ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel...

44
ISSN: 2149-1356 Ocak 2015

Transcript of ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel...

Page 1: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

ISSN: 2149-1356 Ocak 2015

Page 2: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

TARIM ORKAM-SEN (Tarım Ormancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası) ADINA SAHİBİ: Hamit KURT (Genel Başkan)Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Iraz Emel KİTAPCI (Genel Eğitim Basın-Yayın ve Uluslararası İlişkiler Sekreteri)

Yayın Kurulu: Filiz SÖNMEZ, İdris OKUTMEN, Kadri GÖNÜLLÜ, Koray ATEŞ, M. Hilmi YENİKURTULUŞ, Murat KANAT, Yasemin MİRİK Yazışma Adresi: Adakale Sokak Ada Apt. No: 8/13 Yenişehir/ANKARA

Telefon: (03123) 430 58 11-12 • Faks: (0312) 430 15 63Web: www.tarimorkamsen.org E-posta: [email protected]

ISSN: 2149-1356, Sayfa Düzeni: Umut Ajans Tel: 0312 434 41 37, Baskı: Sincan Matbaası, Baskı Tarihi: 25 Ocak 2015

İÇİNDEKİLER

Merhaba Dostlar / Hamit KURT .......................................1Tarım Ekonomisi ve Kapitalizmle Mücadele / Özkan YORGUN .........................................................................2Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel GörevlerimizÜzerine / Hıdır DEMİR .....................................................4Tar-Gel Projesinde Yeni Arayışlar / Dr. Zeki OYMAK .......5Kadın ve Sendika / Aysel BARS ORAK ...........................7Hukuk Mücadelesi Sınıf Mücadelesinin Neresinde / Ali KILIÇ ................................................................................9Organik Tarım Aldatmacası / Cemil AKAR ..................... 11Rotasyon: Dön Babam Dön / Salih USTA......................12Veteriner Hekimlerin Sorunlarını Arttıran StratejikAdımlar / Adil ADIGÜZEL ..............................................14Zeytin Ağacıma ve Zeytinliklerime Dokunma / Fikret GİZİR .............................................................................16Demokratik Ekolojik Toplum / Ahmet KOÇYİĞİT ...........18Bu Sarayı Yaparken Ne Yalanlar Uydurduk / AhmetDEMİRTAŞ ....................................................................21Akkuyu: 45 Yıllık Mücadele / Yılmaz KİLİM ...................26Tarım Orkam-Sen Genel Kadın Meclisi .........................28Hukuki Kazanımlar ve Yeni Açılan Davalar ....................30Halkçı Bütçe Demokratik Türkiye için Ankara’daydık ....3217-25 Aralıkta Meydanlardaydık ....................................33Genel Merkezimizce Yapılan Basın Açıklamaları ..........34Şubelerden Haberler .....................................................36Yokullaştırılıyoruz!!! .......................................................40Şiir Köşesi ......................................................................41

Sevgili Tarım Orman Emekçileri,Uzun bir aradan sonra dergi türü yayın faaliyetine yeniden başlıyoruz.

Dergimizin Gıda, Tarım, Ormancılık, Hayvancılık alanları ile Emek ve Demokra-si mücadelesinde; teorik, bilimsel, gözlemsel bilgi ve deneyimlerin paylaşılması ve tartışılmasına açık bir platform olmasını arzuluyor, sunacağınız katkılarla makale ve tartışmalarınıza sayfalarımızda yer vermeyi umut ediyoruz.

Şubelerimizin, üyelerimizin deneyimlerinin paylaşılacağı, ülkemizin siyasal gündemlerine ilişkin emekten yana bakışımızı ifade edebileceğimiz bir yayının, örgütümüz içerisinde kolektif bir tarzda üretilmesinin önemli olduğunu düşünü-yoruz.

Dergimizin bu sayısında ele aldığımız işkolumuza ilişkin “Rotasyon, Kaç-Ak-saray, Organik Tarım, Veteriner Hekimlerinin sorunları, Targel projesi, Zeytin, Akkuyu Nükleer Santrali konularında görüş, öneri ve tespitlerin yansıra Kadın ve Sendika, Tarım Ekonomisi ve Kapitalizmle Mücadele, Demokratik Ekolojik Toplum başlıklı sendikal ve toplumsal konulara yer veriyoruz.

Genel Merkezimizin yürüttüğü faaliyetler, Basın Açıklamalarımız, Hukuksal Ka-zanımlarımız ve Şube faaliyetlerimiz de sayfalarımız arasında olacak.

Bugüne kadar sürdürdüğümüz haklı, kararlı mücadelemizle, sözde değil özde olan ahlakımızla, göstermelik vatanseverlikle değil ülke değerlerinin bütününe sahip çıkarak, kul hakkı yiyenlerin karşısında emekçinin hakkını savunarak, dilinden, etnik kimliğinden, cinsiyetinden, inançlarından dolayı kimseyi ayırma-dan, göstermelik sendikaların masa başı satışlarının aksine; insana yakışır bir yaşamı, insana yakışır bir ücreti istiyoruz.

Birilerinin kar hırsı, rant hırsı, iktidarı uğruna kirlettiği, savaştırdığı bu güzel dün-yada hepimize yer olduğunun bilinciyle insan onuruna yakışır bir gelecek iste-dik, istemeye devam ediyoruz. Bizler her bir isteğimiz, düşümüz gerçekleşene değin mücadele etmekten vazgeçmiyoruz. Pes etmiyoruz!

Tarım ve Ormancılık işkolunda çalışan tüm arkadaşlarımızı da, bu mücadelede yan yana, omuz omuza, dayanışmayla yürümeye davet ediyoruz.

Bir sonraki sayımızda buluşmak üzere…

Iraz Emel KİTAPCIGenel Eğitim Basın-Yayın ve Uluslararası İlişkiler Sekreteri

Fotoğraf: Yasemin MİRİK

Page 3: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Bu gün Dünyada ve Ül-kemizde savaş çığlıkla-rının gittikçe yükseldiği,

Emekçilerin kazanımlarına yönelik saldırıların muazzam boyutlara ulaş-tığı, halklarımıza yoksulluğu ve gü-vencesizliği; sermayeye yolsuzluğu ve dokunulmazlığı hak gören, İkti-darların faşizmi kurumsallaştırmaya çalıştığı bir süreçte, sizlerin teveccü-hü ile Nisan 2014 sonu itibarıyla MYK seçildik. Öncelikle 20 yıl gibi uzun so-luklu bir sürede; sendikal, emek ve demokrasi mücadelemizde bü-yük rolü olan KESK’ i, Tarım Or-kam-Sen’i bu güne getiren her-kese teşekkür ediyorum.

Bu yazıyı hazırlarken çok şey yazmak istedim ama taktir eder-siniz ki, her sorunumuzu veya her şeyi birden yazmak müm-kün değil, onun için ilk yazımda güncel yaşadığımız sorunlar, işçi cinayetleri, emek sömürüsü ve sınıf mücadelesine değinmeye çalışacağım.

Bilindiği gibi, 2014 yılı içerisinde Soma’ da, İstanbul’da, Ermenek’ te, ve Yalvaç’ta Türkiye Cumhuri-yeti tarihin en büyük işçi kıyımla-rı yaşandı. Elbette bu kıyımların baş sorumlusu genelde kapitalist sistemin yarattığı ulus devlet ik-tidarları ve sermaye; özelde ise iktidarda bulunan AKP ve iktidar ile birbirinden beslenen sermaye sı-nıfıdır. Ancak bunu söylemek tek ba-şına yeterli olmayacağı gibi, sendikal mücadelede yaşanan tıkanmayı aş-mamızı da sağlamayacaktır.

İçinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda, Dünya’ da ve Türkiye’ de sendikal kriz yaşanmaktadır. Sendikal mücadele, kapsamlı bir sınıf mücadele perspek-tifinden yoksundur. Elbette bunun en büyük nedenlerinden biri, Ulus Dev-letlerin ve İktidarların, Emek/Meslek

Örgütleri üzerindeki baskı, sindirme politikaları iken diğer taraftan ikti-dar yanlısı sendikalar ve medyanın tavrını, sömürüyle talandan yana koyarak, toplumu maniple etmesi-dir. Devrimci demokrat, sol-sosyalist çizgide mücadele eden sendika ve kurumlarımız da toplumun tamamı-nı içine alan bir sınıf mücadele pers-pektifine sahip değildir. Demokrasiyi kurumsal ve toplumsal yaşama ha-kim kılamamış ulus devletlerde, sınıf perspektifine sahip olmak ve müca-

deleyi bu çizgide yürütmek zordur. Dolayısıyla bizler de krizi anlamak ve çözüm yollarını bulmak zorundayız.

Bu tıkanma ve krizi aşmak, öncelikle sistemi bilimsel açıdan tahlil etmeyi gerektirir. Ancak bu da yetmeyecek-tir. Sendikaların mevcut gerçekliğinin tıkanmaya neden olan boyutlarını iyi görmek, özeleştirisel yaklaşmak ka-dar; aşma heyecanına, perspektifine ve kararlığına sahip olmak da gerek-mektedir.

Gezi ve 6-8 Ekim ruhuyla mücadele ederek, örgütlenerek, kendi öz gücü-müze dayanarak ve mağdur tüm top-lumsal kesimleri bir araya getirerek yeni kazanımlar elde edebileceğiz. Yasal değişiklikleri beklemeden, fiili ve meşru bir mücadele hattı oluştu-rup, böylece devleti, demokrasi ve özgürlüklere duyarlı hale getirebilir ve daha kapsamlı, demokratik bir sendika yasasını çıkarmaya zorlayabi-liriz. Aksi taktirde mevcut 4688 sayılı yasa çerçevesinde mücadele yürüte-

rek, kendi alanımızda yaşanan; Tar-Gel, 4-C, Rotasyon, HES, or-manların yok edilmesi, mevsim-lik tarım işçileri, taşeronlaşma, özelleştirme, yeraltı ve yerüstü doğal kaynakların sömürüsü gibi birçok sorunumuza bile çözüm bulma şansımız çok az olacaktır.

Niyetim; çıkışsız, umutsuz, bir tablo çizmek değil. Aksine ülke-miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın mümkün olduğuna inan-cım tamdır. Ama sendikal krizin güncel bağlamını konuşmayı er-telediğimiz sürece, var olan du-rumu idare etmek suçunu hep birlikte işliyor olacağız.

Sonuç olarak; genel de KESK’ in, özel de Tarım Orkam Sen’in içine düştüğü çıkmazdan kurtaracak olan, mağdur tüm toplumsal ke-simleri bir araya getirerek, işyer-

lerinden yükselen sınıf sendikacılığı pratiklerinin sendikanın bütününe hakim kılmaktır. Mevcut tabloda, bu-nun zorlu bir görev olduğu ortadadır. Ancak Kamu Emekçileri Sendikala-rını, tüm engellemelere rağmen so-kakta kuran, mücadeleci bir sendika geleneğine sahip olan bir hareket için bu da zor olmasa gerekir. Bu gö-revi başarmak mümkündür. Yolumuz açık olsun.

MERHABA DOSTLAR

Hamit KURTTarım Orkam-Sen Genel Başkanı

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 1

Page 4: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Yedi bin yıllık sınıflı devletli toplumun zihniyeti olan kapitalizmin yol açtığı soy-

kırım, şiddet, katliamlar, savaşlar, do-ğal ve insani felaketler, ağır bir eşitsiz-lik, doğa talanı, küresel ısınma, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin orantısız bir saldırıya maruz bırakılmasına neden olmaktadır. Bunun karşısında dünya-nın birçok yerinde adil, eşit ve onurlu bir yaşamı talep eden sesler de yüksel-mekte ancak bunlar da aynı yöntem-lerle bastırılmaya çalışılmaktadır.

Kapitalizm kendine istikrar isterken, başka coğrafyalarda özellikle Ortado-ğu’da kriz, kaos ve savaşlar istemek-tedir. Böylece yeraltı ve yerüstü zen-ginliklerini en kolay ve en masrafsız şekilde sömürebilmektedir. Esasta kapitalizmin, bir kriz rejimi olarak çe-lişkiler yarattığı, bu çelişkileri derin-leştirdiği ve bunlardan faydalandığı bilinmektedir.

Kapitalist zihniyet; uygarlık tarihi bo-yunca kölelik, serflik, işçilik gibi bi-çimsel değişiklikler gösteren isimler altında oluşturduğu kölelik sistemini yürütmek için her yolu mubah sayan, iktidarlar yaratan, devletler oluşturan bir zihniyet olup, sadece emek alanı üzerine kurulu değil, yaşamın her ala-nına nüfuz etmiş, tüm yaşam alanla-rını sömürü haline getirmiş bir sistem

bütünüdür. Bu güne kadar toplumlar-ezilenler-emeğin sahipleri bu sisteme tepkisini göstermek için isyan etmiş, eylemler yapmış, görkemli mitingler düzenlemiş, açıklamalar yapmış, fab-rika şalterlerini indirerek grevler ger-çekleştirmiş, sürekli bir direniş içeri-

sinde olmuştur. Ancak, finans-kapital yüzyılında bu sömürü sistemine karşı direnişi, bugüne kadar uygulanagelen klasik yöntemlerle yürütmek artık so-nuç alıcı olmaktan çıkmıştır.

Aldığımız havadan içtiğimiz suya, ya-şadığımız doğadan yediğimiz-içtiği-miz besinlere kadar yaşamımızın her anına şu veya bu şekilde müdahale eden modern kapitalizmi, fabrika şal-teri indirerek, basın açıklaması veya miting yaparak, slogan atarak, eylem yaparak durdurmak mümkün olma-maktadır. Hele hele yüzdelik zam, işçi sağlığı-işçi güvenliği talepleriyle (ka-bul ettirdiğimizi var sayalım), mevcut çalışma koşullarında geçici iyileştir-meler sağlatarak sömürü ve baskıyı kaldırmayı değil, ancak ve ancak mev-cut sisteme nefes aldırmayı, sistemi

rahatlatmayı, daha kabul görür olma-sını sağlamış oluruz.

Oysaki toplumun özgürleşmesi eme-ğin özgürleşmesi ile emeğin özgürleş-mesi de toplumun özgürleşmesi ile mümkündür. Toplumun özgürleşmesi ise ancak kapitalist sistemden kopuşu yani kendi ekonomisini yaratması ile mümkün olabilir. Yani ekonominin, ekolojik ve toplumsal temelde yeni-den örgütlendirilmesi gerekmektedir.

Yaşamın her alanında bağımlı olduğu-muz, tüketime dayalı kapitalist eko-nomi var oldukça, kapitalist sistem-den kendimizi kurtarmamız, emeği özgürleştirmemiz mümkün değildir. Özellikle ekonomik alanda kapitalist tekelci anlayışla olan bağımızı zayıf-latmadan (aslolan koparmaktır) top-lumun kendi yaşamsal ihtiyaçlarını tekelci anlayışlardan uzak, komünal anlayış içerisinde ortaklaşa ve ihtiyaç olduğu kadarını üretmeden sistemle bağımız kopmuş olmaz.

Doğaya ve ekosisteme zarar verme-mek için toplumun yaşamsal ihtiyaç-ları olan beslenme, barınma ve enerji ihtiyaçlarını kendi ekosistemine uy-gun şekilde karşılaması gerekir. Top-lumun, beslenme ihtiyaçlarını doğal tarım yoluyla ürettiği, yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak enerji ihtiyacını karşıladığı ve enerjiyi tasar-ruflu kullanarak doğa ve kültür tahri-batına neden olan HES, Baraj, Termik ve Nükleer Santrallere ihtiyaç duyma-dığı, daha insani ve yaşanır alanlar yarattığı, yaşamın her alanında birey-selliği değil toplumsallığı öncelediği

TARIM EKONOMİSİ VEKAPİTALİZMLE MÜCADELEÖzkan YORGUNTarım Orkam-Sen Genel Sekreteri

Toplumun özgürleşmesiemeğin özgürleşmesi ileemeğin özgürleşmesi de

toplumun özgürleşmesi ile mümkündür.

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 20152

Page 5: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

bir sistem yaratarak, mevcut sisteme karşı gerçek bir mücadeleyi de yarat-mış oluruz.

Özgün ekosistem yapısına sahip olan canlılar ve endemik türlerin üreme, beslenme ve göç yollarını içeren do-ğal alanlarda HES yapılmayacak diye kanun çıkartmak yeterli midir? Peki ya 1-25 MW güce sahip ve bir dere üzerine kurulan ve de Ekonomik Te-melli Bilimsel Araştırma Raporu is-tenmeyen HES’ler ne olacak? Asıl do-ğamızı tahrip eden bu küçük HES’ler değil midir? Asıl bunlara karşı birlikte mücadele etmek gerekmektedir.

Hepimiz biliyoruz ki; mevsimi dışında üretilen gıda maddelerinin rengini, dayanıklılığını, verimini artırmak için kimyasal ilaç ve hormon kullanılmakta, üretimi artırmak için bitkilerin (hayvan-ların da) genetiği ile oynanmakta, hay-van yemlerinde ve de bebek mamala-rında kullanılan bu tür ürünler ise insan sağlığını doğrudan etkilemektedir. Son yıllarda antibiyotiklerin etkisinin azal-masında, büyük hastalıkların yayılma-sında GDO’lu ürünlerin etkisi göz ardı edilmemelidir.

Yine, toplumsal barışın ve onurlu bir-likteliklerin sağlanması için sorunların tespiti ve barışçıl yollarla çözümü en akılcı yol olarak ortada dururken, yok saymak, inkâr etmek, imha etmek, zor ve despotik yöntemlerle hâkimiyet al-tına almak doğru yöntem olamaz ve kabul edilemez. Çözüm kalekol ya-pımlarında, güvencesiz mevsimlik işçi olarak kullanmada, sağlıksız yaşam koşullarında beslenmeye ve barın-maya mecbur bırakmada değil, her vatandaşın özgür, eşit ve onurlu bir

yaşama kavuşmasındadır. Bu da ikti-darların sağlayacağı bir şey değildir.

Bu nedenle öncelikle şehir kaosundan uzak, havası temiz suyu temiz, topra-ğı, bitkisi, hayvanı doğasıyla uyum-lu, nüfusu, eğitimi, sağlığı, güvenliği, kültürü demokratik toplum yapısına göre şekillendirilmiş, kendi ekonomi-sini yaratmış köyler oluşturulmalı ve zamanla çoğaltılmalıdır.

Sonra insan olarak en temel ihtiyacı-mız olan beslenme sorununun gide-rilmesi adına doğal tarım ve hayvan-cılık geliştirilmeli, ekolojik-toplumsal örgütlülüğü yaşamın her alanına yay-malıyız. Güç birliği ve ortaklaşmayı sağlayacak komünler oluşturmalı, aynı zamanda meclis işlevi görecek bu komünlerde kendimizi ve içinde yaşadığımız topluluğu ilgilendiren tüm kararları alabilmeli ve bu karar-laşmaları sahiplenmeliyiz.

Yine ürettiğimizi, diğer ihtiyaçlarımı-zı karşılamak için değişime sunarken aracı kurumlara ihtiyaç duymadan birinci elden ulaştırmak, üretim esna-sında güçlü olmak ve ayakta kalabil-

mek için kooperatifler yoluyla birlik-telikler sağlamak önemlidir.

Vicdanlı ve örgütlü bireylerin ken-di alanında meclisini oluşturması ve kendi sorunlarını tespit edip çözüm-lerini üretmesi, bireysel fayda yerine toplumsal faydanın öncelenmesi, dili, dini, kültürü, etnik yapısı, siyasal gö-rüşü, kısaca kimliksel aidiyetleri ne olursa olsun bir arada yaşama kül-türünün yani radikal demokrasinin

geliştirilmesini sağlayacaktır. Bu da kapitalizme karşı en büyük mücadele yöntemidir.

Böylelikle ekonomik, sosyal, siyasal ve toplumsal birliktelikler sağlanacak, büyük bir güç, güçlü bir mücadele ve direniş açığa çıkarılabilecektir. Kapita-list sisteme karşı direnişin yolu budur. Bunu başardığımız oranda iktidarların tahakkümünden kurtulmuş olacağız. Bunu başardığımız oranda emeğimizi özgürleştirebileceğiz.

Emeğin özgür olduğu, dolayısıyla top-lumun özgür olduğu yarınlar zor de-ğil. İnanmak ve doğru yöntemle mü-cadele etmek yeterli…

Aldığımız havadan içtiğimiz suya, yaşadığımız doğadan

yediğimiz-içtiğimiz besinlere kadar yaşamımızın her anına şu veya bu şekilde müdahale

eden modern kapitalizmi, fabrika şalteri indirerek,

basın açıklaması veya miting yaparak, slogan atarak,

eylem yaparak durdurmak mümkün olmamaktadır.

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 3

Page 6: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Öncelikle geçmişimize özeleştirel yak-laşalım ki geleceği de o oranda doğru örgütleyelim perspektifi ile başlaya-lım. Öncesi bir yana kamu emekçileri hareketinin son yirmi yıllık örgütlen-me mücadelesinden birçok deneyim yaşadık. Gelinen yerde bu mücadele-de verilen onca bedele denk gelebi-lecek bir kazanım var mıdır sorusuna verilecek cevap hem evet, hem de hayırdır. Evet, çünkü kamu emekçile-rine ‘devlet memuru’ ‘kapıkulu me-muru’ olmayı dayatan zihniyeti yıka-rak yasal ve anayasal haklarımız için örgütlenmeyi başarmış birer birey ve emekçi kimliğini kazanmıştır vb.

Hayır, çünkü; verilen onca mücade-le karşısında somut-kalıcı ekonomik ya da sosyal kazanımlardan söz ede-meyiz. Tabii bunun çeşitli nedenleri olduğunu söyleyebiliriz. Nedenler-den biri ve belki de en başında ge-leni konfederasyonumuzun kurul-masından sonra başlayan sendika içi gruplar arası rekabettir. Bu rekabet sendika yönetimlerinin enerjilerini çalışanların temel hak ve çıkarları için kullanmaları yerine, yukarda belirtti-ğimiz sendika içi rekabet sendikaları-mızın daralmasına ve mücadeleden düşmesine yol açtı. Elbette burada sayamayacağımız kadar başka so-run-hatalardan kaynaklı nedenler de vardır. Ve bu koşullarda sendikal ör-gütlenme süreci devam ederken dö-nemin hükümetlerinin sendikal ha-rekete müdahale ederek Kamu-Sen, Memur-Sen gibi işbirlikçi sendikalar yaratarak kamu emekçilerinin örgüt-lenme mücadelesini bölüp güçten düşürmeye çalıştılar.

Bu yetmezmiş Ulusal ve uluslar ara-sı sermayenin hükümetlerin önüne neo-liberal politikalarını uygulamak için koydular. Bu yasaları ile çalışanlar arasına farklı statüde çalışma biçimle-rini dayatmaları sendikal hareketi böl-me ve ucuz emek gücünü yaratmak gibi önemli nedenlerden biriydi. Bu uygulamaların başında Taşeronlaşma,

İş-Kur, 4C, 4B, ve daha sayamayacağı-mız çalışma biçimleri. Emeğe yönelik bu saldırı yasaları kapsamında aynı dönemlerde uygulanmaya başlandı ve hala devam etmektedir. Bütün bu uy-gulamalar bir yandan Kamu Emekçile-rini bölerek birliğini bozmak için kulla-nılırken ve hak alma mücadelesinde zayıf düşürürken diğer yandan ser-mayenin emekçilere kölece çalışma düzenini dayatmasının yolunu açtı. Evet, çalışma yaşamımızdaki gerçekler bunlar. Peki, bunlara seyirci kalarak ya da dünkü gibi yaklaşımlarla sorunlara müdahale ederek başarı şansımız olur mu? Buna evet deme şansımız yoktur. Çünkü hem sorunlarımız dünkü so-runlar değil (daha da çoğalmış, ağır-laşmış durumda) ve hem de harekete müdahale gücümüz, dünkü gücümüz değil. O halde yeni bir perspektif ve daha ilerden bir azimle meseleyi ele almak gerekmektedir.

Öyleyse soralım; Bu koşullarda ne-den sendika ve nasıl bir sendika?

Neden sendika? Çünkü sendikalar Kamu Emekçilerin ekonomik, sosyal, demokratik hak ve çıkarlarını, kazan-mak, korumak ve geliştirmek amacıy-la oluşmuş ve yaygınlaşmış, kitlesel sınıf örgütleridir. Sendikalar, seçim-lerle oluşturulmuş olan örgütsel yapı-ları içinde, üyelerinin hak ve çıkarları temelinde karar süreçlerini işleten kurumlardır. Bu anlamda sendikala-rın sermayeden, devletten ve emek düşmanı tüm siyasal partilerden ba-ğımsız olması gerekir. Kamu emek-çileri ve sendikal hareketin bağım-sızlığı, sınıf mücadelesinin ön koşulu olmuştur. Bu nedenle sendikalar sınıf mücadelesinin aracı ve zemini olarak devletten, sermayeden ve onun bü-tün kurumlarından bağımsız olarak örgütlenmek ve onlara karşı emekçi-lerin hak ve çıkarlarını korumak için mücadele etmek zorundadır.

