KALESi - Islam-Portalislam-portal.com/ansiklopedi/dia/pdf/c06/c060380.pdf · Bazı Osmanlı tarih...
Transcript of KALESi - Islam-Portalislam-portal.com/ansiklopedi/dia/pdf/c06/c060380.pdf · Bazı Osmanlı tarih...
ı CABA
ı
L (bk. BENNAK).
_j
ı CABELKA-CABELSA
ı
( L.l.:~ -~~ )
Tasavvufta çeşitli anlamların sembolü olarak
L kullanılan efsanevi iki şehir.
_j
Cabelka ve Cabelsa etrafı surlarla çevrili. son derece büyük efsanevi iki şehrin adıdır. Kaynaklarda Cabelk -Cabels, Caberka- Cabersa ve Caberkıya-Cabersiya gibi adlarla da anılırlar. Her birinin 1000 veya 1 0.000 kapısı, her kapıyı bekleyen bir o kadar da bekçisi vardır. Bir defa nöbet tutana ikinci defa nöbet sırası gelmeyecek kadar kalabalık olan halkı Hz. Adem'in ve insanoğlunun varlığından haberdar değildir. Cabelka ve Cabelsa tam anlamıyla birer harikalar ülkesidir. Hz. Hasan'ın halifeliği Muaviye'ye devrederken yaptığı konuşmada atıfta bulunduğu bu iki şehirden birinin Ad, diğerinin Semud kavmine ait olduğu da rivayet edilir.
Tasawufta salikin hakikate ulaşmak için her türlü alaka ve kayıttan koparak katetmesi gereken menzillerin ilkine Cabelsa, sonuncusuna Cabelka denir. Sühreverdi ei-Maktül Cabelka, Cabelsa ve Horkalya şehirlerinin sekizinci iklimde olduğunu, ilk ikisinin misal unsurları, sonuncusunun misal felekleri alemine ait bulunduğunu söyler. Muhammed b. Yahya ei-Lahicfye göre ruhların bu dünyaya gelmeden önce bulundukları alem Cabelki!, ölümden sonra gidecekleri alem Cabelsa ·dır. Bu şehirlerin birinin Meşrık'ta, diğerinin Mağrib'de bulunması
ruhların doğuş ve batış yerleri oldukları manasma gelir. Ancak Cabelka Cabelsa'dan daha latif, daha saf ve daha aydınlıktır. Zira ruhlar dünyaya gelmeden önce daha temiz idiler.
Söz konusu iki şehir, iki alem arasındaki geçiş ve ara alemler olarak da görülmüştür. Buna göre Cabelka gayb* ve şehadet* alemleri arasında bulunan bir berzah olup dünyadaki her şeyin orada bir süreti vardır. Ruhların öldükten sonra döndükleri yer olan Cabelsa'da dün-
c yada iken kazanılan bütün arnelierin birer sureti bulunur. "iyilerin gideceği yer Cabelka, kötülerin gideceği yer Cabelsa'dır" diyenler bu kavramları cennet ve cehennem gibi anlamışlardır.
Ca bel ka bazılarına göre vücüb • ve imkan • dairelerini içine alan uluhiyyet mertebesidir. Eşyanın esas suretleri burada mevcuttur. Bütün varlıkların doğuş yeri (meşrık) arasıdır. Cabelsa ise gerek ilahi isimler gerekse maddeyle ilgili bütün hakikatierin zuhur yeri olan insanın varlığıdır. Zat-ı ilahi meşrıkından doğan her şey insanın varlığının mağribinde bai:ar ve kaybolur. Bundan dolayı Cabelka'nın doğuda Cabelsa'nın batıda olduğuna inanılmıştır.
Mutasawıf şairler, "İster Cabelka'da ara ister Cabelsa'da, Allah her yerde vardır"; "Allah ile olunca Cabelka'da da Cabelsa'da da olsan farketmez" gibi sözlerle ilahi varlığın sınırsızlığını ve O'nun gayelerin ötesinde olduğunu anlatmak istemişlerdir.
