ÖLÜM ENSEMDE · 2020-04-10 · 4 Türkiye’de 31 Mart’ta meclise gelen infaz yasasında...

8

Transcript of ÖLÜM ENSEMDE · 2020-04-10 · 4 Türkiye’de 31 Mart’ta meclise gelen infaz yasasında...

Page 1: ÖLÜM ENSEMDE · 2020-04-10 · 4 Türkiye’de 31 Mart’ta meclise gelen infaz yasasında faşist AKP, MHP iktidarı koronavirüs nedeniyle 90 bine yakın tutuklu ve hükümlüyü
Page 2: ÖLÜM ENSEMDE · 2020-04-10 · 4 Türkiye’de 31 Mart’ta meclise gelen infaz yasasında faşist AKP, MHP iktidarı koronavirüs nedeniyle 90 bine yakın tutuklu ve hükümlüyü

Yaklaşık 1 ay önce hayatımıza yeni bir kavram girdi. Co-rona olarak bildiğimiz Covid-19 virüsü ile hayatlarımız 180 derece değişti. Hayal bile edemeyeceğimiz bir paniğin, izo-lasyonun içinde bulduk kendimizi. Tüm kanallardan izledi-ğimiz haber ve yorumlarda tek gündem bu. Kafa karışıklığı yaratan bilgi kirliliğine maruz kalmaktayız. Her bilim insanı kendi bakış açısıyla ve sistemle paralelliği üzerinden bilgi-ler vererek bu korku, kaygı psikolojisini körüklemekte. Hem kendimizle hem de sevdiklerimizle ilgili yaşadığımız korku biz kadınlar üzerinde ekstra bir baskı oluşmasına yol aç-makta. Ailemizin hijyen zincirini koruma, ev işi örgütleme, bakımı üstlenme, bunun yanında üretimdeki rolüne devam etme vb bir çok sorumluluğu omuzlarımızda daha fazla his-setmekteyiz.

Biz Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde yaşayan bireyler be-lirli bir yaşam standartına sahipken bile bu kaygıyı taşır-ken, mülteci kamplarında kalan insanlarla empati yapmaya çağırıyorum sizi. Bir çoğumuz buralarda mevcut mülteci kamplarında kısa ya da uzun dönemler kaldık. Bu salgın-dan bağımsız olarak yaşanan zorlukların deneyimine sa-hibiz.

Farklı ülkelerden gelen mülteciler çok küçük odalardaki ranzalarda uyumak zorunda. Eğer aile olarak kalıyorsanız da 6-7 metrekare bir odada yaşamak zorundasınız. WC, banyo, mutfak ortak kullanılmakta. Bireylerin kendi imkan-ları ile oluşturduğu hijyen dışında herhangi bir hijyenden bahsetmek mümkün değil. Tabi ki elinizde temizlik ürünü alacak olanak varsa kişisel çabalarla bir standart oluştu-rulmakta.

Bugün Avrupa’ nın birçok ülkesindeki mülteci kampların-da aynı uygulamalar yürürlükte. Corona virüsü ile gelişen süreçte kamp kapıları kapatılarak zaten toplumdan izole edilen mülteciler tamamen kendi kaderlerine terkedilmekte. Hiçbir önleyici tedbir alınmadan, mülteciler hastalık gerçeği ile yüzyüze bırakılmakta; gergin ruh haliyle yokluk, yoksun-

luk içinde ötelenmekte.Türkiye ya da Yunanistan

sınırlarında çadırlarda, so-kaklarda yaşamak zorunda bırakılan binlerce insan bir çık-mazın içinde. Hayatta kalmak için kaçmak zorunda kaldıkla-rı savaştan sonra, bambaşka sayısız savaşın içinde buldular kendilerini.

Kapitalist-emperyalist kirli savaşların mağduru ezilenler, politik oyunların piyonları yapıl-makta. İnsan hayatının kapita-listlerin kar hırsı karşısında hiç-bir değeri olmadığının somut

adı MÜLTECİLERDİR.Bu gerçeklik içinde içimizi çok daha fazla acıtan bir ger-

çek var ki mülteci kadınlar. Bizler evi-işi olan, asgari dü-zeyde de olsa yaşam standartlarına kavuşmuş kadınlarız. Yatacak bir evimiz, içecek suyumuz, pişirecek gıdamız var. Kendimizi koruyacak karantinayı yaratma koşulumuz var. Bugün milyonlarca kadın çocuklarıyla çok kötü koşullarda bu salgına rağmen hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bıra-kın hastaneyi yiyecek yemek bulamamaktalar. Fiziksel, psi-kolojik, ekonomik gibi bir dizi kıskacın altında yok olmama mücadelesi vermekteler.

