Açıköğretimde e-Öğrenmenin Yükselişi - Bilgisayar Destekli Eğitim Dönemi
LiBERAL VE KOLEKTİVİST OKUL SONPERDESİisamveri.org/pdfdrg/D00064/2005_4/2005_4_ACARM.pdf · Yine...
Transcript of LiBERAL VE KOLEKTİVİST OKUL SONPERDESİisamveri.org/pdfdrg/D00064/2005_4/2005_4_ACARM.pdf · Yine...
LiBERAL İKTİSADİN YÜKSELİŞİ : BİREYCİ VE KOLEKTİVİST OKUL ARASINDAKİ MÜCADELENİN
SONPERDESİ
The Revival of Liberal Economics: The Last Phase of ~e Struggle Between Individualist and Collectivist Schools
Mustafa ACAR*
Özet
Bu yazıda yirmibirinci yüzyıla girerken egemenlik tahtına oturmuş görünen serbest piyasacı liberal iktisadın, piyasa kar§tb kumandacı iktisatla olan mücadelesi irdelenmektedir. Önce ba§lıca iktisat okullanna temel görüşleri itibariyle değinilmekte, ardından bütünsel bir çerçevede piyasacı ve kumandacı geleneğin tarihsel mücadelesi ele alınmaktadır. Bu bağlamda iktisadi düşünce ve analize katkı yapmış iktisatçılan ve düşünürleri, düşünsel yelpazede sağ ve sol uçlar arasındaki göreli konumlanna göre değil, özgürlük ve zenginlik gibi değerlere yaptıklan katkıya göre yukarıdan a§ağıya doğru sıralamak daha tercihe değer görünmektedir.
Anahtar Kelimeler
iktisat, Klasik überal Öğreti, Kolektivist Öğreti, iktisadi Düşünceler Tarihi, Ser:best Piyasacı iktisat, Kumandacı'iktisat. . .
I. Giriş
Birçok ki§inin sandığının aksine, aslında modem iktisat tarihinin, en gözde tarihi rpmanlara ta§ çıkartacak, zevkli ve ilginç bir hikayesi vardır. 1 Ba§ları ve ortalannda siyasi anlamda diktatörlüklerin, iktisadi anlamda planlamacı ve güdümcü ekonomik politikalann egemen olduğu yirminci yüzyıl biterken siyasette demokrasinin, ekonomide piyasanın öne çıktığı bir ~üreç ya§anmaya ba§lanmı§br. İktisadın felsefeden aynlarak ayrı bir disiplin.haline gelmeye ba§ladığı 18. yüzyılın son dönemlerinden beri piyasacı ve kumandacı gelenek arasındaki mücadeleyi en azından §imdilik piyasacı gelenek kazan mı§ görünmektedir.
Modem iktisadın, doğu§undan günümüze izlediği serüvenin hikayesi ku§kusuz farklı biçimlerde ele alınabilir. Bunlardan belki en az zahmetlisi, kronolojik bir sırayla iktisatçıların görü§lerini özetlemektir. Bunun alternatif maliyeti, . aslında zevkli bir serüven
• Doç. Dr., Kınkkale Üniversitesi, iiBF, iktisat BöiOmO.
ı Mark Skousen'in Modem iklisadın inşası: Büyük DUşünürlerin Hayal· lan ve Fikirleri (2001) adlı eseri modem iktisadın ilginç hikayesini anlatan çarpıcı eserlerden biridir.
Abstract
This article discusses the long lasting stıuggle between collectivist and liberal schools of economic thought, the .latter of which seems to have become the dominant view at the tum of the 21" centurY. lt reviews fırst the main ideas of the leading schools of economics. Th~n it evaluates the historical· struggle that has taken place between the two lruly different economic mentalities in the. last twq- h undred years in a comprehensive framework. In this regard it seems more plausible to oıder the great economists and thlnkers who contributed to economic thought not according to their relative position in between the extreme right and left ends· of the ideological $peclrum, but put them in a descending order based on their contribution to freedem and the wealth of nations.
Keywords
Economics, Classical überal Doctrine, Collectivist Doctrine, liistoTY of Economic Thought, Free Market Economics, Command Economics.
olan iktisat tarihinin adeta bir ölü iktisatçdar geçidine indirgenmeşidir. Daha zevkli, daha heyecanlı ve daha anlamlı bir yol; iktisadi dü§üncenin gelişimini içsel tu~ tarldığı olan butüncül bir çerçeveye oturtmak olabilir. İktisadi dü§ün~e ve analize katkı yapmı§ iktisatçılar ve dü§ünürleri, Skousen'in (2001) .benzetmesiyle ,sağ ve sol yelpaze arasında salınan bir ;arkaca gÖre değil, insanlığın özgürl~mesi ve milletierin zenginle§mesi gibi değerlere yaptıkları katkılara göre yukarıdan aşağıya doğru sıralayan "totem direği" yakla§ırnını kullanmak, binnci yakla§ırria göre daha mantıklı görünmektedir.
İslam dü§üncesinin büyük simalarından, daha çok "hareket-i cevheri" kuramıyla tanıdığımız Sadreddini Şirazi'nin (Molla Sadra} "insanın geçmişi arkasında değil, ayaklannın altındadır" önermesinde ifadesini bulan; sıralamayı yatay zamanda olu§muş nicel birikime göre değil, dikey zamanın içerdiği nitel birikime göre yapma anlayı§ı tam da Skousen'in "totem direği" yakla§ımıyl~ örtü§mektedir. İnsanıJ'l değerini, ya§am süresinin uzunluğuna ve bu süre içinde hasbel kader ardında bıraktıklarına göre değil; tecrübelerinden ders çıkarmak suretiyle ömrünü insan-ı kamil'e giden yolda bir fırsat olarak değerlendirme becerisi
ISLAM! ARAŞTIRMALAR DERGiSI. ClLT: 18. SAYI: 4, 2005, Sayfa: 367-376. ISSN 1300·0373, TEK-DA V
MUSTAFAACAR
göstererek, hayatı adeta merdiven basamakları tirmanır gibi yaşama, aşağıların aşağısına meyleden bayağı güdülerini dizginleyerek yukanların yukansına meyleden üstün niteliklerini pariatıp kemale erdirme düzeyine göre ölçen yaklaşım ile, iktisadi düşüncede üstünlüğün ölçüsünü "tahrip etme" de değil,. "refah ve özgürlüğe katkı yapma" düzeyinde arayan yaklaşım, ·özünde aynı yaklaşımdır.
Bu çerçevede liberal iktisadın başarı hikayesinin detayiandıniması ve fikir sahiplerinin öne sürdüideri fıkirlerin zenginlik, özgürlük ve refaha yaptığı katkıyı merkeze alarak modern iktisadın tarihsel m?icerasının anlatılması esasen piyasacı ve kumandacı gelenek, ya da özgürlükçü ve müdahaleci gelenek arasındaki uzun soluklu mücadelenin anlatılmasından b~şka bir şey değildir.
Bu yazıda yirmibirinci yüzyıla girerken egemenlik tahtına oturmuş görünen serbest piyasacı liberal iktisadın, piyasa karşıtı kumandacı iktisatia olan müca~ delesine göz atılmaktadır. Önce başlıca iktisat okullarına temel görüşleri itibariyle değinilmekte, ardından piyasacı ve kumandacı geleneğin tarihsel mücadelesi bütünsel bir çerçevede ele alınmaktadır.
II. Başlıca İktisat Okulları
1. Merkantilizm
Daha çok 16. ve 17. yüzyılda egemen olmuş; Fransa'da uygulanan biçimine Kolbertizm, Almanya'da uygulanan biçimine Kameralizm, İspanya ve İngiltere' de uygulanan biçimine de Bulyonizm adı verilen merkantilist felsefeye göre esas üretken iktisadi faaliyet, ticarettir. Altın, gümüş vb. kıymetli madenler bir ülkenin zenginliğinin asıl kaynağıdır. Merkantilistlere göre bir ülkenin zenginleşmesi ve güçlenmesi dış ticaret dengesinin fazla vermesin e, kıymetli maden stokunun artırumasına bağlıdır. Dolayısıyla ihracat teşvik edilmeli, ithalat kısıtlanmalı, korumacı bir dış ticaret politikası izlenmelidir. Ayrıca Merkantilistlere göre yeryüzünde zenginlik sabittir; dolayısıyla bir ülke ancak başka ülkelerin fakirleşmesi pahasına zenginleşebilir:. Ekonomiyi dış rekabete kapatarak, korumacılık politikalarıyla kalkınmanın sağlanmasını öneren; zengin ülkelerin ancak yoksul ülkeleri daha da yoksullaştırma pahasına zenginleştiklerini öne süren günümüzdeki korumacı ve kumandacı görüşlerin tarihsel temelleri Merkantilizmde bulunabilir.
