Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

301
Neler Oldu? ... :

description

Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009.pdf

Transcript of Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

Page 1: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 1/300

Neler Oldu?

... :

Page 2: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 2/300

 V. GORDON CHILDE

Profesör V. Gordon Childe, Nisan 1892’de Avustralya’da doğdu. Sidney ve Oxford Üniversitelerini bitirdi.

1927’de Edinburgh Üniversitesi’nde Prehistorya Arkeolojisi Abercromby profesör-

lüğüne atandı. Iskoçya ve Kuzey İrlanda’da yapılan kazıları yönetti. 1946’dan 1956’ya kadar Londra Üniversitesi’nde Prehistorya Arkeolojisi profesörlüğü ve aynı üniversitenin Arkeoloji Enstitüsü’nün yöneticiliğini yaptı.

Harvard Üniversitesi tarafından düzenlenen “Sanatlar ve Bilimler Konferansında “Onursal Edebiyat Doktorluğu” verildi. 1937 yılında Pennsylvania Üniversitesi, 

Childe’a “Onursal Bilim Doktorluğu” unvanını verdi. 1939 yılı yaz döneminde Kaliforniya Üniversitesi’nde misafir profesör olarak bulundu.

1940 yılında Britanya Akademisi’ne seçildi.

1957 yılında Sidney Üniversitesi, “Onursal Edebiyat Doktorluğu” unvanını verdi 

 ve aynı yıl Avustralya’da öldü.

Başlıca eserleri şunlardır: The Dam of European Civiligation (Avrupa Uygarlığıma Şafağı), The Most Ancient East (En Eski Doğu), The Prebistory of Scotland (Iskoçya 'ata Tarihöncesi), Man Makes Himsef (insan Kendini Yaratır), Prehistoric Communities in the British Is/es (Britanya Adaları ’ndaki Tarihöncesi Topluluklar)  ve Social Evolution (Top-

lumsal Evrim).

Page 3: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 3/300

Page 4: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 4/300

TARİHTE NELER OLDU?

Page 5: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 5/300

Page 6: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 6/300

 V. Gordon Childe

TARÎHTE 

NELER OLDU?

Page 7: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 7/300

ISBN 975-9169-06-1

TARİHTİ* NliLKR OLDU? / V. GORDON CHİLDL

1., 2. Baskı: Alan Yayınları, 2002, İstanbul3. Baskı: Kırmızı Yayınları, 2006, İstanbul4. Baskı: Kırmızı Yayınları, 2007, İstanbul

5. Baskı: Kırmızı Yayınları, 2009, İstanbul

Genel Yayın Yönelmem: Fahri ÖZ D LM İR 

 Kapak Tasarımı: Serap AKÇURA 

 Di i: Mesut SLVLN  Haskı ve Cilt: Can Matbaası 

Davutpaşa Cad. İpek İş Merkezi Kat: 3 No: 7 Topkapı İSTANBUL Tel: (0212) 613 10 77613 15 47

© Kırmızı Yayınları, 2007, İstanbul © First Publishcd 1942 

First Published by Peregrine Books 1982 Copyright 1942, 1954 by V. Gordon Childe 

Forc\vord and footnotes © Grahamc Clark, 1964  Hn kitabın telif hakları ONK A jans aracılığıyla alınmıştır.

Kırmızı YayınlarıRefik Saydam Cd. Akarca Sk. No: 41 Tcpcbaşı/ Beyoğlu İSTANBUL 

Tel: (0.212) 253 53 25

Kırmızı Yayınları bir OPUS LTD. ŞTİ. kuruluşudur. 

\vww.kirmiziy;ı yiulnri.com

Page 8: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 8/300

 V. Gordon Childe

TARİHTE 

NELER OLDU?

Türkçesi: Alâeddin Şenel Mete Tunçay 

Page 9: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 9/300

Page 10: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 10/300

İÇİNDEKİLER 

Profesör Grahame Clark’ın Önsözü........................................................11 Yazarın Önsözü..............................................................................................15 Yazarın İkinci Baskıya Önsözü..................................................................17

L Arkeoloji ve Tarih............................................................................19II. Paleolitik Vahşet ................................................................39

III. Neolitik Barbarlık .............................................................................63

IV. Bakır Çağının Yüksek Barbarlığı.................................................85 V. Mezopotamya’da Şehir Devrimi..............................  105

 VI. Mısır’da ve Hindistan’da Erken Tunç Çağı Uygarlığı 129 VII. Uygarlığın Yayılışı...........................................................................145 VIII. Tunç Çağı Uygarlığının Doruğuna Ulaşması.......................165

IX. Erken Demir Çağı..........................................................................197X. Demir Çağında Yönetim, Din ve Bilim.................................217XI. Antik Uygarlığının Doruğu.........................................................243XII. Antik Dünyanın Gerileyişi ve Çöküşü...................................273

Haritalar...........................................................................................................295

9

Page 11: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 11/300

 ji5 J■J■Ş

Page 12: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 12/300

PROFESÖR GRAHAME CLARK’IN ÖNSÖZÜ

Londra Üniversitesi Arkeoloji Enstitüsü yöneticiliğinden emek-liye ayrıldıktan az sonra, 1957’de, ülkesi olan Avustralya’nın BlueMountains bölgesinde ölen Profesör V. Gordon Childe, dünyanın

en büyük prehistoryacılarından biriydi. Arkeologların ve doğabilimcilerin elde ettikleri verileri kullanarak, insan tarihini kuran öğelerhakkında yeni bir görüşe ulaşmanın olanaklı olduğunu, belki debaşka herhangi bir kimseden çok, o gösterdi. Onun yaşadığı yıllar-daki prehistorya devirleri arkeolojisinin çeşitli alanlarının durumu-nu, ayrıntılar üzerinde parlak bir egemenlikle özetlediği kitapların-dan bazıları, kaçınılmaz olarak, zamanımızın öğrencileri için değer-lerinden bir şeyler yitirmeye başladı. Daha genel konulardaki yeni

 ve çoğu kere geniş perspektifler açmış yapıtları ise birçok durum-larda tekrar tekrar okunmayı hak etmiş klasikler olup, gelecekte da-ha uzun bir süre değerlerini koruyacağa benziyorlar. Bu tür yapıtla-rın içinde en önemlilerinden biri de, ilk kez 1941’de yayımlanmış olan

 ve son olarak 1954’te gözden geçirilen bu kitaptır.Bu kitap okunurken yazar hakkında iki önemli özelliğin bilinme-

sinde yarar vardır. Birincisi, Oxford’a girişinden beri Gordon Childe,belki de ancak başka bir kıtadan gelen birinin duyabileceği biçimdehep Avrupa uygarlığının eşsiz niteliğiyle büyülenmişti: Onun prehistoryaya yaklaşımını kavramak için, konusunu, Avrupa uygarlığının,neden eşsiz nitelikte bir uygarlık olduğu sorusuna bir cevap bula-bilmek amacıyla araştırdığını kabul etmemiz gerekir. What biappened in  History   (Tarihte Neler Oldu?) gibi kapsayıcı bir yapıtın konuları bileonun bu ilgi alanına bağlı ve bu ilgi alanıyle sınırlıdır. Avustralya kıtası

11

Page 13: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 13/300

gibi, Yeni Dünya da ihmal edilmiş ve uygarlığın Uzakdoğu'daki bü- yük kaynağına arada bir göz atmakla yetinilmiştir. Childe’ın ilgilen-diği, apaçık, bir Avrupalı bakış açısından uygarlığın (Mısır ve Me-zopotamya kaynaklarından çıkıp Helenistik Akdeniz kavşağındabuluşmalarına kadar uzanan) “ana geleneğinin gelişmesi idi. Yapı-

tı, eski taş devri ile başlar ve esas itibariyle Roma Imparatorluğu'nunçöküşü ile sona erer.Hatırlanması gereken ikinci özellik, onun Marksizme olan ilgi-

sini saklamayışıdır. Toplumların, toplumsal evrimin her aşamasın-da, yaşamlannı biçimlendiren belirli üretim güçlerine dayandığını, fakatbu üretim güçlerinin bağrında, zamanı gelince yeni üretim güçlerinin yeni bir toplumsal evrim döneminin ortaya çıkmasını zorlayan çe-lişkileri taşıdığını varsaymayı yararlı görmüştü. Böylelikle, yalnız top

lumların düzeninin tarihte herhangi bir belli zamanda nasıl işlediği-ni açıklamakla kalmayan, fakat bazı bakımlardan bundan da önem-lisi, tarihsel sürecin dinamiği hakkında bazı açıklamalar sağlayan birmodel bulmuş oldu. Childe, “posta pulu arkeolojisi" diye adlandır-dığı arkeoloji anlayışını son derece aşağı görüyor ve buna uygunolarak, kendisine, arkeologlar ve tarihçilerce derlenen pek çok sayı-daki olguyu anlamlı bir biçimde kullanabilme olanağını veren birmodele eğilim duyuyordu. Nüfus yoğunluğundaki düşüklüğün, av-cılık ve toplayıcılıkla geçinme durumunda olan toplumlarda doğalolarak görülen yiyecek bulmadaki belirsizliklerin, vahşet düzeyindekitopluluklar üzerine koyduğu sınırlılıklar onu derin bir biçimde et-kiledi.

Öte yandan, Neolitik Devrim dediği olgunun temelinde yatan,hayvanların ve bitkilerin evcilleştirilmesi başarısının özgürleştiricietkisine özel bir önem verme eğilimi gösterdi. Neolitik dönem bar-barlığının ise doğal felaketlere karşı koyamayacak kadar küçük biraröürüne sahip olabilmesiyle ve (yayılmanın, ancak topluluklar arasıçatışmalar sonunda sağlanabilecek, dolayısıyla yapısı gereği kayıpla-ra yol açan bir çözüm olan yerleştirilen toprakların genişletilmesi yo-luyla elde edilebilmesi anlamına gelen) ekonomik bakımdan kendi-ne yeterlik ile engellendiğini gördü. Şehir hayatında yaşamaya vemaden işleyicileri, rahipler, yöneticiler gibi uzmanlar kullanmaya

 yetecek kadar büyük ve güvenilir bir arttürün elde etmenin önemi

üzerinde ısrarla duruşunun nedeni budur; onun gözünde, bu başarıgerçek bir “Şehir Devrimi" meydana getirmektedir. Fakat, Neolitikköylü toplumlarının iç çelişkilerinin etkilerinden uzak kalmayışları

12

Page 14: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 14/300

gibi, Mısır, Sümer ve İndüs Vadisi’nin şehir uygarlıkları da, iç çeliş-kilerinin etkilerinden uzak kalamadılar; bu iç çelişkilerinden yalnız-ca ikisini anarsak, biri, satın alma gücünün oldukça az sayıda kim-senin elinde toplanmasının, pazarın elverişli bir biçimde genişleme-sini önlemesi; öteki, toplumun zanaatçı ve okuryazar üyelerinin aynı

kimseler olmalarının sona ermesiyle (zanaatçılar okuryazar olmak-tan çıkarlarken, okuryazar olanların da zanaatçı olmamaları) bu du-rumun teknik gelişmeyi büyük ölçüde kösteklemesidir. Demire oran-la çok daha pahalı olan bakır ve tunç madenleri yerine, araç ve silah yapmak için demirin kullanılmasının büyük önemi, bunun, tarım,endüstri ve savaş gibi temel faaliyet alanlarını, böyle söylemek uy-gun düşerse “demokratlaştırmış” oluşundan ileri gelir: Uzun demirsilahlar, ilkin antik uygar topluluklara bakarak nispeten daha barbar

olan toplumların antik uygarlıkları yıkmalarına yol açmışsa da, demiraraçlar sonunda klasik uygarlığın ortaya çıkışına ve zamanı gelincede bizim (Batı) uygarlığımızın ortaya çıkmasına olanak sağladılar.

Böylesine kuru bir özet, bu kitapta sunulan malzeme dizisi hak-kında yeterli bir fikir veremez ve hiçbir zeki okuyucu, bu heyecan

 verici kitabı, yazarın gizleme zahmetine girmediği modeline bazısorular yöneltmeden okuyamaz. Özellikle, üzerlerinde sürdürülenaraştırmaların son zamanlarda çok hızlandığı prehistorya devirleri-nin erken dönemleriyle ilgili konularda bazı olgusal düzeltmeler ge-rekmiştir. Bunlardan bazıları, yazarın kendisinin de yapıtlarını son yıllarda geçerli olan bilgiler düzeyinde tutmak amacıyla büyük zah-metlere girmiş oluşu göz önüne alınarak, dipnotlarında gösterildi.

I

13

Page 15: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 15/300

Page 16: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 16/300

 YAZARIN ÖNSÖZÜ

İnsan yeryüzünde görüldüğü yüz binlerce yıllık süre içinde nasılgelişti? İşte bu kitabın, söylenebilecek her şeyi söylediği savında bu-

lunmaksızın cevaplandırdığı soru budur. Böylece bu kitap beş yılönce çıkan Man Makes Hime/ f  (Watts and Co.) (İnsan Kendini Ya-ratır) adlı yapıtımda yazdığım yazılı tarihin şafağının sökmesindeönceki uzun yüzyıllar boyunca insanın gelişmesinin öyküsünün biruzantısı olmaktadır; gerçekten bu kitapta, II. bölümden V. bölümekadarki sayfalarda, o kitabımda daha tam bir biçimde ortaya koydu-ğum birçok olayı ve sonuçlan, sıkışık bir biçimde özetlemem gerek-ti. Fakat o zaman yazdıklarımı, başka bakımlardan, burada izledi-ğim daha geniş perspektife göre düzeltmek için genişletmek zorun-da kaldım. Çünkü sonraki bölümlerde, insan çabasının prehistoryaarkeolojisi ile hakkında ancak kurgusal yollardan yargılara varılabi-lecek olan çeşitli yönlerini ortaya koyan yazılı belgelerin bulunduğu

 yazılı tarih alanlarına girdim. Ama burada bile, prehistorya devirle-rinin belgeleri arasında da sağlanabilir türden somut arkeolojik ol-guları ön planda tutmaya çalıştım. Son olarak, salt kitabın hacmini

fazla büyütmemek için dikkati, insanın gelişmesinin ana çizgisi üze-rinde topladım. Fakat bu durumda bile öyküme, zamanımızdan onbeş yüzyıl kadar önceki bir tarihte son vermek zorunda kaldım.

Erlin bu r h, Ekim 1941  V. GORDON CHİLDE

15

Page 17: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 17/300

Page 18: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 18/300

İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ

Bu yapıtın ilk yayımlanışından bu yana geçen on iki yıl içindehatırı sayılır sayıda yeni arkeolojik buluşlar, tablonun ana çizgilerinideğiştirmekle birlikte, özellikle eski aşamalarında olmak üzere, in-

sanın kültürel tablosunu zenginleştirdi. Bu sonuçlardan konumuz-la en ilgili ve en heyecan verici olanları bu baskıya alındı, fakat ya-pıtın özüne ilişkin bir değişiklik yapma gereği duyulmayip, bunakalkışılmadı.

Mart 1954

 V. GORD ON CHİLDE

17

Page 19: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 19/300

Page 20: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 20/300

 ARKEOLOJİ VE TARİHI.

 Yazılı tarihte, insanlığın son beş bin yılda dünyanın çeşitli kısım-

larında elde ettiği başarılarının son derece bölük pörçük ve eksikbir kaydı vardır. Yazılı tarihin incelediği kesim, insanların gezegeni-mizde etkin olmaya başladıklarından bu yana geçen zamanın, olsaolsa ancak yüzde biri kadardır. Sunulan tablo, açıkçası, içinde her-hangi bir birleştirici çizgiyi ve yön gösterici eğilimi sezmenin kolayolmadığı bir kargaşa görünümüdür. Arkeoloji bunun yüz katı uzun-luğundaki bir dönemi inceler. Bu geniş inceleme alanı içinde, geneleğilimleri ile bir ana gelişme çizgisine ve kavranabilir sonuçlara

 yönelen üst üste birikmiş değişiklikleri gösterir. Arkeolojinin desteğiyle tarih, başlangıcındaki yazılı tarihöncesi(prehistorya)(*) kesimi ile birlikte doğa bilgisinin bir uzantısı haline ge-lir. Doğa tarihi, jeolojik kayıtlar üzerinde, doğal ayıklanmanın be-denlerini çevrelerine uyduran canlıların varlıklarını sürdürüp çoğal-malarının bir sonucu olarak belirmiş olan canlı varlıkların çeşitli

Tarih, tarihçilerce ilk vazıh belgelerden önceki ve sonraki dönemler olarak “pre-

historya” ve “historya” olmak üzere iki ana kesime ayrılır. Prehistoryanın sözel kar-şılığı “tarihöncesi” ise de ve çoğu yazarlar ve çevirmenler bu karşılığı kullanıyorlarsa da, bu karşılık tarih bilginlerinin yaptıkları bir ayrıma dayandığı için bu ayrımdan ha-beri olmayan okuyuculara anlamlı görülmeyebilir. “Historya”yı (ve bunun İngilizce-deki karşılığı “historic times”ı) ise “tarihsel zamanlar” ile karşılamak da ayni yanılgıla-ra yol açabilir. Bu nedenle hem açıklayıcı oldukları, hem de yanlış anlamaları önleye-bilecekleri için, uzun olmaları özrüne katlanarak, “prehistorya”yı “yazılı tarihönce-si”, “historya”yı (historic times’ı) yazılı tarih dönemi terimleriyle karşıladık, (ç.n.)

19

Page 21: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 21/300

türlerinin “evrimcini inceler. İnsan, dünyamızdaki büyük türlerinen sonuncusu olarak yeryüzünde görünmüştür. Onun fosil kalıntı-ları jeolojik kayıtlarda en üst tabakalarda bulunmaktadır; bu, insa-nın, evrim sürecinin en son ürünü olduğu anlamına gelir. Yazılı ta-rihöncesi bilimi, insan toplumlarının çevrelerine uymalarını ve çev-

relerini kendilerine uydurmalarını sağlayan insan yapısı ve insan be-denine yapışık olmayan araç ve gereçlerdeki gelişmeler sayesinde,bu türün varlığını sürdürüp sayısının çoğalması sürecini gözleyebi-lir. Ve arkeoloji aynı süreci, yazılı tarih dönemi şafağının söküşü-nün geciktiği bölgelerde olduğu gibi, yazılı belgelerin yardımcı des-teğiyle, yazılı tarih döneminde de izleyebilir. Yöntemde herhangibir değişiklik yapmaksızın, yazılı tarihöncesi döneminde ayrımlanmış olan eğilimlerin gelişmesini günümüze kadar izleyebilir.

Türümüz, yani en geniş anlamıyla insan türü, Man Mctkes Ylim- se/ f   (İnsan Kendini Yaratır) adlı yapıtımda geniş olarak açıkladığımgibi, daha çok yaşam için yararlı araç gereçlerini geliştirmesi saye-sinde varlığını sürdürmeyi ve çoğalmayı başardı. Diğer hayvanlargibi insan da, dış dünyayla etkileşimini, ondan geçimini sağlamasını ve onun tehlikelerinden kaçmasını, başlıca araç ve gereçleri aracılığıylabaşarır; yani teknik dille söylersek, kendini çevresine uydurur ya daçevresini ihtiyaçlarına göre düzeltir. Fakat insanın araç gereçleri di-ğer hayvanların araç gereçlerinden oldukça farklıdır. Diğer hayvanlartüm araç gereçlerini bedenlerinin bölümleri olarak üzerlerinde ta-şırlar; tavşanın toprağı kazmak için pençeleri, aslanın avını parçala-mak için pençe ve dişleri, çoğu hayvanların kendilerini soğuktankoruyan kıllı ya da kürklü giysileri hep yanlarındadır. Hatta kaplum-bağa evini sırtında taşır. İnsanın bu türden pek az araç gereci vardır ve bunlardan da yazılı tarihöncesi zamanlarda sahip bulunduğu ba-

zılarını atmıştır. Onların yerini, bedendışı organlar, kendi iradesi ile yapıp kullanıp bıraktığı organlar almıştır; insan, toprağı kazmak içinkazmalar ve kürekler, av hayvanlarını ve düşmanlarını öldürmekiçin silahlar, ağaçları kesmek için keserler ve baltalar, soğuk hava-larda kendini sıcak tutması için giysiler, kendine barınak olarak tah-ta, kerpiç ya da taş evler yapar. Bazı çok eski “insanlar”, gerçektenbüyük çene kemikleri üzerinde oldukça tehlikeli silahlar olabilecek 

Man Makes Himself, “Kendini Yaratan İnsan, İnsanın Çağlar Boyunca Gelişimi” adıyla Varlık Yayınlarfndan Piliz Karabey’in (Ofluoğlu) çevirisiyle yayımlanmıştır (1. Baskı, İstanbul 1978). (Yayıncının notu)

20

Page 22: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 22/300

fırlak köpek dişlerine sahiptirler, fakat bunlar çağdaş insanda yokoldu; bizim diş takımımız öldürücü yaralar açamaz.

Öteki hayvanlarda olduğu gibi elbet insanın araç gereçlerinin detümüyle organsal olan bir temeli vardır. Bu iki sözcükle özetlene-bilir: eller ve beyin. Bedenlerimizi taşımak yükünden kurtulduktan

sonra ön ayaklarımız, şaşılacak kadar çeşitli incelikte ve kesin hare-ketleri yapabilecek zarif araçlar olma yönünde geliştiler. Elleri de-netlemek ve gözlerle ve öteki duyu organları tarafından dış dünya-dan alınan izlenimlerle eller arasında bağlantı kurmak için, özelliklekarmaşık bir sinir sistemine ve görülmemiş derecede büyük ve kar-maşık bir beyine sahip olduk.

Beyin ve eller dışındaki insan araç gereçlerinin, bedendışı vebedenden ayrılabilir bir nitelikte olmasının açık üstünlükleri vardır.

Bunlar öteki hayvanların araç gereçlerinden daha kullanışlı, daha uy-gundurlar. Öteki hayvanların araç gereçleri, sahibinin özel bir çevre-de özel koşullar altında yaşamasını kolaylaştırır. Dağ tavşanı renkdeğiştiren postu sayesinde karla kaplı tepelerde kışı rahat ve güven-lik içinde geçirir; ama sıcak vadilerde bu postu kendisini tehlikelibir biçimde göze çarpacak duruma sokar. İnsanlar daha sıcak ik-limli bir yere giderlerse, sıcak tutan giysilerini çıkarıp giydiklerini obulundukları yere göre değiştirebilirler. Bir tavşanın pençeleri iyikazıcı aletlerdir, fakat silah olarak bir kedinin pençeleriyle yanşa-mazlar, öte yandan kedinin pençeleri de toprağı kazmada kötü kü-reklerdir. İnsan ise hem alet hem silah yapabilir. Özetle, bir hayva-nın kalıtımsal araç gereçleri hemen her türlü çevrede sınırsız sayıdaişleri görecek biçimde düzenlenebilir (“düzenlenmiştir” değil, “dü-zenlenebilir” deyişimize dikkati çekeriz).

 Araç gereçlerin bu üstünlüklerine karşılık, insan, yalnızca araç ge-reçleri kullanmayı değil, aynı zamanda onları yapmayı da öğrenmekzorundadır. Bir civciv çok geçmeden kendisini, tüyler, kanatlar, gaga ve pençelerle donanmış bulur. Elbette bunlan kullanmayı, örneğintüylerini nasıl temiz tutacağını öğrenmek zorundadır. Fakat bunu öğ-renmesi çok kolaydır ve fazla bir zaman almayacaktır. Bir insan yav-rusu bu tür araç gereçlerle dünyaya gelmez ve kendi kendine büyü

 yemez. Yerdeki yuvarlak çakıltaşları kendi başlanna bıçak fikrini ver-mezler. Kanguru derisinin, çocuğunun sırtındaki ceket biçimini akşına

kadar araya birçok süreçlerin ve aşamalann girmesi gerekir.Hatta bir kırık daldan ya da taş parçasından yapılmış en basit biralet bile, uzun bir tecrübenin, sınama ve yanılmaların, zihinde tutu-

21

Page 23: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 23/300

lan, hatırlanan ve birbirleriyle karşılaştırılan izlenimlerin meyvesi-dir. Onu yapacak beceri, gözlemleme, hatırlama ve tecrübe ile ka-zanılmıştır. Bir abartma olarak görülse de, her aletin, bilimin bir so-mutlaşması olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü bir ale-tin yapılması, tıpkı bilimsel formül, tanım ve yasalarda sistemleştirilip

özetlenen bilgiler gibi, hatırlanan, karşılaştırılan ve derlenen tecrü-belerin bir uygulamasıdır.İyi ki insan yavrusu, kendi başına gerekli tecrübeleri biriktirsin ya

da tüm sınama ve yanılmalan kendisi yapsın diye bırakılıvermez. Bir be-bek, gerçekten, ırkının tohum plazmasına ekilmiş ve orada kendiliğin-den ve içgüdüsel olarak uygun beden harekederi yapmaya bir ön yat-kınlık yaratacak bir sinir sistemi doğal düzenine sahip olarak değil, birtoplumsal geleneği sürdürmek üzere doğar. Bebeğin ana babası ve bü-

 yükleri, kendilerinden önceki kuşaklarca biriktirilmiş tecrübelere uygunolarak, ona araç gereçlerin nasıl yapılıp nasıl kullanılacağını öğretecek-lerdir. Ve onun kullandığı araç gereçler bu toplumsal geleneğin somutbelirtileridir. Alet bir toplumsal ürün, insan bir toplumsal hayvandır.

Bu kadar çok şey öğrenmek zorunda olduğu için, bir insan yav-rusu son derece zayıf ve acizdir, acizliği diğer hayvanların yavrularınkinden daha uzun sürer. Öğrenmenin fizik karşılığı, izlenimlerinbiriktirilmesi ve beyinde, çeşitli sinir sistemleri arasında ilişkilerin

kurulmasıdır. Beynin bu işlemleri yaparken gelişmesini sürdürmekgerekir. Bövlesine bir gelişmeye olanak vermek için, çocuğun bey-nini koruyan kafatası kemikleri birbirleriyle son derece gevşek birbiçimde tutuşturulmuş olarak kalırlar; birleşme yerleri (ya da dikiş yerleri) ancak yavaş yavaş kaynaşır. Çocuğun beyni böyle iyi koru-namamış iken zedelenmelere karşı çok zayıf bir durumdadır, öyleki bir bebek korkunç bir kolaylıkla öldürülebilir.

Bu birbirleriyle ilişkili nedenlerden dolayı aciz bebeklik süresiuzamış olduğundan, türün varlığını sürdürmesi için, hiç değilse birtoplumsal grubun, bebekler büyüyünceye kadar yıllarca bir aradakalmaları gerekir. Bizim türümüzde anababa ve çocuklardan olu-şan doğal aile, yavruların daha hızla olgunlaştıkları türlerde görülenbirliklerden daha kararlı ve daha sürekli bir birliktir. Uygulamadainsan ailelerinin genellikle birlikte yaşayan hayvanların sürü ya datakımlarına benzeyen genişlikteki topluluklar içinde yaşadıkları gö-

rülür. Gerçekten, insan bir dereceye kadar bir sürü hayvanıdır.Şimdi hayvan toplumlarında olduğu gibi, insan toplumlarındada, yaşlı kuşaklar, büyüklerinden, anababalarından öğrenmiş olduk

22

Page 24: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 24/300

lan şeyleri aynı biçimde, genç kuşaklara örnek olmak yoluyla geçirirler.Hayvan eğitimi, tümüyle örnek oluş yoluyla yapılabilir; civciv, tavu-ğun hareketlerini taklit ederek nasıl gagalanacağını ve neyin gaga-lanacağını öğrenir. Öğrenmek zorunda olduğu bu kadar fazla şeyolan insan yavrusu için taklit yöntemiyle öğrenmek, son derece ağır

ilerleyen bir süreç olurdu. İnsan toplumları zamanla, üyeleri arasın-daki haberleşmede kullanılan aletler geliştirdiler. Böylece manevidonatım adı verilebilecek yeni bir donatım türünü yaratmış oldular.

Hançeresinin, dil kaslarının ve diğer ilgili organlarının yapılarısayesinde, insanlar diğer bazı varlıklarla birlikte, teknik dilde hecelisesler denen son derece çeşitli sesleri çıkarma yeteneğine sahiptir-ler. Topluluklar halinde yaşadıkları ve büyük beyinlere sahip olduk-ları için insanlar, bu seslere uylaşımsal anlamlar yükleme başarısını

göstermişlerdir. Aralarındaki anlaşmalar yoluyla sesler sözcükler du-rumuna, hareketleri belirten işaretler ve grubun diğer üyelerince debilinen nesnelerin ve olayların simgeleri durumuna geldiler. (Dahaaz kullanışlı olmakla birlikte jestlere de aynı yolla anlamlar yüklene-bileceğini hatırlatırız.) Kuşların ötüşlerinin ve koyunların meleyişlerinin bu tür anlamlan vardır; ses biçimindeki bu işareti duymalan üze-rine sürünün bütün üyeleri duruma uygun davranışı gösterirler. Busesli işaret onlara hiç değilse “harekete geç” anlamına gelir ve bu

 varlıkların davranışlarında duruma uygun bir tepkiyi kışkırtırlar.İnsanlar arasında konuşulan sözcükler (ve elbet jestler de) aynı gö-revi, fakat çok daha güçlü olarak yerine getirir.

İnsanların ilk sözcükleri, anlamlarını insanların yüzlerinden al-mış olabilirler. Bizim “gugukçuk”(*>sözcüğümüz kendisine bu ad ve-rilen kuşu ötmeye kışkırtır. Paget, bir sözcüğü söylerken dudaklarınaldığı biçimin, o sözcükle belirtilen şeyin biçimini taklit ediyor ola-bileceğine işaret eder. Ne olursa olsun, bu tür kendiliğinden açık-layıcı sesler bizi pek fazla ötelere götürmeyecektir. Hatta en aşağıbarbarlık düzeyindeki topluluklarca kullanılan çoğu sözcüklerde bi-le, görünürde belirttikleri şeyle hiçbir benzerlik görülmez. Sözcük-ler salt uylaşımsal (conventiotıal)  simgelerdir, yani anlamları, onlarıkullanan toplumun üyeleri arasındaki bir tür üstü örtülü anlaşmayla

 yapay olarak iliştirilmiştir. Bu süreç, bir kimyacılar toplantısında kim

0 İngilizce metinde “petnnt” sözcüğü ile ötmeye kışkırtılan ve onun için kendisine bu nd verilmiş olan bu kuştan söz edilmektedir. Çeviride, bu özelliği Tiirkçemizdeki pa-ralel bir olguyu belirten “gugukçuk” sözcüğü ile belirtmek istedik,, (ç.n.)

