KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ CEZA USUL HUKUKUNDA …
Transcript of KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ CEZA USUL HUKUKUNDA …
YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ CEZA USUL HUKUKUNDA TUTUKLAMA
SANİYE ALBAŞ
DOKTORA TEZİ
LEFKOŞA
2019
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ CEZA USUL HUKUKUNDA TUTUKLAMA
SANİYE ALBAŞ
YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
TEZ DANIŞMANI
PROF. DR. DURMUŞ TEZCAN
LEFKOŞA
2019
KABUL VE ONAY
Saniye Albaş tarafından hazırlanan ‘’Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ceza Usul Hukukunda Tutuklama’’ başlıklı bu çalışma, 20/12/2019 tarihinde
yapılan savunma sınavı sonucunda başarılı bulunarak jürimiz tarafından Doktora Tezi olarak kabul edilmiştir.
JÜRİ ÜYELERİ
Prof. Dr. Durmuş Tezcan (Danışman) Yakın Doğu Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
Prof. Dr. Dr. h. c. mult. Bahri Öztürk (Başkan) İstanbul Kültür Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem Yakın Doğu Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
Prof. Dr. Mehmet Çakıcı Yakın Doğu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Doç. Dr. Yavuz Erdoğan Lefke Avrupa Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
Prof. Dr. Mustafa Sağsan
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü
BİLDİRİM
Hazırladığım tezin, tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya
kaynak gösterdiğimi taahhüt ederim. Tezimin kâğıt ve elektronik kopyalarının Yakın Doğu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda
belirttiğim koşullarda saklanmasına izin verdiğimi onaylarım.
� Tezimin tamamı her yerden erişime açılabilir.
� Tezim sadece Yakın Doğu Üniversitesinde erişime açılabilir.
� Tezimin iki (2) yıl süre ile erişime açılmasını istemiyorum. Bu sürenin sonunda uzatma için başvuruda bulunmadığım taktirde tezimin tamamı erişime açılabilir.
Tarih
İmza
Saniye Albaş
iii
TEŞEKKÜR
Çalışmamda emeği geçen ve jürimde de bulunan Prof. Dr. Durmuş Tezcan,
Prof. Dr. Dr. h.c. mult. Bahri Öztürk, Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, Prof. Dr.
Mehmet Çakıcı ve Doç. Dr. Yavuz Erdoğan hocalarıma teşekkürlerimi bir borç
bilirim.
iv
ÖZ
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ
CEZA USUL HUKUKUNDA TUTUKLAMA Tutuklama konusu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ceza Usul Hukuku
Sisteminde bir koruma tedbiri olarak düzenlenmiştir. Bu koruma tedbiri
müzekkereli ve müzekkeresiz tutuklama şeklinde mevzuatta belirtilen şekilde
yapılır. Nitekim müzekkeresiz tutuklama polis memurlarınca, özel kişiler ve mal
sahiplerince ve yargıçlar ile yargıçların talimatla yetkilendirdiği kişilerce
yapılmaktadır.
KKTC’de çalışma konusuna ilişkin düzenlemelere bakıldığında koruma
tedbirlerine dair hükümlerin yasa yapma tekniği açısından uygun olmadığı,
modern ceza usul hukuku anlayışını tam yansıtmadığı ve hukuk reformunun
gerekliliği vurgulanmıştır. Bu kapsamda çalışmamızda ilgili hükümler
değerlendirilmiş olup bazı önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Tutuklama, Koruma Tedbiri, Tazminat, KKTC, KKTC
Ceza Usul Hukuku.
v
ABSTRACT
ARRESTMENT IN THE LAW OF CRIMINAL PROCEDURES OF
THE TURKISH REPUBLIC OF NORTHERN CYPRUS Arrestment has been set forth as a protection measure in the Turkish Republic
of Northern Cyprus Law of Criminal Procedures System. This protection
measure is carried out either with or without a warrant as indicated in the
procedure. Indeed, arrestment without a warrant can be carried out by police
officers, private persons and property owners, judges and individuals
authorized by judges. It can be observed when the regulations related with the
subject of the study in TRNC are examined that the provisions on protection
measures are not suited with regard to method of lawmaking, that it does not
fully reflect the modern understanding on the law of criminal procedures and
that the necessity of a law reform has been emphasized. In this scope, the
related provisions have been evaluated in our study and various suggestions
have been made.
Keywords: Arrest, Protection Measure, Suing for Damages for Wrongful
Arrest, TRNC, TRNC Criminal Procedure Law.
vi
İÇİNDEKİLER
KABUL VE ONAY ......................................................................................... ii BİLDİRİM ...................................................................................................... iii TEŞEKKÜR .................................................................................................. iii ÖZ ................................................................................................................. iv
ABSTRACT ................................................................................................... v
İÇİNDEKİLER ............................................................................................... vi KISALTMALAR ............................................................................................ ix
GİRİŞ ............................................................................................................. 1
BÖLÜM 1
GENEL OLARAK SORUŞTURMA EVRESİNİN YÜRÜYÜŞÜ, İFADE ALMA, TUTUKLAMA KAVRAMI, BİR TUTUKLUNUN SAHİP OLMASI GEREKEN TEMEL HAKLARI, KKTC CEZA USUL HUKUKU TARİHİNE BAKIŞ VE ULUSLARARASI TEMEL İNSAN HAKLARI BELGELERİNDE TUTUKLAMA ................................................................................................ 4
1.1 Genel Olarak Soruşturma Evresinin Yürüyüşü ................................... 5 1.1.1 Soruşturmanın Amacı ....................................................................... 10 1.1.2 Soruşturma Evresi ............................................................................ 11 1.1.2.1 Soruşturma Memurunun Atanması .............................................. 11 1.1.2.2 Kişilerin Bilgilerine Başvurulması ve Ellerindeki Belgelerin İbrazının İstenmesi ..................................................................................... 12 1.1.2.3 Tanıtma Yöntemlerine Başvurma ................................................. 18 1.1.2.4 Bazı Özel Tedbirlerin Alınması ...................................................... 19 1.2 İfade Alma ............................................................................................. 20 1.2.1 Zanlıdan İfade Alınması ve Yargıç Kuralları .................................... 20 1.2.2 Zanlıdan Alınan Sözlü, Yazılı Açık ve Gönüllü Olmayan İfadelere İtiraz ............................................................................................................ 26 1.3 Tutuklama Kavramı .............................................................................. 27 1.4 Bir Tutuklunun Sahip Olması Gereken Temel Hakları ...................... 28 1.4.1 Tercümandan Yararlanma Hakkı ..................................................... 30 1.4.2 Hukukçu Yardımından Yararlanma Hakkı ....................................... 31 1.4.3 Tutuklunun Yakınlarına Haber Verme Hakkı ................................... 33 1.4.4 Tutuklunun Yargıç Huzuruna Çıkarılma Hakkı ............................... 34 1.4.5 Susma Hakkı ...................................................................................... 35 1.4.6 İstinafa Başvurma Hakkı ................................................................... 35 1.4.7 Tazminat Hakkı .................................................................................. 36 1.4.8 AİHS’de Düzenlenen Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının AiHM Kararları Doğrultusunda İncelenmesi ...................................................... 36 1.4.9 KKTC’de İhlâl Edilen Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının AİHM Kararları Doğrultusunda İncelenmesi ...................................................... 43 1.4.10 AİHS’de Düzenlenen Adil Yargılanma Hakkının AiHM Kararları Doğrultusunda İncelenmesi ...................................................................... 54 1.5 KKTC Ceza Usul Hukuku Tarihine Bakış ........................................... 64
vii
1.6 Uluslararası Temel İnsan Hakları Belgelerinde Tutuklama ............... 68 1.6.1 Birleşmiş Milletler, Amerika ve Afrika’da Temel İnsan Hakları Belgelerinde Tutuklama ............................................................................ 68 1.6.2 Avrupa’da Temel İnsan Hakları Belgelerinde Tutuklama ............... 70
BÖLÜM 2
ZANLININ TUTUKLANMASI, ZANLININ TUTUKLANMASINDAN SONRAKİ İŞLEMLER, ARAMA, MAHKÛMİYET ÖNCESİ TUTUKLAMA VE HAFİF SUÇLAR AÇISINDAN TUTUKLAMA .......................................................... 72
2.1 Zanlının Tutuklanması ......................................................................... 73 2.1.1 Tutuklamanın Koşulları .................................................................... 74 2.1.2 Tutuklamanın Nedenleri ................................................................... 77 2.1.3 Tutuklamanın Usulü .......................................................................... 79 2.2 Zanlının Tutuklanmasından Sonraki İşlemler .................................... 81 2.2.1 Zanlının Mahkeme Huzuruna Çıkarılması ....................................... 83 2.2.2 Tutukluluk Müracaatı Üzerine Yargıç Huzurundaki İşlemler ......... 85 2.2.3 Tutukluluk Süresinin Uzatılması ...................................................... 88 2.2.4 Tutukluluk Süreleri ........................................................................... 94 2.2.5 Tutuklu Kişi Hakkında Tutukluluk Emri Verilemeyen Hâller .......... 96 2.3 Arama .................................................................................................... 98 2.3.1 Kişi Üzerinde, Binalarda ve Taşıt Araçlarında Arama .................. 102 2.3.2 Müzekkeresiz ve Müzekkereli Arama............................................. 106 2.4 Mahkûmiyet Öncesi Tutuklama ........................................................ 111 2.4.1 Mahkûmiyet Öncesi Tutuklamada Dikkate Alınacak İlkeler ......... 113 2.4.2 Uygulamada Durum ........................................................................ 116 2.4.3 Teminat Emri Verilmesi .................................................................. 118 2.5 Hafif Suçlar Açısından Tutuklama .................................................... 125
BÖLÜM 3
DİĞER YASALARDA VE TÜZÜKLERDE TUTUKLAMA, HAKSIZ TUTUKLAMA, HAKSIZ TUTUKLAMANIN SONUÇLARI VE YARGILAMA ................................................................................................................... 129
3.1 Diğer Yasalarda ve Tüzüklerde Tutuklama ...................................... 130 3.1.1 4/1972 sayılı Uyuşturucu Maddeler ile İlgili Yasaları Tâdil Eden ve Düzenleyen Yasa ...................................................................................... 130 3.1.2 Bölüm 5 İflas Yasası ....................................................................... 132 3.1.3 37/1983 sayılı Gümrük ve İstihsal Yasası ...................................... 133 3.1.4 43/1988 sayılı Suçluların Geri Verilmesi, Mahkeme İlâmlarının Karşılıklı Tenfizi ve Adli Yardımlaşma Yasası İç Düzeni ....................... 134 3.1.5 Bölüm 60 Orman Yasası ................................................................. 136 3.1.6 Bölüm 61 Orman (Kundakçılığa Karşı Koruma) Yasası ............... 137 3.1.7 Fasıl 105 Yabancılar ve Muhaceret Yasası.................................... 139 3.1.8 Bölüm 153 Ölüm Sorgu Yargıçları Yasası ..................................... 140 3.1.9 Bölüm 154 Ceza Yasası .................................................................. 141 3.1.10 Bölüm 284 sayılı İnfeksiyöz Hastalıklar (Mahpuslar) Yasası ..... 142 3.1.11 Fasıl 286 Cezaevi Disiplin Yasası ................................................ 142 3.1.12 Cezaevleri Tüzüğü ........................................................................ 143
viii
3.1.13 Cezaevleri Hizmet Tüzüğü ............................................................ 143 3.2 Haksız Tutuklama ............................................................................... 143 3.3 Haksız Tutuklamanın Sonuçları ve Yargılama ................................. 145 3.3.1 İstinaf ............................................................................................... 145 3.3.1.1 İstinaf Edilebilir Kararlar .............................................................. 147 3.3.1.2 İstinafa Başvurma Yetkisi ............................................................ 149 3.3.1.3 İstinafın Süresi ............................................................................. 152 3.3.1.4 İstinaf İhbarnamesi ...................................................................... 154 3.3.1.5 İstinaftan Vazgeçme..................................................................... 157 3.3.1.6 İstinafın Dinlenmesinde Usul ...................................................... 157 3.3.1.7 Yüksek Mahkemenin İstinaf Duruşmasındaki Yetkileri ............. 161 3.3.1.8 Yüksek Mahkemenin İstinafı Karara Bağlarken Yetkileri .......... 163 3.3.2 Habeas Corpus Emirnamesi .......................................................... 164 3.3.3 Tazminat .......................................................................................... 168 SONUÇ ...................................................................................................... 177
KAYNAKÇA .............................................................................................. 181
ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................ 194
İNTİHAL RAPORU .................................................................................... 195
ETİK KURUL RAPORU ............................................................................. 196
ix
KISALTMALAR
ABD: Ankara Barosu Dergisi
AİHK: Avrupa İnsan Hakları Komitesi
AİHM: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
AİHS: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
A.Ş.: Anonim Şirketi
AÜHFD: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
AYM: Anayasa Mahkemesi
bkz.: Bakınız
BM: Birleşmiş Milletler
BMGK: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Bölüm 5: Bölüm 5 İflâs Yasası
Bölüm 60: Bölüm 60 Orman Yasası
Bölüm 61: Bölüm 61 Orman (Kundakçılığa Karşı Koruma) Yasası
Bölüm 153: Bölüm 153 Ölüm Sorgu Yargıçları Yasası
Bölüm 154: Bölüm 154 Ceza Yasası
Bölüm 284: Bölüm 284 İnfeksiyöz Hastalıklar (Mahpuslar) Yasası
Fasıl 286: Fasıl 286 Cezaevi Disiplin Yasası
Bs.: Baskı
C.: Cilt
CMK: Ceza Muhakemesi Kanunu (yeni)
CMUK: Ceza Muhakemesi Kanunu (eski)
CPC: Criminal Procedure in Cyprus
CLR: Cyprus Law Reports
x
Çev.: Çeviren
D. No.: Dosya Numarası
DEÜHF: Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi
DGM: Devlet Güvenlik Mahkemesi
DEÜHFD: Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
EKOSOK: Ekonomik ve Sosyal Konsey
e.t.: Erişim Tarihi
Fasıl 105: Fasıl 105 Yabancılar ve Muhaceret Yasası
Fasıl 155: Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası
GKRY: Güney Kıbrıs Rum Yönetimi
İHEB: İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
JSC: Judgments of the Supreme Court
KC: Kıbrıs Cumhuriyeti
KKTC: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
KTFD: Kıbrıs Türk Federe Devleti
m.: Madde
No.: Numara
s.: Sayfa
TBBD: Türkiye Barolar Birliği Dergisi
TC: Türkiye Cumhuriyeti
TCK: Türk Ceza Kanunu
vd.: Ve diğerleri
Yar. Ce. No.: Yargıtay Ceza Numarası
Y.: Yıl
xi
YL: Yüksek Lisans
4/1972 Sayılı Yasa: 4/1972 sayılı Uyuşturucu Maddeler ile İlgili Yasaları Tâdil
Eden ve Düzenleyen Yasa
37/1983 sayılı Yasa: 37/1983 sayılı Gümrük ve İstihsal Yasası
43/1988 sayılı Yasa: 43/1988 Sayılı Suçluların Geri Verilmesi, Mahkeme
İlâmlarının Karşılıklı Tenfizi ve Adli Yardımlaşma Yasası İç Düzeni
51/84 sayılı Yasa: 51/1984 sayılı Polis Örgütü (Kuruluş, Görev ve Yetkileri)
Yasası
1
GİRİŞ
Suç işlediği iddia edilen kişi (zanlı) için başlatılan soruşturmada ve kamu
davasının açılması hâlinde kaçmasının ve delillerin karartılmasının önlenmesi
için bazı tedbirlere başvurulması gerekir. Bu tedbirlerin tamamına koruma
tedbirleri denir. Çalışma konumuzu oluşturan tutuklama, bir ceza yargılaması
yapılabilmesi ve verilen hükmün yerine getirilmesi bakımından kişi hürriyetini
ortadan kaldıran bir tedbirdir. Çalışmamızda en son çare olan tutuklamayı ceza
muhakemesi hukuku içinde değerlendirmek amacıyla ‘’Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Ceza Usul Hukukunda Tutuklama’’ konusunu tez konusu olarak
seçtik.
Bu tezde amacımız; yasal düzenlemelere esas olmak üzere yargı içtihatları,
sayısı az da olsa konuya ilişkin mevcut doktrin ve mümkün olduğu ölçüde
modern ceza usul hukuku anlayışı ile karşılaştırma yaparak belirli sonuçlara
ulaşmaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve başkaca uluslararası
denetime açık olmamasından dolayı tutuklama konusunun
değerlendirilmesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Hukukuna katkıda
bulunacağını düşünmekteyiz.
Ceza muhakemesinin en temel gayesi bilindiği gibi gerçeğin ortaya
çıkarılmasıdır. Bu nedenle ceza muhakemesi suç teşkil eden bir fiilin nasıl ve
kim tarafından işlendiğine yönelik bir dizi faaliyette bulunur. Bu faaliyetler
esnasında insan haklarına aykırı müdahalelerde bulunulmamalıdır. Diğer bir
deyişle, gerçeğin ortaya çıkarılması esnasında başvurulan koruma tedbirlerini
kişilerin temel hak ve özgürlüklerini zedelememek suretiyle uygulamak gerekir.
Koruma tedbirleri olarak ifade edilen tedbirler kişinin kendisini ve üçüncü
kişileri korur. Sözü edilen tedbirler hukuk sisteminin korunmaya değer
öngördüğü hakların korunması yollarından biri olarak bahsi geçen sistemin
bütünü içerisinde düzenlenirler. Bu kapsamda koruma tedbirleri bir kişinin
yaşama hakkını, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ve bu anlamda belirlenmiş
olan amaçlara ulaşmak için bazen üçüncü kişilerin zarar görmemesi bazen de
kamu düzeni ve devlet otoritesinin zedelenmemesi hatta bizatihi kişinin sahip
olduğu hakları kendisine karşı korumak amacıyla (örneğin; akıl hastalarının
2
kendilerine zarar vermelerini önlemek ya da madde bağımlılığı olan kişiler için
önlem alınması) işlev görecek biçimde koruma tedbirlerinin çeşitlerinin de ayrı
ayrı düzenlemeye tabi tutulduğunu görmekteyiz.
Tutuklama tedbirinin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına müdahale edebilme
riskinden dolayı özellikle koruma tedbirleri içerisinde en önemli tedbir olduğunu
söylemek yanlış olmayacaktır. Bu sebeple de bir tutuklama kararı verilebilmesi
için anayasal düzenlemeler başta olmak üzere yasalara ve uluslararası
sözleşmelere uyulması mecburiyeti her zaman gözetilmelidir. Sözü edilen
tedbir bir koruma tedbiri olup her ne kadar ceza olarak nitelendirilmese de kişi
özgürlüğü ve güvenliğini sınırlandırması dolayısıyla gerçekten gerekli olduğu
takdirde başvurulması gereken bir tedbirdir. Tutuklamanın bir ceza olmaması
sebebiyle henüz devam eden bir yargılamada kişilerin uzun tutukluluk
sürelerine maruz kalmaması gerekir. Zira yargılama sonunda beraat edilmesi
durumunda geriye dönük tamir edilemeyen hasarlar olması kaçınılmaz
olacaktır.
Tutuklama koruma tedbirinin yerine verilen teminat emri tedbiriyle kişiler
tutuksuz yargılanmaktadır. Ancak bu defa da teminat emirleri için yasal bir süre
sınırlaması getirilmediğinden uzun süreli tutuksuz yargılamalar görülmektedir.
Ceza muhakemesinde amacın gerçeğin ortaya çıkarılması olduğu
düşünüldüğünde sözü edilen gerçeğin ivedi bir biçimde ve titizlikle çalışılması
sonucunda ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu sebeple kişilerin mağduriyeti
önlenmeli ve verilen koruma tedbirlerinin süreleri sınırlandırılmalıdır.
Bu çalışmamızı üç bölüm hâlinde oluşturup, birinci bölüm içerisinde genel
olarak soruşturma evresinin yürüyüşü, ifade alma, tutuklama kavramı, bir
tutuklunun sahip olması gereken temel hakları, ceza usul hukuku tarihine bakış
ve uluslararası temel insan hakları belgelerinde tutuklama konuları
incelenmiştir. İkinci bölümde, zanlının tutuklanması, zanlının
tutuklanmasından sonraki işlemler, arama, mahkûmiyet öncesi tutuklama ve
hafif suçlar açısından tutuklama konularına değinilmiştir. Son olarak üçüncü
bölümde, diğer yasalarda ve tüzüklerde tutuklama, haksız tutuklama, haksız
tutuklamanın sonuçları ve yargılama başlıkları konusunu değerlendirmeye
çalıştık.
3
KKTC Ceza Usul Hukukunda bir koruma tedbiri olarak karşımıza çıkan
tutuklamanın koşulları, nedenleri ve usulü KKTC Anayasası ve Fasıl 155 Ceza
Usul Yasasında düzenlenmektedir. Ayrıca KKTC Ceza Hukukunda suçlar ağır
suçlar ve hafif suçlar şeklinde bir ayrıma tabi tutulmuştur. Kaynağını Fasıl 154
Ceza Yasasından alan bu durumla ilgili maddelere bakıldığında düzenlenen
suçun ağır suç ya da hafif suç olduğu anlaşılmaktadır; ancak bazen bunu
anlamak kolay olmamaktadır. Üç yıl ve daha fazla hapis cezalarının
öngörüldüğü suçlar için cürüm, üç yıldan az hapis cezalarının öngörüldüğü
suçlar için ise hafif suç olduğunu söylemek gerekecektir. Tutuklama koruma
tedbiri ise hem ağır suçlara hem de hafif suçlara uygulanmaktadır.
Koruma tedbirleriyle ilgili yargısal değerlendirmenin nasıl yapıldığını anlatma
bakımından şu kavramları açıklamakta yarar vardır. Polis memurunun yargıç
kararı ile tutuklama yaptığı müzekkereli tutuklama ve yargıç kararı olmaksızın
yapılan müzekkeresiz tutuklama şeklinde iki çeşit tutuklama vardır. Zanlı bu
tutuklama emirlerine karşı Yüksek Mahkemede istinafa başvurma yetkisine
sahiptir. Yüksek Mahkeme bu başvuru sonrasında Yargıtay Ceza Mahkemesi
yetkisini kullanarak istinaf başvurusunu inceler. Tutuklamanın haksız bir
şekilde yapıldığına dair karar verildiğinde ise zanlı tarafından Kaza
Mahkemesinde haksız tutuklamadan dolayı tazminat davası açılır.
4
1.BÖLÜM
GENEL OLARAK SORUŞTURMA EVRESİNİN YÜRÜYÜŞÜ, İFADE ALMA, TUTUKLAMA KAVRAMI, BİR TUTUKLUNUN SAHİP OLMASI GEREKEN TEMEL HAKLARI, KKTC CEZA USUL HUKUKU TARİHİNE BAKIŞ VE ULUSLARARASI TEMEL İNSAN HAKLARI BELGELERİNDE TUTUKLAMA
Suç haberinin alınmasıyla başlayıp yazılı ve gizli gerçekleştirilen bir dizi adlî
nitelikteki faaliyete soruşturma; bu faaliyetin yapıldığı evreye de soruşturma
evresi denir1. Bu doğrultuda bir kamu davası açılmasına gerek olup
olmadığına dair araştırmalar başlayacaktır.
KKTC Ceza Usul Hukukunda soruşturma evresinde evrenin başlangıcından
bitimine kadar baş unsur polis memurudur2. Polis memurları, soruşturma
1 Bu konuda bakınız (bkz.) ÖZTÜRK, Bahri/TEZCAN, Durmuş/ERDEM, Mustafa Ruhan/SIRMA GEZER, Özge/SAYGILAR KIRIT, Yasemin F./ALAN AKCAN, Esra/ÖZAYDIN, Özdem/ERDEN TÜTÜNCÜ, Efser/ALTINOK VILLEMIN, Derya/TOK, Mehmet Can; Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 13.Baskı (Bs.), Ankara, Yıl (Y.).: 2019, 594; SOYASLAN, Doğan; Ceza Muhakemesi Hukuku, 7.Bs., Yetkin Yayınları, Ankara, Y.: 2018, s. 258; ŞAHİN, Cumhur/GÖKTÜRK, Neslihan; Ceza Muhakemesi Hukuku I, 10.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2019, 33; ÖZBEK, Veli Özer/DOĞAN, Koray/BACAKSIZ, Pınar/TEPE, İlker; Ceza Muhakemesi Hukuku Temel Bilgiler, 9.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2018, 46; BIÇAK, Vahit; Ceza Muhakemesi Hukuku, 4.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2018, 353; Soruşturma evresinde önsoruşturma ve son soruşturma olarak iki evrenin olduğunu savunan görüşe göre bkz. YURTCAN, Erdener; Ceza Yargılaması Hukuku (2018), 15.Bs., Adalet Yayınevi, Ankara, Y.: 2018, 423-461; Soruşturma evresini başlangıç soruşturması ve kısa soruşturma olmak üzere iki şekilde incelenmesi gerektiğini savunan görüş için bkz. YENİSEY, Feridun/NUHOĞLU, Ayşe; Ceza Muhakemesi Hukuku, 6.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2018,546. 2 Polis memuru için tanım, 51/1984 sayılı Polis Örgütü (Kuruluş, Görev ve Yetkileri) Yasasının (51/84) 2.maddesinde yapılmıştır. Sözü edilen madde ‘’tefsir’’ üst başlığıyla yer alır. Buna göre polis memuru için itfaiye görevlilerinin dışında kalan ve polis örgütünde görevli meslek
5
evresinin adeta imparatorudur3. Sözü edilen kişiler, soruşturmayı tek başına
üstlenirler ve bir suçun işlenmesinden itibaren suçu kimin/kimlerin, nerede,
hangi koşullar altında ve hangi araçlarla işlediğini bulup aydınlatmak onların
yükümlülüğünü gerektirir4. Soruşturmanın amacı; gerçeğin ortaya çıkmasıdır.
Bir suçu soruşturmakla görevli polis memuru olan kişi hemen araştırma,
inceleme ve soruşturma işlemlerini yapar5.
1.1 Genel Olarak Soruşturma Evresinin Yürüyüşü
Soruşturmanın başlaması şikâyete tabi olmamakla birlikte, uygulamada
genellikle şikâyet üzerine olduğu görülmüştür. Soruşturma evresinin
başlaması, herhangi bir mevzuatta yazılı olmayan ve teamüllere de
dayanmayan şikâyet6 üzerine başlamaktadır. Türk Ceza Usul Hukukunda
ihbar7 kavramı, KKTC Usul Hukukunda şikâyet kavramında karşılık bulur.
memurları tanımı yapılmaktadır. Bu arada polis mensubu ve polis memuru ayrımına da değinmek gerekir. Polis mensubu ise polis örgütünde polislik hizmetlerini icra etmek üzere vazifelendirilen memurlardır. 3Oysa Türk Ceza Usul Hukukunda soruşturma evresinin tek karar merkezi savcılıktır. Bkz. ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, sayfa (s.), 597. 4Bu konuda SÖZMENER, Hasan; Ceza Genel ve Ceza Usul Hukuku (Ceza Usul 1), Tipografart Basım Yayın, Cilt (C.) I, Lefkoşa, Y.: 2014, 272. 5Görüldüğü gibi KKTC Ceza Usul Hukukunda soruşturma evresini yürüten kişiler polis memurlarıdır. Soruşturma memuru olarak atanan bir polis memuru tüm raporları hazırlar ardından savcılığa sunar. Türk Ceza Usul Hukukunda ise soruşturma evresi savcının bizzat veya adli kolluk marifetiyle ve bütün adli kolluk makam ve memurları savcının adliyeye ilişkin emirlerini yerine getirmeye mecburdurlar. Bu konuda bkz. ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 597; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 550; SOYASLAN, s. 262; Soruşturma evresinde suç haberinin alınmasıyla birlikte soruşturmayı yürütme yetkisi yalnızca savcıya verilmiştir; ancak kolluk savcının emrindedir. Bu konuda bkz. GÖKCEN, Ahmet/BALCI, Murat/ALŞAHİN, Emin/ÇAKIR, Kerim; Ceza Muhakemesi Hukuku, 3.Bs., Adalet Yayınevi, Ankara, Y.: 2018, 538; ÇULHA, Rifat/DEMİRAĞ, Fahrettin/NUHOĞLU, Ayşe/OKTAR, Salih/TEZCAN, Durmuş/YENİSEY, Feridun; Ceza Muhakemesi Hukuku Başvuru Kitabı, 4.Bs., Bilge Yayınevi, Ankara, Y.: 2019, 31,32; DONAY, Süheyl; Güncelleştirilmiş Ceza Yargılaması Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım Anonim Şirketi (A.Ş.), İstanbul, Y.: 2015, 290, 291;KARAKEHYA, Hakan; Ceza Muhakemesi Hukuku, 2.Bs., Savaş Yayınevi, Ankara, Y.: 2016, 11-113; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 135; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 33-35; BIÇAK, s. 159-161. 6Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 46; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 564; BIÇAK, s. 357-365; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 71; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 86; DONAY, s. 278; KARAKEHYA, s. 174, SOYASLAN, s. 249. 7İhbar; bir kişinin suçun şüphelisini veya suç olan olayı yetkili makama bildirmesidir. İhbar yapan kişi, herhangi bir kişi olabilir ve yetkili kişi olmasına gerek yoktur. Ayrıca ihbarın, bir süre içerisinde yapılması aranmaz. Bu konuda bkz. YENİSEY/NUHOĞLU, s. 553; SOYASLAN, s. 249; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN
6
Şikâyete bağlı suç için yetkili bir kişi tarafından, süresi içinde, yazılı veya
tutanağa geçirilmek üzere sözlü bir şekilde yetkili makamlara kovuşturma
yapılmasını istemeye şikâyet denir. Şikâyet üzerine öğrenilen suçun ardından
takip edilecek sıra; bir soruşturma memurunun atanması, kişilerin bilgilerine
müracaat edilmesi ve ellerindeki belgelerin ibrazının istenmesi, zanlının
tutuklanması, zanlıdan ifade alınması, arama yapılması, tanıtma yöntemlerine
başvurulması ve son olarak bazı özel tedbirlerin alınması işlemleridir. Sözü
edilen adımlar tamamlandıktan sonra soruşturma biter ve zanlı tespit edilir.
Soruşturma evresi süresince şahadet ve deliller toplanır. Zanlının suçlu
olduğunun anlaşılması üzerine ileride zanlı aleyhine açılacak ceza davasında
hazır bulunması için mahkeme huzurunda zanlı, teminata bağlanır8.
Şikâyet sonrası bir soruşturma memuru atanır. Bu soruşturma memuru polistir. Soruşturma memuru, kişilerin bilgilerine müracaat eder ve bu doğrultuda
ellerindeki belgelerin ibrazını ister. Sağlıklı bir soruşturma aşamasının
yürütülmesi için kişilerden suç oluşturan fiilin nasıl gerçekleştiği ve bunu yapan
kişinin eşkâli ile ilgili bilgi ister9. Polis suçu öğrenir öğrenmez bilgi toplamaya
başlar. Bu bilgi toplama çerçevesinde polis olayın kapsamını, olayla kimlerin
ilişkisi olduğunu öğrenmeye çalışır10.
Soruşturma evresini yürüten kişiler bilindiği gibi polis memuru olan kişilerdir;
ancak suça ilişkin fiili işleyen ve suç oluşmasına sebep olan asıl kişi zanlıdır.
Zanlı kavramı, soruşturma evresi sırasında makul surette şüphelenilen kişiyi
ifade eder11. Türk Ceza Usul Hukukunda kavram olarak karşılığı şüphelidir12.
AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s 595,596; BIÇAK, s. 361; DONAY, s. 279; KARAKEHYA, s. 175. 8Bu konuda ayrıntılı bilgi ve soruşturma evresinin yürüyüşü ile ilgili bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 272; Aynı görüş VEZİROĞLU, Çetin/GÜMÜŞ, Aysun; KKTC Ceza Usul Hukuku, Lefkoşa, Y.: 2012, 108. 9Bu konuda SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 275. 10Bu konuda detaylı bilgi için bkz. YENİSEY, Feridun; Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku Hazırlık Soruşturması ve Polis (Hazırlık Soruşturması), Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, Y.: 1987, 203; DONAY, s. 290-298; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 122; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 134, 135; BIÇAK, s. 159-161; SOYASLAN, s. 251. 11Bu konuda bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 273. 12Türk Ceza Usul Hukukunda şüpheli tanımı için soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişiyi ifade ettiği söylenebilir. Bu tanım 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda 2.maddenin (a) bendinde düzenlenmiştir. Şüpheli ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 29; SOYASLAN, s. 206; DONAY, s. 367; YURTCAN, 2018, s. 153; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 138; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 239; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 178; BIÇAK, s. 187.
7
Kanaatimizce KKTC Ceza Usul Hukukunda kavram birliğinin sağlanması ve
kargaşanın önlenmesi için zanlı kavramı yerine tıpkı Türk Ceza Usul
Hukukunda kullanıldığı gibi şüpheli kavramının kullanılması uygun olacaktır.
KKTC Ceza Usul Hukukunda bir ceza davası açıldıktan sonra ise kişiye, sanık
denilmektedir. Sanığın, Türk Hukukunda kavram olarak karşılığı ise yine
sanıktır. Sanık, kovuşturma aşamasının başlamasından itibaren hükmün
kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi ifade etmektedir13.
Soruşturma evresinde polis memuru tarafından, zanlıdan ifade alınır. Bu ifade
alma işlemi üç şekilde gerçekleşir; sözlü ifade, yazılı açık ifade ve yazılı gönüllü
ifadedir. Zanlıdan ifade alınırken ‘’Yargıç Kuralları’’ doğrultusunda hareket
edilir. Bu konu ‘’Zanlıdan İfade Alınması ve Yargıç Kuralları’’ başlığı altında
birinci bölümde inceleneceğinden burada ayrıntısına girilmemiştir.
Soruşturma memuru olan kişiler zanlıdan ifade alabilmek için kişiyi tutuklar.
Esasen tutuklama zorunlu olmamakla birlikte uygulamanın getirdiği bir
gelenektir. Kişinin derhal tutuklanmasının ardından ifadesinin alınması için
uygun koşullar hazırlanır.
Suçu soruşturmakla görevli polis memurları, derhal soruşturma işlemlerini
yaparlar. Hatta polis memuru olan kişiler, delilleri bulur ve değerlendirirler14.
Türk Ceza Usul Hukukundan adlî kolluk15 ve savcı16 elbirliği ile soruşturmayı
yürütür. Sözü edilen durumda savcı merkezli; ancak adlî kolluk olmadan
13Sanık kavramının tanımı da tıpkı şüpheli kavramının tanımı gibi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesinin (a) bendinde düzenlenmiştir. Sanık için bkz. SOYASLAN, s. 206; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 31; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 138; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 239; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 178; KARAKEHYA, s. 126.
14Bu konuda bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 273.
15İç güvenlik hizmetlerini yerine getiren teşkilata kolluk ve bir suçun işlenmesi üzerine soruşturmayı yürütüp durumu adli mercilere gönderen polise ise adli kolluk denir. Bu konuda bkz. YENİSEY/NUHOĞLU, s. 156; BIÇAK, s. 161; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 120; SOYASLAN, s. 261, 262. 16Kamu adına iddia faaliyetini yürüten kişilere savcı denilmektedir. Bu konuda bkz. YENİSEY/NUHOĞLU, s. 149; Kamu adına iddia faaliyetini yürüten kişilerin aynı zamanda adalete hizmet eden kişiler olduğuna dair bkz. GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s.187; SOYASLAN, s. 184; Savcılık makamı cumhuriyet başsavcılığını temsil eder. Bu konuda
8
yürütülemeyen bir sistem vardır. Savcılık soruşturmayı bizzat veya adlî kolluk
marifetiyle yapar. Eski Ceza Muhakemesi Kanununda (CMUK) en fazla yetki
adlî kolluktaydı ve bunun adil yargılanma ilkesine17 zarar getirdiği düşünüldüğü
için bu hükümler şu an ki Ceza Muhakemesi Kanununa (CMK) alınmamıştır.
Adil yargılanma ilkesini sadece yargılama safhasında değil aynı zamanda
soruşturma evresine de yaymış olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Deweer/Belçika18 ve Funke/Fransa19 kararlarında bu konuya değinmiştir. Buna göre delillerin toplanması ve değerlendirilmesi kısmını polisin yapması
adil yargılanma ilkesini zedeleyecektir. Zira AİHM bu ilkeyi, sadece yargılama
safhasında değil aynı zamanda yargılama öncesine de sirayet ettirme
düşüncesini savunur.
Kanaatimizce de soruşturma aşamasında, titiz bir hukukçuluk örneğinin
gösterilmesi ve korunan hakların zarara uğratılmaması adına tüm sorumluluk
ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 217-220. 17Adil yargılanma ilkesi hakkında detaylı bilgi için bkz. GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 111; Türk Ceza Usul Hukukunda adil yargılanmayı garanti etmek amacıyla düzenlenen madde savunmayı esaslı bir şekilde pekiştirmiştir. Buna göre mecburi müdafi sistemi ve delil yasakları düzenlenmiştir. Bu konuda bkz. ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 124-137; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 58. 18Suç isnadı kavramı, bir kimseye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından resmen bildirilmesi şeklinde ifade edilir. Zira bu tanım şüphelinin durumunun esaslı biçimde etkilenip etkilenmediğini belirleyen ölçüt ile de uyumlu biçiminde kabul edilir. Şüphelinin soruşturma esnasında suç şüphesi altında olan kişi olduğu bilinmektedir. Bu durum tıpkı KKTC Ceza Usul Hukukunda ‘’zanlı’’ olan kişinin, soruşturma aşamasında suç şüphesi altında olması gibidir. O hâlde adil yargılanma kavramı, ‘’zanlı’’ olan kişi için de uygulanacaktır.6.maddenin 3 (a) bendinin kapsamı özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 6.maddenin 1. fıkrasında güvence altına alınmıştır. Bu durum daha genel bir hak olan adil yargılanma hakkının ışığında değerlendirilmelidir. Bkz. AİHM’in 27 Şubat 1980 tarihli Deweer-Belçika kararı, bkz. http://www.Anayasa.gov.tr/files/insan_haklari_mahkemesi/kitaplar/aihmkararlarindanornekler.pdf, (Erişim Tarihi (e.t.) 06.12.2018). 19Funke, vergi incelemesi sırasında belge ibrazı için malî polis tarafından yurt dışındaki serveti konusunda beyanda bulunmaya davet edilmiş bu davete cevap vermemesi üzerine ise evinde arama yapılmıştır. Bahsi geçen belgenin bulunmaması üzerine de para cezasıyla birlikte hapis tazyiki talep edilmiştir. Sonuç olarak Mahkeme, sadece para cezasına karar vermiştir. Nitekim Mahkeme, AİHS’in 6.maddesinde ifade edilen adil yargılanma hükmüne göre; kimsenin kendi aleyhine beyan ve kanıt sürmeye zorlanamayacağı ilkesinden hareketle, AİHS’in 6.maddesinin ihlâl edildiğini ileri sürme yoluna gitmiştir. Bu kapsamda gümrük suçlarını inceleyen yetkililerin bir kişiden delil göstermesini istemesi ve banka hesaplarını dondurmuş olmasını suçla itham olarak değerlendirmiştir. Vergi incelemelerinin, kamu görevlileri tarafından inceleme tutanağını göstermemesi, tuzak sorular sorması, yönlendirme yapması, baskı kurması, mükellefi kendini suçlayıcı ifade veya belge vermeye zorlamak suretiyle yapılması, anayasal bir hak olarak değerlendirilen susma hakkına aykırı olduğu gibi Funke-Fransa kararından elde edilen neticeye de ters düşmektedir. AİHM’in 25.02.1993 tarihli, Funke/Fransa kararı, bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.anayasa.gov.tr/files/insan_haklari_mahkemesi/kitaplar/aihmkararlarindanornekler.pdf, (e.t. 06.12.2018).
9
polisin omuzları üzerinde olmamalıdır. Ne kadar çok yetki o kadar çok
sorumluluk getirir. Delilleri polis bulsa dahi değerlendirme aşamasında sadece
savcılığın olmasının, delil değerlendirmenin daha çok uzmanlık gerektiren bir
durum arz etmesi üzerine daha doğru olacağı düşüncesindeyiz. Keza
savcılığın delil değerlendirme konusunda daha çok teknik bilgiye sahip olduğu
fikrindeyiz.
Zanlı olan kişi, suç şüphesi altındadır ve bu şüphe doğrultusunda kişinin
haklarının korunması adına masumiyet (suçsuzluk) karinesi20 gibi temel bir
hakkın güvencesini içermektedir. Kişi, suçluluğu ispatlanana kadar masumdur.
Özellikle kişilerin, şahsî haklarına zarar gelmesi durumunda itibarının
zedelenmesi, insanlık onurunun aşağılanması ya da iş yaptığı çevrede ticarî
itibar kaybına uğraması kabul edilemez.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde (İHEB) 11.madde ve AİHS’in
6.maddesinin 2.fıkrasında masumiyet karinesinden bahsedilmektedir. Buna
göre bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar suçlu sayılmasına
engel olur ve bu hak beraberinde şüpheden sanık yararlanır ilkesini
getirmektedir21. Zira şüphe duyulan her an zanlı olan kişinin lehinedir. Bu
ilkeler ışığında yaklaşılırsa kişilik hakları korunacak ve daha ilk andan itibaren
kişiye suçlu gözüyle bakılamayacaktır.
Zanlının ifadesinin alınmasından sonra suçlunun kim olduğunu tespit etmek
maksadıyla kişinin üzerinde, bulunduğu binada ya da eşyası üzerinde
müzekkereli veya müzekkeresiz arama yapılabilir22. Sözü edilen konuyla ilgili
20Masumiyet karinesi için bkz. ÜZÜLMEZ, İlhan; Türk Hukukunda Suçsuzluk Karinesi ve Sonuçları, TBBD, S.: 58, Y.: 2005, 43; ŞIK, Hüseyin; Suçsuzluk Karinesi, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, S.: 1, Y.: 2012, 107; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 73; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 156; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 61. 21Bu konuda bkz. ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s.139,140; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 68; BIÇAK, s. 122. 22Müzekkere, icra için gönderildiği polis görevlisine veya zanlıyı tutuklamasına emir verilen başka bir şahsa yönelik, zanlıyı yakalayarak sözü edilen belgede suç isnatlarına veya meseleye cevap vermek ya da yasal diğer işlemleri gerçekleştirmek maksadıyla adı geçen belgeyi ısdar eden (düzenleyen) mahkemeye ya da meselede yetkili olan başka bir mahkemeye sevk edilmesi emrini içerir. Bu konuda bkz. VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 76; SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 359.
10
olarak arama başlığı altında değerlendirme yapılacaktır. Yine polis memuru
tarafından tanıtma yöntemlerine başvurulur ve bazı özel tedbirler alınır.
Tanıtmadan kasıt; ifadeler alındıktan sonra zanlıya benzer kişilerin veya
eşyasını çalmışsa o eşyanın mağdura gösterilip tanıyıp tanımadığını
sorgulamaktır. Tanıtma yöntemlerine başvurulmasının yanında bazı özel
tedbirlerin alınması gibi durumlara başvurulabilmektedir. Örneğin; ehliyete el
konulması, ruhsatsız inşaat yapılıyorsa durdurma kararı alınması gibi
tedbirlerdir23.
Nihayet soruşturma sonuçlandırıldığında zanlı olan kişi tespit edilmiş olur ya
da kişi serbest bırakılır. Eğer zanlının mahkeme huzurunda şahadet ve deliller
toplandıktan sonra suçlu olduğu anlaşılırsa; aleyhine açılacak ceza davasında
hazır bulunması için teminata bağlanır. Soruşturma evresi, zanlının aleyhine
ceza davası açılmasıyla sona ermiş olur.
1.1.1 Soruşturmanın Amacı
Suçun soruşturulmasının amacı; işlendiği duyulan veya öğrenilen bir suçun
gerçekten işlenip işlenmediğinin tespiti ve gerçekten işlenmişse, suç delillerinin
toplanması, tanıkların ifadelerine başvurulması, suçlunun tespit edilmesi,
soruşturma dosyasının hazırlanması ve sanığın yargıya havalesini
sağlamaktır. Bir suçun esas amacı gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır24. Diğer bir
deyişle hukuka uygun delillerle maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.
Soruşturmanın amacı hakikati araştırmaktır. Hakikat araştırılırken kişilerin hak
ve hürriyetleri ile toplumun menfaatini uzlaştırmaya çalışan ceza muhakemesi
hukukundan faydalanılmaktadır25.
23Bu konuda SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 371. 24ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 598; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 599; BIÇAK, s. 367. 25Bu konuda bkz. KUNTER, Nurullah; Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul, Y.: 1986, 24,35; EREM, Faruk; Ceza Usulü Hukuku (1968), 2.Bs., Ajans-Türk Matbaacılık Sanayii, Ankara, Y.: 1968, 44; TOSUN, Öztekin; Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, 4.Bs., Acar Matbaacılık Tesisleri, İstanbul, Y.: 1984, 38.
11
1.1.2 Soruşturma Evresi
Soruşturma evresi bazı aşamalardan geçilerek yapılır. Bu aşamalar aşağıda
değerlendirilmiştir.
1.1.2.1 Soruşturma Memurunun Atanması
Bir suçu soruşturan kişiye kanunen soruşturma memuru denilir. Uygulamada
tahkikat memuru ismiyle de bilinir. Fasıl 155’in 4.maddesinin 1.fıkrasında bir
polis memurunun işlenen suçla alakalı soruşturma yapabileceğine dair
düzenleme yer alır. Bunun yanında Bakanlar Kurulunun bir kişinin ehil
olabileceği konusunda düşüncesi varsa bu kişiye de işlenen suçla ilgili olarak
soruşturma yapmak için yetki verebilecektir (Fasıl 155, 4/2).
Bakanlar Kurulu soruşturma memuru atamasını ehil olarak gördüğü kişi için
yapabilir. Ancak ehil kavramının içeriği doldurulmuş değildir. Bunu yalnızca
Bakanlar Kurulunun takdirine bırakan yasa koyucunun, ehilden kastının ne
olduğu belirtilmemektedir.
Kısaca herhangi bir polis memurunun ya da Bakanlar Kurulunun yetki verdiği
ehil kişinin yapacağı soruşturma işlemlerinde yetki verilen kişi ‘’soruşturma
memuru’’ dur (Fasıl 155, 4/3). Soruşturma ya da tahkikat memuru tıpkı
aşağıdaki kararda olduğu gibi araştırma yapar, ifade alır ve emarelerin zapt
edilmesini sağlar. Bunları soruşturma evresi esnasında yapan soruşturma
memuru esasen soruşturmanın bel kemiğidir. Ehil kişinin tarafsız ve bağımsız
olması gerekir.
Bir Yargıtay Ceza Mahkemesi kararında26 somut olayda bir tahkikat memuru
yani soruşturma memuru suç mahallinde yaptığı geniş kapsamlı bir araştırma
neticesinde yanmış olan iş yerinin paralelinde bulunan dükkânın kamerasını
incelemiştir. Bu kapsamda polis memuru, olay anını gösteren kamera
kayıtlarını ispat aracı olması açısından almıştır. Bu alınan kayıtlar ile Bidayet
Mahkemesine (alt mahkemeye) sunulan kayıtlar ve sonradan çıkarılan
26Bkz. Gürkan İstanbullu ile KKTC Başsavcısı kararı, 28.2.2014 tarihli, Yargıtay Ceza Numarası (Yar.Ce.No.):60/2012, Dosya Numarası (D. No.):2/2014, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 29.01.2019).
12
fotoğraflar elde edilerek Mahkemeye ispat yani emare olarak sunum
gerçekleşmiştir. Sözü edilen fotoğraflardan sonra söz konusu olayın
kundaklama olduğu belirlenmiştir. Kundaklamayı yapan kişinin kimliği açık bir
şekilde tespit edilememekle birlikte, kundaklama olayı ayrıntılı bir şekilde
görülmüştür. Bununla birlikte tahkikat memuru, bir polis ekibiyle sanığın evinde
araştırma yapmıştır. Bu kapsamda arama yapıldığında sanık ile ilgili sanığın
kullanmış olduğu ayakkabılar bulunmuş ve bunlar polis memuru tarafından
emare adı altında alınmıştır. Nitekim bir hekim gözetiminde muayene olan kişi
muayene sonrasında şubeye dönerek ifade vermek istemiştir. Bunun üzerine
de sanığın ifadesi polis memuru yani soruşturma memuru tarafından
alınmıştır. Sözü edilen somut olaydan da öyle anlaşılıyor ki tahkikat memuru,
soruşturmanın içerisinde adeta kilit bir konumdadır. Ve bu kişi aracılığıyla
maddi gerçeğe ulaşmak kolaylaşabilmektedir.
1.1.2.2 Kişilerin Bilgilerine Başvurulması ve Ellerindeki Belgelerin İbrazının İstenmesi
KKTC Ceza Usul Hukukunda soruşturma memuru olan kişiler suçlu ya da
suçluları bulabilmek için çeşitli yöntemlere başvurmaktadır. Bunlardan biri
kişilerin bilgilerine başvurmak bir diğeri ise kişilerin ellerindeki belgelerin
ibrazının istenmesidir. Böylelikle gerçeğe ulaşmak amaçlanmaktadır.
Soruşturma yapan polis memuru yani soruşturma memuru gerçekten bir suçun
işlenip işlenmediğini ortaya çıkarmak için bir ön araştırma yapmayı tercih
edebilir. Bu ön araştırma yapılırken öncelikle suçun işlenip işlenmediği
araştırılır. Suç gerçekten işlenmişse bu kez kimin/kimlerin işlediği sorusuna
cevap aranır. Bu doğrultuda soruşturma memurları faaliyetlerini, kişilerden
alacakları bilgi çerçevesinde şekillendirirler. Soruşturma memuru, sözü edilen
yetkiyi üç yerden alır. Bunlar; Fasıl 155’in 5.maddesi, 51/84 sayılı Yasanın
91.maddesi ve Yargıç Kurallarıdır27.
Öncelikle Fasıl 155’e göre soruşturma memurunun bu soruşturma
kapsamında bir suçun olgu ve koşulları üzerinde kişi/kişilerin bilgisi
bulunduğuna inanması ile o kişi/kişilerin söz konusu suçla alakalı sorguya
27Bu konuda bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 275.
13
çekilebilmesini sağlar. Soruşturma memuru ifade alınabilmesi ile ilgili
belirleyeceği bir yer ve zamanda kişinin orada bulunabilmesi için yazılı belge
düzenleyecektir. (Fasıl 155 5/1). Bu çağrıda amaç, bu kişi/kişilerden herhangi
bir belge gelirse bunun ispat olarak kullanılmasının maddi gerçeği araştırmada
işe yaracağı gerçeğidir.
Yer ve saat belirtilirken özellikle bilgilerine başvurulacak kişilerin hazırlıksız
gelmemelerine dikkat edilerek yine de suçun soruşturulması bakımından
ivediliğin gerekli olup olmadığı hususu gözetilmelidir. Uygulamada yazılı belge
ile kişilerin bilgilerine başvurmak için çağrılması pek görülmemektedir.
Soruşturma memurlarının bundan sonraki uygulamalarda yazılı çağrı sistemini
uygulamaları daha faydalı olacaktır. Bu kapsamda kişilerin özel hayatına saygı
gösterilmesi açısından örnek bir uygulama olacağı kanaatindeyiz.
Soruşturma memurunun kişi/kişileri sorguya çektiği anda bu kişi/kişilerin
vermiş olduğu ifadeyi/ifadeleri eğer dilerse yazılı bir biçimde alabilecektir. Bu
kapsamda ifade alındıktan sonra sözü edilen ifadeyi/ifadeleri veren
kişiye/kişilere, sözü edilen belge okunacaktır. Nitekim sözü edilen kişi/kişiler
ifadeyi/ifadeleri imzalayacaktır ya da okuma yazma bilinmiyorsa imzanın
parmak işaretinin imza şeklinde kullanılması sağlanacaktır. İfadeyi/ifadeleri
veren kişi/kişilerin, bunu/bunları imzalama konusunda çekinceleri olduğu
takdirde yani imzalama reddedildiğinde, soruşturma memurunun bahsi geçen
konuda ifadenin/ifadelerin altına bir not düşmesi beklenir. Nihayetinde
ifade/ifadeler metni soruşturma memuru tarafından imzalanacaktır (Fasıl 155
5/2).
İfade alınırken özellikle dikkat edilmesi gereken husus bu ifadenin adil ve
tarafsız koşullar altında verilmesidir. İfade alma şekli bu koşulları
sağlayamamış ise ifade alma işlemi hukuka uygun olmayacaktır. İfade alma
öncelikle insan onuruna28 uygun olmalıdır. Nitekim Anayasanın 14.maddesinin
28Doğal hukuk öğretisinden esinlenen ve 20 inci yüzyılın ikinci yarısından itibaren insan haklarının ve doğal olarak insan onurunun korunması ve bunun uluslararası boyutta olabilmesi Birleşmiş Milletler Örgütü ve 10 Aralık 1948’de İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ile mümkün olmuştur. Bu konuda geniş bir açıklama için bkz.GÖREN, Zafer; Anayasa ve Sorumluluk, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Döner Sermaye İşletmesi Yayınları (DEÜHF), 2.Bs., Ankara, Y.: 1995, 1; İnsan onuruna ilişkin en güzel örnek Federal Almanya Anayasası’dır. Bahsi geçen mevzuatın birinci maddesinin ilk fıkrasında; insan onur ve haysiyetinin
14
4.fıkrasında açıkça bir kişinin onurunun ve şerefinin dokunulmaz olduğu
düzenlenmiştir. Bu kapsamda sözü edilen manevi kişilik kavramlarına özellikle
devletin tüm erkleri saygı duymalı ve korumalıdır. Uygulamada ifadeler
soruşturma memuru tarafından genellikle yazılı bir biçimde alınır; ancak
soruşturma memurları diledikleri soruyu sorabilirler. Suçun aydınlatılması için
önemli olan bu soruların da elbet bir sınırı vardır. Sınırın belirlenmesi
hususunda Yargıç Kurallarının 2.maddesine bakılması gerekir. Buna göre
soruşturma memuru, zanlıya kısa bir ihtarda bulunur ve konuşup konuşmama
konusunda serbest olduğu hatırlatılır. Bir polis memuru, bir kişiyi bir suç
işlemekle itham etme düşüncesine karar verdiğinde (sorgulanmakta olan
kişi/kişiler tarafından suçun işlendiğinin makul şüphe29 ile tespit edilmesi
hâlinde), böyle bir kişiye duruma göre soru sorulmadan ya da daha fazla soru
sorulmadan ihtarda bulunma yoluna gitmelidir. Bu ihtar kişinin bir şey
söylemek zorunda olmadığını; fakat ne söylerse şahadet yani delil olarak
kullanılabileceğini içermektedir. Kişinin bir şey söylemek zorunda olmaması
tam manasıyla kişinin susma hakkını30 ifade etmektedir.
Kişi ifade vermek isterse bu durumda gönüllü ifadesi alındıktan sonra şahadet
olarak kullanılabilir. Uygulamada ifadenin yazılı alınması soruşturma
memurunun kaleme almasıyla olur. Kişiden alınan ifadeyi soruşturma memuru
tutanağa geçirir. Tutanağa geçirilirken dikkat edilecek konular vardır. Örneğin
verilen ifadeyle ilişkisi olmayan konuların tutanakta yer alması doğru alınan
ifadeyi yansıtmaz.
İfade alınırken 51/84 sayılı Yasa’nın 136.maddesinin 2.fıkrasına göre polis
memurunun sorularını cevaplamayan ya da ifade vermeyen ya da kimlik
bilgilerini açıklamaya bir suç işlemiş olacağı ifade edilmiştir. Ancak bir ifade
korunmasına ilişkin bir düzenleme yapılmıştır. Elbette ifade alınırken yargı erkinin de insan onuru ilkesine uygun hareket etmesi gerektiği bir gerçektir. Bu konuda bkz. http://www.recht-harmonisch.de/GG-turkisch.pdf, (e.t. 6.10.2019); TC Anayasasında da kişi üzerinde insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye tabi tutulamayacağı düzenlenmiştir. 29Makul şüphe için bkz. YENİSEY/NUHOĞLU, s. 559; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 361; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 176. 30Susma hakkı, adil yargılanma hakkının bir unsurudur ve AİHM kararlarında da oldukça göze çarpar. Mahkeme ayrıca, tanık olarak ifade vermeden önce yemin etmesi gereken gözaltındaki bir kimsenin aslında suç isnadına maruz kaldığını ve susma hakkı bulunduğunu belirtmiştir. Bu konuda AİHM’in 14.10.2010 tarihli Brusco/Fransa kararı, bkz. https://www.echr.coe.int/Documents/Guide_Art_6_criminal_TUR.pdf, (e.t. 06.12.2018).
15
verildiğinde bu ifadenin gönüllü olarak verildiğinin ispat edilmesi konusunda
ifadeyi vermiş olan kişi aleyhine bunun cezai işlemde şahadet kapsamında
değerlendirilebileceği düzenlenmiştir. (Fasıl 155 5/3).
Yazılı bir belgeyle gösterilen yerde kişinin (zanlı, sanık ya da tanık olabilir)
hazır bulunabilmesi beklenmektedir. Eğer bu kişinin makul bir sebebi yoksa ve
mahkemede hazır bulunmamışsa bir suç işlenmiş kabul edilecektir.
Mahkûmiyet durumunda ise para cezasıyla, adli para cezasıyla veya her
ikisiyle birden cezalandırılabilecektir (Fasıl 155 5/4).
Şahit olan kişilerin soruşturma memuru önünde verdikleri ifade önemlidir. İddia
makamının sanık aleyhindeki davayı ispat etmesi ve şahitlerin sonradan
ifadelerini basit sebeplerle değiştirmemeleri açısından böyle bir yaptırım
düzenlenmiştir.
Soruşturma memuru olan kişiler Fasıl 155 hükümlerini gözetseler de aynı
zamanda Yargıç Kurallarına da bakarak hukuki çerçeveyi belirlemektedir.
Bununla ilgili Yargıtay Ceza Mahkemesi kararında31, uyulması gereken Yargıç
Kurallarının, İngiltere’de 1930 yılından 1964 yılına kadar yürürlükte bulunan
kurallar olduğunu söylemektedir. Egemen bir devlet düşünüldüğünde bir başka
ülkenin hukuk sistemine başvurulması kadar hatalı bir durum olamaz. Kendi
yasalarını tamamıyla uygulayamayan bir ülkenin ne denli bağımsız bir devlet
olduğu da şüphe götürmektedir. Yargıç Kuralları adı altında İngiltere
Hukuku’na atıfta bulunmak demek belirli bir dönemin çoktan eskimeye yüz
tutmuş, çağın gerisinde kalan hukukunu benimsemek demektir. Bu da KKTC
Ceza Usul Hukukunda uygulanan kuralların birçoğunun çağ dışı ve egemen
olmayan bir devlette bulunduğunu gösterir. Dünya topraklarında kolonileşmiş
ülkelerin somut neticeleri koloni ülkesinin dili, eğitim sistemi ve hukuk
düzeninde kendisini belli eder. İngiliz kolonisi ya da sömürgesi altında kalan
Kıbrıs’ın hala İngiliz kalıntılarını taşıyor olması bizler açısından üzücüdür.
Özellikle hukuk sistemiyle ilgili ciddi anlamda bir reform yapılması gerektiği
konusu su götürmez bir gerçektir diye düşünmekteyiz.
31Hanifi Güler/Başsavcılık kararı, 18.12.1987 tarihli, Yar./Ce. No.:21/1985, D. No: 5/1987, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 06.12.2018).
16
Yargıç Kurallarından ilk kurala göre bir polis memuru, bir suç failini ortaya
çıkarmaya çalışırken yararlı bilgi elde edebileceği şüpheli olsun veya olmasın
kişi veya kişilere meseleyle ilgili sorular yöneltebilir. Yargıç Kuralları da zaten
polis memurlarının gerek şahitlerden gerekse zanlılardan ifade alırlarken
uymaları gereken kurallardır (Yargıç Kuralları 1).
Tutuklu kişiler ise önceden ihtar edilmeden sorguya tabi tutulamazlar. Tutuklu
kişiler için bir suç işlediğine makul şüphe gözüyle bakılırsa ihtar yapılacaktır
(Yargıç Kuralları 3).
Bir Yargıtay (Ceza) kararında32 yargılanmış olan üç sanığın ve vermiş oldukları
açık ifadelerinin sanıklar tarafından gönüllü olarak verildiği kanaatine varılmış
ve sanıklar aleyhine delil olarak kabul edilmişlerdir. Fasıl 155’in 5.maddesi
kapsamında alınan ifadelere ‘’açık ifade’’, suç işlediklerinden makul şüphe
edilen zanlılar tarafından verilen ifadelere ‘’gönüllü ifade’’ denilir. Olayda
sanıklar bir kiralık araç ile Lapta Bölgesine gitmişler ve maktulün olay
mahalline gelmesini sağlamışlardır. Ardından maktulü öldürdükten sonra aynı
kiralık araç ile Çamlıbel bölgesine giderlerken araç bozulmuştur. Aracı sözü
edilen civarlarda bırakmak zorunda kalmışlardır. Ertesi gün araç bulunmuş ve
araçta kan izleri de tespit edilmiştir. Polisler olayla ilgili şüphelendikleri kişileri
dinlemek üzere polis karakoluna davet etmişlerdir. Son olarak kişiler henüz
tutuklanmadan açık ifadelerine başvurulmuştur.
Kişilerin ellerindeki belgelerin ibrazının istenmesi konusunda ise Fasıl 155’in
6.maddesinin 1.fıkrasına göre bir tahkikat memuru, maksatları bakımından
zorunlu gördüğü takdirde sözü edilen belgeyi elinde bulunduran ya da
bulundurduğuna konusunda şüpheler olan kişiye yazılı bir emir verecektir.
Yazılı emirde elinde belge bulunan ya da bulundurduğu konusunda şüpheler
olan kişiye yer ve zaman belirterek belgeyi sunması beklenecektir. Soruşturma
amaçları bakımından ifadesi burada dikkat çekicidir. Zira soruşturmanın
amacına uygun düşmeyen bir belge istenemeyecektir.
32Emin Özbeyit, Hasan Nur ve Mustafa Çavga ile KKTC Başsavcısı kararı, 04.01.2012 tarihli, Yar./Ce. No.:68-69-70-71-72-73/2010, D. No:1/2012, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 06.12.2018).
17
Belge33 kavramının tanımı Fasıl 9 Şahadet Yasasında 2.maddede yapılmıştır.
Bu kapsamda her türlü yazılı ve elektronik kaynaklar belge kapsamında
sayılmıştır. Türk Ceza Usul Hukukunda belge ile ilgili bir tanıma yer
verilmediğinden öğretide İsviçre Ceza Kanununda olan belge tanımının
benimsenmesi gerektiği düşünülmektedir. Kanaatimizce sözü edilen durumda
KKTC Ceza Usul Hukukunun belgenin içeriğine yönelik tanımı isabetli
olmuştur. İsviçre Ceza Kanunu 110/5 ile Şahadet Yasasının belge tanımı
birebir örtüşmektedir. Kanaatimizce belge tanımının sözü edilen Yasada
bulunması oldukça isabetlidir. Zira uygulamada ve öğretide sözü geçen
kavramın farklı tanımlanması karmaşaya yol açacaktı.
Nitekim kişinin elinde bir belge bulunduğu takdirde bu belgeyi getirmesi ve
ibrazını sağlamış olması yeterli kabul edilecektir (Fasıl 155 6/2). Makul bir
sebebi bulunmaksızın belge ibraz etmeyen kişi için hapis ya da para cezası ya
da her ikisine birden hükmedilecektir (Fasıl 155 6/3).
Mevzuat kapsamında belgelerin ibrazı ile ilgili olarak Bakanlar Kurulunun
çıkarmış olacağı müzekkere ya da mahkeme emri varsa soruşturma
memurunun yazılı bir emir vermesine gerek duyulmayacaktır (Fasıl 155 6/4).
Buradan anlaşılan ya Bakanlar Kurulu tarafından ya da mahkeme tarafından
düzenlenen bir müzekkerenin varlığı durumunda soruşturma memurunun
yazılı emrine gerek kalmayacağıdır. Bu durumda soruşturma memuru yazılı bir
emir vermeyecek elde olan müzekkereli karar ile kişilerin ellerindeki belgelerin
ibrazı istenebilecektir.
Fasıl 155’in 7.maddesinde mazbata kelimesinden bahsedilmektedir. Burada
söylenilen mazbata ve aynı Yasanın 6.maddesinin 4.fıkrasında ifade edilen
müzekkereyle aynı anlamda kullanılmıştır. Kavram birliği açısından ya
müzekkere ya da mazbata kelimesinin her iki hükümde de kullanılmasının
doğru olacağını düşünmekteyiz.
33Ayrıntılı bilgi için bkz. YENİSEY/NUHOĞLU, s. 520-522; Farklı bir tanıma göre ise özellikle kamunun güvenmesi açısından gereken tüm unsurlara sahip her türlü yazıya belge denilmektedir. Bu konuda bkz. GÜNGÖR, Devrim; Resmî Belgelerde Sahtecilik Suçu, Yetkin Yayınları, Ankara, Y.: 2010, 45.
18
1.1.2.3 Tanıtma Yöntemlerine Başvurma
Soruşturmanın yürütülmesi esnasında gerçeğin bulunması adına birtakım
yöntemlere başvurulur. Örneğin bir suçun işlenmesinde kullanılan aletin ya da
suça konu olan eşyanın tespiti açısından tanıtma yöntemlerine gidilmesi doğru
olacaktır.
Kişilere bakarak tanıma, fotoğraflara bakarak tanıma ve mal ve eşya tanınması
olarak üç çeşit tanıma yöntemi vardır. Bunlardan ilki olan kişilere bakarak
tanıma, soruşturma memurunun zanlıyı bulabilmesi adına mağdur veya zanlıyı
görenlerden tarif almasıdır. Zanlıyı tanıyorlarsa suçun soruşturulmasında
neticeye bir adım daha yaklaşılır. Eğer mala karşı suçlar da olduğu gibi zanlıyı
tanımak mümkün değilse o hâllerde gerçeğin bulunması adına soruşturma
uzayabilir. Verilen tarife göre soruşturma memuru bazı kişileri mağdura
gösterir ve kişiyi tanıyıp tanımadığı sorulur. Bu esnada önemli olan nokta adil
bir tutumla işlemlerin yapılmış olmasıdır. Zira tanıtma töreni sonucunda elde
edilecek şahadetleri yani delilleri hukuka uygun olarak değerlendirilebilmek için
adil ve dürüst bir soruşturma evresinin geçirilmesi gerekir. Soruşturma
memuru haricinde bir polis memuru tanıtmayı yapmalıdır. Ve mümkünse zanlı
suçu işlediği kıyafetleriyle tanıtma törenine katılmalıdır. Zanlının bir arkadaşı
ve avukatı da hazır bulunabilir. Yine bunun gibi birkaç ritüelle bu tören
tamamlanmaktadır. Ancak dikkat edilecek hususlardan biri zanlıya adil ve
tarafsız davranılmalı ve gerçekten adil olunup olunmadığı zanlıya sorulup
tutanağa yazılmalıdır34. Kanaatimizce bu konuya uygulamada dikkat
edilmediği bir gerçektir. Ancak dikkat edilmesi kişilerin adil yargılanması
açısından önem arz eder.
Fotoğraflara bakarak tanıma ise mağdurun önüne olabildiğince fazla fotoğraf
konulmalı ve gerçek zanlı tespit edilmelidir35. Yine burada da polis memurları
adil ve tarafsız bir tutum içerisinde olmalıdır.
Polis memurunun gözaltında olan ya da tutuklanan kişilerin, kayıt ve teşhis
maksadıyla vücut ölçülerini, sesini, parmak ve avuç içi izlerini almaya ve
34Bu konuda bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 372. 35Bu konuda bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 372.