2 . Fizyokrasi
Daha çok 18. yüzyılda hüküm sürmüş bir iktisadi fel~efe olan Fizyokrasiye göre toprak yegane zenginlik kaynağıdır. Gerçek üretken faaliyet tanmla uğraşmaktır. Diğer meslekler varlıklarını tarıma dayalı sürdüren, kısır meslekferdir. Yeryüzünde kendiliğinden işleyen bir doğal düzen vardır; mülkiyet hakkı da doğal .bir
368
haktır. Devletin temel işlevi doğal düzeni korumak olmalıdır. Fizyokratlann toprağın ve tarımsal faaliyetlerin merketi önemi konusundaki görüşleri sanayileşme sür:ecinin hızlanması ve dünyayı dönüşüme uğratmasıyla geçerliliğini yitirmiş; ancak doğal düzen ve özel mülkiyelin önemi konusundaki görüşleri Klasik iktisatçılar ve onlann çığırından giden liberal iktisatçılar tarafından günümüze kadar taşınmıştır.
3. Klasik Okul
İktisadın felsefeden aynlarak bağımsız bir sosyal bilim dalı haline gelmesinin tarihi genellikle Klasiklerle, daha özelde de Adam Smith'in meşhur Milfetterin Zenginliği adlı eserinin yayımlanmasıyla başlatılır. 1770'1erden 1870'1ere, 18. yüzyılın sonu ile 19. yüzyılın sonu arasında kalan yaklaşık yüz yıllık dönemde meyvelerini vermiş olan Klasik İktisat Okulunun başlıca temsilcileri A. Smith, D. Ricardo, R. Malthus, J.S. Mill, J.-B. Say, F. Bastiat olarak sıralanabilir.
Klasikiere göre kendiliğinden denge ve tam istihdam esastır: ekonominin doğaJ eğilimi dengeye doğrudur; fiyat mekanizması arz ve talebin eşitlenmesini sağlar. Piyasaya müdahale olmadıkça faktör piyasasında da-tam istihdamda--denge sağlanır, yani ücretler ve öteki faktör gelirleri yapay olarak sabitlenmediği sürece ekonomide çalışabilir durumdaki kaynaklann tümü, arızi durumlar dışında, kendilerine göre yapacak bir iş bulacaklardır. Buna uygun biçimde Klasikler liberal iktisat politikalarını savunmuşlar, "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" ifadesini "alamet-i farika"ları haline getirmişlerdir. Onlara göre "en iyi devlet, en az devlettir" yahut en iyi hükümet, piyasaya ve bireylerin yaşamına en az hükmeden hükümettir.
Klasiklerden Adam Smith'in-Ricardo ve Malthus gibi öteki bazı klasikierin paylaşmadıklan-önemli bir görüşü, görünmez el öğretisidir. Buna göre bireysel menfaat ile toplumsal menfaat arasında uzlaşmaz bir çelişki yoktur;2 zenginliğin asıl kaynağı bireysel çıkar, özgürlük ve rekabete dayalı üretim ve serbest mübadefedir.
Yine Klasiklerde paranın önemi yoktur, para sadece bir örtüdür; para ile reel değişkenler değiştirilemez, par:a yansız bir araçtır. Klasikiere göre değerin kaymiği, malların ve hizmetlerin değerini ölçecek objektif, değişmez değer ölçüsü emektir. Buna göre bir malın üretimi ne kadar çok emek gerektiriyorsa o mal o kadar değerli olmalıdır.
2 Smilh'in klasik örneğine göre (1965) sofranızdaki et kasabın merhametli oluşundan, ekmek fırınemın kendinden çok sizi düşünmesinde n, sırtınızdaki elbise de teızinin diğergamlığından geliyor değildir. Bütün bunlar herkes kendi ekmek parası, yani kendi kişisel menfaati ~inde koşarken ortaya çıkmaktadır. İnsanlar~~ çıkar peşinde koşarken adeta görünmez bir el tarafından toplum menfaatine hizmete yöneltilmektedir.
4. Neoklasik Okul
'1870'lerden 1930'lara kadar egemen olmuş, ba§lıca temsilcilerini A. Marshall, W.S. Jevons, L. Walras, C. Menger, L. von Mises, F. von Hayek, W. Pareto, Edgeworth gibi iktisatç~ann olu§turduğu Neoklasik okul, makroiktisat okullan içinde etkileri belki de en uzun soluklu alanıdır. Neoklasiklere göre de Klasiklerde olduğu gibi kendiliğinden denge esastır; dengesizlik anzi, geçici bir durumdur. "Sürtünmesiz piyasalar" ya da piyasalan n temizlenmesi görü§ü hakimdir. Fiyat mekanizması, arz fazlası durumunda fiyatların dü§mesi, talep fazlası durumunda da fiyatiann yükselmesi yoluyla hem mal, hem faktör piyasalarını temizler; arz ya da talep fazlası kalıcı olmaz. Dolayısıyla Neoklasikler ilke olarak hükümet müdahalesine hayır demişler, esas olanın piyasa mekanizması olduğu görü§ünü benimsemi§lerdir.
Neoklasik iktisatç~arın Klasiklerden aynidıklan en önerrui konu değer konusudur. Klasikierin emek-değer kuramma alternatif olarak Neoklasikler subjektif değer kuramını ortaya atmı§lardır. Buna göre değerin kaynağı mal piyasasında marjinal fayda, faktör piyasasında ise marjinal verimdir. Değer tüketicinin gözünde, onun ihtiyacının §iddetine göre deği§en, subjektif bir §eYdir; ki§ iye göre deği§ffieyen objektif değer diye bir §ey yoktur. İktisatta marjinalisi devrim d~nen bu görüşleriyle Neoklasikler hem Klasikierin içinden çıkamadıklan elmas-su paradoksunu3 çözm~ler, hem de marjinal fayda, marjinal maliyet, marjinal ürün gibi kavramlan iktisatçılann alet çantalanna dahil etmi§lerdir.
Neoklasiklere göre iktisat evrensel geçediği olan yasalara sahip bir bilimdir. Nitekim fızikten denge, statik, dinamik gibi kavrarman ödünç alarak, iktisadi analizi matematiğin diline aktarmayı başaran Neoklasiklerin gayretleriyle. iktisat genel geçer yasaları ·olan, çözümlemelerinde gelişmiş matematiksel teknikler kullanan bir sosyal bilim dalı haline gelmiştir.
5. Keynesyen Okul
1930'lu y~lann bunalırruı ortamında ortaya çikmış ve 1970'li yıllara kadar eg~men iktisadi paradigma olarak kalmış olan Keynesyen okula göre kendiliğinden denge yoktur; ekonominin doğal eğilimi dengeye doğru değil, dengesizliğe, kaosa doğrudur. Klasikierin iddia ettiklerinin aksine tam istihdam değil, eksik istihdam esasbr: Ekonomi belirli bir i§sizlik oranının varolduğu eksik istihdam halinde de dengede (toplam arz toplam talebe e§it) olabilir. Piyasalar sürtünmesiz
3 Hayabn devamı için zorunlu olan suyıuı ucuz, hiç de hayati bir önemi olmayan elmasın pahalı olması gerçeği ikiisaila "elmas-su paradoksu& olarak bilinir. Emek-değer kuraınıyla kolay izah edilemeyen bu paradoks, Neoklasiklerin subjektif değer kuraınıyla aşılmıştır. Buna göre çölde susuz kalan bir insan için bir bardak su hayat kurlanr, bunun için de elmastan çok daha değerlidir; oysa suyun bol, elmasın kıt olduğu bir yerde bir bardak suyun insana sa~layacağı ilave fayda az, bunun için de su daha ucuzdur.
LIBERAL IKTlSADIN YÜKSELIŞI
değildir: Fiyat mekanizması düzgün çall§maz, ücretler a§ağı doğru gitme konusunda isteksizdir, fiyatların da a§ağı ve yukan yönde esnek olması sözkonusu değildir.
Keynesyenlere göre ekonomideki temel sorun talep yetersizliğidir; bunu aşmak için de, para ve maliye politikalarıyla, piyasaya devlet müdahalesi gereklidir. Bunun yanı sıra Keynesyenlerde mikro degil makro analiz esasbr. Tüketici ve fırma gibi bireysel karar birilclerinin davranışlarını incelemek yerine, toplu davranışlar ve toplam üretim, toplam gelir, toplam tüketim, toplam tasam.if,. toplam yabrım ve toplam istihdam gibi kavrarmar iktisadi analizin merkezindedir.
Keynesyen okula göre enflasyon ile işsizlik arasında ters yönlü bir ilişki vardır ve bu ilişki kalıcıdır. Enflasyonu a§ağı çekmek için daralbcı potilikalar izleyip işsizliğe razı olunmQlı, işsizliği azaltmak için de tersine genişletici politikalar uygulanmalı; bunun sonucu olarak da bir miktar enflasyona razı olunmalıdır.
1930'1ann bunalırlJ ortamı ile, ll. Dünya Savaşı sonrasının yıkım ortamında ekonomllerin carılandırılmasında işe yaramış olan, bu nedenle de poütika yapımcılarının gözdesi olmuş Keynesyen reçeteler, 1960'lann sonu ile 70'1erin başında yükselen-işsizlik ile enflasyonun bir arada bulunması anlamına gelen stagflasybn sorunu karşısında bkanmışbr. Keynesyen iktisadın bkanması, bunalım dönermerinin karakteristik özelliği olduğu üzere, birçok yeni akımın ortaya çıkmasına kapı aralamışbr.