Evet bir salgın var. Bu bir gerçeklik. Ama bu, biz devrim-ci, ilerici kadınların sadece kendi yaşam kaygısına düşerek içe kapanmasını getirmemeli. Salgın koşullarında yeni mü-cadele araç ve biçimleriyle, olanaklarla mülteciler gerçeğini gündem yaparak, kamuoyu oluşturmamız gerekiyor.

Dün yolu mülteci kamplarından geçmiş, koşullarından dolayı ağlayan, iliklerine kadar o dönemi yaşamış bir kadın olarak içim çok acıyor. Onların neler yaşadığını hayal bile edemiyorum. Sağlık hizmetlerinden eşit düzeyde yararlan-ma hakları olmayan, seslerini çıkaracak koşulları olmayan, kamplara kilitlenmiş milyonların acıları bizim de acılarımız-dır.

Kapitalist sistem var olan hastalığın ortaya çıkışının ve yayılmasının temel sorumlusudur. İnsan değil, kar merkezli oluşturulmuş sistemin temsilcileri ne teste ulaşmakta ne de tedavi edilmekte problem yaşamaktalar. Milyonlar bir yan-dan izole edilip evlere kapatılırken diğer yanda üretim de-vam ettirilmekte. Eşit, adil ve özgür bir yaşam için sınıfsız, sınırsız ve cins ayrımsız bir dünya mücadelesini daha fazla yükseltmenin tek çözüm olduğunu hep birlikte görüyoruz.

ÖLÜM ENSEMDE

MercekNaz Özak

Page 3: ÖLÜM ENSEMDE · 2020-04-10 · 4 Türkiye’de 31 Mart’ta meclise gelen infaz yasasında faşist AKP, MHP iktidarı koronavirüs nedeniyle 90 bine yakın tutuklu ve hükümlüyü

3

Taşkın bir nehir gibi zor zaptedilen içsel devinimlerle yüklü heybemiz... bu bir anafor, kelimeler hücum halin-de sorguluyor zamanı. Ölüme yazgılı bir direnişin ses-sizliği, kulakları sağır eden bir feryadı taşıyor şimdi... Acı yüklü koca bir boşluktur, sensizliktir zamanın tik taklarına vuran zulüm...

Açlığın kucağında gencecik bir kadın bedenidir bize teslim edilen. Emanetleri var, türkülerle dile gelmiş, emanetleri İdil’den yadigar... Adaletsizliğin pençesin-de, hak arayışlarıyla bir direnişin güncesini 288 kez ilmeklemiş... Dağların seherine, göğün şafağına, deniz-lerin mavisine vurgun şarkılar söylemek isteyen gen-cecik bir kadın varmış. Günlerden bir gün zalim Kral ülkenin dört bir yanına haber salarak şarkı söylemeyi yasak ettiğini duyurmuş. Şarkıları ile ülkesinin insan-larına umut taşıyan ve bu umutla hayatın değişebile-ceğine zalim Kral’dan kurtulabileceğine inanan genç kadın halkına seslenerek ‘savaşmak için bedenini alev topuna çevirdiğini’ haykırmış. Alev topu zulmün sara-yına hiç bıkmadan vurmuş kendini. Günler uzadıkça yaralar alan bedenine hiç aldırmadan, bıkmadan di-renmeyi sürdürmüş. Halkı bazen yanında olmuş fakat çoğu zaman izlemiş onu... Ta ki 288. gününde alevi iyi-ce zayıflayan genç kadın son kez zulmün duvarlarını zorladığında, O’nu izleyen halkının göğsünde kızıl bir güle dönüşmüş... Şimdi O’ nu silinmez bir nişane ola-rak taşıyan halkının göğsünde umudu yeşerten genç kadının şarkılarının tınısı, sessizliği sağır etmek için yükseliyor gökyüzüne...

O ki; kente sığmayan, ömre yetmeyen nice özlemler saklı 28 yaşın gebeliğini, başka doğumlara taşıdı. Devi-nen hayatın içinde, bahara aralanan takvim sayfalarını nedensiz olmayan bir koşuyla, her anı çok değerli ya-şanan bu ömür bizdendir.

Helin! Şimdi kentin varoşlarında yankılanan direniş-çi sloganlar senin içindir.

