hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına...

81
T.C. DANIŞTAY 15. DAİRE E. 2016/1206 K. 2017/3041 T. 25.5.2017 İstemin Özeti : Hatay İdare Mahkemesi'nin 10/07/2015 tarih ve E:2014/127; K:2015/1765 Sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Savunmanın Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi :Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ve temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce gereği görüşüldü: KARAR : Dava; davacının, .........isimli kişiden satın alarak daha sonra .........isimli kişiye sattığı, yurda kaçak olarak girdiği anlaşılarak el konulan ..............plaka sayılı aracın, yurda kaçak olarak girmesine rağmen trafik tescil kaydının yapılması sebebiyle oluşan 31.446,00 TL zararının; aracı alırken trafik kaydına güvendiği, kendisinden önce başkası adına trafik kaydı yapıldığı ve uzun süre trafikte kullanılması sebebiyle hiç bir kuşkuya düşmeksizin kamu kaydına itibar ederek aracı satın aldığı, yurda kaçak olarak giren aracın trafik kaydının yapılmasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek 09.01.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Hatay İdare Mahkemesince; uyuşmazlığa konu aracın bedelsiz ithalat olanağından yararlanılarak yurda sokulduğu ancak yapılan inceleme ile tescil tarihine dair araç ruhsat belgesinin sahte olduğu, aracın geçici uygulama kapsamında olmamasına rağmen sahte belgelerle yurda sokulduğu, bu şekilde gümrük işlemlerine tabi tutulmaksızın ithal edildiği ve suçtan meydana geldiğinden 4926 sayalı Kanun'un 31. ve TCK.'nın 54/1-4 maddeleri uyarınca müsaderesine karar verildiği anlaşılmış olup; davacı tarafından yurda kaçak olarak giren aracın trafik kaydının yapılmasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülmekte ise de; davalı idarenin yetki ve sorumluluğunun, mevcut bilgi ve belgelere göre aracın tescilini yapmakla sınırlı olduğu, sahte olduğu sonradan belirlenen belgeler uyarınca aracın tescilini yapan idareye atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir. 1

Transcript of hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına...

Page 1: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C. DANIŞTAY 15. DAİRE E. 2016/1206 K. 2017/3041 T. 25.5.2017

İstemin Özeti : Hatay İdare Mahkemesi'nin 10/07/2015 tarih ve E:2014/127; K:2015/1765 Sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi

Düşüncesi :Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ve temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; davacının, .........isimli kişiden satın alarak daha sonra .........isimli kişiye sattığı, yurda kaçak olarak girdiği anlaşılarak el konulan ..............plaka sayılı aracın, yurda kaçak olarak girmesine rağmen trafik tescil kaydının yapılması sebebiyle oluşan 31.446,00 TL zararının; aracı alırken trafik kaydına güvendiği, kendisinden önce başkası adına trafik kaydı yapıldığı ve uzun süre trafikte kullanılması sebebiyle hiç bir kuşkuya düşmeksizin kamu kaydına itibar ederek aracı satın aldığı, yurda kaçak olarak giren aracın trafik kaydının yapılmasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek 09.01.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Hatay İdare Mahkemesince; uyuşmazlığa konu aracın bedelsiz ithalat olanağından yararlanılarak yurda sokulduğu ancak yapılan inceleme ile tescil tarihine dair araç ruhsat belgesinin sahte olduğu, aracın geçici uygulama kapsamında olmamasına rağmen sahte belgelerle yurda sokulduğu, bu şekilde gümrük işlemlerine tabi tutulmaksızın ithal edildiği ve suçtan meydana geldiğinden 4926 sayalı Kanun'un 31. ve TCK.'nın 54/1-4 maddeleri uyarınca müsaderesine karar verildiği anlaşılmış olup; davacı tarafından yurda kaçak olarak giren aracın trafik kaydının yapılmasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülmekte ise de; davalı idarenin yetki ve sorumluluğunun, mevcut bilgi ve belgelere göre aracın tescilini yapmakla sınırlı olduğu, sahte olduğu sonradan belirlenen belgeler uyarınca aracın tescilini yapan idareye atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

İdareler kural olarak yürüttükleri kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdürler. İdari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

Ancak, ortada tazmini gereken zararın bulunmaması, zararın zarar gören kişinin veya üçüncü kişinin eyleminden doğması, mücbir sebeplerden kaynaklanması, zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulamaması, idare hukukuna özgü tazmin nedenlerinin bulunmaması gibi durumlarda idarenin tazmin yükümlülüğü ortadan kalkar.

1

Page 2: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

Bir başka anlatımla, kamu idareleri, yürüttükleri hizmetin işleyişini sürekli kontrol etmek ve gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğün tam ve gereği gibi yerine getirilmemiş olması sebebiyle doğan zararların, hizmeti yürütmekle yükümlü bulunan idare tarafından tazmini gerekeceği açıktır.

Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin 30. maddesinin 3. fıkrasında; taşıtların tescil işlemleri yapılırken araç sahibince müracaat formunda bildirilen bilgilerden taşıta ait olanların, ibraz edilen belgelerle karşılaştırılarak doğruluğunun yetkili memurca tetkik edileceği hükmü yer almıştır.

Motorlu araçların trafiğe tescilinden amaçlanan, bu araçlar üzerinde tasarruf güvenliğinin sağlanmasıdır. Böylece, çalıntı ve kaçak araçların bir başkası adına tescili önlenmiş olacaktır. Bu sebeple idarenin bu hizmeti yerine getirirken, kayıtları düzenli tutarak, taşıtların model, motor ve şasi numaraları ile tescili istenen aracı karşılaştırması ve sunulan belgelerin doğruluğunu araştırması gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden; satışa konu aracın, Ankara Gümrükleri Başmüdürlüğü Naklihane ve Bedelsiz İthalat Gümrük Müdürlüğünün 22.12.2000 tarih ve 2406/25886 Sayılı Trafik Şahadetnamesi uyarınca düzenlenen Ankara Trafik Tescil Şube Müdürlüğünün 02.02.2001 tarih ve 130861 tescil sıra numaralı motorlu araç tescil belgesine istinaden .................adına ...................ayılı plakaya tescil edildiği, davacının aracı 19.04.2002 tarihli kati satış sözleşmesi ile ..................satın aldığı ve kendi adına tescil ettirdiği ve 24.12.2003 tarihli kati satış sözleşmesi ile de Yaşar Hamali isimli şahsa sattığı, 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin E:2007/538 esasına kayden açılan kamu davası sonucunda, anılan Mahkemenin 24.01.2008 tarih ve K:2008/112 Sayılı kararı ile aracın zoralımına karar verildiği, temyiz başvurusu sonucunda 21.02.2011 tarihinde kararın kesinleşmesinden sonra aracın son maliki ....................aracına el konulmakla maddi zarara uğradığı, zararını tazmin amacıyla davacı aleyhine Hatay 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E:2011/256, K:2012/445 Sayılı kararı ile açmış olduğu tazminat davasının kabulüne karar verildiği, davacı tarafından toplam 31.446,00 TL ödeme yapıldığı, aracın Ankara Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğüne teslim edildiği, davacının sorumluluğunu gerektirir bir kusurunun da bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen ........................adına tescil edildikten sonra ........................ plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı tarafından satın alınması ve adına tescilinin yapılması sırasında gerekli araştırma ve soruşturmayı yapmayarak üzerine düşen dikkat ve özeni yerine getirmeyen davalı idarenin hizmet kusurunun bulunması nedeniyle, trafik tescil kaydına güvenerek satın aldığı aracın, Mahkeme kararı üzerine müsaderesine karar verilmesinden dolayı, alıcıya ödemek zorunda kaldığı bedelin davalı idarece tazmini gerekmekte olup, davacının bu yöndeki başvurusunun idarece reddedilmesinde hukuka uyarlık, davanın reddine dair İdare Mahkemesi kararında da hukuki isabet bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar karşısında, davacının uğradığı zararın, idarenin trafik tescil işlemleri sırasında yeterli dikkat ve özeni göstermemek suretiyle yükümlü olduğu hizmeti kusurlu işletmesinden kaynaklanmış olduğu açıktır. Bir başka anlatımla, aracın satılmasını engelleyen herhangi bir durumun ve kısıtlamanın olmadığını kayıtlarıyla tasdik eden idarenin, hizmetini gereği gibi yürütmemesi sebebiyle davacı zarara uğramıştır.

Bu nedenle, oluşan zarar davalı idarenin yürüttüğü hizmetten bağımsız düşünülemeyecek olup, illiyet bağının kesildiğinin kabulü mümkün değildir. Öte yandan, aracın kaçak olarak yurda getirilmiş olmasının idarenin hizmetini gereği gibi işletmediği sonucunu da ortadan kaldırılmayacağı açıktır.

2

Page 3: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

Bu durumda; davacının uğradığı zararın hizmet kusuru ilkesine göre ödenmesi gerekmekte olup, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Hatay İdare Mahkemesi'nin 10/07/2015 tarih ve E:2014/127; K:2015/1765 Sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun'un 18.06.2014 gün ve 6545 Sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2013/4-1886 K. 2015/1169 T. 8.4.2015

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Kamu Görevlisinin Yetkisini Kullanırken Kusuru Sonucu Kişilere Zarar Vermesinden Kaynaklanan - Davacı Tarafça Davalının Görevi Dışında Kalan Kişisel Kusuruna Dayanılmadığı/Dava İdare Aleyhine Açılıp Husumetin de İdareye Yöneltilmesi Gerektiği )

• KAMU GÖREVLİSİNİN YETKİSİNİ KULLANIRKEN KUSURU SONUCU VERDİĞİ ZARAR ( Eylemin Görev Sırasında ve Görevle İlgili Olmasına ve Hizmet Kusuru Niteliğinde Bulunmasına Göre Eldeki Davada Husumetin Kamu Görevlisine Değil İdareye Düştüğü - Maddi ve Manevi Tazminat )

• HİZMET KUSURU ( Maddi ve Manevi Tazminat Davası - Davacı Tarafça Davalının Görevi Dışında Kalan Kişisel Kusuruna Dayanılmadığına Eylemin Görev Sırasında ve Görevle İlgili Olmasına ve Hizmet Kusuru Niteliğinde Bulunmasına Göre Eldeki Davada Husumet Kamu Görevlisine Değil İdareye Düştüğünün Gözetilmesi Gerektiği )

• HUSUMET ( Eylemin Görev Sırasında ve Görevle İlgili Olmasına ve Hizmet Kusuru Niteliğinde Bulunmasına Göre Eldeki Davada Husumet Kamu Görevlisine Değil İdareye Düştüğü - Dava İdare Aleyhine Açılıp Husumetin de İdareye Yöneltilmesi Gerektiği/Maddi ve Manevi Tazminat )

657/m.13

ÖZET : Dava, kamu görevlisinin yetkisini kullanırken, kusuru sonucu kişilere zarar vermesinden kaynaklanan ve zarar görenin kamu görevlisi aleyhine açtığı manevi tazminat davasıdır. Davalının 'yürütülmekte olan iş ve işlemlerle ilgili performansının yetersiz olduğu ve kendisinden verim alınamadığı' şeklindeki talebi üzerine davacıyla birlikte aynı yerde görev yapan bir kısım memurların karakollara atamalarının yapıldığı, davacının işlemin iptali için idare mahkemesinde açtığı dava kabul edilerek işlemin iptaline karar verilmesi üzerine eski görevine geri döndüğü, bu kez davacının davalı polisevi müdürü olan davalı tarafından daha önce hiç nöbet tutulmayan ve sadece davacının nöbet tuttuğu arka çevre koruma nöbetiyle görevlendirildiği ileri sürülerek bu durumun davacının kendi sağlığı ve sosyal çevresi üzerinde olumsuz etki yaptığı, kişisel değerlerine zarar verdiği, davalının bu eyleminin keyfi nitelik taşıdığı ileri sürülmektedir. Hal böyle olunca, davacı tarafça davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına, eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre eldeki davada husumet kamu görevlisine değil, idareye düşmektedir. Öyle ise dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Bursa 5. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen

3

Page 4: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

20.6.2011 gün ve 2010/670 E - 2011/269 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 16.11.2011 gün ve 2011/13643 E -2011/11972 K. sayılı ilamı ile;

( ... Dava, kamu görevlisi olan davalının, davacıya daha ağır ve kötü koşullardaki görevleri vererek mağduriyetine yol açtığı iddiasıyla maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece işin esası incelenerek davanın reddine karar verilmiş ve karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken, kusurları sonucu kişilere zarar vermelerinden kaynaklanan ve zarar görenlerin kamu görevlileri aleyhine açtıkları tazminat davasıdır.

Sorun, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken, kişilerin zarar görmesi halinde, zarar görenin kamu görevlisinin şahsına karşı açtığı davada, kamu görevlisinin hizmet kusurundan ayrılabilen kişisel kast ve kusurunun araştırılmasına gerek olup olmadığı ve netice itibariyle davanın esastan mı yoksa husumetten mi reddine veya kabulüne karar verileceği ve bu konuda yorum yoluyla sonuca ulaşmanın ve uygulama yapmanın mümkün olup olmadığına ilişkindir.

Bu durumda, kamu görevlisinin görevini yaparken kusurlu davranışta bulunmasının hizmet kusuru mu yoksa hizmetten ayrılabilen kişisel kusuru mu olacağının tespiti gerekmektedir. Kamu kurumları kamu hizmeti yaparlar. Ancak kamu kurumları tüzel kişilik olduklarından ve bu kişilik maddi değil soyut bir kişilik olduğundan, kamu hizmetini bizzat yerine getiremezler. Kamu hizmeti, gerçek kişi konumunda olan kamu görevlileri ve bunların kullandıkları araç ve gereçlerle yerine getirilir. Bunun sonucu olarak, kamu görevlilerinin veya bunların kullandıkları araç ve gereçlerin kusur, ihmal ve hatalarından dolayı kamu hizmetinin yerine getirildiği sırada kişilerin zarar görmesi halinde meydana gelecek kusur kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Burada, kamu görevlisinin hizmetten ayrılabilen kişisel kusurundan bahsetmek kesinlikle mümkün değildir. Kamu görevlisinin buradaki kusuru hizmet kusurunu oluşturur.

Hizmetten ayrılabilen kişisel kusur ise kamu hizmetiyle ilgisi olmayan kamu görevlisinin özel hayatıyla tamamen özel tutum ve davranışlarından kaynaklanan bir kusurdur. Konunun iyi anlaşılabilmesi için örnek vermek gerekirse:

Sabahleyin aracıyla kamu hizmetini yapmak için çalıştığı hastaneye gelen doktorun, aracını park ederken kendisinden önce tedavi olmak için hastaneye gelmiş olan bir hastanın aracına çarpıp zarar vermesi halinde bu, doktorun kamu hizmetiyle alakalı olmayan kişisel kusurudur. Aynı doktorun aracını park ettikten, hastanedeki poliklinik odasına girdikten sonra görevi olan sağlık hizmetiyle ilgili yaptığı ( teşhis, tedavi ve ameliyat gibi ) eylemlerde bir kusur olursa bu kusur hizmet kusurudur.

Yukarıda açıklanan sorun konusunda sağlıklı bir sonuca ulaşmak için öncelikle konuya dair yasal düzenlemeleri incelememiz gerekir.

Anayasa'nın 129/5. maddesinde: memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken ( görevlerini yaparken ) işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları rücu edilmek kaydıyla kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine dava açılabilir. 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası'nın ( kişilerin uğradıkları zararlar başlıklı ) 13. maddesinde; kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Borçlar Yasası'nın ( Haksız muamelelerden doğan borçlar başlıklı ) 41/1. maddesinde; gerek kasten gerek ihmal

4

Page 5: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

ve teseyyüp yahut tedbirsizlikle haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden kişi o zararın tazminine mecburdur.

Anayasa'nın 129/5. maddesiyle 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası'nın 13. maddesinin Borçlar Yasası'nın 41/1. maddesi ışığında yorumlayarak kamu görevlileri aleyhine kişisel kast ve kusurlarının varlığı halinde Adli Yargı da dava açılabileceğinin kabulü mümkün değildir. Zira: Borçlar Yasası'nın 41/1. maddesi genel bir hüküm olup, yine genel olarak "zarar ika eden şahsı" esas almış olup, kamu görevlisi veya memurdan bahsetmemektedir.

Bir konuda hem genel hüküm, hem de özel hüküm varsa, o takdirde özel hükümlere üstünlük verilerek uygulama yapılması hukukun temel prensiplerindendir.

Yukarıda açıklanan Anayasa'nın 129/5 ile 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası'nın 13. maddesi karşısında Borçlar Yasası'nın 41/1. maddesi esas alınarak kamu görevlilerinin kast ve kusurlarından dolayı kamu görevlileri aleyhine dava açılabileceğinin yorum yoluyla kabul edilmesi de mümkün değildir.

Anayasa'nın 129/5. maddesiyle 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası'nın 13. maddesi, yorum gerektirmeyecek kadar açık, net ve amirdir. Diğer yandan yasalar iptal edilmedikçe veya değiştirilmedikçe yürürlüktedir. Ve mevcut hükümleriyle uygulanmaları gerekir. Yargı, uygulamaları ve bir kısım sosyal ihtiyaçlar sebebiyle yasaların yetersizliği veya değiştirilmesi gerektiği düşünce ve kanaatinde olsa dahi, yorum yoluyla yürürlükteki Anayasa ve yasa maddelerini uygulamayarak atıl bırakamaz. Yorum yoluyla Anayasa ve Yasalara aykırı uygulama yapamaz ve karar veremez. İhtiyaç varsa yeni yasal düzenlemeler yapılabilir. Ve yasal düzenleme yapma yetki ve görevi T.B.M.M.'ye aittir.

Sonuç olarak kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kasıtlarından ve kusurlarından dolayı doğan tazminat davalarında kamu görevlilerinin aleyhine değil ancak kamu idaresi aleyhine dava açılabileceğinin kabulü gerekir. Nitekim yukarda sözedilen mevzuat hükümleri doğrultusunda 14.9.1983 tarih 1980/4-1714.1983/803 Karar sayılı H.G.K. kararında da bu görüş benimsenmektedir.

Davaya konu edilen olayda davalı kamu görevlisinin görevini taraflı ve davacıyı zararlandıracak biçimde yaptığı iddiasıyla tazminat istendiğine göre, davanın husumetten reddine karar verilmesi gerekir. Mahkemenin bu yön üzerinde durmayarak işin esası incelenmek suretiyle yazılı şekilde karar vermesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir... ),

Gerekçesiyle oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, kamu görevlisinin yetkisini kullanırken, kusuru sonucu kişilere zarar vermesinden kaynaklanan ve zarar görenin kamu görevlisi aleyhine açtığı manevi tazminat davasıdır.

Davacı, polisevi müdürü olan davalının talebi üzerine kendisiyle birlikte polisevinde çalışmakta olan diğer memurların tayinlerinin yapıldığını, gerekçe olarak performanslarının yetersizliği ve verim alınamaması gösterilmesine rağmen bu konuda hakkında hiçbir tespit yapılmadığını, bu görüşün tamamen davalının kişisel görüşü olduğunu, işlemin iptali için açtığı dava sonucunda eski görevine geri dönmesi üzerine, davalının kendisini eski görev yeri yerine değil, daha önce hiç nöbet tutulmayan ve sadece kendisinin nöbet tuttuğu arka

5

Page 6: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

çevre koruma nöbeti' yazdığını, böylece diğer meslektaşlarından tecrit edildiğini ve cezalandırıldığını düşündüğünü, ön nöbet kulübesinde devamlı olarak iki nöbetçi varken, kendisinin sürekli olarak arka nöbet kulübesinde yalnız bırakıldığını, bu olaydan duyduğu üzüntü sebebiyle 7.4.2010 tarihinde kalp krizi geçirdiğini, başarılı bir polis memuru olduğunu ve hiç ceza almadığını, birçok defa başarı belgesi ve maaş taltifleriyle ödüllendirildiğini, keyfiliğe yol açan hiçbir eylem ve işlemin yasal olamayacağını, hizmet gerekleriyle bağdaşmayacağını, davalının kasıtlı olarak üzennde uyguladığı baskı sonucu psikolojisinin bozulduğunu, idari yargı kararıyla görevine dönmesi sonucu haksız ve usulsüz uygulamalar neticesinde uğradığı manevi zararlar karşılığı olarak 7.500,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davanın idari yargı yerinde idareye karşı açılması gerektiğini belirterek, davanın husumetten reddine karar verilmesini savunmuştur.