23

Page 25: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 25/300

 yadların yeni bir elementin adı üzerinde anlaşmaya varmaları du-rumunda açık bir biçimde ortaya konmuş olur. Sözcüklere toplumtarafından üstü örtülü bir anlaşmayla anlamlar yüklenmesi ise, ge-nellikle anlaşılması çok daha güç bir şeydir.

Çocuklara konuşmanın öğretilmesi zorunluluğunun nedeni, işte

sözcüklerin anlamlarının böyle uylaşımsal oluşlarıdır. Konuşmayı öğ-renmek özünde, çocuğun içinde bulunduğu toplumun, onun çıka-rabileceği seslere hangi anlamları verdiğini öğrenmektir. Şunu dabelirtelim ki, bu, zavallı bir insan yavrusunun öğrenmek zorundaolduğu korkunç listeye oldukça ağır bir yükün eklenmesi demektir.Sözcüklerin anlamlarının bellenmesinin, kuşkusuz beynin iyi tanım-lanmış bölgelerine yerleştirilen fiziksel bir karşılığı vardır. (Bunlarhasara uğrayınca o kimse kendisine söylenen sözleri anlayamaz;

 yani duyduğu seslere yüklenmiş olan anlamları hatıriayamaz.) .Hat-ta en eski “insan” kafataslarında bile, konuşma bölgelerinde beyninşişkinliğinin izleri vardır; öyle ki dil, insanın alet yapmak kadar eski

 ve evrensel bir niteliği olarak görünür.Dil, toplumsal.evrim sürecini biçimce dönüştürür, kurallar eğiti-

min hızını artırır. Bir örnekle açıklarsak, bir anne, çocuklarına bir vahşi hayvanla karşılaşıldığında ne yapmak gerektiğini gösterebilir,fakat birçok genç varlık için bu tür somut dersler ölümle sonuçla-

nır. Kural koyma yoluyla anne, bir vahşi hayvanla karşılaşıldığındane yapılması gerektiğini önceden gösterebilir; bu, yaşamdan çok ta-sarruf sağlayan bir öğretim yöntemidir! Genel olarak, türdeşlerinizitaklit etme yoluyla o anda karşılaşılan gerçek somut bir olayda nasıldavranacağınızı öğrenirsiniz. Dilin yardımıyla size, karşılaşıldığındaacele davranılması gereken bir zorluğu nasıl karşılayacağınız önce-den öğretilebilir. Dil, toplumsal tecrübe mirasını kuşaktan kuşağa ge-çiren araçtır; onun aracılığıyla tecrübeler sınama ve yanılmalarınsonuçları, ne olabileceği ve ne yapılması gerektiği derlenip bir ku-şaktan diğerine geçirilir. Toplumsal kalıtım yoluyla, genç kuşağınüyesi, yalnızca fizyolojik ataları tarafından kazanılan pekâlâ biyo-lojik kalıtım yoluyla “kana” geçmiş olabilecek tecrübelerden ya-rarlanmakla kalmaz, fakat aynı zamanda içinde bulunduğu bütünüyelerinin tecrübelerinden de yararlanır. Yaşadıkları hayatın zorluk-larını ve bunları nasıl karşılayacaklarını soylarını anlatan yalnızca ana

babalar değildir, bir toplumun bütün üyeleri dilin aynı simgelerinikullanarak gördüklerini, duyduklarını, çektiklerini ve yaptıklarını di-ğerlerine anlatabilirler. İnsanların tecrübeleri biriktirilebilir. Araç ge-

24

Page 26: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 26/300

reçlerinizi yapmayı ve kullanmayı öğrenerek, bu tecrübe birikimin-den yararlanmaya başlarsınız.

Dil yalnızca gelenekleri aktarma aracı olmaktan öte bir şeydir. Aynı zamanda aktardığı şeyleri etkiler de. Bir sözcüğün (ya da birbaşka simgenin) toplumca üzerinde uzlaşmaya varılmış olan anla-

mı, hemen hemen zorunlu olarak bir dereceye kadar soyuttur. “Muz”sözcüğü, görülen, dokunulan, koklanan ve en önemlisi yenilen belliortak niteliklere sahip olan nesneler sınıfını ifade etmek için kulla-nılır. Bu sözcüğü kullanırken, önemsiz bulup geçtiğimiz ayrıntılarıkabuğu üzerindeki beneklerini, bir gerçek muz biriminin nitelikle-ri olan benzeri şeyleri görmezlikten geliriz. Anlamı ne kadar kaba

 ve maddi olursa olsun, her sözcük bir parça soyut nitelik taşır. Di-lin özünde sınıflandırma vardır. Uygulama alanında örneğe baka ba-

ka elle yapılan bir hareketler dizisini doğru ve ayrıntılarıyla öğrenir-siniz. Kural koyma yoluyla ise size yapılacak hareketler öğretilebilir;fakat gene de size hareketleri farklı bir biçimde yapabileceğiniz kü-çük bir serbestlik alanı bırakılmıştır. Mühendislikte, çıraklık yoluylaöğrenme sistemi ile üniversite eğitimi arasındaki zıtlığın nedeni ge-lip buna dayanır. Dil, geleneği akla uygun kılar.

 Akıl yürütme “maddi bir sınama ve yanılma sürecine başvur-maksızın sorunları çözme yeteneği” olarak tanımlanmıştır. Bir şeyi

ellerinizle yapmaya çalışmak ve belki de parmaklarınızı yakmak ye-rine, onu fikirleri o işle ilgili hareketlerin imgelerini ya da simge-lerini kullanarak kafanızda yaparsınız. İnsandan başka diğer hay- vanlar da bu anlamda akıl yürütüyormuş gibi davranırlar. Şempan-ze, her iki ucu açık bir borunun içinde, fakat ulaşılamayacak kadaruzak bir yerde duran bir muzla karşılaşınca, bir sürü yararsız hare-ketlere girişmeksizin, otuaıp “akıl yürüterek”, muzu bir çomakla bo-runun bir ucundan itip, öteki ucundan eliyle almayı keşfetmektedir.Şempanze bu yolu bulmadan önce muzu herhalde öyle bulunmadığıbirçok durumlarda hayalinde canlandırmıştır. Fakat bu yolda gerçek-ten .karşılaştırıldığı somut durumdan fazla ötelere gitmek zorunda de-ğildi. İnsanın akıl yürütmesinin farklı olan yanı, görülen somut durum-dan uzaktaki durumları düşünebilme yolunda, diğer hayvanlardan çokçok ötelere gidebilmesindedir. Bu insanı başka canblardan ayırt edicigelişmede, elbette dilin çok büyük yardımları olmuştur.

 Akıl yürütme ve şempanzenin akıl yürütüşünü de içine alan dü-şünme dediğimiz her şey, herhalde psikologların imge (imaj) dedik-leri şeylerle yapılan zihin işlemlerini içeriyordur. Bir görüntü imgesi

25

Page 27: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 27/300

diyelim ki, bir muzun zihindeki resmi, daima belli bir yerde bulu-nan belli bir muzun resmi olacaktır. Bunun tersine olarak muz söz-cüğü daha önce de açıklandığı gibi, herhangi bir gerçek muz tekinekişilik kazandıran, her muzda bulunmayan birçok özelliği dışarıdabırakmış olarak, daha genel ve soyut bir şeydir. Sözcüklerin zihin-

deki imgeleri (sesin ya da o sesi çıkarırken meydana gelen kas hare-ketlerinin zihindeki resimleri), zihinde, bu sözcüklerin, düşünceninkurulmasına yarayan son derece uygun karşılıkları olurlar. Onların

 yardımıyla, düşünme, zorunlu olarak, tam da hayvan düşünüşününsahip olmadığı sanılan soyutluk ve genellik niteliklerine sahip olur.İnsanlar “muzlar” denen nesneler sınıfı hakkında hem konuşabilirhem de düşünebilirlerken, şempanze hiçbir zaman “o borunun için-deki o muzu” düşünmekten öteye geçemez. Dil denen toplumsal araç,

bu yolla, “insanın somutun tutsaklığından kurtuluşu” gibi tumturaklıbir deyişle belirtilen durumun doğmasına katkıda bulunmuştur.

Düşünme, dış dünyadaki şeylerle ya da hareketlerle değil, “kafa-daki” simgelerle işlem yapmaktadır. Uylaşımsal sözcükler simgeler-dir, ama tek simge türü sözcükler değildir. Bu simgeleri, tek bir ka-sınızı bile oynatmaksızın kafanızda bir araya getirebilir ve çeşitli bi-çimlerde birleştirebilirsiniz. “Fikir” terimi genel olarak sözcüklerin

 ve diğer simgelerin işaret ettikleri, anlattıkları ya da değindikleri şeyler

için kullanılır. Bir anlamda “muz” sözcüğü görebileceğiniz, doku-nabileceğiniz, koklayabileceğiniz, hatta yiyebileceğiniz herhangi birşeyi belirtmez, yalnızca bir fikri “ideal muz”u—belirtir. Gene debu muz ideası (fikri) içlerinden hiçbiri ideal muz ölçütüne uymasabile, yenmeye elverişli gerçek muz çokluğu tarafından temsil edilir.Fakat toplumda insanlar, muzlar gibi görülüp, koklanıp, dokunul-mayan idealar “iki başlı kartal”, “mana”, “elektrik”, “neden” gibiidealar için ve bunlar hakkında konuşmak üzere isimler yaratırlar.Bütün bu idealar, bunları belirten sözcükler gibi toplumsal ürünler-dir. İnsanlar bu sözcükler gerçek şeyleri belirtiyorlarmış gibi davra-nırlar. Aslında iki başlı kartal, ölümsüzlük ya da özgürlük gibi şeyle-rin idealarının, insanları, gayretli ve sürekli davranışlara, en olgunmuzlardan daha fazla kışkırttıkları da görülür!

Herhangi bir metafizik inceliğe kalkışmadan, tarih bu tür davra-nışlara yol açan toplumca onaylanıp sürdürülen fikirleri, arkeoloji-

nin çalışma alanı içindeki çok daha gerçek nesneleri belirten fikirlerkadar gerçek şeyler olarak görmeli, onları gerçek şeyler gibi ele al-malıdır. Gerçek hayatta fikirler, herhangi bir insan toplumunun çev-

26

Page 28: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 28/300

resindeki dağların, ağaçların, hayvanların, havanın ve dış dünyanındiğer öğelerinin olduğu kadar etkin bir öğe olurlar. Yani toplumlarmaddi bir çevreye karşı olduğu kadar, manevi bir çevreye karşı datepki gösteriyorlarmış gibi davranırlar. Bu manevi çevreyle uğraş-mak için, maddi aletler donatımını gerekseyişleri kadar, manevi bir

donatımı da gereksiyorlarmış gibi davranırlar.Bu manevi donatım, ne yalnızca dış dünyayı denetleme ve onudeğiştirme yolunda başarıyla kullanılabilen aletlere ve silahlara dö-nüştürülebilen fikirlerle, ne de uygulamaya dökülmemiş fikirlerintaşıyıcısı olan dille tükenir. Manevi donatım aynı zamanda genel-likle toplumun ideolojisi olarak adlandırılan şeyleri toplumun boşinançlarını, dinsel inançlarını, bağlılıklarını ve sanat ülkülerini de içe-rir. Besbelli, insan bazı ideolojilerin peşinden gidip bazı fikirlerden

esinlenerek, diğer hayvanlar arasında hiçbir zaman görülmeyen dav-ranışlarda bulunur. Hiç değilse 100.000 yıl önce, Neanderthal insa-nı olarak adlandırılan o acayip görünüşlü yaratıklar, ölen çocukla-rını ve yakınlarını törenle gömüp, mezarlarına yiyecekler ve aletlerbıraktılar. Ne kadar vahşet düzeyinde olursa olsun, bugün bilinenbütün insan toplumları, çoğu kere oldukça acı verici olan ayinler ya-parlar ve kendilerini, ellerinin altındaki birtakım bazları tatmaktanalıkoyarlar. Bu hareketlere ve kendini yoksun edişlere yol açan ve

bu tür davranışları kışkırtan dürtü ve nedenler, günümüzde “ölüm-süzlük”, “sihir”, “tanrı” gibi sözcüklerle belirttiğimiz şeyler türün-den, toplumca onaylanmış fikirlerdir ve tarihte de herhalde öyleydi.Bu tür davranışlar, olasılıkla hayvanlar dil simgeciliğini kullanma-dıkları ve dolayısıyla bunlar gibi soyut fikirler kuramadıkları için, hay-

 vanlar dünyasının insan dışındaki türlerine yabancıdır. Yüz bin yıldan daha eski tarihlere ait olan çakmaktaşından ya-

pılmış bazı aletler, salt faydacı etkinlik amaçlarının gerektirdiğininötesinde bir dikkat ve incelikle biçimlendirilmiş görünürler, bu ya-pıtlar, yaratıcıları onların yalnızca işe yarar olmakla kalmayıp, aynızamanda güzel olmalarını istemiş gibi görünmektedirler. 25.00CK*) yıl-dan daha eski tarihlerde insanlar, bedenlerini boyamaya ve boyun-larına deniz kabuklarından oldukça büyük emek harcanarak yapıl-mış boncuklu kolyeler asmaya başladılar. Bugün dünyanın her tara-fında, modanın emirlerine uyarak dişlerini söktüren, ayaklarını bağ

0 Radyokarbon analizleri bazı tarihlerin düzeltilmesi gerektiğini, buradaki 10.000’in50.000, 25.000’in 30.000 olacağını ortaya koymuştur. J.G.D.C.

27

Page 29: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 29/300

layan, korselerle bedenlerinin biçimini bozan ya da bedenlerini baş-ka biçimlerde sakatlayan halklar görürüz. Gene bu tür davranışlar

 yalnızca insan türüne özgü görünüyorlar. Bu davranışlar bir ideolo- jinin ürünüdürler ve bir ideolojiyi dile getirirler.

İnsan, soyut fikirlerin yardımıyla gelişti ve açlık, cinsellik, öfke

 ve korku gibi evrensel güdülerin ötesinde davranışlarda bulunabil-mek için bu yeni itici güçleri gereksemeye başladı. Ve bu yeni dü-şünsel itiler doğrudan doğruya yaşama için gerekli öğeler duru-muna geldiler. Görünürdeki biyolojik ihtiyaçlarımızla ilişkisiz deolsa, bir ideolojinin, uygulamada, biyolojik açıdan da yararlı olduğu,

 yani türün yaşamını sürdürmesine yaradığı görüldü. Böyle bir ma-nevi donatım bulunmadığı zaman, toplumlar dağılma eğilimi gös-termekle kalmazlar, toplumları meydana getiren bireyler de sağ kal-

maya pekâlâ artık aldırış etmez olabilirler. İlkel toplulukların, beyazuygarlıkla ilişkilerinin kurulmasını izleyen dönemdeki sönüşlerininbaş nedeninin, bu topluluklar arasında “dinsel inançların yıkılması”olduğu, uzmanlar tarafından her zaman öne sürülen bir görüştür.Eddystone Adası(*) halkı hakkında Rivers; “Yeni (İngiliz) yönetici-ler kafa avcılığı uygulamasını durdurarak kökleri halkın dinsel yaşa-mında olan bir kurumu yok etmiş oluyorlardı. Yerlilerin buna tep-kisi, yaşama karşı ilgisiz kimseler durumuna gelme biçiminde oldu.

 Artık adanın nüfusunun azalmasını önlemeye yetecek kadar üreme-dikleri görüldü” diye yazar.

İnsan topluluklarının “yalnız ekmekle yaşayamayacakları” açık-tır. Fakat eğer, “Tanrının ağzından çıkan her söz”, doğrudan doğ-ruya ya da dolaylı olarak, bu sözleri kutsal bulan toplumun geliş-mesine ve biyolojik ve ekonomik refahını artırmaya yaramazsa, otoplum eninde sonunda Tanrısıyla birlikte yok olur. Bir toplumunfikirlerinin uzun dönemde, “yalnızca maddenin insanların zihnin-deki karşıtları ve yankıları” olmasını sağlayan, bu doğal ayaklanma-dır. Eddystone Adası halkının dinleri, onlara, yaşamlarını sürdür-melerini ve bir ekonomik düzeni işler biçimde tutmalarını sağlayanbir neden oluyordu; fakat uygulamada, kafa avcılığı adalıların nüfu-sunu düşük düzeyde tuttu. Böylece maddi donatımlarını geliştirme-lerini gereksiz kıldı ve sonunda adalıların, adayı ele geçiren Ingilizlerin avı durumuna düşmelerine yol açtı. Bir ideolojinin tarihsel

W Eddystone Adası, İngiltere’nin hemen güneyinde Piymouth’un karşısına düşen kü-çük bir adadır, (ç.n.)

28

Page 30: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 30/300

ayıklanma yasasınca yargılanması toplumsal gruplar için söz konu-sudur. Fakat bu yargının verilmesi çok uzun sürebilir.

Bir ideoloji, besbelli toplumsal bir üründür. Yalnızca fikirleri ta-şıyan sözcükler, toplum durumunda yaşayışın ürünleri olmakla kal-maz (ve toplum yaşamı olmadan sözcüklerin var olacağı düşünü-

lemez); fikirler de varlıklarını ve davranışlan etkileme güçlerini, top-lum tarafından benimsemelerine borçludurlar. Açıkça saçma olaninançlara bile doğru diye bakılabilir ve bu bakış öylece sürdürülebi-lir, yeter ki grubun her üyesi onları kabul etsin ve bu kimselere ço-cukluklarından beri gruba inanmaları öğretilmiş olsun. Herkesçekabul edilmiş bir inançtan kuşkulanmak hiçbir zaman akla gelme- yecektir. Çağımızda pek az kimsenin kafasında cadılara inanmak yerine mikroplara inanmak için daha iyi nedenler vardır. Bizim top

lumumuz, mikroplara inanmayı aşılayıp büyüye inanmayı gülünçbir şey olarak gösterir; fakat başka toplumlar bunun tersini yapar.Bu konuda uzman olmuş birtakım kimselerin mikropları mikroskopaltında gördükleri doğrudur. Fakat onlardan daha çok sayıda uzma-nın, ortaçağ Avrupa’sında ve zenci Afrika’sında çevrelerinde dola-şan cadıları gördükleri de doğrudur. Bizim inançlarımızın üstünlü-ğü, bunların, ölümlerin önlenmesinde antiseptikleri ve aşıları yaratı-şında ve böylece toplumsal büyümeye yol açışında, afsundan ve ca-

dıları canlı canlı yakmaktan daha başarılı oluşundan dolayı, uzun dö-nemde sağlanmış bir üstünlüktür.

İdeolojinin görevlerinden biri olan toplum üyelerini bir aradatutması ve toplum makinesinin çalışmasını yağlayıp kolaylaştırması,hiç de en önemsiz görevi değildir. Ve ideoloji, en azından bu nite-liği ile teknolojiyi ve maddi donatımı etkiler. Çünkü, manevi dona-tım gibi maddi donatım da, yalnızca toplumsal geleneğin bir ürünüoluşu nedeniyle değil, fakat başka nedenlerden dolayı da toplumsalbir üründür. Uygulamada aletlerin hemüretimi hem de kullanılma-sı, bir toplumun üyeleri arasında işbirliğini gerektirir. Bugün, çağ-daş AvrupalIların ve Amerikalıların, ancak çok geniş ve çok karma-şık bir üretim örgütü, yani karmaşık bir ekonomi sayesinde yiyecek,barınak, giyecek sağlayıp diğer ihtiyaçlarını giderdikleri açık bir ger-çektir. Bu işbirliği örgütüyle ilişkimiz kesintiye uğrarsa, rahatımız sonderece bozulur ve belki de aç kalırız. Kuramsal olarak, daha basit

ihtiyaçları ve daha ilkel donatımı ile “ilkel insan” kendi kendini geçindirebilir. Uygulamada ise, ilkeller hatta en kaba vahşiler bile,birlikte törenler yapmak için olduğu kadar yiyecek sağlamak ve araç

29

Page 31: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 31/300

gereçler edinmek için de işbirliği etmek üzere örgütlenmiş gruplar ha-linde yaşarlar. Örneğin Avustralyak yerliler arasında, araç gereç ve kapkacak yapmakta olduğu kadar, avlanmada ve yenebilir bitkiler topla-mada, cinsler arasında işbölümüne gidilmiş olduğunu görürüz.

Maddi kültür konularının araştırıcısı bile, bir toplumu, ihtiyaçla-

rını karşılayacak üretim yollan bulmak için, yani kendini yeniden üret-mek ve yeni ihtiyaçlar yaratmak için kurulmuş bir işbirliği örgütüolarak incelemek zorundadır. Maddi kültür konuları üzerinde çalı-şan araştırıcı, toplumun ekonomik düzenini işlerken görmek ister.Fakat bir toplumun ekonomisi o toplumun ideolojisini etkiler ve otoplumun ideolojisinden etkilenir. “Materyalist tarih anlayışı”, eko-nominin ideolojiyi belirlediğini söyler. Aynı şeyi, “bir ideoloji uzundönemde, varlığını ancak ekonominin takıntısız düzgün ve etkin

çalışmasını kolaylaştırırsa sürdürebilir” biçiminde ortaya koymakdaha güvenilir ve daha doğru olur. Eğer ideoloji ekonominin işleyi-şini güçleştirirse, o toplum ve o toplumla birlikte ideolojisi so-nunda mutlaka yıkılacak demektir. Fakat bu son hesaplaşma, ol-dukça ileriki tarihlere ertelenmiş olabilir. Devrini tamamlamış birideoloji, bir ekonomiye, Marksistlerin sandıklarından daha uzunsüre ayak bağı olabilir ve onun değişmesini engelleyebilir.

İdeal olarak toplumsal gelenek tektir: Bugünün insanı kuramsal

olarak bütün çağların geleneğinin kalıtçısıdır ve tüm atalarının bi-rikmiş tecrübe mirasına konmuştur. Fakat ne var ki, bu, gerçek-leşmiş olmaktan uzak bir idealdir. İnsanlık bugün tek bir toplumbiçiminde birleşmiş değildir; birbirinden farklı birçok toplumlarabölünmüş durumdadır; elimizin altındaki tüm kanıtlar, arkeolojinininebildiği kadar eski tarihlerde bu bölünmenin zamanımızdakindendaha çok olduğunu gösterir. Her toplum yalnızca farklı dil uylaşım-larına sahip olmakla kalmayıp, fakat aynı zamanda manevi hattamaddi donatım biçimlerinde de eşit ölçüde farklı uylaşımlara sahipolabilir; çünkü her biri kendi özel geleneğini korumuş, kuşaktankuşağa geçirmiş ve geliştirmiştir.

Bugün insanların birbirlerinin anlamadığı çok çeşitli diller kul-landıkları acıklı bir biçimde ortadadır; burada her dilin bir toplum-sal geleneğin ürünü olduğunu ve her dilin o toplumun diğer gele-neksel davranış ve düşünüş biçimlerini etkilediğini hatırlatmakla

 yetineceğiz. Daha az sezilen şey, farklı gelenek çizgilerinin maddikültürünü bile etkilemesidir. Amerikalılar çatalı bıçağı İngilizlerdenfarklı bir biçimde kullanırlar ve bu kullanış farkı kendini, somut

30

Page 32: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 32/300

olarak, çatalların ve bıçakların biçimlerindeki ince farklılıklarda or-taya koyar. İrlanda'da ve Galler’de tarım işçileri uzun saplı küreklerkullanırlar; İngiltere’de ve İskoçya’da küreklerin sapları çok dahakısadır. Aracın kullanılması elbette farkb olmamakla birlikte, her ikibölgede de yapılan iş aynıdır. Farklılıklar salt uylaşımsal farklılıklar-

dır. Bu farklılıklar toplumsal geleneklerdeki ayrılıkları yansıtır. Butür ayrılıklar, kendilerini somut olarak kullanılan aletlerin biçimle-rinde ortaya koydukları için, arkeolojinin araştırma alanına girerler

 ve dil farklılıklarının anlaşılmasına olanak verecek yazılı belgelerinbulunmadığı uzak geçmişlere kadar uzanmakla izlenebilirler.

İnsan benzeri varlıklar zamanımızdan dörtbeş yüz bin yıl kadarönceki tarihlerde, dünya üzerinde, İngiltere’den Çin’e, Almanya’danTransvaal’e kadar dağılmış olarak görülürler. Biz, ancak bunların

toplumsal gruplar halinde yaşadıklarını ve yeryüzüne seyrek olarakdağılmış ve birbirlerinden yalıtılmış küçük küçük gruplar oldukla-rını düşünebiliriz. Böyle koşullar altında, bu grupların her birinin,uğraşmak zorunda kaldıkları değişik iklim ve çevre koşullarına göredaha çok birbirlerinden farklı gelenekler geliştireceklerini söyleye-biliriz. Ve gerçekten en eski aletler arasında bulunan ve kesinlikle in-san elinin ilk eserleri olan ilk aletlerde, taşları yontma yöntemlerin-deki ve bunun sonucu olarak aletlere verilen biçimlerdeki bölgeselfarklılıklar ortaya konabilir. Bu aletlerin biçimleri, görünüşte, kulla-nılan malzemenin ya da yapılan aletin kullanılacağı işe göre belir-lenmişe benzemez, keyfi olarak biçimlendirilmiş gibidir. Ingilte-re’deki ve Amerika’daki çatallar ve bıçaklarla İngiltere’deki ve Galler’deki küreklerdeki gibi, tekniklerindeki ve biçimlerindeki bu fark-lılıklar, başka başka toplumlar takımlar, sürüler, birlikler, kabileler ya da benzeri topluluklar tarafından geliştirilip uygulanan ayrı gele-

neklerle ilişkili olmab. Zaman geçtikçe ve arkeolojik kayıtlar daha ek-siksiz bir duruma geldikçe gitgide daha çok sayıda farklıkkların varbğıortaya konabilir ve bu farklıbklar gitgide daha geniş bir somut ürünlerdizisini kapsayabilir. Yazılı tarih öncesi arkeolojisinin basamaklarındanbiri, kendini bıraktıklan kalıntılar arasındaki farklıkklarda ortaya koyançeşitli toplumsal geleneklerin tanımlanmasıdır.

 Arkeologlar, üzerlerinde çalıştıkları nesneleri yalnızca bıçaklar,baltalar, kulübeler, mezarlar gibi işlevlerine göre sınıflandırmakla

 yetinmezler, aynı zamanda bıçakları, baltaları, barınakları ve mezar-ları, “türlerine” göre de sınıflandırırlar. Bıçakların ya da mezarlarınçeşitli türleri, aşağı yukarı aynı işi görür; çeşitli türler arasındaki

31

Page 33: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 33/300

farklılıklar ise, onların yapılış ve kullanılış yöntemlerini belirleyentoplumsal geleneklerdeki farklılıklara dayanır. İşlevlerine göre grup-landırılmış her bir sınıf içinde de, arkeologlar, belli bir arkeolojikdönemde, belirli bir bölgede kullanılan çeşitli türler ayrımlayabilirler. Belli bir bölgede, belli bir devirde kullanılmış türlerin tümü, il-

gili toplumun “kültürü” sayılır. Arkeoloji, giderek “kültür”den çok,“kültürler” üzerinde çalışan bir bilim olma eğilimindedir.Türlerin çeşitliliği, bunların yapımını ve kullanımını belirleyen

toplumsal geleneklerin çokluğunun kanıtıdır. Belli bir tarihte bellibir yerdeki gruba, yani belli bir “kültüre” ait tiplerde görülen dik-kati çekici derecedeki bir örneklik, bunları yapan kimseleri hareketigetiren geleneğin sertliğini ve bir örnekliğini ortaya koyar. Bir kül-türü meydana getiren türlerin özellikleri, onların işlevlerinden çok,

toplumsal uylaşım yoluyla belirlendiğine göre, her kültürün ayırtedici uylaşımları koruyan ve toplumsal geleneği sürdüren bir top-lumsal gruba karşılık olması gerekir. Ne çeşit bir toplumsal grubun,arkeologların “kültür” dedikleri şeye karşılık olduğunu kesin bir bi-çimde tanımlamaya kalkışmak acelecilik olacaktır. Dil, toplumsalgeleneğin oluşmasında ve taşınmasında çok önemli bir rolü olanbir araç olduğuna göre, farklı bir “kültür”e sahip olduğu için diğertoplumlardan ayrılan bir grubun, aynı zamanda farklı bir dil konu-

şacağı umulabilir.Bu duaımda, diller arasında görülen ayrılıkların, hiç değilse mad-

di donatım ve gömme göreneklerindeki ayrılıklar kadar eski olması,hemen hemen a priori (deneyden önce, önsel) bir olasılıktır. Pleisto-sen çağ insanının ekonomik düzeyine yakın bir düzeyde kalmışolan çağdaş vahşiler arasında konuşulan farklı dillerin ya da birbir-lerini anlayamayacakları farklı lehçelerin olağanüstü çokluğu, bu

 varsayımımızın doğruluğunu bir ölçüde kanıtlar. Tümünün 200.000kadar olduğu tahmin edilen Avustralya yerlilerinin konuştukları dil-lerin sayısı beş yüzden az değildir. Kroeber, Kaliforniya’nın 3613,5

Küremizin, üzerinde canlıların yaşamaya başlayışından zamanımıza kadar, canlıların  yaşamı açısından geçirdiği belli başlı aşamalar, dört “zaman” içinde stnırlandmlmış tır; Birinci Zaman (Paleozoik çağeski hayvan çağı), İkinci Zaman (Mezozoik çağ orta hayvan çağı), Üçüncü Zaman (neozoik çağyeni hayvan çağı) ve içinde bulun-duğumuz Dördüncü Zaman (antropozoik çağinsan hayvan çağı). Ayrıca her zaman da kendi içinde çağlara ayrılmıştır. Dördüncü Zaman, buzul devri olan “Pleistosen” (Kn yeni) çağ ile halen içinde bulunduğumuz “Holosen” (Tüm yakın) çağlardan oluşur, (ç.n.)

