Liselilerin Sesi 44. sayı
-
Upload
kizilbayrak -
Category
Documents
-
view
228 -
download
3
description
Transcript of Liselilerin Sesi 44. sayı
Özgür Bir Gelecek İçin Liselilerin Sesi Ayten Özdoğan Mayıs 2012 Sayı: 44 Fiyatı: 1 TL. (KDV dahil)Sahibi ve Sorumlu Y. İşl. Md.:Ayten Özdoğan
EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. Baskı: Özdemir Matbaacılık-Davutpaşa cad. Güven
Sanayii Sitesi C blok No:242 Topkapı/İstanbulTel:0212-577 54 92
Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mah.Simsar sokak, 5/3 Fatih/İstanbul
Tel: 0 (212) 621 74 52 Fax: (0212) 534 95 90
Yeni bir sayımızladaha merhaba...
Bu sayımızı tümdünyada milyonlarcaişçinin, emekçinin vegencin doldurduğu 1Mayıs alanlarının yarattığıcoşku ile hazırladık.
Türkiye’de ve dünyada yaşanan 1 Mayıscoşkusu ile milyonların mücadele kararlılığınısayfalarımıza taşıdık.
Hemen arkasından, devrimci önderlerDeniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyinİnan’ın sermaye devleti tarafındankatledilişlerinin 40. yılında komünistlertarafından anma etkinliklerinin devrimciruhunu yaşadık.
Devrimci mücadelenin sembolü olan bu üçyiğit devrimci önder için yapılan anmaetkinliği ve yürüyüşüne de yer verdiksayfalarımızda.
Elbette ki bunları mücadele çağrımızlabirlikte ele aldık. Zira sermaye emekçilere vegençliğe azgınca saldırmaya devam ediyor.Saldırıları püskürtebilmenin tek yolu isedevrim ve sosyalizm bayrağını yükseltmektengeçiyor.
İ Ç İNDEK İ L ERİ Ç İNDEK İ L ER Liseli lerin Sesi ’ndenLiseli lerin Sesi ’nden
Dershaneler
kapanıyorsa
açılan ne?
Yaz dönemiçalışmasıüzerine
Türkiye’deanadil gerçeği
Mayıs
şehitleri
yürünecek
yolu
aydınlatıyor!
Yayın Türü: Yaygın-Süreli
Eksen Yayıncılık büroları
Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSATel: 0 /224) 220 84 92
Kemalpaşa Mah. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit/ KOCAELİ
Cemal Gürsel Cd. Shell karşısı Vakıf İşhanı Kat:3 No 306ADANA
Tel: 0(322) 363 19 94
Düzenin“sütü bozuk”
çıktı
YGS
'kalkarken' yeni
sınavlar...
Deniz Gezmiş,Yusuf Aslan,
Hüseyin İnan...
1 Mayıs’ın coşkusuyla, Denizler’in
yolundan devrim mücadelesini
yükseltmeye!
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve
dayanışma günü olan 1 Mayıs, bu yıl da büyük bir
coşkuyla kutlandı. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi
Türkiye’de de 1 Mayıs’ta birçok alanda işçiler, emekçiler
ve gençler mevcut sistemden duydukları rahatsızlıkları
dile getirmek ve taleplerini haykırmak için alanlara çıktı.
Toplumun bütün ezilen kesimleri biraraya gelerek,
hep birlikte kapitalist sistemin dayatmaları karşısında
devrim ve sosyalizm özlemlerini haykırdılar.
Kuşkusuz bu yılki 1 Mayıs’ta binlerce liseli de kendi
yaşadıkları sorunları ve taleplerini haykırmak için
alanlarda birleştiler.
Liseliler kendilerine dayatılan paralı, gerici, elemeci
eğitim anlayışını kabul etmeyeceklerini ve bunların
kaynağı olan kapitalist sisteme karşı devrim ve
sosyalizm mücadelesinde yer alacaklarını göstermiş
oldular.
1 Mayıs’ın yarattığı coşkuylamücadeleyi büyütmeye
1 Mayıs geride kaldı, fakat 1 Mayıs’ta alanlarda
haykırdığımız taleplerimiz için mücadeleyi daha kararlı
ve yaygın bir şekilde sürdürmek bizleri bekleyen bir
sorumluluktur. Zira kapitalist sistemden kaynaklanan ve
eğitim sistemi içerisinde yaşadığımız sorunlar olduğu
yerde durmaktadır.
Eleme sistemi, ezberci ve gerici eğitim anlayışı,
paralı eğitim uygulamaları karşımızda durmaya devam
etmektedir.
Yani bir eğtim-öğretim dönemini daha geride
bırakırken sorunlarımız orta yerde durmaktadır. Tabi
buna karşı örgütlenerek mücadele etme sorumluluğu da
bizleri beklemektedir.
Mücadele bayrağınıdaha da yukarı taşımaya!
Kısa bir süre sonra karneler alınacak. Bu kokuşmuş
düzenin eğitim anlayışının bir yansıması olan karneler
güya bizlerin başarısını belirlemek amacıyla veriliyor.
Oysa bu karnelerin asıl sahibi bizlere bu eğitim sistemini
dayatanların ta kendisidir. Karnelerde yazan notlar bizzat
bizlere verdikleri “eğitimin” ne kadar çürmüş olduğunu
bir kez daha gösterecektir.
Bizler bu çürümüş kapitalist sistemi ve onun sunduğu
bozuk eğitim anlayışını kabul etmeyen liseli genç
komünistler ve devrimci güçler olarak geleceğimiz ve
özgürlüğümüz için mücadeleyi büyütmeli, kavgada
yerimizi almalıyız.
Geleceğin gerçek sahipleri olarak, Denizler’in
devrettiği mücadele bayrağını daha yukarı taşımak için
devrim ve sosyalizm mücadelesine güç
katmalıyız. 3
Eğitimde bir dönem daha bitmek üzere.
YGS'nin yıkıcı sonuçları hala birçok gencin
hayatını karartırken yap-boz tahtasına çevrilen
eleme sınavlarında yeni değişiklikler gündeme
geldi. Liseli gençliği tek başına üniversiteden değil
hayattan da eleyen sistemin tartışma götürmez
gerçeği üzerine eğitimdeki dönüşüme ek olarak
YGS'de de değişiklikler gündeme alındı. Bir yanı
yüz yenilemek ve biriken tepkileri bertaraf
etmekken diğer yanı eğitimde uzun vadeli çıkar
hesaplarının yolunun düzlemesidir.
En “adil” sistem arayışı içerisinde diğerlerine
göre daha yeni olmasına karşın şifre gerçeği
sonrası ömrünü yitiren YGS'ye alternatif sistemler
yaratılmaya çalışılıyor.
Eğitim sisteminde köklü değişimlere gidildiği
bir dönemde YGS'nin kaldırılacağı ve
dershanelerin kapatılacağı açıklamaları basit bir
sınav değişimi olarak ifade edilemez.
Burada değişen köklü eğitim sistemindeki son
basamak olacaktır. Çünkü bugün sermaye
devletinin çok yönlü saldırıları altında
liseli gençlik ve eğitim alanı özel bir
yıkım stratejisi ile karşı karşıyadır.
4+4+4 yasası, YGS değişikliği gibi somut
olarak atılan adımlarla eğitim sisteminde ticari
eğitim uygulamaları ve patronların ihtiyaç
duyduğu ucuz işgücü kaynağı değişimleri daha
köklü değişimlere konu olmuştur.
Yeni sınav tartışmalarında öne çıkan başlık
dershanelerin kapatılacağına dair tartışmalar
oluyor. Eleme sınavlarının kopmaz bir uzantısı
olan dershanelerin kapatılmasının yıllardır
imkansızlığına dem vuruyoruz. Öğrenci sayısı
milyonla ifade edilen bir rant mevzisi, sınavın
eleme mantığı dolayısıyla lise müfredatı dışındaki
eğitim ihtiyacı gibi iki temel tanımla
dokunulmazlığa sahip bu alan için “değişim”
sinyalleri veriliyor.
Patronların düzeninde esas olan ve şaşmaz bir
şey varsa bir uygulama değişime gidiyorsa ve de
bunun için mücadele gibi bir dış basınçla
yapılmıyorsa değişim daha fazla sömürü daha
fazla rant demektir.
Bu yanıyla dershanelerin kapatılacağı
açıklamalarının ardı sıra yeni eğitim modelleri ve
sınav sistemleri sunulmaya başlandı. İlk
açıklamanın sıcaklığı geçtikçe hedefledikleri
Dershaneler kapanıyorsa
açılan ne?
4
sistem de netlik kazanmaya başladı.
Dershaneler kapanıyor,fakat özel okula evrilerek!
Yani eğitimde fırsat eşitsizliği demek olan
dershaneler varlığını sürdürmekle kalmıyor daha
yüksek pay sahibi oluyor. Dershanelerin özel okula
dönüşmesiyle birlikte devlet öğrencilerini bu
okullara yönlendirecek uygulamaları devreye
sokacak. Sözlere bakıldığında karşılanamayan
nitelikli eğitim ihtiyacı böylece çözülecek. Fakat
eğitimde niteliği özel ya da devlet diye ayırmak kaba
bir tahrifattır. Dershaneler kamu hizmeti değil paralı
bir iş ilişkisi kurar. Dershaneler öğrenciye yarışa
hazırlanan at muamalesi yapar. Sosyal hayattan
koparan, öğrenci sevgilisi olması durumda
dershaneden atan zihniyet nasıl daha nitelikli eğitim
sunar?
Özel okullara geçiş için ücretin yarısı devletten
yarısı veliden karşılanacak. Daha önce yapılacak
sınavda başarılı öğrencilere özel okul bursu sunmayı
planlayan dinci gerici AKP hükümeti yasal mevzuata
takılmıştı. Şimdi yollarındaki taşı temizleyerek ticari
eğitime emin adımlarla yürüyorlar.
Bu sistemin uygulamaya konmasıyla birlikte
devlet okulları gittikçe işlevsizleştirilecek ve devlet
okullarında meslek liseleri ağırlık kazanacak.
Geçtiğimiz dönem içerisinde Meslek liselerine
ilişkin olarak yapılan açıklamalar yeni durumla teyit
ediliyor. Meslek liselelerinin sayılarını artırmaktan
bahsedip bunu yeni okul açarak değil varolan liseleri
dönüştürerek yapacaklarını beyan etmişlerdi. Bu
dönüşümden doğacak lise ihtiyacı da dershanelerin
evriminden karşılanacak.
Yani düne kadar üniversiteye gitmek için
dershaneye ihtiyaç duyan öğrenci için şimdi önkoşul
özel okul olacak. Özel okula gidebilecek parası
olmayanlar içinse üniversite hayal olarak kalacak.
Dershanelerin özel okula evrimi yıllar içerisinde
dillendirilen ve ilk ufak adımları atılan eğitimde
dönüşümün en kritik dönemeçlerinden biridir. Sonuç
itibariyle devasa rantın döndüğü, yüzlerce ayrı
patronun beslendiği bir alanın neredeyse baştan
aşağı yeniden kurulması planlanıyor.
Tabii bu değişime patronlar cephesinden olumsuz
bakanlar da var. Küçük ölçekli dershane sahipleri
özel okul statüsü kazanamayacakları için
düzenlemeye karşı çıkıyor. Fakat kapitalizm, doğası
gereği daha fazla kar için kendi sınıfından olanların
üstüne basarak yükselmekten geri durmuyor.
Geleceği çalınan biz liseli gençlik için plan yapn,
proje üreten çok. Ama bizim taleplerimizi bizden
başka dillendirecek yok. Dershaneleri bu düzen
kapatacaksa kendi ihtiyacı için kapatacaktır. Ancak
biz sokaklarda olmadıça.