6. Parasal cı 1 Monetarist 1 Friedmancı Okul
1970'lerin \:)aşından itibaren etkili olmaya başlamış ve iktisat tarhşmaların ın son otuz yılına damgasını vurmuş olan P.arasalcı okula göre stagflasyon dahil, krizierin asd sQrumlusu devlettir. Bu nedenle de iktisadi krizlerden en az hasada çıkmak için piyasaya hükümet müdahalesi asgariye indirilmeli, piyasanın işleyişine müdahale edilmemelidir.
M. Friedman'ın öncülüğünü yapbğı Parasalcılara göre, para çok kritik bir iktisadi değişkendir; ekonomiye yön verınede maliye politikası değil, para politikası daha etkilidir. Para arzıyla rastgele, Keynesyenlerin savundukları gibi, "duruma göre," keyfi b1r şekilde, "ince ayar" amacıyla oynamak zararlı, hatta tehlikelidir; bunun yerine "kurala göre" politika uygulanmalıdır. Enflasyonla mücadelede tercih edilmesi gereken kural, para arzının en fazla mal ve hizmet miktarındaki arbş kadar artır~masıdır.
Monetaristler uyarlamacı beklentiler görüşünü benimsemi§lerdir. Buna göre geleceğe dönük beklentiler iktisadi değişkenierin seyrini etkileyen önemli bir değişkendir. Bireyler beklentilerini geçmişe bakarak, ,;
geçmişte · yapılan hatalardan ders alarak oluştururlar. Stagflasyon sorunu dahil ~konomik sorunlar, eko-
369
; ; .
MUSTAFAACAR
· namiye müdahale edilmezse daha kolay a§~abilir; müdahaleci istikrar politikaları kısa vadede, bireyler beklentilerini yeni duruma uyarlayıncaya kadar, sonuç verebilir. Ancak uzun vadede istiJ<rar ı:ıolitikalan sonuç verici değildir, çünkü parasal deği§kenleri oynayarak uzun vadede reel deği§kenler deği§tirilemez. Kısa vadede i§Sizlik ve gelir gibi deği§kenlerde kısmi bir deği§iklik olsa da, uzun vadede ekonomi doğal i§sizlik ve doğal büyüme oranına geri dönecektir.
7. Arz Yanlı İktisat Okulu
1980'li yıllarda ortaya çıkan Arz Yanlı İktisat Okuluna göre Keynesyen iktisatç~ann iddia ettiğinin aksine ekonomide dengesizlik yaratan asıl sorun talep yetersizliği değil, arz yetersizliğidir. Bu nedenle de öncelikle üretim artınlmalıdır. Stagflasyon sorunu ancak arzın artırılması yoluyla a§~abilir. Kalıcı çözüm, üretim artı§ının özendirilmesidir; bunun için de en etkili araç, . vergi oranlarının azaltılmasıdır.
Vergilerin dü§ürülmesi hem insanlan daha çokçalı§maya te§vik eder, hem vergi kaçaklarını azaltarak vergi has~atını yükseltici etki yapar. Vergi oranlarının yükseltilmesi ise, tam tersine, bir yandan vergi kaçaklarını özendirir; bir yandan da çalı§ma §evkini kırar, tembelliği özendirir. Daha az çalı§ma daha·az üretim, o da daha az gelir demektir. Gelirin azalması vergi tabanını daraltır, bu da vergi has~atının dü§mesine yolaçar.
8. Rasyonel Beklentiler Okulu
1990'Iarda popülarite kazanmı§, Surgent, Lucas · ve Barro gibi temsilciler yetiştirmiş bir okul olan Rasyonel Beklentiler Okulu, Parasaidarın birçok açıdan daha aşın bir biçimi olarak nitelendirilebilir. Rasyonel Beklenticilere göre insanlar sistematik hata yapmazlar; istikrar politikaları gibi manevralarla onları sürekli olarak kandırmak mümkün değildir.
İnsanlar rasyoneldir; günümüzün sunduğu modem teknolojik imkanları kullanarak beklentilerini anında-ileriye bakarak, ilan edilen politikaların sonucunu önceden ve isabetli biçimde tahmin ederek-güncelle§tirirler. Bu yönüyle "rasyonel beklentiler" görüşü Parasalcıların "uyarlanabilir beklentiler" görüşüne zıttır. Birincisinde beklentileri ileriye bakarak, anında ve isabetli biçimde. yeni duruma uyarlama varken, ikincisinde geriye bakarak, belirli bir gecikme · ve yanılma payıyla uyarlama sözkonusudur. ·
Beklentilerin anında ve doğru biçimde uyarlanabilir olması nedeniyle Rasyonel Be~entiler görüşünü benimseyen iktisatçılara göre, hükümetlerin ince ayar politikaları ya da genelde istikrar programları başarısızlığa mahkUmdur. Örneğin para arzını artırarak ekonomiyi canlandırmak isteyen bir hükümete karşı bireyler, daha program ilan edilir edilmez, bu-
370
nun yol açacağı fiyat artışlan nedeniyle reel gelirlerinin azalacağını dikkate alarak yüksek ücret talebinde bulunacaklar; yükselen maliyetler nedeniyle istihdan:ı artmayacak, ekonomi de canlanmayacaktır~ Neminal gelirde bir artış vaat edilse bile reel gelirin artmayacağı tahmin edilecek; bu nedenle emek arzı, dolayısıyla tiretim artmayacak, ekonomik büyüme de gerçekleşmeyecektir.
Dolayısıyla önceden ilan edilmiş, bireylerin beklentilerini uyarlama fırsatı bulabildikleri istikrar politikalarının. hiçbir . kıymet-i harbiyesi yoktur. Ancak önceden ilan edilmemiş, beklenmeyen, dolayısıyla
beklenti oluşturma fırsatı verilmeyen, ani, §Ok politikaların bir etkisi olabilir.
9. Yeni Keynesyen Okul
1970 sonrası dönemde Keynes'in 1930'Iar ve 1940'Iarda ortaya attığı görüşlerin bir kısmının geçersiz hale gelmesi temelde Keynesyen görüşleri benimsemiş iktisatçıları yeni arayışlara itmiş, bu arayı§ların ürünü olarak Yeni Keynesyen Okul ortaya çıkmıştır. Bu iktisatç~ara göre piyasala·r sürtünmesiz değildir; otomatik dengeye yönelim yoktur. Mal piyasasında fiyatlar, faktör piyasasında ise ücretler esnek değil, yapışkandır. Bireyler rasyonel beklentilere göre hareket ederler. Eksik bilgi ve katı ücretler piyasayı başarısızlığa mahkum eder, bunun için yine devlet müdahale-sine ihtiyaç vardır. ·
10. Marksist/Sosyalist/Kolektivist İktisat Okulu
İlk temelleri .Ricardo tarafından atılan ve toplumdaki emek, sermaye ve toprak sahiplerinin çıkarları arasında uzlaşmaz bir çelişki olduğuna ve bunların toplumsal zenginlik pastasııidaki paylarını artırmak için sürekli bir çatışma içinde bulunduklanna inanan sosyalist iktisat, Marks ve Engels tarafından 1840'lı ve SO'li yıllarda sistemli hale getirilmiştir. Özel mülkiyetin bir hırsızlık olduğunu, ~unun için üretim araçlarının mülkiyetinin devlete ait olması gerektiğini savunur. Rekabet kötüdür; çünkü yıkım ve kaos getirir. Toplumsal sınıflar arasında sürekli bir çatışma vardır; bi- . reysel çıkarlada toplumsal ya da sınıfsal çıkjıaılar arasında uyum yoktur.
. Kapitalizm, ta§ıdığı içsel çelişkiler-üretim ve mülkiyet ilişkileri ile üretim güçleri arasındaki çıkar çatışması-kar oranlarının düşmesi ve sefaJet koşullannda yaşayan emekçi sınıfların ayaklanma.Sı gibi nedenlerle kendi sonunu getirecektir. Tez-anti tez-sentez biçiminde gelişen diyalektik bir süreçle sağlanacak tarihin kaçınılmaz ilerleyi§i sonucunda proleterya diktatörlüğünün kurulduğu komünist toplumda tüm çelişkiler ortadan kalkacaktır. Marks ve Engels'den ilham alan, Sweezy, Baran ve Sraffa'nın da aralarında bulunduğu sosyalist iktisatç~ara göre planlamacı, mer-
kezden kumandalı, özel mülkiyete, kar güdüshne ve rekabete izin vermeyen kalkınma modeli, bireyci, kar güdüsü ve rekabetin yön verdiği piyasacı modelden daha üstündür.
11. Kurumcu İktisat Okulu
Yirminci yüzyılın başlannda Veblen, Commons ve Mitchell, 19SO'lerden itibaren Galbraith gibi iktisatçıIann katkılanyla gel~en Kurumcu İktisat Okuluna göre iktisadi davranışlarda belirleyici unsur bireyler değil, kurumlardır. Dolayısıyla iktisadi analiz bireysel değil, ku~msal davranışlan açıklamaya yönelmelidir. Kapitalizm ele§tirisi konusunda sosyalist iktisatçılada büyük ölçüi:ie aynı görüşleri paylaşan Kurumcu iktisatçılam göre kapitalizm "barbarcı evr~in bir türü"dür; mülkiyet ise "başarılı bir yağmanın ödülü olarak ele geçen ganimet"tir. Zenginler gösteriş tüketimi hastalığına tutulmuş müsrif bir "aylak sınıf"tır. Sosyal adalet, varlıklı özel sektörden yoksul kamu sektörüne-vergiler yoluyla-kaynak transferi yapmak suretiyle sağlanabilir.