Bu çerçevede yeniden örgütlenmek ve belirli iş kolunda çalışan emekçile-

rin bölünmüşlüğünü ortadan kaldırıp birliği sağlayacak bir anlayışla ser-mayeye karşı birlik olmadan başarı şansımızın olmadığını artık bilmemiz gerekir. Bu sadece ekonomik hakla-rımzın korumak için değil; hükümetin uygulamış olduğu politikalara müda-hil olmak ve emekçilerin söz sahibi olduğu, geleceğimizi yasal anayasal güvence altına alındığı, tüm halkların barış içinde eşit koşullarda ve insanca yaşayabileceği demokratik bir gelece-ği kurmak bakımından da zorunludur. Bizim başta tüm kamu çalışanlarına AKP Hükümeti’nin sermayeden mi, emekten mi yana bir politika izlediğini anlamak için bütçeye bakmalarını ve değerlendirmelerini yeterli görmek-teyiz. Çünkü bütçe, ülke ekonomisi-nin yönetimini ve denetimini elinde bulunduran siyasi iktidarın, belirli bir bütçe dönemi içinde bütçe gelirlerinin kimlerden nasıl toplanacağını, kimlere nasıl ve ne kadar pay edileceğinin ön-ceden belirlendiği, iktidarı sınıfsal ter-cihini somut olarak yansıtan ekono-mik ve siyasi metinlerdir. Bugün itibarı ile bütçeden işçi ve emekçilere yüzde 3’lük zamlar, iş güvencesizliği, asgari ücrete yüzde 1’lik artış ve iş cinayet-leri düşerken sermayeye sınırsız teşvik ve yağma sağlamaktadır. Sermaye ve onun hükümeti olan AKP’nin bu emek düşmanı sömürü ve yağma politikala-rına dur demek için bütün emekçilerin ve ezilen halk kesimlerini birleşik bir mücadele cephesinde birleştirmek zorundayız. Sermaye ve onun temsil-cisi hükümetlerin de yenile bilirliğini başta ülkemizdeki işçi ve emekçi ha-reketleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesindeki halk hareketleri ve işçi ve emekçilerin ortak mücadelesi ile bu saldırıların durdurulabildiğini göster-miştir.

Öyleyse geleceğimiz üzerinde söz ve karar sahibi olmanın yolu yeniden ve kararlılıkla mücadele birliğini sağla-mak ve somutlaştırmak için haydi iş başına.

SENDİKAL HAREKETİN DURUMU VEGÜNCEL GÖREVLERİMİZ ÜZERİNEHıdır DEMİRTarım Orkam-Sen Genel Mali Sekreteri

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 20154

Page 7: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca 26 Kasım - 10 Aralık 2014 tarihleri arasın-

da “TAR-GEL Projesinin Kazanımları ve Geleceğine Dair Yapılması Gerekenler” konulu bir çalıştay serisi düzenlenmiş-tir. Çalıştaya tüm illerin Koordinasyon ve Tarımsal Veriler (KTV) Şube Müdür-leri ile her ilçeden bir TAR-GEL çalışanı davet edilmiştir.

Çalıştaylara Sendika olarak katılımcı olma isteğinde bulunulmuş, ancak Ba-kanlıkça reddedilmiştir.

Çalıştay seri toplantılarının ilki 26–28 Kasım 2014 günleri, ikincisi 1-3 Aralık günleri içinde Antalya’da yapılmıştır. Son toplantı ise 8-10 Aralık tarihleri içinde, Çorum’da gerçekleştirilmiştir.

Toplantılarda resmi olarak bulunula-mamış olmakla birlikte Antalya’da ya-pılan toplantılara Sendikamızın Muğla Şube Yönetim Kurulu Üyeleri ve Antal-ya İl Yönetim Kurulu Üyelerinin katılı-mı sağlanmıştır. 26-28 Kasım tarihleri arasında yapılan çalıştayın 2. akşamı yaklaşık 80 TAR-GEL çalışanının katıldı-ğı bir bilgi alış veriş toplantısı yapılmış-tır. 1-3 Aralık tarihleri arasında yapılan toplantıya Merkez Yürütme Kurulu dü-zeyinde katılım da sağlanmıştır.

İl Müdürlüklerine gönderilen 03.11.2014 tarihli yazıda TAR-GEL Projesinin geleceği üzerine çalıştay planlandığı ifade edilmiş ve görüş alış-verişinde bulunulmak üzere, her ilçe-yi temsilen birer proje çalışanı ve KTV Şube Müdürleri toplantıya çağrılmıştır. Ancak konunun asıl mağdurları ve ta-rafları; TAR-GEL çalışanları, tarımsal yayım vb konularda ayrı bir eğitime tabi tutulurken, TAR-GEL’in geleceğine ilişkin görüşmeler KTV Şube Müdürleri ve Bakanlık personeli arasında görü-şülmüştür. TAR-GEL projesi üzerinde yapılması muhtemel değişiklikler ko-nusunda proje çalışanlarının tespit ve

düşüncelerine başvurulmamıştır. Fark-lı biçimlerde görüşlerini beyan etmek isteyen çalışanlar susturulmuş, çözü-me ilişkin talepleri dinlenmemiş ve bu konuda hiç bir şekilde görüş beyan et-melerine izin verilmemiştir.

Toplantıların yapıldığı salonlarda bu-lunulamamış olmakla birlikte toplantı aralarında ve yapılan akşam toplantı-sında pek çok TAR-GEL çalışanı ile gö-rüşme sağlanmış, Bakanlık tarafından aktarılan bilgiler ikinci ağızdan der-lenmeye çalışılmıştır. Henüz mevzuat haline gelmemiş olmakla birlikte Ba-kanlığın değişik kaynaklarından edi-nilen bilgiler alınan bilgileri teyit eder niteliktedir.

Bakanlık, fiilen işlevsiz kalmış, bekle-nen faydayı hiç bir şekilde karşılaya-mamış olan projeyi revize etmeye ça-lışmaktadır. Taslak henüz netleşmemiş olsa da edinilen bilgiler doğrultusunda öngörülen değişiklikler şöyledir;

• TAR-GEL personeli merkeze çekile-cektir.

• Tayin hakları konusunda kısmi dü-zenlemeler yapılacaktır.

• 3+2 olarak isimlendirilen formülle, çalışanlar il/ilçe personeli haline getirilecek ve çalışmalar merkez-den yönlendirilecektir,

• İl/İlçe personeli de kısmi olarak TAR-GEL projesine katılarak bütünleşme sağlanmaya çalışılacaktır.

• Bu yolla TAR-GEL ve il/ilçe perso-nelliği arasında geçişin önü açılmış olacaktır.

• Köy merkezli çalışmalar yerine çiftçi sayısı üzerinden (600 ile 1000 çiftçi arası) gruplar oluşturulacaktır.

• Çalışanların ve çalışmaların bir ko-ordinatör tarafından yönetilmesi planlanmaktadır.

• TAR-GEL Personelinin görevde yük-selme kapsamı dışında kalmasını

önlemek üzere yasal düzenlemeler yapılacaktır.

Planlanan değişiklikler göstermektedir ki Bakanlık TAR-GEL projesini kaldırmak bir yana, devamında ısrar etmektedir. Oysa gerek sendikamızca, gerekse pro-je çalışanlarının büyük çoğunluğunun sıklıkla belirttiği gibi; bu proje fiilen sona ermiş ve uygulanamaz duruma gelmiştir. Proje bu haliyle kendisinden beklenilen faydayı sağlayamamakta, Proje çalışanları, mevcut uygulamalar ve yönetmelikten kaynaklanan hak kayıpları nedeniyle kendilerini öte-kileştirilmiş hissetmektedir. TAR-GEL çalışanına dayatılan ayrı bir mevzuat ile işyeri dayanışması ve çalışma barışı zedelenmekte, bu hukuksuz uygula-malar sonucunda TAR-GEL personeli ile diğer personel arasındaki duygusal uçurum günden güne artmaktadır.

TAR-GEL Projesinde yapılmak isteni-len değişiklikler ile bugüne kadar ifade edilen sorunların çözümünün sağlana-mayacağı açıktır.

Planlanan değişikliklere ayrı ayrı deği-necek olursak;

Memur (4/A) kadrosunda çalışanların köylerde çalışma zorunluluğu orta-dan kaldırılarak merkezlere çekilmesi planlanırken, sözleşmeli (4/B) kadro-sunda çalışanların köyde çalışmaları-na devam etmeleri düşünülmektedir. Bu farklı uygulama zaten mevcut olan adaletsizliği daha da derinleştirecektir (Şu an Bakanlık bünyesinde 500 civa-rında 4/B’li TAR-GEL çalışanı bulun-maktadır).

TAR-GEL PROJESİNDEYENİ ARAYIŞLAR

Dr. Zeki OYMAKTarım Orkam-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 5

Page 8: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

4/A kadrosunda çalışan Proje persone-linin merkezlere çekilmesi ile tayin yö-netmeliğinde de fiili bir değişiklik ya-pılacak ve daha önce sadece boş olan köylere atanabilen personel bu yeni durumda kadrosu boş olan ilçelere de atanabilecektir. Ancak bu durum 4/A’lı ve 4/B’li TAR-GEL personelinin atama konusunda farklı bir mevzuata tabii ol-ması durumunu değiştirmeyecektir.

3+2 olarak isimlendirilen çalışma yön-temi ile TAR-GEL çalışanlarının haf-tanın 3 günü ilçe merkezinde büro çalışması, 2 günü ise köylerde yayım çalışması yapması planlanmaktadır. Proje personeli, büro çalışması yaptığı zamanlarda, proje esaslarının dışında, il ve İlçe müdürlüğünün tüm çalışma konularından sorumlu tutulacaklardır. Bakanlığımızın il ve ilçe çalışanları tek-nik personel olup, arazi hizmeti üzerin-den maaş almaktadır. İl/İlçe Müdürlü-ğü personelinin özellikle iş yoğunluğu-nun fazla olduğu dönemlerde haftanın 5 gününe kadar arazide olmak gibi bir zorunluluğu varken 3+2 formülünü an-lamak mümkün değildir.

Köy esaslı çalışma şekli kaldırılarak 600 ila 1000 çiftçiden oluşan çalışma gu-ruplarının oluşturulması ve her grup-ta 3-5 TAR-GEL personelinin çalışması planlanmaktadır. Bu yöntemle çiftçi-ler, Sağlık Bakanlığınca uygulanmakta olan Aile Hekimliği yöntemine benzer şekilde, TAR-GEL personeline bağlana-caktır. Ancak oluşturulacak grupların iş yükü ve iş çeşitliliği konusunda adil bir dağılımı sağlamak, ülkemiz tarımsal yapısı göz önünde bulundurulduğunda nerdeyse imkânsızdır. Arazilerin parça-lı ve küçük olması, işletmelerin küçük ve dengesiz dağılımı adil bir grup olu-şumu sağlamada en büyük engeldir. TÜKAS çalışmalarında da bu problem çok net bir şekilde yaşanmıştır. Bu dü-zenleme ile GTHB, aile hekimliği mo-deline benzer şekilde, tarımsal yayım ve danışmanlık (TYD) hizmetlerinin özelleştirilmesi amacına dönük yol kat etmektedir.

Ülkemizin tarımsal işletmelerinin %85’ten fazlası tarımsal arazi varlığı yönünden yoksul ve küçük işletmeler-

dir. Bire bir benzeri olmamakla birlik-te, kısmen benzer tarımsal yapısı olan AB ülkelerinde yaygın yöntem kamusal TYD sistemidir. TYD hizmetlerinin özel-leştirilerek piyasalaştırılması, bu hiz-metin kar amaçlı olmasını getirecektir. Alt gelir gruplarına ücretsiz hizmet, sosyal devlet yapısının en vazgeçilmez görevlerinden birisidir.

Bakanlık organizasyon yapısında bu-lunmayan “koordinatörlük” yöntemi-nin uygulanması, TAR-GEL personeli ile il/ilçe çalışanları arasındaki mesafe-yi ve ötekileştirmeyi arttırıcı bir rol oy-nayacağından endişe edilmektedir. Bu uygulama, mevcut şartlarda bile ken-dini çalıştığı kuruma ait hissetmeyen, kendini adeta bir taşeron işçisi pozis-yonunda gören TAR-GEL çalışanının bu duygusunu pekiştirmekten öteye geç-meyecektir.

Sonuç olarak;

Yukarıda değinilen düzenlemeler, 10 yıldır süregelen ağır sorunlu TAR-GEL yapısının bir şekilde devam ettirilmeye çalışıldığını göstermektedir.

Çalıştay esnasında görüşlerine başvur-duğumuz TAR-GEL çalışanlarının büyük bir çoğunluğu bu projenin derhal son-landırılması gerektiğini ifade etmekte-dir. TAR-GEL projesinin bu hali ile ke-sinlikle sürdürülemeyeceği, TAR-GEL projesinin isminden de, varlığından da bir an önce vazgeçilmesi gerektiği kuv-vetle seslendirilmektedir.

Bakanlık, sıklıkla aba altından sopa göstererek, zaman zaman resmi oto-riteyi aşmanın mümkün olmadığı fik-rini yayarak, acziyet duygusu ve kor-ku atmosferi içinde, Proje içeriğinde yapmayı planladığı kısmi değişiklikleri Proje çalışanlarına kabul ettirmeye ça-lışmaktadır.

TAR-GEL çalışanları zaten 10 yıllık proje süresince oldukça ciddi mağdu-riyetler yaşamıştır. 10 yıldır köylerde çalışmak zorunda bırakılmak, merke-ze çekilen çalışanları sürekli köye geri gönderilmekle tehdit ederek disipli-ne(!) etmeye çalışmak, sıklıkla taşeron çalışanı gibi, iş varsa ile/ilçeye çağırılıp,

iş bitince köyüne gönderilmek çalışanı yeterince yormuştur.

Yıllardır bu koşullarda çalışmak duru-munda bırakılan TAR-GEL çalışanı için önerilen değişiklikler çözüm değil ölü-mü gösterip, sıtmaya razı etmeye ça-lışmaktır.

Bu dayatma asla kabul edilemez.

Her zaman söylediğimizi tekrarlayacak olursak;

Ülkemizin tarımsal işletme yapısı ve tarımsal sosyoekonomik yapı göz önünde bulundurulduğunda; Kamusal tarımsal yayım ve danışmanlık hizme-tinden vazgeçilemez. Ancak TAR-GEL projesi mevcut haliyle bu ihtiyacı kar-şılamaktan çok uzaktır. Önerilen deği-şikliklerle de hiçbir şey çözülmüş olma-yacaktır.

Bu nedenle;

TAR-GEL projesi ömrünü tamamlamış-tır. Farklı arayışlarla ömrünü uzatmaya çalışarak 10 yıldır mağdur edilen per-sonelin mağduriyeti daha fazla uzatıl-mamalıdır.

Proje acilen tümden kaldırılmalı, çalı-şanlar il/ilçe personeli olarak atanma-lı, tüm personele uygulanan mevzuat tekleştirilmeli, kamusal Tarımsal Yayım ve Danışmanlık hizmetleri de ilçe teş-kilatı içinde sürdürülmelidir.

Sendikamız, TAR-GEL Projesini ve Ba-kanlıkça yapılan diğer tüm haksızlıkla-rı yakından takip etmekte, hukuki ve meşru mücadelesini sürdürmektedir. Bugün olduğu gibi gelecekte de sürdü-recektir.

Sendikamızın temel ilkesi: güvenceli çalışma, eşit işe eşit ücret, kayırma, torpil ve ayrımcılığa karşı çıkmaktır. Bu temel yaklaşım ile her zaman ve her yerde, çalışandan yana, çalışanla omuz omuza, yan yana bir mücadele vermektir.

Bu temel ilke doğrultusunda, tüm TAR-GEL çalışanı meslektaşlarımız başta ol-mak üzere, tüm tarım ve orman işkolu çalışanlarını, ayrımcılığa ve çağdaş kö-leliğe karşı mücadeleye ve Sendikamız-da örgütlenmeye davet ediyoruz.

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 20156

Page 9: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Sendikalaşma, ülkelerin si-yasi yapıları ile ilgili olduğu kadar, kuşkusuz endüstri-

leşme düzeyi, bağımlı çalışanların sayısı, işgücünün yapısı, işsizlik ve kayıtdışı istihdam oranı, işverenlerin tutumu ve mevcut sendikaların ça-lışma yöntemlerini düzenleyen yasal çerçeveyle yakından ilgilidir.

Tarihe baktığımızda “ikinci cins” rolü-nün tüm dünya kadınları için geçerli olduğunu görürüz. Gelişmiş ülkeler-de de kadına yönelik ayrımcılığa kar-şı bir takım yasalar ve uygulamalar olmasına karşın, kadın sorununun mevcut olduğunu, kadınların çeşitli şekillerde ayrımcılığa ve şiddete ma-ruz kaldıklarını, yapılan araştırma ve istatistikler göstermektedir.

1877’de İngiliz Sendikalar Kongre-si’nde Henry Broadhurst “Karılarını geçim parası için dünyanın güçlü, büyük erkeklerine karşı rekabete sü-rüklemek yerine evdeki uygun yerle-rinde kalmalarını sağlayacak koşul-ları yaratmak için ellerinden geleni yapmaları”nın erkek ve koca olarak sendika üyelerinin görevi olduğunu anlatıyordu.

Sendikaların kadın işçileri örgütlemek istememesi veya kadınların çalıştığı iş kollarında örgütlenmemesi, örgüt-lenme stratejilerini erkek istihdamını

temel alarak oluşturmaları üzerine kadın işçiler “kadın sendikaları” kur-dular. 1889 İngiliz Kadın Sendikaları Birliği, 1906’da da Ulusal Kadın İşçiler Konfederasyonu kuruldu. Kadın sendi-kaları bir dönem ciddi üye sayısına da ulaştılar. Ulusal Kadın İşçiler Konfede-rasyonunun I. Dünya Savaşı arifesinde 20 bine yakın üyeye ulaştığı tahmin ediliyor. Amaç, var olan sendikalarda örgütlenmekti bunun için uzun süre mücadele edildi. İkinci dalga feminist hareketi takiben 1970›li yılların ikinci yarısında sendikalarda da bazı dönü-şüm ve değişimler yaşandı. İstihdam-da cinsiyet ayrımcılığını önlemeye yönelik politika ve düzenlemeler bu dönemde ortaya çıktı.

ABD’de 1964 tarihli Yurttaş Hakları Yasasının 7. bölümünde ilk kez is-tihdamda kadın-erkek eşitliğinden bahsediliyordu. 1972’de bu yasada değişiklik yapıldı ve istihdamda ka-dın erkek eşitliği komisyonuna, bu yasaya aykırı davranan işverenler hakkında dava açma yetkisi veril-di. Bu cinsiyetçiliğe karşı önemli bir adımdı. 1972 de kapsamı genişleyen eşit ücret yasası tüm eyaletlere yayıl-dı. İstihdamda eşitlik yasaları 1970’li yılların sonuna doğru tüm Avrupa ül-kelerinde yayılmaya başladı. Bu geliş-melere paralel olarak sendikal örgüt yapılarında da önemli değişiklikler

oldu. Sendikalar içinde kadın yapıları kuruldu, bunlar ulusal ve uluslar ara-sı sendikal metinlere de yansıyarak federasyonların ve sendikaların bir parçası olarak faaliyet göstermeye başladılar.

Tüm bu çabalar sonucunda kadınla-rın sendikalar içindeki sayısı ve yö-netim kademelerinde yer alan kadın sayısında bazı kıpırdamalar oldu. Şu anda uluslararası konfederasyonların hepsinde tüzüklerle belirlenen kadın komisyon ve komiteleri bulunuyor. Bu yapıların ayrı konferans ve kong-releri oluyor.

Türkiye’de ise kadınların sendikal ha-yatları çok yeni sayılır. 1980’li yıllarda gelişen kadın hareketi, 1990’lara ge-lindiğinde etkilerini sendikal dünyada da göstermeye başladı. Bu dönemde, gerek uluslararası alanda kadınlar adı-na sendikalarda gündeme gelen re-form hareketleri, gerekse Türkiye’deki kadın hareketi; kadınların sendikalar-da kendi çıkarlarını korumak üzere örgütlenmesi ve seslerini duyurması yönünde etki yaptı. Ancak ülkemizde kadınların ücretli istihdama katılım oranlarının düşüklüğü, genellikle sen-dikalaşmanın güç olduğu iş yerlerinde ve çalışma biçimlerinde istihdam edil-meleri sendikalara üye kadın sayısının çok düşük kalmasına yol açmaktadır. Bunun dışında ev işi ve bakım yükle-rinin kadınların sırtında olması, sen-dikaların erkek üyelerin katılımına uygun bir yapı taşımaları ve sendika yöneticilerinin bu yapının değişimi ko-nusunda yeterli bir çaba içinde olma-maları, kadınların sendikal katılımının artmasını büyük ölçüde zorlaştırmak-tadır.

Türkiye’de kadın üye sayısı ve kadın-ları örgütleme düzeyi açısından kamu sendikaları ile işçi sendikaları arasın-da önemli farklılıklar bulunuyor. Bu farkı oluşturan konfederasyon ise

KADIN VE SENDİKA

Aysel BARS ORAKTarım Orkam-Sen Genel Kadın Sekreteri

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 7

Page 10: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

KESK. KESK kadın örgütlenmesi, ka-dın ve eşitlik çalışmaları açısından diğer sendikalara göre önemli bir aşama kaydetmiş durumda. Bunda KESK’in 12 Eylül darbesinden sonra uzun mücadeleler sonucunda kurul-ması ve daha demokratik yapıya sahip olmasının rolü var elbette. Sendikanın kuruluş aşamasında 1980’li yıllarda Türkiye’de yükselen kadın hareketinin deneyimlerini ve taleplerini bilen ve bunu sendikal mücadeleye yansıtan, sendikalarda aktif olarak yer alma-sı gerektiğini düşünen kadınların da önemli bir rolü var. KESK’in tüzüğü-nün amaçlar bölümünün «Toplumsal yaşamın her alanında cinsiyet ayrım-cılığına karşı çıkarak, başta çalışma yaşamı olmak üzere her alanda cinsi-yetler arası eşitsizliğin ortadan kaldı-rılması için mücadele etmeyi» hedef-ler ibaresi yer alıyor.

KESK’in bu yapıya sahip olmasında rol oynayan önemli bir etken de Kürt si-yasal sürecidir. Kürt siyasal süreci ide-olojik ve politik yapısından kaynaklı olarak başından beri cinsiyet eşitlikçi bir yaklaşımı amaç edinmiştir. Haliha-zırda, her düzeyinde cinsiyet kotası uygulanıyor. Gelinen aşamada, kota-yı yüzde 40’ın ilerisine taşıyarak eşit temsili hedefleyen Kürt siyasal süre-ci aldığı her kararda “eşit temsil”in önemini vurguluyor: İlk somut adımı ise eşbaşkanlık uygulamasının hayata geçirilmesinde görüyoruz. Kürt siyasal sürecinin öncülüğünü yaptığı eşbaş-kanlık sistemi, kadının karar mekaniz-malarında aktif rol almasını sağlayan bir sistemdir. Sendikalarda eşbaşkan-lık sistemi sadece bir erkeğin yanın-da kadının yer alması değildir. Kadın ruhunun, kadın karakterinin sendika üzerinden tüm topluma akmasıdır. Artık sendikalar erkek tarzından ve pratikleşmesinden çıkarak farklı bir kimliğe kavuşmalıdır. Kadının adil, hak, adalet, eşitlik ve dayanışma-cı toplumsal karakteri sendikalara damgasını vuracaktır.

Kadın Üyeler Sendikalara Neden İlgisiz?

Çalışan kadınların sendika içindeki ko-numlarını araştıran pek fazla çalışma yok. Kadınların sendikal katılımına iliş-

kin yaygın kanı ise; kadın çalışanların sendikaya ilgi göstermediği yönünde. Bu, erkek yöneticiler tarafından dile getirildiği gibi, sendika içinde kişisel gayreti, mücadelesi sonucu bir yerle-re gelmiş olan kadınlar tarafından da ifade ediliyor. Bu tür bir saptama ge-nellikle üstü örtülü bir suçlamayı da içeriyor: “kadınlar kendi sorunlarına sahip çıkmıyor, şartlarını zorlamaya yanaşmıyorlar, biz başardıysak, on-ların da çaba göstermesi gerekir”. Oysa bir kadının sendikada görev üst-lenebilmesi için aşması gereken aile-sel ve sosyal engeller o kadar çok ki, ancak güçlü ve mücadeleci kişilik ya-pısına sahip olan az sayıda kadın bunu başarabiliyor. Öncelikle eşini ve yakın çevresini ikna etmesi sonra günlük ya-şamı toplantılara katılmasını mümkün kılacak biçimde organize etmesi gere-kiyor. Yani o evde olmadığı zamanlar-da çocuğa kimin bakacağı, ev işlerinin kimin tarafından yapılacağı kadın ta-rafından çözülmesi gereken sorunlar oluyor. Bütün bunların üstesinden gelmek için farklı geçmişleri, eğitim düzeyleri, sosyal çevreleri olan kadın-ların aynı performansı göstermelerini beklemek mümkün değil. Üstüne üst-lük doğduğu andan itibaren gelecek-teki eş ve annelik rollerine hazırlanan, sosyalizasyon süreci buna göre şekil-lenen ve buna uygun kişilik değerleri geliştirmesi beklenen kadın, çalışma yaşamına girdiğinde bakış açısı büyük ölçüde içselleştirmiş olduğu bu roller tarafından belirleniyor.

Kadınların sendikal çalışmaya ilgi duymaları(nı sağlamak) gerekiyor çünkü çalışma yaşamında varolan ayrımcılıkla mücadele etmek için de temel örgütlenme biçimleri sendika-lar. Kadınlar sendikalara üye olmanın ötesinde bu örgütlerde aktif konum-lara gelerek sadece sınıf ve katman olarak çıkarlarını değil cins olarak çıkarlarını korumak zorundalar. Nite-kim sendikalarda daha aktif olmak isteyen ciddi bir kadın potansiyeli var.

Kadınları Sendikada Etkin Kılmak İçin Neler Yapılmalı?

-Kuşkusuz bunun için sendikaların,

ana tüzüklerini Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini kapsayacak tarzda düzenle-meleri gerekir.

-Kadın birimlerinin, meclislerinin ku-rulmasına ön ayak olup, birimlerin kendi bütçelerini oluşturması için maddi destek sağlamak.

-Sendika bünyesindeki tüm birimler-de kadınların yer almasına yönelik çalışmalar yapmak. Sendikanın bü-tün etkinliklerinin karar mekanizma-sı, organizasyonu ve uygulamasında kadınların yer almasını sağlamak.

-Buradaki hedef kadınların kong-relerde, yürütme ve karar meka-nizmalarında, komitelerde, toplu pazarlıklarda, eğitim ve öğretim programlarında yer almasını sağla-mak olmalıdır.

