KALESi - Islam-Portalislam-portal.com/ansiklopedi/dia/pdf/c06/c060380.pdf · Bazı Osmanlı tarih...

3
CABA L (bk. BENNAK). _j CABELKA-CABELSA ( - ) Tasavvufta sembolü olarak L efsanevi iki _j Cabelka ve Cabelsa surlarla çev- rili. son derece büyük efsanevi iki rin Kaynaklarda Cabelk - Cabels, Caberka- Cabersa ve Caber- siya gibi adlarla da Her birinin 1000 veya 10.000 her bek- leyen bir o kadar da bekçisi Bir defa nöbet tutana ikinci defa nöbet gelmeyecek kadar olan Hz. Adem'in ve var- haberdar Cabelka ve Cabelsa tam birer harikalar ülkesidir. Hz. Muavi- ye'ye devrederken bu iki birinin Ad, Semud kavmine ait oldu- da rivayet edilir. Tasawufta salikin hakikate için her türlü alaka ve koparak katetmesi gereken menzillerin ilkine Ca- belsa, sonuncusuna Cabelka denir. Süh- reverdi ei-Maktül Cabelka, Cabelsa ve Horkalya sekizinci iklimde ilk ikisinin misal so- nuncusunun misal felekleri alemine ait söyler. Muhammed b. Yah- ya ei-Lahicfye göre bu dünya- ya gelmeden önce alem Ca- belki!, ölümden sonra gidecekleri alem Cabelsa Bu birinin ve yerleri manasma gelir. Ancak Cabelka Cabel - sa'dan daha latif, daha saf ve daha ay- Zira ruhlar dünyaya gelmeden önce daha temiz idiler. Söz konusu iki iki alem daki ve ara alemler olarak da gö- Buna göre Cabelka gayb* ve alemleri bulunan bir berzah olup dünyadaki her orada bir süreti öldükten son- ra döndükleri yer olan Cabelsa'da dün- c yada iken bütün arnelierin bi- rer sureti bulunur. "iyilerin yer Cabelka, kötülerin yer Cabel- diyenler bu cennet ve cehennem gibi Ca bel ka göre vücüb • ve im- kan • dairelerini içine alan uluhiyyet mer- tebesidir. esas suretleri burada mevcuttur. Bütün yeri Cabelsa ise gerek ilahi isimler gerekse maddeyle ilgili bütün hakikatierin zuhur yeri olan var- ilahi her bai:ar ve kaybolur. Bundan ina- Cabelka'da ara ister Cabelsa'da, Allah her yerde var- "Allah ile olunca Cabelka'da da Ca- belsa'da da olsan farketmez" gibi söz- lerle ilahi ve O'nun gayelerin ötesinde anlatmak U san ü'l· 'Arab, "cabels", "cabelk" md.leri; 1\amus Tercümesi, "cabels", "cabelk" md.leri; Bekri, Mu'cem, I, 354; Yakut, · dan, II, 90; Hakim et-Tirmizi. ljatmü'l-evliya', s. 262; es-Sühreverdl, H. Corbin), Tahran 1977, II, 234, 254; Kainat, bul, ts ., s. 38, 39; Ma'süm Ali Tara'ik, III, 351-352. SüLEYMAN ULUDAG Ca 'ber Kalesi'nin baraj öncek i ve sonraki du rumu L CA'BER KALESi "Türk ile ünlü kalesi. _j Kuzey Suriye' de nehrinin orta sol sahilinde ve 50 km. volkanik bir tepe üze- rinde yer bugün 1974 lan Tabya ve göl yet'ten önce Musui-Halep yolu üzerinde Devser (Bizans Dawsarôn) ünlü bir müstahkem mevki olup efsaneye göre bu kurucusu Hire Hü- Nu'man b. Münzir ei-Lahmfnin Oevser' den 19 (640) iyaz b. Ganm daki islam ordusu fethedi- len kale. X. ikinci kadar Cezire valilerince Daha son- ra uzun süre Beni Nümeyr kabilesinin elinde kalan kalenin 1040 Suriye bölgesi Tegin ed- Dizberi'nin hakimiyeti al- görülmektedir. Dizberi'nin ölümünden sonra kale Nümeyriler'den Utayr ailesinin eline geçti. Selçuklular döneminde kaleyi Ca 'ber b. ele geçirdi ve kale daha sonra onun Bir ha- rami olan Ca'ber ve ondan sonra yerine geçen Sa!Qk kaleyi daha da tah- kim ederek vuran bir haline getirdiler. Selçuklu Sulta- Halep seferi münasebetiyle bölgeye kaleyi zaptetti ( 1086) ve bölgeden Daha sonra da Halep üze- 525