Helin Bölek, haklılığını miras edindiği bir tarihten alarak kelepçelenen türkülere siper etti bedenini. 224. gününde söylediği ezgileri ‘hayat senin içindir’ sözle-riyle tamamlıyorken uğruna kavgasını büyüttüğü ezi-lenlere ömrünü armağan etmekten geri durmadı.

İnsanlığın dünyayı saran bir salgınla test edildiği günlerden geçiyoruz. Hemen her gün binlerce insa-nın bu salgın nedeni ile yaşamlarını yitirdiğini öğreni-yoruz. Öyle ki her akşam dinlenilen haberler giderek büyüyen rakamlarla ölümün soğuk sayısal hanesine

yenilerini katıyor. Hayat ve ölüm bir rakamdan ibaret değilse eğer, cüzdanlarını daha fazla kabartmak iste-yen asalaklara ve onların iktidarlarına karşı öfke dolu bir kavga borcumuz değil midir? Borçlu olduğumuz, kavga edecek ne çok sebebimiz var halbuki... Sadece Helin’in yaşadığı kuşak onca katliam, savaş ve acıya tanıklık etti. O halde umudu göğsünde kızıl bir gül gibi taşıyanlar; baharın muştularını taşıyalım hayata... De-vinim halinde olan değiştiriciyse eğer, bize DEVRİM lazım...

Helin... Söylemesi yasaklanan şarkılarda yaşatıla-cak...

Bizim Kadınlar

İçli bir türkü bizimkisi...

Işık Rosa

Page 4: ÖLÜM ENSEMDE · 2020-04-10 · 4 Türkiye’de 31 Mart’ta meclise gelen infaz yasasında faşist AKP, MHP iktidarı koronavirüs nedeniyle 90 bine yakın tutuklu ve hükümlüyü

4

Türkiye’de 31 Mart’ta meclise gelen infaz yasasında faşist AKP, MHP iktidarı koronavirüs nedeniyle 90 bine yakın tutuklu ve hükümlüyü tahliye edeceğini açıkladı. Yasadan yararlanamayacaklar uyuşturucu ticareti ya-panlar, kasten insan öldürenler, cinsel suçlardan tu-tuklananlar ve politik tutsaklar olarak somutlaştırıldı. Elli binin üzerinde büyük bir bölümünü gazeteci, yazar, akademisyen, üniversite öğrencisi gibi farklı meslek-lerden devrimci, sosyalist, yurtsever, ilerici özgürlük mücadelesinden yana olan politik tutsaklar ise uyuştu-rucu, cinsel suçlar ve kasten insan öldürme suçları ile aynı kefeye konuldu.

4 Nisan’da ise Meclis komisyonuna gelen yasa cin-sel suçlar, uyuşturucu, kasten insan öldürenler lehine infaz yasasında indirime gidilerek kabul edildi ve yeni-den Meclise gönderildi.

7 ve 8 Nisan’da mecliste tartışılan ve halende tartı-şılmaya devam eden cinsel suçları işleyenler dahil du-rumlarını esneten infaz yasasına HDP ve çeşitli müca-deleden yana toplumsal kesimler tepkilerini göstererek protesto ettiler.

Politik tutsaklardan sadece 6 bine yakınını; HDP parti üye ve yöneticilerinden, Eşbaşkanlardan Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Gülten Kışanak gibi devrimci, yurtsever siyasetin kadın yüzleri, Selahattin Demirtaş gibi parti ve belediye eşbaşkanları, milletve-killeri oluşturuyor. Faşist diktatörlük politik tutsakları infaz yasasının dışında tutarak on binlercesini adeta korona virüsü koşullarında ölüme terk ediyor. Kapitaliz-min ürettiği koronavirüsün küresel çapta tehlikeli boyu-tunu, Dünya Sağlık Örgütü “hapishaneler riskli alanlar” biçimide uyarmasına rağmen faşist diktatörlük politik tutsakları hiçe sayarak es geçiyor. Hapishaneler insan sağlığı için korunaklı değil, tam tersi yayılma hızı yük-sek risk mekanlarıdır. İnfaz yasası Türkiye’nin kabul ettiği uluslararası anlaşmalardaki eşitlik, yaşam hakkı, insan sağlığı ilkeleri üzerinden değil, faşist rejimin ırk-çı, ayrımcı, anlayışından hareket edilerek uygulamaya sokulmaktadır. Bunun temel sebebi yönetmekte zor-landığı, mücadeleden yana işçi, emekçi, gençlik ve ka-dın hareketinin önemli bölüklerinin çeşitli öncüleri ve bireylerinin serbest bırakılmasının rejimi zora sokaca-ğı, faşist rejimin kendi sonunu getireceği fikridir. Ege-menler faşist rejimlerini ayakta tutabilmek için insan sağlığı ilkesini çiğnemekten her dönem olduğu gibi bu dönemde kararlı olduklarını göstermekteler.