-Siyaset, danışma ve karar mekaniz-malarında kadınların yer alması için, bu yerlere seçilmelerinin önü açıl-malıdır. Örneğin, sendika seçimlerin-de aynı görev için hem kadın hem de erkek aday gösterilmelidir.

-Kadın üyelere eşit haklar ve fırsat-lar sağlanmalı, Eşit Temsiliyet sen-dikanın temel politikası olmalı ve fiilen desteklenmelidir.

-Sendikal hayatın her alanında Top-lumsal Cinsiyet Eşitliğini dikkate almak, örgütün tüm politika ve ey-lemlerinde, doğrudan, dolaylı ay-rımcılığa dikkat etmek, kadınlarla er-kekler arasında eşitliğin yerleşmesini teşvik etmek.

-Her iki cinsin çıkarlarının eşit düzey-de olmasını güvence altına almak ge-rekmektedir.

Kaynak

1. Toksöz ve Erdoğdu, 1998

2. http://www.bianet.org/

3. Kadınlara Sendikalar Sendikalara Kadınlar Petrol-İş Sendikası Yayınları.

4. Arat Necla, Kentli Kadınların İş, Ya-şamındaki Sorunları ve Çözüm Öneri-leri. lsıanbul.1991.

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 20158

Page 11: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

HUKUK MÜCADELESİSINIF MÜCADELESİNİN NERESİNDE?

Ali KILIÇTarım Orkam-Sen Genel Hukuk Sekreteri

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 9

Hukuk, toplumsal yaşamın her alanı-nı ilgilendiren bir konudur. Toplumun bütün kesimlerinde hukuk görmek, olumlu, ya da olumsuz etkilerine ta-nık olmak mümkündür. Bu nedenle her birey, yaşantısının her adımında karşı karşıya kaldığı bu kuralların nite-liğini, ne olduğunu öğrenmek, hukuk konusunda belli bilgileri edinmek, yaşantı ve ilişkilerini ona göre düzen-lemek, toplumsal olayları, etrafında olup bitenleri daha gerçek yönleriyle değerlendirmek zorundadır.

Bu durum, sınıflı toplumlarda, yasa-ların ve hukuk kurallarının kaynağı olan devlet hakkında da geçerlidir. Birbirleriyle yakından ilişkisi olan devlet ve hukuk kavramları hakkın-da belli düzeyde bilgiye sahip olmak; uygar ve yurt sever insan için görev-dir. Siyasal alanda, hukuk çevrelerin-de, üniversitelerde ve basında çokça kullanılan bu sözcük, halk arasında (hak-hukuk) ikilemesi halinde yer al-maktadır.

Gelişme, toplum yaşantısının de-ğişmez yasasıdır ve toplumlar tarih boyunca sürekli bir gelişme içinde olmuşlardır. İlkel toplumlardan bu

yana toplum biçimleri ve toplumsal düzen, belli bir gelişme yasasına göre meydana gelmişlerdir. Bu nedenle hukuk kavramının anlamını, nitelik ve işlevini açıklayabilmek için top-lumların gelişme tarihini ve gelişme yasalarını anımsamakta yarar vardır.

Ezen- ezilen ilişkisinin hâkim oldu-ğu sınıflı toplumlarda her hangi bir kavramı sınıf gerçeğinden soyutla-yarak tanımlamak olanaksızdır. Hu-kuku tanımlarken bu gerçeklerin göz önünde tutulması, sınıflar arası ilişkilerin ve çelişkilerin temel alın-ması zorunludur. Bizim, hukuku dev-let kavramıyla değerlendirmemiz buradan kaynaklanmaktadır. Devlet, insanlık tarihinde her zaman var ol-mamış, toplumsal gelişmenin belli bir aşamasında, sınıflaşma sürecinin başlaması ile birlikte yönetimi elinde bulunduran sınıfların sözcüsü olarak ortaya çıkmıştır.

İlkel toplumlarda yürürlükte bulu-nan adetler ve geleneklere geniş an-lamda hukuk denilebilirse de gerçek anlamda hukuk, ancak sınıflaşma süreci ile birlikte oluşmuş ve ortaya çıkmıştır. Böylece hukuk, sınıflı top-

lumlarda ve tarihsel gelişme süreci içinde devletin ortaya çıkışına koşut olara doğmuş ve gelişmiştir. Genelde işlevi üretim ilişkilerini yani mülkiyet ilişkilerini düzenlemek ve bu ilişkileri korumaktır. Ne var ki bu düzenleme, toplum yaşamında ekonomik ve si-yasal iktidarı elinde tutan sınıfların çıkarı doğrultusunda olur. Esasen, devlet hukuk kanunlarının doğma ve kurumlaşma amacı da budur. Bütün tarih boyunca, şu ya da bu ölçüde yürürlükte kalmış olan yasalar yal-nızca sınıf egemenliğine ve sınıf sö-mürüsüne dayalı toplumsal ilişkileri korumuşlardır. (Engels, F. A. Lange’ ye mektup.)

Yani hukuk sistemi, tümü ile onu ya-ratan sınıfın somut ihtiyaçlarını yan-sıtır. İdeolojik içeriği de egemen sını-fın toplum içindeki ekonomik fonksi-yonunun sonucudur. Dâhi hukukçu-lar, bir hukuk hareketinin biçimine dehâlarının damgasını vursalar bile, bunlar ancak birer aracı veya yapım-cı, çok çok bir ihtiyacın tercümanıdır-lar.(Monique Roland Yapıt. S: 207).

Hukuk kavramını açıklarken, hukuk-la yakından ilgisi olan hak ve özgür-lük kavramları üzerinde de kısaca durmak gerekiyor. Hak ve özgürlük kaynağını sınıf çelişkilerinden, sö-mürü sisteminden almaktadır. Hak haksızlığın karşıtıdır. Hak kavramının doğuşu, haksızlık olgusunda, emeğin karşılığının ödenmemesinde, giderek sömürünün artması olgusunda yat-maktadır. Tarih boyunca, sınıflı top-lumlarda hakkı çiğnenen, yarattığı değerler elinden alınan, baskı altın-da tutulan insan, baskı yöntemleri-ne karşı hak ve özgürlük mücadelesi vermiştir.

İnsanoğlu ilk özgürlük mücadelesini doğaya karşı vermiştir. Doğa afetleri karşısında güçsüz kalan insan, do-ğayla savaşmak zorunda kalmıştır.

Page 12: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201510

Bu, doğaya karşı bir özgürlük müca-delesi olmuştur. Ateşin, tekerleğin, buharın, elektriğin, atomun bulun-ması doğaya karşı verilen mücadele-lerin sonucunu oluşturmuştur. Böy-lece doğaya karşı verilen mücadele, insanın doğaya karşı üstünlüğünü, hukuksal tanımıyla özgürlüğünü ka-zanması doğrultusunda aşama kay-detmesini sağlamıştır.

Toplumsal gelişmede, makineleşme ve beraberinde sınıflaşma süreci başlayınca; sömürü sistemi de daha organize bir şekilde toplumsal yaşa-ma hâkim olmaya başlamıştır. Bu kez insan iki yönlü bir özgürlük mücade-lesi vermek zorunda kalmıştır. Doğa-ya karşı verilen mücadelenin yanına egemen sınıfların sömürü ve baskı sistemlerine karşı verilen daha çetin ve amansız bir mücadele eklenmiştir. Efendi-köle, serf-senyör, işçi-patron mücadelesi, köleci toplumdan bu yana süre gelmiş, tarih boyunca ve belli gelişme aşamalarında tutsağın adı değişmiş ama tutsaklık ortadan kalkmamıştır. Sömürü ve tutsaklık-tan kurtulma çabası siyasal mücade-leyi yaratmıştır. Siyasal özgürlükleri kazanma mücadelesi bu gün de sür-mektedir.

Belli bir toplumda, hukukun niteliği-ne bakarak, toplumun gelişme süre-cinin hangi aşamasında olduğunu an-lamak mümkündür. Ancak, sorunun siyasal mücadele açısından önemli başka bir yönü daha vardır. Bu da,

tarih boyunca emekçi halk yığınları-nın, işçi ve emekçi sınıf ve tabakala-rının egemen sınıflara karşı verdikleri mücadeleler sonunda kazandıkları haklardır. Siyasal iktidarı elinde bu-lunduran sınıflarca, emekçi sınıf ve tabakaların uyanması, bilinçlenmesi, örgütlenmesi emirlerle, yasalarla ve kimi zamanda zor kullanılarak sürekli engellenmeye çalışılmış, ancak bü-tün bu çabalar boşa çıkartılmış, yapı-lan baskılar, emekçi halk yığınlarının mücadelesini ve elde ettiği kazanım-lardaki başarısını önleyememiştir.

Köleler efendilere, serfler toprak sa-hiplerine, sonrasında işçi ve emek-çi sınıfı burjuvaziye karşı kanlı ve amansız mücadeleler vermişlerdir. Tarihin ünlü köle isyanları, özellikle Fransız burjuva demokratik devrimi ve 1917 sosyalist devrimi bu müca-delelerin önemli aşamaları olmuştur. Bu mücadeleler sonunda ezilen ve sömürülen sınıf ve tabakalar, adım adım ilerleyerek, önemli kazanımlar elde etmiştir. Egemen sınıfın, işçi ve emekçilerin bazı haklarını tanımasını sağlamıştır. Seçme ve seçilme hakkı, düşünce, bilim ve sanat özgürlüğü, sendika kurma, grev ve toplu sözleş-me hakkı, sekiz saatlik çalışma hakkı, kişi dokunulmazlığı, konut dokunul-mazlığı, özel hayatın gizliliği, savun-ma hakkı, kişi güvenliği, bağımsız mahkemelerde yargılanma hakkı, seyahat özgürlüğü, işkence yasağı, sansür yasağı, basın özgürlüğü ve benzeri haklar bunların başlıcalarıdır.

Kimi çevrelerce hukukun bu niteliği ve kazanılmış hakların önemi göz ardı edilmekte, yürürlükteki yasalar bur-juva hukuku olarak küçümsenmekte, hukuka gereken önem verilmemek-tedir. Sınıf mücadelesinin, belli bir toplum düzeni içinde, bu toplumun koşullarına göre verilmesi önemlidir. Öyleyse, hukuka önem vermemek, onu burjuva hukuku olarak niteleyip bir kenara itmek, kazanılmış haklar-dan yararlanmamak, bu hakları so-nuna kadar kullanarak mücadeleyi sürdürmemek yanlış bir tutum olur. Sürekli gelişme halinde olan toplu-mun iç dinamizmi, kazanılmış hakla-ra dayanarak yapılacak mücadeleler-le hızlandırılabilir. Böylece demokra-tik hak ve özgürlüklerin; emekçi halk kitlelerine mal edilmesi, giderek halk yığınlarının daha etkin biçimde bu haklara sahip çıkması gerekir.

Ülkemizin bugün içinde bulunduğu koşullarda sınıf mücadelesi ve ve-rilen hak özgürlük mücadelesinin güçlenebilmesi, örgütlenerek önem-li bir güç haline gelebilmesi: Ancak, emekçi halk yığınlarının uyarılması, eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi ile mümkündür. Bunun da yolu, düşün-celerimizi, en uygun yol ve yöntem-lerle emekçi sınıf ve tabakalara kadar ulaştırmaktan geçer. Böyle bir mü-cadele, demokratik hakların, temel hak ve özgürlüklerin, düşünce ve ör-gütlenme özgülüğünün kazanılması, savunulması, daha da genişletilmesi ile sağlanabilir.

Bütün bunlar, temelde bir demokra-si mücadelesidir. Hukuk, bu alanda verilecek haklar açısından değerlen-dirildiğinde; egemen kesimlerin ol-duğu kadar, işçi ve emekçi sınıfının, aydınların da önemli bir mücadele silahıdır. Hukuku her şeyin üstünde saymak onun gücünü abartmak, bu gücü yenilmez olarak kabul ederek yılgınlığa kapılmak ne kadar yanlışsa, kazanılmış hakları kullanmamak, bu haklardan bir mücadele silahı olarak yararlanmamak, yasaların tanıdığı kimi hakları sonuna kadar kullanma-mak da o kadar yanlış bir tutum olur.

Page 13: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Mezopotamyadaki an-nelerimizin ilk tohumu toprağa bırakmasından

yaklaşık 12000 yıl sonra, dönüp geç-mişimize baktığımızda, tarım tarihinin büyük bölümünün doğa düşmanı in-san tarafından yazıldığını görüyoruz.

Bilim ilerledikçe bilimi çıkarı uğruna kullanan kapitalist modernitenin do-ğaya zararı had safhaya çıktı. Özellikle son 2 asırda seri üretimle sanayi dev-rimini gerçekleştiren egemen güçler, doğadan da aynı şeyi bekledi ve daha fazla verim, daha fazla kar hırsıyla ta-rım arazilerini kimyasal çöplükler hali-ne getirdi. Ormanları yağmaladı, hay-vanları doğal yaşamından uzaklaştırdı, suyu metalaştırdı…

Mezopotamya halklarının doğal tarı-mı keşfetmesi sonrası aradan geçen binlerce senede egemenlerin uygula-dıkları politikalar sonucu doğal tarım unutulmuş; çiftçi en sağlıklı, verimli ürünün kapitalist tarım politikaları ile elde edileceğine inandırılmıştır. Asır-lardır hep daha fazla ürün için adeta yarıştırılan çiftçimiz bölgede kurulan devletler tarafından sürekli sömürül-müştür.

Her sene temel gıda ihtiyacımız için değil de; en fazla hangi üründen verim alınır, kar edilir derdine düşen çiftçimiz son 40-50 senede devletin coğrafik ve iklimsel olarak bölgeye hiç uyma-yan Avrupa Birliği Tarım Politikasının bakanlık tarafından kopyala yapıştır mantığıyla oluşturduğu politikayı uy-gulamaya çalışmıştır.

Avrupa Devletleri 1. ve 2. dünya savaş-larından sonra girdiği gıda buhranlarını gelecekte engellemek amacıyla 1957 yılında Roma’da imzalanan antlaşmay-la AB Ortak Tarım Politikasını oluştur-du. Her yıl birliğin toplam bütçesinin yaklaşık %45’i bu fona aktarıldı. Baş-langıçta gıda sıkıntısını azaltmak için oluşturulan bu politika yıllar geçtikçe orta gelirli çiftçiyi şirketleştirdi, düşük gelirli çiftçiyi ise çiftçilikten uzaklaş-tırarak tarım işçisi konumuna getirdi. Yıllardır uygulanan tarıma destek po-

litikaları sonucu hep daha fazla verim kaygısıyla tarım arazileri ve çiftlik hay-vanları adeta birer fabrikaya dönüş-türüldü. Toprak ve hayvan refahı hiçe sayıldı. Verimin artması için üretici ve yetiştiriciler gün geçtikçe daha fazla kimyasal kullanmaya başladılar. So-nuç olarak genetiği bozulmuş, insan sağlığına zararlı tarımsal ve hayvansal ürünler ortaya çıktı.

90’lı yıllarda Avrupa halklarının duru-mun vahametini anlamasıyla Süper Market zincirleri aralarında toplanıp, insan sağlığına zararlı ürünleri reyon-larında satmayacaklarını, kendi oluş-turdukları EuropGAP yada GolabalGAP sertifikasına sahip ürünleri satacakla-rını bildirdiler. Bu sertifikalar tarımsal ürünlerde çeşitli kimyasalların kullanıl-masını yasaklıyor ama market zincirle-rine yeni rant kapısı açıyordu. Bu ser-tifikaya sahip ürünler üreticiden çok az bir fark ile toptan satın alındı, fakat yine bu ürünlerin esas karını aracılar ve büyük gıda perakendecileri paylaştı.

2002 yılında perakendecilerin bu ta-leplerini değerlendiren birlik ülkele-ri; Ulusal ve Bölgesel Teknik Çalışma Grupları oluşturarak organik tarımı yaygınlaştırmak amacıyla tarımsal da-nışmanlık sistemini devreye soktular. Türkiye’nin 2006’da KÖY-MER proje-siyle başladığı, günümüzde TAR-GEL (Tarımsal Yayımı Geliştirme) projesiyle devam ettiği politikalar; aslında çiftçi-yi verilen desteklerle kontrol altında tutma, komisyoncular ve büyük gıda şirketlerinin karını artırma amacını ta-şımaktadır.

Ancak bakanlığın çıkardığı çoğu yö-netmelikte olduğu gibi organik tarım yönetmeliği de ‘’tercüme et, kopyala, yapıştır’’ mantığıyla hazırlandığından, gerek vatandaşların sağlığı gerek çiftçi-nin lehine bir durum teşkil etmemek-tedir. Hatta o kadar ki, bu yönetmelik orijini Hollanda olan bir sığırı Diyarba-kır’da organik süt üretebilir hale geti-rebilmektedir.

Bugün uygulanan organik tarım poli-tikası; mera alanlarını rehabilite etmi-yor, hayvancılıkta fabrikasyon yemle-rin kullanılmasını, ziraatte fabrikasyon gübrelerin kullanılmasını tam anlamıy-la yasaklamıyor, toprağın dinlenmesi-ne müsaade etmiyor ve en önemlisi de doğanın zarar görmesini engellemiyor. Oysa Bakanlık yetkilendirdiği 10 küsur şirkete rant kapısı aralıyor, çiftçinin aklını bulandırıyor. Toplumun organik tarımdan anladığı doğal tarımın ken-disidir. Bugün uygulanan organik tarım politikası ne yazık ki halka sahte doğal ürünler yedirtiyor.

Bununla birlikte dünyada; çevreci, ekolojik, demokratik tarım politikaları-nı savunan birçok oluşum mevcutken, Türkiye’de henüz bununla mücadele edecek, halkı yanına alacak kitlesel oluşumlar mevcut değildir. Bu sebep-lerle Tarım Orkam-Sen’in Bakanlığın Tarım Politikalarındaki yanlışlarını görüp, bunlarla mücadele edebilen bir yapı oluşturması artık kaçınılmaz olmuştur. Son Tüzük değişikliğiyle Genel Merkezce oluşturulan Politika gruplarının bu konuda güçlü ve etkin olabilmesi için üyelerin konuyla ilgili etkinliklerini artırması gerekmektedir. Gerek TAR-GEL, gerek mevsimlik işçi sorunlarının da Tarım Politikaları ile iç içe olduğu unutulmamalıdır.

ORGANİK TARIM ALDATMACASI

Cemil AKAR /Tarım Orkam-Sen Diyarbakır Şube Başkanı

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 11

Page 14: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

3 Ekim 2013 tarihinde “Orman Ge-nel Müdürlüğü Personelinin Ata-ma ve Yer Değiştirme Esaslarına

İlişkin Yönetmelik” 28794 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı. Üzerinde defalar-ca oynanan, mahkeme kararlarıyla iptal edilip yeniden hazırlanan OGM persone-linin atama ve yer değiştirme mevzuatı, bu kez “rotasyon” olarak gündeme geldi: “Zorunlu yer değiştirmeye tabi personel” adıyla bir kategori oluşturuldu ve çeşitli ölçütler, puanlar içeren bir model kurul-du.

OGM yöneticileri “rotasyon”a neden ih-tiyaç duydu? Ya da rotasyon ile amaçla-nan nedir? Normal koşullarda herhangi bir bütünsel değişiklik, kurumun daha etkin ve verimli çalışmasını sağlamak, bölgesel/yöresel gelişmişlik olgusu da dikkate alınarak bütün personelin den-geli ve adil dağılımını düzenleyerek ada-letsizlikleri önlemek, bilgi ve deneyim birikimi ile liyakata dayalı bir çalışma düzeni kurmak… gibi olumlu/mantıksal nedenler sıralanabilir. Peki, gündem-deki rotasyon uygulamasını böylesi nedenlerle açıklayabilecek bir kişi (ro-tasyon için mevzuatı düzenleyenler ve yaşama geçirmek için uğraşanlar dahil) çıkar mı acaba?

Üçüncü Sınıf Kamu Kurumu Nasıl Olunur?

Ülkemizi 12 yıldır yönetmekte olan AKP ve onun hükümetlerinin, orman-cılığımızda yapageldiği uygulamaları, kurumlarımızın nereden nereye getiril-diğini gözönüne aldığımızda, rotasyon uygulamasının bu süreçten bağımsız olmadığını, hatta süreci pekiştirecek bir adım daha atıldığını söyleyebiliriz.

AKP Hükümetleri ormanlarımızı yolge-çen hanına dönüştürdüler; başta yan-daşlar olmak üzere sermaye kesimine orman sayılan alanları peşkeş çekmek için her türlü kolaylık yapıldı. Süslü söylemlere karşın hala kes-sat anlayışı egemen. Buna karşın OGM bir zaman-lar en fazla kar eden kamu kuruluşların-

dan sayılırken, zarar eden ya da cüzi kar eden bir kurum haline getirildi (Öyle ki tüm çalışanlara ayda 60 saat yangın fazla mesaisi verebilecek döner serma-yesi yok, deniyor). Bilimsel ormancılık, silvikültür, amenajman, planlı çalışma ve denetim tukaka edildi; kuralsızlık ve denetimsizlik ise baştacı… Öte yandan eğitim tesisleri, bölge-işletme müdürlü-ğü binaları, fidanlıklar ve hepsinden be-teri genel müdürlük yerleşkesi elinden alındı; “vur kafasını al ekmeğini” sözüy-le özetlenebilecek davranışlara maruz kaldı, kalıyor. Böylece OGM, üçüncü sınıf bir kamu kurumu durumuna düşü-rüldü. Kurumumuzun acizliğe düşürül-mesinin karşılığı ise bir genel müdürün milletvekili olabilmesidir.

Haksızlıktan Beslenenlerden Adalet Beklenir Mi?

Kurumumuzu bu hale kimler getirdi? Elbette AKP politikalarını gözü kapalı uygulayan AKP’nin kurumumuza atadı-ğı yöneticiler. Bu “yönetici” kadrolara yerleşenleri hepimiz yakından tanıyo-ruz; ne yaptıklarını da iyi biliyoruz. Bu kadroların marifetiyle; mesleğinde, uz-manlık alanında birikimi olan, becerikli ve başarılı nice insan, önce etkisizleş-tirildi, atıl duruma düşürüldü, itelenip kakalandı sonra da küstürüldü. Birikimli çalışanların bilgi ve becerilerini bile “kullanmaktan” aciz kaldılar. Çünkü, hakları olmadığı halde, bilgi ve deneyim sahibi olmaksızın bir makama getirilen-ler “altlarında” çalışanların iş hakimi-yeti karşısında ezildiler; bu ezikliklerini

de amirlik taslayarak, edepsizliklerle, höt zötle kapatmaya çalıştılar. (Haksız-lık etmeyelim: Hala bilgi ve becerilerine ihtiyaç duydukları için kendilerinden görmedikleri halde küçük makamlarda olanlar ile kendilerinden olup bilgi ve deneyimi olanlar (az sayıda olsa da- var). “Başmühendislik” kadroları bile, uygun yer bulunamayan yandaşlara arpalık niyetine tahsis edildi. Sonuçta koca bir kurumsal bilgi ve deneyim bi-rikimi heba edildi. Peki, kurumun bu duruma düşürülmesinden bir eksiklik, bir rahatsızlık duyuyorlar mı? Elbette ki, hayır!.. Çünkü artık iş yapmak değil, reklam yapmak önemli. Yapılan işlerin niteliğine, bilimsel ve toplumsal boyut-larına, plan ve programlara uygunlu-ğuna, işlevselliğine, sonuçlarına bakan yok. Ama kağıt üzerinde ve istatistikler-de hiç çekinmeden, utanmadan abartılı ve gerçek dışı veriler üretmek yeterli. Hepimiz biliyoruz ki başta ağaçlandır-ma, rehabilitasyon ve orman yangınları olmak üzere ormancılığa ait her türlü veri yalandan ve palavradan ibarettir.

Kuşkusuz hemen hemen her dönem personel politikalarında liyakatı bir ke-nara bırakıp partizan kayırmalar oldu. Ama hiçbir dönem, partizan kayırma-cılık bu kadar ayağa da düşürülmedi. İş bilmezmiş, koltuğu dolduramazmış, bilgi ve deneyimi yokmuş, liyakatı elvermi-yormuş… hiç önemli değil: AKP’ li ise ve tarikat ilişkileri de varsa her türlü yöneti-cilik “dava arkadaşlarına” mubahtır! (Ta-bii, 17 Aralık’tan sonra bir kısım dava or-takları “paralel yapı” oldu, ayrı bir konu). Acemilik ve kalfalık dönemlerinde kendi-lerinden farklı siyasi görüşten insanları önce kullandılar, sonra da kendilerine biat etmeyenleri deyim yerindeyse ya-vaş yavaş temizlediler. Şimdiki zamanlar ise “ustalık” zamanları. İşte rotasyon uy-gulaması, personel politikalarının ustalık projesidir. Gelin de rotasyon uygulaması hakkında normal/olumlu bir değerlen-dirme yapın!

ROTASYON:DÖN BABAM DÖNSalih USTA /Tarım Orkam-Sen Ankara Şube Üyesi

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201512

Page 15: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

İşte Gerçek Nedenler:

Başta sorduğumuz soruya dönersek, rotasyonla yapılmak istenen:

• Kendi kadrolarının yerleştirilmesine ortam hazırlamak; kadrolaşmayı ta-mamlamak,

• Muhalif olarak gördüklerinin önem-li bir bölümünü “rotasyon” kılıfı ile sürgün ederek, mağdur etmek;

• Emeklilik hakkını kazanmış ama ken-di politikaları sonucunda “işe yara-maz” konuma sürüklenmiş olanları emekliliğe zorlamaktır.

