Hz. Peygamber'inisamveri.org/pdfdrg/D165414/2006/2006_YAVUZS.pdf · Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu...
Transcript of Hz. Peygamber'inisamveri.org/pdfdrg/D165414/2006/2006_YAVUZS.pdf · Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu...
Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu lş1ğtnda /slam'm Güncel Sunumu 2003 Yılı Kutlu Doğum Sempozyumu Tebliğ ve Müzakereleri
Yayın No: 364 Sempozyumlar ve Paneller Serisi:35
©Bütün Hakları Türkiye Diyanet Vakfı'na aittir 1. Baskı, Haziran 2006, Ankata, 1.000 adet
ISBN 975-389-485-6 06.06.Y.0005.364
Redaksiyon : Dr. Mehmet BULUT Kapak ve Iç Tasarım: TN Iletişim Kufi Besmele: Hişam ei-Gan1vl Uygulama: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
Türkiye Oiyanet Vakfı Mütevelli Heyeti'nin 16.07.2003/1117-21 sayılı kararıyla basılmıştır.
Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret Işletmesi'nin dizgi, fotomekanik, ofset ve cilt tesislerinde hazırlanıp basılmıştır.
TÜRKIYE DIYANET VAKFI Yayın Matbaacılık ve Ticaret Işletmesi
OSTIM örnek Sanayi Sitesi 1. Cadde 358. Sokak No: 11 06370 Yenimahalle 1 Ankara Tel: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 354 91 32 e-posta: tdvyayin@diyanetvakfi. org. tr
Kaynak, Alan ve Metot Açısından Misyonerlik ve Tebliğ Faaliyetlerinin Epistemik
Çözümlemesi Yard. Doç. Dr. Şevket YAVUZ*
1. Giriş
Akide, inanç, veya ideolojiler varlıklarını ve meşruiyetlerini "reel" hayatta (real, existential encounter) ifade etmeleri ile ortaya koydukları iddiasın-
dadırlar. Bu ifade ediş fiziki aleme tezalıörler (ritüeller, söylemler ve halet) ve temsillerle (semboller-işaretler, kurumlar ve teknolojiler) tercüme edilir. Varlık ve meşruiyetleri gerçek hayatta kendilerini ifade edebilmelerine bağlı olan dini gelenek ve akidelerin, bu "reel" hayatta ferdi, kolektif ve hatta küresel 1 ekümenik bir takım ideallerini dillendirmeleri de bahsedilen mevcudiyet ve meşruiyetlerini devam ettirebilmenin doğal bir sonucudur. Bu dillendirme, dini geleneğin sosyal çevre, güç-bilgi bağlantıları ve yayılma stratejilerine bağlı olarak ya potansiyel olarak ya da fiili olarak her zaman yapılacak ve yapılması gereken dini bir vazife ve sorumluluk olarak kendisini temellendirir. Diğer bir ifade ile, her dinin kendisini dillendirme ve yayma hakkı dini akidenin bizzat kendi epistemik kurgusunda ve sosyal ifade boyutunda mevcuttur. Eğer din, hayat, varlık ve fenomenlere "mana" giydirmenin ve o mananın potasında varolmanın adı ise, her dini gelenek bu manalandırmanın "diğerleri" veya "ötekileri" tarafından da "paylaşılmasını" talep edebilecektir. Bu talep, genellikle bir "kurtarıcı" söylemle (soteriology) meşrulaştırılıp "diğerleri"ne veya "ötekileri" ne sunulmaya çalışılır. Bu sunuşun adı Hıristiyanlıkta misyonerlik; İslam' da ise tebliğdir.
·ıs Mart Üniv. ilahiyat Fakültesi Ôğretim Üyesi.
20 1 Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu ışığında Islam'ın Güncel Sunumu
Bu çalışmamızda, misyonerlik ve tebliğ faaliyetlerinin kaynak, alan ve metot açısından epistemik bir çözümlemesi yapılacaktır. Dini akidenin dillendirilmesinin tarihi ve teolojik kaynak ve özellikleri aslında bu fonksiyonun alan ve metotlarını da tayin etmektedir. Tarihi ve teolojik olarak iki dini geleneğin kaynakları, mesajın "öteki"ne veya "diğer" ine ulaştırılmasının alan koordinatlarını ve metodolajik şernalarını çizer.
Geleneklerden biri, Hıristiyanlık, tarihin mitlerle ve "phanstasm"larla ördüğü bir "zaman"a atıfta mesajı iletme kurumunu (misyonerlik) kurgularken, kurgudaki boşlukları, kendinden mervi (self-referentiaO bir meşruiyet ve otorite inşa ederek doldurma gayretinde olduğu iddia edilebilir. Tarsuslu bir ama olan ve hem tarihi, hem teolojikİsa'nın amansız rakiplerinden Ferisi (Pharisee) ekolünden "dönme" Pavlus'un kurgusu esas alınarak yaklaşık üç asır "boyunca" muhtelif sosyo-teolajik şartların etkisiyle şekillenen "İsa'nın Sancılı Dramı" (muhakeme, çarmıha gerilmeve yeniden dirilme-the Passian Narratives: trial, crucifixion, resurrection)nın oluşturduğu mağdur-mazlum refleksinin hatıralarıyla şekillenen "düşman bir dünya" (gentile world) içindeki Hıristiyanlık ile Roma İmparatorluğu tarafından önce diğer dinlerle var olma hakkı tanınan (Milan Fermanı, 313) ve daha sonra da, "sosyo-kültürel ve doktrinsel bir harç olması için"1 imparatorluk tarafından resmi dini olarak benimsenen (325) Hıristiyanlık, apostolik hiyerarşi ile kurumsallaşmasını, emperyal hiyerarşi ile perçinlemiştir. Bu güç-bilgi bağlantısı, beraberinde Hıristiyanlığın teoride epistemesini, pratikte de kurumlarını güdümlemiştir. Dolayısıyla hiyerarşi panteonuyla müesseseleşen misyonerlik alan ve metotlarında da bu yapıya uygun olarak mesajı iletme ve ulaştırma prensiplerini, her devrin güç koordinatlarına uygun olarak benimsemiştir. Bu bağlamda, aşağıdaki sorular konuyu temellendirme sadedinde ortaya konabilir: Teolojik İsa, hayatta iken sadece kendi halkına bile başarısız bir "misyon" ifa etmişken, nasıl olup ta "ikinci diriliş"inde "ekümenik" (oikoumene)2 bir misyona sahip olabiliyor ve bu misyanun başlatılınasını "otantik" havariolmayan birisine tevdi edebiliyor? Acaba havarilik meşruiyetinden uzak olan Pavlus'a politik ve/veya teolojik birtakım kazanımlar
1 Edward Gibbon, Christianity and the Decline of Rome (New York: Co !li er Books, 1966; 1. basım 1962),
1-9, 87-144; George P. Fisher, The Beginnings of Christianity with a view of the State of the Roman World at the Birth ofChrist (New York: Charles Scribner's Sons, 1887), 185-251.
2 Yunanca oikoumenikos ("ikamet edilen ev": oikein, "ikamet etmek; oikos, "ev") kelimesinin Türkçe
telaffuzu olan bu terim, Hıristiyanlığın küresel idealini temsil eder. Fakat, gerek tarihi açılım açısından, gerekse otorite açısından Pax Christiana her zaman Pax Romana ile örtüşerek var olagelmiştir. Bu
hususta bkz. George P. Fisher, The Beginning of Christianity with 'tl view of the State of the Roman World at the Birth ofChrist, 202-251.
Tebliğler ve Müzakereler 1 21
sağlayabilecek böyle bir kurumu tesis noktasında Pax Romana (Roma İmparatorluğu veya kü:lt-merkezli polito-ekonomiler) destek vermiş olabilir mi? Pax Romana'nın küresel hegemonyası (oikoumene veya "novus" ordo seclerum) için İsa'nın mesajı maniple edilerek emperyal söyleme ne dereceye kadar ve nasıl eklemlenmiştir? Değişen güç ve kuvvet kombinasyonlarına eklemlenen misyonerlik kurumu, daha doğrusu Kilise, nasıl ve hangi noktalarda "ötekinin" daimi olarak "ötelenmesine" ve "ötekileştirilmesine" teşne olmuştur?
Geleneklerden diğeri, İslam, tarihin "tarihle" örüldüğü bir zaman diliminde -yaşanan süreci mitleştirme temayülleri bazen nüksetse de- ve insanlığın "gözü önünde" tezahür ve temsillerini inşa etmiştir. Güç-bilgi ilişkileri bağlamında da bilgi (knowledge) ve iman güç olmuş, bu güç ve iman dairevi olarak gücün koordinatlarını kurmuştur. Diğer bir ifade ile, kendisini ispat için veya varlığını anatmak için kendisinden başka bir polito-ekonomiye muhtaç olmamış, h ür ve başat bir epistemeyi, özneyi (ilk ümmet) ve buna bağlı kurumlarını tesis etmiştir. Aslında bu h ür ve başat yapı, İslami akide-fikir-amel dairesinin tabii bir sonucudur. İman, akide ve amel İslam'da ferdidir; dolayısıyla birey ne hiyerarşiler panteonunda ne de grup külliliğinde eritilir. Vazife ve yükümlülükler de ferdidir: herkes bireysel olarak yapıp ettiklerinden, yapmayıp ihmal ettiklerinden mesuldür. Bu bağlamda tebliğ vazifesi bir yükümlülüktür ve genel görüşe göre de ferdidir. Kişi külderi ve hiyerarşileriyle şekillenen Hıristiyan mesajının aksine, "Kitap" merkezli bir otoritenin inşacısı olan İslam'ın mesajı, tebliği taşıyacak ferdin, mesajı evvela kendi deruni aleminde yoğurması, şuurlaştırması ve pratiğe inkılap ettirmesini gerekli kılar. Bu, fiil (amel veya ritüel) ile fail (insan) arasındaki örtüşmesi gereken ilişkinin, İslam' daki teori ile pratiklerin enteraktif şemasını ortaya koyar.