19
fotoğraflarını çekmeye yetkilendirildiği ifade edilmiştir. Zira polis genel müdürü
tarafından aksine karar verilmediği durumlarda bu şekilde sesi, vücut ölçüleri
ile parmak ve avuç izleri alınan ve fotoğrafları çekilen kişiler bir suçla itham
edilmeyecektir ya da yetkili mahkeme tarafından serbest bırakılır ya da beraat
ettirilirlerse ve daha önce de bir ceza davasında mahkûm olmamışlarsa, alınan
ölçü ve izlerin ve çekilen fotoğrafların negatifleriyle birlikte derhal yok edilmesi
veya ait olduğu kişilere teslim edilmesi gerekecektir ifadelerine yer verilmiştir
(51/84 89).
Mal veya eşyanın tanınmasına yönelik olarak ise suçun işlenmesi sırasında
kullanılan aletin veya eşyanın tanınması gerekebilir. Bir Ceza/İstinaf
kararında36 karara konu olayda müştekinin dört adet keçisi kaybolmuştur.
Sanık bu keçileri çalmış ve daha sonra derilerini birine satmıştır. Satın alan kişi
ise tanık olarak dinlenilmek üzere çağrılmıştır. Satın alan kişide elli adet deri
bulunmaktadır ve bunlardan üç tanesi müştekinin keçilerine aittir ve tanıtma
suretiyle kendi keçilerine ait olduğunu söylemiştir. Olayda tanıtma işlemi
usulüne uygun yapılmış ve hiçbir tartışmaya mahal verilmemiştir. İşte bu tarz
tanıtma yöntemleri suçun ve suçlunun bulunabilmesi ve sağlıklı bir soruşturma
evresinin yürütülebilmesi için zorunlu kabul edilir.
1.1.2.4 Bazı Özel Tedbirlerin Alınması
Ehliyete ilişkin tedbirler, suç geliri olduğu iddia edilen malvarlığına yönelik
tedbirler ve Fasıl 96 Yollar ve Binalar Düzenleme Yasası altında açılan ceza
davalarında ara emri verilmesi gibi durumlar bazı özel tedbirlerin alınması
konusu içinde incelenir. Bazı trafik suçlarına ilişkin olarak zanlının ehliyetine el
koyulabilir. Ya da zanlının mülkiyetinde veya tasarrufunda bulunan
malvarlıklarına veya zanlı ve suç gelirleri ile ilişki içerisinde olan kişilerin, suç
geliri olduğuna dair ciddi bulgu ve emareler bulunan varlıklarına,
kullanılmaması veya elden çıkarılmaması için tedbir konabilir. Yine ruhsatsız
inşaat suçu işlendiğinde bu tür suçları işleyenlerin aleyhine ceza davası
36Şefik Mehmet Ormancı ile Başsavcılık kararı, 13.06.1975 tarihli, Yar./Ce. No.:3/1975, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 29.06.2019).
20
getirilmektedir. Ceza davalarının neticelenmesi zor olduğundan dolayı buna
yönelik olarak bir ara emri verilip inşaat işleri durdurulabilir37.
Zanlının veya sanığın teminata bağlanması konusu da yine soruşturma
safhasında karşılaşılan bir durumdur. Ancak teminat konusunda detaylı bilgi
vermek istediğimizden dolayı bu başlık altında incelememeyi uygun bulduk.
Sözünü ettiğimiz konu ikinci bölümde teminat emri verilmesi başlığında
anlatılmıştır.
1.2 İfade Alma
Soruşturma memuru olayı aydınlatmak için zanlıdan ifade alacaktır. Daha
önce de değinildiği gibi bunlara ‘’yazılı açık ifadeler’’ denilmektedir. Genel
kural; hakkında suç şüphesi bulunduğu tespit edilen kişi için artık sözlü
sorgulama yapılamayacaktır. Ve sözlü sorgulama istisna olacaktır. Zanlı
serbest ve özgür iradesi ile yazılı ifade vermek isterse zanlının bu isteği kabul
edilecektir. Tutuklu bir zanlıdan kendi isteğiyle alınan ifadeye ‘’yazılı gönüllü
ifade’’ denilir. Bu ifadenin alınışına ilişkin yöntemler Yargıç Kurallarıyla
belirlenir38.
Sözlü ifadeler, yazılı açık ifadeler ve yazılı gönüllü ifadeler olarak üç çeşit ifade
şekli vardır. Burada dikkat edilecek hususlar ise kişi şüpheliyken ve henüz
zanlı adını almamışken sözlü ifade verebileceği ve buna da zorlanabileceğidir.
Kişi zanlı adını aldıktan sonra kendi hür iradesiyle yazılı açık ifade verebileceği
gibi bir de tutukluysa ve yine özgür iradesiyle ifade verme niyetindeyse yazılı
gönüllü ifade verebilecektir.
1.2.1 Zanlıdan İfade Alınması ve Yargıç Kuralları
Zanlının ifadesinin alınması esnasında usule ilişkin olarak Yargıç
Kurallarından faydalanılır. Fasıl 155’in 8.maddesinde ilgili zamanda (1964
Dönemi öncesi) İngiltere'de yer alan kurallardan yararlanılacaktır. Sözü edilen
kurallar yargıçların onayı ile uygulanmaktaydı. Yargıç Kuralları ifadesiyle
bilinen ve soruşturma memurlarının kullanmış oldukları ve özellikle ifade
37Bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 380. 38Bu konuda SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 340.
21
alırken işe yarayan yürürlükteki kurallar, tıpkı İngiltere'de uygulanmış olduğu
biçimde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ifade alınması esnasında da
uygulanacaktır ifadelerine yer verilmiştir.
K.5/74 sayılı Ceza/İstinaf kararında39 sanık, Fasıl 154 Ceza Yasasının
174.maddesine aykırı olarak on üç yaşından küçük bir kız çocuğu ile tabiat dışı
cinsel ilişkide bulunma suçu40 ile itham edilmiştir. Bu kapsamda Yargıtay
yürürlükte olan Yargıç Kurallarının 1964 öncesi İngiltere’de yürürlükte olan
Yargıç Kuralları olduğunu, bu kuralların 1964 yılında İngiltere’de değişikliğe
uğramasına rağmen değiştirilmiş bu Yargıç Kurallarının eski hâliyle Kıbrıs’ta
uygulanacağını belirtmiştir. Esasında İngiltere’deki bu değişiklik İrlanda-
Birleşik Krallık Kararında İngiltere’nin AİHM tarafından mahkûm edilmesine
sebep olmuştur. Örneğin; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda yer alan
147 ve 148.maddeler İrlanda-Birleşik Krallık Kararından esinlenilmiştir41.
Sözü geçen Yargıç Kuralları tek tek incelendiğinde şu şekildedir:
‘’a) Bir polis görevlisi, bir suç failini ortaya çıkarmaya çalışırken yararlı bilgi elde
edebileceği şüpheli olsun veya olmasın kişi veya kişilere, meseleyle ilgili
sorular yöneltebilir.
b) Bir polis görevlisi, kişiyi bir suçla itham etmek için karar verdiğinde bu kişiye
soru sorulmadan ya da duruma göre daha fazla soru sorulmadan ihtarda
bulunma yoluna gitmelidir.
c) Tutuklu kişiler, mutat ihtar yapılmaksızın sorguya tabi tutulmamalıdır.
39Ceza İstinaf Kararı için bkz. Ziya Ahmet/Başsavcılık Kararı, 11.4.1974 tarihli, Ceza/istinaf Numara:5/1974, D. No:4590/73, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 11.12.2018). 405237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) yer alan ve 103.madde de düzenlenen çocuk istismarı türü bir suçu ifade etmektedir. 41AİHM’in 18.01.1978 tarihli İrlanda/Birleşik Krallık kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 05.11.2019); Ayrıca detaylı bilgi için TEZCAN, Durmuş/ERDEM, Mustafa Ruhan/SANCAKDAR, Oğuz/ÖNOK, Rifat Murat; İnsan Hakları El Kitabı, 8.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2019, 157, 158; DUTERTRE, Gilles; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler, https://www.anayasa.gov.tr/files/insan_haklari_mahkemesi/kitaplar/aihmkararlarindanornekler.pdf, (e.t. 05.11.2019).
22
d) Eğer tutuklu kişi herhangi bir gönüllü ifade vermek arzusunu belirtirse mutat
ihtar yapılmalıdır.
e) Resmen itham edilmek üzere olan tutukluya yapılacak ihtar şöyledir:
‘’İthama karşılık olarak herhangi bir şey söylemek ister misiniz? Kendiniz arzu
etmedikçe herhangi bir şey söylemeye mecbur değilsiniz. Fakat her ne
söylerseniz yazılacak ve kanıt olarak kullanılabilecektir’’.
f) İhtar yapılmadan önce tutuklunun yaptığı bir ifade salt ihtar yapılmadığı
nedeniyle geçersiz delil sayılmaz. Fakat böyle bir durumda tutuklu kişiye
mümkün olduğu kadar erken bir zamanda ihtar yapılmalıdır.
g) Tutuklunun bilfiil söylediklerindeki müphem noktaların aydınlığa
kavuşturulması amacı dışında gönüllü ifade vermekte olan bir tutuklu çapraz
sorguya tabi tutulmamalı ve ona herhangi bir soru yöneltilmemelidir.
h) İki veya daha fazla kişi aynı suçla itham edildiklerinde ve her birinden ayrı
ayrı ifade alındığında polis bu ifadeleri itham edilen diğer kişilere
okumamalıdır. Fakat bu ifadelerin birer kopyasını her birine vermeli bu
yapılırken ise polis onları cevaba davet edecek herhangi bir şey söylememeli
ve yapmamalıdır. Eğer itham edilen kişi cevap olarak bir ifade vermek isterse
o zaman da ona ihtar yapılmalıdır.
ı) Yukarıdaki kurallara uygun olarak yapılmış herhangi bir ifade mümkün
olduğu anda yazıya dökülmeli, ifadeyi veren kişiye okunduktan ve yapmak
isteyebileceği düzeltmeleri yapmaya davet edildikten sonra ifadeyi veren kişi
tarafından imzalanmalıdır’’42.
Suç hakkında bilgisi olan kişilerden, sonradan zanlı veya sanık olacağı
bilinmeden bu kişilerden alınan ifadeler ya da basit şüphe ile yaklaşılan
kişilerden alınan ifadeler açık ifadelerdir. Bu durumların dışında olan; makul
42Bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 358,359.
23
surette şüphe duyulan zanlıdan, tutukludan ya da sanıktan açık ifade
alınamayacaktır43.
Yargıç Kurallarının özellikle ilk üç maddesinde nelerin yapılması ve
yapılmaması gerektiği açıktır. Bir polis memuru suç failini ortaya çıkarmaya
çalışırken yararlı bilgi elde edebileceği şüpheli olsun veya olmasın kişi veya
kişilere meseleyle ilgili sorular yöneltebilir. Yine bir polis memuru bir kişiyi bir
suçla itham etme konusuna karar verdiğinde bu kişiye soru sorulmadan ya da
koşulların gereğine göre daha fazla soru sorulmadan ihtarda bulunma yoluna
gitmelidir. Son olarak tutuklu kişiler, mutat ihtar yapılmaksızın sorguya tabi
tutulmamalıdır. Böylece bu kişiye görevli polis memuru tarafından yasal hakları
sağlanmış olacaktır.
Fasıl 155’in 5.maddesinde de ifade edildiği gibi soruşturma memuru sorguya
çekilen zanlıdan alınmış olan yazılı açık ifadeler ve Yargıç Kurallarına göre
elde edilmiş olan sözlü ifadeler, gönüllü olmaları hâlinde sanık aleyhine
şahadet olarak ibraz edilebilirler. Özellikle baskı ve korkutma gibi durumlar
varsa zanlı mahkemeye çıktığı ilk anda bu durumu şikâyet edebilir. Aslında
bunu önlemek için KKTC mevzuatına 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 148.maddesinin 4.fıkrasında yer alan kollukta müdafi huzurunda
ifade almanın gerçekleşmesi, bu tür şikâyetleri ortadan kaldıracaktır. Nitekim
Fransa ve Belçika da AİHM’in Salduz/Türkiye Kararının44 gereklerine uyum
bakımından kolluktaki ifade alma sırasında video ile kaydetme uygulamasına
gidilmektedir. Ancak bu da kesin bir çözüm değildir. Zira kişiyi korkutup, baskı
uygulayıp ardından video çekimi başlamış olabilir. Bunların önlenmesi için
zanlının yanında bir avukat bulunması tüm bu sıkıntıları önleyecektir.
Eğer bir zanlı tutuklu ise ve bu tutuklu kişi içinden gelerek bir ifade vermek
isterse buna yazılı gönüllü ifade denilir. Burada tutuklu bazı itiraflarda
bulunabilir. Mahkemede şahadet olarak dinlenmesi için bu ifadelerin hiçbir
43Bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 343. 44AİHM’in 27.11.2008 tarihli Salduz/Türkiye kararı,https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 05.11.2019); TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 381.
24
baskı ve korkutma olmadan samimi olarak kişinin serbest iradesiyle
gerçekleşmelidir45.
Tutuklu kişiler mutat ihtar yapılmaksızın sorguya tabi tutulmamalıdır. Eğer
tutuklu kişi herhangi bir gönüllü ifade vermek arzusunu belirtirse mutat ihtar
yapılmalıdır. Kimseden zorla ifade alınamayacaktır.
Nihayet tutuklunun bilfiil söylediklerindeki müphem noktaların aydınlığa
kavuşturulması amacı dışında gönüllü ifade vermekte olan bir tutuklu çapraz
sorguya tabi tutulmamalı ve ona herhangi bir soru yöneltilmemelidir denilmiştir.
Çapraz sorgu evet veya hayır şeklinde kısa olur. Oysa bilgi amaçlı (açıklayıcı)
soru sorma şekli çapraz sorgu değildir. Nitekim ihtar yapılmadan sorguya tabi
tutmak yanlıştır eğer yapılmadıysa en kısa süre içerisinde yapılmalıdır.
Müphem olan, ne olduğu belli olmayan belirli yerlerde soru sorulabileceği
düzenlenmiştir.
İki veya daha fazla kişi aynı suçla itham edildiklerinde ve her birinden ayrı ayrı
ifade alındığında polis memuru bu ifadeleri itham edilen diğer kişilere
okumamalıdır. Fakat bu ifadelerin birer kopyasını her birine vermeli bu
yapılırken ise polis memuru onları cevaba davet edecek herhangi bir şey
söylememeli ve yapmamalıdır. Eğer itham edilen kişi cevap olarak bir ifade
vermek isterse o zaman da ona ihtar yapılmalıdır. Buna aynı suçtan tutuklu
bulunan kişiler de dahildir. Ve bir tutuklu gönüllü ifade vermeye kalkarsa öteki
tutuklulara da birer suret dağıtılmalıdır46. İştirak47 hâlinde işlenen suçlarda
45Bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 343. 46Bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 345. 47İştirak; bir kişi tarafından işlenebilen bir suçun, birden fazla kimsenin önceden iş birliği yapması sonucunda gerçekleştirilmesi durumudur. Concursus plurium in idem delictum yani faillet arasında iştirakin varlığından söz edilir ayrıca bu suretle işlenen suçlar için de iştirak hâlinde işlenen suçlar ifadeleri kullanılır bkz. DÖNMEZER, Sulhi/ERMAN, Sahir; Ceza Hukuku (Ceza Hukuku), C.:2, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul, Y.: 1987, 473; YÜCE, Turhan Tufan; Ceza Hukuku Dersleri, C.:1, Şafak Basım ve Yayınevi, Manisa, 1982, 361; ÖZTÜRK, Bahri/ERDEM, Mustafa Ruhan; Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, 19.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2019, 401; ÖZBEK, Veli Özer; TCK İzmir Şerhi Türk Ceza Kanununun Anlamı (Açıklamalı-Gerekçeli-İçtihatlı), 4.Bs., Seçkin Yayıncılık, C.: 1, Ankara, Y.: 2010, 640; ARTUK, Mehmet Emin/GÖKCEN, Ahmet/ALŞAHİN, Emin/ÇAKIR, Kerim; Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13.Bs., Adalet Yayınevi, Ankara, Y.: 2012, 721; CENTEL, Nur/ZAFER, Hamide/ÇAKMUT, Özlem; Türk Ceza Hukukuna Giriş, 10.Bs., Beta Basım Yayım A.Ş., İstanbul, Y.: 2017, 486; İÇEL, Kayıhan; İçel Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5.Bs., Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, Y.: 2018, 545; KOCA, Mahmut/ÜZÜLMEZ, İlhan; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 12.Bs., Seçkin Yayıncılık, Y.: 2019, 444;
25
suçu ve suçluyu bulabilmek adına böyle bir düzenlemeye gidildiği
düşünülebilir.
Sorgulama ve ifadenin alınması esnasında soruşturma memurunun karşısında
yetişkin bir birey değil de çocuk veya genç biri var ise anne babalardan her
birinin ya da çocuk ya da gencin yasal temsilcisinin48 hazır bulundurulması
doğru olacaktır. Türk Ceza Usul Hukukunda çocuk için zorunlu müdafilik
sistemi49 getirilmiştir. Bunun nedeni ise küçüklerin kendilerini ifade etme ve
savunma konusunda yetersiz kalmalarını önlemektir. KKTC için de aynı
şekilde bir hüküm düzenlenmesinin iyi olacağı fikrindeyiz.
Fasıl 157 Çocuk Suçluları Yasasında çocuk ve genç tanımları sözü edilen
maddenin 2.maddesinde yapılmıştır. Çocuk ifadesi on dört yaşından küçük bir
kişiyi içermektedir. Genç kavramı ise on dört yaşında veya daha büyük ve on
altı yaşından küçük olan bir kişiyi anlatır. Kanaatimizce genç kavramının
Yasadan tamamen kaldırılıp, çocuk tanımının ise 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun m.6/(b)’de ifade edildiği gibi çocuk deyiminden; henüz on sekiz
yaşını doldurmamış kişinin anlaşılması gerektiği tanımı Fasıl 157 Çocuk
Suçluları Yasasında da olmalıdır düşüncesindeyiz. Hatta cezada yaş
gruplarına göre çocukları 0-12, 12-15 ve 15-18 yaş şeklinde bir ayrıma tabi
tutarak ayırmanın daha yararlı olacağı düşüncesindeyiz. Zira çocukların ceza
sorumluluğu konusunda algılama ve davranışlarını yönlendirme bakımından
yaş aralıkları önemli bir faktördür. Çocuk işlemiş olduğu fiilin hukuki anlam ve
sonuçlarını algılama ve yönlendirebilme yeteneğine sahip mi ona bakılması
gerekecektir.
AKBULUT, Berrin; Türk Ceza Hukuku Temel Bilgiler, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2019, 274; HAKERİ, Hakan; Ceza Hukuku Genel Hükümler Temel Bilgiler, 16.Bs., Astana Yayınları, İstanbul, Y.: 2018, 393; ÖZGENÇ, İzzet; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 14.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2018, 517; DEMİRBAŞ, Timur; Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2018, 491; TOROSLU, Nevzat/TOROSLU, Haluk; Ceza Hukuku Genel Kısım, 24.Bs., Savaş Yayınevi, Ankara, 2018, 316.
48Yasal temsilci için bkz. HATEMİ, Hüseyin/KALKAN OĞUZTÜRK, Burcu; Aile Hukuku, 6.Bs., On İki Levha Yayıncılık A.Ş., İstanbul, Y.: 2018, 220; DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan/GÜMÜŞ, Mustafa Alper; Türk Özel Hukuku Aile Hukuku, C.: III, 14.Bs., Filiz Kitabevi, İstanbul, Y.: 2019, 472; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 484. 495271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150/2.maddesi KKTC için örnek bir hüküm olarak gösterilebilir.
26
Özetle soruşturma memuru yapmış olduğu soruşturmanın sonunda zanlıya
yazılı dava tebliğ etmeye karar vermiş olabilir. Zanlının yazılı olarak itham
edilmesi ve buna zanlının vereceği cevabın da yine yazılı olarak kayıt altında
tutulması önemlidir. Zanlıya yazılı olarak da ihtarda bulunulur ve zanlıdan
cevap istenir. Zanlı cevabını yazıp bunu imzalamalıdır. Soruşturma memuru
bu esnada tasdik şerhi yazıp, şerhin altını imzalar50. Gönüllü olarak verilen
ifadeler şahadet olarak kabul edilecektir. Kanaatimizce soruşturma memuru,
gönüllü bir ifade alırken birtakım haklara dikkat ederek titizlikle görevini icra
etmelidir. Soruşturma memuru zanlının AİHS’e paralel temel haklarına
özellikle de adil yargılanma hakkına dikkat ederek görevini icra etmelidir.
1.2.2 Zanlıdan Alınan Sözlü, Yazılı Açık ve Gönüllü Olmayan İfadelere İtiraz
Zanlıdan alınan ifadeler baskı olmadan, korkutmaksızın ve gönüllü olmalıdır.
Eğer böyle bir durumun aksine ifade alınmışsa o takdirde zanlıya itiraz hakkı
doğacaktır. Zanlıdan alınan ifadelerin sözlü, yazılı açık ve gönüllü olmaması
durumunda hangi durumlarda itiraz edilebileceğine ilişkin olarak; Yargıç
Kurallarına aykırı olarak alınan ifadeler ve gönüllü olmayan ifadeler51 itiraz
konusu yapılabilir.
Yargıç Kurallarına aykırı olarak alınan ifadeler ile gönüllü olmayan ifadelere
ilişkin itirazlar mahkemede zanlı tarafından duruşma sırasında belge ibraz
edildiği sırada söylenmelidir. İtiraz üzerine mahkeme bu ifadelerin Yargıç
Kurallarına uygun olarak alındığının veya gönüllü olduğunun iddia makamı
tarafından ispatlanması gayesiyle duruşma içinde duruşma açabilir. Bir başka
deyişle itiraz muhakemesi yapar. Zanlı hem sözlü ifadelerine hem de yazılı
ifadelerine ibraz edilmeye çalışılan durumda itirazda bulunabilir52.
Kişi tutukluluk esnasında işkence53, baskı, tehdit gibi durumlarla karşı karşıya
kalabilir. Bunu yapan kişiler polis memuru olan kişilerdir. Mahkemeye çıktıkları
50SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 354. 51SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 356. 52SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 356. 53İşkence yasağı, susma hakkının ihlâl edilmemesi ile yasak ifade ve sorgu alınmaması için bir teminat niteliğindedir. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. NUHOĞLU, Ayşe; İşkence Yasağı ve İşkence Suçu, Prof. Dr. Sahir Erman’a Armağan, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, Y.:
27
ilk anda zanlı kişiler bu durumları derhal yargıca bildirmelidir. Bunların nasıl
olduğu, hangi hareketlerle işlendiği hakkında detaylı bilgi verilmelidir.
Tutukluluk aşamasında mahkemeye sözü edilen durumlar anlatılmalıdır;
ancak sonradan da anlatılması kabul edilebilir. Tek sıkıntı önceden önlem
alınması açısından bu durumun bir an evvel yargıç bilgisinde olması gerektiği
gerçeğidir. Ayrıca bu başvuruda zanlının durumunun kanıtlanması için hekim
muayenesi ve röntgen çekilmesi gibi taleplerde bulunulması maddi gerçeğin
ortaya çıkarılması açısından yararlı olur. Nitekim AİHM’de54 serbest bırakılan
bir zanlının bir hekim veya hastanede muayene olarak getirdiği belgeleri bile
işkence olarak kabul etmektedir. Sözü edilen raporlara göre kişinin işkence
gördüğü ispatlanmıştır.
1.3 Tutuklama Kavramı
Ceza davalarında kişi hürriyetini ortadan kaldıran bir koruma tedbiri olarak
tutuklama55 genel kabul gören düşünceye göre, bir yargıç kararıyla anayasa
ve yasada düzenlenen şartların gerçekleşmesi ile bir kişinin suçluluğu
hakkında kesin karar verilmeden önce özgürlüğün kısıtlanmasıdır. Tutuklama
durumu, şahıs özgürlüğüne en ağır şekilde darbeyi vurduğu için ancak ve
ancak yargıç kararıyla uygulanmalıdır56.
1999, 550; Aynı görüş için bkz. TEZCAN, Durmuş/ERDEM, Mustafa Ruhan/ÖNOK, R. Murat; Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 15.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2017, 272; Ne savaş hukuku açısından ne de AİHS açısından olağanüstü hâl veya savaş durumunda bile işkence yasağı ortadan kalkmamaktadır. Bu konuda bkz. DOĞRU, Osman; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Hukukunda İşkence ve Kötü Muamele Yasağı, Legal Yayıncılık A.Ş., İstanbul, Y.: 2006, 1; TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 147-211. 54AİHM’in 02.10.2007 tarihli Fahriye Çalışkan/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 05.11.2019). 55Tutuklama kavramına ilişkin olarak Türk Ceza Usul Hukukunda ihtiyati hapis, ihtiyaten tevkif, tevkif gibi kavramlar kullanılmıştır. Buna ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. TANER, Tahir; Ceza Muhakemeleri Usûlü, 3.Bs., Bozkurt Matbaası, İstanbul, Y.: 1934-1935, 156; KUNTER, Nurullah; Ceza Muhakemesi Hukuku (1964), 2.Bs., Sermet Matbaası, İstanbul, Y.: 1964, 462; EREM, Faruk; Ceza Muhakemeleri Usûlü Kanunu Şerh (Şerh), Dayınlarlı Yayınları, Ankara, Y.: 1996, 222; TOSUN, s. 844, YURTCAN, 2018, s. 324; SOYASLAN, s. 334; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 198; KARAKEHYA, s. 288; BIÇAK, s. 631; ÜNVER, Yener/HAKERİ, Hakan; Ceza Muhakemesi Hukuku, 15.Bs., Adalet Yayınevi, Ankara, Y.: 2019, 762; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 296; DONAY, s. 188. 56Bu konuda TANER, s. 156; KUNTER, 1964, s. 472; EREM, Şerh, s. 222; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 345; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 297; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 388.
28
Geçici olarak özgürlüğü kısıtlanan kişiye tutuklu, tutuklunun içinde bulunduğu
duruma da tutukluluk denilmektedir57. Tutuklamanın hangi durumlarda
yapılacağı konusunda devletler kendi iç hukuklarında söz sahibidir. Buna göre
tutukluluğun şartlarını serbestçe belirleyebilirler.
KKTC Ceza Usul Hukukunda tutuklama, devlet veya kişi eliyle kişi
özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. Tutuklamayı ilk anda polis memuru yapabileceği
gibi (en kısa sürede yargıç karşısına çıkarmak şartıyla), kişiyi suç üstünde
yakalayan kişi de tutuklama yapabilmektedir58. Elbette ki tutuklama durumu
zanlı için olabileceği gibi, sanık için de gerçekleşebilmektedir.
1.4 Bir Tutuklunun Sahip Olması Gereken Temel Hakları
Bir tutuklunun sahip olduğu haklar ve genel olarak kişi hak ve özgürlüklerinin
korunduğu haklar KKTC Anayasasının 16.maddesinde düzenlenmiştir.
Tutuklu bir kişinin temel haklarıyla ilgili Anayasada çeşitli haklar yer almaktadır.
Bu haklar zanlı/sanık için bir teminat oluşturmaktadır. Buna göre;
1) Kişilerin özgürlük ve güvenlik hakkına sahip olacağı,
2) Kişinin kanunla öngörülmesi ve kanunun gösterdiği biçimde olunması
şartıyla yalnızca bazı durumlar söz konusu olduğunda özgürlüğünden yoksun
bırakılabileceği;
a) Yetkili Mahkeme tarafından bir kişi hakkında verilen tutukluluk kararı varsa,
b) Mahkeme vermiş olduğu kanuni bir emre uymamaktan kaynaklı bir kişinin
yakalanması ya da tutuklanması durumları varsa,
c) Bir suç işlendiği konusunda makul şüphe edilen kişinin, yetkili yargı mercii
önüne getirilmesi maksadıyla ya da suçun oluşumunu önleme ya da suç
gerçekleşmişse kaçmasına mani olabilmek için yakalanması ya da tutukluluk
durumları varsa,
57Bu konuda KUNTER, 1964, s. 462. 58Bu konuda SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 293-339; Aynı görüş için VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, 71-74.
29
ç) Bir küçüğün ıslah edilmesi maksadıyla emir verilerek korumaya alınması ya
da bir mahkemenin yetkili olması durumunda o mahkemeye getirilmesi
gayesiyle tutukluluğu durumları varsa,
d) Bulaşıcı bir hastalık yayabilecek kişilerin, akıl hastalarının, alkoliklerin,
uyuşturucu madde düşkünlerinin ya da serserilerin tutukluluğu varsa,
e) Devlet topraklarına izinsiz bir şekilde kişinin girmesini önlemek için ya da bir
yabancının sınır dışı edilmesi ya da geri verilmesi işlemine girişilmesi
sebebiyle yakalanması ya da tutukluluğu durumu varsa,
f) Yabancı bir kişinin herhangi bir maddi yükümlülükten kurtulmak maksadı ile
KKTC’yi terk etmesini önlemek için yakalanması ya da tutukluluğu durumu
varsa,
g) KKTC vatandaşlarının birden fazla uyruğa sahip olması sonrasında bir
ülkenin uyruğunda bulunuyorlarsa o ülke yasalarının karşısında bu kişiler suç
işlerse bu sebeple haklarında verilecek bir mahkeme kararı olduğunda KKTC
ile bu suç işlenen ülkenin bir adli yardım kapsamında ve mahkemenin
ilamlarının karşılıklı tenfizi suretiyle andlaşma yapılabilmesiyle şartlar
belirlenerek suçun KKTC’de infaz edilebilmesi için kişinin tutuklu olması
durumu,
3) Ölüm veya hapis cezasını gerektiren bir suç üstü durumu olursa bu durumda
kişinin, kanunla konan kurallara uygun, gerekçeli bir hâkim kararına dayanarak
düzenlenecek müzekkere olmaksızın yakalanamayacağı durumu,
4) Kişinin yakalanması ya da tutuklanması durumlarında sözü edilen durumun
süratli bir şekilde yakınlarına bildirileceği,
5) Yakalanan ya da tutuklanan kişiye, yakalanmasını ya da tutuklanmasını
gerektiren sebepler, yakalanması ya da tutuklanması esnasında anladığı dilde
bildirileceği ve bu kişinin ya da yakınlarının seçtiği bir hukukçudan
yararlanılacağı,
30
6) Yakalanan kişi eğer serbest bırakılmamışsa mümkün olan en kısa sürede
yani azami süre olarak yirmi dört saati aşmayan bir süre içinde yargıç önüne
çıkarılacağı,
7) Yargıcın ivedi bir şekilde yakalanma nedenlerini soruşturacağı ve en kısa
zamanda kişinin yargıç ya da mahkeme huzuruna gitmesi anından itibaren üç
günü aşmayan bir zaman içinde uygun göreceği şartlarla yakalanan kişiyi
salıvereceği ya da yakalanma sebebi suç hakkındaki tahkikatın
neticelenmediği durumlarda yakalanmanın devam edeceğine karar vereceği
aynı zamanda sekiz günü geçmemek üzere yakalanmanın devamının
geleceğine karar verebileceği (fakat yakalanma ya da tutuklanmanın toplam
süresi, yakalanma gününden itibaren üç ayı geçemeyecektir. Yakalama ya da
tutuklamayı yapan kişi ya da makam, bu kişiyi hemen salıverecektir),
8) 7.fıkrada yargıcın verdiği kararlara karşı istinaf başvuru yolunun
kapatılamayacağı,
9) Yakalanması ya da tutukluluğu sebebiyle kişi hürriyetinden mahrum
bırakılan kişinin, tutuklu olmasının kanuna uygunluğu hakkında mahkeme
tarafından ivedi bir şekilde karar verilebilmesine yönelik kanuni yollara
başvurabilme hakkına sahip olacağı ve tutukluluk durumu kanuna aykırı ise
serbest bırakılmasına mahkeme tarafından emredileceği,
10) 16.maddeye aykırı bir tutukluluğa maruz bırakılan kişinin dava açarak
tazminat alma hakkına sahip olacağı düzenlenmiştir.
1.4.1 Tercümandan Yararlanma Hakkı
Bir tutukluya tutuklanma sebeplerinin anladığı dilden anlatılması gerekir. Bu
durum Türkçe bilmeyen bir tutuklu için kendisine yöneltilen suçlamaları
anlayabilmesi ve bunun sonucunda ne yapması gerektiğini bilmesi açısından
önemlidir. Bu kapsamda Türkçe bilmeyen kişi için ücretsiz tercüman
yardımından yararlanma hakkı tanınır. Tercüman kişiye anladığı dilde durumu
anlatır ve böylelikle kişi kendisine yöneltilen suçlamaları kendi dilinden dinler.
Anayasanın 16.maddesinin 5.fıkrası tercüman hakkından yararlanılması
hakkını düzenlemektedir.
31
Türkçe bilmeyen kişiyle anlaşabilmek adına tercüman59 atanması bir
zorunluluktur. Zira bu sayede ifadesine başvurulan kişiler polis memurları ile
anlaşabileceklerdir. Bir tercüman hakkından yararlanma çağdaş hukuk
düzenlerinde şüpheli veya sanığın ya da KKTC Ceza Usul Hukukundaki
ismiyle zanlının temel anayasal haklarındadır.
Tutuklanan kişiler de mahkemede kullanılan lisanı anlayamazsa ya da bu dili
konuşamazlarsa o takdirde bir tercümanın yardımından parasız yararlanmak
hakkına sahip olacaktır (Anayasa 17/4d). Eğer zanlı bir yabancı ise veya
Türkçe anlayamıyor ve konuşamıyorsa o takdirde tercüman yardımından
yararlanma hakkına sahip olacaktır60.
AİHM’in 14.10.2014 tarihli Baytar/Türkiye kararında61, kolluk tarafından
kişiden alınan ifade esnasında tercüman bulunmamaktadır. Bu kapsamda Kürt
kökenli bir Türk vatandaşının, kardeşini cezaevinde ziyaret ederken
tutuklanmasıyla ilgili olarak üzerinde bulunan bir belgeye dair kolluk tarafından
Türkçe ifade alınmıştır. Ancak bahsi geçen kişinin Türkçesi yetersiz olduğu için
soruşturma esnasında bir tercüman atanmasının zorunlu olduğu
gözlemlenmiştir. AİHM’in ilgili konuda vermiş olduğu kararda, soruşturma
sırasında tercüman bulundurulması zorunluluğuna vurgu yapılmıştır.
1.4.2 Hukukçu Yardımından Yararlanma Hakkı
Tutuklunun sahip olması gereken haklardan bir tanesi de kendisinin veya
yakınlarının seçtiği bir hukukçudan yararlanma hakkıdır (KKTC Anayasası
16/5). Tutuklu olan kişi, bir hukukçudan faydalanıp mahkemede kendisini
savunmasını talep eder. Yasa içerisinde sadece bir hukukçu yardımından
yararlanma hakkından bahsederken Fasıl 155’te farklı bir kavram
kullanılmıştır. Fasıl 155’te hukukçu kavramı yerine avukat kavramından
59Tercüman hakkı için bkz. ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 158; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 710; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 62. 60TEZCAN, Durmuş; Tercümandan Yararlanma Hakkı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C.: 52, S.:1, Y.: 1997, 693. 61AİHM’in 14.10.2014 tarihli Baytar/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 13.11.2019); Bu konuda bkz. TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 385.
32
bahsedilir. Ancak bu kez zanlı açısından değil sanık açısından düzenleme
yapılmıştır. Sözü edilen maddede sanık açısından avukat yardımından
yararlanabileceği ifade edilirken, zanlı kavramından bahsedilmemektedir. İlgili
hükmün hem zanlı hem de sanık için uygulanması gerektiğini düşünüyoruz.
Sözü edilen Yasanın 45.maddesinde yer alan yargıcın ya da kaza mahkemesi
başkanının, avukat tarafından bir sanığın savunulmasına ve ithamnameye
cevaben ifadeler verebilmesi konusunda izin verilebileceğine dair ifadeler yer
alır. Burada tutuklu yerine sanıktan bahsedilmektedir. Oysaki Türk Hukukunda
bir önceki paragrafta sözü edilen durum tutuklu açısından müdafi yardımından
yararlanma hakkına62 tekabül eder. Kavram kargaşasını önlemek ve hukukçu
ya da avukat denilerek daha da kargaşa yaratmak yerine KKTC Ceza Usul
Hukuku açısından faydalı olabilecek bir öneride bulunmak isteriz. Tutuklu için
hukukçu yardımından yararlanma hakkı yerine müdafi yardımından
yararlanma hakkı olarak düzenlenmesinin daha uygun olacağını
düşünmekteyiz.
Müdafilik ve vekillik kavramları, Türk Ceza Usul Hukukunda kullanılan
kavramlardır. CMK’nın 150/1.maddesinde müdafilik seçimi ile ilgili şüpheli
veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesinin isteneceği düzenlenmiştir.
Devamında ise şüpheli veya sanık müdafi seçebilecek durumda olmadığını
beyan ederse bu kişilerin istemi hâlinde bir müdafi görevlendirileceği yer
almaktadır. Buradaki şüpheli kavramı, KKTC Ceza Usul Hukuku açısından
zanlı kavramından başka bir şey değildir. Zorunlu müdafiliğe ilişkin CMK’nın
150.maddesinin 2.fıkrasında müdafi bulunmayan şüpheli veya sanık çocuğun,
kendisini savunamayacak derecede malûl ya da sağır ve dilsiz olması
durumunda, bu çocuğun isteminin aranmayacağına ve bir müdafi
görevlendirileceğine dair düzenleme yer almaktadır. Zorunlu müdafiliğe ilişkin
bir başka düzenleme; alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren
suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturma açısından da zorunlu
müdafiliğin olması zorunluluğu ifade edilmektedir. Vekillik kurumuna
62Bahsi geçen konuda bkz. YENİSEY/NUHOĞLU, s. 599; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 484; GÖZÜBÜYÜK, Şeref/GÖLCÜKLÜ, Feyyaz; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 11.Bs., Turhan Kitabevi, Ankara, Y.: 2016, 299.
33
baktığımızda ise yine bu duruma örnek olarak Türk Ceza Usul Hukukunda
TCK’nın 2.maddesini verebiliriz. Buna göre vekil; katılan, suçtan zarar gören
veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatı ifade
eder. Kavram kargaşası olmaması açısından hukukçu ve avukat kavramlarının
yerine müdafi ve vekil kavramlarının kullanılmasının daha doğru ve uygun
olacağı kanaatindeyiz.
Fasıl 155’in 64/1.maddesinde yüksek mahkeme bir sanığı, bir
ithamname/ikamenameden63 dolayı yargılayacak olursa ya da mahkemenin
kararı için başvurulduğunda istinaf başvurusunu kabul edecek olursa, konunun
önemini, güç oluşunu ya da adaletin sağlanması için gerekli olduğunu
düşünürse, sanık ya da istinaf başvurusunda bulunan için bir avukat atayabilir.
Zorunlu müdafiliğe ilişkin olarak ‘’meselenin ciddiyeti, güçlüğü ya da adaletin
sağlanması için gerekli olduğu’’ cümlesi açık ve net değildir. Yargıca verilen bu
takdir hakkı, onun vicdan ve insafına ayrıca gerekli görüp görmemesi
konusuna bırakılmıştır. Kanaatimizce zorunlu müdafilik kurumuna ilişkin olarak
Yasadan doğan zorunlu hâller yer alsa idi tutuklu olan zanlı açısından bir
güvence oluşacaktı. Ayrıca sözü edilen konuda bir önceki paragrafta
belirttiğimiz üzere Türk Ceza Usul Hukukunda olan düzenleme örnek alınabilir
ve KKTC Ceza Usul Hukuku sisteminde uygulanırsa olumlu sonuçlar
getirebilir64.
1.4.3 Tutuklunun Yakınlarına Haber Verme Hakkı
Zanlının tutukluluk durumunun en kısa zamanda ve süratle yakınlarına
bildirilmesi hakkı65 da yine temel haklardandır. Bu durum Anayasanın
16.maddesinin 4.fıkrasında yer alır. Zanlı için yakınlarına haber verilmesi
63İkamename konusunda Fasıl 155’in 2.maddesinde bir tanım bulunmaktadır. Bu konuda ağır ceza mahkemesinde kişinin yargılanması için bir suç ile yazılı olarak durumun ifade edilmesidir. İkamename genellikle Başsavcı tarafından yapılır. 64Türk Ceza Usul Hukukundan örnek vermek gerekirse; herkese müdafi tayin edilmesi zorunluluğu bulunmadığı durumlarda kişi herhangi bir müdafi istemediğini beyan ettiğinde, müdafi tayin edilmemesi savunma hakkı kapsamında bir kısıtlama teşkil etmeyecektir. Buna yönelik AİHM kararı da mevcuttur. Bu konuda bkz. AİHM’in 25.11.1997 tarihli Zana/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 08.11.2019). 65Bu konuda GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 112; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 122; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 579; SOYASLAN, s. 338.
34
önemlidir; çünkü kişinin hürriyetinin bağlandığı ve tutuklandığı andan itibaren
ailesi ve sosyal çevresi kişiden haber alamamaktadır. Bu durumun yakınlarına
haber verilmesi sonrasında kişinin akıbeti ile ilgili bilgi sahibi olunması sağlanır.
1.4.4 Tutuklunun Yargıç Huzuruna Çıkarılma Hakkı
Anayasanın 16.maddesinin 7.fıkrasında ise tutuklunun yargıç huzuruna
çıkarılma hakkı66 düzenlenmiştir. Zanlı, en kısa zamanda yargıç önüne
çıkarılmalıdır. Yine tutukluluğun devamı açısından da daha önce de ele
aldığımız gibi zanlı, yargıç önüne çıkarılır. Adil yargılama açısından gerekli
olan bu hak tutuklunun yasayla kurulmuş bir mahkemede eşit şartlarda ve adil
bir ortamda yargılanması için gereklidir.
Anayasanın 16/7.maddesi gereğince yakalanma ya da tutuklanmanın toplam
süresi yakalanma anından itibaren üç ayı geçemeyecektir. Bahsedilen sürenin
sonunda yakalamayı ya da tutuklamayı uygulamakla görevli kişi ya da makam
yakalanan ya da tutuklanan kişiyi derhal serbest bırakacaktır şeklinde bir
düzenleme mevcuttur. Bu madde gereğince üç ayı geçen bir tutukluluk artık
hukuka uygunluğunu yitirir. Bu sebepledir ki kişi üç ayı geçen bir süreyle tutuklu
kalamayacak ve soruşturma evresi bir an önce bitirilecektir.
Tutuklama bir hüküm değildir aksine koruma tedbiridir. Soruşturma evresinin
tamamlanması açısından tutuklama bazı durumlarda gerekli olabilir. Bunun
kötüye kullanımı tutuklu kişi açısından haklarının zedelenmesi adına olumsuz
sonuçlar doğuracaktır.
AİHM’in 20.06.2002 tarihli Filiz ve Kalkan/Türkiye kararında67 gözaltının sekiz
gün sürmesi sonucunda bu soruşturma teröristlere yönelik bir soruşturmada
olsa her durumda uzun olduğu gerekçesiyle Türkiye’nin bu hakkı ihlâl ettiğine
karar verilmiştir.
66Bu konuda ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 158; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s.111-116; BIÇAK, s. 129. 67AİHM’in 20.06.2002 tarihli Filiz ve Kalkan/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 13.11.2019); Bu konuda bkz. TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 268.
35
1.4.5 Susma Hakkı
Susma hakkı68 da zanlı için temel haklar içerisinde düzenlenmiştir. Bu hak
Yargıç Kuralları denilen kurallar içerisinde yer almaktadır. Yargıç Kurallarının
2.maddesine göre bir polis memurunun bir kişinin suç işlemesi konusunda
şüpheleri varsa (sorgulanmakta olan kişi/kişiler tarafından suçun işlendiğinin
makul şüphe ile tespit edilmesi hâlinde) böyle bir kişiye duruma icabına göre
bir soru yöneltmeden ya da daha fazla soru yöneltmeden ihtarda bulunmalıdır.
Bu ihtar kişinin bir şey söylemek zorunda olmadığını; fakat ne söylerse
şahadet olarak kullanılabileceğini içermektedir.
AİHM’in 05.11.2002 tarihli Allan/İngiltere kararında69 kendi aleyhinde kişinin
açıklamada bulunmaya zorlanmasının adil yargılanma hakkı açısından da
sıkıntı oluşturacağını kabul etmektedir. Zorla ve baskı ile alınan ifadelerin ispat
açısından göz önüne alınamayacağını belirtmektedir. Kişinin susma hakkı
olduğu ve bu kapsamda konuşmaya zorlanamayacağı kabul edilmektedir.
1.4.6 İstinafa Başvurma Hakkı
En önemli tutuklu haklarından biri ise istinaf hakkıdır70. Tutuklu kişi tutuklanma
kararının ardından buna itiraz ya da istinaf hakkına sahiptir (KKTC Anayasası
16/8). Çalışmamızın üçüncü bölümünde istinaf konusuna ayrıntılı bir şekilde
değineceğimiz için burada kısa tutmamızın uygun olacağı kanaatindeyiz.
Anayasanın 16/9.maddesi gereğince yakalanması ya da tutukluluğu sebebiyle
kişi hürriyetinden mahrum bırakılan kişinin tutukluluğunun kanuna uygun
olması hakkında bir mahkeme tarafından ivedilikle emir verilmesi için kanuni
68Susma hakkı ile ilgili detaylı bilgi için bkz. YENİSEY/NUHOĞLU, s. 603; KARAKEHYA, s. 211. 69AİHM’in 05.11.2002 Allan/İngiltere kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 13.11.2019); Bu konuda bkz. TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 338. 70KKTC yargılamasında iki dereceli bir yargı sistemi mevcuttur. Bunlar kaza mahkemeleri ile ağır ceza mahkemeleri olarak iki çeşittir ve alt mahkemeler yani bidayet mahkemeleri olarak adlandırılır. Yargıtay ise üst mahkeme olarak adlandırılır. İstinaf başvurusu, Yargıtay’a yapılmaktadır. KKTC’de olan istinaf başvurusu Türk Hukukunda temyiz olarak geçmektedir. KKTC’deki yargı sistemine yönelik ayrıntılı bilgi için bkz. SÖZMENER, Hasan; Ceza Genel ve Ceza Usul Hukuku (Ceza Usul 2), Tipografart Basım Yayın, C.: II, Lefkoşa, Y.: 2014, 1577.
36
yollara başvurma hakkına sahip olacağı düzenlenmiştir. Tutukluluk durumu
mevzuata aykırı görülürse o takdirde kişinin serbest bırakılmasına mahkeme
tarafından emredilecektir. Dolayısıyla kişi bu karar karşısında aciz ya da
kaderine terk edilmiş değildir. Haksız bir tutukluluk olduğunu düşündüğü
durumlarda tutuklu için müracaat müessesesi getirilmiştir.
AİHM’in 27.02.1980 tarihli Deweer/Belçika kararında71 bir kişinin hak arama
yoluna girmiş olması durumunda, bu yolun hukuken ve fiilen kapatılmış olması
ya da kullanılamaması söz konusu olduğu takdirde, ihlâlin olduğu kabul
edilecektir vurgusu yapılmıştır.
1.4.7 Tazminat Hakkı
Anayasanın 16/10.maddesinde sözü edilen maddenin hükümlerine uygun
olmayan yakalanma ya da tutuklamanın mağduru kişinin dava açarak tazminat
alma hakkına sahip olacağı ifadesi yer almaktadır. Tazminat hakkına ilişkin
durumlar ve öneriler konusuna çalışmamızın üçüncü bölümünde
değineceğimiz için burada kısa tutmayı uygun görmekteyiz.
1.4.8 AİHS’de Düzenlenen Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının AiHM Kararları Doğrultusunda İncelenmesi
Temel haklardan biri ve aslında en önemlisi olan kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkı72 kapsamında iç hukukta birtakım düzenlemeler yapılmaktadır. İnsan
hakları hukukunun pozitif dayanağını oluşturan sözleşmelerde tanınan
haklarda bu haklarla ilgili bireye geri alınabilecek özel bir hukuki statü
tanınmadığı göze çarpar73. Bireyin insan olmasından kaynaklanan ve bu
71AİHM’in 27.02.1980 tarihli Deweer/Belçika kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 13.11.2019); Bu konuda bkz. TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 316. 72Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına ilişkin bkz. MACOVEI, Monica; Kişinin Özgürlük ve Güvenlik Hakkı, Şen Matbaacılık, İstanbul, 2007, 5; TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 223. 73Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 110,111.
37
hakların bu sebeple de kişinin inisiyatifi ile kullanılmadığını söylemek yanlış
olmayacaktır74.
Ülkelerin kanunlarında ve uluslararası sözleşmelerde belirtilen şekilde
yapılacak olan tutuklama ancak hukuka uygun sayılabilecektir. Aksi takdirde
bu koşullara uyulmaksızın yapılacak olan bir tutuklama insan haklarının
ihlâline sebebiyet verecektir. Bu kapsamda ülkelerin iç hukuklarındaki mevzuat
ve AİHS’de düzenlenen ilkelere uygun davranılması sonucunda hukuka uygun
bir tutuklamanın yapılmış olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Bir hukuk
devletinde75temel insan haklarına ilişkin prensiplere uygun hareket edilmesi
aranmaktadır. Hukuksal açıdan teminat altına alınmış hürriyet olmadıkça
kişiler güven duymayacak ve korku içerisinde yaşayacaklardır76.
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı AİHS’in 5.maddesinin 3.fıkrasında
düzenlenmiştir. Ve AİHM bu hakla ilgili olarak vermiş olduğu örnek bir
kararda77 kişi özgürlüğünün tutuklamaya olduğu kadar serbest bırakmaya da
yetkili bir hâkim ya da benzer konumdaki görevli tarafından karar verilmesi
gerektiğine hükmetmiştir.
AİHS’in tıpkı 5.maddesi gibi kişi özgürlüğü ve güvenliğini güvence altına alınan
AİHS’e Ek 4 Numaralı (no’lu) Protokol’ün 3.maddesi; hiç kimsenin yalnızca
AİHS’den doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı
74Sözü edilen konuda bkz. AKIN, İlhan F.; Temel Hak ve Özgürlükler, Fakülteler Matbaası, İstanbul, Y.: 1968, 7. 75Hukuk devletinin yönetilenlere hukuk güveni sağlayan devlet düzeni olduğuna ilişkin tanım için bkz. TANİLLİ, Server; Devlet ve Demokrasi Anayasa Hukukuna Giriş, 3.Bs., Say Kitap Pazarlama, İstanbul, Y.: 1982, 155;BALTA, Tahsin Bekir/KUBALI, Hüseyin Nail; Türkiye’de Hukuk Devleti Anlayışı, 1957, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/391/4219.pdf, (e.t. 13.09.2019); TEZİÇ, Erdoğan; Anayasa Hukuku, 19.Bs., Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, 162; SAĞLAM, Fazıl; Anayasa Hukuku Ders Notları (TC Anayasası), Yakın Doğu Üniversitesi Yayınları, Lefkoşa, Y.: 2013, 341, 342; ÖZBUDUN, Ergun; Anayasalcılık ve Demokrasi (Demokrasi), Yetkin Yayınları, Ankara, Y.: 2019, 63; TANÖR, Bülent/YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, 18.Bs., Beta Basım Yayın Dağıtım A.Ş., İstanbul, Y.: 2019, 113; KABOĞLU, İbrahim Ö.; Anayasa Hukuku Dersleri, 14.Bs., Legal Yayıncılık A.Ş., İstanbul, Y.: 2019, 15; GÖZLER, Kemal; Türk Anayasa Hukuku (Anayasa), 2.Bs., Ekin Basım Yayın Dağıtım, Bursa, 2018, 207. 76Demokrasi ve insan hakları üzerine yazılan cümlelerle ilgili detaylı bilgi için bkz. GÖREN, s. 1; SAĞLAM, Fazıl; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Hukuku Dersleri (KKTC Anayasası), Yakın Doğu Üniversitesi Yayınları, Lefkoşa, Y.: 2016, 95; GÖZLER, Anayasa, s. 353. 77AİHM’in 23.03.1999 tarihli Nikolova-Bulgaristan kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019).
38
hürriyetinden alıkonulamayacağı ifadelerine yer vermektedir. Bu düzenleme
sayesinde yalnızca sözleşmeden doğan yükümlülükler taraflar açısından
yerine getirilemezse hürriyeti bağlayıcı ceza vermenin uygun olmayacağı
söylenebilecektir.
Tabi oldukları özel rejim sebebiyle özgürlükleri sıradan vatandaşlara göre
zaten bir ölçüde kısıtlı olan kimseler de kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından
faydalanacaktır. Bir ölçüde kısıtlı olan kişilerden kasıt; askeri personel78 gibi
kişilerdir. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, gözaltına alma, tutuklama veya
hükümlü olunan cezanın infazı gibi, ceza hukukuna bağlı sebeplerle
özgürlüğünden mahrum bırakılmayı kapsadığı gibi bunun dışında özgürlüğün
kısıtlandığı tüm durumları da (küçüğün eğitim kurumuna gönderilmesi, akıl
hastasının tedavi için kapatılması gibi) kapsar79.
Günümüzde demokratik olarak görülen toplumlarda en önemli hak olarak ifade
edilen80 özgürlük ve güvenlik hakkı, insan haklarına dair ifadeler içeren eski
yazıtlarda da geçen köklü ve yerleşmiş bir haktır81. Bahsi geçen hak oldukça
kapsamlı bir haktır. Bu hak kapsamlı olmasının yanında doktrinde “sözleşme
sisteminde kaleme alınan haklar içinde en karmaşık ve anlaşılması güç şekilde
formüle edilmiş hak” olarak da ifade edilmektedir82.
AİHS 5.maddede kişi özgürlüğü ve güvenliği cümlesinde esasen iki ayrı
kavram var gibi görünse de şüphe yoktur ki ‘’güvenlik’’ kavramı ‘’özgürlük’’
olmadan düşünülemez. Ayrıca AİHM kararlarında ‘’kişi özgürlüğü’’ baz
78ERMAN, Sahir; Askerî Ceza Hukuku Umumi Kısım ve Usul, 7.Bs., Üçdal Neşriyat, İstanbul, Y.: 1983, 90. 79Bu konuda TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 256-259. 80AİHM’in 29.03.2010 tarihli Medvedyev ve diğerleri/Fransa kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019). 81‘’İlk anayasal belgelerden sayılan 1215 tarihli Magna Carta Libertatum, 1627 tarihli Petition of Rights ve 1679 tarihli Habeas Corpus Act gibi belgelerde düzenlenmiş olan bu hak, modern zamanda da 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Haklar Bildirgesi’nde düzenlenmiştir. Aynı görüşte olan ve demokratik toplumlar özgürlüklere büyük önem veren rejimler olduklarından, diğer tüm özgürlüklerin kullanımındaki öneminden dolayı kişi özgürlüğü büyük öneme sahiptir’’. Bu konuda bkz. ŞAHBAZ, İbrahim; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği, Türkiye Barolar Birliği Dergisi (TBBD), Sayı (S.): 55, Y.: 2004, 208. 82Avrupa Konseyi tarafından yürütülen Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru sisteminin desteklenmesi ortak projesi kapsamında hazırlanarak basılan el kitabındaki ayrıntılı bilgiler için bkz. ŞİRİN, Tolga; Özgürlük ve Güvenlik Hakkı, 2018, Avrupa Konseyi Ankara Program Ofisi, Y.: 2018, XI.
39
alınarak ve yoğunluk noktası yapılarak kararlar vermiştir. Kişi özgürlüğünün
sınırlanacağı hâller yasayla tek tek önceden düzenlenmeli ve kişi keyfi
yakalamalar ve tutuklamalara karşı güvence altında olmalıdır. AİHS m. 5’te bir
kimsenin özgürlüğünden yasal olarak mahrum bırakılabileceği durumlar
1.fıkrada altı bent halinde (a-f) sayılmıştır. Daha sonraki fıkralarda da (m. 5- f.
2-5) yasal olarak özgürlüğünden yoksun kılınan kimselere tanınan haklar
sıralanmıştır. Kişinin hürriyetinden mahrum bırakılmasında başvurulan koruma
tedbirinin süresi, etkileri, niteliği ve bu tedbirin yerine getirilme usulü göz
önünde bulundurulacaktır. Kişinin normal günlük yaşamını sürdürmesini fiilen
olanaksız kılan ve hareket özgürlüğünü büyük ölçüde sınırlayan işlemler bu
kapsamda değerlendirilecektir83.
Novotka/Slovakya davasında84 başvurucuya evinin önünde misafir beklerken
davranışlarından şüphelenen iki polis memuru tarafından nüfus cüzdanı
sorulmuştur. Polis memurları başvurucunun bir kimlik göstermemiş olması
nedeniyle polis aracını çağırıp başvurucuyu karakola götürmüşler ve burada
arama yaparak kısa bir süre nezarette tutmuşlardır. Başvurucu ise kimliği
tespit edildikten hemen sonra salıverilmiştir. Sözü edilen olay toplamda bir saat
sürmüştür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi somut olayda başvurucu iradesi
dışında karakola götürüldüğü ve nezarette tutulduğu için kişiyi hürriyetinden
yoksun bırakan bir tedbir söz konusu olduğu sonucuna ulaşmıştır. Fakat
olaydaki tutma işlemi AİHS’in 5 (1) (b) bendine uygun bulunmuştur. Ayrıca suç
şüphesiyle yakalanıp karakola götürülmüş olan kişinin gözaltı süresinin
başlamadığı iddia edilemeyecektir. AİHM hırsızlık şüphesiyle yakalanıp
karakola götürüldükten sonra sarhoş olduğu düşüncesiyle kimliği tespit
edilemeyen kişinin ayılıncaya kadar tutulmasının bir hürriyetten yoksun
bırakma oluşturmayacağı yönündeki savunmayı kabul etmemiş ve henüz bir
gözaltında tutma kararı verilmemiş olmasına karşın işlemin hürriyetten yoksun
bırakma olduğuna karar vermiştir85.
83Bu konuda bkz. TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 228. 84AİHM’in 04.11.2003 tarihli Novotka/Slovakya kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019). 85AİHM’in 13.06.2002 tarihli Anguelova/Bulgaristan kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019).
40
AİHM’in vermiş olduğu yakın tarihli bir karar86 olan ve TC’nin eski Anayasa
Mahkemesi üyesi Alparslan Altan kararına bakıldığında; Yargıtay 9.Ceza
Dairesi tarafından 6 Mart tarihinde bir karar verilmişti. Sözü geçen karara göre
Alparslan Altan’a 11 yıl 3 ay hapis cezası verilmişti. Bu kararla ilgili AİHM’e
başvuru yapıldıktan sonra AİHM, TC’de meydana gelen 15 Temmuz 2016
darbe girişiminin ardından tutuklanan Anayasa Mahkemesi’nin eski
Başkanvekili ve üyelerinden Alparslan Altan ile alakalı hak ihlâlinin olduğuna
hükmetmiştir. Bahsi edilen kararda AİHM, özgürlük ve güvenlik hakkı ihlâlinin
olduğuna ve suç üstü kavramının içtihat ile genişletilemeyeceğine ayrıca
tutuklama için kuvvetli suç şüphesi bulunmadığına karar verdi. Altan’ın
başlangıçtaki tutukluluk durumunun hukuka uygun olmaması nedeniyle
AİHS’in 5.maddesinin 1.fıkrasının ihlâl edilmiş olduğuna, başlangıçtaki
tutukluluk durumuna dair sözü edilen kişinin bir suç işlemiş olduğuna dair
makul şüphenin bulunmaması nedeniyle Sözleşme’nin 5/1 (c) ve 3.maddesinin
ihlâl edilmiş olduğuna karar verilmiştir.
Tutukluluk süreleri bakımından AİHM içtihatlarında azami bir süreden söz
edilmez. Bunun sebebi her somut olayın kendi içinde değerlendirilmesidir.
Tutukluluk süresinin makul süreyi aşıp aşmadığına karar vermek için karmaşık
bir dava mı ya da zorluk içeriyor mu ona bakılır ayrıca sanığın davranışıyla ilgili
izlenim ve ulusal makamların etkinliği de bakılan noktalardandır. AİHM
kararları makul süre hesaplaması yaparken bir kişinin özgürlüğünün fiilen
kısıtlanmış olduğu tarihten başlayıp fiilen salıverilmiş olduğu tarihe kadar
geçen süreyi esas alır87. Belirli bir süreyi aşmayan tutuklamalarda
tutuklamanın kısa olup olmadığına bakılmaksızın gerekçelendirme yoksa
AİHS.m.5/3’ün ihlâl edildiği varsayılacaktır88. Ayrıca tutukluluk hâlinin her
86AİHM’in 16.04.2019 tarihli Alparslan Altan/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 14.10.2019). 87Bu konuda bkz. DUVAN, Ayşe Özkan; Bireysel Başvuru Kararlarında Makul Sürede Yargılanma Hakkı, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (AÜHFD), C.: 68, S.: 1, Y.: 2019, 289-291; AİHM içtihatlarında da vurgulandığı gibi yakalanan veya tutuklanan kişi makul bir süre içinde yargılanmalıdır. Ve bu konu her somut olaya göre farklılık göstermektedir. Bu konuda bkz. AİHM’in 13.10.2009 tarihli Dayanan/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 06.11.2019); TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 271. 88AİHM’in 09.01.2003 tarihli Shishkov/Bulgaristan kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,
41
zaman uzatılamayacağı da bilinmektedir. Buna göre AİHM Esen/Türkiye
kararında89, ‘’delil durumu’’ gerekçesini kabul etmemiş ve bunu AİHS m.5/3’ün
ihlâli saymıştır. AİHM delillerin durumunun gerekçe gösterilerek tutukluluk
süresinin uzun tutulmasını kabul etmemiştir. AİHM, temeli sağlam gerekçeler
aramakta ve kişinin özgürlüğü gibi hassas olan bir meselede dikkatli
davranılması gerektiği kanaatindedir.
Tutuklamanın yerine adli kontrol alanının genişletilmesi konusunda AİHM bir
kararında90 Belçika’nın yargısal makamlar tarafından önleyici alıkoymaya
alternatif önerilerinin ciddi olarak dikkate alınmamasını AİHS m.5/3’ün ihlâli
saymıştır.
AİHS’in 5.maddesinin 4.fıkrasına göre yakalanan ya da tutuklanan kişinin
özgürlüğünden yoksun kalması üzerine karar verirken bu sürenin kısa
tutulması için ve hukuka aykırı bir tutuklama söz konusuysa o takdirde de
serbest bırakılmak için bir mahkemeye başvuru yapma hakkına sahiptir91.
M.S./Belçika kararında92 bir terör örgütüyle bağlantısı olduğundan
kuşkulanılan ve cezası infaz edilen Irak vatandaşının Belçika’dan sınır dışı
edilmek üzere alıkonulduğu sürenin uzatılmasına dair başvuran AİHS’in
3.maddesine (işkence ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yasağı)
dayanarak Irak’a iade edilmiş olmasından dolayı başvuruda bulunmuştur.
AİHM ise AİHS m.5/4’ün ihlâl edildiğine hükmetmiştir.
%22CHAMBER%22]}, (e.t. 06.11.2019); Bu konuda bkz. TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 276. 89AİHM’in 08.08.2006 tarihli Hüseyin Esen/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019). 90AİHM’in 08.11.2007 tarihli Leliévre/Belçika kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019); Tutuklama koruma tedbirinin öne çekilmiş ceza gibi uygulanmasının önüne geçilmesi gerekmektedir. Bunun için de tutuklama yerine adli kontrol tedbirine hükmedilmesi isabetli olacaktır. Bu konuda bkz. SIRMA GEZER, Özge/SAYGILAR KIRIT, Yasemin F.; Adli Kontrol, Prof.Dr.Turhan Esener’e Armağan, Seçkin Yayıncılık, C.: 15, S.:1, Ankara, Y.: 2016, 715, 716. 91Bkz. AİHM’in 20.10.2015 tarihli Sher ve diğerleri/Birleşik Krallık kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019). 92AİHM’in 31.01.2012 tarihli M.S./Belçika kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019).
42
AİHS m.5/5’te sözü edilen madde hükümlerine aykırı bir yakalama veya tutma
işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına sahiptir düzenlemesi yer
almaktadır. Bu duruma Wassink/Hollanda kararı93 örnek verilebilir. AİHM’in
kriterlerinde tazmin edilecek herhangi bir maddi ya da manevi zarar olmadığı
sürece tazminat söz konusu olmayacaktır düşüncesine yer verilir. Ayrıca AİHS
m.41’e göre de tazminat talep etmek mümkündür. Buna göre AİHM, AİHS ve
Protokollerinin ihlâl edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci tarafın
iç hukuku bu ihlâli; ancak kısmen telafi edebiliyorsa, AİHM gerekli gördüğü
takdirde, hakkaniyete uygun surette, zarar gören tarafın tatminine
hükmedecektir.
Tazminat konusuna ilişkin istisnai kararlardan birisi Caballero/Birleşik Krallık
kararıdır94. Sözü edilen kararda tespit edilen herhangi bir ihlâl olmamasına
rağmen başvurucu lehine 1000 İngiliz Sterlin’i manevi tazminata
hükmedilmiştir. Bu karar AİHM’in kendi üyeleri arasında da oldukça tartışma
yaratmıştır. Hatta birçok üye karara muhalif kalmıştır. AİHM’in böyle bir sonuca
varmasındaki temel nedenin, İngiltere’nin nihai karar öncesinde AİHM’e
yönelik “başvurucunun şikâyetlerindeki (Sözleşme’nin 5/3 ve 5/4. maddeleri)
haklılığının kabul edildiğini belirten bir mesuliyet kabul metninin” etkisinin fazla
olduğu belirtilmektedir95. Bu kapsamda haksız yere tutuklanan kişilerin manevi
zararı konusunda tazminat alabilmesi adil tatmin yöntemiyle olacaktır. Manevi
tazminatın maddi olma şartı yoktur. Bu konuda AİHM tarafından verilen
mahkûmiyet kararı yeterlidir96. Sözü edilen durumun mağduru olan kişiler
tazminat alma hakkına sahip olacaktır. Bunun için kural olarak sözleşmede
korunan hakların ihlâli gerekecektir. Ancak AİHM için istisnai olarak da
93AİHM’in 27.09.1990 tarihli Wassink/Hollanda kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019). 94AİHM’in 08.02.2000 tarihli Caballero/Birleşik Krallık kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019). 95AİHM m.41’de ki tazminat hakkı üzerine yazılan ayrıntılı bilgi için bkz. CENGİZ, Serkan; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 41 Uyarınca Tazminat Kavramı, 2002, https://serkancengiz.av.tr/tr/makaleler/avrupa-insan-haklari-soezlesmesi-madde-41-uyarinca-tazminat-kavrami/, (e.t. 10.02.2019). 96TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 296.
43
başvurucunun şikâyetlerindeki haklılığının kabul edildiğini belirten bir
mesuliyet kabul metninin de etkili olacağını ifade etmek yanlış olmayacaktır.
1.4.9 KKTC’de İhlâl Edilen Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının AİHM Kararları Doğrultusunda İncelenmesi
AİHS’in 1.maddesinde insan haklarına saygı yükümlülüğü başlığıyla insan hak
ve özgürlüklerinden yararlanmayı konu alır. Sözleşme de buna göre yüksek
sözleşmeci tarafların ülkenin yetki sınırları içinde bulunan herkesin
sözleşmede açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarının sağlanacağı
konusu düzenlenmiştir.
AİHM taraf devletlerin, yer bakımından yetkilerinin yalnızca ülke alanı ile sınırlı
olmadığını ve bu yetkinin ülke dışında devlet otoritesinin egemen olduğu
yerleri de içerdiğini belirtmektedir97. TC’nin taraf devlet olması dolayısıyla
AİHM’in zorunlu yargı yetkisini tanımasıyla birlikte yapılacak başvurular
açısından da sorumluluğu vardır.