12. İslami İktisat Okulu
1970'1i yıliann ba§lanndan itibaren özellikle Pakistanlı, Hintli ve Arap kökenli Müslüman iktisatçıların gayretleriyle ortaya çıkan İslam İktisadı henüz emek-· !erne çağında olan bir iktisat okulu olarak nitelendirilebilir. İslam iktisatçıianna göre kendi menfaatinin maksimizasyonundan başka bir şey düşünmeyen insan tipini ifade eden "Homo Economicus" varsayunı, insan doğasıyla ilgili yanlış 'bir varsayımdır; insan sadece iktisadi boyuttan ibaret değildir, ahlaki ve mane~ vi boyutu da hesaba katılmalıdır.
Kapitalist iktisadın temel kurumlanndan olan faiz hem ahlaken kötüdür (insanlan tefeciliğe ·yöneltir), hem de {üretim ve yatınm maliyetlerini yükselterek) ekonomiye zarar verir, o halde yasaklanmalıdır; zaten İslam'ın temel kutsal metinleri de bunu emretmektedir. Buna k&-şılık .zekat vb. kurumlarla zengiplerden yoksullara kaynak. aktarmak suretiyle sosyal dayanışma sağlanmalıdır.
Kar güdüsü ve özel mülkiyet tamamen yasaklanmamalı, ancak piyasanın güçlünün güçsüzü ezdiği orman kanunlannın egemen olduğu bir ortam haline gelmemesi için, sıkı kontrol altında tutulmalıdır.
Yine bazı Müslüman iktisatçılam göre kapitalizm piyasa ile özdeşleştirilmemelidir. Kapitalizm devlet desteğiyle beslen.en ve piyasa güçlerinin r.ekabetine tahammülü olmayan, tekelci ve sömürgeci bir süreçtir.
lll. Piyasaca ve Kumandacı İktisadan Bitmeyen Mücadelesi
Her ne kadar zaman zaman şarkılara "Beni kategorize etme" feryatları yansıyorsa da, ne yazık ki
LIBERAL IKT1SADIN YÜKSELiŞI
insanoğlu eşyayı kategorize etmeden, belirli· ortak özellikler çerçevesinde sınıflandırmadan yapamıyor. Kategorize etmek anlamayı, kavramaY.ı ve yorumlamayı kolaylaştırıyor.4 Örneğin Süleyman Uludağ İslam düşüncesinin Selef, Kelam, Tasavvuf ve Felsefe olarak dört başlık altında sınıflandırılabileceği kanısındadır (Uludağ, 1985).5 Bu arılarnda bakıldığında Batı düşüncesinin de e5asen Dogmatizm, Rasyonalizm, Mistisizm gibi üç temel felsefi akım altında sınıfiandıniması mümkündür ..
· Benzer bir kategorizasyonu iktisat bağlamında yapmayı denemek ortaya ilginç bir tablo çıkarabilir görünmektedir. Yukarıda başlıcalanna değinilen6 pek çok iktisat okul unu, bu okullan temsil eden iktisatçı ve düşünürlerin görüşlerini ve bunlara bağlı olarak iktisadi düşüncenin gelişimini, içsel tutarlılığı olan bütüncül bir çerçeveye oturtnlak acaba nasıl mümkün olabilir? Bunu yapmanın mantıklı bir yolu, Skousen'in (2001) iktisadi düşüncenin tarihsel seyrini adeta merkezde bir ana kahraman, onu,n çevresinde ise ikincil rolleri üstlenen öteki kahramanların rol aldığı bir tarih romanı gibi anlattığı eserinde denediğiyöntemdir. Bu sayede bir yığın isim ve görüşü belirli ölçütlere göre genel resim içindeki göreli konurolarına yedeştirrnek daha kolay ve anlaşılabilir olacaktır. Böyle bir anlabmın ana karakterinin Milletierin Zenginliğe adlı meşhur· eseriyle modem iktisadın kurucusu kabul edilen Adam Smith olması doğaldir. Ana terria ise Smith'in temellerini attığı kişisel çıkar, özgürlük ve rekabet sacayağı üzerinde yükselen doğal özgürlük · slstemi'dir.8
Bu bağiamdii 1776 yılı modem Iktisat içirı oldukça kritik önem 'taşıyan bir yıldır. Tarihin kınlma noktalarından biri say:ılabilecek olan bu yılda, bir yandan modem iktisadın' gelişiminde anahtar önemi olan Milletierin Zenginliği adlı eser yayımlanmış, bir yandan da Amerika · İngiltere'den bağımsızlığını kazanmı§hr. Milletierin Zenginliği korumacı ve istilacı Merkantilizm geleneğine şiddetle karşı çıkar ve zenginliğin kaynağının bireysel özgürlükler, sınırlı devlet, üretim ve serbest
4 Bu arada "kategorize ebnek"le "kaıegorik genellemeler yapmaltın aynı rıey' obnadı!jını, birincisinin anlamayı kolay~tıran nisbeten masum, ikincisinin ise bir sınıfın bütün üyelerini toplan suçlamayı veya yaıgılamayı içeren daha netameli bir law olduğunu wrgulayalım.
5 Islam dG.şünoe tarihi boyunca ortaya ·çıkmış din anlayışlan ve din söy· lemleriyle ilgili etrafiı bir inceleme için aynca bkz. Kutlu, 2001.
6 Iktisadi düşünce tarihinde ortaya çıkmış bOtün okullar ~kusuz burada sayılanlarla sınırlı değildir. Örneğin piyasaa ve piyasa karşıb veısiyonlanyla Feminist Iktisat. Neo-Rlcardoaı Iktisat, Awstuıya Okulu, Alman Tarihçi Okulu, Konjonktür Dalgalanmalan Teorisi, Kamu Tercihi Oku- . lu, Anayasal iktisat gibi daha birçok iktisat okulundan sözedilebilir. Yer darlığı r.edeııiyle daha fazla aynnbya girilmemijtir.
7 Smith'in klasik eseri "Milletlerin Zenginliği" (1965i iktisat yazınının ba~ucu kilaplaruıdan olup bugüne değin sayısız dile, bu arada Tiirkçe'ye de çevıilmiştir. Her iktisiıtçının. hatta düşünce tarihine ilgi duyan herkesin mutlaka okuması gereken abidevi bir eserdir.
8 Yazının bu bö!Oınündeki bilgiler lasmen Skousen'e (2001), kısmen de Acar'a (2003) dayanmaktadır.
371
MUSTAFAACAR
·mübadele olduğunu ileri sürerken; Amerikan Anayasası ve Bağımsızlık Bildirisi siyasal alanda bireysel hak ve hürriyetleri öne çıkaran birer özgürlük manifestosu olarak sahneye çıkmı§tır. Sözkonusu belgeler özgürlükçü ve piyasacı geleneği temsil edecek daha sonraki ku§aklar için birer ilham kaynağı olacaklardır.
İktisadın tarih içindeki yolculuğu ilerledikçe sahneye çıkan kahramanlan; Smith'in temellerini atmı§ olduğu doğal özgürlük sisteminin .geli§mesine yapbklan katkı, gösterdikleri tepki veya bu sisteme yapbklan tahribat açısından ba§lıca üç kategoride toplamak mümkündür. Bir bölümü Smith'in evrensel bolluk ve zenginliğin nasıl yaratılacağına ili§kin vizyonunu payla§mı§ ve onun temellerini attığı sistemi geli§tirmeye, güzelle§tirmeye ve eksiklerini tamamlamaya çalı§mı§tır. İkinci grup sözkonusu sistemi beğenmemi§, her fırsatta onun eksiklerini ortaya koymaya ve zaman zaman alaycı biçimde, onun ne kadar i§e yaramaz bir sistem olduğunu ortaya koymaya gayret etmi§tir. Nihayet üçüncü bir grup da sistemin "eksik" olmaktan çok "yanlış" olduğunu iddia ederek, onu tümüyle yıkmaya, yerine bamba§ka bir sistem in§a etmeye giri§mi§tir. Esasen ikinci ve üçüncü grubu, payla§bklan ortak unsurların çokluğu nedeniyle, aynı kategori içinde değerlendirmek mümkündür.
Dolayısıyla iktisadi dü§ünce tarihi boyunca ortaya çıkmı§ biri özgürlükçü, serbest ticaretçi, rekabetçi, bireysel menfaati öne alan, piyasacı; diğeri ise özel mülkiyet ve kar güdüsüne ku§kuyla bakan, bireysel menfaali Janetleyen, planlamacı, · buyurgan, merkezden güdürnlü kumandacı gelenek olmak üzere, ba§lıca iki gelenekten ve bunlar arasındaki bitrnek bilmeyen mücadeleden sözedilebilir.
