Document

103
http://groups.google.com/group/merakediyorum

description

Grup sayfasını http://groups.google.com/group/merakediyorum inceleyerek daha önce üyelerimizle paylaştığımız çalışma ve mesajlan inceleyebilir, üyeliğinizi düzenleyebilirsiniz. 90 İnternet 91 Tarihçe Behiç Ak 92 Ajanda Nazlı Irmak 96 İTÜ Radyosu Süha Çalkıvik 98 Beyazcam Aydın Erol 102 Kitap Mürşit Balabanlılar 104 Bulmaca Sedat Yaşayan 106 Ayın fotoğrafı Kansu Şarman 14 Tartışma: 10 Soruda Kırım Savaşı Erhan Afyoncu 20 Rahmi M. Koç Müzesi ve Abdülaziz'in vagonu

Transcript of Document

Page 1: Document

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 2: Document

Bu çalışma;[email protected]

üyeleri için hazırlanmıştır.Benzer çalışmalardan haberdar olmak,

öneri, istek ve karşılaştığınız sorunlan bize bildirin.

Çalışmalarımızı takip etmek iç[email protected]

e-posta adresine"Üyelik" başlıklı veya boş bir mesaj gönderin.

Grup sayfasınıhttp://groups.google.com/group/merakediyorum

inceleyerek daha önce üyelerimizle paylaştığımızçalışma ve mesajlan inceleyebilir,

üyeliğinizi düzenleyebilirsiniz.

Page 3: Document

LÜTFÜ TıNÇ[email protected]

Zeytinyağı ve uygarlık tarihi

Bu ay dergimizin sayfalarında yer verdiği-miz Rahmi M. Koç Sanayi Müzesi'niben de gezdim. En çok ilgimi çeken bö-lümlerden bin, zeytinyağı imalathanesioldu. Böylesine bir 'endüstri tarihi' orta-

mında, zeytinyağına özel bir önem verilmesi, benisevindirdi. Çünkü bitkilerin kültür tarihini bilme-nin; yani toprağı işleyen, özenle çalışan, ıslah edeninsanın eseri olarak, kelimenin tam anlamıyla 'cul-tura' zenginliğini (zeytini, üzümü ve inciriyle) anla-manın, uygarlık tarihinin akışını kavramamıza yar-dımcı olduğunu düşünüyorum. Bu alandaki kılavu-zum da, kültür tarihi incelemelerinin üstadı VictorHehn.

Yunanistan veya İtalya'yı incelerken Hehn, do-ğanın yapısını, 'doğanın bir olgusu' diye görmez.Bunu, uygarlık sürecinin bir ürünü diye yorumlar.Zeytinlikler, asmalar, incir ağaçları, çam fıstığı vemeşe ağaçları, Avrupa topraklarında önceleri, birer'ithal malı'dırlar. Doğu Akdeniz bölgesinden gel-mişlerdir.

Kültür bitkileri alanında Hehn, 'beşeri kültür'anlayışının özünü bulur: Hiçbir şey, zeytinlikleringörüntüsü kadar, "kültür, huzur dolu düzen ve budüzenin sürekliliği duygusunu" uyandırmaz içimiz-de, diye düşünür... Demek ki "manzara ve ağaç"bir şeyler "öğretebilir" -ama yalnızca, doğa manza-rası, kültür manzarasına dönüştüğünde.

'Kültür Bitkileri ve Evcil Hayvanların Asya'danYunanistan, İtalya ve Diğer Avrupa Ülkelerine İn-tikali' adlı başyapıtın (1870) yazarı olarak VictorHehn bu durumu, kültür kuramı açısından şöyleaçıklar: Yerleşik yaşama geçmenin ilk adımı, sanıl-dığının aksine tarımcılık değil, ağaççılıktır, çünkütarımcılıkta "öngörü" denilen şey, "yalnızca ba-hardan güze kadardır". Oysa ağaç, "meyve verenekadar, yıllarca bakılmak ve sulanmak zorundadır".Hehn'e göre, eski barbar bölgeleriyle erken İslahedilmiş diyarların Avrupa coğrafyasındaki dağılı-mı, kuzeydeki "bira ve tereyağı", güneydeki "şarap

ve zeytinyağı" diyarı imgelerinde somutlaşır. Hay-vansal yağ olan tereyağı, göçebe çoban yaşamın-dan, hububattan elde edilen bira ise yerleşik düze-ne geçmeyi her zaman şart koşmayan tarımcılıktandoğmuştur. Ancak şarap ve zeytinyağı, barbarlığıalt eder, "haşin tarımcıyı ılımlı ve neşeli" kılarak,onu daha yüksek bir kültür oluşturma yeteneğiyledonatır...

Kültür alışverişinde zeytinyağı ve şarap, Ana-dolu topraklarından geçerek Avrupa'ya ulaşmışlar-dır. Ama bugün Anadolu, bu iki ürünün hem üre-timinde hem de endüstriyel pazarlamasında, Avru-pa'nın gerisine düşmüştür. Basit bir örnek, bugünTürkiye, Birleşmiş Milletler'in oluşturduğu 'Ulusla-rarası Zeytinyağı Konseyi'nin üyesi değil! Ekim2001'de Konsey, kendi codex standartlarını oluştu- •racak ve tüm Ege kıyılarıyla, zeytinin en eski yurt-larından biri olan Anadolu, bu oluşumun dışındakalacak... Zeytinlikleri "deniz manzaralı villalar "afeda eden zihniyetle, daha farklı bir noktaya gele-mezdik herhalde...

Nice sayılarda her ay buluşmak dileğiyle.

Popüler TARİH I Eylül 2001 • 3

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 4: Document

.popüler

tarihİçindekiler

NTV Haber Ajansı,

Reklam ve Ticaret AŞ adına

İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Müdür

E. Naci Başerdem

Yayıncı

Nedim Özkan

Yazı İşleri Müdürü

Lütfü TınçEditör

Kansu Şarman

Danışma Kurulu

Erhan Afyoncu, Fahri Aral,Ümit Bayazoğlu, Yücel Demirel,Edhem Eldem, Alpay Kabacalı,Haydar Kazgan, Ömer Koç,Orhan Koloğlu, CüneytKoryürek, İlber Ortaylı,Sami Önal, Necdet Sakaoğlu,Metin Sözen, Eser Tutel,Gültekin Yıldız

Görsel Yönetmen

Ayhan Koç

Fotoğraf

Vural Yazıcıoğlu

REKLAM

Başkan Yardımcısı

Zeynep Metin Dalman

Reklam Müdürü

Aslı Gülkan Demirkol

Araştırma Müdürü

Çağla Güler

Müşteri İlişkileri Yönetmenleri

Didem Sarısu Destici, Gina Eşit

Tel: (0 212) 335 48 20Faks: (0 212) 335 48 98

Satış MüdürüCemal Araz

(0 212) 335 48 77

Yönetim Merkezi

Eski Büyükdere Cad.USO Center No: 5980660 Maslak/İSTANBUL

Tel: (0 212) 335 48 20Faks: (0 212) 335 48 97

(0 212) 335 48 99Abone Hizmetleri: (0 212) 630 17 00

Renk Ayrımı, Baskı ve Cilt

OMAŞ Ofset A.Ş. (0 212) 698 97 98

Dağıtım

BİR-YAY

Eylül 2001

60 Hollywod savaşa gidiyorHollywood savaşanasıl dahil oldu? Yesinemayı, birliklerin veulusun moraliniartıracak bir silaha nasıldönüştürdü?Derleyen: İsmet Akça

3 Editörden

6 Ayın Tarihi

10 Basında Bu Ay

12 Karakutu

Kansu Şarman

14 Tartışma: 10 Soruda

Kırım Savaşı

Erhan Afyoncu

20 Rahmi M. Koç Müzesi ve

Abdülaziz'in vagonu

Necdet Sakaoğlu

28 Güney Afrika'da bir Osmanlı

Ahmet Uçar

34 Ayastefanos'un bıldırcınları

Turgay Tuna

48 Sivas Kongresi

Safa Tekeli52 Stalingrad

M. Tanju Akad

66 Toprak reformuÖzcan Çağlar

70 Yassıada duruşmalarıHasan Akbayram

76 Robert Kolej'den BoğaziçiÜniversitesi'ne

Rifat Dedeoğlu82 Mevlana Sille'ye uğradı...

Murat Küçük

88 Kırk AmbarT eza Kürkçüoğlu

90 İnternet91 Tarihçe

Behiç Ak

92 Ajanda

Nazlı Irmak

96 İTÜ RadyosuSüha Çalkıvik

98 Beyazcam

Aydın Erol

102 KitapMürşit Balabanlılar

104 BulmacaSedat Yaşayan

106 Ayın fotoğrafı

39

39

Cemal Paşa ve Kurtuluş Savaşı

Cemal Paşa, Anadolu hareketine sonuna

kadar güvendi. Zaferin kesinlikle

kazanılacağına inandı; bu yolda

çalışabilmek için Mustafa Kemal'le

mektuplaştı.

Alpay Kabacalı

Mustafa Kemal ve İttihatçı paşalar

Cemal Paşa; Talât ile Enver ve Mustafa

Kemal paşalara nasıl bakıyordu?

Orhan Koloğlu

4 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 5: Document

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 6: Document

Eylül Mekteb-i Sultani(Galatasaray Lisesi), SultanAbdülaziz'in de katıldığı bir

törenle açıldı. Osmanlı'da Batılı-laşma döneminin ve Tanzimatuygulamalarının bir sembolüolan okul; Fransa'daki lise eğiti-mine denk ve aynı kalitede öğren-ci yetiştirmeyi amaçlamıştı(1868).

Eylül Tokyo Körfezi'ndedemirli Missouri zırhlısın-da bir araya gelen 9 kişilik

Japon heyetiyle Müttefik Kuv-vetler Komutanı General Doug-las McArthur; II. Dünya Sava-şı'nı bitiren antlaşmayı imzaladı-lar. Antlaşmaya göre, Japonyasilahlı kuvvetleri koşulsuz teslimoluyordu (1945).

Eylül '2000'e Doğru' dergi-sinde yazdığı İslamla ilgilive şeriat karşıtı yazılarıyla

tanınan gazeteci yazar TuranDursun; evinin önünde uğradı-ğı silahlı saldırı sonucunda ha-yatını kaybetti. Yazılarındandolayı Babiali'nin en çok tehditalan yazarlarından olan TuranDursun cinayetini, 'İslam Müca-hitleri' adlı bir örgüt üstlendi(1990).

Eylül Münih OlimpiyatKöyü'nde İsrailli sporcula-rın kaldığı eve baskın dü-

zenleyen Filistinli gerillalar, 2sporcuyu öldürdü; 9 sporcuyu darehin aldı. Polisle çıkan çatışma-da, 'Kara Eylül Örgütü'ne bağlıoldukları anlaşılan gerillalar öl-dürüldü. Ancak bu arada gerilla-ların da rehineleri öldürmelerineengel olunamadı (1972).

Eylül Mimar SedefkârMehmed Ağa, I. Ahmed'inisteği üzerine Sultanahmed

Külliyesi'nin inşaasına başladı.İçinde cami, medrese, darülkur-ra, sıbyan mektebi, dükkanlar,hamam, darüşşifa, imaret ve üçsebil bulunduran külliye, 1617'-de tamamlandı (1609).

Eylül Cumhuriyet HalkFırkası, İkinci DönemTBMM'nin çalışmalarına

başlamasının hemen ardındankuruldu. Zaten Mustafa Kemal,savaşın kazanılması ve saltanatınkaldırılmasından sonra halkçılı-ğa dayanan, 'Halk Fırkası' adınıtaşıyan bir siyasi parti kurulaca-ğını açıklamıştı (1923).

Eylül Yapımı 1937'-de, İngiliz H. A. Bras-sert firması tarafından

başlatılan ve Sümerbank tarafın-dan da desteklenen Karabük De-mir-Çelik İşletmeleri'nde; 1No'lu yüksek fırından ilk sıvımetal elde edildi. Kurum, 1961 'ekadar Türkiye'nin tek demir-çe-lik üreticisi olarak kaldı (1939).

Eylül Türk SilahlıKuvvetleri, ülke yöne-timine el koydu. Dar-

beyle birlikte; Genelkurmay Baş-kanı Kenan Evren'in de içindebulunduğu 5 kişilik bir Milli Gü-venlik Konseyi oluşturuldu(1980).

Eylül Galatasaraylıeski futbolcu ve eskigol kralı Metin Ok-

tay, İstanbul'da geçirdiği trafikkazası sonucu yaşamını yitirdi.Uzun yıllar Türk futboluna hiz-met eden Oktay; özel otomobi-liyle Boğaz Köprüsü'ndeki koru-ma bidonlarına çarptığı kazada,hastaneye kaldırılırken hayataveda etti (1991).

Eylül Bin 90 Osmanlıdenizcisini Japonya'yagötüren Ertuğrul firka-

teyni, yolculuk dönüşü, Oshimaburnunda fırtınadan kayalıklaraçarparak battı. Olay sonrasında,587 Osmanlı denizcisinin sularagömüldüğü anlaşıldı (1890).

Atatürk'ün Selanik'teki evinin bombalandığı haberininardından, 6 Eylül'de İstanbul ve İzmir'de düzenlenenprotesto gösterileri tahrip ve yağmacılığa dönüştü.İstiklal Caddesi boydan boya, yağmalanmış eşyalarladoldu. Olayların büyümesi üzerine İstanbul ve İzmir'desıkıyönetim ilan edildi (1955).

Eylül Türkiye, 52 üyeülkeden 48'inin kabuloyuyla Milletler Ce-

miyeti Konseyi üyeliğine seçildi.

Dolmabahçe Sarayı Veliahd Dairesi'nde, Atatürk'ün deisteğiyle 20 Eylül'de Türkiye'nin ilk Resim ve HeykelMüzesi açıldı. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nebağlı olarak kurulan müzenin müdürü Halil Dikmen;açılış günü Atatürk'e bilgi veriyor (1937).

6 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 7: Document

Ankara Devlet Konservatuvarı'nın temelini oluşturan 'MusikiMuallim Mektebi', 1 Eylül'de Ankara'da açıldı. Batı müziğininöğretilmesini ve bu müziği iyi bilen öğretmenlerin yetiştirilmesiniamaçlayan Musiki Muallim Mektebi'nden, 1931'e ait bir görüntü:Bestekar Ulvi Cemal Erkin, öğrencileriyle, derste (1924).

Arjantin Devlet BaşkanıJuan Peron'un eşi EvaPeron'unyaşamöyküsünü anlatan'Evita' müzikalininprömiyeri, 25 Eylül'de,BroadwayTiyatrosu'nda yapıldı.Müziklerini AndrewLloyd Webber'in,yönetmenliğini deHarold Prince'in yaptığımüzikalde, 'Evita'yıElaine Paigecanlandırdı (1979).

Türk sinemasında'dublaj' sisteminibaşlatan ve aynızamandasinemamızdaki ilkortak yapım (Türk-Mısır-Yunan) olan'İstanbul Sokaklarında'filminin seslendirmeişlemlerini tamamlayanDarülbedayisanatçıları, 18 Eylül'deİstanbul'a döndü.Muhsin Ertuğrul, İpekFilm adına yaptığı'İstanbul Sokaklarında'filminin Mısır'dakiçekimlerinde, Mısırlıoyuncu Azize Emir'lebirlikte (1931).

2 Eylül günü, Hatay devleti ilan edildi. Hatay MilletMeclisi ilk toplantısını yaptı ve cumhurbaşkanlığınaTayfur Sökmen seçildi. Hatay Meclisi'nin açıldığı günyapılan törene Albay Collet ve Cevat Açıkalın (önde),Türk Birliği sorumlusu Albay Şükrü Kanatlı veAbdurrahman Melek (arkada) katıldı (1938).

Pop müziğin dünyaca ünlü starı Michael Jackson, 23 Eylül günüİnönü Stadı'nda bir konser verdi. ABD'li sanatçıyı, o gece yaklaşık500 bin hayranı izledi (1993).

Havacı Orwill Wright, 17 Eylül günü bir uçak kazasıgeçirdi. Kazada beraber uçtuğu Thomas E. Selfridgeöldü; kendisi de ağır yaralandı. Bu kaza, bir yönüylediğerlerinden ayrılıyordu. Çünkü, dünyada ilk kez biruçak kazasında bir insan hayatını kaybetmişti (1908).

Popüler TARİH I Eylül 2001 • 7

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 8: Document

Türkiye, Konsey üyeliğine adayolan İran'ın Türkiye lehine aday-lıktan çekilmesinden ve Çin'inbaşvurusunun da reddedilmesin-den sonra tek aday olarak kal-mıştı (1934).

Türk halk müzi-ğinin usta yorumcusu,opera sanatçısı, beste-

ci ve şair Ruhi Su, yaşama vedaetti. Ankara Devlet Konservatu-varı'nın ilk öğrencilerinden olanRuhi Su; 1951 Komünist Partisitevfikatında 5 yıl hapis, 20 ay dasürgün cezasına çarptırılmıştı.Su, ardında 'Seferberlik Türkü-sü', 'Pir Sultan Abdal' gibi 12uzunçalar bıraktı (1985).

Gökova Körfe-zi'nde, Ören ve Tür-kevleri köyleri civa-

rında kurulması planlanan ter-mik santralın yapımını engelle-mek isteyen köy kadınları, eylembaşlattı. Köy yolunda bekleyenkadınlar, görevlileri köye sokma-yınca temel atma töreni ertelensede; uzun mücadelelere rağmen,1986'da temel atıldı (1984).

Yaşamıyla ilgilibir belgeselin çekimiiçin İzmir TRT Stüd-

yoları'na gelen 'Sanat Güneşi'Zeki Müren, ödülünü aldıktansonra sahnede fenalaştı; aramız-dan ayrıldı. TV programı sırasın-da Zeki Müren'e, 45 yıl öncesahneye ilk çıkışında şarkılarınıduyurduğu mikrofon hediye edil-mişti (1996).

Dünyada ilk kezLondra'da, Guys'sHospital'da bir insana

başka bir insanın kanı nakledil-di. İlk kan nakli denemelerinin17. yüzyıl ortalarında yapıldığıAvrupa'da, kan uyuşmazlığınabağlı ölümler nedeniyle bir süreyasaklanan 'kan nakli'; kangruplarının bulunmasından son-ra hayat kurtaran bir uygulamaolmuştu (1818).

Yassıada'da tu-tuklu bulunan eskiCumhurbaşkanı Celal

Bayar, bel kemeriyle intihara te-şebbüs etti. Olaydan sonra yapı-lan açıklamada; banyo yapmak-ta olan Bayar'ın, bel kemeriyleboğazını sıkmak suretiyle intiha-ra kalkıştığı, ancak odada nöbettutan teğmenin olaya müdahaleettiği belirtildi (1960).

Kaptan-ı DeryaBarbaros HayrettinPaşa, Cenevizli Ami-

ral Andrea Doria komutasındakiHaçlı donanmasına karşı 'Preve-ze deniz zaferini' kazandı. Ami-ral Andrea Doria, şiddetli çarpış-malar sonrasında yenilerek kaçtı.Osmanlı donanması ise, Haçlıdonanmasından 29 gemiyi elegeçirdi (1538).

Filistin KurtuluşÖrgütü lideri YaserArafat ile İsrail Başba-

kanı Yitshak Rabin, tarihi birbuluşma gerçekleştirdiler. BeyazSaray'da bir araya gelen Arafatve Rabin; Batı ,Şeria'nın Filistinyönetimine devrini öngören birantlaşma imzaladılar (1995).

Trablusgarb'ıele geçiren İtalyan as-kerleriyle, başlarında

Mustafa Kemal gibi subaylarbulunan Osmanlı askerlerinikarşı karşıya getiren Trablus-garb savaşı, başladı. Savaşta,İtalyanlar ağır kayıplar verselerde, bir sonuç alınamadı. İmzala-nan 'Uşi (Ouchy) Barışı' gereği,Trablusgarb İtalya'nın eline geç-ti (1911).

İlk sivil tayyare-cilerimizden Vecihi(Hürkuş) Bey, kendi

yaptığı tayyaresıyle Göztepe'denYeşilköy'e uçtu. Vecihi Bey,Türk Tayyare Cemiyeti adına ça-lışmalar yürütmüş, Anadolu hal-kına ilk uçak gezilerini yapmaolanağı da sağlamıştı (1930).

Şili'nin Marksist Başkanı Salvador Ailende; AugustoPinochet önderliğindeki ordu tarafından devrildi.Başkanın görevini terk etmeyeceğini bildirmesiüzerine, La Maneda sarayında haşlayan çatışmalar, 11Eylül'de Allende'nin öldürülmesiyle son buldu. Buaynı zamanda, 46 yıllık Şili demokrasisinin de sonuydu(1973).

Demokrat Parti, CHP'nin yoğun propagandalarınarağmen, halk önünde verdiği ilk büyük sınavdan iyinot aldı. 3 Eylül'de yapılan yerel seçimlerde, ülkegenelindeki 600 belediyeden 560'ını DP kazandı.(Celal Bayar, seçim öncesi Bolu'da seçmenlere hitapederken... 1950).

Popüler TARİH I Eylül 2001

Page 9: Document

I. Yunan KolordusuKomutanı GeneralTrikopis, BüyükTaarruz sonrasında,2 Eylül günü Türkordusu tarafındanesir alındı. MustafaKemal Paşa, ertesigün huzuruna çıkanTrikopis'e, kahve vesigara ikram etti.Trikopis, Yunanyönetimi tarafındanBaşkomutanlığaatandığını da, aynıgün MustafaKemal'den öğrendi.Fotoğraf, 25Eylül'de Ankara'daçekilmişti (1922).

İngiltere Kralı VIII. Edward, Nahlinyatıyla Akdeniz'de yaptığı gezintisırasında Türkiye'ye de uğradı. Kralhenüz taç giymemiş olduğu için, resmibir nitelik taşımayan bu ziyaret; Kral'ın4 Eylül günü, Tophane rıhtımındaAtatürk tarafından karşılanmasıylabaşlamıştı (1936).

BirleşmişMilletler'in emrineverilen KoreBirliği, halkınsevgi gösterileriarasında 28Eylül'deyolculuğunabaşladı. Birlik,önce özel trenlerleİskenderun'anakledildi,buradan dagemilerle Kore'yedoğru hareket etti(1950).

Irak Devrim KomutaKonseyi'nin 22Eylül'de İran'a savaşilan ettiğini bildirmesive Tahran'ın MehrabadHavaalanı dahil 7 İranhavaalanınıbombalaması üzerine,Ortadoğu'da savaşbaşladı. İran'ın 23Eylül'de Bağdat'ıbombalamasındansonra, Irak birlikleriİran'da 10 kilometreilerledi (1980).

İzmir Enternasyonal Fuarı'nın kuruluşuna birbaşlangıç olan '9 Eylül Panayırı'nın ilki, 9 Eylül günü,Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmaktarafından açıldı. İzmir panayırının uluslararası birfuar kimliğinde ve bugün Kültürpark'ın bulunduğualanda düzenlenmesine ise, 1936'cla başlanacaktı(1933).

İstanbul Kuledibi'ndeki NeveŞalom Sinagogu, 6 Eylül günüsabah ayini sırasında kimliğibelirlenemeyen bir grup teröristtarafından basıldı. Baskınsonrasında, 22 Musevi vatandaş ve2 terörist öldü; 4 kişi de yaralandı.Saldırı, 'İslami Direniş', 'Filistinİntikam Örgütü', 'Kuzey ArapBirliği Teşkilatı' örgütleritarafından üstlenildi (1986).

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 9

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 10: Document

BASINDA BU AY

CÜLUS YıLDÖNÜMÜPadişah hazretlerinin tahta çıkışı-nın 26. sene-i devriyesi münasebe-tiyle dün şenlikler yapılmış, Sadra-zam Rıfat Paşa hazretleri ile diğervükelâ Saray'a gelerek tebriklerinisunmuşlardır. Yabancı hükümdar-lar da telgrafla tebrikatta bulun-muşlardır.(Sabah, 2 Eylül 1901)

K A S ı M P A Ş A ' D A CINAYET

Kasımpaşa sakinlerinden dava ve-kili Sadullah Efendi, evvelki gecesaat yarım raddelerinde evininönünde bıçaklanarak öldürülmüş-tür. Yapılan tahkikat neticesi, suç-lu olduğu anlaşılan 18 yaşındakiKadri adlı şahsın, aralarında düş-manlık olduğu için Sadullah Efen-diyi öldürdüğü anlaşılmıştır.(Sabah, 10 Eylül 1901)

BAL HıRSıZLıĞıEyüp Sultan civarında, mezarlıkiçindeki servi ağaçlarından birinearıların bal yaptığını gören biraçıkgöz, ağacın kovuğunda tezekyakarak arıları kaçırmış, dahasonra 30 okka balı yüklenip git-miştir. Fakat tezeklerin yanmasısebebiyle ağaç tutuşmuş, yangındiğer ağaçlara sıçramadan zorluk-la söndürülmüştür.(Sabah. 15 Eylül 1901)

ÜFÜRÜKÇÜ TUZAKLARıÜfürükçülerin tuzaklarına düşensaf ahalinin uğradıkları zararlar-dan ne kadar bahsedilse bunlaraolan rağbet ve itibar da o dereceartıyor. İşte bu defa da Marika is-minde bir kadıncağız üfürükçülere

kanarak zarara uğramıştır.(Sabah, 19 Eylül 1901)

TERZILIKTE YENI MAKINEMeşhur Singer Fabri-kası üretimi olan nadi-de bir makinenin BursaSanayi Mektebi'nceAmerika'dan getirtildi-ği haber alınmıştır. Bumakine elbise üzerindedakikada yüz düğmedeliği açıp dikmekteimiş.(Sabah,18 Eylül 1901)

ZARARLı BÖCEKLERÇatalca 'da çiftçiler, sebze ağaçları-

na zararlı böceklerin musallat ol-

duğunu görüp Ziraat Nezaret i 'ne

haber vermişlerdir. Bunun üzerine

bölgeye gönderilen ziraat müfettişi

Hilmi Bey yapmış olduğu incele-

mede, bir gün önce yağan yağmu-

run tesiriyle bütün böceklerin yok

olduklarını tespit edip İstanbul 'a

dönmüştür .

(Sabah, 17 Eylül 1901)

BORSADA HADISEBorsada dün hiç beklenmedik birhadise cereyan etti. İngiliz lirası,

frank ve dolarüzerinde hiç-bir işlem ya-pılmadı. Şim-diye kadarböyle bir du-rum yaşanma-dığından, bor-sa komiserliğibirtakım ted-

birler almak mecburiyetinde kaldı.(Cumhuriyet, 2 Eylül 1926)

C U M H U R I Y E T A R M A L A R ı

Türkiye Cumhuriyeti arması ola-rak hazırlanan numuneler beğenil-medi. Seçici heyet 70 kadar numu-neyi tetkik etmiş ve bunların hiçbi-risinin değişiklik yapılmadan Tür-kiye Cumhuriyeti arması olamaya-

cağı kararma varmıştır.

(Cumhuriyet, 17 Eylül 1926)

JAPONLAR İSTANBUL'DAMisafirimiz Japon Amirali Yama-mato ve gemileri dün limanımızageldiler. Japonlar şehrimizde bü-yük bir hüsnü kabul görmüşler vefevkalâde duygulanmışlardır. Ja-pon Amirali muhabirimize, "Bizgüneş memleketinden hilal memle-ketine geldik" demiştir.(Cumhuriyet, 7 Eylül 1926)

Ç E L T I K FABRIKASı

Tosya'daki çeltik fabrikası bu senefaaliyete geçiyor. Ticaret Vekale-

ti'nin teşvikiyle anonim şirketingetirttiği makineler kullanılarakmuazzam bir fabrika kurulmakta-dır. İnşaat tamamlanmak üzeredir.(Cumhuriyet, 18 Eylül 1926)

MUSSOLINI'YE SUIKASTİtalyan Başvekili kendisine yapılanbir suikastten bu defa da kurtuldu.18 yaşındaki bir anarşist Fran-sa'dan gelerek Mussolini'ye ikibomba attı. İtalyan gazeteleri ha-diseden Fransa'yı sorumlu tutu-yor.(Cumhuriyet, 13 Eylül 1926)

10 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 11: Document

N A T O ' D A N ÇAĞRıAtlantik Konseyi, Kanada'nın Ot-towa şehrinde yaptığı son otu-rumda Türkiye ve Yunanistan'ınNATO ittifakına katılmaya davetedilmesine karar verdi. Karar An-kara'da sevinçle karşılandı.(20 Eylül 1951)

KÜÇÜK SAHNERejisör Muhsin Ertuğrul, yenikurduğu Küçük Sahne Tıyatro-su'nda ilk yıl 12 oyun sergileye-

ceklerini bildirdi. Sanatçı bu yılkendisini sahnede seyretmeninmümkün olup olmayacağına iliş-

THY UÇAĞı DÜŞTÜTürk Hava Yolları'nın İstanbul-Antalya seferini yapmak üzere sa-at 22.45'te Yeşilköy Havaala-nı'ndan havalanan ve içinde 147yolcu ile 7 kişilik mürettebat bu-lunan 'Antalya' isimli yolcu uçağıİsparta yakınlarında düştü. Kaza-da yolculardan ve mürettebattankurtulan olmadı.(19 Eylül 1976)

kin bir soruya da, "Dördüncüoyundan sonra mümkün olacak-tır" diye cevap verdi.(26 Eylül 1951)

TAKSITLE KÖMÜRMemurların taksitle kömür ala-bilmelerini sağlayacak belediyekararı uygulamaya kondu. Me-murlar kömür parasını aylıkların-dan kesilecek beş taksitte ödeye-cekler.(17 Eylül 1951)

CASUS YARGILANDISovyetler Birliği hesabına casus-luk yapmaktan sanık, Başbakan-lık Yüksek Askeri Özel KalemMüdürü Hayati Karaşahin'in yar-gılanmasına başlandı.(7 Eylül 1951)

TOFAŞ TESİS KAPATTITOFAŞ Yönetim Kurulu, 'Murat

131' yapımı için şirkete dış kredisağlayacak kararnamenin bugünekadar imzalanmaması üzerine te-sislerini kapatma kararı aldı. TO-FAŞ yöneticileri, alınan kapatmakararından yan sanayilerin de za-rar göreceğini belirttiler.(17 Eylül 1976)

TANILLI YARGı ÖNÜNDE'Uygarlık Tarihi' adlı kitabındakomünizm propagandası yaptığıiddiasıyla yargılanan İstanbul Üni-versitesi Hukuk Fakültesi AnayasaHukuku Doçenti Server Tanilli,

YÖRÜK ALI EFE ÖLDÜMilli Mücadele tarihimizinkahramanlarından Yörük AliEfe vefat etti. Çok genç yaştaMilli Mücadele'ye katılanYörük Ali Efe, Çine'de 57.Alay'a katılarak Yunanlılarakarşı 'milli direniş cephesi'kurmuş ve büyük kahraman-lıklar göstermişti.(27 Eylül 1951)

duruşmasında, "Bilimadamı bi-limsel görevini yaparken mahke-melerde hesap vermez" dedi.(30 Eylül 1976)

MAO ZEDUNG ÖLDÜÇin Halk Cumhuriyeti'nin önderiMao Zedung, 83 yaşında Pe-kin'de öldü. 1923 yılında Çin Ko-münist Partisi'nin (ÇKP) MerkezKomitesi üyeliğine getirilen MaoZedung; uzun mücadelelerdensonra, 1 Ekim 1949'da Çin HalkCumhuriyeti'ni ilan etmişti.(9 Eylül 1976)

Popüler TARİH /Eylül 2001 • 11

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 12: Document

Karadeniz'de Milli Mücadele

Samsun nasılbombalandı?Karadeniz'deki Türk motorlarının SovyetRusya'dan silah kaçırmasını önleyemeyenYunan savaş gemileri, 7 Haziran 1922'deSamsun'u bombaladılar.

KANSU ŞARMAN

1910'lu yıllardaSamsun kenti(üstte).Aynı yıllardaSamsun'dakiBağdat Sokağı(üstte, sağda).

Milli Mücadele'ninen hararetli yılıolan 1922'nin'ilkaylarıydı. Kara-deniz'de ellerin-

deki birkaç küçük gemiyle Sov-yetler'den silah ve cephane getir-meye çalışan Türk denizcileri,Yunan avcı botları ve savaş ge-mileriyle baş etmekte zorlanı-yorlardı. Artık daha büyük ge-milere ihtiyaç vardı.

Trabzon Nakliyatı BahriyeKumandanı Fahri Bey'in planıdoğrultusunda, Yunanlıların Ka-radeniz'deki büyük ticaret gemi-lerinden birinin ele geçirilmesinekarar verildi.

Plana göre Rusya'nın Novo-

rosisk limanında yükleme yapanEnosis gemisi, yola çıktıktansonra iki küçük Türk gambotutarafından durdurulup el kona-rak gizlice Trabzon'a getirilecek-ti. O güne kadar yalnızca taşı-macılık yapan Karadeniz'dekiKuvayı Milliyeti denizciler, buharekâtla, ticari gemiler yoluylaYunan güçlerine darbe vurmayabaşlıyorlardı.

Harekât 26 Nisan 1922 ak-şamı gerçekleşti. Birkaç saat sü-ren kovalamacadan sonra Enosisgemisi, içindeki 500 bin liralıkmalzeme ve altınlarla birlikte elegeçirildi; 'Trabzon' adı verilerekTürk nakliye filosuna katıldı.

Enosis'e el konulması karsı-

sında Yunanistan bir misillemeplanladı: Samsun bombalana-caktı... Bombardımanın bölge-deki Pontus çetelerini kışkırtaca-ğı ve halkı da paniğe sürükleye-ceği hesaplanıyordu.

Savaşın başından beri Yunansavaş gemilerini görmeye alışkınolan Samsunlular, 7 Haziran1922 sabahı o güne kadar gör-medikleri büyüklükte bir filoylakarşılaştılar. Filo 10 gemidenoluşuyordu. Averoff ve Naksoszırhlıları, panter sınıfı iki muh-rip, iki yardımcı kruvazör vedört küçük mayın tarama gemi-si. Yunan filosu, Samsun feneriönlerine geldiğinde mayın tara-ma gemilerini öne sürdü. Deniz-

12 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 13: Document

deki mayınlar temizlendiktensonra filo kıyıya yaklaşmayabaşladı.

Bunun üzerine, 15. Tümenkomutanı Albay Cemil CahitBey, gerekli savunma önlemleri-ni almaya başladı. Kentin savun-masıyla görevli Bahriye müfreze-si mevzi alarak gerektiğinde so-kak çatışması yapmak için bü-yük taş yapılara cephane yığma-ya başladı.

Tam da o günlerde Şahin ge-misinin Sovyetler'den getirdiği150 mm'lik toplar imdada yetiş-ti ve sahile yerleştirildi. Halkınsokağa çıkması yasaklanmış,Samsun'daki askeri birliklerintamamı mevzi almıştı.

Saat 10.00 sıralarında Ave-roff zırhlısından bir motor indi-rildi. Motor limanda gözlemcigörevi yapan USS SANDS adlıAmerikan zırhlısına yanaştı veaz sonra iskeleye elinde bir zarf-la çıkan Amerikan zırhlısı kapta-nı R. Ghormley, kendisini karşı-layan Üsteğmen Emrullah Nut-ku Bey'e Samsun Mutasarrıfı ilegörüşmek istediğini söyledi. Mu-tasarrıfla görüştürülen Amerika-lı subay zarfı açtığında Yunanlı-ların ültimatomu ortaya çıktı.

Yunanlı komutan Sam-sun'daki mühimmat, silah ve öte-ki askeri eşyanın, kıyıya çıkarıla-cak bir deniz heyeti tarafındanyok edilmesine izin verilmezsekentin bombalanacağını bildiri-yordu. Samsun Mutasarrıfı An-kara ile görüşmelerini yaptıktansonra ültimatoma, bombardı-mandan doğacak bütün sorumlu-luğun Yunan Hükümeti'ne aitolacağını ve halk ve meskenleribombardıman edilecek olursabuna karşı misilleme hareketindebulunulacağı yanıtını verdi.

Bu ültimatom savaşısırasında Amerikan ge-misinin komutanı Sam-

Türkgambotlarınınele geçirdiğiEnosis vapuru(solda).

sun'daki ABD konsolosu ile tü-tün ticareti yapan vatandaşlarınıalıp götürmek istedi. Ancak Türkgüvenlik yetkilileri bu isteği red-dettiler. Amerikan ve Yunan ge-mi komutanları arasında uzunsüren mors haberleşmesi sonra-sında, saat 15.30'da bombardı-man başladı. Yunanlıların bom-bardımanı beş hedefte toplanı-yordu: Hükümet konağı, kıyıda-ki ambarlar ve deniz araçları,kentin batısındaki Rus petroltankları, Amerikalı ve Hollandalıtüccarlara ait tütün depoları.

düremedi. Kentte çok sayıda Av-rupalı tüccar ve diplomatın bulu-nuşu da Yunanlıları korkuttu.Üstelik mutasarrıfın da söylediğigibi, bombardımanda sivillerinölmesi ve bunun Amerikan göz-lemcilerin önünde olması, savaşkurallarını ihlal etmek demekti.

Yunanlılar bombardımandansonra Sinop'a doğru uzaklaştılar.Filonun en etkin gemisi, Yunanis-tan'da 'Balkan Savaşı Kahrama-nı' olarak anılan Averoff zırhlı-sıydı. Bombardıman, Yunanlıla-rın istediği etkiyi yaratmadı.

Kentte çok sayıda Avrupalıtüccar ve diplomatın bulunuşuYunanlıları korkuttu.

Kısa bir süre sonra sahildekiTürk topları da ateşe başladılar.İki ateş arasında kalan limandakiAmerikan gemisi hemen açığahareket etti. Yunan filosunun ikisaat süren bombardımanında çe-şitli büyüklüklerde 548 mermiatıldı. Saat 17.30'da bombardı-man durdu. Yunan filosu, Türkyetkililerin kararlılığı karşısındabombardımanı daha fazla sür-

Halkta panik yaşanmadı. Pontusçeteleri ise Türk ordusu artıkAnadolu'ya tamamen hakim ol-duğu için, kıpırdayamayacak hal-deydiler.

Bombardımanın sonuçlarınagelince; 4 asker şehit oldu ve üçasker yaralandı. 4.170 tenekepetrol, 68.368 kg benzin, 900 kgispirto ile askeri yiyecek ambarıyandı. 48 ev, 3 dükkan, hükümetkonağı, gümrük binası, ErmeniKilisesi ve yetimhanesi yıkıldı, sa-hildeki 16 balıkçı teknesi hasar

gördü. •

Averoff zırhlısıYunanistan'ınen önemli savaşgemilerindenbiriydi.

Popüler TARİH /.Eylül 2001 • 13

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 14: Document

TARTIŞMA

10 soruda Kırım SavaşıHarb tarihi uzmanlarının 20. yüzyıldaki savaşların habercisisaydıkları Kırım Savaşı, gerek özellikleri gerekse de etkileriaçısından, 19. yüzyılın en önemli savaşlarındandır. Bu savaş,Türkiye'nin Avrupa Birliği macerasının da bir nevi başlangıcıdır.

ERHAN AFYONCU

1. Kırım Savaşı neden çıktı?

2. İngiltere ve Fransa neden Osmanlı'nın yanında yer aldılar?

3. Kırım Savaşı'nda hangi cepheler vardı?

4. Kırım Savaşı nasıl sona erdi?

5. Paris Antlaşması'nın sonuçları nelerdir?

6. Florence Nightingale'in Kırım Savaşı'daki rolü nedir?

7. Islahat Fermanı nasıl ilan edildi?

8. Kırım Savaşı'nın dünya tarihindeki yeri nedir?

9. Kırım Savaşı'nın Osmanlı üzerindeki etkisi nedir?

10. Kırım Savaşı'nın batılılaşma çerçevesindeki önemi nedir?

14 • Popüler TARİH I Eylül 200 1

Page 15: Document

rımSavaşı nedençıktı?

Avrupa'da 1848 ihtilalleri,yeni bir dönemin başlan-gıcı oldu. Macar ve Po-

lonyalılar, Avusturya ve Rus-ya'ya karşı ayaklandılar. Başarı-lı olamayan isyancılar Osmanlıtopraklarına sığındılar. AyrıcaOsmanlı toprağı olduğu haldeRusya'nın nüfuzunda bulunanEflak ayaklandı. Ruslara karşıdirenen Eflaklılar da yenilerekOsmanlı'ya sığındılar.

Osmanlı İmparatorluğu, Rus-ların ve Avusturyalıların bütünbaskılarına rağmen ihtilalcileriteslim etmedi. Bu durum Avrupakamuoyunda olumlu karşılanır-ken Ruslarla Osmanlı arasındakiilişkiler gerginleşti.

1848 ihtilalleri, Rusya ile İn-giltere ilişkilerinin de bozulması-na yol açtı.

Bu gelişmelerin ardından'kutsal yerler' (makamat-ı mü-bareke) sorunu ortaya çıktı. Hı-ristiyanlığın Kudüs'te bulunankutsal mekanlarında Osmanlıdevleti, katolik, Ortodoks, pro-testan, yahudi ve ermeniler ara-sında bir denge kurmuştu. An-cak Avrupalı devletlerin ve Rus-ya'nın, kendi mezhepdaşlarımön plana çıkarıp bu bölgede on-ların hakim olmalarını sağlamakistemeleri, hem bu dengeleribozmuş hem de Osmanlı İmpa-ratorluğu üzerinde bir baskıoluşturmuştu.

Rus Çarı I. Nikola, Osmanlıİmparatorluğu'nun kısa bir süre-de çökeceğine inanıyor ve onunmirasının önemli kısımlarını elegeçirmek istiyordu.