Devlet hem anayasaya hem de uluslararası sözleşmelere uymak zorundadır.
Bu yükümlülüğü gerçekleştirecek organlar; yasama, yürütme ve yargıdır.
Devlet insan haklarına yönelik herhangi bir organı aracılığıyla gerçekleşen
ihlâlden dolayı sorumludur. Devlet tarafından özel bir organ veya kişiye yetki
devredilemez. Devlet gerekli yasal düzenlemeleri yapar belirli bir davranış ve
işlemde bulunup, sessiz kalmayıp, pozitif tedbirleri alırsa; ancak insan hak ve
özgürlüklerinin ihlâlini en aza indirebilir. İnsan hakları sözleşmelerinin yer ve
zaman bakımından uygulama alanı önemlidir. Türkiye’nin insan haklarını
koruma yükümlülüğü kural olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi sayılan bir
yerde gerçekleşen ihlâllerle sınırlıdır. Yani ülke dışı gerçekleşecek insan
hakları ihlâllerinden Türkiye sorumlu değildir98.
Ulusal sınırların belirlenmesine yönelik olarak devletler iç hukuklarında belli
düzenlemeler yapabilirler. Ancak milli sınırların dışında bir yere askerî bir
müdahale yapıldığı takdirde o ülkede işlenecek olan insan hakları ihlâlleri
97Bu konuda bkz. GÖZÜBÜYÜK/GÖLCÜKLÜ, 15. 98Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 74.
44
konusunda sorumluluğun hangi ülkede olacağına ilişkin bazı belirsizlikler
yaşanmaktadır99.
Taraf devletler Sözleşme’yi onaylamakla birlikte iç hukuklarını da Sözleşme ile
uyumlu hâle getirmeye mecbur olurlar. AİHS’de düzenlenen temel hak ve
özgürlükler taraf devletlerin iç hukuk mevzuatlarında güvence altına alınmak
zorundadır. Ancak bu şekilde bir koruma taahhüt edilmiş olacaktır100. Aksi
takdirde ülkeler kendi vatandaşlarını koruyamadıkları gibi uluslararası
mecrada da itibar kaybı yaşayacaklardır. Böylelikle ülkeler ağır bir yaptırımın
sonucuna katlanmayı göze almış olacaklardır.
AİHM yetki alanı yönünden AİHS’e üye bir devletin, AİHS’de belirlenen hak ve
hürriyetlerin çiğnendiği iddialarına sebep olan kendisine yüklenebilecek
nitelikteki fiil ve ihmallerden sorumluluğunu sözü edilen Sözleşmeye imza
atarak garanti etmiştir101. Başka bir deyişle Sözleşmeci devlet, yargı yetkisine
tabi olan herkese AİHS’de ve ek protokollerde olan hakları garanti etmekle
yükümlüdür. Sözleşmeci devletin ‘’fiili egemenlik’’ kapsamındaki herhangi bir
yerde gerçekleşen ihlâlden dolayı sorumluluğu vardır. Oysaki TC’de kabul
edilen anlayışa göre yetki yalnızca dar kapsamda olan ve daha önce de ifade
ettiğimiz gibi TC’nin ülkesi sayılan bir yerde gerçekleşen ihlâllerle sınırlıdır102.
Ancak beklenen olmamış ve AİHM tarafından TC’nin KKTC’de işlenen insan
hakları ihlâllerinden sorumlu tutulacağı karara bağlanmıştır103. Sözü edilen
99AİHM’in yetki alanıyla ilgili olarak bkz. DİNÇ, Güney; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşme’nin Yer Bakımından Kapsama Alanını Belirlerken, Barış Çağrısı mı, Yapıyor? Yoksa Emperyalist Savaşların Yolunu mu Açıyor?, 2010,http://www.guneydinc.com/makaleler/13.pdf, (e.t. 14.02.2019). 100Ayrıntılı bilgi için bkz. ERDEM, Mustafa Ruhan/KORKMAZ, Ömer; Yargılanmanın Yenilenmesi Nedeni Olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İhlâli, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.:5, S.: 2, Y.: 2003, 182. 101AİHM’in 08.07.2004 tarihli Ilaşcu ve diğerleri/Moldovya ve Rusya kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019). 102Bu konuda bkz. TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 75,76; Devletin egemenliğinin en temel göstergesi sözü edilen devletin belli bir toprak parçası üzerinde münhasır kontrol gücüne sahip olmasıdır. Devlet bu toprak parçası üzerinde yürütme ve yargı yetkisini kullanır. Bu konuda bkz. POGGI, Gianfranco; Devlet: Doğası, Gelişimi ve Geleceği, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2007, 31; Egemenliğin devletin kendi yetkilerini ve kendi temel hukuk kurallarını serbest iradesiyle belirleyebilmesine ilişkin görüş için bkz. TEZİÇ, s. 139. 103ERHÜRMAN, Tufan; Kıbrıs’ta Akıl Tutulması, Işık Kitabevi, Lefkoşa, Y.: 2007, 194.
45
konuda Kıbrıs ile ilgili AİHM’e yapılan bir başvuru göze çarpmaktadır. Bu
Loizidou/Türkiye başvurusudur104.
Yine Kıbrıs Cumhuriyeti/Türkiye kararında105 da AİHM TC’yi, insan hakları
ihlâlinden sorumlu tutmuştur. AİHM, zorunlu yargı yetkisi açısından öne
sürdüğü ‘’fiili egemenlik yetkisi’’ anlayışını da sürdürmüştür. Fiillerin TC’nin
siyasi sınırları dışında meydana gelmesi dolayısıyla TC AİHM’in, zorunlu yargı
yetkisini tanımamaktadır. Ancak buna rağmen AİHM’e yapılan başvurular
sonucunda yer bakımından yetki konusunda ‘’fiili egemenlik’’ yetkisi esas
alınmış olup sorumlu ülke olarak TC belirlenmiştir. AİHM için Kıbrıs
Cumhuriyeti/Türkiye davasının zor tarafı Avrupa Konseyinin üyesi iki devletin
egemenlik haklarının ve sınırlarının tartışıldığı bir karar vermek durumunda
kalmasıydı. AİHM birçok uluslararası hukuk belgesini dayanak olarak
gösterirken Kıbrıs Devleti’nin kuruluşuna temel olan sözleşmeler konusunda
1974 yılı öncesindeki Kıbrıs Hukukunu incelemeye bile gerek duymamıştır.
AİHM’in esas yanılgısı ise çok yönlü siyasi bir konuyu yanlardan birini baskı
altına alarak mülkiyet hakkı bağlamında çözmeye kalkışması durumudur.
Kısaca Türk ordusunun konuşlandığı Kuzey Kıbrıs, TC’nin "egemenlik yetkisi"
içinde bulunmaktadır vurgusu yapılmıştır. Sonrasında TC’nin kuruluşunu
gerçekleştirdiği KKTC kendi başına kararlar alabilen bağımsız bir devlet
değildir ifadelerine yer verilmiştir. Son olarak ister hukuki isterse hukuk dışı
olsun askeri bir hareketin nedenlerinin AİHM tarafından değerlendirilip
tartışılmasına gerek bulunmamaktadır ifadesine yer verilmiştir106. AİHM bahsi
104Bu konuda bkz. AİHM’İN 18.12.1996 tarihli Loizidou/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019). 105AİHM’in 12.05.2014 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019). 106DİNÇ, Güney; http://www.guneydinc.com/makaleler/13.pdf, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşme’nin Yer Bakımından Kapsama Alanını Belirlerken, Barış Çağrısı mı, Yapıyor? Yoksa Emperyalist Savaşların Yolunu mu Açıyor?, 2010,http://www.guneydinc.com/makaleler/13.pdf, (e.t. 14.02.2019); Sözü edilen kararla AİHM, AİHS’in 2. (yaşam hakkı). 3. (işkence ve kötü muamele yasağı), 5. (kişi özgürlüğü ve güvenliği), 8. (özel ve aile yaşamına saygı hakkı), 9. (din ve düşünce özgürlüğü), 10. (ifade özgürlüğü) 13. (etkin başvuru hakkı) ve AİHS’e Ek 1 no. lu Protokol’ün mülkiyet hakkına ilişkin 2.maddesi ile eğitim hakkına ilişkin 2.maddesinin ihlâl edildiği konusunda karar vermiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. AKÇAY, Deniz; “Cyprus V. Turkey” Kararı: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Uluslararası Hukuk ve Uluslararası Uyuşmazlık Sınavı, TBBD, C.: 121, Y.: 2015, 442.
46
geçen davada kendi yetkisini aşan siyasi çözümler ileri sürmüştür. KKTC gibi
bir devletin olduğunu kabul etmemekle birlikte adanın bir bütün olduğunu ve
yalnızca Kıbrıs Cumhuriyeti (KC) olarak tanındığını dile getirmiştir. Halbuki
Kıbrıs’ta iki farklı ulusun varlığı unutulmamalıdır. Ada içerisinde Kıbrıslı Rumlar
ve Kıbrıslı Türkler olarak iki ayrı ulus yaşamaktadır.
KKTC ile ilgili olarak biliniyor ki 1974 yılında TC garantör sıfatıyla Kıbrıs’a
askeri bir çıkarma gerçekleştirmiş ve bunun sonucunda da 1983’e kadar belirli
yönetim şekilleriyle bu topraklar yönetilmiştir. Bununla birlikte 1983’e
gelindiğinde yönetim biçimi olarak cumhuriyet seçilmiş ve ilk defa Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti ismiyle bir ülke kurulmuştur. Ancak KKTC 1983’ten beri hala
uluslararası alanda tanınmayan bir devlettir. KKTC’nin tanınmayan bir devlet
oluşu bu topraklarda gerçekleşecek insan hakları ihlâllerinden kimin sorumlu
tutulacağı ile ilgili soruyu akla getirir. 1959 yılında TC ve Yunanistan
hükümetleri arasında gerçekleşen Zürih Konferansı’nda bir karar alınmıştı. Bu
karara göre adada bir KC107 kurulacaktı. Buna göre TC, Yunanistan ve İngiltere
ile iki ulusun temsilcilerinin katılımıyla 1960 yılında gerçekleştirilen Londra
Konferansı’nda KC’nin temel ilkeleriyle birlikte Garanti ve İttifak Andlaşmaları
yapılmıştı108.
KKTC Hukukunda uluslararası sözleşmelerin ne durumda olduğu konusuna
bakılacak olursa bu durumla ilgili KKTC Anayasası yol gösterici olacaktır.
Anayasa m.90/5’e göre usulünce yürürlüğe konan uluslararası andlaşmaların
kanun hükmünde olduğu şeklinde bir düzenleme mevcuttur. Sözü edilen
hükümde uluslararası andlaşmalar hiyerarşik düzende yasalarla eşittir. Bu
107TOLUNER, Sevin; Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Milletlerarası Hukuk, Fakülteler Matbaası, İstanbul, Y.: 1977, 71, 72; SERTER, Vehbi Zeki; Kıbrıs Tarihi, 10.Bs., Halkın Sesi Limited Şirketi., Y.: 1977, 118; İSMAİL, Sabahattin; 150 Soruda Kıbrıs Sorunu, 1.Bs., Kastaş Yayınevi, İstanbul, Y.: 1998, 152. 108Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. TOLUNER, s. 75-78; SERTER, s.120; İSMAİL, s. 54, 55; KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak değerlendirilebilmesinin yolunun KKTC’nin kuruluşunun Garanti ve İttifak Antlaşmaları hükümlerine uygun gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinden anlaşılabileceğine dair bilgi için bkz. ÖZERSAY, Kudret; Kıbrıs Sorunu: Hukuksal İnceleme, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, Y.: 2009, 5.
47
durum tıpkı Türk Hukukunda olduğu gibidir109. Uluslararası andlaşmalar
anayasadan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Dolayısıyla AİHS’in insan hak
ve özgürlüklerine ilişkin kuralları KC’de olduğu gibi KKTC’nin de iç hukukunun
bir parçasıdır110.KKTC Anayasa Mahkemesi de vermiş olduğu bir kararda111
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin iç hukuka dahil olduğunu ve bunun
yanında AİHS’in normlar hiyerarşisinde Anayasa gibi bir üst norm olmadığını
ifade etmiştir. Devamında ise kanunların AİHS’e aykırılığını denetleyen ve
aykırı olanların iptalini öngören bir iç prosedür yoktur dolayısıyla AİHS’i, iç
hukuk hâline gelmiş bir uluslararası sözleşme ya da diğer bir yasa statüsünde
kabul edip uygulamamız gerekir ifadelerine yer verilmiştir. KKTC Anayasa
Mahkemesi vermiş olduğu kararda her ne kadar AİHS ilkelerini iç hukukta
benimseyip yasalarla aynı düzeyde görse de KKTC bağımsız bir devlet olarak
tanınmadığı için AİHS’e de taraf değildir. Ve elbette ki KKTC Avrupa Konseyi
üyesi de değildir112. Hâl böyle olunca KKTC’de temel hak ve özgürlükleri ihlâl
edilen kişiler iç hukuk yollarını tükettikten sonra başvurularını KKTC aleyhine
değil TC veya KC aleyhine yapmak durumunda kalacaklardır113. Böylelikle bir
orantı kurmak gerekirse; Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan kesimin insan hak ve
özgürlükleri ihlâl edildiğinde, duruma göre TC ya da KC aleyhine dava açılması
109Andlaşmalara yönelik detaylı bilgi için bkz. PAZARCI, Hüseyin; Uluslararası Hukuk, 17.Bs.,
Turhan Kitabevi, Ankara, 2018, 45.
110Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 39/1962 sayılı Yasa ile AİHS’i onayladığı ve bahsi geçen Sözleşme’yi iç hukukuna dahil ettiği bir gerçektir. Sözü edilen Yasa, 1963 olaylarından önce Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortak parlamentosu olan ve Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumların ortak katıldığı Temsilciler Meclisi tarafından kabul edilmiştir. Dolayısıyla AİHS’in insan hak ve özgürlüklerine ilişkin hükümleri KKTC’nin de bir parçasıdır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. NECATİGİL, Zaim M.; Kıbrıs Uyuşmazlığı ve AİHM Kıskacında Türkiye (Kıbrıs Uyuşmazlığı), 2.Bs., Turhan Kitabevi, Lefkoşa, Y.: 2006, 1.
111KKTC Anayasa Mahkemesi’nin uluslararası andlaşmaların iç hukukta uygulanmasına
yönelik olarak verdiği karar için bkz. KKTC Anayasa Mahkemesi (AYM), D. 24/202, Dava No:
4/2003, Karar Tarihi: 26.06.2003. Bu konuda bkz. http://www.mahkemeler.net/cgi-
bin/cevap1.aspx, (e.t. 27.10.2019); Ayrıca 9/76 sayılı Mahkemeler Yasasında normlar
hiyerarşisine ilişkin hüküm yer almaktadır. 38.madde sözü edilen düzenlemeleri içerir.
112HAKKI, Murat Metin; Property Wars in Cyprus: The Turkish Position According to International Law, Ankara Bar Review, S.: 1, Y.: 2010, 44. 113NECATİGİL, Zaim M.; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Anayasa ve Yönetim Hukukunun Esasları (Anayasa), Işık Kitabevi Yayınları, Lefkoşa, Y.: 2015, 42.
48
gerekiyorsa, Rumlar için de aynı şekilde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde
(GKRY) temel bir hak ihlâli söz konusu olursa Yunanistan ya da KC aleyhine
dava açılması gerekecektir. Kanaatimizce daha önce de belirttiğimiz
sebeplerden dolayı KC adı altında kullanılan ifade doğru bir ifade değildir. Bu
nedenle de siyasi arenada sadece GKRY kavramını kullanmayı doğru
buluyoruz.
Bilindiği gibi AİHS’in 33.maddesi devlet başvurularını düzenlemektedir. Buna
göre her yüksek sözleşmeci tarafın AİHS ve Protokolleri hükümlerine uygun
davranması beklenmektedir. Eğer bir ihlâl olduğu düşüncesinde olunursa
AİHM’e başvurabileceği ifade edilmiştir. Buna göre Kuzey Kıbrıs topraklarında
gerçekleşecek insan hakları ihlâllerinde GKRY, TC’ye karşı dava açabilecektir.
Fakat bunun AİHM nezdindeki ismi KC’nin TC’ye karşı dava açması
şeklindedir114.
Devlet başvuruları şeklinde KC, TC aleyhinde bazı davalar açmıştır. Ancak bu
davalar bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardır. Bilindiği üzere TC Kıbrıs’a,
20 Temmuz 1974’te bir barış harekâtı gerçekleştirmiştir. Bu harekât sonrası
KC AİHM’e ilk başvurusunu yapmıştır. Daha sonra üç devlet başvurusu daha
gerçekleşmiştir.
6780/74 (ilk başvuru)115 ve 6959/75 (ikinci başvuru)116 ile 8007/77 sayılı
(üçüncü başvuru)117 ‘’ilk üç GKRY başvurusu o dönemde yürürlükte olan AİHS
sistemine uygun olarak Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna (AİHK)
yöneltilmişti. AİHK tarafından birleştirilen ilk iki başvuruya ilişkin AİHK
114GÖZLER, Kemal; Bireysel Başvuru ve Kıbrıs Sorunu (Kıbrıs Sorunu), İnsan Hakları Yıllığı, C.: 15, 1993, 173; ÖZDEK, Yasemin; Avrupa İnsan Hakları Hukuku ve Türkiye–AİHS Sistemi ve AİHM Kararlarında Türkiye, Nadir Kitap Yayınları, İstanbul, Y.: 2004, 50. 115AİHM’in 19.09.1974 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti/Türkiye kararı https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019). 116AİHM’in 21.03.1975 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti/Türkiye kararı https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019). 117AİHM’in 06.09.1977 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti/Türkiye kararı https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019).
49
raporunda AİHS’in 2. (yaşam hakkı), 3. (işkence ve kötü muamele yasağı), 5.
(kişi güvenliği), 8.(özel ve aile yaşamına saygı hakkı), 13. (etkin başvuru hakkı)
ve 14. (ayrımcılık yasağı) maddelerinin ihlâl edildiği sonucuna varılmıştı. Yine
o dönemdeki denetim mekanizması sistemine göre AİHK raporları ilgili devletin
AİHM’in mecburi yargı yetkisini tanımış olması kaydıyla başvuran ve/veya
davalı devlet tarafından AİHM’e götürülebilirdi. AİHM’in mecburi yargı
yetkisinin tanınmadığı durumlarda ise Avrupa İnsan Hakları Komitesi (AİHK)
raporlarının bağlayıcılık kazanabilmesi için Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi’nin bir kararıyla kabul edilmiş olması gerekirdi. Komite’nin bu iki rapor
hakkında 1979’da kabul ettiği kararda (Resolution DH (79)) AİHK raporunun
sonuçları ile ilgili olarak ret ya da onay doğrultusunda bir karar alınmamıştır.
Ancak Kıbrıs’ta insan haklarının kalıcı bir şekilde teminat altına alınması ancak
barışın ve iki toplum arasında güvenin yeniden tesisi ile gerçekleşebileceği
vurgulanmıştır. Bu doğrultuda toplumlararası görüşmelerin bu uyuşmazlığın
çözümlenmesine ulaşılmasında uygun çerçeveyi oluşturduğu belirtilmiştir.
8007/77 no.lu 3. Rum başvurusuna ilişkin AİHK raporunda ise TC’nin 5. (kişi
güvenliği, 8. (özel ve aile yaşamına saygı) ile AİHS’e EK 1 No.lu Protokol’ün
mülkiyet hakkına ilişkin 1. maddesinin ihlâl edildiği sonucuna varmıştır.
Bakanlar Komitesinin 1992’de aldığı kararda (Resolution DH (92) 12) yine
AİHK sonuçları hakkında herhangi bir karar alınmamıştır. Bunun üzerine AİHK
raporunun yayınlanmasına karar vermek konusuyla yetinilmiştir. 25781/94
sayılı dördüncü Rum başvurusu118 ise yeniden AİHK’e yöneltilmiş olmakla
birlikte GKRY TC’nin, AİHM’in mecburi yargı yetkisini tanımış olmasından
faydalanarak AİHK’in 4 Haziran 1999 tarihli raporunu 30 Ağustos 1999
tarihinde AİHM’e’’119 ulaştırmıştır.
Özellikle 8007/77 sayılı AİHK raporunda verilen kararla120 TC uluslararası
mecrada bir çıkmaza sokulmak istenmiş ve Kıbrıs sorunu için önemli kararlar
118AİHM’in 12.05.2014 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti/Türkiye kararı https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019). 119Ayrıntılı bilgi için bkz. AKÇAY, Deniz; “Cyprus V. Turkey” Kararı: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Uluslararası Hukuk ve Uluslararası Uyuşmazlık Sınavı, TBBD, C.: 121, Y.: 2015, 442. 120AİHM’in 06.09.1977 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti/Türkiye kararında Türkiye aleyhine yapılan başvuruda geçen şikâyet konularına ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. GÖZLER, Kıbrıs Sorunu, s. 173.
50
alınmıştır. Sözü edilen raporda alınan kararlar genellikle Türkiye
Cumhuriyeti’nin aleyhine olmuştur.
TC yukarıdaki devletlerarası başvurularda Kıbrıs’taki insan hakları
ihlâllerinden dolayı mahkûm edilmiştir. Bakanlar Komitesi birinci ve ikinci Kıbrıs
başvuruları hakkında Kıbrıs sorununun çözülmesi için toplumlararası
görüşmelerin başlatılması çağrısında bulunarak başvuruları sonuçlandırmıştır.
Üçüncü Kıbrıs başvurusunda ise Komisyon raporunun kabulünden yaklaşık on
yıl sonra yayımlanmasına karar vermekle yetinmiştir121.
AİHM’e başvurular ‘’devlet başvuruları’’ olabileceği gibi AİHS’in
34.maddesinde ‘’kişisel başvurular’’ şeklinde de yapılabileceği düzenlenmiştir.
Buna göre AİHS’de ya da Protokollerinde tanınan haklarının yüksek
sözleşmeci taraflardan biri tarafından ihlâl edilmesinden dolayı mağdur
olduğunu öne süren her gerçek kişiler hükümet dışı kuruluş veya kişi grupları
AİHM’e başvurabilecektir. Yüksek sözleşmeci taraflar aynı zamanda bu hakkın
etkin bir şekilde kullanılmasıyla ilgili hiçbir surette engel olmamayı da taahhüt
etmektedirler.
Bireysel başvuru bireyin ülke anayasası ile güvence altına alınmış temel hak
ve özgürlükleri hakkında ve AİHS kapsamındaki haklardan ve devletlerce
kabul edilen protokollerde düzenlenen haklardan herhangi birinin kamu gücü
tarafından ihlâl edildiği iddiasıyla anayasa mahkemesine başvurma yoludur.
TC ile ilgili bireysel başvuru yolunun ikincil yol olduğunu mevcut yasal
düzenlemelere bakarak anlayabiliriz. Anayasada, Anayasa Mahkemesinin
“Görev ve Yetkileri” başlıklı 148. maddesinin 3.fıkrası herkesin Anayasada
teminat altına alınmış temel hak ve hürriyetlerinden, AİHS kapsamında yer
alan hakkın, devlet tarafından ihlâl edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir ifadelerine yer verilmiştir. Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması zorunludur şeklinde düzenlendiği
03.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin 2. fıkrası
ise ihlâle neden olduğu ileri sürülen işlemin, eylemin veya ihmalin yasada
121Bu konuda GÖZLER, Kıbrıs Sorunu, s. 173.
51
öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının bütününün bireysel başvuru
yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekeceğine yer vermiştir. Devamında
47.maddesinin 5.fıkrasında bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten başlayarak; ancak başvuru yolu öngörülmemişse ihlâlin öğrenildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekeceği düzenlenmiştir122.
TC, 28 Ocak 1987’de Avrupa İnsan Hakları Komisyonu önünde bireysel
başvuru hakkını, 26 Aralık 1989’da ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
yargı yetkisini tanımış ve hâliyle bu tarihlerden sonra meydana gelecek
ihlâllerden sorumlu olacağını bildirmiştir123. Bunun önemi bireysel başvuru
hakkının tanınmasından itibaren Kıbrıslı Rumlar tarafından TC aleyhine
yapılan başvurulardır.
Kişisel başvuruya verilecek en iyi örnek Loizidou kararıdır124. Sözü edilen
kararda başvuran Kuzey Kıbrıs'ın Girne şehrinde belli parsellerdeki arsaya
sahibi olduğunu ve 20 Temmuz 1974 tarihinde TC'nin Kuzey Kıbrıs'ı denetimi
öncesinde bir dairesinin kendi ailesine ait olmak üzere apartman inşaatı için
çalışmaların başladığını iddia etmiştir. Sözü edilen mülklerin sahibi olduğu
Kıbrıs Tapu ve Kadastro Müdürlüğü'nce hazırlanan tapu senetleriyle de
kanıtlanmıştır. Başvuran geçmişte ve hala Girne’ye dönme ve mülkünü
rahatça kullanma konusunda devamlı olarak Türk Kuvvetleri tarafından
engellenmiş olduğunu belirtmiştir. Başvuran 19 Mart 1989 tarihinde Kuzey
Kıbrıs'ın Akıncılar Türk Köyünün yakınında bulunan Limya köyünde bir kadın
grubu tarafından düzenlenen bir yürüyüşe katılmıştır. Yürüyüşün amacı ise
Kıbrıs Rum Kesimi'nden gelen mültecilerin evlerine dönme hakkının
savunulmasıdır. Başvuran elli kişilik yürüyüş grubuna liderlik ederek Birleşmiş
Milletler karakolunu geçip Kıbrıs'ın Türk denetimi altındaki bölgesinde bulunan
Kutsal Haç Kilisesi'ne doğru bir tepede ilerlemiştir. Sözü geçen grup, kilise
122ACU, Melek; Bireysel Başvuruya Konu Edilebilecek Haklar, TBBD, C.: 110, Y.: 2014, 405; AYDIN, Öykü Didem; Türk Anayasa Yargısında Yeni Bir Mekanizma: Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.: XV, S.: 4, Y.: 2011, 124. 123Bu konuda CENGİZ, Serkan; AİHM Kararlarının İç Hukuka Etkisi, TBBD, S.: 79, Y.: 2008, 338; RENDA, Yaprak; Loizidou Kararından Bugüne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Kararları ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarının Kıbrıs’taki Mülkiyet Sorununa Etkisi, Ankara Barosu Dergisi (ABD), S.: 1, Y.: 2013, 390. 124AİHM’in 18.12.1996 tarihli Loizidou/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 09.08.2019).
52
avlusuna geldiğinde Türk askerleri tarafından etraflarının sarılmış olduğunu ve
yürüyüşe devam etmelerinin engellendiğini söylemişlerdir. Başvuran Kuzey
Kıbrıs Türk Polis Kuvvetleri tarafından tutuklanmış ve ambulansla Lefkoşa'ya
getirilmiştir. On saatten fazla tutuklu kaldıktan sonra gece yarısı serbest
bırakılmıştır. Loizidou başvurusunu, 22 Temmuz 1989'da yapmıştır.
Yakalanması ve tutuklanmasının Sözleşme’nin 3., 5., ve 8. maddelerinin
ihlâlini teşkil ettiği yönünde şikâyetçi olmuştur. Ayrıca mülkiyetine girişinin
engellenmekte olmasının da AİHS’in 8. maddesinin ve 1 no’lu Protokol'ün
1.maddesinin devam etmekte olan ihlâlini teşkil ettiği yönünde şikâyette
bulunmuştur. Ancak 4 Mart 1991 tarihinde Komisyon, 5.maddenin ihlâl
edilmediğini (dörde karşı dokuz oyla) raporunda belirtmiştir. Netice itibarıyla
Loizidou’nun, ‘’kişi özgürlüğü ve güvenliği’’ ihlâl edilmemiştir.
AİHM’in zaman bakımından yetkisi konusunda 1969 tarihli Andlaşmalar
Hukukuna Dair Viyana Sözleşmesi125 m.28’e göre andlaşmadan farklı bir niyet
anlaşılmadıkça veya böyle bir niyet başka türlü tespit edilmedikçe, andlaşma
hükümleri, andlaşmanın bir taraf bakımından yürürlüğe girmesinden önce
meydana gelen herhangi bir hareketle veya vakıayla veya ortadan kalkan
herhangi bir durumla ilgili olarak, andlaşmanın tarafını bağlamayacaktır. Bu
kapsamda andlaşmalar da geçmişe yürümeyecektir. AİHM’in zorunlu yargı
yetkisinin (ya da bireysel başvuru hakkının) kabulünden önce meydana gelmiş
bir olayın etkileri başvurunun yapıldığı tarihte sürmekte ise ‘’sürekli ihlâl’’ söz
konusu olacaktır. Nitekim AİHM’in zaman bakımından yetkisi mevcuttur.
Loizidou/Türkiye kararı bakımından AİHM bu gerekçeye dayanmış ve Kuzey
Kıbrıs’a TC tarafından yapılan harekâtı sürekli bir ihlâl olarak nitelendirip,
kişinin mülkiyet hakkının sürekli bir biçimde ihlâl edildiğine kanaat getirmiştir.
Davanın olağan iç hukuk yollarının tüketilmesinden ve kesin karardan itibaren
altı ay içinde açılması gerekmektedir. Ancak uluslararası hukukta genel kabul
gören prensiplere göre iç hukuk yolları tüketilmeden de126 dava açılması
125Sözleşme metni ile ilgili bilgi için bkz. http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/Viyana_69.pdf,(e.t. 13.09.2019); Viyana Sözleşmesine ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. PAZARCI, s. 69. 126AİHM’in 08.07.1999 tarihli Çakıcı/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019).
53
mümkündür. Bunun sebebi eğer etkili bir başvuru yolu varsa davalı devletin
bunu ispatlaması zorunluluğu vardır127.
KKTC vatandaşlarının KC aleyhine bir başvuruda bulunabilmesi için öncelikle
KC’deki iç hukuk yollarını tüketmeleri gerekmektedir128. KKTC vatandaşlarının
TC aleyhine bir başvuru yapabilmesi için ise TC’deki iç hukuk yollarını değil
KKTC’de olan iç hukuk yollarını tüketmiş olmaları aranmaktadır. Ve iç hukuk
yollarının tüketilmesinden itibaren altı ay içinde AİHM’e başvuru
yapılabilecektir129.
Son olarak bir konuya değinmek gerekirse KKTC’de 2014 yılında bir halk
oylaması130 gerçekleşmiştir. Halk oylamasında sonuç ne acı ki Kıbrıs’lı
Türklerin aleyhine olmuştur. Bu halk oylamasında halka sunulan anayasa
değişikliği önerisinden en önemlisi Anayasanın 144.maddesine 4.fıkra olarak
eklenen yeni bir düzenleme ile anayasa şikâyeti yolunun açılması konusuydu.
Halk oylamasında sözü geçen değişiklik kabul edilseydi Anayasada faydalı bir
düzenleme olacaktı.
Netice itibarıyla böyle bir madde halk oylamasında kabul edilmedi ve
Anayasada sözü geçen madde yerini alamadı. Sözü edilen madde yürürlüğe
girmiş olsaydı hak arama yolu açısından TC’nin 1982 Anayasası’na 2010
anayasa değişikliğiyle girmiş olan düzenlemeden daha da kapsayıcı bir
düzenleme getirilmiş olacaktı. Bunun sebebi ise sınırlama yaparak tıpkı TC’de
olduğu gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında ifadesinin
getirilmemesidir131. AİHS kapsamındaki anayasal haklar formülü, bireysel
başvurunun ya da anayasa şikâyetinin bugüne kadarki Türkiye uygulaması
içinde asıl amacından çıkmış kendi vatandaşını kendi anayasası gereği sahip
127Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 107. 128Bu konuda bkz. AKSU, Aslı; Human Rights Violations Faced By Turkish Cypriots, Ankara Bar Review, C.: 1, Y.: 2010, 19-24. 129Anayasa’ya uygunluk denetimi münhasıran Anayasa Mahkemesi olarak oturum yapan Yüksek Mahkemeye verilmiştir. Bahsi geçen mahkeme, ceza ve hukuk davalarını Yargıtay olarak istinaf yoluyla dinlemektedir. Bu esnada anayasal bir sorun çıkması durumunda konuyu Anayasa Mahkemesi olarak oturum yapan Yüksek Mahkemeye gönderme yetkisine sahiptir. Ancak KKTC Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme yetkisi yoktur. Bkz. DEREBOYLULAR, Özde/ARMAN, Perçem; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Kıbrısla İlgili Verdiği Kararların KKTC ve Türkiye’ye Etkisi, TBBD, C.: 136, Y.: 2018, 316. 130Bu konuda bkz. 2014, http://www.tufanerhurman.com/anayasa-degisiklikleri-son-hali/, (e.t. 19.09.2019). 131Bu konuda detaylı bilgi için bkz. SAĞLAM, KKTC Anayasası, s. 251.
54
olduğu haklardan yoksun bırakacak derecede bir anlam kaybına
uğratılmıştır132.
Son olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı öyle bir haktır ki AİHM’in yerleşik
içtihatlarına göre de aynı anda hem adil yargılanma hem de kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkının ihlâli varsa o takdirde öncelik kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkına verilecektir.
1.4.10 AİHS’de Düzenlenen Adil Yargılanma Hakkının AiHM Kararları Doğrultusunda İncelenmesi
AİHS’in 5.maddesinde tutuklama koruma tedbiri konusunda temel kurallara yer
verilmekle birlikte bu kararı veren makamın adil yargılanma hakkına göre bu
faaliyetini sürdürmesi gerekmektedir. Bu nedenle AİHS’in 5.maddesi ile
doğrudan ilişkili olduğu için adil yargılanma hakkı ile ilgili olan AİHS’in
6.maddesinde yer alan kuralların ve buna göre verilmiş kararlarında
bilinmesinde yarar vardır.
Adil yargılanma hakkı tıpkı AİHS’de yer alan diğer temel haklar gibi önemli
temel insan haklarındandır. Adil yargılanma hakkının kökeni Fransızcadır ve
‘’procès équitable’’ biçiminde ifade edilir. İngilizce olarak ise dürüst yargılanma
hakkı şeklinde “fair trial” kullanılmaktadır. Kullanılan terimin Türkçe karşılığı
konusunda doktrinde birçok görüş ileri sürülmektedir. Örneğin Zabunoğlu133
“adil yargılanma hakkı” ifadesini kullanmaktadır. “Adil yargılama”, öznesi
yönünden edilgen bir yapıya sahip olup belirsizlik taşımaktadır. Ancak ‘’adil
yargılanma hakkı’’, birey için bir “temel hak” niteliğindedir. Sözü edilen hak
yargı makamları açısından da hak arama özgürlüğünün uygulamasına yönelik
uzantısıdır. İnceoğlu’na134 göre “hakkaniyetle yargılama” veya “hakkaniyete
132Kamu Hukukçuları Platformu’nun toplantısında sunulan karar incelemelerine ulaşmak için bkz. ŞİRİN, Tolga; Üçüncü Yılda Bir Bilanço: Türkiye Anayasa Mahkemesi’nin Bireysel Başvuru (Anayasa Şikâyeti) Usulünün ve Kararlarının Değerlendirilmesi, 2015, http://kamuhukukculari.org/?sayfa=toplanti_bildiriler&id=5, (e.t. 19.09.2019). 133Bu konuda ZABUNOĞLU, Yahya; Adil Yargılanma Hakkı ve Adil Yargılama Yapma Görevi, Yeni Türkiye Dergisi, İnsan Hakları Özel Sayısı, S.: 22, 1998, 936-944. 134İNCEOĞLU, Sibel; İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı, 4.Bs., Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, Y.: 2013, 2.
55
uygun yargılama” ifadelerinden biri kullanılmalıdır. Nihayet Erşen135 “adil
yargılanma” teriminin “doğru yargılanma ve yargılama” ifadesini de
kapsadığını düşündüğünden “adil yargılanma hakkı” kavramı daha uygundur
ifadesini kullanmaktadır. AİHS’de ise sözü edilen kavramın “adil yargılama”
şeklinde kullanıldığını görmekteyiz. Ancak buna karşılık madde 6’da olan ilke
ve hakların bütününü kapsayan bir hak olarak kullanıldığında ise “adil
yargılanma hakkı” teriminin kullanılmasını tercih etmemiz gerekmektedir136.
Schroeder/Yenisey’e137 göre “dürüst yargılanma hakkı”, ‘’fair trial’’ in Türkçe
karşılığı olarak daha uygun düşmektedir.
AİHS m.6’da yer alan adil yargılanma hakkı uyarınca ulusal yargı
makamlarınca görülen davalarda varılan sonucun yerindeliğini denetleme işi
AİHM’in görev alanına girmemektedir. Ulusal makamların işleyiş usulleri
bakımından geniş bir takdir hakkı bulunmaktadır. Adil yargılanmanın hangi tip
metodlarla sağlanacağını belirlemek ulusal takdir yetkisinin içerisine dahildir.
Nitekim adil yargılanmanın gerekleri sağlanmış olursa AİHM’in de müdahalesi
gereksiz kabul edilebilecektir. AİHM denetiminin olması adli kararların
yerindeliği ve doğruluğu konularını kapsamayacaktır. Adil yargılanma hakkı
hem medeni hem de ceza yargılaması açısından her iki alanda da önemli bir
haktır. Konumuz itibarıyla incelemekte olduğumuz adil yargılanma hakkı ceza
yargılamasında adil yargılanma hakkıdır. Buna göre gerçek ya da tüzel kişiler
veyahut da kişi toplulukları adil yargılanma hakkı ile ilgili mağduriyetlerini ileri
sürebileceklerdir. Zira cezai bir uyuşmazlık olduğu takdirde, bu durumda
kendisine karşı suç ithamında bulunulan kişi yani şüpheli veya sanık bu hakka
sahip olacaktır. Bununla birlikte öncelikle iç hukuk yolları tüketilecek
sonrasında AİHM’e başvuru yapılabilecektir138.
135ERŞEN, Serkan; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türk Hukukunda Adil Yargılanma Hakkı, Kırıkkale Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi (YL), Kırıkkale, Y.: 2007, 41, 42. 136İNCEOĞLU, s. 2. 137SCHROEDER, Friedrich/YENİSEY, Feridun; Dürüst Yargılanma Hakkı (Fair Trial), Alkım Yayınevi, İstanbul, Y.: 1997, 32. 138Bu konuda TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 303; Aynı yönde Bir Başvurunun Kabul Edilebilirlik Şartları, https://www.echr.coe.int/Documents/COURTalks_Inad_Talk_TUR.PDF, (e.t. 13.09.2019).
56
Bir nokta daha var ki bu da iç hukuk yollarının açık olması durumunda eğer
ileride AİHM’e başvuru yapılacaksa başvuru konusu yapılabilecek hakkın
ulusal düzeydeki davada ihlâl edildiğinin mutlaka ileri sürülmesi
gerekmektedir139. Tutanaklara da bu durum işlenmelidir. AİHS’de düzenlenen
bir hakkın iç hukuktaki yargılama sırasında gündeme getirilmemesi
durumunda AİHM’de de bu hakkın ihlâl edildiği öne sürülemeyecektir.
AİHM kararlarından140 örnek verilecek olursa başvuran ziyaretçi kabul etme
hakkını kısıtlayan disiplin cezalarının AİHS’te m.8’i ihlâl ettiği konusunda
başvuruda bulunmuştur. Bu kapsamda AİHM, mahkûmların genel olarak
özgürlük hakkı hariç AİHS ile güvence altına alınan temel hak ve
özgürlüklerden yararlanmaya devam ettiklerini hatırlatmaktadır. Ayrıca bu
haklara getirilen kısıtlamalar tutukluluk koşullarının kaçınılmaz bir sonucu olan
suç ve düzensizliğin önlenmesi için güvenlik nedeniyle uygulamaya konmuş
olsa da haklı bir gerekçeye dayanmalıdırlar.
AİHM, bir bireyin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkına
yapılan herhangi bir müdahalenin AİHS’in 8/2.maddesi uyarınca meşru amaç
veya amaçlarla yapılmadığı ve “demokratik bir toplumda gerekli olmadığı”
takdirde 8.maddeyi ihlâl ettiğini hatırlatmaktadır. Son olarak Mahkeme,
başvuranın ziyaretçi kabul etme hakkı üzerinde yaklaşık bir yıldır uygulanan
kısıtlamanın Sözleşme’nin 8.maddesi kapsamında aile hayatına saygı
gösterilmesi hakkına başlı başına müdahale teşkil ettiği kanısındadır ve
nihayet Mahkeme tarafından, 8.maddenin ihlâl edildiğine karar verilmiştir. Ama
en önemlisi mahkûmun disiplin işlemleri sebebiyle özel hayatına müdahale
edilmesinin Sözleşme’nin 6.maddesinin yani adil yargılanma hakkının ihlâl
edildiğine karar verilmiştir.
139AİHM’in 15.11.1996 tarihli Sadık Ahmet/Yunanistan kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019). 140AİHM’in 20.05.2008 tarihli Gülmez/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019).
57
Mamidakis/Yunanistan kararında141 ise başvurana gümrük cezası yanında bir
de ayrıca para cezası verilmiştir. Kaçakçılık suçundan dolayı bu cezalara
mahkûm olan başvuranın AİHM tarafından, 6.maddeden faydalanması
gerektiğine karar verilmiştir.
Adil yargılanma hakkının ceza davalarına ilişkin uyuşmazlıklarına aynı
zamanda ‘’suç ithamı’’ ya da ‘’suç isnadı’’ denildiğini bilmekteyiz. Suçun
anlamını da AİHM bir kararında142, ‘’özerk yorum ilkesi’’ çerçevesinde
belirlemektedir. İtham kelimesi AİHS kapsamında özerk bir kavramdır.
Bununla birlikte iç hukuktaki itham tanımından bağımsız olarak
uygulanmaktadır. AİHM bir ithamın 6.madde kapsamında "suça ilişkin" olup
olmadığını belirleyecek ölçütler geliştirmiştir. Sözü edilen kriterler; suçun türü,
cezanın tür ve ağırlığı ile iç hukukta yapılan sınıflandırmadır143. İç hukuktaki
sınıflandırmaya göre ilgili uyuşmazlık cezai nitelikte ise m.6 uygulanacaktır.
Buna karşılık ulusal nitelendirmenin bu nitelikte olmaması durumunda sıradaki
iki kıstas dikkate alınarak AİHM tarafından uyuşmazlığın yine de ‘’ceza ithamı’’
kapsamında değerlendirilmesi mümkün olacaktır. Suçun türü ya da niteliği
konusunda şayet suçun düzenleniş sebebi caydırmak ve cezalandırmak
olmayıp tazmini sağlamak ise ‘’suç ithamı’’ yoktur denilecektir. Cezanın niteliği,
süresi ve infaz tarzının hissedilir şekilde zarar verici etkileri olmalıdır. İşte tüm
bunlar suç ithamının olup olmadığını belirlemek konusunda yapılan
değerlendirmede dikkate alınacak hususlardır. AİHM, öncelikli olarak cezanın
niteliği ve ağırlığına bakmaktadır. Örneğin bir yıla kadar hapis cezası
öngörülen bir fiili işleyen kimseye yüz TL para cezası verilmişse, burada
dikkate alınacak ceza, bir yıl hapistir144.
6.madde hükmün kesinleşmesine kadar uygulanmaktadır ve hükmün infazına
geçildiğinde artık bahsi geçen madde uygulanamayacaktır. Bir mahkûmun
141AİHM’in 11.01.2007 tarihli, Mamidakis/Yunanistan kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019). 142AİHM’in 27.02.1980 tarihli Deweer/Belçika kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019). 143MOLE, Nuala/HARBY, Catharina; Adil Yargılanma Hakkı, Şen Matbaacılık, S.: 3, Y.: 2005, 103.
144Bu konuda bkz. TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 310-312.
58
şartla salıverilme başvurusu sözü edilen madde kapsamına girmeyecektir.
Yine bunun gibi isnadın belirlenmesine yönelik olmayan işlemlerde de
6.madde uygulama alanı bulamayacaktır. Bunlara örnek olarak; tutuklama
kararı ve sınır dışı edilme konuları verilebilir145.
Adil yargılanma hakkının unsurları konusunda AİHS’in 6.maddesinden
faydalanılmaktadır. Buna göre dava yasayla kurulan, bağımsız ve tarafsız
mahkeme önünde makul sürede ve açık duruşmada görülmelidir. Ne var ki
aynı zamanda "hakkaniyete uygun surette yargılanma" durumu da
istenmiştir146. Demek oluyor ki adil yargılanma hakkının yalnızca yasayla
kurulan, bağımsız ve tarafsız mahkeme önünde makul sürede ve açık
duruşmada görülmesinin aksine hareket edilmesiyle değil aynı zamanda
hakkaniyete uygun yargılama yapılmaması hâlinde de ihlâl gerçekleşmiş
olacaktır.
Hakkaniyete uygun surette yargılanmanın içeriğini; silahların eşitliği, makul
sürede yargılanma ve aleni yargılanma hakkı oluşturmaktadır. Bu konularda
ihlâllerin oluşmasıyla birlikte ihlâli yapan devlete başvurucunun dava açması
kaçınılmaz bir sonuç olacaktır. Ve yine adil yargılanma hakkı kapsamında
diğer alt haklar olarak sayabileceğimiz nitelikteki haklar da mevcuttur. Bunlara
masumiyet karinesi, susma hakkı, asgari sanık hakları, delillere ilişkin temel
kurallar, kararların gerekçeli olması ve yargı kararlarının uygulanmasını talep
hakkı gösterilebilir147.
Yasayla kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılamanın
gerçekleşmesi adil yargılamanın temel bir unsurudur. Bunun için öncelikle
yargı bağımsızlığı ve ardından da yargı tarafsızlığının iyi bilinmesi gerekir.
Yargı bağımsızlığı iddia ve savunmanın katkılarıyla yargılama faaliyeti içinde
toplanan delillere dayanarak, iç ve dış baskı ve etkilerden uzak, güven verici
145Bu konuda TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 312. 146GÖLCÜKLÜ, Feyyaz; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde Adil Yargılama, Prof.Dr.İlhan Öztırak’a Armağan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C.: 49, S.: 1-2, Y.: 1994, 213. 147Bahsi geçen konuda ŞİRİN, Tolga; Özgürlük ve Güvenlik Hakkı, 2018, http://www.anayasa.gov.tr/bireyselbasvuru/pdf/Kitaplar/01_ozgurluk_guvenlik_hakki.pdf, (e.t. 03.02.2019).
59
bir ortamda karar vermeyi ifade etmektedir. Ve yine yargı tarafsızlığı ise
görülen işle menfaat ilişkisinin bulunmaması manasında bağımsızlığın
ayrılmaz temelini oluşturmaktadır148. Taraf devletlerin anayasalarında olması
gereken ve öncelikli düzenleme alanı bulan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı
önemli bir konudur.
Devletin üç ana erkinden biri yargı erkidir. Yargı erkinin diğer erklerden yani
yasama ve yürütmenin karşısında faaliyetini tam olarak sürdürmesi için
hâkimlerin, bağımsız olması ve birtakım teminatlarla donatılması gerekir149.
Mahkeme yasa ile kurulu yürütme ve taraflar önünde bağımsız ve tarafsız ve
yargılama usulü güvencesine sahip bir mercii ifade etmektedir150.
KKTC’de kurulan mahkemelerin yasayla kurulmuş olmasının yeterli olduğunu
kabul eden AİHM, KKTC’nin uluslararası sahada tanınmış olmasını
aramamaktadır. AİHM Kıbrıs/Türkiye 10 Mayıs 2001 tarihli başvurunun
sonucunda KKTC'nin iç hukuk yollarının ele alınan konuya bağlı olarak
Mahkeme (AİHM) önüne gitmeden önce "tüketilmesi gerekli iç hukuk yolu"
olarak değerlendirilebileceği saptamasını yapmıştır151.
Mahkemelerin bağımsızlığı konusunda doğal yargıç ilkesini içeren
mahkemelerin yasa ile kurulmuş olması durumu mahkemelerin yetki ve
görevlerinin belirlenmiş olması, yargılama usulünün bulunması, duruma, kişi
yahut olaya göre yargı merci oluşturulması yolunun kapalı bulunması keyfiliğin
önlenmesi açısından önemlidir152. AİHM, mahkemenin "bağımsız" olup
148Bu konuda DOEHRING, Karl; Genel Devlet Kuramı Genel Kamu Hukuku, 2.Bs., İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2002, 208. (Çeviren (Çev.): Ahmet Mumcu); ÖZBUDUN, Demokrasi, s. 70; TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 350. 149ÖZEN, Muharrem; Yargı Bağımsızlığını Zedeleyen Düzenleme, Uygulamalar ve Bağımsızlığı Sağlamaya Yönelik Çözüm Önerileri, ABD, S.: 1, Ankara, Y.: 2010, 31; ÖZKUL, Fatih; Anayasalarımızda Yargının Bağımsızlığı ve Tarafsızlığı, ABD, S.: 3, Y.: 2016, 203. 150AKILLIOĞLU, Tekin; İnsan Hakları ve Yönetsel Yargı Yöntemimiz, II. Ulusal İdare Hukuku Kongresi Bildiri Özetleri, Danıştay Yayınları, Ankara, Y.: 1993, 119; Aynı görüş için bkz. ÖZKUL, s. 203. 151ÖZERSAY, Kudret; AiHM'in Xenides-Arestis Kararı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, C.: 61, S.: 1, Y.: 2006, 321. 152AİHM’in 08.06.1976 tarihli Engel ve diğerleri/Hollanda kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019); AİHM’in 22.10.1984 tarihli Sramek/Avusturya kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019); AİHM’in 22.02.1996 tarihli Bulut/Avusturya kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019).
60
olmadığı hakkında karar verirken üyelerinin atanma şekli, görev süreleri, dış
baskılara karşı güvence ve bağımsızlık görüntüsü verip vermediği gibi
konulara dikkat etmek gerektiğini tekrarlamıştır153.
Mahkemelerin tarafsızlığı hususunda mahkeme olgusunu tarif ederken
öncelikle sübjektif bakımdan bakılması doğru olacaktır. Sübjektiflik, mahkeme
hâkiminin ya da üyesinin bir birey olması sebebiyle şahsi tarafsızlığını
anlatacaktır. Objektiflik ise mahkemenin bir kurum olması sebebiyle davacı ve
davalı taraflar üzerindeki izlenimini anlatacaktır154. O hâlde mahkemenin
tarafsızlığı esasen sübjektif ve objektif tarafsızlık olarak iki açıdan incelenmeli
ve bu doğrultuda bir mahkemenin tarafsız olup olmadığına karar verilmelidir.
Tarafsız bir mahkeme varlığı durumunda adil yargılanmanın gerçekleştiğini
söylememiz mümkün olacaktır. Bunun aksini düşündüğümüzde ise, tarafsızlığı
olmayan bir mahkemede adil bir yargılama gerçekleşmeyeceği aşikârdır.
Mahkemenin bir kurum olarak tarafsızlığına bakıldığında ise söz konusu
durumun dışarıdan topluma verdikleri güven duygusunun yüksek olması ile
153AİHM’in 22.10.1984 tarihli Sramek/Avusturya kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019); AİHM’in 21.12.1979 tarihli Benthem/Hollanda kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019); AİHM’in 28.06.1990 tarihli Obermeier/Avusturya kararı,https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019); AİHM’in 09.06.1998 tarihli İncal/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019); AİHM’in 28.10.1998 tarihli Çıraklar/ Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019).
154AİHM’in 26.02.1993 tarihli Padovani/İtalya kararı,
https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,
%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019); AİHM’in 24.02.1993 tarihli Fey/Avusturya kararı,
https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,
%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019).
61
ilgilidir155. Öyleyse toplum ne kadar yargıya güvenirse bağımsızlık konusunda
da malûmun ilanı gerçekleşmiş olacaktır.
AİHM, Karakoç ve diğerleri/Türkiye davasında156, AİHS m.6/1’e göre tarafsızlık
konusunda iki ölçüte göre karar vermiştir. Bunlardan biri; belli bir davada belli
bir yargıcın şahsi kanaatinin kararı belirleyip belirlemediğinin araştırılmasıdır.
Bir diğer ölçüt ise yargıcın yasal konumunun tarafsızlığı konusundaki kuşkuyu
ortadan kaldırmak için yeterli güvence verip vermediğinin araştırılması
konusudur157. Sözü geçen kararda başvuranlar, Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesinde (DGM) görevli askerî bir hâkimin bulunmasıyla mahkemenin
tarafsız ve bağımsız olmadığını iddia etmiştir. Başvuranlar bu konuda
İncal/Türkiye davasına158 atıfta bulunmuşlardır.
AİHM, tutuklama kararı veren hâkimlerle davanın esasını karara bağlayan
hâkimlerin aynı heyetten oluşması konusunda başvuran kişilerin
endişelendiklerini ifade etmektedir159.
Makul süre içerisinde yargılanma hakkı ise AİHS m.6’da yer alan adil
yargılanma hakkının en önemli unsurlarından birini oluşturur. Hak arayan
bireyler için geçerli olan sözü edilen ilkenin gayesi uyuşmazlığın tarafları olan
kişileri yargılanma işlemlerinin uzamasına yönelik korumak uyuşmazlık konusu
hakka bir an önce ulaşabilmelerini sağlamaktır. Ayrıca tarafların davanın
sonucuna ulaşırken bu konuda kaygılanmalarını önlemektir.
155AİHM’in 04.04.2000 tarihli Academy Trading ve Ötekiler/ Yunanistan kararı,
https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,
%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019).
156AİHM’in 15.10.2002 tarihli Karakoç ve diğerleri/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019). 157AİHM’in 20.05.1998 tarihli Gautrin ve diğerleri/Fransa kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019). 158AİHM’in 09.06.1998 tarihli İncal/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019). 159AİHM, sözü geçen davada AİHS'in 6/1.maddesinin ihlâl edildiği kararına varmıştır. Bu konu AİHM’in 15.10.2002 tarihli Karakoç ve diğerleri/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019).
62
Makul sürede yargılanmanın sağlanması amacıyla birtakım kriterler
gözetilmektedir. Bu kriterler üç ana başlıkta toplanabilir. Bunlar: davanın
konusunun niteliği hâli, yargılama esnasında tarafların davranışları ve
ulusal/milli yargılama makamlarının davranışlarının makul bir sürede
yargılama konusunu etkilemiş olup olmamasına göre ifade edilmektedir.
Çakmak ve diğerleri/Türkiye kararında davanın kendine özgü şartlarını dikkate
alarak ve özellikle bir bütün olarak işlemlerin süresini göz önünde bulundurarak
AİHM bu davada AİHS’in 6/1.maddesinde ifade bulan "makul süre"
zorunluluğuna uygun hareket edildiği sonucuna ulaşmıştır160.
Son olarak bir AİHM kararı olan Oyal/Türkiye kararında161 Mahkeme
başvurana, virüs bulaşması konusunda yetkililerin ihmal ve sorumluluklarının
bulunduğunun ve davanın da kesinlikle karmaşık olmadığı kanısındadır.
Mahkeme ayrıca başvuranların tutumuna yönelik olarak da yargılamaların
uzamasına yönelik bir durum tespit edilmediğini; ancak ilgili makamların
süreleri anormal bir şekilde uzattıklarını tespit etmiştir. Bu sebeple de AİHS
m.6/1’in ihlâli söz konusu olmuştur.
AİHS m.6/1 çerçevesinde davacı olan bireyin hakkaniyete uygun yargılanma
hakkı da gözetilmelidir. AİHS m.6/1 kapsamında adil yargılanma içerisinde her
hak burada açık açık ifade edilmemiştir. İçtihatlar yoluyla kazandırılan bazı
haklar vardır ki işte onlardan biri de hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ve
bunun altında türeyen haklardır.
Silahların eşitliği, kararların gerekçeli olması, yargılama dilini anlama ve
tercüman hakkı, duruşmada şahsen hazır bulunma hakkı, hukuka uygun
delillerden yararlanma yükümlülüğü, hâkimin savunma makamına samimi
davranması ve onu hataya düşürme yükümlülüğü de yine sözü edilen hak
çerçevesinde incelenmektedir. Silahların eşitliği ilkesinden bahsetmişken
burada iddia ve savunma makamlarına eşit olanakların verilmesi gerçeğinden
160KARAKUŞ, Hakan; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları ve Karşı Oylarında Türkiye, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul, 2001, 175, 176; ALTIPARMAK,Cüneyd; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Altıncı Maddesi Kapsamında Adil Yargılanma Hakkının Esasları (Adil Yargılanma), TBBD, C.: 63, Y.: 2006, 244; KARAARSLAN, Hilal; Adil Yargılanma Hakkı, http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/hgdmakale/2010-2/3.pdf, 2010, (e.t. 13.03.2019). 161AİHM’in 23.03.2010 tarihli Oyal/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019).
63
söz etmek doğru olacaktır. Eşit muamele edilmesi her iki tarafa aynı
bilgilendirmede bulunmak ve görüşlerini dinlerken aynı imkanları sunmaktan
geçer. Adil dengenin kurulmuş olmasıyla silahların eşitliği sağlanmış olur162.
AİHM Meral/Türkiye davasında163, Danıştay savcısının bildiriminin başvurana
tebliğ edilmemesi nedeniyle AİHS’in 6/1.maddesinin ihlâl edildiğine karar
vermiştir.
Yargılamaya katılanlar, davanın hakkaniyete uygun dinlenmesi hakkını sözlü
duruşmada da kullanabileceklerdir. AİHS m.6 gereğince duruşmada hazır
bulunma hakkı duruşma yapılmasının zorunlu olduğu durumlarda
mevcuttur164.
Avukatla temsil imkanının tanınması ise hakkaniyete uygun yargılama
açısından önemlidir. Örneğin; AİHM, Kari-Pekka Pietiläinen/Finlandiya
kararında165 avukatı huzurda bulunmuş olmasına rağmen davacının hastalığı
sebebiyle bir gün huzurda bulunmaması dolayısıyla temyiz başvurusunun
Yargıtay tarafından reddedilmesi 6.maddenin 1.fıkrasına aykırılık teşkil edecek
aşırı şekilci ve ağır bir yaptırım olarak değerlendirilmiştir166. Avukat ile iletişim
kurma imkanının sağlanmaması konusunda ise yine AİHS m.6/1’in ihlâli söz
konusu olacaktır167. Hakkaniyete uygun yargılama olabilmesi için mahkeme
kararları gerekçeli olmalıdır. Ulusal mahkemeler gerek ilk derece gerekse
kanun yolu aşamasında sanık ya da davacı/davalının sahip olduğu kanun
yoluna başvurma hakkını faydalı bir şekilde icra etmesine imkân verecek
162Bu konuda TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 325; ALTIPARMAK, Adil Yargılanma, s. 268; İNCEOĞLU, s. 115-117; ÖZTÜRK, Bahri; Ceza Muhakemesi Hukukunda Adil Yargılama Yükümlülüğü (Armağan), Prof.Dr.Turhan Esener’e Armağan, Seçkin Yayıncılık, S.:1, Ankara, Y.: 2016, 423. 163AİHM’in 27.11.2007 tarihli Meral/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019). 164Bu konuda İNCEOĞLU, s. 152; TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 325. 165AİHM’in 22.09.2009 tarihli Kari-Pekka Pietiläinen/Finlandiya kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019). 166VITKAUSKAS, Dovydas/DIKOV, Grigoriy; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında Adil Yargılama Hakkının Korunması, 2012, http://www.inhak.adalet.gov.tr/inhak_bilgi_bankasi/el_kitaplari/adil_yrglnma_korunmasi.pdf, (e.t. 14.03.2019). 167AİHM’in 02.11.2010 tarihli Sakhnovskiy/Russia kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019).
64
şekilde ‘’kararlarını dayandırdıkları nedenleri yeterli açıklıkla belirtmek’’
zorundadırlar168.
Yine delil yasakları konusunda kural olarak izlenmesi gereken belirli kurallar
yoktur. Her bir sözleşmeci devlet delillerin değerlendirilmesi konusunda
serbesttir. Ceza yargılaması esnasında ulusal düzeydeki delil yasakları
kurallarına uyulmamış olması tek başına adil yargılanmanın ihlâl edildiği
anlamına gelmemektedir. AİHS’de delillerin değerlendirilmesine yönelik bir
kural yoktur bu sebeple de AİHM ulusal hukuka dokunmamaktadır. Ancak bazı
hakların ihlâli dolayısıyla elde edilen delilin yasak delil sayılması durumları da
mevcuttur169. Örneğin; Türk Ceza Usul Hukukunda yasak ifade alma ve sorgu
yöntemleri arasında kötü davranma, işkence, ilaç verme, yorma, aldatma,
cebir, tehditte bulunma, bazı araçlar uygulama, kanuna aykırı bir yarar vaat
etme, kollukta alınan ifade de müdafinin hazır bulunmaması, kişinin aynı olayla
ilgili olarak kolluk tarafından yeniden ifadesinin alınması, kişinin rızasının
dikkate alınmaması sayılmıştır. Bu yöntemlerle ifade alınması
yasaklanmıştır170.
1.5 KKTC Ceza Usul Hukuku Tarihine Bakış
Tutuklama koruma tedbiri bir muhakeme tedbiri olduğundan KKTC’deki ceza
usul hukukunun tarihçesi hakkında kısa bir bilgi vermekte yarar görüyoruz.
Kıbrıs, tarih boyunca jeopolitik konumu gereğince birçok medeniyetin
yönetimine girmiş, fethedilmiş ve ilhakına (tek taraflı olarak bir yeri egemenliği
altına almak) ev sahipliği yapmıştır. Zira önceleri Kıbrıs, Roma ve Bizans
İmparatorluğu yönetiminde bulunmuş ve 1571’de Osmanlı İmparatorluğu
tarafından fethedilmiş son olarak 1914’de İngiltere ilhak etmiştir. Kıbrıs’ta
değişen yönetimlerle birlikte hukuk sistemi de bu değişimden etkilenmiştir.
Örneğin 1192’de Lüzinyanlılar Döneminde Kıbrıs’ta ağırlıklı olarak Kudüs
Kanunları (Assizes of Jerusalem) uygulanmıştır. Kıbrıs’ta Osmanlı
168Bu konuda TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 330; Aynı görüşte İNCEOĞLU, s. 192-198; KABOĞLU, s. 316. 169AİHM’in 21.09.2006 tarihli Söylemez/Türkiye kararı, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 11.08.2019). 170Bu konuda detaylı bilgi için bkz. DEMİRBAŞ, Soruşturma, s. 362- 377.
65
İmparatorluğu, 1571’den 1878’e kadar fiilen hüküm sürmüş ve bu süre 1924’te
Lozan Antlaşması ile resmi olarak son bulmuştur. Fiilen 1878’de Kıbrıs’ı
İngilizler, Savunma İttifak Konvansiyonu çerçevesinde ele geçirmişlerdir. 4
Kasım 1914’te Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanların yanında İngiltere’ye
karşı savaşa girmesiyle İngilizler, Savunma İttifak Konvansiyonu’nu
feshederek adayı tek taraflı egemenlikleri altına almışlardır. Lozan
Antlaşması’nın 20.maddesi uyarınca da Kıbrıs, resmi olarak İngiliz
İmparatorluğu’nun yönetimi altına girmiştir171.
Kıbrıs, 1571’de Osmanlı tarafından fethedildiğinde sözü edilen imparatorluk
sınırlarında uygulanan hukuk sistemine dahil olmuştur. Ve bu hukuk sistemi o
dönemde şer’i hukuka dayanmaktadır. Suç ve cezaların dayanağı olan şer’i
hukuka göre bir sistem oluşturulmuştu172. Şer’i hukukun ihtiyaçlara cevap
vermemesi karşısında 1858’de ilk kez kapsamlı bir ceza yasası oluşturuldu.
Fransız Ceza Yasasından esinlenilmiş; ancak o dönemin ve toplumun
şartlarına uyum sağlamış iyi bir ceza yasası düzenlenmiştir173. 1858 tarihli
Ceza Yasası, “ilmî esaslara müstenid, mütecânis hükümleri hâvi ve diğer
mütemeddin memleketlerde olduğu gibi asrın ceza hukuku prensiplerini câmi”
yeni bir ceza yasasının düzenlenmesini zorunlu kılmaktaydı174.
Daha sonraları Ada, fiilen İngilizler tarafından ele geçirildi. Ancak İngilizler
Osmanlı tebaası için Osmanlı Ceza Yasasını 1928’e kadar uygulamaya devam
etmişlerdir. Ada’nın yönetimini ele aldıktan sonra İngilizler öncelikle mahkeme
yapısını değiştirmişlerdir. 1882 yılında Kraliyet Emirnamesi (order-in-council)
getirilmiştir. Ardından İngiliz ve Kıbrıslı profesyonel yargıçlardan oluşan kaza
mahkemeleri ve ağır ceza mahkemeleriyle birlikte bir yüksek mahkeme tesis
edildi. Bu emirname Ada’nın Türk ve Rum halklarına ait yargıçların ceza
davalarındaki temsiliyetlerini muhtelif tadilatlarla 1935 yılına kadar muhafaza
etti. 1935 yılında konulan Adalet Mahkemeleri Yasası’na göre yargıçların orijin
olarak Ada’daki iki halktan herhangi birisine ait olup olmaması önem arz
171Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 25-30. 172Şer’i hukuk konusunda bkz. ÜÇOK, Coşkun/MUMCU, Ahmet/BOZKURT, Gülnihal; Türk Hukuk Tarihi, 12.Bs., Turhan Kitabevi, Ankara, Y.: 2007, 59. 173Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 25-30. 174Ayrıntılı bilgi için bkz. TANER, Tahir; Tanzimat Devrinde Ceza Hukuku Kanunları, Maarif Matbaası, İstanbul, Y.: 1940, 230.
66
etmiyordu. Sözü edilen Yasa altında bir yüksek mahkeme ve her biri tek
başlarına seri usulle değişik ağırlıkta ceza davalarını işitmek yetkisi ile
donatılmış başkan, kaza mahkemesi yargıçları, sulh yargıçlarından
(magistrate) oluşan kaza mahkemeleri vardı. Bununla birlikte üç yargıçtan
oluşan ağır ceza mahkemeleri kuruldu. Tüm cürümler (indictable offences) ağır
ceza mahkemelerinde yargılanıyordu. Bunun yanında düzene polis gücü,
hapishane ve İngiliz Ceza Usul Hukukuna ait temel ilkeler getirilmiştir. 1960
yılında bağımsız bir KC kurulmuştur. KC’de uygulanan hukuk ise İngilizlerin
Fasıl 155 Ceza Usul Yasası olmuştur. Yeni bir yasa düzenlenmemiş eski usul
devam ettirilmiştir. Keza KC’nin ömrü uzun sürmemiştir. Sözü edilen durum
1963 yılının aralık ayında Kanlı Noel denilen olaylar ile patlak vermiştir.
Bununla birlikte on bir yıllık bir iç savaş dönemi başlamıştır. Tüm bunlar olurken
KC’nin Anayasası da çökmüştür. İki toplumlu düzen bozulunca iki toplumun
hukuk sistemi de hâliyle değişmiştir. 1963 – 1967 arasında Türk halkı, Genel
Komite denilen bir komite tarafından yönetilmiştir. Genel Komite’nin
komisyonları oluşturulmuştur. Sözü edilen Komite’nin yargı işleri de onlar
tarafından yürütülmüştür. Bu komisyonlardan biri de Ceza Komisyonu
olmuştur. Ardından 1967’de temel kurallar oluşturulmuştur ve bu temel kurallar
esasen bir anayasa gibi düzenlenmiştir. Türk yönetimi yargı işlerini Türk
Mahkemeleri aracılığıyla görmüştür. Mahkemelere yönelik hükümler içeren
Adalet Mahkemeleri Yasası düzenlenmiştir. 1976 yılında ise 9/76 sayılı
Mahkemeler Yasası düzenlenmiştir175.