Yerel mahkemece, davalı tarafından davacıya özellikle soğuk havalarda tek başına arka çevre koruma nöbeti görevinin verilmesinin diğer memurlardan tecrit edilmiş bir görev olduğu, davalının sebep olduğu atama işleminin de hukuka aykırı olduğunun mahkeme kararıyla anlaşıldığı, iptal kararı sonrası davacıya sürekli arka koruma nöbeti yazılması da birlikte değerlendirildiğinde, davalının şahsi husumetle hareket ettiği ve davacının kişisel onur ve haysiyetini zedelediği kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hüküm davalı vekilince temyizi üzerine Özel Dairece, yukarda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş olup, yerel mahkemece bozma öncesi benimsenen gerekçe genişletilerek verilen direnme kararını davalı vekili temyiz etmektedir.

Direnme yoluyla H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kasıt ve kusurlarından dolayı haklarında tazminat davası açılıp açılamayacağı, varılacak sonuca göre somut olayda davanın pasif husumet yokluğundan reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Kamu personelinin mali sorumluluğuna dair düzenlemeler öncelikle Anayasa olmak üzere ilgili kanunlarında yer almaktadır. T.C.Anayasası'nın "Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması" başlıklı 40. maddesinin ek fıkrası ( 3.10.2001-4709 S.K./16. md. ) uyarınca: "... Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, yasaya göre, Devletçe tazmin edilir Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır." hükmünü içermektedir.

Kamu görevlilerinin görev ve sorumluluklarını düzenleyen Anayasa'nın 129. maddesinin 5. fıkrası da: memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.

Anayasa'nın bu hükümleriyle amaçlanan, memur ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek, kamu hizmetinin sekteye uğratılmadan yürütülmesini sağlamak ve aynı zamanda zarara uğrayan kişi yönünden de memur veya diğer kamu görevlisine oranla ödeme gücü daha yüksek olan devlet gibi bir sorumluyu muhatap kılarak, kamu düzenini korumaktır.

Bu anayasal hükümlere paralel düzenleme, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 13. maddesinde yer almaktadır. Buna göre; "Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar...".

Görülmektedir ki, Anayasa'nın 40 ve 129/5. maddesiyle 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 13. maddesinde, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken

6

Page 7: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, ancak rücu edilmek şartıyla idare aleyhine açılabileceği açıkça ifade edilmiştir.

Öte yandan, bir kamu görevlisinin görev sırasında, hizmet araçlarını kullanarak yaptığı eylem ve işlemlerine dair kişisel kusurunun, kasdi suç niteliği taşısa bile, hizmet kusuru oluşturacağı ve bu sebeple açılacak davaların ancak idare aleyhine açılabileceği, idare hukukunun bilinen ilkelerindendir ( Danıştay 10. Daire, 20.4.1989 Gün ve 1988/1042 Esas, 1989/857 Karar ).

Devletin sorumluluğunun bir şartı da zararın memur ve diğer bir kamu görevlisi tarafından "görevini yerine getirirken" ve "görevle ilgili yetkilerini kullanırken" gerçekleştirilmiş olmasıdır.

Şu halde "görevin ifası", "yetkinin kullanılması" ile gerçekleşen zarar arasında işlevsel ( görevsel ) bir bağ bulunmalı; zarar, kamu görevi ( kamu yetkisi ) yerine getirilirken, bu görev ve yetki sebebiyle doğmuş olmalıdır.

Memur ve diğer resmi görevlilerin kamu görevlisi sıfatı dışında özel bir kişi olarak, özel hukuk hükümlerine göre, özel işlerini yaparken, üçüncü kişilere verdikleri zarardan doğrudan doğruya kendileri sorumludur ( Fikret Eren. Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, 10. Bası, istanbul 2010, s. 590 vd. ).

Kamu görevlisinin, hizmet içinde veya hizmetle ilgili olmak üzere tutum ve davranışının suç oluşturması ya da hizmeti yürütürken ağır kusur işlemesi veya düşmanlık, siyasal kin gibi kötü niyetle bir kişiye zarar vermesi halinde dahi bu durum, aynı zamanda yönetimin gözetim ve iyi eleman seçme yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyle hizmet kusuru sayılmalı ve bu sebeple açılacak dava idareye yöneltilmelidir.

Nitekim, Yargıtay H.G.K.nun 19.11.2014 gün ve 2013/4-1120 E., 2014/922 K : H.G.K.nun 26.2.2014 gün ve 2013/4-579 E. 2014/155 K.; H.G.K.nun 10.7.2013 gün ve 2013/4-4 E , 2013/1035 K.: H.G.K.nun 30.1.2013 gün ve 2012/4-729 E„ 2013/163 K.; H.G.K.nun 12.12.2012 gün ve 2012/4-523 E. 2012/1191 K.; H.G.K.nun 10.10.2012 gün ve 2012/4-441 E., 2012/710 K. ve H.G.K.nun 1.2.2012 gün ve 2011/4-592 E., 2012/25 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

Tüm bu açıklamalar göstermektedir ki kişilerin uğradığı zararla, zarara sebebiyet veren kamu personelinin yürüttüğü görev arasında herhangi bir ilişki kurulabiliyorsa, ortada görevle ilgili bir durum var demektir ve bu tür davranışlar kasten veya ihmalen işlenmesine bakılmaksızın, kamu personelinin hizmetten ayrılamayan kişisel kusurları olarak ortaya çıkmakta ve bu husus, 657 Sayılı Kanun'un 13. maddesindeki "kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlar" ibaresinde yer bulmaktadır.

Diğer taraftan. Anayasa'nın 129/5 maddesinde "kusur" şartından bahsedildiğine göre, yetkisini kullanan memurun veya kamu görevlisinin işlediği eylemin kasten mi yoksa ihmalen mi gerçekleştirdiğine bakılmaksızın bu eylemlerinden doğan davaların ancak idare aleyhine açılması gerektiğinin kabulü zorunludur.

Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde: davalının 'yürütülmekte olan iş ve işlemlerle ilgili performansının yetersiz olduğu ve kendisinden verim alınamadığı' şeklindeki talebi üzerine davacıyla birlikte aynı yerde görev yapan bir kısım memurların karakollara atamalarının yapıldığı, davacının işlemin iptali için idare mahkemesinde açtığı dava kabul edilerek işlemin iptaline karar verilmesi üzerine eski görevine geri döndüğü, bu kez davacının davalı polisevi müdürü olan davalı tarafından daha önce hiç nöbet tutulmayan ve sadece davacının nöbet tuttuğu arka çevre koruma nöbetiyle görevlendirildiği ileri sürülerek bu durumun davacının kendi sağlığı ve sosyal çevresi üzerinde olumsuz etki yaptığı, kişisel değerlerine zarar verdiği, davalının bu eyleminin keyfi nitelik taşıdığı ileri sürülmektedir.

7

Page 8: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

Diğer taraftan, Özel Daire bozma ilamının ilk paragrafında geçen "... Dava, kamu görevlisi olan davalının, davacıya daha ağır ve kötü koşullardaki görevleri vererek mağduriyetine yol açtığı iddiasıyla maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece işin esası incelenerek davanın reddine karar verilmiş ve karar davalı tarafından temyiz edilmiştir." şeklindeki maddi hataya dayalı olduğu anlaşılan cümlenin bozma ilamından çıkartılması gerekmektedir.

Hal böyle olunca, davacı tarafça davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına, eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre eldeki davada husumet kamu görevlisine değil, idareye düşmektedir. Öyle ise dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gerekir.

Görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, dava dilekçesinde belirtilen maddi olgulardan davalının salt kişisel kusuruna dayanıldığının anlaşılması karşısında davaya bakmanın adli yargının görevinde olduğu belirtilerek, yerel mahkemenin bu yöne dair direnme kararının yerinde olduğu ileri sürülmüşse de, bu görüş Kurul çoğunluğunca yukarda belirtilen sebeplerle yerinde görülmemiştir.

Yerel mahkemece, H.G.K.nca da benimsenen bozma ilamının ilk paragrafında geçen "... Dava, kamu görevlisi olan davalının, davacıya daha ağır ve kötü koşullardaki görevleri vererek mağduriyetine yol açtığı iddiasıyla maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece işin esası incelenerek davanın reddine karar verilmiş ve karar davalı tarafından temyiz edilmiştir." cümlesi çıkarılmak suretiyle Özel Daire bozma ilamına uyularak, davalı hakkındaki davanın husumet yokluğu sebebiyle reddedilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının "Dava, kamu görevlisi olan davalının, davacıya daha ağır ve kötü koşullardaki görevleri vererek mağduriyetine yol açtığı iddiasıyla maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece işin esası incelenerek davanın reddine karar verilmiş ve karar davalı tarafından temyiz edilmiştir." cümlesi çıkarılmak suretiyle Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı, BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 08.04.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

T.C. DANIŞTAY 10. DAİRE E. 2001/40 K. 2001/3396 T. 4.10.2001

• POLİS MEMURUNUN KARAKOLDA BAŞKA BİR MESLEKTAŞI TARAFINDAN VURULARAK YARALANMASI ( İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Manevi Tazminat Sorumluluğu )

• MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Karakolda Psikolojik Sorunları Bulunan Bir Meslektaşının Ateş Etmesi Sonucu Yaralanan Polis Memurunun - İdarenin Hizmet Kusurundan Dolayı Sorumluluğu )

• HİZMET KUSURU NEDENİYLE İDARENİN MANEVİ TAZMİNAT SORUMLULUĞU ( Karakolda Psikolojik Sorunları Bulunan Bir Meslektaşı Tarafından Vurularak Yaralanan Polis Memurundan Dolayı )

• İDARENİN HİZMET KUSURUNDAN DOLAYI MANEVİ TAZMİNAT SORUMLULUĞU ( Karakolda Psikolojik Sorunları Bulunan Bir Meslektaşı Tarafından Vurularak Yaralanan Polis Memuruna Karşı )

8

Page 9: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

818/m.47

2709/m.125/son

ÖZET : Dava, aynı karakolda görev yapan bir meslektaşının ateş etmesi sonucu yaralanan polisin tedavisi sırasında duydukları elem ve üzüntüden dolayı kendisi, eşi ve çocukları için açılan manevi tazminat davasıdır. Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." hükmü yer almıştır. Yasalarla kendilerine verilen kamu hizmetinin işlemesini sağlayacak örgütü kurmak, personel ve araç gereci hizmet gereklerine uygun şekilde hazırlamakla yükümlü olan idarenin, hizmeti yürüten personelinin görevi sırasında yaptığı eylem ve işlemlere ilişkin kişisel kusurunun hizmet kusurunu oluşturacağı ve zararın tazminiyle sorumlu tutulacağı, idare hukukunun bilinen ilkelerindendir. Polis memuru olan davacının karakolda bir başka polis memurunun tabancayla ateş etmesi sonucu yaralandığı, bu halde, genel güvenliğin sağlanmasına ilişkin kamu hizmetini yürüten davalı idarenin, bu hizmetin gereği gibi yürütülmesini sağlayacak personelinin kişisel kusuru sonucu uğranılan maddi ve manevi zararı tazmin sorumluluğu bulunduğu açıktır. Bu durumda, davacı polisin yaralanması nedeniyle kendisi ve diğer davacılar eşi ve çocuklarının duyduğu elem ve üzüntü değerlendirilerek bir tatmin aracı olarak manevi tazminat verilmesi gerekmektedir.

İstemin Özeti : Ankara Keçiören Merkez Polis Karakolunda polis memuru olarak görev yapan davacılardan ...'ın karakolda polis memuru arkadaşlarından ...'in tabancayla ateş etmesi sonucu yaralanması ve tedavi sırasında duyulan elem ve üzüntüden dolayı toplam ... lira manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılan dava sonucunda, ... İdare Mahkemesince davanın reddi yolunda verilen ... tarih ve ... sayılı kararın temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

D.Tetkik Hakimi : Elmas Mucukgil

Düşüncesi : Polis memuru olarak görev yapan davacının aynı karakolda görev yapan diğer bir polis memuru tarafından yaralandığı anlaşılmaktadır. İdarenin, yasalarla verilen kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesi için örgütü kurmak, personel, araç ve gereci hazırlamakla yükümlü olduğu tartışmasızdır. Genel güvenliğin sağlanması hizmetinin yürütülmesini sağlayan personelinin görevi sırasında yaptığı eylem ve işlemlere ilişkin kişisel kusurun hizmet kusurunu oluşturacağı ve idarenin bu zararların tazmini ile sorumlu tutulacağı idare hukuku ilkesi gereğidir. Davacının görevi sırasında idarenin ajanı tarafından yaralandığı dikkate alındığında personelin kişisel kusuru sonucu meydana gelen zararın idareye hizmet kusuru ilkesi gereği tazmin yükümlülüğünü getireceğinden, davacıların manevi tazminat taleplerinin bu doğrultuda değerlendirilmesi gerekirken idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı : Emin Celalettin Özkan

Düşüncesi : İdari hizmetlerin görülmesi sırasında görev ile ilgili genel külfetler dışında kamu görevlilerinin uğradıkları zararların eylem ile zararlı sonuç arasında nedensellik bağının bulunması koşuluyla objektif sorumluluk esaslarına göre hizmetin sahibi idarelerce tazmini gerekir. Aksi halde, bu hizmetlerin yürütülmesi sırasında oluşan zararların bir veya birkaç kişiye yükletilmesi söz konusu olur ki; buna da ne eşitlik, ne de hakkaniyet ve nasafet kuralları izin verir.

9

Page 10: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

Nitekim, T.C. Anayasası'nın 125.maddesi son fıkrası ve 2577 sayılı Yasa'nın 2.maddesinin 1.bendi ( b ) fıkrası hükümlerine göre ayrıca kusur şartı aranmadığından zararın objektif sorumluluk esasına göre hizmetin sahibi idarece karşılanması gerekir. Bu durumda, olay ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması tazmin borcunun doğması için yeterlidir.

Dava ve temyiz dosyasının incelenmesinden; Ankara Keçiören Merkez Polis Karakolunda polis memuru olarak görev yapan davacılardan ...'ın, karakolda 22.7.1999 tarihinde meydana gelen ve polis memuru arkadaşlarından ...'in bilinmeyen bir sebeple tabancayla ateş etmesi sonucu yaralandığı açık bulunduğundan, davacıların bu yüzden uğradıkları zararlarına karşılık tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.

Karakolda görev yapan başka bir polis memurunun psikolojik durumundan kaynaklanan ve idarenin hizmet kusuru bulunmadığı olayda idareyi manevi tazminat ödemekle yükümlü tutmaya olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Belirtilen nedenle, davacıların temyiz isteminin kabulüyle, temyize konu İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, aynı karakolda görev yapan bir meslektaşının ateş etmesi sonucu davacılardan ...'ın yaralanmasından ve tedavisi sırasında duydukları elem ve üzüntüden dolayı kendisi için ...-TL. eşi için ...-TL. ve çocukları için toplam ...-TL. manevi tazminatın olayın meydana geldiği tarihten itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.

İdare mahkemesince, davalı idarenin ağır hizmet kusurundan sözedebilmek için idarenin sanık polis memurunun psikolojik bir rahatsızlığının olduğunu bilmesi ve bilerek aktif polis olarak istihdam etmesi ve görev yaptığı karakolda ölüm ve yaralama olayı ile sonuçlanabilecek bir huzursuzluğun intikal etmiş olması gerektiği, ancak dosyadaki bilgi ve belgelere göre sanık polis memurunun önceden tedavi gördüğüne ya da karakolda huzursuzluk bulunduğuna dair bir kanıtın olmadığı, tamamen sanık polis memurunun o anki psikolojik durumundan kaynaklanan olaydan dolayı idarenin hizmet kusurundan söz etmeye olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacılar, hukuka uygun olmadığı iddiasıyla anılan idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedirler.

Dava dosyasının incelenmesinden, davacıyla aynı karakolda görevli polis memurunun resmi üniformalı olarak 22.7.1999 tarihinde saat 17.30'da grup amirinin odasında tabancayla ateş etmek suretiyle davacı Gazi Kılıçarslan ile birlikte bir başka polis memurunun yaralanmasına, grup amirinin ölümüne sebebiyet verdiği, ceza yargılaması sırasında Adli Tıp Kurumunca yapılan incelemede sanık polisin suçun işlendiği sırada ceza ehliyetini kaldıracak derecede paranoid şizofren olduğu saptandığından ceza tertibine yer olmadığına ve akıl hastanesinde muhafaza ve tedavi altına alınmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.

Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." hükmü yer almıştır.

Yasalarla kendilerine verilen kamu hizmetinin işlemesini sağlayacak örgütü kurmak, personel ve araç gereci hizmet gereklerine uygun şekilde hazırlamakla yükümlü olan idarenin, hizmeti

10

Page 11: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

yürüten personelinin görevi sırasında yaptığı eylem ve işlemlere ilişkin kişisel kusurunun hizmet kusurunu oluşturacağı ve zararın tazminiyle sorumlu tutulacağı, idare hukukunun bilinen ilkelerindendir.

Polis memuru olan davacının karakolda bir başka polis memurunun tabancayla ateş etmesi sonucu yaralandığı, bu halde, genel güvenliğin sağlanmasına ilişkin kamu hizmetini yürüten davalı idarenin, bu hizmetin gereği gibi yürütülmesini sağlayacak personelinin kişisel kusuru sonucu uğranılan maddi ve manevi zararı tazmin sorumluluğu bulunduğu açıktır.

Bu durumda, davacılardan ...'ın yaralanması nedeniyle kendisi ve diğer davacılar eşi ve çocuklarının duyduğu elem ve üzüntü değerlendirilerek bir tatmin aracı olarak manevi tazminat verilmesi gerekmektedir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasanın 49.maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüne, ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve ... sayılı kararının bozulmasına 4.10.2001 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

T.C. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2016/13068 K. 2016/12322 T. 19.12.2016

• RÜCUEN TAZMİNAT DAVASI (Bakanlığa Ait Aracın Davalının Araç Komutanlığı Esnasında Devrilmesi Sonucu Ölenin Yakınlarına Ödenen Tazminatın Araç Komutanı Olan Davalıdan Rücuen Tazmini - Olayın Oluş Biçimine Göre Olay Sırasında Araç Komutanı Olan Davalının Şoförün Hiz Limitini Aşmasına Engel Olmaması Nedeniyle Davalıya Husumet Yöneltilmesinin Doğru Olduğu)

• TAZMİNATIN ARAÇ KOMUTANI OLARAK GÖREV YAPAN KAMU GÖREVLİSİNE RÜCU EDİLMESİ (Bakanlığa Ait Araçta Meydana Gelen Trafik Kazası Sonucu Ölenin Yakınlarına Tazminat Ödenmesi - Ödenen Tazminatın Olay Esnasında Araç Komutanı Olan ve Kusuru Tespit Edilen Davalıdan Rücuen Tazmini İçin Kendisine Husumet Yöneltilebileceği)

2709/m.125, 129

657/m.13

ÖZET : Rücuya konu olayın oluş şekline göre davalının ölümle biten trafik kazasında araç komutanı olduğu ve davacı kurum tarafından düzenlenen idari tahkikat raporunda araç komutanının şoförün hız limitini aşmasına engel olmadığının belirtildiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple davalıya husumet yöneltilmesi doğrudur. Mahkemece işin esasına girilerek davalının hadisedeki kusur durumu incelenip diğer deliller de toplandıktan sonra oluşa uygun bir karar verilmesi gerekir.

DAVA : Davacı ... vekili tarafından, davalı ... aleyhine 22/07/2015 gününde verilen dilekçeyle alacak istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; pasif husumet yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine dair verilen 12/04/2016 tarihli kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

11

Page 12: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

Davacı vekili, Bakanlığa ait ... plakalı aracın hakkındaki dava tefrik edilen ...'in sevk ve idaresinde iken davalı ...'ın araç komutanı olarak bulunduğunu, aracın devrilmesi sonucunda yolcu olarak bulunan ...'ün öldüğünü, ölenin yakınları tarafından açılan tazminat davası sonucunda ölenin yakınlarına ödeme yapıldığını, davalının bahse konu kazada müvekkili Bakanlığın tazminat ödemesine sebebiyet verdiğini belirterek ödenen bedelin rücuen tazminine karar verilmesini istemiştir.

Davalı ... davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.