Smith'in temsil ettiği vizyon, katlanılabilir bir adaJet sistemi albnda insanların bireysel çıkarlan peşinde ko§malanna imkan verecek, üretim ve serbest mübadeleye dayalı, rekabetçi ve özgürlükçü bir yap~ın evrensel bir bolluk ve refah getireceğini ileri süren, iyimser bir vizyondur. ·Buna kar§ılık doğal özgürlük sistemi kar§ıtlannın temsil ettiği vizyon genel olarak, piyasanın özünde istikrarsız yapısı, rekabet ve özel mülkiyetın yıkıcılığı, kaynaklann kıtlığı ve nüfus baskısı gibi nedenlerle, i§gücünün sömürülmeye ve geçimlik ücret sınınnda ya§amaya riıahkO.m olacağını, gen i§ halk kitleleri için açlık ve sefaletin kaçınılmaz olduğunu, istikrarsızlıktan kurtulmanın pek mümkün olmayacağını ileri süren karanlık, kaderci ve kötümser bir vizyondur. ݧte iktisadın hikayesi, bir arılarnda bu iki vizyonun, dünyaya ve eşyaya bu _iki zıt bakı§ açısı arasında geçen ve yirminci yüzyılın sonunda serbest piyasacı geleneğin zaferiyle sonuçlanan kadim mücadelenin hikayesidir.
İngiltere'de 18. yüzyılın son çeyreğinde Smith'in tutu§turduğu ekonomik özgürlük meşalesi ilk ba§larda
372
Fransa' da Say9 ve Bastiat10 gibi iktisatçılar arasında parlamı§, ama çok geçmeden bu vizyona karşı Smith'in kendi coğrafyasından hücurnlar gelmi§tir. Adam Smith'in iyimser ·dünyasını tersine çeviren Malthus11
ve Ricardo, 12 nüfus baskısı ve sınırlı kaynakların tükenmeye yüz tutması sonucu, i§ç~erin eline geçim/ik düzeyden daha yüksek ücretierin asla geçemeyeceği karanlık bir dünya tablosu çizmi§lerdir. Onların peşinden kervana katılan Mill tam bir çeli§kiler adamıdır. Bir yandan "özgürlük klasiği" bir eser yazıp serbest giri§imi savunurken, aynı zamanda sosyalist olduğunda ısrar edip özel mülkiyeti sorgular Mill. 13 Ricardo'nun açbğı kapıdan giren Marks, Engels'le birlikte 19. yüzyılın ortalannda iktisadı yabancıla§ma ve sınıf mücadelesi kavramlan üzerine oturan karanlık bir çağa yöneltir. i4 İktisat iç karartan, moral bozan, i§tah kaçıran anlamında "kasvetli bilim" lakabıyla anılmaya ba§lar.
9 Bugün en çok "Say Yasası" ya da "Mahreçler Kanunu'' ile tanınan J.B. Say, A SmiUı'in dcı§al özgürlük sisiemine Fransa'dan destek veren erken döne111 iktisatçılardan biridir. Say yasası denince akla. Ore· Iilen her ~yin bir ~kilde sablacağını ima eden "her arz kendi talebini yarabr" ifadesi gelir. Oysa Keynes'in süzgecinden geçerken lannıma uğrad~ı için orijinaline oldukça aylan bir biçim kazanmış olan ifade· nin doğrusu; üretimin tüketirnden önceliğinl ve bii gelir elde etmek için bir ~yler üretmek gerektiğini vurgular biçimde, "A'nın anı B için talep yarabr." sözüdür. Ayrıntılar için bkz. Skousen, 2001.
10 iktisaıçı, gazeteci ve iıolitil<acı kimliğiyle hararetli bir seıbest mübadele savunuaısu ve korumacılık karşıb olarak tanınan Bastiafın fılcirleri konusunda öı:neğin, "Seleded Essays on Political Economy~ (1995) ve "Economic Sophisms" (1997) adlı eserlerine bakılabilir. "Kötü bir iktisatçı kendisini politika uygulamalannın görünür elkileriyle sınırlar; iyi iktisatçı ise hem görülebilir etkiyi, hem de ön görülmesi gereken elkileri dikkate alır." sözü oldukça manidardır. Yıne Bastiat'ın "mallann geçmesine izin verilmeyen sınırlardan askerler geçer." sözü, barış ile seıbest ticaretin, bunun karşısında da sa~ ile korumaolık politikala· nnın birbiriyle el ele giden, birbirini bütünleyen politikalar olduğunu vurgulamaktadır.
11 MaiUıus özellikle nüfus sorunu ve kaynak kıtlığı konusundaki gö~leri çok tar1şna yaratan bir erken dönem iktisatçı olup, bu konudakl kJa. sik eseri "Nüfus Üzerine Bir Deneme" adını ~ımaktadır (1985).
12 iktisat tarihinin en tartşnalı ~iyetlerinden biri de David Ricardo'dur. Bir yandan, iktisat tarihinde meslekten iktisatçılar arasında en faz. la destek görmUş "Mukayeseli Üstünlü.ldet" teorisi gibi serbest ticarel yanlısı fıklrleri SavunmliŞ; bir yandan da kaynak kıtlığına bağlı olarak insanlığın felaketten kurtulamayacağı konusunda Malıhus'un kölilm· ser gö~nü payiaşnışbr. Dahası, toplumsal kaynakların ve çıktının paylaşılması konusunda sermayedar, emek ve toprak sahiplerinin menfaaUeri arasında bir çatşna olduğu gö~Oyle Marksist-sosyalisı iktisatçılaıa ilham kaynağı olmliŞ!ur. Klasik eseri "Politik iktisat ve Vergilendirme ilkeleri Üzerine" (1951) adını taşır. Ranı ve rantiyeci· leri ~iddetle eleşiiren Ricardo'nun, borsa spekülasyonundan kazandığı yüklü paralar sayesinde iktisat tarihinin belki de en büyük rantiyecisi
· ünvanını ~ıması, tarihin ironilerinden biri olsa gerektir. 13 J.S. Mlll'in "ÖZgürlük Üzerine" {1989) adlı eseri bugüne değin özgür
lük halcianda yazılan en iyi eserlerden biri olarak kabul edilmektedir. Insan bireyselliğinin alao, önemli ve elkili bir ifadesi sayılan bu klasik eserinde Mill kişisel özgüılü.lderi savunmakta, zorla dayatılan maneviyata, h<Ş.Jôrüsüzlüğe ve bir devlet dinine karşı çıkmaktadır.
14 Karl Marks kl!Ş~uz yalnızca iktisatta değil, bütün d~ce tarihinde en çok tartışmaya konu olan şahsiyetlerden ~iridir. Hem özel hayatı, hem de fooıleri açısından son derece inişli çıkışlı, radikal, çalkantılı bir yaşam serüveni vardır. A SmiUı'in rekabetçi, bireyci ve özgürlük9l mode.line en keskin saldırılar Marks ve takipçilerinden gelmiştir. Marks'ın "Kapital" (1976) ve Engels'le birlikte kaleme aldıklan "Komünist. Manifesto" (1964) adlı eserleri Sosyalist-komünist-kolektivist geleneğin başucu eserleri arasında yeralmaktadır.
Smith ve takipçilerinin temsil ettiği iyimser, özgürlük~ü ve rekabetçi gelenek, sosyalist, kaderci ve kötümser gelen.ek kar§ısında birbiri ardına gelen bu hücumlar kar§ısında gerilemiş, zayıf düşmüştür. Umutlar sönmek üzereyken, değerin tüketici kökeni, subjektif değer ve marjinal fayda gibi iktisadi düşüncede devrim yaratan katkılarıyla Neoklasik geleneğin Avusturya kolu, ölmek üzere oları Smith'in vizyonunun iındadına yetişmi§ ve doğal özgürlük modelini yeniden ayağa kaldırmıştır. Jevons ve Menger'in öncülüğünü yaphğı Marjinalist Okul, Klasikleri çok uğraştırmış olan değer sorunu ba§ta olmak üzere birçok konuda ikiisatta devrim yaratmış bir gelenektir. Bunları iktisadın "politik iktisat''tan "iktisat"a evrilerek rüştünü ispatlamış bir bilim haline gelmesinde büyük emeği geçen ingiliz iktisatçı Alfred MarshalJI5 izlemiştir. Böylece rüzgfuı yeniden arkasına alan özgürlükçü gelenek, marjinalist ilkeyi üretim faktörlerinin · fiyatlandırmasına uyarlayarak16 iktisatta bölüşüm sorununu çözmede önemli rolleri olan Clark ve öteki Arnerikah iktisatçıiann katkılarıyla daha da güçlenmiştir. 19. yüzyılın son çeyreğinde Ye§eren bu süreç, önce I. Dünya Savaşı'yla sekteye uğramış, ardından dp Büyük Bunalımın iyimser tabioyu büsbütün tersine çevirmesiyle 1930'lu yıllarda üstünlüğü müdahaleci geleneğe kaphrmıştır.