Ada’nın İngiliz yönetimi altında olduğu 1878-1960 arası dönemden sonra
1975’te yeni bir yönetim kurulmuştur. Bu yönetim Kıbrıs Türk Federe Devleti
(KTFD) dir. Ardından 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.
Bu ülkenin ilk anayasası ise iki yıl sonra 1985 yılında yürürlüğe girmiştir176.
Kıbrıs’ın önce iki bölgeli ardından fiilen iki devletli bir yapıya dönüşmesi,
Ada’da yaşayan Türk ve Rum halklarının yanı sıra garantör devlet olan Türkiye
ve Yunanistan arasında da ciddi siyasi gerginliklere sahne olmuştur177.
175Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 25-30. 176Sözü edilen konuda detaylı bilgi için bkz. GAZİOĞLU, Ahmet; Kıbrıs Sorunu ve Bağımsızlık, Cyrep Yayınları, Lefkoşa, Y.: 1986, 368-371; İSMAİL, s. 176-178. 177TOLUNER, s. 332-336.
67
KKTC’nin tarihsel gelişim sürecine bakıldığında tek bir devlet çatısı altında bir
gelişme göstermediği görülmektedir178. KKTC için kamu hukukunun kendine
özgü nitelikleri olmakla birlikte, ceza hukuku ve ceza usulünün İngiliz
Hukukuna yakın olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır179. Bunun için de
Common Law denilen Ortak Hukuk sisteminden etkilenildiğini söylemek
gerekecektir. Bu sistem krallık mahkemeleri tarafından oluşturulup, örf ve adet
hukukuna dayanır180.
Özetle KTFD Anayasası, KKTC Anayasası ve bunlara bağlı olarak 9/1976
Mahkemeler Yasası altında şimdiki hukuk sistemi ile mahkemelerin
oluşumunun bugünkü temelleri atılmıştır. Fasıl 155 hala ceza usul hukuku
sisteminin ana kaynağı konumundadır. Ve sözü edilen Yasa’nın hükümlerinde
İngiliz etkisi çok fazla hissedilmektedir. Ayrıca Yasa, İngiliz Hukukundaki
hükümlere atıfta bulunmaktadır. Fasıl 155’in 3.maddesi İngiliz yasalarının ne
zaman uygulanacağına dair durumu açıkça hükme bağlamıştır. Buna göre
sözü edilen Yasada ve ilgili zamanda olan yürürlükteki mevzuatın içerdiği ceza
muhakemeleri konularıyla alakalı olarak konulan bir prensip yoksa mahkeme
özellikle işlemlerin cezai nitelikte olması konusunda İngiltere'de sözü edilen
zamanda yürürlükteki ceza muhakemeleriyle alakalı yasa ve usul kurallarını
uygulayacaktır ifadeleriyle KKTC Ceza Usul Hukuku üzerinde hala İngiltere
hâkimiyetinin olduğunu görmekteyiz. Kanaatimizce bu durum en kısa zamanda
düzeltilmeli ve bağımsız bir devletin bağımsız bir hukuk sistemi
oluşturulmalıdır181.
178Bu konuda bkz. TURHAN, Turgut; Tarihsel Bakış Açısıyla Kıbrıs Türk Hukuk Sistemi (Tarih), Prof.Dr.Hicri Fişek’e Armağan, AÜHFD, C.: 57, S.: 2, Y.: 2008, 281. 179NECATİGİL, Zaim; Kıbrıs Hukuk Sistemi (Hukuk), Kıbrıs Türk Hukuk Dosyası TC/KKTC Hukuk Forumu Tutanakları, Ankara, Y.: 1999, 141. 180Bu konuda bkz. DİNÇKOL, Abdullah; Hukuka Giriş: Hukukun Temel Kavramları, 12.Bs., Der Yayınları, İstanbul, 2015, 40; BİLGE, Necip; Hukuk Başlangıcı: Hukukun Temel Kavram ve Kurumları, 35.Bs., Ankara, 2017, 71. 181Küreselleşen Dünyada Anayasal Demokrasi konulu toplantıda ele alınan bir makalede KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınmasının önündeki hukuki ve fiili engeller bakımından bir gelişme belki tam olarak gösterilmemiş olabilir; ancak Kıbrıs Türkleri ve Türkiye etkili kampanya ve diplomatik girişimlerle Kuzey Kıbrıs’ın tecridinin kabul edilmezliği konusunda taraftar bulabilir. Bu şartlar altında da KKTC’nin 1983 yılında kendi kaderini tayin (self determination) hakkı çerçevesinde ilan ettiği bağımsızlığın meşruiyetinin daha kuvvetli bir biçimde savunulabilmesi mümkündür. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. UYGUN, Oktay; Kıbrıs Sorunu ve Çözüm Önerileri Üzerine Bazı Tespitler, Küreselleşen Dünyada Anayasal Demokrasi Konulu Toplantı, Yakın Doğu Üniversitesi Yayınları, Lefkoşa, Y.: 2011, 378, 379.
68
1.6 Uluslararası Temel İnsan Hakları Belgelerinde Tutuklama
Kişi özgürlüğü ve güvenliğinin temel bir hak olması; ancak gerektiğinde
tutuklama koruma tedbiri ile bireylerin özgürlüklerinin kısıtlanması bazı
deneyimler sonucu oluşmuştur. Yıllar boyunca bazı bireyler suç işlemiş
akabinde yaptırım olarak tutuklama tedbiri ile karşılaşmış ve cezaevlerine
konulmuşlardır. Bununla birlikte haksız tutuklamaların olması durumunda
kanuna aykırı bir davranış sergilememek adına kişi özgürlüğü ve güvenliği
temel bir hak olarak insan hakları belgelerinde yerini almıştır.
1.6.1 Birleşmiş Milletler, Amerika ve Afrika’da Temel İnsan Hakları Belgelerinde Tutuklama
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu182 10 Aralık 1948 tarihinde toparlanarak
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi yayınlamıştır. Tarih olarak
ikinci dünya savaşının bitiminden hemen sonraya tekabül eden bu bildirinin
esas amacı bireylerin en temel haklarını korumaktır.
Sözü edilen bildirge ya da beyannamenin 3 ve 9.maddesinde tutukluluğa ilişkin
hükümler görülmektedir. 3.maddeye göre yaşamanın, özgürlüğün ve kişi
güvenliğinin herkesin hakkı olduğuna ilişkin ifadeler içermektedir. 9.maddede
ise kişilerle ilgili olarakkeyfi tutuklama yapılamayacağı, alıkonamayacağı ya da
sürülemeyeceği hükmü yer almaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde korunan birçok temel hak bugün hukuk
devleti olarak kabul edebileceğimiz birçok devletin iç hukukunda
düzenlenmektedir. Bununla birlikte hukuki bir yaptırım içermemektedir.
Devletler bu bildirgenin hükümlerini ahlaki boyutuyla değerlendirip
mevzuatlarında yer vermektedir183.
182Birleşmiş Milletler’in ana organları Genel Kurul, Güvenlik Konseyi (BMGK), Ekonomik ve Sosyal Konsey (EKOSOK), Vesayet Konseyi, Uluslararası Adalet Divanı ve BM Sekretaryası’dır. Bahsi geçen konuda bkz. http://www.mfa.gov.tr/birlesmis-milletler-teskilati-ve-turkiye.tr.mfa, (e.t. 15.09.2019). 183Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. AKIN, İlhan F.; Kamu Hukuku, 7.Bs., Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, Y.: 1993, 378; Aynı yönde KAPANİ, Münci; İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, 3.Bs., Bilgi Yayınevi, Ankara, Y.: 1996, 27; Ayrıca hukuk devleti öğelerinin tam olarak gerçekleşebilmesi için yargısal temel hakların güvence altına alınması zorunludur. Hukuk devleti ilkesinin mecburi bir neticesi olarak kişinin sahip olduğu temel
69
Bir başka temel insan hakları belgesi ise Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi
Haklar Uluslararası Sözleşmesi şeklinde kabul edilmiş ve 23.03.1976 yılında
yürürlüğe girmiştir184.
İnsan Hakları Komitesi, başka bir devletin sözü edilen Sözleşme’den doğan
yükümlülüklerini yerine getirmediği yolundaki iddialarını içeren her türlü
başvuruyu kabul etme ve inceleme yetkisini elinde tutar. Ancak bu yetki
yalnızca arabuluculuk yetkisidir. Komite başka herhangi bir yaptırım uygulama
yetkisine sahip değildir185.
Amerikan İnsan Hakları ve Ödevleri Bildirisi186 bir başka bildirimdir ve
02.05.1948 tarihlidir. 1.maddesine uyarınca; her insanın yaşama, kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkı vardır’ sözlerine yer verilmiştir. İlk maddeye konulan yaşam,
kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının önemi vurgulanmaktadır.
Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi de yine önemli belgelerdendir. Bu
Sözleşme 18.07.1978’de yürürlüğe girmiştir. 7.madde kişi özgürlüğü ve
güvenliği konusunda düzenlenmiştir. Bu Sözleşme’nin diğer isimleri Kostarika
Paktı ya da San Jose Paktı’dır187.
Son olarak Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı temel insan hakları
belgelerinden sayılmaktadır. Sözü edilen Şart, 26.06.1981 tarihlidir. Ve
6.maddeye göre her bireyin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı vardır. Hiç kimse,
yasa tarafından önceden düzenlenmiş sebepler ve şartlar hariç, hürriyetinden
hakların, devletin yargısal faaliyetleri içinde tanınması ve etkili bir biçimde korunması için gerekli ortamı ve araçları hazırlamak devlete ait bir görevdir ve bu çok önemlidir. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. ATALAY, Esra; Yargısal Temel Haklar, Prof.Şükrü Postacıoğlu’na Armağan, DEÜHF Döner Sermaye İşletmesi Yayınları, Y.: 1997, 445. 184Bu konuda bkz. https://humanrightscenter.bilgi.edu.tr/tr/content/117-medeni-ve-siyasi-haklara-iliskin-uluslararas-sozlesme/, (e.t. 06.08.2019). 185Bu konuda KAPANİ, s. 34; https://humanrightscenter.bilgi.edu.tr/tr/content/138-insan-haklar-komitesi/, (e.t. 15.09.2019). 186Bu Bildiriye ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. ÇÖZELİ, Yusuf; Karşılaştırmalı Olarak Ulusal Üstü İnsan Hakları Hukuku Belgelerinde Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Özgürlüğü, Yıldırım Beyazıt Dergisi, S.: 2, Y.: 2016, 130, 131. 187http://www.acikogretimadalet.com/amerikan-insan-haklari-sozlesmesinin-kurdugu-sistem.html, (e.t. 15.09.2019); TERZİ, Mahir; İnsan Haklarının Bölgesel Düzeyde Korunması Üzerine Bir İnceleme: İnsan Hakları ve Amerika, Kara Harp Okulu Bilim Dergisi, C.: 27, S.: 2, Y.: 2018, 66.
70
yoksun bırakılamayacaktır Özellikle, hiç kimse keyfi olarak gözaltına
alınamayacak veya gözaltında tutulamayacaktır ifadelerine yer vermektedir.
1.6.2 Avrupa’da Temel İnsan Hakları Belgelerinde Tutuklama
Yeni bir Avrupa İçin Paris Şartı denilen Şart içerisinde kişilerin keyfi bir şekilde
gözaltına alınamayacağını ya da tutuklanamayacağını bunun yanında işkence
ya da diğer zalimane insan onuruyla bağdaşmayan ya da insanı aşağılayıcı bir
muamele ya da cezalandırmaya tabi tutulamayacağını düzenlenmiştir. Bu
belge 21.11.1990 tarihinde imzalanmıştır188.
Diğer bir Avrupa belgesi ise Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Konferansı İnsani
Boyut Konferansı Moskova Toplantısı Belgesi’dir. Sözü edilen Belge,
03.10.1991 tarihinde kabul edilmiştir.
Katılımcı Devletler ile ilgili bazı hükümlere189 riayet aranmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ilişkin bilgiler daha önce ele alındığı için
burada tekrar değinmenin uygun olmayacağını düşünmekteyiz.
Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi veya Şart’ı da yine Avrupa
kaynaklarından olup, 14.10.2000 tarihinde kabul edilmiştir. 6.maddeye göre
herkes kişi hürriyetive güvenliği hakkına sahiptir hükmü yer almaktadır190.
Şart’ın bir diğer adı Nice Zirvesi olup, 47-50.maddelerinde adil yargılanma
hakkı, masumiyet (suçsuzluk) karinesi, savunma hakkı, suç ve cezaların
orantılılığı ilkesi, suç ve cezaların yasallığı (kanuniliği), ne bis in idem (non bis
in idem) yani iki kez yargılama olmayacağı ilkesi düzenlenmiştir. Bu hak ve
ilkeler ceza muhakemesinin temelini oluşturmaktadır191.
188Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı Yeni Bir Demokrasi, Barış ve Birlik Çağı, https://www.ombudsman.gov.tr/contents/files/359d3--Yeni-Bir-Avrupa-Icin-Paris-Sarti-Yeni-Bir-Demokrasi,-Baris-ve-Birlik-Cagi.pdf, (e.t. 06.08.2019). 189Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Konferansı Moskova İnsani Boyut Konferansı Belgesi, 09.12.2018, http://hukukbook.com/avrupa-guvenlik-ve-isbirligi-konferansi-moskova-insani-boyut-konferansi-belgesi/,(e.t. 06.08.2019). 190Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi, https://www.avrupa.info.tr/tr/avrupa-birligi-temel-haklar-bildirgesi-708, (e.t. 06.08.2019). 191Bu konuda İNCİ, Z. Özen; Bir Koruma Tedbiri Olarak Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama, 4.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2017, 62.
71
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Üye Devletlere Tutukluluk Hakkındaki
R (80) 11 Sayılı Tavsiyesi de yine Avrupa kaynaklarındandır. 5.İlke’ye göre
adli makamların tutuklama kararı verilip verilmeyeceğini araştırırken, her
davanın şartlarını araştırmalıdır. Bunun yanında hâle göre isnat edilen suçun
niteliği ve ağırlığı, belirtilerin önemi ve sanık aleyhindeki karinelerin gücü,
sanığın kişiliği, adli geçmişi, kişisel ve sosyal durumu göz önünde olmalıdır.
Bu kapsamda toplumsal bağlar, kişinin davranışı, önceki ceza yargılaması
sırasında kendisine yüklenmiş olan ödevlere riayeti gözetilmelidir.
72
2.BÖLÜM
ZANLININ TUTUKLANMASI, ZANLININ TUTUKLANMASINDAN SONRAKİ İŞLEMLER, ARAMA, MAHKÛMİYET ÖNCESİ TUTUKLAMA VE HAFİF SUÇLAR AÇISINDAN TUTUKLAMA
Tutuklama ceza davalarında bir koruma tedbiri olarak çok önemli bir ihtiyacı
karşıladığı için ülkesel mevzuatlarda önemli bir yer tutmaktadır. Sözü edilen
tedbirle şüphelinin kaçması, tanıklara baskı yapması ve işlenen suçun
delillerini karartmasının önlenmesi amaçlanır. Tutuklama hükümden önce de
kişi özgürlüğünün sınırlanması sonucunu doğuran bir koruma tedbiridir.
Koruma tedbirlerine özgü özellikler tutuklama içinde geçerlidir. Koruma
tedbirlerinin belli başlı özellikleri; geçici olma, öne çekilmiş bir ceza olmaması,
bir yasaya dayanması, bu kararın yargıç veya mahkeme kararıyla veriliyor
olması, araç olma ve oranlılıktır192.
Bir zanlı tutuklandıktan sonra hakkında yapılacak işlemler konusunda Fasıl
155’in 13.maddesine göre müzekkereli olsun ya da olmasın mümkün olunan
en erken vakitte polis karakoluna ya da tutuklunun kabul edilme yerine sevk
edilecektir. Kişinin aleyhine olan itham ise kendisine bildirilecektir.
192TANER, s. 156; KUNTER, 1964, s. 476; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 348; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 388; KARAKEHYA, s. 271; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 273; ÜNVER/HAKERİ, s. 681; BIÇAK, s. 614.
73
Ve nihayet bir suçun soruşturulması esnasında arama193 yapılabilecektir.
Arama yapılmasının amacı bir suçun işlenmesinin önlenmesi, kanıtlara
ulaşmak ve elbette hakkında makul suç şüphesi bulunan zanlıyı bulmaktır.
Usulünce verilmiş mahkeme ya da bir yargıcın kararı olmadıkça, milli
güvenliğin ve kamu düzeninin zararına olacağı ve gecikmesinde sakınca olan
hâllerde de kanunla yetkilendirilmiş bir mercii yoksa kimsenin üstü, özel
kâğıtları ve eşyası aranamayacaktır ve sözü edilenlere de el
konulamayacaktır. Arama konusunda kimlerin aranacağına cevap vermek
gerekirse; kişiler üzerinde arama yapmak, taşıt araçlarında arama yapmak,
binalarda ve yerlerde arama yapmak olarak ayrılabilir. Yetki açısından ise
müzekkereli ve müzekkeresiz arama olarak arama yapılabilir.
2.1 Zanlının Tutuklanması
Tutuklama bilindiği gibi kişi özgürlüğüne ağır bir müdahale oluşturur bu
nedenle de anayasalarda ve yasalarda düzenlenmiştir194. Bunun yanında
AİHS m. 5/1 c. 1’de herkesin özgürlüğe ve güvenliğe hakkı olduğuna dair
ifadelere yer verilmiştir. Etkin bir ceza kovuşturmasını güvence altına almak
için tutuklamanın caiz olduğu konusunda görüş birliği vardır. Kaçma şüphesi
nedeniyle tutuklamanın varlığı gerekmektedir195.
AİHS m. 5/1 c. 1’de bir kişi hakkında suç işlediği şüphesine dair ya da suç
işlemesine veya suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu
inancını doğuran makul sebeplerden dolayı bu kişinin tutuklanması durumuyla
kişi özgürlüğü sınırlanabilecektir.
Kısaca tutuklama ceza gibi ve aslında çoğu zaman cezadan daha da ağır
sonuçlar doğurabilen bir tedbirdir. Ceza gibidir; çünkü kişi özgürlüğünü
193Bu konuda SOYASLAN, s. 317; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 498; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 384; BIÇAK, s. 661; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 843; YURTCAN, 2018, s. 368; ÜNVER/HAKERİ, s. 843. 194SOYASLAN, s. 334; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 461; KUNTER, 1964, s. 463; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 345; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 388; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s.297. 195Bu konuda TANER, s. 134; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 393; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 345-376; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 461; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 301.
74
sınırlandırmaktadır. Cezadan daha ağır etki eder; çünkü kişinin özgürlüğünü
kişinin suçluluğu henüz sabit olmamışken sınırlandırır196. Ancak tutuklama için
cezadır demek doğru olmayacaktır197. Tutuklamanın bir ceza değil koruma
tedbiri olduğu unutulmamalıdır. Tutuklama kararının verilmesinin amacı
kaçmayı, delillerin karartılmasını önlemek ve tutuklamayı zorunlu kılan diğer
hâllerdir. Örneğin; kişinin öldürmesine engel olmak gibi durumlardır198.Kişi
özgürlüğünü sınırlayan araçlardan olan tutuklama koruma tedbirine başka
çözüm yolunun kalmadığı hâllerde başvurulması uygun olacaktır. Sözü edilen
durumla ilgili tamiri güç sorunlar yaratılmaması amacıyla (örneğin; yargılama
sonucunda kişinin beraat etmesi) tutuklamaya başvururken gerçekten gerekip
gerekmediğine bakılması gerekir199.
2.1.1 Tutuklamanın Koşulları
Bir tutuklama yetki açısından müzekkereli tutuklama ve müzekkeresiz
tutuklama olarak ikiye ayrılır. Bir suç işlediğinden makul surette şüphe edilen
zanlı, KKTC Anayasası ve Fasıl 155’e göre mahkeme veya yargıç emri ile ya
da emir olmaksızın tutuklanabilecektir. Bir kişi eğer mahkemenin veya yargıcın
emri ile tutuklanmışsa buna müzekkereli tutuklama, emir olmaksızın
tutuklanmışsa buna da müzekkeresiz tutuklama denilecektir200. Müzekkere
olmaksızın tutuklama yapmak esasen yakalama koruma tedbirinin özelliklerini
taşımaktadır. Bu konuda KKTC’de kavram kargaşasının olmaması açısından
gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
196Her şeyden önce tutuklama, peşin bir cezalandırma biçimi olarak uygulanmaktadır. Adeta kişinin alabileceği muhtemel cezaya mahsuben bir uygulama yapılmaktadır. Bu konuda GÖLCÜKLÜ, Feyyaz; Ceza Davasında Şahıs Hürriyeti (Şahıs Hürriyeti), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, Y.: 1958, 14; Aynı görüş ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 297; SOYASLAN, s. 334. 197EREM, Şerh, 222; KUNTER, 1964, s. 472; CENTEL, Nur; Ceza Muhakemesi Hukukunda Yakalama ve Tutuklama, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, Y.: 1992, 6; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 462; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 199; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 389 ÜNVER/HAKERİ, s. 764; Tutuklama ceza değil bir koruma tedbiridir. Ancak cezadan bile ağırdır ve ceza gibi etki göstermektedir görüşü için bkz. TOSUN, s. 847. 198Bu konuda bkz. YENİSEY, Hazırlık Soruşturması, 140. 199Koruma tedbirlerinin amacına yönelik bkz. TEZCAN, Durmuş; Türk Hukukunda Haksız Yakalama ve Tutuklama, DEÜHF Döner Sermaye İşletmesi Yayınları, S. 9, İzmir, Y.: 1989, 27. 200Bu konuda bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 293.
75
Tutuklamanın müzekkeresiz olmasının koşulları, KKTC Anayasası ve Fasıl
155’de yer almıştır. Buna göre Fasıl 155’in 14.maddesi (Polis görevlilerinin
müzekkeresiz tutuklama yetkisini), 15.maddesi (Özel kişilerin ve mal
sahiplerinin müzekkeresiz tutuklama yetkisini) ve 16.maddesi (Yargıçların
veya yargıçların direktifi ile kişilerin müzekkeresiz tutuklama yetkisini)
tutuklamanın koşullarını düzenleyen maddelerdir. Anayasanın Geçici
4.maddesine göre yürürlükteki mevzuat Anayasa belirtilen kurallara aykırı
olmadığı ölçüde yürürlükte kalır. Öyleyse Fasıl 155’te olan 14, 15 ve
16.maddeler Anayasanın 16/3.maddesine aykırı olmadığı müddetçe
uygulanabilecektir201.
Anayasanın 16/3.maddesi tutuklamaya yönelik sınırları belirlemektedir. Buna
göre bir kişinin ölümü veyahut da hapis cezasını gerektiren suç üstü
durumunda düzenlenen usullere uygun olmak kaydıyla tutuklama
yapılabilecektir. Müzekkere yargıç kararına dayanacak ve gerekçeli olacaktır.
Çalışmamızla doğrudan ilgisi olmamakla birlikte ölüm cezası hâlinden
bahsedilse de uygulamada bugüne kadar kimse ölüm cezası almamıştır.
Çağdaş hukuk devletlerinde olduğu gibi bir an önce Anayasadan ölüm
cezasının kaldırılması gerekmektedir202. Ayrıca genel düşünceye göre adli
belge kavramı müzekkeredir. Maddenin son cümlesinde yazılan yakalama
kavramının da tutuklama olarak düzenlenmesinin ceza hukuk mantığı
açısından doğru olacağını düşünmekteyiz203. Kanaatimizce Anayasa
koyucunun kavram kaosu oluşmaması açısından yapacağı düzenlemelerin
hayati bir önem taşıyacağı tartışma götürmez bir gerçektir.
Müzekkeresiz tutuklama ise Fasıl 155’in 14.maddesine göre belirli hâllerde
polis memurunun tutuklama yapabilmesini düzenlemektedir. Örneğin bir polis
201ALBAŞ, Saniye; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama ve Haksız Tutuklama Üzerine Kısa Bir Değerlendirme (Tutuklama), İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.: 18, S.: 2, Y.: 2019, 445. 202Bu konuda bkz. BAYRAKTAR, Köksal; Gene Ölüm Cezası Üzerine, Güncel Hukuk Dergisi, C.: 156, S.: 12, Y.: 2016, 7; Ölüm cezasının Avrupa’da da kaldırılmasına yönelik bkz TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 104. 203Şayet yakalama, gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda kolluk ve özel kişiler tarafından kişilerin özgürlüğünden yoksun bırakılacağı bir koruma tedbiridir. KUNTER, 1964, s. 488; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 442; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 335; SOYASLAN, s. 323; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 278; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 177; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 367.
76
memurunun ölüm ya da iki yılı aşan bir süreyle hapis cezasıyla
cezalandırılabilen bir suç işlendiği takdirde makul nedenlere istinaden şüphede
bulunduğu kişiyi müzekkeresiz tutuklayabilecektir. KKTC Ceza Usul
Hukukunda kabul edilen müzekkeresiz tutuklama ile ilgili bu düzenlemeyi
KKTC Anayasası 16/3.madde doğrultusunda Türk Ceza Usul Hukukunda 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 90 ve 91.maddelerinde olduğu gibi
yakalama olarak ifade etmek kavram kargaşasını önlemeyi sağlayacaktır.
Suç işlediğinden makul surette şüphe edilen kişi en geç yirmi dört saat
özgürlüğünden yoksun bırakılabilecektir. Yine ölüm cezasının tez zamanda
Yasa’dan kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bir zanlıyı müzekkeresiz
tutuklanmasının koşulları kısaca; müzekkeresiz tutuklama yetkisi ve usulleri
yasada öngörülmüş ve gösterilmiş olmalı, zanlı suç üstünde olmalı, zanlının
suç üstü olduğu suç, ölüm cezasını veya hapis cezasını gerektiriyor olmalı ve
Anayasa m. 16/2’de sayılan bir tutuklama nedeni olayda mevcut olmalıdır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 90/4.maddesindeki gibi bir hüküm
konularak kolluğun zanlıyı (Türk Ceza Usul Hukukunda şüpheliyi) yakaladığı
sırada kendisine veya başkasına zarar vermesini önleyecek önlemleri aldıktan
sonra zanlıya yasal haklarını bildirmek yoluna da gitmelidir. Ancak böyle bir
ekleme olmadan da buna uyulması kişi özgürlüğü ve güvenliği açısından bir
zorunluluk olarak kabul edilmelidir. Öte yandan bir suçtan dolayı zanlı suç üstü
yakalanırsa para cezasını gerektiren bir suç olursa polis memurlarının
müzekkeresiz tutuklama yetkisi olamaz. Çünkü eylemin kendisi zaten hürriyeti
bağlayıcı bir cezayı gerektirmemektedir. Bu durumda polis memuru suçla ilgili
tutanak düzenlemekle yetinecektir ve ardından soruşturma başlatacaktır.
Fasıl 155’in 15.maddesinde müzekkeresiz tutuklama yetkisinin özel kişilerde
ve mal sahiplerinde olduğu belirtilmiştir. Devamında ise suç üstünde mala
zarar verme suçunu işleyen kişilerin, mal sahibi, bu kişilerin müstahdemi
veyahut da yetkili olan kişi aracılığıyla müzekkeresiz tutuklama yapılabileceği
düzenlenmiştir. Kanaatimizce tutuklama yetkisinin özel kişilere verilmesi
meselesi Türk Hukukunda düzenlenen herkes tarafından yakalama204
204Herkes tarafından yakalama, özel kişilere ceza soruşturması ve kovuşturması için şüphelinin ele geçirilmesini sağlamak amacıyla kullanılabilecek bir kamu görevi aktarıldığı konusu için ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 444; Herkes kavramı,
77
yapılması durumudur. Bu hak devletin soruşturma ve kovuşturma
makamlarına ait olan yetkiye bir istisnadır205. Kanaatimizce tutuklama
yetkisinin özel kişilere verilmesi meselesi Türk Ceza Usul Hukukunda 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen suç üstü hâlinde herkes
tarafından yakalamayla ilgili olan durumla aynı özellikleri taşır. Sözü geçen
madde de düzenlenen tutuklama esasen yakalama durumunu ifade
etmektedir. Yasa’da yapılacak bir değişiklikle hüküm içerisine yakalama
kelimesinin yerleştirilmesinin uygun olacağını düşünmekteyiz.
Bir polis memuru müzekkeresiz tutuklama koşullarına uymayan kişiyi
müzekkereli olarak tutuklayabilme yetkisine sahiptir. Polis memuru takdir
hakkını kullanarak yargıca başvuracak ve müzekkereli tutuklama206
yapılabilmesini isteyebilecektir. Yargıcın tutukluluk müzekkeresine emir
verebilmesi için zanlının suç işlediğine dair bir makul şüphe olmalı207 ve
Anayasa m. 16/2’de sayılan bir tutuklama nedeni olayda mevcut olmalıdır.
Nihayet diğer koruma tedbirleri gibi tutuklama tedbirindeki amaç;
muhakemenin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi olduğundan, kişinin kamu düzeni
gereği özel ve gizli hayatına müdahale edilebilecektir208.
2.1.2 Tutuklamanın Nedenleri
Kural olarak kıyasın kabul edildiği ceza usul hukukunda kişi haklarını
sınırlayan ve istisna oluşturan hükümlerde kıyas yasağı getirilmiştir. Bu
nedenle tutuklamanın başta Anayasa olmak üzere Yasayla da düzenlenmesi
KKTC Ceza Usul Hukuku açısından da büyük önem taşımaktadır. Nitekim
suçtan zarar gören, diğer tüm kişiler ya da kolluğu içerir. ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 279; ÜNVER/HAKERİ, s. 703; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 181; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 372. 205AKSOY İPEKÇİOĞLU, Pervin; Yakalama ve Gözaltına Alma Koruma Tedbirleri, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (DEÜHFD), C.: 9, Y.: 2007, 1217. 206Müzekkereli tutuklamaya ilişkin ayrıntılı bilgi için VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 74-77; Müzekkere, yakalama emrine benzer bir özellik taşımaktadır. 5271 sayılı CMK’nın 98.maddesinde düzenlenen hükme bakılabilir. 207AİHM’e göre makul şüphe, objektif bir gözlemciyi söz konusu kimsenin suç işlemiş olabileceği konusunda ikna edebilecek maddi olayların veya bilgilerin varlığını gerektirir. Bu konuda bkz. AİHM’in 30.08.1990 tarihli Fox, Campbell ve Hartley/Birleşik Krallık kararı, https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 21.05.2019); AİHM’in 16.10.2001 tarihliO'Hara/Birleşik Krallık kararı, https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 21.05.2019). 208AKSOY İPEKÇİOĞLU, s. 1249.
78
Anayasa m. 16/1’e göre herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip
olduğu belirtilmiştir. Buna göre kişinin özgürlüğü belirli hâl ve şartlarda
kısıtlanabilecektir.
Bir kişi yalnızca aşağıdaki hâllerde hürriyetinden mahrum bırakılabilecektir.
Buna göre;
a) Yetkili mahkeme tarafından bir şahıs hakkında karara hükmedilmiş ve bu
şahsın tutukluluğuyla alakalı bir durum varsa,
b) Mahkeme tarafından verilmiş kanuni bir emre uymamaktan dolayı bir kişinin
yakalanması ya da tutuklanması durumu varsa,
c) Bir kişiyle ilgili suç işlediğine yönelik makul şüphe üzerine, mahkemeye
getirilmesi maksadıyla ya da suç işlemesini önlemenin ya da sonrasında
kaçmasına mani olmanın gerekli görüldüğü durumlarda yakalama yapılması
ya da tutuklanması durumlarında,
d) Küçüğün ıslah edilmesi maksadıyla kanuni bir emirle koruma altına alınması
ya da mahkemeye getirilmesi maksadıyla kanuni tutukluluk durumuyla alakalı
bir durum varsa,
e) Bulaşıcı bir hastalık yayabilecek kişilerin, akıl hastalarının, alkoliklerin,
uyuşturucu madde düşkünlerinin ya da serserilerin tutuklanması
durumlarından birisi varsa,
f) Bir kişinin, devlet topraklarına izinsiz girmesini önlemek için ya da bir
yabancının sınır dışı edilmesi ya da geri verilmesi işlemine girişilmesi
nedeniyle yakalanması ya da tutuklanması gibi durumlar varsa,
g) Herhangi bir yabancının KKTC’de bir parasal yükümlülükten kurtulmak
maksadıyla KKTC’yi terk etmesini önleyebilmek için yakalanması ya da
tutuklanması mevcut ise,
h) Birden fazla uyruğu olan KKTC vatandaşlarının, uyruğunda bulundukları
ülkenin kanunlarına göre bir suç işlemeleri durumunda sözü edilen konuda
verilmiş olan bir mahkeme kararı varsa, KKTC ile yabancı ülke arasında adli
yardım kapsamında bir andlaşma imzalanacaktır. Bu andlaşmanın bulunması
79
koşuluyla KKTC’de infazının yapılabilmesi maksadıyla tutuklama yapılabilmesi
durumları gibi sebeplerle kişi hürriyetinden yoksun bırakılabilecektir.
Keyfi uygulamaların olmaması ve kişi temel hak ve özgürlüklerinin güvence
altına alınması, kişilerin tutuklanması ile ilgili konuların hukuka uygun bir
şekilde açıkça düzenlenmiş olmasına bağlıdır. Zira AİHS’in 5.maddesinde ve
bu maddeye bağlı verilen AİHM kararlarında keyfi uygulamaların olmaması
gerektiği söylenmektedir209.
Anayasada belirtilen tutuklama nedenlerinden başka genel kabul gören içtihat
kararlarında müzekkereli ya da müzekkeresiz tutuklama için tutuklama
nedenleri öngörülmüştür.
Bunlar;
a) Soruşturmanın güvenliği açısından tutuklamanın zorunlu olması,
b) Sanığın yargılandığı suçun vahameti (ciddiyeti),
c) Sanığın serbest kalması hâlinde kaçma ihtimalinin olması,
d) Sanığın serbest kalması hâlinde tanıklara müdahale etme olasılığının
olması,
e) Sanığın serbest olması durumunda başka suç işleme ihtimalinin olması
durumlarıdır210.
2.1.3 Tutuklamanın Usulü
Bir kimsenin tutuksuz yargılanması temel kural olduğundan istisnai bir
yargılama usulü olan tutuklamanın nasıl yapılacağına dair hükümler KKTC
Anayasası içerisinde düzenlenmiştir. Bir kişi; ancak tutuklamanın usulüne
ilişkin maddelere uygun davranmak suretiyle tutuklanabilecektir.
Anayasa m. 16/6’ya göre yakalanan kişiyle ilgili olarak bu kişinin
yakalanmasından itibaren mümkün olan en kısa zamanda ve serbest
bırakılmadığı takdirde yirmi dört saat dolmadan bir yargıcın önüne çıkarılacağı
209Kıbrıs Cumhuriyeti, 1962 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine katılmış ve 39/62 sayılı Yasa ile bu sözleşmeyi, iç hukuka dahil etmiştir. Söz konusu Yasa yürürlüktedir. Bu konuda VEZİROĞLU, s. 72,73. 210Bkz Başsavcılık/Turgut Emir Ahmet kararı, 02.10.1986 tarihli, Yar. Ce. /No.: 26/1986, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t 22.04.2019).
80
ifadelerine yer verilmiştir. Buradaki asgari sınır yirmi dört saattir ve bu süreye
riayet edilmesi şarttır.
Anayasa m.16/7’ye göre ise yargıcın, yakalanan kişinin anladığı dilde ifade
alması gerekir. Yargıç kişiyi, en kısa zamanda yani üç günlük süre dolmadan
uygun göreceği şartlarla ya serbest bırakır ya da yakalanma sebebi suç
hakkındaki tahkikat neticelenmediğinde, yakalanmanın devam edeceğine
karar verir. Bu kapsamda yargıcın sekiz günü geçmemek şartıyla her
duruşmada yakalanmanın devam edeceğine karar verebileceği ifade
edilmektedir. Ancak yakalanma ya da tutuklanmanın toplam süresi yakalanma
tarihinden itibaren üç aydan fazla olamayacaktır. Sözü edilen sürenin bitiminde
yakalamayı ya da tutuklamayı yapan kişi/makam, yakalanan/tutuklanan kişiyi
hemen serbest bırakacaktır. Kanaatimizce sözü edilen maddede geçen
yakalanma kelimesi yerine tutuklamanın getirilmesinin kavram birliği açısından
daha uygun olacağı görüşündeyiz.
Tutuklamanın usulü konusunda Fasıl 155’in 48.maddesi gereğince
mahkemenin uygun bulması durumunda davayı ertelemeye gidebileceği ve
bunun üzerine sanığı kendi takdiri doğrultusunda makul sayabileceği belirli
şartlara bağlı olarak salıvereceği ya da tutuklu olarak kalabilmesini emredeceği
belirtilmektedir. Ancak, seri yargılama ya da ilk sorgu esnasında tutukluluk
süresine dair bunun sekiz günden uzun olamayacağı belirtilmiştir. Bunun
yanında ertelemenin yapıldığı günü izleyen gün ile ilgili olarak bunun birinci
gün sayılacağı ifadelerine yer verilmiştir. Sözü edilen hükümde yalnızca sanık
kavramından söz edilmiştir. Oysaki tutukluluk hâli sadece sanık değil aynı
zamanda zanlıyı da kapsamalıdır. Zanlı kelimesine yer verilmemiş olmasının
büyük bir eksiklik olduğunu hatırlatmamız gerekir211.
Ölüm cezasıyla mahkûm edilen kişi ile ilgili bu kişinin hiçbir durumda kefalet ile
serbest bırakılamayacağı ifade edilmiştir (Fasıl 155 157/2). Sözü geçen
hükmün anlamı ise kesin hükümle ölüm cezasına mahkûm edilen kişi için artık
kefalet ile serbest bırakma müessesesi işlemeyecektir. Madde içeriğinden
ölüm cezası ibaresinin kaldırılmasının uygun olacağı düşüncesindeyiz. Yine
211Bu konuda bkz. ALBAŞ, Tutuklama, s. 448.
81
aynı fıkranın devamında kefalet ile serbest bırakılmanın mümkün olmadığı bir
başka durum ise ölüm cezasıyla cezalandırılabilen suçla itham edilebilecek
kimse yüksek mahkeme yargıcının emri olmadığı müddetçe kefalet ile serbest
bırakılamayacaktır düzenlemesidir. Bu kapsamda ölüm cezası ibaresinin
Yasa’dan kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz212.
Anayasalar, yasalar ve toplum kuralları, hayatın olağan akışına ters
yürümemelidir213. Zira ölüm cezasının hiç uygulanmadığı bir ülkede hala böyle
ifadelerin iç hukukta yürürlükte oluşu ne yazık ki istenilmeyen bir sonuçtur.
Umuyoruz ki en yakın zamanda gerekli düzenlemeler yapılır ve çağdaş ceza
usul hukuku sistemine uyum sağlanmış olur.
2.2 Zanlının Tutuklanmasından Sonraki İşlemler
Bir zanlı tutuklandıktan sonra bilindiği gibi en erken zamanda karakola ya da
tutuklu olan kişilerin kabul edilme yerine sevk edilecektir. Bunun yanında ise
aleyhine olan ithamda kendisine bildirilecektir (Fasıl 155 13).
Müzekkereli tutuklamalarda bir yargıç ya da mahkeme kararı olduğu için
tutuklama; ancak bunlara dayanılarak yapılabilecektir. Müzekkeresiz
tutuklamayı ise bir polis görevlisi yapıyorsa bir sorun teşkil etmeyecektir; ancak
müzekkeresiz tutuklama polis görevlisi dışında özel bir kişi veya mal sahibi
veya mal sahibinin direktifi ile hareket eden kişi tarafından yapılıyorsa o hâlde
durum başka olacaktır. Anayasanın 16.maddesinde zanlının; ancak suç
üstünde olması ile müzekkeresiz tutuklama uygulanabileceğinden aksi bir
durum olduğu takdirde tutuklama hukuka uygun gerçekleşmemiş olacaktır.
Özel bir kişi, mal sahibi ya da mal sahibinin direktifi ile bir kişi, şartlar
oluşmuşsa suç üstünde zanlıyı müzekkeresiz olarak tutuklayabilecektir. Sözü
edilen kişi zanlıyı, bir karakola ya da tutukluyu kabul eden bir yere götürecektir.
Bahsedilen yere götürülen zanlıyı bir polis memuru teslim alacaktır; ancak
polis memurunun tutuklama yetkisine sahip olmadığı da belirtilmelidir (Fasıl
155 14/3). Polis memurunun müzekkeresiz tutuklama yapabilmesinin şartı suç
212Bkz. ALBAŞ, Tutuklama, s. 451. 213Bu konuda ERKUL, İlhan; Açıklamalı İçtihatlı Uygulamada Ceza Yargılamasında Tutuklama ve Tahliye, Adalet Yayınevi, Ankara, Y.: 2013, 6.
82
üstü hâlinde bir eylemin olmasıdır. Böyle bir durumda suç üstü hâlinden söz
edilemeyeceğine göre polis memuru zanlıyı tutuklayamayacaktır. Yeniden
tutuklama yapılamayacağına göre tutuklama yapan kişi ile zanlı ve polis
memuru, yargıç huzuruna çıkacaklardır.
Zanlı ister müzekkereli isterse müzekkeresiz tutuklansın en geç yirmi dört saat
içinde yargıç huzuruna çıkarılmalıdır. Eğer zanlı serbest bırakılacaksa yargıç
huzuruna çıkmasına gerek yoktur. Bu kapsamda yirmi dört saat kuralı serbest
bırakılmayan tutuklular içindir (Anayasa 16/6).
Sonuç olarak tutuklama istisnai bir koruma tedbiri olduğundan yakalanan
kişinin tutuklanmasına da gerek yoktur. Zira yakalama veya tutuklama bir
zorunluluk değildir. Ancak uygulamada polis memurları öncelikle tutuklama
yapmakla birlikte bunun da zorunlu olduğunu düşünmektedir. Bu yanlış
uygulanan geleneğin aşılması gerektiğini ve makul şüphe edilen kişi olan zanlı
da olsa gerçek suçlunun yargı kararını verdikten sonra ortaya çıkacağını zaten
anayasal bir hak olarak da korunan masumiyet karinesine de dikkat edilmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Fasıl 155’in 10/3.maddesinde zanlının bir suç işlememiş olması hâlinde
serbest bırakılacağı ifade edilmiştir. Bu kapsamda bir kişinin eşyasına el
konulmuş, eşyası alınmış ya da tutuklanan kişiyle ilgili bu suçu işlediğine
inandıracak yeterli neden bulunmaması sebebiyle serbest olması
durumlarında, sözü edilen eşya başka bir suçta kullanılmamış ise bu eşya
serbest bırakılan kişiye iade edilecektir.
Bir kişi müzekkeresiz bir biçimde alıkonulduğunda, götürüldüğü karakol
binasının sorumlusu sözü edilen kişiyi, yirmi dört saat içinde mahkemeye
çıkarabilmelidir. Mahkemeye kişinin çıkarılabilmesi sözü edilen süreler
içerisinde mümkün olmuyorsa o takdirde soruşturma yapılması sağlanacaktır.
Bu kapsamda karakol sorumlusu olayda ciddi nitelik taşıyan bir suç işlendiği
konusunda kuvvetli şüphe oluşturacak bir durum yoksa kefalet senedi içinde
gösterilebilecek tarihte ve yerde hazır bulunabilmesi için isbat-ı vücud214
214İsbat-ı vücud, kavramı; hazır bulunma, varlığını gösterme ve şahsen gelme anlamlarına gelmektedir. Bu konuda bkz. ŞENER, Esat; Hukuk Sözlüğü, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.:
83
yaparak uygun bir meblağ ile kefil ile veya kefilsiz serbest bırakabilme yetkisine
sahiptir.
Yargıç huzurunda konu ile ilgili soruşturmanın derhal tamamlanamayacağı
öngörülmüş ise o durumda kefalet senedi içinde gösterilecek tarihte ve polis
karakolunda bulunması için uygun meblağ doğrultusunda kefil ile ya da kefil
olmadan bir kefalet ödemesiyle kişiyi serbest bırakabilecektir.
Gözaltında olan kişi kefalet senedi içinde belirlenebilecek polis karakolu
binasına gelmesinin zorunlu olmadığı konusunda polis karakol sorumlusundan
daha evvel yazılı bir tebliğ almışsa; o takdirde bu tebliğe göre
davranılabilecektir. Kişinin soruşturmasının yapılmasından sonra polis
memurunun düşüncesine göre dava açılabilmesi için yeterli görülecek şahadet
olmadığı takdirde bir suç işlediği iddiasıyla şüphe üzerine tutuklanan kişi
serbest bırakılabilecektir. Zanlı hakkındaki soruşturma sona ermiş veya
soruşturma sona ermediği hâlde soruşturma maksatları açısından zanlıya
ihtiyaç kalmamışsa zanlı aleyhindeki ithamlara cevap vermesi ve hakkında
yasal işlem yapılması gayesi ile mahkemede hazır bulunmak üzere serbest
bırakılabilecektir215.
2.2.1 Zanlının Mahkeme Huzuruna Çıkarılması
Bilindiği gibi yakalanan kişi yakalanma anından itibaren en kısa zamanda ve
serbest bırakılmadığı durumlarda yirmi dört saat dolmadan bir yargıcın
huzuruna getirilecektir. Kişinin kefalet ile serbest bırakılmayıp gözaltında
tutulmasıyla birlikte mümkün olan en erken zamanda yargıç huzuruna
çıkarılması bir zorunluluktur. Şüphesiz bu süre yirmi dört saati geçmeyecektir.
Fasıl 155’in 17.maddesine göre Yasa’da yol hariç tutulmadığı için sürenin
tamamının yirmi dört saatten fazla olmaması gerekir.216
2001, 366; SÖZMENER, Hasan; Medeni Usul – I Hukuk Usulü Tüzüğü Dava Celpnameleri, C.: 1, Lefkoşa, Y.: 2008, 392. 215Bu konuda bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 312; Aynı yönde VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 109. 216Türkiye’de ülkenin büyüklüğü ve bazı yörelerin dağlık olması ya da geceleyin şehre şüphelinin getirilmesi tehlikeli olabileceğinden on iki saati aşmayan bir yol süresine de yer verilmiştir (CMK.m.91/1). KKTC için böyle bir yol süresine ihtiyaç duyulmamaktadır.
84
Özgürlük ve güvenlik hakkını güvence altına alan AİHS m.5/1’de kanunda
gösterilen durumların dışında kimsenin özgürlüğünden yoksun
bırakılamayacağı düzenlenmiştir. Sözü edilen madde, kişinin özgürlük ve
güvenlik hakkını yani temel bir hakkını garanti altına alır. Sözleşme esasen
özgürlüğün yalnızca kanunla sınırlanabileceğini ifade etmektedir.
Yargıcın, bir kişiyle ilgili tutuklanması sonucunda bir suçun soruşturmanın
neticelenmediği yolunda ikna edilebilmesi durumunda müfettiş kıdeminden
düşük bir kıdemde olmayan bir polisin müracaatı kapsamında tahkikatı yapılan
ve yargıcın takdir edeceği biçimde sekiz günü geçmeyen bir süre ile sınırlı
olarak tutuklunun nezarette kalabilmesi için bazı zamanlarda bu süreyi
yenilemesi hukuka uygun olacaktır (Fasıl 155 24). Sözü geçen maddede
tutukluluğun uzatılmasına dair müracaatı yapacak olan kişinin, müfettiş
kıdeminden daha düşük bir kıdemde olmayan polis memurunca yapılacağı
belirtilmiştir. Bu kapsamda müfettiş kıdeminden daha düşük bir rütbede olan
polis memuru, bir kişinin tutukluluğunun uzatılmasına dair müracaatta
bulunmuş ise söz konusu durum Yasa’ya aykırı olacaktır. Bir Yargıtay Ceza
Mahkemesi kararına217 da konu olan olayda; müfettiş muavininin müfettiş
kıdemi ile aynı derecede yer alıp almadığı sorunu üzerine başlamıştır.
Tutukluluğun uzatılması talebi ile müfettiş muavini olan bir polis memuru,
mahkemeye müracaat etmiştir. Bunun sonucunda mahkeme tutukluluğun
devamına karar vermiştir. Yasada müfettiş kıdeminden düşük olan polis
memurunun, tutukluluk süresinin uzatılmasına yönelik olarak mahkemeye
başvuru yapamayacağı düzenlenmiştir. Karara göre; müfettiş muavini olan
polis memurunun, müfettiş kıdeminden daha düşük olduğuna ve tutukluluk
217İddia makamının 51/84 sayılı Polis Örgütü (Kuruluş, Görev ve Yetkileri) Yasasının tefsir maddesinde müfettiş sözcüğü ile ilgili Başmüfettiş, müfettiş ve müfettiş muavinini de kapsadığını ileri sürmüştür. Fasıl 155’in 24.maddesinde yer alan müfettiş sözcüğünün müfettiş muavinini de kapsayacak şekilde tefsir edilmesi gerektiğini iddia etmiştir. Ancak sözü edilen maddenin gerek sözü ve gerekse özü böyle bir tefsire imkân tanımamaktadır. Müfettiş kıdemi ile polis örgütünde belirlenen müfettiş kıdeminin kastedildiği tartışma kabul edilemeyecek kadar açıktır. Tutukluluk süresinin uzatılması için müracaatın müfettiş kıdeminden aşağı bir rütbede olan müfettiş muavini tarafınca yapılmasına yasal imkân yoktur. Bu kapsamda istinaf edenin tutukluluğunun uzatılması için müfettiş muavini rütbesini taşıyan bir subay tarafınca yapılan müracaatı kabul etmekle İlk Mahkeme hataya düşmüş olacağı kabul edilir. Böyle bir vaziyette istinafın kabul edilerek İlk Mahkeme’nin vermiş olduğu tutukluluk emrinin iptal edilmesi gerektiğine hükmedilmiştir. Bu konuda bkz. Metin Şemmedi/Başsavcılık kararı, 27.5.1985 tarihli, Yar./Ce. No.: 16/1985, D. No:12/1985, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 19.12.2018); Ayrıca Rum kararlarından örneklerin yer aldığı eserde de aynı karara değinilmiştir.
85
emrinin iptaline hükmedilmiştir. Bizce de yerinde bir karar olmuştur aksi
takdirde mevzuata aykırı bir tutukluluğun uzatılmasına dair karar verilmiş
olacaktı. Ancak bu karara binaen uygulamada tutuklama talebinin
uzatılmasına dair talepte bulunan kişi genellikle başmüfettiş olmaktadır. 51/84
sayılı Yasa her ne kadar başmüfettiş ve müfettişe sözü edilen yetkiyi verse de
polis teşkilatı bu görevi başmüfettişlere yaptırmaktadır.
2.2.2 Tutukluluk Müracaatı Üzerine Yargıç Huzurundaki İşlemler
Tutukluluğun uzatılmasına yönelik yazılı bir şekilde yapılan müracaat ile hangi
yargıç huzuruna çıkılacağı ve hangi saatte kişinin orada olacağı hususunda
bilgi sahibi olması gereken makam iddia makamı yani savcılıktır. İddia
makamı, zanlı için tutukluluk süresinin uzatılmasını ister; ancak gerekli
koşulları sağlayacak olan da yine aynı makamdır. Savcılık adına tutukluluk
müracaatı yapan kişi polistir ve polisin kıdeminin müfettiş rütbesinden düşük
olmaması gerekir.
Yargıç huzuruna gelindiğinde en başta zanlıyı bir müdafi yardımından
yararlandırmak gerekmektedir. Bu kapsamda yargıç zanlıya öncelikle bir
müdafi veya avukatının olup olmadığını sormalıdır. Zanlının eğer bir avukatı
var ise o takdirde avukatın hazır bulunması için gerekli koşulların sağlanıp
sağlanmadığı öğrenilecektir. Gerekli koşullar sağlanamamışsa o takdirde
yargıç tarafından bir süre verilecektir. Bu sürenin sonunda da zanlının
avukatının durumdan haberdar edilmesi sağlanacaktır.
Fasıl 155 64/1’e göre yüksek mahkeme bir sanık için bir ithamname ya da
ikamenameden dolayı yargılanma durumu varsa bir avukat atayabilecektir.
Yapılan istinaf başvurusunu kabul edebilecek mahkeme; ancak konunun
ehemmiyeti, güç oluşu ve sanığın durumunu değerlendirdikten sonra avukat
atama emrini verebilecektir.
Bununla birlikte ölüm cezası uygulanacak bir sanık olduğu takdirde bahsi
geçen kişiye mahkeme tarafından avukat tayin edilebilecektir. Maddenin daha
başında ‘’bir sanığı’’ ifadesinden söz edilmektedir. Kanaatimizce yasa koyucu
sanık değil de zanlı/sanık ifadesine yer vermiş olsaydı buradan hem zanlı hem
86
de sanık için avukat yardımından yararlanılacağı sonucu çıkarılacaktı. Ancak
ithamnamenin mahkemeye verilip kovuşturma aşamasına başlanılmasıyla
kişinin adı sanık olduğundan sözü geçen maddede yalnızca sanığın avukat
yardımından yararlanacağı sonucu çıkmaktadır. Kanaatimizce yalnızca
sanığın değil aynı zamanda zanlının da avukat yardımından yararlanması
zorunludur. Ancak avukat ifadesi yerine müdafi denilmesinin daha uygun
olacağı düşüncesindeyiz.
Adil yargılamayı garanti etmek amacıyla savunmayı esaslı bir şekilde
pekiştirmek adına mecburi müdafi sistemi ve delil yasakları konusuna dikkat
çekmek gerekir. Mecburi müdafi sistemi için AİHM kriterleri şunlardır; kişinin
ekonomik durumu, işin karmaşıklığı, özgürlüğü kısan bir işlemin yapılması
(yakalama, tutuklama, zorla getirme, zorlama hapsi gibi) yaptırımın ağırlığıdır.
İşte bu kriterlere göre zorunlu olarak müdafi atanmasına gidilmesi
gerekmektedir. Delil yasakları ise temiz delillerle hak ihlâllerine yol açmadan
elde edilen delillerle maddi gerçeğe ulaşmak anlamına gelir218.
Yasada tutukluluğun uzatılmasına yönelik yazılı müracaat sonrası yargıcın ne
yapması gerektiği hususunda bir düzenlemeye tarafımızca rastlanılamamıştır.
Bu nedenle de yazılı müracaat sonrası yargıcın takdir yetkisinin olduğunu
söylemek yanlış olmayacaktır.
Zanlı veya avukatı yapılan müracaatın yasal olup olmadığını incelemeli ve
yasal değilse bu konuda itirazda bulunmalıdır. Ancak böyle bir itirazın
yapılması taktiksel olarak sonraya da bırakılabilir. Örneğin; müfettiş
kıdeminden daha düşük müfettiş muavininin müracaatı yapması yasal değildir.
Böyle bir durum söz konusu olduğunda itirazda bulunulmalıdır. Bunun yanında
yargıç, masumiyet ilkesini gözetmeli ve bu hususta zanlıya suçlu gibi
davranmamalıdır. Ardından yargıç zanlıya, itirazı olup olmadığını sormalıdır.
Zanlı itirazda bulunmasa dahi şahit olarak genellikle soruşturma memuru
mahkemeye getirtilir. İddia makamı da şahit veya şahitleri getirir ve bu kişiler
sorgulanırlar. Buna göre iddia makamının şahidi/şahitleri önce iddia makamı
218Bkz. ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 135,136; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 525; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 312-316.
87
tarafından sorgulanır. Buna ilk sorgu veya esas sorgu denir. Esas sorgulama
bittikten sonra şahit, zanlı tarafından sorgulanır yani istintak/çapraz sorgulama
yapılır. Çapraz sorguda sorulan sorular verilen şahadetle sınırlı değildir. Ama
konu itibarıyla tutukluluk süresinin uzatılmasına yönelik çapraz sorgu
yapılabilir. Bununla birlikte iddia makamı, şahidini/şahitlerini çapraz sorguda
yapılan sorgulamalarla sınırlı olarak tekrar sorgulayabilir buna tekrar sorgu
denir. Bunun aksı itiraz gerektirir. Tutukluluk talebinin uzatılmasına dair
müracaata zanlı, itiraz ederse o takdirde iddia makamı da şahidini/şahitlerini
daha sıkı bir sorgulamaya tabi tutar. Zanlı, bu aşamada dilerse yeminli şahadet
dilerse yeminsiz beyan ya da lehine şahit dinletebilir. Zanlı da şahitlerini ve
şahadetini tamamladıktan sonra dilerse zanlı, yemin altında şahadet verebilir
veya yeminsiz beyanda bulunabilir ve her hâlükârda lehine şahit dinlettirebilir.
Zanlı da şahitlerini ve şahadetlerini tamamladıktan sonra taraflar dilerlerse
sunulan şahadet ve yasal durum hakkında mahkemeye hitap ederler.
Herhalde ilk hitap en son şahit çağıran tarafça yapılır. Sonuçta mahkeme bu
konudaki kararını gerekçeli olarak verir. Yargıç, tutukluluk süresinin
uzatılmasına dair gerekçeli kararında takdir yetkisine sahiptir. Bu yetkiyi
yargıç, elbette keyfi kullanamayacaktır219.
Zanlıların mahkemeye çıkarılması adil yargılama yapılabilmesi açısından çok
önemlidir. Tutukluluk emirlerinin uzatılmasının sınırı sekiz günü geçmeyen bir
şekilde yapılmalıdır. Bu sebepledir ki her tutukluluk süresinin bitişinde zanlı,
mahkemeye çıkarılacaktır. Bunun önemi şuradadır; tutukluluk esnasında
işkence, hakaret, baskı, korkutma220 gibi durumların oluşması bunun
mahkeme tarafından derhal öğrenilmesi gerektiğini gerekli kılar. Zanlı bu
sayede güç alacak ve temel bir hak olan adil yargılanma hakkına zarar
gelmemesi sağlanacaktır. Zanlılar ve avukatları, polis memurlarınca
karşılaştıkları muamelelerde öncelikle sağduyulu davranıp tüm bu
219SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 322; Çapraz sorgulama, esas sorgulamada gizli kalmış konuların ortaya çıkarılması için yapılmaktadır. Bu konuda DÜNDAR, Meltem; KKTC ve Türk Ceza Yargılaması Hukuklarında Çapraz Sorgulama, İstanbul Üniversitesi Yayınlanmamış YL Tezi, İstanbul, Y.: 2005, 8; DÖNMEZ, Burcu Demren; Ceza Muhakemesi Hukukunda Çapraz Sorgu, 2.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2019, 36-38. 220AİHS’in 3.maddesine ilişkin potansiyel ihlâller, alıkonulmanın her bir aşamasında tutuklanma veya yakalanma yoluyla kişinin alıkonulduğu andan itibaren gerçekleşebilmektedir. Bu muamelelere yönelik hukuk sisteminin belirli güvenceler içermesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu konuda bkz. REIDY, Aisling; İşkencenin Yasaklanması, Şen Matbaacılık, İstanbul, Y.: 2007, 23, 24.
88
muameleleri daha ilk başta tutukluluğun uzatılmasına dair durum oluşur
oluşmaz mahkemeyi bilgilendirmelidirler. Sözü edilen durum zanlı için önemli
bir teminattır ve temel hak ve özgürlüklerin esaslı bakımdan korunması
gerekmektedir. Uygulamada polislerin, tutukluluk tedbiri uyguladığı kişilere
davranışlarının kötü olduğu bilinmekte ve insanlık onuruna yakışmayan
davranışlarda bulunulmaktadır. Umuyoruz ki tutuklama koruma tedbirinin
yalnızca bir koruma tedbiri olduğu idrak edilip, bunun yanında ceza olmadığı,
geçici olduğu ve oranlılık çerçevesinde uygulanabileceği hatırlanır.
2.2.3 Tutukluluk Süresinin Uzatılması
Tutukluluk süresinin uzatılması konusunda öncelikle mahkemenin ikna
edilmesi gerekir. Şayet mahkeme ikna olursa zanlı tutuklu kalmaya devam
edecektir. Tutukluluğun devam etmesi açısından bazı
ölçütler221gözetilmektedir. Buna göre;
a) Bir suçun işlenmiş olduğuna dair makul şüphe olması durumu varsa,
b) Zanlının bu suçu işlediğine dair makul şüphe olması durumu varsa,
c) Suç hakkındaki tahkikatın tüm çabalara rağmen tamamlanmamış olması
durumunda,
d) Soruşturmanın selameti açısından zanlının tutuklu olarak kalabilmesinin
gerekli olması sebeplerinin bulunması durumunda tutuklamanın devamına
karar verilebilecektir.
Bir suçun işlenmiş olduğuna dair makul şüphenin olması zanlının
tutukluluğunun devamı açısından önemli bir husustur. Zira makul şüphe
olmaksızın bir kişinin tutuklanması nedeniyle tutuklamanın uzatılmasına karar
verilen durumlarda mahkemenin buna dikkat etmesi gerekir. Suç
kesinleşmedikçe ceza da verilemeyecektir. Tutuklama bir koruma tedbiri
olmasına rağmen özgürlüğü kısıtlayıcı bir durum oluşturması nedeniyle buna
dikkat edilmesi gerekir. Özgürlüğü ortadan kaldıran sonucu doğuran tutuklama
221Bu konuda detaylı bilgi bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 324.
89
nedeniyle bu kişinin onur ve saygınlığını zedeleyecek durumlara mahal
verilmemelidir. Sözü edilen kişinin suç işlememiş olma durumu hesaba
katılmalıdır. Ancak bir suçun yüzde yüz olarak işlendiğinin ispatı da
gerekmemektedir. Bir başka deyişle zanlının suçu işlediği konusunda kuvvetli
şüphe bulunması yeterlidir.
Örnek bir Ceza/İstinaf kararında222 yargıç, bir cürüm zannı mevcut olduğu
kanaatine vardı ve bundan dolayı da polis memuru soruşturmasını yapabilmesi
için kişinin üç gün tutuklu kalması için emir vermiştir. Yargıç karar verirken
yüzde yüz bir suçun işlendiğine ve suçun yüzde yüz tutuklanması istenilen kişi
tarafından işlendiğine kanaat getirmesi şart değildir. Ancak yargıç, bir suçun
işlenmiş olması ihtimali olduğunu ve böyle bir suç ile tutuklanması istenilen
şahsın ilgisi olabileceğine ve soruşturmanın neticelendirilmediğine kanaat
getirmesi hâlinde kişinin kısa sürelerle tutuklu kalabileceğine emir
verebilecektir. Bu kapsamda Yüksek Mahkeme tutukluluğun devam etmesi
açısından bir suçun işlenmiş olmasına dair makul bir şüphenin olmasını yeterli
görmektedir. Kanaatimizce tutukluluğun devam etmesi açısından makul şüphe
yeterli değerlidir. Bu kapsamda kuvvetli şüphenin varlığının aranması ve somut
olgularla kuvvetli şüphenin varlığının gerekçelendirilmesi gerekir.
Tutukluluğun devamı açısından bir suçun işlenmiş olduğuna dair makul şüphe
olmasının yanında bir de zanlının sözü geçen suçu işlediğine dair makul şüphe
olması gerekir. Gerçi Yargıtay, makul şüpheden bahsetmeden zanlının
işlendiği iddia edilmekte olan suçla ilgisinin olabileceği ihtimalini yeterli kabul
etmektedir223.
Başka bir Yargıtay/Ceza kararı224 örneğinde ise tutukluluk talebine dair
izlenecek yöntem anlatılmıştır. Fasıl 155'in 24.maddesine göre bir emir
verirken mahkemeler belli bir usulü takip etmelidirler. Yargıç gerek tutukluluk
222Celâl Ramadan ile Lefkoşa Emniyet Müdürlüğü kararı, 17.06.1968 tarihli, Ceza/İstinaf No.: 3/1968, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/yenikararara3.aspx, (e.t. 17.01.2019). 223Bir önceki dipnotta atıf yaptığımız K.3/68 sayılı Ceza/İstinaf kararında yargıcın bir suçun işlenmiş olması ihtimali olduğu durumlarda ve böyle bir suç ile tutuklanması istenilen kişinin ilgisi olabileceğine ve soruşturmanın tamamlanmadığına kanaat getirmesi hâli bu paragrafa da örnek gösterilebilir. 224Bkz. Şefik Suyolcu vd ile Emniyet Müdürlüğü kararı, 04.03.1976 tarihli, Yar./Ce. No.: 2/1976, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/yenikararara3.aspx, (e.t. 17.01.2019).
90
emri için müracaatı yapan polis memurunu gerekse zanlıları ya da avukatlarını
dinleyip onların söylediklerini özet olarak tutanaklara geçirmek suretiyle notlar
almalıdır. Tutukluluk için yapılan müracaata itiraz olduğu durumlarda yargıç
polis memurundan soruşturmanın şimdiye kadar nasıl yapıldığı, şimdi ne
safhada olduğu ve soruşturmanın neticelendirilmesi için ne kadar zamana
ihtiyaç olduğu hakkında şahadet dinlemelidir. Buna göre de karar verilmelidir.
Zanlının tutuklanmasına emir verdiği durumlarda kısa da olsa gerekçe
olmalıdır. Tutukluluk emrini verirken yargıç, hiç şüphesiz bir takdir hakkı
kullanmaktadır. Her takdir hakkı gibi bunun da adli esaslara dayanmış olması
şarttır. Kanaatimizce de alt mahkemenin huzurundaki şahadet zanlıların,
müracaat konusu suçları işlediklerine dair makul şüphe yaratacak nitelikte ise
ve bu suçlarla ilgili gerekli tahkikatın tamamlanmasını mümkün kılmak için
yargıcın adli takdir hakkını kullanması gerekiyorsa verdiği tutukluluk emrine
yüksek mahkemenin müdahale etmemesi doğru olacaktır.
Yine bir Yargıtay/Ceza kararına225 konu olan olayda bir holdinge ait boya
fabrikasının hammadde ambarları yanmıştır. Bunun üzerine zanlı olarak istinaf
eden kişi, polis memuru tarafından tutuklanmıştır. İlk mahkeme huzuruna
çıkarılan zanlı aleyhine üç gün tutukluluk emri vermiştir. Polis memuru
tahkikatın tamamlanmadığını iddia ederek zanlının sekiz gün daha tutuklu
olarak kalabilmesini talep etmiştir. Bununla birlikte ilk mahkeme soruşturmanın
tamamlanmadığını dikkate alarak zanlının beş gün daha tutuklu olarak
kalabilmesini emretmiştir. Zanlı tutukluluk emrine karşı istinafa başvurmuştur.
Yüksek Mahkeme, tutukluluk emri verilebilmesi için zanlının suç ile ilgili olma
olasılığının bulunması ve yargıcın suçun soruşturmasının tamamlanmadığına
kanaat getirmesi gerektiğini belirtmiştir. Sözü edilen davada tutuklunun suç ile
bir ilgisi olduğu ve soruşturmanın tamamlanmadığı hususunda polis
müfettişinin şahadet verdiğini dikkate alan Yüksek Mahkeme, Alt Mahkemenin
yanlış bir kararda bulunmadığı kanaatine varmış ve istinafı reddetmiştir. Yargıtay, ‘’ilgili olabilme ihtimali’’ denilen bir durumdan bahsetmektedir.
225Sözü geçen karar için bkz. Salih Mustafa ile Başsavcılık kararı, 14.10.1980 tarihli, Yar./Ce. No.:48/1980, D. No:27/1980, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/yenikararara3.aspx, (e.t. 17.01.2019).
91
Suç hakkındaki tahkikatın tüm çabalara rağmen tamamlanamamış olması
durumunda daha önce de belirtildiği gibi tutuklamanın devamını isteme yetkisi
müfettiş kıdeminden daha düşük bir kıdemde olmayan polis memuruna aittir.
