İşçi Sözü Kasım 2015

16
7 Haziran seçimleri sonucunda Meclis’te ço- ğunluğu kaybeden AKP’nin, yeniden tek başına iktidar olabilmek için izlediği strateji, 1 Kasım seçimlerinde, onu başarıya ulaştırdı. AKP’nin stratejisi, bir yandan her türlü koalisyon formü- lüne kapıları kapatırken, diğer yandan silahlı çatışmaları başlatarak ve kitlesel katliamların önünü açarak, toplumda istikrar talebinin öne çıkmasını sağlamayı öngörüyordu. Çatışmaları tırmandırarak, bir taşla üç kuş vurmayı hedefle- di. Birinci olarak, şoven milliyetçi kesimleri tat- min ederek, onlar için çekim merkezi haline gelmek ve MHP’den oy devşirmekti. Bunda ba- şarılı oldu ve MHP’nin 5 Haziran seçimlerindeki oylarının dörtte birini kendi hanesine yazdı. İkinci olarak, HDP’yi, bir yandan terör ile öz- deşleştirerek itibarsızlaştırırken, diğer yandan bu parti üzerine yoğun bir fiziki baskı uygula- yarak, onu etkisizleştirmek ve hareket edemez hale getirmekti. Bu taktik de tuttu ve HDP se- çim kampanyası yürütemez hale geldi. Bunun sonucunda, aldığı oy, 7 Haziran seçimleriyle kı- yaslandığında, 1 milyon azaldı. Bu oyların he- men hemen tamamı AKP’ye gitti. Üçüncü olarak, bütün bu çatışma ortamı, katliam ve belirsizliklerin, kendisinin tek başına iktidar olmamasından kaynaklandığı kanaatini toplumda yaratarak, istikrar adına, kararsız seç- menlerin de oyunu almayı hedefledi. Bu hede- finde de başarıya ulaştı. Savaş politikası kazandı Şimdi direnme ve mücadele zamanı Biz kadınlar futbolun ne kadar cinsiyetçi bir spor dalı olduğunu ve futbolla uzaktan yakın- dan alakalı olan herkesin kadına sözlü şiddeti bir borç bildiğinin farkındayız. Kadınların fut- boldan uzak durması da çoğunlukla bu neden- ledir. Davutoğlu’nun beyanlarının aksine, Türkiye hukuk devleti olmadığı gibi, AKP hükümetleri de hukuka saygı duyan yapılar değildir. Bir ül- kede hukuktan bahsedebilmek için, öncelikle hukuk uygulayıcılarının bağımsız olması ve ik- tidara göre değişmemesi gerekmektedir. Bu bomba hepimize atıldı. Hiç birimizi ayır- madı. Emekçiyi, taşeronu, profesörü, kadını, erkeği, hiç bir siyaseti ayırmadı. Artık birçok bayrağı aşan bir yerden siyasi söylem geliştir- memiz gerekiyor. Suriye üzerindeki “bilek güreşi” sürüyor Aykut Özer > 5 Air France işçileri: “Biz geldik burası bizim evimiz!” Oya Öznur> 6 anKARA Katliamı tanıklıkları: Ben öldüm Derviş > 7 anKARA Katliamı tanıklıkları: İnadına barış inadına demokrasi N. Cemal > 9 anKARA Katliamı tanıklıkları: Siz hiç barış için öldünüz mü? R. Sılam Örs> 10 Mülteci sorunu: Türkiye göçmen kampı Mustafa Eker > 13 Türkiye bir hukuk devleti mi(?) Futbolun cinsiyetçi dili Dr. İncilay Erdoğan: “Saldırının kurbanı olarak konuşuyorum” İlkay Öngören > 3 Ayla Çelik > 4 Söyleşi: Aysun Koca, N.Cemal > 8 İşçi Sözü Devamı 2. sayfada Kasım 2015 / Sayı 17 /Fiyatı 1,5 TL İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

description

İşçi Sözü'nün Kasım 2015 tarihli 15. sayısı.

Transcript of İşçi Sözü Kasım 2015

Page 1: İşçi Sözü Kasım 2015

7 Haziran seçimleri sonucunda Meclis’te ço-ğunluğu kaybeden AKP’nin, yeniden tek başınaiktidar olabilmek için izlediği strateji, 1 Kasımseçimlerinde, onu başarıya ulaştırdı. AKP’ninstratejisi, bir yandan her türlü koalisyon formü-lüne kapıları kapatırken, diğer yandan silahlıçatışmaları başlatarak ve kitlesel katliamlarınönünü açarak, toplumda istikrar talebinin öneçıkmasını sağlamayı öngörüyordu. Çatışmalarıtırmandırarak, bir taşla üç kuş vurmayı hedefle-di.

Birinci olarak, şoven milliyetçi kesimleri tat-min ederek, onlar için çekim merkezi halinegelmek ve MHP’den oy devşirmekti. Bunda ba-şarılı oldu ve MHP’nin 5 Haziran seçimlerindekioylarının dörtte birini kendi hanesine yazdı.

İkinci olarak, HDP’yi, bir yandan terör ile öz-deşleştirerek itibarsızlaştırırken, diğer yandanbu parti üzerine yoğun bir fiziki baskı uygula-yarak, onu etkisizleştirmek ve hareket edemezhale getirmekti. Bu taktik de tuttu ve HDP se-

çim kampanyası yürütemez hale geldi. Bununsonucunda, aldığı oy, 7 Haziran seçimleriyle kı-yaslandığında, 1 milyon azaldı. Bu oyların he-men hemen tamamı AKP’ye gitti.

Üçüncü olarak, bütün bu çatışma ortamı,katliam ve belirsizliklerin, kendisinin tek başınaiktidar olmamasından kaynaklandığı kanaatinitoplumda yaratarak, istikrar adına, kararsız seç-menlerin de oyunu almayı hedefledi. Bu hede-finde de başarıya ulaştı.

Savaş politikası kazandıŞimdi direnme vemücadele zamanı

Biz kadınlar futbolun ne kadar cinsiyetçi birspor dalı olduğunu ve futbolla uzaktan yakın-dan alakalı olan herkesin kadına sözlü şiddetibir borç bildiğinin farkındayız. Kadınların fut-boldan uzak durması da çoğunlukla bu neden-ledir.

Davutoğlu’nun beyanlarının aksine, Türkiyehukuk devleti olmadığı gibi, AKP hükümetleride hukuka saygı duyan yapılar değildir. Bir ül-kede hukuktan bahsedebilmek için, önceliklehukuk uygulayıcılarının bağımsız olması ve ik-tidara göre değişmemesi gerekmektedir.

Bu bomba hepimize atıldı. Hiç birimizi ayır-madı. Emekçiyi, taşeronu, profesörü, kadını,erkeği, hiç bir siyaseti ayırmadı. Artık birçokbayrağı aşan bir yerden siyasi söylem geliştir-memiz gerekiyor.

Suriye üzerindeki “bilek güreşi” sürüyorAykut Özer > 5Air France işçileri: “Biz geldik burası bizim evimiz!”Oya Öznur> 6anKARA Katliamı tanıklıkları: Ben öldümDerviş > 7anKARA Katliamı tanıklıkları: İnadına barış inadına demokrasi N. Cemal > 9anKARA Katliamı tanıklıkları: Siz hiç barış için öldünüz mü? R. Sılam Örs> 10Mülteci sorunu: Türkiye göçmen kampıMustafa Eker > 13

Türkiye bir hukuk devleti mi(?) Futbolun cinsiyetçi dili Dr. İncilay Erdoğan: “Saldırınınkurbanı olarak konuşuyorum”

İlkay Öngören > 3 Ayla Çelik > 4 Söyleşi: Aysun Koca, N.Cemal > 8

İşçi Sözü

Devamı 2. sayfada

Kasım 2015 / Sayı 17 /Fiyatı 1,5 TLİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Page 2: İşçi Sözü Kasım 2015

Savaş politikası kazandıŞimdi direnme ve mücadele zamanı

AKP’nin son seçim zaferi, yüzler-ce hatta binlerce insanın kanı vecanı pahasına gerçekleşmiştir. AKP,asker, polis, gerilla, çocuk-kadın-yaşlı sivilin cesetlerinin üzerine ba-sarak yeniden tek başına iktidarolmuştur. Bu tek başına iktidarıntopluma istikrar getirip getirmeye-ceğini zaman gösterecek. Amaeğer “istikrar” sağlanabilirse, bu,baskı, zulüm, savaş ve sömürünün,“istikrar içinde” sürdürülmesi anla-mına gelecek.

Bu sonucu toplumsal kutup-laşma yarattı

AKP’nin seçimlerde bu kadarbüyük bir başarı elde etmesi, muh-temelen kendileri de dâhil, hiçkimse tarafından beklenmiyordu.Haziran seçimlerinden sonra izle-dikleri stratejinin başarıya ulaşma-sının iki temel nedeni var. Birinciolarak, hemen hemen tüm yaygınmedya araçlarını ellerinde topla-mış olmaları ve bunları etkin birşekilde kullanmalarıydı. Bu yollayalanlarını, gerçekmiş gibi toplu-ma yutturabildiler; insanları iknaedebildiler. İkinci neden, toplum-daki ayrışma ve bölünmüşlüktü. Bubölünmüşlükte, gerek ideolojik şe-killenmeleri gerekse kültürel kod-ları bakımından AKP’ye yakın olan-lar çoğunluktaydı. O nedenleAKP’nin yalanlarına, katliam ve sa-vaş politikalarına onay vermeyehazır geniş bir kitle vardı.

Bu nedenle, PKK ve Kürtlere kar-şı savaş bu kesimden yaygın bironay aldığı gibi, bu süreçte kaybo-lan canlar kolayca göz ardı edile-bildi. Yine bu nedenle, AKP, Suruçve Ankara katliamları gibi son 15yılda gerçekleşen en büyük siyasikatliamlarda bile, adeta hayatınıkaybedenleri suçlayabildi. Kon-ya’daki milli maçta, Ankara katlia-mında hayatını yitirenler için yapı-lan saygı duruşunun geniş bir se-yirci kitlesi tarafından protestoedilmesi, toplumun yaygınca birkesimindeki ruh halinin yansıması-dır. Toplumdaki kutuplaşma öylebir düzeye ulaşmıştır ki, artık acı-larda bile ortaklaşılamaz hale ge-linmiştir.

İşte bu nedenle, normalde siyasiotoritenin itibar ve destek kaybınaneden olması gereken siyasi geliş-meler, AKP’nin güç kazanmasınıgetirmiştir. Başbakan Davutoğlubu durumu, “Ankara katliamındansonra oylarımız arttı” şeklinde ifa-de etmiştir. Bugün AKP’nin işineyarasa da, bu kutuplaşma ciddi birfay hattı oluşturmakta ve gelecek-

te toplumda büyük bir kırılmayaneden olma potansiyeli taşımakta-dır.

HDP 1 Milyon oy kaybetti

Yine seçimlerde beklenmeyenbir durum, 7 Haziran seçimlerindeseçim barajını rahatlıkla geçenHDP’nin, bu kez neredeyse seçimbarajına takılabilir noktaya gerile-mesiydi. Bu seçimlerde, Şırnak’taki1 puanlık artış sayılmazsa, HDP’ninoyları, hem batıda hem de Bölge-deki tüm illerde gerilemiş; bu partitoplamda bir milyon oy kaybınauğramıştır.

Şiddet ortamı esas olarakHDP’yi vurdu. Son beş aylık dö-nemde, bir yandan şiddetin siyasisorumlusu konumuna oturtulur-ken, diğer yandan fiziki saldırılarınhedefi oldular. Genel merkezleridâhil, dört yüz civarında bina vetemsilcilikleri saldırıya uğradı; ya-kıldı, tahrip edildi. Özellikle Ankarakatliamından sonra seçim faaliyet-lerini büyük ölçüde askıya almakzorunda kaldılar. Ama bunun birzorunluluğun ötesinde bir siyasitercih de olduğu ve parti kadrola-rının bir rehavet içinde bulunduğuda iddia edilebilir. HDP Eş GenelBaşkanı Selahattin Demirtaş’ın, se-çimlerden birkaç gün önce sarf et-tiği, “ölümüz bile %13 oy alır” söz-leri dikkat çekicidir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerin-den bu yana, AKP aleyhine oylarınıarttıran HDP’nin, son seçimlerdekaybettiği 1 milyon oyun büyükbir bölümünün AKP’ye gittiği dü-şünülebilir. Bunun birkaç nedeniolabilir. Bir olasılık, geçen seçim-lerde, HDP’nin barajı geçmesini is-teyen AKP seçmeni Kürtlerin, oyla-rını “ödünç olarak” HDP’ye vermişolmaları, ancak bu defa parti yö-neticilerinin rehavetinden de etki-lenerek, baraj sorunu olmayacağı-nı düşünerek, oylarını geri almışolmalarıdır.

Ama HDP’nin oy kaybındakiesas nedenin çatışma ortamı oldu-ğu; barış ve fiili ateşkes koşulların-da gerçekleşen 7 Haziran seçimle-rinde kazanılan oyların bir bölü-münün, bu nedenle kaybedildiğigörüşü yaygındır. Çatışma ortamıve PKK’nin bu süreçteki tutumu,Bölgede, politik olarak görece geriolan Kürt seçmenin HDP’den uzak-laşmasına yol açmış olabilir. Yineçatışma ortamının batıda Kürt-Türk çatışmasına potansiyeli taşı-ması ve buralarda Kürtlere yöneliksaldırılar yaşanmasının, batı kent-

lerindeki yerleşik Kürt seçmeninbir bölümünü tedirgin ederek,HDP’den uzaklaşmalarına yol açtı-ğı öngörülebilir. Ayrıca bu süreçte,saldırılar karşısında, çatışmalarınbüyümesine yol açmamak için,HDP’nin bir siyasi tercih olarak, özsavunma konumuna girmemiş ol-masının, batıdaki Kürtlerin bir kesi-minde güvensizlik yaratmış olmaihtimali de göz önünde bulundu-rulmalıdır.

Barış ve demokrasi hareketigüçlendirilmeli

Tüm oy kaybına karşın, HDP,Kürt bölgesinde AKP’yi ağır bir ye-nilgiye uğratmıştır. Bunu seçim ha-ritasının renklerinde görmekmümkündür. Ama o renklerin altıkazınıp, alınan oy oranları ve kaza-nılan milletvekili sayısı incelendi-ğinde, çok sayıda bölge ilindeHDP’nin AKP’yi ezip, geçtiği görü-lür. Bu durum, Kürt halkının en bü-yük demokrasi dinamiği olduğugerçeğini kanıtlamaktadır. Bu olgu,demokrasi ve barış mücadelesindegöz önünde bulundurulması gere-ken temel gerçektir.

Ancak, Kürt dinamiğini manivelaolarak kullanarak, ülkenin batısın-da, işçi hakları, emek ve demokrasimücadelesinin yükselmesinin im-kânı sınırlıdır. Seçim sonuçları, busınıra gelip dayanıldığının göster-mektedir. Bir yandan Kürt dinami-ğinin sınıfsal ve ideolojik çeşitlilikgöstermesi, diğer yandan işçi sınıfıve emekçilerin egemen sınıf ideo-lojisinin etkisiyle taşıdıkları şovenmilliyetçi önyargıları, bu gerçeğiortaya çıkarmaktadır.