Çıkarılan yeni yönetmelik çerçevesinde, rotasyon adı altında yapacaklarının hu-kuksal zemin oluşturacağını, olası açı-lacak davalarda önemli bir dayanak ya-rattıklarını düşünüyor olmalılar. Oysa en başından beri, her adımda hukuksal yan-lışlıklar yapıyorlar. Bu durumda da oldu bitti ile mağdur ettiklerini kar sayacaklar. Öyle ki, kendilerinden olmayanları mağ-dur etmek bir “amaç” olmuş. Emekliliğe hak kazanmış arkadaşlarımızın emekli olmamaları/olamamalarının nedeni çok açık: Emekli olduklarında maaşları yarı yarıya düşecek. Bir yandan emeklilik için 65 yaş zorunluluğunu getirip, öte yan-dan olumsuz koşullarda insanları emek-liliğe zorlamak, başka hangi anlama ge-lir? Oysa, özel hizmet tazminatlarının emekliliğe sayılması gibi bir düzenleme yapıldığında, binlerce çalışan emekli ola-caktır, bu kadar basit.

Hükümet Güdümlü Sarı Sendikalar Ne Yapıyor?

AKP Hükümetleri, başta sendikalar ve meslek örgütleri olmak üzere, her kesim

ve sektörde demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum örgütlerini “ele geçirmek” gibi stratejik bir yaklaşımla uğraş verdi, veriyor. Hükümet/devlet gücünü arkası-na alarak, baskı dahil her türlü yolu mü-bah gören bu anlayışla başarılı da oldu. Ormancılık kesiminde güdümlü olarak kurulan Hak-İş’ e bağlı sendikaya nere-deyse tüm işçiler seve seve (!) koştular. Kamu kesiminde ise AKP iktidara gelme-den önce varlığı ve yokluğu bile belli ol-mayan bir “sendika”, birden bire Allah’ın “yürü ya kulum” una mashar oldu. Dev-let gücünü arkasına alarak; baskı-tehdit, devletle (yani işverenle) iç içe olma, boş ya da dolu vaatler, kurumda yükselme olanakları vb. ile “yetkili sendika” konu-muna ulaştılar.

Bugün, tarım ve ormancılık hizmet ko-lunda çalışanların büyük bir çoğunluğu, kurumsal atamaların yetkili sendika (!) tarafından yapıldığına inanıyor. Ama yanılıyorlar. Çünkü, adı sendika olan bu yapı, zaten yönetimle iç içe; AKP’nin memur kolları gibi faaliyet gösteriyor. Sendika (!) yöneticilerinin bir yerlerde kolaylıkla makam sahibi olabilmeleri “idare” ile ilişkilerinin bir göstergesi. Bir birinden nasıl ayıracağız ki? Doğru-su, her türlü kurumsal atamaların, yer değiştirmelerin, sürgünlerin bir siyasi oluşum tarafından yapıldığıdır. İdare ve sendika (!) aynı kafanın iki yüzüdür.

Büyük bir güce sahip olduğunu iddia eden “yetkili sendika”, rotasyon konu-sunda ne düşünmektedir ve ne yap-maktadır? Biz bilmiyoruz; web sayfa-larında da bu konuda hiçbir bilgi yok. Bütün atama ve yer değiştirmelerde söz sahibi olduklarına göre, açıktır ki savu-

nuyor olmalılar. Ama yarın, çalışanların baskısıyla mırın kırın edebilirler. Yer mi-siniz? Orman muhafaza memurları için uygulanan rotasyona karşı nasıl etkili (!) mücadele ettiklerini gördük. Kazanım diye gösterdikleri her şeyde “idareyle” nasıl içli dışlı olduklarını göstermeye çalışanlar, böylesi durumlarda ne de güzel idareyle çatışıyormuş gibi yapabi-liyorlar. Sormazlar mı, madem o kadar güçlüsünüz, hiçbir şey yapamadınız; binlerce orman muhafaza memurunun mağduriyetinden sonra gıkınız bile çık-madı, diye?

Rotasyonda Karmaşa

Bir tatil gününde OGM’nin resmi web sayfasından rotasyona tabi personel ilan edildi. Dört gün sonunda da atanacakları yerler için tercihte bulunmaları istendi (Bu işlemlerin tümü kendi çıkardıkları Yönetmeliğe aykırı). Görüldü ki, hiçbir bilgi güvenilir değil. Hizmet süreleri yan-lış olanlar, puanları eksik hesaplananlar, geçmişteki hizmetleri sayılmayanlar… Kurdukları sistem işin başlangıcında çök-tü. Rotasyona tabi olup olmama, anlık değişen bir bilgi durumuna geldi. Böylesi bir kargaşadan, çalışanların yaşamların-da kökten değişimlere yol açacak karar-lar çıkabilir mi? Öyle görünüyor ki bir şekilde çıkacak. Yöneticilerimiz çok ka-rarlıymış. Ormancılığımızın ve kurumu-muzun çıkarları söz konusu olduğunda elpençe divan duranlar, kendi personeli-ne aslan kesilir.

Dön Babam Dön

Rotasyonun sözcük anlamı “dönme-döndürme”… Kuşkusuz bir çok arkada-şımız hukuksal olarak hakkını arayacak ve çoğunluğu da geri dönecek. Sonra ne olacak? Dön babam dön.

Bütün bu başımıza gelenler örgütsüz-lükten… İşkolumuzun ilk ve tek gerçek sendikası TARIM ORKAM-SEN’in üye sayısı ne yazık ki istenen düzeyde de-ğil. Hükümetlere göre yetkili sendika değişiyor. Ve bu sarı sendikalara güç veren yine bizim çalışanlarımız. Devlet – sendika el ele, çalışanlarla istediği gibi oynayabiliyor. Ama hepimiz biliyoruz: ”Korkunun ecele faydası yok”. Korku, korku, korku… nereye kadar?

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 13

Page 16: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

VETERİNER HEKİMLERİN SORUNLARINI ARTTIRAN STRATEJİK ADIMLAR

Bugün, bir ülkenin gele-ceğini güvence altına almak, mevcut durumu

daha ileri noktalara taşımak ve yü-celtmek istiyorsak, ekonomik, sosyal ve politika alanından etkin stratejile-rin belirlenmesi, bu stratejilere dayalı projelerin hazırlanması, hazırlanan projelerin süreklilik arz eden prog-ramlarla uygulamaya konulması ge-reklidir.

Bir ülkenin, kurumun veya şirketin stratejik plan ve programları, orta ve uzun vadeli olmalı, bugünden yarına değişebilecek projelerin önü kesilmelidir. Yanlış programlar ve kararların alınması ve uygulanması; yöneticilere, kuruma ve Devlete olan güveni zedelemektedir.

Kamu hizmetleri içinde yer alan Ve-terinerlik hizmetlerinde de stratejik anlamda hatalar yapılmış ve bu ha-talar, aşağıdaki sorunların ortaya çık-masına neden olmuştur.

1) Eğitim ve Sosyal Alanda Ortaya Çıkan Sorunlar

Eğitim, öğretim ve araştırma ola-nakları yetersiz, asrın gereksinimi-ne cevap verecek bilgi ve beceri ile donatılmış veteriner hekimlerin ye-tişmesine olanak sağlamayan bir or-

tamda eğitim gören ve mezun olan veteriner hekimlerin iş olanakları sı-nırlanmakta ve mesleğin sosyal pres-tiji etkisizleştirilmektedir.

Eğitim ve sosyal alanda yaşanan olumsuzlukların yanı sıra mesleğimiz adına mali alanda yaşanan olumsuz gelişmelerde sorunlarını her geçen gün arttırmaktadır.

2) Mali Sorunlar

2.1- Özel Hizmet Tazminatı Sorunu

Mali anlamda veteriner hekim mes-leğini olumsuz yönden etkileyen ko-nuların başında 01.01.2006 tarihinde yürürlüğe giren Devlet Memurlarına Ödenecek Zam ve Tazminatlara İliş-kin 2006/10344 sayılı Bakanlar Kuru-lu kararı ile düzenlenen özel hizmet tazminatı konusu gelmektedir. Bu karar ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde çalışan teknik hizmetler sınıfı içerisinde yer alan

mühendisler ile sağlık hizmetleri sı-nıfında yer alan veteriner hekimler arasında özel hizmet tazminatların-da farklılık oluşturulmuştur. Yürür-lükte olan Bakanlar Kurulu kararına göre özel hizmet tazminatı oranı 1-4 arasındaki dereceli kadrolarda aylık alan mühendisler için %160, diğer derecelerden aylık alan mühendisler için %152 olarak belirlenmiş iken, bu oranlar 1-4 arasındaki dereceli kad-rolarda aylık alan veteriner hekimler için %135, diğer derecelerden aylık alan veteriner hekimler için %130 olarak belirlenmiştir. Eğitim süresi ve kapsamı mesleki eğitimin, mühen-dis eğitiminden daha uzun ve geniş olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ça-lışma barışı adına bu durumun dü-zeltilmesi, en azından mesleki eğitim ve çalışma zorlukları dikkate alınarak veteriner hekimlere ödenen özel hizmet tazminat oranlarının, teknik hizmetler sınıfında yer alan mühen-disler ile aynı seviyeye getirilmesi gerekmektedir. Görevin önem, so-rumluluk ve niteliği ile eğitim gibi hu-suslar göz önüne alınarak veteriner hekimler ile mühendisler arasındaki özel hizmet tazminat farkı ortadan kaldırılmak suretiyle eşitlik sağlan-malıdır.

2.2- Fiili Hizmet Zammı Süresi So-runu

Ulusal boyutta salgın, zoonoz, bu-laşıcı hastalık ve zararlıları ile bizzat mücadele eden veteriner hekimler, daha önceden fiili hizmet süresi zam-mından yararlanmakta iken 5510 sa-yılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 40’ıncı madde-sinde yapılan düzenleme ile veteri-ner hekimler fiili hizmet süresi zam-mı kapsamına dahil edilmemiş ve bu haktan mahrum edilmişlerdir.

Adil ADIGÜZELAnkara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Genel Sekreteri • Tarım Orkam-Sen Ankara Şube Üyesi

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201514

Page 17: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

“Fiili hizmet süresi zammı” kavramı, 5510 sayılı Kanun’un 40. maddesinde düzenlenmiştir. Bu kavramın özünde, ağır ve yıpratıcı işlerde çalışan sigor-talıların korunması düşüncesi vardır. Fiili hizmet süresi zammı ile bu tür işlerde çalışan sigortalılara, Kanunda öngörülmüş olan ek sigortalılık süre-si ve ek prim ödeme gün sayısı ilave edilmek suretiyle diğer sigortalılara nazaran avantaj sağlanarak erken emeklilik imkânı yaratılmaktadır. Bu sayede hem ağır ve yıpratıcı işlerin olumsuz etkileri azaltılmakta, hem de bu tür işler cazip hale getirilmeye çalışılmaktadır.

Veteriner hekimler, Kuş gribi, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Kuduz, Şar-bon gibi insan sağlığını tehdit eden hastalıklarla mücadele etmek sure-tiyle yaz ve kış demeden gece- gün-düz fedakarca çalışmaktadırlar.

Veteriner hekim mesleği; dünyada yapılması en zor, en kutsal meslekler arasındadır. Ailesinden, sosyal yaşan-tısından, eğlencesinden, uykusun-dan, yemek yemesinden, çocuğun-dan, kısaca hayatının her alanından feragat etmeyi gerektirecek derece-de zordur.

Doğum yapamayan bir ineği ve onun yavrusunu kurtarmak veya ölmek üzere olan bir hayvanı tedavi edebil-mek için çocuğumuz hastayken onu evde bir başına bırakıp göreve gittiği günler, mutlaka her veteriner heki-min hatıralarında yer almaktadır.

Veteriner hekim, hayvana müdaha-le ederken çifte, tekme yiyebilmeyi, ısırılmayı, hastalık bulaşma ihtimali-ni göze alarak, -20 derece ve 1 met-re karda arabanın ulaşamadığı yere elinde onlarca kilo yükle yürümek, ayağa kalkamayan bir ineğe ahırda serum takarken ciğerlerimize saat-lerce amonyak ve metan gazı doldu-ran, sağlığını kaybetmeyi göze alan insandır.

Hayati risk taşıyan, ağır ve yıpratıcı bir işe sahip olan Veteriner Hekimle-rin fiili hizmet zammı süresi kapsamı dışına çıkarılarak bu haktan yararlan-dırılmaması kadar anlamsız ve man-tıksız bir düzenleme olamaz.

Veteriner Hekimlerin içinde bulun-duğu koşullar;

- Basın kartına sahip olmak suretiy-le fiilen çalışanların,

- TRT Kurumunda haber hizmetin-de fiilen çalışanların,

- Yasama organı üyeleri ile dışarı-dan atanan bakanların,

taşıdığı risk ve ağır şartlardan daha az değildir.

Bu nedenle Veteriner Hekimlerin fiili hizmet süresi zammından yararlan-dırılması gerekir.

2.3- Serbest Meslek Faaliyeti Sorunu

Sağlık, aile, çalışma ve sosyal işler ko-misyonunun Ocak 2014’de kabul et-tiği “Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluş-larının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılma-sına Dair Kanun” tasarısı meclisten geçmiştir. Bilindiği gibi 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memur-ları Kanununun 28 inci maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen birinci fıkrasının son cümlesi ile ikinci fıkrası “Memurlar, mesleki faaliyette veya serbest meslek icrasında bulun-mak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamaz; gerçek kişilere, özel hukuk tüzel kişileri-ne veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait herhangi bir iş yerinde veya vakıf yüksek öğretim kurumlarında çalışamaz.” şekilde ye-niden düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile veteriner hekimlerin muayene açmak suretiyle serbest meslek fa-aliyetinde bulunmasının önü kesil-miştir. Meslek, darbe üzerine darbe almakta ve her geçen gün cazibesini yitirerek tercih edilen bir meslek ol-maktan uzaklaştırılmaktadır.

Yukarıda sayılan olumsuz gelişmele-rin telafi edilmesi amacıyla veteriner hekimlerin yaşam standartlarının ve kayıplarının bir şekilde karşılanması hususu önem arz etmektedir.

Gerek veteriner hekimlere yönelik ve gerekse diğer meslek mensuplarına yönelik hak kayıplarına neden olan düzenlemeler dönem dönem devre-ye sokulmaktadır. Devreye giren ve geri dönüşü olmayan düzenlemeler hak sahiplerini zor duruma sürükle-mektedir.

Umarım alınacak yeni kararlar, uygu-lamaya konacak Kanun ve yönetme-likler; geçmişte yapılan hatalı stra-tejileri ve bu stratejiler kapsamında yapılan programları düzeltici faali-yetleri beraberinde getirir.

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 15

Page 18: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Zeytin ağacının hikâyesi, iş-lek aklın ve keskin zekanın Tanrıçası Athena ile mito-

lojide şöyle başlar; “Athena bir de benim armağanıma bak saygıdeğer Kekrops diyerek dikkatleri üzerine çeker. Gölün yakınlarındaki bir ağa-cın yanına giderler. Yamru yumru, kısa gövdeli, gümüşi yaprakları olan kirli yeşil renkte meyveleriyle göste-rişsiz bir ağaç durmaktadır karşıların-da. Poseidon: Demek bir ağaç, tüm yapabileceğin bu muydu? Etrafta ye-terince çalı çırpı var zaten. Hem bu küçük meyveler ne işe yarar ki? At-hena aldırış etmez söylenenlere, kra-la döner, adamlarına söyle büyük bir fıçının dibine küçük delikler açsınlar ve içini bu meyvelerle doldursunlar. Sonra altına bir fıçı yerleştirip, tahta bir kapağın üzerine bastırarak mey-veleri sıkıştırsınlar. Görün bakalım o zaman ne olacak...”Tanrıçanın de-dikleri yapıldığında deliklerden diğer fıçıya altın renkli güzel kokulu yoğun bir sıvı akmaya başlar.

“Bu sihirli bir ağaçtır. Meyveleri de, meyvelerinden elde edilen yağ da aynı şekilde sihirlidir. Şu gördüğünüz altın renkli yağ, her derde deva bir ilaçtır. Güneşten yanmış vücutlarınızı bu yağla ovun, hiçbir şeyinizin kalma-dığını göreceksiniz. Yaralar, berelere insanın vücudunun dışında ve içinde oluşan tüm hastalıklara iyi gelen bire-bir bir ilaçtır. Lambalarınıza koyduğu-nuz takdirde size dumansız, parlak bir ışık verecektir. İsterseniz onunla ye-meklerinizi pişirebilir, salatanızı hazır-layabilirsiniz. Ya da meyveleri olduğu gibi yiyebilirsiniz, gücünüze güç katan muhteşem bir besin olduğunu göre-ceksiniz. İçindeki çekirdeği de kışın size yakacak olarak hizmet edecektir.” Kral Kekrops ve şehrin ileri gelenle-ri Tanrıçaya hayranlıkla bakarak bu muhteşem meyvenin ismi nedir diye sorarlar. Ve tanrıça bu olağanüstü

meyvenin adını söyler; ZEYTİN.

Bu her derde deva ömre ömür katan, ba-casız fabrikamız zey-tinliklerimizden ne istiyor AKP iktidarı, enerji lobileri ve sana-yiciler. 2005 ve 2010 yıllarında Maden yasa-sı ile yapamadıklarını, 2014 yılında da Enerji ve Tabii Kaynaklar Ba-kanlığı’nca hazırlanan “Elektrik Piyasası Kanu-nu ile Zeytinciliğin Isla-hı ve Yabanilerinin Aşı-lattırılması Hakkında Kanunda Değişiklik Ya-pılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile denediler. Ve yine başaramadı-lar, başaramayacaklar. Çünkü Anavatanında Zeytin ağacına sahip çıkan duyarlı insanlar var. Çünkü onlar ata-dan, dededen kalma Zeytin ağaçlarına borçlular.

Peki ne yapmak istiyorlar; Bugüne kadar Zeytincilik Kanunu ile korun-muş olan zeytinliklerin talanını, üst satırlarda bahsi geçen Elektrik Piya-sası Kanunu ile Zeytin Kanununun 20. maddesini işlevsiz hale getirerek Zeytinliklerin kamu yararı ile istisna tanınmış faaliyetlere ek olarak küçük ölçekli tarımsal sanayi ve tarımsal iş-letmeye de açılmasının önündeki en-gelleri kaldırıyor, yani zeytinliklerin koruma kalkanı yok ediliyor.

Kamu yararı kararı alınarak Zeytin Sa-halarında (25 dekar ve üstü zeytinlik arazilerde) ve 3 km mesafede Zeytin

Koruma Kurulunun da uygun görme-si şartıyla, Gıda Tarım ve Hayvancılık

Bakanlığının izniyle yapılabilecek faa-liyetlere ilişkin istisnalar, yönetmelik değişikliğine ek olarak kanun tasarı-sının gerçek amacını gözler önüne serecek biçimde yeniden düzenlen-miştir. Peki neler yapabilecekler bu değişikliklerle;

Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,

İlgili Bakanlıkça kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri (iptal edilen yönetmelik değişikliğinde” Kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar”),

Kamu yararı kararı alınmış Elektrik üretimine yönelik yatırımlar (iptal edilen yönetmelik değişikliğinde “Ye-nilenebilir enerji; rüzgâr, güneş vb. yönelik yatırımlar “)

ZEYTİN AĞACIMA VEZEYTİNLİKLERİME DOKUNMAFikret GİZİR /Tarım Orkam-Sen Bursa Şube Başkanı

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201516

Page 19: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Böylece termik, nükleer santral, do-ğalgaz çevrim santralleri vb., petrol ve doğalgaz arama ve işletme faaliyet-leri, savunmaya yönelik stratejik ihti-yaçlar, doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı, kamu ya-rarı kararı gözetilerek yol, altyapı ve üst yapı faaliyetlerinde bulunulacak yatırımların önü açılacaktır.

Ayrıca yapılan değişiklikle; 25 de-kar ve üstü zeytinlik arazi, zeytinlik saha tanımı olarak belirlendiğinden, 25 dekarın altındaki zeytinlik araziler her türlü talana, yağmaya ve yapılaş-maya açık hale getirilmiştir. Kanun değişikliği ile getirilen zeytinlik saha tanımı 3573 sayılı Zeytin kanuna ay-kırı bulunarak iptal edilmişti. Zeytin-lik arazilerin büyük çoğunluğunun 25 dekardan küçük ve parçalı olduğu dikkate alındığında, zeytinlik arazi-lerin talanı ve yok edilmesi için çok daha kolay ve denetimden uzak bir zemin hazırlayacaktır.

Geçtiğimiz günlerde Manisa Yırca’ da, köylülere rağmen acele kamu-laştırma kararına dayanarak Kolin Grubu tarafından termik santral ya-pılacağı gerekçesiyle 6000 Zeytin ağacının, Bursa’nın Mudanya İlçesin-de konut yapılacağı gerekçesiyle 100 Zeytin ağacının bir hamlede kesilme-

siyle tehlikenin ne kadar büyük oldu-ğu zaten görülmektedir. Bu haberler yalnızca medyaya yansıyanlar bunun dışında medyaya yansımayan onlar-ca örnek görebiliriz. Koruma yasasına rağmen; Zeytin sahaları bu katliam-lara maruz kalıyorken, çıkarılmaya çalışılan son yasa ile neler olacağını düşünmek bile ürkütücü geliyor.

Zeytincilik Anadolu’da, 6 bin yıldır in-sanoğlunun geçim, beslenme, sağlık ve güzellik kaynağı olarak görevini yerine getirmiş, getirmeye devam etmektedir. Türkiye’ de işlenen tarım alanlarının yüzde 35’ini, yaklaşık 500 bin ailenin geçim kaynağını oluştu-ran, doğrudan ve dolaylı olarak 10 milyon kişinin geçimini sağladığı bir

alandır. Dünya var oldukça da insan-lığa ve çevreye hizmete devam ede-cektir. Bu yönüyle yeryüzünde hiçbir madenin getirisi, zeytin ağacının top-lam getirisi kadar olamaz. Şimdilik ya-salaşmayan ve AKP iktidarı boyunca tekrar tekrar gündeme getirilen Zey-tinliklerin yağmasına ilişkin kanunlar, kamuoyunun baskısıyla iktidarca geri çekilse de, bu yasaların çıkarılması için yeni denemeler yapılacağı orta-dadır. Söz konusu değişiklikler zeytin-lik alanlarına telafisi imkânsız ve geri dönüşü olmayan zararlar verecektir; Sendikamız ve diğer duyarlı tüm Sivil Toplum Örgütleriyle beraber, Zeytin alanlarını koruyarak, yağma ve tala-na karşı durmaya devam edeceğiz.

Kardeşliğin, özgürlüğün, mücadelenin büyüdüğü inadına mutlu, inadına umutlu, sevgi dolu nice yıllara...

Fotoğraf: Yasemin MİRİK

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 17

Page 20: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Ekolojik bunalımın gösterge-leri olarak günlük yaşamı-mıza yansıyan ve giderek

büyük tehlikeler haline gelen çevre sorunları bütün dün yanın önemli ve öncelikli gündemlerinden biridir. Hiçbir hükümet veya kuruluş dünya toplumunun yakın geleceğini tehdit altına alan çevre sorunlarına ilgisiz kalamamakta, çözüm arayışlarına ka-tılmak zorunluluğunu görmektedir.

Ekolojik bunalımın büyüklüğü ve kapsamı sorunun geçici tedbirlerle çözümlenemeyeceği kadar köklü ele alınmasını gerektirmektedir. Ozon tabakasındaki deliğin büyümesi, sera etkisinin yol açtığı küresel ısınma, su ve toprakla birlikte hava kirliliğinin artışı gelecek hakkında alarm zillerini çaldırmaktadır. Artan nüfusun çoğa-lan ihtiyaçlarının bir çılgınlık biçimin-deki tüketim hevesiyle bir süre sonra karşılanamaz olacağı herkesçe bilin-mektedir. Doğal kaynakların tükene-bilirliğini gözetmeyen bir anlayışla ve sonsuz büyüklükteki bir depodan hoyratça sürdürülen kaynak tüketimi yaklaşımının devam ettirilemeyece-ği açıktır. Tüketimdeki hesapsızlık kadar çevreyi kirleten ve tahrip eden endüstriyel gelişimin aynı tarz ve yaklaşımla devam etti-rilişi eğer düzeltilmez ise dün-yamızı, dolayısıyla da insan varlığını korkunç felaketler beklemektedir. Ekolojik bu-nalımdan kaynak-lanan sorunlar yalnızca ge-l i ş m i ş , ileri

düzeyde sanayileşmiş ülkelerin so-runu olmayıp bütün dünyanın eş de-ğerde bir sorunu durumundadır.

Bu sonuçların ortaya çıkmasında ege-men güçlerin ve emperyal ülkelerin payının yoksul ülkelerin halklarına oranla paylarının kat be kat fazla olma-sı karşı karşıya olduğumuz tehlikelerin bütün insanlığın geleceğini tehdit etti-ği gerçeğini değiştirmemektedir.

Dünyanın büyük tehlike ve kaygılar-dan uzak olarak yaşanabilir bir du-ruma getirilebilmesinin ekolojik bir yaklaşım temelinde gerçekleşebi-leceği genel bir kabul durumunda-dır. Temel sorun bunun gerektirdiği anlayış, yaklaşım ve tedbirlerin yeni yaşamın alışkanlıkları, kültürü, ahla-kı ve vicdanı haline getirilmesindeki engellerdir. Bu engellerin en başında ise insanlığın genel çıkarları ile ulu-sal, bireysel ve grupsal çıkarlar ara-sındaki uyuşmazlık gelmektedir. Bu çıkar uyuşmazlıklarının uzun bir tari-hi sürecin sonucu olan yanlış iktidar

anlayışı ve egemenlik dür-

tüsünün zihniyet biçimlenişi olduğu

ve genleşmiş özel-likler haline geldiği bir

gerçektir. Bu nedenle ekolojik bakışın bütün insan-

lık düzeyinde bilince çıkarılmasının sağlanması ve yaşamsallaştırılması

uzun vadeli ve çok yönlü bir dönü-şüm mücadelesiyle olanaklıdır.

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren artan bir biçimde çevreci akım ve ça-baların gelişmesi çevre sorunlarının büyümesinin sonucudur. Ekoloji bili-minin temelleri de 19. yüzyılda atıl-mış olmasına rağmen ancak 20. yüz-yılın ikinci yarısından itibaren köklü araştırmalara ve düşünsel çabalara konu olması, endüstriyel gelişmenin sınırsız ve ölçüsüz geliştirilmesinin büyük rol oynadığı doğal dengedeki bozulmanın tehlikeli boyutlara var-ması, iklim değişimine yansımasının büyük afetlere yol açacak düzeye

gelmesindendir.

