüyorlar!
A: Güzel bir buket olur. İster misiniz? Hay,hay!Hemen hazırlarım.«
B: (1sn)Evet, onları alayım. Teşekkürler!
[memnun]
A: Hangi çiçeklerden istiyorsunuz?
B: Güzel bir şey olsun! Eee (5sn.) karar veremiyorum!
00:36 saniyelik transkripsiyon şemasında, iletişimsel eylemler (iç içe konuşmalar,
konuşma sırası, ünlemler, ruh halleri, vb.) gösterilmeye çalışılmıştır.
Transkripsiyonda genel olarak kullanılan bazı işaretler vardır. Bunlar çalışmalarda
ihtiyaç duyuldukça artırılabilmekle birlikte burada Lalouschek ve Menz (bkz. Band
1, 2002:57), Lalouschek (bkz. Band 1,2002:172), Gülich ve Kastner (bkz.Band 1,
2002:212-213), Spiegel ve Spranz-Fogasy’den (bkz. Band 1,2002:231) seçilerek
derlenen ve yukarıdaki örnekte bazılarını kullanılandığımız işaretlerin açıklamasına
yer vermek istiyoruz:
-Konuşanlar: Farklı konuşmacılar A: ve B: gibi alfabelerle gösterilir. Örnekte
konuşmalar bir çiçekçi dükkanında müşteri ve satıcı arasında geçmektedir. İki kişilik
bir diyalog söz konusudur.
-Kişilerin ruh halleri ve tutumları: Konuşma kutularının dışında kişilerin ruh halleri
ve tutumuna ilişkin tanımlamalar vardır. Genel ruh hali ve tutumlar konuşma
kutusunun dışına yazılmıştır. Bir anlık ruh halleri ise köşeli parantezle konuşma
53
54
kutusunun içinde yer almaktadır. Örnekte, başta kararsız bir müşteriye nazikçe
yardımcı olan ve memnun olmasını sağlayan bir satıcı dikkat çekmektedir.
-Saniye satırı: Konuşmalar kayıt cihazıyla kaydedildiğinden her bir kutuya karşılık
gelen toplam süre kutunun altında belirtilir. Örnekte tüm konuşmalar 00:36 saniyelik
bir konuşma süresini kapsamaktadır.
-Konuşma kutuları: A, B vb. gibi konuşmacılar birer kez konuştukları tümcelere göre
ayrı ayrı saniye kutularında gösterilmektedirler. Örnekte her bir iletişimsel eylem A
ve B kişilerine ait olacak şekilde verilmiştir. İletişimsel eylem sırası, dikey ve yatay
olmak üzere hizalanmıştır. Her kutuda önce A’nın, sonra B’nin konuşmaları vardır.
(Bu dikey sıralamadır.) Aynı zamanda konuşma satırı vardır. Bu araya konuşmaları,
konuşmaların bitiş ve başlangıcını gösteren yatay sıralamadır. Yatay sıralamada
sözlerin başlangıç ve bitişleri de gösterilebilmektedir. Eğer B: sırası geldiği halde
konuşmaya girmiyor veya eylemde bulunmuyorsa A’nın konuşmasını bitirdiği aralık
boş bırakılır. Eğer A: konuşurken B:’de söze aynı anda girmişse dikey ve kesik
çizgilerle söze girdiği yer gösterilir. Görüldüğü üzere bu transkripsiyonla aynı anda
yer alan konuşmalar gösterilebilmektedir.
-Ünlemler aynen gösterilir: E, hm, ah, oh, o, of, uf, öf, ay v.b gibi ruh halini
gösteren sesler aynı şekilde gösterilmeye çalışılmıştır.
-Eylemler tırnakla («) gösterilir: Art arda gösterilen (uzun) tırnaklar eylemin
uzadığını belirtmektedir. Eylem içine yazılan hareketler eylemin tipini belirler.
Burada önemli olan eylemlerin veya söz eylemlerin gösterilebilmesidir.
-Parantez: anlaşılmayan veya yarı anlaşılan ifadeler, mırıldanmalar boş parantezle ( )
gösterilir. Örneğin, ( +gelirse) yarı anlaşılan ifade. Ayrıca yapılan eylemler de
parantez içinde verilir. Örnek, (mırıldanır), (derin nefes alır), (zil çalar), (gülümser)
vb.
-Vurgular büyük harfle yazılır: ŞURAsı, eğer tüm sözcük vurgulanıyorsa HAYIR
örneklerindeki gibi büyük yazılır.
-Eğer sözcük uzun söyleniyorsa: Ya iki nokta üst üste, ya da uzatılan harf peş peşe
yazılır. Örnek, ya:::a veya yaaaaa.
55
-Ses tonunun gösterilmesi: Eğer ses tonu yükseliyorsa / eğer düşüyorsa \ eğer hem
yükselip hem düşüyorsa /\ eğer düşükken yükseliyorsa \/ işaretleriyle
gösterilmektedir.
-Konuşma ve susma araları: Parantez içinde saniye cinsinden ifade edilmektedir.
Yukarıdaki örnekte (5sn) ile 5 saniyelik susma belirtilmiştir.
-Şiveler ve kişisel üslup: Bölgesel şiveler ve kişisel ifade tarzları aynen yazılır.
Örnek, ‘değil mi’ yerine ‘dilmi’, ‘geliyorum’ yerine ‘geliyom’ gibi eksik söylenenler
ise parantez içinde tamamlanır. Örnek, bun(un)la gibi. Birbirine bağlanan sesler =
eşittir ile gösterilir: Örnek, ne için yerine ni=çin gibi.
Yukarıda anılan kişilerin çalışmalarının irdelenmesi neticesinde transkripsiyon için
genel olarak derlenen işaretler bu şekilde gösterilmiştir. Yukarıdaki transkripsiyon
örneneğimizde bunlardan ihtiyaca göre birkaçı kullanılmıştır. Bu yöndeki
çalışmalarda önemli olan transkripsiyonda kullanılan tüm işaretlerin
transkripsiyondan önce veya sonra açıklamalarıyla birlikte gösterilmesinin
gerekliliğidir.
Görüldüğü üzere gerçek konuşma metinlerinin tam transkripsiyon işlemi, iletişimsel
eylemi detaylı olarak göstermeye çalışmaktadır. Yukarıdaki 36 saniyelik örnek
bunun ne kadar yorucu ve zor bir işlem olduğu, ayrıca çok yer ve zaman aldığı
görülebilir. Bu zorluğa rağmen birebir aktarımın söz konusu olmadığı da düşünülürse
çabalar boş gibi gelebilir. Fakat yine de bu çabalar boş değildir, nitekim kurmaca
örnekli metinlerle karşılaştırıldığında Lalouschek ve Menz, kurmaca örneklerle
varılacak sonuçların, iletişimin karmaşık yapısı ve çok yönlülüğü
sınırlandırmasından dolayı, teorik ile pratik arasındaki uçurumu açabilir,
düşüncesinden hareket etmişlerdir. Zira kurmaca örnekler çalışmada isteğe bağlı
olarak ortaya konduğundan, analiz sonuçlarının başka gerçek iletişim pratiklerine
uygulanması mümkün olmamaktadır. Ancak doğal ortamında ve gerçek konuşma
verileriyle örneklenen çalışmalarda iletişimsel eylemlerin ve akışların tespitleri daha
isabetli olabilmektedir (bkz. Lalouschek ve Menz Band 1, 2002:58-65).
56
Bu yöndeki çalışmalarda öncelikle çalışmanın amacının netleştirilmesi ve
uygulamanın bu yönde yapılması şarttır. Bizim çalışmamız için seçilen metinler uzun
ölçekli metinlerdir. Bir ve iki saatlik uzman tartışma programlarından oluşan bu
malzeme amacımızın ortaya konması için detaylı analiz gerektirmemektedir. Bu
nedenle kısmi analizden söz ediyoruz. Kısmi analiz ihtiyaç kadar olan kısımların
transkripte edilmesi anlamındadır.
1.2.2. Dilbilim Çalışmalarında Dil-Kültür İlişkisi
‘Dil-toplum-kültür’ ve ‘edim’ üzerine yapılan çalışmalar dil sosyolojisi,
toplumdilbilim, dil antropolojisi, edimbilim gibi birçok bilimin de konusu olmuştur.
Dilin kültürel özelliklerine (dil-kültür ilişkisine), dilin kullanımına ve dil-eyleme
yönelik birçok çalışma vardır. Bunlardan bazıları zaman zaman kültürler arası
karşılaştırmalı olarak yürütülmektedir. Bu yöndeki çalışmaların gelişimine dikkat
çekmek üzere, çalışmalarıyla önemli olmuş birtakım isimler öncülüğünde, kısaca
bunlara göz atmak gerektiğini düşünmekteyiz.
HUMBOLD: 19. yy.da Humbold çalışmaları dil, sosyal hayat ve kültür için önemli
olmuştur. Humbold dilin önemine değinerek dilin dünyayı ve çevreyi düzenleyen ve
algılatan en büyük etmen olduğundan bahseder. Humbold’un dile yönelik katkısı 20.
yy.da birçok araştırmalara vesile olmuştur (bkz. Toduov ve Ducot 1975:76).
SAPIR-WHORF: Sapir’e göre dil ile dış dünya arasında sıkı bir ilişki vardır. 30-40’lı
yıllarda Amerikalı etnolenguistikçilerden E. Sapir ve öğrencisi B. L. Whorf, Hopi
dili üzerine yaptıkları araştırmada bunu ispatlamışlardır. Bir topluluğun konuştuğu
dile bakarak, o topluluğun bireylerinin düşünce biçimlerinin saptanabileceğini, yani
düşüncenin temel kategorilerinin ortaya çıkarılabileceğinden bahseder. Günümüze de
Sapir-Whorf varsayımı olarak bilinen bu araştırma neticesinde dünyaya bakış
biçiminin kültürden kültüre değiştiği ve her kültürün farklı dil ile dünyayı
algıladıkları ortaya konulmuştur. Buna göre:
57
“Dünyaya bakış biçimi toplumdan topluma, ya da kültürden kültüre değişik olacaktır. Çünkü farklı kültüre ya da dile sahip toplumlar nesnel çevreyi farklı, kendi kültürlerinin sunduğu kavramlar doğrultusunda algılayacakladır.” (Gökçe 1998:97-98)
Dil-kültür çalışmalarının daha çok anlambilimsel çalışmalara katkıda bulunduğu bir
gerçektir (bkz. Toduov ve Ducot 1975:76). Sapir-Whorf varsayımı, dil-toplum (veya
toplumdilbilim) ve dil-kültür üzerindeki çalışmalara önemli katkılar sağlamıştır.
MALINOWSKI, BÜHLER VE JAKOBSON: Dilin eylem olduğuna yönelik
çalışmalara yönelik önemli isimlerden biri de İngiliz etnolog Malinowski’dir.
Malinowski farklı tür dilsel ifadelerde her bir işlevi ayırt etmiştir (bkz. Toduov ve
Ducot 1975:78). Aynı zamanda, dilin işlevine yönelik paralel çalışmalar yürüten
Prag Okulu Karl Bühler’in izinde araştırmalar yapmıştır. İletişim işlevleri üzerine
çalışmalarıyla katkıda bulunan diğer bir isim de Roman Jakobson’dur. Jakobson
dilsel iletişimde temel iletişim öğelerini altı işleviyle birlikte ortaya çıkarmıştır.
Bunlar:
“(...) Konuşucu (konuşan kişi, verici, gönderen) dinleyiciye (dinleyen kişi, alıcı, gönderilen) belli bir düzgüden (kod, kurallar bütünü) yararlanarak bir bildiri (ileti, mesaj) gönderir. Bu karşılıklı ya da tek yönlü bildiri iletimi de belli bir bağlamda (dış gerçek) ve ‘bağlantı’ sağlayan bir oluk (kanal, fiziksel destek) aracılığı ile gerçekleşir.” (Rıfat 1998:37)
Her bir iletişim öğesi altı işleve bağlıdır. Bunlar; anlatımsallık işlevi veya coşku
işlevi: Bu konuşucuya-vericiye-gönderene yöneliktir. Çağrı işlevi, dinleyici-alıcı-
gönderilene yöneliktir. Yazın işlevi (sanat işlevi ya da şiirsel işlev) bildirinin
kendisine yöneliktir. Üst dil işlevi düzgüdeki olguları açıklamaya yöneliktir. İlişki
işlevi (veya bağlantı işlevi) iletişim kanalına yöneliktir. İletişimin devamını sağlar.
Gönderge işlevi bağlama yöneliktir (bkz. Rıfat 1998:37).
WITTGENSTEİN: Dil-düşünce ve eylem üzerine önemli katkılar sağlamış ve
günümüz çalışmalarını etkileyen düşünürler Wittgenstein ve Austin olmuştur.
Öncelikle Wittgenstein’ın felsefi çalışmalarında her bir tümce bir felsefi yargıdır, bir
“Dilsel Oyun Alanıdır” şeklindeki açıklaması, dili felsefi anlamda ele alır. Dilin
58
(söz-eylemde bulunma olanağının sınırlarını araştırdığı için) oyun alanı olması
düşüncesine, söz eylem kuramında “İletişimsel-Eylem-Oyunu” (kommunikatives
Handlungsspiel) denilmiştir. ‘Dil oyun alanından’ kastedilen ise şudur:
“Dil oyunları örnek olarak, soru sorma, cevaplandırma, rica etme, emir verme, anlatma, tahminleri ifade etme, selamlama, hakaret etme ve benzeridir. Dil oyunlarıyla dil özelliklerinin kullanım kurallarını ve böylece de anadilimizi öğreniriz.” (Gross 1990:146).
Wittgenstein ve Austin dilin farklı kullanımları üzerinde çalışmalar yapmış, bunları
tanımlamaya girişmişlerdir.
AUSTIN VE SEARLE: İlk savunucusu Austin ve takipçisi Searle olan edimbilim
(veya kullanımbilim ya da pragmatik), söz-eyleme yönelik çalışmaları
kapsamaktadır.
“(...) edimbilim konuşucular arasında sözceleme süresince kurulan ilişkileri incelediği gibi, bir dinleyicinin belli bir bağlamda bir sözceyi yorumlamak için yaptığı işlemleri de araştırır. Çünkü aynı sözce, meydana geliş durumuna göre farklı biçimlerde yorumlanabilir.” (Rıfat 1998:106)
Austin’in edimsöz düşüncesine, Malinowski’nin dil işleyişi düşüncesinde de
rastlanmaktadır (bkz. Toduov ve Ducot 1975:80). Austin söz-eylemi ele veren
edimsözlerin fiillerde gizli olduğunu söyleyerek, eylemi gösteren fiillere yönelik liste
çıkartmıştır. Edimbilimde temel görüş şu düşünceden hareket etmektedir: “(...)
insanlar bir şey söyledikleri zaman bunu belli bir amaçla, yani belli bir eylemi
gerçekleştirmek amacıyla yapmaktadırlar” (Gökçe 1998:105). Fakat burada önemli
olan sözcelerin anlamını tanımlamak değil, sözcenin gerçekleştirdiği dil edimin
işleyişini tanımlamaktır. Bunu Kıran şu şekilde ifade eder: “Edimbilimsel dilbilim bir
bağlam içinde sözcelerin anlamını incelemeyi amaçlar. Önermenin anlamından çok
sözcenin gerçekleştirdiği dil edimin işlevini tanımlamak ister” (Kıran 1996:244).
Çalışmamız açısından dilbilimsel anlamda dil-kültür çalışmaları önemlidir. Zira dil-
kültür çalışmamızın ikinci boyutu olan tartışma kültürünün karşılaştırılması kısmını
oluşturmaktadır. Dil ve topluma yönelik dilbilimsel çalışmaların çoğunlukla dil-
59
kültür, dil-düşünce veya söz-eylem bağlantısına bağlı olarak yürütülmeye çalışıldığı
düşünülürse (az önce bahsedilen Humbold ve Sapir-Whorf’da olduğu gibi), dil-kültür
ilişkisi açısından bakıldığında, öncelikle kültür konusunda birçok tanıma
rastlanmaktadır. Edward Taylor kültürü, inanç, sanat, gelenek, ahlak, hukuk gibi
sosyal bir dizi yetenek ve alışkanlık biçimi olarak tanımladıktan sonra, şu şekilde
yer vermiştir:
“Kültür ya da uygarlık; bilgi, inanç, sanat, ahlak, hukuk, örf ve adetler ve toplumun bir üyesi olarak insanoğlu tarafından kazanılmış olan diğer alışkanlık ve yetenekleri de kapsayan karmaşık bir bütündür.” (Wells 1971:37)
Kültür, doğuştan gelen ampirik ve genetik bir biçim değildir, sonradan öğrenilen bir
olgudur. Bu konuda antropolog Clifford Geertz’in tespiti şu şekildedir:
“Antropolog Clifford Geertz, kültürü, kültürel öğrenmeye ve simgelere dayalı düşünce sistemleri olarak tanımlar. Kültür bir planlar, reçeteler, kurallar, yapılar, kısaca, bilgisayar mühendislerinin davranış yönetimi dedikleri kontrol mekanizmaları dizisidir. (...) İnsanlar belli gelenekler çerçevesinde, kültürleme süreci yoluyla bu programları benimserler. Dünyalarını tanımlamak, duygularını ifade etmek ve yargıda bulunabilmek için kullandıkları, önceden kurulmuş anlam ve semboller sistemini zaman içinde içselleştirirler. Ondan sonra bu sistem, insanların hayatları boyunca davranışlarına ve algılarına yön verir. (Kottak 2001:49)
Dille kültür arasında çok yakın bir ilişki vardır. Dilde dünya görüşü vardır, dilin
incelenmesiyle bir kültürün dünya görüşünü, dışsal gerçekliği nasıl algıladığını
göstermek mümkündür. Kültürün oluşmasında dil kaçınılmazdır. Ayrıca, dili
araştırarak kültürel söylemler incelenebilir. Bunu Bär şu şekilde dile getirir:
“(...) insanların düşüncesi, hayal gücü ve fikirleri üzerine bir şeyler bilmek isteniyorsa, o zaman diline ilgi duymak lazım, yani tam ifade edecek olursak, içeriği ifade eden ve aktaran dilsel özelliklerine; metine, dil kullanımına ve tek tek sözcüklerine bakmak gerekir.” (Bär 2001:30)
Bir toplumun dilinde, toplumsal düşüncesi gizlidir. Diğer taraftan kültür alanındaki
gelişmeler dile yansır. Kullanılan sözcük dağarcığına bakılarak, çağın düşüncesi ve
ruhu, kültürü, dünya görüşü belirlenebilmektedir.
60
Polonya asıllı İngiliz etnograf ve antropolog Bronislaw Malinowski 1920 ve 30’lu
yıllarda dili-kültür üzerine önemli düşünceler ileri sürmüştür. Günlük yaşamda dilin
önemi ve dil-kültür çalışmasına yönelik düşüncesi şu şekildedir:
“Malinowski’nin düşüncesine göre, dil kullanımının tipik biçimleri de diğer kurumlardaki gibi aynı şekilde bir grubun sosyal organizasyonudur (...). Bu kültürel unsurların çoğu belli dil kullanım biçimleriyle sıkı bağlantıdadır (...). Kim dilsel ifadelerin anlamlarını tanımlamak istiyorsa, onun kullanımını tanımlamalıdır, yani onun tipik kullanım bağlamlarına yönelik kültürünün rolünü tanımlamalıdır.” (Gloning 1996:41)
Malinowski, dilsel ifadelerin kullanımını eylem biçimi olarak görmektedir. Ona göre
dilsel ifadelerin anlamını çözümleyen kişinin, dili kendi kültür bağlamı içinde
çözümlemesi gerekmektedir. Ungeheuer’de paralel bir görüştedir. Ona göre
“İletişimsel eylem (...) sosyal ilişkiyle bağlantılıdır” ve insanlar her zaman toplumsal
eylemde bulunduklarından, bir anlamda toplumsal eylemleri düzenleyebilmenin yolu
da dilsel iletişimdir”, demiştir (Ungeheuer 1974:15). Bruno Liebrucks’un ise dil-
kültür veya dil-yaşam ilişkisine yönelik tespiti şudur:
“Dili yaşamın temeli görürsek, o zaman yaşamı da dilin kendisi gösterebilmemiz gerekir.” (Liebrucks 1964:99)
Dil-topluluk ve kültür üzerine Liebrucks’la benzer düşüncede olan Erkman’dır:
“Dili olmayan bir insan topluluğu olmadığı gibi, kültürü olmayan bir insan topluluğu da (günümüzde) yoktur. En ilkel boyların bile bir dili ve kültürü vardır. Kültür, bütün uzantılarıyla, toplu yaşamın vazgeçilmeyecek ortak paydasını, dayanağını, düzenini oluşturur.” (Erkman 1987:14)
Dildeki kültüre bağlı unsurlar kişisel konuşmalara ve kültürel düşünce biçimlerine
bağlı olarak, davranış ve örnek eyleme dönüşmektedir. Bu anlamda Gökçe’nin kültür
tanımına ve Lyons’un dil tanımına bakıldığında, dil ile kültürü birlikte tanımlamak
gerekliği ortaya çıkar. Gökçe kültürü şu şekilde tanımlar:
“(...) kültür, bir toplumu meydana getiren bireylerin hem kendi aralarındaki hem de kendileri ile toplum arasındaki ilişkileri düzenler. Dolayısı ile kültür, öğrenilen tavır ve hareketler olup, top yekûn toplumun ortak yaşama biçimidir.” (Gökçe 1988:75)
61
Lyons ise dilden hareketle dil ve kültür ilişkisini şu şekilde kurar:
“(...) Dil belli bir toplumun kültürünün temel kısmıdır. Her dil için söz konusu olan sözlüksel anlam, kültürel özelliklerine bağlı düzenlemeler ve olgulardır ki bunlar toplumda vardır, dilde yansımasını bulur.” (Lyons 1973:442)
Dil kullanımı sosyalleşmenin ve insanların kişiselleşmesinin de bir ön koşuludur.
İnsanlar, dilsel etkileşimle dünyalarını düzenler ve kişiliklerini geliştirir:
“Dil yardımıyla insanlar, nesnelere, eylemlere ve olgulara sözcük bularak dünyalarını düzenlerler. Dille bu düzenin sürekliliği sağlanır. (...) Din, kültür, tarih ve politika dille mümkündür, çünkü dil toplumsal eylemi sağlar ve sağlamlaştırır, veya yeniden düzenleyebilir.” (Bergsdorf 1983:23)
Bergsdorf dilin işleyişi konusunda, dili salt kurallı sözcük dizini olarak görmez, ona
göre her dilde açık bir sistem vardır ve bu sistem içinde olabildiğince çok tümce
oluşturulabilir (bkz. Bergsdorf 1983:23).
Stedje, kültürle dil ve eylem biçimi arasında sıkı bir bağ görmektedir. Kültür
örneklerinin, kişinin söz-eylemlerinde ve toplumun söz-eylemlerinde bulunduğundan
bahsederek; kültür örnekleri, kişisel örnekler, dil, iletişim edimi dörtlüsü arasındaki
bağa işaret eder (bkz. Stedje 1990:31). Her dilsel etkileşme organizasyonu kültürden
kültüre farklılık gösterir. Farklı diller bunu farklı şekillerde kullanır ve sosyal ortamı
düzenler (bkz. Selting ve Couper-Kuhlen 2000:86). Diğer taraftan etkileşimde her
konuşan belli bir imajla konuşur ve konuşmaya katılan her birey hem kendi hem de
karşıdaki kişinin imajını dikkate alır. Etkileşime katılan her birey baştan beri belli bir
rol edinir. Bu imaj edinimi her alt-kültür, kültür ve toplumlar için karakteristik
olabildiği gibi kişinin serbest seçimine de bağlı olduğundan kişisel unsurları da
içerebilir. Örnek: Duygusallık, sertlik, alaycı kişilik, eleştirel kişilik, şefkatli kişilik,
vb. Bunlar kişinin kendi hakkında karşıdakine aktardığı imajıdır. Her imaj bir sosyal
ilişki içinde paylaşılır. İletişimsel etkileşime bu açıdan bakıldığında karşılıklı imaj
paylaşımı da diyebiliriz. İmajı belirleyen diğer unsurlar giyim tarzı, kişinin
tutumudur (coşkunluk hali, ağırbaşlı vb.). Bunlar kişinin kendini gösterebilmesi için,
62
Wittgenstein’ın tabiri ile ‘bir oyun alanı’ sunabilmektedir. Kişinin neyi, nasıl
karşılayacağına dair ipuçları da burada verilir.
Diğer taraftan Stedje, kültür konusunda ‘dil-karşılaştırmalı’ çalışan bilim adamlarının
kültürel farklılıkları ortaya çıkarılabileceğini düşünür (bkz. Stedje 1990:32). İki dilli
araştırmacıların şansının her iki kültürde karşılaştırmaya gidebilmeleri olduğundan
söz eder. Aynı düşüncede olan Pucelle şu sözleriyle Stedje’yi destekler niteliktedir:
“Gerçek kültürlü bir insan için öğrendiği her yabancı dil yeni bir anlam karşılaştırmasıdır. Öyle bir anlam ki daha önce kapalı ve anlamsız olana karşı yeni bakış açıları kazandırır.” (Pucelle 1967:568)
Konuşma analizi çalışmaları açısından Pucelle’in bu düşüncesine bakıldığında,
konuşma dilinin ortaya konmasını amaç edinen çalışmaların, kültürel karşılaştırmalı
uygulamalara da yer vermeleri gerektiğini hatırlatır niteliktedir.
63
BÖLÜM 2: UYGULAMALI SÖYLEM ANALİZİ VE ARGÜMAN
KURAMI
2.1. DİLBİLİM-İLETİŞİMBİLİM ÇALIŞMALARI VE TEMEL
KRİTERLER
Uygulamalı söylem analizi çalışmaları her bilimsel çalışmada olduğu gibi bir takım
temel değerlendirmeleri dikkate alarak uygulamalarını gerçekleştirir. Bu kriterlerden
bazıları aynı zamanda dilbilimsel ve iletişimbilimsel kriterlere dayanmaktadır.
Dilbilimsel ve iletişimbilimsel anlamda dil mekanizmasına, yani dilin işleyişine ve
anlaşılmasına yönelik temel kriterler şu genel başlıklar altında toplanabilir:
- İletişim durumu ve ortamı
- Bağlam (Konu ve amaç, niyet)
- Dilin anlaşılmasına yönelik çalışma (1. Anlama-yorumlama çalışmaları ve
ayırt edici işaretler)
Dilin kültürel işleyişine yönelik çalışmalar ise şu başlıklar altında sıralanabilir:
- İletişimsel roller-imajlar, sosyo-kültürel farklılıklar
- Kişisel amaçlı dil kullanımı olarak iletişim stratejilerinden bazılarının
konuşma akışı içinde işleyişi
- Dil-düşünce-toplum ve kültür ilişkisi (bkz. Bölüm 1, Başlık 1.2.2.)
Dil işleyişinin ve kültürel işleyişin temelinde her şeyden önce konuşma amacı vardır.
Amaç ve niyet dilden uzaklaştığında dil tüm karakteristiğini kaybetmektedir. Bu
görüşünü Wittgenstein şu şekilde dile getirmiştir: “Dilin amaç unsurunu dilden
uzaklaştırdığımızda bütün işlevi çöker” (Schmidt 1968:180). Martinet ise günlük
hayattaki konuşmaları, bir duruma yapılan yorumlar şeklinde değerlendirmiştir (bkz.
Martinet 1963:150). Bu iki araştırmacı dilin amacına ve işleyişine dikkat
çekmişlerdir.
2.1.1. Dilin İşleyişine (Mekanizmasına) ve İçeriğine Yönelik Temel
Kriterler
2.1.1.1. İletişim Durumu ve Ortamı
Zimmermann, iletişim durumu konusunda önemli çalışmalarda bulunmuş isimlerden
biridir. Çalışmasında iletişim durumunu metnin yapısı içinde sınıflandırarak
göstermeye çalışmıştır. Buna göre iletişim durumu iletişim yapısına ait her şeyi
kapsamaktadır:
64
Metin Yapısı
Amaç Referans Konuşan Kod Mekan Zaman Algılayan Kanal
(İleti / Mesaj)
Metin yapısı
Amaç Referans Kanal Kod Konuşan Algılayan Mekan Zaman
(Şekil 1 Bkz. Zimmermann 1978:60)
Zimmermann’ın iletişim durumu ve ortamına yönelik bu çalışmasında önemli olan
iletişim öğelerinin ortaya konulmasıdır. Konuşan belli bir dil eylemle dinleyeni belli
bir amaca yönelik eyleme geçirmek ister (bkz. Moilanen 1994:99).
Görüldüğü üzere iletişime yönelik tüm unsurlar, sadece zaman-mekan ve iletişime
katılan bireyler-kod-kanal değildir. Referans ve amaç da iletişim ortamına bağlı
olarak gerçekleşen önemli öğeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada en önemli
unsurlardan biri de konudur. Aşağıda konu ve amaç bağlam içinde
değerlendirilecektir.
65
2.1.1.2. Bağlam (Konu ve Amaç, Niyet)
Sözcüklerin hangi anlama geldikleri bağlamdan hareketle gösterilebilir. Sözcüklerin
çevresi içinde edindikleri anlam burada netleştirilebilmektedir. Kindt’e göre bağlamı
şu temel prensipler sağlamaktadır:
a)Bir kavram veya sözcüğün anlamı, çevresi içinde edindiği değere göre biçilir.
b)Her konuşmacı bağlam bilgilerini daha önceden edinmiş olmalıdır. Hem kişi
bağlamın özelliklerini bilmeli, hem de ortak bağlam genel bilgiler içermelidir.
c)Bağlamın anlaşılamaması halinde, iletişimin kesilmesi daha da çabuklaşır. Kişi ya
iletişimi sağlayabilmek amacıyla üst dile yönelik soru sorar, ya da iletişimi keser.
Bağlamın anlaşılmasına ilişkin konuşmalar üst dile yöneliktir. Kişi bu yolla bağlam
bilgisini denetleyebilir.
d)Eğer iletişimsel etkileşimde bulunan kişiler ortak bağlamı sağlayamazlarsa, bu
durumda iletişim aksayabilir.
e) İfadenin belli bir bağlamda edindiği anlamı yorumlayabilmek için, ifadenin hangi
iletişim akışı içinde kullanıldığının bilinmesi önemlidir (bkz. Kindt Band 1,
2002:75).
Her iletişim var olduğu bağlam içinde değer kazanmaktadır. Diğer taraftan her dilsel
eylem bir önceki bağlama bağlı olarak gerçekleşir ve o bağlamı belirler (bkz. Searle
1999:89). İletişimde kullanılan sözcüklerin anlaşılması ve iletişimin
yorumlanmasında bağlamın önemli bir faktör olduğu bilinmektedir.
Bağlamlara yönelik çalışma yapmış isimlerden biri de Salma-Cazacu’dur. Salma-
Cazacu bağlamları ve arasındaki ilişkiyi şu şekilde göstermiştir:
a) Tüm bağlamlar (Totaler Kontext)
b) İç bağlam (Impliziter Kontext): Duruma bağlı fiziksel çevre.
c) Dış bağlam
d) Dilsel bağlam
e) Dil dışı bağlam (mimik v.s. gibi non-verbal bağlam)
a)
b)
66
c)
d)
e)
(Şekil 2 Bkz. Salma-Cazacu 1974:121)
Buna göre toplumsal bağlam tüm bağlamları kapsar. Yukarıdaki şekilde Salma-
Cazacu toplumsal bağlamın tüm iletişim durumunu etkilediğini göstermektedir.
Toplumsal bağlam toplumsal uzlaşmaya dayalıdır. Toplum tarafından genel bir
uzlaşma sonucunda gelişmiş ve yeni nesillere de bu şekilde aktarılan bağlamdır.
Tartışma metinlerinde yer alan konular ve alt konular bu toplumsal bağlama bağlı
olarak gerçekleşir. Televizyon tartışma programlarındaki ana konu düşünüldüğünde,
bunların genel bir bağlam üzerinden yürütülen ve toplumsal olguya göndermeler
yapan konulardan oluştukları gözlenir. Bu noktada «bağlam» ile «konu» arasında
ilişki kurulabilir. Hiyerarşik olarak ana konunun üst bağlamı, alt konuların da alt
bağlamı oluşturdukları söylenebilir. Bu alt konulara bağlı olarak genel konunun
genişletilmesi veya daraltılması söz konusudur. Dolayısıyla her ana konunun
hiyerarşik olarak alt konulara bölünebileceğini söyleyebiliriz. Anlamsal açıdan
konuşmalar bağlam içinde değer kazandıkları gibi bunların gerekçelendirilmesi de
yine bağlama içinde mümkündür. Bağlamından kopan bir argüman anlaşılamayacağı
gibi, bağlamı bilinmeyen bir gerekçenin de hiçbir değeri yoktur. Eğer alt konular
genel bağlamdan tamamen ayrılarak konuyla alakası olmayan dış bir bağlamda
gerçekleşirlerse, o zaman ana konudan sapmalar başlar. Bu durumda konu-bağlam
ilişkisini şu şekilde görmekteyiz:
Konuyla alakası olmayan dış bağlam Eğer tartışma konusu genel
bağlamdan konuyla alakası
olmayan dış bağlamdaki bir konuda
gerçekleşiyorsa, o zaman tartışma
ana konusunun ve dolayısıyla
tartışma amacının dışına çıkar.
Genel Bağlam
67
(Şekil 3)
Konuyla ilgili alt bağlamlar
Çalışma konumuz olan televizyonda yayınlanan uzman tartışma programları
açısından bakıldığında, bağlama yönelik irdelemelerden de hareketle bunların konusu
önceden belirlenmiş genel bir konu olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu konu
moderatör tarafından programın başında açıklanır ve tartışmacılar bu genel konu
üzerinde tartışırlar:
“Ana konuya çok yakın bir bağlantı kurmayıp da, konunun akışına yenilik kattıkları takdirde, ana konunun altındaki diğer konular da alt konu olarak adlandırılabilir.” (Tiittula 1994:58).
Tiitula az önce yukarıda bahsedilen konu hiyerarşisinden bahsetmektedir.
Tartışmalarda, konunun tartışılmasına yönelik şu tutumlar söz konusu olabilmekte ve
bağlamı buna bağlı olarak değiştirebilmektedir:
-Konu tartışmacı tarafından sürdürülerek, genişletilebilir, açılabilir;
-Konu, farklı bir konuya çekilebilir (bu durumda yeni bir alt bağlama geçilir);
-Konu ana konuyla alakasız bulunarak kesilebilir, veya ana konuya yönlendirilmek
için yeni bağlantı içine girer.
68
Genel bağlamdan veya genel konudan, alt bağlamlara veya alt konulara hangi
amaçlara ve niyetlere bağlı olarak geçildiği üzerine bir çok çalışma vardır. Burada
birkaç örnekle kısaca bahsedilecek olursa bunlar, kavram veya konunun
açıklamasına yönelik konuşmalar; konuya açıklık kazandırmaya yönelik konuşmalar;
konunun belli yönlerine dikkat çekmeye yönelik konuşmalar; konuyu değiştirmeye
yönelik konuşmalar v.b. olarak sıralanabilir.
2.1.1.3. Dilin Anlaşılmasına Yönelik İrdeleme: Anlama-Yorumlama
Çalışmaları ve Ayırt Edici işaretler
Konuşma işlevine yönelik çalışmalar arasında dilin anlaşılmasına yönelik olanlar da
yer alır. Konuşulanın algılanması kişiden kişiye farklılık gösterdiğinden, semantik
açıdan son derece kompleks bir durumun incelenmesini gerektirir. Konuşan olduğu
kadar, dinleyen de karşılıklı yorumladıklarından, çift yönlü bir işleyiş söz konusudur.
Daha önceki bölümde Searle çalışması etkisözü dikkate almadığı gerekçesiyle
eleştirilmiştir. Buna karşılık Grice’ın anlam çıkarma ve Austin’in etkisöz düşünceleri
tam da bu noktada önemli olmuştur. Grice, «söylenen» ile «kastedilen anlam»
üzerine çalışmasını yürütürken, Austin etkisözü araştırmıştır. Uygulamalı söylem
analizine yönelik olarak bu konudaki araştırmacılardan biri de Kindt olmuştur. Sözlü
iletişim yüz yüze (face to face) spontane konuşmalarla gerçekleştiğinden,
transkripsiyonun yorumuna ve anlaşılmanın sağlanmasına yönelik araştırma yapan
Kindt, anlama için önemli olan başlangıç ve bitirme işaretlerinden bahsetmektedir.
Ayırt edici işaretler olarak yer alan bu işaretler, anlaşmanın sağlanmasında önemli
yere sahiptir. Bizim çalışmamızda da bu işaretler önemlidir. Zira argümanın,
argümanın gerekçe kısmının ve özetin gösterilmesinde rol oynamaktadırlar. Bu
açıdan Kindt düşüncesine yer vermek doğru olacaktır.
Kindt’e göre, iletişimsel etkileşime katılan bir konuşmacı aynı anda hem betimlemeli
hem davranış-yönetimsel bir «anlamlı kıldırma» çabasına girer (bkz. Kindt Band 1.
2002:73). Yani kişi anlaşılmak için söz-eylemle düşüncesini karşıdakilere kabul
ettirme çabasındadır. Çalışmamız açısından düşünüldüğünde, buna anlatmak ve
anlaşılmak için ortaya konan düşünce argümandır, kabul ettirme çabası için baş
vurulan yöntem ise gerekçedir, diyoruz.
Anlatmak ve anlaşılmak için harcanan ifade biçimlerini Kindt üç genel başlıkta
incelemiştir. Kindt’in bu çalışması genişletilerek irdelenecek olarsa şu tip anlam
yorumlamalardan söz edilebilir:
a)Birinci tip anlam yorumu doğrudan ifadelerin yorumudur. Bunlar doğrudan,
tartışma gerektirmeyen açık, bilgisi ispatlanmış ve genel ifadelerdir. Örnek;
«A şehri B’nin 200 km doğusundadır»
Önermeyi açarsak, A şehrinin B şehrine uzaklığı doğudan ölçüldüğünde 200 km’dir.
Önermede, ‘doğu’ ve ‘200 km’ bilgileri ölçülmüş ve kanıtlanmış bilgilerdir.
Güvenilir kabul edilen ölçülmüş, ispatlanmış bilgilerin yorumu kişiden kişiye (pek)
değişmez.
b)İkinci tip anlam yorumu ise dolaylı yorum tipidir. İfade birinci yorum tipinde
olduğu gibi açıkça ortaya konulmaz, ifadenin gerçekte ne anlama geldiği iletişimsel
bağlamının tümünün değerlendirilmesiyle anlaşılır. Bir ifade kendinden bir önceki
veya sonraki bağlam içinde anlam kazanır. Örnek:
1 2
«Ben katılmayacağım, kendimi iyi hissetmiyorum , hem X’de katılıyor,
3
onu görmek istemiyorum».
Bu önermede kişinin katılmamasının gerekçesi sonraki ifadeler bütününden
anlaşılmaktadır. Yorumlayacak olursak: Kişinin «katılmama» kararını almasının
sebebi (1) kişi kendini iyi hissetmiyor olması, çünkü (2) X de katılacağından onu
görmek istemiyor ve bu nedenden dolayı katılmak istemiyor. Aslında katılmak
istiyor. Ama X’i görürüm, diye rahatsızlık duyuyor. Vazgeçme nedeni ise (3) X’i
69
70
görmek istemiyor. Bu durumda kişinin «katılmama nedeni» (3) (2) (1) olarak
sıralanan gerekçedir.
c)Üçüncü tip anlam yorumu ise birinci ve ikinci yorumların bir arada alınmasına
dayanır. Konuşma dilinde birçok stratejiler kullanılarak kendini ifade etme
çabalarının olduğuna dikkat çekilmektedir. Anlatım kompleks bir yapıya sahiptir. Bu
kompleks yapıyı yorumlamak ise her iki yorum tipinin birlikte değerlendirilmesiyle
olacaktır.
Çalışmamızda anlama ve anlaşılma açısından önem verilerek üzerinde durulan
argüman ve argümanın gerekçelendirme kısmıdır. Bunu yukarıda b’de verilen örneğe
uygularsak, «ben katılmayacağım» kişinin argümanıdır. Gerekçeleri ise (1), (2),
(3)’tür. Gerekçelendirme karşısındaki kişinin kendi düşüncesini anlamasını
sağlamaktadır. Tüm bu anlama-anlaşılma, yorumlama ve değerlendirmeler,
iletişimde konuşma amacına bağlı olarak fikir ortaya atma ve dinleyene kabul ettirme
gerçeğine bağlı bir işleyiş üstlenmektedir.
Argüman ve argüman gerekçesi, argüman kuramının konusudur (bkz. Bölüm 2,
Başlık 2.2.1.) Sözlü dilde çoğu zaman argüman ve gerekçesi belli dilsel işaretlerle
başlatılmaktadır. Anlama-yorumlama açısından önemli sayılan bu işaretler kendi
içinde konuşmanın başlangıç ve bitirme işaretleri olarak ikiye ayrılsa da genel olarak
‘ayırt edici işaretler’ olarak adlandırılır. Konuşmacılar tarafından bilinçli veya
bilinçsiz bir şekilde kullanılan başlangıç ve bitirme işaretleri konuşma içeriğine
dikkat çekerek anlaşılmayı kolaylaştırmaktadır. Öyle ki başlangıç ve bitiş işaretlerine
yapılan odaklaşmalar bir taraftan eylem oluşumuna, diğer taraftan da konuşma
oluşumuna birlikte dikkat çekerler (bkz. Tiittula 1994:77).
İletişimsel eyleme yönelik saptamalarıyla Austin ve Searle’ün söz-eylem kuramına
dönecek olursak, tümcelerin iki temel unsura bölünmesi söz konusudur. Bunlardan
birincisi olguyu ortaya çıkaran kısım, yani önerme içeriği, ikincisi ise eylemi
gösteren bölüm, yani edimsöz kısmıdır. İletişimsel eylemin işleyişi açısından
değerlendirildiğinde ise çalışmamızda şu noktalar önem kazanmaktadır:
71
a) Sözlü iletişimde her ifade iki kısımdan oluşur –önerme ve edimsöz-.
Gerekçelendirme, argümana bağlı olduğundan önerme kısmında yer alır, argüman ise
amaç ve niyete bağlı konuşma olduğundan edimsöz kısmında gösterilir,
düşüncesindeyiz. Argüman kuramı açısından baktığımızda, her konuşmayı bir iddia,
sav, düşünce ortaya attığından dolayı, amaca bağlı bir argüman olarak
değerlendiriyoruz. Argüman ise gerekli görüldüğünde gerekçelendirilerek kabul
edilme özelliğine sahiptir.
b) Bir tek ifadede birçok eylem tipi tanımlanabilir. Hangi eylem tipinin tanımlandığı
ise bağlamdan anlaşılır. Örnek:
Yangın! -yangının duyurulması (duyurma olarak 1. amaç)
-yangın şokunun ifadesi (panikleme olarak 2. amaç)
-diğerlerini yangına karşı uyarma (uyarma olarak 3. amaç)
Hangi işleyişin ön planda durduğu bağlama bağlıdır. Argümanın niyeti, içinde
bulunduğu bağlamdan anlaşılmaktadır. Genellikle argümanın bağlamı,
gerekçelendirmelerle de netleştirilmeye çalışılmaktadır. Örnek:
Sakın bir daha ağlama! -Beni de ağlatacaksın. (1.gerekçe)
-Beni sinirlendiriyorsun. (2. gerekçe)
c) Bir eyleme teşvik etmek için birçok farklı ifade şekli vardır: Örnek, X’in okula
gitmesini sağlamak için annesinin farklı şekilde ifadeler kullanması gibi «saat 7
oldu», «Hadi kalk okul vakti», «Uyan hadi», «Geç kalıyorsun» v.b. bunlara dil
varyasyonları denilmektedir (bkz. Kindt Band 1, 2002:81-85). Sonsuz sayıda anlatım
şekli vardır. Örnekteki her üç ifadede konuşma amacı aynıdır. Örnekte X’in
uyanmasını sağlamak argüman düşüncedir. Okulu bahane etmek vb. gerekçelerdir.
Bu noktada anlam ayırt etmede argüman ve gerekçesyi başlatan, ayırt edici işaretler
çalışmamız açısından önem taşımaktadır. Ayırt edici işaretler ve argüman kuramı
ilerleyen bölümlerde ayrıntılı bir şekilde irdelenecektir.
72
2.1.2. Dilin Kültürel İşleyişine Yönelik Çalışmalar
2.1.2.1. İletişimsel Roller-İmajlar, Sosyo-Kültürel Farklılıklar
Konuşmaya katılan kişilerin etkileşim biçimleri, konuşma akışını etkilemektedir.
Başlangıç-bitiş konuşmaları, kendini tanıtma konuşmaları, problem ortaya çıkarma
konuşmaları iletişimsel etkileşimin akışını önemli biçimde etkilemektedir. Bu
çalışmada konuşma ve iletişimde diğer bir boyut olarak değerlendirdiğimiz kültürel
boyutta, dilin işleyişi içinde roller, imajlar ve sosyo-kültürel farklılıklar olarak ele
alacağız.
Konuşanın rollerinden anlaşılması gereken, konuşanın hangi rolü üstlenerek hangi
kimlikle konuştuğudur (baba, öğretmen vb.). Bir konuşmacı birden fazla rol
üstlenebilir. Örnek: Ben bakanım, ben bu konuda yazılar yazdım, ben gazeteci-
yazarım v.b. Kişinin belli bir rol üstlenip kendini bazı sınıflara dahil etmesine
sınıflandırma denmiştir (bkz. Gülich ve Kastner Band 1, 2002:210). İletişimsel
rollerden en önemlileri ‘sınıflandırma’ ve ‘kendini ifade etme’ olarak
gösterilmektedir.
Sınıflandırma için şunlar söylenebilir: Her birey bir günde birçok iletişimsel
etkileşime yönelik aktiviteye katılır ve her konuşmasında kendisini sınıflandırır.
Örnek; hemşehri olarak sınıflandırma, vatandaş olarak sınıflandırma, öğrenci olarak
sınıflandırma, öğretmen olarak sınıflandırma gibi. Kişinin üstlendiği kimlikler ve
roller bu sınıflandırmaya bağlı olarak üstlenilmiş rollerdir. Diğer taraftan kişiler her
iletişimsel etkileşimde kendisini sınıflandırdıkları gibi, karşısındaki konuşmacıları da
sınıflandırırlar. Karşısındakini sınıflandırma daha çok tecrübeye bağlı benzetmelerle
gerçekleşir. Örnek, Amerikalıya benziyor, öğretmen gibi konuşuyor, bilim adamı
galiba, turiste benziyor gibi. Başka kişileri sınıflandırmak için önceden edinilmiş
bilginin olması gereklidir. Daha önce kazanılmış arka plan bilgilere bağlı gözlemler
kişileri sınıflandırmada etkilidir. Örnek: «Yatırımları iyi biliyor, ekonomist galiba»
tümcesinde olduğu gibi. Bu tümcede kişinin ekonomist olarak değerlendirilmesinin
73
arkasında yatan sebep, yatırımları iyi bilmesidir. Yatırımları iyi bilen kişiler, önceden
edinilen kalıp düşüncelere göre borsacı, bankacı, ekonomist gibi kişilerdir. Bu
doğrultuda kişileri sınıflandırmak, dilbilimde kalıp yargıların konusudur. Kalıp
yargılar olumlu olabilecekleri gibi olumsuz da olabilmektedirler. Buna bağlı olarak
sınıflandırma olumlu olduğu kadar olumsuz yargılardan da oluşabilmektedir. Örnek:
«Ben X grubuna dahil değilim» ifadesinde, kişi X grubuna ait özellikleri taşımadığını
söylemek ister ve kendisinin bu grupta sınıflandırılmasına karşı, kendi imajını
korumak ister (bkz. Gülich ve Kastner Band 1, 2002: 212). Fakat imajı korumak
kişinin kendine biçtiği pay dışında, toplumun ona biçtiği değerle de ölçülmektedir.
“Diğerleri müsaade etmedikleri sürece hiç kimse kendisi hakkında olumlu imaj ya da
olumlu ifadede bulunamaz” (bkz. Spiegel ve Spranz-Fogasy Band 1, 2002: 229).
Konuşan kişi dilsel veya dil dışı etkinlikleriyle, amaçlı veya amaçsız olarak kendi
hakkında birçok bilgi aktarmaktadır. Bunlardan en genel bilgiler sosyo-kültürel,
cinsel ve kişilik özelliklerine yönelik olanlardır. Konuşma tarzı, sözcük seçimi, hal
ve hareketler, giyim tarzı, düşünsel yaklaşımlar bakımından kişi belli
sınıflandırmalara dahil edilebilir. Örnek; neşeli, yardımsever, otoriter, iyi, bilgili,
saygın, çocuksu v.b. yanı sıra öğretmen, politikacı, pazarlamacı, satıcı v.b gibi
meslekle ilgili sınıflandırmalardır. Kişinin hal ve hareketleri genel olarak kişiliğiyle
alakalıdır. Diğer taraftan kişiliği dışında toplumda üstlendiği roller de vardır. Bunlara
sosyal roller diyoruz. Örnek; bir doktorun evde baba olarak rolü ile
muayenehanedeki doktor rolü, hastanedeki arkadaşları arasındaki rolü ve doçentlik
sınavındaki rolü farklı olacaktır. Bu roller toplumsal olarak kişinin yerine göre
benimsediği rollerdir.
Tüm bunlara bağlantılı olarak şu genellemeye gidilebilir; bir toplumda kişilerin
iletişim ortamına göre seçtikleri ifade biçimi, belli durumlar karşısında verdikleri
tepkiler, konuşanlar hakkında genel bilgiler sunmaktadır (bkz.: Spiegel ve Spranz-
Fogasy Band 1, 2002:215-216). Bu bilgiler kişilikle ilgili olduğu kadar, kültüre
yönelik bilgiler de içerir. Zira kişi içinde bulunduğu toplumun kültürünü de taşır.
74
Toplumsal genelleme ile bakıldığında duygusal toplumlar olarak kabul edilen güney
ülkelerinin konuşmaları daha duygusal içerikli olurken, kuzey ülkelerinde yaşayan
toplumların konuşmalarının daha mantıksal ve stratejik içerikli olduğundan söz
edebiliriz. Bu genellemeye bağlı kalırsak, konuşma amçlarının ve niyetlerinin de
toplumsal kültürden etkilendiğini söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Öte yandan
bireysel konuşma niyetinin de iletişimsel etkileşmede önemli olduğu gerçeğini de
düşünmek gerekir. Zira konuşmacılar olumlu izlenimlerle konuşmaya başlıyorlarsa,
etkileşme olumlu, eğer olumsuz izlenimlerden hareket ediyorlarsa, etkileşmenin
olumsuz gerçekleşme ihtimali yüksektir. Genellenecek olursa, duygusal toplumlarda
düşünmede duygusallığın ağır bastığı gözlenirse, olumlu ve olumsuzluklar arasında
gidip gelmelerin de bu oranda fazla olması gerekir. Bu durumun mantıksal
toplumlarda daha az olması beklenir.
İletişimde olumsuzluk durumunda iletişimsel problemler daha sık ortaya
çıkmaktadır. Bunların iletişimin kesilmesine kadar gidebildikleri görülmüştür.
Etkileşim ortamının doğru tahlil edilmesi ve kişilerin etkileşim ortamını olumlu
tutma çabasında olmaları, sağlıklı bir iletişimsel etkileşim için ön koşuldur. Bu
açıdan değerlendirildiğinde iletişim ortamını etkileyen en önemli etkenlerden birinin
de bireyin iletişimsel etkileşimde takındığı tutumu, tavırları, hal ve hareketleri
olduğu bilinmektedir.
Bu gözlem ve irdelemelere bağlı olarak çalışmamız için seçilecek inceleme
malzemesinde bu noktaların da dikkate alınması gerektiğinden yola çıktık.
Uzmanların tartıştığı talkshow programlarının inceleme için seçilmesinin altında
yatan düşünce de bu olmuştur; uzman kişilerden oluşması ve konunun uzmanlarca,
mantıksal ağırlıklı düzlemde tartışılması ön koşulmuştur. Konu bu bakımdan önemli
değildir. Sadece halkı genel olarak ilgilendiren konunun olması gözetilmiştir. Türkçe
ve Almanca uzman tartışma programlarındaki argümanların gerekçelendirme
kısımlarının ve tartışma kültürünün ortaya konulmasına yönelik örnek malzemelerin
seçiminde bu düşüncesinden hareket edilmiştir.
75
2.1.2.2. Kişisel Amaçlı Dil Kullanımı Olarak İletişim Stratejilerinden
Bazılarının Konuşma Akışı İçinde İşleyişi
Kişisel amaçlı dil kullanımları için önemli olan konular arasında iletişim
stratejilerinin kullanılması vardır. Çoğu zaman konuşan taraflar, konuşmanın ardında
yatan niyete bağlı olarak karşıdakini harekete geçirmek ister ve bu niyeti açıkça ifade
etmek istemezler. Bu durumda belli taktikler (stratejiler) kullanırlar. Niyetin
gerçekleşmesini sağlayabilecek bu taktiklere ‘strateji’ denilmektedir. Genel amaca
yönelen birçok alt-amaç olduğundan, her bir strateji aslında genel eylem planının bir
kısmını oluşturmaktadır (bkz. Schank: 1981:236). Çalışmamızda iletişim stratejileri
konusunu başlı başına bir araştırma alanı olarak değerlendirdiğimizden dolayı,
burada konuyu ayrıca irdelemeye gerek duymadık. Sadece konu hakkında önemli
görülen irdelemelere yer verilmiştir.
İletişim stratejisi, niyete bağlı olarak gerçekleşen her türlü iletişimde hedefe ulaşmak
için belirlenen yollara verilmiş olan isimdir. Bu yollar çok sayıda olabilmektedir,
çünkü her duruma uygun olarak üretilebilme imkanına sahiptir. İletişim durumu,
niyet, dil üretimi ve yorumu her iletişimsel etkileşimde rastlanan temel unsurlar
olarak karşımıza çıksa da Grütz iletişim durumu, niyeti ve işleyişine yönelik
bütüncül şemayı şu şekilde çizer:
Metin
Konuşan
Dinleyen
Üretim Stratejisi
Yorum Stratejisi
A
Y
I
R
T
E
D
İ
C
İ
işaretler
Makro Yapı
TUTARLILIK (Kohärenz)
------------------------------------------
Metnin akışı
İletişim olgusu
Dilsel araçlar
Dil dışı araçlar
Söz dizimi
Morfoloji
76
------------------------------------------
Üslup-tarz
iletişim
durumu
işleyiş
Niyet
Metin Dışı Faktörler Metin İçi Faktörler Strateji
(Tablo 2 Bkz. Grütz 1995:41)
Grütz bir metnin şemasını tüm iç ve dış faktörlerle çıkarmıştır. Ona göre bir metin, iç
ve dışı faktörlerin yanı sıra stratejiden de oluşmaktadır. Metin dışı faktörler, konuşan,
dinleyen, iletişim durumu, niyet ve işleyişi olurken, metin içi faktörler, ayırt edici
işaretler, makro yapı, tutarlılık, metin akışı, iletişim olgusu, dilsel araçlar, dil dışı
araçlar, söz dizimi, morfoloji, üslup olarak gösterilmektedir. Tabloya göre konuşma
stratejileri ise metnin iç ve dış faktörleri arasındaki geçişte ortaya konan metin
üretimi ve yorumlanması sırasında ortaya çıkmaktadır. Stratejilerin dilin üretiminde
olduğu kadar metnin yorumlanması için de gerekli olacağını düşünen Grütz’e göre
iletişim stratejisini konuşan ve dinleyen stratejisi olmak üzere kabaca iki grup altında
toplamak gerekmiştir. Bunlardan konuşan stratejisi konuşma-üretmeye yönelik
stratejiyle niyetini ortaya çıkarırken, dinleyen stratejisi iletişim durumu ve iletişim
işleyişine bağlı olarak yorumlamaya ve cevap vermeye yöneliktir.
İletişimsel eylem stratejileri üzerine kapsamlı araştırmalardan biri Bruno Strecker’in
«İletişimsel Eylemin Stratejileri» [Strategien des kommunikativen Handelns]
kitabında yer almaktadır. Burada Strecker iletişimsel eylem stratejilerinden şu
şekilde bahsetmiştir:
77
“Bu eylem biçiminin ulaştığı şekil, problem çözümlerinin evriminin sonucu olarak görülmekte; içinde örnek çözümü barındırmakta ve kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır.” (Strecker 1987:12)
Strecker, iletişimsel eylem içindeki stratejilerin söz-eyleme olan etkisinden
bahsederek bunların sürekli gelişerek nesilden nesile dil yoluyla aktarıldığını
vurgulamıştır. Strecker’in araştırmasında iletişim stratejilerinin kullanımı
bakımından iki dünya söz konusudur. «küçük dünyadaki» ilkel kavimlerin dil eylem
stratejileriyle «büyük dünyadaki», yani günümüz dünyasındaki iletişim stratejileri
karşılaştırılmıştır. Küçük dünya daha yalın, daha anlaşılmaya yönelik iletişimsel
stratejisi kullanmışken, büyük dünya daha komplike niyetlere bağlı gerçekleşen
iletişimsel eylem stratejisi benimsemektedir. Strecker araştırmasında düşüncesini
daha da ileri taşır, ona göre büyük dünyada dil ve gramer erozyona uğradığından
anlamlar ve kavramlar da değişmiştir (bkz. Strecker 1987:264). Günümüz dünyası
daha felsefidir, yani her bir bireyin düşüncesinde oluşan niyetler çok sayıda
olabildiğinden, bunları gerçekleştirmek için kullanılan iletişim stratejileri de çok
sayıdadır. İletişim stratejilerinin sayı bakımından çok olması, bunlara yönelik
araştırmaları güçleştirmektedir. Bu bakımdan bu çalışmada iletişim stratejilerinin
tespit edilmesi gibi bir durum söz konusu olmamıştır.
Her şeyden önce iletişim stratejisi bir kişinin niyeti doğrultusunda iletişimde ulaşmak
istediği amacı belirlemektedir. Bu noktada stratejileri amaçtan ayrı düşünmek söz
konusu olmayacaktır. Birkaç örnek halinde belli amaçlar doğrultusunda kullanılan en
genel stratejileri göstermek yerinde olacaktır. Schank’ın belirlediği sık kullanılan ve
genel olarak karşılaşılan stratejilerinden bazılarına burada yer vermenin doğru
olacağı düşüncesindeyiz:
a)Bir iletişim stratejisi olarak analoji metodu: Geçmişte yaşanmış iyi bilinen bir
olaya göndermede bulunmaktır (bkz. Schank 1981:256-237).
b)Bir iletişim stratejisi olarak konuyu genelden özele somutlaştırmak: Konu
genel olarak anlatılmaya başlar, fakat ilerledikçe dinleyenin dikkatini istenen
78
belli bir noktaya çekmek amaçlanır. Buna genelden özele doğru bir yol izleyen
anlatma stratejisi denilebilir (bkz. Schank 1981:238).
c)Bir iletişim stratejisi olarak genelleştirme ve etiketleme: Karşıdaki
konuşmacının konuşması daha bitmeden hemen araya girmek ve onun demek
istediğini özetleyerek genelleştirmek veya etiketlemektir. Genelleştirmek veya
etiketlemek amaçlı stratejisinde, kişinin düşünceleriyle hemfikir görünerek, bu
fikre katıldığı izlenimini vermek önemlidir (bkz. Schank 1981:241).
d)Bir iletişim stratejisi olarak kişinin bahsettiği konuya yabancı kalınmadığını
göstermek: Karşıdaki kişinin anlattığı konuyu zaman zaman onaylayarak güven
kazanmak ve bu konudaki düşüncesine katıldığını belirtmek için konuşanın
konuya devam etmesini ve konu hakkında daha fazla bilgi vermesini sağlama
stratejisidir (bkz. Schank 1981:241)
Genel olarak bakıldığında stratejilerin çok sayıda geliştirilebildikleri söylenmektedir.
Sadece konuşma rolüyle ilgili stratejilerden bir kısmı gündeme geldiğinde bile birçok
stratejiler ortaya konulabilmektedir. Schank (1981) stratejileri ortaya çıkarırken, üç
tipe göre incelemiştir. Bu tipler dilsel, dil dışı ve paralengüistik olarak
adlandırılmıştır. Buradaki paralengüistik tutumdan anlaşılması gereken; duyulacak
şekilde nefes almalar, konuşma süresince ses tonunun yükseltilmesi-alçaltılması,
konuşma hızı gibi dil dışı araçlardır. Örnek: “neeeeeee” (uzatma: şaşkınlığı
vurgular), “cid—di olamazsın!” (heceleme ve vurgu: şaşkınlık-kızgınlık-hayal
kırıklığı), “cid-di missin! Aaayyy” (heceleme, ses tonu incelterek yükseltme: sürpriz
ve sevinç) vb. Dil dışı ifade ise; göz temasları, vücut hareketleri ve mimiklerdir.
Schank’a bağlı kalarak onun bu konudaki araştırması irdelenmiştir. Buna göre onun
tespit ettiği stratejilerden birkaçı şu şekilde özetlenecektir:
79
Konuşan rolüyle ilgili stratejilerden bazıları;
1) Konuşmaya teşvik edici strateji:
-Dilsel strateji: Birine konuyla ilgili veya konuyu genişletici, belli yönüne dikkat
çekici konuşmada bulunma. En genel ve sık rastlanan strateji ise bir kişiye soru
sormak veya direk hitap etmektir.
-Paralengüistik strateji: Soruyla bitirme, ses tonunu düşürerek sesi azaltmaya ve
bazen de buna bağlı olarak son heceyi uzatarak vurgulamaktır. Sözü bitirdiğini ve
konuşma sırasının karşısındakine verildiğini belirten işaretlerdir.
-Dil dışı strateji: En sık rastlanan stratejik durum, söze teşvik edilen kişiyle direk göz
temasının kurulmasıdır.
2) Konuşma rolünde kalmayı sağlayıcı strateji:
-Dilsel strateji: Kişi konuşmaya devam etme stratejisini kullanır. Hikaye, anekdot,
fıkra anlatımı veya başından geçen bir olayın aktarımı sık rastlanan durumdur.
-Paralengüistik strateji: Bölünme tehlikesi varsa, sesini yükselterek konuşmaya
devam eder.
-Dil dışı strateji: Konuşmanın bölünme tehlikesi varsa daha çok vücut hareketleri
kullanılır.
3) Konuşmacının konuşmasını bitirdiğini belirten strateji:
-Dilsel strateji: Tümcenin sonunu belirten konuşmalardır. Örnek: “... bunun gibi...”,
“... benzer şeylerdir.” veya soruyla bitirmek gibi.
-Dil dışı strateji: Karşıdakine sıranın verileceğini gösteren göz teması veya vücut
hareketleri kullanılır.
-Paralengüistik strateji: Susma ses tonunu azaltma gibi konuşmanın biteceğini
gösteren işaretlerdir.
4) Konuşmacıyı onayladığını gösteren dinleyen stratejisi:
-Dilsel strateji: Ünlemlerin kullanılması «hm», «evet» gibi sessel işaretlerle
konuşma aralarına girilir.
80
-Paralengüistik strateji: Genellikle ünlemlerin uzatılarak ve ton azaltılarak
söylenmesi.
-Dil dışı strateji: Kafanın yukarı aşağı sallanması, göz teması.
5) Konuşmacıyı onayladığını gösteren dinleyen strateji:
-Dilsel strateji: Ünlemlerin kullanılması «cık», «hayır», «yo» gibi sessel işaretlerle
araya girmeler.
-Paralengüistik strateji: Genellikle ünlemlerin kısa ve ton azaltılarak söylenmesi.
-Dil dışı strateji: Kafanın yukarı aşağı sallanırken konuşmacıya bakılması ve
konuşmasına devam etmesini istemeye yönelik stratejidir.
6) Aktif konuşmacıyı susturmaya yönelik strateji:
-Dilsel strateji: Araya girilerek, zamanın daraldığından bahsetmek veya bir nedenle
başka konu ortaya atmak.
-Paralengüistik strateji: Genellikle ses tonu yüksek araya girmeler ve konuşmacıyı
bölme.
-Dil dışı strateji: Konuşmacıyla direk göz temasının kurulması.
7) İletişimi aksatmaya veya engellemeye yönelik stratejiler:
Yine Schank’tan hareketle konuşmalar, dolaylı ve dolaysız konuşma türleri olarak iki
grup altında incelenecek olursa, dolaysız veya doğrudan konuşma türlerinin
amaçlarının, dolaylı konuşma türlerinin amaçlarına göre daha çabuk anlaşıldıkları
ortaya çıkar. Dolaysız konuşmalarda stratejilerden çok fazla söz edilemediği gibi
dolaylı konuşmalarda birçok strateji türlerinden bahsetmek mümkündür. Dolaysız
konuşmalarda iletişimi kesme «bu konuyu artık kapatalım» gibi ifadelerle dile
getirildiğinden, amaç açıkca dile getirilir. Oysa dolaylı ifadelerde durum farklıdır,
stratejik amaç sözle dile getirilmez. Bunlardan bazıları şöyledir:
7a) Dolaysız ifadelerle iletişimi aksatmaya veya engellemeye yönelik stratejiler:
-Konuşan kullandığı ifadelerde kendi hakkında bilgiler de aktarır: Bu ya kendinden
bahsetme veya başkasının gözüyle kendinden bahsetme şeklindedir. Konuşmacı
81
konuşma sırasında kendini de tanıtıcı ifadelerde bulunur. Ya da konuşmacı diğer
konuşmacılardan kendi hakkında edindiği bilgilerle kendini tanıtır. Kişinin
kendinden bahsederek konuya değinmemesi, her iki durumda da o konuda konuşmak
istemeyerek, kaçma stratejisini kullandığını gösterir.
-Başka role bürünme: Kişi konuşmak istemediği konudan sıyrılmak amacıyla,
kendini konunun dışındaymış gibi gösterir. Bu şekilde konuyu üzerine almama
rolünü üstlenerek, kendine farklı bir rol biçer ve kendi kendini rahatlatır.
-Bilgiye güvensizliğini dile getirmek: Kişi herhangi bir konuşmada bulunarak o
konuya ilişkin sorumluluk almak istemiyorsa, ya haberi yokmuş gibi davranır ya da
bilginin edinildiği kaynağı sorgulama yoluna giderek, bilginin doğruluğundan şüphe
ettiğini belirtmeye çalışır. Böylece asıl konudan uzaklaşmış olur.
-Konunun belli bir kısmının aktifleştirilip genellenmesi: Konuşmacı daha önce dile
getirdiği düşüncesini genelleyerek, bunu sadece kendi düşüncesi değil de genel
düşünceymiş gibi göstererek, kendince sorunsallaştırdığı olguyu, genel bir sorunsal
gibi sunabilir.
-Genel kalıpları alıntılama: Kişi belli bir konuyu tartışırken genel konuşma
kalıplarını alıntılar, böylece konunun önceden bilinen sabit bir konu olduğu
düşüncesinin arkasına saklanarak, kendi gerçek düşüncesini savunabilir.
7b) Dolaylı konuşmalara bağlı bazı stratejiler. Yine Schank’ın çalışmasından
hareketle birkaç örneğe yer verecek olursak, eğer iletişimde bulunan kişiler uzlaşma
oluşturamıyorlarsa, belli tutumlar içine girebilirler. Bunlardan en sık rastlanan
stratejileri Schank şu şekilde gözlemiştir:
-Konuşmayı bölme: Konuşmacının konuşmasının sonu beklenmeden kesilir,
konuşmasına devam etme fırsat verilmez.
82
-Karşı iddia ortaya atma: Bilinçli bir şekilde kişinin söylediklerinden, bir bölümünü
alıp demagoji yapmak ve karşı iddiada bulunmaktır.
-Cevap vermeme veya susma stratejisi: Konuya girmek istenmediği takdirde, soruya
cevap vermeme veya susma stratejisidir. Susma stratejisi kendi başına birçok
anlamlar taşıyabilmektedir. Kızma, küsme, konuşmaya değer görmeme gibi.
-Konuyu değiştirme: Konuya girmemek amacıyla konuyu değiştirmeye çalışma
stratejisidir. Ana konuya girmeden farklı yan konulara kayarak, bunları ana konu gibi
gösterme stratejisinde, temel niyet kişinin kendini doğrulama veya haklı çıkarma
çabası olabilmektedir.
-Konuyu uzatma: Bir konuyu derinlemesine açarak veya yüzeysel olarak sürekli
yineleyerek ya da konudan konuya atlayarak konu uzatılabilir. Konuyu uzatmadaki
amaç-strateji, düşünmek için zaman kazanma, konuyu sıkıcı hale getirip değişmesini
sağlamak veya konu hakkında bilgisi olmadığını bu şekilde gizlemektir.
-Alıntılama: Konuşması sırasında kendi söylediklerinden veya daha önce
söylenenlerden alıntılar yapma stratejisi, kendi düşüncesini gizlemek istediğine
işarettir.
Yukarıdaki örneklerden de anlaşıldığı üzere dolaysız konuşmalarda kişi amacını
doğrudan aktardığından, niyeti daha çabuk anlaşılmakta ve çoğu kez farklı yorumlara
ihtiyaç duyulmamaktadır. Oysa dolaylı ifadelerde, kişinin gerçek niyetini anlamak
için yorumlar yapılmak zorundadır. Dolaylı konuşmalarla konuşmacı birçok stratejiyi
bir arada kullanabildiğinden, gerçek amacını gizleyebilir veya ortamın şartlarına göre
ayarlayabilir. Örneğin; eğer yaptığı bir iletişimsel eylem diğerleri tarafından
reddedilirse, kişi yaptığı eylemin yanlış anlaşıldığı iddiasında bulunarak bunu
yalanlayabilir. Yine bir olay karşıda kızarak kendini tutamayıp aşırı tepki veren bir
konuşmacı, kızgın tutumunu sürdürerek kendince haklıymış gibi davranabilir veya
83
olayı başka kızılacak bir yönden değerlendirdiğini söyleyerek kendini
haklılaştırabilir.
Stratejilerin sayısı çoktur. Toplumsal olduğu kadar bireysel olarak da
geliştirilebilmektedirler. Kişiden kişiye de değişiklik gösteren ve bireyler tarafından
her konuşmada yeniden geliştirilebilen bu stratejilerin sınıflandırılmaları ve
incelenmeleri şüphesiz zorudur. Bu çalışmada amacımız stratejiler üzerine inceleme
yapmak olmadığından, Schank’ın araştırmasında yer almış olan ve sık
rastlanılacağını düşündüğümüz belli başlılarına yer vermekle yetindik.
Sözlü iletişimde kullanılan stratejiler etkileşme stratejileri olarak bilinmektedir. Bir
iletişimsel eylemde birçok stratejiler bir arada kullanılabilirler. Örnek; birini
eleştirme, karşı gelme, birini kışkırtmak, tekrarlamak, sözü bölerek araya girmek,
anlamaya yönelik tekrar ettirmek vb. konuşma içeriğine yönelik stratejilerdir.
Tartışma ortamına katılan kişiler, tartışmada takındıkları tutumlara bağlı olarak
kullanacakları stratejileriyle tartışmanın sonucunu da etkileyebilirler. Daha
konuşmanın en başında sergilenen tavır, konuşmanın gelişiminde rol oynamaktadır.
Konu ön bilgisi yoksa konuşan kişiler, konuşacakları olaylarla ilgili olarak stratejileri
baştan belirleyemezler. Bu durumda stratejiler konuşma süreci içinde
geliştirilmektedir. Karşıdakinin düşüncesini çürütmek için yapılan konuşmalar kişisel
ve duygusal düzeyde bu amaçla kullanılıyorsa ve uzlaşma düşünülmüyorsa, tartışma
genel amacından sapar ve gereksiz birçok alt konulara kaydığından, gerektiği gibi
sonuçlanamaz. Burada tartışmacıların niyeti, konuya ön yargıyla yaklaşmaları ve
çözümsel bir uzlaşmayı hedeflememeleri etkili olmuştur.
Schank (1981) kitabında stratejilerin konuşmaya başlamadan önce birtakım ön
bilgiler doğrultusunda geliştirilebilecekleri gibi konuşma sürekliliği içinde de
geliştirilebilir olduklarından bahsetmiştir. Bir iletişimsel etkileşimde çok sayıda
strateji mevcuttur ve bunlar konuşmacı rolü, dinleyen rolü, amaç-niyet, konu ve
değerlendirmeler olarak çok sayıda bilinçli veya bilinçsiz olarak
84
geliştirilebilmektedir. Diğer taraftan düşüncenin karşı tarafa kabul ettirilmesini
sağlayan ikna stratejileri de vardır, bunların sayısı hiç de az değildir.
Schank’ın (1981) örneklerinden bazılarına yer verdiğimiz strateji konusunu
tamamlayarak, çalışmamızın uygulaması için önemli olan ve şimdiye kadar zaman
zaman değindiğimiz argüman kuramını irdelemekte yarar görmekteyiz.
2.2. ARGÜMAN KURAMI İLE UYGULAMALI SÖYLEM
ANALİZİ YÖNTEMİNİN BİRLEŞTİRİLEREK MAKRO-MİKRO
İNCELEMENİN OLUŞTURULMASI
2.2.1. Argüman Nedir? -Argüman Araştırmaları
Çalışmamızda argüman kavramına her ne kadar Türkçe bazı kaynaklarda «değini»
(bkz. Vardar 1998:240) olarak rastlansa da bunun kavramı yeterince açıklayamadığı
düşüncesiyle argüman olarak kullanmayı uygun bulduk. Diğer taraftan Yıldız
‘argument’ için ‘delil, delillendirme’ önerse de, burada ‘argüman’ kullanımını tercih
etmekteyiz (bkz. Yıldız 1998:58).
Kavramın tarihçesine bakıldığında, bir söylem tipi olan argüman eski çağ
felsefecilerinden Aristoteles’ten bu yana sorunsallaştırılmaktadır. Argümanın ne
olduğunu ortaya konması amacıyla, argüman üzerine çalışmış Tiittula, Maas,
Habermas, Toulmin, Baßler ve Schwitalla’nın argüman değerlendirmelerine yer
verilecektir.
Tartışma gibi uzun ölçekli metinler, kompleks eylemler içermektedir. Kompleks
söylemlerin merkezi tipini argüman olarak ele alan Tiittula buna şu şekilde yer
vermiştir: “Kompleks eylemlere dönecek olursak, söylemlerin merkezi tipi olarak
«argüman» ortaya çıkar” (Tiittula 1994:73). Bu durumda televizyondaki uzmanların
85
tartıştığı talkshow programları, kompleks söz-eylem yapısı gereği, temelde argüman
ve gerekçelendirme tipine bağlı konuşmalardan oluşmaktadır. Argüman, iddia
(Behaupten), değerlendirme (Bewerten), gerekçelendirme (Begründen) parçalarını
barındırmaktadır. Bu nedenle de «bence...», «kanımca...», «fikrimi söyleyecek
olursam...», «.... düşünüyorum» gibi ifadeler, argümanı başlatan işaretlerdir (bkz.
Tiittula 1994:73-74). Tiittula bunların çoğunun konuşma kalıpları olduklarını ve
metin türüne özgün özelliklerde ortaya çıktıklarını saptamıştır (bkz. Tiittula
1994:79).
Maas ise söz-eylemlere yönelik yaptığı çalışmasında, konuşmaları en sık rastlanan üç
eylem tipine göre sınıflandırıp inceler. Bunlar:
a) Çağrı eylemleri; Bir kişiye çağrıda bulunarak amaçlanan eylemi yerine getirmeye
teşvik etmek, örnek: «Bir daha gece yola çıkarken bana haber vermelisin»,
b) Soru eylemleri; Her soruda cevap beklentisi vardır. Bu bakımdan soru-cevaplar
eşli (paar Gruppen) eylem grubuna dahildir.
c) İddia eylemleri; Konuşmalarda çok sık rastlanan söz-eylem tipidir. Örnek: «Onu
seviyor» gibi eylemler iddia eylemleridir (bkz. Maas 1974:891).
Maas. argüman üzerine yaptığı çalışmasında ise tespit ettiği her üç söz eylem
tümcesinden sadece ‘iddia eylemlerini’ argüman olarak değerlendirmiş ve buna
«Argüman eylem» (Argumentationshandlung) demiştir. Argüman eylemi ise şu
şekilde açıklamıştır:
“Tartışanların öngördüğü veya iddiada bulundukları eylem bütününe argüman diyoruz. (Maas 1974:900)
Maas’ın tanımında argüman için önemli olan eylem bütünü olarak ‘bir iddianın veya
bir öngörünün, ortaya konulmuş bir sorunsalın tartışılması’ vardır. Argüman
eylemler, kendilerini geçerli kıldırmak için ispat, gerekçelendirme girişimi, delil ileri
sürme, açıklama girişimlerini içinde barındırabilirler. İddia konusunda ise Luther şu
şekilde düşünür: “İddia tartışmaların en temel öğesidir” (Luther, 1970:342). Her
86
argüman bir iddiayı ortaya çıkardığından argüman, tartışma söylemlerinin temel
şeklidir.
Bir argüman ana konu üzerinden birçok alt konuda ‘alt argümanlar’ ortaya çıkabilir
(bkz. Maas 1974:900). Eğer bir iddia üzerine uzlaşmaya gidilirse, o iddia o tartışma
durumu için, argüman olmaktan çıkar, ikna edilmiş, kendi düşüncesini terk etmiş ve
karşı argümanı benimsemiş olur. Fakat her tartışma her defasında uzlaşmayla bitmez.
Eğer tartışmacılar kendi argümanları konusunda iddialı olurlarsa, o zaman bir dizi alt
konuda tartışırlar (bkz. Maas 1974:901). Her argüman bir amaç ve niyete bağlıdır.
Argümanın hangi iletişimsel eyleme (dolayısıyla hangi edimsöze) bağlı olarak hangi
iddiada bulunduğu ve dinleyici(ler)de hangi iddiayı geçerli kılmak istediği önemlidir.
Bu konuda Habermas, argümanlardaki görüş ayrılıklarını amaçsal-araçsal kullanım
içinde değerlendirmiş ve iletişimsel rasyonelliği argüman kuramıyla açıklamaya
çalışmıştır. Habermas bunu şu şekilde ifade etmiştir:
“Demek ki, bir görüş ayrılığı artık gündelik yaşam rutinleriyle ortadan kaldırılamaz olduğunda ve bununla birlikte bu görüş ayrılığının şiddetin doğrudan doğruya ya da stratejik olarak kullanımıyla da sonuçlandırılmaması gerektiğinde, iletişimsel gündelik yaşam bağlamına içkin olan rasyonellik, iletişimsel eylemi başka araçlarla sürdürmeyi olanaklı kılan başvuru mercisi olarak argümantasyon pratiğine işaret eder. Bu yüzden şimdiye dek evrensel geçerlilik iddialarının henüz açıklanmamış dizgesel bağlantısıyla ilişkili olan iletişimsel rasyonellik kavramının, bir argümantasyon kuramı yoluyla uygun bir biçimde netleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Konuşmaya katılanların, tartışmalı geçerlilik iddialarını konu edindikleri ve argümanlar yoluyla bu iddiaların doğruluğunu kanıtlamaya ya da onları eleştirmeye çalıştıkları konuşma türüne argümantasyon diyoruz. Bir argüman, sorunsal bir anlatımın geçerlilik iddiasıyla dizgeli bir bağlantı içinde olan gerekçeler içerir. Bir argümanın ‘kuvveti’ verili bir bağlamda, gerekçelerinin sağlamlığıyla ölçülür; bu sağlamlık başka şeylerin yanı sıra, argümanların tartışmaya katılanları ikna edebilmesiyle, yani ele alınan geçerlilik iddiasını kabul etmeye yönlendirebilmesiyle ölçülür.” (Habermas 2001:41-42)
Habermas, evrensel geçerlilik iddialarına ulaşmak ister, bunun için de iletişimsel
rasyonellik kavramını argüman kuramından yararlanarak açıklamaktadır. Ona göre
tartışmacıların kendi geçerlilik iddialarının doğruluğunu kanıtlamaya yönelik
yürüttüğü konuşma türü argümandır ve argümanın kuvveti iddianın doğrulanmasıyla
ölçülmektedir. Onun görüşü “(...) genel iletişimsel gerekliliklerini, ideal bir konuşma
87
durumunun belirlenimleri olarak göstermek (...)” tir (Habermas 2001:49). Evrensel
geçerlilik iddialarının ortaya çıkarılması açısından bakıldığında Habermas için
önemli konu, bir dönem dil felsefesinin içinde bulunduğu «ideal dil kullanımı»
olmuştur. Bilindiği gibi ideal dil, “(...) tüm söylem ve tüm amaçlar için geçerli tek bir
ideal dil (...)” olarak algılanmaktaydı (Bubner, 1981:74). İdeal diyalogdan ne
anlaşıldığına ise Bubner ‘Modern Alman Felsefesi’ kitabında şu şekilde yer
vermiştir:
“İdeal diyaloglar içlerinde hiçbir önyargının yolda durmadığı, hiçbir bilgi ayrımını silmeye çalışmanın gerekmediği, eleştiri ve özeleştirinin birbirlerini karşılıklı dengeledikleri, hiç kimsenin aldatmaya çalışmadığı ya da inandırıcılık için dil uzluğu yöntemleri kullanmadığı, sorunun kesin bir çözüme bağlanabilmesi için yeterli zamanın bulunduğu ve duyguların ya da saldırganlığın bir yana bırakıldığı diyaloglardır.” (Bubner, 1981:82).
Bu çalışmanın amaçları arasında ideal dil veya evrensel geçerlilik iddialarının ideal
diyalog ortamında ortaya konulmasına yönelik bir çalışma yapılmadığından, dil
felsefesine yönelik çalışmalara daha fazla yer verilmeyecektir. Burada argüman
kuramını uygulamalı söylem analizi yöntemleriyle birleştirilerek uygulama için
gerekli makro ve mikro incelemeyi belirlemek önemli olmuştur.
Argümanların gerekçelendirme kısımları Habermas’a göre, toplumsal genellemeye
bağlı olan geçerlilik iddiasına (Geltungsanspruch) dayandırılmalıdır. Geçerlilik
iddiası olan yargılara örnek olarak «Topos», «Topoi» veya kalıplaşmış yargıları
gösterilebilir. «Her şeye sahip olamayız» tümcesi bir genellenmiş (kalıplaşmış)
yargıdır. Bir argümanın, toplumsal olarak tartışmasız kabul edilmesi sonucu oluşmuş
yargıdır, genel yargıdır. Genel yargıların iddiaları toplumsal olarak tartışmasız kabul
edildiğinden, bunlar argüman değildir. Habermas’ın argüman çalışmalarına en büyük
katkısı, argüman tiplerini geçerlilik iddialarına göre sınıflandırmasıdır. Bunu şu
şekilde gösterir:
Bağlantı büyüklükleri
Argümantasyon
biçimleri
Tartışmalı geçerlilik
İddiaları
88
(Tablo 3. Bkz. Habermas 2001:48)
Habermas, argümanları kuramsal tartışım, pratik tartışım, estetik eleştiri, terapisel
eleştiri ve açıklayıcı eleştiri olarak beş gruba ayırır. Buna göre:
1) Argümantasyon biçimi olarak kuramsal tartışımdaki sorunsal anlatım, bilişsel–
araçsaldır (yani mantık ve amaç ön plandadır). Tartışmalı geçerlilik iddiası ise
önermelerin doğruluğuna bağlıdır; Kuramsal tartışım ”(...) karşı doğruluk iddialarının
konu edinildiği argümantasyon biçimidir” (Habermas 2001:42). Geçerlilik iddiası ise
önermelerin doğruluğuna yöneliktir.
2) Pratik tartışım olan argümantasyon biçimi ise toplumsal ahlak ve pratiklerine bağlı
olduğundan “(...) normatif uygunluk iddialarının konu edinildiği argümantasyon
biçimidir” (Habermas 2001:43). Bu argüman tipinin geçerlilik iddiası ise toplumca
kabul edilmiş eylem normlarının uygunluğuna göre belirlenir.
3) Argüman tipi olarak estetik eleştiri, kişisel anlamda değer biçmektir; “(...) bir
ilgililer çevresinin gerektiğinde ortak bir ilgiyi betimleyebildiği ve
normlandırabildiği yorumlar (...)” söz konusudur (Habermas 2001:44). Geçerlilik
iddiası ise ortak değer standartlarının uygunluğuna bağlı olarak belirlenmektedir.
4) Argüman tipi olarak terapisel eleştiri kişinin kendini dışa vurmasına bağlıdır; “(...)
kişinin kendini dizgeli bir biçimde yanılgıya düşürmesinin açıklığa kavuşturulmasına
yarayan argümantasyon biçimine terapisel eleştiri (...)” demiştir (Habermas
Sorunsal Anlatımlar
kuramsal tartışım bilişsel-araçsal önermelerin doğruluğu;
teleolojik eylemlerin etkililiği
pratik tartışım ahlaksal-pratik eylem normlarının uygunluğu
estetik eleştiri değer biçici değer standartlarının
uygunluğu
terapisel eleştiri dışavurumcu dışavurumların içtenliği
açıklayıcı tartışım ------------ simgesel yapıların anlaşılırlığı
ya da düzgünlüğü
89
2001:46). Bu argümantasyon tipinin geçerlilik iddiası dışavurumların içtenliğine
bağlıdır.
5) Açıklayıcı tartışım dilde en yoğun kullanılan argüman tipidir ve açıklamalara
dayalı argüman biçimidir. Argüman tipinin geçerlilik iddiası, simgesel yapıların
doğru anlaşılıp anlaşılmadığına yöneliktir, demektedir.
Bunların dışında Habermas bir de ahlaksal argüman tipinden bahseder, fakat bunlar
buyruk ve gereklilik tümcelerine dayanan eylem normlarına bağlı geçerlilik
iddialarında bulunup bulunmadıkları tartışmalı olduğunu düşünür ve rasyonel mantık
çerçevesinde açıklanamadıkları için onu bu tabloda göstermez (bkz. Habermas
2001:43). Habermas’ın argüman tiplerinin geçerlilik iddialarına yönelik saptamaları
arasında bu çalışmayı en çok ilgilendiren iletişimsel etkileşime bağlı olan ‘açıklayıcı
tartışımdır’. Habermas çalışmasını argüman tipinin geçerlilik iddiası üzerinde
yoğunlaştırmıştır.
Uzmanların tartıştığı talkshow programlarında en sık rastlanılan argümanların
gerekçelendirilmesine yönelik konuşmalardır. Bu noktada çalışmamızı Toulmin’in
tespitlerine yönlendirmenin daha doğru olacağını düşünüyoruz. Argüman kullanımı
konusunu da araştırmış olan Toulmin, ‘Argümanların Kullanımları’ [The Uses of
Arguments] adlı eserinde, insanın anlamasına (human understanding) yönelik
önemli çalışmalarda bulunmuştur. Toulmin’in pratik argümantasyonların
açıklanmasında dilbilimcilerce sık kullanılan modeli Aristo’nun ‘Kıyas’ anlayışına
yapılan eleştiri sonucu ortaya çıkmıştır. Bu modelin temelini, her iddianın aynı
zamanda bir geçerlilik iddiasına bağlı olduğu düşüncesi oluşturur: Her iddianın
(vargı, sonuç/sonuç kuralı) bir geçerlilik iddiası barındırması gerektiğinden bahseder,
ki bu geçerlilik iddiasının da farklı güvenceye alma isteğini ortaya çıkardığından
bahseder. Toulmin buna ‘sonuç, vargı’ demiştir. Argümanın iddiası farklı şekillerde
‘gerekçelendirilebilmektedir’. İddianın gücü ise ‘etkileyicilik derecesinden’
anlaşılmaktadır. Her iddia, vargıya ulaşabilmek için istisnai durumları da
kullanabilmektedir. Argümanın başlatılması için önemli olan ‘sonuca bağlılıktır’.
Çünkü bir iddianın amacının karşı taraftan kabul edilmesi için onun geçerliliğinin
ortaya konulması, yani argümanın gerekçelendirilmesi gerekmektedir (bkz. Baßler
1996:122) Toulmin’in «tamamlanmış ‘argüman şeklini’» Baßler şu şekilde
göstermiştir:
Veri (Data) bu nedenle Etkileyicilik derecesi, Vargı (Sonuç)
sebebiyle şayet olmazsa
Sonuç kuralı istisnai durumlar
dolayı/binaen
dayanak
(Şekil 4 Bkz. Baßler 1996:122)
Şekilde argümanların gerekçelendirme işleyişi gösterilmektedir. Sebep sunmak
argümanların gerekçelendirme kısımları için önemlidir. ‘Gerekçe’ şekilde ‘dayanak’
olarak verilmiştir.
Schwitalla, Toulmin’in modelindeki argümanların savunmaya dayanan şartlardan
oluşan olgular-‘veriler’ ile başlatıldığını, oysa bir eylemin sadece bir ‘veri’ tarafından
başlatılmayabileceğini düşünmektedir. Bu nedenle Toulmin’in modelindeki ‘veri’
kısmı yerine ‘eylem’ kısmı ile argümanın başlatılabileceği görüşündedir. Bu sebeple
Toulmin-modelini «amaca yönelik gerekçelendirme» olarak yeniden çalışmıştır.
Argümanlar ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının işleyişine yönelik
Schwitalla’nın şeklini Baßler şöyle göstermiştir:
90
Eylem amacı -den dolayı, bunun üzerine Eylem
bu nedenle: dayanak
(ilgi ve normlara göre) çünkü
Sonuç Kuralı
(sadece/her seferinde –sa eylem, o zaman)
dolayı/binaen
Dayanak
(Uygunluk kriteri, genel kabul edilmiş normlar)
(Şekil 5 Bkz. Baßler 1996:123)
(Almanca kavramlar Türkçe* verilirken Yıldız’dan da yararlanılmıştır (bkz. Yıldız
1998:59)).
Toulmin’ in modelinden farklı olarak burada ‘eylem amacı’ ile ‘eylem’ arasındaki ok
ters yöndedir. Yani gerekçelendirilecek olan (eylem) ile gerekçelendiren (eylem
amacı) arasında farklı yönde ilişki kurulmuştur. Sonuç kuralı ise ya ‘kesin bir şarta’
bağlanmıştır (her X olursa, Y olur, gibi), ya da yeterli bir şarta bağlanmıştır (sadece
X olması durumunda, Y olur gibi) (bkz Baßler 1996:123).
Baßler, kısa konuşma örneklerini analiz ettiğinde önemli şu sonucu çıkarmıştır; her
eylem gerekçelendirilmeyebilir (bkz. Baßler 1996:123-124).
Argümanın doğruluk iddiasının kabul edilmesine yönelik çalışmayı, Habermas genel
geçerlilik iddialarının işleyişi olarak yukarıda göstermiştir. Habermas’ın argümanlara
dayalı konuşma fikrine bakıldığında ise bunları üç kuramsal bakışla değerlendirdiği
görülmüştür. Bunlar:
a)Konuşma süreci içinde düşünüldüğünde ”(...) argümantasyon anlaşmaya yönlenmiş
eylemin başka araçlarla düşünsemeli bir biçimde sürdürülmesi olarak kavranabilir.”
91
*Datum=veri,data; Modaloperator=etkileyicilik derecesi; Konklusion=vargı, sonuç; Schlußregel=sonuç kuralı; Ausnahmebedingung=istisnai durumlar; Stützung= dayanak; Handlungsziel=Eylem amacı; Handlung=eylem.
92
(Habermas 2001:49). Buna daha sonra argümanı bir süreç içinde ele alan retorik
diyecektir.
b)”(...) bir işlemler dizisi olarak bakıldığında özel kuralları olan bir etkileşim biçimi
görürüz. (...)
-sorunsal hale gelmiş bir geçerlilik iddiasını konu edinirler ve
-önerenin savunduğu iddianın haklı olup olmadığını, eylem ve deneyim baskısı
dışında, varsayımsal bir tutum içinde
-gerekçelerle ve yalnızca gerekçelerle sınarlar.” (Habermas 2001:49-50). Habermas
işlem dizisi açısından buna «diyalektik, pragmatik» der.
c)Argümanın amacına yönelik Habermas şöyle düşünür: “(...) argümantasyonun
amacı, geçerlilik iddialarının onaylanabilmesini ya da reddedilebilmesini sağlayan
sağlam, içsel özellikler sayesinde ikna edici olabilen argümanlar üretmektir”
(Habermas 2001:50). Argümanın üretilmesine mantık olarak bakmaktadır. Bu üç
kuramsal bakışın («Retorik», «diyalektik-pragmatik» ve «mantık»sal bakışın),
Aristoteles kanonunun üç ünlü disiplinine gönderebileceğinden bahseder (bkz.
Habermas 2001:50). Kısaca özetleyecek olursak Habermas’a göre argüman,
iletişimsel eylemin anlaşmasında ‘retorik’, dil düzgüsel olarak ‘diyalektik-
pragmatik’, amaç-niyet açısından da ‘mantıksal’ gerekliliklere bağlıdır.
Tüm bu irdeleme sonucunda çalışmamızda argüman kavramı aşağıdaki anlamda
kullanılmıştır:
Argüman genellikle bir iddia-sav ileri sürer ve bu iddianın kabul edilmesi için,
iddiayı destekleyen girişimlerde bulunur. Bu girişim aynı zamanda söylemin niyetini
ve amacını açıklamaya yönelik stratejiyi de barındırabilir. Argümandan anlaşılan ise
bir düşüncenin veya iddianın, savın mantıklı-çıkarımsal dayanaklarla
gerekçelendirilerek dinleyene kabul ettirilmesi amacını taşıyan ispatlı söylemlerdir.
İletişimsel etkileşim içinde karşılaşılan bu durum için, belirleyici olan, bir iddianın
ortaya atılması ve gerekçelendirilmesidir. Argüman, üretimsel düşünme ve yeniden-
93
üretimsel düşünme süreçleri için bir ön değerlendirmedir. Yani bir metnin konuşmacı
tarafından ortaya konur ve dinleyen bunu yorumlar, burada konuşan açısından,
argüman üretilir, dinleyen açısından da yeniden üretilir (bkz. Tablo 2).
