Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

16
M Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz! Aylık bülten Sayı 30 Kasım 2008 Fiyatı 50 YKr k k amu e e mekçileri b b ülteni Emperyalist-kapitalist sistem “yüzyılın en büyük krizi”ni atlatmaya çalışıyor. ABD’de patlak veren kriz tüm dünyayı etkisi altına almaya başladı. ABD’de onlarca banka battı, sigorta şirketi çöktü. Kapitalizmin göbeğinde yaşanan kriz, kısa süre içerisinde Avrupa’ya sıçradı. Birçok kapitalist devlet, borsalarını tatil ederek krizin etkilerini geciktirmeye çalıştıysa da olmadı. Dünya piyasaları depremi yaşarken kapitalistler de boş durmadılar. Krizin faturasını başta kendi işçi ve emekçileri olmak üzere dünya halklarına ödettirme planlarını devreye soktular. ABD krizi atlatmak için 700 milyar dolarlık güven fonunu kongreden geçirse de bu fonun kimseye güven vermediği görüldü. Piyasalar toparlanmak yerine daha da çöküntüye girdi. Ardından dünya kapitalist devletleri bir dizi G-7, G-20 zirveleri gerçekleştirerek krizin faturasını dünya işçi ve emekçilerine kesmek için masaya oturdular. Dünya işçi ve emekçileri, krizin faturasını toplu tensikatlarla (ki bu binlerce işçinin işine son verilmesi demektir), daha da düşen ücretlerle, giderek ağırlaşan çalışma koşullarıyla, iş güvencesizlikle, sosyal hakların gaspıyla ödeyecektir. Daha şimdiden dünya tekelleri krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmek için çıkaracakları işçi sayısını belirlediler. Krizin etkisi ülkemizde de hissedilmeye başladı. İşten atmalar arttı, işsizlik oranı yükselmeye başladı. Ücretler düştü, artan zam ve vergi oranlarıyla hayat daha da çekilmez bir hal aldı. Sermaye iktidarı krizini atlatmak için işçi ve emekçilerin her türden kazanılmış hakkını gaspetmeye hazırlanıyor. Tüm bunların gerekçesi ise hazır: “Kriz var! Atlatmak için herkes başına gelene katlanmalı!” Kamu emekçilerinin işgüvencesini ortadan kaldıracak olan personel rejimi yasa tasarısının gündeme gelmesi an meselesi. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) ile sağlık ve emeklilik hakkımız zaten gaspedildi. Şimdi kriz bahanesiyle kalan kırıntı haklarımızı da elimizden almaya, krizin faturasını bizlere ödetmeye çalışacaklar. Krizin asıl sorumlusu çürüyen ve giderek barbarlaşan emperyalist-kapitalist sistemin kendisidir. Onun aşırı kâra dayalı işleyişidir. Kâr oranlarının düşmesi, burjuvaziyi spekülatif alanlara yöneltmiştir, ki bu da kapitalizmin doğasında vardır. Bugün kapitalist dünyayı derinden sarsan krize karşı çözümsüzlük içinde debelenmeleri bundan dolayıdır. Burjuvazinin sosyalizmin basıncı ve işçi sınıfının mücadeleleri karşısında “sosyal devlet” Egemenler işsizlik, yoksulluk, sosyal hakların gaspı, artan vergiler ve zamlarla krizin faturasını emekçilere ödetmek istiyor… Krizin faturasını kapitalistlere ödetelim!

description

Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

Transcript of Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

Page 1: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

Mart 2008 � Sayı 25e-mail: [email protected]

M

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

Aylık bülten � Sayı 30 � Kasım 2008 � Fiyatı 50 YKr

kkamu eemekçileri bbülteni

Emperyalist-kapitalist sistem “yüzyılın en büyükkrizi”ni atlatmaya çalışıyor. ABD’de patlak veren kriztüm dünyayı etkisi altına almaya başladı. ABD’deonlarca banka battı, sigorta şirketi çöktü. Kapitalizmingöbeğinde yaşanan kriz, kısa süre içerisinde Avrupa’yasıçradı.

Birçok kapitalist devlet, borsalarını tatil ederekkrizin etkilerini geciktirmeye çalıştıysa da olmadı.

Dünya piyasaları depremi yaşarken kapitalistler deboş durmadılar. Krizin faturasını başta kendi işçi veemekçileri olmak üzere dünya halklarına ödettirmeplanlarını devreye soktular. ABD krizi atlatmak için700 milyar dolarlık güven fonunu kongreden geçirsede bu fonun kimseye güven vermediği görüldü.Piyasalar toparlanmak yerine daha da çöküntüye girdi.Ardından dünya kapitalist devletleri bir dizi G-7, G-20zirveleri gerçekleştirerek krizin faturasını dünya işçi veemekçilerine kesmek için masaya oturdular.

Dünya işçi ve emekçileri, krizin faturasını toplutensikatlarla (ki bu binlerce işçinin işine son verilmesidemektir), daha da düşen ücretlerle, giderek ağırlaşançalışma koşullarıyla, iş güvencesizlikle, sosyal haklarıngaspıyla ödeyecektir. Daha şimdiden dünya tekellerikrizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmek içinçıkaracakları işçi sayısını belirlediler.

Krizin etkisi ülkemizde de hissedilmeye başladı.İşten atmalar arttı, işsizlik oranı yükselmeye başladı.Ücretler düştü, artan zam ve vergi oranlarıyla hayatdaha da çekilmez bir hal aldı. Sermaye iktidarı kriziniatlatmak için işçi ve emekçilerin her türden kazanılmışhakkını gaspetmeye hazırlanıyor. Tüm bunların

gerekçesi ise hazır: “Kriz var! Atlatmak için herkesbaşına gelene katlanmalı!”

Kamu emekçilerinin işgüvencesini ortadankaldıracak olan personel rejimi yasa tasarısınıngündeme gelmesi an meselesi. Sosyal Sigortalar veGenel Sağlık Sigortası (SSGSS) ile sağlık ve emeklilikhakkımız zaten gaspedildi. Şimdi kriz bahanesiylekalan kırıntı haklarımızı da elimizden almaya, krizinfaturasını bizlere ödetmeye çalışacaklar.

Krizin asıl sorumlusu çürüyen ve giderekbarbarlaşan emperyalist-kapitalist sistemin kendisidir.Onun aşırı kâra dayalı işleyişidir. Kâr oranlarınındüşmesi, burjuvaziyi spekülatif alanlara yöneltmiştir,ki bu da kapitalizmin doğasında vardır. Bugünkapitalist dünyayı derinden sarsan krize karşıçözümsüzlük içinde debelenmeleri bundan dolayıdır.Burjuvazinin sosyalizmin basıncı ve işçi sınıfınınmücadeleleri karşısında “sosyal devlet”

Egemenler işsizlik, yoksulluk, sosyal hakların gaspı, artan vergilerve zamlarla krizin faturasını emekçilere ödetmek istiyor…

Krizin faturasını kapitalistlereödetelim!

Page 2: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

Yaklaşık bir ay boyunca yürütülen deklarasyonçalışması 15 Kasım günü İstanbul Eğitim-Sen 6 No’luÜniversiteler Şubesi’nde gerçekleştirilen bir basıntoplantısı ile sonlandırıldı. Açıklamayı SKE çalışanıArif Ekinci okudu.

Açıklama sırasında salona “Haklarımıza vegeleceğimize sahip çıkalım! Genel grev, genel direnişiörgütleyelim! Biz hazırız, istersekbaşarabiliriz/Sosyalist Kamu Emekçileri” imzalı ozalitasıldı.

Açıklamada kamu emekçilerinin yaşam koşullarınıngittikçe kötüleştiğinden ve SSGSS ile birlikte sağlıkhaklarını da kaybettiklerinden bahseden Ekinci, sıradabekleyen yeni yasalarla birlikte mevcut haklarıngaspının süreceğini ifade etti. İş güvencesiz çalışmanında kural haline geldiğini belirten Ekinci şunlarısöyledi:

“Hak ve taleplerimizin kazanılması ancak uzunvadeli hak alıcı bir mücadele programı ve eylemli hatüzerinden yükselen, ‘süresiz iş bırakma ve genel grevi’hedefleyen bir hazırlıkla olanaklı olacaktır.”

Ekinci, KESK’in Kasım ayını kapsayan birmücadele programı açıkladığını ancak programda

ayakları yere basmayan “genel direniş” söyleminin öneçıktığını ifade etti. Saldırıları püskürtmek, kapitalizminkrizini onlara ödetmek için sendikalı-sendikasız tümemekçilerin ortak mücadelesinin şart olduğunusöyleyen Ekinci, direniş sürecinin somut talepleretrafında hak alıcı bir mücadele hattı üzerinden,tabandan doğru örülerek hayata geçirilmesi gerektiğinivurguladı. Bunun yapılmasının yolunun, devrimci birmücadele programı ve eylem hattı oluşturulmasından,böylesi bir çalışmayı işyerlerinden örgütleyecek tabanörgütlülüklerinin işler hale getirilmesinden geçtiğinibelirtti.

Açıklama şu sözlerle sona erdi, “KESK GenelMerkezi hızla toplanarak süreci adım adımişyerlerinden doğru grev ve direniş komiteleriyleörmek için karar almalıdır. Bu süreçte elini taşın altınakoyacak tüm bileşenleri böyle bir sürecin örgütlenmesiiçin seferber etmelidir. KESK MYK’sını ve tümbileşenleri bu doğrultuda sorumluluklarını yerinegetirmeye çağırıyoruz. Evet buradan, deklarasyonmetnine imza atan 500 emekçinin iradesiyle birlikte birkez daha ilan ediyoruz ki, ‘Biz hazırız ve istersekbaşarabiliriz!’”

uygulamalarına boyun eğdiği dönemler geridekalmıştır. Krizi yaratanlara ödetmenin yoluasalaklaşma ve çürümeyi en üst boyutlarda yaşayan busistemi aşmayı hedefleyen bir bakışla mücadeleyeatılmaktan geçmektedir.

Sermaye sınıfı krizin her türlü faturasını işçi veemekçilere ödetmek için kolları çoktan sıvadı. İşçi veemekçiler de kendi cephelerinden krize karşı hak vetaleplerini yavaş yavaş yükseltmeye başladılar. Ancakmücadelenin mevcut düzeyi henüz krizin faturasınıkapitalistlere ödetmeye yeterli görünmemektedir.Krizin sorumlusu kapitalistlerdir. Faturasını da onlarödemelidir. Bunun için işçi ve emekçilerin hak vetalepleri doğrultusunda birleşmeye, birleşikmücadeleyi yükseltmeye ihtiyacı vardır.