Dinci-gerici parti şefi Tayyip Erdoğan’ın YGSöncesi 4+4+4 yasası kapsamında açıkladığı uygula-malar Teşvik Sistemi ile hayat bulmaya başlıyor.Teşvik sistemi içine özel okulları desteklemek içinsomut maddeler yerleştirilirken Maliye BakanıMehmet Şimşek uygulama için burjuva basınagörüşlerini bildirdi. “Yarısı aileden yarısı bizden”diye sunulan başlık altında özel okulların teşviktennasıl yararlanacağı ve sermaye devletinin yenidönem hedefleri aktarıldı. Yeni teşvik sistemine göreil ayrımı olmaksızın yapılacak her özel okul 5. bölgetanımından yararlanacak. Mehmet Şimşek yaptığıaçıklamada özel okulların payının çok düşük ol-masından bahsedip “Özel okulların eğitim sis-temimizdeki payı yüzde 2 düzeyinde. Bunun yüzde20’lere çıkması lazım” diyerek uzun vadeli hedeflerisıraladı.
Özel okul masraflarının 1500 TL’sini devletkarşılayacak, parası olan üstünü tamamlayacak.Maliye Bakanı bu hesapla devletin okullara ayırdığıkaynak yükünden kurtulacaklarını söylüyor. Ayrıca,zarar yokmuşçasına bir de bu uygulamasayesinde artan parayla devlet okullarınıiyileştireceklerine dair vaatler sıralanıyor.
Teşvik’ten özel okullara
ayrıcalık
5
28 ve 29 Mart günlerinde Eğitim Sen üyesi
öğretmenlerimiz ve onlara destek verenler, başta
Ankara olmak üzere kitlesel eylemleriyle 4+4+4
kapsamında ilköğretim de eğitimde fırsat eşitliği
hakkının gasbedilmeye çalışılmasını duyurmaya
çalışıyorlardı...
Ben de Bursa’da eylemdeydim. Hükümetin bu
yasayı yangından mal kaçırırcasına Meclis Genel
Kurulu'ndan geçirme gayretleri sürerken
öğretmenlerimizin ve diğer emekçilerin
sokaklarda yerlerde sürüklendiğinin, gaz ve copla
kuşatıldıklarının haberleri geliyordu. Sokaklarda
seslerini duyurmak için uğraşan emekçilere savaş
ilan etmişti AKP. Bir yanda Eğitim Sen, KESK
bayrakları diğer yanda biber gazı, cop, panzer,
tazyikli su. AKP bu yasayı kanla geçirmişti.
Eylemde yürürken bir kadının biz öğrencilere
bakarak bize söylendiğini gördüm. “Siz mi
değiştireceksiniz?” diye bize çatıyordu.
Kendisinin de anne olduğunu söyleyerek
televizyondaki görüntüleri öne sürüyor ve dayak
yediğinizle kalıyorsunuz diyordu.
Halbuki bir anne nasıl bu kadar kayıtsız olabilir
di? Bir arkadaşımızla sinemaya gidiyor olsak, bize
40 tane soru sormazlar mı? Kiminle, hangisine
gidiyorsun? Kaçta geleceksin? Geç kalma vb…
Ama çocukların nasıl bir yaşama
götürüldüğünü belirleyecek 4+4+4
üzerine meydanlarda kıyamet kopuyor, bu
annenin ya da bizim annelerimizin bu projeyle
ilgili söylediği tek bir şey yok. Sormuyorsun anne,
sormadığın gibi benim de sormama engel
oluyorsun. Benim geleceğimi çalanlarla ortak
oluyorsun…
Emekçilerin çocukları aç ve okulsuz…
Eğitim zaten paralıydı. Her ne kadar anayasada
devletin kamusal eğitim verme yükümlülüğünden
söz edilse de bizlerden toplanan 10-20 liralık
paralarla bu yazılanlar çoktandır kağıt üzerinde
kalmıştı.
Şimdi 4+4+4, “İlköğretim devlet okullarında
parasızdır” ifadesinin yasadan çıkartılması, temel
eğitimin de 'özelleştirilmesinin' önünün azgınca
açılması anlamını taşıyor. Böylece eğitimde yılları
bulan büyük neo-liberal dönüşüm tamamlanıyor.
AKP sağlıktan eğitime ne varsa her şeyi piyasanın
insafına terk ediyor.
Burjuva çocuklarının gittiği seçkin ve paralı
okullarda 7 yaşından beri dershane-sınav
sistematiğinin 'müşterisi' olan çocuklar… Devlet
okullarında 40 kişilik dersliklere doluşan
'öğretmensiz' çocuklar… Epeydir biz öğrenciler
zengin ve yoksulların çocukları olarak sistem
tarafından ayrıştırılıyorduk. Şimdi aramıza koca
bir uçurum girecek.
Ayrıca kademeli eğitim uygulaması ile
dershane sektörü iyice palazlanacak. Yıllardır
eğitimin bütün kademelerini “sınav odaklı” hale
Eğitime ve geleceğimize‘4+4+4’lük darbe!
6
getirenler, dershaneye gitme yaşını alabildiğine
erkene çekiyor, 8’e indiriyorlar.
Şimdi soruyorum sana anne; hadi biz neyse de,
iç güveysinden hallice yaşayıp gidiyoruz, peki
yemek bulamadığı için çocukları ölen aileler
çocuklarını okutabilecekler mi? Onların okul
masraflarını karşılayabilecek mi? Okulların birer
müşterisi olan çocuklar ilk 4 seneden sonra
sınıflarından torna tezgahlarına yollanmayacaklar
mı? Ustasının küfürleri eşliğinde üç kuruşa çalışan
bu çocukların da bir anneleri var… Onların o 3
kuruşuna muhtaç olan… Onları ne dershaneye ne
de okula gönderebilen…
Onlara kul olmamızı istiyorlar…
Anne, onlar rahatça yönetebileceği insanlar
olmamızı istiyorlar. Ensemize vurup lokmamızı
almak istiyorlar. Sormayalım, sorgulamayalım,
onlar ne derse biat edelim… AKP’nin eğitim
tezgahından geçmiş, kapitalist iktisadi ilişkilere,
dinci-gerici ideolojiye uygun programlanmış
bireyler ve toplum... Böylece onlar bizim
yarattığımız zenginliklerle sefalarını sürerken,
bizler ses çıkarmayacağız, daha çok çalışıp, daha az
alacağız ama “bu kadarına da” şükredeceğiz. İşte
din derslerinin, imam hatiplerin küçük yaştan
itibaren karşımıza çıkarılmasının sebebi bu. Din,
sorgulamaz, sorgulatmaz. Mutlak kabullere dayanır.
Peki soruyorum sana anne; 5 yaşındaki yavrunun
elinden topunu alıp, onun okul sıralarında nice
hurafelerle yetişmesine göz mü yumacaksın? 8
yaşındaki bir çocuk “kendi seçimi” ile imam
hatipleri, dini eğitimi tercih eder mi? Ya da ilgi
alanına göre mesleğe yönelebilir, buna göre
okulunu seçebilir mi? Erdoğan “dindar nesil”
istediklerini açıkça söyledi. İtiraz edenlere de
“tinerci mi” olsunlar dedi. Yani dindarsındır ya da
tinerci. Onlar toplumu böyle ayrıştırırken ve sana
sadece dindar olma seçeneğini sunup emekçi
çocuklarını rezil ideolojileriyle zehirlerken, senin
kızının onlara kul olmasına seyirci mi kalacaksın
anne? Oysa Tayyip Erdoğan başta olmak üzere
onların çocukları Amerika'nın özel okullarında,
üstelik her yıl yüzbinlerce dolar harcayarak
eğitimlerini sürdürüyorlar.
İşçisin sen işçi kal…
Bu uygulama çocukların hangi kesimden
olduğuna göre onları eğitimden ayrıştıracak, nereye
gideceğini belirleyecek… Hani sen bana “böyle
işlere kafa yorma, dersine çalış, üniversiteyi kazan”
diyorsun ya; artık işçilerin çocuğu işçi, köylülerin
çocuğu köylü olacak. Hani ben işçi olmaktan hiç
gocunmam, çünkü bilirim hayatın ancak o nasırlı
ellerle var olduğunu. Ama senin bana doktorluğu,
daha okuma bilmeyen kardeşime öğretmenliği
yakıştırdığın hayallerin daha şimdiden tuzla buz
oldu.
Bizim gibi çocukların, işçi ve emekçi
çocuklarının o daha iyi, seçkin okullara gitme
imkanı olmayacak. Meslek liselerine gidecek, 11-
14 yaşlarında staj adı altında sömürüleceğiz.
8 yıllık kesintisiz eğitimde azalan çocuk işçi
sayısı yeniden hortlayacak. Dünyanın en büyük 10
ekonomisini hedefleyen AKP, emek piyasasını da
buna uygun düzenleyecek. En barbar ve ucuz
işçilik olan çocuk işçilik, bu piyasada kalıcılaşacak.
İş yasalarında buna eşlik eden düzenlemeleri de
düşündüğümüzde kapitalistler, sizleri
çalıştırmaktansa biz çocukları çalıştırmayı tercih
edecek.
Senin öğretmen olmasını istediğin küçük
kardeşim, 11 yaşında çırak olacak. O soracak sana,
evde iş yaptırmaya kıyamadığın, soracak… Yağlı
elleriyle sarsacak seni; sen neredeydin anne?
Bunlar hayata geçirilirken neden sustun diye
soracak. Onun yüzüne bakabilecek misin?
Bursa’dan bir Liselilerin Sesi oukuru
7
YGS 'kalkarken' yeni
sınavlar...Sermaye devletinin sözcüsü Tayyip Erdoğan,
Seul'deki Nükleer Güvenlik Zirvesi yolunda burjuva
medyanın yayın yönetmenleriyle görüştü. Erdoğan
eğitimde dönüşüm hazırlıklarını açıkladı.
Üniversiteye giriş sisteminin köklü değişimler
geçireceğiyle ilgili açıklamasında Erdoğan,
“dershaneleri ve sınavları
kaldırmaktan” söz etti.
Açıklamanın ardından tüm
burjuva medya bu pembe
hayalleri yaymaya başladı.
Haberlerde özel olarak
açıklamanın altını dolduran
yorum ve bilgiler işlendi.
4+4+4 yasasıyla
eğitimde köklü değişimler
geleceğini ve bu
değişimlerin “halkı
memnun edeceğini” belirten
Erdoğan planlarını somut
olarak açıklamasa da bu işi
burjuva medya ve bakanları
üstlendi.
“Özel okullardan hizmet
alınacağı” tanımıyla sunulan
çalışma işçi ve emekçilerden toplanan
vergilerin patronlara peşkeşi anlamına
geliyor. Özel okul doluluk oranlarındaki sınırlılık bu
yolla güçlendirilecek. Bu uygulamanın zeminini
düzlemek için son günlerde “Özel okulların devlet
okullarının faydalandıkları ayrıcalıklardan mahrum
kalması” işleniyor. Öğrencilere verilen süt, tablet
bilgisayar ve kitap yardımlarının özel okullara
verilmemesi üzerinden eşitsizlikten dem vuruluyor.
Dinci gerici partinin şefinin yaptığı açıklamada
asıl “yeni” olan kısım dershanelere yönelik
olandır. Fakat bu konudaki açıklamalar
netleştikçe görülüyor ki dershaneler de
kalkmıyor. Özel okullara duyulan ihtiyaç burada
devreye giriyor ve dershaneler özel okullara
dönüşüyor.