Tartışma iletişiminin söylem tipi olan argüman (iddiada bulunma ve iddiayı
gerekçelendirme bakımından) uzman tartışma metinlerinin vazgeçilmez söylem tipi
olarak görülmektedir. Bu çalışmada da uzmanların tartıştığı talkshow metinlerinin
temel söylem tipi olarak ele alınıp incelenecektir. Uzman tartışma metinlerindeki
argümanların gerekçelendirme kısımları için söz konusu olan mantıksal
çıkarımlardır. Mantıksal çıkarımlar konusunda şu açıklamaya yer vermek aydınlatıcı
olacaktır:
“Mantıkta kati kanıtla göreli gerekçelendirme ayırt edilir. Kati kanıt itiraza yer vermez. Gerçek olarak bilinen belge ve yazılar, parmak izleri, doğa kanunları v.b. sarsılmaz bir kanıt gücüne sahiptir. Göreli gerekçelendirmede ise her şey konuşmacının ikna etme gücüne bağlıdır. Sonuçta gerekçenin kabul görmesi veya reddedilmesi dinleyenin değerlendirilmesine sunulmuştur. Gerekçelendirme iki şekilde olabilir: Tümevarım veya tümdengelim yöntemleriyle. Tümevarımda özelden genele gidilir, çok sayıda kişisel görüşten genel kuralılıklara geçilir. Bu doğa bilimlerinin klasik gerekçelendirme şeklidir. Tümdengelimde ise genelden özele gidilir. Burada da ayrıca iki yol izlenmektedir: Koşullu sonuç ve mantıktaki kıyas.” (Duden 2000:106)
Mantıktaki kıyas (Syllogismus) Antik Dönem’den beri bilinen bir yöntemdir. Bu
durum iki birbiriyle ilişkilendirilecek tümcenin elemanlarını kullanarak yargıya
ulaşmak olarak tanımlanabilir. Örnek:
Her insan ölümlüdür. İ Ö’dür
Sokrates bir insandır. S İ’ dir
O halde Sokrates ölümlüdür. O halde S Ö’dür
(bkz. Duden 2000:106-107)
Mantık yürütme biçimleri konuşma sırasındaki argümanların ispatı için son derece
önemlidir. Gerekçelendirmeler çoğu zaman mantık yürütme aşamalarını izleyerek
gerçekleştirilirler. Gerekçelendirmek için mantık yürütmedeki temel düşünce
94
karşıdakine kendi argümanını kabul ettirme anlayışına dayandığından, her argüman
gerekçelendirilme aşamasında bir koşul-sonuçla da ilişkilendirilmektedir. Bazen
anlatımlarda koşul-sonuç ilişkisine o kadar çok yer verilmektedir ki, anlatım
istenmediği halde karmaşıklaşabilir. Art arda sıralanan bir dizi argüman ve karmaşık
gerekçelendirmelerinin ortaya konması anlaşılmayı zorlaştırmakta ve tartışmayı
olumsuz etkileyebilmektedir. Buna karşılık düzenli argüman ve anlaşılır gerekçeler,
iletişimsel etkileşimi rahatlatır ve kolaylaştırır. Bu durum özellikle ilk argümanın
ortaya konması, gerekirse gerekçelendirilmesi, konuyu derinleştirici diğer
argümanların ortaya atılması ve ilk argümanı da destekleyecek mantıksal
çıkarımlarda bulunulması sırasını izlemektedir.
İletişimsel etkileşmede konuşmacının niyeti de önemlidir. Eğer kişi argümanını
gerekçelendirmeye niyetliyse, gerekçelendirir. Argüman ileri sürerek dinleyene bu
düşünceyi kabul ettirmek için gerekçelendirir (bkz. Luther 1970:341). Bu noktada
argümana ilişkin sebep bildirme girişimleriyle argümanın karşı tarafa kabul
ettirilmesi niyeti baskındır. Argümanların gerekçelendirme kısımları ise dil
mekanizmasına (dilin işleyişine) yönelik bir konudur. Örnek:
«Top yuvarlak olduğu için yuvarlanabilir.»
Bu basit tümceyi toplumsal kabul görmüş gerçek olarak ele alırsak; ‘top yuvarlanır’
yargısı bir argümandır. Daha açık bir ifadeyle ‘top yuvarlanır, çünkü yuvarlaktır!’
şeklinde söylenebilir. Burada yer alan ‘çünkü’, ‘için’ argümanları gerekçelendirme
kısımlarına işaret eder.
Burada dikkat çeken bir nokta ise gerekçenin başlatılmasında ayırt edici işaretlerin
kullanılmasıdır. Dilde argümanı ve gerekçeyi başlatan birtakım dilsel işaretlerin
varlığından söz etmek gereklidir. Ayırt edici işaretler kendi içinde başlangıç ve bitiş
işaretleri olarak iki şekilde gösterilseler de, bu çalışmada argümanı ve gerekçeyi
başlatan, başlangıç işaretleri önemlidir.
95
Ayırt edici işaretler; tek başlarına anlam taşımayan, tümce içinde kullanıldıklarında
anlamın işleyişini etkileyen işaretler olarak bilinmektedirler. Ayırt edici işaretler
üzerine yapılan çalışmaların irdelenmesi sonucu, başlangıç ve bitiş işaretlerinin
kullanılmasının metnin anlaşılmasını önemli ölçüde etkilediklerini göstermiştir (bkz.
Schank 1981:70). Doğal konuşma ortamındaki tartışmalarda soru cevap akışındaki
ayırt edici işaretlerin, anlaşılmadaki önemi üzerine birçok çalışma vardır. Bununla
birlikte bu çalışma için söz konusu olan, uzman tartışmalarındaki argüman
gerekçelendirmeleri kapsamında ayırt edici işaretleri değerlendirmektir.
Argümanların gerekçelendirme kısımları için söz konusu olan birtakım kullanımlar
vardır (Mesela, örneğin, vb.). Çalışmamızda ayırt edici işaretlerle yapılan
gerekçelendirmelere ek olarak ‘betimleme’ (veya tasvir) ve ‘anlatıyı’ da dahil ettik.
Buna göre tanımlama ve anlatıdan şunları anlamaktayız.
‘Anlatı’ (Narration), argümanı gerekçelendirmek için, bir olgunun hikayeler tarzda
aktarılmasıdır. Konunun benzer örneklere, daha önce yaşanmış gerçeklere
dayandırılarak anlatılması eyleminde mantıksal-çıkarımsal kısımdan çok anlatım
kısmı ön plandadır. Argümanı gerekçelendirmek amaçlı bu işleyişe ‘anlatı’
denilmiştir. Anlatı işleyişinin altında yatan stratejik amacın argümanı
gerekçelendirmek olduğunu düşündüğümüzden, anlatıyı argümanın
gerekçelendirmesi olarak görmekteyiz. Aynı durum betimleme için de geçerli
olmuştur.
‘Betimleme’ (Deskription), bir kavramın veya olgunun tasviridir. Betimlemenin
argümanı destekleyen girişimlerden biri olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç olarak argümanların gerekçe kısmına ilişkin şu değerlendirmeler yapılmıştır;
eğer argümanın açıklanması, konuyu içerecek mantıksal dayanakları yerine
getirmezse o zaman argüman mantıksal geçerliliğini kaybetmiş, iletişim ortamı
içinde geçersiz bir argüman olarak değerlendirilmiştir. Aynı şekilde argümanların
gerekçe kısımları tartışma ortamı içinde uzlaşmayla bitmişse o tartışma için argüman
olmaktan çıkmıştır. Argümanların gerekçe kısımları için genel olarak şu durumlar
96
söz konusudur; farklı noktalar konusunda bilgilendirme; açıklama; örnekleme;
hikayeleme; tanımlama veya yanlış anlamaların açıklanması (üst dile yönelik). Bu
durumlar genellikle uzlaşmak amaçlı yürütülen tartışmalarda geçerlidir. Eğer
tartışma uzlaşmacı yürütülmezse karşı düşüncelerin çekiştirilmesi sonucu kavgaya
dönüşebilmektedir. Çekişmeyi Luther şu şekilde açıklamıştır; farklı güç kutuplarının
kendi üstünlük iddialarında diretmeleriyle ortaya çıkmaktadır. Luther’in tabiriyle
“çekişme, politik güç savaşının bir aracıdır” (Luther 1970:343).
Yukarıda argümanların gerekçe kısımlarında önemli bir nokta da gerekçenin ve
argümanın anlamsal olarak ayırt edici işaretlerle başlatılması olduğudur.. Konuşanlar
ortaya attıkları iddialarını (argümanı) geçerli kılmak için argümanlarını
gerekçelendirme yoluna giderler. Gerekçelendirmenin sık kullanılması tartışma
söylemlerindeki ispatlama girişiminin sıklığını göstermektedir. Böylece argüman
ortaya atma ve gerekçelendirme tartışma kültürü açısından karşılaştırılabilmektedir.
2.2.2. Uygulamalı Söylem Analizi Yönteminin Argüman Kuramıyla
Birleştirilmesi ve Konuşma Akışı Değerlendirmesi
Argümana yönelik çalışmalarda, argümanın tartışmaların temel iddiası olarak
tanımlandığı gözlenmektedir (bkz. Luther, 1970:342). Her argüman, bir iddiayı
ortaya atar. İddianın karşı tarafa kabul ettirilmesini sağlamak için yapılan girişim ise
gerekçelendirmedir. Uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki sözlü iletişimin
uygulamalı söylem analizi yöntemiyle incelenmesi sırasında şimdiye kadar
bahsedilen önemli başlıklar şunlar olmuştur: Konuşma akışı içinde soru–cevap
paslaşması (veya soru-cevap akışı), argüman kuramı içinde argüman ve
gerekçelendirme ve argümanı ve(ya) gerekçeyi başlatan ayırt edici işaretler. Buna
göre uzmanların tartıştığı talkshow programının makro ve mikro analiz şeması
hazırlanmıştır.
97
İncelememiz belli sınırlar içinde tutulmuştur. Bu sınırların dışına çıkan bireysel
görüş, tutumlar ve dil kullanımları, kişilerin toplumsal gruplara mensupluğu gibi dil
içi ve dil dışı faktörler, araştırma kapsamımızın dışındadır. Çalışmamızın
sınırlandırılması açısından şu değerlendirmeler önemlidir:
1) Uzmanların tartıştığı talkshow programının diğer talkshow programlarından ayırt
edilmesinde, yani talkshow programlarını seçilmesinde önemli olan bir unsur,
birbirlerine uygun Türkçe ve Almanca programların seçilip incelenmesidir.
Programların kurgusunun, yani işleyişinin her iki kültürde benzerlik göstermesi
önemlidir: Tartışmacılar uzman kimliğiyle tartışma programına katılmaktadırlar.
Halkı ilgilendiren genel konuların konuşulması önemlidir. Moderatör gazeteci
kimliğindedir ve programını yönlendirmektedir. İşleyiş bakımından ise
duygusallıktan çok mantıksallığın ön planda olması önemlidir. Bu tartışmaların
mekanizma boyutunu oluşturur. Tartışmaların kültürel boyutunu inceleyen mikro
düzey ise konu ve bağlamdan çok, soru-cevap akışına bağlı argümanların
gerekçelendirme kısımlarının kültürel karşılaştırması olarak incelenecektir.
Eğlenmelik ve duygusal aktarımı fazla olan talkshow programları araştırmamızın
kapsamının dışındadır. Tartışmacıların, hakaret, küfür, bağrışma, ağlama gibi
eylemleri; diğer tartışmacılara karşı, statüye bağlı tehdit etme, haddini bildirme, üst-
ast ilişkisi gözetme gibi konuşmalar, araştırmanın dışında tutulmuştur.
Bu noktada eylem, tutum ve ruh hali kavramlarını ayırt etmek gerektiğine
inanıyoruz. Eylem (Handeln), bilinçli olarak yaptıklarımızdır (Örnek, otobüsle işe
gitmek, kurumu yönetmek, dans etmek, enstrüman çalmak gibi). Öksürmek, ayağı
takılmak, gözlerini kırpmak gibi hareketler ise davranış, tutumdur (Verhalten).
Korkmak, güvenmemek, sevinmek, kızmak gibi hareketler ise ruh halidir. Ayağın
takılması tutum olurken, takılmaması için bastonla yürümek eylemdir (bkz. Seifert
1992:16). Eylemler bilinçli davranışlarıdır. Bu çalışmadaki uzmanların tartıştığı
talkshow programları için söz konusu olan bilinçli yapılan davranışlardır. Tutumlar
ve ruh hali bu çalışmanın konusunun dışında bırakılmıştır.
98
Bilinçli yapılan eylemlere sık rastlanılması açısından tartışmacıların uzman
kişilerden oluşması ve uzman kişinin bilgilendirici kimliğiyle tartışmaya katılmaları,
uygulama malzemesi olarak seçilen talkshow programları için söz konusudur. Zira
her bireyin sözcük seçimi, ifade tarzı sosyal statülere ve meslek gruplarına göre
farklılık gösterir. Yeni birtakım yabancı sözcüklerin kullanılması, mecazın sıkça
kullanılması, istenenin çarpıcı kılınması vb. durumlar, kişisel üsluba yönelik
anlatımlardır. Bunlara birer örnek vermek yerinde olacaktır:
“Bu şekilde tartışmayla bir uzlaşmaya varmak mümkün değil!” (yabancı sözcük
kullanımı)
“Sizi makul olmaya davet ediyorum !” (kalıp kullanımı)
“Sacın üçüncü ayağı ise, ekonomidir.” (mecaz)
“Şu ifadeyi kullanmam gerekirse...” (üst dile ilişkin açıklama) şeklindedir.
Bunlar kişisel anlatım tercihleridir, yani üsluptur. Bizim çalışmada kişisel dil
kullanımı çalışma konusunun dışında tutulmuştur. Zira çalışmanın amacının Türk ve
Alman uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki argüman ve argümanların
gerekçelendirme kısımlarının tespiti ve kültürel karşılaştırılması oluşturduğundan, bu
anlamda kişisel dil kullanımından çok, genel dil kullanımına yönelik durumların
incelenmesi önemlidir.
2) Uygulamalı Söylem Analizi araştırmalarında sözlü dilin yazıya dökülerek
somutlaştırılmasında gerek duyulan transkripsiyona ise çalışmamızda daha kısıtlı
bakılmıştır. Araştırma hedefimiz açısından dil dışı ve paralengüistik veya paradilsel
olguların transkripsiyonda gösterilmesine gerek duyulmadığından, burada kısmi
transkripsiyon uygulanmıştır. Uygulama söylem analizi çalışmaları gerçek
konuşmalardan hareket eder, bunları birebir transkripte ederek yazıya aktarır. Tam
bir transkripsiyonda dilsel-dil dışı ve paralengüistik kullanımlar da gösterilmektedir.
Eğer araştırmada dil kullanım hatalarının ortaya çıkarılması ve kurum içi dil
kullanım yanlışlıklarının gösterilip, iletişim antrenmanı amaçlasaydı, tam
transkripsiyona gerek duyulacaktı. Bu çalışmada böyle bir amaç hedeflenmediğinden
99
kısmi transkripsiyon uygulanmıştır. Bu durumda kısmi transkripsiyondan anlaşılması
gereken, sadece yayındaki konuşma akışının ve(ya) konuşmaların yazıya dökülmesi
ve amaca uygun incelenmesidir. Yukarıda sayılan iki maddelik sınırlandırmaların
çalışmanın amacı açısından önem taşıdığını düşünüyoruz.
Çalışmada kullanılacak veriler, uzmanların tartıştığı talkshow programları
olduğundan, öncelikle verileri inceleyecek yöntemin ortaya konulması gerekmiştir.
Şimdiye kadar irdelenen kuramlar ve çalışmalar bu amaç çerçevesinde, araştırmamız
için gerekli makro ve mikro incelemenin oluşturulmasında önemli olmuştur. Diğer
taraftan Tiittula’nın ifade ettiği gibi, sözlü konuşmaların analizinde en büyük sıkıntı
her şeyden önce çalışmanın sınıflandırılması sorunu olmaktadır. Konuşma
organizasyonu için temel unsur, konuşmaları inceleyecek yöntemin ortaya
konulmasıdır. Bu organizasyonlar, çalışmamızda makro ve mikro organizasyonlar
olarak adlandırılmaktadır. Makro organizasyondan kastedilen konuşmaların
başlatılması, sürdürülmesi ve bitirilmesidir (bkz. Sprazy-Foasy 2002:31).
Çalışmamızda makro organizasyon şeması uzmanların tartıştığı talkshow
programlarının incelenmesinde, programın genel formatı, yani dış şemasını
belirlemiştir. Mikro organizasyon ise makro inceleme içinde yer alan ve
konuşulanların iç yapısıyla ilgilidir. Ayırt edici işaretlerin, soru-cevap paslaşmasının,
argümanın ve argüman gerekçelendirme kısımlarının konuşma akışı içinde
gösterilmesinde önemli yer tutmaktadır. Konuşma akışı sözlü dil araştırmaları için
önemlidir. Schank’ın düşüncelerinden hareketle, bu çalışma açısından, konuşma
akışına yönelik şunlar tespit edilmiştir:
a) Konuşma akışını, konuşmacılar bilinçli olarak ve karşıdakinin anlayacağı
şekilde yönlendirmektedir (tartışma metinlerinde soru ve cevap paslaşmasına
bağlı olarak konunun tartışılması sağlanmaktadır; konunun kontrol edilmesi,
konuyu bölme, konuyu değiştirme v.b. niteliklerle) Konuşmacı tarafından
bilinçli olarak gerçekleştirildikleri için de mutlaka belli bir niyete bağlı
olduğu ileri sürülmüştür (bkz. Schank 1981:27).
100
b) Konuşmacı tarafından motor kullanılan dil eylemler vardır. Konuşma akışı
içinde kullanılan ayırt edici işaretler iletişimsel etkileşmenin devamlılığı
açısından önemlidir. Bu işaretlerin kullanılmasıyla etkileşimde bulunan
kişi(ler) konuşmaları daha rahat anlayabilmektedirler. Ayırt edici işaretlerle
ilgili irdelemeler bir sonraki başlık altında etraflıca verilmiştir.
Konuşma akışı veya paslaşması, konuşmaların önemli bir parçasıdır ve diyalog
araştırmaları için önemlidir (bkz. Schwitalla 1979:88-89). Konuşma akışı veya
konuşma paslaşması da diyebileceğimiz durum, her bir konuşmacının konuşan
rolünün üstlenmesidir. En çok incelenen konuşma akışları da soru-cevap gibi eşli
akışlardır.
“Konuşma analizi açısından bakıldığında soru-cevaplar eşli-akış grubuna dahildir.” (Lalouschek: Band 1, 2002:161)
Şu da bilinmelidir ki kişinin soruyu cevaplamak istememesi de aslında bir cevaptır
ve ‘seni yanıtlamıyorum!’ anlamına gelir. Bu durumda cevaplama dilsel olabileceği
gibi dil dışı veya paralengüistik (veya paradilsel) de olabilmektedir. Sorulan soruya
verilen cevap konuşma akışının bir parçasıdır. Soru-cevap akışı aynı zamanda
konuşma akışının bir parçasını oluşturmaktadır.
2.2.2.1. Konuşma Akışı İçinde Ayırt Edici İşaretler
Sözlü dil araştırmalarının, araştırma-uygulama bakımından yazılı dil
araştırmalarından farklı olduğundan önceki bölümde bahsedilmişti (bkz. Bölüm 1,
Başlık 1.2.). Sözlü dili uygulama açısından yazılı dilden farklı kılan unsurlardan
birinin de başlangıç ve bitiş işaretlerinin (yani ayırt edici işaretlerin) incelemeye
alınmasıdır, denilebilir. Zira sözlü dil doğal konuşma ortamında gerçekleştiğinden
ayırt edici işaretler daha çok kullanılmaktadır. Ayırt edici işaretlerin iletişimdeki
yerini Tiittula şu şekilde açıklamıştır:
101
“İlk olarak dinleyen, konuşanın konuşma yapısı ve içeriğine uyum sağlamasına yardım eder, ikinci olarak da konuşanın ifadesini formüle edebilmesine yardım eder. (...). ayırt edici işaretler yerlerine göre başlangıç ve bitiş işaretleri olarak sınıflandırılabilmektedirler. Birçok araştırma, başlangıç işaretlerinin bitiş işaretlerine göre daha sık ve daha farklı sınıflarda ortaya çıktıklarını göstermektedir. (...). Birçok ayırt edici işaretler iki işleyiştedir: Bir taraftan metni sınıflandırırken, diğer taraftan öğeleri bağlarlar (örnek; ve sonra)”. (Tiittula 1994:46)
Tiittula’nın bahsettiği ayırt edici işaretler sözlü metnin anlaşılmasını kolaylaştıran
işaretlerdir. Bu işaretler genel bir konuşma paslaşması ortamında ortaya çıkan,
konuşmayı yönetici işaretlerdir. Sözlü iletişimsel eylem için karakteristik olan bu
işaretler genelde tek başlarına anlam ifade etmeyen, fakat söz dizim içinde kurallı
kullanıldıklarında iletişimsel eylemin niyetini anlamaya yardımcı olan işaretlerdir
(bkz. Schank 1981:56-58).
Buna göre ayırt edici işaretler, konuşma-konusu-yöneticiler (Dialogthematische
Steuerungen) ve konuşma-sağlayıcı yöneticiler (Diyalogaufrechterhaltende
Steuerungen) olmak üzere iki grup altında değerlendirilmektedir. Konuşma biçimine
yönelik işaretler olan konuşma-sağlayıcı yöneticiler, konuşmayı yönetmekle birlikte
konuşmanın yürütülmesini sağladıklarından, üst dile yönelik işaretlerdir; konuşma
paslaşmasını düzenlerler ve konuşanların birbirlerini dinleyip dinlemediklerini
kontrol ederler (bkz. Schwitalla 1979:70). Konuşma içeriğine yönelik olan konuşma-
sağlayıcı yöneticiler konuyu yönetmektedirler. Bu işaretler kurallı biçimde
konuşmanın veya diyaloğun genel konu şemasının oluşmasını etkiler ve
devamlılığının sağlanmasında yer alırlar. Her iki ayırt edici işaretler de konuşma
akışı içinde gözlenir. Konuşma akışının olmaması durumda bunlara rastlanamaz, zira
böyle bir durumda iletişim sağlanmamıştır.
Yukarıdaki yönlendiricilere konuşan ve dinleyen işaretleri olarak baktığımızda
konuşan sinyalleri (işaretleri) (Sprechersignale), konuşmacının iletişimsel olarak
söyledikleri ve yaptıklarının dinleyici tarafından takip edilebilmesini; konuşmaların
konuyla bağlamını sağlayan ve dolayısıyla konun takibini mümkün kılan işaretler
olarak gösterilmektedirler (bkz. Schwitalla 1979:90). Örnek: «...değil midir?», «...
102
anladın mı?», «evet!», «tabii ki!», «Peki!...», «ama yani ...» vb. Dinleyen sinyalleri
(işaretleri) (Hörersignale) ise, dinleyenin konuşma akışı süresince olan tutumunu
göstermek için kullandığı işaretlerdir. Bunlar konuşmayı kısa süreli bölen, araya
girmeler, şeklinde ortaya çıkmaktadırlar. Konuşmacılar arasındaki samimiyete bağlı
olarak bunların ortaya çıkış sıklığı artmaktadır (bkz. Schwitalla 1979:93-94). Örnek:
Sözlü olarak; «evet», «hm, hm», «biliyorum», «tabii ki», «yo», «öyle», «doğru»,
«müthiş», «aaa», «iğrenç», «nasıl yani», «harika», «öyle mi», «yaa» vb.; eylem
olarak; onaylayıcı veya reddedici baş sallamalar, hayret belirten veya şaşkınlık
belirten el işaretleri gibi.
Söylem analizi çalışmalarında en çok incelenen konulardan biri konuşmayı başlatan
ve bitiren işaretler olmuştur. Schank’ın ‘Doğal Diyalog Süreci Araştırmaları’
[Untersuchungen zum Ablauf natürlicher Dialoge] kitabından, özetle irdelenecek
olursa, ayırt edici işaretler başlangıç ve bitirme işaretlerinden oluşur. Konuşmada
başlangıç ve bitiş işaretleri, konuşmanın amacına yönelik ön bilgileri, konuşma
isteğini ve konuşma tipini belirten işaretler olarak gösterilmiştir (Schank 1981:61-
69). Bununla ilgili olarak Schank şu tespitlerde bulunmuştur:
a)Başlangıç işaretleri argümanın, gerekçenin, argüman özetin vb. konuşulacağını
belirtebilir. Austin ve Searle’nin ‘söz eylem’ düşüncesiyle paralellik kurarak
ifade edersek, iletişimsel eylemin edim sözünün belirtileceğinin işaretini verir,
diyebiliriz. Örnek:
Bence...; Bana göre...; Kanımca....; Fakat...; Evet, ama...; Tabii ki...; Hatta....;
Bunun dışında...; Şunu da belirtelim ki...; O zaman...; Ondan sonra...; Bunun yanı
sıra... v.b. argümanı başlatan işaretlerdir. İletişimsel etkileşim ortamında
düşünüldüğünde, bir taraftan konuşanın düşüncesinin ortaya çıkarılmasını
sağlarken, diğer taraftan dinleyene de bir argüman düşüncenin bildirileceğini
göstermektedir. Bunlardan argümanı başlatan dilsel işaretler; Bence...; Bana
göre...; Kanımca....; (böyle) -dir, -dır. v.b. iken, Fakat...; Evet, ama...; v.b. zıt
fikirde katkıda bulunulacağını, Tabii ki...; Evet, katılıyorum....; v.b. düşünceyi
103
onayladığını-kabul gördüğünü, Hatta....; Şunu da belirtelim ki...; Bunun
dışında...; O zaman...; Ondan sonra...; Bunun yanı sıra...; Ve....; v.b. işaretler,
konuya ek söylemlerde bulunulacağını belirtmektedir. Argümanın
gerekçelendirme kısmını gösteren işaretler ise; Çünkü....; Bunun içindir ki,....; Bu
sebepten, ....; Buna gerekçe olarak......; -den dolayı... v.b. konuya dair
açıklamaların yapılacağını, Örneğin...; Misal,....; Benzer bir olayla aktarayım....;
v.b. konunun daha net anlaşılması için örneklemeye (gerekçelendirmeye)
gidileceğini, Yani... argümanın kısaca özetleneceğini belirtir.
c)Bitirme işaretleri ise bir konuşmanın tamamlandığını, susulacağını, konuşma
akışına göre başka konuşmacıya söz hakkı verileceğini bildiren işaretlerdir. Bu
işaretlerden en sık rastlananların şunlar olduğu söylenebilir: ‘Evet’ anlamına
gelen veya dinlediğini gösteren «evet», «hm, hm», «tabii», «haklısın» v.b.;
soruyla bitirilen bitirme işaretleridir («anlayamadım, ne zaman?», «değil mi?»
gibi).
Schank’ın bu tespitleri çalışmamız için önemli olmuştur.
2.2.2.2. Konuşma Akışı İçinde Soru ve Cevap Paslaşması
Becker–Mrotzek ve Meier soru ve cevap gibi eşli akışların konuşmayı şart kılan
akışlar olduğundan bahsetmektedirler (bkz. Becker –Mrotzek ve Meier Band 1,
2002:25). Konuşmada eşli akışlar üzerine çalışmalar yapmış diğer bir araştırmacı da
Schegloff’dur. Onun saptaması ise şöyledir:
a) Ön akış (Präsequenz): Sonradan yapılacak bir eyleme gönderme yaparak önceden
açıklamaktır. Örnek:
A: Bu akşam vaktin var mı? (sonradan yapılacak bir davet için önceden yapılan
gönderme)
B: Yok neden? (sebep sormaya yönelik merak sorusu)
A: Bu akşam toplanıyoruz, sen de gel! (davet)
104
Örnekte, istenilmeyen bir durumun ortaya çıkması önceden engellenmiştir.
b) Araya konuşma akışı (Einschubsequenz): Bu konuşmalarda temel prensip şudur;
kişi soruya direk cevap vermek yerine, belli bir şartın sağlanıp sağlanmamasına göre
cevap alternatifini kullanmak istemektedir. Araya konuşarak, şartın sağlanıp
sağlanmayacağından emin olur. Kişi amacını, oluşan duruma ve ortama göre ayarlar.
Örnek:
(1)A: Bu akşam geliyor musun? (soru)
(2)B: Birini getirebilir miyim? (yanıt yerine, soruya karşılık araya konuşma sorusu)
(3)A: Tabii, neden olmasın!(B:’nin araya konuşma sorusuna yanıt)
(4)B:Tamam! Geliyorum. (A’nın sorusuna gecikmeli yanıt)
(1)’in yanıtı olan (4) ancak, (2)’deki şartın (3)’te olumlu bulunmasından sonra
onaylanır. (2) ve (4) tipik bir araya konuşma soru-cevap örnekleridir (bkz. Schegloff
1972:78). Schegloff‘un çalışması, konuşmalardaki akış şemalarının gösterilmesine
yönelik detaylı bir çalışmadır. Austin ve Searle’in edimbilim kuramıyla
karşılaştırıldığında Schegloff, sözlü dile yönelik incelemesinde söz-eylemleri soru-
cevap akışı içerisinde göstermiştir.
Çalışmamızda mikro inceleme olarak konuşma akışı, soru-cevap paslaşması önemli
görülmüş ve uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki sorulara verilen
cevaplardaki argümanlar ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının en iyi
şekilde gözlenebildiği ortamı oluşturduğu ortaya konmuştur. Nitekim tartışma
metinlerinin önemli söylem tipi olarak değerlendirdiğimiz argümana tartışma
programlarındaki soru-cevap akışı içinde sıkça rastlanmaktadır. Soru-cevap
paslaşmasında, soru tiplerine yönelik verilen cevaplardaki argümanların
gerekçelendirme kısmı önemlidir. Bu noktada ayrıca soru tipleri irdelemesi yapmak
gerekmiştir. Soru ve cevap tiplerine yönelik çalışma semantiğin ve fonksiyon
105
kuramın konusu olarak bir çok çalışmada farklı şekillerde yer almıştır. Bunlardan
içerik olarak farklı üç çalışma olarak aşağırdaki çalışmalara değinmek istiyoruz:
-Hae-Yun Lee (Seoul National Universtiy): “Fokus-Hintergrund-Gliederung in der
Diskursrepräsentationstheorie“: Analysen der Frage-Antwort-Paare” (çevrimiçinden
alıntı 2005: http://kgg.german.or.kr/kr/kzgtxt/72-09.doc)
-Manfred Krifka: “Informationsstruktur” (WS 2004/5)
-R. Bäuerle ve T.E. Zimmermann: “Fragesätze“ (Bäuerle&Zimmermann 1991)
Bunların dışında soru-cevap tipleri, mülakata yönelik çalışma içinde de gerekli
görülmüştür (örnek için Bkz. Schwitalla 1979). Fakat soru-cevap gibi çiftli akışlar
için en derli toplu çalışma Duden’de gözükmektedir (bkz. Duden 2000:159-163). Bu
bakımdan Duden’den hareketle yapılan ek bir irdeleme ile tartışmanın işleyişi
açısından soru akışı ve cevap akışına yönelik soru tipleri ayırt edilmiştir. Bu yöndeki
irdelememiz aşağıda verilmiştir.
So=Açık Sorular (Offene Fragen): Genelde 5N+1K soru tipidir. Açık sorular çok
fazla bilginin en hızlı şekilde edinilmesi ve farklı alanlara yönelik alt konularla
bilginin zenginleştirilmesi bakımından etkin soru tipleridir. Ayrıca neden, niçin gibi
gerekçelendirmeye yönelik sorulara çabuk dönüşebildikleri söylenmektedir (bkz.
Duden 2000:159-160).
Açık soru tipi bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’de verilen Türkçe ve Almanca analize
uygulanmış ve bu uygulama neticesinde şunlar bulunmuştur: Geniş cevaplama
olanağına sahip genel sorulardır. Kapalı soru gibi bir konuyu açmaya çalışmaz.
Bazen kapalı sorularla karıştırılabildiklerinden, bunların semantik anlamda genel bir
anlam taşıyıp taşımadığına bakılarak ayırt edilebildiklerinden bahsedilmektedir. Açık
soruların hedefi açık cevaplardır. Bunlar kişiyi belli bir cevaba zorlamadıklarından,
geniş bir cevaplama imkanı sunarlar. Kişi soruyu istediği gibi düzenleyebilir ve
istediği şekilde argümanını ortaya atabilir.
106
Çalışmanın sonuna eklenen, Ek 1’deki Türkçe analizde bu soru sayısı 10 ve Ek
2’deki Almanca analizde 6 olarak tespit edilmiştir.
Sk=Kapalı Sorular (Geschlossene Fragen): Bu tür sorular genelde soru adılıyla
başlamazlar. Fiil veya yardımcı fiille başlar. Odak konulu soru belli bir şeyi sorar. Bu
nedenle kapalı soru tipidir (bkz. Duden 2000:160-161).
Kapalı soru tipi bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’de verilen Türkçe ve Almanca analize
uygulanmış ve bu uygulama neticesinde şunlar bulunmuştur: Belli bir konuya
odaklanan ve o konu hakkında kesin yargıda bulunulması istenen sorulardır. Konuyu
açmaya ve sürdürmeye yöneliktir. Türkçe ve Almanca’da odak soruların konunun
belli bir noktasına dikkat çekmeye yönelik oldukları gözlenmiştir. Almanca’da
sorulan odak konulu kapalı sorular daha uzundur. Buradaki amaç ise sorunun genel
çevresinin çizilmesidir. Buna karşılık Türkçe’de odak konulu sorular daha kısa ve
genel kalıplarla sorulmakta ve soru eklerinin, soru kalıplarının çokça kullanıldığı
sorular olarak karşımıza çıkmaktadır (böyle bir şey var mı?, mu?, öyle mi?, ne
kadar?, var mı?, nereden?, ne oluyor?, sürdürür müsünüz?, nedir o?, nereye kadar?,
bunlar kimdir? vb.).
Açık soruların tersine kapalı sorular, yanıtlayan kişiyi zor durumda bırakabilen
sorulardır. Evet veya hayır gibi kesin cevabın verilmesine zorlayabildiklerinden,
yanıtlayanları stratejik olarak kaçamak cevap göstermeye de itebilir («belki,
bilmiyorum» gibi). Diğer soru tiplerine göre uygulama için seçilen Türkçe ve
Almanca örneklerdeki, uzmanların tartıştığı talkshow programlarında, en çok
karşımıza çıkan soru tipi olarak tespit edilmiştir. Ek 1 ve Ek 2 örneklerinde yapılan
çalışmaya göre Türkçe’deki soru sayısı 49, Almanca’daki soru sayısı 36’dır.
Sa=Alternatif Sorular (Alternativ-Fragen): Sorunun içinde birçok cevaplama
seçeneğini sıralı biçimde verilmektedir. Bunun nedeni karşıdakine karar verme
kolaylığı sağlayarak, kişiyi bu doğrultuda çevaplamaya itmektir (bkz. Duden
2000:162).
107
Alternatif soru tipi bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’de verilen Türkçe ve Almanca analize
uygulanmış ve bu uygulama neticesinde şunlar bulunmuştur: İçinde bir dizi cevap
alternatifi sunularak sorulan soru tipidir. Kişi cevaplarken, öncelikle soran kişinin
sunduğu alternatifleri değerlendirmeye alma zorunluluğu hissederek cevaplar.
Alternatif sorularda bazen cevap bilinse de bir kez de aynı cevabı kişiden duymak
isteğine bağlı sorulabilmektedir. Buradaki arka plan düşüncesine yönelik strateji,
cevabın bir kez de kişinin ağızından duyulmasını sağlamaktır.
Ek 1 ve Ek 2 örneklerinde tespit edilen alternatif soru sayısı şöyledir: Türkçe soru
sayısı 3, Almanca soru sayısı 8’dir.
Sr=Retorik Sorular (Rhetorische Fragen): Soru şekil olarak vardır, fakat işleyiş
olarak yoktur. Retorik soruda amaç, soru sormak değildir. Asıl amaç stratejiktir:
Konuşmacıların dikkatini belli bir konuya yönlendirmek hedeflenmiştir (bkz. Duden
2000:162-163).
Retorik soru bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’de verilen Türkçe ve Almanca analize
uygulanmış ve bu uygulama neticesinde şunlar bulunmuştur: Retorik soru alt konuya
dikkat çeker, fakat o konuya girmeyebilir, sadece konuşma sırasında o noktaya
değinebilir. Stratejik amaçlı bir soru olduğundan, kişinin argümanına dikkat çeker.
Üst dile değil, argümana yöneliktir. Bu nedenle stratejik olarak argümanı ön plana
çıkarmak amaçlanmıştır. Cevaplanması beklenmeyen sorulardır veya soran kişi
sorusunu genellikle kendisi yanıtlar.
Bunlar az kullanılırlar. Ek 1 ve Ek 2 örneklerinde tespit edilen retorik soru sayısı
şöyledir: Türkçe soru sayısı 3’tür. Her üç örnekte de kişiler bu soruyu kendi
konuşmalarına dikkat çekmek amaçlı kullanmışlardır. Almanca soru sayısı ise 2’dir.
Moderatör tarafından konunun değiştirilmesi ve başka konuşmacıya söz hakkı
vermek amaçlı kullanılmıştır.
108
Bu çalışmada Duden’den farklı olarak eklenen soru tipi ‘üst dile’ yönelik sorudur.
Üst dile yönelik sorularla retorik sorular karıştırılabilirler. Bu noktada şu ayırıma
önem verdik: Retorik soru konunun kendisine dikkat çekmek, göndermede
bulunmak, o konuyu düşündürmek amaçlıdır, üst dile yönelik soru ise daha çok
söylenenlerin anlaşılmasına yöneliktir. Bu ayırıma bağlı kalarak bu soru tiplerinin
birbirleri ile karıştırılmasının engelleneceği görüşündeyiz.
St=Telkin, İma Soruları (Suggestivfragen): Bu tip sorular cevaplayanı telkin eden
sorulardır. Cevaplayan kişiye nasıl cevaplayacağını gösterir veya o şekilde
cevaplamaya zorlar. Bu tür zorlayıcı sorular, kişiyi köşeye sıkıştırma yönelik sorular
veya tuzak soruları olabilmektedir (bkz. Duden 2000:163).
Telkin soru tipi bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’de verilen Türkçe ve Almanca analize
uygulanmış ve bu uygulama neticesinde şunlar bulunmuştur: Belli bir alt konuya
geçmek için telkin eder, imada bulunur veya zorlar. Soruyu soranın düşüncesi çoğu
zaman anlaşıldığından, cevaplayanı bu düşünce doğrultusunda yanıtlamaya zorlar.
Telkin sorusu genel olarak konuya değil, anlaşılmaya (üst dile) yönelik olarak kişiyi
kendi argümanına göre hareket etmeye telkin eder. Stratejik amacı, karşısındakini o
yönde düşündürmeye ve düşündürdüğü konuda konuşmaya itmesidir. Telkin soruları
her zaman olmamakla birlikte, eğer aşırı zorlayıcı olurlarsa cevaplayanı olumsuz
etkileyen ve sorana karşı güvensizlik duygusu uyandıran sorular olabilirler. Bu
anlamda iletişimi duygusal açıdan zedeleyebildikleri gibi, bazen son derece kibar ve
ustaca karşıdaki kişiyi söz konusu düşünceye çektikleri de görülmüştür.
Ek 1 ve Ek 2 örneklerinde tespit edilen telkin soru sayısı şöyledir: Türkçe soru sayısı
10, Almanca soru sayısı 3.
Sü=Anlaşılma (Üst Dil) Soruları: Buna üst dile yönelik soru da diyebiliriz.
Duden’in yer vermediği anlaşılmaya yönelik soru tipi bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’de
verilen Türkçe ve Almanca konuşmalara uygulanmış ve bu uygulama neticesinde
şunlar bulunmuştur: Sorunun veya konunun iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla
109
dilsel tekrarlara yer vermektedir. Üst dile yönelik tekrarlar, onaylatmalar, doğru
anlaşılıp anlaşılmadığının ortaya konması, anlaşılanı netleştirme, kendini düzeltmeler
vb. söz konusudur. Temel amaç doğru anlaşılmaya yönelik olduğundan, üst dile
yöneliktür.
Ek 1 ve Ek 2 örneklerinde tespit edilen anlamaya yönelik soru sayısı şöyledir: Türkçe
soru sayısı 22, Almanca soru sayısı 19’dur. Anlamaya yönelik soruların Almanca’da
Türkçe’den daha kısa tutulduğu ortaya konmuştur. Türkçe’de üst dile yönelik
anlaşılma sorularında üslup biraz daha basitleşebilmektedir. Örnek: “Ayol
küçümsediğim için değil ama bence bir bina değil mi bitirilecek olan?” sorusunda
olduğu gibi (bkz. Ek1 Türkçe analiz)
Sb=Boş Soru: Duden’in yer vermediği boş soru tipi bu çalışmada Ek 1 ve Ek 2’ye
uygulanmış ve bu uygulama neticesinde şunlar bulunmuştur: Soru niteliği taşımayan,
fakat kendi düşüncesini bir soruymuş gibi ortaya çıkaran soru tipi boş soru olarak
gösterilmiştir. Aslında bu bir üsluptur, aynı zamanda strateji içerebilir. Bir düşünceye
dikkat çekmek amacını taşıdıklarından, cevabın verilip verilmemesi önemli değildir.
Genelde cevaplanması beklenmeyen sorulardır.
Ek 1 ve Ek 2 örneklerinde tespit edilen boş soru sayısı şöyledir: Türkçe soru sayısı 3,
Almanca soru sayısı 3’dür.
Duden’in tespit ettiği beş soru tiplerine ek olarak, anlaşılmaya yönelik (üst dile
yönelik) sorular ve boş sorular (cevabının beklenmediği, stratejik amaçlı sorular)
olmak üzere iki soru tipi daha eklenmiştir. Soru tipleri, verilecek cevabı
etkilemektedir. Türkçe ve Almanca birer programın analizine (bkz. Ek 1 ve Ek 2)
uygulanan soru tipleri ve sayısı karşılaştırmalı olarak şu şekilde gösterilebilmiştir:
Soru Tipleri Türkçe Almanca
Sk (Kapalı Soru) 49 36
Sü (Anlaşılma Sorusu) 22 19
*So (Açık Soru) 10 6
*St (Telkin Sorusu) 10 3
*Sa (Alternatif Soru) 3 8
Sb (Boş Soru) 3 3
Sr (Retorik Soru) 3 2
(Tablo: 4)
Yukarıdaki tablo, Türkçe iki saatlik bir program ve Almanca bir saatlik bir program
olduğu göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Tabloda soru sayıları çoktan
aza doğru sıralanmıştır. Bu tabloya göre her iki dilde en çok kullanılan kapalı soru
tipidir. Kapalı soru tipinin her iki uzmanların tartıştığı talkshow programlarında fazla
olmasının sebebi, cevabın net olmasının istenmesinden kaynaklanabilir. Kapalı soru
tipini her iki örnekte de üst dile yönelik soru, boş soru ve retorik soru izlemektedir.
Her iki örnekte farklı olan soru tipleri ise açık soru, telkin sorusu ve alternatif
sorudur. Buna göre Türkçe’de açık soru ve telkin soru sayısı 10’ken, alternatif soru
sayısı sadece 3’tür. Almanca’da ise alternatif soru sayısı 8’dir ve bu Türkçe ile
kıyaslandığında fazladır. Diğer taraftan telkin sorusu Türkçe’ye oranla 3, yani daha
azdır.
Bu sonuçlardan hareketle uzmanların tartıştığı talkshow programlarının soru tipleri
açısından kültürel karşılaştırmasına yönelik şunlar söylenebilir: Diğer soru tipleri
sayılarında paralellik gözlenmesine rağmen açık soru ve telkin soru tipinde
farklılaşmalar belirgindir. Türkçe tartışma konuşmaları daha çok açık soru ve telkin
soru tiplerini benimsemişken, Almanca tartışmada alternatif soru tipi tercih
edilmektedir. Kültürel benzerlik açısından bakıldığında Türkçe ve Almanca
programların her ikisinde de kullanılan kapalı soru tipidir. Bunu anlaşılma soruları
veya üst dile yönelik sorular izler. İkinci sırada yer alan anlaşılma soruları ise,
110
111
izleyici kitlesine ve tartışmacılara yönelik olarak tartışılan konunun anlaşılmasını
sağlamak amacını taşımaktadır.
2.2.3. Sözlü İletişimin Makro ve Mikro İnceleme Şemasının
Oluşturulması
Meer, sözlü konuşmalara yönelik çalışmasında, konuşmaları kabaca giriş, gelişme ve
sonuç bölümlerine göre sınıflandırmıştır. Çalışmasını her ne kadar makro ve mikro
ayrımına girmeden yapmışsa da dört bölüm halinde yürüttüğü çalışmasında metnin
içeriğine (mikro) ve metnin biçimine (makro) yönelik çalışmalar dikkat çekicidir
(bkz. Meer 2001:95-97). Bu sınıflandırma biçiminin, özellikle televizyon tartışma
programlarındaki söylem analizi çalışmamızdaki makro incelemeye kolaylık
sağlayacağı açıktır.
Meer’e benzer bir çalışma da Müller’den gelir. O Meer’in tespit ettiği bölümleri;
açılış bölümü (Eröffnungsphase), ana bölüm (Kernphase) ve kapanış bölümü
(Beendigungsphase) olarak isimlendirmiştir (bkz. Müller 2000:3). Buna yönelik
çalışmalar irdelendiğinde, benzer sınıflandırmaların farklı şekillerde
isimlendirildikleri görülmektedir.
Uzmanların tartıştığı talkshow programlarının incelenmesi olarak bakıldığında,
çalışmamız ‘konu akışı’ değerlendirmesinden hareketle mikro incelemeyi kendi
içinde üç bölüme ayırır. Bunlar giriş, tartışma veya gelişme ve sonuçtur. Gerçekten
de tartışma programlarının her bir yayını genel olarak bu üç bölümden oluşmaktadır.
Tüm bu irdelemelerden hareketle uzmanların tartıştığı talkshow programları için
makro ve mikro inceleme şemamız şu şekilde düzenlenmiştir:
112
Program Adı:
Tarih: Genel Konu Program
Kaynağı
Program Tipi Moderatör ve
Tartışmacılar Konu Akışı (Mikro Analiz)
-Hangi Kanal
-Saat Kaçta
-Kaç saatlik
-Haftalık-Aylık
-Kaç Tartışmacı
-Stüdyo izleyeni
-Telefon
Bağlantısı
-Moderatör
-Tartışmacıların
adı:
1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş
geldin bölümü, ana başlık sunumu ve
Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri
hakkında bilgi)
2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-
(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma
bölümü: soru-cevap paslaşması,
ayırt edici işaretler, argüman ve
argümanların gerekçelendirme
kısımları)
3. Kapanış: -Teşekkür; tekrar görüşme dileği,
- veda (bazen tartışılanları Özetleme)
(Tablo 5)
Tablo, programın adı ve yayın tarihinin yanı sıra, programın kaynağına (hangi
kanalda, saat kaçta, kaç saatlik program ve günlük-haftalık-aylık yayınlanan bir
program olup olmadığına) ve tartışma programın yayınına (stüdyo izleyenleri
katılıyor mu, canlı yayın telefon bağlantısı kuruluyor mu ve kaç tartışmacı var)
ilişkin bilgiler içermektedir.
Tartışmacılar ve moderatörle ilgili kısım ise program kurgusuna yönelik bilgiler
içermektedir. Tartışmanın kurgusu ve işleyişi açısından bir moderatör başkanlığında
yürütülen tartışma programı için tartışmacıların hangi kimlikle (uzman vb.)
tartışmaya katıldıkları önemlidir. Eğer tartışmacılar çok farklı sosyo-kültürel alt
gruplara mensuplarsa, tartışmacıların uzlaşması da o derece zor olacaktır. Bu
durumda tartışmanın konusundan uzaklaşıp duygusal boyutta bir polemiğe girdiği,
hatta kavgaya dönüştüğü durumlar da yok değildir. Uzman tartışma programlarında
moderatör yayının en başında, konu ve konukları hakkında konuşarak izleyicilerini
bilgilendirmektedir. Tartışmanın uzlaşma içinde yürütülmesi bakımından,
113
tartışmacıların alanında uzman kişilerden olması ve uzlaşma amaçlı ve bilgilendirici
kimlikle tartışmaya katılmalarının şart olduğu düşüncesindeyiz.
Uzmanların tartıştığı talkshow programlarında moderatör çoğunlukla gazeteci
kimliğine sahip ve konusunda çalışmalarda bulunun kişilerden seçilmektedir. İdeal
bir tartışma programında moderatörün öncelikli görevini Lindner şu şekilde dile
getirir: “Moderatörün tartışmayı açması, bitirmesi ve konuşma konularını
yönlendirmesi öncelik arz eder (...)” (Lindner 2000:8). Lindner’e göre moderatörün
diğer görevleri arasında konuklarına nezaketle yaklaşmak, kavgalı konuşmalarda
taraf tutmamak, her tartışana konuşma hakkı vermek ve konuşmaların doğru
anlaşılması için üst dile yönelik sorular sormak vb. de vardır. Konuya ilişkin sorduğu
her soruda temel amaç, izleyici kitleyi bilgilendirmeye yöneliktir. Bu anlamda
konuya tarafsız ve tartışmacılara karşı objektif bir görünüm sergilemesi
beklenmektedir. Tartışmanın uzlaşmayla ve bilgilendirici bir biçimde
tamamlanmasında moderatörün tutumu ve yönlendirmeleri son derece önemlidir.
Lindner, moderatörün çıkmaza giren tartışmayı, düzenleyebilmesi ve doğru
yönlendirmesinin onun yeteneğine bağlı olduğu görüşündedir.
Genel konu ise ana başlıktan oluşmaktadır, yani önceden belirlenmiş ve
planlanmıştır. Genel konu aynı zamanda kamuyu meşgul etmiş veya etmekte olan
haberlerden oluşmaktadır.
Tabloda belirtilen ve uzman tartışma programları için düzenlenen mikro aşamalar
şunlardır:
A)Giriş; veya açılış genellikle moderatör tarafından gerçekleştirilir. İzleyen veya
konukları selamlama, tartışma konusunun etraflıca ortaya konulması ve
tartışmacıların tanıtıldığı bölümüdür. Kamuya açık yayınlanan programda; konunun
kitle tarafından anlaşılabilir olması önemlidir. Genellikle moderatörün ilk sorusu ve
buna bağlı ilk cevapla tartışma bölümü başlatılmaktadır.
114
B)Tartışma; soru-cevap akışına bağlı olarak temel ve alt konuların tartışılması
kısmıdır. Aynı zamanda tartışmanın ana bölümüdür. Söylem analizi çalışmaları için
ise incelenmesi en karmaşık bölümdür. Bu bakımdan bu bölümde yapılacak
uygulamanın amacının netleştirilmesi ve araştırma basamaklarının oluşturulması ve
araştırmanın çerçevesinin çizilmesi önemli görüşmektedir. Bu bölümde birçok yan
konularda tartışılabilir. Konu ve alt konular konuşma paslaşması içinde ve sürekli
belli konulara odaklanarak devam eder. Yeni bir odaklanma, yeni bir konuyu başlatır
(bkz. Lindner 2000:22). Konun tartışılması ise iletişimsel etkileşime bağlı bir
eylemdir.
Her iletişim bir amaca bağlı olduğundan, konunun tartışılması da belli amaçlar
doğrultusunda gerçekleşir. Bu konuda Grütz şunu dile getirmiştir: “İletişim amaçtan
ayrı düşünülemez (...) amaca bağlı eylem algılandığı anda, bir amaçsal dilsel
eylemden, yani iletişimden söz etmek mümkündür” (Grütz 1995:33). Mikro analiz
şeması ile, konuşmacıların konuşma amaçlarını nasıl gerçekleştirdiklerini ortaya
çıkarmak hedeflenmiştir (bkz. Lindner 2000:27).
Sözlü iletişimin mikro analiz şeması birçok araştırmada, araştırma amacına göre
farklılık gösterebilmektedir. Burada önemli olan mikro amacın çalışmanın hedefine
yönelik düzenlenmiş olmasıdır. Bu çalışmada sorulan soruya verilen yanıt argüman
olarak kabul edilir. Argümanı geçerli kılmak üzere karşıdakini ikna etmek önemli
olduğundan gerekçelendirme bu noktada devreye girmektedir. Konuşma akışı içinde,
soru ve cevap paslaşması, soruya bağlı verilen her cevapta argümanların ortaya
çıkarılması ve gerekçelendirilmeler, özetlemeler araştırılmıştır. Mikro analiz şeması
tartışmanın işleyişini gösterir. Konu akışı tartışmanın mikro analiz kısmını
oluşturduğu gibi uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki soru-cevap
paslaşmasını da düzenleyen kısımdır. Cevaplardaki argümanların gerekçelendirme
kısımları buna yönelik saptanır. Tartışmalarda tek bir soru ve bir cevabın işleyişi
bağlamında bir argümanı ve gerekçelendirilmesini gösteren mikro analiz şemasının
oluşturulması için şu düşünceden hareket edilmiştir: Her konuşmacı genellikle
moderatörün bir sorusuna bağlı yanıt verir. Verilen her cevap bir argüman içerir ve
bu argümanının (savını, düşüncesini, iddiasını) karşı tarafa kabul ettirilmesi için
(istenirse veya gerek gördüğü zaman) gerekçelendirilir.
Uygulamalı Söylem Analizi konusu olan soru-cevap akışı, ayırt edici işaretlerle
argüman kuramının konusu olan argüman ve gerekçelendirilmesi birleştirildiğinde
mikro analize yönelik aşağıdaki şu şekil oluşturulmuştur. Her ne kadar spesifik
argüman ve gerekçe işleyişlerinin ortaya konulmasında aşağıdaki şekil tek başına
yeterli olmasa da genel olarak talkshow programlarındaki soru ve cevap akışını basit
bir şekilde göstermektedir:
Soru Cevap
(Şekil 6)
1. Argüman
Gerekçelendirme 1
Gerekçelendirme 2
Gerekçelendirme 3
v.s.
Sonuç (özet argüman)
2. Argüman
Gerekçelendirme 1
Gerekçelendirme 2
v.s.
Sonuç (özet argüman)
(Anlam) ayırt edici
işaretlerden bazıları:
a)Bazen argümanı başlatan
işaretler: şimdi (jetzt); asında,
zaten, (eigentlich)
b) Bazı gerekçelendirmeleri
başlatan işaretler: tabii
(Natürlich); mesela (zum
Beispiel); çünkü (weil),
(sondern)
c) Bazı özeti başlatan işaretler:
yani (also); sonuçta (letzlich/
endlich/ schließlich)
115
116
Şekil 6’nın açıklaması şu şekildedir: Soru-cevap akışı içinde soruya bağlı
cevaplandırmada argüman ortaya konmaktadır. Argüman kişinin konu hakkındaki
kendi düşüncesidir. Argümanını diğerlerine kabul ettirmek için konuşmacı isterse
argümanını gerekçelendirmeye gitmektedir. Gerekçelendirme, genel kabul edilmiş
gerçeklere, istatistiklere, daha önce ispatı yapılmış araştırmalara veya tarihsel
gerçeklerin aktarımı şekillerinde de rastlanılmaktadır. Yani gerekçe; açıklamanın
(Begründen) yanı sıra betimleme (Deskription), anlatı veya hikayeleme
(Narration) şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Kavram açıklamaları konusu ise
genel konuyla bağıntılı veya ilişkilendirilmiş alt konu veya alt bağlamı
oluşturabildiği gözlenmektedir. Buna bağlı olarak bir kavramı açıklama; kitaptan
kaynaklar okuma; genel örneklemelere gitme; kendi başından geçen bir hikayeyi
anlatma; konuyla ilgili hikaye, anekdot anlatma, örnek verme gibi bir çok şekillerde
ortaya konmaktadır. Gerekçelendirmedeki amaç argümanı karşı tarafa kabul
ettirmektir. İletişim stratejilerinin kullanımı da bu aşamada söz konusu olmaktadır.
Her konuşan bir argümanda bulunur. Argümana karşılık karşı argümanların ortaya
konulması da gündeme gelebilmektedir.
Konuşmada argümanın mı, gerekçenin mi, ya da argüman özetin mi başlatıldığı,
(anlam) ayırt edici işaretlerden anlaşılabilmektedir. Anlaşılmanın sağlanması
açısından önemli olan işaretler arasında, bu çalışmada sadece argümanı, gerekçeyi ve
argüman özeti başlatan ayırt edici işaretlere yer verilecektir.
C)Sonuç; genellikle moderatörün eyleminden ibarettir. Genellikle tartışma
konusunun kısa bir özeti, konuklara ve izleyicilere teşekkür ve programı kapama
şeklindedir. Yayının kapatılması ise programın süresine bağlıdır.
Bu bölümde ortaya konan makro ve mikro analiz şeması bir sonraki bölümde
Almanca ve Türkçe örnekler üzerinde uygulanacaktır.
117
2.2.4. Makro ve Mikro İncelemede Kullanılan Kısaltmalar
Makro ve mikro şemanın uygulanabilmesi açısından, incelemede bir takım
kısaltmalar kullanmıştır. Soru ve cevap akışında yer alan soru tipleriyle ilgili
kısaltmalar şunlardır:
S: Soru. Buna göre bu çalışmada irdelediğimiz altı soru tipi şu şekilde kısaltılacaktır:
So: Açık soru: Hedefi açık cevaplardır.
Sa: Alternatif soru: Soruda bir çok yanıtlama alternatifi var.
Sk: Kapalı soru: Odak konulu soru.
Sr: Retorik soru, cevabı belli sorudur.
St: Telkin sorular: Cevabı telkin eden sorulardır.
Sü: Anlamaya yönelik soru: Üst dile yöneliktir. Anlaşılmak hedeflenir.
Sb: Boş soru: Soru niteliği taşımayan ve cevabı beklenmeyen sorudur.
C:Cevap: Cevap, A:, D:, N:, ÖA:, ÖG: işaretlerini içermektedir. Bu işaretlerin ne
anlam taşıdıkları şu şekildedir:
A: Argüman, ortaya atılan düşüncedir. Bence, şimdi, bana göre, kanımca
(düşünüyorum, olduğunu söylüyorum), görüşüme göre gibi ayırt edici işaretleriyle
başlatılmaktadır. Bir tartışmacı birden fazla argüman ortaya atabilir. Bu durumda her
bir argüman sırasıyla A1, A2 şeklinde gösterilecektir.
G: Gerekçe: Argümanı kabul ettirmek için yapılan girişim gerekçelendirmedir.
Gerekçe, neden bildirme, açıklama, örnekleme, anlatı, betimleme gibi işleyişlerde
ortaya çıkabilmektedir. Gerekçenin çünkü, bunun için, bu sebepten, bundan dolayı, o
nedenle, o yüzden, örneğin, vb. gibi ayırt edici işaretlerle başlatıldıkları
bilinmektedir. Gerekçelendirmeleri betimleme ve anlatı şeklinde de görmek
mümkündür:
118
D: Betimleme (Deskriptiv): Konuşan argümanını geçerli kıldırmak amacıyla genel
gerçeğe göndermede bulunabilir. Bilinen bir olguyu tekrar tasvir edebilir. İncelemede
‘D’ betimlemenin başlatıldığını işaret eder.
N: Anlatı (Narration): Argüman, bir tarihsel gerçekle veya başından geçen bir
hikaye ile destekleniyorsa, (Ek 1 ve Ek 2’deki incelemede) başlangıcı ‘N’ işaretiyle
gösterilmiştir.
Ö: Özet: Argümanın veya gerekçenin kısaca tekrarlanmasıdır. Türkçe tartışma
konuşmalarında genellikle yani ile başlatılmaktadır; yani (işte...), sonuçta, özet
olarak, dolayısıyla, gibi ayırt edici işaretler özetlemeyi başlatan işaretlerdir. Bunlar:
ÖA: Özet argüman: Argümanın kısaca özetlenmesidir.
ÖG: Özet Gerekçe: Gerekçelendirmenin kısaca özetlenmesidir.
Sonuç olarak Ek 1-Ek 2 Türkçe ve Almanca Programın analizinde soru tipleri ve
buna bağlı cevaplardaki argümanlar ve argümanların gerekçelendirme kısımlarında
yukarıdaki kısaltmalar dikkate alınarak ve bu doğrultuda inceleme yapılmıştır.
119
BÖLÜM 3: KİTLE İLETİŞİMİNDE TALKSHOW KAVRAMI VE
TİPLERİ
3.1. SÖZLÜ İLETİŞİM TÜRLERİ VE KİTLE İLETİŞİMİ
ÇALIŞMALARI
Genel anlamda iletişim konusunda yapılan araştırmalar, incelenecek malzeme
bakımından kendi içinde sözlü ve yazılı iletişim olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Sözlü
ve yazılı iletişim konusuna Birinci Bölümde geniş yer verilmiştir. Burada bu ayırım
tekrarlanmayarak sadece tanımlanacaktır; yazılı iletişim, sözlü iletişimde de ön koşul
olarak oluşması gereken, akla gelen düşüncelerin tümceler halinde düzenlenerek
yazılmış halidir. Sözlü iletişim, konuşan ve dinleyenin aynı ortamda ve durumda,
sözlü olarak, bir amaç ve niyete bağlı olarak, belli bir konu hakkında rasgele
(spontane), etkileştiği iletişimdir. İletişim üzerine yapılan çalışmalar göstermiştir ki, -
özellikle sözlü iletişimde- iletişimsel etkileşme oldukça önemlidir.
İletişimsel etkileşim, günlük hayatın vazgeçilmez kullanımıdır. Deppermann’nı da
ifade ettiği gibi “Toplum, kültür ve tarih, dilsel etkileşim olmadan düşünülemezdi”
(Deppermann, Habscheid vd. 2000:1). Bir toplumu, o toplumun kültürünü ve tarihini
oluşturan dilsel etkileşim, şüphesiz dilbilim iletişimbilim çalışmalarının dikkatini
çekerek, araştırılmasına olanak sağlamış ve sağlamaktadır. Günlük hayattaki
spontane konuşmaların incelenmesinin önem kazandığı günümüzde, sözlü dilin,doğal
iletişim ortamında incelenmesi konusunda çalışmalar sürmektedir. İletişimsel
eylemin etraflıca incelenmesi gündeme geldiğinden, bu yönde yürütülen çalışmalarda
dilsel (verbal), dil dışı (non-verbal) ve paralengüistik (Paralinguistik) (yani aksan,
ses tonu, vurgu, konuşma hızı, duraklamalar vb.) aktiviteler ve sözlü dilin görsel-
işitsel kaydedilerek incelenmesi, iletişimin kendi içinde sınıflandırılması gibi
çalışmalar hız kazanmıştır (bkz. Sprazy-Fogasy 2002:11).
Sözlü iletişimin kendi içinde sınıflandırılarak incelenmesine yönelik çalışmalarda
Sowinski dikkat çekmektedir. Sowinski sözlü iletişim kuran kişilerin aktif olma
120
durumuna yönelik araştırmasında iletişim türlerini «monolog, diyalog, kitle iletişimi»
olarak üç grup altında toplamış ve sözlü iletişim çalışmalarına farklı bir bakış
kazandırmıştır:
Monolog-iletişim: Bu iletişimde sadece verici (konuşan) aktiftir. Eğer kişi kendiyle
iletişim kuruyorsa buna kişiliğine yönelik iletişim (Intrapersonal) demiştir. Buna
örnek olarak sesli düşünmenin gösterilebileceği kanısındayız. Eğer bir kişiye hitap
ediyor da o kişi ona cevap vermiyorsa kişiler arası (Interpersonal) iletişim demiştir.
Buna örnek olarak da sınıfta ders vermek, kongrede bildiri sunmak v.b. durumları
örneklemiştir.
-Diyalog-iletişim: Bir konuşan ve dinleyenden oluşan (en az düzeyde) iletişim
türüdür. Tartışma ve grup konuşmaları, yuvarlak masa konuşmaları gibi topluma
kapalı, fakat kendi içinde açık etkileşmeler buna örnek gösterilmiştir.
-Kitle-iletişim: Bir kitleye hitap ederek bir konuyu genellikle bilgi aktarma şartıyla
açan konuşma tipidir. Bunlara örnek olarak kitle iletişim araçlarıyla yürütülen
edebiyat, film, haberler, tartışma programları, politik konuşmalar, afişler, gazete
haberleri vb. verilmiştir (bkz. Sowinski 1983:68-69).
Çalışmamızın, televizyonda yayınlanan uzmanların tartıştığı talkshow
programlarındaki konuşmaları konu etmesi dolayısıyla, Sowinski’nin ayırt ettiği
türler içinde çalışmamız açısından kitle iletişimi önemlidir. Canlı yayında, spontane
ve yüz yüze konuların tartışılması nedeniyle bunu medya-iletişimi olarak da
görebiliriz.
Kitle iletişimi adı altında yer alan televizyon talkshow programları, izleyenlerini
etkileyebilmektedir, bu sebeple toplumsallaşmadaki rolü büyüktür. Tezcan bunu,
“kitle iletişim araçları, kişilerin tutum ve kanaatlarını etkileyen ve toplumsallaştıran
önemli olgulardır” şeklinde ifade etmiştir (Tezcan 1995:45). Buna paralel olarak
Dökmen, kitle iletişim araçlarının işlevleri (topluma yönelik etkileri) konusunda şu
tespitlerde bulunur:
121
“Kitle iletişim araçlarının işlevleri, diğer bir ifadeyle, topluma yönelik etkileri başlıca üç grupta toplanabilir. Bunlardan birincisi kamuoyuna bilgi/haber iletmektir. İkincisi toplumdaki bir takım çatışmalarda, örneğin politik çatışmalarda taraf olmaktır. Üçüncüsü, toplumdaki çatışmalar karşısında, uzlaştırıcı, yatıştırıcı yönde tavır almaktır. Kitle iletişim araçlarının bu işlevleri, kişilerin bilişsel, duygusal gelişmelerine katkıda bulunabileceği gibi, kamuoyundaki ya da mevcut tutumların değişmesine de önemli katkıda bulunabilir.” (Dökmen 2002:44)
Dökmen’in basın dilinin işlevi olarak değerlendirmesine benzer görüşte olan Bucher,
buna ‘kitle iletişiminin işlevi’ yerine, ‘kitle iletişiminin stratejileri’ olarak bakmıştır.
Bucher basın amacına yönelik incelemesinde üç tip iletişim stratejisi belirlemiştir:
-Olguyu ortaya koyma stratejisi (Strategien der Ereignisdarstellung) örnek; belli
bir politik görüşe göre olgu ortaya koyma.
-Olguyu tartışmaya açma stratejisi (Strategien der Ereigniskommentierung) belli
bir stratejik görüşe bağlı olarak olgunun tartışılması.
-İletişim yönetimine ve konu açımlamasına yönelik strateji (Strategien der
Kommunikationsführung und der Themenbehandlung) konunun tartışmaya
açılarak ilk ve son izlenimlerinin ortaya konulmasını belirleyen stratejidir. Bunlar
kitle üzerinde bilgi, görüş oluşturan stratejilerdir (bkz. Bucher 1990:138).
Kitle iletişimi ve basın amacına yönelik iletişim stratejileri konusunda birçok
çalışmalar olmasına karşılık, bu çalışma için kitle iletişimi konusu bu noktada
kapatılarak, çalışma için önem taşıyan televizyon tartışma programlarının ve
talkshow programlarının genel özelliklerine yöneliyoruz.
3.2. TALKSHOW KAVRAMI VE TELEVİZYONDAKİ
TARTIŞMA PROGRAMLARI OLARAK TALKSHOW TİPLERİ
Televizyonda yayınlanan tartışma programları genel olarak ‘talkshow’ programları
olarak isimlendirilirler. ‘Talkshow’ Amerikan kökenli bir sözcük olarak, konuşma ve
122
izleme anlamlarına gelir ve ‘konuşma programının izlenmesi’, yani ‘konuşma
programı’ (Gesprächssendung) anlamında kullanılır.
Talkshow programları Amerika’da ortaya çıkmış ve hızla dünyaya yayılmıştır: Yirmi
yıl sonra Avrupa’ya, daha sonra da tüm dünya ve Türkiye’ye gelmiştir. Bu durumun
televizyon tarihi ile yakından ilişkili olduğu düşüncesindeyiz.
Talkshow ismi günümüzde tüm dünyada farklı kurgularla yayınlanan televizyondaki
konuşma ve sohbet programlarına verilen genel bir isimdir. Bugün bu programlar
çok çeşitli kurgularla karşımıza çıkmakla birlikte ‘talkshow’ kavramı üst başlık
olarak her türlü sohbet-konuşma programları için kullanılmaktadır. Bütün yerli ve
yabancı kanallarda birçok talkshow programlarına rastlamak mümkündür. Tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yayın kanallarının ve izleyen taleplerinin
artmasına paralel olarak neredeyse bir talkshow programları yarışı başlamıştır.
Neumann-Bechstein’ın talkshow programlarına yönelik tespitinde belirttiği gibi,
yayın kanalları rekabete girerek birçok talkshow programlarına yer vermektedir (bkz.
Neumann-Bechstein 1996:3). Talkshow programlarıyla televizyon kanallarında
gözlenen rekabet, tartışılan konuların daha fazla izleyicileri ekrana bağlamasına
dayanır. Bu bakımdan yayınlar, konusu ve alıcı kitlenin ilgisine göre uygun izleme
saatine konmaktadır. Örneğin; ev hanımları ve gençler için çoğunlukla gündüz
yayınlanan (yemek, film, dizi vs. olurken), spor ve politik konulu talkshow
programları daha geç saatlerde ve hafta sonu gibi tatil günlerinde yayınlanmaktadır.
‘Prime time’ denen en sık izlenen saat ise akşam saatidir. Burada çalışan kesim
dikkate alınmaktadır. Yine bu düşünce ile bazen bir yayın tekrar edilebilmektedir.
Talkshow programlarının genel kurgusu üzerine yapılan irdelemelerde çok farklı
talkshow programlarına rastlanmıştır. Bu programları kendi içinde sınıflandırmak
açısından kurgu değerlendirmesinin önemli bir yere sahip olduğu düşüncesindeyiz.
Talkshow programlarının sınıflandırılabilmesine yönelik çalışmalarda kurgu önem
taşımaktadır. Bu programların genel özelliklerinin ortaya konması açısından, aşağı
çizilmiş genel şekilde, tüm televizyon tartışma programlarının kurgu bakımından bir
veya birkaçına ait özelliği taşıdıkları görülmüştür:
Moderatör
Stüdyo izleyeni
Konu
Telefonla katılım
Tartışmacı(lar)
(Şekil 7 Bkz.: Pollok ve Lamprecht 2001:1)
Şekilden de hareketle şunlar söylenebilir; tüm televizyon talkshow programlarının
genel özelliği yüz yüze konuşmalardır. Belli bir toplumsal konuyu konuşurlar. Konu
itibariyle günlük hayatta görülen bir dizi güncel veya kişiye yönelik özel konudan,
politik tartışmalara, mizahi konuların sanatçılarla tartışıldığı ve içinde müzik, tiyatro
gibi bir dizi farklı program kurgularına yer verilen televizyon veya radyo
konuşmalarını kapsar. Bu programlar çok farklı program kurgusuna sahip olabildiği
gibi farklı sunulma şekillerine (moderatörün sunuşuna bağlı) ve farklı hedef kitle
amaçlarına göre eleştirel, komik, duygusal, kavgacı, barışçıl, ulaşmacı vb.
olabilmektedir. Stüdyo tartışmalarını yöneten moderatör talkshow programlarının
kurgusu bakımından, özellikle konunun açılışı, konukların tanıtılması, konunun
akışını yönlendirme, söz hakkı verme, konuyu açıcı sorular sorma, tartışmayı
özetleme ve programı kapama görevi vardır. Stüdyo izleyenleri veya telefon
katılımcıları olabildiği gibi olmayabilmektedir.
Çekimlerin yayın vasıtasıyla geniş izleyici kitlesine aktarılması tüm talkshow
programlarının ortak yönüdür. Talkshow programlarının ortak yönlerinin
saptanmasında çalışmalar bu noktalarda derinleşirken, programlara ilişkin diğer
önemli çalışmaları da talkshow konuşmalarının sohbet kültürüne ilişkin araştırmalar
oluşturmaktadır. Günümüzün sohbet kültürü, televizyon izleyenlerine anlatılan
gerçeklerden oluşmaktadır. Talkshow programlarındaki konuşmalar veya sohbetler
123
124
geleneksel konuşma kültüründen uzak, sanal ortamda gerçekleşir. Neumann-
Bechstein bunu şu şekilde ifade etmiştir:
“Tüm bu talkshow programlarının ortak yanı geleneksel konuşma kültüründen uzaklaşmalarıdır. (...) Yeni jenerasyon talkshow konuları da duygu ve etkilenmeyi gerçek olgu gibi oturma odalarına getirir. Seyirlik konuşmalar yaşamı sunar (...) (Neumann-Bechstein 1996:3).
Bu gerçeklik üzerinden yürütülen talkshow programlarındaki konuşma, araştırmaya
en çok değer görülmüş konular arasında yer almaktadır. Talkshow konuşmaları
üzerine yapılan çalışmalarda dikkat çeken bir çalışma da Müller’in, programdaki
konuşmacıların iletişimsel tutumlarına yönelik araştırmasıdır:
“Talkshow programlarındaki konuşmacıların iletişimsel tutumlarını araştırmak, ancak kompleks medya iletişim durumlarının yer aldığı televizyon konuşmalarında gerçekleştirilebilir. Stüdyo konuşmaları televizyondan verilmesi gerçeğine rağmen (...) diğer konuşma biçimlerinden oldukça farklıdır. (Müller 2000:2).
Müller stüdyoda, çekim ortamındaki konuşmaların, televizyon izleyicilerinin ve
kameraların karşısında gerçekleşmesi dolayısıyla diğer konuşma biçimlerinden farklı
olduğundan bahseder. Yani bir taraftan stüdyo döşemeleri, teknik donanım ve
kameramanlar vardır, diğer tarafta ise tartışmacılar ve moderatör. İzleyenlerse (varsa)
stüdyodadırlar, diğerleri de televizyon karşısındadır. Müller, söylem analizi
çalışmaları içinde talkshow konuşmalarının iletişimsel tutumlarını araştırmak isteyen
araştırmacıların tüm bunları gözeterek, farklı yönelimleri de dikkate alması
gerektiğini savunur.
Talkshow üzerine yapılacak araştırmaların, programların kendi içinde kurgusal
farklılıklarının da dikkate alarak incelemmesinin gerektiğine inanmaktayız. Bu
açıdan talkshow programlarının kurgusal farklılıklarına değinerek, amacımıza uygun
talkshow sınıflandırmasına gitmeyi hedefledik.
125
3.2.1. Uzmanların Tartıştığı Talkshow Programlarını Diğer
Talkshow Tiplerinden Ayıran Özellikler
Talkshow programı geniş bir yayın-yapım dizisini kapsamaktadır. Birçok farklı
kurguya sahip olan bir dizi Talkshow programları vardır. Çalışma için seçilen
uzmanların tartıştığı talkshow programları olduğundan, öncelikle bu programları
diğerlerinden ayıran farklar üzerinde durmak gerekmiştir.
Talkshow programları üzerine yaptığımız irdelemelerde, çok farklı tiplerde ortaya
çıkan talkshow programlarının sınıflandırılması çalışmalarının yapılmaya
çalışıldığını ve bu sınıflandırma çalışmalarının da genellikle program içeriklerine
yönelik olduğunu göstermiştir. Fakat talkshow programlarının incelenebilmesi
açısından her ne kadar bir dizi sınıflandırma çalışmaları yapılmış olsa da bunların
pek de başarıya ulaştığından söz edilemez. Yine de birtakım sınıflandırma
çalışmaları aşağıda, konunun zorluğunun anlaşılması açısından, verilmiştir. Bu
irdelemeler dikkate alındığında talkshow programları kabaca üç grup altında
toplanabilir:
Magazin-talkshow programları (Debatten-Show) (1) halktan kişilerin problemlerini
medya önünde tartıştıran programlardır. Eğer hanımların ve gençlerin sorunlarını
kapsıyorsa öğle saatlerinde, aile sorunlarını kapsıyorsa, akşam saatlerinde
yayınlanmaktadır. Stüdyoda oturan konukların da tartışmaya yoğun bir şekilde
katıldıkları gözlemlenmiştir. Örnek; Kadının Sesi, Die Oliver Geissen Show
programlarında olduğu gibi. Kişisel-talkshow programları (Personalitiy-Show) (2)
Beyaz Show, bir dönem Türkiye’de yayınlanan Yaseminin Penceresi, Esra Ceyhan
ile A’dan Z’ye, Boulevard Bio, Beckmann gibi talkshow sunucularının isimleriyle
anılan programlardır. Konuklar genellikle sanat kesimindendir. Bu programlara
müzik, kısa güldürüler vb. konular dahil edilmektedir. Amaç izleyicileri
eğlendirmektir, bu nedenle stüdyo izleyenlerinin gülerek veya alkışlarla katılımı
önemlidir. Politik-talkshow (3) gündemdeki politika, siyaset, ekonomi, din, vb. gibi
halkı ilgilendiren önemli konuları ele alıp, o alanda söz sahibi kişilerce tartıştıran
126
programlardır. Stüdyo izleyenlerinin katılımı çok azdır. Fakat konuyla ilgili uzman
kişilerin telefon bağlantıları yapılabilmektedir. Eğlence amacı taşımayan,
bilgilendirme amaçlı programlardır. Genelde canlı yayında geç saatlerde yayınlanan
ve saatlerce süren programlardır. Örnek: 32. Gün, İskele Sancak, Teke Tek, Söz Sizde,
Ceviz Kabuğu, Berlin Mitte, Sabine Christiansen v.b.
Tüm soru-cevap gibi eşli akışlarda olduğu gibi, soruya verilen cevaplarda izlenen
argüman ve argümanların gerekçelendirme kısımları açısından bakıldığında
yukarıdaki kabaca üç grup altında derlenen programlara ilişkin şunlar söylenebilir:
Argümanların gerekçelendirme kısımlarının yoğun rastlandığı talkshow programları
yukarıda (3) olarak sınıflandırılan tartışma programlarıdır. Güldürme, eğlence ve
esprinin en çok gözlendiği program ise (2) grup talkshow programlarıdır.
Eğlendirmek amaçlı olduğundan bunlar daha az soru-cevap akışını içermektedir.
Argüman yerine daha çok mecazlı, hicivli ve geçmiş olaylara yapılan göndermeler
içeren espri anlayışı ön plandadır. (1) Talkshow grubunda argümanlar sıkça
kullanılmasına karşılık gerekçelendirme kısımları azdır. İddialı konuşmalar
ağırlıklıdır. Burada amaç kişinin her ne pahasına olursa olsun kendini haklı çıkarma
çabasıdır.
Duygusal düşünmenin ağır bastığı iletişimsel etkileşme durumlarında iletişim
rahatlıkla aksayabilir. Bu durum argüman ve argüman gerekçelendirme kısmının
olağan akışını bozabilmektedir. Mantıksal düşünmenin ağır bastığı iletişimsel
etkileşmede ise bu tip durumlara daha az rastlanır. Aşırı ve inatçı iddiada bulunma
durumlarında duygusallaşmalar sık gözlenir, konuşmalar kavgaya veya atışmaya
dönüşebilmektedir. Genellikle karşı görüşte olmak ağır basar ve uzlaşma
sağlanamadığından, bilgilendirme amacı geri planda kalır. Bunun tam tersi ise
alanında uzman kişilerin yer aldığı programlarda söz konusudur. Argüman ve
argüman gerekçelendirme kısımlarının olağan akışının en sık gözlendiği programlar
bu tür programlar olduğundan. Çalışma konumuz bunları incelemeye almıştır.
Mybritt Illner’in sunduğu Berlin Mitte (ZDF), Sabine Christiansen (ARD), Tayfun
Ertan’ın sunduğu Söz Sizde (CNN TÜRK), Fatih Altaylı’nın sunduğu Teke Tek
127
(Kanal D) vb. bu tarz programlardır. Bu programların konusunu gündemi meşgul
eden politik, siyasi, dini, vb. konulardır. Farklı görüşten tartışmacıların konuk
olması durumunda bile, genel amaç konunun uzmanlarca tartışmaya açılması ve
etraflı bir şekilde konuşulmasıdır.
Talkshow tiplerine yukarıdaki sınıflandırmalar doğrultusunda bakıldığında
programlarının kurgusunun yeterince ön plana çıkmadığını görmekteyiz. Burada
programların kurgusundan hareketle değerlendirmeye yer verilerek, talkshow
tiplerinin sınıflandırılmasına gidilecektir. Böylelikle uzmanların tartıştığı talkshow
programlarını diğerlerinden ayıran kriterler ortaya konacaktır. Zira uzman
tartışmacıların konuk olarak tartıştığı programların konuşmalarının tartışma kültürü
açısından analizine yönelik çalışmada, uzman tartışmaların yer aldığı talkshow
programlarını hangi açıdan diğerlerinden ayırt ettiğimiz önemlidir.
Uzmanların tartıştığı talkshow programlarını diğerlerinden ayıran genel özelliklere
girmeden önce, iletişimde ‘tartışma’ kavramını değerlendirmenin aydınlatıcı olacağı
düşüncesindeyiz. Bu noktada bizim için belirleyici olan, Gökçe’nin ‘tartışma ve
iletişimsel eylem ayrımı’ konusunda Habermas değerlendirmesidir. Habermas,
iletişim-bilimsel anlamda konuşmada iletişimsel eylem ve tartışma kavramını ayırt
eder. Bunu Gökçe şu şekilde aktarır:
“Biz iletişimin veya konuşmanın iletişimsel eylem (etkileşim) ve tartışma (Diskurs) olmak üzere iki şeklini birbirinden ayırt edebiliriz. İletişimsel eylemde bilgileri karşılıklı değişebilmek için anlam bağlantılarının varlığı baştan şart koşulmaktadır. Tartışmada ise, bilgi alış-verişinde bulunulmakta, aksine sorun olan anlam bağlantıları iddiası konu olmaktadır. Tartışmada da iletişimsel eylemde karşılıklı mevcut olan anlam bağlantılarını delillerle tekrar oluşturmak istemekteyiz.” (Gökçe 1998:138-139)
Gökçe, Habermas’ın konuşma durumuna yönelik değerlendirmesinden hareketle,
iletişimsel etkileşimde iletişim konusunun temel alındığına ve bunun önemine
değinmiştir. Tartışmalar da birer iletişimsel eylemdir, Habermas’ın da yer verdiği
üzere, tartışmalardaki iletişimsel eylemi diğerlerinden ayıran en önemli farkın,
bunların anlam bağlarının geçerli kılınması amacına bağlı olarak delillerle tekrar
128
oluşturulmak isteğidir. Bu açıdan bakıldığında gerçekten de tartışmaların söylemi
argümandır. Argümanın kabul ettirilmesi kısmı (Habermas’ın delil dediği kısım) ise
bizim anladığımız anlamda argümanın gerekçelendirme kısmıdır.
İletişimde tartışma kavramından ne anladığımızı kısaca belirttikten sonra, tartışma
programına, katılanların tutumları açısından bakmak gerekmiştir. Zira tartışmaya
katılan her bireyin tutumlarıyla tartışmanın akışını önemli ölçüde etkilemektedir.
İletişimde bulunan kişinin iletişim ortamına uyum göstererek argüman ve
gerekçelendirmede bulunması, yine bu ortamın gerektirdiği kişilik özelliklerine
bürünerek sosyal rollerini benimsemeleri ve karşılıklı iletişimsel etkileşimde
bulunmaları beklenmektedir. Bu açıdan bakıldığında tartışma tipleri, tartışma
ortamına katılan bireylerin sosyal rol paylaşımı ve tartışmadaki iletişimsel etkileşim
süreci tartışmanın akışına etki etmektedir. Bu yönde yürüttüğümüz izlenimlerde ilk
olarak katılımcı sayısına göre üç tip tartışma programı ayırt ettik. Bunlar:
-Tek kişilik tartışma: Bir moderatör ve bir tartışmacı tarafından belli bir konunun
açıklanmasına yönelik tartışma tipi.
-İki kişi veya iki grup tartışması: Bir moderatör ve iki kişi veya iki farklı
düşüncedeki gruplarca yürütülen tartışma tipi.
-Çok kişili tartışma: Bir moderatör ve birçok kişinin söz aldığı tartışma tipi.
İkinci olarak tartışma tiplerini, tartışmanın kendi iç akış düzeyine göre iki genel grup
altında topladık: duygusal tartışma ve mantıksal tartışma olarak iki genel grup altında
değerlendirdik. Burada programın kurgusu da gözetilerek, tartışma ortamına katılan
bireylerin tutumu önemlidir. Zira bunlar tartışma akışını önemli ölçüde
etkilemektedir.
Duygusal tartışma: Tartışmalarda duygusallık ön plandadır, ben-sen ayrımına
yönelik üslup, sübjektif ve suçlayıcı örnekler verme, karşıdakini tam dinleme ve
saldırma, uzlaşmak istememe, kendini haklı çıkartma çabası, konuyu içselleştirme ve
kişiselleştirme gibi özellikler ön plandadır.
129
Mantıksal tartışma: Tartışmalarda mantıksallık ön plandadır, bilgi aktarımı ve
tartışılmasına yönelik üslup, somut ve ampirik örnekler verme, karşıdakinin sözünün
bitmesini bekleme, tartışılan olgunun uzlaşmacı mantıkla tartışılması, mantıksal
çıkarımlarda bulunma, konunun kişiselleştirilmesi değil, konunun kendisinin
tartışılması gibi özellikler ön plandadır.
Çok katılımcılı ve tartışmacıların kültürel düzeylerinin de çok farklı toplumsal
kesimlerden olduğu tartışmalarda, tartışmaların daha duygusal eğilimli yürüdüğü
gözlenmiştir. Bu tip tartışmalarda tartışmaların zamanla kavgaya dönüştüğü, bunun
sonucu olarak da sinirlenme ve kişisel kavgaların arttığı, tartışmanın amacının dışına
kayarak kişisel haklılaştırma çabasına dönüştüğü gözlemlenmiştir. Bu durum, Sami
Selçuk tabiri ile ‘tartışma kirlenmesi’ dir. Uzman tartışmaların yer aldığı yayınları ise
bunlardan ayrı tuttuk. Çok katılımcı olsa dahi tartışmacıları belli uzmanlık alanlarına
sahip olan kişilerden oluşan mantıksal tartışmalarda soru ve cevap akışının daha
düzeyli seyrettiği ve kişisellikten çok konunun kendisinin tartışılarak bir neticeye
ulaşma çabasında olduğu gözlemlenmiştir. Bunların ‘tartışma amacına ulaşmayı’
daha rahat sağladıkları gözlenmiştir.
Burada inceleme açısından baştan beri önem verdiğimiz iki boyut dikkate alınmıştır;
işleyiş boyutu ve kültür boyutu. Bu iki düşünce doğrultusunda talkshow tipleri ortaya
konulmakta aynı zamanda Türkçe ve Almanca olarak karşılaştırılmaktadır.
3.2.1.1. Tartışmaların İşleyişi Açısından Talkshow Tipleri
Her ne kadar talkshow türlerini kendi içlerinde sınıflandırma çabalarından söz edilse
de, unutulmamalıdır ki talkshow programlarını, -her geçen gün artan kurguları gereği
tam bir sınıflandırmaya tabi tutulamamaktadır. Çalışmamızda uzman tartışmaların
yer aldığı talkshow programlarını diğerlerinden hangi kriterlere göre ayırt ettiğimizi
belirtme zorunluluğu hissettiğimizden, televizyondaki talkshow programlarını kurgu
ve işleyişleri gereği kabaca üç başlık altında sınıflandırdık. Çalışma amacımız
130
talkshow türlerini sınıflandırmak olmadığından ve çalışma amacımız için önem
taşıyan kısmın, mantıksal tartışmaların yürütüldüğü uzmanların tartıştığı talkshow
programlarını diğerlerinden ayıranın nedir?, sorusu olduğundan, burada bu ayırıma
girdik. Bunlar, a- duygusal aktarımı fazla olan tartışmalar; b- uzman tartışmalar
(kendi içlerinde b1- mantıksal aktarımı fazla olan tartışmalar ve b2- mantıksal
tartışmalara farklı alternatif oluşturan tartışmalar olarak iki grup altında
incelenmiştir); c- eğlencelik talkshow programları olarak ele alınmıştır. Bu
programlardan her birinin Türkçe ve Almanca, birkaç saniyelik örnek kesitine yer
verilmiş ve önce Türkçe kesit amaç, işleyiş, moderatör, stüdyo izleyenleri ve konu
bakımından, daha sonra da Almanca kesit aynı başlıklara göre yorumlanmış ve
kültürel karşılaştırmalı olarak aynı başlıklara göre değerlendirilmiştir. Kesitlerin
video kayıtlarından yapılan kısmi transkripsiyonu kutu içinde yer almıştır. Kısmi
transkripsiyonda kullanılan işaretler şunlardır (bu işaretler çalışmada bütününde
yapılan tüm kutu içindeki kısmi transkripsiyon örnekleri için geçerlidir):
-Konuşmacılar A, B, varsa C gibi büyük harflerle verilmiştir. Her durumda
Moderatör M ile gösterilir.
- A, B, C kişileri, örneğin (A:) ile gösterilir ve ‘A kişisi’ olarak okunur.
-Kaydedilmemiş konuşmalar önde, ortada, sonda üç nokta (...) ile gösterilmiştir.
-Susma araları saniye değerinde parantez içinde verilmiştir (1)= bir saniye susmayı
gösterir.
-Kişinin mimik ve eylemleri bariz olanlarda parantez içinde gösterilmiştir.
-Salondaki konuşma veya bağrışma veya alkışlar parantez içinde yazılmıştır.
-Ses tonu yükseltilerek konuşuluyorsa bu büyük, kısıksa küçük harflerle yazılmıştır.
-Aynı anda konuşmalar ise tek satırda A: B: varsa C: olarak, konuşmalar bölünerek
verilmiştir.
Kısmi transkripsiyonla aktarılan Türkçe ve Almanca talkshow örneklerindeki
kültürel açıklama ve karşılaştırma «a, b1, b2, c» başlıkları altında ayrı ayrı
incelenmiştir. Çalışmanın sonunda tekrar tüm örnekler doğrultusunda kurgu, işleyiş
ve kültürü de kapsayan genel bir karşılaştırma yapılarak, talkshow tipleri içinde
uzmanların yer aldığı talkshow programlarını diğerlerinden ayıran kriterlerin ne
olabileceği üzerine gidilmiştir.
a) Duygusal aktarımı fazla olan tartışmaların en belirgin özelliği tartışmacıların
birbirleriyle karşı düşünceyi savunarak, bunda diretmeleridir. Duygusal yaklaşım
içine giren tartışmacılar mantıksal uzlaşmadan uzaktırlar. Kendini haklı çıkarma
amacı, tartışmanın konusundan uzaklaşmasına ve başka bir düzleme taşınmasına
sebep olmakta, bu durumda genellikle konuşma dilinin seviyesinin düşmektedir.
‘Tartışma kirlenmesi’ olarak değerlendirdiğimiz bu tutumda gözlenen, uzlaşmanın
reddedilmesidir, tartışmacılar muhaliftir. Duygusal tartışmalarda tartışma seviyesi
ciddi anlamda yıkıcı olabilen sonuçlara varabilmekte, tartışmacılar arasında
iletişimin kopması, stüdyoyu terk etmeye kadar gidebilmektedir. Tartışmalar karşı
düşünce temelinde oluşan kişisel haklılaştırma yarışına bürünebilmektedir. Tüm bu
tutumlarda öncelikli sebep, konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmadan bir
düşünceyi körü körüne, bazen de ön yargılı olarak savunmak, yeterince karşı
düşünceyi ve gerekçeleri dinlemeden, karşıdakine şans tanımamak ve onu köşeye
sıkıştırmayı hedef almaktır. Bir dönem ATV’de yayınlanan, moderatörlüğünü Ali
Kırca’nın üstlendiği «Ali Kırca İle Siyaset Meydanında» olduğu gibi.
Aşağıda ‘Siyaset Meydanı’ programından alınan 02:26 saniyelik bir kesitte ‘tartışma
kirlenmesine’ sebep olan duygusal tartışmaya yönelik Türkçe örnek şu şekilde
gösterilebilir:
Örnek 1, Film 1: 1 A: (Mikrofon elinde kime oy vereceğini konuşmuştur.)
2 00:01sn
3 B: ...MHP özellikle (1) iş yasası ile alelacele emeklilik yaşını 60 yaşına çıkardı. Bu ülkede 60
4 yaşında emekli olabilen insanların olabileceğine inanıyor mu? Onu sormak istiyorum. İkincisi (1)
5 eee milliyetçi bir partinin, milliyetçi bir partinin deprem bölgesinde, deprem bölgesinde binlerce,
6 on binlerce insanın öldüğü, sokaklarda yaşadığı, kaldığı açlık ça- açlıkla karşı karşıya kaldığı,
7 hastalığın kol gezdiği bir dönemde (1) özellikle inşaat malzemesi sektöründe bir bakanın- ismini
8 vermek istemiyorum- bir bakanın çok aktif rol alarak, Ankara’da bir çok eee hangarları inşaat
9 malzemeleri ile doldurarak o bölgede ticaret yapmasını, siyaseten ahlaklı buluyor mu?
131
10 01:32sn
11 M: Teşekkür ederim, buyurun!
12 01:34sn
13 A: MHP Emekli yaşının 60’a çıkartılmasını doğru bulmamaktadır.
14 01:40sn
15 B: Pardon niçin onayladınız o zaman. Siz çıkarttınız bu yasayı
16 01:42sn
17 A: MHP bir koalisyon ortağıdır. Koalisyonun B: Koalis A:devamı için B: Koalisyondan
18 çekilirsiniz olay biter. A: Koalisyonun devamı için de bazı kanunlara istemese de oy vermek
19 zorundadır.
20 01:57sn
21 (salonda ortaya konuşmalar)
22 01:59sn 23 A: İkincisi (Salonda bağrışmalar) A: ikincisi (1) bahsetmiş olduğunuz bakan hakkında açılmış
24 herhangi bir dava yoktur. (1) (salonda bağrışmalar vardır) A:O bakan (Salonda bağrışmalarla
25 sözü kesilir)
26 02:06sn
27 B: Bakan kim? A: şimdi bir dakika, dinleyin ama lütfen, sorunuzu sorduktan sonra dinleyin!
28 B: Böyle bir bakan var mı?
29 02:11sn
30 A: Lütfen! B: Deprem bölgesinde inşaat malzemesi satan A: Sorunuzu sorduktan sonra B: Daha
31 cenazeler kalkmadan, ırkçı ve Müslüman bir parti A: lütfen dinleyin B: cenazeler kalkmadan
32 inşaat bp deprem bölgesinin inşaat malzemesini sattı mı? Satmadı mı?
33 02:26sn
34 A: İnşaat malzemesi satmak hırsızlık değildir, yolsuzluk değildir.... (Moderatör: Ali Kırca, ‘Siyaset Meydanı’ Programı, ATV, 30.10.2002, saat 23:20)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1’de ‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Siyasetmeydani-
Film1’ olarak Ek 3’te sunulmuştur.)