Kamu emekçileri olarak krizin faturasını ödemeyikabul etmeyelim. Aşağıdaki talepler doğrultusundabirleşik, kitlesel ve militan bir mücadele sürecinehazırlanalım!

- İşten atmalara son! Herkese iş, tüm çalışanlaraiş güvencesi!

- Ücretlerin düşürülmesine son verilsin! İnsancayaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!

- 7 saatlik iş günü, 35 saatlik çalışma haftası!- Tüm çalışanlar için genel sigorta! Sigorta

primleri devlet ve işverenler tarafından ödensin!- Her türlü dolaylı vergi kaldırılsın, artan oranlı

gelir ve servet vergisi uygulansın!- İMF, Dünya Bankası vb. emperyalist mali

kuruluşlarca kölece ilişkilere son!- Dış borç ödemeleri durdurulsun, tüm dış

borçlar geçersiz sayılsın!- Sınırsız söz, basın, örgütlenme, gösteri ve

toplantı özgürlüğü!- Tüm çalışanlar için grevli ve toplusözleşmeli

sendika hakkı!- Personel rejimi yasa tasarısı geri çekilsin!- SSGSS iptal edilsin!

2

Sosyalist Kamu Emekçileri deklarasyonçalışmasını basın açıklaması ile sonlandırdı

Page 3: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

3

- Toplu görüşme sürecinde KESK Aralık ayına kadaruzanan bir mücadele programı açıklamıştı. Programda“Kasım ayı içerisinde diğer örgütlerle de ortaklaşarakmerkezi Ankara mitingi gerçekleştirilmesi” ile “Aralık ayıiçerisinde en geniş toplumsal kesimlerin desteği desağlanarak genel direniş gerçekleştirilmesi” kararları dayer alıyordu. Ancak gelinen aşamada bu kararların altınınboş olduğu, tabandan doğru bir mücadele sürecininörgütlenmediği görülüyor. Benzer bir mücadelesizlik TİGsürecinde de yaşanmıştı. Oysa kamu emekçilerini ciddisaldırılar bekliyor. Özelleştirme, esnek istihdam, sosyalhakların gaspı, Personel Rejimi Yasa Tasarısı ile işgüvencesinin ortadan kaldırılması gündemde. Bundansonra süreç hangi taleplerle ve nasıl örgütlenmeli? İşyeriörgütlülükleri nasıl işler hale getirilmeli ve nasıl birmücadele programı oluşturulmalı? Kısaca düşünceleriniziifade eder misiniz?

Mustafa Serin (Eğitim-Sen İstanbul 5 No’lu Şubeişyeri temsilcisi): Öncelikle bütün kamu sendikalarınınyeni bir yapılanma sürecine girerek önce üyelerininözgüvenlerini kazanmalarını gerekiyor. Sendika şube vegenel merkezlerinde yapılan görüşmelerle alınan kararlarınçok hızlı bir şekilde üyelere bildirilmesi gerekir. Tabanınhangi psikolojide olduğunu bilmeyen sendika yetkilileri vestratejistleri, oluşturdukları programa tabanından destekbulamaz. Gün içerisinde değişen anlık eylem planları üyelertarafından kabul görmüyor ve haklı tepkilere yol açıyor.

Uzun yıllardır üyelerin hak kazanımlarınıgerçekleştiremeyen sendikaların üye bulması ve varolanüyelerini eylemliliğe sevk etmeleri biraz zor görünüyor.Tabanın fikirlerinin alındığı, müşterek planların yapıldığıbir sürece geçilmelidir. Empati yoksunu yönetici vestratejistlerle hiçbir yere varılamayacağı kesindir. Mücadeleiçin bütün sendika üyelerinin görüşü alınıpdeğerlendirilerek eylemliliğe dönüştürülmelidir. Mevcutsistemde taleplerin küçük bir kısmının kazanılması da birzaferdir. Maalesef sendikalar birbirleriyle tartışmaktanfırsat bulup mücadeleye zaman ayıramıyorlar.

Bülent Göktaş (Eğitim-Sen İstanbul 5 No’lu Şubeüyesi): Toplu görüşme sürecinde KESK’in ileriye dönükaçıkladığı mücadele programı görüşme sürecindeaçıklandığı için bir tehdit olarak yorumlanabilir. Ancak buprogramın uygulanamayacağını bir üye olarak ben dahitahmin edebiliyorum. Kaldı ki sömürü bileşenleri de bunugörmektedirler. Bunun nedeni ise son 5-6 yıldır KESK’in

programlarını eline yüzüne bulaştırmasıdır,programlarından üyelerin dahi haberi olmamaktadır. YaniKESK mücadele ruhunu kaybetmiş, kararlılığını yitirmiş,eylemlerini sadece iş yapar görünme mantığıylagerçekleştiren bir üst yapıya dönüşmüştür. ÖncelikleKESK’in örgütlülük (tüzüğü) yapısı değişmelidir.

Bence sendika yönetimi tabana yayılacak şekilde (tümişyerlerinden temsilcilerin de olacağı) meclislerle yönetimoluşturmalıdır. Bu sayede işyerlerinde bulunan üyeler kararalmada yetki ve fikir sahibi olarak yaşadığı ve gördüğüproblemleri değerlendirebilecek, geleceğe dair mücadeleönerilerini daha sağlıklı önerebilecektir. Çok paydaşlımeclislere dönüşmüş yönetimler sonrası taleplerin dahasağlıklı belirleneceği, bu sayede çözüm yöntemlerinin ortakakılla oluşturularak ve kararlılıkla uygulandığı talepler eldeedilecektir.

Öncelikle esnek istihdam, personel rejimi yasası,SSGSS yasası bütünüyle kaldırmalıdır. Bunun için süresiziş bırakma eylemine gidilmelidir. Bu eylem yasal grevhakkına dönüşmelidir. Altı boş tehditlerle, sevkeylemleriyle ciddiyetinizi ve enerjinizi kaybetmekten öteyegidemezsiniz, sınıf mücadelesinde fikren ve ruhen deformeolmaktan kurtulamazsınız.

Murat Özcan (Tokat Eğitim-Sen Yönetim Kuruluüyesi): KESK yönetimini oluşturan yeni yönetim önemliiddialarla iş başına geçmişti. Ancak görüldü ki pek de iddiaettikleri hedeflere ulaşamadılar. Herşeyi eleştirip birçok şeysöylemek bir şey ifade etmiyor. Her zaman söylenen bir şeyvardır; yapılacak eylemlerin ses getirebilmesi için uzun birçalışma yapmak gerekir. Ancak bu 29 Kasım eyleminin detabanda çok iyi örgütlenemediği görüldü. Sadece sendikave değişik demokratik kitle örgütlerinin genel merkezyönetimleri ikna edilerek böyle bir eylem kararı alındı. Aynıdurum bir günlük iş bırakma ile de ilgili. Bugünbölgemizde bu eylemin yeterince duyurulduğu vetartışıldığını söylemek mümkün değil.

Bugün üzerinde yükselmesi gereken hat belki çok klasikolacak ama halkın somut talepleri üzerinde yükselebilecekbir hattır. Somut talepler üzerinde yerelde oluşturulacak,değişik kesimlerin katkısının alınacağı birliklerle bu işçözülebilir. Demokratik bir katılımla oluşturulacak bubirliklerle ancak büyük bir mücadele hattı oluşturulabilir.Yani yukardan değil tabandan bir mücadele hattıoluşturmak ancak sorunlarımızın çözümüdür.

Bugün halkın en önemli talepleri yani oluşturulacak

Kamu emekçileri mücadelesinin ihtiyaçlarıyla ilgili emekçilerle konuştuk…

“Somut ve hak alıcı bir mücadeleprogramı oluşturulmalıdır!”

Page 4: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

4

birliklerin üzerinde yükselebileceği ortak talepler şunlarolabilir: İşsizlik, zamlar, AKP gericiliği vb.

İşyeri örgütlülüklerini harekete geçirmek zor amaimkansız değil. Somut şartların doğru tahlili ile olaylarabakmalı. Bugün yaşanan büyük ekonomik kriz ilerledikçe,iş güvencesine, sağlık ve eğitim hakkına yönelik saldırılararttıkça durgun görünen işyerleri hareketlenecektir. Önemliolan bu hareketlilik durumunda sınıfa yön verebilmektir.Zira gerekli hazırlıklar yapılmaz, yine yukardan aşağı doğruharekete yön verilmeye çalışılırsa oluşan hareket yinedüzen güçlerine yedeklenir.

Dursun Keleş (Tokat Eğitim-Sen işyeri temsilcisi):Emekçileri mağdur eden güncel sorunlardan yola çıkılarakkitlelere ulaşmak gerekiyor. İnsanları daha duyarlı ve aktifhale getirmek gerekiyor. Emek mücadelesi üzerinden biryol izlemek çıkış olarak gözüküyor.

İşyerlerinin aktifleştirilmesi konusunda şunlarısöyleyebilirim; temsilciler konusunda seçici olmakgerekiyor. Aktif, duyarlı yani nitelikli insanları işyerlerindeseçmek gerekiyor.

Mücadele programı konusunda şunları söyleyebilirim,mesela krizle ilgili bir dizi seminerler verilip insanlaraydınlatılmalı. Değişimini ve dönüşümünü sağladığımız

üyelerimizin işyerleri üzerinden politika yapmalarınısağlamalıyız. Verilecek mücadelede sınıfa karşı sınıfeksenli olmalıdır.

Hasan Yücel (Eğitim-Sen Adana Şubesi işyeritemsilcisi): İl yönetimi işyeri ile ilişkilerini geliştirmeli vetemsilcilerin daha aktif hale getirme çabalarınagirmelidirler. Hak alıcı ve zamanında eylemler düzenlemeli,taban inisiyatifini açığa çıkaracak çalışmalarbaşlatılmalıdır.

Adana Eğitim-Sen üyesi eğitim emekçisi: KESK’intoplu görüşme değil toplu sözleşme kararının ilk hareketiolan pazarlık masasına oturmamasıdır. Bu haklı davranışbiçiminin kitlelere iletilmesi kitle ayağının örülmesigerekirken bürokratlar seyirci olarak kenardabeklemişlerdir. KESK MYK’sının toplu pazarlıkdöneminde söyledikleriyle yaptıklarına bakıldığında çelişkiortaya çıkmaktadır.

Sınıfa karşı sınıf bilinci ile hareket edildiği zaman çoğuşeyin daha rahat görüleceğini tarih bizlere göstermiştir. Budönemde sınıf devrimcilerine düşen iki taraflı bir mücadeleyürütmektir. Birincisi sınıf hareketini dumura uğratanreformist politikalara karşı mücadele edilmesidir. İkincisitaban örgütlülüklerinin güçlendirmesi çabasıdır.