BİBLİYOGRAFYA: U sanü'l· 'Arab, "cabels", "cabelk" md.leri;
1\amus Tercümesi, "cabels", "cabelk" md.leri; Bekri, Mu'cem, I, 354; Yakut, Mu'c~mü 'l-bül·
· dan, II, 90; Hakim et-Tirmizi. ljatmü'l-evliya', s . 262; Şehabeddin es-Sühreverdl, Muşanne· fat-ı Şey!Ju'l -işrak (nşr. H. Corbin), Tahran 1977, II, 234, 254; Nişancızade, Mir'at-ı Kainat, İstan· bul, ts., s. 38, 39; Ma'süm Ali Şah. Tara'ik, III, 351-352. ı.o:ı
• SüLEYMAN ULUDAG
Ca'ber Kalesi'nin baraj yapılmadan önceki ve sonraki durumu
L
CA'BER KALESi
Yakınındaki
"Türk mezarı" ile ünlü Ortaçağ kalesi.
_j
Kuzey Suriye'de Fırat nehrinin orta mecrasının sol sahilinde ve Rakka'nın
50 km. batısında volkanik bir tepe üzerinde yer alır; bugün 1974 yılında yapılan Tabya Barajı'nın doğusunda ve göl sularına sokulmuş durumdadır. İslamiyet'ten önce Musui-Halep yolu üzerinde Devser (Bizans kaynaklarında Dawsarôn) adıyla ünlü bir müstahkem mevki olup efsaneye göre bu adı, kurucusu Hire Hükümdarı Nu'man b. Münzir ei-Lahmfnin adamlarından Oevser' den almıştır. 19 (640) yılında iyaz b. Ganm kumandasındaki islam ordusu tarafından fethedilen kale. X. yüzyılın ikinci yarısına kadar Cezire valilerince yönetilmiştir. Daha sonra uzun süre Beni Nümeyr kabilesinin elinde kalan kalenin 1 040 yılına doğru Fatımiler'in Suriye bölgesi kumandanı Anuş Tegin ed-Dizberi'nin hakimiyeti altına girdiği görülmektedir. Dizberi'nin ölümünden sonra kale Nümeyriler'den Utayr ailesinin eline geçti.
Selçuklular döneminde kaleyi Ca'ber b. Sabık ei-Kuşeyri ele geçirdi ve kale daha sonra onun adıyla anıldı . Bir harami olan Ca'ber ve ondan sonra yerine geçen oğlu Sa!Qk kaleyi daha da tahkim ederek kervanları vuran bir eşkıya yuvası haline getirdiler. Selçuklu Sultanı Melikşah Halep seferi münasebetiyle bölgeye gelişinde kaleyi zaptetti ( 1086) ve Kuşeyroğulları'nı bölgeden uzaklaştırdı. Daha sonra da burayı Halep üze-
525
CA' BER KALESi
rindeki haklarından vazgeçmesi karşılı
ğında Salim b. Malik b. Bedran ei-Ukayırye verdi. Salim b. Malik hayatı boyunca kalede kaldı ve yerine geçen oğulları yaklaşık bir asır boyunca burada hüküm sürdüler. Urfa Kontu Baudouin du Bourg ile Tel Başir Kontu Joscelin de Courtenay Harran Savaşı'nda (1 104) Emir Sökmen b. Artuk ile Çökürmüş tarafından esir alındıktan sonra bir müddet Ca'ber Kalesi'nde hapsedildiler. 1146 yılında
Musul Atabegi imadüddin Zengi kaleyi kuşattı: fakat köleleri tarafından öldürülmesi üzerine ordusu dağıldı. 1169'da ise Ukaymer'in sonuncusu olan Şehabeddin Malik b. Ali, Serüc ve Babü Büzad bölgeleriyle 20.000 dinar karşılığında
kaleyi imadüddin Zengfnin oğlu Halep Atabegi Nüreddin Mahmud Zengfye teslim etti: böylece seksen üç yıl süren Ukayli hakimiyeti sona erdi. Nüreddin Zengi zamanında çeşitli imar faaliyetlerine sahne olan Ca'ber Kalesi çok gelişti; bugün dahi uzaklardan görülebilen minare o dönemden kalmadır. Beş yıl
sonra kale Nüreddin Zengfnin ölümüyle (I ı 74) bölgeye yerleşen Selahaddin-i Eyyübfnin eline geçti; onun ölümünden sonra da 1193'te kaleye kardeşi I. eiMelikü'I-Adil ve arkasından oğlu ei-Melikü' I -Hafız hakim oldular. Ca'ber yöresi 1202 yılında Harizmşahlar tarafından yağmalandı. 1240'ta Harizmşahlar'ın saldırılarının sıkiaşması üzerine ei-Melikü'IHafız kaleyi yeğeni Halep Hükümdan Selahaddin Yüsuf'a, Azaz Kalesi ve muayyen bir tahsisat karşılığında devretti. 1260 yılında ise ilhanlı Hükümdan Hülagü'nun eline geçen kale tahrip edilerek halkı etrafa dağıtıldı. Zamanla çeşitli Arap ve Türk kabilelerine yaylak ve kışlak vazifesi gören kale, 1336'da Memlük Sultanı ei-Melikü'n-Nasır Muham-
Ca'ber Kalesi'ndeki
sarayın
güney duvarına ait
kalıntılar
(G. L. Beli, rs. 31)
ve Nüreddin Zengi
devrine ait minare
med b. Kalavun tarafından tamir etiiriidiyse de bir daha önemli bir yerleşime sahne olmadı. Memlükler zamanında Halep naibliğine bağlı olarak bölgede ikamet eden Döğerler'e mensup çeşitli oymaklar Osmanlılar devrinde de bölgedeki hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir. Osmanlı Devleti'nin son döneminde Ca'ber Rakka kazasına bağlı bir nahiye merkeziydi. 1918'de ingilizler tarafından işgal edildi, ardından Suriye'ye bağlanarak
Fransız mandasına bırakıldı.