Milli Eğitim Bakanı'nın tarif ettiği yeni eleme
sınavı sistemi de beklediğimiz gibi sınavları ve
dershaneleri kaldırmıyor. Kalkan sadece YGS
ismidir. YGS kaldırılıp yerine “Olgunluk
Sınavı” adı altında yeni bir sınav
sunuluyor. Böylece daha başta ifade
ettikleri tüm “yeni” ibaresi
gerçekliğini yitiriyor. Sınav
isimleri üzerinde
değişiklikten öteye
geçemeyen sistem, bunu
pazarlamak için binbir
yalana başvuruyor. ÖSS
kalktığında da sunulan
bu yalanlar
tekrarlanıyor. Aslında
YGS kalkmıyor isim
değiştiriyor. Çünkü
getirilen sistemde
“olgunluk sınavı”
sonrasında LYS
uygulaması sürüyor. Esasına
yönelik hiçbir değişim olmadan
sadece isim değiştirilerek sahte bir “yenilik”
sunuluyor.
Dershaneleri kaldırmaktan söz ettikleri düzenleme
tam tersinden ihtiyacı daha alt sınıflara çekecekir. Bu
yanıyla dershaneler kalkmayacağı gibi eğitim
sisteminde daha temel bir özneye dönüşecektir. Kaldı
ki Tayyip Erdoğan'ın açıklamasında yer alan
detaylarda da dershanelerin kaldırılmayıp okula
dönüşmesi ifade ediliyor.
Fiziki ve teknik olarak ders desteği üzerine
kurulan bir kurumun eğitim alanına dönüşme imkanı
bulunmuyor. Fakat bunun nasıl önümüze çıkacağını8
ilerleyen süreç gösterecektir. Bu açıklamaların
insanların elindeki imkanların 'boşa harcanmaması'
vurgusuyla sunulması ise bayağı bir ikiyüzlülüktür.
İşçi ve emekçilerin en ufak birikimine göz dikilirken
dershanelere ödenen parayı koruma iddiası boş bir
iddia olmanın ötesine geçemez.
Erdoğan'ın açıklamalarının ardından yayınlanan
yazılarda sınavların kalkmadığı isim ve şekil
değişikliğinden ibaret olduğu görülüyor. Özellikle
Ömer Dinçer'in açıklamayı ete kemiğe büründürmek
için ortaya koyduğu tablo her şeyi belirginleştiriyor.
Ömer Dinçer sınav tarihlerini zamana yayarak 4
sınavdan en yüksek puanın sayılacağı “stressiz” yeni
dönemi müjdeliyor.
Stresin kaynağı sınavın tek olmasında değil fırsat
eşitsizliğinden kaynaklandığını onlar göremez.
Ayrıcalıklı kesimin sınav başladığı anda
kendilerinden önde olduğunu bilmek ve sınav
sonrasında da aynı ayrıcalıklardan yararlanacaklarını
bilmek işçi ve emekçi çocuklarındaki stresin
kaynağıdır. Son YGS öncesi ve sonrasında yaşanan
kalp krizi ve intihar eden öğrencilere bakıldığında
bunun somut kanıtı görülecektir.
Çok açık olan bir gerçek var ki sermayeye hizmet
eden bir iktidar, dershaneleri ve sınavları kaldırmaz.
Bugüne kadar eşitsizliğin sembolü olan eleme
sınavlarının ne zaman kalkacağı açıklansa eğitimde
daha ağır yıkımlarla sonuçlanmıştır. ÖSS'yi
kaldırdıklarında eşit ve adil sınav sistemi denerek
YGS sunulduğunu hatırlamakta fayda var.
Eleme sınavları ancak gençliğin geleceği için
mücadele etmesiyle kalkar. Bu sistemde bize ne bir
gelecek ne de güvence sunulabilir. Bize vaatler ve
yalanlar sunanlar bizim üzerimizden kendi sefalarını
sürdürmektedir. Bugün sömürü çarklarını
sıklaştıranlar sessizliğin gücüyle elimizdeki kırıntıları
da gasp etmek istiyorlar. YGS üzerinden söyledikleri
her söz dolaysız olarak eğitim sisteminde yapılacak
dönüşümlere endeksleniyor.
Kapıda bekleyen saldırılara karşı tek yol sokakta
olmaktır. Sokaklarda yükselen sesten nasıl
korktuklarını geçen yıl YGS eylemlerinde görmüştük.
Şimdi görevimiz korkularını gerçek kılacak,
geleceğimizi kazanacağımız mücadeleyi büyütmekten
geçiyor.
Dindar nesil içinseferberlik...
Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıklamasına göre
okullarımızda en az 100 bin öğretmen açığı var.
İlköğretim okullarında ve liselerde hemen her
branştan öğretmene ihtiyaç var. Fakat AKP hükümeti
bunun da çaresini bulmuş!.. Bu derslere Diyanet
İşleri Başkanlığı kadrosundan alınıp ilköğretim
okulları ile liselere müdür ya da müdür yardımcısı
olarak atanan imamlar ya da hatipler giriyor. Bunlar
elbette ki bizlere matematik ya da fizik öğretmiyorlar.
Başbakan Erdoğan’ın istediği dindar nesil için
seferber olmuşlar.
Oysa ki şu anda 250 bine yakın öğretmen adayı
atanmayı bekliyor. Atanamayan öğretmenler insanlık
dışı koşullarda, güvencesiz ve ucuz iş gücü olarak
sözleşmeli çalışıyorlar. Yıllarca okuyup, dirsek
çürüten bu insanlar arasında, insan onuruna
yakışmayan bu çalışma koşulları yüzünden intihar
edenler oldu.
Sınıf ve branş öğretmenlerine “kadro-bütçe yok”
diyen Milli Eğitim Bakanlığı, 4+4+4 Yasası’yla
müfredata konulan “Kuran-ı Kerim” ve “Hz.
Peygamber’in Hayatı” derslerini yeni eğitim yılına
yetiştirmek için Ağustos ayında 5 bin İlahiyat
Fakültesi mezununu atayacağını açıkladı. Bunun
yanında 5 bin de ek kadro açılacak! Bu kadronun
tamamı, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan alınacak.
Yani matematik, İngilizce, coğrafya, kimya, fizik
öğretmenlerinin olmadığı okullarda en az iki din
kültürü öğretmeninin olması sağlanacak...
9
Düzenin “sütü bozuk” çıktı
Geçtiğimiz günlerde okullarda dağıtılan süt
nedeniyle yine öğrenciler zehirlendi.
Bu durum ilk defa yaşanmıyor. Daha önceki
yıllarda da benzer durumlar yaşanmıştı.
Öğrencilerin sağlığı onlar için pek bir önem arz
etmiyor. Dağıtılan bu sütler nedeniyle yüzlerce
öğrencinin zehirlendiği ve birçoğunun hastanelere
kaldırıldığı bir durumda dahi bu işin sorumluları,
yalnızca kendilerini kurtarma derdine düşmüşlerdir.
Dağıtılan sütün sağlıklı olmadığı veya iyi
muhafaza edilmediği için bozulduğu gerçeğinin
üzerini örterek zehirlenme olayında yine zehirlenen
öğrencileri suçladılar.
Burjuva medya ile birlikte suçlu psikolojisinin
yarattığı saldırgan ruh haliyle “hassas nesil”, “süte
alışık olmadıkları için zehirlendiler” vb. saldırgan
söylemlerle yine zehirlenen öğrenciler suçlandı.
Ayrıca daha bu sütler dağıtılmadan önce velilere
yollanan kâğıtların imzalanmasını isteyerek
dağıtılan sütten kaynaklı yaşanabilecek bütün
sorumluluğu velilerin almaları istendi.
Olaydan sonra da çözüm olarak
sundukları ise, bundan sonraki senelerde
sütü önce öğretmenlerin içmesi ve bozuk olup
olmadığını denetlemesi oluyor. Yani
öğretmenlerimiz birer kobay olarak kullanılmak
isteniyor.
İşte onların insanlara verdiği gerçek değer bu
kadar. Dağıtılan bu sütlerin sağlıklı olup olmadığını
denetlemek ve bunları uygun koşullarda muhafaza
etmek gibi daha net ve bilimsel bir çözüm ortada
duruyorken onlar insanları kobay olarak kullanmayı
düşünüyorlar.
Bir dahaki sefere yine zehirlenmeler yaşandığı
takdirde bunun sorumlusunun öğretmenlerimiz
olduğunu söyleyerek kendilerini kurtarmaya
çalışacaklardır.
Onlar temsilcisi oldukları bu kokuşmuş kapitalist
sisteme uygun hareket ediyorlar. Zira bu sistem
özünde insanlara hiçbir değer vermeyen, insan
sağlığını ve yaşamını hiçe sayan bir anlayışa
sahiptir. Tek amacı daha fazla kar olan bu sistemin
temsilcileri, biraz daha fazla para harcayarak daha
sağlıklı ve kaliteli bir sütü öğrencilere dağıtmak
yerine kalitesiz ve daha ucuz bir sütü tercih ederek
birilerine rant alanı sağlamayı tercih etmektedirler.10
Sermaye devleti, kendine muhalif olan ve hak
arayan kitlelere yönelik azgın bir faşist terör ve baskı
uygulamaya devam ediyor.
Bu baskı ve terörden gençlik de payına düşeni
fazlasıyla alıyor. Her geçen gün öğrenci gençlik
soruşturmalara, uzaklaştırmalara, gözaltı ve
tutuklamalara maruz kalabiliyor. Onlarca lise ve
üniversite öğrencisi en demokratik ve meşru
haklarını istedikleri için bu gün cezaevlerinde.
Yaşadıkları sorunlar karşısında tepki gösteren ve
bir şeylerin değişmesi gerektiğini savunan öğrenciler
okul idarelerinin çağırdığı polisler tarafından darp
ediliyor, gözaltına alınıyor, aileleri çağrılarak tehdit
ediliyorlar.
İstanbul'daki İsmail Erez Endüstri Meslek
Lisesi'nde öğrencilerin kantin fiyatlarını ve
yiyeceklerin sağlıksızlığını protesto etmek için kendi
yemeklerini getirdiklerinde yaşadıkları bu konuda
her şeyi açıkça gözler önüne seriyor. Buradaki
arkadaşlarımız getirdikleri yiyecekleri tenefüs
saatinde hep birlikte yerken okul müdürü polislerle
birlikte geliyor ve öğrenciler baskı ve tehditlerle
sindirilmeye çalışılıyor.
Burada yaşanan örnek aslında liseli gençlik
üzerinde uygulanan baskının ne derece yoğun
yaşandığını açıkca gösteriyor.
Bu baskılar boşuna değil. Onlar da çok iyi
biliyorlar ki, liseli gençlik geleceğin sahibidir.
Bugün nasıl bir kimlik kazanırlarsa yarın da ona göre
hareket edeceklerdir. Tam da bu yüzden onlar bizim
üzerimizde yoğun bir baskı ve sindirme politikası
izliyor, tek tip kıyafet üzerinden son derece yoğun
baskılar uyguluyor, okulun etrafını çevirdikleri
dikenli tellerle bizleri adeta cezaevine sokuyorlar.
Bütün bu çabaları bizleri sermaye düzeninin
istediği gibi sindirilmiş, susturulmuş, tek tip bireyler
yapmak içindir. Böylelikle bizleri yaşadığımız
sorunlar karşısında düşüncelerimizi, tepkimizi ortaya
koyabilmekten uzak birer kimliğe büründürmeyi
hesaplıyorlar.