Transcript of KALESi - Islam-Portalislam-portal.com/ansiklopedi/dia/pdf/c06/c060380.pdf · Bazı Osmanlı tarih...

Page 1: KALESi - Islam-Portalislam-portal.com/ansiklopedi/dia/pdf/c06/c060380.pdf · Bazı Osmanlı tarih 526 lerinde görülen bu karışıklık muhteme len Süleyman Şah'ın, Fırat'ın

ı CABA

ı

L (bk. BENNAK).

_j

ı CABELKA-CABELSA

ı

( L.l.:~ -~~ )

Tasavvufta çeşitli anlamların sembolü olarak

L kullanılan efsanevi iki şehir.

_j

Cabelka ve Cabelsa etrafı surlarla çev­rili. son derece büyük efsanevi iki şeh­rin adıdır. Kaynaklarda Cabelk -Cabels, Caberka- Cabersa ve Caberkıya-Caber­siya gibi adlarla da anılırlar. Her birinin 1000 veya 1 0.000 kapısı, her kapıyı bek­leyen bir o kadar da bekçisi vardır. Bir defa nöbet tutana ikinci defa nöbet sı­rası gelmeyecek kadar kalabalık olan halkı Hz. Adem'in ve insanoğlunun var­lığından haberdar değildir. Cabelka ve Cabelsa tam anlamıyla birer harikalar ülkesidir. Hz. Hasan'ın halifeliği Muavi­ye'ye devrederken yaptığı konuşmada atıfta bulunduğu bu iki şehirden birinin Ad, diğerinin Semud kavmine ait oldu­ğu da rivayet edilir.

Tasawufta salikin hakikate ulaşmak için her türlü alaka ve kayıttan koparak katetmesi gereken menzillerin ilkine Ca­belsa, sonuncusuna Cabelka denir. Süh­reverdi ei-Maktül Cabelka, Cabelsa ve Horkalya şehirlerinin sekizinci iklimde olduğunu, ilk ikisinin misal unsurları, so­nuncusunun misal felekleri alemine ait bulunduğunu söyler. Muhammed b. Yah­ya ei-Lahicfye göre ruhların bu dünya­ya gelmeden önce bulundukları alem Ca­belki!, ölümden sonra gidecekleri alem Cabelsa ·dır. Bu şehirlerin birinin Meş­rık'ta, diğerinin Mağrib'de bulunması

ruhların doğuş ve batış yerleri oldukları manasma gelir. Ancak Cabelka Cabel­sa'dan daha latif, daha saf ve daha ay­dınlıktır. Zira ruhlar dünyaya gelmeden önce daha temiz idiler.

Söz konusu iki şehir, iki alem arasın­daki geçiş ve ara alemler olarak da gö­rülmüştür. Buna göre Cabelka gayb* ve şehadet* alemleri arasında bulunan bir berzah olup dünyadaki her şeyin orada bir süreti vardır. Ruhların öldükten son­ra döndükleri yer olan Cabelsa'da dün-

c yada iken kazanılan bütün arnelierin bi­rer sureti bulunur. "iyilerin gideceği yer Cabelka, kötülerin gideceği yer Cabel­sa'dır" diyenler bu kavramları cennet ve cehennem gibi anlamışlardır.