Rücuya konu olayın oluş şekline göre davalının ölümle biten trafik kazasında araç komutanı olduğu ve davacı kurum tarafından düzenlenen idari tahkikat raporunda araç komutanının şoförün hız limitini aşmasına engel olmadığının belirtildiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple davalıya husumet yöneltilmesi doğrudur. Mahkemece işin esasına girilerek davalının hadisedeki kusur durumu incelenip diğer deliller de toplandıktan sonra oluşa uygun bir karar verilmesi gerekirken davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen kararın, yukarda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, 19.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

12

Page 13: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

13

Page 14: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

14

Page 15: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

15

Page 16: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

16

Page 17: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

17

Page 18: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

DANIŞTAY

10. DAİRE

E. 2012/4517

K. 2015/3682

T. 9.9.2015

• YOL YAPIMI NEDENİYLE UĞRANILAN GELİR KAYBININ TAZMİNİ DAVASI ( Zararın Kamu Külfeti Olmaktan Çıkıp Hizmetten Yararlananlar Yönünden Özel ve Olağan Dışı Bir Niteliğe Sahip Olması Gereği - Uğranıldığı İleri Sürülen Zarar Kaleminin Aynı Bölgede Bulunan Diğer İşyeri Sahiplerinden Farklı ve Özel Olmadığı Kamu Yararı ve Hizmet Gerekleri Doğrultusunda Genel Külfete Herkesin Katlanması Gereği )

• KAMU KÜLFETLERİNDE EŞİTLİK İLKESİ ( Kamu Hizmetinin Doğal ve Zorunlu Bir Sonucu Olarak Ortaya Çıkan Hizmetten Yararlananlar Yönünden Genel ve Olağan Bir Külfetten Kaynaklanan Zararların İdarece Karşılanması İmkanı Bulunmadığı - Kamu Hizmetinin Yerine Getirilmesi Nedeniyle Ortaya Çıktığı İleri Sürülen Zararın İdarece Karşılanabilmesi İçin Külfetin Hizmetten Yararlananlar Yönünden Özel ve Olağandışı Niteliğe Dönüşmesi Gereği )

• KAMU HİZMETİNİN YÜRÜTÜLMESİNDEN KAYNAKLANAN ZARAR ( Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesi Uyarınca İdare Tarafından Karşılanabilmesi İçin İleri Sürülen Zararın Kamu Külfeti Olmaktan Çıkıp Hizmetten Yararlananlar Yönünden Özel ve Olağandışı Bir Nitelik Kazanması Gereği - Kamu Hizmetinin Doğal ve Zorunlu Sonucu Olan Külfetlerden Doğan Zararların İdarece Karşılanamayacağı )

2577/m. 12

ÖZET : Kamu hizmetinin yürütülmesinin neden ve etkisinden kaynaklanan bir zararın doğmaması için idarece her türlü tedbir alınmasına rağmen, hizmetin doğal ve zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkan, hizmetten yararlananlar yönünden genel ve olağan nitelikteki bir külfetten kaynaklanan zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca idarece karşılanmasına olanak bulunmamaktadır. Kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanan bir zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca idarece karşılanabilmesi için, uğranıldığı ileri sürülen zararın kamu külfeti olmaktan çıkıp, hizmetten yararlananlar yönünden özel ve olağandışı bir niteliğe dönüşmüş olması gerekir.

İstemin Özeti : Antalya - Korkuteli Karayolu, Yazır Köyü Mevkii'nde bulunan davacı şirkete ait akaryakıt istasyonunun, davalı idare tarafından yürütülen yol yapım çalışmaları sırasında gelir kaybına uğradığı ileri sürülerek 75.000 TL maddi zararın ticari avans faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılan dava sonucunda, Antalya 3. İdare Mahkemesince; karayollarının yapımından, bakımından, trafiğin güvenli seyrinden sorumlu olan davalı idarenin, yapım ve onarım çalışması bulunan yolda, yolu trafiğe kapatmak da dahil her türlü tedbiri almanın yetkisi dahilinde bulunduğu, davacının akaryakıt istasyonuna ulaşımda servis yolundan verdiğinin tartışmasız olduğu, davacının ödenmesini istediği zarardan hizmet kusuru bulunmayan davalı idarenin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

18

Page 19: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

Danıştay Tetkik Hâkimi Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile usul ve hukuka uygun bulunan mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

KARAR : Kamu hizmetinin yürütülmesinin neden ve etkisinden kaynaklanan bir zararın doğmaması için idarece her türlü tedbir alınmasına rağmen, hizmetin doğal ve zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkan, hizmetten yararlananlar yönünden genel ve olağan nitelikteki bir külfetten kaynaklanan zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca idarece karşılanmasına olanak bulunmamaktadır. Kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanan bir zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca idarece karşılanabilmesi için, uğranıldığı ileri sürülen zararın kamu külfeti olmaktan çıkıp, hizmetten yararlananlar yönünden özel ve olağandışı bir niteliğe dönüşmüş olması gerekir.

Davacı şirket tarafından, akaryakıt istasyonunun davalı idarece yürütülen yol çalışmaları sonucunda yol ile bağlantısının kesilmesi ve ulaşımın stabilize köy yolundan verilmesi neticesinde meydana gelen gelir kaybı nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi zararının tazmini istemiyle bakılmakta olan dava açılmış ise de, yol nedeniyle ticari faaliyette bulunan ve bundan kazanç sağlayarak yararlanan davacı şirketin söz konusu zarar kaleminin, aynı yol üzerinde bulunan bütün işyeri sahipleri yönünden de ileri sürülebileceği, bu haliyle, davacı şirket tarafından, uğranıldığı ileri sürülen zarar kaleminin, diğer işyeri sahiplerinden farklı, özel ve olağandışı bir nitelikte olmadığı, kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda yapılan yol çalışmaları nedeniyle oluşan genel külfetlere, "kamu külfetlerindeki eşitlik ilkesi" uyarınca herkesin katlanması gerektiği açıktır. Kaldı ki, davacı şirketin yenilenen yolun olanaklarından yararlanacağı da dikkate alındığında, idarenin tazmin sorumluluğunu gerektiren, kamu külfeti olmaktan çıkan, hizmetten yararlanan davacı şirket yönünden özel ve olağandışı niteliğe dönüşen bir maddi zarar bulunmamaktadır.

Bu durumda, davacı şirketin, davalı idarece mevcut yolun kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda yenilenmesi çalışması sırasında ulaşıma kapatılmasından kaynaklanan zararlara katlanması gerektiği hukukun genel ilkeleri ile hak ve nasafet kurallarının bir sonucu olup, idarenin tazmin sorumluluğu açısından gerekli şartlar oluşmadığından, davanın reddi yolunda verilen kararda sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.

İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

SONUÇ : Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri Kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, temyiz isteminin reddi ile Antalya 3. İdare Mahkemesinin 26/1/2012 tarihli ve E:2010/935, K:2012/97 sayılı Kararının ONANMASINA, 9.9.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C. DANIŞTAY 10. DAİRE E. 2007/3363 K. 2008/2704 T. 24.4.2008

• HSBC BİNASINA YAPILAN TERÖR SALDIRISI ( Sigorta Şirketinin Sigortalının Aracı İçin Ödediği Hasarı İdareden Talep Edemeyeceği - Şirketin Talebini Zarar Verene Yöneltebileceği/Sosyal Risk İlkesi Uyarınca da İdareye Yöneltilen Talebin Reddi Gereği )

19

Page 20: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

• SİGORTA ŞİRKETİNİN İDAREDEN RÜCUAN TAZMİNAT TALEP ETMESİ ( Sigorta Şirketinin Sigortalının Aracı İçin Ödediği Hasarı İdareden Talep Edemeyeceği - Şirketin Talebini Zarar Verene Yöneltebileceği/Sosyal Risk İlkesi Uyarınca da İdareye Yöneltilen Talebin Reddedileceği )

• RÜCUAN TAZMİNAT DAVASI ( Terör Saldırısı Sonucu Sigorta Şirketinin Sigortalının Aracı İçin Ödediği Hasarı İdareden Talep Ettiği - Şirketin Talebini Yalnızca Zarar Verene Yöneltebileceği/Davanın Reddine Karar Verileceği )

• TERÖR SALDIRISI ( Sigorta Şirketinin Sigortalının Aracı İçin Ödediği Hasarı İdareden Talep Ettiği - Şirketin Talebini Yalnızca Zarar Verene Yöneltebileceği/Davanın Reddine Karar Verileceği )

2709/m.15

6762/m.1301

ÖZET : Dava, davacı sigorta şirketince kasko sigorta poliçesi ile sigortalanmış olan araçta, İstanbul'da bulunan HSBC Genel Müdürlük binasına yapılan terör saldırısı sonucu meydana gelen zararın sigortalısına ödendiğinden bahisle, bu zararın rücuan davalı idarelerden yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır. Rücu davalarında; sigorta ettiren kimsenin vaki zarardan dolayı üçüncü şahıslara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder. Sigortacının, ödediği bedel kadar sigortalıdan intikal eden dava hakkını, sadece zarar veren şahsa karşı kullanabilmesi mümkün olup; bu halefiyet biçiminin, aksi kanıtlanabilen bir kusur karinesine dayanması nedeniyle, ortaya çıkan bu zararın, yürütülen hizmet ile meydana gelen zarar arasında nedensellik bağını dahi aramadan “kamu külfetleri karşısında eşitlik” anlayışıyla topluma pay edilerek giderilmesini amaçlayan sosyal risk ilkesi uyarınca sigorta şirketince de talep edilmesine olanak tanıdığından söz edilemez. Bu durumda, idare mahkemesince bu gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi gerekir.

İstemin Özeti: Davacı sigorta şirketine kasko poliçesi ile sigortalı taşınmazın gerçekleşen terör saldırılarında zarar gördüğünden bahisle sigortalıya ödenen bedelin, yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan davada İdare Mahkemesince verilen ve davanın reddine ilişkin bulunan kararı, davacı temyiz etmekte ve bozulmasına karar verilmesini istemektedir.

Terör olayı nedeniyle, davacının uğradığı zararın, temyize konu kararda detaylı şekilde açıklanan “Sosyal Risk” ilkesi gereği tazmin edilmesi gerekmektedir. Tam yargı davalarında amaçlanan gerçek zararın tazmini olduğundan, davacı sigorta şirketinin tahsil etmiş olduğu primlerin, uğranıldığı ileri sürülen zarardan düşülmesi gerektiği de tabiidir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabul edilerek, kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, davacı sigorta şirketince kasko sigorta poliçesi ile sigortalanmış olan araçta, 20.11.2003 tarihinde İstanbul'da bulunan HSBC Genel Müdürlük binasına yapılan terör saldırısı sonucu meydana gelen zararın sigortalısına ödendiğinden bahisle, bu zararın rücuen davalı idarelerden yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

20

Page 21: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

İstanbul 3. İdare Mahkemesince; faaliyeti risklere karşı ilgililerin zararını gidermeyi taahhüt etmek olan, buna karşılık prim adı altında ücret alan ve bunu nemalandıran sigorta şirketlerinin sosyal risk esasına göre zararını Devletten talep etme imkanları bulunmadığı; kaldı ki, uyuşmazlığa konu zararın terör eyleminden kaynaklanmış olması nedeniyle 5233 sayılı yasa kapsamında olduğu; ancak, anılan Yasa'nın 9/5 maddesinde, terör olayları nedeniyle zarar gören kişilere gerçek veya tüzel kişiler tarafından yapılan ödemeler nedeniyle Devlete rücu edilemeyeceği kuralının yer alması nedeniyle sigorta şirketince sigortalıya yapılan ödemenin, rücu yoluyla davalı idarelerden tazmini yoluna gidilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra: son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

Kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağandışı zararların idarece tazmini; Anayasanın 125. maddesi gereği ve Türkiye Cumhuriyetinin “sosyal hukuk devleti” niteliğinin doğal bir sonucudur.

İdarenin hukuki sorumluluğu sadece kusur esasına hizmet kusuru teorisine dayanmamakta; idare, kusur koşulu aranmadan da sorumlu sayılabilmektedir. Kural olarak idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdür. Ancak, sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin faaliyet alanıyla ilgili, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları da nedensellik bağı aramadan tazmin etmesi gerekmektedir. Kollektif sorumluluk anlayışına dayalı, sosyal risk adı verilen ilke, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir.

Bilimsel ve yargısal içtihatlarla geliştirilen sosyal risk ilkesi ile toplumun içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte, yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan, toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan, salt toplumun bireyi olunması nedeniyle uğranılan özel ve olağandışı zararların da topluma pay edilerek giderilmesi amaçlanmıştır.

Genel bir ifade ile “terör olayları” denilen eylemlerin, Devlete yönelik olduğu Anayasal düzeni yıkmayı amaçladığı, bu tür olaylarda zarar gören kişi ve kuruluşlara karşı kişisel husumetten kaynaklanmadığı bilinmekte ve gözlenmektedir. Sözü edilen olaylar nedeniyle zarara uğrayan kişiler, kendi kusur ve eylemleri sonucu değil, toplum içinde ortaya çıkan olaylardan zarar görmektedirler. Başka bir deyişle, zararın nedeni toplumun bireyi olmaktır.

Belirtilen şekilde ortaya çıkan zararların özel ve olağandışı nitelikleri dikkate alınıp, terör olaylarını önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemeyen idarece, yukarıda açıklanan sosyal risk ilkesine göre tazmini gerekir. Esasen terör olayları sonucu ortaya çıkan zararların idare tarafından tazmini suretiyle topluma pay edilmesi hakkaniyet gereği olup, sosyal devlet ilkesine de uygun düşecektir.

İdarenin hukuki sorumluluğunu gerektiren sorumluluk sebepleri arasında sayılan sosyal risk ilkesi; kusur esasına dayanmadığı gibi, bu ilkenin uygulanmasında idarenin yürüttüğü hizmetle, meydana gelen zarar arasında nedensellik bağı da aranmamaktadır. Anılan ilke, vatandaşların asıl hedefi toplum ya da devlet olan idareye yabancı unsurların eylemleri sonucu uğradıkları zararın topluma pay edilmesini amaçlamaktadır. Bu nedenledir ki, sosyal risk ilkesinin uygulanabilme; zarara uğrayanın zararın doğmasında derecesi ne olursa olsun herhangi bir kusurunun bulunmaması koşuluna bağlı bulunmaktadır. Bu koşulun göz ardı edilmesi, bazı bireylerin kişisel kusurları sonucu uğradıkları zararın, topluma pay edilmesi sonucunu doğurur ki, böyle bir sonucun, sosyal risk ilkesinin amacına uygun olmayacağı açıktır.

21

Page 22: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

Belirtilen niteliğine göre sosyal risk ilkesinin uygulanabilmesi için, olayın tüm toplumla ilgilendirilebilmesi ve zararın, toplumsal nitelikli bir riskin gerçekleşmesi sonucu meydana gelmesi yanında, olay ve zararın, yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmaması, başka bir deyişle zarar ile idari eylem arasında bir nedensellik bağının da kurulamaması gerekmektedir.

6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun halefiyete ilişkin düzenleme yapan 1301'inci maddesinde “Sigortacı sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren kimse yerine geçer.Sigorta ettiren kimsenin vaki zarardan dolayı üçüncü şahıslara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder. Sigorta ettiren kimse 1 inci fıkra gereğince sigortacıya intikal eden haklarını ihlal edecek bir hal ve harekette bulunursa sigortacıya karşı mesul olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmiş ise sigorta ettiren kimse kalan kısmından dolayı üçüncü şahıslara karşı haiz olduğu müracaat hakkını muhafaza eder.” hükmü yer almıştır.

Anılan maddede düzenlenmiş bulunan sigortacının halefiyeti, bir şahsın tüm malvarlığının intikali niteliğinde bulunmayıp, sadece sigortalıya ödenen tazminat alacağı miktarı ile sınırlı olduğundan, bu halefiyet yasal sınırlı ve cüzi halefiyet niteliğindedir.

Halefiyete dayalı rücu davası; sigortacının, sigortalının zararını karşıladıktan sonra, onun haklarına halef olarak zararın failine rücu edilmesinden ibaret olup; yerleşik Yargıtay İçtihatlarıyla da kabul edildiği üzere, bu davaların bir özelliği de, doğrudan zarar veren şahsa karşı açılmasıdır. Bu nedenle rücu davalarının, sigortalı ile ona zarar veren arasındaki yasal hükümlere göre görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.

Sigortacının, ödediği bedel kadar sigortalıdan intikal eden dava hakkını, sadece zarar veren şahsa karşı kullanabilmesi mümkün olup; bu halefiyet biçiminin, aksi kanıtlanabilen bir kusur karinesine dayanması nedeniyle, ortaya çıkan bu zararın, yürütülen hizmet ile meydana gelen zarar arasında nedensellik bağını dahi aramadan “kamu külfetleri karşısında eşitlik” anlayışıyla topluma pay edilerek giderilmesini amaçlayan sosyal risk ilkesi uyarınca sigorta şirketince de talep edilmesine olanak tanıdığından söz edilemez.

Bu durumda, idare mahkemesince bu gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yukarıda anılan gerekçe ile davanın reddi yolunda verilen kararda sonucu itibariyle hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesine uygun bulunmayan temyiz isteminin reddi ile usul ve sonucu itibariyle hukuka uygun bulunan İstanbul 3. İdare Mahkemesinin 10.11.2006 tarih ve E.2004/1019 – K.2006/2419 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçe ile ONANMASINA, 24.04.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C. ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ 2. DAİRE E. 1995/385 K. 1997/189

T. 26.2.1997

ÖZET : Davacı astsubay mesai sonu askeri servis aracıyla evine dönmekte iken, aracın teröristlerce silahla taranması eylemi nedeniyle sakatlanması sonucu maruz kaldığı maddi ve manevi zararın kusursuz sorumluluk ilkesine göre giderilmesi gerekir.

Davacı vekilinin 16 Ocak 1995 tarihinde kayda geçen dava dilekçesi ile savunmaya karşı verdiği ve 8 Mart 1995 tarihinde kayda geçen cevap layihasında; davacı astsubayın 16 ncı Mknz.Tug.K. lığında görevli olduğu sırada 29.1.1994 tarihinde akşam servis aracı ile dönüldüğü esnada teröristlerce servis aracına ateş açılması sonucu yaralanarak gözünden

22

Page 23: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

sakat kaldığını, 1.100.000.000. TL. maddi 100.000.000. TL. manevi tazminatın hüküm altına alınması istemi ile işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden davacı Tnk.Astsb.Çvş. ................'nin 16 ncı Zh.Tug.2 nci Tnk.Tb.K. lığında görevli olduğu sırada 21.1.1994 tarihinde mesai sonu askeri servis aracı ile evine dönerken servis aracının teröristlerce silahla taranması sonucu yaralandığı yapılan tedavileri sonunda GATA sağlık kurulunun 18.11.1994 tarih ve 6942 sayılı raporu ile sol gözünün kör olduğu ve T.S.K. de görev yapamaz raporu verildiği görülmüştür.

Davacının bir kamu hizmetini yerine getirdiği sırada yaralandığı konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamakla birlikte, olayın taraflara göre üçüncü kişi durumundaki teröristlerin eylemlerinden meydana gelmiş olması nedeniyle idarenin bu eylemden sorumlu tutulup tutulmayacağı, tutulacaksa sorumluluğun türü üzerinde durulmasına gerek görülmüştür.

Bilindiği gibi son yıllarda Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da yoğunlaşan terör eylemleri sebebiyle Anayasanın 120 nci maddesine göre bazı illeri kapsayan olağanüstü hal ilan edilmiş, bu olağanüstü hal uygulaması sırasında çok sayıda güvenlik görevlileri ve askeri kişi sakat kalmış veya şehit olmuştur.

Anayasanın 125 nci maddesinde "İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür" şeklindeki hüküm, son yıllarda gerek Mahkememizin gerekse diğer yargı organları tarafından geniş yorumlanmakta, idarenin Anayasa ve yasalardan aldığı yetkilerle ve kamusal yöntemlerle yaptığı hizmetlerden, bu hizmetlerin kurulması ve işletilmesinden doğan bireysel nitelikli zararlarla idare ajanlarının verdiği zararlar, hatta üçüncü kişilerin bu hizmetle ilgili eylemlerinin doğurduğu zararların idarece giderilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Bu suretle idarenin sorumluluğu kusurlu davranış nedenini aşarak kusursuz sorumluluk hallerini de kapsayan bir genişlik kazanırken diğer yandan zarar verici eylemi yapanla idare arasında bir ilişkinin bulunmadığı bazı hallerde dahi idarenin sorumlu tutulması kabul edilmektedir. Böylece öğretide ve yargı kararlarında idarenin eylemlerinden dolayı sorumluluğu, mücbir sebep ve idarece alınacak tedbirlerle giderilmesi mümkün olmayan umulmadık haller dışında kabul edilmektedir.

