İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de...

104
Bankacılar Dergisi, Sayı 66, 2008 1 İçindekiler MAKALE Dr. Gaye Karpat Çatalbaş- Ersin Çatalbaş 3 Finansman Sorunu Yaşayan Kobi’ler, Basel II ve Bankacılık Sektörü Sermet Aydın 13 Başkası Hesabına Yapılan İşlemlerde Beyan Yükümlülüğü KONFERANS-SEMİNER Prof. Dr. Seza Reisoğlu 34 Hukuki Açıdan Akreditif ve 600 Sayılı Yeknesak Kurallar BANKACILIK Pelin Ataman Erdönmez 52 Türkiye’de Demografik Geçiş Sürecinin Finansal Piyasalar Üzerindeki Etkileri RİSK YÖNETİMİ Burak Akan 66 Likidite Riski Yönetimi ÇEVİRİ Tobias Adrian- Hyun Song Shin Çeviren: Abdülkadir Gülşen 82 Likidite, Para Politikası ve Finansal Döngüler MEVZUAT Bankacılığa İlişkin Mevzuat ve Yeni Düzenlemeler 93 KÜTÜPHANE TBB Kütüphanesine Ulaşan Yeni Yayınlar 98

Transcript of İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de...

Page 1: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi, Sayı 66, 2008

1

İçindekiler

MAKALE Dr. Gaye Karpat Çatalbaş- Ersin Çatalbaş 3Finansman Sorunu Yaşayan Kobi’ler, Basel II ve Bankacılık Sektörü Sermet Aydın 13Başkası Hesabına Yapılan İşlemlerde Beyan Yükümlülüğü KONFERANS-SEMİNER Prof. Dr. Seza Reisoğlu 34Hukuki Açıdan Akreditif ve 600 Sayılı Yeknesak Kurallar BANKACILIK Pelin Ataman Erdönmez 52Türkiye’de Demografik Geçiş Sürecinin Finansal Piyasalar Üzerindeki Etkileri RİSK YÖNETİMİ Burak Akan 66Likidite Riski Yönetimi ÇEVİRİ Tobias Adrian- Hyun Song Shin Çeviren: Abdülkadir Gülşen 82Likidite, Para Politikası ve Finansal Döngüler MEVZUAT Bankacılığa İlişkin Mevzuat ve Yeni Düzenlemeler 93 KÜTÜPHANE TBB Kütüphanesine Ulaşan Yeni Yayınlar 98

Page 2: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre
Page 3: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi, Sayı 66, 2008

3

Finansman Sorunu Yaşayan Kobi’ler, Basel II ve Bankacılık Sektörü

Dr. Gaye Karpat Çatalbaş*- Ersin Çatalbaş**

Ülkemizde küçük ve orta ölçekli sanayinin gelişmesinin milli gelir ve üretim rakamları üzerindeki etkileri yapılan çalışmalarla ortaya konmuş bir gerçektir. Ülke ekonomisine katkıları yadsınamayacak derecede önemli olan bu işletmelerin; üretim, teknoloji, nitelikli personel temini ve kurumsal yönetim gibi sorunları bulunmakta olup, tüm bu sorunların temel kaynağının finansmana dayandığı hususu, bu konuda yapılan araştırmaların hemen hepsinde ortaya konulmuştur. Basel II’nin Kobi’lere yönelik olarak getirdiği yeni düzenlemeler de dikkate alındığında, finansman sorunu bu işletmeler için önümüzdeki dönemde daha da önemli hale gelecektir. Bu çalışmada, finansman sorununun nedenlerinin ortaya konulması ile Basel II çerçevesinde bankacılık sektörü ve devlet desteği bazında muhtelif çözüm önerileri getirilmesi amaçlanmıştır 1. Giriş

Özellikle gelişmekte olan ülkeler, tüm dünyada küçük ve orta büyüklükteki işletmeleri-ne (Kobi) büyük önem vermekte ve bu işletmelere yönelik politikalar üretmektedirler çünkü bu ülkelerin ölçeğine göre işletme dağılımlarına bakıldığında ortalama yüzde 98’i Kobi’lerden oluşmaktadır.

Kobi’lerin Türkiye açısından kısa tarihine bakıldığında, 13. yüzyılda Şeyh Mahmut

Nasreddin Ahi Evran tarafından kurulan Ahilik Sistemi’nin bugün için söz konusu işletmelerin temelini oluşturduğu görülmektedir. Bu sistem, Osmanlı devrinde yerini Lonca Sistemi’ne bırakmış ve son olarak da 1923 İzmir İktisat Kongresinde özel sektörü desteklemek amacıyla çıkarılan ve 1942 yılına kadar yürürlükte kalan Teşvik-i Sanayi Kanunu’nda ilk kez Kobi tanımı yapılmıştır (Sarıaslan, 1994, s.6).

Esasen küçük ve orta büyüklükteki işletmeler denildiğinde daha önceden algılandığı gibi başarısız olduğu için büyüyememiş işletmeler kastedilmemektedir (Erkan, 1990, s.23). Kobi’ler; küçük ve esnek yapıları itibariyle konjonktürel değişimlere kolay uyum sağlayabilen, yeniliklere (finansman olanakları doğrultusunda) daha açık, küçük yatırımlarla üretimlerini artırabilen ve tüm bunların sonucunda da istihdam ve gelir dağılımı açısından olumlu etkiler yaratan işletmelerdir. Bir başka ifadeyle Kobi’ler, hızlı karar verme yeteneğine sahip, düşük yönetim giderleri ile faaliyette bulunan ve bunun sonucunda da ucuz üretim gerçekleştiren iktisadi teşebbüsler olarak da nitelendirilmektedirler (Uludağ ve Vildan, 1990, s.14). Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alınarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre ise, yıllık cirosu 25 milyon YTL’den daha az olan ve 250’den daha az çalışanı bulunan işletmeleri Kobi olarak nitelendirilmiştir. Ayrıca anılan Bakanlık tarafından bu işletmeler çalışan sayısı ve yıllık cirolarına göre kendi içerisinde üç farklı sınıfa da ayrılmıştır. Bu sınıflamaya göre;

- Yıllık cirosu 1 milyon YTL’den daha az ve çalışan sayısı da 10’dan az olan işletmeler “Mikro Ölçekli İşletmeler”

- Yıllık cirosu 5 milyon YTL’den daha az ve çalışan sayısı da 50’den az olan işletmeler “Küçük Ölçekli İşletmeler”

- Yıllık cirosu 25 milyon YTL’den daha az ve çalışan sayısı da 250’den az olan işletmeler “Orta Ölçekli İşletmeler”

* Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi, İstatistik Bölümü, Öğretim Görevlisi. ** T.C. Ziraat Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü İç Kontrol Daire Başkanlığı, Kıdemli Uzman.

Page 4: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Dr. Gaye Karpat Çatalbaş- Ersin Çatalbaş

şeklinde nitelendirilmişlerdir. Ülkemizdeki Kobi’lerin yaklaşık yüzde 90’lık bölümünün 1-9 arasında çalışanı bulunduğu dikkate alındığında sınıflandırma çerçevesinde yığılmanın mikro ölçekli işletmelerde olduğu görülebilecektir. Ülkemizde mikro ölçekli işletmelerde görülen bu yığılmanın, AB üye ülkelerinde de benzer bir yapı gösterdiği OECD tarafından yaptırılan çalışmalarda ortaya çıkarılmıştır. Bu çalışmalardan elde edilen bulgulara göre, AB üye ülkelerindeki Kobi’lerde çalışan ortalama personel sayısı 6 ila 7 arasında değişim göstermektedir. Bu çalışmanın ülkemizdeki sonucu ise, işletme başına ortalama 5 personelin düştüğünü göstermektedir. Türkiye’nin bu anlamda değerlendirildiğinde ortalamadan çok farklı bir yapıda olmadığı da görülebilecektir. Ancak yine aynı çalışmadan elde edilen bulgulara göre Türkiye’de faaliyet gösteren işletmelerin yüzde 63’ünün yıllık cirosu 150.000.- euro’nun altında gerçekleşmektedir. AB üye ülkelerinde yıllık cirosu bu tutarın altında olan işletmelerin oranı yaklaşık yüzde 35 civarındadır. Personel sayısı bazında benzer yapı arz eden Türkiye ve AB ülkeleri işletmelerinin ciro karşılaştırmala-rında ülkemizin geri plana düştüğü gözlemlenmektedir. Benzer yapıdaki çalışan sayısına rağmen ciro değerlendirmesinde geri plana düşülmesinde, teknolojik yetersizlik ya da bir başka ifadeyle emek yoğun çalışma düzeni ile birlikte verimliliğin de etkilerinin büyük olduğu düşünülmektedir. 2. Kobi’lerin Türkiye Ekonomisindeki Yeri Giriş bölümünde de değinildiği üzere dünya çapında faaliyette bulunan işletmelerin ortalama yüzde 98’i Kobi kapsamında değerlendirilmekte olup bu oran Avrupa ülkelerinde ve ülkemizde ise yaklaşık yüzde 99’a tekabül etmektedir. Bu oranlar dikkate alındığında istihdamın da oldukça büyük bir çoğunluğunun (yaklaşık yüzde 77) söz konusu işletmeler tarafından sağlandığı kolayca anlaşılabilmektedir. Kobi’lerin yaklaşık yüzde 94’ünde, çalışan sayısı 1-9 arasında değişmekte olup, bu işletmelerin gayri safi milli hasıla içerisindeki payı ise ortalama yüzde 40 civarında gerçekleşmektedir. Kobi’lerin Türkiye ekonomisinde ve bazı yabancı ülke ekonomilerindeki yerine ilişkin bilgilere ise aşağıdaki tabloda yer verilmiştir.

Tablo 1- Seçilmiş Bazı Ülkelerde Kobi’lere İlişkin Oranlar (Yüzde)

Ülkeler

Toplam İşletme

Sayısına Oranı

İstihdamdaki Payı

Yatırımdaki Payı

Üretimdeki Payı

İhracattaki Payı

Kredilerden Aldığı Pay

ABD 97,2 50,4 43 36,2 32 43 Almanya 99,8 64 44 49 31,1 35 Japonya 99,4 81,4 40 52 38 50 İngiltere 96 36 2,5 25,1 22,2 26 Fransa 99,9 49,4 45 54 23 30 Hindistan 98,6 63,2 27,8 5 40 15 Türkiye 98,9 45,6 6,5 37,7 10 10

Kaynak: (Aras, 2007)

Tablodan da görülebileceği üzere Türkiye’deki Kobi’lerin yatırımlardaki ve ihracattaki payı diğer ülke örneklerine oranla düşük kalmıştır. Bu durumun temel nedeni işletmelerin verimlilikleri ile ilgili olduğu kadar finansman sorunu ile de yakından ilişkilidir. Gelişmiş ülkelerde Kobi’lerin toplam reel sektör kredilerindeki payları yüzde 25 ile yüzde 50 aralığında değişmekte iken ülkemizde bu oran yüzde 10 civarında kalmaktadır (Aras, 2007, s.4). Bu nedenle ülkemizde uygulanmakta olan Kobi politikalarının yeniden gözden geçirilmesine ve ortaya konulan somut sorunların giderilmesine yönelik günün koşullarına uygun çözümler üretilmesine gereksinim duyulmaktadır.

4

Page 5: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

3. Kobi’lerin Temel Sorunları Kobi’lerin sorunları üzerine yapılan tüm araştırmalar sonucunda finansman sorunu-nun en temel ve önemli sorun olduğu ortaya konulmuştur. Bu kapsamda örgütlenme, tedarik, üretim, yönetim, yatırım, pazarlama, teknoloji, eğitim gibi sorunlar temelde karşımıza çıkan sorunlar olarak görülmekle birlikte, bu sorunlar da dahil olmak üzere Kobi’ler için ana sorun, toplam kredi hacminden aldığı düşük pay da dikkate alınacak olursa finansman sorunudur. Burada esasen temel sorun finansman kaynağı bulamamaktan ziyade finansman maliyetinin Kobi’ler için oldukça yüksek olması ve bunun da mali borç yükünü artırması, dolayısıyla da yeni yatırımlar için yeni finansman kaynağı talebinde mevcut borçlar nedeniyle olumsuz sonuçlarla karşılaşılmasıdır (Aras ve Müslümov, 2002, s.7). Kobi’lerin muhasebe sisteminin tam ve sağlıklı olarak yapılandırılamaması ve kayıt dışı işlemlerin yüksek hacimlere ulaşması nedeniyle bu işletmelerin gerçek performanslarını mali tablolarına yansıtamamaları, özellikle kredi değerliliğinin tespitinde olumsuz etki yaratmakta ve işletmeler yine kayıt dışı finansmana yönelmek zorunda kalmaktadırlar. Yakın çevreden zor durumlarda kalındığında da tefecilerden sağlanan bu kayıt dışı finansman ise, doğal olarak kurumsallaşma ve uluslararası pazarda rekabet gücü kazanmada işletmelerin önüne bir engel olarak çıkmaktadır (KOSGEP, 2004, s.3). Aynı zamanda ülke ekonomisinin yapısal sorunları ve bu sorunların somut göstergesi olan dış ticaret açığının dönem dönem kriz boyutuna ulaşması nedeniyle de en ağır bedeli ödeyenler, yine bu işletmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kasım 2000 ve Şubat 2001 döneminde yaşanan finansmanı derinden etkileyen krizlerden bu yana Kobi’ler ağır borç yükü altında faaliyetlerini devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Yoğun kredi kullanımından ziyade düşük kredi kullanım tutarına rağmen yüksek faiz oranları ve temmerrüde düşme nedeniyle katlanılmak zorunda kalınan yüksek faiz borçları ile daha önce de değinildiği üzere alternatif olarak değerlendirilen kayıt dışı finansmanın, bu borç yükünü oluşturan önemli faktörler olduğu, (kredilerden alınan pay ve dış kaynak kullanım oranlarına bakıldığında) anlaşılabilmektedir. Teknolojik alt yapının, yüksek maliyeti nedeniyle henüz AB normları seviyesine ulaşamaması nedeniyle borç yükü altındaki Kobi’ler rekabet güçlerini de her geçen gün kaybetmektedirler. Sektör uzmanları bu koşullar altında önümüzdeki beş yıllık süreçte bu işletmelerin yaklaşık yüzde 30’unun tasfiye tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceği-ni tahmin etmektedirler (Tanyılmaz, 2006, s.18). Mevcut yapı ve durum göz önünde bulundurulduğunda, özellikle üretime yönelik Kobi’ler için düşük maliyetli ve orta ve uzun vadeli kredi sağlanmasını teminen gerek özel, gerekse kamu sermayeli kurum/kuruluşların oluşturulması, konunun uzmanları tarafından da üzerinde mutabakat sağlanan bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda destek ve öncülük görevinin ise devlete ait olduğu izahtan varestedir (Çetin, 1996, s.35). Kobi’ler özellikle yatırım ve işletme sermayesine yönelik kredi kullandırımında öncü olan ku-rum/kuruluşların yetersiz kaynaklarından dolayı bunun yerine genel bankacılık sistemi içerisinde farklı isimler altında sunulan kredi türlerini kullandıklarında kar marjlarından daha yüksek oranda bir faiz ve oldukça zorlu ödeme koşulları ile karşılaşabilmektedirler (Akgemici, 2001, s.32). Ülke ekonomisindeki yeri ve payı yadsınamayacak kadar büyük olan bu işletmelerin reel sektör kredilerinden aldığı pay (kayıt dışı uygulamaların fazla olması ve sağlıklı bir veritabanı bulunmasa da) 2007 yılı itibariyle yaklaşık yüzde 10 civarındadır. Türkiye Halk Bankası A.Ş. tarafından yapılan bir araştırmada Türkiye’deki Kobi’lerin yüzde 88’inin dış kaynak kullandığı, buna karşılık yüzde 12’sinin ise hiç kredi talebinde bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu araştırmada finansman kaynaklarının yüzde 71’inin banka kredisi, kalan kısmının ise ortaklardan avans ve yakın çevreden alınan borçlardan oluştuğu görülmüştür (Aras, 2007, s.6). İlk bakışta bu sonucun, kredilerden alınan yüzde 10’luk pay nedeniyle bir

5

Page 6: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Dr. Gaye Karpat Çatalbaş- Ersin Çatalbaş

çelişkiye neden olabileceği düşünülmekle birlikte, banka kredisi kullanan yüzde 71’lik bölümün kullandığı kredi miktarının maliyet ve uygun görülen limitler nedeniyle toplam kredi içerisinde önemli bir miktara ulaşamadığının da bir göstergesi olarak değerlendirilebilecektir. Kobi’ler sübvansiyonlu krediler kullanabilmekte olup esasen finansman konusundaki dezavantajları; sınırlı otofinansman, sermaye piyasalarına dahil olamama, kredi kullanımında teminat sorunu, düşük kredi talebi nedeniyle yüksek maliyet vb. şeklinde sıralanabilmektedir (Müftüoğlu, 1991, s.62). Yine Türkiye Halk Bankası A.Ş. tarafından yapılan araştırmada bu tespiti destekler nitelikte sonuçlara ulaşılmış olup, işletmelerin kredi kullanmama nedenlerine bakıldığında; ağır teminat şartları ve formalitenin yüzde 40 ile ilk sırada yer aldığı, bunu yüksek kredi faizinin yüzde 33’lük bir oranla izlediği, özsermayenin yeterli olduğunu düşünen-lerin ise yaklaşık yüzde 23’lük bir orana sahip olduğu ortaya çıkarılmıştır (Aras, 2007, s.6). Gerçekten de uygulamada kredi karşılığında istenen teminat, genellikle kredinin 1,5 ile 2 katı arasında değişen oranlarda gayrimenkul ipoteği olup, bu sorunun çözümü için TOBB, KOSGEB ve Türkiye Halk Bankası A.Ş. gibi kuruluşlar öncülüğünde ihdas edilen kredi garanti fonunun aktif bir şekilde çalıştırılması ve buna benzer oluşumlara da destek verilmesi gerekmektedir (Söğüt, 2001, s.8). 4. Kobi’lerin Faaliyet Gösterdiği Başlıca Sektörler ve Finansal Destek Sağlayan Kurum-Kuruluşlar Güç bir dönemden geçen Türkiye’de az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hemen hepsinde olduğu gibi kamu destekleri Kobi’ler açısından çoğu zaman ekonomik göstergelere göre değil, politik duruma göre şekillenmekte ve bu durum zaten kıt olan kaynakların rasyonel dağılımını engellemektedir. Ülke ekonomisindeki yerleri dikkate alındığında Kobi’lere gereken önemin verilmesinin kalkınmanın ön koşulu olduğu uluslararası kuruluşlar-ca da kabul gören bir gerçektir. Anadolu sanayisinin bel kemiği olan bu işletmeler, kısıtlar ve engeller azaldığı takdirde ülke kalkınmasına en büyük katkıyı sağlayacak potansiyele sahiptirler (Gündüz, 2007, s.8). Kobi’ler, üretimden eğitime, inşaattan turizme kadar oldukça geniş bir yelpazede faaliyetlerini sürdürmektedirler. Ülkemizde yoğun olarak faaliyette bulunulan sektörler; bitkisel üretim, gıda, madencilik, dokuma, turizm, içecek, deri işleme, kağıt, plastik, inşaat, depola-ma, seramik, demir-çelik, tekstil, elektrik-elektronik, otomotiv yedek parçası ve sağlık olarak sınıflandırılabilecektir. Bu iş kollarında faaliyette bulunan Kobi’ler için finansal destek, gerek özel gerekse kamuya ait birçok kuruluş tarafından sağlanmaya çalışılmakta olup, bu kuruluşlar finansal destekleme aşamasında kimi zaman sektörel ayrımlara da gitmekte ve belirledikleri sektör-lerde faaliyet gösteren Kobi’lere finansal destek verme yoluna gidebilmektedirler. Kobi’lerin temel finansman kaynakları kapsamında değerlendirilebilecek olan kaynaklar; mali sistemden sağlanan fonlar, (banka ve ÖFK kredileri, finansal kiralama, faktoring, sermaye piyasasından sağlanan fonlar vb.) senetli ve/veya senetsiz ticari borçlar, ortaklara ve/veya iştiraklere borçlar, kamu destekleri ve özkaynaklardır (Yüksel, 2005, s.9). Bu kapsamda KOSGEB, 1990 yılında küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin ekonomideki payının ve etkinliğinin artırılmasında ve rekabet gücünün yükseltilmesiyle sanayinin geliştirilmesinde destekleyici bir kurum olarak ihdas edilmiş olup, genellikle imalat sanayisinde faaliyet gösteren işletmelere yönelik destekleme faaliyetlerinde bulunmaktadır (Altay ve Aksaraylı, 2007, s.39). Ayrıca, Maliye Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Türkiye Halk Bankası A.Ş., Kobi A.Ş., Kredi Garanti Fonu A.Ş., Dış Ticaret Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı, Devlet

6

Page 7: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Planlama Teşkilatı, İGEME, TUBİTAK, MPM ve günümüzde Kobi’leri hedef müşteri kitlesi olarak düşünen diğer birçok banka da söz konusu işletmelere nakdi ve/veya gayrinakdi finansal destek sağlamaktadır. İlk bölümde de bahsedildiği üzere, özellikle gelişmekte olan ülkelerde istihdam ve büyümenin önemli lokomotifleri olan Kobi’ler, yine ilk bölümde bahsedilen esneklik, yenilikle-re kolay uyum sağlama ve küçük yatırımlarla üretim kapasitelerinde artış sağlayabilme özelliklerinden ötürü son bir yıldır bankalar tarafından öncelikli müşteriler olarak görülmekte-dirler. Bu durum ise temel sorunların başında gelen finansman sorununun bundan sonraki süreçte geçmişe oranla daha az bir yer kaplayacağı gerçeğini beraberinde ortaya çıkarmak-tadır. Ancak Basel II kriterleri çerçevesinde değerlendirildiğinde Kobi’ler bu avantajı kullana-bilmek için derecelendirme sistemi hakkında bilgi sahibi olmalı ve kurumsal yönetim, hesap ve kayıt düzeninin sağlıklı ve şeffaf olması ve finansal planlama konularında gelişme kaydetmelidirler (Yüksel, 2005, s.39). 5. Basel II ve Kobi’ler Basel II, risklerin daha duyarlı ölçülmesi, her bankanın risk profilinin ayrı ayrı belirlenmesi, banka üst yöneticilerine düşen sorumlulukların artırılması ve finansal tabloların bankanın gerçek durumunu en iyi biçimde yansıtacak şekilde açıklanması suretiyle finans sektörünün oyuncuları arasındaki asimetrik bilginin en aza indirilmesi ve böylece daha rekabetçi, sağlam ve istikrarlı finans sektörüne erişilmesini hedefleyen bir yapı olarak tasarlanmıştır (Yayla ve Türker Kaya, 2005, s.4). Finansman sorununun yoğun bir şekilde yaşandığı Kobi sektöründe ise, Basel II ile birlikte farklı açılımlar uygulamaya geçirilecektir. Bu çerçevede yıllık toplam cirosu 50 Milyon euro’nun altında, yıl sonu bilanço büyüklüğü ise 43 milyon euro’nun altında olan ve çalışan sayısı da 250’den az olan firmalar, Kobi olarak nitelendirilecektir. Bununla birlikte Kobi’ler 2 alt sınıf altında toplanacaktır; Perakende Kobi: Bir bankadaki nakdi ve gayrinakdi kredilerinin toplamı 1 milyon euro’nun altında olan Kobi’ler o banka için perakende kobi olarak nitelendirilecektir. Kurumsal Kobi: Bir bankadaki nakdi ve gayrinakdi kredilerinin toplamı 1 milyon euro’nun üstünde olan Kobi’ler o banka için kurumsal kobi olarak nitelendirilecektir. Bu ayrımın sonucunda, mevcut sistemde (Basel I) firmalara verilen krediler risk yapısına bakılmaksızın, teminat yapısı dikkate alınarak büyük oranda yüzde 100 risk ağırlığına sahipken Basel II ile birlikte kurumsal portföydeki firmaların risk ağırlığı firmanın kredi notuna göre değişecektir. Risk Ağırlığı bankaların söz konusu firma için karşılık olarak tutacağı sermaye miktarını dolayısıyla banka için getirisiz sermaye miktarını gösterdiğinden risk ağırlığı arttıkça firmanın kullanacağı fonun maliyetinin artması, risk ağırlığı azaldıkça söz konusu fonun maliyetinin azalması kaçınılmazdır. Önemli olan konu; kurumsal portföyde bulunan firmaların daha uygun fiyatla borçlanabilmesi için mutlaka bağımsız uluslararası derecelendirme kuruluşları tarafından verilmiş iyi bir nota sahip olması gerekliliğidir. Aksi takdirde derecelendirilmemiş bu tür firmalar yüzde 100 risk ağırlığına tabi olacak ve risk ağırlığı Türkiye’nin risk ağırlığından daha düşük olamayacaktır. Perakende portföyde yer alan firmalar için ise bağımsız uluslararası derecelendirme kuruluşları tarafından derecelendirme notu verilmiş olmaksızın yüzde 75 risk ağırlığı uygulanacaktır. Bu durumda derecelendirme notu olmayan bir Kobi bir bankadaki kredisinin 1 milyon euro üzerinde olması nedeni ile Kurumsal Kobi olarak nitelendirilecek, yüzde 100 risk ağırlığına tabi olacak ve daha yüksek maliyetle borçlanabilecekken aynı firma diğer bir

7

Page 8: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Dr. Gaye Karpat Çatalbaş- Ersin Çatalbaş

bankadan 1 milyon euro altında kredi kullanıyorsa o bankanın Perakende Kobi portföyünde yer alıp derecelendirme notu olmamasına rağmen yüzde 75 risk ağırlığına tabi olacak ve daha uygun fiyatla borçlanabilecektir. Bu noktada göz önünde bulundurulması gereken konu uluslararası derecelendirmeye tabi tutulmuş, notu iyi olan ve kurumsal portföy içinde yer alan bir firmanın yüzde 20’lere kadar düşebilen risk ağırlığına dahil olması dolayısıyla çok daha uygun maliyetle kredi kullanabilecek olmasıdır. Ayrıca Basel II ile birlikte bankalara sunulan alternatif risk ölçüm ve derecelendirme sistemlerinin de maliyet üzerinde etkili olabileceği düşünülmektedir. Basel II ile birlikte kredi riskinin ölçümüne yönelik olarak dört değişik yöntem belirlenmiş ve bu yöntemler; Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım, Standart Yaklaşım, Temel İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşım ve Gelişmiş İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşım şeklinde isimlendirilmişlerdir. “Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım”da, risk ağırlığının belirlenmesinde ihracat kredi kuruluşlarının verdiği derecelendirme notu kullanılmakta olup, Standart Yaklaşımda ise bu değerlendirme için bağımsız derecelendirme kuruluşlarının (uluslararası alanda en yaygın olanları, Fitch, Moodys ve Standart&Poors) verdiği derecelendirme notları kullanılmaktadır. Her iki yaklaşımın ortak noktası, dışsal veriler yardımıyla risk ağırlığının belirlenmesidir. “Temel ve Gelişmiş İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşım”larda bankalar, dışsal veriler yerine kendi iç dinamiklerinden elde ettikleri veriler ve tahmin ettikleri parametreler yardımıyla oluşturdukları modellerden hesaplayacakları notları risk ağırlığı olarak kullanacak-lardır. Burada bankaların kendi veri setlerinin kullanılması sonucu ortaya çıkan risk ağırlığı, diğer yaklaşımlara oranla riske karşı daha duyarlı olmakla birlikte, bu yaklaşımların kullanımı için ileri derece istatistiki ve ekonometrik uzmanlık ve ayrıca geçmişe dönük en az beş yıllık bir veri tabanı gerekmektedir. Riske karşı duyarlılığın artmasıyla birlikte daha fazla sermaye yükümlülüğüne tabi olma olasılığı ise, bu yaklaşımda bankalar açısından önemli bir diğer dezavantaj olarak karşımıza çıkmaktadır. Kurumsal portföyde yer alan ve özel amaçlı bir kredilendirilme faaliyeti haricindeki Kobi kredisi için risk ağırlığı (ya da sermaye yükümlülüğü) hesaplanırken kullanılacak olan formülasyon;

vkvkvthkto

rrto

rthkthrbsyra

*5,11*)5,2(1**)999(,*

1)(*

11**)( 11

−−+

⎥⎥⎦

⎢⎢⎣

⎡−⎟⎟

⎞⎜⎜⎝

−+

−= −− φφφ

⎟⎠⎞

⎜⎝⎛ −−−⎟⎟

⎞⎜⎜⎝

⎛−−

−+−−

= −

4551*04,0

111*24,0

11*12,0 50

*50

50

*50 ce

ee

ertoto

2))ln(*05478,011852,0( tovk −= Bu formülasyonda kullanılan; ra(sy) : risk ağırlığı (sermaye yükümlülüğü) to : temerrüde düşme olasılığı thk : temerrüt halinde kayıp oranı thrb : temerrüt halinde risk bakiyesi v : vade r : korelasyon katsayısı c : konsolide yıllık ciro vk : vade katsayısı

8

Page 9: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

φ : Standart normal dağılıma ilişkin kümülatif dağılım fonksiyonu 1−φ : Standart normal dağılıma ilişkin kümülatif dağılım fonksiyonunun tersi

anlamına gelmektedir. Perakende portföye dahil olan Kobi’lerin kredi kullanımında uygulana-cak olan formülasyon ise;

⎥⎥⎦

⎢⎢⎣

⎡−⎟⎟

⎞⎜⎜⎝

−+

−= −− thkto

rrto

rthkthrbsyra *)999(,*

1)(*

11**)( 11 φφφ

⎟⎟⎠

⎞⎜⎜⎝

⎛−−

−+−−

= −

35

*35

35

*35

111*16,0

11*03,0

ee

eer

toto

şeklinde tanımlanmıştır. Formülasyonlardan da görülebileceği üzere içsel derecelendirme yaklaşımını benimseyen bankalar, temerrüde düşme olasılığı, temerrüde düşme halinde risk bakiyesi ve temerrüt halinde kayıp oranı parametrelerini tahmin etmek durumundadırlar. Basel Komite tarafından farklı portföyler için farklı hesaplama teknikleri belirlenmiş olmakla birlikte, kurumsal portföyde yer alan bir işletmenin risk ağırlığı hesaplanırken vade ve yıllık ciro etken olarak dikkate alınmakta olup, bu veriler perakende portföyde yer alan işletme için belirleyicilik niteliğini yitirmektedirler. Ayrıca Basel Komite, kurumsal portföyde yer alan işletmeler için yüksek yıllık ciroyu ve uzun vadeyi risk ağırlığını artırıcı bir etken olarak düşünmüş ve formülasyonu buna göre oluşturmuştur (Yüksel, 2005, s.19). Dolayısıyla içsel derecelendirme yaklaşımını benimseyen bir bankanın kurumsal portföyünde yer alan işletmenin yıllık cirosundaki artış ve talep ettiği uzun vade, risk ağırlığındaki artışı da beraberinde getirecek ve bu durum, kredi maliyeti üzerinde olumsuz etki yapabilecektir. Bankalar açısından bakıldığında, Basel II’de krediye ilişkin sermaye yeterliliğinin belirlenmesinde kredinin kalitesini ya da bir başka ifadeyle müşterinin ödeme gücünü ifade eden derecelendirme notunun yanısıra, kredinin ödenmemesi durumunda karşılaşılabilecek olan banka zararını azaltacak bazı risk azaltma araçlarının da dikkate alınacağı görülmekte-dir (Yüksel, 2005, s.17). Burada bahsedilen risk azaltım teknikleri; basit ve kapsamlı yöntemler ile temerrüt halinde kayıp oranlarının bankalar tarafından hesaplanmasına dayalı yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Basit yöntemde; riskler teminatlı ve teminatsız kısım olarak ikiye ayrılacak ve riskin teminatlı kısmı, teminata ilişkin olarak belirlenen risk ağırlığı ile, riskin teminatsız kısmı ise, kredi müşterisi olan Kobi’nin tabi olduğu risk ağırlığı (kredi notu) ile çarpılacaktır (Çelik ve Kızıl, 2008, s.27) Kapsamlı yöntemde; zaman içinde (değişimlere bağlı olarak) borçlunun riskleri uygun kesintiler üzerinden artırılacak, teminatlar ise uygun kesintilerle azaltılacak ve sonucunda elde edilen iki tutar, kredi müşterisi olan Kobi’nin risk ağırlığı (kredi notu) ile çarpılacaktır (Çelik ve Kızıl, 2008, s.28). Temerrüt halinde kayıp oranlarının hesaplanması yöntemi ise, beklenen ve beklen-meyen kayıp parametrelerinin ölçülmesine dayanan (beklenmeyen kayıp için sermaye, beklenen kayıp için ise gelirlerden karşılık ayrılır) “Gelişmiş İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşım”ı kullanmaya yetkili bankalar tarafından uygulanabilecek olup, bu yöntemde bankalar, gruplar itibariyle temerrüde düşen krediler için kayıp oranlarını kendileri tahmin edecekler ve risk ölçüm fonksiyonlarında bu oranları kullanacaklardır (Yüksel, 2005, s.24).

9

Page 10: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Dr. Gaye Karpat Çatalbaş- Ersin Çatalbaş

Kobi’lerin, bankaların hangi yöntemleri kullandıkları hakkında bilgi sahibi olmalarının, kendilerinin kredi maliyetleri konusunda avantajlı olduğu durumları tespit etmede faydalı olacağı düşünülmektedir. Çünkü kredi maliyetini; verilen teminat, bağımsız kredi derecelen-dirme notu ve nihayetinde bankanın hesaplayacağı derecelendirme notu belirleyecektir. 6. Sonuç ve Öneriler Esasen Kobi’lere her türlü desteğin sağlanmasına yönelik olarak ihdas edilen KOSGEB’in tek başına bu kadar çok sayıda ve çeşitteki işletmelerin yine bir o kadar çok ve çeşitli sorunlarını çözümlemesinin mevcut kaynak yapısı ile mümkün olamayacağı yukarıdaki sonuçlardan anlaşılmaktadır. Konuya ilişkin olarak yapılan çalışmaların hemen hepsinde sorun, finansman boyutunda düğümlenmekte, makul maliyetli finansman ile tüm sorunların giderilebileceği ifade edilmektedir. Bankalar dışındaki finansal kurum/kuruluşların ülkemiz finansal piyasası içerisindeki sığ yapıları dikkate alındığında, önümüzdeki dönemde söz konusu işletmeler açısından en önemli finansman kaynağının bankalardan alınabilecek olan krediler olacağı düşünülmekte-dir. Bu kapsamda, ülkemizde faaliyette bulunan yerli ve yabancı sermayeli bankalar, önümüzdeki dönemde yukarıda bahsedilen sorunun çözümünde kilit rol oynayacaklardır. Söz konusu bankaların son günlerde Kobi’ler üzerine yoğun projeler üretmeye başlamış olmaları da bu durumun önemli bir öncü göstergesi olarak değerlendirilebilecektir. Bugüne kadar bankalar, topladığı kaynakların büyük çoğunluğunu devlete borç olarak hazine bonosu ve/veya devlet tahvili karşılığında aktarmakta, dolayısıyla kredi verecek müşteri bulma konusunda oldukça rahat davranmaktaydılar. Ancak kısmen de olsa yaşanan ekonomik istikrarla birlikte faiz oranlarının düşmesi, devletin elini rahatlatmış ve kamu kesimi borçlanma gereği giderek azalmaya başlamıştır. Bu durumda devlet, bankalardan hazine bonosu/devlet tahvili karşılığındaki borçlanma tutarını azaltmış ve dolayısıyla faiz oranları da gerilemiştir. Tablo 2’de yer alan grafikten de görülebileceği üzere mevduatın menkul kıymete dönüşüm oranı 2003 yılından itibaren azalma eğilimine, buna karşılık krediye dönüşüm oranı da ise artış eğilimine girmiştir. Bu gösterge de, banka kaynaklarının hazine bonosu/devlet tahvilin-den ziyade krediye yöneldiğini destekler mahiyettedir.

Kaynak: BDDK Bu açıdan bakıldığında bankalar, kaynaklarının çok kısıtlı bir bölümünü devlete kredi olarak verdiğinden elde bulundurulan atıl kaynağı mutlak suretle getirili bir varlığa dönüştür-

10

Page 11: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

mek zorundadırlar. İşte bu nedenle son iki yılda özellikle tüketici (konut, taşıt, ihtiyaç) kredilerinde büyük artışlar meydana gelmiştir. 2005 yılında tüketici kredilerinin toplam kredilere oranı yaklaşık yüzde 2 civarındayken bu oran 2007 yıl sonunda yaklaşık yüzde 25 seviyesine ulaşmıştır. Tüketici kredilerinde belirli bir doyum noktasına ulaşıldıktan sonra bu hareketin Kobi’lere doğru genişleyeceği düşünülmektedir. Son günlerde bankaların yürüttük-leri Kobi kredisine yönelik yoğun kampanyaların temel nedeni bu durumdur. Bu çerçevede devletin de farklı kurum/kuruluşlar yardımıyla ve faiz sübvansiyonu, vergi istisnası, yatırım teşviki vb. uygulamalarla dolaylı da olsa destekte bulunmasının, sorunun çözümüne önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Basel I sisteminde kredilendirme teminat ağırlıklı yapılmaktayken Basel II’ye göre kredi, risk odaklı bir anlayışla fiyatlanacak ve kullandırılacaktır. Burada kullanılacak olan risk ağırlığı hesaplama yöntemleri konusunda, çalışmanın beşinci bölümünde belirtilen farklı uygulamalar bulunmakta olup, ayrıca teminat alınmaya da devam edilecektir. Basel II risk azaltıcı olarak kabul edilebilecek teminatlar konusunda da bir takım değişikliklere gitmiş ve bu çerçevede teminatın risk ağırlığının belirlenmesinde çoğunlukla firmanın derecelendirme notunu etkin kılmıştır. Bu nedenle söz konusu işletmelerin; niteliksel göstergelerinde iyileşme, özkaynak yapısında güçlendirme, şeffaf ve güvenilir raporlama sistemi oluşturma, kurumsal yönetim anlayışının benimsenmesi vb. düzenlemeleri gerçekleştirmesi gerekecektir ki, kredi fiyatlaması bu kriterlere göre daha uygun olarak belirlenebilsin. Ancak, çalışmanın giriş bölümünde de değinildiği üzere işletmelerin büyük çoğunluğunun mikro ölçekli olmaları-nın, yukarıda bahsedilen değişimlerin hayata geçirilmesinde önemli bir engel olduğu düşünülmektedir. Çünkü mikro bazdaki yapılanmalarda kurumsallaşmanın gerçekleştirilebil-mesi oldukça güçtür. Beklenen bu değişimler gerçekleştirilemediği takdirde, bankalar tarafından kredi risk ağırlığının hesaplanmasında hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, işletmelerin kredi maliyetlerinin yüksek olacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacak ve bu durumda, kullanılan hesaplama yöntemlerinin avantaj veya dezavantajlarından bahsetmek de pek mümkün olamayacaktır. Ayrıca, finansmanın düşük maliyetle yapılabilmesini teminen yukarıda da belirtildiği üzere bu işletmeler için kullandırılacak kredilerin kanuni yükümlülüklerden muaf tutulması, hazine arazilerinin tahsisinde kolaylık sağlanması, bilgi teknolojilerine yönelik ithalatta ve üretilen ürünün ihracatında teşvik uygulaması da yine devlet tarafından gerçekleştirilebilecek yardımlar kapsamında değerlendirilebilecek olup, Kredi Garanti Fonu’nun da aktif olarak piyasaya girmesinin sağlanmasının düşük maliyetli finansman açısından gerekli olduğu düşünülmektedir. Yapılan bu çalışmadan elde edilen bulgular ışığı altında ülke ekonomisinin lokomotifi görevini tüm olumsuz şartlara rağmen büyük bir özveri içerisinde yürütmeye çalışan Kobi’lerin, gerek iç pazara gerekse ihracata dönük üretim kapasite ve verimliliğinin artırılması ve rekabet gücünün kazanılmasını teminen; Basel II konusunda bilgi sahibi olmaları, (Bu hususta ortak fayda sağlama amacıyla bankalar da bilgilendirme faaliyetlerine yoğunluk vermelidirler. Çünkü daha sağlam nitelikteki ve mali yapıdaki işletmeler, bankalar için de daha az sermaye yükümlülüğü anlamına gelmektedir.) istihdam imkanı ve teknolojik altyapı dengesini gözetmek suretiyle, hem kaliteli üretim, hem de istihdam sağlama yönünden Basel II kriterleri çerçevesinde devletin de katkılarıyla desteklenmeleri durumunda AB ülkeleri seviyesine ulaşmanın, mevcut büyüme hızı da dikkate alındığında hiç de zor olmayacağı düşünülmektedir. Kaynakça AKGEMİCİ, T. (2001). Kobi’lerin Temel Sorunları ve Sağlanan Destekler, Ankara, KOSGEB Yayınları. ALTAY, A ve AKSARAYLI, M. (2007), “Kobi Destek Programlarının Kurumsal Boyutunun Analizi, İstanbul”,

4. Kobi’ler ve Verimlilik Kongresi. ARAS, G. (2007). “Basel II Sürecinde Kobi’ler İçin Yol Haritası”, Deloitte CEO/CFO Serisi.

11

Page 12: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Dr. Gaye Karpat Çatalbaş- Ersin Çatalbaş

ARAS, G. ve MÜSLÜMOV, A. (2002), “Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisinde Kobi’lerin Yeri: Finansman, Ekonomik Sorunları ve Çözüm Önerileri”, 21. yüzyılda Kobi’ler Sempozyumu, KKTC.

ÇELİK, F ve KIZIL, İ. (2008), “Banka Sermaye Yeterliliğinde Basel II Yaklaşımı ve Türk Bankacılığı”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Sayı 9, Cilt 1, s.19-34

ÇETİN, C. (1996), Yeniden Yapılanma, Girişimcilik, Küçük ve Orta Boy İşletmeler ve Bunların Özendirilmesi, İstanbul, Der Yayınları.

EKONOMETRİ (2006), “Kobi’ler Alarmda”, Ekonomi İş Dünyası ve Aktüalite Dergisi. ERKAN, M. (1990), “Kobi’ lerde Finansman Sorunları ve Dış Kaynaklı Krediler”, Afyon İ.İ.B.F. Yıllığı, No:7,

Afyon. EUROBAROMETER (2007), “Observatory of European SMEs”, Flash Eurobarometer Series, No: 196 GÜNDÜZ, A.Y. (2007), “Bölgesel Kalkınmada Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Önemi: Malatya

Örneği”, 4. Kobi’ler ve Verimlilik Kongresi, İstanbul KOSGEB (2004), Kobi Ekonomisi (Kobi’ler ve Bankacılık), Ankara, Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar

Merkezi Müdürlüğü Yayınları. KOSGEB (2007), “Basel II ve Kobi’ler”, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi

Başkanlığı, www.kosgeb.gov.tr MÜFTÜOĞLU, T. (1991), Türkiye' de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler: Sorunlar ve Öneriler, Ankara,

Sevinç Yayınevi. SARIASLAN, H. (1994), Orta ve Küçük İşletmelerin Finansal Sorunları, Ankara, TOBB Yayınları. SÖĞÜT, M.A. (2001), “Küçük ve Orta Boy İşletmelerin Finansman Sorunlarının Çözümünde Alternatif

Finansman Yöntemleri”, 1. Orta Anadolu Kongresi, Nevşehir. TANYILMAZ, K. (2006), “Aslan mı Kağıttan Kaplan mı?: Kobi’lere Dayalı Kalkınma Yaklaşımının Eleştirisi”,

Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Sayı 60-61, Cilt 17, s.27-47. ULUDAĞ, İ. ve VİLDAN, S. (1990), Türkiye' de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, İstanbul, İTO Yayınları,

No: 1990/25. YAYLA, M. ve TÜRKER KAYA, Y. (2005), “Basel II, Ekonomik Yansımaları ve Geçiş Süreci”, Ankara, BDDK

Çalışma Raporu, 2005/3. YÜKSEL, A. (2005), “Basel II’nin Kobi Kredilerine Muhtemel Etkileri”, Ankara, BDDK Araştırma Raporu,

2005/4.

12

Page 13: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi, Sayı 66, 2008

13

Başkası Hesabına Yapılan İşlemlerde

Beyan Yükümlülüğü

Sermet Aydın*

I. Giriş

“Aklama suçu” olgusunun tam olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte doktrinde insanlık tarihi kadar eski olduğu ifade edilmektedir. Ancak bugünkü anlamda akla-ma suçunun öneminin anlaşılması 1980’li yılların sonlarına doğru olmuştur. İnsanlık tarihi kadar eski denilen bir suçun öneminin bu kadar geç fark edilmesindeki tezatlığın, aklama suçunun, geleneksel suçlardan farklı ve kendine özgü aşamaları veya maddi ve manevi un-surları bulunan, tabiri yerindeyse kendine münhasır bir suç olmasından kaynaklandığı düşü-nülmektedir. Aklama suçunun önlenmesine verilen önemin artışının diğer bir sebebi de, ak-lamanın, bilgisayarlı haberleşme ve finansal işlemler yapabilme teknolojisinin akıl almaz bir hızla gelişmesiyle paralel olarak artış göstermesidir (Uyanık,1996).

Özellikle 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de yaşanan terör saldırılarından sonra tüm

dünyada terörle mücadele seferberliği başlamış bulunmaktadır. Daha önceden yaşanan olay-ların aksine bu kez terörün finansal boyutu da fazlasıyla ön plana çıkmıştır. Olayların hemen ardından British Mirror gazetesi teröristlerce yapılan banka havalelerini suçun işlenmesinde bir kanıt olarak saymış, askeri operasyonlar başlamadan önce uluslararası arenada terörün finansmanına karşı finansal operasyonlar başlamıştır (Günaydın, 2002).

Fonların yasal yollardan elde edildiği durumda aklanması gerekli olmamakla birlikte,

terör örgütleri yine de yasal finans kaynaklarını ve bağlantılarını gizleme ihtiyacı duymaktadır. Bu ihtiyaç, terör örgütlerinin fonları yetkili birimlerin dikkatini çekmeden toplamak ve kullan-mak için aklamaya benzer yöntemler bulmalarını gerekli kılmaktadır.

Ulusal ve uluslararası arenada “terörün finansmanı” olarak tanımlanan suçla mücade-

le kapsamında bu konuda söz sahibi uluslararası kuruluşlar tarafından ülkelerin aklama suçu düzenlemelerine ilave olarak terörün finansmanı suçu ile ilgili de düzenlemeler yapılması tavsiye edilmiştir.

Aklama ve terörün finansmanı suçları ile mücadelede iki tür evreden bahsedilebilmek-

tedir; Bunlardan ilki bastırıcı tedbirlerin uygulandığı; bir şekilde aklama veya terörün finans-manı suçları oluştuktan sonra suçun, faillerinin ve suça esas teşkil edecek suç gelirinin tespi-tine ve gerekli delillerin toplanarak adalete teslimine yönelik çalışmaların yapıldığı evredir. Kısaca suç oluştuktan sonra suçun tüm yönleriyle tespitine yönelik yapılan çalışmalar bastırı-cı tedbirler kapsamında değerlendirilmelidir.

İkincisi ve anılan suçlar ile mücadelede en az bastırıcı tedbirler kadar belki bunlardan

bile daha çok önem arz eden önleyici tedbirlerin alındığı ve uygulandığı evredir. Önleyici ted-birler, en az bastırıcı tedbirler kadar, belki bunlardan bile daha çok önem arz etmektedir. Ön-leyici tedbirlerden maksat, adından da anlaşılabileceği gibi, aklama suçunun oluşumunu ön-lemek, engellemek amacıyla yapılması gereken çalışmalardır. Önleyici tedbirler kapsamında suçun oluşmasından önce eksiksiz olarak yapılması gereken işlemlerin veya alınması gere-ken tedbirlerin diğer bir önemi de, bir şekilde aklama veya terörün finansmanı suçlarının iş-lenmesi halinde, bastırıcı tedbirler kapsamında yapılacak araştırma ve incelemeye dayanak

* TC Maliye Bakanlığı, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Uzman.

Page 14: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Sermet Aydın

teşkil eden bilgi ve belgelerin daha kolaylıkla sağlanabilmesidir. Bu anlamda önleyici tedbirle-rin tam ve eksiksiz olarak uygulanması, hem aklama ve terörün finansmanı suçlarının oluş-masını engelleyebilmekte hem de oluşan suçun tespitini sağlamaktadır (Aydın, 2008, s.66).

Aklama ve terörün finansmanı suçları ile mücadelede, uluslararası düzenlemelere ba-

kıldığında önleyici tedbirlerin başında müşterinin kendisine ve işlemlerine azami özen ve dik-kat gösterilmesi ve müşterinin tanınması ilkesinin (Customer Due Diligence-Know Your Customer) geldiği görülmektedir (Aydın, 2008, s.66).

Müşterini tanı ilkesinin gerektirdiği tedbirleri bankaların da içinde olduğu, özel ve/veya

kamu sektöründen, özellikle finansal sektörden seçilen ve “yükümlü (obliged parties)” olarak tanımlanan kesim sağlamaktadır. Söz konusu önleyici tedbirler de mevzuatımızda “yükümlü-lükler (obligations)” şeklinde ifade edilmektedir (Aydın, 2008, s.70).

Gerek bankacılık işlemlerinin yasadışı amaçlarla kullanılması riskinden arındırılmış

olarak yürütülmesi, gerekse aklama ve terörün finansmanı suçlarıyla mücadele açısından, bankanın müşterisi hakkında tatmin edici bir bilgiye sahip olması ve bu bilginin kullanılması tüm diğer tedbirlere temel oluşturacak niteliktedir (MASAK-TBB, 2003, s.24).

Müşteriyi tanıma ilkesi; müşterinin kendisine ve kurulacak iş ilişkisine ve yapılacak iş-lemlere dair bilgilerin elde edilmesi, teyit edilmesi ve güncel tutulması üzerine hazırlanacak ve uygulanacak politika ve prosedürler bütününden oluşmaktadır. Müşterini tanı ilkesinin sü-reci, olası müşterilerin (işlemi gerçekleştiren kişi ve varsa adına/hesabına işlem yapılan kişi) kimliğinin tam ve doğru olarak tespitinden sonra müşterilerle oluşturulacak ilişkinin niteliğinin ve yürütülecek işlemlerin amacının belirlenmesi şeklinde işlemektedir.

Bankalar müşterini tanı ilkesini en basit haliyle, mevzuatta yeralan usul ve esaslar

çerçevesinde, müşterisiyle ilişki kurmadan veya bir işlemi gerçekleştirmeden önce ilişkinin veya işlemin niteliği ile müşterinin ve işlemle ilgili diğer kimselerin kimliğini tespit ve kimliğe ilişkin bilgileri geçerli belgelerle teyit ederek (MASAK-TBB, 2003, s.24) uygulamalıdır.