Ekolojik bakış açı-sının ve yaklaşımın

çevrecilikten farklı olduğu açıktır ve hem

daha radikal, hem de daha uzun vadeli bir mücadele konu-

sudur. Ekolojik yaşam anlayışı çevre-ci yaklaşımların alternatifi olmadığı gibi onunla rekabet içinde de değil-dir. Çevreci yaklaşımlar kapitalist sis-tem zihniyeti içinde çözüm arayış-larıyla ekolojik bakış ve yaklaşım ile farklılık arz etmektedirler. Çevreci akımlar, bütün yetersizlikleriyle bir-likte insanların ve toplulukların do-ğal varoluşa, kaynakların sınırlılığına ve tükenebilirliğine yönelik duyarlılık geliştirdiği ölçüde yararlıdır. Ancak çevrecilikle sınırlı olan yanlışları dü-zeltme anlayışı ve çabasının da ye-tersiz olacağı kesindir.

DEMOKRATİKEKOLOJİK TOPLUMAhmet KOÇYİĞİT /Tarım Orkam-Sen İzmir Şube Üyesi

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201518

Page 21: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Bu çerçevede ekolojik yaklaşımların ve akımların sınıflı ve sömürülü tarih-sel süreçlerin insan özünden koparıp aldığı bütün güzellikleri yeniden ka-zandırma ve geliştirme gibi bir hedef-le yola çıktıkları kesindir. Ancak bu akımların bazılarının hedeflerinin sı-ralanması ve zamanlaması bakımın-dan gerçekleşebilir olmayıp ekolojik yaşamın adeta bir fantezi düzeyinde algılanmasına yol açtıkları da bir ger-çektir. Köklü teorik yanılgılar içinde olanları da bulunan ve haksızlıkları düzeltme adına ters uçtan benzer yanılgıları yaşatan akımların olduğu da açıktır.

Mistik ekoloji olarak bilinen derin ekoloji akımı, bütün canlıların yaşa-ma hakkını savunma ve hatta eşit düzeyde ele alma şeklinde doğal va-roluşun korunmasını savunduğunu iddia ederken, bu doğal varoluşun içinden gerçekleşen insanın değerini küçülterek aynı ölçüde doğaya yanlış bir yaklaşım içinde olmaktadır.İnsan doğanın temel ve etkin bir bileşeni-dir. Salt bu anlamda bile doğal va-roluşu insansız düşünmek yanlış ve anlamsızdır. Ayrıca bugünkü gerçek-leşme düzeyi ve yaşam tarzıyla insanı görmezden gelerek toplumsal varlığı ve doğal etkileşim içindeki yerini sı-

fırlamasının mümkün olmadığı da bir gerçektir.

Mevcut haliyle kapitalist sistem şe-killenmesinin korkunç bir tüketicilik hastalığına muzdarip kıldığı insanın kısa sürede kendi yaşam imkânla-rının alanı olarak doğayı tüketeceği de bir büyük tehlike olarak önlen-mesi gereken bir durumdur. Ekolojik dengedeki bozulma düzeyi, doğal dengede tehlike çanlarını çaldıran olumsuzluklar halinde iken gidişatın tümden düzeltilmesi zamanına ka-dar beklemeden acil tedbirler geliş-tirilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Yani ekolojik bilince dayalı bir doğa yak-laşımı yerleşik kültür ve ahlak haline gelinceye kadar gelişmelere seyirci kalmak yanlış olduğu kadar anlam-sızdır da. Bütün bunlar ekolojik bilinç mücadelesinin kapsamlı ve etraflı yürütülmesinin gereği kadar aşamalı

bir gerçekleşme mücadelesi sürdür-me gereğini ortaya koymaktadır.

İnsan-doğa ilişkisinin yeniden düzen-lenmesi hem anlayış, hem de pratik bakımdan karşı karşıya olunan so-runların büyüklüğü ve önceliğinden kaynaklanmaktadır. İnsanlığın yakın geleceğini tehdit eden tehlikelerin önlenebilmesi için insan-doğa ilişki-lerinin felsefi, ideolojik ve kültürel bakımdan yeniden düzenlenmesi zorunludur. İnsanın doğaya müdaha-lesinin yanlışları ve yanılgıları geride bırakarak toplumsal ekoloji anlayışı temelinde geliştirilmesi gerekmek-tedir. İnsan-doğa yabancılaşmasının temelinde de insanın kendi özüne yabancılaşması yatmaktadır. Bu ya-bancılaşmanın sonucu olarak insa-nın doğaya yaklaşımındaki yanılgı ve yanlışlıkların düzeltilebilmesi, toplumun kendi içinde adil, eşitlikçi ve özgürlükçü yaşam biçiminin geliş-me düzeyiyle bağlantılıdır. Bu da bu alanda yürütülecek mücadelenin ge-niş kapsamlı ve uzun vadeli olmasını gerektirmektedir. Bu mücadelenin formülasyonu demokratik-ekolojik topum kuruluşunu hedeflemektir.

Demokratik-Ekolojik bir toplum mü-cadelesi gerçekleşebilir bir ütop-yadır. Bu ütopyayı gerçekleştirme mücadelesi, insanlığın sınıflı uygar-lıklar boyunca kaybettiklerini çağcıl içerikle yeniden kazanma mücade-lesidir. Ama bu mücadelenin hangi yöntem ve araçlarla yürütüleceği de önem kazanmaktadır. Amaç ile araç bağıntısının pragmatik biçimde ele alınmasının sonuçlarının büyük tah-ribatlar olduğu anlaşılmıştır. Doğaya yaklaşımın doğru pratikleşebilmesi ve insan merkezciliğin bir versiyo-nu olmaktan kurtulabilmesi, felsefi yaklaşımın doğru olması ve araçsal aklın aşılmasıyla olanaklıdır. Diyalek-tik aklın etkin kılınması ve toplumsal alanın daha çok şeye sahip olmayla değil insan ilişkilerinin gelişme düze-yiyle ölçülmesini etik haline getiren bir akılcılığın geliştirilmesi gereklidir. İnsan aklının sadece olguları çözüm-lemede değil, moral değerlerini de sürece katan muhakeme aracı haline

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 19

Page 22: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

getirmek, duygusal zekâ ile analitik zekânın birliğini yaratmak kaybedi-lenlerin kazanılmasını sağlayabilir.

İşte bütün bu konular ekolojik yakla-şımın içinde ve onun bileşenleri duru-mundadır. Başka bir ifadeyle doğaya yaklaşımda bir düzeltme geliştirmek ve yabancılaşmayı azaltmak amacıyla girişilecek bir çabanın sonuç verebil-mesi, insanlar arası ilişkilerde de yeni bir ahlaki ve vicdani yaklaşım teme-linde yabancılaşmanın giderilmesi çabasını gerektirir. Bir canlının veya doğal bir varlığın ekolojik dengede-ki yerinden hareketle “korunması”, ya da varlığını sürdürme koşullarının oluşturulması için çaba gösterilmesi eğer aynı düzey ve kapsamda insanlar arası ilişkilerin barışçıl ve adil biçim-de gelişmesi çabasına yansımıyorsa, yürütülen çalışmalardan sonuç almak beklenmemelidir. Bunun tersi de doğ-rudur ve günümüz dünyasında insan-lar arası bu kadar adaletsizlik, uluslar, cinsler ve kültürler arasında bu kadar ayrımcılık ve sorunların çözümünde

bu kadar yanlışlık ve şiddet uygula-ması söz konusu iken, doğanın bü-tünsel varoluşuyla, yeşilin ve can-lıların “korunması”yla uğraşılmaz demek de o denli yanlış ve yanılgılı bir yaklaşımdır.

Ekolojik yaklaşım derin bir dönüşü-mü, en küçüğünden en kapsamlısına kadar ve sınıflı uygarlıklar tarihinin bize olumsuz mirası olan yanlışların düzeltilmesi mücadelesiyle geliştire-bilecektir. Bu mücadelenin konusu yanlışların başında şiddet uygula-ması, tahakküm ve ayrımcılığın her türünün kaynağı olan milliyetçilik ve bireycilik gibi benmerkezciliğin versi-yonlarıdır. Bu kadar kapsamlı ve de-rin bir mücadele gereğini görerek en küçük bir düzeltme girişimini küçüm-semeden ve hatta başlangıç açısın-dan teşvik edici yaklaşımlarla destek-leyerek ekolojik yaşam duyarlılığını geliştirmek gerekmektedir. Ekolojik bakışın geliştirilmesi uzun vadeli ve pek çok engelle mücadele içerisinde gerçekleşebilecektir.

Bu bağlamda biz ekolojik-demokra-tik toplum projesinin uygulanması doğrultusunda mücadele ederken, ülkemizdeki sol-sosyalist, devrimci-demokrat hareketlerin ve kürt siyasi hareketinin mücadele birikimi ile in-sanlığın bin yıllardır süren demokrasi mücadelesini sentezleyerek çağdaş demokratik değerleri, ekolojik-de-mokratik yaşam felsefesi doğrultu-sunda geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu mücadelenin kendi etiğini, kendi di-lini ve alışkanlıklarını mücadele sü-recinde geliştireceğine ve güçlendi-receğine inanıyoruz. Bu mücadeleyi geliştirirken halkımızın en doğal hak-larının ayaklar altına alındığı, yaşam hakkının bile güvencesinin olmadığı gerçeğini unutmuyoruz. Ancak top-lumsal dönüşümün gerçekleşmesi oranında ulusal demokratik hakların da kazanılabileceğine ve güvence al-tına alınabileceğine inanıyoruz.

Kaynak :Haydar GEÇİLMEZ

Kamu emekçileri mücadele tarihinin yapı taşı, fiili meşru mücadelenin açık adresi konfederasyonumuz KESK 19. Yaşını kut-luyor.

KESK’in tarihi Türkiye’de demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin tarihi ile bütünleşerek iç içe geçmiştir. Encümen-i Muallim’den TÖS’e TÖB-DER’e, TÜM-DER’ e, TÜS-DER’e ulaşan, 12 Eylül karanlığını yırtan-ların tarihidir. Bu ülkenin topraklarında yılmadan yo-rulmadan yoluna devam eden emekçilerin mücadele tarihinin KESK’ in tarihi olduğunu asla unutmadık/unutmayacağız.

Mücadeleci kimliği ile her türlü baskı ve sömürünün karşısında yer alan kamu emekçilerinin örgütü KESK önüne çıkarılan tüm engellemelere, baskılara, gözaltı ve tutuklama kuşatmasına inat, mücadele kararlılı-ğıyla hep ayakta kalmıştır. Bundan sonra da dimdik ayakta kalacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır.

KESK, insanca bir yaşam mücadelesinin adıdır. KESK, Emeğinin hakkını almak is-teyen, demokratik ve özgür ülke isteyen-lerin önündeki engeller artmaya devam ederken “bugün bizim için sadece bir kut-lama günü değil, mücadeleyi yükseltme günüdür” diyenlerin konfederasyonudur.

19. yaşımızı kutladığımız bugün emekle-riyle, ödedikleri bedellerle bu onurlu tarihi yazan ar-kadaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Haklılığın, onurun ve kararlılığın mücadelesi ile dolu bu tarihimizin gururu-nu yaşıyoruz. KESK, kamu emekçilerinin tek ve gerçek mücadele örgütü olmaya devam edecektir.

Bu düşünce ve duygularla tüm kamu emek-çilerine sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. KESK’in 19. Mücadele Yaşı tüm emekçilere kutlu ol-sun!

KESK YÜRÜTME KURULU

KESK’İN 19. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ NEDENİYLEYAYINLANAN MESAJ

YAŞASIN TARIM ORKAM-SEN! YAŞASIN KESK!TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201520

Page 23: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

29 Ekim Cumhuriyet Bayra-mı nedeniyle verilmesi gündeme gelen resepsi-

yon (kabul töreni) günlerce kamuo-yunda tartışılmıştı. O günlerde kabul törenine kimler çağrıldı, kim katıla-cak gibi konular ön plana çıkmıştı. Tartışmaların bir yerinde ise “AKSA-RAY” adı verilen yerin kaçak olduğu, ruhsatının olmadığı öne sürüldü. Tar-tışmaların, İktidarı ve R.Tayyip ERDO-ĞAN’ ı sıkıştırdığı son gün Ermenek’ deki kömür madeni cinayeti haberi gelince de (18 işçi ocakta kaldı ve ya-şamlarını kaybetti) tartışmaları öte-ledi ve bir anlamda iktidarı sıkıştığı yerden kurtarmış oldu. Bayram son-rasında Meclis bütçe görüşmeleri sı-rasında bu saraya ne kadar para har-candığı gündeme geldi ve harcanan paranın fazla olduğu üzerine konuş-ma ve yorumlar ön plana getirildi. TBMM komisyonlarında yapılan büt-çe görüşmelerinde de “Kaç-Ak Sa-ray” gibi adlarla anılmış, yapımında kaç lira harcandığı tartışılmıştır. Yargı kararlarını hiçe sayarak açıklama ya-pan dönemin başbakanı “gücünüz yetiyorsa kararı uygulayın, biz inşaa-tı bitireceğiz ve içine de oturacağız” diyerek meydan okumuştur. Bu bina-nın yapımında harcanan/harcanacak paranın bizim verdiğimiz vergiler-den karşılanacağı ve gelecek yıllar için de borçlandırılacağımız apaçık ortadadır. Basında çıkan haberlere göre binanın yapımına 1,5 milyar lira harcanmıştır. Bundan sonraki dönemde kaç lira daha harcanacağı bilinmemektedir. Biz yalnızca harca-nan para üzerinden değerlendirme yapalım. Harcanan/harcanacak para Başbakan’ın (Şimdi Cumhurbaşkanı) gözüne az gelebilir. Ama biz emeği ile geçinen insanlara göre hesap ya-parız. Asgari ücretle çalışan bir kişi-nin bin liranın altında ücret aldığını

biliyoruz. Varsayalım asgari ücret bin lira olsun. Harcanan para asgari ücretle çalışan 1000 işçinin 12,5 yıl-lık ücretine eşittir. Başka bir hesapla ise Konya’nın geçen yıl ürettiği buğ-day 2 milyon 100 bin tondur. Toprak Mahsulleri Ofisi(TMO) 2014 yılında buğday kg fiyatını 0,720 lira olarak belirlemiştir. Bu durumda harcanan para Konya’nın 2013 yılı buğday üre-timi kadardır. 20 Kasım 2014 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan yazı TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi açıklamasına yer vermiş. Mi-marlar Odası Kaç-Ak Sarayın 1000 değil 2000 odalı olduğunu, harcanan paranın da 5 milyar lira olduğunu be-lirtmiştir. Bu durumda Saray inşaatı-na harcanan para, 1000 işçinin 41,6 yıllık ücretine eşittir. Harcanan para Konya’nın 3,3 yıllık buğday üretimi-nin parasal tutarına eşittir.

Bu yazının amacı “Aksaray” olarak adlandırılan bu yapının başlamasın-dan günümüze değin geçen süreçte neler yaşandığını ve kamuoyunu ya-nıltmak için neler yapıldığını bir kez daha anımsatmaktır. Süreç içinde yaşananlara ormancılık kamuoyu ta-nık olmuşsa da aradan geçen sürede bazıları unutulmuştur. Baştan açıkça belirtelim ki 2010 yılından bu yana sürecin tüm aşamalarında Başba-kanlık için bina yapacağız/yapıyoruz açıklaması yapılmamıştır. Dönemin bakanı, genel müdürü ve başka yet-kililere sorulduğunda; böyle bir şey yok, haberimiz yok yanıtı alınmıştır. Günümüzde yükselmiş olan yapının bulunduğu yer(arsa) 460 dekarı Or-man Genel Müdürlüğü Gazi Yerleş-kesi, 70 dekarı ise Atatürk Orman Çiftliği(AOÇ) arazisi olmak üzere 530 dekar büyüklüğündedir. Bina yapımı ile AOÇ ve Devlet Mezarlığı arazisi içinde yol genişletilmesi yapılması

sonucunda giden miktar eklendiğinde rakamın 600 dekarı geçtiği söylenebilir.

Ormancılık kamuoyunda 2008 yılın-dan başlayarak OGM Gazi Yerleşkesi’ nin Başbakanlığa verileceği konuşul-maya başlandı. Konu Ormancılık mes-lek örgütlerince Genel Müdür ve Ba-kana defalarca soruldu. Her defasında alınan yanıt “Böyle bir şey yok, bizim haberimiz yok” biçiminde oldu. Mes-lek örgütlerinin son ziyaretlerinde Ba-kan EROĞLU: “Böyle bir şey yok, olsa bile sizi sokağa atacak değiliz” yanıtını vermiştir. Gazi Yerleşkesi ormancılık örgütünün 1950’li yılların ortasında satın aldığı, önce Ormancılık Araştır-ma Enstitüsü binasını daha sonra da diğer birimleri için binalar yaparak ve ağaçlandırma çalışmalarını yürüterek yaratılmış bir yerdir. 1961 yılında da AOÇ’den 430 dekar yer alınarak Sö-ğütözü Orman Fidanlığı ile Söğütözü Mesire Alanı oluşturulmuştur. Alana yönelik ilk talan 2005 yılında Söğütözü Fidanlığı’ nın Türkiye Odalar ve Borsa-lar Birliği’ne(TOBB) hukuk dışı olarak satılması ile başlanmıştır. Bakanlık 116 orman fidanlığından 39 tanesini kapatma ve satma kararı aldı. Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araş-tırma Derneği bu kararı Yargıya taşıdı. Söğütözü Fidanlığı ve ayrıca 5 fidanlık satıldı. 39 fidanlığın kapatılması ve sa-tılması kararını yargı önce durdurdu sonra da iptal etti. Ama 6 fidanlık sa-tılmış oldu. Çevre ve Orman Bakanlığı bu satış başarısını önemsemiş olmalı ki; yaklaşık yarım asırdır oturduğu yeri elden çıkarmaya kendisi de kiracı ol-mayı amaç edinmiştir.

2008 den sonra çıkan söylentiler sorulduğunda yalanlayan yetkililer 2010 yılında 1. Derece Doğal ve Ta-rihi Sit statüsünde olan yerleşke için “Koruma Amaçlı Uygulamalı İmar Planı” yapacağını belirterek Ankara

BU SARAYI YAPARKENNE YALANLAR UYDURDUK

Ahmet DEMİRTAŞ /Emekli Üye • Orman Mühendisi

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 21

Page 24: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğüne başvur-muştur. Başvuruda gerekçe olarak yerleşkede bulunan binaların bakı-mının yapılamadığı, bazılarının yı-kılma tehlikesi taşıdığı belirtilmiştir. OGM tarafından yapılan 4.3.2011 tarihli 14 kuruluşun çağrıldığı toplan-tı, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) itiraz etmesi üzerine Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünce iptal edilmiş ve yetkinin Yenimahalle Belediyesi-ne ait olduğu açıklanmıştır. OGM bu başvurudan önce bürün idari bina-ların iletişim alt yapılarını yaptırmış, pencerelerini yenilemiş, boyalarını yaptırmıştır. Yerleşke içindeki camiyi aynı dönemde büyütmüş ve duvar-ların dışına kaplama yaptırmıştır. Bu gerçeği kurum çalışanlarının tümü bilmesine karşın Binaların bakımının yapılamadığını öne sürebilmiştir(1)

Bu kez Ankara Büyükşehir Belediye-si 29.4.2011 tarihinde 20 kuruluşun çağrıldığı Koruma Amaçlı Uygulama-lı İmar Planı yapılması bilgilendirme toplantısı düzenlemiştir. Toplantıya katılan OGM yetkilisi “çivi bile çaka-mıyoruz” gerekçesini açıklamıştır.(2) Bu tümüyle gerçek dışı bir açıklama-dır. Bu açıklamadan kısa bir süre önce bütün binalar elden geçirilmiş, pen-cereler değiştirilmiş iç ve dış duvarlar boyanmıştır. Bu durum fotoğraflarda net bir biçimde görülmektedir. Plan yapılması için yapılan başvuru ön-cesinde yerleşkede bulunan ağaçlar için röleve planı yaptırıldığı öğre-nilmiştir. Yüzlerce orman, makine, inşaat, harita mühendisi, mimar ve peyzaj mimarının çalıştığı OGM’ de yerleşkedeki ağaç röleve planının bir şirkete yaptırılmasının ve gizli tutul-masının özel bir amacı olmalıdır(3). İç Anadolu Ormancılık Araştırma Müdürlüğü uzmanlarının yaptığı ça-lışmada yerleşkede 133 tür odunsu bitkinin yetiştiği saptanmıştır. 1954-1980 döneminde yapılan ağaçlan-dırmalarla alanda %70’lere varan kapalılıkta orman oluştuğu amenaj-man planlarına yansımıştır. Planın

yapılmasına ve bilgi verilmesine da-yanak olarak gösterilen raporda isim ve imza bulunmamaktadır. Rapor öylesine baştan savma ve özensiz ha-zırlanmıştır ki; içinde Adapazarı, Ko-caeli gibi bilgileri taşıyan paragraflar yer almakta, Ankara’nın yıllık yağışı 846mm (gerçeğin iki katından fazla) olarak gösterilmektedir. Dikkat çeki-ci bir yön ise Planı yapacağı söylenen şirket adına temsilci olarak Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı Nadir DOĞAN’ ın yer almasıdır.(4) Bu toplantıya da ilgili ta-raflar çağrılmamış, yasada belirtilen sürelere uyulmamıştır. Bu toplantı-ların sonrasında hazırlanan Koruma Amaçlı Uygulamalı İmar Planı An-kara Büyükşehir Belediye Meclisinin 17.6.2011 tarih ve 1806 sayılı kara-rıyla onaylanmıştır.

Aşağıda Fotoğraf 1- 2’ de OGM ve İç Anadolu Ormancılık Araştırma Mü-dürlüğü binaları görülüyor. “Çivi bile çakılamayan” bir görüntüleri yok. Çünkü bakımları yeni yapılmış. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğünden izin de alınmamış.

Fotoğraf 3: Gazi Yerleşkesi’ nin yapı-laşma öncesi görünümü

OGM’nün Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğüne 4.8.2011 tarih ve 04.01/649 Sayılı yazı göndermiş ve Gazi Yerleşkesi’ nin 1. Derece Doğal ve Tarihi Sit statüsünün değiştirilmesini istemiştir. Onaylanmış plan daha uygulanmadan ve üzerin-den 2 ay bile geçmeden sit statüsünün değiştirilmesini istemenin haklı bir ge-rekçesi olabilir mi? 20 yıl boyunca bu statüden bir yakınması olmayanların ve plan onaylandıktan sonra mı akılla-rı başlarına gelmiştir. Sit kararının dü-şürülmesi amacıyla gerçek dışı bilgiler vermiştir: “mevcut durumu ile alan, genel hatları ile iki bölge olarak ifade edilebilir. Bu bölgelerden birincisinde kurumumuza ilişkin idari tesisler, di-ğerinde ise kurumumuz çalışanlarının lojmanları yer almaktadır. Her iki böl-gede de bitkilendirme sonradan yapıl-mıştır. Alanda bugün var olan yapılan-malar sit alanı ilanından (02.06.1992 tarihinden) önceki yapılanmalardır. Ayrıca alandaki bazı yapıların yıkılma tehlikesi söz konusudur.

Kurumumuzca alanın gerek uydu gö-rüntülerine, gerek fotoğraflarına ve gerekse mevcut arazi kullanım kriter-lerine bakıldığında, “1. Derece Doğal Ve Tarihi Sit Alanı” özellikleri taşıma-dığı düşünülmektedir. Ayrıca, alana mevcut hali ile zorunlu fiili müdaha-leler dahi suç unsuru oluşturmaktadır.

İlgili alanın sit derecesi ve sınıfı hala “1. Derece Doğal Ve Tarihi Sit” alanı-dır. Mevzuatı ve Yüksek Kurul Karar-ları kapsamında yapılaşmaya ya da imar planına bağlı olmayan ancak sürekli ve zorunlu yapılması gereken; çevre düzenlemesi, bakımı vb. işlem-ler dahi yapılamamaktadır.”

Fotoğraf 1: OGM binası

Fotoğraf 2: Ormancılık Araştırma Müdürlüğü binası

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201522

Page 25: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Kurulu yanıltmak amacıyla ve ger-çek dışı yazı yazılmıştır. Ormancılık çalışmalarında bitkilendirme terimi kullanılmaz.(5) Alan içindeki ağaçla-rın çoğu 50 yaşın üzerindedir ve bun-lardan üç tanesi “anıt ağaç” olarak tescil edilmiştir. Kurum hem bina-larda hem de bahçede çeşitli çalış-malar yapmış ve Kurul’un engeliyle karşılaşmamıştır. “1. Derece Doğal Ve Tarihi Sit” olması durumunda Ku-rul’dan izin alarak çalışma yapabilirdi. Bina ve bahçede çalışma yapamadığı için sit derecesinin düşürülmesi için başvuruda bulananlar bütün binala-rın yıkılmasını ve tüm ağaçların yok edilmesini ayrıca üç tane anıt ağacın kurutulmasını gerçek dışı yazılarıyla sağlamış oldular(6) Yeri gelmişken bir anıyı anlatmalıyım. 2011 yılı ağus-

tos veya eylül ayında meslektaşım ve arkadaşım Gürel DEMİREL ile zama-nın Orman Genel Müdürü Mustafa KURTULMUŞLU ile görüşmeye git-tik. Gazi Yerleşkesi ile ilgili söylenti-ler olduğunu, meslek kamuoyunun anlatılanlardan rahatsız olduğunu, bu nedenle gerçeği doğrudan öğ-renmek istediğimizi söyledik. Bize “Daha önceki Genel Müdür Osman KAHVECİ döneminde protokol yapıl-dığını, yerleşkenin Başbakanlığa veri-leceği, sonradan durumu öğrendiğini ve kendisinin de durumdan rahatsız olduğunu aktardı” Bunun üzerine biz de “çıkıp durumu açıkla, meslek kamuoyu ve biz arkanda dururuz. Genel Müdür şapkanı çıkarıp, orman mühendisi olarak karar vermelisin” dedik. Ama “ben Donkişot değilim” yanıtını aldık. Koruma Kurulu’na 4 Ağustos’ ta yazı yazıp sit derecesinin düşürülmesi yazısını yazdığını, buna dayanarak sit derecesinin değiştiril-diğini birkaç ay sonra öğrendik. (7)

Kendisine yapılan başvuruları yıllarca gündeme alıp karar vermeyen Anka-

ra Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koru-ma Bölge Kurulu, OGM’ nin 4.8.2011 tarihli başvurusunu hemen günde-me almış 10.8.2011 tarihinde karar alarak “3. Derece Doğal Sit” olarak değiştirmiş ve böylece bir rekor kır-mıştır.(8). Bu karardan sonra eski plan çöpe atılmış ve yeniden “Koru-ma Amaçlı Uygulamalı İmar Planı” yapılması süreci başlatılmıştır. Artık yol açılmıştır. 430 dekarlık Gazi yer-leşkesi yetmez denilerek bitişikteki AOÇ arazisinden 70 dekar alan ekle-nerek 530 dekara çıkarılmıştır. Üste-lik eklenen 70 dekarlık alan (üzerine Kayalar Otel inşaatı var) başkasına tahsis edilmiş durumda. Plan toplan-tısında “olsun sahipleriyle görüşü-rüz” yaklaşımı sergilenerek.