Gelinen noktada, işçi sınıfı veemekçilerin, Kürtlere paralel amaayrı bir kulvarda yürüteceği haklarmücadelesi, emek, barış ve de-mokrasi mücadelesine güç katacakve HDP projesini ayakları üzerineoturtup, geliştirebilecektir. Kürt di-namiği ile yani tek kanatla ancakburaya kadar gelinmiştir. Şimdi di-ğer kanadı yaratıp, güçlendirmekgerekir. Tek parti iktidarına karşı,bir yandan kapitalizmin kriziningetirdiği ekonomik kırılganlık di-ğer yandan hemen yanı başımız-daki savaş ortamı, ayrıca toplum-daki kutuplaşma, egemenlerin is-tikrar içinde ülkeyi yönetmesinizorlaştırmaktadır. Dolayısıyla işçisınıfı ve emekçiler için koşullar uy-gundur. O nedenle, şimdi direnmeve mücadele zamanıdır.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Kasım 2015, Sayı: 17Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulİzmir büro: 848.Sokak Şevki Uğur İşhanıNo:80/208 Konak-İzmirwww.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu bölge

ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yangın,her geçen gün, farklı ülkeleri kapsayarakgenişliyor. İlk bakışta mezhep temelli birboğazlaşma görüntüsü vermesine karşın,bölge, çok daha karmaşık ve çok yönlüçelişkileri içinde barındıran bir mücadelealanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bununiki temel nedeni var. Birincisi, AKP iktidarının,bölgesel güç olma ihtirasıyla bu kavganıniçine bodoslama dalması ve bu çerçevede“şeytanla işbirliği yapması”. İkinci nedeniise, içeride iktidarını sağlamlaştırmak adına,toplumu kutuplaştırarak, en ufak bir kıvıl-cımla patlayacak hale getirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sınıfınında bu kutuplaşmadan etkilenerek kendiiçinde bölünmüş olmasıdır. Çünkü savaş-ların, sömürünün, eşitsizliğin müsebbibiolan, doğayı katleden, tüm insanlığı yıkımagötüren kapitalist sisteme son verecek,sömürünün ve eşitsizliğin olmadığı adilbir düzen olan sosyalizmi kuracak yegânegüç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadelede,kendi sınıfsal konumlarını esas alarak değil,Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mezhepsel yada etnik kimlikleri ya da farklı burjuvasiyasi eğilimlerin destekçisi olarak yer al-maktadırlar. Toplumda mağdurların ve ezi-lenlerin yanında yer alarak, özgürlük,eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesinitavizsiz olarak sahiplenmekle birlikte, top-lumsal ve siyasi mücadelede kendi bağımsızsınıf politikasıyla yer almak, işçi sınıfı için,yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf olarakyerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfına yar-dımcı olmayı hedeflemektedir. Bu hedefebağlı olarak, işçi sınıfının burjuva ideoloji-sinden ve burjuva siyasi eğilimlerden kur-tulması için, işçi sınıfının siyasi mücadeledeneyim, birikim ve bilgisini sınıfa taşımayaçalışacaktır. Kapitalist sistemi, onun siyasitemsilcilerini ve eğilimlerini teşhir edecektir.Toplumdaki bütün sınıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konusunda, işçi sınıfını ay-dınlatacak, sınıf perspektifinin oluşmasınakatkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşununkendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfınıninisiyatif kazanmasına, mücadele dene-yimlerini geliştirmesine yardımcı olacaktır.Bunu yaparken, doğruların mutlak bilgisinesahip olduğu yanılsamasıyla, ikameci, da-yatmacı, sekter politikalar gütmek yerine,işçilerin yaşayarak öğrenmesini sağlaya-caktır. Söz, yetki ve kararın işçilere aitolduğu gerçeğini bir an bile akıldan çıkar-mayacaktır. İşçilere, bir öğretmen gibi yak-laşmayacak; sınıfla tüm ilişkilerinde, öğ-renme-öğretme diyalektiğini hayata ge-çirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Kasım 2015

Page 3: İşçi Sözü Kasım 2015

Türkiye bir hukukdevleti mi (?)

Ankara’daki katliamda devle-tin sorumluluğu tartışılırken;Başbakan Davutoğlu, bir tel-evizyon programında, canlıbomba listesinin emniyettebulunduğunu, ancak Türki-ye’nin bir hukuk devleti oldu-ğunu, bombacıların eylemegeçmeden gözaltına alınması-nın mümkün olmadığını beyanetti. Ayrıca, “şüphe üzerine in-sanlar alıkonulamaz” ifadesinikullandı. Bu ifadelerin, yaşa-nan acılarla alay etmek anla-mına geldiği açıktır. ZiraBaşbakanın sözleri, devletinkatliamı gerçekleştirenlere gözyumduğu gerçeğini itiraf et-mesi anlamına geliyor. Kısa birsüre önce, benzer eylemlerinDiyarbakır ve Suruç’ta gerçek-leştiği dikkate alındığında,Başbakanın sözlerinin hiçbirhukuksal karşılığının olmadığıda görülüyor.

İç Güvenlik Paketi uygula-ması: Molotofa 4 yıl hapis,canlı bombaya hukuk devleti

Başbakanın, IŞİD’in canlıbomba listesinin kendilerindebulunduğu ancak bu şahıslarıneyleme geçmeden yakalanma-sının hukuk devleti ilkesine ay-kırı olduğuna dair sözleri,muhalefet partilerinin cidditepkilerine karşın, AKP tarafın-dan yasalaştırılan “İç Güvenlik

Paketi” düzenlemelerine dairtartışmaları hatırlattı. İktidaryasalaştırdığı anti demokratikdüzenlemelerle, güvenlik güç-lerinin yetkilerini genişleterek,güvenliği sağlamak istediğiniifade etmişti.

Yasanın en çok tartışılan yan-larından birisi, “makul şüphe”ile insanların hapse doldurul-malarının önünün açılmasıydı.Bu süreçte, polise sağlananyetkilerle, tüm muhalefet bas-tırılmaya çalışılmış; Kürt siya-setçiler cezaevlerinedoldurulmuştu. Ancak sıraIŞİD’in canlı bombalarına ge-lince, her nasılsa, hukuk devle-tinin özgürlükçü yanı ağırbasmış ve kimse gözaltınadahi alınmamıştı. Hükümet,muhalifleri hapse doldururken“makul şüpheyi” yeterli görü-yor ve “İç Güvenli Yasasını” la-yıkıyla uyguluyor ama sıra IŞİDmensubu canilere geldiğinde,yasa rafa kalkıyor ve görmez-den geliniyor.

Hatta Suruç bombacısı katli-amdan kısa süre önce gözal-tına alınıp, polis tarafındanserbest bırakılmıştı. Anka-ra’daki katliamı gerçekleştiren-lerin de telefonları dinlenmiş;bu tape’lerde açıkça eylem ha-zırlığında oldukları anlaşılma-sına karşın, bir önleyici tedbire

başvurulmamıştı.

Cumhurbaşkanına Twit-ter ’den hakarete gözaltı-tu-tuklama, canlı bombayahukuk devleti

Tayyip Erdoğan hakkında sos-yal medyada eleştiri yazmaknedeniyle, 15 yaşındaki çocuk-tan, haber spikerine, avukat-tan, işçiye kadar herkes,gözünün yaşına bakılmadan,gözaltına alınıp haklarında tu-tuklama kararı verildiği bir sis-temde, canlı bombalar içinherhangi bir uygulama yapıl-maması hukuk devleti ilkesinebağlanıyorsa, bu iddianın cid-diyet taşımadığı ortadadır.

Canlı bombaya hukuk dev-leti, Dilek Doğan’ın sırtınakurşun!

Katliamdan sonra canlıbomba alarmı verildi. Polis ta-rafından operasyonlar düzen-lendiği açıklandı. Oysasonrasında, operasyonların,IŞİD bombacılarından çok, hü-kümete muhalif gruplara veyaörgütlere yönelik olduğu gö-rüldü. İstanbul-Küçükarmut-

lu’da, sabaha karşı evi basılansosyalist genç kız Dilek Doğan,polis kurşunu ile sırtından vu-ruldu. Polisin, IŞİD canlıbomba operasyonu adı al-tında, muhalifleri sindirmeyeyönelik infaz eylemleri gerçek-leştirdiği ortadadır. Devlet An-kara’da katliama açıkça gözyumduğu gibi, bu durumu kul-lanıp sosyalistlere ve Kürtlereyönelik ev baskını ve infaz ey-lemleri tertip etmektedir.

Davutoğlu’nun beyanlarınınaksine, Türkiye hukuk devletiolmadığı gibi, AKP hükümet-leri de hukuka saygı duyan ya-pılar değildir. Bir ülkedehukuktan bahsedebilmek için,öncelikle hukuk uygulayıcıları-nın bağımsız olması ve iktidaragöre değişmemesi gerekmek-tedir. Oysa AKP, iktidarda bu-lunduğu sürede, yargı ve polisteşkilatını kendi kadroları iledonatmıştır. AKP’nin, kendisinemuhalefet edenlere yönelikhukuk dışı uygulamaları ger-çekleştirdiğinin en son örneği,Gezi sürecinde katledilengençlerin faillerinin bulunma-ması için devletin özel bir çabagöstermesinden de anlaşıl-maktadır. Devletin gerçekleş-tirdiği veya gerçekleşmesineizin verdiği katliamların veyafaili meçhullerin sayısı say-makla bitmemektedir. HrantDink suikastından tutun, Suruçkatliamına, Ankara katliamınave en son Dilek Doğan infa-zına kadar, binlerce muhalifdevlet eliyle öldürülmüştür. Busistemin başındaki Başbakanınhukuk devletinden bahsetmesiiçin, öncelikle bu saldırılaradair gerçek bir soruşturma yü-rütmeye niyetlenmesi gerek-mektedir. Oysa iktidarın buyönde bir isteği olmadığı, ak-sine failleri koruduğu ortada-dır.

İlkay Öngören

Kasım 2015 3İşçi Sözü

Davutoğlu’nunbeyanlarının aksine,Türkiye hukuk devletiolmadığı gibi, AKPhükümetleri de hukukasaygı duyan yapılardeğildir. Bir ülkedehukuktanbahsedebilmek için,öncelikle hukukuygulayıcılarınınbağımsız olması veiktidara göredeğişmemesigerekmektedir.

Page 4: İşçi Sözü Kasım 2015

Futbolun cinsiyetçi dili

İşçi Sözü4 Kasım 2015

Geçtiğimiz günlerde Trabzons-por-Gaziantepspor maçının ardın-dan, takımlarına yapılanhaksızlıklara tepki göstermek iste-yen Trabzonspor Başkanı İbrahimHacıosmanoğlu bakın neler dedineler: “Öleceksek de adam gibiöleceğiz, kadın gibi yaşamayaca-ğız. Bizi kadın gibi yaşatmaya dakimsenin gücü yetmez"

#adamlığınıaldagit

Cinsiyetçi kafalarını biliyoruz,özellikle de futbol gibi bir spor da-lında kadınların küfürlerle bol bolnasıl aşağılandığını da... Amaadam gibi kavramından sonra birde üstüne kadın gibi yaşamayaca-ğını açıklama gereği haddini fazla-sıyla aşan bir durumdur.

Toplumumuzdaki kadın algısınıistemsizce dışa vurmuştur. Sosyalmedya üzerinden hemen #adamlı-ğınıaldagit kampanyası ile tepkilergelmeye başladı. Kadın örgütleride Hacıosmanoğlu hakkında suçduyurusunda bulundu.

Öfkesinin sebebini açıkladığındabelki de bu tepkisinden dolayı al-kışlarsınız, hak veririsiniz ama buöfkeyi dile getirdiği sırada ağzıcinsiyetçi söylemler kusunca, bizkadınların nazarında bütün haklı-lığı bitmiştir! Üstüne üstlük gelentepkiler üzerine özür dilemek zo-runda kalınca, benim annem dekadın eşim de kadın gibi bir cümlesarf etmiştir.

Anne, eş ayırmadan en çok ka-dınlara hakaret ediyorsunuz zaten

siz futbol camiasında. Kimin an-nesi, kimin eşi olduğu fark etmiyor.Ama inanıyorum futbolseverler vetaraftarlar çok da yadırgamadılar.Cinsiyetçi küfürler kullanmaya veduymaya onlar da alışık…

Yakın zamanda yine Fenerbahçe-Galatasaray maçı öncesinde, erkektaraftarlar, Galatasaray takımınıküçük düşürmek ve aşağılamakiçin bir kadın mankene Galatasarayforması giydirip yakmıştı. Aşağıla-manın malzemesi şişme bir man-ken de olsa kadın bedenidir. Karşıtakımın formasını kadın bedeninegiydirip yakmak, içlerindeki teca-vüzcü ve katil zihniyetin dışavuru-mudur. Bu yapılan hakaret aslındaGalatasaray'a değil, kadına yöne-liktir.

Neredeyse bizden özür bekli-yor!

Hacıosmanoğlu, milletvekillerin-den, parti başkanlarından tepkigelmesi üzerine, bu işin siyasetlealakası olmadığını, kendisinin mal-zeme yapıldığını iddia etti. Yaptığı-nın sportif bir açıklama olduğunu,aslında kafasındaki ataerkil sis-temle söylediği cümleler olmadı-ğını, futbolun içinde kadına sözlüşiddeti epeyce barındırdığını, hattaaçıklamasında kendisine ve kulü-büne haksızlık edenlere doğrudankadını içeren bir küfüre yer verme-

diği için teşekkür edilmesi, şükre-dilmesi gerektiğini ifade eden tu-tarsız açıklamalar yaptı.

Şimdi kim Hacıosmanoğlu’na an-latabilir kadına yönelik şiddet poli-tiktir, bu konuya dair konuşmak,politika üretmek, kadın sorunlarınadair çözümlere katkı sunmak siya-setçilerin de işidir diye…

Nasıl yaşayacağımızı biz gayetiyi biliriz

Bu ne Hacıosmanoğlu’nun nefutbol camiasının kadına yönelikilk cinsiyetçi ve kadına yönelik şid-deti içeren söylemi, davranışıdır,ne de son olacaktır. Biz kadınlarfutbolun ne kadar cinsiyetçi birspor dalı olduğunu ve futbollauzaktan yakından alakalı olan her-kesin kadına sözlü şiddeti bir borçbildiğinin farkındayız. Kadınlarınfutboldan uzak durması da çoğun-lukla bu nedenledir.

Biz yine söylüyoruz sizlerin cinsi-yetçi sözleri, söylemleri kullanama-yacağınız güne kadar bizim kadınmücadelemiz sürecek. Bırakın artıkkadınlar üzerinden söz-söylemüretmeyi! Siz yaşam hakkımızı el-lerinden almazsanız, nasıl yaşaya-cağımızı gayet iyi biliriz. Kadınayönelik her türlü şiddete hayır!

Ayla Çelik

7 Haziran'dan 1 Kasım'a tümpartilerin kadın vekil oranlarıdüştü. 26. TBMM Dönemi’ndemilletvekillerinin yüzde 14,9’unukadınlar, yüzde 85,1’ini erkekleroluşturdu. 43 ilde hiç kadın vekilyok.

1 Kasım Genel Seçiminin resmiolmayan sonuçlarına göre, 82kadın milletvekili Meclis’e girdi.26. TBMM Dönemi’nde milletve-killerinin yüzde 14,9’unu kadın-lar, yüzde 85,1’ini erkekleroluşturdu. 25. TBMM döne-minde kadın milletvekili oranıyüzde 17,6 idi. Birleşmiş Millet-ler verilerine göre, tüm dünyadakadın milletvekili oranının orta-laması yüzde 22.

Mecliste kadın erkek eşitli-

ğinde Türkiye dünyada 91. sı-rada yer alıyor.81 ilden43’ünden, yani Türkiye’deki ille-rin yüzde 53’ünden hiç kadınmilletvekili çıkmadı.