Ca bel ka bazılarına göre vücüb • ve im­kan • dairelerini içine alan uluhiyyet mer­tebesidir. Eşyanın esas suretleri burada mevcuttur. Bütün varlıkların doğuş yeri (meşrık) arasıdır. Cabelsa ise gerek ilahi isimler gerekse maddeyle ilgili bütün hakikatierin zuhur yeri olan insanın var­lığıdır. Zat-ı ilahi meşrıkından doğan her şey insanın varlığının mağribinde bai:ar ve kaybolur. Bundan dolayı Cabelka'nın doğuda Cabelsa'nın batıda olduğuna ina­nılmıştır.

Mutasawıf şairler, "İster Cabelka'da ara ister Cabelsa'da, Allah her yerde var­dır"; "Allah ile olunca Cabelka'da da Ca­belsa'da da olsan farketmez" gibi söz­lerle ilahi varlığın sınırsızlığını ve O'nun gayelerin ötesinde olduğunu anlatmak istemişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA: U sanü'l· 'Arab, "cabels", "cabelk" md.leri;

1\amus Tercümesi, "cabels", "cabelk" md.leri; Bekri, Mu'cem, I, 354; Yakut, Mu'c~mü 'l-bül·

· dan, II, 90; Hakim et-Tirmizi. ljatmü'l-evliya', s . 262; Şehabeddin es-Sühreverdl, Muşanne· fat-ı Şey!Ju'l -işrak (nşr. H. Corbin), Tahran 1977, II, 234, 254; Nişancızade, Mir'at-ı Kainat, İstan· bul, ts., s. 38, 39; Ma'süm Ali Şah. Tara'ik, III, 351-352. ı.o:ı

• SüLEYMAN ULUDAG

Ca'ber Kalesi'nin baraj yapılmadan önceki ve sonraki durumu

L

CA'BER KALESi

Yakınındaki

"Türk mezarı" ile ünlü Ortaçağ kalesi.

_j

Kuzey Suriye'de Fırat nehrinin orta mecrasının sol sahilinde ve Rakka'nın

50 km. batısında volkanik bir tepe üze­rinde yer alır; bugün 1974 yılında yapı­lan Tabya Barajı'nın doğusunda ve göl sularına sokulmuş durumdadır. İslami­yet'ten önce Musui-Halep yolu üzerinde Devser (Bizans kaynaklarında Dawsarôn) adıyla ünlü bir müstahkem mevki olup efsaneye göre bu adı, kurucusu Hire Hü­kümdarı Nu'man b. Münzir ei-Lahmfnin adamlarından Oevser' den almıştır. 19 (640) yılında iyaz b. Ganm kumandasın­daki islam ordusu tarafından fethedi­len kale. X. yüzyılın ikinci yarısına kadar Cezire valilerince yönetilmiştir. Daha son­ra uzun süre Beni Nümeyr kabilesinin elinde kalan kalenin 1 040 yılına doğru Fatımiler'in Suriye bölgesi kumandanı Anuş Tegin ed-Dizberi'nin hakimiyeti al­tına girdiği görülmektedir. Dizberi'nin ölümünden sonra kale Nümeyriler'den Utayr ailesinin eline geçti.

Selçuklular döneminde kaleyi Ca'ber b. Sabık ei-Kuşeyri ele geçirdi ve kale daha sonra onun adıyla anıldı . Bir ha­rami olan Ca'ber ve ondan sonra yerine geçen oğlu Sa!Qk kaleyi daha da tah­kim ederek kervanları vuran bir eşkıya yuvası haline getirdiler. Selçuklu Sulta­nı Melikşah Halep seferi münasebetiyle bölgeye gelişinde kaleyi zaptetti ( 1086) ve Kuşeyroğulları'nı bölgeden uzaklaş­tırdı. Daha sonra da burayı Halep üze-

525

Page 2: KALESi - Islam-Portalislam-portal.com/ansiklopedi/dia/pdf/c06/c060380.pdf · Bazı Osmanlı tarih 526 lerinde görülen bu karışıklık muhteme len Süleyman Şah'ın, Fırat'ın