Onların istedikleri düşünmeyen, sorgulamayan,
tek tip bireyler olmamalı, tam tersine, hem kendi
yaşadığımız, hem de toplumsal olarak yaşanan
sorunlar ve haksızlıklar karşısında tepkimizi ortaya
koyabilmeliyiz. Bu insan olanın yapması gerekendir
zaten. Aksi durumda başkalarının belirlediği
kimlikler olarak yaşantımızı boş bir şekilde devam
ettiririz.
Okullarımızda yaşadığımız her türlü sorun
karşısında hep birlikte hareket etmeli, geleceğimizi
kendi ellerimize alabilmek için de örgütlenmeli ve
mücadele etmeliyiz.
Liselerde faşist baskılarsürüyor...
11
Dil, insanların düşündüklerini, hissettiklerini,
algıladıklarını, kelime ve işaretlerle ifade etme
aracıdır. Dil, düşünme, anlama, anlatma, kavrama
aracıdır. Dil, bir kültür mirasıdır. Anadil ise, çocuğun
başta annesi olmak üzere, ailesi, soyu, çevresi ve
ulusundan sistemli ve bilinçli bir öğrenim süreci
olmadan öğrendiği dildir. Anadil kişinin içinde
yaşadığı çevre ve kültürle ayrılmaz bir bütündür.
“İnsanın zihnine gelen düşünceler, ne türlü olursa
olsunlar, ancak dilin malzemesi temeli üzerinde
doğabilir ve var olabilirler... Dilin, insanlar arasında
bir haberleşme aracı, toplumdaki düşünce
alışverişinin bir aracı olarak, insanların birbirleriyle
anlaşabilmelerinin ve insanın tüm faaliyet
alanlarındaki, hem üretim alanındaki, hem de
ekonomik ilişkiler alanındaki, hem siyasal alandaki
hem de kültürel alandaki, hem toplumsal hem de
günlük yaşamdaki birleşik çalışmasını
düzenlemesinin bir aracı olarak topluma hizmet
etmesi onun özgül özelliklerini oluşturur.(...) Eğer
dilin böylesi özgül özellikleri olmasaydı, dil bilimi
bağımsız bir bilim olarak var olma hakkını yitirirdi."
(J. Stalin, Marksizm ve Dil)
Dil yaşayan bir varlıktır. Onu kullananlar
tarafından yaşatılır. Yaşamı kendi anadiliyle öğrenen,
yorumlayan bir insan, gerçek anlamda bilimsel bir
üretim yapacaksa, mevcut olanı geliştirip
ilerletecekse yani var olanı ezberlemenin ötesine
geçip, onu hayatta somut karşılığı olacak bir şekilde
anlayıp anlamlandıracaksa, bunu en iyi kendi
anadilinde yapabilir.
Bilindiği gibi Türkiye çok uluslu bir ülkedir.
Ancak Türkiye’ye inşa sürecinde ulus-devlet misyonu
yüklenmiştir. Durum böyle olunca da, diğer etnik
kimlikler, diller, inançlar kendilerini Türk
ulusunun, her türlü kültürel egemenliğine
dayalı baskı ve asimilasyon politikası altında ezilip,
içten içe yok olma süreciyle yaşatmaktadırlar. Bu
süreç dilleri, ulusal kültürleri yok olmaya
götürmektedir. Farklı uluslar Türkleştirilmek
istenmişler, bir çok ulus kendi etnik kimliğini
unutmuş, Türkleşmişlerdir. Direnenler ise katliama,
baskıya ve asimilasyona tabi tutulmuşlardır. Ve bir
ulusu yok etmenin, kimliksizleştirmenin yolu ilk
olarak o toplumun kültürel varlıklarını yok etmekten
geçmektedir. Dil ise kültürün hayat damarlarından
biridir. Asimilasyon dille başlar; çünkü kültür dille
aktarılır.
“Anadil sorunu ulusal sorunun bir ayağıdır.
Sermaye devleti anadil talebine, her ilerici talebe
olduğu gibi çözümsüzlük anlayışıyla baktığından
dolayı çözümlenemez bir hal almıştır. Ulusal sorun,
dil sorunu kalıcı ve gerçek anlamıyla ve mahiyetiyle
mevcut sermaye sisteminin yıkılması ile çözülecekse
-ki ancak böyle çözülecek- anadilde eğitimin
yasaklanmasının temel nedeni bu sistemdir, onun
Türkiye’de anadilgerçeği
12
ortadan kalkması ile gerçek anlamda anadilde eğitim
gerçekleşecektir. Eğer ulusal sorun mevcut sistem
içerisinde belli 'demokratik' adımlar ve/veya
'açılım'larla 'çözülecekse', anadilde eğitim de bu
'çözüm'ün sınırları içerisinde mümkün olacaktır.“
(Ekim Gençliği, Sayı: 122, Aralık 2009-Bir talep ve
ötesi: Anadilde eğitim)
“Ulusal sorunun çözümü bu düzene
sığmamaktadır. Bu durum anadil sorununu da düzen
dışı bir çözümle mümkün kılacaktır. Şunu açıkça
ifade edelim ki; bir insana anadilinin öğretilmesi ile
anadilde eğitim aynı şeyler değildir. Kendini yalnızca
ilkiyle sınırlayan bir yaklaşım, anadilin yok
sayılmasının bir yansımasıdır. Biz bugün anadilde
eğitimden bahsederken üniversitelerde bir takım
bölümler açılmasından, enstitüler kurulmasından,
Kürtçe'nin seçmeli dil olarak okutulmasından
bahsetmiyoruz. Anadilde eğitim dediğimiz, bir
insanın bütün bir eğitimini anadilinde almasıdır.
Doğumdan itibaren kullandığı dille ilköğretimde,
lisede, üniversitede eğitim almasıdır. Bunun dışındaki
çözümler sözde çözümlerdir. Bir insanın anadilini
sadece aile ortamında öğrenemeyeceği açıktır. Anadil
bilimsel yöntemlerle, belli bir sistematik içinde
öğrenilmelidir. Bireyin ve toplumun gelişmesi için bu
şarttır.” (Ekim Gençliği, Sayı: 122, Aralık 2009-Bir
talep ve ötesi: Anadilde eğitim)
Kapitalist sistemde tam bir çözümsüzlük hali alan
dil sorunu sosyalist düzende kısa bir dönemde elde
edilebilecek bir haktır. Ekim Devrimi tarihi ve
Sovyetler Birliği bu açıdan izlenmesi gereken yolu
göstermektedir. Ekim Devrimi'nin hemen ardından
tüm ulusların kendi kaderini tayin hakkı ile birlikte,
tüm dillerin hak eşitliği ve tüm ulusların kendi
anadilleriyle hem sanatsal, hem de bilimsel
üretimlerde bulunmasının önü açılmıştır.
Araştırmalara göre; "Sovyet rejimi içinde yaşayan
150 bin Kürt insanı, Türkiye'de yaşayan 20 milyonluk
Kürt halkından daha çok edebiyat, sanat, teknoloji ve
bilim üretmiştir."
Marksist- Leninist bakış açısına göre ulusal sorun
düzen-devrim savaşının sonucunda, bir sosyalist
devrimle çözülebilir. Anadilde eğitim talebi ancak bu
düzen dışına çıkılarak cevaplanabilir. Çünkü
burjuvazi iktidarı aldığı günden beri halkları yok
saymış, imha etmeye çalışmış, kültürel asimilasyon
politikalarıyla, kültürel fakirliğe itmiştir. Bu sebepler
çözümün bu düzen sınırlarına sığmayacağını açıkça
göstermiştir. Bir ulusun başka bir ulusa olan
sömürüsünü bitirmenin yolu, insanın insana olan
sömürüsünü bitirmekten geçer. Tüm bu reel durumları
göz önünde tutarsak çözüm ancak ve ancak
sosyalizmdedir.
Esenyurt DLB 13
Bir eğitim-öğretim döneminin daha sona ermesi ile beraber yaz dönemibaşlamış bulunuyor. Bu dönemde okulların kapalı olması nedeniyle lisekoridorlarındaki mücadele duracak ancak liselilerin mücadelesi elbettetatile girmeyecek. Yaz döneminde devrimci mücadele fabrikalarda,mahallelerde ve meydanlarda, kısacası liseli gençliğin olduğu her yerdesoluksuzca devam edecek.
Sınıfın ve sınıf çalışmasının parçası olmak
Okulların tatile girmesi ile birlikte başta meslek liselilerin ve emekçiçocuklarının önemli bir kısmı tatile gitmek yerine fabrikalara gidecek, ailebütçesine katkı sunabilmek için kapitalist sömürü çarklarının merkezindeucuz işgücü olacaktır.
Yaz aylarında fabrikalardan atölyelere, organize sanayi bölgelerindensanayi sitelerine kadar her üretim alanı ucuz emek sömürüsü için genç işçiçalıştırır. Geleceksizliğin dolaysız yansımaları tüm berraklığıyla bualanlarda liseli gençliğin karşısındadır. Bu sömürü çarkları arasında gençişçilerin düşük ücretlerle kölece çalıştırılması ve çok yönlü olarak ezilmesi,emekçi çocuğu liseli gençlerin düzene öfkesini bileyen gerçekliklerdir.
Kapitalist sömürüyü bizzat yaşayarak görecek olan liselilere işçisınıfının parçası olduklarını/olacaklarını hatırlatmak ve onlara sınıfkavgasında yerlerini alma çağrısı yapmak, liseli genç komünistlerinöncelikli görevlerindendir.
Bir yandan fabrika ve atölyelerde sınıf kimliklerini güçlendirecek olanliseli genç komünistler, diğer yandan da devrimci sınıf mücadelesinin vücutbulduğu her alanda ve her görevde en ön saflarda yer tutmalıdırlar.
Devrimci mücadeleyi yaşamın her alanına taşımak, gençlik içerisindeişçi sınıfı devrimciliğinin bayrağını taşıyan liseli genç komünistler içindevrimci teorinin pratikle buluşması anlamına da gelmektedir.
Planlı bir yaz çalışması
Dışarıda emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına aktif taşeronlukrolü üstlenen, içerde de devrimci-ilerici sol güçlere ve Kürt halkına dönükfaşist baskı ve devlet terörünü yoğunlaştıran sermaye hükümeti,önümüzdeki eğitim-öğretim döneminde eğitimin ticarileştirilmesi vegericileştirilmesi yönündeki saldırılarını da derinleştirecektir. Sermayedevletinin çok yönlü ablukasına ve saldırılarına yanıt verebilmek ise, yazdöneminden başlayarak mücadele görevlerine sarılmayı gerektirmektedir.Yaz sürecinin politik önemini buradan okumak da oldukça önemli birnoktada durmaktadır.
Yaz dönemi üzerine
14
Her bir liseli genç komünist,devrimci kimliğigüçlendirmeye, parti vedevrim davasıyla dahaileriden bağ kurmaya özelbir çabayla yönelmelidir. Yeni dönem mücadelesininen temel ihtiyaçlarındanbiri kavgada çelikleşmişdevrimciler olduğu yerdeliseli genç komünistlerinöncelikli görevi de buihtiyaca yanıt vermek,devrimci kimlik ve devrimciyaşam açısından sınıfındevrimci partisinin yarattığıdeğerleri özümsemekolmalıdır.Yeni Habipler, Ümitler,Haticeler ve Alaattinlerancak böylesi bir çaba veirade yaratılabilir,mücadele içerisindeölümsüzleşenkomünistlerin devrettikleribayrak ancak böyledalgalandırılabilir.