Bu teorik dibaceden sonra şu sorularla konuyu çerçeveleyebiliriz: Acaba, tebliğ vazifesi hiç mi maniple edilmemiştir? Güç-bilgi/akide koordinatlarında tebliğ her zaman teorik kalıplarına uygun olarak mı yerine getirilmiştir? Tebliğ faaliyetleri "diğerlerini" hiç mi "ötekileştirmemiş" ve "ötelememiştir"? Kendimize ait olanın daima yüceltilmesi refleksiyle bu suallere tam olarak "hayır" demek, herhalde tarihi yanılgı olacaktır. Ama, kesin olan bir şeyvar ki, o da İslam tebliğcilerinin, gayelerine bağlı olarak "diğerlerini" kendi iman ve kültür havzasına katmak için çaba harcadıkları, ama hiçbir zaman onları, Hıristiyan misyonerlerinin yap/mış/makta oldukları gibi, kökü dışarıda olan "merkez" (core)in egemenlik alanının "daha iyi, ucuz gönül ve fizik işçileri; merkezin ve yarı merkezin saf ve ebedi tüketicileri" yapmamış ve onları asla asimile veya elimine etmeyi tasdik ve teşvik edici olmamışlardır. Bunun tarihiispatıda İslam politoekonomisinin "durdurulduğu" coğrafYalardaki etnik, dini ve mezhebi entitele-
22 1 Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu ışığında Islam'ın Güncel Sunumu
rin varlıklarını devam ettirmekte olduklarıdır. Bu genel postuladardan sonra şu sorgulanabilir: Misyonerlik ile tebliğ arasındaki hangi tür farklılıklar, böyle farklı bir alan kurmakta ve "mesajın götürülmesi" metotlarını tayin etmektedir?
ll. Misyonerlik ve Tebliğin Meşruiyet Kaynaklarının Soy Kütüğü,
Alanlarının Koordinatları ve Metotlarının Inşası
Her insan, mensubu olduğu dini gelenek ve akideyi hem tezahürleri hem de temsilleri ile yaşama ve hayatını bununla "manalandırma" hakkına sahip olduğu gibi, onu başkalarına "ulaştırma" ve "götürme" hak ve meşruluğuna da sahiptir. Farklılıkların güzellik ol~uğu bir anlayışla ve samimi dini duygu ve insiyakların olmasının tabii bir "ihtiyaç" olduğu telakkisiyle, herhangi bir dinin takipçisi birey, dininin değer manzumelerini, sanat, hukuk, ahlak anlayışlarını ve sembollerini kendisinin dışındakileri "götürme" hususunda haklı bir meşruiyeti haizdir. Ancak, bu hak ve meşruiyet, kendisinin dışındakilere "suret-i haktan" görünüp, onları küresel veya mahalli güç ağını elinde tutanlara "kul ve köle" yapmanın yol~nu aralayan kültürsüzleşme (deculturation) ve beraberindeki kültürel giydirme (enculturation)nin bağlantılarını veriyorsa, zulüm ve haksızlığa dönüşür. "Sadece manevi olana talip olduklarını" iddia edenler maddi olanın ağında mananın endüstrisini yaparak maddi olana hizmet ediyorlarsa, ya söylemlerinde "münafıklık" vardır ya da "göründükleri gibi değillerdir". Bu giriş postulatıyla misyonerlik ve tebliğ karşılaştırmasının teorik ve epistemik öncüllerini ortaya koyabiliriz.
1. Hıristiyan Misyonerliği:
Şayet teolojik İsa, mesajı ilettiği insanlar (Yahudiler) tarafından Roma otoritelerine ispiyonlanarak, "çarmıha gerildi" ise, nasıl olup da onun mesajı ekümenik bir açılırola "tüm milletlere"3 "götürülmesi"4 gereken bir mesaj olmuştur? Bundan da öte, nasıl olup da "sevgi ve merhamet muştusu" bir mesaj, "ötekileştirici" bir rol ile "ötekileri", "ne yapıp edip" desteklendiği polito-ekonomik "merkez"in sultasına katıcı bir fonksiyona büründürülmüştür?
3 Matta 28: 19-20; Markos 16: 15-18; Luka 24: 46-47; Yuhanna 20: 21-23; Rasüllerin İşleri 1:8. 4 Latince "göndermek" (to send ojf) manasma gelen mittere fiilinden missus, missiô ve missiôn şeklinde isim olarak klasik Fransızca'ya oradan da öteki Angio-Sakson dillerine geçmiştir. "Bir dini organizasyon, özellikle bir Hıristiyan kuruluşu, tarafından yabancı bir ülkeye, 'çoğunlukla din değiştirmek amacıyla' kendi mesajını, eğitim, sağlık ve diğermetotlu çalışmalarla 'götüren' görevli şahıslar topluluğu." The American Heritage Dictionary, v. 3.6.a (Softkey International Inc.,l996), CD-ROM. Hıristiyanlaştırma veya Hıristiyan mesajına ihtida ettirme manalarma gelen Christanization, conversion, proselitizııtion, witness, proclamation gibi terimler de kullanılmaktadır. Ayrıca "mesajın ulaştırılması" manasma gelen "evangelizasyon" (evangelization, dolayısıyla Evangelizm).
s Matta 15: 24.
Tebliğler ve Mllzakereler 1 2a
a. Otoritenin Dilimlenmesi veya Dilimlenen Otoritenin Kanonize Edilmesi ve Manevi 1 Spiritüal Otoritenin Maddi 1 Dünyevi Otoriteye Eklemlenmesi
Teolojikİsa'ya Matta İncil'inde "(b)en, yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gönderildim" s der ve bu emrin pratiği bağlamında:
İsa On ikileri şu buyrukla halkın arasına gönderdi: 'Diğer uluslara ait yerlere gitmeyin. Samiriyelilere ait kentlerin de hiçbirine uğramayın. Bunun yerine, İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gidin. Gittiğiniz her yerde Göklerin Egemenliğinin yaklaştığını duyurun. Hastaları iyileştirin, ölüleri diriltin, cüzamlıları temiz kılın, cinleri kovun. Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin. Kuşağınıza altın, gümüş ya da bakır para koymayın. Y okuluk için ne torba, ne yedek mintan, ne çarık, ne de değnek alın. Çünkü işçi kendi yiyeceğini hak eder.6
Sinoptik üç İncil'de (Markos, Matta ve Luka, Synoptic Gospels) mesajın İsrail milletine ulaştırılması emredilirken, İsa'nın "Yeniden Dirilişi Hayali ile ekümenik bir mahiyet kazanmıştır. Artık mesaj, dünyevi otoriteyi de kutsayarak,7 ilginç bir açılımla Roma İmparatorluğu "vatandaşlarına" ve daha çok "kölelerine" sunulabilecek moda büründürülür.
Genel olarak, Hıristiyan misyonerliği teolojik meşruiyetini, hatta genel Hıristiyan Pavlus ekolünün8 varoluşunun temelini, "Yeniden Diriliş Hayali" (the Resurrection as a Phantasm) oluşturur.9 Miladi ikinci asrın ortalarına kadar İsa'nın "Yeniden Dirilişi" merkezi bir akide olarak kabul edilmezken, bu asrın ortalarından itibaren güçlenmeye başlayan ve Hıristiyanlıkta "heretik" olarak kabul edilen, sır ve gizem epistemolojisine göre şekillenen Marcionite-Gnostik yorumun10 bu teolojik olayı "ifrat" derecede ruhanileştirmesine tepki olarak, dinintemel akidesi olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Olayın tamamen manevi sunumuna karşı, Pavlus'a atfedilen teolojik düşünce sistemi hadiseyi fizikibedeni (corporea[) "yeniden diriliş" olarak temellendirir. Olay, olay hakkında ve olaya bağlı söylemler ve ritüeller, 11 sonuçta özellikle üç önemli unsurun da
6Matta 10: 5-11. 7 Markos 12: 17; Matta 22:21; Luka 22: 25; Yuhanna 18:36. 8 İsa'nın "Yeniden Dirilme Hayali'' nin Pavlus teolojisi ve buna bağlı Havartlere Haletlik esaslı otoritenin
inşası için bkz. M. Goguel, La Foi a la Resurrection de ]esus dans le Christianisme Primitif(Paris: Etude
d'Histoire et de Psychologie Religieuses, 1933), 27-81. 9 Bkz. G. Lüdeman, Die Auferstehung fesu, 23-27.
10 Marcion (Sinoplu) (ö. 155 ca.) kitap olarak yalnız Yeni Ahit'i kabul ediyordu. 11 Markus Vinzent, "History does not always tel! Stories: What about the Resurrection of Christ?"
(Augustinuanum, 1995-96, 16-7.
24 1 Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu lşığında Islam'ın Güncel Sunumu
oluşmasının tarihi arka planınıbelirler: Yeniden Diriliş Akidesi, Havarilere Ha-· leflik (Apostolic Succession) ve misyonerlik Bu bağlamda, bu olayın lciıbulü, otorite ve meşruiyet temellerini Havarilere Haletlik statüsü ve bunlara bağlı akide ve ritüellerden alan Kilise, otoritesini ve otoritesinin meşruiyet kaynaklarını "manevi-maddi" güç ilişkileri bağlamında konumlandırmıştır. 12
İncillerin "yazarları", bu "phantasmic" olay kontekstinde İsa'nın çarmıha gerilme hadisesinden üç gün sonra dirildiğini ve havarilerine yaptığı veda konuşmasında:
Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.13
dediğini ileri sürerler. İsa Mesih'in dünya milletlerinin kendisinin öğrencileri yapılması ve vaftiz edilmesi emri öyle görünüyor ki Pavlus'un "ne yapıp edip insanların kazanılması" direktifıne teolojikarkaplan oluşturmak üzere yeniden inşa edilmiştir. Buradaki akideyi ifade etme ve "ulaştırma" normalliğinden "ötekileri" asimile etme anamalisine götüren radikal dönüşümü, bilgi-akidegüç kontekstine oturtmadan izah etmek herhalde oldukça zor görünüyor.