Yerleşkenin verildiği/verileceği söy-lentileri üzerine ormancılık meslek örgütleri çeşitli girişimlerde bulundu-lar. Önce kurum çalışanlarının bilgi-lendirilmesine yönelik bildiri dağıtıl-masının ardından, 15.12.2010 tarihli YETER ARTIK başlıklı bildiri izlemiştir. Ardından 12.8.2011 tarihinde NİÇİN ŞEFFAFLIKTAN KAÇIYORSUNUZ bildi-risi ve 26.8.2011 tarihli İHANETE UĞ-RADIK bildirisi dağıtıldıysa da sarayın temel kazısı başlatıldı. Bu kapsamda yapılan en kararlı eylem ise kurum içinde yürüyüş yapılması ve bakan-lık kapısına siyah çelenk bırakılma-sı oldu. Gazi Yerleşkesi’ nin Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğüne gerçek dışı bilgilere dayalı yazıya imza atan Genel Müdür’ün TMMOB Orman Mühendisleri Odası üyeliğinden atıl-

Fotoğraf 3: 7. No binanın bakımlı bahçesi

Fotoğraf 4:Yerleşkede Bakımlı bahçe ve yol

Fotoğraf 5: Anıt karaçam.

Fotoğraf 6-7: Gazi Yerleşkesi içinde yapılan yürüyüş ve yargı kararının uygu-lanması için yapılan açıklamadan görüntüler

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 23

Page 26: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

ması başvurumuz ise işleme konma-dı bile. Bu tutumu bir samimiyetsizlik göstergesi olarak görüyorum.

Daha sonra yapılan açıklamalarda alanın Başbakanlık için çalışma ofisi yapılmak istenildiği söylendi. Kızı-lay’daki Başbakanlık binasının ye-tersiz olduğu, güvenlik sorunu ya-şandığı dile getirildi.(9) Yerleşkedeki ormancılık örgütü kovulurcasına bir an önce boşatılması istenerek 5 ayrı yere dağıtılmıştır. Daha önce aynı bi-rimde çalışanlar başka başka binala-ra dağıtıldı. Artık önemli olan sarayın yükselmesi, hizmet aksaması vb. şey-ler ikincil konular olmuştur. Bize Baş-bakanlık binası yapılacak diye açık-lama yapılarak gerçeğin saklandığını şimdilerde öğrenmiş olduk. R. Tayyip ERDOĞAN Cumhurbaşkanlığı seçi-minden sonra ani bir kararla burayı Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapacağını ilan etti. Yasal izinlerin alınmadığı, yapının yargı kararıyla durdurulduğu bu yer; hukuka, akla, emeğe meydan okunduğunun simgesi olmuştur. 175 yıllık ormancılık örgütünün belleğini, 60 yıllık emeği ile yeşertilen alanı yok ederek yükselmiştir. 60 yıllık emekle oluşturulan ormanlaşmış yeşil alan-daki ağaç ve ağaççıklar toprağıyla kazınmış, yerinde akıl almaz para harcanarak beton yükselmiş, araları-na ise yurtdışından getirilen ağaçtan başka her şeye benzeyen biçimsiz varlıklar dikilmiştir. Anıt ağaç olarak tescilli ağaçlar ise kurutularak iskele-te çevrilmiştir. Saray(!) başka yapıla-ra benzemesin diyerek, Anadolu’da doğal olarak yetişen ağaç türlerine bahçesini kapatmıştır. Ankara koşul-larında iyi gelişme göstermiş olan ka-raçam, kızılçam, toros sediri, uludağ göknarı, ladin, akkavak, atkestanesi, saplı meşe, akçaağaç, huş vb türler-den oluşan, ormana dönüşmüş yeşil doku yok edilmiştir. Madem var olan yeşil dokuyu yok ederek Saray(!) yapacaktınız, neden üzerinde ağaç olmayan başka bir yer seçmediniz? Var olan ağaçlar yok edildikten son-ra büyük paralar vererek yurtdışın-dan satın alınan tümü bu toprağa,

Ankara’ya yabancı olan ağaç türleri dikildi/dikiliyor. Aynı çevreler neden-se Anadolu’da doğal olarak yetişen 600’ün üzerindeki ağaç ve ağaççık türü varken, yurtdışından yabacı tür-leri getirip dikmeyi sürdürmekteler. KAÇ-AK SARAY’ a yabancı ağaç türleri daha çok mu yakışmaktadır acaba? Gidişata bakarak AOÇ’den alınan 70 dekar arazi ile yetinilmeyeceğini gö-rür gibi oluyorum. Ankara Büyükşe-hir Belediyesi AOÇ üzerinde TEMA PARK adıyla başlayıp sonradan ad değiştirerek sürdürdüğü (yargının durdurma kararı olmasına karşın) yapılaşma ile Saray’ın birbirine koşut yürütüldüğünü bir gerçektir. Her iki-si de bir varlığı parçalayarak yok et-mek, emeğe ve halkın istemine karşı olmak ve hukuka meydan okumak anlayışının simgesi olmuştur. Öte yandan ormancılık tarihi ve kültürü-nün unutulmasını önlemek, gelecek kuşaklara aktarmak ve topluma ta-nıtmak amacıyla yıllarca çalışılarak açılmış olan Ormancılık Müzesi de kapatılmıştır. Yerleşke içinde açılmış olan bu müze ve içindeki önemli ob-jeler ne durumdadır?

Sonuç Olarak

M. Kemal Atatürk tarafından 1925 yılında kurulan ve 1937 yılında vasi-yet niteliğinde Hazineye bağışlanmış olan Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) 2006 yılından sonra açık bir parça-lanma ve talan sürecine sokulmuş-tur. Bu talan açıkça itiraf edilmemiş olsa da, bulvar açılması, Tema park yapılması, yol genişletilmesi, Başba-kanlık konutu yapılması vb gerekçe-ler öne sürülerek parçalara ayrılmış

ve en verimli topraklar elden çıkarıl-mıştır. 1954 yılında Ankara’nın uza-ğında bir yerde kurulmuş, yıllar bo-yunca emek verilip para harcanarak ağaçlandırılmış ve günümüzde yeşil bir orman haline getirilmiş OGM Gazi Yerleşkesi deyim yerindeyse katliama uğratılmıştır. Başlangıçta bu güzel yeşil alana göz dikilerek hazıra konulduğu düşüncesi pek çok kişi ta-rafından paylaşılmıştı. AOÇ ve Gazi Yerleşkesinin Başbakanlığa verileceği söylentileri üzerine sorulan soruları; yetkililer “böyle bir şey yok” biçimin-de yanıtlayarak etik dışı davranmış-lardır. İnşaatın başlamasında sonra bile açıkça Başbakanlık sarayı yapı-lıyor, ödeneği şu kadardır biçiminde açıklama yapılmamış/yapılamamış-tır. Yapılan açıklamaların çoğunun yalan olduğu bugün açığa çıkmış durumdadır. Ağaçları kesmeyeceğiz, dokuyu bozmayacağız dediler, ağaç-ların kökü kazındı. OGM binalarına “çivi bile çakamıyoruz” bahçeye ba-kım yapamıyoruz dediler, binaların tümü yok edildi, bahçenin yerinde yeller esiyor.(10) Bilgi birikimine, deneyime, bilimsel yaklaşıma değer vermeyen, hukuku ve yargı kararları-nı tanımayan ve istediğimi yaparım, bunu yaparken her yola başvururum diyen bir iktidar var. Kafasına koydu-ğunu gerçekleştirmek için doğal var-lıkları yok etmekten ve savurganlık yapmaktan çekinmeyen bir tutumu benimsemiş durumda. Milyonlar-ca işsiz ve yoksulun ekmek peşinde olduğu, sözüm ona iş kazalarına(!) binlerce işçinin can verdiği ülkede; İktidar sarhoşları milyarlarca lirayı harcayarak 1000 odalı saray yaptık diyerek övünüyorlar. Bu da yetmez-miş gibi halkın tepkilerine rağmen ve hukuksuz yapılan bu KAÇ-AK SARAY’ ın Türkiye’nin prestiji olduğunu söy-leyebilmekteler. Bu kadarına da pes doğrusu.

Bu türden saraylar iktidar gücünü kutsallaştıranların, paranın ve sa-vurganlığın egemenliğinde yüzenle-rin prestijini artırabilir. Ama bizim prestijimiz ülkemizin bağımsızlığı, Fotoğraf 8: Ormancılık Müzesi

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201524

Page 27: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

halkın özgürlük, insan haklarına saygı, eşitlik ve gönenciyle artar. Zaten temel sorun da bu. Prestiji-ni para, güç, debdebeli lüks yaşam,

toplum üzerinde oluşturdukları güç-te görenlerle, prestijini insan onuru-na yakışır, özgürlük, eşitlik, kardeşlik, dayanışma gibi değerlerde görenle-

rin mücadelesidir yaşanan. Ortado-ğu ülkelerindeki petrol sultanlarının da sarayları ve zapt edilemez para-ları var ama prestijleri bunun tam tersi. Sermayenin para kazanması, daha da zenginleşmesinin önünde-ki her türden engelleri kaldırmayı, ormanı, madenleri, suyu kısaca tüm doğal varlıkları sermayenin kar hır-sına sunma politikasını benimsemiş bir iktidar söz konusu. Yapıp ettikle-ri hiç kimsenin yanına kar kalmaz/kalmayacak. Yalan harcıyla atılmış temellerin üzerine kurulmuş uygar-lık(!) yeşermez. Tarihin çöplüğüne göz atanlar bunun sayısız örneğini görebilirler.21.11.2014

(1) içinde ve kırmızı renkle işaretle-nen yerler gerçek dışı açıklamaları, yalanları açıklamaktadır.

Fotoğraf 9: Türkiye’nin prestiji olarak gösterilen Kaç-Ak yapı

Sendikamız Tarım Orkam-Sen’in Kuruluş Yıldönümünü Kutluyoruz!

Adil, Eşit Ve Özgür Yarınlara…

Kurulduğu günden bu yana emekçilerin ve halkımızın ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve demokratik haklarını savu-nan Sendikamız TARIM ORKAM-SEN, bir mücadele yılını daha geride bıraktı. Dün-yadaki ve Ülkemizdeki mücadele gelene-ğinden gelen birikimler üzerine kurulu sendikamız, her türlü baskı, sürgün, soruşturma politikalarına rağmen dimdik ayakta durmayı başarmış, mücadelesini büyüte-rek sürdürmüştür.

Uygulanan yanlış politikalarla, ülke tarımı kendine yet-mez bir konuma düşürülürken, hayvancılıkta karkas et ithal eder duruma gelinmiştir. Başta 2/B yasası olmak üzere talan politikaları ile ormancılık bitirilme noktası-na getirilirken, torba yasalarla orman, mera ve zeytin alanları kentsel dönüşüm yerleri olarak belirlenerek,

özel sektöre peşkeş çekilmektedir. Gide-rek artan çevre sorunları ile doğal yaşam alanları yok edilmekte, Ülkemiz doğası savaş arenasına çevrilerek yaşanmaz kılın-maktadır.

Kamu emekçilerinin sürdürdüğü eşit, öz-gür, onurlu ve insanca bir yaşam için de-mokratik Türkiye-demokratik vatan müca-delesinde emeği geçen üyelerimize, yöne-ticilerimize ve tüm arkadaşlarımıza bir kez

daha teşekkür ederiz.

TARIM ORKAM-SEN olarak; dostlarımızla omuz omuza neoliberal saldırganlığa ve tüm gerici kuşatmalara kar-şı emeğin, eşitliğin, özgürlüğün ve barışın Türkiye’sini kurma mücadelemizi başarana kadar sürdüreceğimizi kuruluş yıldönümümüz vesilesiyle bir kez daha ifade ediyoruz.

TARIM ORKAM SEN MERKEZ YÖNETİM KURULU

SENDİKAMIZIN 13. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ NEDENİYLEYAYINLADIĞI MESAJ

YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 25

Page 28: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

1968 yılında Mersin-Taşucu’nda ba-lıkçılık festivali ve kooperatifler şen-liği olarak başlayan etkinlikler, böl-geye bir nükleer santral yapılacağı haberleri üzerine tepki olarak 1970’li yıllardan bu yana çevre festivaline dönüşmüştür. Projenin aralıklarla gündeme gelmesi nedeniyle bölge-de nükleer karşıtı mücadele hep di-namik kaldı. 1986 yılında meydana gelen Çerneobil faciasından sonra mücadele daha da yükseldi. 90’lı yıllarda birçok ilde kurulan nükleer karşıtı platformlar aracılığıyla müca-deleye destek verildi. 45’inci yılında ise Taşucu Çevre Festivali’nin gün-demi maalesef nükleer santral ile birlikte planlanan 3 termik santral ve 2 çimento fabrikası oldu. Taşucu yerleşimi Akkuyu santral sahasına 35 kilometre mesafede ve Dünya’nın en önemli sulakalanlarından Göksu Del-tasının kıyısında.

Rusya Devlet Başkanı Viladamir Pu-tin’in bir günlük ziyareti şerefine 1 Aralık 2014 günü Akkuyu Nükleer Santrali ile ilgili 3 yıldır devam eden çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) süreci de alelacele bitirildi ve “ÇED Olumlu” kararı açıklandı. 2010 yılın-da yapılan hükümetler arası sözleş-me ile Akkuyu’da yapılacak nükleer santral işi Çernobil’deki santrali de

inşaa eden ROSATOM şirketine veril-mişti.

Türkiye’nin elektrik üretiminin büyük bir kısmını doğal gazdan sağlıyor ol-ması ve kullanılan doğal gazın üçte ikisinin Rusya’dan, geri kalanının da İran’dan ithal ediliyor olması, kişi başına elektrik tüketiminin artış gös-termesi ve ekonomik büyüme hedefi ÇED Raporunda projenin gerekçesi olarak savunuldu. Kasım ayı itibariy-le Türkiye’de elektrik enerjisi kurulu gücü 68 845 MW iken en fazla talep Ağustos ayında 41 000 MW olarak gerçekleşmiştir. Tüketimin ise sadece %23’ü evlerdeki kullanımdan mey-dana gelmektedir. 70’li yıllardan bu

yana Akkuyu Nükleer Santrali pro-jesi her gündeme geldiğinde enerji ihtiyacı nedeniyle nükleerin zorunlu olduğu savunulmuştur. Proje bugüne kadar gerçekleşmemiş olmasına rağ-men ise böyle bir kriz yaşanmamıştır.

Santral için seçilen bölgenin Göksu Deltasına ve nesli tükenmekte olan bazı türlerin üreme alanına yakınlığı nedeniyle ekolojik bir yıkıma neden olabilir. Doğu Akdeniz Havzası aynı zamanda tarımsal faaliyetlerin yo-ğunluğu ile de dikkat çekmektedir. Nükleer santralin normal çalışma koşullarında çevresine yaydığı düşük dozda radyasyon veya herhangi bir kaza nenediyle yayılacak radyasyon öncelikle en yakın mesafedeki Ada-na, Mersin, Antalya ve Konya’daki ta-rım alanlarını etkileyecektir.

Örneğin Fukuşima’da 2011 yılında meydana gelen deprem ve sonra-sında tsunaminin vurduğu nükleer santralde halen durum kontrol altına alınamadı. Santralin yakınındaki 160 bin kişi evlerini terk etti ve 20 km’lik çevresi girilemez bölge olarak ilan edildi. 24 bin yıl boyunca tehlike saç-maya devam edecek radyoaktif mad-deler binlerce ton su ile denize aktı, toprağa, havaya karıştı.

AKKUYU:45 YILLIK MÜCADELEYılmaz KİLİM /Tarım Orkam-Sen Mersin Şube Üyesi

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201526

Page 29: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Çernobil faciası sonrasında Ukray-na’da 18.000 km2’lik tarım toprağı ve 35.000 km2 orman alanı radyoaktif kirlenmeye maruz kaldı. Santralde temizlik çalışmaları hala sürüyor. Reaktörün gömüldüğü lahit çökmek üzere ve yeni bir lahit yapımı ya da onarımı için maddi kaynak sıkıntısı çekiliyor.

Akkuyu ile ilgili ÇED Raporunda ise bütün bu tecrübeler yaşanmamış-casına belkenen çevresel etkilere bütün açıklığıyla yer verilmediği gibi nükleer enerji teknolojisinin güvenli olduğuna daha çok vurgu yapılıyor.

Kapitalizmin son dönemdeki krizi aşmakta izlediği yol doğal varlıkların metalaştırılması üzerinden yürümek-tedir. Madencilik, enerji faaliyetleri ve HES’ler yoluyla doğal varlıklara karşı yoğunlaşan saldırı da bunun so-nucudur.

Daha fazla kar için daha fazla tüketim ve daha fazla tüketim için daha fazla üretim ancak sanal ihtiyaçlar yaratı-larak sürdürülebilmektedir. Her üre-tim sürecinin vaz geçilmezi ise enerji ve hammaddedir. Her üretim süre-cinin sonunda da ürünlerle birlikte istenmeyen ürünler yani atıklar orta-ya çıkmaktadır. Diğer taraftan enerji üretiminin sonucunda da yönteme ve sürece bağlı olarak katı, sıvı, gaz ve radyoaktif atıklar oluşmaktadır. Sonuçta bu süreç daha fazla kar için

yaratılan sanal ihtiyaçlar üzerinden doğal varlıkların talanına, kirlenmeye ve ekoloji yıkıma yol açmaktadır.

Akkuyu nükleer santral projesini bu noktada önemli kılan ise beklenen çevresel etkilerinin geniş bir coğraf-yayı ilgilendirmesi ve 45 yıldır sürdü-rülen bir halk mücadelesi olarak sim-geleşmesidir. ÇED Olumlu kararının açıklanmasından sonra santral sa-hasına Mersin’den veya Antalya’dan daha yakın bir mesafede bulunan veya büyük olasılıkla çevresel etkile-re daha çok maruz kalacak olan Kıb-rıs adasından da tepkilerin yükseldiği gözlenmektedir.

Önümüzdeki günlerde ÇED kararı demokratik kitle örgütleri ve kişisel başvurularla yargıya taşınacaktır. ÇED süreci ve yargının vereceği ka-rar önemli bir aşama gibi görünse de benzer ekoloji mücadelerine bakarak mücadelenin henüz bitmediğini söy-leyebiliriz.

Bilindiği üzere; AKP ve yandaş kon-federasyon arasında varılan muta-bakat sonucunda 2014-2015 yılları Toplu Sözleşme sürecinde temel talepleri görmezden gelinen kamu emekçilerinin 2014 yılı maaşlarında net 123 TL artış yapılmıştır. En dü-şük maaş alan kamu emekçilerinin maaşlarına yaklaşık %6,7; ortalama maaş alan kamu emekçilerinin ma-aşlarına %5,2, doktor-mühendis gibi bazı kamu emekçilerinin maaş-larına ortalama %3,2-%3,8 arasın-da artış olarak yansıyan söz konusu tutar; enflasyon farkının yansıtıl-maması ve vergi dilimi nedeniyle yılın daha ilk altı ayında adeta bu-harlaşmıştır.

Diğer taraftan elektrik, doğalgaz, gıda başta olmak üzere halkın te-mel tüketim harcamalarında mey-dana gelen artışlar yaşanan gerçek

enflasyonun yıl bazında en az %15-%20 civarında olduğunu gösterir-ken hükümetin enflasyonu düşük gösterme politikalarının aracı olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2014 yılı enflasyon oranını %8,17 olarak açıklamıştır. Ayrıca 2015 yılı için kamu emekçilerinin maaşların-da %3+%3 artış yapılacak olması yaşadığımız kayıpların katlanarak artmasını beraberinde getirecektir.

Bu nedenle; 2014-2015 yılları Top-lu Sözleşme (TİS) sürecinde kamu emekçilerinin mali, demokratik ve sosyal taleplerini yok sayan Memur-Sen ve AKP’ nin,, elbirliği ile yaptığı bu sefalet artışını protesto etmek için tüm illerde alanlardaydık.

AKP ve Memur Sen Enflasyon Kay-

bının Hesabını Vermelidir!

MAAŞLARIMIZDAKİ KAYIPLAR TELAFİ EDİLSİN!

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 27

Page 30: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Sendikamız 17 Ekim 2014 günü önemli bir adım atarak, ilk Merkez Kadın Komisyonu toplantısını Genel Merkezimizde gerçekleştirdi. Top-lantı Genel Kadın Sekreterimiz Aysel BARS ORAK öncülüğünde Şube Kadın Sekreterlerimizin katılımıyla düzen-lendi.

Siyasal ve sendikal sürecin değer-lendirilmesi ile başlayan toplantı, Tüzük değişikliklerinin Kadın çalışma yaşamına yansımaları, Kadın Mec-lisi Yönetmeliği taslağının hazırlan-ması, Kadınların çalışma yaşamında karşılaştığı zorluklar ve 18/19 Ekim

2014 tarihinde gerçekleştirilen KESK 4. Kadın Meclisi toplantısına yönelik görüş ve önerilerin değerlendirilmesi ile sürdürüldü.

Kadın üyelerimizin sendikal yaşamda daha aktif bir rol üstleneceği yönün-deki dilek-temenni ve kararlılık belir-lemeleri üzerinden Tarım Orkam-Sen 1. Kadın Meclisi toplantısı planlaması yapılarak toplantı sona erdirildi.

18/19 Ekim 2014 tarihinde gerçek-leştirilen KESK 4. Kadın Meclisi top-lantısına Tarım Orkam-Sen Kadın Meclisi olarak katılım sağlandı.

I. KADIN MECLİSİ TOPLANTISI

Sendikamız TARIM ORKAM-SEN, Kadın Komisyonu toplantısının ar-dından Merkez Kadın Meclisinin 1. Toplantısını 21 Kasım 2014 tarihinde Ankara’da, Eğitim-Sen Genel Merke-zi’nde gerçekleştirdi. İlk Kadın Mecli-si toplantımız olması nedeniyle tarihi öneme sahip olan bu toplantı “KESK’ te Kadın Mücadelesi ve Toplumsal Alanda Cinsiyet Eşitsizliği” konulu eğitim çalışması ile başladı. Kadın sorunları ve rollerinin tartışıldığı toplantıda, Tarım Orkam-Sen Kadın Meclisi Yönetmeliği” taslağı oluştu-ruldu.

TARIM ORKAM-SEN Kadın Meclisi, çalışmasını Kobane’ de direnen, Yal-vaç’ta hayatını kaybeden 15 tarım işçisi kadına ve maden kazaları başta olmak üzere iş cinayetlerinde eşle-rini, yakınlarını kaybeden kadınlara adamıştır.