CA' BER KALESi

rindeki haklarından vazgeçmesi karşılı­

ğında Salim b. Malik b. Bedran ei-Ukay­ırye verdi. Salim b. Malik hayatı boyun­ca kalede kaldı ve yerine geçen oğulları yaklaşık bir asır boyunca burada hüküm sürdüler. Urfa Kontu Baudouin du Bourg ile Tel Başir Kontu Joscelin de Courte­nay Harran Savaşı'nda (1 104) Emir Sök­men b. Artuk ile Çökürmüş tarafından esir alındıktan sonra bir müddet Ca'ber Kalesi'nde hapsedildiler. 1146 yılında

Musul Atabegi imadüddin Zengi kaleyi kuşattı: fakat köleleri tarafından öldü­rülmesi üzerine ordusu dağıldı. 1169'da ise Ukaymer'in sonuncusu olan Şehabed­din Malik b. Ali, Serüc ve Babü Büzad bölgeleriyle 20.000 dinar karşılığında

kaleyi imadüddin Zengfnin oğlu Halep Atabegi Nüreddin Mahmud Zengfye tes­lim etti: böylece seksen üç yıl süren Ukayli hakimiyeti sona erdi. Nüreddin Zengi zamanında çeşitli imar faaliyetle­rine sahne olan Ca'ber Kalesi çok geliş­ti; bugün dahi uzaklardan görülebilen minare o dönemden kalmadır. Beş yıl

sonra kale Nüreddin Zengfnin ölümüy­le (I ı 74) bölgeye yerleşen Selahaddin-i Eyyübfnin eline geçti; onun ölümünden sonra da 1193'te kaleye kardeşi I. ei­Melikü'I-Adil ve arkasından oğlu ei-Me­likü' I -Hafız hakim oldular. Ca'ber yöre­si 1202 yılında Harizmşahlar tarafından yağmalandı. 1240'ta Harizmşahlar'ın sal­dırılarının sıkiaşması üzerine ei-Melikü'I­Hafız kaleyi yeğeni Halep Hükümdan Se­lahaddin Yüsuf'a, Azaz Kalesi ve muay­yen bir tahsisat karşılığında devretti. 1260 yılında ise ilhanlı Hükümdan Hü­lagü'nun eline geçen kale tahrip edile­rek halkı etrafa dağıtıldı. Zamanla çe­şitli Arap ve Türk kabilelerine yaylak ve kışlak vazifesi gören kale, 1336'da Mem­lük Sultanı ei-Melikü'n-Nasır Muham-

Ca'ber Kalesi'ndeki

sarayın

güney duvarına ait

kalıntılar

(G. L. Beli, rs. 31)

ve Nüreddin Zengi

devrine ait minare

med b. Kalavun tarafından tamir etiirii­diyse de bir daha önemli bir yerleşime sahne olmadı. Memlükler zamanında Ha­lep naibliğine bağlı olarak bölgede ika­met eden Döğerler'e mensup çeşitli oy­maklar Osmanlılar devrinde de bölgede­ki hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir. Os­manlı Devleti'nin son döneminde Ca'ber Rakka kazasına bağlı bir nahiye merke­ziydi. 1918'de ingilizler tarafından işgal edildi, ardından Suriye'ye bağlanarak

Fransız mandasına bırakıldı.

Ca'ber Kalesi'nin kuzeybatı eteklerin­de "Türk mezarı" diye anılan türbe kare şeklinde bir avlunun içinde idi. Süley­man Şah'a izafe edilen kitabesiz mezar, mihrabın karşısında ve ortada bulunu­yordu. Zamanla harabe haline gelince II. Abdülhamid'in emriyle Halep Valisi Ce­mil Hüseyin Paşa (ö. 1889) tarafından 12 X 7 ebadında dikdörtgen şeklinde ye­niden yaptırılmış ve üzeri tonazla örtül­müştür. Türbenin bakımı için maaşlı bir türbedar tayin edilmiş ve bunun ikame­ti için avluya bir ilave bina yaptırılmıştır.