Pavlus, mesajın iletilmesinin metotlarını da aşağıdaki gibi belirler:
Ben özgürüm, kimsenin kölesi değilim. Ama daha çok kişi kazanayım diye herkesin kölesi oldum. Yahudileri kazanmak için Yahudilere Yahudi gibi davrandım. Kendim Kutsal Yasa'nın denetimi altında olmadığım halde, Yasa altında olanları kazanmak için onlara Yasa altındaymışım gibi davrandım. Tanrı'nın Yasasına sahip olmayan biri değilim, Mesih'in Yasası altındayım. Buna karşın, Yasa'ya sahip olmayanları lciızanmak için Yasa'ya sahip değilmişim gibi davrandım. Güçsüzleri kazanmak için onlarla güçsüz oldum. Ne yapıp yapıp bazılarını kurtarmak için herkesle her şey oldum. Bunların hepsini, Müjde' de payım olsun diye Müjde'nin uğruna yapıyorum. 14
Ve Pavlus'un temel paradigmalarının nasıl "ötekinin" (tarihi İsa'nın bağlıları dahil) değerler manzumesini "ötekileştirmek üzere ötelediğinin" gerekçesini de şöyle ortaya koyar:
Yahudilerin, Greklerin ya da Tanrı topluluğunun tökezleyip düşme-
12 M. Goguel, a.g.e., 30-75; Vinzent, a.g.m., 1-17; John D. Crossan, The Cross that Spoke (San Fransisco, 1988), 340-51.
13 Matta 28: 18-20; Markos 16: 14-18; Luka 24: 36-49; Yuhanna 20: 19-23; Rasüllerin İşleri 1:6-8. 141. Kor. 9:19-23.
, Tebliğler ve Müzakereler 1 25
sine neden olmayın. Ben de kendi yararımı değil, kurtulsunlar diye birçok kimsenin yararını gözeterek herkesi her yönden hoşnut etmeye çalı~ şıyorum. 15
İsa böyle bir tarihi yeniden doğuşa nail olmuş mudur? Şayet oldu ise, nasıl olup ta milli veya kabilesel bir öğreti ekümenik bir moda büründürülmüştür? Bu nokta tarihin bir açmazı ve paradoksal bir ön kabul olarak tarihi bir gerçek formatında asırlarca tekrarlanır. Fakat öyle görünüyor ki, Helenistİk sosyo-teolojik teamüllere göre modellenen Tarsus-Antakya çizgisi, Pavlus tarafından inşa edildiği kabul edilen "Tanrı İsa" modeli'6 ile şekillenen yeni teolojik kurgu ve dininaşırı mistifikasyonu sayesinde Roma otoritelerine karşı asırlarca, tarihi İsa'nın müntesipleri de dahil, birkaç mahalli Yahudi ayaklanması hariç, bir kıyam ve başkaldırı ortaya koymaktan bölgedeki Semitik kitleleri alıkoymuştur.
Kitabi dayanak ve otoritenin tahrip olduğu bir ortamda, kişi külderi ko ntrolsüzce çoğaldığı gibi, akide ve teoriyi yeknesaklaştıracak bir gücün de olamayacağı tezinden hareketle, hem şifahi gelenek aşırı bir şekilde çoğalmış, hem de mesaj ana mecrasından hızla uzaklaştırılmıştır. Sonuç olarak şu tez tekrarlanabilir:
Yeni Ahitteki tüm yazılar, dinlerine ve akidelerine bağlı Hıristiyan fertlerin veya grupların karşılaştıkları belirli tarihi, sosyal ve siyasi konteksderin sonucu vücut bulmuştur.'?
IV. asrın ilk çeyreğinde böyle bir dini gelenek, Konstantin'in aradığı "sosyal ve kültürel harç"18 ve yeni yayılma stratejileri için meşruiyet kaynağı olması sebebiyle emperyal güç kombinasyonlarına eklemlenmiştir19• Bizantizm veya Sezaro-papizm denilen bu akide-bilgi-güç yapısı kendinden sonraki bir çok yayılmacı ve kolonileştirici harekete model olmuştur. XI. asırcia misyonerlik faaliyetleri ile yayılınacı politikalar izleyen devrin polito-ekonomik güç merkezleri, tüm Avrupa'yı Pax Roma'nın egemenlik sahasınailhak etmişlerdir. Papalığın uyguladığı "hıristiyanlaştırma" (veya hiyerarşi panteonuna katma) projesi dışında ilk misyonerlik teşkilatı İngiltere'de 1646'da kurulur. Bunu diğer kolonici Avrupa devletleri takip eder (1662).
15 1. Kor. 10: 32-3. 16 Bkz. Mahmut Aydın, Tarihsel İsa: İmanın Mesih'inden Tarihin İsa'sına (Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2002). 17 Edwin D. Freed, The New Testament: A Critica/ Introduction (California: Wadsworth Publishing Co.,
1991 [ikinci basım], ilk basım, 1979), 1-74. Ayrıca bkz. M. Borg, fesus: A New Vision (NewYork,l987),
15. '· 1
I8 Gibbon, a.g.e., 9. 19 Bkz. Şinası Gündüz, "Dinin Siyasallaşması ve Hıristiyan Misyonu", İslamiyat 5-3 (Ankara, 2002), 49-
85.
26 1 Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu ışığında Islam'ın Güncel Sunumu
Sezar o-papizm modeli, Yeni Dünya'yı kol anileştiren Portekiz ve İspanyol sömürü cü güçleri (özellikle Cizvit Ka to lik misyonu )2°, Avrupa' daki prensliklerio desteğinde gelişen Protestan hareketlerF1, "Aydınlanma Dönemi" (1650-1796) sonrasındaki Endüstri Devrimi (1770'ler)'nin güç verdiği Kolanizasyon Dönemleri (özellikle 1870-1920 arası) için, bazı küçük ayarlamalarla, model olmaya devam etmiştir. Yeni Kolonileştirme Dönemi (Neo-Colonialism) diyebileceğimiz İkinci Dünya Savaşı sonraki süreçte de aynı yapı devam etmekte olduğunu destekleyecek ortada sayısız deliller vardır. 22
Özellikle Ka to lik misyonu Pavlus' dan aldığı asimile etmenin dini meşruiyetini, güç ve iktidarı elde ettiklerinde "ötekileri" elimine etme noktasında bir dayanak noktası ede gelmişlerdir. Tarihi örneklerini Afrika'nın yerel değerlerine ve insanlarına23 , Uzakdoğu'daki yerli millet ve kültürlerine24, Latin, Orta ve Güney Amerika'nın yerli halklarına, İslam milletlerine25 yapılan emperyal asi-
2o Bu konuda bkz. Sa bin~ MacCormack, Religion in the Andes: Visian and Imagination in Early Colonial Peru (New Jersey: Princeton University Press, ı99ı), 4-ı4,
2ı Martin Luther, "Secular Authority: To What Extent It Should be Obeyed", Martin Luther: Selection From His Writings, edited by J. Dillenberger (New York: Anehor Books, ı961), 363-402.
22 Özellikle Amerika' daki Yeni Muhafazakarlar'ın -ki Cumhuriyetçilerin dayandığı teolojik ve kültürel temel (White, Anglo-Sakson-Protestant ve Judaic-Sionist Dispensionalists)- Evangelik Protestan hareketlerle beslenen ve desteklenen yeni oluşumları içerisine Teolo-politik Siyonizm'i de katarak oluşturdukları "Yarı Gizli Kutsal İttifak" için bkz. Winthrop S. Hudson (editör), American Protestantisnı (Chicago-London: The University of Chicago Press, 1969; David A. Rausch-Carl Hermann Voss, Protestantisnı: Its Modern Meaning (Philadelphia: Fortress Press, 1987); William R. Hutchison, Between the Times: The Trail of the Protestant Establishment in Anıerica (ı 900- ı 960) (New York: Cambridge Vni. Press, ı989); Billy Graham ve Franklin Gram'ın Evangelik söylem ve pratikleri için bkz.: Billy Graham Evangelistic Association http://ww\v.billygraham.org; Jerry Falwell'in The Gateway to Jerry Falwell Ministries: http:/ /www.falwell.com; Pat Robertson'un http:/ /www.patrobertson.com, ve daha yüzlerce misyonerlik faaliyetleri gerçekleştiren kuruluşlar için bkz. www.missionaries.com. Ayrıca güç (polito-ekonomik-askeri)-akide-bilgi emperyal koordinatlarının nasıl faaliyet gösterdiğine örnek olarak bkz. ·www.mormons.org ve "Mormons, Ine.: The Secrets of America's Most Prosperous Religion", Time Dergisi (4 Ağustos, ı997).
23Bu konuda bkz. Sulayınan S. Nyang, "Islamic Revival in West Africa: Histarical Perspectives and Recent Developments", in Religious Plurality in Africa (editör: Jacob K. Olupona- Sulayınan S. Nyang), (New York-Berlin: Mouton De Gruyter, ı993), 23ı-73.
24 Bir örnek olarak bkz. N ei! S. Fujita, Japan's Encounter with Christianity: the Catholic Mission in PreModern !apan (New York-New Jersey: Paulİst Press, ı99ı).
25 Micael Prior CM, The Bible and Colonialism: A Moral Critique (England: Sheffield Academic Press, ı997); Mustafa Halidi- Ömer Ferruh, İslam Ülkelerinde Misyonerlik ve Emperyalizm, terc. Osman Şekerci (İstanbul: Bilmen Yayınevi, ı968); Keith W. Whitelam, The Invention of Ancient Israel: The Silencing of Palestinian History (London-New York: Routledge, 1997); Edward W. Said, Orientalism (New York: Parttheon Books, 1978); Edward W. Said, The Question of Palestine (New York: Times
Books, 1979).
Tebliğler ve Müzakereler 1 27
mile ve elimine etme proje ve uygulamalarında görmek mümkündür26• Direkt kolonileştirmeye katılmadıkları zamanlarda da kolonileştiren hegomenik gücün dayattıklarına ve yaptıklarına sessiz kalmak suretiyle destek vermiştir. Kısaca, manevi olana talip olduklarını iddia edenler, maddi olanın meşruiyet malzemesi ve hatta kutsayıcısı olarak, kitlelerin tabii, insani ihtiyaçlarından olan inanma ve ümit etme duygularının endüstrisini yaparak, mazlum olma haleti ( ethos)ni bile güç-bilgi ağında istismar ederek, gücü elinde tutan polito-ekonomilere eklemlen/miş/mektedirler.
b. Misyonerlik Metotlarının inşası:
Hiyerarşilerin panteonuyla kurumlaşan misyonerlik, öyle görünüyor ki, Allah-insan ilişkilerinin maniple edilmesinin temel profilini vermektedir. İs
lam' daki tebliğ ve davet ferdi bir görevken, Hıristiyanlıkta bu kurumsaliaşıp otoriteye intikal etmekte, bu otorite de kutsalı üretim-dağıtım-tüketim marketine düşürerek manevi olanı "ultra-mistifıkasyon" sonucunda sekülerleştirerek gücü tutanlara hazır bir malzeme (tool kit) olarak sunmaktadır. Akidenin güç ile olan "hyperlink"leri genellikle saklanmaya çalışılsa da bu konu değişik tarzlada kendini açığa vurmaktadırY
Hıristiyan misyonerliğinin gayesi mesajı "ötekilere" "götürmekle" bitmemekte; aksine görev yeni başlamaktadır. Bu vazifenin ana gayesini, hiyerarşiler panteonuna bu yeni "ötekilerin" bir şekilde katılması oluşturmaktadır. Bu hiyerarşi "Modern World Sistem"in XV. asırda inşasından28 beri dörtlü bir "karma" (ebedi ontik sınıflama) üzerine oturur: 1. merkezdekiler (the core), 2. yarı merkezdekiler (the semi-core), 3. çevredekiler (the periphery), 4. yarı çevredekiler veya dokunulmazlar (the semi-peripheıy veya the untouchable). Birinci gruptakiler, "seçilmişler" (the elect) veya Tanrı'nın Halkı (the People of
God)den oluşur ki, genellikle Greko-Roman panteonuna göre modellenmiş Yahudi ve Hıristiyan akide-bilgi geleneğiyle kolektif şuur altları dizayn edilmiş, kült-merkezli "güçlüler"den ibarettir. İkinci gruptakiler, birinci gruptakilerin kendilerin "dünya nimetlerinden faydalandırmaya layık gördükleri" ve dolayısıyla kültürleştirmeye (acculturation) uygun bulunan zümre ve halklardır. Ja-
26 Bkz. A. Curtis Wilgus-Raul d'Eça, Latin American History (New York: Barnes Nobel, Ine., 1963); Mieael Prior CM, a.g.e.