Devletin terör hareketlerine karşı giriştiği faaliyet savaş hali sayılmadığı ve dolansıyla mücbir sebep olarak nitelendirilmediğinden, bu faaliyetler sırasında teröristlerin eylemlerinden zarara uğrayanların bu zararı, tüm ülkede değil ülkenin bir kısmında terör örgütleri tarafından yaratılan bir zarar olduğundan, savaş halinde olduğu gibi tüm toplumun katlanmak durumunda olduğu bir kamu külfeti olarak değerlendirilmemiş, özel ve olağan dışı nitelik taşıyan kamu külfetleri karşısında eşitlik gereğince idarece tazmini gereken bir zarar olarak kabul edilmiştir.

Bu nedenlerle davacının zararının davalı idarece karşılanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Mahkememizin yerleşik kararlarıyla T.C. Emekli Sandığınca olay sebebiyle bağlanan maluliyet aylığı ve ödenen tüm ikramiyeleri davacının tesbit edilen maddi zararlarından düşüldüğünden maddi tazminat isteyen davacıya aylık bağlanıp bağlanmadığı sorulmuş, T.C. Emekli Sandığı Gn.Md. lüğünün 17.5.1996 gün ve 64.713.003 sayılı yazıları ile 26.3.1996 tarih ve 64.713.003 sayılı yazılarında, Genel Müdürlüğün 20.12.1995 tarih ve 137207 sayılı işlemi ile 15.10.1995 tarihinden itibaren 11.656.000. TL. vazife malûllüğü aylığı bağlandığı, aylığın 15.11.1995 tarihinde 19.931.000. TL. ye yükseltildiği, 324.686.00. TL emekli ikramiyesi ödendiği, 1995 yılı için 2,5 aylık 4.061.000. TL. tütün ikramiyesi ödendiği, davacının görevi dışında bir sebepten sakat kalması halinde 17 yıl 7 ay 26 gün hizmeti

23

Page 24: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

karşılığı 15.10.1995 tarihinde 7.403.000. TL. aylık bağlanacağını ve bu aylığın 15.11.1995 tarihinde 12.294.000. TL. ye yükseltileceğinin bildirildiği görülmüştür.

Davacıya 2330 Sayılı Kanun gereğince 31.8.1994 tarihinde avans olarak 9.935.000. TL 5.7.1995 tarihinde ise ayrıca 233.266.000. TL. nakdi tazminat ödenmiştir. Aynı kanunun 6 ncı maddesi gereğince ödenen bu nakdi tazminat nakdi tazminatı alanın maddi ve manevi zararlarının karşılığı olduğu her türlü şüpheden varestedir.

Davacının dava dosyasında mevcut 29.6.1995 tarihli 3713 sayılı yasa gereğince tanınan kira yardımından vazgeçtiğine dair dilekçesi dikkate alınarak maddi zararının tesbiti için re'sen seçilen bilirkişinin 6 Ocak 1997 tarihinde tanzim ettiği bilirkişi raporunun tetkikinden davacıya bağlanan aylıklar ödenen tütün ikramiyeleri ve nakdi tazminat yararının tamamının mahsubuna rağmen karşılanmayan 7.735.407.986. TL. maddi tazminat hak edişinin bulunduğunun bildirildiği görülmüştür.

Taraflara tebliğ edilen ve itiraz edilmeyen bilirkişi raporu Mahkememizin yerleşmiş içtihatlarına Mahkememizce kabul edilen kıstaslarla ve ilmi verilere uygun bulunduğundan bilirkişi raporu doğrultusunda tatbikat yapılmış ancak davacının istemine bağlı kalınmıştır.

Davacıya olay sebebiyle duyduğu ve ömür boyu duyacağı acı ve ızdırabını kısmen de olsa karşılayabilmek amacıyla uygun miktarda manevi tazminat verilmesi kabul edilmiştir.

Açıklanan nedenlerle;

1. Bilirkişi raporu uyarınca ve istemine bağlı kalınarak davacı ................'ye 1.100.000.000. TL. (Birmilyaryüzmilyon Tl.) MADDİ TAZMİNAT VERİLMESİNE,

2. Takdiren ve istemi gibi davacı ................'ye 100.000.000. TL. (Yüzmilyon Tl.) MANEVİ TAZMİNAT VERİLMESİNE,

3. Davacı tarafından peşin yatırılan 11.137.000. TL. (Onbirmilyonyüzotuzyedibin Tl.) harcın istek halinde DAVACIYA İADESİNE,

4. Davalı idare harçtan muaf olduğundan davalı idare aleyhine harca hükmedilmesine YER OLMADIĞINA,

5. Davacı tarafından peşin yatırılan ve sarfedilen 895.000. TL. (Sekizyüzdoksanbeşbin TL.) posta pulu masrafının davalı idareden alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,

6. Davacı tarafından peşin yatırılan ve sarf edilen 3.000.000. TL. (ÜçmilyonTl.) bilirkişi ücretinin davalı idareden alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE.

24

Page 25: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

HUKUK BÖLÜMÜ

E. 1997/16

K. 1997/15

T. 14.4.1997

• İDARİ İŞLEM VE EYLEM NEDENİYLE ZARARA UĞRAMA (Kamu Personelinin Görevini Yaparken Verdiği Zararların Tazmini İstemiyle Açılan Davanın İdari Yargıda Görülmesinin Gerekmesi)

• TAZMİNAT DAVASI (Kamu Personelinin Göreviyle İlgili Yetkileri Kullanmasından ve Resmi Sıfatından Ayrılamayan Kusurundan Doğan Zararların Tazmininin İstenmesi)

• GÖREV KUSURU (Kamu Personelinin Göreviyle İlgili Yetkileri Kullanmasından ve Resmi Sıfatından Ayrılamayan Kusurundan Doğan Zararların Tazmini Davasının İdari Yargıda Görülmesi)

• HİZMET KUSURU (Kamu Personelinin Göreviyle İlgili Yetkileri Kullanmasından ve Resmi Sıfatından Ayrılamayan Kusurundan Doğan Zararların Tazmini Davasının İdari Yargıda Görülmesi)

• KAMU PERSONELİNİN GÖREVİYLE İLGİLİ YETKİLERİ KULLANMASINDAN DOĞAN ZARAR (Zararın Tazmini İstemiyle Açılan Davanın İdari Yargıda Görülmesinin Gerekmesi)

2709/m.125,129

657/m.13

2547/m.13,16,62

2914/m.20

ÖZET : Kamu personelinin göreviyle ilgili yetkileri kullanmasından ve resmi sıfatından ayrılamayan kusurundan doğan zararların tazmini istemiyle, kural olarak, idare aleyhine idari yargı yerinde dava açılması gerekir.

OLAY : Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Radyodiagnostik Anabilim Dalı Başkanı olan davacı Prof. Dr.Z.B., Prof. Dr. S.K.`un Tıp Fakültesi Dekanı olarak görev yaptığı sırada keyfi ve ve hukuka aykırı tutum ve davranışları sonucunda bakmakta olduğu özel hasta sayısında meydana gelen azalma nedeniyle uğradığı zarar karşılığı 30.000.000.- lira maddi ve 3 yıl boyunca yaşadığı huzursuzluk nedeniyle de 20.000.000.- lira manevi olmak üzere toplam 50.000.000.- liranın, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle 5.5.1995 tarihinde adli yargı yerine dava açmıştır.

25

Page 26: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

ERZURUM 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 26.11.1996 gün ve E. 95/304, K. 96/675 sayı ile, davalının idari görev olan Tıp Fakültesi Dekanlığını yürüttüğü sırada yaptığı idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları zarar gören tarafından açılan tazminat davasının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 2/1-b maddesinde yer alan tam yargı davası olduğu ve idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle davayı görev yönünden reddetmiş; karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı, bu kez aynı istemle 17.12.1996 tarihinde idari yargı yerine dava açmıştır.

ERZURUM İDARE MAHKEMESİ; 19.12.1996 gün ve E. 96/906, K. 96/879 sayı ile, idari yargıda ancak idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından idare aleyhine açılacak tam yargı davalarının çözümlenmesinin mümkün olduğu haksız fiil ve şahsi kusur nedeniyle uğranılan zararların tazmini istemiyle şahıs aleyhine açılan davaların görüm ve çözümünün adli yargının görevine girdiği, olayda, idari eylem ve işlemden dolayı hakkı muhtel olan kişi tarafından idare aleyhine açılmış bir dava bulunmayıp davacı tarafından, davalı Dekan`ın kişisel kusuru nedeniyle zarara uğradığı ileri sürülerek onun şahsına karşı açılmış bulunan davanın adli yargı yerince çözümlenmesi gerekeceği gerekçesiyle davayı görev yönünden reddetmiş; bu karar da temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacının, adli ve idari yargı yerleri arasında oluşan görev uyuşmazlığının giderilmesi istemine ilişkin 17.2.1997 günlü dilekçesi üzerine adli ve idari yargı dosyaları Erzurum İdare Mahkemesi Başkanlığının 6.3.1997 günlü, 96/906-879 sayılı yazısı ekinde Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmiştir.

Böylece, adli ve idari yargı mercileri arasında 2247 sayılı Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev ve uyuşmazlığı doğmuştur.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü, Selçuk Tüzün`ün Başkanlığında, O. Hulusi Mustafaoğlu, Süleyman Sezen, Nursel Aymakoğlu, Zafer Kantarcıoğlu, Dr. Erol Alpar ve Ertuğrul Taka`nın katılmaları ile yaptığı 14.4.1997 günlü toplantıda, raportör Hakim İsa Yeğenoğlu`nun raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; toplantıya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yerine katılan Savcı Erdoğan Güneş`in davanın görüm ve çözümünde idari yargının görevli olduğu; Danıştay Başsavcısı yerine katılan Savcı Sinan Yörükoğlu`nun ise, adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü düşünceleri alındıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacı, 1983 yılından beri Radyodiagnostik Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yaptığını; davalının Dekanlığı sırasında Tıp Fakültesi Yönetim Kurulunca tesis edilen kendisinin özel tetkik ve muayene yapmasının yasaklanması yolundaki 3.4.1991 günlü işlemin Erzurum İdare Mahkemesinin kararıyla iptal edildiğini; buna bağlı olarak açtığı tam yargı davasında, aynı Mahkemece 1.841.270.- lira maddi tazminata hükmedildiğini; kendisinden boşalan Radyodiagnostik Anabilim Dalı Başkanlığının Fakülte Dekanınca yürütüleceği yolundaki 20.4.1993 günlü Tıp Fakültesi Dekanlığı işleminin de yine aynı Mahkeme kararıyla iptal edilmesi üzerine yeniden sözkonusu Anabilim Dalı Başkanlığı görevine atanmasının yapıldığını; ancak, çevreyle olan ilişkilerini ve bilimsel itibarını zedeleyen bu işlemler nedeniyle baktığı özel hasta sayısında ciddi ölçüde azalma meydana geldiğini ve 3 yıl boyunca huzursuz bir ortamda çalıştığından bahisle bu güne kadar telafisini sağlayamadığı maddi ve manevi zararların doğmasına tutum ve davranışlarıyla neden olduğunu ileri sürdüğü Tıp Fakültesi Eski Dekanı sıfatıyla Prof. Dr. S.K.`a karşı maddi ve manevi tazminat davası açmıştır.

Görevli yargı yerinin saptanabilmesi için öncelikle davalının görev ve sorumluluğunun belirlenmesi gerekmektedir.

26

Page 27: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu`nun 16. maddesinde, fakültenin ve birimlerinin temsilcisi olan Dekan`ın, maddede sayılan diğer görevlerinin yanısıra fakülte birimlerinin ve her düzeydeki personelin gözetimi ve denetimi göreviyle yükümlü bulunduğu ve tüm faaliyetlerden dolayı Rektör`e karşı birinci derecede sorumlu olduğu hükme bağlanmış; aynı Yasanın 13. maddesinde Rektör`ün, üniversite tüzel kişiliğini temsil ettiğine işaret edilmiştir.

Bu hükümlerden, görev ve yetkileri Yasa ile belirlenen Dekanın, Üniversite yönetimine karşı birinci derecede sorumlu olarak görev yapan bir kamu görevlisi olduğu anlaşılmaktadır.

Anayasa`nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğuna işaret edilmiş; 129. maddesinin beşinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği kuralına yer verilmiştir.

Anayasa`nın sözü edilen kuralı ile, memur ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek, kamu hizmetinin sekteye uğratılmadan yürütülmesini sağlamak ve aynı zamanda zarara uğrayan kişi yönünden de memur veya diğer kamu görevlisine oranla ödeme gücü daha yüksek olan bir sorumluyu muhatap kılarak kamu düzenini korumak amaçlanmıştır.

Nitekim, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu`nun 62. ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu`nun 20. maddeleriyle bu Kanunlarda konuya ilişkin bir hükme yer verilmediğinden yollama yapılan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu`nun 13. maddesinde de, kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı, bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açacakları ve kurumun genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkının saklı olduğu hükme bağlanmak suretiyle anılan Anayasa kuralına paralel bir düzenleme yapılmış bulunmaktadır.

Davacı, davalının Dekan`lığı sırasında tesis edilen işlemler yargı yerince iptal edilmiş ve uğradığı zararların kısmen tazminine hükmedilmiş ise de, işlemlerin sonucunda oluşan maddi ve manevi zararların devam ettiğini ve süregelen bu zararların oluşmasına davalının kusurlu tutumunun neden olduğunu ileri sürmekte ve bu düşünceden hareketle davalı şahsa karşı tazminat davası açmış bulunmaktadır.

Kişilerin uğradığı zararla, zarara sebebiyet veren kamu personelinin yürüttüğü görev arasında herhangi bir ilişki kurulabiliyorsa, ortada görevle ilgili bir durum var demektir ki, öğretide "görevli kusuru" olarak tanımlanan bu tür davranışlar, kamu personelinin hizmetten ayrılamayan kişisel kusurları olarak ortaya çıkmakta; bu durum ise, 657 sayılı Yasanın 13. maddesindeki "kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlar" ibaresinde ifadesini bulmaktadır.

Bu duruma göre; hernekadar idari yargı düzeninde kural olarak, idareye karşı açılan davalara bakılabilmekte ve kamu personeli de olsa gerçek kişilere karşı kişisel kusurdan hareketle tazminat davası açılmasına olanak bulunmamakta ise de; yukarıda açıklandığı üzere, olayda kişisel kusur sözkonusu olmayıp tazminat davasının konusunu oluşturan zarar, kamu personelinin görevi sırasında kullandığı yetkilerden ve resmi sıfatından ayrılamayan, aksine bunlarla sıkı sıkıya ilgili ve bağlantılı bulunan kusurdan doğrudan idare yönünden "hizmet kusuru" ve kamu personeli yönünden de "görev kusuru" esaslarına göre değerlendirilmesi gereken bu sorumluluğun yargısal denetimi görevi idari yargı yerine ait bulunmaktadır.

27

Page 28: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

Belirtilen durum karşısında, idarenin işleyişinden ve yönetim göreviyle ilgili yetkilerin kullanılmasından doğan zararların tazmini istemiyle açılan davanın, anılan Anayasa ve Yasa kuralı uyarınca öncelikle idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

SONUÇ : Anlaşmazlığın niteliğine göre davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğine, bu nedenle Erzurum İdare Mahkemesinin 19.12.1996 günlü, 1996/906- 879 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına, üyelerden Zafer Kantarcıoğlu ve Ertuğrul Taka`nın karşı oyları ve oyçokluğuyla, 14.4.1997 gününde kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY :

T.C. Anayasasının 129. maddesinin 5. bendi ile 657 sayılı Yasanın 13. maddesi hükümleri memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kamu görevlisi aleyhine açılmasını engellememektedir. Personel`in göreviyle ilgisi olmayan kusur`lu tutum ve davranışlar 657 sayılı Yasanın 13. maddesinin kapsamı dışında kalmaktadır.

Yargısal kararlarla, öğretide, idare ajanlarının kin, kötülük etme, zarar verme ve kasten hukuk kurallarını çiğneme gibi amaçlarla hareket etmeleri durumunda kişisel kusurun varlığı kabul edilmektedir.

Erzurum Atatürk Üniversitesinde Radyodiagnostik Anabilim Dalı Başkanı olan davacının, özel tetkik ve muayene yapmasının yasaklanmasına ilişkin Tıp Fakültesi Yönetim Kurulunun 3.4.1991 günlü işleminin iptali ve bu işlemden dolayı uğradığı zararın tazmini istemiyle açtığı dava lehine sonuçlanmış, kendisinden boşalan Radyodiagnostik Ana Bilim Dalı Başkanlığının Fakülte Dekanlığınca yürütülmesine ilişkin Dekanlık işlemide yine İdare Mahkemesi kararıyla iptal edilmiştir.

Davacı uyuşmazlığa konu olan bu davayı, Tıp Fakültesi Dekanını keyfi ve hukuka aykırı tutum ve davranışlarda bulunarak maddi ve manevi zararına sebep olduğunu ileri sürerek bu zararlarının tazmini istemiyle Dekanın şahsına karşı açmış bulunmaktadır.

Kişisel kusur, personelin görevi sırasında veya görevi dolayısıyla işleyebileceği ve idareye atıf ve izafesi mümkün olmayan karar ve fiiller olup görevin gerekleriyle bağdaşmaması nedeniyle görevle ilgili sayılması olanaksızdır.

Dosyanın incelenmesinden, davanın, davalının görevsel kusuruna değil kamu hizmetinden ayrılabilir nitelik taşıyan kişisel kusuruna dayandığı, davacının uğradığı zararın, davalının Tıp Fakültesi Deanı olarak görev yaptığı sıradaki keyfi ve hukuk dışı davranışlarından doğduğu anlaşıldığından, davanın görüm ve çözümü adli yargının görevine girmektedir.

Açıklanan nedenlerle, uyuşmazlığın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekeceği düşüncesi ile karara karşıyız. Üye Üye Zafer KANTARCIOĞLU Ertuğrul TAKA

28

Page 29: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

DANIŞTAY

10. DAİRE

E. 2014/698

K. 2017/2269

T. 25.4.2017

• HİZMET KUSURU ( İdarenin Dere Yatağının Doğal Akışı Sırasında Kenarındaki Davacıya Ait Taşınmazı Koparıp Götürmesini Engelleme Görevinin Bulunmadığı - İdari Faaliyet Sebebiyle Zararın Tazmini İçin Aranan Şartların Gerçekleşmediği Tazminat İsteminin Reddi Gereği)

• DERENİN DOĞAL YATAĞINDA AKMAKTA İKEN YATAĞINA DENK GELEN YERDEKİ TAŞINMAZIN KOPMASI ( Derenin Doğal Akışı Sırada Koparılıp Götürülmesini Engellemesi Konusunda İdarenin Bir Görevi Bulunmadığı - Atfı Kabil Bir Kusuru Bulunmayan İdarenin Meydana Gelen Zararın Tazmininden Sorumlu Tutulamayacağı)

2577/m.2

2709/m.125

ÖZET : Derenin doğal yatağında akmakta iken dere yatağına denk gelen ve yatağı daraltıcı etkide bulunan dolgunun dere tarafından yatağın eski doğal haline getirilecek şekilde doğal akışı sırasında koparılıp götürülmesinin engellenmesi konusunda bir görevi dolayısıyla üzerine idarenin atfı kabil kusuru ve ihmali bulunmadığı, aksine bilirkişi raporundaki resimlerden de görüleceği üzere sınırları dere yatağına denk gelen ve derenin büyük kısmını kapsayan taşınmazın taşkın duvarı ile çevrelenmesinin dere yatağını daraltarak sel felaketlerine neden olabileceği sonucuna varıldığından; idare hukuku kapsamında tam yargı davasında idari faaliyet sebebiyle zararın tazmini için aranan şartların gerçekleşmemesi ve idarenin hizmet kusurunun bulunmaması karşısında, davacının tazminat talebinin kabulü mümkün değildir.