31 Mart’ta sunulan infaz yasanın son hali, kadın ör-gütlerinin şiddetli karşı çıkışları ve toplumun tepkileri sonrasında cinsel suçlardan yargılananların serbest bırakılmayacağı biçiminde düzenlenmesi kadın hare-ketinin önemli bir kazanımı olarak görülebilir. Ancak yasanın 4-7-8 Nisan’da Meclis’te tartışılan son hali ta-

ciz, tecavüz, kadın ve nefret cinayetlerini işleyenlerin ser-best bırakılmasını sağlayacak esnekliklerle dolu. Yasanın bu biçimde geçmesi durumunda binlerce, on binlerce ka-dının yaşadığı acıları, şiddeti görmezden gelenler kadın-larda ve toplumun vicdanlarında önemli yaralar açacaktır. Kadın hareketleri olarak mücadelenin, kavganın dozunu daha da yükselteceğimiz önemli bir sürecin içine girece-ğimiz ortadadır.

Koronavirüsün hapishanelere yayılması durumunda can kayıplarının çokça yaşanacağı ortada. Ziyaret ve görüşler sınırlandırılsa da her gün dışarıyla hapishane arasında mekik dokuyan gardiyan gibi kamu çalışanları virüsü hapishanedeki tutuklu ve hükümlülere taşıyacaktır. Hücrelerde her sabah akşam yapılan sayımlar, hücre ka-pılarından sabah, öğlen akşam verilen yemekler, telefona, revire vb götürülür iken gardiyan ve çalışanlarla kurulan temaslar koronavirüsün yayılmasına neden olacaktır. Ha-pishanelerde kesintili akan sular, dengeli beslenememe, sağlık hakkından istenildiği gibi faydalanamaması, risk-leri daha fazla arttıran durumlardır. Hapishenlerin sayısı, buralarda yaşayan insan oranlarına da baktığımızda bu tehlikenin boyutu daha fazla görülebilir. Türkiye ve Kürdis-tan’da toplam 355 hapishane var. Tutuklu hükümlü sayısı toplam 286 bin. Resmi çalışan gardiyan vb sayısı ise 150 bin. Bunların 271 bin 720 erkek, 11 bini kadın, 780’ni an-nesinin yanında kalan çocuklar, 2500’ü çocuk yaşta suç işleyenler, 1334’ü hasta, 458’i ağır hasta, 50 bini siyasi tutsak, geriye kalanlar adli tutuklu ve hükümlü olarak ha-pishanelerde yaşıyor. Koronavirüsün hapishanelere bu-laştığının göstergesi Mardin hapishanesinde koronavirüse yakalanan “adli kontrol ve konutu terk etmeme” kararıyla tahliye edilen HDP Mazıdağı Belediye Eşbaşkanı Nalan Özaydındır ve yeni ölüm haberlerinin gelmesidir. Aileler, mücadeleden yana tüm kurumlar, partiler, tek tek aydın, sanatçı, akademisyen, bilim insanları ve kadın örgütlerinin talebi yeni bir yasanın Meclise getirilmesi ve politik tutsak-ları da kapsaması biçimindeydi ancak yasanın son haliyle bu talepler hiçe sayıldı. Koronavirüsü nedeniyle sokak ey-lemleri yapamayan ancak sosyal medya üzerinden yaygın biçimde devam eden infazda eşitlik, politik tutsaklara öz-gürlük gibi taglarla, imza kampanyalarıyla parti ve kurum-ların yazılı basın açıklamaları, tutuklu ailelerin yazılı, vide-olu röportajları etkin biçimde devreye sokuldu. Görünen o ki faşist rejim zor, şiddet, baskı, gözaltı yoluyla ayakta tuttuğu düzenini riske atmak, özgürlükler mücadelesinin öznelerini serbest bırakmak istemiyor. Yasa geçene kadar ve yasa geçtikten sonra erkek egmen faşist rejime karşı sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Faşist zor, şiddet baskı varsa direniş var diyerek tecavüzcüleri, kadın cina-yeti işleyenlerin serbest bırakılması durumunda daha güç-lü geleceğiz. Politik tüm tutsaklara özgürlük şiarı etrafında mücadeleyi daha da büyüteceğiz.