Müşterini tanı ilkesi gereğince oluşturulacak politika ve prosedürler aynı zamanda ban-

kacılık sisteminin bütünlüğü, güvenliği ve sağlamlığı açısından kritik önem arz etmektedir. Bu açıdan, müşterini tanı standartlarının yetersiz olması veya hiç olmaması bankaların saygınlığı-nın azalmasına, operasyonel, yasal ve yoğunlaşma riskleri gibi ciddi müşteri ve kredi riskleri ile karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır. Çok önemli olan bu risklerden bir tanesi bile banka-ları önemli maliyetlere katlanmak zorunda bırakabilecektir (Çakır, 2006, s.42).

Riske dayalı yaklaşımlar konusunda özel sektörün katılımını sağlamak amacıyla FATF

bünyesinde Aralık 2005’de yapılan toplantıda oluşturulan Elektronik Danışma Grubu (Electronic Advisory Group -EAG1) Haziran 2007 tarihinde “Aklama ve Terörün Finansmanıyla Mücadelede Riske Dayalı Yaklaşımların Uygulanmasına Dair Rehber”i (Guidance on the risk-based approach to combating money laundering and terrorist financing)2 yayınlamıştır. Söz konusu Rehber içeriğiyle olduğu kadar FATF bünyesinde kamu-özel sektör işbirliği ile hazırlanan ilk belge olma niteliği açısından da önemlidir. Rehberin amacı özetle, riske dayalı yaklaşımların neler olduğu konusunda ortak bir anlayış geliştirilmesini desteklemek, uygulamaya yönelik ilke-lerin taslağını oluşturmak ve bu aşamada riske dayalı yaklaşımların etkili olabilmesi için kamu-özel sektör uygulamalarının da iyi düzeyde tutulmasını sağlamaktır (Aydın, 2008, s.68)

Rehberin 3.10 numaralı maddesinde3 özetle; müşterini tanı ilkesinin, finansal kuruluşla-

rın her bir müşterisinin gerçek kimliğini bildiklerinden emin olmalarını sağlamak amacıyla gelişti-rildiği ifade edilerek, finansal kuruluşların, makul koşullarda ve uygun güven seviyesinde müşte-rilerinin gerçek kimliklerini ve ne iş yaptıkları ile kendi bünyelerinde ne tür muhtemel işlemler yapabileceklerini bilmeleri, bu kapsamda;

14

Page 15: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

her bir müşterinin kimliğini zamanında belirlemeleri ve doğrulamaları gerektiği, herhangi bir gerçek faydalanıcının (lehdar - beneficial owner) kimliğinin belirlenmesi ve doğ-

rulanması için makul önlemleri almaları, müşterinin içinde bulunduğu durum, yaptığı iş ve yapması muhtemel işlemlerini anlamak

amacıyla ek bilgiler elde etmeleri, gerektiği vurgulanmaktadır (Aydın, 2008, s.68–69).

5549 sayılı “Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun”4 ve “Suç Ge-

lirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yö-netmelik”5 (bundan sonra kısaca Yönetmelik olarak adlandırılacaktır) ile usul ve esasları dü-zenlenen kimlik tespiti yükümlülüğüne ilk bakışta karmaşık ve zaman alıcı işlemler gibi gö-rünse de, aslında tüm bu düzenlemeler ile istenilenler; işlemi gerçekleştiren ile varsa adına ve/veya hesabına işlem yapılanların kimliklerini en

doğru olacak şekilde tespit etmek, müteakip işlemlerde kimliği teyit etmek, kimlik tespit ve teyidine ilişkin gerekli bilgi ve belgeleri saklamak, müşteri veya işlemle ilgili şüphe hâsıl olduğu durumlarda bunu MASAK Başkanlığına i-

letmek başlıkları altında toplanabilmektedir.

Gerek kimlik tespitiyle gerekse de diğer yükümlülüklerle, bankaların, müşterilerinin ak-

lama veya terörün finansmanı suçlarıyla ilgisinin olup olmadığını veya işleme konu olan maddi değerlerin suç kaynaklı olup olmadığını ispat etmeleri amaçlanmamaktadır. İlgili mev-zuatın hiçbir yerinde böyle bir ifade yer almadığı gibi yükümlülerden böyle bir şey beklene-meyeceği de açıktır (MASAK-TBB, 2003, s.25). Kimlik tespiti ile amaçlanan, yükümlüler nezdinde yapılan veya yapılacak işlemlerin, olası bir aklama ve terörün finansmanı suçları ve/veya diğer suçlarla olan bağlantıların ortaya konmasında, fail-fiil ilişkisinin kurulması ve dolayısıyla kamu menfaatinin sağlanması olduğu gibi, yine olası bir suç sonucunda zarar görebilecek yükümlülerin de korunmasını sağlamaktır.

Bu kapsamda, gerek faaliyet konuları gerekse iş hacimleri açısından finansal sektör

piramidinin en üstünde yer alan (Aydın, 2008, s.69–70) bankalara yönelik olarak hazırlanan TBB ile MASAK Başkanlığının “Karaparanın Aklanması Suçu ile Mücadele ve Bankaların Yükümlülükleri” isimli ortak çalışmasında başkası adına yapılan işlemlerin kimlik tespitinde emin olunması gereken durumlar aşağıdaki gibi açıklanmıştır;

kendi adına işlem yapan kişinin gerçekten o kişi veya başkası adına işlem yapıyorsa adı-

na işlem yapılan kişinin kimliği ve işlemi yapanın hukuken buna yetkili olup olmadığı şirket veya diğer yasal kuruluşlar adına işlem yapan kişinin şirket adına hareket etmeye

yetkili olup olmadığı. 5549 sayılı Kanuna göre, başkası adına işlem yapıldığının yanı sıra, “başkası hesabına” ha-reket edilip edilmediğinden de emin olunması gerekmektedir. Bu kapsamda çalışmanın konusunu; Müşterini tanı ilkesinin temeli olan kimlik tespiti yükümlülüğünde yer alan “başkası adına

işlem” ile “başkası hesabına işlem” terimlerinden ne anlaşılacağı ve ikisi arasındaki ben-zerlik veya farklılıklar,

15

Page 16: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Sermet Aydın

Başkası hesabına işlem yapılmasında beyanın kimler tarafından ve nasıl yapılacağı, Başkası hesabına işlem yapıldığının beyan edilmemesi halinde bankalar tarafından neler

yapılabileceği ya da bu durumu ortaya çıkarabilmek için ne tür tedbirler alınması gerektiği, Başkası hesabına işlem yapılıp yapılmadığının anlaşılmasına yönelik bankaların alması

gereken tedbirleri almaması, yerine getirmesi gereken yükümlülükleri yapmaması halinde karşılaşabileceği sorunlar,

Başkası hesabına işlem yapıldığının beyan edilmesi halinde işlemi gerçekleştiren ile he-

sabına işlem yapılanların ve başkası adına işlem yapanların kimlik tespitinin bankalarca nasıl yapılacağı,

oluşturmaktadır.

II. Başkası Adına veya Hesabına İşlem Yapılması

Konuya giriş yapmadan teoride farklı anlam ihtiva eden ancak pratikte sıkça birbiri ile karıştırılan “başkası hesabına” ile “başkası adına” terimlerinden söz etmekte fayda bulun-maktadır. “Başkası hesabına” ile “başkası adına” terimleri arasında ilk bakışta fark yokmuş gibi görünmekle birlikte aklama ve terörün finansmanı suçları ile ilgili uluslararası sözleşme, tavsiye ve direktiflerin İngilizce metinlerinde “on behalf of other person” ve “in the name of other person” terimlerinin kullanıldığı, bunların da Türkçe’ye “başkası adına” olarak çevrildiği görülmektedir.

Bu konuda en kapsamlı düzenlemeler içeren ve aklama suçunun tüm ülkeler açısın-

dan anayasası olarak kabul edilebilecek Mali Eylem Görev Gücü’nin (FATF) 1990 yılında yayınladığı ve 1996 ve 2003 yıllarında revize ettiği 40 Tavsiye Kararının “B” Bölümünde finansal kuruluşlara;

Finansal işlemlerden nihai yararlanıcı konumunda olan kimselerin (lehdar-beneficial owner)

kim olduğunu belirlemek ve lehdarın kimliğinin doğru olup olmadığı konusunda herhangi bir şüpheye yer vermemek,

Tüzel kişiler ve ortaklıklarda mülkiyetin kime ait olduğunu ve bunların kontrolünün kimlerin

elinde olduğunu belirlemek, Tesis edilmek istenilen işlemin türü ve gerçekleştirme amacı hakkında bilgi edinmek

yükümlülüklerini yerine getirmesi tavsiye edilmektedir. Yine anılan Tavsiye kararlarında; müşte-rini tanı ilkesinin gerektirdiği tedbirlerin yerine getirilemediği durumda hesap açma işlemi yapıl-mamasına, iş ilişkisine girilmemesine veya işlemlerin gerçekleştirmemesine, iş ilişkisi kurulmuş-sa da sona erdirilmelisine, ayrıca söz konusu müşteri ile ilgili olarak şüpheli işlem bildiriminde bulunulmasına yönelik açıklamalar bulunmaktadır.

Başkası hesabına işlemdeki “hesabına” ifadesi özellikle bankacılık işlemlerindeki “he-sap” ile karıştırılmaktadır. Aslında “başkası hesabına” terimini en iyi açıklayacak terimin “başkası menfaatine” olduğu düşünülmektedir. Başkası hesabına işlem, görünürde işlem yapandan başka bir kişi menfaatine işlem ifadesiyle ikame edilirse, söz konusu karışıklığın ortadan kalkacağı düşünülmektedir.

Başkası adına işlemle başkası hesabına işlem, temelde aynı özelliği göstermektedir

ve her ikisinde de işlemi yapanın yanı sıra başka gerçek ve/veya tüzel kişi(ler) bulunmakta-dır. Aralarındaki en belirgin ayrım, adına hareket edilenin kimliğinin gizlenememesidir.

16

Page 17: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Zaten başkası hesabına işlem yapıldığının beyan edilmesi halinde, artık başkası adı-na işlem söz konusu olacaktır.

Hesabına işlem yapılmasında tam bir gizlilik ve bir nevi görünürde kişinin yaptığı iş-

lem söz konusudur. Başkası hesabına işlem, hesabına işlem yapılanın, görünürde kendi a-dına bu işlemleri yapacak bir kişi bulamadığı ve/veya o işlemi gerçekleştirmesinin kendisi için riskler oluşturacağı durumlarda geçerli olmaktadır.

Amaç, başkası yerine işlem yapılmasına rağmen bunun anlaşılmamasının ve işlemin

gerçek faydalanıcısının gizlenmesini sağlamaktır. Hesabına işlem yapılırken, hesabına işlem yapılanın hiçbir yerde adının geçmemesine ve işlemi gerçekleştiren kişiyle kolaylıkla bir bağ-lantı kurulamamasına çaba sarf edilmektedir.

Buraya kadar açıklamalarımızda görüldüğü üzere başkası adına işlem yapılmasının,

başkası hesabına işlem yapılmasını da kapsayan daha geniş bir kavram olduğu anlaşılmak-tadır.

Kimlik tespitine ilişkin 5549 sayılı Kanun veya ikincil mevzuatta “başkası adına” ve

“başkası hesabına” terimleri kullanılmaktadır. Başkası hesabına işlem yapıldığının beyan edilmesi zorunluluğuna ilişkin hüküm 5549

sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanunun 15’inci maddesinde yer al-maktadır. Buna göre; “Yükümlüler nezdinde veya aracılığıyla yapılacak kimlik tespitini gerek-tiren işlemlerde, kendi adına ve fakat başkası hesabına hareket eden kimse, bu işlemleri yapmadan önce kimin hesabına hareket ettiğini yükümlülere yazılı olarak bildirmediği takdir-de altı aydan bir yıla kadar hapis veya beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır.”

Söz konusu Kanun maddesinin gerekçesi şu şekilde ifade edilmektedir: “Maddeyle

yükümlüler nezdinde veya bunlar aracılığı ile yapılan işlemlerde, işlemin esas sahibinin kim-liğinin gizli tutulmasının önlenmesi amaçlanmıştır. Kişilerin kendi adına ve fakat başkası he-sabına işlem yapması ancak bunu gizlemesi durumunda, kimlik tespit yükümlülüğü ile hedef-lenen amaca tam olarak ulaşılamamaktadır. Bu nedenle işlemi yapan kişinin başkası hesa-bına hareket etmesi halinde bu durumu yükümlülere yazılı olarak bildirmesi, aksi takdirde cezalandırılması hüküm altına alınmıştır.”

Anılan madde hükmüyle, 5549 sayılı Kanun ve ikincil mevzuatın diğer maddelerinde de

olduğu gibi, FATF’nin, aklama ve terörün finansmanı suçları ile mücadelede önem arz eden tavsiyelerine tam uyumlu düzenleme ve uygulamaya sahip olmak amaçlanmıştır. Aslında 18.10.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5549 sayılı Kanun ile ilgili mevzuatta yapılan değişiklik ve yeniliklerde FATF Tavsiyelerine uyumun sağlanması amacı güdülmüştür. Ancak tabi ki ülke-mizde yapılan mevzuat düzenlemelerinde tek hedeflenen sadece uluslararası tavsiye ve söz-leşmelere uyum sağlanması değil, aynı zamanda aklama ve terörün finansmanı suçları ile mü-cadelede etkin yasal altyapıya sahip olabilme arzusudur.

Özellikle terörün finansmanı suçunun mevzuatımızda suç olarak tanımlanması ve bu

konuda aklama suçuyla mücadeleye paralel düzenlemeler yapılması ile birlikte bazı finansal işlemleri yapan görünürdeki kişilerin arkasında yer alan ve bu işlemlerden asıl menfaati elde eden gizli yüzlerin ortaya çıkarılma gerekliliği daha da önem kazanmıştır.

Ayrıca, ülkemizin çok yakın tarihinde yaşadığı ve devlet hazinesinin büyük zararlar ver-

mesine ve kişilerin mağdur olmalarına sebep olan banka dolandırıcılıkları, yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırma gibi aynı zamanda aklama suçunun öncül suçları6 olan suçların önlenmesi ve-ya tespitinde yaşanan bir sıkıntının da, gerçekleştirilen işlemlerin arkasındaki, diğer bir deyişle perde arkasındaki kişilerin tespitinde yaşanan olumsuzluklar olduğu göz önüne alındığında,

17

Page 18: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Sermet Aydın

5549 sayılı Kanunun 15’inci maddesinde yer alan “Başkası Hesabına İşlem Yapıldığının Beyan Edilmesi” zorunluluğunun sadece aklama ve terörün finansmanı suçlarının önlenmesi amacıyla sınırlı kalmayacağı görülmektedir.

Başkası hesabına işlem yapıldığının beyan edilmesi zorunluluğu, aklama ve terörün fi-

nansmanı suçları ile mücadele yanında, aslında kayıt dışı ile mücadeleyle de doğrudan ilgili bir düzenlemedir. Kayıt dışı işlemlerini vergi idaresinin bilgisi dışında tutmak için pek çok işletme-nin başvurduğu yollardan birinin de, yapılan satışlara ilişkin tahsilâtlar ile alışlara ilişkin ödeme-lerin yapılmasında işletmelerin; eğer tüzel kişi ise şirketin ortağı, çalışanı veya üçüncü kişilere ait hesapların, şahıs işletmesi ise işletme sahibinin bir yakını veya çalışanına ait kişisel hesap-ların kullanılıyor olmasıdır.

Bu gibi durumların tespiti halinde, Vergi Usul Kanununa göre uygulanacak müeyyidenin

vergi ziyaı cezası olduğunun bilinmesi, Kanımızca bu kapsamdaki işlemleri dolayısıyla kayıt dışılığı artırmakta ve aynı zamanda haksız rekabete yol açmaktadır. 5549 sayılı Kanundaki anı-lan düzenleme ile bu gibi işlemlerin önünün kesilmesi, söz konusu kayıt dışılığın ve haksız re-kabetin de azalmasını sağlayabilecektir. Çünkü 5549 sayılı Kanunun yürürlüğe giriş tarihi olan 18.10.2006’dan itibaren adına açılan hesaptaki işlemlerin başkası hesabına (bir şirket veya şa-hıs işletmesi hesabına) yapıldığını bankaya yazılı olarak bildirmeyen kişiyi 6 aydan bir yıla ka-dar hapis veya beşbin güne kadar adli para cezası beklemektedir.

İşlemi gerçekleştiren kendi adına fakat başkası hesabına işlem yaptığından, bu du-

rumun işlemi yapan görevlilerce tespitinin son derece güç olduğu kabul edilmelidir. Tespitin ancak işlemi yapan kişinin düşüncelerinin okunmasıyla yapılabileceği dahi düşünülebilir. An-cak, çalışmanın devamında açıklanacak olan alınması gerekli tedbirler ve yapılması gerekli işlemler neticesinde, yükümlülerin başkası hesabına işlem yapıldığını anlamasına yönelik düşünce okumasına gerek kalmayacağı değerlendirilmektedir.

Başkası hesabına hareket edilip edilmediğinin tespitine ilişkin açıklamalarımıza geç-

meden, 5549 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinde düzenlenen kimlik tespiti yükümlüğünden kısaca bahsetmek gerekmektedir. Anılan maddeye göre; “Yükümlüler, kendileri nezdinde yapılan veya aracılık ettikleri işlemlerde işlem yapılmadan önce, işlem yapanlar ile nam veya hesaplarına işlem yapılanların kimliklerini tespit etmek zorundadır.”

Kimlik tespitine ilişkin usul ve esaslar Yönetmeliğin “Müşterinin Tanınmasına İlişkin

Esaslar” başlığı altındaki Üçüncü Bölümünde yer almaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus Yönetmeliğin hesabına işlem yapılanların kim-

lik tespitinin nasıl yapılacağına yönelik ayrı düzenlemeler ve ifadeler içermemesidir ki zaten ayrıca hüküm içermesine gerek de bulunmamaktadır. Çünkü başkası hesabına hareket edil-diğinin bankaya beyan edildiği andan itibaren hesabına işlem yapılan kişi adına işlem yapı-lan kişi haline dönüşecek ve adına işlem yapılanların kimlik tespit usul ve esaslarına tabi o-lacaktır.

Kimlik tespiti gerektiren bazı basit örneklerle açıklamalar aşağıda yer almaktadır: Örnek 1: Bir banka şubesine gelen A şahsı 50.000 YTL nakit yatırarak hesap açtır-

mak istemektedir. Yönetmeliğe göre, yükümlüler sürekli bir iş ilişkisi tesisinde herhangi bir parasal tutar

gözetmeksizin, kimliğe ilişkin bilgileri almak ve bu bilgilerin doğruluğunu teyit etmek suretiyle müşterilerinin ve müşterileri adına veya hesabına hareket edenlerin kimliğini tespit etmek zorundadır. Yapılan işlem, sürekli iş ilişkisi tesisi olduğundan A şahsının “başkası hesabına hareket edip etmediğine yönelik yazılı beyanı alınmalıdır. A şahsının kendi adına veya he-

18

Page 19: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

sabına işlem yaptığının beyanı halinde, tutara bakılmaksızın A şahsının kimlik tespiti yapıl-malı ve geçerli belgeler üzerinden teyit edilmeli, adres ve diğer iletişim bilgilerinin teyidi işle-min gerçekleştiği günden itibaren 10 iş günü içinde yapılmalıdır.

Örnek 2: Bir banka şubesine gelen A şahsı herhangi bir hesaba bağlı olmaksızın, başka bir

bankanın şubesindeki B şahsının hesabına 50.000 YTL havale (EFT) yaptırmak istemektedir. Yükümlüler, “İşlem tutarı ya da birbiriyle bağlantılı birden fazla işlemin toplam tutarı

yirmibin YTL veya üzerinde” olduğu durumlarda kimliğe ilişkin bilgileri almak ve bu bilgilerin doğruluğunu teyit etmek suretiyle müşterilerinin ve müşterileri adına veya hesabına hareket edenlerin kimliğini tespit etmek zorundadır. Bu durumda, A şahsının talep ettiği işlem tutarı belirtilen tutarın üzerinde olduğundan kimlik tespiti yapılmalıdır. Ancak sürekli iş ilişkisi tesisi olmadığından adres ve diğer iletişim bilgilerinin teyidine gerek bulunmamaktadır. Yine Yö-netmeliğe göre, sürekli iş ilişkisi tesisi olmadığından bankanın başkası hesabına hareket edi-lip edilmediği yönünde yazılı beyan alma zorunluluğu yoktur. Ancak kanımızca Yönetmeliğin söz konusu düzenlemesiyle 5549 sayılı Kanun ile istenen arasında boşluk oluşmuştur. Ka-nunun 15’inci maddesi “Yükümlüler nezdinde veya aracılığıyla yapılacak kimlik tespitini ge-rektiren işlemlerde, kendi adına ve fakat başkası hesabına hareket eden kimse, bu işlemleri yapmadan önce kimin hesabına hareket ettiğini yükümlülere yazılı olarak bildirmediği takdir-de…” hükmünü içermektedir ve bu kapsamda Yönetmeliğin 17’nci maddesiyle bankaların yazılı beyan alma zorunluluğunun sürekli iş ilişkisi ile sınırlandırılmamış olmasının daha uy-gun olacağı düşünülmektedir.

Banka şubesinin, sürekli iş ilişkisi tesisi olmayan ancak Yönetmeliğe göre kimlik tespi-

tini gerektiren işlemlerde, kendi adına ve fakat başkası hesabına hareket eden kimselere sorumluluklarını hatırlatmak amacıyla, gerekli duyuruları şubede müşterilerin rahatça görebi-leceği şekilde asmış olması bu gibi işlemlerde yükümlülüğünü yerine getirmesi için yeterlidir. Eğer müşteri işlemi başkası hesabına yaptığını beyan etmek isterse, her halükarda banka tarafından yazılı olmak kaydıyla beyanı alınmalıdır.

Görüldüğü üzere yukarıdaki her iki örnekte de, işlemi yapan A şahsının kendi adına

hareket ettiği değerlendirilerek kimlik tespiti yapılmaktadır. Birinci örnekteki hesap açılışı iş-leminde hesap aslında C isimli başka bir kişiye ait parayla açılıyorsa ve o kişinin menfaatine olacaksa ya da ikinci örnekte gönderilen havale tutarı aslında D unvanlı şirketin ticari kazan-cı ise, “başkası hesabına hareketten” söz edilecektir. Çünkü başkası hesabına işlemden söz edebilmek için işlemin mutlaka kimlik tespitini gerektiren bir işlem olması ve görünürde işlemi yapan kişiden başka bir kişinin menfaatinin bulunduğunun tespiti veya şüphesi gerekmekte-dir.

5549 sayılı Kanunun 3’üncü ve 15’inci maddelerinde yer alan hükümler beraber de-

ğerlendirildiğinde, nam veya hesabına işlem yapılanın kimliğinin tespit edilmesi zorunluluğu-nun tüm yükümlülere getirildiği, başkası hesabına işlem yapıldığının beyan edilmesi zorunlu-luğunun ise işlemi yapanlara ait olduğu anlaşılmaktadır. Aslında başkası hesabına işlem ya-pıldığının beyan edilmesinde iki taraflı bir yükümlülük söz konusudur. Yükümlü işlemi yapa-nın kimin adına veya hesabına hareket ettiğini öğrenebilmek amacıyla gerekli tedbirleri al-malı, işlemi gerçekleştiren kişi de bu durumu yazılı olarak beyan etmelidir. Başkası hesabına işlem yapıldığının beyan zorunluluğu ülkemizde kimlik tespiti gerektiren işlem yapacak her kişiyi ilgilendiren bir hükümdür.

Başkası hesabına hareket edildiğinin beyanı halinde yükümlü, hesabına hareket edi-

lenin de kimliğini usul ve esaslara uygun şekilde tespit etmek zorundadır. Tekrar etmek ge-rekirse, yükümlünün veya çalışanının başkası hesabına işlem yapıldığını kesin olarak tespit

19

Page 20: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Sermet Aydın

20

etmek gibi bir zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak bu başkası hesabına işlem yapılıp ya-pılmadığının anlaşılmasına yönelik tedbirler alınması zorunluluğunu da ortadan kaldırma-maktadır.

Yönetmeliğinin Geçici 2’nci maddesi ile Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle

sürekli iş ilişkisi içinde bulunulan müşterilerin kimlik tespiti kapsamındaki bilgilerinin 31.12.2008 tarihine kadar Yönetmeliğe uygun hale getirileceği belirtilmektedir. Akla mevcut sürekli iş ilişkisi kapsamındaki müşterilerden başkası hesabına hareket edilip edilmediğine dair yazılı beyan alınıp alınmayacağı sorusu gelmektedir. MASAK Başkanlığı konu hakkın-daki açıklamasını, “…bu madde yalnızca mevcut müşterilerin kimlik tespiti kapsamındaki bilgilerinin Yönetmeliğe uyumlu hale getirilmesine yönelik bulunmaktadır.”7 şeklinde yapmış-tır. Kimlik tespiti kapsamındaki bilgiler ifadesiyle, Yönetmeliğin 6 ila 13’üncü maddeler ara-sındaki düzenlemelere atıfta bulunulmaktadır. Aslında söz konusu açıklamadan “alınmaz” ya da “alınır” anlamlarından biri kesin olarak çıkarılamamaktadır.

Kanımızca, aşağıda daha detaylı olarak açıklayacağımız üzere, sürekli iş ilişkisi tesi-

sinde başkası hesabına işlem yapılıp yapılmadığına dair yazılı beyan alınması kimlik tespiti-nin unsurlarından biri olarak değerlendirilmelidir. Bankaların mevcut sürekli iş ilişkisi kapsa-mındaki müşterilerinden başkası hesabına hareket edilip edilmediğine dair yazılı beyan al-masının uygun olacağı düşünülmekte ise de birçok fiili imkânsızlıktan dolayı bu durum müm-kün olmayabilecektir. Bu nedenle bankaların, MASAK Başkanlığının ayrı bir açıklama yap-masını beklemeksizin, bu konuda insiyatif kullanarak, söz konusu beyanları alma zorunlulu-ğunu, sadece sürekli iş ilişkisi kapsamında ve hesapları ya da işlemleri aktif olan ve yüz yüze işlem gerçekleştirmek için şubeye gelen müşterileri ile sınırlı tutarak eksiklikleri giderebilmeye çalışmasının çok uygun bir hareket tarzı olacağı düşünülmektedir.

Adına veya hesabına hareket edilen kişinin kimlik tespiti en sorunsuz şekilde, işlemi

yapanın bu durumu beyanı ve adına veya hesabına hareket ettiği kişinin geçerli kimlik belge-lerini ve yetki durumunu gösterir belgeyi ibraz etmesiyle yapılacaktır. Kimlik tespitinde esas zorluk kişinin bunu beyan etmediği, ancak işlemi yapan veya işlemden sorumlu olan görevli-nin bunu bir şekilde fark etmesi veya sadece şüphelenmesi durumunda yaşanacaktır.

Yönetmeliğe göre yükümlüler, kimlik tespiti yapamadıkları veya iş ilişkisinin amacı hak-

kında yeterli bilgi edinemedikleri durumlarda; iş ilişkisi tesis edemeyecek ve kendilerinden talep edilen işlemi gerçekleştiremeyecektir. Ayrıca daha önce elde edilen müşteri kimlik bilgi-lerinin yeterliliği ve doğruluğu konusunda şüphe duyulması nedeniyle yapılması gereken kimlik tespit ve teyidinin yapılamadığı durumda da iş ilişkisi sona erdirilmelidir.

Yine Yönetmeliğe göre yükümlülerin, iş ilişkisi tesis edilmeyecek, talep edilen işlemin

gerçekleştirilmeyecek veya iş ilişkisi sona erdirilecek hallerin şüpheli işlem olup olmadığını da ayrıca değerlendirmeleri beklenmektedir. Görüldüğü üzere kanun koyucu burada bir zo-runluluktan değil ihtiyari durumdan bahsetmekte ise de aslında bu aynı zamanda yükümlüleri olası risklerden koruyacak bir düzenlemedir. Neden mi?

Başkası hesabına işlem yapıldığının yazılı olarak beyan edilmesi böylelikle aleniyet

kazanması halinde işlemin başkası hesabına olmaktan çıkıp “başkası adına işlem” şekline dönüştüğünden bahsetmiştik. Dolayısıyla sürekli iş ilişkisi kapsamında başkası hesabına hareket edildiğinin yazılı olarak beyan edilmesi halinde söz konusu işlemde artık kimliğinin tespiti zorunlu en az bir kişi (birden fazla kişi hesabına hareket de söz konusu olabilir) daha ortaya çıkacaktır.

Banka görevlileri tarafından sürekli iş ilişkisi tesisinde, işlemi yapan kişinin başkası

hesabına hareket ettiğinin kesin olarak anlaşılması veya bilinmesi ve kişinin yazılı beyan ver-memesi halinde talep edilen işlemi gerçekleştirmemeleri gerekmektedir. Kişinin beyanının

Page 21: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

doğruluğundan şüphelenilmesi veya başkası hesabına hareket ettiğini beyan etmesine rağ-men hesabına hareket edilenin kimliğinin tespit edilememesi durumlarında da işlem gerçek-leştirilmemelidir.

İşlemi yapan kişinin başkası hesabına hareket ettiğinden şüphelenilmesi veya kesin

olarak belirlenememesi halinde, doğal olarak hesabına hareket edilen kişinin varlığı tam ola-rak bilinmediğinden bu kişinin kimlik tespitinin yapılması fiilen mümkün olmayacaktır. Ancak bu durumun MASAK Başkanlığına şüpheli işlem olarak bildirilmemesi ve yapılan bir araştır-ma ve inceleme esnasında, başkası hesabına hareket edildiğinin tespit edilmesi halinde bankalardan konuya ilişkin açıklama beklenebilecektir. Bu durumda bankaların, kendisinden talep edilen işlemi yapsın veya yapmasın, hem hesabına işlem yapılan bir kişinin kimlik tes-pitini yapmamak hem de şüpheli işlem bildiriminde bulunmamak ihlallerinin olası sonuçların-dan koruyacak tek hareket tarzının, Başkanlığa şüpheli işlem bildirimi yapılması olacağı dü-şünülmektedir.

Bilindiği üzere bankaların sadece sürekli iş ilişkisi tesisinde müşteriden başkası hesa-

bına hareket edip etmediği yönünde yazılı beyan alması zorunludur. Ancak, söz konusu ya-zılı beyanın alınmaması halinde uygulanacak yaptırımına ilişkin 5549 sayılı Kanunda açıkça hüküm bulunmamakla birlikte,Yönetmeliğin 39’uncu maddesine 8 göre, yine Yönetmeliğin “Müşterinin Tanınmasına İlişkin Esaslar” başlıklı üçüncü bölümünde yer alan düzenlemelere aykırılık halinin, 5549 sayılı Kanunun 13’üncü maddesinde düzenlenen idari yaptırımlara tabi olacağı düzenlenmiştir. Böylelikle Yönetmeliğin üçüncü bölümünde yer alan düzenlemelerin 5549 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinde yer alan kimlik tespiti yükümlülüğünün unsurlarını oluşturduğu yönünde yapılacak değerlendirme yanlış olmayacaktır. Söz konusu yazılı beya-nın alınmamasının ortaya çıkaracağı sonuçların ağırlığına göre yükümlüler açısından başka-ca risklerin oluşabileceği de göz ardı edilmemelidir.

Yükümlüleri bekleyen risklerin başında 5549 sayılı Kanunun 13’üncü maddesinde dü-

zenlenen idari para cezaları gelmektedir. Anılan maddede, kimlik tespiti9 ve şüpheli işlem bildirimi10 yükümlülükleri kapsamında yapılması gerekli işlemin yapılmaması veya eksik ya-pılması, diğer bir deyişle yükümlülüğün ihlal edilmesi halinde MASAK Başkanlığınca yüküm-lülere ve işlemi gerçekleştiren görevlilere idari para cezalarının uygulanacağı hükmolunmuştur. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu11 3’üncü maddesi uyarınca, bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanmaktadır. 5549 sayılı Kanunda ayrıca hüküm yer almayan hususlar hakkında (idari para cezalarına karşı izlenebi-lecek kanun yolu gibi) Kabahatler Kanunu genel hükümleri uygulanacaktır. Kabahatler Ka-nununun 15’inci maddesinin ikinci bendine göre, “Aynı kabahatin birden fazla işlenmesi ha-linde her bir kabahatle ilgili olarak ayrı ayrı idarî para cezası verilir.” Dolayısıyla bir müşteri-nin kimlik tespit veya teyidi yapılması gerekli iken yapılmayan her bir işlem ayrı ayrı idari pa-ra cezasını gerektirmektedir.

Yönetmeliğin üçüncü bölümünde yer alan “Gerçek faydalanıcının tanınması ve tüzel

kişilere özel dikkat gösterilmesi” başlıklı 17’nci maddesine göre bankalar (ve diğer finansal kuruluş olarak tanımlanan yükümlüler) bir başkası hesabına hareket edilip edilmediğini ve işlemin gerçek faydalanıcısının kimliğini tespit etmek için gerekli tedbirleri ve ayrıca, sürekli iş ilişkisi tesisinde de başkası hesabına hareket edilip edilmediğine ilişkin müşterinin yazılı beyanını almalıdır.

Kişinin bir başkası hesabına hareket ettiğini beyan etmesi halinde, işlemi talep edenin

kimliği ve yetki durumu ile hesabına hareket edilenin kimliği Yönetmelikte yer alan usul ve esaslara göre tespit edilmelidir. Kişinin başkası hesabına hareket etmediğini beyan etmesine rağmen kendi adına ve fakat başkası hesabına hareket ettiğinden şüphelenilmesi halinde ise gerçek faydalanıcıyı ortaya çıkarmak için makul araştırma yapılmalıdır.

21

Page 22: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Sermet Aydın

Başkası hesabına işlem yapıldığının hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde çok açık-ça anlaşılabileceği fakat işlemi yapan kişi tarafından bu durumun yazılı beyan edilmemiş ol-duğu durumların tespitinde, yazılı beyanda bulunmayan kişiye uygulanacak adli cezanın ya-nı sıra bankaya ve işlemden sorumlu görevlilerine, müşteriden yazılı beyan alınmaması so-nucunda, hesabına hareket edilen gerçek, tüzel ve/veya tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin kimliğinin tespit edilmediği ve söz konusu işlemlerin reddedilmediği veya sona erdirilmediği için 5549 sayılı Kanunun 13’üncü maddesi uyarınca idari para cezası kararı alınabileceği düşünülmektedir.

Burada sadece başkası hesabına hareket edilip edilmediğine ilişkin yazılı beyanın a-

lınmamasından değil, yazılı beyan alınmamasının sonucunda işlemde kimlik tespiti gerekti-ren kişiler olduğu halde bunların anlaşılamadığından ve kimlik tespiti yapılmadığından idari para cezası öngörülmektedir. 5549 sayılı Kanunun 3’üncü maddesi uyarınca yükümlüler, kendileri nezdinde yapılan veya aracılık ettikleri işlemlerde işlem yapılmadan önce, işlem yapanlar ile nam veya hesaplarına işlem yapılanların kimliklerini tespit etmek zorundadır.

Sürekli iş ilişkisi tesisinde yazılı beyan alınmaması sonucunda, işlemde kimlik tespiti

yapılmamış hesabına hareket edilen bir başka kişi daha olduğundan, kimlik tespiti usule uy-gun olarak gerçekleştirilmemiş olacaktır. 5326 sayılı Kabahatler Kanununun12 15’inci mad-desi uyarınca, böyle bir işlem bir hesap açılışı ise devamında hesabın kimlik tespitini gerekti-ren parasal tutarlar üzerindeki tüm işlem hareketlerine ayrı ayrı idari para cezası kararı veri-lebilecektir.

Başkası hesabına hareket edilmesinin tespiti halinde, MASAK Başkanlığına şüpheli

işlem bildirimi mi yoksa Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusu mu yapılacaktır? Aslında cevap işlemin niteliğine ve tespit mi yoksa şüphe mi olduğuna göre değişecektir.

5549 sayılı Kanunun 15’nci maddesi kapsamındaki tespitlerde MASAK Başkanlığına

şüpheli işlem bildiriminde bulunulması gerektiği yönünde açık bir hüküm bulunmamaktadır. Anılan Kanunun 4’üncü maddesine göre şüpheli işlem; “Yükümlüler nezdinde veya bunlar aracılığıyla yapılan veya yapılmaya teşebbüs edilen işlemlere konu malvarlığının yasa dışı yollardan elde edildiğine veya yasa dışı amaçlarla kullanıldığına dair herhangi bir bilgi, şüp-he veya şüpheyi gerektirecek bir hususun bulunması halidir”. Ancak 15’inci madde açıkça ifade etmese de; sadece hesabına işlem yapıldığından şüphelenilen kişinin kimlik tespitinin yapılmasının mümkün olmaması bile, Yönetmeliğin 5’inci ve 22’nci maddeleri ve MASAK Başkanlığınca Temmuz 2006’da yayımlanan “Şüpheli İşlem Bildirim Rehberi”nin (MASAK, Temmuz 2006) III. Bölümünde yer alan şüpheli işlem bildirimine yönelik göstergeler uyarınca şüpheli işlem bildirimini gerektirmektedir.

Aslında başkası hesabına işlem yapıldığının beyan edilmediğinin banka tarafından

kesin olarak tespiti halinde, suçun altı aydan bir yıla kadar hapis veya beşbin güne kadar adli para cezası gerektirdiği göz önüne alınarak ve 5549 sayılı Kanunun 3’üncü, Yönetmeli-ğin 29’uncu maddelerine göre MASAK Başkanlığına şüpheli işlem bildiriminde bulunulduğu-na veya bulunulacağına dair herhangi bir açıklamaya yer verilmeden, öncelikle Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesinin daha uygun olacağı düşünülmektedir.

Başkası hesabına hareket edildiğinin yazılı beyan edilmemiş olması şekli bir suçtur ve

kişi yazılı beyanda bulunmadığı ya da yanlış beyanda bulunduğu durumda suçun unsurları oluşmuş olmaktadır. Bu durumda, 15’inci madde kapsamında suç duyurusunda bulunulma-sında kişinin hangi kastla beyanda bulunmadığı veya yanlış beyanda bulunduğunun bir ö-nemi bulunmamaktadır. Ancak söz konusu eylemin arkasında yatan amacın aklama veya terörün finansmanı olup olmadığının tespitinin ayrı bir analiz ve değerlendirme sonucunda yapılabileceği unutulmamalıdır.

22

Page 23: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

MASAK Başkanlığı başkası hesabına işlem yapıldığının beyan edilmemesi fillinin ak-lama ve terörün finansmanı suçları ile ilişkili olup olmadığını tespit edebilmek için kişiler ve işlemleri analiz ve değerlendirmeye tabi tutacaktır. Bu kapsamda, şüpheli işlem bildirimde bulunulurken, bildirimde kimlik tespiti yapılabilen kişilere ve diğer bilgilere yer verilmeli ve suç duyurusunun hangi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği de mutlaka açıklama bölü-müne yazılmalıdır.

Yönetmeliğin hesabına işlem yapılanların kimlik tespitinin nasıl yapılacağına yönelik

ayrı düzenlemeler ve ifadeler içermediğinden, başkası hesabına hareket edildiğinin bankaya beyan edildiği andan itibaren hesabına işlemin, başkası adına işleme dönüşeceğinden ve işlemine ait kimlik tespitinin adına işlem yapılanların kimlik tespit usul ve esaslarına tabi ola-cağından bahsedilmiştir. Çalışmanın devamında söz konusu kimlik tespiti usul ve esaslarına yer verilecektir.

III. Bir Başka Kişi Adına veya Hesabına İşlem Yapılması Halinde Kimlik Tespiti

Yönetmelikte, “Müşterinin Tanınmasına İlişkin Esaslar” başlığı altında genel olarak

kimlik tespiti usul ve esasları ele alınarak, kimlik tespiti yapılması gerekli kişiler gerçek ve ticaret siciline kayıtlı tüzel kişi olarak ayrılmış, daha sonra niteliği itibariyle farklılık gösteren tüzel kişiler ve tüzel kişiliği olmayan teşekküller hakkında da ayrı ayrı maddelerde düzenle-meler yapılmıştır.

Kimlik tespiti yapılması gerekli işlemler belirlenirken parasal limite tabi işlemler ve pa-

rasal limite tabi olmayan işlemler olarak ikili ayrıma gidilmiştir. i) Kimlik tespitinde parasal limit olmayan işlemler: Yükümlüler; sürekli bir iş ilişkisi te-

sisinde, şüpheli işlem bildirimi gerektiren durumlarda ve daha önce elde edilen müşteri kimlik bilgilerinin yeterliliği ve doğruluğu konusunda şüphe olduğunda herhangi bir parasal tutar gözetmeksizin, kimliğe ilişkin bilgileri almak ve bu bilgilerin doğruluğunu teyit etmek suretiyle müşterilerinin ve müşterileri adına veya hesabına hareket edenlerin kimliğini tespit etmek zorundadır. ii) Kimlik tespitinde parasal limit olan işlemler: Yükümlüler; İşlem tutarı ya da birbiriyle bağlantılı birden fazla işlemin toplam tutarı yirmibin YTL veya

üzerinde, Elektronik transferlerde13 işlem tutarı ya da birbiriyle bağlantılı birden fazla işlemin toplam

tutarı ikibin YTL veya üzerinde, Hayat sigortası sözleşmelerine ilişkin işlemlerde bir yıl içinde ödenecek prim tutarı topla-

mı iki bin veya tek primli olup prim tutarı beşbin YTL veya üzerinde, olduğunda da kimliğe ilişkin bilgileri almak ve bu bilgilerin doğruluğunu teyit etmek suretiyle müşterilerinin ve müşterileri adına veya hesabına hareket edenlerin kimliğini tespit etmek zorundadır.

Sadece sürekli iş ilişkisi tesisinde kimlik tespiti sırasında alınan adres ve iletişim bilgi-

lerinin teyit zorunluluğu bulunmaktadır. Kimlik tespiti, sürekli iş ilişkisi tesisinden veya işlem yapılmadan önce tamamlanmalı ve kimlik tespiti sırasında alınan adres ve diğer iletişim bilgi-lerinin teyidi, işlemin yapılmasından itibaren en geç on iş günü içinde yapılmalıdır.

Yönetmeliğe göre yükümlüler, kimlik tespiti yapamadıkları veya iş ilişkisinin amacı hak-

kında yeterli bilgi edinemedikleri durumlarda; iş ilişkisi tesis edemeyecek ve kendilerinden

23

Page 24: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Sermet Aydın

talep edilen işlemi gerçekleştiremeyecektir. Ayrıca, yükümlüler tarafından iş ilişkisinin sona erdirilmesini gerektiren husus; daha önce elde edilen müşteri kimlik bilgilerinin yeterliliği ve doğruluğu konusunda şüphe duyulması nedeniyle yapılması gereken kimlik tespit ve teyidinin yapılamaması olarak açıklanmaktadır. İş ilişkisi tesis etmemeyi veya sona erdirmeyi gerekti-ren bu hususlarla karşılaşılması halinde işlemin “şüpheli işlem” olup olmadığını, dolayısıyla MASAK Başkanlığına bildirilip bildirilmemesini yükümlülerin ayrıca değerlendirmesi gerek-mektedir.

Aşağıda gerçek kişilerin ve tüzel kişi/tüzel kişiliği olmayan teşekküller adına (veya he-

sabına işlem yapıldığının beyan edilmesi halinde) işlem yapılması durumunda kimlik tespiti-nin nasıl yapılacağı ilişkin usul ve esasların açıklamasına yer verilecektir.

A) Gerçek Kişi Adına Hareket Edilmesi Halinde Kimlik Tespiti 1. İşlemi Gerçekleştiren Gerçek Kişinin Kimlik Tespiti Gerçek kişilerin kimlik tespiti, ilgilinin adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba

adı, uyruğu, Türk vatandaşları için T.C. kimlik numarası, kimlik belgesinin türü ve numarası, adresi ve imza örneği, varsa telefon numarası, faks numarası, elektronik posta adresi ile iş ve mesleğine ilişkin bilgilerin alınması suretiyle yapılmalıdır.

Ad, soyad, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı, uyruk ve kimlik belgesinin türü ve

numarasına ilişkin bilgilerin doğruluğunun teyit edileceği belgeler;

Türk uyruklular için T.C. nüfus cüzdanı, T.C. sürücü belgesi veya pasaport, Türk uyruklu olmayanlar için pasaport, ikamet belgesi veya Maliye Bakanlığınca uygun gö-rülen kimlik belgesi,

olarak belirlenmiştir.

Dikkat edilmesi gerekli diğer bir husus, yetkililerce istenildiğinde sunulmak üzere teyi-de esas kimlik belgelerinin asıllarının veya noterce onaylanmış suretlerinin ibrazı sonrası okunabilir fotokopisinin veya elektronik görüntüsünün alınmış olması veyahut kimliğe ilişkin bilgilerin kaydedilmiş olması zorunluluğudur.

Yönetmelikte, Türk uyruklu gerçek kişinin kimlik tespitinde alınması zorunlu olan T.C.

kimlik numarasının teyidine ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, neredeyse tüm bankala-rımız tarafından alınması zorunlu olan bu bilginin teyidi, internet üzerinden Nüfus ve Vatan-daşlık İşleri Genel Müdürlüğünün resmi internet sitesinde14 sorgulanarak yapılabilmektedir.

Yönetmelikle kimlik tespitinde adres ve iletişim bilgilerinin alınması ve teyidine ilişkin

getirilen yeni düzenlemeler bulunmaktadır. Yükümlüler, sürekli iş ilişkisi tesisinde gerçek kişi-nin beyan ettiği adresin doğruluğunu;

yerleşim yeri belgesinden, ilgili adına düzenlenmiş elektrik, su, doğalgaz, telefon gibi abonelik gerektiren bir hizmete

ilişkin olan ve işlem tarihinden önceki üç ay içinde düzenlenmiş faturadan, herhangi bir kamu kurumu tarafından verilen belgeden veya MASAK tarafından uygun görülen diğer belge ve yöntemlerden

teyit etmelidir. Ayrıca, teyide esas belgelerin okunabilir fotokopisinin veya elektronik görüntü-sünün alınmış olması veyahut belgeye ait ayırt edici bilgilerin kaydedilmiş olması gerekmek-tedir. 5 sıra nolu MASAK Genel Tebliği’nin15 3.1. numaralı maddesine göre; beyan edilen adresin teyidi e-Devlet veri tabanlarından yararlanmak suretiyle (elektronik görüntüsü de alı-

24

Page 25: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

narak) veya müşteri adresine alma haberli posta yoluyla tebligatla (tebligatın müşteriye ya-pıldığına dair belge de adres teyidinde kullanılabilecektir) yapılabilecektir. E-Devlet veri tabanından kasıt Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün resmi internet sitesinde yer alan “Adres Kayıt Sistemi”dir16. Ancak şu an için, söz konusu sorgula-manın bankalar tarafından yapılması mümkün olmamaktadır. Kanımızca, tüm bu düzenleme-lerin özde amacının aklama ve terörün finansmanı suçları ile mücadele, dolayısıyla kamu menfaati olduğu göz ardı edilmeden, bankalara bu hizmetten ilgili mevzuatın izin verdiği kap-samda faydalanabilme imkânı sağlanırsa, Yönetmelik uyarınca bankaların yapması zorunlu adres teyidi işlemlerinde mevcut sıkıntıların büyük ölçüde azalacağı düşünülmektedir.

5 sıra nolu MASAK Genel Tebliği’nin17 3.2 numaralı maddesine göre; sadece sürekli iş ilişkisi tesisinde telefon ve faks numarası ile elektronik posta adresinin doğruluğunun teyidi, bu araçların kullanılarak ilgiliyle irtibat kurmak suretiyle yapılmalıdır.

MASAK Başkanlığı, resmi internet sitesinde adres teyidine ilişkin yükümlülerin bazı

sorularına cevaplar yayınlayarak konuya açıklık getirmiştir. Söz konusu açıklamalar aşağıda yer almaktadır.

Gerçek kişinin birden fazla adres veya iletişim bilgisi beyan etmesi durumunda, bunlardan

birinin teyit edilmesi yeterli olacaktır. Adres ve diğer iletişim bilgilerinin teyidinde asıl ola-nın gerekli olduğunda müşteriye en kısa yoldan ve çabukça ulaşılabilmesinin sağlanması olduğu değerlendirilmelidir.

Yönetmeliğinin 19’uncu maddesine göre, finansal kuruluşlar, müşteri hakkındaki bilgi,

belge ve kayıtları güncel tutmak zorundadırlar. Dolayısıyla, müşterinin daha önce alınmış ve teyidi de yapılmış adres ve iletişim bilgilerinin güncellenmesi sırasında, adres ve ileti-şim bilgilerinde değişiklik tespit edilmiş ise, elde edilen yeni adres ve iletişim bilgilerinin de yönetmelik ve tebliğlerde belirtilen geçerli belge ve yöntemlerle teyit edilmesi gerekecektir.

Ailesinin yanında ikamet eden reşit çocukların adres teyidi diğer belgelerin yanı sıra anne

ya da babası adına düzenlenmiş elektrik, su, doğalgaz, telefon gibi abonelik gerektiren fa-tura üzerinden, yurtlarda kalan reşit çocukların adres teyidi diğer belgelerin yanı sıra öğ-renim gördükleri okullardan ya da kaldıkları yurtlardan alınacak adresini açıkça belirtir bir yazı üzerinden yapılabilecektir.

Eğer bir kimse ikametgâh adresini beyan etmekle birlikte ikametgâh belgesi veya kendi

adına düzenlenmiş bir fatura ibraz etmeyip bu adrese ilişkin başkası adına düzenlenmiş fatura ibraz ederse; fatura sahibi ile arasındaki bağlantıyı gösterir muteber belgenin (ör-neğin evlilik cüzdanı) de ibraz edilmesi gerekmektedir.

Yönetmeliğin 6’ncı maddesinin 3’üncü fıkrası ile 5 sıra nolu Mali Suçları Araştırma Kurulu

Genel Tebliğinin “3.1. Adres Teyidi” bölümü gerçek kişilerde adres teyidinin nasıl yapıla-cağı hususunu düzenlemiştir. Konuya ilişkin bu düzenlemelerde, adres teyidi yapılacak kişinin yurt içinde veya yurt dışında yerleşik olmasına göre bir ayrıma gidilmediğinden, adres teyidinde kullanılacak belgeler yurt dışında yerleşik gerçek kişiler bakımından da geçerli olacaktır. Öte yandan, yurt dışında yerleşik gerçek kişinin, adres bilgilerini içeren pasaportu veya pasaport yerine geçen belgeleri de adres teyidinde kullanılabilecektir.