Her ne kadar soruşturmayı soruşturma memuru yürütüyor olsa da mahkemeye
müracaat eden kişi, müfettiş kıdeminden daha düşük derecede olmayan bir
polis memuru olmalıdır. Soruşturma memuru da elbette şahadette bulunmak
için mahkeme huzuruna çağrılabilir. Soruşturmanın tamamlanmadığı
hususunda ikna olan mahkeme tutukluluğun devamına karar verebilecektir. Kanaatimizce soruşturmayı tamamlayamayan soruşturma memuru, keyfi
davranmaktan kaçınmalı ve bir an önce görevini yerine getirmelidir. Aksi
takdirde defaten söylediğimiz gibi hürriyeti bağlayıcı bir durumun oluşması
zanlı açısından, temel haklarına müdahale edilmesi sonucunu doğurur. Gerekli
olmadıkça soruşturmanın çok fazla uzatılmadan tamamlanmasının uygun
düşeceği görüşündeyiz.
Soruşturma memurları yani polis memurları, zanlıyı konuşturmak için
soruşturmayı bilerek uzatabilir. Böyle bir durumu algılayan yargıç katiyen bu
keyfiyete izin vermemeli ve bir an önce soruşturmanın tamamlanması için
gerekeni yapmalıdır. Ne yazık ki KKTC’de özellikle polis memurlarının keyfi
davranışları gözlemlenmektedir. Bu durum birçok mağduriyete sebep
olmaktadır. Bu kapsamda en iyi gözlem yapabilecek ve önlem alabilecek
kişinin yargıç olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yukarıda belirtmiş
olduğumuz Yargıtay/Ceza’nın D. 27/80 sayılı kararında tutukluluk emirlerinin
kişinin özgürlüğünü kısıtlayan emirler olduğunu belirterek, bu gibi durumlarda
polisin gereken süratle önündeki soruşturmayı tamamlamasını vurgulamıştır.
Kişinin özgürlüğünün kısıtlanması sebebiyle tahkikat bir an önce
tamamlanmalıdır ki verilebilecek hasar en aza indirgenmelidir.
Yine bir Yargıtay/Ceza kararında226 zanlıların Gazi Mağusa'da yer alan bir
ambara izinsiz girme ve sigara hırsızlığı olayıyla alakalı tutuklandığı
belirtilmiştir. Mahkemeye çıkarılan zanlıların hakkında öncelikle üç fakat daha
sonra beş gün olmak kaydıyla iki kez olmak üzere tutukluluk emrine karar
226Başsavcılık ile Mustafa Gökçe ve diğerleri (vd.) kararı, 08.06.1982 tarihli, Yar./Ce. No.: 20,21,22,23,24/1982, D. No:9/1982, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/yenikararara3.aspx, (e.t. 17.01.2019).
92
verilmiştir. Polis memuru zanlıların, sekiz gün daha tutuklu kalabilmeleri için
Mahkemeye müracaat etmiştir. Müracaatta bulunulmasının sebebi,
soruşturmanın neticelenmemesidir. Bunun üzerine Mahkeme, yapılmış olan
müracaat sonrasında bunu reddetmiş ve zanlıları serbest bırakma yoluna
gitmiştir. Somut olayın soruşturulması esnasında kişinin tutuklu kalabilmesi
için emri verilebilmektedir. Tutukluluk müracaatı konusunda zanlının itirazda
bulunması durumunda önceden verilmiş olan bir tutukluluk varsa bu sürenin
polis memuru nezdinde soruşturmanın evresinin derecesi, eğer daha çok ifade
alınması gerekiyorsa kişilerin bilgilerine başvurulması gerektiği sorunu ile
soruşturmanın neticelenmesi için gereken zaman konularında şahadet
dinlenilip birtakım değerlendirmelerde bulunulacaktır. Hiç şüphe yok ki şahadet
dinlenirken yargıçların bu konuda özen göstermeleri şarttır. Kamu yararıyla227
özgürlüğü ve güvenlik hakkı arasında bir denge kurulmalıdır. Bu hak zanlının
en temel hakkıdır. Cürümlerin işlenişine dair gerçekler ortaya çıktığı takdirde
sonuç kamu yararı açısından da olumlu olacaktır. Yargıçlar işlenen suçlarda
konunun önemini gözeterek, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için
çalışmalıdır. Gereksiz yere temel bir hakkın zedelenmemesi; ancak kamu
yararının da korunabilmesi açısından ölçülü davranılabilmelidir. Özetle zanlılar
hakkında tutukluluk emri verilebilmesi veya tutukluluk süresinin uzatılabilmesi
için yapılmakta olan soruşturmanın tamamlanmamış olması gerekmektedir.
Soruşturmanın neticesinde elde edilen şahadet ve deliller ışığında soruşturma
memuru, zanlıya yazılı dava okuyabilecek kadar şahadet ve delil elde etmişse
tutukluluk maksatları açısından soruşturma tamamlanmış demektir228.
Soruşturmanın selameti açısından zanlının, tutuklu olarak kalabilmesinin
gerekli olması durumunda soruşturmanın eksik kalmasıyla birlikte bu
hususunda dikkate alınması gerekir. Tek başına soruşturmanın
tamamlanamaması yeterli değil aynı zamanda soruşturmanın selametinin de
tutuklu kalmayı gerektirmesi şarttır. Soruşturmanın aklı selim bir şekilde
yapılabilmesi zanlının tutuklu kalmasına bağlıysa burada bir kamu yararı
227Kamu yararı kavramı için bkz. SANCAKDAR, Oğuz/US, Eser/TURHAN, Mine Kasapoğlu/ÖNÜT, Y.: Lale Burcu/SEYHAN, Serkan; İdare Hukuku Teorik Çalışma Kitabı, 7.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2018, 299; YENİSEY, Feridun; Kolluk Hukuku (Kolluk), 2.Bs., Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, Y.: 2015, 11. 228SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 331.
93
mevcuttur. Ancak bunun yanında defaten söylenen masumiyet karinesi de her
zaman gözetilmelidir. Zanlının serbest kaldığında delilleri karartma riski varsa
ya da şahadette bulunacak olanlara müdahale edebilmesi durumu olursa bu
gibi durumlara karşı tutuklu kalması üstün bir yarar olduğunu ortaya koyar.
Kanaatimizce yargıç tüm bu olasılıkları düşünüp bir denge kurmalı ve o şekilde
tutukluluğun devamına ya da sonlandırılmasına karar vermelidir. Bir yargıca
tutukluluğun uzatılması talebiyle gelinmesi durumunda bu durumun zanlı
tarafından suçunu itiraf etmesi için bir tehdit aracı olarak kullanılmadığından
emin olunması gerekir. Sırf zanlının konuşması ve suçu kabul etmesi işleri
kolaylaştıracak ve üzerine atılı suçu kabul eden zanlı için kovuşturma evresine
geçilecektir.
Bir başka Yargıtay/Ceza kararında229 bir zanlının apartman dairelerini satıp
para temin ettikten sonra aynı daireleri başka kişilere satarak sahtekarlıkla
para temin ettiği için tutuklandığı belirtilmiştir. Bunun üzerine iddia makamı
mahkemede zanlı aleyhine dört mesele tespit edildiğini, tahkikatın devam
ettiğini belirtmiştir ve tahkikatın selâmeti açısından üç gün tutukluluk emri
verilmesini talep etmiştir. İlk Mahkeme de zanlının üç gün tutuklu olarak
kalabilmesine emretmiştir. Zanlı bu emre karşı istinafa gitmesi ile Yüksek
Mahkeme tutukluluk emri verilebilmesi için iddia makamının yeterli olgu ve
iddiaları şahadet sırasında Mahkemeye sunması ve Mahkemenin takdir
hakkını doğru olarak kullanmasına yardımcı olması gerektiğini belirtmiştir.
Konu üzerinde zanlının serbest kalmasının tahkikatı ne şekilde etkileyeceğinin
izah edilmediğini, zanlının delillere müdahale edeceğine ilişkin bir iddianın da
yapılmadığını dikkate alan Yüksek Mahkeme tutukluluk emrini iptal etmiştir.
Mahkemenin adli takdir hakkını doğru olarak kullanmasına yardımcı olmak
bakımından iddia makamının yeterli olgu ve iddiaları şahadet sırasında
mahkemeye sunması gerekmektedir. Konu üzerinde sadece tahkikatın
selameti bakımından şeklinde genel mahiyette bir iddia yapılarak, zanlının
serbest kalmasının tahkikatı ne şekilde etkileyeceğine hiç değinilmeden,
tutukluluk emri istendiği görülmüştür. Alt Mahkeme’nin doğru bir yargıya
varabilmesi için yeterli iddia ve olguların ileri sürülmediği de görülmüştür. Alt
229Bkz. Oğuz Başak ile Başsavcılık kararı, 28.11.1986 tarihli, Yar./Ce. No.:32/1986, D.No:10/1986, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/yenikararara3.aspx, (e.t. 17.01.2019).
94
Mahkeme yargıcının adli takdir yetkisini kullanarak tutukluluk emri
verebilmesini gerektirebilecek yeterli bir şahadet olmaması önemlidir.
Şahadetin yokluğunda sözü edilen bir emir verilmemesi gerektiği de
bilinmektedir. Kanaatimizce mahkemenin tutukluluk emri verebilmesi için iddia
makamının yeterli olgu ve iddiaları şahadet sırasında mahkemeye sunması ve
mahkemenin takdir hakkını doğru olarak kullanmasına yardımcı olması
gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında yerinde bir karar verildiğini
düşünmekteyiz.
Özetle zanlının serbest kalmasının tahkikatı ne şekilde etkileyeceğinin izah
edilmesi gerekir ya da zanlının delillere müdahale edeceğine ilişkin bir iddianın
yapılması şarttır. Bunlar eksik kaldığı müddetçe mahkeme tarafından
tutukluluk emrinin verilmesi hukuka uygun olmayacaktır. Hatırlatalım ki
yukarıda vurguladığımız üzere ceza muhakemesi hukukunda tutuklama istisna
olup tutuksuz yargılama asıldır.
2.2.4 Tutukluluk Süreleri
Bir kişi ister müzekkereli isterse müzekkeresiz olsun koşulları oluştuğu
takdirde tutuklanabilecektir. Ancak bu tutuklanma hâlinin devamı isteniyorsa
zanlı, Anayasada da belirtildiği üzere yirmi dört saati geçmeden bir yargıç
huzuruna çıkarılmalıdır. En az müfettiş kıdemindeki bir polis memuru
tarafından da yazılı olarak zanlı hakkında tutuklanma talebi oluşturulmalıdır.
Yine Anayasanın 16/7.maddesinde belirtildiği gibi zanlının, tutuklanma
süresinin uzatılması amacıyla istenilen talep sonrası tutuklanmanın üç gün
daha devam edeceği kararı verilebilir. Bu süre kural olarak maksimum süredir. Tutuklanma süresinin uzatılmasının amacı soruşturmanın henüz
tamamlanamamış oluşundan kaynaklanır. Soruşturmanın devam ettiği
durumlarda müfettiş yeniden tutuklanma süresinin uzatılmasına dair talepte
bulunulabilecektir. Dikkat edilecek husus yargıç huzuruna çıkarılan zanlı için
her defasında maksimum üç günlük tutukluluk süresi verilip defalarca bu
durumun tekrarının yaşanabilme olasılığıdır. Ne var ki soruşturmanın
tamamlanmasıyla tutukluluğun devamı talebinin istemine gerek kalmayacaktır.
95
Tutuklanma talebinin isteği her defasında yazılı bir beyan ile ve gerekçeli
olarak yapılmak zorundadır. İddia makamı, her beyanını gerekçelendirmek
zorundadır. Soruşturmanın tamamlanamamasının geçerli sebebi olmalıdır. Ortada bir kişinin yani zanlının özgürlüğünden bahsedilmektedir. Zira kişi
özgürlüğü ve güvenliği öyle bir ilkedir ki hiçbir kurum ve kuruluşun özel istekleri
doğrultusunda kısıtlanamayacaktır. Bu hakkı gözetmesi gereken yegâne kişi
yargıçtır. Yargıç dikkatli olmazsa ve tutukluluğun uzatılmasına dair talep
içerisinde gerekçeye gerek görmezse zanlı aleyhine hak ihlâllerinin olması
kaçınılmaz olacaktır. AİHM’in yerleşik içtihatlarına göre aynı gerekçelerle
tutuklama kararının uzatılması özgürlük ve güvenlik hakkı ile ilgili AİHS’in
5.maddesini ihlâl eder230.
Özetle tutukluluk süreleri Anayasada yerini bulmuştur ve buna göre azami
tutukluluk süresinin yirmi dört saat, üç gün ve her defasında sekiz gün ve
toplamda üç ay olduğu unutulmamalıdır. Anayasa m.16/7’ye göre yargıcın
önüne getirilme tarihinden itibaren üç günlük süre dolmadan yargıcın uygun
göreceği şartlarla kişiyi serbest bırakması ya da yakalanma sebebi suç
hakkındaki tahkikat neticelenmediğinde yakalanma durumunun devamına
emir vermesi gerekecektir.Yargıç tutuklulukla ilgili her duruşmada sekiz günü
geçmemek koşuluyla bunun devamına karar verebilecektir. Ancak yakalanma
ya da tutuklamanın toplam süresi yakalanmadan itibaren üç ayı
geçemeyecektir231.
Bir Yargıtay/Ceza kararında232 zanlı aleyhine önce üç günlük tutukluluk emri
verilmiştir. Soruşturmanın tamamlanmadığı iddiası ile zanlı yargıç huzuruna
çıkarılmış ve bu durum beş gün daha uzatılmıştır. Ardından zanlı bu konu
hakkında istinafa başvurmuştur. İstinaf sonucunda bir zanlı ilk kez yargıç
huzuruna çıkarıldığında tutukluluk süresine ilişkin olarak üç günden fazla
230Bu konuda bkz. TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR/ÖNOK, s. 247. 231Türkiye’de son yargı paketiyle birlikte tutukluluk süreleri konusunda değişiklikler yapılmıştır. Buna göre soruşturma aşamasında tutukluluk sürelerinde indirime gidilmiştir. Ağır ceza mahkemesi alanına girmeyen suçlarda tutukluluk süresi 6 ayı geçemeyecektir. Bu durum ağır ceza mahkemesi alanına giren suçlarda ise en fazla 1 yıl şeklinde olacaktır. Bu reform sonrasında bile Türkiye mevzuatının, KKTC mevzuatının öngördüğü tutukluluk sürelerinin çok üzerinde olduğunu söyleyebiliriz. 232Adı geçen karar için bkz. Salih Mustafa ile Başsavcılık kararı, 14.10.1980 tarihli, Yar./Ce. No.:48/1980, D. No:27/1980, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/yenikararara3.aspx, (e.t. 18.01.2019).
96
tutukluluğa hükmedilemeyeceği karara bağlanmıştır. KTFD döneminde verilen
bu karar esasen KKTC Anayasası doğrultusunda da aynı sonucu
doğurmaktadır. Kanaatimizce Anayasada tutukluluk sürelerine ilişkin olarak
bahsedilen üç günlük süreyle ilgili ilk kez yargıç huzuruna çıkarılan zanlı için
üç günden fazla tutukluluk süresine hükmedilemez ibaresi geçmemektedir.
Zanlı ister ilk kez yargıç huzuruna çıkarılsın isterse ikinci veya üçüncü kez her
defasında kural olarak üç günlük tutukluluk süresine hükmedilecektir. Bu
durum en fazla sekiz gün olacaktır. Her ne kadar verilen istinaf kararı bize göre
isabetsiz233 de olsa kişi özgürlüğü ön planda olduğu için önceliğimiz insan
haklarının korunmasıdır.
Yine Fasıl 155’in 24.maddesinde tutukluluğun uzatılmasına yönelik düzenleme
vardır. Buna göre tutukluluğun uzatılması yönünde müracaatta bulunan kişi,
polis müfettiş kıdeminin altında olmayan bir kıdemde bulunmalıdır. Uzatma
tarihini izleyen günün birinci gün olarak sayılacağı belirtilmiştir.
2.2.5 Tutuklu Kişi Hakkında Tutukluluk Emri Verilemeyen Hâller
Hapis cezası çekmekte olan bir mahkûm veya başka bir mahkemenin emri ile
cezaevindeki tutuklu kişi hakkında tutukluluk emri verilmesi konusunda tutuklu
bir kişinin yeniden tutukluluk emri ile tutuklanması mümkün olmayacaktır.
Ancak bu kişinin tutuklama kararının kaldırılması hâlinde işlediği diğer
suç/suçlar bakımından yeni bir tutuklama kararı verilmesi söz konusu olabilir.
Nitekim içtihatlarda bu yöndedir. Örneğin; D.3/2014 sayılı Yargıtay/Ceza
kararında234 zanlı 1 için birçok suçtan birçok kez Mahkeme huzuruna
çıkarılmıştır. Sözü edilen konuda Fasıl 155 madde 24, baz alınarak tutukluluk
emri verilebilmesi talebinde bulunulmuştur. Nitekim Bidayet Mahkemesi
verdiği karar kişinin sekiz gün tutuklu kalacağı yönündedir. Savcılık zanlının
tutukluluk müddetince kalacağı yere dair nezarethanede kalması için talepte
bulunurken, Mahkeme tam tersi bir emir vererek nezarethane yerine tutukluluk
için cezaevinde tutulmasına karar vermiştir. Bu kapsamda Savcılık, sözü
edilen karara karşı istinafa başvurmuştur. Cezaevindeki kişiyle ilgili başka bir
233Aynı görüş için bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s.336. 234KKTC Başsavcısı ile Emin Özbeyit kararı, 09.04.2014 tarihli, Yar./Ce. No.:28/2014, D. No:3/2014, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 20.01.2019).
97
suçtan tahkikata başlanılması maksadıyla hangi usulün izleneceği konusunda
bir bilgi yoktur. Sözü edilen duruma ilişkin gerek yasalar gerekse tüzüklerde bir
boşluk vardır. Sadece Fasıl 155 m.24 ile yalnızca salıverilmiş kişilerin suç
işlemesi sonrasında mahkeme emriyle kontrol altına alınabilmesi
sağlanmaktadır. Hala cezaevinde olan kişinin başka bir suçtan tahkikatının
yapılması sözü edilen madde kapsamına girmemektedir. Cezaevinde
tahkikatın yapılabilmesi polis memurunun alacağı ifadeyle sağlanacaktır. Bu
ifadeler yemin verilerek ya da yemin verilmeden alınacaktır. Kişiden ifade
almak için cezaevinden alınarak nezarethaneye getirilmesi
beklenemeyecektir. Bu kapsamda istinaf başvurusunda bulunan Savcılığın, bu
doğrultudaki istinaf nedeni ret ve iptal edilmiştir.
Yine Yargıtay’ın bir başka kararına göre235 Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
Fasıl 155’in 48.maddesi altında davasının devam ettiği süre içerisinde Merkezi
Cezaevinde tutuklu kalması için emir verilen zanlı 2, birçok suçla ilgili olarak
bugüne kadar birçok kez Mahkeme huzuruna çıkarılmıştır. Polis memuru
tarafından yapılmakta olan soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürümesi
doğrultusunda tutukluluğun uzatılmasına yönelik olarak bir müracaat
yapılmıştır. Bidayet Mahkemesi kişinin sekiz gün daha tutuklu kalmasına emir
vermiştir. Savcılık nezarethanede tutukluluğun geçirilmesi isteğinde
bulunurken, Mahkemenin kararı cezaevi doğrultusunda olmuştur. Savcılık yine
bir önceki Yargıtay kararında olduğu gibi Mahkeme kararına karşı istinaf
yoluna başvurmuştur. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Fasıl 155 madde 48
altında verilen bir emir varken Ceza Mahkemesi yargıcının bu emri
değiştirmesi ve kişinin polis karakolunda tutulmasına emir vermesi mümkün
değildir. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen emir; ancak Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından değiştirilebilir veya istinaf edilmesi hâlinde Yargıtay
tarafından düzeltilir. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen emir
değiştirilmedikçe ceza yargıcının bir tutukluluk müracaatında farklı bir emir
vermesi mümkün değildir. Bu nedenlerle istinaf ret ve iptal edilmiştir.
235Karar için bkz. KKTC Başsavcısı ile Şevket Aykut Tukyu kararı, 09.04.2014 tarihli, Yar./Ce. No.:29/2014, D. No:4/2014, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 20.01.2019).
98
Her iki karar değerlendirildiğinde; KKTC Ceza Usul Hukukunda Yargıtay
kararlarının üstünlüğünün kabul edildiği ve neredeyse iç hukuktaki yazılı olan
kanunların üzerinde gibi görüldüğü bir gerçektir. Bir davanın lehe mi aleyhe mi
sonuçlanacağı hususu içtihat kararları ışığında az çok belli olacaktır. KKTC’de
Anglosakson Hukuku hükümlerinin büyük oranda geçerli olduğu ve teamüllerin
büyük bir öneme sahip olduğu hususu sürpriz değildir. İngiltere ve oradaki
hukuk sisteminin uygulandığı dünyanın birçok ülkesinde teamüllere bakılarak
olay çözümlemesine gidilmektedir. Yargıtay, ihtilaf konusu edilen muğlak kalan
noktalarda sözü geçen iki olayda isabetli görüş bildirmiştir. Olaylar taraflar
arasındaki ihtilafta zanlıların tutukluluk süresi içerisinde cezaevinden polis
karakoluna nakledilip nakledilemeyecekleri ile ilgilidir. Kanaatimizce
bahsedilen Yargıtay Ceza kararı isabetlidir. Zira mahkûmun cezaevinden
alınıp başka bir yere götürülmesinin pratik bir amacı ve sonucu olmayacaktır.
2.3 Arama
Ceza muhakemesi hukukunda suç delillerinin ele geçirilmesi kadar suç
zanlısının da yakalanması bakımından arama koruma tedbiri de önemlidir. Bu
nedenle arama koruma tedbiri ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Soruşturmanın yürütülmesi esnasında suçun ve suçlunun bulunması amacıyla
arama işlemi yapılabilir. Buna karşılık arama yapılmasının sınırı Anayasada
koruma altına alınan temel hak ve özgürlüklerdir. Bunlara aykırı olmayan
arama hukuka uygun olacaktır.
Arama kavram olarak kişinin, kanıtların veya eşyanın ele geçirilmesi
maksadıyla konutta veya kişi üzerinde gerçekleştirilen araştırma işlemidir.
Eğer gizli tutulan bir şey var ise arama esnasında ortaya çıkarılacaktır236.
236Bu konuda ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 498; Değişik tanımlar için bkz. ÖZBEK, Veli Özer; Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbiri Olarak Arama, Ankara, Y.: 1999, 17; ÜNVER/HAKERİ, s. 843; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 242; SOYASLAN, s. 318; ERYILMAZ, M. Bedri; Türk ve İngiliz Hukukunda ve Uygulamasında Arama, Ankara, Y.: 2003, 33 ; KUNTER, s. 664; EREM,Şerh, s. 229; ÖNDER, Ayhan; Ceza Muhakemeleri Usulü Hukukunda Arama, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C.: 29, S.: 3, Y.: 1963, 424.
99
Anayasanın 19.maddesinin 2.fıkrasında mevzuatta açıkça gösterilen
durumlarda usulünce verilmiş mahkeme ya da bir yargıcın kararı olmadıkça
milli güvenliğin ve kamu düzeninin zarara uğraması ihtimali varsa ve
gecikmesinde sakınca olan hâllerde de kanunla yetkilendirilmiş bir mercii
yoksa kimsenin üstü, özel kağıtları ve eşyası aranamayacak ve el
konulamayacaktır şeklinde bir düzenleme vardır.
Arama ile ilgili Anayasanın 19.maddesinin 1.fıkrasında belirtildiği üzere
herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına
sahip olacağı ifade edilmektedir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine
dokunulamayacaktır. Bununla birlikte adli kovuşturmanın gerektirdiği istisnalar
saklı olacaktır.
Yine Anayasanın 20.maddesinin 1.fıkrasında kimsenin konutuna
dokunulamayacağı hükmüne yer verilir. Devamında 2.fıkrada ise Yasada
açıkça gösterilen durumlarda usulünce verilmiş mahkeme ya da yargıç kararı
yoksa milli güvenlik açısından ya da kamu düzeni konusunda gecikmesinde
sakınca olan hâllerde de kanunla yetkilendirilmiş bir mercii yoksa konuta
girilemeyecektir. Ayrıca arama yapılamayacak ve buradaki eşyaya da el
konulamayacaktır. Maddenin bu kapsamında konut dokunulmazlığına yönelik
bir düzenleme yapılmıştır. Ve konuta girebilmenin koşulları olarak; ancak sözü
edilen hâllerde mümkün olabileceği belirtilmiştir.
Aramanın kişi dokunulmazlığına, özel yaşama ve konut dokunulmazlığına
müdahale oluşturan bir koruma tedbiri olduğu söylenebilecektir237.
Bir başka konu ise kişilerin haberleşme özgürlüğü ve gizliliğinin korunmasına
yöneliktir. Anayasanın 21.maddesinde herkesin haberleşme özgürlüğü ve
gizliliğine sahip olacağı konusuna yer verilmiştir. Bu kapsamda gizliliğe; ancak
kanunda düzenlenen hâllerde ya da yargıç tarafından kanuna uygun bir
şekilde verilmiş bir karar olmadıkça dokunulamayacaktır.
237Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 499; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 436; YENİSEY, Kolluk, 200; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 231.
100
Bir arama kişiler üzerinde, taşıt araçlarında, binalarda ve yerlerde arama
olmak üzere üç şekilde yapılabilir. Kişiler üzerinde arama yapmak yukarıda da
yazmış olduğumuz gibi Anayasanın 19.maddesinde düzenlenmiştir. Aynı
zamanda Fasıl 155’in 10.maddesi de tutuklanan kişinin aranması başlığını
taşır.
Bir kişi tutuklandığında tutuklamayı yapan veya tutuklanan kişinin teslim
edildiği polis memuru bu amaçla makul olarak gerekli sayılabilecek bir güç
kullanarak tutuklanan kişinin üzerinde arama yapabilecektir. Yine o kişinin
tasarrufunda bulunan ve aranan veya başka herhangi bir kişi aleyhine bir cezai
ithama ait delil teşkil edebileceğine polis memurunun inanması için yeterli
neden bulunan herhangi bir eşya veya evraka el koyabilir ve her halükârda
tutuklanan kişinin üzerindeki herhangi bir şiddet aletini veya başka tehlikeli
silahı alabilir. Sözü edilen durumlarda polis memurunun makul ve gerekli
sayılabilecek bir güç kullanması şartıyla tutuklanan kişi üzerinde arama
yapabilmesi hukuka uygun sayılacaktır. Aksi takdirde orantısız güç
uygulanması durumunda arama faaliyetinin kişi dokunulmazlığına zarar
getirebileceği söylenebilecektir.
Fasıl 155’in 10.maddesinde bir kadın üzerinde arama yapılacaksa aramayı
yapacak olan polis memurunun da bir kadın olacağı ifade edilmiştir.
Taşıt araçlarında arama durumunu Fasıl 155’in 26.maddesinde düzenlemiştir.
Bu maddeye göre herhangi bir polis memurunun ya da bir ordu mensubunun,
şüphe üzerine taşıt içerisinde kanun dışı patlayıcı madde ya da şiddet için
kullanılacak herhangi bir madde bulundurduğunu saptamak maksadıyla
herhangi bir taşıt aracı durdurularak arama yapılabilecektir. Burada bahsedilen
ordu mensubu, komutanı olan kişi aracılığıyla özel yetki verilerek
yetkilendirilecektir. Şüphenin derecesi ise makul bir şüphe ile sınırlıdır. O hâlde
arama yapabilecek kişiler sözü edilen maddeye göre polis memuru veya
komutanı tarafından arama yapma konusunda özel yetkilendirilmiş ordu
mensubudur. Bu kapsamda bir arama yapılırken bulunan eşya için eğer
müzekkere olmuş olsaydı nasıl alıkonacaksa müzekkere olmadan da aynı
muamelelere tabi tutulacağı bilinmektedir. Ancak sözü edilen bir aramada
101
bulunan ve zapt edilmesi konusunda şüphe götürmeyen tehlike arz edecek
eşyalar zapt edilecektir.
Aramaların yapılması esnasında aramanın müzekkereli ya da müzekkeresiz
olması ayrımına yer verilmemiştir. Yalnızca korunan temel hak ve özgürlüklere
dikkat edilerek arama yapılmasının doğru olacağı düzenlenmiştir. Bu gibi
aramalarda bulunan ve alıkonması gereken tehlikeli hiçbir madde ya da belge
göz ardı edilmeyecektir. Bu kapsamda arama müzekkeresiz ve müzekkereli
olarak yapılabilecektir. Müzekkeresiz arama bilindiği gibi önceden verilmiş
yargıç kararı olmaksızın yapılan aramadır. Buna yönelik Fasıl 155’in
25.maddesi kişilerin, yerlerin ve binaların aranmasına ilişkin detaylı bilgileri
içerir. Müzekkereli arama ise adı üstünde bir yargıç kararına dayanarak
yapılan aramadır238.
Arama konusu yalnızca Fasıl 155’te değil aynı zamanda 51/84 sayılı Yasanın
94.maddesinde de düzenleme alanı bulmuştur. Ancak 51/84 sayılı Yasanın
sözü edilen maddesinde taşıt aracının kendisine el konulmasından
bahsetmektedir. Buna göre; polis yürürlükte olan kanunlara karşı suç işlemede
kullanılan ya da suç işlemede kullanılmakta olduğundan şüphe edilen ve
bunun için yeterli sebep ve belirtiler bulunan bir taşıt aracını durdurmak ve bu
kapsamda taşıt aracında arama yapmak yetkisine sahip olacaktır. Polis
memuru, suç aracı olan taşıt aracına el koymak ve en yakın karakolda ya da
takdir edeceği güvenli bir yerde sorumluluğu altında alıkoymak yetkisine
sahiptir. Polis ruhsat denetimi yapmak maksadıyla da bir taşıt aracını
durdurmaya yetkilidir. Eğer bir taşıt aracına el konulmak istenirse 51/84 sayılı
Yasa; fakat taşıt aracı içerisindeki eşyalara el konulmak istenirse Fasıl 155
yetkili olacaktır.
Binalarda ve yerlerde arama yapma işlemi ise bir zanlının bir binada veya
yerde saklanıyor olması durumunda yapılır. Böyle bir durumda polis memurları
zanlıyı bulabilmek için bu gibi yerlere veya binalara zorla girebilir; ancak yine
önceden belirttiğimiz gibi bu durum konut dokunulmazlığını ihlâl etmeden
gerçekleştirilmelidir.
238SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 364-366; VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 84-93.
102
2.3.1 Kişi Üzerinde, Binalarda ve Taşıt Araçlarında Arama
Tutuklanması gereken zanlılar bazen kolayca bulunamazlar ve arama
yapılması gerekir. Özenli ve dikkatli bir arama sonucu zanlıların aranıp
bulunması ile hedefe ulaşılır.
Tutukluluktan kaçmak isteyen kişiler esasen ceza almaktan korkarlar ve
tanıdıklarının ya da hiç tanımadıkları kişilerin binalarına saklanabilirler. Bu gibi
yerlere girişin nasıl yapılacağına ilişkin durum şu şekilde tezahür edecektir:
Arama yapacak kişiler ya o yeri tasarrufunda bulunduran kişiden izin almak
koşulu ile aramayı gerçekleştirecektir ya da tutuklama yetkisine sahip olan
kişiler zorla girme ve çıkma yetkisine sahip olduklarından zorla binaya girip
arama yapabileceklerdir239.
Fasıl 155’in 11.maddesinin 1.fıkrasında; müzekkereli olsun ya da olmasın
tutuklama yetkisini elinde bulunduran, tutuklanacağı konusunda yeterli
nedenleri olduğuna inandığı kişiyi tutuklamak üzere bu kişinin girdiği yere
giderek o yerde oturanın da rıza göstermesiyle kişiyi tutuklayabilecektir.
Aranmakta olan kişinin tutuklanmasıyla alakalı makul olan her kolaylık
gösterilmelidir. Sözü edilen maddenin 2.fıkrası uyarınca ise sözü edilen yere
girmek mümkün olmamışsa o takdirde tutuklama yetkisi elinde bulunduran, o
yere girebilecektir. Polis memurları sözü edilen yerde arama yapabilecektir.
Kimsenin konutuna izinsiz dokunulamayacağı konusu çok önemli bir konudur.
Bu bir temel haktır ve ayrım gözetmeksizin herkes bu haktan faydalanmalıdır.
Arama işlemi ikamet etmeyi veya o yeri kontrolünde bulundurmayı
kapsamaktadır. İkamet etme konutta arama durumunu ifade etmektedir. Sözü
edilen yeri kontrolünde bulundurmanın kapsamına ise kanaatimizce işyeri de
girmektedir. Bazen konut ile iş yerinin aynı yer olabilme durumu söz
konusudur. Örneğin; avukat ofislerinin kimi zaman konut ve işyeri olarak
kullanıldığı görülmektedir. Bunun yanında işyerinden bahsederken eklentileri
239SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 364, VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 91.
103
de bu tanıma dahil etmek gerekir. Örneğin; fabrika satış mağazası ya da ürün
tanıtım mağazası esas işyeri olan fabrikanın eklentileridir240.
Yasada açıkça gösterilen durumlar üzerine yine aynı zamanda usulünce
verilmiş mahkeme ya da yargıç kararı gereğince konuta girilebilecektir.
Usulsüz verilen mahkeme ya da yargıç kararları hukuka uygun verilmiş
kararlar değildir. Yine milli güvenlik ya da kamu düzeni konusunda
gecikmesinde sakınca olan hâllerde de kanunla yetkilendirilmiş bir merciin
emrinin bulunmasını aramaktadır. Aksi takdirde konuta girilemeyecek, arama
yapılamayacak ve buradaki eşyaya el konulamayacaktır. Herhangi bir konuta
mahkeme kararı olmaksızın girilemeyecek ve arama yapılamayacaktır. Ancak
milli güvenlik veya kamu düzeni konusunda gecikmesinde sakınca olan
hâllerde kanunla yetkilendirilmiş bir merciinin emrinin bulunmasını ararken
böyle bir yasanın olmadığından da söz etmemiz gerekecektir. Kanaatimizce
Anayasa içerisinde olmayan bir yasadan bahsedildiği için milli güvenlik
konusunda ve kamu düzeni açısından gecikmesinde sakınca olan hâllerde de
kanunla yetkili kılınan mercii kararının aranmayacağını anlamaktayız. En
azından konutlara ilişkin olarak mercii kararı aranmayacaktır; ancak evler
dışındaki yerler ve binalar için uygulanabileceği düşüncesindeyiz.
Konutta arama yapılmasına dair bir Yargıtay Ceza kararında241 Lefkoşa Kaza
Mahkemesi yargıçlarından birinin verdiği arama emri müzekkeresi tahtında
polis memuru sanıkların Gaziköy’de olan adreslerini sanıklar huzurunda
aramıştır ve oturma odasında bir miktar uyuşturucu olduğuna inanılan madde
bulmuştur. Yine bir okuldan sirkat edilen yani hırsızlık yoluyla çalınan
bilgisayarlar ispat aracı olarak zapt olunmuştur. Konutta arama yapılması;
ancak arama emri müzekkeresi çıkarıldığı takdirde mümkün olabilmektedir.
Bunun dışında olabilecek arama işlemi ise hukuka aykırı olacaktır.
Bazı durumlarda Fasıl 155’in 12.maddesi tutuklama yetkisi olan kişinin hukuka
uygun bir şekilde tutuklama işlemini gerçekleştirebilmek için bir haneye
girebileceğini düzenlemektedir. Bu kişinin dışarıya çıkmasına müsaade
240Bu konuda bkz. ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s.506. 241Mehmet Sirkeci ile Başsavcılık kararı, 24.02.2003 tarihli, Yar./Ce. No.:3,8/2002, D. No:1/2003, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 29.01.2019).
104
edilmiyorsa ve tutuklamak için aradığı kişinin dışarıya çıkmasına müsaade
edilmiyorsa o takdirde kapı kırılmak suretiyle çıkış sağlanabilecektir ifadeleri
yer almaktadır.
Fasıl 155’in 9.maddesinde ise polis memuru ya da başka bir kişi, tutuklanmayı
kabul etmeyen ve buna itirazda bulunan kişiyi zorla tutuklayacaktır. Hala karşı
bir direnç gösteriliyorsa o takdirde polis memuru bu karşı direnci hangi yolla
kırabiliyorsa onu yapacaktır.Direnç kırılmasının oranlı olması gerektiği bir
gerçektir. Orantısız güç242 kullanımı hukuka aykırı sayılacaktır. Zanlının firar
etmesi, suç üstünde yakalanması ya da suç üstü sonrasında izlenmenin
dışında bu kişiye tutuklama sebepleri söylenecektir.
Özetle tutuklamaya yetkili olan kişi zanlıyı/zanlıları Anayasada ve Fasıl 155’te
düzenlenen hükümler uyarınca tutuklayıp tutuklama nedenlerini de anladığı
dilde bu kişilere anlatıp en fazla orantılı güç kullanarak arama
yapabileceklerdir. Arama neticesinde suç kanıtı sayılabilecek sayılan
unsurlara rastladığında da el koyulabilecektir.
Taşıt araçları konusunda ise bu araçlar Fasıl 155’in 26/4.maddesinde
tanımlanmıştır. Taşıt aracında arama yapılabilmesi ile ilgili Fasıl 155’in
26.maddesi ve 51/84 sayılı Yasa’nın 94.maddesi yetkilidir.
Fasıl 155’in 26.maddesine göre taşıt aracında arama yetkisine sahip olan
kişiler için herhangi bir polis memurunun ya da komutanı tarafından sözü
edilen konuda özel olarak yetkilendirilmiş bir ordu mensubundan bahsedilir. Bu
kişilerin dışında hiç kimse taşıt aracında arama yapma yetkisine sahip değildir. Makul bir şüphe üzerine araçta arama yapılacaktır. Makul bir şüpheden
bahsedilemiyorsa sonuç olarak bir arama yetkisi doğmamış olacaktır. İçinde
kanun dışı ve şiddet içerebilecek madde bulunduğunu saptamak maksadıyla
242AİHM’in düşüncesine göre orantısız gücün kolluk tarafından kullanıldığı davalarda AİHS’in işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muameleyi yasaklayan 3.maddesi ihlâl edilmiştir. Bu konuda bkz. ALTIPARMAK, Kerem; İşkenceyi Nasıl Bilirsiniz? Türkiye’de Orantısız Güç Kullanma Sorunu, Toplum ve Bilim Dergisi, C.: 115, Y.: 2009, 138; Aynı yönde ZABUNOĞLU, H. Gökçe; AİHM Kararlarında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı ve Kolluğun Zor Kullanma Yetkisi, ABD, C.: 66, S.: 3, Y.: 2017, 644; Orantı şartına dair bir koruma tedbirine karar verilmesinde ve uygulanmasında orantılılık yani ölçülülük aranmaktadır. Bu konuda bkz. ERDOĞAN, Yavuz; Avrupa Konseyi Siber Suçlar Sözleşmesi’nde Yer Alan Koruma Tedbirleri ve Bu Tedbirlerin Türk Hukukundaki Yeri, Legal Yayıncılık A.Ş., İstanbul, Y.: 2018, 115.
105
ancak arama yapılabilecektir. Bir arama esnasında bulunan ve zapt edilmesi
gerektiği konusunda şüphe götürmeyen şiddet içerikli olan patlayıcı madde,
belgeler ya da ateşli silahlar zapt edilecektir.
Daha önce de örnek verdiğimiz Yargıtay Ceza kararında243 bu kez taşıt
içerisinde arama konusuna bakmamız gerekirse; Lefkoşa’da bir zanlı, belirli bir
ağırlıkta uyuşturucu madde bulundurmakla itham edilmiştir. Araç ise polis ekibi
tarafından tespit edilmiştir. Araç içerisinde yapılan aramada uyuşturucu madde
türlerinden birine giren bir madde olduğu düşüncesiyle hareket edilmiştir. Bu
kapsamda arama yapan polisler, bulmuş oldukları madde ve aracı ispat aracı
olarak zapt ederek sanıkları tutuklamıştır. Taşıt aracında arama
yapılabilmesine ilişkin sorumlu kişi tarafından rıza gösterilmediği takdirde suç
işlenmiş olacağı bir gerçektir. Zira arama yapılmasının amacı işlenmiş olan
suça ilişkin olarak ispat araçlarını bulabilmektir. Öyle görülüyor ki bir taşıt
aracında arama yapıldığında o araçtaki eşyalara el konulabilirken, bahsi geçen
araca 26.madde gereğince el konulamayacaktır.
51/84’ün 94.maddesinin 1.fıkrasında polis memuru, yürürlükte olan kanunlara
karşı suç işlemede kullanılan ya da suç işlemede kullanılmakta olduğundan
şüphe edilen ve bunun için yeterli sebep ve belirtiler bulunan bir taşıt aracını
durdurmak ve bu kapsamda taşıt aracında arama yapmak yetkisine sahiptir.
Yeterli neden ve belirtiler bulunması makul bir sebep ve emareler bulunması
gerekliliğini sağlar. Suç işlemede kullanılmakta olduğundan şüphe edilen taşıt
aracını durdurmak yetkisine sahip olan polis aynı zamanda arama da
yapabilecektir. Polis memuru belirtilen suç aracı olan taşıt aracına el koymak
ve en yakın karakolda ya da takdir edeceği güvenli bir yerde sorumluluğu
altında alıkoymak yetkisine sahiptir.
Kanaatimizce arama yapılırken anayasal temel haklara özen gösterilmeli
ayrıca kişilerin üstleri, özel kağıtları ve eşyaları aranmamalı ve el
konulmamalıdır. Özellikle bu hususlara özen gösterilmesi hukuka uygun
hareket edilmesi açısından önemlidir.
243Mehmet Sirkeci ile Başsavcılık kararı, 24.02.2003 tarihli, Yar./Ce. No.:3,8/2002, D. No:1/2003, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 29.01.2019).
106
2.3.2 Müzekkeresiz ve Müzekkereli Arama
Müzekkeresiz arama önceden bir yargıç tarafından arama kararı verilmemesi
durumudur244. Kişilerin üzerinin ve yerlerin müzekkeresiz aranması başlığını
taşıyan Fasıl 155’in 25.maddesinde ayrıntılı bir şekilde düzenleme yapılmıştır.
Bundan birkaç yıl önce KKTC’yi sarsan bir olay ile karşılaşılmıştır. Kamuoyunu
ilgilendiren ve günlerce televizyonları da meşgul eden konu Girne Kaza
Mahkemesinde görülmüştür. Karara245konu olan olayda sanık, Girne’de
faaliyet gösteren özel bir hastane içinde kanuni sınır olan on haftadan büyük
bir hamileliğin olduğunu çocuğu düşürmeye teşebbüs eden kadının gebeliğinin
kanuni bir biçimde sona erdirilmesi maksadıyla olmadan, hukuksuz bir şekilde
ameliyat yöntemiyle bebeğini aldırmış olduğu belirtilmektedir. Sanığın hamile
olduğu dönemde Girne’de faaliyet göstermekte olan başka bir hastaneye de
giderek yine orada muayene olduğu bilinmektedir. Hekim tarafından
gerçekleştirilen muayenenin sonucunda sanığın on yedi haftalık hamile olduğu
özellikle hamileliğinde herhangi bir sorun da olmadığı tespit edilmiştir. Ancak
bunun üzerine sanık, o dönemdeki erkek arkadaşıyla görüşerek ve bir
araştırma yaparak ithamnamede ismi geçen söz konusu hastanede
bahsedilen tipte kürtajlar yapıldığını öğrenmiştir. Söz konusu hastaneye gidip
bebeğinin alınmasını istemiştir. Girne’de Adli Şube memurları tarafından
hastanede yapılan soruşturma esnasında söz konusu hastanenin şoförünün
ifadesi sonucunda Girne’de bir yerde kürtaj kalıntılarıyla ilgili gömü yapıldığı
öğrenilmiştir. Şoförün aktardığı bilgiler doğrultusunda bir ekip oluşturulmuş ve
bahsi geçen kişinin gösterimiyle o yere ulaşılmış ve çok sayıda fetüse
rastlanılmıştır. Kazılar bittikten sonra tespit edilen fetüslerin bazıları kemik
kalıntısı şeklinde bulunmuştur. Sonrasında ispat teşkil edebilecek tüm
emareler zapt edilip otopsi amacı için başkentte bulunan hastanenin morguna
teslim edilmiştir. İşte bunun gibi aramada bulunan eşya arama müzekkeresi
olsun ya da olmasın aynı muamelelere tabi tutulacaktır.
244Bu konuda bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 364; VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 84, 85. 245Bkz. KKTC Başsavcısı ve Meliz Akçal kararı, 06.03.2017 tarihli, D. No: 9217/2016, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 29.01.2019).
107
Müzekkeresiz arama da yine ikiye ayrılır ve yardım çağrısı üzerine arama ile
yardım çağrısı olmaksızın arama olarak iki şekilde incelenebileceği konusu
üzerinde durulmaktadır246.
Yardım çağrısı aranacak yerin veya binanın zilyedinden247 yani tasarruf
edeninden gelebileceği gibi herhangi bir kişiden de gelebilir. Arama isteği
aranması istenen yerin veya binanın zilyedinden gelmişse müzekkeresiz
olarak o yer veya bina aranabilir. Binanın konut olarak kullanılmasının önemi
yoktur. Ayrıca bir yerin mal sahibi ile tasarruf edeni her zaman aynı kişi
olmayabilir. Bir yerin kiracısı o yerin zilyedidir. Yardım çağrısı zilyet dışındaki
bir şahıstan geliyorsa ve sözü edilen yerde bir konut ise yardım çağrısına
rağmen müzekkeresiz arama yapılamayacaktır. Yardım çağrısının alındığı yer
konut değilse polis memuru; ancak o takdirde arama yapabilecektir. Ancak
burada o yerde bir suç işlenmek üzere olduğuna inanılmasını gerektirecek
sebepler bulunması şarttır. İnandırıcı sebeplerin olması üzerine yardım çağrısı
yapılan yer veya binada arama yapılabilecektir. Yardım çağrısı olmaksızın
yapılan arama için ise içerisinde ölüm veya iki yılı aşan hapis cezasını
gerektiren bir suçun işlenmek üzere olduğuna veya işlenmekte olduğuna veya
yeni işlendiğine ya da yeni işlenmiş ölüm ya da iki yıldan fazla hapis cezasını
gerektiren bir suçun işlenmesinde kullanılmış olan suç aleti olduğuna
inanacağı sebepler varsa bir polis memuru konut olmaması kaydıyla böyle bir
yere müzekkeresi olmadan girebilir ve arama yapabilir248.
Müzekkereli aramanın tanımı ise önceden bir mahkeme kararının olmasıyla
arama faaliyetinin gerçekleştiği anlamına gelir249. Arama emrinin yargıç
tarafından verilebilmesi için öncelikle yargıca Fasıl 155’in 27.maddesi altında
bir müracaat yapılması gerekir. Arama emri için müracaatın nasıl yapılacağı
konusunda ise bir yemin belgesinin düzenlenmesi gerekir. Yemin belgesini
hazırlamaya yetkili şahıs polis memurudur.
246Bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 365. 247Zilyet tanımı için bkz. ERTAŞ, Şeref; Eşya Hukuku, 13.Bs., Barış Yayınları, İzmir, Y.: 2016, 28. 248Bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 365. 249Bu konuda bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s.366; VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 88, 89.
108
Arama emri için müracaat sonucunda izin verilmesiyle ilgili Fasıl 155’in 27-
31.maddelerinde arama emrinin verilmesine ilişkin bilgiler bulunmaktadır.
Bir yargıcın yemin şeklinde verilen bir bilgiden bir yerde işlenen ya da işlenmiş
olduğu konusunda kuşku duyulan bir suçla ya da işlenen bir suçla alakalı
olarak ispat bulabileceği konusunda düşüncesi varsa müzekkere ile yetki
verilebilecektir. Aynı zamanda bir kişinin suç işlemek için tasarlama yaptığı
konusunda da ciddi emareler varsa bu takdirde de bir müzekkere
düzenlenebilecektir (Fasıl 155 27). Konumuzla doğrudan ilgisi olmamakla
birlikte bir suçun işlenmesi ile ilgili tasarlama hâlinden söz etmektedir.Sözü
edilen maddede tasarlama sözcüğü için herhangi bir mevzuatta açıklayıcı bir
tanıma rastlanılmamıştır. Ancak Türk Hukukunda tasarlamaya yönelik birtakım
teorilere bakılması tasarlama kavramının anlamının anlaşılabilmesini
sağlayacaktır. Bu kapsamda tasarlamayı anlatan ilk teori soğukkanlılık
teorisidir ve buna göre tasarlamada iki unsur vardır. Bunlardan birine göre suç
işleme kararı ile harekete geçme arasında bir zamanın geçmiş olması gerekir.
Öte yandan diğer unsura göre failin soğukkanlı hareket etmesi gerekir. Buna
karşılık plan kurma teorisine göre de suç işleme kararı ile harekete geçme
arasında bir zamanın geçmesi ve bu geçen zaman içinde failin suç işleme
araçlarını seçip, suçu nasıl işleyeceğinin planını yapmasıdır250.
Arama müzekkeresinin şekli ve süresi konusunda belirtmeliyiz ki bir arama
müzekkeresi yargıç tarafından imzalanacaktır. Bu müzekkerenin üzerinde
düzenleme tarihi de gösterilecektir. Bu kapsamda müzekkere düzenleyen
yargıç müzekkerenin derhal faaliyete geçmesi için polisin bulunmadığı
durumlarda müzekkereyi başka bir kişi ya da kişilere yöneltebilecek ardından
müzekkereyi icra edebilecektir.
Polis memuruna müzekkere yetkisi verildiğinde bu yetkiyi yalnızca bu kişiler
kullanabilecektir. Bunun yanında bir arama müzekkeresi kullanıldığında ya da
yargıç tarafından iptal edildiğinde hükmünü yitirecektir (Fasıl 155 28). Arama
müzekkeresinin yalnızca yargıç tarafından düzenlenmesi (ısdar edilmesi)
250Tasarlama için; plan kurma teorisinin esas alınması gerektiğini düşünüyoruz. Suçun işlenmesiyle ilgili suçu işleyen kişinin önceden planı ana hatları ile hazırlamış olması tasarlama için yeterli sayılmaktadır. Bu konuda bkz. TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, s. 147.
109
gerekir ve bu müzekkere icra edilinceye ya da iptal edilinceye kadar
geçerliliğini koruyacaktır. Müzekkerenin derhal icra edilmesi gerektiği
konusunda bir ivedilik vardır. Hiçbir gecikmeye mahal vermeden arama
müzekkeresinin işleme konulması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Süre ile ilgili
tam bir açıklık olmamasına rağmen derhal denilmesi üzerine müzekkere çıktığı
andan itibaren uygulamaya konulmalıdır ifadesi anlaşılmaktadır. Bizce yerinde
bir düzenlemedir zira keyfi uygulamalara yol açmamak adına derhal sözcüğü
durumun aciliyetini anlatması açısından olması gereken bir anlayışı
yansıtmaktadır.
Arama müzekkereleri müzekkereyi icra edecek polis memurlarına veya
kişilere, aranmasına emir verilen yerlere veya binalara girmelerine, oralarda
arama yapmalarına ve belirtilen eşyaları251 müzekkerede belirtilen mahkeme
huzuruna çıkartmak üzere zapt edip alıkoymalarına ve müzekkerede belirtilen
kişi veya kişileri tutuklamalarına yetki vermektedir. Ancak genelde arama
müzekkereleri tutukluluğa ilişkin emirler içermemektedirler252.
Arama müzekkeresi ya da emri pazar ve resmî tatil günleri de dahil olmak
üzere icra edilebilecektir. Saat belirleme konusunda uygun zaman dilimi 05.00
ile 20.00’dir. Yargıcın zaman belirlenmesine ilişkin takdir yetkisi vardır. Ve bir
yargıcın bir arama müzekkeresinin sözü edilen saatten başka bir sürede icra
edilebilmesine yönelik yetki verdiği konularda sözü edilen yetki müzekkere
düzenlenirken konunun muhteviyatında belirtilecektir. Yargıç istediği zaman
müzekkerenin üzerine şerh koyabilecektir. (Fasıl 155 29).
Esasen arama müzekkeresinin icrasının kural olarak belirli saatlerde
yapılacağı söylense de yargıç gerekli gördüğü takdirde o saatlerin dışına da
251Sanık, çalınmış eşya olduğunu bildiği hâlde altınları tasarrufuna geçirmekle itham edilmiştir. İş yerinde ve evinde yapılan aramadan sonra emniyete celp edilen sanığın vermiş olduğu gönüllü ifadesinde birtakım bilgiler paylaşılmıştır. Mahkemede çapraz sorgu sırasında sözü edilen şahıstan sekiz adet bilezik aldığını itiraf etmiştir. Şahadet esnasında sanık dava konusu bilezikler hakkında çelişkili beyanlarda bulunmuştur. Bilezikler sanığa ilk gösterildiğinde onların karısına ait olduklarını ve kendisi tarafından karısına nişan veya düğün hediyesi olarak verildiğini söylemiştir. Daha sonra Sabahattin Benzer’den hırsızlık olduklarını bilmeden bileziklere benzer bilezik aldığını söylemiş ve emare bilezikler Sabahattin’den aldıkları ise o zaman karısına ait bilezikleri işinde kullanmış olduğunu ileri sürmüştür. Sanık çapraz sorgu esnasında ise dava konusu bileziklerin Sabahattin’den aldığı bilezikler olduğunu itiraf etmiştir.Bu konuda bkz. Resmi Öke ile Başsavcılık kararı, 17.05.1979 tarihli, Yar./Ce. No.:11,13/1979, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 29.01.2019). 252Bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 367.
110
çıkabilecektir. Ayrıca müzekkerenin icrasına yönelik bayram, tatil, ay ve gün
kısıtlamaları olmayacaktır. Kanaatimizce bu durum kötüye kullanılmadığı
sürece yerindedir. Zira kamu yararı hasıl olduğunda ve gecikmesinde sakınca
olan hâllerde de bu madde hükmü yeterince yardımcı olacaktır. Burada dikkat
edilmesi gereken tek nokta ise polis memurunun görevini kötüye
kullanmamasıdır. Görevini kötüye kullanan polis memuru için 51/84 sayılı
Yasaya göre kınama cezası verilebilecektir. Bu kapsamda polis memurunun
vazifesinde ve hareketlerinde kusurlu sayılan durumlar olduğunu yazılı olarak
bildirmek gerekir. Kınama cezasını gerektiren fiil ve hareketlerden bir tanesi
olan verilen emir ve vazifelerin tam olarak ve vaktinde yapılmasında vazifeyle
alakalı resmî bir belgenin, araç gereç ve teçhizatın korunmasının,
kullanılmasının ve bakımının kusurlu bir şekilde yapılması konusu yer
almaktadır (51/84 115). Buna göre sözü edilen kusurlu davranışları sergileyen
polis memuru keyfi davranışı sebebiyle sorumlu tutulabilecektir.
Fasıl 155’in 30.maddesi gereğince aranacak olan yerin ya da binanın kapalı
olması durumunda o yerin ya da binanın kontrol edenin ya da tasarruf edenin
aramayı yapmakla yetkilendirilmiş polis mensubuna ya da kişiye, arama
yapılacak yere ya da binaya serbestçe girmesine izin vermesi ve arama için
serbest bırakması gerekir. Aksi takdirde sözü edilen yere girmek mümkün
olmamışsa, tutuklama yetkisini elinde bulunduran, o yere girebilecek ve arama
yapabilecektir. Arama için kolaylık sağlanmadığı takdirde o yerin camı, dış
cephesi vs. kırılabilecektir. Oysa konut dokunulmazlığı sebebiyle bu hakka
zarar vermeden gerekli önlemler alınmalıdır.
Arama esnasında zapt edilmesi gereken eşyalardan müzekkere dahilinde
olmayanlar konusunda Fasıl 155’in 32.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre
bir arama müzekkeresi icra edilirken zapt olunan bir eşyanın yargıcın önüne
getirilmesi durumunda yargıcın talimat verebileceği kişi tarafından koruma
altına alınabilecektir. Arama müzekkeresi ile zapt olunan ve mahkemeye
sunulan eşya varsa bu eşyanın durdukça zarar görmesi öngörülecek bir
sonuçsa o takdirde yargıcın emredebileceği biçimde hemen elden
çıkarılabilecektir.
111
Yargıç zapt olunan bir eşyayla ilgili elde durmasının gerekli olmayacağı
düşüncesinde olursa bu eşyayla ilgili gerekli iade işlemlerinin başlatılması,
gerekiyorsa masraf ödenmesi hatta tazminata hükmedilmesine karar verebilir.
Bu konu tamamen yargıcın takdir yetkisi ile alakalıdır.
Tasarrufu kanun dışı olan eşya ya da belgeye yönelik olarak yargıcın vereceği
emir doğrultusunda bu kanun dışı olan eşya da belge tahrip edilebilecektir
(Fasıl 155 34).
Özetle bir arama müzekkeresinin gereği yapılırken hukuka uygun ve en
önemlisi kişinin temel hak ve özgürlükleri ihlâl edilmeden yapılmalıdır. Polis
memuru arama müzekkeresinin verdiği yetkiye dayanarak bunu keyfi
kullanmaktan kaçınmalı ve vatandaş açısından zarar verecek davranışlardan
uzak durmalıdır. Uygulamada ne yazık ki polis memurlarının bir kısmı bazı
uygunsuz davranışlar sergilemektedir. Örneğin; polis memurlarının konutta
arama yaparken hane halkının eşyalarını dağıtarak araması ve bir kanıt
bulacakmış gibi davranmaması ne yazık ki aramanın aslında bir koruma tedbiri
olduğu gerçeğinin unutulduğunu hatırlatır.
2.4 Mahkûmiyet Öncesi Tutuklama
Mahkûmiyet öncesi tutuklama kavramı uygulamada ve doktrinde İngilizce bir
kavram olan ‘’remand’’ adıyla anılmakta ve kişinin tahkikat sürecindeki ya da
tahkikatın tamamlanmasından sonraki süreçte gerçekleşen tutuklanması
işlemini anlatmaktadır253. İngiliz Hukukundan gelen bir kavram olan remand,
kişinin soruşturma süreci devam ederken veya tamamlandıktan sonraki
tutuklanması durumunu kapsamaktadır.
Remand uygulanacağı zaman bu tutuklama türüyle ilgili gerekli şartların
gerçekleşmiş olup olmadığına bakılmaktadır. Bu kapsamda önem verilmesi
gereken konu ise masumiyet (suçsuzluk) karinesidir. Zira KKTC Anayasasının
kişi özgürlüğü ve güvenliğini düzenleyen 16.maddesi ve 18.maddenin
4.fıkrasında kişiler yetkili bir mahkeme kararı ile mahkûm edilmedikleri sürece
hangi suçla itham edilirse edilsinler suçsuz kabul edilirler ifadelerine yer
253Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 97.
112
verilmektedir. Bir mahkûmiyet öncesi tutukluluk durumu istisnai bir durum arz
etmektedir. Bu nedenle bir koruma tedbiri olan tutuklama bir mahkeme kararı
olmaksızın; ancak gerekli koşullar altında gerçekleşmelidir.
Remand iki şekilde gerçekleşebilir. Bunlardan ilki tahkikat sürecinde olandır.
Fasıl 155’in 24.maddesi tahkikat sürecinde olan tutuklamadan
bahsetmektedir. Bir diğeri ise tahkikat tamamlandıktan sonra olandır. Tahkikat
tamamlandıktan sonra olan tutuklama belirli şartlarda gerçekleşebilecektir.
Bunlar:
a) Cezai yargılama sırasında tutukluluğun zorunlu olduğu hususunda
mahkemenin bir kanaatinin olduğu durumlarda,
b) İlk tahkikat sonucu ağır ceza mahkemesinde yargılamaya havale
durumunda (Fasıl 155/93 i),
c) Mahkûmiyetin yüksek mahkemece bozulup yeniden yargılama emri verildiği
hâllerde,
d) Fasıl 155 23A (1) altında tahkikatın tamamlanmasından sonra dava
görülünceye kadar üç ayı geçmeyen bir süre olması şartıyla sanığın tutuklu
olarak kalabilmesinin emredildiği durumlar254 söz edilen şartları ifade
etmektedir.
Mahkûmiyet öncesi tutukluluğa dair bir Yargıtay Ceza kararında255 Alt
Mahkeme’nin vermiş olduğu tahkikatın tamamlanması nedeniyle zanlının Fasıl
155 23A (1)’e göre davası görülünceye dek üç ay süreyle tutuklu kalmasına
ilişkin karar onanmıştır. Bir zaruret olmadıktan sonra böyle bir kararın alınıp
kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması doğru değildir. Sırf dava
süresinin gecikmeli başlayacak olması kişinin tutuklanması için bir gerekçe
olarak kabul edilemez.
254Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 98. 255Melis Hastan ile KKTC Başsavcısı arasında, 22.05.2009 tarihli, Yar./Ce. No.:68/2008, D. No:5/2009, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 17.08.2019).
113
Bir suçun işlenmiş olması, tahkikatın tamamlanmaması veya tahkikatın
sürdürülmesi amacıyla zanlının tutukluluğunun zorunlu olması durumunda
ispat külfeti polistedir256.
Anayasanın 16/7.maddesinde yargıç ya da mahkemeye gitme anından
itibaren üç günü geçmeyen bir süre içinde yargıcın takdir edeceği koşullarla
yakalananı serbest bırakmak veya soruşturma tamamlanmadığı takdirde
tutukluluğun devamına yargıç tarafından karar verilmesi şeklinde bir
düzenleme yer alır. Buradaki üç günü geçmeyen sürenin belirlenmiş olması
zanlı açısından bir teminattır257.
2.4.1 Mahkûmiyet Öncesi Tutuklamada Dikkate Alınacak İlkeler
Mahkûmiyet öncesi tutuklama hususunda yargıç takdir hakkını kullanır ve bu
takdir hakkıyla kişinin tutuklanıp tutuklanmayacağına karar verir. Yargıç karar
verirken birtakım ilkelerle hareket eder. Bunlardan birincisi bir kişinin
tutuklanabilmesi için tahkikat konusu suçla o kişinin bağlantısı olduğuna ilişkin
makul bir şüphenin var olması ön koşuludur. Tahkikatın her evresinde makul
bir şüphenin olması zaruridir.
Yargıcın remand başvurusu üzerine görevleri vardır. Bunlar:
a) Gerçek anlamda bir şüphenin varlığını tespit etmek,
b) Bir şüphe varsa bunun makul bir şüphe olup olmadığına karar vermektir258.
Makul şüphe için suçun sahiden işlenmiş olduğuna dair kanıt aranması
beklenemeyecektir. Nihayet polisten de bu yönde ispat yapması konusunda
beklenti içinde olmak kabul edilemez bir durumdur. Tutuklamanın da sebebi
zaten gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Makul şüphe ile tutuklanan kişi için
gerekli araştırmalar yapılacak ve gerçek suçlu bulunacaktır259. Bu kararda
256Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 97; Aynı yönde SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 331. 257Bu konuda 1975 yılında Ada’nın güney kesiminde yazılan önemli bir kaynağa bakılabilir. LOİZOU, Andreas Nicola/PIKIS, George Michael; Criminal Procedure in Cyprus (CPC), Proodos Press, Nicosia, Y.: 1975, 32. 258Bu konuda bkz. VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 102. 259Aeroporos v. The Police (1987) 2 Cyprus Law Reports (CLR) 232 davası için Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin mahkeme kararları ve yasalarının olduğu resmi site için bkz. http://www.cylaw.org/, (e.t. 19.08.2019).
114
mevcut olduğu tespit edilen makul şüphenin zanlıya atfedilmesi bakımından
uygun bir illiyet bağının bulunması gerektiğine işaret edilmektedir.
Mahkeme remand başvurusu üzerine iki temel ilkeyi260 gözetmeli ve dengeleri
bu iki ilke üzerinden gerekçelendirmelidir. Buna göre:
a) Kişi özgürlüğü ve güvenliğinin korunması gereksinimi,
b) Suçluyu adalet huzuruna çıkarma zorunluluğundaki kamu yararıdır.
İşte bu iki ilke yargıcın dikkate alması gereken konulardır. Bir yanda kişi öte
yanda kamu yararı vardır. Terazide hangi yararın üstün olacağını görmek
yargıcın takdirine kalmıştır.
Bir Yargıtay Ceza kararında261bir suçun işlenmesi sonrası Fasıl 155’in
24.maddesine göre mahkemeye çıkarılan bir zanlının somut olayın
soruşturması esnasında tutuklu kalabilmesi için takdir yetkisi kullanılmıştır. Bu
yetki elbette yargıçlara aittir. Ardından tutukluluk müracaatına zanlı itirazda
bulunduğunda tutukluluk süresinin polis memuru tarafından değerlendirme
derecesi, soruşturmanın evresiyle ilgili bilgiler, gerekiyorsa kişilerden
alınabilecek birtakım ifadeler ve tahkikatın neticelenmesi için gereken süreye
ilişkin şahit dinlenebilecektir. Kamu yararı ve özgürlük ve güvenlik hakkına
yönelik bir denge oluşturulması gerektiği bilinmektedir. Mahkemelerin suçun
önemini ve niteliğini göz önünde tutarak polis memuruna soruşturmasını doğru
bir biçimde yönetebilmesi için uygun zaman ayrıca olanak tanımaları
gerekmektedir. Kişi özgürlüğünün kısıtlanmasının gerçekten gerekip
gerekmediği konusunda gerekli değerlendirmelerde bulunulmalıdır. Tutukluluk
emrinin istenmesinde mahkeme haklı bir neden bulunduğu kanaatine varırsa
o takdirde bu emri vermekten çekinmeyecektir. Mahkemelerin kişi özgürlüğü
ve güvenliği ile kamu yararı açısından nasıl bir değerlendirme yapacağı
konusunda yol gösterici olduğuna inanılan bir karardır. Bu açıdan uygulamada
da önemsenmektedir.
260Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 103. 261Başsavcılık ile Mustafa Gökçe vd., 08.06.1982 tarihli, Yar. Ce. No.: 20,21,22,23,24/1982, D. 9/1982, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 06.07.2019).
115
Üç günlük tutukluluk süresine karşın polisin zanlıdan ifade almakta başarısız
olması polis açısından görevini ifa ederken bir ihmalkârlık olarak kabul edilir.
Zira zanlı daha uzun sürelerle tutuklu kalacaktır. Bu duruma uygulamada
‘’relevant’’ denilmektedir262. Polisin zanlıdan ifade almakta başarısız olmaması
ve bir an önce olayın çözülmesi için ifade alma yöntemleri arasında ne yazık
ki kimi zaman kötü muamele de olmaktadır. Kötü muamele iddiasında bulunan
zanlı/sanık için mahkeme bunu dikkate almalı ve takdir hakkını bu doğrultuda
kullanmalıdır.
Herhangi bir ertelemenin (delay) varlığı her remand başvurusu için polis
aleyhine bir durum oluşturur263. Remand başvurusunda zanlının tanıklara
müdahale ihtimali, kanıtları ortadan kaldırma olasılığı ve ortadan kaybolma
ihtimali dikkate alınır264.
İfade alma esnasında iç hukuktan ya da uluslararası hukuktan doğan bazı
temel ilkelere dikkat etmek gerekmektedir. Bu ilkeler aynı zamanda ceza
muhakemesi hukukunun da temel yapıtaşı gibidir. Maddi gerçeğin
araştırılması esnasında bu ilkeler araştırmanın sınırını oluşturur.
Zanlıdan/sanıktan ifade alınırken hukuk devleti, susma hakkı, insan onurunun
dokunulmazlığı, işkence yasağı, adil yargılanma, şüpheden sanığın
yararlanması ve özel hayatın gizliliği ilkelerine zarar verilmemelidir265.