Analiz

Hapishanelerde politik tutsak kadınlar, gazeteciler, akademisyenler, siyasetçiler tüm politik tutsaklar serbest bırakılsın!

Ayşe Yumli

Page 5: ÖLÜM ENSEMDE · 2020-04-10 · 4 Türkiye’de 31 Mart’ta meclise gelen infaz yasasında faşist AKP, MHP iktidarı koronavirüs nedeniyle 90 bine yakın tutuklu ve hükümlüyü

5

Dosya

Hayat Eve Sığmıyor

Işık Rosa

Bir felaketin sonuçlarının insanlığın ortak kederine dö-nüşebilmesi için, kaderin de ortak olması gerekiyor. Oysa Coronavirüs salgınının insanı ortak bir kaderde buluştur-madığı, dolayısıyla virüsün ortak düşman olmadığı yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Corona gibi salgın hastalıkların kaynağında kapitalist sistemin olduğu gerçeği bir kez daha anlaşılmış oldu. Ka-pitalizmin aşırı kar hırsı hastalık üretmektedir. Bu sistemin yarattığı ekolojik denge bozukluğunun faturası tüm insan-lığa kesilmektedir. Doğanın talanı, çevre kirliliği, canlı tür-lerinin yok oluşu, hayvanların yaşam alanlarının daralma-sı, küresel ısınma, iklim değişimi sonuç itibarıyla değişik biçimlerde karşılık bulmaktadır.

Corona salgınının ilk aylarında olayı gizleyerek geçiş-tirme yolunu seçen emperyalistler, gizleme olanağı kalma-dığı andan itibaren “milli birlik, bütünlük” çağrısı yapmaya başladılar. Corona salgınının bir doğa felaketi olduğunu, tüm insanları eşit düzeyde etkilediğini; dolayısıyla din dil, ırk, mezhep ve sınıf ayrımı yapılmaksızın topyekun bir mücadele içinde olunması gerektiğini vaaz edip duruyor-lar. Oysa olay her yönüyle ve tümüyle sınıfsaldır.

Başını Almanya ve Fransa’nın çektiği emperyalist AB’de, Covid-19 salgını en büyük tahribatı ve yıkıcı etkiyi İtalya’da gösterdi. AB devletleri, bırakalım yardımda bu-lunmayı, derhal AB Konseyini toplayarak üçüncü büyük üyesi olan İtalya’ya kapılarını kapattılar. Küba’dan yola çı-kan sağlık ekibi ‘Biz devrimci bir görev için buradayız’ söz-leri ile İtalya’nın sağlık sistemi ile çöküşünü izleyen emper-yalistlere halkların dayanışmasını göstermiş oldular.

Emperyalist küresel devletler, devasa büyüklükte zen-ginlik birikimini ve insanlığın yaşamını muazzam derece kolaylaştırıcı olabilecek teknolojik güçleri ellerinde tutu-

yorlar. Buna rağmen küresel boyuta sıçrayan bir virüs salgını, kapitalist burjuvazinin ve düzeninin nasıl çaresiz ve çözümsüz olduğunu bütün bir insanlığın görmesine vesile oldu. Kapitalist sağlık sistemleri neredeyse çökme ile yüzyüze.

Coronavirüs bulaşıcı ama, giderek gelir imkanların-dan yoksun kalan insanlar ve ekonomik güvencesizlik, yoksulluğun da bulaşıcılığını ortaya çıkaracak. Yoksulluk bu virüsün etkisini daha da arttırıyor. Çünkü yoksulluk aynı zamanda sabuna ve suya da ulaşamamak demek. Yoksulluk evinde ısınamamak, evinde tencerenin kay-namaması demek aynı zamanda. Açlık demek yoksul-luk. Bunlar bu virüsün çok daha öldürücü olmasının, çok daha çabuk yayılmasının koşullarını yaratıyor. Dolayısıy-la sadece bu virüsün üzerinden değil, eşitsizliklerin bir an önce kalkması için de çaba göstermek gerekir.