Yönetmeliğin 6’ncı maddesinde, Başkanlıkça uygun görülen belge ve yöntemlerle de ad-

resin teyit edilebileceği belirtilmiş, bu kapsamda, kişinin beyan ettiği adreste görüldüğüne dair kredi kartı teslim tutanağının adres teyidinde kullanılabileceği kabul edilmiştir.

25

Page 26: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Sermet Aydın

Gerçek kişilerde kimlik tespitine ilişkin gerekli bilgi ve belgeler Tablo.1’de yer almak-tadır.

2. Adına (Hesabına) İşlem Gerçekleştirilen Gerçek Kişinin Kimlik Tespiti İşlemi yapan kişinin kimlik tespiti yukarıda anlatıldığı üzere tespit edildikten ve alınan

bilgiler geçerli belgeler üzerinden teyit edildikten sonra adına işlem yapılan gerçek kişinin kimlik tespitine sıra gelmektedir.

Yönetmeliğin 14’üncü maddesi, “Başkası adına hareket edenlerde kimlik tespitine iliş-

kin usul ve esasları” içermektedir. Anılan maddeye göre gerekli usul ve esaslara görsel ola-rak Şema 1’de yer verilmiştir.

Öncelikle adına işlem gerçekleştiren kişi ile işlemi yapan kişi arasındaki ilişkiyi ortaya

koymak ve ona göre kimlik tespit usulünü belirlemek gerekmektedir. Eğer adına işlem yapılan kişi bankanın daha önce yapılan işlemler nedeniyle kimlik

tespiti yapılmış müşterisi değilse;

Adına işlem yapılanın da kimlik tespiti gerçek kişi kimlik tespiti usul ve esaslarına uygun olarak yapılmalı ve işlemi yapan kişinin yetki durumu noter onaylı vekâletname üzerinden teyit edilmelidir.

Adına hareket edilen kişinin kimlik tespiti gerçek kişi kimlik tespiti usul ve esaslarına (Yö-

netmelik 6. madde) göre yapılamadığı durumda noter onaylı vekâletname üzerinden ya-pılabilir.

Eğer adına işlem yapılan kişi bankanın daha önce yapılan işlemler nedeniyle kimlik tespiti yapılmış müşterisiyse;

Adına hareket edilen kişinin daha önce yapılan işlemler nedeniyle kimlik tespitinin yapıl-

mış olması durumunda talep edilen işlem, yazılı talimat üzerinde yer alan müşteri imzası-nın yükümlü nezdindeki imza ile teyit edilmesi kaydıyla, adına hareket edilen müşterinin yazılı talimatı ile yapılabilir.

Görüldüğü üzere esas olan adına işlem yapılanın kimlik tespitinin, işlemi yapan ger-çek kişinin kimlik tespiti gibi yapılabilmesidir. Ancak kanun koyucu, adına işlem yapılanın kimlik tespitinin her zaman bu şekilde yapılmasının hayatın olağan akışına aykırı olabileceği-ni düşünerek, işlemlerin noter onaylı vekâletname üzerinden kimlik bilgilerinin teyidi, yazılı talimat üzerinden de imza teyidi şartıyla yapılabilmesine olanak tanımıştır. Böylelikle, banka-cılık işlemlerinde uygulamada sıkça karşılaşılan ve “yazılı talimat” olarak adlandırılan işlem-lerde, gerekli kimlik tespitlerinin yapılması şartıyla, işlemlerin gerçekleştirilmesi imkân dâhili-ne girmektedir (Aydın, 2008, s.77).

Sürekli iş ilişkisi tesisinde, adına hareket edilen gerçek kişinin adres ve iletişim bilgile-

rinin alınması ve teyit edilmesi gerekmektedir. Gerçek kişi adına hareket eden kişinin adres ve iletişim bilgileri alınmakla birlikte bunların teyit edilmesine gerek bulunmamaktadır.

Küçükler ve kısıtlılar adına bunların kanuni temsilcileri tarafından yapılan işlemlerde

mahkeme kararıyla veli tayin edilenler ile vasi ve kayyımların yetkisi, ilgili mahkeme kararının aslı veya noter tasdikli sureti üzerinden teyit edilir. Anne ve babaların reşit olmayan çocukları adına işlem talep etmeleri durumunda adına işlem talep edilen çocuk ve işlemi talep eden velinin gerçek kişilerde kimlik tespiti usul ve esaslarına göre kimliğinin tespiti yeterlidir.

26

Page 27: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Sürekli iş ilişkisi tesisinde işlemi talep eden anne ve babanın yanı sıra adına işlem talep edilen çocuğun da kimlik tespiti yapılmalıdır. Adres bilgilerinin teyidinde ise reşit olmayan çocuklar için anne veya babanın adres teyidi yeterli olup ayrıca anne veya babanın ya-nında ikamet eden reşit olmayan çocuğun adres teyidine gerek bulunmamaktadır. Baş-kanlığın konu hakkındaki açıklamasında, anne veya babanın yanında ikamet eden reşit çocukların adres teyidinin nasıl yapılacağı tam olarak çıkarılamasa da, konuyu Başkanlı-ğın başka bir soruya verdiği cevap çerçevesinde yorumlamakta fayda olacağı düşünül-mektedir. Anne ve/veya babanın yanında ikamet eden reşit çocukların adres teyidinde; ikametgâh adresi beyan edilmekle birlikte ikametgâh belgesi veya reşit çocuk adına dü-zenlenmiş bir fatura ibraz edilmediyse ve bu adrese ilişkin anne ve/veya baba adına dü-zenlenmiş faturanın ibrazı söz konusuysa, fatura sahibi ile arasındaki bağlantıyı gösterir muteber belgenin (örneğin nüfus cüzdanı) ibraz edilmesi adres teyidinin geçerli olması i-çin yeterli olacaktır.

Şekil 1

B) Ticaret Siciline Kayıtlı Olan veya Olmayan Tüzel Kişiler ile Tüzel Kişiliği

Olmayan Teşekküller Adına Hareket Edilmesi Halinde Kimlik Tespiti 1. İşlemi Gerçekleştiren Gerçek Kişinin Kimlik Tespiti Ticaret siciline kayıtlı olan veya olmayan tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan teşek-

küller adına hareket eden gerçek kişilerin kimlik tespiti, çalışmanın “III-A.2” Bölümünde açık-lanan, tüzel kişiler veya tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin kimlik tespitleri de aşağıda yer alan usul ve esaslara göre yapılmalıdır.

27

Page 28: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Sermet Aydın

Yönetmeliğin ilgili maddelerinde, tüzel kişiliği temsile yetkili kişiler ile ilgili olarak alına-cak bilgiler arasında adres ve iletişim bilgileri yer almamaktadır. Dolayısıyla alınmasına gerek olmayan bilgilerin teyit edilmesine de gerek bulunmamaktadır. Aynı şekilde, temsile yetkili kişinin yetkilendirdiği kişilerin kimlik tespitinde de bu kişilerin adres ve iletişim bilgilerinin a-lınmasına ve teyit edilmesine gerek yoktur.

Yönetmeliğin 14’üncü maddesi, “Başkası adına hareket edenlerde kimlik tespitine iliş-

kin usul ve esasları” içermektedir. Anılan maddeye göre gerekli usul ve esaslara görsel ola-rak Şema 2’de yer verilmiştir.

2. Adına (Hesabına) İşlem Gerçekleştirilen Ticaret Siciline Kayıtlı Tüzel Kişinin

Kimlik Tespiti Ticaret siciline kayıtlı tüzel kişilerin kimlik tespiti; tüzel kişinin unvanı, ticaret sicil nu-

marası, vergi kimlik numarası, faaliyet konusu, açık adresi, telefon numarası, varsa faks nu-marası ve elektronik posta adresi ile tüzel kişiliği temsile yetkili kişinin adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı, uyruğu ve Türk vatandaşları için T.C. kimlik numarası, kimlik belgesinin türü ve numarasına ilişkin bilgiler ile imza örneği alınması suretiyle yapılmalıdır.

Tüzel kişiliğin unvanı, ticaret sicil numarası, faaliyet konusu ve adresinin teyidi ticaret

siciline tescile dair belgeler; vergi kimlik numarasının teyidi ise Gelir İdaresi Başkanlığının ilgili birimi tarafından düzenlenen belgeler üzerinden yapılmalıdır.

Tüzel kişiyi temsile yetkili kişilerin kimlik tespiti gerçek kişilerde kimlik tespiti usul ve

esaslarına göre ayrıca yapılırken; bu kişilerin temsil yetkileri tescile dair belgeler üzerinden teyit edilmelidir.

Finansal kuruluşlar18 sürekli iş ilişkisi tesisinde, ilgili ticaret sicil memurluğu kayıtlarına

başvurmak veya Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin veri tabanından sorgulama yapmak suretiyle kendilerine sunulan tescil belgelerinde yer alan bilgilerin güncelliğini ve doğruluğunu teyit etmelidir.

Mevcut bir sürekli iş ilişkisi kapsamında, tüzel kişiyi temsile yetkili kişinin yazılı talima-

tıyla tüzel kişi adına işlem talep edilmesi durumunda, talimatın şirket yetkilisine ait olduğun-dan emin olmak kaydıyla, şirketi temsile yetkili kişinin kimlik bilgilerinin doğruluğu, kimlik bel-gelerinde yer alan bilgileri içeren noter onaylı imza sirküleri üzerinden teyit edilebilecektir.

Sadece sürekli iş ilişkisi19 tesisinde telefon ve faks numarası ile elektronik posta adre-

sinin doğruluğunun teyidi, bu araçların kullanılarak tüzel kişi yetkilileriyle irtibat kurmak sure-tiyle yapılmalıdır.

Yönetmeliğinin 17’nci maddesinin 3’üncü fıkrasına göre, finansal kuruluşlar, ticaret si-

ciline kayıtlı tüzel kişilerle sürekli iş ilişkisi tesisinde, tüzel kişiliğin yüzde yirmibeşi aşan his-seye sahip gerçek ve tüzel kişi ortaklarının kimlik tespitini yapmalıdırlar. Söz konusu düzen-leme, Yönetmeliğin ticaret siciline kayıtlı tüzel kişilerde kimlik tespiti başlıklı 7’nci maddesin-den sonra gelen bir maddede yer alıyor olsa da, ticaret siciline kayıtlı tüzel kişilerde kimlik tespitinde alınması zorunlu bir bilgi olarak 7’nci madde kapsamında değerlendirilmelidir (Ay-dın,2008, s.80). Gerçek kişi ortakların kimlik tespitinin, Yönetmeliğin 6’ncı, 7’nci ve 14’üncü maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, kimlik belgelerinde yer alan bilgileri içeren noter onaylı imza sirküleri üzerinden yapılabileceği anlaşılmaktadır. Sürekli iş ilişkisi tüzel kişinin kendisi ile kurulduğundan ve tüzel kişinin adres ve iletişim bilgileri teyit edileceğinden tüzel kişiliğin %25 ini aşan hissesine sahip gerçek kişi ortakların adres ve iletişim bilgilerinin teyidinin ya-pılmasına gerek olmadığı değerlendirilmektedir.

28

Page 29: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Ticaret siciline kayıtlı tüzel kişilerde kimlik tespitine ilişkin gerekli bilgi ve belgeler Tab-lo 2’de yer almaktadır.

Şekil 2

3. Adına (Hesabına) İşlem Gerçekleştirilen Diğer Kişilerin Kimlik Tespiti 3.1. Dernekler; Derneklerin kimlik tespitinde; derneğin adı, amacı, kütük numarası,

açık adresi, telefon numarası, varsa faks numarası ve elektronik posta adresine ilişkin bilgi-ler alınır. Derneğin adı, amacı, kütük numarası ve adres bilgileri, dernek tüzüğü ile dernek kütüğündeki kayda ilişkin belgeler üzerinden teyit edilir.

Dernek adına işlem gerçekleştiren gerçek kişinin temsil yetkisi temsile yetkili olunduğuna dair belgeler üzerinden teyit edilir.

3.2. Vakıflar; Vakfın adı, amacı, merkezi sicil kayıt numarası, açık adresi, telefon numarası, varsa faks numarası ve elektronik posta adresine ilişkin bilgiler alınır. Vakfın adı, amacı, merkezi sicil kayıt numarası ve adres bilgileri, vakıf senedi ile Vakıflar Genel Müdür-lüğünde tutulan sicile ilişkin belgeler üzerinden teyit edilir.

29

Page 30: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Sermet Aydın

30

Vakıf adına işlem gerçekleştiren gerçek kişinin temsil yetkisi temsile yetkili olunduğuna dair belgeler üzerinden teyit edilir.

3.3. Sendika veya Konfederasyon; Sendika ve konfederasyonların kimlik tespitinde; bu kuruluşların adı, amacı, sicil numarası, açık adresi, telefon numarası, varsa faks numara-sı ve elektronik posta adresine ilişkin bilgiler alınır. Alınan bilgiler, bu kuruluşların tüzükleri ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge çalışma müdürlüklerinde tutulan sicile esas diğer belgeler üzerinden teyit edilir.

Sendika ve konfederasyon adına işlem gerçekleştiren gerçek kişinin temsil yetkisi

tescile dair belgeler veya temsile yetkili olunduğuna dair belgeler üzerinden teyit edilir.

3.4. Siyasi parti; Siyasi parti teşkilatının kimlik tespitinde; siyasi partinin ilgili biriminin adı, açık adresi, telefon numarası, varsa faks numarası ve elektronik posta adresine ilişkin bilgiler alınır. Siyasi partilerin ilgili biriminin adı ve adresi, tüzükleri üzerinden teyit edilir. Si-yasi parti adına işlem gerçekleştiren gerçek kişinin yetki durumu temsile yetkili olunduğuna dair belgeler üzerinden teyit edilir.

3.5. Apartman, site veya iş hanı yönetimi gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküller; Teşekkülün adı, açık adresi ile varsa telefon numarası, faks numarası ve elektronik posta adresine ilişkin bilgiler alınır. Teşekküle ait bilgiler noter onaylı karar defteri üzerinden teyit edilir. Teşekkül adına işlem gerçekleştiren gerçek kişinin yetki durumu da noter onaylı karar defteri üzerinden teyit edilir.

3.6. Tüzel kişiliği olmayan iş ortaklıkları gibi teşekküller; Ortaklığın adı, amacı, faaliyet konusu, vergi kimlik numarası, açık adresi, telefon numarası, varsa faks numarası ve elektronik posta adresine ilişkin bilgiler alınır. Ortaklığın adı, amacı, faaliyet konusu ve adre-sine ilişkin bilgilerin doğruluğu, noter onaylı ortaklık sözleşmesi; vergi kimlik numarası, Gelir İdaresi Başkanlığının ilgili birimi tarafından düzenlenen belgeler üzerinden teyit edilir. Teşek-kül adına işlem gerçekleştiren gerçek kişinin yetki durumu temsile yetkili olunduğuna dair belgeler üzerinden teyit edilir.

IV. Sonuç Buraya kadar ülkemiz açısından tamamen yeni ve çok az bir kesim tarafından bilin-

mesine rağmen, herkesi ilgilendiren 5549 sayılı Kanunun 15’inci maddesinde düzenlenen “başkası hesabına işlem yapıldığının beyan edilmesi” hükmünden ve başkası adına ve/veya hesabına işlem yapılması halinde kimlik tespitinin nasıl yapılacağından bahsetmeye çalıştık.

“Başkası hesabına işlem yapıldığının beyan edilmesi” zorunluluğu ile işlemleri görü-

nürde gerçekleştiren kişilerin arkasında yer alan ve yapılan işlemden asıl menfaati sağlayan kişilerin ortaya çıkarılması böylelikle aklama ve terörün finansmanı suçlarıyla birlikte kayıt dışılığın da önlenmesi, etkin çalışır finansal piyasalar ve rekabet ortamı yaratılmasının amaç-landığı açıktır.

Ancak Kanımızca bu düzenlemelerin en önemli eksikliği, tespitinin ve takibinin zorlu-

ğunda yaşanacak sıkıntılardan ziyade, hesabına işlem yapılan kişilere karşı herhangi bir yap-tırım ön görülmemiş olmasıdır. Dolayısıyla, sadece görünürde işlem yapan kişiye ön görülen yaptırımlar kadar, belki daha fazlası, hesabına hareket eden kişiye de uygulanabilir olmalıdır. Böylelikle, tehdit edilerek, kandırılarak veya maddi imkânsızlıklarından faydalanarak adına hesap açılan ve üzerinden işlemler gerçekleştirilerek mağdur durumda bırakılan kişilerin hak-larının daha iyi korunabileceği düşünülmektedir.

Page 31: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

İmza

örn

eği i

le iş

ve

mes

leğe

iliş

kin

bilg

iler

- -

-

Bank

acıla

r Der

gisi

31

Tabl

o 1:

Kim

liğe İlişk

in B

ilgi v

e B

elge

ler

K

işi

Kim

liğe İlişk

in B

ilgile

r B

ilgile

rin T

eyid

ine İlişk

in G

erek

li B

elge

ler İ

le Y

önte

mle

r Te

yide

İliş

kin

Süre

Te

yit U

sulü

Ad,

soy

ad, d

oğum

yer

i ve

tarih

i, an

ne v

e ba

ba a

dı, u

yruk

, ki

mlik

bel

gesi

nin

türü

ve

nu

mar

ası

T.C

. nüf

us c

üzda

nı, T

.C. s

ürüc

ü be

lges

i vey

a pa

sapo

rt

Teyi

de e

sas

kim

lik b

elge

lerin

in

asıll

arının

vey

a no

terc

e on

ayla

nmış

su

retle

rinin

ibra

zı s

onra

sı o

kuna

bilir

fo

toko

pisi

vey

a el

ektro

nik

görü

ntüs

ü alın

malı y

ahut

kim

liğe

ilişki

n bi

lgile

r ka

yded

ilmel

idir.

T.

C. K

imlik

num

arası

-

İş il

işki

si te

sisi

nden

ve

ya iş

lem

yapılm

a-da

n ön

ce

-

Adr

es

(Sad

ece

süre

kli iş

ilişki

si te

sisi

nde)

ye

rleşi

m y

eri b

elge

si,

ilgili

adı

na d

üzen

lenm

iş e

lekt

rik, s

u, d

oğal

gaz,

tele

fon

gibi

ab

onel

ik g

erek

tiren

bir

hizm

ete

ilişki

n ol

an v

e iş

lem

tarih

inde

n

önce

ki ü

ç ay

için

de d

üzen

lenm

iş fa

tura

, he

rhan

gi b

ir ka

mu

kuru

mu

tara

fında

n ve

rilen

bel

ge v

eya

adre

se

iade

li te

blig

at y

apıldığını g

öste

rir b

elge

Teyi

de e

sas

belg

eler

in o

kuna

bilir

fo

toko

pisi

vey

a el

ektro

nik

görü

ntüs

ü alın

malı y

ahut

bel

geye

ait

ayırt

edi

ci

bilg

iler k

ayde

dilm

elid

ir.

Var

sa te

lefo

n nu

mar

ası,

faks

num

arası,

elek

troni

k po

sta

adre

si

(Sad

ece

süre

kli iş

ilişki

si te

sisi

nde)

B

u ar

açla

rı ku

llana

rak

ilgili

yle

irtib

at k

urm

ak

İşle

min

yapılm

asın

-da

n iti

bare

n en

geç

on

iş g

ünü

için

de

-

Türk

U

yruk

lu

Ger

çek

Kiş

i

imza

örn

eği i

le iş

ve

mes

leğe

iliş

kin

bilg

iler

- -

-

Ad,

soy

ad, d

oğum

yer

i ve

tarih

i, an

ne v

e ba

ba a

dı, u

yruk

, ki

mlik

bel

gesi

nin

türü

ve

num

a-ra

Pas

apor

t, ik

amet

bel

gesi

vey

a B

akan

lıkça

uyg

un g

örül

en k

imlik

be

lges

i

İş il

işki

si te

sisi

nden

ve

ya iş

lem

yapılm

a-da

n ön

ce

Teyi

de e

sas

kim

lik b

elge

lerin

in

asıll

arının

vey

a no

terc

e on

ayla

nmış

su

retle

rinin

ibra

zı s

onra

sı o

kuna

bilir

fo

toko

pisi

vey

a el

ektro

nik

görü

ntüs

ü alın

malı y

ahut

kim

liğe

ilişki

n bi

lgile

r ka

yded

ilmel

idir.

Adr

es

(Sad

ece

süre

kli iş

ilişki

si te

sisi

nde)

ye

rleşi

m y

eri b

elge

si,

ilgili

adı

na d

üzen

lenm

iş e

lekt

rik, s

u, d

oğal

gaz,

tele

fon

gibi

ab

onel

ik g

erek

tiren

bir

hizm

ete

ilişki

n ol

an v

e iş

lem

tarih

inde

n

önce

ki ü

ç ay

için

de d

üzen

lenm

iş fa

tura

, he

rhan

gi b

ir ka

mu

kuru

mu

tara

fında

n ve

rilen

bel

ge v

eya

ad

rese

iade

li te

blig

at y

apıldığını g

öste

rir b

elge

Teyi

de e

sas

belg

eler

in o

kuna

bilir

fo

toko

pisi

vey

a el

ektro

nik

görü

ntüs

ü alın

malı y

ahut

bel

geye

ait

ayırt

edi

ci

bilg

iler k

ayde

dilm

elid

ir.

Var

sa te

lefo

n nu

mar

ası,

faks

num

arası,

elek

troni

k po

sta

adre

si

(Sad

ece

süre

kli iş

ilişki

si te

sisi

nde)

B

u ar

açla

rı ku

llana

rak

ilgili

yle

irtib

at k

urm

ak

İşle

min

yapılm

asın

-da

n iti

bare

n en

geç

on

iş g

ünü

için

de

-

Türk

U

yruk

lu

Olm

ayan

G

erçe

k K

işi

Page 32: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Sermet Aydın

32

Tablo 2: Kimliğe İlişkin Bilgi ve Belgeler

Kişi Kimliğe İlişkin Bilgiler

Bilgilerin Teyidine İlişkin Gerekli

Belgeler İle Yöntemler

Temsile Yetkili Kişinin Kimlik

Tespiti

Temsil Yetkisinin Teyidine İlişkin

Belgeler

Teyit Usulü

Tüzel kişiliğin unvanı, ticaret sicil numarası, faaliyet konusu ve açık adresi

Ticaret siciline tescile dair belgeler *

Telefon numarası, varsa faks numarası elektronik posta adresi

(Sadece sürekli iş ilişkisi tesisinde) Bu araçları kullanarak ilgiliyle irtibat kurmak

Ticaret siciline kayıtlı tüzel kişiler

Vergi kimlik numarası

Gelir İdaresi Başkan-lığının ilgili birimi tarafından düzenlenen belgeler

Gerçek kişilerde kimlik tespitinde

(madde 6) belirtilen kimlik

bilgi ve belgeleri

Tescile dair belgeler

Kimlik tespit ve teyidi ile temsil yetkisini gösteren belgelerin asıllarının veya noterce onaylanmış su-retlerinin ibrazı sonrası okunabilir fotokopisi veya elektronik görüntüsü alın- malı yahut kimliğe ilişkin bilgiler kaydedilmelidir

* Finansal kuruluşlar sürekli iş ilişkisi tesisinde, ilgili ticaret sicil memurluğu kayıtlarına başvurmak veya Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin veri tabanından

sorgulama yapmak suretiyle kendilerine sunulan tescil belgelerinde yer alan bilgilerin güncelliğini ve doğruluğunu teyit eder. Mevcut bir sürekli iş ilişkisi

kapsamında, tüzel kişiyi temsile yetkili kişinin yazılı talimatıyla tüzel kişi adına işlem talep edilmesi durumunda, talimatın şirket yetkilisine ait olduğundan emin

olmak kaydıyla, şirketi temsile yetkili kişinin kimlik bilgilerinin doğruluğu, kimlik belgelerinde yer alan bilgileri içeren noter onaylı imza sirküleri üzerinden teyit

edilebilir.

Dipnotlar: 1 “Guidance on the risk-based approach to combating money laundering and terrorist financing”, Annex 5 , “Membership of the Electronic Advisory Group (Elektronik Çalışma Grubunun Üyeleri) FATF Members & Observers: Australia, Austria , Canada , European Commission, France, Germany, Italy, Japan, Mexico, Netherlands, South Africa, Sweden, Switzerland, UK, USA, IMF, IOSCO, OGBS, World Bank, BCBS Banking industry : BNP Paribas, Banking Association of South Africa, Banks Association of Turkey, Fortis Ban, German Banking Association, Banque et Caisse d'Epargne de l'Etat (Luxembourg), WestLB AG, Crédit Agricole, Felaban/ Mexican Banking Association, Bank of America, Macquarie Bank, CIBC, Japanese Bankers Association, UBS, HSBC, IBFed, European Association of Co-operative Banks, Association of Banks in Singapore, European Association of Public Banks, Wolfsberg Group, European Banking Federation. Securities industry : Investment Dealers Association of Canada, Australian Financial Markets Association, UBS, London Investment Banking Association, JP Morgan Chase & Co., Securities Industry Association, NYSE, ICSA.” 2 “Guidance on the risk-based approach to combating money laundering and terrorist financing” Orijinal metin için bkz. http://www.fatf-gafi.org/dataoecd/43/46/38960576.pdf 3 Chapter Two: Application of a Risk-Based Approach, Customer Due Diligence/Know Your Customer 3.10 Customer Due Diligence/Know Your Customer is intended to enable a financial institution to form a reason-able belief that it knows the true identity of each customer and, with an appropriate degree of confidence, knows the types of business and transactions the customer is likely to undertake. The financial institution’s procedures should include procedures to: (a) Identify and verify the identity of each customer on a timely basis. (b) Take reasonable risk based measures to identify and verify the identity of any beneficial owner. (c) Obtain appropriate additional information to understand the customer’s circumstances and business, including the expected nature and level of transactions. 4 18 Ekim 2006 tarih ve 26323 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 5 09.01.2008 tarih 26751 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 6 Aklama suçunun ön şartı olan ve öncesinde gelir veya menfaat doğuran başka bir suç olarak tanımlanmaktadır. “Aklama Suçu İnceleme Rehberi” MASAK (Hizmete Özel) Yayın No:11, S:13 7 http://www.masak.gov.tr “Sıkça Sorulan Sorular” Soru:13 8 Madde 39: (2) Bu Yönetmeliğin Üçüncü Bölümü ile 27 nci ve 28 inci maddelerinde belirtilen hükümlere uymayan yükümlüler, bunların işlemi fiilen yapan çalışanları ve işlemin sonuçlandırılması bakımından görev ve sorumluluğu bulunan

Page 33: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

33

yöneticileri ile bu Yönetmeliğin 32 nci maddesinde belirtilen hükümlere uymayan yükümlüler hakkında idari para cezası uygulanır. (3) Kanunun 5 inci maddesinde yer alan eğitim, iç denetim, kontrol ve risk yönetim sistemleri oluşturulması, uyum görevlisi tayini ile Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenecek diğer tedbirler kapsamındaki yükümlülüklere uymayan yükümlülere, Başkanlıkça eksikliklerin giderilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması için otuz günden az olmamak üzere süre verilir. Verilen sürede eksikliklerin giderilmemesi veya gerekli tedbirlerin alınmaması duru-munda idari para cezası uygulanır. 9 18 Ekim 2006 tarih ve 26323 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. (madde:3) 10 18 Ekim 2006 tarih ve 26323 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. (madde:4) 11 31 Mart 2005 tarih ve 25772 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 12 31.03.2005 tarih ve 25772 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 13 Elektronik transfer Yönetmeliğin 3’üncü maddesinin (e) bendinde; “Gönderen adına bir finansal kuruluştan başka bir finansal kuruluştaki13 alıcıya elektronik araçlar kullanılmak suretiyle belli tutardaki para ve menkul kıy-metin gönderilmesi amacıyla yapılan işlem” olarak tanımlanmıştır. 14 Bkz. http://tckimlik.nvi.gov.tr/Web/ 15 09.04.2008 tarih ve 26842 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 16 https://adres.nvi.gov.tr/ 17 09.04.2008 tarih ve 26842 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 18 “Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmelik”in 3’üncü maddesinin (f) bendine göre “Finansal kuruluş” Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ila (h) bentlerinde sayılan yükümlüler ile bankacılık faaliyetleriyle sınırlı olarak Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlü-ğünü ifade etmektedir. 19 5 sıra nolu MASAK Genel Tebliği (madde 3.2.) Kaynakça AYDIN S. (Haziran 2008), “Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesi Kapsamında

Müşterinin Tanınması Prensibi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 65 AYKIN H. (Ekim 2007) ‘İşletmelerin Kayıt Dışı İşlemleri İçin Kişisel Hesaplarını Kullandıranlara Hapis Cezası’,

Yaklaşım Dergisi, Sayı 178 ÇAKIR A. (2006), “Bankacılıkta Operasyonel Risklerin Etkin Yönetiminde Risk Bazlı Müşterini Tanı İlkelerinin

Önemi”, Bankacılar Dergisi, Sayı 56 ÇELİK K., KOÇAĞRA S.I., GÜLER K. (2000), Karapara Aklama (Tanımı, Aşamaları, Yöntemleri ve İlgili Ulus-

lar arası Çalışmalar), MASAK Yayın No:1 GÜNAYDIN K. (2002), “Terörün Finansmanı Da “Terör” Sayılıyor” , Activeline Dergisi, Ocak Sayısı UYANIK C. (1996), “ 32 Kısım Tekmili Birden Karaparanın Macerası”, Ekonom Dergisi, Sayı:3 ÜSTÜN O. (2003) “Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) Yeni Kırk Tavsiye Kararı Neler Getiriyor?”, Bankacılar

Dergisi, Sayı:47 ÜSTÜN O. (2008) “Karapara Aklama ve Terörün Finansmanı İle Mücadelede uluslar arası Girişimler ve Araçlara

Toplu Bakış”, Bankacılar Dergisi, Sayı:65 FATF (2003), “The Forty Recommendations”, www.fatf-gafi.org FATF (2004), “Special Recommendations on Terrorist Financing”, www.fatf-gafi.org FATF Electronic Advisory Group -EAG (Haziran 2007), “Guidance on the risk-based approach to combating

money laundering and terrorist financing” www.fatf-gafi.org MASAK-TBB Çalışma Grubu (2007), “Para Aklama Riskinin Yönetimi ve Türk Bankacılık sisteminde Uygulama

Kılavuzu”, Bankacılar Dergisi, Sayı:60 MASAK-TBB (2003), Karaparanın Aklanması Suçu ile Mücadele ve Bankaların Yükümlülükleri, TBB Yayın-

ları, Yayın No: 235 MASAK (2008), Aklama Suçu İnceleme Rehberi (Hizmete Özel), Yayın No:11 MASAK (2008) “Sıkça Sorulan Sorular”, www.masak.gov.tr erişim: 20.07.2008 MASAK (Temmuz 2006), Şüpheli İşlem Bildirim Rehberi. MASAK, “Terörün Finansmanının Niteliği”, www.masak.gov.tr/genelbilgi

Page 34: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi, Sayı 66, 2008

34

Hukuki Açıdan Akreditif ve 600 Sayılı Yeknesak Kurallar

Prof. Dr. Seza Reisoğlu*

Türkiye Bankalar Birliği tarafından 25 Haziran 2008 tarihinde İstanbul’da düzenlenen “Hukuki Açıdan Ak-reditif ve 600 Sayılı Yeknesak Kurallar” konulu konferansta Prof. Dr. Seza Reisoğlu tarafından yapılan sunum metni aşağıda yer almaktadır.

600 Sayılı Yeknesak Kuralların Özellikleri Akreditiflere ilişkin 600 Sayılı Yeknesak Kurallar, 1933 yılında ilk defa yürürlüğe ko-

nulmasından bu yana yapılan altıncı revizyon olup, Milletlerarası Ticaret Odası-MTO (International Chamber of Commerce-ICC)’nın Bankacılık Tekniği ve Uygulama Komisyonu-nun üç yıldan fazla süren çalışmalarının ürünüdür.

Bu son revizyonda beş binden fazla bireysel görüş gözden geçirilmiş; MTO Milli Ko-

mitelerinin görüş ve önerileri göz önünde tutulmuştur. 600 Sayılı Kurallar MTO Bankacılık Komisyonu tarafından Ekim 2006 tarihinde oybirliği ile kabul edilmiş ve 1 Temmuz 2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

600 Sayılı Kuralları hazırlayan Çalışma Grubunun, bu “Kuralların Yorumu” adlı yayı-

nının Giriş bölümünde, 600 sayılı Kuralların uygulamada önemli temel değişiklikler içermedi-ği; ancak bu Kuralların yeni bir stilinin ve yapısının olduğu ifade edilmiştir. Tanım (md.2) ve yorumlarla (md.3) ilgili yeni maddeler, 500 Sayılı Kuralların çeşitli maddelerinde bulunan kuralları bir araya getirmiştir. Ayrıca örneğin 500 Sayılı Kuralların 9, 10 ve 42. maddeleri 6. maddede düzenlenmiştir. 14. madde ise 500 Sayılı Kuralların 13, 14, 21, 22, 30, 31, 37 ve 43. maddelerini bir araya getirmiştir.

600 Sayılı Kuralların resmi dili İngilizce’dir. Bu Kurallar MTO Türkiye Milli Komitesince

Türkçe’ye de çevrilmiş ise de, amirin akreditif küşat mektubunda akreditifin 600 Sayılı Kurallara tabi olacağını belirtmesi halinde, örneğin Türk mahkemelerinde açılacak bir davada İngilizce metin esas alınacaktır. Nitekim Türkçe çeviri ile ilgili önsözde “ICC Yayın NO.600’ün Türkçe çevirisi MTO Türkiye Milli Komitesi tarafından ilgililere kolaylık sağlamak amacıyla yayınlanmış olup, resmi ve bağlayıcı metni İngilizce metindir” denilmektedir. Örneğin Türkçe tercümede çeşitli maddelerde, İngilizce “must” kelimesi “yapmalıdır, vermelidir, bildirmelidir” şeklinde ifade edilmiştir. Oysa 600 Sayılı Kuralların tüm maddeleri lehtar ile akreditif bankası veya teyit bankası arasındaki akreditif sözleşmesinin maddeleri, akreditifle ilgili diğer kişiler arasında ise vekâlet akdinde tarafların hakları ve yükümlülükleri olarak kabul edileceğinden, “must” kelimesi hukuki açıdan zorunluluk olarak ifade edilebilecektir.

600 Sayılı Kurallar, 500 Sayılı Kurallara göre çok daha açık, anlaşılması kolay, re-

daksiyonu başarılı ise de, hukuki açıdan mükemmel veya mükemmele yakın olduğu söylenemez. Bir örnek vermek gerekir ise, 14-16. maddelerde belgelerin 5 işgünü içinde incelenmesi, uygun bulunması veya rezerv konulması konularında, görevli banka, akreditif bankası, varsa teyit bankası arasında hiçbir ayrım yapılmamış; görevli bankanın da 5 işgünü içinde belgeleri incelemesi, uygun bulması veya rezerv koyması yükümlülüğü öngörülmüş iken; görevli bankanın bu yükümlülüğüne hiçbir hukuki sonuç bağlanmamış; belgeleri 14. maddeye göre inceleyen veya incelemeyip doğrudan akreditif bankasına gönderen görevli banka arasında farklı bir hukuki sonuç öngörülmemiştir. Bu durumda uygulamada bir görevli * Türkiye Bankalar Birliği, Hukuk Başdanışmanı.

Page 35: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

bankanın risk alıp ödeme -akreditif bankasının rezerv koyma riski- yerine akreditif bankasına belgeleri yollayıp onun kararını bekleyeceği söylenebilir.

Akreditif vadesi içinde belgelerin görevli bankaya iştira bankasına, akreditif bankasına

veya teyit bankasına ibrazı çok önemlidir. İbraz yeri 6/d-ii maddesinde “Akreditifin kullanı-mında olduğu bankanın yeri, ibrazın yapılacağı yerdir” denilmiştir. Bir akreditif (A) bankasının örneğin Adana şubesi tarafından açılmış ise ibraz yeri neresidir? 600 Sayılı Kurallarda tıpkı görevli bankanın akreditifte belirtilmesi gibi, ibraz yerinin bankanın tüm şubeleri veya “(X) şubesi” olarak belirtilme zorunluluğu getirilebilirdi.

600 Sayılı Kurallarla getirilen iki önemli değişiklik de çok tartışılacaktır. - Ertelemeli ödemeli akreditiflerde ödeme taahhüdü altına girme veya poliçe kabulü

yetkisi verilmiş olan görevli banka vadeden önce ödemede bulunma veya poliçeyi iştira etme ile de yetkili kılınmış olmaktadır (md.12/b). Oysa geçen dönemde çeşitli ülkelerin mahkeme kararlarında, belgeler ibrazlarında dış görünüşleri itibarıyla akreditif koşullarına uygun olsalar dahi, vadeden önce belgelerin sahte olduğu ortaya çıkarsa akreditif bankasının ödeme yükümlülüğü olmadığı, riskin erken ödeme yapan görevli bankaya ait olduğu kabul ediliyordu. Gerçekten de, görevli banka belgeleri iştira etmediği takdirde, ödemeden önce belgelerin sahte olduğunun anlaşılması halinde ne akreditif bankasının, ne de teyit bankasının sahte belgeler ibraz eden lehtara ödeme yükümlülüğü bulunmuyordu.

- Diğer yeni bir maddede (md.35/2) ise, görevli banka tarafından uygun görülüp de

akreditif veya teyit bankasına gönderilen belgelerin kaybolması halinde, akreditif bankasının, rezerv koyma şansı olmadan akreditif tutarını ödeme yükümlülüğü getirilmiştir. Kötü kullanıma çok müsait olan bu yeni düzenlemede, hiçbir sorumluluğu olmayan görevli bankanın belgeleri uygun bulduğunu belirtmesi yeterli görülmüştür. Ayrıca 35/2. madde dikkatsizce kaleme alınmıştır. Görevli banka uygun bulduğu belgeler karşılığında hiçbir ödeme yapmadan belgeleri akreditif bankasına yollasa ve belgeler yolda kaybolsa, yine akreditif tutarının görevli bankaya ramburse edileceği anlaşılmaz biçimde kabul edilmiştir.

Milletlerarası Ticarette Ortaya Çıkan Sorunlar, 600 Sayılı Yeknesak Kuralların

Niteliği ve Uygulanması Milletlerarası ticarette, örneğin ithalat ve ihracatta, alıcı ve satıcılar farklı ülkelerin ya-

salarına tabi olmakta; satış akdinin hangi ülke mevzuatına tabi olacağı farklı ülkelerdeki döviz mevzuatı ve kısıtlamaları, ihtilâf halinde yabancı bir ülkede dava açma zorunluluğu sorun yaratabilmektedir. Bu sorunların aşılmasında tüm dünyada başvurulan en yaygın yöntem farklı ülkelerin bankaları tarafından açılan akreditiflerdir.

Ancak belirtmek gerekir ki, ülkelerin büyük çoğunluğunda -ABD hariç- akreditifin ay-

rıntılı, yasal bir düzenlemesi yoktur. Örneğin akreditif sözleşmesi ülkemizde ne Borçlar Kanununun “Özel Borç İlişkileri” bölümünde, ne de diğer bir yasada düzenlenmemiştir. Bu konuda milletlerarası anlaşmalar da bulunmamaktadır. Milletlerarası ticarette tüm dünyada -ABD dışında- akreditiflere uygulanan kurallar MTO tarafından yürürlüğe sokulan “Akreditifler-le İlgili Yeknesak Kurallar”dır.

600 Sayılı Yeknesak Kurallar daha önceki revizyonlarda olduğu gibi, ne bir kanun, ne

bir milletlerarası anlaşma, ne de ticari örf ve adet hukuku oluşturmamaktadır. 600 Sayılı Kuralların tüm gücünü, yaygın biçimde akreditif sözleşmesinin açıkça 600 Sayılı Yeknesak Kurallara tabi olduğunu gösteren atıflar oluşturmaktadır. Bu atıflar 600 Sayılı Kuralları sözleşmesinin bir parçası haline getirmektedir.

35

Page 36: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Prof. Dr. Seza Reisoğlu

Tarafların serbest iradeleri ile oluşan akreditif sözleşmesinde, 600 Sayılı Kuralların bazı maddelerinin uygulanmayacağı, farklı biçimde uygulanacağı kuşkusuz kabul edilebilir ve bu değişiklikler tarafları bağlar. Dar anlamda akreditif sözleşmesinin tarafları lehtar (ihracatçı) ile akreditif bankası -varsa teyit bankası- olup, amir (ithalatçı) bu ilişkinin tamamen dışında-dır. Ancak akreditif küşat mektubunda, amir, akreditifin 600 Sayılı Kurallara tabi olacağını belirttiğinden; akreditif bankası girdiği akreditif yükümlülüğü nedeniyle amire başvururken, 600 Sayılı Kurallar taraflar arasında olduğu gibi, vekâlet ilişkisinde de belirleyici rol oynaya-cak; örneğin akreditif bankası, akreditif vadesi içinde dış görünüşleri itibarıyla akreditif şartlarına uygun belgeler karşılığında akreditif tutarını lehtara ödeyince, amire rücu hakkını elde edecek; amir daha sonra belgelerdeki imzanın sahteliğini ileri sürerek akreditif bankası-na ödemeden kaçınamayacaktır. Buna karşılık, amir 600 Sayılı Yeknesak Kurallara dayana-rak, akreditif bankasının, belgelere rezerv koyması gerekirken bu rezervi koymaması halinde ödemeyi reddedebilecek veya ödediği paranın iadesi için akreditif bankasını dava edebile-cektir.

600 Sayılı Kurallarda temel unsurlar her akreditifin belli bir vadesi olması, bankaların

yükümlülüğünün mallarla hiçbir şekilde ilgilenmeksizin, belgelere dayanmasıdır. Bu hükümle-rin dahi 600 Sayılı Kurallara atıf yapan bir akreditifte değiştirilmesi teorik olarak mümkün ise de, o takdirde 600 Sayılı Kurallar uygulanamayacaktır.

600 Sayılı Kurallara atıf yapmayan veya bu Kuralları işlemez hale getiren şartlar içe-

ren bir akreditif ise, tarafların gerek milletlerarası ve gerekse iç mevzuat hükümlerine tabi olacaktır. Ancak milletlerarası akreditif sözleşmelerinde MTO Akreditif Kurallarına atıf yapmayan akreditifler bir istisna oluşturacaktır.

600 Sayılı Kuralların Bankalara, Lehtara ve Amire Sağladığı Güvenceler - Riskler MTO’nun akreditiflerle ilgili Yeknesak Kuralları ön planda akreditif açan veya akreditif-

le ilgili işlemler yapan bankalara önemli güvenceler sağlamaktadır. Bankalar, akreditif vadesi içinde ibraz edilen belgeleri sadece dış görünüşleri itibarıyla inceleyecekler; belgelerin sahteliğinden, malların sözleşme şartlarına uygun olmamasından, mesajların, belgelerin iletilmesindeki gecikmeden, yolda kaybolmasından veya diğer hatalardan, hizmetinden yararlandığı başka bir bankanın fiilinden, mücbir sebeplerden hiçbir şekilde sorumlu olmayacaktır. Buna karşılık bankalar açısından önemli risk, akreditif şartlarına göre rezerv koyması gerekirken rezerv koymadan lehtara veya belgeleri ibraz edenlere ödeme halinde ortaya çıkmakta; rezerv koymadan ödeme yapan görevli banka, teyit bankasına, teyit bankası akreditif bankasına, akreditif bankası amire başvuru hakkını kaybetmektedir. Belgelerin ne zaman akreditif koşullarına uygun olduğuna dair 600 Sayılı Kurallarda belgeler ile ilgili özel maddeler (md.18-28) ve Milletlerarası Bankacılık Standart Uygulamaları İle İlgili MTO Yayını (ISBP) bulunmasına rağmen; rezerv koyma sorun olarak devam etmekte, ihtilâf halinde hangi ülke mahkemesinde dava açılmışsa, o mahkeme belgelerin akreditif şartlarına uygun olup olmadığı konusunda -genelde bilirkişi raporlarına dayanarak- karar almakta; çeşitli ülke mahkemelerinin gerek MTO akreditiflerle ilgili maddelerini ve gerekse belgelere rezerv konulup konulmaması konusunda farklı yorumlar ve kararlar verdiği görülmektedir. Bu nedenledir ki, çeşitli ülkelerde bankaların belgelerin akreditif şartlarına uygun olup olmadığını incelerken aleyhte yorumlara ağırlık verdikleri, en küçük uygunsuzlukta rezerv koymayı tercih ederek riske girmedikleri görülmekte; bunun sonucu bazı ülkelerde bankalar belgelere yüzde 40-50 oranında koydukları rezervler sonucu ödemeyi reddetmekte ve belgeleri ibraz edene iade etmektedirler.

Bankalar rezerv koymak gerekir iken, koymadan akreditif tutarını ödemeleri nedeni ile

amire karşı sorunlu oldukları gibi, akreditif koşullarına uygun olmalarına rağmen belgelere rezerv koymaları halinde, 600 Sayılı Kurallara göre lehtara karşı da sorumlu olmakta;

36

Page 37: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

lehtarlar veya belgeleri ibraz eden diğer kişiler, akreditif bankasını -varsa teyit bankasını- akreditif meblağını ödemesi için dava etmektedirler.

600 Sayılı Kurallar, lehtara (ihracatçı) ve amire (ithalatçı) de güvence sağlamaktadır.

Amir belgelerin ibrazı -hatta kendisine teslimi- sonucu mallar gönderildikten sonra mal bedelinin ödendiğinden emin olmakta; lehtar ise belgeleri ibraz sonucu mal bedelini tahsil etmektedir. Burada lehtarın riski, malları yükleyip, belgeleri ibraz üzerine bankanın rezerv koyarak belgeleri iade etmesi şeklinde belirlenmektedir. Ertelemeli ödemeli akreditiflerde de lehtar, malları satış şartlarına uygun bulmayan amirin, yasal yollarla -ihtiyati tedbir- ödemeyi engellemesi riskini taşımaktadır.

Ancak belirtmek gerekir ki, 600 Sayılı Kurallar özellikle belge ibrazı karşılığında akre-

ditif bedeline kavuşan lehtara büyük güvence sağlarken, amir için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Zira akreditif mallarla ilgili olmadığı gibi, bankalar da belgeleri sadece dış görünüşlerinin akreditif şartlarına uygun olup olmadığını inceleyerek ödemede bulunma yükümlülüğü altındadırlar. Uygulamada rastlandığı gibi lehtarların örneğin sahte belge ibraz ederek, akreditif bedelini tahsil etmesine karşı amirin (ithalatçının) hiçbir önlem alması mümkün bulunmadığı gibi, yüklenen malların satış sözleşmesine uygun olmaması riski de tamamen alıcıya ait bulunmaktadır. Burada kuşkusuz taraflar için en büyük güvence birbirlerini tanıma ve birbirlerine güvenmeye dayanmaktadır.

İthalatçı malların satış sözleşmesine uygunluğunu sağlamak için akreditif küşat mek-

tubuna, akreditif şartlarına uygun belgeler arasına, malların yüklemeden önce bir gözetim şirketince incelenerek uygun rapor vermesi, ayrıca malların satış sözleşmesi uygunluğu konusunda amire hitaben akreditif tutarının belli oranında -yüzde 10-20- banka teminat mektubu gibi belgelerin de bulunmasını isteyebilir.

Akreditiflerin Bağımsızlığı, Münhasıran Belgelerle İlgili Oluşu Daha önceki akreditiflerle ilgili Yeknesak Kurallarda olduğu gibi, 600 Sayılı Kurallarda

da (md.4-5), - Akreditif dayandırılabileceği satış sözleşmesinden veya diğer sözleşmeden tama-

men bağımsızdır ve bu sözleşmelerle ilgilenmez.

- Lehtar, bankalar arasındaki sözleşme hükümlerine dayanamaz ve yarar sağlaya-maz.

- Bankalar belgelerin ilişkili olabileceği malları, hizmetleri veya yapılan işleri değil; belgeleri göz önünde tutarak işlem yaparlar.

Akreditifte Kullanım (Availability), Vade ve Belgelerin İbraz Yeri 600 Sayılı Kurallarda (md.6/d) vade ve belgelerin ibraz yeri belirtilmiştir. Akreditiflerde

vade vazgeçilmez bir unsur olarak yer almaktadır. Milletlerarası Yeknesak Kuralların çeşitli hükümleri akreditifin vadesine göre hüküm ifade etmektedir. Vadesiz bir akreditif 600 Sayılı Kurallara göre geçersiz bir akreditiftir.

Akreditifte ibraz için bir vade belirtilmesi zorunludur. İbrazı karşılamak için veya iştira

için akreditifte belirtilen vade “ibraz için vade” olarak değerlendirilecektir. Vade içinde belgelerin ibraz edilmemesi halinde -mücbir sebep dahil- akreditif sona erer. Vadenin bir veya birden fazla otomatik olarak belli sürelerle temdit edilmesi ise geçerlidir.

37

Page 38: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Prof. Dr. Seza Reisoğlu

Akreditifte bankanın kullanılabilir olduğu belirtilen yeri “the place of the bank”; belgele-rin ibraz yeri olarak kabul edilir (md.6/d-ii).

Bir akreditif, akreditifin hangi bankada veya herhangi bir bankada kullanılabilir

“available” olduğu hususunu içermek zorundadır. 600 Sayılı Kurallar, 500 Sayılı Kurallardaki (md.10/b-i) “serbestçe iştira edilebilir” ibaresini genişletmiş; “serbestçe kullanılabilir” denmiş-tir. Bu durumda bir akreditif herhangi bir bankada ödeme, kabul veya ertelemeli ödeme taahhüdü için ibraz edilebilir (honour). Eğer genel olarak ibrazı karşılama (honour) denmemiş ise, bu üç imkândan hangisi olduğu açıkça belirtilmelidir. Akreditifin hangi bankada kullanıla-bilir “available” olduğu belirtilmemiş ise, ibraz yeri sadece akreditif bankasının gişeleridir.

Bir görevli bankada kullanılabilir bir akreditif aynı zamanda akreditif bankasında da

kullanılabilir (md.6/a). Akreditifin kullanılabileceği bankayı belirleme, lehtarın belgeleri vade içinde nereye ib-

raz edeceği yönünden çok önemlidir. Akreditifte ibraz yeri hakkında özel bir hüküm “X şubesi” gibi yoksa akreditifin kullanı-

labilir olduğu bankanın herhangi bir şubesi ibraz yeridir. Akreditifte, akreditif bankasının ve/veya görevli bankanın belli bir şubesi, belgelerin ibraz edileceği yer olarak belirtilmiş ise, belgelerin mutlaka akreditif vadesi içinde bu şubeye ibraz edilmesi gerekir. O takdirde, bankanın herhangi bir şubesine ibraz, süresinde ibraz sayılmayacak; belgeleri alan şubenin vade içinde belgeleri akreditifte belirtilen şubeye ibrazı gerekecektir.