02:26 saniyelik Türkçe tartışma örneğindeki duygusal tartışmaya yönelik işleyiş şu
şekildedir:
3-9. satırlarda B konuşmacısı A konuşmacısına soru sormaya başlar. Soruda
duygusal yönelimler sözcüklerle belirtilmektedir. 3. satırda ‘alelacele’ sözcüğü bu
eylemden şüphe duyması gerektiğini belirten bir duygusal anlatımdır. 4. satırda
‘olabileceğine inanıyor mu?’ ifadesi zaten konuşurken ‘ben inanmıyorum’ ifadesini
132
133
de beraberinde getiren, cevabı belli bir retorik sorudur. 5. satırdaki tekrarlar, ‘bakın
bunu iyi dinleyin’ anlamına gelen stratejik söylemdir ve duygusal bir anlatım
stratejisidir. 6-7. satırlardaki ‘insanların öldüğü, sokaklarda yaşadığı, açlıkla karşı
karşıya kaldığı, hastalığın kol gezdiği’ ifadelerle ortak duyguya yönelik değerlere
gönderme yapılmaktadır. 8. satırdaki ‘ismini vermek istemiyorum’ şeklinde
konuşmalar aslında kişinin stratejik olarak kendisini kişilik haklarına saygılı biri
olarak tanıtmak istemesidir. 9. satırdaki ‘deprem bölgesinde ticaret yapmasını
siyaseten ahlaklı buluyor mu?’ sorusu ‘Evet mi? Hayır mı?’ sorularındandır, stratejik
bir retorik soru olarak insan ahlakına yönelik değerlendirmeyi içermektedir. Bu soru
tipi genellikle karşıdakine alternatif tanımayan ve karşıdakini hayır demeye zorlayan
‘sıkıştırma sorusu’ tipidir. Stratejik anlamda retorik soru dinleyenlerin duygusuna
hitap ettiğinden izleyenlerin gözünde karşıdakini suçlayıcı, fakat kendini
haklılaştırıcı soru tipi işleyişindedir ve karşıdakini kendini savunması eylemine
teşvik eder. B’nin 3-9. satırlarındaki ifadesi stratejik anlamda sık kullanılır:
Toplumun genel gerçek olarak kabul ettiği değerleri, duygusal anlamdaki
göndermelerle söylemek, işleyiş olarak karşıdakini kendi argümanına göre cevap
vermeye zorlayarak köşeye sıkıştırma girişimidir. Duygusallaşmaya yol açma
stratejisi Türkiye’de sık karşılaşılan bir stratejidir. 11. satırda ise moderatör olaya
müdahale etmeyen ve sadece söz hakkı veren kişidir. 13. satırda A: birinci soruyu
yanıtlarken daha sözü bitmeden B: (15.satırda) araya soru soruyor. Soru kapalı soru
tipidir ve A:‘nin argümanını gerekçelendirmesi istenmektedir. 17. satır A:
gerekçesini belirtirken B: 17-18. satırlarda A:’nin sözünü keser ve radikal bir öneri
ileri sürerek ‘Koalisyondan çekilirsiniz olay biter’ tümceleriyle kişiye saldırdığını ve
uzlaşmacı bir konuşmanın yapılamayacağının imajını verir. ‘Tartışma kirlenmesine’
yönelen tipik bir duygusal tartışma örneğidir. Bu durumu salondaki izleyenler de
takip eder ve 21, 23, 24 ve 25. satırlarda salonda bağrışmalar başlar. Artık sık sık
konuşmacının sözü kesilmektedir. B: salondakilerin duygusal katılımını da
sağlamıştır. Artık A: dinlenmek istenmeyen kişi durumuna düşmüştür. 27 ve 28, 30,
31, 32 satırlarda B: A:’ni keserek soru üstüne soru sormaktan çekinmez. Bu duruma
karşılık olarak B: dinlemeleri için ısrar etmek durumunda kalır (27, 30,31.satırlar).
25-34. satırlarda salonda bağrışmalar kesilmiştir. B: bu durumu fark ettiğinden 30-
32. satırlarda ilk argümanını tekrarlarken yine toplumsal duygusallığa inerek
salondaki dinleyenleri kendi yanına çekmek ister: 30, 31, 32. satırlarda B:= ‘daha
cenazeler kalkmadan, ırkçı ve Müslüman bir parti, cenazeler kalkmadan deprem
bölgesine inşaat malzemesi sattı mı, satmadı mı?’. Soru duygusal anlatımdadır.
«Evet, hayır»’a yönelik kapalı soru tipi olarak da karşıdakini köşeye sıkıştırmaya ve
toplumun gözünden düşürme amacını içeren stratejik işleyişte sorudur.
Amaç: Konuşmanın veya soru sormanın amacı uzman tartışmalarında olduğu gibi
bilgi edinme değildir.
İşlev: Duygusal işleyiştedir ve niyet, o kişiyi veya grubu istememedir. Bu nedenle
kişiye veya gruba saldırı vardır. Bilgi aktarımına dayalı bir tartışma değildir.
‘Tartışma kirlenmesine’ güzel bir örnek teşkil eder. Tamamen duygusal tartışmadır,
mantıksal boyut yoktur, bu nedenle de yapıcı bir tartışmadan söz edilemez, tersine
yıkıcıdır.
Moderatör: Moderatör ise bu duruma müdahale etmez, sessizce olayı izlemektedir.
Programın kurgusu gereği moderatörün bu duruma izin vermesi istenir.
Stüdyo izleyenleri: Stüdyo izleyenleri tartışmaya katılmaktadırlar. Stüdyo
izleyenlerinin çok farklı kültürel kesimden gelmeleri ve buna bağlı olarak da çok
farklı beklenti ve amaçlarla gelmiş olmaları (ön yargı, suçlama ve olayın duygusal
boyutunu ön plana taşıma gibi) durumunda böyle tartışmalar kaçınılmazdır.
Türkçe örneğe benzer bir örnek ise RTL’de yayınlanan, moderatörlüğünü Oliver
Geissen’in üstlendiği «Die Oliver Geissen Show»’dur. Almanca’da 01:01 saniyelik
tartışma kesitinde duygusal tartışma sonucu ‘tartışma kirlenmesi’ şu şekilde
gösterilebilir:
Örnek 2, Film 2: 1 A: Wie heißt sie noch mal?
2 B:Emilia. M: Ja Jacklin ist der nächste Fall A: Ja Emilia M: so viel ich weiß ich schon bei
3 Jacklin.
4 00:05sn
134
5 A: Ja die Einstellung finde ich total daneben also.
6 00:07sn
7 M: Warum?
8 A: Eee, weil eee (1) Beispiel in die, die Diskotheken die sie gerade genannt hat, würden wir
9 vielleicht noch niemals reinkommen (1) und ee, wo sie grade, gerade gesagt hat sie kommt in den
10 VIP Bereich und sie findet nicht gut, dass da jeder nicht reinkommt.
11 00:23sn
12 M: Hm, hm
13 00:24sn.
14 A: und sie fühlt sich für einen Besseren, als die da anderen die unten tanzen.
15 00:27sn
16 B: Nein, nein das habe ich nicht gesagt A: das finde ich gar nicht so B: gesagt.
17 A: Doch doch
18 00:28sn
19 B: Aber ich hab nicht gesagt, dass ich mich fühle wie eee ein Besserer.
20 00:32sn
21 B: sondern eem (1) also es ist halt gut da weiiil (1) das sind halt Prominente. Und eem da lau da
22 lernst du halt nette Menschen kennen das ist mal A: Ah ja B:, DAS İSt mal
23 A: Porsche fahren ne und so. B: LUStig. Sag ich mal ich fahr (stüdyodakiler alay etmek amaçlı
24 güler) ich kann genau so gut (stüdyodakiler alay etmek amaçlı gülmeler ve alkışlar vardır) (3) ich
25 kann auch, ICH KANN AUCH GENAU SO GUT unten feiern, ich gehe auch in normale
26 Diskotheken wo ich super feiern kann. Also ich brauch nicht unbedingt den VIP- Bereich. Aber
27 das ist halt mal lustig zur Abwechselung.
28 01:01sn
29 M: Danke...
(Moderatör: Oliver Geissen, ‘Die Oliver Geissen Show’ Programı, RTL, 23.07.2004,
saat 13:00)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1 ‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Olivergeissen-Film2’
adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
01:01 saniyelik Almanca duygusal tartışma örneğindeki işleyiş şu şekildedir:
Moderatör izleyenlerden birine söz hakkı vermiştir. A: stüdyo konuğuna soru
sormaya başlar. Söz hakkı alan A: stüdyo konuğu olan B:’nin adını karıştırmıştır. 1-
3. satırlar A: M: ve B: arasında geçer ve bu isim kargaşasını düzeltmeye yöneliktir. 5.
satırda A:, daha önce konuşmuş olan B:’nin argümanını kabul etmediğini ortaya
135
136
koyar. 7. satırda Moderatör A:’nin karşı argümanını açıklaması için
gerekçelendirmesini ister. 10. satırda A: argümanını gerekçelendirir. 14. satırda ise
B:’ni kendini diğerlerinden daha iyi biri gördüğü için eleştirir. 16. satırda ise B:
‘böyle bir şey söylemedim’ diyerek kendini savunur. Yanlış anlaşıldığını belirtmeye
çalışır. Yanlış anlaşıldığını belirtme iletişimi düzeltmeye yönelik bir eylemdir. Fakat
A: B:’nin böyle dediğini iddia eder ve 17. satırda bunu ‘öyle öyle’ diyerek yineler.
19. satırda B: kendisini iyi biri olarak hissettiğini söylemediğini iddia ederek kendini
savunmaya devam eder ve 21-22. satırlarda ne söylediğini açıklamaya yönelmiştir.
Açıklamalar Almanca tartışmalarda, iletişimi netleştirmeye yönelik başvurulan
durumlardır. Kişi genellikle ne söylemek istediğine yönelik girişimlerle kendini
savunur. Açıklamalar aynı zamanda üst dile yönelik girişimlerdir. Savunma stratejisi
olarak da doğrudan polemiğe girmeyi engelleyen girişimlerdir. Bu durumlarda
tartışma bağrışmasız ve aşırı duygusallaşmalara izin verilmeden
sürdürülebilmektedir. Fakat sürekli üst dilde yapılan tartışmalar, kavgalara yol
açabilmektedir. 21. satırda B: diskoların VIP bölümüne girebilen kişilerin daha
tanınmış kişiler olduğunu ve orada daha nazik insanlarla tanışabildiğinden bahseder.
VIP bölümünü eğlenceli bulduğunu söyler. 22. satırda A: B:’nin bu ifadesini duyar
duymaz ‘öyle mi?’ şeklinde yanıt verir. Aslında B: kişisine yönelik konuşurken onu
baştan beri bu açıdan eleştirmek istemiştir. Bu noktada iyi insan kötü insan ayırımına
giren B:’ne yönelik olarak A: 23. satırda Porş süren kişiler daha mı nazik ve saygılı
olur gibi bir konuşma içine girerek, onu bu düşüncesinden ötürü eleştirir. Bu arada
sürekli B:’nin konuşmalarını bölmüş olan A: stüdyodaki izleyenleri de kendi tarafına
çekmiştir. 23-24. satırlarda stüdyo izleyenleri alkışlarla A:’ya katıldıklarını
gösterirler ve gülmelerle de B:’ni alay edercesine protesto ederler. Bunun üzerine 24-
25. satırlarda B: kendisini tüm stüdyo izleyenine karşı savunmak için söze girmeye
çalışır. 25. satırda sesini yükseltir ve ‘ben aynı şekilde aşağı bölümlerde de
eğlenebilirim, normal diskolarda da eğlenebilirim. İlla VIP bölümünde olmam
gerekmiyor’ şeklinde kendini haklı çıkartmaya çalışır. 27. satır= ‘bu sadece eğlenceli
ve değişiklik olsun diye’ diyerek savunmasını tamamlar. 29. satır M: teşekkür ederek
konuşmayı tamamlamıştır. 14-28. satırlarda M: hiçbir şekilde tartışmaya
katılmamıştır. Kişileri ve stüdyo izleyenlerine karşı müdahale etmeden tartışmayı
137
izlemiştir. Uzmanların tartıştığı mantıksal tartışmaların dışında moderatör
tartışmanın genel akışını düzenlememektedir. Çok katılımlı bu tarz tartışmalarda
programın kurgusu da gereği moderatör olayı sürtüşmeyi engelleyecek veya
yönlendirecek girişimlerde bulunmamaktadır.
Amaç: Konuşmada A:’nin B: hakkındaki eleştirisini dile getirmesidir. Amaç uzman
tartışmalarında olduğu gibi bilgi edinme değildir.
İşleyiş: Duygusal işleyişlerle örülü bir takım düşünceler vardır.
Moderatör: Tartışmaların yoğunlaştığı noktalarda moderatör sesizdir, müdahale
etmez.
Stüdyo izleyenleri: Farklı kültürden stüdyo izleyenleri vardır ve bunlar tartışmaya
katılmaktadırlar. Stüdyo izleyenlerinin farklı sosyo ekonomik koşullardan gelmeleri
tartışmanın duygusal olmasına sebep olabilmektedir. Sosyo-ekonomik alınganlık
yüksektir.
Türkçe ve Almanca duygusal aktarımı fazla olan tartışma örneklerindeki kültürel
açıklama ve karşılaştırma şöyledir:
Yukarıdaki ‘Siyaset Meydanı’ ve ‘Oliver Geissen Show’ örneklerinde tartışmaların
her ikisinde de duygusallık dikkat çekmektedir. Özellikle de Türkçe tartışmanın
işleyişini duygusallık yönlendirmekte olduğundan, tartışmalar karşıdakini
dinlememe, sık sık söz kesme, ses yükseltmeler hatta, bağrışma ve hakaretlere kadar
varabilmektedir. Almanca örnek Türkçe örneğe göre bağrışma noktasına
gelmemektedir. Her iki örnekte de Moderatör bu durumlara izin vermektedir, çünkü
programın kurgusu bilgilendirici tartışmaları yönlendirmek değil tam tersine farklı
düşünceleri çarpıştırmaktır.
Amaç: Her iki örnekte de yürütülen tartışma bilgi aktarımına dayalı bir tartışma
değildir. Almanca’daki ‘tartışma kirlenmesi’ düzeyi ise Türkçe örnekteki gibi ileri
düzeyde değildir. Almanca örnekte kişinin düşüncesine yönelik duygusal
alınganlığın belirtilmesi ön plandadır. Olayın mantıksal boyutu tartışılmamaktadır bu
nedenle uzman tartışmalarından söz etmek mümkün olmaz. Tartışma daha çok olayın
138
sosyo-ekonomik düzeyine yönelik alınganlık boyutunda ele alınmıştır. Alınganlık,
Almanca tartışmanın duygusal boyutunu oluştururken, Türkçe örnekte ön yargı
duygusal boyutu oluşturmaktadır. Kültürel açıdan bakıldığında duyusal nitelikli de
olsa Almanca tartışmadaki konuşmalar hiçbir zaman Türkçe örnekteki kadar ileri
gitmemiştir. Bunun gerekçesi ise Türkçe örneğin baştan beri bağlı olduğu ön
yargının tartışmanın kaderini belirlemesinden kaynaklanır. Oysa Almanca örnekte
tartışma kişi veya grubu istememe niteliğinde değildir. Kişinin anlattığı düşünceye
karşı bir tutum vardır. Duygusal tartışmaya kültürel karşılaştırma açısından
bakıldığında her iki kültürde de tartışmanın duygusal düzeye çekilmesinde bir fark
yoktur. Fark dil mekanizmasına yöneliktir. Yani hakaret düzeyi Türkiye’deki
tartışma kültürü çevresinde daha fazladır. Bu bağrışmaya kadar gitmektedir.
Almanca tartışma kültürü ise söylenmek istenenler söylendikten sonra tartışmacı
susmakta, olayı daha fazla kızgınlık boyutuna taşımamaktadır.
İşleyiş: Almanca örnekte duygusallık Türkçe örneğe göre daha hafif işleyiştedir.
Almanca örnekte duygusal işleyiş alt ve üst kültüre yönelik göndermelerde ortaya
konmuştur. Türkçe örnekte ise baştan beri var olan önyargılı değerlendirme söz
konusudur. Kişiyi veya grubu istememe veya kişiye veya gruba saldırı niteliğinde
ifadeler söz konusudur. Almanca örnekte böyle bir durum yoktur. Bunun yerine
kişinin düşüncesini onaylamama söz konusudur.
Moderatör: Her iki örnekte de moderatör duruma müdahale etmez, sessizce olayı
izlemekle yetinmektedir.
Stüdyo izleyenleri: Her iki örnekte de stüdyo izleyenleri tartışmacılarla
tartışmaktadırlar. Bunlar çok farklı kültürel kesimden gelmelerine karşılık, Almanca
örnekte olumsuz ve olumlu eleştirilerini alkış ve gülmeler şeklinde gösterirken,
Türkçe örnekte bağrışmalar söz konusudur. Ön yargı, suçlama ve olayın duygusal
boyutunu ön plana taşıma gibi durumlar Türkçe örnekte daha fazladır. Almanca
örnekte ön yargı, suçlama gibi durumlar yoktur. Tartışan kişilerin her iki programda
da kendi görüşünü doğru kıldırma ve kendini haklı çıkartma çabalarının ön planda
olduğu görülmektedir. İzleyen kitlesinden söz hakkı alan tartışmacıların her ikisi de
programa konuk edilen tartışmacıya karşı, ağır eleştirilerde bulunmaktadırlar.
Olumsuz eleştirilerinin kabul görülmesi için de her iki konuşan izleyen kitlesini
kendi tarafına çekme çabasına girişmiştir. Almanca tartışma örneğinde Türkçe’den
farklı olan, Türkçe tartışmanın direk kişi ve gruba yönelik ön yargısal ve kişinin
mensup olduğu grubu karalamaya yönelik olmasıdır. Oysa Almanca tartışma konuk
tartışmacının değerlendirmesine yönelik tepkiyi dile getirmektedir.
Konu: Her iki tartışmaların konusu da herkesi ilgilendiren genel konudur.
b-1) Mantıksal aktarımı fazla olan tartışmalar konu hakkında bilgilendirmeye
dayalı tartışmalar olduğundan, konuya vakıf uzmanlarca belli bir mantık
çerçevesinde bilgilendirmek amacıyla yürütülen tartışmalardır. Burada karşılıklı bilgi
alışverişi ön plandadır. Bilgi paylaşımı, bilgiyi değerlendirmeler sonucu olumlu ve
yapıcı tartışmalarla çözüm arayışlarına yönelik stratejileri oluşturmaktadır. Bazı
hallerde bu tartışmalarda da görüş ayrılıkları konuyu kişiselleştirip bu şekilde de
duygusallığa taşıyabilir. Böyle durumlarda programın kurgusu gereği moderatör,
müdahale ederek tartışmayı yönlendirir. Uzmanların tartıştığı talkshow
programlarının bir çoğu kurgusu ve konusu gereği bu tarz tartışmalar olarak
değerlendirilmektedir.
Türkçe örnek olarak Fatih Altaylı’nın sunduğu ‘Teke Tek’ programından 02:55
saniyelik bir kesitte uzman tartışmalardaki mantıksal tartışma örneği şu şekilde
gösterilebilir:
Örnek 3, Film 3: 1 M: ...(Moderatör bilgisayardan konuğa gelen soruları okur) Eeeee ‘Fatih Bey, Peygamberimiz
2 bir hadisinde benim ümmetimin arifleri benim varislerim gibidir, onlarla beraber olan kurtuluşa
3 ermiştir.’ Bilmiyorum var mı yok mu böyle bir hadis çünkü olmayan şeyi hadis diye veriyorlar.
4 bu İmam Gazali’denmiş ama. İmam Gazali bunu söylüyor. Eeee ‘yani bunu evliyalar olarak
5 yani kalp gözü açık olan insanlar tarikat tasavvuf ehli olan insanlar olarak nitelendiriyor, hocam
6 bu hususta ne düşünüyor?’ 00:26 sn
7 00:27sn
8 A:Şimdi eee Hz. Peygamberin yaşam biçiminde durum şöyle; insanı (2) alim değil ilim kurtarır.
9 00:37sn
10 M: Hmm hmm
11 00:39sn
139
12 ilim kurtarır!
13 00:41sn
14 yani amaç bilgin değildir bilginin kendisidir.(1) bu insan bize yaşamımızda e bize yol gösterecek,
15 rehberlik edecek sağlıklı bilgiler, iyi bir ahlaki eğitimin rehberliğini yapıyorsa bu bizim için
16 yararlıdır ama burada güç kişide değildir. (2) bilgidedir. (3) bu önemlidir. Ee Hz. Peygamber
17 ee onun için Cenabı Hak, yani bilgiyi hep öne çıkarmıştır. Bilgi önemlidir. (1) yani İslam kişi
18 eksenli değil, bilgi eksenli bir dindir. Eee dolayısıyla bu manada hadisleri var alimin ve ilmin
19 önemini belirten. Fakat bunun gibi bu kişinin kendisine, efendim, etine kemiğine önem vermek
20 değil, bilgisinden yararlanmak anlamında istifade edilebilir. Ee yoksa işi daha ileri boyuta
21 giderek kutsamak kesinlikle ee doğru değil.
22 01:31sn
23 M: Ee her şeyi (lafın sonunu getiremeyip susar ve el hareketi yapar) bi A: dengedir
24 efendim. Hayat denge M: bi bilgiyle beslemek lazım ee A: bilgidir. M: bunun dışındakileri
25 (git şeklinde el hareketi yapar.) A: Bilgidir. Bakın Hz. Peygamberin bu tabiri çok önemlidir. (3)
26 Hz. Peygamber hayatta iken insanlara (2) kullarım diye hitap etmiyor. (2) Müritlerim diye hitap
27 etmiyor. (2) cenabım diye hitap etmiyor. (2) Ne diye hitap ediyor? (2) Arkadaşlarım diye hitap
28 ediyor. (1) Bunun orijinal ifadesi asabındır. M: asap A: asaptır. Asabın. Asap arkadaş
29 demektir. Arkadaşlarım diye hitap ediyor. (2) Bu çok önemlidir.
30 02:05sn
31 Zaten biz bu yaşamdaki hiyerarşiyi böyle katı,baskıcı kurarsak, biraz önce bu türbelerle olan
32 akımların ülkemizdeki ee bir takım işte, belki bürokratik idari yapıların da bunda bi nebze katkısı
33 vardır aile ilişkilerinin de böyle çok baskıcı, totaliter bir anlayışın da aile ilişkilerine indirgemek
34 mümkün, insanları böyle özgürlüğe, birey olmaya değil de sindirmeye ee mütemadi bir aile
35 ilişkisi ile sosyal ilişki kurarsak,bu insanlar hep böyle başkalarından bir şey istemeye doğru
36 giderler. O bakımdan (1) Hz. Peygamberin bu ifadesi çok önemlidir. İnsanları küçümsemeden
37 onlara değer vererek arkadaşım diye hitap ediyor. Ee ama onları da bilgiye (2) ve bilim
38 adamlarına, ahlak önderlerine saygılı olmaya davet ediyor.
39 M: Peki eee ...
40 02:55sn
(Moderatör: Fatih Altaylı, ‘Teke Tek’ Programı, Kanal D, 11.11.2002, saat 23:40)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1 ‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Teketek-Film3’ adı
altında Ek 3’te sunulmuştur.)
02:55 saniyelik Türkçe uzman tartışma örneğindeki mantıksal ağırlıklı tartışmaya
yönelik işleyiş şu şekildedir:
140
141
1-3. satırlarda moderatör izleyicinin konusunda uzman konuğa sorduğu soruyu
okumaktadır. 3. satırda moderatör izleyenin söylediklerine karşı görüşünü ve
yorumunu da dile getirmektedir. 4-6. satırlarda izleyicinin sorusunu okumaya devam
ederek konuğuna soruyu yöneltir. Soruya ilişkin konu önden verilmiştir ve bunun
üzerinden soru sorulmaktadır. İzleyicinin sorusu açık sorudur. Konuğa geniş cevap
olanağı ve yorumlama olanağı tanımaktadır. Bilgi edinmeye ve uzman kişinin bu
konudaki düşüncesini öğrenmeye yöneliktir. 6-7. satırda moderatör konuşmasını
bitirmiştir. Konuşma sırası A:’dedir. A: bir saniye toparlama ve düşünme arasını
kullandıktan sonra konuşmaya başlar. 8. satırda ‘şimdi’ sözleri ise konuşmaya girer,
bu durum bir argümanın ortaya konulacağını göstermektedir. «Eee» düşünme
arasıdır. Kişi söyleyeceklerini tasarlamıştır, fakat onu dile getirmek için uygun
sözcükleri aramaktadır. 8. satırda Peygamber örneği üzerinden 1. argümanını ortaya
atar: ‘İnsanı (2) alim değil ilim kurtarır’. ‘İnsanı’ sözcüğünden sonra verilen iki
saniyelik düşünce arasında konuşmacı yanlış anlaşılmamaya yönelik stratejik susma
arasını kullanmıştır. 9. satırda uzun bir susma arası olmuştur. A: kendi görüşünü
söyledikten sonra konuşmamıştır. Bu da söylediğinin iyi anlaşılması gerektiğine ve
söylediğine verdiği öneme dikkat edilmesine yönelik stratejik bir eylemdir. 10.
satırda moderatör bu duruma müdahale eder ve «hmm hmm» sesleriyle kişiyi
dinlediğini ve sözlerini bu noktada sürdürmesini istediğini belirten işaretler verir. 11.
satırda kişi biraz daha bekler ve 12. satırda argümanını ünlem olarak yineler. 13.
satırda bir bekleme arası daha vererek stratejik olarak yine önemli bir ifadede
bulunulduğunun işaretini verdikten sonra 14-16. satırlarda argümanını ‘yani’ ile
özetlemeye başlar. 14. satırda ‘amaç bilgin değil, bilginin kendisidir’ sözleriyle 1.
argümanı özetlemiş olur. 14-16. satırlarda sırasıyla 1, 2 ve 3 saniye susma araları
vardır. Bu aralar stratejik anlamda konuşmacının her önemli gördüğü konuşmalardan
sonra verilmiştir. Konuşmacı bu konuda son derece dikkatli konuştuğunun izlenimini
vermekte ve söylediklerinin de önemli olduğunu vurgulamak istemektedir. 16.
satırda ‘bu önemlidir’ ifadesiyle bunu dilsel olarak da dile getirmektedir. 16-17.
satırlarda bilginin önemini yineleyerek A: hassas bir konu olan dini konudaki
düşüncesini tekrarlarla vurgulamak ve televizyon izleyenlerine kabul ettirmek ister.
17-18. satırlarda 1. argüman özetlenir: ‘yani İslam kişi eksenli değil, bilgi eksenli bir
142
dindir.’ 18. satırda «ee» şeklindeki düşünce arasıyla A: 1. argümanıyla izleyicinin
sorduğu soru arasındaki bağlantıyı kurar ve 18-21. satırlarda düşüncesini netleştirir.
A: hassas olan dini konuyla ilgili yorumunu, konu hakkında bilgi veren bir argüman
olarak ortaya atmaktadır. İzleyicinin sorusuna yönelik görüşünü bu şekilde açıkca
ortaya koyabilmiştir. Bu durum stratejik olarak yanlış anlaşılmaları en aza indirmeye
yönelik girişimdir. Bu noktada amaç izleyenleri bilgilendirmektir. 23. satırda M: A:
anlattıklarını yinelemek ister, sözün sonunu getiremeyip düşüncesini sözle değil el
hareketiyle anlatmaya çalışır. A: söze girerek anlattıklarını 23-24. satırlarda
‘dengedir efendim. Hayat denge’ sözleriyle özetlemeye çalışır. Fakat 24. satırda M:
yarım kalan konuşmasını bilgiye yönelik tamamlar. Bu durumda A: bilgiyi vurgular.
M: konuşmasını sürdürür ve yine sözün sonunu getiremez ve el hareketleri yapar. 25.
satırda A: bilgiyi vurgular moderatörün bu tutumu karşısında A: açıklayıcı örnek
veren bir konuşma yapma zorunluluğu hisseder. 25-29. satırlarda stratejik susma
aralarıyla konuşulanların önemini belirterek örneği ‘asap’ sözcüğünün açıklamasıyla
sürdürür. 29. satırda anlatılanın önemini sözlü olarak da belirtir. 31-36. satırlarda
örneğin önemli olduğunu günlük hayata yapılan göndermelerle (genelleyerek)
açıklar. 36. satırda günlük hayata indirgediği örneğin önemini bir kez daha ortaya
atar. 36-38. satırlarda söylenenleri bir kez daha tekrar yaparak toparlar. 39. satırda
moderatör A:’nin ne söylemek istediğinin anlaşıldığını ve başka bir konuya
geçileceğinin işaretini (‘peki’) vermektedir.
Amaç: Bilgi paylaşımına yönelik yürütülen ve alanında uzman tartışmacılarla
gerçekleşen tartışmalar mantıksal tartışmalardır. Bilginin paylaşılması ön planda
olduğundan, temel amaç bilimsel bilgi alış verişi ve bilimsel dayanaklar dahilinde
tartışmaktır.
İşlev: Bilgi paylaşımında mantıksal boyut ön plandadır. Kişiler, kişisellik ve
duygusallık daha geri planda kalmıştır. Soru-cevap paslaşmasında cevaba verilen
yanıtlar bariz bir şekilde argüman ve argüman gerekçelendirmeleri şeklinde
yürütülmektedir.
Moderatör: Moderatör konuyu soru-cevap paslaşmasına bağlı olarak yönlendirmekte
ve bilgi akışının devamlılığını sağlayıcı girişimlerde bulunmaktadır. Sessiz değil
aktiftir. Televizyon izleyenlerinin elektronik posta ile yönelttikleri soruları eleyerek
uzman konuğuna yöneltir.
Stüdyo izleyenleri: Stüdyoda izleyen yoktur. Televizyon izleyicileri vardır ve bunlar
da tartışmaya telefonla değil, elektronik posta bağlantısı üzerinden katılmaktadırlar.
Almanca örnek olarak Sabine Christiansen’in sunduğu ‘Sabine Christiansen’
programından 02:57 saniyelik bir kesitte uzman tartışmalardaki mantıksal tartışma
örneği şu şekilde gösterilebilir:
Örnek 4, Film 4: 1 M: ... der Faktor, Arbeit muss einfach günstiger werden. Wir reden hier über die EntKOPPELung
2 ja auch bei der Frage wie kommen wir künftig mit den Sozialsystemen bei der Entkoppelung vom
3 Lohn. Finden Sie das in Ordnung Herr Schneider?
4 00:12sn
5 A: Ich teile die Auffassung, dass in eine Sackgasse führt, obwohl es schon geführt hat, wenn wir
6 der gesamte soziale Sicherungsfaktor Arbeit (1) eee koppeln ist auch mittlerweile Gemeingut
7 dass nicht richtig sein kann, dass sagen wir mal, eine gut arbeitende Solidarratskanzlei, mit großen
8 Gewinnen oder ein, eine Werbeagentur mit großen Gewinnen aber wenig Mitarbeitern, wesentlich
10 weniger für den Sozialstaat mit einbringt, als etwa ein gastronomischer Betrieb mit sechs
11 Angestellten. M: Was ist den A: Das kann nicht richtig sein. M: gerne bei ihn gegen den
12 Vorschlag dieser Kopfpauschale. Mann muss noch mal sagen es ist ein schreckliches Wort aber er
13 steht ja hier wirklich. Kommen wir wieder zurück auf die Bürgerversicherung Kontra
14 Kopfpauschale, die, die CDU, beziehungsweise auch Herr Rohritz vorschlägt. Was haben sie den
15 dagegen ins Feld zu führen?
16 00:55sn
17 A: Also, (1) unser Hauptbedenken, an, an diesen Versuch einer Lösung, genau wie das einer ist,
18 e liegt daran, dass wir mittlerweile den Eindruck gewonnen haben, unser Sozialstand ist so
19 unübersichtlich geworden, dass den Bürgern es immer schwer fällt sich mit ihm darüber zu
20 identifizieren. Wir haben mittlerweile (1) im nächsten Jahr wir haben Sozialhilfe, wir haben
21 Sozialgeld, wir haben Arbeitslosengeld zwei, wir haben Wohngeld, wir haben Grundsicherung
22 für alte Menschen, wir haben den Kindergeldzuschlag und jetzt nach Ihrem Vorschlag kämen noch
23 hinzu, ja besonders wenn es Kopfpauschalen- ee M: Sagen A: -hilfe M: wir einen Beitrag für alle
24 erst mal A: aber es sind alles; alles, Bedürftigkeitsleistungen sie werden dann gezahlt, nach
25 Einkommensprüfung und B: Es ist falsch A: Bedarfsprüfung, wenn nicht genug Geld da ist um
26 tatsächlich selber den Beitrag zu leisten. B: Das ist falsch A: Kopfpauschale, wenn ich es richtig
143 27 verstanden habe, jeder zahlt einen bestimmten Betrag, unabhängig von Einkommen, und der Staat
28 muss nur hingehen und (1) dafür sorgen wie kriegen wir es denn mit sozialverträglich hin. B: Das
29 ist falsch A: das verlangt natürlich eine Einheitskommensprüfung und verlangt natürlich auch eine
30 Prüfung des derzeitigen Sachverhalts, und wir wollen einfach keinen zusätzliche, komplizierte
31 Leistungen, die noch mehr Bürokratie -Erzeugende Bürokratie haben wir weiß Gott genug und
32 ich denke da liegt auch für uns eines der Haupt- (3) ja positive Momente bei der, der der
33 Bürgerversicherung. Das ist ein schlichtes Modell. (1) Und ich denke B: Ja das ist richtig da
34 haben Sie recht. M: (güler) A: Da B: Da haben Sie- da gebe ich Ihnen recht A: Was der B: Das ist
35 außerordentlich A: was der B: (güler) A: Bürger nicht braucht M: (anlaşılmaz araya konuşur) Zeit
36 A: sind sind M: (araya konuşur) A: sind Zahlenkolonnen sind Prozentangaben, die er nicht mehr
37 versteht. B: Ja A: Was der Bürger nicht braucht ist B: Ja A: das, wenn er gefragt wird was Zahlst
38 du eigentlich mit Krankenversicherung, B: Ja, ja, ja A:da so genau kann ich es nicht sagen, kriegt
39 da noch Einbisschen Stützung um das zahlen zu können. Das alles brauchen wir nicht mehr. Wir
40 brauchen einfachere Systeme B: Ja, ja, ja A: Und ich denke nur so lässt sich der Sozialstaat B: Ja,
41 ja, ja A: sinnvoll weiter M: Jetzt A: entwickeln M: hören wir uns erst Mal, dass es nicht so
42 einfach ist wie die Bürgerversicherung B: Ja die Haushaltspauschale wird in der Schweiz genutzt.
43 Lassen Sie uns hier von Gesundheitspauschale und Gesundheitspremiere reden. Also, gut wir
44 müssen nämlich sehen- wir haben in der Tat die Verkoppelung...
45 02:57sn.
(Moderatör: Sabine Christiansen, ‘Sabine Christiansen’ Programı, ARD- das Erste,
18.07.2004, saat 21:45)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1 ‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Sabinechristiansen-
Film4’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
02:57 saniyelik Almanca uzman tartışma örneğindeki mantıksal tartışmaya yönelik
işleyiş şu şekildedir:
1-3. satırlarda moderatör yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde soruyu
genişletir ve 3. satırda ‘Finden Sie das in Ordnung Herr Schneider?’ diyerek
tartışmacıya açık soru yöneltir. 5. satır A: argümanını ortaya atar ve bunu ‘obwohl’
ile açmaya başlar. 6-7. satırda ‘eee koppeln... kann’a kadar argümanını devam ettirir
ve 11. satıra kadar örnek vererek açıklamaya girişir. 11. satırda moderatör soru
sormaya başlar. Fakat A: ‘Das kann nicht richtig sein’ diyerek argümanını tamamlar.
Moderatör 11-15. satırlarda A: yeni bir açık soru sorarak konuyu netleştirir ve
yöneltir. 17. satırda A: ‘also’ ile argümanı başlatır. 18-20. satırlardaki ‘...unser
Sozialstand ist so unübersichtlich geworden’ argümandır. 20-23. satırlarda argümana
144
145
yönelik örnek veriyor. 23. satırda moderatörün sözünü kesme girişimine rağmen A:
açıklamalarını sürdürüyor. 25. satırda B: A:’nin söylediklerini yalanlıyor. A:
görüşlerini söylemeye devam ediyor. 26. satırda B: A:’nin söylediklerini
yalanlamaya devam ediyor. A: görüşlerini söylemeye devam ediyor. 28-29. satırda
B: A:’nin söylediklerini yine yalanlıyor ve A: görüşlerini 33. satıra kadar söylemeye
devam ediyor. 33. satırda B: A:’nin söylediklerini bu kez doğruluyor. 34. satırda
moderatör B:’nin A:’ni doğrulamasını, beklenen bir davranış olarak görmediğinden
gülmektedir. 34-36. satırlarda moderatör, A: ve B: arasında sürekli araya konuşmalar
vardır. Fakat bu araya konuşmalar kısa sürmektedir. Ayrıca kişisel boyutlara
çekilmeden yürütülmektedir. Tüm bu argümanın gerekçe kısmına yönelik
açıklamalar 39-41. satırlarda A:’nin argümanını bir kez daha yinelemesiyle son
bulmaktadır. A:’nin sözünü tamamlamasından sonra moderatör A:’nin söylediklerine
bağlı olarak B:’ne cevap hakkı verir.
Amaç: Bilgilendirmeye yönelik mantıksal bir tartışmadır. Uzman tartışmalarında
bilgi aktarımına yönelik tartışma önemlidir.
İşlev: Araya konuşmalar olsa da bunlar kişisel boyuta asla getirilmemektedir ve konu
bağlamında ve tartışma programının akışına zarar vermeyecek türdendir. Soru ve
cevap akışı, argüman ve gerekçelendirmeler uzman tartışmalarında mümkün oldukça
belli bir sıra takip eder. Uzman tartışmalarında argüman ve argümana yönelik
gerekçelendirme, tanımlama veya anlatı-örnek tarzda ifadeler bariz bir şekilde
görülmektedir.
Moderatör: Cevap hakkı vererek tartışmacıları yönlendirmekte ve soru-cevap akışını
düzenlemektedir.
Stüdyo izleyenleri: Stüdyo izleyenleri vardır ve bunlar çok az tartışmacılara soru
yöneltirler. Genellikle sessiz kalırlar ve söylenenlere katıldıklarını alkışlarla dile
getirirler.
Karşılaştırmaya geçmeden önce şunu belirtmek gerekir. Çalışmamızda karşılaştırmak
için seçilen Türkçe ve Almanca talkshow programlarında «konu benzerliklerine»
dikkat edilmemiştir. Burada söz konusu olan tartışmanın kurgu açısından gerekli
146
görülen amaç, işleyiş, moderatör ve stüdyo izleyenleri açısından yapılacak
değerlendirmeleridir. Zira talkshow tipleri, bu dört kurgu unsurlarına göre
birbirinden farklılaşmaktadır, konu ise farklı olabildiğinden, talkshow tiplerini
belirlemede çok fazla etkili olmadığını düşünmekteyiz. Bir örnek vermek gerekirse,
din, insan sağlığı, politika gibi genel konular, uzmanların tartıştığı talkshowlarda da
konu edilebildiği gibi duygusal ağırlıklı talkshow programlarında da gündeme
gelebilmektedir. Burada «konu» kısmı sadece genel, halkı ilgilendiren konuların olup
olmadığına yöneliktir.
Türkçe ve Almanca mantıksal ağırlıklı uzman tartışma örneklerindeki kültürel
açıklama ve karşılaştırma ise şöyledir:
Uzman tartışmalarda asıl amaç, bilgilendirme temeline dayalı bir konunun
uzmanlarca enine boyuna tartışılması olduğundan, bu tür talkshow programları soru
ve cevap paslaşmasına dayalı belli bir kurgu dahilinde yürütülmektedirler.
Amaç: Her iki örnekte de amaç bilgilendirilmeye yöneliktir. Bilgi aktarımı ve
uzmanlık alanlarında bilginin paylaşımına dayanmaktadır ve program izleyenlerinin
bilgilendirilmesi esasına bağlı olarak tartışmalar yürütülmektedir.
İşleyiş: Bilgi paylaşımı esasına bağlı olduğundan her iki tartışma da mantıksal
ağırlıklı tartışmadır. Uzmanların tartıştığı bu programlarda tartışmacıların
kişisellikleri yerine konunun kendisi önemlidir. Her iki örnekte de soru ve cevap
paslaşmasına bağlı olarak program yürütülmekte ve cevap hakları buna göre
düzenlenmektedir. Cevaplamalarda ortaya atılan argümanların gerekçelendirme
kısımları ise Türkçe örnekte daha sık ortaya çıkmaktadır. Türkçe örnekte kültürel
açıdan gerekçelendirme çok fazlayken, Almanca örnekte ortaya atılan argümanlar
ancak karşı taraftan gelen zorlamaya bağlı olarak gerekçelendirilirler. Türkçe
gerekçelendirmeler Almanca örneklerden daha fazla kaynaklara, betimlemelere ve
örnek anlatımlara dayanmaktadırlar. Türkçe örnekteki mantıksal tartışma genel
olarak daha fazla bilinen olgulara yapılan göndermeler ve kitabi bilgilere bağlıdırlar.
Buna karşılık Almanca’da gerekçelendirme Türkçe’deki kadar sık değildir.
Argümanda bulunan kişinin düşüncesi mantıksal süzgeçten geçirilerek kabul veya
147
reddedilebilmektedir. Ancak argümanının reddedilmesi durumunda kişi
gerekçelendirmelere giderek karşıdakini ikna etme veya uzlaşma sağlama çabasına
girmektedir. Türkçe örneklerde bu durum baştan beri vardır.
Moderatör: Her iki örnekte de moderatör konunun derinlemesine ve makul biçimde
tartışılmasını sağlayan kişidir. Uzman tartışmalarında moderatörün görevi soru-cevap
akışını, söz hakkını yöneterek tartışmanın konusu dahilinde tartışılabilmesini
sağlamaktır.
Stüdyo izleyenleri: Her iki örnekte de stüdyo izleyenleri farklıdır. Türkçe örnekte
stüdyo izleyenler yoktur, televizyon izleyenleri sorularını elektronik posta
aracılığıyla konuğa sormaktadırlar. Almanca örnekte ise stüdyo konukları vardır,
fakat bunlar tartışmaya çok nadir katılırlar. Katılım genelde alkış şeklindedir.
Duygusal aktarımı fazla olan tartışmalarla karşılaştırıldığında, stüdyo izleyenleri her
ikisinde de çok farklı kesimden gelmelerine karşılık, uzman tartışmalarda tartışmaya
sadece uzman konuklara soru sorma amaçlı veya sadece alkışlarla katılmaktadırlar.
Eleştiri, ön yargı, hakaret vb. durumlar bu tartışma tipinde söz konusu olmamaktadır.
Konu: Her iki örnekte de herkesi ilgilendiren genel konu seçilmiştir. Türkçe örnekte
dini bir konu tartışılırken, Almanca örnekte politik bir konu tartışılmaktadır.
b-2) Mantıksal tartışmalara faklı alternatif oluşturan tartışmalara, bu çalışmada
belli konuya ilgi duyan ve bu konuda hobi olarak irdelemeler yapan kişilerin
bulduklarını sergiledikleri talkshow tipleri verilebilir. Bu programlar da yukarıda
(b1’de) gösterilen mantıksal ağırlıklı tartışmalarda olduğu gibi bir konuda
bilgilendirmek amacını taşırlar. Bu nedenle tartışma mantığının ağır bastığı
tartışmalar olarak değerlendirilmiştir. Fakat bunların kurguları (b1)’e göre farklıdır.
Tartışmacılar alanında uzman olmasa da, bir alana ilgi duyup, araştırmış kişilerdir.
Bu nedenle çalışmamızda uzman tartışmalar olarak değerlendirilmemiştir.
Bu programlarda da uzmanların tartıştığı talkshow programlarında olduğu gibi
karşılıklı bilgi alışverişi ön plandadır. Bilgi paylaşımı, bilgiyi değerlendirmeler ve
bilginin tartışılması sırasında görüş ayrılıkları tartışmayı zaman zaman duygusallığa
taşıyabilir. Böyle durumlarda duygusal tartışmalardan farklı olarak, programın
kurgusu gereği moderatörün müdahalesiyle tartışma yönlendirilmektedir. Bu açıdan
bunları aşırı duygusal tartışmalardan da ayrı tutmak gerekmiştir. İçerik olarak,
konusunda uzman olmayan, ancak hobi olarak bir konuya ilgi duymuş, bulgularını ve
bilgilerini bir veya birkaç uzman eşliğinde aktaran kişilere yönelik talkshow
programlarıdır.
Türkçe örnek olarak Hulki Cevizoğlu’nun sunduğu ‘Ceviz Kabuğu’ programından
toplam 02:48 saniyelik, iki ayrı kesitte, konusunda uzman olmayan tartışmacının
kitabında yazmış olduğu buluşunun tartışmasına yönelik örnek şu şekilde
gösterilebilir*:
Örnek 5, Film 5: 1 M:... Serkan Tekin’in şu anda anlattıklarına sizin yor yorumlarınız nedir?(1)Çünkü geçen hafta
2 size telefonla sayın Serkan Tekin dedi ki ‘Zekeriya Beyaz haksız kararlar karalamalarda bulundu
3 Profesörlüğün imajını kırdı sıfıra indirdi. Ben birçok Arap ülkesinde araştırmalar yapan tanınan
4 birisiyim’ demişti. Bu geçen haftaki sözleri sayın Tekin’in ve bu haftaki sözlerini de duydunuz.
5 A: Önce zat alinizi sayın konuşmacı ve değerli dinleyicilerimi herkesi saygıyla selamlıyorum
6 gecenin bu saatinde (3)
7 00:34sn.
8 A: Önce ee bir hususun altını çizelim. (1) Ben eeeee ben değerli kardeşimiz ile tartışmak için
10 gelmedim. Böyle bir tartışma da istemedim. (1) hele e şurada dinlediklerimden sonra da hiÇ
11 tartışmaya mecalim kalmadı. eee neden M: Teslim oldunuz? A: Evet teslim oldum. Neden, çünkü
12 eee henüz askerliğini yapmamış, henüz eee efendim açık liseyi yeni bitirmiş (2) yirmi bir yaşında
13 ve de kamu yönetiminde ee okuyan bir delikanlı ile benim (1) belli bir yaşa gelmiş bir insanın
14 yaka paça olması ayıptır. Onun için ben delikanlı ile tartışmam. Severiz sayarız, yanlış varsa
15 söyleriz. Tartışma değil. (1) Onun için bunu tartışma saymayın. Bu sebeple ben tartışmak
16 istemiyorum. M: Bilgilerinizden yararlanmış oluruz. A: Evet. İkincisi de 16 yaşında beş ciltlik
17 kitap yazan bir insanla da tartışmam benim haddim değildir. O bakımdan da (1) eee ilkokuldan
18 sonra beş ciltlik on altı yaşında kitap yazan bir arkadaşla da tartışmak da haddim değil o bakımdan
19 da eee tartışmayacağım.
20 M: E niye, Fatih Sultan Mehmet de 18 yaşında İstanbul’u almıştı. A: Saygı duyarım efendim. Ne
21 diyelim ee benim bir diyeceğim yok. B: Sayın Hocam A: Ben ee Lütfen! Benim. Karşılıklı
22 konuşmayalım. Kesinlikle arkadaşım muhatabım değildir. M: Evet. A: Ben vatandaşlarıma eee
148
* ‘Ceviz Kabuğu’ programı zaman zaman farklı kanallarda yayınlanmaktadır.
33 sevgili (1) halkımıza efendim faydalı bulduğum şeylerle burada dinlediklerimden aktarmak
24 istiyorum. O kadar. Yoksa şey değil.
149
Sonra ... (Tartışmanın sonuna doğru bir kesit. Kısmi transkripsiyon saniyesi sıfırdan
başlatılmayarak devam ettirilmiştir.)
25 M: Efendim bağlıyorum bir dakika bağlıyorum. Bu şekilde bir yere gidemeyeceğiz. B:
26 Bilmiyorsunuz işte!M: İhsan Bey çok teşekkür ediyorum. B: Ya Sayın İhsan Bey yani şimdi M:
27 Bir dakika, (eliyle B konuşmacısına durması içinde ayrıca işaret eder) bir dakika Serkan!. Evet.
28 02:19sn.
30 C*: Burada arkadaşımız ee gerçekten halkı ee (1) yanıltıyor. B: KESİNlikle ve asla! C: Yani
31 buradaki bilinmeyen B: Siz yanıltıyorsunuz. C: (... anlaşılmıyor) biliyor B: Siz yanıltıyorsunuz siz
32 C: O halde demek ki gelecek bilinir, gaip bilinir diye kendisine buradan bir mezhep bir dayanak
33 çıkartıyor. Halbuki öyle bir durum YOK ayette. Allah öyle bir şey DEMİYOR. M: Peki çok
34 teşekkür ediyorum. B: Ben teşekkür ederim kapatın!
35 02:38sn.
36 M: Bir dakika siz karar vermeyeceksiniz buna canım.
37 B: tamam siz karar verin o zaman Sayın Cevizoğlu. Kusura bakmayın.
38 02:45sn
39 M: Biraz sakin olun. Evet B: Kusura bakmayın sayın Cevizoğlu. M: Evet İhsan Bey buyurun son
40 sözlerinizi
42 02:48sn.
(Moderatör: Hulki Cevizoğlu, ‘Cevizkabuğu’ Programı, ATV, 30.11.2002, saat
23:40)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Cevizkabugu-Film5’ adı
altında Ek 3’te sunulmuştur.)
02:48 saniyelik Türkçe mantıksal tartışmalara farklı alternatif oluşturan ve
tartışmacılar arasında uzmanların da yer aldığı tartışma örneğinde, belli konuya ilgi
duyan ve bu konuda hobi olarak araştırma yapmış bir kişinin, bulduğunu aktardığı
kitabının tartışması yapılmaktadır. Kişi alanının uzmanı değildir, fakat bir uzman ile
tartışır. Bu talkshow tipi moderatörün tutumundan dolayı aşırı duygusal
* C: (C kişisi) telefon bağlantısı ile canlı yayına katılan tartışmacıdır.
150
tartışmalardan uzaktır, fakat sürekli mantıksal tartışma olarak da
sürdürülmemektedir. Söz konusu yayın kesitine yönelik işleyiş şu şekildedir:
Tartışmacıların birbirlerine daha önce söylediklerine yönelik olarak moderatör 1.
satırda açık soru sorar. 1-4. satırlarda bir tartışmacının diğeri hakkında sorduğu
soruyu yineleyerek hatırlatır. 5-6. satırlarda konuşmacı açık soruya yanıt vermeden
önce dinleyen herkesi selamlar. 8-19. satırlarda A: B: ile tartışmayı baştan
reddetmektedir, B:’nin tartışmacı kimliğini muhatap almamaktadır. 8-10. satırlarda
bu düşüncesini ortaya atar, 10. satırda ‘hele şurada dinlediklerimden sonra da hiÇ
tartışmaya mecalim kalmadı...’ sözleriyle düşüncesini duygusal boyuta çeker. 11.-19.
satırlarda ‘Ben çünkü ...’ ile neden tartışmak istemediğine yönelik düşüncesini
gerekçelendirir. Bu gerekçelendirme de tamamen kişisel ve duygusal unsurlar
taşımaktadır. 17-18. satırlarda A: B:’ne yönelik düşüncelerini ve tavrını ince bir
alayla netleştirir. Tartışmacının kimliğine yönelik yapılan gerekçelendirmedeki ince
alaya uzman tartışmalarda pek rastlanmamaktadır. 20. satırda moderatörün A:’nin
ince alayına yönelik verdiği karşılık tartışmanın akışını düzenlemeye yönelik bir
soru-cevap paslaşması niteliğinde olmadığından 21-24. satırlarda A: moderatörü
cevaplamaz. Daha önce söylediklerini tekrarlamakla ve tartışmaya niye geldiğine
yönelik niyetini açıklamakla yetinir.
Tartışmanın sonlarına doğru ise tartışma karşılıklı yalanlama ve kendini haklı
çıkarma konuşmalarına dönmüştür. Mantıksallık ve duygusallık arasında gidip
gelmeler çoğalmıştır. Sonraki kesitte bu durum söz konusudur. Uzman tartışmalara
farklı alternatif oluşturan tartışmanın işleyişi şu şekilde devam etmektedir:
25. satırda moderatörün sözlerinden tartışmanın bariz bir şekilde içeriğinden saptığı
ve ‘tartışma kirlenmesine’ gittiği görülmektedir: ‘Bu şekilde bir yere
gidemeyeceğiz.’. 26. satırda B: hala iddiasını sürdürerek telefon konuşmacısını
küçümseyen ifadelerde bulunmaktadır. Moderatör ise durumu düzeltme çabasındadır.
B: hala konuşmaya devam etmek istemektedir ve telefondaki kişiyle bağrışmalara
girer. Bu tipik bir ‘tartışma kirlenmesidir’, duygusal tartışmadır ve uzlaşma
151
düşünülmemektedir. 27. satırda moderatör B:’ne söz hakkı vermez ve durması için
gerek sözlü olarak, gerekse de eylemle işaret eder. 30-33. satırlarda uzlaşma
düşünülmemektedir C: ile B:’nin çatışması şeklindedir. Karşılıklı suçlamalar vardır.
Moderatör ise ancak 33. satırda müdahale eder, o zamana kadar tartışmacıları kendi
haline bırakır. Baştan tartışmayı bu duruma getirmemek veya ani müdahalelerle
durumu engellemek gibi girişimlerde geç bulunduğundan tartışma amacından
sapmıştır. Mantıksal tartışmadan çok duygusal tartışmaya kaymıştır. Bu sebeple
karşılıklı dinlememe ve kendini haklı çıkartıp diğerini yalanlama gibi girişimler ağır
basar. Salt mantıksal tartışmalarda uzmanlar bir konunun açılmasına yönelik
tartıştığından, tartışmalar bu tür kişisel durumları asgari düzeye indirgemektedir. 34.
satırda B: ‘Ben teşekkür ederim kapatın!’ sözleriyle telefondaki C:’ni küçümsemeye
yönelik hakarete varan söz-eylemde bulunur. Ayrıca moderatörü hiçe sayan bir tavır
içine girmiştir. Bu durumu fark eden moderatör 36. satırda tartışmacıyı uyarır. 37.
satırda B: hatasını anlayarak geri adım atar. Kısık ve sakin sesle konuşur ve
moderatörden özür diler. 39. satırda moderatör bu olayı tartışmacının heyecanına
sayar ve sözlü olarak tartışmacıyı uyarmak gereği duyar. 35. ve 38. satırlarda verilen
saniye sürelerinden moderatörün konuşmacıyı uyarma sırasında ne kadar ciddi
olduğunu görmek mümkündür. Nitekim 36. ve 37. satırlarda yapılan konuşmalar
toplam yedi saniye sürmüştür. 39-40. satırlarda moderatör son sözlerini söylemek
için telefonla katılan C konuşmacısına söz hakkı vererek tekrar konuşma akışını
düzenlemeye çalışır.
Amaç: Duygusal-mantıksal tartışmalarda amaç belli bir konu hakkındaki bilginin, o
konudaki uzmanlarca tartışılması değil, o konuya hobi olarak merak duyan kişinin
edindiği izlenimlerini, konusunda uzman kişiyle tartışmasıdır. Burada söz konusu
olan izleyenlere kendi tecrübelerine dayalı bilgi aktarımıdır.
İşleyiş: Mantıksal tartışmalara farklı bir alternatif sunan bu tartışmalarda zaman
zaman tartışmaların soru-cevap akışından saptığı ve tartışmacıların duygusal-kişisel
ifadelerde bulundukları görülmüştür. Yukarıdaki tartışma örneğinde tartışmacılardan
biri diğeriyle tartışmayı baştan reddetmektedir. Uzmanların tartışmalarında böyle
durumlar olmamalıdır. Zira tartışma niteliğini kaybeder. Bu nedenle bu tarz
tartışmaları mantıksal tartışmalardan ayırmak gerekmiştir. Moderatörün de bazen
soru ve cevap akışını düzenlemekte geciktiği ve tartışmanın kavgaya dönüşmesine
izin verdiği durumlara rastlanmaktadır. (b1) grubu mantıksal tartışmalarda bu
duruma hemen hemen hiç rastlanılmamaktadır. Bu tartışmalarda soru-cevap akışının
aksadığı yerler de vardır. Tartışma uzlaşması söz konusu olmadığından, tartışma
çoğu yerde duygusal-kişisel noktalarda yürütülmektedir. Tartışmacılar birbirlerinin
kişiseline yönelik eleştiride bulunuyor, ince alaylı bir üslupla bunu dile
getirebiliyorlar. Oysa uzmanların tartıştığı programlarda kişilerin kişiseline yönelik
bu tarz eleştirilere pek sık rastlanmamakla birlikte moderatörün müdahalesini de
görmekteyiz.
Moderatör: Moderatör tamamen kayıtsız değil, çoğu yerde müdahale etmeye çalıştığı
gözlenmiştir, fakat aralarda tartışmanın çatışmaya dönüşmesine de izin vermektedir.
Stüdyo izleyenleri: Stüdyo izleyenleri yoktur, bunun yerine canlı yayına telefonla
katılım vardır. Stüdyodaki uzman tartışmacı, diğerini tartışmacı olarak
görmediğinden, iletişim kurmamış, onu tartışmacı olarak baştan reddetmiştir. Bunun
yerine telefon bağlantısı kuran kişiler şahısla konuşup tartışmışlardır.
Almanca mantıksal tartışmalara farklı alternatif oluşturan tartışmaya örnek olarak
Jürgen Fliege’nin sunduğu ‘Fliege-Die Talkshow’ programından 03:20 saniyelik bir
kesitte şifalı bitkiler konusuna ilgi duyan ve hobi olarak irdelemeler yapan kişinin
kendi bilgisini aktarmaya yönelik tartışma örneği şu şekilde gösterilebilir:
Örnek 6, Film 6: 1 A:... Beinwelle!
2 M: Beinwelle. (1) wer kriegt von Ihnen wann Beinwelle verordnet?
3 00:08
4 A: Beinwelle könnte man theoretisch ja jeden Tag verordnen, also, das ist bei Prellungen,
5 Stauchungen, Zerrungen bei allen Gelenkbeschwerden ja so (2) Schnarchwunden ist ein (1) M:
6 hm A: Klassisches und vielfältiges Wundheilkraut M: Hm A: ja M: Ha, ha (3) A: also
7 Beinwelle ist eine Heilpflanze für den Alltag. (4)
8 00:30sn.
10 M und wann GENAU nehmen sie es trotzdem, wenn sie es nicht jeden Tag nehmen?
11 A: Eh wenn sich jemand den Knöchel verknackst, eh zum Heilen von einem gerichteten
152
12 Knochenbruch. Das ist nicht der Wunde- was die Besch-, Wund die Wunde also die Wundheilung
13 die Beschleunigung der Wundheilung anbelangt zum Beispiel ja M: Ahmm A: Kalksbildung wird
14 gefördert. M. Ahmm. A: Also, für alles was mit Knochen oder mit Zähnensbändern zutun hat ist
15 es (1) eigentlich M: Hm, hm A: unübertroffen.
16 00:54sn.
17 M: Hm, hm. Nun weiß ich, dass das ein starkes Medikament ist.
18 A: Hm, hm
19 M: Ah, und die Frau Professorin soll erst Mal bevor wir darüber reden, die WARNsignale (1)
20 sozusagen mal aufleuchten lassen. Das ist ja auch (1) Da sind ja starke Stoffe drin (1) in Beinwelle
21 ist das richtig?
22 01:14sn.
23 B: JA gut! Aber starke Stoffe müssen ja nicht unbedingt schädlich sein.
24 M: Ja
25 B: Also, die starken Stoffe, die da drin sind die wirken, sind eigentlich Harmlos. Leider haben
26 bei dem Beinwelle (1) eee (2) Stoffe drin, die NICHT ganz so Harmlos sind. Das sind die
27 Prolicidinalkaloide M: Ja B: P ro licidin alkaloide so ein kleiner Zungenbrecher ist das. M:
28 Könnten Sie das Wissen als Pater A: Ja M: dass da was, was lateinisches drin ist? A: Ja, ja ich
29 konnte es wissen ja. M: Ja. Was ist denn das?
30 B: Die sind äh. Ja was, das jetzt genau ist äh haben, die haben eine bestimmte Strukturform und
31 sie sind eben ee giftig für die Leber (2) ee und zwar (2)verändern die vor allen Dingen, die
32 Leberstruktur und die Leberwähnen.
33 01:59sn.
34 M: Bedeutet das, dass man vorsichtig sein muss B: Jaa M: mit dieser Pflanze?
35 B: Ja man soll das wirklich nicht jeden Tag anwenden, sondern eigentlich nur im Bedarfsfall.
36 emmm (1) es gibt auch so ein oberes, so eine obere Anwendungsbegrenzung M: Sagt die
37 Wissenschaft. B: eee sagt die Wissenschaft. Das ist also ganz offiziell festgelegt. Eeeee bei
38 einmalige Anwendung also im akut Fall 10 Tage M: hm, hm B: und übers Jahr bis zur, acht
39 Wochen nicht mehr.(1)
40 M: Aha 02:27sn.
41 M: ehe stimmt es mit Ihren Erfahrungen überein?
42 A: In der Regel sollte man also eine Pflanze nicht länger brauchen. Sowieso entkommen die
43 Anwendungen vier bis sechs Wochen eh ist sowieso eigentlich die Norm ja. Das ist also man soll
44 es ja nicht essen. Ja ich mein es weiß, dass es in Amerika andere Form wird als Nahrungsmittel
45 angeboten Comfrie heißt es dort M: Ja A: ja M: Ja A: also, aber (2) die Zeit reicht den Beinwelle
46 durchaus also bei irgend welche Beschwerungszeiten M: So und habe ich es dann richtig
47 verstanden, man nimmt es nicht ein, man isst es nicht?
48 B: Mann kann es durchaus trotzdem essen. Ja also das man kann es man kann in Form von einem
153 49 Tee getrockneten jungen Blätter sind sehr niedrig in Gehalt von diesen Pro-hm man kann sie
50 nicht aussprechen von diesen Alkaloiden ja M: Ja A: eh und äh das kann man ruhig also mit
51 ein einpaar Tassen am Tag führ eben also Kuhlmäßigen Gebrauch bis die Beschwerden weg sind.
52 Man sollte, Beinwelle ruhig also in Anwen, Anwendung in Verbindung mit Außen-Innen ja. ...
53 03:20sn.
(Moderatör: Jürgen Fliege ‘Fliege-Die Talkshow’ Programı, ARD -das Erste,
21.7.2004, saat 16:00)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Fliege-Film6’ adı altında
Ek 3’te sunulmuştur.)
Almanca mantıksal tartışmalara farklı bir alternatif oluşturan tartışma programına
yönelik işleyiş şu şekildedir:
2. satırda moderatör bitkinin adını tekrarlayarak A: kapalı soru sorar. 4-7. satırlarda
kişi moderatörü yanıtlar argümanını ortaya atar (4.satırda), ‘also’ ile özetler ve 6.
satırda ‘klassisches und vielfältiges Wundheilkraut’ ile argümanını tekrar ortaya atar.
7. satır ‘also’ ile başlayarak bu argümanını da özetler. 10. satırda moderatör tekrar bir
kapalı soru sorar. A: moderatörü yanıtlar: 11-12. satırlarda argüman yanıt olarak
ortaya atılmaktadır. 13. satırda argümanına örnek verir ‘... zum Beispiel’. 14-15.
satırlarda ‘also’ ile argümanını özetler. 17. satırda moderatör ‘artık bunun güçlü bir
ilaç olduğunu anladım’ ifadesiyle A:’ni dinlediğini ve söz hakkını başkasına
vereceğine yönelik iletişimsel eylemde bulunur. 20-21. satırlarda moderatör konuyu
bitkinin zararları konusuna çekerek alanında uzman bir profesöre bu konuyu sorar.
23. satırda B: soruyu yanıtlamaya başlar. İlk argümanı güçlü maddelerin mutlaka
zararlı olduğu anlamına gelmediğini belirtmektir. 25. satırda ‘also’ ile bu argümanına
yönelik özet açıklamada bulunur. 25-26. satırlarda ikinci argümanını ortaya atar.
Argümanını desteklemek için bitkinin ham maddesini 27. satırda tanımlar. 28. satırda
moderatör A:’ne bu hammaddenin zararını daha önce bilip bilmediğini sorar. Bu soru
kapalı odak sorusu niteliğindedir. 28-29. satırda A: bildiğini söyler. Bunun üzerine
moderatör, ne olduğuna dair ayrıca bir kapalı soruyu B:’ne yöneltir ve bilgi ister. B:
30-32. satırlarda bu maddenin öncelikle ciğere zararlı olduğunu ve ciğer yapısının ve
damarlarının deformasyonuna sebep olabileceğinden bahseder. 34. satırda moderatör
üst dile yönelik soru sorarak, stratejik olarak da konunun stüdyo ve televizyon
izleyenlerinin kafasında netleşmesini sağlamak ister. 35-36. satırlarda B: üst dil
154
155
sorusuna yönelik konuyu netleştiren bir açıklama yapar. 36-37. satırlarda moderatör
B: bu açıklamasının bilimsel bir açıklama olduğunu vurgulamak için üst dile yönelik
tamamlayıcı bir açıklama sorusu sorar. 37. satırda B: bunun bilimsel açıklama
olduğunu onaylar. B: 35-36. satırlarda yarım kalan açıklamasını 37-39. satırlarda
sürdürerek tamamlar. 41. satırda moderatör A:’ne açık soru sorarak, B:’nin
söylediklerinin, kendi deneyimleriyle örtüşüp örtüşmediğini sorar. 42-46. satırlarda
A: kendi tecrübelerini ve deneyimlerini aktararak yanıt verir. 46-47. satırlarda
moderatör verilen yanıtta ortaya atılan görüşlerden birini açmak üzere üst dile
yönelik soru sorar. 48-52. satırlarda A: moderatörün üst dile yönelik sorusunu
ayrıntılı ve anlaşılır bir biçimde açıklayarak netleştirir.
Amaç: Bu örnekte hobi olarak, bitkinin yararları konusuyla ilgilenen bir papazın,
konusunda uzman bir bilim kadınıyla bitkinin yarar ve zararları konusunda
konuşması söz konusudur. Programın temel amacı halkı bilinçlendirmek ve şifalı
bitkiler konusunda aydınlatmaktır.
İşleyiş: Tartışma moderatör üzerinden yapılmaktadır. Yani tartışmacılar birbirleriyle
dolaylı biçimde tartışırlar. Moderatör, tartışmada iletişimi sağlayan ve düzenleyen
kişi rolündedir. Her tartışmacı ayrı ayrı konu hakkında edindiği bilgiyi paylaşır.
Bilginin paylaşılması esası vardır. Bu sebeple tartışma fazla duygusal düzlemde
seyretmez.
Moderatör: Soru-cevap akışı içinde tartışmayı yönlendiren ve tartışmacılara söz
hakkı veren kişidir.
Stüdyo izleyenleri: Tartışmacı konuklardan biri izleyenler arasında oturmaktadır ve
konusunda uzman bir bilim kadınıdır.
Türkçe ve Almanca mantıksal tartışmalara farklı alternatif oluşturan tartışma
örneklerindeki kültürel açıklama ve karşılaştırma ise şöyledir:
Amaç: Her iki örne de hobi olarak ilgilendikleri bir konuda bir şeyler keşfetmiş veya
bir takım gözlemlerde bulunmuş kişilerin, edindikleri tecrübeleri aktarmasına
yöneliktir. Almanca örnekte şifalı bitkilerle ilgilenen bir papazın, bitkinin sağlık
üzerindeki bulgularını aktarmasıdır. Türkçe örnekte ise Kur-an yazısında şifreler
156
olduğunu iddia eden kişinin bu konuda yazdığı kitabının tartışılmasıdır. Her iki
örnekte de tartışmacıların karşısında, konusunda uzman bilim adamları vardır.
İşleyiş: Almanca örnekte bilginin paylaşılması esası vardır. Bilginin paylaşılması
işleyişini ise moderatör sağlamaktadır. Bu sebeple tartışma fazla duygusal düzlemde
seyretmez. Buna karşılık Türkçe örnekte tartışmacı telefon bağlantısı kuran izleyenle
dolaysız bir polemiğe girer. Moderatör bu polemiğe izin verir. Bariz bir şekilde
hakaret ve bilgisizlik suçlamalarıyla yürütülen tartışma amacından sapar ve ‘tartışma
kirlenmesi’ gündeme gelir. Almanca örnekte moderatörün soru-cevap akışını
düzenlemesi ve söz hakkı vererek tartışmacıları yönlendirmesi, olası polemikleri
önlemiştir, duygusal yönelimler böylece açığa çıkamamıştır. Almanca tartışmalar
tamamen konunun anlaşılması ve açılmasına yöneliktir. Kişisellikten çok konunun
ön planda olması, çatışma noktasına gelebilecek duygusallıkları engellemektedir.
Almanca örnekte konu hakkında bilgilendirme esas alınmıştır ve yayın boyunca da
sürer. Türkçe örnekte duygusal boyutun öne çıkmasıyla zaman zaman ‘tartışma
kirlenmesi’ ortaya çıkmaktadır.
Moderatör: Türkçe örnekte moderatör zaman zaman tartışmalarda müdahalesiz
kalırken, Almanca örnekte moderatör her zaman müdahale ederek programını
yönetmektedir. Tartışmacılar arasındaki iletişimi moderatör (söz hakkı vererek)
düzenlemektedir. Bunu yaparken konunun izleyenler tarafından net anlaşılması da
her defasında göz önünde bulundurmaktadır. Kişilerin kişiseline yönelik alay etme
girişimi uzman tartışmalarda beklenilmeyen ve istenmeyen bir olaydır. Uzman
tartışmalarda eleştirinin sadece konu temelinde olması beklenir, kişisel temelde değil.
Stüdyo izleyenleri: Türkçe örnekte stüdyo izleyenleri yoktur. Bunun yerine sadece
televizyon izleyenleri vardır. Televizyon izleyenleri dilediklerinde programa telefon
bağlantısı veya elektronik posta ile katılabilirler. Almanca örnekte ise stüdyoda
konukları vardır ve konuklar sadece dinleyici rolündedir. Konuklardan bir tanesi
alanında uzman bir bilim kadınıdır ve tartışmacı olarak söz hakkı verilen kişidir.
Konu: Her iki örnekte de konu genel olarak halkı ilgilendiren konulardır.
c) Duygusal veya mantıksal aktarımından çok eğlencelik işleyişi öne çıkan
talkshow programlarının en belirgin özelliği stüdyoya davet edilen konukların
tanınmış sanat kesiminden olmaları ve izleyenleri eğlendirmek, güldürmek amacıyla
sohbet etmeleridir. Tartışmalar konu odaklı olmadığından, bilgilendirme amacı
yoktur. Amaç izleyenleri eğlendirmek, güldürmektir. Moderatörde genellikle
komedyen veya bu işi gerçekleştirebilecek nitelikli sanatçılardan seçilir. Programın
kurgusu halkı eğlendirmek amaçlı olduğundan dil mecazlı ve esprilidir. Hedef kitle
ise gülmek ve eğlenmek isteyen halktır. Bu kriterlerden dolayı bunları mantıksal ve
duygusal aktarımı olan talkshow programlarından ayırt etmek gerekmiştir. Bunlar
içerik bakımından eğlenmelik talkshow programları olarak sınıflandırılmıştır.
Türkçe eğlence işlevi ön planda olan tartışmalara örnek olarak Hakan Ka’nın
sunduğu ‘Ka’dan Adam’ programından 02:40 saniyelik bir kesitte eğlencelik
talkshow programına ilişkin örnek şu şekilde gösterilebilir:
1 A*: ... başka bir meyvede Atilla Taş’ın ismini duyacak mıyım acaba ?
2 M: Ne gibi mesela?
3 B: Muz.
4 00:05sn. (Stüdyo da gülüşmeler vardır.)
5 00:07sn. (Stüdyo da espri olduğunu belirten müzik gülüşmelere katılır.)
6 A: Hayır, utanırım.
7 C: Terbiyesizler ya M: Ne? B: Ne alakası var ya M: Bir dakika Atilla bir saniye. Ben anlamadım
8 ne? C: Sen terbiyeni bozma Arzu M: Nadide ! C: bunlar saçmalıyorlar ya. B: İyi ki bak, iyi ki
9 bunu programa (C: eliyle B:’ne vurma hareketi yapar.) aldık, terbiyemiz bu düzeltsin burada (B ve
10 C: birbirleriyle hareketle de şakalaşırlar.)M: Ya arkadaşlar bir şey söyleyeceğim. B: Ah çok
11 teşekkür EDERİM. (Arka fondan gülüşmeler gelir.) Çok teşekkür ederim. M: Arkadaşlar!
12 (Moderatör konuklara yaklaşır ve onları yatıştırmaya çalışır.) Arkadaş cepten arıyor galiba
13 yazıyor. Hemen söylesin şey yapalım. C: Tamam hadi. M: Arzu ne dedin Patlıcan C: Dur
14 programına karışma dedi neler yapıyor? Tamam biz susuyoruz sen söyle M: Ben sen şarkı
15 söylerken gelip mikrofonu alıp söylemiyorum elinden. A: Lütfen ya şimdi C: A aaa (seyirciye
16 dönerek eliyle bu da ne diyor gibi işaret yapar moderatöre karşı) M: Hangi sebze dediniz? B: Ya
17 hangi sebze ol, marul diye olur mu?, marul olsun.
157
* A: (Televizyon izleyicisidir.) Programa telefon bağlantısı ile katılmaktadır.
18 00:41sn
19 A: Hı? Ya hiç aklınıza patlıcan dışında (... anlaşılamıyor) B: Ya erik olsun. M: Ne olur? Arzu. Bir
20 müsaade edersen söyleyecek kızcağız. B: İyi de anlamıyorum ki ne dediğini M: Utanmazsan
21 karpuz diyeceksin Atilla. (Stüdyo da gülmeler) B: E karpuz da olur. M: Bir saniye. (3)
22 00:54sn.
23 A: Ne oldu?
24 M: Bu son şansın söylemezsen gerçekten vedalaşacağız. (2)
25 B: Kızı şu anda kaçırtıy A: Ben mi söyleyeyim. Bamya gibi bir şeyler söyleyin yani M: BAMYA
26 MI? (stüdyo dan gülüşmeler gelir. Elleriyle kafasını tutar ve B: bakarak bağırır) BAMYA MI?
27 (Arka fonda müzik vardır.) Atilla! B: Neee M: Bamya dedi. Arzu teşekkürler. B: Bamyanın da
28 cinsleri var. Hangi bamya M: BAMYA B: Şimdi arkadaş ne var bunda bu kadar gülecek yani M:
29 Evet, Atilla Taş’ın çok parlak başlayan kariyeri manav ve ve de sebze yetiştiriciliği kariyeri
30 patlıcan ile başlayıp bamya ile maalesef (1) sona erdi. Atilla olsun (2) B: Gerçekten ya çok yazık
31 C: Sen de şarkı söylersin. B: Evet bamya şeklinde mikrofon istiyorum. M: Evet. Sen bamya
32 şeklinde birazdan ben sana vereceğim. B: (güler) M: mikrofonu. AMA ÖNCE görüş günü (3)
33 01:42sn. (Video devreye girer ve film izletilir.)
34 01:49sn. (müzikler eşliğinde film başlar. İri yarı bir mahkum polis eşliğinde görüşe götürülür.
35 Mahkum telefonu alır konuşur. D**: Getirdin mi?
36 E***: Getirdim ağabey yanımda.
37 D: Çıkart!
38 E: Emin misin ağabey, hemen bilecek misin? (Belinden gazeteyi çıkartır)(5)
39 01:59sn. (gazetenin magazin haberlerini anlatmaya başlar.)
40 E: Ağabey, Tülin uzun bir aradan sonra ilk kez Seda Sayan’ın programına çıktı...
41 02:04sn.
(Moderatör: Hakan Ka..., ‘Ka’dan Adam-Talkshow’ Programı, Show TV, 13.8.2004,
saat 00:30)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1‘Örnek-Film’ dosyasında ‘Kadanadam-Film7’ adı
altında Ek 3’te sunulmuştur.)
Türkçe eğlencelik amaçlı talkshow programına yönelik işleyiş şu şekildedir:
A: televizyon izleyenidir. B sanatçısıyla sohbet için telefonla aramıştır. 1. satırda A:
sanatçıya sorusunu sorar. Moderatör üst dile yönelik anlaşılma sorusu sorar. Bu arada
B: cevap verir. B: sanatçı mümkün olduğu kadar neşeli ve komik yanıtlayarak
158
** Filmdeki D: (D kişisi) konuşur. ***Filmdeki E: (E kişisi) konuşur.
159
izleyenlerini eğlendirmeyi amaçlamıştır. 4. satırda stüdyo izleyenleri gülmeye başlar.
Stüdyo izleyenlerinin gülüşmelerine stüdyo ortamındaki müzik de eşlik eder. 6.
satırda A: sanatçının bu komik anlatımına alakasız cevap verir. 7. satırda bunun
üzerine C: A:’ni destekliyor görünür. ‘Ya’ kullanımı tamamen günlük ve argo dildir.
Kişi karşıdakini rahatlatmak için argo ve günlük dil kullanır. Moderatör de kesik
kesik ve argo lisanına yakın sorular sorar. Bu arada B: ‘Ne alakası var ya’ diyerek
yine argo ve günlük konuşma dilinde kendini savunur. Moderatör sanatçıyı
susturarak telefondaki A’yı konuşturmak ister. 7. satırdaki konuşmalar içice ve hızlı
hızlı araya konuşmalar şeklindedir. Buradaki konuşanlar genellikle neşeli ve espirili
görünmek isterler. 8. satır yine iç içe konuşmalarla doludur. Söz sırası beklenmeden
araya konuşmalar vardır. C: yine telefondaki kişiyi destekler ve onun yanında
olduğunu belirten ifadelerde bulunur. Moderatör ise C:’ni uyararak onu susturup
A:’ne söz hakkı vermeye çalışır. Fakat C: ‘bunlar saçmalıyorlar ya’ şeklinde argo
konuşmaya devam eder. 8-9. satırlarda C:’nin A:’ni destekliyor fikrine B: cevap
verir, onu eleştirir. 9-10. satırlarda B: ve C: birbirlerini dövme hareketleri yaparak
şakalaşırlar ve izleyenleri eğlendirmeye çalışırlar. Bu bir çeşit şaklabanlıktır. 10.
satırda moderatör hala olaya hakim değildir. Onları susturmaya çalışır. B:
moderatörü dinlemeden C: ile şakalaşmaya devam eder. Bu arada arka fondan
gülüşme sesleri gelir. 11. satırda moderatör konuklara yaklaşır ve onları susturma
çalışmalarına devam eder. 13. satırda C: moderatörü anladığını belirterek telefondaki
kişinin devam etmesi için ‘tamam hadi’ demiştir. Moderatör ise A:’ne dönerek üst
dile yönelik anlaşılma sorusu sorarak telefondaki kişinin konuşmasını yinelemesini
ister. 13-14. satırlarda C: B:’ne moderatörün kendilerinden susmalarını istediğini
söylemeye çalışır. Bunu yaparken araya girerek ‘tamam biz susuyoruz sen söyle’
şeklinde ukalaca konuşmuştur. 14-15. satırlarda moderatör C:’ne biraz sert bir yanıt
verir. Bu arada A: telefonda konuşmaya başlayamadığı için uyarıda bulunur. C: ise
moderatörün söylediklerine tepkisini iletişimsel eylemle dile getirir. Bir taraftan
‘aaaa’ sesleri çıkartırken, diğer taraftan seyirciye dönerek ‘bu da ne diyor’ gibi işaret
yapar. 16. satırda moderatör A:’ne yönelik üst dil sorusunu yineler. Amaç A:’ni
konuşturmaktır. 16-17. satırlarda B: A:’nın birinci satırda yönelttiği soruya yanıt
vermeye çalışır. 19. satırda A: anlamadığını belirten bir ‘hı’ sesi çıkartır. ‘Ya’
160
sözleriyle olaya tepkisini belirten konuşmaya girişir. B: ona yanıt verir. Moderatör
anlamadığı için yine A:’ne üst dile yönelik soru sorar. Bu arada B: susmadığı için
anlayamaz. B:’de telefonda ara ara kesilen sesi iyi duyamadığını belirtir. 20-21.
satırlarda moderatör olayı esprili hale getirmek için komik ifadelerde bulunur. Bunun
üzerine stüdyodakiler gülmeye başlar. B: ‘e’ sesiyle söze başlar. Komik ve neşeli
anlatım argo diliyle sağlanmaya çalışılmaktadır. Moderatör yine süre ister. 23. satırda
araya üç saniyelik bekleme süresi girdiğinden A: telefonda ne olduğunu sorar. 24.
satırda moderatör A: kişisine son bir söz hakkı daha verdiğini belirtir. 25. satırda B:
moderatörün A’ya sert çıktığını belirtmeye çalışırken A: söze başlar, anlamsız ve
saçma konuşur. Moderatör bu saçmalığı değerlendirerek, bağırarak ve ellerini
kafasının arasına «aman tanrım» dercesine gülerek B:’ne bakar ve bu hareketleriyle
stüdyo izleyenlerini güldürür. Arka fonda yine komikliği anlatan müzik vardır. 27.
satırda moderatör B:’ne seslenerek ona söz hakkı verir. B: ise son derece rahat ve
argo ifadeyle «ne oldu yani» anlamına gelen ‘neee’ ile cevaplar. Moderatör A:’nin ne
dediğini tekrarlar ve telefondaki A: veda eder. 27-28. satırlarda B: olayı alttan almak
için soru sorma girişiminde bulunsa da moderatör olayı abartmak ve böylece gülmeyi
sağlamak için uğraşır. 28. satırda B: kendini savunur. ‘Ne var bunda gülecek diyerek’
moderatörün olayı abarttığını anlatmak ister. 29-30. satırlarda moderatör yine işi
espriye döken bir açıklama yapsa da izleyenler olayı komik bulmaz ve gülüşmeler
yoktur. Moderatörün bu konuşmasına karşılık B: ‘gerçekten ya çok yazık’ diyerek
onu alay eden tutuma girer. 31. satırda C: B:’ni desteklemeye çalışır ona moral
vermeye çalışır. B: ise olayla dalga geçen bir konuşmada bulunur. Moderatör onun
bu dalga geçen konuşmasını espirili bir yaklaşımla sürdürür. B: ise ona gülmekle
yetinir. B: moderatörün bu tutumuna alınmıştır, fakat fazla belli etmek de istemez.
Moderatör ‘Görüş Günü’ isimli video filmini izlettirmek ister. Film devreye girer.
Filmde «E» ve «D» karakterleri konuşmaya başlar. D: iri yarı ve azgın bir katil
tiplemesidir. D: mahkum olarak polis eşliğinde görüştürülmeye götürülür. 35-36.
satır D: getirdin mi? şeklinde sert ve gizemli soru sorar E: getirdiğini söyler. 37-38.
satırda D: çıkartmasını emreder. E: olayı gizemli hale getirmek için emin olup
olmadığın sorar. 39. satırda çıkan şey bir gazetenin magazin-haber sayfasıdır. Olay
absürd bir şekilde sunulmaktadır. Beklenen ile olan farklıdır. 40. satırda E: D:’ne
magazin haberleri anlatmaya başlar.
Amaç: Bilgilendirmek veya bir konuyu tartışmak değildir. İzleyicileri eğlendirmektir.
İşlev: Konuklar genellikle tanınmış kişiler veya sanatçılardır. Neşeli ve esprili
görünerek, zaman zaman abartılı ve taşkın hareketlerle stüdyo izleyenlerini
eğlendirmek isterler. Kullandıkları dil ise çoğu zaman sokak ağzıdır (Yaaaa, ne!?,
hadi yaa, bee, vb.). Sokak ağzı kullanımı stratejik olarak samimi, içten, neşeli
görünmek ve güldürmek amacını taşımaktadır. Konuşma içerikleri taşkın, çoğu
zaman absürd yürütülür. Program içinde absürd-komedi tarzında video filmleri
vardır. İç içe düzensiz araya konuşmalar vardır. Moderatör konuşmaları düzenlemek
konusunda sıkıntı yaşamaktadır. Telefon bağlantısıyla programa katılan izleyenler
konuklara soru sorabilmektedir.
Moderatör: Moderatör abartılı ve esprili konuşarak izleyenlerini eğlendirmeye
çalışır. Konukları susturmakta bir hayli zorlanır, kontrollü değildir.
Stüdyo izleyenleri: İzleyenler gülmek ve eğlenmek amaçlı katılmışlardır. Komik
olaylar karşısında gülerek ve alkışlarla desteklemektedirler.
Almanca eğlencelik işleyişi ön planda olan tartışmalara örnek olarak Oliver
Geissen’in sunduğu ‘Die 90’er Show’ programından, 01:43 saniyelik kesit şu şekilde
gösterilebilir:
1 A: ... Zum Beispiel hier, das ist mein Wettkampfhandy ja M: Ja A: Das ist ganz neu. Und äh ich
2 rufe sie mal an B: Ich bin jetzt hier mit zuständig weißt du ja M: Ja.
3 A: Ich rufe jetzt mein Wettkampfhandy an ja. Und deswegen kann sie es.
4 M: Fernseher oder was ist das. A: Das ist auch so ein Handy ja. Und da wähle ich jetzt hier B: Wie
5 kann man das hier (Ellerindeki telefonla meşguldürler, arayarak titreştirirler ve yarıştırırlar)
6 00:14sn.
7 A: Jetzt schau es bewegt sich! B: Was, was wie schneller, pass auf, pass auf. Hey
8 los, los, los. Hey kann man irgendwo rütteln. (üfleme sesleri vardır.) A: (telefonunun hareket
10 pistini temizlemeye başlar. Stüdyo izleyenleri bu olaya gülerler.) A: ve B: (bağrışarak cep
11 telefonlarını yarıştırmayı sürdürürler. A kişisinin telefonu bitiş çizgisine önce ulaşır. A kazanır.)
12 00:25sn.
161
13 A: (Yerinden sevinçle zıplayarak) HEYYYYYYYYY! (Kazandığını belirtir. Stüdyoda alkış
14 sesleri arasında tezahürat yapar) Uap! Uap! Uap!
15 (Alkış seslerinden konuşmalar zor duyulur.)
16 A: Das ist Gewinn. B: scheiße (...) (alkışlar sürer) (3) M: O.K. B: Jetzt habe ich schon so ein
17 verloren! Eine Handynummer habe ich verloren ey. (Alkışlar azalır.)
18 M: Der will dir zum Denken geben.
19 00:41sn
20 B: Immer Stress.
21 M: Gibst du den?
22 A: Ich hab jetzt ein Handy GEwonnen. (güler).
23 B: Ja
24 M: Ja, so geht das halt ja? Ist das so bei euch? A: Ja B: Wer gewinnt nimmt das Handy weg.
25 M: Ja, B: Logisch. M: Aalso. (...) noch mal.
26 A: Der muss Handy-Drive vom anderen unterscheiden. M: Ah o.k. Wir haben A: (...) Ablenkung
27 für dem.
28 M: Wir haben zwar ein Abschnitt kommen lassen, weil im Film, ihr hättet. Da, da rennen die
29 tatsächlich noch ein bisschen schneller kucken sie sich das mal wieder an.
30 00:58sn.(Video Filmi gösterilmeye başlar.)
31 B*: (...anlaşılamıyor) Mitarbeit und du (... anlaşılamıyor) Tod.
32 A**: Hey du, Hey du hast doch jetzt schon verloren ey! (7)
33 B: Come on come an come on. Das sagst du? LOOK LOOOK, LOOOK A: LOS, LOS, LOS alter
34 come on. Come on (1) du liegst gut man. Du liegst guuut. B: Warum ist dein Handy so schnell?
35 A: He ich weiß dial. Standby. Come on, los los los. Schlag dich ein ey!
36 01:21sn. (Film bitmiştir. Stüdyo da alkışlar ve gülüşmeler vardır.) M: Da haben wir es auch schon
37 wieder mal gehört. B: Ja das (...) Handy M: Sagst: Handy weg! (...) du B: Das war so ein Gold der
38 Bildung M: (gülerek) Gold bei der Bildung? B: Gute Operation, weißt du! Der war noch schöner.
39 A: Schöner aber damals war (..) B: Aber weist du (alkışlar durur) es war die Zeitmittel da konnte
40 man mit den Handys Ja das war die Zeit als man mit den Handys nicht nur SMS schreiben konnte,
41 sondern auch telefonieren.
42 M: Ja (Stüdyo da gülüşmeler) mittlerweile. He he
43 01:43sn.
(Moderatör: Oliver Geissen, ‘Die 90’er Show’ Programı, RTL, 30.1.2005, saat
23:30)
162
* Filmdeki B: (B kişisi) konuşuyor. ** Filmdeki A: (A kişisi) konuşuyor.
163
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 1‘Örnek-Film’ dosyasında ‘90ershow-Film8’ adı
altında Ek 3’te sunulmuştur.)
Almanca eğlencelik amaçlı talkshow programına yönelik işleyiş şu şekildedir:
A: ve B: televizyon filmi sanatçılarıdır ve konuk olarak stüdyoya davetlidirler. 1-2.
satırlarda A: çevirdikleri filmdeki cep telefonunu titreşimle yarıştırma girişiminin
yeni olduğundan bahseder ve bunu stüdyoda göstermek ister. 3. satırda yarıştırılacak
cep telefonu diğeriyle aranarak titreştirilerek hareket ettirilir. 4. satırda moderatör
ikinci cep telefonunu televizyona benzetir ve buna yönelik soru sorar. A: onun da bir
cep telefonu olduğunu söyler. Bu arada dikkat çeken A: konuşmalarının sonunda sık
sık anladın mı, tamam mı anlamlarına gelen ‘ja’ sözcüğünü kullanmasıdır. Bu argo
dilidir. Diğer taraftan kesik kesik konuşmaların anlaşılmasını sağlayan kişilerin
konuşurken yaptıkları eylemleridir. 4-5. satırlarda B: de A: ile telefonunu
yarıştırmaya başlar. 7-11. satırlarda A: ile B: arasındaki telefon yarışı tezahüratlı bir
şekilde sürmektedir. B: heyecanlıdır ve tezahürat yapmaya devam eder. Üfleme
sesleri gelir. A: telefonunun hareket pistini temizleme çabasına girer. Stüdyo
izleyenleri bu olaya gülerler. A:’nin telefonu bitiş çizgisine önce ulaşır ve telefon
yarışını kazanır. 13-14. satırlarda A: sevinçle yerinde zıplar ve stüdyo alkış sesleri
arasında A: sevincini ‘Uap! Uap!, Hey’ gibi seslerle dile getirerek, seyirciden de
destek istemeye devam eder. Bu arada yapılan konuşmalar stüdyodaki alkış
seslerinden dolayı zor duyulur. 16. satırda A: kazandığını söylerken B: kahretsin
anlamında ‘scheiße’ diyerek olaydan hoşnut kalmadığın belirtir. Bu tamamen sokak
ağzıdır. Alkışlar arasında konuşmalar sürdürülür. Moderatör olayı gülerek ve
onaylayarak geçiştirirken, B: 16-17. satırlarda yarışı kaybedenin cep telefonunu ve
numarasını da kaybettiğini söyler. 18. satırda moderatör konuşur bu arada alkışlar
biter. B: streste olduğunu belirtir. 21. satırda moderatör olayı anlamak için üst dile
yönelik açıklama sorusu sorar. 22. satırda A: yeni bir cep telefonu kazandığını
gülerek belirtir. B: moderatöre yönelik olarak kısaca ‘evet’ diye olayı onaylar. 24.
satırda moderatör olayı anlamak için üst dile yönelik tekrar yapar. A: moderatörün
sorusunu ‘evet’ diyerek yanıtlarken B: ‘kazanan cep telefonunu alır’, diyerek olanları
açıklar. 25. satırda moderatör olayı izleyenlerin de anlaması için tekrarlamak isterken
164
26-27. satırlarda A:’nin de hızlı konuşmaları araya girer. Hızlı konuşmalarda bazı
sesler anlaşılamaz. 28-29. satırda moderatör A ve B:’nin çevirdikleri filmde cep
telefonlarının daha hızlı hareket ettiğini belirtir ve filmden video kesiti gösterilmeye
başlar. 30-36. satırlarda film kesitine ait gösterim vardır. 31. satırda filmdeki A: ve
B: konuşmaya başlar çoğu konuşmalar gürültüden ve hızlı konuşmadan dolayı
duyulmamaktadır. 32. satırda iddiaya girdikleri görülmektedir. Yedi saniyelik bir
aradan sonra karakterler cep telefonlarını yarıştırırlar. 33. satırda İngilizce ve
Almanca olarak telefonlarına tezahürat yaparlar. ‘Come on, look, los alter, du liegst
gut man, du liegst guut’ gibi konuşmalar İngilizce ve Almanca sokak ağzıdır. 34.
satırda B: niye senin cep telefonun daha hızlı diye sorar. 35. satırda A: yarı Almanca
yarı İngilizce cevap verir. Hal ve hareketler Amerikan gençliğinin serin kanlı ve
rahat davranışlarının taklididir. Sokak ağzı ön plandadır. 36. satırda film biter
stüdyoya geri dönülür. Bu arada stüdyo izleyenleri filmi beğendiklerini alkış ve
gülüşmelerle belirtirler. Cep telefonu yarıştırma olayı yeni bir olaydır ve komik
unsurlarla sunumu söz konusudur. Moderatörü ilgilendiren ise, cep telefonunu
yarışında, kazananın diğerinin telefonuna sahip olmasıdır. 36-37. satırlarda bunu dile
getirir. 38-39. satırlarda konuşmalar stüdyo izleyenlerinin alkışlarına karışır ve konu
net anlaşılmaz. 39-41. satırlarda alkışlar durur. B: heyecanlı bir şekilde önceden cep
telefonlarıyla sadece mesaj yazılmadığını, telefon edilebildiğinden de bahseder. 42.
satırda moderatör B:’nin günümüze yapılan bu eleştirisine gülerek katılır.
Amaç: Amaç tartışmak değil izleyicileri eğlendirmektir.
İşlev: Konuklar daha önce film çevirmiş sanatçılardır. Çevirdikleri filmde geçen cep
telefonu yarışını stüdyo ortamında da göstermektedirler. Ciddi ve soğuk kanlı-rahat
görünerek, zaman zaman abartılı ve taşkın hareketlerle stüdyo izleyenlerine cep
telefonu yarışını sunarlar. Kullandıkları dil ise heyecanlandıkları noktalarda
Amerikan İngilizcesi ve Almanca karışımıdır. Zaman zaman sokak ağzı da
kullanılmaktadır (Uap uap, hey, scheiße, ...ja, come on, look, los alter, dial, standby
vb.). Sokak ağzı kullanımı burada stratejik olarak rahat ve soğuk kanlı görünmeye
işaret eder. Program içinde güldürü video filmi vardır. İç içe ve düzensiz konuşmalar
vardır. Programa telefonla katılan yoktur.
165
Moderatör: Moderatör sakindir. Konuklarına cep telefonu yarışıyla ilgili sorular
sorar. Bu şekilde izleyenlerini eğlendirmeye çalışır. Moderatör konuşanlara söz hakkı
verirken konuşma akışını düzenlemekte zorlanmaz.
Stüdyo izleyenleri: İzleyenler gülmek ve eğlenmek amaçlı katılmışlardır. Komik ve
beğendikleri olaylara gülerek ve uzun alkışlarla destek verirler.
Türkçe ve Almanca eğlencelik talkshow programları örneklerindeki kültürel
açıklama ve karşılaştırma ise şöyledir:
Amaç: Her iki programda da amaç izleyenleri eğlendirmektir.