Tarihsel deneyimler de mikroplara bağlı ölümlerin esas nedeninin yoksulluk olduğunu gösteriyor. Yoksul ülkelerle zengin ülkeler arasında ölüm oranlarında cid-di farklar oluyor. Yetersiz beslenme, temiz suya erişim imkanının olmaması, barınma koşullarının kötülüğü gibi faktörler nedeni ile ölümler artıyor. Dolayısıyla mesele aslında gelir adaletsizliğini ortadan kaldırma, herkese ücretsiz, kamusal sağlık hakkı, herkesin insan onuruna yakışır bir yaşam sürmesi için kaynakların seferber edil-mesidir.

Savaşların, ekonomik krizlerin, doğal afetlerin en fazla mağdur ettiği kesimin kadınlar olduğu sayısız kez deneyimlenmiştir. Erkek egemenliği, toplumsal cinsiyet ve cinsiyetçi iş bölümü kapitalist sistemin bir görüngüsü olarak kadınları daha fazla ezme ve sömürmenin tüm olanaklarını oluşturmuştur. Kadınlar sıklıkla esnek, kısa zamanlı, düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak

Page 6: ÖLÜM ENSEMDE · 2020-04-10 · 4 Türkiye’de 31 Mart’ta meclise gelen infaz yasasında faşist AKP, MHP iktidarı koronavirüs nedeniyle 90 bine yakın tutuklu ve hükümlüyü

6

durumunda kalmaktadır. Böylesi kriz dönemlerinde, gü-vencesiz çalışanların kendilerini koruyacak sosyal güven-lik ve güvence ağlarından yoksun olmaları bir çok riski beraberinde getirmektedir. Genellikle bu tür dönemlerin olumsuz etkilerini bertaraf edecek yeterli tasarrufları ya-pabilecek gelire sahip olmadıklarından, bu süreçte yok-sullaşmaları kaçınılmazdır. Bu istihdam grubuna çalışan kadınların büyük bir kesiminin giriyor oluşu, kriz dönemle-rindeki kadın yoksulluğunun nedenlerinden biridir.

Kadınlar ucuz iş gücü olarak kapitalist sistemin belli iş kollarında tercih ettiği bir kesimi oluşturmaktadır. Böyle bir süreçte işlerini kaybetme riski bulunduğundan, salgına ve hayati tehlikeye rağmen evde kalamamaktadırlar. Ya-şamlarını idame ettirmek, kira ve diğer faturalarını ödeye-bilmek, aç kalmamak için zorunlu olarak çalışmaktadırlar. Olağanüstü hal bir çok ülkede uygulamada iken fabrikalar ve iş yerlerinde sömürü çarkları salgının yarattığı hayati tehlikeye rağmen işlemeye devam etmektedir.

Hemşirelik, öğretmenlik, sekreterlik, kasiyerlik gibi iş-lerde cinsiyetçi işbölümünün sonucu olarak yoğunlukla kadınlar istihdam edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, kadınlar sağlık ve sosyal sektördeki çalışanların % 70’ ini oluşturmaktadır. Örneğin Avrupa’ daki hemşirelerin yaklaşık % 84’ ünü, genel olarak hastanelerde çalışanla-rın %76’ ını kadınlar oluşturmaktadır. Avusturya’ da mobil bakım işlerinde çalışanların % 92.2’ si ve yatılı bakımda (örneğin hastanelerde, huzur evlerinde) çalışanların % 85.8’ i kadındır. Almanya Federal Çalışma Dairesi’ ne göre, kadınlar gıda ticaretindeki işgücünün % 72,9’ unu oluşturmaktadır. Motorlu taşıt sektörü hariç olmak üzere Alman perakende satışının 2.38 milyon çalışanı kadın, 1.23 milyonu erkektir. Eczanelerde de yaklaşık iki milyon kadın ve yarım milyondan az erkek çalışmaktadır. Droge-ri sektöründe (Müller, DM, Rossmann, v.b.) çalışanların neredeyse % 85’ i kadındır. Dolayısıyla yapılmazsa ha-yatı felce uğratacak işlerin ezici çoğunluğunu kadınlar yapmaktadır. Bu iş kollarında, Corona salgını nedeniyle hiçbir kısıtlama olmamış, başta sağlık alanı olmak üze-re çalışma şartlarının -izinlerin iptal edilmesi, hastalanan veya risk grubu içine giren personelin evde kalması sonu-cu- saati ve yoğunluğu daha da ağırlaştırılmıştır.