Doğal özgürlük sistemine bakıp alay eden ve onun eksiklerini ifşa etmekle ün yaparılar arasında T. Veblen gibi, K. Galbraith gibi Kurumcu iktisatçılar yeralmaktadır. Veblen ve arkada§ları "barbarcı evrimin bir biçimi" olarak niteledikleri kapitalizmin, gösteriş tüketimine düşkün zengin "aylak sınıflar"la karakterize edilebileceğini öne sürmüşlerdir. 17 Bu tür ele§tirilere, Max W eber (1985), kapitalizmi var eden şeyinesasen ağır bir ahlaki disiplin ve çok çalışma olduğu; bunun kaynağının ise din, ~ilhassa tutumluluk, iş ahlakı ve Tanrı nzası için çalışmayı telkin eden Kalvenist-Püriten mezhepterin temsil ettiği Protestan reformculuğu
15 Modem iktisadın "Politik Iktisartan "lktisat"a evrilmesinde büyük payı olan isimlerden biri olan A Maıshall, bugün fonnel iktisat (iğretiminde yojjun olarak kullanılan an-talep e§rijeri ve emeldik gibi araç ve kavramlan iktisadi analize kazandıran iktisatçıdır. Klasik eseri "ikiisadın Prensipleri" dir (1920).
16 Buna göre ~ir üretim faktörünün (emek. sermaye, toprak. gi~im) çıktıdan alacağı pay, bizzat o faklörün son biriminin çıkbya yaptığı katkı kadardır. Bu model, çıktının tamamen emellin hakla olduğunu sawnan ve öteki faktörlere bir pay öngörmeyen Marksçı bölil§üm modelinden son derece farklı bir bölil§Om önermektedir.
17 Veblen "Amerika'nın yozlaşmış aylak sınıflarının bir sosyal!ailarnası" olarak nitelendirilen "Aylak Sınıfın Teorisi" (1994) adlı eserinde, zenginleri, kendileri kadar varlıklı olmayan insanlara karşı "göste~ 10-ketiıni" yapmakla eleştirm~tir. "Burjuva bir Veblen" lakabıyla anılan Galbrailh da "Refah Toplumu" adlı eserinde zenginlerin müsrifliğini eleştirm~ ve serbest piyasayı "tOketici egemenliği altında olmak"la suçlamıştır. Yıne "Refah Toplumu" (1958) ve "K~ku Çağı" (1980) gibi eserlerinde Galbrailh, modem kapitalisi toplumda ~ilerin değil kurumların önemli olduğunu, Olkeyi teknokTasinin yönetmesi gerektiğini ve sosyal dengesizliklerin, varlıklı özel kesimden açlık çeken kamu kesimine vergiler yoluyla fon transferi yapmak suretiyle giderüebileceğini ileri sürmüştür.
LIBERAL IKTISADI N YÜKSELİŞI
olduğu görüşüyle karşı çıkmışbr.18 Sosyalist gelenek dini kiUeleri uyuşturan ve egemen sınıfların kölesi haline getiren kötü bir kurum olarak görürken, SmithWeber çizgisini izleyen kapitalist geleneğin dine bakı§ı daha olumludur.
Bu arada 20. yüzyılın ilk çeyreğinde makro ve mikro iktisat arasındaki kayıp halka olan para-kredi bağ}anbsının rolünü keşfetmede ciddi katkıları olan Fisher, Wicksell ve Mises19 gibi iktisatçılar Smith'in sistemiyle uyurrılu, sağlam bir parasal sistem geliştirmeye çabalamı§lardır. Friedman'ın 1970'1erden sonra me§hur edeceği, para arzının kontrolsüz arhnlmasının kaçınılmaz biçimde enflasyon yaratacağı gorü§ünü ısrarla dile getiren ParasaJet Okulun temelini 1920'li yıllarda Fisher atmıştır.
Derken patlak veren 1929 Dünya Bunalımının yarathğı konjonktürde, her şeye rağmen piyasayı savunan Hayek ve Mises gibi iktisatçdarın seslerine pek kulak veren olmazken,20 piyasaya güven duyulamayacağını ve ekonomik tsorunların ana nedeni olan talep yetersi_zliği sorununu ortadan kaldırmak üzere devletin piyasaya aktif müdahalesini savunan Keynes21
öne çıkmıştır. Keynes'den bayrağı devralan Samuelson, İktisat (1976) adlı ünlü ders kitabıyla Keynesyen görüşleri popüler hale getirmiştir. 1930'1ann bunalım yıllarında doğan, Il. Dünya Savaşı'nın getirdiği yıkım atmosferinde ekonomllerin yeniden inşa edilmesi konusunda işe yarayan, bu nederıle de otuz yıla yakın bir süre politika yapıcılannın gözdesi olan, müdahaleci Keynesyen reçeteler; enflasyon ile durgunluğun birarada gözlerrılendiği "stagfiasyon" sorununa çare üretemedikleri ölçüde, 1960'1ı yıliann ortalanndan iti-
18 Bugün daha çok sesyolog kimliğiyle lanınan ünlü Alman dil§ünürü Weber, sosyalist-Marksist geleneğin "kitlelerin afyonu" olarak küçüm. sediği din ve dinsef inençlann, toplumsal formasyonun ve ekonomik yapının ol~umunda ne denli belirleyici bir role sahip olduğunu wr-gulayan öncü dil§ünürlerdendir. ,
19 "Paranın MiktarTeorisi"ni ortaya alan F"ısher'in aksine Mises. paranın yansız-ıeel değişkenler üzerinde etkisiz-olmadı!lını, parasal enflas. yonun istilaarsızlık ve yapısal dengesizlik do!luracağını ve sürdürOlebilir almadığın~ enflasyonun önlenmesi için de para basmaya son verilmesi gereldiğini ileri sürmüştür. Flsher ve Mises'in gö~eri daha sonraki yıUarda ·Parasalcı ekolün sislemleştireceği göril§lerin öncüsü olarak kabul edilebilir.
20 Hayek ve Mises, merkez bankalarının faiz oran.lannı arbnp dܧÜnlle kararlannın kaçınılmaz olarak yapay bir canlanmaya yolaçacağmı, ancak altın standardı altında böylesi bir enflasyonisi ~~menin kısa süre sonra sönece!lini ileri sürerek. 1929 Bunalımını isabetle talimin etmişlerdir. Hayek'in "Fiyatlar ve Üretim" (1935) adlı çalışması 1930'1arm bunalım ortammda Keynesçi gö~lerin baskısı altında dikkat çekme· miş, ancak Keynesçi ve öteki müdahaleci gö~lerin .revaçtan dܧmesinden sonra 1974 yılında Nobel ödOIOne layık görülmii§tür. Yirminci yüzyılın en önemli özgürlükçO ve piyasaa dQşOnürü olarak kabul edilen Hayek. "Kölelik Yolu" (1999) adlı ünlü eserinde planlamacı sosyalist· kolektivis ı sistemin sürdürülebilir olmadığını daha 1944 yılında öngörmil§ ve bu sistemin tehlikelerine karşı Avrupa entelektüellerini uyarmıştır. Sosyalist sistemin 19801i yıUann sonlannda çökmesi Hayek'i
' akademik-entelek!Oel mahfıllerde yeniden popOier hale ge~lir. 21 Keynes'in iktisat anlayışında devrim yaralan ve ll. DOnya Savaş'ndan
1970'ü yıllara kadar popülaritesini koruyan göril§lerini toplayan ünlo eseri "İstihdam, Faiz ve Para Genel Teorisi" (1973) adlı eserdir.
373
MUSTAFAACAR
baren gözden düşmüştür.
İşte bu ortamda devletin talep yaratmak veya istikrar sağlamak amacıyla-para ile keyfi biçimde oyna'masının son derece zararlı olacağını, stagflasyon dahil iktisadi sorunların temelinde kötü yönetilen · paranın ve keyfi para politikalarının yatbğını öne sürerek Parasalcı Okulun gelişmesine öncülük eden Milton Friedman; iktisadi sorunların aşdabilmesi için piyasaya güven duyulması, para arzının keyfe göre değil kurala göre artıruması, devlet mudahalesinin en aza indirilmesi ve rekabetçi kapitalizmin önemini vurgulayan görüşleriyle 20. yüzydın sonlarında iktisat ve iktisat politikası tartışmalarına damgasını vurmu§tur.22
IV. Sonuç
İktisat tarihinde bugüne değin izini sürebildiğimiz ve ikinci bölümde başlıca görüşlerine değindiğimiz geleneklerin "piyasaya güvenitip güvenilemeyeceği", "devletin sınırlı bir role mi, yoksa yeniden dağıbmcı, müdahaleci bir role mi sahip olması gerektiği", "toplumsal kesimler arasında bir menfaat çatı§masının mı, yoksa menfaat uyum unun· mu olduğu", "bireyin mi yoksa topluluk veya cemaatin mi öncelikli olduğu", "korumacdığın mı, yoksa serbest ticaretin mi daha fazla zenginlik ve refah yaratacağı", "sıkı denetim, gözetim ve regülasyonun mu, yoksa arz-talep ve fiyat mekanizmasından oluşan piyasa kurumunun mu daha tercihe değer olduğu .. " gibi kriterlerine göre iktisadi gelenekleri kabaca iki kategoriye ayırmak mümkündür. Arada çok kesin sınırlar çizmenin bazı sakıncaları olmasına, kesi§irn kümesinin boş küme olmamasına rağmen Merkantilizm, Keynesyen, Sosyalist-Marksist, Kurumcu ve Yeni Kaynesyen Okulların müdahaleci, kumandacı, korumacı ve plancı gelenek içerisine; buna karşdık Fizyokrasi, Klasik, Neoklasik, Parasalcı, Arz-Yanlı İktisat ve Rasyonel Beklentiler Okullarınin da bireyci, özgürlükçü, serbest ticaretçi ve piyasacı gelenek içerisine yerle§tirilmesi mümkündür.