Ancak ı. Dünya Savaşı sonunda Ca'ber Kalesi ile birlikte Suriye'nin sınırları için­de kalan ve Fransa'nın mandasına veri­len türbe, Anadolu Türkleri için büyük bir manevi değer taşıdığı için 20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Mec-

!isi hükümetiyle Fransa hükümeti ara­sında imzalanan Ankara itilafnamesi'nin 9. maddesi gereğince Türkiye'ye bıra­

kılmıştır. Çevresindeki 8797 m 2 '1ik Tür­kiye Cumhuriyeti toprağında Türk bay­rağını dalgalandırma görevini yürüten bir jandarma karakolu bulunuyordu. 197 4 yılında Tabya Barajı'nın suları al­tında kalacağı anlaşılan mezar, Suriye hükümetiyle varılan anlaşma uyarınca

biraz daha kuzeydeki Karakozak mev­kiine nakledilerek üzerine modern is-

. lam mimarisinde kesme taştan bir tür­be ve onun yanına da aynı malzemeden bir karakol binası yapılmıştır.

Bugün türbenin üzerinde, mezarın Sü­leyman Şah'a ait olduğunu belirten bir levha bulunmakla birlikte bu zatın kim­liği tartışmalıdır. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Anadolu Selçuklu Devleti'nin kuru­cusu sıfatıyla Anadolu Türkleri arasında gazilik payesini kazanmış ve efsanevi bir

. hüviyet almıştır. Bazı Osmanlı tarih ya­zarları tarafından Osmanlılar'ın ceddi sayılan Ertuğrul Gazi'nin babası Süley­man Şah ise Urfa tarafında bulunduk­tan sonra Fırat'ı geçerken boğulmuş ve Ca'ber Kalesi önüne gömülmüştür (Aşık­paşazade, s. 3). Enveri bu Süleyman Şah'ı Kutalmış'ın oğlu sayarak Selçuklu sul­tamnın ne şekilde Osmanlı şeceresine

intikal ettiğini gösterir (Düstarname, s. 6, 78). Halbuki kaynaklar Anadolu Sel­çuklu Sultanı Süleyman Şah'ın Suriye Sel­çuklu Sultanı Tutuş ile savaşırken öldü-

Baraj gölü altında kalan Süleyman Şah Türbesi ve jandarma karakolu ile Karakozak mevkiine yapılan yeni Süleyman Şah ğünü ( 1 086) ve Hal ep Kapısı ' nda defne-Türbesi dildiğini zikrederler. Bazı Osmanlı tarih­

526

lerinde görülen bu karışıklık muhteme­len Süleyman Şah'ın, Fırat'ın kolu Habur ırmağında 11 07 yılında boğulan ı. Kıll ­

earslan ile karıştırılmış olmasından ileri gelmiştir. Ancak eski Osmanlı tarihçile­rinden itibaren asırlar boyunca Süley­man Şah'a izafe edilip kutsi bir hatıra olarak yaşatılan ve folklorik bir değer taşıyan Türk mezarı rivayetini de tama­mıyla reddetmek mümkün değildir. Hiç

Page 3: KALESi - Islam-Portalislam-portal.com/ansiklopedi/dia/pdf/c06/c060380.pdf · Bazı Osmanlı tarih 526 lerinde görülen bu karışıklık muhteme len Süleyman Şah'ın, Fırat'ın

şüphesiz bütün bu vak'alar, Anadolu Türkleri arasında acı hatıralar ve akis­ler bırakarak Osmanlılar'a intikal etmiş­ti r. Dolayısıyla Osmanlılar'ın Selçuklu Sü­leyman Şah'ı kendi cedleri arasında gös­termelerine. Anadolu Türkleri'nin ve özel­likle Osmanlılar'ın mensup olduğu Kayı­lar'ın arasında yüzyıllarca yaşayan riva­yetlerin yeni nesillere bu şekilde intika­li nazarıyla bakmak mümkündür. Ay­rıca bu rivayetlerin, çevrede çok müca­deJ·oli bir hayat geçirdikleri bilinen Ku­talmışoğulları'ndan veya Kayı boyundan bir başka şahsın burada medfun bulun­ması ile ilgili olması ihtimali de mev­cuttur.