27 Bkz. "Müslümanların Allah'ı ile Hıristiyanların Tanrısını" şer (terör ve kaos=Allah)-hayır (medeniyet ve kozmos=Tanrı, İsa, Kutsal Ruh; daha doğrusu Kilise) eksenine koyarak manayı Amerikan "NeoConservative" harekete eklemleyen Franklin Graham (George W. Bush'ın dini danışmanlarıjldan)'ın "the Name" adlı makalesi: http://www.billygraham.org/article.asp.
28 Bkz. Immanuel Wallerstein, The Modern World System I-III (San Diego, NY: Aeademie Press Ine., 1989).
28 1 Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu lşığtnda Islam'ın Güncel Sunumu
ponya ve Güney Kore gibi polito-ekonomiler. Üçüncü grup, birinci ve ikinci· gruptakilerin "daha iyi, ucuz işçileri ve ideal tüketicileri"; sermayenin artıkdeğerinin (surplus) kendi topraklarında yatırıma dönüştürülecek "bende"leri olmak üzere kültürsüzleştirme (deculturation)ye tabi tutulan ve "üçüncü dünya ülkeleri" diye ideolojik bir yafta ile konumlandırılan halklar veya topluluklardan oluşur. Latin Amerikan ülkeleri, Afrika ülkeleri, Yakın ve Ortadoğu'daki "yarı manda" polito-ekonomiler ve Asya ülkeleridir. Dördüncü gruptakiler ise özellikle ikinci ve üçüncü gruptakiler için "Dionysian" olanı temsil etmek üzere kurgulanan ve bunlar üzerinden ikincileri ve üçüncüleri kontrol altında tutmaya yarayan "Dionysian entiteler" dir. Irak, Kuzey Kore, İran, Sudan, Libya, vb. Bu tür "entiteler"de de destabilizasyon (destabilization) metotlarla kültürel terör (mesela Sudan' da "Müslüman otoriteler tarafından baskı altındaki mazlum Hıristiyanlar" vey~ Açe' deki "yerel Müslüman halkların gadrine uğrayan Hıristiyanlar") yaratan misyonerlik faaliyetleri güç kombinasyonlarına eklem
lenmektedirler. Dolayısıyla, misyonerlik faaliyetleri, "merkez" dekilerin güç pirarnidi inşasın
da aşağıdaki metotları uygulayarak "ötekileri" bu güç piramidinin panteonunda "daha iyi ve ucuz işçiler ve ideal tüketiciler" haline getirmektedirler. Ve bu metotlar teleolojik olarak hiçbir zaman "ötekileri" merkezin mensupları yapmak değil; aksine, bir "ara kült" inşa ederek, diğer kategorilerin (2., 3. ve 4. hiyerarşidekilerin) üyeleri olarak hiyerarşiyi devam ettirmeye katkıda bulunurlar.
i. Kültürleştirme (Acculturation) Bu metot özellikle ikinci derecedeki hiyerarşi için uygulanan bir yöntem dir.
Hıristiyan hiyerarşik panteonunun kıyısında tutulacak olanların, kendi sembol, işaret, kurum ve değerlerinin, Hıristiyan temsilleri (representations)29 ile yeni bir metotla kültürlernesinden ibarettir. Buddhizm'in Buddha'sı veya İnkalar'ın Pachacamac'ı İsa (=Tanrı, Kutsal Ruh veya Kilise [papalık]) ile içeriği boşaltılarak yeni bir kod ile sunulur. Bununla hedef kültürün tüm epistemik kaynak, süreç ve tepkileri merkezde olanlarınkine yakınlaştırılır. Hedefkitlenin artık bu vetireterden sonra kültürel ve varoluşsal (existential) bir kimliğinin varlığından söz etmek mümkün değildir. Sosyo-kültürel dinamikler, harici dayatma ve şekilleurnelere karşı meydan okuyacak kuvveyi içlerinde barındıramazlar artık. Birçok yönüyle merkezde olanlar gibi olsalar da, hiçbir zaman merkezin asli üyeleri olamazlar; çünkü, her kült-merkezli episteme varlık ve meşruiyeti için "daimi ötekiler" e ihtiyaç duyar ve her merkez, kendini çok farklı "seçilmişlik" söylem, pratik ve haletiyle temellendirmeye çalışır.
29John Baldock, The Elements of Christian Symbolism (MA: Element Books, 1995), 1-52.
Tebliğler ve Müzakereler 1 29
ii. Kültür Giydirme (Enculturation veya Contextualization) Özellikle "Üçüncü Dünya Ülkeleri"nde uygulanan bu metot, mevcut dini
cevher (quintessence) ve ifadelerinin (phenomena) Hıristiyan teolojisinin ve ri
tüellerinin ana unsurlarıyla temsil edilmesidir30. Daha çok İslam coğrafyasında
uygulanan bu yöntem, temel akide ve ibadetlerde kullanılan unsurların Hıristi
yan epistemesine alıştırmak için istihdam edilmesini öngörür.31
Hıristiyanlaştırılan diğer "Üçüncü Dünya Ülkeleri"nde de uygulanan bu yöntem ile "çevredekiler" mitolojik bir zaman ve varoluşta varlıklarını devam
ettirirler. Muhtaç bir varlık olan insanın altılı şuur altı motiveleri (korku, nef
ret, ümit, sevgi, acıma ve arzulama) maniple edilen "ötekiler" daimi olarak ko
lanİ bukağısının altında tutulurlar. Özellikle Hıristiyanlığın korku psikozu (günah teknolojilerİ), ümit İstisınan (mesih kurtarıcılığı), acıma ve arzunun kur
gulanması sayesinde, misyonerler ideal kültür giydirme zemini elde etmekte
dirler32. Örnek olarak, ikinci, üçüncü, dördüncü hiyerarşide olan ülkelerde
deprem, sel baskını gibi afetlerden sonraki misyonerlik faaliyetleri verilebilir.
Özellikle sağlık hizmetleri (doktor-hemşire olarak veya kuruluş olarak, hastane ve poliklinikler gibi) ve eğitim kurumlarıyla (değişik ülkelere serpiştirilen -özel
likle İslambeldeleri-Amerikan kolejleri ve üniversiteleri gibi)33, kültür giydir
meyi ideal bir tarzda gerçekleştirir ler. "Ötekiler" den alınanlada "ötekiler" in
manasının maniple edilmesi denilebilecek bu tutumun gayri ahlakiliği herhal
de tartışmasız ortadadır.
Metodun teleolojisi ise, "öteki"nin şuuraltı ve şuur parametrelerini "relati
vize" ederek, bir "ara kültür" inşa etmek. Bu ara kültürde, fertler ne kendi de-
30 Şinasi Gündüz, "Misyonerlik ve Hıristiyan Misyonerler", Diyanet İlnıi Dergi 38-2 (Ankara, 2002),
5-28; Gazi Erdem, "Misyonerlik ve Misyonerierin Çalışma Metotları", Diyanet İlnıi Dergi 38-2
(Ankara, 2002), 29-54. 31 Örnek olarak, bkz. www. vakitcom'daki Kasım 23, 2002 tarihli haber: "Güvercin Reklam Limited
Şirketi" adlı misyoner kuruluş, Ramazan ayını ve orucu da Hıristiyanlık propagandasına alet etti. Misyoner kuruluş ... (bazı) yayın organlarına reklam vererek, "Hıristiyanlıkta Oruç" adlı kitabın
tanıtımını yapmaya başladı. Tevrat, Zebur ve İncil' e göre nasıl oruç tutulduğu, orucun ne olduğu gibi dinler tarihini ve genel kültürü çağrıştıran ifadelerle reklamı yapılan kitabın asıl amacı böylece gizlenmeye çalışılıyor. Kitap; ücretsiz bir telefon hattından yine ücretsiz olarak istenebiliyor ... "Oruç nedir? Ne zaman oruç tutmalıyız? Hangi konularda oruç tutabiliriz, Nasıl oruç tutmalıyız? Oruç zamanlarında Tanrı'yı dinlemek" gibi sorularla hedefkitleler kültürel giydirmeye hazırlanmaktadır.
32 Bkz. Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik: Hıristiyan Misyonerler, Yöntenıleri ve Türkiye'ye Yönelik Faaliyetleri (İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2002); Ali İsra Güngör, Vatikan, Misyon ve Diyalog (Ankara: Alperen Yayınları, 2002),
~3 Bayard Dodge, "American Educational And Missionary Efforts In The Nineteenth And Early Twentieth Centuries" in Annals of the Anıerican Academy of Political and Social Science 1972 ( 4 O 1 ) : 15-22.