Özetle modem iktisat, ortaya çıktığı yıllardan bu yana bireyci-özgürlükçü-piyasacı gelenek ile kolİektivist-müdahaleci-kumandacı gelenek arasında çetin bir mücadeleye konu olmaktadır. Bir yanda A. Smith'le başlayıp Say, Bastiat gibi Fransız liberallerinden, Neoklasik Okula, oradan Parasalcı ve Rasyonel Beklentiler gibi Yeni-Klasik okullara uzanan piyasacı gelenek; diğer yanda Ricardo.ve Malthus'un temellerini attığı, Marks ve Engels;in sistemle§tirdiği sosyalisfokula, oradan Keynes'in temelini atıp Hicks ve Samuel-
22 Keynesyen ildisaduı revaçtan d~me sürecini hızlandıran iktisatçıiann başmda M. Friedman gelir. ilk ortaya attı§ı yıllarda tuhaf bulunan görüŞerinin b~ sonıaki yıllarda iktisat politikası tartşııalannda ciddi yanla bulın~. politika uygulamalannda referans kabul edilmeye b~lamışbr. Friedman'uı b~ca fakirleri konusunda bkz. öm~in, "A Monetaıy Histoıy or the United States", 1867-1960 (Friedman ve Schwartz, 1963), "OollarS and Deficils" (1968), "Supply-Side Eoono- . micS in the 1980s" (1982). ·
374
son'un yaygınla§tırdığı Keynesyen Okula, Kurumcu İktisada ve Yeni Keynesyen Okula uzanan piyasa karşıtı, müdahaleci gelenek.23 Tarihin akışı içinde belirli dönemlerde bu geleneklerden biri diğerine üstünlük ııağlamı§ görünürken, bazı dönemlerde öteki geleneğin öne çıktığı gözlenmektedir. Bu mücadelenin son perdesi piyasacı geleneğin zaferiyle sonuçlanmı§ görünmektedir.
1776'da İngiltere'de A. Smith'in ortaya attığı bireysel özgürlükler, kişisel çıkar, sınırlı devlet ve serbest ticaret temeline dayalı doğal özgürlük sistemi ilk olarak Fransa'da olumlu yankı bulurken, bu anlayışa tepkiler gelmekte gecikmemiş; Malthus ve Ricardo gibi kötü m~ seriere Marks ve Engels gibi radikal sosyalistler destek vermiş, sonuçta doğal özgürlük sistemi epey sarsıntı geçirmiştir. Avusturya Okulu 19. yüzyd sonlarında Smith'in doğal özgürlük sisteminin i mdadına yetişmiş, ancak I. Dünya SavaŞı yılları ve ardından gelen 1929 Bunalımı ters yönden esen, müdahaleci ve planlamacı rüzgarlan öne çıkarmı§tır. 1930'1u yıllarda ortaya çıkan müdahaleci Keynesyen anlayış Batı dünyasında, şosyalist-planlamacı-kollektivist anlayış ise Sovyet Blokunun temsil ettiği dünyada 20. yüzydın soruanna kadar etkili. olmuşlardır. Yüzyılın son Çeyreğinde stagflasyon sorunuyla başa çıkamayan Keynesyen anlayış, üstünlüğü Parasalcı, Arz-Yanlı, Rasyonel Beklentiler, Konjonktür Dalgaları vb. adlar altında ortaya çıkan Yeni-Klasik okull~a kaptırırken, m4cadeleyi bırakma.k istemeyen Keynesyen anlayış kendisini yenileyerek Yeni-Keynesyen Okul ile..yoluna devam etmektedir.24
1990'1ı yıllann başında sosyalist sistemin ç<?kmesi, bireysel özgürlüklere sıcak bakmayan, planlamacı ve güdümcü kollektivist sistemin başan şansına inanan görü§lerin büsbütün gözden düşmesine yol açtnış;
yüzyd kapanırken Adam Smith'in bireyci, özgürlükÇü ve rekabetçi vizyonu Hayek, Friedman, Bauer, Lucas ve Surgent giöi ustalann katkılanyla yeniden eg~menlik tahtına of~:trmuştur.
Son olarak yukarıda anlatılanlar çerçevesinde iktisatçdarın yukandan aşağıya sıralanması ya da bir önem sırasına dizilmesi konusunda acaba ne söylenebilir? Bti konuda biri "sarkaç," diğeri "totem direği" olmak üzere iki farklı yaklaşımdan sözedilebilir. Sarkaç yaklqşımına göre düşünce yelpazesi "aşın sol" dan başlayıp "radikalizm," "liberalizm" ve "muhafazakarlık" duraklarından geçerek "aşın sağ"a uzanan yatay bir
23 Islam iktisaduıuı bu tablonun neresinde yeraldıila ayn bir makalenin konusu olacak gen~Ukte bir meseledir. Piyasa yanlısı olanlan da olmalda birlikte, Islam iktisadı UteratOrüne katkıda bulunantann ~!uğu daha plana ve mUdahaleci bir profıl c;izmektedirler. İslam iktisaduıuı değijik veçheleri konusunda dikkate değer bir inceleme için bkz. Kuran, 2002.
24 Makroiktisadi analizin temel sorunsalianna yaldaşım konusunda belli b~ makroiktisat okullan arasuıdaki görilş ayrılıldan ·ve 20. yüzyılın son çeyr~inde iktisat politikası tartışmalannın seyri konusunda etrallı bir d~er!endinne için bkz. Mankiw, 1988.
yörüngeye yerle§tirilebilir. Buna göre örneğin Smith, Marks ve Keynes bir sıralamaya tabi tutulacak olsa, raclikal kanadı Marks, muhafazakar kanadı Smith, ortadaki "ılımlı" ve "dengeli" konumu temsil eden "liberal" kanadı ise Keynes temsil etmektedir.25 Bunun alternatifi, en fazla sevilen kabile §eflerini en tepeye, onun albna sırasıyla daha az sevilen §etleri yerle§tiren kızıl derili geleneklerinden ilham alan totem direği yak/aşı mıdır. Buna göre, fikirleriyle "iktisadi özgürlüğe ve ya§am standardını yükselten iktisadi büyümeye en fazla katkıda bulunma" kriteri esas alınarak, bu alanda en ba§arılı iktisatçıyı en tepeye, daha az özgürlüğü savunan ve önerdikleri politikaların daha yava§ büyümeye yolaçbğı iktisatçılan ise daha alt sıralara yerle§tirmek gerekmektedir. Nitekim Skousen (2001) Marks ile Smith'i birbirinin simetriği olarak gösteren ve Keynes'i "ılımlı" yakla§ımın temsilcisi olarak öne çıkaran sarkaç yakla§ımını bir kenara bırakarak, totem direği yakla§ımını kullanmaktadır. Bu ikinci yakla§ım denendiğinde sıralama deği§mekte; Smith'in savunmu§ olduğu, bireylere ve fırmalara maksimum özgürlük tanınması ve devlet müdahalesinin minimum düzeye indirilmesi esasına dayalı "bırakınız yapsınlar" görü§ünü en iyi benimsemi§ ülkelerin daha hızlı büyüme ve daha yüksek ya§am standardını tuttunnu§ olmalan nedeniyle, Smith direğin en tepesine yerle§meyi haketmektedir.26 Bunu, bireysel özgürlüğü desteklemekle birlikte ekonomiye yoğun devlet müdahalesini ve yabnmlann millile§tirilmesin·i savunmu§ olan Keynes izlemekte, sonuncu sırayı ise hem mikro, hem de makro düzeyde kumanda ekonomilerini savunmuş olan Marks almaktadır. Sarkaç yakla§ımına göre birinci sırayı Keynes almakta, Smith ile Marks birbirinin simetriği olarak ikinci sırayı payla§maktadırlar. Oysa totem direği yakla§ımında Smith birinci, Keynes ikin-
25 Makro düzeyde yoğun de~Jermüdahalesini savunmuş olan Keynes'in "liberal" olarak nitelendirilmıısi oldukça !uhaf görünmektedir. Bu noktada Amerikan siyasal jargonunda liberal kavramına yilkleneo anlamın klasik liberalizmden oldukça rarklı olduğunu hatırlabnalda yarar vardır. Amerika'da devlete yeniden da!lıbmcı ve mildahaled bir rol biçen, bizdeki sosYal demolaat geleneğin ~ılığı sayabileceğirniz siyasal çizgi-k! bu çizgi, kesin bir ayrım koymak zor olmakla birlikle, daha 9'k Demolaatlar tarafından temsil edilmekledir-"lıöeral" olarak nitelendirilmekledir. Buna göre piyMaya güven duyulamayacağını ileri süren ve yoğun devlet mOdahalesini savunan Keynes "liberal" dir. Oysa A. SmiUı, D. Humeve J. Locke gibi düşünilrlerin bışru çekliği "klasik liberal ö!jreü" sınırlı devleti öngören, yeniden dağıbma ve müdahaleci bOyilk devlete ~ çıkan bir ö!jreüdir. Kısaca Amerikan siyaset dilinde bugün kullanılan "liberal" kavramıyla, 18. ve 19. yüzyılda yeşermiş öıgllriDkç\1, bireyci ve sınıılı devletçi, klasik "lıöeral" kavramlan aynı~ değildir. Sosyalist düşünlirlerin sosyal demokrasiyi "überalizmin devamı" sayan yaklaşımı ve Amerika'da sosyalist fikirleri benimsemiş ~ilere "liberal" denilmesi konusunda, aynca bkz. Yayla, 2000,2-3.