KESK, toplu görüşme sürecinde Aralık ayına kadaruzanan bir mücadele programı açıkladı. Programda“Kasım ayı içerisinde diğer örgütlerle de ortaklaşarakmerkezi Ankara mitingi gerçekleştirilmesi” ile “Aralık ayıiçerisinde en geniş toplumsal kesimlerin desteğisağlanarak genel direniş gerçekleştirilmesi” kararları dayer alıyordu. Ancak gelinen aşamada bu kararlarınaltının boş olduğu, tabandan doğru bir mücadelesürecinin örgütlenmediği görülmektedir.

Kapitalizmin krizi ülkeyi de etkisi altına almayabaşlayınca bir şeyler yapmak gerektiğini düşünensendikalar 15 Kasım’da birçok ilde basın açıklamasıgerçekleştirdiler. Ancak bunun çalışmasını da yeterinceyapmadılar. Ne emekçileri ilgilendiren talepleri formüleettiler, ne de hak alıcı bir mücadele programı açıkladılar.29 Kasım’da gerçekleştirilmesi düşünülen merkeziAnkara mitinginin ise krize karşı olacağı ifade edildi.Ancak bunun da çalışması işyerlerindeyapılmamaktadır. 29 Kasım’dan sonra nasıl birmücadele hattı ile sürecin devam edeceği konusundabir açıklık yoktur vb.

Aralık ayında gerçekleşeceği iddia edilen “geneldireniş”in ne menem bir şey olduğu konusunda ortadahiçbir ipucu görünmemektedir. KESK’in genel direnişten

ne anladığı tam bir muammadır. Kamu emekçilerinibekleyen saldırılara karşı nasıl bir mücadeleninyürütülmesi gerektiği ve bunun sorumluluğu orta yerdedurmaktadır.

Bizlere bu koşulları reva görenlerden kendiliğindengeri adım atacaklarını beklemek en basitinden aymazlıkolur. Yapılması gereken sınıf bilincini ve kininikuşanarak mücadele zeminini güçlendirmektir. BunuKESK bürokratları da bilmektedir. Ancak bir şeyyapmaları için oturdukları koltuklarından kalkmalarıgerekmektedir. Kamu emekçileri kendilerine yönelikkapsamlı saldırıları püskürtecek güce ve enerjiyesahiptir. Önemli olan bu enerjiyi ve gücü programlı,planlı ve hedefi belli olan bir mücadelede açığaçıkarmayı belirlemektir. Yarın geç olmadan bir günlükmerkezi eylemlerle, basın açıklamalarıyla süreçgeçirilmemelidir. İşyeri işyeri grev ve direniş komitelerioluşturulmalı, grev silahı sermaye sınıfına yöneltmelidir.KESK içerisinde bu sorumluluğu yerine getirecekdinamizm vardır. Sorun bu dinamizmi harekete geçirmesorunudur. Krizin faturasını kapitalistlere ödetmenin yolubirleşik mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.İnanırsak ve kendimize güvenirsek başarabiliriz.

Sosyalist Kamu Emekçileri/Adana

Kölelikten kurtulmak için mücadeleye!

Page 5: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

Sosyal hakların gaspına azgın devlet terörü eşlik ediyor…

Demokratik hak ve özgürlüklerimiz içinmücadeleye!

5

Sermaye iktidarı kendini emperyalist-kapitalistsistemi etkisi altına alan ekonomik kriz ve istikrarsızlıkortamına hazırlamaya çalışıyor. Dünya kapitalistsistemine göbeğinden bağımlı olan Türkiye’dekiişbirlikçiler de terör uygulamalarını derinleştirerekoluşabilecek toplumsal tepkileri bastırmak için şimdidenönlemler almak istiyor. “AB’ye uyum yasaları”na imzaatan sermaye iktidarının ne kadar demokratikleştiği iseortadadır. İşçi ve emekçi eylemlerine yapılan saldırılar,Taksim 1 Mayısı’nda emekçilere yönelik azgın saldırı,grev kararı asmak isteyen belediye işçilerine sıkılangazlar, trafikte “dur” ihtarına uymadı diye kafasınakurşun sıkılan gençler, tutuklananların karakol vecezaevlerinde ölümüne sebep olan işkenceler, polisinhakaret ve dayanağına maruz kalan avukatlar vb. Listedaha fazla uzatılabilir. Ancak gerekli değil. Zira ABülkeleri de terör devleti uygulamalarında Türkiye’dekiişbirlikçilerini aratmamakta hatta esin kaynağıolmaktadır. Bu durum, hükümetin “terör zirvesi”nde debir şekilde dile getirilmiştir.

Yaptıkları zirvelerle önümüzdeki zor dönemleredevlet terörünü tahkim ederek hazırlanmakistemektedirler. Kolluk güçleri bugüne kadarsermayenin ihtiyaçları doğrultusunda fiili olarak devletterörü uygulamalarında hiçbir sıkıntı ve zorlanmayaşamamıştır. Ancak bu keyfiyet bile artık onlarayetmemektedir.

Kürt köylerini yakıp yıkanların, kadınlara tecavüzedenlerin, çocukları katledenlerin hükümetten yenidenOHAL ilan edilmesini talep etmeleri tesadüfü değilihtiyaca münhasır bir durumdur.

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, terörlemücadelede yetki artırımı isteyen askerin beş talebindenikisi konusunda mutabakat sağlandığını açıklamışbulunmaktadır. Askerin talepleri kısmi OHAL ilanedilmesi, “terörle mücadelede” koordinasyon eksikliğinigidermek ve istihbarat birimlerini tek çatı altındatoplamak için Terörle Mücadele Müsteşarlığı’nınkurulması, operasyon sırasında ele geçirilenlerin osırada operasyon yapanlar tarafından sorgulanabilmesive bunların gözaltı süresinin uzatılması. Sorgulamasüresinin en az 10 güne çıkarılması, ilk sorgununavukatsız yapılması, jandarmaya bölgesel dinleme

imkanının verilmesi, aciliyet gerektiği durumlarda bazıkonularla ilgili olarak valilikten izin alınma durumununkaldırılması, örgüt propagandası yapan yayınorganlarının bölgeye sokulmasının engellenmesi. Devletterörünü daha rahat ve sınırsız uygulanabilir kılmak içinyasaları hazırlayanların dahi “mevcut yasalarda bireksiklik yok, olanlar yeterli” diye itiraz etmesi biledevlet terörünün boyutlarını ne kadar genişletmekistediğini anlatmaya yetmektedir.

Sermaye iktidarı kendisini önümüzdeki dönemehazırlamaktadır. Zira dünyadaki ekonomik krizi siyasalistikrarsızlık tamamlamaktadır. İstikrarsızlık,ekonomideki krizi tetiklemektedir. Emperyalistler arasıkızışan hegemonya mücadeleleri militarizmin,silahlanmanın, tehdit ve kışkırtmaların, bölgeselsavaşların daha artması anlamına gelmektedir.

Dünya ekonomisinde büyümekte olan krizin Türkiyeekonomisine yansımaları işçi ve emekçilerin daha fazlaişsizlik, açlık ve sefaletiyle sonuçlanacaktır. Başta ABDolmak üzere emperyalizme binbir bağla bağlı olanTürkiye’deki işbirlikçiler çok boyutlu bir düzen krizine,emperyalist savaş ve saldırganlığın taşeronluğunahazırlık yapmaktadırlar. Son “terör toplantısı”nı böyleanlamak gerekmektedir.

Sermaye iktidarı kendisi açısından çalkantılı birdöneme hazırlık yaparken Türkiye’nin emekçileri dekendi cephelerinden hazırlık yapmalıdırlar.

Sosyalist Kamu Emekçileri/Adana

Page 6: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

6

Kurum İdari Kurulu (KİK) sahte sendika yasasınıntoplu görüşmeler ile birlikte getirdiği uygulamalardanbiridir.

4688 sayılı yasanın madde 22’ye göre KİK, “Kurumdüzeyinde kamu görevlilerinin çalışma koşulları vekanunların kamu görevlilerine eşit uygulanmasıkonularında görüş bildirmek üzere, eşit sayıda kamuişveren vekili ile en çok üyeye sahip sendikaca, üyeleriarasından belirlenen temsilcilerin katıldığı kurum idarîkurulları oluşturulur. Bu kurullar yılda iki kez toplanır.”

Madde 23’e göre, “Kurum İdari Kurulları: Kurumdüzeyinde kamu görevlilerinin mali ve sosyal hakları,çalışma koşulları ve kanunların eşit uygulanmasıkonularında görüş bildirmek üzere oluşturulmuştur,işyeri düzeyinde oluşturulan bu kurul içerisinde kamuişveren vekili ile en çok üyeye sahip sendikanıntemsilcileri bulunacaktır.”

Toplu sözleşme yerine toplu görüşme mantığındaolduğu gibi, yukarıdaki yasanın ilgili maddelerinden deanlaşılacağı üzere Kurum İdari Kurulları da kamuemekçileri hareketinin (ve sendikal mücadelesinin)masa başında boğulmasını, diyalog, uzlaşma vb. adıaltında ehlileştirilmesini amaçlıyordu. Bundaanlaşılmayacak bir şey yoktu. Ancak “bu yasa sahtedir”,“ biz bu yasaya sığmayız” diyen KESK’in reformistönderliği şahsında kısa sürede onların tabiriyle “yasakçıyasa”ya nasıl sığdıkları ve daha sonra toplu görüşmeoyununun seyircisi oldukları kamu emekçileritarafından bilinmektedir.

Toplu görüşme sürecini “ortaoyunu” olaraktanımlamak, eğer o oyunu parçalamayı hedefleyendevrimci bir programa ve hatta sahip değilseniz biranlam ifade etmemektedir. Bunun sonucu yasal sınırlaraya da yasanın getirdiği “diyalogcu” zihniyeteuyarlanmış bir sendikal önderlik ve hükümet ile sendikabürokratları arasında oynanan ortaoyunun seyircisidurumuna düşme olur. Toplu görüşme masasındançekilmiş olsanız da bu sonuç değişmez.

Toplu görüşmeyi toplu sözleşmeye çevirmek ya dabaşka bir deyişle işveren devletten böyle bir hakkınsökülüp alınması ancak kesintisiz, militan birmücadelenin, örgütlenen süresiz bir grev ve direnişler

sürecinin ürünü olabilirdi. KESK’in yapamadığı dabudur. Kamu emekçilerinin güncel ve acil talepleriüzerinden çok yönlü bir mücadelenin örülmesindeüzerine düşeni yerine getirememiştir.