Teorik ve pratik ayaklarıyla birlikte, yazdönemi için sistematik bir planlama yapılmasıherşeyden önce gelecektir. Öyle ki, üç aylık birmaratonun sonunda liselere dönüldüğündearadaki zamanı devrime kazanabilmek esasolacaktır. Bunun için de yaz dönemine planlı birdevrimci eğitim çalışması, mücadele alanlarındakavgayla bütünleşme çabası ve liseli gençliğinörgütlenmesini kesintisiz sürdürme adımlarıüzerinden bakmak gerekmektedir.
Yaz dönemi liseli genç komünistlerin nitelikgelişimi için belli olanakları barındırmaktadır.Bunların gerçek anlamda birer olanağadönüşmesi ve sonuç yaratması ise ancak planlıve sistematik bir çabanın ürünü olabilir. Tam dabu nedenle yaz dönemi iyi planlanmalı, eksiklerigidermeye ve devrimci kimliği her anlamdagüçlendirmeye yönelik bir müdahale ile yenidöneme hazırlanılmalıdır.
Teorik-politik eğitim
Yaz döneminde yüklenilecek temelalanlardan biri teorik-politik eğitim olmalıdır.Planlı ve sistematik bir çalışma ile hayatageçirilecek eğitim süreci, temel başlıklarüzerinden birçok soruyu cevaplamaya ve bir dizitartışmayı tüketmeye olanak sağlayacaktır.
Bu süreçte gerçekleştirilecek eğitimkurgusunun ilk konusu, felsefe, ekonomi-politikve sosyalizm olarak ifade edilebilecek üç ayağıüzerinden Marksizmin öğrenilmesi, onundevrimci ve bilimsel özünün kavranmasıolmalıdır. Bugün içinden geçtiğimiz sürecinyarattığı tüm tahribata ve anti-propagandayarağmen meşruluğunu ve doğruluğunukaybetmeyen Marksisit öğretiyi kavramak,gelecek mücadelesinin yapı taşı olmalıdır.
Eğitim çalışmasının bir başka konusu olarakdevrimci gençlik hareketi tarihi ele alınmalıdır.Bugünün gençlik mücadelesini yürütme iddiası
taşıyanlar, mücadeleyi devrimci gençlikhareketi tarihinden öğrenmeli, devrimcigençlik mücadelesini büyütme çabalarınıgeçmişin mirasını yüklenereksürdürmelidirler.
Lise çalışmasının sorunları bu süreçtekibir diğer önemli başlığı oluşturmaktadır.Liseli genç komünistler gençlik hareketininve çalışma yürüttükleri alanların sorunlarınıirdelemeli ve bunlara somut çözümlerüretmelidir. Bunun yanında DLB'nin liseligençlik hareketi içerisinde tuttuğu yere veDLB çalışmasının güncel sorunlarına dair deçok yönlü bir tartışma süreciişletilebilmelidir.
Eğitim sürecinde bireysel çabalarlakolektif bir çalışmanın bütünleşmesigerektiğini bir kez daha hatırlatalım. Buaçıdan, dönem arasında yapılan DevrimOkulları etkinlikleri, yaz çalışmasının birparçası olarak yeniden ele alınmalıdır.
Dava ile bağlarımızı güçlendirelim!
Tüm bunlarla beraber, her bir liseli gençkomünist, devrimci kimliği güçlendirmeye,parti ve devrim davasıyla daha ileriden bağkurmaya özel bir çabayla yönelmelidir.
Yeni dönem mücadelesinin en temelihtiyaçlarından biri kavgada çelikleşmişdevrimciler olduğu yerde liseli gençkomünistlerin öncelikli görevi de buihtiyaca yanıt vermek, devrimci kimlik vedevrimci yaşam açısından sınıfın devrimcipartisinin yarattığı değerleri özümsemekolmalıdır.
Yeni Habipler, Ümitler, Haticeler veAlaattinler ancak böylesi bir çaba ve iradeyaratılabilir, mücadele içerisindeölümsüzleşen komünistlerin devrettikleribayrak ancak böyle dalgalandırılabilir.
Yaz dönemi üzerine
15
“Yaşasın 1 Mayıs!Bijî 1 Gulan!”
1 Mayıs başta Taksim Meydanı olmak üzereülkenin bir ucundan diğer ucuna, Kürdistan’ın birçokbölgesine kadar 110 ayrı noktada kutlandı. Büyük bircoşkuyla sermaye düzenine boyun eğilmediğini, dizçökülmediğini göstermek için işçiler, emekçiler vegençler alanları doldurdu. Devrimci Liseliler Birliğiİzmir ve Bursa'da kendi pankartlarıyla alanlardaydı.
İstanbul'da yüzbinler çatışmalarla kazanılan,sendikal bürokrasiyi kürsüden kovan Taksim ruhunutaşıyarak 1 Mayıs’ta meydandaydı. Tiyatroculardan,taraftar gruplarına, Lise Mezunları Derneği’nden işçibölüklerine herkes 1 Mayıs coskusunu TaksimMeydanı’nda bayraklaştırdı.
İzmir'de en kitlesel 1 Mayıslar’dan birine KonakMeydanı ev sahipliği yaptı. Sermayenin saldırılarıkarşısında mücadele kararlılığı haykırıldı. DLBkortejiyle ve coşkusuyla liseli gençliğin sesini 1Mayıs’a taşıdı.
Taksim kaçağı sarı sendikacıların da kutlamayaptığı Bursa'da DİSK ve KESK tarafından yapılan 1Mayıs mücadele kürsüsü oldu. DLB, komünistlerinkortejinde işçi ve emekçilerin ilgi odağı oldu.
Ankara da 1 Mayıs kutlamalarının bir diğermerkeziydi. Gençliğin yoğun katıldığı 1 Mayıslar’ınbaşını çekti.
Yalova'da Kent merkezindeki yürüyüşte,Yalova’da kurulmak istenen Vopak Kimyasaldepolama tesisleri ve Kömür Yakıtlı Termik Santralide protesto edilirken, 4+4+4 eğitim sistemine karşıçıkan küçük kız çocukları da “Çocuk Gelinİstemiyoruz”, “Çocuklar Gelin Olmak Değil Eğitimİstiyor” dövizlerini taşıdı.
Adana'da binler alanlardaydı. Direnişçi işçilerinde alana gelmesiyle coşku arttı.
Çaycuma'da 1 Mayıs, 6 Nisan’da Filyos Çayıüzerindeki köprünün bir bölümünün çökmesiyleyaşanan facia nedeniyle buruk kutlandı.
Sendikalar ve kitle örgütü temsilcileri,çayda yaşamını yitiren kişilerin yakınları ilehalen cesedi bulunamayan 7 kişinin ailesi,
köprünün çöktüğü alana kadar yürüdü.Hopa'da 1 Mayıs günü Cumhuriyet Meydanı’nda
toplanan Hopalılar, Metin Lokumcu’yu da unutmadı.Çeşitli sendikalar, siyasi partiler ve kitle örgütleri
tarafından organize edilen kutlama programıçerçevesinde Hopa ÇAYKUR Çay Fabrikası önündetoplanan kitle, çeşitli sloganlar atarak CumhuriyetMeydanı’na kadar yürüdü.
Giresun'da KESK ve Türk-İş’e bağlı sendikalar,bazı siyasi partiler ile öğrenci gruplarının katılımıylayürüyüş düzenlendi.
Yürüyüş için toplanan grupların ellerindekipankart ve dövizleri tek tek inceleyen polisler,‘provokasyona yol açabilecek, yasalara aykırısöylemler, ifadeler, yasal olmayan oluşumların temsiledilmesi’ gibi gerekçelerle bazı pankart ve dövizlereel koydu.
Konya'da 12 Eylül sonrası ilk kez 1 Mayıskutlandı. KESK Konya Şubeler Platformuöncülüğünde bir araya gelen bazı işçi sendikaları,kitle örgütleri yürüyüş ve ardından gerçekleştirilenmitingle kutlama yaptı.
Didim’de 1 Mayıs Platformu tarafındandüzenlenen 1 Mayıs mitingi geçen yıllara nazarankitlesel ve coşkulu bir atmosferde gerçekleşti.
1 Mayıs Platformu adına bir konuşma yapıldı.Miting Türkçe ve Kürtçe yapılan konuşmalarla devam16
etti. Konuşmalarda tüm direnişteki işçilerselamlandı.Sosyalist Kamu Emekçileri de alandakiyerlerini aldılar.
Kayseri'de BDSP, Kayseri İşçi Birliği, Karayoluİşçileri Birliği, Metal İşçileri Birliği, Gıda İşçileriBirliği kortej oluşturdular.
Kayseri İşçi Birliği’nin, en fazla işçi katılımınınolduğu 1 Mayıs çağrısına işçiler yanıt verdi.Yaklaşık 120 işçi 1 Mayıs’a katıldı. Özelleştirmeyekarşı bayrak açan karayolu işçileri “Özelleştirmesaldırısına geçit yok!” pankartı altında bir arayageldi ve sendika ağalarını protesto etti.
Erbosan, Milenyum, Şule, İstikbal, Mondiişçilerinin içinde yer aldığı metal işçileri ve gıdaişçileri de “Birleşen işçiler yenilmez” pankartıaltında toplanarak taleplerini haykırdılar. Bukortejdeki katılım oldukça anlamlı bir görüntüortaya çıkardı. Yaklaşık 4000 işçi ve emekçi katıldı
Antakya’da 1 Mayıs saygı duruşuyla başladı.Ardından Tertip Komitesi adına konuşmalar yapıldı.Konuşmalarda, ‘77 1 Mayıs şehitleri anılarak budavanın peşini bırakmama çağrısı yapıldı. Mitinge3000’e yakın kişi katıldı.
Komünistler mitinge “Emperyalistler,işbirlikçiler Ortadoğu’dan elinizi çekin” ve Arapça“Yaşasın halkların kardeşliği” yazılı pankart ve kızılflamalarla katıldılar. BDSP kortejinde AlaattinKaradağ’ın fotoğrafları da taşındı.
Mersin’de Genel-İş ve bu yıl fabrika pankartıylayer alan Birleşik Metal-İş üyesi Çimsataş işçilerikitlesel bir katılım sağladılar.
BDSP’liler “İşçi sınıfı savaşacak sosyalizmkazanacak” pankartı arkasında BDSP imzalı kızılflamalarla mitinge katıldılar. Kitlenin tamamı alanagiriş yapmadan dağılmalar yaşandı.10 bininüzerinde katılımın olduğu Mersin 1 Mayısı çekilenhalayların ardından sona erdi.
Lüleburgaz’da Kristal-İş ve Tes-İş’in arasındakalan BDP’ye sözlü ve fiziki saldırı yapılmaya
çalışıldı. Bunun üzerine Eğitim-Senli emekçiler veduyarlı kitle duruma müdahale etti.
Mitinge yaklaşık 4000 işçi-emekçi katılımsağladı.
Komünistler ise alana Deri-İş kortejinde katılarak1 Mayıs’ta yer aldılar. “Yaşasın 1 Mayıs, birlik,mücadele ve dayanışma günü!” pankartı açıldı.
Eskişehir’de 1 Mayıs, özünden uzak ve coşkusuzbir şekilde kutlandı. Devrim şehitleri için saygıduruşunda duruldu ve İstiklal Marşı okundu. Budurum farklı şekillerde protesto edildi. BDP busırada alana girmeyip marş bittikten sonra alanagiriş yaparken, Ekim Gençliği okurları ise oturmaeylemi yaptı.
Tokat’ta Hüseyin Akbaş Stadyumu önündetoplanan kitle Gaziosmanpaşa Caddesi üzerindenCumhuriyet Meydanı’na yürüdü.