Birçok kadın, uzun süre salgının neden olduğu kriz-den fazlasıyla etkilenmeye devam edecek alanlarda ça-lışmaktadır. Seyahatin birçok ülkede ciddi şekilde kısıt-lanmış olmasından kaynaklı havacılık ve turizm ve diğer kadın ağırlıklı hizmet sektörlerinin yanı sıra imalat sektö-rü, kültür ve sanat alanlarında çalışan kadınlar da işlerini kaybetme riski altındadır.

İşsizlik, geleceksizlik korkusunda yaratıyor. İşini kay-betme korkusu esasta pişecek bir aşın, istekleri yerine ge-tirilecek çocukların, ödenecek faturaların ortaya çıkarttığı yoksulluk nedenlidir. Kadınlar evde kalmak istemiyorlar. Tiyatroya, sinemaya, arkadaşlarına, gidemedikleri için değil, kendilerine yıllardır şiddet uygulayan birileriyle 24 saat, dört duvar arasında hapsolmaktan korkuyorlar, ken-dilerinin ve çocuklarının hayatlarından endişe ediyorlar. Evde kalmak istemiyorlar; çünkü tedirgin oldukları, korku-larını artıran, sürekli cüzdanlarını kontrol ettiren gelecek korkusu peşlerini bırakmıyor. Peki kimdir bu kadınlar? Sa-una ya da plates salonlarında günlerini geçiren, hayatla-rına dair yaşadıkları kaygı canlarının sıkıntısını gidermek telaşında olan kadınlarmıdır? Elbette ki hayır. İşçi emekçi kadınların böyle ‘lüksleri’ en fazla tüm işlerini yapıp gece dinlenmek ve uyumak için başlarını yastığa koymalarıyla başlar. Yoksulluk ve geleceksizlik korkusu işçi, emekçi, ezilen kadınlara ait bir durumdur. Emekçi kadınlar salgın dolayısıyla bunlardan uzak kaldıkları için değil, yaşamla-rını devam ettirebilmek için, zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak zorundalar.

Corona kriziyle birlikte insanlık sistemin çürümüşlüğü-nü, öldürenin virüs değil emperyalist sistemin kendisinin olduğu gerçeğini görmüş oldu. Bu acılı günler İçinde ya-şadığımız, yaşamak durumunda bırakıldığımız cehenne-mi düşünmek için iyi bir fırsat yarattı. Sağlık sisteminin temel bir hak olmadığını, herkesin eşit yararlanamadığı-nı, salgınla mücadelede, önlemler konusunda devletlerin ve hükümetlerin acizliklerini, çalışmanın güvencesizlikten ibaret olduğunu deneyimledik hep birlikte. Bu sistemde geleceklerimizin, yaşamlarımızın güvende olmadığını bundan daha iyi göremezdik. Herkes için eşit ve ücret-siz sağlık hizmeti, ücretsiz eğitim, kamu hizmetlerinin, elektrik, su, doğal gaz, ulaşım, v.b. nin devlet tarafından karşılanması, işçi sağlığı, güvenceli iş, ücretli izin hakkı, her alanda kadın erkek eşitliği, eşit işe eşit ücret, çalışan kadınlar için işyerlerinde kreş olanağı v.b’ nin bu sistemde hayal olduğunu gördük.

Tüm bunlar bize kapitalist sistemde insanca yaşam şansı olmadığını, değişimin ancak devrimle olacağını gösteriyor. Virüsten arındırılmış güvenli evlerinde, kaygı-sız bir şekilde kalabilen, egemen sınıfların tellallığını ya-pan burjuva kadınlardan “hayat eve sığar’’ sloganını ve de psikolojimizi düzeltmek için o çok ‘önemli’ öğütlerini duy-mak istemiyoruz. Bu zor günlerde bildiğimiz, inandığımız tek şey, yaşamak istediğimiz hayatlarımız için bugünleri de işçi emekçi kadınlarla dayanışmamıza, mücadelemize sarılarak, güzel yarınlara inancımızı büyüterek beraberce atlatabileceğimiz.

Page 7: ÖLÜM ENSEMDE · 2020-04-10 · 4 Türkiye’de 31 Mart’ta meclise gelen infaz yasasında faşist AKP, MHP iktidarı koronavirüs nedeniyle 90 bine yakın tutuklu ve hükümlüyü

7

Avrupa Sosyalist Kadınlar Birliği Koordinasyonu küre-sel çapta insan yaşamını tehdit eden koronavirüsü nede-ni ile önümüzdeki dönemi eyleminin konusu yaptı. Konu hakkında yazılı bir basın açıklaması yapan Avrupa SKB kapitalizmin aşırı kar hırsı ile ürettiği coronavirüsü gibi, er-keğin şiddetini de üreten kapitalizme ve şiddet uygulayan erkeğe karşı kadınları mücadeleyi büyütmeye çağırdı.