26 Daha özg(lrlükçil ve serbest piyasacı ekonomllerin daha hızlı büyüdüklerine ve daha yüksek bir ~i başına gelir düzeyine sahip olduklanna işaret eden 9'k sayıda empirik kanıt vardır. Bu konuda daha raz1a bilgi için bkz. örneğin, Norbeıg (2001), Skousen (2001). Aynca Freedom House (www.freedomhouse. org), The Heritage Foundation, The Fıaser Institute (www.fraserinstilute.oıg), Foundation ror Economic Education (www.fee.oıg) gibi kuruluşlar da bu ·konularda istatistiksel veriler yayunlamaldadırlar.
LISERAL lıcriSADIN YÜKSELIŞI
ci, Marks ise üçüncü sırada yeralmaktadır. Ba§ta da belirtildiği üzere, nitel zamana göre değer biçmeyi esas alan yakla§ımla örtü§en totem direği yakla§ımı bize daha anlamlı gelmektedir.
1990'1i yıllarda sosyalist . blokun dağılmasıyla planlamacı-sosyalist-kollektiviSt anlayı§ popülaritesini kaybetmi§, bu anlayı§t benimsemi§ ülkeler birer birer demokrasi ve piyasa ekonomisine yönelmi§lerdir. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz 21. yüzyılın ilk yıllannda bireyciliği, piyasa ekonomisini, sınırlı devleti ve serbest ticareti savunan doğal özgürlük sistemi; müdahaİeci, regülasyoncu, merkezden kumandacı, kollektivist sisteme üstünlük sağlamı§ görünmektedir. Ancak bu olgu, iktisatta bireyci ve kollektivist, ya da piyasacı ve kumandacı gelenekler arasında 18. yüzyılın sonlanndan beri süregelen mücadelenin böylece bittiği, Fukuyama'nın me§hur önermesine benzeterek söylersek "iktisat tarihinin sona erdiği" anlamına gelmemektedir. Şahit olduğumuz hadise, özgürlükçü ve güdümcü geleneğin uzun soluklu ~ücadelesinin son perdesidir ve bu mücadele 21. yüzyılda da devam edecektir. Undsay'in de (2002) vurguladığı gibi, her ne kadar sosyalist sistem yıkılmı§ olsa da, onlarca yıldır sadece eski sosyalist ülkelerde değil, kapitalist ülkelerde de bireylerin zihinlerinde birikmi§, politik karar alma süreçleri ve bürokrasiye sinmi§ kollektivist, müdahaleci, piyasa ~ı b· tortuların temizlenmesi uzun yıllar devam edecek bir süreçtir.
Kaldı ki, tarihin sayısız ini§-çtkı§tnın da i§aret ettiği gibi sürecin tersine dönmesi mümkündür. Gerçekte serbest piyasa sistemi değil, tekelci uygulamaların hakim ol~uğıı ekonomilerde ya§anan zorlukların sorumluluğunun varolmayan piyasa sistemine yüklenmesi yanlı§ının, :"ülke kurtarmacı" ve hatta "dünya kurtarmacı" radikal bir misyonla birle§erek piyasaya yönelim sürecini tersine çevirmesi gayet imkan dahilindedir. İktidar sahiplerinin sahip olduğu zihniyet gücü kötüye kullandırabilir ve bunun sonucu ülkeler yeniden otoriter, buyurgan, dayatmacı ve dı§a kapanmacı yönetimlerin kontrolünde; korumacı, müsadereci, sıkı denetimci, özgürlük kar§ıb iktisat politikalarına yönelebilir. Hayabn doğası gereği her iki dünyada da kurtul~a veya hezimete, refah veya sefalete götüren yoUann ta§lannı insanlar, fırmalar ve hükümetler kendi elleriyle dö§emektedirler. İlim erbabına dܧen, her iki zihniyetin ima ettiği manbksal sonuçlan tarihten örneklerle destekleyerek gerek sıradan insanlar, gerekse iktidar sahiplerine kat'§ı uyarma ve kılavuzluk etme sorumluluğunu yerine getirmek için çaba sarf etmektir.
Kaynaklar
. ACAR, M., "Piyasacı ve Kumandacı Geleneğin Mücadelesi Ekseninde Modem İktisadın Hikayesi," Piyasa, Bahar-Yaz 2003, 2(6-7): 3-10., 2003.
375
MUSTAFA ACAR
BASTİAT, F., Selected Essays on Political Economy, (Fransızca'dan çeviren S. Cain, Editör G.B. Husıar), New York: The Foundation for Eeonomie Education-1995.
Economic Sophisms, 6. bs., (Fransızca'dan çeviren ve Editör A. Goddard), New York: The Foundation for Economie Edueation-1997.
FRIEDMAN, M., Dollars and Deficits. Englewood Cliffs, NJ: Prentiee-Hall-1968.
"Supply-Side Policies: Where Do We Go From Here?" Supply-Side Economics in the 1980s. Atlanta: Federal Reserve Bank of Atlanta, 1982.
FRIEDMAN, M. ve SCHWARTZ, A.J., A Monetary History of the Uni~ States, 1867-1960. Princeton, NJ: Prineeton University Press-1963.
GALBRAITH, J.K, Kuşku Çağı, (tre. N. Himmetoğlu, R. A§çıoğlu), (Yersiz): Altın Kitaplar Yayınevi-1980. .
The Affluent Society, Bo~on: Houghton Mifflin-1958.
HA YEK, F.A., Prices and Production, 2.bs., London: George Routledge and Sons-1935.
Kölelik Yolu, 2. bs., (tre. T. Feyzioğlu ve Y. Arsan,) Ankara: Liberte-1999.
KEYNES, J.M., The Genera( Theory of Employment, Interestand Money. London: Maemillan-1973.
KURAN, T., İslam'ın Ekonomik Yüzleri, (tre. Y. Tezgiden,) İstanbul: İleti§im Yay.-2002.
KUTLU, S., "İslam Dü§üncesinde Tarihsel Din Söylemleri Olgusu," İsİômiyat, Ekim-Aralık 2001, 4(4): 15-36., 2001.
LINDSEY, Brink, Against The Dead Hand: The Uncertain Struggle for Global Capitalism, New York: John Wiley and Sons, Ine.-2002.
MALTHUS, T.R., An Essay on the Principle of Population. New York: Penguin-1985.
376
. MANKIW, G., "Recent Developmentsin Maero
economics," Journal of Money, Credit and Banking 20(3), (Türkçesi: "Makroiktisattaki Son Geli§meler," tre. M. Acar, İçinde Ö. Demir (2000), der., Deulet, Rekabet, Mülkiyet ue İktisat, Adapazan: Deği§im Yayınlan, s. 395-420.,1988.
MARSHALL, A., Principles of Economics, 8. bs., London: Macmillan-1920.
MARX, K ve ENGELS, F., The C~mmunist Manifesto. New York: Monthly Review Press-1964.
MARX, K, Capital; New York: Penguin-1976.
MİLL, J.S., On Liberty and Other Writings, Cambridge: Cambridge University Pre5s-1989.
NORBERG, Johan, In Defence of Global Capitalism, (İngilizce'ye çeviren: Roger Taner,) AB Tirnbro, 2001. (Türkçesi: Küresel Kapitalizmi Sauunmak, tre. ve ed. M. Acar ve M. Toprak, Ankara: Liberte Yayınları-2003)
RICARDO, D., On the Principles of f'olitical Economy and Taxation, (ed. Piero Sraffa), Cambridge, UK: Cambridge University Press-1951.
SAMUELSON, P.A., Economics, N~w York: McGraw Hill-1976.
SKOUSEN, M., The Making of Modem Economics, Armonk, NY: M.E. Sharpe Ine.-2001. (Türkçesi:Modern İktisadın İnşası, tre. M. Acar, E. Erdem ve M. Toprak, Ankara: Liberte Yayınlan-2003.)
SMİTH, A., The Wealth of Nations. New York: Modem Library-1965.
ULUDAG, S., İslam Düşüncesinin Yapısı, 2. bs., İstanbul: Dergah Yayınlan-1985.
VEBLEN, T., The Theory of Leisure Class. New York: Penguin-1994.
WEBER, M., Protestan Ahlakı ue Kapitalizmin Ruhu, (tre. Z. Aruoba,) İstanbul: Hi! Yay.-1985.
YAYLA, A., Liberalizm, 3. bs., Ankara: Liberte Yayınlan-2000.