Öğrenci temsilcisi, bir dizi öğrencinin evlerininaranarak “Çocuğunuz 1 Mayıs’a katılırsa teröristolur”, “Çocuğunuz 1 Mayıs’a katılırsa orada onlarıgözaltına alırız!” vb. tehditlerde bulunulduğunubelirtti.
Yaklaşık 1000 kişinin katıldığı etkinlik halaylarınardından sonlandırıldı.
Çanakkale’de 1 Mayıs, yaklaşık 2000 kişininkatıldığı mitingle kutlandı.
Ekim Gençliği okurları “Yaşasın 1 Mayıs!Özgürlük, devrim, sosyalizm” şiarlı pankart ilealanda yerini aldı. Kortejde kızıl bayraklar taşındı.
Van'da Kürdistan 1 Mayıs'larının enkitlesellerinden biriydi. Kürt gençlerinin katılımı vecanlılığı belirgindi.
Diyarbakır'daki 1 Mayıs bu senenin ilklerindenbiriydi. Newroz coşkusuyla işçiler, emekçiler veKürt halkı alanlarda birlikte mücadele kararlılığınıhaykırdı.
Dersim'de 1 Mayıs kutlamalarındapolisin arama noktasındaki saldırısı üzerineçatışma çıktı. 17
Dünyanın dört bir yanında da işçi ve emekçilerbirlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ıgösterilerle kutladı. Birçok başkentte yüzbinlerceişçi ve emekçi, çalışma koşullarının iyileştirilmesinive asgari ücretlerin yükseltilmesini talep etti.Emperyalist işgallerin, mali krizlerin arka arkayageldiği bir dönemde işçi ve emekçiler burjuvaziye
yanıtı alanlardan verdi.Sınıfın mücadele günü
1 Mayıs’ta yüzbinlerceişçi ve emekçi sosyalhakların kısıtlanmasınakarşı protestolarınıalanlara taşıdı. 1 Mayıs'tadünyanın dört bir yanında
işçi sınıfının mücadele şiarları haykırıldı. İnsanlığınkurtuluşu için sosyalizmin gerektiği söylendi.Emperyalist kapitalist sistemin tüm ablukasına,baskı ve anti propagandalarına rağmen 1 Mayıs kızılrengini korudu.
Bu yılın 1 Mayıs kutlamalarına Avrupa veAmerika gibi emperyalist devletlerin yaşadığıekonomik kriz damgasını vurdu. Servet-sefaletkutuplaşması 1 Mayıs alanlarının tamamında öneçıkan konuydu. 1 Mayıs bir kez daha emperyalistkapitalistlere Manifesto'da bahsedilen, komünizmheyulasını hissettirdi. İşçiler, emekçiler ve gençlerbaşka bir dünyanın özlemi ve talebiyle meydanlarıdoldurdu.
Asya'dan Amerika'ya dünyanın bir ucundandiğerine işçi veemekçiler mücadelekararlılığını 1 Mayısalanlarına taşıdılar.Amerika'da Wall Street'iİşgal Et Hareketi grevçağrısı yaparken,Fransa'da Sarkozy’nin,işçileri bölebilmek için
provokatif “gerçek emek” kutlaması öneçıktı. Hollanda ve Belçika gibi, sosyalist
mücadelenin sınırlıkaldığı ülkelerde 1 Mayıssönük ve ruhsuz geçerkenYunanistan gibi sınıfhareketinin canlı olduğuyerlerde grevlerincoşkusuyla 1 Mayısalanını yüzbinlerdoldurdu. Çelik işçilerinin 6. ayını bulan grevindendenizcilerin grevine kadar birçok sektörde işçilergrevleriyle 1 Mayıs'ı karşıladı. Dünyanın en büyük 1Mayıs kutlaması yine Küba'daydı. En gericiiktidarların baskısı altında dahi emekçiler binlerlealanlardaydı.
Rusya, Ukrayna,Kazakistan gibisosyalizmin inşasısürecini yaşamışülkelerde geçmişe özlemöne çıkan vurguydu.Binler alanlara SSCBbayrakları, Lenin ve
Stalin posterleri ile çıkarak 1 Mayıs'ı kutladı.Avrupa'nın geneline yayılan özellikle
Almanya’daki 1 Mayıs kutlamalarında öne çıkanTürkiyeli devrimci örgütlerin varlığıydı. TKİP Paris,Rotterdam, Basel, Bielefeld, Frankfurt, Köln,Wuppertal, Dortmund, Nürnberg, Berlin, Stuttgart 1Mayıs kutlamalarına kendi pankart ve flamalarıylakatılarak komünistlerin şiarlarını alanlara taşıdı.
Japonya’daki 1 Mayıs kutlamalarına nükleerenerji karşıtı mücadele damgasını vurdu. Eylemingücü ve niteliğiyle Japonya hükümeti nükleer enerjipolitikalarını durdurmak zorunda kaldı.
Mısır'da halk hareketinin simgesi olan TahrirMeydanı 1 Mayıs'ta da boş kalmadı. Hatta belki deilk kez safları net bayrakları kızıl olanlar bir bütünolarak Tahrir Meydanı’ndaydı.
Filistin'de 1 Mayıs İsrail'in operasyonlarıylabaşladı. Siyonist İsrail ordusu şafakla birlikteFilistin topraklarına girerek çok sayıda evi bastı.
Dünya'da 1 Mayıs
mücadele çağrısıyla geçti
18
Gençlik geleceğine sahip çıkacak,
emperyalist saldırganlığa geçit
vermeyecek!Suriye'ye yönelik emperyalist zorbalığın aracı olarak
kurulan “Suriye'nin Dostları Grubu” ikinci toplantısını
Nisan ayının ilk haftası Türkiye'de yaptı. Bu toplantıdan
Suriye'ye yönelik yeni savaş ve saldırganlık kararları
çıktı. Zaten bir dönemdir Suriye'ye yönelik emperyalist
müdahalenin koşullarını oluşturmak için dünya
kamuoyunu hazırlamaya çalışan emperyalistler, bu
toplantılarla emellerine ulaşmada bir adım daha attılar.
Ortadoğu'yu adeta bir kan gölüne çeviren, mazlum
halkların cellatlığına soyunan emperyalistlerin bu haince
planlarında Türkiye sermaye devletine biçtikleri rol ise
tüm çıplaklığıyla ortadadır. Bugün Suriye'ye dönük
saldırganlığın ve emperyalist müdahalenin
bayraktarlığını en başta Türk sermaye devleti
yapmaktadır. Amerikan'ın sadık bir uşağı olduğunu her
fırsatta kanıtlayan Erdoğan ağzını her açtığında Suriye'ye
dönük emperyalist bir müdahalenin çağrılarını
duymaktayız.
Elbette bu çağrılar sadece dünya kamuoyuna değil,
aynı zamanda ülke içindeki işçi ve emekçileri de
etkilemeye dönük yapılmaktadır. Öyle ki bir gün
Suriye'de yapılan “devlet terörü” kınanarak sanki Suriye
halkının çıkarları savunuluyormuş maskesine
bürünülürken öteki gün “vatandaşlarımızın can
güvenliği” edebiyatını sarılıyorlar. Üstelik bu
propaganda tam bir ikiyüzlülükle sergilenebiliyor. Zira
aynı katliamların katmerlisi gün be gün başta Kürt halkı
olmak üzere devrimcilere, işçilere, gençliğe karşı bizzat
kendileri tarafından gerçekleştiriliyor.
Sıradan demokratik bir talebin bile o çokça dillerine
doladıkları “despotik Esad rejiminden” hiç de aşağı
kalmayan tutum ve yöntemlerle karşılandığına her gün
şahit oluyoruz. Değil sıradan demokratik bir talebin,
sadece hükümete muhalif olmanın bile tutuklanmanın ve
her türlü devlet şiddetine maruz kalmanın bir gerekçesine
dönüştüğü bir yönetimden ve onun temsilcisinden
“demokrasi nutukları” duymak elbette ki mide kaldırıcı
bir durumdur.
Fakat nasıl ki sermaye devletinin bir sınıfsal karakteri
varsa, emperyalizme göbekten bağlı hükümetin başı
olarak Erdoğan gibilerin de yuları bizzat emperyalist
efendilerin elindedir. Bu yüzden her türlü hafifliğe,
aymazlığa karşın emperyalizmin çıkarları doğrultusunda
davranmak onun gibilerin en temel özelliğidir.
Tüm tarihsel deneyimlerin de gösterdiği gibi,
emperyalistler özgürlük götürmenin değil kendi çıkarları
doğrultusunda halkları köleleştirmenin peşindedirler. Bu
çerçeveden bakıldığında bizzat emperyalistlerce
oluşturulan ve sermaye devletinin de içinde özel bir rol
aldığı sözde “Suriye'nin Dostları Grubu'nun” Suriye
halkı için değil emperyalist çıkarlar için çalıştığı
rahatlıkla anlaşılabilir.
Sermaye devleti tarafından geleceği elinden çalınan
bir gençlik kuşağı olarak bizler bu yalanlara kanmamalı,
kendi geleceğimize sahip çıkmanın “işçilerin birliği,
halkların kardeşliği” temelinde Suriye halkıyla
dayanışmadan geçtiğini görebilmeliyiz. Bugün
Suriye'ye dönük gerçekleşecek
emperyalist bir
müdahalede akacak
kan hem bizlerin
hem de Suriye'nin
emekçi
gençliğinin
olacaktır. Bugün
Suriye'nin
emekçi halkıyla
dayanışmanın yolu
emperyalistlerin
planlarını bozmak
için sokağa ve
eyleme
çıkmaktan
geçmektedir. 19
Ekim Gençliği'nin uzun bir süredir hazırlıklarınıyürüttüğü “Geleceğine sahip çık!” kampanyası, 6Mayıs'ta gerçekleştirilen coşkulu ve kitlesel etkinliklesonlandırıldı.
Denizler'in katledilişinin 40. yıldönümüne denkgetirilen “Denizler'in yolunda düzene başkaldırıyoruz!Özgürlük, devrim ve sosyalizm için geleceğimizesahip çıkıyoruz!” başlıklı etkinlik, İstanbulAksaray'daki Su Gösteri Sanatları Sahnesi'nde yapıldı.
"Devrim ve sosyalizmin sesiniyükseltmeye!"
Etkinlikte çeşitli illerdeki üniversitelerden birarayagelen genç komünistler “Denizlerin yolunda düzene
başkaldırıyoruz!” şiarını yükselttiler. Saygıduruşu ile başlayan ve Türkçe ve Kürtçesunuşun yapıldığı etkinliğin programı, Ekim
Gençliği adına yapılan konuşmayla devam etti. Konuşmada, aylardır yürütülen kampanya
çalışmalarının tablosu aktarıldı. Ekim Gençliği'nin"Geleceğine sahip çık!" çağrısını üniversitekampüslerinde yankılandırdığı vurgulandı.
Konuşmada, emperyalistlerin Suriye'ye yöneliksaldırganlığı teşhir edildi. Türk sermaye devletininyükselttiği savaş çığırtkanlıkları karşısında "Kardeşhalklara sahip çık!" şiarının yükseltildiği vurgulandı.
Son dönemde artan faşist baskı ve teröre dedeğinilerek gözaltı ve tutuklama terörüne dikkatçekildi. Özellikle Newroz kutlamalarının ardındanaralarında Ekim Gençliği okuru ile BDSP'lilerin debulunduğu onlarca kişiye yönelik yapılan ev baskınlarıhatırlatıldı.
Sermayenin eğitim alanındaki saldırılarının teşhiredildiği konuşmada, Denizler de anıldı. Denizler'inyolunu parlamentoya çıkaranların karşısında bu
“Denizler'in yolunda
düzene başkaldırıyoruz!”
etkinliği gerçekleştirildi...