30 1 Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu ışığında Islam'ın Güncel Sunumu
ğerlerinin tam bir mümessili olabilmekte, ne kimliklerinin şifresi olması gere~· ken manevi değerlerin taşıyıcı olabilmekte, ne de "ideal sotıMkurtarıcı"nııi sunduğu değerlerle varolabilmektedirler. Neticede, bu metot da kültürel ve varohişsal direnci kırmanın bir siyasası olarak "ötekiler" üzerinde ustaca kullanılarak, merkez güç piramidinin devamlılığını temin eder.
iii. Kültürsüzleştirme (Deculturation)
Misyonerler tarafından, özellikle XV. ve XVI. asırlarda Amerika kıtasında ve kolonyalizmin en yüksek zamanında (1870-1922) uygulanan bu metot da "öteki"nin elimine edilmesinin pek de problem olmadığı dönemlerde uygulanmış ve zaman zaman da değişik ülkelerde uygulanmakta olan bu yol, kültürel kıyıının Herodyan (a. Jakoben/tepeden inmeci, b. Elit-merkezli) tarzını ifade eder. Bu metotta misyonerierin rolü ile genellikle misyoner gelenekten gelen Oryantalistlerin fonksiyonu çakışır. "Öteki" nin "bilgisi" ni, onun zaaf ve açıklarını bulmak üzere kurgulamanın ve "ötekini daimi olarak 'öteki' olarak tutmanın epistemolojik postulatı" olan Oryantalist proje (özellikle klasik ve modern oryantalizmler), merkezde~lanlar için "bilgi taşıyıcılığı ve şekillendiriciliği" yapar. Bu duble faaliyet, özellikle "Üçüncü Dünya Ülkeleri"nde uygulan/makta/an tepeden inmeci/Jakoben kültürel ve dini baskıların arka planını hazırlar. Ve aynı zamanda tabanın (halkın) da tepki, refleks veepistemik süreçlerini; kültürel değerlerini yabancılaştırarak ("hıristiyanlaştırarak"= merkezin ucuz işçileri ve ideal tüketicileri yaparak) sistematik olarak tahrip etmektedir. Bu faaliyetler daima dikhatamiler ve gizli eşitlemelerle ifadesini bulur. Genellikle zihni direnç ve inançsal vakumun (dini eğitimin eksikliği ve dini epistemenin dinamiklerinin kırılması sebebiyle) olduğu kitleler üzerinde medyatik kontrol ve dezenformasyonla uygulanan bu metodun kurgusuna bir örnek olarak şu verilebilir:
Üsame b. Ladin teröristtir ve İslami terörün bir örneğidir. Tercümesi: "Seçilen ve kurgulanan "Üsame" bir proto-modeldir. Bu prota-model kendi kültürünün özünü temsil eder. Şiddet, İrtica, baskı ve barbarlığın yeni adı olan terörizmin kaynağı, aslında İsh1m' dır veya İslam'ın kendi kaynaklarıdır (Jerry Falwell'in iddia ettiği gibi).34 Yani Kur'an ve İslam Peygamberi. Kur'an da kin ve nefretin ilahi adı olan Allah'ın tezidir (Franklin Graham vb. iddiası). Öyleyse terör (terörist) =İslam (müslüman)."35 Bu ve benzeri dikhotomiler ve eşitlernelerin sosyal
34 Bkz. The Gateway to Jerry Falwell Ministries: http:/ /www.falwell.com. 35 Bu tercümenin açılımı için bkz. Billy Graham Evangelistic Assodation http:/ /www.billygraham.org;
Jerry Falwell'in The Gateway to Jerry Falwell Ministries: http://www.falwell.com; Pat Robertson'un http://·www.patrobertson.com. Özellikle Franklin Graham'ın "the Name" adlı makalesi: http:/ /www.billygraham.org/article.asp.
Tebliğler ve MÜZakereler 1 3J
ve kültürel mozaikte açabileceği derin yaralar, kısa, orta ve uzun vadeli problem
Ierin ve gönüllü kültürsüzleştirmenin temellerini atmaktadır.
iv. "Azınlıklarla" istikrarsıziaştırma (Destabilization with minorities)
Kolonileştirmenin yoğun olduğu devirlerde uygulanan bu metot, zamanımızda özellikle yan-çevre ülkelerinde uygulanmaktadır. Bu metotla, mesajın
ulaştırılacağı ülke ve halkların içindeki dini ve mezhebi kitlelerin "hakları ihlal edilmekte" bahanesiyle, o bölgelerde "uluslar arası gözetim ve kontrol" tesis
edilmeye çalışılır. "Hakların iadesi" bağlamında çok sayıda misyonerin o bölgeye hem kolayca girişi temin edilir, hem de oldukça rahat faaliyet sahası sağlanır.
Osmanlı Devleti'nin son iki asrında ve özellikle Tanzimat'tan sonra bu yolla pek çok misyoner devletin içinde emperyal kolonileştirmenin, dini ve fikri tamamlayıcısı olmuştur. Misyonerler tarafından kendi polito-ekonomilerine tes
lim edilen raporlar, Osmanlı'nın aleyhinde devletin içişlerine karışma vesilesi kılınmış ve bu yolla Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı'na kadar siyasi ve dini kontrol altında tutulmuştur.
Günümüzde de "merkez" e bağlanacak bölgeler ve halklar veya "merkezileşecek" polito-ekonomilerin önünü kapamak için uygulanan bu metotla misyo
n erler, Pavlus çizgisinin eklemlendiği Sezaro-papizm panteonuna katkıda bulunmaktadırlar. Bu metotta, din, etnik faktörler ve "kutsal toprak" genellikle beraber formatlanır. Doğu Karadeniz' deki Pontusçuluk Projesi, dini, etnik ve "kutsal toprak" üçlüsunü kullanan Ortodoks misyonerliği tarafından, Doğu ve
İç Anadolu' daki ve diğer yerlerdeki "hırıstiyanlaştırma" projesi, özellikle Protestan misyonerliği tarafından yürürlüğe konmaya çalışılmaktadır.
v. Öteleme (Suspension)
Bu metot, bizzat Hıristiyanlığın kendi epistemik ve ritüel inşasının bir sonucudur. Hedef ülke veya kitlenin şuur altı motiveleri güdülenerek, ümit, sevgi, korku, nefret, acıma ve arzuların teknolojileri kurulur. Kurulan bu yapıda,
"obje" hem varlığını hayali bir zaman moduna (aeon) hem de bu dünyadaki hakkı olan şeyleri İsa'nın İkinci Gelişi (parousia)'ne "öteler." Beklentileri ve ümitleri "ötelenen" "ötekiler" paradoksal bir realite ile "merkez"in sert ve acı
masız panteonuna bendeleştirilir. Aeon ve parousia mitleriyle gerçek tarihten uzaklaştırılan "obje" veya "öteki", genellikle bu hayali alemden kurtarılmasını
temin edecek bilgi-sevgi-iman manzumesini, ya polito-ekonomik "merkez" ta
rafından uygulanan "köleleştirme" mekanizmalarının sonucu oluşan elit (sivil ve askeri bürokrasi)-halk çarpışmalarının doğurduğu paranoyaklaştıran halet
32 1 Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu ışığında Islam'ın Güncel Sunumu
sebebiyle ya da "merkez"in mütemadiyen pratiğe koyduğu askeri darbeler nedeniyle elde edemez. Metot, özellikle Latin Amerika, Afrika ve Asya ülkelefinde direkt Kilise eliyle; hiyerarşi sınıflarının üçüncü ve dördüncü halkalarında olan diğer ülkelerde ise oryantalist-misyonerlik bağlantılarıyla dolaylı olarak uygulamaya konmaktadır. Mesajın, İslam mesajı dahil, direkt veya dolaylı yollarla mistifikasyonu -mesela Fransız dini ve polito-ekonomik merkezlerinin Cezayir'deki efsane yüklü söylemleri dillendiren dini ekolleri güdülemesi gibiile zaman, mekan, varlık ve ümitler sürekli "ötelenerek", "ötekileri" "merkez"deki polito-ekonomik ve dini güç piramidinin "ucuz hizmetçileri" ve "da
imi tüketicileri" yapmaya yaramaktadır.
vi. Yönlendirme (Misdirection)
Bu metot da diğerlerinde olduğu gibi tabii insan motivelerinin endüstrisi üzerine inşa edilir. Özellikle mağduriyet ve mazlum olma halet (ethos)i göreve çağırılarak yapılan bir misyonerlik yöntemidir. Sosyal adalet-merkezli projeler, acının, ümidin, korkuların endüstrisini yaparak misyonerliğin ana gayesine hizmet eder. Faaliyetlerin içerisinde bulunan misyoner gerçekten insani amaçlarla ve ideallerle söylem ve pratiklerini ifade etmekte olabilir; lakin bu durum, kendisinin "manevi" güç piramidinin hangi kertesinde olduğuna bağlı olarak değişmektedir. Bu metot, dünya, Yeni Kolonyalizm'in hegemonyası ile şekillenirken ve tüm oluş ve değişimler bu hegemonya altında meydana gelirken "olan" ve "olmakta" olanı merkeze alarak, sebep ve müsebbipleri dışlayan bir yaklaşım, "yönlendirme" metodudur. Polito-ekonomik "merkez"lerin hazırladığı senaryoların tetiklediği katliam ve maddi sıkıntılar (mesela, IMF ve Dünya Bankası'nın asıl sahiplerinin "ötekiler" üzerinde salıuelediği "sömürü ekonomisi" sonucu oluşan mali darboğazlar) hiç sorgulanmadan mazlum ve mağdur olanlara yardım adı altında misyonerlik pazarlanması, insanlığın algılamakta zorluk çektiği gayri ahlaki faaliyettir. Örneğini medyatik sunularda (Irak'taki ebeveynini kaybetmiş çocukların "merkeze" alınması veya Bosna-Hersek ve Kosova' da aynı tutum ve tavrıo sergileurnesi gibi) ve web sayfalarında görmek mümkün olan bu tür "yönlendirme" faaliyetlerini "mağduriyetin çifte sömürüsü" olarak isimlendirrnek mümkündür ve dairesel-ebedi pazar ve tüketici olmanın ustaca formatıanmış metodudur.