TARIM ORKAM-SEN Kadın Meclisi önümüzdeki sürece ilişkin olarak;

•Kadın üyelerimizin sendikalara az gelme nedenlerinin araştırılarak daha aktif katılım sağlamaya yöne-lik çalışmaların yapılmasına,

•Şubelerden başlayarak tüm kadın üyelerimizin telefon, mail gibi bilgi-lerini kapsayan arşiv oluşturulması-na,

•İş yerlerinden başlamak üzere ör-gütlü olduğumuz tüm yerlerde ka-dın birimlerinin /komisyon ya da meclislerin oluşturulması, aktif ça-lışma ruhunun kadın üyelerimizde arttırılması için çalışma programla-rının oluşturulmasına,

•Web sayfasının kadın bölümünün aktif şekilde kullanılması, kadın emekçilerle ilgili haberlerin, kaza-nımların ya da gündemdeki tartış-maların paylaşılması, ana sayfada

TARIM ORKAM-SENGENEL KADIN MECLİSİ

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201528

Page 31: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

kadınlarla ilgili görsellerin bulun-masına,

•Sendikamızda eril bir dilin kullanıl-masına karşı ortak ve net bir tavır alınmasına,

•25 Kasım’da KESK’ li kadınlar ile bir-likte merkezi mitinge katılım sağ-lanmasına,

•Kadın Meclisi toplantılarında ihti-yaç duyulan konularda eğitim ça-lışması yapılması için planlamalar yapılmasına,

•8 Mart’ta Mardin’de başlatılacak olan Dünya Kadın Yürüyüşü’nün örgütlenmesinde KESK’li kadınlar ile birlikte aktif bir rol alınmasına,

•Sendikamızda kadınların eşit tem-silinin sağlanmasına yönelik çalış-malar düzenlenmesine,

•İş yerlerinde baskıya, mobbinge ve soruşturmalara maruz kalan kadın üyelerimizin güçlü bir şekilde sa-hiplenilmesine,

•Kadın üyelerimize hitap edecek olan kadın temalı eşantiyonlar ha-zırlanarak dağıtılabilir. Üzerinde sendikamızın amblemi olan fular, rozet vb. aksesuarlarla kadın üye-lerimizin sendikamızı hissetmeleri-nin sağlanmasına,

•Sendika kolumuza bağlı olan Tarım, Orman, Et-Balık Kurumu-TMO-TK-DK kurumlarında bulunan kadın üyelerimizin sendikal mücadeleye, örgütlülüğe, bir şeyleri değiştire-

cek güçlerinin var olduğuna olan inançları zayıflamıştır. Tekrar bu duyguların pekiştirilmesi için, ka-dın üyelerimize özel örgütlenme programları oluşturarak yalnız ol-madıklarının hissettirilmesine,

•Kadın istihdamı paketlerinin içe-rikleri, kreş hakkı, kadın emekçiler için düşünülen kısmi zamanlı ücret-li tam zamanlı çalışma, kreş hakla-rında değişiklikler, doğum izinleri vb konularda bilgilendirici broşür-ler hazırlanması ve eylem etkinlik-ler düzenlenmesine,

•Sendikamızda kadın yönetici ve üye arkadaşlarımızın kendilerini daha iyi katabilecekleri şekilde ça-lışmalar düzenlenebilir, sendikala-rın fiziki koşulları iyileştirilerek ço-cuklarıyla birlikte olabilmelerinin imkanlarının (oyun odaları vs.) ya-ratılmasına,

•TARGEL projesi kapsamında köy-lerde çalıştırılan kadın üyelerimizin desteklenmelerine,

•Rotasyondan dolayı mağdur olan kadın üyelerimize güçlü bir şekilde sahip çıkılmalı, yalnız bırakılmama-lı, hukuksal her türlü desteğin su-nulmasına,

•Tarım arazilerini imara açarak, HES’ lere, barajlara, nükleer santrallere dönüştürmeyi amaçlayan müdaha-lelere karşı, sendika olarak eylem ve etkinlikler düzenlenmesine ka-rar verilmiştir.

Ayrıca 22 Kasım’da KESK’li kadınlar ile birlikte Ankara’da düzenlenen “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanış-ma Günü” merkezi mitingine Tarım Orkam-Sen Kadın Meclisi olarak ka-tılım sağlanmıştır.

Emeğimiz, Bedenimiz, Kimliğimiz için

mücadele ediyoruz.

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 29

Page 32: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 2014 yılı Dö-nem Atamaları Genelgesinin 3. Maddesinin yürütme-si durduruldu.

Sendikamızca, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 2014 yılı Dönem Atamaları Genelgesinin yarattığı haksız uygulamanın iptali için sendikamız üyesi Halil İbrahim Yİ-ĞİT adına Danıştay Başkanlığına dava açıldı. Genelgenin 3. Maddesinde yer alan “ …..30/06/2014 tarihi itibariy-le ilan edilecek aynı unvanda norm kadro doluluk oranı % 50’ nin altında olan il ve kuruluşlardan yer değiştirme talebi alınmayacaktır.” Şeklindeki kuralın Danıştay 2. Da-iresinin 20/10/2014 gün E:2014/6119 sayılı kararıyla yü-rütmesi durduruldu.

Saatlik izinlerin yıllık izinden düşülmesinin yürütmesi durduruldu.

Sendikamız ESM tarafından Türkiye Atom Enerjisi Ku-rumunun 2014/2 sayılı Genelgesinde yer alan “1 ay içe-risinde alınan ve 8 saati aşan saatlik izinler yıllık izinden düşülür” ibaresinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açılan davada Danıştay 5. Daire 10.09.2014 tarih ve 2014/3557 Esas sayılı kararı ile yürütmenin durdurul-masına karar vermiştir. Karar gerekçesinde “kanunda yıllık izinden düşülebilecek sürelerin tahdidi biçimde sayılmış olması karşısında, alt derece bir düzenleme olan Genelge ile yıllık izinden düşülebilecek sürelerin genişletilerek saat-lik iznin de bu sürelere eklenebilmesine, normlar hiyerarşi-si uyarınca hukuken imkân bulunmadığından, dava konusu düzenlemede hukuka uyarlık görülmemiştir. Öte yandan, dava konusu işlem, davalı idare emrinde görevli personelin kullanacağı saatlik izinlerin yıllık izinden düşülmesi sonu-cunu doğurmakta, işlemin hukuka aykırı olduğu saptan-masına rağmen uygulamanın sürdürülmesi, personel yö-nünden telafisi güç zarara neden olmaktadır. Zira, işlemin kurulduğu tarih ile hukuka aykırı olduğunun tespit edildiği tarih arasında yıllık izin hakkının kısıtlanması, personelin hukuka aykırı işlemden ötürü katlandığı durumun telafisini olanaksız kılmaktadır.” denilmiştir.

Ankara Şubemizde sürgün edilen bazı arkadaşlarımı-zın tayinlerinin yürütmesi durduruldu

Ankara Şube Denetleme Kurulu üyesi Ender YILMAZ’ın Bitlis’e sürülmesinin yürütmesi durdurularak arkadaşımız Ankara’daki görevine döndü.

Emekli ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılın-dan fazla sürelerin dikkate alınmayacağı hükmü iptal edildi.

Konfederasyonumuza (KESK) bağlı sendikamız Enerji Sana-yi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikamızın (ESM) başvu-rusu üzerine (25 Aralık 2014) Anayasa Mahkemesi’nde gö-rüşülen Emekli Sandığı Kanunu’nun, “emekli ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılından fazla sürelerin dikkate alınmayacağı” hükmü iptal edilmiştir. Anayasa Mahkeme-sinin konuya ilişkin kararı 07.01.2015 tarihli ve 29229 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Kimi basın organlarında yer aldığı gibi, bu davanın ME-MUR-SEN ile hiçbir ilgisi yoktur. Hükümet yandaşlığı ve baskı ile kamu emekçilerini üye yapmaya çalışan ME-MUR-SEN, kamu emekçilerine yaşattığı hak kayıplarını unutturmak adına, başarımızdan nemalanma uğraşı için-dedir. Bu samimiyetten uzak ve gayri ahlaki çabaları sen-dikal mücadele ilkelerine de aykırı görmekteyiz.

Sendika temsilcilerinin rotasyon gerekçesiyle dahi olsa tayin edilmesi iptal edildi.

Danıştay, 4688 sayılı Kanunda yer alan; “Kamu işvereni, iş yeri sendika temsilcisi, sendika iş yeri temsilcisi, sendika il ve ilçe temsilcisi ile sendika ve sendika şube yöneticile-rinin iş yerini sebebini açık ve kesin şekilde belirtmedikçe değiştiremez.” hükmü gereğince, rotasyon gerekçesini sendika şube iş yeri temsilcisinin yerinin değiştirilmesi için yeterli görmemiştir. Bu karara göre rotasyon kararı memurlar hakkında uygulanabilir ama sendika yönetici-leri ve temsilciler için uygulanmaz.

Üç Aylık Refakat İzni Sonrasında Tekrar Refakat İzni Verilmemesi işleminin Yürütmesi Durduruldu.

Ceylanpınar Tarım İşletmesi Müdürlüğü’nde teknik şef olarak görev yapmakta olan Kenan DEMİRTAŞ arkadaşımı-zın babasının rahatsızlığı nedeniyle kullanmakta olduğu 3 aylık refakat izninin bitiminden itibaren 3 ay daha refakat izni verilmesi yönündeki talebi red edilmiştir. Ardından sendikamızca açılan dava sonucunda söz konusu işlemin; hukuka aykırılığı açık olduğu gerekçesiyle Şanlıurfa 1. İda-re Mahkemesinin 2014/1874 esas ve 14.10.2014 tarihli kararıyla yürütmesi durdurulmuştur.

HUKUKİ KAZANIMLAR VEYENİ AÇILAN DAVALAR

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201530

Page 33: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Konfederasyonumuza (KESK) bağlı sendikamız Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikamızın (ESM) tarafın-dan 4C’li personele ek ödeme yapılması istemiyle DSİ Genel Müdürlüğüne başvuruda bulunulmuş, bu başvurunun cevap verilmeyerek reddi üzerine dava açılmıştır. Açılan davanın sonucu ve aşamaları hakkında web sitemiz ve yayın organlarımız aracılığıyla üyelerimiz bilgilendirilecektir.

Sendikal iznini, haftanın farklı günlerinde kullandığı için, “sağlıklı görev yapma koşullarının ortadan kalktığı” ge-rekçesiyle Bandırma’dan Bigadiç’e atanan Sendikamız ESM Balıkesir Şube Yönetim Kurulu üyesi adına sendika-mızın açtığı davada Danıştay 5. Dairesi önemli bir karar vermiştir. Danıştay 5. Daire; mevzuatta sendikal izinlerin sabit bir günde kullanılmasına dair herhangi düzenleme bulunmadığı, haftanın farklı günlerinde izin kullanmanın hakkın kötüye kullanımı sayılıp atama gerekçesi yapıla-mayacağı ve bu sebeple de atama işleminin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle yerel mahkeme kararının BOZULMA-SINA karar vermiştir.

Söz konusu karar, KESK ve bağlı sendikalarda sendikal izin kullanan yöneticiler açısından emsal niteliği taşımaktadır.

Üyemiz Metin KARADAĞ iç Anadolu Ormancılık Araştırma Enstitüsü Müdürü iken haksız yere verilen disiplin cezası Ankara 3. İdare mahkemesinin 2012/429 esas 2013/814 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. İptal kararına karşı Kuru-mun yaptığı itiraz da Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 4. Kurul’unun 20123/32625 esas ve 2014/6447 sayılı ka-rarla red ediliştir. Diğer yandan bu soruşturma sonrasın-da verilen hukuksuz disiplin cezası gerekçe gösterilerek görevinden alınan üyemiz Metin KARADAĞ’ın görevine iadesi için açılan dava da göreve iade kararı verilmiş an-cak henüz karar kuruma ve ilgiliye tebliğ edilmemiş olup görevine başlayamamıştır.

2014-2015 dönemini kapsayan II.Dönem Toplu İş Sözleşmesini imzalayan konfederasyon yetkilileri hakkında Konfederasyonumuz KESK bileşenlerinden KÜLTÜR SANAT SEN

tarafından Ankara Cumhuriyet Savcılığına Memur Sen yöneticileri hakkında ‘görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma’ konusunda suç duyurusunda bulunulmuştur.

Sarı Sendika Yöneticileri Hakkında Suç Duyurusu!

Söz konusu mahkeme kararlarına www.tarimorkamsen.org adresinden ulaşabilirsiniz.

Orman Genel Müdürlüğünün Rotasyon Uygulamasındaki HukuksuzluklarıMahkeme Kararlarıyla tescillendi.

Ankara Şube üyemiz ve eski Genel Başkanımız Yücel GÜL’ün Rotasyon nedeniyle zorunlu tercih yaptırılma-sından sonra açılan davada Ankara 1. İdare Mahkeme-sinin 25.12.2014 tarih ve 2014/1632 sayılı kararıyla “temin edilen belgelerden, davacının hizmet puanının “31,75” olduğu, davacının tercih ettiği birimlere atama-sı yapılan personelin yedisinin hizmet puanının davacı-dan düşük olduğu tespit edilmiştir.” tespitinin ardından “hukuka aykırılığı açık olan ve uygulanması halinde tela-fisi güç zararlar doğabileceğinden 2577 Sayılı Kanunun 27.maddesi uyarınca teminat alınmaksızın dava konu-su işlemin yürütülmesinin durdurulmasına,” Şeklinde işleminin yürütmesi durdurulmuş ancak karar gereği yeniden tayin yapılmamış olduğundan henüz görevine başlamamıştır.

Tunceli Orman İşletme Müdürlüğünde çalışan üyemiz Ulaş ATEŞ Rotasyona tabi olmadığı halde Rotasyon ge-rekçesiyle İzmir’e tayin edilmesiyle ilgili hukuksuzluk defalarca Orman Genel Müdürlüğü üst düzey yetkili-lerine iletilmiş ancak tüm girişimlerimizden sonuç alı-namayınca sendikamızca açılan dava sonucunda tayin işleminin yürütmesi durdurulmuştur. Ancak söz konusu karar henüz kuruma ve ilgiliye tebliğ edilmemiş olup görevine başlayamamıştır.

Sendikal İznini Kullanımının Tayin Gerekçesi Yapılması Ret Edildi.

Ankara Şube Üyelerimizden Metin Karadağ’a Verilen Disiplin Cezası İptal Edildi.

4/C’li Personelin Ek Ödeme Hakkı İçin Dava Açıldı.

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 31

Page 34: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Savaşa, Yoksulluğa, Talana Karşı, Halkçı Bütçe Demok-ratik Türkiye! Saraylar Değil Ekmeğimiz Büyüsün! şi-arıyla 13 Aralık 2014 günü Konfederasyonumuz KESK ve DİSK öncülüğünde, emek ve demokrasi güçlerinin katılımıyla gerçekleşen miting için onbinlerce kişi An-kara Garı önünde toplanıp Sıhhiye Meydanı’na yürüdü.

Sıhhiye Meydanı’nda yapılan mitingde, AKP hüküme-tinin piyasacı, sermaye yanlısı, emek karşıtı politikaları teşhir edilirken devrim, demokrasi ve özgürlük mü-cadelesinde yaşamını yitirenler için saygı duruşunda bulunuldu. Ayrıca; Gezi direnişi sırasında yaşamını yiti-renler nezdinde Abdullah Cömert’in abisi mitinge des-tek verirken, Soma’lı madenciler ile Roboski’li anneler katledilen çocuklarının fotoğraflarını taşıyarak savaşa karşı barıştan yana bir bütçe talebi ile kısa bir konuşma gerçekleştirdi.

Mitingde ilk sözü alan Konfederasyonumuz Eş Genel Başkanı Lami Özgen, 2015 yılı bütçesinin emekçilerin yarattığı bir zenginlik olduğunu, halkın zenginliklerinin nasıl bölüşüleceğine ve kimin ne kadar pay alacağına AKP hükümetinin sermayeden yana tek başına karar verdiğini söyledi. AKP hükümetine yakınlığıyla bilinen ve 2015 yılı bütçesine karşı hiçbir tepki vermeyen “sarı sendikalara”, “NERDESİNİZ?” diye soran Özgen, söz konusu sendikaları hükümetin borazanlığını yapmakla eleştirdi. 2015 yılı bütçesiyle AKP hükümetinin “yeni rejim” inşa etmek için hazırladığını belirten Özgen: “ Yaşamımızı ipotek altına almanıza izin vermeyeceğiz. Mücadeleyi çok cepheli, çok bileşenli olarak büyütü-yoruz. Sandığınız kadar kolay değil bizi razı etmek, razı edemeyeceksiniz. Karşınıza yepyeni direnişlerle, örgüt-lenmelerle dikileceğiz” dedi.

“HALKÇI BÜTÇE!DEMOKRATİK TÜRKİYE!”

İÇİN ANKARA’DAYDIK

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201532

Page 35: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Dört Bakanın yanı sıra iktidara yakın pek çok kişinin adının karıştığı 17 Ara-lık ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet ope-rasyonlarının üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Zarrab’ın bürokraside üç bakan-la geliştirdiği ilişkiler ve rüşvet çarkı sayesinde Halkbank üzerinden İran’a kaynağı belirsiz yüksek meblağlı para transferleri ve altın kaçakçılığı iddiasın-da dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve AB’den Sorumlu Devlet Bakanı Ege-men Bağış’ın adı geçiyor. İddiaya göre İran’a yapılan usulsüz havalelerin top-lamı 10 milyar doları buluyor

AKP İktidar 17-25 Aralık operasyonla-rıyla ortaya çıkan yolsuzluk-rüşvet ve emek düşmanı düzeniyle, ma-liyeti hala tam olarak bilinme-yen KaçAk Sarayıyla, emekçileri yoksulluk ve sefalete iten büt-çesiyle, “açıktan, sınavsız me-mur alma” ve “sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi” gibi akra-bayı-yandaşı kollayan politika-larıyla yola devam ediyor. Kamu kaynaklarının kimlere ve nasıl talan ettirildiğinin tüm çıplaklığı ile ortaya çıktığı operasyonların üzerini kapatmaya çalışmakta, suçu 11 yıl boyunca ortak çalış-tığı cemaate atarak ortaya saçılan pis-liği unutturmaya çalışıyor.

Bakan Beyin 700 milyarlık saati

Asgari ücretin 1000 TL yi zor bulduğu ülkemizde Ekonomi Bakanı M. Çağ-layan Rıza Zarraf’tan “ödünç” aldığı parayla kendine bir saat edinmişti. Tepkiler üzerine sosyal medyada espri konusu olan şaka gibi bir belgeyle du-rumun rüşvet değil “alınteri” olduğunu ispat etmişti. Ancak birkaç sorun vardı. Hukuken bir alacak belgesi 5000 TL yi aştığı zaman bunun banka üzerinden kaydı gerekiyordu. Yani bir otelin ka-ralama kağıdına 240000 Euroluk belge düzenlemesinin hiçbir anlamı yoktu. Diğeri, bu belgenin kriminal inceleme

sonucu ne zaman düzenlendiği anlaşı-labilirdi. Ancak buna da ihtiyaç duyul-madı. Ne de olsa milli irade önünde aklanacaklardı. “Bu kadarına da pes artık” diyen 48 AKP milletvekilinin dahi içine sinmemişti.

Bakara Makara

Her fırsatta din sömürüsüyle iktidarını ayakta tutmaya çabalayan AKP, Ege-men BAĞIŞ’ ın internette yayınlanan ses kaydı sayesinde gerçek yüzlerini bir kez daha ortaya koymuş; ancak konu çıkar ilişkisi ve “duvardan bir tuğlanın çekilmesi” söz konusu olduğunu için CB Erdoğan’ ın kanatları altına alınarak AKlanmıştır.

Her şeyden Kendisin de Haberi Var!

TOKİ gibi devasa bir müteahhitlik pro-jesinin başındaki isim olan Erdoğan BAYRAKTAR olayın sıcaklığıyla, her şey-den dönemin başbakanı Erdoğan’ın haberi olduğu, “yargılanacaksa onun da yargılanması” gerektiğini söyledi ve ilk ipi çekilen ve istenmeyen kişi oldu.

Yatak Odasındaki Para Kasaları

Gezi sürecinin İçişleri Bakanı Muam-mer Gülerin oğlu ise evinden çıkan, para sayma makineleri ve kasalar ile Halkbankası Genel Müdürü ise ayak-kabı kutuları içine saklanmış milyon dolarlar ile yakalanmıştı. Bunu, önce imam hatip lisesi için yardım parası olduğu iddia edilmiş, bu tutmayınca

paralel yapının polisleri tarafından ko-nulduğu söylenmişti. Kendilerinin ol-madığını iddia ettikleri bu paraları fai-ziyle birlikte bavullara doldurup tekrar evlerine götürmüşlerdi.

Paraları Sıfırla

Tüm bu bakanların başındaki kişi dö-nemin başbakanı T. Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’la yaptığı telefon görüş-melerinin tapeleri internete düşmüş, önce devletin kriptolu telefonlarının dinlenilmiş olmasını vatan hainliği ola-rak ilan edilmiş, ardından ise bunların tümden montaj olduğu iddia edilmişti.

Tüm bunlar halkın gözleri önünde ol-muş, herkes olan bitenin farkına var-

mıştı. “Çalıyorlar ama çalışıyor-lar da” söyleminin ardına sığı-nanların bile yüzlerini kızartan bu durum kamuoyunun vicdanı en az AKsaray kadar yaralamış-tır.

Vicdanlarda aklanamasalar da Meclis’te AKP’lilerin oyu ile “Ak”landılar

Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Yolsuzluk yapan kardeşimiz de olsa kolunu kopartırız” diyerek Yüce Divan sinyali vermiş ve 4

Bakan’a Yüce Divan’a kendi isteğiniz ile gidiniz dediği iddia edilmişti. Geli-nen süreçte 4 Bakan 50’ye yakın fire olmasına rağmen 250 civarında AKP’li vekillerin oyları ile Yüce Divan’a gön-derilmekten kurtuldu.

Yolsuzluğa Hırsızlığa ve Talana Karşı Alanlardayız!

Konfederasyonumuz KESK ve sendi-kamız Tarım Orkam-Sen ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet düzenine, hem de bu düzenden beslenen emek düşmanı politikalara dikkat çekmek için 17- 25 Aralık haftasında basın açıklamaları, yürüyüşler ve çeşitli eylem-etkinlikler gerçekleştirmiştir. Emekçinin cebinden çalınanlar tekrar emekçiye dönene ka-dar, eylem ve etkinliklerimiz sürecektir.

17-25 ARALIK’TAMEYDANLARDAYDIK!

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 33

Page 36: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) arasında 2013 yılında imza-lanan protokolle, Tarımsal Üretim Kayıt Sistemi, TÜKAS’ ın kurulması-na ve TÜKAS ile tespit edilen tarım ve hayvancılık üretimlerinin Genel Tarım Sayımı kabul edilmesine karar verilmiştir.

Bakanlıkça, TÜKAS çalışmalarının 30 Ağustos 2014 itibariyle bitirilmesi planlanmış ve bu çalışmaların tümü-nün TARGEL çalışanları marifetiyle yapılması kararlaştırılmıştır.

Ancak GTHB, kaydı yapılacak olan milyonlarca işletme ve parseli göz-den kaçırmış(!) olmalı ki (Bazı du-rumlarda kişi başına 9-10 köy, 10-17 bin parsel düşebilmekte ve günlük

30 ile 75 arası parsel kaydedilebil-mektedir.) ülke ölçeğindeki bu çalış-mayı önce 30 Ağustos, sonra 1 Ekim tarihi ile sınırlı tutabilmiştir.

1 Ağustos itibarıyla ilgili personelin mücbir sebepler dışında tüm izinleri kayıt işlemleri tamamlanana kadar iptal edilmiştir. İlgili personele izin kullandırılmaması, izne ayrılanların Müdürlüğe bildirilmesi, sağlık raporu alanların ilçe müdürlüğünce hakem hastanesine gönderilmesi, görevini yerine getirmeyerek işi yavaşlatanlar ile işin yapılması için gerekli tedbir-leri almayanlar hakkında 657 sayılı DMK’ ye göre gereğinin yapılması vs gibi pek çok yazı taşra birimlerine art arda gönderilmiştir. Gönderilen ve tebliğ-tebellüğ edilen yazı o kadar

çoktur ki bu yasaklar zinciri çalışanlar üzerinde psikolojik tacize (mobbing) varan bir baskı oluşturmuştur.

Üstelik tüm izinlerin iptal edilmiş ol-masının ise hiçbir hukuki dayanağı da yoktur.

Sendikamızın temel ilkesi “güvenceli çalışma, eşit işe eşit ücret, kayırma, torpil ve ayrımcılığa hayır diyebilmek için, her zaman ve her yerde çalışan-dan yana, çalışanla omuz omuza, yan yana mücadele”dir. Bu temel ilke doğrultusunda TARGEL çalışanı mes-lektaşlarımız başta olmak üzere tüm Tarım ve Orman İşkolu çalışanlarını, ayrımcılığa ve çağdaş köleliğe karşı mücadeleye, Sendikamızda örgüt-lenmeye davet ediyoruz.18.09.2014

GENEL MERKEZİMİZCE YAPILANBASIN AÇIKLAMALARI

TARGEL ÇALIŞANLARININ SORUNLARINA İLİŞKİN GENEL MERKEZİMİZİN 18/09/ 2014 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU BASIN AÇIKLAMASI

• Sendikamız bileşenlerinden Tüm Gıda-Sen’in son Genel Başkanı ve Tarım Gıda-Sen MYK üyesi Hasan Hüseyin ULUCAN 10 Ocak 2015 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Yıldızlar yolunu aydınlatsın.

• Eskişehir Orman İşletme Müdürlüğünde görev yapan üyemiz Muhittin ARAS 9 Ocak 2015 tarihinde vefat etmiştir. Yıldızlar yolunu aydınlatsın.

Yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201534

Page 37: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı; Eğitim, Yayım ve Yayınlar Dairesi Baş-kanlığına yazılan 12.11.2014 gün ve 2014-670 sayılı yazımızla “TAR-GEL Projesinin Kazanımları ve Geleceğine Dair Yapılması Gerekenler” adlı Ça-lıştaya sendika olarak katılımcı olmak isteğimiz iletilmiştir. Bakanlıktan alı-nan 17.11.2014 gün ve 774.01-5423 sayılı yazıda çalışmanın kurum içi olduğu ve hiçbir STK’ nın davet edil-mediğinden bahis ile bu talebimiz reddedilmiştir. Buna rağmen sendi-kamız toplantılara katılmış, süreci ta-kip etmiştir. Toplantılarda Bakanlığın projeyi neredeyse aynı şekilde sür-dürmek istediğini gördük.

Tar-Gel çalışanları zaten 10 yıllık proje süresince oldukça ciddi mağduriyetle-re maruz bırakılmıştır. 10 yıldır köyler-de çalışmak zorunda bırakılmak, mer-

keze çekilen çalışanları sürekli köye geri gönderilmekle tehdit ederek disipline(!) etmeye çalışmak, sıklıkla taşeron çalışanı gibi, iş varsa ile/ilçeye çağırılıp, iş bitince köyüne gönderil-mek çalışanı yeterince yormuştur.

Bu koşullarda yıllardır çalışmak duru-munda bırakılan Tar-Gel çalışanı için önerilen 3x2 modeli bir çözüm değil, ölümü gösterip, sıtmaya razı etmeye çalışmaktır.

Bu dayatma asla kabul edilemez.

Günümüz iletişim olanakları göz önünde bulundurulduğunda, Tarım-sal Yayım ve Danışmanlık hizmetleri-nin doğrudan köyde verilmesi iddiası veya 3 gün ilçede, 2 gün köyde çalış-mak ile sorunun çözüleceği iddiası sosyoekonomik gerçeklikle örtüşme-mektedir.