Bugün Ca'ber arkeologlar için mühim bir çalışma alanıdır. Kale ve civarında

yapılan kazılardan elde edilen buluntu­ların önemli bir bölümü ZengTier ve Ey­yübTier devrine aittir.

BİBLİYOGRAFYA :

İbn Hurdazbih, el-Mesalik ve'l-memalilc, s. 74; Taberl, Tarff] (de Goeje), ın, 220; İbnü ' l­

Kalanisl. Taril]ı1 Dımaşk (Zekkar), s. 168, 271, 323, 329, 444, 449, 484, 490, 543; Herevl. Ki­tabü 'l-işarat (nşr. D. Sourde]), Damas 1953, s. 63; Yakut, Mu'cemü'l-büldan, s. 141-142; ib­nü'I-Eslr. el-Kamil, X, 149, 369, 460-463, 465, 531, 566, 605, 610, 630, 650; Xl, 109-110, 334, 359, 363, 407, 548; XII, 119, 352; Bünda­rl, Sena el-Berkı'ş-Şami(nşr. Ramazan Şeşen), Beyrut 1971 , ı, 75; İbnü'l-Adlm, Bugyetü 'qa­leb, s. 202, 203, 267; a.mlf.. Zübdetü'l-fıaleb, bk. İndeks; İbn Şeddact, el-A'lal~u'l-c1B.tire {i ?ileri ümera'i'ş-Şam ve'l-Cezire (nşr. Yahya Abbara), Dımaşk 1978, ın;1, s. 110-119; İbn Fazlullah el-Ömerl. et- Ta 'ri{, Kahire 1312, s. 176, 180; Yüsufi, Nüzhetü 'n-nazır {i sireti ' l· Meliki'n-Nasır (nşr. Ahmed Hatlt), Beyrut 1406 j 1986, s. 268; Kalkaşendl, Subhu'l·a'şa, IV, 138; Makrlzi, el-ljıtat, ll, 200; Aşıkpaşazade, Tarih, s. 3; Enver!. Düstarname, s. 6, 78; Ne­cip Asım - Mehmed Arif, Osmanlı Tarihi, is­tanbul 1335, s. 557-558; M. Gaudefroy-De­mambynes. La Syrie a l'epoque des Mame­loulcs, Paris 1923, s. 103; Gertrude Lowthian Beli. Amurath to Amurath, London 1924, s. 49-52; Cl. Cahen, La Syrie du Nord a l'epoque des Craisades et la Principaute Franque d'An· tioche, Paris 1940, s. 372, 408; N. Elisseeff, Nur ad-Din un Grand Prince Musulman de Syrie au te mos des Craisades (511-568/ 1118· 1174), Damascus 1967, ı, 151 ; Osman Turan. Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, istan· bul 1971, s. 81, 82; a.mlf., "Süleyman-Şah I", İA, Xl, 218; Işın Demirkent, Urfa Haçlı Konilu­ğu Tarihi: 1098'den 1118 'e Kadar, istanbul 1974, s . 110·111; Bayındırlık İşleri Dergisi (Yönetsel Kısım), sy. 8, Ankara 1936, s. 55; sy. 11 (I 938), s. 55-59; M. Hartmann - Mükrimin Halil Yınanç, "Caber", İA, ın , 1-2; D. Sourdel. "Qia'bar", Ef2 (İng.). ll , 354.