Rusya hem Fransa'ya karşıdestek sağlamak hem de Osman-lı İmparatorluğu'nu paylaşmakiçin İngiltere ile temasa geçti. İn-giltere, Rusya'nın, Osmanlı İm-paratorluğu'nu Fransa'yı dışarı-da bırakarak paylaşma fikrinireddetmedi; ancak olumlu bir

yanıt da vermedi. Bu durumRusya'nın, İngiltere'nin desteğinikazandığı izlenimini uyandırdı.Mayıs 1853'te Rusya, Osmanlıİmparatorluğu'ndaki Ortodoks-ların kendi himayesi altında ol-duğunu belirten yeni bir antlaş-manın yapılmasını istedi. Fransızve İngiliz elçileri, durumu görüş-mek üzere ülkelerine gittiler. Ab-dülmecid onların yokluğundaRusya'nın isteklerini kabul etti.Ancak İngiliz elçisi döndüktensonra, Mustafa Reşid Paşa'nınHariciye Nazırı olmasını sağladıve Rus tekliflerini reddettirdi.

Osmanlı hükümeti ve İngilte-re'nin oyununa geldiğine inananRus Çarı, 31 Mayıs 1853'te, is-tekleri kabul edilmediği takdirdeEflak ve Boğdan'ı (Memleke-teyn) işgal edeceğini ilan etti.Bunun üzerine İngiltere, donan-masını Çanakkale Boğazı'ndatopladı ve gerekirse elçisine bugemileri İstanbul'a çağırma yet-kisini verdi. İngilizleri gerilet-mek isteyen Rusya, 2 Tem-muz'da Eflak ve Boğdan'ı işgal

etmeye başladı.Savaşa engel olmak isteyen

Avrupa'nın önemli devletleri Vi-yana'da yaptıkları toplantı sonu-cunda, Rusya'nın Ortodokslarınhamisi ve Fransa ile Rusya'nınbu uygulamanın garantörü oldu-ğunu belirten bir nota hazırladı-lar. Çar bunu hemen kabul etti.Ancak Osmanlı hükümeti, İstan-bul sokaklarındaki Rus aleyhtarıgösterilerin de etkisiyle ViyanaNotası'nı reddetti.

Savaştan kaçınmak isteyenİngiltere, Osmanlıları uzlaşmayamecbur etmek için, donanmasınıÇanakkale'den çekti. Ancak ka-muoyu baskısı altındaki Osman-lı İmparatorluğu, Rusya'nın Ef-lak ve Buğdan'daki askerleriniçekmesi için bir nota verdi ve1853 Ekim'inin sonlarında, Tu-na'yı aşan Ömer Paşa komuta-sındaki Osmanlı askerleri savaşıbaşlattı. Doğu Anadolu'daki Os-manlı ordusu da Şeyh Şamil ta-rafından yıpratılmış olan Kaf-kasya'daki Rus birliklerinin üze-rine yürüdü.

Üstte,25 Ekim 1854tarihindeyapılanBalaklavaSavaşı.Sol sayfada iseKırım Savaşı'nınsonçarpışmalarında,cephedekiOsmanlı,Fransız veİngiliz askerleri(24 Ocak 1856).Rus ÇarıI. Nikola (altta,solda) ve SultanAbdülmecid(altta, sağda).

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 15

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 16: Document

TARTIŞMA

On bir ay sürenSivastopolkuşatması,10 Eylül1855'deRusların kentiterketmesiylesona erdi(sağda).KırımSavaşı'nakatılanülkelerinkrallarınıSultanAbdülmecid'lebirliktegösteren birtablo (altta):Abdülmecid'inhemenarkasında,Kırım'dakiOsmanlıordusununkumandanıÖmer LütfiPaşaresmedilmiş.

İngiltere veFransa nedenOsmanlı'nınyanında yeraldılar?

aradeniz'de Rusları en-gellemek için bulunanOsmanlı donanmasının

30 Ekim'de bir baskın sonucun-da batırılması, İngiliz ve Fransızkamuoyunda büyük tepkilereneden oldu. 1848 ihtilalleri sıra-sında Osmanlı topraklarına sığı-nan mültecileri Ruslara karşı ko-ruduğu için, Avrupa kamuoyun-da Osmanlı'ya karşı olumlu birbakış vardı. İngiltere donanma-sına Osmanlı topraklarının ko-runması ve Rus donanmasınınSivastopol'a geri gönderilmesiemrini verdi.

İngiliz ve Fransız isteklerinikabul etmeyen Rusya, bu iki ül-keyle ilişkilerini dondurdu. Rus-ya'nın daha fazla yayılmasını is-temeyen İngiltere ve Fransa, Os-manlı İmparatorluğu ile 12Mart'ta İstanbul Antlaşması'nıimzaladı. 28 Mart 1854'te Rus-ya'ya savaş ilan ettiklerinde, du-rum uluslararası bir boyuttaydı.

KırımSavaşı'ndahangi cephelervardı?

Osmanlı ordusu Varna,Şumnu ve Silistre'deRuslarla savaşıyordu.

İngiliz ve Fransızlar bu cephede

harekete geçmek üzere iken Rus-ya, Avusturya'nın da onların ya-nında savaşa girmesini önlemekiçin, işgal ettiği Eflak ve Boğ-dan'dan çekildi. Avusturya buprenslikleri işgal etti. Bu olay sa-vaşın gidişatını değiştirdi. Tu-na'yı aşıp Odesa'ya girmek iste-yen müttefik kuvvetleri, Avus-turya'nın Eflak ve Boğdan'a gir-mesi nedeniyle bu harekattanvazgeçmek zorunda kaldılar. İn-giliz ve Fransızlar Rus deniz gü-cünü yok etmek için savaşı, bü-yük bir tersaneye sahip olan Si-vastopol'un bulunduğu Kırım'ataşıdılar.

Başlangıçta Kırım'a gönderi-len 60 bin müttefik askerinin sa-yısı, 1855 baharında 140 bineulaşacaktı. Burada savaşan as-kerlerin çoğu İngiliz veya Fran-

sız birlikleriydi. Osmanlı kuv-vetleri, onlara göre daha azdı.Osmanlı birlikleri Kafkaslar'da-ki savaşın yükünü üzerlerine al-mışlardı. 14 Eylül 1854'te Kı-rım'a çıkan müttefikler, 20 Ey-lül'de Alma Irmağı kıyılarındaRusları mağlup ettikten sonraSivastopol'u kuşatma altına al-dılar.

Savaş devam ederken RusÇarı I. Nıkola, 2 Mart 1855'teöldü. Rus savunma mevzilerininen önemlilerinden Malahov'aFransızların 8 Eylül 1855'te yap-tıkları saldırıdan sonra daha faz-la direnemeyeceklerini anlayanRuslar, kaleleri havaya uçurupgemileri batırarak Sivastopol'uterkettiler. Sivastopol'un 10 Ey-lül 1855'te alınmasıyla birliktesavaşın sonu göründü.

Kırım Savaşınasıl sonaerdi?

ngiliz ve Fransızlar savaşı kı-sa sürede sona erdirecekleriniumuyorlardı. Ancak farklı

bir iklimde, üslerinden çokuzaktaydılar; ayrıca salgın has-talıklar da boğuştukları bir baş-ka düşmandı. İki taraf da tifo vekolera gibi hastalıklardan dolayı

16 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 17: Document

önemli kayıplar verdiler. AlmaSavaşı'nın kazanılmasında bü-yük rolü bulunan Fransız birlik-lerinin komutanı Saint Arnaudda savaş sırasında yakalandığıtifodan dolayı, İstanbul'a götü-rülürken yolda öldü.

Savaş sürerken bir taraftanda uzlaşma için bir zemin aranı-yordu. İngiliz Başbakanı Pal-merston, ordularını geliştirmek-te olduğu için, savaşın devamınıistiyordu. Fransa ise istenilen ba-şarının kazanıldığına inanıyor vesavaşın devamının İngilizlere ya-ramasının da önüne geçmek iste-diğinden, barışı savunuyordu.

Avusturya, Fransa'yı destek-lerken, Osmanlı savaşın sürme-sinden faydalanıp Ruslardan ta-viz almak için, İngiltere ile bir-likte hareket ediyordu. AncakFransa'nın tavrı İngiltere'yi Rus-ya ile barış görüşmelerine başla-mak için nota verilmesine iknaetti.

Verilen notada, Rusya'nın'Viyana Notası' temeli üzerindeuzlaşmaya varması, Besarab-ya'nın Osmanlı'ya iadesi ve Ka-radeniz'in bütün devletlerin do-nanmalarına yasaklanması şart-ları vardı.

Eğer Rusya bunları kabul et-mezse Avusturya da savaşa gire-cekti. Çar'ın bu istekleri 25 Şu-

batta kabul etmesiyle birlikte,Paris Konferansında barış gö-rüşmeleri başladı.

ParisAntlaşması'nınsonuçlarınelerdir?

Paris Konferansi'na savaşanbütün devletler katıldı. Os-manlı heyetinin başında

Âlî Paşa bulunuyordu. Burada,özellikle büyük devletlerin kendiçıkar çatışmaları ön plana çıktı.Osmanlı bu anlaşmazlıklarınkendisine zarar vermemesi içinbüyük çaba gösterdi. Uzun gö-

rüşmelerin ve diplomatik ma-nevraların sonunda, 29 Mart1856'da Paris Antlaşması imza-landı.

Antlaşmaya göre, tüm dev-letler işgal ettikleri topraklarıboşaltacak, Osmanlı İmparator-luğu'nun toprak bütünlüğü vebağımsızlığı antlaşmayı imzala-yan devletlerin garantisi altındaolacak, Boğazlar yabancı devlet-lerin savaş gemilerine kapalı tu-tulacak ve Karadeniz'de savaşgemileri bulundurulmayacaktı.Eflak ve Boğdan prenslikleri eskiözerk statülerinde ve Avrupadevletlerinin garantisi altındaolacaklardı. Osmanlı İmparator-luğu'nun uygulamaya koyduğuIslahat Fermanı da antlaşmadazikredilerek onaylandı.

FlorenceNightingale'inKırımSavaşı'dakirolü nedir?

Kırım Savaşı'nda yarala-nanlar İstanbul'a getirile-rek hastanelerde ve Seli-

miye Kışlası'nda tedavi altınaalınıyorlardı. Bakım iyi değildive özellikle Selimiye Kışlası'ndatıbbi malzeme eksikliğinin yanısıra kalabalık koğuşlarda, pislikve haşarat ile boğuşuluyordu. 4Kasım 1854'de İstanbul'a gelen

S. AdulphusSlade, Türkiyeve Kırım Harbi,çev. Ali RızaSeyfi, Ankara1943.

Hayrettin Bey,Kırım Harbi,Haz. ŞemseddinKutlu, İstanbul1977.

La BaronneDurand DeFontmagne,Kırım HarbiSonrasındaİstanbul, Çev.GülçiçekSoytürk,İstanbul 1977.

Alan Palmer,1853-1856 KırımSavaşı veModernAvrupa'nınDoğuşu, Çev.Meral Gaspıralı,İstanbul 1999.

Stanford J.Shaw-Ezel K.Shaw, Osmanlıİmparatorluğu veModern Türkiye,Çev. MehmetHarmancı,İstanbul 1982.

Ufuk Gülsoy,"IslahatFermanı", TDVİslâmAnsiklopedisi,XIX, s. 185-190.

M. SmithAnderson, DoğuSorunu, Çev. İdilEser, İstanbul2001.

AbdullahSaydam, Kırımve KafkasGöçleri (1856-1876), Ankara1997.

"Kırım Savaşı",Ana Britanica,XIII, 262-263.

Popüler TARİH / Eylül 2001 • 17

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 18: Document

AdolpheYvon'un tablosu:KırımSavaşı'ndaMalakoffistihkamlarınınzaptı (AskeriMüze Arşivi,sağda).'Lambalı Kadın'diye adlandırılanFlorenceNightingaleKırımSavaşı'ndabüyük hizmetlerverdi (altta).Batı kaynaklı birillüstrasyondayenikıyafetleriyleTürk subay veaskeri KırımSavaşı'nda (sağaltta).

gönüllü hastabakıcı FlorenceNightingale, ekibiyle birlikteburada düzenli ve temiz bir has-tane meydana getirdi.

Geceleri herkes çekildiktensonra Selimiye Kışlası'nın uzunkoridorlarında lambasıyla dola-şır ve hastaları kontrol ederdi.Bu yüzden ona 'Lambalı Kadın'adı verildi. Hemşireliğin kuru-cusu olarak bilinen FlorenceNightingale'in bu gayretli, şef-katli çalışmaları, bütün dünyadakısa sürede duyuldu.

Selimiye'deki sorunlarıönemli ölçüde çözen Nightinga-le, Mayıs 1855'te İngiliz asker-lerin tedavisi için bir grup hem-şireyle Kırım'a gitti. FlorenceNightingale gelmeden önce, dü-zensiz sağlık hizmetleri ve has-tabakıcı yokluğundan yaralı as-kerlerin yüzde 50'sinden fazlasıölüyordu. Onun çalışmalarıylabu oran yüzde 2.2'ye düştü.Nightingale'in yanı sıra bu ba-şarıların kazanılmasını sağlayanbir diğer hemşire de Sarah AnneTerrot'tur. Onun adı, Nightin-gale'in gölgesinde kalmıştır.Nightingale'in Kırım Sava-şındaki çalışmaları sayesinde,hasta bakımı, bir meslek halinegelmiştir.

IslahatFermanı nasılilan edildi?

Kırım Savaşı sırasında Isla-hat Fermanı'nı yeterlibulmayan Avrupalı dev-

letler, Osmanlı İmparatorlu-ğu'ndaki Müslüman olmayanahaliye yeni haklar verilmesi içindevamlı baskı yaptılar. Paris Ant-laşması'ndan önce barış şartlarınıbelirlemek için Viyana'da topla-nan konferansta, gayri müslimle-re yeni haklar verilmesi ve bu du-rumun Avrupa devletlerinin te-minatı altına alınması için antlaş-maya ilave edilmesi üzerinde du-ruldu. Osmanlı İmparatorluğu,kendi iç işlerine 'karışma' olarakgördüğü için, bunu kabul etmedi.Ancak baskılar sonucu Fran-sa'nın tavsiyesiyle cizye vergisinikaldıracağını, gayri müslimlerinorduda ve idari görevlerde yeralabileceklerini, izin almadan ki-liselerini inşa ve tamir edebilecek-lerini ilan etti. Ancak bu kararla-ra en büyük tepki, askerlik yap-mak istemeyen gayri müslimler-den geldi.

Yeniden toplanan ViyanaKonferansı'nda, Müslüman ol-mayan Osmanlı tebaasına verilenimtiyazların genişletilmesi ve ba-

rış antlaşmasından önce ilan et-mesi kararlaştırıldı. 1 Şubat1856'da imzalanan Viyana Pro-tokolü'nün ardından İstanbul'daOsmanlı devlet adamlarıyla İngi-liz, Fransız ve Avusturya elçileribir araya gelerek ıslahat progra-mının hazırlıklarına başladılar.İngiliz elçisi Stanford Canning,İslamiyetten ayrılmayı yasakla-yan şer'i kanunların da değiştiril-mesini istemiş, ancak Osmanlıtemsilcileri, gayri müslimlerinhaklarının görüşüldüğünü, İsla-miyetin tartışma konusu olmadı-ğını belirtmiştir. Çok sert geçengörüşmelerden sonra ortaya çı-kan ıslahat programının bir be-yanname gibi ilanına karar veril-miştir.

Bu ıslahat programının barışantlaşmasında zikredilmesi veAvrupalı devletlerin teminatı al-tına alınması istendiyse de Os-manlı temsilcileri bunu kabul et-mediler. Sonunda bu durumun,padişahın kendi isteğiyle gayrimüslim tebaasına verdiği yenihaklar olduğu izlenimini uyan-dırmak için, ıslahatın bir fer-manla duyurulmasına karar ve-rildi. 18 Şubat 1856'da Babı-ali'de törenle Islahat Fermanıilan edildi. Fermanın birer kop-yası barış antlaşmasına katılandevletlere de verildi.

18 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 19: Document

KırımSavaşı'nındünyatarihindeki yerinedir?

Kırım Savaşı 20. yüzyıldakiiki dünya savaşının biröncüsü gibidir. Harb tari-

hi uzmanları bu savaşı, 20. yüz-yıldaki savaşların habercisi ola-rak nitelerler. Bu savaşta uygula-nan yeni taktikler, kullanılan ye-ni silahlar, hemşirelik hizmetlerive ilk defa muhabirlerin çatış-maları yerinden izleyerek cephe-den gazetelerine haber gönder-meleri, Kırım Savaşı'nın özellik-lerindendir.

Fransız ve İngilizler Crom-wel'den sonra ilk defa bu sa-vaşta birlikte savaşmışlardır.Osmanlı İmparatorluğualeyhine yayılan Rusya, birmüddet için durdurulmuş-tur.

Daha önce Rusya ile iş-birliği yapan Avusturya, budesteği yitirmiş ve İngiltereile Fransa'ya bağımlı halegelmiştir. Ancak bu iki dev-letten yeterli desteği alama-dığı için, 1859 ve 1866'dakısavaşları kaybetmiş, Almanve İtalyan birliklerine gidenyol açılmıştır.

Kırım Savaşı'nınOsmanlıüzerindeki etkisinedir?

171 l'deki Prut Savaşı'ndansonra Ruslar karşısındakazanılan en büyük askeri

başarı olan Kırım Savaşı'nın Os-manlı İmparatorluğu üzerindekietkisi büyüktür. Savaşın maliye-tini karşılamak için, 1854 yılın-da savaş esnasında, Osmanlı ta-rihinde ilk defa dışarıdan borçpara alınmıştır. Alman ilk borç,savaş için harcandığından birmüddet sonra hem borcu öde-mek hem de diğer ihtiyaçlar içinyeniden borç alınmak zorundakalınmıştır. Bu gelişme de Dü-yun-ı Umumiye'ye giden yolunyani maddi iflasın başlangıcı ol-muştur.

Kırım Savaşı Osmanlı İmpa-ratorluğu'nun birçok teknolojikyenilikle tanışmasına da nedenolmuştur. Savaş sırasında haber-leşmeyi temin için İngilizler, İs-tanbul ile Varna ve Varna ile Kı-rım arasına telgraf hattı çektiler.Fransızlar ise Varna'dan Avus-turya'ya kadar bir hat uzattılar.Böylece telgraf, icadından kısabir süre sonra İmparatorluk sı-nırlarından içeri girmiş oldu.

Karaköy limanına müttefikgemileri yaklaşamayınca, bura-ya büyük bir rıhtım inşa edildi.İngiliz ve Fransızların dikkatçekmeleri üzerine, Çanakkale ve

Karadeniz Boğazı ve kıyılarında18 adet fener inşa edildi.

Fenerbahçe ile Haydarpaşaarasında askeri amaçlarla 3 kilo-metrelik bir demiryolu yapıldı.Bu, İmparatorluk topraklarındakurulan ilk demiryolu oldu.

İngiliz askeri doktoru P. Pin-coffs'un tavsiyesiyle batı tarzın-da ilk Osmanlı mesleki örgütü,'Societe Medicale de Constanti-nople' adıyla kuruldu.

Bu savaştan sonra Kırım veKafkasya'dan göç eden yüz bin-lerce muhacir Osmanlı toprakla-rına (Sivas, Adana vs.) yerleştiri-lir.

Kırım Savaşı'nınbatılılaşmaçerçevesindekiönemi nedir?

smanlı İmparatorluğuilk defa Avrupa devletle-ri arasında yer almış ve

toprak bütünlüğüyle bağımsızlı-ğı, Avrupa'nın büyük devletleritarafından garanti altına alın-mıştır. Tanzimat'la başlayan ıs-lahat süreci dışarıdan bir saldırıkorkusu olmadan devam ettirile-bilmiş, Ali ve Fuad paşalar, re-formları rahatlıkla yapabilmiş-lerdir. İmparatorluk'ta yavaş ya-vaş Avrupa tarzı devlet yönetimiuygulanmaya başlanmıştır. İs-tanbul'da savaş boyunca çok sa-yıda Avrupalı asker, subay veonların aileleri yaşamıştır. Böy-

lece Avrupa yaşam tarzı İs-tanbul'a girmiştir. Avrupalı-lara 'düşman' gözüyle bak-ma geleneği zayıflamıştır. İn-giliz ve Fransız elçilerinin Os-manlı yönetimi üzerinde etki-si artmış; savaştan sonra Os-manlı İmparatorluğu'ndasadrazamlık ve nazırlık gibimevkilerde, bu iki elçiliğindesteğini temin etmek, önem-li bir unsur olmuştur.

Savaş sürerken Abdülme-cid, daha sonra da SadrazamReşid Paşa, Fransız elçiliğiniziyarete gitmiştir.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 19

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 20: Document

EŞYANIN TARİHİ

Rahmi M. Koç Sanayi Müzesi'nde

Endüstrininzaman tüneliRahmi M. Koç, kendi adını taşıyan Sanayi Müzesi'ni, ŞirketiHayriye'nin Hasköy Tersanesi'ni restore ederek yeniledi.Müzede, Atatürk'ün traktöründen Sultan Abdulaziz'in saltanatvagonuna kadar birçok önemli araç-gereç yer alıyor.

20 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 21: Document

Bir zamanlar İstanbul'untek vapur işletmesi olanŞirketi Hayriye'nin enküçük tersanesi Has-köy'de, şimdilerde bir

müze var.Rahmi M. Koç Sanayi Müze-

si, aslında 1994'te yine Has-köy'deki eski Lengerhane bina-sında açıldı. Ancak RahmiKoç'un endüstriyel antika mera-kına Lengerhane'deki müzeninalanı yetmez oldu. Yeni mekanarayışı, 1996 yılında özelleştirilenve Lengerhane'nin tam karşısınaisabet eden Hasköy Tersanesi'ninsatın alınmasıyla noktalandı.

Büyük bir titizlikle restoreedilen tersanede, objelerin çoğu

Rahmi Koç'un kendi koleksiyo-nundan. Bir kısmı ise süreli ola-rak verilmiş ya da Müzeye hibeedilmiş.

Müze, Temmuz ayında birkokteylle ziyarete açıldı. Müzebahçesinde, kaideler üzerine yer-leştirilmiş F-104 tipi savaş uça-ğıyla başlayan yolculuk, bahçe-deki buharlı trenlerle sürüyor.

Türkiye'deki ilk seri üretimotomobil olan Anadol'un 1967model bir örneğinin yanında, Ba-rış Manço'nun Rolls Royce'u dasergileniyor. 20. yüzyıl başı sualtıaraçlarından sonra kendinizi1900'lerin ilk yıllarındaki tarımaraçlarının, at arabalarının, fay-tonların hatta ilk bebek arabala-

rının arasında buluyorsunuz.Ardından yine bir otomobil

tarihi pavyonuna geliyor sıra. Bu-rada Ford'un ilk 'T' modeliyle,eski itfaiye arabaları, 1930'larıngangster filmlerinden fırlamış gi-bi muhteşem Lincoln'ler bir ara-da.

Müzenin içindeki saatçi, kun-duracı, eczane ve gemi aksesuar-ları satan dükkanlar, mekanı ısı-tıyor; müzeye gündelik yaşam sı-caklığı veriyor.

Yeniden açık alana çıktığınız-da, müzenin tam ortasındasınız.Özgün gemi kızağının üzerindeTekel'in eski teknelerinden biriduruyor. Kızağın altından Ha-liç'e akan sular, müze alanını iki-

Ford'un ünlü'T' modeli(büyükfotoğraf).Müzedekitersanekızağında yeralan eski Tekelgemisi (alttasolda).Çeşitli tiptesandallarınsergilendiğisalon (altta).Çalışırdurumdakizeytinyağıimalathanesi(en altta).

Popüler TARİH/ Eylül 2001 . 21

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 22: Document

EŞYANIN TARİHİ

ye bölüyor. Müzenin gemicilikbölümleriyse insanı hayal kurma-ya yöneltiyor. El yapımı balıkçıtekneleri, 'riva' adı verilen ahşapsürat tekneleri, her türden san-dallar... Müzede öyle bölümlervar ki, gezerken kendinizi bir mü-zede değil de bir zaman tünelin-deymiş gibi hissediyorsunuz.

1932 yılındaki haliyle ErolUsta'nın Ayvansaray'daki sandalyapımevinin zemininde talaşlar,hatta ara sıra demlendiği GüzelMarmara şarabı bile yerinde du-ruyor. Zeytinyağı imalathanesi-nin şalterini kaldırdığınızda isefabrika çalışmaya başlıyor. NadirAraser'in hibe ettiği bu fabrika,uzun yıllar çalıştıktan sonra, ta-mamen aslına uygun olarak mü-zeye taşınmış ve sanki isterseniz,zeytinyağı üretebilecek durumda!

NE NASIL ÇALIŞIR?

Müze'nin ilginç bölümlerin-den biri de 'Ne Nasıl Çalışır?'adını taşıyor. Arçelik, Beko, To-faş gibi Koç Holding'e bağlı fir-maların ürünlerinin nasıl çalıştı-ğının gösterildiği bu bölümdekiobjeler, eğitim amaçlı tasarlan-mış. Hepsi çalışır durumda. Birçamaşır ya da bulaşık makinesi-nin nasıl çalıştığını merak ediyor-sanız, bunların şeffaf kesitli ör-nekleri önünde, bir butona bas-manız yeterli oluyor. Müze yetki-lileri bu bölümü, özellikle küçükziyaretçileri düşünerek hazırla-dıklarını ve cihazların saydamoluşu bir yana, çalışma yöntemle-rini gösteren ışıklı panolara dayer verdiklerini söylüyorlar. Mü-ze turunun son bölümünde, Ka-dıköy- Moda hattını binlerce kezarşınlamış 20 numaralı tramvay-la Sultan Abdülaziz'in Avrupagezisini gerçekleştirdiği vagonkarşınıza çıkıyor.

Müze öyle bir-iki saatte gez-mekle bitirilebilecek türden birmekan değil; bu yüzden yüzyıllıkbardak, çanak, masa ve sandalye-lerle dekore edilmiş antik İngilizPub'ına uğrayıp bir şeyler içebi-lirsiniz.

NASIL GİDİLİR?

'Hasköy Caddesi, 27 numara,Hasköy/ İstanbul' müzenin adre-si. Eğer otomobilinizle geliyorsa-mz, Londra Asfaltı'nın Halıcıoğ-lu çıkışından sapıp Haliç'e ine-ceksiniz. Belediye otobüsüne bin-diyseniz, 47 Eminönü-Alibeyköy,54 Hasköy-Taksim ya da mini-büsle Şişhane-Alibeyköy hattınıkullanabilirsiniz.

Pazartesi günleri kapalı olanMüze, saat 10.00'da açılıp17.00'de kapanıyor. Giriş ücretibüyükler için 3 milyon, diğerleri-ne 750 bin TL.(Tel: 0 212 256 71 53)

Mekan:Hasköy Tersanesi1861 yılında Şirket-i Hayriye

tarafından kurulan Hasköy, biri

yaylı, öteki felekli 50'şer metre

uzunluğunda iki kızağa sahip

küçük bir tersane. 11 bin 257

m2'lik bir alanda hizmet veren

ve 193 metre uzunluğunda bir

rıhtıma sahip olan tersanede

bugüne kadar Gökçeada

Feribotu, Kocataş, Sarıyer,

Vaniköy, Hasköy ve Beykoz

vapurları gibi birçok deniz

ulaşım aracı yapıldı.

Rahmi M. Koç Sanayi Müzesi'ndeki'saltanat vagonu'nun öyküsüTürkiye'den, savaşlar dışında

ayrılıp yabancı ülkeleri ziyaret

eden ilk ve son hükümdar,

Abdülaziz'dir. Fransa İmparatoru

I I I . Napolyon tarafından

Paris'teki uluslararası serginin

açılışına davet edilen Abdülaziz,

1867 yazında İstanbul'dan

Fransa'nın Toulon limanına

gemiyle gider. Buradan Paris'e,

özel bir trenin özel vagonuyla

ulaşır. Sonra Londra'ya geçer;

dönüşü, Belçika üzerinden yine bu

vagonla olur. Kendisine İ y i

yolculuklar' dilemeye gelen

Belçika ve Prusya krallarıyla

Avusturya-Macaristan

İmparatoru'nu da Abdülaziz bu

22 • Popüler TARİH /Eylül 2001

Page 23: Document

Abdülaziz: Yurtdışına çıkan ilk ve son padişah

Saltanat vagonuylaAvrupa gezisiSultan Abdülaziz'in 1867'de çıktığı Avrupa gezisi, bir öncekipadişah Abdulmecid döneminde başlayan Osmanlı-Avrupadostluk ilişkileri sürecinin doruk noktası olmuştur. Yankılarıuzun yıllar süren bu gezi, Osmanlı topraklarındaki kimiyeniliklere de kapı aralamıştır.

NECDET SAKAOĞLU

Sultan Abdülaziz'in(1861-1876) 1867'deçıktığı Avrupa gezisi,ağabeyi Abdulmecid za-manında (1839-1861)

başlayan Osmanlı-Avrupa dost-luk ilişkileri döneminin bir bakı-ma doruğu olmuş, gezinin yankı-ları uzun yıllar unutulmamıştır.Bu gezi Osmanlı dünyasındaönemli yeniliklere de kapı arala-mıştır. Yangından ve denizdençok korkan Sultan Abdülaziz'i,sadrazam Âlî Paşa ile HariciyeNazırı Fuad Paşa'nın böyle bir

vagonda ağırlar. Vagon,

Abdülaziz'den sonra kullanılmaz,

kaderine terkedilir; bir depodan

ötekine gider ve bu yolculuğu tam

134 yıl sürer. Türkiye'nin önde

gelen sanat tarihçilerinden Prof.

Nurhan Atasoy vagonu 1998'de

Devlet Demiryollarının bir

deposunda hurda halinde bulup

Rahmi Koç'u haberdar eder ve

'Rahmi M. Koç Müzecilik ve

Kültür Vakfı' tarafından satın

alınır. Eski haline en yakın

biçimde restore edilen vagon,

Rahmi M. Koç Sanayi

Müzesi'ndeki yerini alır.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 23

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 24: Document

EŞYANIN TARİHİ

Abdülaziz veI I I . Napolyon,Paris'tekiuluslararasısergide birtören sırasında(sağda).FotoğrafçıVichenAbdullah'ınSultanAbdülaziz'infotoğrafındanhareketlegerçekleştirdiğiyağlıboyaçalışması(Topkapı SarayıMüzesi, altta).

geziye yönlendirmeleri herhaldezor olmuştu. Gezinin görünürde-ki gerekçesi, Fransa İmparatoruIII. Napolyon'un Paris'te açtırdı-ğı uluslararası sergiye padişahı dadavet etmiş olmasıydı.

Padişah ikna edildikten sonraOsmanlı Hariciyesi ile Paris Sefa-reti arasında yazışmalar başladı.İstanbul'da ise elçi Marquis deMoustier, Fransa İmparatoru III.Napolyon'un davetnamesini Ka-ğıthane Kasrı'nda sunduğunda,"Zât-ı şahane, bu davetten duy-duğu memnuniyetin imparatorhazretlerine, Paris Sefiri CemilPaşa tarafından iblağını" buyur-du. Londra sefiri Müzürüs Pa-şa'dan da sıkıntılı bir bekleyiş-ten sonra, Kraliçe Viktor-ya'nın padişahın Londra'yı zi-yaret etmek arzusunda olma-sından memnuniyet duyduğu-nu bildiren bir telgraf alınabil-mişti.

İlk kez bir Osmanlı padişahı-nın, Avrupa'ya geziye çıkması

kuşkusuz az şey değildi vevak'anüvis Lûtfî Efendi 'nin be-lirttiği üzere "seyahatin misli gö-rülmemiş bir azamet-i fevkalâdeolarak ve zamanın icap ettirdiğihâle göre bundan mülk ve millet-çe fevaid-i matlube (beklenen ya-rarlar) elde edileceğine" inanılı-yordu. İstanbul'da yayımlananFransızca 'La Turquie' gazetesin-

24 • Popüler TARİH /Eylül 2001

de, "Bu seyahat imparatorluğunmukadderatını değiştirecektir" de-nilerek eski telakkilerin yıkılaca-ğı, hayal ve kuruntuların sonaereceği, yeni fikirler doğacağı,bütün kurumlarda değişikliklerolacağı, çağdaş projelerin hayatageçirileceği ileri sürülüyordu.

Paris gazeteleriyse bu geziyi,İslam alemi için, 'eşi olmayan birhadise' veya Rus Çarı Alek-sandr'ın bir süre önceki Fransaziyaretinin kontrpartisi olarakveriyorlardı. Oysa asıl neden,Abdülaziz'i bu geziye razı eden

sadrazam Âlî Paşa'nın, Avrupa-lı müttefiklerden yardım almasiyasetiydi. Gezinin başlaya-cağı 21 Haziran 1867 Cumagünü, Ortaköy Camii'nde se-lamlık resm-i âlîsi yapılırkenDolmabahçe Sarayı önündede Sultaniye ve Pertevniyal

yatları, Aziziye firkateyni, Or-haniye zırhlısıyla Fransa elçili-

ğinin Forben istasyoneri hazırbekliyordu.

Page 25: Document

Görkemli bir uğurlama töre-ninden sonra Sultan Abdülazız'leberaberindeki şehzadeler, oğluYusuf İzzeddin, yeğenleri veliahdMurad (V.) ve Abdülhamid (II.),maiyet-i şahaneyi oluşturan Ha-riciye Nazırı Keçecizade Fuad Pa-şa, mabeyn-i hümayun erkanı,rical ve hariciye memurları, filomürettebatı yat ve vapurlara geç-tiler. Uğurlamada bütün devleterkanı, ruhani reisler, elçiler hazırbulundu. Padişah, ayrılırken sad-razam Âlî Paşa'yı saltanat naibiatadı. İstanbullular ise "Kandeazmeyler isen feyz-i Huda yârinola / Hazret-i Hızır Nebî kafile-salârın ola" diye dualar ettiler.

Sekiz gün süren deniz yolcu-luğu sırasında, 'kurena' denilensaray adamları Abdülaziz'e, bü-yük ataları zamanında Akdenizsularında kazanılan zaferleri an-lata dursunlar, 27 Haziran gecesikopan fırtınada, dalgalar yatlarıceviz kabuğu gibi savurmaya baş-layınca padişah dehşetli korkuya

kapıldı. Fuad Paşa'ya 'Derhal dö-nülsün!' buyruğunu verdi. FuadPaşa, padişahı oyalayarak kapta-na rotayı değiştirmemesini bildir-di. Bu sayede 29 Haziran Cumar-tesi günü, Toulon limanına ula-şildı.

Gösteriş düşkünü III. Napol-yon, debdebeyi seven Abdülaziziçin, benzeri görülmedik bir kar-şılama töreni hazırlatmıştı. Lakintop salvoları yeri göğü inletmeyebaşlayınca padişah yine korktuve bir daha 'Dönülsün!' dedi.

Bu durumda, Fuad Paşa'nın,"Bu kulunuzu gemi serenlerineastırın, öyle dönülsün!" dediği ri-vayet edilir. Nihayet, 'Vive le Sul-tan!' sesleri arasında rıhtımaayak basan padişahı, Fransa Bah-riye nazırı ve maiyeti, Toulon'agelen Kavaklı Mustafa Fazıl Paşakarşıladılar. Bahriye Dairesi'nde-ki öğlen yemeğinde, yolculuk sı-rasında kendi aralarında Fransızhanımlarının aşufteliğini konu-şan aşçı ve hademe takımı, sırmaişlemeli üniformaları, köstekli sa-atleri, trablus kuşakları, asabasıgeniş feslerinin altındaki ustura-dan geçmiş başlarıyla, Toulonluhanımlara bıyık bükmekten gerikalmadılar!

Bu öylesine kör bir inançtı ki,sonraki günlerde de Kraliçe Eu-genie'nin padişahla, kimi pren-seslerin de Veliahd Murad Efendiile hayalı aşkları konuşulmuş;bunlar masallaştırılarak yıllarca

Gezinin gerçek nedenleri'Sultan Azizin Mısır ve Avrupa Seyahati' adlı

kitabın (İstanbul, 1944) yazarı merhum Ali Kemalî

Aksüt'ün açıklamasına göre, bu gezinin hedefi,

hürriyet fikirleriyle medeniyetin Türkiye'de ne

kadar ilerlediğini Avrupa'ya hissettirmek;

Rusya'nın korkunç tasavvurlarını anlatıp endişe

uyandırmak; padişahın Avrupa hükümdarları

katındaki saygınlığını Osmanlı Hıristiyanlarına

göstermek; daha da önemlisi, sanayi ve sömürge

zengini Avrupa devletlerinden koparılabildiği kadar

para yardımı almaktı.

anlatılmıştır. Toulon'dan Paris'eözel bir trenle, bugün Rahmi M.Koç Sanayi Müzesi'nde bulunan'saltanat vagonu'nu da katarınatakmış bir trenle gidildi. Bu ara-da, büyük konuğunu bekleyenİmparator III. Napolyon, Pa-ris'teki Jön Türkler'i (Ali Suavi,Namık Kemal, Ziya Bey ve AgâhEfendi'yi) Londra'ya göndermiş-ti. Tren yolculuğu iki gün sürdü.1 Temmuz'da Paris garına gelin-di. Her taraf Türk ve Fransız bay-rakları ve çiçeklerle donatılmış;

Abdülaziz'inAvrupaseyahatindekullandığıvagon, restoreedilerek RahmiM. Koç SanayiMüzesi'ndesergilenmeyebaşlandı (altta).Vagonun içi veAbdülaziz'inmumyası(en altta).

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 25

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 26: Document

EŞYANIN TARİHİ

Abdülaziz'inAvrupaseyahatiningüzergahınıgösteren harita(sağda).Abdülaziz27 Temmuz1867'deViyana'dagardançıkarken(en sağda).

İmparatoriçe Eugenie'den iade-i ziyaretSultan Abdülaziz'in bu gösterişli Avrupa gezisinde, uluslararası

ilişkilerin gerektirdiği önemde toplantıların yapılıp, anlaşmaların

imzalandığına dair bir bilgiye rastlanmıyor. Sultan Abdülaziz bu

gövde gösterisiyle Avrupa'ya bir mesaj vermiş midir, bilmiyoruz.

Buna karşılık, Avrupa başkentlerinde gördüklerinden etkilenerek

İstanbul'u da bu mamur payitahtlara benzetme sevdasına

tutulduğu biliniyor. Diğer yandan, bu gezinin ve iki yıl sonra

iade-i ziyaret amacıyla Fransa İmparatoriçesi Eugenie'nin

İstanbul'a gelişinde yaşanan olağanüstü günlerin anıları, kültür

hayatımızda günümüze kadar unutulmayan renkli, eğlenceli bir

zenginlik oluştumuştur. Gezi boyunca Abdülaziz'i idare etmekte

ve Avrupa protokollerine uymaya iknada hayli sıkıntı çeken Fuad

Paşa, İstanbul'a çok yorgun dönmüş, Âlî Paşa'ya, "İşte

Efendi'mizi salimen getirip siz lalasına teslim ediyorum. Fakat

ben de bittim" demesi ilginçtir. Fuad Paşa, bu gezinin

yorgunluğuyla artan hastalığı sonucu, bir yıl sonra ölmüştür.

Vak'anüvis Lûtfî Efen-di'nin anlattığına göre,bütün Fransız kız ve ka-dınları yeşiller giymişti.Bandolar Osmanlı marş-ları çalıyordu. III. Napol-yon, garda karşıladığı ko-

nuğuyla birlikte Tuileries Sara-yı'na gitti. Burada, Abdülazız'iKraliçe Eugenie karşıladı ve hepbirlikte Elysee Sarayı'na geçildi.Program gereği o gün ChampsElysees'deki serginin açılışı yapıl-dı. Padişah, saraydan sergi alanı-na, XIV. Louis'nin tarihi araba-sıyla geldi. Açılışta şehzadeler vebaşka devletleri temsil eden bir-çok prens de hazır bulundu.

Türk kahvesi ikram edilen birkahvehanenin de bulunduğu Os-manlı pavyonundaki değerli elhalıları, oyalı elişleri, kumaşlar,kahve takımları herkesin ilgisiniçekti.

3 Temmuz akşamı 'kerhen'operaya giden padişaha, ertesigünlerde de Versailles korusu,Paris'in dışındaki köşk ve şatolargezdirildi. Doğal olarak her günziyafetler yineleniyordu.

9 Temmuz'da Versailles'dakibaloya da yine kerhen giden pa-dişah, yeğeni yakışıklı Murad'ıngüzel Fransız kızlarıyla dans edi-şinden o kadar rahatsız oldu kiFuad Paşa'ya, "Bakın şu oğlanın

haline. Bizi rezil kepaze etti. Ger-çi Frenklerce adettir. Ama bizeyakışır mı? Bahusus huzurumuz-da böyle küstahlığa nasıl cür'eteder? Yarın şunu o hatundan ayı-rın!" dediği rivayet edilir.

11 Temmuz sabahı hazırlık-lar tamamlanmıştı. Görkemli birgidiş alayı tertip edildi ve İmpara-tor, padişahla veliahdı resmi tö-renle Londra'ya uğurladı. Bir günsonra Abdülaziz'i Duvr limanın-da, Kraliçe Viktorya adına, GalPrensi, diğer prens ve dükler,Duvr Belediye Başkanı karşıladı-lar. Yemekten sonra trenle Lond-ra'ya hareket edildi.

12 Temmuz 1867 günü, o za-man dünya metropolü sayılan,yüzlerce fabrika bacasının yük-seldiği Londra'ya varıldı. Padişahve beraberindekilere Buckhing-ham Sarayı tahsis edilmişti.