Sendikaların özgün talepler ve mücadelekonusundaki programsızlığı, işyeri örgütlenmesine vetaban örgütlerine yapılan vurguların da altınıboşaltmaktadır. Hemen herkes her fırsatta işyeriekseninde örgütlenmenin önemine, tabanörgütlenmesine duyulan ihtiyaca dikkat çekmektedir.Ancak bu söylemler, işyerleriyle, özgün taleplerle vemücadeleyle bağı kurulamadığı ölçüde boş bir laftanöteye gidememektedir.

KESK’in çıkarmış olduğu “İşyeri ÖrgütlülüğününÖnemi ve Temsilcilerin Rolü” başlıklı broşürde işyeriörgütlenmesinin önemi şu şekilde ifade edilmiştir;

“Üyeleriyle bağını iyi kuramamış sendikalar, sayısalbüyüklükleri ne olursa olsun sınıf hareketine, sendikalmücadeleye ve demokratikleşme mücadelesine katkıdabulunamazlar…

“Sermaye ile emek arasındaki çatışma ve çelişkilerinilk işaretleri işyerlerinde görülür. İşveren ister özelsermaye ister devlet olsun, çalışma koşullarındakiolumsuzluklar ilk olarak işyerlerinde hissedilir.Ücretlerin düşüklüğü, çalışma saatleri, ayrımcılık,izinler, haksızlık ve baskılar gibi bir dizi sorun alanıönce işyerlerinde açığa çıkar. Adalet ve eşitliksağlanması, insanca çalışma düzenine kavuşulmasıisteğinin yarattığı huzursuzluğun, sendikalörgütlenmeye ve ortak mücadeleye evrilmesinde işyeriörgütlenmeleri devreye girer. İşyeri eksenli çalışmalar,sendikal örgütlenmelerin ilk, kalıcı ve geliştirilmesigereken adımlarıdır…

“Sorunların açığa çıkarılması, çözümleringeliştirilmesi ve hayat bulmasında atılacak ilk adımlarişyerlerinden başlar. Sendikasının aldığı kararlardakatılımı sağlanmayan, sendikasına yabancılaşanüyelerin sendikal faaliyetlere, eylem ve etkinliklerekatılımı beklenemez. İşyeri örgütlenmesi her günyürütülen, süreklilik isteyen, geliştirilmesi gereken birfaaliyettir. İşyeri örgütlenmesi, günlük olarakkavranılması ve planlanması gereken kurumsal bir

İşyeri eksenli mücadelenin canlandırılmasıve Kurum İdari Kurulları

Page 7: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

7

faaliyettir.”Toplu görüşme sürecinde olduğu gibi KİK sürecinde

de önemli olan işyerlerinden doğru yükselecek birmücadeleyi örgütlemeyi becerebilmektir. Bugüne kadaryapılan tüm KİK toplantıları kamu emekçilerininişyerlerinin özgün talepler ekseninde mücadeleyeseferber edilmesinin dayanakları haline getirilememiştir.Yapılan toplantıların hemen hepsi birkaç saatlik birgörüşme ve yasanın belirlediği gibi görüş alışverişiyapmakla sınırlandırılmış ve bugüne kadar da bunauygun bir işleyiş gerçekleştirilmiştir. Kurum İdariKurulları kamu emekçilerinin gündemine taşınamamış,masa başında kazanımlar elde edilmeye çalışılmıştır.Kimilerinde kısmi kazanım elde edildiği yönlüaçıklamalar yapılsa da herhangi bir somut karşılığıolmamıştır. Kazanım diye sunulanlar kağıt üzerinde birkarar olmaktan ileri gidememiştir. Kaldı ki kağıtüzerinde elde edilen kazanımların dahi takipçisiolunamamıştır.

Kamu emekçileri çalıştıkları değişik işkollarındakurumlarda, işyerlerinde; yemek, servis, zorunlu mesai,nöbet, idarenin keyfi tutumu, baskı, sürgünler, kreş,izinler, sağlıksız çalışma ortamı, her türden anti-demokratik uygulamalar, kadro yetersizliği vb. birçoksorunla yüz yüze kalmaktadır. Bu sorun ve taleplerekseninde işyerlerinden doğru bir mücadele örülmediğikoşullarda KİK dönemlerinin, yasanın belirlediğisınırları aşan ve sendikal mücadeleye katkı sağlayan birişlev görmesi olanaklı değildir. Kuşkusuz ki kamuemekçilerinin özgün talepleri uğruna mücadelesi KİKdönemlerine hapsedilemez. KİK dönemleri de butaleplerin görüşmeye endekslendiği dönemler olarakdüşünülemez. KİK dönemleri özgün ve yakıcı taleplerinişyerlerindeki emekçiler nezdinde gündemleştirildiği, butalepler doğrultusunda emekçilerin tabandan doğrumücadeleye seferber edildiği dönemler olarakşekillenmelidir.

KİK dönemlerine nasıl hazırlanılmalıdır?

Öncelikle KİK görüşmeleri başlamadan aylaröncesinden en yakıcı taleplerin belirlenmesi veemekçilerin bu taleplerin kazanımı için fiili-meşrumücadeleye sevkedilmesi için işyerlerinde çalışmalaryürütülmeli, bunun için çeşitli araçlar kullanılmalıdır.İşyeri toplantılarından çalışanların taleplerini açığaçıkarmaya dönük çalışmalara kadar bir dizi araçla(forum, afiş, bildiri, salon etkinliği vb.) KİK’ler

çalışanların gündemine sokulmalı en yakıcı taleplerdoğrultusunda kesintisiz bir mücadele programıhazırlanmalıdır. KİK toplantılarında sendikalarkendilerini birkaç saatlik bir görüşmeye değil, ilerisürülen taleplerin kazanılmasına endekslemelidirler.

Sendikalarımız kurumda yetkili olup olmadıklarınabakmaksızın bu sürece çok yönlü bir hazırlıkla girmekzorundadırlar. Güçlü bir hazırlık herşeyden önce kamuemekçilerinin mücadeleye hazırlanması olarakalgılanmalıdır. Kamu emekçilerinin tümünü kesentalepler sendikalarımızın ve KESK’in ortak birmücadele programına konu edinilmelidir. Bu çalışmalarüzerinden hizmet üretiminden gelen gücün dekullanıldığı merkezi bir mücadele programınabağlanmalıdır. Bunlar başarılabildiği ölçüde sendikalarişyeri eksenine oturacak, emekçilerin güveninikazanacaklardır. Ve ancak o zaman KİK’ler bir mevziyedönüşebilecektir. Elbette ki KİK’ler tek başına toplugörüşmeyi toplu sözleşmeye çevirecek bir araçolmaktan uzaktır. KİK’ler işyerlerinden doğrumücadeleyi güçlendirerek merkezi bir mücadele kanalıaçabilmenin olanağı olarak değerlendirilmelidir. Buradasorun yasanın ne belirlediği değil KİK’i neye göreşekillendirdiğimizdir. Toplu iş görüşmesine mi, toplu işsözleşmesine göre mi? İşyeri eksenli ve merkezi birmücadele programına bağlı, TİS anlayışıyla mücadeleedilebilirse KİK’ler işlevli bir araç ve anlamlı birçalışma olacaktır.

Sosyalist Kamu Emekçileri /İzmir

Page 8: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

8

Bugüne kadar hareketin yaşadığı en temel eksikliğidevrimci önderlik boşluğu ve devrimci bir mücadeleprogramının eksikliği olarak tanımlayan SosyalistKamu Emekçileri, yaşanan her gelişme ve sürece buboşluğu doldurma perspektifiyle yaklaştı. Döneminihtiyaçlarını tanımlarken ve müdahale ederken kamuemekçilerine buradan seslendi.

Toplu görüşme süreciyle birlikte yaklaşık 6 aylıkdönemsel bir mücadele programı ve eylem takvimihazırlayan KESK’in ileri sürdüğü mücadeleprogramını ve Aralık ayı içerisinde gerçekleştirmeyiiddia ettiği “genel direniş” sürecini ete kemiğebüründürmek için sürece müdahale eden SosyalistKamu Emekçileri, yaklaşık bir ay boyunca KESKiçindeki tüm bileşenleri görev ve sorumluluğa çağıranbir deklarasyon metnini imzaya açtılar.

Süreç tabandan doğru tartışmaya açıldı!

Deklarasyon metni asıl olarak gerçek bir direnişsürecinin nasıl örgütlenmesi gerektiğini somutönerilerle üyelere anlatmayı hedefliyordu. Böyle birsüreci işler kılmak için iki şey öneriyordu, “Gerçekbir genel direnişin örgütlenmesi için sendikalı-sendikasız, sözleşmeli-kadrolu tüm kamuemekçilerini kapsayacak grev ve direniş komitelerikurulmalıdır!”, “Aralık ayında başlamak üzeresüresiz iş bırakma hedefiyle uzun soluklu birmücadele programı ve buna uygun bir eylemtakvimi oluşturulmalıdır!”

Bunun için KESK Genel Merkezi’ni hızlatoplanmaya, süreci adım adım işyerlerinden doğru grevve direniş komiteleriyle örmek için karar almaya, busüreçte elini taşın altına koyacak tüm bileşenleri böylebir sürecin örgütlenmesi için seferber etmeyeçağırıyordu. Bu yönlü bir çabaya herkesin destekvermesi gerektiğini ifade ediyordu. Deklarasyon metniile asıl hedeflenen dönemin ihtiyacı olan somut talepve işleyişlerle sürecin tabandan doğru tartışmayaaçılmasıydı. Bu anlamda çalışmanın en anlamlı

kazanımlardan birisi işyeri işyeri, sendika sendikatoplanan imzalarla birlikte hareketin ihtiyaçlarınıntabandan doğru tartışmaya açılmış olmasıdır. Böylesibir tartışma süreci bugüne kadar bildiğimiz ve ifadeettiğimiz bir başka gerçeği daha açığa çıkardı,hareketin öncüsü olması gereken unsurların umut veiradeleri, mücadele istekleri ve inançları ciddi anlamdakırılma yaşamıştır.

Öncülerin mücadeleye inançsızlığı…

Deklarasyon metni çalışması metropol illerletaşradakiler, öncü unsurlarla pasif üyeler, hareketlisektörlerle diğer sektörler, mücadelenin ihtiyaçlarıylamevcut durum arasındaki çelişkileri değişik düzeylerdeaçığa çıkarmış oldu. Taşra illerde üyeler deklarasyonmetnine imza atarken daha pozitif ve umutlu bir tabloçizdiler. Hemen her düzeyde üye daha çekincesizolarak imza attı, KESK’ten beklentilerini daha nettanımlamış oldu. Metropollerde bu durum aynıdüzeyde seyretmedi. Büyük illerdeki emekçiler dahayorgun ve yılgın bir ruh halini yansıttılar. Metne imzaatarken birçok kaygıyı dile getirdiler. KESK içindeMYK düzeyinde temsil edilen grupların tabanı imzavermede daha açık ve net davranırken diğer bileşenlerimza atmak istemediler. Değişik bahanelerle imzaatmaktan uzak durdular.