Soruşturmada ifade alınırken polis memurunun ifade metnini zanlının
açıklamalarına uygun olup olmadığının tespitinde, metnin imzalanmadan
hemen önce zanlıya verilip okutulduktan sonra imzalanmasının sağlanması
gerekir. İfade alındığı sırada zanlının hukuki yardım kapsamında bir avukat
gözetiminde bu ifadeyi vermesinin adil yargılanma ilkesinin hayata geçmesi
açısından önemli olduğunu düşünmekteyiz. Sözü edilen konuda bir yasal
262Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 104. 263CPC, s. 33. 264Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 105. 265Ayrıntılı bilgi için bkz. DEMİRBAŞ, Soruşturma, 93; KKTC’de hukuk devleti ilkesi gereğince hukuka bağlı ve yargı denetimine açık bir yönetim olması zorunludur. Bu konuda bkz. EKİNCİ, Bezar Eylem; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesi Kararlarında Hukuk Devleti İlkesi, AÜHFD, C.: 65, S.:3, Y.: 2016, 752.
116
boşluğun olduğunu ve hayati önem arz ettiğini ayrıca bu boşluğun
doldurulması gerektiğini düşünüyoruz.
2.4.2 Uygulamada Durum
Remand emri vermek bilindiği gibi mahkemelerin takdirine bağlı bir durumdur;
ancak bazen bu emir hukuka uygun olmadığı zamanlarda yüksek mahkemenin
engeline takılır. Sözü edilen emrin hukuka uygun olmadığını iddia eden kişiler,
Anayasanın 16/8.maddesi gereğince istinaf yoluna başvurabileceklerdir.
Genellikle ağır ceza mahkemesindeki yargılama esnasında sanıkların tutuklu
kalması emredilir. Beraat ile sonuçlanabilecek bir davada sanıkların tutuklu
yargılanması adil olmayacaktır266.
Ayrıca sanıkların yargılama esnasında tutuklu kalmalarını zaruri kılacak yasal
bir düzenleme de bulunmamaktadır. Önemli bir Yargıtay Ceza kararında267
tutukluluk kararı her sanık için ayrı ayrı düşünülmesi gereken ve her
ertelemede gözden geçirilip gereksiz tutuklamaların giderilmesi gereken bir
karardır denilmektedir. Yine kararda belirtildiği gibi söz edilen perspektiften
baktığımız zaman ağır ceza mahkemesinin oturumuna başladığı gün tüm
sanıkları aynı potaya koyup tutuklamasının doğru olmadığını görürüz ifadeleri
yer almaktadır. Bunun gibi ağır ceza mahkemesinin veya ceza davası dinleyen
herhangi bir mahkemenin sırf duruşmaya başladığı için sanıkları
tutuklamasının ve bunu bir kural haline getirmesinin hatalı olduğu da
söylenmektedir. Bu karara göre de somut olayın özelliklerine göre hareket edip
her yargılamada tutukluluk emrinin verilmemesi gerekir. Her olayda tutukluluk
emrinin verilip verilmeyeceği farklılık gösterir. Bunun kararını vermek yargıcın
takdir yetkisi dahilindedir.
Bir sanığın tutukluluğu hakkında karar verilirken mahkemenin aşağıdaki
konuları268 göz önünde bulundurması gerekir:
266VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 106. 267Ertan Birinci ile Başsavcılık kararı, 23.02.2001 tarihli, Yar./Ce. No.:1,2,3/2001 D. No:2/2001, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 07.07.2019). 268Ertan Birinci ile Başsavcılık kararı, 23.02.2001 tarihli, Yar./Ce. No.:1,2,3/2001 D. No:2/2001, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 07.07.2019).
117
a) Sanığın yargılanmış olduğu suçun ciddi ve önemli bir suç olup
olmadığına bakılması şarttır,
b) Sanık eğer serbest kalırsa bu durumda mahkemede hazır bulunmama
olasılığı değerlendirilir,
c) Sanığın tanık olan kişilere müdahale etme olasılığı değerlendirilir,
d) Sanığın serbest kalması durumunda başka suç işleme olasılığı var mı
diye bakılır.
Bir ceza davasıyla ilgili olarak sözü edilen davanın duruşması olduğunda
sanığın olaylardan etkilenmesi ve kaçma ile tanıklara müdahale etme
olasılığının artması durumları değerlendirilir. Bu kapsamda özellikle ağır ceza
mahkemesinde duruşması başlayan bir sanığın tutukluluğuna karar verme
nedenleri de değerlendirme alanı içerisinde yer alır.
Sanığın yargılandığı suçun ciddi bir suç olması tek başına tutukluluk emri
verilmesi için yeterli değildir. Sanığın serbest kalması durumunda yargılama
esnasında mahkemede bulunmama riski varsa o takdirde tutukluluk emri
verilmesi hukuka uygun olacaktır. Sanığın/sanıkların tanıklara müdahale etme
ihtimali ya da suç işleme ihtimali varsa sözü edilen durum tutukluluk emri
verilebilmesi için uygun olacaktır. Anayasanın 16/7 ve 8.maddeleri ile Fasıl
155’in 24.maddesi kişiler için bir güvence oluşturur. Şayet kişilerin tutukluluğu
hukuka aykırı ise bu maddeler nezdinde kişi istinaf başvurusu ile hakkını
savunabilecektir269.
Yüksek mahkeme olguları değerlendirmez yalnızca yargıcın takdir yetkisini
adil bir biçimde kullanıp kullanmadığını inceler. Burada bakılacak hususlar
yargıcın takdir hakkını kullanırken ona yol gösteren ilkeleri ve dikkate aldığı
hususlardır. Eğer yargıç remand emrini verirken yanlış ilkelere dayanmamışsa
ve remand emriyle ilgili ilgisiz olgulara itibar etmemişse yüksek mahkeme bu
emre müdahale etmez. İstinaf mahkemesi, remand başvurusunun hakemi
269VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 107; Bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 2, s. 1594.
118
(arbiter) konumundadır. Yargıcın adil bir şekilde hareket etmiş olması
sonrasında kararı onanır270.
2.4.3 Teminat Emri Verilmesi
Öncelikle soruşturma evresi başladığında şahadet ve deliller toplanacaktır.
Zanlının soruşturması tamamlandıktan sonra ileride bu kişi aleyhine açılacak
ceza davasında hazır bulunması için teminata bağlanacaktır271. Soruşturma
bilindiği gibi kişinin aleyhine ceza davası açılmasıyla sona ermiş olacaktır. Bir
sonraki evre ise ceza kovuşturmasına geçilmesi evresidir.
KKTC Ceza Muhakemesi Hukukunda zanlının, ileride açılacak olan ceza
davasında mahkeme huzurunda hazır olabilmesi için bazı önlemler
alınmaktadır. Bu önlemler Fasıl 155 Ceza Usul Yasası 23A maddesinde
düzenlenmiştir. Sözü edilen maddenin 2,3,4 ve 5.fıkralarında tutukluluk
dışındaki teminat emirlerine yer verilmektedir272. Teminat emri zanlının, ileride
hakkında açılacak ceza davasında mahkemenin huzurunda olmasını
sağlamak amacıyla yargıç tarafından verilen bir emirdir273.
Fasıl 155’in 48.maddesine göre mahkeme uygun görürse davayı
erteleyebilecek ve kişinin tutuklanmasına274ya da serbest kalmasına karar
270VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 108. 271Bu konuda SÖZMENER, Ceza Usul 1, 272; Aynı görüş için VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 108. 272Bu konuda SÖZMENER, Ceza Usul 1, 403; Aynı görüş VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 110. 273Bu konuda SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 403; VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 110; Türk Hukukunda ise kaçak sanığın ortaya çıkmasını sağlamak amacıyla verilen bu nedenle de sanığın mahkemede hazır bulunmasını sağlamak için başvurulacak çareler arasında yer alan ve sanığı tutuklanmaktan kurtaran belgeye teminat (güvence) belgesi denir. Kaçak sanık kavramı ve güvence belgesi verilmesi konusunda bkz. YENİSEY/NUHOĞLU, s. 353; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 100; Gaip veya kaçak sanığın ortaya çıkmasını ve kovuşturmaya katılmasını sağlamak amacıyla verilen ve sanığın yargılandığı suçlar bakımından tutuklanmasını önleyen gerekli görüldüğünde şarta bağlanabilen belgeye güvence belgesi denildiğine ilişkin tanım ve bilgiler için bkz. ÖZTÜRK, Bahri; Suç Muhakemesi Hukukunda Gaiplik ve Gaiplerin Muhakemesi (Gaiplik), İstanbul, Y.: 1984, 137; Güvence belgesi, “gaip” olan sanıklara da verilebilir. Bkz. gaiplik kavramı ve güvence belgesi verilmesi hususunda bkz. ÖZTÜRK, s. 138; Kaçaklık ve gaipliğe güvence belgesi verilmesi konusunda bkz. BALCI, Murat; Ceza Muhakemesi Hukukunda Gaip veya Kaçak Sanığa Güvence Belgesi Verilmesi, TBBD, C.: 92, Y.: 2011, 102; Aynı görüş ÖMEROĞLU, Ömer; Ceza Muhakemesinde Gaip ve Kaçak Sanığa Güvence Belgesi Verilmesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.: XVII, Y.: 2013, 197. 274Tutuklamanın bir yargıç kararıyla, anayasa ve yasada düzenlenen koşulların gerçekleşmesi ile kişinin suçluluğu hakkında, kesin karar verilmeden önce özgürlüğünün kaldırılmasına ilişkin tanım ve ayrıntı için bkz. TANER, s. 156; KUNTER, 1964, s. 172; EREM, s. 222; YURTCAN, s. 141.
119
verecektir. Bahsi geçen Yasa’nın 93 (i) maddesinde bir kişinin kefalet ile
serbest bırakılması veya kefalet ile serbest bırakılamıyorsa cezaevine
gönderilmesi durumundan söz edilmektedir.
Zanlının durumuyla ilgili kesin bir hüküm verilmediği zamanlarda mahkeme
bundan dolayı masumiyet karinesi çerçevesinde takdir hakkını kullanmalıdır.
Ortada bir suçun varlığı makul şüphe sebebiyle şüphelenilen kişinin o suçu
işleyen kişi olduğu gerçeğini göstermez.
Bir suçun işlenmiş olması defaten söylediğimiz gibi bir yanda kişinin temel hak
ve özgürlüklerini diğer yanda ise kamu yararını ilgilendirir. Yargıç, teminat
emirlerine karar verirken bu iki menfaat arasındaki dengeyi kurmak
zorundadır275. Yargıcın, teminata bağlama konusunda takdir hakkı vardır.
Takdir hakkı somut olayın özelliklerine göre adil bir biçimde kullanılmalıdır.
Zanlının veya sanığın serbest kalması durumunda mahkemede hazır
bulunmama, dışarıda başka suç işleme ve tanıklara müdahale etme ihtimalinin
düşünülmesi gerekir. Bu nedenle suçun niteliğine, zanlının veya sanığın
mahkûm olma olasılığına veya ağır cezalık bir suçtan mahkûm olma
olasılığının olup olmadığına bakılması gerekir276. Zanlı teminatla serbest
bırakılmamışsa, kişi o geceyi nezarette geçirir ve yirmi dört saat içerisinde
mahkeme önüne çıkartılır. Teminatla serbest bırakma kararı verilmişse, bu
takdirde iki gün içerisinde ön bir duruşma yapılacaktır277.
Mahkeme zanlı veya sanığın yargılanmaktan kaçmasını önlemek amacıyla
takdir hakkını kullanarak Yasa’da belirtilen teminat emirlerine başvurabilir.
Serbest yargılama kural, tutukluluk hâli ise istisnadır278. Ancak buna rağmen
tutuklama tedbirine çok yaygın biçimde başvurulduğunu, geçici bir tedbirden
çok peşin ceza anlayışına yaklaşıldığını gözlemlemekteyiz279. Ancak
tutuklamanın peşin bir ceza olduğu düşünülmemelidir. Zira kişi suçluluğu sabit
275SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 404. 276Sözü geçen konu için VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s.109; Aynı görüş SÖZMENER, Ceza Usul 2, s. 902. 277Bu konuda bkz. SINAR, Hasan; Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama, On iki Levha Yayıncılık, İstanbul, Y.: 2016, 146. 278SÖZMENER, Ceza Usul 2, s. 902. 279Sözü geçen konuda bkz. KATOĞLU, Tuğrul; Tutuklama Tedbirine İlişkin Sorunlar, ABD, S.: 4, Y.: 2011, 20.
120
oluncaya kadar suçlu kabul edilemeyecektir280.Tutuklama tedbiri bir
muhakeme işlemidir; ancak yargılamanın selametle neticelenmesi için
başvurulabilir281.
Teminat kararlarına yönelik istinafa başvurma yolu açıktır. Kişi, kendisi için
verilen teminat emirlerinden bir veya birkaçı için istinafa başvurabilecektir.
Teminat kararı sonrası herhangi bir kaza mahkemesi yargıcı, meselenin
yeniden gözden geçirilmesini haklı kılacak yeni olguların ortaya çıkması
durumunda yeni bir teminat başvurusunu gözden geçirmeye yetkilidir282.
Bir yargıç huzuruna getirilmiş zanlı veya sanık ile ilgili takdir hakkına sahiptir.
Zanlı veya sanık için tutukluluk dışında bir emir olan teminat emrine karar
verebilir. Yargıç buna karar verirken kişinin yargılanmaktan kaçmasını önleme
ve mahkeme huzurunda yargılanmasını sağlama amacıyla hareket eder.
Tutukluluk dışındaki teminat emirlerine yönelik yasal düzenlemeler vardır.
Önceden de belirtildiği gibi Fasıl 155’in 23A maddesinin 2,3,4 ve 5.fıkralarında
zanlı veya sanığın yargılanmaktan kaçmasını önlemek amacıyla konulan
teminat emirleri düzenlenmiştir.
Buna göre bahsi geçen düzenlemeler:
a) Dava görülene dek zanlının/sanığın, koşulların nasıl olduğuna
bakılmaksızın üç ayı geçmeyen bir süre tutukluluğu durumu,
b) Zanlının/sanığın sahip olduğu pasaportun emniyete teslim edilmesi ve
belli bir müddet boyunca KKTC dışına çıkmasının yasaklanması,
c) Zanlının/sanığın nakdî teminat ya da kefaletle serbest bırakılacağına,
d) Zanlının/sanığın belirli bir yerleşim yerinde oturumuna ve izin almadan
da o yerden ayrılamayacağına,
e) Mahkemenin takdir edeceği şartlarda bir karakola isbat-ı vücud
yapması durumuna şeklinde teminat emirleri verilebilecektir.
280FEYZİOĞLU, Metin/OKUYUCU ERGÜN Güneş; Türk Hukukunda Tutuklulukta Azami Süre, AÜHFD, C.: 59, S.:1, Y.: 2010, 37; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 61. 281Bu konuda bkz. TEZCAN, s. 45.
282Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 111; SÖZMENER, Ceza Usul 2, s. 1576.
121
Zanlının/sanığın sahip olduğu pasaportun emniyete teslim edilmesi ve belli bir
müddet boyunca KKTC sınırlarının dışına çıkmasının yasaklanması
ifadelerinin uygulamada pek bir önemi yoktur. Zira Türkiye Cumhuriyeti ve
Güney Kıbrıs Rum Yönetimine giriş çıkışlar sadece kimlik ile yapılmaktadır. Bu
kapsamda uygulamada kişinin tüm seyahat belgelerine el konulup, yurt dışına
çıkış yapması engellenmektedir283. Kanaatimizce uygulamadaki kullanılan
durumun yani tüm seyahat belgelerini kapsayan bir ifadenin Yasada
kullanılmasının daha uygun olacağı görüşündeyiz284.
Sözü edilen maddenin 2,3,4 veya 5.fıkralarından birine göre tedbir uygulayan
yargıç, zanlının serbest yargılanmasına karar verdikten sonra zanlıyı, altından
kalkamayacağı veya yerine getiremeyeceği yükümlülükler altına sokmaktan
kaçınmalıdır. Zanlılara mali güçlerinin üzerinde bir nakdi teminat emri
verilmemelidir285. Böyle bir uygulama Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı
sonuçlar doğurabileceği gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer bulan
adil yargılanma hakkını da zedeleyecektir. Bir başka ifadeyle mali gücü yerinde
olanlar kefaleti ödeyip serbest yargılanma imkanına kavuşurken bu imkana
sahip olmayanlar başka tedbirlerle yargılanmaya zorlanacaklardır. Konumuzla
dolaylı ilgisi olan kimi Yargıtay Ceza kararlarına göre286 alt mahkemede kişiler
suçlu bulunup para cezasına çarptırılmışlardır. Ancak maddi olanakları
olmadığından bu parayı ödeyememişlerdir. Bunun üzerine sanıklar, cezaevine
gönderilmişlerdir. Buna karşılık Yargıtay Ceza Mahkemesi cezaevine
gönderilmesi düşünülmeyen sanıkların, dolaylı olarak cezaevine
gönderilmelerine yol açacak para cezalarına hükmedilmesinin yanlış olduğunu
karara bağlamıştır. Düşüncemize göre sözü geçen kararın teminat emirleri
açısından da uygulanması yanlış olmayacaktır. Üst mahkemenin vermiş
283Aynı görüş için bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 405. 284Bu konuda bkz. ALBAŞ, Saniye; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ceza Muhakemesi Hukukunda Zanlıya veya Sanığa Uygulanan Tutukluluk Dışındaki Teminat Emirleri (Teminat Emirleri), İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.: 18, S.: 2, Y.: 2019, 431. 285Bu konuda SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 405; Aynı görüş için VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 111. 286Bkz. Yusuf Ulaş ile Emniyet Müdürlüğü kararı, 19.10.1976 tarihli, Yar./Ce. No.:25/1976, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 23.05.2019); Celal Gündoğan ile Başsavcılık kararı, 12.03.1993 tarihli, Yar./Ce. No.:99,100,101/1992, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 24.05.2019).
122
olduğu kararın yerinde olduğu ve alt mahkemenin de sözü edilen hususları
gözeterek karar vermesinin uygun olacağı düşüncesindeyiz287.
Fasıl 155’in 157.maddesinin ilk fıkrasına göre ceza yargısı yetkisi ile
donatılmış bir mahkeme, takdir ederse suç işlediği gerekçesiyle itham edilen
kişiye ilişkin kefalet kararı vererek zanlıyı serbest bırakabilecektir. Kefaletle
zanlı veya sanığın serbest bırakılması durumunda yargıçlar, genellikle kefil
olabilecek kişilerin güvenilir olup olmadığı konusunu Mukayyitlik288 denilen
birimlere bırakmaktadır. Burada esas problem ise bazı Mukayyitliklerin, akraba
olan kefillerin muteber olmadığı yönünde beyanlarının olmasıdır. Ancak
akraba olmayan bir kişiyi kefil olarak bulmak hiç de kolay değildir289. Kaldı ki
fiili böyle bir sınırlandırma Yasa’ya aykırı bir uygulama teşkil edecektir. Burada
temel gaye kişinin yargılama boyunca sosyal yaşantısının devam ettirilmesi
üzerine kurulmuştur. Bu konuda kişiye sosyal yaşantısında yargılama boyunca
yasa dışı davranışlarını baskılayabilecek en önemli ilişki bazı Mukayyitlik
uygulamalarının aksine hısımlık ilişkileri konusudur290.
Fasıl 155’in 157.maddesinin 2.fıkrasına göre ise ölüm cezasına mahkûm
edilen kişi hiçbir durumda kefalet ile serbest bırakılamayacaktır bu suça ilişkin
itham edilen zanlı, Yargıtay’ın emri yoksa kefalet ile serbest
bırakılamayacaktır. Bir suçla itham edilen herkes, kefalet ile serbest bırakılma
hakkına sahiptir. Ancak bir kefil, kefalet senedini imzaladıktan sonra herhangi
bir zaman bu senedin iptali için başvurabilir. Kefil, yükümlülük altında değildir
ve mahkeme sanığın teslimi üzerine kefilin kefaletini iptal eder291.
Zanlı veya sanığın yargılanmaktan kaçmasını önleyici teminat emirlerine ilişkin
hüküm içeren 23A maddesinin ilk fıkrası, tutukluluk teminat emrine ilişkindir.
Bu emre göre tutukluluk, azami olarak üç ay olarak verilmelidir. Üç ay
içerisinde kişi hakkında ya ceza davası açılacak ya da kişi serbest
bırakılacaktır. Tutukluluğa ilişkin sınırlı bir sürenin varlığı kişi özgürlüğü ve
287Sözü edilen konuda ALBAŞ, Teminat Emirleri, s. 432. 288Mukayyitlik, Türk Hukukunda mahkeme kalemlerine karşılık gelmektedir. Mahkeme kalemleri için bkz. Adliye Personeli El Kitabı, 2013, http://www.hukukiyardim.gov.tr/kitap.pdf, (e.t. 30.05.2019). 289Bu konuda SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 406. 290ALBAŞ, Teminat Emirleri, s. 432. 291Bu konuda bkz. VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 109; Aynı görüş SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 397.
123
güvenliği için son derece önemlidir. Teminat emirlerinin tutukluluk dışındakileri
için süre bakımından azami bir sınır belirlenmemiştir. Buna göre; bir kişi için
verilmiş olan tutukluluk dışındaki teminat emirlerinden herhangi birisi ya da
birkaçının ne zaman sonlanacağı belli değildir. Kanaatimizce kişi açısından bu
belirsizlik kişinin temel hak ve özgürlüklerinden en önemlisi olan kişi özgürlüğü
ve güvenliği hakkını zedelemektedir. Neticede kişi, KKTC sınırları dışına
çıkamamakta ve bir bölgede yaşamaya mecbur bırakılmakta ya da belli
koşullarda polis karakoluna gelip imza vermektedir. Bu aynı zamanda zanlı
veya sanığın, seyahat özgürlüğüne de ket vurmaktadır. Bir an önce yasal bir
düzenleme yapılması ve bu tip teminat emirlerine azami bir süre konulmasının
elzem olduğu görüşündeyiz292.
Zanlı, tutukluluk dışındaki yükümlülüklerle serbest bırakıldığında bunun bir
süresi olmadığı için uygulamada genellikle ceza davası açılması
geciktirilmektedir. İddia makamının ceza davasının açılmasını geciktirmesiyle
birlikte kişinin yargılanma süresi uzayabilmektedir293. Bu tip teminat emirlerinin
uzun sürelere yayılması aynı zamanda temel hak ve hürriyetlere de müdahale
oluşturacaktır. Tutukluluk dışındaki teminat emirlerinin uygulandığı kişiler,
ihtiyaç duyulduğu takdirde bahsi geçen teminat emirlerinin değiştirilmesini
veya kaldırılmasını talep edebilmektedirler.
Teminat emirlerini değiştirme işlemi süreli veya bir süreye tabi olmadan iddia
makamının rızası alınarak uygulanabilir. Örneğin; kişinin hastalığı sebebiyle
yurt dışında tedavi olması gerekiyorsa yurt dışı yasağının kaldırılmasına
yönelik talepte bulunabilir. Teminat emirlerinin değiştirilmesine yönelik istekler
yazılı bir dilekçe ile gerçekleşmektedir. Zanlı, teminat emrinin verildiği
mahkemenin Ceza Mukayyitlik’ine dilekçe ile başvurmaktadır. Teminat emri
değişikliği talebinin yazılı olması aranmaktadır. Söz konusu dilekçenin bir
örneği de savcılığa verilmektedir294.
Uygulamada teminat değişikliğine ilişkin başvurular yapıldığı takdirde bu
durumun zanlı açısından olumlu yönde sonuçlar doğurduğu bilinmektedir.
292Sözmener’e göre; tutukluluk dışındaki teminat emirlerine azami süre konulmasa bile, mahkemenin durumu, re’sen incelemesi ve bu emirlere yönelik sınırlandırıcı süreler belirlemesi düşünülebilir. Bu konuda bkz. SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 407. 293Bu konuda SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 408. 294SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 408.
124
Esasen teminat değişikliği veya kaldırılmasına yönelik başvuru hakkında Fasıl
155’te bir düzenleme bulunmamaktadır. Sözü edilen durumun yalnızca
uygulamada ceza mukayyitliği ile savcılık arasında çözümlendiği neticesi ise
bilinen bir gerçektir. Bu hususta yasal bir düzenlemenin zorunlu olduğunu
söylemek gerekecektir. Kanaatimizce uygulamada gerçekleşen sözü edilen
hâlin aynı zamanda Fasıl 155’te yer almasının uygun olacağı fikrindeyiz.
Teminat yatırma emri bir sanığın belli bir tarihte mahkemede hazır bulunmasını
sağlamak amacıyla verilir. Teminat şartlarına uyulmazsa teminatla yatırılan
paraya 164 (1) ve (2)'ye göre el koyulabilir. Mahkemenin sanığa ihbarda
bulunması ve söz hakkı vermesi gerekir. Sanığın yeterli neden gösterememesi
hâlinde mahkeme tarafından teminatın tümüne veya bir kısmına el koyulabilir.
Teminat emirlerinden zarar gören ve mağdur olan kişi, istinaf yoluna başvuru
yapabilecektir. Yüksek mahkeme kural olarak kefalet ile serbest bırakma ya da
bırakmama konusunda alt mahkemelerin takdir haklarına müdahale etmez.
Ancak müdahaleyi serbest kılan sebepler varsa o takdirde yüksek mahkeme
bir karar verecektir295.
İlk mahkemenin bir ceza yetkisi kullanabilmesiyle bu konuda vermiş olduğu
kararlara karşı istinafa başvurulabileceği düzenlenmiştir (9/76 sayılı
Mahkemeler Yasasının 37.maddesinin 2.fıkrası). Ceza yetkisi kullanmakta
olan bir mahkemenin ya da yargıcın kararlarına karşı istinaf başvuru hakkı
tanınmıştır. Aynı zamanda Fasıl 155’in 157.maddesinin 3.fıkrası da bir kişinin
kefalet ile serbest bırakılabilmesi üzerine verilecek emrin aleyhine yüksek
mahkemeye istinafa başvurulabileceğini ifade etmektedir296.
Sözü edilen teminat emirlerinden mağdur olan kişi, Yargıtay ceza
mahkemesinde istinafa başvurabilecektir. Bahsi geçen mahkeme istinafı haklı
bulursa kişinin üzerindeki teminat emri hemen kalkacaktır.
Tutukluluk dışındaki teminat emirlerinin uzun sürelerle uygulanması zanlı ya
da sanık açısından büyük mağduriyetlere yol açmaktadır. Bunun yanında
hakkında ceza davası açılması iptal edilen kişinin, teminat emrinin iptal
edilmemesi de tartışılacak bir başka konudur. Kişi, takipsizlik kararı ile serbest
295Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 111; SÖZMENER, Ceza Usul 2, s. 1577. 296ALBAŞ, Teminat Emirleri, s. 435.
125
bırakılmış olduğu hâlde; ancak hakkında devam eden teminat emirleri
sebebiyle uzun süreler sözü edilen emirlerin kaldırılmasını beklemektedir. Bu
gibi hâllerde kişi istinaf başvurusu için yüksek mahkemeye tazminat için de
kaza mahkemesine başvuracaktır. Ancak tutukluluk dışındaki emirler sırf
tutuklanma durumu gerçekleşmediği için zanlı veya sanık nezdinde bir
lütufmuş gibi düşünülmektedir. Bu sayede sözü edilen teminat emirleri
uygulanan kişi, istinafa başvurmamakta böylelikle tazminat yoluna da
gitmemektedir. Kanaatimizce mağdur olan kişiler tarafından mahkemelere
güven duyma hissi de gitgide azalmaktadır. Sözü edilen konuda acilen gerekli
uygulamaların yapılması gerekmektedir.
2.5 Hafif Suçlar Açısından Tutuklama
KKTC Ceza Hukukunda suçlar ağır suçlar ve hafif suçlar biçiminde bir ayrıma
tabi tutulmuştur. Aynı yasa içerisinde hem ağır suçlar hem de hafif suçlar için
hem hürriyeti bağlayıcı cezaya hem de koruma tedbirlerine yer verilir.
KKTC Ceza Muhakemesi Hukukunda en ağır koruma tedbirlerinin başında
gelen tutuklamanın uygulanabilmesi için iç hukukta belli başlı hükümler
düzenlenmiştir. Kişi özgürlüğü ve güvenliğini kısıtlayan bu tedbirin çok zaruri
hâllerde gerekçelendirerek uygulamak doğru olacaktır. Tutuklama her şeyden
önce bir koruma tedbiridir, ceza değildir. Hafif suçlara tutuklama tedbirini
uygulamadan önce bunun gerçekten gerekip gerekmediğine kanaat
getirilmelidir. Öncelikle polis memurunun deneyiminden de hareketle içinde
bulunulan durumun makul şüphe içerip içermediğine ve eylem ile bu tedbir
arasında orantılılık bulunup bulunmamasına bakılması gerekmektedir. Ancak
bahsi geçen durumlara karşın hafif suçlar ile suçların yasa içerisinde birlikte
düzenleniyor oluşundan da kaynaklı uygulanılan koruma tedbirlerinden ciddi
zararlar ortaya çıkabilecektir.
Koruma tedbirlerinden özellikle tutuklama konusunda bir tedbirin verilmesi
sonucunda bunun keyfiliğe varan uygulamalara da zemin hazırlayacağı
düşünülmektedir297. Bazı üst sınırlar belirlenmiş olduğu için bu süreler
geçtikten sonra kişinin tutuklu kalamayacağı bilinmektedir. Aksi takdirde temel
297Bu konuda bkz. ZAFER, Hamide, Ceza Muhakemesinde Koruma Tedbiri Mağdurlarının Tazminat Hakkı, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, S.: 2, Y.: 2012, 77.
126
hak ve özgürlüklerin özüne dokunulmuş olacaktır298. Hafif suçlar konusunda
makul süreyi aşan tutuklamaların çok önemli olabilecek temel insan hakları
ihlâllerine sebebiyet vereceği şüphe götürmez gerçekliktedir. Ceza verirken ya
da güvenlik tedbiri uygularken bunların mutlaka ölçülü olması aranmaktadır.
Zira ölçüsüz bir durum var ise o takdirde tutuklama tedbirine
hükmedilemeyecektir. Yalnızca para cezasını gerektiren ya da hapis cezasının
üst sınırının üç yıldan fazla olmayan hafif suçlar bakımından tutuklama kararı
verilmesinin yasaklanmasının299 amaca uygun olacağını düşünmekteyiz.
Uygulamada öncelikle kişiye belirli bir süre tutuklama koruma tedbiri
uygulanmaktadır. Daha sonra ise duruma göre zanlı ya da sanık, teminatla
serbest bırakılabilmektedir. Tutuklanmaması gereken bir kişinin öncelikle
tutuklanıp ardından teminatla serbest bırakılması uygulamada bir gelenek
hâline gelmiştir. Oysa kişinin hürriyetinden yoksun bırakılamayacağına ilişkin
temel hakkın korunması anayasal bir zorunluluktur.
Tutuklama kararının yerine getirilmesi ile kişi özgürlüğü ve güvenliği arasında
bir denge kurulması gerekmektedir300.Kimi zaman tutuklama işlemi ile
özgürlük ve güvenlik hakkı arasında uygun olabilecek bir denge bulunduğunu
söylemek güçtür.
Hafif suçların, suç kapsamı içerisinde yer alması dolayısıyla adil yargılanma
hakkının gereklerine uygun hareket edilmesi gerekir. Sözü edilen hakkın
gereklerini yerine getirmek ve bu hak kapsamında ihlâllere yer vermemek
adına AİHS’e uygun davranılması beklenmektedir301. Türk Hukukundaki gibi
hafif suçları yeniden tasnif edip hapis cezası verilmesi zaruri görülenlerin ceza
298Bu konuda bkz. ÖZBUDUN, Ergun; Türk Anayasa Hukuku (Anayasa), 18.Bs., Yetkin Yayınları, Ankara, Y.: 2018, 110; Aynı yönde TEZİÇ, Erdoğan; Anayasa Hukuku, 17.Bs., Beta Basım Yayım A.Ş., İstanbul, Y.: 2014, 219; TANÖR/YÜZBAŞIOĞLU, s. 142-144. 299Türk Ceza Usul Hukukunda tutuklama kararı verilmesinin yasaklandığı durumlar mevcuttur. Bunlardan birisi de Ceza Muhakemesi Kanununun 100/4.maddesinde sadece adli para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilmesini yasaklanması durumudur. KKTC Ceza Muhakemesi Hukuku için de aynı türde bir hüküm getirilmesinin sevindirici bir gelişme olacağını düşünmekteyiz. 300Adil bir yargılanma yapılabilmesinin yolu insan hakları ihlâllerini de önleyecek olan sanıktan delile değil delilden sanığa gitme yoludur. Ancak böyle bir durumda özgürlük ve güvenlik ilkesinin amacı gerçekleşmiş olacaktır. Bu konuda bkz. ÖZTÜRK, Armağan, s. 427; DOĞRU, Osman/NALBANT, Atilla; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, C.:1, Şen Matbaacılık, Y.: 2012, 387. 301Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. KANGAL, Zeynel; Kabahatler Hukuku, 2.Bs., On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, Y.: 2019, 534.
127
kanununda tutulması; buna karşılık idari para cezası gibi yaptırımlar sonucu
ulaşılabilecek eylemlerde ise ayrı bir Kabahatler Yasası içinde düzenlenmesi
ve tutuklama kapsamı dışına çıkarılmasında yarar vardır.
AİHM, tutuklama nedenleri bakımından karine oluşturan bir yasanın şahıs
hürriyetine saygı duyulduğuna dair somut olayların mevcudiyetini ikna edici bir
biçimde göstermesi gerektiğini belirtmektedir302.
Özellikle basit bir yükümlülüğün ihlâl edilmesi nedeniyle kişiye para cezası
verilmesi bizce yeterli bir yaptırımdır. Hafif suç olarak nitelendirilen bir eylemin
hafif suç teşkil etmesi ile de yaptırımın hürriyeti bağlayıcı ceza olmaması daha
uygun olacaktır.
Yargı kararı olmaksızın hürriyeti bağlayıcı kararların alınabildiği askeri makam
kararları veya disiplin cezaları da hafif suçlar içerisinde değerlendirilmektedir.
Bu kapsamda koruma tedbirlerinden olan tutuklamanın, hafif suçlara
uygulanması adil olmayan sonuçları beraberinde getirebilecektir. Hafif suçlar
kapsamında değerlendirilebilen bir örnek vermek gerekirse; Türk Ceza Usul
Hukukunda m.100/4’e göre üst sınırı iki yıldan fazla olmayan hapis cezasını
gerektiren suçlarda tutuklama kararı verilemeyecektir. Bu durumda adli kontrol
tedbirleri uygulanabilir. Benzeri uygulamayı KKTC’de de mahkemeler, yasa
değişikliği olmasa bile örnek alabilirler. Bir yasal değişiklik olması bu konuda
yararlı olacaktır.
Fasıl 154 Ceza Yasası’nın 176.maddesinin (A) bendine göre çocuklar ve akli
dengesini yitirmiş olanlarla ilgili maddede iki yıla kadar hapis cezası
verilebilmektedir. Bahsi geçen hafif suç için tutuklama koruma tedbirinin
uygulanması durumunda suçun ağırlığı ve ciddiyeti ile uygulanacak tedbir
arasındaki dengeye bakıldığında kişinin kişi özgürlüğü ve güvenliği temel
hakkının fazlasıyla zedeleneceği aşikârdır. Fasıl 154’ün 176/A maddesinin
kanaatimizce yasa içerisinde düzenlenmesi ve koruma tedbirlerinin
uygulanabilecek olması sakıncalı durumlara yol açabilecektir. Yine örnek
vermek gerekirse 50.maddede de hafif suç kategorisinde değerlendirme alanı
302AİHM’in 12.12.1991 tarihli Clooth/Belçika kararı için bkz. http://www.hudoc.echr.coe.in, (e.t. 23.08.2019).
128
bulabilir. Sözü edilen madde için tutuklama koruma tedbirinin uygulanmasının
temel hakları zarara uğratacağı görülmektedir.
Suçlulukla mücadele ederken güncelliği koruyan ve ceza muhakemesinin
fonksiyonunu önemli ölçüde kolaylaştıran faaliyetlerden birisi bazı fiillerin suç
olmaktan çıkarılması üzerinedir303.
Hafif suçlar yapıları gereğince suç kapsamı içerisinde
değerlendirilemeyecekleri için hafif suçlar şeklinde değil de ayrı bir yasada
Kabahatler Yasası adıyla düzenlenmesinin daha uygun olacağı görüşündeyiz.
303Bu konuda bkz. DEMİRBAŞ, s. 201.
129
3.BÖLÜM
DİĞER YASALARDA VE TÜZÜKLERDE TUTUKLAMA, HAKSIZ TUTUKLAMA, HAKSIZ TUTUKLAMANIN SONUÇLARI VE YARGILAMA
KKTC mevzuatında kişi özgürlüğünü ortadan kaldıran yakalama veya
tutuklamayla ilgili olması bakımından bir ayrım gözetilmeksizin sadece
tutuklama terimi kullanıldığından bu bölümün başlığında haksız yakalama ve
tutuklamadan bir arada söz edilmemektedir. Tutuklama koruma tedbirinin asıl
kaynağı Fasıl 155 Ceza Usul Yasasıdır. Fasıl 9 Şahadet Yasası, 9/76 sayılı
Mahkemeler Yasası, Fasıl 148 Haksız Fiil Yasası, 51/84 sayılı Polis Örgütü
(Kuruluş, Görev ve Yetkileri) Yasası ve Ceza Usul Tüzüğü ise diğer
kaynaklardandır. Bu kapsamda bahsi geçen mevzuatlara yukarıda yeri
geldikçe değinildiğinden bu bölümde de söz edilmesi konu tekrarı
oluşturacağından tercih edilmemiştir.
Tutuklama konusunda hükümler içeren diğer yasalar ve tüzüklere örnek olarak
Orman Yasası, Uyuşturucu Madde Yasası ve hatta Cezaevleri Tüzüğü gibi
mevzuatları örnek gösterebiliriz. Aslında haksız tutuklama kapsamına sadece
tutuklama konusu değil tüm koruma tedbirlerine aykırı uygulamaların dahil
olması gerekir. Nitekim Türk Ceza Usul Hukukunda 5271 sayılı CMK’nın 141
ve devamı maddelerinde tazminat konusu tüm koruma tedbirleri için kabul
edilmiştir. KKTC mevzuatı açısından da benzeri bir uygulamaya engel bir
durum bulunmamaktadır. Bununla birlikte tez konumuz tutuklama koruma
tedbiri olduğu için konuyu bu çerçevede sınırlıyoruz.
130
Tutuklamanın doğrudan kişi özgürlüğü ile ilgili olması sebebiyle özenle
uygulanması gereken bir konu olduğu şüphesizdir. Zanlı veya sanığın fiiline
ilişkin haklı bir sebep olmaksızın tutuklama yapılmışsa bu doğrultuda haksız
bir tutuklamanın bulunduğunu söylemek gerekecektir.
Bir kişinin haksız bir biçimde tutuklanmasıyla Anayasanın 16.maddesinde
yargıcın verdiği kararlara karşı istinaf yolunun kapatılamayacağı
düzenlenmiştir. Buna göre zanlı/sanık tutukluluğunun hukuka uygun olmaması
nedeniyle yüksek mahkemede istinaf başvurusunda bulunabilecektir.
Yakalanması veya tutukluluğu nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılan
kişilerin dava açarak tazminat alma hakkına sahip olacağı da Anayasanın
16.maddesinde düzenlenmiştir. Tazminat başvurusu ise kaza
mahkemelerinde yapılabilecektir.
3.1 Diğer Yasalarda ve Tüzüklerde Tutuklama
Tutuklama konusuna esas kaynaklar yanında bazı yasa ve tüzüklerde de yer
verilmiştir. Bugün bazı hükümlerin uygulama gücü bulunmamakla beraber
yasa tekniğine aykırı bir biçimde yasalar ve tüzükler çıkartıldığı görülmektedir.
Tutuklama koruma tedbiri gibi kişi hürriyetiyle doğrudan ilgili bir tedbirin yer
aldığı hükümlerin temel insan haklarına ve modern ceza usul hukukuna uygun
olması gerekir.
3.1.1 4/1972 sayılı Uyuşturucu Maddeler ile İlgili Yasaları Tâdil Eden ve Düzenleyen Yasa
Uyuşturucu maddelerle304 ilgili suç işlediği/işlemeye teşebbüs ettiği/işlemeye
teşebbüs edebileceği konusunda makul şüphe bulunan kişiyi herhangi bir polis
memuru, müzekkeresiz tutuklama yetkisine sahiptir.
304Uyuşturucu maddelerin hangileri olduğu konusunda Yasa’da üç kısım vardır. Buna göre Kısım I için uyuşturucu maddelerin ham afyon denilen madde, kokanın yaprakları, afyon haşhaşının sapları, kenevir ve reçinesi ile bu reçinenin amfetamin türevi etken maddesinin ana yapısını belirleyen bütün preparatlar olduğu konusu düzenlenmiştir. Kısım II ise hazırlanmış afyondan bahsetmektedir. Kısım III’de diğer ilaçlar kategorisi yer almaktadır. Sözü edilen liste oldukça kabarık bir şekilde oluşturulmuştur. Bunun için bkz. 4/1972 sayılı Yasa’ya.
131
Sözü geçen Yasanın 28.maddesine göre müzekkeresiz tutuklama
yapılabilmesine ilişkin düzenlemeler içermektedir. Hakkında makul şüphe
bulunan bir kişinin tutuklanmadığı takdirde kaçma şüphesi varsa ya da isim ve
adresi bilinmiyorsa/bilinip bilinmediği konusunda polis memuru emin değilse
müzekkeresiz tutuklama sözü geçen Yasa maddesine göre uygun hâle
gelecektir.
Bilindiği gibi Anayasanın 19.maddesinde yetkilendirilmiş bir mercii yoksa,
kimsenin üstü, özel kağıtları ve eşyası aranamayacaktır ve bunlara el
konulamayacaktır hükmü düzenlenmiştir. Buna göre müzekkeresiz tutuklama
yetkisine ilişkin yetkilendirilmiş bir merciin emrinin bulunması gerekmektedir.
Oysaki 4/1972 sayılı Yasa herhangi bir polis memuruna müzekkeresiz
tutuklama yetkisi vermektedir.
Sözü edilen konuda Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu bir kararda305yüksek
kıdemde olan bir kişinin tutuklama yapma yetkisine sahip olacağını
belirtmektedir. Düşük rütbede bir görevliye yetki verildiği durumlar Anayasa ile
bağdaşmayacaktır. Buna ek olarak da hazırlanacak olan bir kanunun sakıncalı
hâllerinin belirlenebilmesi ve yetkinin ne gibi koşullar altında nasıl
kullanılabileceğinin açıklanabilmesi gerekmektedir. 28.maddede makul şüphe
olan durumlarda yeterli kabul edilmektedir. Gecikmesinde sakınca olan hâller
nelerdir bilinmemektedir. Kanaatimizce ilgili Yasa maddesi en düşük
kıdemdeki görevlileri yetkilendirdiğinden, milli güvenlik ve kamu düzeni
meselesi bakımından açıklama yapmadığından anayasal sınırların aşıldığını
söylemek yanlış olmayacaktır. Bu kapsamda bir temel hak olan kişi özgürlüğü
ve güvenliği hakkının özüne dokunulmuş sayılacaktır.
Kanaatimizce 4/1972 sayılı Yasa’nın 28.maddesinde geçen herhangi bir polis
memurunun müzekkeresiz tutuklama yetkisine ilişkin hükmün bir an önce
değiştirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Aksi takdirde kişi özgürlüğü ve
güvenliği gibi temel bir hakka zarar vermek kaçınılmaz olacaktır. Herhangi bir
polis memurunun yerine yüksek rütbeli bir polis memurunun müzekkeresiz
tutuklama yetkisine sahip olabileceği belirtilmelidir. Milli güvenlik konularında
305Lefke Emniyet Müdürlüğü ile Hasan A. Toros kararı, 12.12.1976 tarihli, Anayasa Mahkemesi No. :13/1976, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 29.07.2019).
132
ya da kamu düzeni bakımından gecikmesinde sakınca bulunan durumlarla ilgili
ifadelerinde mevzuatta olması faydalı olabilecektir.
3.1.2 Bölüm 5 İflas Yasası
Belirli şartlar altında borçlunun tutuklanması ile mahkeme herhangi bir polis
memuru veya vazifelendireceği bir memura vereceği müzekkereyle borçlunun
tasarrufunda bulundurduğu evrakı, defteri, parayı ve eşyaları el konulmak için
ve gerek borçlu açısından gerekse el konulmuş olan eşyanın emredilecek bir
yerde belirlenecek bir zamana kadar teminat altında tutulmasından kaynaklı
emir verebilecektir.
Fasıl 5 İflas Yasası’nın (Bölüm 5) 24.maddesinin 1.fıkrasında sayılan şartlarla
borçlu bir kişinin tutuklanması gündeme gelebilecektir. Sözü edilen koşullara
rağmen borçluya tutuklanmadan önce ya da tutuklanması esnasında
iflasının306 ihbar edilmesi eğer edilmediyse iflas ihbarından dolayı yapılmış
olan bir tutuklamanın geçerli olmayacağı düzenlenmiştir.
Mahkeme borçlunun mahkemenin izni olmadan KKTC’yi terk etmeyeceği
konusunda mahkemeyi tatmin edebilecek bir güvence göstermesi üzerine
borçlunun tutuklanmasından sonra serbest bırakılabilmesine
hükmedebilecektir (Fasıl 5 24/2).
Yine borçlunun tutuklanmasından sonra yapılacak olan ödeme, konkordato ya
da verilmiş olan teminat sözü geçen Yasanın hileli tercihlere dair kuralları
kapsamının dışında tutulamayacaktır (Fasıl 5 24/3).
Fasıl 5’in 26.maddesinin 2.fıkrasında ise kendisine uygun bir para teklif
edilmesinden sonra duruşma esnasında mahkemenin bilgisine getirilen ve
mahkemece kabul edilecek kanuni bir engeli olmadığı durumda belirlenen
zamanda mahkemeye gelmeyi reddedecek ya da bu tür bir belgeyi ibraz
etmeyecek borçluyu mahkeme, müzekkereli tutuklama yöntemiyle sorgu
yapmak için huzuruna getirtebilecektir.
306İflas tanımı için bkz. PEKCANITEZ, Hakan/ATALAY, Oğuz/ÖZKAN SUNGURTEKİN, Meral/ÖZEKES, Muhammet; 5.Bs., Vedat Kitapçılık, İstanbul, Y.: 2018, 341.
133
Suçların kovuşturulması konusunda aleyhine kovuşturma başlatılacak bir kişi
için mahkeme, kişi huzurda bulunduğu takdirde göz altına alınabilmesi için
emir verebilecektir. Eğer kişi huzurda değilse tutuklanabilmesi maksadıyla
yargıç önüne sevk edilene kadar müzekkereli tutuklamayla tutuklanabilecektir
(Fasıl 5 125).
3.1.3 37/1983 sayılı Gümrük ve İstihsal Yasası
37/1983 sayılı Yasa, görevi başında memurların engellenmesi durumunda
görevlendirilen veya göreviyle vekâlet eden bir kişi tarafından başka bir kişinin
tutuklanmasının engellenmesi veya tutuklanmış bir kimseyi kurtarması ya da
teşebbüste bulunması durumlarında bir suç işlenmiş sayılacaktır (37/1983 9d).
Gemi veya hava gemilerinin çıkış iznine dair bir tutuklama işlemi olmuşsa
görevli memur herhangi bir gemi veya hava gemisine çıkış izni belgesi
vermeyebilecektir. Ayrıca görevli memur tarafından herhangi bir gemi veya
hava gemisine verilen çıkış izin belgesi, geminin limanı ve hava gemisinin de
havalimanını terk etmesinden önce söz konusu çıkış izin belgesinin iadesi
istenebilecektir (37/1983 45/1 a-b).
Sözü edilen Yasa’nın 177/2.maddesinde ise suçların gümrükçe307 davasız
halledilmesi düzenlenmiştir. Buna göre; müdür veya yetkili memura bir
meblâğın ödenmesi durumunda, işlenen suçla ilgili kişi hakkında daha ileri
evrede herhangi bir takibat yapılamayacaktır. Ve kişi tutuklu ise o takdirde
serbest bırakılacaktır.
Hile yoluyla gümrük vergisinden kaçınanlarla ilgili cezalar konusunda adı
geçen Yasanın 190/2.maddesine göre; herhangi bir memur, bir mahkeme
emriyle hile yoluyla gümrük vergisinden kaçınan veya teşebbüste bulunan
herhangi bir kişiyi tutuklayabilecektir.
307Gümrük tanımı için bkz. AYDIN, Murat; 5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Çerçevesinde Kaçakçılık Fiilleri ve Yaptırımları, Adalet Yayınevi, Ankara, Y.: 2012, 8.
134
190/4.maddeye göre; kişi haklı bir sebep göstermeksizin ifade vermeyi
reddetmesi karşısında bir mahkeme emriyle tutuklanabilecektir. Müzekkereli
tutuklamanın uygulanabileceğini söylememiz gerekecektir.
3.1.4 43/1988 sayılı Suçluların Geri Verilmesi, Mahkeme İlâmlarının Karşılıklı Tenfizi ve Adli Yardımlaşma Yasası İç Düzeni
43/1988 sayılı Suçluların Geri Verilmesi, Mahkeme İlâmlarının Karşılıklı Tenfizi
ve Adli Yardımlaşma Yasası İç Düzeni (43/1988) içerisinde tutukluluğa ilişkin
birçok hüküm vardır. Bunlardan suçlunun geri verilmesine308 dair 3.maddenin
1.fıkrasında; hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan veya hüküm
giymiş kişilerin geri verilmesi istemine konu olan fiilin sözü edilen Yasa
kapsamına girmesi durumunda kişi yetkili adli merciince geri verilmek üzere
tutuklanabilecektir. Tutuklama işlemlerinin yapılması konusunda ise Anayasa
kurallarına uyulması gerekmektedir.
Tutukluluğun başladığı tarihten itibaren üç ay içerisinde kişinin geri verilmesi
gerçekleşmediği takdirde tutuklu kişi serbest bırakılacaktır. (43/1988).
Sözü edilen Yasa’nın 7.maddesinde isteyen taraf yasası gereklerine uygun
şekilde çıkarılmış tutuklama müzekkeresi veya aynı güçte başka bir adlî belge
sunarak geri verme isteminde bulunacaktır. Sanık hakkında çıkarılan
tutuklama müzekkeresi veya aynı güçte başka bir adlî belge de yine geri verme
isteminde aranılan belgelerden olacaktır.
43/1988 sayılı Yasanın 8.maddesinde geçici tutuklama hâli düzenlenmiştir.
308Suçlunun geri verilmesine dair ayrıntılı bilgi için bkz. DÖNMEZER, Sulhi/ERMAN, Sahir; Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku (Cilt III)), 10.Bs., Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., C.: III, İstanbul, Y.: 1985, 502; ARTUK/GÖKCEN/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 1117; SOYASLAN, s. 116; CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s. 183; TEZCAN, Durmuş/ERDEM, Mustafa Ruhan/ÖNOK, R. Murat, Uluslararası Ceza Hukuku, 5.Bs, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2019, 202; ÖZTÜRK/ERDEM, s. 401; DEMİRBAŞ, s. 183; ÖZGENÇ, s. 990; KOCA/ÜZÜLMEZ, s. 802; AKBULUT, s. 91; HAKERİ, s. 97; İÇEL, s. 196; Suçluların iadesi ve kovuşturma yükümlülüğünün uluslararası hukuk boyutu hakkında bilgi sahibi olmak için bkz. BAGHERI, Saeed; Uluslararası Hukukta Suçluların İadesi ve Suçluları Kovuşturma Yükümlülüğü, AÜHFD, C.: 62,S.:1, Y.: 2013, 9-19.
135
Tutuklama yetkisine dair sözü geçen Yasa’nın 9.maddesinde geri verilmesi
istenen yabancıyı309 elinde bulunduran ülke geri verme istem belgesini içeren
dosyanın gönderilmesi üzerine, geri verme konusunda bir karara varılıncaya
kadar ya da geri verme kabul edildiği takdirde yabancı teslim edilinceye kadar
sözü edilen yabancıyı elinde bulundurmaya devam edecektir.
Kişinin geri verilmesi ertelenir veyahut da koşullu yapılırsa o takdirde geri
verilmesi istenen yabancı kişi için geri verilme istemine konu olandan başka
bir suç sebebiyle tutuklu olarak devletçe kovuşturma yapılmakta veya
kesinleşmiş ve infaz safhasında olan mahkûmiyet kararı bulunmakta ise
yapılan kovuşturmanın neticelenmesine veya cezanın çekilmesine kadar geri
verme istemi ertelenebilecek; ancak erteleme yerine geri verme koşullu olarak
yapılabilecektir. Bu durumda geri vermenin şartları karşılıklı anlaşma ile
saptanabilecektir (43/1988 10).
Eşyaların teslimi hususunda ise suç neticesinde elde edilmiş olup da
tutuklandığı sırada geri verilmesi istenen kimsenin zilyetliğinde bulunan veya
sonradan ortaya çıkarılan eşya ve değerler daha sonra teslim edilecektir
(43/1988 13/1B).
43/1988 sayılı Yasa’nın 16.maddesinde KKTC vatandaşları için diğer ülke
kanunlarındaki düzenlemelere göre suç oluşturan fiillerin işlenmesinden sonra
hapislik cezasıyla cezalandırılmışlarsa bu cezaların uygulanabilmesine yönelik
bu kişilerin tutuklanabilecekleri ifade edilmiştir.
Son olarak 43/1988 sayılı Yasanın 17.maddesinde herhangi bir tutuklama
hürriyeti bağlayıcı işlem, fiilin sözü edilen Yasa kurallarına uygun olmadığı ya
da yetkisiz yapıldığı gerekçesiyle ilgili kişinin, onun adına ya da onun
tarafından Yüksek Mahkemeye Habeas Corpus dilekçesi ile başvurma hakkı
saklı tutulacaktır. Habeas Corpus Emri denilen bu emrin hem mevzuatta
kullanılışı hem de uygulamada ifade edilişi yine aynı isimle olmaktadır.
309Yabancı tanımı için bkz. ÇELİKEL, Aysel/ÖZTEKİN GELGEL, Günseli; Yabancılar Hukuku, 15.Bs., Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, Y.: 2009, 17.
136
Suçluların geri verilmesi aşamasında genellikle kullanılan bir yöntem olan
Habeas Corpus esasen etkili de bir yöntemdir. Suçluların geri verilmesi
işlemleri genelde yasa ile ve ilgili devletler arasında suçluların geri verilmesini
öngören ikili andlaşmalarla düzenlenir. Sözü edilen yasa ve ikili andlaşmaya
uymayan bir tutuklama yapıldığı takdirde bu tutuklama Habeas Corpus istidası
ile kaldırılır310.
3.1.5 Bölüm 60 Orman Yasası
Bölüm 60 Orman Yasasının (Bölüm 60) 16.maddesinde sözü edilen Yasa ya
da onun uyarınca yapılan tüzüklere karşı bir suçla ilgisi olduğundan makul
olarak şüphe edilen zanlı kimlik bilgilerini, oturduğu adresi vermekten kaçınır
ya da hatalı bilgi verirse, orman memurunun311 ya da polis memurunun bu
kişiyi müzekkeresiz tutuklama yetkisi olacaktır.
Müzekkeresiz tutuklama yetkisi Anayasanın 19.maddesinde; yetkili bir merciin
emriyle, milli güvenlik konusunda ve kamu düzeni açısından gecikmesinde
sakınca olan hâllerin varlığı durumlarında kullanılabilecektir. Oysaki Orman
Yasasının 16.maddesinde müzekkeresiz tutuklama yetkisi herhangi bir orman
memuruna ya da polis memuruna bırakılmaktadır. Anayasanın
19.maddesinde düzenlenen hâllerden bahsedilmemektedir. Orman Yasasının
16.maddesi başlı başına Anayasaya aykırıdır. Yetkili merciiden kasıt; yüksek
rütbeli bir memurdur. Ancak sözü geçen madde hükmünde yüksek rütbeli bir
memurdan söz edilmemektedir. Kanaatimiz, müzekkeresiz tutuklama yetkisi
yapacak kişinin yüksek rütbeli bir polis memuru olması yönündedir. Aksi
takdirde kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı gibi temel bir hakkın özüne
dokunulacaktır.
310Bu konuda detaylı bilgi için bkz. NECATİGİL, Anayasa, s. 308. 311Bölüm 60 denilen Yasa’da alçak ve yüksek orman ayrımı yapılmış ve her iki tanımda sözü edilen Yasa’da 2.madde de düzenlenmiştir. Alçak orman ifadesi Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak bir emirname ile alçak orman olarak ilan edilen herhangi bir orman veya sahayı anlatmaktadır. Yüksek orman tanımına gelince ise Bakanlar Kurulu’nun çıkaracağı bir emirname ile yüksek orman olarak ilan edilen herhangi bir orman veya sahayı anlatmaktadır. Nihayet orman memuru ifadesi ilgili zamanda, Orman Dairesinde orman memuru görevlerini yasal olarak yapmakta olan herhangi bir kişiyi ve sözü edilen Yasa uyarınca orman memurlarına verilen yetkileri kullanmak için Bakanlar Kurulu’nca atanacak herhangi bir kişiyi kapsamaktadır.
137
3.1.6 Bölüm 61 Orman (Kundakçılığa Karşı Koruma) Yasası
Orman kundakçılığına karşı Bölüm 61 Orman (Kundakçılığa Karşı Koruma)
Yasası (Bölüm 61) 3.maddesinde ormanda bir yangın çıktığında ilgili zamanda
bir kişinin söz konusu yangınla doğrudan doğruya veya dolaylı olarak ilgisi
olduğu veya böyle bir yangına isminin karıştığına inanılması için yeterli neden
olduğu Bakanlar Kurulunu tatmin edecek biçimde gösterilirse, Bakanlar Kurulu
o kişinin tutuklanmasını emreder ve tutuklama emri ısdar edebilir. Böyle bir
tutuklama emrinde adı yazılı kişinin herhangi bir polis memuru tarafından
tutuklanması için yeterli yetki teşkil eder.
Bölüm 61/3.maddesinde herhangi bir polis memurunun müzekkeresiz
tutuklama yapabilmesi yetkisinden söz edilmektedir. Orman (Kundakçılığa
Karşı Koruma) Yasası uyarınca tutuklanması emredilen kişilerin müzekkeresiz
tutuklanması durumu yetkili bir merciin emriyle ve milli güvenlik konusunda ve
kamu düzeni açısından gecikmesinde sakınca olan hâllerin varlığı durumunda
kullanılabilecektir. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının özüne dokunmamak
adına gerekli değişiklikler yapılmasının zorunlu olduğu düşüncesindeyiz.
Aleyhine bir tutuklama emri ısdar edilen herhangi bir kişi, Bakanlar Kurulu’nun
yetki verdiği bir yerde Bakanlar Kurulunca verilecek talimatlar uyarınca tutuklu
bulundurulacak ve tutukluluk süresince kanuni gözetim altında bulundurulmuş
sayılacaktır (Bölüm 61 4).
Tutuklanan kişinin kaza mahkemesi önüne çıkarılması konusunda sözü geçen
Yasanın 5.maddesine bakılması gerekir. Bu kapsamda tutuklanan kişinin,
tutuklandığı tarihten başlayarak sekiz gün içinde bir kaza mahkemesi
başkanının ya da bir kaza mahkemesi yargıcının önüne çıkarılacağı
düzenlenmiştir. İlgili kaza mahkemesi başkanı ya da yargıcı, tutuklu kişinin
tutuklanma sebeplerini mümkün olan en erken zamanda araştırmaya
başlayacaktır. Tutuklanan kişinin, tutuklama emrinin ilgili olduğu orman
kundakçılığıyla doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ilgisi olduğu ya da
orman kundakçılığına adının karıştığını göstermeye yönelik herhangi belirli bir
eylem veyahut da eylemlerden suçlu olduğunun kanıtlanması gerekmemekte
olup, kaza mahkemesi başkanının ya da yargıcının, meselenin bütün durum
138
ve koşullarından tutuklanan kişinin kayıtsız şartsız serbest bırakılmaması
gerektiği kanaatine varması yeterli olacaktır. Burada yalnızca ‘’kişinin kayıtsız
şartsız serbest bırakılmaması gerektiği kanaatine yargıç tarafından
varılmasının’’ kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı açısından kaygı verici olduğunu
ifade etmemiz gerekecektir. Tutukluluk gibi önemli bir tedbirin sadece yargıcın
kanaatine bırakılmış olması ve tutukluluğa ilişkin kuvvetli şüphenin ve somut
olguların olmaması, sözü edilmiş olan temel hakkın ihlâl edilmesi riski
açısından önemli bir konudur.
Sözü edilen Yasa’nın 6 ve 7.maddesinde düzenlendiği gibi bir kaza
mahkemesinin başkanı veya yargıcı, ibraz edilen şahadeti inceledikten sonra
Bakanlar Kuruluna esasa ilişkin bulgularını ve tutuklanan kişinin kayıtsız
şartsız serbest bırakılıp bırakılmaması konusundaki görüşlerini içeren bir rapor
sunacaktır. Bu sunulan raporda tutuklanan kişinin kayıtsız şartsız serbest
bırakılması görüşünü izhar etmişse, Bakanlar Kurulu söz konusu raporu alır
almaz bu görüşe uygun olarak gerekli emri ısdar edecek ve tutuklu hemen
serbest bırakılacaktır. Ayrıca tutuklama emri de iptal edilmiş sayılacaktır.
Bunun dışındaki durumlarda Bakanlar Kurulu da ilgili kişinin tutuklanması
konusunda uygun göreceği başka emirler ısdar edebilecektir.
8.maddeye göre; tutuklama emirleri bazı durumlarda ertelenebilecek ve
devamında tutuklama emirlerinin süresine dair bu emir iptal edilmediği takdirde
sadece üç aylık bir süre için yürürlükte kalacaktır. Bakanlar Kurulunca ikinci üç
aylık bir süre ile yenileme olması durumunda tutuklama süresine ilişkin bir artış
olacaktır.
Başka yargı işlemlerinin korunmasına yönelik olarak Bölüm 61’in
11.maddesinde adı geçen Yasa’da yer alan kurallar tutuklama emrine konu
yangın çıkarma olayı ile ilgili olarak tutuklanan bir kişi aleyhine herhangi bir
suçtan kovuşturma başlatılmasına engel teşkil etmeyecektir.
139
3.1.7 Fasıl 105 Yabancılar ve Muhaceret Yasası
Fasıl 105 Yabancılar ve Muhaceret Yasası (Fasıl 105) 13.maddesine göre;
yasaklı göçmenin312 sınır dışı edilmesi313 amacıyla bir muhaceret memuru
kişinin, gerekli emirnamenin hazırlanması için tutuklanmasını
sağlayabilecektir. Ayrıca kural olarak son on yıl içinde muhaceret memuru,
KKTC’de ikamet eden biri olarak en az yedi sene süreyle ikamet etmemiş olan
bir yabancıyı, sınır dışı edilmesi maksadıyla gerekli görülen emirnamenin
hazırlanabilmesi için bu kişinin tutuklanmasını sağlayabilecektir.
Bir muhaceret memurunun, yasaklı göçmenin tutuklanmasını sağlayabilmesi
durumu müzekkeresiz tutuklama yetkisine tekabül etmektedir. Muhaceret
memuru rütbe olarak düşük rütbede bir memurdur. Oysaki müzekkeresiz
tutuklama yetkisi kurallarına bu kural uymamaktadır. Temel hakların özüne
dokunmamak adına burada da gerekli değişikliklerin yapılması gerektiği
düşüncesindeyiz.
19.madde de ise baş muhaceret memuru veya onun görevlendirdiği herhangi
bir memur yabancı uyruklu kişileri yurt dışına çıkarmak amacıyla
tutuklayacaktır. Ancak bu şekilde tutuklanarak yurt dışına çıkışı sağlanan
yabancı uyruklu kişilerin, ülkeye yeniden girebilmek için gerekli yükümlülükleri
yerine getirmesi veya ülkeye girişine engel konulan sürenin sona ermesi
durumunda alınan tutuklama ve ihraç kararı ortadan kalkacak ve bu kişilerin
ülkeye girişlerine izin verilecektir.
Geçici 4.maddede izinsiz ikamet edenin ya da çalışanın ya da her ikisinin de
tespit edilmesi üzerine muhaceret işleriyle görevli daire tarafından aleyhinde
tutuklama ihraç kararı alınan; ancak aleyhlerinde alınan bu karar herhangi bir
sebeple uygulanamayan yabancı uyruklu kişiler, sözü edilen Yasanın
yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak altmış gün içerisinde muhaceret İşleriyle
görevli daireye başvurarak yürürlükteki aylık asgari ücret tutarındaki para
cezasına ilave olarak belli bir meblağı muhaceret işleriyle görevli dairenin
312Göçmen tanımı için bkz. TURHAN, Turgut; Vatandaşlık Hukuku Ders Notları (Vatandaşlık), Yetkin Yayınları, Ankara, Y.: 2009, 102; ÇELİKEL/ÖZTEKİN GELGEL, s. 22. 313Sınır dışı etmek ile ilgili durum için bkz. ÇELİKEL/ÖZTEKİN GELGEL, s. 108-114.
140
veznesine yatırmaları durumunda aleyhlerinde alınmış olan tutuklama ihraç
kararı kaldırılacaktır.
3.1.8 Bölüm 153 Ölüm Sorgu Yargıçları Yasası
Ölen bir kişi üzerinde hemen soruşturma yapılmaya başlanır ve ölümün
sebebi/sebepleri belirlenmek istenir. Bu çerçevede sözü edilen Yasa
kapsamında işlemler başlatılır.
Bölüm 153 Ölüm Sorgu Yargıçları Yasası (Bölüm 153) 4/d-ii maddesinde
ölümle ilgili olarak gözaltında ya da tutuklanmak üzere olan kişinin lehine
olmayan yargısal bir işlem başladığında ölüm sorgu yargıcı ihbar yapıldığı
andan itibaren yargı işlemleri neticelenene kadar ölüm sebepleriyle alakalı
soruşturma başlatılmayacak ya da başlatılmışsa devam ettirilmeyecektir.
Hapishanede veya poliste gözetim altında ölen tutuklulara dair ise 6.maddede
bir düzenleme vardır. Buna göre sözü edilen yerlerde bulunan kişinin,
nedeninin bilinmediği bir şekilde ölmesi durumunda, ölümün meydana geldiği
ilçenin ölüm sorgu yargıcı, ölüm sebepleriyle alakalı bir soruşturma
başlatacaktır. Kişinin almış olduğu ceza idam kararına yönelikse, infazın
sonlanmasıyla soruşturma başlatılacaktır.
Çalışmamızla doğrudan ilgisi olmamakla birlikte hatırlatmakta yarar
gördüğümüz 20/2014 sayılı Yasa ile 2014 yılında ölüm cezası Fasıl 155 Ceza
Usul Yasasından kaldırılmıştır. Ancak ölüm ya da idam cezası hala Anayasada
ve diğer yasalardan kaldırılmadığı için yürürlüktedir. Uygulamada yeri olmayan
ölüm cezasıyla ilgili hükümlerin yürürlükten kalkmasının uygun olacağı
düşüncesindeyiz. Zira çağdaş ceza usul hukuku uygulanan ülkelerde ölüm
cezasının yer almadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Ayrıca temel insan
haklarından olan yaşama hakkının üstünlüğünün korunması gerekmektedir.
Ölüm sebepleriyle ilgili tahkikatın durdurulması konusunda ise yetkili olan kişi
ölüm yargıcıdır. Sözü edilen Yasanın 23.maddesinde bir kişiyle ilgili tutuklama
düşünülüyorsa özelliklekamu yararı dikkate alınarak bu karar verilebilecektir.