600 Sayılı Kurallarda ikinci bir vade akreditifte bir veya birden fazla orijinal taşıma bel-

gesinin bulunması halinde söz konusu olur (md.14/c). O takdirde akreditif vadesi içinde olmak üzere, belgelerin yüklemenin yapıldığı tarihten itibaren 21 gün içinde ibrazı zorunludur. Bir akreditif herhangi bir bankada kullanılabilir ise, lehtar belgeleri vadesi içinde herhangi bir bankanın herhangi bir şubesine ibraz ettiği takdirde, ibraz süresinde yapılmış sayılacaktır.

Bir akreditifte belirlenen ibraz yeri, her zaman akreditif bankasına ibraza ilave bir ibraz

yerdir. Diğer bir deyişle, her akreditif vade içinde akreditif bankasına ibraz edilebilir. İbraz yeri özellikle iki yönden önemlidir. - Belgeler vade sonuna kadar ibraz yerine ibraz edilmez ise akreditif sona erer.

- Belgelere rezerv koyabilmek için azami süre olan beş işgünü, belgelerin ibraz yerine

ibrazı takip eden işgünü başlar. Akreditif İşlemlerinde İştira 500 Sayılı Kurallara kadar iştira sadece akreditif belgeleri arasında yer alan poliçele-

rin satın alınması şeklinde uygulanıyordu. 500 Sayılı Kurallarda iştira tanımı poliçelerin ve/veya belgelerin değerlerinin verilmesi şeklinde (md.10/b-ii) değiştirildi. 500 Sayılı Kuralla-rın geçerli olduğu dönemde 10/b-ii maddesindeki “belgelerin değerinin verilmesi” ibaresi büyük tartışmalara yol açtı. 600 Sayılı Kurallarda (md.2) iştira açıkça poliçelerin/görevli bankadan başka bir banka üzerine çekilmiş poliçelerin veya belgelerin satın alınması şeklinde değiştirildi. İştira usulüne uygun belge ibrazında, görevli bankanın lehtara rambursman yapılacağı günde veya daha önceki bir günde ödeme yapması şeklinde tanımlandı. 2. maddedeki iştira tanımında yer alan “by advancing or agreeing to advance” ibareleri hukuki açıdan “avans ödeme veya avans ödeme yapılacağını kabul etme” değil; “önceden ödeme veya ödeme yapmayı kabul etme” şeklinde anlaşılacaktır. Zira belgeler

38

Page 39: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

satın alındığında karşılığını ödeme bir avans değildir; ödeme avans sayılırsa, satışın akreditif bankasının belgeleri uygun bulmasına bağlı yapıldığı yorumu yapılabilir.

Bankacılık Komisyonunun 500 Sayılı Kurallar dönemindeki görüşüne göre, akreditifin,

görevli bankada iştira yoluyla kullanılabileceğini içermesi halinde, “akreditif meblağının rambursman bankasından istenebileceği” veya “akreditif bankasının görevli bankadaki hesapları borçlandırarak ödeneceği” şeklinde bir hüküm içermemelidir. Bu ibareler belgelerin ibrazında ödeme akreditifi için söz konusudur.

600 Sayılı Kurallar iştirayı basitleştirmiş ve açıkça akreditif meblağının,

rambursmandan önce lehtara ödenmesini öngörmüştür. Nitekim 12/c maddesinde belgelerin incelenmesi ve belgelerin gönderilmesinin bir iştira olmadığı vurgulanmıştır. Bu tanıma göre, görevli bankanın akreditif bankasından ödeme yapılması halinde, fonları ödeme taahhüdü bir iştira değildir. Görevli banka iştirada bulunduğu takdirde, geçerli olarak lehtara rambursman tarihinden önce ödemede bulunduktan sonra, akreditifin şartlarına uygun olarak rambursman talebinde bulunacaktır.

Akreditif bankasının iştirada bulunması söz konusu olamaz. Zira akreditif bankası ak-

reditife uygun belgelerin ibrazı halinde nihai ödeme bankasıdır. Belgeleri satın alan iştira bankası akreditif bankasının rezerv koyarak belgeleri iade

etmesi halinde, varsa aralarındaki iç ilişkiye göre -rezerv halinde ödenen paranın iadesi veya rezerv nedeniyle satın alınan belgelerin ayıplı olduğunun anlaşılması- veya hataen kendisini borçlu zannederek ödediği iddiası ile sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre lehtara rücu edebilecektir.

Görevli banka, belgeleri iştira etmeden de ibraz edilen belgeleri uygun bularak lehtara

ödeme yaparsa akreditif bankasına belgeleri göndererek rambursman talep edecek; ancak akreditif bankası haklı olarak ve rezerv koyarak belgeleri iade ederse, görevli banka olsa olsa hataen kendisini borçlu zannederek -ve bunu ispat ederek- lehtara rücu etmek isteyecektir.

Akreditif belgelerini iştiraya yetkili bankalar “sınırlı iştira edilebilir” veya “serbest iştira

edilebilir” olmasına göre değişecektir. 600 Sayılı Kurallarda bu kavram genişletilerek akreditifin belli bankada veya herhangi bir bankada kullanılabilir olması “available” şeklinde ifade edilmiştir. İştiranın önemi “serbest iştira”da ortaya çıkar. O takdirde, iştira eden herhangi bir bankaya belge ibrazı, vade içinde olmak koşulu ile süresinde ibraz sayılacaktır. “İştira edilemez” akreditif düzenlendiği takdirde, ödeme akreditif bankasının şubelerinde yapılmaktadır.

MTO Bankacılık Komisyonu geçen dönemde lehtarın belgeleri -serbest iştira şartı ak-

reditifte yer almasa dahi- herhangi bir bankaya satabileceğini, bu bankanın da belgeleri vade içinde görevli bankaya veya akreditif bankasına ibraz edebileceğini kabul etmiştir. Nitekim 600 Sayılı Kurallarda (md.2) ibraz eden (presenter), “ibrazı yapan bir lehtar, banka veya diğer taraf (other party) anlamına gelir” şeklinde tanımlanmıştır.

Akreditifin belli bankada kullanımda olması halinde, herhangi bir bankanın belgeleri

satın ve teslim alması ibraz sayılmayacak; görevli bankaya veya akreditif bankasına vadesinde belgelerin ibrazı gerekecektir.

Akreditifin Açılması, Değiştirilmesi ve İptali Dar anlamda akreditif, akreditif bankası ile lehtar arasında -varsa teyit bankası ile

lehtar arasında- bir sözleşmedir. Genelde amirin talebi üzerine -akreditif küşat mektubu-

39

Page 40: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Prof. Dr. Seza Reisoğlu

akreditif, akreditif bankası tarafından açılır. Ancak amir ile akreditif bankası arasındaki ilişki “akreditif akdi”ni ilgilendirmez. Bir banka, kendi gereksinimi için de akreditif açabilir.

Akreditif icabının, lehtar tarafından kabulü ile akreditif sözleşmesi tamam olur. Akredi-

tif uygulamasında lehtarın açık bir kabulü aranmaz. Burada icabı reddetmedikçe, lehtarın zımni kabulü söz konusudur (BK md.6). Açık bir kabul olmadığını ileri sürerek akreditif bankası icabından rücu ettiğini ileri süremez. Akreditif değişikliği (md.10) yapılabilmesi için, bu değişikliğin sözleşme taraflarınca kabul edilmesi gerekir. Genelde akreditif bankası, amirden aldığı talimat üzerine ve kabul ederse akreditif değişikliğini lehtara bildirir. Amirin muvafakatı olmaksızın akreditif bankasının akreditif değişikliğine gitmesi halinde, akreditif bankası amire rücu edemez.

Gerek 500 Sayılı ve gerekse 600 Sayılı Yeknesak Kurallarda (md.10/a) değişiklik için

akreditif bankasının ve lehtarın onayı yanında, varsa teyit bankasının da onayı aranmaktadır. Bu onay olmadan da akreditif bankası ve lehtar anlaşarak geçerli değişiklikler yapabilirlerse de, o takdirde bu değişiklik teyit bankasına karşı ileri sürülemez.

Akreditif bankası değişikliği gönderdiği an itibarıyla o değişiklik ile dönülemez biçimde

bağlıdır (md.10/a). 500 Sayılı Kurallarda olduğu gibi, 600 Sayılı Kurallarda da değişikliği ihbar eden bankaya lehtar bu değişikliği reddettiğini bildirmediği sürece, değişiklik lehtar lehine yürürlükte kalacaktır. Ancak lehtarın kabul veya red konusunda bir bildiride bulunmaması halinde de, akreditif bankası değişiklik teklifi ile vade sonuna kadar bağlı kalacak; lehtarın vade içinde ibraz ettiği belgelere göre değişiklik teklifini kabul veya ret ettiği anlaşılacaktır.

Akreditif iptali de, tıpkı değişiklik için olduğu gibi, ilgili tarafların onayına bağlıdır. Ak-

reditif bankası ile amir arasında bulunan vekâlet ilişkisinin uygulamada yanlış yorumlandığı görülmekte; amir akreditif bankasına talimat vererek akreditifi iptal etmesini istemektedir. Oysa akreditif sözleşmesinin tarafı olmayan amirin bu talimatı geçersiz olur. Akreditifin iptali lehtar ile akreditif bankasının varsa teyit bankasının onayına bağlıdır (md.10/a).

Akreditif Türleri İthalat Akreditifi – İhracat Akreditifi Uygulamada, amirin Türkiye’de bulunması halinde “ithalat akreditifi”nden söz edilmek-

te ve ithalat akreditifi amirin -ithalatçı- talebi üzerine Türkiye’de faaliyette bulunan bir banka tarafından yurt dışındaki lehtara hitaben açılmaktadır. Lehtarın -ihracatçı- Türkiye’de olması halinde “ihracat akreditifi” söz konusu olmakta; akreditif yabancı ülkedeki bir banka tarafın-dan, o ülkedeki amirin talimatı ile Türkiye’deki lehtara hitaben açılmaktadır.

Dönülebilir – Dönülemez Akreditif Gerek 400 Sayılı Kurallarda, gerekse 500 Sayılı Kurallarda dönülebilir akreditif de ka-

bul edilmekte iken, dönülebilir akreditif uygulamasının çok istisnai olması nedeniyle 600 Sayılı Kurallarda bu tür akreditife yer verilmemiştir.

Belge İbrazında Ödemeli Akreditif – Ertelemeli Ödemeli Akreditif Akreditifte kural, akreditife uygun belgelerin ibrazı halinde ödemenin yapılmasıdır. 400 Sayılı Kurallara kadar -1983 yılı revizyonu- ertelemeli ödemeli akreditif kabul e-

dilmemiş iken, bir gereksinme sonucu kredili mal satımı nedeniyle ertelemeli ödemeli akreditiflere -600 Sayılı Kurallar dahil- yer verilmiştir.

40

Page 41: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Uygulamada hataen vadeli akreditiften söz edilmektedir. oysa tüm akreditifler vadeli olup; sadece ödeme ileriki bir tarihe ertelenmektedir.

Ertelemeli ödemeli akreditifte akreditif koşullarına uygun belgeler kabul edilmekle ve-

ya beş işgünü içinde rezerv konulmamakla, bankanın kesin olarak ödeme yükümlülüğü doğmakta; sadece akreditif tutarı bir süre sonra ödenmektedir.

Ancak ertelemeli ödemeli akreditiflerde uygulamada sorunlar yaşandığı da bir gerçek-

tir.

- Belgeleri alan amir, malları gümrükten çekerken, satış sözleşmesine uygun olmadığı gerekçesi ile satıcı lehtara karşı dava yoluna gitmekte ve akreditif bankasının ödemeyi yapmasını önlemek için mahkemeden ihtiyati tedbir, -şartları varsa- ihtiyati haciz talep etmektedir. Amir, yurt dışındaki teyit bankasının da ödemesini durdurmak için Türk mahkemelerinden tedbir kararı almaya çalışmaktadır. - Ödeme vadesinden önce, ibraz edilen belgelerin sahte olduğu ispatlanarak, lehtara ödeme yapılmaması istenmektedir.

Red Clause – Green Clause Akreditifler Akreditif üzerinde önce kırmızı mürekkeple gösterildiği için “red clause” olarak adlan-

dırılan akreditiflerde belgelerin ibrazından önce akreditif tutarının tamamı veya bir bölümü lehtara avans olarak ödenmektedir.

Green clause akreditiflerde ise, satıcının malın bir bölümünü umumi mağazaya depo-

laması halinde, kendisine bir makbuz verilmekte; makbuzun bankaya ibrazı ile akreditif tutarının bir bölümü banka tarafından lehtara ödenmektedir.

Teminat Akreditifleri (Standby L/C) 500 Sayılı Kurallarda, mal akreditifleri yanı sıra teminat akreditiflerine de niteliklerine

uygun ölçüde Yeknesak Kuralların uygulanacağı hükmüne yer verilmiştir. 1993 yılından sonra MTO sırf standby L/C’lerle ilgili olarak USP 98 Kurallarını yayın-

lamıştır. Bu nedenle 600 Sayılı Kurallarla ilgili taslak Revizyon Grubunda MTO çeşitli milli komiteleri, standby L/C’lerle ilgili atıfların revizyon metninden çıkarılmasını savunmuşlardı. Bunun gerekçesi standby L/C’lerle ilgili artık özel hükümlerin bulunmasıydı. Uzun tartışma-lardan sonra Revizyon Grubu, hala önemli ölçüde standby L/C’nin 500 Sayılı Yeknesak Kurallara tabi olarak açıldığını belirterek, 600 Sayılı Kurallarda da standby L/C’lere atıf yapılmasını kararlaştırdı.

1. maddeye göre, akreditif metni akreditifin 600 Sayılı Kurallara tabi olduğunu açıkça

belirttiğinde bu Kurallar -uygulanabildikleri ölçüde- herhangi bir teminat akreditifi için de geçerli olacaktır.

Standby L/C’ler, Türk hukukunda yaygın kullanım alanı olan teminat mektupları ve

kontrgarantilerin yerine kullanılmaktadır. Amerikan mevzuatında bankaların teminat mektu-bu/kontrgaranti düzenlemelerinde yasal engeller bulunduğundan; yaygın olarak standby L/C’ler kullanılmaktadır.

Standby L/C’ler aynı fonksiyonu görmelerine karşın, hukuki açıdan banka teminat

mektuplarından/kontrgarantilerden çok farklıdırlar. Teminat mektupları/kontrgarantiler Türk uygulamasında garanti sözleşmesi sayılmakta; bankalar belli bir risk üstlenmekte; riskin

41

Page 42: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Prof. Dr. Seza Reisoğlu

doğmaması, sona ermesi gibi hallerde teminat mektubu veren bankanın sorumluluğu son bulmaktadır.

Standby L/C’lerde ödeme ise belge karşılığıdır. Lehtar “borcun ödenmediğini yazılı

olarak” beyan ettiğinde ibraz edilen bu belge karşılığında -riskle herhangi bir ilişkisi bulun-maksızın- bankanın ödeme yükümlülüğü doğmaktadır. Şartlı teminat mektuplarında olduğu gibi, standby L/C’lerde de bu şartlar, akreditifte ibraz gereken belgeler şeklinde yer almakta-dır.

Buna karşılık, lehtar borcunu ödemiş ise ve bunu amir lehtarın belge ibrazından önce

kesin ve likit delil ile akreditif bankasına ispat ederse, ibraz edilen belge -borcun ödenmediği beyanı- sahte bir beyan oluşturacağından akreditif bankasının ödemeyi reddetmedi gereke-cektir.

Standby L/C’ler 600 Sayılı Kurallara göre zorunlu olarak vadeli olacaklarından, süre-

siz teminat mektubu/kontrgaranti verilmesi gereken hallerde, uygulamada standby L/C’ler her seferinde otomatik belli süreler için -örneğin teminat akreditifi iade edilinceye kadar- temdit şartını içermektedir.

Akreditif İşlemlerine Katılanlar Arasındaki İlişkiler Akreditif sözleşmesi, akreditif bankası, -lehtar, varsa teyit bankası- lehtar arasında

olmasına rağmen, 600 Sayılı Kurallarda ayrıca amir, ihbar bankası ve görevli bankadan, akreditif ilişkisi içinde söz edilmekte; bu Kurallar kişiler arasındaki vekâlet ilişkilerini belirle-mede önem taşımaktadır.

Akreditif Bankası Akreditif bankası ile amir arasındaki ilişki Amirin, bir akreditif açılması konusundaki talebini akreditif bankası kabul ederse, ak-

reditif bankası ile amir arasında BK 386 vd. maddelerine göre bir vekâlet akdi ilişkisi doğar. BK 386. maddeye göre “Vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler”. Akreditif bankası ile amir arasındaki akreditif açma ile ilgili vekâlette de akreditif bankası bir hizmetin ifasını yüklenir. Vekil, müvekkilinin sarih olan talimatına muhalefet edemez (BK md.389/1). Vekâletle ilgili bu genel hükümler nedeniyle; uygulamada amirin (müvekkil) ve akreditif bankasının (vekil) durumları-nın yanlış değerlendirildiği görülmektedir.

Akreditif bankası, amirin akreditif küşat mektubunda yer alan şartlara tam olarak uy-

mak suretiyle akreditifi açmak yükümlülüğü altındadır. Akreditif bankası amirin sarih olan talimatına aykırı hareket ederse -örneğin akreditif metni amirin istediği belgeleri içermez ise-, akreditif nedeniyle ödediği akreditif tutarını amirden isteyemez.

Buna karşılık, her vekâlet ilişkisi mutlaka bir temsili içermemekte; nitekim burada bir

hizmetin ifası söz konusu olmaktadır. Akreditif bankası akreditifi amir nam ve hesabına açmamakta; diğer bir deyişle açılan akreditiften lehtara karşı amir değil, fakat doğrudan akreditif bankası sorumlu olmaktadır.

Akreditif açıldıktan sonra, amirin vekâlet ilişkisi içinde akreditif bankasına karşı akredi-

tifle ilgili hiçbir talimat -akreditifte değişiklik, akreditifi iptal, akreditif belgelerine rezerv koyma- verme hakkı bulunmamaktadır. Keza akreditif bankası koyacağı rezervler için amirin talimatını ve onayını da almayacak; amir rezervlere rağmen ödemeyi kabul etse de akreditif bankası -özellikle amire rücu riski varsa- onun bu konudaki talimatını dinlemeyecektir. Amir,

42

Page 43: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

malların ayıplı olduğunu ileri sürerek akreditif bankasına ödememe talimatı da veremeyecek-tir.

Açtığı akreditif nedeniyle, akreditif bankası akreditif koşullarına uygun ödeme yapar-

sa, bu ödemeleri amire rücu etme hakkı bulunmaktadır. BK 394. maddenin 1. fıkrasına göre müvekkil, vekili “deruhte ettiği borçlardan” kurtarmak yükümlülüğü altındadır.

Buna karşılık, akreditif bankası, ibraz edilen belgelere beş işgünü içinde rezerv koy-

ması gerekirken koymazsa, amire akreditif tutarını rücu edemeyecektir. Her akreditif küşat mektubunda, mutlaka akreditifin 600 Sayılı Yeknesak Kurallara ta-

bi olacağını amir kabul ve talep ettiğinden; aksi takdirde banka akreditif açmayacağından, akreditif bankası 600 Sayılı Kuralların bankaları koruyucu hükümlerinden amire karşı da yararlanacak; belgeleri sadece dış görünüşleri itibarıyla ve bankacılık standart uygulamaları-na göre değerlendirecek; örneğin belgelerin sahte olmasından sorumlu olmayacaktır.

Akreditif bankası ile lehtar arasındaki ilişki Aralarında bir sözleşme ilişkisi vardır. Akreditif bankası, belgelerin akreditif koşulları-

na uygun olması halinde, mücerret bir borç ilişkisi altına girmektedir. Akreditif bankası, amirle arasındaki vekâletin geçerli olmadığı veya akreditif bedelinin

amir tarafından yatırılmadığı gibi gerekçelerle lehtara ödemeden kaçınamaz. 500 Sayılı Kurallarda açıkça yer almaması nedeniyle teyit bankası varsa lehtarın ön-

ce teyit bankasına başvurmasının gerekip gerekmeyeceği konusunda, öğretide ve yargı kararlarında öncelikle teyit bankasına, herhangi bir sebeple ödemeyi yapmazsa akreditif bankasına başvurulacağı kabul edilmişti.

600 Sayılı Kurallarda ise, göreli banka veya teyit bankası bulunsa bile, lehtarın her

zaman dilerse doğrudan akreditif bankasına da başvurabileceği açıkça belirtilmiştir. İhbar Bankası İhbar bankası, akreditif bankasının diğer ülkelerdeki muhabirleri olup, herhangi bir so-

rumluluk yüklenmeden akreditifi lehtara ihbar etmektedir (md.9). Teyitli akreditiflerde ise, genelde teyit bankası hem ihbar bankası, hem de görevli banka olarak hareket etmektedir. Sahte akreditiflerin ihbarının önlenmesi için 600 Sayılı Kurallarda ihbar bankasının ihbarda bulunmadan önce “akreditifin görünür gerçekliğini kendine göre yeterli biçimde belirlediği” kabul edilmektedir. Bir banka bu yükümlülüğünü yerine getirmeden sahte bir akreditifi ihbar ederse, bu yüzden lehtarın uğradığı zarardan sorumlu tutulabilecektir.

Görevli Banka 600 Sayılı Kurallarda görevli banka, tıpkı akreditif bankasında (md.7) ve teyit banka-

sında (md.8) olduğu gibi, ayrı bir maddede (md.12) düzenlenmiştir. 500 Sayılı Kurallarda (md.10/b-i), “Akreditif sadece akreditif bankası nezdinde kulla-

nımda olduğu şartını taşıdığı sürece bütün akreditifler ... görevli bankayı belirlemek zorunda-dır. Serbestçe iştira edilebilir bir akreditifte herhangi bir banka görevli bankadır” denilmekte; 600 Sayılı Kurallara göre de, normal olarak akreditif metninde görevli bir banka belirlenmekte veya akreditifin herhangi bir bankada kullanılabileceği belirtilerek belgeler kendisine ibraz edilen her banka görevli banka sayılmaktadır. Buna karşılık, akreditif metninde bu tür bir kayıt bulunmazsa, belgelerin sadece akreditif bankasına ibraz edilebileceği kabul edilecektir.

43

Page 44: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Prof. Dr. Seza Reisoğlu

12. maddeden anlaşıldığına göre, akreditif metninde sadece görevli bankanın isminin belirtilmesi yeterli olmayacak; fakat görevli bankanın ibrazı karşılama -(honour) ibrazda ödeme yapma, akreditif ertelemeli ödemeli bir akreditif ise ertelemeli ödeme yükümlülüğüne girme, akreditif poliçe şartını taşıyorsa çekilen poliçeyi kabul etme- veya iştira etmeye yetkili olduğu da belirtilecektir. Sadece görevli bankanın isminin belirtilmesi ile yetinilmesi halinde, sorun yaşanmaması için bu hususun açıklığa kavuşturulması istenmelidir.

Yukarıdaki yetkiler verilen bir görevli banka, eğer aynı zamanda bir teyit bankası de-

ğilse veya ibrazı karşılama veya iştira konusunda açıkça lehtara karşı taahhüt altına girmemiş ise, lehtara veya belgeleri ibraz edene karşı hiçbir yükümlülüğü doğmayacaktır.

500 Sayılı Kurallar döneminde, özellikle ertelemeli ödemeli akreditiflerde, akreditif

şartlarına uygun belgeleri kabul eden bir görevli bankanın, belgeleri iştira etmesi, ancak ödeme vadesinden önce belgelerin sahte çıkması ihtimali karşısında bu riski görevli bankanın mı, yoksa akreditif bankasının mı karşılayacağı tartışılmış; genelde çeşitli ülkelerin mahkeme kararlarında, riskin görevli banka tarafından karşılanacağı, zarara görevli bankanın katlanacağı sonucuna varılmıştır.

Yeni düzenlemede (md.12/b), eğer akreditif bankası bir bankayı poliçeyi kabul etmesi

veya vadeli ödeme yükümlülüğüne girmesi konusunda yetkilendirilmiş ise, görevli bankanın, belgeleri satın alma veya poliçeyi kabul etme konularında -iştira- yetkili sayıldığı kabul edilmiştir.

Belgelerin görevli banka tarafından iştira edilmesi halinde de, akreditif bankası kuşku-

suz ödemeyi vadesinde yapacaktır. Ancak ödeme vadesinden önce belgelerin örneğin sahte oldukları ortaya çıkarsa, risk 600 Sayılı Kurallara göre akreditif bankasına ait olacaktır.

Teyit bankası olmayan bir görevli banka tarafından belgelerin alınması veya incelen-

mesi ve gönderilmesi, o görevli bankayı ibraz karşılamakla veya iştira etmekle yükümlü kılmadığı gibi, ibrazı karşılama veya iştira eylemini de oluşturmaz (md.12/c).

600 Sayılı Kurallarda bir teyit bankası olmayan görevli bankanın lehtara veya belgele-

ri ibraz edenlere karşı herhangi bir sorumluluğu öngörülmemiştir. Buna karşılık yükümlü olmamakla beraber, yetkilerini kullanarak akreditif koşullarına uygun belgeleri kabul edip ödeyen bir görevli banka, belgeleri akreditif bankasına göndererek rambursman talep edecek; akreditif bankası belgeleri ibrazından itibaren beş işgünü içinde inceleyerek uygun bulmazsa rezerv koyarak belgeleri ibraz eden görevli bankaya iade edecek; görevli banka belgelerin uygun olduğunda ısrarlı olursa, akreditif bankasına karşı yasal yollara başvurabile-cektir. Belgeler akreditif şartlarına uygun olmadığı halde görevli banka ödeme yaparsa, borçlu olmadığı bir şeyi hataen ödediği iddiası ile lehtara veya belgeleri ibraz edene karşı sebepsiz zenginleşme davası açabilecektir.

Yetkilendirilen görevli banka, belgeleri ibrazdan itibaren beş işgünü içince inceleyip

uygun bulmaz ise, rezerv koyup lehtara iade edebilecek; lehtar bu belgeleri görevli banka aracılığı ile veya doğrudan akreditif bankasına gönderebilecektir. Belgelerin görevli bankaya akreditif vadesi içinde ibrazı yeterli olduğundan, akreditif bankası belgeleri aldıktan sonra beş işgünü içinde inceleme yükümlülüğü altında olacak ve belgeleri akreditif bankası da uygun bulmaz ise, 16. maddeye göre lehtara bildirimde bulunarak belgeleri iade etmesi gerekecek-tir.

Teyit Bankası Lehtar genelde, akreditifin kendi ülkesindeki bir banka tarafından teyidini isteyecektir.

Böylece akreditif bankası yanı sıra, lehtar için ikinci bir akreditif bankası güvencesi ortaya

44

Page 45: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

çıkacağı gibi, lehtar amirin ülkesindeki düzenlemelerden, döviz kısıtlamalarından, amirin ülkesindeki mahkemelerin verecekleri ihtiyati tedbirlerden veya ihtiyati hacizlerden etkilen-meyecek; ihtilâf halinde kendi ülke mahkemelerine başvurmayı tercih edecektir.

Akreditifin teyit edilmesi, hiçbir şekilde akreditif bankasının borcunu garanti, ona kefil

olma anlamına gelmemekte; teyit bankası bağımsız, uygun belge ibrazına bağlı mücerret bir borç altına girmekte; lehtar açısından ikinci bir akreditif bankası sayılmaktadır. Nitekim 600 Sayılı Kurallarda akreditif bankasının lehtara karşı sorumluluğu 7. maddede ayrıntılı olarak düzenlenmekte; 8. maddede aynı yükümlülükler teyit bankası için de öngörülmektedir.

Görevli banka, teyidini koyarak akreditif lehtara gönderdiği anda, lehtara karşı, tıpkı

akreditif bankası gibi, icapta bulunmakta; aynı şekilde lehtar icabı kabul veya ret ettiğini bildirmediği sürece, teyit bankasının icaba bağlılığı devam etmekte; lehtarın uygun belgeleri ibrazı halinde teyit bağlayıcı olarak ortaya çıkmaktadır.

Teyit bankası ile akreditif bankası arasındaki ilişki ise bir vekâlet ilişkisidir. Buna karşı-

lık, teyit bankası ile amir arasında bir hukuki ilişki yoktur. Rambursman Bankası Rambursman bankası ile akreditif bankası arasında da bir vekâlet ilişkisi vardır.

Rambursman bankası, akreditif bankasının talimatlarına uyacak; akreditif bankası -ödemeye kadar- rambursman bankasının ödeme yetkisini herhangi bir sebep dahi göstermeksizin kaldırabilecektir (md.13).

600 Sayılı Kurallarda, akreditif açıldığı tarihte yürürlükte olan “MTO’nun Bankalararası

Rambursman Kuralları”na tabi olup olmadığının belirtilmesi istenmektedir. Akreditifte, MTO’nun ilgili Kurallarına atıf yapılmadığı takdirde, rambursmana uygula-

nacak hususlar 13. maddede düzenlenmiştir. Akreditif Belgelerinin İncelenmesi ve Sonuçları Genel Olarak Akreditif uygulaması tamamen belgelere dayandığından, bankaların sorumlulukları

açısından en önemli konu belgelerin ibrazını takip eden beş işgünü içinde incelemeyi tamamlayıp rezerv koyup koyamayacaklarıdır.

600 Sayılı Kurallarda belgelerin incelenmesi 14. maddede düzenlenmiş; ayrıca 18-28.

maddeler arasında ticari faturalar ve taşıma belgeleri çeşitleri ağırlıklı olmak üzere akreditif-lerde en çok kullanılan belgeler ile ilgili düzenlemelere yer verilerek bankalara incelemelerin-de yardımcı olmak ve ihtilafları azaltmak amaçlanmıştır.

Belgelerin Dış Görünüşleri İtibarıyla İncelenmesi 600 Sayılı Kurallara göre, - görevli banka - varsa teyit bankası ve - akreditif bankası belgelerin dış görünüşleri itibarıyla uygun bir ibraz olup olmadığını belirlemek için sa-

dece ibraz edilen belgeleri inceleyeceklerdir.

45

Page 46: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Prof. Dr. Seza Reisoğlu

500 Sayılı Kurallarda “makul özenle” inceleme yükümlülüğü öngörülmüş iken, 600 Sayılı Kurallarda bu ibare, incelemenin makul özenle yapılıp yapılmadığı tartışma ve ihtilâf yaratacağından, metinden çıkarılmıştır. Belgeler sadece dış görünüşleri itibarıyla incelendi-ğinden, belgelerin geçerli olup olmadığı, imzaların sahte veya imzalayanların yetkili olup olmadığı hususları incelenmeyecektir. Nitekim 600 Sayılı Kuralların 34. maddesinde “Bir banka belgelerin şekli, doğruluğu, gerçek/sahte olup olmadığı veya herhangi bir belgenin hukuki etkisi/sonucu ... dolayısıyla hiçbir yükümlülük veya sorumluluk üstlenmez” denilmekte; aynı maddede “bankanın herhangi bir belgenin temsil ettiği malların ... mevcut olup olmadığı veya tanımı, miktarı, ağırlığı, kalitesine ilişkin bir sorumluluğunun bulunmadığı” belirtilmekte-dir.

Ancak bu kural kesin olmayıp, akreditif bankası, varsa teyit bankası, vekâlet ilişkisi i-

çinde müvekkilin çıkarlarını korumak zorunda olduğundan, ödemeden önce, örneğin belgenin sahte olduğu kesin delile dayanılarak bildirilir ise, dış görünüşe dayanarak lehtara ödeme yapmayacak; yoksa müvekkile rücu edemeyecektir.

Belgelerin dış görünüşe uygunluğu, 500 Sayılı Kurallar döneminde farklı iki görüşün

ileri sürülmesine neden olmuştur. Bunlar belgelerin

- akreditif şartlarına kesin kez -harfi harfine uygun olması- (strict compliance), örneğin “number” yerine “no” kullanılması veya

- belgelerin esas itibarıyla uygun olması (essential compliance)’dır. Geçen dönemde uygulamada genellikle belgelerin “esas itibarıyla uygunluğu” görüşü

benimsenmiş ve bunu desteklemek için de belgelerin incelenmesinde Milletlerarası Standart Bankacılık Uygulamalarının göz önünde tutulması esası getirilmiştir.

600 Sayılı Yeknesak Kurallarda da, örneğin,

- Bir belgedeki veri içeriği, akreditif bizzat belgenin kendisi ve Uluslararası Standart Bankacılık Uygulaması bağlamında okunduğunda, o veri içeriğinin o belgedeki ibrazı şart koşulan diğer herhangi bir belgedeki veya akreditiflerin verilen içeriğiyle bire bir aynı olması gerekmez, ancak onlara ters düşmemelidir (md.14/d). - Ticari fatura dışındaki belgelerde malın, hizmetlerin veya yapılan işin tanımı belirtildiği takdirde, bu tanım akreditifteki tanımlara ters düşmeyen genel ifadelerde yapılabilir (md.14/e). şeklinde belgelerin “esas itibarıyla uygun olması” görüşü benimsenmiştir.

Belgelerin Beş İşgünü İçinde İncelenmesi Makul süre ibaresine yer verilmemesi 500 Sayılı Kurallarda “belgelerin makul bir süre içinde ve en geç yedi işgünü içinde

incelenmesi” öngörülmüş iken, 600 Sayılı Kurallarda “makul bir süre” içinde inceleme sübjektif bir kavram ve önemli ihtilaflara neden olduğundan, metinden çıkarılmış; buna karşılık 35/2. maddedeki azami yedi işgünlük süre tüm akreditifler için beş işgünü olarak değiştirilmiştir.

Akreditif belgeleri en geç akreditif vadesinin son günü bankaya tevdi edilecek; ancak

vadenin sona ermesi, beş işgünü inceleme süresini etkilemeyecek; kısaltmayacaktır.

46

Page 47: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Beş İşgünü İnceleme Süresinin Bankalar Açısından Değerlendirilmesi 600 Sayılı Kurallara göre, belgeleri dış görünüşleri itibarıyla 5 işgünü içinde incelemek

zorunda olan bankalar, - görevi çerçevesinde görevli banka (belli banka veya herhangi bir banka) - varsa teyit bankası ve - akreditif bankasıdır.

Bu bankalardan birine belgelerin vade içinde tevdii halinde, akreditif vadesi içinde tevdi gerçekleşmiş olmaktadır. Bundan sonra bankalarca yapılacak inceleme belgelerin dış görünüşleri itibarıyla akreditif koşullarına uygun olup olmadığıdır.

600 Sayılı Kurallarda sayılan (md.14/1) bu bankalar dışındaki bankalara belgelerin

tevdii, ibraz sayılmayacak; örneğin akreditif vadesinin son günü belgelerin bu tür bir bankaya tevdii halinde, vadenin dolması nedeniyle akreditif sona erecektir.

600 Sayılı Kurallarda açıkça belirtildiği gibi, görevli banka veya teyit bankası bulunsa

dahi, belgeler vadesi içinde doğrudan akreditif bankasına da ibraz edilebilecektir. 14. maddede sayılan görevli banka, varsa teyit bankası ve akreditif bankası arasında

bir ayrım yapılmaksızın, vadesinde belgeler kendisine ibraz edilen banka beş işgünü içinde belgelerin dış görünüşleri itibarıyla akreditife uygun olup olmadığını incelemelidir.

Vadesinde ibraz edilen belgelerin, inceleyen banka tarafından uygun bulunmasının

sonuçları 15. maddede, uygun bulunmamasının sonuçları ise 16. maddede belirlenmiştir. Belgelerin Akreditife Uygun Olması 15. maddeye göre,

- Akreditif bankası belgeleri uygun buluyorsa ibrazı karşılayacak (md.2); diğer bir deyişle akreditifin türüne göre belge karşılığında ödemede bulunacak; ertelemeli ödemeli akreditif ise, akreditif tutarını vadesinde ödemeyi taahhüt edecek; akreditif poliçe karşılığı şeklinde ise poliçeyi kabul edecektir. - Bir teyit bankası belgeleri uygun buluyorsa, aynı şekilde ibrazı karşılayacak veya akreditif bankasından farklı olarak iştira edebilecek; belgeleri akreditif bankasına göndermek ile birlikte rambursman da talep edecektir.

Bir görevli banka -teyit bankası değilse veya lehtara karşı ibrazı karşılama yükümlü-

lüğü altına girmemişse- dilerse ibrazı karşılayacak veya belgeleri iştira edecek; belgeleri teyit bankasına veya dilerse akreditif bankasına göndererek rambursman talep edecektir. Belgeler akreditif koşullarına uygun olsa dahi, akreditif ve teyit bankalarından farklı olarak, lehtara karşı ödeme yükümlülüğü bulunmayan bir görevli bankanın 15. maddeye göre lehtara ödeme yükümlülüğü yoktur. Görevli banka bir risk aylına girmek istemez ise, belgeleri incelemeden veya inceledikten sonra akreditif bankasına gönderebilir.

Ne 500 Sayılı Kurallarda, ne de 600 Sayılı Kurallarda, görevli bankanın -varsa teyit

bankasının- ne kadar süre içinde belgeleri akreditif bankasına göndermeleri gerektiğine dair açık bir düzenleme yoktur. Parasını almış olan lehtarın belgelerin derhal gönderilmesinde bir talebi olmamasına karşılık, amir belgeleri bir an evvel almak isteyecektir. Belgelerin makul bir süre içinde gönderilmemesi halinde, görevli bankanın veya teyit bankasının sorumluluğu söz konusu olabilecektir.

47

Page 48: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Prof. Dr. Seza Reisoğlu

Belgelerin Akreditife Uygun Olmaması Belgelerin ibraz edilebileceği görevli banka, teyit bankası veya akreditif bankası, ib-

razdan itibaren beş işgünü içinde yaptığı incelemede belgelerin uygunsuz olduğu sonucuna varırsa,

- ibrazı karşılamayı veya - iştira etmesi

reddedebilir. Akreditif bankası, belgeleri uygun görmez ise -resen veya lehtarın talebi üzerine- ami-

re belgeleri kabul edip etmeyeceğini -rezervi kaldırıp kaldırmayacağını- isterse sorabilir. Ancak bu sorma 5 işgünü süresini uzatmayacağı gibi, amir belgeleri kabul etmek istese dahi, akreditif bankası rezerv koyarak belgeleri iade edebilir.

Belgelerin uygun bulunmaması halinde ne şekilde hareket edileceği, 600 Sayılı Kural-

larda, 500 Sayılı Kurallardan farklı olarak düzenlenmiştir (md.16). Bu Kurallara uymayan teyit bankası veya akreditif bankası, rezerv koyduğunu süresinde lehtara bildirse dahi ödemek zorunda kalacaktır.

Yeni düzenlemeye göre, görevli banka, teyit bankası veya akreditif bankası belgelerin

kendisine ibraz edildiğini takip eden beş işgünü içinde, belgeleri ibraz eden tarafa -duruma göre lehtara, belgeleri ibraz eden üçüncü kişiye, görevli bankaya, teyit bankasına- tek bir bildiri gönderecektir.

Bu bildiri,

- (1) Bankanın ibrazı karşılamayı veya iştira etmeyi reddettiğini, - (2) Bu ret ile ilgili her bir rezerv unsurunu - (3) Bankanın ibraz edenden yeni talimat beklerken, belgeleri elinde tutmakta olduğu

veya - (3) akreditif bankasının, amirden rezerv kaldırma talimatı alıp, bunu kabul etmeyi

uygun görünceye kadar veya

- rezerv kaldırma talimatını kabul ettiğini uygun görmeden önce, ibraz edenden yeni talimat alıncaya kadar belgeleri elinde tutmakta olduğunu veya

- (3) bankanın belgeleri iade etmekte olduğunu veya

- (3) bankanın ibraz edenden evvelce almış olduğu talimat uyarınca hareket etmekte olduğunu

içerecektir.

500 Sayılı Kurallarda yer alan belgeleri iade veya emre hazır tutması şeklindeki kısa

düzenleme çeşitli ihtimallere göre şekillendirilmiştir. Bildiri, ibraz gününü izleyen beşinci işgününün bitiminden geç olmamak üzere tele-

komünikasyon, mümkün olmaz ise diğer hızlı araçlarla gönderilecektir. Bildiride, bankanın belgeleri yeni bir talimata kadar elinde tutuğuna yer verilse bile,

bildiriden sonra banka belgeleri her an ibraz edene iade edebilecektir.

48

Page 49: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Belgelerin Akreditife Uygun Olmadığı Konusunda 16. Madde Hükümlerine Uygun Hareket Etmemenin Sonuçları

16. madde metninde hukuk tekniğine aykırı bir düzenleme getirilmiştir. Belgelerin, ak-

reditif koşullarına uygun olmaması halinde hiçbir ayrım yapılmaksızın - görevli banka - teyit bankası ve - akreditif bankasının

beş işgünü içinde belgeleri inceleme ve uygun olmaması halinde lehtara 16. maddeye göre tek bildiri göndermesi yükümlülüğü getirilmiş iken, bu yükümlülüğe uymama halinde, sadece teyit bankası ve akreditif bankası için hukuki sonuç öngörülmüştür.

16. maddenin (f) fıkrasında, “Bir akreditif bankası ve teyit bankası bu maddenin hü-

kümlerine uygun hareket etmediği takdirde, belgelerin uygun bir ibraz oluşturmadığını iddia etmekten yoksun kalacaktır” denilmektedir.

(f) fıkrasına göre, görevli banka beş işgünü içinde bir inceleme yapmasa, yapsa dahi

16. maddeye uygun bir bildiriyi lehtara göndermese dahi lehtar açısından bundan herhangi bir hukuki sonuç çıkmayacak; lehtar bu nedenle ne görevli bankaya, ne de onun görevlendir-diği akreditif bankasına veya teyit bankasına ödeme için başvuramayacak; örneğin görevli bankanın beş işgünü içinde belgelere rezerv koymamasından teyit bankasının ve akreditif bankasının sorumlu olduğunu ve ödeme yükümlülüğünün doğduğunu ileri süremeyecek; teyit bankasının ve akreditif bankasının sorumluluğu, kendilerine belgelerin ibraz edildiği günden itibaren beş işgünü içinde inceleme yapıp, belgeleri uygun bulmalarına veya uygun bulmaz ise 16/c maddesinde öngörüldüğü şekilde bir bildiriyi, belgeleri gönderene gönderip gönder-memelerine bağlı olarak belirlenecektir.

Bu durumda, görevli banka belgeleri uygun bulup lehtara ödeme yaparsa, belgeleri

akreditif bankasına -veya teyit bankasına- gönderip rambursman talep edecek; belgeleri alan banka, aldığı tarihten itibaren beş işgünü içinde yapacağı inceleme sonucu belgeleri uygun bulmazsa, görevli bankaya 16/c maddesindeki bildiriyi gönderip ödemeyi reddedecektir.

Görevli banka da, beş işgünü içinde belgeleri uygun bulmaz ise, lehtara 16/c madde-

sindeki bildiriyi gönderebilecek ve sonuçta belgeleri kendisine iade edebilecektir. Lehtar buna rağmen belgelerin akreditife uygun olduğu görüşünde ise veya amirin bu rezervli belgeleri kabul edeceğini düşünüyorsa, doğrudan -veya görevli banka aracılığıyla- belgeleri akreditif bankasına gönderebilecek ve akreditif bankası da beş işgünü içinde belgelere rezerv koyarsa, 16/c maddesindeki bildiriyi ve sonuçta belgeleri lehtara iade edecektir.

Görevli banka, belgelerin kendisine ibrazından itibaren beş işgünü içinde ne belgeleri

uygun bulduğunu, ne de rezerv koyduğunu bildirmeden, hatta belgeleri incelemeden teyit bankasına veya akreditif bankasına gönderebilecek, bu tutumu 15 ve 16. maddelere aykırı olsa da, lehtara karşı bir sorumluluğu olmayacaktır. Görevli bankanın 600 Sayılı Kurallara aykırı bu tutumundan ötürü akreditif bankası bir zarara uğrarsa, bunu aralarındaki vekâlet ilişkisine göre görevli bankadan talep edebilecektir.

Lehtarın belgeleri teyit bankasına ibrazı halinde ise, teyit bankası ikinci bir akreditif

bankası gibi belgeleri inceleme ve uygun bulursa ödeme, bulmadığı takdirde lehtara 16/c maddesindeki bildiriyi gönderme yükümlülüğü altındadır. Teyit bankası belgeleri uygun bulup öderse, akreditif bankasına belgeleri gönderip rambursman talep edecek; akreditif bankası belgeleri uygun bulmaz ise 16/c maddesine göre teyit bankasına bildiri yollayıp, sonuçta

49

Page 50: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Prof. Dr. Seza Reisoğlu

belgeleri iade edecektir. İhtilaf halinde teyit bankası, akreditif bankasına karşı yasal yollara başvuracaktır.

Amirin ne teyit bankası, ne de görevli banka ile arasında bir ilişki bulunmamsına kar-

şılık, akreditif bankası tarafından belgelere rezerv konulması veya rezerv koymadan belgelerin uygun bulunması halinde, bu durum amiri ilgilendirecek; akreditif bankası, ödediği akreditif meblağı için amire başvurduğunda amir, belgelerin -malların değil- akreditif koşullarına uygun olmadığı sonucuna varırsa, belgeleri almayı ve akreditif bedelini ödemeyi de reddedecektir. Ancak amirin belgeleri almayı reddetmesi, akreditif bankasının amire rücunu etkilemeyecek; örneğin amirin akreditif bankası nezdinde hesabı varsa, banka bu hesaptan alacağını tahsil edebilecektir. İhtilâf halinde yargıya amir -örneğin akreditif meblağı akreditif bankası tarafından bankadaki hesabından alınmış ise- veya akreditif bankası başvuracaktır.

500 Sayılı Kurallarda (md.16), belgelerin teyit bankasına veya akreditif bankasına u-

laşmadan önce kaybolmasından ötürü bankaların lehtara karşı hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı kabul edilmiş; buna karşılık 16. maddenin bankalararası ilişkilere uygulanmaya-cağı sonucuna varılmıştı.

600 Sayılı Kurallarda (md.35/2) önemli bir yeni düzenleme getirilmiş; akreditif bankası

ve teyit bankası, sonuç itibarıyla da amir ağır bir yükümlülük altına sokulmuştur. 600 Sayılı Kuralların yeni 35/2. maddesine göre, - görevli banka bir ibrazın uygun olduğunu belirlediği ve - belgeleri teyit bankasına veya akreditif bankasına gönderdiği takdirde - bu görevli banka ibrazı karşılamış veya iştira etmiş olsun veya olmasın belgeler gö-

revli banka ile akreditif bankası veya teyit bankası yahut teyit bankası ile akreditif bankası arasında kaybolmuş olsalar bile

- akreditif bankası veya teyit bankası ibrazı karşılamak ve görevli bankayı ramburse etmek zorundadır.

35/2. madde ödemeyi yapmış olması halinde görevli bankayı korumakta; onun

ramburse edilmesini öngörmektedir. O takdirde, belgeler gerçekte akreditife uygun olmasalar dahi, akreditif bankası belgeleri inceleyip rezerv koyma imkanına sahip olmayacak; amirin mali durumu müsait olmadığı takdirde, akreditif bankası nihai ödeme durumunda olacaktır. Amir de, 600 Sayılı Kuralların akreditife uygulanmasını kabul ettiği için belgeler eline dahi geçmeden akreditif bankasına ödemek zorunda kalacaktır.

35/2. maddede görevli banka, akreditif nedeniyle lehtara karşı herhangi bir yükümlü-

lük altına girmemiş; belgeleri iştira etmemiş veya ödemede bulunmamış olsa dahi, belgelerin kaybı halinde görevli bankanın ramburse edileceği kabul edilmektedir ki, bunu anlamak mümkün değildir. Bu düzenlemeden 500 Sayılı Kurallardan farklı olarak görevli banka ile birlikte lehtarın da korunduğu; belgeleri uygun bulan görevli bankanın ramburse edilmesi sonucu, görevli bankanın ibrazı karşılayacağı sonucuna varılabilecektir.

Amir ve Üçüncü Kişiler Tarafından Akreditif Tutarının Ödenmemesi İçin

Mahkemelerden İhtiyati Tedbir veya İhtiyati Haciz Talebinde Bulunulması Genel Olarak Lehtarın, akreditif alacağı üzerine ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz konulması talepleri,

ertelemeli ödemeli akreditiflerde söz konusu olmakta; akreditif bankasından belgeleri alan amir malların satış sözleşmesi uygun olmadığı iddiası ile lehtar aleyhine akreditif tutarının

50

Page 51: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

ödenmemesi için ihtiyati tedbir ya da ihtiyati haciz koydurma çabasına girmektedir. Keza lehtardan alacaklı olan diğer kişiler de, lehtarın bankadaki akreditif alacağı üzerine tedbir veya haciz koydurmaya çalışmaktadırlar.

Bilindiği gibi, ertelemeli ödemeli akreditifte, belgeler, ibrazlarını takip eden beş işgünü

içinde dış görünüşleri itibarıyla akreditif bankası -varsa teyit bankası- tarafından incelenmek-te; bu sürenin sonuna kadar ya 15. maddeye göre belgenin uygun bulunması veya belgeler uygun olmasa dahi 16/c maddesine göre belgelere rezerv konulmadığı takdirde, bankaların akreditif tutarını ödeme yükümlülükleri kesinleşmekte; sadece akreditif tutarını derhal değil, fakat belirtilen ileri tarihte ödemeleri gerekmektedir.

Bankaların akreditiften doğan borçları kesinleştiği için, amir gönderilen malların ayıplı

veya satış sözleşmesine uygun olmadığından ötürü, bankanın akreditiften doğan ödeme yükümlülüğünün bulunmadığını ileri süremeyecek; buna karşılık lehtarın satış sözleşmesine aykırı davrandığı iddiası ile satış sözleşmesini feshetmesi ve/veya zarar ziyan talep etmesi, lehtar aleyhine dava açması ve lehtarın bankadan olan alacağı üzerine tedbir veya haciz koydurmaya çalışması mümkün olacaktır. Gerek ihtiyati tedbir kararının ve gerekse ihtiyati haciz kararının verilmesinden itibaren belli süre içinde dava açılması gerekeceğinden ve bu sürede dava açılmaz ise, tedbir veya haciz geçersiz hale geleceğinden, amirin lehtara karşı dava açması gerekecektir. Ancak davalı lehtarın yabancı bir ülkede olduğundan Türkiye’de açılacak bir davada yetki itirazında bulunması söz konusudur. Uygulamada HUMK 9. madde kötüye kullanılarak hem akreditifi açan Türk bankası, hem de lehtar aleyhine Türkiye’de dava açılmakta ve mahkemeler bazen bu davaları kabul etmektedirler. Oysa HUMK 9/2. maddeye göre “Davalı birden fazla ise, dava bunlardan birinin ikametgahı mahkemesinde açılır. ... Ancak davanın sırf davalılardan birini kendi mahkemesinden başka mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı belirtiler ve başka delillerle anlaşılırsa, mahkeme onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir”.