Çalışmanın bir kez daha açığa çıkardığı bir diğergerçek ise öncü unsurların iradelerinin ve mücadeleyeduydukları inancın kırılmış olmasıdır. Pasif üyelermücadelenin ihtiyaçlarını gören bir yerden tepkivererek imza atarken öncü, dolayısıyla daha politikolan unsurlar “tablo ortada sizin dediğiniz gerçekçideğil”, “hareketin durumu genel grev-genel direnişiörgütleyebilecek düzeyde değil” vb. gerekçelerle imzaatarken birçok çekince ileri sürdüler.

Deklarasyon metni bir mantığı ve ihtiyacıtanımlamak üzerinden hazırlanmış olmasına rağmenimza atan veya atmayan birçok emekçinin verdiğitepkilerden birisi de “Aralık ayında başlamak üzere

Sosyalist Kamu Emekçileri’nin deklarasyon çalışması bir kez dahahareketin tablosunu ve ihtiyaçlarını gösterdi…

Devrimci bir mücadele programı etrafındataban harekete geçirilmelidir!

M K

Page 9: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

süresiz iş bırakma hedefiyle uzun soluklu birmücadele programı ve buna uygun bir eylemtakvimi oluşturulmalıdır!” söylemine ilişkin oldu.“Aralık ayı erken değil mi?” vb. söylemler en çokverilen tepkiler arasındaydı. Bu tür tepkilere karşısorunun aralık ayı olmadığı, hak alıcı ve somut birmücadele programı ile pratiğinin nasıl olması gerektiğiüzerine bir ihtiyacın anlatılmak istendiği, böyle birbakışla genel grev ve genel direniş sürecine bugündenhazırlanılması gerektiği, bunun hangi ayda olacağınınönemli olmadığını vb. anlatılarak emekçiler iknaedilmeye çalışıldı.

Yapı Yol Sen gibi bu dönem daha mücadeleci vehareketli olan sektörlerin üyeleri metne imza atarkentereddütsüz ve istekliyken Eğitim-Sen, SES vb.sendikaların üyeleri nispeten daha zor ikna olarak imzaattılar.

Bundan 5-6 yıl önce tabandan doğru komiteleredayalı ve genel grevi ve direnişi hedefleyen birmücadele programını ihtiyaç olarak tanımlayan veKESK’in tüm bileşenlerini göreve çağıran birdeklarasyon metni daha çok kabul görebilecekkenbugün mücadelenin seyrinin de düşmüş olmasıylabirlikte öncü sayılabilecek unsurlar umudunu veiddiasını büyük oranda yitirmiş durumdadır. Keza yine5-6 yıl önce KESK MYK’sını ya göreve ya da kapıdışına çağıran ve devrimci, ilerici güçlerle birliktehazırlanan bir metin imzaya açılmıştı. O dönemüyelerin tepkisi daha olumluydu. Söylem ve talep

olarak daha ileri bir tutumla imzaya açılan metin dahageniş bir emekçi kesim tarafından sahiplenilebilmişti.Ne yazık ki bugün aynı şeyi söylemek mümküngörünmemektedir. Öncü olması gerekenlerin tablosuböyle olduğu koşullarda tabanın hareketlenmesi,sendikal bürokrasiyi aşacak tarzda bir tutum alabilmesiolanaklı değildir.

Taban çalışmasının önemi…

Yaz ayında çalışma tarzına ve yeni dönem hedeflereilişkin tartışma süreci yaşayan Sosyalist KamuEmekçileri şu tespitlerde bulunmuşlardı, “Alanınözelliklerinden dolayı genel seslenme faaliyeti,propaganda ve ajitasyonun sürekliliği önemli fakatyeterli değildir. Alanda somut politika üretmenin, güçolmanın ve mevzi kazanmanın yolu işyeri ve sektörleritemel alan bir çalışmayı gerektirmektedir.

Bunun öneminin bilincinde olan Komünist KamuEmekçileri, bu konudaki eksikliklerini aşmak içindeğişik alan ve sektörlere yönelik somut ve hedefli birçalışma yürütmeyi önlerine görev olarak koydular. Budoğrultuda sağlık, eğitim, belediye, maliye gibi temelsektörlerde yoğunlaşma ve güçlerini dağıtmamak içinde bu sektörlerde hedef işyerleri belirleme kararıaldılar.” (Ekim, s. 253)

Sosyalist Kamu Emekçileri, tabana dayalı somut vehedefli bir çalışma tarzıyla sonuç alana kadarfaaliyetlerine devam edecekler.

9

M K

Page 10: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

10

Ana dilde eğitim hakkını neden savunmalıyız?

Herhangi bir kavramın ne olduğu bilinmeden, okavramla ilgili diğer şeyleri bilmek pek mümküngörünmüyor. Sözgelimi; erdemin ne olduğu bilinmeden,hangi insan davranışlarının erdemli olduğunun bilinmesipek mümkün değildir. Dolayısıyla, “dil ”, “ana dil” ve“ana dili” kavramlarının ne oldukları bilinmeden bukavramlarla ilgili diğer şeyler sözgelimi, bu yazının dabaşlığında ifade edilen sorunun doğru yanıtının neolduğu, ne olabileceği pek bilinemez. O halde,bakışımızı öncelikle, bu üç temel kavramın ne olduklarıüzerine yöneltmemiz gerekiyor. Bu bağlamda bazı yazılıkaynaklarda yazılanları kendimize dayanak noktasıolarak alabiliriz. Sözgelimi Stalin, “Marksizm ve DilÜzerine” adlı yapıtında, dilin ne olduğu ya da dilin negibi belirleyici özellikleri olduğuna ilişkin şu türdenbelirlemelerde bulunuyor:

“Dil, toplumun bütün hayatı süresince etkinlikgösteren toplumsal olgulardan biridir. Toplumundoğuşuyla birlikte doğar, toplumun gelişmesiyle birliktegelişir. Toplumla birlikte ölür. Dil, toplumdan bağımsızolamaz. Bu nedenle, dil ve dilin gelişme yasaları, ancaktoplumun tarihiyle, o dili konuşan ve dilin yaratıcısı vetaşıyıcısı olan halkın tarihiyle sıkı bir ilişki içindeincelenirse kavranabilir…

Dil, insanların birbirleriyle haberleşmelerini,düşünce alışverişinde bulunmalarını ve anlaşmalarınısağlayan bir araçtır. Düşünmeyle doğrudan doğruyabağıntılı olan dil, düşünme sürecinin sonuçlarını veinsanın öğrenme etkinliğindeki gelişmeleri sözcüklerhalinde, cümleler içinde bir araya gelen sözcüklerhalinde kaydeder, saptar ve böylece insan toplumundadüşünce alışverişini mümkün kılar…

Düşünce alışverişi, sürekli ve onsuz edilemeyen birzorunluluktur. Çünkü düşünce alışverişi olmadan, doğagüçlerine karşı verilen mücadelede ve gerekli maddideğerleri üretmek için verilen mücadelede insanlarınortak eylemlerinin uyumlu bir biçimde düzenlenmesimümkün değildir; düşünce alışverişi olmadan, toplumunüretim etkinliğinde başarı sağlamak mümkün değildir;giderek toplumsal üretimin kendisi bile olanaksız halegelir. İşte bu yüzden, bütün toplum tarafındananlaşılabilir ve o toplumun bütün üyeleri için ortak bir

dil olmazsa, o toplum üretimde bulunamaz hale gelir,dağılır ve toplum olmaktan çıkar. Bu bakımdan dil, hembir haberleşme aracı, hem de toplumun bir mücadelearacıdır.”

Stalin’in dile ilişkin yapmış olduğu bu belirlemelerekatılmamak mümkün değil, çünkü dil, hakikaten hemtarihsel-toplumsal bir olgu olarak karşımıza çıkıyor hemde insan bireyinin ve ulus olarak örgütlenmiş toplumbütününün varlık koşullarından biri olarak karşımızaçıkıyor. Bu bağlamda, herhangi bir dili yok saydığınızdaya da yok etmeye çalıştığınızda aslında yok saydığınızya da yok etmeye çalıştığınız “o dili konuşan, o dilinyaratıcısı ve taşıyıcısı olan” insan bireyi, halkı ya daulus olarak örgütlenmiş bir insan toplumudur. Bununlabirlikte yine bir dili yok saydığınızda ya da yok etmeyeçalıştığınızda aslında yok etmeye çalıştığınız “varlığınevidir”, varlığın dünyasıdır. Çünkü dil, insan varlığınınhem evidir hem de dünyasıdır. Hayvanın bir çevresivardır, insanın ise bir dünyası vardır. Bu dünya, dildeyansır ya da kendini dilde var eder.

Bakışımızı “ana dil” ile “ana dili” kavramlarınayönelttiğimizde acaba neler söylenebilir? “Ana dil”terimi ile “ana dili” terimi aynı kavramı mı imler ya daaynı kavrama mı karşılık gelir? “Ana dil” hakkını mıyoksa “ana dili” hakkını mı savunmalıyız? Son olarak,“ana dilde” eğitim hakkı mı yoksa “ana dilinde” eğitimhakkı mı? Yönelimimiz ve bakışımız bu iki kavramolunca, ilk elde akla yukarıda sıralanan sorular takılıyor.

Gündelik yaşam içerisindeki ve politik yaşamiçerisindeki kullanım bağlamlarına bakıldığında, bu ikiterimin birbirine karıştırıldığını ya da aynı kavramıimlemek üzere kullanıldığını görmekteyiz. Ne ki, bu ikiterim aynı kavramı karşılamak üzere kullanılamaz.Çünkü “ana dil”deki “ana” sözcüğünün işaret ettiği şeyile “ana dili”ndeki “ana” sözcüğünün işaret ettiği şeybirbirinden farklıdır. Sözgelimi, “ana dil” terimindeki“ana” sözcüğü esas, temel anlamında dili niteleyen birgörev yapmakta, kimi terim sözlükleri ile TürkçeSözlük’te terimin anlamı şöyle sıralanmaktadır. “Anadil: Bugün ses yapısı, şekil yapısı anlam bakımındanbirbirinden az çok farklılaşmış bulunan dil velehçelerin, kök bakımından bilinmeyen bir tarihte

Page 11: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

11

birleştikleri ortak dil: Ana Türkçe, Ana Moğolca, AnaAltayca ve Roman dillerine kaynaklık eden Latincegibi.” (Korkmaz 1992:8).