32

Page 34: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 34/300

kilometrekare tutan topraklarında otuz bir dil ailesinin ve en az 135lehçenin varlığını ayrımlar. Gene, ilk yazılı belgeler insanların ko-nuşmalarını ortaya koymaya başladıklarında, ilk anda ataştırabildiğimiz küçük bir bölgede, birbirinden son derece farklı birçok dil ge-leneğinin varlıkları hakkında yer ve şahıs isimlerinde ipuçlarını

bulduğumuz diğer dillerle birlikte, Mısır, Sümer, Sami (Akad) veElam dillerinin yerleşmiş olduğunu görürüz. Yazı yayıldıkça, içle-rinde en çok anılmaya değer olanları sayarsak, Nasili, Luvice, Hurrice, ÖnHitit, Fenikece, Çince, Yunanca, Persçe, Urartuca, Etrüskçe, Latince, Keltçenin bulunduğu birçok dilin varlığı teker teker or-taya çıkmıştır. Dilin geleneksel kalıplarının bölünmelere uğramasıeğilimi, hatta basılı yapıtların son derece yaygın olarak elden ele do-laşmasıyla standartlaşan bugünkü Ingiliz dilinden bile gözlemlene-

bilir. İngiltere’de “gelecek cuma” (nextfridciy) diye söylenen söz, İskoçya’da “ilk cuma” (friday first)  biçimini alır. İngiltere’deki “loty” (kamyon) sözcüğünün, Atlantik’i aştığınızda, Amerika’da “truck”&çevrilmesi gerekir. Yazının ve geçmişte görülmemiş derecede ko-laylaştırılmış yolculuk olanaklarının benzeştirici etkisine karşı koyabilen bu eğilim, yazıdan ve zamanımızdaki haberleşme araçlarındanönceki tarihlerde, çok daha hızlı ve etkin bir biçimde işlemiş olma-lı. Dil ayrılıkları doğrudan doğruya arkeolojik kayıtlarda izlenebilenkültürel ayrılıklar kadar eskidir.

Bununla birlikte, kültürle dilin, kültür farklılıkları ile dil farklılık-larının çakışmaları gerekmez. Araç ve gereçler bakımından, Dani-marka, İngiltere, Fransa ve Almanya arasındaki farklılıkların Danimarkaca, İngilizce, Fransızca ve Almanca arasındaki farklılıklarla kıyas-landıklarında önemsiz farklılıklar olduğu görülür. Maddi donatım,konuşulan sözcüklerden çok daha fazla kalıcıdır: Maddi donatımın

 yapılması ve kullanılması, kural koyma yoluyla olduğu kadar örnekolma yoluyla da öğretilip öğrenilebilir. Yararlı birtakım yollar dil sı-nırlarını koruyabilirler ve korurlar da. Bununla birlikte, kültür mut-laka aynı dili konuşan bir grubu temsil etmese de, genellikle, ke-sintisiz bir coğrafî bölgeye yerleşmiş olan bir yerel grubu temsileder.

Kültürler coğrafi birimler olarak ele alınınca, aralarındaki farklı-lıkların, daha az keyfi ve daha çok anlamlı farklılıklar olduğu görü-

lür. Bunlar kısmen farklı çevrelere uyuş olgusuyla açıklanabilirler. Aşağı evrim düzeyindeki çeşitli hayvan türleri, genel olarak kendi-lerini özel iklim toprak ve bitki örtüsü koşullarına uydurmuş olarak 

33

Page 35: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 35/300

 yaşarlar. Çoğu farklılıkları, bir türü bir diğer türden ayıran özellikle-ri, kesin olarak, yapılarının o özel coğrafi koşullar altında yaşamları-nı sürdürmeye elverişli olduğunu kanıtlamaları nedeniyle, doğal ayık-lanma süreci tarafından belirlenmiş özelliklerdir: Örneğin, renk de-ğiştirebilen bir postu olan dağ tavşanı ile kışın postunun rengi be-

 yaza döniişemeyen ova tavşanları için bu açıklamanın doğru oldu-ğu açıkça anlaşılıyor. İnsan türü fizyolojik olarak kendini hiçbir özelçevreye uydurmuş değildir. İnsanın çevreye uyması, bedeninin birparçası olmayan aletler, giysiler, evler ve benzeri donatımlarla sağ-lanır. Bulunduğu çevreye elverişli donatımlar yaparak bir insan top-lumu, kendini hemen her türlü koşula uydurabilir. Ateş, giyim, ku-şam, barınaklar, uygun yiyecekler, insanlara kuzey kutbunun soğu-ğu kadar tropik bölgelerin sıcağına da dayanabilme yeteneği verir.

Maddi kültür geniş ölçüde bir çevreye karşı gösterilen bir tepki-dir. Bu tepki, belli bir bölgede yerel yiyecek kaynaklarından yarar-lanmak ve vahşi hayvanlardan, sellerden ya da diğer tehlikelerdenkorunmak yolunda, o bölgenin özel iklim koşullarının yol açtığı ih-tiyaçları karşılamak için geliştirilen düzenleri içerir. Farklı topluluk-lar farklı icatlar geliştirmeye, yiyecek, yakacak, barınak ve alet sağla-ma yolunda, farklı doğal kaynakları nasıl kullanmaları gerektiğinikeşfetmeye zorlanmışlardır. Orman halkları ağaç işleri, marangozaletleri, kütükten yapılmış evler ve yontulmuş süs eşyaları geliştire-bilirler; kır halkları, kemiği ve sepet örmeye yarayan kamış ve ağaçkabuklarını ve deriyi daha çok kullanmak zorundadırlar; bu halklar yaşamlarını baltalara sahip olmadan da sürdürebilirler, zorunlu ola-rak deri çadırlarda ya da toprak altındaki barınaklarda yaşarlar.

Kendi özel çevresinin etkilerine cevap olarak her toplumun farklı yollar ve düzenler geliştirmesi beklenebilir. Fakat, ne iyi ki, uygun

keşifler ve icatlar, geliştirildikleri bölgelerde hapsedilmiş kalmazlar.Toplumlar diğer toplulukların farklı tepkilerine yol açmış olan baş-ka bölgelere göç edebilirler. Göçmen toplum, yeni vatanının koşul-larına uygun olan donatımları benimsemek için, kendi gelenekseldonatımını bir kıyıya atmaz; daha çok, göçmen halkın gelenekleri ile yerli halkın geleneklerinin birbirine karıştığı görülür. Gene, keşifler ve icatlar bunları gerçekleştiren toplumun yaşadığı bölgenin sınırla-rını aşabilirler ve bunları gerçekleştiren toplumun konuştuğu dilden

farklı dil konuşan toplumlara geçebilirler; tüm yer ve dil engellerinekarşın bir toplumdan diğerine yayılabilirler ve gerçekte yayılmakta-dırlar da. Bizim kültürel geleneğimizin zenginliği, büyük ölçüde bu

34

Page 36: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 36/300

 yayılmanın, çok farklı grupların birçok bölgelerin farklı koşul ve ola-naklarına gösterdikleri tepkiyle yarattıkları fikirlerin bizim ileri toplumlarımız tarafından benimsenmesinin ürünüdür. Örneğin, temelbitkisel yiyecekler listemizdeki Yakın Asya’nın buğday, arpa ve mey- velerine, Doğu Asya’dan pirinci, Kuzey Amerika’dan mısırı, patate-

si, kabağı ve diğer bazı bitkileri, Tropik Afrika’dan muzu, vb. kat-tık; bizim beslenme geleneğimiz dünyanın dört bir yanından alıpbenimsediğimiz yiyeceklerle zenginleşti.

Tarih öncesi ve yazılı tarih dönemleri, gerçekten coğrafi teknik ya da ideolojik özel idlere karşılık veren toplulukların farklı laşmalan yoluyla kültürün nasıl gittikçe çeşitlendiğini gösterirler. Fakat,toplumlar arasında karşılıklı ilişkinin ve kültürel alışverişin artışı,hatta bundan daha çarpıcı bir olgudur. Kültürel gelenek, bir yan-

dan gitgide daha çok kollara ayrılma eğilimindeyken, bir yandan dabirleşme ve tek bir nehre katılma yolunda ilerleme eğilimi gösterir.Kültürel geleneğin ana kolu, yeni kaynakların sularını kendine çek-me yolunda, gittikçe artan bir şiddetle, bütün akıntı sistemine ege-men olur. Kültürler tek bir kültüre karışıp, onun içinde erime eğili-mindedirler.

Bizim (Batı) kültürümüz insanlık kültürünün ana kolu üzerindeolduğu savında bulunabiliyorsa, bu yalnızca kültürel geleneğimizin

bir zamanların çok sayıdaki paralel kültürlerini fethedip, onları ha-raca bağlamış olmasına dayanır. Yazılı tarih dönemlerinde, insanlıkkültürünün ana nehri, Mezopotamya ve Mısır’dan çıkıp, Yunan veRoma, Bizans ve İslam dünyası yoluyla Atlantik Avrupası’na ve Amerika’ya doğru akarken, kendisine Hint, Çin, Meksika ve Peruuygarlıklarından ve sayısız barbar ve vahşi toplulukların kültürlerin-den katılan kollarla durmaksızın genişledi. Çin ve Hint uygarlıkları,aslında birbirlerinden ve daha batıdaki uygarlıklardan akımlar al-makta başarısız değildiler. Fakat genellikle, şimdiye kadar, aldıklarıbu akımları değişmeden kalan durgun iç göllerine boşaltmışlardır.Öte yandan Maya ve İnka uygarlıkları, sularından çağdaş Atlantik uy-garlığının ana koluna katıldığı kadarının dışında, tümüyle kuruyup yokoldular. Sonuç olarak, zaman zaman onun yan kollarla zenginleşmesi-ni göstermek için, uygarlığın öteki kollan üzerinde konuşmak zorundakalsak bile, bundan sonraki sayfalarda, hemen hemen tümüyle uygarlı-

ğın ana koluyla ilgileneceğimizi açıkça belirtelim.Eğer uygarlığın arkeolojik kayıtlarda ve yazılı belgelerde ortayakonan uzun sürecinin tümü incelenirse, ekonomik alanda, en ileri

35

Page 37: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 37/300

toplumların geçimlerini sağladıkları yöntemlerde beliren tek bir eği-lim doğrultusunun, bu sürecin en belirgin çizgisi olduğu görülür. Eko-nomi alanında, köktenci ve hatta devrimci yenilikleri saptamak ola-nağı vardır; elimizde güvenilir istatistikler olsaydı, bu devrimci yeni-liklerin her birini, nüfus grafiğinin eğrisinde göze batan bir çıkın-

tının yansıttığı bir nüfus artışının izlediğini görürdük. Dolayısıyla buevrimler, tarihsel sürecin (incelemelerimize girişmeden önce aşağı-daki gibi özetleyebileceğimiz) dönemlerini ya da aşamalarını göster-mekte kullanılabilir.

1. Öykü, herhangi bir yırtıcı hayvan gibi, doğada ne bulmuşsaonu toplayarak ve yakalayarak, diğer varlıklar üzerinde bir asalakgibi yaşamış olan insanın, yeryüzünde seyrek görünen bir hayvan ve yiyecek toplayıcısı olarak belirmesiyle belki 500.000 yıl, belki de

250.000 yıl önce başlar. Antropolog Morgan'ınH <(Vahşet Dönemi” olarak adlandırdığı döneme denk düşen bu toplayıcılık ekonomisi,arkeologların 'Valeolitik Çağ”, yani “Eski Taş Devri” dedikleri ve jeo-logların 'Vleistosen (Bu ul Devri) ” adını verdikleri devrin başından sonu-na kadar, yani insanın gezegenimiz üzerindeki ömrünün hemenhemen yüzde 98'ini tutan bir zaman kesimi boyunca, tüm insan top-luluklarının geçim yolu oldu. Toplayıcılık ekonomisi, bugün hâlâMalaya ormanlarındaki ya da Orta Afrika'daki, Kuzeybatı Avustral- ya ve Güney Afrika çöllerindeki ve kuzey kutbu bölgelerindeki azsayıda geri ve yalıtılmış durumdaki toplum tarafından uygulanmak-tadır.

2. Belki 8000 yıldan **) uzak olmayan bir tarihte, görünüşe göreilkin Yakındoğu'da bazı toplumlar doğayla etkin bir işbirliğine giri-şerek, bitkiler yetiştirip ve çoğu kere aynı zamanda evcil hayvanlarbesleyerek, doğada hazır bulunan yiyecek maddeleri stokunu artır-maya başladılar. Yeni yiyeceküretici ekonomi, Morgan’ın “barbarlık dönemi” dediği dönemin ayırt edici özelliğidir ve en basit biçimdearkeologların “Neolitik Çağ”, yani ‘Yeni Taş Devri” dedikleri devirletemsil edilir. Fakat İS 1800 yıllarında Yeni Zelanda'nın yerlileri olanMaorilerin araç gereçlerinin hâlâ neolitik araç gereçler olduğunabakılırsa, neolitik çağ, hiç değilse ekonomik alanda bir zaman kesi-miyle sınırlı değildir. Ayrıca hiç değilse tuncun endüstride tam

Le\vis Henr.y Morgan, 18181881 yılları arasında yaşamış, ilkel topluluklar hakkında ki yapıtıyla Marx’ı ve Engels’i etkilemiş olan Amerikan antropologudur. (ç*n.)

( î 8000 rakamının “10.000 ila 12.000 arası” olarak düzeltilmesi gerek. J.G.D.C.

36

Page 38: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 38/300

olarak kullanılması ancak bir sonraki ekonomik devrimden sonramümkün olmuşsa da, ekonomik bakımdan hâlâ barbarlık düze- yinde olan birçok toplum, demir ya da tunç aletleri ve silahları kul-lanmayı öğrenmişlerdi.

3. Bir sonraki ekonomik devrim, Nil’in Dicle ve Fırat’ın ve İn

düs Nehri’nin alüvyon vadilerinde, zamanımızdan beş bin yıl kadarönce bazı nehir kıyısı köylerinin şehirlere dönüşmesiyle başladı. Top-lum, çiftçileri kendi ev ihtiyaçlarının ötesinde yiyecek maddelerifazlası üretmeye razı etti ya da zorladı ve bu artıürünü bir yerdetoplayarak, onu uzman zanaatçılardan, tacirlerden, rahiplerden, me-murlardan ve yazıcılardan oluşan yeni şehir nüfusunu beslemektekullandı. Uygarlığın habercisi olan ve tarih dönemi kayıtlarını başla-tan yazı, ileride açıklanacağı gibi, bu şehir devriminin zorunlu bir

 yan ürünü olarak ortaya çıkmıştır.a. Uygarlığın ilk iki bin yılı, alet ve silah yapımında yalnızca

bakır ve tunç kullanıldığı için, arkeologlar tarafından “Tunç Çağı”olarak tanımlanan çağdır. Bu madenlerin her ikisi de, genellikle an-cak tanrıların, kralların, şeflerin ve tapmak ve devlet görevlilerinin yararlanabilecekleri kadar pahalıydı. Daha çok sulama yoluyla yiye-cek maddeleri tarımından sağlanan toplumsal artıürün, sınırlı har-camalarıyla aynı zamanda şehirlerdeki endüstri ve ticaretle uğraşankimselerin nüfusunu da sınırlayan nispeten dar bir rahipler ve me-murlar çevresinin elinde toplandı.

b. Erken Demir Çağı: İÖ 1200 dolaylarında, metal araçların halkarasında kullanılmasına yol açan; dövme demir elde etmede ekono-mik bir yöntemin yayılmasıyla başlar. Aynı zamanda, Yakındoğu’dabir alfabetik yazı türünün icadı, o zamana kadar küçük bir bilgin yazıcılar sınıfının bir sırrı olagelmiş olan yazının halk tabakaları

arasında yayılmasına yol açarken, bir yandan da, İÖ 700’den sonrasikke biçimindeki küçük bozukluk para, perakende alışverişleri ko-laylaştırdı. Klasik ekonomide, yani GrekoRomen ekonomisinde,

 yazı ve metal araçlar gibi toplumun aşağı tabakaları arasına yayılanbuluşların Akdeniz’in sunduğu ucuz ulaştırma olanakları ile birliktekullanılması sonucunda, artık bir ölçüde (türlere göre) uzmanlaşmışçiftçilikten de sağlanan artıürün, orta sınıfın tacirlerden, tefeciler-den ve kapitalist çiftçilerden oluşan üst tabakaları arasında çok da-

ha yaygın olarak dağıtılmıştı. Gerçi sonunda, nispi bir fakirleşme yada tarım alanındaki üreticilerin ve zanaatçıların gerçekten köleleştiölmeleriyle durdurulmuşsa da, artıürünün, bu dağılımı, en azından

37

Page 39: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 39/300

 Akdeniz havzasında, nüfusun hatırı sayılır bir oranda artmasına ola-nak vermiştir.

c. Avrupa’da feodalizm, sonunda ılıman orman bölgesinin üre-tim gücünü artırarak, o zamana kadar yarı göçebe barbar hayatı ya-şayan çiftçiyi toprağa bağladı. Fakat feodalizmde, lonca düzeni, ta-

cirler gibi zanaatçılara da, yalnızca özgürlük değil, aynı zamandadaha önceki dönemlerde benzeri görülmemiş bir ekonomik statüsağlarken, feodal düzen toprağa bağladığı çiftçiyi de, köleyi taşınırbir mal olarak gören Roma tarzı kölelikten kurtardı. Böylece so-nunda çok daha yoğun ve yerleşik bir tarım düzeninin üzerinde ge-lişen ve artık su gücü kullanan ticaret ve endüstri, Avrupa nüfusun-da eşi görülmemiş bir artışa yol açtı.

d. Nihayet, Yeni Dünya’nın ve Hindistan ile Uzakdoğu’ya giden

deniz yollarının keşfi, Atlantik Avrupası’na bir dünya pazarı açtı.Kitle halinde üretilen yaygın mallara karşılık, Atlantik Okyanusu kı-

 yısındaki toplumlar, bütün dünyanın yiyecek stoklarını kendilerineçekme olanağına kavuştular; bir yandan da ülkelerinde gittikçe bi-limselleşen bir köy ekonomisi geliştirdiler. Nüfus grafiğinin İngil-tere’de 1750 ile 1800 arasındaki keskin bir eğimle yükselişi, yalnızca

 yeni “burjuva kapitalist ekonomisi”nin biyolojik başarısını kanıtla-makla kalmaz, aynı zamanda bu ekonominin ilk dönemleri için en-

düstri devrimi deyimini kullanmanın haklı olduğunu da gösterir.

38

Page 40: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 40/300

II.PALEOLİTİK VAHŞET

İnsan tarihinin ilk bölümü hâlâ doğa tarihiyle karışmış durum-dadır. Yazılı tarih öncesi antropolojisi, insanın fizik evrimi hakkın-

da bilinmesi gereken şeyleri, yani insan hayvanının bedeninin geçir-diği değişiklikleri araştırır. Yazılı tarih öncesi arkeolojisi, insan hay- vanının nasıl emek yoluyla insan haline geldiğini gösterir ve insanınbedendışı donatımını inceler. Antropolojik ve arkeolojik belgeler,en eski yazılı belgeden bu yana geçen zaman kesiminin, kabaca yüzkatı kadar uzunluğunda bir kesimi kapsar. İnsanın yeryüzünde be-lirmesinin ve ilk aletin yapılmasının, zamanımızdan beş yüz bin yılkadar önce gerçekleştiği söylenebilir. Bu tarih, bir görüşe göre, je-

olojik kayıtlarda zamanımızdan on bin yıl önce başlamış olabilecekolan ve sona ermesi için önünde daha çok uzun bir zaman bulunanholosen çağdan, yani halen içinde bulunduğumuz çağdan bir önce-ki çağ olan pleistosen çağın başlangıcı olarak gösterilmiştir.

Bu tarihler ancak yaklaşık olup, herhalde çoğu kimsenin pek azşey anlayabileceği kadar büyük zaman kesimlerini kapsarlar. İnsa-nın gezegeninin görünüşünde ve yüzey şekillerinin biçimlenişindeson derece asal değişikliklerin yer alışına tanık olduğunu söylemek,

daha kesin ve belki daha yararlıdır. Örneğin pleistosen çağın bir bö-lümünde Britanya, Avrupa kıtasına bitişik durumda idi. Bugün Ku-zey Denizi olan bölgenin büyük bir kesimi o çağda kara olsa gerek;insanlar şimdiki Taymis’in o çağdaki durumunda bu nehri o çağınRen Nehri ile birleşmesine kadar izleyebilirlerdi. Gerçi belli başlısıradağlar, ilk “insanların” aleder yapmalanndan önce yükselmişlerse

39

Page 41: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 41/300

de, insanlar yerkabuğunun kırışması ile ortaya çıkan oldukça yüksekdağların belirişini görebildiler. Gerçekten, bir jeoloji okulu, Afrika'dakiBüyük Rift Vadisi gibi muazzam çatlaklann, insanların bu kıtada yaşa-maya başladıklarından sonraki bir tarihte açıldığı görüşündedir.

İklimdeki yıkıcı değişiklikler, kuşkusuz bütün yeryüzünü etkile-

miştir. Yüksek enlem bölgelerinde üç ya da dört buz çağı birbiriniizledi ve bu çağlara, zamanımızın kurak astropikal bölgeleri olan yerlerde sel gibi yağmurların boşandığı dönemler eşlik etti. Bugün yüksek Norveç dağlarını örten kar örtüleri ve buzullar, yavaş yavaşgenişleyerek vadilere kadar uzandı ve sonunda Kuzey Avrupa ova-sını muazzam bir buzul tabakası kapladı. İskoçya’nın dağlık bölge-sindeki buz tabakaları da genişlemeye başlayıp, İrlanda'yı ve İngil-tere'yi aşarak, İskandinavya buzuluyla birleşmek üzere doğuya ya-

 yıldılar. Aynı şekilde Alp Dağları’nın buzulları da aşağılara doğrusürünerek ilerledi. Zamanımızda Cenevre Gölü yanındaki dağların yükseklerinde sona eren Ron buzulu, hemen hemen Fransa'nın Lyonşehrine kadar akmıştı. Buzullar, donmuş nehirler değillerdir, fakat yıl-da üç ila altı metreden fazla ilerlemeyen buz nehirleridir. Grönland'da ve Antartika'da bugün hâla pleistosen çağda İngiltere'yi ve Kuzey Avrupa'yı kapsayan buz tabakalarının benzerlerini görebiliriz; bun-lar yılda 400 metre dolaylarında bir hızla “akarlar". Öyle ki, İskoçyabuzunun Cambridge'e varmasının ya da İskandinavya buzununBerlin'i kaplamasının ne kadar zaman aldığı hesaplanabilir. Buzla-rın geri çekilmesi, yani muazzam buz kütlelerinin erimesi süreci de,hemen hemen aynı derecede ağır bir süreçti.

Fakat bunlar yine de eridiler. İklim Norfolk'da suaygırlarının vekaplanların yaşamalarına ve şimdi vatanları Portekiz olan rododendronlarınH TyroPde yetişmelerine elverecek kadar ısındı. Ve sonra

buz tabakaları, tekrar geri çekilmek üzere, yeniden ilerlemeye baş-ladılar. Gerçekten çoğu jeologlar, üç buzularası sıcak çağla kesin-tiye uğramış dört büyük buzul devrinin, bir başka deyişle, dört bu-zul döneminin gelip geçtiğini kabul ederler. Bazı yetkili bilimadamlarıdaha da çok sayıda buzul döneminin ve buzularası sıcak dönemle-rin olduğu görüşündedirler.

Bu arada, insanlar yeni hayvan türlerinin belirişine ve bunlarındoğal ayıklanma yoluyla yerleşip, bazen de yok olup gidişlerine ta-

nık oldular. Buzul dönemleri arasında sıcak devirlerin ilkinde, kılıç

Rododendron, açnlynyn benzer bir çiçektir, (ç.n.)

40

Page 42: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 42/300

dişli kaplan, üç toynaklı küçük at ve güney fili gibi pliyosen çağH ka-lıntısı birtakım son derece acayip hayvanlar, hâlâ sonunda kendi-lerinin yerlerine geçecek olan daha yeni türlerle yarışmaktadırlar.Buzul devirlerinin soğuğuna karşı koyabilmek için fil ve gergedantürleri mamut ve tüylü gergedan kürk postlar edindiler. Bu tür

değişiklikler olasılıkla birçok kuşakları kapsayan uzun bir doğal ayık-lanma süreci sonunda ortaya çıkmıştır; bu sürenin uzunluğu düşünü-lürken fillerin çok ağır üreyen hayvanlar oluşları da unutulmamalı.

 Yeni beliren hayvanların en ilginci insanın kendisi idi. İlk “insan-lar” kemik çatıları bakımından bugün yaşamakta olan herhangi birinsan ırkıyla öylesine kökten bir farklılık gösterirler ki, zoologlaronları farklı bir tür ya da cins içinde sınıflandırırlar ve onlara mo-dern insana verilen bilimsel isim olan Homo sapiens demeyi kabul

etmezler. Bu varlıklara “hominidler”(**) “insan benzeri varlıklar” yada tırnak işaretleri içinde “insanlar” denebilir. En eski hominid fo-silleri, birçok maymunsu özellikler, (tam olarak Man Makes Himself  adlı yapıtımda açıkladığım nedenlerden dolayı, modern insanın on-lara sahip olmaksızın yapabileceği) kuyruksuz maymun familyasınaözgü nitelikler gösterirler.

 Java’nın maymun insanı Pithekantropos, çok kalın fakat şem-panzelerle modern insanın beyin hacmi arasında ortalarda bir nok-tada, 1100 ila 750 cm3arasında değişen beyin boşlukları olan çok 

 M Pliyosen çağ, Dördüncü Zaman’ın ilk çağı olan buzul devrinden bir önceki çağdır, Üçüncü Zaman’ın son çağıdır, (ç.n.)

Bilimadamlannca çizilmiş olan hominidin evriminin tablosu son yıllarda büyük de-ğişikliklere uğradı. Kuyruksuz maymunlarla insanlar arasında bir arahalka olmaları şöyle dursun, bunların ortak atalarını bulmak için, jeolojik zaman içinde çok daha geri tarihlere gitmemiz gerekeceğe benzer.

 Villafranchia döneminin ya da ilk ve orta pleistosen çağların hominid biçimleri hak-kında şimdiki çok daha kesin bilgilere sahibiz. Küçük beyinleri olan ve dikey (yani arka ayakları üstünde) duran Australopithekines’e, ön ayaklan alet kullanması için serbest kalmış olacağından, büyük bir ilgi gösterilmiştir. Öte yandan, Orta Afrika’nın doğusundaki Olduvai’deki 1. yatakta büyük beyinli bir hominidin kafatasının bir  parçasının bulunuşu, Australophithekus’un doğrudan doğruya insanın ataları çizgisi üzerinde bulunan bir varlık olduğu ve zaman zaman kendi kalıntılarıyla birlikte bu-lunan aletleri onun yaptığı fikrine kuşku düşürmüştür.Orta pleistosen çağ kalıntılarında, Pithekantropos grubundan 1100 ila 750 cm' bü-

 yüklükte beyinlere sahip olan çok daha inandtrtcı sayıda hominid fosili bulundu. Pit-hekantropos grubunun ilk bulunduğu Java’da elle yapılmış aletlerin Pithekantro pos’un kalıntılarıyla ilgili olup olmadığı daha kesin olarak saptanamadı, fakat Kuzey  

 Afrika’daki ve Kuzey Çin’de Çukutien’deki buluşlar, Pithekaııtropos’un aslında in-san karakterinde olduğuna kuşku bırakmamaktadır. J.G.D.C.

41

Page 43: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 43/300

küçük bir kafatasına sahipti. Alnı, gözleri koruyan ve kafatasının veçene kemiğinin hantal yapısını destekleyen kemikli bir kaş siperin-den sonra geriye doğru basık idi. Fakat bizim beyinlerimizdeki ko-nuşma bölgesinin bulunduğu yerde, kaba bir şişkinliğin bulunuşu, Java insanının o tarihlerde konuştuğunu ve toplumca anlamları onay-

lanmış sesler kullandığını gösterir. Ama alt çene kemiği oransız bü- yüklükteydi, çenesi de sivri değildi. Pekin yakınındaki Çukutien Ma-ğarasında bulunan hominidler cinsi olan Sinantropos benzeri özel-likler gösterir.

Böylece, pleistosen çağın aşağı tabakalarındaki antropolojik bel-geler, umulduğu gibi, bazı bakımlardan kuyruksuz maymun türü ileterimin tam anlamıyla “insanlar” arasındaki bağlantıyı kuran tür vefamilyaların belirişini ortaya koymuş oldu. Evrimin bu aşamasını

aydınlatan belgelerin son derece kıt oluşu anlamlıdır. Antik devirle-rin nehir yataklarını ya da pleistosen devrin buz tabakalarının sü-rüklediği döküntüleri veya erozyonun aşındırdığı eski sahillerle, ne-hir yataklarını kesen su kanalları ya da demiryolu geçitleri açarken

 ya da diğer kazılarda, çoğu kez, kılıç dişli kaplanların, gergedanların ve mamutların fosilleşmiş kemikleri bulunabilir. Fakat bilimadamrlan ve amatörler her yerde evrimin “kayıp halklarını” aradıkları hal-de, son buzul devrine kadar uzanan bir dönemde bütün Avrupa’dahominidlcrin yalnızca tam olmayan dört fosil parçası bulunmuştur,diyelim 200.000 yıllık bir süre içinde kıtamızın hominid nüfusunutemsil etmek için dört fosil! Asya bu alanda daha verimli olduğunugöstermiştir. Bulunan Java insanlarıyla Çin insanlarının sayısı yir-miyi aşkındır. Gene de insan fosillerinin azlığı, yeryüzünde belirişlerinden sonraki bin yıl içinde, “insanların”, sayıları son derece azhayvanlar oldukları görüşünü destekler. Hominidlerin grupları, çağ-daşları olan mamutlara, mağara ayılarına, kaplanlara ve suaygırlarına tehlikeli rakipler gibi görünmüş olamaz.

Bu yargı arkeolojinin tanıklığı ile ciddi olarak çürütülmüş değildir.Bir zamanlar Vaal ve Zambezi Nehirlerinin aktığı yüksek ağaçsız çi-menlik ovalardan, ilk hominidlerce yapılmış arabalar dolusu aracıntoplanabileceği doğrudur. Bilindiği gibi Fransa ve Ingiltere’deki müzedepoları aynı derecede eski kumluklardan çıkarılmış araçlarla tıklımtıklım doludur. Fakat tek bir hominid, bir günde bu tür araçlardan üç

dört tanesini yapmış ve kullanıp atmış olabilirler. 365’er gün tutan bir-kaç yüz bin yıllık bir süre içinde yapılmış bu aletlerin binlerce tonu, bualetleri vapanlann çok kalabalık olduklarını göstermez.