Ertesi gün Windsor Şato-su'nda, oğlu Albert'in ölümü ne-deniyle yarı matemde olan Krali-çe Viktorya, Abdülaziz'le görüş-tü. 14 ve 15 Temmuz'da Tha-mes'ta saray kayıklarıyla gezinti,tersane gezisi, İngiliz sanayicileri-nin ve asilzadelerin Buckhing-ham'da padişahı ziyaretleri ger-çekleşti. Kristal Palas'taki konse-ri locadan izleyen padişah, aşağı-daki seyirciler arasında dikkatiniçeken feslileri Fuad Paşa'dan sor-du. Paşa, yakından tanıdığı Na-

-

26 • Popüler TARİH I Eylül 200 i

Page 27: Document

mık Kemal ve arkadaşlarının ad-larını vermeyerek, "Mustafa Fa-zıl Paşa kulunuzun teşkil ettiğimuhalif fırka mensupları" yanı-tıyla konuyu geçiştirdi.

16 Temmuz'da, bağlılık sun-maya gelen bir Ermeni heyetinive başka grupları kabul eden pa-dişahın onuruna akşam da birİtalyan operası sahnelendi.

17-18 Temmuz SalıÇarşamba günleri, düzen-lenen parlak tören vedeniz manevralarında,Kraliçe Viktorya, pa-dişaha eşlik etti. Do-nanmanın toplangemileri sarsarken'Victoria and Al-bert' yatının muhte-şem salonunda, Sul-tan Abdülaziz'e HonniSoit Qui Mal y Pense(Dizbağı Nişanı) taktı.

20 Temmuz Cumartesi gü-nü, Londra Sefiri Müzürüs Pa-şa'nın çabasıyla India Office'deparlak bir ziyafet, gece de bir ba-lo daha gerçekleşti ama bu prog-ramın yüklediği yorgunluk ve he-yecan sonucu, Madam Müzürüs,pattadak ölüverdi!

21 Temmuz'da Buckhing-ham'daki son resmi kabuldensonra 23 Temmuz'da OsmanlıBankası direktörünün verdiği zi-yafetle, 11 günlük Londra prog-

ramı tamamlan-mış oldu ve Os-manlı padişahı,görkemli bir tö-renle uğurlandı.

Padişahla maiy-yetinin bindiği yat,

İngiliz donanması-nın eşliğinde, akşama

doğru Belçika'ya ulaştı.Belçika Kralı II. Leopold tarafın-dan Liege'de verilen ziyafettensonra Abdülaziz'in Viyana yolcu-luğu başladı. Liege-Viyana ara-sındaki başlıca garlarda törenler-le karşılanıp uğurlandığı gibi, zi-yafetler, alay ve donanmalar daeksik değildi. Prusya Kralı, ülke-sinden geçen Türk padişahınıKoblenç'te karşılayarak kendi şa-tosunda ağırladı.

Abdülaziz ertesi sabah hare-

ket ederek 27 Temmuz Cumarte-si günü Viyana'ya geldi. Avustur-ya-Macaristan İmparatoru Fran-suva Jozef, konuğunu garda kar-şıladı.

İzleyen günlerde heyetleri ka-bul eden, galeri ve müzeleri ge-zen, tiyatroya giden, imparato-run hediye ettiği beyaz ata bine-rek manevraları izleyen padişah,31 Temmuz sabahı Şönbrön Şa-tosu'ndaki veda töreninden son-ra, Tuna'da bekleyen Zesenyi,şehzadeler ve maiyet erkanı daRudolf vapurlarına bindiler.

Tuna'da saatte 20 mil hızlailerleyen filo akşam Budapeşte'yegeldi. Burada da bayramları an-dıran çok renkli bir karşılama tö-reni düzenlenmişti. Gülbaba Tür-be ve camisini ziyaret eden Abdü-laziz için kırmızı bir otağ hazır-lanmıştı.

Tuna Valisi Midhat Paşa bu-rada maiyete katıldı ve ertesigün Rusçuk'a hareket edildi.Öğleden sonra Türk bayrağı dal-galanan ve halkı 'Padişahım çokyaşa!' diye alkış tutan Adkaka-le'ye gelindi. Ertesi gün nehiryolculuğu yeniden başladı. Lum,Rahova, Niğbolu, Ziştovi yalıla-rından geçilerek Tuna Vilaye-ti'nin merkezi Rusçuk'a gelindi.Sadrazam Âlî Paşa ve kimi dev-let adamlarıyla müşirler padişa-hı burada karşıladılar. 6 Ağustosgünü yine özel trenle Varna'ya,oradan Talia vapuruna geçerek7 Ağustos Çarşamba sabahı İs-tanbul'a ulaştılar.

AbdülazizLondra'da,kendi şerefineverilen baloda(üstte).DöneminİngiltereKraliçesiViktorya(solda).

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 27

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 28: Document

Ebübekir Efendi'nin serüvenleri

Güney Afrika'dabir Osmanlı

Capetown'dan13 binMüslümanın talebive İngiltereKraliçesiViktorya'nın SultanAbdülaziznezdindekigirişimleri sonucu,Meclisi Vükela,3 Eylül 1862'de,Ebubekir Efendi'yiÜmitburnu'na'muallim vemüderris olarak'gönderme kararıalır.

AHMET UÇAR

2Ocak 1857'de,

Capetown'danİmam Muham-med Emin ve ar-kadaşlarının, 13

bin Capetownlı Müslüman adı-na 'Halife' Sultan Abdülaziz'eyolladıkları mektup, Osmanlıyönetimi için 'yeni bir sorun' ya-ratır...

Kendi aralarında mezhep vetarikat kavgalarını bir türlü biti-remeyen; daha doğrusu, İngilizyönetimi öncesi, Hollanda yöne-timinde İslami inanç ve ibadetle-

28 • Popüler TARİH / Eylül 2001

Page 29: Document

rin çoğunu, yasaklar nedeniyleunutan Güney Afrikalı Müslü-manlar, sorunlarını çözecek dinikitaplar ve fetvalar istiyorlardı.Bu durum Osmanlı yönetiminizor bir açmaza soktu.

Sorunun kapsamını iyi bil-meyen İstanbul, gönderilecekArapça ve Türkçe kitaplardanoradaki imamların bir şey anla-mayacağını düşünüyor; ayrıcaonlara İstanbul'u çözüm yeriolarak gösteren İngiltere'nin debu kitap ve fetvaları kendi çıka-rı için kullanabileceğinden şüp-heleniyordu.

Meclisi Vükela, Güney Afri-kalı Müslümanların bu isteğineolumsuz bir yanıt da veremez-di. Geriye tek bir çare kalıyor-du: Güney Afrika'ya güvenilirve kapasiteli bir din adamıgöndermek. Ancak Osman-lı'nın o çöküş günlerinde böylebirini bulmak, hiç de kolay de-ğildi.

1861 'de İngiliz yargıç Ro-ubaix, 'yarı resmi Osmanlıkonsolosu olarak' Güney Afri-ka'ya atandı. Fakat bu atanma,Capetownlı Müslümanların İs-tanbul'dan yardım isteğini da-ha da artırdı. Tam da o sıralar,Ahmet Cevdet Paşa'nın giri-

şimleriyle, aranan kişi bulun-muştu: Şehrizorlu EbubekirEfendi.

BAĞDAT'TAN ERZURUM'AEbubekir Hoca, 1823'te Şeh-

rizor'un Hoşnav köyünde, yanibugünkü Kuzey Irak'ta doğmuş-tu. Hoşnav aşiretinden olan Ebu-bekir, şeceresine bakılacak olur-sa, Hz. Muhammed'in soyan-dandı; yani bir başka deyişle,'Seyyid' idi.

İlk tahsilini dedelerindenEmir Süleyman adına köyündekurulu medresede yapan gençEbubekir daha sonra Bağdat ve

İstanbul'da okudu.Aile kaynaklarına göre, İs-

tanbul'da okuduğu dönemde,memleketine hiç gitmemiş hattakendisini ziyarete gelen annesi,onun medreseyi bitirip Bağdat'a'müderris' atandığını arkadaşla-rından öğrenerek Bağdat'a oğlu-nun ders verdiği medreseye gel-miş, fakat burada da onun dersekendisini ne derece çok verdiğinigörerek, oğlunu uzaktan hay-ranlık ve memnuniyetle seyret-mekle yetinmiş, konuşup görüş-meden köyüne dönmüştü.

Ebubekır Hoca'nın Bağ-dat'ta bulunduğu yıllarda, Bede-

vi istilası sonucu Şehrizor'dakiaşiret zora düşüp ailesi de sı-kıntıya girince, Ebubekir deonlarla birlikte Erzurum'a göçetmişti.

ERZURUM'DAKİ KITLIK

1860'ların başında Erzu-rum'a yerleşen ve SarayönüMedresesi'nde hocalığa başla-yan Ebubekir Efendi'nin budönemde evli olduğunu ve Te-hime' adlı bir kızı bulunduğu-nu yine aile kaynaklarındanöğreniyoruz.

Ebubekir Efendi'nin yaşa-mını değiştiren gelişmeler,

Sol sayfada,EbubekirEfendi(ortada, sarıklı)Capetown'daoğlu AhmetAtaullah vekardeşi ÖmerCelaleddinbeylerle.Üstte ise1870 yılındaCapetown:Bir cumartesigünü, kentmeydanındatoplanan halk.Altta,1880'lerdeİngiliz birlikleriCapetownlimanınainiyorlar.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 29

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 30: Document

SEYYAH

EbubekirEfendi'ninGüney Afrikayolculuğu içinİstanbul'danbindiği Fransızbuharlı yolcugemisi (altta).ÖmerLütfü'nün gezinotlarında'kesimli put'diyeadlandırdığıSardunyaheykelcikleri(sağda).

Ebubekir Efendikitaplarını nasıl bastırdı?Ebubekir Efendi'nin Capetown'da kurduğuokulun en önemli sorunu ders kitabıydı. Busorunu çözüm biçimi, Ebubekir Efendi'ningirişimci kişiliğinin ilginç bir örneğidir.Osmanlı medreselerinde okutulan bazı derskitaplarını yerel dile (Afrikanca'ya) çevirenEbubekir Efendi, bu kitapları okuma yazmasıolan kimi öğrencileri aracılığıyla çoğaltır.Bunlardan Beyânü'd-din ve Merâsidüd'din adlıkitaplarının basımı için 1876'da, İstanbul'daOsmanlı Maarif Nezareti'ne başvurur. AncakMaarif Nezareti, yaptığı bir hesapla bunun 65bin kuruşa çıkabileceğini, bu tutarın damaliye için çok külfetli olduğunu bildirir. Bukarar Meclisi Vükela tarafından kabuledilerek kitaplar basılmaz. Bunun üzerineİstanbul'a gelen Ebubekir Efendi, yaptığı

hesaplamalarla bu kitapların toplam 23 bin 660 kuruşabasılabileceğini ortaya koyar. Ekim 1877'de, Osmanlı-Rus Savaşı'nın(93 Harbi) en acı günlerinde, kitapların 3 bin adet basılmalarınısağlar.

onun hem para karşılığı Til kö-yündeki Molla Hasan BanukiVakfiyesi'nin işlerini takip et-mek hem de Erzurum'daki kıtlıknedeniyle akrabaları için padi-şahtan yardım istemek üzere,1862 başlarında İstanbul'a gel-mesiyle başlar.

İstanbul'a gelen EbubekirEfendi'nin girişimci tavrı, bilgive becerisi Osmanlı yönetiminiçok etkiler. Talepleri yerine geti-rilir ve ona yeni bir görev teklifedilir: Capetown'a, yanı Ümit-burnu'na 'muallim ve müderrisolarak gitmek.

KRALİÇE VİKTORYAFAKTÖRÜ

Ebubekir Efendi bu teklifibüyük bir heyecanla kabul eder.Yapılan mülakatlarda da başarıgösterir. Padişah tarafından ka-bul edilerek, kendisine Ümitbur-nu'na gitme emri bildirilir.

Artık Ebubekir Efendi, İngil-tere Kraliçesi Viktorya'nın Sul-tan Abdülaziz nezdindeki giri-şimleri sonucu, Güney AfrikaMüslümanlarınca istenen 'dinalimi' olarak belirlenmiştir. Kul-lanabileceği kitap ve kırtasiyemalzemelerini acilen tedarik

eden Ebubekir Efen-di, rivayete göre, Er-zurum'a dönüp eşive kızıyla bile ve-dalaşmadan, Mec-lisi Vükela'nın 3

Eylül 1862 tarihli kararı gereği,1 Ekim 1862'de yeğeni ve hiz-metçisi Lütfü Efendi ile birlikte,25 lira aylık ücret ve Londra'yakadar 7 bin 500 kuruş harcırahalmak koşuluyla İstanbul'danCapetown'a hareket eder.

Londra sonrası yol masrafla-rının kaç lira olacağı Babıali ta-rafından bilinmediğinden, bumasrafların Londra'daki Os-manlı Büyükelçiliği'nce karşılan-ması kararlaştırılmıştır. Ayrıcayolda bir sorun olmaması için,pasaportlarda yeğeni Ömer Lüt-fü Efendi, Ebubekir Efendi'nin'oğlu' olarak gösterilmiştir.

AVRUPA YOLUNDAEbubekir Efendi'nin serüve-

nini, yeğeni Ömer Lütfü'nünanılarından, kendi mektup-larından ve BaşbakanlıkOsmanlı Arşivi'ndekibelgelerden tam ola-rak izlememizmümkün...

Ebubekir Efen-di, Paris sefaretineyeni tayin olanMehmed CemilPaşa'nın (ünlüMustafa ReşitPaşa'nın oğlu)Fransa'ya gide-ceği vapurda,onunla birlikte İstanbul'dan ay-rılır.

İki gün sonra uğradıklarıKorsika Adası'nda esnafın çoğu-nun Türkçe bilmesi, EbubekirEfendi'yi hayrete düşürür. Dörtgün sonra ulaştıkları SardunyaAdası'nda satılan heykelcikler,Ömer Lütfü'nün diliyle 'kesimliput' onları daha çok hayrete dü-şürecektir.

İstanbul'dan ayrılışlarınınyedinci günü Marsilya Lima-nı'na ayak basıp Fransa'ya varır-lar. Birlikte yolculuk yaptıklarıbüyükelçi nedeniyle gemi, yirmipare top atışıyla karşılanır. Özelfaytonlarla gezdikleri Marsilyaşehrinin güzelliği; özellikle deyüksek binaları, atlı tramvayları,

30 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 31: Document

geniş havuzlu parkları, EbubekirHoca ve yeğenini adeta büyüler.

Marsilya'da üç gün kaldık-tan sonra Mehmet Cemil Pa-şa'ya tahsis edilen özel trenle Pa-ris'e varırlar.

PARİS: ŞEHR-İ AYİNEbubekir Efendi, burada da

oturup dinlenmez, Türk kavas-lar rehberliğinde Paris'i gezipdolaşır, kahvesine ve mermerheykellerine hayran kaldığı ken-tin ışıklarının gece de yanması,onun diliyle Paris'in sabahlarakadar 'şehr-i ayin' yapması kar-şısında büyük bir heyecan du-yar.

Daha sonra Paris sefirininyanlarına verdiği rehberle birlik-te, deniz yoluyla İngiltere'ye ge-çip oradan trenle Londra'ya gi-den Ebubekir Efendi ve yeğeni,İngilizlerden ve Londra'dan, Pa-ris'e oranla çok daha fazla etki-lenirler. İngilizlerin 'alaturka'dedikleri sarık, entari ve cüppe-den oluşan Osmanlı kıyafeti, hergittikleri çevrede alaycı tebes-sümlere yol açar. Ama bu ikiOsmanlı, bundan gocunmadanilgilerini, kendilerine gösterileneşya ve kitaplara yöneltir.

LONDRA'DA BİR BUÇUK AYKaptan Mehmet Paşa'nın

rehberliğinde Londra'yı gezenEbubekir Efendi ve yeğeninin ençok ilgisini çeken şey, eğitilmişköpeklerin çeşitli işlerde kulla-nılması ve satılık eşya üzerindefiyat bildiren etiketlerin bulun-masıdır.

Londra'da bir buçuk ay kal-dıktan sonra, Osmanlı sefirininkendilerine aldığı biletle, bir reh-ber eşliğinde Liverpool limanınagiderler. 3 Aralık 1862'de ise Li-verpool'dan bir buharlı gemiyleCapetown'a hareket edilir. Artıktek başlarınadırlar. Rehber vetanıdıkları kimse yoktur. Sadecegeminin kaptanı, onların Cape-town'a dini bir görevle ve İngil-tere hükümetinin de isteği sonu-cu gittiklerini bilmektedir.

OKYANUSTA 44 GÜNEbubekir Efendi ve 11 yaşın-

daki yeğeni Ömer Lütfü, gerçekmacerayı bu yolculukta yaşaya-caklardı.

Yükünün yarısından fazlasıkömür olan gemi, günlerce açık

denizde ve tek bir gemiyle bilekarşılaşmadan seyredecekti. Yol-culuklarının ancak 25'inci günü,Ümıtburnu'ndan gelen bir gemi-ye rastladılar.

Atlas Okyanusu'nda 44 günsüren bu yolculuk, 13 Ocak

EbubekirEfendi ve ÖmerLütfü'nünyolculuklarısırasında kısasürelerlekaldıklarıSardunya Adası(solda),Marsilya (altta)ve Paris(en altta).

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 31

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 32: Document

1860'lardaCapetownMüslümanlarıEbubekir Efendi'nin 1863'tekarşılaştığı CapetownMüsümanları, Ümitburnu'na300 yıl önce Cava adalarındanzorla göç ettirilmiş, Cava,Felemenk ve İngiliz dillerininkarşımı yeni bir dille konuşan,çoğu arabacı, balıkçı ve çiftçi,zengini pek olmayan, batılgelenek ve göreneklerini dinhaline getirmiş bir topluluktu

(altta). Üstelik farklı

mezhep ve tarikatlararası kavgaylabirbirlerinedüşman kesilmiş,biri öbürünün

mescidinde namazkılmayacak derecede

zıtlaşmış bir topluluk...Ebubekir Efendi'nin ilkizlenimlerine göre,Hollandalılarca yasaklananMüslümanlığın iki yüzyıldanfazla bir süre, ancak sözlüolarak yaşayabilmesi, birçoksorunu da birlikte getirmişti.Bir tarafta eski geleneklerebağlı babasının yerine imamlığıdevralan imamlar; diğertarafta Mekke'ye hac için gidipöğrendiği yeni bilgilerlemürşidliğe soyunan şeyhlervardı.

\

1863'te Capetown'da sona erdi.Gemi limana yaklaşırken, birincidireğine İngiliz, ikinci direğineOsmanlı bayrağı çekildi. Kara-dan da üç pare top atışıyla karşı-landı. Ancak İngiliz yönetimi,'Osmanlı nüfuzunu artıracağı'düşüncesiyle, bölgedeki Müslü-

manların Ebubekir Efendi'yikarşılamaya gelmesini istememişve olayı gizli tutmuştu.

Ebubekir Efendi'yi beklenti-sinin aksine, bölge Müslümanla-rı değil, hacca gittiği için birazArapça bilen İmam AbdullahEfendi karşıladı. Ebubekir Efen-di, İngiliz yönetimince RoyalOtel'e yerleştirildi.

Ebubekir Efendi'nin geldiği,kısa bir süre sonra Cape-town'daki tüm Müslümanlarcaduyulacak, otelde ve otel sonrasıgittiği hamamda onu binlerceMüslüman karşılayacak, onlaradına bölge Müslümanlarının li-derleri, Ebubekir Efendi'ye 'hoşgeldiniz' ziyareti yapıp elini öpe-ceklerdi.

Ebubekir Efendi, Cape-town'a ayak basar basmaz göre-vine başlar, gelişinin ikinci günüziyaret ettiği İngiliz valisine, gö-

32 • Popüler TARİH/Eylül 2001

Page 33: Document

revli olduğunu gösteren belgeyitakdim ederek buradaki Müslü-manları 'talim ve tedris etme' iz-ni alır.

Ancak Ebubekir Efendi, bu-rada oldukça çetin bir görevlekarşı karşıya olduğunu kavra-makta gecikmez: Batıl gelenekve göreneklerini din haline getir-miş bir topluluk vardır karşısın-da...

OKUL KURULUYOR

Ebubekir Efendi bu zor ko-şullar altında hemen hareketegeçer; Capetown'da Bree ve Wa-le caddelerinin kesiştiği köşedekiraladığı bir evde, hem ikameteder hem de burada bir okulaçarak eğitim ve öğretime baş-lar.

Ayrıca hafta tatili olan pazargünleri de yaşlı insanlara buokulda din dersleri vermeye, on-

larla sohbet toplantıları yapma-ya koyulur.

Hiçbir dini grupla işbirliğiyapmayan Ebubekir Efendi, hergruba karşı eşit mesafede durur.Onların yanlış alışkanlık ve dav-ranışlarını fazla eleştirmedeneğitimim sürdürür. Üç ayda 300

kadar erkek ve kız öğrenci top-layan Ebubekir Efendi, 7 aydada yerel dili eğitim ve öğretimdekullanacak kadar öğrenir.

Üç yıl sonra okul ilk mezun-larını verir. Onlar da yeni okul-lar açarlar. Hatta Cape eyaletidışından, Natal'dan, Zengibar,Hinduan ve Morris adalarından,Transual'den öğrenciler gelerekbu okulu bitirip kendi memle-ketlerinde benzeri okullar açar-lar.

GÜNEY AFRİKA'DAKİ AİLE

Ebubekir Efendi, Güney Af-rika'da iki kez evlenir. İkinci ev-liliğinden Ahmet Ataullah, Hi-şam, Nimetullah, Muhammed,Alaaddin, Ömer Celaleddin veHüseyin Fevzi adında beş oğulve 33 torun sahibi olur. 29Ağustos 1880'de Capetown'davefatına kadar, 'muallim ve mü-derris olarak' yüklendiği görev-leri, ilk günlerin heyecanıyla sür-dürür.

Bugün Güney Afrika Hükü-meti, Capetown'a bakan bir te-pedeki Müslüman mezarlığındayatmakta olan Ebubekir Efen-di'nin ilk evini ve okulunu,'Ebubekir Efendi Müzesi' halinegetirmiştir. Burada EbubekirEfendi'nin özel eşyaları, ona ve-rilen nişanlar, çalışmalarına iliş-kin belgeler, başta 'Vakit' gaze-tesi olmak üzere, İstanbul'dankendisine gönderilmiş olan gaze-teler sergilemektedir.

Capetown'daMüslümanlarınoturduğumahalleden birgörünüm(üstte, solda).Alttakifotoğrafta iseEbubekirEfendi (ortada,siyah elbiseli),GüneyAfrika'daki ilkaylarındaCapetownluMüslümanlarlabirlikte.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 33

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 34: Document

Ayastefanos'unbıldırcınlarıEski İstanbul'a ait av ve avcılık konularından laf açıldığızaman, kent civarındaki tüm avlak alanlar bir tarafa bırakılır,söz gelir Ayastefanos'un bıldırcınlarına dayanır. Elbette,bunun nedenleri vardır...

34 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 35: Document

TURGAY TUNA

Artık bugün değil bıl-dırcın, 'İstanbullu'neslinin son örnekle-rini devam ettiren ki-mi şehir kargalarıyla,

hatırı sayılır birkaç caminin av-lusunu dolduran güvercinlerdenbaşka pek kuş kalmadı İstan-bul'da.

Nerede o güzel bahçelerdekigüllere vurulup, şakır şakır ötenbülbüller; ağaçtan ağaca konupuçuşan sarı şişman sarıasmalar;sonbaharın habercileri, dikenliçalıların vazgeçilmez süsleri iske-te, saka, flurya sürüleri? Ya o es-ki avcılar, avlak alanlar?

Çok değil, 30-40 yıl öncesinekadar hâlâ var olup, İstanbulbanliyölerinin kırsal alanlarındacirit atan kuş, tavşan türü hay-vanlar, avcıları peşlerinden sü-rükler, 'ver elini' çıkılan haftasonu av partilerinde saçmalarahedef olan talihsiz kuşlar, beleasılı çantaların filelerini, meşinkemerlerin çengellerini süsleye-rek; Ahmet Rasim gibi İstan-bul'a gönül vermiş kalemşörle-rin yakın ilgisini çektikten sonraen güzel, en oynak biçimde yazı-lıp çizilir, gazete havadislerine,mecmua sütunlarına girip yerle-şirlerdi.

KUŞ ÇEKEN YERLERYakın geçmişimizdeki İstan-

bul'un avlak alanlarından sözedildiği zaman, en ilgi çeken yer-lerden birini de Makriköy'le (Ba-kırköy) Ayastefanos (Yeşilköy)civarındaki ufak tefek koruluk-lar ve çayırlar oluştururdu. Os-maniye, Siyavuş Paşa, Çırpıcı,Veliefendi, İncirlik Bağları, Haz-nedar gibi kuş çeken yerlerin dı-şında, tabii ki bir de Florya veŞenlikköy taraflarına kadar uza-nıp giden, hatta oralardan Çek-mece Gölü'nün kıyılarına doğruinen, bir zamanlar Kanuni SultanSüleyman döneminin ünlü isim-lerinden İskender Paşa'nın dilleredestan bahçeleri üzerine kurul-

Ali Efendi'nin bıldırcın kebabıBıldırcının kömürde ızgarası, dolması, haşlaması, tavası yapılır. En çokda soğan ve domateslekarıştırılarak pişirilenitercih edilir...Yüzyılımızın başlarındaSirkeci'deki ünlü AliEfendi Lokantası'nınsahibi Makriköylü'Lokantacı Ali Efendi' deAyastefanos'ta bıldırcınkovalayan sıkı avcılararasında yer almışünlülerden biridir.Lokantasının mutfağındahazırlanan birbirindendeğişik zengin yemeklerleAtatürk'ün bile iltifatlarınıkazanmış damak tadıüstadı bu zatı muhterem,zaman zaman lokantasınınfırınında pişirilen pilavayatırılmış 'Bıldırcın Biryan Kebabı'yla da büyük şöhret yapmıştır. AliEfendi'nin bugün 70'li yaşlara merdiven dayamış torunu NeclaAkgün'den aldığımız bilgilere göre, av dönüşü eve getirilen bıldırcınlar,yalnız ev efradını değil, konu komşuyu da doyurur, geriye kalan kemikve artıklar da mahalledeki kedilere bayram yaptırırmış.

muş Ayastefanos çayırları vardı.Bu çayırlarda çeşit çeşit kuş, tav-şan hatta ve hatta tilki boy göste-rir; paşalardan şairlere, ressam-lardan yazarlara, her meslektenav meraklısı, hafta sonu tatille-rinde Ayastefanos'un yollarınıtutarlardı.

SİRKECİ TRENİNDEKİBAZI SİMALAR

Bilhassa kışın, pazar sabahla-rının erken saatlerinde, dumanla-rını savura savura Sirkeci'denkalkan kara trenin kompartı-manlarını, sanki seferberlik as-kerlerini andıran bir görünümdedolduran avcılar; kaput ceplerin-den çıkarttıkları cep konyaklarınıyudumlayarak içlerini ısıtmaya,bir yandan da tüfekleriyle atıpvuramadıklarını, sözle atıp tut-maya, daha doğrusu da birbirle-rine yutturmaya çalışırlardı.

Ayastefanos çayırlarının kuş-ları arasında baş sırayı çeken, bıl-dırcınlardı.

RESSAM PREZİOSİ'NİNAKIBETİ

Evet, Ayastefanos bıldırcınla-rının peşinden koşuşturmuş şairi,düşünürü, yazarından başkakimler pusuya yatıp da saçmala-rını bu zavallı hayvancıklarınüzerlerine boşaltmamıştır ki?Bunlar arasında, yaptığı sulubo-ya resimlerle İstanbul'u dünyaaleme tanıtan ünlü ressam KontAmadeo Preziosi de vardır. Bıl-dırcınların ahım mı almıştır ne-dir, 1882 yılının sonbaharında,Ayastefanos yakınlarında çıktığıbir av partisinden dönerken Pre-ziosi'nin elinden düşürdüğü tüfekpatlamış, fişekten çıkan saçma-lar, göğüs kafesinin içine girerekünlü ressamın ölümüne neden ol-muştur. Merhumun kabri, Yeşil-köy Latin Mezarlığı'ndadır.

Yıllardan beri oturduğu Pera,Hamalbaşı Sokak'taki evindensırf av tutkusu uğruna ayrılıp,bıldırcınlarıyla ünlü Ayastefa-nos'ta denize yakın bir caddeden

Sirkeci'dekiünlü Ali EfendiLokantası'nınsahibiMakriköylü(Bakırköy) AliEfendi'nin1921 tarihli avtezkeresi.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 35

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 36: Document

Ahmet Rasim'in av öyküleriMakriköylü üstadı muhteremimiz Ahmet Rasim'in (alttaki fotoğraf)

'Şehir Mektuplarında işlemiş olduğu av ve avcılık konuları içinde,

zaman zaman Makriköy'le Yeşilköy dolaylarında yapılan bıldırcın

avcılığından da söz edilmiş, avcılarla ilgili kimi anekdotlar ironik bir

biçimde verilmiştir.

"İstasyon civarında durup da avcıların dönüşünü seyretmek kadar hoş

bir manzara tasavvur edemiyorum. Ter içinde kalan o kirli alınlar,

bitkinlik ve zahmetten göçmüş çehreler, yürüyemeyen bacaklar, tüfeği

taşıyamayan kollar, bir de eli boş bulunmak, oldukça komiktir. Fakat

bu avcıların sözlerindeki zıdlık neden hasıl oluyor, bilemiyorum. Dün

sabah, ilk tesadüf ettiğime sordum:

- Av var mı?Tınmıyormuş gibi bir cevap vererek:

- Tek tük! dedi.İkinciye sordum:

- Tüy uçmuyor, dedi. Çekti gitt i.Üçüncüsü:

- Fişeklere barut koymasını unutmuşum. Boşuna yoruldum.Dördüncüsü:

- Av var ama... Bu hınzır köpek kaldırmıyor.Beşincisi:

- On-on beş tane vurdum, dedi. Ama meydanda bir şey görünmüyordu.Altıncısı:

- Nafile... yorgunluk! Bu sene kuş yok.Yedincisi (gözü bağlı):

- Nasıl oldu, barut birdenbire parladı. Az kaldı, gözümü çıkarıyordu!Sekizincisi (topallayarak):

- Siyavuş Paşa Çiftliği kenarında yardan yuvarlandım.Dokuzuncusu:

- Bu av değil, bela... Az kaldı, iş çıkarıyorduk.Onuncusu, gülerek ve bir düzine

kadar bıldırcın göstererek:

- Bugün az gezdim, biraz daha

gezeydim yirmi kadar yapardım,

dediler.

Bu mühim farklar oldukça dikkat

ister, değil mi?.."

aldığı lebiderya köşke taşınanPreziosi'nin avcılık serüvenleri deişte böyle noktalanır.

AHMET İHSAN BEY'İN

AV PARTİLERİ

Ayastefanos'un usta avcılarıarasında yer alanlardan biri deServet-i Fünun'un sahibi Ahmetİhsan Tokgöz'dür. Ahmet İhsanBey, Ayastefanos'tan Hakkı Ha-lit Karay, gene avcılık uğruna, birgözünü kaybetmiş olan Bahçeka-pı'da spor malzemeleri mağazasısahibi Lazaro Gabay gibi avcı ah-baplarının yanı sıra, İstanbul'dan

gelen paşa ve levanten dostlarıy-la birlikte ava çıkar; o köşe senin,bu köşe benim, Ayastefanos ça-yırlıklarını arşınlayıp dururdu.Üstatlar, avladıkları bıldırcınlarıda bir güzel pişirtip afiyetle yer-lerdi.

Ahmet İhsan Bey'in torunu,1918 Yeşilköy doğumlu Beslan

Cankat'ın anlattıklarına göre, ya-pılan av partileri muhteşem olur,büyüklerin yanı sıra çocuklar dakatılıp bu av partilerinin heyeca-nını yaşamaktan geri kalmazlar-mış:

"Avcılık, büyükbabam Ah-met İhsan Bey'le, babam MuratCankat'ın en büyük hobisiydi di-yebilirim. Hazırlıklara birkaçgün önceden başlanır, tüfekler te-mizlenir; kaputlar, golf pantolon-lar, potinler hazır edilir, biz ço-cuklara da yaklaşan av partisininheyecanını yaşamak düşerdi. Ba-bam, avcılığa alışıp ileride iyi biravcı olabilmem için, beni de ya-nında götürürdü. Tabii ki usule,nizama uymak, gürültü patırdıyapmamak şartıyla. Bu arada bende kumanya çantasını, kuşlarıkaldırmak için kullanılan man-duka sırıklarını taşımak gibi ufaktefek görevler üstlenmekten gerikalmazdım. Kuru ayaz ve yağ-mur çiselemelerine aldırış etme-den önde köpekler, ortada de-demler, en arkada da biz çocuk-lar, Kalitarya taraflarına doğruusul usul yol alınır; tepemizdenuçup giden, yolumuz üzerindehedefe giren bıldırcınlar da alaşa-ğı edilirdi."

36 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 37: Document

AV PEŞİNDE BİR ŞAİRGene aynı dönemlerde Ayas-

tefanos çayırlarında bıldırcın ko-valayan ünlü avcılardan biri deMakriköy'ün renkli simalarındanşair Bedri Ziya Bey'dir. SonradanUlus adını alan Hakimiyet-i Mil-liye gazetesinde 'Ankaravi' imza-sıyla makaleler yazmış, Cumhuri-yet'in ilk yıllarında da Servet-iFünun, Tanin, Tasvir-i Efkar veson olarak Cumhuriyet'te yazılaryazmaya devam etmiş Bedri ZiyaBey'in Cumhuriyet gazetesindeyayımlanmış 'Ava Ve AvcılığaDair' başlıklı makale serisi o dö-nem av meraklılarının oldukçabüyük takdirini kazanmıştır. Gü-nümüzde yurtdışında yaşayan to-runu Rasin Örsan tarafından ka-leme alınmış 'Kaybolan Bakır-köy' adlı kitaptaki anılarda, Bed-ri Ziya Bey'in bıldırcın avların-dan da söz edilmektedir:

"Bedri Ziya Bey'in türlü me-rakları arasında avcılık en baştagelirdi. Evvelce evde tam teçhizatav takımları, Saint-Etienne mar-ka çiftesi, Krauss marka dürbü-nü, Pointer av köpekleri varmış.Bıldırcın mevsiminde Bedri ZiyaBey yanına torunu Zarifi de ala-rak sabahları kayıkla Florya'ya

gidermiş. Oradan Yeşilköy istas-yonuna kadar avlana avlana ge-lir, son yıllara kadar mevcut olupda yeni yıkılan istasyon gazinosu-nun havuzu kenarında on beş da-kika kadar dinlenir ve bu aradada kahvesini içermiş. Bedri ZiyaBey'in avlanmak için ailesiyle Ka-litarya'da bir Rum evine gidip avmevsimi süresince kaldığı daolurmuş. O zamanlar Bakırköy'leYeşilköy arasındaki kıyı şeridin-de bu iki yerden başka iskan edil-miş bölge yoktu. Bedri Bey'le di-ğer avcı arkadaşları Bakır-köy'den çifte kürek denize açılır-

lar, Baruthane burnunu dönüncedoğru Yeşilyurt yamaçlarına vu-rurlarmış. Karaya çıkınca da açıkaraziye dalıp bıldırcın, çulluk,tavşan avlarlarmış."

NEDEN BILDIRCIN?Bıldırcın özellikle soğuk ve

karlı havalarda avlanması pekzor olmayan, eti açısından da da-makta hoş tat bırakan lezzetlikuşlar arasında yer alır. Bu ne-denle de avcıların vazgeçemedik-leri kuşlardan biri olup çıkmıştır.Ama her nedense, eski İstanbul'aait av ve avcılık konularından lafaçıldığı zaman, kent civarındakitüm avlak alanlar bir tarafa bı-rakılır, söz gelir Ayastefanos'unbıldırcınlarına dayanır.

Muhakkak ki bu konuda,dümdüz uzanıp giden Ayastefa-nos çayırlarının ve bu çayırlarıkendilerine mekan seçen bıldır-cın sürülerinin payı büyüktür.

Şimdi ne bıldırcın kaldı nealabildiğine uzanıp giden Ayas-tefanos çayırları ne de o dilleredestan avcılar. Haa! Değişme-yen tek bir şey var. O da 'SaatliMaarif Takvimi'nin 4 Eylül ta-rihli yaprağında, 'Bıldırcın Geçi-mi Fırtınası'nı bildiren yazı.

Ayastefanosyakınlarındaavlanırken birkaza sonucukendini vuranünlü ressamKont AmadeoPreziosi'ninYeşilköy LatinMezarlığındakikabri (üstte).1890'lı yıllardaServet-i Fünundergisinde yeralmış birfotoğraf:Ayastefanosçayırlarındabıldırcın avı(üstte, solda).Servet-i Fünundergisi, 1893'teyayımlanan238. sayısınınkapakkonusunu,Ayastefanos'tabıldırcın avınaayırmıştı(altta).

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 37

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 38: Document
Page 39: Document

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 40: Document

Mustafa Kemal ile mektuplaşmaları ışığında

Cemal Paşa,Kurtuluş Savaşı'nanasıl bakıyordu?Cemal Paşa, Mustafa Kemal Paşa'ya ve Anadolu hareketinesonuna kadar güvendi. Zaferin kesinlikle kazanılacağınainandı; bu yolda çalışabilmek için Mustafa Kemal'lemektuplaştı.

Cemal Paşa,

1920'de,

Kabil'de.

40 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

ALPAY KABACALı

Osmanlı devletininBirinci Dünya Sava-şı'ndan yenik çık-ması ve 30 Ekim1918'de Mondros

Ateşkesi'nin imzalanması üzeri-ne ileri gelen İttihatçılar (Talât,Enver ve Cemal paşalar, BeyrutValisi Azmi, eski Polis MüdürüBedri, Doktor Nâzım, DoktorBahaeddin Şakir ve Cemal AzmiBeyler), 1-2 Kasım gecesi gizlicebir Alman denizaltısına (U-67)binerek Türkiye'den ayrılmışlar-dı.

Ertesi gün Kırım Yarımada-sı'na, Sivastopol yakınındakiGözleve'ye (Evpatorya) ulaşandenizaltıyı Almanların hazırladı-ğı bir tren bekliyordu.

Enver Paşa dışındakiler butrenle Berlin'e gittiler. Enver Pa-şa, denizaltıdan iner inmez izinikaybettirdi.

Cemal Paşa, 1919 sonlarıyla1920 başlarında sahte pasaport-la Almanya ve İsviçre'de yaşadı;anılarını yazdı. Anıları ilk kez-Almanca çevirisiyle- Alman-

Page 41: Document

ya'da yayımlandı. Enver ve Ta-lât paşalar gibi o da hâlâ Türki-ye'nin kaderinde söz sahibi ol-duğuna, Türkiye'nin kurtuluşuiçin bir şeyler yapması gerektiği-ne inanıyordu.

1 8 Mayıs 1920'de Cemal Pa-şa, Almanya'dan hareket edenve ülkelerine dönmekte olan Rustutsakları arasına karışarakMoskova'ya gitti. Burada İtti-hatçıların ve Ankara Hüküme-ti'nin temsilcisi gibi davranarak,Sovyet hükümetiyle ittifak gö-rüşmeleri yapmak istedi. Gerçekamacı ise 'Hindistan ihtilali'ydi.İngilizlerin tutsak ettiği Doğuuluslarının ancak bu yolla kur-tulabileceğini, Türkiye'nin debundan yararlanarak emperya-listlerin işgaline son verebileceği-ni düşünüyordu. Yakın dostuMustafa Kemal Paşa'ya süreklimektuplar yazıyor, düşünceleri-ni, neler yapıp ettiğini anlatıyor-du.

Cemal Paşa'nın Moskova'yaulaştığı 27 Mayıs 1920'den 21Temmuz 1922'de Tiflis'te öldü-rülmesine kadar geçen son 50aylık yaşamı üzerine bilgiler, ço-ğu Mustafa Kemal Paşa'ya, birkesimi başka dostlarına yazılmışmektuplarından ve o dönemeilişkin anılardan yararlanılarakelde edilmektedir.

Bu dönemi kısaca şöyle özet-leyebiliriz: Moskova'dan'Anadolu-Türkiye İhtilal-ci Hükümetinin Temsilci-si' kimliği ve görev belge-si alarak Bakü'ye gidipdöndü. Oradan Türkis-tan'ın Taşkent şehrinegeçerek dağılmış eski sa-vaş tutsağı Türk subay veerlerini toplayıp örgütle-meye girişti. Eylül1920'de Afganistan'a git-ti; Afgan Emiri Amanul-lah ile anlaşarak ülkeninordusunu düzenledi; Af-ganistan'ın Sovyetler'le yakın-laşmasında olumlu rol oynadı.Ertesi yıl Buhara ve Taşkent üze-rinden Moskova'ya, oradan Ber-

lin'e geçti. Münih ve Paris'te debir süre kaldıktan sonra, 2 Ma-yıs 1922'de Berlin üzerindenMoskova'ya döndü.

Bu yolculuklarda Afganistaniçin Rusya ve Avrupa'dan silahve malzeme sağlamaya çalışmış,

ancak başarılı olamamıştı. 5Temmuz 1922'de Moskova'danhareket edip Bakü üzerindenGürcistan'ın Tiflis kentine geldi.Türkiye temsilcisi Muhtar (Mol-laoğlu) Bey'e başvurdu; yaverle-rinden İsmet Bey'i de Kars'a gir-

'Hatıralar' yeniden yayımlandıİttihat ve Terakki'nin son dönemindeki en güçlü üç adamından biri

olan Cemal Paşa'nın (ötekiler Enver Paşa ile Talât Paşa; bu üç

paşalara 'Ekanim-i Selase' de denilmişti) ilk kez Almanya'da Almanca

olarak çıkan, sonradan Türkiye'de birkaç kez basılan anıları, Türkiye

İş Bankası Kültür Yayınları arasında yeniden yayımlandı. Alpay

Kabacalı'nın basıma hazırladığı bu yeni yayında kitabın dili önemli

ölçüde yalınlaştırıldı, önceki baskılardaki birtakım yanlışlar düzeltildi.

