isimsiz
-
Upload
ali-berkay-bircan -
Category
Documents
-
view
215 -
download
2
description
Transcript of isimsiz
Değini
Oğlum dayına iyi bak, bu onu son görüşün olabilir demişti dayım, konyadan istanbula gelirken, bir sonbahar günü. İlk şiirimi bundan sonra yazdım. Gerisi geldi, uzun aralıklarla olsa da yazdım, yazdığıma şiir deme cürretini gösterdim.
Beklentilerim vardı başta, sonra sadece okunmayı istedim. Yazdıklarımı benim tanıyanlara okutmadım, anlamayacaklarıdnan değil, benim şiir yazan bir insan olduğuma inanmayacakları için, vazgeçirebilecekleri için.
Çok zaman ben diye başladım şiirlere, sonra o satırı silip devam ettim. Ama hayattan dem vurup hep kendmi yazdım. Edisyonunu kendim yaptım, hatalarımı göremedim mutlaka.
Buradaki şiirlerin çoğu kağıt yüzü görmeden yazıldı, bir çoğu yüksek sesle okunmadı.
Ali Berkay Bircan, 2009-2011
Olur Öyle / Ölür Öyle
olur öyle, kedimin çatlak duvarlı yalnızlıkları
kolumdan sızan çamurlu sular ortalık yerde cam yansıması gibi
belediyenin unuttuğu sokakta insan birikintileri.
yalpalayan gelecek artık, veya, ya da, sana,
borsadaki kağıtların yerine her boşluğu kullanılmış müsveddeler
ifadesiz duruş yumruk atılası bir naiflik
ayıkken hep çok sahici olan cinayet, cinnet, cehennet...
insanların ekildiği tarlayı çevreleyen dikenli teller,
kanayan eller ve tuz tanrım yoksa sayılmıyor mu benim hayatım
diken üstünde saatli bir bomba?
çok bilinenin mutsuzluğunda hepsi bir ya sonunda,
kim bilir güzel bir gün ölür öyle.
Babamı Yürümek
şu hayatımın pejmürde olduğu yetmezmiş gibi rüyalarımda hep gözüm kapalı çıkarım
şelalelerden düşmelerimi bu yüzden yüzüme çarptım sabah.
bilseydim, hayatı kırıp sana gelirdim boğaz her zamanki gibi
kadraja aldığım martı parçaları soğuk sus etkisi yapıyor bana.
tam orta yerine geldiğimizde hayatın ayağımızı çeksek, mayın patlasa
üçünçü kez zıplayan bir çekirge kurtulur daha ilk kez duran ben
kafam gövdemden az ilerde suskunumdur.
freni boşalmış şekilde atıyorum yirmi iki ilmek sıkı kuşkularım var yaşamakla ilgili
ve ilgillier telefona çıkmaz bir avuç kum vaadeden bu yerde
son anda çevirsen bile dümeni gönül kayması, çok tehlikeli bir doğa olayıdır.
Toprak Kortta Z Raporu
yaraları ve yara kabuklarını yaratana şükürler olsun olmadığında kanayan yaralarımız, aklımıza gelmeyen
bir "ah!" dediğimizde mıh gibi çakılan beynimize emboli olan ruhlarımızın zincirlerini kıran.
güzelliğine benzetme bulamadığımız boğazda boğazlanan
gemilerin dumanı hala kahverengi, orhan velinin istanbulunda,
balık ekmek kıyılarda. sakıt bir aşık; birkaç satır boşluk mezar taşında.
seni sevmek ne güzel ibadettir, hatalı sollama yaptığım toprak kortlarda
ceza puanları bileğime kesilen. kirli bir yeşil gözlerinde
pastel boyaların yitirdiği güneş yanıkları her tellenen sabotajın sonundaki acı tad gibi,
sönen molotof kokteylinden çıkan son duman gibi, pencere pervazında, z raporu önümde; kart
geçemiyoruz...
bulunma ekinin eksik olmadığı yazılar okudum yokluğunda
çok ve li şiirler, okurken soğuk aldığım, cereyan yapan ciğerlerimde.
bir anma programı düzenleyeceğim kendi adıma iyi bilirdik diyenlerin yalan söylediği
kefenimde sigara kokusu senin ellerindeki fesleğene karşılık
karşılıksız çek benimkisi; kadifeden kesesi.
bozuk bir hayat da iki kere doğruyu gösteriyordur belki yakıp geçen safarilerde sırıtan sırtlan
kesilen kesik, kanayan kanatan. yaraları ve yara kabuklarını yaratana şükürler olsun.