Bu bağlamda, diyalog çalışmaları da ferdi olduğu müddetçe güzel ve yararlı bir çaba; ama, hiyerarşiler panteonunda kurumsallaşan bir yapıda ise "yönlendirıne" fonksiyonunu değişik derecelerle aynen ifa etmektedir. "Dostlar alışverişte görsün" mantığıyla yapılma noktasına düşebilecek bu tür faaliyetlerin hakiki doğrulaması, ancak gerçek, reel hayatın oluşlarıyla mukayese edilirse bir
Tebliğler ve Müzakereler 1 33
manaifade edecektir36•
Kısaca, misyonerlik faaliyetlerinin dayandığı temel epistemik koordinatlar, evvela dilimlenmiş olan otoritenin -seküler ve manevi- kurgularıyla şekillen
miş, daha sonra da bu dilimiernenin ikinci ku tb u "merkez" e (polito-ekonomik) alınarak, merkez yararına, kutsallar adına, birinci kutba eklemlenmiştir. Tarihi şartların ve dinamiklerin de etkisiyle, ikinci kutupta olan her zaman birinci kutba yeni "ötekileri" bendeleştirme görevini ver(miş)mektedir. Modern ontik hiyerarşinin değişik kademelerine uygun, "daha iyi, ucuz işçi ve daha iyi tüketiciler" yaratmayı üstlenen misyonerlik faaliyetlerini İslam'ın tebliğinden ayıran temel ve en önemli farklılık budur.
2. Islam Tebliği
"Alemlere 'rahmet' olarak 'gönderilen"'37 islam Peygamberi'nin getirdiği mesaj, tarihi olarak (historicity) nominal bir "islamlaştırma"yı mı hedefler? Bu mesaj, tarih boyunca kült-merkezli epistemeve politika tarafından kurgulanan "yüksek-alçak" ontik dilimiernenin devam ve meşruiyetini perçinle(di)r mi? Acaba tüm İslam tarihi boyunca hiç bilgi ve dolayısıyla tebliğ polito-ekonomik gücün hegemonyasına göre şekillenmemiş midir?
a. Otoritenin İnşası
Kelime olarak hem sistematik ve organize faaliyetleri hem de bu faaliyetlerin metodunu ifade eden tebliğ ve davet terimleri birbirinin müteradifi olarak kullanılır ve İslam mesajının "iletilmesini" ifade eder. Potansiyel olarak, vahiymerkezli tüm dinlerin kavramsal ve doktrinsel kurgusunda cihanşümul bir mesajın koordinatları gizlidir; dolayısıyla, vahyin epistemik yapısını inşa ettiği "hayat yolları" ve bunların örgütleme idealinde olduğumana ve düzen, tüm insanlık içindir. Ve ontik dilimiernenin kökü, böyle dinlerde mümin-kafir şeklinde ideolojik bir dikhotomiden değil, tevhidin varlık alemine intikalindeki adaletin uygulanıp, uygulanmadığı şeklindeki bir "vasfi" değerlendirmeden başlar. İşte bu adaleti "örten" ve "öteleyenlef''e vasfi olarak "kafir" denilmektedir. Zulmünü "ötelemek" isteyenlerin hakkı Hak ile "irtibatlandıran" (sıla) Kur'an'ın mesajını "örtmeye" çalışmaları da bu yüzdendir aslında ...
Dolayısıyla, insanlık medeniyetinin doğuşundan, Son Resul' e kadar olan "islam" (tevhide teslimle inşa edilen müsaleme [sevgi merkezli] ve kozmos [adalet esaslı]) çizgisinin ana postulatını, cihanşümul sevgi ve kardeşlik (halkf uhuwet) oluşturur. Bu yapıda otorite dilimlernesi olmadığı gibi, antikivarlık
36 Mahmut Aydın, "Dinler Arası Diyalog Yeni Bir Misyon Yöntemi mi? Kurumsal ve Bireysel Diyalog Faaliyetleri Üzerine Bir Değerlendirme", İslamiyat 5-3 (Ankara, 2002), 17-48.
37 el-Enbiya 211107.
34 1 Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu ışığında Islam'ın Güncel Sunumu
hiyerarşisi de yoktur. Dolayısıyla bu, "islam" da sanılainn aksine olmasi ve oluşturulması gereken bir "öteki"nin olmadığı temel paradigmasını ortaya koyar.
Bu paradigma ve bunun harmanlandığı epistemik kökler (naslar ve nasların oluşturduğu epistemoloji ve aksiyoloji), tüm insanların ontik açıdan eşit, yaratılışta "kardeş" ve farklılıkların "ortak iletişim" (te'aruf38)in vasıta ve fırsatları olduğunu "muştular" (= incffin "okunması" [zebur-tevrat-kur'an]). İşte bu muştulu mesaj kendisini, tüm insanlığa iletilmesi, duyurulması veya ulaştınimasını (tebliğ) zorunlu kılar ve m ensuplarına bir sorumluluk olarak yükler. Reel-tarih tekrarla ortaya koyınaktadır ki, bu muştulu mesaj, müsaleme ve kozmosu, nefret ve fitne (kaos) ile tahrip edenlerin hegemonyasında "ötelenen ve ötekileştirilenlere" ulaşamamakta ve iletilememektedir. Cihadın meşruiyet kodları ve kaynakları işte bu ontik hiyerarşinin varoluşunda kendisini bulur. "Ötekileştirilenlere" ve "yabancılaş/tırıl!anlara" mesajın iletilmesini hedefleyen "i"slam tebliği, polito-ekonomik gücü elinde tutan hakim güçlere karşı mücadeleyi zorunlu kılar.
Çünkü, maqdi olanın tüm değer ve hakların yegane belirleyicisi olduğu polito-ekonomik yapılanmalarda hemen her zaman "ötekilere" ihtiyaç vardır. Bu "ötekiler"in üzerinden yürütülen politikaların en önemli vasfı da etnik, dini ve/veya fiziki bir takım göstermelik "kıstasların" tayin ettiği ontik hiyerarşilerin varlığına dayanmalarıdır. Bu hiyerarşi, hem gücü elinde tutan elitlerin varlık ve meşruiyetlerini, hem de çok boyutlu ve yönlü tesis edilen mit, söylem ve pratiklerle ebedileştirilmeye çalışılan "vehbi otoriteyi" dairevi bir devamlılıkla kendisini ortaya koyar. Bu bağlamda, tebliğin önündeki engelleri kaldırmayı gaye edinen cihadın tarihi ve doktrinsel teleolo'isi aslında tepe-taklak olmuş güç/kuvvet-otorite-bilgi-varlık pirarnİdini rine oturtmaktır.
Te' aruf prensibi gereği, her toplum, k· ltür ve medeniyetin karşılıklı iletişim (mutual communication) ve kültürleşme(ile yeni ortak insanlık projelerine katkıda bulunabileceği ve farklılıkların bu projenin renkli vitraylarını teşkil ettiği esası, İslam tebliğinin gaye boyutlu paradigmalarını kurar.
Ölçünün takva39 olduğu İslam'da hiçbir zümre, grup, millet vs. "seçilmiş" veya "Tanrı'nın Halkı" değildir. Dolayısıyla "seçilmişlik" faotezisi üzerine kurgulanan panteanlar hiyerarşisi -her kurgulanan panteon aslında mevcut gücü elinde tutanlar içindir- İslam' da ve onun kurumlarında kesinlikle yoktur. Bu yüzden, tebliğ de bir vazife ve kurum olarak herkesin yapmakla görevli olduğu bir yükümlülüktür. Bu bağlamda, mesela, Müslüman tacirler, Kuzey ve Doğu
38el-Hucurat 49/13. 39el-Hucurat 49/13.
Tebliğler ve Müzakereler 1 35
Afrika (mesela Habeşistan, Somali, vb.), Uzakdoğu (Malezya, Filipinler ve Endonezya), Hindistan ve Çin'deki islamiaşma faaliyetlerinde büyük rol oynamışlardır.
Gerçi, moral ve ahlaki normları sistemleştirip öğretecek, mutlak güzele göre bir dünya sisteminin paradigmalarını idealleştirecek ve kaotik olan her şeyden insanlığı uzaklaştıracak bir topluluğun daima varolması40 istenmekle beraber, bu görev genellikle kolektifbir yükümlülük olup, herkes kendi vüsat ve kabiliyetleri çerçevesince mesuldür. Yani herkes kendi vüsatince tebliğde mesuldür. Tarihi olaylarla temsil edilen bu mesuliyet, İslam'ın yayılışının tarihi arka planını da verir. Uzakdoğu'nun, Maveraünnehir bölgesinin, Anadolu'nun, Balkanlar'ın vb. "islamlaşma"sı bunun tarihi realiteleridir. Bu coğrafyaları "islamlaştıranlar", gelip geçici "ücretli memurlar" veya "anlaşmalı hizmetkarlar" değil, buraları "vatanlaştırmak" üzere orada idiler ve b uralar dışında inşa edilen polito-ekonomikgüç merkezlerine, burada yaşayanların "ümit, emek, beklenti ve acıları" nın endüstrisini yaparak hizmet etmiyorlardı.41 Diğer bir ifade ile, fail (tebliği yapan), fiil (tebliğ), hedef kitle ("ötelenen ve ötekileştirilenler") ve mekan birlikte bir oluşu inşa ediyorlardı.
Bununla beraber, mahalli ve az olmakla birlikte, tebliğin istismar edildiğini ve İslam içerisinde hiyerarşi kurma gayesinde olanlara hizmet ettiğini söylemek gerekir. Emevi-Abbasi iktidar kavgalarında, Haşimi, Şi'i, Fatimi, Karmati, Batıniye, vb. siyasi çekişmelerinde, İsmailiyye'nin kollarının, Nizariyye ve Müsta'liyye, çalışmalarında tebliğ ve davet maniple edilerek politik ve manevi projeye hizmet etmiştir42 . Ama bunlar bölgesel kalmış ve hiçbir zaman sistematik ve daimibir proje olarak "ötekileştirme" fonksiyonu icra etmemişlerdir.
b. Metotlarm İnşası
Hz. Peygamber'e "Allah'ın davetçisi" (da'iyallah)43 olarak "tebliğ et"44 ve "davet et-çağır" vazifesi yüklenirken, değişik Kur'an ayetlerinde bunun metot, tarz ve sistematiği [mesela, bunların en önde gelenleri: nasihat, tebşir, irşat, inzar (uyarma), hikmet, mev'ıza, zikr (hatırlatma), sistematik diyalog ve münazara vb. ile davetİn önündeki engelleri kadim episteme'ye dönüşü temin idealiy~ le kaldırmanın adı olan cihat] ideale eklemlendirilerek temellendirilir.
Terim olarak, merkezi kök paradigma olan fıtrata veya "islam"a ve onun
40 Al-i 'İmrfm 3/104. 41 Bu konuda bkz. Şevket Yavuz, The Construction of the Other in Late Byzantium and During the
Construction Period of the Ottoman State (MI: UMI Comp::.ny, Ine., 2002). 42 Bkz. Mustafa Çağrıcı, "Da'vet" maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, 9. cilt (İstanbul: İSAM, 1994), 16-
19; Ahmet Önkal, Rasulüllahın İsiama Davet Metodu (Konya: Esra Yayınları, 1992: 7. baskı).