42

Page 44: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 44/300

 Ama bunlar, kendilerini kullananları bütün hayvanların efendisikılacak bedendışı donatımların gelişmesi üstüne doğrudan doğruyane öğrenebilecekse onu gösterir. Bilindiği gibi, bu gelişmenin ilkadımları arkeolojinin kavradığı alanın dışında kalmıştır. İnsanlık ta-rihinde kritik bir an, insanların, diğer orman sakinlerinin karşılaştık-

larında korkuyla kaçıştıkları korkunç kızıl çiçeği kullanmayı, kimyasal yanma sürecini, ilkin denetim altına almayı, sonra yeniden tutuştur-mayı öğrendikleri andı. Fakat en eski arkeolojik kalıntıların normalolarak toprak altında bulunuşları, topraktan çıkarılışları yüzünden,ateş kullanmayı belgelemek olanaklı değildir. Gene de, bilinen eneski insan “barınağı” sayılan Pekin yakınındaki Çukutien Mağara-sındaki yakılmış kemikler, hatta o tek Sinantropos hominidinin bileateşi denetlemekte ve kullanmakta olduğuna işarettir. Aynı şekilde,

ilk aletler, insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için biçimleriniancak biraz değiştirdikleri doğal nesneler olmalı. Bunların ağaçtan

 yapılmış olanları elimize geçemeyecek biçimde yok olmuşlardır. Da- yanıklı taştan yapılanlar ise, güçlükle tanınabilecek kadar doğal taşkırıklarına benzerler. “Eolit” diye adlandırılan şeyler üzerindeki ar-keolojik tartışma, işte bu tür yapısı olup olmadığı belirsiz taş parça-ları dolayında döner.

 Aşağı pleistosen^ çağda ya da bir modern görüşe göre ancakorta pleistosen çağın erken dönemlerinde, açıkça zekâ eseri olan vebir amaca yönelik olarak biçimlendirilmiş bulunan, alet olduklarıkesin birtakım taşlar görülür; bunların ne işe yaradıkları hâlâ bilin-memektedir. Olasılıkla bunlar bizim aletlerimiz gibi, belli amaçlaragöre uzmanlaştırılmamış, fakat bir kaplanı öldürmekten, onun pos-tundaki tüyleri kesmeye ya da topraktan bitki köklerini kazıp çı-karmaya kadar çeşitli amaçlar için her biri birçok işte kullanılan, hep-

si de kabaca yontulmuş olan, çakmaktaşından yapılmış alederdi. Be-ceriklilik gelenekle kuşaktan kuşağa aktarılarak biriktikçe, aletlerdeufak ufak gelişmelerin gerçekleştiği görülebilir; taşı taşa vurarakkaba parçalar koparmak yerine, bazı insanlar bir ağaç parçasıyla vu-rarak düzgün parçalar koparmanın yolunu buldular. Ve ayrı top-lumsal gruplarda ayrı gelenekler geliştiği için, çeşitli bölgelerde bir

 WOrta Afrika’nın kuzey ve doğu bölgelerindeki Villafranchia birikintileri içinde, şim-diye kadar bulunan en eski iyi tanımlanmış taş endüstrileri, düzensiz bir keskin ağız meydana getirmek üzere bir ya da iki yanından bir miktar yontularak yapılan el balta-sı benzerlerinden oluşmaktadır. J.G.D.C

43

Page 45: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 45/300

birlerinden farklı çakmaktaşı işçiliği yöntemlerini gözlemleyebiliriz. Afrika’da Batı Avrupa’da ve Hindistan’ın güneyinde, büyük bir

taş parçasını dört beş standart alet biçiminden birine benzeyinceyekadar vura vura parçalar kopartmak yoluyla, göze güzel görünen veson derece dikkatle biçimlendirilmiş aletler yapıldı. Bu şekilde yapı-

lan ve genellikle el baltaları denen aletlerin tümü “çekirdektaş alet-ler” etiketi altında toplanabilir. Buzul devri sırasında Avrupa’da veKuzey Avrasya’da ise, hemen yalnızca “yongataş aletler’Y) denen tür-den aletlerle karşılaşırız. Bunları yapanlar elleri altındaki büyük taşparçasının ya da taş kütlesinin sonunda aldığı biçime fazla dikkatetmiş görünmezler; daha çok, koparılan yongalarla ilgilenip, bunlarıel baltalarından daha kabaca standartlaştırılmış aletler biçimine sok-maya çalışmışlardır. Nihayet Çin insanı tarafından yapılan aletler ve

Kuzey Hindistan’da ve Malaya Yarımadası’nda bulunan (Soan de-nen) eski gereçler çekirdektaş ya da yongataş aletler sınıfları içinesokulamaz, ayn bir “el baltası aletler” ya da “çakıltaşı aletler” *) çev-resinin örnekleri sayılırlar.

Ortaya çıkarılan bu ayrı gelenekler, hiç kuşkusuz farklı çevreleregösterilen farklı tepkileri yansıtır. Fakat bunlar özünde uylaşımsaldır. Ve başka başka toplumsal geleneklerle koşullanmışlardır. Hiç-bir iklim ya da bölge öğesi., bir alet yapıcısını aletlerini çekirdektaş

tan yapmak yerine yongataştan yapmayı seçmeye zorlamaz. Ve bualet sınıflarından her biri içindeki aletlerde görülen bir örneklik vedeğişmezlik, farklı sınıflardan aletler arasında görülen farklılıktandaha az şaşırtıcı değildir. Özellikle çekirdektaş aletler bölgesinde elbaltalarına Ümit Burnu’ndan Akdeniz’e, Atlantik kıyılarından Hin-distan’ın ortalarına kadar aynı özel biçimlerin verilmiş olması dik-kat çekicidir. İki buzul dönemi süresince geleneksel alet biçimleri-nin birkaç çeşidinde ancak küçük farklılıklar ve gelişmeler görebili-riz. Ve söz konusu bölgenin her yerinde bu değişiklikler aynı sırayı

 W Arkeologlar ve antropologlar ilkel toplulukların taş devrine ait alet takımı içinde ya-pışları bakımından birbirlerinden farklı iki grup ayrımlamışlardır. Bunlardan birinde, bir taş parçasından yongalar koparılarak geride kalan taş çekirdeğine alet biçimi  verilmiştir ki, bu aletlere bu nedenle “çekirdekaletler” (corctcx>ls) denir; biz bunu “çekirdektaş aletler” olarak çevirmeyi daha uygun gördük. Diğerinde aletler bir taş gövdesinden koparılan yongalardan yapılmıştır. Bunlara İngilizce metinde “yonga 

aletler” (flaketools) denmişse de, bunu da Türkçeye “yongataş aletler” biçiminde çevirdik, (ç.n.)

I ) İngilizce metinde “chopper” ve “peobble” sözcükleri kullanılmış, (ç.n.)

44

Page 46: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 46/300

izlemişlerdir. Yaygın bir biçimde dağılmış olan gruplar arasında sankibir çeşit ilişki sürdürülmüş de, fikir alışverişi yapılmış ve edinilen tek-nik tecrübe bir araya getirilmiş gibi görünmektedir.

Nihayet daha sonraki aletlerin birçoğunun, özellikle el baltası sı-nıfından olanların işçiliğinde, olağanüstü bir titizlik ve zariflik görü-

lür. İnsan bunların yapımında işe yaramaları için gerekenden dahafazla zahmete girildiğini düşünür. Bu aletlerin yaratıcıları yalnızca ya-rarlı değil, aynı zamanda güzel bir şey yapmaya çalışıyorlardı. Eğerbu gerçekten böyle ise, söz konusu aletler gerçek sanat yapıdan,güzellik duygusunun dile getirilmeleridir. Fakat güzellik duygusu-nun bu biçimler içinde ortaya dökülüşü bunlan kullanan grubun ge-lenekleriyle koşullanmıştı. Belirsiz olmaktan tümüyle kurtulamamışbazı işaretler (Kenya’da Kanam’da bulunan hangi jeolojik çağa ait

olduğu saptanamamış, tam bile olmayan bir çene kemiği ve Kent’te, Swanscombe’daki bir kum çukurunda bulunan bir kafatasınınarka kemiği) el baltası yapan bu kimselerin Pithekantropos ya da Sinantropos’dzn çok bizlere benziyor olabileceklerini gösterirler; bun-lar bazı bilginlerin Asya’nın fosil insanına ve hatta Württemberg’deMauer’deki kum çukurunda bulunan iri bir çene kemiği fosilininmağrur, fakat ne yazık ki bilinmeyen sahibi olan  Homo Heidelber- gensis’c vermeyi kabul etmeyecekleri bir statünün sahibi, türümüzün

evrim çizgisi üzerindeki atalarımız olabilirler.Bütün ilk hominidlerin yalnızca toplayıcılar oldukları düşünüle-

bilir. El baltaları, avcıların silahları olarak iş görebilecekleri kadar, yenebilir kökleri kazıp çıkarmada da kullanılabilirler. Sinantropos he-men hemen kesinlikle etobur idi; mağarasında bulunan hayvan ke-mikleri bu hominid tarafından bilinçli olarak kırılmış gibi görü-nürler. Bu şekilde kırılan kemikler arasında hominidlerin kemikleri

de vardır. Bu nedenle Sinantropos bir yamyam olabilir. Belki de bü-tün hominidler aslında ne bulurlarsa onu yiyen (hem etobur hem

İçinden el baltalarının da çıktığı Olduvai’deki 11. yatakta bulunan yeni kafatasının belirgin kaş siperleri vardır ve bu kafatasının insanı, evrim çizgisi bakımından pithe-kantropos ile ‘Homo sapiens arasında bir yerlerde durur. Almanya’da Steinheim’da bulunan kafatasının da belirgin kaş siperleri vardır, ona oldukça benzeyen İngiltere’de Svvanscpmbe’da bulunan kafatasında ise ön kısım eksiktir. Steinheim ve S\van scombe kafataslannm beyin büyüklükleri modern insanların beyin büyüklükleri sı-nırları içine girecek kadardır. El baltası kullanan bu insanların, bazı Pithekantropos özelliklerini korumuş olmakla birlikte, beyin büyüklüğü bakımından önemli bir ge-lişme gösterdikleri anlaşılıyor. J.G.D.C.

45

Page 47: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 47/300

otobur) varlıklardı; nelerin güvenle yenebilir, nelerin zehirli olduğuda bu varlıkların tecrübeyle öğrenip toplumsal gelenekle yeni ku-şaklara geçirdikleri önemli bir dersti. Bu yoldaki hataları arkeolojikbelgelere geçmemiştir, fakat varlıklarını zamanımızda sürdürmekteolan en ilkel vahşiler bile gerekli dersleri öğrenip, bunları gelenekle-

ri içinde somutlaştırmışlardır. Yenmeye elverişli olan hayvanların ve bitkilerin saptanması, bunları toplama ve yakalama yollannın bu-lunması, bu yolda uygun mevsimlerin ve uygun zamanların bilin-mesi, bilime doğru atılmış adımlardı. Ateşin denetim altına alınması ve alet yapımı, fizik ve kimya bilimi olarak ortaya çıkacak gelenek-leri başlatırken, ilkel insanın ormanla ilgili olarak edindiği bilgi bi-rikimi içinde de, botaniğin ve zoolojinin, astronominin ve klima-tolojinin (iklimin) kökleri yatmaktadır.

 Arkeologun çizdiği hominidin yaşam tablosu, ancak orta pleis-tosen zamanlarının sonuna doğru, bir hesaba göre zamanımızdan140.000 yıl önce bir ekonominin kabaca taslağı çizilebilecek kadarnet hale geldi. Son büyük buzul devri, yaklaşırken insanlar öteki

 yerli hayvanları yurtlarından sürmelerine ve mağaraları kendilerinebarınak edinmelerine yetecek kadar iyi donanmış durumdaydılar.Bu mağaralarda gerçek insan yuvaları buluruz.

 Avrupa'ya böyle yerleşmiş gruplar içinde en iyi bilinen toplu-lukların hepsi de, Neanderthal denen ve belki bilimsel açıdan hiomo snpiens\ tn  farklı olan, acayip bir ırktandırlar. Beyin boşlukları bu-günün birçok AvrupalIsının beyni kadar geniş olmakla birlikte, göz-lerinin üzerinde, bugünün AvrupalIsında bulunan iki kaş tümseği

 yerine, kasket siperi gibi iri bir alın kemiği vardır. Kafa, omurgaüzerinde öne doğru uzanmış biçimde dengelendirilmiştir: Ayakların ve bacakların çatısı, onları ancak sürüklemesine bir yürüyüşe izin

 verecek biçimdedir/ *)Birçok yetkili bilimadamı Neanderthal insanının kendini buzuliklimi koşulları altında yaşamaya uydurmuş ve yapısı bu koşullarda

 yaşayacak biçimde uzmanlaşmış olan ve bu koşullar ortadan kalktıktansonra yok olan bir türe, insanlığın bizim atalarımızın türünden farklıbir türüne ait olduğuna inanır. Bugün AvrupalIların ya da herhangi bir

W La ChappelleauKSaints’de bulunan iskeletin yeniden incelenmesiyle söz konusu iskeletin biçiminin, sahibinin mafsal iltihabı geçirmiş olması nedeniyle bozulmuş ol-duğunun ortaya koyulduğunu belirtmek gerek. Şimdi sağlıklı Neanderthal insanının dik durduğu söylenmektedir. J.G.D.C.

46

Page 48: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 48/300

modern ırkın “damarlarında Neanderthal kanının dolaşıp dolaşma-dığı” bilinmemektedir. Son yıllarda Filistin’de, Güney Afrika’da ve Ja va’da bulunan hominidlerde gözler üzerindeki iri kaş siperi, alnın geri- ye doğru basıklığı ve çok iri çene kemiği gibi Neanderthal insanınınbirçok özelliği görülür. Bazı antropologlar, bu hominidleri, genel ola-

rak Homo sapiens’ın evriminin bir aşamasını temsil eden varlıklar olarakgörme eğilimindeyken, diğerleri bunların çoğunu evrim yolunda birçıkmaz sokağa sapan ve sonra yok olan, insan türünün gövdesindenayrılmış dallar olarak görürler. Fakat Filistin’de bulunan bazı fosillerde,herkesçe kabul edildiği gibi, hiç değilse, Homo sapiens  ile daha sonraortaya çıkan, Üçüncü Buzul Devri ile Dördüncü Buzul Devri arasın-daki sıcak çağda yaşayan, yongataş aletler yapan bir insan tipinin karış-masının ürünü bir melez olduğuna işaret eden küçük bir çene ucuna

sahip olmalan gibi özellikler görülür.Biyolojik statüleri ne olursa olsun, Neanderthallilerin ve onların

orta paleolitik çağda yaşamış diğer çağdaşlarının insanlık kültürüneolumlu katkılarda bulunmuş varlıklar olarak kabul edilmeleri gere-kir. Bunların tümü de kendilerinden önceki topluluklardan daha çe-şitli ve daha farklılaşünlmış araç gereçlere sahip olmuşlardır. Bunlararasında, kazımak ve parçalamak için ayrı ayrı özel aletler gibi, (mız-rak başlıklarından anlaşılan) geliştirilmiş silahlar da vardır. Çoğu yongataşlardan yapılmıştır. Bu aletler Yakın Asya’da ve Afrika’da ge-nellikle, Avrupa’da ise ender olarak, taş yongası koparılmadan önceistenen şekil taş parçası üzerine çizildiği için, diğer alet yapma yön-temlerinden daha fazla öngörü ve bilimsel planlamayı gerektiren,Levallois tekniği dedikleri ustalıklı bir süreçle yapılmışlardır.

 Avrupalı Neanderthallilerin iskelederi ve araç gereçleri kadar, eko-nomileri ve kültürleri hakkında da bilgimiz var. Bunlar daha çok

 Avrupa buz tabakasının etekleri boyunca uzanan tundralarda ve Si-birya tundralarında otlayan mamutları, tüylü gergedanları ve diğerkalın derili hayvanları avlayarak yaşamışlardır. Bu türlü büyük av-ların, birbirleriyle ilişkisiz aileler tarafından kârlı bir biçimde yapıla-mayacağı açıktır. Neanderthalliler örgütlenmiş takımlar halinde bir-likte avlanmış olmalılar; ne kadar küçük olursa olsun, ekonomileribir miktar toplumsal örgütlenmeyi gerektiriyordu.

Bedenlerinin ilkelliğine karşın Neanderthalliler, manevi bir kül-

türe de ihtiyaç duydular. Ölen yakınları için belki de ölenin dirilece-ği ya da ölüm durumunun sona ereceği gibi iyimser bir umutla,toplumca kutlanan gömme törenleri icat ettiler. Cesetleri, bazen

47

Page 49: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 49/300

üzerlerine toprağın ağırlığından koruyacak taşlar koyarak, özel ola-rak hazırlanmış mezarlara gömdüler. Mezarlar genellikle yaşayanla-rın bannak olarak kullandıkları mağaralara kazılmıştı. Bazen bu me-zarlar, sanki ateşin sıcaklığının soğuk cesede hayat sıcaklığını yeni-den kazandıracağını umuyorlarmış gibi, ocaklara yakın yerlere ka-

zılmışlardır. Cesetler mezarlara gelişigüzel değil, belirli biçimlerde,genellikle ikiye katlanmış olarak yerleştirilirdi. Bir mezarda kafagövdeden ayrılmış durumda idi. Genellikle cesetle birlikte mezaraet parçaları ve araç gereçler de gömülürdü. Neanderthalliler, haya-tın, ölünün yaşayanların ihtiyaç duydukları şeylere ihtiyaç duyacağıbir biçimde, ölümden sonra da sürdüğünü düşünmüş olmalılar. Tö-renle gömme görenekleri orta paleolitik zamanlardan günümüzedek kesintisiz olarak izlenebilir; zamanımızdaki çelenkler, mezarı,

dalgalanan uzun kuş tüyleriyle süslemek ve ölünün başında uyuma-dan bir gece geçirmek, kuşaktan kuşağa hayli değişmiş olmakla bir-likte, en azından yüz bin yıllık göreneklerdir.

Bu kadarla da bitmez. Alp Dağlarındaki bazı mağaralarda, tö-rensel olarak denebilecek biçimde, belli bir amaçla düzenlenmiş,özellikle mağara ayılarının kemiklerinden ve kafataslarından yapılan

 yığınlar bulunmuştur. Bu düzenlemeler bugün hâlâ Sibirya’dakiavcı kabilelerin, ayının ruhunun öfkesini yatıştırmak ve avladıklarıayıların çoğalmasını sağlamak için yaptıkları ayinleri hatırlatır. Öy-leyse, belki de bu uygulamada, son buzul devrinden önceki tarihler-de, tapınmanın değilse, av büyüsünün kanıtıyla karşı karşıyayız. Herne olursa olsun bunlardan, kaba Neanderthallilerin bile bir ideo-lojisi olduğu anlaşılıyor.

İnsanların sayısının artmasına elverişsiz koşullar çağa egemenolmuş gibi görünmesine rağmen, sayılarının arttığı yolunda belirti-ler buluyoruz. Ne olursa olsun, orta paleolitik çağ belki de ancakaşağı paleolitik çağın beşte biri kadar uzun bir çağ olduğu halde, Avrupa’dan topladığımız bu çağa ait iskeletlerin tutan, elimizdekiaşağı paleolitik çağa ait iskeletlerin beş katı kadardır. Fakat Nean-derthal ırkı ve de bu ırkın çalışmaya ilişkin (endüstriyel) gelenekleri,son buzul devrinin ilk döneminin sona erdiği tarihlerde birdenbire yok olmuş görünürler. Bunu izleyen ilk buzularası çağda, hemenbugünkü insanın biçimine yaklaşmış ve hiç değilse bir anatomi mü-

zesinde, iskeletini son zamanların insanının iskeletinden kolaycaayırt edemeyeceğimiz biçimde gelişmiş olan modern insan görünür.Tam anlamıyla “akıllı insanlar” antropolojik kayıtta, yalnızca Av-

48

Page 50: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 50/300

rupa’da değil, aynı zamanda Kuzey ve Güney Afrika'da, Filistin’de ve hatta Çin’de (Çukutien’deki üst mağaraların birinde) hemenhemen aynı tarihlerde görülürler. Bunlar, ortaya çıkışlarında aynayrı birçok tipler, yani ırklar halinde farklılaşmış durumdaydılar.

 Anatomistler, Avrupa’da bile, hafiften zenci özellikleri gösteren

Grimaldi ırkını, uzun Cro-Magnon ırkını bazen yuvarlak kafalı örnek-lerine rastlanan kısa boylu olan Combe Capelk  insanını, olasılıklaNeanderthal insanının özelliklerine benzer özelliklere sahip olanbelki bir Brünn tipini ayrımlarlarken, daha sonraki tarihlerde Chancelade’de bulunan bir kafatasının zamanımız Eskimolarının kafa-tasına benzediği söylenir. Modern insanın ilk atalarının tiplerininböylesine çeşitli oluşu (gerçi bu yoldaki en eski fosil belgeler, kesinolmaktan uzak olmakla birlikte, daha çok Neanderthallilere benzedik-

leri halde), Homo sapiens\<ztmatalarının pleistosen çağda  Homo sa- piens’z  doğru evrim geçirmekte oldukları kuramının akla yakın ol-duğunu destekler yöndedir.

 Arkeolojik kayıtta modern insan, yukarı paleolitik çağda ve ken-dini aşağı ya da orta paleolitik zamanlann sivrilmiş herhangi bir gru-buyla kıyaslanamayacak kadar iyi bir biçimde donatmış olarak gö-rünür. Sahip oldukları bu yeni araç gereçler, kuşkusuz ayrı ayrıgrupların değişik çevrelere gösterdikleri farklı tepkiler nedeniyle, ilkörneklerinden başlayarak çeşitli toplumsal gelenekler tarafındanöylesine farklılaştırılmışlardır ki, arkeologlar buradan giderek çeşitlitoplumsal gruplara ait olan çeşitli kültürlerin varlıklarını birbirlerin-den ayırt edebilmişlerdir. Bunlar arasında en iyi tanımlananları ) (1)Fransa’nın Chatelperroniyan kültürü; (2) Yakın Asya’da, Kırım’da

 ve Balkanlar’da* Orta Avrupa’da ve (Chatelperroniyan kültürden son-ra da) Fransa’da bulunan Aurignasiyan kültür; (3) Orta Avrupa’da

 ve Fransa’da Aurignasiyan kültürden sonra görülen ve İngiltere’ye,İspanya’ya yayılan Kuzey Pontus bölgesinin Gravettiyan kültürü(buraya kadar sayılan bütün kültürleri yalnızca Aurignasiyan kültürolarak adlandırılan tek bir kültürün evreleri sayma eğilimi vardır); (4) Afrika’nın Ateryan kültürü; ve (5) olasılıkla daha sonraki dönemler-de Kuzey Afrika’daki Kapsiyan kültür. Daha sonra, diğer yerel kül

0 Yukarı paleolitik çağın kültürleri hakkımla bugün daha kesin bilgilere sahibi'/ . Ör-neğin, Gravettiyan kültür İtalya’da güçlü bir biçimde temsil edilmektedir. Radyo karbon testleri Kapsiyon kültürün mezolitik çağın (orta taş devrinin) kültürü ol-duğunu ortaya koymuştur J.G.D.C.

49

Page 51: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 51/300

türler özellikle Batı Avrupa'da Soluteryan ve Magdalenyan kültürlerkesin biçimlerini aldılar (adları eski ders kitaplarında Aurignasiyankültür gibi, yukarı paleolitik çağ içindeki dönemleri belirtmek içinkullanılırsa da, bunlar kesinlikle yerel kültürlerdir). Arkeoloji tara-fından tanımlanan bu toplumsal grupların hiçbirinin anatomistlerce

ayrımlanmış ırklardan herhangi biriyle üst üste çakıştığı kanıtlanmışdeğildir; örneğin, Mentone yakınındaki ünlü Grimaldi Mağarasındabulunan Gravettiyanlar da, CroMagnonlar da aynı şekilde Gravettiyan araç gereçleri kullanmışlardır.

Bütün bu yukarı paleolitik toplumlarda görülen ortak özellikler,alet yapmak için kemiği ve fildişini kullanmaları ve çakmaktaşı iş-çiliklerindeki ayırt edici geleneklerdir. Bu toplulukların hepsi de, birkez uzun ön çalışmalar yapıldıktan sonra, bir taş yumrusundan bı-

çak denilen uzun dar tabakalardan bir sürüsünü çıkarmak üzere birçakmaktaşı ya da obsidyenH yumrusunu nasıl hazırlayacaklarını öğ-renmişlerdi/ **) Bu yöntem, malzeme ve uzun dönemde emek tasar-rufu bakımından, hatta Ateriyanlar tarafından yaygın olarak ve A f.rika'daki, Sibirya'daki ve Çin'deki toplumlarca hâlâ kullanılan Le

 vallois tekniğinden de ekonomik bir yöntemdi. Ayrıca Eski Dünya'daki .tüm paleolitik gruplarda görülen bir diğer ortak özellik, köreldiğinde, yüzünden bir tabaka kaldırılarak tekrar tekrar bilenebilen

hurin  ya da yontma kalem denen zekice bir çeşit bıçak kullanma-larıdır.

Ekonomik bakımdan yukarı paleolitik çağ toplumlarının, geçim-lerini avcılık, balıkçılık ve toplayıcılığa dayandırdıklarına göre, hâlâ vahşet döneminde sayılmaları gerekir. Fakat yöntemleri ve araç ge-reçleri hemen hemen devrimci sayılabilecek bir gelişme göstermiş-tir. Geçmiş kuşaklarının birikmiş tecrübesinden, doğal koşullardannasıl tam olarak yararlanacaklarını ve nasıl yeni hünerli aletler yapa-caklarım öğrendiler.

 Avrupa'yı işgal etmiş olan birçok avcı topluluk hâlâ bir kutupaltı bölgesinin sertliklerini göğüslemek zorundaydılar; çünkü dağbuzulları (gerçi geçici olarak) çekilmiş olmakla birlikte, büyük buztabakası hâlâ kuzey ovalarını kaplamaya devam ediyordu. Fakat, bugüçlüklere karşı koyabilmek için kendilerini donatmış olan avcı top

  Obsidycn, yanardağdan çıkarı, koyu renkli, cnrnn benzeyen, çok sert bir taştır, (ç.n.)) Söz konusu tekniğe “dilgi çıkarma tekniği”, bir taş yumrusundan bu teknikle çıka-rılan araçlara “dilgi” denir, (ç.n.)

50

Page 52: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 52/300

lulukları, örgütlenmiş avcılar için kolay avlanacak hayvanlar olanbüyük mamut, rengeyiği, bizon, vahşi sığır, at sürülerinin yaşadığıbir bozkır ve tundralar ülkesine girdiler. Güney Rusya ve Orta Av-rupa ovalarında Gravettiyanlar, kamplarını büyük av hayvanları sü-rülerinin mevsimlik göçlerinde kışın yaz otlaklarına varmak için iz-

lemek zorunda oldukları yollar boyunca kurdular. Don Nehri kıyı-larındaki kamplarını kurdukları, kar fırtınalarına karşı sığmaklıkeden, fakat sürüleri tuzağa düşürmek için doğal ağıllar olarak kulla-nılabilecek nehre açılan sel yatakları, zekice seçilmiş yerlerdi. Muaz-zam kemik yığınları, bu yerleri seçmenin ödülü olarak elde ettikleribaşarının kanıtıdır.

Soğuğa karşı yapay korunma yolları ise, olasılıkla deriden ya-pılan çadırla ya da hatta bugünün Kuzey Kutup bölgeleri avcıları-

nın içinde yaşadıklarına benzeyen, yumuşak topraklarda kazılıp, üs-tü deri ve keseklerle kapatılan, neredeyse gerçek “evler” yapılarak sağ-landı. Ağaç kıt olduğundan avcılar ısınmak için kemik yaktılar ke-mik yığınları odun kümelerinin yerini alabilir ve bu yakacağın du-manlarını çekmesi için toprağa gömülü bacaları olan ocaklar yapa-bildiler. Postları deri haline getirmek için tüyleri kazıyıcı aletlerlebirlikte, derileri dikecek iğneler bulunduğuna göre, kendilerine de-riden giysiler yaptılar. Sibera’da, Malta’da bulunan bir heykel, Eski

molarınkine benzeyen, kürkten yapılmış pantolonlu bir elbise giy-miş gibidir.

Dordogne’daki ve Pireneler’in yamaçlarındaki Kantabriya Dağları’ndaki büyük mağaralar, buralara bitişik yayla ve ovalarda avlan-mış olan Aurignasiyonlara ve Gravettiyanlara sığınak olanağı sun-muşlardır. Sombalığı her yıl beslenmek için nehrin yukarılarına gö-çer ve Magdaleniyanlar, hiç değilse oltayla (çengel ve iple) balık av-lamayı ya da balıkları rengeyiği boynuzundan yapılmış “mızrak” ilezıpkınlamayı öğrenmişlerdi.

 Yukarı paleolitik çağın av aletleri takımı birçok yeni buluşlarlazenginleştirilmiştir. Afrika’daki Ateriyanlar ve Capsiyanlar kesinlik-le, onların Avrupalı ve Asyalı çağdaşları ise olasılıkla, insanın geliş-tirdiği ilk birleşik mekanizma olan yayı kullanmışlardır ); okçunun

0 Ynyın kullanılışı hakkında ilk kesin kanıt, Kuzey Avrupa’nın mezolitik çağa ait ağaçtan yapılmış alet kalıntıları içindedir; fakat SchleswigHolstein’da, rengeyiği avcı-larının yaşadığı bir yerde, ağaçtan yapılmış çentikli oklar, yaygın olasılıkla buzul dev-rinin sona ermesinden önce kullanılmaya başlanıldığına işarettir. Kuzey Afrika’nın

51

Page 53: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 53/300

kaslarının yavaş yavaş yarattığı toplam enerji, tümü bir noktaya yö-neltilebilecek ve bir atıda salıverilecek biçimde eğri ağaç ya da boy-nuzda biriktirilebilmiştir. Magdaleniyanlar ve belki de yukarı paleo-litik çağın diğer toplumları, bir mızrağın menzilini ve isabetini artı-rabilmek için yapılan bir diğer mekanik icat olan mızrak fırlatıcılar

kullandılar.Bu av aletleri takımını yapmak ve yeni barınak, giyim ve süs-lenme ihtiyaçlarını karşılamak için, yalnızca özel bazı işler yapmaküzere geliş ti rilrriiş aletlere ihtiyaç duyuldu ve böyle aletler kullanıldı.İnsanlar artık yakın ihtiyaçlarını karşılamak için gelişigüzel aletlerbulup buluşturmakla yetinmeyip, alet yapmaya yarayan aletler yaniikincil ve üçüncül aletler yapma sağgörüsünü gösterdiler. Alet yap-ma yolunda, ağaç ve taşa ek olarak şimdi diğer maddeler, özellikle

kemik, geyik boynuzu ve fildişi üzerinde egemenliklerini kurdular.Bu aletleri keskinleştirmek için, yeni bir süreç olan cilalama yön-temi bulundu. (Bu yöntemin taşa uygulanışı eski arkeologlarca yenibir taş çağının (Cilalı Taş Devri’nin] ayırt edici işareti sayılmıştır.) Ayrıca bazen geyik boynuzlarına, kemiklere ve hatta yassı taşlara yuvarlak delikler açıldı. Eğer bir delgi kullanılmamışsa bile delikaçma işlemi, tekerlek gibi son derece önemli buluşlara giden bir türçark hareketinin uygulanışının işaretidir.