Sabah Sanrısı
o ana kadar gördüğüm tek pencerede asıl rengi beyaz olan perdeler gri
uzun etekler içinde şapkalı hanımefendi her istediğinde denizi görüp
sınırını aşmayacak sayıda motorlu taşıtlarla muhatap kesiklerini saymakla meşgul.
metaforu, birebir ve örten değil, tekrardan uzak, farklı hataların yol açtığı
sabahımı mahvedebilecek bir trajediyi sahneye koymak.
sırf bu yüzden, her ihtimale karşı genel sekreterlikten kağıt aldım
yirmi dakika sonra son ders zili çalınca okulun önünde bir kedi dört ayak üzerine düşsün, seni oracıkta anılarınla öldürsün.
evrilmiş önyargıların dudaklarında bir ıslıkla.
Susamaya Mekanik Çözüm
Hepsi birbirinin aynı susuzluğun Tüm hava muhalefetine rağmen görüyorum
Bir yarım ay geçiyor önümden Hayal kırıklarından kraterler, sıcaktan su toplamış
Sovyet yapımı keskinlikler var maviliklerde.
Ölü bedenler sergisi Lümpen ruhlarla dolu yollarda
Ünsüzlerin tören geçidi Muammadan öte halktan ziyade.
Yakından bakanların göremeyeceği Derinlik sarhoşluğu, musluğundan ezan akan sokaklarda
Bir iç arınma sesi Muhakemesiz, susayarak aranan.
Arka Sokak Entelektüeli
Sen bu mektubu okuduğunda Ben çok yanlışlar yapmış olacağım
Arka sokak entelektüeli olarak.
Siyah beyaz şiirler yazmıyorum muhtelif camilerin diplerinde
Kontrast acemilerin işi Bayat filmlere mantarlanmış merceklerle çekilen
fotoğraflar Ve sade nokta kullanıyorum
Sayfa atlama hakkım saklıdır.
Yazıyorum sağdan soldan aldığım ilhamlarla Elini tuttuğumda mevsimi değiştirecek birine
Sende sevmediğim iki şey var; yüzlerin. Demek için gıyabında.
Sokak lambasının objektif düzleminde Seni ıskalayıp bana yansıyan İkinci el bir yaşam benimki.
Gözünün mavisinde biten Kurma kolunu çektiğim gece yarıları
Tevbelerimi yanıma alıp uyudum.
Bir gece yarısı operasyonuyla aldırmayı düşündüğüm Anestezi olmadan seni tekrar görmenin zamanaşımını
Kitapların arka kapaklarına yazmak için İş buldum arka sokak entelektüeli olarak
On üç yaşı “Galiba öyle olmalı
Çünkü orta ikideydim galiba” diye ifade edebiliyorum Elli kişilik bir koğuşun ortasında bir masa verdiler bana.
Namludan çıkan bir kurşuna Vurma, o daha kaldırımları seviyor
Diyemiyorum, yangını izliyorum Ben daha…
Sokağa çıkma yasağının olduğu gecelerde Pencerelerim açık uyuyorum.
Maktul Kabul Veznesi
bir sedye giriyor koridora...
kelimelerle arası iyi değil eceli geliyor isyanının
laf olsun diye atılan kesiklerinden sloganlar düşüyor
zemin kirli.
yağmurlu havada eyleme hızlı girince farkedilmiş sensizlik karşıtı dövizler onda dokuz beden hatalı
ölümün ağzı karanlıkta şakıyan
bir saka kuşu
sesinin alınmasını huzursuzca bekleyen rutubetli koridor ruhu
pervaza tutunmuş bedenin hala dönebiliyor oluşu karşı odada.
bu kız, bu kadın,
saçını koparıp kalbini yiyerek
onun elini tutacak
bir sedye daha giriyor koridora...