Akreditifi açan Türk bankasının amire karşı bir borcu bulunmadığından, Türk bankası

sırf lehtar aleyhine Türkiye’de dava edilmesi için davaya dahil edildiğinden, mahkemenin HUMK 9/2. maddesini uygulayarak lehtar aleyhine açılan davada yetkisizlik kararı vermesi Yasanın emredici kuralıdır.

Teyitli Akreditiflerde İhtiyati Tedbir ve İhtiyati Haciz Kararları Uygulamada, Türkiye’deki akreditif bankasının açtığı ve yabancı bir banka tarafından

teyit edilmiş ertelemeli ödemeli akreditiflerde de, Türkiye’deki amirlerin Türk mahkemesinden ihtiyati tedbir kararı ile gerek akreditif bankasının, gerekse teyit bankasının lehtara hatta Türk bankasının teyit bankasına ödemeyi durdurmasını talep ettikleri ve bazı mahkemelerin de bu yönde kararlar aldıkları görülmektedir.

Teyit bankası hakkında ihtiyati tedbir kararını ancak o bankanın bulunduğu ülkenin

mahkemelerinin alabileceği; bir Türk mahkemesinin tedbir kararının yabancı ülkedeki teyit bankasına uygulanamayacağı kuşkusuzdur.

Bu durumda teyit bankası, vadesinde lehtara akreditif bedelini ödeyecek ve Türki-

ye’deki akreditif bankasına rücu edecektir. Rücu edilen alacak, artık lehtarın değil; fakat doğrudan teyit bankasının akreditif bankasına karşı vekâlet akdine dayanan kendi alacağıdır. Türkiye’deki amirin ise, teyit bankasından bir alacağı olmadığından, Türk bankasının tedbir kararına dayanak teyit bankasına ödeme yapmaması mümkün değildir. Türk mahkemesinin, akreditif bankasının ne lehtara, ne de teyit bankasına akreditif tutarı ile ilgili bir ödeme yapmaması hakkındaki tedbir kararı ise tamamen hukuka aykırı olacaktır. İtiraz üzerine hukuk aykırı ihtiyati tedbir kararı mahkemece kaldırılacaktır. Yargıtay da (12.HD., 14.11.2000, 1685/17397) aynı görüştedir.

51

Page 52: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi, Sayı 66, 2008

52

Türkiye’de Demografik Geçiş Sürecinin Finansal Piyasalar Üzerindeki Etkileri

Pelin Ataman Erdönmez*

I. Giriş Türkiye’nin demografik yapısı büyük değişim geçirmektedir. Önümüzdeki yıllarda

nüfusun yaş yapısının Batı Avrupa ülkelerine benzeyeceği ve geri döndürülemez bir sürece girileceği öngörülmektedir. Türkiye demografik geçiş sürecinin en son aşamalarını tamamla-mış durumda olup, artık hızlı nüfus artış dönemi sona ermiştir. Bundan sonraki süreçte yıllık nüfus artış hızının azalmaya devam etmesi öngörülürken, yaş yapısında da ciddi değişimlerin meydana gelmesi beklenmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerde daha önce çok genç olan nüfusun olgunlaşarak üretken

çağa gelmiş olması ekonomik büyüme için “demografik fırsat penceresi” olarak görülmekte-dir. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi ekonomik ve sosyal gelişmenin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir. Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinde 1980’lerden beri “demogra-fik fırsat penceresi” nedeniyle kaydedilen güçlü büyüme fırsatının şimdi Türkiye’nin elinde olduğu düşünülmektedir. Ancak, demografik süreçten kaynaklanan fırsatlar doğru değerlendi-rilmediği takdirde, bu süreç Türkiye açısından önemli sorunları beraberinde getirecektir.

Türkiye’de nüfus yapısının geçmişi ve beklenen demografik gelişmeler; yüksek do-

ğurganlık ve yüksek ölümlülük düzeylerinden düşük doğurganlık ve düşük ölümlülük düzeyine geçiş olarak adlandırılan “demografik geçiş süreci”nin üçüncü aşamasında olduğunu göstermektedir. Bu aşamada doğurganlık oranı henüz düşmeye başladığından bir önceli aşamada düşmeye başlamış olan ölümlülük oranları ile arasındaki makas açılmakta-dır. Dolayısıyla bu aşamada genç nüfus azalmakta, çalışma çağı nüfusu ise sürekli olarak artmaktadır. Henüz yaşlı nüfusun oranı artmaya başlamadığından bağımlılık oranları düşmekte ve bu durum Türkiye’nin önüne “demografik fırsat penceresi” olarak çıkmaktadır.

Demografik geçiş süreci, tasarrufların artmasını ve bir ülkenin büyümesi için gerekli

olan birikimin sağlanmasını kolaylaştırmaktadır. Genç ve yaşlı nüfus ürettiğinden daha fazlasını tüketirken, çalışma çağı nüfusu daha üretken ve daha çok tasarruf yapma eğilimin-dedir. Bu grubun nüfus içindeki payı en yüksek seviyeye ulaştığında ulusal tasarruf oranları da en yüksek seviyesine ulaşmaktadır. Demografik geçiş süreci iş gücüne katılım oranını artırarak ve bağımlılık oranlarını düşürerek bir defaya mahsus şekilde ekonomik kalkınma için önemli bir ivme sağlamaktadır. Ancak, demografik geçiş sürecinin son aşamalarına gelindiğinde yaşlı nüfus artmaya başlamakta, özellikle sağlık ve sosyal güvenlik alanlarında önemli riskler ortaya çıkmaktadır.

Bu çalışmada Türkiye’deki demografik geçiş sürecinin finansal piyasalara etkileri irde-

lenmeye çalışılmaktadır. Çalışmanın izleyen bölümünde “demografik fırsat penceresi” konusu gelişmekte olan ülke deneyimleriyle birlikte ele alınmaktadır. Üçüncü bölümde, kısaca Türkiye’nin demografik yapısında meydana gelen değişim süreci özetlendikten sonra, dördüncü bölümde demografik geçiş sürecinin Türkiye’de finansal piyasalara olası etkileri anlatılmaktadır. Sonuç bölümünde ise çalışmanın kısa bir değerlendirmesi yapılmaktadır.

* TBB, Bankacılık ve Araştırma Grubu, Kıdemli Uzman.

Page 53: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

II. Demografik Geçiş Süreci/Fırsat Penceresi Demografik fırsat penceresi; demografik geçiş sürecinde1 bir kez ortaya çıkan bir du-

rum olup, çalışma çağındaki nüfusun hem oransal hem de mutlak olarak arttığı, tasarruf düzeyinin yükseldiği, bağımlı nüfusun azaldığı, doğum oranlarının düştüğü bir dönemi ifade etmektedir. Bu dönemde ülkenin ekonomik büyüme oranı ve dolayısıyla kişi başına geliri çalışma çağındaki nüfusunun ve kadınların ekonomik hayata katılmasından dolayı artmakta-dır. Gençlere nitelikli ve yüksek katma değer üreten sektörlerde istihdam yaratarak, bu yüksek istihdam oranıyla sosyal güvenlik sisteminde büyük oranda fon birikimi sağlayabilen ülkelerde demografik geçiş sürecinin sonraki aşamalarında nüfusun yaşlanması ve çalışma çağı nüfusunun azalmasından dolayı oluşan sosyal güvenlik açıkları, tasarruf oranlarında azalma, ekonomik büyümenin yavaşlaması gibi sorunları daha kolay çözüme ulaştırmaları mümkün olabilmektedir.

Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinde 1980’lerden beri devam eden ekonomik

büyümenin demografik fırsat penceresinden kaynaklandığı savunulmaktadır. Aynı durum 1990’larda İrlanda’da yaşanan ekonomik patlama için de geçerlidir. Bununla birlikte, “demografik fırsat penceresi” bağımlılık oranlarının düştüğü her ülkede kendiliğinden gerçekleşmemektedir. Burada belirleyici olan işgücü çağındaki kişilerin yeterli ücret düzeyler-inde iş bulabilmeleridir. Ayrıca, işgücüne katılım oranının yükselmesinden kaynaklanan tasarrufların finansal sektör tarafından cazip, güvenilir ve katma değer yaratacak yatırım projelerine hızlı bir şekilde aktarabilmesi, devletin bütçe disiplini uygulayarak fazla kaynakları yüksek kamu harcamaları için harcamaması önemlidir.

Ülkeye bağlı olarak demografik fırsat penceresi 30-40 yıl sürebilmektedir. Doğum o-

ranları ile yaş yapısı arasındaki mekanik bağdan dolayı bu sürecin zamanlaması ve süresi doğum oranlarının düşmesiyle yakından bağlantılıdır. Yaş piramidinde önce 15 yaş altı yaş oranı dar bir alanı kapsar, bağımlılık oranı düşer (Doğu Asya ülkelerinde olduğu gibi) ve 20-30 yıl içinde düşük doğum oranları nüfusun yaşlanmasına ve yaşlı nüfusun artmasıyla da bağımlılık oranlarının yükselmesine yol açar. Şimdi Avrupa ülkelerinde gözlemlenen durum budur. Avrupa ülkelerinde demografik fırsat penceresi 1950’den 2000 yılına kadar sürmüştür. 1990 yılında Çin’de başlayan demografik fırsat penceresinin 2015 yılına kadar sürmesi beklenmektedir. Hindistan’ın demografik fırsat penceresi sürecine 2010 yılında girmesi ve bu yüzyılın ortalarına kadar sürmesi beklenmektedir. Çoğu Afrika ülkesi ise 2045 yılı veya daha sonrasına kadar demografik fırsat penceresi sürecine girmeyecektir.

Birçok çalışmada bir ülkenin piyasası ne kadar dışa açıksa, eğitime ne kadar kaynak

aktarıyorsa, işgücü piyasaları ne kadar esnekse, iş gücü sosyal politikaları ne kadar iyiyse, o oranda “demografik fırsat penceresi”nin büyük olduğu ortaya konulmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin demografik değişimden kaynaklanan bu fırsatları çok iyi değerlendirmesi gerekmektedir. Uygun politikalar geliştirilmeden ülkeler değişen nüfus yapısına uyum sağlamada çok yavaş kalacaklar, yüksek büyüme fırsatını kaçıracaklardır. En kötüsü de çalışma çağındaki nüfusa yeterli iş olanakları sağlanamamasıdır. Bu durumda toplumda işsizlik oranı artmakta, suç oranları yükselmekte ve politik istikrarsızlık baş göstermektedir. Ayrıca, demografik geçiş süreci sınırlı bir zamanı kapsamaktadır. Birçok gelişmiş ülke demografik geçiş sürecinin sonuna gelmiş olup, artık yaşlanan nüfusu için planlar yapmak durumundadır.

Latin Amerika ülkeleri demografik geçiş sürecinden kaynaklanan fırsatları iyi değer-

lendirememişlerdir. Bu ülkelerde 1970-1990 yılları arasında piyasaları dışa kapalı, eğitime ayrılan kaynakları sınırlı, hükümetin çok az bütçe disiplini uygulandığı tasarruf oranı demografik değişim sonucu oluşan orana yakın iken, ilave tasarruflar üretken yatırımlara dönüştürülememiştir. Bu ülkelerde hükümetler dünya ekonomisiyle entegrasyon sağlamaya

53

Page 54: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Pelin Ataman Erdönmez

çalışmışlarsa da gereken uyumun sağlanamaması ve uygulanan zayıf makroekonomik politikalar nedeniyle sonuç hayal kırıklığı olmuştur.

Diğer yandan, Doğu Asya ülkelerinde nüfusta meydana gelen değişimler ekonomi a-

çısından çok ciddi fırsatlar yaratmıştır. Bir yandan sanayileşme ve kentleşme süreci hızlı şekilde gerçekleştirilirken, diğer yandan da Batı Avrupa’da 100-150 yıl alan ve önemli ölçüde dış göç yardımıyla kolaylaşan demografik geçiş sürecini 20-25 yıl gibi kısa bir süreye sığdırmışlardır. Bunun en önemli sebebi, izlenen hızlı sanayileşme ve nüfus politikalarıdır. Doğu Asya ülkeleri sanayileşmede olduğu gibi sanayileşmiş toplumların buluş ve teknolojik ilerlemelerini, kendi koşullarına uyumlu hale getirerek zaman kaybetmeden uygulamışlardır. Böylelikle nüfus politikası konusunda da teknolojik sıçramalar kaydetmişlerdir.

1960-1990 yılları arasında özellikle Güney Kore, Singapur, Hong Kong, Tayvan, Ma-

lezya ve Japonya olağanüstü bir ekonomik başarı göstermişlerdir. 1990’larda sadece iç tasarruf oranları değil, aynı zamanda yatırım yapma eğilimi de 15-65 yaş arasındaki nüfus oranının yükselmesinden dolayı artmıştır. Çocuk sayısı düşerken daha fazla kadının işgücü piyasalarına katılması kişi başına geliri yükseltmiştir, Hanehalkları daha fazla gelir elde etmeye başlamıştır. Güney Kore’de kişi başına gelir, 900 dolardan 6,700 dolara yükselmiş, ekonomik büyüme yaşam beklentisinin artmasına, eğitime olan katılımın yükselmesine ve refah seviyesinde artışa neden olmuştur. Doğu Asya ülkelerinin başarısı sadece bulundukları bölge için değil, aynı zamanda dünya ekonomisinin transformasyonunu da etkilemiştir. Bu dönemde Japonya dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline gelmiştir. Doğu Asya ülkeleri dünya ülkeleriyle kıyaslandığında demografik geçiş sürecinden en fazla faydalanan ülkeler olmuştur. Bu ekonomilerin uzun süreli hızlı bir büyümeyi enflasyonsuz ortamda gerçekleştir-melerinde, ihracat odaklı ekonomik politikanın izlenmesi, iyi eğitimli, disiplinli bir iş gücü, global ekonomik ortamın iyi olması, sektörlerin yenlikçi ve dinamik olması, yüksek tasarruf oranları ve yatırımlar ile ciddi sermaye birikimi önemli şekilde etkili olmuştur.

Bu dönemde nüfus büyümesi düşerken çalışma çağındaki nüfusun artması ve daha

çok kadının iş gücüne katılması ekonomik büyümenin en önemli nedenlerinden birisidir. Sadece demografik koşullar ekonomik büyümeyi sağlamamış2, ancak, demografik koşulların uygun olması ekonomik büyüme için bir fırsat yaratmıştır. Bu ülkelerde eğitim düzeyinin yükselmesi, teknik eğitim, sağlık, alt yapı gibi alanlarda kaydedilen sıçrama niteliğindeki gelişmelerin büyük çoğunluğu şüphesiz devlet politikaları sonucu elde edilmiştir. Ancak, birbiri arkasından gelen hükümetler aralarında bazen derin görüş ayrılıkları olmasına karşın bu büyüme eğilimli politikaları izlemiş olmaları nüfus dinamiklerinde meydana gelen gelişme-lerle mümkün olmuş, en azından kolaylaştırmıştır (Sönmez, 2003, s.345). Demografik geçiş süreciyle birlikte okul çağındaki nüfusun düşmesi bu ülkelerde kaynakların eğitimden başka alanlara aktarılmasına yol açmıştır. Japonya gibi ülkelerde emeklilikte geçen sürenin yaşam süresinin uzamasıyla birlikte çalışma yaşamının neredeyse iki katına çıkması kişileri daha fazla tasarruf etmeye yöneltmiştir. Ayrıca, hükümetler de tasarrufu teşvik etmiştir. Japonya, Kore, Tayvan, Malezya ve Singapur’da devletin tasarrufları özendirmek için yarattığı en önemli kurum Posta Tasarruf sistemi olmuştur. Bu sistemin getirdiği kolaylık ve güvenlik küçük tasarrufların değerlendirilmesinde yaşamsal bir rol oynamıştır3. Sonuç yüksek tasarruf oranlarının ulusal serveti artırması ve yüksek büyüme oranı olmuştur. Bu ülkelerin ekonomi-leri uluslararası ticarete açmaları çalışma çağındaki nüfusa üretken bir şekilde istihdam sağlanmasına yol açmıştır.

İrlanda’da 1960 yılından 1990 yılına kadar kişi başına gelirin büyüme oranı yaklaşık

yıllık yüzde 3,5 iken, 1990’larda bütün Avrupa ülkelerine geçerek yüzde 5,8’e fırlamıştır. Çalışma çağındaki nüfusun oranı Batı Avrupa ile 2000 yılında eşitlenmiş, 2000 sonrasında Avrupa’nın önüne geçmiştir. Bu fırsatı 1985’de gören İrlanda, eğitim harcamalarını üçe katlamış, 1985-2002 arasında İrlanda ekonomisi yıllık ortalama yüzde 6,7 oranında büyü-müştür. İrlanda’da meydana gelen demografik değişimler ülkenin ekonomik gelişimine

54

Page 55: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

katkıda bulunmuştur. 1979 yılında doğum kontrolüne ilişkin yasal düzenlemelerin yapılmasını takiben, İrlanda’da doğum oranlarında çok ciddi düşüş görülmüştür. Bu durum genç bağımlılık oranının azalmasına neden olurken, çalışma çağındaki nüfusun oranında artış meydana gelmiştir. 1990’ların ortalarında İrlanda’da bağımlılık oranı İngiltere’deki seviyenin altına düşmüştür. Bundan başka, İrlanda’da iki ilave demografik faktör kişi başı iş gücü arzını artırarak ekonomik büyümeyi sağlamıştır: Birinci faktör, 1980-2000 döneminde özellikle 25-40 yaş grubu kadın işgücü katılımında ciddi bir artış olmasıdır. Ekonomik büyüme kadın iş gücünü artırıyor gibi gözükse de bu büyümenin bir kısmı doğum kontrolünün mümkün olması ve kadınların çalışma hayatı ile çocuk yetiştirme arasındaki özgür seçimlerinden kaynaklan-mıştır. İkincisi İrlanda, dışarıya ciddi göç veren ülkelerden biridir. Bu genç jenerasyon işçilerin kaybedilmesi yüksek genç bağımlılık oranı sorununu daha da kötüleştirmiştir. Genç nüfusun büyüklüğünün azalması ve 1990’lardaki hızlı ekonomik büyüme bu eğilimi tersine çevirmiş, net göç alan bir ülke haline gelmiştir.

Yapılan araştırmalarda çeşitli ülke örnekleri göz önüne alınarak demografik geçiş sü-

recinde şu sonuçlara ulaşılmaktadır: Kişi başına GSYİH çalışma çağındaki nüfusun büyüklüğüyle doğrudan bağlantılıdır.

Ayrıca, düşük bağımlılık oranları tasarrufları artırmakta, bu durum da akabinde daha fazla yatırımın finanse edilmesini ve çıktıların artmasını sağlamaktadır. Ülkeler üzerinde yapı-lan araştırmalar eğitime büyük önem veren etkin makroekonomik politikaları uygulayan ve derin mali piyasalara sahip ülkelerin demografik geçiş sürecinin getirdiği fırsatlardan yararlanabildiklerini göstermiştir.

Demografik değişkenler ve tasarruflar arasında önemli bir bağ bulunmaktadır. Demografik

faktörler gelir artışı, reel faiz oranları, kamu tasarruflarıyla birlikte tasarruf davranışları üzerinde etki yaratmaktadır. Bir nüfusta çalışma çağındaki nüfus arttıkça, tasarruf oranları yükselmekte, yaşlılar arttıkça bu oran düşmektedir. Yaşam döngüsü teorisine göre genç-ler kariyerlerinin başlarında gelecekteki gelirlerine güvenerek kazandıklarından daha fazla tüketim yapma eğilimindedirler. Bu grup, yaşamın ortalarına geldiklerinde borçları geri ödemeye ve emekliliği için tasarruf etmeye başlamaktadır. Demografik geçiş süreci tasar-rufların büyümesini teşvik etmekte böylelikle, ülkenin yatırım ve büyüme olanaklarını genişletmektedir. Gençler ve yaşlılar çalışma çağındaki insanlara göre ürettiklerinden daha fazlasını harcamaktadırlar. 40-65 yaş arası insanlar daha fazla tasarruf etmeye meyillidir. 40’lı yaşlara gelindiğinde tasarruf oranları da doğru orantılı olarak artmaktadır. Sağlık koşullarının düzelmesi ve yaşam süresinin uzaması tasarruf yapmayı daha cazip hale getirmektedir4.

Yaş düzeyinin aktif talebine olan etkileri ise şöyle özetlenmektedir: 20 ile 35 yaşları

arasında ev talebi artmaktadır. Bu jenerasyon finansal piyasalardan ipotekli konut fi-nansman sistemiyle ev almak için kredi kullanmaktadır. Bu talep 35 yaşından sonra düş-me eğilimindedir. Bu bulgunun temel yansıması 40-44 yaşları arasında yatırımcıların ortalama net finansal portföyünü artırmalarıdır.

Demografik değişimler hanehalkı portföylerinin yapısını da değiştirmektedir. Çalışma çağı

nüfusu emeklilik dönemi için birikim sağlamak amacıyla menkul kıymet ve tahvil talep etmekte, diğer yandan mevduat talebi düşmektedir. Yaşlanma sürecine girildikçe hanehalkının yatırım portföyü de değişmektedir. Hisse senedi varlıkları 55-59 yaşları arasında daha artan bir oranda yer almaktayken, daha sonra düşme trendine girmekte, tahvil tercihi artmaktadır. 60 yaşın üzerindeki hanehalkları ise, emeklilik yaşamlarını finanse etmek için finansal piyasalardan birikimlerini çekmeyi tercih edebilmektedir.

Demografik faktörler maliye dengelerini de etkilemektedir. Yaşlı nüfusun fazla olduğu

ülkelerin hükümetleri emeklilik ücretleri, sağlık harcamaları ve uzun dönem yaşlı bakımla-

55

Page 56: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Pelin Ataman Erdönmez

56

rına daha fazla kaynak harcamak zorundadır. Ayrıca çalışma çağındaki nüfusun az olma-sı vergi gelirlerinin de düşük olmasına neden olmaktadır.

Gelişmekte olan ülkelerde çalışma çağındaki nüfusun yüksek olması nedeniyle uluslara-

rası sermaye girişlerinin de bu ülkelere yönelmesi beklenmektedir. Diğer yandan, gelişmiş ülkelerde nüfusun yaşlanmasından dolayı tasarruf oranlarının düşmesi gelişmekte olan ülkeler için sermaye eksikliğine neden olabilir. Bu durumda bu ülkeler için çalışma çağı nüfusunun artışının getirdiği ekonomik faydalardan yararlanmaları imkanı daha zorlaştır-maktadır. Gelişmekte olan ülkelerin uluslararası sermayeyi kendi ülkelerine çekmeleri için bazı önlemler almaları gerekmektedir. Bu önlemler arasında kamu ve dış borç ödemeleri-nin sürdürebilirliği, finansal sektörün güçlendirilmesi, yönetişim konularına odaklanılması sayılabilir.

III. Türkiye’nin Demografik Yapısında Meydana Gelen Değişmeler Türkiye’de nüfus sorunu bir kalkınma sorunu olarak ilk defa Birinci Beş Yıllık Kalkın-

ma Planı’nda (1963-67) yılları arasında gündeme gelmiştir. Oysa Türkiye’de Doğu Asya ülkelerine benzer şekilde savaştan hemen sonra demografik geçiş sürecinin ikinci aşamasına girilmiş, yıllık nüfus artış hızı yüzde 3’e yakın bir düzeye yükselmiş, 1965-1970 döneminde ölüm olanı yüzde 1,35’e düşmüştür. Türkiye’de doğurganlık oranı sadece 1990’larda yüzde 3’’ün altına düşmüş, ve nüfus artışı yavaşlayarak 1990-1995’de yüzde 1,85 düzeyine gerilemiştir. Böylelikle Türkiye demografik geçiş sürecini 40 yıla yakın bir sürede gerçekleş-tirmiş, 1990’larda sürecin üçüncü aşamasına geçmiştir (Sönmez, 2003, s.352).

Bu aşamanın doğurganlık düzeyinin sadece ebeveyn neslin yerini almaya yetecek

seviyeye düşeceği ve nüfus artış hızının durmasıyla sona ereceği öngörülmektedir. (Yüksel, 2007, s. 27). Türkiye’de nüfus artış hızı düşmektedir. 1960 yılına kadar yıllık nüfus artışı yüzde 3 civarındayken, 2000 yılı sayımında yıllık nüfus artışının yüzde 2’nin altında olduğu belirlenmiştir. Halihazırda yıllık nüfus artışının yüzde 1.5’in altında olduğu tahmin edilmekte-dir. Türkiye’de doğurganlık hızı da son 25 yıldır düşüş göstermektedir. 1945-1950 yılları arasında 6,9 olan kadın başına çocuk sayısı, 1993 yılında 2,7’ye gerilemiştir. 2007 yılı itibariyle kadın başına çocuk sayısı 2,17 iken, bu oranın 2025 yılında 1,97’ye düşmesi beklenmektedir.

Grafik 1: Türkiye’de Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı (Yüzde)

Kaynak: TUİK, 2007.

Türkiye’de doğurganlık oranının düşmesiyle başlayan bu dönüşüm nüfus yapısında da önemli değişimleri beraberinde getirecektir. Türkiye’de 20 yaş altındaki nüfusun toplam

0 10 20 30 40 50 60 70 80

2000 2007 2015 2025 2035 2045 2050

0-14 15-64 65+

Page 57: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

nüfus içindeki payının sürekli olarak düşmesi beklenmektedir. Nitekim, 2004 yılında rakamsal olarak en yüksek noktaya ulaşan 0-14 yaş grubundaki kişi sayısı, 2005 yılından itibaren düşmeye başlamıştır. Toplam nüfusa oranı yüzde 30’ların altında olan bu grubun toplam nüfus içindeki payının 2050 yılında yüzde 17,7’ye gerileyeceği tahmin edilmektedir. 2050 yılından itibaren Türkiye nüfusunun durağan bir yapıya kavuşması öngörülmektedir.

Çalışma çağı nüfusu olan 15-64 yaş arası grup 1970’lere gelene kadar toplam nüfu-

sun yüzde 54’ü civarındayken şimdi bu oran yüzde 66’ya kadar yükselmiştir. Bu grubun nüfus içindeki payının 2020 yılına kadar sürekli olarak artmaya devam edeceği; bu tarihten itibaren sonra ise azalmaya başlayacağı öngörülmektedir. Önümüzdeki 35-40 sene boyunca çalışma çağındaki nüfusun toplam nüfus içindeki payının yüzde 65-70 aralığında olması beklenmektedir. Buna karşılık, özellikle 2025 yılından sonra 65 yaş ve üstü nüfusun payı büyük bir hızla artacaktır. 2006 yılında yüzde 6 olan 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payının 2035 yılında yüzde 12,4’e, 2050 yılında ise yüzde 17,9’a yükseleceği tahmin edilmektedir.

Türkiye’de 30 yıl içinde nüfus yapısındaki en ciddi değişim ise 20-54 yaş arası çalış-

ma çağındaki üretken nüfusun hem sayı hem de oran olarak artacak olmasıdır. Türkiye nüfusunun bu süreçte yüzde 30 artması öngörülürken, söz konusu grupta artış oranı yüzde 60 olarak tahmin edilmektedir. Ekonomide istihdam olanakları artırıldığı sürece bu değişikli-ğin hem büyüme sürecine hem de finansal hizmetler talebine çok önemli katkısı olacağı açıktır (TBB, 2007, s.64-65).

Grafik 2: Seçilmiş Ülkelerde Yaşlılık Bağımlılık Oranları*

0

10

20

30

40

50

60

70

80

90

Tür

kiye

Mek

sika

Uni

ted

Stat

es

İzla

nda

Lük

sem

burg

Nor

veç

Hol

land

a

İsve

ç

İngi

ltere

Avu

stra

lya

Kan

ada

Dan

imar

ka

Yen

i Zel

anda

Mac

aris

tan

İrla

nda

Fran

sa

Avu

stur

ya

İsvi

çre

Finl

andi

ya

Bel

çika

Polo

nya

Slov

ak C

um.

Çek

Cum

.

Alm

anya

Port

ekiz

Yun

anis

tan

İtal

ya

İspa

nya

Kor

e

Japo

nya

Yüzde

2000

2025

2050

Kaynak: OECD, 2007. * Yaşlılık bağımlılık oranı: 65 ve üstü yaş grubunun 15-64 yaş grubuna oranı.

Türkiye’nin demografik fırsat penceresinden yararlanacağı dönem 35-40 yıllık dö-nemdir. Bu dönem demografik olarak tekildir ve tekrar yakalanması mümkün değildir. Bu dönemin sonunda yaşlanmaya başlayacak olan Türkiye nüfusu için süreci tersine çevirme şansı bulunmamaktadır. Önümüzdeki dönemde Türkiye’de nüfus, eğitim, istihdam, sağlık, sosyal güvenlik gibi pek çok alanda yapısal dönüşümün gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Zira, ülkemizde eğitim çağı nüfusunun mutlak olarak azalması ve yaşlı nüfusun payının genç nüfustan fazla olması bugüne kadar karşılaşılmayan olgulardır (Yüksel, 2007, s.117).

IV. Türkiye’de Demografik Geçiş Sürecinin Finansal Piyasalar Üzerindeki

Muhtemel Etkileri Gelişmekte olan ülke örneklerinden elde edilen deneyimler çalışma çağındaki nüfu-

sunun tasarruflarını etkin bir şekilde değerlendirebilen ve üretken yatırımlara dönüştürebilen

57

Page 58: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Pelin Ataman Erdönmez

finansal sisteme sahip ülkelerin demografik geçiş sürecinden azami ölçüde faydalanabildikle-rini ve ekonomilerinin gözle görülür şekilde büyüme kaydettiklerini göstermektedir. Doğu Asya ülkeleri bu durumun en güzel örneğini oluşturmaktadır. Diğer yandan Latin Amerika ülkelerinde finansal kurumların yeterince güçlü olmaması, büyük kamu açıkları, hiperenflasyon ortamında tasarrufların gerektiği şekilde değerlendirilememesi demografik geçiş sürecinin getirdiği imkanların boşa harcanmasına neden olmuştur.

Türkiye’de finansal sektör henüz büyüme aşamasındadır. Ancak bankacılık sektörü

geçmişe göre daha güçlü ve sağlıklıdır. Özellikle 2001’de yaşanan krizin ardından bankacılık sektörü uygulanan yeniden yapılandırma programları ve yapısal reformlarla birlikte büyük bir değişim sürecine girmiştir. Bankacılık sisteminin bilanço yapısı, 2002-2007 döneminde önemli ölçüde değişmiş, aktif kalitesi ve sermaye yeterliliği yükselmiştir. Bankaların aracılık işlevi güçlenmiştir.

Tablo 1: Türk Bankacılık Sektörü AB Karşılaştırması-Seçilmiş Göstergeler

AB-25 (2006) Türkiye (2006) Kişi başına banka aktifi (euro) 78,879 4,367 Toplam aktifler /Gsyih (yüzde) 321 64 Krediler/Gsmh 132 38 Konut kredileri/Gsmh 48 4 Nüfus/ Personel sayısı 152 510 Nüfus/ Şube sayısı 2,183 10,615 Nüfus/ Banka sayısı 54,989 1,586,391 Nüfus/ ATM sayısı 1,355 4,419

Kaynak: Avrupa Merkez Bankası ve TBB.

Düşen enflasyon ortamında daha rekabetçi bir yapıya bürünen bankacılık sektörü müşteri odaklı bir strateji benimseyerek perakende ve KOBİ bankacılığına yönelmiş ve nüfus yapısında meydana gelen değişimlerle birlikte bankacılık hizmetlerine olan talep, yeni ürün ve kredi arzında büyümenin gerçekleşmesine neden olmuştur. Türkiye’de hem aktiflerin hem de kredilerin büyüme potansiyeli oldukça yüksektir. Ayrıca hizmet ağında da büyüme beklenmektedir.

Tablo 2: Türkiye’de Şube Dışında Alternatif Hizmet Kanalları

2002

2007 Haziran

2008 Banka ve kredi kartı (milyon adet) 51 92,8 97,8 ATM (bin) 12 18,8 20,5 POS (milyon adet) 0,5 1,5 1,6 İnternet bankacılığı aktif müşteri sayısı (milyon adet) - 4,3 4,8

Kaynak: TBB, 2008.

Bankacılık sektörü tarafından hem bireysel hem de ticari ve kurumsal kredilerde son beş yıldır hızlı bir artış olduğu görülmektedir. Türkiye’de kredi stokunun GSYİH’e oranı Aralık 2007 itibariyle yüzde 32’ye yükselmiştir. Özellikle bireysel krediler, 2002 yılından itibaren yüksek büyüme göstermiştir. Bu artışta tüketici kredileri ve konut kredilerinin önemli bir rolü olmuştur.

Aynı dönem itibariyle krediler içinde bireysel kredilerin payı yüzde 32 olarak gerçek-

leşmiştir. Türkiye’de konut kredilerinin GSMH’ya oranı 2003 yılında yüzde 1’in altındayken, son üç yılda yüzde 5 seviyesine yükselmiştir. Bu oranın önümüzdeki üç sene içerisinde yüzde 8-10, 2015’de ise yüzde 15 seviyesine ulaşması beklenmektedir. Ayrıca nüfusun yüzde 54’ünün 30 yaşın altında olması, yüzde 6’sının 65 yaşın üzerinde olması gibi demog-rafik özellikler ileriye dönük önemli bir potansiyele işaret etmektedir.

58

Page 59: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Grafik 3: AB Ülkelerinde ve Türkiye’de Banka Aktiflerinin GSYİH’e Oranı

0

100

200

300

400

500

600

İrlan

da

Hol

land

a

İngi

ltere

Fran

sa

Dan

imar

ka

İtaly

a

İspa

nya

Alm

anya

Leto

nya

İsve

ç

Avus

tury

a

Esto

nya

Slov

enya

Finl

andi

ya

Yuna

nist

an

Mac

aris

tan

Çek

Porte

kiz

Slov

akya

Bulg

aris

tan

Türk

iye

Litv

anya

Polo

nya

Belç

ika

Rom

anya

Kaynak: OECD, 2007.

Türkiye’de finansal sektörün büyümesinin önündeki engellerden birisi de tasarruf o-ranlarının düşük olmasıdır. Uzun süren enflasyon ortamında kişi başına düşen gelirin düşük kalması, yüksek vergilerden dolayı aracılık maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle finansal araçlara olan talebin düşük olması bu durumda etkili olmuştur. Aşağıdaki tabloda Türkiye’nin ulusal tasarruf oranlarının GSYİH’e oranı diğer ülkelerle karşılaştırmalı olarak gösterilmekte-dir.

Tablo 3: Ulusal Tasarruf Oranlarının GSYİH’e Oranı 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006

Avustralya 20,3 19,7 20,4 20,1 20,7 20,1 21,0 .. Avusturya 22,2 22,4 22,2 23,3 23,2 23,3 23,9 24,8 Belçika 26,3 26,0 24,6 24,2 23,6 23,9 23,4 24,2 Kanada 20,7 23,6 22,2 21,2 21,3 22,8 23,6 .. Çek Cumhuriyeti 24,6 24,8 24,2 22,4 20,7 21,2 23,4 .. Danimarka 21,7 22,6 23,5 22,9 23,1 23,0 24,4 25,3 Finlandiya 26,7 28,5 29,1 28,3 24,4 26,5 25,5 27,2 Fransa 21,8 21,6 21,3 19,8 19,1 19,0 18,6 18,9 Almanya 20,3 20,2 19,5 19,4 19,5 21,0 21,4 23,1 Yunanistan 15,9 15,2 15,0 14,4 15,5 15,7 15,2 16,1 İrlanda 24,6 25,2 23,1 22,0 24,2 23,9 24,5 .. İtalya 21,1 20,6 20,9 20,8 19,8 20,3 19,5 19,2 Japonya 27,2 27,5 25,8 25,2 25,4 25,8 26,4 .. Kore 35,0 33,6 31,6 31,2 32,6 34,8 32,8 .. Meksika 20,6 20,6 18,0 18,6 19,2 21,0 .. .. Hollanda 27,1 28,4 26,7 25,8 25,4 27,9 26,5 29,8 Yeni Zelanda 15,9 17,1 19,2 18,6 18,6 17,0 15,0 .. Norveç 28,5 35,4 35,1 31,5 30,5 32,7 36,8 39,2 Polonya 6,6 5,7 4,4 2,5 2,9 2,6 3,8 .. Portekiz 18,9 17,0 16,6 16,7 16,4 15,0 12,8 12,1 Slovak Cum. 24,0 23,7 22,5 21,7 22,5 23,5 21,3 21,2 İspanya 22,4 22,3 22,0 22,9 23,4 22,4 22,1 22,1 İsveç 21,5 22,4 22,1 21,9 23,0 22,8 23,0 24,9 İsviçre 33,1 35,0 31,8 29,0 33,2 33,8 36,1 .. Türkiye 13,7 15,2 12,6 18,7 18,9 20,3 19,3 16,8 İngiltere 15,5 14,9 15,1 15,3 15,1 15,3 14,7 14,5 ABD 17,8 17,7 16,1 13,9 12,9 12,8 12,5 ..

Kaynak: OECD, 2007

59

Page 60: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Pelin Ataman Erdönmez

Boston Consulting Grup (2007), tarafından yapılan araştırma sonuçlarına göre sürekli değişim gösteren küresel bankacılık sektöründe değişmeyen tek gerçeğin 2015 yılına kadar bireysel bankacılıktan elde edilen gelirlerin banka gelirlerinin önemli bir bölümünü oluştura-cağı ortaya konulmaktadır. Bireysel bankacılık gelirlerinin önemli bir bölümü ipotekli konut kredilerinden kaynaklanmaktadır. Mevduatlar ve yatırımlar 15-20 yıl önce bireysel bankacılı-ğın önemli bir kısmını oluştururken -Çin ve Asya Pasifik ülkeleri dışında- bugün yüzde 50’den azını oluşturmaktadır. Raporda ayrıca gelişmekte olan ülkelerde bireysel bankacılığın öneminin giderek artacağı belirtilmektedir. 2015 yılında en büyük 5 Avrupa ülkesinde ve ABD’de bireysel bankacılıktan elde edilen gelirlerin yüzde 5 azalacağı tahmin edilirken, buna karşılık Asya-Pasifik ve Orta Doğu ülkelerinde aynı oranda bir gelir artışı öngörülmektedir. Bu ülkelerde banka müşterisi olmayan müşteri segmentlerinin kademeli olarak banka ilişkilerini geliştirmeleri de beklenmektedir. Önümüzdeki dönemde bu müşteri segmentinin bankalara yönlendirmek suretiyle önemli karlar elde edilmesi beklenmektedir.

Türkiye’nin genç ve dinamik nüfus yapısı önümüzdeki dönemde özellikle bireysel

bankacılık hizmetlerine olan potansiyel talebin yüksek olacağını göstermektedir. Bireysel bankacılıkta en önemli demografik eğilim nüfusun yaş yapısı ve servetin genç nesillere geçmesidir. Bu süreçte geleneksel banka müşterilerinin tasarruf sahipliğinden ziyade borçlu konumda olmaları muhtemel hale gelmektedir.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de değişen demografik eğilimlerin ürün gelişimi, dağı-

tım kanalları ve operasyonlarını nasıl etkileyeceği önemlidir. Kişilerin yaş, gelir, cinsiyet, eğitim düzeyi gibi bilgiler bankalar için yeni ürün geliştirmeleri, kampanya düzenlenmesi ve şubelerin açılacağı lokasyonların belirlenmesi açısından son derece faydalı veri sağlayabil-mektedir. Ayrıca söz konusu demografik verilerin yanında müşterilerin yaş aralıkları ve yaşam tarzları da hakkındaki bilgiler önem taşımaktadır.

Yapılan çeşitli araştırmalarda müşterilerin teknolojik avantajlardan faydalanmak kadar

bankacılarla da yakın ilişkide olmak istediklerini ortaya koymaktadır. Şubecilik hala önemlidir. Genç nüfus ebeveynlerinden daha fazla elektronik bankacılığı tercih etmekle birlikte şube bankacılığı önemini koruyacaktır. Bu konuda yapılan araştırma sonuçları da bankaların bir dizi kanalı kullanmasına rağmen fiziksel şubelerin yeniden önem kazandığını göstermektedir (Ekonomist, 2008, s.71). Diğer yandan Türkiye’de şubecilik yanında alternatif hizmet kanalları5 da genişlemektedir.

Tablo 4: Yurt İçi ve Yurtdışı Yerleşiklerin Yatırım Tercihleri (Milyon YTL)

2005 2006 2007 Mart 2008 Yurtiçi yerleşikler YTL Mevduat 141.716 168.943 206.081 221.222 DTH 82.128 108.754 111.619 123.875 Kıymetli Maden Hesapları 96 250 152 263 Kat. Bank. Topl. Fonlar 8.369 10.788 14.626 16.071 DİBS 55.276 55.781 56.852 60.329 Eurobond 5.348 5.413 4.309 4.146 Yatırım Fonları 29.374 22.012 26.381 26.642 Repo 1.486 2.202 2.733 2.346 Emeklilik Yatırım Fonları 1.219 2.821 4.558 4.788 Hisse senedi 23.020 26.256 31.070 23.842 Yurtdışı yerleşikler Hisse senedi 33.483 35.083 69.876 44.890 DİBS 17.483 24.512 30.375 27.304 Eurobond 17.528 555 376 412 Mevduat 634 4.186 4.947 5.613 Genel Toplam 403.111 467.556 563.956 561.743

Kaynak: BDDK, 2008

60

Page 61: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Önümüzdeki dönemde nüfusun yaş yapısı ve yaşam döngüsü etkisi6 göz önüne alı-narak müşteriye özel çözümlerin üretildiği bir bankacılık anlayışına sahip olmak daha da önem kazanacaktır. EFMA-SAP işbirliği ile hazırlanan ve dünya üzerinde 44 ülkeden 180 bankanın 366 çalışanı arasında yapılan global bankacılık araştırma sonuçlarına göre7, yakın gelecekte Avrupalı bankaların yüzde 43’ünün planlarının tamamen müşteri segmentlerine yönelik olacağı düşünülmektedir. Türk bankalarında ise bu oran yüzde 87’ye yükselmektedir. Türk bankalarının müşteri segment planlamasındaki beklentilerinin yüksek olduğu görülmek-tedir.

Bankaların bu süreçte gerekli esnekliklere sahip olması önemlidir. Farklı segmentlerdeki müşterilere özel hizmet sunulmasını sağlayacak teknolojik alt yapının oluşturulması pahalı olmakla birlikte bankacılık sektöründe olmanın bir maliyeti olarak görülmektedir. Birçok bankada karşılaşılacak en büyük sorun ise, farklı müşteri gruplarına uygun ve tutarlı bir şekilde hizmet edebilecek teknolojik altyapının kurulması ve buna uyumun sağlanması olacaktır.

Demografik geçiş sürecinde, aktif ve servet yönetimi konusunda müşteriye özel

finansal danışmanlık hizmetlerine olan talebin artması beklenmektedir. Satış ve danışmanlık konusunda uzmanlaşmış personelden oluşan şubelerin sayısının giderek artması öngörül-mektedir.

Demografik gelişmeler hanehalklarının daha sofistike finansal araçlara ihtiyaç duy-

masına neden olmaktadır. Türkiye gibi yatırım araçlarının kullanma oranının AB ve ABD’ye göre düşük olduğu bir ülkede8bu konu giderek önem kazanacaktır. Ayrıca, Basel II, “Finansal Araçların Piyasaları Direktifi” (MiFID)9, gibi düzenlemelerin bir taraftan bankalarda rekabet baskısını artırırken diğer taraftan ürün geliştirme çabaları üzerinde de etkili olması beklen-mektedir.

Çeşitli ülkelerde yapılan araştırmalar genel olarak bir nüfusta toplam mevduatların

yüzde 40’ının 65 yaş ve üstü kişiler tarafından tutulduğunu göstermektedir. Aynı araştırma-larda daha genç jenerasyonun tasarruf eğilimlerindeki küçük değişikliklerin bile- yüksek risk/getirili yatırımlara yönelmeleri ya da ebeveynlerinden daha az tasarruf etme eğiliminde olmaları gibi- gelecekte banka kazançları açısından önemli sonuçlar doğurabileceği belirtil-mektedir.

Teknolojik gelişmelerin gelecekte de bireysel bankacılıkta büyük öneme sahip olması

ve müşterilerin davranışlarını ve bankacılık hizmetlerini nasıl kullandıklarını hususunda belirleyici olması beklenmektedir. Teknoloji finansal hizmetlere erişimde de çok önemli rol oynamaktadır. Hükümet tarafından finansal hizmetlere erişimi teşvik edecek reformların gerçekleştirilmesi, hanehalklarının teknolojiye adaptasyonu ve kullanımını teşvik edecek düzenlemeler yapılması önem taşımaktadır. Diğer yandan Türkiye’de demografik geçiş sürecinin 35-40 yıl süreceği, bundan sonra nüfusun hızla yaşlanacağı projeksiyonları yapıldığından, bugünden gerekli hizmetlerin sunulması, bireylere emeklilik planlarında yardımcı olacak politikaların oluşturulması da önem arz etmektedir. Bireyler genellikle karmaşık finansal ürünleri ve emeklilik anlaşmalarını anlamakta zorluk çekmektedir. Gelecekte yaşlı nüfusun finansal piyasalardan geleneksel tasarruf hesabı veya bono hesabından daha fazla beklentilerinin olması beklenmelidir. Bu nedenlerle danışmanlık hizmetlerinin kalitesi öne çıkacak konulardan birisi olacaktır.

Türkiye’de banka dışı finansal kurumların finansal sektördeki payları çok küçüktür.

Bununla birlikte, önümüzdeki dönemde banka dışı finansal kurumların öneminin giderek artması ve bankalar açısından ciddi bir rekabet oluşturması beklenmelidir. Özellikle nüfusta yaşlanma sürecine girilmesiyle birlikte sigorta şirketleri, yatırım fonları, emeklilik fonları gibi banka dışı kurumların öneminin giderek artacağı bir gerçektir.

61

Page 62: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Pelin Ataman Erdönmez

IV. Sonuç ve Değerlendirmeler Demografik geçiş süreci bir ülkenin tasarruflarının artmasını ve ülkenin büyümesi için

gerekli olan birikimin sağlanmasını kolaylaştırmaktadır. Genç ve yaşlı nüfus ürettiğinden daha fazlasını tüketirken, çalışma çağındaki nüfus daha fazla çıktı üretme ve daha çok tasarruf yapma eğilimindedir. Demografik geçiş, iş gücüne katılım oranını artırarak ve bağımlılık oranlarını düşürerek bir defaya mahsus şekilde ekonomik kalkınma için önemli bir ivme sağlamaktadır. Bireylerin hayatın farklı süreçlerinde göstermiş oldukları davranış kalıplarının değişmesi ekonomik performans üzerinde de ciddi etki yaratmaktadır. Çocuk nüfusu fazla olan ülkelerin kaynaklarının önemli bir bölümünü çocukların bakımına ayırmak zorunda olmaları ekonomik büyüme sürecini daraltmaktadır. Buna karşılık çalışma çağındaki nüfus oranının yüksek olduğu ülkelerde, bu grup demografik fırsat penceresi yaratabilmekte-dir. İnsanların davranış biçimleri daha uzun zaman yaşayacakları beklentisiyle köklü değişikliklere uğramaktadır. Eğitime bakış açısında, emeklilikte, ailede, kadının rolünde ve iş yaşamında önemli değişiklikler olmaktadır. Bu değişikliklerin iyi algılanıp, hükümetler tarafından yüksek kalitede eğitim ve sağlık hizmeti sağlayacak ortamın yaratılıp, gerekli yapısal reformların gerçekleştirilmesi demografik fırsat penceresinden yararlanmanın en önemli koşullardan birisidir.

Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde demografik geçiş sü-

recinin aşamaları çok hızlı şekilde gerçekleşmektedir. Avrupa ülkelerinde 150-300 yılda yaşanan demografik değişimler, gelişmekte olan ülkelerde 50-75 yılda tamamlanmaktadır. Doğu Asya ülkeleri bu süreci 20-25 yıl gibi bir sürede gerçekleştirmişlerdir. Türkiye ise demografik geçişi Doğu Asya ülkelerinin ortalamasına göre 15-20 yıl kadar bir gecikmeyle gerçekleştirmiştir. Eğitim, sağlık, genellikle altyapı konusunda yaşanan sorunların temel nedeni budur. Bu sürecin üçüncü aşamasında ilerledikçe ve gerekli düzenlemeler yapıldıkça önümüzdeki yıllarda bu konularda hızlı düzelmeler görülmesi olasıdır.

Gelişmekte olan ülkelerde demografik geçiş sürecinde yaşanan deneyimler, bu süreç-

ten azami fayda sağlamak için şu üç alanda reform yapılmasının önemli olduğunu göster-mektedir: Eğitim: Genç nüfusun üretken iş alanlarına transfer edilmesi eğitimin her alanına yatırımı

gerektirmektedir. Hükümetler demografik geçiş sürecini eğitim düzeyini artırmak için kullanabilirler. Doğum oranı düştükçe ilk öğretime olan talep azalacak, diğer yandan en azından bir süre daha yüksek düzeydeki eğitime olan talep artacaktır. Bu süreçte “yaşam boyu eğitim” konusu da önem kazanan hususlardan birisidir.

Ekonomi politikaları: Demografik geçiş sürecinde eğitimli iş gücünün ekonomik büyümeyi

sağlayacak üretken işlerde değerlendirilmesi açısından istikrarlı makroekonomik politikala-rın uygulanması çok önemlidir. İş gücü piyasalarının esnekliği ve ticarete açık olması da diğer önemli bir husustur. Çalışma çağındaki nüfusun üretken alanlarda değerlendirilmesi bir anlamda iş gücü piyasasının esnekliğine bağlıdır. Özel tasarrufların yapılmasının teşvik edilmesi ve bu yatırımların üretken yatırımlara dönüştürülmesi makroekonomik politika ve finansal sektör reformlarıyla mümkündür. Demografik geçiş süreci insanları tasarruf etme-ye teşvik ettiği bir gerçektir. Ancak hanehalklarının tasarruflarının finansal piyasalar tara-fından güvenilir ve etkin bir şekilde değerlendirildiğinden emin olması önem taşımaktadır. Tasarrufları teşvik etmek için de hükümetlerin fiyat istikrarını sağlaması gerekmektedir. Zira düşük enflasyon ortamında tasarruf etmeye eğilim artmaktadır.