 Aurignasiyanların, Gravettiyanların ve çağın diğer toplumlarınıniri sürü hayvanlarını avlamaya çalışmaları, hatta Neanderthallilerarasındakinden daha kesin olarak, doğal aileden geniş bir grubunişbirliğini gerektirmiştir. Fakat bu tür grupların nasıl örgütlendikle-rini açıklama yolunda yapılan kurgular ender olarak işe yarar. Za-manımızın ilkel toplumlarından benzetmelerle cinsler arasında birişbölümü bulunduğu sonucuna varılabilir, fakat aileler arasında birişbölümü yoktu; her aile ya da “hane” olasılıkla kendi araç ve ge-reçlerini yapabiliyordu. Ve her grup, kendi üyeleriyle sınırlı ve ken-dine yeterli bir toplumsal birim olarak yaşamını sürdürebilirdi.

Gene de gruplar arasında ürünlerin değiştokuş edildiğini göste-ren bazı belirtiler vardır; gerçi alınıp verilen şeyler genellikle vazge-çilmez mallar olmayan lüks şeyler ise de, bu değişim, aslında ayrıtopluluklar arasında yapılan bir çeşit “alışveriş” idi. Akdeniz’in ka

 Ateriyanlan ok başlıklarına benzeyen, dikenli ve sivri uçlu, arka tarafları bir tahtaya sokulabilecek biçimde uzantılı başlıklar yaptılar, fakat elimizde bunları nasıl fırlat-tıklarını açıklayacak hiçbir doğrudan kanıt yok. J.G.D.C.

52

Page 54: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 54/300

buklu hayvanlarına ait kabuklar (Orta Fransa’nın batı bölgesindeki)Dordogne mağaralarında bulundu. Don Nehri kıyısındaki Gagarino’da bulunan bazı çakmaktaşları, nehrin 120 kilometre kadar aşa-ğısındaki bölgelerden, belki de bir diğer büyük kampın bulunduğuKostienki’den getirilmiş gibi görünmektedir. Nihayet Dordogne’da,

Magdaleniyanların attıkları çöp yığınları içindeki deniz balıklarınınkemikleri, Fransa’da kıyı bölgeleri ile iç bölgelerde yaşayan mamut-ların ve rengeyiklerinin çağdaşı olan topluluklar arasında düzenlibir alışveriş olabileceğini düşündürecek kadar yaygındır. Böyle top-luluklar arasında belli şeyleri üretme yolunda bir uzmanlaşmanın,Magdaleniyanlarla aynı ekonomik düzeyde olan çağımızın vahşi top-lulukları arasında da bulunduğu gösterilebilir. Yukarı paleolitik çağ-da yaşayan grupların, tümüyle birbirlerinden yalıtılmış topluluklar ol-

madıkları açıktır. Arkeolojinin onayladığı bu maddi nesnelerin alış- veriş olgusu, aynı zamanda fikirlerin birikimine fırsat hazırlamıştır.

 Yukarı paleolitik çağın toplumları, daha önce Neanderthallilerin ve onlardan önceki toplulukların sahip olmuş olabileceklerini söy-lediğimiz manevi donatımı daha çok geliştirdiler. Ölen Grimaldi yanlar ve CroMagnonlar, hatta Neanderthallilerden daha büyüktörenlerle gömüldüler. Çoğu kez kırmızı toprak boyası bulaşmış ke-mikler bulundu. Ölünün yas tutan yakınları, muhakkak ki, solmuşderiyi canlılığı belirten eski rengine kavuşturarak aynı zamanda yi-ten hayatı da geri getirme gibi insanı duygulandıran bir umutla, ce-sedin üzerine kırmızı toz serpmişlerdi. Simgenin, bu biçimde, tem-sil ettiği şeyle karıştırılması “birlik duygu büyüsü”nün temelinde ya-tar. Ölünün üzerine kırmızı toprak boyası dökme göreneğinin20.000 yıldır, artık herkesin bunun ölüyü canlandırma bakımındanhiçbir işe yaramadığına inanmış olması, gerekenden çok sonralarına

kadar süregelişi, geleneğin inatçılığının bir göstergesidir. Yiyecek bulmayı, avlanan hayvanların sayısını artırmayı ve avdabaşarı kazanmayı sağlama amacına yönelen sihir ayinleri de icat edil-di. Gravettiyanlar, taştan ya da mamutun fildişi gibi uzun dişlerin-den küçük kadın heykelleri yontar ya da bunları balçık ile külü yo-ğurarak elde ettikleri bir çamurdan yaparlardı. Arkeologlar bunlara Venüs tasvirleri (Venüsler) adını vermişlerdir, fakat bu tasvirler ge-nellikle çok çirkin şeylerdir; çoğunun yüzü yoktur, fakat cinsel özel-

likleri daima ısrarla belirtilmiştir. Bunlar muhakkak ki av hayvanla-rının sayısını artırmak amacıyla bir çeşit verimlilik ayinlerinde kulla-nıldılar. Zamiatnin bunların, üreme sürecini taklit eden ve böylece

53

Page 55: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 55/300

sihir yoluyla üremeye yol açan kukla oyunlarından kullanılmış ola-bileceklerini söylüyor. Her ne olursa olsun, bunlar, Gravettiyanların kadının üremedeki işlevini kavramış oldukları ve bunu beslen-dikleri hayvan ve bitkilere sihirsel yolla yaymaya çalışmış olduklarıanlamına gelse gerek.

Fransa’da Gravettiyanlar ve onların Magdaleniyan soyları başkaayinler de geliştirdiler. Büyük kireçtaşı mağaralarının derinliklerin-de, belki de yeryüzünün üç kilometre kadar aşağısında, ancak yo-sundan fitilli bir taş kandil içindeki yağın zayıf aleviyle aydınlatılabilen koyu bir karanlığın içinde ve çoğu ayakta duran bir yardım-cının omuzlarına basılarak ulaşılabilecek yükseklikteki kaya yüzleri-ne, sanatçısihirbazlar, herhalde yedikleri gergedanların, mamutla-rın, bizonların ve rengeyiklerinin resimlerini çizdiler ya da kazıdılar.

Sanatçının hünerli çizgileriyle resmi yapılan bizon, sihir sayesindemağara duvarına nasıl kesinlikle getiriliyorsa, onun gibi, gerçek birbizon da öldürülüp yenmek üzere, aynı şekilde kesinlikle sanatçısihirbazın arkadaşlarının önüne çıkacaktı. Mağara duvarlarındakibu hayvan resimleri sadeleştirilmiş soyut simgeler değil daima somutbelli hayvanların gerçek portreleriydi. Bu resimler gerçek modelle-rinin dikkatle ve incelikle gözlemlendiklerini gösterir. Fakat bu ka-dar dikkatle incelenen ve resimleri böylesine doğrulukla yapılan mo-

deller, büyük bir olasılıkla ölü hayvanlardı. Aslında bu sihir sanatı yukarı paleolitik çağ toplumlarının gö-

zünde öylesine önemliydi ki, sanatçısihirbazlar, bütün zamanlarını ve güçlerini daha verimli sayılan bu ayinler üzerinde odaklaştırabilmeleri için avlanma görevinden bağışlanmış olabilirler; kendileri-ne, avın zahmet ve tehlikelerine salt manevi olarak katılmalarınınbir karşılığı olarak, avda sağlananlardan bir pay ayrılacaktır. Niha- yet, resimler o kadar ustaca yapılmışlardır ki, yetiştirilmiş ve uz-manlaşmış bir zanaatçının yapıtı gibi görünürler. Nitekim, Dordogne’da Magdaleniyanların yaşadıkları Limeuil’den toplanmış, üzerle-rine mağara resimleri için yapılmış küçük çapta taslaklara benzeyenşekiller çizili bir taş ve çakıl parçaları koleksiyonuna sahibiz; buparçalardaki şekillerden bazılarında usta elinden çıkmışa benzeyenbazı düzeltmeler vardır. Bu koleksiyon bir sanatçılar okulunun ka-ralamalarından parçalar olabilir. Böylece ilk uzmanların toplanma-

sını, doğrudan doğruya bir katkıda bulunmadıkları bir yiyecek mad-deleri toplumsal artığından beslenecek ilk insanların ortaya çıkışınısisler arasında görebiliriz. Fakat elbette Magdaleniyanlar, onların si

54

Page 56: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 56/300

Page 57: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 57/300

aynı şekilde, mağara duvarlarına oyulmuş ya da kazınmış olan, can-lıymış gibi görünen hayvan resimleriyle birlikte av takımlarının re-simlerini çizmişlerdir. Tüm yukarı paleolitik çağ toplulukları, be-denlerine yaralar açan çizgiler çizerek ve kendilerini süs eşyalarıyladonatarak, güzelliklerini artırmaya ve kişiliklerini yükseltmeye çalış-

mışlardır. Afrika'da dişler, kuşkusuz moda uğruna fakat aynı za-manda bir ayin eylemi  olarak çekiliyordu. Her yerde hayvan ka-bukları ya da hayvan dişleri toplanıp delinmiş ve gerdanlık olarakkullanılmak üzere iplere dizilmiştir. Fakat bunlar yalnızca kişiselsüsler değil, aynı zamanda birer tılsımdılar. Coıvrifi) kabukları Ak-deniz'den Dordogne’a getirilecek kadar değerliydiler; bunların böylesine değerli olmalarının nedeni, kadın üreme organının dış görü-nümüne benzemeleri ve bu yüzden verimliliği, doğurganlığı artır-

dıklarının sanılması idi. Mamutun fildişine benzeyen uzun dişlerin-den bilezikler yapılabilirdi. Ukrayna’da Mezin'de bulunan böyle birbilezik, salt “süsleme" tasasıyla, büsbütün sarmal bir geometrik de-sen verilerek, çok güzel bir biçimde yontulmuştur. Fakat Avustral- ya yerlileri için, temsil edici içerikten eşit ölçüde yoksun olan de-senlerin bir anlamı vardır, bir öykü anlatır, bir sihir amacına hizmetederler. Sihir ve boş inançlar gibi, sanat ve modanın kökleri de, ke-sin olarak eski taş devrine dayanır. Sanat ve moda, toplumsal ba-

kımdan, çağımızda olduğu kadar o zaman da gerekli şeylerdi. Oturmaodasının duvarlarına asılmış olan “Dağda Sığırlar" tablosunun ve

 yaşlı dul kadının boynuna taktığı elmas gerdanlığın bir kireçtaşı ma-ğarasının duvarındaki bizon resmine ve bir CröMagnon vahşisininboynundaki deniz kabuklularından yapılmış gerdanlığa göre birilerleme olup olmadığı üzerine düşünülebilir.

Buzul devrinde Avrupa'nın vahşi toplulukları göz kamaştırıcıbir kültür yarattılar ve zamanımıza kalan iskeletlerin nispeten çoksayıda olmalarına bakarsak, oldukça kalabalıklaşmış bir nüfusu ge-çindirdiler. Fakat bu kültürel çiçeklenme, nüfustaki bu artış, buzuldevri koşullarının cömertçe sağladığı yiyecekler ve ancak bu ola-naklardan yararlanmaya yetecek kadar uzmanlaşmış bir ekonomisayesinde mümkün olmuştur. Buzul devrinin sona ermesiyle bu ko-şullar da ortadan kalktı. Buzullar eridikçe orman, tundra ve bozkır-ları istila etti. Mamut, rengeyiği, bizon sürüleri ve atlar ya göç ettiler

Gnvric, İngilizcede, Asya ve Afrika’nın bazı yerlerinde para olarak kullanılan birkaç çeşit ufak deniz salyangozunun kabuklarına verilen addır, (ç.n.)

56

Page 58: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 58/300

 ya da öldüler. Bu hayvanların yok oluşlarıyla birlikte bunları avla* yarak yaşayan toplumların kültürleri de silinip gitti. Holosen çağınilk dönemlerinde, arkeologların mezolitik aşama olarak adlandır-dıkları devirde, Gravettiyan ve Magdaleniyan mağarainsanlarının

 yerini, geniş ormanlar içindeki açıklık alanlara, deniz ya da göl kıyıla-

rına ve nehir yatakları boylarına dağılan, orman hayvanlarını, vahşikuşları ve balıkları avlamakla ve tuzağa düşürmekle uğraşan grup-lar almıştır.

Daha önce gelip geçmiş toplumların tersine, mezolitik çağ toplumları son derece yoksul oldukları yolunda belirtiler bırakmışlar-dır. Bununla birlikte, mezolitik çağ toplumlarının tümü, daha ön-ceki toplumların sahip olmadıkları bir üstünlüğe sahip olmuş görü-nürler. Portekiz’deki, Fransa’daki, Baltık bölgesindeki ve Kırım’da-

ki mezolitik yerleşme bölgelerinde ilk kez köpek kemiklerine rast-lanır. Kızıl geyik, yaban domuzu, tavşan ve benzeri hayvanların av-lanmasında köpekler insanlara yardım etmiş olabilirler. Evcil köpe-ğin atası olan kurt ya da çakal benzeri bir hayvan, çok daha öncekitarihlerde hoşgörüyle karşılanan bir artık yiyici olarak, kamp ateş-leri çevresinde dolaşmaya başlamış olabilir. Köpek tarihte ilk kez,insanlara yiyecek peşinde koşarlarken eşlik eden, insanın üstün kur-nazlığının sağladığı sonuçlardan yararlanan, fakat evde insanlara yar-dımcı olan ve ele geçirilen hayvanların insanlarca yenmeyen kısım-ları verilerek ödüllendirilen bir hayvan olarak mezolitik çağ Avru-pa’sında görülür.

Gene Orta Ingiltere’deki Pennine sıradağından Urallar’a kadaruzanan ağaçlık ovalara yerleşmiş olan mezolitik toplumlar, Avrupa’dakeresteyi işleyecek bir aleti ilk icat eden toplumlar olarak görünür-ler. Orman, holosen çağı, pleistosen çağın son dönemlerinin orta-mından ayırt eden başlıca öğeydi. Daha önce pleistosen çağın sondönemlerinde Güneydoğu Avrupa’da (Romanya’da ve Macaristan’ da)kullanılmış olan türden geyik boynuzundan yapılma yarıcı aletlerleağaç yarmak için kullanılan el kamalarıyla başlayarak, mezolitikçağın orman halkları, bu kamalarını, geyik boynuzundan aletler gibibilemeyle keskinleştirilmiş çakmaktaşından ya da taştan bıçaklarladonattılar. Böylece sonunda, baltalardan, keserlerden ve keski ka-lemlerinden oluşan normal bir doğramacı takımı yaratarak, bun-

larla diğer birçok iş başarmalarının yanı sıra kızaklar yaparak, kar vebuz üzerinde ulaşım sorununu çözdüler. (Finlandiya’daki bataklık-larda mezolitik turp kömürü yatakları içinde gömülü olarak bulu*

57

Page 59: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 59/300

nan bir kızağın ayakları, belki de zamanımıza kalabilen en eski taşıtaracıdır.)

 Aslında vahşiler, gerçi gene vahşet düzeyinde kalmış olmaklabirlikte, eski taş devrinden sonra ilerleme göstermiş olabilirlerdi vegöstermişlerdir de. Fakat vahşet sınırları içinde gelişme olanakları

son derece azdı ve gelişme hızı pleistosen çağda olduğu kadar dü-şüktü. Bazı toplumlar ekonomik bir devrim sayesinde vahşet düze- yini aşıp çok daha hızla geliştiler. Vahşi toplulukların buzul çağınınsonundan zamanımıza kadar gelişme yönünde attıkları çekingen adım-ları göstermek, çok zahmetli bir iş olmakla birlikte, mümkündür.

Geçmişin en parlak vahşi toplumlannın —Fransa’nın Magdaleniyankültürlerinin—başlarına gelenler, vahşet ekonomisinin biyolojik sınırlı-lıklarını yeterince ortaya koymuştur. Büsbütün denetimleri dışında

olarak birçok koşulların mutlu bir biçimde bir araya gelişi, Magdaleniyanlara, artan nüfuslarını beslemeleri için, yaşamlarını parlak bir ma-nevi kültürle süslemeleri için yeterli boş zaman bırakacak kadar az birçabayla elde edebildikleri bol yiyecek sunmuştur. Fakat sihir üst yapısı,her şeye rağmen tükenmez olmayan yiyecek kaynaklarını çoğaltma yo-lunda hiçbir şey yapamadı. Böylece nüfus artışı durdu ve sonunda, sonderece elverişli koşulların bozulmasıyla birlikte geriledi.

Çağımızın vahşi toplulukları üzerinde yapılacak etnografik bir

çalışmadan aynı sonuçlar çıkarılabilirdi. Amerika’nın kuzeybatı kıyı-larındaki Kızılderili kabileler, Magdaleniyanların yaptıkları gibi sombalığı sürülerini ve benzeri kaynakları sömürerek, hatta Magdaleni yanların kültürlerinden daha zengin bir kültür yarattılar ve başkala-rına oranla çok kalabalık bir nüfusa sahip oldular. Kroeber’in tah-mini, bunların nüfus yoğunluklarının, en elverişli bölgelerde kilo-metrekareye 0,6 kişi düşecek kadar yüksek olduğu yolundadır. Bu yoğunluk vahşi topluluklar için olağanüstü denecek kadar yüksek-tir. Ağaçsız çimenlik bölgelerde, avcı toplulukların nüfusu kilomet-rekarede 0,04’ü aşmazken, aynı yazar, diğer bölgelerde nüfus yo-ğunluğu için çok düşük, hatta Pasifik kıyılarında bile kilometreka-reye 0,1 kişi düşecek kadar düşük bir sayı verir. Tüm Avustralya kı-tasında yerli sayısının hiçbir zaman 200.000’i geçmediği, nüfus yo-ğunluğunun ise kilometrekareye 0,01 kişi düşen bir yoğunluğu apmadiği sanılmaktadır.

Bu sayılar her ne kadar yaklaşık bir tahmin ise de, vahşet top-lamlarının ekonomilerine özgü kusurlar hakkında yeterli bir fikir verirler. Nüfuslarının azlığı onları bir çıkmaza bir çelişkiye iter. Bu

58

Page 60: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 60/300

çelişki aşılmamış olsaydı, Homo sapiens ender bir hayvan olarak ka-lırdı; nitekim vahşiler gerçekte ender bir hayvan durumundadırlar.

Gene de tropikal ormanların, çöllerin ve buz tabakalarının kıyı-larındaki yalıtılmış kabileler, varlıklarını, son zamanların arkeologla-rının, onların manevi kültürleri hakkında çalışmalar yapmalanna ola-

nak verecek kadar uzun bir süre, paleolitik bir ekonomiyle sürdür-meye devam etmişlerdir. Onların yaşamını gözlemleyen antropo-logların raporlarından, bir yiyecektoplayıcı ekonominin işlemesinihangi tür bir ideolojinin etkin bir biçimde sağlayıp kolaylaştırdığınıçıkarmak mümkündür. Bu şekilde yapılacak çıkarsamalar, eski taşdevri vahşilerinin gerçekten nelere inandıklarını ya da Mousteriyan

 ya da Gravettiyan toplumların nasıl örgütlendiklerini ki bu bilin-meyecek bir şeydir bilimsel bir kesinlikle ortaya koyamazlar; fakatbarbar ve uygar ekonomilerin işleyişini köstekler gibi görünen vah-şet dönemi ideolojilerinin “kalıntıları” oldukları ölçüde, bu konu-lara ışık tutarlar.

Çağdaş vahşi kabileler, genellikle daha kararlı birlikler olduklarıiçin bir kurum olarak aileyi ikinci planda bırakan, hatta onun yerinialan klan grupları halinde örgütlenmişlerdir. Tüm klan üyeleri, gi-zemli bir anlamda bir totem “ata”dan geldikleri için birbirleriyle ak-

raba sayılırlar. Totem genellikle, kabile ekonomisinde önemli bir yeri olan eti yenir bir hayvan ya da bitki, ender olarak da o bölge-nin özelliği olan bir doğal olgu ya da insan yapısı bir araçtır. “Soyçizgisi” bazen erkeğe, bazen de kadına dayandırılır. Klan üyelerininbirbirlerine karşı haklarını ve görevlerini ve özel olarak da kimin ki-minle evlenebileceğini belirleyen akrabalık sistemi, çoğu kere “sınıflandırıcı”dır. Yalnızca doğal baba değil, fakat eğer söz konusuklanda ataerkil düzen varsa baba tarafındaki tüm erkekler (amcalar)

 vb, anaerkil düzen varsa ana tarafındaki tüm erkekler (dayılar) vb“baba” sayılırlar; ataerkil klanda baba tarafından birinci ve ikinciderecedeki amca çocukları, anaerkil klanda ise ana tarafından birin-ci ve ikinci derecedeki teyze çocukları kardeş sayılırlar ve diğer ak-rabalıklar da böyle saptanır. Klan üyeliği kuramsal olarak “kan” ba-ğına dayanır, uygulamada ise ergenlik çağına basılması üzerine yapı-lan törenle tanınan bir ayrıcalık durumundadır. “Akrabalık” bağıklan üyeliğine girme “hak”kını garanti ederken, aynı ayinler dışarı-

dan klana üye kabulünü sağlayabilir. Böyle olunca klan üyelerininakrabalıkları az çok (itibari) hayali demektir.

 Avlanma ve balık tutma bölgeleri ve buralardan sağlanan yiye

59

Page 61: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 61/300

çekler, genellikle ortaklaşa sahip olunan ve ortaklaşa yararlanılanşeylerdir. Fakat silahlar, kaplar, süs eşyaları, hatta sihirli sözler vedanslar üzerinde özel mülkiyete benzer bir hak tanınmış olabilir.

 Yaşlı erkekler genellikle, kendilerine, kadınlarda ya da başka hertürlü “servet” üzerinde en büyük pay ayrılmasını sağlayan bir oto-

rite ve prestije sahiptirler. Fakat, özellikle Amerika’da, bu ayrıcalık-lar çoğu kez (bazen hatırı sayılır bir servet biriktirebilen) kalıtımsal“şefler”in tekeline geçmiştir. Kabileler, hatta klanlar arasında arasıra çıkan ya da öteden beri sürüp giden savaşlar, Avustralya’da bi-le, ama daha sık olarak Amerika’da görülmektedir; bu savaşlar başkanların prestijini artırmaya yarar.

 Vahşi toplumların ideolojisi sözlerle (sihirli sözlerle) ve toplu-mun gerçek dünyada olmasını istedikleri değişiklikleri simgeleyen

hareketlerle yani ayinlerle dile getiriyor gibidir. Her totem klanı,ataları olarak gördükleri hayvanların ya da bitkilerin çoğalmasınısağlamak için, belirli aralarla dramatik törenler düzenler. Bu tö-renlerde simgenin sonuçla karıştırıldığı bir durum var gibi görünür.

 Vahşi, sihirli sözlerle ve ayinlerle doğa olaylarını istediği yöndeoluşturabileceğini düşünüyormuşçasına, davranır; biz ise şimdi, do-ğa olayları bir ölçüde denetim altına alınabilse bile, bu işin o yollar-la yapılamayacağını düşünürüz. Bütün bu tür eylemlere burada “si-

hirse!” eylemler diyeceğiz. Fakat bunların gerçekte böyle amaçlarıaçık olarak saptanmış herhangi bir düşünceyle yapıldığı sanılmamak.Bu, İS 2050 yıknda bir zencinin 1950’lerin AvrupalIlarının beyaz yakalıgömlek giymelerinin nedeninin boğazlarının ağrımasını önlemek oldu-ğu sonucuna varmasından daha doğru olmayacaktır. Vahşilerin doğayısihir yoluyla “denetleme”lerinin yanı sıra, aynı zamanda “kişisel” vetanrısal diye adlandırılabilecek doğaüstü varlıkları hiçbir zaman doğaolaylarına kanşörmaya kışkırtmadıkları da sanılmamalıdır. Tersine, Avustralya yerlileri ve diğer vahşi topluluklar bu tür varkklar hakkındamasallar ya da “mit”ler söylerler. Totemin klan üyelerince temsil edil-mesi, atanın kişileştirilmesine yol açmış olabikr. Bir dramatik törendekullanılan sözler, bir mit hakne gelebikr.

Nihayet sihir, sihir yapanların diledikleri sanılan sonuçları sağla- yamazsa da, biyolojik açıdan yararlı olabilir. Söz gelimi totem için yapılan törenler ve totem sayılan şeyi yemekten kaçınmalar, yalnız-

ca toplumsal dayanışmayı artırmakla kalmaz, aynı zamanda, hemavcıya güven vererek hem de avcıya totemin davranışlarını tanıta-rak, avcının etkinliğini artırır. Ayrıca klan üyelerinin totemi yemek-

60

Page 62: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 62/300

ten kaçınmaları, bu yiyecek kaynağının hiç değilse kabilenin geri ka-lanı için kurutulmasını geciktirir.

Buraya dek söylediklerimiz tüm vahşi toplulukların dinlerini yada toplumsal örgütlenişlerini tanımlamak niyeti taşımıyordu. Aslın-da, çağdaş vahşilerin manevi ve maddi kültürlerinin, en azından bu

bölümde geniş olarak tanımladığımız eski taş devrinin insanlarınınmaddi kültürleri kadar çok çeşitleri vardır.

Page 63: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 63/300

Page 64: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 64/300

III.NEOLİTİK BARBARLIK 

 Vahşet düzeninin çıkmazından kurtuluş, bunu başaranları doğaüstünde asalaklık yerine, doğayla etkin bir ortaklık durumuna sokanekonomik ve bilimsel bir devrimdi. Pleistosen çağı sona erdiren bü-

 yük iklim değişiklikleri bu devrime fırsat verdi; kuzey buz tabaka-larının erimesi, yalnızca Avrupa’nın bozkırlarının ve tundralarının yerlerini ılıman orman bölgelerinin almasına yol açmakla kalmadı,aynı zamanda Akdeniz’in ve Yakın Asya’nın ağaçsız çayırlarının va-halarla noktalanan çöl bölgelerine dönüşmesi olayını da başlattı. Bu

devrimi başaranlar eski taş devrinin en ileri vahşileri değildi Magdaleniyan topluluklar pleistosen çağın çevresel koşullarından yarar-lanma yolunda böyle bir devrimi başaramayacak kadar uzmanlaş-mışlardı, bu devrimi başaranlar, güneyin uzak bölgelerinde yaşa- yan, daha az uzmanlaşmış ve daha az parlak kültürler yaratmış olandaha mütevazı gruplardı. Bu topluluklarda erkekler avlanırlarken,kadınların, diğer yenebilen bitkiler arasında bizim buğday ve arpa-mızın atası olan yabani otların tohumlarını da toplamış olduklarını

düşünmeliyiz. Bu devrimi başlatan, bu gibi tohumların bilinçli ola-rak uygun topraklara ekilmesi ve ekilen toprakların, yabancı otlarısöküp kopararak ya da diğer yollarla işlenmesiydi. Böyle davrananbir toplum, o andan başlayarak, yiyecek maddelerini artıran, etkinolarak besin üreten bir toplum oldu. Bu toplumun, artan bir nüfu-su beslemek için yiyecek stokunu artırabilecek bir potansiyeli vardı.