Hiç kadın milletvekili olmayaniller: Adıyaman, Amasya, Arda-han, Artvin, Bartın, Bayburt, Bi-lecik, Bingöl, Bolu, Burdur,Çanakkale, Çankırı, Edirne, Er-zincan, Giresun, Hatay, Iğdır, Is-parta, Karabük, Karaman, Kars,Kastamonu, Kırıkkale, Kırklareli,Kırşehir, Kilis, Kütahya, Mersin,Muğla, Nevşehir, Niğde, Ordu,Osmaniye, Rize, Sakarya, Sinop,Sivas, Tokat, Dersim, Uşak, Ya-lova, Yozgat, Zonguldak.

Parlementodaki partilerin kadınmilletvekili sayıları ve oranları

En yüksek kadın vekil oranıHDP’de. HDP’nin toplam millet-vekili sayısı 80’den 59’a düştü. 7Haziran seçimlerinde Meclis’e32 kadın milletvekili (%40) ilegiren HDP, 1 Kasım seçimlerininardından Meclis’e 23 kadın vekilile giriyor. HDP’nin 26. Dö-nem’de kadın milletvekili oranıyüzde 38,9.

CHP’de kadın vekil oranı yüzde15,5. CHP’nin toplam milletvekilisayısı 132’den 134’e yükseldi. 7Haziran seçimlerinde Meclis’e21 kadın milletvekili (%15,9) ilegiren CHP, 1 Kasım seçimindede 21 kadın vekil çıkardı.CHP'nin 26. Dönem'de kadınmilletvekili oranı yüzde 15,5.

AKP’de kadın vekil oranı yüzde15,5’ten yüzde 11’e düştü.AKP’nin toplam milletvekili sa-yısı 258’den 317’ye yükseldi. 7Haziran seçimlerinde Meclis’e40 kadın milletvekili (%15,5) ilegiren AKP, 1 Kasım seçiminde de35 kadın vekil çıkardı. AKP’nin26. Dönem’de kadın milletvekilioranı yüzde 11.

MHP’de sadece 3 kadın vekilvar. MHP’nin toplam milletvekilisayısı 80’den 40’a düştü.7 Hazi-ran seçimlerinde Meclis’e 4kadın milletvekili (%5) ile girenMHP, 1 Kasım seçiminde de 3kadın vekil çıkardı. Vekil sayısıyarı yarıya inen MHP’nin 26. Dö-nem’de kadın milletvekili sayısıazalsa da, kadın milletvekilioranı yüzde 7,5’e çıktı.

İşçi Sözü-Haber

Kadın vekil oranı düştü

İbrahim Hacıosmanoğlu

Page 5: İşçi Sözü Kasım 2015

Kasım 2015 5İşçi Sözü

Suriye üzerindeki“bilek güreşi” sürüyor

Batılı emperyalistler, Suriye’de,vekâlet savaşı ile kazanamadıkla-rını, masada elde etmeye çalışıyor.Rejimin muhaliflerini silahlandırıp,her türlü desteği vererek, Esad re-jimini yıkamadıkları gibi, IŞİD’ingüçlenmesine yol açtılar. Rusya veİran’ın da, Suriye rejimi yanındaaktif tavır alması üzerine, “Suri-ye’de askeri yolla çözüm yoktur;çözüm politiktir” demeye başladı-lar. Bunun üzerine, belli başlı ulus-lararası güçler ile bölge ülkelerininkatıldığı, Cenevre’de düzenlenentoplantılar önem kazanmaya baş-ladı. Batılı emperyalistler ve bölge-deki müttefikleri, Esad’ın,Suriye’nin geleceğinde yeri olama-yacağını savunarak, altı aylık birgeçiş döneminden sonra, iktidarıbırakmasını dayatırken, Rusya, Çin,İran gibi rejimi savunan ülkeler,buna ancak Suriye halkının kararverebileceğini belirtiyorlar. Böy-lece, askeri yolla çözülemeyen Su-riye’deki politik düğüm, masadaçözülmeye çalışılıyor.

Rusya tüm gücüyle sahnede

İç savaşın başından beri Esad reji-minin yanında yer alan Rusya, sonaylarda, savaşa aktif olarak katıldı.Rejime karşı savaşan IŞİD ve İs-lamcı silahlı güçlere yönelik büyükçaplı hava saldırıları düzenlemeyebaşladı. Böylece, Suriye ordusununmoralinin düzelmesini ve güç top-layarak, savaşta kaybettiği alanlarıyeniden ele geçirmek için hamleyapmasını sağladı. Bu süreci, tümdünyaya yönelik askeri güç göste-risi biçiminde kullandı. Hazar De-nizi’ndeki savaş gemilerindenateşlenen füzelerle, 1500 kilometreuzaklıkta, Rakka’daki IŞİD hedefle-rini vurması, bir askeri tatbikatgösterisi niteliğindeydi. Yine, vur-duğu yerlerde geniş bir alandayangın çıkartan ve ortaya çıkardığı

yüksek basınç yoluyla, o bölgedekitüm canlıları imha eden termobo-lik füzeleri, IŞİD’in dağlık bölgeler-deki askeri hedeflerine karşıkullanması dikkat çekiciydi. Budurum, savaştaki etkinliğini arttır-masının ötesinde, Suriye’deki sa-vaşı, yeni türdeki silahlarınıdenediği bir alan haline getirdiğinigösteriyor.

Rusya’nın, son birkaç aydaki as-keri faaliyetlerine, siyasi hamlelerieşlik etti. Sürpriz bir şekilde, Suriyedevlet Başkanı Beşar Esad’ı Rus-ya’ya davet eden Putin, onunlabirlikte çektirdiği fotoğrafı, bir si-yasi mesaj olarak, tüm dünyayayaydı. Bu tavır, siyasi bakımdan,Esad’ın arkasında olduğunu, batılıemperyalistler ve bölgedeki müt-tefiklerinin, Esad’ın işbaşındanuzaklaştırılması yönündeki baskıla-rını dikkate almadığını gösteri-yordu. Ayrıca bu seyahat, Esad’ıniç savaşın başlamasından bu yanaülke dışına yaptığı ilk ziyaret ol-ması bakımından önem taşıyordu.Bu durum, gelinen noktada, Esadrejiminin rahatlığını ve özgüveniniortaya koyuyordu. Bu davetle,Rusya, Esad rejimine desteğinideklare ettiği gibi, Esad’ı, Putin,Dışişleri Bakanı Lavrov ve SavunmaBakanı Şoygu’nun karşısına oturta-rak, ülkenin geleceğine ilişkin tav-siyelerde bulundu. Bu toplantıda,Esad’dan, ordu ve istihbarata çeki-düzen vermesini, rejim yanlısı mil-isleri denetim altına almasını veiktidarı “vatansever muhaliflerle”paylaşmaya hazır olmasını talepettikleri söyleniyor.

ABD de bölgede hareketleniyor

Rusya’nın, Suriye devleti yanındaaktif bir biçimde savaşa dâhil ol-ması, Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşımücadele eden güçler ile Irak hü-kümeti için çekim merkezi haline

gelmesine yol açtı. Bir PYD heyetiMoskova’ya giderek, Rus yetkili-lerle görüşüp, Moskova’da birbüro açılmasını kararlaştırdı.Bunun yanı sıra, ABD’nin IŞİD’ekarşı tavrını yetersiz bulan Irak hü-kümeti, Rusya’ya yanaşarak, onlar-dan silah alımına başladı. Yapılananlaşma ile ABD’den alınması ka-rarlaştırılan 35 savaş uçağından,bugüne kadar, sadece dördü Irakhükümetine teslim edilmişti. Ye-terli hava gücüne sahip olmayan,bu nedenle IŞİD’e karşı aktif müca-dele yürütemeyen Irak ordusu, budurumdan ABD’yi sorumlu tutuyor.

ABD ise IŞİD’e karşı mücadelede,tam bir “tavşana kaç, tazıya tut”politikası izliyor. Bu örgüte yöneliksaldırılarını, onu sınırlandırma bo-yutunda tutuyor. İŞİD’i yok edecekhava saldırılarından kaçınarak,onun varlığını sürdürmesine yolaçıyor. Böylece bir yandan, IŞİD’ibölgedeki askeri varlığının gerek-çesi yaparken, diğer yandan bu ör-gütü çeşitli yerel güçleri hizayagetirmenin bir aracı olarak kullanı-yor. Bu durum yerel güçlerin gö-zünden kaçmıyor. O nedenleABD’ye olan güvenleri azalırken,bölgedeki yeni aktif güç olan Rus-ya’ya yönelimleri gelişiyor.

Bundan kaygı duyan ve bu izle-nimi silmek isteyen ABD, geçen ayKürt güçlerle birlikte, Irak’ın Havicekentindeki IŞİD hapishanesine birbaskın düzenleyerek, 69 tutukluyukurtardı. Şimdiye kadar, kara sava-şına dâhil olmayacağını belirtme-sine karşın, ABD karada yaptığı ilkaskeri operasyonda ilk kaybını daverdi ve bir ABD askeri öldü. YineABD yönetimi, Kürtlerin deneti-minde bulunan Suriye’nin kuze-yine, yerel güçlere destek olmaküzere, 30-40 civarında asker gön-dereceğini duyurdu. Bu askerlerin,eğitim ve danışmanlık hizmeti ve-receğini açıkladı. Bu gelişmeler,bölgede ABD ile Rusya arasındakigüç mücadelesinin kızıştığını gös-teriyor. Bir yandan Cenevre’de, si-yasi alanda bir “bilek güreşi”sürerken, diğer yandan küreselgüçlerin, bölgedeki savaşa dahaaktif olarak katıldıkları gözleniyor.

Kürtler önem kazanıyor, Türkiye itibar kaybediyor

AKP iktidarının, Suriye iç savaşı-nın başından bu yana temel politi-

kası, vekâlet savaşı yoluyla bu ül-kede, ekonomik ve siyasi nüfuzelde etmekti. İç savaş sürecindeKürtler güçlenince, buna bir deKürtlerin kazanımlarının engellen-mesi eklendi. Bu iki ayak üzerineoturan Suriye politikası, son geliş-meler karşısında tam bir çıkmazagirdi. Rusya’nın “kılıcını atması” veSuriye toprakları ile hava sahasınınfiili koruyucusu haline gelmesi,Türkiye ve koalisyonun askeri hare-ket alanını daralttı; hatta yok etti.Rusya bir yandan, Türkiye’nin işbir-likçilerini askeri olarak hedef alır-ken, diğer yandan Suriye havasahasını, Türk ve ABD uçakları içinfiilen “uçuşa yasak bölge” ilan etti.

İkinci olarak, Kürtlerin, Suriye’dekiçeşitli halk kesimlerini temsil eden13 örgüt ile bir araya gelerek, “Su-riye Demokrasi Güçleri” adı altındabir oluşum gerçekleştirmesi, gerekbatılı emperyalistler gerekse Rus-ya’nın gözünde değerini arttırdı.Bunun sonucu olarak, PYD’nin,Moskova, Berlin ve Paris’te birerbüro açacağını açıklaması, AKPhükümetini çılgına çevirdi. Günler-dir, YPG’nin Tel Abyad’daki mevzi-lerine Türk askerleri tarafından,taciz ateşi açılıyor. Böylece Kürtlerprovoke edilip, karşılık vermeyezorlanarak, Türkiye’yi tehdit eden“teröristler” durumuna düşürül-mek isteniyor.

Ancak Kürtler bu oyuna gelme-diği gibi, son olarak, ABD’nin 30-40 kişilik bir askeri grubu Kürtbölgesine göndermesi, Kürtleri,Suriye’deki önde gelen müttefikiolarak gördüğünü ortaya koymak-tadır. Sonuçta, AKP iktidarı, süreklisorun yaratan Suriye politikasıyla,bölgede hâkimiyet mücadelesiveren iki küresel güç tarafından dadışlanan bir konuma sürüklenmiş-tir. Böylece, bir yandan etkisizleşir-ken diğer yandan itibar kaybınauğramıştır. Ayrıca, bağnaz Kürtdüşmanı tavrıyla, ülkedeki Kürtlertarafından dışlanmış ve onları ken-disine düşman ederek, ülkenin içbarışını sabote eder hale gelmiştir.Gerek iç barış gerekse bölgeselbarış açısından, AKP iktidarı, enbaşta Kürt düşmanı politikalarıterk etmeli; ayrıca Suriye politika-sında köklü değişiklikler yapmalı-dır.

Aykut Özer

Bir yandan Cenevre’de,siyasi alanda bir “bilekgüreşi” sürerken, diğeryandan küresel güçlerin,bölgedeki savaşa dahaaktif olarak katıldıklarıgözleniyor.

Page 6: İşçi Sözü Kasım 2015

İşçi Sözü6 Kasım 2015

Fransız ulusal havayolu şirketi AirFrance, 2 bin 900 işçinin işten çı-kartılacağını açıklayınca olanlaroldu. İşçiler şirket yönetiminin top-lantısını bastı; Air France YönetimKurulu Başkanı Frederic Gagey,İnsan Kaynakları Müdürü XavierBroseta ve yöneticilerden PierrePlissonier binadan kaçmak zo-runda kaldılar.

İnsan Kaynakları Müdürü Bro-seta’nın, işçilerin öfkeli protestosukarşısında, gömleği parçalanmışhalde tel örgülerden tırmanıp kaç-maya çalışan hali, uzun yıllar hafı-zalarımızdan silinmeyecek birgörüntü oluşturdu.

Kölelik planı…

Ekonomik krizin faturası herzaman olduğu gibi işçilere ödetili-yor. 52 binden fazla çalışanı olanAir France, yaklaşık 4 yıldır “yeni-den yapılanma” adı altında esnekve güvencesiz çalışma koşullarınıdayatıyor. İşçi sayısının azaltılması,çalışma saatlerinin uzatılması, ekuçuşlar ve zarar ettiği iddia edilenbazı hatların kapatılması… bu pla-nın parçaları.

Şirket son beş yılda 6 bin 500 iş-çiyi işten çıkardı. 2016 ve 2017 yıl-larında ise 300’ü pilot, 700’ü kabingörevlisi, bin 900’ü yer hizmetleriçalışanı olmak üzere toplam 2 bin

900 işçinin daha işten çıkartılaca-ğını açıkladı. İşçi kıyımının 2020 yı-lına kadar devam edeceğibelirtiliyor.

Bu karara karşı Air France’da ör-gütlü sendikalar 5 Ekim günüeylem çağrısı yaptılar. Charles DeGaulle Havaalanı’ndaki şirket mer-kezi önünde toplanan yüzlerce iş-çinin protesto eylemine hiç aldırışetmeyen şirket yöneticileri iseişten çıkarmalarla ilgili toplantıyapmak üzere genel merkeze gel-diler. Bu umursamazlık karşısındadaha da öfkelenen işçiler, toplantısalonunu basarak “Biz geldik bu-rası bizim evimiz” sloganlarıylatoplantıyı engellediler.

Yöneticiler ise çareyi, polisin yar-dımı ile kaçmakta buldular.

Hükümetten destek…

Fransız Hükümeti, önümüzdeki

iki yıl içinde 3 bin civarında işçininişten çıkartılacak olmasına değil,Air France yöneticilerinin işçilerinöfkesinden nasibini almasına tepkigösterdi. Türkiye’den de alışık ol-duğumuz üzere, işini ve geleceğinikorumak için harekete geçen işçi-ler suç işliyormuş gibi lanse edildi.Şirketin 3 bin işçiyi kapının önünekoyan ve diğer işçileri kölelik ko-şullarına mahkûm eden kararı ise“ilerleme planı” olarak adlandırıldı!