İyi yönetişim: İyi yönetişim bir ülkenin tasarruf düzeyini ve bu tasarrufların üretken

yatırımlara dönüştürülme oranını etkilemektedir. Bir çok ülkede demografik geçiş sürecinin getirdiği faydalardan yararlanabilmek için gerekli önlemler alınmıştır. Bu önlemler arasında yasalarla getirilen kuralların uygulanmasının sağlanması, hükümetin faaliyetlerinin etkinli-

62

Page 63: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

63

ğinin artırılması, fiyat istikrarının ve; makroekonomik dengenin sağlanması, finansal kurumların şeffaflık ve etkinliğinin artırılması ile sözleşme öngörülen yükümlülüklere uyulmasının güvence altına alınması gibi unsurlar yer almaktadır. Bunun aksine, etkin politikaların uygulamaya girmemesi bu süreçte ekonomik büyüme fırsatının kaçırılmasına, yüksek işsizlik oranlarına10, suç oranlarının artmasına ve politik istikrarsızlığa yol açmak-tadır.

Türkiye’nin demografik geçiş sürecinin getirdiği avantajları elde edebilmesinin temel

koşulları arasında finansal piyasalarının güçlü ve sağlam bir yapıya sahip olması, yatırım ortamının iyileştirilmesi, insan kaynaklarının geliştirilmesi, sosyal yapının güçlendirilmesi, sosyal güvenlik reformunun gerçekleştirilmesi 11istihdamın artırılması ve işgücü verimliliğinin artırılması yer almaktadır.

Henüz gelişme aşamasında bulunan finansal piyasaların daha büyümesi ve derin-

leşmesi için bu piyasaların gelişimini önleyen düzenlemeler ve vergi engellerinin kaldırılması büyük önem taşımaktadır. İşlem ve aracılık maliyetleri ile bürokrasinin azaltılmasına yönelik çalışmaların yapılması, finansal sisteme uluslararası rekabet gücü kazandırılmasına yönelik politikaların geliştirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Ayrıca düzen-lemelerde uluslararası iyi uygulamalara uyumun sağlanması ve reformların eşanlı olarak gerçekleştirilmesi sektörün sağlıklı büyümesinin temel koşullarından birisidir. Bunun yanında Türkiye’de henüz küçük olan sermaye piyasalarının gelişimi için de gerekli reformların yapılması şarttır. Finansal kurumların gerek uluslararası gerekse yerel piyasalarda rekabet güçlerini artırmaları ve sağlıklı büyümeleri için ekonomide, demografik yapıda, hanehalklarının davranışlarında meydana gelen değişimlerin ve eğilimlerin doğru olarak algılanması ve bu değişimlere uyum sağlayacak etkin strateji ve ürünlerin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Dipnotlar: 1 Demografik geçiş süreci genel olarak dört aşamayla, yüksek doğum ve ölüm oranları sonucu düşük nüfus artışı oranından düşük doğum ve ölüm oranları sonucu ortaya çıkan bir düşük nüfus artış rejimine geçiş olarak tanımlanmaktadır. Bu aşamalar (i)Yüksek kaba ölüm oranları ve yüksek doğurganlık sonucu düşük nüfus artış hıı; doğurganlık yıllarını sonuna kadar yaşayan bir kadının ortalama 6 veya daha fazla çocuk yaptığı ve ortalama ömür uzunluğu beklentisinin 45 yıldan az olduğu aşama; (2) Ölüm oranlarının düşmeye başladığı ancak doğurganlığın 4,5 ve 6 çocuk arasında olduğu, ömür uzunluğunun 45-55 yıl arasına yükseldiği ve nüfus artışının hızlandığı dönem; (3) Doğurganlığın 3-4,5 çocuk arasına düştüğü, ömür uzunluğu beklentisinin 55-65 yaş arasına yükseldiği ve nüfus artış hızının azalmaya başladığı aşama; (4) Son aşamada doğurganlık 3 çocuk altına düşer; ömür uzunluğu beklentisi 65 yılın üstüne çıkar ve yeniden nüfus artış hızı düşük bir düzeye iner (Sönmez, 2003, s.345). 2 Makroekonomik dengelerin uzun süre korunması, değişen koşullara özellikle de dış şoklara zaman kaybetme-den uyum sağlanması, hızlı sanayileşme için gerekli sermaye birikimini ve kurulan sanayinin uzun vadede yaşayabilir, rekabet ve esneklik gücü yüksek bir yapıda olmasını sağlamak için gerekli sanayileşme politikasının izlenmesi, böyle bir sanayi için insan kaynaklarının gelişmesi, bütün bu politikaların zamanlama ve içerik bakımından birbirleriyle uzun vadede tutarlı olması uzun süreli ve adil büyümenin sağlanmasına yol açmıştır. Diğer yandan bu büyüme sürecinde toplumun büyük kesimlerinin hayat kalitesinde de çok önemli yükselmeler gerçekleşmiştir. 3 Bu sistem 1950’den beri Japonya’da toplam milli tasarrufun yüzde 25’ini, Tayvan’da yüzde 20’sini, Singapur’da yüzde 12’sini toplamaktadır (Sönmez, 2003, s.251). 4 Bununla birlikte çeşitli ülke uygulamalarında çoğu yaşlı hanehalkının net tasarrufu olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca sosyal güvenlik sistemleri cömert olan ülkelerin çalışma çağındaki bireylerin daha az tasarruf yapma eğiliminde olduğunu göstermektedir. 5 The Nilson Report’un yaptığı bir araştırmada ABD’de ATM sayısında düşüş yaşanırken Türkiye’de en az on yıllık bir süreçte böyle bir eğilim görülemeyeceği ifade edilmektedir. ABD’de 1970’lerden itibaren kullanılan ATM sayısı geçen yıl yüzde 9 oranında en fazla düşüş oranı kaydedilmiştir. Bunun en önemli sebepleri arasında kredi ve debit kartların kullanımının artması gösterilmektedir. Türkiye’de ise ATM’ler gelişen müşteri kanalı olarak daha farklı alanlarda kullanılmaya devam edilmesi öngörülmektedir. 6 Yaşam döngüsü etkisi: Yaşam döngüsü teorisine göre gençler kariyerlerinin başlarında gelecekteki gelirlerine güvenerek kazandıklarından daha fazla tüketim yapma eğilimindedirler. Bu grup yaşamın ortalarına geldiklerinde borçları geri ödemeye ve emekliliği için tasarruf etmeye başlamaktadır. Bu dönemde hanehalkları genellikle hisse senetlerine, tahvillere ve bireysel emeklilik fonlarına yatırım yapmayı tercih etmektedir. Ancak, emeklilikle birlikte

Page 64: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Pelin Ataman Erdönmez

64

gelirler azalma eğilimine girmekte ve insanlar tasarruf yapmamaya başlamaktadır. Hatta bu dönemde ellerindeki aktiflerini satma ve bireysel emeklilik fonlarını çekme eğilimi artmaya başlamaktadır. 7 Söz konusu araştırma sonuçları EFMA-SAP işbirliğinde hazırlanan “The Five Pillars of Excelence in Retail Banking 2007” başlıklı raporda yer almaktadır. Araştırmaya katılan bankalara “Bankaya katacakları varsayılan değere dayanarak, elde etmek elinde tutmak ve/veya geliştirmek istediğiniz müşteri segmentlerine yönelik stratejileri açıkça tanımlayan planlar oluşturabiliyor musunuz? sorusu yöneltilmiştir. Batılı bankaların yüzde 15’i sadece ürün düzeyinde planlar oluşturulduğunu söylerken Türk bankalarının oranı yüzde 19 olmuştur. Katılacak değer dikkate alınmadan müşteri planları yapıldığını belirten Batılı bankaların oranı yüzde 11 iken bu oran Türk bankalarında yüzde 6’dır. Batılı bankaların yüzde 6’sı önümüzdeki dönemde bu tür planların yapılmaya devam edileceğini düşünmektedir. Batılı bankaların yüzde 32’si kısmen müşteri segmentine yönelik stratejileri açıkça tanımlayan planlar yaparken, Türk bankalarında bu oran yüzde 23’dür. Batılı bankaların yüzde 11’i yakın gelecekte kısmen stratejileri tanımlayan planların yapılacağını öngörmektedirler. Planların büyük bir kısmını müşteri segmentlerine yönelik olduğunu söyleyen Batılı bankaların oranı yüzde 29, Türk bankalarının oranı ise yüzde 32’dir. Batılı bankaların yüzde 32’si gelecekte de bunun devam edeceğini öngörürken, Türk bankalarının yüzde 10’u bu fikre katılmaktadır. Batılı bankaların yüzde 14’ü Türk bankalarının ise yüzde 19’u halihazırda yapılan tüm planların müşteri segmentlerine yönelik olduğunu düşünmektedirler. (Ekonomist, 2007, s.69) 8 GfK Grubu ve The Wall Street Journal'ın 15 ülkede tüketicilerin tasarruf, birikim ve yatırım alışkanlıklarını saptamak amacıyla yaptığı ''Yatırım Endeksi Araştırması''nda Türkiye'de en çok tercih edilen yatırım aracının ''mevduat hesapları olduğu, bunu sırasıyla ''hayat sigortası'' ve 'hisse senetlerinin izlediği ortaya konulmuştur. Ayrıca söz konusu araştırmada Türkiye'de her beş kişiden biri tasarrufları için çeşitli yatırım araçlarından faydalandığı, ancak AB ve ABD ile kıyaslandığında Türkiye'deki yatırım araçlarını kullanma oranının yalnızca yüzde 18 olduğu, bu oranın İtalya'da yüzde 100 ve İsveç'te yüzde 90 olarak gerçekleştiği belirtilmektedir. 9Avrupa Birliği üyesi ülkeler, 1 Kasım 2007 tarihi itibariyle Finansal Araç Piyasaları Yönergesi’ni (the Markets in Financial Instruments Directive) uygulamakla yükümlüdürler. Söz konusu yönerge, 1993 yılında yürürlüğe girmiş olan Yatırım Hizmetleri Yönergesi (Investment Services Directive- ISD)'nin yerini almış bulunmaktadır. Yönerge esas olarak sermaye piyasalarını düzenlemek, mali hizmet sağlayıcıları arasında rekabeti güçlendirmek, piyasa şeffaflığını arttırmak ve müşterilerin daha iyi korunmalarını sağlamak amaçlarını taşımaktadır. Bu amaçla Yönerge’de, müşterilerin (i) Perakende Müşteri, (ii) Profesyonel Müşteri veya (iii) Uygun Karşı Taraf, olmak üzere üç müşteri kategorisinin birinde sınıflandırılmaları ve finansal kuruluşların faaliyetlerinde ve organizasyon yapılarında uymak zorunda oldukları yeni kurallar öngörülmekte olup; yönerge ile müşterilerin sermaye piyasaları ürünlerine ilişkin bilgisine ve tecrübesine uygun şekilde korunması ve AB içinde sermaye piyasası hizmetlerinde yeknesak kurallar oluşturulması amaçlanmaktadır. Ayrıca yönergede kurumların sunduğu yatırım hizmetleri ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmiştir. Alternatif işlem kanalları (MTF-Multilateral Trading Facility) yeni bir yatırım hizmeti olarak tanımlanmıştır. Alternatif işlem kanalları tanımına alternatif işlem sistemleri ve elektronik iletişim ağları girmektedir. Yönetmelik hükümleri AB’yle sermaye ve ticaret ilişkisi içinde bulunan bankalar ile AB’ye üye ülkelerde yerleşik banka ve finansal kurumlarda işlem gerçekleştiren Türk Bankaları açısından önem taşımakta-dır. 10Türkiye’de son beş yılda kaydedilen yüksek büyüme oranına rağmen işsizlik oranları yüksek ve işgücüne katılım oranı düşüktür. Türkiye’de son dönemde çalışma çağındaki nüfus artmasına rağmen işgücü katılımında oransal olarak azaldığı gözlemlenmektedir. 2005 yılının ortasından itibaren erkeklerde, 2003 yılından bu yana da kadınlarda işgücüne katılım oranı giderek düşmektedir. Ülkemizde çalışabilir yaştaki erkeklerin yüzde 64’ü, kadınların ise ancak yüzde 21’i istihdam edilmektedir. Bu veriler Türkiye’deki potansiyelin gereğince değerlendi-rilmediğini göstermektedir (Kumcu, 2008,s.11).Türkiye’de bu süreçte yeni istihdam olanakları yaratamamış ve istihdam oranı yüzde 10’ların altına düşmemiştir. AB ülkelerinde ortalama yüzde 71 olan işgücüne katılım oranı Türkiye’de yüzde 48 civarındadır. Bunun için iş gücü piyasasının işleyişini istihdam oranlarını AB ortalamasına getirmelidir. Bu amacı gerçekleştirmek için istihdam edilen nüfusun yüzde 50 veya 12 milyon kişi artması gerekmektedir. Aksi takdirde gelişmiş ülkelerle arasındaki mevcut kişi başına gelir boşluğunu doldurması mümkün olmayacaktır (Hugh, 2007, s.13). Ekonomide istihdam olanakları artırıldığı sürece ülkenin büyüme sürecine çok önemli katkıları olabilecek bu gelişme, aksi durumda çok ciddi sorunlara ve ücretlerde ciddi düşüşlere yol açabilecek niteliktedir. 11 Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminde yaşanan sorunların çözümü için istihdamın artırılarak prim gelirlerinin artırılması, yüksek primlerin düşürülerek kayıtdışılığın önlenmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde Türkiye nüfusun hızla yaşlanacağı ve ortalama yaşam süresinin 77’ye ulaşacağı öngörüsüyle 2040 yılında sosyal güvenlik sisteminin iflas edeceği ve toplanan prim gelirleriyle emekli aylıklarının finanse edilemeyeceği tahmin edilmekte-dir. Kaynakça: AUERBACH, A., HERRMANN H. (2002), Ageing, Financial Markets and Monetary Policy, Springer-Verlag Publication Berlin Heidelberg.

Boston Consulting Group (2007), “Retail Banking: Facing the Future”, www.bcg.com. BDDK (2008), “ Finansal Piyasalar Raporu”, Mart 2008, www. bddk.org.tr. BEHAR, C. (2006), “Demographic Developments and Complemetarities”: Aging, Labor and Migration”, htpp://www.informaworld.com.

BEHAR, C. IŞIK O, GÜVENÇ M, ERCAN, H. (1999), Türkiye’nin Fırsat Penceresi, TÜSİAD Yayınları.

Page 65: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

65

BLOOM, E.D., CANING D., SEVILLA J. (2001), “Economic Growth and The Demographic Transition”, Working Paper 8685, www.nber.org.

BLOOM, D., WILLIAMSIN, J.G. (1997), “Demographic Transitions and Economic Miracles in Emerging Asia”, www.nber.org.

BOSWORTH, B.P., BRYANT, R.C., BURTLESS, G. (2004), “The Impact of Aging on Financial Markets and The Economy: A Survey 2004”, www.bc.edu/crr.

DAVIS, E.P. (2006), “How Will Ageing Affect the Structure of Financial Markets”, www.rba.gov.au. Ekonomist (2007), “Türk Bankaları Hizmette Avrupalıları Solluyor”, Ekonomist Dergisi, Sayı: 2007/46, Yıl 17. Ekonomist (2008), “Bireysel Bankacılığın Değişen Yüzü”, Ekonomist Dergisi, Sayı 2008/7, Yıl 18. MADDALONI, A., MUSSO, A., ROTHER, P. WARMEDINGER-WARD, M, Weterman T. (2006), “Macroeconomic Implications of Demographic Developments in the Euro Area”, ECB Occasional Paper Series, No 51.

German Development Institute (2007), “A Demographic Dividend for the Developing Countries? Consequences of the Global Aging Process”, http://www.isn.ethz.ch/pubs/ph.

HOLZMAN R., BEBCZUK, N.R., MUSALEM, A.R. (2007),”Aging Populations and Financial Markets: Global Challenges and Regional Perspectives for Central, Eastern and Southern Europe”, www.governance.unimaas.nl.

HUGH, E. (2007) ”Turkey, Anatolian Tiger”, www.edwardhughtoo.blogspot.com. IMF (2004), “World Economic Outlook, September 2004”, www.imf.org. KESKİN, E. (2007), “Türkiye’de Ekonomi Politikası: Amaç ve Politika”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, Cilt XXIV, Sayı 2.

KUMCU, E. (2008), “İstihdam ve İşsizlik Üzerine Gözlemler”, www.hurriyet.com.tr. Lee, R., Mason A., Miller T. (1998), “Life Cycle Saving and the Demographic Transition in East Asia”, www.ceda.berkeley.edu.

OECD (2007), Financial Market Trends, Volume 2007/1 No.92. s.107-211. OECD (2007), “Economic Outlook”, June 2007, www.oecd.org.tr. TBB (2007), “Küresel Değişim Süreci ve Finansal Piyasalar Üzerindeki Etkisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı 62. SCHİCH, S. (2004), “Ageing and Financial Markets”, OECD Financial Market Trends, No: 86. SÖNMEZ A. (2003), Doğu Asya “Mucizesi” ve Bunalımı: Türkiye İçin Dersler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

YAKUPOĞLU, A ve AKIN, F. (2007), “Amerikan Sosyal Güvenlik Sistemindeki Sorunlar, Bebek Patlaması Kuşağı ve Türkiye”, Active Dergisi, Yıl 9. Sayı 54.

YÜKSEL, Y. (2007), Türkiye’de Demografik Geçiş Süreci ve Sosyal Politikalar, DPT Yayın No: 2732.

Page 66: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi, Sayı 66, 2008  

66

Likidite Riski Ölçümü

N. Burak Akan*

1. Giriş

Likidite firmalar açısından ulaşılabilir nakit veya nakit benzeri tüm kıymetleri kapsa-

maktadır. Bu noktada likidite tanımı elde edilme biçimlerine göre sınırlanmamalıdır. Likidite firmanın aktifleri arasında yer alabileceği gibi, borçlanma yoluyla da elde edilebilmektedir.

Likidite riski açısından, yaratılan likiditenin kaynağı önemli olmamakla birlikte, günlük

likidite yönetimi söz konusu olduğunda aktif karakterli likidite ile pasif karakterli likidite ara-sında bir yaklaşım farklılığının bulunduğu görülmektedir (Kronseder, 2003). Günümüzde, finans piyasalarında yaşanan gelişmeler ile firmaların farklı fonlama kaynaklarına ulaşmaları sonucunda likidite yönetiminde sürekli yeni kavramlar ortaya çıkmaktadır.

Yeterli likidite veya banka varlıklarındaki artışı fonlayabilecek ve yükümlülüklerini

zamanında karşılayabilecek kaynaklara sahip olmak bankaların en temel amaçlarından biri-sidir. Likiditenin yeterli olmaması durumunda, bir bankanın yükümlülüğünü zamanında yeri-ne getirememesi sonucu ortaya çıkan güvensizlik bankadan çok önemli miktarda nakit tale-bine neden olabilmekte ve ortaya çıkan güven bunalımı tüm bankacılık sektörünü etkileye-bilmektedir. Bu nedenle Bankacılık kesimine yönelik düzenlemelerde likidite yeterliliğine özel bir önem verilmektedir. Ülkemizde 01.11.2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanu-nunda “Bankalar, Merkez Bankasının uygun görüşü alınmak suretiyle Kurulca belirlenecek usul ve esaslara göre asgari likidite düzeyini hesaplamak, tutturmak, idame ettirmek ve ra-porlamak zorundadır.” denmektedir.

Likidite yeterliliği uluslararası düzenlemelerde de üzerinde hassasiyetle durulan bir

konudur, Basel Komitesi, bankaların sermaye yeterliliklerini kendi likidite profilleri ile faaliyet-te bulunduğu piyasaların likiditesini dikkate alarak değerlendirmeleri gerektiğine vurgu yap-maktadır (Basel Komite, 2004). Likiditeye ilişkin hususları, likidite yönetimi ve likidite riski yönetimi olarak sınıflanmıştır.

2. Likidite Yönetimi

Yukarıdaki açıklamalar ışığında bir değerlendirme yapıldığında, bankanın likidite ye-

tersizliği dolayısıyla karşı karşıya kalabileceği durumları en aza indirmenin yolu, yüksek likidi-te ile çalışmak olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak finansal kurumların yüksek likidite bulun-durmaları, kar marjlarını olumsuz etkileyeceğinden, bu basit çözüm kar odaklı değildir. Bu açıdan bakıldığında, likidite yönetiminin temel amaçlarını;

- Bankanın kaynaklarının maliyeti ile plasmanlarının getirisinin optimizasyonu, - Bankanın temerrüde düşmesinin engellenmesi

olarak sıralamak mümkündür.

Kredi riski terminolojisi ile, likidite yönetimi, bir yandan beklenen kaybın (expected loss) minimize edilirken, getirinin maksimizasyonu ve kredi riski nedeniyle finansal kurumun batışının engellenmesi hususlarına odaklanmaktadır (Kronseder, 2004).  * T.C. Zirat Bankası A.Ş., Risk Yönetimi Dairesi, Yönetmen.

Page 67: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Bankanın kaynaklarının maliyeti ile plasmanlarının getirisinin optimizasyonu konusu-nu daha derinlemesine inceleme amacıyla aşağıda yer alan şekil incelenecek olursa;

Şekil 1: Plasman/fonlama İşlem Adetleri ve Faiz Haddi Seviyesi

Uygun

 plasm

an 

bölgesi

Uygun

 kaynak 

bölgesi

BAZ + % X

BAZ ‐ % XTCMB BİD

TCMB ASK

1 Nolu Bölge

3 Nolu Bölge 

3 Nolu Bölge 

2 Nolu Bölge 

2 Nolu Bölge 

şekilde yer alan çubuklar, bankanın belirli bir dönemde nakit ihtiyacını karşılamak ve likidite fazlasını plase etmek için yaptığı işlemlerin adedini, çizgi ise bu işlemlere karşılık gelen faiz haddi seyiyesini göstermektedir. Şekilden de anlaşılacağı üzere bankaların yaptığı işlemlerin büyük çoğunluğu arzu edilen getiri düzeyine karşılık kabul edilebilir bir faiz marjı sağlayan kaynak maliyeti ile gerçekleşmektedir. Bu faiz oranları şekilde “Baz + yüzde X” ve “Baz -yüzde X” olarak gösterilmiştir. 1 nolu bölgede gerçekleşen, bu işlemlerden adet olarak daha az olsa da, 2 nolu bölgede daha pahalı finansman kaynaklarından elde edilmiş ve daha dü-şük getirili alanlara plase edilmiş işlemlerin bulunduğu görülmektedir. Ülkemiz açısından bu tip işlemlere, Merkez Bankası geç likidite pencerisinden yada Merkez Bankası alış veya satış faiz oranlarından yapılan plasman ve fonlamalar örnek teşkil edebilir. Üç nolu bölgede ise kabul edilemez plasman ve fonlama faizlerinden yapılan işlemlerin adetleri gösterilmektedir. Bu noktada, likidite yönetiminin temel amacı, faiz marjını olumsuz etkileyen 2 ve 3 nolu böl-gelerde yapılan işlemlerin sayı ve miktar olarak en aza indirilmesidir. Bu amaca yönelik ya-pılması gereken faaliyetler, bankanın plasman hacminin, optimum fonlama hacminin altında tutulması ve marjinal kaynak maliyeti ile aktif getirisinin yakından takip edilmesidir.

Likidite yetersizliği nedeniyle bankaların maruz kalabileceği zararlar, likidite riski baş-lığı altında incelenmektedir. Takip eden bölümlerde, likidite riskinin tanımı, kaynakları, ölçüm yöntemleri üzerinde durulacaktır.

3. Likidite Riski Likidite riski en genel tanımı ile bankanın nakit akışındaki dengesizlik sonucunda na-

kit çıkışlarını tam olarak ve zamanında karşılayacak düzeyde ve nitelikte nakit mevcuduna veya nakit girişine sahip bulunmaması nedeniyle ödeme yükümlülüklerini zamanında yerine getirememe riskini, ifade etmektedir (BDDK, 2006/2).

67

Page 68: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

N. Burak Akan

Diğer bir anlatımla, likidite riski, bankanın kaynak bulmada yaşadığı güçlük olup, ban-kanın katlanılabilir düzeyde maliyetlerle kaynak sağlayabilme gücünü ifade etmektedir. Lite-ratürde yer alan bir diğer tanımlar ise, belirli bir varlığın önceden tahmin edilen sürede ve önceden tahmin edilen fiyattan nakde çevirilememesi ile bir firmanın gün sonunda önceden tahmin edilemeyen bir nakit çıkışını fonlayamamasıdır. Farklı perspektiflere odaklanan birçok tanımı olan likidite riskinin, aşağıda yer alan bileşenleri konusunda fikir birliği mevcuttur.

- Fonlamaya ilişkin likidite riski - Piyasaya ilişkin likidite riski Fonlamaya ilişkin likidite riski, bir firmanın yükümlülüklerini, varlıklarının yetersizliği

veya pasif karakterli likidite yaratma güçlüğü nedeniyle, zamanında karşılayacak likiditeye sahip olmaması olarak tanımlamak mümkündür.

Piyasaya ilişkin likidite riski ise, firmanın yükümlülüklerini karşılayacak likiditeyi, piya-

saların bozulması, derinliğinin azalması veya piyasalarda yetersiz likidite bulunması gibi ne-denlerle, yaratamaması durumunu ifade etmektedir.

Tüm risk türleri içinde likidite riski, finansal kurumlar açısından en önemli olanıdır.

Finansal kurumların temel özelliği, güven müessesesi olmaları nedeniyle fon arz edenlerle talep edenler arasındaki köprü görevini yapabilmeleridir. Bu kurumlara karşı güvenin, yüküm-lülüklerin yerine getirilememesi dolayısıyla sarsılması, kurumdan öngörülemeyen ölçüde bir nakit çıkışına sebep olabilmektedir. Bu noktada firmanın mevcut güvenirliliği de bu nakit tale-bini engelleyememektedir. Bu konuya en iyi örneklerden birisi Moody’s derecelendirme şirketi tarafından “A1” derece notu almış bir sigorta şirketi olan General American’ın 1999 yılındaki iflasıdır. Firmanın batışı tamamen likidite yönetiminin iyi yapılmamasına dayanmaktadır (Kronseder, 2003).

Biraz daha detaylı incelendiğinde firmanın fonlamasını kısa dönemli enstrümanlarda

yoğunlaştırdığı, daha önemlisi firmanın fonlanma kaynaklarının ise birkaç kurumsal yatırımcı üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.

Aslında Moody’s General American’ın 7 milyar ABD dolarına varan kısa dönem

fonlanma gereksinimini not düşürülmesini gerektirecek bir durum olarak görmemiştir. Firma-nın likidite problemi, derece notunun kendi iş kolundaki faaliyetleri sonucu düşmesi ile ortaya çıkmıştır. Not düşürülmesini takip eden birkaç gün içinde piyasa hassasiyeti yüksek kurumsal borç vericiler kısa vadeli alacaklarını firmada temdit etmemişlerdir. Bu gelişme üzerine sigor-ta şirketi çok kısa bir süre içinde iflas etmiştir.

Temelde finansal kuruluşlar, Otto Hübner tarafından 1854 yılında bankacılığın altın

kuralı olarak adlandırılan vadelerin uyumlaştırılması ilkesine aykırı hareket ettikleri için likidite riskine maruz kalabilmektedirler (Yüksel, 2002). Ancak açıktır ki bu kurala her koşulda uyul-ması durumunda bankaların pek çok işlemi yapamama ihtimali ortaya çıkmaktadır. Ülkemiz açısından bir örnek verilmesi gerekirse, Türk Bankacılık Sisteminin temel fonlama kaynağı olan mevduatların bir-üç ay vade dilimine yoğunlaştığı bir ortamda yedi-on yıl vadeli konut kredilerinin verilmesinin imkansızlığı ortadadır.

Bankaların kısa vadeli kaynaklarını daha uzun vadeli plasmanlara dönüştürmesini a-

çıklayan yaklaşım taban tortusu kuramıdır, taban torkusu kuramına göre, olağan koşullarda mevduattan çekilen paraların yerine yenileri getirilir. Bu giriş ve çıkışların sonunda, bankalar-da artık bir fon kalır bu fona taban tortusu denir. Taban tortusu yada günümüz literatüründeki adıyla çekirdek mevduatın hesabı, bankadan bankaya önemli farklar göstermekle birlikte, vadesiz mevduat için bu oranın yüzde 60-90 aralığında olduğunu yapılan çalışmalar göster-mektedir (Yüksel, 2002). Bu avantajları dolayısıyla finansal kurumlar, göreli kısa vadeli kay-

68

Page 69: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

nakların vade dönüşümlerini (term transformation) sağlayarak reel sektör için daha uzun va-deli plasman imkanları yaratabilmektedirler. Tüm finansal kurumlar açısından hayati öneme sahip olan likidite riskinin yönetilebilmesi için kaynaklarının anlaşılması gerekmektedir.

3.1. Likidite Riskinin Kaynakları Piyasa ve kredi gibi diğer risk türlerinde olduğu gibi likidite riskini tetikleyebilecek farklı

faktörler ve risk türleri vardır. Aşağıda önemli olarak algılanan kaynaklara ilişkin açıklamalar yer almaktadır.

i. Varlık Yükümlülük Vade Uyumsuzluğu

Ceteris paribus, yükümlülüklerin vadesinin varlıkların vadesinden kısa olması duru-

munda, firmalar likidite riskine maruz kalırlar. Böyle bir durumda firmaların yükümlülüklerini ödeyecek varlıklarının vadeleri henüz dolmadığından yükümlülüklerini karşılayabilmek amacı ile pasif karakterli likidite yaratmak zorunda kalırlar. Bir örnekle açıklanması gerekirse bir yıllık krediyi, bir aylık mevduat ile fonlayan bir bankanın, mevduatın vadesi geldiğinde, bu nakit çıkışını karşılayacak bir nakit girişi yoktur, mevduat sahibinin temdite yanaşmaması durumunda, bankanın yeni bir borç bulması gerekmektedir. Bu süreç kredinin vadesi gelin-ceye kadar tekrarlanabilmektedir.

ii. Karşı Taraf Kredi Riski Firmanın borç verdiği diğer kurumun, firmaya karşı olan yükümlülüğnü karşılayama-

ması durumunda ortaya çıkmaktadır. Bu durumda firma, vadesinde beklediği nakit girişine sahip olamayacağından, kendisinin likidite yetersizliğine düşmesi söz konusu olabilmektedir. Bu tip durumların firmaya etkisinin azaltılması, plasmanlarda aşırı konsantrasyonun engel-lenmesi ile mümkün olmaktadır.

iii. Firmanın Kredi Riski

Firmaya karşı olan güvenin kredi derecesi düşüşü gibi herhangi bir nedenle azalması

sonucu ortaya çıkmaktadır. Böyle bir durumda firmanın ilk etapta kaynak maliyetinin yüksel-mesi söz konusudur. Artan kaynak maliyeti firmanın katlanılabilir maliyetler ile fon bulmasını engelleyebileceği gibi diğer kuruluşların firmaya karşı olan kredi hatlarını kapatmaları sonu-cunu da doğurabilmektedir.

Ülkemizde 1999-2001 döneminde mali durumlarından şüphe edilen bankalara karşı

olan kredi hatlarının diğer bankalar tarafından kapatılması veya azaltılması bu bankaların fon bulma kabiliyetlerini önemli ölçüde azaltmıştır. Firmaların repo gibi teminatlı borçlarının pasif-leri içerisindeki ağırlığının fazla olması durumunda, firmaya karşı olan güvenin bir anda azalması engellenebilmektedir.

iv. Faiz Oranlarında Meydana Gelen Artışlar

Faiz oranlarında meydana gelen artışlar, firmanın vade ve yeniden fiyatlama zaman-lama dönemlerinin uyumlu olmaması durumunda ek bir likidite ihtiyacının oluşmasına neden olabilir. Firmanın bir “t” zamanında yüzde 17 faiz ile verdiği ayda bir faiz ödemeli krediyi yüz-de 14 faizli bir ay vadeli bir mevduat ile fonladığı bir durum örnek olarak alınırsa, bankanın bir yıl boyunca mevduatı yüzde 14 faiz ile yenilemesi durumunda bankanın + yüzde 3 brüt faiz marjı ile çalıştığı görülmektedir. Ancak faizlerin “t” anından sonra yükselmesi ve mevduat faiz haddinin yüzde 17 seviyesini aşması durumunda bankanın brüt faiz marjı eksi olabilir. Bu olgu, bu işleme ilişkin olarak bankanın mevduat faiz ödeme dönemlerinde krediden aldığı faiz yeterli olmadığı için ek bir likiditeye ihtiyacı bulunacağı göstermektedir.

69

Page 70: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

N. Burak Akan

v. Opsiyon Barındıran Fonlama Kaynakları Görünür vadeleri uzun olan ancak içerisinde erken ödeme opsiyonu barındıran

fonlama kalemleri firmalar açısından potansiyel likidite riski kaynakları olarak ortaya çıkmak-tadır. Bankaların ihraç ettiği bonolarda ve kabul ettiği mevduatta yer alan erken ödeme opsiyonları, kurumdan tahmin etmediği ölçüde bir kaynak çıkışına neden olabilir. Erken öde-me opsiyonu barındıran kredi ürünleri ise bankaların likidite yönetimi zorlaştıran diğer bir fak-tördür. Faizlerin hızlı düşmesi durumunda kredi kullananlar kredilerini yeni faizler ile yenile-mek istediklerinden bankalara beklenmeyen bir nakit girişi olmaktadır. Bankalar, bu tip du-rumlarda piyasa kredi faiz hadleri paralelinde düşürmemeleri sonucu atıl likidite sorunu ile karşılaşabilmektedirler.

vi. Piyasa Riski Bankaların alım satım hesaplarında yer alan pozisyonların fiyat riski olarak tanımla-

nabilen piyasa riski önemli likidite riski kaynaklarından birisidir. Bankaların alım satım hesap-larında yer almayan kısa vadeli mevduatlar ile fonladıkları menkul kıymet cüzdanında ve dö-viz pozisyonlarında beklenmeyen değişimlerin olması durumunda likidite yetersizliği sorunu baş gösterebilir. Belirli bir faiz seviyesinde bankanın yüzde 14 faizli bir aylık mevduat ile yüz-de 17 getiriye sahip bir yıl vadeli iskontolu bir kıymeti fonladığı örnekte, faizlerin değişmediği durumda, banka herhangi bir anda mevduat müşterisinin temdite yanaşmaması durumunda, sahip olduğu kıymeti yüzde 17 faiz oranından iskonto etmesi ve bu işlemi + yüzde 3 brüt faiz marjı ile tamamlaması mümkündür. Ancak faiz hadlerinin yükseldiği durumda kıymetin satı-şından elde edilecek nakit girişi mevduata ödenmesi gerekli anapara ve faiz tutarından az olabilir. Bu durumda bankanın işlemi sonuçlandırabilmesi ancak ek bir likidite kaynağı bul-masına bağlıdır.

Likidite yetersizliği varlıklar ile yükümlülüklerin farklı para birimlerinde olması duru-

munda da söz konusu olabilir. Bu tip durumlarda farklı para birimlerinden olan varlık ve yü-kümlülüklerin vade uyumu olması likidite riskini ortaya çıkışını engelleyememektedir.

Bankanın bir aylık Amerikan doları mevduat kabul ettiğini varsayalım. Cari kurdan

Türk parasına dönülerek yaratılan kaynak ile bir ay vadeli bir kredi plasmanı yapıldığında, bankanın temel beklentisi, Türk parası krediden aldığı faiz ile bir ay sonra Amerikan doların-da meydana gelebilecek olası değer artışı ve Amerikan doları mevduatın faizini karşılayaca-ğıdır. Ancak kurların bankanın beklentileri ötesinde artması durumunda, Türk parası krediden elde edilen faiz geliri ve anapara tutarının yükümlülüğü karşılayamaması söz konusu olacak-tır.

Kaynakları bu denli çok ve farklı yaklaşımlar ile çeşitlendirilmesi mümkün, ancak ya-

rattıkları sonuçlar benzer likidite riski özellikle bankalar açısından üzerinde hassasiyetle du-rulması gereken bir konudur.

3.2. Likidite Riski Yönetimi

Likidite riski yönetimi, yönetim kurulu ve üst düzey yönetimin gözetiminde, likidite ris-kine ilişkin strateji ve politikaların belirlenmesi, güvenilir bir ölçüm, izleme, limitleme, raporla-ma ve kontrol sisteminin kurulması faaliyetlerini içermektedir (BIS, 2000).

Ayrıca piyasalara erişimin yönetilmesi, acil durum planlaması, yedek likidite yönetimi

ile yabancı para likidite yönetimi hususları etkin bir likidite riski yönetimi sisteminin ayrılmaz parçaları olarak ortaya çıkmaktadır. Aşağıda likidite riski yönetimi sürecinin bileşenlerine iliş-kin bilgiler verilmektedir (Basel Komite, 2000).

70

Page 71: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Şekil 2: Likidite Riski Yönetimi

Kontrol Ölçüm

İzleme Yedek Likidite Y. Likidite Riski

Yönetimi Acil Durum Planı Limitleme

Y.P.LikiditeYön. Raporlama

i. Likidite Riskine İlişkin Strateji ve Politikalar

Bankanın likidite stratejisi, varlık ve yükümlülüklerinin kompozisyonunu, yabancı pa-

ra likidite yönetimini, varlıkların likiditesini ve piyasada satılabilir olmasını dikkate alan stra-tejileri içermelidir. Ayrıca likidite stratejisi, bankanın mali gücünü ve kötü piyasa koşularına karşı dayanıklılık yeteneğini koruma amacını taşımalı ve likidite yaratımı genel koşullarını kapsamalıdır. Bankaların bütçe hedefleri ve büyüme stratejileri saptanırken likidite stratejileri göz önünde bulundurulmalıdır.

Etkin bir likidite riski yönetimi uygulayabilmek için, ilgili tüm personelin kredi, piyasa,

operasyonel ve diğer risklerin likidite stratejisi üzerindeki etkisini tam olarak anlaması sağ-lanmalıdır.

Bankalar yürürlükteki mevzuat uyarınca, faaliyetlerinden kaynaklanan tüm risklerin

her birinin yönetilmesi için konsolide ve konsolide olmayan bazda yazılı politika ve uygula-ma usullerini belirlemekle sorumlu tutulmuşlardır.

Diğer risk türlerinde olduğu gibi likidite riski yönetimi politika ve uygulama usullerinin

belirlenmesinde asgari olarak, - Bankanın faaliyetlerine ilişkin stratejiler, politikalar ve uygulama usulleri, - Bankanın faaliyetlerinin hacmine, niteliğine ve karmaşıklığına uygunluk, - Bankanın alabileceği risk düzeyi, - Bankanın risk izleme ve yönetme kapasitesi, - Bankanın geçmiş deneyimi ve performansı, - Faaliyetleri yürüten birimlerin yöneticilerinin alanları ile ilgili konulardaki uzman-

lık düzeyleri, - Kanunda ve ilgili diğer mevzuatta öngörülen yükümlülükler

hususlarının göz önünde bulundurulması zorunludur (BDDK, 2006/2).

Oluşturulması aşamasında, kaynak bulan ve plase eden tüm birimlerinin katkısının

yararlı olacağı politika ve uygulama usulleri dokümanının, değişen koşullara uyum sağla-ması düzenlemede yer alan bir diğer husustur.

ii. Likidite Acil Durum Planları

Likidite riskinin yönetiminde beklenmeyen olaylar için acil durum planlarının oluştu-

rulması konusuna düzenleyici otoriteler özel bir önem vermektedirler. Verilen bu önemin temel nedeninin, bankalar açısından hayati bir öneme sahip olmasına rağmen, objektif bir sermaye tahsisatı yönteminin bulunmaması, yada diğer bir ifade ile likidite riskinin sermaye yeterlilik rasyosunun bir parçası olmamasından kaynaklandığı düşünülmektedir.

71

Page 72: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

N. Burak Akan

Likidite acil durum planları beklenmeyen olay/kriz anında uygulanabilecek stratejiyi açıkça ortaya koymalıdır.

Likidite acil durum planlarında, banka kaynaklı ve piyasa kaynaklı likidite riski bileşen-

lerine yönelik çözümler yer almalıdır. Acil durum planlarında, piyasanın likiditesi ve bankanın likiditesi iki ayrı kriter olarak göz önüne alınmalı ve hangi koşullar altında nasıl bir fonlama stratejisi izleneceği önceden belirlenmelidir. Bu strateji belirlenirken farklı koşullar altında fon sağlanabilecek birincil kaynaklar ve bu kaynaklardan ne tutarda fon sağlanabileceği göz ö-nünde bulundurulmalıdır.

Beklenmeyen olay kaynaklı, likidite sıkıntısının süreceği dönem acil durum planlama-

ları yapılırken üzerinde durulması gereken bir başka konudur. Likidite acil durum planlarında kısa ve uzun vadeli kaynak ihtiyaçları ayrı ayrı belirlenmeli bunlara uygun fonlama stratejile-rinin genel hatları üzerinde durulmalıdır.

Beklenmeyen bir durum anında, acil durum planının başarısı, planda yer alan

fonlama stratejileri ile likidite riskine ilişkin belirlenen limitlerin entegre olmasına bağlıdır. Fonlama stratejileri, bir yandan banka tarafından alınabilecek en büyük yapısal pozisyonda, beklenmeyen bir durumun ortaya çıktığı varsayımı altında şekillendirilirken, likidite riski limit-leri, bankanın fonlama kaynaklarını dikkate alır şekilde belirlenmelidir.

iii. Yedek Likidite Planlaması

Acil durum planları, olumsuz piyasa koşullarında likidite açığını kapatmaya yönelik

yedek likidite planlaması sürecini içermelidir. Bankalar, likidite probleminin ciddiyetine göre, sahip olduğu kaynaklardan bir veya birkaçını kullanmayı seçebilirler. Yedek likidite planlama-sında, açık bir şekilde bu banka kaynaklarından kullanabilecek fonların miktarını ve hangi senaryolar altında bu kaynakların kullanılabileceğini belirlenmelidir. Ayrıca bankalar yedek likidite yönetimi planlaması sırasında, olumsuz piyasa koşullarında normalde temin edebildik-leri fonları temin edememeleri durumuna karşı kendilerine taahhüt edilmiş fon kaynakları hangi koşullar altında, hangi amaçlar için ve hangi maliyetle kullanacaklarını göz önünde bulundurmalıdırlar. Likiditeye ilişkin acil durum sırasında, düzenleyici otorite ile bilgi akışının sağlanma prosedürü de planlama sırasında göz önünde bulundurulmalıdır.

iv. Likidite Riskine Yönelik Limitler

Risk limiti, bankanın risk maruziyetlerini sınırlamak amacıyla tespit ettiği sınır değer-

dir. Risk limitleri oluşması muhtemel zarar yada maruziyet yaratan pozisyonların büyüklükle-ri üzerinden tespit edilebilir. Likidite riskine ilişkin olarak, riskin zarar boyutu konusunda ge-nel kabul görmüş yaklaşımlar bulunmaması nedeniyle, limitler çoğu zaman risk maruziyeti yaratan pozisyonlar üzerine konulmaktadır.

Likidite riski limitleri, belirli dönemlerde bankanın nakit akış uyumsuzluk (likidite boş-

luk) miktarına odaklanabileceği gibi, belirlenen dönemlerde meydana gelen likidite boşlukla-rının, bilançonun bütününe yada bazı bilanço kalemlerine oranını sınırlamaya yönelik olabi-lir. Zaman aralıkları itibariyle vadesi dolacak pasiflerin aktifler ile oranlanarak sınırlanması yaygın olarak kullanılan bir diğer limit tipidir.

Bir diğer uygulama ise, bazı bilanço kalemlerinin stok değerleri üzerinden hesapla-

nan oranlarında sınırlandırılması yoluyla risk limitlerinin tesis edilmesidir. Bu oranlar genel-de likit aktiflerin, toplam aktiflere, toplam yükümlülüklere, ya da kısa vadeli yükümlülüklere oranlanması sonucu elde edilmektedir.

72

Page 73: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

v. Raporlama Raporlama konusu likidite yönetimi sisteminin önemli parçalarından biridir. Söz ko-

nusu raporlama sistemi bankanın politika prosedürler ve limitleri ile olan uyumunu kontrol etmelidir. Ayrıca sistem, değişen likidite koşullarını ele alabilecek şekilde esnek bir yapıya sahip olmalıdır. Etkin bir likidite riski yönetimi için, bankanın likidite pozisyonlarını işlem ya-pılan tüm döviz cinslerinde ve vade dilimlerinde ayrı ayrı raporlayabiliyor olması gerekmek-tedir.

Yönetim raporlamaları aynı zamanda, toplam likidite riskinin değerlendirilmesine o-lanak sağlayacak eğilim analizlerini içermelidir. Likidite raporlamalarında kullanılan varsa-yımlar, üst yönetimin bunların geçerliliğini ve tutarlılığını değerlendirebileceği netlikte olmalı-dır. Likidite raporlamalarının oluşturulma safhasında, kaynak toplayan ve kullandıran birim-lerin özellikle varsayımlar konusunda görüşlerinin alınması yararlıdır.

vi. Piyasalara Erişimin Yönetilmesi

Bankalar likidite risklerini yönetmek için, likidite yaratma kapasitelerini, diğer bir ifade

ile piyasa erişim imkanlarını değerlendirmek durumundadırlar. Önemli fon sağlayıcılarla güçlü ilişkilerin kurulması, likidite sıkıntısı yaşanması halin-

de bankanın pasif karakterli likidite yaratma kabiliyetini artırdığından hareketle, -piyasaya erişim imkanlarının korunması ve geliştirilmesi amacıyla,- banka, piyasayla ilişkilerin, ilgili personel tarafından aktif olarak yönetildiğinden emin olmalıdır.

Fonlama kaynaklarının yoğunlaşmış olması, likidite yönetimini güçleştiren bir unsur-

dur. Bu nedenle, bankalar, piyasalara erişim yönetimi sırasında, yükümlülüklerinin yeterli düzeyde çeşitlendirilmesi konusunu derinlemesine incelemelidirler. Bu amaca yönelik olarak, belli fonlama kaynaklarına bağımlılık; coğrafi bölge, enstrüman türü ve fon sağlayıcının yapı-sı bakımından analiz edilmelidir.

Aktif karakterli likidite yaratma imkanlarının korunması yada artırılması için, aktif satı-

şına yönelik piyasa oluşturulması ya da aktiflere karşılık borçlanma yapılabilecek piyasaların araştırılması piyasaya erişim yönetiminin bir başka ayağıdır.

Banka, piyasalara erişim yönetiminin, likidite riski yönetimi sürecinin bir parçası olma-

sı amacıyla, değişik fonlama seçeneklerini ve bu seçeneklerin güncel durumunu izlemekle ilgili sorumlulukları net bir şekilde belirlemelidir.

vii. Yabancı Para Likidite Yönetimi

Likidite ve likidite riski yönetiminin en önemli unsurlarından birisi de yabancı para liki-

dite yönetimidir. Yabancı para likidite yönetiminin önemi temelde iki etmene dayanmaktadır. Bunlardan ilki bankaların yabancı piyasalara, yerel piyasalar kadar etkin erişimlerinin

bulunmamasıdır. Bu olgu bankaların yabancı fon sağlayıcıları tarafından daha az tanınması-na neden olmaktadır. Dolayısıyla genelde, yabancı fon sağlayıcıları, problemli durumlarda, söylentileri, reel durumdan, iç piyasadaki fon sağlayıcıları kadar rasyonel ayırt edememekte-dirler. İkinci etmen ise, bankaların, yabancı para yükümlülüklerini yerine getirmek için, yerel para cinsinden olan aktiflerini ilgili döviz cinsinden nakde, stres koşulları altında, yeteri kadar hızlı dönüştürememelerinden kaynaklanmaktadır. Bu hususlar, yabancı para cinsinden po-zisyona sahip ve likiditenin düşük olduğu piyasaların para birimlerinde faaliyet gösteren ban-kalar için bir kat daha önemli hale gelmektedir.

73

Page 74: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

N. Burak Akan

Bankalar yabancı para pozisyon miktarlarını değerlendirirken yalnızca, kur riskinden kaynaklanan risklerini değil aynı zamanda yabancı para likidite yaratma imkanlarını da göz önünde bulundurmalıdırlar.

viii. Likidite Riski Kontrol Sistemi Kontrol sistem ve süreçleri likidite riski yönetimi sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Et-

kin bir kontrol sistemi için, bankada, likidite riskini tanımlamak ve değerlendirmek için yeterli yöntemlerin bulunmasını gerektirmektedir. Ayrıca, bankadaki enstrüman profiline göre ilgili tüm verilerin zamanında alınmasını sağlayan bir bilgi sisteminin mevcudiyeti etkin bir kontrol sisteminin ön koşulu olarak ortaya çıkmaktadır.

Diğer taraftan, mevcut politika ve prosedürlere uyumun bağımsız birimler tarafından

periyodik olarak gözden geçirilmesi sürecin önemli parçalarından biri olup, kontrol sistemleri, belirlenen limitlerin izlenmesini de içermelidir.

3.3. Likidite Riski Ölçüm Yöntemleri En iyi uygulamalar kapsamında likidite riskinin ölçümüne/izlenmesine ilişkin, vade

boşluk, yapısal vade boşluğu, likidite riskine maruz değer (LaR) ve rasyo analizleri yer al-maktadır.

Uygulamalar incelendiğinde, likidite riskine yönelik olarak yürütülen ölçüm/izleme faa-

liyetlerinin genel olarak, risk maruziyeti yaratabilecek pozisyonların izlenmesine yönelik oldu-ğu görülmektedir. Riskin boyutunun hesaplanmasına yönelik genel kabul görmüş analizlerin bulunmaması likidite riskinin sermaye yeterlilik rasyosuna eklenmesini engelleyen en önemli faktör olarak ortaya çıkmaktadır.

Aşağıda ölçüm yöntemlerine ilişkin bilgiler verilmektedir. i. Rasyo Analizleri

Likidite riski ölçümünde en yaygın olarak kullanılan yöntemlerden biridir. Rasyo ana-

lizlerinde bankalar, varlıklarını hızlı nakde çevrim imkanlarına göre toplulaştırmakta ve bunla-rın yükümlülükler ve/veya varlıklarına oranını izleyerek, likidite yeterlilikleri hakkında bilgi sa-hibi olmaya çalışmaktadırlar.

Farklı likidite sınıflaması yaklaşımları bulunsa da, varlıkların ikincil piyasada işlem

görme durumlarının dikkate alınması sonucu yapılan sınıflama yaygın olarak kullanılmakta-dır. Nakde çevrim imkanlarına göre banka varlıkları dört kategoriye ayrılabilir. (Basel K. 2000)

Şekil 3: Banka Varlık Sınıflaması

1.DERECE LİKİT K.

2.DERECE LİKİT K.

4.DERECE LİKİT K.

3.DERECE LİKİT K.

Nakit vb. Diğer

Menkul k. İştirakler Krediler

Kamu Menkul k.

Diğer aktif Bankalar Duran var.

Merkez B. Zorunlu k.