Dance Me To The End Of War
ne çok cerahatimiz vardı oysa kalemimizi batırmamız gereken
batırdıkça baltalanan umutlarımız uzaklara giden gemilerimiz
taş atan çocuklarımız vardı doksanlarda.
ne çok cerahatimiz vardı oysa görüp de üzerine gitmemiz gereken
sele kapılan senlerin arasında tam buraya uygun bir söz vardı
mevlanadan, bulamıyorum.
ne çok cerahatimiz vardı oysa üzerine tavşan kanı çaylar içmemiz gereken
bayatlayan söylemlerimiz vardı seksenlerden kalma asla olamayacağımız birisi gibi yazdığımız emekleyen şiirlerimiz vardı megafonlarda.
ne çok cerahatimiz vardı oysa sevdiğimize yazdığımız şiirlerin mezesi olması gereken
biz büyüdük ve ramazan yaza denk geldi susuzluktan dilimiz damağımızda kelimeler eksik yutkunamıyorum.
şiir de savaşa benzer çokça bazen masum mısralar ölebilir şair uğruna
zalim kafiyeler arkadan vurabilir seni küçük hanım derlerdi izlememiz gereken eski filmlerde
ne çok cerahatimiz vardı oysa.
anneme seslenmem gerek son sürat gelen kurşuna
dikkat etmek lazım, koydu mu oturtur.
Siperin Arkasında Bir Mermi Sesi
fakat nereye atsam adımlarımı kalabalık çok fazla bir şey beklemez sakladığım uykularım
aldığım her dost yaşlı ve narin aldığım nefes biraz toz duman ve kirli
sesimi çıkarsam anlamaz tavırlar yorgun ve ölgün, anlamaktan uzak
muğlak bir sessiz uzaklardan katlanmak bir yana senle olmaz
kırılsa bacaklarım sana koşarken
ölgün bakışlar, ölgün yolculuklar gittiysem senden bunlar bana müstehak
daha fazlası kimsesiz bir ela göz anlatmaktan yorulan nasırlar
ondan uzaklaştıkça artan merkezkaç kuvveti uykum geldikçe gözlerime bakarım
siperin arkasında bir mermi sesi
saçlarından inen yaş benim paydam hadi ağla da çay koyayım
konuştuktan sonra kendini dinleyen ufuğu kaplayan bu bulutun maviliği
yeni doğan bir ruhun çığlığı gerginlik biraz da arta kalan
bu narkotik özünde yolculuk nedenidir.
Son Düzlük
ne öğrendik bu yalnızlıktan: insan gece tek başınaysa ̇
iki paket sigara almalıdır.
son düzlükte kaybedilen onca dost boğaza duran ayva
yüreğim elimde son sürat gelen yağmur
kelimelerin karıncalanmasını seviyorum ben. çünkü,
"galiba birazdan bişi olacak" tır bu.
en geç dördüncü murat'tan beri devleti aliyye insanların toplanmasından korkuyor.
bunun için hala kahvelerden belirli günlerde taksimden
sivil polis eksik olmaz. bizi fişlerken kdv de ekliyorlar mıdır acaba?
yürekler adımların sorumluluğu altında ezilir inanç yalnızca "bir" anlama sahiptir
yeşil gözlü bir sevgilim oldu elini bir defa tuttum
karşılıksız sevebiliyordum o zamanlar ama az bulunan bir sevgi çeşidiymiş bu
o yüzden karaborsada satmış beni beş paraya, hem de kdvsiz!
sol elimle de yazabilseydim bu satırları çok da uzak olmayan yakın bir geçmişte
klorlu suya demlenen çay gibi o çayın tadını getiremeyen iki şeker gibi
beni de atacaktınız bir kenara o fişleri ben de gördüm: "jale, bak bu jandarma."
zuhur eden şarapnellerden nasibini aldı aklım, dönen dünya
geç kalmış adalet kadar yolu yarıladı arkama yaslanıp
güneşin yeniden doğuşunu izlemek istiyorum.