“Belli dil öbekleri içinde toplanan ve akrabaoldukları kabul edilen dillerin aslını oluşturan kaynakdil. Altay dili Türkçe, Moğolca ve Mançu-Tunguzcanınana dili kabul edilir. Latince Roman dillerine göre birana dildir.” (Topaloğlu 1989:24).

Tanımlardan da anlaşıldığı gibi belli bir dilin eğitimive öğretimi, güncel sorunları söz konusu olunca teriminbelirtilen anlamlarında kullanılması doğru değildir. Öteyandan verilen tanımlamalarda iki temel eksiklik dikkatiçekmektedir. İlki, Kürt diline bir halkın, bir ulusunyaşayan bir dili olarak yer verilmemiştir. İkincisi,terimin günümüzdeki eğitim ve öğretim ortamlarındakikullanımları dikkate alındığında ana dil terimi: “Ana,kaynak dil ile aynı olan ve halen kullanılan dil”biçiminde genişletilmeliydi.

Ana dili terimi de kimi terim sözlükleriyle TürkçeSözlük’te şu biçimde anlamlandırılmaktadır. “Ana dili:İnsanın doğup büyüdüğü aile ve soyca bağlı bulunduğutoplum çevresinden öğrendiği, bilinç altına inen vekişilerle toplum arasındaki ilişkilerde en güçlü bağıoluşturan dil.” (Korkmaz 1992:8).

“Kişinin önce annesinden ve ailesinden, daha sonrada sosyal çevresinden öğrendiği, şuur altına yerleşen veonun toplumla kendi arasındaki bağlarını oluşturandil.” (Topaloğlu 1989: 24)

“Kişinin önce annesinden ve yakın çevresinden,sonra daha geniş çevreden ve ulusal olanaklardanyararlanarak öğrendiği dil. Her Türk için Türkçe anadilidir.” ( Koç 1992: 28).

“İnsanın içinde doğup büyüdüğü aile ya da toplumçevresinde ilk öğrendiği dil. Ana dili bilinci dili yabancıöğelere karşı savunur.” ( Vardar ve diğerleri 1988: 20).

“İnsanın çocukken ailesinden ve soyca bağlı olduğutopluluktan öğrendiği dil.” (TDK Türkçe Sözlük 2005:93).

Ana dili terimine ilişkin yukarıda yapılanbelirlemelerden de anlaşıldığı gibi “ana dili” teriminde“ana” sözcüğü niteleyen değil, “dili” sözcüğününaçıklayıcısı, tamlayanıdır. Burada çocuğun annesinden,babasından okul öncesi dönemde çevresinden öğrendiğive kullandığı dil söz konusudur. Dolayısıyla “ana”öğesinin yerine “anne” sözcüğü getirilebilir. Halbuki bukesinlikle doğru değildir. “Ana dili” teriminde “ana”sözcüğünün yerine “anne” sözcüğü konulamaz. Çünkütarihin her döneminde, her ülkede az ya da çok anne

dili; ana, ortak dil ile aynı olmayan aileler vardır. Okulöncesi dönemde, dar bir çevrede annesinin, ailesinin,mahallesinin, köyünün dili; ortak, ana dil ile aynıolmayan ülke vatandaşlarının olduğu bilinmektedir.

Dil bilimi, toplumsal ya da bireysel özelliklertaşımasına göre dil türlerini; ana dil, ortak dil, edebi dil,özel diller, argo, jargon, yapma diller biçimindesıralamaktadır. Ne ki, bu sıralamada eksik bırakılanönemli bir dil türüne yer verilmemiştir. Bu dil türübireysel dil özellikleri ağır basan, insanların okulludönem öncesinde kullandıkları anne dilidir. Bubağlamda, belli bir dilin eğitim ve öğretiminden sözederken artık çocuğun annesinin, çevresinin diliniçağrıştıracak olan ana (anne) dilinin yeri yoktur.Dolayısıyla okullu dönemin iyileştirmeye çalıştığı dil,ana dil’dir, yanlış anlamalara, çağrışımlara meydanverecek ana dili değildir. O halde, belli bir dilinsözgelimi Türkçe’nin, Kürtçe’nin eğitimi ve öğretimisöz konusu olunca yanlış anlamalara, yorumlara yervermemek için “ana dili” terimi kullanılmamalı onunyerine “ana dil” terimi kullanım anlamı ile yeralmalıdır.

Yukarıda dile getirilen verilerin ışığıyla bakışımızı,bu yazının da başlığı olan soruya çevirdiğimizde acabaneler söylenebilir? Öncelikle bu soru, eksikliğihissedilen, karşılanmamış ama karşılanması gereken birtalebi, bir istemi dile getiriyor. Peki, bu eksikliğihissedilen gereksinime bağlı talep, istem gerçektenkarşılanmalı mı? Özcesi bu talep haklı bir talep mi? Bu

Page 12: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

1212

sorun kapitalist düzen sınırları içerisinde çözümlenebilirmi?

Evet, bu talep haklı ve meşrudur. Peki, neden?Günümüzün saygın filozoflarından Kuçuradi bu konudaşunları söylüyor: “Bugünkü dünyada bir etnisiteye aitolmanın -mutlak olmasa da- en önemli belirtisi, kişininanadilidir. Ana dili kullanmak bir temel kişi hakkıdır. Butemel hakkın bir gerektirdiği, kişiye ana dilini geliştirmeolanağının sağlanması; başka bir deyişle: o dilikonuşan gruba -bir azınlık ise-, çoğunluğun diliyanında, farklı olan ana dilini kullanabilme vegeliştirebilme olanağının sağlanmasıdır…; ana dilikullanmanın temel bir kişi hakkı olduğunu gözdenkaçırmadan; dil-konuşma dediğimiz insansal etkinliğinde, insanlararası iletişimi kurmak için ve insanbaşarılarını kuşaktan kuşağa, binyıllar boyu, aktarmakiçin olduğunu gözden kaçırmadan…”

Demek ki, ana dili hakkı temel bir kişi hakkıdır. Herkişi, kendi insansal olanaklarını ancak kendi ana dili iledaha sağlıklı gerçekleştirir, geliştirir ve gelecekkuşaklara aktarabilir. İnsan hakları açısından nedensorusu bu şekilde yanıtlanabilir.

Sorunun, Marksist açıdan ya da proletaryanın görüşaçısından hareket ederek konuluşuna gelince; öncelikleana dil sorunu ya da ana dilde eğitim hakkı talebi, ulusalsorundan ve ulusların kaderlerini tayin hakkı talebindensoyutlanarak onlardan ayrı ve bağımsız olarak elealınamaz. Dolayısıyla ana dil sorununun ya da ana dildeeğitim hakkı talebinin gerçekleşebilmesi, ulusal sorununçözümüne ve ulusların kaderlerini tayin hakkınıngerektirdiklerinin gerçekleştirilebilmesine bağlıdır.

Proletaryanın görüş açısından hareket eden birMarksist, Lenin’in de belirttiği gibi “Ulusalhareketlerin tarihsel haklılığını, kesin olarak kabul eder.Ama bu kabul edişin, milliyetçiliği savunma biçiminialmaması için, o, ulusal hareketlerde ilerici ne varsaancak onu desteklemekle yetinmelidir; öyle ki, proleterbilinci, burjuva ideolojisi tarafından karartılmışolmasın.” Lenin devamında şunları da söylüyor:“Feodal uyuşukluktan çıkan yığınların uyanışı ilericibir şeydir, nasıl ki bu yığınların halkın egemenliğiuğruna, ulusun egemenliği uğruna her türlü ulusalbaskıya karşı savaşımı da ilerici bir şeyse. Marksist’inen kararlı ve en tutarlı demokratizmi, ulusal sorununbütün yönlerinde mutlak savunma görevi, buradangelmektedir. Bu, özellikle olumsuz bir görevdir.Proletarya, milliyetçiliği desteklerken aşırı davranışlaragidemez, çünkü daha ilerde, milliyetçiliği

güçlendirmeyi hedef tutan burjuvazinin olumlu eylemibaşlar. Dahası, “her türlü feodal boyunduruğu kırmak,uluslara karşı her türlü baskıya, uluslardan biri ya dadillerden biri için her türlü ayrıcalığa karşı çıkmak,demokratik bir güç olarak proletaryanın mutlakgörevidir, ulusal kavgalarla karartılan ve geciktirilenproleter sınıfının savaşımının mutlak çıkarınadır. Amakesin olarak sınırlandırılmış olan ve sınırları bellitarihsel bir alana yerleştirilmiş bulunan çerçeveninötesinde burjuva milliyetçiliğine yardım etmek,proletaryaya ihanet ve burjuvazinin saflarına geçmekolur.”

Bu teorik ve genel ama devrimci perspektifinışığıyla, teorik ve genel söylemden biraz uzaklaşıp,Türkiye somutuna bakarsak acaba neler söylenebilir?

Türkiye, iki uluslu ve çok milliyetli (azınlıklı)kapitalist bir ülkedir. Bu ülkede ulusal sorun, özcesiKürt sorunu ona bağlı olarak da ana dil sorunu, Türkdevleti kurulduğundan beri varlığını sürdürmekte veöyle görünüyor ki, -Türkiye kapitalizmi, bu sorunu,zamanında İsviçre’nin çözdüğü tarzda çözebilmeşansına ve olanağına sahip olamadığı için- mevcutkoşullarda sürdürmeye de devam edecek. Bu da, doğalolarak sorunun alternatif proleter devrimci çözümününgüç ve olanaklarını edimselleştiriyor, güncelleştiriyor vegenişletiyor. Evet, sonuç olarak diyebiliriz ki;

- Ana dilde eğitim hakkı insani, bilimsel vedemokratik bir hak olduğu için,

- Ulusal sorunun çözümü için mücadele eden ulusalhareketler tarihsel bir haklılığa sahip olduğu için,

- Kapitalist devlet çatısı altındaki şu anki birlik,baskıya, zorbalığa, eşitsizliğe, imha ve inkâra dayalıgönülsüz bir birlik olduğu için,

- “Türkler vatandaş, Kürtler ve azınlıklar vatandaşgiysisi giydirilmiş rehineler” algısını ve bakışını yıkmakiçin,

- Eşitlik, özgürlük, gönüllü birlik şiarını hayatageçirmek için,

- Uluslara karşı her türlü baskıya, uluslardan biri yada dillerden biri için her türlü ayrıcalığa karşıolduğumuz için,

- Sosyalistler milliyetçi değil, enternasyonalistolduğu için,

- İşçilerin birliğinin ve halkların kardeşliğinin ancakböyle mümkün olabileceğini düşündüğümüz için, bizSosyalist Kamu Emekçileri, bütün bu nedenlerdendolayı, ana dilde eğitim hakkını savunuyoruz.