İstemin Özeti : Artvin ili, Ardanuç ilçesi, ... mevkii, 145 ada, 3 Sayılı parselde bulunan 3.446 m2 yüzölçümlü davacıya ait taşınmazın yaklaşık 1.000 m2'lik kısmının ... Deresinde gerekli ıslah çalışmaları yapılmaması sebebiyle dere tarafından götürülerek kullanılamaz hale geldiğinden bahisle, meydana geldiği ileri sürülen zararın tazmini amacıyla 100.000,00 TL maddi tazminatın davalı idarece ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan dava sonucunda; Rize İdare Mahkemesi'nce, davalı idarenin görevleri arasında taşkın sular ve sellere karşı koruyucu tesisler meydana getirmek, akar sularda ıslahat yapmak bulunmakta ise de, davaya konu olayda, derenin doğal yatağında akmakta iken dere yatağına denk gelen ve yatağı daraltıcı etkide bulunan dolgunun dere tarafından yatağın eski doğal haline getirilecek şekilde doğal akışı sırasında koparılıp götürülmesinin engellenmesi konusunda bir görevi dolayısıyla üzerine atfı kabil kusuru ve ihmali bulunmadığı, aksine bilirkişi raporundaki resimlerden de görüleceği üzere sınırları dere yatağına denk gelen ve derenin büyük kısmını kapsayan taşınmazın taşkın duvarı ile çevrelenmesinin dere yatağını daraltarak sel felaketlerine neden olabileceği sonucuna varıldığından; idare hukuku kapsamında tam yargı davasında idari faaliyet sebebiyle zararın tazmini için aranan şartların gerçekleşmemesi ve idarenin hizmet kusurunun bulunmaması karşısında, davacının tazminat talebinin kabulünün

29

Page 30: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

mümkün olmadığı gerekçesiyle, davanın reddi yolunda verilen 07/11/2013 tarih ve E:2012/105, K:2013/440 Sayılı kararın, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile usul ve hukuka uygun bulunan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

KARAR : İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

SONUÇ : Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, temyiz isteminin reddi ile Rize İdare Mahkemesi'nin 07/11/2013 tarih ve E:2012/105, K:2013/440 Sayılı kararının ONANMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun'un ( Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

30

Page 31: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

DANIŞTAY

15. DAİRE

E. 2013/14422

K. 2017/1836

T. 18.4.2017

• TRAFİK KAZASI SONUCU MEYDANA GELEN ZARARDAN SORUMLULUK ( Yolda Gerekli Aydınlatma ve İşaretleme Sistemleri Yapmayıp Trafiği Tehlikeye Düşüren Yolun Yapım ve Yönetiminden Sorumlu İlçe Belediyesinin Sorumlu Olduğu - Meydana Gelen Zararın Kusur Oranında Giderimi Gereği)

• HİZMET KUSURU ( Trafiği Tehlikeye Düşürme - Yolda Gerekli Aydınlatma ve İşaretleme Yapmama)

2577/m.2

2709/m.125

ÖZET : Gerekli aydınlatma ve işaretleme sistemlerini yapmayıp trafiği tehlikeye düşüren davalı idarenin kusuru bulunduğu hakkında.

İstemin Özeti : Davacıların, mirasbırakanları 2.6.2006 tarihinde İzmir Gaziemir Binbaşı Reşatbey Mahallesi 369 Sokakta meydana gelen trafik kazasında vefatı üzerine; kazanın yoldaki çukurdan kaynaklandığı, bu durumun Ceza Mahkemesi tarafından hazırlattırılan bilirkişi raporu ile de sabit olduğu, hizmet kusurundan kaynaklı zararlarının idare tarafından karşılanmasının gerektiği ileri sürülerek uğranılan 50.000,00 TL maddi, 80.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte taraflarına ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan dava sonucunda, İzmir 1. İdare Mahkemesi'nce; Adli tıp Kurumu'nun 26/12/2008 tarihli raporunda gerekli aydınlatma ve işaretleme sistemlerini yapmayıp trafiği tehlikeye düşüren davalı idarenin %60; kask takmayan, hızını ayarlamayan ve direksiyon kurallarına uymayan davacılar murisinin %40 kusuru bulunduğunun belirtildiği; bu kusur oranları uyarınca ... için 19.547 TL; ... için 4.118,73 TL; ... için 688.82 TL destekten yoksun kalma tazminatı hesaplandığı, hesaplanan toplam 24.354,78 TL maddi tazminat ile manevi tazminat istemlerinin 50.000 TL'lik kısmının kabulü, tazminatın idareye başvuru tarihi olan 04.06.2007 tarihinden itibaren ödemenin yapıldığı güne kadar idarece hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalı Gaziemir Belediye Başkanlığı tarafından davacılara ödenmesi, davanın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı yönünden hizmet kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle reddi, maddi ve manevi tazminat istemlerinin fazlaya dair kısımlarının reddi yolunda verilen kararın, davalı Gaziemir Belediye Başkanlığı tarafından hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmaların Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

31

Page 32: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce, dosyanın tekemmül ettiği anlaşılmakla yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararın Bozulması" başlıklı 49. maddesinin 2. fıkrasında; temyiz incelemesi sonucu Danıştayın; a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi, c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı kuralına yer verilmiştir.

Dosyadaki belgeler ile temyiz dilekçesindeki iddiaların incelenmesinden, temyiz istemine konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu, kararın bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin reddine, İzmir 1. İdare Mahkemesi'nin 06/11/2009 tarih ve E:2007/1540, K:2009/1526 Sayılı kararının ONANMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun'un 18.06.2014 gün ve 6545 Sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

32

Page 33: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

DANIŞTAY

15. DAİRE

E. 2014/415

K. 2017/354

T. 19.1.2017

• İDARENİN TAZMİN SORUMLULUĞU ( Bir Zararın ve Zarar ile İdarenin Faaliyeti Arasında İlliyet Bağı Bulunması Gereği - İdarenin Eylem veya İşlemi Sebebiyle Kişinin Malvarlığında Meydana Gelen Azalma Sebebiyle Uğranılan Zarar ve Elde Edilmesi Kesin Olan Gelirden Yoksun Kalma Sonucu Uğranılan Zararın Tazmini Gereği )

• HİZMET KUSURU NEDENİYLE TAZMİNİ GEREKEN ZARARIN KAPSAMI ( Malvarlığında Meydana Gelen Azalma Sebebiyle Uğranılan Zarar ve Elde Edilmesi Kesin Olan Gelirden Yoksun Kalma Sonucu Uğranılan Zararı Kapsadığı - İdari İşlem veya Eylem Nedeniyle Kanıtlanamayan Soyut Malvarlığı ve Gelir Kayıplarının Tazmin Edilmesi Gereken Zarar Kapsamında Olmadığı )

2577/m.2

2709/m.125

ÖZET : İdarenin tazmin sorumluluğu, kamu hizmetlerinden doğan zararların karşılanıp giderilmesini amaçlayan hukuki bir kurumdur. İdarenin tazmin sorumluluğundan söz edebilmek için ise, ortada bir zararın bulunması ve bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zararla idari faaliyet arasında illiyet bağı bulunması gerekir. Daha açık bir anlatımla, idari faaliyet zararın gerçek nedenini oluşturmalıdır. İdare hukuku ilkelerine göre maddi zarar; idari işlem ve/veya eylem sebebiyle kişinin malvarlığında meydana gelen azalma sebebiyle uğranılan zarar ile elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranılan zarar olup; maddi tazminatın zarar miktarıyla sınırlı olduğu diğer bir deyişle maddi zarardan daha yüksek bir miktarda maddi tazminata hükmedilemeyeceği kabul edilmektedir.

İstemin Özeti : Sakarya 1. İdare Mahkemesi'nin 12/04/2012 tarih ve E:2010/755; K:2012/315 Sayılı kararının kabule dair kısmının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmktedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; Intercity Rent a car markası adı altında süreli filo araç kiralama işi ile iştigal eden davacı şirket tarafından, kendisine ait ... plaka numaralı aracın, 08.08.2008 tarihinde

33

Page 34: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

kiralama suretiyle ... yönetiminde Bolu istikametinden Mudurnu yönüne seyir halindeyken yolda zeminin gevşek olmasından dolayı meydana gelen maddi hasarlı trafik kazasında oluşan 10.298,11.-TL hasar bedeli, 2000,00.-TL değer kaybı ve kira gelirinden mahrum kalındığından bahisle 2220,00.-TL zararın işleyecek yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesi istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince yapılan yargılamada, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı'nın 27.06.2011 tarihli raporu uyarınca davalı idarenin %100 kusurlu olduğu görüşü hükme esas alınarak; aracın hasar görmesi, araçta meydana gelen değer kaybı ve mahrum kalınan kira geliri olmak üzere toplamda 11.638,78 TL maddi zararın, dava açma tarihi olan 03.09.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idarece tazmini gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.

Davalı idare tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın kabule dair kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Temyize konu kararın, davacı şirketin maddi tazminat isteminin kabulü ve 11.638,78 TL maddi zararın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacı şirkete ödenmesine dair kısmının temyiz incelemesi;

Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında; "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." hükmü yer almıştır.

Doktrinde idarenin tazmin sorumluluğu, kamu hizmetlerinden doğan zararların karşılanıp giderilmesini amaçlayan hukuki bir kurum olarak tanımlanmaktadır.

İdarenin tazmin sorumluluğundan söz edebilmek için ise, ortada bir zararın bulunması ve bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zararla idari faaliyet arasında illiyet bağı bulunması gerekir. Daha açık bir anlatımla, idari faaliyet zararın gerçek nedenini oluşturmalıdır.

İdare hukuku ilkelerine göre maddi zarar; idari işlem ve/veya eylem sebebiyle kişinin malvarlığında meydana gelen azalma sebebiyle uğranılan zarar ile elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranılan zarar olup; maddi tazminatın zarar miktarıyla sınırlı olduğu diğer bir deyişle maddi zarardan daha yüksek bir miktarda maddi tazminata hükmedilemeyeceği kabul edilmektedir.

Dosyadaki belgelerin incelenmesinden; davaya konu ... plakalı aracın davacı şirket tarafından 2007 yılından kazanın meydana geldiği tarihe kadar kiralama suretiyle işletildiği, davacı kiralama şirketince kiralama yoluyla sürücü ... sevk ve idaresine bırakılan aracın karıştığı trafik kazası sebebiyle araçta hasar meydana geldiği, 25.10.2008 tarihli ekspertiz raporu ile araçta 10.298,10 TL hasar tespiti yapılarak, dava dilekçesinden anlaşıldığı üzere davacı kiralama şirketince hasarlı aracın kendisine ait bakım ve onarım servisinde onarıldığı ve dosyaya onarım bedelini gösteren herhangi bir belge veya fatura sunulmadığı anlaşılmaktadır.

Dosya içeriğinden; Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı'nın 27.06.2011 tarihli raporunda; araçta 4.911,38 TL parça bedeli, 3.752,40 TL işçilik masrafı, 2.000,00 TL emsal hasarsız araca göre değer kaybı, 15 günlük tamir süresi ve günlük 65,00 TL kiralama bedeli karşılığı 975 TL kazanç kaybı olmak üzere toplamda 11.638,78 TL maddi zarar hesaplanmış olduğu görülmekle birlikte davacı tarafından uğranıldığı ileri sürülen zarar ile davalı idarenin hizmet kusuru arasında illiyet bağının olduğu çekişmesizdir. Fakat davacı şirketin ne günlük kazanç kaybı ile ilgili ne de tamir masrafları ile ilgili belge ve fatura sunamadığı, aracın kendi

34

Page 35: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

servisinde onarılıp onarılmadığı ve eğer onarıldı ise masrafın ne kadar olduğunun belli olmadığı, aynı zamanda mükerrerliğe yol açmamak adına davacı şirkete, aracın kasko sigorta poliçesinin bulunduğu sigorta şirketi tarafından herhangi bir ödeme yapılıp yapılmadığı hususlarının belli olmaması karşısında, davacı şirketin tazmini gereken zararının olup olmadığı anlaşılamadığından İdare Mahkemesince sözkonusu hususların gözönüne alınarak uyuşmazlığın tekrar karara bağlanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Bu durumda İdare Mahkemesi kararının maddi tazminat isteminin kısmen kabulü ve davacı şirkete dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle 11.638,78 TL maddi tazminat ödenmesine dair kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Sakarya 1. İdare Mahkemesi'nin 12/04/2012 tarih ve E:2010/755; K:2012/315 Sayılı kararının kabule dair kımının BOZULMASINA, bozulan kısma yönelik olarak yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun'un 18.06.2014 gün ve 6545 Sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

35

Page 36: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

DANIŞTAY

İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU

E. 2015/4311

K. 2016/2941

T. 15.11.2016

• BELEDİYE DUYURU VE BİLDİRİSİNİN HAKARET VE İFTİRA İÇERDİĞİ İDDİASINA DAYALI TAZMİNAT DAVASI ( Belediyenin Görev ve Yetkileri ile İlgili Açıklamalar İçeren Bildiri ve Duyurunun Belediyenin Yetki ve Görevi ile İlgili Tek Yanlı İrade Açıklaması Olduğu - Davanın İdari Yargının Görevinde Olduğu )

• BELEDİYENİN İDARİ İŞLEMİ ( Belediyenin Görev ve Yetkisiyle İlgili Açıklamalar İçeren Duyuru ve Bildirinin Belediyenin Görev ve Yetkisiyle İlgili Tek Yanlı İrade Açıklaması Olduğu - Belediyenin Duyuru ve Bildirisinin Hakaret ve İftira İçerdiği İddiasına Dayalı Tazminat Davasının Tam Yargı Davası Olarak İdari Yargının Görevinde Olduğu Davanın Adli Yargının Görevinde Olduğundan Bahisle Verilen Görevsizlik Kararının Hatalı Olduğu )

2577/m.2

2709/m.125

ÖZET : Uyuşmazlık konusu olayda, işbu tazminat davasının açılmasına neden olarak gösterilen Belediye Başkanlığına ait bildirinin incelenmesinden, bildiride, Belediyenin ... Fabrikasının ... işleme kapasitesinin artırılmasına ruhsat verilmemesi yolunda bir tasarrufu bulunmadığı, bu şekildeki söylemlerin doğru olmadığı, zaten Belediyelerine davacı tarafından yapılmış bu şekilde bir ruhsat başvurusunun da bulunmadığı, böyle bir tesisin yapılmasının Kıyı Kanununa göre de mümkün olmadığı gibi, Belediyenin görev ve yetkileriyle ilgili açıklamalara yer verilmesi karşısında, söz konusu bildiri ve duyurunun belediyenin yetki ve görevi ile ilgili tek yanlı bir irade açıklaması olduğu ve bu haliyle bakılan davanın idari yargı yerinin görev alanına girdiği anlaşılmaktadır.

İstemin Özeti : Rize İdare Mahkemesi'nin 29/07/2015 günlü, E:2015/453, K:2015/455 Sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile ısrar kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; davacı tarafından, davalı Belediye Başkanlığınca, belediye hoparlöründen anons edilip dağıtılan bildiri ile kurum genel müdürü ve kurum çalışanları aleyhine hakaret ve

36

Page 37: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

iftira içeren beyanlarda bulunulması sebebiyle uğranıldığı iddia edilen zararın karşılığı 10.000 TL manevi tazminatın ödenmesi istemiyle açılmıştır.

Rize İdare Mahkemesi'nin 14/06/2012 günlü, E:2012/380, K:2012/402 Sayılı kararıyla; tazminat istemine konu olan bildiride yer alan ve hakaret niteliğinde olduğu öne sürülen sözlerin davalı idareye verilen yetki ve görevlerle bir bağının ve kullanılan yetki sırasında işlenen kusurun sonucu olmadığı gibi, yürütülen kamu hizmetiyle de ilgisinin bulunmadığı, bu sebeplerle uyuşmazlığın görüm ve çözüm yerinin adli yargı yeri olduğu gerekçesiyle, davanın görev yönünden reddine karar verilmiştir.

Anılan karar, Danıştay Onuncu Dairesinin 03/02/2015 günlü, E:2012/7412, K:2015/264 Sayılı kararıyla; nca hazırlanıp, belediye başkanı imzasıyla halka duyurulan bildirinin, tek taraflı irade beyanıyla hukuki sonuç doğuran, doğrudan uygulanan idari işlem niteliğinde olmamakla birlikte, duyuruya dair bir idari işlem olduğu, hakaret ve iftira içeren beyanlara yer verildiği öne sürülen bildirinin, davalı Belediye Başkanlığına ait olduğu, Belediye Başkanlığınca yayınlanan bildirinin belediyenin yetki ve görevi ile ilgili olup olmamasının, davalı idarenin hukuki sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı, bu duyuruda hakaret ve iftira içeren beyanlara yer verilip verilmediğinin idari yargıda açılan tam yargı davasında irdelenmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak ilk kararında ısrar etmiştir.

Davacı, Rize İdare Mahkemesi'nin 29/07/2015 günlü, E:2015/453, K:2015/455 Sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Anayasanın 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1. maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, davalı Belediyece dağıtılan ve hoparlörlerle halka duyurulan, ve Belediye başkanınca imzalanan bildiri ile davacı Kurum yönetimi ve çalışanlarının becerisizlikle, basiretsizlikle, iftira atmakla suçlandığından bahisle, 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu olayda, işbu tazminat davasının açılmasına neden olarak gösterilen Belediye Başkanlığına ait bildirinin incelenmesinden, bildiride, Belediyenin ... Fabrikasının ... işleme kapasitesinin artırılmasına ruhsat verilmemesi yolunda bir tasarrufu bulunmadığı, bu şekildeki söylemlerin doğru olmadığı, zaten Belediyelerine davacı tarafından yapılmış bu şekilde bir ruhsat başvurusunun da bulunmadığı, böyle bir tesisin yapılmasının Kıyı Kanununa göre de mümkün olmadığı gibi, Belediyenin görev ve yetkileriyle ilgili açıklamalara yer verilmesi karşısında, söz konusu bildiri ve duyurunun belediyenin yetki ve görevi ile ilgili tek yanlı bir irade açıklaması olduğu ve bu haliyle bakılan davanın idari yargı yerinin görev alanına girdiği anlaşılmaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Rize İdare Mahkemesi'nin 29/07/2015 günlü, E:2015/453, K:2015/455 Sayılı ısrar kararının BOZULMASINA, dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 ( onbeş ) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.11.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

37

Page 38: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

DANIŞTAY

10. DAİRE

E. 2013/3926

K. 2016/2818

T. 23.5.2016

• MESKUN MAHALDE BULUNAN MÜHİMMATIN PATLAMASI SONUCU ÖLÜM ( Mühimmatın Bulunduğu ve Patladığı Alanın Kişilerin Yaşam Hakkını Temin Edecek Şekilde Temizlenmesi veya Sivillerin Alana Girmesini Engellemek Üzere Bütün Tedbirleri Almanın İdarenin Görevinde Olduğu - Mühimmatın Bölücü Terör Örgütüne Ait Olmasının İdarenin Hizmeti Yerine Getirme Sorumluluğunu Ortadan Kaldırmayacağı )

• HİZMET KUSURU ( Meskun Mahallin Kişilerin Yaşam Hakkını Temin Edecek Şekilde Temizlenmesi Patlayıcı Mühimmatın Tespiti Halinde Sivillerin Girmesini Engelleyecek Tedbirleri Almamanın Hizmet Kusuru Oluşturacağı - Davacıların Çocuğunun Ölümüne Neden Olan Mühimmatın Bölücü Terör Örgütüne Ait Olmasının İdarenin Sorumluluğunu Ortadan Kaldırmayacağı )

• ÖLÜME NEDEN OLAN BULUNTU MÜHİMMATIN BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜNE AİT OLMASI ( İdarenin Koruma Hizmetini Yerine Getirme Sorumluluğunu Ortadan Kaldırmayacağı - Hizmet Kusuruna Dayalı Tazminat İstemi )

2577/m.2

2709/m.125

ÖZET : Evlerinin hemen alt kısmındaki arazide hayvan otlattığı esnada bulduğu havan mühimmatını, evlerine 80-100 metre mesafedeki kullanılmayan harabe eve götürmesi ve anılan yerde oynarken patlaması neticesinde ölmesi olayında, mühimmatın bulunduğu ve patladığı yerin meskûn mahal içerisinde kalması ve vefat edenin yaşı göz önünde bulundurulduğunda, söz konusu alanın kişilerin yaşam hakkını temin edecek şekilde varolan mühimmatın temizlenmesi ya da alana sivillerin girmesini önlemek amacıyla gerekli bütün tedbirleri almak suretiyle güvenliğin sağlanması gerekirken, söz konusu önlemlerin alınmaması sebebiyle idarenin hizmet kusurunun bulunduğu, mühimmatın bölücü terör örgütü mensuplarına ait olmasının da idarenin anılan hizmeti yerine getirme sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağının kabulü gerekir.