74

Page 75: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Birinci derece likit kıymetler nakit ve nakit benzerleri, likidite sağlamaya yönelik temi-nat olarak kullanılma ve ikincil piyasalarda nakde çevrilme potansiyelleri yüksek, kamu men-kul kıymetleri ile merkez bankası hesaplarını kapsamaktadır.

İkinci derece likit kıymetler, teminat olarak kullanılma ve ikincil piyasalarda satılabilme

imkanı olan, ancak olumsuz piyasa koşullarında değer kaybı kamu menkul kıymetlerine göre daha yüksek olan diğer menkul kıymetler ile banka plasmanları içermektedir. Ani mevduat çekilişlerinde serbest kalan zorunlu karşılıklar da bu grupta değerlendirilmektedir.

Üçüncü derece likit kıymet olarak krediler sınıflanmaktadır. Geri çağırılabilir niteliği o-

lan kredilerin likidte yaratma kapasitelerinin yüksek olduğu düşünülmekte olup, ülkelerde kredi portföyü satış piyasalarının gelişimi paralelinde kredi enstrümanlarının likiditesi de art-maktadır.

Nakde çevrilebilirlik açısından bankalar için en az likit varlıkların ise iştirakler, diğer

aktifler ve duran varlıklar kalemleri olduğu görülmektedir. Rasyo analizlerine ilişkin genel uygulamalar incelendiğinde, bankaların genelde birin-

ci ve ikinci derece likit varlıklarını yükümlülüklerine veya toplam aktiflerine oranlayarak likidite yeterliliklerini takip ettikleri görülmektedir.

Varlıkların likiditesindeki bozulma kriteri olarak ise dördüncü derece likit varlıkların

toplam varlıkları oranı sıklıkla takip edilen bir rasyodur. Rasyo analizleri likidite riski ölçümlerinde, bankaların maruziyet tutarlarını gösterme-

ye yönelik bir analizdir. Likidite riski dolayısıyla maruz kalınacak zarar tutarı hakkında bilgi vermemektedir.

ii. Likidite Boşluk Analizi (Likidite GAP Analizi) Likidite riski ölçümünde kullanılan en temel tekniklerden biri olan likidite boşluk anali-

zinin amacı herhangi bir anda alım satım ve bankacılık hesaplarında yer alan pozisyonların belirli zaman aralıklarında toplulaştırılarak vadesi dolacak varlıklar ile yükümlülüklerin denge-lerinin gözlemlenmesidir. (BIS, 2000)

Ölçüm bankanın ileriye yönelik olarak oluşabilecek potansiyel likidite açığını saptaya-

bilmek için bankanın tüm nakit girişleri ve çıkışlarını kapsamalıdır. Herhangi bir zaman aralığındaki yükümlülüklerin, varlıklardan fazla olması durumuna

ilgili dönemde bankanın likidite ihtiyacı söz konusu iken, varlıkların, yükümlülüklerden fazla olduğu duruma ise likidite fazlasından söz edilebilmektedir.

Finansal enstrümanların nakit akış tutarları, aşağıda yer alan genel kurallar çerçeve-

sinde zaman aralıklarına dağıtılmaktadır.

Sabit faizli tek ödemeli pozisyonlar, vadeye kalan güne göre uygun zaman aralığına, Sabit faizli kupon/taksit ödemeli pozisyonların, kupon/taksit tutarları kupon vadesine,

anapara tutarları, vadeye kalan güne göre uygun zaman aralığına, Değişken faizli tek ödemeli pozisyonlar vadeye kalan güne göre uygun zaman aralığına, Değişken faizli kupon/taksit ödemeli enstrümanların kupon tutarı kupon vadesine anapa-

ra tutarları vadeye kalan güne göre uygun zaman aralığına, dağıtımı yapılır.

75

Page 76: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

N. Burak Akan

Likidite boşluk analizinde, üzerinde belirli bir vadesi bulunmayan pozisyonlar için nakit çıkış tarihi saptamak mümkün değildir. Bu tip durumlarda zaman aralıklarına dağıtım yapılır-ken yargısal veya bankanın geçmiş tecrübelerine göre karar verilmesinin o bankanın yapısı-na en uygun çözüm olduğu düşünülmektedir.

Tüm boşluk analizlerinde olduğu gibi likidite boşluk analizinin en önemli unsurlarından

bir tanesi de gruplama yapılacak zaman aralıklarının sayısının ve uzunluğunun tespitidir. Bu konuda literatürde genel kabul görmüş bir çözüm bulunmamakta, bankalar açısından en uy-gun yaklaşımın kendi pozisyonlarının vade yoğunlaşmaları ve analiz uzunluğu paralelinde seçilen zaman aralığı sayısı ve uzunluğunun belirlenmesi olduğu görülmektedir.

Likidite boşluk analizlerinde vade gruplarına dağıtılacak pozisyonların tutarlarının be-

lirlenmesinde iki farklı yaklaşım bulunmaktadır. Bu yaklaşımlardan ilki, pozisyonların analiz yapılan gün itibariyle değerlerinin vade gruplarına yansıtılmasıdır. Diğer yaklaşımda ise tüm pozisyonların vadelerinde ulaşacakları değerin (gelecek değer) vade gruplarına dağıtımını yapılmaktadır.

Likidite boşluk analizi, yalnızca bankanın belirli zaman aralıkları içinde vadesi dolacak

varlık ve yükümlülük farklarını verdiğinden bu haliyle risk maruziyetine baz tutarlarını göste-ren bir analiz olarak karşımıza çıkmakta dolayısıyla, bankaların karşılaşabileceği muhtemel zararı tutarlarını göstermemektedir.

Bu hali ile, gelecekte gerçekleşecek tüm nakit akımlarının değerlerinin tümünü baz

alan likidite boşluk analizleri, bankanın nominal likidite boşlukları konusunda fikir vermektedir.

iii. Yapısal Likidite Boşluk Analizi

Likidite riski yönetiminin etkin bir şekilde yapılabilmesi için, bankaların fonlama kay-naklarının yenilenme ve varlıklarının geri dönüş oranları konusunda bilgi sahibi olmaları ge-rekmektedir.

Likidite boşluk analizi sonuçları, diğer bir ifade ile nominal likidite boşlukları, banka-

nın, belirli zaman aralıklarında likidite ihtiyaç/fazlasını göstermekten uzak olabilmektedir. Bi-lançosunda yer alan menkul kıymetleri ve kredileri vadeli ve vadesi mevduat ile fonlayan bir banka örneğini ele alalım. Bankanın zaman aralıkları bazında nakit akımları aşağıda veril-mektedir.

Tablo 1: Bankanın Nominal Likidite Boşlukları

(“000 YTL) Varlıklar Yükümlülükler Kredi Menkul Kımet Vadesiz Mevduat Vadeli Mevduat Boşluk

1 Aya Kadar 1.500 4.000 8.000 12.000 -14.500 3 Aya Kadar 2.500 4.400 10.000 -3.100

Bankanın, zaman aralıkları itibariyle vadesi dolan varlık yükümlülük dengesi incelen-

diğinde, 1 aya kadar 14.5 milyon YTL, 1-3 ay döneminde ise 3.1 milyon YTL’lik bir likidite ihtiyacının bulunduğu görülmektedir.

Ancak, bu analiz bankanın vadesiz mevduatın 1 aya kadar tamamının çekileceğini,

vadesi dolan mevduattan ise yenilenen bir tutar olmayacağı varsayımlarına dayanmaktadır. Varlıklara ilişkin varsayımların ise, vadesi dolacak kredilerde temerrüt olayının yaşanmaya-cağı ve her koşul altında menkul değerlerin cari faizleri üzerinden satılabileceği olduğu gö-rülmektedir. Nominal likidite boşluk analizinde yapılan bu zımmi varsayımların gerçek hayatla örtüşmediği açıktır. Çünkü mevduatın kararlı bir tutarı olduğu gibi kredilerde temerrüt yaşan-

76

Page 77: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

ması ve stresli piyasa koşullarında menkul değerlerin nakde çevirimi sırasında değerlerinin yitirilmesi söz konusu olabilmektedir.

Bu noktada yapısal likidite boşluk analizi varlıkların ve yükümlülüklerin belirli iskonto oranları ile indirgenerek daha uygun likidite gereksinimlerinin bulunmasını amaçlamaktadır. Aynı örnek sürdürülecek olursa,

- Kredilerin yüzde 5’inde temerrüt vakasının yaşanabileceği, - Menkul kıymetlerin satışı sırasında değerlerinin yüzde 10 oranında azalacağı, - Vadesiz mevduatın yüzde 60 lık kısmının kararlı olduğu ve - Vadesi dolacak vadeli mevduatın ise yüzde 98 oranında yenilendiği

varsayımları altında, bankanın likidite ihtiyaç/fazlasının tespitinde kullanılacak, yapısal likidite boşluğu nakit akışlarının dikkate alınma oranları,

- Krediler için yüzde 95, - Menkul Kıymetlerde yüzde 90, - Vadesiz mevduat için yüzde 40, - Vadeli mevduat için yüzde 2,

olacaktır. Bu dikkate alınma oranları ile örnekteki banka için yapılan yapısal likidite boşluk analizi sonuçları aşağıda yer alan tabloda gösterilmektedir.

Tablo 2: Bankanın Yapısal Likidite Boşlukları (“000 YTL) Varlıklar Yükümlülükler

Kredi Menkul K. Vadesiz Mev. Vadeli Mev. Boşluk

1 Aya Kadar 1.425 3.600 3.200 240 1.585 3 Aya Kadar 2.375 3.960 200 6.135

Tabloların incelenmesinde anlaşılacağı üzere nominal bazda likidite boşluğu görülen

bankanın, yapısal likidite boşluk analizi sonucu, varsayımlar paralelinde ek bir likidite ihtiya-cının olmadığı sonucuna varılmaktadır.

Yapısal likidite boşluğu benzeri analizler genellikle Denetim Otoriteleri tarafından ter-

cih edilmektedir. Ülkemizde yasal raporlamalar kapsamında yapılan likidite yeterliliği rapor-lamaları, İngiliz ve Alman Denetim Otoriteleri’nce bankalardan talep edilen raporlamalar, te-melde likidite boşluk analizlerinin dikkate alınma oranları ile düzeltilmesi sonucu elde edilen yapısal likidite boşluklarına dayanmaktadır.

Yapısal likidite boşluk analizleri, risk yönetimi yazınında likidite boşluk analizleri üze-rine kurulan senaryolar olarak da değerlendirildiği görülmektedir.

iv. Likidite Riskine Maruz Değer (LaR)

Bankanın gelecekte karşılaşabileceği likidite miktarının modellenmesi kuşkusuz likidi-te riski yönetimi sürecinin en önemli adımlarından biridir. Buraya kadar, bankanın likidite boş-luk ve likidite boşluklar üzerine kurulan çoklu senaryolar yardımı ile, likidite ihtiyacının tahmin edilmesine yönelik uygulamalar verilmiştir. Bankaların likidite ihtiyaçlarının tespitine yönelik likidite riskine maruz değer olarak Türkçe’ye çevrilen “liquidty at risk (LaR)”analizleri de ya-pılmaktadır .

Temel olarak likidite ihtiyacı iki faktör tarafından belirlenmektedir. Bunlar bankanın li-kidite yaratma kabiliyeti ve günlük nakit akımlarının dalgalanma düzeyidir.

77

Page 78: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

N. Burak Akan

Nakit akımlarının dalgalanma düzeyleri nakit akım riskine maruz değer (Cash flow at risk/CaR)olarak tanımlanırsa, bankanın likidite riskine maruz değeri (LaR) aşağıda denklem ile bulunabilir (Kronseder, 2003).

Likidite Riskine Maruz Değer (LaR)=p(likidite)-Nakit Akım Riskine Maruz Değer (CaR)

Formülde yer alan nakit akım riskine maruz değer (CaR), bankanın en yüksek potan-siyel fonlama gerekliliğini gösterirken, p (likidite) yani bankanın likidite yaratma potansiyeli, bankanın likiditeye ulaşım olasılığının, bankanın ulaşabileceği likidite ile çarpımı olarak ifade edilemektedir.

Bu denklem yardımı ile likidite ihtiyacının gözlemlenmesi mümkün olmaktadır. Eğer LaR değeri negatif ise, bu bankanın net fonlama gereksiniminin, bankanın likidite yaratma kapasitesinden büyük olduğu anlamına gelmektedir. Bu durumda bankanın likidite yaratma kapasitesini artırması gereklidir. Ancak bu noktada, bankanın likidite yaratma kapasitesini artırması için ek bir maliyet ödemesi kaçınılmaz görülmektedir.Tersi durumda, LaR değerinin pozitif olması ise bankanın likidite yaratma kapasitesinin net fonlama gereksiniminden büyük olduğunu yani banka açısından likidite riski maruziyetinin söz konusu olmadığı anlamına gelmektedir.

Yukarıda yer alan denklemden de görüleceği üzere, LaR iki etmen tarafından belir-lenmektedir. Analizin hassas olarak yapılabilmesi için bu bileşenlerin zaman bağımlı değerle-rine ulaşılması gereklidir.

Öncelikle zaman bağımlı, p(likidite) değerinin üretilebilmesi için, değerin aşağıda yer alan denklem olarak ifade edilmesi gereklidir.

P (likidite) = pt.pvt.likidite_sağlayıcısıi ∑=

n

i 1

Denklemde yer alan, “Pt” bir nakit akımının t zamanında oluşma olasılığını, “likidite sağlayıcısıi” (likidite sağlayıcısı), normal piyasa koşullarında bir varlık satışı yada yükümlülük artışı ile yaratılabilecek nakit akım tutarını, “Pv(t)” ise likidite sağlayıcısı bazında bankanın tahmin edilen nakit akımına ulaşma olasılığını betimlemektedir.

Konu örnek yardımıyla açıklanacak olursa, denklemde yer alan likidite sağlayıcısı, bankanın menkul değerler cüzdanında yer alan bir kıymet olabileceği, diğer bir bankanın, bankaya karşı olan kredi hattı da olabilir.

Bu noktada normal piyasa koşullarının geçerli olduğu bir durumu ele alalım. Örnekte yer alan bankanın organize bankalararası para piyasasında toplam 100 milyon YTL tutarında teminatsız bir işlem limitinin bulunduğunu bir durumda, denklemde yer alan parametreleri inceleyelim.

Bu durumda likidite sağlayıcısı değeri 100 milyon YTL olacaktır. Normal piyasa koşul-

larına ilave olarak sistemde atıl bir paranın bulunduğu varsayımı altında, bankanın likidite ihtiyacı bulunsa dahi sistemdeki başka bir bankanın likidite fazlası olması kaçınılmazdır. Bu nedenle denklemde yer alan “Pv(t)” nin 1’e oldukça yakın bir değer olması gerekmektedir. Ayrıca normal piyasa koşullarında yerel banka tatilleri hariç bu piyasanın hergün açık olaca-ğından hareketle, bankanın nakde ulaşma imkanını betimleyen “Pt” değeride 1’e yakın olma-lıdır.

78

Page 79: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

Koşulların değiştiği ve sistemdeki tüm oyuncuların birbirlerine güvenlerini kaybettikleri bir kriz durumunu ele alalım, bu durumda bankalararası para piyasasına atıl bir fon gelmesi ihtimali düşmektedir. Bu nedenle likidite sağlayıcısına ilişkin “Pv(t)” değeri düşmelidir. Eğer krizin derinleşerek bu piyasanın işlevini yitirmesi ihtimali söz konusu ise bu durumda “Pt” değeri “0” olmalıdır.

Likidite riskine maruz değer denkleminde bankanın likidite yaratması her bir likidite

sağlayıcısı bazında bu şekilde değerlendirilerek bulunduktan sonra, bankanın hesaplaması gereken diğer parametre nakit akım riskine maruz değer tutarıdır.

Bankanın nakit akım riskine maruz değeri veya net fonlama gereksiniminin bulunma-

sına yönelik kullanılabilecek en kolay metod likidite boşluğu yöntemidir. Bu yöntemde banka-nın günlük nakit giriş ve çıkışlarının farkı net fonlama gereksinimini vermektedir.

Ayrıca likidite boşluğu analizleri bankaya nakit giriş ve çıkışlarını ayrı ayrı gözlemleme

imkanı vermesi dolayısıyla da avantajlıdır. Bankalar likidite boşluk analizleri yoluyla, nakit akım riskine maruz değer/net fonlama

gereksinimlerini oldukça hassas bir şekilde ölçebilmektedir. Likidite riskine maruz değer analizinde kullanılması amacıyla, bankanın net fonlama

gereksinimlerinin histogram şeklinde ifade edilmesi gereklidir. Histogram, bankanın zaman aralıkları itibariyle fonlanma gereksinimlerinin tarihsel serisinden elde edilmektedir. Böylelikle bankanın geçmiş dönemde net fonlanma gereksinimlerinin belirli gruplar itibariyle frekansının gözlemlenmesi mümkündür.

Aşağıda bir bankaya ait 950 günlük likidite boşlukları ile oluşturulmuş örnek bir

histogram yer almaktadır. Histogramın “X” ekseni bankanın likidite boşluğu gruplarını, “Y” ekseni ise geçmiş verilerde kaç kez bu boşluk grubu ile karşılaşıldığını göstermektedir.

0

20

40

60

80

100

.‐140‐130

.‐120‐110

.‐100‐90

.‐80‐70

.‐60‐50

.‐40‐30

.‐20‐10.0+10

20+3040+5060+7080+90

100+110

120+130

Şekil 4: Likidite Boşluk Gruplaması

Histogram oluşturulduktan sonra, yapılması gereken, elde edilen zaman serisine u-

yan dağılımın saptanmasıdır. Uygun dağılım saptandıktan sonra belirli güven aralıklarında bankanın net fonlanma gereksiniminin bulunması mümkündür.

79

Page 80: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

N. Burak Akan

Şekil 5: Bankanın Net Fonlama Gereksinimi Dağılımı

0

20

40

60

80

100

.‐140‐130

.‐120‐110

.‐100‐90

.‐80‐70

.‐60‐50

.‐40‐30

.‐20‐10

.0+10

20+30

40+50

60+70

80+90

100+110

120+130

% 99 olasılıkla bankanın fonlama ihtiyacı 110

Milyon YTL olacaktır.

Bu yolla, risk yöneticilerinin daha önce hiç karşılaşılmamış olaylar karşısında banka-

nın net fonlama gereksinimini simule etmeleri mümkün olmaktadır. Yukarıda yer alan örnek histogramda yüzde 1 olasılıkla net fonlanma gereksinimi 110 milyon YTL olan bir bankanın, bir yılda yaklaşık 3 kez bu boyutta bir likidite ihtiyacı ile karşılaşabileceği görülmektedir. Ayrı-ca frekans dağılımları, risk yöneticilerine bankanın geçmiş dönemde genel fon gereksinimi ile ilgili oldukça yararlı özet bilgi vermektedir. Belirli olasılıklar dahilinde bulunan net fonlanma gereksinimlerinin likidite yaratma kapasiteleri ile birlikte değerlendirilmesi sonucu bankanın likidite riskine maruz değerine ulaşılmaktadır.

Hesaplamasının oldukça karmaşık olan LaR, sonuç itibariyle banka yönetimine, belirli

bir olasılık dahilinde maruz kalınabilecek likidite ihtiyacını -bugüne kadar hiç karşılaşılmamış olsa dahi- geleceğe dönük bir bakışla verebilmektedir. Ayrıca LaR hesaplanması yoluyla, likidite riski maruziyetinin özetlenerek tek bir değere indirgenebilmesi, risk gelişiminin izlen-mesi açısından oldukça önemli bir faktördür.

Tüm yararlarına rağmen LaR değeri yalnızca bankanın likidite maruziyetinin büyüklü-

ğüne ışık tutabilmekte, bu maruziyetin banka özkaynaklarına ya da karlılığına etkisi hakkında fikir verememektedir.

4. Sonuç Başta bankalar olmak üzere, finansal ve reel sektörde faaliyet gösteren tüm işletmeler

likidite riskine maruzdur. Bankalar, fon arz edenlerle talep edenler arasında bir yandan aracı-lık faaliyeti yürütürken, diğer yandan kısa vadeli kaynakların vade dönüşümlerini sağlayarak göreli daha uzun vadeli plasmanlar yaratmaktadır. Bu açıdan bakıldığında likidite riski ban-kacılığın doğasında yer alan bir risk türü olarak ortaya çıkmaktadır.

Bankaların aracılık faaliyetlerini yürütmeleri ancak, onlara duyulan güvenin sürdüğü

dönemde mümkündür. Bankaların vade dönüşüm süreci, varlıklar ile yükümlülüklerin vade uyumunun bozulması anlamına gelmektedir. Vade uyumunun bozulması, temel olarak ban-kaların, herhangi bir anda yükümlülüklerinin tümünü karşılayabilecek likiditeye sahip olama-ma riskini de beraberinde getirmektedir.

Sistemde yer alan bankalardan birinin herhangi bir anda, yükümlülüklerinin bir kısmını

karşılayamaması önce o bankadan, daha sonra ise tüm bankacılık sisteminden vadesi dol-80

Page 81: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

muş veya dolmamış tüm banka yükümlülüklerinin sistemden çekilme talebini yaratması muh-temeldir. Dünyada tüm yükümlülükleri bir yana, yalnızca bir hafta içinde vadesi dolacak yü-kümlülüklerini hiçbir temdit yapmadan, kendi imkanları ile karşılayarak gerekli likiditeyi yara-tabilecek banka sayısının bile çok az olduğu düşünülmektedir.

Bu felaket senaryosunun gerçekleşmesinin önlenmesi amacıyla, bankacılık sistemle-

rini regüle eden kurumlar var oldukları günden beri likidite riskine özel bir önem vermişlerdir. Gerek ulusal gerek uluslararası düzenlemeler yoluyla likidite riskinin realize olmasının önüne geçilmeye çalışılmış ve likidite riski yönetimi sürecine özel bir önem verilmiştir.

Likidite riski yönetimi süreci en genel anlamı ile birbiriyle bütünleşmiş likidite yönetimi

ve likidite riski yönetimi faaliyetlerini kapsamakta olup sürecin en önemli parçası-ölçülemeyen bir riskin yönetilemeyeceğinden hareketle- risk ölçüm faaliyetleridir. Risk ölçüm faaliyetinin temel amacı riskin özkaynaklar ile ilişkilendirilmesidir. Bu yolla bankalar, maruz oldukları risk-ler karşılığında hassas ölçümler yardımıyla, sermaye tahsisatı yaparak mali bünyelerini güçlendirebilmektektedirler.

Risk ölçüm faaliyetleri temel olarak iki gruba ayrılmaktadır. Bunlar risk maruziyeti ya-

ratan pozisyonların izlenmesi ve risklerin realize olması sonrası ortaya çıkması muhtemel zararın boyutunun ölçülmesidir. Bankaların riskler karşılığında, basiretli sermaye tahsisatı yapabilmeleri, riskin muhtemel zarar boyutunun hesaplanmasına yönelik ölçümler ile müm-kündür. Ancak likidite riskine ilişkin, literatürde genel kabul görmüş, muhtemel zarar tutarına ilişkin bir analiz bulunmadığı görülmektedir.(Kronseder 2003) Bu olgu likidite riskine yönelik sermaye tahsisatını zorlaştıran temel etmen olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kaynakça MÜSLÜMOV, A. “Mevduat Sigorta Sistemi ve Ahlaki Tehlike: Türk Bankacılık Sektörü Örneği”,

http://www3.dogus.edu.tr/amuslumov/research/Article YÜKSEL, A. ve Yüksel, Ü. (2002), Banka Yönetimi El Kitabı, Alfa Yayınları BDDK (2006), Bankaların Likidite Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik, Ban-

kacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, www.bddk.org.tr

--------- 2-(2006), Bankaların İç Sistemleri Hakkında Yönetmelik, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Ku-rumu, www.bddk.org.tr

--------- 3-(2006), Bankaların SermayeYeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, www.bddk.org.tr

BIS (2000), “Sound Practıces For Managing Liquidity In Bankıng Organisations”, Basel Committee on Banking Supervision, www.bis.org

BIS 2-(2004), “Sermaye Ölçümü ve Sermaye Standartlarının Uluslararası Düzeyde Uyumlaştırılması (Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı)”, Gözden Geçirilmiş Düzenleme (Türkçe Çeviri), www.bddk.org.tr

BESSİS, J.(1998), Risk Management in Banking, New York: John Wiley & Sons. KRONSEDER, C. (2004) “Best Practices for Liquidity Risk Management”, www.gtnews.com ----------- 2-(2003), “Liquidity Risk Management”, www.gtnews.com ----------- 3-(2003), “Managing Liquidity Risk”, www.gtnews.com DERMİNE, J. ve BİSSADA, Y. (2002), Asset & Liability Management, London: Pearson Education Ltd. FSA, (2002), Liquidity risk in the Integrated Prudential sourcebook, Financial Services Authority,

www.fsa.gov.uk FSA 2-(2007), Financial Risk Outlook 2006, www.fsa.gov.uk TBB (2007), “Likidite Riski Yönetim Prensipleri”, Bankacılar Dergisi, Sayı 62. LEPUS, R. B. (2005), “Liquidity Risk and Impact on Treasury”, www.gtnews.com SALMAN, S. A. (2004), “Islamic Modes of Finance and Associated Liquidity Risks”,

http://www.sbp.org.pk/departments/ibd/Lecture_6_Islamic_Modes_Finance_Liquidity.pdf SRINIVASULU, S. (1997), Asset/Liability Management, London: Euromoney-DC Gardner Workbooks. HISATA, Y ve YAMAI, Y. (2000), “Research Toward the Practical Application of Liquidity Risk Evaluation

Methods”, IMES Discussion Paper Series, 2000-E-14

81

Page 82: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi, Sayı 66, 2008

82

Likidite, Para Politikası ve Finansal Döngüler*

Tobias Adrian** - Hyun Song Shin***

Çeviren Abdülkadir Gülşen****

Finansal aracıların bilançolarını nasıl yönettiğine yakından bakıldığında, bu kurumların varlık fiyat artışla-

rı (booms) dönemlerinde kaldıraçlarını arttırdıkları ve aşağı yönlü dönemlerde de azalttıkları görülmektedir. Döngü-yönlü (pro-cyclical) bu tür aksiyonlar finansal döngünün dalgalanmalarını abartma eğilimindedir. Bu çalışmanın yazarları, piyasa-bazlı finansal bir sistemde toplam bilanço büyüme oranlarının likiditenin en uygun ölçüsü olabileceğini iddia etmektedirler. Daha da ötesi, bilançonun büyümesi ile para politikasının gevşetilmesi ve sıkılaştırılması arasında güçlü bir korelasyon olduğu yazarlarca ortaya konmaktadır.

Son yıllarda, finansal yorumcular hisse senedi piyasasındaki köpüklerle konut fiyat

yükselişlerini, finansal sistemdeki aşırı likidite ve genişlemeci para politikasına bağlamışlar-dır. Ancak, yorumcular bu bağlantıları yaparken şu metaforlardan ciddi bir şekilde esinlen-mişlerdir: “Faiz oranları aşırı bir süre, aşırı düşük tutulduğunda aşırı likidite oluşturur. Bu aşırılığın, konut fiyatları, hisse senetleri ya da diğer varlıklara sirayet etmesi şu anda daha yüksek bir ihtimaldir.” Ya da, “Global likidite seli bir dizi varlık fiyat köpüklerini şişirmiştir.”1 Bu türden mecazi ifadeler retorik olarak etkili olabilse de tanımladıkları bağlantıların temelini oluşturan ekonomik mekanizmayla ilgili çok az bilgi verdiklerinden oldukça hatalı olmaya elverişlidirler.

Derginin bu sayısında, finansal piyasa likiditesi, para politikası ve kredi döngüleri ara-

sında oluşan ekonomik ilişkileri netleştirmeye çalışacağız. Yaklaşımımız, finansal aracıların ya piyasa fiyat dalgalanmalarından ya da borç verme ve borç almayı arttırmak veya azaltmak için diğer aktörlerin kararlarından kaynaklanan kendi bilançolarındaki değişmelere nasıl tepki verdiklerini analiz etmek olacaktır. Özellikle, bankaların kendi bilanço varlıklarının değerinde-ki bir yükseliş ya da düşüşe karşılık olarak kaldıraçlarını nasıl ayarladığına odaklanacağız. Kaldıraç, toplam varlıkların özsermayeye oranı olarak tanımlanmıştır.

Ampirik bulgularımız, bankaların varlık değerlerindeki değişmelerin ve bunun onların

genel kaldıracı üzerindeki bağlı etkilerinin farkında olduklarını göstermektedir. Buna bağlı olarak, bankalar kaldıraçlarını aktif olarak yönetmektedir. Daha spesifik olarak, kurumlar yükseliş/tepe dönemlerinde kaldıraçlarını arttırmakta ve inişlerde kaldıraçlarını azaltmaktadır. Bu nedenle, yaygın varsayımların aksine, finansal kurum kaldıracı döngü-yönlüdür; bilanço-nun genişlemesi ve daralması kredi döngüsünü nötralize etmeyip tam tersine kuvvetlendir-mektedir. Bilançolardaki dalgalanmalara yakından bakıldığında, kurumların kaldıraçlarını ayarlamada kullandıkları temel aracın özellikle, yeniden satın alım anlaşmaları (repos) ve ters repo olmak üzere fon borçlusunun menkul kıymetleri teminat olarak gösterdiği teminatlandırılmış borçlanma ve borç verme işlemleri olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bilanço yönetimine odaklanmamıza paralel olarak, likiditeyi, finansal aracıların bilan-

çolarının büyüme oranı şeklinde yeni bir tanımlama ile tanımlamaktayız. Bunun akabinde, para politikasının tüm likidite şartlarını nasıl etkilediğini belgelemekteyiz. Para politikası makro ekonomik temel değişkenlere nispeten “gevşek” olduğunda, finansal kurumlar

* Orijinal makale: “Liquidity, Monetary Policy, and Financial Cycles”, Tobias Adrian and Hyun Song Shin, Federal Reserve Bank of New York, Current Issues in Economics and Finance, Vol. 14, No. 1, January/February 2008, http://www.newyorkfed.org/research/current_issues/ci14-1.pdf. ** The Capital Markets Function of the Research and Statistics Group, Ekonomist. *** Princeton University, Ekonomist. **** Afyon Kocatepe Üniversitesi, Öğretim Görevlisi.

Page 83: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

teminatlandırılmış borçlanma yoluyla bilançolarını genişletmekte ve bunun neticesinde likidite arzı artmaktadır. Tersinden bakılırsa, para politikası “sıkı” olduğunda, kurumlar bilançolarını daraltarak repo stokları ve genel likidite arzının azalmasına neden olmaktadırlar.

Bulgularımız, para politikasının uygulanmasında ilgili bir önlem olarak bilanço miktar-

larının düzeltilmesine ihtiyaç olduğunu ancak bunun tek bir düğümde yapılması gerektiğini göstermektedir. Analizimiz, likiditenin bir göstergesi olarak para stokunun geleneksel parasalcı akımın yapmış olduğu tanımı tekrar teyit etmek yerine bu rolü teminatlandırılmış borçlanma stokuna tahsis etmektedir.

Varlıklar, Yükümlülükler ve Finansal Kurumların Kaldıraçları Bankaların kaldıraçlarını nasıl yönettiğini anlamak için, öncelikle Fed’in fon akım he-

saplarından alınan ABD banka holding şirketlerinin2 varlıkları ve yükümlülükleri ile ilgili toplam verilere bakacağız (Grafik 1). Grafikte de görüldüğü gibi, yükümlülükler varlıklardan daha oynaktır: Bankalar, yükseliş dönemlerinde yükümlülüklerini varlıklarından daha fazla arttırmakta; inişler dönemlerinde ise yükümlülüklerini varlıklarından daha fazla azaltmaktadır-lar. Bu nedenle, şirketlerin toplam varlıklar değerinin şirketlerin toplam özsermaye değerine bölünmesiyle elde edilen (özsermaye=varlıklar-yükümlülükler olarak alınmıştır) banka holding şirketlerinin genel defter kaldıracı yükseliş dönemlerinde artmakta ve iniş dönemlerinde ise düşerek döngü-yönlü bir yapı oluşturmaktadır.

Banka holding şirketleri baz alındığında, finansal hesaplardaki varlıkların büyük bir

kısmı, döngüsel dönemde likidite ve kredi risklerindeki değişmelerden dolayı değer dalga-lanmalarını dikkate alan değerleme yerine, defter değeri üzerinden işlem gören kredilerden oluştuğu görülmektedir. Yükseliş dönemlerinde, verilen kredilerin defter değeri bu tür kredilerin piyasa değerinin altında olacaktır. Finansal döngünün iniş zamanlarında da verilen kredilerin defter değeri bu tür kredilerin piyasa değerinden daha fazla olacaktır. Bu nedenle, Grafik 1 kredilerin defter değerini piyasa değerleriyle uyumlu hale getirmediğinden kaldıraç-taki dalgalanmaları muhtemelen abartmaktadır.

83

Page 84: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Tobias Adrian - Hyun Song Shin- Çeviren Abdülkadir Gülşen

Grafik 2’de farklı bir yapı olduğu aşikardır. Bu grafikte daha çok yatırım bankalarına hitap eden menkul kıymet broker (aracı) ve dealerların varlık ve yükümlülüklerinin toplam büyüme verileri verilmektedir. Menkul kıymet broker ve dealerları baz alındığında varlıklar büyük oranda, teminatlandırılmış krediler gibi, ya pazarlanabilir ya da çok kısa dönemli unsurlardan oluşmaktadır. Bu nedenle, menkul kıymet broker ve dealer firmalarının defter değerleri ile piyasa değerleri arasındaki uyuşmazlık banka holding şirketlerinden daha küçüktür.

Grafik 2’nin en çarpıcı yönü, varlıklar ve yükümlülüklerdeki değişmenin birbiriyle çok

yakından bağlantılı olduğu görünümünü vermesidir. Bundan emin olmak için, bir menkul kıymet dealerının bilançosunun yükümlülükler tarafındaki bazı kalemlerin değerinin, diğer varlıklarlardaki yatırımları fonlamak için boçlanılmış menkul kıymetlerin satışları gibi, deaların ticareti yapılan varlıklarının değeriyle uyumlu olarak yükselmesi veya düşmesi umulabilir. Ancak bir menkul kıymet dealerının yükümlülükleri, değerleri cari piyasa değerini doğru olarak aksettirecek repo anlaşmaları ve teminatlandırılmış finansmanın diğer türleri gibi, büyük bir oranda kısa dönem borçlanma türlerini içermektedir. Bu yüzden, varlık ile yükümlü-lüklerin birbiriyle çok yakın koordineli hareketleri broker ve dealerların bizzat kendileri tarafından gerçekleştirilen aktif kaldıraç yönetiminin bir kanıtı olarak ortaya çıkmaktadır.

Fon akım hesaplarındaki bilanço verileri geniş çapta ikna edici olsa da bunlar menkul

kıymet ve dealer kategorisindeki çok farklı finansal kurumları aynı düzleme getirmektedir. Finansal kurum davranışını çok daha detaylı bir şekilde anlamak için beş büyük ABD yatırım bankasının düzenleyici dosyalarından bilanço verileri oluşturduk.3 Bu beş banka büyük bir ticari bankacılık grubuna ait olmayıp tipik “kendi yağında kavrulan” (stand-alone) yatırım bankalarıdır.

Bilanço verilerini kullanarak örneklemimizdeki ABD yatırım bankalarının kaldıracında-

ki çeyrek dönem değişmeleri bankaların toplam varlıklarındaki çeyrek dönemdeki değişmeye karşı grafiklendirebiliriz (Grafik 3). Kaldıraç, toplam varlıkların hissedarların özsermayesine bir oranı şeklinde tanımlanırsa, toplam varlıklardaki değişmeler ile kaldıraçtaki değişmeler

84

Page 85: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

85

arasında negatif bir ilişki göreceğimizi umabiliriz: Başka bir ifadeyle, toplam varlıkların değerindeki bir artış toplam varlıkların bir oranı olarak özsermayeyi arttıracaktır. Sonuçta, kaldıraç azalacaktır. (Hali hazırda borç bakiyesi olan4 konutunun değeri artan bir ev sahibinin kaldıracı düşecek ve özsermayesi artacaktır.) Grafik 3, beklentilerin tam da aksine kaldıraç ile toplam varlıklar arasında çok güçlü pozitif bir ilişki sergilemektedir. Buradan, yatırım bankalarının kendilerine ait varlık değerlerinin artmasına (dolayısıyla kaldıraç azalmasına) bilançolarını aktif bir şekilde genişletmekle cevap verdikleri sonucuna ulaşılabilir.

Yatırım bankalarının bilançolarını genişletmek için kullandıkları enstrüman özellikle

repo anlaşmaları başta olmak üzere teminatlandırılmış borçlanmadır. Bu tür kısa dönemli borçlanma işlemlerinde fonların borçlanıcısı kredi verene teminat olarak menkul kıymet vermekte ve gelecek bir tarihte daha yüksek bir fiyattan bu menkul kıymetleri tekrar satın alma yönüne anlaşmaktadır. Grafik 4, bankaların varlıklarındaki çeyrek dönemdeki değişme-leri repolardaki çeyrek dönemsel değişmelere karşı grafiklendirmektedir. Her iki seri birbirine yakın bir hareket sergilemektedir.5 Bu durum, bankaların, varlıkların artmasına repo anlaşmaları formunda daha çok yükümlülük altına girmekle cevap verdiklerini göstermekte-dir.

ı bir kavram olmasa da bu terim bankaların eylemlerinin temel doğasını yakalamaktadır.

Özetle, bulgularımız, yatırım bankası kaldıracının döngü-yönlü olduğunu ortaya koy-

maktadır: Bankalar yükseliş veya tepe dönemlerinde varlıklarındaki artıştan daha fazla yükümlülüklerini arttırmaktadırlar. Bu eylem beraberinde kaldıraç artışını getirmektedir. İniş ya da dip dönemlerinde ise varlıklarındaki azalıştan çok daha keskin bir şekilde yükümlülük-lerini azaltmaktadırlar. “Döngüsel-yönlü kaldıraç” (pro-cyclical leverage) terimi bankaların eylemlerini tanımlamada bizzat kendilerinin kullandığ

Yatırım bankalarının aksiyonlarını ne yönlendirmektedir? Esasında, bankaların risk ve

ekonomik sermaye modelleri bankaların genel riske maruz değerinin (value at risk- VaR- bankaların varlık portföylerin kaybetme riski) bilançoların ayarlanması yoluyla aktif yönetimini

Page 86: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Tobias Adrian - Hyun Song Shin- Çeviren Abdülkadir Gülşen

86

dikte etmektedir. Bankalar özellikle, toplam öz-sermayelerinin varlıklarındaki riske maruz değer toplamıyla orantılı olmasını garantilemek için varlık ve yükümlülüklerini ayarlayacak-lardır.

Bu nedenle, belirli bir öz-sermaye dikkate alındığında, daha düşük bir riske maruz

değer bankalara bilançolarını genişletme imkanı verir: Kaldıraç, riske maruz değer ile ters orantılıdır. Ölçümlenen risk, döngü-zıt (countercyclical) olduğundan -yani yükselişlerde düşük risk ve diplerde yüksek risk- bankaların riski kontrol etme çabaları döngü- yönlü bir kaldıraca götürecektir.

lığıyla harekete geçirilen ekonomik mekanizmaları analiz ederek bu sonuçları keşfedeceğiz.6

öngü-Yönlü Kaldıracın Sonuçları

raç varlık fiyat değişmelerine karşı ortaya çıkan normal talep ve arz tepkilerini tersine çevirir.

Her bir finansal aracının bakışı açısından, döngü-yönlü bir kaldıracı netice veren ka-

rar alma kuralları hali hazırda anlaşılır durumdadır. Ancak, toplamda, bireysel bir kurum tarafından hesaba katılmayan bu tür davranışların bir bütün olarak finansal sistem için sonuçları olacaktır. Gelecek bölümde, finansal kurumların bilanço ayarlamaları aracı

D Döngüsel-yönlü kaldıraç, finansal sistem likidite nosyonu için bir pencere açmaktadır.

Döngüsel-yönlü kaldıracı takip eden yatırım bankaları kararlarının bunların kendi bilançolarını ve nihai olarak da finansal sistemi bir bütün olarak nasıl etkilediğini anlamak için, yükseliş dönemlerinde varlık fiyatlarındaki bir artışı veya alternatif olarak aşağı yönlü dönemlerde varlık fiyatlarındaki bir azalışı takip eden olaylar zincirine dah yakından bakarız. Bu tür süreçlerde şurası aşikardır ki döngüsel-yönlü kaldı

Önce, varlıkların piyasa oyuncuları ve aracılar tarafından yaygın bir şekilde tutulduğu

ve döngü-yönlü kaldıraç ile fiyatlarda bir artışın olduğu bir yükseliş senaryosu düşünelim. Daha önce belirtildiği gibi, fiyattaki bu artış toplam varlıklarının bir oranı olarak bu kurumların öz-sermayesini veya net değerini arttırarak bilançolarını güçlendirecektir. Bilanço daha güçlü olduğu zaman, kaldıraç düşer. Kurumlar döngü-yönlü kaldıraç politikası izlediklerinden

Page 87: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

87

kaldıraçlarını arttırmak yoluyla kaldıraçlarında oluşan erozyona cevap vermek zorunda olacakl

ın almalarıdır. Böyle bir tepki- yani bir varl ın fiyatı yükselirken daha az satın almak yerine daha çok satın almak- açıktır ki normal

e bunun sonucunda varlığın fiyatı yükselir. Bu netice bilançoyu daha da güçlendirecektir. Tam bir dönüş yaptıktan sonra, geri besleme etkisi bir diğer tur sürecine girecektir (Şekil 1).

ardır. Kurumlar kaldıraçlarını nasıl restore edebilirler? Daha çok borçlanmak bir yoldur. Di-

ğer bir yol ise hali hazırda tuttukları varlıkları daha çok satığ talep olgusunu tersine çevirmektedir. Daha da ötesi, eğer varlık için artan talep onun fiyatını yukarı yönlü baskı altına alma

eğiliminde ise geri-besleme etkisi için potansiyel bir durum sözkonusudur: daha güçlü bir bilanço ilgili varlık için daha büyük talep getirir v

Aşağı yönlü dönemlerde, bu mekanizma tersi yönde çalışacaktır. Varlık fiyatlarının düştüğü bir senaryo düşünün. Bu durumda, kurumların net değeri varlıklarının değerindeki azalıştan daha hızlı bir oranda düşecektir. Kurumların bilançoları zayıfladıkça, kaldıraçları artacak r. Ancak, bu kurumlar, döngü-yönlü bir kaldıraç hedeflediklerinden bazen oldukça ciddi düzeyde olmak üzere bir şekilde kaldıraçlarını azaltmaya teşebbüs etmelidirler.

Page 88: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Tobias Adrian - Hyun Song Shin- Çeviren Abdülkadir Gülşen

88

Bu kurumlar kaldıraçlarını nasıl azaltacaklardır? Bir yol bazı varlıklarını satmaktır di-ğeri ise borçlarının bir kısmını ödemektir. Bu nedenle, bir varlığın fiyatındaki bir düşüş varlığın arzında bir artış meydana getirerek varlık fiyat düşüşlerine normal arzın vereceği tepkiyi tersine çevirecektir. Eğer daha da ileri giderek, bir varlığın daha çok arz edilmesi onun fiyatı üzerinde aşağı yönlü bir baskı oluşturduğunu hipotize edersek bu durumda yukarıda olduğu gibi geri besleme etkisi için yine bir potansiyel olacaktır. Daha zayıf bir bilanço daha çok va k satışını beraberinde getirir ve bu süreç varlıkların fiyatlarını baskı altına alarak giderek

oluşturulan bu büyüme mekanizmasına daha ılımlı yaklaşacakları umulabilir. Ancak, bu kurumların bu mekanizmayı ne kadar dengeleyebilecek-leri ise

arın büyüme oranı olarak tanımlayabiliriz. Çünkü repolar ve diğer teminatlandırılmış borçlanma formları finansal kurumların bilançolarını ayarlamada kullandık-ları ara

ğ

orçlulara bile kredi tahsis edilmiş . Dolayısıyla yoğun bir fazla sermaye kullanımı gerekmektedir. Bu şekilde, mevcut koşulla nde müteakip bir düşüşe göre ayarlanmıştır.

m boyutunun iyi bir göstergesi olacaktır. Bu bağlamda, para stokunun büyümesi kaldıraçlı sektörün toplam bilanço boyutundaki değişme-leri siny

evduatla fonlanan bankaların bile tüm yükümlülükleri para olarak kabul görmez. Bankalar, mevduat şeklindeki fonlarını takviye etmek için finansal piyasalardan da fon top

rlı çok daha zayıf bir bilanço netice verir (Şekil 2). Elbette, talep ve arzdaki tepkilerin aksi istikametteki bu durumu sadece kaldıraçlı ku-

rumlara mahsustur. Hanehalkları, emeklilik fonları ve sigorta şirketleri gibi kaldıraçlı olmayan kurumların bilanço dinamiklerince

muğlaklığını korumaktadır. Likiditenin Yeni Bir Tanımı Finansal kurumun davranışıyla ilgili tartışmamız, bizi toplam bilançonun büyüme oranı

olarak likiditenin doğal bir tanımına götürmektedir. Daha somut terimlere ifade edilirse, likiditeyi repol

çlardır. Finansal aracıların bilançoları genel olarak güçlü olduğunda bunların kaldıraçları dü-

şüktür. Finansal aracılar fazla sermaye tutar ve bu sermayeyi kullanabilecekleri yolları bulmaya teşebbüs edeceklerdir. Fabrikasyon/imalat sanayi firmaları ile bir anoloji yapılırsa, finansal sistemin “fazla kapasiteye” sahip olduğu söylenebilir. Bu tür aşırı kapasiteden yararlanılması için aracıların bilançolarını genişletmeleri bir zorunluluktur. Yükümlülükler kısmında, daha çok kısa dönemli borçlanmaya gidilir. Bilançonun varlıklar tarafında ise kredi verilebilecek potansiyel borçluların bir araştırması yapılır. Toplam likiditenin, finansal aracıların ne kadar yo un bir şekilde kredi verilecek tarafları araştırmasıyla yakından bağlı olduğuna inanmaktayız. ABD eşik altı ipotekli konut finansmanı (subprime mortgage) piyasaları vakasında şunu gözlemledik: Bilançolar yeterince hızlı genişlediği zaman, kendilerine verilen krediyi geri ödeyecek araçlara sahip olmayan b

tirr kredi döngüsü Paranın Rolü Para stoku olarak, toplam likidite nosyonumuz geleneksel likidite nosyonuyla hangi

bağlamda ilişkilidir? Mevduat toplayan bankaların tek finansal aracılar olduğu ve bunların yükümlülüklerinin “paranın” geniş bir tanımıyla tanımlanabildiği hipotetik bir dünyada, para stoku kaldıraçlı kurumların bilançolarının topla

al vermede faydalı bir rol oynayacaktır. Ancak, parayı hali hazırda kaldıraçlı kurumların yükümlülüklerinin toplam boyutuyla

tanımlayamayacağımız açıktır. Öncelikle, yatırım bankaları, hedge fonlar, bilanço-dışı araçlar ve diğerleri gibi bir çok kaldıraçlı kurum ders kitaplarında anlatılan ideal mevduatla fonlanan bankalarla örtüşmez. Bu nedenle bunların yükümlülükleri para olarak kabul edilmez. İkinci olarak, esas olarak m

lamaktadırlar.

Page 89: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

89

Para stoku, toplam likiditenin kötü bir göstergesi olduğu gibi para stokunun aşırı bü-yümesi de aşırı likiditenin eksik bir ölçüsüdür. Emin olmak için, eğer finansal sistem mevduat-la beslenen bankalarca domine edilmişse- ki böyle bir durumda finansal sistemin toplam yükümlülükleri bir bütün olarak mevduat stoku tarafından temsil ediliyordur- ancak o taktirde aşırı likidite para stokunun aşırı büyümesine tekabül edecektir. Mevduatlar, paranın gelenek-sel geniş nosyonları içerisinde yer alır. Ancak, mevduatla fonlanan bankalarca domine edilmiş finansal bir sistem ideali en saf haliyle hiç bir zaman oluşmamış olabilir ve bu ideal zaman geçtikçe önemini kaybetmektedir. Şu nokta kesindir ki, 1980’lerden itibaren ABD’nden elde edilen ampirik bulgular, makro ekonomik dalgalanmaların açıklanmasında para stokun

t-dışı araçlarla fonlamayı, interbank piyasasının daha çok kullanımını, ticari kağıtlarpiyasasını ve varlığa dayalı menkul kıymetleri giderek yükselen bir trendle

üzerinde bir etkisi var mıdır ve özellikle, acaba repoların büyümesinin para politikasının sıkılaştırılması veya gevşetilmesi ile doğru-dan bir

r oranı (FFR) Taylor kuralın öngördüğü orandan daha yüksek ise, repo büyümesi çok daha düşük hatta bazen negatif 7

ara politikası ile repo anlaşmalarındaki büyümenin ilişkisini test etmek için aşağıdaki Taylor

ederal fonlar hedefi (Federal funds target) = 1.3 + 0.8 * Çıktı açığı + 1.3 * enflasyon oranı +

rle ilgili özet

un rolünün çok az olduğunu tespit etmiştir (bakınız, örneğin, Friedman [1988]). Finansal sistem bunun yerine, eğer sermaye piyasaları etrafında organize olsa o tak-

tirde paranın geleneksel ölçüleri kaldıraçlı sektörün toplam boyutunun sadece küçük bir kısmını temsil edecektir. Mevduat miktarı da finansal sistemin toplam yükümlülüklerinin en oynak unsurlarından biri olmazdı. Böyle bir dünyada, para likiditenin bir ölçüsü olarak daha az faydalı olacaktır. Son yıllardaki piyasa bazlı finansal sisteme doğru hızlı yöneliş, gelenek-sel olmayan yöntemleri, mevdua

ön plana çıkartmaktadır. Likidite ve Para Politikası Toplam bilançonun büyüme oranı veya daha açıklıkla cari repo anlaşmalarının büyü-

me oranı şeklinde daha önce önerdiğimiz likidite konsepti, modern ve piyasaya dayalı finansal bir sistem için para stoku olgusundan çok daha iyi bir ölçüdür. Bu bölümde, tercih ettiğimiz likidite nosyonunun acaba para politika

ilişkisi var mıdır sorusuna odaklanacağız. Bu ilişkiyle ilgili ampirik testlerimizin bu soruya cevabı kocaman bir “evet” dir. Taylor

kuralı (bkz. Taylor rule) tarafından ölçüldüğü gibi, repo büyümesinin, gevşek ya da kısıtlayıcı para politikasıyla yakından ilişkili olduğunu gözlemledik. Taylor kuralı, bir merkez bankasının hedeflenmiş kısa-dönem faiz oranını (bu oran, ABD’de federal fon oranıdır.), özellikle cari çıktının potansiyel çıktıdan ve cari enflasyon oranının arzu edilen enflasyon oranından ayrışması başta olmak üzere, sürekli değişen makro ekonomik temellere karşılık olarak nasıl değiştirmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Para politikası gevşek olduğunda, yani federal fonlar oranı (FFR) Taylor kuralının öngördüğü orandan daha düşük ise, repolarda hızlı bir büyümenin olduğunu ve finansal piyasa likiditesinin yüksek olduğunu ortaya koymaktayız. Buna karşıt olarak, para politikası sıkı olduğunda, yani federal fonla

ın olmakta ve finansal piyasa likiditesi düşük gerçekleşmektedir. Para Politikası ile Repolardaki Büyüme Arasındaki İlişki Pkuralını tahmin edeceğiz: F Tayrol kuralı artığı (residual) Çıktı açığını, reel (enflasyondan arındırılmış) GSYİH ile reel potansiyel GSYİH ara-

sındaki farkın bir yüzdesi olarak hesapladık. Yine enflasyon oranını, çekirdek tüketici fiyat endeksindeki büyümenin yıllık bir yüzdesi olarak göz önüne aldık. Bu değişkenle

Page 90: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Tobias Adrian - Hyun Song Shin- Çeviren Abdülkadir Gülşen

90

istatisti

ı simgelerken negatif artık görece gevşek politikayı simgelemektedir. Denklemin R ’ i yüzde 75’ tir. Bu oran, para politika

et-to-market) repo finansmanlarını içeriyor olmasıdır. Bu nedenle, birincil dealer verileri finansal sistemi

tadır. Bunun tersi durumunda, Taylor kuralı regresyonunundaki artık pozitif olduğunda (yani, federal fonlar oranının Taylor kuralınca tahmin edilenden daha

ası durumu) repo büyümesi bazen negatif bile olmak üzere, ortalamadan daha

ablo A1

10.07 10.38 -5.49 29.24 ef o nı

l Reserve Sistemi Yönetim Kurulu, H.15 istatistikleri, cari ticari kağıttaki büyüme verileri için;

büyümesi, Federal Reserve’in rincil d

kler ve denklemdeki Taylor kuralı artığı Tablo A1’de verilmiştir. Denklemdeki tüm katsayılar, yüzde 1 güvenirlik düzeyinde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur.