İstanbul’dan bir Sosyalist Kamu Emekçisi

Page 13: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

1313

İzmir SES üyeleri AKP’ye karşıeylemdeydi…

İzmir SES İşyeri Temsilciliği’nin çağrısı ile 6 Kasımgünü öğle arası, İzmir Tepecik Eğitim ve AraştırmaHastanesi bahçesinde toplanan sağlık çalışanları AKPiktidarının zam politikası, sosyo-ekonomik programı veIMF ile anlaşma çabasına karşı basın açıklaması yaptı.300 sağlık çalışanın katıldığı eylemde AKP’yi temsileden onlarca balon patlatıldı.

Eylemde SES İşyeri Temsilcisi Dr. İsmailKarademirci bir konuşma yaptı. AKP’nin yaptığızamlara ve emekçilere dayattığı sefalet ücretine değindi.Eylemlerin artarak süreceğini söyledi. SES İşyeri Temsilciliği adına basın açıklamasını MevlütÜlgen yaptı. Ülgen, halkın çıkarları doğrultusundaoluşturulacak ekonomik ve siyasal programa ihtiyaçolduğunu söyledi. KESK ve DİSK’in bunun içinçalışmalara başladığını ifade etti.

Sağlık çalışanları, eylemlere aktif olarakkatılacaklarına, AKP hükümetinin bu uyarıları dikkatealmazsa üretimden gelen gücün kullanılacağına sözverdiler.

Tokat’ta işyeri gezilerinden gözlemler…Tokat’ta hem ilçelerde hem de merkezde çeşitli

okullar gezildi. Yapılan işyeri gezilerinde üyelerinemekçilerin sorunlarına ilgisiz olduğu açığa çıktı.

Mesela merkezdeki okullardaki öğretmenlerin,Sulusaray ilçesi hariç, birçoğu orta yaşlı ve emekliliğigelmiş öğretmenlerdi. Bu öğretmenler genellikle “benkadroluyum başkasından bana ne” zihniyetindeler.Köylerdeki öğretmenler ve Sulusaray merkezdekiöğretmenler ise yeni atanmış ya da 3-5 yıllıköğretmenler. Buralarda daha çok ücretli, sözleşmeliöğretmenler çalışmakta. İşgüvencesiz öğretmenlereğitimde uygulanan politikaların yanlış olduğunudüşünüyorlar. Fakat örgütlü mücadeleye sıcakbakmıyorlar. Bunun nedenini de şu şekilde açıklıyorlar,“sendikaların siyasi partilerin arka bahçesi olması,sendikalardaki yönetimlerin sendika üyeleri için değilkendileri için çalışmalar yaptıklarına inanmaları,hakların mücadeleyle geri alınacağına inanmamaları”

İşyeri gezilerinde Eğitim-Sen üyelerinde genel bir

bıkkınlık hali öne çıkmaktadır. Birilerinin gelip var olandağınıklığı, örgütsüzlüğü ve kendi aralarındakikopukluğu düzeltmesini bekliyorlar. Kürt sorunukonusunda milliyetçi bir zeminden gerici birbakışaçısına sahipler. Buralarda Eğitim-İş’in gericizihniyeti egemen. Üyeler sınıfsal ve sendikal bilinçtenyoksun. Daha çok Alevi kimliğinden ve kafa kolilişkisinden sendikaya üye olmuşlar. Bu anlamdabulundukları yerde Eğitim-Sen’in ilkelerinisavunamıyorlar ve gelen tepkilere karşı bir dirençgösteremiyorlar. Diğer sendikaların yapmış olduğupromosyonları gerekçe göstererek “neden bizimsendikamız böyle promosyon yapmıyor” diyorlar. Bu dasendika içi eğitimin ne kadar yetersiz olduğunu vesendikamızdaki ideolojik tasfiyenin üyeler üzerindekiyansımasını göstermektedir.

Tokat’ta 25 Kasım gündemli emekçi kadınetkinliği…

Tokat Eğitim-Sen Şubesi Kadın Komisyonu, aldığıkarar doğrultusunda Kasım ayının ilk etkinliğini 8Kasım günü gerçekleştirdi. “Emekçi Kadınlar BuluşmaÇayı” olarak planlanan etkinlik programı “Bu BaharÖnce Emekçi Kadınlar Yürüyecek” adlı sinevizyongösterimi ile başladı.

Gösterim ilgiyle takip edildi. Ardından kadınkomisyonu adına yapılan konuşmada “25 Kasım KadınaYönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nün

Kamu emekçileri hareketinden…

Page 14: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

1414

anlam ve önemi üzerine kısa bir konuşma yapıldı.Program, Emekçi Kadın Komisyonu’nun Kasım ayıiçerisinde gerçekleştireceği etkinliklerin duyurusu iledevam etti.

Konuşmanın ardından yemek bölümüne geçildi.Daha sonra da Hüseyin Üzmez’in Adli Tıp Raporu’ylatahliyesi üzerine basın açıklaması gerçekleştirildi.

İzmir Behçet Uz Hastanesi’nde keyfibaskılara karşı eylem…

Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nde çocuk onkolojiklinik sorumlu hemşiresi Nimet Gemalmaz, AKP kadınkollarının hastaneyi ziyaretinden ve çocuklara sözdebağış adı altında düzenlediği etkinliğin ardından hiçbirgerekçe gösterilmeden görevinden alındı. AKP kadınkolları söz konusu etkinlik için klinik şefi ile görüşmüşve klinikten sorumlu hemşireyi devreden çıkarmıştır.

SES bu baskı ve keyfi uygulamaları kınamak vegörevden alınan Hemşire Nimet Gemalmaz’ın görevineiadesi için 7 Kasım’da basın açıklaması gerçekleştirdi.Yaklaşık 100 sağlık çalışanı, hasta ve hasta yakınlarınınkatıldığı basın açıklamasında sağlıkta dönüşüm adıaltında hastanelerin ticarethaneye, çalışanların tüccaradönüştürüldüğü ifade edildi.

Görevden alınan hemşirenin yaşadıklarınınanlatıldığı ve keyfi baskıların protesto edildiği basınaçıklamasında “Hemşireler köle değildir!”, “Sağlık ekipişidir, ekibi dağıtmayın!” sloganları atıldı.

SES İzmir Şubesi Bakan Akdağ’ayolsuzlukları sordu…

SES İzmir Şubesi ve Pratisyen Hekimlik Derneğiİzmir Şubesi, sağlık alanında yaşanan yolsuzlukiddialarına ilişkin SES binasında basın toplantısıdüzenledi. SES Şube Başkanı Ergun Demir, AKPhükümetinin henüz tıp literatüründe yer almayan birsağlık hizmeti anlayışı geliştirdiğini belirtti. Ayağahizmet götürme doğrultusunda vatandaşlardan sağlıkkarnelerinin toplandığını belirten Demir, buuygulamayla sağlık kuruluşlarında ilaç kullanımı vehasta katılım payından muaf sahte ilaç raporuçıkarılabildiğini, yine vatandaşın bu ilaçlarıkullanmasına gerek bırakmamak için de raporda yazılanilaçların sahte kupürlerinin basılabildiğini söyledi.Demir, AKP’nin IMF direktifleri doğrultusundayasalaştırarak uygulamaya koyduğu SSGSS ile birliktesağlık alanında yaşanan yolsuzlukların artık ayyukaçıktığını ifade ederek, “Sağlık işletmelerinde sağlığın

ticarileştirilmesi, hastalıklardan para kazanmaanlayışının doğal sonuçları ortaya çıkmaya başlamıştır.Bunlar usulsüzlükler, dolandırıcılıklar ve ihalelere fesatkarıştırmalar vb. haksız para kazanma yollarıdır.Bunlar AKP’nin yeni uygulamaya koyduğu sağlıkuygulamalarıyla birlikte saklanamamakta, ortayasaçılmaktadır” dedi.Demir, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a yanıtlaması içinşu soruları sordu:

“Sahte olarak şizofreni, atipik, psikoz gibi hastalarınkatılım payından muaf raporu çıkaran sağlıkkuruluşunun hangi milletvekili ile bağlantısı vardır?Vatandaşın hasta olmamasına rağmen çıkarılan sahtehasta raporlarının sayısı nedir? Sahte raporlar dayanakalınarak tanzim edilen reçeteler hangi eczaneleregötürülmektedir? Sahte rapor, sahte ilaç kupürü, sahtereçete hazırlayan kişi, kurum ve kuruluşlarla ilgili nerişlemler yapılmıştır? Dr. H.C’ye ait kaşe, 60 bin YTLbedelli kurum reçetesi kimin aracının bagajındabulunmuştur?”

Kırklareli’nde KESK MYK yöneticileriyletoplantı…

KESK MYK’sı ile Genel Merkez yöneticileriplanlamış oldukları il gezileri kapsamında 14 Kasım’daKırklareli’ye geldiler.

Toplantı KESK MYK üyesi Adnan Gölpunar’ınkonuşmasıyla başladı. Ardından soru sormak ya dadeğerlendirme yapmak isteyenlere söz verildi. 29 Kasımeyleminin çağrıcılarının neden sadece KESK ve DİSKolduğu yönündeki soruyu cevaplayan Adnan Gölpunar

Page 15: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

1515

“TMOBB biz meslek örgütüyüz, bu eylemin çağrıcısıdeğil de destekçi olalım dedi. TTB’den yana bir sorunyoktu aslında. Ancak DİSK’in parçalanmışlık vebölünmüşlük görüntüsü vermemek için TTB’nin dedestekçi olması yönündeki önerisi üzerine sadece KESKve DİSK çağrıcı olarak kaldı” dedi. Daha sonra söz alanbir SES Kırklareli yönetim kurulu üyesi, Çanakkale’deyaşananlara ilişkin MYK üyelerinin özellikle ÇanakkaleSES ve Eğitim-Sen başkanlarından bir özür borcuolduğunu ileri sürdü. Bunun üzerine Adnan GölpunarÇanakkale il gezisinde yaşanan olayları anlattı.

Çanakkale’de yapılan toplantıda yumruklaşmayakadar varan tartışmalar yaşandığından bahsetti. Yerelyönetimlerin kendilerine selam dahi vermediğini,üyeleri toplantıya çağırmadıklarını ifade etti.