20
mirasın gerçek taşıyıcılarının devrim ve sosyalizmkavgasını büyüten genç komünistler olduğu söylendi.
Türküler Denizler için...
Etkinlik Adalılar, Mehmet Ekici, Grup DüşlerVadisi'nin sahne almasıyla devam etti. Etkinliğin ikincibölümü Ekim Gençliği'nin kampanya sürecindekifaaliyet ve eylem görüntülerinden oluşan sinevizyonungösterimi ile başladı.
Kısa giriş sinevizyonu yerini, devrimci gençlikhareketi tarihini anlatan sinevizyonun gösteriminebıraktı.
Kavga yoldaşları etkinliği selamladı
BİR-KAR, BİR-KAR Gençliği ve çeşitlibölgelerden genç komünistlerin mesajlarıyla da etkinlikselamlandı.
Esenyurt İşçi Kültür Evi Tanyeri Şiir Topluluğu'nundinleti sunduğu etkinlik programı, okunan şiirlerinardından Devrimci Liseliler Birliği adına yapılankonuşmayla ilerledi. Kürsüye "Yaşasın DevrimciLiseliler Birliği!" sloganı eşliğinde çıkan DLB temsilcisiaynı slogan eşliğinde kürsüden indi.
“Bizi müşteri görenlerin karşısında duruphaklarımıza ve geleceğimize sahip çıkıyoruz” denilenDLB konuşmasında Habip, Ümit, Hatice ve Alaattin'ingenç yoldaşlarının kavgayı sürdüreceği söylendi.
Sefaköy İşçi Kültür Evi Şiir Topluluğu iseDenizler'in idamını anlatan ve Denizler'in kendisözlerine dayanan bir şiir dinletisi sundu.
"Yeni Ekimler mücadelesini büyütmeye!"
Etkinlikte konuşan BDSP temsilcisi, bayraklarınkızıldan maviye döndüğü bir dönemde sözde devrimcimücadele diyenlere karşı inatla yürünen çizgiye dikkatçekti.
Denizler'e sahip çıkmanın yolunun parlamentodandeğil sokaklardan geçtiğini belirten BDSP temsilcisi,“Denizler'e sahip çıkmak demek Alaattin'in yolundanyürümek demektir” dedi. Ekim Gençliği'nin bu açıdangurur duyulacak bir tablo yarattığını söyleyen BDSPtemsilcisi, gençliği yeni Ekimler mücadelesinibüyütmeye çağırdı.
Etkinliğe katılan direnişçi ART işçisi, fabrikadakikölelik koşulları, iş cinayetleri ve patron baskısınıanlattı.
Tutsak sınıf devrimcileri İhsan Yiğit Demirel ileBurcu Deniz de gönderdikleri mesajlar ile etkinliğiselamladı.
Hopalı gençlerden oluşan Meluses'in seslendirdiğiezgiler salonda canlı ve coşkulu bir atmosferyarattı. Meluses'in ardından sahneye İTÜ HalkMüziği Topluluğu çağrıldı. 21
“Gece ışıklar arasında koşmaktır devrim
ateş böceklerini
yakalamak isteyen çocukların
peşine takılır gün gelir
yanıp sönen mavi ışıkları
polis arabalarının”*
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan sermayedevleti tarafından katledileli tam 40 yıl oldu. 6 Mayıs1972 şafağını sarsan bir haykırıştı onlarınki. Onlar idamsehpalarında devrime olan bağlılığın ve kararlılığınsimgeleri ve başeğmeyen bir neslin ilk temsilcilerioldular. İdamlarından 40 yıl sonra bile yapılan karalamakampanyalarına rağmen, Türkiye halkları içerisindesaygınlıklarını korumayı başaran bu devrimci önderlerinmücadelesi, bugün komünist gençliğin ellerinde, dahayukarıya taşınıyor.
‘68 gençliğinin reformizmden kopuşu
‘68 devrimci gençliği ve Denizler’in mirasının budenli önemli olmasının bir sebebi de, onların Türkiyesol hareketi tarihinde ileri bir atılımda bulunmuşolmalarıdır. Çünkü ‘68 gençlik hareketi, 60’lıyılların TİP parlamentarizmiyle de birhesaplaşmadır özünde.Gençliğin militaneylemlerinin önünegeçen ve gençliğireformizminbataklığınasürüklemeye çalışan TİPyönetiminin sınırlarınındışına taşan ve kendimeşru alanını yaratanbir süreçtir '68.
“68 devrimci
gençlik hareketi, tüm ideolojik zayıflıklarına karşılıkgençlik hareketi tarihinde yeri doldurulamaz bir kesitiifade etmektedir. Devrimci bir önderlik boşluğunarağmen gençlik, el yordamıyla zayıf omuzlarınınkaldırılamayacağı kadar ağır bir yükün altına girmeiradesini göstermiş ve tüm toplumu derinden sarsmıştır.‘68’de söz konusu olan köylü hareketlerine katılan, işçigrevlerine destek olan bir gençliktir. Filistinkamplarında eğitim görmüş ve savaşmaya göndermiş birgençlik hareketidir 68 gençlik hareketi. Ülkede doğrudürüst çeviri bulunmazken, bilime, ideolojiye aç olankuşaktır 68 kuşağı. Ardı arkası kesilmez bir araştırma vesorgulama sürecidir ‘68.” **
Gençlik hareketi, bu yıllarda kendi yolunu açmayaçalışmış ve kendisine bir yol çizmiştir. Bu yol Denizlerşahsında, THKO olarak cisimleşmiş ve Türkiye siyasitarihinde ilk silahlı örgüt böylece kurulmuştur. İlerleyensüreçte faşist sermaye devletinin baskıları da gittikçeartmaya başlamıştır. Denizler’i faşist sermaye devletigözünde tehlikeli hale getiren süreç ise gençlikhareketinin sınıf hareketiyle birleşmeye başladığıdönemdir. 15–16 Haziran direnişi, haşhaş mitingleri gibi
süreçlerde gençlik hareketi sınıflabütünleşerek daha militan bir hatta
geçmiş ve artık faşist sermaye devletigözünde tehlikeli bir yere gelmiştir. Bu
yüzden THKO kadrolarındanSinan, Kadir ve
Alparslan Nurhakdağlarında eylemhazırlığındaykenkatledilmiş; DenizGezmiş, YusufAslan ve Hüseyin
İnan ise yakalanarakcezaevine gönderilmişve kısa zamanda da
sermayedevletinin
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan...
Başeğmeyen bir neslintemsilcileri
22
önceden planladığı gibi idam edilmişlerdir.
Bir ölür bin doğarız!
6 Mayıs 1972’de üç gençlik önderini idam ederek,birçoklarını da farklı tarih ve yerlerde katlederekdevrimci hareketi yok edebileceğini düşünen faşistsermaye devleti bunu başaramamış, tam tersine “Birölür, bin doğarız!” şiarı somutta doğrulanmıştır. Üçfidanın zalimin elinde toprağa karıştırılıp binlercesinedönüştüğü tarihtir 6 Mayıs. Ataol Behramoğlu’nun budizeleri onlar için yazılmıştır sanki: "Ve cellât uyandıyatağında bir gece. Tanrım dedi bu ne zor bilmece.Öldükçe çoğalıyor adamlar. Ben tükenmekteyimöldürdükçe."
Bugün Denizler Türkiye halklarının mücadelesindehala daha bayraklaşmaktadırlar. Türkiye sol hareketitarihine devrime bağlılık, inanç ve kararlılıkla dolu birmiras bırakarak, “Denizler!” olmuşlardır.
Anıları mücadelemizde yaşayacak
Parlamentarist, reformist hattan kopmayı başaranDenizler üzerine yapılabilecek birtakım teorik eleştirilerde vardır elbette. Ama şurası kesindir ki Denizler’inmücadelesinin bugünkü temsilcileri, bizzat Denizler’inayrışarak koptuğu reformizmi mahkûm edenlerdir,Denizler’in uğruna ölüme gittikleri mücadeleyi, onlarıneleştirileri üzerinden de daha da büyüterekilerletenlerdir; onları bir “yakınlık kurma” nesnesiolarak gösteren ve Denizler’in mahkûm ettiği reformistpratikleri sürdürenler değil. Denizler’in bıraktığıdevrimci miras genç komünistlerin elinde devrim vesosyalizm mücadelesi ile bütünleşmiştir.
"O sahneyi çok iyi somutladım. Bir mitinge gidergibi gideceğim idama. Asılma günü gelip çattığında osevdiğim giysilerimi giyeceğim. Postallarımı, parkamı...Beyaz ölüm gömleğini giydirmek isteyecekler.Giymeyeceğim. Traş falan da olmayacağım. Önce gidiporada, oturup bir sigara yakacağım. Sonra demli bir çayiçeceğim. Rodrigo’nun o ünlü konçertosunu dinlemekisterim orada. Sanırım asılacak bir insanın son isteğinigeri çevirmezler. Sonra urganı kendim geçireceğimboynuma. Ve dönüp, orada asılmamı seyredenlere,burada ölen yalnızca bedenim diyeceğim. Amadüşüncemi öldüremeyeceksiniz, düşüncem yaşayacak"diyerek yürümeye başlamıştı Deniz...
Anıları mücadelemizde yaşayacak.*Sunay Akın.
**Türkiye’de Devrimci Gençlik HareketininDoğuşu.İ. Kızıl
"Denizler'in devrettiği
kızıl bayrak komünistlerin
ellerinde!"
Denizler'in idam edilişinin 40. yıldönümünde Ekim
Gençliği tarafından İstanbul'da gerçekleştirilen
merkezi etkinliğin ardından Galatasaray Lisesi önünde
buluşan komünistler, Denizler'in 6. Filo'yu denize
döktüğü Dolmabahçe'ye kitlesel ve coşkulu bir
yürüyüş gerçekleştirdi.
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) ve
Ekim Gençliği tarafından düzenlenen yürüyüş ve
anmada, Denizler'in devrim ve sosyalizm kavgasında
yaşadıkları ve Denizler'in devrettiği kızıl bayrağın
bugün komünistler tarafından taşındığı vurgulandı.
Araç trafiğine kapatılan güzergahtan
Dolmabahçe'ye inen BDSP ve Ekim Gençliği kitlesi,
6. Filo'nun denize döküldüğü alanda basın açıklaması
ve anma etkinliği gerçekleştirdi. Alanda çember
oluşturulmasıyla başlayan anma etkinliğinde ilk
olarak, Denizler ve parti şehitleri nezdinde tüm devrim
şehitleri için saygı duruşunda bulunuldu.
Saygı duruşunun ardından BDSP ve Ekim Gençliği
adına okunan ortak açıklamada ise Denizler'in,
kuşandıkları çelikleşmiş devrimci irade ile bu
topraklarda on yıllardır kesintisizce süren direniş ve
başkaldırı geleneğini filizlendirdikleri ifade edildi.
23
Mayıs bir ezginin sözleri gibi kanlı, kızıl Mayıs.Devrim tarihinden bahsederken Mayıs ayının yeri
ayrıdır. Çünkü Mayıs ayında şehit düşenlerle tarihinyazımı değişmiştir. Devrim mücadelesinin yolundayürümekle kalmayıp On'lar o yolu düzleyenlerdir. Hepside bir Mayıs günü toprağa düşmüştür. Mayıs ayıbundandır ki devrim çiçeklerinin açtığı ay olarak bilinir.
Denizler'den İbo'ya, Haki Karer'den Dörtler'e ve deNurhak şehitlerine kadar hepsi birbirinden yiğitdevrimci önderlerin katledilmesine tanık olmuşturMayıs.