141
3.1.9 Bölüm 154 Ceza Yasası
Bölüm 154 Ceza Yasası (Bölüm 284) en son 2018 yılında on dördüncü kez
değiştirilmiştir. Ve bu Yasa tutukluluk hâline ilişkin birçok hüküm
barındırmaktadır. Bunlardan biri savaş tutsaklarının kaçmasına yardım etmek
suçuyla ilgilidir. Bir savaş esirine, tutuklu bulunduğu cezaevi/yerden/KKTC’den
kaçması için yardım eden kişinin ağır bir suç işlemiş olacağından söz
edilmektedir.
Yine 60.madde de tutuklama yetkisi konusunda ve 61.maddenin 2.fıkrasında
paketleri muayene yetkisine ilişkin yasaklı madde bulunması durumunda
tutuklama yetkisi hüküm altına alınmıştır.
Madde 94/2’de sarhoş bir kişinin üzerinde ateşli silah, bıçak veya öldürücü bir
silah bulunması hâlinden söz edilmiştir. Böyle bir durumda müzekkeresiz
tutuklama yapılabileceği ifade edilmektedir. Ancak defaten söylediğimiz gibi
tutuklanması emredilen kişilerin müzekkeresiz tutuklanması durumu yetkili bir
merciin emriyle ve milli güvenlik açısından ve kamu düzeni konusunda
gecikmesinde sakınca olan hâllerin varlığı durumlarında kullanılabilecektir.
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının özüne dokunmamak adına zorunlu olan
değişikliklerin bir an önce hayata geçmesi gerektiği düşüncesindeyiz.
Bir kamu görevlisi tarafından yasal olarak verilen emir üzerine bu görevliye
yardım etmeyen kişi hafif bir suç işlemiş sayılacaktır. Bu görev özellikle bir
kişinin tutuklanmasına ilişkindir (Fasıl 154 130).
Bir kişinin yasal olarak tutuklanması veya alıkonmasına direnmekten dolayı da
yine bu suçu işleyen kişiye cezai yaptırım bulunmaktadır (Fasıl 154 228).
244.maddenin (a) bendinde ise tutuklanmaya direnen kişi için iki yıla kadar
hapis cezası öngörülmektedir.
Son olarak bahsi geçen Yasa’nın 250.maddesinde bir kişinin başka bir kişiyi
gizlice ve haksız olarak tutuklanması için kaçırması durumundan söz
etmektedir. Böyle bir durumda ise ağır bir suçun varlığından söz etmek
gerekecektir.
142
3.1.10 Bölüm 284 sayılı İnfeksiyöz Hastalıklar (Mahpuslar) Yasası
Bölüm 284 sayılı İnfeksiyöz Hastalıklar (Mahpuslar) Yasası (Bölüm 284)
oldukça eski ve 1900 yılında yürürlüğe giren bir Yasadır. 2.maddede
mahpusları tutuklama yetkisinden söz edilmektedir. Ve buna göre bulaşıcı
veya infeksiyöz bir hastalığa yakalanan kişi herhangi bir hastanede veya akıl
hastanesinde kural olarak üç ayı aşmayan bir süre tutuklu bırakılabilecektir.
Hastalığın iyileşmesi sonucunda kişi de serbest bırakılacaktır.
Bölüm 153’ün 3.maddesinde tutuklu bulunan hasta kişi eğer bu esnada
kaçarsa o takdirde kişiye müzekkeresiz tutuklama uygulanabilecektir. Ancak
tutuklanması emredilen kişilerin müzekkeresiz tutuklanması durumu yetkili bir
merciin emriyle ve milli güvenlik açısından ayrıca kamu düzeni konusunda
gecikmesinde sakınca olan hâllerde kullanılabilecektir. Anayasaya aykırı olan
bu durumun değişmesi gerektiği düşüncesindeyiz.
Nihayet 4.maddesinde Bakanlar Kuruluna, tutuklu bulunan kişilerle ilgili tüzük
yapma yetkisi verilmiştir. Bu kişilerin disiplinini, tıbbi tedavisini ayrıca esenliğini
sağlamak için Bakanlar Kurulu tüzük yapma yetkisine sahip olabilecektir.
3.1.11 Fasıl 286 Cezaevi Disiplin Yasası
Fasıl 286 Cezaevi Disiplin Yasası’nın (Fasıl 286) 11.maddesinde müebbet
hapis cezası çekmekte olan kişinin tahliyesinden bahsedilmektedir. Ancak
burada yeniden suç işleyen kişiyle ilgili bu kişinin, herhangi bir emniyet
mensubu tarafından tutuklanabileceğine yer verilmektedir. Ancak tutuklanması
emredilen kişilerin müzekkeresiz tutuklanması durumu yetkili bir merciin
emriyle ve milli güvenlik ve kamu düzeni konusunda gecikmesinde sakınca
olan hâllerde kullanılabilecektir. Kişi özgürlüğü ve güvenliği temel hakkının
özüne dokunmamak adına gerekli değişiklikler yapılmasının zorunlu olduğu
düşüncesindeyiz.
Yine madde 9’a ilişkin genç suçluların herhangi bir memur tarafından
müzekkeresiz tutuklama yetkisi düzenlenmiştir. Bir önceki paragrafta söylemiş
olduğumuz cümleler burada da geçerlidir.
143
3.1.12 Cezaevleri Tüzüğü
Cezaevleri Tüzüğünde tutukluluğa ilişkin birtakım hükümler düzenlenmiştir.
Dolayısıyla tez konumuz açısından bahsi geçen Tüzükte yer alan hükümlere
değinmeyi yararlı buluyoruz. Cezaevleri Tüzüğü Fasıl 286’nın 4.maddesi
altında düzenlenmiştir.
Cezaevleri Tüzüğünün 109.maddesinde ölüm cezası almış bir kişiden söz
edilmektedir. Buna göre; tutuklu kişinin üzerinde tehlikeli ya da gereksiz olan
her ne eşya var ise gardiyan arama yaparak bu eşyayı alacaktır. Çalışmamızla
doğrudan ilgisi olmamakla birlikte devamındaki 110.maddede ölüm cezası
almış bulunan kişinin ayrı bir yerde hapsolacağı ve başında iki gardiyan
duracağı düzenlenmiştir. 111.madde de ölüm mahkûmunu ziyaret edecek
kişilerden, 112.maddede ise ölüm cezası almış olan ve hücrede tutulan
kişilerden ve 113.madde de ölüm cezası almış olan kişilerin yiyeceğinden
bahsedilmektedir. 161.maddede ise af ile ilgili hükümler yer almaktadır. Ölüm
cezasının müebbet hapis cezasına çevrildiği şeklindeki hükmün ve diğer
maddelerden ölüm cezasının kaldırılması gerektiği düşüncesindeyiz.
3.1.13 Cezaevleri Hizmet Tüzüğü
Cezaevleri Hizmet Tüzüğünde 10.madde de bazı hâllerde gardiyanların
tutuklanma yetkisi düzenlenmiştir. Yüksek rütbeli bir memurca suç işleyen
gardiyan hakkında tutuklama yapılabilecektir.
Adı geçen tüzükte tutuklamaya dair başka bir madde yer almamaktadır. Ve bu
tüzük Fasıl 286 Cezaevi Disiplin Yasasının 6.maddesinde düzenlenmiş
bulunmaktadır.
3.2 Haksız Tutuklama
Tutuklamanın öncelikle Anayasaya ardından uluslararası bir sözleşme olan
AİHS’e ve kanunlara uygun olarak yapılmaması durumunda haksız
tutuklamanın var olduğunu kabul etmek gerekecektir314. Kişinin tutuklanmasını
314ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 461; Ayrıca hukuka
144
yargıç ve savcıların keyfi davranışlarına bırakmamak gerekir. Yargıçlar ve
savcılar yasaların uygulayıcısıdırlar; ancak basit gerekçelerle bir kişiyi
özgürlüğünden etmek haksız bir tutuklamanın varlığını gösterecektir315.
Tutuklamanın cezai niteliğinin olmadığı doğrudur; fakat muhakeme sonucunda
kişi hürriyeti bağlayıcı bir ceza alırsa tutuklu kaldığı süre aldığı cezadan
mahsup edilir316.
Kişinin beraat etmesi ya da hakkında kamu davası açılmaması durumlarında
tutukluluğun devam etmemesi gerekmektedir. Tutukluk devam ettiği sürece
haksız bir tutuklamadan söz edilecektir.
Bir kişinin tutuklu kaldığı süre belirlidir ve kişi asgari süre sonunda serbest
bırakılacaktır317. Asgari süreye ilişkin AİHM, on iki saatin aşılmaması gerektiği
üzerine karar vermiştir. On iki saat aşıldığı takdirde haksız tutuklamanın
sonuçları doğacaktır318.
Bir koruma tedbiri geçici olma, oranlılık, araç olma gibi özellikler taşımalıdır.
Bu tedbirlerin gayesi maddi gerçeği bulmaktır. Ayrıca kararların
uygulanabilmesi açısından da koruma tedbirlerine başvurulmaktadır. Sözü
edilen tedbirler bir amaç değil, araçtır. Koruma tedbirleri amaç olmadığı için
doğal olarak geçicidir. Bu tedbirlere başvurmak suretiyle elde edilecek yarar
ile bu tedbirlerin kişi üzerindeki sonuçları arasında bir denge bulunması
gerekir. Ceza ile koruma tedbiri arasında bir oranın bulunması
aranmaktadır319. Bir koruma tedbiri olarak uygulanan tutuklama etkin bir
aykırı tutuklamalarda haksız tutuklamayı açıklayan bir durumdur. Bu konuda bkz. TEZCAN, s. 28. 315Bu konuda BECCARIA, Cesare; Suçlar ve Cezalar Hakkında, 7.Bs., İmge Kitabevi, Ankara, Y.: 2018, 149. 316DÖNMEZER/ERMAN, Cilt III, s. 124; ŞENTUNA, Mustafa Tarık; Tutuklama ve Adli Kontrol, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2014, 14; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 297. 317Bu konuda bkz. TEZCAN, s. 39; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 305; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 211. 318Bu konuda bkz. Labita/İtalya, Başvuru Numarası: 26772/95, Karar Tarihi: 06.04.2000, https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22documentcollectionid2%22:[%22GRANDCHAMBER%22,%22CHAMBER%22]}, (e.t. 21.05.2019). 319Koruma tedbirlerine ilişkin görüşler için ÜNVER/HAKERİ, s. 681; Tüm bu özelliklerin yanında koruma tedbirlerinin, istisnai olma özelliğinin de olması gerektiğine dair İNCİ, s. 34-36; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 276; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 365.
145
soruşturma ve kovuşturma ayrıca infaz yapılacaksa infaz için gerekli
görülebilir320.
Tutuklanan kişi için unutulmamalıdır ki suçluluğu ispat edilinceye kadar kişi
masumdur. Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile de sıkı
bir bağı olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi (in dubio pro reo)
gözetilmelidir321.
3.3 Haksız Tutuklamanın Sonuçları ve Yargılama
Haksız bir şekilde tutuklama yapılması sonrasında haksızlığa uğratılan
zanlı/sanık, temel hak kaybından dolayı yargıya başvuracaktır. Bu kapsamda
haksız tutuklamaya uğratılan kişi, Anayasanın 16.maddesine göre bu duruma
itiraz etme hakkına sahip olacaktır. Bu itiraz, istinafa başvuru şeklinde
gerçekleşmektedir. Anayasanın 16.maddesinde yargıcın verdiği kararlara
karşı istinaf yolunun kapatılamayacağı ayrıca yakalanması ya da tutukluluğu
sebebiyle özgürlüğünden yoksun bırakılan kişinin, dava açarak tazminat alma
hakkına sahip olacağı düzenlenmiştir.
Bir yargıcın vermiş olduğu karar doğrultusunda bu karara yönelik istinafa
başvurulacak ve Yargıtay Ceza Mahkemesi’nin sözü edilen başvuruyu karara
bağlaması beklenecektir. Ardından karar çıktığı anda zanlı/sanık lehine bir
karar çıkarsa yani haksız tutuklamanın varlığı kabul edilirse; kaza
mahkemesinde tazminat davası açılacaktır. Anayasada da düzenlendiği gibi
istinaf yolu kapatılamayacaktır. Bunun yanında koruma tedbirlerinden olan
yakalama veya tutuklamaya ilişkin özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin
dava açarak tazminat alma hakkına sahip olacağı düzenlenmiştir.
3.3.1 İstinaf
İstinafa ilişkin olarak Anayasanın 151.maddesinin 3.fıkrasında Yargıtay’ın
devlette en yüksek istinaf mahkemesi olduğu ifade edilmiştir. Yargıtay’ın sözü
edilen Anayasa ve onun gereğince yapılan yasa ve Mahkeme Tüzüğü
320Bu konuda ŞEN, Ersan/ÖZDEMİR, Bilgehan; Tutuklama, 3.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2012, 21; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 462. 321ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 30; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 61; GÖKCEN/BALCI/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 118.
146
kurallarına bağlı olarak herhangi bir mahkeme kararının istinafına ait davalara
bakmak ve karara bağlamak yetkisine sahip olacağı da düzenlenmiştir.
Yine Fasıl 155’in 131.maddesinden 149.maddesine kadar istinaf konusu
düzenlenmektedir. Alt mahkemelerin kararları veya emirlerine yönelik olarak
yüksek mahkemede istinafa başvurulabilmektedir.
Fasıl 155’in yanında bir de 9/1976 sayılı Mahkemeler Yasası’nın (9/1976)
37/2.maddesi istinafa başvurma hakkı ile ilgili hükümler içermektedir.
Böylelikle zanlı/sanık istinafa başvurmaya ilişkin her iki yasa nezdinde
yetkilidir.
9/1976’nın 37/2.maddesi ise sözü edilen madde kuralları saklı kalmak üzere
Fasıl 155’e bağlı olarak bir mahkemenin ceza yetkisi kullanıyor olması
durumunda yargıcının bir emrine karşı Yargıtay’a istinaf başvurusunda
bulunulabilecektir. İstinaf mahkûmiyet, verilen ceza ya da her ikisi aleyhine
yapılabileceği gibi ceza yetkisiyle donatılmış bir mahkemenin ya da yargıcının
mahkûmiyet ya da kararın niteliğinin cezai olmaması ya da emri aleyhine de
yapılabilir biçiminde düzenlenmektedir.
9/1976’nın 37/2.maddesindeki düzenleme sonrası Fasıl 155’in içerdiği istinaf
ile ilgili hükümler için izin gereksinimi ortadan kaldırılmış olmaktadır. 9/1976
sayılı Yasa ile Fasıl 155’te mahkûmiyet ve ceza aleyhine istinaf iznine tabi
olma zorunluluğu meselesi zımnen yürürlükten kalkmış gibidir322. Hatta sözü
edilen konuyla ilgili Theodoros Panayioti Shourris v. The Republic and
Gregoris N. Kazantzis v. The Police (1961) CLR 11 davasında323 mahkûmiyet
ve ceza aleyhine istinaf iznine dair artık bunun gerekli olmadığına
hükmetmiştir. Hatta o dönemki adıyla Adalet Mahkemesi Kanunu yani 9/1976
sayılı Yasa’ya yönelik 37/2.maddenin uygulanabilirliği; ancak Fasıl 155’in
131/1.maddesinde denildiği gibi Ceza Usul Yasasına bağlı olmak kaydıyla
sınırlı olacaktır.
322Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 347; Aynı yönde SÖZMENER, Ceza Usul 2, s. 1577. 323Sözü edilen davada Fasıl 155’te olan mahkûmiyet ve ceza aleyhine istinaf iznine tabi olma zorunluluğunun zımnen yürürlükten kaldırıldığına ilişkin yorumu için bkz. http://www.cylaw.org/, (e.t. 19.08.2019).
147
3.3.1.1 İstinaf Edilebilir Kararlar
Ceza yargılama yetkisi kullanan mahkemelerin hangi kararlarının istinaf
konusu olabileceği Fasıl 155’in 132-136.maddelerinde ve 9/1976’nın
37/2.maddesinde düzenlenmiştir.
Bir dava sonucunda verilecek olan hüküm ve kararlar aleyhine kişilerin istinaf
hakkı vardır. Bu kapsamda ara kararlar veya emirler Fasıl 155’e göre istinaf
edilebilir kararlardan değildir.
Ara kararlara yönelik istinafa başvurulamayacağı söylense de eski bir dava
olan Attorney General v. Enimerotis Company ve diğerleri (1966) 2 CLR 25
davasında324 Yüksek Mahkeme, Fasıl 155’in 48.maddesine göre bir ara karar
aleyhine yapılan istinaf başvurusu hakkında karar vermiştir. Cezai bir
duruşmanın ertelenmesi konusunda bir yargıcın kararına ve emrine itiraz
edilmiştir. Yargıcın, bir davayı ertelemek için kendisine verilen takdir yetkisini
uygun bir biçimde kullanıp kullanmadığı konusunda Yüksek Mahkeme karar
vermiştir. Normal şartlarda ara kararlar konusunda yetkisi olmayan Yüksek
Mahkeme’nin bu kararı esasen temel hakları zedelenen kişiler için yerinde bir
karar olmuştur. Bahsi geçen 1966 yılında verilen Yüksek Mahkeme kararı
temel hakların korunmasına yöneliktir; ancak daha sonraları 1992’de bu karar
ne yazık ki değişikliğe uğratılmış ve ara kararlara yönelik istinaf hakkının
olmadığı vurgulanmıştır. Kyriakou v. Municipality of Engomi (1992) CLR 414
davasında325 ara kararlara karşı istinaf hakkının olmadığına karar verilmesi
özellikle temel hakların korunması konusuna zarar vermiştir.
Mahkemenin herhangi bir ara kararı veya emri yine sözü edilen mahkemenin
meseleyle ilgili nihai kararı aleyhine yapılan bir istinaf başvurusunda bir istinaf
sebebi olarak ileri sürülebilecektir. Makriyiannis v. The Police (1996) 2 CLR 4
davasında326 mahkûmiyet aleyhine istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
324Sözü edilen karar için bkz. http://www.cylaw.org/, (e.t. 19.08.2019). 325Bu konuda Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde yazılmış olan İngilizce eser için bkz. NEOCLEOUS, Andreas; Introduction to Cyprus Law (Cyprus Law), Limassol, Y.: 2000, 483-485. 326Bu konuda bkz. NEOCLEOUS, Cyprus Law, s. 485.
148
Bidayet Mahkemesi’nin nihai kararının yanında ‘’prima facie case’’327 in var
olup olmadığına ilişkin ara kararda bir istinaf sebebi olarak istinaf konusu
yapılmıştır.
KKTC Ceza Usul Hukukunda ara kararlara karşı istinaf hakkı yoktur. Temel
hakları koruyan herhangi bir düzenleme veya yüksek mahkeme kararı mevcut
değildir. Ancak istisnai olarak Anayasanın 16/8.maddesinde yargıcın verdiği
tutukluluğa ilişkin kararlara karşı istinaf yolunun kapatılamayacağı
düzenlenmiştir. Buna göre tutuklama koruma tedbirine yönelik sanık, yüksek
mahkemede istinaf hakkına sahiptir. Sanık yanında zanlının da istinafa
başvurma hakkının olması gerekir. Anayasa içerisinde istinaftan yararlanacak
olan kişi olarak sanıktan bahsedilse de bunun aynı zamanda zanlı içinde
geçerli olacağını söylemek gerekir. Zira uygulamada sözü edilen şekilde bir
düşünce hâkimdir. Buna rağmen Anayasa içerisinde de zanlı kelimesinin
geçmesinin bir zorunluluk olduğu kanaatindeyiz.
Fasıl 155’in 131-137.maddeleri arasında ceza yetkisi kullanan bir alt
mahkemenin kararları aleyhine istinaf hakkı ile hükümler düzenlenmektedir.
Ayrıca ağır ceza mahkemelerinin beraat kararları aleyhine de istinaf hakkı
tanınmıştır.
Kefaletle sanığın serbest bırakılması veya bırakılmamasına yönelik kararlarda
istinaf hakkı vardır. Fasıl 155’in 157/3.maddesinde ceza yetkisi ile donatılmış
bir mahkemenin kişinin kefalet ile serbest bırakılabilmesi için vereceği karar ya
da emrin aleyhine Yargıtay olarak yüksek mahkemeye istinaf başvurusunda
bulunulabileceği düzenlenmiştir. Buna bir örnek olarak Yargıtay Ceza kararı328
verilebilir. Buna göre Fasıl 155’in bir ceza mahkemesinin sanığın kefalet ile
serbest bırakılması veya serbest bırakılmaması yani “bail” ile ilgili verdiği bir
emir aleyhine sanığa istinaf etme hakkı veren sarih bir maddesi bulunmamakla
beraber Kıbrıs’ta senelerden berigerek cumhuriyet kurulmadan önce ve
gerekse cumhuriyet kurulup da 14/1960 sayılı 1960 Adalet
327Prima facie case, ilk bakışta haklı görülen dava anlamına gelmektedir. Bu konuda bkz. ŞENER, s. 647; Aynı görüş için online sözlüğe bkz. https://tureng.com/en/turkish-english/prima%20facie%20case, (e.t. 21.08.2019). 328Mehmet Mustafa Paşa ile Emniyet Müdürlüğü kararı, 02.03.1972 tarihli, Yar. Ce. /İstinaf No. :4/1972, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 12.07.2019).
149
MahkemeleriKanunuyürürlüğegirdikten sonra istinafmahkemeleri bir sanığın
kefalet ile serbest bırakılıpveyaserbestbırakılmaması ileilgiliverilenemirler
aleyhine yapılan istinafları dinleme yetkisi olduğunu kabul etmiştir.
İstinaf hakkının geniş olarak kullanıldığı ve sonradan çıkan bir hüküm vardır ki
esasen bu hükme bakılması istinaf hakkının kullanılmasına yönelik yeterli
olacaktır. Buna göre; 9/1976’nın 37/2.maddesinde sözü edilen maddenin
kuralları saklı kalmak koşuluyla Fasıl 155’e bağlı olarak ceza yetkisiyle
donatılmış bir mahkemenin ya da yargıcının bir kararına karşı Yargıtay’a istinaf
başvurusu yapılabileceği düzenlenmiştir. İstinaf mahkûmiyet, ceza ya da her
ikisine yönelik yapılabilecektir. Ceza yetkisiyle donatılmış mahkemenin ya da
yargıcının mahkûmiyet ya da ceza kararı olmasa bile bu emirlere karşı da sözü
edilen başvurunun yapılabileceği ifade edilmektedir.
İstinaf hakkının geniş olarak kullanıldığı bir Yargıtay Ceza kararı329 da
mevcuttur. Kararda 9/1976’nın 37/2.maddesinde istinaf etme hakkının çok
geniş tutulduğu ve ceza yetkisi kullanan yargıcın bir kararına karşı istinaf
yapılabileceği belirtilmiştir.Ayrıca Fasıl 155’in 43.maddesini “istinafın mümkün
olmadığı şeklinde” yorumlamak mümkün olsa bile 9/76’nın sözü edilen hükmü
ile Fasıl 155’in 43.maddesinin hükmü kalmadığını ve kararın istinafa açık hâle
geldiği sonucuna varmamız gerekir denilmiştir. Tabi burada Fasıl 155’in
kurallarına bağlı olmak kaydıyla ibaresi görmezden gelinmiştir. Böyle bir
kararın çıkmış olması ile KKTC’de ara kararlarda tıpkı nihai kararlarda olduğu
gibi istinaf hakkı kapsamında değerlendirilecektir.
3.3.1.2 İstinafa Başvurma Yetkisi
İstinafa başvurma yetkisi Yasa tarafından sadece belirli kişilere tanınmıştır. Bu
yetkiye sahip olanlardan birisi başsavcıdır. Bilindiği gibi Başsavcı mahkûmiyet
veya ceza aleyhine istinaf etme hakkına sahiptir. Yine Başsavcı Fasıl 155’in
137/1 (a) maddesinde sayılan bazı sebeplerden dolayı kaza mahkemesinin ya
329Erol Barbaros ile Mehmet Sözmener kararı, 12.09.2000 tarihli, Yar. Ce. No. :36/2000 D. No:3/2000, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 12.07.2019).
150
da ağır ceza mahkemesinin vermiş olduğu beraat kararını istinaf edebilecektir
ya da edilebilmesine onay verebilecektir. Bazı sebeplerden kasıt:
- Mahkemenin beraat kararına dayanak olabilecek olguları uygun bulabilmesi
için şahadetin olmadığı,
- Şahadet ya da şahitlik konusunun eksik olarak kabulüne ya da olmamasına
ilişkin,
- Kanunun olgular konusunda hatalı olarak uygulandığı,
- Usul konusunda bazı usulsüzlüklerin bulunmuş olduğu durumlardır.
Başsavcı ayrıca cezanın yetersiz olduğunu düşünüyorsa mahkemenin vermiş
olduğu kararı istinaf edebilecektir ya da istinaf edilebilmesine onay
verebilecektir (Fasıl 155 137/1b). Burada mahkemenin ceza ya da kaza
mahkemesi olması mühim değildir. Her iki mahkemenin vermiş olduğu karara
yönelik işlem yapabilecektir.
İstinafa başvurma yetkisine haiz olan bir başka kişi ise suçunu kabul eden
zanlı/sanıktır. Mahkûmiyet aleyhine istinafta bulunmak isteyen sözü edilen
kişiler; ancak belirli hâllerde istinaf hakkına sahiptir. Buna göre:
a) Ceza kanunda belirlenmiş bir ceza değilse,
b) Kabul edilen olguların bir suç oluşturmaması sebebiyle mahkûmiyet
durumudur.
Bir diğer istinafa başvurma yetkisine sahip kişi mahkûm kişidir. Bir mahkûm da
ceza aleyhine istinafa başvurma hakkına haizdir. Meğerki ceza miktarı yasaca
saptanmış olsun330.
Bazı durumlarda Başsavcı, zanlı/sanık veya mahkûm olan kişiler istinafa
başvuramazlar. Bu durum Fasıl 155’in 136.maddesinde düzenlenmiştir. Bu
hâller:
330Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 353.
151
a) Verilmiş olan bir para cezasını ya da başka parayı ödemiş olmak
hususunda emre riayetsizlikten verilen hapislik emirlerinin verildiği
durumlar,
b) Kefil bulmak ya da kefalet altına girmiş olmak ya da herhangi bir
teminatla ilgili olarak verilmiş olan emirlere riayetsizlikten dolayı
verilecek hapislik emirleri durumlarıdır.
Bu durumlarda ise sözü edilen kişilerin istinaf edemeyeceği ya da istinaf
başvurusunda bulunmak için onay verilmesi maksadıyla dilekçe
sunamayacağı düzenlenmiştir.
Anayasanın 18/3.maddesinde hiçbir yasanın suçun ağırlığı ile orantılı olmayan
bir ceza koyamayacağı şeklinde bir düzenleme yer almaktadır. Fasıl 155’in
136.maddesinin, Anayasanın 18/3.maddesine aykırı olduğu akla gelebilir.
Ancak uygulamada genel kanı Anayasaya aykırılık olmadığı yönündedir.
Gerekçeleri ise bu hâllerin önceden verilmiş olan hapislik cezalarına ek olarak
düzenlenen hâller olması şeklindedir331. Ayrıca bu konuda bir Yargıtay Ceza
kararı332 da örnek olarak gösterilebilir. Karara konu olayda Yüksek
Mahkeme’nin verdiği karar şu şekildedir: ‘’Bidayet Mahkemesi’nin kestiği esas
ceza hapislik olmayıp para cezası olduğu için kanaatimizce 147(3) maddesi
tahtında mahkûmun talep ettiği gibi hapislik cezasını muvakkaten kaldırmaya
salâhiyetimiz yoktur. Aynı sebeple para cezasını ödemeyip de hapse giren bir
mahkûmu gerek bu madde gerekse 157.madde tahtında kefalet ile serbest
bırakmak salâhiyetimiz yoktur. Keza Fasıl 155’in 136. maddesine göre para
cezasını ödemeyip hapse giren bir mahkûmun bu hususta istinaf hakkı yoktur’’
denilmektedir. Sözü edilen olayda Yüksek Mahkeme para cezasını ödemeyip
hapse giren mahkûm için istinaf hakkının olmadığını düşünmektedir. Biz de bu
konuda genel kanıya katılıyoruz ve bazı hâllerde istinafa başvurma hakkının
331VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 355. 332Ahmet Mithat Berberoğlu ile Emniyet Müdürlüğü kararı, 01.09.1973 tarihli, Yar. Ce. /İstinaf No. :19,21/1973, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 13.07.2019).
152
olamayacağı hususunda hemfikiriz. Anayasaya aykırı bir durum olduğunu
düşünmemekteyiz.
3.3.1.3 İstinafın Süresi
İstinafa başvurma yetkisi Yasa’da düzenlenen şekliyle başsavcıda, zanlı/sanık
olan kişide veya mahkûm olan kişidedir. Bu kişilerin dışındakiler tarafından
istinafa başvuru yapılamayacaktır.
Başsavcının istinafa başvurma yetkisi kararın açıklandığı günden itibaren on
dört günün içinde mukayyide yapılabilecektir (Fasıl 155 137/2).Kararı veren
mahkeme bu konuda yetkili mahkemedir. İstinaf ihbarnamesi dosyalanması
şeklinde gerçekleşecektir.
Ağır ceza mahkemesinin verdiği mahkûmiyet kararının aleyhine istinaf süresi
kararın açıklandığı tarih göz önüne alınarak bu tarihten itibaren on gün
zarfında Baş Mukayyit’e bir istinaf ihbarnamesi sunulmasıyla
gerçekleşebilecektir (Fasıl 155 132/2).
Eğer kaza mahkemesinin istinaf edilebilir bir kararı aleyhine istinaf
başvurusunda bulunulmak istenirse karar açıklanır açıklanmaz aynı günden
itibaren süre başlayarak on gün zarfında kişinin kararı veren kaza mahkemesi
mukayyidine bir istinaf ihbarnamesi sunması gerekecektir (Fasıl 155 133 2).
Duruma göre ağır ceza mahkemesinin ya da kaza mahkemesinin kararı
aleyhine istinaf başvurusunda bulunan kişi, herhangi bir cezaevinde ya da
kurumda tutuklu bulunduğu ya da nezaret altında tutulduğu durumlarda Baş
Mukayyit’e veyahut da kaza mahkemesi mukayyidine bildirilmek üzere cezanın
açıklandığı tarihten başlayarak on gün zarfında istinaf ihbarnamesini
hapishanenin sorumlu kişisine vererek istinaf başvurusunu yapabilecektir333.
Bazı durumlarda istinaf süresinin uzatılması söz konusu olabilir. Fasıl 155’in
134.madddesi bu konuyu düzenlemektedir. Sözü edilen maddede ölüm
cezasına dair bir mahkûmiyetin dışında istinaf başvurusu yapmak için onay
333VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 355.
153
dilekçesi sunulabileceği ve iyi bir neden gösterilmesi durumunda Yargıtay
tarafından sürenin uzatılabileceği ifade edilmektedir.
Bir kararda334 denildiği gibi istinaf başvurusunun uzatılmasına dair usule ilişkin
kurallara çok sert bir şekilde uyulması gerekir. Ancak bunun da bir istisnası
vardır. Buna göre hayırlı ve iyi bir sebebin bulunması durumunda usule ilişkin
kurallar konusunda esneklik uygulanabilir. Sözü edilen kararda ‘’good cause’’
yani avukatın hayırlı ve iyi bir sebep gösterememesi neticesinde Mahkeme,
başvuruyu reddetmiştir. Ayrıca yine bir kararda335 belirtildiği üzere yargılama
tutanaklarının elde edilmemiş olması istinaf başvuru süresinin uzatılması için
iyi bir sebep oluşturmayacaktır fikri savunulmuştur. Avukatın alelade bir hatası
da doğrudan sürenin uzatılması için iyi bir sebep oluşturmayacaktır. Ancak
usulden kaynaklanan gecikmelerde mahkeme böyle bir durumda süre
uzatılması başvurusunu kabul edecektir. Sözü edilen duruma örnek olarak bir
kararda336 da belirtildiği üzere Yargıtay’a başvuru yapılması gerekiyorken bir
hata ile kaza mahkemesine başvuru yapılmışsa o takdirde istinaf süresinin
uzatılmasına dair istek kabul edilebilir değerdedir. Kaldı ki bu durum
Mahkeme’nin olumlu değerlendirmesini hak edebilir niteliktedir denilmiştir.
İstinaf süresinin uzatılmasına dair mahkeme belli başlı noktaları dayanak
olarak görür. Bunlar; suçun ağırlığı, cezanın şiddeti ve belli bir davada adaletin
gerekli olduğu diğer herhangi bir faktör olabilir337.
İstinaf süresinin uzatılması dilekçesi yazılı bir şekilde yapılacak talep ile ve
dayandığı olgularla birlikte düzenlenmelidir. Sözü edilen istida uygulamada bir
yemin belgesi ile desteklenir338.
334The Attorney-General Of The Republic Ν. Petros Demrtriou Hji Constanti (1968) 2 CLR 113 davası için bkz. http://www.cylaw.org/, (e.t. 19.08.2019). 335Hagop Michael Djeredjian ve diğerleri v. The Republic (1967) 2 CLR 136 davası için bkz. http://www.cylaw.org/, (e.t. 19.08.2019). 336R. Pullen ve diğerleri v. The Republic (1969) 2 A.D 199 davası için bkz.http://www.cylaw.org/, (e.t. 19.08.2019). 337Nicos A. Felekkis v. The Police (1968) 2 Judgments of the Supreme Court (JSC) 1235 davasının metni Rumca olduğu için çevirisi tarafımızdan yapılamamıştır; ancak karar için bkz. VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 355; SÖZMENER, Ceza Usul 2, s. 1588. 338Bu konuda VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 355; SÖZMENER, Ceza Usul 2, s. 1588.
154
Bir davada339 avukat, Türkiye’ye gittiğini söyleyerek vaktinde istinafa
başvuramadığı için istinaf süresinin uzatılmasını talep etmiştir. Bunun üzerine
Mahkeme, istinafın vaktinde yapılmaması sebebiyle yeterli bir sebep
olmadığını öne sürerek istinaf süresinin uzatılması talebini reddetmiştir.
Kanaatimizce de istinaf sürelerinin uzatılmasının gerekçeleri haklı ve makul
olmalıdır.
3.3.1.4 İstinaf İhbarnamesi
İstinaf ihbarnamesinin nasıl olacağı ile ilgili Fasıl 155’in 138.maddesine
bakılması gerekir. Buna göre istinaf ihbarnamesinin ve istinaf başvurusu
yapabilmek için onay dilekçesi saptanmış biçimde istinaf edenin ya da avukatı
tarafından imzalanmak suretiyle yapılmaktadır. Bunun yanında dayanılan
nedenlerin tam olarak gösterildiği ve istinaf başvurusunda bulunanın
yargılandığı belediyenin sınırları içerisinde yer alan ve istinaf başvurusunda
bulunan için teslim edilebilecek emir, ihbar, celpname gibi yazılı belgelerin
teslim edilebileceği bir adres gösterilmek suretiyle yapılabilecektir. Sözü edilen
maddeye uymayan hiçbir istinaf ihbarnamesi ya da istinaf başvurusunda
bulunmak için onay dilekçesi geçerli olmayacaktır. Ayrıca konuyla ilgili Ceza
Usul Tüzüğü’nde de 34 ve 36.formlar şablon olarak düzenlenmiştir. Bu
formlarla mahkemeye başvuru yapılabilecektir.
İstinaf ihbarnamesi ya da istinaf bulunabilmek onay dilekçesinin alınması
üzerine izlenebilecek usul konusunda Fasıl 155’in 139.maddesi
düzenlenmiştir. Baş Mukayyit, ağır ceza mahkemesi kararına karşı istinaf
ihbarnamesi ya da buna yönelik onay dilekçesi alması üzerine, istinaf
ihbarnamesini ya da dilekçeyi dosyalama işlemine girebilecek ve mahkeme
başkanından belge ve ispat araçlarının kendisine gönderilmesini
isteyebilecektir. Kaza mahkemesi mukayyidi ise bir kaza mahkemesi
yargıcının vermiş olduğu karar istinaf başvurusunda bulunmak için onay
339Rfn Finch Frederick Peter v. The Police (1963) 1 CLR 42 davası için bkz. http://www.cylaw.org/, (e.t. 19.08.2019).
155
dilekçesi alarak dosyalama yapacaktır. Sözü edilen belge ve emareleri derhal
Baş Mukayyit’e gönderebilecektir.
Bahsi geçen belge ve emareler Fasıl 155’in 139/3.maddesinde sayılmıştır.
Buna göre;
a) Duruma göre ikamenamenin veya ithamnamenin varlığı,
b) Şahadet yani ispat tutanakları,
c)Bir dilekçe sahibi ya da istinaf başvurusunda bulunan kişi mahkemede
beyanda bulunursa,
d) Mahkemenin vermiş olduğu karar,
e) Mahkemenin korumasında olan ve ispat olarak ibraz edilen belgelerin tümü
ya da mahkemenin korumasında bulunmayan bir belgenin onaylı sureti,
f) Evrakların dışında zor olmayan bir biçimde gönderilebilecek diğer ispat
araçları,
g) Bir kaza mahkemesi yargıcının vermiş olduğu karar aleyhine istinaf
başvurusunda bulunmak üzere onay dilekçesidir.
Sözü edilen belge ve emareler ile bir istinaf ihbarnamesi ya da istinaf
başvurusu için onay dilekçesiyle bir işlem dosyası oluşturulmuş olacaktır.
İşlem dosyasının görülmesi üzerine Baş Mukayyit, istinaf başvurusu için onay
dilekçesiyle ilgili olarak işlem dosyasını aldıktan sonra dilekçenin incelenmesi
ve karara bağlanabilmesi için bir yüksek mahkeme yargıcına sunacaktır.
Yargıtay olarak yüksek mahkeme yargıcı, işlemde bulunulan dosyayı okuyup
inceleyerek istinaf başvurusunu reddedebilecektir. Veyahut da dilekçe sahibini
ya da avukatını, istinafa neden onay verilebilmesinin gerekli olduğu konusunda
neden gösterebilmesi için yargıç belirli bir gün belirleyecektir. Yargıtay,
belirlenen gün için dilekçe sahibi ya da avukatını dinleyecektir. Bu dinlemenin
usulü ise tek taraflı olacaktır. Bu kapsamda istinaf dilekçesini reddedecek ya
da istinafı kabul edecektir. Nitekim istinafın kabulü için dilekçede gösterilmiş
156
olan nedenler ya da herhangi birisi için izinde gösterilecek biçimde ya da esasa
dair bir eksiklik olduğu sebebine dair dilekçede olmayan konular olsa bile
istinafa onay verilebilecektir. Yargıç tarafından istinaf konusunun
değerlendirilmesi sonrası izin dilekçesinde ciddi olmayan noktaların olduğu
saptanırsa böyle bir durumda istinafı reddedilebilecektir.
İstinaf etmekle ilgili izin dilekçesi yargıç tarafından re’sen dikkate alınıp işlem
dosyasına yazılacaktır ve bu işlem nihaidir. Baş Mukayyit emri dilekçenin
sahibi olan kişiye ya da avukatına ve istinaf başvurusunda bulunmak için
onayın olmadığı ve dilekçe yazan kişi mahkûm ise cezaevi müdürü tarafından
mahkûma bildirim yapılabilecektir (Fasıl 155 140/4).
Duruşma tarihinin saptanması ve bildirimi konusu Fasıl 155’in
141.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre Baş Mukayyit istinaf
ihbarnamesinin teslim edilmiş olmasından, alınmasından ya da istinaf
başvurusunda bulunmak üzere onay verilmesiyle mümkün olan en erken
vakitte dinleme yapılacağına ilişkin tarihi belirleyecektir. Yine dilekçe sahibinin
tebliğde bulunabilmesi düşüncesinden hareketle bildirdiği adresin bağlı olduğu
kazanın polis memuruna dilekçe sahibine bildirilmesi için atanabilecek gün ile
saati yazılı bir biçimde ihbarnamede belirtecektir.
İhbarnamenin tebliğ edilmesi bir polis memurunun, mahkeme personelinin ya
da bir yüksek mahkeme yargıcının atayacağı biri aracılığıyla ihbarnameyi
istinaf başvurusunda bulunana ibraz etmek ya da ibraz etmek üzere
ikametgahında götürülerek yapılacaktır.
Baş Mukayyit mahkûmiyet aleyhine yapılmış olan istinaf ihbarnamesini bir
istinaf nedeni gösterilmediği ve yalnızca hukuki konuyla alakalı olduğu
düşüncesindeyse ihbarnameyi Yargıtay’a havale edecektir. Bu havale seri bir
şekilde karar bağlanmalıdır. Havale olduğu durumlarda ise Yargıtay istinafı
ciddi görmezse ayrıntılı olarak dinlemek için ertelemeye gerek olmadan karara
bağlanabileceği düşüncesine varmış olursa bir kişiyi istinafın dinlenmesinde
hazır bulunmaya ya da başsavcıyı dinlemeye çağırmadan istinaf başvurusunu
seri bir şekilde reddedecektir (Fasıl 155 141/3). Haksız tutuklamaya karşı
157
istinafa başvuruda seri yargılama esasının benimsenmesi ve uygulamada da
kullanılması yerinde olacaktır.
Uygulamada seri biçimde sonuçlandırılmış bir dava örneğine
rastlanılmamıştır. Esasen bahsi geçen konuda bir dava örneğine rastlamamak
isabetlidir. Zira adil yargılanma ilkesi ve modern ceza usul hukuku ilkeleri
kapsamında değerlendirildiğinde bu ilkelere uygun olmayan bir yasal
düzenlemenin varlığını kabul etmek gerekecektir. Bu kapsamda Fasıl 155’in
141/3 hükmünün Yasa’dan kaldırılmasının uygun olacağı görüşündeyiz.
3.3.1.5 İstinaftan Vazgeçme
İstinaf başvurusunda bulunan (müstedi) ya da dilekçe sahibi olan kişi, Baş
Mukayyit’e bir ihbarname göndermek suretiyle istinafı ya da vermiş olduğu
dilekçeyi geri çekebilecektir. Baş Mukayyit sözü edilen bir ihbarname aldıktan
sonra duruma göre istinaf ihbarnamesi ya da dilekçesi reddedilmiş sayılacaktır
(Fasıl 155 142). Bunu değerlendirecek olan yine yüksek mahkemedir.
İstinaftan vazgeçme ihbarı bağlayıcıdır ve kural olarak bu ihbar verildikten
sonra artık geri çekilemeyecektir. Ancak gerçek anlamda istinafın geri
çekilmesi için önemli bir sebep bulunursa buna izin verilebilecektir340.
3.3.1.6 İstinafın Dinlenmesinde Usul
İstinafın dinlenilmesi Fasıl 155’in 143 ve 144.maddelerinde düzenleme alanı
bulmuştur. İstinaf başvurusunda bulunan her zaman mahkemede hazır
bulunma hakkına sahiptir. Nezarethanede olan zanlı için de aynı durum
geçerlidir.
Yüksek mahkeme tarafından istinafı dinleme konusuna başlanıldığında istinafı
destekleme konusunda başvuruda bulunan ya da avukatı ile aleyhine istinaf
başvurusunda bulunulan ya da avukatı dinlenecektir.
İstinaf başvurusunda bulunan ya da avukatı istinafı destekleme konusunda
mahkemeye gelmezlerse yargıç başvuruyu gözden geçirerek bir emir vermeye
340Bu konuda bkz. VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 359; SÖZMENER, Ceza Usul 1, s. 1678.
158
yetkili olabilecektir. Ancak bu emrin sınırları vardır ve istinaf başvurusunda
bulunan kişinin haklarını zarara uğratacak nitelikte olmamalıdır.
İstinafa başvuru yaparken bu başvurunun beraat kararına yönelik olması
sonrası sanık mahkeme tarafından cezaevine gönderilebilecek ya da kefalet
ile serbest bırakabilecektir.
Fasıl 155’in 144.maddesinde Yargıtay olarak yüksek mahkemenin istinaf
başvurusunu yalnızca istinaf nedenleri ya da istinafı kabul eden emirde
gösterilmiş olan nedenler üzerinde dinleyeceği bilinmektedir. Bununla birlikte
yüksek mahkeme konuyu karara bağlayabilecektir.
Yargıtay olarak yüksek mahkemeye aleyhine istinaf edileni dinleme görevi
yükletilmiş değildir. Yüksek mahkeme takdirine göre aleyhine istinaf edileni
hükmü destekleme babında dinlemeye gerek duymadan eğer istinafın
başarıya ulaşmasının mümkün olmadığı görüşünde ise istinafı iptal eder341.
Yargıtay olarak yüksek mahkemenin istinafı yalnızca istinaf nedenleri üzerinde
dinleyeceği belirtilmiştir. Dinleme sonrasında istinaf karara bağlanabilecektir.
Bir Yargıtay Ceza kararında342 da belirtildiği üzere sözü edilen durumun
istisnası vardır. Fasıl 155’in 138. maddesi istinaf başvurusunun dayanak
olarak aldığı nedenlerin hepsinin istinaf ihbarnamesinde yer almasını
emretmektedir. Sözü edilen Yasa’nın 144. maddesinde de önemli bir adil
olmayan durum olduğu kanısında olmadıkça Yargıtay’ın yalnızca istinaf
ihbarnamesinde gösterilmiş olan sebepleri dinleyerek istinafı karara
bağlayabileceği düzenlenmektedir. İstinaf nedenlerinin eksiksiz bir şekilde
istinaf ihbarnamesinde yer alması zorunluluğunu getirmiş olan düzenlemede
maksat istinafın dinlenmesi konusunda istinaf başvurusunda bulunanın
dayanak olarak ileri sürebileceği hukuki argümanların ve olguların hem karşı
tarafın hem de Yargıtay’ın bilgisinde olabilmesini sağlamaktır.
341CPC, s. 188. 342İbrahim Yücehan Şahinler ile KKTC Başsavcısı kararı, 26.12.2006 tarihli, Yar./Ce. No.:83/2005 D. No:7/2006, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 16.07.2019).
159
Başka bir kararda343 belirtildiği üzere istinaf başvurusunda bulunan, ilk
mahkemenin olgusal ya da hukuksal bulgusundan şikâyetçiyse sözü edilen
durumu istinaf ihbarnamesinde açıkça bahsetmelidir. Şikâyetçi olduğu durumu
ve istinafın nedenlerini açık bir şekilde anlaşılan bir biçimde göstermiş
olmalıdır. İstinaf ikinci kez yargılama yapılması ya da bir kez daha görülmesi,
defaten dinlenmesi manasında değildir. Bahsi geçen ihbarnamede
gösterilmemiş olan istinaf nedenlerinin arasında sözü edilmeyen bir konu kural
olarak istinaf başvurusunun dinlenmesinde ileri sürülemeyecektir. Yargıtay’ın
istinaf nedenleri arasında yer almayan meseleyi dinlemeyeceği aynı zamanda
istinaf nedenleri arasında yer almayan bir meseleyi yeni baştan ele
alamayacağı ve karara da bağlayamayacağı bilinmektedir.
Yine bir kararda344 Yüksek Mahkeme, Fasıl 154 Ceza Yasasının 281A
maddesine göre tahsis belgesi olmaksızın eve girmekle itham edildiğini halbuki
kişinin eve girmesinin sözü edilen Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce
olduğunu, Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce eve giren kişinin bu Yasa’ya
göre suçlanmasının ve mahkûm edilmesinin söz konusu olamayacağını
belirtmiştir. Yüksek Mahkeme 8/75 sayılı içtihat kararı ışığında Fasıl 154 Ceza
Yasası’nın 88.maddesinin arazilere ilişkin olup evleri kapsamadığını
dolayısıyla sanığı itham olduğu suçtan mahkûm etmenin mümkün olmadığını
bu konuda istinaf sebebi olmamakla beraber kişinin kanunun öngörmediği bir
suçtan mahkûm edilmesinin büyük bir haksızlık olacağını belirtmiştir. Yüksek
Mahkeme, Fasıl 155 Ceza Usulü Yasası’nın 144.maddesinin şart bendi
altındaki yetkisine dayanarak kişi aleyhindeki mahkûmiyeti iptal etmiştir.
Yine bir Yargıtay Ceza davasında345 Yargıtay istinafların görüşülmesinde
istinaf sebeplerine bağlı olarak karar verme durumunda olmasına rağmen
büyük bir adaletsizlik söz konusu olması durumunda yalnızca yapılan istinaf
sebepleri ile bağlı değildir. Adalet yapma durumunda olan Yargıtay usul
kurallarına kendini katı olarak hissettirmemektedir ve yapılacak ciddi
343Avrupa Gazetecilik ve Yayın Şti ile Başsavcılık kararı, 03.10.2002 tarihli, Yar./Ce. No.:64,65,66/2002 D. No:4/2002, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t 16.07.2019). 344Cemaliye Ali ile Emniyet Müdürlüğü kararı, 27.02.1976 tarihli, Yar./Ce. No.:1/1976, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t 16.07.2019). 345Taner Hastan ile Başsavcılık kararı, 30.06.1992, Yar./Ce. No.:16/1991 D. No:11/1992, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t 16.07.2019).
160
adaletsizliği önlemek için bu kuralları dikkate almamakta serbest olacağı
ifadeleri yer almıştır.
İstinaf ihbarnamelerinde istinaf sebeplerinin yazılması zorunlu; ancak istinaf
sebeplerinin gerekçesinin belirtilmesi zorunlu değildir. Buna bir örnek346
verilecek olursa; Fasıl 155’in 137/3.maddesinde dayanılan istinaf nedenlerinin
eksiksiz gösterilmesinden bahsetmektedir. Fıkrada dayanılan istinaf
sebeplerinin gerekçelerinin de verilmesi gerektiği hususunda ise herhangi bir
ifade bulunmamaktadır. Yasa’nın bu hükmünden ceza istinaflardaki istinaf
ihbarnamelerinde istinaf sebeplerine ilâveten gerekçe gösterme zorunluğu
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Eğer yasa koyucu ceza istinaflarda da istinaf
sebebine ek olarak gerekçe verilmesini istemiş olsaydı Hukuk Muhakemeleri
Usulü Tüzüğü’nün Emir 35 Nizam 4’de yaptığı gibi burada da “and set forth
fully the reason relied upon for the grounds stated” veya buna benzer ifadeler
kullanabilirdi. Halbuki yasa koyucu bu şekilde yapmamış ve Yasa’nın
137.maddesinin 3.fıkrasını düzenlemiştir. Ceza istinaflarında dayanılan istinaf
sebebine ek olarak gerekçe gösterme zorunluğu yoktur. Hâl böyle olunca da
bu istinaftaki istinaf ihbarnamesinde istinaf sebepleri için ayrıca gerekçe
gösterilmemiş olması bir usulsüzlük olmadığı gibi bu durum istinaf
ihbarnamesini geçersiz de yapmamaktadır. Örnek verilmesi gerekirse Türk
Hukukunda istinaf sebepleri347 konusunda cumhuriyet savcısı, sanık lehine
veya aleyhine istinaf başvurusu yaparken açıkça yazılı gerekçe göstermek
zorundadır. Ancak sanık, katılan, katılma talebi ilk derece ceza mahkemesi
tarafından karara bağlanmamış veya reddedilmiş kişiler ile katılan sıfatını
alması mümkün olan suçtan zarar gören kişiler, istinaf başvurusunda
bulunurken gerekçe göstermek zorunda değildir. Bu kişiler gerekçe
göstermese bile bölge adliye mahkemesi istinaf incelemesi yapmak
zorundadır.
İstinafa başvuru yaparken istinaf sebeplerinin yazılıp gerekçelerinin
gösterilmemesinin nedeni için ceza usul hukukunun en ön önemli ilkesi olan
346Başsavcılık ile Ali Demirağ vd kararı, 18.05.1992 tarihli, Yar./Ce. No.:41,42,43,44/1990 D. No:6/1992, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t 16.07.2019). 347Türk Ceza Usul Hukukunda ise Ceza Usul Kanunu 273.maddenin 4 ve 5.fıkralarında sözü edilen durumu düzenlemektedir.
161
‘’maddi gerçeği araştırma ilkesi’’348 olduğunu söylemek gerekecektir. Bu ilke
yargıca yalnızca taraf beyanlarıyla yetinmeyip aynı zamanda kendiliğinden
delillere ulaşmasını sağlar. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla yargıç
kendiliğinden hareket edebilecektir. Yargıç, tarafların açıklamalarıyla bağlı
değildir.
3.3.1.7 Yüksek Mahkemenin İstinaf Duruşmasındaki Yetkileri
Yargıtay olarak yüksek mahkemenin yetkileri bir istinaf başvurusunun
duruşmasında bir aşamada nihai kararını vermeden nasıl vereceğine dair
bilgiler Fasıl 155’in 146.maddesinde düzenlenmiştir. Fasıl 155’in 146 (a)
altında yüksek mahkemenin eğer maddi tutarsızlık gördüğü yerler var ise o
takdirde duruma müdahale ederek daha çok bilgi sahibi olmak isteyebilir.
Savcılığın savunmaya önyargılı davranmaya çalıştığı ve Mahkeme’yi yanlış
yönlendirdiği ya da polisin elinde bulunan tanık ifadelerinde suçun tarihiyle ilgili
yanlış bilgilendirme yapıldığı görülmüştür. Mahkeme önündeki tanık ifadeleri
ile polisteki ifadelerin çelişmesi doğrultusunda bu tutarsızlığa yönelik kişinin
istinaf başvurusu kabul edilmiştir ve olayın iyice araştırılması emri
verilmiştir349.
Bir Yargıtay Ceza kararında350 duruşma başlamadan önce Fasıl 155’in 146 (a)
maddesi altında dava ithamnamesindeki düzeltmenin nasıl ve kimin tarafından
yapıldığı hakkında Kaza Mahkemesinden bilgi istenmiştir. Bu kapsamda
gereken emir verilmiş ve bilgi alınıncaya kadar duruşma ertelenmiştir. İstinafın
duruşması için en erken bir zamanda yeni bir gün verilmesi için Mukayyide
direktif verilecektir şeklinde ek bilgi istemeyle ilgili örnek gösterebiliriz.
Fasıl 155’in 146.maddesinin (b) ve (c) fıkralarında daha dar bir şahadet
dinleme yetkisi mevcuttur. Oysa 9/1976’nın 37/3.maddesinde yüksek
mahkemenin istinaf başvurusu sırasında şahadet dinleme yetkisi geniş
348Bu konuda bkz. ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 145; BIÇAK, s. 132; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s. 63. 349Nasos Isaias v. The Police (1966) 2 A.D 43 davası için bkz. http://www.cylaw.org/, (e.t. 19.08.2019). 350Başsavcılık ile Ahmet Hüseyin Şah vd. kararı, 09.04.1979 tarihli, Yar./Ce. No.:3,4/1979, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 18.07.2019).
162
tutulmuştur. Sözü edilen 37/3’te Fasıl 155’in, başka yasaların ya da tüzüklerde
belirlenen kurallara bakılmadan ve sözü edilen kurallar içinde belirlenen
yetkiye ilave olarak Yargıtay sıfatıyla yüksek mahkemenin istinaf başvurusunu
görüp (ceza davası veya hukuk davası olması fark etmez) karar verirken
bidayet mahkemesinin olgularına dair bulgularına bağlı değildir. Aynı zamanda
yüksek mahkeme, kararlarla da bağlı olmadığını ve tanıklığı gözden geçirme
konusunda ya da farklı tanıklar dinleme konusunda veya kabul etme
konusunda ve davanın durum ve koşullarının gerektirdiği durumlarda ilk
mahkemenin dinlemiş olduğu tanığı yeniden dinleme konusunda yetkilidir.
Davanın durum ve koşullarının gerektirdiği duruma göre karar verme ya da
davanın yeniden görülebilmesi için kararı veren bidayet mahkemesini ya da
başka bir mahkemeyi vazifelendirme yetkilerine de sahip olacağına dair bir
düzenleme mevcuttur. Özellikle yüksek mahkemenin, ilk mahkemenin olgulara
dair bulgu ve kararlarla bağlı olmaması yüksek mahkemeye geniş bir yetki
vermektedir izlenimi vardır. Ancak konuyla ilgili bir kararda351 Yargıtay, kişiyi
yargılayan mahkemenin yerine geçmemektedir. Zira tanıkları izleme olanağı
olmadığı gibi şahadet konusunda da bidayet mahkemesinin değerlendirme
yapmış olması gibi bir değerlendirme yapmamaktadır. Yargıtay’ın esas görevi
ise bidayet mahkemesinin önünde bulunan şahadetle doğru hukuki prensiplere
dayanan bir karara varıp varamayacağını tespit etmektir. Bu karar yanlış ise
değiştirmektir. Konuyla alakalı bir başka kararda352 ise bidayet mahkemesinin
şahitlere inanmasına dayanan bulgulara, istisnai durumlar dışında müdahale
etmemesi ilke olarak kabul edilmektedir ifadeleri yer almaktadır.
Alt mahkemenin kararlarına ilke olarak karışmayan yüksek mahkeme bazı
durumlarda da müdahale etme yetkisini kullanmak zorunda kalabilir. Zira bir
kararda353 görülebileceği gibi adaletin tecelli etmesi konusunda istinafı karara
bağlayabilecek mahkemenin uygun gördüğü durumlarda şahadet dinlemeye,
yeni şahadetler kabul etmeye ve bu şahadete/şahadetlere dayanarak alt
351Başsavcılık ile Sadık Deniz kararı, 27.06.1997 tarihli, Yar./Ce. No.:15/1995 D. No:12/1997, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 18.07.2019). 352Başsavcılık ile Hüseyin O. Tuzlalıoğlu kararı, 12.06.1984 tarihli, Yar./Ce. No.:13/1984 D. No:6/1984, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 18.07.2019). 353Kadir Özyay ve diğerleri ile Başsavcılık kararı, 26.01.1994 tarihli, Yar./Ce. No.:9,11,12,15,16,17/1993 D. No:1/1994, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 18.07.2019).
163
mahkemenin olgularına bağlı olmaksızın mesele hakkında kendi fikirlerini
beyan etmeye serbesttir şeklinde ifadeler yer almıştır. Kanaatimizce yerinde
bir karardır. Şayet alt mahkeme kararıyla aydınlanamayan bir davada yüksek
mahkemenin de gerçeğin ortaya çıkması amacıyla çabası göz ardı
edilmemelidir.
Bidayet mahkemesinde şahadette bulunan bir kişinin daha sonra yüksek
mahkemede tekrar şahitlik yapması gerekebilir. Böyle bir durumda yüksek
mahkemenin yetkilerinden biri de bu şahidi dinlemektir354.
Tarafların suçla alakalı şahadetleri sunma zorunluluğu ilkesi esasen ceza ile
alakalı şahadetleri de içermektedir. Dolayısıyla suç ve cezaya ilişkin olgu ve
şahadetler istinaf davasında önem arz eder355.
Nihayet Yargıtay olarak yüksek mahkeme bir istinaf başvurusunu karara
bağlama konusunda başvuruya ilişkin kararını yapılacak olan başvurulara göre
değerlendirecektir (Fasıl 155 145). Yüksek mahkemede mahkûmiyet aleyhine
yapılan bir istinaf başvurusunun ya da ceza aleyhine yapılmış olan bir istinaf
başvurusunun veyahut da başsavcının yaptığı istinaf başvurusunu karara
bağlama konusunda bu başvuruyu kabul etme, reddetme, mahkûmiyeti
ortadan kaldırma ya da cezanın artırılması/eksiltilmesi gibi kararlar
verilebilecektir.
3.3.1.8 Yüksek Mahkemenin İstinafı Karara Bağlarken Yetkileri
Yüksek mahkemenin bir istinaf başvurusunu karara bağlama konusunda bazı
yetkileri vardır. Bu yetkilerin içeriği Yasa’da hüküm altına alınmıştır. Fasıl
155’in 145.maddesinde yüksek mahkeme mahkûmiyet aleyhine yapılan bir
istinafı karara bağlama dört karardan birini verme yetkisine sahiptir. Bunlar;
istinafın reddi, istinafın kabulü, mahkûmiyetin iptali veya yeniden yargılama
yapılması için emir verilmesidir. Eğer mahkûmiyet aleyhine bir istinaf
354Başsavcılık ile Resmi Öke kararı, 28.02.1979 tarihli, Yar./Ce. No.:46,47/1978, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 18.07.2019). 355VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 369.
164
yapılıyorsa yüksek mahkeme sözü edilen kararlardan birini verme konusunda
takdir yetkisini kullanabilecektir.
Bir başka durum ise yüksek mahkemenin bir istinafı karara bağlama
konusunda cezayı artırabilmesi, azaltabilmesi veya değiştirebilmesi
hususudur. Yüksek mahkeme bu yetkilerden birini kullanıp yapılan istinafı
karara bağlayabilecektir.
Yargıtay olarak yüksek mahkeme başsavcının yaptığı ya da başsavcıyı
vekaleten yapılan bir stinaf başvurusunu karara bağlama konusunda ise iki
şekilde yapılabilecek başvuruya göre düşüncesini belirtir. Bunlardan biri;
beraat kararının istinafıdır. Buna göre; beraat kararını iptal edebilir, yeniden
soruşturma yapılmasını veya sanığın yeniden yargılama yapılmasını
emredebilir ya da istinafı reddedebilir. Yapılan başvurulardan bir diğeri ise
cezanın yetersiz ve az olduğu hususunda yapılan başvurudur. Yüksek
mahkeme bu başvuru sonucunda cezayı artırabilir veya istinafı reddedebilir.
Fasıl 155 veya 9/76 sayılı Yasalar altında mahkûmiyet, ceza ve beraat kararı
dışında kalan bir karar veya ara karar aleyhine yapılan istinaf başvurularında
Yargıtay’ın verebileceği kararlarla ilgili düzenlemeye rastlanılmamıştır. Bu
kapsamda bir tutukluluk kararına yönelik istinafa başvurulduğu takdirde
Yargıtay’ın ne yönde karar verebileceğine yönelik bilgi bulunmamaktadır.
3.3.2 Habeas Corpus Emirnamesi
Yüksek mahkeme Yargıtay olarak görev yaparken aslî yetki ile Anayasanın
151/3.maddesine göre yetkisiz tutuklamanın kaldırılması için Habeas Corpus
Emirnamesi çıkarmaya münhasıran yetkilidir. Yüksek mahkeme sözü edilen
emirname ile yetkisiz tutuklamaya bir son verebilecektir.
Habeas Corpus Emirnamasi çıkarılması için başvuru yapılırken bir yemin
belgesi ile desteklenmelidir. Bunun yanında tek taraflı dilekçe ile başvuru
yapılır ve bu izne tabidir. Dilekçenin içeriğinde dayanılan hukuki esaslar ve
emirname talep edilen karar ile bu kararın tasdikli bir sureti de eklenir. İzin
alındıktan sonra ise esas dilekçe dosyalanır. Bu dosyalama işleminin ardından
esas dilekçe de yine bir yemin belgesi ile desteklenir ve hukuki esasların yer
165
aldığı beyanname ve hakkında emirname talep edilen karar ile bu kararın
tasdikli sureti esas dilekçeye eklenir. Tek taraflı izin dilekçeleri Yargıtay’ın bir
yargıcı tarafından karara bağlanırken, esas istida Yargıtay tarafından karara
bağlanır. Eğer tek taraflı dilekçe reddedilirse o takdirde müstedi (istida
başvurusunda bulunan kişi) Yargıtay’a istinaf başvurusunda bulunabilir356.
Yargıtay Habeas Corpus Emirnamesi yanında Certiorari ve Prohibition
Emirnamaleri de verebilmektedir. Certiorari ve Prohibition Emirnamaleri için
söylenenler kıyas yolu ile Habeas Corpus Emirnamesi için de
uygulanabilmektedir. Yetkisiz olarak karar almaya yönelmiş olan bir alt
mahkemeyi veya yargısal yetki kullanan makamı bu davranışından dolayı
durdurmak yani yetkisizliğine bir son vermek adına Prohibition Emirnamesi
düzenlenir. Certiorari ise yetkisi olmadan karar veren bir makamın kararını iptal
etmek için çıkarılır. Certiorari esasen işlemin daha geç aşamasında istenir.
Ancak her ikisinin birlikte istendiği durumlar oldukça fazladır. Certiorari için
aynı zamanda ‘’quashing order’’ da denilmektedir357.
Tutukluluk sürelerinin gereksiz yere uzatılması fazlasıyla hak ihlâllerine sebep
olacaktır. Kişilerin bu uzun ve hukuka uygun olmayan tutukluluk durumlarında
güvencesi Anayasanın 16/8.maddesidir. Bu madde bir temel hak niteliğinde
olup kişiye istinafa başvurma hakkı sağlar. Yargıcın verdiği tutukluluğun
devamı kararlarına karşı istinaf yolu kapatılamaz demek suretiyle zanlı için bir
güvence verilmiş olacaktır.
Anayasa m.16/9 da ise yakalanması/tutukluluğu nedeniyle özgürlüğünden
yoksun bırakılan kişilerinin tutukluluğunun kanuna uygunluğu hakkında bir
mahkeme tarafından süratle karar verilebilmesi için kanuni yollara başvurma
hakkı vardır. Tutukluluk durumu mevzuata aykırı görüldüğü takdirde serbest
bırakılması mahkemece emredilecektir. Yine sözü geçen maddenin
10.fıkrasına göre hukuka aykırı bir yakalanmanın/tutuklamanın mağduru
kişiler, dava açarak tazminat alma hakkına sahip olacaktır.
356Bu konuda SÖZMENER, Ceza Usul 2, s. 1708. 357Bu konuda bkz. NECATİGİL, Anayasa, s. 327; Aynı yönde bkz. ERHÜRMAN, Tufan; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti İdari Yargılama Hukuku Türk ve İngiliz Hukuk Sistemleriyle Karşılaştırmalı Bir İnceleme (İdari Yargılama), Işık Kitabevi, Kıbrıs, Y.: 2012, 189.
166
Bir suçun varlığı dolayısıyla bunun failinin bulunması üzerine başlatılan
soruşturmada çok dikkatli davranılması gerekmektedir. Soruşturmanın özverili
ve disiplinli yürütülmesi kişinin hürriyetine yok yere halel gelmemesi açısından
önemlidir.
Habeas Corpus Emirnamesi KKTC Hukukuna Anglo Sakson Hukukundan
gelmiştir. Magna Carta öncesi dönemlerde de benzer türevlerinin kullanıldığı
düşünülmektedir. Habeas Corpus Emirnamesine başvurmak için yüksek
mahkemeden (leave) izin almak gereklidir. Bir ön dilekçe ile meram kısaca
anlatılır ve yasal dayanakları sıralanır. Bu iznin verilmesi hâlinde ilgili
Emirname için ikinci bir dilekçe dosyalanmalıdır. Bu kadar komplike bir
meselede avukat çok çalışmalı ve mahkemede duruşma sırasında uzmanların
şahadetini dinletmeli bununla birlikte mahkemeyi müvekkilinin masumiyetine
ikna etmelidir. KKTC’de DNA testi yapabilecek resmi bir adli tıp kurumu bile
yoktur. Haftalarca hatta aylarca TC’den test sonucu beklemek gerekecektir358.
1975 tarihli bir Yargıtay kararına359 göre bir kişiye hapislik cezası verilmiştir.
Ancak olaydaki suçun af kapsamında değerlendirilmesi dolayısıyla ve kişinin
tutukluluğu herhangi bir yetkiye veya kanuni sebebe dayanmamaktadır. Bu
nedenle de kişinin derhal serbest bırakılması gerekir. Cezaevi müdürünün
kişiyi derhal serbest bırakması için emir verilmiştir. Yüksek Mahkeme
tarafından bir Habeas Corpus Emirnamesi ile sorun çözüme kavuşturulmuştur.