Iii AYDINTANE Rİ

CA' BERi ( -s.r.:=:d 1 )

Burhanüddin Ebu İshak İbrahim b. Ömer b. İbrahim b. Halil el-Ca'beri

(ö. 732/1332)

L Kıraat alimi, muhaddis ve fakih. _j

640 ( 1242) yılı başlarında Ca'ber Ka­

lesi'nde (Suriye) doğdu. Takıyyüddin, İb­nü's-Sink. İbnü'l-Müezzin, Şeyhu'l - Halil

gibi lakap ve künyelerle de anılmıştır.

Ancak daha çok Burhaneddin lakabıyla ve doğduğu yere nisbetle Ca'berl diye meşhur olmuştur.

Köklü bir aileye mensuptur. Ca'ber'in ileri gelen şahsiyetlerinden ve Ca'ber mü­ezzini olarak tanınan babası Ömer b. İb­rahim, oğulları İbrahim'le ondan iki yaş küçük olan Muhammed'in iyi yetişme­leri için büyük gayret sarfetti. Devam ettiği ilim meclislerine ve ders halkala­rına onları da götürdü. Ca'berr henüz se­kiz yaşlarında iken Halep'e giden ve bu­rada tanınmış muhaddis Ebü'l-Haccac Yüsuf b. Halil 'den Cüz'ü İbn cAreie'yi okuyan babasına bu derslerde de refa­kat etti. Buradan Musul'a geçerek Ta­ceddin Abdürrahim b. Yünus'tan, Şafii fıkhına dair et- Ta c ciz ii mul]taşari'l­Veciz adlı eserini okudu. Dokuz yaşın­da Kur'an-ı Kerfm'i hıfzetti. Ezberlediği metinler arasında kıraat dalında Ebü Amr ed-Danf'nin et- Teysir'i, fıkıhta Ebü

CA'BER1

Şüca' el- İsfahanf'nin Gayetü'1-il]tişdr'ı gibi eserler de vardı.

1262 yılından sonra tahsilini ileriet­mek için Bağdat'a giden ve akaidde Se­lefiyye'yi, fıkıhta Şafii mezhebini benim­seyen Ca'berr burada Nizarniye Medre­sesi'ne girdi. Ayrıca Müstansıriyye Med­resesi"ndeki hocaların derslerine de de­vam etti. Şafii fakihi Ebü'l-İz Muham­med b. Abdullah el-Basri'den fıkıh ders­leri aldı. Çocukken Musul'da okuduğu et- Ta cciz ii mul]taşari'l - Veciz adlı ese­ri burada müellifinden ikinci defa oku­ma fırsatı buldu. Kıraat-i seb'a*yı Ebü'l­Hasan Ali b. Osman el-Vücühf'den, aşe­re*yi Ebü Ali Hüseyn b. Hasan et-Tikrf­tf'den okudu. Kıraat ilminde İbnü'l-Hayr İbrahim b. Mahmüd el-Ezcl'den de ica­zet aldı. Bu sırada yazdığı Nüzhetü '1-berere ii kırd, dti'l- e 'immeti'1- eaşere

ve cU~üdü-'1 -cümdn ii tecvidi'1-~ur'an adlı eserleriyle dikkati çekti ve Bağdat alimleri arasında yerini aldı. Siyasi istik­rarın bozulması ve şehirde ulema sınıfı­nın azalması üzerine Bağdat'tan ayrılıp Şam'a gitti. Burada dönemin muhaddis­leri İbnü'l-Buharf Ali b. Muhammed ve İbnü'l -Ba'lebekkf Muhammed b. Abdur­rahman' dan hadis dersleri aldı. Daha sonra BeledülhalTI'e (Filistin) geçen ca·­berf 1289 yılında hac için Mekke'ye git­ti. Bu sırada Medine'de Ijulôşatü'1-eb­hdş ii şerl_ıi Nehci'1-kırd 'dti'ş-şe1aş ad­lı eserini yazdı. Bir ara Mısır'a da seya-

Ca'beri'nin Kenzü'l-me ciinf {f şe rf"}. i /jırzi'l-emanfadlı eserinin ilk ve son sayfalan (Süleymaniye Ktp. , Şehid Ali Paşa, nr. 18)

527