kadrajlardan akan bulutlar gömleğimden içeri giren rüzgar
kadranlardan geçen gençliğim bir daha o anda yaşayamayacak olmanın eylemi
katran kadar akışkan darda olan sırlarımıza yetişmekte.
tek bir söz arıyorum, ama iyi bir söz işte gider gibi oluyorsun sahili yıkan yağmurun altında
birden askerlerin katıksız bir itaat ile ördüğü bir duvara doğru
üzerinde toprak rengi bir mont ve kısacık kesilmiş saçın her şeyin savaştan içre.
beklemekten ziyade eylemden öte gökyüzünü kaplayan masmavi, yeri
mekanik insanlarla doluşmuş bir beldeye, sürekli sürekli bir koro gibi vücudun, her ayağını yere basışında
titreyen matem gibi hicret ediyorsun.
beni de alsana.
Gölge Boksu
ankara ayazı renginde toki binaları ellerin çok güzel
ah şu soğuk olmasa.
ilk bakışta kaotik görünen içine girdikçe anlaşılır
akla yatkın gelen örgütlenmeler hızla çoğalan, aşırı şişen
doğuramayan bir dünyanın bulantısı düz kontakla başlanan gün.
parmak ucumdaki kesiğin sızısıyla hayır amaçlı organize suç orgütü mensubu
postmodern kaygılı kadının yazılarındaki o italik özne
bendim demesini bekliyorum. çok gelişmiş tekniğin makineleşmiş insanı
lakin; yapay zeka genellikle
doğal ahmaklıktan üstündür.
− seviyorum merkez - bir daha söyle, tamam.
bunlar falan göğüs kafesimde solumaya çalışan aslanın yaraları kör
albayım bilmez bazı cümleler eksik makbuzlar yerlerde kaderim
salt okunur bile değil.
kafamda bir yarık var tam 21 metre aval aval bakmayın
insan derinlemesine anlamadığı uçurumdaki asaleti de farkedebilir.
bir gün çekip giderim, beş şehirim icradan satılık
istanbulda, anadolu yakasında radyolar cızırtılı.
- şey, ümit var mı peki? - yaz kızım, sen sadece yaz.
ocak 2011 güzelyalı.
Canlı Performans
sesin uçurumda yankılansın ama korkmamış ol ağrıyan bileklerimi de alıp gelirim
karıncalara basmamaya dikkat ederek sana yürüdüğüm yolları
ve kullanmadığım yüzlerimi sunuyorum.
bir tutam saç getiriyorum en az omzun kadar güzel,
en çok bıngıldak kadar büyük.
düşen insanları sayamıyorum toprağı deşsen kandan nehirler çıkacak
ölmüyoruz, demek ki sana varılacak ne yarar allah'ım seni beklerken sana çıkmayan yolda bağırmak?
izliyoruz bodrumlarda, duman dolu odalarda sesi çıkmayanların alınlarındaki delikleri
kafamızı eğsek düşse bir giyotin temiz ölmek değil mesele
harika bir canlı performans sunmak.
Geceden Kalan
kenarları annesiz yollar derinden gelen palet sesleri
ter içinde uyanıyorum televizyon açık kalmış
belli belirsiz aralıklarla gelen demokrasi yağmurları başlamış.
baskın basanındır, ama devrim devirenin değil
ne çabuk geçti paranın üstünü çikolataya verdğimiz zamanlar
insanın büyüdükçe koşmak konusunda düştüğü ikilem
dizimde, mahallemin izleri.
ince diye üzülmedim seni görünce tekrar okurdum ne de olsa.
oysa sen kelimesi ne gibi anlamları, hangi dillerde sırtlanıp gelecek belli değil.
leyla, eline sağlık mecnun çok deli olmuş.
abim olsa insanların ölümlerine sebep bir doktor olmaktan korkup
bol sevgilimli şiirler yazan bir şair olurdum yaralara tütün basan.
her yorgunluk bir sonraki savaşa hazırlıktı oysa
bilmiyordum, sahipsiz bir vicdan vurdu sağ omuzumu
şehadet parmağımı kaldıramıyorum.
kar topunun içine taş koymak gibi, demokrasinin içine füze koymak ve çantamda kocaman bir susuş
kitlelerin yüzünde kalan.