Bu, neolitik devrim yolunda atılan ilk adımdı ve barbarlık düze

63

Page 65: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 65/300

nini vahşet düzeninden ayırt etmeye yeten bir adımdı. Arkeolojikkayıtta bu olgunun izleri, belki de Filistin'de, Karmel Dağı'ndaki bi-linen mağaralarda ya da başka yerlerindeki bazı mağaralarda görü-lebilir. Nutifia Mağarasının sakinleri oldukları için Nutifıalılar diyeadlandırılan insanlar, Avrupa'daki mezolitik çağın toplumları ara-

sında kullanılanlara çok benzeyen çakmaktaşından yapılmış araçlar-la avlandılar. Fakat aynı zamanda, ot saplarını ya da kuru otları kes-mek için kaburga kemiği içine yerleştirilmiş çakmaktaşlarından ya-pılan, orağa benzeyen aletler kullandılar; bu aletlerin çakmaktaşlarının özel bir biçimde perdahlanmış olmaları, bunların orağın yaptığıişlere benzer işlerde kullanıldıklarını kanıtlar, fakat ne yazık ki, bu-lunan alet ne tür otların kesildiğini açıklamadığı gibi, kesilen otların

 yabani otlar mı, yoksa ekilip biçilen otlar mı oldukları yolunda daha

da sessizdir.Günümüzün etnograflarınca tanınan birçok barbar toplum, ba-

zı tahılları ya da diğer bitkileri ekip biçmekten öteye geçememiş du-rumdadırlar. Fakat kültürlerinin kalıtçısı olduğumuz Yakın Asya'nın

 ve Akdeniz bölgesinin ve Alp Dağları'nın güneye bakan eteklerin-deki toprakların neolitik toplumları, aynı zamanda etleri yenen bazıhayvanlan evcilleştirmişlerdi. Bir rastlantı olarak, Yakın Asya'nın buğ-dayın ve arpanın ataları olan yabani otların kendiliklerinden yetiş-

tikleri bölgelerinde, aynı zamanda yabani koyunlar, yabani keçiler, yabani sığırlar ve yabani domuzlar da yaşıyorlardı. Karıları bazı to-humlu bitkilerin ekim biçim işleriyle uğraşan avcıların, artık yaka-ladıkları hayvanlardan bazılanna verebilecek şeyleri, tahıl ekilen top-raklarda ekin biçildikten sonra kalan saplar ve tanelerin kapçıkları

 vardı. Çölün kıyısındaki vahalar gittikçe çok sayıda uygun hayvanla-rı barındırmaya başlayınca, insanlar bu hayvanların davranışlarınıinceleyip, onları düşünmeden, gelişigüzel öldürmek yerine, eğitip,kendilerine bağımlı duruma getirmiş olmalılar. Bir etnografya oku-lu, sürü beslemenin tarımın rolü olmaksızın doğrudan doğruya av-cılıktan çıktığı görüşündedir. Hayvan beslemek ile bitki yetiştirmeninbirlikte yürütüldüğü karma tarım, sürücü bir toplumun tarımcı birtoplumu yenip, onun topraklarına yerleşmesi sonucunda, karışıkhalklı toplumlara ya da tabakalara yol açmasının ürünü olabilir. Fa-kat arkeolojik kayıtlarda bilinen en eski neolitik toplumlar, bitki

 yetiştirmenin yanı sıra yukarıda adları geçen hayvanların bir kısmını ya da hepsini evcilleştirmiş olan karma tarımcıların toplumlarıdır.Bu çiftçilerin, kendilerini, evcilleştirdikleri hayvanları hemen kesip

64

Page 66: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 66/300

 yemekten alıkoymaları, su ve çayır bulma konusundaki uzgörüleri ve sürüleri vahşi hayvanlardan korumaları, büyükbaş ve küçükbaşhayvan sürülerinin büyümesine fırsat verdi. Sürü beslemekte edin-dikleri gözlemlerin birikmesi belki de daha o zamanlarda, bunların yalnızca evcil av hayvanları değil, aynı zamanda canlı yiyecek ve gi-

 yecek kaynakları da olduklarını anlamalarına yol açmıştı. İnekler,keçiler ve koyunlar, öldürülmeleri gerekmeksizin süt biçiminde be-sin verebilirler; özel olarak seçilmiş bazı koyun cinslerinden her yıl

 yeni bir yapağı elde edilebilir (yün koyunu seçici bir üretmenin so-nucu gibi görülmektedir; yabani koyunların çoğunun postları kıldır

 ve ancak iyiden iyiye incelince yün haline gelir).Çevreye karşı takınılan bu yeni saldırgan tutum, yeni yiyecek kay-

nakları yaratmakla kalmadı. Bilinen neolitik toplumların ve son za-

manların neolitik barbarlarının çoğu, aynı zamanda doğada hazırolarak bulunmayan yeni maddeler yarattılar. Kolay yoğrulabilen veistenen biçim verilebilen balçığı pişirerek, çiftçinin karısı (balçığınana bileşkeni olan hidratlı alüminyum silikattan “yapı suyu”nun kaç-masını sağlayarak) kimyasal bir değişme yaratarak sertleşen ve suyla

 yumuşayıp dağılmayan, tümüyle farklı özellikte bir madde olan ça-nak çömlek imal edebilir. Kirmanın dönüş hareketiyle bazı doğallifleri yün ve keten liflerini, daha sonra da pamuk ve ipek liflerini—moleküllerin daha da gizemli bir biçimde yeniden düzenlenmele-riyle iplik durumuna getirebilir.

Çömlekçiler, yumuşak balçıklarına, becerikli elleriyle ağaç ya da yumuşak taş veya su kabağından yapılan daha eski dönemlerin kap-larından esinlenmekle birlikte, yapıcı hayal güçlerine de yer verenözgür yapılar olan biçimler verdiler. Kadınlar, incelikli bir mekaniz-ma olan tezgâhı kullanarak, iplerini dokunmuş bezler haline getir-diler. Yeni yapım fikirleri konutlara da uygulandı; neolitik çağın aile-leri genellikle balçıktan, kamışlardan, ağaç gövdelerinden, taşlardan

 ya da üzerleri balçıkla örtülü söğüt dallarından yapılmış kulübelerde yaşadılar. Neolitik toplumlar, bu işleri başarırken, kendilerine yar-dımcı olmaları için çeşitleri büyük ölçüde çoğaltılmış özel aletler

 yaptılar. Bunlar arasında, gözeneksiz taştan yapılmış ve bilenerekkeskinleştirilmiş bir balta başı, her yerde görülmemekle birlikte, ge-nel olarak göze çarpar. Arkeologlar cilalı taş baltayı neolitik araç

gereç donatımının ayırt edici özelliği sayarlar. Fakat bu baltalar, vahşi toplumların hiç tanımadıkları bir araç olmadığı gibi, neolitikekonomi düzeninde bulunan geçmişin ve zamanımızın barbar top

65

Page 67: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 67/300

Ilımlarının mutlaka kullandıkları bir araç da değildir. Yukarıda değinilen tam olmaktan uzak eşya listesi Man Makes 

 Hmsclf  adlı kitabıma başvurularak tamamlanabilir; bu, neolitik araçgereçlerin paleolitik ya da mezolitik çağın herhangi bir vahşi toplumunun araç gereçlerinden ne kadar zengin olduğunu gösterecektir.

Barbarlık düzeni, bir bilimsel keşif ve icatlar dizisinin uygulanma-sının ürünü olarak ortaya çıkar. Etnografyada olduğu gibi, arkeo-lojik kayıtta da, şimdi sayılan özelliklerin çoğunun tam olarak geliş-tirilip uygulandığı görülür. Fakat bunlar her bölgede ve ayrımlanabilen her toplum tarafından ve farklı yöntemlerle ayrı ayrı biçimde-ki şeylerin üretilmesinde kullanılmıştır. Arkeoloji tek bir neolitikkültürün değil, ayrı ayrı neolitik kültürlerin varlığını ortaya koyar.Bu kültürler ortak temel geleneklerin, belki de değişen yerel olanak

 ve ihtiyaçlara uydurularak, türlü türlü uygulanmalarının ürünü ola-rak birbirlerinden farklılaşmışlardır. Kültürlerin bir ana merkezden

 yayılırken farklılaştıkları görüşünü savunan “yayılmacılar”ın kanısıbu yoldadır. Eğer bu görüş kabul edilirse, bundan, “neolitik dev-rimcin çok uzun bir zaman önce başladığı sonucu çıkacaktır.

Öte yandan, pleistosen çağa ait olduğu söylenebilecek hiçbir jeolojik tabakada şimdiye dek neolitik devrimin etkileriyle ilişkilihiçbir ize rastlanmadı. Pleistosen çağı izleyen holosen çağa, yani

halen içinde bulunduğumuz jeolojik çağa ait tabakalar içinde, neo-litik devrimin eskiliği, en iyi biçimde Doğu Akdeniz bölgesindekitabakalardan anlaşılabilir. Buralarda, yazının ilk icadı önümüze ta-rihsel belgelerde İÖ 3000 dolaylan olarak saptanabilecek bir görüşufku açar. Bu bölgelerde insanlar, birbirini izleyen uzun kuşaklarboyunca aynı yerleşme yerinde yaşamak zorunda kalmışlardır. Ka-mıştan ya da çamurdan yapılmış kulübe kümeleri zamanla yok ola-caklardı, fakat yıkıntıların üzerine yeni yapılar kurulacaktı. Sonundaüst üste birikmiş yıkıntılar normal bir tepe ya da höyük biçimini ala-caklardı. Yunanistan’ın vadileri ve kıyı ovalan, Küçük Asya (Tür-kiye) ve İran yaylası, Suriye ve Türkistan bozkırları böyle binlercehöyükle doludur. Yakın Asya’da ve İran’da bir “tarih ufku” yaniüstlerine İÖ 3000 yılı dolaylarında moda olan eşyaların serpilmişolduğu sokak düzeyleri ve ev tabanları—çoğu kez bu tümsekleriniçinde yükseklerdeki bir tabakada tanınabilir. Bu düzeyden aşağıya

doğru ölüleri sayarak inilince, aşağıdaki birikintilerin derinliği, ka-baca, o yerde kurulmuş olan en eski köyün çağını verir.Daha doğru tahminler, 1950 yılından beri, organik maddelerde

66

Page 68: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 68/300

bulunan, havadan yenilerini alamayacak biçimde toprak altında ka-larak atmosferle ilişkisi kesildiği için zamanla yiten ,4C [karbon14]izotoplarının geride kalan miktarlarının hesaplanmasına dayanan“radyokarbon tarihleri,>ile yapılmaktadır. En eski tarımsal yerleş-me kalıntılarının Ürdün Vadisindeki Jericho vaha köyünün kalın

tılannın bu şekilde, umulmayacak kadar eski bir tarihe, İÖ 700CK*) do-laylarına ait olduğu saptanmıştır. Bu köy şaşılacak kadar genişti alanıbelki de 36 dönüm idi ve daha da şaşılacak bir biçimde 8 metreeninde, 1,5 metre derinliğinde kayadan oyulmuş bir hendekle ve taş-tan örülmüş bir surla korunmaktaydı. Buranın en eski sakinleri avcılık

 ve toplayıcılık yaparak, fakat aynı zamanda, bütün yıl boyunca akanbir kaynaktan sulanan topraklarda ekin yetiştirerek ve sulanan birçayır üzerinde koyun ve keçi otlatarak geçiniyorlardı, fakat herhal-

de sığır beslemiyorlardı. Ama daha sonraki tarihlerin daha iyi tanı-dığımız neolitik köylülerinden farklı olarak, bilenmiş taştan baltalarkullanmadılar ve balçığı pişirerek çömlek haline sokmadılar. Bu ne-denle Jericho I’in “çömlekçilik öncesi neolitik aça wa 'hin bir örneği ol-duğu söylenir. Aynı aşamayı, aynı yerde, bin yıl sonra oraya yenigelen bir halk tarafından kurulan ikinci köy, Jericho 11 ve daha dasonra, İÖ 4750 dolaylarında Kürdistan’daki Jarmo temsil eder. Jarmo çiftçileri, bu bölgenin yabani otlarında asıllannın bu ekinler ol-duğu yolunda hâla açık belirtiler bulunan taneli bitkileri yetiştiriyor,koyun ve keçinin yanı sıra sığır da besliyorlardı. Bilenmiş taştanbaltalar, daha doğrusu keserler kullandılar ve pişirilmemiş balçıktankadın heykelcikleri yaptılar. Fakat kap kacak yapmadılar ve bunla-rın yerine tıpkı Jericholular gibi, taştan ve elbette aynı zamandatahtadan kaplar kullandılar.

İran Çölü’nün batı kıyısında Kaşan’ın yakınındaki Silk’deki birhöyüğün altındaki köy, neolitik çağın bir sonraki aşamasına örnekgösterilebilir. Burada Jericho’daki gibi bütün yıl kurumadan akanbir kaynak, yalnızca av hayvanlarını ve kümes hayvanı türünden ya-bani kuşlar, çekmekle kalmamış, aynı zamanda küçük toprak parça-larının sulanması için gerekli suyu da sağlamıştır. Höyüğün taba

Kürdistan’daki, özellikle Şcnider’deki son araştırmalar evcilleştirmenin ilk başladığı tarih üzerine daha duru bir aydınlık getirdi. Radyokarbon testleri bu olayın İÖ 9. bin yılda meydana geldiğini gösteriyor. J.G.D.C 

1**1Metinde akr, ayak ve parmak olarak İngiliz ölçüleri verilmektedir. Bunları, 1 (inch) parmak: 2,54 cm, 1 (foot) ayak: 30,48 cm, 1 (acre) akr: 4,39 dönüm üzerinden he-saplayarak yaklaşık olarak metrik sisteme çevirdik, (ç.n.)

67

Page 69: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 69/300

nındaki ilk köyün kurucuları, su başına gelen av hayvanlarını, sapanlarla ve topuzlu sopalarla avlamışlardır. Fakat aynı zamanda sı-ğır, koyun ve keçi beslediler. Sulama yoluyla taneli bitkiler ekipbunları Nutifialılar gibi, üzerlerine çakmaktaşından kesici dişlersaplanmış kemik oraklarla biçtiler. Ne lifleri oldukları kesin olarak

anlaşılamayan bazı liflerle bir şeyler dokuyup ördüler, taş ve çöm-lek kaplar yaptılar. Hatta pişirdikten sonra açık pembe bir renk alanbir fon üzerine çizilmiş koyu renk şekillerle kaplarını süsleyerek, bir-çoklarının biçimlerini otlardan örülmüş sepetleri andıran kaplarınınbu sepetlere benzerliğini artırmayı da biliyorlardı.

İÖ 4300 dolaylarında, Nil NehtTnin batısındaki küçük topluluk-lar, daha sonra Fayum çöküntüsünü bugünkü göl düzeyinden 55metre daha yüksekliğe kadar dolduracak olan bir gölün kıyısına yer-

leştiler. Buraya yerleşen toplumdan zamanımıza kalan, yalnızca çöp yığınları, bura sakinlerinin attıkları yiyecek artıklarıdır. Çok büyükmiktarlarda çakmaktaşından ok temrenleri, kemik zıpkınlar ve ke-mik kargı başlıkları kadar, yediklerinin kalıntıları da, Fayumlulanngöle su içmeye gelen hayvanları ve gölün kamışlık kıyılarına yuvakurmuş yabani kuşları avladıklarını ve sularda kaynaşan balıklan zıp-kınladıklarını gösterir. Fakat çöplüklerde, av hayvanlarının kalıntıla-rı yanı sıra, olasılıkla evcilleştirilmiş olan sığır, koyun, keçi ve domuz-

ların kemikleri de çıkmaktadır. Bunların yakınında yemlik buğday ve arpa taneleri doldurulmuş, duvarlan saman kaplı çukurlar bulun-du. Bu silolara doldurulmuş olunabilecek tahılın miktarından, yal-nızca taneli bitkilerin topluluğun beslenmesine yetmeyeceği sonu-cuna varılmıştır; bu tahıllar, daha çok yedek besin kaynakları vebaşlıca av etine dayanan bir sofranın tamamlayıcısı yiyecekler olma-lı, Öte yandan bu tahıllar, kesinlikle, yabani ot tohumlarını birçokaşamalarda geride bırakmış olan tarımlık tahıl türleridir; nitekimFayum’da bulunan arpa, günümüzün Kuzey Afrika barbar toplumlarınca ekilip biçilen arpanın hemen hemen aynısıdır.

 Ayrıca tahıl ambarları kazılıp, ürünü korumak için içleri ekinsaplarıyla kaplanmıştır. Ürünü biçmek için özel aletler düz tahtabir sap sırtına yerleştirilmiş, çakmaktaşlarından meydana gelen orak-lar ve tahılı una dönüştürmek için taştan el değirmenleri yapıldı.Toplumun araç gereç donatımı, kap kacak için pişmiş balçık ve

giysiler için keten gibi insan yapısı yeni malzemelerle ve sürtülerek ve cilalanarak keskinleştirilmiş balta taşları, iğler, dokuma tezgâhlarıgibi yeni araçlarla zenginleştirildi.

68

Page 70: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 70/300

Page 71: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 71/300

 yörelere yayılmış olan tek bir halkın yaptığı aletler olması gerekir.Kaplarının su abaklarından yapılmış kapları taklit eder görünüşle-rinden, sukabağı Macaristan ovasının kuzeyinde yetişemeyeceğinegöre, Tunalıların, sukabaklarının kuruyup sertleşebileceği koşulla-rın bulunduğu sıcak bir güney bölgesinden geldikleri sonucu çıka-

rılır. Ayrıca Tunalılar, güneyden, kendileriyle birlikte, süs eşyası vemuska olarak kullanılan, hatta Almanya’ya ve Ren ülkelerine kadartaşıdıkları bir Akdeniz midyesinin, Spondy/ us gaedertpî’rim  kabukları-na ilişkin boş inan bağlılıklarını da getirmiş görünürler.

Tunalıların yayılma süreci Cologne yakınındaki KölnLindenthal’daki bir köyün .tümünü ortaya çıkaran kazılarda aydınlığa ka-

 vuşturulmuştur. Bu köy bir zamanlar, içinde köyün kuruluşu sıra-sında evlerin duvarları ve çanak çömlek kaplar için balçık çamuru

sağlamak amacıyla kazılmış, fakat sonraları çöp çukurları, domuzahırlan ya da işyerleri haline getirilmiş birçok düzensiz çukurlarınbulunduğu, çevresi çevrili, 28 dönümlük bir alanda, birbirlerine pa-ralel olarak düzgün bir biçimde yerleştirilmiş, üzerlerinde çatılarıolan 21 uzun evden meydana geliyordu. Bu evlerden bazılarının tekbir doğal aileden çok, bir klanı barındırmaya yetecek kadar büyük,30 metre uzunluğunda, 6 metre genişliğinde oldukları görüldü. Amabelki de on yıl sonra bu evler boşaltıldı; köylüler, bir süre sonra

 yeniden dönmek üzere, köyden ayrıldılar. Olasılıkla köyün çevre-sindeki art arda ekilerek gücü tüketilmiş topraklardan artık dahafazla iyi ürün alamayacaklarını anladılar ve pılı pırtılarını toplayıp

 verimli bakir topraklara göçtüler.Tunalılar art arda ürün alınmasından dolayı toprağın gücünün

azalmasının etkilerinden kurtulmanın en kolay yolu olarak görülen yöntemi benimsiyorlardı. Bu, Afrika’da, Assam’da ve diğer yerlerdebarbar toplumlann hâlâ uygulamakta oldukları bir çözüm yoluydu.Tunalılar, terk ettikleri tarlaları çalılıkların kaplamasına izin verip,sonra bu çalılıkları yaktıklarında bir kez daha iyi ürün alabilecekle-rini keşfettiler, yeni temizlenen bitkilerin külleri gerçekten yiten gü-cünün çoğunu toprağa geri verecekti. Böylece köy, eski yeri üzerin-de, evlerinin pek az farklı bir şekilde dizilişiyle yeniden kuruldu vesonra bir süre için yine terk edildi.

Bu gidiş gelişlerin birçok kereler tekrarlanışından sonra, bu süre

içinde çömlek süsleme modaları bir parça değişmiş olan Tunalılar,son köylerini, öyle anlaşılıyor ki, (daha önceki yerleşme yerlerininİsviçre’de, Fransa’da, Belçika’da ve Britanya’da olduğu bilinen, “Ba-

70

Page 72: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 72/300

tıklar” diye yeni bir halk olan) insan düşmanlarına karşı korumakiçin bir savunma hendeği ve savunma suru ile çevirdiler.

Bu yerleşme yerleri neolitik ekonominin bir başka yüzüne dik-kati çeker. Batıklar denen halklar da taneli bitkiler ve aynı zamandaketen ve belki de elma yetiştirdiler. Fakat başlıca yiyecek kaynakları

sığırlardı; mutfak artıkları arasında sığır kemikleri, diğer herhangibir hayvanın kemiklerinden kat kat fazladır. Av hayvanlarının ke-miklerine daha az rastlanır; yedikleri hayvanların kemiklerinin top-lamının, İsviçre’de ancak yüzde otuzu, Normandiya’da yüzde ikibuçuk kadar küçük bir kısmı av hayvanlarına aittir. Böylece, Batı Avrupa’dan en eski neolitik toplulukların toplumsal ekonomilerin-de, çobanların üretici faaliyetlerinin, avcıların toplayıcı ekonomikfaaliyetlerinin yerini alarak, en önemli üretim biçimi durumuna gel-

diği anlaşılıyor.Fakat sürücü topluluklar olmakla birlikte bu Batıklar, Tunalılar

dan daha göçebe değillerdi. İsviçre gölleri kıyılarında, büyük biremekle, direkler üzerine oturtulan ağaçtan göl evleri yaptılar. Gü-ney İngiltere yaylalarında ve Ren’e bakan tepelik bölgelerde kamp-larını, katı tebeşir tabakalara kazılmış ve şarampollerle desteklenmişhendeklerle çevrelediler. Araç gereçleri cins olarak Tırnakların araçgereçlerinin aynı idi, fakat tek tek aletlerin biçimleri Tunalıların alet-lerinin biçimlerinden oldukça farklı idi. Tırnaklar doğramacılıkta yalnızca keserleri kullanırlarken, onlar balta kullanmayı yeğlediler.Kapları, deriden tulumları taklit ediyora benzer. Batıklar denen butoplulukların araç gereç donatımları içindeki bu kaplar ve diğer eş-

 yalar, Batıkların geleneklerini Kuzey Afrika’dan almış gösterecekkadar Merimde’de ve Fayum’da kullanılan eşyaları andırır. Tunalıların bakir topraklar arayışlarına benzeyen bir biçimde, Batıklar

denen topluluklar da, Kuzey Afrika’dan çıkıp taze çayırlar ararken yavaş yavaş kuzeye doğru yayılmış olabilirler. Fakat hem Tunalılann hem Batıkların toplumlarında, neolitik ekonominin ilk dönem-lerinde, hâlâ başat olabilecek toplayıcılık ekonomisi, daha katıksızbir neolitik yiyecek üretimi düzenine yol vermek üzere geniş ölçüdebırakılmıştır.

Bu beş somut örnek, neolitik devrimin sonuçlarının yayılmasını ve neolitik ekonominin çıkmasına yol açmış olabilecek farklı uygu-

lamaları göstermeye yetmek. Bu özellikler arkeolojik kayıtlara ya daetnografık eserlere başvurularak daha tam bir biçimde görülebilir. Arkeoloji, dört bin yıl önce, İrlanda’dan Çin’e kadar tüm Avrasya

71

Page 73: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 73/300

üzerine dağılmış neolitik ekonomi uygulayan toplulukların varlığınıortaya çıkarmıştır. Btınunla karşılaştırabilir bir düzeyde, barbar top-luluklar Afrika’nın bazı bölgelerinde, Pasifik çevresinde, Kuzey veGüney Amerika’da yaşamaktadırlar ya da daha yakın tarihlere kadar

 yaşamaktaydılar. Bu toplulukların tümü de, bitki tarırıu, çanak çöm-

lek, ev yapımı ve bileyerek balta başlarını keskinleştirme gibi temelsanatları paylaştılar; yalnızca Amerikan yerlilerinde gerçek bir do-kuma tezgâhı yoktu. Sürü hayvanı beslemek ise, Avrupa dışındadaha sınırlı geçerliği olan bir modaydı ve pratik olarak Amerika’nıntanımadığı bir işti. Ana üretim dallarındaki bu birliğe karşın, bu ül-kelerin somut uygulamaları, toplumdan topluma çok büyük farklı-lıklar gösterir.

Okuryazarlık öncesi barbarlarına çok şey borçluyuz. Bugün ye-

tiştirilen önemli yiyecek bitkilerinin her biri bir adsız barbar toplumtarafından keşfedildi. Gerçekten neolitik toplumların yalnızca buğ-dayla ve arpayla değil, pirinç, akdarı ve mısır ile, hatta Hint yerel-ması, manyok,H kabaklarla ve içlerinde hiçbiri taneli olmayan diğerbitkilerle beslendiklerini görüyoruz. Her bir bitki türüne uygun dü-şen ekip biçme yöntemleri doğal olarak farklıdır. Hatta aynı cinsbitkilerin örneğin buğdayın ve arpanın tarımında, farklı jeoloji veiklim koşulları, üretimin yönteminde bu farklılıklarla ilişkili değişik-

liklere gidilmesini zorunlu kılar. Özellikle İran gibi kurak bölgelerdetarımda doğal ya da yapay sulama, olağanüstü koşullara bağlı geçiciuygulamalar olmayıp, her zamanki uygulamadır. Avrupa gibi iyi

 yağmur alan ılıman bölgede yağmur gerekli nemliliği sağlayacaktır,fakat bir toprak parçası art arda iki ya da üç yıldan fazla iyi ürün

 vermeyecektir. Bu çıkmazdan kurtulmanın en kolay yolu, her yıl yeni bir tarla yeri açmak ve köy çevresindeki tüm topraklar bu şe-kilde kullanılıp tüketildikten sonra, tası tarağı toplayıp yeniden ba-kir bir toprağa göçmektir. Bu, yazılı tarih öncesi Avrupa’sında Tunalıların benimsedikleri ve Assam’ın dağ kabilelerinin, Langolar gi-bi bazı Afrika kabilelerinin ve diğer halkların hâlâ uyguladıkları birçözüm yoludur. Bu yöntemin geçmişteki uygulamaları neolitik kül-türlerin dünya çapında bir yayılma gösterişlerinin nedenini açıkla-maya yardımcı olur.

Böyle bir tarımsal göçebelik, ev mimarlığında ve ev donatımın

 WTropiklerde yetişen, köklerinde bol nişasta bulunan, sütlegene benzer bir çeşit bitki, (ç.n.)

72

Page 74: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 74/300

da herhangi bir lükse engeldir, ama, toprak sınırsız göründüğü sü-rece bu yoksunluklar göze alınabilir. Hatta yazılı tarih öncesi dö-nemlerde bile, bazı toplumlar gücü tükenmiş topraklara yenidengüç kazandırma yollarını ya da toprakların art arda ekilerek böylegüçlerinin sömürülüp tüketilmesini önlemenin yollarını buluyorlar-

dı. Eğer bir toprak parçası çalılık olmaya bırakılır ve sonra çalılar yakılarak temizlenirse, küller toprağın yiten gücünün çoğunu yeni-den kazandırmış olacaktır. Ekin yetiştirmekle hayvan beslemeyi bir-likte yürüterek karma tarım yapan çiftçiler, ürün için temizledikleritopraklarda sürülerini otlatabilirler, böylece küçükbaş hayvanlarındışkıları gübre hizmeti görecek ve yeni ürünün zamanında gelişme-sini sağlayacaklardır. Ya da insan dışkısı veya hayvan gübresi bilinç-li olarak biriktirilip toprağa atılır ki, bu, toprağa yiten gücünü daha

hızla kazandırır. Yunanistan’da ve Balkanlar’da neolitik çağın sondönemlerine ait köylerde, Yakın Asya’nın sulamayla tarım yapançiftçilerinin köylerindeki gibi aynı yerleşme yerinde birbiri ardı sırakurulmuş köylerin kat kat kalıntılarını bulduğumuza göre, buralar-da bu yöntemlerin biri ya da diğeri uygulanmış olmalı.

Neolitik devrimi tamamlamak için insanlığın ya da daha doğru-su kadınların, yalnızca elverişli bitkiler ve bunların ekilip biçilmesiiçin uygun yöntemleri bulmaları yetmedi, fakat aynı zamanda top-rağı sürmek için ürünü biçip kaldırıp depolamak ve un haline getir-mek için özel araç gereçler keşfetmeleri gerekti. Toprağı sürmekiçin çağımız barbarlarının kullandıkları en yaygın araç, bazen sivritarafına yakın bir yerine takılmış delik bir taşla ağırlaştırılmış olanucu sivriltilmiş bir sopadır. Fakat çoğu Afrika kabileleri toprağı ça-payla hazırlarlar; çapaların yazılı tarih öncesi Tunalılarca ve olasılık-la diğer Avrupa ve Asya halklarınca kullanıldığı kanıtlanmıştır. Ta-

neliler, ilkin, Nutifıalıların ya da Fayumluların kullandıkları oraklargibi, ya düz bir tahta üzerine, ya kemik sap üzerine saplanmış çakmaktaşlarından diş takımından oluşan oraklarla veya bir hayvanınçene kemiğine benzetilen tahta üzerine saplanan çakmaktaşlarından oluşan oraklarla biçildi.

Her hasatta yeterli yiyeceğin elde edilip, bunun gelecek ürününolgunlaşmasına kadar normal olarak bir yıl korunmak üzere depoedilmesi, neolitik ekonominin asal bir öğesidir. Bu nedenle, tahıl

ambarları ya da depolar her barbar köyünün göze çarpan özelliğidir ve bunlar Merimde, Fayum ve KölnLindenthal gibi yazılı tarihöncesi çağın erken dönemlerinin yerleşme yerlerinde görülmüşler-

73

Page 75: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 75/300

Page 76: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 76/300

anlaşıldı. Orkney adalarındaki Skara Brae’de yaşamış olan topluluksekiz evi aşmıyordu. Orta Avrupa'da ve Güney Rusya'da yirmi beşila otuz beş evden kurulu köyler, olağan büyüklükteki birimler ola-rak görülürler.

Bu tür mekân kümeleri, bütün üyelerinin ortak görevlere katıl-

dığı toplumsal organizmalar meydana getirmişlerdir. Alp kırlarınınban köylerinde birçok ev paralel yollarla, Orkney'deki SkaraBrae'deise, üstü örtülü geçitlerle birbirlerine bağlanmışlardır. Bu tür kamu yolları bireylerce değil, toplulukça yapılan yollar olmalı. Batı Avru-pa'daki ve Balkanlar’daki birçok neolitik köyler, vahşi hayvanlara yada insan olan düşmanlarına karşı korunmak için hendekler, si-perlerle ve sık çakılmış kazıklarla çevrilmişti ki, bunlar da ortak birçabayla yapılmış olmalı. KölnLindenthaPdeki en son köyü çevrele-

 yen savunma hendeğini kazma işinin yaklaşık olarak üç bin iş günüalmış olması gerektiği hesaplanmıştır. Mısır’da Merimde'de, dahaönce sözünü ettiğimiz anacaddeler boyunca yerleştirilmiş barınak-lar, gene bir tür toplumsal örgütlenişin varlığının ifadesidir; bir ben-zeri düzenliliğin Güneybatı Almanya’daki “Batıklar” denen toplumlara ait bazı köylerde ve gene Güney Rusya’daki yerleşme yerlerin-de bulunduğu belirtilmektedir.

Fakat köy içinde kadınerkek arası işbölümü dışında herhangi

bir endüstriyel uzmanlaşmanın bulunduğunu düşünmek gerekmez.Çağdaş barbar toplumlardan yapılacak bir analojiye dayanarak, herneolitik evin kendi yiyeceğini yetiştirip hazırlayacağı, kendi kapla-rını, giysilerini, aletlerini ve gerekli diğer eşyalarını yapacağı söyle-nebilir. Kadınlar tarlaları sürecek, tahılları öğütüp pişirecek, örgüörecek, bez dokuyacak ve giysiler yapacaklar, kap kacak yoğurupbunları pişirecek ve bazı süs eşyaları ve tılsım amacıyla kullanılanşeyler hazırlayacaklardır. Öte yanda erkekler, tarlaları taşlardan, ça-lılardan ve yabancı otlardan temizleyip açmış, kulübeleri yapmış,çiftlik hayvanlarına bakmış, avlanmış ve gerekli alet ve silahları imaletmiş olabilirler.