Ca'ber Kalesi'nin kuzeybatı eteklerinde "Türk mezarı" diye anılan türbe kare şeklinde bir avlunun içinde idi. Süleyman Şah'a izafe edilen kitabesiz mezar, mihrabın karşısında ve ortada bulunuyordu. Zamanla harabe haline gelince II. Abdülhamid'in emriyle Halep Valisi Cemil Hüseyin Paşa (ö. 1889) tarafından 12 X 7 ebadında dikdörtgen şeklinde yeniden yaptırılmış ve üzeri tonazla örtülmüştür. Türbenin bakımı için maaşlı bir türbedar tayin edilmiş ve bunun ikameti için avluya bir ilave bina yaptırılmıştır.
Ancak ı. Dünya Savaşı sonunda Ca'ber Kalesi ile birlikte Suriye'nin sınırları içinde kalan ve Fransa'nın mandasına verilen türbe, Anadolu Türkleri için büyük bir manevi değer taşıdığı için 20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Mec-
!isi hükümetiyle Fransa hükümeti arasında imzalanan Ankara itilafnamesi'nin 9. maddesi gereğince Türkiye'ye bıra
kılmıştır. Çevresindeki 8797 m 2 '1ik Türkiye Cumhuriyeti toprağında Türk bayrağını dalgalandırma görevini yürüten bir jandarma karakolu bulunuyordu. 197 4 yılında Tabya Barajı'nın suları altında kalacağı anlaşılan mezar, Suriye hükümetiyle varılan anlaşma uyarınca
biraz daha kuzeydeki Karakozak mevkiine nakledilerek üzerine modern is-
. lam mimarisinde kesme taştan bir türbe ve onun yanına da aynı malzemeden bir karakol binası yapılmıştır.
Bugün türbenin üzerinde, mezarın Süleyman Şah'a ait olduğunu belirten bir levha bulunmakla birlikte bu zatın kimliği tartışmalıdır. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu sıfatıyla Anadolu Türkleri arasında gazilik payesini kazanmış ve efsanevi bir
. hüviyet almıştır. Bazı Osmanlı tarih yazarları tarafından Osmanlılar'ın ceddi sayılan Ertuğrul Gazi'nin babası Süleyman Şah ise Urfa tarafında bulunduktan sonra Fırat'ı geçerken boğulmuş ve Ca'ber Kalesi önüne gömülmüştür (Aşıkpaşazade, s. 3). Enveri bu Süleyman Şah'ı Kutalmış'ın oğlu sayarak Selçuklu sultamnın ne şekilde Osmanlı şeceresine
intikal ettiğini gösterir (Düstarname, s. 6, 78). Halbuki kaynaklar Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah'ın Suriye Selçuklu Sultanı Tutuş ile savaşırken öldü-
Baraj gölü altında kalan Süleyman Şah Türbesi ve jandarma karakolu ile Karakozak mevkiine yapılan yeni Süleyman Şah ğünü ( 1 086) ve Hal ep Kapısı ' nda defne-Türbesi dildiğini zikrederler. Bazı Osmanlı tarih
526
lerinde görülen bu karışıklık muhtemelen Süleyman Şah'ın, Fırat'ın kolu Habur ırmağında 11 07 yılında boğulan ı. Kıll
earslan ile karıştırılmış olmasından ileri gelmiştir. Ancak eski Osmanlı tarihçilerinden itibaren asırlar boyunca Süleyman Şah'a izafe edilip kutsi bir hatıra olarak yaşatılan ve folklorik bir değer taşıyan Türk mezarı rivayetini de tamamıyla reddetmek mümkün değildir. Hiç