İstemin Özeti : Batman İli, Sason İlçesi, Balbaşı Köyü'nde ikamet ettikleri evlerinin 80-100 metre yakınında bulunan yerde bulmuş olduğu havan tahrip mühimmatı ile oynaması sonucunda 19.9.2008 tarihinde meydana gelen patlamanın etkisiyle yaşamını yitiren Ö.S.'ın anne, baba ve kardeşleri olan davacılar tarafından uğranıldığı ileri sürülen toplam 80.000 TL manevi zararın, olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılan dava sonucunda, Batman İdare Mahkemesince; olay tarihinde 9 yaşında olan küçük Ö.S.l'ın, evlerinin hemen alt kısmındaki arazide hayvan otlattığı esnada bulduğu havan mühimmatını, evlerine 80-100 metre mesafedeki kullanılmayan harabe eve

38

Page 39: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

götürmesi ve anılan yerde oynarken patlaması neticesinde ölmesi olayında, mühimmatın bulunduğu ve patladığı yerin meskûn mahal içerisinde kalması ve vefat edenin yaşı göz önünde bulundurulduğunda, söz konusu alanın kişilerin yaşam hakkını temin edecek şekilde varolan mühimmatın temizlenmesi ya da alana sivillerin girmesini önlemek amacıyla gerekli bütün tedbirleri almak suretiyle güvenliğin sağlanması gerekirken, söz konusu önlemlerin alınmaması sebebiyle idarenin hizmet kusurunun bulunduğu, mühimmatın bölücü terör örgütü mensuplarına ait olmasının da idarenin anılan hizmeti yerine getirme sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin 60.000 TL'lik kısmının kabulüyle bu tutarın davalı idareye başvuru tarihi olan 31.10.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesi, fazlaya dair manevi tazminat isteminin ise reddi yolunda verilen kararın, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Davalı idare tarafından temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuş, davacılar tarafından savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Temyiz istemlerinin reddi ile usul ve hukuka uygun bulunan mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

KARAR : İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

SONUÇ : Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, temyiz istemlerinin reddi ile Batman İdare Mahkemesi'nin 27.12.2012 tarih ve E:2011/5052, K:2012/6650 Sayılı kararının ONANMASINA 23.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

39

Page 40: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

DANIŞTAY

15. DAİRE

E. 2014/426

K. 2017/520

T. 26.1.2017

• HİZMET KUSURU (Seyir Halinde İken Yola Çıkan Köpeğe Çarpmamak İçin Manevra Yapılması Sonucu Direksiyon Hakimiyeti Kaybedilerek Aracın Bariyere Çarpması Sonucu Ölümlü Tarfik Kazası - Kazanın Meydana Gelmesinde İdarenin Kusuru Bulunduğu İdarenin Kusuruna İsabet Eden Zararın Tazmini Gereği)

• KARAYOLUNA KÖPEK ÇIKMASI SONUCU MEYDANA GELEN TRAFİK KAZASI (İdarenin Hizmet Kusuru Bulunduğu - Zararın Tazmini Gereği)

2577/m.2

ÖZET : Davacılar murisinin sevk ve idaresindeki aracın seyir halinde iken yola çıkan köpeğe çarpmamak için manevra yapması üzerine direksiyon hakimiyetini kaybetmesi ve bariyerlere çarpması sonucu meydana gelen maddi hasarlı ve ölümlü trafik kazasında davacıların murisinin hayatını kaybetmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu, destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminatın davalı idareden tazmini hakkında.

İstemin Özeti : Davacılar murisi ...'in sevk ve idaresindeki aracı ile 6.11.2006 tarihinde Bolu istikametinden Gerede istikametine doğru seyir halinde iken yola çıkan köpeğe çarpmamak için manevra yapması üzerine direksiyon hakimiyetini kaybetmesi ve bariyerlere çarpması sonucu meydana gelen maddi hasarlı ve ölümlü trafik kazasında davacıların eşi/babası olan ...'in hayatını kaybetmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle, 105.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 22.500,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 127.500,00 TL maddi/manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idareden tazminine karar verilmesi istemiyle açılan dava sonucunda, Sakarya 1. İdare Mahkemesi'nce; Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi'nin 30.06.2008 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda davalı idareye %75 kusur atfedilerek ve 21.10.2008 tarihli destekten yoksun kalma tazminatı raporu hükme esas alınarak; davanın kısmen kabulüyle 47.767,90 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi zararın davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idarece davacıya ödenmesi ve fazlaya dair kısmının reddi yolunda verilen kararın, aleyhlerine olan kısımlarının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmaların Özeti : Taraflarca savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 17/2. maddesi uyarınca

40

Page 41: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararın Bozulması" başlıklı 49. maddesinin 2. fıkrasında; temyiz incelemesi sonucu Danıştayın; a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi, c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı kuralına yer verilmiştir.

Dosyadaki belgeler ile temyiz dilekçelerindeki iddiaların incelenmesinden, temyiz istemine konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu, kararın bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; temyiz istemlerinin reddine, Sakarya 1. İdare Mahkemesi'nin 28/11/2008 tarih ve E:2007/493, K:2008/997 Sayılı kararının ONANMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun'un 18.06.2014 gün ve 6545 Sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

41

Page 42: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

DANIŞTAY

15. DAİRE

E. 2015/3067

K. 2016/805

T. 11.2.2016

• HASTANIN GEREKLİ KONTROL VE MUAYENE GÜNÜ BELİRLENMEDEN VE HASTA YAKINLARI GEREĞİ KADAR BİLGİLENDİRİLMEDEN TABURCU EDİLMESİ ( Ameliyat Sonrası Takiplerde Aynı Hal ve Şartlarda Gösterilmesi Gereken Özenin Gösterilmemesinin Hizmet Kusuru Oluşturduğu - Hizmet Kusuru Sonucu Ameliyat Edilen Çocuğun Nefes Alamamakla Ölüm Tehlikesi Atlaması Sonucu Davacıların Ağır Elem ve Üzüntü Duymuş Olacakları Manevi Tazminat İsteminin Kabulü Gereği )

• HİZMET KUSURU NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT ( Ameliyat Sonrası Nefes Almamakla Ölüm Tehlikesi Atlatan Çocuğun Anne Babasının Ağır Elem ve Üzüntü Duymuş Olacağı - Hizmet Kusuruna Dayalı Manevi Tazminat İsteminin Kabulü Gereği )

2577/m. 2

2709/m. 125

ÖZET : Ameliyat esnasında ucu burundan çıkan iple tespit edilmeden tampon konulmuş olduğu, hastanın gerekli olan kontrol muayene günü belirtilmeden ve hasta yakınları gereği kadar bilgilendirilmeden taburcu edildiği anlaşılmış olup; ameliyat sonrası takiplerde aynı hal ve şartlarda gösterilmesi gereken özenin gösterilmediği cihetle operasyonu gerçekleştiren KBB uzmanının bu yönden ihmali bulunduğunun adli tıp kurumu raporuyla sabit olması karşısında idarenin hizmet kusurunun bulunduğunun açık olduğu ve kusur sonucunda küçük çocuğun nefes alamamakla ölüm tehlikesi atlatması sonucu davacıların ağır bir elem ve üzüntü duymuş olduğu gerekçesiyle manevi tazminat istemlerinin kabulü gerekir.

İstemin Özeti : Davacıların çocuğu olan S. A.'ın Adana Devlet Hastanesi'nde 08/06/2011 tarihli ameliyatında hizmet kusurunun bulunduğundan bahisle manevi zararlarının tazmini istemiyle açılan dava sonucunda, Adana 2. İdare Mahkemesi'nce; Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu'nun 28/08/2013 tarih ve 6640 Sayılı kararı ile "ameliyat esnasında ucu burundan çıkan iple tespit edilmeden tampon konulmuş olduğu, hastanın gerekli olan kontrol muayene günü belirtilmeden ve hasta yakınları gereği kadar bilgilendirilmeden taburcu edildiği anlaşılmış olup; ameliyat sonrası takiplerde aynı hal ve şartlarda gösterilmesi gereken özenin gösterilmediği cihetle operasyonu gerçekleştiren KBB uzmanının bu yönden ihmali bulunduğu" kararının verildiği, açılan dava sonucunda doktor hakkında 2 ay 15 gün görevi ihmalden hapis cezası verilmesi ve bu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararı verildiği görüldüğünden idarenin hizmet kusurunun bulunduğunun açık olduğu ve kusur sonucunda küçük çocuğun nefes alamamakla ölüm tehlikesi atlatması sonucu davacıların ağır bir elem ve üzüntü duymuş olduğu gerekçesiyle manevi tazminat istemlerinin kabulü yolunda verilen kararın, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

42

Page 43: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

Savunmanın Özeti : Mahkeme kararının hukuka uygun olduğu, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hâkimi Düşüncesi : Temyiz istemlerinin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden davalı idarenin yürütmenin durdurulması talebi tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararın Bozulması" başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasında; temyiz incelemesi sonucu Danıştayın; a ) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b ) Hukuka aykırı karar verilmesi, c ) Usul hükümlerine uyulmamış olunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı kuralına yer verilmiştir.

Dosyadaki belgeler ile temyiz dilekçelerindeki iddiaların incelenmesinden, temyiz istemine konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu, kararın bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; temyiz istemlerinin reddine, Adana 2. İdare Mahkemesi'nin 30/12/2014 tarih ve E:2014/819, K:2014/2261 Sayılı kararının ONANMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun'un 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

43

Page 44: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

DANIŞTAY

10. DAİRE

E. 2014/3793

K. 2016/628

T. 9.2.2016

• HİZMET KUSURUNA DAYALI TAZMİNAT ( Usulsüz Gözaltı ve İşkence Sonucu İntihar - Destekten Yoksun Tazminatı Olarak Hükmedilen Hizmet Kusuruna Dayalı Tazminat Alacağına Dava Dilekçesiyle Talep Edilen Miktara İdareye Başvuru Tarihinden Miktar Artırım Dilekçesiyle Artırılan Kısma ise Artırım Dilekçesinin İdareye Tebliğinden İtibaren Faiz Yürütülmesi Gereği )

• İDARE ALEYHİNE HÜKMEDİLEN TAZMİNATA FAİZİN HANGİ TARİHTEN YÜRÜTÜLECEĞİ ( Dava Dilekçesiyle İstenilen Kısma İdareden İstemin Yapıldığı Tarihten Artırım Dilekçesiyle İstenilen Kısma ise Artırım Dilekçesinin İdareye Tebliğinden İtibaren Faiz Yürütülmesi Gereği - Hizmet Kusuruna Dayalı Tazminat İstemi )

2577/m.2

2709/m.125

ÖZET : Bilirkişi raporunda belirlenen tazminat miktarının, miktar artırımı dilekçesi öncesi istenen kısmının idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte, miktar artırımı dilekçesi ile arttırılan kısmının ise miktar artırımı dilekçesinin karşı tarafa tebliğ edildiği tarihten itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi gerekir.

İstemin Özeti : Muğla 1. İdare Mahkemesi'nce davanın kabulü yolunda verilen 31.1.2014 tarih ve E:2012/806, K:2014/61 Sayılı kararın; davalı idarece esasına dair olarak, davacılar tarafından ise, faizin başlangıç tarihine dair kısmı yönünden 2577 Sayılı Kanun'un 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulmasına karar verilmesi istenilmektedir.

Savunmaların Özeti : Karşılıklı olarak savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Temyiz istemlerinin reddiyle İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, davacılardan 'un eşi, ve 'un babası ... ile, davacı 'un 30.10.1999 tarihinde Muğla Jandarma Komutanlığınca küçükbaş hayvan hırsızlığı yaptıkları iddiasıyla usulsüz gözaltına alındıkları, işkenceye uğradıkları ve bu yapılanlara dayanamayan ...'un intihar ettiği, olayda idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle her bir davacı için ayrı ayrı 30.000.-

44

Page 45: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

TL, 'un kendisinin usulsüz gözaltına alınması ve işkenceye uğraması sebebiyle ayrıca 40.000.-TL manevi ve 'un eşinin desteğinden yoksun kalması sebebiyle ( miktar artırım dilekçesi uyarınca ) 94.639,59.-TL maddi zararın ( toplam 130,000.-TL manevi ve 94.639,59.-TL maddi tazminatın ) olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazminine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.

Muğla 1. İdare Mahkemesince, Anayasamızın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun belirtildiği; olayda, jandarma görevlileri hakkında yapılan ceza yargılaması sonucunda, görevlilerin, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve suçunu söyletmek için kötü muamelede bulunma suçlarından mahkum edildikleri, davanın nedenini oluşturan ölüm olayının, idareye ait bir görevin görülmesi sırasında ve idarenin bir görevlisinin kusuru sonucunda meydana geldiği göz önüne alındığında, genel güvenliğin sağlanmasına dair kamu hizmetini yürüten ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesi için ihtiyaç duyulan nitelikli personeli temin etmekten, personelin eğitiminin ve iş disiplininin sağlanmasından, personelin üstlendiği görevleri hizmetin gereklerine uygun olarak yürütmesinden sorumlu olan davalı idarenin; personelinin kusuru sonucu ortaya çıkan zararları kusurlu sorumluluk ilkesi gereği davacılardan 'un, ölen eşinden dolayı maddi zarara uğradığı ve destekten yoksun kaldığı açık olup idarenin uğranılan maddi zararları tazmin sorumluluğu bulunduğu; destekten yoksun kalınması sebebiyle uğranılan maddi zararın hesaplanması için yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda hazırlanan rapora göre, 'un eşinin ölüm olayı ile ilgili olarak uğramış olduğu maddi zararın ortalama yaşam tablosu, evlenme ihtimali, asgari geçim indirimi vs. hususlar göz önünde bulundurulmak suretiyle toplam 94.639,59.-TL olduğu tespit edildiğinden, bilirkişi raporu ile ortaya konulan toplam 94.639,59.-TL destek kaybının idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacı 'a ödenmesi gerektiği; olayın niteliği, oluş şekli ve ölüm olayı sonucunda davacıların duyduğu ağır üzüntü ve elem, ayrıca davacılardan 'un bizzat kötü muameleye maruz kaldığı göz önüne alındığında, davacıların tüm manevi tazminat taleplerinin kabulü gerektiği gerekçesiyle davacılardan 'un maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabulü ile, toplam 94.639,59.-TL maddi tazminatın ve 30.000.-TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacı 'a ödenmesine, davacılardan 'un manevi tazminat talebinin kabulüyle toplam 30.000.-TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacı 'a ödenmesine, davacılardan 'un manevi tazminat taleplerinin kabulüyle toplam 70.000.-TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacı 'a ödenmesine karar verilmiştir.

Davacılar tarafından, olay tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği ileri sürülerek faizin başlangıç tarihine dair kısmı yönünden; davalı idare tarafından ise, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasına karar verilmesi istenilmektedir.

Temyiz istemlerinin, maddi ve manevi tazminat isteminin kabulüyle maddi tazminat isteminin kabul edilen 30.000.-TL'lik bölümüne dair olarak yasal faizin başlangıç tarihi yönünden incelenmesi,

Temyizen incelenen Mahkeme kararının maddi ve manevi tazminat isteminin kabulüne dair kısmı usul ve hukuka uygun olup, taraflarca temyiz dilekçelerinde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemektedir.

Temyiz istemlerinin maddi tazminatın kabul edilen 64.639,59.-TL'lik bölümüne dair olarak yasal faizin başlangıç tarihi yönünden incelenmesi,

45

Page 46: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

İdare Mahkemesince, destek yoksun kalınan meblağın belirlenmesi için yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan raporda, maddi zarar miktarının 94.639,59.-TL olarak hesaplanması ve raporun davacı tarafa tebliği üzerine, davacı tarafça, 18.12.2013 havale tarihli dilekçe ile, dava dilekçesinde istenilen 30.000.-TL maddi tazminat miktarının artırılarak 94.639,59.-TL olarak belirlenmesinin istenildiği, miktar artırım dilekçesinin karşı tarafa tebliği suretiyle hükme esas alındığı ve Mahkemesince, 94.639,59.-TL maddi tazminat isteminin kabulüyle, idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verildiği görülmektedir.

Ancak, bilirkişi raporunda belirlenen 94.639,59.-TL'nin, miktar artırımı dilekçesi öncesi istenen 30.000.-TL'lik kısmının idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte, miktar artırımı dilekçesi ile arttırılan 64.639,59.-TL'lik kısmının ise miktar artırımı dilekçesinin karşı tarafa tebliğ edildiği 26.12.2013 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi gerekirken, temyize konu kararın, kabul edilen 94.639,59.-TL'lik maddi tazminat miktarının 64.639,59.-TL'lik kısmının yasal faiz başlangıcının idareye başvuru tarihi olarak belirlenmesine dair kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacılar temyiz isteminin reddine, davalı idare temyiz isteminin kısmen kabulüyle, Muğla 1. İdare Mahkemesi'nin 31.1.2014 tarih ve E:2012/806, K:2014/61 Sayılı kararının miktar artırımı dilekçesinde belirtilen 64.639,59.-TL maddi tazminat isteminin yasal faiz başlangıç tarihinin idareye başvuru tarihi olarak belirlenmesine dair kısmı yönünden BOZULMASINA; davalı idarenin temyiz isteminin kısmen reddi ile, kararın maddi ve manevi tazminat isteminin kabulüne dair kısmı ve miktar artırım dilekçesi öncesi istenilen 30.000.-TL'lik maddi tazminat isteminin, idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi yönündeki kısmının ONANMASINA; bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, 09.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

DANIŞTAY

15. DAİRE

E. 2015/1122

K. 2016/294

T. 28.1.2016

• HİZMET KUSURUNA DAYALI TAZMİNAT İSTEMİ ( Ameliyat Ortamındaki Sterilizasyon Kusuru Nedeniyle Opere Edilen Davacının Gözünü Kaybetmesi - Yetmiş Yaşında Olan Davacının Aktif Yaşamı Geçtiğinden Bahisle Maddi Tazminat İsteminin Reddinin Hatalı Olduğu Bakiye Ömürü Belirlenerek Asgari Ücret Üzerinden Maddi Tazminat Hesaplanarak Hüküm Altına Alınması Gereği )

• AMELİYAT ORTAMINDAKİ STERİLİZASYON NEDENİYLE UZUV KAYBI ( İş Gücü Kaybına Uğrayan Davacının İş Gücü Kaybı Oranında Gündelik İhtiyaçlarını Karşılamada Emsallerine Göre Daha Fazla Efor Sarf Etmek Zorunda Kalacağı - Davacı İçin Emeklilik Dönemi Zarar Hesabı Yapılmamasının Hukuka Uyarlı Olmadığı Bakiye Ömrün Sonuna Kadar Asgari Ücretten Maddi Tazminat Hesaplanması Gereği )

46

Page 47: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

• EMEKLİLİK DÖNEMİ İÇİN TAZMİNAT ( Hizmet Kusuruna Dayalı Tazminat İsteminde İdarenin Kusuru Tespit Edilmesine Rağmen Davacının Emeklilik Yaşında Olduğundan Bahisle Maddi Tazminata Hükmedilmemesinin Hatalı Olduğu - Hizmet Kusuru Nedeniyle Gözünü Kaybeden Davacının Emsallerine Göre Daha Fazla Efor Sarf Edeceği Bakiye Ömrü İçin Asgari Ücret Üzerinden Tazminata Hükmedilmesi Gereği )

2577/m.2

2709/m.125

ÖZET : Davacı, emekli ve 60 yaşın üstünde olsa, emekli olduktan sonra herhangi bir işte çalışmasa bile, şayet katarakt ameliyatı sebebiyle davacının iş gücü kaybına uğradığı saptanırsa, iş gücü kaybı oranında gündelik ihtiyaçlarını karşılarken dahi emsallerine göre daha fazla efor sarf etmek zorunda kalacağı kuşkusuzdur. Bu nedenle, 60 yaş üstü ( emeklilik dönemi ) için zarar hesabı yapılmaması hukuka uygun değildir. Şu halde, varsa davacının iş gücü kaybı oranında, bakiye ömür sonuna kadar, asgari ücretten hesap yapılarak zarar kapsamı belirlenmeli ve oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.

İstemin Özeti : İzmir 3. İdare Mahkemesi'nin 22.10.2014 tarih ve E:2011/1346; K:2014/1331 Sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine dair hükümler yönünden hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmaların Özeti : Davalı idarece temyiz isteminin reddi gerektiği savunulurken, davacı tarafından savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi :Davacının temyiz isteminin kısmen kabulü ile, temyiz istemine konu kararın maddi tazminat isteminin kısmen reddine dair kısmının bozulması, diğer kısımlarının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce; dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin esasına geçilerek gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; davacının 10.1.2011 tarihinde İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde olduğu göz ameliyatı sırasında gözünün tamamen kaybı ve çehresinde sabit iz kalmasından ve hizmet kusuru işlendiğinden bahisle maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle açılmıştır.