Öyle ki Başbakan Manuel Valls,sendikaları “ilerleme planı”nı red-dettikleri için eleştirdi ve “Uyumsağlamak için ilerlemek lazım. Aksitakdirde bütün çalışanlar bundanzarar görür” diyerek “Air Franceyönetiminin yanında” olduğunuaçıkladı. Hükümet Sözcüsü Step-hane Le Foll da “Hükümet, önemlibir rekabetin yaşandığı bir or-tamda zor bir aşamadan geçen AirFrance’ı destekleyecektir. Herkesikonuyla ilgili müzakere yapmayadavet ediyorum” dedi.

Kısacası Fransız Hükümeti, işçilerekarşı sermayenin çıkarını destekle-yeceğini açıkça ortaya koymaktançekinmedi.

İşçiler kararlı…

Air France işçilerinin, işten atmave kölece çalıştırma uygulamala-rına karşı eylemleri sürüyor. 23Ekim’de başkent Paris başta olmaküzere çok sayıda kentte protestoeylemleri düzenlendi.

Bu eylemlerde kullanılan bir slo-gan dikkat çekiciydi; “Ben gömle-ğim!”.

Yırtılmış gömlekleri bayrak gibitaşıyan işçiler, 3 bin işçinin bir çır-pıda kapı önüne konulmasının, birşirket yöneticisinin yırtılan gömleğikadar önemli görülmemesini pro-testo ettiler. İşten çıkartılmanın,“gömleklerini değil, hayatlarınıparçaladığını” dile getirdiler.

Şimdi ise gündemde grev var.İşten çıkartma kararından dönül-memesi halinde, 19 Kasım’da grevyapılacak.

Oya Öznur

Air France işçileri: “Biz geldikburası bizim evimiz!”

Fransız Hükümeti, AirFrance yöneticilerininişçilerin öfkesindennasibini almasına tepkigösterdi. Türkiye’den dealışık olduğumuz üzere,işini ve geleceğinikorumak için hareketegeçen işçiler suçişliyormuş gibi lanseedildi.

Page 7: İşçi Sözü Kasım 2015

Kasım 2015 7İşçi Sözü

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB gibiemek ve meslek örgütlerinin,“Emek Barış Özgürlük!” şiarlarıylaçağrılarını yaptığı Ankara mitin-gine gitmek üzere hazırlanmıştım.Kürt kökenli ve sosyalist bir işçiolarak, emek örgütlerinin “Barışhemen şimdi!” çağrılarına kayıtsızkalmam mümkün değildi. Birdenbire, merkezi bir kışkırtmayla yeni-den başlatılan bu kirli savaşa hayırdememiz gerekiyordu. Özellikle debenim gibi işçi ve emekçiler içinbu çok önemliydi.

Bu kirli savaşın her cephesindeve her safhasında sınıf kardeşleri-miz, yoksul işçi ve emekçiler ölü-yorlar. Asker olarak, gerilla olarak,silahsız sivil halk olarak öldürülen-lerin hepsi de yoksul halk çocuk-ları. Ölenlerin hepsi işçi veemekçiler. Daha da kötüsü, bu kirlisavaşın tüm finansmanı bizler gibiişçi ve emekçilerin alın terleri üze-rinden sağlanıyor. Kirli savaşla bir-likte maaşlarımızdan yapılankesintiler artıyor, ücretlerimiz kırpı-lıyor, çoluğumuzun çocuğumuzunrızkına el uzatılıyor ve sofralarımız-daki aşımız-ekmeğimiz her geçengün daha da azalıyor.

Bu kirli ve pahalı bir savaş. Tamda bu nedenlerle Ankara’daki barışmitingine gitmeye karar verip ha-zırlandım. Bir işçi olarak, İşçiSözü’nden arkadaşlarımla birlikte,ben de sözlerimi söyleyecek veİnadına Barış İnadına Demokrasi!diye haykıracaktım…

Parçalanmak

Ankara barış mitingine gidece-ğimi anneme söyledim. Annem ise“babana söyle oğlum” dedi. Baba-mın “gitme” diyeceğinden ve en-gellemeye kalkacağına emindim.Babam, hükümetin siyasal söylem-lerinin ve savaş propagandalarınınetkisi altındaydı ve bunu biliyor-dum. Anneme, bu mitinge nedengidilmesi gerektiğini ve savaşahayır dememiz gerektiğini örnek-ler vererek anlattım. Annemin ıs-rarı nedeniyle babamasöylediğimde ise beklediğim ce-vabı aldım. “Kesinlikle gitmeyecek-sin!” diyerek dayattı. Mitingin yasalolduğunu, günler haftalar öncesin-den başvuru yapıldığını anlatıp,izah etmeye çalıştım. Hükümetinsavaş propagandalarının yarattığıtoplumsal yarılma evimizin içinekadar girmiş, neredeyse evimiziniçinde bile bir “iç savaş” ve “ça-tışma” psikolojisi oluşturmuştu.Babama, barış mitingine gidece-ğimi söyledim ve kararlılığımı be-lirttim. Aldığım cevap sarsıcı veiçler acısıydı: “İnşallah orada bom-balar patlar da gelir parçalarınıtoplarız” diyebildi. Bir babanın,barış ve demokrasi ısrarından do-layı oğluna layık bulduğu son vetemenni duası buydu…

Derken, Ankara Barış Mitin-gi’nde bombalar patlatıldı. 100’üaşkın işçi ve emekçi katledildi.Ölenlerin hepsi kardeşimiz ve ar-

kadaşımızdı. Ağızlarındaki barış şi-arları Ankara Garı’nın semalarındaasılı kaldı. Tesadüfen yaşayanlararasındaydım ve Ankara katliamın-dan kurtulan herkes gibi ben deyaşadığıma sevinemedim. Katlia-mın amacı Türk-Kürt kardeşliğinive barış içinde bir arada yaşamaumudumuzu öldürmekti. Katliamınamacı işçi ve emekçilerin alanlaraçıkıp “Emek Barış Özgürlük!” talep-lerini dile getirmelerinin önünegeçmekti. Katliamın amacı AKPhükümetinin savaş politikalarınadur dememizin ve tek parti dikta-törlüğüne hayır dememizin önünegeçebilmekti. Katliamın amacı tekadam diktatörlüğüne giden yol-daki tüm engelleri ortadan kaldır-maktı. Azmettiren belliydi, katillerde önceden biliniyordu. Patlatılanbombalar ise Adana, Mersin veSuruç katliamlarında kullanılanla-rın aynısıydı. Tıpkı ölenlerin aynıcepheden, Emek Barış ve ÖzgürlükCephesi’nden olmaları gibi. Tabircaizse, katliamın göz göre göregelişini babam dahi biliyordu…

Patlamanın hemen ardından te-lefonum çalmaya başladı. Telefonuaçmak içimden gelmedi. Sık sık veuzun uzun evden aradılar. “Benöldüm!” diye kendi kendime mırıl-dandım. “Böyle olsun istememişmiydin baba” dedim, kendi ken-dime. İster yasımı tut, ister sevin!Annemin sağlık sorunları olduğuaklıma geldi. Annem üzülsün, sağ-lığı iyice bozulsun istemedim. Nicezaman sonra annem için, sadeceannemi düşünerek telefonu açtımve “ölmedim, hala hayattayım” di-yebildim. Sesimi duyan ve yaşadı-ğımı öğrenen annem çok sevindi.

Ama ben yaşadığıma bile sevine-medim…

Parçaları toplamak

Ankara’dan dönünce, babamıngörevlendirmesiyle, abim benimlekonuşmak istedi. Ailenin birliğin-den ve bütünlüğünden bahset-meye başladı. Birden bire aileninve devletin kökenine dair kısa biryolculuk yaptığımı fark ettim. Sanabir şey olsa ailenden başka kimsesahip çıkmaz, bakmaz vs. dedi.Dönüp dolaşıp konu aynı noktayagelmiş, babamın verdiği görev ge-reği bir nevi akıllanıp akıllanmadı-ğımı sormuş oldu: “Bir daha,örneğin yarın böyle bir mitingolsa, yine gider misin?” dedi. “Yarındeğil, şu an, şimdi olsun yine gide-rim” dediğimde ise durakladı. “Sende bir babasın. Çocuğun var. Ço-cuğunu öldürseler ve sen de öldü-rülen çocuğunu derindondurucuya koyup günlerce ba-şında beklemek zorunda kalsan?Ne yapardın, söylesene?” dedi-ğimde ise abim sessizce başınıönüne eğdi...

Babam “inşallah orada bomba-lar patlar da gelir parçalarını topla-rız” demişti. Orada, Ankara BarışMitingi’nde bombalar patladı. Par-çalanmış canlarımızın bedenlerinitopladık bir bir. Aslında o gün bende parçalandım. Babam ve vicdan-sız temennileri parçalanarak biryara savruldu; ben ise emekten,barıştan ve halkların eşitliğindenyana bir yerdeyim…

O bombalar hepimizin şehrinde,işyerinde, evinde, ocağında vehatta bedeninin içinde patladı.Bizi, bombalarla, tanklarla, toplarlave tüfeklerle bölüyor ve parçalıyor-lar. Farkındasınız ya da değilsiniz,hepimiz; sen, ben, o, hepimiz bir-den parçalanıyoruz. Kirli savaş hü-kümetinin amacı da zaten bu. Kirlisavaşı devam ettirmek, kalıcılaştır-mak istiyorlar. Biz ise buna asla izinvermeyeceğiz. Bütün bölük ve par-çalarımızı tek tek Emek Barış veÖzgürlük Cephesi’nde toplayaca-ğız. Savaşa hayır, barış hemenşimdi.

Derviş

anKARA Katliamı tanıklıklarıBen öldüm

Page 8: İşçi Sözü Kasım 2015

anKARA Katliamı tanıklarındanİTO (İstanbul Tabip Odası) yöneti-cisi Dr. İncilay Erdoğan'la yaşa-nanlara dair bir söyleşi yaptık.

Gezi direnişinde yaralılara müda-hale eden ve birçoğunu hayatadöndüren doktorlara ceza verildiğibir noktadayız. Ve hep birlikte An-kara katliamını yaşadık. Sizi An-kara katliamında yaralılaramüdahale eden doktorlar arasındagördük. Ankara'ya gidişinizi ve ya-şadıklarınızı anlatır mısınız?

10 Ekim sabahı İstanbul TabipOdası (İTO) olarak iki otobüsle An-kara'ya gittik. Hekimler, tıp öğren-cileri, profesörler, taşeron işçisiarkadaşlarımız vardı. Suruç katlia-mına rağmen motivasyonumuzyüksekti. Çünkü barış için gidiyor-duk.

Ankara’da Türk Tabipler Birli-ği’nden (TTB) meslektaşlarımızlabir araya geldik. Pankartlarımızı,dövizlerimizi sırtlanıp gara doğruyürüdük. Alan yeni yeni dolmayabaşlamıştı. Hazırlıklarımız devamederken birden bir ses duyduk.Ses bombası olduğunu düşündük.Birkaç saniye sonra ikinci patlamasesini duyunca ‘Bu bomba arka-daşlar, yerimizden oynamayalım’dedik. Bize bir şey olmadığını farkedince de hemen o noktaya gide-lim dedik. Meslektaşlarımız ara-sında bu tür durumları yaşamamışarkadaşlarımız olduğu için sakinolmalarını sağlamaya çalıştık. Di-yarbakır mitingine yönelik bombalısaldırıda kürsüden yapılan anons-lar hâlâ hafızalarımızdaydı. Ben de‘bomba, sakin olalım, koşturmaya-lım’ lafını Diyarbakır’daki görüntü-

lerden öğrenip söyledim. Bunlaröğrenilmiş bellekten geliyordu.Birkaç kişi önden gidip ne oldu-

ğuna bakmaya karar verdik. Dört-beş arkadaş, daha 25 metre bilegidemeden, hemen oracıkta iki ya-ralı gördük. Arkadaşlarımıza sesle-nip gelmelerini söyledik.Sandığımızdan daha vahimdi.Önce yaralı olan kadın arkadaşabaktık ve öldüğünü fark ettik.Erkek arkadaş yaşıyordu, kalp ma-sajı yaptım. Dakikalarca dönü-şümlü kalp masajı yaptık, amakaybettik. Sonradan öğrendim ki,kalp masajını yaptığım kişi FilistinliAhmed Alkhadi'ymiş. Onun ayrı birağırlığı var, Ortadoğu halklarınınkurtuluşuna dair derin bir bu-luşma. Çok net söyleyebilirim ki,ambulans zamanında gelseydi Fi-listinli Ahmed Alkhadi arkadaşımızkurtarılabilirdi.

Gezi ve Kobane süreçleri, savaşhekimliği, deprem-enkaz çalışma-ları gibi tecrübelerim, 14 yıllık acilhekimi olduğum için en azındanönce ölenleri ve yaralıları ayırabil-meyi akıl ettim. Hafif yaralıları ar-kadaşlarımız hızla alandançıkardılar. Bütün bunları yaparken,biliyorsunuz, polis tarafından üzer-lerimize gaz atıldı. O esnada yaralıbirine kalp masajı yapıyordum.Nefes alamaz hale geldik. Gazınhafif dağıldığını görür görmez,tekrar o yaralının yanına gitti-ğimde, kaybettiğimizi gördüm.Kurtarır mıydık, bilemiyorum amaşundan eminim ki, orada bazı in-sanların son nefesi polisin attığıgaz oldu.

O konuda TTB kaynaklı bazı açık-lamalar da oldu: Kan kaybı olan

yaralıların oksijen ihtiyacının arta-cağı, böylesi bir anda sıkılan gazınise direkt ölüme sebebiyet vereceğiyönünde tıbbi açıklamalardı.

Bunun ölçüsünü bilemiyoruz amaölümleri hızlandırdı. Tüm sahayıtaradık, tespit yaptık, yaralılarıayırdık, planladık ilk ambulansbütün bunlardan sonra geldi. Am-bulansların geç gelmesi ve gazatılması çok önemli iki kritik nok-tadır. Bir yaralı patlamanın etkisiylealandaki köprünün üzerinde bulu-nan demir parmaklıklara düşmüş.Yaşıyor. İki doktor arkadaşım demirparmaklığı ayaklarıyla büktüler, ya-ralıyı çıkardılar. O esnada gazatıldı. Doktor arkadaşlarımız köp-rüden düşme tehlikesi atlattılar.Gaz atılması ikinci bir katliamdı. İlkgelmesi gereken ambulansken,gaz oldu. Çok ağrımıza gitti, toplu-mun belleğine yazıldı.

Hayal eder miydiniz, bir gün pan-kartlarımız yaralılarımıza sedyeolacak, dövizlerimiz ise ölülerimi-zin üzerine örtü olacak diye. Bun-ları unutmayacağız ve bizikorkutamayacak. Nasıl o mey-danda bir araya geldiysek, bu bir-likteliklerimiz büyüyecek. Barışınkazanacağından eminim, umutlu-yum.

Daha sonra alandakilerin büyükçoğunluğu hastanelere aktı. Hasta-nelerin önü miting alanı gibiydi.Kan vermek için herkes sıraya girdi.

Yaralılar hastanelere taşındıktansonra biz de dolaştık. Ankaralılaryoğun bir şekilde destek oldular.TTB adına temsilcilerimizi bıraktık.Bize yaralı bilgisi gönderdiler. Ör-gütlü, sağlıklı yürüyen bir işleyişi-miz vardı. TTB’ye gittiğimizde birprogram hazırlanmış, yaralı bilgi-leri girilmeye başlanmıştı. Emin ol-madan bilgi paylaşmadık. TTB krizmasası çok hızlı hareket etti.

Peki, mitingin güvenliği meselesi?