Kitaba ayrıca, çok sayıda açıklama notu eklendi... Alpay Kabacalı,

kitabın başındaki giriş yazısında Cemal Paşa'nın, anılarını yazdığı

tarihlerde yayımlanan iki kitapta ortaya atılan

görüşlerden ve gerçekdışı bilgilerden rahatsız

olduğunu; bu kitaplardaki görüşleri çürütmeye

yöneldiğini belirtiyor. Bunlar, Amerikan Büyükelçisi

Morgenthau ile Rusya Maslahatgüzarı A.

Mandelstam'ın kitaplarıdır. İlki 'Büyükelçi

Morgenthau'nun Öyküsü' (l\lew York 1918), ikincisi

'Osmanlı İmparatorluğu'nun Yazgısı' (Paris 1917)

başlığını taşımaktadır. İşin ilginç yanı, İngilizcesi

1990'da, Türkçesi 1991'de yayımlanan bir kitapta,

Heath W. Lowry'nin 'Büyükelçi Morgenthau'nun

Öyküsü'nün Perde Arkası' başlıklı çalışmasında,

Cemal Paşa'nın haklı olduğunu ortaya koyan

bilgilerin yer almış olmasıdır. Kabacalı'nın

deyişiyle, "Böylece, çok geç de olsa, Cemal Paşa'nın

-özellikle Ermeni soykırımı konusunda- 'birtakım

hayal ürünlerini sahiymiş ya da gerçekmiş gibi yayarak nefret

üretmeye' yönelen Morgenthau'nun yazdıklarına öfkelenmekte haklı

olduğu" belgeleniyor.

Mustafa Kemal,İsmet Paşa'ylabirlikte,'Büyük Taarruz'öncesinde,Ilgınmanevralarınıizliyor: CemalPaşa'ylamektuplaştıklarıgünler...

Popüler TARİH /Eylül 2001 • 41

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 42: Document

Cemal Paşa,4.OrduKomutanı veBahriye Nazırıiken Şam'da(sağda).Oğulları AhmetCemal, MehmetCemal ve eşiylebirlikte (altta).

me izni almak üzere Anka-ra'ya gönderdi. Orada Musta-fa Kemal Paşa ile telgrafla('makine başında', bizzat) gö-rüşmek istiyordu. İki yaveriylebirlikte sonucu beklemeyebaşladı. Ve 21 Temmuz 1922akşamı, Tiflis'in Büyük PetroCaddesi'nde iki yaveriyle bir-likte öldürüldü...

ÇELİŞEN ÇARKLARARASINDA

Şevket Süreyya Aydemir,önde gelen İttihatçıların Tür-kiye'den ayrıldıktan sonrakiyaşamlarını, "Çelişen çarklararasında yoğrulan, çileli, yön-süz, hedefsiz günler ve çaba-lar" olarak niteler.

İstanbul'dan ayrılırlarkenTalât Paşa bir gerçeği dile getir-miş, "Bizim siyasi hayatımız bit-miştir" demişti. Ne var ki çokgeçmeden Talât ve Cemal paşa-lar bir yandan eski 'Batılı düş-manları' İngiltere, Fransa, İtalyave Sovyetlerle Türkiye adınailişkiye geçme çabası içinde ol-muşlar; bir yandan da Enver veCemal paşalar Türkistan'da,İran'da, Afganistan'da -hattaHindistan'da!- ihtilaller çıkart-mak için serüvenlere atılmışlar-dır.

Öte yandan Enver Paşa,

Anadolu ile ilişkilerini koparma-mak, Anadolu'ya geçerek İtti-hatçılar adına "Milli Mücade-le'ye el koymak" için girişimler-de bulunmuştur.

Hatta, İttihatçıların Trab-zon'dan Anadolu'ya geçmeleriönlenince Enver Paşa, MustafaKemal'e, "Bu çabalarınız sonuçvermeyecek, biz mutlaka gelece-ğiz" yolunda mektup yazacaktır.İttihatçılardan Küçük Talât(Muşkara), Halil (Kut) Paşa'yamektubunda, Mustafa Kemal veçevresini hedef alarak şöyle diye-

cektir: "Kardeşim, artık buheriflere hiç merhamet yok.Tam manası ile bir inkılaba,kanlı bir inkılaba hazırlana-lım."

MUSTAFA KEMAL'E

GÜVEN

Cemal Paşa'nın mektupla-rı incelendiğinde, onun da za-man zaman Enver Paşa'nın et-kisinde kaldığı, ama KurtuluşSavaşı'nın başarıya ulaşacağı-na inandığı ve -kendi inanışın-ca- bu yolda çalıştığı, hiçbirzaman Mustafa Kemal'i hedefalan girişimlere yönelmediğigörülmektedir.

Mustafa Kemal Paşa, İtti-hat ve Terakki'nin adı geçenüç önderiyle zaman zaman ya-

zışmış olmakla birlikte, 'Üç Pa-şalar'a, "Büyük Millet MeclisiHükümeti namına hiçbir siyasigirişimde bulunmaya yetkili ol-madıklarının tebliği"ni istemiş;onları Anadolu hareketinin dı-şında tutmaya özen göstermiştir.

Bu genel bakıştan sonra, Ce-mal Paşa'nın Kurtuluş Savaşıüzerine görüşlerini ve MustafaKemal Paşa ile ilişkilerini yansı-tan alıntılara geçebiliriz.

Cemal Paşa, Moskova'ya ilkgidişinden bir hafta sonra Mus-tafa Kemal Paşa'ya yazdığı 3Haziran 1920 tarihli mektuptaşöyle diyor: "Sizden pek çok ha-berler aldım. Savaşımlarınızdane büyük bir azim ve iman gös-termekte olduğunuzu büyükövünçle öğrendim. Zaten sizdenbeklenen hareket de bu idi.Mustafa Kemal! Emin ol kimemleket kurtulacak ve bu kur-tuluş yalnızca kahramanlığı veesarete karşı nefreti her türlüşüpheden uzak olan Türk unsu-runa senin telkin ettiğin vecd veiman sayesinde olacağı içinMustafa Kemal namı doğu veTürk mahlasları arasında en bü-yük bir mevkii işgal edecek!"

Cemal Paşa'nın Afganis-tan'dan, Kabil yakınındaki Bik-tut'tan yazdığı 29 Temmuz 1921

42 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 43: Document

Cemal Paşa veEnver Paşa birarada (solda).Ölümünden biryıl önce eşiyleBudapeşte'de(altta).

tarihli mektup, şu giriş paragra-fıyla başlıyor: "Ben size bu mek-tubu yazdığım sıralarda siz kim-bilir hangi dağ tepesindeki çadı-rınızda, masanızın üzerine açtı-ğınız haritalarınızın üzerinde,muharebe hatlarından gelen ra-porların tetkiki ile muhtelif kol-lara yazılacak yazıların içeriğiylene hararetle meşgulsünüzdür.İlahi bir nurun kalbinizdeyarattığı aydınlıkla mil-letin ruhundaki kahramanlık anıtını aydın-lattınız. Şimdi bütünzindeliği ile ayağakalkmış milletinbaşına geçtiniz.Dünyaya harikalargösteriyorsunuz. Al-lah yolunuzu açık, kı-lıcınızı keskin etsin."

ENVER PAŞA SORUNUCemal Paşa, 12 Kasım

1921'de Moskova'dan MustafaKemal Paşaya gönderdiği tel-grafta, Enver ve Halil paşalarınAnadolu'ya geçme girişimleriniöğrendiğini, bu girişimlere engelolmak için bütün varlığıyla çalış-tığını bildirmektedir. 16 Kasım1921'de Moskova'dan yazdığımektupta da Enver Paşa'nın Bu-hara'daki (Türk-Sovyet ilişkile-

rine zarar verebilecek nitelikte-ki) eylemlerini engellemeye çalış-tığını belirtmekte; "Eğer hakika-ten Enver Paşa'yı Buhara'dangeri alamazsam bütün bir buçuksenelik çalışmamı mahvetmişolacağım" demektedir.

Cemal Paşa, sonraki mek-tuplarında da Enver Paşa'yı kına-yacak; onun Buhara'daki girişim-

lerinin Anadolu ve İslamülkeleri için zararlı

olduğunu belirte-cektir. MustafaKemal Paşa,Moskova Büyü-kelçisi Ali Fuad(Cebesoy) Pa-şa'ya 8 Kasım1921 tarihli ya-

zısında, "CemalPaşa, şimdiye kadar

dürüst hareket etti.Aynı tarzda devam ederse,

kendisini takviye edeceğiz. Her-halde Enver vesaire ile alakasınıkesmelidir. Bunları benim tara-fımdan açıkça kendisine söyleyi-niz" demektedir.

Bu arada Mustafa Kemal Pa-şa, Cemal Paşa'ya 2 Ocak 1922tarihli mektubunda, onun EnverPaşayla ilgili görüşlerine açıkçakarşı çıkıyor ve özetle şunlarıyazıyor: "Sen şöyle veya böyle

Mektuplar içinkaynakçaMustafa Kemal'in ve CemalPaşa'nın bu sayfalarda sözügeçen, içlerinden alıntılarverilen mektupları, başlıcaTürk Tarih Kurumu'ndakiEnver Paşa Arşivi, ATAŞEAtatürk Arşivi'nde yeralmaktadır.Ayrıca bu konuda şuyayınlara başvurulabilir:Hülya Baykal: "MilliMücadele YıllarındaMustafa Kemal Paşa ileCemal Paşa ArasındaYazışmalar", AtatürkAraştırma Merkezi dergisi, s.14, Mart 1989; HüseyinCahit Yalçın: "TarihiMektuplar", Tanin gazetesi,1945; Ali Fuat Cebesoy:Moskova Hatıraları, İst.1955; Kâzım Karabekir:İstiklal Harbimiz, İst. 1969;Kâzım Karabekir: İstiklalHarbimizde Enver Paşa veİttihat ve Terakki Erkânı, İst.1967; Şevket SüreyyaAydemir: Enver Paşa, C. I I I ,İst. 1972; Harp TarihiVesikaları dergisi, s. 55.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 43

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 44: Document

22 Ağustos1934 tarihli'Yedi Gün'dergisininkapağı: MünifFehim'inçizgileriyleCemal Paşa'nınTiflis'te katli.Alttakifotoğrafta iseCemal Paşa,kız kardeşiyle1919-20'lerdeStuttgart'ta.

hareket edersen Enver memleke-te girer gibi tehditlerin manasıyoktur. Ancak bu içerik ve zih-niyet, gülünç sayılmaktan başkabir etki yaratmaz. Size arkadaş-ça verebileceğim öğütler şunlar-dır: Öncelikle, Türkiye halkınınyönetim ve anlayış şekillerindeoluşmuş inkılabın niteliğiniönemle inceleyiniz. Bu husustaaydınlanmak için her türlü aracave yönteme başvurmak yararlı-dır. Bu takdirde Türkiye BüyükMillet Meclisi'nin ve reisinin veHeyet-i Vekile namındaki ba-kanlar kurulunun ve bunlarınmillete karşı olan durumunu veyetkilerini anlayacaksınız. İkin-cisi, memleket ve millet önündemevki ve saygınlığın geri alınma-sı için sakin ve boyun eğmiş veherhalde acelesiz olumlu vemaddi çalışmalar yapmak zo-runluğu vardır. Üçüncüsü, eylem

ve hareketlerinizin isabetli olma-sı için kesinlikle Ankara'nın sıksık talimat ve öğütlerine ihtiyaçduyulması zorunludur. Enver'insözüyle hareketin ve hatta her-hangi bir noktada onunla işbirli-ğinin güçlüklere ve tehlikeli du-

rumlara yol açacağında hâlâ te-reddüde yer yoktur."

Mustafa Kemal, -herhaldeCemal Paşa'yı darıltmak isteme-diği için- bu mektuba ilişik ikin-ci mektubunda, "Hareketleriniz-de ve çalışmalarınızda birtakımserserilere kapılmadığınızı ve ka-pılmayacağınızı doğrulayan bil-gileri memnuniyetle ediniyoruz"demektedir.

CEMAL PAŞA'NIN

YANITLARI

Cemal Paşa'nın 11 Mart1922'de Paris'ten yazdığı cevap-taki şu cümle önemlidir: "Bütünicraat ve girişimlerimde düşün-celerinize ve görüşlerinize tama-mıyla katılırım."

24 Mart 1922 tarihli, yineParis'ten yazdığı mektubun 'sonsöz'ü ise şöyledir: "Bütün ru-humla ve cismimle sizinle bera-ber çalışmaktan başka bir fikrimyok!"

Münih'ten 12 Nisan 1922'deyazdığı mektupta, Mustafa Ke-mal Paşa'nın 2 Ocak günlü mek-tubunda yazdıklarına değinerekonu haklı bulduğunu anlatıyor;"Sizinle ilişkim uzun süre kesin-tiye uğrarsa nasıl davranacağımıbilemem. Bu sebeple sizden aydaen az bir kez ayrıntılı mektuplaralmalıyım" diyor.

Cemal Paşa'nın Mustafa Ke-mal Paşa'ya yazdığı son mektup,9 Temmuz 1922 tarihlidir. Ba-kü'den -on iki gün sonra öldü-rüleceği- Tiflis'e gelirken trendeyazılmıştır. Bu mektubunda daEnver Paşa'nın yanlışlarından vebaşarıya ulaşamayacağından sözetmektedir. Mustafa Kemal Pa-şa'dan, Afganistan'a gitmedenönce Kars'tan ya da Trab-zon'dan 'makine başında' (telg-rafla) görüşmek istemektedir.Mektubu, yaveri İsmet Bey ara-cılığıyla Ankara'ya göndermiş-tir.

Cemal Paşa Tiflis'te, Türki-ye'ye girmesine izin verilmesinibekliyordu... Ne yazık ki alçak-ça bir cinayete kurban gitti.

44 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 45: Document

Mustafa Kemal veİttihatçı paşalarÜç İttihatçı liderin en büyüğü olanCemal Paşa, Talât ve Enver paşalaranasıl bakıyordu? Bu paşaların MustafaKemal'e ve Kurtuluş Savaşı'na ilişkintutumları neydi?

ORHAN KOLOĞLU

larını ortaya çıkarmak için, belir-li karşılaştırmalar yapacağız.

Tabloyu tamamlamak için debunların her birinin, İttihat veTerakki kökenli olan ama daha1909'da 'Paşavat'ın çizgisindenayrılan Mustafa Kemal ve özel-likle Kurtuluş Savaşı karşısındakitutumlarını da belirleyici olarakkullanacağız.

1872'de doğan Ahmet CemalPaşa, üç İttihatçı liderin en büyü-ğüdür. 1895'te 23 yaşındaykenErkanıharp (Kurmay) Yüzbaşıolarak fiilen orduda hizmete baş-lar. Enver 1902'de 21, Mustafa

Kemal ise 1905'te 24 yaşınday-ken aynı rütbeye ulaşırlar.

Cemal, doğal olarak kademe-leri daha önce aşmış ve bir tüme-nin kurmay başkanlığını yaptık-tan sonra 1906'dan itibaren 'Ru-meli Demiryolları Müfettişliği'gibi kilit noktalarda bulunmuş-tur. Bu yönetici niteliği nedeniyle,daha çok insanla temasta bulun-mak ve örgütleme faaliyetleriniyürütmek olanağını bulmuştur.Ancak yine bu özelliği nedeniyle,ihtiyatlı davrandığı ve özgürlük-lerle ilgili faaliyetlerinde, fazla önplana çıkmamaya özen gösterdiğifark edilir.

Fazla konuşkan olmayan,hayli içe dönük yapıdaki Enver,örgütleyici olmaktan çok, eylem-ci yani 'komitacı' olarak dağlar-da vuruşan yönüyle öne çıkar.Düşünce üretme safhasında, geriplanda kalır. Hatta bireysel ha-yallerinin daha baskın olduğusöylenebilir. Saçındaki bir beyaztutamın 'cihangirlik' anlamınageldiği inancı, daha okul sırala-rında arkadaşlarınca biliniyordu.

Enver, Talât veCemal Paşa,Ayastefanos'daki (Yeşilköy)'TayyareMeydanı'nda.

Popüler TARİH I Eylül 2001 • 45

ttihat ve Terakki'nin Paşa-vat'ı (paşaları) denince,Talât-Enver-Cemal üçlüsüakla gelir. 'Fırka'nın için-de, daha birçok 'paşa' var

idiyse de Batı kaynakları, İttihatve Terakki'nin 'triumvira'sındanbahsedince, sadece bu üçlü anla-şılır.

İttihatçıların, Doktor Nâzım,Cavid Bey ve benzeri daha birçokönderi vardır. Ama bunlar daimaküçümsenmişlerdir.

Biz bu yazı çerçevesinde, Ta-lât-Enver-Cemal üçlüsünün, top-lumun kaderini etkileyen karar-larda ne derece belirleyici olduk-

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 46: Document

1908'de Meşrutiyet'in ilanınısağlayan eylemlerinin ardındandağdan şehre indiğinde, birdenbi-re 'Hürriyet Kahramanı' ilanedilmiş iki subaydan biridir ve'her şeyi yapmış olan kişi' diyesunulmayı benimsemiştir.

MustafaKemal, Enverve Talât paşalar(üstte).Cemal PaşaAfganistan'da,MevlanaUbeydullah İlebirlikte(sağda).

Mustafa Kemal, Suriye'dendöndükten sonra İttihat ve Te-rakki'nin içinde yer alır. Komita-cılık faaliyetlerinde bulunmaz;buna karşılık Selanik'te kendi ar-kadaşlarıyla fikir üretmekten degeri durmaz. Bu dönemde örgüt-leyici de değildir.

Aralarındaki tek sivil, TalâtEfendi'dir. Cemal'den iki yaşgençtir; ama siyasi faaliyetlerehepsinden önce dalmıştır. Daha1895'te 20 yaşındayken tutukla-nır. Posta ve Telgraf İdaresi'ndememur olması nedeniyle haberakışının içinde yer alır, dostlukkurma yeteneği nedeniyle ilişkile-rini kolaylıkla geliştirir. İttihat veTerakki'nin en iyi örgütçüsü ol-

duğu daima kabul edilmiştir.Gizli toplantılar için, MacedoniaRisorta mason locasını kullan-mayı gerçekleştirmede ön plandarol oynar.

Meşrutiyet'in ilanından 1918sonunda yenilginin kesinleşmesi-

tır. Bunu, askerlerin siyasete ka-rışmamasını ilke edinmesi de zor-lamıştır.

Hatta Mustafa Kemal, 'isten-meyen adam' durumuna düşmüşve dışlanmıştır. Kendisi de1919'a kadar, Fırka'yı reddetme-miş ancak siyasi ilişkilerim kes-miştir.

1913'ün Ocak ayındakiBabıali Baskını'na kadar,Fırka'nın 'sivil yöneti-mi'nde en etkili kişi Ta-lât'tır. Dahiliye Nazırıolarak örgütlenmeyi şah-sen yürütmüştür. Bu dö-nemdeki politikaların ve

oluşumların baş sorumlusu-dur.

Enver, 'Hürriyet Kahrama-nı' olarak -komitacı eylemleriyle

Talât Paşa, Enver'le aynıkaderi paylaşmaktan başka birşey yapamadı.

ne kadarki sürede, İttihat ve Te-rakki'nin bu ünlü üçlüsünün üst-lendikleri roller, bu temel kişilikyapılarıyla bağlantılıdır. Söz ko-nusu 10 yıllık dönemi, 1913 yılıbaşıyla ayrılan iki bölümde ele al-mak, adet olmuştur.

Mustafa Kemal, Fırka'nın (İt-tihat ve Terakki) güvendiği birüye olarak, yönetim mekanizma-sının verdiği görevleri üstlenmiş,ancak asla ön plana çıkamamış-

mukayese edilmeyecek- inanıl-maz bir üne kavuşmasının hemenarkasından, Berlin'e askeri ataşeatanmak ve hanedana damat se-çilmek suretiyle Fırka'nın başarı-sızlıklarından etkilenmeden ünü-ne ün katar.

31 Mart Ayaklanması ya daİtalyanların Libya'ya saldırısındaüstlendiği görevlerle Enver, hep'kurtarıcı' olarak kenarda durur.Bu arada arkadaşlarına da açık-

46 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 47: Document

lamadığı düşüncelerini Almandostlarıyla da paylaşarak BirinciDünya Savaşı sırasındaki panis-lamcı eylemlere zemin hazırlar.Cemal ise İmparatorluk toprak-ları içinde sorunlu bölgelerde üst-lendiği görevlerle, sözü dinlenenbir kişi olmaktan çıkmamaklabirlikte, Fırka'yı doğrudan yönet-mekten uzaklaşır. Üsküdar Mu-hafızlığı, Adana Valiliği, BağdatValiliği, Balkan Savaşı'nda Trak-ya'da bir cephe komutanlığı sıra-sında, genelde otoriter ve etkilibir yönetici olduğunu kanıtlar.

BİR DÖNEMEÇ: BABIALİBASKINI

1913 yılının Ocak ayındakiBabıali Baskını'yla İttihat ve Te-rakki'nin askeri kanadının ege-menliği başlar. Baskını şahsenEnver düzenler. Talât-Enver-Ce-mal triumvirası hükümetin içindetam egemenliğini kurarken, Har-biye Nazırlığı ve Padişah'ın yeri-ne Başkumandan Vekilliği'ni üst-lenen Enver, her konuda son ka-rarı veren kişi durumuna gelir.Birinci Dünya Savaşı'na katılma-nın hükümetteki tek sorumlusuodur.

Aslında Kabine'deki birçokbakan hatta sadrazamla birlikte,Talât da savaşa girilmesine kar-şıydı. Ancak Enver'e karşı çıkma-yı düşünmedi. 1917'de sadrazamolduğunda da Enver'le aynı kade-ri paylaşmaya devam etmektenbaşka bir şey yapamadı.

Cemal'in durumu ise büsbü-tün karışıktır.

Osmanlı sularına sığındıktansonra Rus limanlarını Osmanlıbayrağı altında bombalayarakdevleti zorla savaşa sürükleyeniki Alman zırhlısı, 'Bahriye Nazı-rı' bulunduğuna göre, onun emrialtında olmalıydı. Oysa eylemdenCemal Paşa'nın bilgisi bile olma-mış, bombardımanı Enver'denhaber almıştır.

Arkasından, Bahriye Nazırlı-ğı devam etmek koşuluyla Ce-mal, Suriye'deki 4. Ordu Komu-tanlığı ve bölgedeki sivil yöneti-

min başına getirilir. Böylece İs-tanbul'dan uzaklaşmış ve temelkonular üzerinde etkili olma ola-nağını kaybetmiştir.

Buna karşılık o dönemde, Fi-listin-Surıye-Lübnan bölgesininkontrolde tutulması, ayrılıkçıArap akımlarının etkisiz bırakıl-ması büyük önem taşıyordu.

Mısır'ı kurtarmak ve ayak-landırmak için düzenlenen KanalSeferi'nin (Süveyş Kanalı) başarı-sız kalmasından sadece onu so-rumlu tutmak mümkün değildir.

1918 sonunda MondrosAteşkesi ile Osmanlı devleti şart-sız teslim olunca, Fır-ka'nın diğer ileri ge-lenleriyle birlikte Av-rupa'ya kaçmaktanbaşka çıkar yol bula-maz İttihatçı paşalar.

Enver Paşa'nınBolşeviklerle ilişkisi,daha sonra onlarakarşı eylem çabaları,dayanacağı bir askerigüç oluşturma arayı-şıydı. Sakarya Savaşısırasında (Ağustos-Eylül 1921) Batum'ayerleşip Mustafa Ke-mal'in başarısızlığıdurumunda Ankarahareketinin başınageçmeyi bile tasarla-dı. Ankara zaferi ka-zanınca, umutsuz-lukla Orta Asya'yayöneldi. Çok aşağıla-yıcı durumlarla kar-şılaşınca, Bolşevikkurşunlarının üzeri-ne atını koşturarak adeta intiharetti.

Talât, siyasi temaslarını An-kara'nın yararı için kullanmayahazır olduğunu saklamamıştır.Artık yönlendirici olma yeteneği-ni kaybettiğini kabul ediyordu.

Cemal Paşa ise, önce Alman-ya'ya, sonra Rusya üzerinden Af-ganistan'a geçti. Başarısız kalmış'cihad' eylemini devam ettiripHindistan'daki İngilizleri zorasokmak istiyordu.

Suphi el Omari'ninanılarında CemalPaşaCemal Paşa'nın Suriye ve

Lübnan'daki 4 yıllık komutanlığı

dönemindeki davranışları,

kendisinin gösteriş meraklısı,

övgülere dayanamayan biri olarak

sunulmasına zemin hazırlamıştır.

0 kadar ki, 'kendi krallığını

kurma tutkusu' içinde olduğunu

iddia edenler bile çıkmıştır. 0

sırada Osmanlı ordusunda teğmen

olarak bulunan ve firar

edip Hicaz'da

ayaklanan Şerif

Hüseyin'in birliklerine

katılan Arap kökenli

Suphi el Omari

anılarında (Lavrens'i

Nasıl Tanıdım, s.118-

120), bu hayali iyice

genişletir. Ona göre

Cemal Paşa, Irak-

Suriye-Filistin-

Arabistan-Kilikya-

Kürdistan'ı kapsayacak

bir krallık için Rusya ile

anlaşmıştır. "Çünkü,"

diyor yazar,

"İstanbul'da kilerin

Almanlarla işbirliğine

karşıydı". Bu tür

fantezileri ciddiye

almak mümkün değildir.

Aslında savaş

koşullarında Arap

ayrılıkçıların

eylemlerinin tehlikeli

bir düzeye varmasını

engellemek için, Cemal

Paşa'nın özel bir davranış içinde

bulunması kaçınılmazdı. Belki

bazı abartmaları olmuştur, ancak

bunda, çevresindeki kimi

ayrılıkçı, kimi Osmanlı'ya bağlı

Arap ileri gelenlerinin

davranışlarının etkisi de vardır.

Bunların bazısı içtenlikle,

diğerleri de Fransız ve İngilizlerle

işbirlikleri anlaşılmasın diye,

Cemal Paşa'yı öven kasideler bile

yazıyorlardı.

Cemal Paşa,Kabil'de Afgankıyafetiyle.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 47

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 48: Document

ABD'li gazeteci Browne'ın izlenimleriyle

Amerikan mandasınasıl püskürtüldü?1919 Eylül'ünde Sivas Kongresi'ni izleyen ABD'li gazeteciBrowne, Chicago Daily News'a şu satırları yazıyordu: "BütünAnadolu, haksızlık karşısında alevlenmiş durumda."

SAFA TEKELI"Ak koyunla kara koyunungeçitte belli olduğu günlerdi o günler.Ve İstanbul'dan gelen bazı zevatsapsarı yılgınlıklanyla beraberve ihanetleriyle birliktebir de Amerikan gazeteci getirmiştiler.Ve Erzurumlulardan ve Sivaslılardan ve Türk milletinden çokişbu Mister Bravn'a güveniyorlardı."(Nazım Hikmet, Kuvayı Milliye Destanı)

Eylül'ünde, "Milli sı-nırlar içinde bulunanvatan parçaları bü-tündür; birbirindenayrılamaz. Manda ve

himaye kabul edilemez" kararla-rının alındığı Sivas Kongresi (4-11 Eylül), uzun süren Amerikanmandası tartışmalarına da sahne

48 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 49: Document

olur. Manda yanlılarının ve dola-yısıyla Amerikan mandasınınpüskürtüldüğü Sivas Kongre-si'ndeki bu tartışmalarda, bir deAmerikalı gazetecinin adı geçer:Edgar Louis Browne.

Chicago Daily News gazetesimuhabiri Browne'm, Sivas Kong-resi'ne gönderilmesine HalideEdib (Adıvar) ön ayak olur. Hali-de Edib, Mustafa Kemal Paşa'yayazdığı 10 Ağustos 1919 tarihlimektubunda (Nutuk'ta da yeralır), Sivas Kongresi toplanıncayadeğin, "Amerikan komisyonunualıkoymaya çalıştıklarını" bildi-rir.

Halide Edib'in sözünü ettiğikomisyon, başkanları HenryChurchill King ve Charles R.Crane'in adlarıyla 'King-Crane'diye anılan 'Türkiye Mandalarıiçin Müttefiklerarası Komis-yon'dur.

Komisyon üyeleri 3 Haziran1919'da İstanbul'a gelip Ağustossonuna kadar çeşitli görüşmeleryaparlar. 31 Ağustos 1919 günlüThe New York Times'da yer alanhaberde, Paris Barış Konferan-sı'na katılan komisyon üyesi C.R. Crane'in, "Aklı başında olanbütün Türkler de, sorunlarına eniyi çözüm yolu olarak ABD man-dasını görüyorlar" dediği belirti-lir.

HALİDE EDİB'İN GİRİŞİMİ

Halide Edib, sözü edilen mek-tubunda Mustafa Kemal'e,"Kongreye Amerikalı bir gazetecigöndermeyi bile belki başarabile-ceğiz" diye yazar. Edgar LouisBrowne da, King-Crane Komis-yonu'nun başkanlarından C. R.Crane tarafından bu işe 'memuredilir'.

Haydarpaşa'dan 20 Ağustos1919 sabahı trene binerek Eskişe-hir'e hareket eden C. R. Crane'inözel temsilcisi E. L. Browne, dahaönce Halide Edib ile görüşür, yol-culuğunun ana hatlarını onunlabirlikte belirler. Halide Edib, Ku-vayı Milliye'den gereken onayıalmıştır; parola ve rehber gibi ko-

Browne kimdir?20 Ekim 1891'de Massachusettes Lynn'de

doğan E. L. Browne, 1910-1912 arasında

Amerika Deniz Akademisi'nde okudu.Browne daha sonra Chicago Daily News,

New York Globe ve Philedelphia

Bulletin'în savaş muhabiri olarak,

Çanakkale, Suvla Körfezi (Mısır),

Hindistan, Mezopotamya ve

Makedonya'da bulundu. 1917'de Rusya'yagiden Browne, 1918 Temmuz'una değin Sovyet Devrimi'ni izledi. 1918Temmuz'undan Aralık ayına dek Amerikan yedek deniz kuvvetlerinde

görev yaptı. Ayrıca "Amerikan ordusunda faal hizmette ve Milli

Müdafaa Askeri İstihbarat Bölümü'nün Sovyet Rusya Şubesi'nde

Yarbay olarak (1942-1944)..." çalıştı. 1951 yılında ölen Browne, Türk

ordusunun İzmir'e girmesinden 13 gün sonra 22 Eylül 1919'da,

arkadaşı 'Lacy'e gönderdiği mektubunda, "Oh ne mutlu; İzmir'dengelen haberler, beni ne kadar mutlu ediyor. Her günün gelişmeleri,

omuzlarımdan yılların yükünü alıyor" diye yazıyordu.

nularda Browne'a yardımcı olur.Browne'a, kurşun kalemle bir okişareti çizilen ve ortasından yırtı-lan bir kağıdın yarısı ile parolaverilir.

PAROLALI BULUŞMAEskişehir'e doğru 2 saat yol

aldıktan sonra, Browne'ın kom-partımanına, biri çok şık Çerkezgiysili, tabancalı ve hançerli ikikişi girer ve Browne'a işaretli ka-ğıdı gösterirler. Browne, geceulaştığı Eskişehir'den, Ankara'yagidecek trene yerleştirilir ve 12saatlik bir yolculuktan sonra An-kara'ya ulaşır.

Bro\vne'ı istasyonda iki İngi-liz subayı karşılar ve kendilerininkonuğu olmasını isterler. AncakAli Fuat Paşa'nın (Cebesoy) ko-mutasındaki 20'nci Kolordu'yamensup 25 Türk askeriyle 2 su-bayın geldiğini gören İngilizler,oradan uzaklaşırlar.

Ali Fuat Paşa, Browne'ı ko-nuk eder, Sarıkışla'da bir yemek-li toplantı düzenler. Yemekte AliFuat Paşa, Browne'ın sorularınıyanıtlar. Browne'ın, "Milli mu-kavemetin gayesi nedir?" sorusu-na Ali Fuat Paşa'nın yanıtı, "Va-tanın kurtuluşu" şeklindedir.

Bu kez Browne, " Kolordunu-

Sol sayfada,Sivas Kongresisırasında çekilmişilk fotoğraflardanbiri görülüyor:Prof. Dr. AkdesNimet Kurat'ın'Son Çağ'dergisindeki(1963, nr.14)yazısındabelirtildiğinegöre, fotoğrafınorijinali StanfordÜniversitesiHooverKütüphanesindebulunuyor.Fotoğrafta;oturanlar, soldansağa, AhmetRüstem Bey,Hoca Raif Efendi,Mustafa Kemal,Rauf Bey, ŞeyhFevzi Efendi.Arka sırada,Bekir Sami Bey,İbrahim SüreyyaBey ve HüsrevSami Bey yeralıyor. Arkasırada sağdanbirinci Kara VasıfBey, ikinci deMazhar MüfitBey'dir. Aradakiiki kişinin kimliğibelirsizdir.Altta, ABD'ligazeteci BrowneSivas'ta: ProfesörF. Latimer'in'Son Çağ'dergisinde (1965,nr.19) yer alanyazısının yanı sırayayımlanmış veE. L. Browne'ıSivas'ta gösterentemsili birillüstrasyon.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 49

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 50: Document

ABD'li Profesör F. Latimer'in yaptığı araştırmalar, Edgar Louis Browne'ın 'Türkiye 1919' başlıklıdosyasını ortaya çıkarmıştır. Dosyada, Sivas Kongresi'nden sonra kentte yayımlanan 'İradeiMilliye' gazetesinin (17 Eylül 1919, numara 2) arka sayfasında yer almış 'Teşekkür' başlıklı şuyazı da bulunmaktadır: "Teşkilatı Milliye nezdinde Amerika matbuatı umumiyesi mümessili MisterBravun, 15 günden beri Sivas'ta bulunarak, Mustafa Kemal Paşa ve Bahriye Nazırı esbakı Raufbeyefendilerle vesair kongre azalarıyla mülakatlar ve temaslar yaparak kongrenin amal-imeşruasına ve teşkilatının vüs'at ve ehemmiyetine kesbi vukuf ve nüfuz edip amal-i milliyeyetercüman olacak surette raporlar verdiğinden dolayı kendisine teşekkür ederiz."

SivasKongresi'ndekimandatartışmalarısırasında,AmerikanKongresi'neyazılanmektubun birnüshası, Prof.Latimer'inaraştırmalarısonucu,Browne'ıneşyası arasındabulunur.

zun kontrolü altında bulunanbölgede İngilizler bir işgal teşeb-büsüne girişirlerse tedbirlerinizne olacaktır?" diye sıkıştırmayaçalışır Paşa'yı.

"Böyle bir teşebbüse girişe-ceklerini sanmıyorum" diyen AliFuat Paşa, Browne'ın "Ya girişir-lerse?" sorusunu da, "O zamankendileri zararlı çıkacaklardır"diye yanıtlar.

AT SIRTINDA 10 GÜNAt sırtında 10 günlük yolcu-

luktan sonra Sivas'a ulaşanBrowne'ın haberleri, ChicagoDaily News'da, 7 Ağustos1919'dan başlayarak 'Özel mu-habirimiz Louis Edgar Brow-ne'dan anonsuyla yer almayabaşlar.

Browne, Konya mahreçli ve 1Eylül 1919 tarihli haberinde şun-ları yazar: "Bütün Anadoluhaksızlık karşısında alevlenmişdurumda. Hükümet, Müslü-man halkı sessizce teslim olma-ya zorluyor. Kurul, -yani Mus-tafa Kemal tarafından sevkedilen milliyetçiler- Hükü-met'in ya müzakere yoluylaYunanlıların memleketten git-melerini sağlamasını yahut damemleketi savaşa götürmesiniistiyor."

Browne'm bundan sonraki4 Eylül tarihli haberi, 'Ankara,

Asya Türkiyesi' mahrecini taşı-maktadır ve şöyle başlar: "YarınSivas'ta toplanacak olan Müda-faa-ı Hukuk Kongresi, Padişah vetahtını korumak istiyor; fakateğer Padişah milletin isteğini din-lemezse Kongre bunun sonuçla-rından mesuliyet kabul etmeye-cektir. "

Uzun süren Amerikan man-dası tartışmalarına sahne olan Si-vas Kongresi'nde, Amerikalı ga-zeteci Edgar Louis Browne'ı 'koz-ları' olarak gören manda yanlıla-rının bu niyetini, Mustafa KemalPaşa boşa çıkarır.

MUSTAFA KEMAL'İN

İZLENİMİ

Browne, Sivas'a 2 Eylül1919'da gelmiş, başta MustafaKemal Paşa olmak üzere, Kongreüyeleriyle görüşmeler yapmıştır.

50 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Mustafa Kemal, onu Nutuk'ta,"Karşısındakini kolayca anlayançok akıllı bir genç" olarak tanıtır.

Lord Kinross, Mustafa Kemalile Browne arasında geçen gizlikonuşmaları anlatırken, MustafaKemal'in Browne'ı iyi karşıladı-ğını ve bir dizi konuşma sırasın-da, 'manda' sözcüğü yerine,"Türk onuruna daha uygun dü-şen" Amerikan yardımı (Ameri-kan müzahereti) deyimini kullan-dığını yazar. Mustafa Kemal'egöre, bu yardım da "siyasal" de-ğil, "toplumsal ve ekonomik" birnitelik taşımalıydı. Browne'ın, Si-vas Kongresi'nin Amerika'yı bubiçimde bir mandayı kabule çağı-ran bir karar alıp almayacağı so-rusuna Mustafa Kemal, "Evet"karşılığını verir. "Ancak" derBrowne'a, " Siz de bana, böyle birşey istenecek olursa, Amerika'nınbunu kabul edeceğine dair garan-ti vermelisiniz."

MÜTTEFİKLERİN

SANSÜRÜ

Browne'ın, ülkesinin bunukabul edeceğine güvenmediğinisöylemesi üzerine Mustafa Ke-mal, elinde böyle bir garanti ol-madan, Türkiye'nin bir yabancıyardımı istediğini açıklamak so-rumluluğunu üzerine alamayaca-ğını bildirir.

20 Eylül'e değin Sivas'ta bu-lunan Browne'ın, Chicago DailyNews'da, 5 Eylül dahil, 13Ekim'e kadar, herhangi bir habe-ri yer almaz. Browne, Paris'e gi-dip, Charles R. Crane'e raporunu

sunar ve Chicago DailyNews'a haberlerini buradanulaştırmaya başlar. 13 Ekim'ekadar 39 gün boyunca habergönderemeyişini de Müttefik-lerin sansürüyle açıklar. Bu du-rumu, "Harp içinde rastladığıen insafsız sansür" olarak nite-lendirir.

BROWNE KOZU4 Eylül 1919'da başlayan

Sivas Kongresi'nde 'manda ko-nusu' 8 Eylül saat 14.30'daki

Page 51: Document

dördüncü toplantıda, 25 kadarüyenin imzaladığı bir 'muhtıra'ile gündeme gelir ve birçok üyesöz alır.

Başkanlık kürsüsünde bulu-nan Mustafa Kemal, delegeleresöz vermeden önce, mandacıların'Browne kozunu' etkisiz kılan kı-sa bir konuşma yapar.

Mustafa Kemal, kongreye su-nulan raporda, Browne'm 'ellibin kişilik bir işçi ordusu getirece-ğini söylediğinin' belirtildiğineişaret ederek, aslında Browne'm'yetkisiz' olduğunu vurgular veKongre delegelerine şöyle sesle-nir: "Efendiler, Mr. Browne, 'Benhiçbir sıfatı resmiye ile görüşmü-yorum, tamamiyle hususi bir su-rette görüşüyorum' diyor ve hat-ta Amerika'nın mandayı kabuledeceğini değil, belki etmiyeceğı-ni söylüyor! Onun için sözleriAmerika namına değil, kendi na-mınadır; bu hususu nazarı dikka-te almalıdır. Fazla olarak Mr.Browne'ın ifadesine nazaranmandanın ne olduğunu kendiside bilmiyor: 'Manda, sız nederseniz odur!' diyor..."

AMERİKA'YA MEKTUPBrowne kozları, daha top-

lantının başında etkisiz kılınanmandacılar, tartışmaları uza-tırlar. Görüşmeler 9 Eylül gü-nü de sürer ve Hüseyin RaufBey'in (Orbay) "AmerikanKongresi'ne mektup gönderile-rek, bir heyet çağrılması" öne-risinin kabul edilmesiyle so-nuçlanır.