İşlev: Her iki örnekte de kişilerin heyecanlı anlatımlarında kullandıkları genellikle
sokak ağzıdır. Türkçe örnekte tamamen Türkçe konuşmalar vardır, yabancı dilde
kullanımlar yoktur. Oysa Almanca talkshow programında heyecan duydukları
noktalarda kullanılan dil İngilizce ve Almanca karışıktır. Gençlerin benimsediği
Amerikan taklitçiliğidir. «Cool» diye nitelendirilen soğuk kanlı ve rahat davranış ön
plandadır. Türkçe örnekte davranış tipi neşeli görünmek ve esprili olmak üzerine
kuruludur, günlük konuşma diliyle yapılan komik espriler yaygındır. Program
konukları argo ve günlük dil kullanarak neşeli ve esprili görünme çabası ve abartılı
şakalaşma hareketleriyle bunu sağlamaya çalışırlar. Türkçe örnekte daha çok esprili
ve neşeli dil ve abartılı anlatım ile komiklik sağlanmaya çalışılmaktayken,
Almanca’da genellikle soğuk kanlı ve Amerikan farklılığına yönelik kimliğin
benimsenmesiyle rahatlık ve komiklik sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu açıdan
bakıldığından Almanya ve Türkiye’deki konukların izleyici önündeki rolleri
farklıdır. Türkçe örnekte espriler bilinçli fakat yapmacık olurken, Almanca örnekte
esprileri kişi sanki kendi davranışının bir parçasıymış gibi sunmaktadır, davranışı
benimsemiştir. Türkce örnekte ortamına göre neşeli görünür, rol yapar. Her iki
örnekte de iç içe ve düzensiz konuşmalar vardır.
Moderatör: Türkçe örnekte moderatörün tutumu Almanca örnekten farklıdır.
Moderatör olayları ve söylenenleri abartarak izleyicileri güldürmeye çalışır,
konuklarıno susturmakta zorlanır. Almanca örnekte ise moderatör konuklarına söz
hakkı verirken zorlanmaz, onları yönlendirmekte zorluk çekmez. Her iki örnekte de
program kurgusu benzerdir; yayının içinde video filmi gösterisi her iki programda
166
söz konusudur. Türkçe örnekteki video filmi moderatörün oynadığı absürd komedi
türünde bir kısa filmdir. Almanca örnekte ise konukların daha önce oynadığı komedi
filmindeki cep telefonu yarıştırma sahnesinden alınmış bir kesittir.
Stüdyo izleyenleri: Her iki örnekte de stüdyo konukları sanatçıdır. Türkçe örnekte ses
sanatçıları olurken, Almanca örnekte film artistleridir. Her ikisinde de stüdyo
izleyenleri gülüşmelerle ve alkışlarla beğendiklerini dile getirirler. Türkçe örnekte
telefon bağlantısıyla programa katılan izleyen vardır. Almanca örnekte yoktur.
Konu: Her iki örnekte de eğlencelik amaçlı talkshow programı, güldürmeye ve
izleyenleri eğlendirmeye yöneliktir.
3.2.1.2. Program İçeriğine ve Kültürel Duruşa Göre Uzmanların
Tartıştığı Talkshow Programlarını Diğer Talkshow
Programlarından Ayıran Özellikler
Yukarıda «a, b (b1, b2), c» talkshow örneklerinden hareketle, programların kurgusu
ve işleyişi (mekanizması) açısından saptamalar ortaya konulacaktır. Çalışma
konumuz dahilinde olan uzmanların tartıştığı Türkçe ve Almanca talkshow
programlarının işleyiş ve kültürel açıdan karşılaştırılmasında uzman tartışmalı
talkshow programlarını diğer talkshow tiplerinden ayıran farklar gündeme gelmiştir.
Bu farkları iki ana grup altında değerlendirdik. Bunlardan birincisi duygusal ağırlıklı
talkshow programları olurken, ikincisi mantıksal ağırlıklı talkshow programlarıdır.
Uzmanların tartıştığı talkshow programlarını (b2) grubu talkshow programı olarak
inceledik. Bunları diğer (a, b2 ve c) grup talkshow programlarından ayıranın program
kurgusuna bağlı işleyiş olduğunu gözlemledik. İşleyiş ve kurgu hakkında şunlar
gözlemlenmiştir:
Birçok farklı tiplere sahip olan talkshow programlarını birbirinden farklı kılan
öncelikle programın kurgulanma amacıdır. Kurgulanma amacı programın ne amaçla
yürütüleceğini belirlemektedir (bilgilendirme, bilginin tartışılması vb.). Talkshow
programlarının kurgusu programın amacına bağlı olarak farklılık göstermektedir. Bu
167
nedenle programların kurgusunu ortaya çıkarabilmek için yukarıdaki örnekleri
işleyiş, moderatör, stüdyo izleyenleri ve konu olarak beş grup altında irdelemek
gerekmiştir. İşleyiş programın akışındaki tutumlara bağlı olarak tartışmanın
duygusal, mantıksal ve eğlencelik bir talkshow programı olup olmadığına yönelik
bilgiler içermektedir. Bu bakımdan programın kurgusuyla işleyişi birbirleriyle
yakından ilgilidir. Moderatörün tutumu da, programın kurgusuna bağlı olarak
seçilmektedir. Program kurgusuna göre moderatör, programın akışının nasıl
sürdürüleceğine karar verir (müsaade ettiği ölçüde kavgacı tartışma veya bilgi
aktarıcı uzlaşmacı tartışma söz konusudur). Moderatör magazin haberci, eğlendirme
amaçlı kişilerden seçilir ve program kurgusuna bağlı olarak, program süresince bu
tutumu izler. Magazin haberci moderatör, gazeteci yazar moderatör veya komedyen,
ses sanatçısı moderatör gibi meslekleriyle ön plana çıkmış kişiler moderatörlüğü
üstlenmektedirler. Örnek olarak verilecek olursa, eğlencelik talkshow programlarında
genelde sanatçı kişilikler davet edilerek, sanat yaşantılarından konuşulur. Moderatör
de bu kişilikleri tanıyan magazin habercilerden veya sanat dünyasının içinden
kişilerden seçilmektedir.
Talkshow programlarında farklı kültürel düzeye sahip tartışmacılar ve stüdyo
izleyenleri davet edilmektedir. Tartışmacıların kültürel düzeyleri programların
kurgusuna ve konusuna göre değişiklik gösterir ve bu durum yayının akışını önemli
ölçüde etkiler. Nitekim yukarıdaki ‘Siyaset Meydanı’ ve ‘Oliver Geissen Show’
örneklerinde tartışmacıların ve tartışmaya katılan izleyici kitlesinin kültür düzeyi
program akışını önemli ölçüde etkilemiştir (bkz. Yukarıda duygusal aktarımı fazla
olan talkshow programları). Talkshow programları kurgulanırken, hedef kitle göz
önünde bulundurulmaktadır. Genel anlamda hedef kitle konuya ilgi duyan halktan
oluşmaktadır. Talkshow programlarını hedef kitlesiyle program amaçları birbirleriyle
yakından ilgilidir. Güncel konuların seçilmesi ve gündüz veya ‘Prime Time’ yani en
çok halkın izlediği akşam saatinde yayınlanması genellikle daha çok izleyen kitlesine
ulaşılmayı hedeflerken, geç saatlerde yayınlanan tartışma programları konuya veya
programa ilgi duyan kitleyi hedef alınmaktadır.
168
Program kurgusu, talkshow programlarının amacını, moderatörün tutumunu,
tartışmanın yönelimini ve gidişini belirlemektedir. Program kurgusuna ve amacına
göre talkshow programlarına baktığımızda bu beş işleyişe göre (amaç, işleyişi,
moderatör, stüdyo izleyenleri ve konu) duygusal, mantıksal ve eğlence amaçlı
talkshow programları hakkında şunlar söylenebilir:
a) Duygusal tartışmalar:
-Amaç: Bilginin farklı kültürel gruptan gelen bir dizi insanlarla paylaşılması,
konuşulmasıdır.
-İşlev: Tamamen duygusal tartışmalardır.
-Moderatör: Magazin haberci moderatör. Kavgaya izin veriliyor, kavgalar sırasında
moderatör sessiz izleyen konumundadır. ‘Tartışma kirlenmesine’ müsaade ediliyor.
-Stüdyo izleyenleri: Farklı kültürel kesimden tartışmacılar. Genellikle halktan kişiler
tartışıyor. Genel konular seçildiğinden halkın tümü hedef kitledir.
-Konu: Halkı ilgilendiren sosyal konular tartışılıyor.
b1) Mantıksal tartışmalar (uzmanların tartıştığı talkshow programları):
-Amaç: bilgilendirme ve konunun uzmanlarca tartışmaya açılmasıdır.
-İşleyişi: Mantıksal yürütülen tartışmalardır.
-Moderatör: Gazeteci-yazar moderatör. Ciddi ve bilgilendirici tartışma olduğundan
moderatör ‘tartışma kirlenmesine’ izin vermiyor. Yönlendirme ve soru-cevap akışı
son derece dikkatlidir. Müdahalecidir.
-Stüdyo izleyenleri: Tartışmacılar bilimsel alanda uzman kişilerdir. Genel konular
seçildiğinden halkın tümü hedef kitledir. Stüdyo izleyenleri vardır veya yoktur.
Varsa, çok azı söz hakkı almaktadırlar. Telefonla veya elektronik posta ile katılım
olabilmektedir.
-Konu: Halkı ilgilendiren sosyal konuların uzmanlarca değerlendirilmesidir.
b2) Mantıksal tartışmalar (uzmanların tartıştığı talkshow programlarına farklı
alternatif sunan tartışmalar):
-Amaç: Bilgiyi paylaşma ve bir veya birkaç uzman eşliğinde konunun tartışılmasıdır.
169
-İşleyişi: Duygusal-mantıksal yürütülen tartışmalardır.
-Moderatör: Gazeteci-yazar moderatör. Bilgilendirme önemlidir. Konusunda uzman
olmayan kişiler de tartıştığından, moderatör zaman zaman kavgaya izin vermektedir.
Müdahaleyi her zaman aynı şekilde yapmamaktadır.
-Stüdyo izleyenleri: Stüdyo izleyenleri vardır veya yoktur. Katılım varsa fazla kişi
tartışmaya katılabilir. Telefonla veya elektronik postay ile katılımlar da
olabilmektedir.
-Konu halkı ilgilendiren sosyal konulardır.
c) Eğlencelik talkshow programları:
-Amaç: İzleyenleri eğlendirmek güldürmektir.
-Moderatör: Genellikle komedyenler, sanatçılardan oluşmaktadır. Moderatör komik
ve esprilidir, olayların üzerine abartılı bir şekilde gidebilmektedir.
-İşleyişi: Halkı eğlendirmek amaçlı olduğundan, neşeli, rahat ve komik anlatımlar
vardır. Dil genellikle mecazlı veya esprilidir. Sokak ağzı kullanımı ve absürd espriler
vardır. Çoğu zaman müzikle komik olaylara eşlik edilmektedir. Video filmleri vb.
kullanımlar program kurgusuna dahildir.
-Stüdyo izleyenleri: Halkın tümü hedef kitledir. Sanatçılar veya şöhret sahibi kişiler
konuk olarak seçilirler. Stüdyo izleyenleri eğlenmek amaçlı bulunmaktadırlar.
Beğendikleri esprilere alkış ve gülmelerle destek verirler.
-Konu: Geyik muhabbeti cinsinden konular gündemdedir.
Yukarıdaki değerlendirmelere göre Türkiye ve Almanya’da birtakım talkshow
programlarını şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:
Türkçe Talkshow Programları Almanca Talkshow Programları
Teke Tek (b1) Sabine Christiansen (b1)
Söz Sizde (b1) Berlin Mitte (b1)
Ceviz Kabuğu (b2) Die Oliver Geissen Show (a)
Siyaset Meydanı (a) Die 90’er Show (c)
Esra Ceyhan ile A’dan Z’ye (c) Fliege (b2)
Beyaz Show (c)
Zaga (c)
Kadının Sesi (a)
Programın kurgusuna bağlı amaç, işleyiş, moderatör, stüdyo izleyenleri ve konu
talkshow programlarının tiplerini belirlemektedir. Bu çalışmanın izleyeceği talkshow
türleri ise yukarıda (b2) grubu olarak gösterilen talkshow grubudur. Uzmanların
tartıştığı talkshow programlarına mikro inceleme açısından bakıldığında ise
moderatör ve konuk arasındaki soru-cevap paslaşmasının diğerlerine göre daha akıcı
olduğu gözlenir. Ayrıca argüman ve argüman gerekçelendirme kısımları daha sıralı
ve akıcı bir şekilde yer almaktadır.
Yukarıdaki (a, b1, b2, c) olarak sınıflandırılan talkshow programlarının kurgu ve
işleyişine yönelik Türkçe ve Almanca örnek kesitlerden hareketle kültürel saptamalar
şu şekilde karşılaştırılabilir:
Duygusal aktarımı fazla olan tartışma örneklerindeki kültürel karşılaştırma,
genellikle tartışma amacı ve üslubuna yöneliktir:
Yukarıdaki ‘Siyaset Meydanı’ ve ‘Oliver Geissen Show’ örneklerinde tartışmaların
duygusal içeriği ağır basmaktadır. Türkçe tartışmalar karşıdakini dinlememe, sık sık
söz kesme, ses yükseltmeler hatta bağrışma ve hakaretlere kadar varabilmektedir.
Bariz bir ‘tartışma kirlenmesi’ vardır ve tartışma konusunu aşarak, karşıdakinin
kişiselline hakaret etmeye kadar gidilmektedir. Almanca örnekte kişinin kişiseli
hedef alınmaz, konu hakkındaki düşüncesine yönelik hedefler söz konusudur. Türkçe
örnekte, kişisel ön yargı tartışmanın duygusal boyutunu oluştururken, Almanca
örnekte sosyo-ekonomik düşünce duygusal boyutu oluşturmaktadır. Almanca örnekte
170
171
söylenmek istenenler söylendikten sonra tartışmacı susmakta olayı daha fazla
kızgınlık boyutuna taşımamaktadır. Türkçe örnekte tartışmalar ön yargıya bağlı
olarak çabucak kişiselleştirilip, kavgaya dönüşebilmektedir. Kişisel tartışmalara ve
kavgaya rastlanılmaktadır. Stüdyo izleyenleri Almanca örnekte olumsuz ve olumlu
eleştirilerini alkış ve gülmeler şeklinde gösterirken, Türkçe örnekte bağrışmalar
şeklinde de göstermişlerdir. Bu durum, Türkçe tartışma kültürünün daha inişli çıkışlı
ruh haliyle yürütüldüğünü ve toplumsal sınıflandırmalara karşı beslenen ön yargıların
tartışmaları kişiselleştirdiğinin göstergesidir.
Mantıksal ağırlıklı uzman tartışma örneklerindeki, kültürel karşılaştırma genellikle
argüman ve argümanların gerekçelendirilme kısımlarının akışına yöneliktir:
Bilgilendirme temeline dayalı olarak bir konunun uzmanlarca enine boyuna
tartışılmasıdır. Bu talkshow programları soru ve cevap akışına dayalı ve belli bir
kurgu dahilinde argüman ve argümanların gerekçelendirme kısmlarına en iyi örneği
oluştururlar. Her iki programda da önemli olan tartışmacıların kişiseline bağlı
yürütülen tartışmalar değil de konu odaklı tartışmalar olmalarıdır. Uzmanların yer
aldığı tartışmalarda moderatörün görevi soru-cevap akışını düzenlemek ve söz
hakkını sağlayarak tartışmanın konusu dahilinde tartışılabilmesini sağlamaktır.
Türkçe örnekteki cevaplarda ortaya atılan argümanların gerekçelendirilme kısımları
daha fazladır. Bunlar bilimsel dayanaklı gerekçelendirmeler olarak, kaynaklara;
betimlemelere; genellemelere ve örnek anlatımlara dayandırılmaktadır. Türkçe
tartışmalarda yabancı kaynaklara ve genel kabul gören durumlara yapılan argüman
gerekçelendirmeleri sonucu, argümanların stratejik olarak daha çabuk kabul
gördükleri gözlenmiştir. Almanca örnekte ortaya atılan argümanlar ancak karşı
taraftan gelen zorlama üzerine veya argümanın kabul ettirilmesine yönelik
zorunluluk hissedildiğinde gerekçelendirilmektedir. Argüman düşünce mantıksal
süzgeçten geçirilerek kabul veya reddedilebilir.
172
Mantıksal tartışma örneği içinde uzman tartışmalı talkshow programlarına alternatif
oluşturan örneklerde kültürel karşılaştırma, genellikle moderatörün konuşma akışını
yönlendirmesine bağlıdır:
Her iki örnekte de hobi olarak ilgilendikleri bir konuda bir şeyler keşfetmiş veya bir
takım gözlemlerde bulunmuş kişilerin, edindikleri tecrübeleri aktarması söz
konusudur. Tartışmacıların karşısında, konusunda uzman bilim adamları vardır.
Almanca örnekte bilginin paylaşılması ve konuşma sırasının düzenlenmesi
moderatör tarafından sağladığından, tartışanlar birbirleriyle doğrudan muhatap
olmazlar. Buna karşılık Türkçe örnekte tartışmacı, telefon bağlantısı kuran izleyenle
doğrudan polemiğe girer. Moderatörün bu polemiğe izin verdiği durumlarda tartışma
amacından sapar ve ‘tartışma kirlenmesi’ gündeme gelir. Almanca örnekte
moderatörün soru-cevap akışını düzenlemesi ve söz hakkı vererek tartışmacıları
konuşturması bu tür polemikleri önlemiştir. Almanca örnekte konu hakkında
bilgilendirme önkoşulken, Türkçe örnekte duygusal boyutun önem kazanması
neticesinden zaman zaman ‘tartışma kirlenmesi’ noktasına gelinmiştir.
Eğlencelik talkshow programları örneklerindeki kültürel karşılaştırma eğlenme
kültürüne yöneliktir:
Her iki örnekte de eğlencelik amaçlı talkshow programı, güldürmeye yöneliktir,
amaç ise izleyenlerini eğlendirmektir. Genellikle sokak ağzı kullanılır. İç içe ve
düzensiz konuşmalar vardır. Genellikle stüdyo konukları sanatçı veya tanınmış
kişilerdir. Türkçe örnekte tamamen Türkçe kullanımlar vardır, yabancı dilde
kullanımlar yoktur. Samimi, neşeli görünmek ve abartılı şakalaşma hareketleriyle
esprili görünmeye çalışılır. Almanca talkshow programında heyecan duydukları
noktalarda kullanılan dil İngilizce ve Almanca karışıktır. «Cool» diye nitelendirilen
soğuk kanlı ve rahat davranış ön plandadır. Türkçe’de daha çok esprili ve neşeli dil
ve abartılı anlatımıyla güldürü sağlanmaya çalışılırken, Almanca’da genellikle soğuk
kanlı ve Amerikan tarzına yönelik tutum içinde olaylara bakılması neticesinde
güldürü sağlanmaya çalışılır. Bu açıdan bakıldığından Almanya ve Türkiye’deki
konukların izleyici önündeki rolleri farklıdır. Türkçe örnekte kişi esprili kimliğine
bürünür, izleyici önünde bu rolü benimser. Almanca örnekte ise kişi soğukkanlı
173
kimliğini zaten gerçek hayatta da benimsemiştir. Türkçe örnekteki kişilerin
davranışlarının ortamına göre değişebileceği tahmin edilirken, Almanca örnekteki
kişilerden bu beklenmeyebilir. Türkçe örnekte moderatör de programında belli bir rol
üstlenmiştir. Olayları ve konuşulanları abartarak izleyicileri güldürmeye çalışan bir
moderatör vardır. Aynı zamanda konuklarını susturmakta zorlanınca, konuğuna karşı
sertleşebilen bir moderatör söz konusudur (örnekte bu durum gözlenmiştir). Almanca
örnekte moderatör konuklarını yönlendirmekte zorluk çekmez ve programın sonuna
kadar aynı tutum içindedir.
3.2.2. Söylem Analizi İçin Seçilen Uzmanların Tartıştığı Talkshow
Programlarının İşleyiş ve Tartışma Kültürü Açısından
Karşılaştırılması
Bu çalışmanın amacı uzmanların tartıştığı talkshow programlarından hareketle
Almanca ve Türkçe tartışma kültürü çevresini karşılaştırmak olduğundan yukarıda
(b1) ile gösterilen gruptaki talkshow tipi kültürel karşılaştırılacaktır. Çalışmanın
uygulama kısmı uzmanların tartıştığı talkshow örneklerine uygulanacağından,
öncelikle uzmanların tartıştığı talkshow programlarını tanımlamak gerekmiştir. Buna
göre uzmanların tartıştığı talkshow programları uzmanlık gerektiren bir alanda
genellikle canlı olarak yayınlanan ve ilgili hedef kitleyi, kamuyu ilgilendirebilecek
genel bir konu hakkında bilgilendiren; enine boyuna bir konuyu açmak amacıyla
yürütülen; bilgi sahibi bir gazeteci-yazar moderatör tarafından yönlendirilen; bir veya
birkaç kişiden oluşan bir grup tartışmacının yer aldığı; bazen stüdyo izleyicisi
önünde yapılan tartışmalardır. Uzmanların tartıştığı talkshow programlarını
incelerken, yukarıdaki farklı talkshow tiplerinden farklılaştığı noktaları da gözeterek,
çalışmamız şu iki temel noktaları gözetecektir:
1. Uzmanların tartıştığı talkshow programlarında programın kurgusu televizyon
izleyen kitlesini bilgilendirme amaçlıdır. Moderatör de buna bağlı olarak konusunda
bilgi sahibi gazetecilerden seçilmektedir ve bu amaçla tartışmacılara söz hakkı
174
vermekte, onları yönlendirmekte ve sorularını bu yönde sormaktadır. Uzmanların
tartıştığı talkshow programlarının hedef kitlesi büyük ölçüde bellidir. Konuya ilgili
veya aynı uzmanlık alanına sahip kişilerce izlenmektedir. Programlar genellikle geç
saatlerde yayınlanmaktadır. Programa, konusunda uzman kişiler veya konuyla yakın
alakalı kişiler tartışmacı olarak davet edilmektedir.
2. Uzmanların tartıştığı talkshow programları genel olarak, ‘mantıksal ağırlıklı’ ve
‘bilgilendirici özellikli’ tartışmalardır. Türkçe ve Almanca tartışma kültürünün
karşılaştırılması açısından düşünüldüğünde, çalışmada kültürel farklılık argüman ve
argümanların gerekçelendirilme kısımlarına bağlı ortaya çıkarılmaktadır. Dil-kültür
bağlantısı içinde kültürel tartışma özellikleri ortaya çıkarılabilir düşüncesiyle bu
programlara yöneldik. Uzmanların tartıştığı televizyon tartışma programları diğer
talkshow programlarına kıyasla daha düzeyli tartışma örnekleri oluşturduğundan,
argüman ve argümanların gerekçelendirilme kısımları soru ve cevap akışı içinde
daha iyi gözlenebilmektedir. Argüman ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının
işleyişi değerlendirilerek, bunlar üzerinden tartışma kültürü ortaya konulmuştur.
İnceleme makro (giriş, gelişme veya tartışma ve sonuç) ve mikro (soru-cevap akışına
bağlı olarak, verilen cevaplardaki argümanlar ve gerekçelere) göre yapılacaktır.
Öncelikle uzmanların tartıştığı talkshow programlarının söylem analizinde önemli
olan, programların sesli-görüntülü (audio-visuell) kayıtlarının yapılması ve
konuşmaların içeriklerinin yazıya dökülmesi sonucu, soru tipleri ve bunlara verilen
cevaplardaki argümanların gerekçelendirme kısımlarının işleyiş ve kültürel açıdan
karşılaştırılmasıdır.
Bu noktada programların seçimi de önemli olmuştur. Kültürel karşılaştırma
yapılacak tartışma programlarının kurgu bakımından benzerlikleri önemlidir.
Benzerliklerden kastedilen programının canlı yayın olması veya daha önce canlı
yayının tekrarı olmasıdır. Burada moderatörün tutumu; stüdyo izleyenlerinin
katılımlarındaki benzerlikler; tartışmacı sayısı ve meslekleri; programın genel amacı
ve işleyişlerindeki benzerlikler olmuştur. Program örneklerinin uygulama için
175
seçiminde ise şu noktaya dikkat edilmiştir: Haftada bir yayınlanan programda peş
peşe 2-3 yayının kaydı yapılarak, konukların ve tartışma konusunun rastlantısal
olarak seçimi önemlidir. Bu seçimle hedeflenen objektifliğin sağlanacağını
düşünmekteyiz.
Söylem analizine yönelik bu çalışmada araştırma için söz konusu olan bazı
sınırlandırmalar da getirilmiştir:
a) Bu sınırlandırmalar tartışmacıların bireysel görüş, tutum ve dil kullanım tarzlarıyla
ilgilidir. Konunun bağlamı ve alt bağlamı, tartışmacıların sosyo-kültürel kişilikleri
sınırlandırılmıştır. Tartışmacıların konusuna hakim veya konusunda bilgili kişilerden
seçilmiş olması ve gündemde olan bir konuyu uzman gözüyle tartışmaları, tartışmacı
kişiler ve tartışmanın kalitesi bakımından önemlidir. Tartışmacılar arasındaki
bireysel-toplumsal (çevresel) farklılıklar, tartışmacıların, aile, kişilik (hakaret, küfür,
bağrışma, ağlama, v.b.), statü (tehdit, haddini bildirme, üst-ast ilişkisi v.b.), v.b. bu
çalışmanın dışındadır. İletişim stratejileri konusu da çalışmanın dışında tutulmuştur.
Zira iletişim stratejilerinin kullanımı kişisel kullanımlardır. Böyle bir çalışma için
tartışmacıların kişiselinden hareket etmek, çalışmayı amacından uzaklaştıracağı
düşüncesiyle sınırlandırılmıştır.
b) Çalışmada tam transkripsiyon yapılmamaktadır. Çünkü çalışmanın amacı tam
transkripsiyonu gerektirmemektedir. Bunun yerine kısmi transkripsiyon
uygulanmıştır. Kısmi transkripsiyonda gerekli olan, soru-cevap akışına bağlı olarak,
Türkçe ve Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programlarının işleyişi makro ve
mikro incelemeye göre ele almaktır. Tartışma kültürüne yönelik saptamalar argüman
ve argüman gerekçelerinin ortaya çıkışına göre belirlenmiştir. Bu düşüncelerden
hareketle aşağıdaki uygulama kısmı incelenmiştir.
176
BÖLÜM 4: UYGULAMA (TÜRKÇE-ALMANCA ÖRNEKLERİN
İNCELENMESİ)
Tezimizin amaçları ve makro-mikro inceleme yöntemi konusunda getirdiğimiz
çerçeveyi gerçekleştirebilmek için, örnek incelemelere yer vereceğiz. Çalışmamız
karşılaştırmalı olacağı için, karşılaştırılmaya uygun (ortak parametreler içeren) birer
temsil edici program seçilmiştir. Her birinin karakteristiğini daha iyi ortaya
çıkarabilmek amacıyla, art arda üçer yayını almayı uygun gördük.
Transkripsiyon için haftalık yayınlanan talkshow programlarının kayıt edilmesi
önemli olmuştur. Bunun için programlar izleyiciye ulaştığı şekilde dijital videoya
görsel–işitsel alınarak, yazıya dökülmüştür. Böylece tekrar tekrar incelenebilir hale
getirilmesi sağlanmıştır.
Bu çalışma için seçilen Türkçe program, salı günleri CNN TÜRK kanalında saat
21:05’te yayınlanmış olan, moderatörlüğünü Tayfun Ertan’ın yaptığı ‘Söz Sizde’
isimli talkshow programıdır.*; Almanca program ise perşembe günleri ZDF
kanalında, saat 22:15’te yayınlanan, moderatörlüğünü Mybritt Illner’in yaptığı
‘Berlin Mitte’ isimli politik talkshow programıdır. Türkçe ve Almanca programların
ortak yönü haftada bir canlı olarak yayınlanan ve uzmanların tartıştığı talkshow
programları olmasıdır. Bunlar gazeteci bir moderatör eşliğinde, yayına davet edilen
ve konusunda uzman 4-5 konuk tarafından, belli bir konunun enine boyuna soru-
cevap paslaşması içinde tartışıldığı yayınlardır. Her iki programda da stüdyo
izleyicileri vardır ve bunlar tartışmalara katılmazlar veya katılımları sınırlıdır. Çoğu
zaman alkışlarla veya dinleyici olarak iştirak ettikleri görülür. Buna karşılık
programların canlı yayın telefon bağlantısı da yoktur.
* Program zaman zaman da ATV’de yayınlanmaktadır.
177
Türkçe ve Almanca iki programda birbiri ardına gelen üçer yayın incelemeye
alınmıştır. Çalışmada ulaşılmak istenen sonuçlar bu bütünceden çıkarılmıştır. Fakat
çalışmada bütüncenin tamamına eşit derecede yer verilmemiştir. Tamamlayıcı işlevi
olduğunu düşünülerek, ayrıntılı incelediğimiz birer Türkçe ve Almanca yayınların
sınıflandırılmış (inceleme yönteminin uygulanmış haliyle) transkripsiyonunu ekte
(Türkçe örnek Ek 1, Almanca örnek Ek 2 olarak) verilmiştir. Çalışma içinde Ek 1 ve
Ek 2’den alıntılanmış iki örnek metne yerleştirilmiştir. Diğer yayınlar ise daha sınırlı
ölçüde sunulmaktadır. Çalışmada amacına uygun olarak, makro ve mikro
incelemenin uyarlandığı ve kutu içinde gösterilen kısmi transkripsiyon yapılmış iki
Türkçe ve iki Almanca örnek kesitler üzerinde çalışılmıştır.
Programın parametreleriyle ilgili daha ayrıntılı bilgi aşağıdaki makro ve mikro
inceleme tablosunda gösterilmektedir. Tablo, makro ve mikro incelemeyi birlikte
göstermektedir. Makro tablonun sol kutucuğu mikro incelemeye yöneliktir. Mikro ve
makro tablonun açıklamaları ise çalışmanın İkinci Bölümünde (bkz. Tablo 5 ve Şekil
6) yer almaktadır.
Türkçe ve Almanca programlardan alınan kesitlere yönelik incelemede, inceleme
sırasıyla şöyledir; (a) kesitlerin yorumu, (b) kısmi transkripsiyonu, (c) işleyiş
şekli (mikro analizi), (d) kültürel değerlendirilmesi. Özellikle de gelişme (tartışma)
kısımlarına yönelik kesitlerin satır numaraları da belirtilerek yorumları yapılmıştır.
Daha sonra kutu içinde ve satır numaralarıyla konuşmalar kısmi transkripsiyonla
verilmiştir. Transkripsiyonu yorumdan sonra verdik, buradaki amacımız
transkripsiyondan sonra işleyişe (mikro analize) yönelik yaptığımız çalışmanın da
transkripsiyon kutusu ile karşılaştırılabilmesini sağlamaktır. Yine aynı düşünceyle
işleyiş şekline satır numaraları eklenmiştir. Böylelikle hem yorum kısmının hem de
işleyiş kısmının transkripsiyon metnine, sayfa yakınlığı gözetilerek, karşılaştırılması
kolaylaştırılmıştır. Söylemlerin işleyişine yönelik verilen bilgilerin ardından bunların
tartışma kültürü açısından değerlendirilmesi yapılmıştır.
178
4.1. TÜRKÇE ÖRNEKLER
Türkçe örnekler art arda yayınlanan programlardan seçilmiştir. Konular tesadüfidir.
Moderatörlüğünü Tayfun Ertan’ın yaptığı ve CNN TÜRK’te haftada bir, geç
saatlerde (22:10) yayınlanan iki saat süreli programın konusu sırasıyla şöyledir:
Sadece giriş, gelişme ve sonuç kısımlarının kesit olarak, kutu içinde transkripte
edilerek gösterildiği, 19.07.2003 tarihinde, Murat Belge, Meral Okay, Murat Güvenç
ve Yalçın Bayer’in, -alanında uzman dört kişinin- katılımıyla gerçekleşen yayının
konu başlığı ‘İstanbul ve İstanbullu Olmak’ olmuştur (bkz. Kaynakça).
Ek 1’de tamamı incelenen program ise, 06.09.2003 tarihinde, Hüsamettin Koçan,
Beral Madra, Vecdi Sayar ve Serhan Ada’nın, alanında uzman dört kişinin
katılımıyla gerçekleşmiş, yayının konu başlığı ‘Düşünsel Yaratıcılık Olarak Sanat
Üretimi ve Tüketimi’ olmuştur. Bu yayın Ek 1’deki metinden bir kısmı alınarak
sunulmuştur (tamamı için bkz. Ek 1, yayın için bkz. Kaynakça).
Sadece giriş, gelişme ve sonuç kısımlarının kesit olarak, kutu içinde transkripte
edilerek gösterildiği 13.09.2003 tarihinde, Erdinç yazıcı, Vehbi Bayhan, Yılmaz
Esmer, Aydın Uğur, Zeynep-Damla Gürel’in katılımlarıyla gerçekleşen yayının konu
başlığı ‘Üniversite Gençliği Araştırması’ olmuştur (bkz. Kaynakça)
Türkçe Örnek 1:
19.07.2003 tarihli ‘Söz Sizde’ programından kesitlerle işleyiş boyutunun ve kültürel
boyutun incelenmesine yönelik makro ve mikro inceleme örneği şu şekildedir:
179
Program Adı: Söz Sizde
Tarih:19.07.2003 Genel Konu
‘İstanbullu, İstanbullu olmak’
Program
Kaynağı
Program Tipi Moderatör ve
Tartışmacılar
Konu Akışı (Mikro Analiz
aşağıda verilmiştir)
-CNN TÜRK
-22:10
-2 saat süreli
-Haftalık
Program
-4 Tartışmacı
-Stüdyo izleyenleri
var
-Telefon
Bağlantısı yok
-Moderatör:
Tayfun Ertan
-Tartışmacılar:
Murat Belge,
Meral Okay
Murat Güvenç
Yalçın Bayer
1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş
geldin bölümü, ana başlık sunumu ve
Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri
hakkında bilgi)
2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-
(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma
bölümü
3. Kapanış: -Teşekkür, haftaya buluşma dileği,
- veda (bazen tartışılanların özeti)
(Tablo bilgileri için bkz. Tablo 5)
Yukarıdaki uzmanların tartıştığı talkshow programının mikro analiz incelemesi şu
şekildedir:
1) Giriş ve ilk soru (gelişme):
(a) Kesitin açıklaması: Aşağıda program akışı içinden seçtiğimiz ve satır
numaralarıyla kutu içinde verdiğimiz kesit, moderatörün programının açılışını
yapmakla başlıyor; konuklarına hoş geldiniz dedikten sonra, 1-6. satırda moderatör
tartışma konusundan bahseder. 6-18. satırda konuklarını tanıtır. 18-27. satırda anket
sonuçlarını değerlendiren moderatör bunun üzerinden, 27. satırda tartışmacıya kapalı
soru sorar.
Sırasıyla diyalog akışındaki bölümlemeler ve ayırt edici işaretler belirlenecek olursa:
27. satırdaki ilk sorudan itibaren ‘tartışma’ veya ‘gelişme’ kısmı başlamıştır. 28.
satırda A kişisi (bundan sonra kişileri A: ve B: gibi belirteceğiz) moderatörün
sorusunu yanıtlamaya başlar. 28-29. satır A:’nin 1. argümanıdır. 29. satırda ‘yani’
argüman özetin başlatıldığını gösteren bir sınıflandırma işaretidir. 30. satırdaki
‘çünkü’ 1. argümanı özetleyen bir gerekçedir. 30. satırdaki ‘mesela’ argümanın
gerekçelendirme kısmının örneklemeyle yapılacağını haber veren bir sınıflandırma
işaretidir. 30. satırdaki ‘yani’ özet gerekçedir. 32. satırdaki ‘şimdi’ 2. argümanın
başlayacağını bildiren bir sınıflandırma işaretidir. 33. satırdaki ‘mesela’ 2. argümanın
örnekleneceğini bildirir. 34. satırdaki ‘Hemşehri lafı nedir?’ sorusu kişinin
anlaşılmayı kolaylaştırmak için kendisine sorduğu bir retorik sorudur. Bu soruyla
konuşan, 2. argümana ek olarak kavram açıklamasına gidileceğini belirtmektedir. 34.
satırdaki ‘ama’ ile 2. argümana karşı düşünce geliştirilerek devam edileceği
belirtilmektedir. 36. satırda ‘yani’ ile 2. argüman özetlenmektedir. ‘Aslında zaten’ ile
2. argümanın gerekçelendirme kısmı kavram açıklamasıyla sürdürülmektedir. 39.
satırdaki ‘yani’ kavram açıklamaya yönelik gerekçeyi özetlemektedir. 41. satırda
moderatör başka bir anket sorusuna yönelerek konuyu değiştirmektedir ve başka
tartışmacıya söz hakkı vermek ister.
(b) Kısmi transkripsiyonu: 1 M: ... (arka fonda sürekli program müziği vardır.) ve hepimiz ayrıntılarını e görme şansını
2 bulacağız. Bu gece burada ben orada varılan sonuçların bir kısmını ekrana yansıtabileceğim ve
3 bunun e manasını değerlendirmeye çalışacağız. Bu tabii e göreceksiniz sonuçlar çıktıkça, sadece
4 İstanbul ve İstanbullu olmanın galiba biraz ötesine gidiyor. Galiba tüm Türkiye’yi ilgilendiren ve
5 son elli yılda belki de o bizim kalkınma deyimimizin ne anlama geldiğini, ne sonuçlar yarattığını
6 da ilginç bir çalışma daha çok bu yönü e galiba önem e kazanacak zaman içinde. Dört
7 konuğumuz var bu akşam. E Murat Belge, Bilgi Üniversitesinden, hoş geldiniz. Tarih deyince,
8 felsefe deyince ve İstanbul deyince vazgeçemediğimiz bir isim e tabii ki. Meral Okay e hoş
9 geldiniz. Tanımlanması hem çok kolay hem zor bir kişi program açısından, çok kolay çünkü
10 hepiniz tanıyorsunuz. E oyuncu, senarist, prodüktör ama ben bu program açısından özellikle
11 insan gözlemcisi diye tanımlayacağım Meral Hanım sizi. Doğru olur mu?
12 A: Çok zarifsiniz! (güler. Stüdyodaki tartışmacılardan bir kısmı da güler.)
13 M: Yanlış yapmadım en azından. E kentleşme, sosyal değişme deyince yine vazgeçemediğimiz,
14 yine danıştığımız bir isim. Ortadoğu Teknik Üniversitesinden Murat Güvenç hoş geldiniz.
15 İstanbul,kentler, belediyeler deyince e Yalçın Bayer tabii akla geliyor Hürriyet Gazetesinden.
16 Gazeteci, bazılarının korkulu rüyası ama o korkulu rüyası olan kişilerin bile vazgeçemediği e çok
17 sevdikleri bir isim. E siz de hoş geldiniz. Her hafta olduğu gibi stüdyoda konuklarımız var. Zaman
18 zaman kendilerine sorumuz e olacak kanat e düzeyinde düşüncelerini almak üzere. E ‘İstanbullu
19 ve İstanbullu olmak’ hemen bu yapılan anketten bir sonucu size e yansıtayım. E İstanbullulara
20 sorulan bir soru bu İstanbul’da yaşayanlara sorulan bir soru. Ve soru çok basit bir kelime
21 nerelisiniz deniyor İstanbullulara? Ve şu sonuç çıkıyor karşımıza. (Anket ve anketin istatistiği
180
22 ekrana yansıtılır. Okur.) Nerelisiniz? diye soruyoruz. % 33,9 gibi bir oran, % 34 gibi bir oran
23 İstanbulluyum diyor. Sonra % 4,4 oranı ile giderek küçülen şekilde Sivaslıyım, Trabzonluyum,
24 Malatyalıyım, Rizeliyim diyor. Diğer diye bir hane var orada % 53 gibi bir sayı göreceksiniz orada
25 bu grafiği basitleştirmek için e koyduk ekrana güzel e yansısın diye. Yoksa o diğerin içinde de
26 yine % 2,7’nin altındaki sayılarla diğer kentler sıralanıyor. Yani İstanbul’da yaşayanların hepsi
27 hepsi % 34’ü İstanbulluyum diyor. Murat Belge ne diyor bu sayılar size? (Program müziği biter.)
28 (2) B: E bu İstanbullu dediğimiz kişilere göre yine de yüksek bir oran demek ki, en azından bu
29 öteki kentlerden bölgelerden buraya gelenlerin bazıları İstanbulluyum demeye alışmış. Ya yani
30 çünkü o kadar da İstanbullu yok. (1) Sağda solda e mezarlık falan gördüğümde mesela, e yani, (2)
31 yeni Türkçe mezar taşlarını e işte Rize, Kastamonu, Çankırı falan, hep bunları görüyorum. E o
32 bakımdan şey değil, şaşırtıcı değil. Şimdi bizde bu kelimeler kelimelerin e batıda olan kavramların
33 karşılıkların tam yerine oturmaması falan gibi durumlar vardır. Bu bu gibi durumla ilgili mesela
34 hemşehri. Hemşehri lafı nedir? İşte aynı kentte oturan insan insanlar demektir. Ama bu İstanbul
35 hemşehri dendiği zaman ben Kastamonuluyum M: Hm (moderatör konuşmacıyı onaylar) B: gibi
36 bir şey çıkar ortaya yani, İstanbulluyum demek değildir o. (1) Aslında zaten bu Batı dillerindeki
37 Citizen ya da Cituayen kelime tabii kentdaştan çıkıyor, o (2) zamanla (ifade etmede zorlandığına
38 yönelik el hareketi yapar) özellikle de Fransız İhtilalinden sonra şeyi e (2) kapsamı genişlemiş
39 yani vatandaş gibi bir şey olmuş. E e (2) hemşehrilikten vatandaşlığa geçilmiş, bizimki büyük
40 ölçüde hemşehrilikte tıkanmış bir tarih sanıyorum.
41 M: E kendinizi İstanbullu hissediyor musunuz diye bir soru var e ...
(Moderatör: Tayfun Ertan, Söz Sizde programı, CNN TÜRK, 19.07.2003, saat
22:10) (Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-19’ dosyasında ‘Sözsizde-
Örnek1-Film1’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
(c) İşleyiş şekli: Yukarıdaki örnekte argüman ve gerekçelendirme kısmının işleyişi
(mikro analizi) şu şekildedir (Kısaltmalar için bkz. Bölüm 2, Başlık 2.1.4.):
27. satır kapalı Soru (Sk) 28. satır 1. Argüman
yani: Özet Argüman (AÖ)
çünkü, mesela: Gerekçe (G)
yani: Özet Gerekçe (GÖ)
32.satır 2.Argüman (şimdi)
mesela, kavram açıklama: G
34.satır 3.Argüman (Karşı argümandır:ama)
yani:AÖ (Karşı argüman özetleniyor) 181
182
aslında zaten (genel gerçeğe
göndermede bulunma): G
yani: GÖ ve AÖ
(d) Kültürel değerlendirme: Tartışma konuşmalarının kültürel kullanımı olarak
bakıldığında her argümanın sık sık gerekçelendirmeyle birlikte kullanıldığı
görülmektedir. Ayrıca argümanların veya gerekçelendirme kısımlarının net
anlaşılması için özetlendikleri de görülmüştür. Argümanların gerekçelendirme
kısımları ‘çünkü’ (açıklama), ‘mesela’ (örnekleme), kavram açıklayarak argümanı
netleştirme, ‘aslında’, ‘zaten’ (genel gerçeğe yapılan göndermeler) gibi ayırt edici
işaretlerle başlatılabilir. Örnekte kavram açıklayarak argümanın ortaya konulması
girişiminde temel niyet, batı dillerindeki kavramın anlamının Türkçe ile
karşılaştırılmasıdır.
2. Tartışma:
(a) Kesitin açıklaması: Aşağıda uzmanların tartıştığı talkshow programları
moderatörün konuşma akışını yönlendirmesine örnektir. Moderatör, tartışmacıların
farklı düşüncelerinde uzlaştırıcı rol oynamaktadır. 1. satırda A: argümanını ortaya
atmaktadır. 2. satırda ‘ama’ ile karşı 2. argüman ortaya konmaktadır. 3. satırda ‘yani’
ile ikinci argüman özetlenmektedir. 4. satırdaki ‘yani’ ile 1. argümanı
özetlemektedir. 7. satırda moderatör üst dile yönelik soru sorar. 8. satırda A: 1.
argümanını bir kez daha yineler. Moderatör aynı konuda başka bir tartışmacıya söz
hakkı verir, açık soru sorar. 10. satırda B: A:’den farklı düşündüğünü belirterek 1.
argümanını ortaya atar. ‘Yani’ ile 1. argümanı özetler. 11. satır ‘mesela’ ile 1.
argümanının gerekçelendirme kısmına başlamaktadır. 12. satır 2. argümanını ‘şimdi’
ile ortaya atar. 13. satır ‘çünkü’ ile açıklamaya yönelik bir gerekçelendirmede
bulunur. Bu gerekçe aynı zamanda anlatı şeklindedir. 16. satırda A: B:’nin sözüne
karışarak, onu destekleyecek bir örnek verir. 18. satırda B: ‘Tamam’ diyerek A:’ni
onaylar. ‘İşte, yani’ diyerek önce argümanın ortaya konması amaçlanmış fakat sonra
özet argüman belirtme isteğine gidilmiştir. Hiç birini yapmayıp 4 saniye bir susma ve
düşünme arası verdikten sonra espri yapar. Daha sonra tekrar ‘şimdi’ diyerek 3.
argümanı ortaya atar. Hemen arkasından ‘yani’ ile özetler. 20. satırda ‘mesela’ ile
geçmişten bir örnek anlatıyla gerekçelendirir.
(b) Kısmi transkripsiyonu: 1 A:... e bütün onların her biri İstanbulluluğa veya bu kente dair bir şeyler üretiyorlar, kendi değerleri
2 ile orada durarak bile bir şeydir o (2) ama biz o ana çekirdek, ondan etkilenmemeye niyetli olarak
3 oturursak (2) yani kendi duvarlarımız, kendi korunaklarımız, (0.5) kendi sitelerimiz, (1) kendi
4 kültür (1) tükettiğimiz ya da ürettiğimiz alanlarımızla, tabii ki o zaman bir geçişken, yani
6 mobilitesi kalkıyor. (2)
7 M: Bu bir zenginlik diyorsunuz?
8 A: Bu bir zenginlik aslında.M: Peki Murat Bey siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? B: Ben, ben M:
9 E belki biraz konuşmaya değer bu aslında.
10 B: Evet, ben, ben bu değerleri biraz daha başka türlü okuyorum. E yani İstanbul’u e İstanbul’un
11 göç öyküsündeki, kentleşme öyküsündeki bu sayılar. Mesela demin dendi ki % 50’si e
12 merkezlerden geliyor, % 22’si ilçelerden geliyor, % 27’si de e köylerden geliyor. Şimdi bu e (1)
13 bu sayılar üzerinde biraz duralım, çünkü İstanbul’un, İstanbul’un, İstanbul’a gelen göçmenin e
14 1950’li yıllardan kalan bir kalıp yargı var. (El hareketiyle de yapar) Sırtında şeyi e yorganı elinde
15 şeyiyle e Haydarpaşa garına veya işte en yakın bir şeye gelip İstanbul (sözünü yarıda keser) ama
16 1950’li M: (moderatör konuşur ama duyulmaz, çünkü aynı anda A:’de konuşur.) A: Bir cümlesi
17 vardır orada: (Parmak işareti de yaparak) ’senden intikamımı alacağım’, diye gelir (güler) B:
18 Tamam. İşte yani e (4) (espri yapar) ‘bir düzlük yeri var orasını da su basmış’, der. (Tartışmacılar
19 güler) e şimdi e bu e bu rak e bu örüntü değişti. Yani İstanbul artık İstanbul Türkiye’nin
20 kırsalından artık çok sayıda e göçmen çekmiyor. E 1980’li yıllardan sonra, mesela 85, 90
21 döneminde İstanbul’a en fazla göç veren il Ankara. (2) (Elindeki kalemle dairesel hareket
22 yaparak), ve Türkiye’nin geçirdiği büyük devlet yapısındaki dönüşümle beraber, İstanbul Ankara
23 İstanbul’a pek çok şey kaybettirdi. Birçok genel Müdürlük, banka merkezi, onunla beraber...
(Moderatör: Tayfun Ertan, Söz Sizde programı, CNN TÜRK, 19.07.2003, saat
22:10)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-19’ dosyasında ‘Sözsizde-Örnek1-
Film2’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
(c) İşleyiş şekli: Yukarıdaki tartışma bölümündeki A: ve B:’ne yönelik argümanların
gerekçelendirme kısımlarının işleyişi (mikro analizi) şu şekildedir:
183
... daha önce sorulan bir soru A:...cevap önceden başlamıştır. 1. satır 1.
argüman
2. satır 2. argüman (‘ama’= karşı argüman)
yani: 2. argüman özet
yani: 1. argüman özet
7. satır üst dile yönelik soru A: cevap: 1. argümanı tekrarlama
8. satır Sa (açık soru) B: cevap: 10. satır 1. argüman
yani: 1. argüman özeti (1ÖA)
mesela: G
12. satır 2. argüman (şimdi)
çünkü: G (Gerekçe anlatı (Narration) şeklindedir)
19. satır 3. argüman (şimdi)
yani: 3ÖA
mesela: 3. argümanı örnek anlatıyla
gerekçelendiriyor.
(d) Kültürel değerlendirme: Tartışma kültürü açısından bakıldığında argümanların,
ortaya konduktan sonra, anlaşılması için sıkça özetlendiği ve argümanı açmak ve
karşı tarafa kabul ettirebilmek için de gerekçelendirmelerin ‘çünkü’ ve ‘mesela’ ile
başlatılarak, örnekleme şeklinde yapıldığı gözlenmektedir.
3) Bitiş, kapanış: Moderatör programı kapatıyor.Önce konuklarına teşekkür ediyor,
bir sonraki programda izleyicileriyle tekrar buluşmayı diliyor ve yayın kesiliyor.
Girişte olduğu gibi bitiş veya kapanış bölümünde de programa müzik eşlik ediyor ve
moderatör konuşuyor.
1 M: Peki çok teşekkürler sizlere tek tek bizi izleyenler e adına. Haftaya aynı saatte ‘Söz Sizde’de
2 yine birlikte olalım. İyi geceler. (Programın kapanış müziği devreye girer.)
(Moderatör: Tayfun Ertan, Söz Sizde programı, CNN TÜRK, 19.07.2003, saat
22:10)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-19’ dosyasında ‘Sözsizde-Örnek1-
Film3’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.) 184
185
Türkçe Örnek 2:
Türkçe uzmanların tartıştığı talkshow programına örnek olarak Tayfun Ertan’ın
sunduğu 13.09.2003 tarihli ‘Söz Sizde’ programından kesitlerle işleyişe ve kültürel
incelemeye yönelik örnekler şu şekildedir:
Program Adı: Söz Sizde
Tarih:13.09.2003 Genel Konu
‘Üniversite Gençliği Araştırması’
Program
Kaynağı
Program Tipi Moderatör ve
Tartışmacılar
Konu Akışı (Mikro Analiz
aşağıda verilmiştir)
-CNN TÜRK
-22:10
-2 saat süreli
-Haftalık
Program
-5 Tartışmacı
-Stüdyo izleyenleri
var
-Telefon
Bağlantısı yok
-Moderatör:
Tayfun Ertan
-Tartışmacılar:
Erdinç Yazıcı,
Vehbi Bayhan,
Yılmaz Esmer
Aydın Uğur,
Zeynep-Damla
Gürel
1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş
geldin bölümü, ana başlık sunumu ve
Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri
hakkında bilgi)
2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-
(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma
bölümü
3. Kapanış: -Teşekkür, haftaya buluşma dileği,
- veda (bazen tartışılanların özeti)
1)Giriş, ilk soru (gelişme):
(a) Kesitlerin yorumu: Giriş kısmında moderatör 2. satırda konuklarına programa
hoş geldiniz dedikten sonra, 2-12. satırlarda programın konusundan ve bu konuyla
ilgili anket çalışmasından bahseder. 12-21. satırlarda ise konuklarını tanıtır. 21-30.
satırlarda moderatör yapılan anket çalışmasının ilk sorusunu ve anket sonuçlarını
konuşuyor. Gelişme bölümü başlıyor. 30-31. satırda konuğuna ilk sorusunu soruyor.
Soru açık soru şeklindedir. Spesifik cevap hedeflenmemiştir. 33. satır A: konu
hakkındaki görüşünü ‘şimdi’ başlangıç işaretiyle 1. argüman olarak ortaya atılmakta.
‘Tabii’ ile argümanını genel gerçeğe çekerek mantığa uydurmaya çalışıyor. Bu arada
B: A:’nın konuşmalarını bölerek araya bir şeyler söyleyip ona yardımcı olmaya
çalışmaktadır.
(b) Kısmi transkripsiyonu: 1 (Arka fondan gelen program müziği eşliğinde moderatör programına başlar.) M: İyi akşamlar ‘Söz
2 Sizde’ programına hoş geldiniz. Bu akşam üniversite gençliğine bakacağız. Ne yerler ne içerler.
3 Kendi sorunlarını nasıl tanımlarlar. Türkiye’yi nerede görürler, Türkiye’nin sorunlarına nasıl
4 bakarlar, ileriye yönelik umutları e bu gibi e sorular. Önümüzde bize yol gösterecek iki tane
5 araştırma var. Bir tanesi Gazi Üniversitesinden Erdinç Yazıcı’nın e araştırması, ki kendisi burada.
6 Bir diğer araştırma var e bu yanımda İnönü Üniversitesinden Vehbi Bayhan’ın araştırması. E
7 Erdinç Bey’in yaptığı araştırma neredeyse kırk bin üniversite öğrencisini baz alarak yapılmış bir
8 araştırma ve yanılmıyorsam 55 üniversiteye yayılan bir araştırma A: (Araya konuşur) Şimdi bir
9 düzelme yapayım, müsaade ederseniz. M: Buyurun. A: Ben bu araştırmanın proje yürütücüsüyüm.
10 Benimle beraber 18 tane akademisyen birlikte çalıştı M: Vehbi Bey’in de aynı şekilde geçerlidir.
11 Eminim. Bu e tek kişilik çalışmalar değil ama e sizi öncülüğünü e en azından e yapmış e
12 varsayıyorum. Bu araştırmaların sonuçlarını e bu gece e masaya yatıralım istiyoruz. Üç konuğum
13 daha var e Vehbi Bey’in ve Erdinç Bey’in yanı sıra Boğaziçi Üniversitesinden Profesör Yılmaz
14 Esmer, Bilgi Üniversitesinden Profesör Aydın e Uğur. Bir de genç bir siyasetçi katılıyor
15 programımıza e Cumhuriyet Halk Partisi e İstanbul Milletvekili Zeynep Damla Gürel. Hepinize
16 hoş geldiniz diyorum. Stüdyoda yine her hafta olduğu gibi e bir dizi konuğumuz var. Kendileri
17 kendileri üniversite öğrencileri, onların sorunlarını konuşuyoruz. Zaman zaman onlara kanaat
18 sorularım olacak, zaman zaman onların sizi terletecek soruları olsun istiyorum en azından e
19 göreceğiz. Hemen yola koyulalım ve ben e bu araştırmalar nedir ne değildir diye burada zaman
20 kaybetmek istemiyorum. Hızlı bir şekilde e bunların sonuçlarına girelim istiyorum. E yeri geldikçe
21 Erdinç Bey, Vehbi Bey zaten kapsamını vs. anlatırlar araştırmalarının, ama hemen bir sonuç
21 vereyim size ve e bunları biriktirelim ki hızla konumuz da gelişsin diye düşünüyorum. İşte bir tane
22 soru bu araştırmalardan, Erdinç Bey’in araştırmasından. Öğrencilerin kendileri için hayatta
23 gördükleri en önemli şey e nedir? e diye e çıkan bir soru var. (Programa anket sonucu istatiksel
24 olarak ayrıca yansıtılır. Moderatör istatistiği okur.) Ve burda kendileri ile barışık olmak % 36 gibi
25 bir şey. Yani kendileri için hayatta en önemli şey (1) kendisi ile barışık olmak. Etrafındaki kişiler
26 ile iyi ilişkilerin olması 30,1 e insanlık için çalışmak % 18,4 ülkenin ve ulusun refahı için çalışmak
27 % 15,1. Bu beni şaşırttı burada e para yok. E (1) ne bileyim param olsun ilerde (Stüdyodan
28 tartışmacıların konuşmaları duyulur) diye e bir şey e ( stüdyoda konuşma devam eder: iyi bir iş ön
29 planda gelirdi...) yok. Moderatör konuşanı yanıtlar.) Muhtemelen. Sonra kendi çıkarımı ileriye
30 götürmek e noktasına da e pek e rastlamadım. Ama (1) çok kabaca sorayım Hocam, sizin
31 öğrencileriniz böyle mi bakıyor? (Programın fon müziği kesilir. Ekrandan hala istatistik
32 yansıtılmaktadır.)
33 A: Efendim şimdi bu tabii biraz önce söylemeye çalıştığım gibi (ekrana yansıtılan istatistikten
34 stüdyodaki tartışma ortamına geçilir. ) şu dört alternatiften hangisi sizin için önemlidir diye
186
35 sorulduğu zaman tabii e genel değil de e araştırmamız burada B: (araya girerek A’yı desteklemek
36 ister) Kapalı A: Evet kapalı bir alternatifler dizisinden, acaba bunların içinden hangisi sizin için
37 önemlidir?, demiş, tabii...
(Moderatör: Tayfun Ertan, ‘Söz Sizde’ programı, CNN TÜRK, 13.09.2003, saat
22:10)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-13’ dosyasında ‘Sözsizde-Örnek2-
Film1’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
(c) İşleyiş şekli: Tartışmanın işleyişi (mikro analizi) şu şekilde gösterilebilir
(Kısaltmalar için bkz. Bölüm 2, Başlık 2.1.4.):
31. satır Sa (açık soru) 32. satır 1.argüman (şimdi)
tabii: G (Genel gerçeğe çekerek mantığa uydurma
gerekçesidir.)
(d) Kültürel değerlendirme: Tartışmanın kültürel işleyişine yönelik açık soruya A:
argüman olarak cevap veriri ve argümanın gerekçelendirme kısmı için ise genel
gerçeğe çekerek mantığa uydurma yoluna gider.
2)Tartışma:
(a) Kesitlerin Yorumu: Daha önce uzman tartışmalarda tartışmacılar arası görüş
ayrılıklarının çoğunlukla uzlaşma amaçlı olduğundan bahsedilmişti. Buna ilişkin
örnek aşağıdaki kesitte verilmiştir. Bu tür konuşmalardaki argüman ve
gerekçelendirme işleyişi ise şu şekildedir: Kişiye daha önceden soru sorulmuştur, kişi
soruyu yanıtlar. 1. satırda A: ‘yani’ ile başlayan özet argüman şeklinde 1. argüman
ortaya atar. 2. satırda ‘tabii’ ile genel gerçeğe işaret ederek mantığa bürünme yoluyla
1. argümanını gerekçelendirir. ‘Ama’ ile başka bir konuşmacının itirazına karşı kendi
karşı düşüncesini ortaya atar. Karşı düşünce 2. argümandır. ‘Yani’ ile 2. argümanı
özetler. 4. satırda ‘kendisini kurtarmak ne demek?’ sorusu kavram açıklamaya ve
konu değiştirmeye yönelik stratejik bir retorik sorudur. Gerekçelendirmeye yardımcı
olmak için konuyu açıklamaya, örneklemeye gitmektedir. Retorik sorunun
cevabındaki örnekleme stratejik anlamda da dinleyenleri kendi tarafına çekmeyi
187
amaçlamaktadır. 7. satırda stüdyodakilerin konuşmasına karşılık vermek için sesini
yükselterek argümanını tekrarlar. Niçin böyle konuştuğunu açıklar. Üst dile yönelik
eleştiri geldiğinden ‘onun için’ diyerek üst dile yönelik gerekçelendirmeye
gitmektedir. 9. satırda moderatör müdahale ediyor. Tartışmacıya alternatif soru
sorarak durumu netleştirmeye yardımcı oluyor. 11. satırda argümanını özetleyerek
yineleme gereğini duyuyor. 11-12. satırlarda argümanını gerekçelendirmek için
örnek anlatıya giriyor. Tersini düşünme örnekleriyle argümanını gerekçelendirmeye
yönelik strateji kullanıyor. 12-13. satırda ‘yani, yani’ argüman özete göndermede
bulunuyor. 13. satırda C: A:’nin kendisini yanlış anladığını düşünerek kendi
düşüncesini tekrarlar. 15. satırda argümanını netleştirir. 16. satırda C:’nin bu çabası
karşısında A: onu desteklediğini belirtir. Üst dile yönelik konuşur. 17. satırda C: üst
dile yönelik söylemde bulunur ve uzlaşmaya gider. ‘Ama’ diyerek karşı 2.
argümanını ortaya atar. Bu aralarda A: C:’ni sürekli bölerek baştan karşı çıktığı
düşüncesini desteklemektedir. 19. satırda C: 2. argümanını devam ettirmektedir.
‘Türkiye’nin geleceği açısından’ söylemi stratejik anlamda argüman düşüncenin
genel kabul edilen gerçeğe çekilerek, dinleyenleri destek alma yönünde bir
girişimdir.
(b) Kısmi transkripsiyon: 1 (Kişiye soru sorulmuştur. Cevaplar) A: Yani e (diğer tartışmacı araya konuşur: elbette) çok doğal
2 diye düşünüyorum. Tabii ki bir takım toplumsal sorunlar, duyarlılıklar felan filan olmak
3 durumunda. Ama ben Aydın Hocam gibi, yani bu ikisinin birbirini dışlayıcı olduğunu ve kendisini
4 kurtarmak, kendisini kurtarmak ne demek? İyi bir gelecek iyi bir iş, işte düzgün bir yaşam.
5 (Tartışmacılardan biri araya konuşur: Kendisi ile barışık, ailesi ile... A: konuşmaya devam eder.)
6 A: kendisi ile barışık, ailesine, çoluğuna çocuğuna muntazam, kabul edilebilir çağdaş düzeyde bir
7 yaşam. Bu bu çok kötü bir şey gibi gelmiyor bana, bu iyi bir şey gibi geliyor. (Araya girmek
8 isteyen var fakat A sesini yükselterek konuşmaya devam ediyor.) Ya hep eleştiriliyor da onun için
9 gençlerin bu şekilde bir tutuma sahip olmaları. B: Yok M: Aşırı bireycilik belki değil mi olsa olsa
10 eleştirilebilecek bir şey yoksa burada... A: (A argümanını tekrarlama gereği duyar ve özetler) Yani
11 şu tanımladığımız çerçeve, yani hangimiz hayır diyebiliriz ki buna M: evet. A: Ben iyi bir işte
12 istemem, pek gelir de istemem çoluk çocukta sürünsün e (stüdyodaki tartışmacılar güler) yani,
13 yani C: (A’nın karşı görüşte bulunduğu C kendini yeniden ifade etmek ister.) Hayır bireysel
14 kurtuluş planlarının yanında (Stüdyodakiler gülüşerek araya konuşurlar, fakat C konuşmaya
15 devam eder.) toplumsal. İkisinin paralel gitmesi gerekiyor aslında A: (araya girerek bu sefer C’nin
188
16 düşüncesini destekler) Aynen, onu söylemeye çalışıyorum. Evet. ( Bu arada C’de konuşmasını
17 tekrar ederek sürdürmektedir.) C: ... ben de aynı şeyi söylemeye çalışıyorum ama toplumsal
18 duyarlılığın da gençliğin içerisinde A: (araya destekleyici konuşur) kuşkusuz! C: yerleşmesi
19 mutlaka A:(desteğini yineler) kuşkusuz! C:gerekli. Türkiye’nin geleceği açısından da gerekli diye
20 düşünüyorum ama...
(Moderatör: Tayfun Ertan, ‘Söz Sizde’ programı, CNN TÜRK, 13.09.2003, saat
22:10)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-13’ dosyasında ‘Sözsizde-Örnek2-
Film2’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
(c) İşleyiş şekli: Karşı düşüncelerin ortaya konulmasına yönelik argüman ve
gerekçelendirme kısımlarının işleyişi (mikro analizi) şu şekildedir:
...Soru A:Cevaplandırıyor. Yani: ÖA (1. satır 1. argüman özet
argüman şeklinde ortaya konuyor.
Tabii: G (Genel gerçeğe çekerek argümanı mantığa uydurma
yoluyla gerekçelendirme)
ama: 3. satır 2. argüman (karşı argüman şeklinde)
yani: 2. argüman özet (ÖA2)
onun için: G
yani: ÖA2 (tekrar)
örnek anlatı: N (Narration: Argümanın gerekçelendirme
kısmına ait girişimdir)
yani, yani: ÖA2 (göndermede bulunuyor)
C: Kendi düşüncesini savunuyor 15. satır 1. argüman
Ama: 17. satır 2. argüman (karşı argüman şeklindedir)
(d) Kültürel değerlendirme: Kültürel açıdan şunlar söylenebilir; birbirlerinin
düşüncesine ters düşen iki tartışmacı daha çok ‘fakat’, ‘ama’ şeklinde karşı
argümanları paslaşabilirler. ‘Yani’ ile özetlenen argümanların bu tip durumlarda,
gerekçelendirme kısımları daha çok stratejik anlamdadır. Stratejik girişim burada
diğer dinleyenleri mantıksal örneklerle kendine çekme girişimidir. Diğer
tartışmacının argümanına karşı çıkma gözlendiğinden, gerekçe yukarıdaki örneklerde
189
190
olduğu gibi çünkü, mesela vb. başlangıç işaretleri ile başlamamıştır. Daha çok örnek
anlatı, hikayeleme vb. şeklindedir. Her iki tartışmacı da anlaşılmaya yönelik (üst dile
yönelik) girişimlerde bulunmuşlardır. Tartışmalar bu şekilde sürdürüldüklerinde üst
dile kaymalar daha da sıklaşmaktadır. Uzmanların tartıştığı talkshow örneği
olduğundan, tartışma konusu kişiselleşmemiştir. Bu durum uzmanların tartıştığı
talkshow programları için karakteristik bir özelliktir. Uzman tartışmalarda konunun
kişiselleşmemesinde moderatörün üstlendiği rolün de önemi büyüktür. Konun
yönlendirilmesindeki tutumunu diğer bir kesitte gösterecek olursak, öneminin daha
iyi anlaşılacağını düşünüyoruz:
Moderatörün konuyu yönlendirmesi örneği (gelişme): Uzmanların tartıştığı
talkshow programlarında genellikle moderatörün müdahalesi baskındır. Moderatörün
konuyu yönlendirmesi ve konunun değişmesine izin vermemesine yönelik aşağıdaki
örnekte, üst dile yönelik tartışmaların konunun tartışılmasını zorlayabildikleri gibi
duygusallaşmasına olanak tanırlar. Moderatörün duygusal tartışmaya olanak
vermemesi bakımından aşağıdaki örnek-kesitin açıklayıcı olduğunu düşünmekteyiz:
(a) Kesitin açıklaması: Stüdyoda bir izleyici, tartışmacılardan birine soru sormak
ister. 1-2. satırda A: sorusunu sorar. Soru açık sorudur ve arkasından ‘yani’ ile
soruyu açmak için ikinci bir açık soru sorulmuştur. Kişi sorudan sonra argümanını
ortaya atarken, 4. satırda moderatör üst dile yönelik anlaşılma sorusu sorarak
müdahale eder. A: cevap verir. Moderatör ‘ama’ başlangıç işaretiyle farklı bir şeyin
söyleneceğinin işaretini verir. 5. satırda A: sorusunu yineler. Moderatör anlamadığını
hissederek doğrudan argümanını ortaya atar. ‘Yani’ ile özetlemeye girişir. Bu arada
A: moderatörün sözünü keserek sorunu konuyla alakalı hale getirmeye çalışır. ‘Yani’
ile de bu niyetini özetlemeye çalışır, fakat sorunun yarısında yine Avrupa Birliği ile
ilgili soru sormaya girerek konudan kopmaya başlar. 7. satırda moderatör bir kez
daha sorusunun konusu hakkında uyarıda bulunur. Bu uyarı üst dile yöneliktir. Bu
arada sorunun yöneltileceği tartışmacı da moderatörü onaylar. Moderatör ‘ama, yani’
ile üst dile yönelik olarak tartışmanın konusunun bu olmadığını bir kez daha özetler.
8. satırda A: ‘ama, pardon bir şey söyleyebilir miyim?’ ile tamamen üst dile yönelik
konu tartışmasına girmektedir. ‘Ama’ ile başlayan tümcede karşı düşüncede bir
şeyler söyleneceğinin işareti verilmektedir 11. satırda ‘yani’ ile bu düşüncesini
özetler. Moderatörden gerekçe istemek amaçlı üst dile yönelik soru sorar. Moderatör
12. satırda üst dile yönelik bu soruyu ‘çünkü’ ile gerekçelendirmeye başlar. ‘Mesela’
ile örnek verir. Moderatör detaylı bir şekilde konusunun dışına çıkmayacağını A:’ne
anlatmaya çalıştıktan sonra tekrar konusuna döner.
(b) Kısmi transkripsiyonu: 1 (Stüdyoda bir izleyen, tartışmacılardan birine soru yöneltmek üzere söz hakkı almıştır.) A: ...
2 Türkiye nereye gidiyor? Yani Avrupa Birliğinin geleceği nerede? B: (Tartışmacı dinlediğini
3 belirtir) Hm, hm. A: Tamam. Avrupa karşıtı, Avrupa Birliği karşıtı bir insan değilim. M: (A:’ne
4 müdahale eder) Soru bu mu? A: Evet. M: (Moderatör ve A aynı anda konuşurlar) Ama biz burada
5 A: Avrupa Birliğinin geleceği nerede? M: Avrupa Birliğini konuşmuyoruz. A: Yok M: Yani e A:
6 Ben bir öğrenci olarak soruyorum bunu, yani e şey değil. Sonuçta bize (2) amaç olarak gösterilen
7 Avrupa Birliği acaba nereye kadar devam edecek? M: E bu Avrupa Birliği sorusu kusura bakma B:
8 Evet, doğru. M: Ama, yani bu tartışmanın konusu e değil. E A: Ama, pardon bir şey söyleyebilir
9 miyim. (Moderatör Avrupa Birliği konusunu konunun dışında olduğundan kapatmaya çalışsa da
10 A: ısrar eder.) Biz öğrencilere Avrupa Birliği bize kurtuluş olarak gösteriliyor. (1) Niye bu
11 sorunun tar, yani bu konunun tartışması neden değil? (A tartışmayı sürdürmekte ısrar ettiği için
12 dile yönelik olarak tartışmanın konusunu sorgulamaktadır.) M: Çünkü Avrupa Birliği konusunu
13 tartışırsak ancak ona yanıt e çıkar bu masadan. Biz şu anda sizlerin Avrupa Birliği konusunda
14 mesela eğilimlerinizi konuşabiliriz de, Avrupa Birliğinin kendisini konuşamayız burada.
15 (Moderatör detaylı bir şekilde konusunun dışına çıkmayacağına yönelik gerekçesini A’ya anlatır ve
16 konusuna döner.) Peki başka soru? (3) Soru yoksa o zaman ben sizi başka bir konuya e getireyim...
(Moderatör: Tayfun Ertan, Söz Sizde programı, CNN TÜRK, 13.09.2003, saat
22:10)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-13’ dosyasında ‘Sözsizde-Örnek1-
Film3’ olarak Ek 3’te sunulmuştur.)
(c) İşleyiş şekli:
A: Sa+‘yani’ (özet Sa) M:Cevap yerine üst dile yönelik karşı soru.
A:Cevap (üst dile yönelik) +Sa M: ‘ama’ karşı 1.argüman (üst dile yönelik)
A:‘yani’ ile üst dile yönelik kendi sorusunu açıklama+Sa M: 1.argüman tekrar
(üst dile yönelik)
191
ama, yani:A1 tekrar, ÖA1
A: Ama, yani: Karşı argüman, ÖA (Üst dile yönelik soru) M: Çünkü: gerekçe
(Üst dile yönelik açıklama)
Mesela: Üst dile yönelik örnekleme
(d) Kültürel değerlendirme: Kültürel anlamda şunlar söylenebilir; yukarıdaki
örnekte, tartışma konusu üst bağlama yönelik soru ve cevaplarla yürütülmektedir.
Konunun sürekli olarak üst dilde tartışılması, çoğu zaman tartışma kirlenmesiyle
sonuçlanabilmektedir. Bu tarz tartışmalarda eğer kişiler olayı kişiselleştirerek
sürdürürlerse ‘tartışma kirlenmesi’ kaçınılmazdır. Yukarıdaki örnekte konunun
kişiselleşmesi moderatör tarafından engellenmiştir.
3) Bitiş, Kapanış: Moderatörün konuklarına ve izleyenlere teşekkür ediyor, bir hafta
sonraki yayında tekrar başka bir konuyla geleceğini haber vererek veda eder.
1 M: Peki sizlere çok çok teşekkürler, sizlere stüdyoda katılanlara çok teşekkürler. Haftaya bir başka
2 konuda yine birlikte olacağız. (Programın kapanış müziği başlar.) İyi geceler.
(Moderatör: Tayfun Ertan, Söz Sizde programı, CNN TÜRK 13.09.2003, saat 22:10)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Sözsizde-13’ dosyasında ‘Sözsizde-Örnek2-
Film4’adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
Türkçe Örnek 3:
Bu yayının tam analizi Ek 1’dedir. Burada örnek oluşturulması dolayısıyla Ek 1’den
alıntı yapılmıştır ve makro-mikro kısmına dair, giriş, tartışma ve sonuç bölümleriyle,
tartışma bölümünde yer alan soru tipleri, argüman, argümanın gerekçe kısmı ve özeti
transkripsiyonda gösterilmek istenmiştir.
Transkripsiyon şu şekilde okunmalıdır: Tartışma konuşmaları sekmelerle girintili
yazılmıştır. Konuşma içindeki kalın yazılar, gerekçelendirmeyi başlatan ayırt edici
işaretini göstermektedir. Sayfanın solunda verilen harfler konuşan kişilerin isim ve
soyadlarının baş harfleridir (burada moderatör için M: kullanılmıştır), C= cevap, A= 192
193
satırda kullanılan argümanı -kaçıncı argüman olduğunu yanına konan sayılarla-
gösterir. Soru tipleri, gerekçe ve gerekçe türleri gösterilmektedir. Konuşma satırının
altında, parantez içinde gerekli görülen yerlerde ayrıca yorum ve açıklama
verilmiştir. (Kısaltmaları karşılaştırmak için bkz. Bölüm 2, Başlık 2.1.4.)
Programın Adı: Söz Sizde
Tarih: 6.9.2003 Genel Konu
‘Düşünsel Yaratıcılık Olarak Sanat Üretimi
Ve Tüketimi. Türkiye Gerçeği’
Program
Kaynağı
Program Tipi Moderatör ve
Tartışmacılar
Konu Akışı (Mikro Analiz
aşağıda verilmiştir)
-CNN TÜRK
-22:10(TR saati)
-Süre: 2 saat
-Haftalık canlı
yayınlanan
program
-4 tartışmacı
-Stüdyo izleyeni
var
-Telefon
Bağlantısı yok
-Moderatör:
Tayfun Ertan
-Tartışmacıların
adı:
-Hüsamettin
Koçan,
-Beral Madra,
-Vecdi Sayar,
-Serhan Ada
1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş
geldin bölümü, ana başlık sunumu ve
Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri
hakkında bilgi)
2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-
(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma
bölümü
3. Kapanış: -Teşekkür, haftaya buluşma dileği,
-Veda (bazen tartışılanları Özetleme)
1) Giriş: Moderatör ve tartışmacılara ilişkin kısaltmalar yapılmıştır. Bunlar şu
şekilde verilecektir:
Moderatör: Tayfun Ertan (M)
Hüsamettin Koçan (HK)
Beral Madra (BM)
Vecdi Sayar (VS)
Serhan Ada (SA)
M: Karşılama: İyi akşamlar söz sizde programına hoş geldiniz.
Konu: Bu gece konumuz sanat. Siyaset, dış siyaset, ülke sorunları, ekonomi
değil. Gerçekten çok önemli ve bir kenara bırakılmış bir konu ve bu
sanat sözcüğünün kullanımında ciddi bir talihsizlik yaşadığımız bir
dönemde yapıyoruz. Eğlenceyle sanatı da birbirine soktuk ve
194
önümüze geleni de sanatçı olarak tanımlamaya başladık. Bu akşam
düşünsel bir yatıcılık olarak sanat üretiminden ve tabii aynı zamanda
sanat tüketiminden söz edeceğiz ve Türkiye nerede bu konuda ne gibi
sorunlarla karşı karşıya, bunu ele almaya çalışacağız bu söz sizde
programında.
Konuklar: Konuklarımız solumdan başlıyorum:
Prof. Hüsamettin Koçan hoş geldiniz efendim. Marmara Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Sayın Koçan, ama aynı zamanda
sanatçı ve geleneksel kalıpları değiştiren bir kişi olarak tanınıyorsunuz
Sayın Koçan’ı ve belirtmeden edemeyeceğim, Sayın Koçan alternatif
bir müze yarattı aslında Marmara Üniversitesinde, olağan üstü bir
çaba.
Beral Madra Çağdaş Sanat Merkezi yöneticisi, sanat eleştirmeni,
öğretim üyesi, küratör, daha eklenecek eminim eksik kalan pek çok
şey vardır ama burada gerçek bir sanat kişisi olarak tanıyoruz.
Vecdi Sayar Bilgi Üniversitesinde öğretim görevlisi, aynı zamanda
sanat eleştirmeni, sinema, tiyatro deyince özellikle Vecdi Sayar’ın
adını anmadan edemiyoruz. Ama son zamanlarda da sanatı sadece
İstanbul’un ve merkezin sanatı olmaktan çıkartma çabalarında yine en
başta görüyoruz.
Serhan Ada Bilgi Üniversitesinde uzunca ismi olan bir bölümün ve
programın başkanı. Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi Programı’nı
yönetiyor Serhan Ada Bilgi Üniversitesinde, aslında galiba tekil bir
Sk: yer değil mi? Türkiye’de bir ikinci örneği var mı?
(Kapalı soru direk evet veya hayır gibi kesin cevapları gerektirir.)
SA/C: Kültür Yöneticisi yetiştirmek anlamında yok. Evet.
(Cevap kısa bir açıklamayla kesin bir yanıt veriliyor)
M: Ki önemli bir nokta ama biz tabii buna da geleceğiz, yönetime.
(Konuyu değiştiriyor.)
195
2) Tartışma, Gelişme:
M/So: Beral Hanım sizle başlayalım lütfen. Sanat üretim ve tüketimine
baktığınızda şu son bize 15-20 yıla baktığınızda ne gördünüz ve şimdi
nerdeyiz? O bize bir çıkış noktası olsun.
(Soru açık soru 5N+1K sorusu, ne-nerede ile yapılmıştır. Hedefi yoruma açık
cevaptır.)
BM/C: A1: En ince noktaya dokunuyorsunuz bellek konusuna,
gerçekten bugün çok gereksinim var şöyle bir geriye dönüp, ne oldu
G: ne bitti bu kadar yıldır. Çünkü çok canlı işte zengin bir kültür
ortamında yaşıyor gibiyiz.
(Soru açık olduğundan, konu kişiye istendiği gibi cevap verme hakkı tanıyor. Kişi
stratejik olarak istediği noktadan konuya girebilir. Birici argüman, stratejik olarak
inandırıcılığı artırmak için genel bilinene çekilerek aktarılıyor, çünkü ile argümanın
gerekçelendirilme kısmı başlatılıyor.)
G: Ve tabii gençler özellikle 20 yıl önce nasıldı bu ortam, pek onların şu
anda belleklerinde böyle bir şey yok.
(Birinci argümanın gerekçelendirilme kısmına genelden hareketle ikinci bir
gerekçelendirme olarak ‘ve’ ile başlayan ek ‘ile’, devam ediliyor.)
N: Evet, ben işe başladığım zaman, ki bu aşağı yukarı 80’li yılların başı
A2: Türkiye sanat ortamı oldukça dışarı kapalı bir sanat ortamıydı.
(Kendinden örneklemeyle ikinci argümanın gerekçelendirilme kısmı anlatı şeklinde
ortaya konuyor.)
G: Tabii bunun nedenleri siyasal, ekonomik, bilinen nedenler
(İkinci argümanın gerekçelendirme kısmı genele çekilerek aktarılıyor.)
A3: ve tam da benim işe başladığım sırada bir travma geçirmekteydi ülke
1980 başı. Ama o sırada da galiba bizdeki bu siyasal bunalımın da bu
şekilde dışa karşı başka şekilde gösterilmesi gerekiyordu
196
(Üçüncü argüman ortaya konuyor.)
N: ve 1983’te Anadolu Medeniyetleri sergisi oldu,
Sb: bilmiyorum hatırlıyor musunuz?
(Stratejik bir boş sorudur. Cevabı önemli değildir, fakat üçüncü argümana yönelik
gerekçelendirme kısmında amacını kesin olan bir tarihsel gerçeğe bağlayarak
izleyenlere karşı düşüncesini inandırıcı kıldırmak işleyişindedir. Kişilerin onaylaması
beklenir.)
M: Evet.
(Boş soruyu moderatör onaylıyor. Bu aynı zamanda devam et anlamına gelen bir
evettir.)
BM:A4: Ve o sergi gerçekten Türkiye’deki Sanat Tarihçisi işte Arkeolog,
Sanat Uzmanı potansiyelini birden bire kendiliğinden ortaya çıkarttı.
(Dördüncü argüman ortaya konuyor.)
ÖA: Yani böyle bir potansiyel vardı.
(Özet argüman, dördüncü argümanı özetliyor.)
Sb:ÖA: Neydi bu? Yani bu sonuçta uzun bir modernizmin etkilerini görebildik
biz orada
(Boş soru, dördüncü argümanı tekrar özetlemek amacıyla kullanılıyor. Ayrıca
Argümana ilişkin argümanın gerekçe kısmı sunulmadığından, stratejik olarak cevabı
beklenmeyen boş soru stratejisiyle olaya dikkat çekilmektedir. Bu şekilde tekrarlar
da olaya dikkat çekilmek istendiğini belirtiyor. Gerekçelendirme üçüncü argümanın
gerekçelendirme kısmına bağlanmıştır.)
N: ve çok yaygın sergiler yapıldı.
(Üçüncü argümanın gerekçelendirilme kısmı anlatı şeklinde tekrarlanıyor.)
197
A3-4: Ve bu dışa karşı çok iyi bir gösteri de oldu bence tam o sırada da
gerekliydi sanıyorum böyle bir şeyi göstermek.
(Üçüncü ve dördüncü argüman tekrarlanıyor. Bence argümanı başlatın ayırt edici
işarettir.)
N: Ve hatırladığım kadarıyla çok büyük para yardımları geldi, müzeler
yenilendi, hatta Türk İslam Eserleri Müzesi biliyorsunuz o sırada,
biliyorsunuz bu, şu yerine taşındı. Ve
(Kendisinin de tanık olduğu bir anlatıma girerek, genel yapılanlardan da bahsederek
yukarıda tekrarladığı üçüncü ve dördüncü argümanları inandırıcı kılmaya çalışıyor.
Ayrıca biliyorsunuz şeklinde bir onaylama istemi de buna işaret etmektedir.)
M/Sü: Bu 80’lerin ilk yarısı değil mi?
(Değil mi üst dile yönelik doğrulama sorusudur. Anlaşılmak içindir. Cevabın kesin
olması beklenir.)
BM/C: 83, 83.
(Kesin cevap geliyor.)
A5: Bence bu Türkiye’deki sanat ve kültür ortamına büyük bir ivme
kazandırdı ve benim çalıştığım alanda da bir sergi gerçekleşti.
(Bence ile beşinci argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: Yani işte resim, heykel, seramik vs. arkeoloji müzesinin yeni
onarılmış olan salonlarında.
(Yani özet argümanı başlatıyor. Argüman özetlenerek netleştiriliyor.)
(...)
198
3) Sonuç, Kapanış:
M:Konu özeti: Pekala kocaman bir konunun, gene (yine) bir kısmına hiç değilse
değinebildik.
Teşekkür: Sizlere, bizi izleyenler adına tek tek teşekkür ediyorum.
Kapanış: Haftaya yine birlikte olacağız yine aynı saate iyi geceler.
(Yayının tamamına ilişkin sınırlandırılmış transkripsiyon çok uzun olduğundan
küçük puntoyla çalışmanın sonunda, Ek 1’de verilmiştir.)
4.2. ALMANCA ÖRNEKLER
Almanca örnekler art arda yayınlanan programlardan seçilmiştir. Konular tesadüfidir.
Moderatörlüğünü Mybritt İllner’in yaptığı ve ZDF’te haftada bir, geç saatlerde
(22:15) yayınlanan, bir saat süreli programın yayınlarının konusu sırasıyla şöyledir:
Ek 2’de tamamı incelenen yayın 10.07.2003 tarihinde, Peter Müller, Olaf Scholz,
Ursula Engelen-Kefer, Guido Westerwelle ve Lothar Bisky’nin –alanında uzman beş
kişinin katılımlarıyla gerçekleşmiştir. Konu başlığı, ‘Reform-Roulette: Wie Teuer
Wird der Aufschwung’ olmuştur. Bu yayın Ek 2’den kesitlerle çalışmaya alınmıştır.
Sadece giriş, gelişme ve sonuç kısımlarından kesit alınarak, kutu içinde transkripte
edilen yayın 17.07.2003 tarihinde gerçekleşmiş, Corny Littmann, Michael Glos,
Christine Scheel, Mathias Platzeck, ve Petra Roth’un, -alanında uzman beş kişinin-
katılımıyla, konu başlığı ‘Deutschland in den Miesen –Wer Zahlt die neue
Schulden?- tartışılmıştır .
24.07.2003 tarihinde yayınlanan, Horst Seehofer, Marion Caspers-Merk, Thomas
Isenberg, Patrick Schwarz-Schülte, Manfred Richter-Reichhelm ve Michael Stich’in
katılımlarıyla, -konusunda uzman altı tartışmacının katılımıyla- gerçekleşen yayının
konu başlığı ‘Abkassiert Statt Reformiert -Wehe Wenn der Artzt Kommt’ olmuştur.
Almanca Örnek 1:
Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programına örnek olarak Mybritt Illner’in
sunduğu 17.07.2003 tarihli ‘Berlin Mitte’ programından kesitlerle işleyiş ve kültürel
incelemeye yönelik örnekler şu şekildedir:
Program Adı: Berlin Mitte
Tarih:17.07.2003 Genel Konu
‘Deutschland in den Miesen -Wer Zahlt die
neue Schulden?’
Program
Kaynağı
Program Tipi Moderatör ve
Tartışmacılar
Konu Akışı (Mikro Analiz
aşağıda verilmiştir)
-ZDF
-22:15
-1 saat süreli
-Haftalık
Program
- 5 Tartışmacı
-Stüdyo izleyenleri
var
-Telefon
Bağlantısı yok
-Moderatör:
Mybritt Illner
-Tartışmacılar:
Corny Littmann,
Michael Glos,
Christine Scheel,
Matthias
Platzeck,
Petra Roth
1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş
geldin bölümü, ana başlık sunumu ve
Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri
hakkında bilgi)
2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-
(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma
bölümü
3. Kapanış: -Teşekkür, haftaya buluşma dileği,
- veda (bazen tartışılanların özeti)
1) Giriş:
Program Kurgusu ve programa giriş şu şekildedir: Almanca programın kurgusu
Türkçe programa göre daha farklıdır. Konuk tanıtımını moderatör yapmaz. 1-6.
satırlarda stüdyoya arkadan verilen bir ses konukları tanıtmakta, konukların konu
hakkındaki görüşlerini kısaca özetlemekte ve moderatörü sunmaktadır. 7. satırda
moderatör konuşmaya başlar. Herkesi selamlar, iyi akşamlar diler ve 8-14. satırlarda
konuya yönelik konuşmaya başlar. Tartışılacak konuya ilişkin sorular ortaya atar.
1 (Arka fondan bir ses müzik eşliğinde tek tek programa davetli konukları tanıtır ve onların
2 düşüncelerini özetler) A: ... sonst ersticken wir an den Zinsen. Der CSU Landesbürochef Michael
199
3 Glos kann mit dem Regierungskonzept zur Steuerreform nichts anfangen. Die Grüne
4 Finanzexpertin Christine Scheel sagt die geplante Steuersenkung ist eine Riese Chance für das
5 Land und Petra Roth die Präsidentin des deutschen Städtetages klagt die Regierung lässt die
6 Gemeinden im Stich. (4) Sie sind zur Gast bei Mybritt Illner. (stüdyoda alkışlar).
7 M: Ich darf Sie ganz herzlich begrüßen. Schönen guten Abend. (2) Ich weiß nicht wie es Ihnen
8 geht man möchte doch gerne mal wissen wie es Hans Eichel seinerzeit seinen Kindern auf den
9 Weg gegeben hat. Ist es so was in der Art wie ‘und immer schön schulden machen dann kommt ihr
10 weit!’ wahrscheinlich eher nicht, wahrscheinlich hat auch er seinen Kindern gesagt ‘gib nicht mehr
11 aus als du hast, dann kommst du auch nicht in Schwierigkeiten.’ Warum gilt für ein großes Land
12 nicht das selbe. Warum will Hans Eichel mit uns zusammen plötzlich noch mehr auf Pump legen,
13 warum kaufen wir dann mehr ein. Wir fragen uns auch immer noch, warum brauchen mancher
14 Fußballer mehr Geld als andere...
(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 17.07.2003, saat 22:15)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-17’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek1-
Film1’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
2) Gelişme:
(a) Kesitin açıklaması: Moderatörün tartışma konusuyla ilgili ilk sorusu ve soru-
cevap paslaşmasına bağlı argüman ve gerekçelendirme kısmına yönelik işleyiş şu
şekildedir: Moderatör 1. satırda kapalı soru sorar. A: 1. argümanında bunun
yetmediğini söyler. 2. satırda moderatör daha mı fazla diyerek üst dile yönelik
anlaşılma sorusu sorar. A: bunu 1. argümanına paralel bir şekilde doğrular. 3. satırda
moderatör konuyla alakalı bir açık soru sorar. 4-10. satırda ‘also ich’, ‘ich finde’ ile
A: daha önce konuşmuş olan Bay Glos’un düşüncelerini özetleyerek, argüman ortaya
atar. 11-12. satırda ‘denn ich glaube’, 12. satırda ‘ja ich denke’ ile 2. argüman ortaya
atılır. 13-15. satırda, ‘für mich heißt’ ile 3. argüman ortaya konur. 14. satırda ‘für
mich heißt’ kavram açıklamaya yöneliktir. Bir gerekçelendirme biçimi olarak
kavramdan ne anladığını açıklamaya yöneliktir. 15. satırda ‘und eins dürfen wir nicht
machen’ daha önce konuşmuş birinin argümanına karşı 4. argüman ortaya
atılacağının işaretini verir. Nitekim ‘glaube ich nicht’ ile karşı argüman ortaya konur.
16. satırda yanındaki tartışmacıya dönerek, konuşur. Buradan anlaşılan karşı
argümanın bu tartışmacının söylediklerine yönelik geleceğidir. 17-18. satırlarda
söyleyeceğini ifade etmekte zorlanır. Moderatör duruma müdahale ederek, ifadesine
200
yardımcı olur. 21. satırda 4. argüman bir kez daha ortaya konmaktadır. 21-23.
satırlarda argümanların gerekçelendirme kısımları kendine yönelik örnek anlatı
şeklindedir. 21. satırda ‘für mich’ ile A: nasıl anladığını ve kendisine ne anlam ifade
ettiğini de belirtir. 24. satırda ‘und’ ile başlayan tümcede 4. argüman bir kez daha
ortaya konur. 26. satırda moderatör başka konuşmacıya söz hakkı verir.
(b) Kısmi transkripsiyonu:
1 M: ... Milliarde wird die Neuverschuldung in Ihrem Haus betrachtet. A: Leider wird es nicht
2 reichen. M: Noch mehr? A: Hm, hm (aynı zamanda kafa sallar)
3 M: Und wie rechnen Sie das wieder schön?
4 A: Also, ich kann mich bloß anschließen, ich finde der Abend hat sich gelohnt mit dem Satz
5 von Herrn Glos. Was wir im Moment haben ist die Notwendigkeit wenigstens für eine
6 Wegstrecke gewisse in Deutschland was gemeinsames zu machen. Ich zweifele ein bisschen
7 ob das Klassische, von mir hoch geschätzte Rollenverteidigung zwischen Regierungen und
8 Oppositionen 35 Jahren im Land gelebt, wo es dies (1) zusammen den es nicht gab, den will ich
9 nicht wiederhaben, ob das im Moment wirklich allein nicht seelisch macht, und deshalb war ich
10 sehr froh das da ein Nachsatz kam, dass man im Moment auch ein Teil Gemeinsamkeit zeigen
11 muss, denn ich glaube das deutlich ist und das sollten wir uns ganz klar sagen, wir sind in der
12 tiefsten Krise. Ja ich denke, wird überhaupt seid bestehen der Bundesrepublik. So weit muss
13 man, wahrscheinlich schon zurück gehen. Das muss man sich, klar sagen und wenn das so
14 ist dann muss man daraus Schlussfolgerungen ziehen und eine der Schlussfolgerungen für mich
15 heißt, dass man jetzt, ein Stück gemeinsam machen muss. Und eins dürfen wir glaube ich
16 nicht machen M: Hm hm A: wie sie die Operation nennen, (Yana dönerek tartışmacıya
17 seslenir) deswegen ja schon eine, ob es ein Notoperation ist ob’s, ob’s eee (söyleyeceğini
18 ifade edemez ve el kol hareketleri yapar) M: (Moderatör yardım eder) Operation am offenen
19 Herzen A: (elleriyle daire çizerek) ob’s die Operation Hoffnung ist oder was auch immer. Die
20 Frage nach der Alternative müssen wir uns stellen. Wenn wir das nicht täten M: Hm, hm A: wo
21 stehen wir dann in eins zwei Jahren. Und das ist für mich auch die bewegende Frage, wenn ich
22 auch auf meinem Haushalt kucke, natürlich sehe ich eine Lücke M: Ja A: Wenn die Steuerreform
23 vorgezogen wird. Aber was passiert mit der Lücke, wenn wir nichts machen. Vielleicht wird sie
24 ja am Ende noch größer. Und das ist, das sind die Zwei Herzen M: Hm, hm A: die da auch in
25 meiner Haushaltsbrust M: Hm, hm A: Ee mit Blick auf Land Brandenburg schlagen.
26 M: Petra Roth...
(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 17.07.2003, saat 22:15)
201
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-17’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek1-
Film2’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
(c) İşleyiş şekli: Yukarıdaki kesitte argüman ve gerekçelendirme kısmına yönelik
işleyiş (mikro analiz) şu şekildedir:
Kapalı Soru (Sk) Cevapta; 1. satır 1. argüman
Üst dile yönelik soru (Sü) 2. satırda 1. argümanı destekleyen onaylama
3.satırda açık soru (Sa) ‘also’ ile 2. argüman özet şeklinde ortaya
konuluyor. Bundan sonra sürekli argüman ortaya
konmaktadır: 4. satır: also ich, ich finde: Argüman
11.satır: denn ich glaube: 3. argüman
13-15 satır: ja ich denke: 4. argüman
für mich heißt: Kavram açıklamaya
yönelik gerekçe
15. satır: glaube ich nicht: 5. argüman (Karşı
argümandır)
21-23. satırlarda argümanların gerekçelendirme
kısmı örnek anlatı şeklindedir. 24. satırda ‘und...’
ile
5. argüman tekrar ediliyor.