Barış Bloku’nun Aksaray çağrısın-daki, Bakırköy’deki önlemlerini ha-tırlıyoruz. Kendi güvenliktedbirlerimize dikkat etmeyeceği-miz bir hayatı örgütleyemeyiz.Terör ve şiddetin en zor tarafı, top-lumu korkutan ve ürküten bir yer-den saldırmasıdır. 'Kendi kendimizi

yönetmek istiyoruz' diyorsak, artıkbu devlete güvenemeyeceğimizi,devletin bizi yaşatmak için hiç birşey yapmayacağını anlamalıyız.

Deneyimli arkadaşlarımızın kitleyisakinleştirmesi önemliydi. Kitlepanik içinde, birbirini ezecek birkaçma koşuşturma yaşasaydı dahabüyük kayıplarımız olabilirdi, buönlenebildi.

Bu halk ölüm anında bile örgütle-nebiliyor. İlk patlamadan sonra,ikinci patlamanın olduğu yere yö-nelmek zorundayız, başka kaçışyönümüz de yok. Sayı çok dahavahim olabilirdi.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

O sokakları ve o meydanları ölsekbile kimseye bırakmayacağımızıbilmeliler. Hepimizin örgütlü ol-ması, olanlarla başa çıkmamızı ko-laylaştırdı. Direncimizi veumudumuzu arttırdı. Bu bombahepimize atıldı. Hiç birimizi ayır-madı. Emekçiyi, taşeronu, profe-sörü, kadını, erkeği, hiçbir siyasetiayırmadı. Artık birçok bayrağı aşanbir yerden siyasi söylem üretme-miz gerekiyor. O bomba tüm ezi-lenlere verilmiş bir mesajdı.

Somalı madenciler ve aileleri An-kara katliamının ardından “ölüleri-mizi birbirinden ayıramazsınız”dediler.

Bu saldırı 7 Haziran’daki mesajı-mızın temsiliyetine atılmış birbomba. Maalesef ki acılarımızıeşitlediler. Taleplerimiz aynıykenacılarımız da aynı oldu.

Toprağa düşen her can bir barışve özgürlük tohumudur.

Ben de üzerimde bir vebal olarakgörüyorum. O yarım kalmış ömür-lere verilmiş bir sözümüz var.Küçük Veysel’in kocaman bakangözlerine verilmiş sözümüz var. Buiktidarlardan gözümüzü hiç ayır-mayacağız.

Söyleşi: Aysun Koca, N. CemalTamamı için:

iscisozubulteni.blogspot.com.tr

İşçi Sözü8 Kasım 2015

Bu bomba hepimizeatıldı. Hiç birimiziayırmadı. Emekçiyi,taşeronu, profesörü,kadını, erkeği, hiç birsiyaseti ayırmadı. Artıkbirçok bayrağı aşan biryerden siyasi söylemgeliştirmemiz gerekiyor.

anKARA Katliamı tanıklıkları“Saldırının kurbanı olarak konuşuyorum”

Page 9: İşçi Sözü Kasım 2015

Kasım 2015 9İşçi Sözü

9 Ekim Cuma gecesi İstanbul’danTMMOB otobüsleriyle Ankara’yahareket ettik. Otobüste konuşu-lanlar ve yapılan duyurular çokciddiydi. İstanbul’da yapılan vediğer çağrıcı kurum temsilcilerininde yer aldığı miting toplantılarında“Suruç gibi bir saldırı olabilir” de-ğerlendirmeleri yapılmış. “Araçlarabinenlerin tek tek kimlik tespitleri-nin yapılıp, telefon numaralarıylabirlikte kayda alınması” kararlaştı-rılmıştı. Öyle de yapıldı. Hatta mi-ting hazırlık toplantılarında“gerekli durumlarda çantaların veüst aramalarının yapılmasının” ko-nuşulduğundan da bahsedildi.

Yaşadığına sevinememek

10 Ekim Cumartesi sabahı saat9.30 gibi Ankara Garı’nın önün-deydik. Bir arkadaşımız kimliğinigeldiğimiz otobüste düşürmüş.Hemen telefon edip araç sorumlu-suyla konuştuk. Kimliği bulduğunuve dönüşte vereceğini söyledi. Tamkarşımızda HDP kortejini gördük.HDP’li yoldaşlarımızla selamlaştık.Bazı arkadaşlarımız “HDP kortejiyleyürüyelim” bazı arkadaşlarımız da“mitingin çağrıcı kurumlarına veemek meslek örgütlerine destekverelim, onlarla yürüyelim” dedi.Geldiğimiz arkadaşlardan ayrıl-mama eğilimi ve “emek meslek ör-gütleriyle yürüme” önerisi kabulgördü. TMMOB kortejine yöneldik.Yürüyüş hazırlıkları yapılırken kısa

aralıklarla iki patlama sesi duyduk.

“Yaşadığımıza sevinmek” gibi ya-şamsal bir bencilliğe hiç birimizinyüreği elvermedi. “Yaşadığı içinsuçluluk duyanların” travmatikduygu parçalanmasından nere-deyse hepimiz nasibimize düşenialdık. “HDP kortejiyle yürüyelim”diyenlerimiz de, “emek meslek ör-gütleriyle yürüyelim” diyenlerimizde iyi değildi, değildik. Asla da iyiolmayacağız. Otobüste kimliğinidüşüren arkadaşımız “kimliği tes-pit edilenemeyen ölüler” arasındaolacaktı. Bizler ise kuvvetli ihtimal“Barış şehitleri” listesinde yer ala-caktık. Katillerin hedefi HDP kortejive yanında yer alan emek ve de-mokrasi güçleriydi. Bu duygu vedüşünceler içinde hastanelere, kanvermeye koştuk. Formlar dolduru-lup, kan gruplarına ve ihtiyacagöre kan verme yarışına girildi.Öğleden sonra ise Türk TabiplerBirliği (TTB) Kriz Masasındaydık.Miting çağrıcı kurumlarının katli-amla ilgili ilk basın açıklaması daTTB toplantı salonunda yapıldı.

TTB Kriz Masası özenle ve “amanha bir yanlış yapmayalım” diyerekyoğun bir çaba sarf ediyordu. Eldebulunan ölü ve yaralı listeleri has-tanelerle, adli tıpta görev yapanavukat ve doktorların onayıylakesin hale getirilmeye çalışılıyordu.Hiç susmayan telefonlardan yakın-larını soranlara sadece teyit edil-

miş sonuçlar iletiliyordu. Av.Verda’nın ve Kriz Masası görevlile-rinin çabalarını unutmamız müm-kün değil. O gün TTB binasındaunutamayacağımız başkaları davardı. İlk müdahaleyi yapan ve ölüsayısını aşağılara çekmeye çalışandoktorların kanlar içindeki halleri.Bunlardan birisi de, kan gölü içeri-sinde hayata döndürme çabalarısarf ederken dizlerine kadar kanabulanmış olan İstanbul TabipOdası yöneticilerinden Dr. İncilayoldu.

11 Ekim Pazar sabahı Ankara Ga-rı’na gittik ve bir gün önce bom-banın patladığı saatte alana kırmızıkaranfillerimizi bırakmak istedik.Polis tarafından “güvenlik” gerek-çesiyle engellendik. Bir gün öncebombacıların “güvenlikli” bir şe-kilde alana geçiş yapmasına imkânsunanlar, ellerinde karanfillerle ge-lenlere engel oldular. TOMA’larını,gaz bombalarını, silahlı özel timle-rini karşımıza dizdiler. Engellediler.

Öğle saatlerinde ise Sıhhiye Mey-danı’ndaydık ve “Barış şehitleri”için saygı duruşunda bulunduk.Ankara’dan memleketlerine uğur-ladık. Defin işlemleri için Sıhhi-ye’den Karşıyaka mezarlığınageçildi. Cenazelerin gönderildiği il-lerde kitlesel cenaze törenleri veanmalar yapıldı.

12 Ekim Pazartesi sabahı İstan-bul’da cenazelerimize sahip çıkıponları hep birlikte yıldızlara uğur-ladık. İstanbul Üniversitesi (Çapa)Hastanesi önünde buluşulup, An-kara Katliamında bombaların pat-latıldığı saat olan 10.04’te Milletcaddesi trafiği kesildi. Basın açıkla-ması ve yürüyüşlerin ardından,topluca Silivrikapı Cami’ne geçe-rek, 17 yaşında katledilen DicleDeli kardeşimizin cenaze töreninekatıldık. Dicle kardeşimizin cena-zesini kadınlar omuzladılar ve birkilometrelik yol boyunca taşıdılar.Silivrikapı mezarlığında defnettik.Anma ve yürüyüşler boyunca tekbir ses yükseliyordu: Barış hemenşimdi!

Katili tanıyoruz

11 Mayıs 2013 tarihli ReyhanlıKatliamından, 18 Mayıs 2015 ta-rihli Adana ve Mersin HDP binala-rına uzanan bombacı katilleritanıyoruz. 5 Haziran 2015 tarihliDiyarbakır HDP Mitingine yönelikkatliamdan, 20 Temmuz 2015 tari-hindeki Suruç Katliamına uzananbombacı katilleri tanıyoruz. 10Ekim 2015 Ankara Katliamının ka-tillerini tanıyoruz. Katilleri azmetti-renleri tanıyoruz. Katillere emirverenleri tanıyoruz. Katilleri besle-yip barındıranları tanıyoruz. Katil-lere tırlar ve kamyonlar dolususilah ve mühimmat gönderenleritanıyoruz.

Kirli savaşı kışkırtanı, başlatanı vesürdüreni çok iyi tanıyoruz. Savaşve kan üzerinden çıkar hesaplarıyapanı çok iyi tanıyoruz. Tek partidiktatörlüğünü tek adam diktatör-lüğüne dönüştürmeye çalışanı çokiyi tanıyoruz. Para babalarının dev-letini de, hükümetini de, başkanbabalarını da hepimiz çok çok iyitanıyoruz.

N. Cemal

Katili tanıyoruz! Kirlisavaşı kışkırtanı,başlatanı ve sürdüreniçok iyi tanıyoruz. Savaşve kan üzerinden çıkarhesapları yapanı çok iyitanıyoruz.

anKARA Katliamı tanıklıklarıİnadına barış inadına demokrasi

Lise öğrencisi Dicle Deli uğurlanıyor.

Page 10: İşçi Sözü Kasım 2015

İşçi Sözü10 Kasım 2015

Yüreğiniz insandan, emekten,adaletten, barıştan yana çarparkenöldürüldünüz mü hiç? Siz hiç kat-ledildiniz mi? Siz hiç katliam gör-dünüz mü? Katledilenyakınlarınızın cenazelerini sırtlayıp,mezara götürüp, toprağa gömdü-nüz mü hiç? Ankara’da, üstü örtülüölü bedenlerin yüzünü açıp da“acaba tanıdığım biri mi?” diye ba-karken parçalanmış bedenlerinigördünüz mü? Sanırım görmedi-niz? Görmenizi de hiç istemem…

Peki, siz hiç Ankara’ya gittiniz mi?“Asgari ücret yükseltilsin”, “taşeronsistemine son” talepleriyle, An-kara’ya ve Çalışma Bakanlığı’nadefalarca gitmiştim. Bu kez İstan-bul’dan 90 otobüsle yola çıktık.Onbinlerce insan tek ses ve tekyürek olarak “Emek, Barış, Özgür-lük!” diye haykıracaktık. Yine ve bir

kez daha “taşeron sistemine hayır”diye haykıracaktım. Ama onlar biz-lere “kadrolu - güvenceli iş” ve“barış” yerine ölümü verdiler. Bizedüşen 100’ü aşkın arkadaşımızınparçalanmış bedenleri ve yıllarcaaklımızdan çıkmayacak olan vahşetkareleri oldu.

“Kardeşiz!” diye bağıracaktık. Ha-laylarımızı ve horonlarımızı çektik.Her şey inanılmaz güzellikteydi.Yavaş yavaş yürüyüşe hazırlanıyor-duk. TTB kortejindeki Raşit hoca-mız önlüğünü bağlıyordu.Arkadaşımı da alıp kortejin başınakadar gittim ve fotoğraflar çektim.Ankara Garı yönüne doğru gider-ken birden patlama oldu. “Tüpolsa gerek” dedim. Alanda seyyarsatıcıların tüpleri vardı. Birkaç sa-niye içinde ikinci patlama oldu.“Korkmayın” dediler. “Balonlar pat-ladı” diyenler oldu. Bunlar, o an okalabalık kitlenin paniğe kapılma-sını önleme çabalarıydı. Havada birşeyler uçuştu. Patlama yönünedoğru koştuk. İlk aklıma gelenHDP korteji ve oradaki arkadaşları-mız oldu. TTB korteji de yakınlar-daydı. Yerden hareketsiz yatanlarınbirinin üzerinde TTB flamasını gör-düm. Raşit hocayı, Coşkun hocayı

düşündüm. Açıp yüzüne baktım,onlar değildi. “Sevineyim mi üzüle-yim mi?” bilemedim. O kan gölü-nün içindeki doktorlarımızın kalpmasajı çabalarını hiç ama hiç ak-lımdan çıkmayacak…

Bizi neden öldürdüler?

Polisler gelmeye başladı. Üzeri-mize gaz bombaları attılar. Gazkapsülleri arasında kaldık. Çağrılaryapıldı, TTB ve SES kortejleri pat-lama noktasına yakındı. Lami Öz-gen’i gördüm, alana geliyordu.Kaçışmalar, koşuşturmalar. O anşoka girdim. Garın oralarda birileribeni bir kenara oturttu. Astım ila-cımı almama yardım ettiler. Ha-taylı, Eğitim-Sen’li kadınlar yardımettiler. 40 dakika boyunca ambu-lans sesleri hiç kesilmedi. Her seslebirlikte içimizden bir şeyler kopupeksildi. Katliam ve vahşet çok bü-yüktü…

Tekrar alana döndüm, kan ko-kusu… Şok halinde yürüyorum. Bi-rileri “üçüncü bomba olabilir”ihtimaliyle uyarıyor. O an umursa-mıyorum ve “ben de öleyim” diyo-rum. Gördüklerim ölümden debeter bir duygu veriyor. “Neden,

neden?” diye kendi kendime soru-yorum. Suçumuz ne? Elimizdesilah yok! Sadece “barış” istiyoruz.“Bizi neden öldürdüler?” diyekendi kendime soruyorum. Gaz,bomba, kan ve seyyar satıcılardanarta kalan yiyecek kokularının karı-şımı üzerimize siniyor. Ömür bo-yunca üzerimden çıkmayacak,unutamayacağım bir koku. Etraftainsan parçaları var…

Katliamdan sonra İstanbul’adönüp, işyerime geldiğimde “geç-miş olsun” bile demeyenleri degörmüş oldum. Şimdi o insanlar ileaynı havayı solumak zorundayız.Bu durum 100’ü aşkın ölümün,katliam ve vahşetin ardındanzulüm gibi bir şey oluyor. Katlia-mın ardından “iyi oldu” diyenler vesevinenler hangi ruh haline sahipolabilirler ki? Bizler insanız ve barıştaleplerimizle yola çıktık. Peki, siznesiniz ve ne istiyorsunuz?

Ölen barış şehitlerimizin ardındansöz veriyoruz; Asla yılmayacağız,korkmayacağız, teslim olmayaca-ğız! Unutmayacak ve unutturma-yacağız! Barış hemen şimdi!

R. Sılam Örs

anKARA Katliamı tanıklıklarıSiz hiç barış için öldünüz mü?