Mustafa Kemal, bu mektu-ba önem vermez; manda tartış-malarının bitirilmesi ve SivasKongresi'nde tam bağımsızlığadoğru adımların bir an önceatılması için, bu gelişmeyi " or-talama bir çözüm yolu" olarakgörür. Heyecanlı manda tartış-malarının yaşandığı 8 Eylül akşa-mı Mustafa Kemal Paşa'nın oda-sında yapılan toplantıda, AskeriTıp öğrencisi Hikmet adlı genç,şöyle konuşur:

"Paşam, delegesi bulundu-

Browne'ın kaleminden KongreYaşadıklarını ve bazı belgeleri, Türkiye 1919' başlıklı dosyada

toplayan Browne'ın haberleri, Chicago Daily News'da seri yazılar

biçiminde yer alır. Browne bu yazılarında, Sivas'a nasıl gittiğini,

ortamı ve tanık olduğu olayları anlatır: "Küçük Asya'da durumu tetkik

için gönderilen Amerikalı Komisyon üyesi Charles R. Crane, Sivas

Kongresi'ne delege olarak iştirake davet edildi; fakat kafi zamanı

yoktu, onun yerine ben gittim... Kongre'nin vardığı kararları Dahiliye

Nazırı'na telgrafla haber verdikleri zaman, Nazır bunları Padişah'a

bildirmeyi reddetti ve Mustafa Kemal ile Hüseyin Rauf'a (Orbay),

'Hainler ve caniler' diye hitap etti. Bunun üzerine onlar da, Dahiliye

Nazırı'na, 'İngilizler'e birkaç meteliğe satılmış ucuz balık' diye hitap

ederek cevap verdiler. Bunun üzerine Mustafa Kemal, telgrafhanede,

benim de hazır bulunduğum bir genel kurul topladı. Rauf Bey, bütün

konuşmaları bana tercüme etti. Mustafa Kemal derhal zecri

hareketlerin lazım olduğunu söyleyince pek sevindi. Bununla beraber

Mustafa Kemal, Anadolu'nun desteği olmadan harekete geçmeyi

reddetti... 0 akşam şahit olduğum kadar verimli bir haberleşme, asla

işitmedim. Yarım saat içinde Erzurum, Erzincan, Musul, Diyarbakır,

Samsun, Trabzon, Ankara, Malatya, Harput, Konya ve Bursa telgrafla

Sivas'a bağlandı. Hattın bir başında Mustafa Kemal, diğer başında da

bu şehir ve vilayetlerin askeri komutanları ve mülki amirleri yer

almışlardı. Bütün durum olduğu gibi izah edildi. Bir tek istisna

(Konya) ile Anadolu, Mustafa Kemal'e kendi kararlarıyla hareket

etmesi ve sonuna kadar işi götürmesi için talimat verdi."

ğum Tıbbiyeliler, beni buraya ba-ğımsızlık davamızı başarmak yo-lundaki çalışmaya katılmak üzeregönderdiler. Mandayı kabul ede-mem. Eğer kabul edecek olanlarvarsa; bunları her kim olursa ol-sun, şiddetle reddeder ve kına-rız..."

Mustafa Kemal'in bu sözlereyanıtı kesin ve kıvançlıydı: "Ev-lat, gönlünü rahat tut. Gençlikleövünüyorum ve gençliğe güveni-yorum. Biz, azınlıkta kalsak dahimandayı kabul etmeyeceğiz. Pa-rolamız tektir ve değişmez: Ya is-tiklal, ya ölüm..."

SivasKongresi'ndenbir gece önce:MustafaKemal, HüseyinRauf(Orbay)Bey ve Ali Fuat(Cebesoy) Paşaile birlikte,çalışmamasasında.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 51

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 52: Document

'Almanya yenilmez' efsanesinin sonu

Stalingradİkinci Dünya Savaşı'nda Stalingrad, bir dönüm noktasıdır.Alman ordusu Stalingrad saldırısına kadar, hiç yenilmemiştir.O günden sonra ise hiç zafer kazanamayacaktır. Stalingrad'ıanlatan 'Kapıdaki Düşman' filminin ardından, 13 Eylül1942'deki Alman saldırısının yıldönümünde, işte sizeStalingrad'ın öyküsü...

M. TANJU AKAD

2 Şubat 1943:Yıkıntılararasında zaferanı; StalingradAlmanişgalindenkurtarılıyor.

erlin Duvarı'nın yıkıl-masının ardından dün-yanın her yerinde Sta-lin'in heykelleri de ala-şağı edilir, kitapları çö-

pe atılırken, Paris'teki StalingradSokağı'nın adını kimse değiştir-medi. Çünkü bu sokağın adı,1942'nın soğuk ve karanlık kış

günlerinde, Alman yenilgisininilk somut işareti olarak tümdünyada özgür insanlara umutvermiş; faşizmin yıkılacağını is-batlayan bir simge olmuştu.

Halbuki Stalingrad bir ce-hennemdi ve bu cehenneme ne-den olan da kendisine saldırınca-ya kadar Hitler'e her türlü ko-

laylığı sağlayan Stalin'den baş-kası değildi!

Nitekim Stalin öldükten he-men sonra, kentin adı Volgog-rad'a çevrildi, eski adı tarih ki-taplarının dışında sadece Pa-ris'teki sokak tabelasında ve sa-yıları giderek azalan gazilerinanılarında kaldı.

52 • Popüler TARİH I Eylül 2001

Page 53: Document

Stalingrad, 1942 yılında,Sovyetler Birliği'nin sanayileş-mesine kurban edilen emekçihalkın çile çektiği bir taşra ken-tiydi. Bozkırın ortasından akanVolga (İdil) nehrinin batı kıyı-sında yükselen bir dizi fabrikabacasının çevresindeki idari bi-nalar zevksiz, lojmanlar isekonforsuzdu.

Klasik bir kent yapısına sa-hip değildi Stalingrad; ne bir ta-rihi vardı ne de bir kent merkezi.Volga'ya yapışmış bir şerit gibi,kuzeyden güneye uzanıyordu.

Bir yıldır süren savaşların ge-tirdiği sıkıntılar artmış; amadüşman 1941 kışında Moskovaönlerinde durdurulmuştu.

Bakalım bu yıl ne olacaktı?..Almanlar harita üzerine eğil-

mişler, yeni planlar yapıyorlardı.Moskova sonrasında, geniş birgeneral kıyımı yaşanmış; zırhlıbirliklerin büyük liderleri olanGuderian ve Hoeppner gibi insi-yatifli olanlar; Leeb ile Runds-tedt gibi şahsiyetli ordu komu-tanları ya kızağa çekilmiş ya daemekli edilmişti. Ordu başko-mutanı Mareşal Brauchitsch'ede yol verilmiş ve yerine eski bironbaşı atanmıştı.

Kendi kendisini bu göreveatayan 'onbaşı' Adolf Hitler'denbaşkası değildi!

Wehrmacht'ın yeni başko-mutanı, artık kimsenin planları-na karışmasına izin vermeyecekve her ulustan milyonlarca genç,onun hayallerinin kurbanı ola-caktı. Öte yandan askerliğin ge-reklerini yapmaya çalışan gene-ralleriyle arasındaki gizli çekiş-me de hiç bitmeyecekti. Hitlersıkıntılıydı; çünkü generaller ol-madan savaşı yürütememekte,onlarla birlikte 'oynamaktan'kurtulamamaktaydı.

HİTLER'İN HEDEFİ

KAFKASYA

Moskova yolundaki kayıpla-rı nedeniyle Hitler o yıl, sadecetek cephede hücum edebilir. Seç-tiği hedef Rusların petrol kayna-

ğı olan Kafkaslar'dır. Hitlerdoğrudan buraya ilerlemek ister-ken yeni Genelkurmay BaşkanıHalder, Volga üzerindeki Sta-lingrad'da bir dayanak noktasıkurmayı düşünür.

Bu sırada Rusların beceriksiz'ilkbahar taarruzu' Almanlarabüyük bir avantaj sağlar. Denge-si bozulan hasımlarının güneyin-den hızla ilerleyen Almanlar,Kafkaslar'a sokulurlar.

Ağustos'a kadar Almanlar is-tedikleri an Stalingrad'ı alabilir-

lerdi. Fakat gözü Kafkasya'danbaşka bir şey görmeyen Hitler,Volga üzerindeki 4. Zırhlı Or-du'nun büyük kısmını Kafkas-ya'ya, 1. Zırhlı Ordu'nun deste-ğine gönderince, Ruslar bu cep-heyi takviye edebildiler.

Almanlar Stalingrad önündeduraklayınca, hasmının adını ta-şıyan kent, Hitler'in gözündebirdenbire, sonsuz yatırıma de-ğen bir prestij meselesi halinegeldi. Diğer yandan Ruslar daaynı tutuma girerek liderlerinin

Savaşın en zorkışı: Kızılorduaskerleri,Alman işgalialtındaki kentisokak sokakyeniden elegeçiriyorlar.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 53

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 54: Document

Savaş filmleri ve 'Kapıdaki Düşman'İyi bir film için önce elde 1yi bir konu' olması gerekir. İkinci DünyaSavaşı konu avcıları için hiç bitmeyecek bir araştırma sahasıdır.

Dünyanın dört bucağında sayısız olağanüstüolay yaşanmıştır. Nitekim son bir yıl içinde U-572 ve Pearl Harbor'un yanı sıra 'KapıdakiDüşman' gerçek bir konudan alınan üçüncüönemli savaş filmi oldu.Filme esas alınan konu, tamamen gerçektir.Urallar'dan gelen kurt avcısı keskin nişancıgenç, sevgilisi ve onu vurmak için Zossen'dekipiyade okulundan gelen keskin nişancılıkuzmanı 'Alman Binbaşı' tarihte yer almıştır.Sadece 'Kızıl Komiser'in son sahnede yaptığıdramatik jest, senaryo yazarının bir katkısıdırki, bunun da bir filmin 'olmazsa olmazunsuru' dramatik kurgu için, bir 'film icabı'olduğunu söylemeye gerek yok.Yönetmen, 'Kapıdaki Düşman'a, Spielberg'in'Er Ryan'ı Kurtarmak' filmindeki gibi şoke

edici sahnelerle giriş yapmak istemiş. Spielberg'in ustalığınaulaşamamakla birlikte, konuya hızlı bir girişi sağlıyor.Kızıl komiserlerin askerleri ölüme itmeleri iseRusya'da ve başka ülkelerde birçok örneği olan,adeta Birinci Dünya Savaşı'na ait bir olay. FakatBirinci Dünya Savaşı'nın dehşeti İkinci DünyaSavaşı'nda, batı cephesinde değil, Ruscephelerinde yaşandı.

Savaş filmi yapmak zordur. Bu nedenle iyi savaşfilmleri nadirdir. 1950 ve 60'larda, Amerikan M-47 tanklarıyla yapılmış savaş filmlerini izlemeninıstırabını az çekmedik! 'Battle of Britain' filmi iyiydi.Çünkü İspanya'nın 1970'e kadar kullandığı gerçek Heinkel'lerve müzelerden toplanan Hurricane'lerle çekilmişti. Ne var kibilgisayarlar şimdi son derece pahalı olan set masraflarını azaltıyor.'Gladyatör' filmindeki çok etkileyici savaş ve arena sahneleri de bufilmin Oscar'ları toplamasında az pay sahibi sayılmaz! 'KapıdakiDüşman' filminde de Stuka'ların dalışları ve Volga mavnalarınıbombalamaları, bilgisayarla yapılmış. Ama yine de kuyruğunaSwastika konmuş uyduruk bir uçak yerine Stuka görmek, daha iyi!

adını korumak için and içtiler.

BOĞAZ BOĞAZA SAVAŞBöylece iki totaliter dev, Sta-

lingrad siperlerinde boğaz boğa-za kapıştılar. Hitler, Paulus ko-mutasındaki yaklaşık 320 binkişilik 6. Ordu'yu bu işe memurederken Stalin de çekilme yanlısıolan 62. Ordu Komutanı Lopo-tin'i görevden alıp yerine Çuy-kov'u, cephenin politik komiser-liğine de Nikita Kruşçev'i getir-di. Her iki taraf da sonuna ka-dar savaşacaktı.

Stalingrad ancak Verdun Sa-vaşı ile kıyaslanabilir. Alman sa-vaş makinası kentin kenar ma-hallelerini ele geçirip ilerledi.Ruslar her evi, her binayı birmevzi haline getirip el bombasıve küreklerle savaştılar. Düş-

manlar çoğu kez tek bir odaveya duvar ile ayrılıyorlar,

birbirlerinin konuşmala-rını duyuyorlardı.

Almanlar iki ay sa-vaştıktan sonra kentinonda dokuzunu ele ge-çirdiler. Ama işte, o son

'onda bir' direndi.

ÜÇ PAROLARuslar her gece Volga'nın

karşı kıyısından motorlarla tak-viye getiriyorlar, yaralıları Al-man ateşinden korunmuş olandik yarlara oydukları mağara-lardan geriye taşıyorlardı.

Direniş hattı bir bütün oluş-turmuyor, Eylül ayında sadeceistasyon ve iskele yakınlarındakibirkaç askeri birliğin kalıntıla-rıyla kuzeydeki bazı fabrikalar-da ve işçi mahallerinde direnişsürdürülüyordu.

'Kızıl Barikat' ve 'Kızıl Ekim'gibi adlar verilen bu direniş nok-talarında, büyük kayıp veriliyor-du. Stalin bir deniz piyade tuga-yı ile bir zırhlı tugay göndererekçok kritik bir anda direnişi pe-kiştirdi.

Stalingrad'a giden askerlereüç parola aşılanmaktaydı:

Her asker bir kaledir.

54 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 55: Document

Volga'dan sonra çekilecekyer kalmamıştır.

Ya savaşılacak ya ölüne-cektir.

BÜYÜK KUŞATMA PLANI

Yıkıntılar arasında boğuşmasürerken, Ruslar ellerine büyükbir fırsat geçtiğini gördüler. As-ker sıkıntısı çeken Almanlar cep-henin yanlarını Rumen, Macarve İtalyan askerlerine emanet et-mişlerdi. Yeremenko, Stalingradcephesine nezaret ederken İkinciDünya Savaşı'nın en iyi komu-tanlarından olan Jukov ile Vasi-levsky büyük bir kuşatma planıhazırladılar.

19 Kasım günü taarruza ge-çerek teçhizatları ve moralleriçok zayıf olan Alman müttefik-lerini dağıttılar. 23 Kasım günü,Almanların 6. Ordu'suyla 4.Zırhlı Ordu'nun bir kolordusu-nu Stalingrad'da kuşattılar.

Almanlar başlarına ilk kezgelen bu durum karşısında şaşır-dılar ve çekilerek kuşatmadankurtulmak istediler.

Ne var ki Hitler bunu kate-gorik olarak yasakladı. 6. Ordu,Stalingrad'da savunma durumu

alarak dışarıdan gelecek olankurtarma birliklerini bekleye-cek, bu sırada hava yoluyla ik-mal yapılacaktı.

Kuşatmanın ilk saatlerindebazı Alman generalleri askerleri-ni kurtarmak için itaatsizliği gö-ze alıp çekilmeyi düşündülerama yapamadılar. Zaten kısa sü-re sonra bunu yapma olanaklarıda kalmadı. Ayrıca Luftwaf-fe'nin tek patronu olan şişkoMareşal Goering, Stalingrad'ıhavadan ikmal edebileceğini ta-

ahhüt etmişti.Ne var ki Alman uçakları sa-

yı ve kapasite olarak bunu yapa-mayacaklar, ayrıca kötü havakoşullarında, yerlerinden bile kı-mıldayamayacaklardı. Goeringtaahhüt ettiği ikmali sadece tekgün için yapabilmiş, çoğu günordu gereksiniminin yüzde 10 ilayüzde 15 arasındaki bir bölümü-nü sağlayabilmişti. Burada 490uçağı düşen ve binlerce uçağıaşırı yıpranan Luftwaffe, bir da-ha eski haline dönemedi.

'Kızıl Ekim'fabrikasıStalingradkuşatmasındabir 'efsane'dir:Almanlar, 1942başında Hitler'eyeni yıl

hediyesi olarakzapt etmekistediklerifabrikayı birtürlü elegeçiremezler.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 55

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 56: Document

Kızılordu veözellikle Sovyetmiliskuvvetleri,Stalingradsavunmasındabüyük birdirençgösterdiler(sağ üstte).

Stalingrad'danVolgograd'a1917'deki Rus devrimi ilkbaşlarda gerçekten bir kopuşyaratmak istemiş, bunu heralanda olduğu gibi isimlerde deuygulamıştır. Bunların enönemlisi, Peter'in kendielleriyle kurduğu ve devriminbeşiği olan St. Petersburg'unadının 'Leningrad' olarakdeğiştirilmesiydi. Urallar'dakiSverdlovsk ile Baltıkkıyısındaki eski Prusya kentiKönigsberg'in adının'Kaliningrad' olarakdeğiştirilmesi başka örneklerdir.Stalin ise kendi adını Volgakıyısında kurulmakta olan birendüstri kentine vermişti.Stalingrad kenti, diktatörünölümünden hemen sonra'Volgograd' olarak değiştirildi.Stalin'in kanlı mirasınıntasfiyesi için en çok uğraşankişi ise onun Stalingrad'a ordupolitik komiseri olarak atamışolduğu Kruşçef olmuştur.Anılarında Stalin'in yaptığısonsuz zulümden, toplamakamplarında yok olan onmilyonlardan ve ayrıca hiç izbırakmadan yok edilen dörtbuçuk milyon kişiden söz eder.İnanmış bir komünist olan veiktidarında halka daha iyiyaşam koşulları sağlamayaçalışmış bulunan Kruşçef,ölürken dahi Stalin'inyaptıklarının vicdan azabındankurtulamamıştı.

ROLLER DEĞİŞİYOR

23 Kasım'dan itibaren Sta-lingrad'da roller değişmiş ol-makla birlikte, sokaklarda ve bi-nalarda yapılan çatışmalar sürü-yordu. Bu kez Ruslar 'Alman ce-bini' küçültmeye, onların kul-landığı iki havaalanını ele geçir-meye çalışıyorlardı.

Almanlar malzeme getirdik-leri uçaklarla yaralıları ve teknikuzmanları geri götürüyorlardı.Ruslar adım adım ilerleyip hava-alanlarını ele geçirince bu kezparaşütle malzeme atmaya baş-ladılar; ama bunların da çoğu

Rusların eline düşmeye baş-ladı. Kuşatılanlar kısım kısımteslim olacaklar; öldürelecek,soğuktan ve açlıktan ölecekama son direniş, 2 Şubat1943 gününe kadar sürecek-ti.

Bu tarihe kadar 42 binAlman uçaklarla tahliye edil-miş, 108 bini esir alınmış,100 binden fazlası da ölmüş-tü. Esir Almanlardan sadece6 bini 1950 ila 1955 arasında

Doğu veya Batı Almanya'ya geridönebildi, geri kalanı esaretteyok oldu.

6. ORDU NASIL FEDA

EDİLDİ?

Hitler'in her türlü esnek sa-vunmayı ve geri çekilmeyi ya-saklayarak generallerinin elinikolunu bağladığı ve müttefikle-re büyük avantaj sağladığı bili-nir. Ama Stalingrad için çokönemli bir başka gerekçesi vardı:Bir süper Stalingrad'ı önlemek.

Almanlar 1942 yazında Kle-ist komutasındaki bir ordulargrubunu Kafkasya'ya sokmuş-lardı. Bunlar Maykop ve Nal-çık'a kadar ilerlemişler ancak neHazer ne de Karadeniz'e ulaşa-mamışlardı.

Sonbaharda Stalingrad'daki6. Ordu kuşatılınca, bu ordununkuzeydeki dayanağı çökmüş,tüm ordular grubunun kuşatıl-ma tehlikesi belirmişti. RuslarStalingrad'dan sonra Rostov'akadar olan birkaç yüz kilometre-yi hızla alabilirler ve bu kez dört

56 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 57: Document

Alman ordusu daha elden çıkmışolurdu.

Böylece Stalingrad'dan geriçekilmek yasaklandı ve 6. Or-du'ya ümit verilerek, teslim ol-ması geciktirilmeye çalışıldı. Pa-ulus 'Mareşal' yapıldı. Hitler bujestiyle ona, 'ölünceye kadar sa-vaşması gerektiğini' ima etmişti.Ancak o, esarette, Hitler'e karşıbir komiteye üye oldu ve Nazi'le-re karşı propagandaya katıldı.

SON ALMAN ASKERİStalingrad sokaklarındaki

boğuşma iki buçuk ay daha de-vam ederken 60 kadar büyükRus birliği buraya bağlanmış ol-du. Bu arada Kafkasya'daki Al-man orduları kış kıyamette, ağırRus tehdidi altında Kafkasya'yıboşaltıp çekilebildiler.

Son Alman askeri çekildiğizaman Ruslar, Rostov'a sadece40 kilometre mesafedeydiler veşayet Paulus hemen teslim olsay-dı Alman felaketi korkunç bo-yutlara ulaşacaktı.

Stalingrad'ı kurtarma hare-katına gelince; Hitler bu iş içinen yetenekli generali Manstein'ıgörevlendirdi. Fransa'yı çöker-ten Ardenler planının mimarıolan Manstein, mareşallik asası-nı 1942 yazında Kırım'ı fethede-rek almıştı.

Manstein, Aralık ayındaDon Ordular Grubu gibi etkile-yici bir ad taşıyan fakat aslındazayıf bir gücün başında, Staling-rad'a doğru ilerledi. Ancak fazlailerleyemeyip geri döndü.

Stalingrad'da kuşatılanlar,aynı anda güneye doğru çıkışyapsalardı, bir kısmı belki kur-tulabilirdi. Fakat artık yıkıntılararasında, donmuş atları yiyerekhayatta kalmaya çalışan hayalet-lere dönmüşlerdi.

Bilindiği kadarıyla sadecetek bir asker Stalingrad'dan ya-ya olarak kaçıp kış fırtınalarıiçinde Alman hatlarına ulaşmayıbaşarmış, ama o da birkaç günsonra bir havan topu mermisininisabetiyle ölmüştü.

HİTLER İÇİN SONUNBAŞLANGICI

Stalingrad, 6. Ordu'ya tamanlamıyla mezar oldu. Daha bü-yük bir Alman bozgunu önlendi;ama bu ordunun imhası zatenbaşlıbaşına bir felaketti. Alman-ya'da büyük yas ilan edildi. Ay-nı günlerde Rommel de El Ala-meyn'de yenilmiş ve Mısır'danTunus'a doğru çekilmeye başla-mıştı.

Kuzey Afrika sonuçta, ikincidereceden bir cepheydi. Staling-rad ise belirleyici oldu. Almanla-rın morali bozulurken müttefik-lerin zafer inancı pekişti. Hitler

bundan sonra bir daha inisiyati-fi ele geçiremedi. İhtiyatları iyiceazaldığı için, artık savunma sa-vaşları yapması gerekirdi; ama1943 başında iki büyük hata da-ha yaptı. Tunus'ta tutunmakiçin gönderdiği yüz binlerce as-ker, burada esir düştü. Rusya'daise bütün geleceğini, elindekitüm zırhlı birlikleri Kursk ta-arruzunda kumara yatırdı vebunlar tam da Rusların bekledi-ği yere saldırıp eriyince, elindeihtiyat kalmadı.

'Stalin' adlı kent, Hitler içinbüyük bir takıntı ve sonun baş-langıcı oldu.

Üstte, 18 ve 19Kasım 1942'deVolga Nehri'ninkarşı yakasınageçmeyibaşaran Sovyetmilisleri. Solda,film ve gerçekhayat:'KapıdakiDüşman'ınkeskin nişancısı'Alman Binbaşı've 143 günlüksavaştan birenstantane.Yine solda,AlmanlarınStalingrad'ason

saldırılarındanbiri...

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 57

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 58: Document

KAPAK

Yıl 1941: Amerika savaşa girecek mi?

Sunset Bulvarı'nda

1

Sinemanın başkentinde, yönetmenler; Chaplin, Curtiz, Litvak,Rossevelt'in arkasında yer alırlar. Mesele, savaşa girmenin

Şok bir kampanya1942'de Rita Hayworth, arabasının tamponlarını bağışlayarak silah sanayi içinyürütülen bir metal toplama kampanyasına katılır.

Albayın ayaklarıSubay olması, Marlene Dietrich'inrahat davranmasına mani değildir.

60 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 59: Document

genel seferberlikLubitsch ve oyuncular; Gable, Power, Stewart, ABD Başkanıgerekliliğine Amerika'yı inandırmaktır.

Bu bir film değildir...Amerika Hava Kuvvetleri'nde görev yapan Clark Gable topçu yüzbaşısıdır. Gençerlerin eğitiminden sorumlu olan Gable, gerçek operasyonlara da katılır.

Üniformalı aktörBombardıman pilotu olan JamesStewart savaşı 'Albay' rütbesiyle bitirir.

Popüler TARİH I Eylül 2001 • 61

Komediden savaş filmlerineAmerika'nın savaşa girmesini destekleyen bir dizi belgesel ve film yapanFrank Capra, 1943'te askeri bir nişanla ödüllendirilir.

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 60: Document

KAPAK

DERLEYEN: İSMET AKÇA

Avrupa'nın savaşa gir-diği 1939 yılı, Holly-wood için zor bir yılolur. Sonraki üç yıliçinde de film üretimi

yüzde 25 azalır. Bu, en uçuk ya-zarın bile hayal dahi edemeyece-ği bir felaket senaryosudur. Hem

oyuncu hem de yönetmen olarakün salan kişi, artık bir Almandır:Adolf Hıtler. Diktatör, tüm Av-rupa'yı fethetmesiyle ve 'ari ırkınüstünlüğünü tesis'le sonuçlan-ması gereken bir olay örgüsünükaleme almaktadır.

O sırada nasıl bir tavır takın-

ması gerektiğini tartışan Ameri-ka Birleşik Devletleri'nin gözleriönünde, yaşlı kıta bir trajedi ya-şamaktadır.

İkinci Dünya Savaşı patladı-ğında, 'herkes kendi evinde' di-yen Monroe doktrinine sadıkolan Amerikan kamuoyunun

DiktatörChaplin'in dehası:Hitler'e 'Diktatör'

filminde mizahsilahıyla saldırmak.

1940'ta biten bubaşyapıt, Amerikankamuoyunda büyük

yankı uyandırır.

Bir casusun peşinde'Şüphenin Ötesinde' filminde Fred MacMurray ve

Joan Crawford, kendilerini Nazi Almanya'sınıngöbeğine götüren basamakları çıkarlar.

her türlüçıkar.

önemli bir kısmı,müdahaleye karşı1933'ten beri Beyaz Saray'dabulunan Amerikan Devlet Baş-kanı Franklin D. Roosevelt ise

farklı düşünmektedir. Ona göre,totalitarizmin Avrupa'da zaferkazanması, ABD için ciddi birtehdit oluşturmaktadır. Başka-nın, tarafsızlığın savaşa karşı ta-kınılacak doğru tutum olmadığıkonusunda, halkını usulca bi-linçlendirmesi gerekmektedir.

1939'da, kamuoyunu bu dü-şünce etrafında birleştirmek üze-re Başkan, çok kurnaz bir konuş-

Page 61: Document

ma yapar: "Bu ülke tarafsız kala-cak. (...) Ancak her Amerikalı-dan fikirlerinde de tarafsız olma-sını bekleyemem. Hatta tarafsızbirinden vicdanının sesini dinle-memesini de isteyemem."

Tarafsızlık savunucuları -eskiProtestan askerler, İrlanda kö-kenli katolikler, 'Önce Amerika'Komitesi'nin üyeleri- Roose-

Nazi propagandası peşindedir.Amerikalıları ikna etmek için

Roosevelt de propaganda kartınıoynar. Basın ve radyo destek içinharekete geçirilir: 20 milyonAmerikalı Norman Corwin'in'İşte Savaş' dizisini dinlemekte;Norman Rockwell'in afişleri işçi-leri daha fazla üretmeye şevket-mekte; karikatürler Nazi rejimini

'Varolmak ya da Olmamak': Savaş ve talih oyunlarıSürekli yer değiştirmelerin ve kişileri karıştırmanın renk kattığı bu keyiflikomedide tiyatro oyuncuları, bir Nazi komplosunu bozarlar. 1942'de ErnestLubitsch, böylesine vahim bir konuyla bile güldürmeyi başarabilmektedir.

velt'in vermeye çalıştığı mesajıduymaya henüz hazır değillerdir.Hatta bazıları radikal bir biçim-de karşı çıkarlar.

Bunlar arasında Nazi Alman-ya'sına hayran olan ve gerçekdüşman olarak İngiltere'yi görenRahip Coughlin de vardır. Üçmilyon Amerikalı bu din adamı-nın radyo konuşmalarını pürdikkat dinlemektedir. 'AlmanAmerikan Birliği' gibi diğer der-nekler de Amerika'da seslerimduyurabilmektedirler. Bir Almangöçmeni olan Fritz Kuhn'un baş-kanlık yaptığı bu dernek, açıkça

eleştirmektedirler. Geriye savaşagirmek için uygun zamanı bul-mak kalmaktadır.

Almanya'nın müttefiki Ja-ponya, 7 Aralık 1941'de, PearlHarbor'daki Amerikan donan-masına saldırınca, söz konusufırsat ele geçmiş olur.

'Namus meselesi' olarak gö-rülen bu saldırıyı halka bildirir-ken Franklin D. Roosevelt, yurt-taşlarını ikna etmeyi başarır: Ta-rafsızlık artık söz konusu değil-dir, Amerika savaşa girmek du-rumundadır... Geriye, 'en etkilimedya'yı harekete geçirmek kal-

mıştır. Televizyonun yeni emek-lemeye başladığı bir dönemde,'sinema' en etkili araçtır. Büyükbir Hollywood yapımcısı, savaş-tan hemen önce '7. Sanat'ın sı-nırsız gücünü şöyle anlatmakta-dır:

"Hollywood, 120 milyonAmerikalının düşünme biçiminive duygularını etkilemektedir.(...) Bugün Hollywood'da ger-çekleşen şey, yarın Amerika'nınbüyük-küçük tüm kentlerindetaklit edilecektir."

Ancak sinemanın savaşta oy-nayacağı rol, işletmeci ve yapım-cılarla sinemacıları karşı karşıyagetirir. 'Rüya fabrikasının' savu-nucularıyla 'düşünce fabrika-sı'ndan yana olanlar zıtlaşırlar.Birinci gruptakiler eğlenmenin,hoşça vakit geçirmenin öneminivurgularken ikinciler sinemanınaynı zamanda düşünce yaymayayaradığını savunmaktadırlar...

İlk önce afişlerdeki yıldızlaraskere alınırlar. Clark Gable ha-va kuvvetlerine katılır; bombar-dıman uçağı kullanan James Ste-wart 'Albay' rütbesiyle terhisolur; Robert Montgomery Do-nanma'da subay olur ve 'ŞerefMadalyası' kazanır. Tyrone Po-wer, Douglas Fairbanks Juniorda kendilerini orduda bulurlar.

Hollywood savaşa dahil olurve sinemayı, birliklerin ve ulusunmoralini artıracak bir silaha dö-nüştürür. Bu aynı zamanda Go-ebbels'ın, 1940'da 'Yahudi Teh-likesi'ni çeviren SS subayı FritzHippler'in ve yine bir Nazi pro-paganda filmi olanYahudi Süss'üçeviren Veit Harlan gibi sinema-cıların propagandasına da cevapniteliğindedir.

Roosevelt daha Hollywood'ael atmadan önce yani 1939'danitibaren, yapımcılar totaliter re-jimlere karşı savaşa kendilikle-rinden katılmışlardır. Bunlarınilki, Rus kökenli Anatol Lit-vak'tır. 'Bir Nazi Casusunun İti-rafları'nda, ABD'ye sızmış bircasusluk şebekesinin izini takipeden FBI ajanını anlatmaktadır.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 63

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 62: Document

KAPAK

Mesaj açıktır: Düşman ulusuniçindedir. Gerçekten de 1942'de,bir denizaltı ile gelen Alman sa-botajcılar ancak New York'undibinde, Long Island'da yakala-nabilmişlerdir. 'Önce Amerika'Komitesi hemen tepkisini göste-rir: Ülkeyi bu tehlikeye maruz bı-rakmakla ve ulusu bölmekle suç-ladıkları Hollywood yapımcıları-na saldırır. Ama psikolojik savaşmakinesi çalışmaktadır...

1940 yılında Alfred Hitch-cock 'Muhabir 17' isimli casus-

tör'ün çekimlerine başlar. Totali-tarizmi eleştiren ironık bir filmyapma fikri, 'Modern Zaman-lar'ı çevirdikten sonra Avrupa'dafaşizmin yükselişini gözlerkenaklına gelir. Bu proje çok kap-samlıdır; o zamanın parasıyla ikimilyon dolar. Üzerinde enikonudüşündüğü cesur senaryodaChaplin iki rol çizmiştir: Toman-ya diktatörü Adenoid Hynkel(Hitler'in tam bir kopyasıdır) vetoplama kampından kaçmış Ya-hudi bir berber. Şarlo karakteri-

diğinde final sahnesi ve buradakitemiz bir dünya hayali biraz ha-fif kaçacaktır. Fakat bu dönemzarfında Nazı vahşeti ve Hitler'inölümcül çılgınlığı tüm boyutla-rıyla gözlenebilmiş ve imhakampları ortaya çıkarılmıştır.

Chaplin, Hitler'e saldıran tekkışı değildir. 1942'de, komeditarzındaki 'Varolmak ya da Ol-mamak' filmiyle Ernst Lubitschkomik bir Nazi avını sahneler.Douglas Sirk 'Hitler'in Delisi',Edward Dmytryk 'Hitler'in Ço-

'Casablanca' Nazizmin düşüşünü ilan eder1942'de Michael Curtiz tarafından çevrilen ve efsanevi çift Humphrey Bogart-Ingrid Bergman'ınoynadığı unutulmaz film, savaşı ve ondan kurtuluş yollarını sunar.

luk filmini çevirir. Filmde birmuhabir, Naziler tarafından ka-çırılan bir diplomatın peşine düş-mektedir. İki yıl sonra da bir Na-zi sabotajcısının ABD'deki taki-bini konu alan 'Beşinci Kol'u çe-virir. İngiliz yönetmen, casuslukfilmlerinin gücünü iyi bilmekte-dir. Daha önce de 'Çok Şey BilenAdam' (ilk olarak 1934'te), '39Basamak' (1935), 'Gizli Ajan'(1936) gibi filmleri çevirmiştir.

1939'da, savaş henüz yenibaşlamışken, Chaplin 'Dikta-

ne sadık kalan Chaplin korkunçbir silah kullanır: Mizah. Chap-lin, küçük kibar adam prototipiolan berberin karşısına isterikdiktatörü çıkarır. KorkunçHynkel dünya ile oynayıp hok-kabazlık yaparken dünya burnu-nun üstüne düşer. Bu sırada fon-da Wagner çalmaktadır. Kısaca:Diktatörlerin dünya ile oynama-sına izin vermemek gerekir. 15Ekim 1940'da film Hollywo-od'da gösterilir. 14 Şubat1945'te Fransa'da gösterime gir-

cukları', John Farrow ise 'HitlerÇetesi' ile Hitler rejimini eleşti-rirler.

1942'de Amerika yeni birdüşman bile keşfeder: İspanya.Sam Wood, General Franco'nuncumhuriyetçilere açtığı savaşı an-latan Ernest Hemingway'in aynıadlı romanından uyarladığı'Çanlar Kimin Çalıyor'u çevirir.

1942 yılı propaganda sava-şında yeni bir dönüm noktasıdır.Bu tarihte Roosevelt 'Savaş İstih-baratı Ofisi'ni kurar. Ofisin ba-şında bir gazeteci, Elmer Davisvardır.

Savaştan önce Sam Amca'nın

64 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 63: Document

ülkesinde belgesel ve haber film-leri pek çekilmemiştir. 'TheMarch of Time' (Zamanın Yürü-yüşü) gibi filme alınmış dergileristisnadır. Times Magazine tara-fından üretilen bu filmler en baş-ta tarafsız kalmak isterler ancakzaman içinde anti-totalitarist mü-cadelenin tarafına doğru kayar-lar. 136 milyon Amerikalının bü-yük bir çoğunluğu, dehşet içinde,Fox Movieton'un 1937'deki Şan-gay bombardımanını gösterengörüntülerini izler. Bu karelerde,

Öncü bir film1938'te Victor Fleming tarafındançevrilen 'Deneme Pilotu'nda ClarkGable (sağda) bir pilot rolündedir.Daha sonra savaşta gerçektenpilotluk yapacaktır.

yakın plan çekimle, anne ve ba-bası az önce ölmüş olan bir bebe-ğin gözyaşlarına boğulmuş yüzügösterilir. ABD'nin savaşa girme-si bu tarz filmlere bambaşka biraçılım sağlar.

O zamana kadar komedi üs-tadı olan Frank Capra tarz değiş-tirir. 1942'de görev, ileride 'Ar-senik ve Eski Danteller'i çevire-cek olan yönetmeni çağırmakta-

dır. 'Niçin Savaşıyoruz' adı altın-da yedi dizilik bir belgesel çevi-rir. Savaşa yol açan olayları kro-nolojik bir sırada vererek asker-lere, didaktik bir biçimde, sava-şın içinde olma nedenlerini anla-tır. Capra, 'Müttefikini Tanı','Düşmanını Tanı' ve 'Kara As-ker' gibi propaganda filmleri çe-virir. 'Nazilerin Darbesi' filmin-de Litvak ile beraber çalışır. 'İn-giltere Muharebesi'nde (1943)Kraliyet Hava Kuvvetleri'niöver. 'Çin Muharebesi' (1944) ve'Savaş Amerika'ya Doğru İlerli-yor' (1944) filmleriyle bu çizgisi-ni devam ettirir. Bütünbunların karşılığı, 'Al-bay' rütbesidir.

'Hurleveants Tepe-leri' ve 'Çöl Süvarisi'gibi filmlerin yönetme-ni Wılliam Wyler 'Yar-bay' olurken; JohnHuston da 'Binbaşı'rütbesiyle terhis olur.

Kadınlar bile sefer-ber edilmişlerdir. Ek-randa hemşire olarakgörünen ClaudetteColbert, Paulette God-dard ve Veronica Lakegibi isimler sadece bir-liklerin moralini yükseltmek içinbile olsa gerçekten üniforma dagiyerler.

Nazizmin yükseldiği sıradaAlmanya'dan kaçan Marlene Di-etrich, Gl'larla beraber cepheyegider. Hatta Amerikan ordusutarafından 'Albay' rütbesine bilelayık görülür. Fransa tarafındankurşuna dizilen casus Mata Ha-ri'nin hikayesini anlatan 'X27'yide çeviren Dietrich, 'Şeref Ma-dalyası'yla ödüllendirilir.

Savaşa girme düşüncesi, so-nunda tarafsız kalma fikrine üs-tün gelir. Zaten başka türlü nasılolabilirdi ki? Antidemokratik ol-makla beraber, savaş zamanındapropaganda, çok değerli bir si-lahtır. Hollywood bunu çok iyianlamıştı. Tıpkı ileride hafızanınkazanacağı önemi anlayacağı gi-bi... •

Tex Avery,Hitler'igülünçleştirirÇizgi filmlerin cafcaflıkarakterleri de savaşa dahilolurlar. Tex Avery'nin DonaldDuck (Disney), Tom ve Jerry, ÜçKüçük Domuz gibi karakterleriNazilerin iğrençliğini komik birdille aktarırlar. Bu çizgi filmkahramanları arasında WarnerBros'un matrak tavşanı BugsBunny, 'Friz' diye tanınan IsadoraFreleng tarafından çekilen savaş

üzerine birdizininkahramanı olur.Bugs Bunny'eson halinikazandıran TexAvery'dir. Avery,etrafında BobClampett, FrizFreleng ve ChuckJones gibi büyükçizgi filmyönetmenlerinitoplayan LeonSchlesinger'inkoruması

altındaki kişilerden biridir. İlkolarak Max Hare'nin Tavşan veKaplumbağa'sındaki tavşandanetkilenilerek yola çıkılan BugsBunny kısa sürede Warner Brosstüdyolarının maskotu olur. 'Herr,Hare ile Tanışıyor'da (1945) KaraOrman'da yuvası olan Bugs,Mareşal Goering ile karşılaşır.Adolf Hitler'i komik bir şekildetaklit etme fırsatını kaçırmayanilginç tavşan sonunda tutuklanırve Führer'in gizlikarargahlarından birine götürülür.Ancak hayatını 'yahni' olarakbitirmeye pek niyetli değildir.Nazilerin şaşkın ve öfkelibakışları altında Joseph Stalinkılığında yeniden belirir. Oldukçaritmli bir biçimde ilerleyen bupropagandanın uyduğu tek birkural vardır: Mizah içinde tarafolmak.

Çizgi filmlerbile savaşsürecine destekolurlar: 'BlitzWolf'ta ('HızlıSavaş'anlamına gelenBlitzkriegüzerindenkelime oyunu)büyük dehaTex Avery,'kötü kurt'udiktatör olarakresmeder.Neyse kizeki küçükdomuzlar onuyenmeyibaşaracaktır(1942).

Popüler TARİH /Eylül 2001 • 65

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 64: Document

TOPRAK REFORMU

CHP içindemuhalefetbaşlatanmilletvekilleriFuat Köprülü,Samet Ağaoğlu,AdnanMenderes vearkadaşları, birtoplantısırasında (altta).DöneminbaşbakanıŞükrüSaraçoğlu(sağ altta).

Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu nasıl çıktı?

Meclis'ikarıştıran yasaTürkiye'deki 'toprak reformu' tartışmalarının en önemlisi,İkinci Dünya Savaşı yıllarına rastlar. Devlet arazilerinden veözel mülkiyetteki topraklardan bir kısmının topraksız köylüyeverilmesini amaçlayan kanun, Haziran 1945'te büyüktartışmalarla yasalaştı.