 Ayrıca her köy kendine yeterliydi. Kendi yiyeceğini yetiştirip,tüm temel araç ve gereçleri köyün bulunduğu çevreden sağlanabi-len —taş, kemik, ağaç, balçık ve benzeri malzemelerden yapabili- yordu. Toprağa bağlı toplumun bu potansiyel kendine yeterliliği ve

bu kendine yeterli ekonomi içinde işbölümünün bulunmayışı, neo-litik barbarlığı uygarlıktan ve maden çağlarının yüksek barbarlık dü-zenlerinden ayırt eden özellik olarak alınabilir. Bundan çıkarılacak 

75

Page 77: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 77/300

henüz kanıtlanmamış sonuç, bir neolitik ekonominin, köylülere ken-disini ve ailesini beslemek için gerekli olanın ve gelecek hasat içintohumluk olarak gerekli olanın ötesinde üretimde bulunmaları yo-lunda hiçbir maddi teşvikte bulunmamasıdır. Eğer her hane böylekendi için gerekli olandan fazla üretmezse, topluluk bir artıürün

 yaratmaksızın varlığını sürdürebilir.Olasılıkla, bilinen neolitik toplumlardan hiçbiri bu ölçülere ke-

sinlikle uymamıştır. Hatta en eski neolitik köylerde ve mezarlardabile, arkeologlar çok uzak yerlerden getirilmiş şeyler buldular. Fa yumlular Akdeniz’den ve Kızıldeniz’den getirilen kabuklu denizhayvanlarının kabuklarını gerdanlıklara dizmişlerdir.

Silk’te ve (Merv vahasındaki) Anav’da yerli bakırdan ve yüz alt-mış kilometre kadar uzak yerlerden getirilmiş yarı kıymetli taşlar-

dan yapılmış küçük süs eşyaları bulundu. Macaristan’daki, Bohem- ya’daki, Orta Almanya’daki ve Ren boyundaki “Tunalı” köylüler Akdeniz’den getirilen Spondylus geoderopi kabuklarından yapılmış bi-lezikler ve kolyeler yapmışlardır.

İthalat tümüyle bu tür lüks maddelerle sınırlı değildi. Moselle’dekiMaven’in yakınlarından getirilen çok iyi bir sert taş olan Neidermcndig lav taşı, Belçika’daki Meuse Nehri vadisindeki Tunalılar vehatta belki de Güney İngiltere’nin “Batılılar”ı tarafından el değir-menleri yapmak için kullanılmıştır. Balta taşlan yapılmak üzere Ya-kın Asya ve Orta Avrupa’daki obsidyen, yüksek kaliteli çakmaktaşları ve güzel görünümlü yeşil taşlar gibi iyi kesici taşlar oldukçauzak yerlerden getirildi. Hatta Ren Nehri’nin seksen kilometre aşa-ğısındaki KölnLindenthaPa olasılıkla içlerine bazı şeyler konulmuşolan kaplar, Main Nehri vadisinden getirildi ve bunlar sık sık Teselya’daki neolitik köyler arasında alınıp verildi. Etnograflar araç

gereçleri hâlâ neolitik araç gereçler olan birbirlerinden çok uzaktaolan topluluklar arasında oldukça yoğun bir ticaretin bulunduğunugöstermişlerdir.

 Ayrıca, neolitik ekonomi, yazılı tarih öncesinin erken dönemle-rinde bile, bazı topluluklar arası uzmanlaşma başlangıçlarına yer

 vermiş görünür. Mısır, Sicilya, Portekiz, Fransa, İngiltere, Belçika,İsveç ve Polonya’da bazı neolitik topluluklar çakmaktaşı madencili-ğiyle uğraşıyorlardı. Bu madenciler sert kalsiyum kütleler arasındaki

maden damarlarına kuyu açarak inmek ve veraltındaki iyi damarlarıişletmek için yollar kazmakta oldukça incelikli teknikler geliştirdi-ler. Buralardan elde edilen taşlardan çok geniş bir bölgeye dağılmış

76

Page 78: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 78/300

olan baltalar yaptılar. Bu madenciler gerçekten üstün hünerli, uz-manlaşmış, usta kişilerdi. Çıkardıkları şeyleri çiftçilerin ürettiği fazlatahıl ve etle takas ederek yaşadıkları hemen hemen kesindir. BugünMelanezya’da ve Yeni Gine’de az sayıda köy, çanak çömlek yapmak-ta, yaptıklarını denizaşırı yerlere kadar diğer topluluklara satmakta

son derece uzmanlaşmış durumdadır. Vahşilerin toplulukları, varlıklarını yiyecek üretici topluluklarla yan yana sürdürmüşlerdir ve bugün de sürdürmektedirler. Yiyeceküretici topluluklar günümüzde, çiftlik ürünlerini avcı ve toplayıcıtoplulukların av hayvanları ve orman ürünleriyle değiş tokuş ediyor-lar. Aynı türden birbirlerini tamamlayıcı ilişkiler geçmişte de olmuşolabilir. İngiltere’nin güneyindeki yüksek otiaklıklarda yaşayan neo-litik sığır çobanları ve madenciler, attıkları çöplerin arasında geyik

kemiklerinin miktarı pek fazla olmadığı halde çok sayıda geyik boy-nuzunu delici araçlar olarak kullanmışlardır. Bu geyik boynuzlan,güneydeki yüksek otlaklıkların kuzey bölgelerinde yaşayan mezoli-tik avcı toplumlarının torunlarından sağlanmış olabilir.

 Artık av peşinde koşarken, avcılar, hatta en ilkel tarımcılardan ve sığır çobanlarından daha sık ve daha uzaklara gitmek eğilimindeydiler. Avcı kabileler, av seferleri ile neolitik köylerin şu ya da bu

 yoldan mutlaka elde etmiş bulundukları yabancı malların buralaraulaştırılması işini kârlı bir biçimde birlikte sürdürmüş olabilirler.Britanya’da Kuzey Galya’daki Penmaenmawr’daki Graig Llwydd taş-larından yapılmış baltalar, göçmen “Batılı” yiyecek üreticisi toplumların tersine, yerli mezolitik ırkın soyu olan halkın pek beğendiği birçömlek tipiyle birlikte Wiltshire ve Anglesey adasına getirilmiş gö-rünüyor. Kısaca profesyonel tacirlerin bir kısmı yiyecek toplayıcısıtoplumların nüfus fazlasından çıkmış olabilir.

Dolayısıyla, neolitik topluluğun ekonomik bakımdan kendine yeterliliği, bu gibi bir toplumun ender olarak kesinlikle toprağa yer-leşmiş bulunmasından ötürü, gerçek olmaktan çok potansiyel birdurumdur. Öteki gruplarla ilişkiler olasılıkla paleolitik yiyecek top-layıcısı toplumlar arasındakinden daha sık ve daha yaygındır. İnsantecrübesinin o çapta bir birikime ulaşmasını neolitik devrim hızlan-dırmıştı.

Bununla birlikte, çöldeki bir vahada hareketsiz kalmış, yalçın dağ-

lar arasındaki bir vadinin tabanında sıkışrpış ya da izi yolu belirsizbir ormanın çevirdiği bir yerleşme yerinde kuşatılmış neolitik köy-ler, dış dünyayla ancak rastlantısal olarak kurulan ilişkilerden yarar-

77

Page 79: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 79/300

lanabilmişlerdir. Zamanlarının büyük kısmını, ekonomilerini vearaçgereçlerini kesinlikle özel ve yerel nitelikleri olan bir çevreyeuydurma çabalarında kullanmışlardır. Ekonomilerini ve araçgereç-lerini yerel koşullara uydurma çabası, her topluma, keşif ve icatlar-da bulunma yolunda kendine özgü farklı olanaklar sunacaktır.

Böyle her grup kendi koşullarına uygun farklı gelenekler geliştire-cektir. Arkeolojinin ve etnografyanın ortaya çıkardığı gerçek budur.Tek bir “neolitik kül tür'’ yoktur, fakat sayısı sınırsız birçok

neolitik kültürler vardır. Her biri ekip biçtikleri bitkilerin ya da bes-lendikleri hayvanların çeşitlerine göre, bitki yetiştirme ile hayvan ye-tiştirmenin ekonomilerindeki oranlarına, yerleştikleri yerlerin farklı-lıklarına, evlerinin planlarına ve yapılarına, baltalarının biçimlerine

 ve hangi maddeden yapılmış olduklarına, kap kacaklarının şekil ve

süslerine, gömme âdetlerindeki, muska modalarındaki ve sanat stil-lerindeki daha büyük farklılıklara göre birbirlerinden ayırt edilebilir-ler. Her neolitik kültür geliştiği özel çevreye az çok uygun bir ideo-lojiyle, yaklaşık olarak, özgül bir çevreye uyarlanmayı temsil eder.Kültürlerarası farklılıklar, önce salt yerel nitelikli ve o bölgenin jeo-lojik, iklimsel ya da botanik özellikleriyle koşullanmış olan küçükküçük bulgu ya da icatların çokluğundan, sonra da keyfî yani nede-ni açıklanamamış üslup özelliklerinden doğar.

Böyle olunca, “neolitik bilim”den söz edemeyiz, ancak “neolitikbilimlcr”den söz edebiliriz. Barbar toplumların elleri altında, atalarıolan vahşi toplumlara göre, çoğu kez onlardan daha etkin bir de-neyime dayanan daha zengin bir bilimsel gelenekler birikimi vardı ve bunu başanlı bir biçimde uygulamışlardı. Gerçekten, neolitik top-lumlar, eski taş devrinde hiç bilinmeyen kap kacak yapma kimyası-nı, ekmek pişirme ve bira mayalandırma biyokimyasını, tarımsalbotaniği ve benzeri bilimleri bu geleneklerin içine katmışlardır. Fa-kat bunlar her toplumda, o topluma özgü bir yoldan, kuşaktan ku-şağa geçirilip zenginleştirilmiştir. Örneğin, her neolitik toplumdaaynı olan evrensel bir çömlekçilik bilgisi yoktu, fakat ne kadar neo-litik toplum varsa o kadar çok geleneksel çömlekçilik yöntemleri vardı. Hatta, bu gelenekler bize aynı konuda yapılmış çeşitlemelergibi görünürse de, bu farklı geleneksel yöntemleri kuşaktan kuşağageçiren kadınlar, çömlekçilikteki ana konu ile ana konuya yapılan

 ve zorunlu olmayan eklentileri güçlükle ayırt edebilmişlerdir. Bar-bar toplumların biliminin pratik teknik kurallarına, muhakkak ki,sonuca hiçbir olumlu etkisi olmayan boş ayin ve afsun sözleri kü-

78

Page 80: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 80/300

mesi karıştırılmıştır. Hatta aydın ve yüksek derecede uygarlaşmış Yunanlılar bile, hâlâ, pişirilen toprak kaplan çatlatan bir cinden kor-kuyorlar, bu nedenle onu kaçırmak için fırınlarına çirkin bir Gorgon(*) maskesi asıyorlardı.

Bununla birlikte neolitik toplumlar arasında var olduğu açıkça

anlaşılan karşılıklı ilişkiler bazı teknik bilgilerin alışverişini de sağla-mıştır. Bu karşılıklı teknik bilgi alışverişinde kıyaslama olanaklarıasal olmayan unsurların ayıklanmasına yardımcı olacaktır. Biliminbundan sonraki tarihi, geniş ölçüde başlangıçta bir topluma esin

 veren yararlı fikirlerin bu çevreyi aşıp yayılmasının ve bir zamanlargeleneksel ayinler arasına sıkıştırılmış olan etkin süreçlerin bu ge-lenekler arasından seçilip ortaya çıkarılmasının tarihidir.

Tarihte barbar toplumlar, ideolojik bir desteğe, vahşi toplumla

rın duydukları ihtiyaçtan daha az olmayan bir ihtiyaç duyuyorlarmışgibi davranmışlar ve zamanımızdaki barbar topluluklar hâlâ bu yol-da davranıyorlarsa da, bir “neolitik din”in varlığından söz etmek,bir “neolitik bilim”den söz etmekten de zordur. Neolitik toplumların çoğu, ölülerini, (ister olağan mezarlıklara, ister evlerinin altına

 ya da yanına gömmüş olsunlar) paleolitik avcılardan daha bir tan-tanalı törenlerle gömmüşlerdir. Gerçekten Akdeniz dünyasında göm-me gelenekleri, korkunç bir emek harcanarak, ölen kimsenin evininbir örneğimin yer altında kazılmasını gerektiriyordu; Batı ve Kuzey

 Avrupa’da ölen kimselerin evlerinin örneği muazzam kaya parçala-rına oyuldu ve bunlar daha büyük bir toplumsal emek harcanarak,üzerleri koskoca taş yığınlarıyla örtülen toprak altındaki evlere ko-nuldu. Ölünün böylesine büyük bir saygıyla toprağa verilişinin, hernasılsa topraktan fışkıracak ürünleri etkileyeceğinin umulmasındanileri geldiği, bazı toplumların bu yoldaki davranışlarını açıklayan ak-la yakın bir yorum olabilirse de, bu, bütün toplumlara genellenebi-lecek bir yorum değildir. Ayinle gömme, dünyadaki tüm barbartoplumlann izlediği bir uygulama olmadığı gibi, arkeoloji henüz Av-rupa’daki tüm neolitik toplumların ölülerini ayinle gömdükleriniortaya çıkarmış değildir.

Mısır’daki, Suriye’deki, İran’daki ve bütün Akdeniz çevresi ileGüneydoğu Avrupa’daki ve hatta bazen İngiltere’deki neolitik top-lumlar, balçığa biçim vererek ya da taşı veya kemiği yontarak kadın

Gorgonlar, Yunan mitolojisinde kendilerine bakanlan tAş haline getirdikleri, saçları canlı yılanlar biçiminde olduğu söylenen üç kadın cindir, (ç.ıı.)

79

Page 81: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 81/300

heykelcikleri yapmrşlardır. Bu gibi heykelcikler genellikle “Ana Tan-rıçamın suretleri olarak yorumlanmıştır; bağrından ekinlerin fışkır-dığı toprağın, doğal olayları taklit ve temsil eden ayin ve sihirlerle“kontrol” edilebileceği kadar, bir kadının ricalarla (dualarla) ve ar-mağanlarla (kurbanlarla) etkilenmesi gibi etkilenebilecek bir kadın

olarak düşünüldüğü yolunda yorumlandı. Bu heykelcikler bazı ör-neklerinde gerçekten, Mezopotamya’da, Suriye’de ve Yunanistan’dadaha sonra, yazılı tarih dönemleri toplumları tarafından yapılmışolan, bu toplumların benimsedikleri tanrıçaların heykellerinin ana-ları olarak görülürler. Döllenmede bu tanrıçanın erkek eşiyse, Ana-dolu’da, Balkanlar’da ve İngiltere’de, yalnızca balçıktan yapılmış yada taştan yontulmuş “pballos*larlaP) temsil edilmiştir.

Barbar toplulukların doğa üzerinde daha geniş bir gerçek dene-

tim kurmalarına rağmen, sihir uygulamaları neolitik zamanlarda dasürmüş olmalı. Elimizde bunun bütün Akdeniz çevresindeki ve ay-nı zamanda Merimde’deki neolitik tohumlar tarafından yapılan muskalarda  dolaysız kanıtları var; Merimde’de örneğin, olasılıkla onutakana yeni bir alet olan taş baltada saklı gizemli gücü, yani manayı 

 vereceği inancıyla, kolyelere takılmak üzere minik taş baltalar yapıl-dı. Nitekim Thurnwald, “sihir tedbir ve törenlerine, hepsinden çokzanaatçılığın yüksek derecede geliştiği toplumlarda önem verilmiş-

tir” görüşünü de öne sürer. Doğal olarak barbarların sihri de, vah-şilerin sihri gibi bir anlatım bulacaktır. Özel olarak, erkekle dişinintörensel olarak birleşmeleri, doğanın verimli olmasını simgeleyecek

 ve buna “neden” olacaktır. Fakat, hiç değilse tahıl yetiştiren top-lumlarda bu döllenme temsilleri, vahşi toplumlardakinden daha çokbireyselleşmiş bir biçim almak durumundadırlar. Yakın Asya ve

 Akdeniz havzasının antik toplumları arasına geniş ölçüde yayılmışolan birtakım mitoslardan ve dinsel ayinlerden, birleşmenin sonra-dan yalnızca seçilmiş bir çift tarafından yapılan ayin haline getiril-diği sonucuna varılmıştır. Çünkü bu temsilde erkek oyuncu tahılı(ya da genel olarak bitkileri) temsil eder ve bir süre için önder rolüoynar: Bir “tahıl kralı” olur. Fakat temsil ettiği tahıl gibi gömülmesi

 ve yeniden doğması gerekir. Ölümlü insanların toplumunda, bu, okimsenin öldürülmesi ve yerini genç ve güçlü bir ardılın alması an-lamına gelir. Bu oyuncularda doğanın üretici güçleri kişileştirilir,

“tanrıçalar” ve “tanrılar” haline gelir.

W Phallos, Bski Yunnncnda erkeklik uxvu. (ç.n.)

80

Page 82: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 82/300

Fakat eğer toplum, tahıl kralının öldürülmesi yerine, bir tutsağınöldürülmesinin ya da bu olayın sihir ayinleriyle salt sembolik birbiçimde canlandırılmasının konabileceğine razı edilmişse, “tahıl kra-lı" aynı zamanda dünyevi bir kral olma yolundadır; o kimse aynızamanda daha önce bir savaş şefi görevi görmüşse, bu geçiş daha

da kolaylaşacaktır. Yazılı tarih döneminin şafağında karşılaştığımıztürden “tanrıkrallar"ın ortaya çıkmış olabilecekleri yollardan biribudur. Böyle krallıkların ya da şefliklerin, Yakın Asya ve Avrupa'daneolitik zamanlarda gerçekten kurulmuş olup olmadıkları doğrudanbelgeleriyle ortaya konamamışar. Mısır'da, Mezopotamya'da ve Yu-nanistan’da, tarihi krallar, bir zamanlar tahıl kralına yakıştırılan döl-lenme ayinindeki işlevlerin birçoğunu yapmışlardır. Çağımızın bir-çok barbar toplumları, otoriteleri askeri güçlerine olduğu kadar

sihirbazlıklarına da dayanan kalınmsal şefleri kabullenmiş durum-dadırlar. Neolitik Avrupa'da Batılılar denen topluluklara ait bazıköylerde görülen, diğer evlerden daha büyük ve merkezi bir konu-mu olmasından dolayı göze çarpan tek bir evin bulunması, bununbir şefin konutu olacağı yolunda açıklanmıştır. Atlantik kıyıların-daki büyük taş mezarlar ve Britanya'daki geniş uzun tümsekler şef-lerin kabirleri olarak yorumlandı. Fakat “önderlik ilkesi”ne inanan

 Alman bilginleri bile, bir Tunalı köyünde KölnLindenthal’deki gi-bi şeflik kurumunun varlığı yolunda herhangi bir belirti ortaya çıka-ramamışlardır.

Her ne olursa olsun, “akrabalık" ilkesine dayanan klan yapısının ve topluluğunun, neolitik devrim sırasında bozulmadan, varlığınıbu devrimin sonrasında da sürdürdüğü kabul edilebilir. Günümü-zün barbar topluluklarında toprak, normal olarak klanın ortak ma-lıdır. Eğer ortaklaşa ekilip biçilmiyorsa toprak parçaları, yalnızca

kullanmaları için tek tek “ailelere" dağıtılır ve bu dağıtım genellikleher yıl yeniden yapılır. Otlaklar elbet ortaktır. Salt tarımla uğraşantoplumlarda, kadının kolektif ekonomiye katkıları sayesinde, akra-balık doğal olarak kadının soy çizgisine dayanır ve “ana hakkı" sis-temi egemendir. Sürü besleyici topluluklarda ise bunun tersine, eko-nomik ve toplumsal nüfuz erkeklere geçer ve akrabalık babanınsoy çizgisini izler.

Neolitik devrimi izleyen dönemde, Homo sctpiens türünün sayıca

artışı biyolojik olarak bu devrimi onaylamıştır. Gerçi gene küçükolmakla birlikte, neolitik topluluklar, aslında paleolitik ya da mezolitik gruplardan bir hayli geniş ve çok daha kalabalık topluluklardı.

81

Page 83: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 83/300

Bütün eski taş devrinden zamanımıza birkaç yüz insan fosili kalma-sına karşılık, Yakın Asya’da, Mısır’da ve Avrupa’da, neolitik devrimile şehir devrimi arasındaki dönemden, yani bir tunç çağı ekonomi-sine geçiş döneminden kalma, gerçekten binlerce iskelet bulunmuş-tur. Oysa eski taş devri, yeni taş devrinin (neolitik çağın) on ile elli

katı arasında uzun bir zaman kesimini kapsamış olmalı.Neolitik nüfusun artışı, sonunda, neolitik ekonomi içindeki çe-

lişkilerle sınırlanmıştır. İnsanların sayılarının artışı, üzerlerinde yaşa-dıkları toprakları genişletmelerine yol açtı. Bir toplumun nüfusunaeklenen yeni aileler ancak yeni toprak parçalarının işlenmesi ve kü-çükbaş hayvan yetiştirmek için yeni çayırlar bulunmasıyla beslene-biliyordu. Barbarlık düzeni sınırları içindeki yiyecek üreticileri mut-laka yayılmak zorundaydılar. Ekonomik bakımdan kendine yeterliolan her köy yavru köyler çıkaradurmalıdır. Neolitik ekonominindünya çapındaki yayılımında bu sürecin kanıtları görülür. Uygula-mada, yiyecek üreticileri, toplayıcıları zararına genişlemişlerdir. Yi- yecek toplayıcıları ise, her zaman sürülmelerine ya da yok olup git-melerine boyun eğmemişlerdir. Bazen vahşi topluluklar, kendileriniortadan kaldırmaya çalışan barbar toplumların ekonomilerini be-nimseyip bu ekonomiyi kendi yapılarına uydurmuşlardır. Kuzey

 Avrupa’nın neolitik kültürleri buralara doğru ilerleyen Tunalılardan ve diğer çiftçi toplumlardan sürü beslemekle tahıl yetiştirmeyi vekap kacak yapmayı, yün eğirmeyi ve dokumayı öğrenmiş mezolitikorroan halklarının eseri olarak görülür. Çiftçiliği bu şekilde öğrenentoplumlar, yayılan çiftçilik selinin çapını genişletip, onun yayılmahızını artırmışlardır. Uzun dönemde çeşitli akımlar birbirleriyle kar-şılaştılar. Yakınlık karşılıklı tecrübe alışverişine ve bilgi birikimineolanak hazırladı.

Fakat farklı ekonomik düzene sahip toplumların karşılaşmasıher zaman dostça sonuçlar doğurmuşa benzemiyor. Çünkü hepsiaynı nitelikteki topraklar için birbirleriyle rekabet ediyorlardı ve butür topraklar sınırsız değildi. Yalnızca böyle bir rekabet bile savaşa yol açabilir. En eski Tunalılar barışçı bir halk olarak yaşamış görü-nürler; avcı toplumların mezarlarında savaş aletleri bulunmasınakarşılık, onların mezarlarında savaş silahları bulunmamıştır. Köyle-rinde askeri savunma tedbirleri yoktu. KölnLindenthal’ın son kö-

 yünün ayrıntılı tahkimatlarla savunulup, bu devre ait mezarlara si-lahların konulmuş olması bir rastlantı değildir. Avrupa’da neolitikdevrin son dönemlerinde taş savaş baltası ve çakmaktaşından yapıl-

82

Page 84: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 84/300

mış hançerler biçimindeki silahlar, mezarları süsleyen eşyaların engöze çarpan parçaları haline gelmişlerdir.

Kuzey ve Orta Avrupa'da henüz işgal edilmemiş fakat kolaytarım yapılabilir toprakların kıtlaşmasının, herkesin herkesle savaşıdurumuna yol açtığını hemen hemen görürüz. Aynı süreç, daha az

belirgin biçimde de olsa, diğer yerlerde de izlenebilir. Balkanlarda-ki, Yunanistan’daki, Anadolu’daki, Suriye’deki ve İran’daki höyük-lerde birbiri üstüne yığılmış tabakalar arasında büyük kültür deği-şiklikleriyle karşılaşırız. Bu tür ani değişiklikler, bir toplumun yerinifarklı geleneklere sahip olan bir diğer toplumun alışını, başka bir de-

 yişle, bir halkın bir başka halk tarafından fethedilmesini, sürülmesi-ni ya da köle edilmesini simgeleyen belirtiler olarak görülür. Bir ye-rin halkının savaşların etkisiyle bu şekilde değişmesi, Kuzey Ameri-

ka’daki ve Pasifik’teki toplumlar hakkında etnografların yazdıkla-rında da görüldüğü gibi, barbar yaşamın tekrar tekrar karşımıza çı-kan bir özelliğidir.

Diğer topluluklann ekip biçmekte ve sürülerini otlatmakta olduklan ekin tarlalannı ve çayırlan ele geçirme, doğal olarak, topraklann bes-lediği toplam nüfusta bir artışa yol açmaz; bu yol barbar toplumun sö-zünü ettiğimiz çelişkisinin çözüm yolu olamaz. Savaşmak ve adam öl-dürmek, insanların sayısını artırmaktan çok, azaltır.

Bununla birlikte, arkeolojik kayıtta kültürün değişmesi her za-man daha önceki toplumun yok oluşu anlamına gelmez; sonuç, için-de daha önce o yerde yaşayan toplumun üyelerinin bazılarının ya-şamaya devam ettiklerini gösteren eski araç gereçlerin varlıklarınısürdürdükleri bir “karma kültür” de olabilir. Orta Avrupa’da son-raki neolitik kültürler, Tunalılar denen yerli halkın geleneklerinin,kuzeyin ağaçlı ovalarında geliştirilmiş geleneklerle birleştirilmiş bi-çimlerinden alınan bazı özellikler gösterirler. Eski Tunalılar ırkınınbir kısmı, Kuzeyliler tarafından köleleştirilmiş olsalar bile, öldürül-memiş olmalıdır. Karma kültürler, toplumun yönetenlerle yöneti-lenler olmak üzere bölündüğü tabakalı toplumlara işaret edebilir.Ne olursa olsun, farklı çevrelerin yarattığı iki toplumsal geleneğinkarışmasıyla ortaya çıkan kültürler, böylelikle karışan kültürlerin herbirinden daha zengindir. Karma kültürler, insanlığın tecrübesininbirikimi olayının en önemli süreçlerinden birini açıklar. Ayrıca, ola-

sılıkla, toplumun klan biçiminde ve “akrabalık” ilkesine göre örgüt-lenişinin çözülmeye başladığı dönemi temsil ederler.Neolitik ekonominin ikinci kusuru, barbar köy toplumunun çok 

83

Page 85: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 85/300

değer verdiği kendine yeterlikten başka bir şey değildi. Böyle birtopluluk gerçekten, yiyecek kaynakları ve çevresi üzerinde, herhan-gi bir vahşi grubun kurduğundan çok daha büyük bir denetim kur-muş ve ileride çıkabilecek olayları karşılamak için geleceğini akıllıolarak planlayabilmişti. Fakat bu yoldaki bütün çabaları ve planları,

kendi denetimi dışında kalan olaylar tarafından boşa çıkarılabilirdi:Kuraklıklar, seller, fırtınalar, donlar, salgın hastalıklar, dolular, ekin-leri ve sürüleri yok edebilir. Hatta, yerel bir başarısızlık kıtlığa vekendi içine kapanık, yalıtılmış toplumun yok olmasına yol açabilir.Kendi yedekleri, uzunca süren art arda gelen felaketler dalgasınıaşmaya ya da etkin bir çapta önleyici tedbirler almasına yetmeyecekkadar azdır.

Sonunda neolitik ekonominin her iki çelişkiden kurtuluş yolunu

şehir devrimi buldu.

Page 86: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 86/300

BAKIR ÇAĞININ YÜKSEK BARBARLIĞIIV.

Neolitik ekonominin içindeki en kötü çelişkiler, çiftçiler toprak-

tan iç ihtiyaçlarının üzerinde bir artıürün elde etmeye razı edildik-leri veya zorlandıkları ve bu artıürün doğrudan doğruya kendi yi- yeceklerini üretme işiyle uğraşmayan yeni ekonomik sınıfları besle-mek zorunda kullanıldığı zaman aşılmıştı. Gerekli artıiirün üretmeolanağı, neolitik ekonominin özünde saklıydı. Böyle olmakla birlik-te, bunun gerçekleşmesi, toplumsal ve ekonomik ilişkilerde değişik-likleri ve tüm barbarların sahip oldukları uygulamalı bilimlere yenibilgilerin katılmasını gerektirmiştir. İÖ 3000’den önceki bin yıl ka

darlık dönem, faydalı icat ve keşiflerin yapılmış olması bakımından,belki de İS 16. yüzyıla kadar insanlık tarihindeki herhangi bir de-

 virden daha verimliydi. Bu devirde sağlanan başarılar, benim “şehirdevrimi” diye adlandırdığım toplumun ekonomik alanda yenidenörgütlenişi hareketine olanak vermiştir.

Neolitik devrim, uzak tarih öncesinin koyu karanlığında doğdu. Arkeolojik bir güneşin yansıyan ışınlarının hafifçe aydınlattığı az sa- yıda tepeden ve sonradan ortaya çıkarılan tablodan yapılan çıkar-

samalarla, bu ilk devrimin oluşumunu, ancak kabataslak canlandır-dık. İkinci devrim (şehir devrimi) ise tarihöncesi devirlerin alaca-karanlığında hemen hemen gözlerimizin önünde başlar ve doruğu-na ancak yazılı tarih şafağının sökmesiyle ulaşır.

Bu devrimin oluştuğu alanın sınırları (bugünkü eksik bilgi ve bul-gularımızla) iğreti olarak çizilebilir: Batıda Büyük Sahra ve Akdeniz,

85

Page 87: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 87/300

doğuda Tar Çölü ve Himalayalar, kuzeyde Avrasya sıradağları omur-gası Balkanlar, Kafkaslar, Elburz, Hindukuş Dağlan ve güneyde,rastlantı olarak, Yengeç Dönencesi. Bu bölgenin jeolojik, fızyografık ve iklimsel koşullan, devrimci gelişmeye elverişli olduklarını gös-termişlerdir. Bölgenin topraklan değişikliklere yol açacak buluşlar

için gerekli hammaddeleri vermiştir. Yoğun bir toplumsal örgütle-nişi teşvik eden ve geniş çapta bir işbirliğini cömertçe ödüllendirenözellikleri vardır. Yeni bilgilerin biriktirilmesine, temel maddelerintoplanıp bir araya getirilmesine yarayan ulaştırma kolaylıkları sağla-mıştı. Son olarak, bulutsuz gökleri, diğer enlem derecelerinde çoğuzaman bulutların kapattığı gök cisimlerinin bir örnek devinimleri-nin her gece etkin bir biçimde gözlemlenmesine hazırdılar.