şüphesiz bütün bu vak'alar, Anadolu Türkleri arasında acı hatıralar ve akisler bırakarak Osmanlılar'a intikal etmişti r. Dolayısıyla Osmanlılar'ın Selçuklu Süleyman Şah'ı kendi cedleri arasında göstermelerine. Anadolu Türkleri'nin ve özellikle Osmanlılar'ın mensup olduğu Kayılar'ın arasında yüzyıllarca yaşayan rivayetlerin yeni nesillere bu şekilde intikali nazarıyla bakmak mümkündür. Ayrıca bu rivayetlerin, çevrede çok mücadeJ·oli bir hayat geçirdikleri bilinen Kutalmışoğulları'ndan veya Kayı boyundan bir başka şahsın burada medfun bulunması ile ilgili olması ihtimali de mevcuttur.
Bugün Ca'ber arkeologlar için mühim bir çalışma alanıdır. Kale ve civarında
yapılan kazılardan elde edilen buluntuların önemli bir bölümü ZengTier ve EyyübTier devrine aittir.
BİBLİYOGRAFYA :
İbn Hurdazbih, el-Mesalik ve'l-memalilc, s. 74; Taberl, Tarff] (de Goeje), ın, 220; İbnü ' l
Kalanisl. Taril]ı1 Dımaşk (Zekkar), s. 168, 271, 323, 329, 444, 449, 484, 490, 543; Herevl. Kitabü 'l-işarat (nşr. D. Sourde]), Damas 1953, s. 63; Yakut, Mu'cemü'l-büldan, s. 141-142; ibnü'I-Eslr. el-Kamil, X, 149, 369, 460-463, 465, 531, 566, 605, 610, 630, 650; Xl, 109-110, 334, 359, 363, 407, 548; XII, 119, 352; Bündarl, Sena el-Berkı'ş-Şami(nşr. Ramazan Şeşen), Beyrut 1971 , ı, 75; İbnü'l-Adlm, Bugyetü 'qaleb, s. 202, 203, 267; a.mlf.. Zübdetü'l-fıaleb, bk. İndeks; İbn Şeddact, el-A'lal~u'l-c1B.tire {i ?ileri ümera'i'ş-Şam ve'l-Cezire (nşr. Yahya Abbara), Dımaşk 1978, ın;1, s. 110-119; İbn Fazlullah el-Ömerl. et- Ta 'ri{, Kahire 1312, s. 176, 180; Yüsufi, Nüzhetü 'n-nazır {i sireti ' l· Meliki'n-Nasır (nşr. Ahmed Hatlt), Beyrut 1406 j 1986, s. 268; Kalkaşendl, Subhu'l·a'şa, IV, 138; Makrlzi, el-ljıtat, ll, 200; Aşıkpaşazade, Tarih, s. 3; Enver!. Düstarname, s. 6, 78; Necip Asım - Mehmed Arif, Osmanlı Tarihi, istanbul 1335, s. 557-558; M. Gaudefroy-Demambynes. La Syrie a l'epoque des Mameloulcs, Paris 1923, s. 103; Gertrude Lowthian Beli. Amurath to Amurath, London 1924, s. 49-52; Cl. Cahen, La Syrie du Nord a l'epoque des Craisades et la Principaute Franque d'An· tioche, Paris 1940, s. 372, 408; N. Elisseeff, Nur ad-Din un Grand Prince Musulman de Syrie au te mos des Craisades (511-568/ 1118· 1174), Damascus 1967, ı, 151 ; Osman Turan. Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, istan· bul 1971, s. 81, 82; a.mlf., "Süleyman-Şah I", İA, Xl, 218; Işın Demirkent, Urfa Haçlı Koniluğu Tarihi: 1098'den 1118 'e Kadar, istanbul 1974, s . 110·111; Bayındırlık İşleri Dergisi (Yönetsel Kısım), sy. 8, Ankara 1936, s. 55; sy. 11 (I 938), s. 55-59; M. Hartmann - Mükrimin Halil Yınanç, "Caber", İA, ın , 1-2; D. Sourdel. "Qia'bar", Ef2 (İng.). ll , 354.