Kızıl Mayıs'ın ruhunu anlamak aslında toprağa düşenher bir devrimcinin diğerlerinden ayrımını anlamaktır. 1Mayıs işçi sınıfının kavga günü de elbette şehitlerleyazılmıştı tarihe. İşçi sınıfının kimliğini bulduğu, kölelikdüzeninin ilelebet sürmeyeceğini ilk haykırışı, ilk savaşilanı 1 Mayıs'ta böyle tarih sahnesinde yerini aldı. Tekbaşına dünyadaki varoluşuyla değil Türkiyetopraklarında da 1 Mayıs kan bedeliyle kazanıldı. Sınıfmücadelesinin her yükselişinde 1 Mayıs şehitlerleçatışmalarla yerini aldı. Mayıs'ın ilk günü başladıkızıllık ve songüne kadar aynı tonda sürdü. Kankırmızısıydı renk...
‘68 Gençlik Hareketi’yle başlayan süreci devrimcikopuş halkasına taşıyan, devlete karşı direniş geleneğiniyaratan, yurtsever kimliğini sosyalizm bilinciyletaşıyanların anlaşılmasıyla Mayıs ayı anlaşılabilir.
Denizler idam sehpasında, İbo işkence tezgahında,Haki Karer Antep sokaklarında, Dörtler Diyarbakırzindanlarında, Nurhak şehitleri dağlarda kavganın kızılçiçeğini kanlarıyla suladılar.
Mayıs'ı anlamak şehitleri anlamaktır dedik. Tarihinsayfalarında kalmaması gereken şehitlerin anlatılması
için Nurhak'tan başlamak gerekir. Türkiye topraklarında emperyalizme karşı
biriken öfkenin taşıyıcıları Malatya
Kürecik'teki Amerikan Radar üssüne eylem için yolaçıkmışlardı. 31 Mayıs 1971'de Nurhak'ta karşılaştılardüşmanla son mermilerine kadar çatışmadan geridurmadılar. Devlet onları ancak katlederek alabildi.Bugün Amerikan emperyalizmi yine Malatya'da. Füzekalkanıyla Ortadoğu halklarına karşı saldırıları için yeniüsler kuruyor.
Denizler devraldılar Sinan Cemgil, AlpaslanÖzdoğan, Kadir Manga'dan Nurhak'taki bayrağı.Şarkışla'da yakalandıklarında yere düşmedi, AnkaraUlucanlar’a kadar taşındı. 6 Mayıs 1972 şafağındasloganlarıyla darağacını düşman karşısında kürsü yapıpölümsüzlüğe yürüdüler.
Tarih ölüm taşıdı 72'de. Direnişi çağırdı hergünDenizler'in idamından bir yıl sonra işkence tezgahındaser verip sır vermeme kararlılığı hergün yeniden celladınyüzüne haykırılıyordu.
Denizler'in darağacındakişiarlarını işçilerin,köylülerin veemekçilerinkarşısındakararlılıkla taşıyan,komünist olduğunudüşmanın karşısındabüyük bir gururlaaçıklayan İbrahimKaypakkaya'yla Türkiyedevrimci hareketininzindanlarda devrimcitutumu artıkbayraklaştı.Bugün isminitaşıyan ezgileribileseslendirenlere
Mayıs şehitleri yürünecek
yolu aydınlatıyor!
24
devletin tahammülü yok. İbo adı sermaye devleti içinhep yenilgi olarak hatırlanacaktır. Bundan dolayıİbrahim Kaypakkaya'yı ananlara yılları bulan hapiscezası isteniyor.
Haki Karer ise diğer hedefler gibi katledilmesiyle tekbir insanı yok etmek değil tüm devrim mücadelesinezarar vermek güdüsüyle özel olarak seçilmiş bir hedefti.Haki Karer Karadeniz kökenli PKK'nin önderkadrolarından biriydi. Kendi kurtuluş kavgasını Kürthalkının özgürlüğünden gayrı düşünmediği için hiçtereddütsüz mücadele görevlerini omuzladı. İşçi veemekçileri bölmek için kullanılan her argümana cevaptıHaki Karer. Ne Kürt'tü ne de Alevi. Ama Antep'inemekçi sokaklarında ezilen halkların, işçi sınıfınınmücadelesi için adım atmadık sokağı bırakmazdı. MİTtarafından kontra-gerilla yöntemler devreye sokularak18 Mayıs 1977'de katledildi. Ama Haki Karerunutulmadı. Yurtsever hareketin her yeni kadrosu onunadına duyduğu saygıyla kavgada yerini aldı. 12 Eylül
darbesinden sonraDiyarbakır zindanı
devletin tecrit veişkenceylesistematiksaldırı altındatuttuğu birmerkezdi.Direnişi,iradeyikırmak için
her yol veyönteminhayatageçirildiği buzindanlardaDörtlerkendilerini
yakarak düşmana yanıt verdi. Diz çöktürmek için ölümletehdit edilenlerin kendilerini yakarak karşı duruşugöstermesi devletin yenildiği yerdi. Ferhat Kurtay,Necmi Öner, Eşref Anyık ve Mahmut Zengin fedaeylemi için Haki Karer'in ölüm yıldönümünüseçmişlerdi. Tek başına direnişi değil geçmişi de temsilettiklerini söylemek için, Haki Karer'in yokedilemediğini, birken dört olduğu göstermek için 18Mayıs 1981 sabahında dört anka kuşu küllerindenyeniden doğdu. Diyarbakır zindanlarında Dörtler,karanlığa yakılan meşale oldular.
Tarihimiz yürünecek yolu gösteriyor. ‘68 gençlikhareketinin düzenden kopuşunu temsil eden Mayısşehitleri yolumuzu aydınlatıyor. Bugün devrimşehitlerini tek başına geçmişten yadetmek içinhatırlayanlar türedi. Mayıs şehitlerinin yarattığı değerlerigölgelere iten, nostaljiyle geçmişte yaşayanlara rağmenbu kavga hep ileri yürüyor. Düzen bir yandan suç vesuçluyu övmek yasasıyla devrimci önderlerin anılmasınıengellemek, engelleyemediği yerdeyse içi boş anmalarlageçmesi için çabalıyor. Burjuva medya düne kadarisimlerini dahi yok saydığı devrimcilerin şimdi hayathikayelerine yer veriyor. Ülkelerini sevmelerinden demuruyor. Onları devrim savaşçıları olarak değil de bireridealist olarak lanse ediyor.
Olması gerekense devrimci kimlikleriyle militan vedirenişçi şehitlerimizin yaşamını gelecek kuşaklaraaktarabilmektir. Düzenin sol maskeli partilerindenreformistlere kadar resimleriyle yürüyüp Onlarınyürüdükleri devrim yolundan yürümeyenlere bayrağıdevralanlar olarak alternatif olmalıyız. Şehitlerimizdevrime ait değerlerdir. Darağacında, zindanda, işkencetezgahında bedel ödeyerek bugün kavgayı var edenkoşulları yarattılar. Devrimci olmak tarihindenöğrenerek, geçmişin dersleriyle hep ileriyeyürümek savaşı sürdürmektir. Onlara borcumuzdevrim için mücadeleyi yükseltmektir. 25
Merhaba dostlar, yoldaşlar!
Öncelikle, “Denizler'in yolunda düzenebaşkaldırıyoruz! Özgürlük, devrim ve sosyalizm içingeleceğimize sahip çıkıyoruz!” şiarıyla örgütlenen veçalışmaları aylardır sürdürülen etkinliği ve tümkatılanları Devrimci Liseliler Birliği adınaselamlıyorum.
Yoldaşlar!
Bugün devrim ve sosyalizm kavgasındaölümsüzleşen üç yiğit devrimci önderi anıyoruz. 6Mayıs 1972'de sermaye devleti tarafından katledilenDeniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan şahsındatüm şehitlerimizi anıyoruz. Ancak onları anmak, sıradanbir yıldönümünü hatırlamak, geçmişin anılarını yadetmek değil bizim için.
Biliyoruz ki onları anmak, mücadeleyi yükseltmekdemektir.
Onları anmak, liselerde ve üniversitelerde devrimbayrağını dalgalandırmak demektir.
Onları anmak, sosyalizmi anlamak ve anlatmakdemektir.
Yaşamlarını adadıkları devrim davası için dövüşmek,aynı kararlılık, fedakarlık ve inançla devrime bağlanmakdemektir.
Yoldaşlar!
Bugün sermayenin çok yönlü saldırıları ilekarşı karşıyayız. Liseleri ve üniversiteleri
ticarethaneye çeviren sermaye düzeni, öğrencileri demüşteriye çevirmektedir. Emekçi çocuklarının eğitimhakkını engellemekte, onları koyu bir geleceksizliğemahkum etmektedir. Sosyal yıkım saldırılarıyla işçi veemekçileri sefalete makum etmekte, onları modernköleler haline getirmektedir.
Yanısıra, dizginlerinden boşalmış faşist baskı ve terörile işçileri, emekçileri ve gençliği baskı altına almayaçalışmakta, ülkeyi sermayenin saldırılarının rahatçahayat bulabileceği dikensiz bir gül bahçesine çevirmekistemektedir.
Tüm bunların yanında, içerde ve dışarda savaş vesaldırganlık nidalarını yükseltemektedir. On yıllardırKürt halkına yönelik imha ve inkar savaşı sürdürensermaye devleti, şimdi de kardeş halkalara yönelik savaşçığırtkanlığı yapmakta, ülke topraklarınıemperyalistlerin savaş ve saldırı üssüne çevirmektedir.
Yoldaşlar!
Çürümüş sermaye düzeninin ve devletinin karşısındayapılacak tek şey devrim ve sosyalizm mücadelesinibüyütmektir. “Gündüzlerinde sömürülmeyen,gecelerinde aç yatılmayan” yeni bir dünya için kavgayıbüyütmektir.
Bu sömürü düzeni ancak böyla yıkılabilir. Baskı vezulüm ancak böyle son bulabilir. Milyonlarca işçi,emekçi ve gencin geleceği ancak böyle aydınlanabilir.
Bizler Devrimci Liseliler Birliği olarak, bugünsaygıyla andığımız devrimci önderlerimizin yolundadüzene başkaldırıyor, devrim ve sosyalizm kavgasınıbüyütüyoruz. Liselerde ve sokaklarda onlardandevraldığımız bayrağı onurla dalgalandırıyoruz.
“Yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi veemekiçinin haklı davasını savunmak için” verilenkavgada birer sıra neferi ruhuyla yer alıyor, Denizler'insesini, devrimin ve sosyalizmin sesini liselerdeyankılandırıyoruz.
Habip'in, Ümit'in, Hatice'nin ve Alaattin'in gençyoldaşları olarak bir kez daha haykırıyoruz;
Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!Yaşasın devrim ve sosyalizm!
6 Mayıs etkinliğinde DLB adına
yapılan konuşma...
26
...işte bir bir kırıyorlar dalıylan
yeryüzünün olgunlaşan meyveleriniçünki biliyorlar vakit dar
oysa dalları kırılmayan ölür mü sonsuz ağaçhayatı pekiştiren kökümüz var
dünyayı emeğe kazandırmak içinhayata ve ölüme sonsuz bir anlam veren
kanağacına sözümüz mü var...
Arkadaş Zekai Önger
Devrimci
sanatçılarımızısaygıyla
anıyoruz...
Nazım Hikmet15 Ocak 1902 - 3 Haziran 1963
Orhan Kemal15 Eylül 1914 - 2 Haziran 1970
Ahmed Arif1927 - 2 Haziran 1991