Mart 2011, Güzelyalı.
Çok Güvenli Madenlerde Ölmek Gibi
oryantalizm kağıt israfı bazıları fazla insan mastar eksiz yaşanmışlık birikintileri: yaşamayı denemek, ölmenin yarısıdır.
belki freud sürçmesi olur yanlışlıkla sesimiz çıkar.
küfür kimseye yakışmıyor da konulu edilince alkışlardan sesini duyamıyorum ah biraz sus da gergin çamaşır ipi gibi sallanalım
yenibaharda ah biraz sus da hicabı kapılı gemilere kapatıp denize
salayım.
hayatımı ciddiyet ablukası altına aldılar dikenli teller var gitmeye çalıştığım yerlerde
nereye adımımı atsam eylem nereye adımımı atsam sen sus gözlerin de sussun
en iyi bilenleri de denize salsak şamyelsiz.
adımımı atabildiğim kadar geriye atıyorum ben batan denizaltıların zanlısı olmak istiyorum
içinden tuzlu sular geçen bir yerinde yosunlar susan
katli vacip bir geminin kendi yangınında batırılan gidiş hikayesinde
alevler bana bu kadar yakınken durmam kayan bir yıldızı yoklamamdandır
tepeme düşmesin diye.
benim ruhumun bir yanı anglo-sakson değil bebeğim hâlâ anlamadım zaten cermenler mi kaba yoksa biz mi
naifiz yoksa biz sevgiliyi öpmeyi de mi fransizlardan öğrendik
yaklaşsan da sığsak ikimiz bir kareye.
oysa ben seni çarpanlarına ayırdım sevgilim zaten senin olduğun derse de geç katıldım
ondandır senli bir sınavda zorlanmam eğitim sistemi bir yana, sen en çok cam kenarı gibisin herkesin istediği, buğulu, yanağımı dayamak istediğim
yüzün.
saçlarımızdan okşanarak uyutuluyoruz ama uyumasak düz bir hayat çizgimiz olabilirdi
her gece rüyalarımda sana dönmezdi pusulam belki doğuştan defolu bu pusula
ezberlerim bozulmaya nazır.
bana bakmasan o uyandıran sesinle benim ölme kontenjanım doldu sevgilim
susmanın erdem sayıldığı bir şehirde o kadar küstüm ki kendime
gözlerimden uyku akıyor topluyorum bir şişeye.
Güzelyalı, Mart 2011.
Varım, O Halde Biri Beni Düşünüyor.
işte böyle hizaya sokar adamı bilmem hangi bakışlarını sulak diyarlardan devşirmiş
acımasız bir ritim yutkunduğumda o latif gözlerinle.
hiçkimse noktadan münezzeh değildir, ama bazılarına üç nokta bahşedilmiştir
en içkin, en susadığım kırk yedi adımı sen yaşadın bahsetmesem bahşedilmiş olanı inkar.
o kadar ağardık ki dokunmaya korkuyoruz rabbim seccadeye
eksenimi söylesem susmaktan ziyade kaymış diyorlar sen elimi bırakma
bir dik çekelim bu hayata çözümü bulamasak bile.
allah ım ağır çekimde bir daha izlesem hani yavaş yavaş düşse
ayakta izlemeye razıyım yeşil yapraklar da düşüyor yere.
acz bildiren var sınırın öte tarafından geçse bu tarafa dolayacağım suyu boğazına bilmezler ben en çok çocuklara yer veririm
soğuk bir otobüste.
akıl hastanesinin dibinde düşünen adam heykel ve gözleri yere dikili
yapıbozuma uğrayan ruhları toplamışlar sesli düşünmememiz gerekiyor sevgilim,
geçiyorlar önümüzden üstleri beyaz, elleri kelepçeli.
histerik bir hayranlığım var sana yeni çıkan gülüşüne gitmek istiyorum
ciddiyet ablukasını delip aksayan bir vadede
prova ettiğim sonlara.