(d) Kültürel değerlendirme: Almanca tartışma kültürü çevresi açısından
bakıldığında şunlar gözlenmektedir: Gerekçelendirmeler oldukça azdır. Çünkü
(weil), mesela (zum Beispiel) gibi kullanımlara fazla rastlanılmaz. Bunun yerine
örnek anlatıyla gerekçelendirme ve kavram açıklaması şeklinde gerekçelendirme söz
konusudur. Peş peşe argümanlar kullanılmaktadır. Argümanlar çoğunlukla ‘ben’,
‘bence’, ‘bana göre’, ‘düşünüyorum’ gibi ayırt edici işaretleriyle başlatılır.
Argümanın özetlenmesi son derece azdır. Bu noktada argümanın tekrarı göze
çarpmaktadır.
202
Tartışma:
(a) Kesitin açıklaması: Moderatörün tartışmayı yönlendirmesi ve kontrolü
sağlaması söz konusudur. Tartışmacıların bağrışmaya gitmeden düzeyli biçimde
tartışmayı sürdürmesine yönelik argüman ve gerekçelendirme kısımlarına yönelik
işleyiş şu şekildedir: Konuşma akışını düzenlemek için 2. satırda moderatör hem
eylem ile hem de söz ile, tartışmacıya söz hakkı vermeye çalışır. Moderatörle aynı
anda B:’de konuşur. 4. satırda A: bölerek araya konuşur. B: konuşmasını bozmadan
devam eder. 5. satırda sözü A tarafından kesilince, konuşma sırasını ona bırakır. 6.
satırda C:’de söze karışır. B:’nin konuşması kesildiğinden argümanını ancak 4,5,7.
satırlarda söyleyebilmiştir. 7-8. satırlarda ‘in Frankfurt zahlen ...1 Euro
Gewerbesteuer’ ile argümanını destekleyen bir örnek verir. 9. satırda C: doğrudan
B:’ne konuşur. ‘Aber’ ile başlayan tümce B’nin argümanına karşı argümandır. C: Üst
dile yönelik soruyla devam eder. B: konuyu bildiğinden bahseder. 11. satırda C:
hayır diyerek yanlış bildiğini söylemek ister. Bu arada moderatör konuyu
değiştirmeye çalışır, fakat C: moderatörün uyarısına karşılık, söyleyeceklerini kısaca
anlatacağını belirterek, konuşmaya devam eder. 13. satırda moderatör izin vermese
de B:’ne bakarak devam eder. 14-15. satırlarda üst dile yönelik sorusunun cevabını
kendi verir ve B:’ne yönelerek, bunu çok iyi bildiğini söyleyerek, sözünü bitirir. B:
C:’ne ‘aber’ ile başlayan bir karşı argümanla cevap verir. 16. satırda moderatör B: ile
C: arasındaki bu polemiğe daha fazla izin vermemek için sözün keser ve izleyenlerin
konuşmayı takip edebilmeleri için kısaca konuyu özetlemeye başlar. Bu arada B’de
moderatörle aynı anda konuşmaktadır. Fakat moderatör onları dinlemeden
konuşmayı sürdürür. Bu stratejik anlamda ‘artık sana söz hakkı vermiyorum’
anlamına gelmektedir. 18-19. satırda başka bir tartışmacıya söz hakkı verir.
(b) Kısmi transkripsiyonu:
1 A: ... würden Sie uns die Bude über dem Kopf anzünden. M: (El işaretleriyle konuklara söz hakkı
2 sıralaması göstermeye çalışır) Fragen wir der Sozialdemokratische Ministerpräsident. B:
3 (Moderatörle aynı anda B: de konuşur) Steuerreform von Herr sozialdemokratischen (..) hat dazu
4 geführt, A: (araya konuşur) Ja so war es B: dass in den großen Städten nur zwanzig Prozent der
5 Unternehmen ja A: (sözü A tarafından kesilir, sözü susarak A:’ne verir.) die Vorsitzende des
203
6 Finanzsauschnitts C: (Dayanamayıp söze karışır) 20 Prozent der Unternehmen überhaupt A:
7 tauschen B: ... (Sözü kesildiğinden anlaşılamamıştır) Gewerbesteuern zahlen in Frankfurt zahlen
8 die großen Banken nicht ein Euro Körperschaftssteuer und nicht 1 Euro Gewerbesteuer C:
9 (B’ye karşı düşüncede tekrar söze karışır. İşaret parmağıyla da uyarı verir) Aber das ist jetzt
10 Korrigiert, Sie wissen aber womit das zusammenhängt? B: Ja. Die Steuerreform von 2000 C:
11 Moment, nein, nein. Das hängt M: (Moderatör müdehale eder) Ich wollte jetzt nicht C:
12 (Moderatörün de sesini ve ona birkaç şey söylemek istediğinden bahsederek söz hakkı istemeye
13 çalışır) Ich wollte es kurz fassen M: Jetzt nicht (diyerek söz hakkı vermek istemez fakat C kendi
14 kendine söz hakkını alır ve B:’ne yönelerek konuşur) Das hängt an der wirtschaftlichen Lage
15 und den Wertberechnungen. Das wissen sie ganz genau (işaret parmağını C’ye doğrultarak) B:
16 Aber das ist nicht zu Ende geführt worden, (B’yi yanıtlar) und M: Und jetzt (B sözünü keser
15 ve konuştukları anlaşılmaz) B: ... (Moderatörle birlikte konuşmaya devam eder) M: (Olanları
16 özetlemeye çalışır.) gab es eine Korrektur, und die Gewerbesteuer ist mittlerweile ein bischen
17 gestiegen. B: ...(Konuşmasını bitirir.) M: (Moderatör B’ye söz hakkı vermemecesine
18 konuşmasını sürdürür) Ich frage trotzdem diesen man hier noch mal. Nämlich Matthias Platzeck
19 ob er sich die Jacke nicht, anziehen muss?
(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 17.07.2003, saat 22:15)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-17’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek1-
Film3’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
(c) İşleyiş şekli: Yukarıdaki uzmanların tartıştığı talkshow programının argüman ve
gerekçelendirme kısmının işleyişi (mikro analizi) şu şekildedir: Moderatör başkasına
söz vermesine rağmen B: konuşmaya devam eder.
B: 3,4,5 ve 7. satırda 1. argümanını sürekli kesilerek ortaya koyar.
7-8. satırda 1. argümanı örnekler (Frankfurt örneği üzerinden)
C: ‘aber’ 1. karşı argüman + Sü (karşı argüman ortaya atar ve üst dile yönelik
soru sorar)
B: 10. satırda soruyu 2. argüman olarak yanıtlar
C: 14-15. satır 2. argüman (üst dile yönelik sorusunu kendi yanıtlar)
B: 16. satır ‘aber’ 3. argüman (C:’nin 2. argümanına karşı argüman)
(d) Kültürel açıklama: Tartışma kültürü açısından düşünüldüğünde B: ve C:’nin
tartışmasından hareketle şu değerlendirmeler yapılabilir: Gerekçelendirme neredeyse
204
hiç yoktur. 7-8. satırlarda argümanı örnekleyen bir anlatı söz konusudur.
Konuşmanın işleyişi B:’nin argümanına karşı C:’nin argümanı niteliğindedir. ‘Aber’
ile karşı argüman ortaya konmaktadır. Tartışma asla kişiselleşmemekte, konu odaklı
sürmektedir. Üst dile yönelik sorularda dahi, kişiselleşme yoktur, sadece kişinin konu
hakkındaki bilgisini ölçülecek nitelikte strateji kullanımı söz konusudur.
3) Bitirme, kapanış: Moderatör konuklarına ve izleyenlerine ayrı ayrı teşekkür eder.
Kanalın yayın akışına göre sıradaki filmden bahseder. Bir sonraki perşembeye kadar
hoşça kalın diyerek veda eder.
1 M: Ich möchte mich herzlich bedanken für A: (Tartışmacı araya konuşur)... auch gegeneinander M:
2 (Moderatör ona söz hakkı vermemek için konuşmaya devam eder) diese Runde an diesem heutigen
3 Donnerstag abend. Ich fange wieder an ein wenig schneller zu sprechen. Danke wie immer für die
4 Aufmerksamkeit. Merci in die Runde. Viel Freude beim Vermehren der hoffentlich gewonnenen
5 Einsichten und gebe nicht an Johannes B: Kerner weiter der immer noch in der Sommerpause ist,
6 logisch ist ja auch ein fleißiger Junge, sondern es folgt jetzt ein Spielfilm, der auf den schönen Titel
7 hört ‘die Rückkehr der schwarze Buddha’ völlig unpolitisch soll ein Krimi sein (tartışmacılar güler)
8 Kucken Sie ihn einfach an. Tschüß bis nächsten Donnerstag. (İzleyici alkışlar başlar) Schau!
9 (Kapanış müziği)
(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 17.07.2003, saat 22:15)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-17’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek1-
Film4’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
Almanca Örnek 2:
Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programına örnek olarak Mybritt Illner’in
sunduğu 24.07.2003 tarihli ‘Berlin Mitte’ programından kesitlerle işleyişe ve kültürel
incelemeye örnek şu şekildedir:
205
Program Adı: Berlin Mitte
Tarih: 24.07.2003 Genel Konu
‘Abkassiert Statt Reformiert -Wehe Wenn
der Artzt Kommt.’
Program
Kaynağı
Program Tipi Moderatör ve
Tartışmacılar
Konu Akışı (Mikro Analiz
aşağıda verilmiştir)
-ZDF
-22:15
-1 saat
süreli
-Haftalık
Program
- 6 Tartışmacı
-Stüdyo
izleyenleri var
-Telefon
Bağlantısı yok
-Moderatör:
Mybritt Illner
-Tartışmacılar:
Horst Seehofer,
MarionCaspers-Merk,
Thomas Isenberg,
Patrick Schwarz-Schülte,
Manfred Richter-
Reichhelm,
Michael Stich.
1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş
geldin bölümü, ana başlık sunumu ve
Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri
hakkında bilgi)
2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-
(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma
bölümü
3. Kapanış: -Teşekkür, haftaya buluşma dileği,
- veda (bazen tartışılanların özeti)
1) Giriş: Arka fondan bir ses konukları tanıtır ve konu hakkındaki düşüncelerini
özetler. Moderatörün adını söyleyerek, moderatörün konuğu olduğundan bahseder. 9.
satırda moderatör konuşmaya başlar, iyi akşamlar dileyerek ve programa hoş geldiniz
dedikten sonra 10-20. satırlarda programın konusunu açar.
1 (Arka fondan bir ses müzik eşliğinde tek tek programa davetli konukları tanıtır ve onların
2 düşüncelerini özetler) A: ... wir lassen uns diese Gesundheitsreform nicht klein reden. SPD
3 Gesundheitsstaatssekretärin Marion Caspers-Merk verspricht: Die Krankenkassenbeitragssätze
4 werden sinken. Verbraucherschützer Thomas Isenberger sagt: Diesen Kompromiss bezahlen allein
5 die Patienten. Der Pharma-Unternehmer Patrick Schwarz-Schülte fordert: Mehr Wettbewerb im
6 Gesundheitssystem. Und der Vorsitzende der Kassenärzte Manfred Richter-Reichhelm sagt: Ohne
7 mehr Eigenverantwortung der Patienten kann es nicht gehen. (3) Sie sind zur Gast bei Mybritt
8 Illner.
9 M: (Alkışlar başlar ve fon müziği biter) Einen schönen guten Abend darf ich Ihnen wünschen an
10 dieser Stelle (alkışlar 3sn.) Herzlich willkommen zu Berlin Mitte. Jetzt ist sie also da die lang
11 umkämpfte große Reform des Gesundheitswesens. Und wer an Tisch (yanlış konuştum şeklinde
12 el hareketi yapar) nicht’n Tisch, sondern wer einen Tusch und viel Applaus erwartet hat. Der
13 dürfte einigermaßen enttäuscht sein. Die Verhandlungsführer von Regierung und Opposition
14 haben sich leider NİCHT auf eine radikale Strukturreform einigen können, sondern auf eine neue
206
15 Verteilung der Lasten, für die Patienten und Bürger (maalesef der gibi kafa eğer) nicht gerade die
16 Beste aller Möglichkeiten. Sie müssen jetzt zuzahlen und das gleiche in mehrfacher Hinsicht. Und
17 die Ärzte,Ärztevertreter, die Apotheker und die Pharmaindustrie können sich ein LACHELN
18 leisten. Sie haben sich ihre Pfunde erfolgreich verteidigt, aber vielleicht sehen wir das alles viel
19 zu schwarz, vielleicht ist es in Wirklichkeit ganz anders und wir heben es wieder irgendwie falsch
20 verstanden...
(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 24.07.2003, saat 22:15)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-24’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek 2-
Film1’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
207
2) Gelişme:
(a) Kesitin açıklaması: Moderatörün ilk sorusu ve cevaptaki argüman ve
gerekçelendirme kısmının işleyişine yönelik örneğin yorumu şu şekildedir:
Moderatör 1-4. satırlarda soru soruyor. Soru açık soru şeklinde bir yorum sorusudur.
5-7. satırlarda A: moderatörü yanıtlar. Yanıt 1. argüman niteliğindedir. 8-10. satırda
1. argüman ortaya konulmaya devam edilmektedir. 12-13. satırlarda A: 1. argümanı
ortaya atmaya devam eder. 13. satırda moderatör konuşmak ister fakat A:’nin sözünü
bitirmediğini fark edince susar. 14-15. satırlarda A: 1. argümanını kısa ve net ortaya
atar. 16. satırda moderatör, konuyla ilgili başka bir soru sormak üzere konuşmaya
başlar.
(b) Kısmi transkripsiyon: 1 M: ...wenn der es verstanden haben muss ist Horst Seehofer, sitzt rechts neben mir und sprach im
2 Zusammenhang mit dieser Reform von (1) einer der schöneren Nächte, die er erlebt habe (stüdyoda
3 gülüşmeler vardır.) Ist sie’s immer noch in (gülerek) Ihrem Rückblick. Ist sie es immer noch in
4 Ihrem Rückblick?
5 A: Ja nicht wegen des Reforminhaltes, sondern einfach wegen der Tatsache, das hier fünf Parteien
6 (2), dieee lange Zeit am Tisch saßen hm sich auf ein Gesamtkonzept verständigt haben, das war das
7 schöne Erlebnis M: Hm, hm
8 A: Das die Politik noch ee Parteiübergreifend zum Handeln fähig ist, deshalb habe ich für sehr
9 bemerkenswert gehalten zumal gerade in dieser Nacht, wo ich diese Bemerkung gemacht habe ee
10 der Kompromiss mehrfach ee am seidenen Faden hängen.
11 M: He he
12 Und wenn man weißt, wie Ernstes um die Lage der Krankenversicherung bestellt ist, dann
13 kann man vielleicht diesen Satz verstehen M: (bir şey diyecekmiş gibi nefes alır ve sonra A:’nin
14 konuşmaya devam ettiğini farkedince susar) Hıp A: Die Krankenversicherung ist in eine ganz,
15 ganz schwierigen finanziellen Lage.
16 M: Ja. Sie haben...
(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 24.07.2003, saat 22:15)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-24’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek2-
Film2’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
(c) İşleyiş şekli:
Yukarıdaki örnek kesitin argümanların gerekçelendirme kısmı açısından işleyişi
(mikro analizi) şöyledir:
M: Açık Soru (Sa) A:Cevap: 5-7. satır 1. argüman
8-10. satır 1. argüman devam
12-13. satır 1. argüman devam
14-15. satır 1. argüman kısa ve net ortaya konuluyor.
(d) Kültürel açıklama: Argümanlar ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının
kültürel değerlendirmesine ilişkin şunlar söylenebilir: Almanca tartışma örneğinde 1.
argüman ortaya konduktan sonra, gerekçelendirme yapılmıyor, onun yerine birinci
argüman üzerinden, birinci argümanı konu bakımından genişleten diğer argümanlar
sıralanmaktadır. Son argüman ise tüm söylenenlerin kısaca netleştirilmesidir. Birinci
argümanın özeti niteliğinde değildir. Tam tersine tüm argümanların bir sentezi
şeklindedir.
Tartışma: Yukarıdaki ‘gelişme’ örneğinde moderatörün ilk sorusu ve buna verilen
ilk cevaptaki argüman ortaya konulmuştur. Burada moderatörün karşı düşüncede iki
kişinin tartışmasını nasıl yönlendirdiği gösterilmek istenmiştir:
(1) Kesitin açıklaması: 1-2. satırda moderatör kapalı soru sorarak konuğunun belli
bir konudaki görüşünü almak istiyor. 3. satırda A: konuyu ortaya atmaktadır. 3-4.
satırda üst dile yönelik olarak konunun ortaya konmasına ilişkin düşünmektedir. 4-
208
10. satırda 1. argüman ortaya konuluyor. 10. satırdaki ‘wir sind verlängerte Arm des
Staates’ argüman 11-12. satırda kavram açıklamasına giderek gerekçelendiriliyor.
12-13. satırda moderatör başka bir konuğuna soru soruyor. Soru kapalı soru
şeklindedir. 13-14. satırda B: ‘also’ ile 1. argümanı özet argüman şeklinde ortaya
atar. B: A:’ne dönerek konuşur. Buradaki ‘NICHT’ vurgulanmıştır. Olumsuzluğa
dikkat çekmek istenmektedir. A: B:’nin bu argümanıyla kendisini veto ettiğini
düşünür. 15-19. satırlarda B: A:’nin düşüncelerine katıldığını da 2. argüman olarak
göstermektedir. 19-26. satırda B: A:’nin düşüncesine katılmadığını karşı 3. argüman
olarak dile getirir (aber). 26-34. satır ‘beispielsweise’ ile 3. argümanına örnek
vererek gerekçelendiriyor. 29. satırda diğer bir tartışmacı olan C: ortaya konuşur,
fakat B: konuşmaya devam ederek ona konuşma imkanı tanımaz, C:’ne bakarak
konuşur. Bu arada A: B: ile aynı anda konuşur. B:’nin konuştuklarını C: onaylar. 35-
36. satırda B: soru sormak üzeredir, fakat moderatör konunun o yönde
değiştirilmesini engellemek amacıyla müdahale eder. 36. satırda B: moderatörü
dinlemeden konuşmaya devam eder. Moderatör onun kendisini duymadığını
düşünerek uyarısını yineler. Soruyu C:’ne yöneltir.
(b) Kısmi transkripsiyonu: 1 M: ... Erklären wo zu es überhaupt kassenärztliche Vereinigungen braucht, wenn die Kassen sehr
2 gerne an Direktvertrag mit jedem Arzt dieser Republik abschließen würden.?
3 A: Jetzt kommen wir zu den Grundzügen des Gesetzgebungsverfahrens, ich dachte wir hätten das
4 überwunden, ich werde es schnell versuchen. Kassenärztliche Vereinigungen machen mit allen
5 niedergelassenen Ärzten und die Krankenkassenverträge M: Hm, hm A: Damit ist gewährleistet
6 das in jedem Winkel Deutschlands eine gleichmäßige flächendeckende Ambulante Versorgungen
7 in den Praxen gewährleistet ist. Wir haben den sogenannten Sicherstellungsauftrag. Wir müssen
8 auch dafür sorgen, dass in der Hocheifern Schwäbischen Alp Ärzte da sind, und diese Arbeit
9 verrichten. Gelichermaßen, dort sind wir Interessenvertreter unserer Kassenärzte, haben wir aber
10 auch Aufgaben als Körperschaft des öffentlichen Rechts, wir sind verlängerte Arm des Staates,
11 das heißt wir müssen darauf Achten, das kassenärztliche Pflichten eingehalten werden, dass die
12 Qualität eingehalten wird und der gleichen Dinge mehr. M: Herr Isenberg! brauchen wir
13 kassenärztliche Vereinigungen? B: Also in der Form, wie (bir önceki A konuşmacısına bakarak)
14 sie jetzt noch dabei bleiben sollen, den nicht, brauchen wir sie NİCHT A: Veto! (B’nin
15 düşüncesini veto ettiğini düşünür.) B: Es ist sehr gut, dass in den Endpunkten festgehalten wurde,
16 dass demnächst regelmäßig Kassenärzte sich fortbilden müssen. Dass das also auch überprüft
209
17 werden soll. Das ist was neues, ist eine quasi Ärztetuff, die hier eingeführt wird, das ist auch über
18 notwendig. Und es ist auch notwendig, dass die Verhüttung damit reduziert wird. Wenn da die
19 Qualität nicht stimmt. (İyice A tartışmacısına yönelerek gözüne bakarak söyler) Aber wie, wie
20 anderen Strukturreformen auch, ist das hier, aus Patientenverbrauchersicht zu kurz gesprungen.
21 Man kann nicht dort aufhören. Es kann nicht sein, dass ab 2000 und 7, das Renovierungssystem
22 umgestellt wird, mit der (el hareketi yapar) wahrscheinlichen Effekt, das in dem Moment wo man
23 das Bijou aufgibt und an Regelleistungsvolumen, was das neue System ist einführt, die Honorare
24 in die Höhe schießen mögen. Da ist die nächste Unsicherheit für den (A konuşmacısını göstererek)
25 Beitragssatz. (Tekrar A konuşmacısına dönerek) Und ins besondere kann es nicht sein, dass das
26 was für den Patientenverbraucher freundlich währe, nämlich beispielsweise, an einem Ort
27 behandelt zu werden, Operationen zu bekommen, das dort mehr zusammengearbeitet wird, mit
28 Krankengymnasten, mit anderen, die integrierte Versorgung ausgebaut wird (diğer
29 tartışmacılardan biri olan C: ortaya konuşur, fakat B sözünü kestirmeden konuşmasını sürdürür)
30 Das nur 1% Frau Staatssekretärin (konuşmasını, C tartışmacısı olan bayan tartışmacıya yönelterek
31 devam eder. Seni yanıtlıyorum şeklinde bir iletişim stratejisi benimser.) C: (bir şey söyler ama
32 duyulmaz)... B: Nur 1% des Honorars, der Ärzteschaft (C: doğru değil şeklinde kafa sallar) und
33 der Kassenärzteschaft, in (C: doğru değil şeklinde kafa sallar) diese integrierte Versorgung A:
34 (araya girerek konuşur) mit den Krankenhäusern B: umgeleitet wird C: (A’nın söylediğini
35 onaylar) Ja. B: Und wie ist das einzigste Segment, wurden die Kassen überhaupt, direkte Verträge
36 abschließen können. M: (Araya girer) Herr Isenberg! Sekunde ja. B: Das heißt das ist so wenig.
37 M: (Duymadığını düşünür tekrarlar) ja. Sekunde, das ist interessant (Soruyu C tartışmasına
38 yöneltir.)
(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 24.07.2003, saat 22:15)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-24’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek2-
Film3’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
(c) İşleyiş şekli: Argüman ve gerekçelendirmesine ilişkin işleyiş (mikro analiz) şu
şekilde gösterilebilir:
M: 1-2. satır kapalı soru (Sk) A: 4-10. satır 1. argüman
11-12. satır gerekçe (kavram açıklaması olarak)
M: 12-13. satır kapalı soru B: 13-14. satır ‘also’ 1. argüman (karşı argüman)
B: 15-19. satır 2. argüman (A’yı destekliyor)
B: 19-26. satır ‘aber’ ile 3. argüman (A’ya karşı)
210
26-34. satır ‘beispielsweise’ gerekçe (3. argüman
bir örnekle gerekçelendiriliyor)
(d) Kültürel değerlendirme: Tartışma kültürü açısından şunlar söylenebilir:
Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programlarında moderatör konuşma akışını
ve soru-cevap paslaşmasını yönetmektedir. Belli konuda net cevap almaya yönelik
sorular kapalı soru şeklinde sorulmaktadır. Almanca tartışmalarda argümanların
gerekçelendirme kısmı çok nadir kullanılmaktadır. Argüman özet ise Türkçe
örneklerde rastlanıldığı şekilde argümandan sonra kullanılmamaktadır. Almanca’da
‘also’ ile başlatılan argüman özet, aynı zamanda argümanın kendisi olduğundan başta
yer almaktadır. Bu kullanıma az rastlanmaktadır. Oysa Türkçe’de argüman özet
tartışmalarda sık kullanılmaktadır. Bu durumun sebebi olarak, Türkçe’deki ifade
zorlanması gösterilebilir. Yani argümanın anlaşılır biçimde ortaya konulmaması
durumlarında kişi argümandan sonra onu netleştirmek amacıyla özetleme gereği
duyar. Almanca ‘da ‘aber’ ile başlayan tümceler karşı anlamda bir argümanın
geleceğinin işaretini vermektedir. Argümanların gerekçelendirme kısımlarından çok,
örnek anlatı ve kavram açıklamaya rastlanmıştır. Almanca tartışmalarda kişiler
argümanı sıkça gerekçelendirme gereği duymazlar. Sadece argüman düşüncenin
ortaya konulmasıyla yetinebilirler. Oysa Türkçe’de gerekçelendirme çok sık
kullanılmaktadır. Bunun sebebi karşıdakini gerekçesiz ikna edememe düşüncesinin
yoğun olmasından kaynaklanabilir. Ayrıca söze güvenmeme ve destek isteme gibi
düşünceler bu durumu tetikliyor olabilir.
3) Bitirme, kapanış: Konuklara teşekkür eder. Sıradaki filmden bahsederek, kendi
programının yaz tatili öncesi son program olduğundan ve tatil dönüşü tekrar yayının
devam edeceğinden bahsederek, veda eder.
1 M: ... warme Worte zum Schluss. (Güler) Ich darf mich sehr herzlich bei dieser Runde bedanken,
2 wünsche viel Freude beim Vermehren der hoffentlich gewonnenen Einsichten. Darf Ihnen
3 Ankündigen, dass es im Anschluss daran, ein Krimi im ZDF gibt, bleiben Sie einfach dran, es geht
4 spannend weiter. Wenn dann auch im FIKTIONalen Bereich. Wünsche Ihnen einen guten Sommer,
5 das war unsere letzte Sendung vor der Sommerpause. Wir sehen uns am 4.9. wieder. Und ich
211
6 wünsche Ihnen dann irgendwie, nur noch, bleiben Sie einfach gesund. (Stüdyodakiler güler.) (2)
7 Tschüß, (Alkışlar başlar) danke. (Programın kapanış müziği başlar.)
(Moderatör: Mybritt Illner, Berlin Mitte Programı, ZDF, 24.07.2003, saat 22:15)
(Örneğe ilişkin video kaydı CD 2 ‘Berlinmitte-24’ dosyasında ‘Berlinmitte-Örnek2-
Film4’ adı altında Ek 3’te sunulmuştur.)
Almanca Örnek 3:
Bu yayının tam analizi Ek 2’dedir. Burada örnek oluşturulması dolayısıyla Ek 2’den
alıntı yapılmıştır. Burada gösterilmek istenen makro mikro kısmındaki giriş, tartışma
ve sonuç bölümleriyle, tartışma bölümünde yer alan soru tipleri, argüman, argümanın
gerekçe kısmı ve özetidir. Transkripsiyon Türkçe örnek 3’te belirtildiği gibi
okunmalıdır.
Programın Adı: Berlin Mitte
Tarih: 10.07.2003 Genel Konu
‘Reform-Roulette: Wie Teuer Wird der
Aufschwung?’
Program
Kaynağı
Program Tipi Moderatör ve
Tartışmacılar
Konu Akışı (Mikro Analiz
aşağıda verilmiştir)
-ZDF
-22:15 (Alm.
saati)
-Süre: 45 dakika
-Haftalık canlı
yayınlanan
program
-5 tartışmacı
-Stüdyo izleyeni
var
-Telefon
Bağlantısı yok
-Moderatör:
Mybrit Illner
-Tartışmacıların
adı:
-Peter Müller
-Olaf Scholz
-Ursula Engelen-
Kefer
-Guido
Westerwelle
-Lothar Bisky
1.Giriş: İzleyenlere ve konuklara yönelik hoş
geldin bölümü, ana başlık sunumu ve
Konuk tanıtımı, (bazen meslekleri
hakkında bilgi)
2.Tartışma: Moderatörün ilk sorusu ve soru-
(Gelişme:) cevap akışına bağlı ana tartışma
bölümü
3. Kapanış: -Teşekkür, haftaya buluşma dileği,
- veda (bazen tartışılanların özeti)
1) Giriş: 212
213
Moderatör ve tartışmacılara ilişkin kısaltmalar yapılmıştır. Bunlar şu şekilde yer
almıştır:
Moderatör: Mybrit Illner (M)
Peter Müller (PM)
Olaf Scholz (OS)
Ursula Engelen-Kefer (UE)
Guido Westerwelle (GW)
Lothar Bisky (LB)
Yayında stüdyoya verilen bir ses konukları ve moderatörü tanıtıyor.
Konuklar: Peter Müller (PM), CDU-Ministerpräsident Saarland Steuersenkungen
mit neuen Schulden, da macht die Union nicht mit.
Olaf Scholz (OS) der SPD-Generalsekretär ist sicher, die Steuerreform
wird kommen Notfalls auch auf Pump.
Ursula Engelen-Kefer (UE), die Stellvertretende DGB-Vorsitzende
will Großverdiener stärker zur Kasse bieten.
Der FDP-Chef (FDP-Vorsitzender) Guido Westerwelle (GW) fordert
Steuern runter dann gibt es wieder mehr Arbeitsplätze und
Lothar Bisky (LB), der PDS Vorsitzender sagt stoppt die Neoliberale
Gehirnwäsche.
Sie sind zur Gast bei Mybrit Illner (M)
M:Karşılama:Einen heiteren guten Abend, zur einer weiteren Ausgabe von Berlin
Mitte.
Konu: Die Arbeitslosenzahlen steigen saisongemäß auf Juni Hochstand. Die
Rentenkassen vermelden an die Desaster. Die Krankenkassen Dito
und obwohl dass so ist streitet man sich hier zur Lande lieber um den
Urlaubsort des Kanzlers. Bei Konen in Hannover oder Adriastand die
Meinungen gehen auseinander. Der Außen -und der Innenminister
214
jedenfalls fahren weiter ungerührt ob aller Teutonenbeschimpfungen
in ihre toskanischen Landhäuser jetzt erst recht Ausrufezeichen Olaf
Scholz entgegen ganz Vollzugsorgan seines Herrn hat die Abrotzen
Gehkennzelt und bei unseren französischen Verbündeten gebucht.
2) Tartışma, Gelişme:
M:Sk: Herr Scholz jetzt lieber Froschschenkel als Singvögel?
(Belli bir noktaya odaklanarak sorulan sorudur.)
OS:C: Also, weder Singvögel noch Froschschenkel.
(Cevap veriyor.)
M:Sk: Beides, essen Sie nicht?
(Tekrar konu odaklı soru soruluyor.)
OS:C:A1: Beides esse ich nicht und könnte ich auch kaum ertragen. Ich hatte
noch die Möglichkeit mich um zu entscheiden,
(Konu odaklı soruya cevap veriyor. Birinci argümanı ortaya atmaktadır.)
G: weil ich mich gar nicht festgelegt hatte und hatte nichts an der
Diskussion die stattgefunden hat, haben gesagt da habe ich keine Lust
mehr zu, nämlich der französische Variante.
(Birinci argümanının gerekçe kısmıdır.)
M:St: Bisschen viel Aufregung überhaupt nach einer Äußerung eines
drittklassigen Provinzpolitikers.
(Telkin sorusu, kişiyi bu noktada düşünmeye iter. Onu alt konuda konuşturmaya
zorlar)
OS:C:A1: Na ja die Frage ist ja schon ob eine solche Äußerung einfach stehen
geblieben, stehen bleiben konnte. Das ist ja das, was passiert ist. Nicht
215
nur dass sie gesagt worden ist und ziemlich Peinlich war, sondern,
dass es dabei geblieben ist ein bisschen, ich denke da muss man auch
darauf reagieren.
(Soruyu açarak cevaplandırıyor ve bu konuya ilişkin düşüncesini argüman şekilde
ortaya atıyor.)
(...)
M:Sk: Frau Engelen-Kefer, die Frage geht dann automatisch an Sie. Wie sehr
haben bei diesem Streik plötzlich; Macht, Fragen und
Profilierungssüchte viel mehr eine Rolle gespielt als die Fakt -die
Situation im Osten.
(Farklı bir tartışmacıya soru yöneltiliyor. Soru kapalı soru şeklindedir.)
UE:C:A1: Na ja die Realität besteht immer aus der Sache plus Menschen plus
Macht, das währe völlig unrealistisch, wenn man dabei vorbeigehen
würde nur es darf nicht nur so sein, dass die
Machtauseinandersetzungen im Vordergrund stehen, sondern hier
muss es wieder um die Sache gehen, wir hoffen das es baldmöglichst
geschieht und dass dann die Klärungen erfolgen, über dem Streik im
Osten, was falsch gemacht wurde, wie man weiterkommt, denn es
muss ja weitergehen, die Angleichung, der Arbeits -und
Lebensverhältnis ist ja nicht vom Tisch. Und es muss ja noch Tarif-
Verhandlungen weitergehen. Und ich hoffe, dass das erigiert werden
kann.
(Birinci argümanını ortaya atıyor.)
M:Sü: Hoffen Sie nur, oder reden Sie mit Ihren Kollegen Zwickel oder Peter
Sauch?
(Üst dile yönelik anlaşılma sorusudur. Aynı zamanda belli bir konuyu
derinleştiricidir.)
216
UE:C: Wir reden selbstverständlich mit allen, aber es gibt bestimmte Dinge,
die müssen da entschieden werden, wo die Entscheidungen
hingehören.
(Soruyu yanıtlıyor.)
M: Ja.
(Konuyu devam ettirmesine yönelik bir evettir.)
UE:C: Und das ist nicht bei uns.
(Yanıtlamaya devam ediyor.)
M:Sk: Trotzdem noch mal die Nachfrage am ersten neunten also in Gutacht-
Wochen. Soll dann ein neuer Personalvorschlag von der IGM auf dem
Tisch liegen? Meinen Sie die acht Wochen können wir jetzt alle, kann
der DGB einfach zukucken?
(Kapalı soru belli bir konunun odaklamasını hedef almaktadır.)
UE:C:A2: Es wird ihm nichts anderes übrig bleiben, aber ich hoffe, dass in der
Zwischenzeit eine Lösung gefunden wird, und ich bin auch sicher,
dass die IGM weist welche Verantwortung sie hier hat, und sich diese
Verantwortung auch stellen wird.
(Soruya yönelik ikinci argümanını ortaya atıyor.)
M:Sk: Sie sind ursprünglich ja auch mal sehr mit der Sozialdemokratie
verbunden gewesen, sollen wir das jetzt eigentlich schon in der
Vergangenheit formulieren, oder gibt’s dadurch auch bei Ihnen
Befürchtungen, das mit in Gewerkschaften da was verloren geht, oder
dass eine Kraft verloren geht, die diese Gesellschaft eigentlich
braucht?
(Başka bir tartışmacıya bir kapalı odak sorusu yöneltiyor.)
217
OS:C:A1: Ich glaube wir brauchen starke Gewerkschaften, und wer das anders
einschätzt, der hat, glaube ich falsches Bild von einer Gesellschaft in
der eine Balance gibt von Kräften,
(Cevap olarak birinci argümanı ortaya atıyor.)
M:Sk: Eine große Unterstützung gab es von der SPD für den Streik
allerdings.
(Yanıtın belli bir odak konuda devam ettirmesini ve açmasını gösteren odak tipi
sorudur.)
OS:C:A2: dazu gehören, dazu gehören auch die Gewerkschaften, und da gehört
auch dazu, dass sie Kraft haben, und dass sie kluge Politik betreiben.
Das ist für uns ganz wichtig. Wir haben gemeinsame Wurzeln, die wir
auch gar nicht abstreiten wollen. Gleichzeitig gibt es natürlich
Situationen, die man so beschreiben kann, wir haben unsere
Aufgaben, dass haben wir etwa bei der Agenda 2010 gezeigt, mit den
Entscheidungen, die damit verbunden sind.
(Cevap olarak ikinci argümanını ortaya atıyor.)
(...)
3) Sonuç: Moderatör tartışmaya bir son vermektedir.
M: Ich hoffe er betätigt sich auch am Ende dieser Sendung noch mal als
Weise Theresa, der hat dann aber... doch sind Sie ja mit einem
Holdenaugenlicht ausgestattet. Wir werden sehen, wir werden auch
das weiterverfolgen und sicherlich in der nächsten Woche auch weiter
diskutieren.
Teşekkür: Vielen Dank der Aufmerksamkeit, vielen Dank der Runde hier. Ich
darf Ihnen viele Freude bei der, hoffentlich gewonnenen Einsichten
wünschen. Und demnächst auch sofort bei einem Krimi, der jetzt folgt
und der heißt, ein Fleisch und Blut. Glaube ich wenigstens meine
Gedächtnisleistungen sind auch nicht mehr so richtig präzise aber,
218
wahrscheinlich auch nicht weiter dramatisch. Bleiben Sie einfach dem
ZDF gebogen, wir sehen uns nächsten Donnerstag wieder.
Hoffentlich.
Kapanış: Schau.
(Kısmi transkripsiyonu yapılan yayının tamamı Ek 2’dedir.)
4.3. KARŞILAŞTIRMA SONUÇLARI
Yukarıda üç Türkçe ve Almanca (örnek olarak sunulan) talkshow yayını makro ve
mikro incelemeyle analiz edilmiştir. Makro incelemede programın kurgusu,
tartışmacılar, ana konu vb. yer alırken, mikro incelemede argüman ve argümanların
gerekçelendirme kısımlarının işleyişleri ortaya çıkarılmıştır. Örneklerin kısa
yorumları, soru tipi, soru-cevap akışı, argümanların ortaya konması ve argümanların
gerekçelendirilmesi kısımları gösterilmiştir. İşleyiş ayrıca şekil üzerinde de
gösterilmiştir. Uygulamanın bu bölümü makro ve mikro inceleme olarak işleyiş
şekline göre düzenlenmiştir. Çalışmanın diğer bölümü ise ortaya konan bu işleyiş
üzerinden kültürel kullanıma yönelik değerlendirmeyi içermektedir. İşleyiş kısmında
elde edilen bu değerlendirmelerden hareketle başlıklar halinde Türkçe ve Almanca
programların kültürel çevre açısından karşılaştırılmasına yönelik şunlar söylenebilir:
Argüman ve argümanın gerekçelendirme kısmı açısından bakıldığında; Türkçe
uzmanların tartıştığı talkshow programlarında argümanın sıklıkla gerekçelendirme
kısmına yer verildiği görülmektedir. Argümanlar, ortaya konulduktan sonra,
anlaşılması için sıkça özetlendikleri ve argümanı açmak ve karşı tarafa kabul
ettirebilmek için de gerekçelendirmelerin en çok ‘çünkü’ ve ‘mesela’ ile başlatıldığı
örneklerde görülmektedir. Diğer gerekçelendirme biçimleri olan kavram açıklama ve
anlatıya da sıkça rastlanmaktadır. Anlatı şeklinde gerekçelendirmeye daha çok örnek
bir olgunun anlatılması, hikayeleme, geçmişte yaşanmış benzer durumların
aktarılması, kendi bizzat şahit olduğu olayların aktarılması şeklinde rastlanmıştır.
219
Kavram açıklayarak argümanı netleştirmede çoğunlukla, kişi kavramın altını kendi
anladığı biçimde doldurur veya kavramı başka dillerdeki anlamlarıyla karşılaştırarak
açar. Stratejik işleyişte olan gerekçelendirmelerin, genel gerçeğe gönderme veya
mantığa uydurma şeklinde oldukları görülmüştür.
Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programlarında argümanlara yönelik
argüman gerekçelendirme kısımlarının daha az kullanıldığı ortaya çıkmaktadır.
Türkçe ile karşılaştırıldığında ise gerekçelendirme sayıları çok azdır. Buna bağlı
olarak ‚çünkü’ (weil), ‚mesela’ (zum Beispiel) gibi kullanımlar oldukça azdır.
Almanca örneklerdeki argümanların gerekçelendirme kısımlarının daha çok örnek
anlatı ve kavram açıklaması şeklinde olduğu gözlenmiştir. Türkçe örneklerden farklı
olarak Almanca örneklerde argümanlar, gerekçelendirilmeden peş peşe
kullanılabilmektedir. Buna bir örnek verilecek olursa; birinci argüman ortaya
konduktan sonra, gerekçelendirme yerine birinci argüman üzerinden, konuyu açan ve
genişleten ikinci bir argümanın sıralandığı gözlenmiştir. Sıralama birkaç argümana
kadar gidebilmekte, fakat son argüman özet değildir, tüm argüman iddiayı kapsayan,
kendi başına bir argüman olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu Almanca kullanım için
spesifik bir özellik sayılabilir.
Argüman ve argümanların gerekçelendirilmesine yönelik incelemede, Almanca
tartışma dilinde sadece argüman düşünceyi belirtmek yeterli olurken, Türkçe tartışma
dilinde gerekçelendirmesiz neredeyse hiçbir argümanın kabul edilmediği, bu nedenle
de argümanların çok sık gerekçelendirildiği gözlenmiştir. Bu durum şu şekillerde
yorumlanabilir: Türkçe iletişimde söze güvenmeme ve ortaya atılan bir argümana
kuşkuyla bakılmasına bağlı endişe, ön yargısal olarak vardır. Argümanın
reddedileceği veya ağır eleştiriye uğrayacağı düşüncesiyle gerekçelendirme
zorunluluğu hissedilebilir. Bu durum Türkçe tartışma kültürü ile alakalı bir durum
olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira tartışma amacının öncelikli olarak inandırıcılık
üzerine kurulu olduğunu akla getirmektedir. Yabancı kaynaklara referanslar, genel
düşünceye çekme, mantığa uydurma gibi stratejilerin ortaya çıkması da, bu görüşü
destekler niteliktedir. Almanca tartışma kültüründe bu tür ön yargılar oluşmadan,
220
daha mantıksal ağırlıklı tartışmaların yer aldığı gözlenmiştir. Modern (aydınlanmış)
toplumların akılla, mantıkla, geleneksel toplumların ise duygusallık meyilli
düşündüğü göz önünde bulundurulursa, Türkçe tartışmaların duygusal ağırlıklı,
Almanca tartışmaların ise mantıksal destekli olduğu akla gelir. Dil mantıkları
karşılaştırıldığında ise bireyler hangi toplumun diliyle düşünüyorlarsa, o toplumun
diliyle tartışacaklardır.
Karşı argüman: Karşılıklı argümanları çarpıştırma veya karşı argüman ileri sürme,
her iki dilin tartışma kültüründe de söz konusudur. Birbirlerinin düşüncesine ters
düşen iki tartışmacı daha çok ‘fakat’, ‘ama’ (aber) ayırt edici işaretleriyle karşı
argümanını başlatmaktadır. Almanca örnekte ‘aber’ Türkçe örnekte ‘ama, fakat’ ile
başlayan tümceler karşı bir argüman ortaya konulacağının işaretini verirler. Karşı
argümanlar çoğu zaman üst dile yönelik anlaşılmayı da beraberinde getirirler.
Bunlarda anlaşılmaya yönelik (üst dile yönelik) girişimlerin ortaya çıkma sıklığı,
diğer durumlardan daha fazladır. Karşı argümanlar Türkçe örnekte
gerekçelendirilirken ve özetlenirken, Almanca örnekte, Türkçe örnekteki kadar bir
gerekçelendirme ve özetleme görülmez.
Üst dile yönelik tartışmalar: Genellikle üst dile yönelik soruların cevapları da üst
dile yönelik verilmektedir. Bu durum uzmanların tartıştığı talkshow programları için
karakteristik bir özelliktir. Fakat konunun sürekli üst dilde tartışılması, çoğu zaman
tartışma kirlenmesiyle sonuçlanabilmektedir. Bu tarz tartışmalarda eğer kişiler olayı
kişiselleştirerek sürdürürlerse, ‘tartışma kirlenmesi’ gündeme gelmektedir. Türkçe ve
Almanca uzmanların tartıştığı talkshow örneklerinede, sürekli üst dile yönelik
tartışmanın konunun kişiselleşmesi ve yani duygusal zemine kayabileceğini
göstermiştir. Almanca örneklerde üst dile yönelik sorular, Türkçe’den farklı olarak,
kişinin konu hakkındaki bilgisini öğrenmeye yönelik bir strateji de izlemektedir.
Argüman Özet: Uzmanların tartıştığı talkshow programlarının işleyişi açısından
dikkat çeken bir diğer konu da argüman özetleri konusudur. Türkçe örneklerde
argümanların veya argümanların gerekçelendirme kısımlarının daha iyi anlaşılmasını
221
sağlamak amacıyla sıkça özetlendikleri görülmüştür. Buna karşılık argüman özetler
Almanca örneklerde sayı olarak az kullanılmaktadır. Argümanın özetinden çok,
tekrarı söz konusudur. Türkçe örnekte ‘yani’ başlangıç işaretiyle başlatılan argüman
özet (ÖA) Almanca örnekte ‘also’ ile başlatılmaktadır. Almanca örnekdeki argüman
özet Türkçe örnekte olduğu gibi her zaman argümandan sonra gelmez. Bazı
durumlarda ‘also’ ile başlatılan argüman özet tümcenin başında yer alır ve 1.
argümanı da içerir. Yani konuşanın cevabına ‘also’ ile başlaması onun argümanı ve
özetini aynı anda söyleyeceğini gösterir. Buna Türkçe örnekte neredeyse hiç
rastlanmaktadır. Diğer taraftan Türkçe örneklerde argüman özeti başlatan ‘yani’
kullanımı, Almanca örneğe oranla fazladır. Fakat argüman özet Almanca örnekten
farklı olarak birinci argümandan sonra ve onun özeti şeklinde gelmektedir. Türkçe
örneklerde hemen hemen her argümanın sonunda bir özet görülmektedir. Bu durum
şu yorumla açıklanabilir; kültürel açıdan Türkçe’deki ifade zorlanmasının
(argümanın iyi ortaya konmadığının düşünülmesi) ve buna bağlı olarak yanlış
anlaşılma endişesinin bir sonucu olabilir. Argüman düşüncenin iyi ifade edilemediği
durumlarda konuşan, argümandan sonra, argümanı netleştirmek amacıyla özetleme
gereği duymaktadır.
Ayırt edici işaretler: Dilin kolay anlaşılmasına yardımcı olan ayırt edici işaretler her
iki dilde de çok sayıdadır ve sıkça kullanılırlar. Ancak uzmanların tartıştığı talkshow
programları üzerine yaptığımız çözümleme, belli başlıların daha fazla kullanıldığını
göstermiştir.
Aşağıdaki tabloda, bu çalışmada seçilen Türkçe ve Almanca uzmanların tartıştığı
talkshow programlarındaki tartışma konuşmalarında geçen ve en çok tercih edilen
başlangıç işaretlerini göstermektedir:
Türkçe Almanca
Argüman Şimdi, bence, bizce... jetzt, ich, mein, wir...
Karşı argüman ama, fakat... aber...
Özet Argüman yani, sonuçta, özetle... also, schließlich...
Gerekçe çünkü, mesela, tabii... weil, zum Beispiel, natürlich...
(Tablo 6)
Argüman, Türkçe konuşmalarda genellikle ‘şimdi, bence’ gibi başlangıç işaretleri ve
‘düşünüyorum’ gibi bitirme işaretleri kullanılarak ortaya konulmaktadır. Buna
karşılık Almanca konuşmalarda çoğunlukla ‘ich’ ile argüman başlatılmaktadır.
Kişinin argümanını başlatan başlangıç işaretleri çoğu zaman ‘ich denke, ich glaube’
olurken; ortak argüman ‘wir glauben, wir haben’ gibi kullanımlarla başlatıldığı
görülür. Karşı argüman Türkçe konuşmalarda çoğunlukla ‘ama, fakat’ kullanılarak
gösterilirken, Almanca konuşmalarda çoğunlukla ‘aber’ kullanılmaktadır. Özet
argüman Türkçe konuşmalarda çoğunlukla ‘yani’ tercih edilerek başlatılmaktadır.
Almanca konuşmalarda özet argüman az kullanılmakla birlikte, genellikle ‘also’ ile
tümceyi başlatarak hem argümanı ortaya çıkarır, hem de aynı anda özetler.
Argümanın gerekçelendirme kısımları Türkçe’de çok fazla yer alır.
Gerekçelendirmeyi başlatan işaretler olarak en çok ‘çünkü’ (açıklama yapılacağını
gösterir), ‘mesela’ (örnekleme yapılacağını gösterir) tercih edilmektedir.
Almanca gerekçelendirmeler için en çok tercih edilen başlangıç işareti ‘weil’ olsa da
Türkçe konuşmalarla kıyaslandığında sayıları oldukça azdır. Başlangıç işaretlerinden
belli başlılarının tercih edilmiş olması, her iki tartışma kültüründe benzerdir. Bu
tercihlerin toplumun dil kullanım tercihleri doğrultusunda yapıldığı dikkat
çekmektedir. Fakat örneklerimiz doğrultusunda, ayırt edici işaretlerin Türkçe ve
Almanca konuşmalarda kullanım sıklıkları, göz önünde bulundurulduğunda, özellikle
de gerekçelendirme bakımından düşünülürse, Türkçe tartışma dilinin Almanca’ya
oranla daha az gerekçelendirmeye gittiği gözlenir.
222
223
SONUÇ
Çalışmanın genel sonucuna, yani bu çalışmanın bizi bütünsel değerlendirmeler
açısından nereye getirdiğine geçmeden önce yukarıda yaptığımız değerlendirmeleri
ve incelemeleri burada kısaca tekrar özetlemekte yarar görüyoruz.
Günümüzde sözlü dile yönelik çalışmaların hız kazanarak yaygınlaşması dikkat
çekicidir. Konuşma dilinin çözümlenmesini amaç edinen söylem çözümlemesi
uygulamalı dilbilim alanında da çalışmalarını yürütmektedir. Spontane kullanılan
sözlü dilin incelenmesini uğraş edinen uygulamalı söylem analizi çalışmaları, söylem
çözümlemesi içerisinde kendini yeni bir bilim olarak kabul ettirmiştir. Tartışma
kültürünü iki dilde karşılaştırmalı olarak incelediğimiz bu çalışma, sözlü dile yönelik
bir çalışma olduğundan, temel inceleme yöntemi uygulamalı söylem analizi
yöntemleriyle argüman kuramına dayanmaktadır. Burada amaçlanan Türkçe ve
Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programlarından hareketle argümanlar ve
argümanların gerekçelendirme kısımlarının işleyişini değerlendirerek, tartışma
kültürlerini karşılaştırmaktır. Bu amaç doğrultusunda öncelikle düşünsel alt yapıyı
oluşturmak üzere konunun birçok yönü değişik kuramsal kaynaklarla beslenmiştir.
Öncelikle sözlü iletişime yönelik bir çalışma olduğundan, diyalog, söylem ve iletişim
kavramları üzerinde durulmuş, ayrıca yazılı dil sözlü dil farkına da değinilerek, sözlü
dilin doğal konuşma ortamında incelenebilmesine yönelik kuramsal alt yapıya ilişkin
irdelemelere yer vermiştir.
Araştırmamızın bütünlüğünü oluşturacağına inandığımız diğer bir konu da dil-kültür
bağlantısı olmuştur. Dil-kültür ilişkisine yönelik irdelemelerle çalışmamızın tartışma
kültürüne yönelik boyutuyla ilgili düşünceler burada geliştirilmiştir. Dilbilim
araştırmalarında güçlü bir yere sahip olduğunu düşündüğümüz dil-kültür, dil-toplum
çalışmalarının gelişiminin ortaya konulması, kültürün konuşma dili üzerindeki etkisi,
dilden de kültürel düşünme yapısının ortaya konulabileceği gerçeği bir kez daha
vurgulanarak, çalışmanın teorik arka planı oluşturulmaya çalışılmıştır.
224
Dilin kültürel irdelenmesinde konuşma akışına bağlı iletişimsel roller ve imajlar,
sosyo-kültürel farklılıkların yanı sıra kişisel dil kullanımına bağlı iletişim stratejileri
de gündeme gelir. Bu çalışmada iletişim stratejileri konusuna değinilmiştir, zira
argüman ve argümanların gerekçelendirme kısımlarına yönelik konuşmalarda temel
niyeti ortaya koymada iletişim stratejileri de etkilidir. İletişim stratejileri kişisel dil
kullanımlarıdır. Zira stratejilerin yorumu kişinin niyetinin anlaşılmasına bağlı olarak
değişebilir. Çalışmamızda kişisel düzlemdeki iletişim üzerinden hareket etmenin
doğru olmayacağını düşünerek ve iletişim stratejileri konusu kendi başına çok
kapsamlı bir konu olduğundan, burada sık rastlanılabilecek stratejilere yer vermekle
yetinilmiştir.
Dilin işleyiş boyutunda ise öncelikle uygulamalı söylem analizinin
somutlaştırılmasına dönük olarak kuramlardan söz edilmiştir. Özellikle Austin ve
Searle’ün edimbilim kuramı ve Grice’ın sonuç çıkarmaya yönelik yaklaşımları
tezimiz açısından önemli görülmüş ve uygulamalı söylem analizi açısından
değerlendirilmiştir. Bilindiği gibi söz-eylem kuramının kurucuları olan Austin ve
Searle’ün yaklaşımlarına çeşitli eleştiriler getirilmiştir. Uygulamalı söylem analizi
çalışmaları da yöntemlerini bu eleştirileri dikkate alarak oluşturmuştur. Bu
eleştirilerden en önemlisi Austin ve Searle’ün gerçek konuşma metinleri yerine
incelemelerini, kurgu örnekler üzerinde gerçekleştirmesiyle ilgilidir. Bu nedenle
uygulamalı söylem analizi kendisine gerçek ortamındaki özgün ve spontane
konuşmaları malzeme yaparak, bunların nasıl incelenebileceğine yönelik yöntem
geliştirmiştir: Uygulamasında gerçek ortamdaki özgün verilerin görsel-işitsel
kaydedilerek transkripsiyonu önemlidir.
Çalışmamızda uzmanların tartıştığı talkshow programlarını kuramsal açıdan
inceleyebilecek makro ve mikro kriterlerin ortaya çıkarılması ve uygulanır hale
getirilmesi için uygulamalı söylem analizi, argüman kuramı ile birleştirilmiştir.
Mikro inceleme için gerekli görülen argüman kuramı felsefi ve dilbilimsel anlamda
etraflıca irdelenmiştir. Çalışmamızın makro-mikro inceleme kriterleri buna bağlı
olarak oluşturulmuştur: Uygulamalı söylem analizindeki, konuşma akışı, soru-cevap
225
paslaşması, ayırt edici işaretlerin değerlendirilmesi, argüman kuramındaki argüman
iddia ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının değerlendirilmesi çalışma için
önem taşır. Çalışmamızın mikro ve makro inceleme şeması bundan hareketle
oluşturulmuştur. Bu şekil üzerinden işleyiş ve kültürel karşılaştırma yapılabilmiştir.
İncelenecek malzemenin talkshow programı olması sebebiyle, ayrıca kitle iletişimi,
televizyon tartışma programlarının genel özellikleri, program seçiminde etkili olan
düşüncelere yer verilmiştir. Çalışmamızın uygulama malzemesini oluşturan
uzmanların tartıştığı talkshow programlarıdır ve bu programları diğer talkshow
programlarından ayıran temel farkların ortaya konulması gerekmiştir. Zira talkshow
programları tüm televizyon sohbet programlarına verilen genel bir kavramdır. Konu
örneklerle irdelenerek, ihtiyacımız doğrultusunda Türkçe ve Almanca karşılaştırmalı
olarak yürüttüğümüz, toplam sekiz farklı talkshow program-kesitleri üzerinde uzman
tartışmaların yer verildiği talkshow programı kriterleri saptanmıştır. Kriterler
programların kurgusuna (çalışmada amaç, işleyiş, moderatör, stüdyo izleyenleri ve
konu başlıkları altında değerlendirilmiştir) ve işleyişine bağlı olarak saptanmıştır ve
bu kriterler saptanırken ayrıca Türkçe-Almanca programlar kendi içlerinde de
karşılaştırılarak kültürel değerlendirmeye gidilmiştir. Fakat şu da bilinmelidir ki, her
geçen gün artan farklı program kurgularına bağlı olarak çok sayıda talkshow tiplerine
rastlanılacağından, talkshow tiplerini belirleme çalışması ayrı bir çalışma
gerektirmektedir.
Burada çalışmanın amacı doğrultusunda talkshow programlarını duygusal ağırlıklı ve
mantıksal ağırlıklı programlar şeklinde iki grup altında topladık. Bu ayırım
çalışmamızda seçtiğimiz uygulama malzememizin tanımlanması açısından önemlidir.
Çalışmada ayrıca eğlencelik talkshow programlarına yer verilmiş olsa da, uygulama
malzememiz açısından bizi ilgilendiren mantıksal ağırlıklı tartışmalardır. Duygusal
eğilimli tartışmalar çoğunlukla ‘tartışma kirlenmesine’ sebep olabilmektedir. Zira,
iletişimsel kopmaların başladığı yer duygusal yönelimli konuşmaların artmasıyla
doğru orantılıdır. Bu nedenle bu tip tartışmalarla bir sonuca ulaşmanın zor olacağını
düşünüyoruz. Çekişmeler, haklılık ve haksızlık normları, konudan kopmalar, bireysel
226
duygulanımlar, karşıdakini dinlememe, bağrışma ve hakaret içerici edimler daha
yoğundur. Örnekler üzerinde yapılan irdelemede bu tip tartışmalarda zaman zaman
konunun tartışılmasından çok tartışmaların kişisel boyuta çekilerek karşılıklı
düelloya dönüştüğü gözlenmiştir. Mantıksal ağırlıklı tartışmalar ise konu hakkında
yeterince bilgiye sahip, alanında uzman kişilerin katıldığı tartışmalar olarak ele
alınmıştır. Zira bunların daha mantıklı ve uzlaşmacı tartışmalar olduğu verilen
örnekler üzerinde de gözlenmektedir. Bilgi paylaşımı temelinde gerçekleştiklerinden
çoğu zaman yapıcı ve uzlaşma amaçlı tartışmalardır. Uygulama için uzmanların
tartıştığı talkshow programlarının seçiminde bu durum belirleyici olmuştur. Diğer
taraftan tartışma dilinin argüman olması ve uzmanların tartıştığı talkshow
programlarında argüman ve argümanların gerekçelendirme kısımlarının, soru-cevap
akışı içinde en iyi gözlenebildiği ortamı oluşturması dolayısıyla tercih edilmiştir.
Kültürel açıdan bakıldığında, uzmanların tartıştığı talkshow programlarını
diğerlerinden ayıran, farklar şunlardır: Öncelikle Alman ve Türk toplumları farklıdır.
Türk toplumu, Asya kültürü ve duygusal toplumlar olarak bilinirken, Alman toplumu
batı toplumu, mantıksal ve rasyonel toplumlar olarak bilinmektedir. Bu durum açıkça
dile yansımaktadır. Almanca örneklerde tartışma bilginin paylaşılmasına dayalı
olarak konu odaklı yürütülmektedir. Bu sebeple tartışma kişisellikten uzaktır, fazla
duygusal düzlemde seyretmez. Buna karşılık Türkçe de, moderatör müsaade ettiği
ölçüde, zaman zaman ana konu üzerindeki bilgi paylaşımı kişisel boyuta
taşınabilmektedir. Tartışmaya bu açıdan bakıldığında duygusal ve mantıksal tartışma
ayırımının bu noktada önemli bir kriter oluşturduğu söylenebilir. Mantıksal
tartışmalarda konu ve bilgi önemlidir. Konuya vakıf olma daha mantıklı tartışma
olanağı sağladığı gibi, tartışmanın seyrinin yapıcı ve çözümleyici sonuca doğru
ilerlemesini de sağlar.
Tartışma konuşmalarının incelenmesiyle, tartışma kültürüne yönelik bilgiler elde
edilebilir’ düşüncesine bağlı olarak ortaya attığımız tezimizde uzmanların tartıştığı
talkshow programlarındaki soru-cevap akışını, argüman ve argümanların
gerekçelendirme kısımları açısından inceleyerek, her iki tartışma kültüründeki işleyiş
227
ortaya konulmuş ve bunun üzerinden yapılan kültürel karşılaştırmada tartışmalardaki
dil kullanımının kültürden kültüre değişiklik gösterdiği gözlenmiştir.
Uygulamada altı yayın üzerinde uzmanların tartıştığı Türkçe ve Almanca talkshow
programları (üç Türkçe, üç Almanca) incelenmiştir. Türkçe ve Almanca
programların üç hafta art arda kaydedilmesiyle objektif değerlendirme sağlanmaya
çalışılmıştır. Altı yayından dört tanesinde incelemeler örnek-kesit olarak verilmiştir.
Zira yayınlar çok uzun olduğundan, çalışmada sayfa bakımından çok fazla yer
tutmaktadır. Bu nedenle birer Türkçe ve Almanca yayın tamamı Ek 1 ve Ek 2’de
sunulmuştur. Çalışmada kesitlerin incelenmesi sırasıyla şu şekilde yer almıştır:
Kesitin açıklaması, kısmi transkripsiyonu (kutu içinde ve satır numaralarıyla
gösterilerek verilmiştir), işleyiş açısından gösterilmesi, kültürel değerlendirilmesi.
Kısmi transkripsiyonda soru ve cevap akışı içinde soru tipleri; cevaptaki argüman,
özet argümanın gerekçelendirilme kısmı (özet gerekçe); argümanı, gerekçeyi, özet
argümanı başlatan ayırt edici işaretlerin kullanımı, işleyiş açısından ortaya
konulmuştur.
Hangi dilde olursa olsun argümanların gerekçelendirme kısımlarındaki (kanıtlama,
belgelendirme, tanımlama, anlatıdaki) temel amaç argüman düşüncenin kabul
ettirilmesi çabasıdır. Tartışma konuşmalarında argümanlar ve argümanların
gerekçelendirme kısımları konuşma akışına bağlı soru-cevap akışı içinde ortaya
çıkar. Bu tipik durum, çalışma süresince örnekler üzerinde gösterilmiştir.
Almanca’da gerekçelerin kullanımı Türkçe’ye oranla oldukça azdır.
Argümanı ve gerekçeyi başlatan ve böylece anlaşılmayı kolaylaştıran anlam ayırt
edici işaretler önemlidir. Ayırt edici işaretler Türkçe tartışma örnekleri üzerinde
yapılan incelemede çoğunlukla ‘şimdi’ ile argümanı başlatmaktadır. Almanca
örneklerde ise argümanın genelde ‘ben’ (ich) ile bağlantılı olduğu gözlenmiştir;
‘bana göre’, ‘bence’, ‘düşünüyorum’ v.b. Türkçe tartışmalarda geçen
gerekçelendirmede en fazla kullanılan başlangıç işaretinin ‘çünkü’ olduğu
saptanmıştır. Buna karşılık Almanca gerekçelendirmelerdeki ‘weil’ daha çok tercih
228
edilmektedir. Argümanlar genellikle, Türkçe’de ‘şimdi’, ‘bence’, ’bizce’ gibi
başlangıç işaretleriyle, Almanca’da ise ‘jetzt’, ‘ich’, ‘mein’, ‘wir’ gibi başlangıç
işaretleriyle başlatılmaktadır. Karşı argümanlar, Türkçe’de ‘ama’, ‘fakat’ ile
başlarken, Almanca’da en çok ‘aber’ ile başlatılmakta ve Türkçe’ye oranla daha az
kullanılmaktadırlar. Özet argümanlar Türkçe’de en çok ‘yani’ ile başlatılmaktadır,
bunu ‘sonuçta’ ve ‘özetle’ takip etmektedir. Almanca’da ise en sık kullanılan özet
argümanlar ‘also’ ile başlamaktadır. Her iki dilde sık kullanılan ayırt edici işaretlerle
ilgili tablo çalışmada Tablo 6 olarak ayrıca sunulmuştur.
Argüman özetlemeleri argümanı kısaca yinelemeye dayalı konuşmalardır. Özet
argümanın kullanımı Türkçe ve Almanca tartışmalarda farklıdır. Çalışmada genel
olarak özet argümanı başlatan ayırt edici işaretlerin Türkçe’de en fazla ‘yani’ olarak
kullanıldığı gözlemlenmiştir. Almanca’da en çok tercih edilen ‘also’ olmasına
karşılık, Türkçe’ye göre özet argüman kullanımı çok azdır. Türkçe’de argümanların
veya gerekçelendirme kısımlarının daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla sıkça
özetlendikleri görülmüştür. Almanca uzmanların tartıştığı talkshow programlarında
argümanın özetinden çok, argümanın kendisinin tekrarı söz konusudur. Almanca’da
argüman özetin Türkçe’ye göre farklı bir kullanımından da söz etmek gerekir.
Almanca konuşmalardaki argüman özetin bazen ‘also’ ile başlatılan tümcenin
başında yer aldığı gözlenir. Burada kişi daha önce bahsetmediği ve ilk defa
söyleyeceği «argüman-tümcesini» ‘also’ ile başlatarak argümanı ve özeti aynı anda
söyler. Bu tip bir kullanıma Türkçe’de çok nadir rastlanılmaktadır. Buna karşılık
Türkçe’de neredeyse her argümanın sonunda bir özetleme vardır. Bu durum,
Türkçe’de kişilerin argümanı tam ifade edemediği düşüncesine bağlı olabilir.
Karşı argümanlar ise genellikle ‘fakat’, ‘ama’ (aber) şeklinde başlatmaktadırlar.
Almanca‘da ‘aber’, Türkçe’de ‘ama, fakat’ karşı argümanın ortaya atılacağının
işaretini vermektedir. Karşı argümanda bulunulmada çoğu zaman üst dile yönelik
girişimlerin ortaya çıkma sıklığı diğer durumlardan daha fazladır. Üst dilde tartışma,
tartışma programları açısından düşünüldüğünde, zaman zaman baş vurulan
karakteristik bir özelliktir. Fakat konunun sürekli üst dile yönelik tartışılmasının
229
genellikle tartışma kirlenmesiyle sonuçlandığı gözlenmiştir. Eğer konu
kişiselleştirilerek sürdürülürse, ‘tartışma kirlenmesi’ gündeme gelmektedir. Nitekim
duygusal tartışmalarda daha fazla ortaya çıkabildiği saptanmıştır.
İşleyiş boyutuna yönelik bu dilsel saptamalara bağlı olarak Türkçe ve Almanca
tartışma kültürü çevreleri karşılaştırılmış ve şunlar tespit edilmiştir. Örneklerimizden
hareketle tartışma kültürüne yönelik şu yorumlar getirilebilir: Türkçe ve Almanca
olarak seçtiğimiz örneklerdeki argümanlar ve argümanların gerekçelendirme
kısımlarının işleyişi her iki kültürün kullanımında farklılık göstermektedir. İşleyişe
yönelik farklığa göre Türkçe tartışma kültüründe neredeyse bütün argümanların
sürekli olarak gerekçe kısımları ile kullanıldıkları, Almanca tartışmalarda ise
argümanların gerekçe kısımlarının son derece az kullanıldığı saptanmıştır. Almanca
uzmanların tartıştığı talkshow programlarındaki gerekçe kısımları ancak diğer
tartışmacılar argümanı reddettiğinde veya kişi istediğinde gündeme gelmektedir.
Örneklediğimiz uzmanların tartıştığı talkshow programları dikkate alındığında,
Türkçe’de gerekçelerin çoğunlukla ‘çünkü’ ve ‘mesela’ ile başlatıldığı
gözlemlenmektedir. Diğer gerekçelendirme biçimleri çalışmamızda betimleme ve
anlatı olarak verilmiştir. Anlatı şeklindeki gerekçede, örnek bir olgunun anlatılması,
hikayeleme, başından geçen benzer durumların aktarılması vb. söz konusudur.
Kavram açıklamada, argümanın gerekçelendirilmesinde rolü olan kavram
tanımlanarak argüman desteklenir. Almanca’daki programda gerekçelendirme
kısımları azdır. Türkçe ile karşılaştırıldığında ‘çünkü’ (weil), ‘mesela’ (zum Beispiel)
vb. ayırt edici işaretler öncelikle tercih edilse de, sayıları azdır. Argümanların
gerekçelendirme kısımlarına yönelik irdelemelerde, gerekçe, örnek anlatı (N) ve
tanımlama (D) olmak üzere üç kısımda değerlendirilmiştir. Türkçe tartışma
kültüründe genellikle anlatı çok kullanılmaktadır. Bunlar yaşanmış bir gerçek olayla
ilişki kurma şeklindedir. Anlatıda, yapılan gerekçelendirmeye pek itirazların
gelmediği ve argümanların daha çabuk kabul gördüğü ortaya konulmuştur.
Almanca’da gerekçelendirme daha çok anlaşılmaya yöneliktir, bu nedenle
argümanların kullanımı da farklıdır. Türkçe’den farklı olarak argümanlar peş peşe
sıralanabilmektedir. Argüman ortaya konduktan sonra, gerekçelendirme yerine
230
argüman üzerinden, konuyu açan ve genişleten diğer argümanların sıralanması söz
konusudur. Türkçe ile karşılaştırıldığında Türkçe’de argümanı özet argüman veya
gerekçe veya her ikisi birden takip ettikten sonra diğer ikinci bir argüman ortaya
konulmaktadır. Almanca’da sadece argüman veya argümanlar sıralanırken,
Türkçe’de argüman gerekçelendirilmesi sık rastlanan bir durumdur. Bunun sebebi şu
olabilir; karşıdaki kişinin argümanını gerekçesiz kabul etmeyeceği düşüncesi. Türkçe
iletişimde söze güvenmemeye bağlı endişe, ön yargısal olarak vardır. Argümanın
reddedileceği düşüncesi ve kaygısı bireyi gerekçelendirmeye itmektedir.
Almanca’daki uzman tartışmalarında ortak konu hakkında bilgiler, genel mutabık
kalınmış bilgi olarak üretildiğinden, tartışmacılar bu mutabık kalınmış bilgi
üzerinden –mantıklı- argüman söylemlerde bulunurlar. Kişiler gerekçelendirmeden,
argümanlarının mantık çerçevesinde kabul edilebileceğini kanıksamışlardır.
Türkçe’de böyle bir durum söz konusu değildir. Bireyler arasında kabul etme
esnekliğinin sağlanmayacağı düşüncesiyle, her birey kendi bireysel görüşünü
gerekçelendirmek durumunda kalmaktadır. Argüman dikkatli ve gerekçeli ortaya
konmaktadır. Neticede şu söylenebilir: Uzmanların tartıştığı Almanca talkshow
programlarda argümanların sıkça gerekçelendirilmeye ihtiyaç duyulmamasının
nedeni, kanımızca argümanın mantıksal çerçevede kanıksanacağının bilinmesidir.
Argümanlar genel gerçeklere dayalı, ortak bilgiden kaynaklanan mantıksal
dayanaklar içerdiğinden, söylenenler mantık ve bilgi çerçevesinde kabul
edilmektedir. Argüman, eğer ortak akla (commen sense) ve mantık çevresine
uygunsa gerekçelendirmeye gerek duyulmamaktadır. Türkçe’de ise ortak akla ve
kabul edilebilir mantık çerçevesine yönelik uzlaşma ancak gerekçeler ortaya
konduktan sonra (Almanca’ya göre daha geç sağlanmakta), gerekçe ortaya
konulmaması durumunda ise mantıksal çerçeve oluşturulamadığından argümanlar
rahatça dayanak bulamamaktadır. Dolayısıyla örnekler üzerinde gözlemlediğimiz
tartışmalarda, yeni fikir ve düşüncelerin ortaya çıkarılarak, çözüm arayışlarına
yönlenmesinden ziyade, argümanı gerekçelendirme çabasına dönüştüğünü
söyleyebiliriz. Ele alınan örneklerden de açıkça görüldüğü üzere, argümanların çoğu
gerekçelendirme kısımlarıyla yürütülmüştür. Aksi takdirde argüman ya
231
anlaşılamamıştır veya anlaşılma çabasıyla üst dile yönelmiştir, ya da karşı çıkılarak
reddedilmiştir. Bu durum tam da kültürle ilişkili bir olaydır. Kültürel açıdan
yorumlamak gerekirse, belki de Türkiye’de yetişen bireylerin daha çocuk yaşta kendi
düşüncelerini rahatça ifade etmede engellenmeleri bu durumu açıklayabilir. Bu
açıdan bakıldığında toplumsal bir olaydır: Hepimizin kişisel deneyimlerinden bildiği
üzere «çocuklar büyüklerin konuşmalarına karışmaz», «sen daha çocuksun,
konuşma» gibi susturulmaya yönelik davranışlar yaygındır ve ‘normal’
karşılanmaktadır. Böyle bir toplumsal ortamda büyüyen kişi, erken gelişme
döneminde aile içinde iletişim engeliyle karşılaşmıştır. Aynı yaklaşımın okulda da
sürdürülüp çevrede ve iş hayatında pekiştirildiği düşünülürse kültürel bir özellikten
söz etmemiz için yeterli neden vardır. Buna bağlı olarak şu yorum getirilebilir: Her
defasında kendi düşüncesinin engelleneceği ve konuşturulmayacağını düşünen birey,
iletişimde sürekli bir savunma haline dönüşen gerekçelendirmeleri kullanıyor olsa
gerek. Artık kendisi de gerekçesiz her ifadeye kuşkuyla bakar. Türkiye’de gerekçesiz
argüman ileri süren birey, genelde karşı tarafın olumsuz eleştirisi ve alay edilmesi
ile karşılaşacağını düşünür. Bu koşullar altında yetişen bir bireyin zamanla aynı
davranışı toplumun diğer bireylerine göstermesi beklenir. Artık mantık süzgecinden
geçirerek uzlaşma sağlamanın yerini karşı düşünce ortaya koyma ve olumsuzlama
almıştır bile. Buna karşılık Alman toplumunda yetişen bir bireyin durumunun,
toplumsal farklılıktan ötürü rahatlıkla farklı olacağını söyleyebiliriz. Bir yorum bile
olsa, böyle bir ihtimalin olmayacağı söylenemediği gibi, toplum kültürünün, toplum
bireylerinin üzerindeki etkisi düşünüldüğünde hiç de haksız bir varsayım-yorum
olmadığı görülür. Argüman kuramı üzerindeki irdelemeler neticesinde argümanların
düşünce üzerindeki etkisinin yüksek olduğundan bahsedebiliriz. Örnekler üzerindeki
incelemede Almanca argümanların mantık süzgecinden geçirilip, kabul veya
reddedildikleri görülmüştür. Argümanın gerekçelendirilmesi ise zorunluluk halinde
başvurulan bir durumdur. Gerekçe mantık süzgecinden geçirilir, kabul veya
reddedilir.
Gerekçelendirme ön koşuluna bağlı olmayan, dil mantığına dayalı ifadelerden şu da
anlaşılabilir: Bilimde, toplumda ve ailede ileri sürülen argümanlarda, mantıksallığın
232
önkoşul olarak aranması, daha yapıcı ve olumlu düşünmeyi, bilgi üretimi bakımından
geliştirici düşünmeyi desteklemektedir. Nitekim uzmanların yer aldığı tartışmalara
ortak sonuçlar açısından bakıldığında Almanca tartışmalar gerekli alt yapının
kurulmuş olması dolayısıyla, argüman gerekçelendirme çabasından çok konunun
tartışılmasına ağırlık vererek çözüme daha kolay ulaşabilecektir. Buna karşılık
Türkçe örneklerde olduğu gibi gerekçe önkoşuluna bağlı argümanlarda bulunan
tartışmacılarda, daha ilk başta düşüncesini ortaya atmada bir çekingenlik sergilenir.
Buradaki çekingenlikten kast edilen, kişinin düşüncesinin olumsuz eleştirilip
eleştirilmeyeceğine yönelik duyarlılığıdır. Bazı hallerde bu çekingenlikten ötürü kişi
konuşurken, öyle düşünmese dahi, o şekilde düşünmeye zorlanıyormuş hissi
uyandırır. Konuşmada bu tip durumlar özellikle de kişinin kendi düşüncesinden
çabucak genel anlatıma yöneldiği veya genel gerçeklere gittiği durumlarda
gözlenmiştir. Bu durumda şöyle düşünmemek elde değildir; çekingenlik, düşüncenin
ve görüşün geliştirilmesini, bir aşamadan sonra ya engelleyen ya da yavaşlatan bir
durumdur ve toplumsal tabanda öğretilmiştir. Burada anlatılmak istenen
‘çekinilmeden akla her gelen söylensin’ ifadesi değildir. Söylenmek istenen,
düşüncenin ve görüşün geliştirilmesini engellemeyecek veya yavaşlatmayacak,
mantığa dayalı bir toplumsal düşüncenin geliştirilmesidir. Toplumsal kültürün
bireyin gelişimindeki ve dil-düşünce-davranış üzerindeki etkisi açısından
bakıldığında, bu etkinin yaptırımının ne kadar büyük olduğu tahmin edilebilir.
Toplumlarda dil bir taraftan sosyalleşmeyi sağlarken, diğer taraftan kişilere kendi
toplumun gerekliliklerini de dayatmaktadır. Kültürün kalıp davranışları, yani sosyal
normların bireyler üzerindeki etkisi ağır basmaktadır. Sosyo-kültürel faktörlere bağlı
olan dil kullanımı, ‘tartışma dilinin kullanımını’ ve ‘tartışma mantığının yönünü’
belirler.
Avrupa toplumlarının rasyonel toplumlar, Asya toplumlarının ise duygusal toplumlar
olarak değerlendirilmesinin, her ayrıntılı durumu açıklamasa da, yanlış bir genelleme
olmadığını görüyoruz. Duygusal tartışmalara örnek olarak verdiğimiz kesitlerde
bağrışmalara, hakaretlere kadar giden tartışmaları örnekledik ve değerlendirdik. Acı
da olsa burada söylenmesi gerektiğine inandığımız şudur ki, bu tip ‘tartışma
233
kirlenmeleri’ ancak yeterli ‘tartışma bilincinin yerleşmediği toplumsal alt gruplarda’
görülmektedir. Öfke ancak, öfkeye yönelik eğitimle kontrol altına alınabilir. Öfkenin
her şeyin önüne geçtiği durumlarda büyük hataların yapıldığı gözlenmiştir.
Modern (aydınlanmış) toplumlar akılla, mantıkla düşünen ve davranan akılcı
toplumlar olarak tanımlanır. Geleneksel toplumlardan farkı ise duygusallığın ve
mantığın yerinin özümsenerek sistemli bir şekilde ayırt edilmesine bağlı olarak,
sosyal hukukunu geliştiren, bu yönde açıklarını kapatan toplumlar olmalarıdır.
Sistemli düşünce burada devreye girer. Sistemli düşünce sistemli iletişimi
beraberinde getirir. Bubner’in de bahsettiği gibi, ideal diyalog duygu ve saldırganlığı,
asgari düzeye indirgenerek, sorunların çözümüne yönelik tartışmalarla mümkündür
(bkz. Bölüm 2, başlık 2.2.1. ideal dil ile ilgili kısım). İletişim ve toplumsal ilişkiler
çok yönlü, çok çeşitli olacaktır kuşkusuz; duygusallık, manipulasyon, çıkarları temsil
etme hali de toplumsal iletişimin kaçınılmaz unsurlarındandır; ama sorunlarını iyi
kavrayarak ve toplumsal barışı arayarak çözen bir toplum olma yolunda analitik ve
akılcı düşünme her türlü iletişimsel etkileşimin son uğrağı olmalıdır.
234
KAYNAKÇA
GENEL KAYNAKÇA
Aksan, Doğan: Her Yönüyle Dil -Ana Çizgileriyle Dilbilim, 1-2-3 Cilt, 5. Baskı,
Ankara, TDK, 1995
Altınörs, Atakan: Dil Felsefesi Sözlüğü, İstanbul, Paradigma yayınları, 2000
Antos, Gerd: “Mythen, Metaphern, Modelle”, Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/
Walther Kindt (Hrsg.), Angewandte Diskursforschung Band 1 -Grundlagen und
Beispielanalysen, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-
gespraechsforschung.de, s. 93-117
Ayata Şenöz, Canan: “Metin Türü Çözümlemesinin Ana Dil ve Yabancı Dil
Öğretimine Katkısı”, Alman Dili ve Edebiyatı Dergisi XII, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 2000, s.143-167
Ayata Şenöz, Canan: “XVII. Dilbilim Kurultayı 22-23 Mayıs 2003, Anadolu
Üniversitesi- Eskişehir”, Alman Dili ve Edebiyatı Dergisi XV, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, Mayıs 2003, s.149-150
Ayata Şenöz, Canan: Dilbilim ve Türkçe, Multilingual, İstanbul, 2005
Baßler, Harald: Wissenstransfer in intrafachlichen Vermittlungsgesprächen,
Tübingen, Niemeyer, 1996
Bär, A. Jochen: “Männer-Frauen-Sprachliche Stereotype”, Der Deutschunterricht
Fachzeitschrift bei Friedrich Velber in Zusammenarbeit mit Klett, 4/2001
235
Bäuerle, R. &T.E. Zimmermann: “Fragesätze“, A. von Stechov & D. Wunderlich
(Hrsg.), Handbuch Semantik, Berlin, Walter de Gruyter, 1991, s.333-348
Becker –Mrotzek, Michael ve Christoph Meier: “Arbeitsweisen und
Standartverfahren der Angewandten Diskursforschung”, Gisela Brünner/ Reinhard
Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 1 -
Grundlagen und Beispielanalysen, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı)
www. Verlag-gespraechsforschung.de, s.18-45
Becker-Mrotzek, Michael ve Gisela Brünner: “Diskursanalytische
Fortbildungskonzepte”, Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.):
Angewandte Diskursforschung Band 2 -Methode und Anwendungsgebiete,
Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-gespraechsforschung.de,
s. 36-49
Becker-Mrotzek, Michael ve Gisela Brünner (Hrsg.): “Analyse und Vermittlung
von Gesprächskompetenz“, Forum Angewandte Linguistik, Band 43, Frankfurt,
Peterlang Verlag, 2004
Bergsdorf, Wolfgang: Herrschaft durch Sprache, Pfullingen, Neske, 1983
Bilden:T-A/A-T Wörterbuch on Top: CD Elektronik Sözlük
Bucher, H. Jürgen: “Sektion Medienkommunikation-Informationspolitik in der
Presseberichterstattung-Kommunikationsstrategien bei der Darstellung
gesellschaftlicher Konflikte”, Berd Spillner (Edit.): Interkulturelle
Kommunikation-Kongresbeiträge zur 20. Jahrestagung der Gesellschaft für
angewandte Linguistik GAL e.V., Frankfurt/M., Peterlang Verlag, 1990, s. 137-139
236
Brünner, Gisela ve Reinhard Fiehler: “Linguistische Untersuchungen zur
Wirtschaftskommunikation”, Sprachreport 3/ 1998a, (Çevrimiçinden alıntılandı)
www. ids-mannheim.de
Brünner, Gisela; Reinhard Fiehler ve Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte
Diskursforschung Band 1 -Grundlagen und Beispielanalysen, Radolfzell, 2002,
(Çevrimiçinden alıntılandı) www.verlag-gespraechsforschung.de, s. 7-15
Brünner, Gisela: “Das Verhältnis von Forschung, Ausbildung und Anwendung”,
Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte
Diskursforschung Band 2 -Methode und Anwendungsgebiete: Radolfzell, 2002,
(Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-gespraechsforschung.de, s. 114-124
Bubner, Rüdiger: Modern Alman Felsefesi, Çev.: Aziz Yardımlı, İstanbul, İdea,
1981
Bußmann, Hardumod: Lexikon der Sprachwissenschaft, 2. Auflage, Stuttgart,
Kröner, 1990
Cherubim, Dieter: “Gesprochene Sprache -Ein Lehrstück vom Umgang der
Sprachwissenschaft mit ihren Gegenständen?”, Addison, Antony ve Klaus Vogel
(Hg.): Gesprochene Sprache in Lehre und Forschung – Beschreibung –
Vermittlung – Bewertung, Band 7, Bochum, AKS, 1989
Demircan, Ömer: İletişim ve Dil Devrimi, İstanbul,Yayılım Matbaası, 2000
Deppermann, Arnulf ve Martin Hartung (Edit.): Gesprächsforschung –Online
Zeitschrift zur verbalen Interaktion. Editorial Ausgabe 1/2000, (Çevrimiçinden
alıntılandı) www gespraechsforschung-ozs.de, s.1-8
237
Deppermann, Arnulf; Stephan Habscheid, M. Hartung ve M. Klemm: “Was ist
und was will Gesprächsforschung?”, Arnulf Deppermann, Martin Hartung (Edit.):
Gesprächsforschung –Online Zeitschrift zur verbalen Interaktion, Ausgabe
1/2000, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. gespraechsforschung-ozs.de, s.1-8
Dökmen, Üstün: İletişim Çatışmaları ve Empati, İstanbul, Sistem, 2002
Duden: Deutsches Universalwörterbuch A-Z, hrsg.u. bearb. vom Wiss. Ratu. d.
Mitarb. D. Dudenred. Unter Leitung von Günther Drosdowski, 2.Auflage, Mannheim
–Wien -Zürich, Dudenverlag, 1989
Duden: Reden Gut und Richtig Halten!, hrsg.u. bearb.von der Dudenredaktion in
Zusammenarbeit mit Siegfried a. Huth., 2. neu bearb. und erg. Aufl., Mannheim-
Wien -Zürich, Dudenverlag, 2000
Erçöçen (Kılıçarslan), Olcay: “Uygulamalı Söylem Çözümlemesi İle Doktor-Hasta
İletişiminde İletişimsel Eylemin Gösterilmesi ve İletişim Sorununun Farkına
Varılması”, Ayhan Sezer (Edit.), Mersin Üniversitesi- Dil ve Edebiyat Dergisi, Cilt
1, Sayı 1, Mersin, Temmuz 2004, s. 59-73.
Erkman, Fatma: Göstergebilime Giriş, 1. Baskı, İstanbul, Alan, 1987
Fiehler, Reinhard; Walther Kindt ve Guido Schneiders:
“Kommunikationsprobleme in Reklamationsgesprächen”, Gisela Brünner/ Reinhard
Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 1-
Grundlagen und Beispielanalysen, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı)
www. Verlag-gespraechsforschung.de, s. 120-154
238
Fiehler, Reinhard: “Kann man Kommunikation Lehren?”, Gisela Brünner/ Reinhard
Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 2 -Methode
und Anwendungsgebiete, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www.
Verlag-gespraechsforschung.de, s. 18-35
Filipec, Josef: “Kommunikativ-Pragmatische Aspekte der Lexikologie”, Rudolf
Grosse, G. Lerchner, M. Schöder (Edit).: Beiträge zur Phraseologie -Wortbildung-
Lexikologie -Festschrift für Wolfgang Fleischer zum 70. Geburtstag,
Frankfurt/M, Peter Lang, 1992
Forster, Roland; Mündliche Kommunikation in Deutsch als Fremdsprache-
Gespräch und Rede, Band 12, St. Ingberg, Röhrig Universitätsverlag, 1997
Gloning, Thomas: Betrachtung, Gebrauch und Sprachliche Handlung, Tübingen,
Niemeyer, 1996
Gökçe, Orhan: İletişim Bilimine Giriş, 2.Baskı, Ankara, Turhan Kitabevi,1998
Grice, H.Paul: “Konversationsmaximen”, Aue, Peter: Sprachliche Interaktion-
Eine Einführung anhand von 22 Klassikern, Tübingen, Niemeyer, 1999, s.91-102
Gross, Harro: Einführung in die Linguistik, München, Indicium Verlag, 1990
Grütz, Doris: Strategien zur Rezeption von Vorlesungen-Band 48, Frankfurt/M.,
Peterlang Verlag, 1995
Gülich, Elisabeth ve Mary Kastner: “Rollenverständnis und Kooperation in
Gesprächen in der Telefonseelsorge”, Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/ Walther
Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 1 -Grundlagen und
Beispielanalysen, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-
gespraechsforschung.de, s.197-214
239
Günay, Doğan: Metin Bilim, İstanbul, Multilingual, 2001
Günay, Doğan: Dil ve İletişim, İstanbul, Multilingual, 2004
Habermas, Jürgen: Theorie des Kommunikativen Handelns -Band 1,
Frankfurt/M., Suhrkamp, 1995
Habermas, Jürgen: Theorie des Kommunikativen Handelns -Band 2,
Frankfurt/M., Suhrkamp, 1995
Habermas, Jürgen: İletişimsel Eylem Kuramı –1. ve 2. Cilt, Çev.: Mustafa Tüzel,
İstanbul, Kabalcı, 2001
Hannappel, Hans ve Hartmut Melenk: Altagssprache, München, Wilhelm Fink
Verlag, 1979
Harting, Matthias ve Ursula Kurz: Sprache als soziale Kontrolle. Neue Ansätze
zur Soziolinguistik, 3. Auflage, Frankfurt/M, Suhrkamp Verlag, 1971
Heggelund, T. Kjell: Linguistik Online 9:2000/01, (Çevrimiçinden alıntılandı)
www linguistik-online.com/ 9_01/Heggelund.html
Hermann, Ursula: Deutsche Rechtschreibung, München, Orbis Verlag, 1992
Hindelang, Götz: Einführung in die Sprechakttheorie, germanistische
Arbeitshefte, 3 Auflage, Tübingen, Max Niemeyer Verlag, 2001
Kallmeyer, Klein, Meyer-Hermann, Netzer ve Siebert: Lektürekolleg zur
Textlinguistik-Einführung Band 1, Auflage 3, Königstein/Ts., Athenäum
Taschenbücher, 1980
240
Kılıç, Veysel: “Söz –Eylem Kuramı”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yabancı Diller Eğitim Bölümü Dergisi, Dilbilim IX, İstanbul, Edebiyat Fakültesi
Basımevi, 1990, s. 249-258
Kılıçarslan, Olcay: “Problematisierung der Moderne aus der Perspektive von Jürgen
Habermas Werk, ‘Theorie des kommunikativen Handelns’: Ein Beitrag zur
Soziolinguistik”, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1999
Kıran, Zeynel: Dilbilim Akımları, 2. Baskı, Ankara, Onur, 1996
Kindt, Walther: “Interpretationsmethodik”, Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/
Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 1 -Grundlagen und
Beispielanalysen, Radolfzell 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-
gespraechsforschung.de, s.70-92
Kocaman, Ahmet: “Söylem Çalışmaları ve Türkçe Öğretimi”, Kamile İmer ve Leyla
Subaşı Uzun, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yayını -Doğan Aksan Armağanı,
No:366, Ankara, 1998, s.101-105
Kottak, Conrad Phillip: Antropoloji -İnsan Çeşitliliğine Bir Bakış, Çev.: H. Ü.
Antropoloji Böl. Öğretim Elemanları, Ankara, Ütopya, 2001
Krifka, Manfred: “Informationsstruktur”, WS 2004/5, Institut für Deutsche Sprache
und Linguistik, Humboldt-Universität zu Berlin, 2004/5 (Çevrimiçi:
http://amor.rz.hu-berlin.de/)
Lalouschek, Johanna ve Florian Menz: “Empirische Datenerhebung und
Authentizität von Gesprächen”, Gisela Brünner/Reinhard Fiehler/ Walther Kindt
(Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 1 -Grundlagen und
Beispielanalysen, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-
gespraechsforschung.de, s.46-68
241
Lalouschek, Johanna: “Frage-Antwort-Sequenzen im Ärtzlichen Gespräch”, Gisela
Brünner/Reinhard Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung
Band 1 -Grundlagen und Beispielanalysen, Radolfzell Verlag, 2002,
(Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-gespraechsforschung.de, s. 155-173
Lee, Hae-Yun: “Fokus-Hintergrund-Gliederung in der Diskursrepräsentationstheorie:
Analysen der Frage-Antwort-Paare” (Çevrimiçinden alıntılandı, 2005)
http://kgg.german.or.kr/kr/kzgtxt/72-09.doc)
Lewandowski, Theodor: Linguistisches Wörterbuch 1-2-3, 5. Auflage,
Heidelberg-Wiesbaden, Quelle u. Meyer, 1990
Liebrucks, Bruno: Sprache und Bewußtsein, Band I, Frankfurt/M., Akademischer
Verlagsgesellschaft, 1964
Liedke, Martina; Angelika Redder ve Susanne Scheiter: “Interkulturelles Handeln
Lehren -Ein diskursanalytischer Trainingsansatz”, Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/
Walther Kindt (Hrsg.): Angewandte Diskursforschung Band 2 -Methode und
Anwendungsgebiete, Radolfzell, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-
gespraechsforschung.de, s. 148-179
Lindner, Claus: “Talk im Turm -Eine gesprächsanalytische Untersuchung”, LINSE
(Linguistik Server Essen), 2000, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. linse.uni-essen.de
Luther, Wilhelm: Sprachphilosophie als Grundwissenschaft, Heidelberg, Quelle
und Meyer, 1970
Lyons, John: Einführung in die moderne Linguistik, 3. Auflage, München, C.H.
Beck Verlag, 1973
242
Maas, Utz: “Sprachliches Handeln I: Auffordern-Fragen-Behaupten”, G. Keseling,
U. Maas, R. Posner v.d.: Lehrgang Sprache. Einführung in die moderne
Linguistik (Teil IV), Weinheim und Basel, Belz Verlag, 1974
Maas, Utz: “Sprachliches Handeln II: Argumentation”, G. Keseling, U. Maas, R.
Posner v.d.: Lehrgang Sprache. Einführung in die moderne Linguistik (Teil IV),
Weinheim -Basel, Belz Verlag, 1974
Martinet, André, Çev.: Anna Fuchs ve Hans-Heinrich Lieb: Grundzüge der
allgemeinen Sprachwissenschaft, 3 Auflage, Stuttgart, W. Kohlhammer Verlag,
1963
Meer, Dorothee: “So, das nimmt ja gar kein Ende heute, ist ja furchbar -Ein
gesprächsanalytisch fundiertes Fortbildungskonzept zu Sprechstundengesprächen an
der Hochschule”, Arnulf Deppermann, Martin Hartung (Edit.): Online Zeitschrift
zur verbalen Interaktion, 2/2001, (Çevrimiçinden alıntılandı) www.
gesspraechsforschung-ozs. de, s.90-114
Moilanen, Markus: “Zur hierarchisch argumentativen Verknüpfung von
Illokutionen”, Markku Moilanen, Dieter Viehweger, Lauri Carlson (Hg.), Zugänge
zur Text -und Dialogsanalyse, Hamburg, Helmut Buske Verlag, 1994, s.85-158
Mutlu, Erol: İletişim Sözlüğü, 3. Basım, Ankara, Ark, 1998
Müller, Anke: “Öffentliche und private Sphäre in der Sprache der Massenmedien am
Beispiel von ‘Schreinemakers-Live’”, LINSE ESSEN, 2000, (Çevrimiçinden
alıntılandı) www. linse.uni-essen.de
Neumann-Bechstein, W: “Talkshow am Nachmittag -Das Neue Reality-TV?