Hüzne aşina bir kültürde büyü-dük. Ezilen, yoksul, Alevi ve kadınolarak hep hüzünlü bir ruh halindeolmak normal diye düşündüm.Çevremdeki Alevi, Kürt, yoksul bir-çok insanın yüzünde de hep ohüznü gördüm. Neşeye, eğlen-ceye, şımarıklığa karşı hep keskinbir mesafeli duruş…

Ankara’da bombalı saldırılar oldu.100’den fazla canımız öldü, yüzler-cesi de yaralandı. “Bu nasıl bir vic-dansızlıktır” diye afallarken bir debaktık ki devletimizin polisi insan-larımıza yardım etmek yerine gazsıkıyor. Hastanelerde, yakınlarınaölü ya da yaralı kavuşmak içinbekleyen insanlar oradan orayasürükleniyorlar. Koskoca devlet or-ganizması üzerine düşeni yapamı-yor, yapmıyor. Söz konusudevrimciler, demokratlar oluncadevlet sırtını dönüyor. Bunları söy-

lerken katliamı kimin ne için yaptı-ğına, devletin ya da iktidarının kat-liamdaki büyük rolüne hiçdeğinmiyorum bile…

Polisin patlama sonrası insanları-mızın üstüne gaz sıktığı o an çokdaha acı bir gerçekle yüzleştim(Aslında her zaman dile getirdiği-miz bir gerçek ama meğerse hepes geçmişim). Meğer biz hep sa-hipsiz, hep kimsesizmişiz. Bu dev-let ne geçmişte ne de bugünhiçbir zaman bizim devletimiz ol-mamış. Bizler hep devletin zulümkusan yüzünü görmüşüz. Sivas,Maraş, Çorum gibi, Roboski, Suruç,Reyhanlı gibi, Hrant Dink Katliamıgibi… Bir tek cinayet bile bir halka“çok konuşma, haddini bil” emriniverebilmişti…

Meğer bu devlet ve bundan ön-ceki devletlerin sistematik olarak

uyguladığı katliamlar bizlerde herdaim derin izler ve yaralar bırakır-mış. Kolu kanadı kırık, gelecektenumudu koparılmış, yüzler, binler,milyonlar yaratırmış. Zalimler herdaim farklı kılıflarla zulmünü uygu-larmış. Geçmişten günümüz ku-şaklarına taşınan bu kodlar dahüznü her daim yeniden üretir-miş…

Bundan sonra da hep hüzünlü,hep yaslı olacağız. Onuru her daimçiğnenen, yok sayılan insanlar ola-rak bu topraklara aidiyet hissede-meyeceğiz. Hiç ev sahibiolamayacağız. Ruhumuz hep kaç-maktan bahsedecek. Hep göçebeolacağız…

Ne kadar umutsuz bir ruh hali,değil mi? Hissettiklerim bu. Amaçıkmadık candan umut kesilmez.Biz bu toprakların bir parçasıyız.

Tüm haksızlıklara, zulümlere inat,yaşasın hayat, yaşasın barış deme-miz gerekiyor. Birlikte yaşamayı,birbirimizi, dilimizi, kültürümüzüanlamayı er ya da geç öğrenece-ğiz. Belki çok canımız yanacak vehep de bizim canımız yanacak. Fil-ler tepişirken çimenler ezilecek.Ama düştüğümüz yerden doğru-lup, ileriye doğru bakmamız gere-kiyor…

Bugüne kadar tarihin tekerleğihep ileriye doğru dönmüş. Zalim-ler, hak ettikleri sona er ya da geçkavuşmuş. Şimdi bizlere düşenezilen insanları, doğayı ve tümcanlıları zalim iktidarlardan koru-maya çalışmaktır.

Özlem Kasa

Zulme inat yaşasın hayat

Page 11: İşçi Sözü Kasım 2015

Kasım 2015 11İşçi Sözü

Taşeron işçisinden demokrasi dersiİstanbul Üniversitesi (Çapa)

öğrenci kantininde seçim süre-ciyle ilgili bir toplantı vesunum gerçekleştirildi. Öğ-renci kollarının ortak kararıylagerçekleştirilen bu mini fo-rumda öğretim üyeleri de bu-lundular. Konu başlığı "NedenHDP?"ydi. Konuşmacı olarakise İÜ taşeron işçilerindenKadir Ağsu yer aldı.

"Burjuva Demokrasisi" ve"İşçi Demokrasisi" ayrımınaözel olarak vurgu yapan Ağsu,"Kürt Sorunu"nun çözümü veyaşadığımız savaş gerçeğinekarşı demokrasi ve barış mü-cadelesinin önemini dile ge-tirdi. "Kürt sorunu birdemokrasi sorunudur" dedi.Ardından da, HDP seçim bil-dirgesindeki 10 maddeyi öneçıkararak, "Neden HDP?" soru-suna cevaplar verdi.

Taşeron sağlık işçisi Ağsu'nunsunumu yaklaşık olarak 20 da-kika sürdü. Toplantıya dair ilgive katılım yüksekti. Sunumsonrasında muhtelif sorular dayöneltildi. Tesettürlü bir öğ-rencinin "PKK ile HDP'nin bağıolduğu söyleniyor" ve "onlarönderimiz Apo diyorlar" soru-larına cevaben; "Sen de 'önde-rimiz Atatürk' ya da başka birşey dersin, deriz. Bunda birsorun yok. Demokrasi denilenşey kimin kimi önder olarakgörüp göremeyeceğine dairbir sınır ve yasaklama getire-mez" dedi.

Demokrasi anlayışını sorgula-yan bir öğrenciye cevap verenAğsu; "Biz sermaye düzeninindemokrasisinden söz etmiyo-ruz. Biz işçilerin demokrasisin-den, işçi demokrasisinden sözediyoruz. Bunu getirecek olanda bizzat işçilerdir, başkası

değil" diyerek, "mevcut düze-nin demokrasi anlayışını ve ya-salarını esas almıyoruz"vurgulamaları yaptı. İşçi de-mokrasisi üzerine yaptığı ko-nuşma ve vurgular forumakatılanlarca desteklenerek alkışaldı.

Kemalist gençlerin "yabancıideolojilere gerek yok" yakla-şımlarına ve "Kemalizm veideolojisi"ni çözüm olarak sun-malarına cevaben ise; "Bugünburadaki tartışma konumuzNeden HDP'dir. Kemalizm ko-nusunda bir toplantı, tartışmaolursa onu da konuşup tartışı-rız. Her şeyi her platformdatartışmaya hazırız" dedi.

Oldukça yoğun bir ilginin ol-duğu bu mini forumda HDP'ligençlerin desteği de dikkatçekti. İÜ öğrenci ve işçilerinin"Yeşim hoca"sı ise önemli bir

tavır sergiledi. Kendisinin özelolarak bir konuşma yapmaya-cağını belirtip, "bu forumdataşeron işçisi bir arkadaşın yeraldığından haberim yoktu"dedi. Ardından da; "İşçi arka-daşımızın söylediklerine katılı-yorum. Böyle bir işçiyle aynıyerde çalışıyor olmaktan dagurur duyuyorum. Benden çokfarklı sesler duymak isteyenarkadaşların olduğunun farkın-dayım. Fakat konuşan işçi ar-kadaşımız konuyu demokrasive işçi demokrasisine taşıdık-tan sonra, burada farklı bir sesçıkarmak bana yakışmaz” diyeekledi.

Mini forum 40 dakika kadarsürdü. Forum bittiğinde ise ko-nuya dair tartışma ve sohbet-ler hala sürüyordu.

İşçi Sözü-Haber

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nungülücükler içindeki ifadeleri adetataşeron işçileriyle dalga geçer gibi.Onun ifadelerini okurken, kayıtsızve umarsız bir sırıtış içinde söyle-diklerine bakarken iş cinayetle-rinde ölen taşeron işçisiarkadaşlarımız aklıma geldi. Adetabizlerle dalga geçiyor gibi. Hem deölümcül bir alay ediş bu. İzmirKordon’da seçim turuna ve oy av-cılığına çıkan bir Başbakan olarak,doğrusunu isterseniz, oldukça tah-rik edici. O sırıtan yüz haline veifadelerine baktıkça, kulağımda,adeta şu sözcükler uğuldamayabaşladı:

“Biz sizin maaşlarınızı budadıkçabudadık. İş güvencesinden mah-rum bırakarak kölece koşullardaçalışmanızı sağladık. Gelecektenumudunuzu kestik. İtirazsız bir şe-

kilde, patronlar ne derlerse sorgu-suz sualsiz yapacağınız, hak hukukarayamayacağınız mevcut kölelikkoşullarını hazırladık. Taşeron sis-temini yarattık ki güzide patronla-rımız sorunsuzca ve rahat içindekâr etsinler dedik. Kâr ederlerkende öyle ‘işçi sağlığı ve güvenliği’gibi saçma sapan şeylere para har-cayıp da kârdan zarar etmesinler,maliyeti artırmasınlar, istedik…”dercesineydi.

Alınteri hırsızları cumhuriyetinedönüştürdükleri TC’yi (TaşeronCumhuriyeti’ni), para babaları içindikensiz bir gül bahçesi kılabilmekiçin binlerce gülümüz katledildi.Tek tek işlenen iş ve işçi cinayetleriyetmedi, artık toplu katliamlar dö-nemine geçildi. Yakın tarihimizekanla yazılan Kozlu, Ermenek,Soma katliamları ve daha niceleri,TC’nin işçi katliamları bilançolarınakanlı harflerle geçti…

Başbakan Ahmet Davutoğlu,İzmir Kordon’da, seçimler vesile-siyle oy avcılığına çıkıyor. Yanındaİzmir valisi Mustafa Toprak da var.Ayrıca, AKP İzmir il başkanı BülentDelican da vali beyle birlikte seçimturunda saf tutuyor. İzmir saat ku-lesi önünde gazetecilere seçim

pozu veriyorlar. İşten yeni çıkmışve evine gitmeye çalışan taşeronişçisi Mehmet Halim Barış, neyapıp edip bir fırsatını buluyor veDavutoğlu’nun yanına yanaşıyor.“Ben asgari ücretle çalışan bir işçi-yim. Sabah 6’da evden çıkıyor, busaatte de evime dönüyorum. Üçtane çocuğum okuyor. Biri lise sonsınıfta” diyerek sorununu, yani ta-şeron işçileri gerçeğini anlatıyor.Başbakan taşeron işçisinin sözünükeserek, “inşallah çözeceğiz” diye-rek geçiştirmeye çalışıyor. Ardın-dan da, gazetecilerin önündetaşeron işçisinin sözünü ettiği liselioğluyla telefon görüşmesi yapmakistiyor. Taşeron işçisi MehmetHalim Barış’ın cep telefonunu çı-karmasının ardından ise, alaylı birgülümsemeyle, “taşeron ama tele-fonu var” demeyi de ihmal etmi-yor. Başbakan konuyu, “taşeronişçileri parasızlıktan yakınıyorlarama cep telefonu alacak kadar daparaları var” demeye getiriyor. Ta-şeron işçisi cep telefonunun “150TL” olduğunu söylüyor. Başbakanaynı pişkin gülümsemeyle konuş-masına devam ediyor; “Kaç liraolursa olsun…”

DHA’dan Mehmet Candan’ın ha-berini okuyup, başbakan’ın gülü-

cükler saçan o fotoğrafını görünce,taşeron işçisi Mehmet Halim Ba-rış’ın beyhude çabalarına üzüldüm.13 yıllık icraatlarıyla, taşeron işçiçalıştırmayı mevcut para babalarıdüzeninin omurgası haline getirenve ardından da taşeron sisteminiyasallaştıran AKP hükümetidir. Budurumda AKP’nin ve mevcut baş-bakanının taşeron sorununa “çare”sunması mümkün müdür? AKP vehükümeti taşeron sorunununçözüm adresi değil, bizzat kayna-ğıdır. Dikkat edin, AKP ve başba-kanı taşeron işçilerine 150 TL’lik bircep telefonunu bile çok görmekte-dir!

İşin daha acı yanı ise, geçenseçim vaatleri sürecinde olduğugibi, bu seçimlerde de AKP tarafın-dan taşeron işçilerine kadro vaat-leri sıralanıyor olması. Ve maalesefki AKP’nin bu yöndeki seçim pro-pagandalarına destek olmak içinAnkara’ya giden “çakma” taşerondernekleri de var. Nefes darlığıçeken AKP’ye nefes borusu olu-yorlar. Oysa çözüm kendi elleri-mizde, örgütlü ve fiilimücadelededir.

Sevda

Davutoğlu ve taşeron işçisinin cep telefonu

Page 12: İşçi Sözü Kasım 2015

İşçi Sözü12 Kasım 2015

İstanbul’daki mega projeleri neden durdurmalıyız? 7 Haziran seçimlerinin ardından

tek başına iktidar olamayan AKP, 5ay boyunca izlediği strateji sonu-cunda, 1 Kasım seçimlerinde yeni-den tek başına iktidar oldu.İstanbul’u merkez alan tüm kentseldönüşüm uygulamaları, büyük ser-maye ve büyük rant projeleri dekaldığı yerden, hatta daha büyükbir yıkımla devam edecek demek-tir. Kent mücadelesinde devamederek, henüz vakit varken, KuzeyOrmanları yok olmadan bu büyükprojeler hâlâ durdurulabilir.

İstanbul’un kuzeyinde ne var,neden korumalıyız?

İstanbul’un kuzeyinde yüz mil-yonlarca ağacı, yüzlerce bitki veyaban hayvanı türü, onlarca suhavzasıyla bize yağmur, bereket,nefes ve yaşam sunan bir ekosis-tem Istrancalar'dan İstanbul’a veSakarya'ya uzanan Kuzey Orman-ları var. Su ve yaşam kaynağımız,nefes almamızı sağlayan son eko-lojik koridor 3. Boğaz Köprüsü ve3. Havalimanı inşaatlarıyla tahripediliyor. Bölgede yeni uydu kentle-rin; otoyolların, Kanal İstanbul’unve daha birçok projenin yapımıplanlanıyor.

Peki ya trafik? Boğaz Köprüleritrafiğe çözüm mü?

3. Köprü’yü yapanlar, “biz deağaç kesmek istemiyoruz ama tra-fik sorunu var” diyorlar. 3. Köprütrafik yükünü azaltma bahanesiyleyapılıyor. Siyaset-sermayedar“boğaz köprüsü trafiği rahatlatır”diyor, bilim “Köprüler trafiği azalt-mıyor, özel araç kullanımını artıra-rak kendi trafiğini yaratıyor! Denizulaşımı ve toplu ulaşım yerine özelotomobil sahipliği teşvik edildikçe,özel araç sayısı artıyor. Köprülerinsan değil araç taşıyor.” diyor. İs-tanbul özel araç sahipliğinde yıllık

artışta, yüzde 16 ile dünya birin-cisi! Hiç bir yere gidemeyen özelaraçlarınızda saatlerce sıkıştığınıztrafikte mutlu musuz?

3. Köprü: Ulaşım projesi miemlak ve rant projesi mi?

“…3. Köprü… Kuzey bölgemizdekalan yeşil alanların imara açılarakkatledilmesinden başka bir şey de-ğildir”(RTE, 1996). 3. köprü ile ko-runması gereken ekolojikalanlarındaki yapılaşma her geçengün artıyor. Tek geçim kaynaklarıhayvancılık ve tarım olan köylüle-rin topraklarına acele kamulaştır-malarla el konuluyor. Ucuzakapatılan arsaların kaç kez el de-ğiştirdiği bilinmiyor. 3-5 havuz şir-ketinin, spekülasyoncuların,rantçıların ulaşım bahanesinin ar-kasına saklanan çıkarları uğrunainsanlara, hayvanlara, doğaya da-yatılan bu büyük yıkıma razı mısı-nız?