Dura - Varmak
I
haliç meyillisi kadar ekstrem olamadım hiç suskunluğumun arifliğimden geldiğini iddia etmedim
vapurlara bakıp iç geçirmişliğim olsa da içinde gideni özlediğimdendi bu.
sinyal almaya indirgendiğinde sevgiler etiket meraklısı olanların yükselişini gördüm
çamura basarak çıkmaya çalışan steril sivrisinekler ve kirli dumanlar
bataklığa çekilişin izahı olamaz oysa.
II
üzerimdeki bu kokuşmuşluğu atamıyorum saldırdığımda ya da öyle durduğumda
değişen az, duygularım gereği kadar gerçek olamadı karton kutuların içinde kargoyla geldi bana özlem.
sadece önemli günlerdeki el öpmelerine mukabil sonraki sıradanlığım için verdiğim
kararları zorlayışım biraz yarım olsun, nargile dumanını cinayete meyilli
bir serseri gibi içime çektiğimden beri hayatla durumları eşitledim.
Stockholm
akıp giderken kalabalık yetkili merciler dünyayla oynayadursun
ben sana bakayım bir kaç kaburgam daha sayılsın.
batı berlin'den kalma işkenceci, eski bir asker, iskoç bir kamyon şoförü,
iki çocuk annesi eski bir rus yazarla tanışabilirsiniz, bazılarının içine ruh kaçmış.
- memnun oldum -
kaybettiğimiz uçaklarımız, gemilerimiz ve füzelerimiz
sizin orada mı bakalım merak etmeyin,
petrol bittiğinde gideceğiz.
Kubrick Kadar Çirkin
I
yerle yeksan bir yılanım şimdi çatal dilli, sessiz
çıngırağı olan, gövdesi üzerinde yükselen. sürünmek yalnızca insanlara mahsus değil
ben de üzülebilirim, sizin kuytularınız benimkinden karanlık.
kirpiye özenip yüklenip bütün dertlerimi
abim olmasa da varmış gibi sessizce gidiyorum işte.
beklenen gelmezse adres değiştiririm belki yolu şaşar
kapımı çalar kucaklarım onu.
II
sessiz baykuş olabilirim gözlerim ışıkta parlamasın
sesim çıkmasın insanlar ölülerini benim getirdiğimi sanmasın
sessiz baykuş olabilirim ilkbaharın başında
sessizce yere düşen kahverengi bir yaprağa denk gelebilirim
es verilir konservatuarda rüzgar kanatlarımın altında
çok sessiz giderim duyguları o camın penceresine bırakıp.
Devrik Cümle Düzeltmesi
çarmıh yapan marangoz olarak çirkinliğimi aynalara borçluyum
keskin değersiz masa kenarları ondan iyisi fazla niyet
ayak uçlarımda sessizliğin zonklaması.
dün geceden ısladığım duyguları kısık sesle servis ettim.
mekanik dillerde seri üretim cümlelerim son ödeme tarihi geçmiş.
o paldır küldür gülerken, parmak ucunda yürüyor sanırsınız, yüzüne alenen estağfirullah desem
aşırı derecede cam kırığı olması olası.
iş disipliniyle soykırım: yanık olmasını istediklerinin üzerine
benzin döküp kudurtulmaz, cinnet yeni cinneti erken doğurur
bir söz diğerini yutturur.
senin dizine yattım taburcu olmam bu gece de.
Banliyö Meselesidağılıyordu dünya ve ben birleşiyordum,
kitaplığımda onlarca ayraç, hiçbir kitaba ait olmayan; otorite olana kadar.
dokuz sekizlik ritimlere alışamadım, tren sesi daha güzeldi
kesik kesik gelen rüzgârın eşliğinde elimde nüfus cüzdanı,
bağlı ol(a)mayışımı simgeleyen.
rahatsız ve aksak bir amatör sevdaydı bizimkisi, bir günümüz geçmezdi şiirsiz, ama fon
mütemadiyen sessiz, vurguları bana ait.
aştığın uzaklarda sana yakın yerler varken asfaltın kenarından fışkıran yeşilliğe inat, sessiz
ve sade bir sen sesi, bana karışan.