Beobachtungen zum Wandel eines Genres”, FUNK-Korrespondenz, ISBN 571996,
s.3-6
243
Oktar, Lütfiye ve Semiramis Yağcıoğlu: “Türkçe’de Söylem Yapısı ve
Artgönderim”, Kamile İmer ve N. Engin Uzun, VIII. Uluslararası Türk Dilbilim
Konferansı Bildirileri 7-9 Ağustos, 1996, Ankara, 1997
Oskay, Ünsal: İletişimin ABC’si, 2. Basım, İstanbul, Der, 1999
Özyıldırım, Işıl: “Yasa Dilinin Söylem Özellikleri”, Dilbilim Uygulamaları,
Sayı:3-4, Ankara, Bizim Büro Basımevi, 2002-2003, s. 119-137
Pollok, Darius ve Rolf-Reiner Lamprecht, (Çevrimiçinden alıntılandı: 2001) www
uni-postdam. de/u/slavistik
Poyraz, Hakan: Dil ve Ahlak, Ankara, Vadi, 1996
Pucelle, Jean: “Das Erwachen einer Universalkultur”, Richard Schwarz (Edit.):
Menschliche Existenz und moderne Welt, Teil IV, Berlin, Walter De Gruyter &
Co., 1967
Redhouse Çağdaş Sözlüğü, Türkçe-İngilizce, İstanbul, Redhouse Yayınevi,1983
Redhouse Yeni El Sözlüğü, İngilizce-Türkçe/Türkçe-İngilizce, 10. Baskı, İstanbul,
Redhouse Yayınevi, 1996
Rifat, Mehmet: XX. Yüzyılda Dilbilim ve Göstergebilim Kuramları, İstanbul,
YKY, 1998
Slama-Cazacu, Taliana: “Leistung und Grenzen des sozialen Kontexts sprachlichen
Verhaltens”, J. Siegfried Schmidt (Hg.): Kritische Informationen- Pragmatik I,
München, Wilhelm Fink Verlag, 1974, s.118-131
244
Schank, Gerd: Untersuchungen zum Ablauf natürlicher Dialoge, 1.Auflage,
München, Max Huber Verlag, 1981
Schäfers, Bernhard (Ed.): Grundbegriffe der Soziologie, Opladen, Leske+Budrich,
1986
Schegloff, E.A.: “Notes on a conversational practice”, D. Sudnow (Edit.): Studies in
Social Interaction, New York, Free Press, 1972, s.75-119
Schmidt, J. Siegfried: Sprache und Denken als sprachphilosophisches Problem
von Locke bis Wittgenstein, Den Haag, Martinus Nijhoff,1968
Schneider, Wolfgang: “«Ton und Text» -Ein Tonwiedergabe-Programm für
Transkribenten”, Arnulf Deppermann, Martin Hartung (Edit.): Online Zeitschrift
zur verbalen Interaktion, 2/2001, (Çevrimiçinden alıntılandı) www.
gesspraechsforschung-ozs. de, s.22-28
Schulte, A. Olaf; M. Friebel ve C. Klotzek: “Aufzeichnung technisch vermittelter
Kommunikation als Beispiel”, Arnulf Deppermann, Martin Hartung (Edit.): Online
Zeitschrift zur verbalen Interaktion, 2/2001, (Çevrimiçinden alıntılandı) www.
gesspraechsforschung-ozs. de, s. 222-242
Schwitalla, Johannes: “Dialogsteuerung in Interviews”, Heutiges Deutsch 1/15, 1.
Auflage, Hueber, München, 1979
Searle, John: “Was ist ein Sprechakt?”, Siegfried J. Schmidt (Ed.): Kritische
Information -Pragmatik I, München, Wilhelm Fink Verlag, 1974, 84-101
Searle, John: “Sprechakt”, Peter Aue: Sprachliche Interaktion -Eine Einführung
anhand von 22 Klassikern, Tübingen, Niemeyer, 1999, s.80-90
245
Seiffert, Helmut: Einführung in die Wissenschaftstheorie I, 12. Auflage,
München, Beck Verlag,1969
Selçuk, Sami: Önce Dil, Ankara, Karşı Yayınları,1993
Selting, Margret ve Elizabeth Couper-Kuhlen: “Argumente für die Entwicklung
einer interaktionalen Linguistik”, Arnulf Deppermann, Martin Hartung (Edit.):
Gesprächsforschung –Online Zeitschrift zur verbalen Interaktion, Ausgabe
1/2000, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. gespraechsforschung-ozs.de, s.76-95
Seifert, Helmut: Einführung in die Wissenschaftstheorie 3, 2. Auflage, München,
Beck Verlag, 1992
Sowinski, Bernhard: Textlinguistik, Kohlhammer, Stuttgart-Berlin-Köln-Mainz,
Urban Taschenbücher-Band 325, 1983
Spiegel, Carmen ve Thomas Spranz-Fogasy: “Selbstdarstellung im öffentlichen und
beruflichen Gespräch”, Gisela Brünner/ Reinhard Fiehler/ Walther Kindt (Hrsg.):
Angewandte Diskursforschung Band 1 -Grundlagen und Beispielanalysen,
Radolfzell Verlag, 2002, (Çevrimiçinden alıntılandı) www. Verlag-
gespraechsforschung.de, s.216-232
Sprazy-Fogasy, Thomas: “Interaktionsprofile -Die Herrausbildung individueller
Handlungstypik in Gesprächen”, Radolfzell Verlag, 2002, (Çevrimiçinden
alıntılandı) www. verlag- gespraechsforschung. de
Stedje, Astrid: “Sprachliche Handlungsmuster und interkulturelle Kommunikation”,
Bernd Spillner (Hg.): Interkulturelle Kommunikation – Kongressbeiträge zur 20.
Jahrestagung der Gesellschaft für angewandte Linguistik, GAL e.V..
Frankfurt/M., Peter Lang Verlag,1990
246
Steiger, Kerstin: “Evozieren als rhetorisches Verfahren in beratenden Interaktionen.
Gesprächsanalytische Untersuchung der Sendung ‘Lämmle Live’”, Arnulf
Deppermann, Arnulf ve Martin Hartung (Edit.): Gesprächsforschung Online-
Zeitschrift zur verbalen Interaktion, 2001, (Çevrimiçinden alıntılandı) www.
gespraechsforschung-ozs.de
Steuerwald, Karl: Almanca-Türkçe/Türkçe-Almanca Sözlük, iki cilt, İkinci
Baskı, İstanbul, ABC Tanıtım Basımevi, 1990
Strecker, Bruno: Strategien des kommunikativen Handelns, 1.Auflage,
Düsseldorf, Pädagogischer Verlag Schwann, 1978
Şenöz, Canan: “Alman Dili ve Edebiyatı Öğreniminde Metindilbilim (Uygulamalı
bir Örnek) ”, Alman Dili ve Edebiyatı Dergisi IX, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Basımevi, İstanbul, 1995, s.223-231
Tezcan, Mahmut: Sosyolojiye Giriş, 4. Baskı, Ankara, Feryal, 1995
Tiittula, Lisa: “Metadiskurs in Diskussionen”, Markku Moilanen, Dieter Viehweger
ve Lauri Carlson (Edit.): Zugänge zur Text -Und Dialogsanalyse, Hamburg,
Helmut Buske Verlag, 1994, s.43-84
Toduov, Tzvetan ve O. Ducot: Enzyklopädisches Wörterbuch der
Sprachwissenschaften, Frankfurt/M., Akademische Verlagsgesellschaft
Athenaion,1975
Toulmin, St.: The Uses of Argument, Cambridge, 1958
Ungeheuer, Gerold: “Aspekte sprachlicher Kommunikation”, Kallmeyer, Klein,
Meyer-Hermann, Netzer, Siebert: Lektürekolleg zur Textlinguistik -Reader Band
2, Frankfurt/M., Fischer Athenäum Taschenbücher, 1974
247
Vahle, Fritz: Sprache -Sprachtätigkeit und soziales Umfeld, Tübingen, Niemeyer,
1978
Van Dijk, A. Teun: “Critical Discourse Analysis”, Deborah Schiffrin, Deborah
Tannen & Heidi E. Hamilton (Ed.), The Handbook of Discourse Analysis,
Backwell, Oxford, 2001, s.352-371
Van Dijk, A. Teun: “Discourse and Racism”, David T. Goldberg & John Solomes
(Edit.), A Componion to Racial and Ethnic Studies, Backwell, Oxford, 2002,
s.145-159
Vardar, Berke: Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, 2. Basım, İstanbul, ABC,
1998
Wahrig AND-Complex 3.1. CD, AND Electronic Publishing, 1997
Wells, Calvin: İnsan ve Kültür, çev.: Erzen Onur, Istanbul, Remzi, 1971
Wunderlich, Dieter: “Pragmatik. Einleitung und Referenzsemanik”, Keseling,
Gisbert -Utz Maas vd.: Lehrgang Sprache -Einführung in die moderne Linguistik
-IV Semantik und Pragmatik, Weinheim –Basel, Beltz Verlag, 1974
Yağcıoğlu, Semiramis : “1990 Sonrası Laik-Antilaik Çatışmasında Farklı Söylemler-
Disiplinler Arası Bir Yaklaşım”, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, Haziran 2002.
Yemenici, Alev: “Haber Tartışmalarında Kullanılan Dil Üzerine”, Dilbilim
Araştırmaları, Ankara, Bizim Büro Basımevi, 1998, s.26-36
Yıldız, Cemal: Yazılı Basında Metin ve Manşet, İstanbul, Sonay Yay., 1998
248
Yos, Gabriele: “Gespräche in künstlerischen Texten im Spannungsfeld von
mündlicher und schriftlicher Kommunikation”, Zeitschrift für Germanistik,
Europäischer Verlag der Wissenschaften -Neue Folge XI-1/2001, 3 Mal Jährlich,
Frankfurt/M., 2001, s.54-70
Yüksel, Cem: “Adli Konuşmacı Tanıma İncelemelerinde Şüphelilerin Söylem
Çözümlemelerinin Rolü”; Güray König, Nalan Büyüklantarcıoğlu ve Firdevs
Karahan (haz.): XVI Dilbilim Kurultayı Bildirileri 23-24 Mayıs 2002, Ankara,
Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 2002, s.112-128
Zarnikow, Annemarie: Einführung in die Linguistik -Kommunikation/Sprache,
3 Auflage, Frankfurt/M-Berlin-München, Verlag Moritz Diesterweg, 1978
Zimmermann, Klaus: Erkundungen zur Texttypologie -Überlegungen zur
texttheoretischen Basis -Forschungsberichte des Instituts für Deutsche Sprache-
39, Tübingen, TBL Verlag Günter Narr, 1978
BÜTÜNCEYE İLİŞKİN KAYNAKÇA
‘Berlin Mitte’: Moderatör: Mybrit Illner, ZDF, saat 22:15, süre 45, politik talkshow,
haftalık program:
1) 10.7.2003: “Reform Roulette: Wie teuer wird der Aufschwung?”
2) 17.7.2003: “Deutschland in den Miesen -Wer zahlt die neuen Schulden?”
3) 24.7.2003: “Abkassiert Statt Reformiert -Wehe wenn der Artzt kommt.”
‘Cevizkabuğu’ Programı, Moderatör: Hulki Cevizoğlu, ATV, 30.11.2002, saat
23:40
‘Die Oliver Geissen Show’, Moderatör: Oliver Geissen, RTL, 23.07.2004, saat
13:00
249
‘Die 90’er Show’ Programı, Moderatör: Oliver Geissen, RTL, 30.1.2005, saat 23:30
‘Fliege-Die Talkshow’ Programı, Moderatör: Jürgen Fliege, ARD -das Erste,
21.7.2004, saat 16:00
‘Ka’dan Adam -Talkshow’ Programı, Moderatör: Hakan Ka..., Show TV,
13.8.2004, saat 00:30
‘Sabine Christiansen’ Programı, Moderatör: Sabine Christiansen, ARD -das Erste,
18.07.2004, saat 21:45
‘Siyaset Meydanı’ Programı, Moderatör: Ali Kırca, ATV, 30.10.2002, saat 23:20
‘Söz Sizde’: Moderatör: Tayfun Ertan, CNN TÜRK, saat 22:10, süre 2 saat,
talkshow, haftalık program:
1) 19.7.2003: “İstanbullu, İstanbullu Olmak”
2) 6.9.2003: “Düşünsel yaratıcılık olarak sanat üretimi ve tüketimi. Türkiye
gerçeği.”
3) 13.9.2003: “Üniversite gençliği araştırması.”
‘Teke Tek’ Programı, Moderatör: Fatih Altaylı, Kanal D, 11.11.2002, saat 23:40
250
Ek 1: TÜRKÇE YAYININ TAM ANALİZİ:
S: Soru. Soru tiplerini yeniden kısaca özetleyecek olursak:
So: Açık soru
Sa: Alternatif soru.
Sr: Retorik soru
St: Telkin soru
Sü: Anlaşılmaya yönelik üst dil sorusu
Sb: Boş soru
C:Cevap: Cevap ise A:, D:, N:, ÖA:, ÖG işaretlerini içermektedir. Bu işaretlerin ne anlam taşıdıkları şu şekildedir:
A: Argüman
G: Argümanı kabul ettirmek için yapılan girişim gerekçelendirmedir.
D: (Deskriptiv): Betimleme, tasvir; herkes tarafından kabul edilen genel gerçeğe gönderme yapmaktadır.
N: (Narration): Anlatıdır. Argüman bir tarihsel gerçeğe veya başından geçen bir hikaye ile gerekçelendirilmeye çalışılıyorsa,
çözümlemede, N işaretiyle gösterilmiştir
Ö: Özet, bir düşüncenin veya gerekçenin dolaysız bir şekilde yeniden ortaya konulması, tekrarlanmasıdır.
ÖA: Argümanın, kısaca özetlenmesidir.
ÖG: Gerekçenin kısaca özetlenmesidir.
Moderatör: Tayfun Ertan (M)
Hüsamettin Koçan (HK)
Beral Madra (BM)
Vecdi Sayar (VS)
Serhan Ada (SA)
A) Giriş:
M: Karşılama:İyi akşamlar söz sizde programına hoş geldiniz.
Konu: Bu gece konumuz sanat. Siyaset, dış siyaset, ülke sorunları, ekonomi değil. Gerçekten çok önemli ve bir
kenara bırakılmış bir konu ve bu sanat sözcüğünün kullanımında ciddi bir talihsizlik yaşadığımız bir
dönemde yapıyoruz. Eğlence ile sanatı da birbirine soktuk ve önümüze geleni de sanatçı olarak
tanımlamaya başladık. Bu akşam düşünsel bir yatıcılık olarak sanat üretiminden ve tabii aynı zamanda
sanat tüketiminden söz edeceğiz ve Türkiye nerede bu konuda, ne gibi sorunlarla karşı karşıya, bunu ele
almaya çalışacağız bu söz sizde programında.
Konuklar: Konuklarımız, solumdan başlıyorum:
Prof. Hüsamettin Koçan hoş geldiniz efendim. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı
Sayın Koçan, ama aynı zamanda sanatçı ve geleneksel kalıpları değiştiren bir kişi olarak tanınıyorsunuz
Sayın Koçan ve belirtmeden edemeyeceğim, Sayın Koçan alternatif bir müze yarattı aslında Marmara
Üniversitesinde, olağan üstü bir çaba.
Beral Madra Çağdaş Sanat Merkezi yöneticisi, sanat eleştirmeni, öğretim üyesi, küratör, daha eklenecek
eminim eksik kalan pek çok şey vardır ama burada gerçek bir sanat kişisi olarak tanıyoruz.
Vecdi Sayar Bilgi Üniversitesinde öğretim görevlisi, aynı zamanda sanat eleştirmeni, sinema, tiyatro
deyince özellikle Vecdi Sayar’ın adını anmadan edemiyoruz. Ama son zamanlarda da sanatı sadece
İstanbul’un ve merkezin sanatı olmaktan çıkartma çabalarında yine en başta görüyoruz.
251
Serhan Ada Bilgi Üniversitesinde uzunca ismi olan bir bölümün ve programın başkanı. Sahne ve Gösteri
Sanatları Yönetimi Programı’nı yönetiyor Serhan Ada Bilgi Üniversitesinde, aslında galiba tekil bir
Sk: yer değil mi? Türkiye’de bir ikinci örneği var mı?
(Kapalı soru doğrudan evet veya hayır gibi kesin cevapları gerektirir.)
SA/C: Kültür Yöneticisi yetiştirmek anlamında yok. Evet.
(Cevap kısa bir açıklamayla kesin bir yanıt veriliyor)
M: Ki önemli bir nokta ama biz tabii buna da geleceğiz, yönetime.
B) Gelişme:
M/So: Beral Hanım sizle başlayalım lütfen. Sanat üretim ve tüketimine baktığınızda şu son bize 15-20 yıla
baktığınızda ne gördünüz ve şimdi nerdeyiz? O bize bir çıkış noktası olsun.
(Soru açık sorudur, hedefi yoruma açık cevaptır.)
BM/C: A1: En ince noktaya dokunuyorsunuz bellek konusuna,
gerçekten bugün çok gereksinim var şöyle bir geriye dönüp, ne oldu
G: ne bitti bu kadar yıldır. Çünkü çok canlı işte zengin bir kültür ortamında yaşıyor gibiyiz.
(Soru açık olduğundan, konu kişiye istendiği gibi cevaplama hakkı tanıyor. Kişi stratejik olarak istediği noktadan konuya
girebilir. Birici argüman, stratejik olarak inandırıcılığı artırmak için genel bilinene çekilerek aktarılıyor, çünkü ile argümanın
gerekçelendirilme kısmı başlatılıyor.)
G: Ve tabii gençler özellikle 20 yıl önce nasıldı bu ortam, pek onların şu anda belleklerinde böyle bir şey
yok.
(Birinci argümanın gerekçelendirilme kısmı genelden hareketle ikinci bir gerekçelendirme olarak ‘ve’ ile başlayan ek, ‘ile’
devam ediliyor.)
N: Evet, ben işe başladığım zaman, ki bu aşağı yukarı 80’li yılların başı
A2: Türkiye sanat ortamı oldukça dışarı kapalı bir sanat ortamıydı.
(Kendinden örneklemeyle ikinci argümanın gerekçelendirilme kısmı, anlatı şeklinde ortaya konuluyor.)
G: Tabii bunun nedenleri siyasal, ekonomik, bilinen nedenler
(İkinci argümanın gerekçelendirme kısmı genele çekilerek aktarılıyor.)
A3: ve tam da benim işe başladığım sırada bir travma geçirmekteydi ülke 1980 başı. Ama o sırada da galiba
bizdeki bu siyasal bunalımın da bu şekilde dışa karşı başka şekilde gösterilmesi gerekiyordu
(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)
N: ve 1983’te Anadolu Medeniyetleri sergisi oldu,
Sb: bilmiyorum hatırlıyor musunuz?
(Stratejik bir boş sorudur. Cevabı önemli değildir, fakat üçüncü argümana yönelik gerekçelendirme kısmı amacını kesin olan bir
tarihsel gerçeğe bağlayarak izleyenlere karşı düşüncesini inandırıcı kıldırmak işleyişindedir. Kişilerin onaylaması beklenir.)
M: Evet.
(Boş soruyu moderatör onaylıyor.)
252
BM:A4: Ve o sergi gerçekten Türkiye’deki Sanat Tarihçisi işte Arkeolog, Sanat Uzmanı potansiyelini birden bire
kendiliğinden ortaya çıkarttı.
(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: Yani böyle bir potansiyel vardı.
(Özet argüman, dördüncü argümanı özetliyor.)
Sb:ÖA: Neydi bu? Yani bu sonuçta uzun bir modernizmin etkilerini görebildik biz orada
(Boş soru, dördüncü argümanı tekrar özetlemek amacıyla kullanılıyor. Ayrıca Argümana ilişkin gerekçe sunulmadığından,
stratejik olarak cevabı beklenmeyen boş soru stratejisiyle olaya dikkat çekmektedir.)
N: ve çok yaygın sergiler yapıldı.
(Üçüncü argümanın gerekçelendirilme kısmı anlatı şeklinde tekrarlanıyor.)
A3-4: Ve bu dışa karşı çok iyi bir gösteri de oldu bence tam o sırada da gerekliydi sanıyorum böyle bir şeyi
göstermek.
(Üçüncü ve dördüncü argüman tekrarlanıyor.)
N: Ve hatırladığım kadarıyla çok büyük para yardımları geldi, müzeler yenilendi, hatta Türk İslam Eserleri
Müzesi biliyorsunuz o sırada, biliyorsunuz bu, şu yerine taşındı. Ve
(Kendisinin de tanık olduğu bir anlatıma girerek, genel yapılanlardan da bahsederek yukarıda tekrarladığı üçüncü ve dördüncü
argümanları inandırıcı kılmaya çalışıyor. Ayrıca biliyorsunuz şeklinde bir onaylama istemi de buna işaret etmektedir.)
M/Sü: Bu 80’lerin ilk yarısı değil mi?
(Değil mi üst dile yönelik doğrulama sorusudur. Anlaşılmak içindir. Cevabın kesin olması beklenir.)
BM/C: 83, 83.
(Kesin cevap geliyor.)
A5: Bence bu Türkiye’deki sanat ve kültür ortamına büyük bir ivme kazandırdı ve benim çalıştığım alanda da
bir sergi gerçekleşti.
(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: Yani işte resim, heykel, seramik vs. arkeoloji müzesinin yeni onarılmış olan salonlarında.
(Özet argümanla netleştiriliyor.)
A6: Bir çeşit ulusal müze şekli oluştu, ama adı hiçbir zaman öyle konmadı.
Ama eğer o çok ciddiye alınsaydı o olay, bugün gerçekten bir ulusal müze olurdu.
(Altıncı argüman ortaya konuluyor.)
Sr: Tabii bu da tartışılır, ulusal müze gerekli mi, gerekli değil mi diye? Artık 20’ci yüzyıl geride kalmış
(Retorik soru, konunun değiştirilmesine yöneliktir. Stratejik olarak o alt konuya dikkat çekiliyor.)
M:So: Zaten ne oldu o ulusal müze diye ben size soracağım bir aşamada programın, çağdaş sanat müzesi. Evet.
(Daha sonra alt konuya yönelik soru geleceğini, fakat şu anda bu konuya devam etmesi gerektiğini belirten bir evet vardır.)
253
BM/C/N: Sonra bunu izleyen yıllarda bildiğiniz gibi İstanbul Biyanalleri gündeme geldi. Bunun kaynağı da zaten
müzik festivalleri idi. Müzik festivalleri sırasında, bir takım sergiler de yapılıyordu.
(Moderatörün evet demesine bağlı olarak anlatıcı üslupta beşinci argümanın gerekçelendirilme kısmı tarihsel olaylara
dayandırılarak devam etmektedir. Bildiğiniz gibi stratejik olarak burada bu tarihsel gerekçelendirme çalışmasına işaret eder.
Gerçeğe bağlı anlatılar da birer argüman gerekçelendirilme kısmıdır..)
ÖA+G: Yani festivallere eşlik etsin, işte bir canlılık gelsin, kültürel hayat canlansın diye
(Beşinci argümanın devamı özetlenirken, aynı zamanda diye ile gerekçelendirme kısmı başlatılmaktadır. Buradaki diye neden
bildirdiğinden bir gerekçelendirmedir.)
N: Ve büyük sergiler yapılıyordu o sırada, sonra bunlar bir araya toplandı
(Gerekçelendirme anlatımına devam ediliyor)
A6: ve bir başlık kondu
(Altıncı argüman ortaya konuluyor.)
NÖ: ve ikinci yıl yani, bin dokuz yüz, birincisi 1987’de oldu, ikincisi de 1989’da olunca o, orda Biyenal adını
aldı, yani iki yıl sonra olunca.
(Altıncı argüman tarihsel gerçeğe dayandırılıyor ve söylenenlerin tarihsel gerçekliği özetleniyor.)
A7: Tabii bu bir açılım demek. Ama açılımın nedenleri aynı zamanda büyük bir sermaye birikimi söz konusu
idi,
N: hatırlarsınız 1985’ten sonra Türkiye’de bu sermaye birikiminin sanata yatırımı söz konusu oldu.
(Yedinci argümanın gerekçelendirilme kısmı tarihsel gerçeğe dayanmaktadır, anlatı şeklindedir. Hatırlarsanız stratejik olarak
bu tarihsel gerçeğe dikkat çekmektedir.)
M/Sk: Vardı yani o?
(Kapalı soru argümanın gerekçelendirilme kısmı onaylatıcı sorudur.)
BM/C:N: İşte o olur olmaz, tabii öncelikle resim satın alındı. Çok büyük ölçüde, 80’li yıllarda çok büyük resim
alımları söz konusu oldu.
ÖA: Yani para yattı o alana.
(Yedinci argüman özet olarak tekrarlanıyor.)
Sr: Ama hangi resimdi bu?
(Retorik soru, arkadan bir argümanın geleceğini göstermektedir. Stratejik olarak da argümana dikkat çekmek ister.)
N: İşte yüzyılın başından 1960’lara kadar yapılmış olan resimdi. Ve bu koleksiyonlara hızla girdi.
(Tarihsel anlatı aynı zamanda retorik sorunun cevabı şeklindedir.)
A8: Ve ortalıktan çekildi resim diyebiliriz,
(Sekizinci argüman ortaya konuluyor.)
N: o sırada 80’li yıllarda. Ve o sırada yine galeri patlaması da oldu. Çok sayıda galeri açıldı İstanbul’da.
(Sekizinci argüman tarihsel dayanaklı anlatı ile destekleniyor.)
A9: Tabii bu bi, bayağı bir iş alanı
254
(Dokuzuncu argüman)
ÖA: yani piyasa oluştu, yerel piyasa oluştu diyebiliriz.
(Dokuzuncu argüman özetleniyor.)
A9: Buna koşut olarak da medya ve reklam oluştu, o alanla ilgili olarak da sanatla bir takım ilişkiler doğmaya
başladı, daha doğrusu birbirinden alma verme şeklinde bir durum olmaya başladı.
(Dokuzuncu argümanın devamı.)
N: Ve işte 90’lı yıllara girdik ki artık bambaşka, küresellik denilen bir olayın içine girmeye başlayınca
Türkiye zaten kendiliğinden bizim sanatçılarımızın yurt dışına çıkmaları, uluslar arası ortamdan buraya
bir ilgi seli akmaya başladı. Tabii bunun da çok çeşitli nedenleri var. Bu biraz da uluslar arası sanat
odaklarında, işte o zamana kadar batı dışı diye adlandırılan sanatçıların yerleşip onların kendilerini bir
şekilde ifade etmeleri, kimliklerini ortaya çıkarmaları ve durağan bir modernizm sonrasında bir takım
yeni esin kaynaklarının Avrupa, Batı Avrupa ve Amerika’daki sanat ortamına girmesi, bu esin kaynakları
da işte eski adıyla Üçüncü Dünya, yeni adıyla Gelişmekte Olan Ülkelerdi. Tabii çok büyük bir söylem
değişikliği söz konusu 80’li ve 90’lı yıllarda
(Dokuzuncu argüman tarihsel olaylara bağlanarak gerekçelendiriliyor.)
St: herhalde bunu da konuşmamız gerekiyor ve Türkiye bu söylem değişikliğinin neresindeydi? Yani işte
küreselliğe geçerken, ya da işte.
(Herhalde bunu da konuşmamız gerekiyor başka bir alt konuya dikkat çekmeye yönelik, üst dili kullanımıdır. Yeni bir
düşünceye geçileceğini belirten söylemdir. Bu söylemin arkasından hemen bir telkin sorusu gelmektedir. Kişi bu duruma
yönelik anlatmaya devam edeceğini önceden hazırlamıştır. Yani işte ile soru özetleniyor.)
M/So: Peki şu anda, şimdi nerdeyiz? O 80’lerin başında gördüğümüz o canlılık heyecan, işte aynı zamanda sanat
ürünlerinin satılması ve o çok da güzel bir noktaya gelmiş dünyaya açılma, ama biz bundan
yararlanabildik mi ve şu an nerde teşhis ediyorsunuz durumu?
(MB’nin belli bir alt konuya dikkat çekip, konuşma istediği konuyu ortaya atmaya başlayınca moderatör, konuyu yönlendirici
bir açık soru yönelterek konuyu kendisi yönlendiriyor.)
BM/C:A10: Şöyle diyelim önce iyimser olalım diyelim ki bütün bu 80’li yıllarda ve 90’lı yıllardaki bütün bu
gelişmeler bir alt yapı oluşturdu ve biz buna,
ÖA: yani şey açıdan baktığımızda kültür sanayi diyebiliriz.
A10: Şu anda Türkiye bir kültür sanayi oluşumunun orta basamaklarında filan diyebiliriz buna
(Onuncu argüman bölünüp özetleniyor ve tekrar devam ettiriliyor.)
ÖA: yani ilk basamakları aştık orta basamaklara geldik diyebiliriz.
(Onuncu argüman tekrar ortaya konuluyor ve özetleniyor.)
A11: Ama tamamlanmış değil henüz benim görüşüme göre kültür sanayi.
(Onuncu argüman üzerinden on birinci argümana dikkat çekiliyor.)
G: çünkü bazı alt yapılar henüz bitmedi
A11: ve şeyler arasında, diyelim organlar arasındaki ilişkiler eksik.
(Çünkü ile on birinci argümanın gerekçelendirilme kısmı başlıyor.)
Sü: Nedir bu organlar?
255
(Üst dile yönelik soru, stratejik amacı ise kişinin açıklamaya başlayacağını belirtiyor.)
G: İşte devlet, yerel yönetimler, sivil örgütler, özel sektör
(On birinci argümanın gerekçelendirme kısmı açıklama şeklindedir.)
A11: ve işte sanatçılar veya sanat uzmanları arasındaki ilişkilerde bir şey var, nasıl diyeyim, böyle bir
uyuşmazlık değil de böyle bir gevşeklik ya da bir bozukluk var.
(On birinci argüman açık bir şekilde ortaya konuluyor. Nasıl diyeyim üst dile yönelik açıklamayla kişi anlatımı çarpıcı kılan bir
söylem benimsiyor. Buradaki stratejik amaç ise on birinci argümanı çarpıcı bir şekilde ortaya atmaktır.)
M/St.: Zaten bu gece büyük ölçüde o konuya bakmak isteyeceksinizdir. Yani bütün
(Telkin sorusu, genel olarak buradaki tartışmanın temel konusunu ortaya atarak bir kez daha netleştiriyor.)
BM/C: Evet o sorunlar var
(Moderatörün telkinine yönelik üzerinde konuşulmak istenen konuyu özetliyor.)
M/So: Peki Hüsamettin Bey siz nerde görüyorsunuz bizi şu anda?
HK/C: Beral Madra’nın söylediklerinin hemen paralelinde bir şeyler söyleyeyim
(Argüman olarak belirtilecek düşünceler Beral Madra’nın söylediklerine paralel olarak birkaç ilavenin daha yapılacağını
belirtmektedir.)
A1: Tabii 1980’li yıllar aslında Türkiye’de belki bu Pazar ekonomisine ilişkin yapıların biraz daha uluslar
arası cesaretlendirmesi de o şeyde geliyor. Bu bankerlerin çok yığınsal para ödemeleri sermayeye, serbest
dolaşan bir kazanç oluştu bence asıl o hareketlilik gibi gördüğümüz şeyin arkasında bu var. Ve
sermayenin kendisine bir kültürel zemin oluşturma bilinci oluştu o süreç içinde.
(Birinci argüman Beral Madra’nın 1980’lere ilişkin düşünceleri doğrultusundaki görüşüne ilave bir düşünce olarak ortaya
konuluyor.)
G: Çünkü sermaye uluslar arası sermayeyle daha yakın temas oldu ve onlarla tanıştı.
(Birinci argümanın gerekçelendirilme kısmıdır.)
A1: Böyle olunca sermaye doğrudan doğruya sanata yönelik bir alan oluşturmaya girdi.
(Birinci argüman tamamlanıyor.)
G: Onun için de
ÖA: sermaye bence ona düşen rolü üstlenmeye aday bir durumdaydı.
(Onun için de ile gerekçelendirilmeye gidiliyor, aynı zamanda argümanı netleştirerek özetlemeye işaret ediyor.)
A2: Tabii bunun daha ortam oluşmadığı için başka sorunları da vardı. Burada devletin bir rolüne de değinmek
lazım. Devlet bütün bu olup bitene çok uzaktan bakan, devlet bütün bu olup biten içerisinde ki, bence, bu
1950 öncesi ve sonrasını ikiye ayırıyorum, Türkiye’de Cumhuriyetle birlikte bir kültür ikileşmesi halk
gerçeği yaşantı gerçeği açısından hep söz konusu olmuştur, ama orda çok net bir politika vardır,
çağdaş kültürle hayatın harmanlanması meselesi vardır, geleneksel, folklorik elemanların derlenip
toparlanması meselesi vardır. Halk kültürünün ikame edilmesi vardır. Çağdaş kültürle harmanlanarak,
(İkinci argüman ortaya konuluyor. )
G: çünkü bir Osmanlı eksenine karşı yeni bir kültür yaratılıyor.
256
N: Onun getirdiği başka bir boyut var. Onu kendi içinde daha, ama 1950’den sonra çok partili düzen
Türkiye’de kültür alanına ikili bir realite getirdi teknolojik yenilenmeye evet, ama kültürel yenilenmeye
hayır.
(Kültür üzerine düşünceler çünkü ile tarihsel gerçeğe dayandırılıyor. Tarihten bir anlatıyla gerekçelendirmeye tarihsel anlatı
şeklinde destek sürdürülüyor.)
A3: Şimdi bu paralel yürümesi gereken politikaları birisinde evet ötekisinde hayır gibi uygulamaya
başladıkları andan itibaren devlet kültür alanında engelleyici
(Üçüncü argüman yukarıda söylenmek istenen birinci ve ikinci argümanı net bir şekilde ifade etmektedir.)
M/Sk: Hala öyle mi?
(Moderatör kapalı soru sorarak kesin bir cevap bekliyor. Tartışmacının düşüncesini net bir şekilde anlaşılmasına yönelik
sorudur.)
HK/C:ÖA: Hala öyle. O kesin öyle düşünüyorum.
(HK kesin soru karşısında argümanını net bir şekilde ortaya atan kesin bir cevap veriyor. Bu tür sorular genellikle net bir cevap
üzerine kurulu olduğundan tartışmacının kaçamak cevap şansı pek yoktur. Bu nedenle ya strateji uygulayarak konuyu
değiştirecek ya da kesin cevap verecektir.)
G: Onu temellendirmek isterim eğer önümüzde şey, zaman olursa
(Üst dile yöneliktir. Kişi düşüncesini gerekçelendirebileceğine dair söylemde bulunuyor.)
N: Ve bu ikilem, bu ikilem Türkiye’de işte şimdi Arabesk dediğimiz, başka yaşama ilişkin olan öteki
deformasyon diye tanımlayabileceğimiz bazı öteki öğelerin gelişmesine kökleşmesine neden oldu. O
nedenle de devlet bu sefer devreye giriyor ve kültürü yönlendirmeye kalkıyor bir bakıma ve işte
biliyorsunuz bu acısız arabesk gibi ısmarlamalar yapıyor.
(Üçüncü argümanın tarihsel gerekçelendirilmesinin sonucu olarak sunuluyor.)
A4: Şimdi sorun şu devlet de, buna demeyelim de, bence devletin bir politikası hiçbir zaman net olarak hiç
olmadı.
(Dördüncü argüman ortaya atılıyor)
N: taa Cumhuriyetin ilk yıllarında bir politikası var, çağdaş kültürü üretmek gerekiyor onun yanında olmak
gerekiyor diye. Bu tarihi unutalım anlamında değil, bazen öyle yanlış da algılandı ve siyaset bunu çarpıttı.
ÖA: Ve en sonunda benim algılayabildiğim bu ikilikten doğan bedeli dönerek bizim hayatımızda ödettiler.
A5: Bugün kentlerdeki çarpık yapılaşma, hayatımızdaki olumsuz bir sürü sapmalar, deformasyonlar bence
aslında çağını yaşayan ama çağının söylemi ile haşır neşir olmayan yaşamı donatılmamış insanların
hayatlarındaki boşluğun yarattığı sorun, diye düşünüyorum ve bunun kaynağında bence politika var,
politikacı var.
(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)
G: Çünkü politikacı kültür alanına özellikle 60’dan sonra, kültür alanını siyasal bir malzeme olarak
kullanmaya başlıyor.
(Beşinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor..)
N: Ve nitekim 1971’dedir zannediyorum ilk kez Kültür Bakanlığı kuruluyor.
(Beşinci argümanın tarihsel gerçeğe bağlanılmasıyla gerekçelendirme kısmı devam ediyor.)
257
G: Onun için de bizim çok
ÖA: özet olarak baktığımızda devlet kurumlarının devletin yerine belki iktidarların diyelim, siyasal iktidarların
doğrudan doğruya bu sanatın yeni yüzü konusunda hep kuşkulu, hep engelleyici ve hep kısıtlayıcı
davranmışlardır.
(Beşinci argüman özetleniyor.)
M/Sk: Politikacı sanatı seviyor mu?
(Yukarıdaki düşünceyi odaklaştıracak bir kapalı soru soruluyor. Buradaki stratejik amaç konunun politik açılmasını sağlamak
olduğundan kapalı soru aynı zamanda alt konuyu yönlendirici soru niteliğindedir. Tartışmacının bu noktada kesin cevap verip,
arkasından bu cevabını açması beklenmektedir.)
HK/C:A6: Politikacı sanatı sevmediği için, zaten devlet koltuğuna oturduğu zaman devlet benim diyor ve ondan
sonra bildiğini
(Soruya kesin cevap veriliyor ve bunun arkasından yeni bir argüman geliyor.)
A7: Bakın, şimdi bizim kültür örgütlenmesi içerisinde bilir misiniz uzmanlık esas değildir, partizanlık esastır,
gelip oraya oturan hemen kendi partizanlarını oraya getirtip oturtuyor.
(Yedinci argüman ortaya konuluyor.)
So: Bu neyi getiriyor?
(Açık yorumlama getirebilecek bir açık soru, soran kişi kendisi açık yorumlamaya giderek yanıtlayacağını belirtmektedir.)
A8: Uzmanlık olgusunu ortadan kaldırıyor. Ve devlet bilir misiniz ki Türkiye’deki sanat ve kültür olayları
konusunda karar mekanizması gibi davranır.
(Sekizinci argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: Yani herhangi bir genel müdür bir bürokrat, başka bir yerden gelmiştir oraya oturmuştur ve Türkiye eğer
yurt dışına bir sergi götürecekse onun karar ve ödeneklerini o kişi sağlar.
(Yedi ve sekizinci argümanlar özetleniyor.)
G: Bütün bu nedenden dolayı
(Yukarıdaki yedinci ve sekizinci argümanlar gerekçe kısmı gibi sunuluyor.)
A6: bence siyasetçi, kültürü algılamadığı için ve kültür alanını bir siyasal platform olarak algıladığı için
oraya gelip oturduğu andan itibaren, tamamen yeni olana, çağdaş olana karşı dehşetli bir tepki üretiyor.
(Moderatörün sorusu altıncı argüman olarak tüm düşünceler doğrultusunda toparlanarak yanıtlanıyor)
M/Sk: Peki, Hüsamettin Bey bu noktada aslında Vecdi Sayarı ben devreye sokalım diyorum, çünkü Kültür
Bakanlığı deneyimi olan bir kişi iki kez hem de. Bu noktayı biraz sürdürür müsünüz?
(Kapalı soru konu odaklamaya yöneliktir.)
VS/C: Tabii
M/Sa: Nedir sanat?
(Alternatif soru, açık soru olarak, cevaplama alternatifi çok olan genel, fakat belli bir konudan başlamasını istediğine yönelik bir
yönlendirme sorusudur. Cevaplayana bir taraftan yanıtlamaya yönelik bol alternatif tanınırken, diğer taraftan da belli bir konuya
yönlendirme yapmasını sağlamaktadır. Yukarıdaki soruyla ilişkili olarak cevaplandırılması beklenmektedir.)
258
VS:C: Hüsamettin’in bıraktığı noktadan devam etmek de doğru olacak. Ben iki kez iki Sosyal Demokrat
Partinin, iktidar ortağı olduğu dönemde, adlarını da verelim Ahmet Taner Kışlalı ve Fikri Sağlar’ın
Bakanlık dönemlerinde görev yaptım.
(Kişi görevine ilişkin kendini tanıtmaktadır. Moderatörün birinci sorusuna yönelik cevaplamadır.)
M/St: Yani en azından sanata olumlu bir hassasiyeti olacak bir dönem
(Moderatörün üçüncü sorusu bir telkin sorusudur. Stratejik olarak konuya nereden giriş yapılacağının yönlendirilmesi
yapılmaktadır.)
VS/C: Evet, devletçiliğin yaklaşımı açısından çok tipik dönemler değildir. Bu parantezi kapattıktan sonra
(Moderatörün telkin sorusuna kısa cevap veriyor.)
A1: genel özellikleriyle tabii ki Hüsamettin’in söylediklerine katılıyorum. Ve hemen şöyle bir belki bir son
20 yıl diye başladık ama Cumhuriyetin ilk dönemlerinde gerçekten bir dinamizm vardır. Büyük bir
modernist politikayla Türkiye’de bir kültürel dinamizm yaratılmaya çalışılmıştır. Devlet eliyledir,
doğrudur. Bu giderek halktan kopuk bir sanat anlayışının devlet eliyle Türkiye’de yerleştirilmeye
çalışılma sürecini başlatmıştır ve 50’lerden sonra bu süreç kesilmiştir.
(HK argümanını kabul ediyor, ama ile ekleyerek birinci argüman ortaya konuluyor.)
Sk: Nasıl kesilmiştir?
(Kapalı soru odaklama sorusudur. Belli bir konuya yönelik fikir aktarılacağını belirtmektedir.)
N: İşte doğrudan doğruya çok partili rejimle birlikte sermayenin yavaş yavaş devreye girmesi, popüler
kültürün yavaş yavaş bu resmi, istemediği bir yöne doğru yönlendirilecek sanatçılardan kurtarmak için
kendisi bir şeyler yapacağına bunu özel sektöre havale etti.
(Birinci argümanın gerekçe kısmı tarihsel gerçeklikle gerekçelendiriyor.)
A2: Popüler kültürün egemenliği bence devleti memnun etti o yüzden de bir, hani bizim bir kültür siyasetimiz
yok deniyor ya aslında bence vardı Kültür siyaseti devlet, bu işi bırakalım.
(İkinci argüman ortaya konuluyor.)
M/Sü: Siyasetsizlik anlamında mı siyaset?
(Doğru anlaşılmaya yönelik soru, üst dile yöneliktir. Stratejik olarak da düşüncenin tekrarlanması istenilmektedir.)
VS/C: Bırakalım, ve kitleler bilinçlenmesin, kültür ve sanattan ancak sınırlı bir çevre yararlansın, bunun için de
iz biç birtakım Cumhuriyetle başlayan kurumları işte Türkiye’de bir sanat hareketini sürdürmekle görevli
kılalım gibi çok dar bir anlayış devam etti.
(İkinci argüman sürdürülüyor. Aynı zamanda moderatörün sorusu yanıtlanıyor.)
N: Tabii Beral’in dediği gibi 80’lerle birlikte uluslar arası ortamda bütünleşme ya da en azından dirsek
temaslarının başlaması ardından piyasanın olaya girmesi veyani piyasanın tam anlamıyla damgasını
vurması. Bugün baktığınız zaman piyasa müzik alanından edebiyat alanına kadar piyasa değerleri
geçerlidir.
(BM’nin tarihsel gerekçelendirilmesine başvuruluyor.)
A3: Ve herhalde ben çok daha karamsarım, belki de Beral özellikle iyimser bir noktadan giriş yapmak istedi.
Ben karamsar bir bakış açısıyla dengelemek istiyorum. Bugün kültür sanat hayatımız oldukça canlı bir
259
takım veriler göstermekle birlikte, baktığınız zaman 65 milyonluk bir ülkede, kültür ve sanattan
yararlanma hakkı bu ülke nüfusunun yüzde kaçına aittir? Biz sadece küçük bir
(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)
M:St: Peki, bu noktada seni keseceğim. Bu önemli bir cümle idi.
(Telkin sorusu, bir konuya dikkat çekildiğinden ve bu konuyla devam edileceğini göstermektedir.)
VS:C: Evet.
M:Kısa tekrar:Vecdi Sayar’da kalmıştı son söz ve Türkiye’de sanat hayatının durumuna bakıyorduk ve Vecdi Sayar olumsuz
bir noktayı vurgulamaya başlamıştı.
VS/C:N: Her ne kadar 80’lerle belirli bir değişim geçirmiş de olsa
A4: şunu söylemek isterim, bence temel özelliklerini Türkiye’deki kültür yaşamı korumuştur.
(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.
Sk: Nedir o?
(Kapalı soru, belli bir konuya odaklanarak o konuyu açacağını göstermektedir. Stratejik olarak çarpıcı anlatımı ortaya
atmaktadır.)
A4: Tek seslilik. Cumhuriyet döneminde de tek sesli bir kültür politikası vardır.
(Dördüncü argüman çarpıcı bir şekilde ortaya konularak devam ediliyor.)
Sk: Bu nedir?
(Kapalı soru, konuya odaklanılmak isteniyor.)
A5: Tek parti rejiminin kültür politikasıdır. Daha sonra 80’lerle olay değişti diyoruz, peki çoğulcu bir anlayışa
mı geçtik? Hayır. Bu sefer sermayenin egemen olduğu başka bir tek sesliliğe geçilmiştir. Bugün egemen
olan popüler kültür ya da çok dar bir çevreye hitap eden sanat ortamı, İstanbul’da dar bir çevrenin ürünü
olan, orada üretilip orada tüketilen bir kültür bence tek sesliliğin bir ününüdür. Her ne kadar içinde
çoğulcu sesler varlığını sürdürebilse de ama ülkeye egemen olan kültür politikasında merkezin
hegemonyası hiçbir zaman değişmemiştir. Çevreye olan ilgi bir dikkat, buraya bir dinamizm kazandırma
politikası gerçekleşmemiştir. Üstelik bir de Anayasamızda devlet sanatı korur himaye eder, destekler gibi
bir anlayış var.
(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)
G: Biz hep bu işi devlet işi olarak gördüğümüz için
(Beşinci argümanın gerekçelendirme kısmıdır.)
D: galiba devletle kamu sözcüklerinin karışmasından biraz geliyor, kültüre destek vermek, sanata yatırım
yapmak bir kamu hizmetidir. Bu bir devlet işi değildir.
(Beşinci argümanın gerekçelendirilme kısmı kavram açıklamasına niteliğindedir.)
G: Hüsamettin de az önce buna değindi. Hep bizim devletin işi olarak görüldüğü için, bir takım sorularda
bazı duvarlara vurduğumuz zaman hemen deniliyor ki, bunu çok devlet adamından bir takım Belediye
Başkanlarından falan da duymuşuzdur, ee ne yapalım parayı veren düdüğü çalar.
(Beşinci argümanın gerekçelendirilme kısmına devam ediliyor.)
260
A5: Oysa ki bu bir takım resmi yetkililerin kendi kaynaklarından desteklenen bir ortam değildir, bir sanat
ortamı doğrudan doğruya halkın kendi paralarından sanata geri dönmesi gereken dolayısıyla kamu
hizmeti sayılması gereken bir alandır. Şimdi bütün yanlışlıklardan ben söze tekrar ilerde devam
edebilirim, bütün yanlışlıklardan yola çıktığımız zaman hemen çok kolay bazı sonuçlara varan
arkadaşlarımız olabiliyor.
(Beşinci argüman kavram açıklaması doğrultusunda yeniden tekrarlanıyor. Sürekli tekrarlama stratejisi anlatılanı çarpıcı kılmak
içindir.)
ÖA: Yani devlet karışmasın yeter ki bu işi özel sektörle piyasayla çözümleyebiliriz. Bu çok yanlıştır.
(Beşinci argüman özetlenerek, bir kez daha bu konuya dikkat çekilmek isteniyor.)
N: Dünyada en Liberal, sanat alanına bakışıyla en liberal kültür politikasına sahip olan ABD dahi, çok uzun
bir süre kamu kaynaklarını sanat alanına yönlendirmiştir. Bütün arkadaşlarım bunu çok iyi bilir.
(Dünyadan örneklemeye gidiliyor. Dünyadaki yönetimler örnek olarak ortaya konularak gerekçelendirilmeye çalışılıyor. Bütün
arkadaşlarım bunu çok iyi bilir genellemeye gidiliyor.)
G: Bunun da tabii ki temel nedenlerinden bir tanesi özellikle başlangıç noktalarında siyasi politikayı yani
rejimlerinin politikasının propagandasını yapmak üzere kültür alanlarını kullanmak isteğidir.
(Yukarıdaki dünyaya ilişkin örneklemeye gerekçelendirme sebep bildirme olarak ortaya konuluyor.)
M: Şu anda
VS:N: Örneğin, Nazilere karşı Amerika’nın sanat alanına sağladığı destekler.
(Gerekçelendirme örnekleme şeklindedir.)
M/Sk: devlet bütçeden ne kadar pay alıyor?
(Odaklama sorusu, stratejik olarak dikkat çekmeye yöneliktir.)
VS/C: N: Binde altı şu anda, bu giderek binde üç, binde altı arasında değişiyor.
(Sayısal birimler ortaya konuluyor, anlatı şeklinde gerekçelendirmedir.)
A6: Tabii ki çok komik bir rakam
(Verilere ilişkin değerlendirme argüman şeklinde ortaya konuluyor.)
G: Çünkü Avrupa’daki ortalama yaklaşık yüzde bir.
(Argüman gerekçelendiriliyor.)
A6: Hükümetlerin yıllık bütçelerinde yüzde birini kültüre ayırmaları
(Argüman devam ettiriliyor.)
Diğerleri:Sü: Bu Turizm bakanlığıyla karışınca mı oldu acaba?
(Üst dile yönelik, anlaşılmaya yönelik sorudur.)
VS/C: Hayır, hayır.
Diğerleri:N: Ben sanki yüzde yirmi üç gibi hatırlıyorum.
(Diğerleri kendi bildikleri rakamsal değerleri gerekçelendirme olarak ortaya atmaktadır. Bu aynı zamanda bir soru
niteliğindedir. Yanlış mı biliyorum gibi.)
261
VS/C:N: Kültür bakanlığının binde altı idi son bütçesi son, bilmiyorum şu andaki ortak bütçe de nedir.
(Yukarıdaki gerekçelendirmeye bağlı olarak kesin bir soru ortaya konuluyor.)
A7: Fakat bu tabii ki, bir de başka bir şey var. Kaynak yetersizliğinin temel sorun olduğunu söylüyorum,
kaynak yetersizliğini de sektörün kendi kazanımları ya da özel sektörün bu işe katacakları piyasanın
getirileri ile bu sistemi döndürmek önerisi
(Yedinci argüman ortaya konuluyor.)
N: Liberal bir önerinin tümüyle geçersiz olduğunu, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulamanın
olmadığını Amerika’da bugün bile kamu kaynaklarından çok fazla sanat alanına yatırım yaptığını
bilmemiz lazım. Bir Liberal Parti başkanımız var biliyorsunuz, her açık oturumda, ben kültür sorunumuzu
bir günde hallederim, Kültür Bakanlığını kapatırım olur biter diyor. Ben içinde de yaşamış dışarıdan da
birçok acısını çekmiş kişi olarak kültür bakanlığının zaman zaman valla bugünkü hali ile kalacağına
kalksa daha iyi çok dedim. Ama tabii bunlar reaksiyonel tavırlar
(Yedinci argümana ilişkin gerekçelendirme kısmı örneklere dayanılarak ortaya konuluyor.)
M:Sü: Ama yani var olan durumun değişiklik geçirerek eee
(Üst dile yönelik soru geliyor.)
VS/C: Kuşkusuz.
(Soru bitmeden anlaşılıyor ve cevap geliyor.)
M/Sk: Bizde işte sanat konseyi gibi İngiltere’den esinlenerek Arts Consil gibi bir şey var mı?
(Odak sorusudur. Yani kesin bir konuyu yönelik soru olduğundan kesin cevap beklenir.)
VS/C: Elbette, şimdi tabii ki çözümlere birden sıçrıyoruz ama Hüsamettin ile birlikte, yaklaşık kaç, on yıla
yaklaşan bir süreçte, altı yıl önce resmen Özerk Sanat Konseyi diye bir oluşum meydana geldi. Sanat
örgütleri yan yana geldiler, Hüsamettin de bahsedecektir şu andaki başkanlık, dönem başkanlığı da benim
üzerimde.
(Kesin cevap veriliyor. Cevap aynı zamanda bilgilendirilerek açılıyor.)
A1: Bütün sanat kuruluşları şunu diyoruz: Sanat alanına siyasetçi ve bürokrat karışmamalı ellerini çekmeli
kamu yatırım yapmalıdır bu alana ama bu paranın kullanımında doğrudan doğruya sanatçıların
kendisinden başka kimse devreye girmemelidir.
(Birinci argüman devam ettiriliyor. Ayrıca argüman netleştiriliyor. Dolaysız bir şekilde edim söz (Illokution) ortay konuluyor.)
G: Bilmiyorum seninde herhalde katacakların vardır.
(Gerekçelendirme için destek istemi, aynı zamanda konuya katacak bir şeyin olmadığına ve susacağına yönelik stratejik bir
susma işareti veriliyor.)
M/Sü: O zaman yani sanat dünyası devlet para versin bir miktar gerisine karışmasın mı?
(Üst dile yönelik soru. Tekrar kesin onaylatma sorusudur. Aynı zamanda kapalı soru özelliğinde olup odak konulu sorudur.
Kesin düşüncenin ortaya konulması beklenir.)
VS/C: Elbette devlet olanaklar yaratacaktır.
(Düşüncesinin bu yönde olduğunu dolaylı şekilde açıklıyor.)
262
M:So: Peki Serhan epey bir konu birikti
(Moderatör, konuya istediği yerden başlama şansı tanıyor.)
SA:A1: Biriktirme şansım oldu, iyi de oldu.
(Konuşulacak konu üzerine argüman yürütülüyor.)
G: Çünkü bir olanları toplayıp oradan bir yere gitme şansım var bir de aynı bölümde keyifle meslektaşlık
yaptığım Vecdi’den biraz daha sapan böylece de biraz daha heyecanlandıran bir şeyler söylemek şansım
olacak.
(Gerekçelendirmesini ortaya atıyor.)
A2: Bir kere konuşmaya sanat diye başladık ama konuşmanın geldiği yer sanıyorum kültür.
(İkinci argüman ortaya konuluyor.)
D: Kültürün de güzel bir tanımı var. Kültürü hep böyle insanların yarattıkları şeyler gibi almayalım, o tanımı
hatırlatmak istiyorum, çok ta tersten bir tanım ama benim çok hoşuma gidiyor. Bize öğretilen her şeyi
unuttuktan sonra geriye kalanlar diye tanımlanıyor Kültür.
(İkinci argümanda ortaya attığı kültürü tanımlayarak, betimleyerek açıyor, gerekçelendiriyor.)
ÖG: Yani hemen bir örnek vereyim yemek yeme alışkanlığı Türkiye’den bahsediyorsak, çok önemli evde
yemek yeme alışkanlığı, yerde yemek yeme alışkanlığı, efendim dışarıda yeme alışkanlığı, aile halinde,
büyük gruplar halinde yeme alışkanlığı, bu da kültürün bir parçası.
(Kavaram açıklamaya yönelik özetleyici örnek veriliyor. Anlaşılmayı kolaylaştırma stratejik amaçtır.)
Sk: Niye Kültür diyorum?
(Kapalı soru, konuyu odaklamaya yöneliktir. Burada bir gerekçelendirmenin gelmesi beklenir.)
G: Çünkü, Beral haklı olarak bir sanayiden bahsetti.
(Konu daha önceki konuşmacılardın birinin bahsettiği konuya çekileceğini belirtiyor. Bu konu açılmak isteniyor.)
A3: Şimdi onu konuşmak lazım.
(Konu üçüncü argüman olarak ortaya konuluyor.)
D: Sanayi çok farklı çarkları olan bir bütün
(Kavram açıklamasına gidilerek tanımlanmaya çalışılıyor.)
A3: ve o çarklar eksik. Biraz da bahsetti, bunlar işlemiyor.
(Üçüncü argüman netleştiriliyor.)
D: Ya yağ yok arada, ya bazen ters dönüyor, zorlama oluyor, dolayısıyla sanayi gerçekten, işte sinema
Hollywood örneğinde olduğu gibi, ışıkçısı da var, kapıcısı da var, ulaşımcısı da var.
(Sanayi tanımı benzetme şeklindeki örnekleme ile tanımlanmaya devam ediliyor.)
A3: Kültür böyle çalışmıyor bir tepede kafa yoranlar var, bir uygulayıcılar var arası boş onun için bu devlet
konusuna tekrar geleceğim
263
(Üçüncü argümana devam ediliyor. Onun için hem argüman özetleme hem gerekçelendirme rolündedir. Stratejik olarak ön
bilgilendirilme ile bu konuya dikkat çekilmek isteniyor.)
A3: Bir de, fikir birliği sağlanan bir şey kültür sanayi herhalde bu masanın etrafında fikir birliği sağlanan
konulardan bir tanesi diğeri de bir politika yoksunluğu, ki onda da hepimiz galiba mutabıkız. O da uzun
dönemli bir stratejinin en azından üzerinde anlaşılmış 4-5 ilke, böyle alt alta yazılacak yokluğu ki
konseyler var işte bakanlık bir şeyler yapıyor kendi çapında, özel sektör yapıyor. Ama ben başka
noktadan girmek istiyorum. Şu anda madem ki bir sanayiden bahsediyoruz, sanayiinin bileşenlerinden en
önemlilerinden bir tanesi sermaye, şu anda uluslar arası sermaye Türk kültür sanayiinin içindedir. Burada
yaptığımız işlerin yarıdan fazlası neredeyse uluslar arası sermayenin sayesinde yapılıyor. Ve Vecdi çok
haklı bir şey söylüyor, devlet olmadan büyük kaynaklar demek istiyor aslında, bu kadar yılın
deneyiminden sonra, sadece teorik yanında durarak değil, uygulayıcı da olarak, hepimizin biraz da bu
özelliğimiz var, hocalık da yapsak bir ucundan yazsak çizsek de mutlaka uygulamanın içindeyiz.
(Üçüncü argümanda söylenmek istenenler artık netleştirilip toparlanıyor, kişi aynı zamanda diğer tartışmacılara göndermede
bulunarak onların düşüncesine katıldığını belirtiyor.)
G: Çünkü yapmadan da olmuyor bu iş. Şey çaresizliğinden, büyük kaynaklar olmadan bu alanı harekete
getirmek mümkün değil
(Üçüncü argümanın gerekçelendirme kısmıdır.)
A4: ama şunu bir kere gerçekçi kabul ederek yola çıkmak lazım. Sanat satılmak içindir. Öyle yüce amaçlar
için kamu için, evet sonunda alınan fayda öyle bir şey.
(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)
N: Leonardo usta zamanında hizmetini konta sunarken özelliklerini sayıyordu, ben iyi çizgi çizerim,
matematikten anlarım, fizik bilirim, biraz yazım kötüydü diyor, onu da böyle mizahi kendi kendini alaya
alırcasına.
(Dördüncü argümanın gerekçelendirilme kısmı, argüman olarak devam ettiriliyor.)
Sk: Şimdi büyük kaynaklarda nerden geliyor?
(Kapalı soru, odak sorusu niteliğinde bir konuya dikkat çeker. Arkasından argüman gelmektedir.)
G: Devletin durumu konusunda hepimiz mutabıkız, devlet şu anda borcunu içerden borç alarak kapatma
durumunda olan bir temponun içinde.
(Genel gerekçelendirme önceden yapılıyor. Buradaki stratejik amaç sonradan gelecek argümana dinleyenleri hazırlamaktır.)
A5: Dolayısıyla kültüre yapacağı şey destek değil karışma oluyor, müdahale oluyor daha ziyade. Bizim
beklediğimiz başka bir şey olmalı, politikaların belirlenmesinde ve bu uluslar arası sermayenin
değerlendirilmesinde en azından destek olmak.
(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)
G: Çünkü ilginç bir biçimde sivil toplum kuruluşları işin içindeler hem de uluslararası ortaklıklar kurarak
işin içindeler.
(Gerekçelendiriliyor.)
A5: İkincisi özel sektördeki yapı çok eksik olmakla birlikte bir şey daha var eğitim de yavaş yavaş değişmeye
başladı, çok temelli değişiklikler olmaya başladı.
264
(Beşinci argüman devam ettiriliyor.)
N: Bugün gençler bizlerin çalıştığı bölümlerden mezun olduklarında çok farklı alanlara bakabiliyorlar iş
yapmak üzere ve daha öğrenciliklerinden yaparak çıkıyorlar.
(Genel gerçekliğe bağlanarak argüman gerekçelendiriliyor.)
Sr: Bu sevindirici hepimiz açısından, ha gelecek parlak mı? İsterseniz onu sonrasında konuşuruz.
(Cevabı belli retorik sorudur. Alt konuya dikkat çekmeye de yönelik bir strateji de amaçlanmıştır.)
M/So: Ha ben şunu, aslında bir politikasızlıktan söz ediyoruz ama aynı zamanda, devlet işte sanat dünyasına
parayı versin bu da tabii manalı bir şekilde işte Vecdi Sayar’ın bahsettiği bir mekanizma içinde dağıtılsın,
yani niye politika istiyoruz biz devletten? Yani sanat politikası yok dedik hatta güzel işte olmasın.
(Moderatör tartışmacıların ortak düşüncesinden çıkarttığı soruyu, açık soru olarak ortaya atıyor. Çelişik gibi görünen bir
durumun aydınlatılmasına yönelik bir sorudur aynı zamanda.)
VS/C: İşte olmaması bir politikadır.
(Vecdi sayar soruyu genel olarak cevaplıyor.)
A1: Bence zaten belirlenmesi gereken politika şu, tabii ki şu anda belki hepimizin zaten, üzerinde
anlaştığımızı var saydığımız için altını çizmediğimiz bir nokta var, yaratma özgürlüğü üzerinde durmadık.
Bu ülke hala ta işte başlangıcından bu yana yaratma özgürlüğü konusunda çok ciddi sıkıntılar yaşıyor.
Bunun açılımlarını hepimiz biliyoruz daha dün bir sansür yaşadık gazetelerde var. Şimdi buradaki çelişki
ortada,
(Çelişkinin anlaşılmasına yönelik olarak moderatörün sorusu argüman olarak ortaya konuluyor.)
N: Can Dündar diyor ki, dün akşamki Metin Altıok Oratoryosunda, final bölümünün sansürü ile ilgili. Şu
devletin orkestrası olmasa, özel orkestralar olsaydı, veya korolar olsaydı bu iş çözülürdü. Hiç aynı kanıda
değilim. Özel koronun yöneticisi de orada efendim bu sahneyi
kaldırın, diyebilirdi.
(Olan bir olayın anlatılması şeklinde yukarıdaki argüman destekleniyor.)
ÖA: Yani şudur hiçbir şekilde ister devlet olsun ister sermaye olsun bir tekelin eline bıraktığınız takdirde, o
yaratma özgürlüğü her an tehdit altındadır.
(Birinci argüman özetleniyor.)
A2: İkincisi hemen Serhan’a müdahale etmek istiyorum sanatın satılmak üzere üretildiğini sanatın satılmak
için olduğunu ben kabul edemiyorum.
(İkinci argüman olarak bir önceki tartışmacının düşüncesine karşı çıkılıyor.)
M/Sk: Peki tüketilmek?
(Moderatör iki düşünce farkı bulunan tartışmacılar arasındaki argümanı netleştirecek bir kapalı soru sorarak, düşüncenin
netleşmesini istiyor.)
VS:C:D: Sanat sadece insanların daha mutlu yaşamalarını, kendilerini ifade edebilmeleri için bir ortamdır,
(Soruya yönelik cevap, ikinci argümanın cevabı ve kendi anladığı anlamdaki tanımlama şeklinde sürüyor. Bu aynı zamanda
genel bir tanım olunduğundan, genel gerçeğe dayandırılarak gerekçelendirme içermektedir, stratejiktir.)
265
A2: keşke her bireyin sanatçı olduğu bir topluma doğru gidebilsek diyorum.
(İkinci argümanın devamı temenni şeklinde sürdürülüyor.)
M: Peki
BM:A1: Ben galiba bu kültür sanayiini tanımlamak istiyorum.
(Söz almak için argüman kullanılıyor.)
G: Çünkü ne demek istediğimi anlatayım, herkesin sorusuna da biraz şey olacak, ya da anlaşamadığımız
noktalara
(Birinci argümanın gerekçe kısmı ortaya konuluyor.)
A1: Şimdi şöyle bir şey var. Buradaki bütün organların
(Birinci argüman devam etmektedir.)
Sü: bu nedir?
(Üst dile yönelik açıklama sorusu, arkasından argümanın gelmesi beklenir.)
A1: işte devletin organları, özel sektörün organları, sivil örgütler ve sanatçılar ve sanat uzmanları, bunun içine
sanat eğitimi de dahil, kültürü oluşturan bütün bir ülkedeki her şeyin bir sistem oluşturması söz konusu
(Argüman bir devam edilerek ortaya konuluyor.)
ÖA: Yani bu sistemin bir uzlaşma zemini olması gerekiyor, ki bunun da en önemli koşulu eleştirel düşünce,
özgür düşünce, bir kere bu noktada herkesin uzlaşmış olması gerekiyor.
(Argüman bir özetleniyor. Netleştiriliyor.)
Sk: Tabii burada ne oluyor?
(Kapalı soru, konunun o noktasına dikkat çekilmek isteniyor.)
N: Bazı ülkelerde demokratikleşme geri olduğu için bu özgür düşünce noktasından müthiş ödünler verilmiş
oluyor ve orda bir çöküntü söz konusu
(Ülkeler örnek verilerek yapılan anlatımla birinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılmaktadır.)
M/Sk: Küçük bir parantez cümlenizi uzatmayın, e unutmayın, son bir yıldır Türkiye’de yoğun bir şekilde işte
Avrupa Birliği paralelinde bir demokratikleşme süreci yaşanıyor, anayasada değişiklikler işte bir dizi
paket. Bunu ileriye yönelik olarak pozitif bir şey olarak görüyor musunuz sanat için?
(Moderatör konuşmacıyı bölerek, kapalı bir soruyla yan konuya dikkat çekiyor. Sorunun net cevabı getirmesi beklenir.)
MB/C: Kesinlikle böyle bir şey söz konusu,
(Tartışmacı net bir cevap veriyor. Bu aynı zamanda birinci argümanın teyididir.)
G:Sk: Çünkü bizim bir arada, bugün niye biz bir araya geldik de konuşuyoruz bunu?,
(Gerekçelendirme aynı zamanda konuya dikkat çekici bir kapalı soru şeklindedir.)
G: çünkü önümüze bir model aldık
(Gerekçelendirme sürdürülüyor.)
266
ÖA: Yani yüzyılın başında bir model alınmıştı batı, bugün biz şimdi AB diye bir model aldık ve kimse bu
ülkede, ister istesin ister istemesin sanatçılar ve bence sanat ortamı AB ile ilişki içine girmekte hiçbir
şeysi yok, hiçbir çekincesi yok
(Birinci argüman özetleniyor.)
M: Ama en azından yaratıcı düşüncenin önündeki engellerin böylece ortadan kalkması
(Moderatör tartışmacının düşüncesini destekliyor.)
MB: Tabii bu kesinlikle böyle.
(Moderatör argümanını destekleyince argümanı yineliyor ve genel bilinen olarak görüp kesin konuşuyor.)
Sk: Şimdi nereye kadar gidiyor bu özgürlüğü kısıtlamak?
(Konuyu değiştirme amaçlı kapalı sorudur. Bir konuya odaklanacağını göstermektedir.)
A2: Bazen çok ayrıntılarda ve gözden kaçıyor, bazen de çok ön plana çıkıyor. Bilindiği gibi Türkiye’de bu
daha çok yazın alanında öne çıkar, bizim görsel sanatlar alanında biraz geri planda kalır ve dikkati
çekmez, oysa bizde bunun sıkıntısını zaman zaman çekiyoruz ve tuhaf bir biçimde bir oto sansür söz
konusudur.
(İkinci argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: Yani görsel sanatlar alanında, görsel işitsel sanatlar alanında nesnel sanat üretiminde bir oto sansür söz
konusudur. Ben bunları yapıtların oluşum sürecinde izlerim.Yani sergileri yaparken hatta kendim bile
sergilerde kimi zaman tetikteyimdir.
(İkinci argüman özetleniyor.)
A2: Eğer bu sergi bir resmi kurumun içinde yapılıyorsa, diyelim Atatürk Kültür Merkezi gibi, gerçekten bir
endişe duyarım. Ben geçmişte böyle endişeleri birçok sergide yaşadım,
(İkinci argümana devam ediliyor.)
ÖA: yani daha Totaliter hükümetlerin var olduğu zamanlarda.
(Argüman özetlenerek netleştiriliyor.)
N: Örneğin Bedri Baykal’ın yaptığı işkenceyi ele alan bir sergi vardı...
(Argüman tarihsel bir gerçek üzerinden gerekçelendiriliyor.)
M: Bu sanatçının daha üretirken de kafasında bilinçaltında
(Moderatör konuyu netleştirmek amaçlı soruya giriyor.)
BM/C:A3: Kesinlikle
(Soru anlaşıldığından kesilerek kesin cevap veriliyor.)
M/Sk: böyle bir şey var mı?
(Soru kapalı soru olarak tamamlanıyor. Konuya odaklı bir sorudur.)
BM:C:A3: Şimdi bu nokta çok ilginç tabii,
(Soru yanıtlanıyor. Üçüncü argüman sürdürülüyor.)
267
ÖA: yani o zaman gerçekten bu ülkede sanat nasıl üretiliyor diye konuşmaya başlamamız gerekiyor.
(Üçüncü argüman özetleniyor.)
M/Sk: Hatta o zaman üretilen sanat kaliteli bir sanat mı?
(Moderatör üçüncü argümana ilişkin bir kapalı soru soruyor.)
BM/C:A4: Kaliteli tabii
(Kapalı soruya kesin bir cevap argüman olarak geliyor.)
G: Çünkü
(Gerekçelendirme istemi var.)
M:Sk: Dünya standardında felan?
(Moderatör sorusuna devam ediyor ve netleştiriyor.)
BM/C:G: Dünya standartlarına göre bütün bunlara rağmen çok kaliteli sanat üretildi Türkiye’de.
(Yukarıda yapılan gerekçelendirme devam ettiriliyor.)
A5: Tabii bunu biz şimdi görmüyoruz,
(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)
G: Çünkü gereken sistem yok. demin söylediğim kültür sanayiinin birçok şeysi, öğesi yerine getirilmemiş
durumda, alt yapılar eksik ve şöyle bir şey var, biz şu anda sözünü ettiğimiz sanat ortamı İstanbul’da olup
bitiyor. Biraz Ankara’da, biraz İzmir’de, biraz Adana’da ama Türkiye’nin geri kalanında
(Beşinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
Diğerleri: Biraz Diyarbakır’da
(Diğerleri ekleme yapmak için bölüyor.)
BM:C: şimdi evet ona geleceğim
(Diğerlerine cevap veriyor. Konunun o yönde yürütüleceğine dair stratejik bilgilendirme vardır.)
M: Bahsetmeniz lazım da
(Moderatör konunun o yönde devam edebileceğini onaylıyor.)
BM:ÖA: Yani model olarak aldığımız AB’nin müthiş bir kültür ağı var
(Beşinci argüman özetleniyor.)
Sk: ve bu nereye kadar geldi?
(Konuyu odaklamaya yönelik bir kapalı soru.)
C:A5: Artık bizim sınırımıza kadar geldi,
(Cevap veriliyor, konu ortaya konuluyor. Beşinci argümanın devamıdır.)
ÖA: yani Bulgaristan’ı da içine aldı. Romanya’yı da aldı. Yunanistan olimpiyatlar dolayısıyla bu kültür ağının
en zengin yatırımlarının yapıldığı bir ülke olarak şu anda. Fakat biz burada duruyoruz. Yani bizim
sınırımıza kadar geldi ve biz şimdi bakıyoruz.
(Beşinci argüman özetleniyor.)
268
M:Sa: Peki orda duralım...Hüsamettin Bey, sizinle başlayacağız...
Türkiye’de sanat dünyasının sorunlarını, durumunu saptamaya çalışıyoruz. Sayın Koçan söz sizde, yani
şu ana kadar yaptığımız konuşmalardan genel resimde ortaya çıkan o kadar çeşitli noktalar oldu ki;
İstanbul merkezli sanat, seçkinlerin sanatı, sermaye etkisi. Devleti zaten uzunca bir süre konuştuk,
buyurun bizi biraz yönlendirin.
(Moderatör başka tartışmacıya söz hakkı veriyor. Alternatif soru, soruda bir çok yanıtlama alternatifi vardır.)
HK:C: Şimdi efendim ben biraz galiba artık yan şeyler yapayım bağlantılar
(Cevaplama istediği şekilde kullanılabileceğinden kişi önce cevaplamanın yapılacağı yönü göstermektedir.)
M: Peki
(Moderatör tartışmacıyı onaylıyor.)
HK:C: Beral Madra’nın bu kültür sanayi konusuna biraz değinmek lazım, Vecdi Sayar’ın bu tek seslilik
meselesini biraz şey, onu sorgulamak lazım, Serhan Ada’nın bu satılmak için meselesinin de üstünde
iyice durmak lazım.
(Alternatif soruyu yanıtlarken hangi noktaların üzerinde duracağından bahsediyor.)
A1: Şimdi sanat tabii ki tüketilir ama satılmak için dediğiniz zaman herkes satmak için bir şey yapıyor gibi
algılanıyor. Burada bir ifade çatallanması var onu düzeltmek istiyorum.
(Birinci argüman ortaya konuluyor.)
N: Şimdi bu şeyde dumanla haberleşen bir toplum bir gün bakıyorlar insanlar karşıda olağan üstü bir duman
var, nedir bu diyorlar çok hayretler içinde birbirlerine soruyorlar, sonra diyorlar ki biz köyün en yaşlısına
gidelim o bilir. Gidiyorlar diyorlar böyle böyle bir şey var ne diyorsun götürün bir göreyim şunu bir,
götürüyorlar. Uzaktan bir bakıyor valla bunun ne demek olduğunu bilmiyorum ama öyle bir
duman çıkarmak isterdim diyor.
(Anlatı, hikayeler tarzda argümanı destekliyor.)
A1: Şimdi bizim Türkiye’de biz bakıyoruz böyle bir dumanlar çıkıyor. Onun nasıl olduğunu çok bilmiyoruz
ama öyle bir duman çıkarmaya çalışıyoruz bu biraz şeyle ilgili bir durumdu. Kurumların oluşması ile
ilgili bir durumdur. Kurumların ortak karakterlerinin ne olduğuna ilişkin bir durumdur diye bakıyorum
burada.
(Birinci argümana devam ediliyor.)
A2: Ben genel olarak baktığımda devlete de, sermayeye de, sivil toplum kuruluşlarına da Beral Madra çok
olumlu bir noktadan bakmaya çalışıyor, çok iyimser doğrusunu isterseniz, aynı noktada olmayı çok arzu
ederdim ama bütün bu kesimlerin ortak bir yapısı var, hantallık yeteri kadar kımıldamıyor. Kendi içinde
özellikleri olan hantallıklar bunlar, devletin hantallığı bürokrasinin yoğun ve tahakkümcü, Vecdi Sayar o
konuda son derece haklıdır, tutumundan kaynaklanıyor.
(İkinci argüman birinci argüman üzerinden ortaya konuluyor.)
A3: Sadece anlayış değil, istersen bir parantez, bir de hiçbir dünyada kültür bakanlığı göremezsiniz ki
bütçesinin neredeyse yüzde doksanı personel harcamalarına gidiyor. Bu başka tabii ki.
(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)
269
VS: Bu da bir hantallık çünkü iş yapacaklar burada
(VS araya giriyor ve HK’nın birinci argümanını destekliyor.)
HK:A4: Kişilerin uzman gibi davranıyor olmaları burada, bütün mesele odur.
(A1,A2,A3’ü dördüncü argüman olarak özetliyor.)
ÖA: Yani bu hantallık kavramına çok net bakmak lazım, devleti o anlamda bürokrasiden bir kenara çekmek
lazım.
(Dördüncü argüman özetleniyor.)
Sk: Bunu kim çekecek?
(Kapalı soru, konuya odaklanma niteliğini taşımaktadır.)
A5: Biraz orda galiba demokrasiden söz etmek lazım,
(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)
Ö: yani katılımcı demokrasiden söz etmemiz lazım.
(Özetleme argümanı netleştirmek amaçlıdır.)
A5: Katılımcı demokrasiyi üretebilecek olan yapı ise demokratik ortamdır, sivil toplumdur, sivil kuruluşlarıdır
ve bireylerdir, tekil insanlardır. Bunlar müdahale ederlerse bu katılımcı demokrasi üretilmiş olur. Bakın
bizim sivil toplum kuruluşlarımız yeteri kadar ses çıkaran kuruluşlar haline bir türlü gelemediler. Zaten
sivil örgütlenme, Vecdi Sayar şimdi çok uğraşıyor o işle biliyorum, yeteri kadar kendi rolünü üstlenmiş
değil. Çok daha küçük ayrıntılarla yürüyor. Proje üretmiş değil.
(Beşinci argüman devam ettiriliyor.)
Ö: Yani sivil toplum kuruluşları
(Projeyi kimin üretmediği açıklanıyor.)
VS:G: E çok darbe yedi de onun için sivil toplum kuruluşları
(Gerekçelendirmeyi araya girme şeklinde VS yapıyor.)
HK:C: Onun nedenlerine inebiliriz, ama önce bir saptayalım izin verirseniz. Sivil toplum kuruluşları herhangi bir
(VS’ye cevap veriyor ve özetlemeye devam etmeye çalışıyor.)
M/Sü: Sanat dünyası içindeki sivil toplum kuruluşları?
(Moderatör araya giriyor ve düzeltme yapıyor.)
HK:C: Öyle diyorum, sanat ve kültür alanındaki,
(Üst dile yönelik soruyu yanıtlıyor.)
ÖA: yani çok kapsayarak söylüyorum bunu, sadece beyanatlarla bir dünya düzeltilmiyor projelerle
düzeltiliyor, projeler sunarsanız bir takım öneriler getirirseniz insanları inandırabilirsiniz. Projesi olan hiç
kimse yok devletin projesi yok,
(Beşinci argüman özetleniyor.)
270
A6: bence bu konuda, sivil toplum kuruluşlarının projesi yok bu konuda, özel sektörün projesi yok bu konuda,
geriye tekil kişiler kalıyor, onlar da iletişimsizlik ortamı içerisinde, kendi başlarının çaresine bakmaya
çalışıyorlar, bence bütün bu iletişimlerin sağlanması gerekiyor.
(Altıncı argüman ortaya konuluyor.)
G: Bunun için bu hantallık yerine bir dinamizm gelmesi gerekiyor.
(Gerekçelendirilme yapılıyor.)
A6: Bu dinamizmi eğer üretebilirsek ki bu projeler ekseninde olacaktır, ondan sonra Türkiye sanat ortamı
gerçek anlamda üretilmiş olur. Şu anda sanatçılar var bakın sanat ortamından söz edemem.
(Altıncı argümana devam ediliyor.)
N: Şimdi 1980’li yıllarda başka bir şey oldu bakın YÖK çok tartışılıyor şu günlerde, işte şeyler bakanlık
hemen birdenbire bir yasa çıkarmak istiyor onu değiştirecek vs. YÖK ile birlikte biliyor musunuz,
Türkiye’de güzel sanatlar Fakülteleri olgusu çoğaldı ve bu Güzel Sanatlar Fakültesi olgusunun bir iyi
niyeti insanları sanata ve sanatı okumaya daha yakın bir yerde tutabilmek üniversiteliyi öyle bir duruma
getirebilmek. Bu yirmi yedi bugün Türkiye’de Üniversitelerdeki güzel sanatlar Fakülteleri’nin sayısı.
(Argüman anlatıyla gerekçelendirilmeye çalışılmaktadır.)
A7: Tabii onun kendileri içerisinde birtakım sorunları, o zaman devletin bir başka kanadı, sanatın
yaygınlaşması ve eğitim alanının genişletilmesi için önlemler alıyor,
(Yedinci argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: yani tek boyuttan baktığımız zaman engeller var, başka bir boyuttan
baktığımız zaman da bu alanın genişletme çabaları var.
(A6 ve A7 özetleniyor.)
A8: Biz şimdi, biraz önce arada konuşurken şunu, işte şu günlerde bir düzelme var dışişleri bakanlığı planında
diyor
(Sekizinci argüman BM’nin düşüncesine karşı çıkış olarak ortaya konuluyor.)
Diğerleri: Evet
HK: Beral Madra,
ÖA:Sk: yani bugün şimdi gazetelere baktım. Fazıl Say’ın Metin Altıok için yaptığı şeyi Bakan sanki şeyden
getirdi, kendi babasının mirasından getirdi ve şey, efendim aksi takdirde orkestrayı geri çekerim. Niye
çekiyorsunuz? Yani sanat eğer bir özgür söylem alanı ise, siz bu insanların yapıtlarını Fazıl Say uslu bir
şeyler yaparsa, Fazıl Say’ı çok göklere çıkarıyoruz, hepimiz onun için övgüler. Ama Fazıl Say oradaki şu
anda devleti yönetenler, devlet değil, Hükümet doğrudan doğruya bizde iktidarı temsil eden kişilerdir
maalesef. Onun hoşuna gitmeyebilecek, bir görüntü sunduğu takdirde, bir şiir okuduğu takdirde, o zaman
Fazıl Say’ın yapıtının bütünlüne zarar veriyor.
(Sekizinci argüman özetleniyor. Kapalı soruyla konuya dikkat çekiliyor.)
M: Peki, Hüsamettin Bey, Beral Madra herhalde bu tekil örneğin dışında bir gözlem olarak söylüyordu onu
(Moderatör BM’nin söyleminin hangi düşünce doğrultusunda söylendiğini ortaya atıyor. Bir bakıma konuyu açılmasını isteme
stratejisidir.)
BM/C: Evet de
271
M/Sü: Nedir o, onu tam ifade ederseniz?
(Üst dile yönelik açıklama isteme sorusudur. Bir kez daha dile getirmesi istenmektedir.)
BM/C:Sü: Anlayamadım sorunuzu?
(Soru üst dile yönelik olarak anlaşılabilme sorusudur.)
M/Ö: Yani daha farklı bir açılımı gözlemekte olduğunuz
(Soru anlaşılır olması için özetleniyor.)
BM/C:A1: Ha, evet. Şöyle şimdi Avrupa’ya eklemlenme sürecinde bir takım koşulların yerine getirilmesi gerekiyor.
Bunların başında da kültür koşulu var.
(Soruyu anlıyor ve cevap veriyor. Açıklama bir argüman şeklinde ortaya konuluyor.)
ÖA: Yani bu kültürün Avrupa’daki kültür ağına Türkiye’deki kültürün eklemlenmesi söz konusudur.
(Birinci argüman özetleniyor.)
A1: Nasıl ekonomi eklemleniyor, ya da diğer olgular eklemleniyor, kültür de eklemlenmesi lazım. O zaman
oradaki sistemle buradaki sistemin bir şekilde birbirine benzemesi gerekiyor.
(Birinci argümana devam ediliyor.)
G: Çünkü o sistemin Türkiye içinde kendine muhatap bulması gerekiyor.
(Birinci argümanın gerekçelendirilme kısmıdır..)
A2: Ve o sistemde uzmanlar çalışıyor, işte bizim, biz yani konuşmanın başından beri de bu noktaya gelmemiz
gerekiyor.
(İkinci argüman ortaya konuluyor. Bu argüman diğer tartışmacılarla aynı yöndedir.)
G: Çünkü kültür sanayii, projeler dedi, evet kültür sanayi büyük projeler ve uzun menzilli projelerden
oluşan yapının diğer organlarla birlikte olayı bütünleştirmesi anlamına geliyor.
(İkinci argümanın gerekçelendirilme kısmıdır.)
Sk: Bunlar kimdir?
(Konuyu odaklamaya yönelik kapalı sorudur. Konunun bu yönde devam edileceğine ve bu nokta dikkat çekmeye yöneliktir.)
A2: Sanatçılardır projeleri yapacak olanlar,
(İkinci argüman sürdürülüyor.)
ÖA: yani düşünce üretecek, bu düşünceleri bir biçimde tasarlayacak, kurgulayacak ve bunların uygulanması
için o sisteme müracaat edecek. İşte burada bir kopukluk var.
(Birinci ve ikinci argümanlar özetleniyor.)
N: Sanatçılar bugün küçük yapıtlarını üretiyorlar. Bunların her biri bir proje, bu yapıların, her sergi bir
projedir. Ve içinde siyaset vardır, ekonomi eleştirisi vardır, toplumsal eleştiri vardır. Kültürel eleştiri
vardır. Ve insanlara bir takım yol gösterir ya da göndermeler yapar bu yapıtlar. Bu yapıtların çok olduğu
sergiler gördüğümüz zaman, bu sergiler topluma bazı gerçekleri yansıtan bir ayna gibidir. Ve toplum bu
sergilere geldiği zaman, belki kendisi anlayamayacağı şeyleri küçük ayrıntılarda ve sanatçıların sunduğu
o çekici büyüleyici ayrıntılarda seçebilirler...
272
(Birinci ve ikinci argüman anlatılarak açımlanıyor, bu gerekçelendirilme kısmıdır.)
A3: Dış İşleri Bakanlığının katkısı çok daha fazla oldu, Kültür Bakanlığına göre. Burada bir şey var yani,
(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)
VS:ÖA: Yani bir defa diplomatlarımız dünya ile daha haşır neşirler.
(VS bölerek MB’nin üçüncü argümanını özetliyor.)
BM: Evet. Kesinlikle.
(BM, VS’nin özetlemesini destekliyor. Onaylıyor.)
VS:A1: İşte Avrupa sistemine entegre olmak istiyorsak, bunun gerekliliklerinden birinin kültür politikamız ve
kültürümüzü dışarı taşımak olduğunu biliyorlar, ama bana göre bütün bu sisteme benzetme çabalarında da
yine biraz alaturkalıklar var.
(VS konuşma hakkını alarak, konuyla ilgili birinci argümanı ortaya atıyor.)
ÖA: Yani Beral’in şanslı olduğunu var sayalım, onun bir deneyiminde daha şanssız bir arkadaşım da bana
şunu anlatıyor.
(Birinci argüman özetleniyor.)
N: Japonya’da Türkiye yılı bu yıl ve genellikle biliyorsunuz dışarıdaki bütün büyük sergiler, büyük
festivaller yapıtları kendisi seçer. Katılacak sanatçıyı veyapıtına seçer. Ve bizim resmi makamlarımıza da
sadece ona gerekli desteği sağlamak düşer yani uçak biletini verecek, ona sergisiyle ilgili veya tiyatro
oyunu ise oyunu ile ilgili prodüksiyon giderlerini verecek felan. Ha orada her zaman özel tercihler olmaya
devam etmektedir. Belirli insanlar gitmektedir. Hatta bir, bu Japonya sergisi özelinde bir tiyatro grubu
davet ediliyor, bir şekilde dış işlerinden ona ulaşamadık denilerek, ısrarla bir başka grup gönderilmeye
çalışılıyor.
(Argüman netleştirilmek amacıyla başından geçilen bir olay anlatılarak gerekçelendiriliyor.)
ÖA: Yani alışkanlıklarımız değişmiyor. Patron olmak şeyinden, bu konumdan vazgeçemiyor. Bu yetkili bir
Bakan olabilir, Dış İşlerindeki bir memur olabilir. Belediye Başkanı olabilir, Banka Patronu olabilir. Yani
ben parasını veriyorsam düdüğü ben çalarım anlayışı ki tamamen.
(Birinci argüman tekrar özetleniyor. Burada tekrardaki stratejik amaç bu noktanın çok önemli olduğuna ve dikkat çekilmek
istendiğine yönelik söz eylemin ortaya konmak istenmesindendir.)
A2: Bizim istediğimiz şudur. Burada eğer sponsorluk mekanizması ile devletin sanata katkısını, kamusal
kaynakların sanata yönlendirilmesini ben çok farklı olarak değerlendirmiyorum. Bütün bu noktalarda bir
kişi ya da bir grup ya da bir kesim söz sahibi olmamalıdır. Orada gerçekten demokratik bir katılımla,
(Net bir şekilde birinci argümanı da kapsayan ikinci argüman ortaya konuluyor.)
Diğerleri: Çoğulcu
(Diğer tartışmacılar bölerek ekliyor.)
VS:A2: çoğulcu bir anlayışla, hem mekanizmanın demokrasisi hem de kültürel demokrasi,
(İkinci argüman diğer tartışmacıların eklentisine de yer vererek devam ettiriliyor.)
273
ÖA: yani seçilecek yapıtların içeriği konusunda da çoğulculuk, hem de bu işi kim seçecek, kimin için seçecek,
bu noktalarda daha bizim bir tahammülsüzlüğümüz var.
(Birinci ve ikinci argüman özetleniyor.)
A3: Bir noktanın daha altını çizmek lazım. Sivil Toplum Kuruluşları işin içinde dedi Serhan. Bir çok Sivil
Toplum Kuruluşu çırpınıyor, bir şeyler yapmak için. Bunların ancak büyük sermayeyle işbirliği içinde
olan onlardan destek alan, destek alma şansına sahip olan, iyi ki de alıyorlar,
(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: yani çünkü böylece birkaç şey var edebiliyor, dışında çok azı hareket etme, yani bir mekanı yok, bir
sekreteri yok, dolayısı ile nasıl Hüsamettin’in söylediği dinamizme kavuşabilir?
(Üçüncü argüman özetleniyor.)
N: Şimdi bir örnek vereyim. Anadolu’da pek çok mekan var. Kültür Merkezi diye yapılmış yüzlerce de
inşaat devam ediyor.
(Argümanın gerekçelendirilme kısmı gerçek bir örneğin anlatılmasıyla sürmektedir.)
A4: Bunlar sadece müteahhide para verilmek üzere yapılmış işler veyarım kalmış inşaatlar sürüyor. Bitmişleri
düşünelim. Güzelce bir kilitli duruyor kapısı, birkaç defa kullanılan bir sürü Kültür Merkezi var.
(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)
M:Sk: Parasızlık nedeniyle mi?
(Odak konulu soru, konuyu anlamaya yöneliktir.)
VS:C: Hayır,
(Soru kesin yanıtlanıyor.)
G: çünkü devletimiz o binaları ancak kendi sanatçılarının kullanabileceğini düşünüyor,
(Gerekçelendiriliyor.)
ÖA: yani o kentte o kentin sivil toplum kuruluşları sanatçıları o binalardan kolay kolay yararlanamıyorlar,
yararlanmak istediği zaman ciddi kiralar talep ediliyor. Halbuki orası bir kamu yatırımıdır ve
(Dördüncü argüman özetleniyor.)
BM: Ama
(BM araya girerek argümanını sürdürmesini istiyor.)
VS:ÖA: kamu hizmeti yapılır.
(VS özet argümanını sürdürüyor.)
BM: A1: Benim sözünü ettiğim sistem bu işte.
(Birinci argümanını önceki söylediklerini destekler tarzda ortaya atıyor.)
ÖA: Eğer yani uzmanlar, buralara uzmanlar getirilmesi gerekiyor.
(Birinci argümanın özetlenmesi önceki tüm söylediklerinin özeti şeklindedir.)
VS: Elbette ki
274
(VS söz keserek BM’nin özet argümanını kabul ediyor.)
BM: ÖA: Bunların başına, bu kültür merkezlerine
(Özet argümanı sürdürüyor.)
VS: Buralara bir yönetici ile
(VS söz keserek, BM’yi tamamlıyor.)
BM: Kesinlikle.
(BM, VS’yi onaylıyor.)
VS:A1: İşletme anlayışıyla, ama tabii kamu yararına bir işletme anlayışıyla kara yönelik, bir işletmecilik değil bu
(VS bu yöndeki argümanını ortaya atıyor.)
BM: A2: Bir şey daha var burada, bir şey daha var. Eğer bu gerçekten uluslar arası bir iletişim söz konusu ise,
şöyle bir şey de olması lazım, bugün Danimarkalı bir sanat uzmanı gidip İngiltere’de çalışıyor, ya da
İtalya’da çalışıyor, Türkiye‘ye de demek ki, eğer gerekiyorsa, bu uzmanların gelip Türkiye’de de
çalışmalarını sağlamak gerekiyor.
(BM ikinci argümanını ortaya atıyor.)
ÖA: Yani gerçek eklemlenme bu
(BM tüm söylediği argümanları özetliyor.)
VS: Tabii, tabii
(VS, BM’yi düşüncesinde destekliyor.)
A2: Ben önce, eğer Kültür Bakanımız bizi dinliyorsa, şu somut örneğe bir çözüm getirmesini istiyorum.
Bugün hala Anadolu’ya giden Tiyatro grubu Emniyetin Ahlak Masasına ikametini verecekse, bu ben
bugünkü, dünkü yazımda da yazdım, bu çok onur kırıcı bir durumdur.
(İkinci argüman ortaya konuluyor.)
N: Türkiye’de ben, o sırada bir Yunanlı sanatçı da yanımızdaydı. Son doğu şeyimizde projemizde, sizde de
böyle şeyler var mı dedim, yok dedi yani
(Karşılaştırmalı örnekle gerekçelendiriliyor.)
M:Sk: Serhan senle devam edelim, o belki senin şu ticari mal meselesine bir açıklık getirmen lazım, masanın
etrafında çünkü.
(Moderatör kapalı soru sorarak, belli bir soruyu açmasını istiyor. Bu konu daha önce kişinin ortaya attığı argümanını açmaya ve
gerekçelendirmeye yönelik bir soru şeklindedir.)
SA:C: A1: Şimdi ben onu şunun için söyledim, bir tanesi kaynak olmazsa bu iş yapılmaz, sanayiden bahsettik,
ikincisi sanatçıda yaşamak zorundadır. Kenarda üretip sadece paylaşarak yaşayamaz,
(Cevap olarak birinci argüman ortaya konuluyor.)
G: bunun için de bu sürecin işlemesi için gereken ara konumdaki insanların var olması lazım.
(Birinci argüman gerekçelendiriliyor.)
275
A2: Ama bir şey dikkatimi çekiyor, onun için daha Hüsamettin Koçan’a yakın duruyorum. İş yapma
temelinde kurmazsak bunu, buradaki konuşmalarımız bizi seyreden gençler tarafından, aman ha bu işe
girmeyelim, bu işin sonu kötü şeklinde bitecek. Ben böyle bitsin istemiyorum.
(Birinci argüman üzerinden ikinci argüman ortaya konuluyor.)
G: Çünkü Vecdi çok karamsar olmakla birlikte, hepimiz zaman zaman çok karamsar olmakla birlikte,
iyimserlik değil, ama yapılabileceğini de göstermek zorundayız. Çünkü aksi halde burada
söylediklerimiz şöyle anlaşılsın istemem, kimse bunu kastetmiyor ama ben vurgulayayım.
(İkinci argümanın gerekçelendirme kısmı.)