Iii AYDINTANE Rİ
CA' BERi ( -s.r.:=:d 1 )
Burhanüddin Ebu İshak İbrahim b. Ömer b. İbrahim b. Halil el-Ca'beri
(ö. 732/1332)
L Kıraat alimi, muhaddis ve fakih. _j
640 ( 1242) yılı başlarında Ca'ber Ka
lesi'nde (Suriye) doğdu. Takıyyüddin, İbnü's-Sink. İbnü'l-Müezzin, Şeyhu'l - Halil
gibi lakap ve künyelerle de anılmıştır.
Ancak daha çok Burhaneddin lakabıyla ve doğduğu yere nisbetle Ca'berl diye meşhur olmuştur.
Köklü bir aileye mensuptur. Ca'ber'in ileri gelen şahsiyetlerinden ve Ca'ber müezzini olarak tanınan babası Ömer b. İbrahim, oğulları İbrahim'le ondan iki yaş küçük olan Muhammed'in iyi yetişmeleri için büyük gayret sarfetti. Devam ettiği ilim meclislerine ve ders halkalarına onları da götürdü. Ca'berr henüz sekiz yaşlarında iken Halep'e giden ve burada tanınmış muhaddis Ebü'l-Haccac Yüsuf b. Halil 'den Cüz'ü İbn cAreie'yi okuyan babasına bu derslerde de refakat etti. Buradan Musul'a geçerek Taceddin Abdürrahim b. Yünus'tan, Şafii fıkhına dair et- Ta c ciz ii mul]taşari'lVeciz adlı eserini okudu. Dokuz yaşında Kur'an-ı Kerfm'i hıfzetti. Ezberlediği metinler arasında kıraat dalında Ebü Amr ed-Danf'nin et- Teysir'i, fıkıhta Ebü
CA'BER1
Şüca' el- İsfahanf'nin Gayetü'1-il]tişdr'ı gibi eserler de vardı.
1262 yılından sonra tahsilini ilerietmek için Bağdat'a giden ve akaidde Selefiyye'yi, fıkıhta Şafii mezhebini benimseyen Ca'berr burada Nizarniye Medresesi'ne girdi. Ayrıca Müstansıriyye Medresesi"ndeki hocaların derslerine de devam etti. Şafii fakihi Ebü'l-İz Muhammed b. Abdullah el-Basri'den fıkıh dersleri aldı. Çocukken Musul'da okuduğu et- Ta cciz ii mul]taşari'l - Veciz adlı eseri burada müellifinden ikinci defa okuma fırsatı buldu. Kıraat-i seb'a*yı Ebü'lHasan Ali b. Osman el-Vücühf'den, aşere*yi Ebü Ali Hüseyn b. Hasan et-Tikrftf'den okudu. Kıraat ilminde İbnü'l-Hayr İbrahim b. Mahmüd el-Ezcl'den de icazet aldı. Bu sırada yazdığı Nüzhetü '1-berere ii kırd, dti'l- e 'immeti'1- eaşere
ve cU~üdü-'1 -cümdn ii tecvidi'1-~ur'an adlı eserleriyle dikkati çekti ve Bağdat alimleri arasında yerini aldı. Siyasi istikrarın bozulması ve şehirde ulema sınıfının azalması üzerine Bağdat'tan ayrılıp Şam'a gitti. Burada dönemin muhaddisleri İbnü'l-Buharf Ali b. Muhammed ve İbnü'l -Ba'lebekkf Muhammed b. Abdurrahman' dan hadis dersleri aldı. Daha sonra BeledülhalTI'e (Filistin) geçen ca·berf 1289 yılında hac için Mekke'ye gitti. Bu sırada Medine'de Ijulôşatü'1-ebhdş ii şerl_ıi Nehci'1-kırd 'dti'ş-şe1aş adlı eserini yazdı. Bir ara Mısır'a da seya-
Ca'beri'nin Kenzü'l-me ciinf {f şe rf"}. i /jırzi'l-emanfadlı eserinin ilk ve son sayfalan (Süleymaniye Ktp. , Şehid Ali Paşa, nr. 18)
527