ÖZCAN ÇAĞLAR

Mayıs 1945'te'Çiftçiyi Toprak-landırma KanunTasarısı'nı şid-detle eleştiren

Aydın Milletvekili Adnan Men-deres, Komisyon üyeliğinden isti-fa ediyordu. İstifasına ilişkin ola-rak Menderes, Meclis'teki ko-nuşmasında şu açıklamayı yaptı:

"Bugüne kadar Millet Mecli-si'nin yaptığı kanunların, derinli-ğine ve genişliğine etkileri bakı-mından belki de en önemlisi üze-rinde bulunuyoruz. Komisyonu-muz görevini bitirip son toplantı-

sını yaparken Sayın Başbakan ge-lerek bazı tekliflerde bulundu. Buteklifler, komisyonun üç ayı aş-kın bir süredir üzerinde durduğuve hatta hükümet tasarısında dayer almış bazı prensiplerin değiş-tirilmesiyle ilgiliydi. Bunun üzeri-ne, ilgili tüzük hükümlerine göre,iki kere görüşülen madde ve hü-kümler üzerinde üçüncü bir gö-rüşmenin yapılamayacağını ilerisürdüm ve bu durumda muhale-fet şerhi koyarak konuyu yüksekhuzurlarınıza getirmeye kararverdim. Komisyonun beni sözcüseçmesine minnettarım, fakat bu

görevi yapmam mümkün olma-yacaktır. "

İKİ MİLYON AİLE

Büyük Millet Meclisi'nin,Mustafa Abdülhalik Renda'nınbaşkanlığında, 14 Mayıs 1945'tetoplanarak görüşmeye başladığıkanun tasarısının amacı, arazisiolmayan veya yetmeyen çiftçileriveya daha önce çiftçi olmadıklarıhalde çiftçilik yapmak isteyenleri,aileleriyle birlikte geçimlerini sağ-layacak araziye sahip kılma veaynı zamanda yurt topraklarınınsürekli işlenmesini sağlamaktı.

66 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 65: Document

Bu kanun tasarısını savunanTarım Bakam Şevket Raşit Hati-poğlu, "Çiftçiyi TopraklandırmaKanunu, artık gerçek bir cemiyetolmanın ve müstakil köylü ailele-rinin çoğalma ve kökleşmesinisağlamanın yollarından biridir"diyordu. Nitekim o yıllarda ikimilyon dolayında çiftçi ailesinintopraksız ve az topraklı olduğutahmin ediliyordu.

ANAYASAYA AYKIRILIK

İDDİASI

Çiftçiyi Topraklandırma Ka-nunu 14 Mayıs 1945'te henüz ta-sarı halindeyken bile Büyük Mil-let Meclisi'nde fırtınalar kopartı-yordu. Tasarının görüşülmesi sı-rasında söz alan Seyhan Milletve-

kili Cavit Oral, "Ülke gerçekleri-ne uygun bir reform milletin eko-nomik ve sosyal hayatını ne ka-dar kuvvetlendırirse, tersine, yal-nız tek taraflı düşünce ve duygu-larla uygulamaya kalkışılan birtoprak rejimi de o milleti didiş-meden, soysal nifaktan kurtara-maz" diyerek tasarıyı eleştiriyor-du. Aynı günkü diğer oturumlar-da da tasarı, nasyonal sosyalizm

Rakamlar ne diyor?Kanunun yürürlükte kaldığı 28 yıllık (1945-1973) sürede 432.117

aileye 2.2 milyon hektar toprak dağıtıldığı halde, bunun kamulaştırma

yoluyla sağlanan 15.4 bin hektarının sadece 5.4 bin hektarı özel

mülkiyetteki topraklardan gelmiştir. Oysa kanun başlangıçta, hazine

toprakları ve vakıf arazileri yanında, özel mülkiyetteki toprakları da

toprak rezervi arasında sayıyordu.

uygulamalarına benzetilmiş vebazı maddelerin Anayasa'ya ay-kırı olduğu ileri sürülmüştü.

KANUNDA "TÜRK KOKUSU'1 Haziran'a gelindiğinde ka-

nun hakkındaki görüşmeler dahasert tartışmalara neden oldu. Ka-nun hakkındaki eleştirilere Baş-bakan Saraçoğlu şöyle cevap ve-riyordu: " Çoğunluğa dil uzatmak

Türkiye'deköylününtoprak reformutalebi 40'lardansonra da sürdü:Fotoğrafta,1960'lıyıllarından birmiting.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 67

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 66: Document

Toprak reformundan Demokrat Parti'yeÇiftçiyi Topraklandırma Kanunu'nun 1950'deki iktidar değişiminde

büyük rolü olduğu, birçok siyaset bilimcinin ortak görüşüdür. Yasanın

görüşüldüğü sıralarda CHP içindeki muhalifler, toprak reformuna

doğrudan doğruya itiraz edemedikleri için, dolambaçlı bir yol

kullanmaktaydılar. Örneğin güvenlikten, hukuk devletinden, büyük

işletmelerin iktisadi olarak daha verimli oluşundan ve üretimi

düşürmemek için değişikliğin daha

yumuşak yapılması gerektiğinden

bahsediyorlardı. Sorunun bir

mülkiyet sorunu değil, sermaye ve

teknik donanım meselesi olduğunu

öne sürüyorlardı. Ancak konunun

özünü Meclis görüşmelerinde,

Kütahya Milletvekili Besim Atalay

şöyle dile getiriyordu: "Arkadaşlar

şunu bilmelidir ki, bu kanun keseye

dokunur, keseye. Zannederim fazla bağırtı da keseye dokunduğu

içindir." Ancak bu konuda yapılan itirazların gerçek yüzü, Başbakan

Şükrü Saraçoğlu'nun açıklamasıyla ortaya çıktı. Saraçoğlu, Toprak

Kanunu Tasarısı hazırlandıktan sonra altı-yedi kişilik bir toprak sahibi

milletvekili grubunun kendisini ziyaret edip tasarıda kendi lehlerine

değişiklik istediklerini açıkladı ve şöyle dedi: "Bilhassa Adnan

Menderes, son bir gayretle ameleye toprak vermemek ve verdirmemek

için elden gelen gayreti sarf etti."

Sonuçta, 'Çiftçiyi Topraklardırma Kanunu'nun çıktığı günlerde, dört

milletvekili parti grubuna bir önerge verdiler. 'Dörtlü Takrir' adıyla

tanınan ve 'Meclis'te gerçek bir denetimin sağlanması' ile 'siyasal

özgürlüklerin genişletilmesini' savunan bu önergeyi imzalayanlar, İzmir

Milletvekili Celal Bayar, Aydın Milletvekili Adnan Menderes, İçel

Milletvekili Refik Koraltan ve Kars Milletvekili Fuat Köprülü idi.

Önergelerinin sert bir şekilde reddedilmesinden sonra bu milletvekilleri

açıkça muhalefete geçtiler ve Ekim 1945'e kadar, Celal Bayar

dışındaki üç milletvekili CHP'den ihraç edildi. Aralık'ta Celal Bayar da

partiden istifa edince, Demokrat Parti'nin kuruluş süreci başlamış

oldu.

doğru değildir. İki arkadaşımızkanunun bolşevizme, komüniz-me benzediğini söyledi. Yaptığı-mız doğrudur. Kanunda Türkkokusu vardır."

Bu yanıta karşılık olarak daManisa Milletvekili Hikmet Ba-yur, "Toprak sahibinin elinden

alınır, buna karşılıkşehirdeki arsalar vevurguncunun elindekimilyonlar kalırsa buvicdanları rahatsız et-mez mi?" diye soru-yordu.

Yaşanan büyüktartışmalara rağmenÇiftçiyi Topraklandır-

ma Kanunu, 11 Haziran 1945'teçıkarıldı. Kanun, kamu mülkiye-tinde olan fakat kullanılmayan,köy ve mahallelerin ortak kulla-nımında bulunan ancak hükmegöre gereğinden fazla olan, sahibibilinmeyen topraklarla özel mül-kiyette olup da kamulaştırılacakolan toprakların, topraksız ve aztopraklı köylüye dağıtılmasınıöngörmekteydi. Özel mülkiyettebulunan tarım arazisinin, sulakyerlerde 200 ve kurak yerlerde500 dekardan fazlası kamulaştı-rılacaktı.

Büyük Millet Meclisi'nde, ka-nuna ilişkin sert tartışmaların vekopan fırtınaların temel nedeni,özel mülkiyette bulunan tarımsalarazilere sınırlandırmalar getiril-mesi, belli bir miktardan fazlası-nın kamulaştırılarak dağıtılacakolmasıydı. Bu nedenle kanun, ba-zen 'nasyonal bir sosyalizm' ba-zen de bir 'bolşevizm' uygulama-sına benzetiliyordu.

Kimileri de Kanun'un belir-sizliğini eleştiriyordu. ÖrneğinManisa Milletvekili Hikmet Ba-yur, "Bu tasarı dolayısiyle Ata-türk'ün adı ortaya atıldı. Katibiolarak çalıştığım Atatürk, belir-sizliği hiçbir zaman sevmezdi.Atatürk dış siyasette ve her şeydebelirgin davranmış ve pürüzlünoktaları temizlemiştir" demek-teydi. Milletvekili Hikmet Ba-yur'un belirsiz gördüğü nokta,

68 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 67: Document

kanunun sadece büyük topraksahiplerini ilgilendirmesiydi. Oy-sa fazladan arsa sahibi olanları veellerinde milyonlar olan vurgun-cuları da kapsamalıydı kanun.

KANUN NASILUYGULANDI?

Çıktığı şekliyle uygulanama-yan ve bir toprak reformu niteliğitaşımasına yol açan unsurlarınbudandığı bu kanunun uygulan-ması, daha çok kamu mülkiyetin-deki toprakların dağıtımı biçi-minde oldu.

1950 ve 1955 yıllarında DPiktarında yasada yapılan değişik-liklerle, özel mülkiyetteki toprak-ların kamulaştırılması imkansızhale getiriliyor hatta özel mülki-yete bırakılan toprak miktarı ge-nişletiliyordu.

Dönem boyunca, başta o yıl-larda Bulgaristan'dan gelen göç-menler olmak üzere, bir kısımtopraksız ve az topraklı köylüleretoprak dağıtımı yapıldı.

Yaklaşık iki milyon topraksızve az topraklı çiftçi ailesi tahminedilmesine rağmen, toplam 350bin dolayındaki aileye, yaklaşık18 milyon dönüm toprak verildi.

Kanunun, kooperatifleşme,topraksız ve az topraklı çiftçilerinüretimini artırma ve benzeriönermeleri ise hemen hemen hiçuygulanmadı.

Dönemin basınından seçmelerSimit fırınlarında vurgunBazı simitçi ve börekçilersavcılığa başvurarak, 72 kg'lıkbir çuval undan 1.200 adetdeğil, 1.800 ve hatta 2.000 adetsimit çıkabileceğini ve simidin 5kuruş yerine 3 kuruşasatılabileceğini ve bu durumdaihtikâr (vurgun) yapıldığınıbildirdiler. İddia üzerine

savcılık, Hasanpaşa Fırını'nda bir deneme yapmakararı aldı (15 Mayıs 1945).

Çalışma Bakanlığı kurulduÇalışma hayatıyla ilgili işleri düzenlemek, yürütmek

ve denetlemek üzere Çalışma Bakanlığıkuruldu. Yeni bakanlığa atananProfesör Sadi Irmak (fotoğrafta),"Amacımız çalışanların hayat şartlarınıdaha iyi hale getirmek ve verimiartırmaktır" dedi (8 Haziran 1945).

Ucuzluk raporuİstanbul, Ankara ve İzmir ticaret odaları, hayatıucuzlatma konusundaki çalışmalarını tamamlayarakbir rapor hazırladılar. Rapora göre, üç yıl süreyleresmi ve özel inşaatların durdurulması, eskielbiselerin tersyüz edilerek giyilmesi ve devletmasraflarının derhal azaltılması hayatı ucuzlatacak(25 Temmuz 1945).

Ellili yılların

Türkiye'sinde,tarımın

makineleşmesi

hızlanmıştı.

Popüler TARİH I Eylül 2001 • 69

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 68: Document

İhtilal'in gündelik ayrıntıları içinde

Yassıadaduruşmalarınasıl başladı?Bundan 40 yıl önce, Demokrat Partiiktidarının önde gelenlerinin yargılandığıYassıada duruşmaları nasıl düzenlendi,nasıl izlendi, kamuoyuna nasıl yansıdı?..

HASAN AKBAYRAK

1960'ta, '27 Mayıs İhtila-li' ile Türkiye yeni birdöneme girmişti. Or-du yönetime el koy-muş, iktidar Milli

Birlik Komitesi'ne (MBK) geç-miş ve 1961 Anayasası'na uza-nan süreç başlamıştı. Bu süreçiçinde, Temsilciler Meclisi kurul-du. Bu meclis, MBK ile birlikteKurucu Meclis'i oluşturdu. Ana-yasa ile seçim kanununun hazır-lıklarına girişilerek, iktidarın 29

Ekim 1961'de yeni TBMM'yedevrine karar verildi.

Bu süreç işlerken BakanlarKurulu 31 Mayıs 1960'ta, 'sabıkiktidar mensupları hakkında tah-kikat açılması' kararı aldı.

Ankara'da, Harp Okulu'ndanezaret altında bulundurulanDemokrat Parti milletvekilleriylepartinin ileri gelenleri geceyarısı,askeri uçaklarla İstanbul'a, Yas-sıada'ya nakledildiler.

Böylece Yassıada günlerinegiden süreç başladı...

12 Haziran'da, MBK tarafın-dan ilan edilen Geçici Anaya-sa'nın 6'ncı maddesiyle, devrikiktidar mensuplarının yargılan-ma esasları düzenlendi.

Yargılama için, bir YüksekSoruşturma Kurulu ile, bir Yük-sek Adalet Divanı teşkil edilecek-ti.

Milli Birlik Komitesi 29 Ha-ziran'da, hazırlık soruşturmasınıyapacak olan 31 kişilik YüksekSoruşturma Kurulu'nu açıkladı.Soruşturma kurulları, İstanbul'agelerek; 6-7 Eylül Olayları, Top-kapı Olayları, 28 Nisan Üniver-

site Olayları'nı soruşturmaya veYassıada'da sanıkların ifadeleri-ni almaya başladılar.

KUNDURALARIN RENGİMilli Birlik Komitesi 19

Temmuz'da, yargılamaların daYassıada'da yapılacağını açıkla-dı...

Yassıada duruşmalarının or-ganizasyonuna ilişkin detaylıaçıklama 2 Eylül'de, Milli BirlikKomitesi Sekreterlik Üyesi Kur-may Binbaşı Orhan Erkanli tara-fından yapıldı.

Erkanlı, Ankara'da BüyükMillet Meclisi'nde düzenlediğibasın toplantısında, Yassıada'dayapılacak yargılama için hazırla-nan yüz sayfalık plan hakkında

70 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 69: Document

bilgi verdi. Erkanlı, Yassıada du-ruşmaları için, "adadaki vazifeli-lerin kunduralarının boyalarınınrengine kadar" bütün detaylarıntesbit edilerek planlandığını bil-dirdi.

Yassıada yargılamalarınınyürütülmesi ve koordinasyonuiçin, İstanbul'da, Deniz Müze-si'nde (Dolmabahçe Camii'nindeniz kıyısının köşesindeki 'sebil'binasında), Kurmay Albay Na-mık Kemal Ersun'un başkanlı-ğında, Milli Birlik Komitesi İrti-bat Bürosu adlı bir komite kurul-du.

Dolmabahçe ve Yassıada'dadanışma büroları kurulacaktı.Sanıklar ve avukatları dışındaduruşmaları takip edecekler için

600 kişilik kontenjan ayrılmıştı.(Basın için 200, Üniversite için20, sanık yakınları için 50, Ba-kanlıklar için 60, Türkiye'nin çe-şitli illerinden gelecekler için220, devlet ve kordiplomatik için150).

ÖZEL VAPUR SEFERLERİ

Duruşmaları izleyecekler için,Dolmabahçe ile Yassıada arasın-da özel vapur seferi yapılacaktı.(Yassıada'ya gidiş-geliş tam biletücreti 480, subay 360 ve öğrenci270 kuruştu.)

Yargılama için, Yassıada'da-ki spor salonu yeniden düzenlen-mişti. Gazeteciler için, yargıla-mayı en iyi şekilde takip edebile-cekleri yerler ayrılmıştı. Yabancı

gazeteciler ve kordiplomatikiçin, duruşma konuşmaları, 'bir-kaç lisana tercüme edilerek, hu-susi tertibatlarla' dinlettirilecek-tı. Gazetecilerin haber gönder-mesi için 24 telefon, 12 telem, 3radyo foto hattı tahsis edilecekti(Yassıada duruşmaları boyunca,gazeteciler, kendilerine tahsisedilen telefonlardan toplam 6bin 900 saat görüşme yaptılar).

KANTİN FİYATLARI

Duruşmayı izleyenler için,Yassıada'da, Liman Lokanta-sı'nın kuracağı bir kantin hizmetverecekti. Yassıada'da kalınmasıhalinde, duruşmayı izleyenlereyatacak yer temin edilecekti.

Liman Lokantası'nın hazırla-

Yargılananbakan vemilletvekillerininakrabaları,Yassıada'yagitmek içinDolmabahçerıhtımındabekliyorlar(sol sayfada).Yassıadaduruşmalarınınyapıldığısalonda,mahkeme heyetitanık dinliyor(üstte).

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 71

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 70: Document

'Düşükler Yassıada'da' filmiYassıada'da tutuklu bulunan devrik iktidar mensuplarınınyaşantılarından kesitler veren ve Ordu Foto Film Merkezi tarafındançekilen 'Düşükler Yassıada'da' fi lmi, 7 Ekim günü, Yıldız'daki HarpAkademisi'nin küçük sinema salonunda, basın mensuplarına gösterildi.Böylelikle, İhtilâl'in yönetici ve görevlileri dışında, basın mensuplarıda, Yassıada'da tutuklu bulunanların; güverte sınıf okulu tabldotundanyemek yemelerini, banyo yapmalarını ve tıraş olmalarını, kantindenihtiyaç temin etmelerini, telörgülü bir meydanda dolaşmalarını, kitapokumalarını, satranç oynamalarını; Bayar'la Menderes'in Ada'ya ilkayak basışlarını; Bayar'ın beyaz örtülü ve üzerinde bir sürahi, birbardak ve ilaç şişeleri olan bir masanın üzerinde kalın bir kitapokumasını; Menderes'in ifade verirken, ayaklarını başparmaklarıüzerinde yukarı aşağı ve yanlara hareketlendirdiğini, sandalye üzerindebir hayli sabırsız olduğunu; Bayar'ın ise, ifade verirken bir hayliserinkanlı olduğunu (altta) sahne sahne izlediler.Bin 500 metrelik Düşükler Yassıada'da filmi 25 Ekim'den itibarenİstanbul'da; Beyoğlu'nda Yeni Melek, Çemberiitaş'ta Çemberlitaş,Şehzadebaşı'nda Yeni Sinema, Kocamustafapaşa'da İstanbul veKadıköy'de Süreyya sinemalarında gösterilmeye başlandı. Film, 27Ekim'den itibaren de Ankara'da Büyük Sinema'da ayrıca İzmir veAdapazarı'nda gösterime girdi. Bu film, 13 Ekim 1960'da, TRT'denönce televizyon yayınlarını İstanbul'da çok kısıtlı bir alana yapanİstanbul Teknik Üniversitesi tarafından da televizyonda gösterildi.

dığı kantinde, sandviçten sıcakete kadar uzanan zengin bir me-nü vardı. Fiyatlar 50 kuruşla 4 li-ra arasındaydı. İçeceklerden, bi-ra 1 lira, çay 25 kuruştu. Dahasonra kumanya dağıtımı uygula-masına geçildi. İki yumurta, birparça ekmek ve bir parça ettenoluşan kumanya 550 kuruştu.Çay 40, gazoz 60 kuruş oldu.

DURUŞMA YASAKLARI

Duruşma esnasında, sanık-

lar, aileleri ile konuşturulmaya-cak, sadece avukatlarıyla temasetmelerine izin verilecekti. Du-ruşmalar başladığında, sanık ya-kınları, mahkeme salonunda, sa-nıkların arkasında aynı sırayaoturtuldu ve sanıklara dikkatlibakmanın, onlarla işaretleşme-nin, karşılıklı bakışmanın, el vekol hareketlerinde bulunmanın"kat'i surette yasak" olduğu ha-tırlatıldı.

Yargılama süresince, Anka-

ra, İstanbul ve İzmir radyoların-da, 15-30 dakikalık, yargılama-ya ait haberlerin verileceği veteybe alman seslerin dinletileceği'Yassıada Saati' programları ya-yımlanacaktı.

Milli Birlik Komitesi İrtibatBürosu 10 Eylül'de, Yassıada'dayapılacak duruşmaları takip ede-ceklere ilişkin bir bildiri yayınla-dı: Duruşmaları, sanıkların bi-rinci derece yakını olan ana, ba-ba, kardeş, eş ve reşit olmuş ço-cukları izleyebilecekti.

İLK MÜRACAATLAR

10 Eylül'den itibaren, Yassı-ada'da tutuklu bulunanların ya-kınları, duruşmaları izlemek için,Dolmabahçe'deki İrtibat Büro-su'na müracaat etmeye başladı-lar. Sanık yakınlarından ilk mü-racaatı, Samet Ağaoğlu'nun eşiNermin Ağaoğlu ile ablası TezerTaşkıran yaptı. İlk üç gün içinde,bir kısmı posta ile gönderilen di-lekçelerle olmak üzere toplam 42kişi, duruşmaları izlemek için İr-tibat Bürosu'na müracaat etti.Bu sayı, 16 Eylül'de 96 kişiye 27Eylül'de ise 310'a ulaştı.

Popüler TARİH I Eylül 2001

Page 71: Document

Basın mensupları,duruşmaya davetliolanlar vesanık yakınları,Dolmabahçe'denYassıada'ya gidenvapura binmekiçin, uzunkuyruklardabekliyorlardı(solda).Ticaret BakanıHayrettinErkmen'in eşive çocuğu(altta, solda),bakan Tevfikİleri'nin kızıCahide İleri(altta), RefikKoraltan'ın kızıAyhan Timurtaş(en altta, solda)ve DışişleriBakanı FatinRüştü Zorlu'nunannesi

Güzide Zorlu(en altta, solda).

ÖZEL BROŞÜRMilli Birlik Komitesi İrtibat

Bürosu, Yassıada'ya gideceklererehberlik etmek için, bir 'Yassı-ada Broşürü' hazırladı. Bu dos-yada, 'İnkilâbın sebepleri', 'Yas-sıada'nın manası', 'Düşük ikti-dar mensupları neden yargılan-maktadır?', 'Uyulması gerekenkurallar', 'Yassıada'nın tarihçesi'gibi bölümler vardı. Ayrıca Yas-sıada'nın genel bir krokisi ve du-ruşma salonunun numaralandı-rılmış oturma planı da broşürdeyer alıyordu.

DİVAN ÜYELERİMilli Birlik Komitesi

3 Ekim'de, Yüksek Ada-let Divanı üyelerininisimlerini açıkladı. Di-van Başkam olarak;"yüz hatları, uzun favo-rileri, ciddi ve otoritergörünüşü, ses tonu ve şı-vesiyle tam bir ihtilâlhakimi" diye nitelendi-rilen Yargıtay BirinciCeza Dairesi BaşkanıSalim Başol atandı. Baş-savcılık göreviyse, "bu

görev için gönüllü olan",Yüksek Soruşturma Ku-rulu üyelerinden AltayÖmer Egesel'e verildi.

Devrik iktidar men-suplarını yargılayacakolan mahkeme heyetininkalması için, Heybeli-ada'daki Panorama Otelikiralandı.

Otelin etrafı dikenlitellerle çevrildi ve bahriyeerleri güvenlik nöbeti tut-maya başladılar. Otelinetrafında fotoğraf çekimiyasaklandı. Otelin önün-

Popüler TARİH /Eylül 2001 • 73

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 72: Document

Duruşmalar: 11ayda 203 oturumYassıada duruşmaları 15 Eylül

1961 Cuma günü, kararların

okunmasıyla sona erdi. Daha

önce verilmiş olan 'Yassıada

Giriş Kartları' karar

duruşmasından önce iptal

edildi. Karar duruşması için,

çok daha titiz bir seçimle yeni

kartlar hazırlandı. Sanık

yakınlarına kart verilmediği

için, sanık yakınları, Yassıada

karar duruşmasını

izleyemediler. Devrik Başbakan

Adnan Menderes de hastalığı

dolayısıyla karar duruşmasında

bulunamadı.

11 ayda 203 oturum boyunca

devam eden duruşmalar

sonunda; 15 kişi ölüm cezası,

31 kişi müebbet hapis, 418 kişi

çeşitli hapis cezası aldı, 123

kişi beraat etti. MBK, 15 ölüm

cezasından dördünü onayladı.

Müebbet hapse çevrilen Celal

Bayar'ın ölüm cezası hariç, üçü

infaz edildi. Ölüme mahkum

edilen Fatin Rüştü Zorlu ile

Hasan Polatkan'ın cezaları 16

Eylül 1961'de, Menderes'in

cezası ise 17 Eylül'de, İmralı

Adası'nda infaz edildi.

deki iskele, mahkeme üyeleriniYassıada'ya götürecek olan vası-talara tahsis edildi. Otelin işlet-mesi de askeri personele devre-dildi.

Devlet Başkanı Cemal Gür-sel, 5 Ekim'de, Yassıada duruş-

malarının 14 Ekim Cuma günübaşlayacağını açıkladı. Aynı gün,Dolmabahçe'dekı İrtibat Büro-su'nun önündeki iskeleden, 'Yas-sıada'ya Gidiş Tatbikatı' yapıldı.

RADYOLARDA 'YASSIADASAATİ'

9 Ekim 1960 Pazar günün-den itibaren, Ankara, İstanbul veİzmir radyolarının ortak yayının-da, saat 20.00-21.00 arasında'Yassıada Saati' yer almaya baş-ladı.

Mahkemeler sona erene ka-dar yayınını sürdüren 'YassıadaSaati'; aralarında Orhan Aldı-kaçtı, Feridun Fazıl Tülbentçi,Orhan Birgit ve Bedii Faik'in debulunduğu bir heyet tarafından,mahkeme salonundaki özel bö-lümde düzenli olarak alınan

band kayıtları kullanılarak ha-zırlanıyordu. Fon müziği, 27-28Nisan Olayları'nın şarkısı 'GaziOsman Paşa Marşı' olan buprogramlan, 27 Mayıs öncesihükümet haberlerini, "içten ge-len bir heyecanla" okumayan İs-tanbul Radyosu spikerlerindenAltan Soykök sunuyordu.

Milli Birlik Komitesi, devrikiktidar mensuplarının niçin yar-gılandıklarını ve hangi suçlardanyargılanacaklarını açıklayan birkitap yayımladı.

11 Ekim günü, duruşmalarıfilme alacak olan Ordu FotoFilm Merkezi ekibi, bir avcı botuile Yassıada'ya gitti.

12 Ekim günü, 20 sanık avu-katı, Yassıada'ya götürülerekmüvekkilleriyle görüştürüldü.Ada'dan, gazetecileri götüren va-

74 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 73: Document

purla ayrılan avukatlar, müvek-killeri ile 15 dakika görüştü. Gö-rüşmeler, görevlilerin gözetimialtında yapıldı.

BASINA İKAZ12 Ekim günü, basın men-

supları da Yassıada'ya götürüle-rek duruşmalar hakkında bilgi-lendirildiler. Dolmabahçe'dekiİrtibat Bürosu'na davet edilen veüzerleri, erkek ve kadın sivil po-lisler tarafından arandıktan son-ra, iki bayan subay tarafındanvapura alınan 78 yabancı ve200'e yakın yerli basın mensubu-na, "memleket efkârında çeşitlireaksiyonlara vesile olacak neşri-yattan kaçınılması gerektiği" an-latıldı.

14 Ekim sabahı; güvenliğinisüngü takmış askerlerin sağladığı

Dolmabahçe meydanı, sabah06'dan itibaren kalabalıklaşma-ya başladı. Yassıada'ya gidecek-ler; birincisi, basın mensupları veMBK üyelerine, ikincisi, üniver-site ve vilayet temsilcilerine,üçüncüsü, sanık yakınları ve di-ğerlerine ayrılmış olan, üstübranda bezi ile kaplı üç ayrı tur-nikede sıraya girdiler.

İrtibat Bürosu olarak kullanı-lan Dolmabahçe Camii sebilinin,

eskiden su dağıtılan 30 santimliküç penceresinden, Yassıada'yaGiriş Kartı'nı aldılar. Caminindışında ve iç kapısında iki ayrıkontrolden geçirildiler.

Yassıada'ya giden Dolma-bahçe vapuru, saat 08.05'te,önünde Deniz Kuvetleri'ne aitbir gambot olduğu halde, Dol-mabahçe rıhtımından ayrıldı.

SALİM BAŞOL'UN SESİYassıada'ya, anons sırasına

göre çıkan kadınlı erkekli 700-800 kişilik kalabalık, deniz tara-fında, sarmaşık halindeki kak-tüslerin yeşil bir halı gibi serpil-diği, Ada tarafında, irtibat büro-su, postane ve Anadolu Ajan-sı'na tahsis edilen küçük bir bi-nanın yer aldığı, etrafı tel örgü-lerle çevrili, beton dökülmüş,150 metrelik dik ve yokuş bir yo-lu çıktıktan sonra; üstü tenteyleörtülü bir antreden, son bir kont-rolden geçirilerek mahkeme salo-nuna alındılar.

14 Ekim 1960 Cuma günü,saat 09.38'de; önde bir subay,arkasında Bayar, sonra bir subayve Menderes, yine bir subay vediğer sanıklar tek sıra halinde ge-lerek, duruşma salonunda; etrafıkara, hava, deniz eri muhafızlartarafından çevrili, kendilerineayrılan kısımda yerlerini aldılar.

O günlerin gazetelerine yansı-dığı gibi, salonda, "oturulan san-dalyelerin gıcırtısından başka birses ve nefes yoktu". Bu sessizlik,Yüksek Adalet Divanı BaşkanıSalım Başol'un, kalın ve boğuksesiyle bozuldu: "Türk milletiadına yargı hakkını kullanmayayetkili Yüksek Adalet Divanı ça-lışmalarına başlamıştır."

Celal Bayar (ensolda) ve AdnanMenderes(solda),Yassıada'daduruşmasalonunagiderlerken...Yüksek AdaletDivanı BaşkanıSalim Başol(ortada) vediğer heyetüyeleriduruşmasırasında(altta).

Popüler TARİH i Eylül 2001 • 75

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 74: Document

Robert Kolej'denBoğaziçi Üniversitesi'ne

Bazıları Robert Kolej'in, Amerika'nın emperyalist emellerinehizmet etmemeye başlaması üzerinde, 60'lı yıllardakapatılmak istendiğini öne sürer. Amerikalılara göre de okulo yıllarda, iflasın eşiğindedir. Şöyle veya böyle, sonuç,Türkiye'nin en değerli eğitim kurumlarından BoğaziçiÜniversitesi'nin doğumuna neden olmuştur.

RİFAT DEDEOĞLU

1861yılında İstanbul'unBebek semtindeeğitime başlayanRobert Kolej gerekOsmanlı, gerekse

Türkiye Cumhuriyeti dönemle-rinde ülkenin en önemli eğitimkurumlarından biri oldu. Dinehizmet amacıyla açılan bu okul,Osmanlı döneminde daha çok,

azınlıkların gittiği bir okul hali-ne geldi, özellikle Bulgaristan'ınbağımsızlık savaşında etkin roloynadı.

Cumhuriyet döneminde iseokulun Türk öğrenci sayısı gide-rek arttı, buna karşılık, tam ola-rak bilinmeyen nedenlerle, Ame-rika'daki Mütevelli Heyeti'ninsağladığı fonlarda azalma görül-

meye başlandı. 1960'lara gelin-diğinde, Amerikalı yöneticileriniddiasına göre, öğrencilerden alı-nan ücretler, yapılan harcamala-rın yarısına bile yetmiyordu.1968'de atanan yeni müdür, es-ki ABD Burma Büyükelçisi JohnScott Everton, bu duruma sonverebilmek için, görevine başla-madan önce iki kampustan biri-

76 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 75: Document

nin kapatılmasını şart koştu.O günlerde Robert Kolej üç

bölümden oluşmaktaydı: Lisebölümü Robert Academy (er-kek; Bebek Kampusu), ACG ya-ni yarı yüksek Arnavutköy KızKoleji (şimdiki Robert Ameri-kan Lisesi) ve karma Yüksek Kı-sım (Bebek Kampusu, şimdikiBoğaziçi Üniversitesi).

Everton'a göre, her üç bölü-mün de mevcut halleriyle yaşam-larını sürdürmeleri imkansız birhale gelmişti. Türlü seçeneklerdüşünülmekte, bu seçeneklerarasında Yüksek Kısım'in OD-TÜ'ye devredilmesi bile bulun-maktaydı.

AMERİKALILARNE DÜŞÜNÜYOR?

1969'un sonlarına doğru,Amerikalıların okulun geleceği-ne dair seçenekler üzerindekitartışmaları biter, kararlar alın-maya başlanır.

Amerika'da bulunan Müte-velli Heyeti'nin konuyla ilgili gö-rüşleri özetle şöyledir:

Robert Kolej iflasın eşiğinde-dir. Türkiye'deki özel sektör vediğer bağış kurumları, okuluayakta tutmaya yeterli bağışı

toplayacak kadar zengin değil-dir. Okulun finansman açığı iseMütevelli Heyeti'nin taşıyama-yacağı boyutlara gelmiştir. Kısa-cası, en kısa zamanda radikalönlemler alınmazsa her üç biri-min de kapanması kaçınılmazolacaktır.

Bu düşünceler doğrultusun-da alınan ilk kararlar, 2 Aralık1969 günü, Müdür Everton ta-rafından açıklanır. Açıklanankararlara göre, erkek lisesi, kızlisesiyle birleştirilecek; kız lisesi-

nin orta bölümü kapatılacaktır.Ancak birleşmenin Arnavut-köy'de mi yoksa Bebek'te miolacağı konusu açıkta bırakıl-mıştır.

Bu konu daha sonra Boğazi-çi Üniversitesi'nin kuruluşundaönemli rol oynayacak, nostaljiknedenlerle Amerikalıların Be-bek'te ısrarcı olmaları üzerine çı-kan tartışmaların çözümlenmesi,Boğaziçi Üniversitesi'nin BebekKampusu'na yerleşmesine nedenolacaktır.

Sol sayfada, 20.yüzyıl başlarındaRobert Kolejbinasının batıdangörünümü veöğrenciler. Üstteİse BoğaziçiÜniversitesi'ninbugünkügörüntüsü.Altta da1860'larınsonunda,15 değişikmilliyettenRobert Kolejöğrencisi.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 77

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 76: Document

1960'lı yıllardaAmerikanaleyhtarıöğrencigösterilerindenbiri (üstte).1968'de RobertKolej'inmüdürlüğüneatanan JohnScott Everton(altta).

60ların sonu: 'Yankee go home!'Altmışlı yılların sonlarında Türkiye için için kaynamaktadır. 1969'unŞubat ayı başlarında ODTÜ'ye Rektör Kemal Kurdaş'ı ziyarete gelenve Vietnam Savaşı'nda görev yapmış olan Büyükelçi Robert M.Komer'in arabasının öğrenciler tarafından yakılması Robert Kolejyöneticilerini de telaşlandırır, ODTU'deki gelişmelerin Robert Kolej'ede sıçramasından endişe edilmeye başlanır.Korner olayının hemen ardından 6. Filo'ya mensup Amerikalıaskerlerin denize atılmaları endişeleri daha da artırır. Kolejyöneticileri artık terörün kampusa gelip gelmeyeceğini değil, terörünkapıyı ne zaman çalacağını düşünmektedirler. Terör' fazla gecikmez;27 Nisan gününün sabahı 02.00 sularında, kampusta meşalelerleyürüyen bir grup bas bas bağırmaktadır: 'Yankee, go home'. 7 Mayısgünü yapılan forumda ise şiddet olmasa bile şiddetin ilk belirtilerigözlenir: Amerikalı yöneticiler konuşturulmaz, konuşmaya çalışanlaryuhalanır, Kolej'e emek vermiş hocaların yağlıboya tablolarıduvarlardan indirilir ve öğrenciler yürüyüşe çıkar. Öğrenciler okulukendileri yönetmek istemektedirler...

DEV-GENÇ DEVREDE

Amerikalı yöneticiler bunlarıtartışa dursun, öğrenciler dekendi çözümlerini üretmeye ça-lışmaktadırlar. Okuldaki öğren-ci hareketleri artık Fikir Kulüp-leri Örgütü'nün güdümüne gir-miştir. 26 Kasım'da yapılan birforumda öğrenciler, Robert Ko-lej bir Türk üniversitesine dö-nüştüğü takdirde, gerekli fonla-rın nereden sağlanacağını tartış-maktadırlar.

Öte yandan okul yöneticile-rinin Ankara'da yaptığı temas-lar, okulun ODTÜ ya da Hacet-tepe'yle birleştirilmesi görüşme-leri şeklinde sürmektedir.

Konuyla ilgili en önemli top-lantı, 5 Haziran 1970 günü Ha-cettepe Üniversitesi RektörüProf. Dr. İhsan Doğramacı, OD-TÜ Rektörü Prof. Dr. Erdal İnö-

78 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

nü, daha sonra Boğaziçi Üniver-sitesi'nin ilk rektörü olan Prof.Dr. Aptullah Kuran ve okullarınmüdürü Everton arasında yapı-lır. Prof. İnönü, kendi sorunları-nın böyle bir birleşmeye izin ver-mediğini belirtir. Prof. Doğra-macı, İnönü'nün aksine, birleş-meye sıcak bakar.

1970-1971 eğitim yılı, iki li-senin Bebek Kampusu'nda birle-şeceği, Yüksek Kısım'ın da Ar-navutköy'e taşınacağı açıklama-sıyla başlar.

Bu karara hemen herkes kar-şı çıkar: 'Yüksek' Bebek'te kal-malıdır. Aynı gece kampusta yer-lere kırmızı boyayla yazılmış 'Fa-şist Everton' sloganları görülme-ye başlanır. Daha sonra boykot-lar, yürüyüşler ivme kazanır; ar-tık kampusta Dev-Genç devrede-dir. 10 Kasım günü yapılan fo-rumda, öğrenciler Mütevelli He-yeti'ni tanımama kararı alırlar;ayrıca öğrencilerden kurulan birkomite okulun geleceğini yetkili-lerle görüşmeye başlayacaktır.

ANKARA OLUMSUZBu kararlar çerçevesinde,

300 öğrenci gösteri yürüyüşüyapmak üzere 18 Kasım gecesitrenle Ankara'ya gider. Amayolculuk sırasında çıkan fikir ay-rılıkları ve kavgalar, bu yürüyü-şün yapılmasını engeller. Öğren-ci Birliği temsilcilerinin MilliEğitim Bakanı Prof. OrhanOğuz'a yaptıkları ziyaret ise ge-lecek için hiç de umut vermez.

Temsilcilerin üç önerisi var-dır: Yüksek Kısım özerk bir üni-versiteye dönüşsün veya başkabir üniversitenin fakültesi olsunya da Milli Eğitim Bakanlığı'nadevredilsin.

Prof. Oğuz, üç alternatifin deşimdilik çok zor olduğunu anla-tır.

Ankara yolculuğunun yarat-tığı umutsuzluk, kampusta şid-detin de başlangıcı olur: Bomba-lar patlar, camlar kırılır, kafalaryarılır.

Robert Kolej'in kazanı artık

Page 77: Document

iyice kaynamaktadır. Türki-ye'nin siyasi ortamı ise alevleriçindedir. 4 Mart 1971 günü, 4Amerikalı havacının Deniz Gez-miş ve arkadaşları tarafındanAnkara'da kaçırılması üzerinetırmanan olaylar karşısında, as-kerler dönemin başbakanı Süley-man Demirel'e 12 Mart Muhtı-rası'nı verirler. Türkiye yeni birdöneme girer; ancak anarşi veterör bir müddet daha sürer.

12 MART ORTAMI29 Mart günü Kampus'ta

meydana gelen bir olay, Türki-ye'nin 12 Mart ortamını okulayansıtacaktır: Lise kısmının dü-zenlediği kültür haftasının bir et-kinliğini Dev-Gençliler basar.

Aynı saatlerde Kampus'unbir başka köşesinde, lise öğrenci-lerinin girmelerinin yasak oldu-ğu bölüme giren liseli bir Dev-Gençlinin, yatakhane ağabeyliğiyapan bir üniversite öğrencisi ta-rafından, orayı bir an önce terketmesi istenir. Ertesi sabah, birdüzine Dev-Gençli okulun sos-yal demokrat öğrencilerine sal-dıracak, ortalık birbirine gire-cektir.

Artık Kampus'ta hemen hergün ayrı bir olay yaşanacak, ça-tışmalar dinmek bilmeyecek, ge-lişmelerden uzak duran Lise Bö-lümü de olayların içine çekile-cektir. Kampus'a önce polis son-ra da asker girecektir.

ÇÖZÜME DOĞRUNisan sonlarında Yüksek

Kısım'ın kapanmasına rağmenLise Bölümü'nde eğitim devameder. Bu arada Abdullah Kuran,yanında Mütevelli Heyeti'ninTürk üyeleri, bazı öğretim gö-revlileri ve öğrenci birliği başka-nı olduğu halde, yeni Milli Eği-tim Bakanı Şinasi Orel ile oku-lun geleceğini görüşmek üzereAnkara'ya gider.

14 Nisan sabahı erken saat-lerde Lise Bölümü'nün Ander-son ve Theodorus Hail binaları-nın önünde birkaç saat arayla

Beş maddelik protokol18 Mayıs 1971 günü Ankara'da imzalanan ve Robert Kolej'den

Boğaziçi Üniversitesi'ne geçiş sürecini tamamlanma noktasına getiren

beş maddelik protokolde, özetle şöyle deniliyordu:

• Robert Kolej'in Yüksek Kısım'ının devamı Boğaziçi Üniversitesi

olacaktır.

• Robert Kolej'e ait arsa ve binaların büyük bir bölümü Boğaziçi

Üniversitesi'ne devredilecektir.