İzmir 3.İdare Mahkemesi'nce; Adli Tıp Kurumu raporunda, 10.1.2011 tarihinde davacıya yapılan katarakt operasyonunun tıbba ve fenne uygun olduğu, fakat aynı tarihte opere edilen diğer sekiz hastada da işlemden sonra endoftalminin gelişmiş olmasının, ameliyat ortamındaki sterilizasyonda bir kusur olduğunu gösterdiği belirtildiğinden, olayda ağır hizmet kusuru bulunduğu anlaşılmakta olup; bu kusur sebebiyle kesin ve gerçekleşmiş olan zararların davalı idare tarafından davacıya ödenmesi gerektiği, dosya içeriğinden, 648,00-TL'lık protez göz bedelinin davacı tarafından ödendiği anlaşılmış olup, bu haliyle kesin olan bu zararın davalı idarece tazmini gerektiği, davacı için çalışamayacağından bahisle istenilen kalan maddi tazminatın değerlendirilmesinden ise; tazmini istenilen bu zararın ne şekilde gerçekleştiğinin ve uğranıldığı iddia edilen zararın ne miktarda olduğunun kanuni delillerle birlikte açık ve somut bir şekilde ortaya konulması gerekirken ortaya konulamadığı, ayrıca 1938 doğumlu olan davacının ameliyat tarihi itibariyle 73 yaşında olduğu ve bu yaştaki bir insanın çalışma gücüne tam olarak sahip olamayacağı gibi ameliyat sonrası gözünde oluşan olumsuzluğun çalışmasına tek başına engel oluşturamayacağı hususları dikkate alındığında

47

Page 48: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

kalan maddi tazminat isteminin reddi, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi yolunda karar verilmiştir.

Taraflarca, aleyhlerine dair hükümler yönünden hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek anılan kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Temyize konu Mahkeme kararının, davanın manevi tazminat isteminin kısmen kabulüyle kısmen reddi ve maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne dair kısımlarında 2577 Sayılı 49. maddesinde belirtilen bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, tarafların bu kısımlara yönelik temyiz istemleri yerinde görülmemiştir.

Temyiz istemine konu Mahkeme kararının, maddi tazminat isteminin kısmen reddedilmesine dair kısmına gelince;

İdare hukuku ilkelerine göre maddi zarar; idari işlem veya eylem sebebiyle kişinin mal varlığının ( patrimuanın ) aktifinde meydana gelen azalma sebebiyle uğranılan zarar ile elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranılan zarar olup; bedensel nitelikteki maddi zarar ise, kişinin sağlığına kavuşmak için yaptığı tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalması ya da yok olması sebebiyle elde edeceği gelirde meydana gelen azalmayı ifade eder.

Mahkemece, davacının 73 yaşında olduğu ve bu yaştaki bir insanın çalışma gücüne tam olarak sahip olamayacağı gibi ameliyat sonrası gözünde oluşan olumsuzluğun çalışmasına tek başına engel oluşturamayacağı hususları dikkate alınarak iş gücü kaybından kaynaklanan tazminat hesabı yapılmamış ise de;

Davacı, emekli ve 60 yaşın üstünde olsa, emekli olduktan sonra herhangi bir işte çalışmasa bile, şayet katarakt ameliyatı sebebiyle davacının iş gücü kaybına uğradığı saptanırsa, iş gücü kaybı oranında gündelik ihtiyaçlarını karşılarken dahi emsallerine göre daha fazla efor sarf etmek zorunda kalacağı kuşkusuzdur. Bu nedenle, 60 yaş üstü ( emeklilik dönemi ) için zarar hesabı yapılmaması hukuka uygun değildir. Şu halde, varsa davacının iş gücü kaybı oranında, bakiye ömür sonuna kadar, asgari ücretten hesap yapılarak zarar kapsamı belirlenmeli ve oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.

Bu nedenle, maddi tazminat isteminin kısmen reddi yolunda verilen kararın bu kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kısmen kabulüyle İzmir 3. İdare Mahkemesi'nin 22.10.2014 tarih ve E:2011/1346; K:2014/1331 Sayılı kararının, maddi tazminat isteminin kısmen reddine dair kısmının BOZULMASINA, tarafların diğer temyiz istemlerinin reddi ile anılan kararın diğer kısımlarının ONANMASINA, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun'un 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

48

Page 49: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ

2. DAİRE

E. 1992/719

K. 1993/323

T. 30.6.1993

ÖZET : Silahlı Kuvvetler tarafından yerine getirilen bazı hizmetlerde, hizmetin ifasında kullanılan silah, top, bomba gibi araç ve gereçler yapıları gereği hem ilgililer hem de üçüncü kişiler için tehlike arz edeceğinden; havan atışı sırasında namlu içinde havan mermisinin infilâki sonucu şehit olan erin yakınlarının uğradıkları zararın kusursuz sorumluluk esasına göre tazmini gerekir.Davacılar vekilinin 12 EKİM 1992 tarihinde kayda geçen dava dilekçesinde; davacıların oğlu ve kardeşi olan ...............'in askerlik hizmetini yaptığı sırada 24.7.1991 günü yapılan bir operasyonda havan mermisinin namlu içinde patlaması sonucu şehit olduğunu, bilirkişi raporunda patlamada kullanma hatasının bulunmadığının bildirildiğini anne ve babanın toplam 82.000.000. TL. Nakdi Tazminat aldıklarını meslek lisesi mezunu olan müteveffanın desteğinden yoksun kalan anne ve babanın maddi zararlarının ödenen nakdi tazminatla karşılandığını ancak manevi zararlarının karşılıksız kaldığını, yine kardeşlerinde ölüm nedeniyle büyük acı ve izdi rap duyduklarını, davacıların manevi zararlarının kısmen de olsa karşılanabilmesi için anne ve baba için ayrı ayrı 50.000.000'er TL. kardeşleri için ayrı ayrı 25.000.000'er TL. manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte hüküm altına alınması istemi ile işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Olayı müteakip yapılan adli tahkikat sonunda 21 nci J.Sınır Tugay K.lığı Askeri Savcılığınca verilen 31.12.1991 tarih ve 1991/801390 Esas ve Karar sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararının tetkikinden; Dağ Komd.Tug. 2 nci Tb.Kh.Dst.Bl. Komutanlığında askerlik hizmetini yapmakta olan P.Komd.Onb. ...............'in 24.7.1991 tarihinde Hakkari Şemdinli Mezar Gediği mevkiinde bölücü teröristlere karşı sürdürülen operasyonda Havan atışı sırasında havan mermisinin namlu içinde patlaması sonucu havan namlusunun parçalanması nedeni ile şehit olması olayında teknik heyetçe tutulan bilirkişi raporunda havan mermisinin namlu içerisinde patlamasında herhangi bir kullanıcı hatası veya kusurun söz konusu olmadığı, olayın bir kaza niteliğinde olduğunun belirtilmesi nedeniyle olayla ilgili olarak Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı verildiği anlaşılmıştır.

Olayın bir kamu hizmetinin ifası sırasında meydana geldiği ve olayda müteveffanın hiçbir kusurunun bulunmadığı hususlarında taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Davalı İdare savunmasında davacı anne ve babanın maddi ve manevi zararlarının ödenen Nakdi Tazminatla karşılandığını, davacı kardeşlerin ise manevi tazminat .istemlerinin idarenin hizmet kusurunun bulunmaması nedeniyle yersiz olduğunu ileri sürmüş ise de;

İdarenin, eylemlerinden dolayı tazminle sorumlu tutulabilmesi için; bir zararın bulunması zararı doğuran eylemin idareye yüklenebilir nitelikte olması, zararla eylem arasında nedensellik bağının bulunması gerekir. Nedensellik bağının kesilmiş sayılması için de, zararın tümüyle idare tüzel kişiliğine ve hizmete yabancı unsurlardan doğması gerekmektedir.

49

Page 50: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

Teröristlerle çıkan çatışmada Havan atışları yapıldığı sırada hizmetin en iyi şekilde ifası için tüm önlemler alınarak atış yapılmış kimsenin hiçbir kusuru olmamasına rağmen olay meydana gelmiştir. Olayın meydana gelmesinde idareye yüklenebilecek bir hizmet kusurunun mevcudiyetinden söz edilemez. Ayrıca müteveffanın da olayda hiçbir kusuru olmadığı yukarıda izah edilerek Kovuşturmaya Yer Olmadığı kararı ve bu kararın dayandığı bilirkişi raporundan anlaşılmıştır.

Ancak, olayın bir kamu hizmeti sırasında meydana geldiği göz önüne alındığında hizmetle doğrudan doğruya ilgili olduğu, hizmetle zararlı sonuç arasında uygun illiyet bağının bulunduğu anlaşılmaktadır. Gerek öğretide gerekse yargı kararlarında kabul edildiği üzere, özellikle Silahlı Kuvvetler tarafından yerine getirilen bazı hizmetlerle, hizmetin ifasında kullanılan silah, top, bomba gibi araç ve gereçler yapıları gereği hem ilgililer hem de üçüncü kişiler için tehlike arz ederler. Bunların taşıdığı tehlikelerin ne zaman ortaya çıkacağım tahmin edip önceden tedbir alarak önlemek mümkün olamaz, işte bu gibi tehlike taşıyan hizmetlerle amaç ve gereçlerden sağlanan yararlar nasıl ki bunların sahibine ait oluyor ise, doğan zararlar da onların sahibine ait olmalıdır şeklinde de ifade edilebilecek olan risk ilkesinin bir gereği olarak davacının uğradığı zararın hizmetin sahibi idare tarafından karşılanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Davacı anne ............... ile davacı baba ...............'e olay nedeniyle 2330 sayılı Nakdi Tazminat kanunu hükümlerince ayrı ayrı 41.595.000'er TL. toplam 83.190.000. TL. Nakdi Tazminat ödenmiştir.

2330 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca ödenen Nakdi Tazminat, bu Nakdi Tazminatı alanların uğradıkları Maddi ve manevi zararlarının karşılığı olduğu her türlü şüpheden varestedir.

Yukarıda yapılan açıklama nedeniyle davacı anne ............... ile davacı baba ...............'in bu olay nedeniyle uğradıkları maddi zararlarının tesbiti ile bu olay nedeniyle kendilerine ödenen Nakdi Tazminatın tenzili suretiyle belirlenecek bilirkişi raporunun tanzimi için re'sen seçilen bilirkişi tarafından düzenlenip Mahkemeye ibraz edilen 18 MAYIS 1993 tarihli bilirkişi raporunda davacı anne ............... ile davacı baba ...............'in uğradıkları maddi zararlarının ayrı ayrı 19.615.230'ar TL. bulunduğu, davacı anne ve babanın maddi ve manevi zararlarının karşılanması için ödenen Nakdi Tazminatın anne ve baba için ayrı ayrı 41.595.000'er TL. olduğu, davacı anne ve babaya ödenen Nakdi Tazminatlar ile maddi zararlarının ayrı ayrı 21.979.770'er TL. fazlası ile karşılandığı, Nakdi Tazminattan her davacı için artan 21.979.770'er TL. miktarın manevi zararı karşılayacak nitelikte kaldığı ve Mahkememizin emsal ölüm olaylarında takdir ettiği manevi tazminat miktarları, davacılara ödenen ve maddi zararlarını 'karşıladıktan sonra artan miktar olan 21.979.770'er TL. nin altında olduğu göz önünde tutularak davacı anne ile davacı babanın olay anında duydukları ve ömür boyu duyacakları acı ve ızdıraplannı karşılamak üzere verilmesi kabul edilen manevi zararlarının fazlasıyla karşılandığı sonucuna varılmıştır.

Davacı kardeşlere olay nedeniyle duydukları ve ömür boyu duyacakları acı veızdıraplarını kısmen de olsa karşılaya bilmek amacıyla uygun miktarlarda manevi tazminat verilmesi kabul edilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar nedeniyle DAVANIN KISMEN KABULÜ ile;

1. Bilirkişi raporuna göre, ödenen Nakdi Tazminatla davacı anne ............... ile davacı baba ...............'in maddiye manevi zararları karşılandığından MANEVİ TAZMİNAT İSTEMLERİNİN REDDİNE,

50

Page 51: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

2. Davacı kardeşler ............... ile ...............'e takdiren ve ayrı ayrı 8.000.000'ar TL. (SEKİZERMILYON TL.) MANEVİ TAZMİNAT VERİLMESİNE, FAZLAYA AİT İSTEMLERİNİN REDDİNE,

3. Hükmedilen manevi tazminat miktarlarına olay tarihi olan 24 TEMMUZ 1991 tarihinden ödeme tarihine kadar % 30 (YÜZDEOTUZ) YASAL FAİZ YÜRÜTÜLMESİNE,

51

Page 52: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

DANIŞTAY

10. DAİRE

E. 2001/257

K. 2003/702

T. 25.2.2003

• YANGINDAN DOĞAN ZARAR ( Neden Kaynaklandığı Ya da Kimler Tarafından Çıkarıldığı Saptanamadığından İdarenin Tazmin Sorumluluğuna Gidilemeyeceği - Jandarmanın Atış Taliminde Çıktığı Öne Sürülen )

• JANDARMANIN ATIŞ TALİMİNDE ÇIKTIĞI ÖNE SÜRÜLEN YANGIN ( Neden Kaynaklandığı Ya da Kimler Tarafından Çıkarıldığı Saptanamadığından İdarenin Tazmin Sorumluluğuna Gidilemeyeceği )

• İDARENİN TAZMİN SORUMLULUĞU ( Yangının Neden Kaynaklandığı Ya da Kimler Tarafından Çıkarıldığı Saptanamadığından Gidilemeyeceği - Jandarmanın Atış Taliminde Çıktığı Öne Sürülen )

• SOSYAL RİSK İLKESİ ( Yangından Doğan Zarar - Terör Örgütünce Gerçekleştirilen Bir Eylemden Kaynaklandığı Ortaya Konulmadığından Uygulanmasına Olanak Bulunmadığı )

2709/m.125

ÖZET : Davacıların, jandarmanın atış talimlerinde kullandığı izli mermiden dolayı çıktığını öne sürdükleri yangından dolayı zarara uğradıklarını belirterek açtıkları tam yargı davasında, yangının neden kaynaklandığı ya da kimler tarafından çıkarıldığı saptanamadığından idarenin tazmin sorumluluğuna gidilemez.

Terör örgütünce gerçekleştirilen bir eylemden kaynaklandığı ortaya konulmadığından sosyal risk ilkesinin uygulanmasına da olanak görülmemektedir.

Bu itibarla, idarenin tazmin sorumluluğunu gerektiren bir durum saptanamadığından açılan davanın reddi gerekirken, kusursuz sorumluluk ilkesine dayanılarak tazminata hükmedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

İstemin Özeti : Davacıların, jandarmanın atış talimlerinde kullandığı izli mermiden dolayı çıkan yangında fıstık ağaçlarının zarar gördüğünü belirterek uğradıklarını öne sürdükleri zararın tazmini istemiyle açtıkları dava sonucunda tazminat isteminin kısmen kabulüne karar veren Gaziantep İdare Mahkemesi'nin 19.04.2000 tarih ve E: 1998/1258, K: 2000/420 sayılı kararının davalı idarece temyizen incelenip, bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

D.Tetkik Hakimi: Hüseyin Özgün

52

Page 53: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

Düşüncesi: Dava konusu olayda yangının hangi sebeple çıktığı ya da kimler tarafından çıkarıldığı anlaşılamadığından, tazmin sorumluluğu için zorunlu koşul olan idari eylem ile zarar arasında nedensellik bağı da kurulamamaktadır.

Bu itibarla nedensellik bağı kurulamayan olayda idare tazminle sorumlu tutulamayacağından tazminat ödenmesine karar veren mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı: Nevzat Özgür

Düşüncesi: Temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle temyiz istemlerinin reddiyle idare mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:

Dava, ... İli, ... İlçesi, ... Jandarma Karakolu tarafından yapılan atış talimlerinde kullanılan izli mermilerden kaynaklandığı belirtilen yangın sonucu davacıların fıstık ağaçlarında meydana geldiği öne sürülen 10.000.000.000- lira zararın olay tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte tazminen ödenmesi istemiyle açılmıştır.

Gaziantep İdare Mahkemesince, dosyanın incelenmesinden 1997 yılı Temmuz ayında saat 23.00 sıralarında çıkan yangının atış talimlerinde kullanılan izli mermilerden kaynaklandığının öne sürüldüğünün, buna karşın davalı idarece yangının terör örgütü tarafından çıkarılarak karakolun dikkatinin çekilmeye çalışılmış olabileceği düşüncesiyle olaya müdahale edilmediğinin ve gece görüş cihazlarıyla olay yerinin gözetlenmesinden şüpheli hareketleri görülen şahısların izlendiğinin belirtildiğinin anlaşıldığı, bu duruma göre olayın izli mermilerden kaynaklandığının kanıtlanamadığı, ancak olay günü şüpheli şahısların izlenmesi ve davacıların bir kusurunun ortaya konulamaması dikkate alındığında, zararın güvenlikten sorumlu idarenin kamu hizmetinin niteliğinden kaynakladığı sonucuna varıldığı, buna göre uğranılan zararın idarece kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince tazmini gerektiği gerekçesiyle ve adli yargı yerinde yaptırılan tespit esas alınarak 5.086.600.000- lira maddi tazminatın dava açma tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine tazminat isteminin belirtilen miktarı aşan kısmının reddine karar verilmiştir.

Davalı İdare, kusurlu ya da kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin sorumluğu koşullarının oluşmadığı iddiasıyla anılan mahkeme kararının temyizen incelenip, bozulmasını istemektedir.

Kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağandışı zararların idarece tazmini; Anayasa'nın 125. maddesi gereği ve Türkiye Cumhuriyetinin "Sosyal hukuk devleti" niteliğinin doğal bir sonucudur.

Kural olarak idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdür. İdarenin hukuki sorumluluğu sadece kusur esasına, hizmet kusuru teorisine dayanmamakta, idare kusur koşulu aranmadan da sorumlu

53

Page 54: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

sayılabilmektedir. Hatta kollektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk ilkesi gereğince zararı doğuran olayın tüm toplumla ilgilendirilebildiği, toplumsal bir riskin gerçekleştiği hallerde olayın idarenin hizmet alanıyla ilgili olması yeterli sayılarak doğrudan nedensellik bağı kurulamayan durumlarda da tazminata hükmedilebilmektedir.

Olayda, mahkeme kararında belirtildiği üzere idarenin bir hizmet kusuru bulunmadığı gibi, mahkeme kararında belirtilenin aksine meydana gelen zarar ile nedensellik bağı kurulabilen bir idari eylem bulunmadığından idarenin kusursuz sorumluluğundan sözetmeye de olanak bulunmamaktadır. Zira yangının neden kaynaklandığı ya da kimler tarafından çıkarıldığı saptanamamaktadır.

Aynı nedenle, olayın tüm toplumu ilgilendiren, toplumsal bir riskin gerçekleşmesi niteliğinde olduğu, daha açık bir deyişle terör örgütünce gerçekleştirilen bir eylemden kaynaklandığı ortaya konulmadığından sosyal risk ilkesinin uygulanmasına da olanak görülmemektedir.