TARGEL projesi ömrünün sonuna gel-miştir. Farklı arayışlarla can çekişme süresini uzatarak 10 yıldır mağdur edilen personelin mağduriyeti daha fazla uzatılmamalıdır.

Proje acilen kaldırılmalı, çalışanlar il/ilçe personeli olarak atanmalı, tüm personele uygulanan mevzuat tek-leştirilmeli, kamusal Tarımsal Yayım ve Danışmanlık hizmetleri de ilçe teşkilatı içinde sürdürülmelidir.

Sendikamız; TARGEL Projesini ve Ba-kanlıkça yapılan diğer tüm haksızlık-ları yakından takip etmekte, hukuki ve meşru mücadelesini sürdürmek-tedir. Bugün olduğu gibi gelecekte de sürdürecektir.

TAR-GEL’ DE 3X2 KABUL EDİLEMEZ...

TARIM BİLGİ SİSTEMİ / TARIMSAL ÇÖKÜŞ SİSTEMİ

YAŞASIN KESK… YAŞASIN TARIM ORKAM SEN…YAŞASIN EMEK VE HAK MÜCADELEMİZ...

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 35

Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı-nın 2001 yılında Doğrudan Gelir Des-teği adı altında uygulamaya koyduğu Çiftçi Kayıt Sistemi; içinde bulundu-ğumuz yıl itibariyle 3 defa değişikliğe uğramış, son haliyle Tarım Bilgi Siste-mi adı altında varlığını devam ettir-mektedir.

Bakanlığın, çiftçiyi desteklemesi ola-rak olarak gösterilen projenin en büyük amacı Türkiye çiftçisini kayıt altına almak ve ekilen ürünlerin taki-bini sağlamaktır. Böylece uluslararası gıda tekellerinin ihtiyaçlarına göre, şekerde, çayda, fındıkta olduğu gibi ekilen bazı ürünlerin ekim alanı da-raltılacak hatta tamamen ortadan kaldırılabilecektir.

Destekleme adı altında hazır paraya alıştırılan çiftçinin toprakla olan ba-ğını yitireceği, çiftçiden ziyade mülki-yet sahibi kişilerin bu desteklemeler-den yararlanacağı projenin başından itibaren dile getirilmiş, eleştirilmiştir. Yanlış tarım politikaları ile hem üreti-ci hem tüketici mağdur edilmiş, ülke

tarımı ve kaynakları bitirilme nokta-sına getirilmiştir.

Çiftçilerin başvurularını alarak kay-detmeye çalışan İl/ İlçe Personeli sa-bahlara kadar uyumayarak veri girişi yapmak zorunda kalmıştır. Çiftçiler-le karşı karşıya gelerek kimi zaman hakarete kimi zaman şiddete maruz kalmıştır. Teknik personel araziden koparılmış, bilgisayar başında saatle-rini geçiren büro elemanına dönüştü-rülmüştür. Mesai dışındaki saatlerde dahi çalışmak zorunda kaldığından ailevi ilişkilerinde bile sorunlar yaşa-mıştır. Yıllar süren özverili çalışması neticesinde aldığı maaş ise yoksulluk sınırında bir maaştır.

Çiftçiler tarlalarında geçirdikleri za-mandan daha uzun zamanı İl/ İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdür-lüklerinde geçirmeye başlamıştır. Sistemin düzgün çalışmamasından dolayı alamadıkları Çiftçi Kayıt Sis-tem Belgesi nedeniyle kimi zaman desteklemelere başvuruda, kimi za-man bankadan kredi çekerken, kimi

zaman Sosyal Güvenlik Kurumu ile olan işlemlerinde, kimi zaman Top-rak Mahsulleri Ofisine ürün satışında büyük sıkıntıya girmiştir. Neticede öfkesini ulaşabildiği tek kişi olan taş-ra personeline yansıtmıştır.

2014 yılı kayıtları itibariyle ve büyük reklamlarla geçilen Tarım Bilgi Siste-mi ise var olan bu sorunları çığ gibi büyütmüştür. Açıldığı günden bugü-ne kadar düzgün çalışmayan ve gö-rüldüğü kadarıyla çalışma ihtimali de olmayan Tarım Bilgi Sistemi nedeniy-le gerek personele gerekse çiftçilere büyük bir mağduriyet yaşatılmakta-dır. O nedenle yetkililere soruyoruz:

Çiftçi Kayıt Sistemi hali hazırda var iken, o sistem kadar bile çalışmayan Tarım Bilgi Sistemine neden geçilmiş-tir? Tarım Bilgi Sistemi ihalesi ne şe-kilde yapılmıştır? 08/12/2014

Basın açıklamalarımızın tam metnine Sendikamızın

www.tarimorkamsen.orgweb sayfasından erişilebilir.

Page 38: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

ŞUBELERDEN HABERLER

Tarım Orkam-Sen Çorum İl Temsilciliği, KESK Şubeler platformu üyeleri ile birlikte Çorum İli Dodurga İlçesin-de Kömür Madeni işçilerine baskı yapıldığı haberi üzeri-ne 24.11.2014 tarihinde işçilerle dayanışmak için ilçeye giderek işçilerle görüştü ve Basın Açıklaması yaptı.

Torba Yasada yapılan düzenlemeler nedeniyle taşeron firmanın eksikleri gidermek yerine madeni kapatmaya çalıştığı ve tazminatı daha düşük olduğu için maden işçilerine yer üstü çalışmayı dayattığı görüldü. Yer üs-tünde çalışabilecekleri yeterli iş olmadığını bilen işçiler, işten atılma kaygısı yaşadıklarını dile getirdi.

Açıklamada:“Torba yasa ile getirildiği söylenen çözümün ne yazık ki işçi sağlığı ve güvenliğini oluşturmadığı, işçilere yer üstü sözleşmesi imzalatmaya çalışılarak emek hırsızlığı yapıldığı, Sendikasız ve güvencesiz çalıştırılan taşeron işçilerin yeniden iş-sizler kervanına katılacağı belirtildi. Özelleştirme-taşeronlaştırma politikalarının yarattığı insanlık dışı uygulamalara ve emeğin sömürüsüne karşı, her zaman sınıf bilinci ile tüm ezilenlerle dayanışma içinde olacağımızı yeniden belirtiyoruz.” denildi.

MUĞLA ŞUBE

GİRESUN ŞUBE

Aydın İl temsilciliği üyeleri olarak Kasım, Aralık ayları boyunca düzenlediğimiz yemek, kahvaltı, doğa yürüyüşleri etkinlikle-riyle bir araya geldik. Birlikteliğimiz güçlendiren ve renklendi-ren sevgili dostlarımıza teşekkür ediyoruz.

TAR-GEL projesinin geleceğinin planlaması amaçlı Antalya ilinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının düzenlediği ça-lıştaya Sendikamız Genel Örgütlenme Sekreteri Zeki Oymak, Muğla Şube Yönetim Kurulu Üyeleri Bahadır TAMER ve Özkan Aydemir sendikamızı temsilen katılım sağladı. Targel projesi-nin mevcut durumu ve geleceği konusunda sendikamızın gö-rüşleri ve mücadelesi toplantıya katılım sağlayan Targel çalı-şanlarıyla paylaşıldı.

Ayrıca; KESK’in kuruluş yıl dönümü kutlamalarında Muğla Şu-beler Platformu olarak en yüce değerin emek olduğu bilinciyle birlikte yürüttüğümüz mücadelenin 19. yılında emekleriyle, ödedikleri bedellerle bu onurlu tarihi yazan dostlarımızla hep birlikteydik.

Kutlamalarda diğer KESK bileşenlerinin yanı sıra önceki dö-nemlerde Tarım Orkam-Sen İl temsilciliği ve Şube Başkanlığı görevlerini yürüten Yusuf Uludağ, Halit Güneş, Ahmet Sabri

Türkay ile 2013 yılın-da kaybettiğimiz ve 3 dönem şube Baş-kanlığımızı yapan Tahsin Atak’ın sevgili eşi Fatma Atak da vardı. Acizane birer plaketle şükranları-mızı sunduk.

 

 

 

 

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201536

Page 39: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Yeni döneme Genel Merkez Genel Kurulu dönüşü Bolu Dağında verilen mo-lada stres atarak başlayan İstanbul Şubemiz, ilerleyen günlerde Hükümetin çıkarmaya çalıştığı Savaş Tezkeresi için “Tezkereye Hayır” Sloganı eşliğinde Tünelden Galatasaray’a yürüyüş gerçekleştirdi.

Merkezi örgütlenme programı çerçevesinde: Sendikamız Genel Sekrete-ri Özkan Yorgun, Genel Örgütlenme Sekreteri Zeki Oymak, İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi Maşallah Temel, Kırklareli İl Temsilcilik yönetimin-den Rahmi Ocak ve Reşat Doğan ‘ ın katılımıyla İstanbul Şubesi Kırklareli İli kapsamında örgütlenme çalışması yapıldı. Üç günlük çalışma kapsamında Pehlivanköy, Lüleburgaz, Pınarhisar, Demirköy, Vize İlçeleri ile İl Merkezinde bulunan Tarım-Orman ve TMO işyerleri ziyaret edilerek üyelerimiz ve çalı-şanlarla işyeri sorunları, sendikal sorunlar ve ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasal sorunları tartışıldı, 2015 bütçesinin emekçiler boyutuyla değerlen-dirmesi yapıldı.

KESK Şubeler Platformunun Dönem Sözcülüğünü yürüten Van Şubemiz Kobane’ de yaşanan İŞİD vahşetine karşı basın açıkla-ması düzenledi.

Kobanê’ nin sadece Kürt halkının değil, özgürlükten, barıştan, eşitlikten yana bütün insanların mücadelesi olduğunun belirtil-diği basın açıklamasında, Rojava gibi demokratik, özgürlükçü laik bir bölgenin yok edilip, yerine IŞİD katillerinin yerleşmesine göz yummanın toplumsal çatışmaları derinleştireceği ifade edildi.

Hükümetin, sürece ilişkin şiddet ve provokasyonlara zemin ha-zırlayan tutumunun eleştirildiği açıklamada, İŞİD vahşetinden kaçmak zorunda kalanlar ve orada bulunanların yaşamsal ihti-yaçların karşılanması için Yaşam Koridoru açılması talebi dile ge-tirildi.

Van Şubesi Torba Yasaya ilişkin Basın Açıklaması düzenledi. Açıklamada:

Torba yasanın madde sayısı ve çeşitliği yönünden çuval yasaya, içeriği açısından da adeta bir zorba yasaya dönüştüğü ortadadır. AKP iktidarı torba yasaya eklediği maddelerle kendi uygulamaları aleyhine verilen yargı kararlarını ortadan kaldırmaya çalışırken,

bir yandan da sermaye çevrelerine SSK pirim affı, vergi affı v.b düzenlemelerle diyet borcunu ödemeye devam ediyor. Emekçilerin talepleri için kılını kıpırdatmayan AKP Hükümeti emekçilerin haklarını ortadan kaldırmaya yönelik yasalara geldiğinde, bir gecede düzenleme yapabilmektedir.

2014 yılı ilk altı ay enflasyon oranı(TÜFE) % 5.70 olarak açıklanmıştır. Memur Sen ile AKP hükümeti arasında imzalanan toplusözleşme gereği, ocak ayında kamu emekçilerinin maaşlarında seyyanen 123 TL artış yapıldı. Toplu Sözleşme dö-neminde Hükümetin Maaş artış önerisi olan % 3+ %3’lük maaş artışı kabul edilmiş olsaydı dahi, 2014 yılının ikinci 6 aylık dönemi için %2,7 lik bir fark ödemesi yapılması gerekecekti. Ancak 2014 Ocak ayında kamu emekçilerinin maaşlarına yapılan yıllık artış ortalama % 5.64 olarak gerçekleşmiştir. Bu basit hesaplamada da görüleceği gibi daha yılın ilk altı ayı enflasyon oranına göre kamu emekçilerinin 2014 yılı maaş artışları enflasyon oranının altında kalmıştır” denilerek maaş artışlarına ve Torba Yasaya olan tepki dile getirildi.

İSTANBUL ŞUBE

VAN ŞUBE

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 37

Page 40: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

BURSA ŞUBE

URFA ŞUBE

Merkezi örgütlenme programı çerçeve-sinde Bursa Şubesi, Eskişehir İlinde ör-gütlenme çalışması yapıldı. Sendikamız Genel Sekreteri Özkan Yorgun, Genel TİS ve Hukuk Sekreteri Ali Kılıç, Bursa Şube Başkanı Fikret Gizir ve Şube Kadın Sekre-teri Yelda Sürücü’ nün katıldığı çalışmada; İl Merkezinde bulunan Tarım İş Yerleri ile Orman Fidanlık Müdürlüğü ziyaret edile-rek, üyeler ve çalışanlarla işyeri sorunları, sendikal sorunlar ve ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasal sorunları tartışıldı.

Dayanışmayı ve kaynaşmayı artırmak amacıyla Şubenin 30/11/2014 günü dü-zenlediği Şube Kahvaltı Etkinliğine Üyeler aileleriyle beraber katılım sağladı.

Ayrıca Bursa’ da yapılması planlanan DO-SAB Termik Santraline karşı oluşturulan Platform ile birlikte, 13 Aralık 2014 günü düzenlenen mitingde “Termik Santrale Hayır” denildi.

IŞİD’in barbar ve insan dışı saldırıları nedeniyle Türkiye’ye sığınan Şen-gal’ li ve Kobane’ li kardeşlerimiz ile dayanışmak için Şube olarak topla-nan gıda ağırlıklı yardımlar kendilerine ulaştırıldı.

Eylül 2014 de İŞİD saldırılarından kaçarak Suruç sınırından Türkiye’ye giriş yapmaya çalışan Kobanê li Kürt Göçmenlerin geçişine yardım edi-lerek, bilgi alındı. Suruç, Mürşitpınar Sınır Kapısında Anadil ve Rojava konulu basın açıklamasına, Dünya Kobane Günü dolayısıyla Urfa’ da yurtdışından gelen heyetlerle birlikte düzenlenen basın açıklamasına katılım sağlandı.

4- 16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla FAO tarafından organize edilen 2014 yılı dünya Aile Çiftçiliği Yılı konulu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Ba-kanlığının Gap Tarımsal Araştırma Enstitüsü Eğitim Merkezinde düzen-lenen çalıştaya katılım sağlandı.

Kasım ayı boyunca Urfa ve İlçelerinde örgütlenme çalışmaları, işyeri zi-yaretleri, üye çalışmaları ve çalışanların sorunlarına yönelik etkinlikler gerçekleştirildi.

KESK tarafından düzenlenen Bütçe konulu basın açıklaması ve miting-lere katılım sağlandı.

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201538

Page 41: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

DİYARBAKIR ŞUBE

ANKARA ŞUBE

Diyarbakır şubesi olarak bölgeye bağlı il ve bağlı ilçeler gezilerek (Batman, Bingöl, Elazığ, Erzincan) Tarım Orkam-Sen üyeleri ziyaret edilmiştir. Yapılan örgütlenme ça-lışmalarında üyelerimizin sorunları dinlenilmiş ve çözüm bulunmaya çalışılıp üye sayısı artırılmıştır. Ayrı-ca sendikayla ilgili eleştiriler, öneri-ler değerlendirilmiştir. İş yeri tem-silcileriyle toplantı alınıp sendikal çalışmalar hakkında bilgilendirme yapılıp sendikamızın sorun ve çö-züm önerileri ele alınmıştır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının imar projesiyle beraber HES pro-jesinin hayata geçirilmesiyle Tarihi

Hevsel bahçelerinin ekolojik ve kültürel dokusu yok olmaya mahkum edilecekti. Bu tarihi, ekolojik ve kültürel dokunun yok olmasını engellemek için yapılan eylem ve etkinliklere Tarım Orkam-Sen olarak destek verilip basın açıklaması yapılmıştır.

Üyelerimizin kültürel etkinlik talebinde bulunması üzerine tiyatro etkinliği düzenlenip; Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun Xwezgini adlı tiyatro oyununda üyelerimizle bir araya gelinmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

En çok işyerinin bağlı olduğu ve en çok çalışanın bulunduğu Ankara Şubemiz; hazırladığı çalışma programı doğrultusunda, örgütlenme çalışmalarına ve etkinliklerine aralıksız devam ediyor. Şube Seçimlerinden itibaren merkezde bulunan tüm işyerlerini ziyaret eden Şube Yönetimi, üyelerle görüşerek ça-lışanların katılımını artırmak amacıyla İşyerlerinin toplu olduğu merkezlerde Kampüs toplantıları düzenliyor. Bu toplantılarda hem üyelerin birbirleriyle tanışmasına hem de iş yerlerinde dayanışmalarına öncülük ediyor.

18 Ekim 2014 tarihinde düzenlenen İşyeri Temsilcileri Toplantısında Sendikal İletişim ve İşyeri Örgütlenmesi Konularının işlendiği Eğitim çalışması yapan Şubemiz 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü kapsamında film etkinliği düzenledi. Kadın Sünnetini konu alan “Çöl Çiçeği” adlı film Sendikamızda üyelerle birlikte izlendi.

Öte yandan; şubemize bağlı olan illerin ziyaretine ağırlık verilen bu dönem-de, Şube Yönetim Kurulu üyelerinden Ercan CÖMERT, Şuzi YILDIZ, M. Hilmi YENİKURTULUŞ, Dilşad ÖZÜBERK, Displin Kurulu üyemiz Mehmet ŞAHİN’ in katıldığı Kırşehir, Kırıkkale, Çankırı ve Yozgat İli ve İlçelerine ziyaret düzenlen-di. İşyerlerinin ve çalışanların sorunları görüşüldü.

AFSAD Toplumcu Gerçekçi Belgesel Fotoğraf Atölyesi ve İHD İstanbul Şubesi Kayıplara Karşı Komisyonu’ nun 10 Ocak 2015 tarihinde Ankara’ da açtığı 2013-2014 Dönemi GÖZALTINDA KAYIPLAR CUMARTESİ ANNELERİ/İNSAN-LARI Belgesel Fotoğraf çalışması sergisine katılıp, fotoğrafçılarla görüşerek desteklerini sundu.

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 2015 39

Page 42: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

YOKSULLAŞTIRILIYORUZ!!!

Fotoğraf: Yasemin MİRİK

TARIM ORKAM-SEN • DERGİ • Ocak 201540

Konfederasyonumuz Araştırma Birimi KESK-AR’ ın, 2014 yılı Ağustos ayı veri-lerine dayanarak yaptığı hesaplamalara göre; 4 Kişilik bir ailenin sağlıklı beslen-mek için yapması gereken, minimum aylık gıda harcaması olan açlık sınırı, 2014 yılı Ağustos ayında 1328 TL ola-rak gerçekleşti. Açlık sınırının tüketim harcamasına dağıtılması ile elde edilen yoksulluk sınırı ise 4199 TL’ye yükseldi.

2014 yılı Ocak-Ağustos dönem aralığı incelendiğinde, açlık ve yoksulluk sınırı yüzde 9 yükselmiş, açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfus artmış-tır. İnsanca yaşam için aylık yapılması gereken asgari gıda ve içecek harcaması Ocak ayında 1221 lira iken, Ekim ayında bu tutar 1328 liraya yükselmiştir.

Türkiye ekonomisi AKP iktidarı dö-nemi boyunca yüksek enflasyon pa-tikasındadır. Buna rağmen enflasyon hedeflemesi politikasında ısrar ede-rek emekçilerin ücret zamlarını kendi hedeflediği enflasyonu baz alarak he-saplamaya devam etmektedir. Bu da kamu emekçilerinin reel ücretlerinde sürekli bir gerileme demektir.

ENFLASYON HEDEFLEMESİNİN ANLA-MI REEL ÜCRETLERİ DÜŞÜRMEKTİR!

2006’da Merkez Bankası’nın yüzde 5 enflasyon hedefine karşılık gerçekte enflasyon, yaklaşık yüzde 10 olarak gerçekleşmiş, 2008’de yüzde 4 enf-lasyon hedefinin iki katı bir enflas-yon yaşanmıştır. 2011 yılında yüzde 5,5 enflasyon hedefi, yüzde 10,45’e dayanmıştır. 2012 ve 2013 yıllarında sırasıyla yüzde 6,5 ve 6,2 olarak he-def belirlenmiş gerçekleşen ise yüzde 6,16 ve yüzde 7,40 olmuştur. 2014 yılında ise Merkez Bankası, bir devlet politikası olarak gerçekleşme ihtima-li neredeyse imkansız olan enflasyon hedefini yüzde 6,6 olarak belirlemiş, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verile-rine göre yüzde 8,17 oranında gerçek-leşmiş, hissedilen enflasyon ise yüzde 10’ un üzerinde olmuştur.

Hedeflenenin yüzde 100 üzerinde gerçekleşen, enflasyona rağmen, AKP hükümeti toplu sözleşme masasında kendi hedeflediği enflasyonu dikka-te almaya devam etmektedir. Bunun bizler için anlamı yüzde 100 yoksul-laştırmadır!

AKP ve Memur Sen’in birlikte imza at-tıkları Toplu İş Sözleşmesi gereği kamu emekçileri 2014 yılı için hem enflasyon farkı alamayacak hem de maaş katsa-yısına bağlı ödemelerde hiçbir artış ya-pılmayacaktır. Yani 2014 yılında kamu emekçilerinin eş yardımı, çocuk yardı-mı, doğum yardımı, ölüm yardımı, özel hizmet tazminatı, ek ders ücretleri, harcırahlar, ikramiyeler, fazla mesailer

ve özel hizmet tazminatları gibi maaş katsayılarına bağlı ödemelerinde hiç-bir artış olmayacağı konusunda AKP ve Memur Sen mutabakat sağlamıştır. Bu mutabakatın biz emekçileri sürüklediği tablo ortadadır.

İNSANCA YAŞAMA UYGUN ÜCRET İÇİN YAPILMASI GEREKEN GAYET AÇIKTIR:

o Ücret zamlarında emekçileri tem-sil etmeyen genel enflasyon değil, farklı gelir gruplarının farklılaşan enflasyonu dikkate alınmalıdır.

o Bugüne kadar hedeflenen ve ger-çekleşen enflasyon arasında oluşan fark yüzde 100’ü aştığından, Kamu emekçilerinin bu farktan doğan ka-yıpları telafi edilmelidir.

Bu doğrultuda Konfederasyonumuz KESK ve KESK’ e bağlı sendikalar ola-rak, AKP’nin adaletsizliğine ve emeğin kazanımları üzerinden kendilerine çı-kar sağlayan sendika ve sendikacılara karşı; insanca bir yaşam kurma müca-delemizi sürdürüyoruz.

Page 43: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın

Sayın kargaya öğütler...Gün olmuş yalnız kalmışSıkılmış biraz karga.Bakınmış etrafına,Yokmuş ki yazan bilen kuşdilice,Konuşsun doya doya,Ruhu okşansın duya duya.

Olacak iş mi?Dedesinin mezarı bile yokmuşKuşdilice yazıp, Kuşdilice okuya.Bunu bile çok görmüşlerZavallı kargaya.

Bir zamanlar çok istemişÂdemoğlu gibi konuşmayı,Âdemoğlu gibi yazmayı…Denemiş de…Olmamış bir türlü, Becerememiş de…

“Niye olmasın?” demiş kendi kendine;“Âdemoğlu öğrensin kuşdilice.”Demiş demesine de Bir yol da bulamamış meşrebince

Bakmış memlekette ileri demokrasi,Haklar, özgürlükler gırla,Açmış pankartını, eyleme çıkmış,“Zorunlu ders olsun kuşdilice...”

Dur dur dur! Olmaz hemen öyle...

Bir yolu var sayın karga;Sabret önce. İnan ömrün yeterBecerebilirsen eğer Valla en çok on iki sene sürer.

Şarkı söyle diyeceğim amaSesin kötü.İyisi mi sen bir iki şiir oku.Merak etme,Azcık seversek şiirini,Beğenirsek azıcık sesini, İşte tamam,Yolun açık olsun…

Az yavaş, sabırlı ol biraz…Bir iki damla gözyaşı…Şiire de devam…Sesini de yükselt az biraz…Hah tamam…

Bak duydu birileri seni.Çok da beğendi gördüğün gibi.Başladı macera…Artık merak etme,Birazdan kafese atar seni.

Tasalanma, Çok sürmez bu esaret.Tez bıkar sendenSonra salıverir seni hemen.Bu ümmi halkın başını ütülemeyeDaha çoook vaktin olur inan.

Severiz biz kafesten çıkanıHiç durma, kur hemen partiniDua da öğren bir iki.Yoksa yutmaz bu halk Bu zokayı, bu bet sesi.

Nedir ki istediğin? İlk yıl iktidar, İkinci yıl başbakan…Az daha sabret, Reisi cumhurluk da yakın

Nedir ki on iki yılGelip de geçiverirSonra saltanat, Sonra saray, Sonra para, Hem de kasa kasa.

Artık salarız salmayıYolarız kümesteki kazıÇıkarırız ferman;“Heyyyttt, kuşdilice örenile hemen.”

Neymiş neymiş?...Hakmış, özgürlükmüş, sınıfmış…Yorma kendini.Uğraşma pankartla mankartla,Dinle beni ve hemen çık yola.

Arz olunur efendim, Müstakbel devletlimize, Saygıyla, hürmetle...

Zeki OYMAK

ŞİİR KÖŞESİ

İnsanın DavasıBir yolu olmalı insanınHep peşinden gittiğiBir davası olmalı insanın Emek için çırpınırkenDeniz gelsin aklınaSesini ne kadar gür çıkartırsanO kadar güçlü olursun Bir birliğin de olmalıBağlı kalacağınYolunda seni temsil edecek Belki bir gün kuş misaliUçarsan semayaGörürsün işteSenden öncekileri…

Ali Emrah ŞAHİN

Page 44: ISSN: 2149-1356 Ocak 2015 Ocak 2015... · 2015. 2. 7. · Sendikal Hareketin Durumu ve Güncel Görevlerimiz Üzerine / Hıdır DEMİR ... miz sendikal hareketinde yeni bir atılımın