A2: Bütün bu söylediklerimiz yapılacak çok şey var, olabildiğince katılımcı, olabildiğince kitlesel bu işe
katışmak lazım, üç beş kişinin bizlerin, bazen televizyon programlarında, kültür konusunda oturup
konuşanların tekelinde değil, çok fazla insanın katılımları ile yürüyebilecek bir şey.
(İkinci argümana devam ediliyor.)
M:Sü: Yani, gene sivil toplumu mu öne çıkardınız?
(Moderatör argümanlara ilişkin bir üst dile yönelik anlaşılma sorusu soruyor. Soru konuyu netleştirmek amacını taşıyor.)
SA:C:ÖA: Sadece sivil toplum değil, gençler de var. Anadolu da var, Ankara’da var, yani Güzel Sanatlar
Fakültelerinin sayıları artıyorsa oralardan çıkan insanları bu yönlere doğru, kültürün çeşitli alanlarına
doğru, artı o da yetmez,
(Cevap aynı zamanda özet argüman niteliğindedir.)
St: işletme ülkemizde en fazla tercih alan bölümlerden bir tanesi, niye kültür işletmecileri yetişmiyor?
(Telkin sorusudur, konuyu düşündürmek amacını taşımaktadır.)
M:Sk: Aslında sizin bölüm de tam bunu mu yapıyor?
(SA’nın telkin sorusu anlaşılıyor, moderatör konuyu başka bir odağa çekiyor. Kendi bölümüne.)
SA:C: Ben kendi bölümüme yontuyor gibiyim ama öyle değil.
(SA soruyu anlıyor ve yanıtlıyor.)
M: Yani bir kez daha tekrarlayalım, sahte eeee Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi Programı
(Moderatör bir üstteki sorusunu özetliyor.)
SA: Evet.
(Bölümünün adını doğruluyor.)
M: Bilgi Üniversitesi
(Moderatör bölümü tanıtmaya devam ediyor.)
SA:D: İşletmenin teknikleri ile kültür sanatı birleştiren bir program aslında,
(SA bölümünün içeriğini tanımlayarak ortaya atıyor.)
ÖD: yani burada konuştuğumuz her şeye yönetici olabilecek insanlar,
(Tanımı genelleştirerek özetliyor.)
276
A3: ama orada da bir risk var, çok önemli bir şeyden bahsettik. Beral söyledi, uzmanı yok, alaylılar yönetiyor
şu anda bu sanayii ve neyse bu hali, neyse bu
(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: dolayısıyla buradan mezun olacaklar bu alaylılarla aynı ortamda çalışacak, sükunet, hazımlılık, anlayış ve
ekip anlayışı içinde olmalılar, aksi halde bu alaylılar sistemi bunları dışlayacaklardır.
(Üçüncü argüman özetleniyor.)
BM: Bir şey daha var,
(BM, söz hakkı istiyor.)
M: Tabi
(Moderatör söz hakkı veriyor.)
BM:A1: bu uzmanlar, bütün bu kültür sanayiinin ideolojisini kuracaklar.
(BM argüman ortaya atıyor.)
SA: Tabi
(BN’nin argümanını destekliyor.)
BM:A1: Şu anda ideolojisiz gidiyor işler,
(BM argümanını sürdürüyor.)
ÖA: yani yapılan bütün işler.
(Argüman üstü örtük bir şekilde özetleniyor.)
M:Sü: Kastedilen?
(Moderatör üst dile yönelik olarak BM’nin argüman özetinde neyi kastettiğini açmasını istiyor.)
BM:C:ÖA: Yani şöyle bir şey, sanatın kendi ideolojileri vardır. Bunları sanatçılar üretir, bu ideolojileri bunlar
gündeme gelmiyor kültür sanayii içinde Türkiye’de, yani her yapılan iş sanat diye ortaya konuluyor ya,
başta söyledin sen bunu, bu çok ince bu noktaydı, işte her yapılan iş sanat değil,
(Argüman tekrar açımlanarak özetleniyor.)
G: çünkü yapılan işin arakasında düşünsel bir süreç, bir felsefe ve dünya kültürüne katkı getirecek yeni
aşama yoksa, ufak da olsa bu aşama, bunun olması gerekiyor düşünsel aşama. Ama bunlar olma, bunlara
çok fazla değer verilmiyor Türkiye’de. Bunları şeye koyacak, yürürlüğe koyacak olan insanlar sanatçılar
ve sanatçıları destekleyecek olan güçler arasındaki ilişkiyi kuracak olan insanlardır.
(Argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
M:Sü: Uzmandan kasıt?
(Moderatör üst dile yönelik olarak BM’nin uzmandan neyi kastettiğini açmasını istiyor.)
BM: İşte bunların gündeme gelmesi lazım, çünkü
(Önceki cevabı devam ettirirken, moderatörün sorusunu dikkat ediyor ve konuşmayı kesiyor.)
SA:C: Sanatın bilgisiyle hareket eden ama
277
(Moderatörü SA yanıtlıyor.)
BM:C: Evet,
(SA’nın yanıtını onaylıyor çünkü bu ortaya attığı birinci argümanın devamıdır ve konuşmaya devam ediyor.)
SA: Buyurun.
(SA konuşma hakkını BM’ye veriyor.)
BM:G: çünkü bizim karşımızdaki sistemde bir uzmanlar ordusu çalışıyor,
(Daha önce kullandığı argümanın gerekçelendirme kısmıdır.)
ÖA: yani buraya Biyenal yapıyoruz, buraya kimler geliyor? Küratörler geliyor, sanat işletmecileri geliyor, işte
kültür işletmecileri geliyor,
(Argümanı özetliyor.)
SA:G: Eleştirmenler geliyor yazarlar geliyor.
(BM’nin özet argümanını destekleyen gerekçe sunuyor.)
BM:G: Evet yazarlar geliyor, yayıncılar geliyor
(SA’nin özet argümanını destekleyen gerekçeyi devam ettiriyor.)
M:Sk: Peki bu uzman yetiştirme, bu da bir yetiştirme mekanizması değil mi?
(Kapalı soru, belli bir konuyu odaklayarak sorulan sorudur.)
BM:C: Şu anda başladı zaten.
(Kısaca yanıtlıyor.)
M: Hüsamettin Bey
(Başka tartışmacıya söz hakkı veriyor.)
BM: Hüsamettin’in dediği gibi, fakültelerde başladı bu.
(Kısaca yanıtlamayı Hüsamettin Bey ile aynı görüşte olduğunu belirterek devam ettiriyor.)
HK:A1: Şimdi bu tabii bu uzmanların yetişmesi bir süreç alacak
(Argümanı ortaya atıyor.)
BM: Alacak
(HK’nın argümanını onaylıyor.)
HK:A1: bence yetişince de bunlar da hemen biran önce o son, yani bu biraz önce kendi dediği gibi kanına işleyip
refleksine dönüşecek ki, bunlar olsun bizim demokrasi de o, ben size söyleyeyim.
(Birinci argümana devam ediyor.)
N: Biz telif hakları yasası tartıştık bir tarihler, uzmanlar getirdik yurtdışından, geldi bizimkilerini incelediler,
1949’da Türkiye’de dünyanın en ileri telif hakları yasası çıkarılmış. Fakat sanatçı kendi bu bilinci
olmadığı için, hukukçular da bu alanda ilgili olmadıkları için bu yasa uyumuş, hiçbir işe yaramamış. Ve
hala geçerliliği olan bir yasadır diye yorum yaptılar.
278
(Argümanın gerekçelendirme kısmı bir tarihsel olayla, anlatı şeklinde sürüyor.)
A2: Şimdi Türkiye, önce bu Avrupa Birliği ile de bunu ilişkilendirmek lazım, Avrupa Birliği için bir şeyler
yapıyoruz. Aslında bunu galiba biraz içselleştirmemiz lazım. Bünye bünyemizin bir parçası haline
getirmemiz lazım. Bence bir kültür ortamının oluşabilmesi bir süreç meselesidir, bunu da mutlaka
insanların tek tek kendi alanlarında bir vizyoner gibi davranmaları gerekiyor, projeler üretmeleri
gerekiyor. Yoksa şey bizim öğrencilerimiz yetişiyor gidiyorlar ve pozitif işler yapıyorlar gittikleri
yerlerde, ama bu yetmiyor, toplumu dönüştürmek için yeterli değil, ben başka bir kavrama değinmek
istiyorum.
(İkinci argüman ortaya konuluyor.)
M:Sü: Beral Madra’da, tabii ona gelin Hüsamettin Bey, ama Beral Madra’da az önce aynı şeyi söyledi. Proje
geliştirmek
(Üst dile yönelik, konu yönlendirici bir müdahaledir.)
HK:C: Tabii tabii
(Konu yönlendirilmesini onaylıyor.)
M:Sk: Bundan kasıt ne? Yani bir sanatçı işte kafasında yaratıcı bir fikir var, yani bunu projelendirmek ne
demek?
(Yukarıdaki konu yönlendirici müdahalesinden sonra odak sorusu soruyor.)
HK:A3: Bence tek,
(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: yani bu şimdi kültür sanayi dediğimiz şey de bir projedir aslında. Kültürün toplumda yaygınlaşması,
sanatın yaygınlaşması bir projedir ve organizasyondur. Yani Küratörlerin yaptığı iş,
(Argüman özetleniyor.)
N: ben bir Kültür Mühendisliği diye bir kavram attım yıllar önce. Oturup Türkiye üstünde düşünmek
gerekiyor.
(Argüman gerçeğe çekilen bir anlatıyla destekleniyor.)
A3: Türkiye’nin kültür alanında iki temel çelişkisi var. Birisi geleneksel kültür, birisi de geleceğe ait olan
sıcak kültürü, yanlı kültürü, hayatın kültürü, şimdi bu ikisi birbirinin düşmanı ilan edilmiş Türkiye’de
nedense.
(Üçüncü argümana devam ediliyor.)
BM: Evet. Maalesef.
(Araya girme şeklinde onaylıyor.)
HK:A3: Çok büyük çatışma buradan geliyor. Halbuki bu iki kültürün beraber olması gerekiyor,
(Üçüncü argümana net ortaya konuluyor.)
G: çünkü geçmiş bizim belleğimizi oluşturuyor. Bugünün sanatı ise gelecek tasarımlarımızı oluşturuyor,
onun için bunları Türkiye’de eğer harmanlayabilirseniz.
(Üçüncü argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
279
N: Bakın tek partili dönem için Vecdi Sayar dedi ki, tek bakış açılıdır. Doğrudur. Ama bütün bunlar
planlanmış, halk evleri
(Üçüncü argüman anlatı ile gerekçelendirilmeye devam ediliyor.)
VS: Çok önemli.
(Konuya araya girerek destek veriyor.)
HK:N: Sanatçıların Anadolu’ya gönderilmesi, burada ve Cumhuriyetin o tek partili dönemi, sanatçıya büyük
umut beslemiş. Diyor ki sanatçı bu toplumu değiştirebilir.
(Üçüncü argüman anlatı ile gerekçelendirilmeye devam ediliyor.)
A3: Şimdi bütün bunlardan uzak, o bir projeydi.
(Üçüncü argüman yineleniyor.)
M:Sü: Ha orda bir proje varmış yani?
(Üst dile yönelik anlaşılma sorusu soruyor. Anlaşılmayı netleştirme ve konuyu devam ettirme stratejisi taşımaktadır.)
HK:C: Vardı efendim. Kesin.
(Moderatörü yanıtlıyor.)
N: Şimdi 50’den sonra bu projeyi kaybettik ve bu proje dünyasını yeniden üretmemiz lazım. Şimdi biz 80’li
yılların hemen arkasından 90’da bu sanat pazarı hareketlendi Türkiye’de galeri sayısı 300’e çıktı, oturduk
bir sanat fuarı kurduk. Bunun niyeti beş yıl sonra uluslar arası olacaktı bu belli bir noktaya getirdik biz
devrettik. Şimdi iki tane sanat fuarı var ama uluslar arası olmadı. Galericiler uluslar arası galericilerle
ilişkisi yok. Sanat yazarlarının son derece kısıtlı, müzecilerin yok, kolleksiyonerlerin dünya
kolleksiyonerleri ile ilişkisi yok.
(Olay anlatımı argümanın gerekçelendirme kısmı şeklinde devam ettiriliyor.)
A3: Şimdi bu ortamda Allah için kültür endüstrisinin gelişebilmesi için gerekli olan ayaklar ve deneyimler
yok.
(Üçüncü argümana devam ediliyor.)
M:St: Ayol sanat eleştirisine tahammülün olmadığı bir yer değil mi?
(Telkin sorusudur. Soruda yanıt gizlidir. Aynı zamanda konuya o yönde dikkat çekmeyi hedef alır. Kişiyi o yönde düşünmeye
iter.)
HA:C: St: Tabii, tabii, tabii, tabii. Böyle baktığımız zaman, o zaman oturup düşünmemiz gerekir. Eğitim alanında
biz geleceğe yönelik ne yapacağız? Bizim eğitimimiz yirmi yedi tane fakültemiz var. Çok iyi niyetli
çocuklar geliyorlar.
(Cevap veriliyor, aynı zamanda telkin sorusu soruluyor.)
A4: Bizim sınav sistemimiz biliyor musunuz, bir polisiye vakadır. Aman kimse torpil yapmasın diye herkes
aman bana değmesin yapar. Şimdi böyle bir güvensiz ortamda
(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)
M:Sü: Nasıl bunu birazcık somutlaştırır mısınız?
(Üst dile yönelik açıklama isteniyor. Konuyu açmaya yöneliktir.)
280
HA:C:N: Şöyledir efendim. Telefon ederler herkes, özellikle de Milletvekilleridir bunlar, yakını vardır veyakınının
sınavı kazanmasını ister sizden.
(Konu deneyime bağlı anlatılarak cevaplandırılıyor.)
M:Sü: Ha girişte bu?
(Üst dile yönelik, anlaşılmayı kesinleştirme sorusudur. Stratejik olarak da anlaşıldığının mesajını verir.)
HA:N: Tabii, tabii, tabii, tabii. Ve herkesi bir bakıma prese ederler ve ben bir yıl iş edindim bunu, not aldım.
Kimler için bunlar isteniyor? Ben size bir şey söyleyeyim 200 Puan üzerinden en fazla 25 alanlar için,
böylesine sistemin içerisine girme,
(Anlatıma devam ediliyor.)
A5: o zaman demek ki yaratıcılık bilinci yok bu toplumda. Yaratıcılığı kişinin kendisi de ona sahip değil etrafı
da değil,
(Anlatım üzerinden beşinci argüman, yargı şeklinde ortaya konuluyor.)
ÖA: yani zannediyor ki sınavı kazanıp o fakülteye girince bu insan ressam olacak, mimar olacak, heykeltıraş
olacak. Şimdi böyle bir toplumsal alt yapı var, yani benim yetenek kavramı yok. Özel yetenek yok, yani
özel yeteneği geliştirecek, onu destekleyecek, onunla belli bir yere götür.
(Beşinci argüman özetleniyor.)
N: Şimdi Anadolu’da bir şey vardı. Çocuk spor, ben gençliğimde öyleydi spor, şimdi spor gündemde spor
yapmaya kalktığı zaman. Bu çocuk yaramaz bundan iş çıkmayacak bu spora yönelik, resim yapan
çocuklar için de aynı şey söylenirdi biliyor musun? Oğlum biraz matematik çalış. Çünkü bizde matematik
zeka, ve onun getirdiği öteki yan unsurlar son derece prestijli şeyler.
(Anlatı şeklinde argüman destekleniyor.)
G: O nedenle de daha yeteneği taaa küçükten aşağılayan toplumsal alan oluşturuyor.
(Argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
M:Sb: Hüsamettin Bey, futbolda onu aştık biliyorsunuz?
(Boş soru herhangi bir yönlendirme, konu odaklama veya açıklama istenmemektedir.)
HK:C: Aştık.
(Cevap salt onaylama şeklinde olsa da yorum getiriliyor.)
M:Sk: Şimdi herkes futbolcu olsun istiyor çocuklarının ama resimde mesela hala bu devam değil mi?
(Örnek üzerinde belli bir konuyu odaklayan bir soru soruyor.)
HK:C:A5: Bence devam efendim onun aşılabilmesi için bu dünya ile
(Beşinci argüman sürdürülüyor.)
BM:N: Yok grafik sanatlara felan çok rağbet var.
(Anlatı şeklinde araya girerek bir şeyler katıyor.)
HK: Yok, şeyle resimle ilgili soruyor.
281
(BM’yi düzeltiyor. Üst dile yönelik bir açıklama getiriyor.)
M:Sk: Grafikte nispeten?
(Konuyu o yöne çekiyor. Belli bir odağı tartıştırmak istiyor.)
BM:C: Evet
(Cevaplanıyor.)
HK:G: Evet, o çünkü gelir getiriyor.
(Yanıtlanıyor ve gerekçelendiriliyor.)
A6: Ben size söyleyeyim genel olarak, tabii para,
(Argüman olarak ortaya konuluyor.)
ÖA: yani işe girdiğinden itibaren
(Argüman özetleniyor.)
BM:C: İç mimari olan sanat dallarına tabii ki rağbet var.
(Cevaplandırma devam ediyor.)
HK:A6:St: Tabii, tabii sektörel olan dallarda var. Bence sorun şu, bütün bunların aşılması ile birlikte ör, örgütlü bir
toplum olacak ki bütün bunlara işaret edecek ve kamuoyunu ikna edecek. Ve ben size söyleyeyim
politikayı sadece politikacılara bırakmış bir toplumsal kesit, nasıl katılımcı bir demokrasi üretebilir?
(BM’yi tamamlıyor ve altıncı argümanını sürdürüyor. Telkin sorusuyla argüman yönünde düşündürülmek istiyor.)
ÖA: Yani sürekli olarak bunları izleyen bir kesim.
(Özet argümanla ortaya konuluyor.)
A7: O açıdan bizim bu kültürel durağanlıktan, kavram olarak bundan söz ediyorum, daha yaşayan daha
dinamik bir alana doğru gitmemiz lazım.
(Yedinci argüman şimdiye kadar söylenen söylemlerin özetidir.)
M: Peki, bu noktada duralım. Küçük bir ara vermem lazım bir tane daha, Söz Sizde az sonra devam edecek.
Sohbetimiz devam edip gidiyor, Söz Sizde’ye geri döndük bu masa etrafında da susmadık, değil mi,
açıkçası bu ara boyunca Beral Madra söz sizde şu anda.
(Tartışmacıya söz hakkı veriyor.)
BM: Evet.
(Soruyu bekliyor.)
M:Sk: Lütfen anlatın, sermaye meselesinden başlayarak, yani Türkiye’nin yapamadığını yapan başka birisi var
mı, bir ülke?
(Kapalı soru odak konulu sorudur. Bir nokta hedef alınmıştır.)
BM:C:A1: Şimdi bir kere, sanatın bir boyutunun da satılabilir bir mal olduğudur ve bu bir ikilemdir. Sanatçılar bu
ikilemi karşılamak zorundadırlar. Üretilecektir ve bu bir şekilde tüketilecektir ve bilindiği gibi, sanat
282
piyasası uluslar arası sanat piyasası çok güçlüdür ve borsası vardır ve bizim aklımızın hayalimizin
almayacağı fiyatlara sanat yapıtları satılmaktadır.
(Birinci argüman ortaya konuluyor.)
M:Sk: Yani, sanat dünyası içinde bir sermaye birikiminden mi
(Kapalı soru olarak konuyu netleştirme görevindedir.)
BM:C: Kesinlikle ve
(Cevap moderatörün sorusu bitmeden bölerek kesin yanıtlanıyor.)
M: bahsediyorsunuz?
(Soruya devam ediyor.)
BM: N: Bu döner, galeriler bundan yararlanır, galeriler Küratörleri besler, sanat eleştirmenlerini besler yayınlar da
bunlar,
(Argüman anlatıyla destekleniyor.)
ÖA: yani bu para dönüyor dünyada.
(Birinci argüman özetleniyor.)
A2: Fakat bizim işte eksikliğimiz 1980’li yıllarda başlayan bu, ivme kazanan bu canlanma, uluslar arası sanat
piyasasına atlayamadık biz sorunumuz bu.
(İkinci argüman ortaya konuluyor.)
M:Sk: Neden?
(Açıklamaya yönelik kapalı sorudur.)
BM:C:N: İşte bir süredir sözünü ettiğimiz, örneğin devletin bunu desteklemesi gerekiyordu, bizim galerilerimizi
çok basit bir biçimde fuarlara göndermedi. Nasıl Frankfurt fuarına işte destek veriyor, katılıyorlar bir süre
sonra yayıncılar zaten müşteri buluyorlar ve kendileri artık gidebiliyorlar, aynı şeyi diğer alanlarda da
yapması gerekiyordu.
(Açıklama örnekler verilerek anlatımla gerçekleştiriliyor.)
ÖA: Yani Basel fuarına, Köln fuarına, Miami fuarına, Chicago fuarına Türk galerilerinin gitmesi gerekiyordu.
(İkinci argüman özetleniyor.)
M:Sk: Peki, daldan dala sıçrama gibi olacak ama Serhan’ın Diyarbakır macerasını dinlemek istiyorum bu
Anadolu KAŞ
(Moderatör konuşmacıyı ve konuyu değiştiriyor. Soru odak konulu kapalı sorudur. KAŞ nedir?, anlamında bir sorudur.)
SA: Anadolu Kültür.
(Moderatörü tamamlıyor.)
M: Anadolu Kültür.
SA:C:N: Bir kere şirket olmasının hikayesini aslında uzun uzun anlatmak lazım. Bu da aslında yapısal olarak
bunun hangi kurumsal çerçevelerde kurulabildiğini, hangilerinde de işlemediğinin güzel bir örneği bir
vakıf veya dernek kurduğunuzda biraz önce Vecdi’nin söylediği bürokratik sorunlar.
283
(Cevap açıklama şeklinde anlatıdır.)
SA:ÖN: Bütün felaketler başınıza gelebiliyor yani.
(Açıklama özetleniyor.)
M:Sü: Ha şirket oluyorsunuz o zaman.
(Üst dile yöneliktir, anlaşılmaya yöneliktir.)
SA:C:A1: Aynen. Şirket olduğu zaman yapı çok daha kolay hareket edebiliyor, en azından gelirleri ve giderleri
açısından, ki şirket olarak da
(Birinci argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: yani kar dürtüsünden ziyade orada bu sanat hareketini, bu kültür hareketini başlatmak gibi bir amaçla yola
çıktı
(Birinci argüman özetlenerek amac ortaya konuluyor.)
N: ve Eylül’de birinci yılı doluyor oradaki sanat merkezinin. Katılım hakikatten bizleri şaşırtacak kadar.
İstanbul’da bu işten oturup, konuşup, yakınıp kendi aramızda, karamsarlığa düşen bizleri, zaman zaman
iyimserliğe düşürecek kadar iyi.
(Argümanın desteklenmesi anlatı şeklindedir.)
A2: Bir de şu var tüketecek olan kitle de her zaman hazır, her zaman donanımlı,
(İkinci argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: yani açıkçası hep bu söylendi, festivaller felan ama bazen konuşmalar olduğunda da konuya müdahale ve
sorunlar anlamında anladık ki orada bir hazırlık var. Güzel tarafı şu şimdi proje üretmeye başladılar.
Onlar bize gelin bunun için kaynak bulalım, bunu yapalım diye zorlamaya başladılar. Hem de şöyle Beral
Madra tanıyacaktır, genç sanatçılar var Güzel Sanatlar okumuşlar, Çağdaş Sanatlar alanında bir şeyler
yapmak istiyorlar nerden mezunlar biliyor musunuz, Çukurova Üniversitesinden. İşte bu belki, hani
küçücük iyimserlik tohumları, neden iyimserlik tohumları? Kalabalık insanlar halinde, bizler burada on
kişi değiliz. Belki yüz kişi de değiliz. Orada da hani dünyanın başka yerlerinde örnekler var mı deyince
ben Diyarbakır diye neredeyse lafa girecektim, örnekler var ve orası yürüyor. Amaç ve varılmak istenen
nokta şu çok daha fazla insanın katılımı ile Diyarbakır kendi ayaklarının üzerinde durmaya başladığında
ve umulur ki, oradaki iş adamlarının Diyarbakır imajına, Diyarbakır’ın kültür sanat kenti olarak imajına
sahip çıkmaları ki daha da büyüsün.
(Argüman özetleniyor.)
VS:A1: Ama işte o iş adamına o vergi kolaylığı getirirsen,
(VS araya girerek argümanını ortaya konuyor.)
SA: Tabi
(VS’nin argümanını destekliyor.)
VS: özendirmek teşvik etmek o zaman anlatmak
(SA’yı keserek argümanını sürdürüyor.)
SA: çok daha kolay olur.
284
(Az önceki tümcesini bitiriyor.)
VS: Çok daha kolay olacak. Tabii
(SA’yı dinliyor ve SA’yı tekrarlayarak onaylıyor.)
SA:N: O zaman o örneği gidip Maraş’a taşımak mesela
(Söylenenlere öneri getiriyor.)
M:Sk: Serhan az önce kendi başına ayakta durmasından kast ettiğin, kendi kendine çevresi olması mı?
(Moderatör bu ikili konuşmaları keserek konuya müdahale ediyor. Konuyu başka noktaya odaklıyor.)
SA:C:A3: Kendi kendine proje üretiyor olması sonra giderek onları İstanbul’a taşımaya başlaması, ondan sonra
Beral Madra ile birlikte Saraybosna’ya taşımaya başlaması. Hüsamettin Hoca ile Paris’e taşımaya
başlaması ile kendi ayaklarının üzerinde durması,
Ö: yani bizim İstanbul’dan sanki dünyanın en büyük
M:Sk: Peki projenin parasal kaynağı?
(Moderatör bölüyor konuyu odaklayıcı soru soruyor.)
SA:C:N: Bu projenin parasal kaynağı uluslar arası bazı kuruluşlardan geldi ve kültür sanat alanında çalışan pek çok
kurum ve insan, bu güzel bir örnek olduğu için söylüyorum, kolektif bir inisiyatif oluşturdular.
(Yanıt aynı zamanda olayı anlatma şeklindedir.)
ÖN: Yani çok farklı alanlarda zaman zaman bir birleri ile tartışmış, hatta kelime doğru değil ama rekabet
içinde olmuş kurumlar bile birlikte bir şey yapmanın keyfiyle var olarak, gerçekten çok sayıda
sayabileceğim, insan ve kurum. Biraz önce saydığımız bankaların yöneticileri dahil, İstanbul Kültür Sanat
Vakfı dahil, okullar dahil, insanlar dahil böyle bir enerji oluştu.
(Anlatı özetleniyor.)
BM:A1: Burada bir bilinç kıvılcımı oluştu bence.
(BM araya girerek konuya müdahale ediyor. SA’nın söylediklerini argüman olarak ortaya atıyor.)
M: Evet.
BM:ÖA: Şöyle bir bilinç, yani bu işin artık sadece İstanbul’da olmasının bir yarar getirmediği ve Vecdi’nin demin
söylediği kitleleri bu işin içine çekmenin gerekliliği, bence artık anlaşılmış durumda yani.
(Argümanını özetliyor.)
M: Enteresan bir şey, yani aslında İstanbul’un bunu yapması hareketi kıvılcımlaması beklenir değil mi?
Normal olarak.
(Moderatör konuyu açmaya yönelik soru soruyor.)
BM: Evet.
M:Sk: Yani İstanbul’un yapamadığını buralar mı yapacak?
(Moderatör konuyu açmaya yönelik soru soruyor. Sorusunun anlaşılması için özetler şekilde soruyor.)
285
VS: C:A1: Ama İstanbul bir anlamda bir köprü oluşturdu,
(Argüman olarak bir açıklama getiriyor.)
ÖA: yani bizim projemiz iki bin yılında başladı. İki binde neden Hakkari deyince, böyle çok özel hikayeleri de
var ama, sonuç olarak şöyle düşündük. Türkiye’nin en uç en mahrum, hem coğrafi olarak en uzak, hem de
kültürel haklardan yararlanma açısından en mahrum bölgesini seçelim. Bu bir modeldir elbette. Ve
görüyorum ki ondan sonra başka yerlerde bu tekrarlanmaya, biz de benzer
(Argüman özetleniyor.)
HK: Pardon özür dilerim.
(HK araya giriyor ve konuşma hakkı istiyor.)
VS:ÖA: bir şirket modeli ile yola çıktık.
(Argümanı özetlemeyi bitiriyor.)
HK:A1: Şimdi, bu tür, bakın,
(Argüman ortaya konmak amacıyla konuya giriliyor.)
VS: Evet.
(VS, HK’ya söz hakkı veriyor.)
HK:A1: bizim buraya bazı şeyler yazdım. Bir tanesi hayal gücü sorunu.
(Argümanını ortaya konulmaya devam ediyor.)
ÖA: yani proje eksikliği oradan geliyor.
(Argüman özetleniyor.)
N: 1997’de biz bir Sanat Tır yaptık. Buradan “Bir Şeyin Müzesini Düşleyen Sergi” diye, Diyarbakır’a
götürdük. Bana önerilerde bulunuyorlar aman işte nü resimler koymayın gibi. Yani tedbirli olun orda
insanlar tepki gösterir. Ben dürüst davranmaktan yana oldum, koleksiyon neyse onu götürdük.
(Anlatı şeklinde argümanın gerekçelendirilme kısmı başlıyor.)
A2: Ben bir şey gördüm orda insanlar büyük kentteki insanlardan daha dikkatli, daha arzulu, daha öğrenmek
istiyorlar.
(İkinci argüman ortaya konuluyor)
N: Şeyde bir çocuk şeker satmaya çalışıyor bana, sergiyi gezdin mi, dedim Yooo, dedi. Niye gezmedin,
dedim. Hoca bırakmadı, dedi. Hoca kim orda bizim TIR’ın şeysi, başındaki kişi. Dediler ki hoca bu, öyle
sen misin, gezdik. Ve o çocuk biliyor musunuz, bir hafta TIR’ın yanından ayrılmadı. Evet yani sonra bana
şeker satmayı da unuttu, bu çocuk. Sonra bu Van’a gitti, Erzurum’a gitti, Bayburt’a gitti ve bir köye
götürdük.
(Argüman başından geçen bir olayın anlatılmasıyla gerekçelendiriliyor.)
ÖA: Sorun şu bir sürü şeyi merkezde oluşturmaya çalışıyoruz. Merkez sıkışık, merkez problemli, merkez biraz
da kısır. Onun için evet bir hayal gücüyle, büyük bir enerjiyle hayat orada. Bu insanlar büyük kentlere
geliyorlar ve orada büyük kapılar açmışlar, büyük gözler açmışlar, dikkatle bir yenilik gelecek ve onu
paylaşacaklar.
286
(Argüman özetleniyor.)
A2: Bence bu tür projeleri Türkiye ivedilikle üretmeli ve çoğaltmalı diye düşünüyorum.
(Argüman tekrarlanıyor. Bu aynı zamanda söyleneceklerin bittiğini ve susulacağını gösteren bir stratejidir.)
M: Bu önemli bir
(Moderatör müdahale ederek görüş bildiriyor.)
HK: Çok temel bir meseledir.
(Moderatörün desteğine bağlı olarak söylemin önemi ortaya konuluyor.)
MB: Kültür ağı
(BM görüş bildiriyor.)
VS:A1: Geleceğin yaratıcıları buradan çıkacak, birde buradan oraya giden yaratıcılar da çok farklı dönüyorlar.
(VS argüman olarak ekliyor.)
M: Yani bu sadece
(Moderatör araya giriyor.)
HK: Evet coğrafyayı öğreniyorlar.
(HK moderatörü tamamlamaya çalışıyor.)
M: kentimize, köyümüze bir yenilik geldi, gidelim seyredelim
(Moderatör konuşmasını tamamlıyor.)
Diğerleri: Hayır, hayır
(Moderatör kesiliyor ve bu düşüncesi onaylanmıyor.)
M:Sa: ilgisi değil mi?
(Alternatif sorudur. Cevap bilindiği halde bir kez daha konunun açılmasına yöneliktir.)
HK:A3: Şimdi Tayfun Bey, ben şuna, başka projeden bahsedeyim, madem bu projeler söyleniyor.
(Söz hakkı istenerek üçüncü argüman ortaya konuluyor. Amaç anlaşılmayı kolaylaştırmak için anlatı stratejisine girmektir.)
N: Ben şeyde, Baksı’da bir müze yapıyorum, şimdi biz bir model öğrendik, büyük sermayeden büyük para,
bakın insanlar etrafta bir sürü şeyler yapıyorlar, binalar yapıyorlar, bu isimleri vermeyeceğim. Kendi
küçük bütçeleri ile yapıyorlar.
(Anlatı tarzda argümanın gerekçelendirilme kısmı başlatılıyor.)
A3: Eğer bizde düzgün bir örgütlenme, sivil örgütlenme yapısı, toplumu ikna eden heyecanlandıran bir şey
olursa destek buluyor. Benim yapmakta olduğum müze benim finansman gücümün üstünde. Bilgi
Üniversitesi destekledi orda bir sergi açtık ve orda benim yaptığım işler satıldı, sonra bir kısmı başladı.
Sonra bu sefer Marmara Güzel Sanatlarda bir şey yaptık ve insanlar çok büyük bir sevgi ile, çok büyük
bir arzu ile katkıda bulunuyorlar. Sorun şu: Düzgün bir proje iyi anlatılmış bir proje yalnız hep aynı
kaynaklar değil. Türkiye’de belli zengin gruplar var. Herkes projesini onların önüne götürüyor
(Argüman netleştiriliyor.)
287
SA: Evet.
(SA sözünü keserek katıldığını belirtiyor.)
HK:A3: ve orası tıkanmış.
(Konuşmasını tamamlıyor.)
SA:A: İşte bunun için eğitimini vermeye çalışıyoruz ki başka kapılar çalmak gerekiyor.
(HK’nın sözünü keserek kendi ileri sürdüğü argümanı ortaya konuyor.)
HK:A3: Oraya götürmemek de gerekiyor. O nedenle de alanı yaymak lazım, genişletmek lazım ve küçük katkıyı
önemsemek lazım.
(Argümanına devam ediyor.)
SA: Evet.
(HK’yı destekliyor.)
HK:ÖA: Yani küçük katkıyı hiç önemsemeyen, hep büyük katkıyı bekleyen bir alışkanlık bizi hiçbir yere
götürmez.
(Argümanını özetliyor.)
VS: Peki, Hüsamettin
(Söz hakkı istiyor.)
HK: Bunun için de devletin kapısında çok bekliyoruz.
(Argüman özeti devam ediyor.)
VS:A1: yeniden altını çizmekte yarar görüyorum ben hep, biz şeyler istiyoruz, yani kapılar bekliyoruz. Kaç kapı
dolaşacağız? Kapılar olmasa, madem bir çok şeyde Avrupa’yı model alıyoruz. Orada nedir fonlar
yaratılmıştır,
(Argüman ileri sürüyor.)
HK: Hm hm tabii, tabii
(VS’nin görüşüne destek veriyor.)
VS:A!: patronum benim, şu banka bu banka ... değil
(Argümanını sürdürüyor.)
BM: Anonimleştirmek evet.
(BM söze katılıyor.)
VS:A1: Bu fona katkı sağlanır ve
(Argümanını sürdürüyor.)
BM: Anonim fonlar
(Düzeltme yapıyor.)
VS:A1: o fonda işte senin söylediğin uzmanlar projeleri
288
(Argümanına devam ediyor.)
BM: Kesinlikle böyle olması gerekir.
(Argümanı destekliyor.)
VS:A1: değerlendirir. Ve o zaman benim karşımda bugün devlet, yarın Belediye Başkanı, öbür gün Banka
Müdürü olmamalı
(Argümanını tamamlıyor.)
M: Yani zaten sözünü ettiğimiz
(Moderatör olaya müdahale ediyor.)
VS:D: Sistem budur.
(Moderatörü keserek müdahale ediyor.)
M: Arts Consil ve sizin oluşturmaya çalıştığınız özerk sanat kurumu
(Moderatör sorusuna devam ediyor.)
HK:Sk: Özerk sanat kurumu bu, ama deminki anlayışa biz kolay kolay gelebilecek miyiz?
(Moderatörü keserek yanıtlıyor, ve konu değiştirmek amaçlı kapalı soruyla başka bir konuya dikkat çekiyor. Bu aynı zamanda
birinci argümandır.)
G: Çünkü biz hep, şeyi vermek isteyen
(Soruyu gerekçelendirerek yanıtlıyor.)
ÖA1: yani verdiğimizin karşılığını çabuk almak isteyen, geri dönüşümün çok çabuk olmasını isteyen bir
toplumuz. Bu gerçekten belli bir uygarlık düzeyi isteyen bir proje. Ve Vecdi Sayar, bakın biz ısrarcı da
değiliz.
(Fakat daha sonra anlaşılması açısından argümanı ortaya atma gerekliliği duyuyor. O nedenle argüman özet argüman şeklinde
ortaya çıkıyor.)
N: 1996’da Fikri Sağlar’la ben o sıra Vecdi’nin şimdiki koltuğuna oturuyordum.
(Argümanın gerekçelendirme kısmı bir olguyu anlatarak desteklenmek isteniyor.)
VS: Hm hm
(Söylenenleri onaylıyor.)
HK:N: Özerk Sanat Kurulu Girişim Konseyi adına rapor imzaladık
(Anlatmaya devam ediyor.)
M: Evet.
(Moderatör devam etmesi için evetliyor.)
HK:N: Biz, devlet o sıra Fikri Sağlar aracılığı ile yetki devri yapmaya çalıştık bize ve biz onu yeteri kadar
değerlendiremedik ve götüremedik.
(Anlatmaya devam ediyor.)
289
A1: Sorun bence bütün bunların arkasında ciddi bir
(Birinci argüman ortaya konulmaya çalışılıyor. Not: Argümanın ortaya baştan konulmaması, anlaşılma sorununa sebep
olmaktadır.)
VS:N: Yeni gelen iktidar reddetti.
(VS araya girerek gerçek olayla HK’nın argümanını destekliyor.)
HK:A1: kamusallaşma sorunu var. Direnç göstermiyoruz. Biraz zoru görünce bildiri yayınlayıp geri çekiliyoruz.
Bence şantiyede beklemek lazım.
(HK argümanını netleştiriyor.)
ÖA: Yani orda çok ciddi projemize sahip çıkıp sonuna kadar o süreklilik duygusunu yaratmak zorundayız.
(Argümanını özetleyerek netleştiriyor.)
M:Sk: Bunu, son girişimlerde bulundunuz mu, yani bu projeyi tekrar
(Moderatör odak sorusuyla konuyu derinleştirmek istiyor.)
VS:C: Bu şimdi çok yeni, yeniden
(VS moderatörü bölerek cevap vermeye başlıyor.)
M: ayağa? Peki.
(Sorusunu sürdürüyor. Ve peki diyerek söz hakkını veriyor, tartışmacı devam etmesi için.)
VS: ayağa kaldırmak üzere Kültür Bakanlığından randevu bekliyoruz,
(VS cevap vermeye devam ediyor.)
M: Çok güzel.
(Beklediği yanıtı aldığından bu yönde değerlendiriyor.)
VS: bu görüşülecek herhalde
(Cevabına devam ediyor.)
M:A: Programı izliyorsa belki randevu hızlanabilir diye düşünüyorum.
(Moderatör düşüncesini argüman şeklinde ortaya atıyor.)
Diğerleri: Verir diye
(Moderatörün argümanını özetliyorlar.)
M:So: Vecdi Sayar. Peki zaten de kendiliğinden konu ne yapılmalı meselesine geldi son 20-25 dakikamızı da
buna ayıralım. Beral Madra sizle başlayalım mı? Ne yapılmalı? Eğer sorunlar bitti ise tabii.
(Moderatör açık soruyla başka tartışmacıya söz hakkı veriyor. Aynı zamanda konuyu yönlendiriyor.)
BM: Evet.
(BM soruyu anladığının işaretini veriyor.)
M: Daha var tabii
(Moderatör görüşünü bildiriyor.)
290
SA: Sorunlar bitmez de.
(SA moderatöre destek veriyor.)
M: Ne yapılmalı?
(Moderatör sorusunu tekrarlıyor. Stratejik olarak tekrarlaması ona konuyu değiştirme çağrısında bulunması anlamına
gelmektedir.)
BM:C:A1: Bir kere sanat eğitiminde bir takım değişikliklerin olması gerekiyor, gerçi başta Serhan sanat eğitiminin
çok değiştiğini söyledi ama ben hala bir takım modernist sanat eğitiminin sürmekte olduğunu
düşünüyorum.
(Birinci argüman ortaya atıyor.)
ÖA: Yani sanatın sonuçta en başta bir düşünce ürünü olduğu gerçeği ile başlayıp buradan yola çıkarak
öğrenciyi yönlendirmek ve
(Argüman özetleniyor.)
M:Sk: Şimdi yapılan ne? Yani değişmesini istediğiniz ne?
(Moderatör konuyu odaklamak için soruyu netleştirmeye çalışıyor.)
BM:C:ÖA: Yani şöyle diyeyim. El becerisi, yetenek gibi şeyler bunun altına girmesi gerekiyor.
(Cevap olarak önce ortaya attığı argümanı özetliyor.)
SA:C: Önce kültür sonra yetenek geliyor.
(SA, BM’yi düzeltiyor.)
BM: Evet, evet
(BM düzeltmeyi kabul ediyor.)
M:Sü: Güzel resim yapmak
(Moderatör söylemlerden anladığını özetliyor.)
BM: önce düşünce
(Moderatörü düzeltiyor.)
M: değil yani?
(Üst dile yönelik soruya devam ediyor.)
BM:C: değil söz konusu değil.
A2: Onun için ta ilk okuldan başlayarak, işte sosyal bilimlerin, felsefenin
(İkinci argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: yani insana eleştirel düşünce kazandıracak bütün şeylerin, disiplinlerin gündeme getirilmesi gerekiyor.
(Argüman özetleniyor.)
M:Sü: Evet. Tüm eğitim sistemi yani.
(Üst dile yönelik anlaşılma sorusu soruyor.)
291
BM:C: Tüm eğitim sistemi
(Moderatörü onaylıyor.)
A3: Üniversitenin de ben Sanat Fakültelerinin bir takım bağımsız bütçelerinin olması gerektiğini
düşünüyorum. Sanat uygulanacak bir şeydir. Ve etkinlik yapılması gerekir.
(Üçüncü argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: Yani sanat, sanat fakülteleri etkinliklerle ayakta durur ki, bunun modelini Hüsamettin çok güzel ortaya
koydu. Bunun için öyle işte YÖK’e bağlı bütçeler vs. olmaz. Bunu da Üniversiteler yalnız sponsorlardan
elde edemezler, söz konusu değil, demek ki burada eğer yeni YÖK yasası değişiyorsa, bence Sanat
Fakültelerine Etkinlik Bütçeleri de koymak gerekiyor ki bunun arkasından da burslar konması gerekiyor.
Ama lütfen bu burslar yerel değil uluslar arası burslar koymak gerekiyor.
(Argüman özetleniyor.)
G: Çalışma bursları, çünkü sanatçı çıktığı an hemen kendini tanıtamaz. Hemen ün kazanamaz, hemen para
kazanamaz, hemen yapıt üretemez, demek ki ona nefes alacak ve çalışacak bir alan yaratmak gerekiyor,
burslar.
(Argüman gerekçelendiriliyor.)
A4: Şimdi deminden beri konuşuyoruz. İşte bizim sanayicimizin, özel sektörün bireye yatırım maddesini
açmaları gerekiyor artık. Etkinliği değil, etkinlik tamam yapılıyor. Fakat bunun bir kısmının da bireye
yatırım yapılması gerekiyor.
(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)
AÖ: Yani yaratıcı bireyin burslarla desteklenmesi ve dünyaya gönderilmesi, dünya ile ilişki içinde olması
gerekiyor. Bu çok önemli bir şey eğitimde.
(Argüman özetleniyor.)
A5: Sanat etkinliklerine gelince burada çok büyük bir kara delik var. Ben bunu burada dile getirmek
istiyorum. Bu kara delik de şu son elli yılın, diyelim yirminci yüzyılı kapadık, fakat yirminci yüzyılın
büyük bir bölü, bölümünün belleği yok.
(Beşinci argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: Yani 1960’dan 70’den günümüze kadar üretilen yapıtlar nerde? Bu yapıtlar hiçbir şekilde görülmüyor,
kitlenin önüne çıkmadı bunlar, bunları nerede görüyoruz sanatçıların atölyelerine gittiğimiz zaman
kutuların içinde gizli bunlar, ya da işte, dolapların içine gizli, ya da işte üstü örtülmüş biçimde duruyor ya
da hiç durmuyor kaybolmuş. Bunları o zaman nerede görüyoruz, sanatçının dosyasını karıştırıyoruz, ha,
demek sen 1980’de bu büyük yerleştirmeyi yapmıştın, diyoruz. Tabii bu çok büyük bir kara delik.
(Argüman özetleniyor.)
M:Sk: Bu müze mi gerekli mi bu?
(Odaklanmaya yönelik kapalı soru soruluyor.)
BM:C: Evet buna geliyoruz işte
(Konuyu o noktaya getireceğinin işaretini veriyor.)
M:Ö: Yani bu meselenin tamamlanması lazım
292
(Sorusunu netleştirmek için özetlemek istiyor.)
BM: Tabi
(Onaylıyor.)
M: değil mi Çağdaş Sanat Müzesi
(Sorusunu bitiriyor.)
BM:C: Kesinlikle bu tamamlanmadan resim tamamlanmıyor. Kültür Sanayi de tamamlanmıyor bunu herkes çok
iyi biliyor.
A6: Fakat burada bir şey görüyorum.Galiba biz
(Altıncı argüman ortaya konuluyor.)
M:So: Buradaki çözülmesi gereken düğüm ne Beral Madra?
(Moderatör keserek açık bir soru soruyor.)
BM:C:A7: Bence psikolojik bir şey. Bu yapıtların hepsi bir arada göründüğü anda, bence Türkiye’nin son elli yılında
ne olup bittiği Türkiye’de bir ayna gibi ortaya çıkacak.
G: Çünkü çok radikal yapıtlar üretildi bu ülkede. Bütün bizim tarihsel mekanlarımız içinde çok ilginç
yerleştirmeler yapıldı.
(Yedinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlıyor.)
A7: Fakat bunların hepsi kitlenin belleğinde değil, bu çok tehlikeli bir şey ve üstelik yirminci yüzyıl bitti
yirmi birinci yüzyıla girdik ve devam ediyor bu iş.
(Yedinci argümana devam ettiriliyor.)
M:St: O zaman bu müzenin bir türlü yapılamamasının, tamamlanmamasının nedenlerini de siz maddi ve fiziki
koşulların yerine getirilmesi değil, tam tersi bir şey söylüyorsunuz?
(Telkin sorusu, cevap soruda var. Stratejik amacı ise sorunun açılmasını sağlamaktır.)
BM:C: Tam tersi bir şey söylüyorum.
(Moderatörün telkin sorusuna olumlu yanıt veriyor.)
A8: Evet. Bundan korkuyoruz. Biz yüz yüze gelmekten korkuyoruz.
HK:C: Nedenlerden bir tanesi diyelim biz buna.
(BM’nin argümanını gerekçe kısmı gibi sunuyor. Söz hakkı istemiyle araya giriyor.)
ÖG: Yani çünkü şey ve nedenlerden bir tanesi.
(Söylediklerini özetlemeye çalışıyor.)
M:Sü: Ayol küçümsediğim için değil ama bence bir bina değil mi bitirilecek olan?
(Üst dile yönelik olarak bir anlaşılma sorusu soruyor.)
HK:C: Hayır, hayır, yok öyle şey.
(Moderatörün üst dile yönelik sorusun yanıtlıyor.)
293
A1: Şimdi bir irade lazım.
(Argümanını ortaya atıyor.)
N: Ben bundan dört yıl önce Avustralya’ya gittim, bu meşhur opera binasında bir şey izlemeye karar verdim
ve gittim. Tesadüfen de onuncu yılı için bir şey bir yapını yapıyı anlatan nasıl olduğunu anlatan bir şey
vardı. Bir gösteri vardı. Ve o kadar yıl sonra da, o oyunun şimdi sahnelenmesinin sponsoru, inşaatı yapan
firma bir süreklilik görüyorsunuz orda. Orda bir şey var. Bir tane Başbakan var, her şeye rağmen bunu
yapmaya kararlı bir başbakan, sanatçılar tartışıyorlar, herkes yalnız bırakıyor ve bir tane irade o büyük
binayı yapıyor ve bence doğru da yapıyor.
(Argümanın gerekçelendirme kısmı olay anlatısı şeklindedir.)
A1: Şimdi Türkiye’de bu iradeyi birilerinin göstermesi gerekiyor. Bir kez parasız olmuyor bu işler. Parası
olacak, ondan sonra kafasında projesi olacak, proje gruplar ile bir araya gelecekler, ondan sonra da
Türkiye’de büyük çekişmeler var. Belki bu engellerin bir tanesi sadece psikolojik bir diyelim en büyük
engel ama bir tane yürekli insan lazım bu işi yapacak, o devletin başındaki kişilerdir midir, o sermayedar
birisi midir birisi midir, birisinin ciddi bir para olması lazım.
(Argümanı sürdürüyor.)
M:Sk: O başlamamış mıydı?
(Odak konulu kapalı soru)
HK:C: Başlamıştı, başlamıştı.
(Soruyu yanıtlıyor.)
M:Sü: Yani demin küçümsüyorum derken, yani bir bina içini nasıl dolduracağımız derken, tabii onların her biri
çok değerli ürün de sonuç olarak bir binayı tamamlamak, çok zor bir şey olmasa gerek anlamında
söylüyordum.
(Bir önceki görüşünü net ortaya koymaya çalışıyor. Anlaşılamaya yönelik sorudur. Bu nedenle üst dil sorusudur.)
HK:C:A2: Büyük para tabii, yani büyük para iyi bir müze yapmak da gerekiyor, onun için iyi de iyi bir tasarım
gerekiyor, onun süreçleri var diye düşünüyorum.
(Soruyu ikinci argüman olarak yanıtlıyor.)
BM: Sk: Ama Feshane’den söz ediyorsak, hani tamamlanmamış bir proje olarak, Feshane’den günümüze kadar
bizim çevremizdeki ülkelerde kaç tane müze yapıldı. Bu ülkelerin hepsi çok mu zengin?
(Araya girerek konuyu başka bir gerçeğe odaklayarak yönlendiriyor. Yönlendirme sorusudur. O konuyu düşündürmeyi
hedefler.)
N: İşte bir örnek şu anda Saraybosna’da, biraz önce sözünü ettim, Saraybosna’da Renso Piyano bunun
mimarı ve orada bir müze kuruluyor.
(Bir örneği gerekçe olarak gösteriyor.)
A1: Çok büyük paralara da değil. Ama Hüsamettin’e şuada hak veriyorum,
(Argümanını ortaya atıyor.)
G: çünkü orada bir adama bu işi vermişler, herkes de ona güveniyor ve adam müzeyi kuruyor. Şu anda
koleksiyonu hazır. Ve isteyenler Saraybosna’da eski bir müzenin içine gidebiliyorlar, büyük sandıkların
294
içinde bazı sandıkların kapağı açılmış. Ve bu yapılar görülüyor ve işte içinde Boys’dan Richard
Gerhard’a kadar.
A1: Bugün yani milyonlar dolar civarında değerleri olan yapıtlar burada duruyor, işte müze bittiği zamanda
içine girecek ve böylece biz de o müzeye girip göreceğiz.
(Birinci argümanı sürdürüyor.)
M:Sk: Bizde o müzeyi dolduracak kadar yapıt var değil mi?
(Odak sorusudur. Konuyu açmaya yönelik.)
BM:C: Kesinlikle
(Kesin bir yanıt veriyor.)
SA:Sk: Hadi ben bir küçük bomba, bomba koyayım masanın ortasına. Çağdaş sanat müzesinden bahsediyoruz,
bizim resim heykel müzesi ne durumda acaba?
(SA konuyu değiştirmeye yönelik bir odak sorusu soruyor.)
M: Bu büyük bomba. Peki devam.
(Moderatör SA’ya söz hakkını veriyor ve konuyu açmasını istiyor.)
SA:A1: Önce galiba yani üretimde bir sorunumuz yok bizim.
(Birinci argümanını ortaya atıyor.)
BM: Evet.
(BM argümanı destekliyor.)
SA:ÖA: Yani zaman zaman iç piyasa, şimdi bu terimleri kullanıyorum,
(Argümanını özetlemeye başlıyor. Vazgeçiyor.)
G: çünkü Beral Madra’da Boys’u ifade ederken milyon dolarlık şeyler dedi, satılmak içindir derken, ben
bunu kastediyorum. Bir yerde bunun bir ifade ettiği bir şey var, o sat parayla ifade edilse bile insanların
gözünde bir değeri var.
(Daha önce kullandığı argümanının gerekçelendirme kısmını başlatıyor.)
N: Orhan Pamuk’un da bir değeri var. İrlanda’da bir ödül aldığı zaman o değer başka türlü ölçülmeye
başlıyor.
(Argümanını örnekle destekliyor.)
A2:St: Galiba tüketiciyi de oluşturmamız gerekiyor üretirken. Sanayi ise pazar yeterince gelişmemişse, kusura
bakmayın deyim için, o zaman üretimi nereye yapıyorsun, bu kadara insanı biz niye
yetiştiriyoruz, niye, yirmi ye, yirmi dört tane mi Sanat Fakültesi var?
(İkinci argüman ortaya atılıyor. Düşündürmeye yönelik telkin sorusuyla)
M: Yirmi yirmi yedi.
(Moderatör düzeltiyor.)
SA:St: Niye biz kültür yöneticisi yetiştirmeye çalışıyoruz? Çok önemli.
(SA ikinci argümanını düşünmeye yönelik telkin sorularıyla sürdürüyor.)
295
N: Birkaç örnek vermeye çalışayım. 2001 yılında Türkiye ölçeğinde yapılmış bir araştırma işte Piere’nin
“Taylor Nelson Sofles” grubu ile yaptığı, uzun zamandır hiç kitap okumuyorum diyenlerin yüzdesi 61.
Hiç dergi okumayanlar yüzde 69, boş zamanlarında yürüyüş yapanlar yüzde 50. Kahveye gidenler yüzde
65. Tiyatro, baleye gidenler ki, dışarıda örnek aldığımız ülkelerde bakanlıklar genelde performans
sanatlarına destek veriyorlar, en büyük prodüksiyonu onlar gerektirdiği için, bale, tiyatro, müzik
(Argümanına yönelik düşüncesini istatistik örnek anlatımıyla sürdürüyor.)
VS: Çok yüksek oranlarda evet.
(VS araya giriyor.)
SA:G: müzik, çünkü bunlar bir sanatçının becerebileceği türden işler değil, yüzde 7
(Argümanın gerekçelendirme kısmı başlıyor.)
N: Sk: sadece ve kadınlar arasında da dantel, el işi yapanlar yüzde
71. Şimdi bu oranlarla nasıl oynamalıyız ve nasıl bir üretim yoğunluğu olmalı? Onun için ben popüleri de
ayırmıyorum. Olabildiği kadar kültür lafını etmekten çekinmeyelim.
(Örnek anlatıyı sürdürüyor. Belli bir noktaya dikkat çeken odak sorusunu ortaya atıyor.)
M:Sk: Daha doğrusu bu oranlarla kültür sanat ne kadar bir arada gidiyor diye bir soru getiriyor mu?
(SA’nin odak sorusuna karşılık konuyu yönlendirecek yeni bir odak sorusu soruyor.)
SA:C: var tabii, ister istemez var.
(Odak konulu soru, kesin cevap veriliyor.)
HK:A1: Ben Serdar Ada’ya bir, katılıyorum ve Türkiye’de temel sorunlardan bir tanesi de amatörlerin alanı
genişlemiyor. Amatörleri biz hiç ciddiye almıyoruz. Halbuki sanat alanını asıl besleyecek olan amatörler
dünyası
(SA’nın argümanına destek veriyor ve yeni bir argüman ortaya atarak söz hakkını alıyor.)
VS: Tabii ki
(VS, HK’yı onaylıyor.)
HK: N: Amatörler dünyasını sanatçılar kendi alanlarına sokmak istemiyor. Alıcı kılığında gelirse olur, ama
izleyici kılığında istemiyorlar. Üretici
olarak istemiyorlar, çünkü üretim alanına doğru geliyorlar.
(HK anlatı şeklinde argümanın gerekçe kısmını başlatıyor.)
A1: Bence Türkiye’deki en büyük ön yargılardan bir tanesi, bizim sanat ortamımızın amatörler dünyasını
küçümsemesidir. Amatörler dünyasını bence kenti örgütleyenler özellikle belediyeler, amatörler
dünyasına ciddi destek vermeliler. Ve amatörler dünyası ciddi bir eğitim alanı olarak kullanılabilir ve
eğitimi sadece
(Argümanını tekrarlıyor.)
SA: yatırım
(SA, HK’yı tamamlamaya çalışıyor.)
296
HK: fakülteler gibi düşünmemekte lazım.
(HK argümanını sürdürüyor.)
BM: Tabii ki yaygın olmalı
(BM araya girerek HK’yı tamamlıyor.)
HK: Sanayi için o konuda son derece yetersiz olabilir.
(HK argümanını sürdürüyor.)
SA: Evet.
(SA HK’yı destekliyor.)
HK:A1: Onun için amatörler dünyasını yeni bir problem olarak ele alıp ve o dünyanın genişlemesi için çaba sarf
etmemiz gerekiyor
(Argümanını sürdürüyor.)
M:St: Ama yani yerel yönetimler hep amatörleri desteklemedi mi bu güne kadar? Hem de yani kalitesi belli
olmayan yani ne olduğu belirsiz birtakım iş, takım
(Moderatör konuyu açmaya yönelik telkin sorusu soruyor.)
BM: Evet, eee
(BM konuyu onaylayarak cevap hakkı istiyor.)
M: amatörler
(Moderatör sorusunu tamamlamaya çalışıyor.)
HK:C:A2: Ben o anlamda bir amatör, bence onlar ideolojik amatörler, partizanlar onlar.
(HK telkin sorusunu argümanla yanıtlıyor.)
M: Peki
(Moderatör onaylıyor. Bu aynı zamanda stratejik olarak devam etmeye işaret etmektedir.)
HK:ÖA: Yani şeyde, onlar çok angaje olmuşlar, yani Türkiye’nin en büyük sorunu bu partizanlardır zaten. Kim
hangisi ise iktidarda bütün tanıdıkları o ortamda. Objektif olarak bir amatör alan.
(Argümanını özetliyor.)
N: Son derece iyi niyetlidir biliyor musunuz, amatör alan. Size büyük bir dikkatle bakar ve büyük bir anlama
çabası vardır. Bundan daha büyük bir imkan olabilir mi, eğitim olanağı açısından? Onun için orayı çok
planlı kullanmak gerekiyor. Bunun yöntemi de zaten dünyanın birçok ülkesinde keşfedilmiş yöntemler.
Belediye başkanı şu adama ben destek vereceğim derse o olmaz. Geçenlerde işte bizim son Van, Hakkari
etkinliğinde Van’da bir Panel konusu: “Yerel Yönetimler ve Kültür”. Çünkü çok önemli önümüzde yerel
yönetimler platformu umarız yapılacak, bir desantralizasyon var bir de merkezin yetkilerinin önemli bir
bölümünün yerel yönetimlere bırakılması, bunun içinde kültür sanat da sayılıyor.
(Argüman bir olayın anlatımıyla destekleniyor.)
A3: Şimdi bu ilke olarak çok doğru,
297
ÖA3: yani Avrupa’nın her yerinde bakıyorsunuz sanat alanına yapılan belki yarısı ancak hatta yüzde 40’ı
hükümetin desteği, önemli bir bölümü bölgesel, yerel, en ufak birime kadar çeşitli alanlarda destekler var.
Şimdi bu bir, yerel yönetimlere düşen bir sorumluluk olarak veriliyor. Ama yetkileri nasıl kullanıyorlar?
(Üçüncü argüman özetleniyor. Not: Burada özetleme bir anlamda net ortaya konulmayan argümanı da netleştirme yönelik bir
stratejidir.)
N: Yetkiler, Mehmet Aksoy vardı panelde, dedi ki Belediye Başkanına sizin oradaki o heykeli dikmeye
hakkınız yok, dedi. Elbette bu alanda kurullar olacaktır, onun için Özerk Sanat Kurumu diyoruz. O
kurullar kentlerin meydanlarına hangi heykel dikileceğini Belediye Başkanına bırakmayacak.
(Bir olayın anlatımıyla argümanın gerekçelendirilme kısmı sürdürülüyor.)
G: Çünkü demokratikleşme diyoruz, bir yere kadar yetkiler yerelleşecektir.
(Üçüncü argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
A3: Ama uzmanlık gerektiren alanlarda da herhalde o dengeyi korumak gerekiyor. Bu sistem oluşabilir.
Bence oluşabilir.
(Üçüncü argüman tamamlanıyor.)
VS: Zor değil.
(HK’nın argümanını destekliyor.)
M: Çözüm yolunda
(Moderatör soru sormaya hazırlanıyor.)
HK: Bir şey eğitimle ilgili bir şey
(HK moderatörün sözünü keserek, söz hakkı istiyor.)
M: Daha büyük şeyler varsa hm hm
(Söz hakkı veriyor.)
HK: Eğitimle ilgili bir şey sö.
(Konuyu ortaya atıyor.)
A4: Şimdi biz aslında dünyayı yeniden keşfediyoruz. Ben öyle algılıyorum. Şimdi
(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)
N: ben üniversitede bir öğretim üyesi olarak, bir yönetici olarak bir şey gördüm. Biz Kadıköy’e gittiğimiz
zaman Kadıköy’e kimse gelmez diye bir kompleksimiz vardı. Hadi bir gayret bir gayret şimdi herkes
geliyor gidiyor, işte geçenlerde bir Triyenel yaptık, işte dünya, yirmi altı ülkeden kırk dokuz tane fakülte
geldi. Ve geçen sene bizim fakültemizde Fransız ve Alman öğrenciler vardı. Önümüzdeki yıl çok sayıda
Hollanda’dan, Danimarka’dan, Almanya’dan, Fransa’dan öğrenciler gelecek. Bu şu demektir, biz artık
dünya ile doğrudan temas haline geldik. Bunu yapmak için ne yapmamız gerekiyordu, bir takım sistem
yenilenmeleri yapmamız gerekiyordu. Bunlar da galiba biraz çalışkanlık gerektiren şeyler.
(Bir olayın anlatımıyla argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
298
A4: Ben öyle zannediyorum ki, insanlar biraz hakikatten, hep sistemi ve olup biteni tartışmaktan, üretime
biraz zaman ayıracaklar, biraz çalışkan olacağız, biraz hayal gücümüz olacak, biraz da belleğimiz olacak,
bence sorunları çözebiliriz.
(Dördüncü argüman sürdürüyor.)
M: Peki.
(Moderatör HK’nin konuşmasını sonlandırmasına yönelik işaretler veriyor.)
HK:A: Karar konusundaki sorun aşılmaz bir sorun gibi gelmiyor. Sorun proje, hayal gücü ve çalışkanlıktan
ibarettir.
(HK, moderatörün söylediği dört argümanı kısaca tekrarlıyor.)
VS:A1: Ben de sorun sistemdir diyorum.
(VS’de HK’nın argümanına karşı başka bir argüman ortaya atıyor.)
M: Son yedi sekiz dakika. Hm hm
(Moderatör tartışma programının süresinin kısıtlandığının işaretlerini veriyor.)
VS:A1: Sorun sistemdir diyorum, hayal gücü bu ülkede bence inanılmaz derecede geniş,
(Argümanını yineliyor.)
ÖA: yani Türkiye’nin neresine giderseniz gidin çok güzel projeler var. Ama sistem bu projelerin yaşamasına,
ayakta kalmasına izin vermiyor
(Argümanını özetliyor.)
A1:Sk: Ne yapmak gerekir?, dendiği zaman, tek tek kurumları ele alarak hemen bugünden yarına bazı şeyler,
öneriler getirmek mümkün.
(Argümanına odaklanma sorusu olarak devam ediyor.)
N: Sanat kurumları var bugün devlete bağlı olan, o kurumları özerkleştirin, yönetimlerini demokratikleştirin,
o kurumlar çok daha iyi ödeteceklerdir.
(Argümanının gerekçe kısmı anlatı şekildedir.)
A1: Onların personelini yani bizim
(Argümanına devam ediyor.)
BM: Uzmanlaştır, evet.
(VS’nin sözünü keserek onu tamamlıyor. Stratejik olarak VS’nin görüşüne katıldığını belirtiyor.)
VS:A1: sanatçı kadrolarımızı uzmanlaştırın. Memur olmaktan kurtarın
(Argümanına devam ediyor.)
BM: Evet kesinlikle.
(VS’nin argümanını destekliyor.)
VS:A1: Sözleşmeli, tabii ki hakları güvence altına alınarak
(Argümanını sürdürüyor.)
299
BM: Tabii
(VS’nin argümanını destekliyor.)
SA: Tabii
(VS’nin argümanını destekliyor.)
VS:A1: vs., işte si, sigortası diye bütün dünyada uygulanan sanatçı sigortası gibi yöntemleri getirin, bunlar da çok
olmayacak şeyler değil,
(VS argümanına devam ediyor.)
G: çünkü başka alanlarda yapıldı,
(Argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
A1: o zaman Türkiye’de sanat kurumları daha iyi işlemeye başlar. Eğitim alanında çok da zor değil, benim
dediğim gibi ilk okuldan orta öğretime kadar, sanat alanında temel dersleri koymak, bu derslerde belki
üniversitelerin işte Güzel Sanatlar Bölümlerinin yaygınlaşması Anadolu’ya çok önemli, o zaman onlar
bölgesel çapta bu orta öğretimle ilk öğretimle ilişki kurarak oradaki çocukları eğitebilirler. Ben o
kuşakları yetiştirmezsek, geleceğimizin çok parlak olduğunu düşünmüyorum.
(Birinci argüman sürdürülüyor.)
HK: Kesinlikle
(VS’nin argümanına destek veriyor.)
VS:A2: Pazar benim için çok belirleyici bir alan değil.
(İkinci argüman ortaya konuluyor.)
N: Mesela Kültür Merkezleri dedik, bunları kabuklar olarak kullanıp,
(argümanın gerekçelendirme şekli örnek anlatı şeklindedir.)
ÖA: yani onların içine memurlar doldurarak değil, oraya bir yönetici, bir işletmeci bakışını
(İkinci argümanını özetliyor.)
BM:N: Diyarbakır örneğindeki gibi. Evet.
(Bir gerçek olguyu örnek olarak araya girerek veriyor ve söze devam etmesi için evet diyerek devam etmesini istiyor.)
VS: Evet çok çeşitli örnekler var.
(BM’nin örneğine cevap veriyor.)
BM:N: Diyarbakır Sanat Merkezi gibi
(VS’ye yeni bir örnek veriyor.)
VS:A2: Biz bunu, her girdiğimiz kentte bu modelleri yaratmaya çalışıyoruz. ama, sivil toplum kuruluşlarının
ayakta durabilir, özgürce kendilerini ifade edebilir halde olmaları gerekiyor. Zaten hedef de o bence.
Sanatı bu ülkede birileri zenginleşsin diye yapmıyoruz. İnsanlar, bireyler kendilerini özgürce ifade
edebilsinler, bu toplum kendini çok sesli bir biçimde ifade edebilsin diyoruz. Şimdi kaynak yaratma
300
sorununa çözümde hepimiz anlaşıyoruz. Özel sektörün bu alana destek vermesini, kaynak akıtmasını
teşvik edecek bir yasa çıkması lazım.
(Argümanını sürdürüyor.)
N: Avrupa’da bu yasalar var. Aynen kopya etseler bundan daha hayırlı bir iş olmaz. Amerika’da da var.
(Argümanını gerekçelendirme kısmı diğer örneklere bağlı olarak gerçekleşiyor.)
A2: Tanıtıma yatırım yapılması lazım Beral’in dediği gibi. Türkiye’deki sanatçıların dışa tanıtılmasında,
dünyaya tanıtılmasında yatırım yapılması lazım, gençlere yatırım yapılması lazım. Bütün bunların
oluşması için de sistemin oluşması lazım. Sistem de şu, Kültür Bakanlığı yapısının önce, belirli büyük bir
bölümünün, yaratıcı sanatlarla ilgili bölümünün özerk bir yapıya, bir özerk kuruma kavuşturulması, ikinci
olarak da artık bölgelerde yerel tiyatroların, yerel kültür merkezlerinin kurulması belediyelere bir misyon
olarak verilmeli, o kurumları belediyeler kendi başlarına belediyenin kültür müdürüyle değil, yörenin
genç topluluklarıyla, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği içinde,
(Argümanını ortaya atmaya devam ediyor.)
ÖA: yani nasıl kent konseyleri artık Türkiye’de çalışır hale gelmeye başladı? Bunlar ancak yavaş yavaş.
Burada benzer bir şekilde kentlerin sanat konseyleri oluşabilir, küçük. Amatörler ancak oralardan
kendilerini gösterecekler ve zannediyorum ülke de çok büyük bir dinamizm kazanır.
(Argümanını özetliyor.)
N: Biz özellikle bu son Van, Hakkari’de yıllardır yaptığımız deneyimlerde çocuklarla yaptığımız
çalışmalarından işte Özcan Yurdalan çılgın bir adam bütün dünyayı dolaşıyor, minibüsü ile geliyor. Bütün
çocuklara fotoğraf öğretiyor. Su Yücel geliyor çocuklarla resim çalışması, o kadar güzel şeyler çıkıyor ki,
onların içinden işte önemli olan geleceğin yaratıcılarının birisi Güzel Sanatlar Fakültesine gitmeye karar
verecek ve çıkıyor.
(Argümanın gerekçe kısmı olayların anlatısı şeklindedir.)
M: Peki, Serhan
(Moderatör başka bir tartışmacıya söz hakkı veriyor.)
SA:ÖA: Şöyle özetliyorum.
(Şimdiye kadar söylediği tüm argümanları özetleyeceğinin işaretini veriyor.)
M: Son üç dört dakika içindeyiz. Hm
(Zaman konusunda tartışmacıyı uyarıyor.)
SA:A1: Kurumlar ve kurullar olmadan olmaz, fakat bu kurumlar, kurullara tamamen bel bağlayarak da bence
olmaz.
(Argümanını ortaya atıyor.)
G: Nedeni şu
(Gerekçelendirme kısmanı başlatmak istiyor.)
M:Sk: Özerk olsa bile mi?
(Moderatör bölüyor. Kapalı soruyla belli bir noktaya odaklamak istiyor.)
301
SA:C:G: Kültür bürokrasisini, bu defa özerk kültür bürokrasisini yaratma tehlikesi olabilir.
(Gerekçesini tamamlıyor, aynı zamanda soruyu yanıtlıyor.)
M: Evet.
(Tartışmacının devam etmesini istiyor.)
SA:A2: Eğer profesyoneller, proje yapan insanlar,
(İkinci argümanını söylemek istiyor.)
N: Diyarbakır’da, Afyon’da bir örnek var
(İkinci argümanı daha net söylemek amacıyla, önce örneklerle desteklemek istiyor.)
VS:N: Tabii ki Afyon’u unutuyoruz. Orada da genç bir deli adam, bir öğretmen neler yaptı.
(VS keserek SA’nın örnek gerekçelendirmesine katkıda bulunuyor.)
SA: Gerçekten bir kişinin enerjisi bir kente mal oluyor.
(VS’nin desteğini kabul ediyor.)
A2: Eğer bunlar çoğalabilirse, eğer tüketici çoğalırsa, bizi buradaki konuşmamıza, bu stüdyoya yağan
telefonlar müdahale ederse, o zaman bu çok kolay. Şöyle bir şey söylemek istiyorum, sanat zorluktan
doğuyor kültür. Yoksa her şey yolundaysa pek de ihtiyaç yok. Evet gerçekten hepimizi rahatlatan,
hepimizi sorunlarımızdan bir nebze uzakta tutan bir yanı var. Zorluktan doğduğuna göre biraz önce
sözünü ettiğim araştırmada çok güzel bir şey çıkıyor.
(İkinci argümanı net bir şekilde ortaya atıyor.)
N: Bir kere olabileceğine dair bir ip ucu, şeyi sormuşlar, bu ülkede yaşamak nasıl bir şey? Yüzde 61 şöyle
bir cevap veriyor. Her gün yeni şeyler olan, sarsıcı şeyler olan bir ülkede güvenlik duygusu olmadan
yaşıyoruz.
(Argümanı desteklemek amacıyla bir olguyu anlatıyor.)
A2: Aslında bu ülkede sanatın çıkması için, hani Vecdi dedi ya alt yapı var. Yapmak için ne yapmak lazım,
bir tane cevabı var bence yapmak lazım.
(İkinci argümanı sürdürüyor.)
VS:Sk: Ama orda bir piyano yoksa Serhan, orda bir piyano yoksa o çocuk nasıl yapacak?
(SA’ya kapalı bir soru sorarak dikkatini o yöne çekmek istiyor.)
SA:C: Gene de yapmak lazım.
(Yuvarlak bir cevap veriyor.)
VS: Tabii.
(Alaycı bir tabirle tatmin olmadığını gösteriyor.)
SA:C: Bağlama ile başlayıp yapmak lazım.
(VS’nin sözlerine değinerek, onu tatmin edecek bir cevap veriyor.)
M:So: Peki son birkaç cümleniz var mı? Beral Madra.
302
(Moderatör açık soru sorarak tartışmacıya söz hakkı veriyor.)
BM:C:A1: Evet, ben Türkiye’nin bulunduğu bölge içinde sanat ve kültür açısından çok önemli bir yerde olduğunu
düşünüyorum. Ve bunu da değerlendirmemiz gerekiyor.
(Cevap hakkını kullanıyor ve birinci argümanını ortaya atıyor.)
ÖA: Yani biz bir metro, burada bir merkeziz ve bize bakıyorlar.
(Argümanını özetliyor.)
M:Sk: Ne açıdan?
(Kapalı odak soruyla moderatör konuşmacının argümanını açmasını istiyor.)
BM:ÖA: Yani Orta Doğu
(Argümanını özetlemeye çalışıyor.)
SA:C: Kültürel açıdan.
(SA moderatörün sorusunu cevaplıyor.)
BM:C:G: Şey açısından, çünkü alt yapılar bizim doğumuza göre ya da güneyimize göre daha gelişmiş durumda
Türkiye’de ve bir de biz bu potansiyeli de kullanamıyoruz.
(BM moderatörün sorusunu gerekçelendirerek açıklama yoluna gidiyor.)
ÖA: Yani oradaki yaratıcılığı, oradaki tüketiciyi bile çekebiliriz, Türkiye’ye bunu henüz daha kullanmış
değiliz. Tabii savaşlar izin vermiyor gerçi ama
(Birinci argümanını özetliyor.)
M:Sk: O nerden hissederek böyle bir sonuca ulaştınız?
(Konuyu açmaya yönelik odak soru soruyor.)
BM:C:ÖA: çünkü şöyle bir şey, İstanbul’a gelip burada esinlenmek burada üretmek, ya da buradaki alt yapılardan
yararlanmak herkesin dileği, benim gördüğüm o Azerbaycan, Gürcistan işte Kazakistan, Ermenistan,
Lübnan, Mısır, bütün buradaki sanatçıların, sanat eleştirmenlerinin ve küratörlerin, buraya karşı çok
büyük ilgi duyduklarını düşünüyorum. Ve
(Soruyu cevaplarken aynı zamanda argümanını özetliyor.)
M:Sü: Batıya kapı
(Üst dile yönelik anlaşılma sorusu)
MB:ÖA: bize diyorlar ki niçin bizimle ilgili daha fazla projeler üretmiyorsunuz, bizimle iş birliği yapmıyorsunuz?
(Argümanını özetlemeye devam ediyor.)
M: Enteresan. Hüsamettin Bey son birkaç cümleniz.
(Başka bir tartışmacıya söz hakkı veriyor.)
HK:A1: Efendim ben birkaç cümle şöyle diyeyim. Bi bir tanesi ben herkesin eline kalemi, kağıdı alıp proje
üretmesini öneriyorum. Çok önemsediğim konu budur.
(Cevap hakkını kullanarak birinci argümanını ortaya atıyor.)
303
G: Çünkü proje üstünden bir yere gidebiliriz.
(Birinci argümanının gerekçelendirme kısmını gerçekleştiriyor.)
A1: Kurumsallaşma çok önemli kurumları yeniden tartışmalıyız.
(Argümanını netleştiriyor.)
A2: Özerklik kavramı son derece önemli diye düşünüyorum. Ve galiba İstanbul’da olmaktan çok fazla
memnun olmak yerine, Anadolu’da çok çeşitli yerlere hareket etmek gerekiyor. Belki dünyayı da çok
fazla böyle Avrupa Birliği gibi de algılamaktan vazgeçsek de böyle gerçek global bir dünya içerisine
yönelsek, çok daha iyi olur diye düşünüyorum. Ve ben zannediyorum ki Türkiye’de aslında bu bilinç
oluşmaya başladı. Ama bunun daha da vurgulanmasından yanayım. Vecdi Sayar’ın söylediği bir şeyin
çok altını çizmek istiyorum. Şeyde ilk ve orta öğretimde öğrencileri çok ciddi bir biçimde ele alıp ve
onları sanatın ve kültürün içinde yetiştirmemiz gerekir ki, bunlar yarın politikaya katıldıkları zaman bu
nedir demesinler, yasakçı olmasınlar ve gerçek demokratik bir kültür ortamının oluşmasına katkıda
bulunsunlar, diye düşünüyorum.
(İkinci argümanını da net bir şekilde ortaya atıyor.)
C) Sonuç, Kapanış:
Moderatör:
Konu özeti: Pekala, kocaman bir konunun gene bir kısmına, hiç değilse, değinebildik.
Teşekkür: Sizlere, bizi izleyenler adına, tek tek teşekkür ediyorum.
Kapanış: Haftaya yine birlikte olacağız, yine aynı saate, iyi geceler.
304
Ek 2: ALMANCA YAYININ TAM ANALİZİ:
Moderatör: Mybrit Illner (M)
Peter Müller (PM)
Olaf Scholz (OS)
Ursula Engelen-Kefer (UE)
Guido Westerwelle (GW)
Lothar Bisky (LB)
A)Giriş:
Yayında stüdyoya verilen bir ses konukları ve Moderatörü tanıtıyor.
Konuklar: Peter Müller (PM), CDU-Ministerpräsident Saarland Steuersenkungen mit neuen Schulden, da macht
die Union nicht mit.
Olaf Scholz (OS) der SPD-Generalsekretär ist sicher, die Steuerreform wird kommen Notfalls auch auf
Pump.
Ursula Engelen-Kefer (UE), die Stellvertretende DGB-Vorsitzende will Großverdiener stärker zur Kasse
bieten.
Der FDP-Chef (FDP-Vorsitzender) Guido Westerwelle (GW) fordert Steuern runter dann gibt es wieder
mehr Arbeitsplätze und
Lothar Bisky (LB), der PDS Vorsitzender sagt stoppt die Neoliberale Gehirnwäsche.
Sie sind zur Gast bei Mybrit Illner (M)
M:Karşılama:Einen heiteren guten Abend, zur einer weiteren Ausgabe von Berlin Mitte.
Konu: Die Arbeitslosenzahlen steigen saisongemäß auf Juni Hochstand. Die Rentenkassen vermelden an die
Desaster. Die Krankenkassen Dito und obwohl dass so ist streitet man sich hier zur Lande lieber um den
Urlaubsort des Kanzlers. Bei Konen in Hannover oder Adriastand die Meinungen gehen auseinander.
Der Außen -und der Innenminister jedenfalls fahren weiter ungerührt ob aller Teutonenbeschimpfungen
in ihre toskanischen Landhäuser jetzt erst recht Ausrufezeichen Olaf Scholz entgegen ganz
Vollzugsorgan seines Herrn hat die Abrotzen Gehkennzelt und bei unseren französischen Verbündeten
gebucht.
B) Gelişme:
M:Sk: Herr Scholz jetzt lieber Froschschenkel als Singvögel?
(Belli bir noktaya odaklanarak sorulan sorudur.)
OS:C: Also, weder Singvögel noch Froschschenkel.
(Cevap veriyor.)
M:Sk: Beides, essen Sie nicht?
(Tekrar konu odaklı soru soruluyor.)
OS:C:A1: Beides esse ich nicht und könnte ich auch kaum ertragen. Ich hatte noch die Möglichkeit mich um zu
entscheiden,
(Konu odaklı soruya cevap veriyor. Birinci argümanı ortaya atıyor.)
305
G: weil ich mich gar nicht festgelegt hatte und hatte nichts an der Diskussion die stattgefunden hat, haben
gesagt da habe ich keine Lust mehr zu nämlich der französische Variante.
(Birinci argümanının gerekçelendirme kısmı başlıyor..)
M:Sk: Bisschen viel Aufregung überhaupt nach einer Äußerung eines drittklassigen Provinzpolitikers.
(Telkin sorusu, kişiyi bu noktada düşünmeye iter. Onu alt konuda konuşturmaya zorlar.)
OS:C:A1: Na ja die Frage ist ja schon ob eine solche Äußerung einfach stehen geblieben, stehen bleiben konnte. Das
ist ja das was passiert ist. Nicht nur dass sie gesagt worden ist und ziemlich Peinlich war, sondern dass es
dabei geblieben ist ein bisschen, ich denke da muss man auch darauf reagieren.
(Soruyu açarak cevaplandırıyor ve bu konuya ilişkin düşüncesini argüman şekilde ortaya atıyor.)
M:Sk: Guido Westerwelle hat auch schon eine Pressemitteilung, zu diesem unglaublich wichtigen Thema
gegeben. Sie glauben ersetzen kann sie der Kanzler in Italien. Haben wir das richtig verstanden. Sie
fahren jetzt auf jeden Fall.
(Başka bir tartışmacıya da aynı soruyu kapalı soru olarak soruyor.)
GW:C: Ich finde man kann nur noch mit Demonstrativen öffentlichen Spagetti essend auf diese Diskussion
reagieren.
(Soruyu cevaplandırıyor.)
M: Ja.
(Moderatör tartışmacının devam etmesinin işaretini veriyor.)
GW:A1: Ich frage mich wirklich. Wir haben in dieser Woche mitgeteilt bekommen, dass wir die höchste
Arbeitslosenquote haben, seit der Wiedervereinigung, wir haben mitgeteilt bekommen, dass die
Rentenbeiträge auf 19,9 % voraussichtlich steigen werden, was dass noch mehr Arbeitslosigkeit heißt,
und der Deutsche Bundeskanzler beschäftigt uns mit der Frage, wo er sein Schwimmreifen auspackt. Das
finde ich offen gestanden wenig überzeugend, ich lasse mir auch von einem solch depperten
Staatssekretär in Italien die Freude an dem Land nicht nehmen.
(Birinci argümanını ortaya atıyor.)
M:Sa: Hm, hm. Inklusive des Ausspruches, dass Sie als blonder erst recht dahin wollen?
(Moderatör alternatif bir soruyla konunun belli yerlerini vurgulayarak buna yönelik tartışmacıyı konuşturmak istiyor.)
GW:C:A1: Ja ist doch klar, man hat ja einen deutschen Touristen als blond und blöd beschimpft. Also, in so was
habe ich die beste touristische Voraussetzung dort.
(Cevap olarak ilk argümanını sürdürüyor.)
M:Sk: Herr Müller, wie ist es bei Ihnen? Es gebe sicherlich eine menge Last-Minute Angebote in Richtung
Italien. Wo fahren Sie hin?
(Moderatör diğer tartışmacıya söz hakkı vererek onun tatili hakkında bilgi istiyor.)
PM:C: Ich war am Wochenende zwei Tage in Italien,
(Cevap veriyor.)
M:Sü: Nein?
306
(Üst dile yönelik anlaşılma sorusudur. Moderatör doğru mu? anlamında kullanıyor.)
PM:C: von daher habe ich es schon abgearbeitet.
(Cevabına devam ediyor.)
M: Ach was!
(Moderatör açmaya yönelik tepki veriyor.)
PM:A1: Unmittelbar danach hat der Staatssekretär die Aussage gemacht.
(Birinci argümanını ortaya atıyor.)
Publikum: Aber Sie sind nicht blond.
(Seyirciler sözlü olarak karşı görüş bildiriyor.)
PM:C: Schön, dass ihnen das auffällt, dass ich nicht blond bin
(Seyircilere cevap veriyor.)
M:Sk: Und Sie, müssen mir, uns sorgen um Sie machen Herr Müller.
(Konuyu açmaya yönelik soru niteliğinde bir konuşmadır.)
PM:C: Glaube ich nicht das man dass muss. Also, ich mache Urlaub in Frankreich.
(Soruyu cevaplandırıyor.)
A2: Die Idol -die, die Diskussion ist völlig Idiotisch. Ich finde auch man sollte nicht die falschen Leute
bestrafen, wenn da irgend jemand dummes Zeug erzählt, dann sollte man trotzdem nach Italien fahren,
(İkinci argümanını ortaya atıyor.)
G: weil die Italiener haben verdient, dass wir als Gäste zu ihnen kommen.
(İkinci argümanının gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
M:Sa: und weil; Herr Berlusconi und Herr Stefanie, nicht unbedingt, identisch sein müssen mit dem gesamten
Italienischen Volk. Wollen Sie sagen?
(Alternatif soru kişiyi tamamlıyor ve devam etmesini sağlayacak bir alternatif gerekçe kısmı daha sunuyor.)
PM:C:N: Ich habe viele Italienische Freunde und ich nehme Sie nicht in die Haftung, für den Unsinn, den eine-
oder der andere italienische Provinzpolitiker verbricht.
(İkinci argümanını bir örnek anlatımla tamamlıyor.)
M:So: Hm, hm. Frau Engelen-Kefer dann jetzt doch eine ernstgemeinte Frage an Sie, aber Sie können uns
natürlich auch gerne noch verraten, wo sie hinfahren? Persönliche
(Yeni bir tartışmacıya söz hakkı veriyor. Açık soru yöneltiyor.)
UE:C:A1: Ich überschneide,
(Cevap birinci argüman şeklinde veriliyor)
G: weil ich mich für Spanische Sprache interessiere und deshalb fahre ich nicht nach Italien, sondern nach
(Birinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
307
M:Sü: ja nach Spanien?
(Sözünü keserek bir üst dil sorusu yöneltiyor.)
UE:C: Spanien.
(Doğru tahminini onaylıyor.)
M:Sa: Alles klar. Und Sie sagen uns vielleicht freundlicher Weise, ob Sie finden dass Politiker in dieser
Situation überhaupt sich auf den Weg machen sollten, in die Ferien, oder währe das jetzt nichts hier in
Deutschland eine Zeit, wo man sich vielleicht dann ganz schnell noch mal an den Tisch setzt und ein paar
Dinge auf den Weg bringt, die es bisher nicht geschafft haben.
(Konuyu özetleyen bir alternatif soru yöneltiyor.)
UE:C:A2: Also, ich denke jede braucht eine Auszeit und keiner ist unersetzlich, und deshalb halte ich es nicht für
schlimm, wenn auch Politiker Urlaub machen, und natürlich nicht zu lange, nicht alle auf einmal.
(Soruyu ikinci argümanını ortaya atarak cevaplıyor.)
N: Die Politik muss weitergehen, dass ist nicht das Problem, aber das jeder Praktisch jeden Tag im Jahr, und
dafür auch noch 24 Stunden am Tag, und dann noch sieben oder acht Tage in der Woche unabkömmlich
ist. Das ist nicht richtig! Sondern da muss jede seine Auszeit haben.
(Argümanını, olayı açan bir anlatıyla gerekçelendiriyor. Karşı argüman olarak da sürdürüyor.)
M:Sa: Wie ist es mit Ihrer Auszeit Herr Bisky. Glücklicher Weise nicht in dieser Sendung, dafür sind wir Ihnen
schon mal dankbar, aber Sie sagen auch eigentlich haben sich Politiker per se erst mal die Freizeit
verdient, egal wie es unser Land steht.
(Moderatör başka bir tartışmacıya söz hakkı veriyor. Alternatif soru soruyor. Sorunun içinde cevaplama alternatifi vardır.)
LB:C: Nein, dass nicht also, mir reicht im Moment Nervosität in meiner Partei und deshalb bleibe ich hier
vorsichtshalber,
(Cevap veriyor.)
A1: und ansonsten denke ich aber, wenn wieder ruhe eintritt auch im Lande, dann sollte man Politikern ein
paar Tage gönnen.
(Birinci argümanını karşı argüman olarak ortaya atıyor.)
M: Ja
(Devam etmesini isteyen bir işaret veriyor.)
LB:A1: Wir sind so unentbehrlich, gar nicht wie wir es uns das vorstellen.
(Birinci argümanını sürdürüyor.)
M:Sa: Hm, hm. Kommen wir vielleicht wirklich mal zum ersten sachlichen und wichtigen Thema, auch der
letzten Woche. Das war der Streik der IGM eigentlich der kaputt gegangene Streik, der IGM und die
Führungskrise, die es jetzt in der großen Gewerkschaft gibt. Herr Bisky Frage an Sie, interessanter Weise,
verlieren eben auch die IGM als auch die PDS in unglaublicher Zahl Mitglieder. Hat es was damit zutun,
dass Sie sich um die sozialen Belagern kümmern wollen?
(Konu değişiyor. Sorunun içinde cevap alternatifi gizli olduğundan bir alternatif sorudur.)
308
LB:C:A2: Das glaube ich nicht. Das ist vielleicht, also IGM, will ich jetzt nicht richten, das hängt vielleicht damit
zusammen, dass dort wirklich eine ziemliche merkwürdige Meinungsbildung stattgefunden hat, ich fand
das auch ein bisschen einseitig in der Öffentlichkeit. Ich fand den Streik berechtigt. Aber da bin ich
vielleicht einer der wenigen, die ihn berechtigt fand, das geht ja um die Gleichheit der
Lebensverhältnisse, und das war von allen Politikern versprochen worden. Und das wollte man jetzt
einklagen und insofern denke ich war das durchaus eine berechtigte Angelegenheit der Gewerkschaft, und
die anderen Sachen also, was die PDS anbelangt, da laufen nicht so viele davon. Das werden einige,
nachdem ein deutlicher Kurs jetzt empfohlen, werden vielleicht, einige wenige sagen, sie wollen eine
andere Partei oder so. Das ist ein normaler Prozess, aber ich rechne eher mit, mit Zugängen als mit
Abgängen, und da bin ich ganz, ganz zuversichtlich.
(Cevap ikinci argüman şeklinde veriliyor. Karşı argüman olarak da sürdürülüyor.)
M:Sü: Sie, währen auch ein schlechter Vorsitzender, wenn Sie das nicht so sagen würden.
(Üst dile yönelik bir soru niteliği taşımaktadır. İzleyicilerin anlamasını netleştirmek için kullanılan stratejik bir söylemdir.)
LB:C: Ja
(Üst dile yönelik soruyu onaylayarak doğlruluyor.)
M:Sk: Frau Engelen-Kefer, die Frage geht dann automatisch an Sie. Wie sehr haben bei diesem Streik plötzlich;
Macht, Fragen und Profilierungssüchte viel mehr eine Rolle gespielt als die Fakt -die Situation im Osten.
(Farklı bir tartışmacıya soru yöneltiliyor. Soru kapalı soru şeklinde ortaya atıyor.)
UE:C:A1: Na ja die Realität besteht immer aus der Sache plus Menschen plus Macht, das währe völlig unrealistisch,
wenn man dabei vorbeigehen würde nur es darf nicht nur so sein, dass die Machtauseinandersetzungen im
Vordergrund stehen, sondern hier muss es wieder um die Sache gehen, wir hoffen das es baldmöglichst
geschieht und dass dann die Klärungen erfolgen, über dem Streik im Osten, was falsch gemacht wurde,
wie man weiterkommt, denn es muss ja weitergehen, die Angleichung, der Arbeits -und Lebensverhältnis
ist ja nicht vom Tisch. Und es muss ja noch Tarif-Verhandlungen weitergehen. Und ich hoffe, dass das
erigiert werden kann.
(Birinci argümanını ortaya atıyor.)
M:Sü: Hoffen Sie nur, oder reden Sie mit Ihren Kollegen Zwickel oder Peter Sauch?
(Üst dile yönelik anlaşılma sorusudur. Aynı zamanda belli bir konunun da yanıta katılması istenmektedir.)
UE:C:A1: Wir reden selbstverständlich mit allen, aber es gibt bestimmte Dinge, die müssen da entschieden werden,
wo die Entscheidungen hingehören.
(Soruyu yanıtlıyor. Karşı görüş bildiriyor.)
M: Ja.
(Konuyu devam ettirmesine yönelik bir evettir.)
UE:C: Und das ist nicht bei uns.
(Yanıtlamaya devam ediyor.)
309
M:Sk: Trotzdem noch mal die Nachfrage am ersten neunten also in Gutacht -Wochen. Soll dann ein neuer
Personalvorschlag von der IGM auf dem Tisch liegen? Meinen Sie die acht Wochen können wir jetzt alle,
kann der DGB einfach zukucken?
(Kapalı soru belli bir konunun odaklamasını hedef almaktadır.)
UE:C:A2: Es wird ihm nichts anderes übrig bleiben, aber ich hoffe, dass in der Zwischenzeit eine Lösung gefunden
wird, und ich bin auch sicher, dass die IGM weist welche Verantwortung sie hier hat, und sich diese
Verantwortung auch stellen wird.
(Soruya yönelik ikinci argümanını karşı argüman olarak ortaya atıyor.)
M:Sk: Sie sind ursprünglich ja auch mal sehr mit der Sozialdemokratie verbunden gewesen, sollen wir das jetzt
eigentlich schon in der Vergangenheit formulieren, oder gibt’s dadurch auch bei Ihnen Befürchtungen,
das mit in Gewerkschaften da was verloren geht, oder dass eine Kraft verloren geht, die diese
Gesellschaft eigentlich braucht?
(Başka bir tartışmacıya bir kapalı odak sorusu yöneltiyor.)
OS:C:A1: Ich glaube wir brauchen starke Gewerkschaften, und wer das anders einschätzt, der hat, glaube ich
falsches Bild von einer Gesellschaft in der eine Balance gibt von Kräften,
(Cevap olarak birinci argümanı ortaya atıyor.)
M:Sk: Eine große Unterstützung gab es von der SPD für den Streik allerdings.
(Yanıtın belli bir konuda odaklanarak devam ettirmesini ve açmasını gösteren, odak soru tipidir.)
OS:C:A2: dazu gehören, dazu gehören auch die Gewerkschaften, und da gehört auch dazu, dass sie Kraft haben, und
dass sie kluge Politik betreiben. Das ist für uns ganz wichtig. Wir haben gemeinsame Wurzeln, die wir
auch gar nicht abstreiten wollen. Gleichzeitig gibt es natürlich Situationen, die man so beschreiben kann,
wir haben unsere Aufgaben, dass haben wir etwa bei der Agenda 2010 gezeigt, mit den Entscheidungen,
die damit verbunden sind.
(Cevap olarak ikinci argümanını ortaya atıyor.)
D: Die Gewerkschaften haben ein anderes Feld und es ist auch so dass da Differenzen auftreten können, wie
man gesehen hat.
(Argümanını destekleyen bir gerçeğe dayalı tanımlamayla gerekçelendiriyor.)