• Mütevelli Heyeti'nin bu kararı uygulayabilmesi için, New York

eyaletindeki yetkili bir mahkemenin onayını alması gerekmektedir.

• Hükümet, halen Kolej'de okuyan öğrencilerin eğitimlerini 'Yüksek'

statüsünde tamamlayabilmeleri için gerekli önlemleri alacaktır.

• Hükümet tüm öğretim üyelerinin ve idare personelin halihazırda

imzalanmış bulunan bir yıllık anlaşmalarını geçerli kabul edecektir.

10 Eylül1971'de RobertKolej'in'BoğaziçiÜniversitesi'adıyla MIHIEğitimBakanlığı'nadevir törenininardındanokulda birkokteyldüzenlenmişti.

patlayan iki bomba, müdürChalfant'ın okulu o haftalığınakapatma kararı almasına nedenolur. Chalfant'ın kararını Vali-lik geri çevirir; okul o hafta da

eğitime devam ettikten sonra ta-tile girer. Okul tatildeyken deHükümet, 29 Nisan geceyarısın-dan itibaren Sıkıyönetim ilaneder.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 79

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 78: Document

BoğaziçiÜniversitesi'nintemelerininatıldığı Bebeksemti (sağda).Rumeli Hisarıve Robert Kolejkampusunugösteren1920'lerdenkalma birkartpostal(altta).

SÜRPRİZ ZİYARETÜç gün sonra okula yapılan

sürpriz bir ziyaret, uzun zaman-dır süren 'Robert Kolej ne ola-cak?' tartışmalarının dönemeçnoktası olacaktır: Milli EğitimBakanı Şinasi Orel haber ver-meksizin Kampus'a gelir. ŞinasiOrel, 1948-1949 öğretim yılındaaskeri öğrenciyken bir yıl RobertKolej'de okumuştur.

Everton bu ziyaretten çokmemnun kalır. Kesin bir çözü-mün epey yaklaştığını hissedenEverton, öğretim üyelerine, Ha-ziran ayındaki toplantılarında,

okulun geleceği hakkında kesinbilgiler aktaracağına dair söz ve-rir. Yolun sonuna gelinmiş gibi-dir.

Okul 3 Mayıs günü tekraraçılır. Okuldan atılan üç öğren-ci, ateşli Dev-Genç bildirileri da-ğıtırlar. Asker müdahele eder.

Bu arada olaylar dinmek bil-mez. Bu kez İsrail BüyükelçisiEfraim Elrom'un kaçırılışı ve öl-dürülüşü yaşanır.

PROTOKOL İMZALANIYORTüm bunlar olup biterken

Ankara'da imzalanan bir proto-

kol, Robert Kolej'den BoğaziçiÜniversitesi'ne geçiş sürecinin ta-mamlanma noktasına geldiğiniilan eder. Rektör Everton, Ab-dullah Kuran, James Lawrenceve iki mütevelli, 18 Mayıs günüŞinasi Orel'le toplanacaklardır.

Bu toplantının sonunda imza-lanan protokole göre, mütevelli-ler Bebek Kampusu'nun büyükbir kısmını Boğaziçi Üniversite-si'nin kurulabilmesi için, TürkHükümeti'ne bağışlamaktaydı-lar. Kolej'in 'Robert Academy'adıyla anılan Lise Kısmı ise Arna-vutköy Amerikan Kız Koleji'nintesislerine taşınıp eğitimine kar-ma olarak devam edecekti.

VE MUTLU SON...Görüşmelere katılan Law-

rence, protokolü diğer mütevel-lilere bir mektupla anlatırken,Şinasi Orel'den sitayişle bahsedi-yordu: "Bizce Türkiye'deki yük-sek eğitim için en önemli saydı-ğımız unsurların Türkiye'dekibaşarılı savunucusunun MilliEğitim Bakam Şinasi Orel oldu-ğu inancındayım. İlginçtir ki Şi-nasi Orel orduda görev yapar-ken Robert Kolej'de bir yıl oku-muştur. Daha sonra Amerika'dauzun bir zaman kalan Orel'in ikikızı ve damadı halen PurdueÜniversitesi'nde okumaktadır."

Mektup, imzalanan protoko-lün beş maddesini de içeriyordu.

1 Haziran 1971 günü yapı-lan öğretim üyeleri toplantısındaEverton şu tarihi açıklamayı ya-pacaktı: Bu yaz Robert Aca-demy, Arnavutköy Kampusu'nataşınacak, kız kolejiyle birleşe-rek karma eğitim verecek. 'Yük-sek' ise yerinde kalacak ve 'Bo-ğaziçi Üniversitesi' olarak yaşa-mını sürdürecek...

Everton'un kendisi de Arna-vutköy'e taşınarak Lise'nin baş-kanlığını yapacak, Boğaziçi Üni-versitesi'ni de yeni bir rektöratanana kadar, Abdullah Kuranyönetecekti.

100 yıllık Robert Kolej, artıkBoğaziçi Üniversitesi olmuştu. •

80 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 79: Document

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 80: Document

Kaya kiliselerinde söylediği Rumca şiirlerle

Mevlana,Silleye uğradıMevlana, 30 Eylül 1207'de doğdu. Biz de Mevlana'yı,Konya'nın Sille beldesinde, erken dönem Hıristiyanlığa aitkaya kiliseleri ve manastır kalıntıları arasındaki bir geziyleanalım istedik. Bu seçimin özel bir anlamı var. Gelin bunusize gezimiz içinde anlatalım...

MURAT KÜÇÜK

Akmanastır'ınbulunduğutepelerdenSille'ningörünümü.

Konya denildiğinde,uçsuz bucaksız birdüzlük gelir akla.Yazları insanı kavu-ran sıcağı, kışları

dondurucu soğuğu ile bozkır,hayatın çetin yüzüdür buralar-da!

Konya bozkırın bir parçasıolmakla beraber, onun içindesoluk alınacak bir vahadır. Ken-tin içindeki tek yükselti olan

Alaaddin Tepesi'nden ufuklarıtaradığınızda, dağların hiç um-madığınız kadar yakınlardabulunduğunu fark edersiniz. Vedağ deyince, iş değişir. Kon-ya'nın tarih boyunca başka ha-yatlara uç verdiğini, verebildiği-ni anlarsınız.

Sabah, Mevlana Müzesi'nigezdik önce. Sonra Selçuklu'nungöznuru medreseleri, camileri,şadırvanları dolaştık. Öğleden

sonra da yolumuz Sille'ye doğru.Mevlana'nın bir zamanlar inzi-vaya çekildiği, Rumca şiirlersöyleyip manastır rahipleriylesohbete daldığı sakin köşelerinizini sürmek istiyoruz.

HAVARİLERİN BELDESİ

Konya'dan çıktıktan az son-ra düzlük sona eriyor ve otobü-sümüz engebeli bir arazide kıvrı-la kıvrıla ilerlemeye başlıyor. Sil-le, Konya'nın yaklaşık 10 kilo-metre kuzeybatısında küçük birbelde. Oysa bir zamanlar büyükbir ticaret kenti imiş. Ama Sil-le'nin tarihteki asıl önemi, erkendönem Hıristiyanlığın Anado-lu'da bilinen en eski mekanları-na evsahipliği yapmış olmasın-dan kaynaklanıyor.

Hıristiyanların Roma İmpa-torluğu'nda ağır işkencelere uğ-ratıldığı bu ilk dönemlerde,İsa'nın havarilerinden Aziz Pa-ulus ve Aziz Barnaba inançlarınıyaymak için Konya'yı seçince,bölge Hıristiyanlığın merkezle-rinden biri haline gelmiş. Ancakkentteki Yahudi cemaatin baskı-ları nedeniyle, bir süre sonra Hı-ristiyanlar Konya'yı terk edip

82 • Popüler TARİH /Eylül 2001

Page 81: Document

Mevlana ve Bahaeddin Veled'in Konya'ya gelişi

'Asamı öp ki gururun kırılsın!'M e v l a n a : Konya'ya geldiğinde

henüz 21 yaşındadır. Ressamımız

Ziya Ceran, Mevlana'yı babası

Bahaeddin Veled'in yanı başında

tasavvur ederken, halefi olduğunu

da vurgulamak istemiş olmalı.

A l a e d d i n K e y k u b a d : O gün Konya halkı ile birlikte Selçuklu

Sultanı Alaeddin Keykubad da kentin kapısına kadar gelerek

Bahaeddin Veled'i karşılamaya çıkmıştı. Sultan-ül Ulema,

maiyetinde pek çok müridiyle kente vardığında, Keykubad öne

çıkar ve eğilip elini öpmek ister. Sultan'ın alçakgönüllülüğüne

karşın, devrin Ulemalar Sultanı, son bir nefis sınavına tabi tutar

Selçuklu hükümdarını. "Sen bu dünyânın hükümdarı isen, ben de

ilim dünyasının hükümdarıyım. Asamı öp ki gururun kırılsın!"

Keykubad, kale burçları boyunca sıralanmış askerlerinin ve

Konya halkının şaşkın bakışları altında ikiletmez bu sözü. Eğilir

ve asayı öper!

Bahaeddin Veled: Mevlana'nın babası. DahaHorasan'ın Belh kentinde iken (bugün Afganistan

sınırları içerisinde) Sultan-ül Ulema, yani

'Ulemalar Sultanı' olarak anılıyordu. 13. Yüzyıl'da

artık kitlesel hale gelen göçler, Horasan'ın manevi

sultanını da Anadolu'ya savurdu. Pek çok evliya

gibi Bahaeddin Veled de Anadolu'ya gelmeden

evvel Mekke ve Medine'ye giderek hac ziyaretini

tamamladı. Anadolu'nun çeşitli kentlerinde kalan

Bahaeddin Veled, Malatya üzerinden geldiği

Larende'de (Karaman) bir süre kaldı. Nihayet

1228'de Alaeddin Keykubat'ın ısrarlı davetlerine

dayanamayıp Konya'ya geldi. Gelirken, kudretli

hükümdara unutamayacağı bir ders vermeyi de

ihmal etmeden!

kuzeybatıda yer alan dağlık kesi-me çekilmişler. İlk kaya kilisele-ri, Sille'nin gözlerden ırak vadi-lerinde inşa edilmiş.

Beldenin dört bir yanındagözümüze çarpan mağaralar, odönemlerden kalma manastırla-rın günümüze ulaşabilmiş kalın-tıları.

Hıristiyanlığın resmi din ola-

rak kabul edildiği Doğu Romave sonraları Bizans İmparatorlu-ğu'nda Konya, güçlü bir Hıristi-yanlık merkezi olarak öne çıksada, Sille, ilk havariler dolayısıylakutsallık atfedilen kaya kilisele-riyle önemini hep korumuş. İs-tanbul ve Balkan kentlerindenKudüs'te hac için yollara düşenHıristiyanların ziyaret ettiği

önemli bir konaklama noktasıolarak yaşamını sürdürmüş.

Sille merkezinde yer alanAya Eleni Kilisesi de böyle birhac ziyareti sonrası inşa edilmiş.İS 327 yılında Bizans İmparato-ru Büyük Konstantinius'un an-nesi Helena tarafından yaptırı-lan kilise, yörede yaşayan ilk Hı-ristiyanların anısına adanmış.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 83

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 82: Document

Aya Eleni Kilisesiİlk olarak İsa'dan Sonra 327yılında inşa edilen kilise sonrakiyüzyıllarda pek çok kez onarımgörmüş. Son olarak 1833yılında eski temeller üzerindeyeniden inşa edilmiş. İsa veazizleri anlatan halkresimleriyle süslü. Ne yazık kibu resimler geçen yıllar içindekıymet bilmez eller tarafındantahrip edilmiş. Oldukçabakımsız ve harap haldebulunan kilisede bu yılrestorasyona başlanmış.Orta Anadolu'nun tipik Rumkiliseleri gibi Aya Eleni de ağaçoymalarıyla dikkat çekiyor(altta). Restorasyon tamamlanıpuygun bir aydınlatmaylaziyarete açıldığında, oldukçailgi çekeceğine şüphe yok.

RAHİPLERLE SOHBET

Konya, Selçuklular tarafın-dan alındığında, ortaçağ fetihgeleneğinin değişmez kuralı bu-rada da uygulanmış. Böylecekent dışına sürülen Hıristiyanla-ra, Sille'nin yolu bir kez dahagörünmüş.

Rumların Sille merkezli ha-yatı erken dönem Hıristiyanlığıile benzer biçimde sürüp gider-ken, Mevlana da bu sessiz vadı-

nin müdavimleri arasında yerinialmış.

TAKKELİ DAĞ'A DOĞRUMevlana'nın Sille yamaçla-

rında kayalara oyulmuş kilise-lerde, yörenin rakipleriyle soh-bet ettiğini Ahmed Eflaki'nin1318'de kaleme aldığı 'AriflerinMenkıbeleri' adlı eserden öğren-miştik. Elimizde bu konuda ya-zılmış bir de makale vardı. İbra-him Hakkı Konyalı, 36 yıl önce'Tarih Konuşuyor' adlı dergide(Mart 1956), Mevlana'nın kal-dığı bir mağaradan söz ediyor-du. Yine de, bütün bunları Sil-le'nin küçük meydanındaki kah-vehanede insanlara anlatıp yazı-da sözü edilen yerleri sorduğu-muzda, uzaylı muamelesi gör-mekten kurtulamıyoruz.

Sille çevresindeki kiliselerin,kaya evlerin 'gavur'dan kaldığı-nı biliyorlar; hepsi bu! Ne mağa-rayı ne de manastırı duymamış-lar hiç. Hele Mevlana'nın bir za-manlar buralara gelip şu mağa-raların birinde kaldığını ilk kezduyuyorlar. Yine de yardım et-mek istiyorlar ve kendi araların-da uzunca bir süre tartıştıktansonra, vadide yer alan bir kaya-lığın, aradığımız yer olabileceği-ne karar veriyorlar.

Kahvenin müdavimlerindenbiri, Mehmet Sonkur; "Gelin si-zi götüreyim" deyince yola ko-yuluyoruz. Takkeli Dağ'a doğruince bir dere boyunda yaklaşıkbir saat süren yürüyüşümüz, bir-kaç mağaranın yer aldığı kayalıkbir bölgede son buluyor. Sille'degördüğümüz mağaraların ben-zerleri burada da inşa edilmiş.

DİVAN-I KEBİR'DE

RUMCA ŞİİRLER

Horasan'ın Belh kentinde1207 yılının 30 Eylül'ünde dün-yaya gelen Mevlana, henüz 6 ya-şında iken, dönemin en tanınmışalimi olarak bilinen babası Ba-haeddin Veled ve ailenin diğerüyeleriyle birlikte batıya göçeder. Nişabur'dan sonra Hac zi-

yaretini tamamlayıp Malatyaüzerinden Konya'ya geldiklerin-de, tarihler 1228'i göstermekte-dir. O yıllarda Konya, AnadoluSelçuklu Devleti'nin başkentidirve Alaeddin Keykubat tahttaoturmaktadır. Karatay Medrese-si'yle, Sırçalı Mescid ile Konya,en görkemli devrini yaşamakta-dır. Mevlana babasının yanındadini eğitimini tamamlayarakKonya medreselerinin tanınmışalimleri arasında yer alır.

Zaman akıp gider ve bir gündoğudan gelen bir adam Mevla-na'nın hayatını değiştirir. Sadebir derviştir Şems. Mevlana, ogüne kadar Sünni akidelere uy-gun olarak yaşayan bir medreseuleması iken, Şems'i tanıdıktansonra bir 'cezbe adamı'dır artık.Sema, ney ve şiir, ilahı aşkın dı-şa vurulduğu araçlar olarakMevlana öğretisinin temelinioluşturur.

Farsça, Arapça, Türkçe,Rumca şiirlerinin yer aldığı Di-van-ı Kebir'in yanı sıra, ortaçağ-da zengin öykü geleneğinin şahe-

84 • Popüler TARİH I Eylül 2001

Page 83: Document

serlerinden sayılan Mesnevi ileMevlana, dünya edebiyatınınölümsüzleri arasında yer alır.Öğütleri sadece Müslümanlartarafından değil, Konya'nın Hı-ristiyan ve Yahudi halkınca dabenimsenir. Şiirlerinde İslamskolastiğini aşan, tüm insanlığıkucaklayan sufi tad, neyin yu-muşak sesi gibi içtenlikle kabulgörür, sahiplenilir.

Mevlana zaman zaman Sil-le'de inzivaya çekilip tefekküredalar. Eflaki'nin aktardığı kimiolaylar, manastır geleneğinin, odönemdeki din bilginleriyleMevlana arasında gerçekleşensohbetlerin, onun hayatında bel-li bir döneme damgasını vurdu-ğunu göstermektedir.

YETMİŞ İKİ MİLLETİN SIRRI

Mevlana'nın ölümü ile Kon-ya'da yaşananlar, onu sahiplen-menin boyutlarını da ortayakoymaktadır. Yine Eflaki'nin ta-nıklığına başvuralım. Yıl 1273.Aralık'ın 17'si. Mevlana'nınTanrı'yla sonsuza dek buluştuğu

gecenin sabahı. O gün Konya'damahşeri bir kalabalık toplanmış-tır. Sadece Müslüman halk değil,şehrin Rum, Ermeni ve Yahudiahalisi gözyaşları içinde. Bir İs-lam sufısinin cenazesinde Hıris-tiyan ve Yahudi din adamlarınınön saflarda yer almak istemesi,İncil ve Tevrat'tan dualar oku-

yarak cenazeye katılmak isteme-leri, o güne dek görülmüş, du-yulmuş şey değildir.

Selçuklu askerleri kalabalığıdağıtmaya çalışsa da bunu başa-ramazlar. Nihayet kentte yaşa-nan kargaşa Sultan'a haber veri-lir. Sultan, kilise ve havralarındin adamlarını huzuruna çağı-rıp, 'Bu olayın sizinle ne ilgisivardır? Bu din padişahı bizim re-isimiz, imamımız ve mukteda-mızdır' dediğinde şu yanıtı alır:

"Biz, Musa'nın, İsa'nın vebütün peygamberlerin hakikati-ni onun açık sözlerinden anladıkve kendi kitaplarımızda okudu-ğumuz olgun peygamberlerin ta-biat ve hareketlerini onda gör-dük. Siz Müslümanlar, Mevla-na'yı nasıl devrinin Muham-med'i olarak tanıyorsanız, biz deonu zamanın Musa'sı ve İsa'sıolarak biliyoruz. Siz nasıl onunmuhibbi iseniz, biz de bin şu ka-dar misli daha çok onun kulu vemüridiyiz."

Bu sözlerin ardından daMevlana'dan şu iki dizeyi dilegetirirler: "Yetmiş iki millet sırrı-nı bizden dinler / Biz bir perde ilebinlerce ses çıkaran bir neyiz."

Bunun üzerine, Sultan dahilhuzurda bulunan herkes susar.O gün Mevlana'nın cenazesifarklı dinlere mensup ahali tara-

Solda, Sille'denTakkeli Dağ'adoğru uzananvadidekimağaralar.Altta iseSelçukludönemi mezartaşlarınınarasından AyaEleni Kilisesi veSille evleri.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 85

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 84: Document

Dergah'tan Müze'yeMevlana Dergahı'nın bulunduğu alan (en altta), bir zamanlar Selçuklu

Sarayı'nın gül bahçesiydi. Alaeddin Keykubat tarafından Mevlana'nın

babası Bahaeddin Veled'e

hediye edildi. Babası gibi

Mevlana da buraya

defnedilince bir anlamda

dergahın temelleri atılmış

oldu. Mevlana'nın türbesi

(solda), 1273'teTebrizli

Mimar Bedreddin'e

yaptırılmış. Sonraki yıllarda

semahane, aşevi gibi

bölümlerin inşa edilmesiyle

dergah geleneğinin

vazgeçilmez mekanları bir bir

oluşturulmuş. Nihayet 1854 yılında derviş hücrelerinin

tamamlanmasıyla son şeklini almış. Dergah avlusuna Dervişan

Kapısı'ndan girilir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş

hücreleri yer alır. Mevlana'nın türbesi, semahane ve mescit avlunun

doğusunda yer almaktadır. Dergah ve türbe, 1926 yılında Konya Asar-ı

Atika Müzesi adı altında müze olarak hizmete başlamış. 1954 yılında

adı 'Mevlana Müzesi' olarak değiştirilmiş.

KayalaraoyulmuşAkmanastır'ınodalarından biri(üstte, solda)ve odanın içtengörünüşü(üstte, sağda).

fından büyük bir kalabalıklauğurlanır.

SİLLE'DENGÜNÜMÜZE KALAN

Sille gibi son derece önemlibir tarihi beldenin nasıl olup dabu denli ihmal edildiği gerçektenüzerinde durulması gereken birsoru.

Erken dönem Hıristiyanlığaait tüm kültürel miras, Mevla-na'nın hoşgörüsüne uzak önyar-gıların ve tahammülsüzlüğünkurbanı olmuş. Manastır denile-bilecek kalıntıların bir bölümütoprak altında, diğerleriyse yöreinsanının insafına terkedilmişvaziyette. Kimi ağıl, kimi saman-lık olarak kullanılırken, birçoğuçobanların ya da köy gençlerininkış günlerinde yaktıkları ateşleryüzünden kapkara. Hazine ara-yanların geceleri orayı burayıdelik deşik etmeleri de cabası.

Bir zamanlar 20 bin nüfuslukoca bir kasabaymış Sille. Rumve Müslüman ahali yıllar yılı yanyana yaşamış. Güçlü bir ticarihayatı olan kasaba, Osmanlı'nınson yıllarında Konya'yı aratma-yan bir ticari canlılığa sahipmişüstelik. Cumhuriyet sonrasıRumlar mübadeleyle Yunanis-tan'a göç edince, beldenin eskihalinden eser kalmamış. Bir za-manlar dört bir yanı bahçelerleçevrili Sille'nin üzüm bağlarıysao günleri hatırlatan birkaç kalın-tı dışında, yok olup gitmiş.

86 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 85: Document

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 86: Document

KIRK AMBAR

Türk DiliTetkikCemiyeti,CumhurbaşkanıMustafaKemal'lebirlikte yapılanbir toplantısırasında.

Birinci Türk Dil Kurultayı

Gençler daha güzelkonuşsun diyeKurultay'ın kapanış konuşmasında, Genel Sekreter RuşenEşref, gençlere ve hatta henüz ana kucağındaki bebeklereseslenerek, onların ağzında Türkçe'nin, 'kimbilir ne güzeldurur bir varlık olacağını' dile getiriyordu.

FEZA KÜRKÇÜOĞLU

Türkçe'nin özleşmesi vegelişmesini amaçlayan'Türk Dili Tetkik Ce-miyeti', 12 Temmuz1932'de kurulur. Sa-

mıh Rıfat'ın başkan olduğu ce-miyette, Ruşen Eşref (Ünaydın),Celâl Sahir (Erozan) ve YakupKadri (Karaosmanoğlu) kurucuüyelerdir. Cemiyet ilk iş olarakbir kurultay toplamayı kararlaş-tırır.

Birinci Türk Dili Kurultayı,26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleriarasında Dolmabahçe Sara-yı'nda toplanır.

Kurultayın ana çalışma ko-nuları; Türk dilinin eskiliği,

Hint-Avrupa ve Asya dilleriyleilişkisidir. Tezlerin yanı sıra tar-tışmalar da dikkatle izlenir veyankı yaratır.

En büyük tartışma HüseyinCahit (Yalçın)'ın tezinde olur.Hüseyin Cahit'in dilde zorlamayapılamayacağı, onun doğal ge-lişmesine bırakılması yolundakidüşünceleri Hasan Alı (Yücel),Ali Canip (Yöntem), Fazıl Ah-met (Aykaç) ve Samih Rifat'ında aralarında bulunduğu çok sa-yıda katılımcı tarafından eleştiri-lir.

Birinci Türk Dili Kurulta-yı'nın toplandığı 26 Eylül, dahasonraki yıllarda 'Dil Bayramı'

olarak kutlanır. Türk Dili Tet-kik Cemiyeti, 1936'da ÜçüncüDil Kurultayı'nda 'Türk Dil Ku-rumu' olarak adlandırılır. Ancak1982 Anayasası'na dayanılarakçıkarılan 17 Ağustos 1983 tarih-li kanunla, T.D.K kapatılarak'Atatürk Kültür, Dil ve TarihYüksek Kurumu'na bağlanır.Dil bayramı da artık kutlanmazolur...

'Maarif Vekaleti' tarafından1933 tarihinde yayımlanan 'Bi-rinci Türk Dili Kurultayı / Tez-ler, Müzakere Zabıtları' isimlikitaba birlikte göz atalım.

Birinci gün (26 Eylül 1932Pazartesi), "Türk Dili Tetkik

Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 87: Document

Cemiyeti Reisi Samih RifatBey'in açma nutku" ile başlar:

Samih Rifat Bey'in uzun açışkonuşması şu cümlelerle son bu-lacaktır:

"Her şeyde olduğu gibi sev-gili halkımızla bilgi ve dilde debirleşeceğiz. Tutacağımız yol,ilim ve tecrübe yoludur. Başı-mızda Büyük Mürşit bize gayele-rimizi telkin ettiği gibi çalışmave muvaffak olmanın sırrını veesaslarını da ilham edecektir (Al-kışlar)."

On gün boyunca süren tezlerve tartışmaların sonunda Kurul-tay'ın 5 Ekim Çarşamba günküoturumunun ikinci celsesi baş-lar; Maarif Vekili Reşit GalipBey konuşur:

"... Yüksek kıymette bineyakın Türk münevverinin bura-da toplanarak yorulmadan,usanmadan çalışması, yorgun-luk, usanç tanımamak andiyleayrılması irfan tarihimizde unu-tulmaz büyük hadiselerden biriolarak yaşıyacaktır. Yakın veuzak istikbalin tarihçileri adları-nızı bahtiyar çocuklarımızın vedaha bahtiyar torunlarımızınmüteşekkir, minnettar bakışları

karşısında saygı ile anarak:'Türk Dilinin kendi benliğinekavuşması, hakikî zenginliğe, as-lî güzelliğine ermesi işte onlarınkurultayı ile başladı' deyecekler-dir."

T.D.T.C. Umumî Kâtibi Ru-şen Eşref Bey'in (Ünaydın) kapa-nış konuşması Kurultay'ın çalış-ma ve etkilerinin kısa bir özeti-dir sanki:

"İlk dil Kurultayı bugün so-na eriyor. Öyle büyük ve tarihîbir vazifeyi gören Kurultayı say-gı ile selâmlarım, tebrik ederim.Güzel İstanbul'a da ne mutlu kiharf inkılâbı ilkin onda hazırlan-mıştır. Dil inkılâbının ilk hızı daşimdi onda başlıyor.

Arkadaşlar!Her biri saatlerce

süren on celsedeâlimler, edipler, şa-irler, münekkitler,dilciler, gramerci-ler, ıstılahçılar sözaldılar. Derin dü-şüncelerini söyle-diler. Özlü bilgile-rini anlattılar. Bun-ları bu salondakilerdinlediği gibi havaları

aşarak yurdun dört bucağındasesinizi duyurtan demir ağızlarönüne toplanmış bütün yurttaş-lar da dinlediler. O yurttaşlar ki,Kurultay'ınızı kutlamak için yol-ladıkları binlerce telyazıları, gö-receğiniz işi alkışlayan bir milletsesi idi. (...)

Ey bizden daha genç olanlar!Bu emekler, bu dilekler sizleriçindir. Bu dille sizler -ne mut-lu!- bizlerden çok güzel konuşa-caksınız. Hele anaların kucağın-da ilk sözleri öğrenen Türk ço-cukları! Ah sizin konuşacağınız,sizin yazacağınız Türkçeyi duyaridim. Sizin ve sizin çocuklarını-zın ağzında Türkçe kimbilir ne

güzel durur bir varlık ola-caktır! Onu yarınki dâ-

hi san'atkârlar kim-bilir daha ne imre-nilecek yeniliğe vegüzelliğe yürüte-ceklerdir! (Alkış-lar) "

495 sayfalıkkitabın bu son sa-tırlarını okurken

aynı dilekleri dile-mekten kendimi ala-

madım... Ya siz?

BirinciTürk DiliKurultayı'nakatılanlardanbir grup:Bilimadamları,kentli aydınlarve Anadoluhalkınıntemsilcileri birarada (solda).Kurultay'dakapanışkonuşmasınıyapan Türk DiliTetkik CemiyetiGenel SekreteriRuşen Eşref(Ünaydın) Bey(altta).

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 89

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 88: Document

HAZıRLAYAN: DEFNE [email protected]

Tüm yönleriyle Kırım SavaşıDergimizin bu ayki önemli konularından biri Kırım Savaşı. İnternet bu konuda da

oldukça zengin kaynaklar sunuyor. Ne yazık ki Kırım Savaşı'yla ilgili kapsamlı bir

Türkçe site bulmak mümkün değil. Konuyla ilgili sitelerin çoğu İngilizler tarafından

hazırlanmış. Kırım Savaşı Araştırma Topluluğu'nun resmi sitesi www.hargreave-

mawson.demon.co.uk/cwrsl.html sanal dünyada bilgi toplamaya başlamak için iyi bir

adres. Savaşın nedenleri, önemi ve sonuçlarıyla ilgili pek çok makale ve görsel

malzeme bu adreste toplanmış.

www.crimeanwar.co.uk yine İngilizler tarafından hazırlanmış bir site.

Konuyla ilgili farklı sitelerle birlikte çalışan adreste, esas olarak savaşa ilişkin

belgelere yer veriliyor. İngiliz ordusunun yazışmaları, emirler, 100 yıl öncesinden

günümüze taşınıyor. Belgelere dayanan diğer bir site de

www.hillsdale.edu/dept/History/Documents/War/19Crim.html Geniş bir arşive sahip

olan sitede, Kırım'da savaşan İngiliz askerlerinin mektuplarına yer veriliyor.

Sinemanın başlangıç serüveniwww.earlycinema.com

Vizyona giren filmlerle ilgili en yeni bilgileri internette buluyoruz.

Pekiyi, ya eski filmler, eski yıldızlar? www.earlycinema.com

sinemanın emekleme dönemiyle ilgili bir site. Sinema

tarihine yönelik son derece kapsamlı bilgiler veren bu

sitede, 1820'den 1905'e uzanan detaylı bir zaman

tüneli yer alıyor. Beyazperdeye damgasını vurmuş ama

şimdi kimsenin pek adını hatırlamadığı oyuncular,

yönetmenler, teknik adamlar earlycinema.com'da

unutulmamış. Sitede sinema teknolojisi tarihine de

özel bir yer ayrılmış. Artık tamamen bilgisayar

teknolojisiyle yaratılmış karakterlerle film çekebilen

yönetmenler, eskiden vitascope ya da mutascope

tekniğinden yararlanıyordu. Site bu ve benzeri eski

teknolojiler için de bulunmaz bir kaynak,

earlycinema.com'un sözlük ve arama motoru bölümü,

sinema meraklılarının pek çok yerde bulamayacağı bilgileri sunuyor.

Birinci ağızdan tarihwww.ibiscom.com

Sözel tarih çalışmaları ve sıradan insanların yaşadıkları döneme ait

anıları, tarih anlayışına yeni bir boyut getirdi, www.ibiscom.com da

farklı bir tarih sitesi. Sitenin amacı, 'tarihi, o anı yaşayanların gözüyle

anlatmak'. Antik Çağ'a ilişkin bölümde Antik Yunan'daki günlük

yaşam ya da Pompei'nin son günleri hakkındaki detaylı makaleleri

okuyabilirsiniz. Marco Polo ile beraber doğuya seyahat edebilir, köle

ticaretiyle ilgili birinci elden tanıkların hikayelerini okuyabilirsiniz.

Amerika'da hazırlanan site doğal olarak Amerikan İç Savaşı'na ve

Vahşi Batı'ya da

özel bir yer ayırmış.

Çok sayıdaki

fotoğraf da siteyi

görsel açıdan

destekliyor.

Mısır'da sanalgezintiwww.ancientegypt.co.uk

Mısır, binlerce yıllık tarihi ve

medeniyete katkılarıyla, turistler

için her zaman ilgi çekici bir ülke.

Eğer Mısır'a gidemiyorsanız sanal

olarak bu geziyi

gerçekleştirebilirsiniz.

www.ancientegypt.co.uk Eski

Mısır'la ilgili son derece kapsamlı

ve rahat anlaşılır bir site. British

Museum tarafından hazırlanan

sitede Mısır tarihi, firavunlar,

piramitler, hiyeroglif gibi ana

konular hakkında son derece

detaylı bilgiler sunuluyor. Sitenin

en önemli özelliğiyse sizi bir

Mısırlı soylunun yaşamına dahil

etmesi. Bu sayede günlük hayatın

içine girebiliyor ve binlerce yıl

öncesine uzanabiliyorsunuz.

90 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 89: Document

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 90: Document

• HAZıRLAYAN: NAZLI IRMAKe-mail: [email protected]

Bin metrekarede CumhuriyetHeykeltraş Rahmi Aksungur'un 'Cumhuriyet TarihiDüzenlemesi' konulu yarışmada birinci olan projesi,cumhuriyet tarihinin önemli olay ve kişiliklerini tarihsel birbütünlük içinde yansıtıyor.

Ankara, Türkiye Cumhu-riyeti'nin kuruluş süreci-nin canlandırıldığı dev

bir heykel düzenlemesine ev sa-hipliği yapmaya hazırlanıyor.Heykeltraş Prof. Dr. Rahmi Ak-sungur, Milli Savunma Bakanlı-ğı'nın 'Cumhuriyet Tarihi Dü-zenlemesi' konulu yarışmasındabirincilik ödülü alan projesiyle,Ankara'ya anlamlı bir heykeldüzenlemesi armağan edecek.

Atatürk Orman Çiftlıği'ndebulunan Devlet Mezarlığı bün-yesindeki halka açık park ala-nında yer alacak 'CumhuriyetTarihi Düzenlemesi', Ekim2001 tarihinde tamamlanacak.

Devlet Mezarlığı yanındakiyeşil alanda beş ana heykel dü-zenlemesinden oluşan projeninuygulama grubunda, RahmiAksungur'un yanı sıra Ayla Ak-sungur, Ömer Yavuz, Elvide

Akdağ, Ulaş Korkmaz, MustafaYılmaz, Deniz Erol, Ferit Yazı-cı'dan oluşan heykel sanatçılarıyer alıyor.

Projenin mimarlığını ElvanUluutku, danışmanlığını ise ay-nı zamanda projenin metinlerinikaleme alan şair Tarık Günerselve grafiker Sevtap Yakın yürü-tüyor. Yaklaşık bin metrekarealanı kapsayan, 600 ton Mar-mara Mermeri'nin kullanıldığıheykel düzenlemesi, aynı alandagerçekleştirilen, Türkiye'deki

ilk büyük kapsamlı heykel pro-jesi olma özelliğini taşıyor.

Cumhuriyet tarihinin önem-li olay ve kişiliklerini tarihsel birbütünlük içerisinde yansıtanprojenin kronolojik içeriğini iseAtatürk'ün Samsun'a çıkışı, Er-zurum ve Sivas Kongreleri,TBMM'nin kuruluşu, Milli Mü-cadele sürecine damgasını vuranI. ve II. İnönü Muharebeleri, Sa-karya ve Büyük Taarruz ile busürecin sonunda varılan LozanAntlaşması oluşturuyor.

Buharkent tren istasyonuna korumaİzmir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, Aydın'ın Buharkentilçesindeki yaklaşık 100 yıllık tren istasyonu binasının kültür ve tabiatvarlığı olarak tescil edilmesini kararlaştırdı. İzmir-Eğridir Demiryolu,1857 yılında, o dönemdeki ismi 'Burhaniye' olan Buharkent'e ulaştı.İstasyon binası ise 1910 yılında yaptırıldı. 1 Haziran 1935 tarihindeyapımcı İngiliz şirketi demiryolu ve istasyon binası kullanım imtiyazınıTürkiye Cumhuriyeti'ne devretti. Kent merkezine uzaklığı ve yolcusayısının az olması nedeniyle istasyon binası şu anda kullanılmıyor.

92 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 91: Document

Yahudi kültürüAvrupa günü

Türkiye Hahambaşılığı, 2Eylül Pazar günü İstanbul'unGalata semtinde bazı sinagoglarıhalka açıyor ve bu dini mekan-larda bazı konser ve sergiler dü-zenliyor. 2 Eylül günü 21 Avru-pa ülkesinde (Almanya, Avus-turya, Belçika, Bosna-Hersek,Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti,Danimarka, Fransa, Hırvatistan,Hollanda, İngiltere, İspanya, İs-viçre, İtalya, Lüksemburg, Por-tekiz, Romanya, Slovakya, Slo-venya, Ukrayna ve Yunanistan)gerçekleştirilecek 'Yahudi Kül-türü Avrupa Günü'nün, söz ko-nusu ülkeleri bağlayan tek ortakyönü, ortak tanıtım posteri.

'Yahudi Kültürü Avrupa Gü-

nü', 1996 yılında ilk olarakFransa'nın Alsace bölgesindebaşlatılan, sonraki yıllarda Av-rupa Yahudi Cemaatleri Konse-yi'nin (E.C.J.C. / European Co-uncil of Jewish Communities)öncülüğünde yayılan ve amacıtüm Avrupa ülkelerinde, yöreselYahudi tarihini, Yahudi dini me-kanlarıyla Yahudi töre ve gele-neklerini toplumların geniş ke-simlerine tanıtmak olan bir et-kinlik.

2 Eylül 2001 Pazar günü, sa-at 10.30-17.30 saatleri arasındaGalata civarında gezilebilecekbaşlıca mekanlar şunlar: Neve

Şalom Kültür Merkezi, AşkenazSinagogu ve İtalyan Sinagogu.Aynı gün Schneidertempel SanatMerkezi'nde de bazı etkinliklergerçekleştirilecek. Yine aynı me-kanlarda, repertuarı ilahilerdenoluşan 'Maftirim Korosu' ile Se-farad ve Aşkenaz ezgilerini ses-lendiren değişik grup ve korola-rın dinletileri yer alacak.

Safranbolu'da filmheyecanı

Safranbolu II. Altın SafranBelgesel Film Festivali, 20-23Eylül 2001 tarihleri arasında dü-zenlenecek. Festival, amatör veprofesyonel kategorideki belge-sel film ve fotoğraf yarışmalarıbaşta olmak üzere, çok yönlü et-kinliklere sahne olacak. 'BelgeselFilm ve Fotoğraf yarışmalarıbölümünün jüri üyeleri arasın-

da, kendi alanında Türkiye'deönemli eserlere imza atmış il-ginç isimler yer alıyor.

'www.altinsafran.com' adre-sinden festival ve yarışma hak-kında daha fazla bilgiye ulaşabi-lirsiniz.

Kuvayi Milliye Destanı çizgi romandaNâzım Hikmet'in Kurtuluş Savaşı'nı destanlaştırdığı Kuvayi Milliye

Destanı'nı adlı yapıtı, Nuri Kurtcebe'nin fırçasıyla yeniden hayat

buldu. Nâzım Hikmet'in ünlü yapıtını çizgileriyle betimleyerek kitap

halinde yayımlayan Nuri Kurtcebe, özellikle tarihi sevmeyen gençlerin

bu kitapla tarihe biraz daha ısınacağını umuyor.

Kurtcebe çalışmasıyla ilgili olarak şunları söylüyor: "Kuvayi Milliye

Destanı çok farklı bir şey oldu. Yedi düvele karşı böyle bir destan yok.

Böyle bir Kurtuluş Savaşı yok. Bütün Üçüncü Dünya ülkeleri ezildiler

emperyalist orduları karşısında. Bir tek biz ezilmedik, biz verdik bu

savaşı. Bu açıdan bakacak olursak/gerçekten çok fantastik,

fantastiğin de ötesinde inanılmaz bîr şey, 4 günde kazanılmış bir savaş.

Çizimlere aksediyor tabii ister istemez..."

Popüler TARİH / Eylül 2001 • 93

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 92: Document

Cem Sultan, ödül getirdiYazar Edouard Sablier, Fatih Sultan Mehmet'in en küçük oğlu Cem

Sultan'ın hayatını konu alan "Bourganeuf Tutsağı Cem Sultan' adlı

kitabıyla, Academie Francaise tarafından tarih ve sosyoloji dalında

'2001 Diane Potier-Boes Gümüş Madalya' ödülüne layık görüldü.

Perrin Yayınevi tarafından basılan 230 sayfalık kitap, 2000 yazı

başında Fransa'da satışa sunulmuştu.

Fransızların 'Zizim' adını verdikleri, Fatih Sultan Mehmet'in üç

oğlundan en küçüğü olan Cem Sultan'ın yaşamının

anlatıldığı kitapta, Cem Sultan'ın yaşadığı sürgün

ve sonrasındaki gelişmeler konu ediliyor.

'Bourganeuf Tutsağı Cem Sultan' kitabının yazarı,

Türk dostu ve Ortadoğu uzmanı Sablier, Le Monde

gazetesinde yazarlık, 1963-1969 yıllarında ORTF

Televizyonu'nda haber müdürlüğü, Europe I ve

France Inter radyolarında yorumculuk, Fransız

Diplomasi Basını kuruluşunda onursal başkanlık

yaptı. Edouard Sablier ayrıca 'Urallar'dan

Atlantik'e', "Barut Fıçısı İran', 'Kırmızı Hat' ve

Terörizmin Esrarlı Öyküsü' adlı kitapların da

yazarı.

Sablier'nin 'Cem Sultan'ı, Türkiye'de de Everest

Yayınları arasında çıktı.

Haluk Şahinin'Bozcaada'sı

Bilgi Üniversitesi öğretimüyesi, gazeteci-yazar Prof. Dr.Haluk Şahin, dünü ve bugünüy-le Bozcaada'yı (Tenedos) tanıtankitabını yayımladı. Bozcaada'daeski bir Rum evini satın alarakrestore eden ve 12 yıldır yaz ay-larını burada geçiren Şahin, 158sayfalık kitabında, adadaki göz-lemlerini aktarıyor.