Taylor’u takiben (1993), denklemdeki tahmin edilen değerleri “kurala dayalı” para poli-

tikası ve Taylor kuralı artığını da “takdirsel” (discretionary) para politikası olarak yorumlayabi-liriz. Pozitif artık, Taylor kuralına nispeten sıkı para politikasın

2

sında üç çeyrek dönemdeki değişmelerin Taylor kuralına atfedilebileceğini ve kalan bir çeyreklik değişmenin ise takdirsel olduğunu ortaya koymaktadır.

Repo anlaşma yükümlülüklerindeki toplam büyümenin bir ölçüsü olarak, Federal

Reserve Bank of New York ile ticari açıdan ilişkileri olan ve birincil dealer olarak adlandırılan birimlerle ilgili kapsamlı rakamları kullandık (birincil dealer repo verileriyle ilgili daha önce yapılan analiz için bakınız Adrian ve Fleming [2005] ve Kambhu [2006] ). Bu verilerin bir avantajı, yatırım bankaları, geniş çapta yatırım bankacılığı operasyonları olan ticari bankalar ve banka olmayan menkul kıymet broker ve delalerlarının piyasadan-piyasaya (mark

n repo finansmanının toplam bir ölçüsü olarak yorumlanabilir. Para politikasının duruşunundaki repo büyümesiyle ilgili anahtar sonuçlarımız Tablo A2’de gösterilmiştir.

Taylor kuralı, regresyonundaki artıklar negatif olduğunda (yani, federal fonlar oranının

Taylor kuralınca tahmin edilenden daha düşük olması durumu) repo büyümesi ortalamadan daha yüksek olmak

yüksek olmdüşük çıkmaktadır.

TTaylor Kuralı Regresyonları Özet İstatistikleri 1991:Q3 - 2007:Q1 Ortalama Standart Sapma Minimum Maksimum Birincil dealer repo büyümesi 14.32 11.03 -17.69 34.92 Cari finansal ticari kağıt büyümesi Federal fonlar hed ra 4.07 1.67 1.00 6.50 Çıktı açığı -0.72 1.60 -3.18 2.91 Çekirdek tüketici fiyatları endeksi (CPI) enflasyonu 2.56 0.65 1.15 4.60 Taylor kuralı artığı 0.00 0.95 -1.81 2.40

aynaklar: FederaKFederal Reserve Bank of New York, birincil dealer istatistikleri ve federal fonlar hedefi oranı için; US Congressional Budget Office, çıktı açığı için; U.S. Department of Labor, çekirdek CPI enflasyonu için; yazarların hesaplamaları.

otlar: Tüm büyüme oranları yıllık yüzdelerden oluşmaktadır. Birincil dealer repoNbi ealerlarının repo anlaşma yükümlülüklerinin yıllık büyümesidir. Çıktı açığı, cari reel GSYİH ve potansiyel reel GSYİH arasındaki farkın yüzdesidir. Taylor kuralı artıkları, federal fonlar hedefinin çekirdek CPI enflasyonu ve çıktı açığıyla ilgili normal (ordinary) en küçük kareler regresyonunun artıklarıdır.

Enteresan bir şekilde, repoların davranışı ticari kağıtlardan oldukça farklı bir seyir iz-lemektedir. Hem repolar hem de ticari kağıtlar kısa-dönem borçlanma enstrümanları olduğu halde bulgular, finanasal aracıların yek-diğeri daha az mümkün iken diğerinden daha çok yararlandıklarını göstermektedir. Repo büyümesi yerine ticari kağıt büyümesini kullanan likidite regresyonuyla ilgili katsayılar ( Tablo A2’nin üç ve dört nolu sütunlarına bakınız) repo

Page 91: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

91

büyümesiyle ilgili olanlardan tam zıt işaretler ortaya koymaktadır. İşaretlerdeki bu zıtlıkların muhtemel bir açıklaması, finansal aracıların repoların elde edilmesi zorlaştığında ticari kağıtlara yönelmeleridir (1998’deki hedge fonlar krizindeki durumda olduğu gibi). Bunun tersi urumunda, repolar hızlı bir şekilde artarken -dolayısıyla bilanço kapasitesi düşükken- ticari

ı için daha az imkan olmaktadır. Bu durum 2007’deki kredi krizi sonraki senaryoya

ablo A2

Dealer üyümesi ıt Büyümesi

1***

23.64*** 18.85*** -9.35*** -7.89***

lı artıkları üzerinden birincil dealer repo büyüme oranları ile ali hazı kağıt büyüme oranlarının regresyonlarını raporlamaktadır.

** Yüzde ilik düzeyinde önemli bulunmuştur. *** Yüzde 1 güvenirlik düzeyinde önemli bulunmuştur.

eyle bulgular, finansal piyasa likiditesini, toplam bilançonun büyüme oranı olarak ya da daha spesifik bir şekilde, finansal kurumların kaldıraçlarını ayarlamada kullandıklar bir enstrüm

ansal aracıların bilançolarının piyasa performansı ve olayısıyla para politikası üzerindeki önemini çok ciddi bir şekilde ortaya koymuştur. Finansal

dkağıt ihracuymaktadır. TTaylor Kuralı Regresyonları 1991:Q3 - 2007:Q1 Birincil Finansal Ticari Repo B Kağ (1) (2) (3) (4) Fed fonlar hedefi -2.29** 4.77*** Taylor kuralı artıkları -4.68*** 5.6Taylor kuralı fed fonlar tahmini -1.11 5.49*** Sabit (constant) R2 (yüzde) 12 18 59 59 Kaynaklar: Yazarların hesaplamaları.

ot: Bu tablo, federal fonlar hedef oranı ve Taylor kuraNh rdaki ticari

5 güvenirl

Sonuç Bankalar ve diğer finansal aracıların bilançolarını nasıl yönettiğine dair çalışmaları-

mız, bu kurumların varlık fiyat yükselişleri dönemlerinde kaldıraçlarını arttırdıkları ve varlık düşüş (busts) dönemlerinde ise kaldıraçlarını azalttıklarını ortaya çıkarmıştır. Döngü-yönlü (pro-cyclical) olan bu davranışın finansal piyasa dalgalanmalarını daha da kötüleştireceği muhtemeldir. Çünkü, kurumlar varlık fiyatları artarken varlıkları satın almak ve varlık fiyatları düşerken varlıkları satmak yoluyla normal arz ve talep tepkilerini alt üst etmektedirler. Bu bulgular, finansal piyasa likiditesi için yeni bir tanım önermemizi ortaya koymaktadır. Başka bir ifad

an olan repo anlaşmalarının büyüme oranı şeklinde yeni bir tanıma bizleri götürmek-tedir.

Analizimizi bir basamak ileriye götürürsek, repoların büyüme oranının para politikası-

nın gevşetilme derecesiyle yakından ilişkili olduğunu gösterdik: para politikası gevşetildiğinde repoların stoku hızlı bir şekilde artmakta ve piyasa likiditesi yüksek olmakta, para politikası sıkı olduğunda ise repo büyümesi yavaşlamakta ve piyasa likiditesi dikkat çekecek ölçüde azalma göstermektedir. Repo büyümesiyle para politikası arasındaki bağın bir uzantısı şudur: politika yapımcılarınca hedeflenen kısa-dönem faiz oranları (ABD’de federal fonlar oranı-FFR) bu bağlamda anahtar fiyat değişkeni olabilir. Bu oran, esas olarak merkez bankasının finansal piyasalarla ilgili niyetlerini sinyal etmede bir araç olarak kabul görmüştür. Böyle yapılarak, merkez bankasının gelecekteki eylemleriyle ilgili piyasa beklentilerini etkilemek hedeflenmiştir. Bu ortodoks bakışın tersine, bulgularımız, politika oranının kaldıracın maliyeti üzerindeki etkileri yoluyla bilançonun genişlemesi ve daralması ile finansal sistemin likiditesinin önemli bir belirleyicisi olabileceğini göstermektedir. Kesinlikle ifade edilebilir ki, 2007’deki finansal kriz, find

Page 92: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Tobias Adrian - Hyun Song Shin- Çeviren Abdülkadir Gülşen

92

sistem likiditesi, bilanço yönetimi, varlık fiyatları ve para politikasını birbiriyle bağlayan hayati bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır.

ing şirketi, ABD’de iki ya da daha çok bankaya sahip olan veya bunları kontrol eden dition, 2000, USA)

rtesi hafta boyunca ir. Bu bağlamda,

ış borçlanma yoluyla gerçekleşen bilanço dalgalanmaları risk iştahındaki kaymaları (shifts) tahmin

yapıcıların bakış açısından bu ilişkilerle ilgili bir tartışma için, bakınız Tucker (2007).

TUCKER, P. (2007), “Money and Credit: Banking and the Macroeconomy”, Speech delivered at the Monetary Policy and the Markets Conference, London, December 13. bakınız: <http://www.bankofengland.co.uk/publications/speeches/2007/speech331.pdf>.

Dipnotlar 1 “Still Gushing Forth,” The Economist, February 3, 2005; diğer bir örnek için bakınız, “Bubbles Caused by Cheap Cash Menace World Economy,” Reuters, July 24, 2006. 2 Çevirenin Notu: Banka holdşirkettir. ( Jack P.Friedman, Dictionary of Business Terms, Barron’s Educational Series, Third E3 Data kaynağımız, the Securities and Exchange Commission’ unun EDGAR data setidir. www.sec.gov/edgar.shtml. 4 İtalik kısım çevirene aittir. 5 Yine de, repo büyümesinin toplam varlıkların büyümesinden daha oynak olduğu söylenebilir. 6 Finansal kurumların davranışının genel finansal şartları da etkilediğine dair daha çok bulgu için Adrian and Shin (2007)’ye bakınız. Daha önce yazılan bu makale, ana bankalarca gerçekleştirilen teminatlandırılmış borçlanma-lardaki değişmelerin VIX endeksinde yakalandığı gibi risk iştahındaki kaymaları tahmin edebileceğini göstermek-tedir. VIX endeksi. S&P hisse senedi endeksindeki opsiyonlarda fiyatlandırılmış risk karşıtlığını (risk aversion) özet olarak ölçen ve kullanımı çok yaygın bir endekstir. Bilanço genişlediğinde, VIX endeksi ezalma eğilimine girer. Bilanço küçüldüğünde, VIX endeksi artma eğilimi göstera

teminatlandırılmedebilir. 7 Politika

ynakça Ka ADRIAN, T.- FLEMING, M.J. (2005), “What Financing Data Reveal about Dealer Leverage”, Federal

Reserve Bank of New York, Current Issues in Economics and Finance 11, no. 3 (March). ADRIAN, T.- FLEMING, M.J. (2007), “Liquidity and Leverage”, Paper presented at the Bank for Interna-

tional Settlements conference, “Financial System and Macroeconomic Resilience,” Brunnen, Switzerland,June 18. bakınız: <http://www.princeton.edu/~hsshin/www/LiquidityLeverage.pdf>.

FRIEDMAN, B. M. (1988), “Monetary Policy without Quantity Variables”, American Economic Review 78, no. 2 (May): 440-5. Papers and Proceedings of the 100th Annual Meeting of the American Economic Asso-ciation.

KAMBHU, J. (2006), “Trading Risk, Market Liquidity, and Convergence Trading in the Interest Rate Swap Spread”, Federal Reserve Bank of New York, Economic Policy Review, 12, no. 1 (May): 1-13.

TAYLOR, J. B. (1993), “Discretion versus Policy Rules in Practice”, Carnegie-Rochester Conference Series on Public Policy, 39: 195-214.

Page 93: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi, Sayı 66, 2008

Bankacılığa İlişkin

Mevzuat Değişiklikleri ve Yeni Düzenlemeler

(Temmuz - Eylül 2008)

I. Bankacılık Kanunu'na İlişkin Düzenlemeler 22 Ağustos 2008 tarih ve 26975 sayılı Resmi Gazete’de; • Resmi Gazete'nin 2 Eylül 2006 tarihli ve 26277 sayılı nüshasında yayımlanan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Kontrolündeki Şirketlerin Tasfiyesine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayımlanmıştır. ; 5 Ağustos 2008 tarih ve 26958 sayılı Resmi Gazete’de;; • Resmi Gazete'nin 1 Kasım 2006 tarihli ve 26333 sayılı nüshasında yayımlanan Bankaların İzne Tabi İşlemleri ile Dolaylı Pay Sahipliğine İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik yayımlanmıştır. II. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nca Yapılan Düzenlemeler • Resmi Gazete'nin 22 Eylül 2006 tarihli ve 26297 sayılı nüshasında yayımlanan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin 2006-32/32 Sayılı Tebliğde Değişiklik Yapılması Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 2008-32/36) yayımlanmıştır. III. Sermaye Piyasalarına İlişkin Düzenlemeler 11 Eylül 2008 tarih ve 26994 sayılı Resmi Gazete’de; • Resmi Gazete'nin 12 Ağustos 2001 tarihli ve 24491 sayılı nüshasında yayımlanan Seri: VIII, No: 35 sayılı Sermaye Piyasası Mevzuatı Çerçevesinde Gayrimenkul Değerle-me Hizmeti Verecek Şirketlere ve Bu Şirketlerin Kurulca Listeye Alınmalarına İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri: VIII, No: 58) yayımlanmıştır. 27 Ağustos 2008 tarih ve 26980 sayılı Resmi Gazete’de; • Bakanlar Kurulu'ndan 17 Temmuz 2008 tarih ve 2008/13994 sayılı Karar ile eki Menkul Kıymetler Borsalarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayımlanmıştır. • Varlık finansmanı fonlarının kuruluş ve faaliyetleri ile varlığa dayalı menkul kıymetlerin Kurul kaydına alınmasına, ihracına ve kamunun aydınlatılmasına ilişkin esasların düzenlen-mesini teminen Varlık Finansmanı Fonlarına ve Varlığa Dayalı Menkul Kıymetlere İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ (Seri: III, No: 35) yayımlanmıştır. • Resmi Gazete'nin 12 Haziran 2006 tarihli ve 26196 mükerrer sayılı nüshasında yayımlanan Seri: X, No: 22 sayılı Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Standartları Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri: X, No: 24) yayımlanmıştır.

93

Page 94: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Türkiye Bankalar Birliği

8 Ağustos 2008 tarih ve 26961 sayılı Resmi Gazete’de; • Resmi Gazete'nin 19 Şubat 1996 tarihli ve 22559 sayılı nüshasında yayımlanan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayımlanmıştır. • Resmi Gazete'nin 19 Şubat 1996 tarihli ve 22559 sayılı nüshasında yayımlanan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Tahvil ve Bono Piyasası Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayımlanmıştır. 31 Temmuz 2008 tarih ve 26953 sayılı Resmi Gazete’de; • Resmi Gazete'nin 7 Eylül 2000 tarihli ve 24163 sayılı nüshasında yayımlanan Seri: V, No: 46 sayılı Aracılık Faaliyetleri ve Aracı Kuruluşlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri: V, No: 102) yayımlanmıştır. • Resmi Gazete'nin 6 Nisan 2007 tarihli ve 26485 sayılı nüshasında yayımlanan Seri: V, No: 90 sayılı Vadeli İşlemler Aracılık Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri: V, No:103) yayımlanmıştır. 27 Temmuz 2008 tarih ve 26949 sayılı Resmi Gazete’de; • Resmi Gazete'nin 8 Kasım 1998 tarihli ve 23517 sayılı nüshasında yayımlanan Seri: VI, No: 11 sayılı Gayrimenkul Yatırım Ortaklıklarına İlişkin Esaslar Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri: VI, No: 21) yayımlanmıştır. 9 Temmuz 2008 tarih ve 26931 sayılı Resmi Gazete’de; • Resmi Gazete'nin 23 Şubat 2001 tarihli ve 24327 sayılı nüshasında yayımlanan Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsalarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetme-likte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayımlanmıştır. IV. Vergi Kanunlarına İlişkin Düzenlemeler 1 Ağustos 2008 tarih ve 26954 sayılı Resmi Gazete'de; • Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 385) yayımlanmıştır. Tebliğ'de bedeli kredi kartı kullanılmak suretiyle ödenen taşımacılıkta belge düzenine ilişkin açıklamalar da yapılmıştır. 29 Temmuz 2008 tarih ve 26951 sayılı Resmi Gazete'de; • Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 268) yayımlanmıştır. Tebliğ ile işyeri ve konut kiralama işlemlerine ilişkin yapılacak tahsilat ve ödemelerin banka veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsikine ilişkin açıklamalar yapılmıştır. 26 Temmuz 2008 tarih ve 26948 sayılı Resmi Gazete’de; • Gider Vergileri Genel Tebliği (Seri No: 86) yayımlanmıştır. Kambiyo işlemlerinde ve sigorta muamelelerine ilişkin banka ve sigorta muameleleri vergisi uygulamasına ilişkin açıklamalar Tebliğ'in konusunu oluşturmuştur.

94

Page 95: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

12 Temmuz 2008 tarih ve 26934 sayılı Resmi Gazete’de; • Harçlar Kanunu Genel Tebliği (Seri No: 56) yayımlanmıştır. Tebliğde, Harçlar Kanunu uygulamasına ilişkin olarak 5766 sayılı Kanunla getirilen düzenlemelere yönelik açıklamalara yer verilmiştir. 11 Temmuz 2008 tarih ve 26933 sayılı Resmi Gazete’de; • Katma Değer Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 110) yayımlanmıştır. Tebliğ'de sigorta aracılarının KDV uygulaması karşısındaki durumuna ilişkin açıklamalar da yapılmıştır. V. Diğer Düzenlemeler 27 Eylül 2008 tarih ve 27010 sayılı Resmi Gazete'de; • Mali Suçları Araştırma Kurulu Genel Tebliği (Sıra No: 6) yayımlanmıştır. Tebliğin konusunu Yönetmelik uyarınca yükümlü sayılanlar tarafından, suç gelirlerinin aklanmasının ve terörün finansmanının önlenmesi kapsamında şüpheli işlem bildiriminde bulunulması yükümlülüğünün; etkin, zamanında ve uygun şekilde yerine getirilmesine yönelik açıklamalar oluşturmuştur. 26 Eylül 2008 tarih ve 27009 sayılı Resmi Gazete'de; • Resmi Gazete'nin 16 Eylül 2008 tarihli ve 26999 sayılı nüshasında yayımlanan Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine İlişkin Yükümlülük-lere Uyum Programı Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayımlanmıştır. 16 Eylül 2008 tarih ve 26999 sayılı Resmi Gazete'de; • 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunun uygulanma-sına yönelik olarak; suç gelirlerinin aklanmasının ve terörün finansmanının önlenmesi amacıyla yükümlülerin uyum programı oluşturmaları ve uyum görevlisi atamalarına ilişkin usul ve esasların düzenlenmesini teminen Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine İlişkin Yükümlülüklere Uyum Programı Hakkında Yönetmelik yayımlanmıştır. 10 Eylül 2008 tarih ve 26993 sayılı Resmi Gazete'de; • Sigorta Acenteleri Sektör Meclisi ile Sigorta Acenteleri İcra Komitesinin kurulmasına, yönetim, teşkilat ve faaliyetine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesini teminen Sigorta Acenteleri Sektör Meclisi ile Sigorta Acenteleri İcra Komitesinin Kuruluş ve Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik yayımlanmıştır. 6 Eylül 2008 tarih ve 26989 sayılı Resmi Gazete'de; • Bakanlar Kurulu'ndan 6 Ağustos 2008 tarih ve 2008/14032 sayılı Karar ve eki Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) ile Gürcistan Mali İzleme Birimi Arasında Karapara Aklama ve Terörizmin Finansmanı ile İlgili Finansal İstihbarat Değişiminde İşbirliğine Dair Mutabakat Muhtırası yayımlanmıştır.

95

Page 96: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Türkiye Bankalar Birliği

3 Eylül 2008 tarih ve 26986 sayılı Resmi Gazete'de; • Resmi Gazete'nin 21 Mayıs 2007 tarihli ve 26528 sayılı nüshasında yayımlanan Kıymetli Madenler Borsası Aracı Kuruluşlarının Faaliyet Esasları İle Kıymetli Madenler Aracı Kurumlarının Kuruluşu Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayımlanmıştır. • Resmi Gazete'nin 21 Aralık 1994 tarihli ve 22148 sayılı nüshasında yayımlanan İkrazatçılık Faaliyetleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayımlanmıştır. 28 Ağustos 2008 tarih ve 26981 sayılı Resmi Gazete'de; • 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun sosyal sigorta hükümleri ile getirilen hak ve yükümlülükleri ve sosyal sigorta işlemlerine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesini teminen Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği yayımlanmıştır. 22 Ağustos 2008 tarih ve 26975 sayılı Resmi Gazete'de; • Yeni Türk Lirası ve Yeni Kuruşta Yer Alan Yeni İbarelerinin Kaldırılmasına ve Uygulama Esaslarına İlişkin Tebliğ yayımlanmıştır. • Kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması ile kapsamda yer alan kamu kurum, kurul, üst kurul, kuruluş ve idarelerinin nakit kaynaklarının izlenebilmesini teminen Kamu Haznedarlığı uygulamasına ilişkin esas ve usullerin belirlenmesini teminen Kamu Haznedar-lığı Genel Tebliği yayımlanmıştır. 19 Ağustos 2008 tarih ve 26972 sayılı Resmi Gazete'de; • Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun yayımlanmıştır. 13 Ağustos 2008 tarih ve 26966 sayılı Resmi Gazete'de; • Finansal Tabloların Sunuluşuna İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı (TMS 1) Hakkında Tebliğ (Sıra No: 66) yayımlanmıştır. 9 Ağustos 2008 tarih ve 26962 sayılı Resmi Gazete'de • 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 24 üncü maddesinin 10 uncu fıkrasına göre Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği bünyesinde tüzel kişiliği haiz olarak kurulan Sigorta Bilgi Merkezinin işleyişine ve sigorta şirketlerinin bu konudaki yükümlülüklerine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesini teminen Sigorta Bilgi Merkezi Yönetmeliği yayımlanmış-tır. 5 Ağustos 2008 tarih ve 26958 sayılı Resmi Gazete'de; • Banka promosyonlarına ilişkin 2008/18 sayılı Genelge yayımlanmıştır. Kamu personelinin maaşlarının ödenmesine aracılık eden bankalar tarafından sağlanan ek mali imkânların tasarrufuna ilişkin olarak kamu kurum ve kuruluşlarında uygulama birliğinin sağlanması amacıyla 2007/21 sayılı Genelge'de değişiklik yapılmıştır.

96

Page 97: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

23 Temmuz 2008 tarih ve 26945 sayılı Resmi Gazete'de; • Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yayımlanmıştır. 12 Temmuz 2008 tarih ve 26934 sayılı Resmi Gazete'de; • Türkiye'de kurulmuş sigorta, reasürans şirketleri ile yabancı ülkelerde kurulmuş sigorta ve reasürans şirketlerinin Türkiye'deki teşkilatı ile emeklilik şirketleri tarafından sigortacılık ile emeklilik mevzuatı dahilinde yayımlanacak konsolide ve konsolide olmayan finansal tablolarını denetleyecek bağımsız denetim kuruluşlarının; niteliklerine, faaliyetlerine, yetkilendirilmelerine, bu yetkilerinin geçici veya sürekli olarak kaldırılmasına ve bağımsız denetim sözleşmesinin içeriği ile bağımsız denetim sözleşmesinin taraflarının yükümlülükle-rine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesini teminen Sigorta ve Reasürans ile Emeklilik Şirketlerinde Bağımsız Denetim Yapılmasına İlişkin Yönetmelik yayımlanmıştır. • Sigorta ve reasürans ile emeklilik şirketlerinin faaliyetlerinin güven ve açıklık içinde sürdürülmesine ve kamunun doğru bir şekilde bilgilendirilmesine yönelik olarak; Türkiye'de kurulmuş sigorta ve reasürans şirketleri ile yabancı ülkelerde kurulmuş sigorta ve reasürans şirketlerinin Türkiye'deki şubeleri ile emeklilik şirketlerinin hesap ve kayıtlarına göre oluşturu-lan finansal tablolarının, yetkili bağımsız denetim kuruluşlarınca denetlenmesine ve yapılan denetim sonucunda oluşturulan görüş çerçevesinde yayımlanacak finansal tabloların, sigorta, reasürans ve emeklilik şirketlerinin gerçek durumunu yansıtıp yansıtmadığının tespitine ilişkin ilkelerin belirlenmesini teminen Sigortacılık Bağımsız Denetim İlkelerine İlişkin Yönetme-lik yayımlanmıştır. • Resmi Gazete'nin 6 Haziran 2006 tarihli ve 26190 sayılı nüshasında yayımlanan İhracat Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayımlanmıştır. 9 Temmuz 2008 tarih ve 26931 sayılı Resmi Gazete'de; • Resmi Gazete'nin 7 Ağustos 2007 tarihli ve 26606 sayılı nüshasında yayımlanan Sigorta ve Reasürans ile Emeklilik Şirketlerinin Mali Bünyelerine İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayımlanmıştır. 1 Temmuz 2008 tarih ve 26923 sayılı Resmi Gazete'de; • Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği üyeliği ile Levhaya ilişkin işlemlere; Birliğin organları ve bunların görev ve yetkilerine; bütçe, gelir ve giderlerine; çalıştırılacak personele; Birlik nezdinde kurulacak inceleme ve araştırma komiteleri ile tutulacak defterlere ilişkin usul ve esasların düzenlenmesini teminen Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliğinin Çalışma Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik yayımlanmıştır.

97

Page 98: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi, Sayı 66, 2008

Türkiye Bankalar Birliği Kütüphanesi

Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Kütüphanesi, bankacılık mesleğinin gelişmesine katkı-

da bulunmak, finans ve bankacılık konularında güncel yerli ve yabancı yayınları sağlamak ve çağdaş kütüphanecilik anlayışına uygun olarak kullanıcılarına hizmet sunmak amacıyla kurulmuş bir “ihtisas kütüphanesi”dir.

Kütüphane hafta içi her gün 10.00-12.00 ile 13.00-17.00 saatleri arasında açık bu-

lunmaktadır. Kütüphane bankacılar, akademisyenler, araştırmacılar, özel sektör ve kamu çalışan-

ları, lisans ve yüksek lisans öğrencilerine hizmet sunmaktadır. Neler bulabilirsiniz? Bankacılık, finans ve ekonomi konularında ; 12.000 adet kitap, tartışma tebliği, rapordan oluşan koleksiyon, Ulusal ve uluslararası ekonomik kuruluşların yayınları, 100 kadar yerli ve yabancı süreli yayın

bulunmaktadır.

Kaynaklara nasıl ulaşabilirsiniz? Kütüphanede bulunan yayınların bibliyografik bilgilerine, TBB internet sayfasında yer

alan katalog taraması ile erişim sağlanabilir. Ödünç verme hizmetimiz Ödünç yayın alma/iade işlemlerinde; Şahsen başvuru yapılmalıdır. Kimlik karşılığı (nüfus cüzdanı, ehliyet, pasaport, öğrenci kimliği) yayın ödünç

alınabilir. Bir seferde 1 gün süre ile 4 adet materyal ödünç alınabilir. Hafta sonu için ödünç yayın verilir. Her kullanıcı için günlük 10 sayfa ücretsiz fotokopi çekilir. Ödünç verilen yayınlar için telefon veya e-posta ile bir kez uzatma yapılabilir. TBB personeli ödünç alma hizmetinde önceliklidir. Kütüphaneler arası ödünç verme hizmeti; posta süresi dahil olmak üzere şehir içi

2 kitap 2 hafta; şehir dışı 2 kitap 3 hafta olarak uygulanır. Duyuru hizmeti Kütüphaneye ulaşan yeni yayınlara TBB internet sayfasından erişim sağlanabilir. Yeni

yayınlar ile ilgili duyuruları elekronik posta ile almak, öneri ve soruları iletmek için [email protected] adresine mesaj gönderilebilir.

Türkiye Bankalar Birliği Kütüphanesi

Nispetiye Caddesi Akmerkez B 3 Blok Kat 13 34340 Etiler-İstanbul

98

Page 99: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

99

TBB Kütüphanesine Ulaşan Yeni Yayınlar*

Avrupa Birliği Integrating Europe's financial markets. Edited by Jörg Decressin, Hamid Faruqee, and

Wim Fonteyne. Washington, D.C. : International Monetary Fund, c2007. ISBN 9781589066236 ( 337.142/ INT c2007 )

Bankalar ve Bankacılık ALTINTAŞ, M. Ayhan. Bankacılıkta risk yönetimi ve sermaye yeterliliği: 5411 sayılı

Bankacılık Kanunu, Basel-I ve Basel-II düzenlemeleri çerçevesinde. Ankara: Turhan Kitabevi, 2006. ISBN 9756194510 (332.106 81 ALT 2006)

ALTUNBAŞ, Yener. Syndicated loans. New York : Palgrave Macmillan, 2006. ISBN 9781403996718 (332.175 3 ALT 2006)

Ayadi, Rym. The new Basel Capital Accord and SMEs and the new rating cul-ture.Brussels: Centre for European Policy Studies (CEPS), 2005. ISBN 9290795913 (332.106/8/ AYA 2005)

Bankadan medyaya Türk finans piyasası paneli, bildiriler,13 Aralık 2006, İstanbul. İstanbul: İstanbul Kültür Üniversitesi, 2007. ISBN 9789756957653 (332.095/61/ BAN 2007)

Basel II çerçevesinde finans kesiminde risk algısı ve risklerin yönetimi seminer, açış- tebliğ-panel. İstanbul: İktisadi Araştırmalar Vakfı (İAV), 2008. (332.106/81/ BAS 2008)

Building inclusive financial systems. Washington, D.C.: Brookings Institution Press, c2007. ISBN 9780815708391 (332.109 172 4 BUI c2007)

Central bank reserve management. MA: Edward Elgar, c2007. ISBN 9781845429577 (332.112 CEN c2007)

CHERNOBAI, Anna S. Operational risk. Hoboken, N.J.: Chichester: Wiley; John Wiley [distributor], 2007. ISBN 9780471780519 ( (332.106 81 CHE 2007)

Competition and profitability in European financial service: strategic, systemic and policy issues. London: New York: Routledge, 2006. ISBN 041538494X (332.1/ COM 2006)

Corporate governance in banking. MA: Edward Elgar, c2007. ISBN 9781845429409 (332.1 COR c2007)

Cross-border banking. Singapore; Hackensack, NJ: World Scientific, c2006. ISBN 9812568298 (332.15 CRO c 2006)

Financial market developments in Africa: new challenges for central banks? 20 November 2007 Cape Town South Africa. South Africa: South African Reserve Bank, 2007. ISBN 9780958504454 (332.109/6/ FIN 2007)

GERAATS, Petra. Transparency and governance. London: Centre for Economic Policy Research (CEPR), 2008. ISBN 9871898128861 (332.110/94/ GER 2008)

Global banking paradigm shift: towards meeting the emerging challenges, proceedings, 26-28 September, 2006-Hotel Hilton Towers, Mumbai. New Delhi: Mumbai: Federation of Indian Chambers of Commerce and Industry: Indian Banks' Association, 2007 ( 332.1 GLO 2007)

HUANG, Wei-Xin. Institutional banking for emerging markets. Hoboken, NJ: Wiley, 2007. ISBN 9780470030769 (332.109 172 4 HUA 2007)

MCCANN, Hilton. Offshore finance. Cambridge, UK; New York: Cambridge University Press, 2006. ISBN 9780521862332 (332.15 MCC 2006)

NAABORG, Ilko. Foreign bank entry and performance. Delft, Netherland: Eburon Academic Publishers, 2007. (332.1 NAA 2007)

* Kütüphaneye 2008 yılında ulaşan yayınlar.

Page 100: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Türkiye Bankalar Birliği

New developments in banking and finance. New York : Nova Science Publishers, c2007. ISBN 9781600215766 ( 332.1 NEW c2007)

SAITA, Francesco. Value at risk and bank capital management. Amsterdam; Boston: Elsevier Academic Press, 2007. ISBN 9780123694669 (332.106 81 SAI 207)

SKINNER, Chris. The future of banking: a globalised world. England: John Wiley and Sons, 2007. ISBN 9780470510346 (332.1 SKI 2007)

SLAGER, Alfred. The internationalization of banks. New York : Palgrave Macmillan, 2006. ISBN 1403998744 (332.15 SLA 2006)

STOLZ, Stephanie Marie. Bank capital and risk-taking. Berlin: Springer,c2007. ISBN 9783540485445 (332.106 81 STO c2007)

Systemic financial crises. Hackensack, NJ : World Scientific, c2005. ISBN 9812563482 (332.1 SYS c 2005)

The future of payment systems. London: New York, NY : Routledge, 2008. ISBN 9780415438605 (332.102 85 BAN 2008)

Türk bankacılık sistemi: gelişimi, durumu ve sunduğu seçenekler : bildiriler, konferanslar ve makaleler. İstanbul: Marmara Üniversitesi, 2007. ISBN 9789944250122 (332.109 561 TÜR 2007)

UZUNOĞLU, Sadi . Para ve döviz piyasaları. İstanbul: Literatür Yayıncılık, 2007. ISBN 97897504085 (332.1 UZU 2007)

Banka Birleşmeleri Bank mergers and acquisitions handbook. Chicago, IL: Section of Antitrust Law, ABA,

c2006. ISBN 9781590317174 (332.160 973 BAN c2006) Bireysel Emeklilik Bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesi, seminer, açılış- tebliğ- panel. İstanbul: İktisadi

Araştırmalar Vakfı (İAV), 2006 (332.671 54 BIR 2006) Bütçe CANDAN, Ekrem. Türk bütçe sisteminde performans denetim. Ankara: Maliye Bakanlığı,

2007. ISBN 9789758195121 ( 351.722 095 61 CAN 2007) GÜNAY, Ayşe. Mali disiplinin sağlanmasında denk bütçe yaklaşımı ve Türkiye’de

uygulanabilirliği. Ankara: Maliye Bakanlığı, 2007. ISBN 9789758195114 (343.561 034 GÜN 2007)

Döviz / Döviz Yönetimi New developments of the exchange rate regimes in developing countries. Hampshire

[England]; New York: Palgrave Macmillan, 2007. ISBN 0230004733 (332.456 091 724 NEW 2007)

ORHAN, Osman Z. Para politikası. Ankara, 2007 (332.495 61 ORH 2007) Ekonomi 5 Nisan Kararları’nın yıldönümünde Türkiye ekonomisi. İstanbul: İstanbul Kültür Üniver-

sitesi, 2007. ISBN 9756957581 (330.956/1 TÜR 2007) AYDIN, Üzeyir. Türkiye'de 1980 sonrası dönemde yaşanan ekonomik krizleri analizi. İstanbul: İktisadi Araştırmalar Vakfı (İAV), 2006 (338.542 095 61 AYD 2006)

BALTAOĞLU, Süren. Para sistemleri tarihi. İstanbul: Atlantis Kitabevi, 2008. ISBN 9789944047005 ( 332.4 BAL 2008)

100

Page 101: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

International conference on globalization and its discontents, proceedings, Cortland. İzmir: Izmir University of Economics, 2007. ISBN 9789758789191 ( 337 INT 2007)

KARLUK, S. Rıdvan. Küreselleşen dünyada uluslararası kuruluşlar. İstanbul: Beta Basım Yayın Dağıtım, 2007. ISBN 9789752956391 (337.1 KAR 2007)

TAY, Arzu. Erken uyarı sistemleri ile finansal krizlerin analizi: Türkiye ve geçiş ekonomileri örneği. İstanbul: İktisadi Araştırmalar Vakfı (İAV), 2007 (338.542 TAY 2007)

The Turkish economy: the real economy, corporate governance and reform. London: New York : Routledge, 2006. ISBN 0415365929 (330.956 1 TUR 2006)

Faiz OMAY, Tolga. Türkiye'de faizin vade yapısı ve reel ekonomik aktivite arasındaki ilişki. İstanbul: İktisadi Araştırmalar Vakfı (İAV), 2006 (332.82 OMA 2006)

Finans Global finance in the new century. New York: Palgrave Macmillan, 2007. ISBN

9780230006874 (332.042 GLO 2007) Hukuk AÇIKGÜL, Emine. Teori ve uygulamada kredi kartı sözleşmeleri. Ankara: Seçkin Yayın-

cılık, 2007. ISBN 9789750205439 (346.561 073 AÇI 2007) ALIŞKAN, Murat. Türk banka hukukunda mevduat sigortası. İstanbul: Beta Basım A.Ş.,

2004. ISBN 9752954081 (346.561 082 175 2 ALI 2004) AYCI, Emrullah. Banka kredi kartları ve kredi kartları kanunu (getirilen yenilikler) Ankara:

Kartal Yayınevi, 2006 . ISBN 9758900412 (346.561 073 AYC 2006) Banka Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu. Banka hukuku ve Yargıtay Kararları

sempozyumu, bildiriler- tartışmalar, Ankara, 8 Haziran 2007. Ankara: Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2007. ISBN 9789755371870 (346.561 082 1 BAN 2007)

BOZER, Ali. Borçlar hukuku: genel hükümler. Ankara: Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2007. ISBN 9789755371856 (346.561 077 BOZ 2007)

BOZER, Ali. Sigorta hukuku: genel hükümler, bazı sigorta türleri. Ankara: Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2007. ISBN 9789755371887 (346.561 086 BOZ 2007)

ÇEVİK, Kemal. Ekonomi hukuku yaklaşımı ile banka hukuku. Ankara: Turhan Kitabevi, 2007. ISBN 9789944265201 (346.561 082 1 ÇEV 2007)

DOĞRU, Halil. Menkul kıymetleştirme ve mortgage: genel ve hukuki esaslar. İstanbul: Doğru Hukuk Yayınları, 2007. ISBN 9789750177200 (346.561 043 64 DOĞ 2007)

DONAY, Süheyl. Bankacılık ceza hukuku. İstanbul: Beta Basım Yayın Dağıtım, 2007. ISBN 9789752956117 (345.561 05 DON 2007)

EVİK, Ali Hakan. Sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek aldatıcı hareketler yapma (manipülasyon) suçları. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2004. ISBN 9753478631 (346.092 EVİ 2004)

Financial services regulation in Europe. Richmond, U.K.: Richmond Law and Tax, 2006. ISBN 9781904501251 (346.408 2 FIN 2006)

İNCEOĞLU, Mehmet Murat. Sermaye piyasasında aracı kurumların hukuki sorumluluğu. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2004. ISBN 9753477341 (346.561 092 İNC 2004)

NOYAN, Erdal. Bankacılık faaliyetleri: mevduat, katılım fonları ve krediler. Ankara: Adalet Yayınevi, 2007. ISBN 9789944416467 (346.561 082 1 NOY 2007)

PENEZOĞLU, Yusuf Gökhan. Hukuki yönleriyle vadeli işlem (futures) sözleşmeleri. İstanbul: Kazancı Kitap Ticaret, 2004. ISBN 9753761597 (346.561 092 PEN 2004)

YALÇIN, Onur. Banka kredi sözleşmelerindeki genel işlem şartlarının geçerliliği. Ankara: Yetkin Basım Yayın Dağıtım, 2006. ISBN 975464358X (346.561 073 YAL 2006)

101

Page 102: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Türkiye Bankalar Birliği

YASAMAN, Hamdi. Banka hukuku ile ilgili makaleler, hukuki mütalaalar, bilir kişi raporları. Ankara: Vedat Kitapçılık, 2005 ISBN 9758875469 (346.561 082 1 YAS 2005)

Kamu Maliyesi ÇAŞKURLU, Eren. İç ve dış borçlanmada risk analizine dayalı borç yönetimi ve Türkiye

açısından değerlendirilmesi (1980 ve sonrası). İstanbul: İktisadi Araştırmalar Vakfı (İAV), 2007 (336.340 956 1 ÇAŞ 2007)

ÇETİNER, Özgür. Türkiye'de 1980 sonrası kamu açıklarının makroekonomik etkileri. İstanbul: İktisadi Araştırmalar Vakfı (İAV), 2006 (336.523 095 61 ÇET 2006)

Kredi ve Kredilendirme COLQUİTT, Joetta. Credit risk management. New York: McGraw-Hill, 2007. ISBN

9780071446600 (332.7 COL 2007) The economics of consumer credit. Cambridge, Massachusetts: MIT Press, 2006. ISBN

9780262026017 (332.765 ECO 2006) The lender of last resort. London: New York : Roudledge, 2007. ISBN 9780415323338

(332.7 LEN 2007 ) Mevduat Sigortası Deposit insurance. Hampshire [England]; New York: Palgrave, c2007. ISBN

9780230006997 (368.854 DEP c 2007) Muhasebe AKDOĞAN, Nalan. Tek düzen muhasebe sistemi uygulaması. Ankara: Gazi Büro

Kitabevi, 2007. ISBN 9757313432 (657.61 AKD 2007) ERDAMAR, Cengiz. Finansal muhasebe ve tekdüzen muhasebe sistemi. İstanbul: Arıkan

Basım Yayın Dağıtım, 2007. ISBN 9944322679 (657.833 3 ERD 2007) GREUNING, Hennie van. International financial reporting standards: a practical guide.

Washington,D.C.: World Bank, 2006. ISBN 082135910X (657.021/8/ GRE 2006) KÜÇÜK, Sema. Değerleme ve dönem sonu işlemleri. Ankara: Yaklaşım Yayınları, 2008

(657.7 KÜÇ 2008 ) Seçilmiş Türkiye finansal raporlama standartları : açıklamalar ve uygulamalar. İstanbul: İSMMMO, 2008. ISBN 9789755551449 ( 657.021/2/ SEÇ 2008)

TEKŞEN, Ömer. Barter işlemlerinin muhasebeleştirilmesi ve vergilendirilmesinin yeni finansal tekniklerle karşılaştırılarak incelenmesi: bir araştırma. İstanbul: İktisadi Araştırma-lar Vakfı (İAV), 2006 ( 657.3 TEK 2006)

TOKAÇ, Ahmet. Finansal muhasebe: uygulamacı gözüyle ileri düzey. İstanbul: Tunca Kitabevi, 2006. ISBN 9759802961 (657.833 3 TOK 2006)

YAZICIOĞLU, Adil. Faktoring muhasebesi: BDDK'nın hazırladığı tekdüzen hesap planı ile uyumlu. İstanbul: Altan Basım San. ve Tic. Ltd. Ştı., 2007. ISBN 9750157905 (657.3 YAZ 2007)

Konut Finansmanı ALPTÜRK, Ercan. Mortgage sistemi (Tutsat) soru ve cevaplarıyla. Ankara: Yaklaşım

Yayınları, 2007. ISBN 9789756135747 (332.632 44 ALP 2007) Housing, housing finance and monetary policy, Federal Reserve Bank of Kansas City,

Jackson Hole, Wyoming, August 30- September 1, 2007. Kansas City: FRB of Kansas City, 2008 ( 332.72/ HOU 2008 )

102

Page 103: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Bankacılar Dergisi

KOÇAK, Duygu. Konut finansmanı kanunu öncesi ve sonrası mortgage. İstanbul: Beta Basım Yayın A.Ş.; 2007. ISBN 9789756135747 (332.632 44 KOÇ 2007)

NOMER, N. Füsun . Yatırım ortaklıkları. İstanbul: Beta Basım Yayın Dağıtım, 2003. ISBN 9752952185 (332.632 7 NOM 2003)

OY, Osman. Türkiye'de mortgage: konut finansmanı sistemi ve ana hatları ile gayrimenkul mevzuatı. İstanbul: Beta Basım Yayın A.Ş., 2007. ISBN 9789752956728 (332.632 44 OY 2007)

ÖNAL, Yıldırım Beyazıt. İpotekli konut finansmanı ve hukuku: mortgage (Tutsat). Adana: Karahan Kitabevi, 2007. ISBN 978975644752 (332.632 44 ÖNA 2007)

Mortgage: ülkemizdeki ve dünyadaki uygulamaları. Ankara: Ziraat Bankası, 2008 (332.632 44 ZIR 2008)

Para/Döviz Yönetimi ÖZDEMİR, Metin. Enflasyon hedeflemesi teorisi: gelişmekte olan ülkelerde uygu-

lanabilirliği ve Türkiye. İstanbul: İktisadi Araştırmalar Vakfı (İAV), 2007 (332.41 ÖZD 2007) Risk Sermayesi ÇONKAR, M. Kemalettin. Risk sermayesi finansman yöntemi. İstanbul: İstanbul Ticaret

Odası, 2007. ISBN 9789944602259 (332.041 5 ÇON 2007) Sermaye Piyasası AKSOY, Ahmet. Sermaye piyasası yatırım araçları ve analizi. Ankara: Gazi Kitabevi,

2007. ISBN 9789944165259 (332.642 561 AKS 2007) ALTAY, Erdinç.Sermaye piyasası'nda varlık fiyatlama teorileri "Sermaye Piyasası Teorisi-

Arbitraj Fiyatlama Teorisi". İstanbul: Derin Yayınevi, 2004. ISBN 9756463260 (332.632 22 ALT 2004)

BAYRAMOĞLU, Mehmet Fatih. Finansal endekslerin öngörüsünde yapay sinir ağı modellerinin kullanılması: İMKB ulusal 100 endeksinin gün içi en yüksek ve en düşük değerlerinin öngörüsü üzerine bir uygulama. İstanbul: İktisadi Araştırmalar Vakfı (İAV), 2007 (332.642 561 BAY 2007)

ÇATANA, Emin Server. Menkul kıymet takas ve saklama sistemlerinin bankacılık sektörüne entegrasyonu ve Türkiye uygulaması (Takasbank). İstanbul, 2007 (332.642 561 ÇAT 2007)

FABOZZİ, Frank J. Mortgage-backed securities. Hoboken, N.J. : Wiley, c2007. ISBN 9780470047736 (332.632 FAB c2007)

KONDAK ERGÜL, Nuray. The efficient market hypothesis revisited: some evidence from the Istanbul Stock Exchange. Capital Markets Board of Turkey, publication number: 83. ISBN 9757539805 (332.642 561 KON 1997)

KOTHARİ, Vinod. Securitization: the financial instrument of the future. Singapore: Haboken, NJ: John Wiley and Sons (Asia), 2006. ISBN 9780470821957 (332.632 KOT 2006)

ÖNAL, Yıldırım Beyazıt. İpotekli konut finansmanı ve hukuku: mortgage (Tutsat). Adana: Karahan Kitabevi, 2007. ISBN 978975644752 (332.632 44 ÖNA 2007)

SARIOĞLU, Serra Eren. Değişik modelleri ve İMKB hisse senetleri piyasası'nda değişken-lik modellerinin kesitsel olarak irdelenmesi. İstanbul: İktisadi Araştırmalar Vakfı (İAV), 2006 (332.632 22 SAR 2006)

SEVİNÇ, Erkan. İMKB-30 endeksinde yer alan menkul kıymetlerden ortalama - varyans modeline göre optimal portföy riskinin hesaplanması. İstanbul: İktisadi Araştırmalar Vakfı (İAV), 2007 (332.632 28 SEV 2007)

TEVFİK , Arman T. Hisse senedi değerlemesi. İstanbul: Literatür Yayıncılık, 2005. ISBN 9750403312 (332.632 21 TEV 2005)

103

Page 104: İçindekiler - Türkiye Bankalar Birliği · Daha teknik ve ülkemiz sektörel büyüklükleri de dikkate alnarak Sanayi ve Ticaret ı Bakanlığı tarafından yapılan tanıma göre

Türkiye Bankalar Birliği

Ticaret Faktoring sektörü ve uygulamaları, seminer, açış- tebliğ- panel, İstanbul, 2006. İstanbul: İktisadi Araştırmalar Vakfı (İAV),2006 (382.17 FAK 2006)

KAYA, Salih. Uluslararası bankacılık uygulamaları (bankalarda dış ticaret işlemleri ve uygulaması) ICC- UCP 500 ve +eUCP. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2003. ISBN 975347671X (382.17 KAY 2003)

ÖZALP, Abdurrahman. Dış ticarette yeni kurallar: UCP 600'ın kullanılması ve akreditif. İstanbul: Türkmen Kitabevi, 2007. ISBN 9789756392690 (382.17 ÖZA 2007)

Türev Ürünler BANKS, Erik. Credit derivatives: techniques to manage credit risk for financial profession-

als. New York : McGraw-Hill, c2007. ISBN 9780071453141 (332.645 7 BAN c2007) ŞAHİN, Hasan. Riske maruz değer hesaplama yöntemleri. Ankara: Turhan Kitabevi, 2004.

ISBN 9756194073 (332.645 ŞAH 2004) Vergi ve Vergilendirme EROL, Ahmet. Bankacılık ve finans sektöründe vergilendirme Ankara: Yaklaşım Yayın-

cılık, 2006. ISBN 9756135352 (336.278 ERO 2006)

104