M: Hm, hm.
(OS’nin tanımlamasını onayladığın gösteriyor. Bu aynı zamanda devam edin anlamında bir işarettir.)
OS:A2: Aber ich glaube trotzdem, dass man bei allen Dingen sagen muss, klar ist, das wir starke Gewerkschaften
in unserem Lande brauchen, für die Situation der Arbeitnehmerin und Arbeitnehmer, wir brauchen kluge
Gewerkschaften.
(İkinci argümanını karşı argüman şeklinde tekrarlıyor.)
M: Ja.
(Moderatör OS’nin düşüncesini desteklediğini gösteriyor. Bu aynı zamanda devam edin anlamında bir işarettir.)
OS:N: Das was jetzt vielleicht stattfindet, in der ein -oder anderen Gewerkschaft, das ist etwas mit dem wir uns
Sozialdemokraten natürlich auch beschäftigt haben. Nämlich die Frage wie das Verhältnis von Freiheit,
310
von Solidarität so richtig zu bestimmen ist in unserer Gesellschaft, die wir mit den modernen
Herausforderungen unserer Gesellschaft klar kommen? Und dass müssen die Gewerkschaften jeder für
sich lösen, und zwar bei sich und unter sich.
(Olay anlatısı şeklinde ikinci argümanının gerekçelendirme kısmı gerçekleşiyor.)
M:Sk: Grosse Kritik, Herr Westerwelle an den Gewerkschaften kam immer, und zu jeder Zeit von der FDP,
«Blockierer» und «Bremser» haben Sie jetzt nachgewiesen, sind sie wirklich?
(Tartışmacı değişiyor. Odak konulu sorudur.)
GW:C:A1: Ja ich meine, ich habe ja um den ersten Mai herum insbesondere die jetzigen Gewerkschaftsfunktionäre
jetzt heftig kritisiert. Und ich glaube auch, dass diese Kritik auch augenscheinlich geteilt wird von vielen
Arbeitnehmerinnen und Arbeitnehmern, die ja dieses Tarifkartell, durch die Ablehnung des Streiks in aus
Deutschland geknackt haben. Und ich glaube auch wir brauchen starke Gewerkschaften, nur, stark sind
Gewerkschaften, wenn sie wirklich Arbeiter-, Arbeitnehmerinteressen vertreten, wenn sie sich dem
Gemeinwohl verpflichtet fühlen, und nicht wenn sie ihren eigenen funktonerischen Interessen in den
Vordergrund bringen, wie das jetzt bei dem Streik, der Fall gewesen ist. Zur recht hemme haben ja die
Arbeiter nicht mitgemacht dabei. Ich glaube wir stehen jetzt vor einem absolut Notwendigen
Klärungsprozess. Ich sage ihnen voraus, dass wird nicht nur bei der IGM enden, sondern es wird noch
andere Gewerkschaften an notwendige klärende Diskussion führen,
(Birinci argüman ortaya konuyor.)
M: Hm, hm.
(Moderatör argümanını onaylıyor, devam etmesinin işaretini veriyor.)
GW:A1: ob sie nicht den Weg in die Neue-Zeit mitgehen wollen, und das heißt zum Beispiel, dass wir mehr
betriebsnahe Vereinbarungen brauchen, weniger starre Flächentarifvertragsstrukturen, wie wir es jetzt
haben.
(Argümanını sürdürüyor.)
ÖA: Mit anderen Worten: Wenn jemand oder wenn in einem Betrieb 75% der Belegschaft, sich in geheimer
Abstimmung in etwas Verständigen wollen, mit der Unternehmensführung, dann muss das auch gelten
dürfen, dass irgendein Gewerkschaftsfunktionär in Düsseldorf oder in Frankfurt das verhindern kann.
(Argümanını özetliyor.)
M:Sa: Kommen wir gleich noch mal. Kommen wir gleich noch mal darauf zurück. Peter Müller, diese Woche
war auch eine Woche nicht nur des Machtkampfs, innerhalb der IGM, sondern auch vorsichtlicher auch
eine des Machtkampfes innerhalb der Union. Kucken sie sich dann neuerdings bei den Gewerkschaften
was ab? Ihre Parteischefin Frau Merkel hat ordentlich was mitbekommen, und die Kritik die davon Herrn
März und auch von Roland Koch, der Ministerpräsidenten aus Hessen, ausgeübt wurde, war irgendwie
nachweislich und wie nicht heftig?
(Başka bir tartışmacıya yöneliyor. Alternatif soru soruyor. Soruda yanıt alternatifleri vardır.)
PM:C:A1: Also, diese Woche war eine Woche einer Diskussion über eine Katze im Sack.
(Birinci argüman ortaya konuyor.)
M:Sü: Nein!
(Üst dile yöneliktir. Konunun açılmasına yönelik bir stratejik tepkidir.)
311
PM:C:A1: Doch. Es war die Diskussion, um die Frage, macht die Union mit, beim Vorziehen der Steuerreform, und
das war eine Diskussion, die deshalb in der Wahrnehmung durchaus etwas, Kontrovers war.
(Birinci argümanını açarak sürdürüyor.)
G: Weil einfach nicht klar ist, unter welchen Bedingungen, diese Maßnahme stattfinden soll. Und deshalb
war es ganz wichtig, dass in großer Übereinstimmung am Montag im Parteipräsidium gesagt worden ist,
jetzt soll die Bundesregierung mal ihren Gesetzentwurf auf den Tisch legen.
(Birinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlıyor.)
Sk: Jetzt soll sie einmal sagen, wie sie dieses Vorziehung der Steuerreform darstellen will, wie sie es machen
will?
(Kapalı soru konuyu o noktaya dikkat çektirmeye yönelik bir strateji niteliğindedir.)
M:Sk: Sagten Sie gerade in großer Übereinstimmung?
(Konuyu açmaya yönelik odak sorudur.)
PM:C:N: In großer Übereinstimmung. Ja ich weiß das, ich war dabei, das unterscheidet mich von Ihnen.
(Soruyu gerekçelendirerek cevap veriyor.)
M: Ja.
(Cevabın kabul edildiğine yönelik ve argümanına devam etmesine yönelik işaret veriyor.)
PM:Sk: Und dann soll sie einmal sagen wie Sie das machen möchte, und dann werden wir sagen, was wir davon
halten.
(Kapalı soruya devam ediyor.)
A2: Und eins haben wir schon gesagt, Vorziehen der Steuerreform durch Neuverschuldung. Das ist Politik auf
Kosten unserer Kinder. Die Schulden von heute, das sind die Steuern von morgen, und deshalb jeder will
Steuern senken, das ist das Problem nicht, aber ausschließlich durch neue Schulden, das werden wir nicht
machen,
(İkinci argüman karşı argüman şeklinde ortaya konuluyor.)
G: weil wir das vor unseren Kindern und Enkeln nicht verantworten können.
(İkinci argümanın gerekçelendirilmesi başlatılıyor.)
M:Sk: Hm, hm. Trotzdem noch mal die Frage. Wir kommen inhaltlich gleich darauf noch mal zurück, nach dem
Machtkampf, was, wie glauben Sie wie Schädlich ist das, was von dem Wirtschafts-, CDU Wirtschaftsrad
von Herrn Lau-Lauch als Meinungsdesaster beschimpftes Bild ist, dass die Union momentan abgibt. Es
ist ja offensichtlich an Kämpfen nicht nur um Inhalte, sondern auch um Positionen.
(Kapalı soru sorarak konuyu yönlendiriyor ve belli bir noktaya yöneltiyor.)
PM:C:A3: Die Union hat, wenn sie ein Fehler gemacht hat, einen taktischen Fehler gemacht. Wir haben uns
eingelassen auf die Diskussion über die Frage Machen wir mit, die ja mit Ja oder Nein ohne zu wissen
wobei. Und dadurch gab’s dann unterschiedliche Bewertungen, dass hat sicherlich dafür geführt, das dass
Bild alles andere als geschlossen, und alles andere als Erfreulich war. Aber ich glaube wir sind da jetzt
auf den richtigen Weg zurückgekehrt der da lautet: Die Regierung ist gewählt, um zu regieren, sie soll uns
sagen was sie will, und dann wird die Opposition sagen ob sie mitmacht.
312
(Üçüncü argüman ortaya konarak soruyu yanıtlıyor. Aynı zamanda ’aber’ ile karşı argümanda ortaya konuluyor.)
M:Sk: Hm, hm. Herr Bisky die nächste Frage geht dann auch gleich an die SPD noch mal. Ich würde so
schrecklich gern auf das Zitat zurückkommen, mit dem wir Sie vorgestellt haben heute in der Sendung.
Sie sagen Sie haben das Gefühl, das eigentlich Arbeitnehmerinteressen zu überhaupt gar nicht mehr
hinreichend vertreten werden, in diesem Land, sondern das wir alle Opfer einer, die haben sie jetzt
formuliert Neoliberalen-Gehirnwäsche sind?
(Farklı bir tartışmacıya yöneltiyor. Kapalı bir odak konulu soru soruyor.)
LB:C:A1: Gehirnmassage, aber das ist jetzt unerheblich. Ich mein schon das wäre ein sozusagen -muss ich ja so
sehen- das Neoliberal-Denken hat sich in der Bevölkerung weitgehend durchgesetzt. Das sehe ich mit
großer Sorge,
(Yanıt karşı argüman şeklinde ortaya konuyor.)
G: weil damit alle Fragen nur noch da unter dem Gesichtspunkt diskutiert werden, wie kürzen wir etwas, als
Sozialleistung. Über Einnahmen und viele wird schon weniger nachgedacht.
(Birinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
A1: Und das macht mir schon, einige -einigen Kummer.
(Birinci argümanına devam ediyor.)
M: Hm, hm.
(Onaylıyor.)
LB:G: Weil ich glaube tatsächlich, dass in bestimmten Gegenden etwa -sagen wir mal Mecklenburg vor
Pommern, in Vorpommern oder so, oder anders wo-, wo eine unerhört hohe Arbeitslosigkeit ist, dort ist
eine Bevölkerung ja fast erpresst haben.
(Argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
A1: Wenn wir ja ehrlich sind und, wenn -dann keine starke Arbeitnehmerinteressenvertretung da ist, dann
wird das außerordentlich problematisch. Was sollen Menschen machen, es gibt ja keine Arbeit und sie
haben ja teilweise keine Chancen, darum haben ja viele den Osten verlassen, was eine Katastrophe für die
Zukunft ist.
(Birinci argümana devam ediyor.)
M:Sk: Würden sie sagen, Pardon, dass die Sozialdemokratie im momentan eine Liberal-Konservative Politik
betreibt?
(Sözünü kesip özür diliyor. Kapalı soru soruyor. Konunun aydınlatıcı bir noktasına dikkat çekmek amaçlıdır.)
LB:C:A2: Ach ich will nicht allzu sehr mit den, mit den Stempeln gehen. Ich sehe viel mehr, das alles wird in dieser
Frage eine übergroße Koalition konfrontiert bin.
(Kapalı soruya cevap ikinci argüman şeklinde geliyor.)
ÖA: Also, dass heißt, ich sehe in der Frage der Kürzung der Zustimmung zu erkennen A120-10 die
Sozialdemokratie in trauter Ähnlichkeit oder trauter nähe zur CDU zur FDP und da fühle ich mich relativ
einsam und deshalb meine ich ja auch die PDS muss dort deutlicher ihre eigenen Positionen
entgegensetzen, dass auch andere Politik möglich ist, alternativen, realistische alternativen haben wir
313
aufzuzeigen, sonst versingt alles in einer Art Einheitsgedankengang, wie man am schnellsten durch
Kürzung wieder zur Sanierung kommt und das ist der falsche Weg, und der wird nicht funktionieren.
(Argümanını özetliyor.)
M:Sk: Darüber werden wir gleich heftig diskutieren Herr Scholz, wie würden Sie die Politik Labeln, wie würden
sie die Politik nennen, die, die Sozialdemokratie jetzt seit ungefähr zwei Monaten und plötzlich macht?
Bis dahin hieß, es ja wir müssen sparen, frei nach dem Motto Geiz ist Geil, und jetzt plötzlich haben wir
wieder ganz viel Geld in der Tasche, oder auch nicht um eine Steuerreform vorzuziehen, um Impulse für
die Wirtschaft zu geben, der es wirklich dreckig geht und hoffentlich auch den Menschen Einbisschen
mehr Geld in die Tasche zu geben. Wie geht es plötzlich?
(Tartışmacı ve konu değiştiriliyor. Belli bir konuya odaklanılarak soru ortaya konulduğundan kapalı sorudur.)
OS:C:A1: Also, wir haben nicht viel Geld in der Tasche, das währe ja eine große Illusion, sondern das was wir
machen,
(Birinci argümanını ortaya atıyor.)
M: Aber das ist auch nicht wenig.
(Keserek, OS’nin cevabına karşı görşünü belirtiyor.)
OS:A1: das ist nicht wenig, das ist in der Tat immer richtig. Trotzdem haben wir ja große Probleme mit dem
öffentlichen Haushalt, mit den Haushalten der Sozialversicherung, und es ist die Aufgabe eines, einer
guten Regierung, dafür zu sorgen, dass wir mit den Einnahme-Ausgaben bei unseren Sozialen
Sicherungssystemen hinkommen, damit sie funktionieren, da geht es nicht um Kürzung, da geht es um
Zukunftsversicherung, und es geht darum, dass wir versuchen eine Vernünftige Politik der
Haushaltskonsoledierung zu betreiben.
(Birinci argümanına devam ediyor.)
N: Das haben wir auch gemacht, im Haushaltsentwurf, und gleichzeitig zu kucken, ob wir gleichzeitig etwas
tun können für einen Wachstumsimpuls. Und unsere Entscheidung ist gewesen, wenn wir drei Dinge auf
einmal tun, dann kann man das machen. Erstens nämlich die Strukturreform auf den Weg bringen, die für
unser Land notwendig ist, das ist die
(Yapılanları anlatı tarzda argümanın gerekçelendirme kısmını oluşturacak şekilde ortaya atıyor.)
M:Sü: Agenda, Agenda 2010
(Üst dile yönelik anlaşılma sorusudur. Aynı zamanda stratejik olarak konuyu o yöne çekmeye ve o konudan bahsetmesine
yöneliktir.)
OS:C: Agenda 2010, und das kommt ja jetzt jeden Tag als Gesetzgebungen im deutschen Bundestag.
(OS moderatörü yanıtlıyor.)
A2: Herr Müller hat nur kurze Übergangsfristen in dem er sagen kann, die sollen noch kommen, dann muss er
sich konkret verhalten, wie man es bei der Gesundheitsreform gesehen hat, doch da geht es ja schon los,
zweitens muss man dafür sorgen, dass wir weiter solide Haushaltspolitik machen. Das tun wir mit dem
Haushaltsentwurf.
(İkinci argüman ortaya konuyor.)
M:Sü: Da sind Buchungen drin,
314
(Üst dile yönelik anlaşılma sorusudur. Aynı zamanda stratejik olarak konuyu o yöne çekmeye ve o konudan bahsetmesine
yöneliktir.)
OS:C:A3: Das ist Strukturell.
M: die gerade noch erarbeitet werden
(Sorusunu tamamlıyor.)
OS:D: Der bedeutet, dass die strukturelle Einsparung bis zum Jahre 2010 in etwa von, Größe von 45 Milliarden
Euro für die Haushalte von Bundländern und Gemeinden geben wird.
(Argümanın gerekçelendirme kısmını oluşturmak için tanımlama yapıyor, anlamını açıklıyor.)
M: Hm, hm.
(Argümanı onaylıyor ve aynı zamanda devam etmesini sağlamak açısından işaret veriyor.)
OS:A3: Und wir haben gesagt, unter diesen Umständen ist es richtig, eine schon von fertig ausgehandelte, schon
fertig gesetzt seiende Steuerreform vorzuziehen, um jetzt den letzten Impuls für mehr Wachstum und
Beschäftigungen zu geben, und ich glaube, ist eine richtige Entscheidung.
(Üçüncü argümanı ortaya atmaya devam ediyor.)
M:So: Herr Westerwelle, wie viel wird dieses Vorziehen der dritten Stufe der Steuerreform wirklich bringen,
auch Sie sagen Sie begrüßen das, die FDP unterstützt das und möchte es auch mit den Ministern in den
schwarz-gelben Regierungen dehn, oder wo auch in den rot-gelben Regierungen sind, unterstützen im
Bundesrat, aber wir haben ja eigentlich von ihnen immer gehört das es Grundproblemen nicht die Steuern
sind, sondern die Lohn-Nebenkosten. Warum konzentrieren wir uns also nicht auf das senken der Lohn-
Nebenkosten um vielleicht den viel größeren Impuls für die deutsche Wirtschaft zu erlangen?
(Tartışmacı değiştiriliyor. Açık soru sorularak geniş bir cevaplama alternatifi tanınıyor.)
GW:C:A1: Also, Sie haben recht. Man muss das eine tun ohne das andere zu lassen, und deswegen darf man auch,
das was jetzt bei der Klausur der Bundesregierung herausgekommen ist, das ist bis her noch sehr dünn,
(Cevaplarken birinci argüman ortaya konuluyor.)
G: weil das nichts konkretes gibt,
(Argümanın gerekçelendirilme kısmı başlatılıyor.)
A2: da hat der Ministerpräsident des Saarlandes recht, es gibt noch keine konkreten Vorlagen, aber man muss
das verbinden mit dem was ja an ersten Marktwirtschaftlichen –Ansätzen noch nicht ausreichend, noch zu
zögerlich, aber immerhin an ersten Markwirtschaftlichen-Ansätzen in dieser sogenannten Agenda 2010
enthalten ist. Und bei beiden sage ich, das ist jetzt nicht mehr die Zeit, wo sich die Parteien gegenseitig
belauern, und wo sie versuchen ein kleines parteitaktisches Manöver zu fahren, sondern das ist jetzt die
Zeit in Anbetracht dieser skandalös hohen Arbeitslosigkeit eine Mehrheit der Vernunft zu organisieren.
Und ich habe nicht vergessen, was ich hier in vielen Sendungen gesagt habe, vor jeder Wahl, nämlich
Steuersenkungspolitik ist das beste Beschäftigungsprogramm.
(İkinci argüman ortaya konuluyor. ‘Aber’ ile başlayan karşı argüman da var.)
315
G: Weil wir nur dann auch gesunde Staatsfinanzen haben, wenn die Menschen wieder Arbeitsplätze
bekommen, und die Arbeitsplätze gibt es nur durch einen Wirtschaftsaufschwung, und der kommt durch
Steuersenkung, durch Abgabensenkung. Und,
(İkinci argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
M: Hat sich äh, äh
(Araya girerek soru sormak istiyor.)
GW:G: und deswegen bleibt es auch dabei.
(Moderatöre söz hakkı vermeyerek argümanın gerekçelendirme kısmının devam etmesini sağlıyor.)
A: Ich sage das ganz klar, meiner Meinung nach währe es viel vernünftiger. Wir würden in diesem Sommer
keine Sommerpause machen, wir würden die Zeit nutzen, jetzt auch die Regierung bitten eine konkrete
Vorlage zu machen, für den Haushalt, wie sie die Steuersenkung finanzieren will. Und dann sollten sich
die Partei und Fraktionsvorsitzenden Zusammensetzen.
(İlk konuşmasında ortaya attığı argümanını tekrarlıyor.)
M:Sk: Aber sie gehen nach Italien Herr Westerwelle?
(Kapalı soru sorarak belli bir konuya dikkat çekmek istiyor.)
GW:A:C:A3: Meinertwegen auch zu einer. Das ist zu Ernst jetzt! Meinertwegen auch in einer echten Klausur, um dann
endlich einmal über die Parteigrenzen hinweg, ein Fortschritt für Deutschland hin zu kriegen. Das geht
nicht mehr, dass die Parteien sich gegenseitig lähmen, dass muss ein Ende haben.
(İlk konuşmasında ortaya attığı argümanını tekrarlarken moderatörün sorusuna yönelik olarak konuşmayı kesiyor ve soruyu
yanıtlamadan önceki argümanına devam ediyor.)
M:So: Dann Fragen wir doch eine der sich lähmender Parteien. Herr Müller, wie lange wollen Sie noch lähmen?
(Retorik soru konu değiştirilerek, başka tartışmacıya söz hakkı veriliyor.)
PM:C:A1: Also, ich glaube dass Westerwelle völlig recht hat, wenn er sagt, wir sind in einer Situation in der kein
Raum mehr für parteitaktisches Verhalten, um so mehr ist es notwendig dann über die Sache zu reden,
und wenn Herr Scholz sagt, wir wollen mit dem vorziehen der Steuerreform ein Impuls für die
Konjunktur setzen, indem wir etwas für den Konsum tun.
(Diğerlerinin argümanını destekleyerek yanıt veriyor.)
N: Bei den Investitionen wird man damit nichts erreichen, denn die Unternehmen Planen längerfristig die
haben sich längst auf die Steuerreform zum 1.1.2005 eingestellt.
(Gerçeklere dayanan anlatıyla argümanın gerekçelendirme kısmını gerçekleştiriyor.)
A1: Wir wollen etwas für den Konsum tun. Dann muss man, das doch einmal hinterfragen. Und da streiten
sich die gelehrten das gebe ich gerne zu. Ich will aber nur auf einen Sachverhalt hinweisen.
(Birinci argümanını ortaya atmaya devam ediyor. Karşı bir argümanın ortaya konulacağını belirtiyor.)
M:Sk: Aber stand auch auf ihrem Wahlprogramm richtig?
(Odak konulu sorudur. Belli bir konuyu hedef alır.)
316
PM:C:A1: Ich will mal auf einen Sachverhalt hinweisen, ich will ja gar nicht an alles erinnern was im
Wahlprogramm anderer Parteien gestanden hat.
(Argümanına devam ediyor ve soruyu dolaylı yoldan olumsuz yanıtlıyor.)
M: Kann man hier auch noch mal sagen. Ja. OK.
(Tartışmacıyı keserek yanıtlamak istiyor fakat vazgeçiyor ve devam etmesine izin veriyor.)
PM: Das lassen wir jetzt mal weg. Das lassen wir jetzt mal weg.
(Sözünün kesilmesine izin vermiyor.)
M: OK.
(Devam edebileceğini gösteren bir tamamlamadır.)
PM:A1: Will mal auf einen Sachverhalt hinweisen.
(Argümanına devam ediyor.)
N: Wenn wir die Steuerreform um ein Jahr vorziehen bedeutet das für einen verheirateten mit einem
Jahreseinkommen von 25000 Euro, einen Vorteil in einer großen Ortbefund etwa von 400 Euro.
Gleichzeitig muss ja an anderer Stelle und zwar im Bereich der Gesundheit mit erheblichen
Mehrbelastungen rechnen die möglicherweise über diesen Betrag bereits hinweggehen. Gleichzeitig steht
im Entwurf des Bundeshaushaltes, dass die Entfernungspauschale wegfällt. Noch mal erhebliche
Mehrbelastungen.
(Argümanın gerekçelendirme kısmı bir örnek anlatı şeklinde sürdürülüyor.)
ÖA: Das heißt, dieser Mann wird am Ende weniger in der Tasche haben als vorher.
(Birinci argümanını özetliyor.)
M: Hm, hm.
(Tartışmacının argümanını onaylıyor. Devam etmesini istiyor.)
PM:A1: Er wird nicht Konsumieren können.
(Birinci argümanını netleştiriyor.)
M:Sü: Das ist der Satz linke Tasche, rechte Tasche.
(Moderatör tartışmacının argümanını üst dile de bir soru şeklinde çarpıcı üslupla yineliyor.)
PM:C: Nein, nein ich will ein Gegenbeispiel machen.
(Tartışmacı yanlış anlaşıldığını dile getiriyor.)
N: Jemand mit einem Jahreseinkommen ein Single, unverheiratet mit einem Jahreseinkommen von 100 000
Euro wird eine Steuerentlastung von 4 500 Euro haben. Was wird er mit dem Geld machen, wird er damit
in den Konsum gehen? Ich weiß nicht ob wir den richtigen Impuls für den Konsum setzen, wenn wir den
verheirateten Geringverdiener und seiner Familie Geld wegnehmen, um es den bestverdienenden
unverheirateten zu geben, der es im Zweifel auf die hohe Kante legt.
(Örnek anlatıyla birinci argümanını yeniden ortaya atıyor.)
A1: Ich halte dies für falsch.
317
(Birinci argümanını netleştiriyor.)
M:So: Hm, hm, dann muss der geneigte Herr Scholz, uns jetzt vom Gegenteil überzeugen.
(Konuyu ve tarışmacıyı değiştiriyor. Açık soru soruyor.)
OS:C:A1 Ich halte das für ganz schlimme Polemik, das muss man, dazu sagen. Fast alle CDU Bundesländer haben
mitgemacht bei der Steuerreform.
(Cevap olarak birinci argümanını ortaya atıyor.)
N: Das Gesetz, das sie so kritisieren ist von SPD-FDP und hin CDU Politikern beschlossen worden. Was wir
gemacht haben ist in drei Stufen aufzuteilen, und es geht nur um das Vorziehen eines bereits
ausgehandelten, vernünftig abgewogenen Gesetzes.
(Bir olayın anlatılması şeklinde argümanın gerekçe kısmını oluşuturuyor.)
M: Hm, hm.
(Argümanını onaylıyor ve devam etmesini istiyor.)
OS:A1: Und da will ich gerne zugeben das zum Beispiel, das denken des Spitzensteuerersatzes auf die größte
Ordnung, der jetzt zukommt ein Ergebnis des Verhandlungssprosses war, bei den ihre Partei sich sehr
hervorgetan hat und deshalb ist das was sie jetzt gerade machen
(Argüman ortaya konulmaya devam ediyor.)
PM:A1: Also, das ist nicht unsere Steuerreform.
(PM, OS’ye cevap vererek argümanını yalanlıyor.)
OS:A1: die billigste, peinliche
(PM’yi dinlemeden devam ediyor.)
PM:A1: Wir wollten diese Steuerreform nie das wissen Sie Herr Scholz.
(Karşı argümanını netleştiriyor.)
OS:A1: Sie wollten überhaupt keine politischen Ergebnisse, aber trotzdem will ich noch mal sagen, es ist
peinliche billige Polemik was Sie eben gemacht haben.
(PM’nin argümanına cevap veriyor ve bir önceki argümanını yineliyor. Ve kişinin argümanına karşı olduğunu belirtiyor ‘aber’
ile.)
PM:A: Nein das ist die Wahrheit. Das sind die Zahlen.
(OS’nin birinci argümanına karşı çıkıyor.Daha önce ortaya attığı argümanın sayısal ifadesine göndermede bulunuyor.)
OS:A2: Sondern es geht darum, wir sagen wir haben Dreiklang. Strukturreform Herr Westerwelle hat davon
gesprochen, die sind jetzt möglich und da wird es ihnen jetzt nämlich so gehen wie bei der
Gesundheitsreform. Sie sagen immer die Regierung soll mal kommen mit einem Gesetz, dann kommt es
dann wissen sie gar nicht was sie meinen sollen. Das Steuergesetz, das Haushaltsgesetz, die
haushaltsbiolegale Gesetze alle werden kommen, die vorhergezogene Steuerreformen. Sie haben
bestenfalls noch drei Wochen Zeit, und dann vier Wochen oder
(PM’ye karşı argüman sunuyor.)
318
PM: Ist doch schön.
(Olaya üstün körü baktığını gösteren bir işaret veriyor.)
OS:A2: zwei Monate bis Sie sich abschließlicht eine Meinung bilden müssen.
(OS karşı argümanına devam ediyor.)
PM: Ja.
(Yeter anlamında bir evet kullanıyor.)
OS:A2: Und ich sage Ihnen, es ist richtig, das dieses parteipolitische Heck Hack jetzt aufhört und solchen Fragen,
und
(İkinci argümanını netleştiriyor. Bu aynı zamanda bu konuya kızdığının da göstergesidir.)
M: Hm, hm.
(Moderatör olayı olumluyor ve devam etmesinin işaretini veriyor.)
OS:A2: wir müssen eine Gesamtentscheidung treffen, die aus Strukturreform, Haushaltskonsolidierung und
vorgezogener Steuerreform geschieht, und die Menschen verstehen nicht
(İkinci argümanı sürdürüyor.)
M: Fragen wir noch mal,
(Moderatör araya girip kesmeye çalışıyor.)
OS:A2: was immer wieder aus neuen Argumenten gesagt wird, das wollen wir nicht mitmachen.
(İkinci argüman bitiriliyor.)
M:Sü: dann wird die Runde gleich wieder größer. Fragen wir noch mal. Sie setzen sich jetzt das war Ihre letzte
Einwort für den einfachen Mann.
(Üst dile yönelik emin olma sorusu soruyor. Moderatör argümanı tekrarlayarak, kişiye doğru olup olmadığını onaylatmak
istiyor.)
PM:C: Natürlich.
(PM moderatörün sorusunu onaylıyor.)
M:Sk: Für denjenigen, der eben nicht soviel Geld verdient, und sagen dieses Vorziehen währe ungerecht und
währe in diesem Jahr das es vorkäme dann extrem ungerecht. Aber, der Fakt ist es ja, was 2005 auch auf
jedenfalls käme.
(Soruyu konu odaklı soru olarak sürdürüyor.)
PM:C:A1: Ja wir sind ja in einer Situation in der wir einfach sagen müssen, wir haben über unsere Verhältnisse
gelebt, das ist so. Wir müssen unsere Systeme anpassen.
(Birinci argüman ortaya konuluyor.)
M:Sk: Ja, aber jetzt gibt es hier mal weg, sie haben die Mehrwertssteuer Erhöhung vorgeschlagen, das ist ja auch
nichts besonders vornehm freundlich
(Konuyu odaklamak anlamıyla kapalı soru soruyor.Bu stratejik olarak aynı zamanda bir sıkıştırma sorusudur.)
319
PM:C: Wenn ich das im Zusammenhang erläutern darf, erläutere ich es gerne, aber nur wenn ich es im
Zusammenhang erläutern darf.
(Cevabı nasıl vermek istediğine yönelik şartı ‘aber’ ile karşı argüman olarak ortaya atıyor. Stratejik anlamda bu tutum sorudan
pek hoşlanmadığı da belirten bir sert yanıtlama şeklidir.)
M:St: ich jetzt überlege wie oft wir uns da noch einlassen.
(Telkin sorusu kişiyi o yönde düşünmeye itiyor. Stratejik olarak kullandığı soruyu yumşatmak amaçlı sürdürüyor.)
PM:C:A2: Also, ich bitte noch mal was zu sagen. Wir haben über unsere Verhältnisse gelebt. Wir müssen
Einschnitte machen. Wir kommen über Einschnitten nicht vorbei. In den sozialen Sicherungssystemen,
bei der Rente, da kommt jetzt in Form das Nachhaltungsfaktor, das wieder, was wir als Union als
Demokrat Philfaktor durchgesetzt haben.
(İkinci argüman ortaya konuluyor.)
M:Sü: Also, Einschnitte müssen sein.
(Moderatör PM’nin ikinci argümanını özetliyor. Bu üst dile, yani doğru anlaşılmaya yönelik bir girişimdir.)
PM:C:A2: Bei der Gesundheit, da werden wir Einschnitte erleben. Auch da werden sie erleben das etwa beim Thema
Selbstbeteiligung dasjenige kommt, was die Sozialdemokraten nach Regierungsübernahme
(Cevap olarak argümanını yineliyor ve aynı zamanda ikinci argümanını sürdürüyor.)
M:Sü: Sie wiederholen, die Belastungen werden größer werden?
(Moderatör PM’nin argümanını özetliyor. Bu yine üst dile, yani doğru anlaşılmaya yönelik bir girişimdir.)
PM:C:A2: abgeschafft haben. Die Belastungen werden größer werden. Und das ist nur dann akzeptabel und das wird
von den Bürgern nur dann mitgetragen, wenn sie gerecht verteilt werden. Und gerecht verteilt heißt, das
starke Schultern mehr tragen, als schwache Schultern, und das deshalb diejenigen, die über höhere
Einkommen verfügen, auch größere Opfer bringen müssen.
(Cevap olarak moderatörün üst dildeki sorusunu yanıtlıyor ve ikinci argümanını sürdürüyor.)
M: Ja.
(Anlaşıldığnını işaretini veriyor.)
OS:N: Deshalb Herr Müller ist ja der Eingangssteuerersatz von 25,8% auf 15%, das ist eine 10% Senkung
(OS, PM’nin argümanına sayısal anlatıyla karşılık veriyor. Bu OS’nin daha önceki argümanlarının bir gerekçelendirilmesi
şeklindedir.)
PM:A3: Ja 10% von 92 Euro.
(OS’nin düşüncelerine karşı argüman sunuyor.)
OS:N: Die es nicht gegeben hat in der Zeit in der Sie politische Verantwortung hatten.
(Yukarıdaki gerekçelendirmesine devam ediyor.)
M:Sk: Frau Engelen-Kefer wie glaubwürdig
(Moderatör konuyu ve tartışmacıyı değiştirmeye çalışıyor.)
320
OS:A3: Ich möchte Sie einfach davon ablenken, dass Sie hier Polemik machen als sich über die Frage zu
unterhalten, um die es geht.
(OS moderatörü keserek PM’ye karşı üçüncü argümanını ortaya atıyor.)
M: Frau Engelen-Kefer wie
(Moderatör konuyu ve tartışmacıyı değiştirmek amaçlı soruya devam etmeye çalışıyor.)
PM:A: Das hat mit Polemik nichts zu tun das sind Zahlen.
(PM, OS’ye karşı argümanın gerekçelendirme kısmına gönderme yaparak tekrarlıyor.)
M:Sk: Glaubwürdig ist für Sie die Position der Union, sagen Sie das ist nur ein taktisches Spielchen oder da ist
etwas dahinter, dass diese Steuerreform und die Vorziehung dieser Steuerreform ausgerechnet die
begünstigen würden, die ins Uni ganz gut gehen würden.
(Moderatör UE’ye yöneltiği kapalı sorusunu sormaya devam ediyor. Bu aynı zamanda diğer tartışmacıların susmasını
gerektiren bir stratejik eylemdir. UE’ye kapalı bir odak sorusu yöneltiliyor.)
UE:C:A1: Also, nach den Äußerungen von Herrn Müller habe ich mir gedacht das ist doch richtig. Es stimmt nicht
was in den Zeitungen steht. Denn in den Zeitungen kann man ja sehen, Herr Merz hat eine andere
Meinung, Herr Streuber hat eine andere Meinung, Frau Merkel hat eine andere Meinung, und Herr Müller
hat eine andere Meinung also, es wäre ja schön die Meinung zu wissen, wie die Meinungen der CDU-
CSU wirklich ist. Und wir sind der Auffassung wir brauchen jetzt das Vorziehen der Steuerreform aus
konjunkturpolitischen Gründen. Das ist eine ganz andere Frage gegenüber dem was Sie eben angedeutet
haben, Reformen in den sozialen Sicherungssystemen, die sind nötig. Da muss man sich auch, darüber
unterhalten. Nur das eine darf nicht passieren, das alles was gemacht wird zu lasten der unteren -und
mittleren Einkommensbezieher ausgeht. Das was Vorziehen der Steuerreform gemacht werden soll, ist
unserer Meinung nach vernünftig. Aber es kommt eben drauf an wie es gegen finanziert wird. Denn es
wirklich nur ist das hier, linke Tasche, rechte Tasche passiert, und dann noch beim unteren und mittleren
Einkommensbezieher,
(Kapalı soruya cevap olarak birinci argümanını ‘aber’ ile karşı argüman olarak da cevaplıyor.)
ÖA: also beispielsweise Finanzierung über die Streichung bei der Pendlerpauschale oder bei Zuschlägen für
Feiertag und Nachtarbeit. Das sind ja alle Dinge, die irgendwo in der Diskussion sind.
(Birinci argümanını özetliyor.)
OS:A1: Aber nicht von der Regierung.
(Argüman şeklinde UE’yi düzeltiyor.)
UE:A1: Das sage ich ja auch, nein das sage ich ja auch nicht. Aber es muss ja irgendwo eine Einigkeit zustande
kommen und Vorschläge sind ja leider eingebracht, stehen im Raum dann
(Birinci argümanına karşı argüman olarak devam ediyor.)
M:Sk: Aber Einheitseinlage und Pendlerpauschale sind
(Moderatör araya girerek konuyu belli bir noktaya odaklayacak bir kapalı soru sormaya çalışıyor.)
OS:C: Einheitseinlage ist richtig, aber die
(Moderatörün kapalı sorusuna OS cevap vermeye çalışıyor. UE onu keserek devam ediyor.)
321
UE:C: Aber die Pendler
(UE, OS’yi tamamlıyor. Fakat OS tekrar keserek karşı argüman ortaya atmak için konuşmayı sürdürüyor.)
OS:A2: Steuerfreien Nachtszuschläge das wollen wir nicht machen,
(İkinci argüman olarak söze devam etmeye calışırken UE sözünü kesiyor.)
UE:C: Pendlerpauschale aber nicht,
(Bir önceki cevabını tamamlamaya çalışıyor. Bu araya konuşmalarla UE söz hakkı talep edici stratejiyi kullanmaktadır.)
OS:A2: und da gibt es
(UE’yi keserek argümanını tamamlamaya çalışıyor.)
UE:A2: da ist, die sind bisher nicht von der SPD.
(OS’yi keserek ikinci argümanı ortaya atmaya çalışıyor.)
OS:A2: auch gute Gründe für.
(UE’yi keserek ikinci argümanını tamamlıyor.)
UE:A3: Das ist richtig. Aber es gibt andere, die das Vorschlagen, und das darf nicht passieren, denn dann
geschieht genau das, was wir verhindern wollen, das wir gerade den das Geld wieder aus der Tasche
ziehen, die ja Konsumieren müssen.
(UE, OS’yi onaylayarak üçüncü argümanını karşı argüman olarak ortaya atıyor.)
M:Sb: Also, ich möchte Frau Engelen-Kefer mitteilen, Herr Müller kämpft für Sie.
(Boş sorudur. Belli bir cevap beklenmemektedir.)
UE:A4: Will ich hoffen ich frag nur, ich frage nur, wie relevant sind seine Äußerungen, denn in der Zeitung steht
tagtäglich, was anderes zu lesen nicht.
(Boş soruya yönelik olarak olay karşısındaki tutumunu dördüncü argüman olarak dile getirmektedir.)
M: Herr Bisky,
(Moderatör soru ve tartışmacı değiştirmek istiyor.)
PM:A1: Also, das ist nicht ganz richtig Frau Engelen-Kefer.
(UE’ye argüman şeklinde cevap veriyor.)
M:Sa: helfen Sie uns ganz kurz noch mal mit der Position der PDS. Sie sagen Herr Müller kommt sofort gleich
wieder. Die PDS sagt sie wollen mehr Arbeitsplätze, und sie wollen, helfen sie mir, Wirtschaftswachstum
sicherlich auch, das wünschen sich nämlich alle Menschen in diesem Land.
(Moderatör sorusuna devam ederek, alternatif soru soruyor. Soruda bir çok yanıtlama alternatifi önceden verilmiştir.)
LB:C: Ja, also wir haben,
(Soruyu yanıtlamaya başlıyor.)
M:Sk: Wie wollen Sie es machen?
(Moderatör keserek kapalı odak sorusu soruyor.)
322
LB:C: A1: wir haben die Steuerreform 2000 abgelehnt. Das war Eindeutig und ich sage allerdings die Entlastung
kleiner -und mittlerer Einkommen ist in Ordnung. Da habe ich keine Kritik dran.
(Cevabını argüman şeklinde sürdürüyor.)
OS:A1: Das sage ich auch.
(OS, LB’nin argümanını onaylıyor.)
UE: Ja, ja das fand ich auch.
(UE, LB’nin argümanını onaylıyor.)
LB:A2: Das sage ich so, zweitens sage ich auch, das ist dann der Spitzensteuersatz so zu entlasten halte ich für ein
großes Problem,
(LB ikinci argümanını ortaya atıyor.)
N: denn Einkommensmillionäre, davon haben wir Dollar Millionäre laut neuester Statistik 755 000.
(İstatistiklere dayandırdığı bir anlatıyla argümanının gerekçelendirme kısmını tamamlıyor.)
M: Hm, hm.
(Moderatör kişiyi onaylıyor. Bu aynı zamanda devam etmesi gerektiğinin işaretidir.)
LB:A2: Und die werden um 67 000 Euro im Jahr entlastet. Das ist eine ganze Menge, und da sage ich, das ist,
ungerecht fertigt, weil das wird ja da nicht investiert, sondern das wird ja da auf Banken zu mehr Zinsen
abgegeben und so weiter und so fort.
(Argüman ortaya konulmaya devam ediliyor.)
ÖA: Also, das halte ich eine völlig falsche Maßnahme.
(Argümanını özetliyor.)
M: Hm, hm.
(Moderatör kişiyi onaylıyor. Bu aynı zamanda devam etmesi gerektiğinin işaretidir.)
LB:A2: Dann finde ich auch die unerträglich große Entlastung der Konzerne,
(İkinci argüman ortaya konuluyor.)
ÖA: also, ich denke an Körperschaftssteuer, an Gewinnveräußerung und so weiter und so fort, wo ja
Milliarden Geschenke gemacht worden, das halte ich für nicht vertretbar. Also, wir möchten ganz gerne,
das tatsächlich Steuergerechtigkeit etwas eine große Rolle spielt, und kommen in dem Zusammenhang
auf Vorschläge wie etwa Vermögenssteuer: das wird nicht gerne gehört, aber auch angemessene
Belastung der Konzerne oder auch 1% Umsatzsteuer bei Wertpapieren, so das man zu Geld kommt, und
dann haben wir auch noch längerfristigere Vorschläge aber das entscheidend ist,
(Argümanını karşı argüman olarak ortaya atarak özetliyor.)
M: Herr Bisky, Sie sind nicht böse,
(Sözünü kesip soru yöneltmek istiyor.)
LB:ÖA: ein Beschäftigungsprogramm.
(Özet argümanına devam ediyor.)
323
M:Sk: neu ist das alles nicht, was Sie sagen.
(Kapalı soruyla belli bir konuya dikkat çekilmek isteniyor.)
LB:C: Ist es auch nicht.
(Aynı düşüncede olduğunu belirterek cevap veriyor.)
M:Sk: Diese Vorschläge, sind nicht neu, sie wurden in der Politik regelmäßig durchprobiert und haben dann
auch gerne das Zeitliche gesiegelt.
(Kapalı soruyu sormaya devam ediyor.)
LB:A1: Ja aber,
(Karşı argümanını ortaya çıkarmak istiyor. Fakat moderatör kesiyor.)
M:Sk: Die Frage ist ja könnte sich dann die PDS denn Vorstellen auch morgen oder übermorgen, mal zu etwas
kämpfen, was sie bis gestern noch völlig unmöglich fanden, beispielsweise für Öffnungsklausen und
Tarifvorträge. Beispielsweise Sie kennen diese
(Soruyu kapalı soru olarak ortaya koymaya devam ediyor.)
LB: Aber das ist ja die Frage
(Soruyu doğru anladığının işaretini veriyor.)
M:Sk: bewegt sich auch Ihre Partei ein bisschen?
(Soruyu bitiriyor.)
LB:C:A1: Unsere Partei bewegt sich ganz gut nur, die Frage ist, was wir nicht mitmachen ist, das sozusagen dieser
Entlastung der unteren und mittleren Einkommen vornehmen, und dann aber zu gleich im
Grundgenommen die Umverteilung von unten nach oben weiter vorzieren und das findet ja statt, und
beschäftigungswirksam wird das Geld das eingenommen wird eben nicht, und sie wissen das mit der
Arbeitslosigkeit nichts wirksam geworden,
(Cevap birinci argüman ve karşı argüman şeklindedir.)
M:Sk: Gehen wir die Frage
(Keserek soruyu devam ettirmeye çalışıyor.)
LB:A1: und da wollen wir eine Kombination mit Beschäftigungspolitik.
(Birinci argümanını tamamlıyor.)
M:So: Gehen wir die Frage noch mal weiter, Herr Westerwelle, wie überzeugt sind Sie eigentlich davon das, ein
weiteres Senken, der Steuern die Fakto zu mehr Arbeitsplätze zuführt. Wann wurde das nachgewiesen?
(Tartışmacı ve konu değiştiriliyor. Açık sorudur.)
GW:C:A1: Das, da bin ich mir sogar sicher.
(Argümanını cevap olarak ortaya atıyor.)
N: Sonst würde ich ja nicht Vertreten. Und es gibt übrigens Erfahrungen aus anderen Europäischen Ländern,
aus der ganzen Welt gibt es die Sinnenweise und es gibt übrigens sehr kluge Erfahrungen in der Mitte der
80’er Jahre, damals noch im alten Westdeutschland, der alten Bundesrepublik. In dieser Zeit wurden die
324
Steuern gesenkt, um 55 Milliarden Mark, mit dem beiden Namen Graf Lambsdorff und seiner Mittlerzeit
dem leider verstorbenen Finanzminister Gert Stoltenberg verbunden. Im selben Zeitraum kam
Investitionen, kam Konsum, kam Nachfrage
(Olgu anlatımıyla argümanın gerekçelendirme kısmı sürdürülüyor.)
M: Hm, hm.
(Argümanını onaylıyor ve devam etmesini istiyor.)
GW:N: es kam Wachstum, die Arbeitslosigkeit ging um 1,5% zurück, und die Steuereinnahmen des Staates
stiegen um 115 Milliarden Mark.
(Olgu anlatımıyla gerekçelendirmeye devam ediyor.)
M:Sk: Gut damit sind wir bei dem nächsten interessanten Punkt nämlich
(Moderatör konuya odaklı bir soru sormak istiyor.)
GW:A1: Und jetzt, und jetzt
(Argümanını tamamlamadığının işaretini veriyor. Söz hakkına devam etmek istiyor.)
M:Sk: der Finanzierung.
(Moderatör konuya odaklı sorusuna devam ediyor. Konuyu ortaya atıyor.)
GW:C:A1: Genau und das ist die Entscheidende Punkt der Finanzierung nämlich auch, aber das ist doch, es muss
doch trotzdem mal irgendwann losgehen, ich meine, wollen wir eigentlich in Deutschland erst warten, bis
wir 5-6 Millionen Arbeitslose haben, bevor es tatsächlich jetzt endlich mal zu einer Einigung der Parteien
kommt.
(Moderatörün ortaya attığı konuyu da kapsayarak argümanına ve karşı argümanına devam ediyor.)
M:Sü: Welchen Vorschlag?
(Moderatör üst dile yönelik bir anlaşılma sorusu soruyor.)
GW:C:A1: Das ist doch die eigentliche Frage. Wir haben
(Soruyu dinlemeden argümanına devam etmeye çalışıyor.)
M:Sk: Welchen Vorschlag zur Finanzierung haben Sie?
(Soruyu kapalı soru olarak tekrarlıyor. Belli bir konunun açılması için sorulan sorudur.)
GW:C:A1: Wir haben konkret vorgerechnet, das sind, das darf ich in aller Bescheidenheit sagen, die einzige Partei,
die aus der Deckung bisher rausgegangen ist. Bei uns kann jeder es im Internet nachlesen, wie wir es
Finanzieren wollen.
(Cevap birinci argüman olarak sürdürülüyor.)
M: Menschenkinder,
(Argüman karşısında şaşkınlığını ifade ediyor.)
GW: Ganz sicher.
(Argümanını bir kez daha onaylıyor.)
M: kriegen Sie gleich noch, ein Orden,
325
(Hayretini sürdürerek, şaşkınlığını ifade ediyor.)
GW: Einverstanden.
(Onaylıyor.)
M: nicht nur den Steuerorden.
(Şaşkınlığına devam edici konuşmayı sürdürüyor.)
GW:A1: Jetzt sage ich noch die Internet Adresse, wwwFDPde.
(Moderatörün bu tutumu karşısında bir önceki argümanına devam ediyor.)
M: Ja.
(Tartışmacının devam etmesini gösteren bir işarettir.)
GW: So jetzt noch mal ernsthaft.
(Bir önceki konuşmaları geçerek tekrar argümanına devam edeceğini belirtiyor.)
M: Wenn wir es noch mal Einblenden können.
(Rejisöre ve kameralara yönelik adresin alt yazı olarak tekrar verilmesini istiyor.)
GW:A2: Wir sind Einverstanden damit. Aber jetzt noch mal ganz ernsthaft damit. Wir haben vorgerechnet wie es
konkret gehen kann, nämlich einmal durch Privatisierung.
(Konuşmasına dönerek ikinci argümanını karşı argüman olarak ortaya atıyor.)
N: Wussten Sie, das wir in Deutschland 426 Staatliche Unternehmungsbeteiligungen haben und das, die
mehr geworden sind in den beiden Jahren und nicht weniger, durch Subventionsabbau.
(Argümanın gerekçelendirme kısmı bir olgu anlatımıyla sürdürülüyor.)
A2: Kann es denn ernsthaft richtig sein, das wir in Deutschland mehr Geld für Subventionen ausgeben als
zum Beispiel für Bildung, Wissenschaft, Forschung, ausbildende junge Generation. Und drittens durch
Entbürokratisierung. Wenn wir es nur schaffen würden. Und jetzt will das auch die Regierung und ich
begrüße das an der stelle. Wenn wir es nur schaffen würden, die beiden Steuerfinanzierten
Sozialleistungen also Arbeitslosenhilfe und Sozialhilfe zusammen zu legen. Was aus
Arbeitsmarktgründen sowieso sinnvoll währe, könnten wir nach offiziellen Zahlen Bürokratiekosten an
einem Volumen von ungefähr 5 Milliarden Euro einsparen. Und dieser Weg, muss endlich gegangen
werden.
(Argümanına devam ediyor.)
M: Hm, hm.
(Moderatör onayladığın gösteriyor ve devam etmesinin işaretini veriyor.)
UE:A1: Frau Illner, Frau Illner zum Subventionsabbau gehört auch die Subvention im Bezug auf die großen
Konzerne nicht?
(UE araya girerek bir argümana dikkat çekmek istiyor. Aslında bu GW’nin konuya dikkat çekmesi için ortaya atılmış bir
argümandır.)
ÖA: Also, warum kommen wir denn nicht voran, bei den Mindestbesteuerungen von Gewinnen, oder bei dem
Einschränken der Möglichkeit von vor -und rückträge von Verlustzuweisungen, die ja dazu führen, das
326
die Körperschaften, also, die großen Kapitalgesellschaften jahrelang, überhaupt keine Steuern gezahlt
haben. Wir haben doch jahrelang
(Argümanını özetliyor.)
GW:A3: Frau Engelen-Kefer
(GW, UE’nin bu niyetini anlayarak ona cevap vermek istiyor)
UE:AÖ: Wir haben doch jahrelang,
(Argüman özetini sürdürüyor.)
GW:A3: lassen Sie uns doch auf folgendes verständigen
(Üçüncü argümanını sürdürmeye çalışıyor.)
UE:AÖ: auf Zig-Milliarden Euro am Steuereinnahmen.
(Özet argümanını bitiriyor.)
GW:A3: lassen Sie uns doch auf folgendes Verständigen. Das währe doch ein guter Anfang für Gespräche.
(Üçünçü argüman sürdürülüyor.)
UE: Ja.
(Evetleyerek GW’ye söz hakkı verdiğini gösteriyor.)
GW:A3: Wir stehen sehr in Oppositionen zueinander, verträten sehr unterschiedliche Auffassungen
(Üçünçü argüman sürdürülüyor.)
UE: Ja.
GW:A3: das soll so sein in der Demokratie. Aber lassen Sie uns doch lassen Sie uns
(Argüman karşı argüman olarak ortaya konuluyor. Kesiliyor.)
OS: ...einen Rücktritt verlangen.
(GW konuşurken kesiyor.)
GW:C: Das ist unfern nach meiner Meinung, aber darüber reden wir jetzt nicht.
(OS’ye cevap veriyor. Bu bir üst dile yönelik karşı argüman geleceğini belirten cevaptır.)
A3: Ich sage Ihnen, lassen Sie uns doch einmal einer Sache festhalten, es währe doch ein guter Anfang für
Gespräche, wenn keiner jetzt irgendwelche Hürden aufbaut, über die der andere nicht springen kann,
wenn wir diese gemeinsamen Gespräche jetzt nicht bekommen, gibt es denn Erfolg nicht, ich bin sehr
besorgt darüber, das dass alles wieder bis auf die Zeit nach der Bayrischen Landtagswahl vertagt wird,
dann haben wir Oktober, dann haben wir die Parlamentsitzungswochen, dann kommt der Bundesrat, und
dann klappt das nie zum 1.1. und das Land verträgt diesen Stillstand nicht mehr.
(Sonunda üçüncü argümanını ortaya atmaya başlıyor.)
M: Ja.
(Moderatör konuşmasını onaylıyor. Bu aynı zamanda söz hakkına devam etmesinin işaretidir.)
327
GW:A3: Ich bin auch gegen diese Regierung, aber es hilft mir nichts, ich muss mich mit den arrangieren. Und zum
Wohle des Landes ist es jetzt fällig, das jetzt zusammengearbeitet wird.
(Üçüncü argümanını karşı argüman olarak sürdürüyor.)
M: Menschenkinder! Sie sagen doch.
(Moderatör söylenenler karşısında şaşkınlığını belirtiyor.)
UE:A1: Herr Westerwelle, Sie sagen
(UE konuya girerek GW’ye cevap vermeye çalışıyor.)
M: eine Rede an die Nation hier heute abend.
(Seyricilere yönelerek olayı izleyicilerin dikkatine yönelik bir kez daha tekrarlamak istiyor.)
UE:A1: lasst uns aufhören mit dieser billigen Polemik, und das ist zu mindest schon mal ein Wort, was ich sehr
Positiv finde, da beziehe ich auch die Gewerkschaften auch ein, und da was ich auch nicht was Ihre erste
Bemerkung hier auch sein sollte. Sondern, wenn es darum geht
(Argümanını ortaya atıyor.)
M: Sie erinnern, vorziehen der Steuerreform, wir müssen
(Moderatör keserek araya giriyor.)
UE: Wenn es darum geht, wir wollen
(Söz hakkını moderatöre bırakmak istemeyip argümanına devam ediyor.)
M: noch mal ganz kurz
(Moderatör de sözüne devam ediyor.)
UE:A1: gemeinsam die nötigen Entscheidungen auf den Weg bringen. Dann können wir sie Not ermutigen, wir
sind keine Partei, wir sind Gewerkschaft, aber wir haben zum Beispiel immer deutlich gemacht, dass wir
das Vorziehen der Steuerreform für wichtig erachten, dass was der Bundesregierung auch tut.
(Moderatöre söz vermeyerek argümanını karşı argüman olarak bitiriyor.)
M: Ja.
(UE’ye söz hakkı veriyor.)
UE:A1: Und jetzt, geht es eben dass die Blockade beendet wir.
(UE birinci argümanına devam ediyor.)
GW:A1: Sie haben am meisten gegen die zwanzig Zehner-Gelder gekämpft, Sie persönlich.
(GW, UE’ye cevap olarak argümanla karşılık veriyor.)
UE:A1: gerade, gerade dieser Blockade, bei der Frage, der Mindestbesteuerung für Unternehmen, der
Subventionen die ungerechtfertigt sind das dann
(UE birinci argümanını sürdürüyor.)
M: Frau Engelen machen wir gleich mit Herrn Scholz
(Moderatör UE’yi kesmeye çalışıyor.)
328
UE:A1: Kapitalgesellschaften herangezogen werden, wenn da die Blockade aufhört. Gerade die Blockade, die
eben von den Oppositionsparteien kommt
(UE argümanını sürdürüyor. Konuşmaya devam ediyor.)
M: Ja.
(Moderatör UE’nin sözünü bitirmesi için ona yeniden söz hakkı veriyor.)
UE:A1: Dann würden wir ja ein ganzes Stück weiterkommen, dann währe ein Stück
(Birinci argümanını sürdürüyor.)
M:Sü: dass ist die Kritik sozusagen
(Moderatör konuya dikkat çeken üst dile yönelik bir girişimle UE’nin değindiği noktaya dikkat çekiyor.)
UE:A1: Finanzierung gesichert.
(Argümanını tamamlıyor.)
M:Sü:Sk: der Gewerkschaft, an dem alten Koalitionär SPD. Da kommen wir gleich noch zu. Ich würde Sie gerne
noch mal fragen Herr Westerwelle, dass was Sie Frau Engelen-Kefer im Grunde sagen, ist ja eigentlich
auch eine Rede an die Union. Also, an den potentiellen Koalitionspartner. Wie erschrocken sind Sie
(Üst dile yönelik soruyu tamamlıyor. Konuyu ve tartışmacıyı değiştiriyor. Konu odaklı bir kapalı soru soruyor.)
GW: Ja.
(Soruyu anladığının işaretini veriyor.)
M:Sk: gleich Herr Müller, wie erschrocken sind Sie über das Meinungsbild der Union in diesen Tagen Herr
Westerwelle?
(Kapalı sorusunu tamamlıyor.)
GW:C:A1: Also, ich muss schon feststellen dass das Bild der Union -ich will das mal diplomatisch formulieren- noch
im Werdens-Begriff ist.
(Cevabı birinci argüman olarak veriyor.)
M: Das war sehr Diplomatisch.
(GW’nin konuşma şekline yönelik yorum yapıyor.)
GW:A1: Und das kann man glaube ich so sagen, ohne dass man jemanden zu nahe tritt. Und ich gebe ganz offen
zu, dass ich mit der konstruktiven Einfassung, die ich ja von Frau Merkel gehört habe ja, mittlerweile, ah,
ist das ja auch öffentlich geworden. Sehr viel mehr anfangen kann als beispielsweise mit der Haltung von
Ministerpräsident Koch. Ich habe in Hessen Wahlkampf gemacht, und ich erinnere mich daran, wie er
selbst dazu gesagt hat: Steuersenkungen müssen sein. Und er hat auch gesagt, wie wir es gesagt haben,
wie es gegenfinanziert werden muss. Entschuldigen Sie bitte mal. Das war im Februar, wir leiden doch
nicht unter Amnesie. Das war im Februar und wenn es jetzt die Regierung macht. Ich bedauere eher, dass
er dies nicht ordentlich mutig genug macht, auch nicht deutlich genug und entschieden genug macht, ich
ärgere mich darüber, das die Regierung erst diesen Problemdruck brauchte, um ins Handeln zu kommen,
(Birinci argümanını sürdürüyor.)
329
M: Gehen wir gleich, Herr Müller
(Moderatör tartışmacıyı değiştirip, ona söz hakkı vermeye hazırlanıyor.)
GW:A1: hätte Sie früher gehandelt, hätten wir Hunderttausende von Arbeitsplätzen mehrere.
(Birinci argümanını bitiriyor.)
M:Sk: Herr Müller, Sie müssen -da mal sofort- Sie müssen uns jetzt noch mal Helfen, wie um Himmels willen
möchte denn jetzt eigentlich die Union diese Steuerreform finanzieren? Sie sagen Ja, Herr Steuber sagt
zu einem drittel könnte es eine Neuverschuldung geben, es müsste Privatisierungen geben, und es müsste
den Abbau von Subventionen geben, was sagte der Ministerpräsident des Landes Saarland?
(Farklı bir tartışmacıya yöneliyor ve konunun detayına yönelik bir kapalı soru soruyor.)
PM:C:A1: Also, erstens
(Birinci argüman şeklinde cevabı vermeye başlıyor.)
M: Mal so, dann so.
(Kapalı sorusunu yorumuyla bitiriyor.)
PM:A1: So sagt man ja, erstens -äh- ich will mal etwas zu diesem Thema sagen Blockade, ich erinnere daran, wir
haben uns verständigt bei den Gesetzen Haards 1 und 2, sind wir im Vermittlungsausschluss zu einem
Konsens gekommen, haben wir gemeinsam beschlossen. Wir haben uns verständig beim
Steuervergünstigungsabbaugesetzt
(Argümanını sürdürüyor.)
UE: Na auf Einart, ne?
(PM’ye konuyla ilgili dikkat çekecek bir soru soruyor.)
PM:A1: sind denn Vermittlungsausschluss zu einem Ergebnis gekommen, haben wir gemeinsam beschlossen. Wir
haben im Moment Gespräche über die Gesundheitsreform nach dem was ich aus den Gesprächen höre,
ich weiß nicht Herr Scholz, ob Sie eine andere Information haben, ist das auf einem guten Weg. Es sieht
durchaus so aus, als ob man sich nähert, sage ich einmal,
(Argümanına devam ediyor.)
M:Sü: Das ist leider nicht die Beantwortung meiner Frage.
(Üst dile yönelik olarak sorusunun cevabı olmadığını belirtiyor.)
PM:A1: um das Ergebnis voranzunehmen. Und vor dem Hintergrund,
(Argümanına devam ediyor.)
M:Sk: Warum hat Peter Müller etwas gegen die Koalition
(Moderatör sorusunu yeniden soruyor.)
PM:A1: vor dem Hintergrund ist es einiger Massen
(Birinci argümanına devam ediyor.)
M:Sk: Andrea Merkel, der rot-grünen Regierung, und der Union?
(Moderatör PM’nin soruya yanıt vermesini istediğinden soruyu kapalı soru olarak yeniden sorarak bitiriyor.)
330
PM:A1: unsinnig zu sagen es wird blockiert. Die Union blockiert nicht, sondern die Union bestimmt seine
Position danach, was sie diesem Land verdienlicht hält und was nicht. Und wenn sie glaubt, das wir
Ergebnisse haben, die dem Land helfen, stimmen wir auch zu, so wird es auch bei der Steuerreform sein.
(Moderatörü dikkate almadan konuşmasını bitiriyor.)
M: Würden Sie trotzdem sagen, das
(Moderatör soruya dikkat çekmek istiyor.)
PM:A2: Und jetzt lassen Sie mich über die Steuerreform bitte folgendes sagen, ich habe ja eben schon
einmalgesagt, wir kaufen die Katze nicht im Sack.
(Moderatörün sorusuna cevap ikinci argüman olarak geliyor.)
M: Danke.
(Moderatör, PM sorusuna cevap vermeye başladığı için ona teşekkür ediyor.)
PM:A2: Die Regierung muss ihre Gegenfinanzierungen vorlegen. Und ich glaube nicht, das man es über Schulden
machen kann. Ich will nun mal darauf hinweisen,
(İkinci argüman ortaya atılıyor.)
M:Sk: Steuer eindrittel, Neuverschuldung?
(Bir önceki sorduğu sorunun önem verdiği noktalarını yeniden hatırlatıyor.)
PM:N:A2 vierzehn von sechsen Länderhaushalten sind an der Grenze, der Verfassungsmäßigkeit, der
Bundesfinanzminister hat einen Haushalt vorgelegt, der formal Verfassungsgemäß ist, indem aber
Positionen drin sind,
(Argümanına paralel olarak gerçek rakamlar belirterek gerekçelendirme kısmını gerçekleştiriyor. Karşı argüman olarak devam
ediyor)
A2: Wachstumserwartung 2%, das glaubt kein Mensch.
(İkinci argümanını bitiriyor.)
GW:C: Das ist normal.
(PM’nin ikinci argümanına GW kendince yorum yapıyor.)
PM:A2: Einsparungen beim Zuschuss in die gesetzliche Rentenversicherung von 2 Milliarden, ohne zu sagen, wie
es gehen soll, das sind eine menge Luftbuchungen da ist dann schon die Entfernungspauschale, die
Abschaffung der Entfernungspauschale für die ersten 20 Km drin, wesentliche Änderungen bei der
Eigenheimzulage, und in dieser Situation müssen wir, bevor wir sagen können, wir können eine
Steuerreform mitverantworten, eine Antwort auf die Frage haben, was heißt das für die Verschuldung des
Landes, der Bund ist pleite, die Länder sind pleite, da können wir doch nicht einfach neue Schulden
machen, denn das müssen unsere Kinder bezahlen, und deshalb wiederhole ich es: Politik auf kosten
unserer Kinder
(İkinci argümanını sürdürüyor.)
M: Herr Müller kurz hier noch mal die Frage
(Moderatör bölerek soru yöneltmek istiyor.)
331
PM:A2: die noch dazu keinen konjunkturellen Impulsvertrag
(İkinci argümanına devam ediyor.)
M: Ja.
(Moderatör sözüne devam etmesinin işaretini veriyor.)
PM:A2: machen wir nicht mit.
(Argümanını bitiriyor.)
M:Sa: Versteht der Herr Steuber das nicht was Sie sagen,
(Moderatör alternatif soru yöneltiyor. Kişiden konuya ilişkin alternatif yanıt vermesini istiyor.)
PM: Ja.
(Moderatörün sorusuna hazır olduğunu belirtiyor.)
M:Sk: oder warum plädiert er für die Neuverschuldung?
(Kapalı sorusunu tamamlıyor.)
PM:C:A3: Der ist genau auf der gleichen Position auch Edmund Steuber weckt die Position mit, die
Bundesregierung soll bitte ihren Vorschlag machen, und dann werden wir uns zu diesem Vorschlag
positionieren.
(Cevap olarak üçüncü argüman ortaya konuluyor.)
M: Eindrittel Neuverschuldung währe akzeptabel, es gibt auch ein Selbstfinanzierungseffekt
(Moderatör cevaba yönelik yorum yapıyor.)
PM:ÖA: Also
(Argümanını öztlemek istiyor.)
M: eines solchen Vorziehens.
(Moderatör yorumunu bitiriyor.)
PM:ÖA: Es gibt einen Selbstfinanzierungseffekt, allerdings mit zeitlicher Verzögerung, das haben wir ja nie
bestritten. Und deshalb sind wir auch bereit offen über zu reden, aber irgendwie haben wir doch eine klare
Rollenverteilung in Deutschland. Die Rollenverteilung heißt rot-grün hat eine Mehrheit und Regiert. Wir
sind in der Opposition, und deshalb muss die Regierung ihre Vorschläge machen, und dann positioniert
sich die Opposition. Und wenn das nicht mehr funktioniert, und die Regierung das nicht mehr kann; dann
reden wir nicht über vorgezogene Steuerreform, dann müssen wir über vorgezogene Neuwahl reden.
(Moderatörün yorumunu da dikkate alarak argümanını karşı argüman olarak özetliyor.)
M:Sk: Hm, Hm. Herr Scholz, wie viel Geld müssen sie dann eigentlich im schlimmsten Fall der Fälle in 2004
zur Verfügung stehen wenn, stellen wenn die Wachstumsprognosen nicht zutreffen, wenn der 2004
Auszeitcrash geht, wenn Sie diese vorzieh, vorgezogene Steuerreform bezahlen sollen, und ansonsten die
Sozialkassen weiter noch zu subventionieren haben?
(Başka bir tartışmacıya geçerek, kapalı soru yöneltiyor.)
332
OS:C:A1: Ich glaube, dass die Frage insofern eine gute Berechtigung hat.
(Birinci argümanı cevap olarak ortaya atıyor.)
G: Weil es natürlich schon darum geht, dass wir endlich zu mehr Wachstum kommen in unserem Lande. Das
heißt, wir müssen bei den Entscheidungen, die wir zu treffen haben auch versuchen diese
Wachstumsdynamik zu Stande zu kriegen.
(Argümanın gerekçelendirme kısmı başlatılıyor.)
A1: Deshalb ist unsere Meinung, dass wir das in einem vernünftigen Dreischritt, den ich ihnen schon
geschildert habe, machen können. Und, ah, ich glaube auch, dass wir hinkommen werden, in den
Rahmen, den der Finanzminister geschildert hat.
(Argümanını sürdürüyor.)
N: Er hat ja vorgestellt wie er sich den Haushalt vorstellt, und es wird eine ganz andere Situation eintreten
als Herr Müller Sie sich hier eben Skizziert hat. Die Regierung wird wie sie es auch bei den anderen
Gesetzen gemacht hat, ein komplettes Gesetz vorlegen,
(Argümanını gerçekleşmiş bir olayın anlatımıyla destekliyor.)
M: Hm, hm.
(Moderatör argümanı onaylıyor.)
OS:A1: Und, ah, dann wird die Opposition ja sagen.
(Birinci argümanı sürdürüyor.)
M:Sü: Und Sie sagen auch, Herr Scholz, muss noch mal nachfragen,
(Moderatör konuyu derinleştirmek için anlaşılmaya yönelik üst dilsel soru soruyor.)
OS:C:A2: Genau so wie bei der Gesundheitsreform, wo sie jetzt mitmacht.
(Cevap ikinci argüman olarak netleşiyor.)
M:Sk: Muss noch mal nachfragen, Sie sagen jetzt auch, auch Maßtrich ist nicht mehr entscheidend, wir können
es uns leisten ein drittes Mal, über dieses Kriterium hinwegzugehen, mittlerweile wird Hans Eichel offen
von Franz Münteferingen in einem Zeitinterview kritisiert, Ihr hättet in den Koalitionsverhandlungen eine
fiskalpolitische Liste entschieden und nicht an strukturpolitische Liste bearbeitet, ah, das heißt entweder
gibt es Hans Eichel nicht mehr lange, oder es gibt den Haushalt nicht mehr lange. Beides?
(Moderatör konuyu açmak için kapalı soru şeklinde odak sorusu soruyor.)
OS:C:A3: Ich glaube wir sollten schon versuchen, dass wir die Kriterien, die der Maßtricht bittet, einzuhalten
suchen mit der Politik, die wir machen. Das ist ganz schwierig, in den Umständen unter den wir uns
befinden,
(Soruya yanıt üçüncü argüman olarak ortaya konuluyor.)
G: weil wir können natürlich nicht politisch für Bundestag beschließen, wie das Wachstum sein wird, wir
können nicht für Bundestagsbeschluss festlegen, wie sich die Konjunktur entwickelt soll, sondern wir
können Rahmenbedingungen in denen das sich verbessert, damit wir klar kommen, und genau das ist die
Entscheidung, die wir mit diesen Haushaltsvorschlägen gemacht haben.
(Üçüncü argüman gerekçelendiriliyor.)
333
A3: Ich glaube es gibt einen zweiten Aspekt der sehr wichtig ist. Wir müssen versuchen, Reform zu Stande zu
bringen, die dazu führen, dass wir unsere Sicherungssysteme, sozialen Sicherungssysteme einhalten
können.
(Üçüncü argüman sürdürülüyor.)
M: Hm, hm
(Moderatör ikna olmuş gözüküyor ve devam etmesi gerektiğinin işaretini veriyor.)
OS:A3: Dass die funktioniert, trotz der konjunkturellen Situation in der wir da sind. Alles das ist mit dieser
Reformagenda verbunden, und deshalb glaube ich funktioniert das.
(Üçüncü argümanını ortaya atıyor.)
M: Herr Scholz
(Moderatör konuyu ve konukları değiştirmek istiyor.)
OS: Was die Frage mit dem, äh
(Bir şey daha söylemek istediğinin işaretini veriyor.)
M: Ja.
(Moderatör izin veriyor.)
OS:A4: mit dem Koalitionsvertrag betrifft da muss man ganz offen sein. Wir haben dort ein Gesamtkonzept
gemeinsam zu verantworten gehabt, dass nicht gut gewesen ist, und nicht gut funktioniert.
(Dördüncü argüman ortaya konuluyor.)
M: Hm, hm.
(Moderatör devam etmesi gerektiğinin işaretini veriyor.)
OS:A4: Und deshalb korrigieren wir das ja auch mit den Entscheidungen, die sich etwa um die Agenda 2010
verbinden. Das ist nicht eine Kritik, die man bei einem einzelnen abladen kann, da muss jeder, der dabei
gewesen ist, sich selber die Verantwortungen mit anziehen.
(Dördüncü argüman şimdiye kadar söylenmek istenen argümanların hepsini kapsamaktadır.)
M:Sü: Franz Münteferingen
(Üst dile yönelik anlaşılma sorusudur.)
OS:C: Und es gilt für mich genau so, wie für Hans Eichel oder Franz Münteferingen und viele anderen.
(Üst dile yönelik soruya cevap veriyor.)
M:Sk: Franz Münteferingen wird in diesem Interview gefragt wie viel Scharm er empfindet, ob des Zustandes
dieses Landes momentan. Haben Sie sich diese Frage auch schon mal gestellt?
(Konuyu odaklamaya yönelik soru soruyor.)
OS:C:A5: Ich glaube, dass wir seit 20 Jahren eine wachsende Arbeitslosigkeit haben und das wir uns klar machen
müssen
(Cevap beşinci argüman şeklinde geliyor.)
334
M:Sü: Das glauben Sie nicht nur, das ist so
(Üst dile yönelik düzeltme yapıyor.)
OS:C:A5: Ja das ist so, und es ist Notwendig, dass wir die wichtigen und erforderlichen Strukturreformen auf den
Weg bringen. Das haben wir in der letzten... Periode... Bereich der Rentenversicherung angefangen das
machen wir mit der Agenda 2010 jetzt weiter. Und wir brauchen einen Ruck bei der alle mitmachen, und
deshalb glaube ich das ist richtig, wenn wir versuchen hier eine Kooperation zustande zu kriegen.
Zwischen der Regierung und dem Bundestag und dem Bundestag. Und ich bin auch sicher, dass das
klappen wird, weil die Menschen es nicht gefallen lassen werden, wenn jemand nicht mitmacht.
(Üst dile yönelik cevap şimdiye kadar söylenen argümanların bir toplamı şeklinde yeniden ortaya konuluyor.)
M: Frau Engelen-Kefer
(Moderatör tartışmacıyı ve konuyu değiştirmek istiyor.)
PM:A1: Aber mitmachen nur weil die auch
(Moderatörün sözü kesiliyor ve PM, OS’ye karşı argümanı, şart koşuyor.)
M: sie wollen
(Moderatör UE’ye yönelerek sorusunu sormaya calışıyor. Bu aynı zamanda PM’ye stratejik olarak söz hakkı vermediğinin
göstergesidir.)
PM:A1: sinnvoll sind.
(Moderatör PM’ye söz hakkı vermese de PM argümanını bitiriyor.)
UE:C:A1: Also, wir wollen, wir wollen
(UE söz hakkını kullanarak argüman bir şeklinde cevap vermeye başlıyor.)
PM:A1: Nicht mitmachen um des Mitmachens willen.
(Fakat PM hala argümanını söyleyebilmek için konuşuyor.)
M:Sk: Sekunde. Sie, sie wollen gegen Agenda 210 eigentlich noch auf die Strasse gehen, oder nicht mehr?
(Moderatör PM’ye bir dakika diyerek uyarıyor. UE’ye kapalı soru sorarak UE’ye söz hakkı verdiğine dair işarette bulunuyor ve
UE’nin yanıtlamasını istiyor.)
UE:C:A1: Wir wollen mitgestallten. Das ist der,
(Cevap birinci argüman şeklinde net bir cevap olarak geliyor.)
M: Menschenkinder!
(Moderatör bu yanıtı beklemediğini hayret sözleriyle gösteriyor.)
UE:A1: das ist der erklärte Wille der,
(Argümanını sürdürmeye devam ediyor.)
M: Aber, Holla!
(Moderatör hayretine devam ediyor. Not: Moderatörün kullandığı hayret ifadesi aynı zamanda stratejik olarak izleyenlerin ve
diğer tartışmacıların bu noktaya dikkat çekmeleri için yapılmış söz eylem olarak değerlendirilebilir.)
335
UE:A1: der Gewerkschaften.
(Argümanını bitiriyor.)
M: Hm, hm.
(Devam etmesinin işaretini veriyor.)
UE:A1: Und, ah, in welcher Form wir das tun, das ist eine ganz andere Frage.
(Argümanına devam ediyor.)
M: Ja.
(Bu noktada konuşmasına devam etmesini istiyor.)
UE:A2: Aber, wir haben jetzt,
(İkinci argümanına karşı argüman olarak başlıyor ve moderatör tarafından kesiliyor.)
M:St: Der heiße Herbst war angekündigt, wird es den geben
(Telkin sorusu sorarak cevabı yönlendirmek istiyor.)
UE:C:A2: wir haben jetzt, wir haben jetzt die Gespräche mit der Bundesregierung erneut aufgenommen, wir sind
sehr froh, dass wir uns ja schon teilweise haben durchsetzen können.
(İkinci argümanını cevap şeklinde sunmaya çalışıyor.)
ÖA: Also, das Vorziehen der Steuerreform sehe ich als eine ganz wichtige Strategie an, die wir mit angestoßen
haben.
(Argümanını özetliyor.)
M:Sü: Das haben sie immer schon gefordert?
(Konuyu netleştirmek ve doğru anlaşılmak amacıyla üst dile yönelik soru soruyor.)
UE:C:A3: Das haben wir immer schon gefordert. Das zweite ist, das zweite ist
(Cevap veriyor.)
Publikum: Ha, ha, ha.
(İzleyenler inanmadığına dair gülüyorlar.)
UE:A3: Natürlich haben wir schon lange, schon lange deutlich gemacht, dass wir es dringend brauchen aus
konjunkturpolitischen Gründen. Das zweite ist, wir haben deutlich gemacht, wir brauchen ein Zuschuss
zur Bundesanstalt für Arbeit. Auch das ist ein Stückchen mitzuhelfen, dass die Arbeitsmarkpolitik
weiterhin vernünftig
(İzleyenlerin bu manalı inanmadıklarına yönelik gülmeleri karşısında UE argümanını detaylı bir biçimde yeniden ortaya atıyor.)
M:Sb: Den muss ja Hans Eichel ja nun zur Verfügung stellen.
(Konuyu yönlendirmeye yönelik girişimde bulunuyor. Bu boş sorudur, bir belli bir niyet yoktur.)
UE:A3: vernünftig, betrieben werden kann. Drittens, wir beteiligen uns am Umbau der Arbeitsämter, um
effizienter die Vermittlungsprozesse zu leisten, und die Dauer der Arbeitslosigkeit zu verringern.
(Üçüncü argümanı sürdürüyor.)
336
M: Frau Engelen-Kefer Sie
(Soru sormaya niyetleniyor.)
UE:A3: Was die Arbeitslosigkeit zurückführen kann, und wir beteiligen uns konstruktiv in Reformen der sozialen
Sicherungssysteme, und wir haben auch Vorstellungen, wie man das machen kann.
(Argümanını sürdürmeye devam ediyor.)
M: Ja.
(Sözü UE’ye devam etmesi için verdiğinin işaretini veriyor.)
UE:A3: Da gibt es natürlich Auseinandersetzungen, wir wissen das dies zum Teil
(Argümanını sürdürüyor.)
M:Sb: Teilweise haben wir hier auch schon diskutiert.
(Boş soru olarak sadece girişimde bulunuyor.Stratejik olarak bu konuya tekrar girmesini istemediğinin işaretini de veriyor.)
UE:A3: Einschnitte bedeuten wird, aber wir wollen die Solidaritätsbasis verbreitern,
(Üçüncü argümanına karşı argüman olarak devam ediyor.)
M: Ha.
(UE’nin o noktayı tartışmasını istediğinin işaretini veriyor.)
UE:A3: und inzwischen haben wir in mehreren Parteien,
(Konuşmasını sürdürüyor.)
M: Ja.
(Moderatör devam etmesini istiyor.)
UE:A3: Auch bei Horst Seehofer, auch bei der SPD, auch bei den Grünen eine Menge an Unterstützung.
(Argümanına devam ediyor.)
ÖA: Also, ich glaube dass wir eine Reihe,
(Argümanını özetlemek istiyor, moderatör kesiyor.)
M: Seehofer als eigene Partei. Menschenkinder!
(Hayret ünlemi kullanıyor.)
UE:ÖA: eine Reihe Ansatzpunkte haben auf den wir weiter fortfahren können.
(Argüman özetini sürdürüyor.)
M:Sk: Frau Engelen-Kefer helfen Sie mir noch mal bei Beantwortung meiner Frage. Wie wird die DGB, wie
werden die Gewerkschaften sich im September des Jahres 2003 aufstellen? Gegen die Agenda 2010 oder
werden Sie, sie unterstützen?
(Moderatör kapalı soru sorarak belli bir konuyu net olarak yanıtlamasını istiyor.)
UE:C:A4: Die Agenda 2010 ist schon längst Geschichte, wir haben mit ganz anderen Dingen schon zu tun. Wir
haben mit Gesetzgebung zu tun, da bringen wir uns ein, wir haben jetzt mit konjunktureller Politik zu tun,
337
um die Anregung zu schaffen, wir haben mit den Reformen der Finanzierung der sozialen
Sicherungssysteme zu tun, und hier werden wir uns konstruktiv einbringen.
(Sorunun aynıtı dördüncü argüman olarak geliyor.)
M:Sk: Was macht die PDS Herr Bisky?
(Kapalı soruyu başka bir tartışmacıya yöneltiyor.)
LB:C: A1: Also, ganz eindeutig
(Cevap birinci argüman şeklinde geliyor.)
M:Sü: Stellen Sie sich an den Straßenrand und warten auf die Gewerkschaften?
(Bir önceki soruyu açmak amacıyla üst dile yönelik yeniden soruyor.)
LB:C:A1: Nein, ganz eindeutig, Agenda 2010 teilen wir nicht, wir werden das tun, was dafür nötig, dagegen nötig
ist. Auch ein Wiederstand
(Sorunun aynıtı birinci argümanın devamı şeklindedir.)
M:Sü: Dann sind Sie ein Bremser und Blockierer?
(Üst dile ilişkin bir soru daha soruyor.)
LB:C:A1: Nein, nein das, das können sie ja allen anhängen. Aber dann bin ich lieber ein Block, Blockierer, als
einer, der diese scharmlose Umverteilung mit unterstützt. Da werden wir Wiederstand leisten, das ist klar,
ich sage aber zweitens, was getan werden muss, das ist, wenn die, das Vorziehen der Steuerreform
kommt, braucht es eine Kompensation für die Länder und Kommunen. Wer sich hier etwas umtut, der
weißt, dass es unerträglich wird, wenn die Länder und Kommunen keine Kompensation kriegen. Berlin
wird dann, soll in der Stadt, daraus halt pleite, 340milionen Euro weniger haben, das sind die
Finanzeinfälle drei Opernhäuser und einer Universität, das ist unvorstellbar, wenn es dort keine
Kompensation gibt. Und die kleinen Kommunen sind ebenfalls in größter Finanznot.
(Cevap olarak birinci argümanını netleştiriyor. Karşı argüman olarak devam ediyor.)
M: Ja.
(Konuşmaya devam etmesini istiyor.)
LB:A1: Und drittens unterstütze ich, das darf mal sein, Herr Westerwelle mit dem Vorschlag, man sollte man
solle diese Dinge vielleicht einmal versuchen zu diskutieren. Wir sind
(Argümanını sürdürüyor.)
M:Sü: Das ist jetzt alles ein bisschen viel für meinen Kopf.
(Konuyu netleştirmek istediğinin işaretini veriyor. Üst dile, anlaşılmaya yöneliktir.)
LB: Ja.
(Ne söylemek istediğini netleştirmesini istiyor moderatörden.)
M:Sk: Also, einerseits gegen alles andererseits diskutieren?
(Kapalı soru şeklinde soruyu net olarak ortaya atıyor.)
338
LB:C:A1: Nein, nein, dass muss nicht, das ist zu einfach. Ich bin kein schwarz-weiß Denker, sondern ich kann
sagen, unsere Position ist die, aber ich unterstütze auch eine Art Sozialkonvent, wo Gewerkschaften,
Parteien, Kirchen und andere versuchen, eine grundlegende Reform des Sozialstaates, die von Dauer ist,
zu diskutieren.
(Cevap birinci argüman olarak yeniden soruya bağlı olarak netleştiriliyor. Karşı argüman olarak devam ediyor)
M: Hm, hm.
(Konuşmaya devam etmesini istiyor.)
LB:A1: Und das muss ja nun statthaft sein, und sofern unterstütze ich den Vorschlag, den er gemacht hat.
(Argümanını sürdürüyor.)
M:Sk: Herr Westerwelle, was hören Sie aus den Ländern von ihren FDP Ministern. Sind die nicht, der gleichen
Auffassung wie Herr Müller, und sagen eigentlich, können wir überhaupt nicht mehr finanzieren, und
haben unsere Haushalte schon auf Verfassungsnaht genäht. Und im Grunde können die, die Linie der
FDP, die da im Bund vertreten wird, eigentlich im Inland gar nicht mehr mit realisieren?
(Moderatör başka bir tartışmacıya kapalı soru yöneltiyor.)
GW:C:A1: Nein wir haben bei uns, nun haben wir da, auch ein geschlossenes Konzept ja schließlich vorgelegt. Wir
haben bei uns im Bundesvorstand ja genau über diese Verhandlungslinie, wie ich sie jetzt hier vertreten
habe, hier in dieser Sendung, abgestimmt. Das ist dann eine einstimmige Entscheidung gewesen in
unserem Parteivorstand. Es ist doch richtig, dass die Länder spitz auf Knopf sind mit ihren Haushalten.
Aber es ist auch richtig, dass die Haushalte erst dann wieder Gesund werden, auch der Länder, wenn wir
ein Wirtschaftsaufschwung bekommen, und den Wirtschaftsaufschwung gibt es nur durch eine echte
Steuersenkungspolitik, durch die Strukturreformen, und wir werden unser gewachsenes Gewicht in den
Ländern,
(Cevap argüman olarak ortaya konuyor. Karşı argüman ortaya konuluyor.)
M: Aber Sie haben ja.
(Soru sormak istiyor fakat kesiliyor.)
GW:A1: wir haben ja bei den Landtagswahlen zugelegt, so einsetzen, dass es keine Blockade geben kann.
(Argümanını sürdürüyor.)
M:Sk: Sie können ja die Union aber nur schwer zum Jagen tragen. Sie können dann maximal dafür sorgen, dass
das Land, so zu sagen, gar nicht zählt.
(Moderatör kendi düşüncesini ortaya atıyor gibi gözükerek aslında kapalı soru soruyor. Bu konuda tartışmacının düşüncesini
istiyor. Konu odaklayıcı sorudur.)
GW:N: Aber nehmen Sie doch bitte mal beispielsweise jetzt in Baden-Württemberg.
(Kapalı soru üzerine karşı argümanını örnek anlatıyla gerekçelendirmek istiyor.)
M:N: In Baden-Württemberg hat der Ministerpräsident Teufel, am Anfang sehe ich sehr skeptisch geäußert,
Sein Stellvertreter, Döring.
(Örnek anlatıyı moderatör kendi üstleniyor. Stratejik olarak moderatör bu örnek olay hakkında bilgisi olduğunu göstermek
istemektedir.)
339
GW:N: unser Parteifreund der Walter Döring Wirtschaftsminister hat gesagt, wir müssen diesen Weg mitgehen,
im mittlerweile sehen Sie dass im Baden-Württemberg gerade vom Ministerpräsident Teufel,
(Örnek anlatıyı sürdürüyor.)
A1: wie ich finde richtiger Weise eine sehr konstruktive Haltung eingenommen. Wir haben im Bundesrat
(Argümanını sürdürüyor.)
M:Sü: Dann ist das meine letzte Frage
(Daha bu tartışmacıya soru sormayacağını belirtiyor.)
GW:A1: 23 Stimmen, die von der FDP mitbeeinflusst werden, von noch 69 daraus lässt sich was machen.
(Argümanını bitiriyor.)
M:So: Was sieht Herr Teufel anders als Herr Müller, Herr Müller?
(Farklı bir tartışmacıya açık bir soru yöneltiyor.)
PM:C:A1: Also, ich glaube, dass wir zunächst einmal völlig daran übereinstimmen, dass allein, das Vorziehen der
Steuerreform, unsere Wachstumsprobleme nicht löst. Das ist ein Mosaikstein, die Hoffnung das dieser
Mosaikstein ein größer ist, die ist unterschiedlich stark ausgeprägt bei Abel Teufel und mir. Aber
mindestens ebenso wichtig, mindesterstens, und nach Meinungen dafür halten viel wichtiger sind, die
Entfesselung der Kräfte des Arbeitsmarktes. Wir müssen Veränderungen beim Kündigungsschutz
machen, wir brauchen betriebliche Bündnisse für Arbeit. Im Betrieb muss entschieden werden können,
(Cevap özet argüman şeklinde ortaya konuluyor. Karşı argüman olarak devam ediyor.)
M:Sk: Aber Morgen wollen Sie erst mal die Handwerksordnung kippen.
(Konuya odaklı bir kapalı soru geliyor.)
PM:A1: Und Unternehmen,
(Birinci argümanını bitiriyor.)
M: Ja.
(Kapalı soruya yanıt vermesini beklediğini belirtiyor.)
PM:C:A2: Wir brauchen gesunde unserer sozialen Sicherungssysteme, und dann ist es sicherlich die Frage, ob die
Wachstumskräfte, die sich entwickeln, auch die Möglichkeit eröffnen, die Haushalte zusammenzuhalten,
wir können uns ja auch nicht leisten, dass der Staat pleite geht und trotzdem die Steuern zu senken. Wir
brauchen Wachstum das ist klar, aber Wachstum werden wir alleine durch Vorziehen der Steuerreform
nicht erreichen, sondern wir brauchen eine breite Strukturreform und da wird die Union mitmachen,
genau so wie es in der Vergangenheit gemacht hat.
(Cevap ikinci argüman olarak gelir, karşı argüman olarak da ‘aber’ ile sürdürülüyor.)
M:Sr: Warum sieht es Herr Teufel trotzdem anders als Sie?
(Retorik soru alt konuya dikkat çekiyor. Üst dile değil, burada retorik soru ile argümanı yani konuyu ön plana çıkartıyor.)
PM:C:A3: Abel Teufel sagt, genau wie ich. Ich will das Konzept wissen, wie die Steuerreform zu finanzieren ist, das
Vorziehen der Steuerreform zu finanzieren ist.
(Üçüncü argüman olarak soruyu yanıtlıyor.)
340
M:Sü: Abel Teufel sagt, wenn wir weiter schreiten, schaden wir uns.
(Konuyu anlamak için üst dile yönelik soru soruyor.)
PM:C:A3: Und ich bin in einigermaßen sicher, ich glaube ich habe sie auch so Zitiert gelesen, Herr Westerwelle,
wenn das Finanzierungskonzept heißt 100% neue Schulden. Dann finden auch Sie nicht den richtigen
Weg, und es ist auch nicht der richtige Weg, weil es die Lasten von heute auf die Zukunft überträgt, und
das kann keiner Wollen.
(Cevap üçüncü argüman şeklinde devam ediyor.)
M:So: Herr Scholz, warum bleiben Sie nicht lieber hier und fliegen nicht nach Frankreich? Jetzt einfach mal so.
(Başka bir tartışmacıya açık bir soru soruyor.)
OS:C:A1: Wir haben unsere Hausaufgaben gemacht, die Gesetze,
(Cevap argüman şeklinde ortaya konuluyor.)
M:Sü: Habt ihr?
(Üst dile yönelik bir sorudur. Emin misiniz? anlamını taşıdığından aynı zamanda bir eleştiri sorusudur.)
OS:C:A1: die Gesetze sind vorbereitet, es wird Stück für Stück den Bundestag und den Bundesrat erreichen. Und
ich will ihnen noch was,
(Cevap birinci argümanın sürdürülmesi şeklinde devam etmektedir.)
PM:Sk:A1: Was steht denn in dem Gesetz drin zur Finanzierung der vorgezogenen Steuerreform?
(Kapalı soru şeklinde bir tartışmacıdan karşı argüman gelmektedir.)
OS:C:A2: Ich will Ihnen noch was hinweg sagen, es wird so sein, es wird so sein egal wie es hier geredet wird, das
am Ende alle mitmachen. Ich glaube es wird sich hier im Zuge des ganzen Modernisierungsprozesses im,
zu all der Reformen, die wir jetzt auf dem Weg bringen keiner entziehen können, egal
(Tartışmacıya cevap ikinci argüman olarak ortaya atılmaktadır.)
M: Das Gesetz wollen Sie im September auf den Weg legen, und ansonsten sind sie ein Weiser sehr
(Tartışmacılar arasındaki gerginliği yumşatmaya yönelik konuşmadır.)
PM:A1: Kann Ihnen, kann Ihnen eines versichern, eine Position, die heißt alle werden mitmachen, egal wie groß
der Blödsinn ist, ist eine Position die nicht sonderlich realistisch ist.
(OS’nin cevabına karşı argümanını sürdürmektedir.)
OS:A2: Das, Herr Müller. Das, Herr Müller, können Sie zwar so formulieren, aber ich sage auch Sie werden
wahrscheinlich auch im Bundesrat zustimmen.
(PM’nin karşı argümanına karşı ikinci argümanını sürdürür.)
PM:A1: Komm lassen Sie uns was auf den Tisch legen, schauen wir
(Argümanını sürdürüyor.)
C) Sonuç:
(Sonuç olarak moderatör tartışmaya bir son vermektedir.)
341
M: Ich hoffe er betätigt sich auch am Ende dieser Sendung noch mal als Weise Theresa, der hat dann aber...
doch sind Sie ja mit einem Holdenaugenlicht ausgestattet. Wir werden sehen, wir werden auch das
weiterverfolgen und sicherlich in der nächsten Woche auch weiter diskutieren.
Teşekkür: Vielen Dank der Aufmerksamkeit, vielen Dank der Runde hier. Ich darf Ihnen viele Freude bei der,
hoffentlich gewonnenen Einsichten wünschen.
Kapanış: Und demnächst auch sofort bei einem Krimi, der jetzt folgt und der heißt, ein Fleisch und Blut. Glaube
ich wenigstens meine Gedächtnisleistungen sind auch nicht mehr so richtig präzise aber, wahrscheinlich
auch nicht weiter dramatisch. Bleiben Sie einfach dem ZDF gebogen, wir sehen uns nächsten Donnerstag
wieder. Hoffentlich. Schau.
342
EK 3: CD 1 ve CD 2 ÖRNEK-FİLM
343
ÖZGEÇMİŞ Kişisel bilgiler
Adı Soyadı : Olcay (Kılıçarslan) Erçöçen
Doğum yeri ve yılı : İstanbul, Aralık 1969
Medeni Durumu : Evli
Yabancı Diller : Almanca, İngilizce
Görev Yeri, unvanı : Cumhuriyet Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü, Araştırma Görevlisi
(Kasım 1995)
Öğrenim ve Akademik Durum (İlk, Orta, Üniversite, Fakülte, Bölüm,
Başlangıç-Bitiş Yılı)
İlk öğrenim : Almanya,
Theodorshule, Paderborn (1974-1975)
Elisabeth- Grundschule, Paderborn; (1975-1977)
Kasselertor, Paderborn (1977-1980)
Karlschule, Paderborn (1980-1981)
Busdorf, Paderborn (1981-1985)
Orta öğrenim : İstanbul- Mecidiyeköy Lisesi (1988)
Lisans : İstanbul Üni. Edebiyat Fak. Alman Dili ve Edebiyatı Böl. (1993)
Yüksek Lisans : Hacettepe Üniversitesi Sosyal. Bilimler Enst. Alman Dili ve
Ed. Böl. (1999)
Tez adı: “Problematisierung der Moderne aus der Perspektive von
Jürgen Habermas Werk, ‘Theorie Des Kommunikativen Handelns’:
Ein Beitrag zur Soziolinguistik”
Doktora : İstanbul Üni. Sosyal Bilimler Enst. Batı Dilleri ve Edebiyatları,
Alman Dili ve Ed. Böl. (2005)
Tez adı: “Tartışma Kültürünün Karşılaştırılması Açısından
Uzmanların Katıldığı Türkçe ve Almanca Talkshow Programları”