3. Havalimanı: Neden yapılıyor,neden bu kadar büyük?

Kuzey Ormanları’nda 7650 hek-tarlık bir doğal alana, tarım alanla-rının, su havzalarının, ormanların,Avrupa’nın en önemli kuş göç yo-lunun tam ortasına kentin 3. hava-limanı yapılıyor. Dünyanın en işlekhavalimanı, 95 milyon yıllık yolcukapasitesi ile 1625 hektar alanakurulu ABD-Atlanta havalimanı.Yılda 150 milyon yolcuya hizmetedecek denilen 3. Havalimanı’nınproje alanı Atlanta’nın neredeyse 5katı. 3. Havalimanı ihalesini alanCengiz-Kolin-Kalyon-Limak-Mapadeyince aklımıza Yırca, Yeşil Yol,Hasankeyf, BEDAŞ, hızlı tren, Tak-sim yayalaştırma projesi, tapeler,sinkaflı küfürler, yağma, şaibe,yıkım geliyor.

Kanal İstanbul: Aklınıza bilegetirmeyin!

İstanbul’u kuzeyde 3. Havali-manı’nın batısından, güneyde Kü-çükçekmece Gölü’nden geçen birkanalla yaralım; ikinci bir boğazyapalım, Boğaz anlaşmalarının kı-sıtlamalarından kurtulup yılda 8milyar dolar kazanalım! Yani Kara-deniz’in soğuk ve tatlı suyuyla Ak-deniz’den Marmara’ya, oradan daKaradeniz’e varan sıcak ve tuzlusuyu birleştirip, denizlerin su/tuzve yaşam dengeleri alt üst edelim.Karadeniz’e kıyısı olan bütün ülke-lerin doğasını bozalım. Buna da“kalkınma” diyelim. Ama böylece“trafik” diye başlayan yalanın ger-çek amacı büsbütün ortaya çıkıyor:3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İs-tanbul, uydu kent, villa kent, megaproje, yancı proje, bölgesel güç!

Katil projeler sadece doğayı mıkatlediyor? Ya işçiler?

Mega şantiye alanlarında, sadecedoğa değil, insanlar da katlediyor!3 Nisan 2015’de 3. köprü inşaa-tında RTE tarafından verilen “in-şaatı hızlandırın” talimatı,şantiyelerdeki iş cinayetlerininönünü açtı. 3. Köprü inşaatındabugüne kadar 6 işçinin iş cinaye-tine kurban gittiği basına yansıdı.3. Köprü ve havalimanı inşaatlarısayısız taşeron şirketle yürütülüyor.İşçilerin can güvenliğini sağlayanönlemlerin olmaması, kaçak işçiçalıştırma, bütün şantiyelerde ol-duğu gibi mega şantiyelerde de işcinayetlerine neden oluyor. Bütünbu kuralsızlıkların üstü, sahte ikra-miye vaatleriyle kapatılmak isteni-yor.

Hukuk nerede? Şantiye yuttu!

Bu büyük projeler, bilim insanlarıve meslek odalarının bilimsel iti-

razlarına rağmen başlatıldı, hukuktanımadan sürdürülüyor. Planlamakararlarının etrafından dolaşılarakprojelere yasal kılıf hazırlanıyor. Buprojeler savaş ve afet gibi olağan-üstü zamanlarda verilen acele ka-mulaştırma kararları ve hukuktanımazlık sayesinde sürüyor. Pro-jelerle ilgili yürütmeyi durdurmakararı veren hakimler sürgün yiyor.

Katil projeleri durdurmazsakne olur?

İstanbul’a su ve yaşam veren eko-lojik koridorlar ve 250 milyon ağaçyok olur. Şehir ormansız kalıncaoksijen kaynağı ve yağmur çekmeözelliği tahrip olur, nefessiz kalır,egzoz gazına boğuluruz. Beton vecam kütlelerin bölgeyi ısı adası ha-line getirmesiyle, kuraklık artar.Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarıönemli ölçüde kirlenir ve azalır.Kuzeyde en az 7 milyon insanın yı-ğıldığı yeni bir İstanbul oluşur.Bugün bile yetersiz kalan doğalkaynaklar Yeni İstanbul'un hiçbirhayati ihtiyacına cevap veremez.Doğa mutlaka intikam alır, herdoğal felaket ağır toplumsal veekonomik bedeller yaratır.

Zararın neresindeyiz?

İstanbul’un Kuzey Ormanları 240bin hektar, İstanbul 537 bin hektar.İstanbul’da hala en az 250 milyonağaç nefesimiz olmaya devam edi-yor. Doğanın yenilenme gücü çokyüksek. Yarım bırakılan proje saha-larında veya felaketler sonrası sü-reçlerde, tahrip edilen doğalalanların yeniden doğal bitki örtü-süyle kaplandığı bilimsel bir ger-çek.

İşçi Sözü-HaberKuzey Omanları Savunması’nın

#İstanbulaNefesOl kampanya-sından derlenmiştir.

Ermeni toplumunun hak gaspla-rının sembolü olan Kamp Ar-men’de tapu Gedikpaşa ErmeniProtestan Kilisesi Vakfı’na iadeedildi.

Kamp Armen, Ermeni toplumu-nun en önemli hafıza mekânların-dan biridir. Gedikpaşa Ermeni

Protestan Kilisesi tarafından, Vali-lik ve Vakıflar Genel Müdürlüğün-den izinler alınarak satın alınanTuzla Ermeni Çocuk Kampı yıllarcaaralarında Hrant Dink ve RakelDink’in de olduğu, özellikle İstan-bul dışından gelen çocuklara evsahipliği yapmıştır.

Kampın tapuda sahibi görünenFatih Ulusoy, 6 Mayıs 2015’tekamp tesislerini yıkmaya çalışmışve gelen tepkiler üzerine yıkımdurdurulmuştu. Nor Zartonk veKamp Armen Dayanışması yıkımakarşı kampta nöbete başlamıştı.

İşçi Sözü-Haber

Kamp Armen Ermeni toplumuna iade edildi

Page 13: İşçi Sözü Kasım 2015

Kasım 2015 13İşçi Sözü

Mülteci sorunu: Türkiye göçmen kampı

Ortadoğu’da yaşanan emperya-list savaş ve yıkım nedeni ile ülke-lerini terk etmek zorunda bırakılanve Avrupa’ya göç etmeye çalışanmültecilerin sayısı her geçen günartarken yaşadıkları dram da bir okadar büyüyor. Uluslararası GöçÖrgütü, Ocak ayından bu yana göçyolunda ölenlerin 3.200’ü buldu-ğunu, Akdeniz’i geçmeyi başaranmülteci sayısınınsa 705.000’i aştı-ğını açıklıyor. Mültecilerin büyükbir kısmı Türkiye üzerinden Yuna-nistan’a, oradan da Almanya veKuzey Avrupa ülkelerine ulaşmayaçalışıyor. Almanya’ya Eylül, Ekimaylarında giren mülteci sayısının400.000’i aştığı ve bu ülkeye hergün ortalama 10.000 yeni göçme-nin girdiği bildiriliyor.

Yaşanan bu mülteci dalgası, Avru-pa’nın 2. Dünya Savaşı’ndan buyana yaşadığı en büyük göç dal-gasıdır. Bölgede bu boyutta birgöç dalgasının yaşanmasının ne-deni Ortadoğu’da Suriye’de sürenemperyalist savaştır. AB ve Almanemperyalizmi kendisinin de par-çası olduğu ve sorumluluğunu ta-şıdığı bu savaşın ortaya çıkardığımülteci sorununu ve göç dalgasınıdurdurmak için savaşı durdurmayaçalışmak yerine mülteci sorununuAlman ekonomisi ve hegemonya-sının inşası için bir silah ve araçolarak kullanmak istiyor. Ücretleriaşağı çekmek, Alman ekonomisi-nin rekabet gücünü arttırmak içinihtiyacı olan kalifiye unsurlar dışın-daki mülteci kitlesini “ekonomikyük” olarak görüyor. İhtiyaç fazlasıolarak görülen bu mültecilerAB’nin çevre ekonomilerde ve esasolarak da Türkiye’de kalmaları sağ-

lanarak bu “ekonomik yükten” kur-tulmak istiyorlar.

Mültecileri bir “sorun” ve “ekono-mik yük” olarak gören Alman em-peryalizminin Başbakanı Merkel,ülkesine kabul edeceği mültecilereyer açmak bahanesiyle hali hazırdaAlmanya’da yaşayıp iltica talepeden ancak “haklı gerekçeleri ol-madığı” iddiasıyla talepleri geriçevrilen ve “ekonomik göçmen”olarak tanımlanan 200.000 göç-meni de ülkelerine geri gönder-mek üzere sınır dışı etmeyehazırlanıyor. Balkanlardan gelen vesığınma başvurusu reddedilengöçmenler, askeri kargo uçaklarınadoldurularak “güvenli ülke” ilenedilen Kosova, Arnavutluk ve Kara-dağ’a bırakılacaklar. Alman emper-yalizmi ve Batı mülteci sorunundaikiyüzlü bir politika izliyor. Bir ta-raftan mülteci sorunundan yakınır-ken öte yandan savaşıdestekleyerek yeni mültecilerin vegöç olaylarının yaşanmasına imkânsunuyor.

Mülteciler AB ve Almanya ileAKP hükümeti arasında pazarlıkunsuru

Türkiye’den Avrupa ve Alman-ya’ya yaşanan göç dalgası ve mül-teci akınını durdurmak isteyenBaşbakan Merkel, 18 Ekim’de Tür-kiye’ye geldi. Yapılan görüşmeler-den mülteci sorununun birpazarlık konusu olduğu anlaşılıyor.Merkel Türkiye’den AB ve Al-manya’ya yönelen göç dalgasınıdurdurmasını, mültecilerin Avrupaile 2013’de imzalanan ve Haziran2014’de parlamentodan geçirilen

Geri Kabul Anlaşması’nı hayata ge-çirerek yasadışı şekilde Türkiye’denAB’ye geçen kişileri geri almasınıve geldiği ülkeye iade etmesiniveya bunlar için Türkiye’de mültecikampları oluşturmasını istiyor.Bunun için bir kısmı Avrupa fonla-rından sağlanmak üzere Türkiye’yepeyderpey 3 milyar Euro vermeyivaat ediyor. Büyük devlet, Ortado-ğu’da güç merkezi olma iddiasın-daki AKP, mülteci pazarlığı yapıpAB’ye avuç açıyor.

AB’den 3 milyar Euro dışında Türkvatandaşlarına Schengen bölge-sinde vize muafiyeti, dondurulanAB’ye üyelik müzakerelerinde yenibaşlıklar açılmasını, AB zirvesineçağrılmasını, Türkiye’nin GüvenliÜlkeler arasına alınmasını istiyor.Güvenli Ülkeler kategorisine alın-ması isteğine karşı Merkel, Tür-kiye’nin istikrarını istediklerini,Kürtlerle yeniden barış görüşmele-

rine dönülmesini dilediklerini söy-lüyor.

Acılardan acı beğenen, savaştanve ölümden kaçıp Türkiye’ye sığı-nan oradan da AB’ye ve Alman-ya’ya iltica etmeye çalışan sözdemisafirimiz dediğimiz mültecilerAB ve Almanya ile AKP hükümetiarasında kurulan masada yanikurtlar sofrasında bir pazarlık un-suru ve kartı olarak kullanılıyor.Merkel AKP’den Türkiye’nin AB’yeve Almanya’ya yönelik göç dalga-sını engellemesini yani Türkiye’ninAB’nin sınır karakolu olmasını isti-yor. Birgün Gazetesinden Aslı Ay-dın’ın makalesinde belirtildiğiüzere, Alman basını Welt Online“seyahat kolaylıklarına ilişkin belir-siz vaatler ve AB müzakerelerindeyeni fasıllar açılması durumu gizle-yemez: Merkel, Türkiye’ye sınırmuhafızlığı rolü biçti. Suriye’detampon bölge isteyen Türkiye,kendisi tampon bölge oldu.” Bu,Erdoğan-Merkel görüşmesiniözetliyor. Yapılan bu kirli pazarlıklaTürkiye devasa bir mülteci kam-pına dönüşecek. Soğuk savaş yılla-rında SSCB’ye karşı ABD veBatı’nın ileri karakolu ve tamponbölgesi olan Türkiye, şimdi de Or-tadoğu ile AB arasında bir “sınırkarakolu” ve “tampon bölge” ha-line getirilecek.

Vize muafiyeti beklemek hambir hayal

Kapitalizmde her şeyin bir değerive ederi, yani fiyatı var. Göçmen-lerden kurtulmak isteyen AB ve Al-manya, Türkiye’yi göçmen kampıhaline getirmek istiyor. Parasıyladeğil mi?! Göçmenlerden kurtul-mak isteyen AB’nin, kendisi “göç-men kampı” haline gelmişTürkiye’yi üye yapmayacağını,“botlarla” gelmesini önleyemediğigöçmeni “vizeyi” kaldırarak ülke-sine sokmayacağını anlamak içinâlim olmaya gerek yok.

Bu pazarlıklar sonucu Türk vatan-daşlarının Schengen bölgesindeserbest dolaşımı için vize muafiyetibeklemek ham bir hayaldir. Bumuafiyet olsa olsa işverenler veşirket yöneticileri için sağlanacak-tır. AKP iktidarının ABD ile üs ve ABile göçmenler üzerinden yürüttüğüpazarlıklar Türkiye’yi her geçengün Ortadoğu’da süren savaşıniçine biraz daha çekmektedir. Do-layısıyla içeride ve bölgede barışısavunmak hayati bir önem kazan-maktadır.

Mustafa Eker

Göçmenlerdenkurtulmak isteyenAB’nin, kendisi “göçmenkampı” haline gelmişTürkiye’yi üyeyapmayacağını,“botlarla” gelmesiniönleyemediği göçmeni“vizeyi” kaldırarakülkesine sokmayacağınıanlamak için âlimolmaya gerek yok.

Page 14: İşçi Sözü Kasım 2015

İşçi Sözü14 Kasım 2015

KİTAP: Refah Devletinin Yükselişi ve Düşüşü Yazar: Asbjorn Wahl Yayınevi: h2o kitap

İşin İnsafsızlaştırılması

Bir sendikacı olarak,1982’den beridir Norveç vediğer uluslararası işçi sendikasıhareketi içerisindeyim. Bu ör-gütün yürüttüğü oldukça kap-samlı Refah DevletiKampanyalarının baş sorum-lusu olarak (1999’dan beri)uzun yıllar Norveç’in her yerineseyahat ettim (tabi ki bir okadar da yurt dışına) ve sayısıztoplantıda yer aldım. Sendikatoplantılarında, katılımcıların,insanlığın on yıllar boyunca ge-liştirdiği toplumların ve değer-lerin altını oyan mevcutekonomi çılgınlığı hakkındadaha fazla bilgilenmek arzu-

suyla yanıp tutuştuklarını bizzattecrübe ettim. İnsanlar bu çıl-gınlığın altında yatan nedenlerve belirleyici güçlerle -özelliklede, aslında refahın daha öncehiç olmadığı kadar arttığı birtoplumda, önemli ekonomikgelişme eğilimlerinin nedentersine döndüğüyle- oldukça il-gileniyorlar. Karşılaştığım in-sanlardan özelleştirme,liberalleşme ve rekabet piyasasıile ilgili olumlu bir şey duyma-dım. Sonuç olarak açık olan birşey var ki bu politika, alttangelen herhangi bir baskı ya daısrar olmaksızın, sadece seçkin-ler için tasarlanmış ve onlaraait kalacaktır.