36 1 Hz. Peygamber'in Teblii) Metodu lşıi)ında Islam'ın 'Güncel Sunumu
ortaya koyduğu temel çerçevelerle varlık, olay, fenomen ve oluşları değerlendirebilme yetisini insanlara kazandıracak mekanizmaları "iletme" dir. Bahsedilen ideal, emir bi'l-ma'rılf- nehiy 'ani'l-münker ("iyinin ve güzelin" bir düzenin
vasfı ve "kötünün ve kaotiğin" varlığını ve oluşmasını men etme) olup ve alemlere ulaştıruması (tebliğ) için gönüllerin açılması (fetih)dırki, bunun fezlekesi "i'la-i kelimetullah" ("tevhidin varlık ve oluşun vasfı olmasına çaba")dır.
i. Açıklık ve Netlik Hem müslümanlara hem de gayri müslimlere yönelik olarak yapılabilecek
olan ve müslümanların kaçınılmaz görevlerinden biri kabul edilen tebliğin sunum metodu, Son Resul'ün fiil, amel ve söylemlerinde "islam" çizgisine uygun olarak ortaya konmalıdır: Bu "ulaştırma" vazifesi, "alemlere"45 "n;ıuştu" olarak; zorba metotlarla, hegomenik güçlere eklemlenerek, hile ve desiselerle, takiyye ve gayri ahlaki usullerle değil46, açık ve net47, eğip hükmeden tüm insanlığa "ulaştırılması" (tebliğ)nı ve okunmasını (kur' an) kapsar.48
Kur'an-ı Kerim'de da'i, beşir vb. sıfatlarla ünlenen Hz. Peygamber' e, "Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!"49 emriyle tebliğin metot ve tarzının parametreleri belirlenir. Bunlar İslam mesajını farklı kılan evrensel kriterlerdir.
ii. Yaratılanı Denk Tutma Hem mesaj, hem de mesajın mahiyetindeki episteme, mesajı "ileten"le mu
hatap olanı, ontik olarak aynı düzlemde konumlandırır. "ileten" "iletilenden" daha iyi ve yüce varlık ve hiyerarşiye sahip değildir. Mesajın yapı ve dinamiği, İslam tebliğinin ayrı bir hususiyetidir. Reel hayatta da mesaj taşıyıcıları, hedef kitleyle aynı kaderi ve aynı neşe ve korkuları paylaşırlar. Tebliğ yapılacak yer, geçici ve sezonluk bir mekan değil, mesajın d · A rkezi olması hedeflenen yerlerden biridir. Otorite dilimlernesi ve hi erarşisi olmadığı için de varlık hiye-rarşisi de yoktur. ,
1
Böyle bir "denk tutma"nın özünde İslam'ın ritüellerinin ve akidelerinin özelliği vardır. İnanç ve ibadetlerin kolay anlaşılabilirliği ve yapılabilirliği, hiyerarşiler panteonu (ruhbanlık)nun da oluşmasına ve gerek duyulmasını engeller. Mesela, kelime-i şehadet'in çok kolay ve basit yapısı, akli postulatlara ve ruhi çi-
43 el-Ahkaf 46/31. 44 Al-i 'İmnin 3/20, el-Miiide 5/92; er-Ra'd 13/40. 45 el-A'raf7/158; Sebe 34/ 28; Al-i 'İmnln 3/19, 85. 46 el-Gaşiye 88/22, el-Bakara 2/256. 47 el-Bakara 2/256. 4s Al-i 'inmin 3/20; el-Maide 5/92, 99; eş-Şura 42/48.
49 en-Nahll6/125.
Tebliğler ve MÜZakereler 1 37
lelere ihtiyaç duymayan karakteri, gizemli ve derin teolojik argümanların ağında şekillenen Hıristiyan teoloji ve liturjisinden tamamen ayrılır. Bu bağlamda, ibadetlerin varlık (insan) ve oluşa (kozmik değişimler) göre riıodüle edilmiş olması insan-Tanrı ilişkisinin otoritesiz tesis edilmesinin epistemik parametrelerini verir.
Ayrıca, ibadetler bu ilişkinin sosyal temsilinin kusursuz oluşuna sağlar. Mekan (mabet), fiil (ibadet) ve ürn.it (iman-emniyet)in herkese kayıtsız açık oluşu
1
ve failin, kim ve hangi genetik ve mali konumda olursa olsun, Yaratıcı huzu-runda eşitliği İslam tebliğinin en önemli metotlarından biridir. Hacda nirengileşen ve fezlekesini ortaya koyan İslam tebliği, "varlığı birleyip yaratılanı denk tutmanın" pratiğidir, temelde. Yeni bir manevi doğuşu ifade eden hac farizasından dönen hacılar, kendilerinin de sahip olduğu "nimeti" başkalarına da "ulaştırmak" için daha fazla bir heyecanla tebliğ vazifesini yerine getirmeye çalışırlar. İbadetlerin bu ontik dönüştürmesinden dolayı geçen asırlarda koloni idareleri hacca gidişi kontrol altına almışlar, vizesiz hacca gidenlere ağır cezalar vermişlerdir.50
Bundan da öte, mesajın müsamahakar51 bir yapıda oluşu tebliğ faaliyetlerini kolaylamaktadır. "Yaratılan denk tutmayı'~ ana koordinatı olarak tayin eden İslam mesajı, zorla "islamlaştırmaz", ama islamiaşmanın mümkün olacağı halet (ethos)i inşa etmek ister. Kısaca İslami olan ibadet ve inanç, kendi tebliğini faaliyet moduyla inşa eder.
iii. Yaratanı Tek Tutma Günah psikozuna (asli günah) göre hiyerarşinin alt tabakalarındakileri, kor
ku ve gerilim paranoyasıyla maniple eden teolojik paradigmalara karşı İslam mesajının kendisi, günaha hükmedeni de, affedenini de Tek bir otoriteye yönlendirir. Korku ve ümitlerin tek melcei olan bu Varlık, tebliğin de başanya ulaşması noktasında tek sahiptir. Nitekim, İslam nassları, tebliğin ve İslam'ın İstikhaliyle ilgili proto-modeller inşa eder. Bu modellere göre, İslam mesajının sürekli bir devinim ve açılımla kitlesel bağlılarının devamlı olacağı müjdesi ve bu muştunun kurduğu ümit ve ülküler tebliğ dinamizminin kaynaklarını besler.52
Muhatap ve mekan-alan gözetmeksizin; sabır, azim ve kararlılıkla yapılması beklenen tebliğ vazifesinin getirisi değerler ve manevi mükafatlarda aranır. Bu manevi mükafatın vericisi yine o Tek'tir. Şahsi ve maddi mülahaza ve beklentiler, iman, amel, ihsan etrafında şekillenmesi beklenen takva dairesini tah-
sor. W. Amold, The Preaching ofislam (London, 1913), 405-6. sı Buhari, "Iman", 29. sıeı-Feth 48/1; en-Nasr ll0/1-2.
38 1 Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu ışığında Islam'ın Güncel Sunumu
rip eder. İslam'ın kelimesi varlıkla ve oluşla var olur, varlık ve oluş iman, amel .
ve ilisan ile kelimede manalaşır ve ebedileşir.
Bu noktada, "gizlenen ve saklananlara vakıf' olduğuna inanılan bu Tek adı
na yapılan tebliğ görevinin başanya ulaşma sırlarından biri de, sunulan ile su
nucunun sundukları arasındaki insicamdır. Tebliği yapanın (mübelliğ) bizzat
söylemlerini kendi şuur altı ve şuurunda fehmetmesi; fıkir, duygu ve hafıza düzleminde fıkretmesi; fıziki ve bedeni boyutta yaşayıp, söyleminin inanç, fıkir ve amel platformuyla örtüşmesi, İslalJl'ın iman, ibadet, amel ve il1san kategorilerine uygunluğunun göstergeleridir. Bu başarının örneklerinden olarak, Mave
dünnehir, İran, Anadolu ve Balkanların İslamiaşması verilebilir. "Kavli halleştiren" Sufilerin, mesela Ahmed Yesevi, Abdülkadir-i Geylani, Seyyid Ahmed et
Ticani, vb., hem ahlaki rol modellikleri hem de vaaz, sohbet ve irşatları, tebliğin kollektif ve sosyal temsilini gerçekleştirmiştir.
iv. Yıkım Değilinşa
İslam tebliğ metotlanndan biri de "inşa"yı öngörmesidir. Mesajın birleştirici, bütünleştirici ve örgütleyici özelliği hemen her tarihi devirde yeni inşaların
ve oluşumların vuku bulmasını sağlamıştır. Mesajın dinamikleri yaşanan, gerçek, reel tarihin alanlarını çizer. Akide, söylem, pratik (ritüeller), ve halet; sembol, işaret ve kurumlar yaşanan tarihe göre inşa edilmiştir. Ne mistifikasyonlar
ne aşırı materyalleştirmeler İslam mesajında yer alır. Mesajı iletinin zaman, mekan ve varlık koordinatları mesaj iletileninkilerle aynı düzlemdedir. Yani, birisi "merkez"in "nimetleri"yle kutsanırken, diğeri devam eden kolonileştirmelerin
(ekono-politik, dini ve epistemik) sonucu "acılarla ve yokluklarla" kıvranmaz.
v. Dönüştürme Değil "iletme" İslam tebliği "ne yapıp edip" "islaml~esi gütmez. Vahyin kurdu
ğu yapı içerisinde, bu ulaştırmadan fônra, tebliğe muhatap olanların tebliğe müspet karşılık verip vermemeleri tamamen kendi istek ve arzularına bağlı ol
duğu prensip olarak ortaya konur.53 Prota-model olan İslam Peygamberi'nin şahsında "Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan
O'nun elçiliğini yapmamış olursun"54 Müslümanlara yapılan hitapta, tebliğ vazifesinin mesajın tebliğ edilmesiyle bittiğini ve bundan sonrasının Allah ile kul arasında bir boyut olduğu diğer ayetlerle de destektenerek hükümleşir.
Bununla beraber, İslam tarihinde mesajın zorla iletildiği ve zorla "islamlaştırma" politikalarının uygulandığı devreler hiç olmamış mıdır? Tarihin faili
53 el-Kehf 18/29. 54 el-Maide 5/67.