Bu itibarla, idarenin tazmin sorumluluğunu gerektiren bir durum saptanamadığından açılan davanın reddi gerekirken, kusursuz sorumluluk ilkesine dayanılarak tazminata hükmedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, Gaziantep İdare Mahkemesi'nin 19.04.2000 tarih ve E: 1998/1258, K: 2000/420 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine, 25.02.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

DANIŞTAY

İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU

E. 2010/2740

K. 2012/194

T. 15.3.2012

• POLİS MEMURUNUN DİĞER POLİS MEMURUNU GÖREV SIRASINDA ÖLDÜRMESİ ( Görev Kusuru Teşkil Ettiği - Olayda Görev Kusuru Nedeniyle Davacıların Uğradığı Maddi ve Manevi Zararların Tazmin Edilmesi Gerektiği )

• HİZMET KUSURU ( Polis Memurunun Görevi Sırasında Ekip Arkadaşı Olan Diğer Polis Memuru Tarafından Vurulması Sonucunda Ölmesi Nedeniyle Tazminat - Öldüren Polis Memurunun Kişisel Kusuru Olmakla Birlikte Bu Kusur Hizmetten ve İdareden Ayrılamayacak Nitelikte Olup Görev Kusuru Teşkil Ettiği )

• GÖREV KUSURU ( Polis Memurunun Görevi Sırasında Ekip Arkadaşı Olan Diğer Polis Memuru Tarafından Vurulması Sonucunda Ölmesi Nedeniyle Tazminat - Olayda Görev Kusuru Nedeniyle Davacıların Uğradığı Zararların Tazmini Gerektiği )

54

Page 55: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Polis Memurunun Görevi Sırasında Ekip Arkadaşı Olan Diğer Polis Memuru Tarafından Vurulması Sonucunda Ölmesi Nedeniyle - Olayda Görev Kusuru Nedeniyle Davacıların Uğradığı Zararların Tazmin Edilmesi Gerektiği )

2709/m.129

2330/m.6

ÖZET : Dava; davacılar yakınının, İstanbul İli, ... İlçe Emniyet Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yapmakta iken, görevi sırasında ekip arkadaşı olan diğer polis memuru tarafından vurulması sonucunda ölmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır. Davacılar yakını polis memurunun, görevli olduğu esnada ekip arkadaşı tarafından kazara öldürülmesi olayında, öldüren polis memurunun kişisel kusuru olmakla birlikte, bu kusur, resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak gerçekleştiğinden, hizmetten ve idareden ayrılamayacak nitelikte olup, görev kusuru teşkil etmektedir. Bu durumda, olayda görev kusuru nedeniyle davacıların uğradığı maddi ve manevi zararların tazmin edilmesi gerekir.

İstemin Özeti : İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 28.4.2010 günlü, E: 2010/610, K: 2010/798 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davacılar tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : İstanbul 4. İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Tuğba Demirer Akar'ın Düşüncesi : Temyiz istemin kabulü ile ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Ergün Özcan'ın Düşüncesi : Davacılar yakınının, İstanbul ili, ... İlçe Emniyet Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yapmakta iken, görevi sırasında ekip arkadaşı olan diğer polis memuru tarafından yanlışlıkla vurulması sonucunda ölmesi nedeniyle uğranıldığı öne sürülen 108.000 TL maddi ve 55.000 TL manevi zararın tazmini istemiyle açılan dava sonunda, İstanbul 4. İdare Mahkemesince, davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın davacılar tarafından temyizi üzerine, bu kararı bozan Danıştay Onuncu Dairesinin 21.12.2009 tarih ve E:2007/7992, K:2009/10698 sayılı kararına uymayarak, davanın reddi yolundaki ilk kararında ısrar eden, idare mahkemesi kararını davacılar temyiz ederek bozulmasını istemektedirler.

Temyizen incelenip bozulması istenilen İstanbul 4.İdare Mahkemesinin 28.4.2010 tarih ve E:2010/610 K:2010/798 sayılı ısrar kararının, Danıştay Onuncu Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararındaki gerekçe doğrultusunda bozulması gerektiği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; davacılar yakınının, İstanbul İli, ... İlçe Emniyet Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yapmakta iken, görevi sırasında ekip arkadaşı olan diğer polis memuru tarafından vurulması sonucunda ölmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 108.000 TL maddi, 55.000,00.- TL manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

İstanbul 4.İdare Mahkemesinin 22.3.2007 günlü, E:2003/1822, K:2007/570 sayılı kararıyla; uyuşmazlık konusu olayda tazminat isteminin dayanağı olan maddi olay her ne kadar davacılar yakınının görevli olduğu sırada meydana gelmiş olsa da, görevin sebep ve etkisiyle

55

Page 56: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

meydana geldiğinin kabul edilemeyeceği, davacılar yakınının ölümüne sebep olan polis memuru hakkında açılan ceza davasında, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme sebebiyet vermek suçundan sanık polis memuruna hapis ve ağır para cezası verildiği, olayın meydana gelmesinde idarenin hizmet kusuru bulunmadığı, öte yandan, olayda kusursuz sorumluluk ilkesinin de uygulanamayacağı gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat isteminin reddine, dava devam ederken hayatını kaybeden ve mirasçıları tarafından davaya devam edilmesi yönünde irade beyanında bulunulmayan davacılardan ... yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Anılan karar, temyiz incelemesi sonucunda Danıştay Onuncu Dairesinin 21.12.2009 günlü, E:2007/7992, K:2009/10698 sayılı kararıyla; kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlenilen ödevin ve yürütülen hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendilerine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak yine de resmi yetki, görev ve olanaklarından yararlanarak yaptıkları eylem ve kusurlarının, idareden ayrılamamaları nedeniyle görevle ilgili olarak işlenen "görev kusuru" niteliğinde hizmet kusurunu oluşturduğu, böyle bir durumda, zarar gören kişilerin, Anayasa'nın 129. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca idarenin personeline karşı değil, onları çalıştıran idareye karşı dava açmaları gerektiği, polis memuru olan davacılar yakınının görevi sırasında bir başka polis memuru tarafından yanlışlıkla öldürülmesi, genel güvenliğin sağlanmasına ilişkin kamu hizmetini yürüten davalı idarenin görev kusurunu oluşturduğundan, davacıların uğradığı maddi ve manevi zararların tazmin edilmesi gerekirken, davanın reddi yolunda verilen temyize konu Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı, öte yandan, davacıların maddi zararı hesaplanırken, idari eylem veya işlem sonucu zarar gören ilgililerin mal varlığında, aynı idari eylem veya işlem nedeniyle bir artış meydana gelmişse, bu artışın da gözönüne alınması, ortaya çıkan zarar ve yararların denkleştirilmesi suretiyle maddi zarar miktarının saptanması gerektiği, ancak, böyle bir denkleştirme yapılabilmesi için, ilgilinin uğradığı zarar gibi, sağladığı yararın da idarenin tazmin sorumluluğunu doğuran olayın uygun ve normal sonucu olması, zararla yarar arasında uygun nedensellik bağı bulunmasının zorunlu olduğu, zararı doğuran olayla uygun nedensellik bağı olmadan, başka bir sebeple ilgilinin malvarlığında bir artış olmuşsa, meydana gelen bu artışın maddi zarar miktarından düşülmesinin, gerçek zararın belirlenmesi amacıyla bağdaştırılamayacağı, bu bağlamda, prim ödemek suretiyle kapsamında bulundukları sosyal güvenlik sisteminin doğal sonucu olarak ilgililere bağlanan aylıkların, idarenin tazmin sorumluğunu doğuran olaylar nedeniyle sağlanan yarar niteliğinde bulunmadığı, bu nedenle 5434 sayılı Yasada öngörülen koşulların varlığı halinde bağlanan aylıkların, idarece ödenmesi gereken tazminat tutarından indirilmemesi gerektiği, ancak, görevin neden ve etkisinden doğan olaylar sonucunda aylık bağlanması halinde, bu aylık ile prim ödemek suretiyle kapsamında bulunulan sosyal güvenlik sisteminin doğal sonucu olarak ilgililere bağlanan aylık farklar, ödenen primler dışında, olay nedeniyle sağlanan yarar niteliği taşıdığından, davacılara bağlanan vazife malullüğü aylıkları peşin sermaye değeri ile adi malullük aylığı peşin sermaye değeri farkının yarar olarak kabul edilip hesaplanan maddi zarardan düşülmesi suretiyle maddi tazminatın hesaplanması gerektiği gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak davanın reddi yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.

Davacılar, İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 28.4.2010 günlü, E: 2010/610, K: 2010/798 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedirler.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 125. maddesinin son fıkrasında; idarenin, eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır.

İdare kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazmin edilmektedir.

56

Page 57: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru, hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.

Kusursuz sorumlulukta ise, bir olayda idarenin veya ajanının kusuru bulunmasa bile, bazı kayıt ve şartlar altında, idare verdiği zarardan sorumlu tutulmaktadır.

Bu iki sorumluluk türünün yanısıra, geniş anlamda kişisel kusur olmakla birlikte, aslında hizmet kusuru niteliği taşıyan, ancak hizmet kusurunun anonimliğinden çıkarak, idare ajanının hizmet içinde veya hizmet dolayısıyla, kendisine verilen ödev, yetki ve araçlardan yararlanarak işlediği, kendisine atıf ve izafe edilebilecek nitelikteki hukuka aykırı davranışları olarak tanımlanabilecek görev kusurunun mevcudiyeti halinde de, idarenin sorumluluğu söz konusu olacaktır. Bu anlamda görev kusuru, idarenin ajanının hizmet ve görevden ayrılamayan kişisel kusurudur.

Nitekim, Anayasanın 129.maddesinin beşinci fıkrasında; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği kurala bağlanmıştır.

Anayasanın bu hükmü ile, memurlar ve diğer kamu görevlerinin yetkilerini kullanırken işledikleri ve görev kusuru olarak adlandırılan eylemlerinden doğan tam yargı davalarının kurum aleyhine açılabileceği kabul edilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; davacılar yakınının, İstanbul İli, ... İlçe Emniyet Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yapmakta iken, 6.11.2002 tarihinde görevli olduğu sırada iftar yapmak için gittiği lokantada ekip arkadaşı olan diğer polis memuru tarafından silahın yanlışlıkla ateşlenmesi sonucunda yaralanarak hayatını kaybettiği, davacılar yakınını öldüren polis memuru hakkında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme sebebiyet vermek suçundan açılan ceza davasında Silivri Asliye Ceza Mahkemesi'nin 8.3.2006 günlü, E:2005/666, K:2006/255 sayılı kararı ile sanık polis memuruna hapis ve adli para cezası verildiği, öte yandan davacıların nakdi tazminat istemlerinin Emniyet Genel Müdürlüğü Nakdi Tazminat Komisyonu'nun 22.3.2004 günlü, 195 sayılı kararı ile reddedildiği, ölenin eşi olan davacıya Emekli Sandığı'nca vazife malullüğü aylığı bağlandığı, yine davacılar tarafından maddi ve manevi tazminat ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Davacılar yakını polis memurunun, görevli olduğu esnada ekip arkadaşı tarafından kazara öldürülmesi olayında, öldüren polis memurunun kişisel kusuru olmakla birlikte, bu kusur, resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak gerçekleştiğinden, hizmetten ve idareden ayrılamayacak nitelikte olup, görev kusuru teşkil etmektedir.

Bu durumda, olayda görev kusuru nedeniyle davacıların uğradığı maddi ve manevi zararların tazmin edilmesi gerekmekte olup, aksi yöndeki Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Öte yandan, maddi tazminat miktarı hesaplanırken, idari eylem veya işlem sonucu zarar gören ilgililerin mal varlığında, aynı idari eylem veya işlem nedeniyle bir artış meydana gelmişse, bu artışın da gözönüne alınması, ortaya çıkan zarar ve yararların denkleştirilmesi gerekmektedir.

2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 6. maddesinde, bu Kanun hükümlerine göre ödenecek nakdi tazminat ile bağlanacak emekli aylığının, uğranılan

57

Page 58: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

maddi ve manevi zararların karşılığı olduğu, yargı mercilerinde maddi ve manevi zararlar karşılığı olarak kurumların ödemekle yükümlü tutulacakları tazminatın hesabında bu kanun hükümlerine göre ödenen nakdi tazminat ile bağlanmış bulunan aylıkların gözönünde tutulacağı hükme bağlanmıştır.

Prim ödemek suretiyle kapsamında bulundukları sosyal güvenlik sisteminin doğal sonucu olarak ilgililere bağlanan aylıklar, idarenin tazmin sorumluğunu doğuran olaylar nedeniyle sağlanan yarar niteliğinde bulunmamakta olup, idarece ödenmesi gereken tazminat tutarından indirilmemesi gerekmektedir.

Ancak, görevin neden ve etkisinden doğan olaylar sonucunda aylık bağlanması halinde, bu aylık ile prim ödemek suretiyle kapsamında bulunulan sosyal güvenlik sisteminin gereği olarak ilgililere bağlanan aylık farkları, ödenen primler dışında, olay nedeniyle sağlanan yarar niteliği taşıdığından, davacılara bağlanan vazife malullüğü aylıkları peşin sermaye değeri ile adi malullük aylığı peşin sermaye değeri farkının yarar olarak kabul edilip hesaplanan maddi zarardan düşülmesi suretiyle maddi tazminatın hesaplanması gerekmektedir.

Diğer taraftan, davacılar arasında yer alan polis memurunun annesi ...'in 17.9.2003 tarihinde vefat ettiği, işbu temyize konu davanın ise 27.10.2003 tarihinde açıldığı anlaşılmış olup, davanın açıldığı tarih itibariyle vefat etmiş olan biri adına dava açıldığı görüldüğünden, İdare Mahkemesince karar verilirken bu durumun da dikkate alınması gerekmektedir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacıların temyiz isteminin kabulüne, İstanbul 4. İdare Mahkemesince verilen 28.4.2010 günlü, E:2010/610, K:2010/798 sayılı kararın BOZULMASINA, dosyanın İdare Mahkemesine gönderilmesine, 15.03.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden, İstanbul 4. İdare Mahkemesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, temyiz dilekçesinde belirtilen hususların kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından davacıların temyiz isteminin reddi ile İstanbul 4. İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

58

Page 59: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

T.C.

DANIŞTAY

10. DAİRE

E. 2011/985

K. 2013/7802

T. 6.11.2013

• İDARENİN HİZMET KUSURU ( Maddi Tazminat - Kişisel Husumet Nedeniyle Kamu Görevlisinin Adam Öldürdüğü/İdarenin Hizmet Kusuru Olmadığı )

• KİŞİSEL HUSUMET NEDENİYLE KAMU GÖREVLİSİNİN ADAM ÖLDÜRMESİ ( İdari Faaliyet İle Zarar Arasındaki Nedensellik Bağı Ortadan Kalktığı - İdarenin Hizmet Kusurundan Söz Edilemeyeceği )

• MADDİ TAZMİNAT ( Husumet - Kişisel Husumet Nedeniyle Kamu Görevlisinin Adam Öldürdüğü/İdari Faaliyet İle Zarar Arasındaki Nedensellik Bağı Ortadan Kalktığı - İdareye Husumet Düşmeyeceği )

• HUSUMET ( Maddi Tazminat - Kişisel Husumet Nedeniyle Kamu Görevlisinin Adam Öldürdüğü/İdari Faaliyet İle Zarar Arasındaki Nedensellik Bağı Ortadan Kalktığı - İdare Aleyine Husumet Düşmeyeceği )

2709/m.125,129/5

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi/m.2

ÖZET : Kişisel husumet nedeniyle kamu görevlisi tarafından adam öldürme suçunun işlenmesiyle birlikte idari faaliyet ile zarar arasındaki nedensellik bağı ortadan kalktığından, idarenin hizmet kusurundan söz edilemeyecektir.

İstemin Özeti : Davacıların yakını …'nun 11.06.2004 tarihinde Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı Subaşı Jandarma Karakolunda Uzman Jandarma Çavuş olarak görev yapan … tarafından öldürülmesi olayında idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle, uğranılan zarar karşılığı olarak baba … için 20.000,00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi; kardeş … için 20.000,00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 70.000,00 TL tazminatın ölüm tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onuncu Dairesi'nin 02.11.2009 tarih ve E:2007/731, K:2009/9342 sayılı bozma kararına uyularak Kastamonu İdare Mahkemesince; Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı Subaşı Jandarma Karakolunda Uzman Jandarma Çavuş olarak görev yapan …'ın, 11.06.2004 tarihinde karakol silahlığından aldığı Kaleşnikof marka piyade tüfeği ile aralarında kız meselesi yüzünden husumet bulunan davacılar yakını …'nu Germeçtepe baraj göletine götürerek bir kez ateş etmek suretiyle öldürerek daha önceden planladığı şekilde gölete attığı, kendisine yardım eden Jandarma Er … ile birlikte Subaşı Jandarma Karakoluna döndüğü ve olayda kullandığı silah ve mühimmatı silahlığa bıraktığı, dolayısıyla kişisel husumet nedeniyle kasten adam öldürme şeklinde cereyan eden dava konusu tazminat isteminin dayanağı ölüm olayında, davalı idarenin hukuki sorumluluğunun bulunmadığı

59

Page 60: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi : Fuat Kara

Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile usul ve hukuka uygun bulunan mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

KARAR : Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 17. maddesinde herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, 56. Maddesinde de Devletin, herkesin hayatını beden ve ruh sağılığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlü olduğu, 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu; Anayasa'nın 129/5. maddesinde de memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve Kanun'un gösterdiği şartlara uygun olarak idare aleyhine açılabileceği hükme bağlanmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. maddesinde, herkesin yaşam hakkının yasanın korunması altında olduğu belirtilmekle, yaşam hakkının korunması devletlere bir yükümlülük olarak öngörülmüştür. İdare kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya eksiklik şeklinde tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.

Ayrıca, kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlenilen ödevin ve yürütülen hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendilerine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak yine de resmi yetki, görev ve olanaklarından yararlanarak, yaptıkları eylem ve kusurları, idareden ayrılamamaları nedeniyle görevle ilgili olarak işlenen "görev kusuru" niteliğinde hizmet kusurunu oluşturmaktadır.

Böyle bir durumda, zarar gören kişilerin, idarenin personeline karşı değil, onları çalıştıran idareye karşı dava açmaları gerekmektedir. Çünkü, Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralına yer verildikten sonra, 129. maddesinin 5. fıkrasında da; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, idarenin hukuki sorumluluğundan sözedebilmek için, ortada bir zararın bulunmasının yanında, bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle, zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir. Zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunmaması zararın idari faaliyetten doğmadığını gösterir. Zararın oluşmasında zarara uğrayanın veya üçüncü kişinin kusurunun bulunması

60

Page 61: hukuk.medeniyet.edu.tr · Web viewBu durumda, kaçak olarak yurda sokulmasına rağmen adına tescil edildikten sonra plaka ile davacı adına tescil edilen sözkonusu aracın davacı

halinde ise idarenin tazmin sorumluluğunun ortadan kalkacağı ya da kusur ölçüsünde azalacağı açıktır.

Bu anlamda, kamu görevlisinin, tamamen kendi iradesi ile kişilere karşı siyasal, kişisel veya başka nedenlerle kin, garaz, husumet ve benzeri duyguların etkisi altında zarar vermesi halinde eylem ile kamu görevinin yürütülmesi arasında objektif bir nedensellik bağının varlığından söz edilemez.

Dava dosyasının incelenmesinden; olay günü, Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı Subaşı Karakolu'nda görev yapan Uzman Jandarma Çavuş …'ın, kız arkadaşını rahatsız ettiğinden bahisle davacılar yakını ölen …'nu çağırdığı ve arabasına aldığı, beraber Daday yolu üzerinde bulunan Taşlık Mevkiine gittikleri, söz konusu mesele yüzünden aralarında tartışma çıktığı, daha sonra Uzman Jandarma Çavuş …'ın karakola dönerek kimseye belli etmeden silahlıktan Kaleşnikof marka silahı kendisine yardım etmesi için Jandarma Er …'yı yanına aldığı, Uzman Jandarma Çavuş …'ın davacılar yakını …'nu Germeçtepe baraj göletine götürerek bir kez ateş etmek suretiyle öldürerek daha önce planladığı şekilde gölete attığı, olayın ortaya çıkmasından sonra yapılan ceza yargılaması sonucunda, Kastamonu Ağır Ceza Mahkemesi'nin 06.04.2006 tarih ve E:2004/215, K:2006/50 sayılı kararıyla, Uzman Jandarma Çavuş …'ın "Tasarlayarak adam öldürmek" suçunu işlediği gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırıldığı, Jandarma Er …'nın ise, "taammüden adam öldürmek suçuna yardım etmek" suçunu işlediği gerekçesiyle 15 yıl hapis cezası ile cezalandırıldığı, yine Uzman jandarma Çavuş …'ın karakolun silah deposundan izinsiz aldığı Kaleşnikof marka silaha ilişkin olarak yapılan ceza yargılaması sonucunda, Ankara Jandarma Genel Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nin 15.03.2006 tarih ve E:2006/342, K:2006/90 sayılı kararıyla, sanığın "askeri eşyayı çalmak" suçunu işlediği gerekçesiyle 11 ay, 20 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.

Bu itibarla; olayda kamu görevlisi tarafından işlenen öldürme suçunun, tamamen kişisel husumetten kaynaklanması nedeniyle idari faaliyet ile zarar arasında nedensellik bağı bulunmadığından, idarenin sorumluluğu bulunmamaktadır.

İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

SONUÇ : Temyizen incelenen karar, usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile Kastamonu İdare Mahkemesi'nin 30.09.2010 tarih ve E:2010/226; K:2010/593 sayılı kararının onanmasına, 06.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

61