Şahin, tarihi, doğası, bağlan,şarabı ve günlük yaşamıyla dilegetirdiği Bozcaada'yı anlatma-dan önce 12 yıl beklediğini söy-

lüyor:"Bozcaada, 5 bin yıllık tari-

hi ve Truva ile bağlantısı olan,Türkiye'nin Ege'deki önemliadasıdır. Son yıllarda turist akı-nına uğrayan adanın özelliklerikorunamazsa, şarapçılığı, bağ-cılığı ölürse, sadece turistik birtüketim yeri olursa, tüm tüke-tim maddeleri gibi o da yokolur."

Allianoi kazısınınhazineleri

Bergama'da birkaç yıl içinde,Yortanlı Barajı'nın suları altındakalacak olan Allianoi antik ken-tinden çıkarılan tarihi eserler,arkeologlar ve toplum bilimcileriçin yeni bulgular içeriyor. 1998yılından bu yana yapılan kazı-larla gümşığma çıkarılan veİsa'dan Önce II. Yüzyıl'a tarih-lendirilen kent, sağlık tanrısıAsklepios'a adanmış bir şifamerkezi.

47 derece sıcak suyu olan

kaplıcası, dinlenme ve terapiodaları, çeşme ve havuzlarıylagörkemli bir tedavi merkezi olanAllianoi'deki kazılar ayrıca yerin8 metre altında 1800 yıllık uy-kusundan uyandırılan Venüsheykelini, Grek ve Roma kültü-ründe hastalara şifa dağıtan sağ-lık tanrısı Asklepios heykeliniortaya çıkardı. Büyük RomaHamamı, çift kemerli bir Romaköprüsü de gümşığına çıktı.Yortanlı Barajı kurtarma kazısıheyeti başkanı Ahmet Yaraş ta-rafından yürütülen ve PhilipMorris-Sabancı'nın desteklediğikazı çalışmaları, antik şehir sualtında kalıncaya kadar sürecek.

Efsanevi boksörlerHollywood'un dev film şir-

ketleri, ilgisini boks ringlerineçevirdi. Ringlerin üç efsanevi is-mi Muhammed Ali, Joe Louis veSonny Lixton, hayatlarını anla-tan filmlere konu oldular.

Üç ayrı filmle yeniden ringle-re 'merhaba' diyen yapımcılar,'kelebek gibi uçup, arı gibi so-kan' efsanevi ağır siklet boksşampiyonu Muhammed AliClay'in hayatını filme aktardı.Çekimleri son aşamaya gelenfilmde, sonradan Müslümanolup 'Muhammed Ali' adını alanünlü boksör Cassius Clay'in ha-yatını, yönetmen Michael Mann

94 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 93: Document

beyazperdeye taşıdı. Ali'nin biz-zat ringde çalıştırarak form tut-masına yardımcı olduğu WillSmith, filmde efsane boksörücanlandıracak. İnce yapılı biroyuncu olan Smıth'in hayli şiş-manlayarak 100 kiloya çıktığıfilmde, Jon Voight, Will Smith'ineşi Jada Pinkett Smith ve MarioVan Peebles da rol alıyor.

Sinema ajandasındaki tekboksör Muhammed Ali değil.Bir başka siyahi yumruk da, Spi-ke Lee'nin yönetiminde ringeçıkmak üzere. 'Save Us Joe Lo-uis' adlı yapımda, Louis'i Samu-el L. Jackson canlandıracak.Üçüncü film ise Ving Rhames'inoynayacağı 'Night Train' adlıyapım. Film, 1964 yılında Mu-hammed Ali'ye yenilip çaptandüşen boksör Sonny Lixton'mhayatından bir kesit aktarıyor.

Deep Purpleİstanbul'da

Dünyaca ünlü Rock grubuDeep Purple, Türkiye'ye geliyor.Grubun 8 Eylül 2001 Cumartesigecesi İstanbul'da vereceği kon-

ser, Fildamı Arena'da gerçekleş-tirilecek. Deep Purple, ilk sahneperformansını 20 Nisan 1968'deDanimarka'da gerçekleştirmişve 1969 yılında 'Hush' adlı par-ça ile Amerika'nın ilk beşine gir-mişti. 'Black Night' adlı parçaile sesini duyuran grubun ilk al-bümü, 'Shades of Deep Purple'idi. Grubun ilk üyeleri, Rod

Evans (vokal), Nick Simper(bas), Jon Lord (org), Ian Paice(davul), ve Ritchie Blackmore(gitar). Bilinen son üyeleri iseşöyle: Ian Gillian (vokal) RoverGlover (bas), Jon Lord (org), IanPaice (davul) ve Steve Morse (gi-tar).

Japonlar karşısındaAvustralyalılar

Ünlü aktör Russel Crowe, ilkyönetmenlik denemesinde 'ata-larını' beyazperdeye aktaracak.Avustralyalı sanatçı, 'The LongGreen Shore' adlı filmde, İkinciDünya Savaşı'nda Japon ordu-suyla savaşan Avustralyalı birtaburun hikayesini işlemek içinkamera arkasına geçecek.

Film için sözleşmeye imzaatan Crowe, filmde, Japon ordu-sunu püskürtme emriyle YeniGine kıyılarına ayak basanAvustralyalı bir taburun öykü-sünü işleyecek.

Filmde, ünlü aktörün 'taburkomutanını' canlandırabileceğiyönünde plan yapılmasına rağ-men, sanatçının rolü henüz açık-lığa kavuşmadı. Russel Crowe,şu günlerde ünlü yönetmen RonHoward ile birlikte 'A BeautifulMind' adlı filmin setinde.

Tokyo SenfoniOrkestrası

Asya kıtasından ilk kez birorkestra ülkemize gelerek 4 ve12 Eylül'de İstanbul'da, 6 Ey-lül'de Efes Antik Tiyatro'da, 8Eylül'de Aspendos Antik Tiyat-ro'da, 10 Eylül'de ise Ankara'dasanatseverlerle buluşacak.

Konserlerden elde edilecekgelir, 17 Ağustos 1999 deprem-zedelerine verilecek. Konserlere100 kişilik tam kadrosuyla katı-lacak olan Tokyo Senfoni Or-kestrası'nın yanı sıra Japon tele-vizyon ve medya temsilcileri degelecek. Ayrıca konserler için Ja-ponya'dan Türkiye'ye özel tur-lar düzenlenecek.

National Geographic'te'gizli mezarlar'"İki yıl önce Mısır'da Bahariye vahasında Şeyh Sobi mahallesinin

altındaki mezar odalarına girildi. Bahariye'nin

efsanevi valisi Zed Hons Uef Anh'ın adıyla

mühürlenmiş kapısı açıldığında Memfis kentinin

usta heykeltraşlarının eseri olan devasa bir lahit

ortaya çıktı."

National Geographic Türkiye dergisinin Eylül ayı

konuları arasında yer alan 'Mısır'ın Gizli

Mezarları' dosyası, bu cümlelerle başlıyor. Roma

döneminde mezar hırsızları tarafından

yağmalanmış gizli mezarlarda ortaya çıkan

bulguları tarihi süreç içinde aktaran dosyayı Zahi

Hawass hazırlamış. Fotoğraflar ise Kenneth

Garrett'e ait. National Geographic Türkiye bu ay

ayrıca, Mısır tarihi meraklılarına Firavun

Tutankamon'un altın maskesinin posterini veriyor.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 95

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 94: Document

YAYIN

İstanbul Teknik Üniversitesi Radyosu

Bir 'ara dönem'kurbanı1945 yılında kurulan İstanbul TeknikÜniversitesi Radyosu, 1960'ta, 1971'de,1980'de yani hep 'ara dönemlerde' kapanır.Bugün ise Radyo, internet ortamında canlıyayınını sürdürmektedir.

SUHA ÇALKIVİK

Üstte, SemihBalcıoğlu'nunİTÜ Radyosugünlerineilişkin birkarikatürü.Karikatürün altyazısı şöyle:KISKANÇLIK!İTÜ Radyosubir yayınsırasında;cihazınbaşında,Vural Tekeligörülüyor(sağda).

olayları sırasında ozamanlar yayın ya-pan İTÜ Radyosukapatılmıştı. Prof.Dr. Mustafa İnan, 2

Haziran 1960 günü, 'radyonunhürriyete kavuşması münasebe-tiyle' şu konuşmayı yaptı:

"Sayın dinleyenlerim, İstan-bul Teknik Üniversitesi Radyosu,bir aydan fazla susturulmayı mü-teakip, bugün yayınlarına başlı-yor. Teknik Üniversite olarakbizler ve bütün Türk gençliği bu-na ne kadar sevinse ve ne kadariftihar etse azdır. Çünkü bu ka-patma periodu, alelade bir radyo-nun herhangi bir sebeple çalışma-sına ara vermesi gibi değildir. Bu,ilmin ve tekniğin sesinin kesilme-si ve gençliği susturma gayretininbir maddi sembolü idi. Büyük şa-irimiz Namık Kemal 'Ne müm-kün zulm ile bidat ile imhayı hür-riyet / Çalış idraki kaldır mukte-dir isen ademiyetten' diye bun-dan yıllarca evvel bağırmamışmıydı?"

1945 yılında kurulur İstanbulTeknik Üniversitesi Radyosu.Prof. Dr. Mustafa Santur ve Doç.Dr. Adnan Ataman, Doç. Dr.

Tahsin Saya, asistanları ve öğren-cileriyle Gümüşsüyü binasınınçatısına dikerler radyo antenini.

Kurulduğu yıl 200 wattlık birvericiyle, Kısa Dalga 42 Met-re'den -daha sonra 47 Metre-yaptıkları Klasik Batı Müziği ya-yınlarıyla kısa zamanda ülkeninher yerinde, Avrupa ve hattaAvusturalya'da bile geniş bir din-leyici kitlesine ulaşırlar. Postadandinleyici mektupları akmaya baş-

lar. Diyarbakırlı bir dinleyicininmektubu şu sözlerle biter:

"Beethoven'in 9 no'lu KoralSenfonisi'ni de ayrıca rica etme-den geçemiyoruz."

Mektuplar tek tek yanıtlanır.Abone olan dinleyicilere öncelerihaftalık daha sonraları da aylıkprogram bültenleri yollanmayabaşlanır. İTÜ Radyosu artık din-leyicilerin gönlünde İstanbul veAnkara radyolarının yerini alma-

96 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 95: Document

ya başlamıştır. Varlık dergisinin1 Şubat 1954 tarihli sayısında'Ya Radyo' başlığıyla yer alan ya-zıda şu satırlar okunur:

"Teknik Üniversıte'nın müte-vazı istasyonu ile, hiç değilse, İs-tanbullulara yaptığı hizmeti an-madan geçmeyelim. Bu istas-yonu idare edenlerin ellerin-de mahdut sayıda plaktanmürekkep bir diskotek-ten başka bir şey yok.Fakat bu plaklarla o ka-dar güzel konserler ter-tip ediyorlar ki, birçokaydın evlerinde, bu istas-yon İstanbul Radyo-su'nun yerini almaya mu-vaffak olmuştur. Bir de çalış-ma saatini iki saatten dörde, beşeçıkarmasını bekliyoruz."

1957 yılında Taşkışla binası-na ve daha sonra 1963'te İTÜTelevizyonu ile birlikte MaçkaMaden Fakültesi binasına taşınırRadyo. Dünyanın önemli plakşirketlerinden, konsolosluklar-dan, kültür merkezlerinden bağışyoluyla plak ve bandlar yağmak-tadır. Yıllar içinde seçkin yorum-lardan oluşan geniş bir diskotekve ciddi kataloglama çalışmasıy-la önemli bir arşiv oluşturulur.Dinleyici istekleri, program me-tinleri, gazete kupürleri, mektup-lar ve yayın bültenleri yıl yıl tas-

Dönemin unutulmaz sanatçılarıİTÜ Radyosu'nun program aralarında, Klasik Batı Müziği

kültürüne ilişkin sorular sorulur, yarışmalar düzenlenir.

Haftada iki gün, yarım saat süreli Türk Sanat Müziği

programları da başlar. Arif Sami Toker, Safiye Ayla, Münir

Nureddin Selçuk (fotoğrafta), Zeki Müren gibi

isimlerin konserleri yayınlanır. Erzincan'da

askerliğini yapmakta olan Eyüplü yazıcı onbaşı

Fahrettin Baydar İstanbul'da yaşayan ailesi

için 'Ayrılık Yaman Kelime' ve 'Gurbet elde

her akşam' şarkılarının çalınmasını ister 9

s Şubat 1953'te Radyo'ya yazdığı mektupta.

Radyonun açılış müziği, Mozart'ın Türk

Marşı' diye bilinen 'Rondo Alla Turca' adlı

yapıtıdır. Hıfzı Topuz, Şevket Rado, Adalet

Cimcoz ve Adalet Ağaoğlu gibi kalemler

köşelerinden yüreklendirir Teknik

Üniversitelileri.

Taksim Belediye Gazinosu'nda 1953-54 sezonunun ilk

konserleri Suna Kan-İdil Biret resitalleridir ve 'Harika

Çocuklar' İTÜ Radyosu'ndan dinlenir.

ruf edilerek günümüze kadar ko-runur.

İTÜ Radyosu, tarihi boyuncaöğrenci çalışanları için bir labora-tuvar olmuştur. Stüdyo teçhizatı-nın büyük bir bölümü, öğrencile-rin diploma tezi çalışmalarınınürünleridir. Program yapımcısı,yönetici spiker ve teknik sorum-lular olarak; Mustafa Santur baş-ta olmak üzere, Adnan Ataman,Tahsin Saya, İbrahim Çelıkbaş,Fatih Pasiner, Duran Leblebici,

Vural Tekeli, Çetin İzbul, AldoD'orfani, İnanç Kayalıoğlu, Yü-cel Durusoy, Yakut Paker, SıddıkYarman, Hakan Kuntman, Os-man Palamutçuoğulları, PertevApaydın, Atilla Atlı, üniversitedışından desteğiyle Ömer Umarve onlarca İTÜ'lü, çok sesli mü-zik kültürünü mikrofona taşırlar.1971'de radyo ve televizyon ya-yın tekelinin TRT Kurumu'na ve-rilmesi üzerine, düzenli yayınlarason verilir ve İTÜ Radyosu 1980yılına kadar yayınını kendi bün-yesinde sürdürür.

İTÜ Rektörü Prof. Dr. Gül-sün Sağlamer'in öncülüğünde -odönemde Rektör Yardımcısı idi-iki yıllık bir yeniden yapılanmasonucunda, 29 Ekim 1995'te İTÜRadyosu, Ayazağa Kampü-sü'nden düzenli yayınlarına yeni-den başlar. Ancak mevcut RadyoTV Yasası, engel oluşturur yayı-nına; 1999 Nisan ayında susar.

İTÜ Radyosu 1960'ta,1971'de, 1980'de yani hep 'aradönemlerde' kapanmıştır. Bugünise internet ortamında canlı yayı-nını sürdürmektedir. Radyo dal-gaları arasında yerini almak vedinleyicisine kavuşmak için yasa-nın değişmesini beklemektedir.

Yücel Durusoyve VuralTekeli, İTÜRadyosu'nunteknikkontrolünüyapıyorlar(solda).

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 97

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 96: Document

BEYAZCAM ÖYKÜLERİ

İTÜ-TV'nin yayına başladığı yıllarda

Ekranın 'ilk'leriTürk televizyon tarihinin 'az bilinen' dönemi, 1952 yılındayayınlarına başlayan İTÜ-TV günleridir. Aslında Türkiye'deekranın birçok 'ilk'i, bu yayınlar sayesinde ortaya çıkmıştır.

AYDıN EROL

1951Türkiye'de, televiz-yonun düşünce ala-nından fiiliyata geçti-ği yıldır. Ama ilk TValıcılarında ilk görün-

tülerin izlendiği yıl, kayıtlara'1952' olarak geçmiştir. Aslındao sıralarda televizyon alanındagörev yapmış her kişiden 'ilk' di-ye söz etmemiz, hem çok doğruolur hem de bir hakkın teslimi sa-yılır. Örneğin ilk kameranın başı-na geçen Profesör Adnan Ata-

'ilk kameraman' olduğunu söyle-mekle bir gerçeği dile getiririz.

İlk TV ışıklandırmasının ta-bureye oturtulmuş bir projektör-den ibaret oluşu da, bu yoldabaşka bir gerçek...

'İlk dekor' ise biri gri, ötekikahverengi iki perdeden oluş-muştur. Yayına göre ya da ogünkü arzuya göre ya gri perdeçekilirdi ya kahverengi...

Pekiyi ilk resim seçici?.. İlkyönetmen?.. Ve diğerleri... Bun-

man'ın (o zamanlar 'Doçent' idi) ların çoğu yoktur ya da bir kişi

birkaçını birden yapar bu görev-lerin. Birkaç 'hoca', birkaç da he-vesli öğrenci, işte öncüler... El eleyürütürler bu işi...

İZLEYİCİ SAYISI NASILARTAR?

İlerleyen haftalarda yayınlardüzene girer. 1953'e gelindiğindeise artık İstanbul'da, 'Televizyonseyrediyor musunuz?' sorusu du-yulmaya başlar. Fakat çok kişibu soruyu, 'Bizde televizyon varmı?' diyerek bir başka soruyla

98 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 97: Document

yanıtlar. Ne var ki sorula sorulailgi de büyür.

İTÜ-TV yöneticilerinin amacıbu ilgiyi, bilimsel yöne çekmek-tir! Yayınların daha çok seyircitarafından izlenmesi arzulanır.Böylece yayınların teknik yön-den kalitesini ölçebilmek, yapı-lan bilimsel çalışmaların, labora-tuvar çabalarının sonuçlarını öğ-renmek isteğindedirler. Bu ba-kımdan izleyici sayısını artırma-nın çarelerini düşünürler.1953'te bulurlar bu çareyi: Tek-nik Üniversite'nin Gümüşsu-yu'nda da bir binası vardır. Bubinadaki büyük konferans salo-nuna bir alıcı konabilir ve Taş-kışla'daki binadan yapılan yayınıkalabalık bir seyirci topluluğu-nun izlemesi mümkün olabilir.

Bu düşünce kısa zamandagerçekleşir. Arada İstanbul'daaçılan 'UNESCO Yem Malzeme-ler Sergisi' nedeniyle İTÜ-TV sü-rekli yayın yapmış ve halkın ilgi-sini çekmiştir. Şimdi daha çok ki-şi televizyonun büyüsü altında-dır.

Bu ilk yayınla birlikte, İTÜ-TV'nin bayrağı da ilk kez dalga-lanmıştır. 'İstanbul Teknik Üni-versitesi Televizyon Deneme Ya-yını' yazılı bayrak gerçekten dal-galanır. Çünkü tüm yayına birvantilatör konmuştur. Bu bay-rak, yıllarca tek TV istasyonu-muzun simgesi olarak da şerefdireğinden inmemiştir.

İLK TV SUNUCUSUYa ilk spiker? İlk TV sunucu-

su? Bu sorunun cevabını bulmakiçin Teknik Üniversite'nin tele-vizyonundan radyosuna gitme-miz gerekiyor. İTÜ Radyosu da-ha 1949'larda yayın yapmakta-dır. Bir de orkestrası vardır. Birara 28 kişiyi bulan senfonik or-kestranın şefliğini ise Fatih Pasi-ner yapmaktadır.

İTÜ Radyosu için bir prog-ramcı düşünülünce, Pasiner gelirakla. Ve başlar bu işe... Sonrala-rı spikerlik de yapar. İTÜ-TV ku-rulduğunda ise, radyo mikrofo-

nundan TV kamerası karşısınageçer... Böylece bizde ilk TV su-nucusu olarak Fatih Pasiner adıbelgelenir.

Pasiner, kuruluşundan göre-vini TRT-TV'ye bırakışma ka-dar, İTÜ-TV'de sunucu ve prog-

ramcı, hatta bazen müzisyen, ba-zen kameraman, kısaca hemenher görevde gönüllü olarak gö-rünmüş bir televizyoncumuzdur.Daha doğrusu televizyonumuzungerçek öncülerinden biridir.

Pasiner'le ilgili en eski anı,

HU TV'nin ilkspikerlerindenZafer Cilasun(en üstte).İTÜ TV'de ilk'TV Tiyatrosu'(sol üstte).'Hava Durumu'bültenlerininöncü ismi AliEsin (üstte).Ekrana çıkanilk Türk MüziğisanatçılarındanFeriha Tuncelive saz

sanatçıları birarada (solda).

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 99

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 98: Document

Türkiye-SSCBfutbolkarşılaşmasındaİTÜTVkameramanıAldo Dorfani(üstte, sağda).İTÜ TV'deefekt göreviniKorkmaz Çakarüstlenmişti(üstte, ensağda).

mikrofon başındaki ilk sözleri-dir. Bunu size, o günlerde yayım-lanmış bir yazıdan aynen aktara-lım:

"Anons hiç alışık olmadığı-mız bir tarzda yapıldı. Çünküradyolarımızın düğmesini çevir-diğimiz zaman karşımıza çıkanspiker, bize daima 'Sayın dinleyi

Damdannaklen yayınTelevizyon tarihimizdeki ilk

naklen yayın, 12 Kasım

1961'de 2-1 yenildiğimiz

Türkiye-SSCB (Sovyet Sosyalist

Cumhuriyetleri Birliği) futbol

karşılaşmasında gerçekleşti. O

günün TV izleyicileri, alıcılar

başında toplanır ve ilk kez bir

futbol karşılaşmasını ekrandan

izlerler. İTÜ-TV, çeşitli

yarışmaları, gösterileri ve diğer

törenleri naklen yayınlayarak

televizyonun ülkemizde

yaygınlaşmasında en büyük

katkıyı sağlayan kuruluş olarak

anılacaktır.

çiler' diye hitap ettiği halde, tele-vizyon spikeri 'Sayın seyirciler'diye seslendi..."

İşte TV konusundaki 'ilk rö-portaj' da sayılabilecek bu söz-ler, televizyon izleyen ilk seyirci-leri çok şaşırtır. Yetkililer de farketmiştir bunu. Nihayet Fatih Pa-siner ortalama bir formül bulur;TV ekranında, 'Sayın seyirci vedinleyiciler' demeyi uygun görür.Bu, yıllarca da böyle devam eder.

Fatih Pasmer'in yanı sıra1954'ten itibaren, Sadık Hitayda spikerliğe başlar. Eşi TaşhanHitay da. Bu bakımdan TaşhanHitay için de 'ilk kadın TV sunu-cumuz' demek, yanlış olmaz.

İLK SANATÇILAR TER

DÖKÜYOR

Düzenli yayınlarla birlikte,müzik dalındaki sanatçılarımızda Taşkışla'nın yolunu öğrenme-ye başlarlar. Bu konuda da kimi'ilk'lerden söz edebiliyoruz. TürkSanat Müziği'nin pek çok ismi,bu ilk televizyon stüdyosundaterlemiştir. 'Terlemiştir' deyiminigelişi güzel kullandığımızı san-mayın: Bir yandan projektörünverdiği ısı, öte yandan aygıtlarınkızması, küçücük stüdyoyu iyiceısıtmaktadır. Bazen 35 hatta 40dereceye vardığı olur bu sıcaklı-ğın...

Burhan Felek, bu 'terleme'konusu hatırlatıldığında, "Yaa"der ve sözlerini şöyle sürdürür:

"Demek 1952 baharında açmı-şım televizyonu... Bu açılış içindavet edilmiştim. Memnunluklakabul ettim. Fakat o sırada orta-daki üst dişimin takma kısmı ye-rinden oynamıştı. Geçici olarakbaşkasını taktırdım ve televizyo-na gittim. 10 dakika kadar ko-nuştuğumu hatırlıyorum televiz-yon açılışında... Ancak o zamankullanılan ark lambalarının sı-caklığından çok rahatsız olduğu-mu hiç unutmuyorum. Ne söyle-diğimi ise doğrusu pek hatırlamı-yorum. Çünkü alışmadığım şart-lar içinde ilk defa ekrana çıkma-nın ve kızgın lambalar altındakonuşmanın zorluğu, hafızamındiğer kısımlarını battal etmişti.Nasıl çıktığımı, nasıl rahatsız ol-duğumu dişimin düşmemesi içinnasıl endişe ettiğimi ise gayet iyihatırlıyorum..."

TV'DE İLK KONSER

Öte yandan o daracık stüd-yoya yerleşmek, hele sazlarla bir-likte hareket alanı bulmak, so-listler için hiç de kolay olmaz. Buyüzden çok kez yalnızca bir veyaiki enstrümanla yaparlar prog-ramlarını.

'İlk TV sanatçıları' arasındaFeriha Tunceli, ilk TV konserinişöyle anımsıyor:

"Doğrusu televizyonun adınıduymuştuk ama, hakkında fazlabilgimiz yoktu. Ben o sırada kon-servatuvarı yeni bitirmiş, tecrü-

1 0 0 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 99: Document

beşiz bir sanatçıydım. Üç-beş ki-şi önünde bile olsa konser verme-yi düşünmenin heyecanı içindey-dim. Üstelik yanımda CevdetÇağla gibi, Hüsnü Coşar gibi ikiüstatla konser vermek, ayrıcakalp atışlarımı hızlandırıyordu.Bunlara bir de ilk kez, pek bilme-diğimiz televizyona çıkmanın he-yecanını eklerseniz... Aslına ba-kılırsa, o stüdyoya zaten bir ke-manla bir ud zorlukla sığınıştı.Şöyle bir köşeye sıkışmış gibiy-dik. Daha önce aynı stüdyodaoturup Orhan Hançerlioğlu'nunedebiyat konuşmasını dinlemiş-tik. Bir yandan kameranın çekişi-ni izliyor, öte yandan alıcıda gö-rüntüyü seyrediyorduk. Merakuyandırıcı bir olaydı... Derkenkamera karşısına geçme sırası bi-ze gelince... İşte yukarıda söyle-diğim heyecan kasırgası esmeyebaşladı... Televizyondan önce,bir şarkı söyledik mi, bir konseroldu mu, arkadaşlarımıza koşar,nasıl söylediğimizi sorardık. Te-levizyonda ise, programım bitin-ce stüdyodaki arkadaşa gitmiş venasıl söylediğimi değil, nasıl gö-ründüğümü sormuştum."

İLK TELE-TİYATROİlk TV olaylarının öncülerin-

den biri de şüphesiz Afif Yesa-rı'dır. Afif Yesarı, İTÜ-TV'mn

başlamasıyla birlikte göreve ko-şanlardandır. Önce konuşmalarhazırlar televizyon için. Sonrabunları ilginç görüntülerle süsle-meye başlar. Hikayeler okur, Fa-tih Pasiner'le birlikte müzikli şiirprogramlan düzenler. Ve 23Aralık 1954 akşamı, 'televizyon-da ilk tiyatroyu gerçekleştiren ki-şi' unvanını kazanır.

Afif Yesari, ilk tiyatroyu ek-rana getirirken karşılaştığı zor-luklardan söz ederken, "Nedenseo zamanlar bazı aktör ve aktris-ler televizyonu küçümsüyorlar-dı" der. Bu ilk TV'deki tiyatroyapıtının adı 'Mektup'tur. Yaza-rı Afif Yesari, rolleri Gençlik Ti-yatrosu'ndan üç amatörle bölü-şür. Bu oyunculardan biri Ede-biyat Fakültesi'nden İlhan Doğ-ramacı'dır. Tıp Fakültesi'ndenAli Keskiner ikinci övüncüdür

ve üçüncü kişi olarak da Gazete-cilik Enstitüsü öğrencisi Nisa Er-san (Serezli) vardır. Sonraları Ni-sa Serezli olarak Türk Tiyatro-su'nda yıldızı parlayacak olanNisa Ersan, 'TV'de Tiyatro'nunda ilk kadın oyuncusu olmuşturböylece.

EKRAN SPORLA TANIŞIYORTelevizyonun ilk spor yayını

bir boks maçıydı. Stüdyoda kuru-lan bir 'mini-ring'teki bu boksmaçı büyük ilgiye hedef olmuştu.TV'deki ilk hava raporunun su-nucusu Ali Esin, ilk trafik konuş-malarını gerçekleştiren kişi ise,

devrin İstanbul Trafik Mü-dürü Orhan Eyüboğ-

lu'ydu. TV'de ilkdefile ise, 13 Ocak1955 tarihinde ek-

ranlara gelmişti. •

Dönemingazetelerindenbir 'İTÜ TVhaberi:TelevizyonunkurucularındanProf. AdnanAtaman'dan(en solda) vegörev başındaölen

kameramanAldoDorfani'den(solda) sözediliyor.Altta iseekranın ilkTürk Müziğikonseri: CevdetÇağla, FerihaTunceli,NebahatYedibaş.

Popüler TARİH /Eylül 2001 • 1 0 1

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 100: Document

Kültürler ArasıFarklılaşma veYönetimSelami Sargutİmge KitabeviYayınları

Düşüncenin Gökkuşağı

Cemil Meriç

Mustafa Armağan

Ufuk Kitapları/ 20.

Yüzyıla Türk Kültürüne

Yön Verenler Dizisi

Açı Direkleri(Poteaux D'angle)Henri MichauxSel Yayıncılık

Cihat/ İslamcılığınYükselişi ve GerilemesiGilies KepelDoğan Kitap

Kahve ve Kahvehane

(Kaffee und

Kaffeehaus)

Ulla Heise

Dost Kitabevi

Yayınları / Yaşam ve

Kültür Dizisi

Sömürgeleştirmeye yeni bakışSon yıllarda sosyal bilimler alanında en çok ilgi gören kitaplardan biri de'Mısır'ın Sömürgeleştirilmesi'. Bunda, Timothy Mitchell'ın, Avrupa'nın 19.Yüzyıl Mısır'ı üzerindeki kolonyal nüfuzunu dile getirirken, Michel Foucault,Jacques Derrida ve Martin Heidegger'in kuramlarını yetkin bir şekildekullanması önemli bir rol oynuyor. Mitchell, Mısır'ın sömürgeleştirilmesi

üzerinden modern iktidar ve bilgi biçimlerinin kullandıklarıyöntemleri ve dayandıkları metafiziği inceliyor. Artık aralıklıolarak baskı uygulayan değil, sürekli eğiten ve denetleyen biriktidar söz konusu. Mitchell, hem bu modern siyasi iktidarbiçimlerinin nasıl işlediğini hem de bu iktidar biçimleriyle dünyayıanlamanın modern biçimleri arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor.Mısır'ın SömürgeleştirilmesiTimothy Mitchellİletişim Yayınevi / Araştırma-İnceleme Dizisi

Dünün ve bugünün yoksulluğuYoksulluk gerçeği, son yıllarda Türkiye'de derinleşiyor, boyutlanıyor, çeşitleniyor.

Yoksul mahalleleri, yoksulluk imgesi, tekinsiz bir 'varoş' terimiyle

ürkünçleştiriliyor. Oğuz Işık ile Melih Pınarcıoğlu'nun incelemesi, Türkiye'de

yoksulluk olgusuna, insanların yoksullukla baş etme stratejilerini odak alarak

bakıyor. Kitaba adını veren 'nöbetleşe yoksulluk' kavramı, Türkiye'deki

kentleşme ve göç dinamiğiyle iç içe geçen temel bir stratejiyi tanımlıyor. Yaklaşık

yarım yüzyıldır yoksulların orta sınıflara terfi etmesini sağlayan bir mekanizma

bu... 2000'lerde bu nöbetleşme zinciri son halkasından kopmak üzere. 'En

alttakilerin' yukarılara tırmanma imkânları nihayete ermekte. Bu, yoksulluğun

şartlarının çok daha ağırlaşması demek... Işık ve Pınarcıoğlu bu gidişi, nöbetleşe

yoksulluk döngüsünün olağanüstü hızlı ve çarpıcı yaşandığı Sultanbeyli örneğinde

irdeliyorlar.

Nöbetleşe Yoksulluk

Gecekondulaşma ve Kent Yoksulları:

Sultanbeyli Örneği

Oğuz Işık, M. Melih Pınarcıoğlu

İletişim Yayınevi / Araştırma-İnceleme Dizisi

1 0 2 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Felsefe tarihinin insanlarıAntik çağdaki filozoflardan başlayarak

günümüze dek felsefenin serüvenini aktaran

'Düşünürlerin Eşliğinde' adlı yapıt, bizi çok

sayıda düşünürle buluşturuyor. Kitapta asıl

üzerinde durulan konu, düşünürün kim

olduğu, kimliği; bir insan olarak nasıl bir

süreçten geçtiği... Roger-Pol Droit,

düşünürlerin hangi kaynaklardan

beslendiklerini araştırırken çağdaşlarıyla

ilişkilerini ve

toplumsal olaylar

karşısında

takındıkları tavırları

irdeliyor.

Felsefecilere değişik

açılardan bakan

yazar, onları

yaşamları,

düşünceleri ve

yapıtlarıyla ele

alırken okurun,

araştırmalarını derinleştirmesi için iyi bir

kılavuz sunmuş oluyor. 'Düşünürlerin

Eşliğinde', felsefeden ürken ancak yine de

onun ilginç dünyasına girmek isteyenler

için, bir yol gösterici. Felsefe tarihini

kronolojik bir dizge doğrultusunda

kavramak isteyenler için de bir başucu

kitabı.

Düşünürlerin Eşliğinde

(La Compagnie Des Philosophes)

Roger-Pol Droit

Can Yayınları / Çağdaş Dünya Yazarları

Dizisi

Page 101: Document

ıMÜRŞİT BALABANLILAR

Karadeniz

Neal Ascherson

Türkiye İş Bankası

Kültür Yayınları /

Tarih Dizisi

Rusya'nın Şark

Siyaseti

Nikerled Krayblis

Aktif Yayınevi

Hortum ve Cinnet

Şaban Arslan

OM Yayınevi

Doksanlı yılların gündemindenPatolojik bir ruh halinin bireyselden toplumsala bütün

ilişkilere damgasını vurduğu, harici ve dahili bütün siyasal

kararların da bu atmosferden etkilendiği

ve hayaletler/ruhlar/hortlaklar anaforuna

sıklıkla tutulan bir memlekette, artık

'Hayaletbilimi'ne duyulan ihtiyaç da

kaçınılmazdır! Bu kitap da bu yüzden

bugüne kadar denenmemiş bir yaklaşımla,

Türk dış politikasının 90'lı yıllarda

gündeme gelen konularından Balkanlar

sorununu, o dönemin en tartışmalı kişiliği

Özal çevresinde ve Neo-Osmanlılık

tartışmaları bağlamında analiz etmeye çalışmaktadır.

Hayaletbilimi ve Hayali Kimlikler

Neo-Osmanlılık, Özal ve Balkanlar

Şaban H. Çalış

Çizgi Kitabevi Yayınları / Bilim Toplum Siyaset Dizisi

Demokrasinin beşiğinde '2. sınıfVaroşların Buda'sı, 70'li yılların sonuyla 80'li yılların

başında, İngiliz İşçi Partisi'nin iktidarı Thatcher

hükümetine bırakmak üzere olduğu günlerde, sorunlu bir

dünyada var olmaya çalışan bir gencin marjinal yaşamını

konu alıyor. Hindistan göçmeni bir babayla İngiliz annenin

oğlu Karim'in ve yakın çevresinin öyküsünün anlatıldığı

Varoşların Buda'sı, son dönem İngiliz

edebiyatının ses getiren yazarlarından biri

olan Pakistan asıllı Hanif Kureishi'nin en

önemli, en sert üsluplu romanı.

Varoşların Buda'sı

Hanif Kureishi

Can Yayınları / Çağdaş Dünya Yazarları

Dizisi

Paris ve şehirlerin dünü, bugünüAntoni Jach 1956 doğumlu, Avustralyalı bir yazar. Ülkesinde,

'Haftada Bir İskambil' adlı romanıyla tanınmış. Uzun yıllardır

gazetecilik yapıyor ama asıl sevdiği işi, tiyatro eleştirmenliği.

Jach'ın The Layers of City' adlı yapıtı geçen haftalarda ülkemizde

yayımlandı (Şehrin Katmanları, Türkiye İş Bankası Kültür

Yayınları). Bildiğim kadarıyla Türkçedeki ilk kitabı oluyor. 'Şehrin

Katmanları' için kendisi Yoman' diyorsa da bildiğimiz roman

tanımına uymayan bir yapısı var. Jach'ın

kahramanı bir şehir; daha doğrusu Paris şehri.

Bu, bizim yazarlarımızca da denenmiş bir şey.

Yenilerden örnek verirsek; Aslı Erdoğan'ın

'Kırmızı Pelerinli Kent' romanının kahramanı

Rio; Nedim Gürsel'in 'Boğazkesen'inde ise

İstanbul'dur, hatırlayacaksınız. Ama dedim ya,

'Şehrin Katmanları' oldukça farklı. Yazar,

Paris örneğinden yol çıkarak uygarlık-

barbarlık ikileminde gel gitlerle şehirleri

anlatıyor kitabında; kütüphaneleri, metroyu,

kafeyi, caddeleri...

Kitap boyunca, yazarla birlikte çıktığınız

gezide sizi şaşırtan, 'Ben niye bunları

farketmedim?' dedirten tespitlerle

karşılaşıyorsunuz. Gözlem gücü ağır basmasına karşın, yazarın

ciddi sayıda kaynak kitap kullandığını anlıyorsunuz. Son sayfayı

çevirdiğinizde, önünüze gelen liste bu yargınızı haklı çıkarıyor.

Jach'ın yararlandığı, The Ruin of Kasch (Roberto Calasso), A

History of Private Life (George Duby), Le Peuple (Jules Michelet),

Letters From a Stoic (Seneca) gibi iki buçuk sayfalık bir kitap

listesi dikkatinizi çekiyor.

Antoni Jach'ın ilgiyi kesintisiz kılan bir üslubu var. Sık sık

kullandığı ucu açık cümleler okuru özgür kılıyor. Şehrin tarih

içindeki gelişimini ve bugününü anlatırken kesin yargılardan özenle

kaçınıyor. Ancak çağımız uygarlığının şehirleri ne hale

dönüştürdüğü konusunda sert eleştirileri var. "İşte bu uygarlık" diyor

bir yerde, "işte neye dönüştüğümüz..." Ve bir bir sıralıyor

olumsuzlukları: "Şehirler devasa bir çöplük... Caddeler kızarmış

patates kokuyor. Bunca toz, böylesine koku nereden geliyor acaba?

Herkes sokakta, turist otobüsleri bir yerlere götürülmeyi bekleyen

koyun sürüleri gibi... Binalar içine konulduğumuz bir yer haline

geliyor. Belli bir süre kalıyor, sonra taşınıyoruz..."

'Şehrin Katmanları'nı bir tarih kitabı gibi de okuyabilirsiniz, bir

kurmaca yapıt gibi de... Yazarın Paris örneğinden yola çıktığını

söyledim yazımın başında; ama ben sık sık İstanbul'u düşündüm

okurken, sanki İstanbul için yazılmış sayfalarla karşılaştım.

Popüler TARİH/ Eylül 2001 • 1 0 3

http://groups.google.com/group/merakediyorum

Page 102: Document

AYIN FOTOĞRAFI

Türk birlikleri Kordonda

1922yılının 'Eylül'ü, Kurtuluş Savaşı'ndakibüyük mücadelelerin sonrasında, bu yolabaş koyanlar için adeta uzun bir 'ödül tö-reni' gibi geçti... Çünkü düşman askerle-ri, birçok il ve bölgeden Eylül ayında çı-

karılmıştı. 1922 Ağustos'unun son günlerinde Uşak-Sivaslı'nın kurtuluşuyla başlayan bu süreç, 9 Eylül'deİzmir'in kurtuluşuyla sürmüş ve 6 Ekım'de İstan-bul'un düşman askerinden temizlenmesiyle noktalan-mıştı.

Alaşehir'deki çarpışmalardan sonra tam bir mane-vi çöküntüye düşen ve buyruk dinlemez bir kaçaklartopluluğuna dönüşen Yunan ordusu İzmir'e doğru ka-çarken; Türk ordusu da zaferim ilan etmek için sabır-sızlanıyordu. Yunan birliklerinin herhangi bir karşıkoyma girişimi artık hiçbir sonuç veremezdi. 6 Ey-lül'de Yunanlılar, kentte toplanan asker ve kaçaklarıgemilere bindirmeye başladılar. Ve Türk birlikleri İz-mir'e girinceye kadar, bu gemilerle on bine yakın as-ker ve kaçağın taşınmasını sağladılar; kaçarlarken dekentin büyük bir bölümünü yakıp yıktılar.

Ülkenin Yunan işgalcilerinden kurtuluşu nedeniy-le 10 Eylül günü bir bildiri yayımlandı.

Türk birliklerinin zaferi tüm ülkede büyük bir se-vinç dalgası yarattı. Zafer dolayısıyla, kent ve köyler-de mitingler, gösteriler düzenlendi.

Tarih 9 Eylül 1922: İzmir'inkurtuluşunun ardından, Türkaskeri birlikleri Kordon'daki

geçit töreninde.

1 0 6 • Popüler TARİH/ Eylül 2001

Page 103: Document

Bu çalışma;[email protected]

üyeleri için hazırlanmıştır.Benzer çalışmalardan haberdar olmak,

öneri, istek ve karşılaştığınız sorunlan bize bildirin.

Çalışmalarımızı takip etmek iç[email protected]

e-posta adresine"Üyelik" başlıklı veya boş bir mesaj gönderin.

Grup sayfasınıhttp://groups.google.com/group/merakediyorum

inceleyerek daha önce üyelerimizle paylaştığımızçalışma ve mesajlan inceleyebilir,

üyeliğinizi düzenleyebilirsiniz.

http://groups.google.com/group/merakediyorum