Gruplar arası çatışmanın mücadeleye zarar verecektarzda bir bölge toplantısına yansıması tam anlamıylaibretlikti. Ancak Gölpunar, bu gerilimi Kürt sorunununbatıda farklı, doğuda farklı algılanmasına bağladı. Böyledahi olsa bu da ulusal sorun konusunda KESK’insınıfsal bir bakıştan yoksun ve üyelerini bu doğrultudaeğitmekten aciz olduğunu göstermektedir.

Anlatılanların ardından Çanakkale’deki olaylarlailgili olarak Eğitim-Sen Genel Başkanı Zübeyde KılıçÖztürk şöyle konuştu: “Biraz kendimize gelelim, bukültür bize ne zaman yerleşti? SES Başkanı resmenkoridorda ana avrat küfrederek bir arkadaşa saldırdı,biz araya girdik. Kimin haddine ‘önce bize hesapverecekler, bu barajı geçerlerse işyerlerine gidecekler’demek. Bu gelenek, bu anlayış KESK’i yok ediyor.”

KESK MYK’sının seçimden sonra AKP’yi ziyaretegitmesinin nedenini soran ve SSGSS’ye karşımücadelede KESK’in sadece SGK’daki üyesini geriçekme kararı almakla yetindiğini söyleyen biryöneticiye karşılık Adnan Gölpunar, bunun bir AKPziyareti değil başbakan ziyareti olduğunu, başbakanla2006 ve 2007 toplugörüşme süreçlerinde de o zamankiyönetimlerin görüştüğünü söyledi. Ek zamlarıngörüşüldüğünü, parti kapatmaların yanlış olduğununbaşbakana söylendiğini, AKP’nin kapatılmasının laik-antilaik sorununu çözemeyeceği gibi DTP’ninkapatılmasıyla Kürt sorununun çözülmeyeceğinigörüştüklerini söyledi. Daha sonra söz alan ZübeydeKılıç Öztürk ise sendikaların içinde bulunduğu durumailişkin düşüncelerini ifade etti. Kılıç da bu tablodanrahatsızlığını dile getirdi.

Sami Evren’in Emniyet’in iftar yemeğinekatılmasına yönelik eleştirilere ilişkin olarak da “Ha

iftar sofrasına oturmuşsun ha eylem alanında polisşefleriyle haha hihi etmişsin. Son zamanlardaeylemlerimizde böyle şeyler de yaşanıyor. KESK’e bağlısendikalar çeşitli illerde iftar yemekleri düzenlemekte,hatta haberiniz var mı bilmiyorum imsakiyelerhazırlamaktadırlar. Ama tabii ki bir düzeytutturulmalıdır. Kuracağımız ilişki yapacağımızeylemlerin önüne geçmemelidir” dedi.

Çanakkale’deki boyutlara varmasa da sabah yapılantoplantı zaman zaman gergin bir ortamda geçti.Toplantıda sıkça yapılan “yönetsel kriz var”eleştirilerine karşılık Sosyalist Kamu Emekçileri sözalarak sorunun 7 kişinin değişmesi değil anlayış sorunuolduğunu, asıl sorunun KESK’in fiili-meşru mücadelealanından çekilmesiyle ve reformist anlayışlarınsendikalara yerleşmesiyle başladığını, yönetsel krizinyıllardır yaşandığını, koltuk kavgasının hepvarolduğunu, geçmişte biraradayken başka anlayışlarakarşı verilen koltuk kavgasının şimdi birbirlerine karşıverildiğini, sınıfsal kaygılarla değil de grupsalkaygılarla hareket edildiğini söylediler.

Öğlen biten toplantının ardından MYK üyeleriişkolları bazında gezilere çıktılar. Akşam saat 16:00’daEğitim-Sen genel üye toplantısı yapıldı. Saat 17:00’deyapılan basın toplantısının ardından KESKbileşenlerinin katılımıyla toplantıya devam edildi.Toplantıda Sosyalist Kamu Emekçileri olarak yine sözaldık. Sahte sendika yasası süreciyle belirginleşip haladevam eden anlayışın kitledeki direnme istek veimkanlarını tahrip ettiğini, yapılan eylem biçimlerinininsanları örgüte ve mücadeleye güvensizleştirdiğini,direniş ruhunu tekrar yükseltecek ve yitirilen güvenisağlayacak bir örgütlülüğe ihtiyaç olduğunu, süresizişbırakma hedefiyle mücadeleye hazırlanılmasıgerektiğini, hazırlanan mücadele programlarının bizimacil ve yakıcı mücadele gündemlerimizlebütünleşemediğini dile getirdik. Krize karşı sendikalarınsosyal programına ilişkin de “krizin faturasını sermayeödesin” vurgusuna rağmen buna uygun bir mücadeleprogramının olmadığını, programın burjuvazinin sınıfegemenliğini hedeflemesi gerektiğini, bizim işimizinkapitalizmi iyileştirmek değil kendi sınıfsal çıkarlarımızdoğrultusunda bu krizi derinleştirmek ve devrimci sınıfmücadelesini geliştirmek olduğunu, burjuvazinin sınıfegemenliğini parçalamayı hedefleyen, emekçilerindevrimci eylemini yükseltmeyi amaçlayan somut birmücadele programına ihtiyacımız olduğunu dilegetirdik.

Page 16: Kamu Emekçileri Bülteni-2008 Kasım

M K

Kamu Emekçileri Bülteni 30 * Fiyatı: 25 YKr * Kasım 2008 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİ * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Mollaşeref Mah. Millet Cad. 50/10Fatih/İstanbul * Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52 * * Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul * 577 54 92

29 Kasım 2008 tarihinde KESK ve DİSK tarafındanAnkara’da düzenlenecek olan “Zamlar Geri Alınsın, Emekve Demokrasi Programı Hayata Geçirilsin” mitingininhazırlıkları çerçevesinde yürüyüşlerin bazıları polistacizleriyle geçerken son dönem zamları emekçilerinöfkesiyle karşılandı.

İstanbul’da gerçekleştirilen yürüyüş Bakırköy DevletHastanesi’nden Bakırköy Özgürlük Meydanı’na yapılırkenKESK’e bağlı sendikalar kendi pankartlarıyla eylemde yeraldılar.

DİSK’e bağlı sendikaların zayıf katılım gösterdiğiyürüyüş, İncirli Caddesi üzerinde polis barikatıylakesilirken eylem boyunca polis tacizleri sürdü. BakırköyÖzgürlük Meydanı’nda oturma eylemi gerçekleştirenemekçilere KESK Genel Başkanı Sami Evren seslendi.DİSK Örgütlenme Daire Başkanı Ali RızaKüçükosmanoğlu ve Belediye-İş Sendikası 2 No’lu ŞubeBaşkanı Hasan Gülüm de birer konuşma yaparak birleşikmücadele çağrısını yükselttiler.

Aynı gün Eğitim-Sen 5 No’lu Kartal Şubesi, KartalMeydanı’nda gerçekleştirdiği oturma eylemiyle “29Kasım’da Ankara’ya!” çağrısını yükseltti. Birleşik Metal-İş, Petrol-İş, BDSP, TKP, Yurtsever Cephe, EMEP, Emekli-Sen, UİD-DER ve ESP’nin de yeraldığı eyleme yaklaşık300 kişi katıldı.

İzmir’de gerçekleştirilen yürüyüş BasmaneMeydanı’ndan Konak Meydanı’na yapılırken İstanbul’dakigibi İzmir’de polis barikatı vardı. İzmir BüyükşehirBelediye binası önüne yürümek isteyen binlerce işçi veemekçinin önüne kurulan polis barikatı kitlenin kararlılığısayesinde açıldı. DİSK’e bağlı sendikaların da canlı birkatılım gösterdikleri eylemde KESK ve DİSK adınakonuşmalar yapıldı.

Ankara’da saat 12.30’da Ziya Gökalp Caddesi’ndebulunan Eğitim-Sen 1 No’lu Şube önünde toplanan kitleburadan Güvenpark’a doğru yürüyüşe geçti. Ankara’dakiyürüyüş de polis barikatıyla kesildi. Kitlenin kararlı duruşusayesinde Güvenpark yoluna kurulan barikat kaldırılırkenbasın açıklaması burada gerçekleştirildi. Eylemde 29Kasım’da Ankara’da buluşma çağrısı vardı.

Adana’da emekçiler 29 Kasım Ankara mitingine çağrıamaçlı olarak Eğitim-Sen Adana Şubesi önünde toplanarakİnönü Parkı’na yürüdüler. Yolun bir kısmı trafiğekapatılarak gerçekleştirilen yürüyüş kitlesel vecoşkuluydu. İnönü Parkı’na gelindiğinde basın metniniKESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü SinanTunç okudu. 2008 yılı başından itibaren yaşanan krizlebirlikte işçi emekçilerin yaşam koşullarının gün geçtikçekötüleştiğini ve buna eklenen kriz bahanesiyle işten

atmaların giderek arttığına değinen Tunç, buna rağmenhükümetin krizi yadsıdığını belirtti. 29 Kasım’daAnkara’ya çağırdı.

Eskişehir’de saat 14.00’te Kızılay İş Merkezi önünde“Zamlara, işten atılmalara, yoksulluğa, AKP’ye dur de!Krizin faturasını ödemeyeceğiz!” pankartı arkasındatoplanan kitle Hamam Yolu’na doğru sloganlarla yürüyüşegeçti. Yürüyüş sırasında sık sık AKP hükümetininuygulamalarını teşhir eden konuşmalar gerçekleştirildi.Hamam Yolu Yediler Parkı’na gelindiğinde EmekPlatformu adına bir basın açıklaması okundu.

Kırşehir’de Eğitim-Sen Şube binası önünde birarayagelen kamu emekçileri Ahi Meydanı’na doğru yürüdüler.KESK Kırşehir Dönem Sözcüsü Eğitim-Sen Şube BaşkanıFevzi Kılıç, Ahi Meydanı’nda kamu emekçilerine seslendi.29 Kasım’a çağrı yaptı.

Tokat’ta Eğitim-Sen Tokat Şubesi üyeleri deCumhuriyet Meydanı’nda basın açıklamasıgerçekleştirdiler. Eğitim-Sen Şube Başkanı tarafındanokunan basın metninde krizin faturasının emekçilereödettirilmeye çalışıldığına vurgu yapıldı. 29 Kasım’daAnkara’da gerçekleştirilecek olan eyleme çağrı yapılırkenbasın açıklamasının sonrasında Eğitim-Sen Tokat ŞubesiKadın Komisyonu tarafından hazırlanan sergi gezildi.

Kayseri’deki eylem Cumhuriyet Meydanı’ndagerçekleştirildi. KESK Merkez Yönetim Kurulu üyesiSongül Morsümbül’ün katıldığı basın açıklaması KESK’ebağlı sendikaların katılımıyla gerçekleşti.

15 Kasım’da kitlesel eylemler…