babalar erkek çocuklara terk edilmeyi öğretmezdi, develer tellal
ve pireler berberdi, saçların inatla düzelmezdi. cam açıksa cereyan yapardı çünkü...
kâğıt kesiği mi yoksa jilet kesiği mi diye sorsalar nereden kestiğine bağlı derim, daktiloda
boşluktuşubozuk.
yıllardır o kafasını indirdiğinde baktığım, günler sonra benim ineceğim durakta inmiş, ben
treni kaçırmışım; artık çok geç demek için çok erken olduğunda.
muhsin akpınar'a adanmıştır.
istanbul
balığın tadı bozulmuş, balıkçılar isyanda...
susamın tadı bozulmuş, simitçiler isyanda...
edebiyatın tadı bozulmuş, cağaloğlu isyanda...
okulun tadı bozulmuş, öğrenciler isyanda...
havanın tadı bozulmuş, vatandaş isyanda...
boğazın tadı bozulmuş, istanbul isyanda...
ey istanbul, isyankar olma,
minarelerindeki ezan, hala kulaklarımda...
eskaza
anlatmaya başladığında dağılıyor düşünceler
suya damlatılan bir damla mürekkep gibi yitip giden ama orda olan.
sağlıklı bir bekleme biçimi icat edilmedi henüz herkes ayaklarının üzerinde duramaz çünkü
küçükken ellerimziden tutanlar kaybolurlar bir süre sonra
beklemek seslenmektir herkes kulaklarını tıkadığında
durmaktır öylece eskeza çarparlarsa sana diye.
ıslatıyorsun kelimeleri döndürüp duruyorsun kısır bir çırpınış içinde debelenip
doktorların kollarında ahlar vahlar, veryansın ediyorsun sulu gözlerle
kesip atmadıkça o etiketi üzerinden boşuna yazıyorsun,
boşuna dizdiğin o satırlar.
her prosteo bir isyan değil isyan dediğin yaraya basar
deşer, ezer, tepinir yaranın üzerinde sonra tuzu basar yaralarınıza ondandır ağlamalarınız.
düşen tuzlu yaşlarınız cerahatin akmasıdır oysa kapamayın gözlerinizi.
seni okuyan şehirlere soluksuz bir trafik sıkışıklığında gidip
tek bir yaprağın gölgesinde uyumayı göze alamıyorsan o yolun yolcusu değilsin
heybeni boşalt gömül sessizliğine.
duvarlara yazmayı bırakıp ses getirecek bir yolda aranmalı fikirler
aniden gelen bir sinir boşalması gibi değil uykuların yarım kalmalı hâlâ biraz uzunken ipin
susmak yerine başka bir masalda kahraman olmalısın.
Yarasa Düşleri
neyse ki soğuk günlerdegüzel ellerle olan bağlarımı koparıyorum
yine de bana bir bakbak da içtiğim bu sigarayla beraber
boşa kül olmayayım.
yarasa düşleri biriktirdim sanayirmiye yakın kesik var.
ne zamandır ağactan düşmemiştim.[bu satır kendini imha etmiştir.]
jenerik akıyor sokaklardanyağmur sesi duyuluyor sadece.
seni çok da ansızın böyle düşünüyorum.yirmi bir fena bir yaş değil,
abimin dediği gibi;unutuluşun üzerine çöktüm kaldım.
Kanserli Hücre
ebuzer'in ölüm anınıiçten ve büyük bir depremle beklediğimi
bilmeyenler, bilenlere anlatsın.
evet, bekliyordum; ama sallanan ruhu çamurdan evine
günlerce tutundu -haftalarca ve usandırıcı aylar boyunca-
kimileri hayat da der.
evet, bekliyordum; yangın dönemiydi,
onu suyla inkar etmezseniz.
evet, bekliyordum; ta ki acı duyan
çelikten sinirlerim zihnimi ele geçirene kadar;
yaşamının aktığı koridorlarda.
evet, bekliyordum; gölgelerin yerine ulanan bedenler gibi
günlere ve saatlere ve acı anlara bir şeytanın kalbiyle lanet okuyana dek.
- aziz dostuma: inna lillah ve inna ileyhi raciun.