Avrupa SKB Avrupa ülkelerinde uygulanan olağanüstü hal ve evde kalma koşullarında Çarşamba gününü eylem günü olarak belirledi. Avrupa çapında Coronavirüsü nede-niyle artan kadına yönelik şiddeti ve corona testinin sınırlı yapılmasını protesto ederek, eylemiyle gündemleştirdi. İlk Çarşamba eylemini geçtiğimiz hafa Almanya, Fransa, İn-giltere, İsviçre, Avusturya, Hollanda ve Belçika ülkelerinde farklı eylem biçimleri ile hayata geçirdi. Şiddete maruz kalındığında arancak alo şiddet hatlarının yazılı olduğu, ‘Parasız sağlık istiyoruz, Corona testi yaygınlaştırılsın’ te-lepli dövizler, afişler sokaklara, tren istasyonlarına asıldı. Sokak eylemi belli mesafeden az sayıda katılımlarla pan-kart ve döviz açılarak yapıldı. Duran kadın eylemi Koln’de elde döviz ile Almanya SKB ve Zora kadın grubuyla bir-likte örgütlendi. Bazı evlerin balkonlarından pankartlar asıldı. Cenevre, Viyana, Paris, Lyon, Mannheim, Londra, Nürnberg, Köln, Brüksel, Stuttgart, Viyana, gibi bir çok kentte camlardan, apartman girişlerine taleplerin olduğu afişler asıldı.

Sosyal medya afişleri, şiddete maruz kalan kadınla-rın, sağlık çalışanı kadınların, işçi kadınların, politik tutsak kadınların, ev emekçisi kadınların ve mülteci kadınların

talepleri biçiminde ayrı ayrı afişler hazırlandı.Youtube video kanalını bu dönemde açan Avrupa SKB

4 ayrı video hazırladı. Coronavirüsü döneminde kadınların talepleri; cinsiyetçi işbölümü değil kollektif işbölümü, eril dile karşı mücadele konuları oldu. Bu kapsamda eğitim atölyeleri için videolar hazırlanıp yayınlandı.

Başta konser yasakları, Grup üyelerine verilen hapis cezaları olmak üzere kendilerine yönelik saldırılara karşı ölüm orucu gerçekleştiren Grup Yorum üyesi Helin Bölek’in ölümsüzleşmesi üzerine sosyal medya afişleri hazırlandı. 1995 yılında askeri eğitimde ölümsüzleşen KGÖ’nün ka-dın önderlerinden Şengül Boran ve Helin Bölek için evler-de anmalar yapılması konusunda çağrılar yapan Avrupa SKB; ‘Helin ve Şengül yoldaşları kadınların özgürlük mü-cadelesinde yaşatacağını belirtti. Anmalar evlerde mum-lar, çiçekler, resimler ve türküler eşliğinde gerçekleştirildi.

3 Nisan iklim grevi kapsamında “Bu evde dijital iklim grevi var” dövizleri asıldı, sokakta sınırlı katılımla eylemler yapıldı ve dijital ortamda greve destekler sunuldu.

Çeşitli ülkelerde SKB üyesi kadınlar dijital ortamlarda kadın özgürlük mücadelesinin çeşitli konularına ve corona virüsünün neden olduğu şiddet ve cinsiyetçi iş bölümüne ilişkin tartışma toplantıları ve eğitim çalışmaları örgütledi.

SKB Avrupa’da mücadeleden yana çeşitli kurumların dijital ortamda bir araya gelerek kurdukları Anti-Kor koor-dinasyonun bir bileşeni oldu.

SKB’nin çağrısı ile aile içi kadına yönelik şiddet ve cin-siyetçi işbölümüne dair Avrupa’da kadın örgütleri ile de di-jital ortamda ortak mücadele birlikteliğini oluşturuldu.

Coronavirüsü döneminde SKB faaliyetleri

Çalışmalarımızdan

Page 8: ÖLÜM ENSEMDE · 2020-04-10 · 4 Türkiye’de 31 Mart’ta meclise gelen infaz yasasında faşist AKP, MHP iktidarı koronavirüs nedeniyle 90 bine yakın tutuklu ve hükümlüyü

8