Yargıtay’ın aslî yetki ile baktığı bir davada360 Yüksek Mahkemeye dosyalanan
“Habeas Corpus” istidasında, Merkezi Cezaevi yetkililerinin mahkûmu kanuna
aykırı ve yetkisiz olarak hapiste alıkoyduklarını iddia ederek tahliyesini talep
etmiştir. Yüksek Mahkeme kişi için, Af Yasası kapsamında olan yarıda kalmış
hapis cezası dahil tüm hapis cezalarını çekip tamamlamış olduğundan bu
tarihten itibaren tutukluluk hâlinin devam etmesi yasal değildir ve serbest
358Bu konuda bkz. https://www.havadiskibris.com/darryly-huntin-trajedisi-masumiyet-projesi-habeas-corpus-emirnamesi/, (e.t. 18.01.2019). 359Karar için bkz. Hasan Mehmet Rezvan ile Merkezi Cezaevi Müdürlüğü kararı, 21.09.1975 tarihli, Asli/Yetki Numara:1/1975, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 18.01.2019). 360Aycan Kebapçı ile Merkezi Cezaevi Müdürlüğü kararı, 13.04.1990 tarihli, Asli/Yetki Numara:1/1990 D. No:1/1990, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 26.07.2019).
167
bırakılması gerekir kararı vermiştir. Bunun üzerine istida kabul edilip, kişinin
derhal serbest bırakılmasına karar verilmiştir.
Yine bir aslî yetki ile bakılan kararda361 Anayasaya göre bir “Habeas Corpus”
emirnamesi verilebilmesi için meydanda bir gayrı kanuni yetkisiz bir
tutuklamanın olması durumunda gerekli olduğu vurgulanmıştır. Zira zanlının
istidasında başarılı olabilmesi ile ilgili olarak gayrı kanuni ve yetkisiz olarak
tutuklandığını ispatlayabilmesi gerekmektedir sözlerine yer verilmiştir. Nitekim
istida ise mesnetsiz yapıldığı için mahkeme tarafından reddedilmiştir.
Yargıtay tarafından verilen bir kararda362 müstedi, Merkezi Cezaevinde
yetkisiz tutulduğunu ve bunun kaldırılması için Habeas Corpus emirnamesinin
düzenlenmesi için izin verilmesini talep etmiştir. Ancak Yüksek Mahkeme
suçun şartlı ya da koşullu tahliye süresi içinde işlense dahi istinafta dahil olmak
üzere baştan sona olan yargılama sürecinin de şartlı veyahut da koşullu tahliye
süresinde tamamlanması gerekmektedir düşüncesinden yola çıkarak sözü
edilen başvuruyu reddetmiştir.
Yargı süresi devam ederken tutuklanan bir kişinin tutukluluğunun kanuniliği ve
süre olarak denetimi bakımından Anayasada yargı güvencesi sağlanmıştır.
Ancak bunun yanında yönetsel bir karar neticesinde tutuklu bir kişi başka bir
ülkeye verilmek veya sınır dışı edilmek üzere gönderilirse Habeas Corpus
prosedürü ile tutukluluğun kanuniliği sorgulanabilmekte ise de kanuni olarak
başlayan bir tutukluluğun süresinin sözü edilen prosedür ile etkili bir şekilde
sonlandırılmasının olanak dahilinde olup olmadığı şüphelidir363.
KKTC Hukukunda Habeas Corpus Emirnamesi adı altında emirname verildiği
örneklerine son zamanlarda pek az rastlanmaktadır. Kanaatimizce böyle bir
361Cemal Kurtçebe ile Merkezi Cezaevi Müdürlüğü kararı, 01.10.1991, Asli/Yetki Numara:7/1991 D. No:3/1991, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 26.07.2019). 362Mustafa Gunni ile Merkezi Cezaevi Müdürlüğü ve diğeri kararı, 8.8.2014 tarihli, Asli/Yetki Numara:18/2014 D. No:5/2014, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 26.07.2019). 363Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. NECATİGİL, Anayasa, s. 314.
168
yargı yolunun varlığı kişiye teminat oluşturur. Bundan sonraki kararlarda
gerektikçe daha çok başvurulması gerektiği düşüncesindeyiz.
3.3.3 Tazminat
Tutuklama koruma tedbiri ceza muhakemesinin gerçekleştirilebilmesi
maksadına yönelen bir koruma tedbiri olmakla birlikte soruşturma veya
kovuşturma esnasında hatalı bir işlemin yapılması veya kararların verilmesi
veya davanın beraat ile ya da zamanaşımı gibi nedenlerle düşme kararına
konu olabilir364. Bu kapsamda kişinin maddi ve manevi zararının giderilmesine
yönelik tazminat alabilme hakkı doğacaktır. Haksız bir tutuklama sonrası
zararının tazmin edilmesini isteyen kişiye devlet tazminat ödemekle
yükümlüdür365. Devlet kişileri haksız olarak tutuklamakla kişileri hareket
serbestisinden ve çalışma özgürlüğünden alıkoymaktadır366. Nitekim AİHM’e
göre AİHS m.5’in son fıkrasında devletin, özgürlük ve güvenlik hakkı ihlâlleri
nedeniyle makul bir tazminat ödememesi 5.maddenin ihlâli kabul edilmektedir.
KKTC’de idarenin sorumluluğu bir haksız fiil sorumluluğudur. İdareye karşı
açılan davalar bir kamu hukuku problemi olarak değerlendirilmeyip adli dava
niteliğinde görülmektedir. Bununla birlikte kaza mahkemelerinin yetkili olduğu
bu haksız fiil davalarında idarenin sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk
biçimidir. İdarenin yapmış olduğu hizmet kusuru sonrasında dava
açılabilmektedir. Anayasada 152/1.madde hükmünde Yüksek İdare
Mahkemesi’nin yetki alanına giren davalar tek tek sayılmıştır; ancak bu davalar
arasında hizmet kusuru nedeniyle açılan davalara yer verilmemiştir. Yüksek
İdare Mahkemesi hem tek derece mahkemesi hem de temyiz mercii olarak
görev yapması ile sadece idari uyuşmazlıklara bakabilmektedir367. Yüksek
İdare Mahkemesi sözü edilen görevleri yaparken Anayasadan aldığı yetki ile
364Bu konuda bkz. ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 576; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, s.203, 204. 365Sözü edilen durum için bkz. ZAFER, s. 77; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 577. 366Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. TEZCAN, s. 105. 367Bu konuda KÜLAHÇI, s. 249.
169
münhasır yargı yetkisine sahiptir368. İdarenin bir kusursuz sorumluluk biçimi
olan hizmet kusuru nedeniyle açılan davalar zararın meydana geldiği kamu
kurum veya kuruluşunun bağlı olduğu Bakanlığa karşı Haksız Fiiller Yasası m.
13/1’de yer alan “işverenin müstahdemin fiillerinden sorumluluğu”
çerçevesinde açılmaktadır369.
Yönetimin tutum ve davranışlarından dolayı birtakım zararlar doğabilmektedir.
KKTC’de yönetimin yani idarenin sorumluluğu İngiliz Koloni devrinden sonra
büyük değişimler göstermiştir. Nitekim bu sömürge döneminde haksız fiil
sorumluluğundan dolayı hükümeti dava etmek imkansızdı. Görevini ifa eden
kamu görevlisi bu esnada bir suç işlediği takdirde şahsen dava edilirdi. Alınan
bir hüküm dahilinde ise kamu fonlarından ödeme yapılırdı. Sözü edilen durum
1960 Anayasa’sı ile kaldırılmıştır370.Kamu görevlileri ifadesi geniş olarak
algılanırsa kamu kesiminde görev yapan tüm görevlileri kapsar. Sözü edilen
kişiler yargıçları, savcıları, Sayıştay Başkanı ve üyelerini de içerir. Ancak kamu
görevlilerinden kasıt; dar anlamda sivil yönetimde çalışanlardır371.
Anayasanın 152/1.maddesinde; Yüksek İdare Mahkemesinin münhasır yargı
yetkisine değinilmiştir. Sözü edilen hükümde hizmet kusuruyla ilgili bir ifade
yer almamıştır.
Türk Hukukundan örnek vermek gerekirse TC Anayasasında idarenin her türlü
eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açık olacağı düzenlenmiştir. İdare de
kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür (Anayasa m.
125). Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri
kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve
kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak; ancak idare aleyhine
açılabilecektir (Anayasa m. 129). Kişinin, resmigörevliler tarafından vaki haksız
işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre, Devletçe tazmin edilecektir
(Anayasa m. 40). Bu hükümlere paralel olarak 657 sayılı Devlet Memurları
368Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevlerine ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. ERHÜRMAN, İdari Yargılama, s. 46. 369KÜLAHÇI, s.250. 370Sözü edilen duruma yönelik bkz. NECATİGİL, Anayasa, s. 241. 371Bu konuda NECATİGİL, Anayasa, s. 343.
170
Kanunu’nun 13.maddesinde yine kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili
olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel
aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açabileceklerdir. Ancak, Devlet
dairelerine tevdi ya da bu dairelerce tahsil ya da muhafaza edilen para ve para
hükmündeki değerli kâğıtların ilgili personel tarafından zimmete geçirilmesi
durumunda, zimmete geçirilen miktar, cezaî takibat sonucu beklenmeden
Hazine tarafından hak sahibine ödenecektir. Bu hükümle idarenin sorumluluğu
kabul edilmiştir. Bu kapsamda yönetimin ve kamu görevlisi olan kişilerin
görevleriyle ilgili işlem ve eylemlerinden dolayı çıkan zararlardan idare mesul
olacaktır. Dolayısıyla idarenin hizmet kusurundan dolayı sorumluluğu için
Anayasanın 40.maddesinde düzenlenen “kamu görevlilerinin haksız
işlemlerinin” varlığını, 129.madde ise, “kamu görevlilerinin kusurlarının”
varlığını aramaktadır’’372. Bir hizmet kusurunun varlığı durumunda idari
yargıda tam yargı davası açılacaktır. Bu dava esnasında idarenin yapmış
olduğu işlem, eylem veya ihmalden dolayı maddi ve manevi zarar kaybına
uğrayan kişi, hak talebinde bulunabilecektir. Ayrıca yine 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu 141.madde tazminat istemine yönelik ifadeler
içermektedir.
Yeri gelmişken KKTC’de 2013 yılında idari işlemleri düzenleyen kuralları ve
idari işlem ve ihmallere karşı dava açılmasına ilişkin hükümleri içeren bir yasa
çıkartılmış olduğunu söylemek gerekecektir. Sözü edilen yasa ise İyi İdare
Yasası olarak adlandırılmıştır. İyi İdare Yasası denilen bu yasanın mali
sorumluluk yan başlığıyla düzenlenen 22.maddesine göre;
(1) İdarenin işlemi ya da ihmali veyahut da fiillerinden doğan zararı gidermekle
yükümlü olduğu,
(2) İdarenin zarar görmüş olanın zararını gidermesinin ardından, kusurlu işlem
ya da fiiliyle zararın doğmasına sebebiyet veren kamu personeline, mahkeme
tarafından tespit edilen kusur oranında rücu edilebileceği ifadeleri
düzenlenmiştir.
372Bu konuda bkz. BOZDAĞ, Ahmet; İdare Hukukunda İdarenin Hizmet Kusuru ve Danıştay Uygulaması, Türk İdare Dergisi, S.: 468, Y.: 2010, 34, 35.
171
Ayrıca sözü edilen Yasa’nın yargı kararlarına uyma zorunluluğu yan başlığıyla
23.maddenin 3.fıkrasında idarenin zarar görmüş olanın zararını giderdikten
sonra, kusurlu işlem ya da fiiliyle zararın doğmasına sebebiyet veren kamu
personeline, mahkeme tarafından tespit edilen kusur oranında rücu
edilebileceği şeklinde bir düzenleme vardır. Bahsi geçen hükümlerde idarenin
işleyişine yönelik keyfi davranma lüksünün olmadığı açıktır373. Bununla birlikte
Anayasada Yüksek İdare Mahkemesi’nin yetki alanına giren davalar arasında
hizmet kusuruna yönelik davaların olmamasının büyük bir eksiklik olduğunu
düşünüyoruz. İyi İdare Yasası’nın yürürlüğe girmiş olması ve idareyle ilgili
birtakım yenilikler getirmesi sevindirici gelişmelerdir; ancak Anayasada da
gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılmasının uygun düşeceği
kanaatindeyiz. Zira hizmet kusuru, idare hukuku çatısı altında incelenmesi
gereken bir kusurdur ve bunun için idari yargılama kurallarından faydalanmak
gerekmektedir.
Bilindiği gibi KKTC’de idarenin kusursuz sorumluluğu benimsenmiştir. İdarenin
kusursuz sorumluluğundan kasıt; idare ile müstahdem arasında bir organik
bağın bulunması, zararın hizmetin ifası sırasında hizmetle ilgili olarak
meydana gelmesi, zarar ile müstahdemin arasında illiyet bağının olmasıdır374.
Haksız fiiller hukukunda idarenin sorumluluğu için aynı zamanda çalıştıranların
sorumluluğu da denilmektedir. İdarenin herhangi bir makam veya kamu
görevlisi idare adına yapmakta olduğu kamu görevi esnasında kişiye zarar
veren bir davranışta bulunursa idare bundan çalıştıran yani işveren olarak
sorumlu tutulacaktır375.
Mahkemeler Yasasının 25.maddesine göre kaza mahkemelerinin, hukuk
davalarında bir davaya ilk derece mahkemesi olarak bakmak ve davayı karara
bağlamak yetkisine haiz olduğu ifade edilmektedir. Bu durum Türk Hukukunda
657 sayılı Devlet Memurları Hakkındaki Kanunun yürürlüğe girmesine kadar
373İdarenin hukuka bağlı olma zorunluluğu ile ilgili bkz. TANİLLİ, s. 402; SAĞLAM, TC Anayasası, s. 138; KABOĞLU, s. 298, ÖZBUDUN, Anayasa, s. 195; GÖZLER, Anayasa, s. 215. 374İlliyet bağı ve kusursuz sorumluluk ile ilgili ayrıntılı bilgi için KÜLAHÇI, s. 251-255; YILDIRIM, Turan; İdare Hukuku, 7.Bs., On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, Y.: 2018, 540; SANCAKDAR/US/TURHAN/ÖNÜT/SEYHAN, s. 758. 375Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. NECATİGİL, Anayasa, s. 242.
172
idarenin, müstahdemin fiilinden dolayı özel hukuk kurallarına göre
sorumluluğunun tespit edilmesindeki durum gibidir376.
Görevli ve yetkili mahkeme bakımından ise haksız fiil davaları, Haksız Fiil
Yasasının 2.maddesine göre KKTC toprakları içinde ya da deniz sularının
çekilmiş durumdayken, bıraktığı en alçak su izinden ölçülmek üzere, KKTC
sahillerinden üç millik bir mesafeye kadar uzanan deniz sahası içinde yapılan
bir haksız fiil nedeniyle kaza mahkemelerinde açılabileceği düzenlenmiştir’.
Bunun yanında Haksız Fiil Yasasının 68.maddesinde öngörüldüğü gibi
şikâyete konu kusurla ilgili meydana geldiği tarihten sonraki beş yıl içerisinde
dava açılması gerekmektedir.
Bir haksız tutuklamanın mağduru olan kişi, tutuklanmasının haksız olduğu
konusunda Yargıtay Ceza Mahkemesinde istinafa başvurabilecektir. Yargıtay
Ceza Mahkemesi istinafı haklı bulursa zanlı/sanık, derhal serbest
bırakılacaktır. Sözü geçen durumda davacı mağdur olan zanlı veya sanık,
davalı ise savcılıktır. İstinafı kabul edilen zanlı/sanık tazminat alabilmek için
kaza mahkemelerinde haksız fiil davası açabilecektir. Kaza mahkemesinde
açılan haksız fiil davasında davacı taraf zanlı/sanıktır. Davalı taraf ise
Başbakanlığa bağlı Polis Genel Müdürlüğü’dür. Dava sonucunda davalı olan
kişi haklı görülürse Polis Genel Müdürlüğü tazminat ödemeye mahkûm
olacaktır. Davalı olan Polis Genel Müdürlüğü’nün ise Kamu Görevlileri
Yasasının 11.maddesi dahilinde kamu görevlisine rücu hakkı saklıdır377.
Hizmet kusurundan dolayı kaza mahkemesinde açılan tazminat davasında
mahkeme, kusur oranında tazminata hükmetmektedir. Mahkemenin ne kadar
tazminat takdir edeceğine dair Haksız Fiil Yasasında ve diğer yasalarda bir
düzenleme bulunmamaktadır. Bir tek istisna Yüksek Mahkemenin tazminat
miktarı hususunda zarara uğrayan bir kişiye verilecek tazminatın tam ve yeterli
olması gerekeceği konusundadır. Ancak kişinin düçar olduğu zarar hesap yolu
ile ölçülmediğinde kendisine verilecek tazminatın makul ve adil olması
gerekecektir. Mahkemeler bu gibi davalarda verilecek zarar ziyanı takdir
376Bu konuda bkz. TANDOĞAN, Haluk; Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara, Y.: 1981, 115. 377Bu konuda bkz. ALBAŞ, Tutuklama, s. 454.
173
ederken geçmiş yıllarda benzeri olaylarda takdir edilen miktarları göz önünde
bulunduracaktır. Bu kapsamda paranın hüküm tarihindeki alım gücündeki
azalmanın da dikkate alınması gerekmektedir. Bir davada verilecek tazminat
miktarı takdir edilirken benzeri davalarda takdir edilen miktarlar göz önünde
bulundurmak gerekir. Fakat paranın alım gücündeki düşme neticesi birkaç yıl
önce benzeri bir meselede takdir edilen tazminat miktarı çoğu kez yetersiz
kalabilmektedir şeklinde bir Yargıtay Hukuk Mahkemesi kararı378 vardır.
Haksız bir şekilde tutuklananların zararları mümkün olan en kısa ve tatmin
edici şekilde tazmin edilmelidir. Bu şekilde mağduriyete uğratılanların kişi
güvenliği en az derecede ihlâl edilmiş olacaktır379.
Yargıtay Ceza Mahkemesine konu olmuş ve yol gösterici bir karara göre380
Mahkeme, bir sanığın şartlara aykırı hareket etmemesine rağmen sanığa ihbar
yapmadan ve söz hakkı vermeden teminata el koymuştur. 9/76 sayılı
Mahkemeler Yasası’nın m.31/3’e göre ağır ceza mahkemelerinin 15 Milyar
Türk Lirasına kadar suçtan zarar gören kişiye tazminat ödenmesi hükmü
verme yetkisi vardır. Hâlbuki önümüzdeki davada Ağır Ceza Mahkemesi, 28
Milyar Türk Lirasını aşan bir miktar için hüküm vermiştir. Bu açıdan yasaya bir
aykırılık vardır. Ancak tazminatla ilgili tartışma konusu sadece Mahkemeler
Yasası’nın m.31/3’e göre belirtilen sınırın aşılmasından ibaret değildir. Bir ceza
mahkemesinin tazminatın ödenmesi hükmü vermesi çok ender hâllerde
gerçekleşen bir olaydır. Mağdurun zararının saptanması ve tazminat hükmü
verilmesi normalde hukuk davasında yapılabilecek bir iştir. Ceza davasında bu
konunun karara bağlanması konunun kapanması ve artık hukuk davasının
açılamaması anlamına gelir. Ceza davalarında izlenen ilkelerle hukuk
davalarında izlenen ilkeler farklı olduğundan iki konunun birlikte ele alınıp
karara bağlanması kolay değildir. Bu sebeple tazminatın ödenmesi ve
378Bkz. Güner Ahmet Olkan ve Tamer Nedim Atayol kararı, 07.01.1988 tarihli, Yar. Huk. No.: 51/87, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t. 02.05.2019). 379Bu konuda TANER, s. 166; ŞAHİN/GÖKTÜRK, s. 390; SÜRÜCÜ, Sinan; İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında ve Türkiye’de Tutuklama, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Y.: 2010, 32; ÖZTÜRK/TEZCAN/ERDEM/SIRMA GEZER/SAYGILAR KIRIT/ALAN AKCAN/ÖZAYDIN/ERDEN TÜTÜNCÜ/ALTINOK VILLEMIN/TOK, s. 577. 380Bkz. Muhammet Genç ile KKTC Başsavcısı kararı, 08.12.2005 tarihli, Yar./Ce. No.: 83/2004, http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/default.aspx, (e.t 23.05.2019).
174
teminata el koyulması emirleri benimsenen hukuk ilkelerine uygun olmadığı
gerekçesiyle iptal edilmiştir.
KKTC doktrininde savunulan bir görüşe göre381; ceza yargılamalarında
tazminat üzerinde anlaşma yapılmasının taraflar açısından hem zaman hem
de masraf kaybını önleyebileceği düşüncesi hâkimdir. Aynı zamanda ortada
bir anlaşma olmadığında ceza mahkemelerinin tazminat miktarını saptama
girişiminde bulunmaları sıkıntılara yol açabilecektir denilmektedir. Son olarak
ise ceza mahkemelerinin hem usul hem de esas yönden donanımsız olduğuna
dikkat çekilmektedir. Kanaatimizce ceza mahkemelerinin tazminata yönelik bir
karar verememesi ve bu yetkiyi kullanacak olan mahkemelerin ceza
mahkemeleri dışında olan mahkemeler olduğunun söylenmesi sistemin
mantığıyla çelişmektedir. Ayrıca ceza mahkemelerinin tazminat miktarını
saptama girişiminde bulunmalarının hangi sıkıntılara yol açabileceği ile ilgili
ayrıntılı bir bilgi verilmemektedir. Eğer ceza mahkemelerinde iş yükünün
fazlalığı sebebiyle tazminatı belirleme konusunda da ayrı bir araştırma
yapılmasının yük olacağı düşünülüyorsa; tarafımızdan bu düşünceye katılmak
mümkün değildir. Zira ceza mahkemelerinde görülen davalar cezai nitelikte
olduğu için bu mahkemelerde açılmaktadır. Cezai nitelikteki davaların
tazminatına ilişkin de yine ceza mahkemelerinin yetkili olabileceğini kabul
etmek gerekmektedir. Tazminata ilişkin miktarın saptanmasına yönelik hukuk
mahkemelerinin yani kaza mahkemelerinin yetkilendirilmesinin; ancak hukuki
dava niteliğinde olan davalarda mümkün olması gerekmektedir. Bu kapsamda
ceza mahkemelerinin tazminata ilişkin konularda donanımsız olduğunu
söylemek ve bu yüzden de kaza mahkemelerine sözü edilen işlevi yüklemenin
doğru olmayacağı düşüncesindeyiz.
Yüksek mahkeme kararlarında hukuken istinaf yolunun kapatılmasından
dolayı haksız bir tutuklamaya ilişkin tazminat davasına rastlanılmamıştır.
Genellikle haksız tutuklamanın mağduru olan zanlı/sanık istinafa
başvurduğunda başvuruları olumsuz sonuçlanmıştır. Esasen istinafı kabul
edilen kişinin haksız tutuklama tazminatını alabilmesine ilişkin kaza
mahkemesine başvurabilmesi gerekmektedir.
381Bu konuda bkz. VEZİROĞLU/GÜMÜŞ, s. 417.
175
Hukuk devleti iddiasında olan her ulusal hukuk düzeninde ulusal üstü insan
hakları belgeleri tarafından saptanmış asgari güvencelerin sağlanmış olması
elzemdir. Tutuklama tedbiri kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına en ağır
kısıtlamayı getirdiği için keyfi müdahalelerin dışında tutulmalıdır382. Zira hukuk
devleti ilkesinin bir neticesi de kişi güvenliği gözetmek ve onlara zarar
vermemektir. Bir hizmet kusurunun olması hâlinde de devlet bunu
onarabilmelidir383.
Başta AİHS ardından normlar hiyerarşisinin en üstündeki anayasa ve
tutuklamaya yönelik hükümler içeren yasaların koruma altına almış olduğu
temel hakların zedelenmemesi her çağdaş devletin öncelikli amacı hâline
gelmelidir. KKTC’de istinaf başvurusu için yüksek mahkemeye gidildiğinde
genellikle haksız bir tutuklamanın varlığına yönelik kararların verilmemesi
hukuk devleti ilkesini fazlasıyla görmezlikten gelmek demektir. Bunun yanında
istinafta incelenen sözü edilen durumla ilgili kararın zanlı veya sanık aleyhine
çıkmasıyla birlikte kaza mahkemelerinde tazminat alma hakkı sona ermiş
olmaktadır. Bahsi geçen durum kesinlikle kabul edilemez neticeleri
doğurmaktadır.
Değinilmesi gereken bir konu da hâkimin sorumluluğu konusunun hangi
derecede olduğu yönündedir. Bu kapsamda Haksız Fiiller Yasasının
4.maddesinin 3.fıkrasında; KKTC Yüksek Mahkemesi’nin herhangi bir yargıcı
aleyhine ya da bu Mahkemede yasal olarak yargıçlık görevi yapan herhangi
bir kişi aleyhine, adli sıfatıyla işlediği bir haksız fiilden ötürü dava
açılamayacağı belirtilmiştir. Bahsi geçen Yasanın 4.maddesinin 4.fıkrasına
göre ise KKTC’de Yüksek Mahkeme dışında herhangi bir mahkemenin yargıcı
aleyhine ya daböyle bir mahkemede yasal olarak yargıçlık görevi yapan
herhangi bir kişialeyhine ya da herhangi bir resmi kabz memuru aleyhine
veyahut da herhangi bir askeri mahkemenin herhangi bir üyesi aleyhine ya da
herhangi bir tahkim işlemi hakemi veya adli görev yapan bir görevli aleyhine,
adli sıfatıyla işlediği bir haksız fiilin oluşmasına sebep olan fiili adli yetkisi
dahilinde işlenmişse, aleyhine herhangi bir haksız fiil davası açılamayacağı
382SINAR, s. 407; YENİSEY/NUHOĞLU, s. 302. 383Hizmet kusuru ile ilgili bkz. ONAR, Sıddık Sami; İdare Hukukunun Umumi Esasları, İsmail Akgün Matbaacılık-Hak Kitabevi, C.: III, İstanbul, Y.: 1966, 1694; Aynı görüş GÖZÜBÜYÜK, s. 243.
176
belirtilmiştir. Bu durum polis devleti anlayışına paralel bir şekilde hâkim
devletine yol açabilecek riskleri de beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla
sorumsuz olan adli işlem yapanların (hâkim ve hâkim statüsünde kabul edilen
kişilerin) hâkimin tarafsızlığı ilkesinin denetlenmesine aykırıdır. Bu kapsamda
adil yargılanma ilkesinin de zedelenme ihtimali olmaktadır. Mevcut
düzenlemeler dikkate alındığında hâkimin hukuki sorumluluğunun olmaması
diğer hukuki sistemlerde hâkimin sorumluluğunu gerektiren sebeplerin en
azından KKTC Hukuk sistemi içerisinde olamayacağı varsayımından hareket
ettiğini kabul etmek gerekir. Bu varsayımın hayatın gerçekleriyle örtüşüp
örtüşmediği hususu askıda bir konudur.
177
SONUÇ
KKTC Ceza Usul hukukunda zanlı/sanığın tutuklanmasının koşulları ve
nedenleri başta KKTC Anayasası olmak üzere Ceza Usul Yasası ve yine
Yargıtay kararları kapsamında oluşturulmuştur. Ceza Usul Yasası olarak
bilinen Fasıl 155, İngiliz İdaresi Döneminden kalma çağdışı bir özellik
taşımaktadır. Sözü edilen döneme ait olan Yasa, o dönem ki sosyal ihtiyaçlara
göre düzenlenmiştir. Mevcut sisteme bakıldığında ise bazı önemli sorunlar
tespit edilmiştir.
İlk olarak muhtemel kavram kargaşasını gidermek amacıyla zanlı yerine
şüpheli kavramının kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Soruşturma
evresinde zanlı yerine şüpheli, kovuşturma evresinde ise sanık denilmesi
kavram kargaşasını önleyecektir.
Adil yargılanma hakkı kapsamında olmak üzere yargıç kararı olmaksızın polis
memurlarının arama yaparken buldukları delili değerlendirmeleri uygun
değildir. Delillerin niteliğinin en azından savcılık tarafından değerlendirilip
soruşturma aşamasında kullanılıp kullanılmayacağına karar vermesinin
yargılama hukukunun esasları açısından doğru olacağı fikrindeyiz. Diğer
taraftan soruşturmayı yapan polis memuru olduğuna göre bu soruşturmayı
yapan ekip amirinin tarafsız ve bağımsız bir savcı emrinde gerçekleştirmesi
delillerin kalitesini artıracaktır.
Bakanlar Kurulunun soruşturma memuru atama yetkisi ayrıntılı olarak
düzenlenip bu kişilere yargı güvencesi verilmesi gerekir. Böyle bir düzenleme
olmadan soruşturma memurluğu adil yargılanma hakkı ile uyumlu olmaz.
Nitekim bu kurum mevcut şekliyle uygulaması olmayan bir konumda
bulunmaktadır. KKTC Ceza Usul Hukukunun, Anglo Sakson Hukuku
paralelinde olması nedeniyle mevcut uygulamaların İngiliz Hukukunda halen
uygulanan güvenceleri içerecek bir koruma getirilmesi gerekir. Aksi takdirde
mevcut uygulama KKTC Anayasasının 16.maddesine de uygun sayılamaz.
Suçun soruşturulmasında bilgilerine başvurulan kişilere suçun niteliğine dahi
bakılmaksızın Yasadaki ifadesiyle yazılı çağrıda bulunmadan doğrudan
178
doğruya söz konusu kişilerin bilgilerine adeta keyfi sayılabilecek şekilde
müdahalesi uygun değildir. Şöyle ki suçun ihlâl ettiği yarar, bilgisine
başvurulacak kişi uzman sıfatıyla soruşturmaya katılıyorsa, tanık sıfatıyla
katılıyorsa, bu kişilerin temel haklarının ihlâli sonucunu dahi doğurabilecek
niteliktedir.
Güncellenmemiş yani eski hâliyle Anglo Sakson Sisteminden gelmiş olan
Yargıç Kuralları mevcut hukuk anlayışını yansıtmadığı gibi hukuk güvenliğini
de sarsıcı niteliktedir. Bu kuralların bir an önce modern hukuk anlayışına yani
ceza yargılama hukuku anlayışını yansıtacak biçimde değiştirilmesi daha
uygun olacaktır. Bu konuda AİHM denetimine açık olan Büyük Britanya
(İngiltere ve İrlanda Cumhuriyeti) mevzuatının güncel şekli örnek alınabilir.
Ceza Usul Yasasında kavram birliğini sağlamak amacıyla aynı anlamda
kullanılan müzekkere ve mazbata kavramlarının yeknesaklaştırılması yasa
yapma tekniği açısından uygun olacaktır.
Öte yandan soruşturmada polisin zanlı ifadesini alırken ifade metnini zanlının
açıklamalarına uygun olup olmadığının tespitinde, metnin imzalanmadan önce
zanlıya verilip okutulduktan sonra imzalanmasının sağlanması gerekir. Bu
açıdan zanlının ifadesini verirken hukuki yardım kapsamında bir avukat
gözetiminde ifade vermesinin adil yargılanma ilkesinin hayata geçmesi
açısından önemli olduğunu düşünmekteyiz. Bu noktada yasal boşluğun
doldurulması gerektiğine inanıyoruz. Burada Türk Hukukunda 2005 yılında
yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 147 ve 148.maddeleri dikkate alınmalıdır.
Şayet zanlının avukatı olmadan ifadesi polis tarafından alınıyorsa
CMK.m.148/4’te olduğu gibi zanlının bu ifadeyi yargıç ya da mahkeme önünde
kabul etmemesi hâlinde geçerli delil olarak değerlendirilmemesi gerekir.
Makul sürede yargılanma hakkının sağlanması soruşturmaların makul sürede
tamamlanmasına bağlıdır. Soruşturma memurunun faaliyetlerinin mevcut
ilkeyi hayata geçirecek biçimde süre bakımından sınırlandırılmasının uygun
olacağını düşünüyoruz.
179
Adil yargılanma hakkını zedeleyen bir başka husus da işkence, tehdit ve baskı
gibi yöntemlerle alınan ifadelerdir. Maddi gerçeğin araştırılması ilkesi
kapsamında zanlının bu yöndeki beyanının yeterli emareler olması durumunda
ciddiye alınması gerektiğini düşünüyoruz. Yargıç böyle bir durumda maddi
gerçeğin ortaya çıkarılması konusunda re’sen soruşturma evresine ilişkin ifade
ve tanık beyanları gibi hususları emareleri bulunan iddiaya paralel biçimde
değerlendirmelidir. Bu yolda bir tespit yaptığında soruşturmayı olumsuz dış
etkenlerden soyutlayarak kararını vermelidir.
KKTC Ceza Usul Hukukunda zorunlu müdafilik açısından yargıcın takdir
yetkisi kaldırılmalıdır. Onun yerine silâhların eşitliği ilkesi gereğince zorunlu
müdafiliğin yasal bir ilke hâline getirilmesi daha doğru olacaktır.
Yasa yapma tekniği açısından kavramların yerinde kullanılabilmesi için
yakalama veya tutuklama kavramları anlamına uygun biçimde Anayasada ve
yasalarda düzeltilmelidir.
Tutuksuz yargılanma esası günümüz yargılama hukukunun en önemli
ilkelerinden biridir. Sadece makul suç şüphesiyle polisin tutuklama
yapabileceğini kabul etmek doğru değildir. İstisnai olarak tutuklamaya
başvurmayı temin edecek mekanizmaları geliştirmemiz gerekmektedir.
Tutuklamanın öne çekilen bir ceza olmaması açısından da tutuklama için
gerekli şartlar oluşmamışsa tutuksuz yargılama yoluna gidilmesi ve gereğinde
CMK’nın 109.maddesinde yer alan adli kontrol tedbirleri gibi tedbirlerle
yargılamanın gerçekleştirilmesi yararlı olacaktır.
Tutukluluk dışındaki teminat emirleri açısından üst sınır konulmaması fiilen
KKTC topraklarında haksız bir tutuklama gibi sonuç doğurabilir niteliktedir.
İvedilikle teminat emirleri konusunda bir üst sınır getirilmesi gerektiği
düşüncesindeyiz.
Yasal terim itibarıyla hafif suçlar bakımından da bir koruma tedbiri olarak
tutuklama tedbirinin uygulanıyor olması ağır bir tedbir olma sonucunu
doğurmaktadır. Nitekim ölçülülük (oranlılık) ilkelerine uygun düştüğünü
düşünmüyoruz.
180
Anayasanın 16/8.maddesinde yargıcın verdiği tutukluluğa ilişkin kararlara
karşı istinaf yolunun kapatılamayacağı düzenlenmiştir. Buna göre tutuklama
koruma tedbirine yönelik sanık, yüksek mahkemede istinaf hakkına sahiptir.
Sanık yanında zanlının da istinafa başvurma hakkının olması gerektiği
anayasal bir zorunluluktur.
Yüksek Mahkemenin haksız tutuklamaya yönelik talepleri reddederek haksız
tutuklananın tazminat hakkını fiilen ortadan kaldıran sonuç ortaya
koymaktadır. Özgürlük ve güvenlik hakkı ile ilgili AİHS’in 5.maddesinin son
fıkrası gereği koruma tedbirlerine aykırılık nedeniyle tazminat yolunun
açılmasının sağlanması gerekir.
181
KAYNAKÇA
ACU, Melek (2014). Bireysel Başvuruya Konu Edilebilecek Haklar, TBBD, C.:
110, 403-434.
AİHM Kararlarından Örnekler (2019, 21 Kasım).
https://www.anayasa.gov.tr/files/insan_haklari_mahkemesi/kitaplar/aihmkarar
larindanornekler.pdf
AKBULUT, Berrin (2019). Türk Ceza Hukuku Temel Bilgiler, Seçkin Yayıncılık,
Ankara.
AKÇAY, Deniz (2015). “Cyprus V. Turkey” Kararı: Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’nin Uluslararası Hukuk ve Uluslararası Uyuşmazlık Sınavı, TBBD,
C.: 121 ,441-472.
AKSOY İPEKÇİOĞLU, Pervin (2007). Yakalama ve Gözaltına Alma Koruma
Tedbirleri, DEÜHFD, C.: 9, 1215-1254.
AKILLIOĞLU, Tekin. (1993). İnsan Hakları ve Yönetsel Yargı Yöntemimiz, II.
Ulusal İdare Hukuku Kongresi Bildiri Özetleri, Danıştay Yayınları, Ankara.
AKIN, İlhan F. (1993). Kamu Hukuku, 7.Bs., Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş.,
İstanbul.
AKIN, İlhan F. (1968). Temel Hak ve Özgürlükler, Fakülteler Matbaası,
İstanbul.
AKSU, Aslı (2010). Human Rights Violations Faced By Turkish Cypriots,
Ankara Bar Review, C.: 1, 19-24.
ALBAŞ, Saniye (2019). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ceza Muhakemesi
Hukukunda Tutuklama ve Haksız Tutuklama Üzerine Kısa Bir Değerlendirme
(Tutuklama), İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.: 18, S.: 2,
441-458.
ALBAŞ, Saniye (2019). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ceza Muhakemesi
Hukukunda Zanlıya veya Sanığa Uygulanan Tutukluluk Dışındaki Teminat
Emirleri (Teminat Emirleri), İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, C.: 18, S.: 2, 427-439.
ALTIPARMAK, Cüneyd (2006). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Altıncı
Maddesi Kapsamında Adil Yargılanma Hakkının Esasları (Adil Yargılanma),
TBBD, C.: 63, 244-270.
182
ALTIPARMAK, Kerem (2009). İşkenceyi Nasıl Bilirsiniz? Türkiye’de Orantısız
Güç Kullanma Sorunu, Toplum ve Bilim Dergisi, C.: 115, 355-381.
Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesinin Kurduğu Sistem (2019, 20 Kasım).
Erişim adresi: http://www.acikogretimadalet.com/amerikan-insan-haklari-
sozlesmesinin-kurdugu-sistem.html
ARTUK, Mehmet Emin/GÖKCEN, Ahmet/ALŞAHİN, Emin/ÇAKIR, Kerim
(2012). Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13.Bs., Adalet Yayınevi, Ankara.
ATALAY, Esra (1997). Yargısal Temel Haklar, Prof.Şükrü Postacıoğlu’na
Armağan, DEÜHF Döner Sermaye İşletmesi Yayınları, 437-454.
Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi (2019, 10 Kasım). Erişim adresi:
https://www.avrupa.info.tr/tr/avrupa-birligi-temel-haklar-bildirgesi-708
Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Konferansı Moskova İnsani Boyut Konferansı
Belgesi (2019, 10 Kasım). Erişim adresi: http://hukukbook.com/avrupa-
guvenlik-ve-isbirligi-konferansi-moskova-insani-boyut-konferansi-belgesi/
AYDIN, Murat (2012). 5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
Çerçevesinde Kaçakçılık Fiilleri ve Yaptırımları, Adalet Yayınevi, Ankara.
AYDIN, Öykü Didem (2011). Türk Anayasa Yargısında Yeni Bir Mekanizma:
Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, C.: XV, S.: 4, 121-170.
BAGHERI, Saeed (2013). Uluslararası Hukukta Suçluların İadesi ve Suçluları
Kovuşturma Yükümlülüğü, AÜHFD, C.: 62, S.:1, 1-39.
BALCI, Murat (2011). Ceza Muhakemesi Hukukunda Gaip veya Kaçak Sanığa
Güvence Belgesi Verilmesi, TBBD, C.: 92, 101-117.
BALTA, Tahsin Bekir/KUBALI, Hüseyin Nail (2019, 13 Eylül). Türkiye’de
Hukuk Devleti Anlayışı, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/391/4219.pdf
BAYRAKTAR, Köksal (2016). Gene Ölüm Cezası Üzerine, Güncel Hukuk
Dergisi, C.: 156, S.: 12, 7.
BECCARIA, Cesare (2018). Suçlar ve Cezalar Hakkında, 7.Bs., İmge
Kitabevi, Ankara.
BIÇAK, Vahit (2018). Ceza Muhakemesi Hukuku, 4.Bs., Seçkin Yayıncılık,
Ankara.
BİLGE, Necip (2017). Hukuk Başlangıcı: Hukukun Temel Kavram ve
Kurumları, 35.Bs., Ankara.
183
Birleşmiş Milletler Teşkilatı ve Türkiye (2019, 12 Kasım). Erişim adresi:
http://www.mfa.gov.tr/birlesmis-milletler-teskilati-ve-turkiye.tr.mfa
BOZDAĞ, Ahmet (2010). İdare Hukukunda İdarenin Hizmet Kusuru ve
Danıştay Uygulaması, Türk İdare Dergisi, S.: 468, 33-48.
CENGİZ, Serkan (2008). AİHM Kararlarının İç Hukuka Etkisi, TBBD, S.: 79,
334-350.
CENGİZ, Serkan (2019, 10 Şubat). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde
41 Uyarınca Tazminat Kavramı,
https://serkancengiz.av.tr/tr/makaleler/avrupa-insan-haklari-soezlesmesi-
madde-41-uyarinca-tazminat-kavrami/
CENTEL, Nur (1992). Ceza Muhakemesi Hukukunda Yakalama ve Tutuklama,
Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul.
CENTEL, Nur/ZAFER, Hamide/ÇAKMUT, Özlem (2017). Türk Ceza
Hukukuna Giriş, 10.Bs., Beta Basım Yayım A.Ş., İstanbul.
ÇELİKEL, Aysel/ÖZTEKİN GELGEL, Günseli (2009). Yabancılar Hukuku,
15.Bs., Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul.
ÇÖZELİ, Yusuf (2016). Karşılaştırmalı Olarak Ulusal Üstü İnsan Hakları
Hukuku Belgelerinde Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Özgürlüğü, Yıldırım
Beyazıt Hukuk Dergisi, S.: 2, 121-172.
ÇULHA, Rifat/DEMİRAĞ, Fahrettin/NUHOĞLU, Ayşe/OKTAR, Salih/TEZCAN, Durmuş/YENİSEY, Feridun (2019). Ceza Muhakemesi
Hukuku Başvuru Kitabı, 4.Bs., Bilge Yayınevi, Ankara.
DEMİRBAŞ, Timur (2018). Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13.Bs., Seçkin
Yayıncılık, Ankara.
DONAY, Süheyl (2015). Güncelleştirilmiş Ceza Yargılaması Hukuku, Beta
Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul.
DEREBOYLULAR, Özde/ARMAN, Perçem (2018). Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin Kıbrısla İlgili Verdiği Kararların KKTC ve Türkiye’ye Etkisi,
TBBD, C.: 136, 293-326.
DİNÇ, Güney (2019, 14 Şubat). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Sözleşme’nin Yer Bakımından Kapsama Alanını Belirlerken, Barış Çağrısı mı,
Yapıyor? Yoksa Emperyalist Savaşların Yolunu mu Açıyor?,
http://www.guneydinc.com/makaleler/13.pdf
184
DİNÇKOL, Abdullah (2015). Hukuka Giriş: Hukukun Temel Kavramları, 12.Bs.,
Der Yayınları, İstanbul.
DOEHRING, Karl (2002). Genel Devlet Kuramı Genel Kamu Hukuku, 2.Bs.,
İnkılâp Kitabevi, İstanbul, (Çev.: Ahmet Mumcu).
DOĞRU, Osman (2006). İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Hukukunda
İşkence ve Kötü Muamele Yasağı, Legal Yayıncılık A.Ş., İstanbul.
DOĞRU, Osman/NALBANT, Atilla (2012). İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi
Açıklama ve Önemli Kararlar, C.:1, Şen Matbaacılık.
DÖNMEZ, Burcu Demren (2019). Ceza Muhakemesi Hukukunda Çapraz
Sorgu, 2.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara.
DÖNMEZER, Sulhi/ERMAN, Sahir (1985). Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku (Cilt
III)), 10.Bs., Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., C.: III, İstanbul.
DÖNMEZER, Sulhi/ERMAN, Sahir (1987). Ceza Hukuku (Ceza Hukuku), C.:2,
Sulhi Garan Matbaası, İstanbul.
DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan/GÜMÜŞ, Mustafa Alper (2019). Türk Özel
Hukuku Aile Hukuku, C.: III, 14.Bs., Filiz Kitabevi, İstanbul.
DUTERTRE, Gilles (2019, 5 Kasım). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Kararlarından Örnekler,
https://www.anayasa.gov.tr/files/insan_haklari_mahkemesi/kitaplar/aihmkarar
larindanornekler.pdf
DUVAN, Ayşe Özkan (2019). Bireysel Başvuru Kararlarında Makul Sürede
Yargılanma Hakkı, AÜHFD, C.: 68, S.: 1, 287-336.
DÜNDAR, Meltem (2005). KKTC ve Türk Ceza Yargılaması Hukuklarında
Çapraz Sorgulama, İstanbul Üniversitesi Yayınlanmamış YL Tezi, İstanbul.
EKİNCİ, Bezar Eylem (2016). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yüksek
Mahkemesi Kararlarında Hukuk Devleti İlkesi, AÜHFD, C.: 65, S.: 3, 723-770.
ERDEM, Mustafa Ruhan/KORKMAZ, Ömer (2003). Yargılanmanın
Yenilenmesi Nedeni Olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İhlâli, Dokuz
Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.:5, S.: 2, 182-212.
ERDOĞAN, Yavuz (2018). Avrupa Konseyi Siber Suçlar Sözleşmesi’nde Yer
Alan Koruma Tedbirleri ve Bu Tedbirlerin Türk Hukukundaki Yeri, Legal
Yayıncılık A.Ş., İstanbul.
EREM, Faruk (1996). Ceza Muhakemeleri Usûlü Kanunu Şerh (Şerh),
Dayınlarlı Yayınları, Ankara.
185
EREM, Faruk (1968). Ceza Usulü Hukuku (1968), 2.Bs., Ajans-Türk
Matbaacılık Sanayii, Ankara.
ERHÜRMAN, Tufan (2019, 19 Eylül). Anayasa Değişiklikleri Son Hâli,
http://www.tufanerhurman.com/anayasa-degisiklikleri-son-hali/
ERHÜRMAN, Tufan (2007). Kıbrıs’ta Akıl Tutulması, Işık Kitabevi, Lefkoşa.
ERHÜRMAN, Tufan (2012). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti İdari Yargılama
Hukuku Türk ve İngiliz Hukuk Sistemleriyle Karşılaştırmalı Bir İnceleme (İdari
Yargılama), Işık Kitabevi, Kıbrıs.
ERKUL, İlhan (2013). Açıklamalı İçtihatlı Uygulamada Ceza Yargılamasında
Tutuklama ve Tahliye, Adalet Yayınevi, Ankara.
ERMAN, Sahir (1983). Askerî Ceza Hukuku Umumi Kısım ve Usul, 7.Bs.,
Üçdal Neşriyat, İstanbul.
ERŞEN, Serkan (2007). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türk Hukukunda
Adil Yargılanma Hakkı, Kırıkkale Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Kırıkkale.
ERTAŞ, Şeref (2016). Eşya Hukuku, 13.Bs., Barış Yayınları, İzmir.
ERYILMAZ, M. Bedri (2003). Türk ve İngiliz Hukukunda ve Uygulamasında
Arama, Ankara.
FEYZİOĞLU, Metin/OKUYUCU ERGÜN Güneş (2010). Türk Hukukunda
Tutuklulukta Azami Süre, AÜHFD, C.: 59, S.: 1, 35-59.
GAZİOĞLU, Ahmet (1986). Kıbrıs Sorunu ve Bağımsızlık, Cyrep Yayınları,
Lefkoşa.
GG Turkisch (2019, 15 Kasım). Erişim adresi: http://www.recht-
harmonisch.de/GG-turkisch.pdf
GÖKCEN, Ahmet/BALCI, Murat/ALŞAHİN, Emin/ÇAKIR, Kerim (2018). Ceza
Muhakemesi Hukuku, 3.Bs., Adalet Yayınevi, Ankara.
GÖLCÜKLÜ, Feyyaz (1994). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde Adil
Yargılama, Prof. Dr. İlhan Öztırak'a Armağan, Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi Dergisi, C.: 49, S.: 1-2.
GÖLCÜKLÜ, Feyyaz (1958). Ceza Davasında Şahıs Hürriyeti (Şahıs
Hürriyeti), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara.
GÖREN, Zafer (1995). Anayasa ve Sorumluluk, DEÜHF Döner Sermaye
İşletmesi Yayınları, 2.Bs., Ankara.
186
GÖZLER, Kemal (1993). Bireysel Başvuru ve Kıbrıs Sorunu (Kıbrıs Sorunu),
İnsan Hakları Yıllığı, C.:15, 165-174.
GÖZLER, Kemal (2018). Türk Anayasa Hukuku (Anayasa), 2.Bs., Ekin Basım
Yayın Dağıtım, Bursa.
GÖZÜBÜYÜK, Şeref/GÖLCÜKLÜ, Feyyaz (2016). Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve Uygulaması, 11.Bs., Turhan Kitabevi, Ankara.
Guide Art 6 Criminal (2019, 11 Kasım). Erişim adresi:
https://www.echr.coe.int/Documents/Guide_Art_6_criminal_TUR.pdf
GÜNGÖR, Devrim (2010). Resmî Belgelerde Sahtecilik Suçu, Yetkin
Yayınları, Ankara.
HAKERİ, Hakan (2018). Ceza Hukuku Genel Hükümler Temel Bilgiler, 16.Bs.,
Astana Yayınları, İstanbul.
HAKKI, Murat Metin (2010). Property Wars in Cyprus: The Turkish Position
According to International Law, Ankara Bar Review, S.: 1, 43-56.
HATEMİ, Hüseyin/KALKAN OĞUZTÜRK, Burcu (2018). Aile Hukuku, 6.Bs.,
On İki Levha Yayıncılık A.Ş., İstanbul.
İÇEL, Kayıhan (2018). İçel Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5.Bs., Beta Basım
Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul.
İNCEOĞLU, Sibel (2013). İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil
Yargılanma Hakkı, 4.Bs., Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul.
İNCİ, Z. Özen (2017). Bir Koruma Tedbiri Olarak Türk Ceza Muhakemesi
Hukukunda Tutuklama, 4.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara.
İSMAİL, Sabahattin (1998).150 Soruda Kıbrıs Sorunu, 1.Bs., Kastaş Yayınevi,
İstanbul.
KABOĞLU, İbrahim Ö. (2019). Anayasa Hukuku Dersleri, 14.Bs., Legal
Yayıncılık A.Ş., İstanbul.
KANGAL, Zeynel (2019). Kabahatler Hukuku, 2.Bs., On İki Levha Yayıncılık,
İstanbul.
KARAARSLAN, Hilal (2010). Adil Yargılanma Hakkı, Hukuk Gündemi Dergisi,
S.: 2, 23-25.
KARAKEHYA, Hakan (2016). Ceza Muhakemesi Hukuku, 2.Bs., Savaş
Yayınevi, Ankara.
KAPANİ, Münci (1996). İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, 3.Bs., Bilgi
Yayınevi, Ankara.
187
KATOĞLU, Tuğrul (2011). Tutuklama Tedbirine İlişkin Sorunlar, ABD, S.: 4,
17-33.
KOCA, Mahmut/ÜZÜLMEZ, İlhan (2019). Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,
12.Bs., Seçkin Yayıncılık.
KUNTER, Nurullah (1964). Ceza Muhakemesi Hukuku, 2.Bs., Sermet
Matbaası, İstanbul.
KUNTER, Nurullah (1986). Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi
Hukuku, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul.
LOİZOU, Andreas Nicola/PIKIS, George Michael (1975). Criminal Procedure
in Cyprus (CPC), Proodos Press, Nicosia.
MACOVEI, Monica (2007). Kişinin Özgürlük ve Güvenlik Hakkı, Şen
Matbaacılık, İstanbul.
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (2019, 11 Kasım).
Erişim adresi: https://humanrightscenter.bilgi.edu.tr/tr/content/117-medeni-ve-
siyasi-haklara-iliskin-uluslararas-sozlesme/
MOLE, Nuala/HARBY, Catharina (2005). Adil Yargılanma Hakkı, Şen
Matbaacılık, S.: 3.
NECATİGİL, Zaim (1999). Kıbrıs Hukuk Sistemi (Hukuk), Kıbrıs Türk Hukuk
Dosyası TC/KKTC Hukuk Forumu Tutanakları, Ankara.
NECATİGİL, Zaim M. (2006). Kıbrıs Uyuşmazlığı ve AİHM Kıskacında Türkiye
(Kıbrıs Uyuşmazlığı), 2.Bs., Turhan Kitabevi, Lefkoşa.
NECATİGİL, Zaim M. (2015). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Anayasa ve
Yönetim Hukukunun Esasları (Anayasa), Işık Kitabevi Yayınları, Lefkoşa.
NEOCLEOUS, Andreas (2000). Introduction to Cyprus Law (Cyprus Law),
Limassol.
NUHOĞLU, Ayşe (1999). İşkence Yasağı ve İşkence Suçu, Prof. Dr. Sahir
Erman’a Armağan, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 527-592.
ONAR, Sıddık Sami (1966). İdare Hukukunun Umumi Esasları, İsmail Akgün
Matbaacılık-Hak Kitabevi, C.: III, İstanbul.
ÖMEROĞLU, Ömer (2013). Ceza Muhakemesinde Gaip ve Kaçak Sanığa
Güvence Belgesi Verilmesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.:
XVII, 195-225.
ÖNDER, Ayhan (1963). Ceza Muhakemeleri Usulü Hukukunda Arama,
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C.: 29, S.: 3, 424-457.
188
ÖZBEK, Veli Özer (1999) Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbiri
Olarak Arama, Ankara.
ÖZBEK, Veli Özer (2010) TCK İzmir Şerhi Türk Ceza Kanunu’nun Anlamı
(Açıklamalı-Gerekçeli-İçtihatlı), 4.Bs., Seçkin Yayıncılık, C.: 1, Ankara.
ÖZBEK, Veli Özer/DOĞAN, Koray/BACAKSIZ, Pınar/TEPE, İlker (2018).
Ceza Muhakemesi Hukuku Temel Bilgiler, 9.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara.
ÖZBUDUN, Ergun (2019). Anayasalcılık ve Demokrasi (Demokrasi), Yetkin
Yayınları, Ankara.
ÖZBUDUN, Ergun (2018). Türk Anayasa Hukuku (Anayasa), 18.Bs., Yetkin
Yayınları, Ankara.
ÖZDEK, Yasemin (2004). Avrupa İnsan Hakları Hukuku ve Türkiye–AİHS
Sistemi ve AİHM Kararlarında Türkiye, Nadir Kitap Yayınları, İstanbul.
ÖZEN, Muharrem (2010). Yargı Bağımsızlığını Zedeleyen Düzenleme,
Uygulamalar ve Bağımsızlığı Sağlamaya Yönelik Çözüm Önerileri, ABD, S.: 1,
31-65.
ÖZERSAY, Kudret (2006). AiHM'in Xenides-Arestis Kararı, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, C.: 61, S.: 1, 323-332.
ÖZERSAY, Kudret (2009). Kıbrıs Sorunu: Hukuksal İnceleme, Ankara
Üniversitesi Basımevi, Ankara.
ÖZGENÇ, İzzet (2018). Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 14.Bs., Seçkin
Yayıncılık, Ankara.
ÖZKUL, Fatih (2016). Anayasalarımızda Yargının Bağımsızlığı ve Tarafsızlığı,
ABD, S.: 3, 199-263.
ÖZTÜRK, Bahri (2016). Ceza Muhakemesi Hukukunda Adil Yargılama
Yükümlülüğü (Armağan), Prof.Dr.Turhan Esener’e Armağan, İstanbul Kültür
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Seçkin Yayıncılık, S.:1, Ankara, 413-428.
ÖZTÜRK, Bahri (1984). Suç Muhakemesi Hukukunda Gaiplik ve Gaiplerin
Muhakemesi (Gaiplik), İstanbul.
ÖZTÜRK, Bahri/ERDEM, Mustafa Ruhan (2019). Uygulamalı Ceza Hukuku ve
Güvenlik Tedbirleri Hukuku, 19.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara.
ÖZTÜRK, Bahri/TEZCAN, Durmuş/ERDEM, Mustafa Ruhan/SIRMA GEZER, Özge/SAYGILAR KIRIT, Yasemin F./ALAN AKCAN, Esra/ÖZAYDIN, Özdem/ERDEN TÜTÜNCÜ, Efser/ALTINOK VILLEMIN, Derya/TOK, Mehmet
189
Can (2019). Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin
Yayıncılık, 13.Bs., Ankara.
PAZARCI, Hüseyin (2018). Uluslararası Hukuk, 17.Bs., Turhan Kitabevi,
Ankara.
PEKCANITEZ, Hakan/ATALAY, Oğuz/ÖZKAN SUNGURTEKİN, Meral/ÖZEKES, Muhammet (2018). 5.Bs., Vedat Kitapçılık, İstanbul.
POGGI, Gianfranco (2007). Devlet: Doğası, Gelişimi ve Geleceği, İstanbul
Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
Prima Facie Case (2019, 15 Kasım). Erişim adresi:
https://tureng.com/en/turkish-english/prima%20facie%20case
REIDY, Aisling (2007). İşkencenin Yasaklanması, Şen Matbaacılık, İstanbul.
RENDA, Yaprak (2013). Loizidou Kararından Bugüne Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’nin Kararları ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarının
Kıbrıs’taki Mülkiyet Sorununa Etkisi, ABD, S.: 1, 389-397.
SAĞLAM, Fazıl (2013). Anayasa Hukuku Ders Notları (TC Anayasası), Yakın
Doğu Üniversitesi Yayınları, Lefkoşa.
SAĞLAM, Fazıl (2016). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Hukuku
Dersleri (KKTC Anayasası), Yakın Doğu Üniversitesi Yayınları, Lefkoşa.
SANCAKDAR, Oğuz/US, Eser/TURHAN, Mine Kasapoğlu/ÖNÜT, Lale
Burcu/SEYHAN, Serkan (2018). İdare Hukuku Teorik Çalışma Kitabı, 7.Bs.,
Seçkin Yayıncılık, Ankara.
SAYIN, Ahmet S. (2019, 18 Ocak). Darryly Hunt’ın Trajedisi: Masumiyet
Projesi ve Habeas Corpus Emirnamesi,
https://www.havadiskibris.com/darryly-huntin-trajedisi-masumiyet-projesi-
habeas-corpus-emirnamesi/
SCHROEDER, Friedrich/YENİSEY, Feridun (1997). Dürüst Yargılanma Hakkı
(Fair Trial), Alkım Yayınevi, İstanbul.
SERTER, Vehbi Zeki (1977). Kıbrıs Tarihi, 10.Bs., Halkın Sesi LTD., Lefkoşa.
SINAR, Hasan (2016). Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama, On iki
Levha Yayıncılık, İstanbul.
SIRMA GEZER, Özge/SAYGILAR KIRIT, Yasemin F. (2016). Adli Kontrol,
Prof.Dr.Turhan Esener’e Armağan, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, Seçkin Yayıncılık, C.: 15, S.:1, Ankara, 715-716.
190
SOYASLAN, Doğan (2018). Ceza Muhakemesi Hukuku, 7.Bs., Yetkin
Yayınları, Ankara.
SÖZMENER, Hasan (2014). Ceza Genel ve Ceza Usul Hukuku (Ceza Usul 1),
Tipografart Basım Yayın, C.: I, Lefkoşa.
SÖZMENER, Hasan (2014). Ceza Genel ve Ceza Usul Hukuku (Ceza Usul 2),
Tipografart Basım Yayın, C. II, Lefkoşa.
SÖZMENER, Hasan (2008). Medeni Usul – I Hukuk Usulü Tüzüğü Dava
Celpnameleri, C.: 1, Lefkoşa.
SÜRÜCÜ, Sinan (2010). İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında ve
Türkiye’de Tutuklama, Seçkin Yayıncılık, Ankara.
ŞAHBAZ, İbrahim (2004). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Kişi
Özgürlüğü ve Güvenliği, TBBD, S.: 55, 201-225.
ŞAHİN, Cumhur/GÖKTÜRK, Neslihan (2019). Ceza Muhakemesi Hukuku I,
10.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara.
ŞEN, Ersan/ÖZDEMİR, Bilgehan (2012) Tutuklama, 3.Bs., Seçkin Yayıncılık,
Ankara.
ŞENER, Esat (2001). Hukuk Sözlüğü, Seçkin Yayıncılık, Ankara.
ŞENTUNA, Mustafa Tarık (2014). Tutuklama ve Adli Kontrol, Seçkin
Yayıncılık, Ankara.
ŞIK, Hüseyin (2012). Suçsuzluk Karinesi, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, S.:
1, 103-145.
ŞİRİN, Tolga (2019, 19 Eylül). Üçüncü Yılda Bir Bilanço: Türkiye Anayasa
Mahkemesi’nin Bireysel Başvuru (Anayasa Şikâyeti) Usulünün ve Kararlarının
Değerlendirilmesi, http://kamuhukukculari.org/?sayfa=toplanti_bildiriler&id=5
ŞİRİN, Tolga (2018). Özgürlük ve Güvenlik Hakkı, 2018, Avrupa Konseyi
Ankara Program Ofisi.
TANDOĞAN, Haluk (1981). Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk
Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara.
TANER, Tahir (1934-1935). Ceza Muhakemeleri Usûlü, İstanbul Bozkurt
Matbaası, İstanbul.
TANER, Tahir (1940). Tanzimat Devrinde Ceza Hukuku Kanunları, Maarif
Matbaası, İstanbul.
TANİLLİ, Server (1982). Devlet ve Demokrasi Anayasa Hukukuna Giriş, 3.Bs.,
Say Kitap Pazarlama, İstanbul.
191
TANÖR, Bülent/YÜZBAŞIOĞLU, Necmi (2019). 1982 Anayasasına Göre Türk
Anayasa Hukuku, 18.Bs., Beta Basım Yayın Dağıtım A.Ş., İstanbul.
TERZİ, Mahir (2018). İnsan Haklarının Bölgesel Düzeyde Korunması Üzerine
Bir İnceleme: İnsan Hakları ve Amerika, Kara Harp Okulu Bilim Dergisi, C.: 27,
S.: 2, 53-92.
TEZCAN, Durmuş (1997). Tercümandan Yararlanma Hakkı, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C.: 52, S.:1, 693-700. TEZCAN, Durmuş (1989). Türk Hukukunda Haksız Yakalama ve Tutuklama,
DEÜHF Döner Sermaye İşletmesi Yayınları, S.: 9, İzmir.
TEZCAN, Durmuş/ERDEM, Mustafa Ruhan/SANCAKDAR, Oğuz/ÖNOK, Rifat Murat (2019). İnsan Hakları El Kitabı, 8.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara.
TEZCAN, Durmuş/ERDEM, Mustafa Ruhan/ÖNOK, R. Murat (2017). Teorik
ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 15.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara.
TEZCAN, Durmuş/ERDEM, Mustafa Ruhan/ÖNOK, R. Murat (2019).
Uluslararası Ceza Hukuku, 5.Bs, Seçkin Yayıncılık, Ankara.
TEZİÇ, Erdoğan (2014). Anayasa Hukuku, 17.Bs., Beta Basım Yayım Dağıtım
A.Ş., İstanbul.
TOLUNER, Sevin (1977). Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Milletlerarası Hukuk,
Fakülteler Matbaası, İstanbul.
TOROSLU, Nevzat/TOROSLU, Haluk (2018). Ceza Hukuku Genel Kısım,
24.Bs., Savaş Yayınevi, Ankara.
TOSUN, Öztekin (1984). Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, 4.Bs., Acar
Matbaacılık Tesisleri, İstanbul.
TURHAN, Turgut (2008). Tarihsel Bakış Açısıyla Kıbrıs Türk Hukuk Sistemi
(Tarih), Prof.Dr.Hicri Fişek’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, C.: 57, S.: 2, 1301-1308.
TURHAN, Turgut (2009). Vatandaşlık Hukuku Ders Notları (Vatandaşlık),
Yetkin Yayınları, Ankara.
UYGUN, Oktay (2011). Kıbrıs Sorunu ve Çözüm Önerileri Üzerine Bazı
Tespitler, Küreselleşen Dünyada Anayasal Demokrasi Konulu Toplantı, Yakın
Doğu Üniversitesi Yayınları, Lefkoşa, 376-401.
ÜÇOK, Coşkun/MUMCU, Ahmet/BOZKURT, Gülnihal (2007). Türk Hukuk
Tarihi, 12.Bs., Turhan Kitabevi, Ankara.
192
ÜNVER, Yener/HAKERİ, Hakan (2019). Ceza Muhakemesi Hukuku, 15.Bs.,
Adalet Yayınevi, Ankara.
ÜZÜLMEZ, İlhan (2005). Türk Hukukunda Suçsuzluk Karinesi ve Sonuçları,
TBBD, S.: 58, 41-72.
VEZİROĞLU, Çetin/GÜMÜŞ, Aysun (2012). KKTC Ceza Usul Hukuku,
Lefkoşa.
VITKAUSKAS, Dovydas/DIKOV, Grigoriy (2012). Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi Kapsamında Adil Yargılama Hakkının Korunması, Avrupa
Konseyi, (Çev.: Serkan Cengiz).
Viyana Sözleşmesi (2019, 16 Kasım). Erişim adresi:
http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/Viyana_69.pdf
Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı (2019, 13 Kasım). Erişim adresi:
https://www.ombudsman.gov.tr/contents/files/359d3--Yeni-Bir-Avrupa-Icin-
Paris-Sarti-Yeni-Bir-Demokrasi,-Baris-ve-Birlik-Cagi.pdf
YENİSEY, Feridun (2015). Kolluk Hukuku (Kolluk), 2.Bs., Beta Basım Yayım
Dağıtım A.Ş., İstanbul.
YENİSEY, Feridun (1987). Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi
Hukuku Hazırlık Soruşturması ve Polis (Hazırlık Soruşturması), Beta Basım
Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul.
YENİSEY, Feridun/NUHOĞLU, Ayşe (2018). Ceza Muhakemesi Hukuku,
6.Bs., Seçkin Yayıncılık, Ankara.
YILDIRIM, Turan (2018). İdare Hukuku, 7.Bs., On İki Levha Yayıncılık,
İstanbul.
YURTCAN, Erdener (1998). Ceza Yargılaması Hukuku, 7.Bs., Kazancı Kitap
Ticaret Anonim Şirketi, İstanbul.
YURTCAN, Erdener (2018). Ceza Yargılaması Hukuku (2018), 15.Bs., Adalet
Yayınevi, Ankara.
YÜCE, Turhan Tufan (1982). Ceza Hukuku Dersleri, C.:1, Şafak Basım ve
Yayınevi, Manisa.
ZABUNOĞLU, Yahya (1998). Adil Yargılanma Hakkı ve Adil Yargılama
Yapma Görevi, Yeni Türkiye Dergisi, İnsan Hakları Özel Sayısı, S.: 22, 936-
944.
193
ZABUNOĞLU, H. Gökçe (2017). AİHM Kararlarında Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Hakkı ve Kolluğun Zor Kullanma Yetkisi, ABD, C.: 66, S.: 3, 627-
658.
ZAFER, Hamide (2012). Ceza Muhakemesinde Koruma Tedbiri Mağdurlarının
Tazminat Hakkı, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, S.: 2, 77-99.
194
ÖZGEÇMİŞ
1989 yılında Lefkoşa’da doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini 2006 yılında
Lefkoşa’da tamamladı. 2006 yılında Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk
Fakültesini kazandı ve fakülteden 2010 yılında mezun oldu. 2010-2012
yıllarında Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmak üzere
Kara Avrupası ve Anglosakson Hukukuna tabi iki ayrı ülkede avukatlık
stajlarını tamamladı. 2012 yılından 2015 yılına kadar Yakın Doğu Üniversitesi
Hukuk Fakültesinde Kamu Hukuku Bölümü Ceza ve Ceza Muhakemesi
Hukuku Anabilim Dalında sırayla araştırma görevlisi ve öğretim görevlisi olarak
çalıştı. Şu anda Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku alanında çalışmalarını
sürdürmektedir.
195
İNTİHAL RAPORU
196
ETİK KURUL RAPORU