Tebliğler ve Müzakereler 1 39
olan insanın olduğu her yerde en bükülrnez kaide ve realitelerin tahrip olabileceği gerçeğine binaen, homojen bir İslam tarihi iddiasının objektif olmaktan uzak olduğunu kabul etmek zorundayız. Zorla İslam' ı sunmanın bazı örneklerini tarihin çeşitli dönemlerinde müşahede etmekle beraber, bu tür marjinal örnekler genel İslami tutum ve duruşu değiştirmez. V e bunun ispatı sadedinde, İslam polito-ekonomilerinin durdurulduğu yerlerdeki dini, mezhebi ve etnik entitilere bakmak yeterli olabilecektir. Mesela, Hindistan'da ve Osmanlı'nın hüküm sürdüğü bölgelerdeki yerli halk ve milletierin din ve kültürleri sosyal değişim faktörleri dışarıda bırakılacak olursa aynen devam etmiştir.
lll. Sonuç Hem dini bir sorumluluk hem de insani bir hak olan55, ferdin kendi dinini
yaşaması ve başkalarına "iletmesi" hakkı, din, vicdan ve ifade hürriyetinin de bir sonucudur. Bu "iletme" ( misyonerlik veya tebliğ) dinin kendi doktrinsel yapısında ve varlık ve meşruiyet ilişkilerinde mevcuttur; çünkü, hiçbir dini ve ideolojik mesaj muayyen bir zaman için ve belirli sayıda bir topluluk için inşa edilmez. Dinler ve ideolojiler var olabilmek için mesajlarını da başkalarına "ulaştırmak" zorundadırlar. Bu zorunluluk "iletme"nin meşru kaynaklarını belirler. Ancak, mesele, mesajın hiç de "ulaştırma" ile bitmediği durumda çetrefilleşir: bu durum, mesajın "dönüştürme" için malzeme olarak kullanılması. Bu noktada, varlık ve oluşun parametreleri ve sınırları çizilir: bu, otoritelerin dilimlenmesiyle oluşan hiyerarşiler panteonunda veya ontik sınıflamadaki bir yerlere, o otoritelerin ve hiyerarşilerin varlık ve meşruiyetlerini temin edici bir konuma "bende" olarak konumlanmak Ve bu konum, her devrin değişen şartlarına göre, "ötekileştirilerek bende" kılınanlardan, ritüeller ve pratikler talep edecektir. Bu talepler, modern kapitalizmle beraber "öteki!leştirilen/ler"den "daha iyi, ucuz işçilik ve daha iyi tüketicilik" talep etmektedir. Hıristiyan misyonerliği (Pax Roma'ya aynı şartlarda eklemlenen başka bir dini gelenek olsaydı o da aynı konumda olabilirdi) ile İslam tebliğini birbirinden ayıran ana koordinatlar işte bu noktada kendini ortaya koymakta ve bu koordinatların dinamiğinde di-
55 10 Aralık, 1948'de Birleşmiş Milletler'de kabul edilen İnsan Hakları Genel Bildirisinin 18. maddesine göre: "her kişinin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din ya da kanaat değiştirmek özgürlüğünü, dinini ve kanaatini tek başına ya da topluca açık olarak öğrenim, uygulama, ibadet ve ayinlerle belirtmek özgürlüğünü gerektirir." Türk Anayasası'nın 19. maddesi de benzer olarak şu ifadeler yer alır: "Herkes vicdan ve dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kamu düzenine veya genel ahlaka veya bu amaçlarla çıkarılan kanunlara aykırı olmayan ibadetler, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse ibadete, dini ayin ve töreniere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Kimse dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz".
40 1 Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu ışığında Islam'ın Güncel Sunumu
ğer farklılıklar şekillendirmektedir.
Son tahlilde, herhangi bir dini veya ideolojik geleneğin teolojik ve tarihi kaynaklarının konumu, o geleneğin otoritelerinin ve metotlarının da belirleyici dinamikleri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu tarihi veya teolojik çıkışın parametreleri, mesajın tarihi açılımını belirlediği gibi mensuplarının şuuri reflekslerini, söylem ve pratiklerini de şekillendirir. Bir polito-ekonomiye "minnet" duygularıyla eklemlenen mesaj, hem kendini hem de mensuplarının varoluşsal otantiğini, "ötekileri" de bahsedilen güç piramidine "bende" yaparak temin ediyor gibi. Acaba, bu otantiklik çabası "ara kültler" yarartıkça gayesine ulaşabilecek
"< mı. ...
Bibliyografya Arn old, T. W. The Preaching of Islam (London, ı9ı3). Aydın, Mahmut. "Dinler Arası Diyalog Yeni Bir Misyon Yöntemi mi?-Kurumsal ve
Bireysel Diyalog Faaliyetleri Üzerine Bir Değerlendirme", İslamiyat 5-3 (Anka
ra, 2002).
Aydın, Mahmut Tarihsel İsa: İmanın Mesih'inden Tarihin İsa'sına (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2002).
Baldock, John. The Elements of Christian Symbolism (MA: Element Books, ı995). Billy Graham. Evangelistic Association http:/ /www.billygraham.org. Borg, M., ]esus: A New Visian (New York, ı987).
Crossan John D. The Cross that Spoke (San Fransisco, ı988). Çağrıcı, Mustafa. "Da'vet" maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, 9. cilt (İstanbul: İSAM,
ı994).
Dodge, Bayard. "American Educational And Missionary Efforts In The Nineteenth And Early Twentieth Centuries" in Annals of the American Academy of Political and Social Science ı 972 ( 401).
Erdem, Gazi. "Misyonerlik ve Misyonerierin Çalışma Metotları", Diyanet İlmi Dergi 38-2 (Ankara, 2002).
Falwell, Jerry. The Gateway to Jerry Falwell Ministries: http:/ /www.falwell.com. Fisher, George P. The Beginnings of Christianity with a view of the S ta te of the Roman
World at the Birth ofChrist (New York: Charles Scribner's Sons, ı887).
Freed, Edwin D. The New Testament: A Critica! Introduction (California: Wadsworth Publishing Co., ı99ı [ikinci basım], ilk basım, ı979).
Fujita, Neil S. ]apan's Encounter with Christianity: the Catholic Mission in Pre-Modern ]apan (New York-New Jersey: Paulİst Press, ı99ı).
Gibbon, Edward. Christianity and the D eeline of Rom e (New York: Collier Books, ı 966;
ı. basım ı962).
Goguel, M. La Foi ala Resurrection de ]esus dans le Christianisme Primitif(Paris: Etude d'Histoire et de Psychologie Religieuses, ı933), 27-81.
Tebliğler ve Müzakereler 1 41
Graham, Franklin. "the Name", http://www.billygraham.org/article.asp.
Gündüz, Şinası. "Dinin Siyasallaşması ve Hıristiyan Misyonu, İslamiyat 5-3 (Ankara, 2002).
Gündüz, Şinasi-Mahmut Aydın, Misyonerlik: Hıristiyan Misyonerler, Yöntemleri ve Türkiye'ye Yönelik Faaliyetleri (İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2002).
Gündüz, Şinasi. "Misyonerlik ve Hıristiyan Misyonerler", Diyanet İlmi Dergi 38-2 (Ankara, 2002).
Güngör, Ali İsra. Vatikan, Misyon ve Diyalog (Ankara: Alperen Yayınları, 2002), Güvercin Reklam Limited Şirketi, www.vakit.com'daki Kasım 23, 2002 tarihli haber Halidi, Mustafa - Ömer Ferruh, İslam Ülkelerinde Misyonerlik ve Emperyalizm, terc.
Osman Şekerci (İstanbul: Bilmen Yayınevi, 1968).
Hudson WinthropS. (editör), American Protestantism (Chicago-London: The University of Chicago Press, 1969).
Hutchison, William R. Between the Times: The Trail of the Protestant Establishment in America (1900-1960) (New York: Cambridge Uni. Press, 1989).
Luther, Martin. "Secular Authority: To What Extent It Should be Obeyed" Martin Luther: Selection From His Writings, edited by ]. Dillenberger (New York: Anehor Books, 1961).
Lüdemaıı, G. Die Auferstehung ]esu, (1965). MacCormack, Sabine. Religion in the Andes: Visian and Imagination in Early Colonial
Peru (New Jersey: Princeton University Press, 1991). Missionaries, www.missionaries.com. Mormons, Ine.: The Secrets of America's Most Prosperous Religion", Time Dergisi (4
Ağustos, 1997). Mormons, www.mormons.org.
Nyang, Sulayınan S. "Islamic Revival in W est Africa: Historical Perspectives and Recent Developments", in Religious Plurality in Africa (editör: Jacob K. Olupona- Sulayman S. Nyang), (New York-Berlin: Mouton De Gruyter, 1993).
Önkal, Ahmet. Rasulüllahın İslamaDavet Metodu (Konya: Esra Yayınları, 1992; 7. baskı).
Prior, Micael CM. The Bible and Colonialism: A Moral Critique (England: Sheffıeld Academic Press, 1997).
Rausch David A. -Carl Hermann Voss, Protestantism: I ts Modern M eaning (Philadelp-hia: Fortress Press, 1987).
Robertson, Pat, http://www.patrobertson.com. Said, Edward W. Orientalism (New York: Pantheon Books, 1978). Said, Edward W. The Question of Palestine (New York: Times Books, 1979). The American Heritage Dictionary, v. 3.6.a (Softkey International Inc.,1996), CD
ROM. Vinzent, Markus. "History does not always tell Stories: What about the Resurrection of
Christ?" (Augustinuanum, ı995-96).
42 1 Hz. Peygamber'in Tebliğ Metodu ışığında Islam'ın Güncel Sunumu
Wallerstein, Immanuel. The Modern World System I-lll (San Diego, NY: Academie Press Ine., 1989).
Whitelam, Keith W. The Invention of Ancient Israel: The Silencing of Palestinian History(London-NewYork: Routledge, 1997).
Wilgus, A. Curtis -Raul d'Eça, Latin American History (New York: Barnes Nobel, Ine.,
1963). Yavuz, Şevket. The Construction of the Other in Late Byzantium and During the Const
ruction Period of the Ottoman State (MI: UMI Company, Ine., 2002).
BAŞKAN - Şevket Yavuz Bey' e teşekkür ediyoruz.
Şimdi, Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. HalisAlbayrak Bey, "Tebliğ ve Davet Kavramlarının Analizi" başlıklı tebliğini sunacak.
-Buyurun.