Diğer taraftan, iş hayatındaki

ve çalışma koşullarındaki geliş-meler birçok insanı fazlasıylaiçine alan bir konudur. Bu geliş-meler özellikle de, bizim “işininsafsızlaştırılması” diye adlan-dırdığımız nedenlerden dolayıiş hayatından dışlanan çalışan-ları etkilemektedir. Gittiğim de-ğişik yerlerde kötü sağlıkkoşullarıyla mücadele etmekzorunda kalan ve çok zor şart-lar altında çalışmalarına rağ-men daha fazla iş bekleneninsanlardan sayısız hikâyelerdinledim. Bu insanların hepsisözde “sosyal destek sistemi”başlığı altında endişe ve aşağı-lanma duvarıyla karşı karşıyay-dılar. Bu kitabın girişbölümünde anlatılan, Moss’danJane’in başına gelenler bu du-rumun tipik bir örneğidir.

Bu insanların “çalış-haket”politikalarının yarattığı kurban-lar olduğu gerçeği gözümdedaha da belirginleşirken yıllariçinde bu kurbanların sayısı hiçbeklenmedik bir şekilde arttı.Çok geçmeden “çalış-haket”kavramının gerçek anlamınınkullanılanlardan çok farklı ol-duğu da zaten anlaşıldı. “Çalış-haket” sistemi vaat ettiği gibiinsanlara yeni iş imkânı yarat-mıyordu. İşyerinde ya da emekpiyasasındaki yapısal ilişkilereve güç ilişkilerine odaklanı-

yordu. Var olan düzen öylesinekanıksanmıştı ki emek piyasası-nın dışında kalanlara, sanki on-larda bir sorun varmış gibiyaklaşılıyordu. Norveç İşçi veToplumsal Araştırmalar Kurumubunu güzel bir şekilde özetle-mektedir: “Emek piyasasından(emekçilerden) karşılaması bek-lenen standartlar çeşitliliğe gi-derek daha az imkân tanırkeniş hayatına giriş kapıları gide-rek yükseliyordu. Elbette ki bukapıya sığamadığı ve bununiçin bir çözüm bulunamadığıiçin çağımızın ana stratejisi, neyazık ki çalışanları yaptıkları işe‘layık’ elemanlar haline getir-mek.”

Daha sonrası işte herkesinbildiği gibi içinde bulunduğu-muz durum. Elbette ki herkesgünümüz çalışma hayatınınağır koşullarına uyum sağlaya-madı. Böyle olunca da yenistrateji “bireyleri yaptıkları işelayık elemanlar haline getir-mek,” şeklinde değiştirildi.Daha acımasız olan bir diğergerçek ise bürokratik güç dili-nin arkasında saklanıyor ki o daişçi hareketini temsil eden par-tilerin bile “çalış-haket” politi-kalarını büyük ölçüdebenimsemesidir. Ne yazık ki bugerçek, politik hegemonyanınne kadar sağa doğru kaydığınıgösteren en bariz örneklerdenbiri olarak karşımızda duruyor.(Sayfa: 177,178, 179)

Yukarıda uzunca bir alıntı-sını yaptığımız AsbjornWahl’ın kitabının adı RefahDevletinin Yükselişi ve Dü-şüşü başlığını taşıyor. SusanGeorge “Bu kitabı okumalı,ondan öğrenmeli ve tüm gü-cümüzle kavgaya dönmekiçin örgütlenmeliyiz” demiş.Kapsamlı ve “içeriden” birdille kaleme alınmış olankitap refah devletine dair iyibir kaynakça.

Page 15: İşçi Sözü Kasım 2015

Kasım 2015 15İşçi Sözü

THY’de işçi kıyımıTürk Hava Yolları (THY) taşıma

ve kargo bölümlerinde çalışanişçiler işten atılıyorlar.

Elif Temizlik Taşıma ve Gıdaisimli taşeron firma, hizmetalımı yoluyla, THY bünyesindeyaklaşık 1700 işçi çalıştırıyor.Seçimler öncesinde, THY yöne-timinin talimatıyla, bu sayının1400 işçiye düşürülmesi isten-miş. 300 işçinin iş akitlerininfesini gündeme getirmiş.Hemen uygulamaya geçilmiş.İşçilerin bir çoğu işten atıldık-larını ya telefonla ya da işegiriş çıkış kartlarının iptal edil-mesi sonucu öğrenmişler.

Görüştüğümüz taşeron firmaişçilerinden Güney, "evdeykentelefonla arayarak işyerine ça-

ğırdılar. Sorgusuz sualsiz vehiçbir gerekçe belirtmedenişten atıldığımı söylendiler"diyor.

İşten atılan Ali ise, "sabahgiriş kartı ile iş başı yaptım.Paydos ettiğimde ise kartımınokunmadığını, iptal edilmiş ol-duğunu gördüm" diyor ve ekli-yor "muhasebeye çağırdılar veişten atıldığımı söylediler."İşçilere göre işten atmalarının

iki sebebi var:

Birincisi, işten atılan işçilerinçoğunun Kürt olmaları ve"HDP'ye oy verdiklerinin" düşü-nülmesi. İkincisi ise, genel se-çimler öncesinde "AKP'ye oyverecek olanlara" iş alanıaçmak. İşten atmalar devam

ediyor. "Yeni işçi alımları içinbaşvurular yapıldığı" da verilenbilgiler arasında.

İşten atılan işçilerle bir arayagelip, yapılanların haksızlığınave hukuksuzluğuna dair görüş-meler yaptık. Hukuki açıdan,işe iade davaları için avukat-larla görüşmeler yapıldı. Dava-lar açılmaya başlandı. Sadecedavalar açarak sonuca gidile-meyeceği, fiili mücadelenin veörgütlenmenin önemi de konu-şulanlar arasında. İşten atılandiğer işçilere ulaşıp görüşmekve nelerin yapılabileceğini bir-likte belirlemek için kararalındı.

D. Eren

Gamak Motor fabrikasındayapılacak toplu sözleşme içintoplanan patron ve Hak-İşKonfederasyonuna bağlı Çelik-İş Sendikası yapılması gerekenücret artışında anlaşamadılar.Ardından da Çelik- İş Sendi-kası tarafından işçilere grev

çağrısı yapıldı.Gamak Motor Fabrikası Du-

dullu Organize Sanayi Bölge-sinde motor üretimi yapan birfabrika. Gamak, 1980'denönce, Topkapı'da üretim yap-tığı dönemdeki işçi direnişle-riyle hatırlanır. Biliyoruz ki,Gamak'ta mücadele eden işçi-ler o dönem patrondan hakla-rını alabiliyordu. Bu mücadeleve direnişler sürecinde ölen iş-çiler de oldu. Bugün Gamak'ta 800 işçi

grevde. Fabrikanın önüne git-tiğimde gördüğüm manzaraise çok vahim. Sadece iki işçi'grev gözcüsü' olarak bekliyor.Diğer işçiler ise, bizzat sendi-

kaları tarafından, 'dinlenmekiçin' evlerine gönderilmişler.'Sendika olarak sizler adınapazarlık masasında biz kararvereceğiz' demişler. Hak-İş' bağlı Çelik-İş Sendi-

kası, greve dair bilgi almaya vedayanışmaya gidenleri fabri-kaya sokmuyor. Hiç bir suretteziyaretçi kabul etmiyor. Grevve hak alma mücadelesi grevçadırı ve direnişle sürdürülmü-yor. Mücadelenin yerini sen-dika bürokrasisinin anlaşmapazarlıkları almış ve kapalı ka-pıların ardında sürdürülüyor.

D. Eren

Gamak’ta grev mi var?

SOMA: Ölülerimizi birbirinden ayıramazlar

Soma’lı maden işçileri ve aile-leri Ankara katliamının ardından“yasımız ortak” diyerek örnekbir sınıf dayanışması gerçekleş-tirdiler.

Katliama dönüştürülen işçi ci-nayetleriyle Ankara katliamınınbirbirinden bağımsız olmadığınıve asla ayrıştırılamayacağınısöyleyen Soma’lı emekçiler,“ölülerimizi birbirinden ayıra-mazlar” dediler.

Katliamın ne demek olduğunu301 Soma’lı maden işçisinin kat-ledilmesi nedeniyle çok yakın-dan bilen Soma’lı maden işçilerive aileleri anma ve protesto ey-lemi gerçekleştirdiler. 301maden işçisinin katledildiğiSoma Davası’nın duruşmalarınaiki gün boyunca girmediler. An-kara katliamında ölen sınıf kar-deşlerinin yasını tuttular.“Yasımız ortak” dediler.

Soma’lı maden işçileri ve aile-lerinin ortak yası ve acılarda bir-leşmesi sınıf mücadelesiaçısından oldukça önemlidir.Türkiye genelinde, işyerleri-mizde ve çevremizde “geçmişolsun” ya da “başınız sağ olsun”diyemeyenlerin, dillerine ve vic-danlarına kilit vurulanların su-ratlarına çarpılan uyarıcınitelikte bir tokat gibidir.

Katliamcı katillerin ve onlaraemir verip kışkırtanların amacı,işçi ve emekçi kitlelerini, kirli sa-vaşın kan ve barutu içindebölüp parçalamak ve boğmaktır.Soma’lı işçi ve emekçiler bukanlı oyuna gelmemiş ve “ölüle-rimizi birbirinden ayıramazlar”demişlerdir.

Mecnun Çınar

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mec-lisi, Ekim ayına ait raporunu yayın-ladı. Rapora göre Ekim ayında 143işçi hayatını kaybetti. İş cinayetle-rinde inşaat sektörü başı çekiyor.2015'te iş cinayetlerinde yaşamınıyitiren emekçilerin sayısı 1461’eulaştı.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisiiş cinayetlerinin nedenlerini sayar-ken devletin sorumluluklarına dik-kat çekiyor ve siyasilerin,bürokratların işini yapmasını ih-malleri varsa yargılanmasını talepediyordu. Hal böyle iken Çalışmave Sosyal Güvenlik Bakanlığı Türki-

ye’deki tüm iş müfettişlerine ‘Ekimayında seminer var. Kamuoyunayansıyan ve acil olanlar dışında iş-yeri denetimi yapmayın’ talimatıverdi.

İşçi Sözü-Haber

İş güvenliği denetimlerinde‘seminer arası’

Page 16: İşçi Sözü Kasım 2015

İşçi SözüBütün ü lke ler inişç i le r i , b i r leş in!İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

10 Ekim’de, Ankara’da, mitingyapmak için toplanan barış ve de-mokrasi güçlerine yönelik büyükbir katliam gerçekleştirildi. Ülke ta-rihindeki bu en büyük terör saldırı-sında, 100’ü aşkın kişi hayatınıkaybetti; yüzlercesi yaralandı. Kat-liamın failleri kim olursa olsun, busaldırı, geçmişte onlarca örneğigörülen, bir devlet pratiğidir. 6-7Eylül olayları, 1 Mayıs 1977 kat-liamı, 16 Mart İstanbul Üniversitesikatliamı, Maraş, Sivas, Malatya kat-liamları, 1993 Sivas katliamı, HırantDink cinayeti ve geçtiğimiz Tem-muz ayında yaşanan Suruç kat-liamı, onlarca devlet pratiğindenbazılarıdır...

Bunlardan sadece 6-7 Eylülolaylarının Özel Harp Dairesi’ninbir operasyonu olduğu, yıllarsonra Özel Harpçi bir eski genera-lin gevezeliği sayesinde, açığa çık-mıştır. Bunun dışındakiler, yasağ-sol, ya Alevi-Sünni çatışmasıya da “milliyetçi duygularla hare-ket eden” bazı fanatiklerin eylemi

olarak kamuoyuna sunulmuş; dev-let ve dönemin siyasi iktidarları ak-lanmaya çalışılmıştır. Bugün deyapılmak istenen budur. Katliam,IŞİD’e, hatta daha da ileri gidilerek,sözde “IŞİD-PKK” ittifakına maledilmeye çalışılmaktadır...

Yukarıda sıralanan tüm katliamve cinayetlerin arkasında devletaklı vardır. 1 Mayıs 1977 katliamı,yükselen işçi hareketi ve toplumsalmuhalefeti hedef almıştır. Onlarıyıldırmaya ve geriletmeye yönelik-tir. Yine Maraş, Sivas ve Çorumkatliamları önemli bir demokratikmuhalefet odağı olan Alevi dev-rimci ve demokratları bastırmayıhedeflemiştir. Hırant Dink, bugünekadar içe kapalı yaşayan Ermenitoplumunu, ülkenin demokrasigüçlerine katmak için mücadeleeden bir öncüydü. Hırant’ın katle-dilmesiyle, Ermenilerin bir demo-kratik güç olarak ülke siyasetinegirmesinin önü kesilmek istenmiş-tir.

Ankara katliamı barışı ve kardeşliği hedef almıştır!

10 Ekim’de Ankara’da toplananon binlerce kişi, son dönemde gi-derek şiddetlenen çatışmaları son-landırmak ve asker, polis, gerilla vesivillerin hayatlarını kaybetmeleri-nin önüne geçmek için, barış tale-biyle bir araya gelmişlerdi. Ancak,siyasi iktidar, Dolmabahçe buluş-masının ardından, savaşı temel po-litika olarak belirledi. O nedenle,barışa ve barış girişimlerine kar-şıydı. Barış için mücadele edenleridüşman olarak görüyordu. Barışısavunanları, “terörist” olarak de-ğerlendiriyordu. İşte bu nedenle,saldırının arkasında devlet aklı var-dır...

Ankara Katliamı, sadece Kürtlerideğil, Kürt-Türk kardeşliğini hedefalmıştır. Saldırı, Türk-Kürt kardeşli-ğinin siyasi ifadesi olan HDP kor-tejini hedef almıştır. Siyasi iktidar,bölgede, dağlarda ve şehirlerde,Kürtlere yönelik çok yönlü saldırı-

larını zaten sürdürüyor. Kırsalda vekentte silahlı çatışmalar, yaygın tu-tuklamalar, seçilmiş belediye baş-kanlarının görevden alınmasıgündelik olaylardandır...

Ancak devleti ve siyasi iktidarınıesas korkutan, Kürt ve Türk halkı-nın demokrasi ve barış hareketiiçinde birleşmesiydi. Böyle bir ha-reketin ülke çapında güç kazan-ması, despot devletin ve siyasiiktidarının sonu anlamına gele-cekti. O nedenle de bu proje mut-laka engellenmeliydi. Suruç’tabombalar, Kürtlerle yan yana gelensosyalist gençlere yönelirken, An-kara katliamında, yine Kürtlerleberaber barış ve demokrasi müca-delesi veren, sosyalistler, demo-kratlar, işçi ve emekçiler hedefalınmıştır. Dolayısıyla saldırı kar-deşleşme projesinedir.

Umut Kendimizdedir!

Ülke tarihindeki bu en büyükterör saldırısı, toplumda yaygın birinfial yarattı. Bunun sonucu olarak,kamuoyunca tanınan kimi sanatçı-lar, “birisi bizi kurtarsın” şeklindeferyat etmeye başladılar. Bu ya-nıyla, 12 Eylül 1980 askeri darbesiöncesine benzer bir toplumsal ruhhalinin şekillendirildiğini görüyo-ruz. Bu çok büyük bir tuzaktır. Bu-günkü, savaş yanlısı, darbeci vekatliamcı siyasi iktidarın alternatifi,yeni darbeci askerler değildir. Al-ternatif, Ankara’da somutlaşanbarış ve demokrasi yanlısı iradenindaha yaygınlaştırılıp, güçlendiril-mesidir. O nedenle, yılmadan, bık-madan, öfkemizi ve yasımızı yenisiyasi atılımların itici gücü halinegetirmeli; barış ve demokrasi içinmücadelemizi yükseltmeli, örgüt-lenmemizi güçlendirmeliyiz.

İÜ Taşeron İşçileri Bülteniiscisozubulteni.blogspot.com.tr

Katili Tanıyoruz!

İ şç i Sözü • Ayl ık, Sü re l i S i yas i Yayın • Kas ım 2015 • Sayı : 17 • i sc isozu.org • i le t is im@isc isozu.org