Gerçi yazılı tarih öncesi zamanlarda bugünden daha iyi sulan-

makla birlikte, bu kuşağın tümü oldukça kuraktır. Sürekli yerleşme yalnızca bir nehrin ya da yıl boyunca kurumayan bir kaynağın ya-nında mümkündür. Tarım geniş ölçüde sulamaya bağlıdır: GerçiFilistin’de ve Suriye’de, sağanak alan ya da Arabistan’da bile sel ba-san topraklardan kapkaç ürün elde etmek mümkün ise de, başarıyı yalnızca düzenli sulama güvenceleyebilir. Aynı zamanda, bu bölge-de, çok çeşitli meyve ağaçları ve üzüm türleri yabani olarak yetişi- yordu. Her yıl ekinin, zeytinlerin, incirlerin ya da üzümlerin aynı

aylara rastlayan hasat zamanlarını beklemek, bu bitkilerin yetiştik-leri yere bağlı kalmak için güçlü bir nedendir. Meyve ağaçlarınabakan adamın, tahıl yetiştiricisine hâlâ çekici gelebilecek olan göçe-beliği büsbütün bırakması gerekir.

Sulama kanallarının kazılması ve bakımı, savunma surlarının ya-pılması ya da yolların döşenmesi kadar, hatta bunlardan fazla, toplumca birlikte yapılacak ödevlerdir. Bir bütün olarak toplumun, böyleortak bir çabayla kanallara alınan suyu, kullanacak kimselere pay-laştırması gerekir. Bu durumda suyun yönetimi, toplumun eline,doğaüstü yaptırımlara ek olarak büyük bir söz dinletme gücü verir.Toplum, suyun herkesçe kabul edilmiş olan kullanılma kurallarınauymayanları kanaldan yararlanmaktan men edebilir. Kurak bir böl-gede böyle bir yoksun bırakma, toprağın ve suyun hâlâ nispetenbol olduğu ılıman ya da tropik bir bölgeye göre çok daha sert bircezadır.

Bu bölge yerleşmeye elverişsiz dağlarla ve çöllerle bölünmüştür.Fakat bu dağların ve çöllerin kıyılarında ve aralarında, üzerlerindebirbirlerinden fazla uzak olmayacak biçimde köylerin serpiştirilebi

86

Page 88: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 88/300

leceği ve çobanların sürüleriyle dolaşabilecekleri elverişli bozkırlar vardır; öyle ki, bu durumda, genellikle topluluklararası ilişkiler,orman ya da çalılıklarda olduğundan daha kolay kurulabilir. Bu çokönemli kuşağın batı kesimi Breasted tarafından “Verimli Hilal” ola-rak adlandırılmıştır.

 Verimli Hilal'in batı ucu Mısır'dır. Burada Nil'in dar vadisi yük-sek düzlüğün yaşama elverişsiz çölünü boydan boya kesen yeşil birçizgi meydana getirir. Yıllık su baskınları nehrin her iki kıyısındakişeritleri ve kuzeyindeki geniş deltayı sular. Nehir aynı zamanda, gü-neydeki Birinci Cavlan ile Akdeniz arasında, çok büyük eşyalarınbile taşınabildiği, hareketli bir yol sağlar. Verimli Hilal'in batı ucun-dan ortalarına doğru varan kısmında, hatta sulamaya başvurulmak-sızın kuru tarım yapılmasına yetecek kadar yağmur alan yerler, Fi-

listin'in vadileri ve ovaları ile Suriye'nin dar kıyı şeridi bulunur.Burada Lübnan'ın doğusundan ve antiLübnan'dan, Dicle’nin öte-sindeki İran dağlarına kadar geniş bir bozkır kuşağı uzanır. VerimliHilal'in bu “semeri” boyunca uzanan topraklara antik Suriye ve

 Asur (Musul vilayeti) topraklarına koyunları otlatacak, hatta istik-rarsız mısır ürünleri almaya yetecek kadar kış yağmurları düşer. Fa-kat sürekli yerleşmeler, gerçekte, vahalar ve Ermeni dağlarından çı-kan birçok nehrin Fırat’ın, Colap'ın, Habur'un, Dicle'nin, Zap'ınkıyı şeritleri dışına çıkmamıştır. Nihayet Verimli Hilal'in doğudakiucunu sulama ve ulaştırma bakımından, Nil'in Mısır’da oynadığırolü Mezopotamya'da oynayan Dicle ve Fırat'ın aşağı kesimi oluş-turur.

 Verimli Hilal'in ortasında İran Yaylası bir çöl durumundadır. Fa-kat onu çevreleyen dağların eteklerinden, tarlaları ve bahçeleri sula-maya yetecek kaynaklar ve çaylar çıkar. Nihayet Belucistan Dağları'nın ötesinde Sind ve Pencap uzanır. Burada, sulama ve yük taşımakonusunda, Mezopotamya'daki koşullar, altı koluyla birlikte İndüstarafından, çok daha büyük çapta yaratılmıştır.

 Arkeolojik kayıtlar bozkırlar ve yaylalar üzerindeki küçük vaha larda başlar. Buralarda, kuraklık tehdidine rağmen, bakir toprağıtarıma açmanın güçlükleri, büyük nehirlerin sel yataklarında girişi-len çabalardan daha korkutucu değildir. Toplumlar, küçük başlan-gıç girişimleriyle sulamayı ve kanallar açmayı öğrenme şansına sa-

hiptirler.Böyle bir toplumla, daha önce Batı İran'daki Silk’de karşılaşmış-tık. Burada bulunan en eski kültür, yayladaki ve kuzeyde Türkis

87

Page 89: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 89/300

tan'daki (Türkmenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ndeki) Merv Vahası’nda bulunan Anav'a kadar yerleşme yerlerindeki öteki kül-türlerle oranlanabilir.

Silk'de görülen bu en eski kültürden sonraki ikinci aşama, dahaönce anlattığımız köylerin yıkıntıları üzerinde kurulan köylerde gö-

rülebilir. Evler artık elle dört köşe hale getirilmiş balçıktan (pise)değil, güneşte kurutulan kalıplanmış kerpiçten yapılmaktadır. Top-layıcılığın ortaklaşa ekonomi içindeki rolü daha önemsizleşmiştir;evcil hayvan türlerine atlar da katılmıştır. Dağların öte yakasındakiülkelerden Basra Körfezi'nden deniz hayvanlarının kabukları geti-rilmiştir. Bakır artık ender olmayan, yaygın bir maddedir, fakat hâlâsoğuk dövme yöntemiyle işlenen üstün nitelikli bir taş durumun-dadır. Araç gereçler yerel kemik, taş ve çakmaktaşına benzeyen ko-

 yu renkli taşlarla, bunlara ek olarak, az miktarda ithal edilen obsid yen taşlarından yapılmıştır. Toprak kapları pişirmek içinse özel tuğ-la ocakları yapılmıştır.

Sonra, Silk III ile köy yeni bir yerleşme yerine, eskisine yakın veaynı ırmakla sulanan bir yere taşınmıştır. Genel olarak hâlâ yerelmaddelerle yapılmış yerli araç gereçler kullanılmaktadır. Fakat bal-taları ve hâlâ lüks eşya durumunda olmaları gereken diğer araç ge-reçleri yapmak için bakır, döküm yoluyla ustaca işlenmiştir. Altın

 ve gümüş ithal edilmiş ve Kuzey Afganistan'dan laciverttaşı (lapis laydı) getirilmiştir. Kap kacakları elle yapan çömlekçiler yerine, hız-la dönen bir çark üzerinde çabucak kaplar yapan çömlekçiler görü-lür. Ve insanlar sahibi oldukları şeyleri işaretlemek için mühürlerkullanırlar. Nihayet Silk IV, Kerhe Nehri'nin alüvyonlu vadisindeuygarlığa ulaşmış olan ve İÖ 3000 dolaylarında uygarlığı barbardağlılara zorla kabul ettirmiş olan okuyup yazmayı bilen Elamlılarınbir kolonisidir.

Her ne kadar İran'da, Silk'de keşfedilenlerle aynı tarihlere ait ol-dukları kanıtlanamazsa da, aynı aşamalarla Suriye ve Asur'da dakarşılaşılır. Suriye kıyılarındaki (İskenderun yakınlarındaki) RasShamra'dan Dicle’nin doğusundaki Ninova ve Tepe Gawra’ya ka-dar uzanan alanda höyüklerin altındaki köy harabeleri, İran'ın veMısır'ın neolitik kültürleriyle özdeş olmayan, fakat haklarındaki bil-gimiz hâlâ eksik olmakla birlikte, olasılıkla onlara paralel bir “neo-

litik” kültürün varlığını ortaya koymaktadır. II. aşamayı temsil edenbir sonraki yerleşme yerleri, birinci yerleşmenin halkından farklı,fakat bütün bu kuşak boyunca şaşılacak kadar türdeş geleneklere

88

Page 90: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 90/300

Page 91: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 91/300

ğı genel olarak geriledi. Öte yandan, Suriye'deki ve Kuzey Irak'takial'Ubaid halkları, çömlekçileri hâlâ elleriyle kap kacak yaparlarken,ekonomilerini düzenli maden ikmali sağlamak için örgütlemek ye-rine genel olarak yerel taşlan kullanmaya devam etmekle yetinmiş-lerse de, artık madenler döküm yoluyla ustaca işleniyordu. Muska-

lar, arkalarında bir tutamağın da bulunduğu özel kare ya da düğmebiçimleri verilen ve yüzlerine hayvan resimleri kazınmış mühürlerhalinde geliştirildiler.

Suriye’de III. aşamadan sonra bazı yerleşme yerleri geçici olarakterk edilmiştir. Fakat Asur’daki, özellikle topu topu 24 kilometreuzakta bulunan, ileride Ninova ve Tepe Gawra olacak köyler, kü-çük kasabalar haline geldiler. Tepe Gawra’da aynı yer üzerinde artarda yapılmış olmalarıyla, maddi kültürdeki tüm kökten değişmeleri

aşarak süren bir geleneğin varlığını kanıtlayan sunaklar, fırınlardapişirilmiş tuğlalarla yapılan ve içlerinde birden çok odalar bulunanküçük tapınaklara dönüştüler. Bunlar hâlâ bir meydan çevresindeüç tapınaktan oluşan bir grup halindedirler, fakat artık bunlardanbirisi şimdi 17’ye 13 metrelik bir alanı tamamen kaplayan büyük-lüktedir. Balçıktan yapılmış araba modelleri ve hatta üstü kapalıarabalar, tekerlekli araçların bilindiğine hiç kuşku bırakmaz. Zatenkap kacaklar da döner çarklarla biçimlendirilmektedir. Fakat bal-talar, orak ağızları ve diğer endüstriyel araç gereçler ve hatta silah-lar, hâlâ genellikle taştan ve diğer yerel maddelerden yapılmaktaydı.

 Afganistan'da laciverttaşının, Sümer'den küçük mamul malların vediğer lüks eşyaların ithal edildiği kesindir. Fakat temelde neolitikekonominin kendine yeterliği korunmuştur. Gene de güneyden ya-pılan ithalat, bu Asur köylerinin Aşağı Mezopotamya'daki gerçekşehirlerle çağdaş olduklarını gösterir.

Kuzey İran'ın oldukça iyi sulanan bozkırlarında sürülüp ekile-bilir topraklar ve çayırlar, hâlâ öylesine boldu ki, karşılaştıkları hiç-bir güçlük, köylüleri ekonomilerini değiştirmeye zorlamadı. Araçgereç yapmak için bol bol bulunan yerel maddeleri kullanmak, bun-ların yerine konacak olan madenlerin düzenli olarak ithalini sağla-maktan daha kolaydı. Yeni bir ekonominin öğeleri, kendilerini ilkkez, İran'da Silk’de olduğu gibi, Asur'da da bir sonraki V. aşamadazorla kabul ettirdiler. Fakat bu benimsetme hemen hemen yazılı

tarih dönemlerinde olmuştur. Güney Irak’ta şehir devrimi incele-nirken bu olay daha iyi görülebilir.Küçük Asya yaylasındaki, Kıbrıs'taki ve Yunan yarımadasın-

90

Page 92: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 92/300

daki aynı biçimde donanmış diğer topluluklar kadar, Silk III ve onabenzeyen Suriye’deki al’Ubaid köyleri gibi topluluklar uygarlığıntüm teknik bilgi ve araçlarına sahiptirler. Buralarda eksik olan yal-nızca uygarlığın ekonomik örgütü ve toplumsal yapısı idi. Kalkoli-tik ) çağın bin küsur yılı süresince Yakındoğu halldan devrimci so-

nuçlara gebe buluşları bakır ve tunç işlemeciliğini, hayvanların çek-me gücünün koşumlanmasını, tekerlekli araçları, çömlekçi çarkını,tuğlayı, mührü gerçekleştirdiler. İÖ 3000’den önce bile insanlığınbu başarıları, hiç değilse Ege’ye, Türkistan’a ve Hindistan’a yayıl-maktaydı. Ve bin yıl kadar sonra Çin’e ve Britanya’ya ulaşacaklardı.Fakat tunç işçiliğinin Meksika ve Peru’daki iki yerel merkezi dı-şında, bu buluşlardan hiçbiri, yazılı tarih devirlerinin geç dönemlerinekadar Yeni Dünya’ya, Okyanusya’ya, Afrika’da Büyük Sahra’nın gü-

neyindeki bölgelere ulaşamadı. Arkeolojik kayıtlarda belgeleri bu-lunan bu buluşların önem ve niteliklerini açıklamak gereklidir.

Maden işletmeciliğinin yol açtığı değişiklikler ve devrimci so-nuçlar, arkeoloji üzerine yazılmış daha teknik kitaplarda da, benim

 Man Makes Himself  (İnsan Kendini Yaratır) adlı kitabımda da, ay-rıntılarıyla açıklanmıştır. Uygulamada bu, dört büyük buluşun bir-leştirilmesi demekti, bunlar; (1) bakırın dövülme yeteneği, (2) ergi-me yeteneği, (3) bakır cevherinden saf bakırın indirgenerek çıkarıl-

ması ve (4) alaşımlar idi. İster doğada saf olarak bulunan türü ol-sun, ister bakır bileşiklerinden indirgenerek elde edilmiş türü olsun,bakır, çakmaktaşı gibi keskinleştirilebilen bir taş olmaktan öte, aynızamanda, eğilebilen, dövülerek biçim verilebilen ve hatta kesilebile-cek tabakalar haline gelecek biçimde dövülerek inceltilebilen üstünnitelikli bir taş türü sanılmış olabilir. Bakırın bu özelliklerini, SilkI’deki toplumla bir sonraki bölümde sözleri edilecek olan Mısır’ınBadarianları ve Amratianları tanıyor ve bu özelliklerinden yararlan-mış görünüyorlar; bakırın bu özelliklerini, Colurhbus’un varışındanönce, Amerika’daki Kızılderililer de biliyorlardı.

İkinci olarak, ısıtıldığı zaman bakır, çömlekçi balçığı kadar ko-laylıkla biçim verilebilecek bir kıvama sahip olur; hatta sıvı hale ge-lip, içine döküldüğü herhangi bir şeyin ya da kalıbın biçimini alır.Soğuduktan sonra ise, bu biçimi korumakla kalmayıp taş kadar sert-

(*) Kalkolitik çağ: Bakırtaş çağı, bakırın bileşiklerinden indirgenerek ve dökülerek iş-lenmesinin bilinmediği, ancak doğada bulanan saf bakır ve bakır bileşikleri taşlarının dövülerek işlenmesinin bilindiği, bu yolla bakır aletlerin yapıldığı çağ. (ç.n.)

91

Page 93: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 93/300

Page 94: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 94/300

rak kullandılar. Bu kristal minerallerin tılsımlı bir biçimde metal ba-kıra dönüştürülmesinin icadı, oldukça bol miktarda bakır ikmalininkapılarını açtı. Silk III zamanında ve Suriye’de al’Ubaid kültürüdöneminde bu yollarla bakır elde edildi. Yakındoğu’da bunu diğermadenlerin —gümüşün, kurşunun, kalayın indirgenmesi izledi ve

böylece zaman sırası bakımından en son geldiği kesin olarak dör-düncü keşfe (tunca) yol açıldı.Bakıra bilinçli olarak antimuvan, arsenik, kurşun ya da hepsin-

den iyisi kalay karıştırılırsa, dökümü kolay, bu alaşımlardan yapıl-mış eşyalar ise daha dayanıklı olur. İÖ 3000’e gelindiğinde, bakırkalay alaşımının üstünlükleri Hindistan’da, Mezopotamya’da, Kü-çük Asya’da ve Yunanistan’da anlaşıldı; tunç keşfedildi. (Bundansonra, tersi belirtilmedikçe “tunç” sözcüğü bakırla kalayın alaşımı

anlamında kullanılacaktır.)Maden işletmeciliğinde uygulanan bilimler, tarımda ve hatta kap

kacak yapımında uygulanan bilimlerden kavranması çok daha güçbilimlerdir. Madeni eritirken meydana gelen kimyasal değişiklikler,balçığı çömlek haline dönüştüren değişikliklerden çok daha şaşırtıcıdeğişikliklerdir. Kristal ya da toz halindeki yeşil ya da mavi cevhe-rin kızıl bakıra dönüşmesi, gerçek bir yapı değişmesidir. Katı du-rumdan sıvı durumuna geçişi ve dökümde aldığı şekilde yeniden

katı duruma geçişi de daha az şaşırtıcı değildir. Bakır üzerinde yapı-lan işlemler, hatta çömlek yapmada, örmede ya da kayık yapımındauygulanan işlemlerden daha karmaşık ve daha heyecan vericidir.

Böyle olunca, çağdaş barbar topluluklar arasında olduğu gibi, yazılı tarih devirlerinin en eski toplumlarında da, maden işleyicilerinin her zaman uzman kişiler olmalarına şaşmamalı. Herhalde baş-langıcından beri maden işlemeciliği, bir teknik olduğu kadar bir za-naat idi. Madeni ocaktan çıkaran madencilerle onu işleyen maden-ciler, yalnızca özel becerilere sahip olmakla kalmayıp, aynı zamandabazı sırlardan da haberliydiler. Olasılıkla, onların zanaat görenekleride, avcılık göreneğinde ya da dokuma becerilerinde olduğu gibi, ay-nı somut öncel olma, örnek olma yöntemleriyle sonraki kuşaklara ve diğer toplumlara geçirilmiştir. Fakat sırları diğer zanaat ve bilgi-lerde olduğu gibi, toplumun tüm üyelerine açıklanmayip, dar bir çev-rede sınırlı kaldı; klanın her üyesi maden işleyicisi olarak yetiştiril-

medi. Ocaktan maden cevherini çıkarma, eritme ve dökme işlemle-ri, son derece incelikli işlemler olup, tarla sürme, sığır gütme gibidiğer işler arasında yapılamayacak kadar sürekli bir dikkati gerekti-

93

Page 95: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 95/300

Page 96: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 96/300

barbar maden işleyicilerinin işlemleri de böyle sihirsel nitelikli birdizi tedbirlerle doludur.

İkinci olarak, böyle bir göreneğin çıraklık yoluyla aktarılması,geniş ölçüde taklitçiliğe dayanır ve bu nedenle de tutucudur. Süreç-lerin soyut terimlerle tanımlanmasına gerek yoktur. Çırağın yapma-

sı gereken tek şey, ustanın her işlemini mümkün olduğu kadar ya-kından taklit etmektir. Böyle yapınca da, yararlı olabilecek bir deği-şiklik getirme fırsatını bulamaz.

Nihayet zanaat göreneği sır biçimine sokulmaya elverişlidir. Ba-badan oğula ya da ustadan çırağa geçirilir. Zanaatçılar, böylece za-naatlarının sırlarını kıskançlıkla koruyacak olan loncalar ya da klan-lar kurma eğilimindedirler. Barbar toplumlar arasında, vahşi toplumların klanlarının örgütleniş ilkesine, “akrabalık” temeline daya-

narak örgütlenmiş kalıtımsal zanaatklanlarına rastlarız.Madeni aletlerin benimsenmesi, böylece, saf neolitik ekonomi-

de bulunmayan yeni bir sınıfın ortaya çıkmasına yol açacaktır. Fa-kat bu aynı zamanda, neolitik ekonominin ayırt edici özelliği olanekonomik bakımdan kendine yeterliliği de yıkacaktır. Bir aile reisi,kendi yapamadığı, fakat maden işleyicisinden takasla almak zorun-da olduğu metal aletleri, sahip olunması gerekli araçlar olarak gör-dükçe, ekonomik bağımsızlığını feda eder. O andan başlayarak,

maden cevheri, külçeler ve baltalar gibi karın doyurmayan şeylerüreten uzmanları beslemek için, ailesinin ihtiyaçlarından öte birartıürün üretmesi gerekir.

Neolitik köy de pek sevdiği ekonomik bakımdan kendine yeter-liğini feda etmek zorunda kalacaktır. Bakır cevheri her yerde bulu-nabilen bir maden değildir. Damarları genellikle bitkilerin yetişme-sine elverişsiz dağlar arasında bulunur; pek az köy hemen çevresin-de bir bakır madenine sahip olabilir. Hemen her zaman eninde so-nunda hammadde ithal etmek zorunda kalınacaktır; bu maddelerinsürekli olarak kullanılması, sürekli bir ikmal düzeninin örgütlenme-sini, yani uygulamada ticareti gerektirir ve bu artık lüks mal ticaretideğildir. Madenin artık lüks bir maden olarak görülmeyip, bir ihti- yaç maddesi olarak görülmeye başlanmasıyla, yerel toplumsal bi-rim, salt bu nedenden ötürü, ithal edilen maddelere bağımlı halegelir. Toplum, yeni ihtiyaç haline gelmiş olan maddelerin maden

 yataklarından çıkarılması, indirgenmesi ve işlenmesi işinde çalıştırı-lan uzmanları beslemek için yiyecek maddeleri üretimini artırmakzorundadır.

95

Page 97: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 97/300

Bu durumda, bakırın oldukça kıt bulunuşundan, (bakır kalayalaşımı olan tunç standart metal olur olmaz) kalayın son derece kıtbir metal haline gelişinden ötürü ve ayrıca ağır hammaddelerin ta-şınmasındaki güçlüklerden dolayı, zorunlu uzmanları beslemek içinbüyük bir artıürün gerekti. Tunç araç gereçlerin yapılması için ol-

dukça büyük bir toplumsal emek verilmiştir, yani bunların yapıl-masında çeşitli aşamalarda birçok kimsenin çalışması gerekmiştir;bu nedenle kaçınılmaz olarak pahalı olurlar. Metalin üstünlükleri,tek başlarına köylüleri gerekli artıürünü üretmeye razı etmiş, za-manımızın iktisatçılannın deyimiyle, madeni aletlere karşı “efektiftalepli yaratmaya yetmiş gibi görünmektedir. Bu sonucun doğma-sında, madenin bir ihtiyaç maddesi haline gelmesinde iki öğeninetkisi olmuş görünür.

Bir yandan, taşın bile kıt olduğu DicleFırat deltası gibi alüv- yonlu vadilerin özel koşulları içinde, bakır ya da tunç aletlerin dahadayanıklı oluşları, gerçekten bu aletleri taştan ya da obsidyenden yapılmış aletlerden daha ekonomik kılmış olabilir. Öte yandan, sa- vaşta, özellikle yakın mücadelede, bir bakır bıçak ya da hançer, çak-maktaşından yapılmış silah, savaşın, tam düşmanınızı yaralayarakkurtulacağınız ya da mahvolacağınız en kritik anında kırılabilir. Yay-gın bir uygulama ya da herkesçe uyulan bir kural olarak mezarlara

konan ilk madeni eşyalar, aslında aletler değil, silahlardır. Uygula-mada mezarlara bu tür şeyler koymanın, alüvyon vadilerinden şehirdevriminin madeni araçlar talebini efektif kılan yeni bir ekonomikdüzen yaratmasından sonra yaygınlaştığını göreceğiz. Fakat bu süreiçinde madeni aletler yapımıyla ilişkisiz bir keşif ve icatlar dizisi,taşıma ücretlerini düşürerek, madeni alet talebinin karşılanmasınıkolaylaştırdı.

Et, sonra süt sağlamak için sığırı evcilleştirmiş olan bazı top-lumlar, böyle güçlü bir hayvanı evcilleştirmiş olmaları rastlantısın-dan yararlanarak, üzerlerindeki ağır çalışma yükünün bir kısmınıöküzün omuzlarına yüklemeyi düşündüler. Bu yolda ilk adım, belkide, o zamana kadar kadınların kullandığı çapanın bir farklı türünütarlada bir öküz çiftine çektirmekti. Hayvanın çekici gücünün sa-banın çekiminde kullanılabilmesi için, sabanın icadı yanı sıra, bo- yunduruğun ve koşum takımının icat edilmesi gerekliydi. Neyse ki

öküzün geniş omuzları hayvanın hareketini ya da nefes almasını en-gellemeden, boyunduruğa, kaymadan durabileceği bir yer sağlamış-tır. Sabanlar ilkin tümüyle tahtadan yapıldıkları için sabanın icadı-

%

Page 98: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 98/300

nın eskiliğinin tarihi konusunda elimizde hiçbir dolaysız belge (builk sabanların kalıntıları) yoktur. Yazılı ya da çizgili belgeler, saba-nın İÖ 3000’de Mezopotamya’da ve Mısır’da, bundan çok geç ol-mayan bir tarihte de Hindistan’da kullanıldığına tanıklık ederler.Sabanın İÖ 1400’den az sonra Çin’de kullanıldığı aynı şekilde ka-

nıtlanmıştır ve bundan çok geç olmayan tarihlerde saban resimlerita İsveç’teki kayalar üzerine kazınmıştır. Böylece, tunç gibi sabanda, İÖ 1000’lerde antik devirdeki yayılmasının sınırlarına ulaşmışoldu.

Saban, çiftçiliği, küçük toprak parçaları üzerinde yapılan ekimbiçiminden tarıma (tarlaların sürülmesiyle yapılan üretime) geçirdi

 ve bitki yetiştirmeyle sürü beslemeyi birbirinden ayrılmaz biçimde bir-leştirdi. Kadınları en ağır işten kurtardı, fakat bununla birlikte kadınlan

taneli ürün yetiştirme alanlarındaki tekellerinden ve bunun kendilerinesağladığı üstün toplumsal statüden etti. Barbar toplumlar arasında top-rak parçalarını çapayla işleyen kimseler genellikle kadınlar iken, tarlalansürenler erkeklerdir. Ve hatta en eski Sümer ve Mısır belgelerinde, sa-bancılar gerçekten erkeklerdir. Saban çeken öküzü, bu ağır işin üste-sinden gelebilecek kadar besleyebilmek için, öküzlere bozkırda otlatıl-malarıyla sağlanabilenden daha iyi yem sağlamak gerekti; öküzlergenellikle ahırlara kapatılıp özel olarak yetiştirilmiş kuru oda ya da hat-ta arpa ile beslendiler. Böylece, besiye çekilen hayvanın dışkısı, tarlalangübreleyebilecek hale geldi. Fakat en önemli yenilik, insanın, öküzükoşumlayarak, kendi kas enerjisinin sağladığı hareket ettirici gücü dı-şında bir hareket ettirici gücü denetimi altına alıp kullanmaya başlamasıydı. Öküz, bu açıdan buhar makinesine ve petrolle işleyen .motorlaradoğru atılmış ilk adımdı.

Bu hareket ettirici güç başka yerlerde de kullanılabilirdi. Nite-kim Kuzey Avrupa’nın karları üzerinde olduğu gibi, Yakın Asya’nıntozlu düzlüklerinde ağır yükler en uygun biçimde kızaklar üzerindetaşınabilir. Kuzey Avrupa’da bulunan bir kızağın mezolitik zaman-lara ait olduğu bilindiği gibi, kızağın Yakın Asya’da İÖ 4000’denönce kullanıldığını hemen hemen kesinlikle biliyoruz. Öküz boyundu-ruğu, yük kızağını saban çekercesine kolaylıkla çekebilir. Aynı ko-şum takımı her iki iş için de kullanılacaktır. Yazılı tarih öncesi de-

 virlerin yük kızakları hakkında, sabanlar hakkında olduğundan fazla

bir belgemiz yok, fakat yük kızakları Mezopotamya’da, hiç değilsecenaze törenlerinde, İÖ 2600 kadar geç bir tarihte halâ kullanılı- yordu.

97

Page 99: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 99/300

Ondan çok önce, dönme hareketinin uygulanması, yani tekerle-ğin icadıyla ulaştırma alanında bir devrim yapılmıştı. TekerleğinKuzey Suriye’de Halaf aşaması kadar erken tarihlerde uygulandığı yolunda bulanık belirtiler var. Her ne olursa olsun, Gawra’da bu-lunmuş modeller, iki ve dört tekerlekli arabaların İÖ 3000’lerde

 yaygın olarak kullanılmakta olduklarını gösterir. Sümer heykellerin-den ve İÖ 3. bin yıl mezarlarında bulunmuş gerçek bineklerininparçalarından, bu arabaların yapılarının ayrıntıları çıkarılabilir. Te-kerlekler birbirlerine sıkıca birleştirilmiş ve bakır mıhlarla tutturul-muş deriden bir tekerlek çemberiyle bağlanmış üç masif tahtadanmeydana geliyordu. Tekerlekler tek parça halinde, arabanın kasası-na yalnızca deri sırımlarla tutuşturulmuş olabilecek dingillerle bir-likte dönüyorlardı.

Bunlara benzer arabaların (kağnıların) Sardunya’da, Türkiye’de,Sind’de hâlâ kullanılmakta olduğu görülebilir. Ağır ve hantal ol-makla birlikte, dayanıklıdırlar ve hamallığa ya da yük kızağı ulaştır-masına göre büyük bir ilerlemeye işaret ederler. Bu araçlar, gerçek-ten otomobilin ataşıdırlar. İÖ 2000 dolaylarında tekerlekli araçlarİndüs Vadisi’nden Suriye kıyılarına kadar uzanan ülkelerde kullanılı- yorlardı. Mısır’da, İÖ 1600’den önce hiçbir tekerlekli araç kulla-nılmıyordu. Fakat buluş, İÖ 2000’de Girit’e ulaşmıştı ve ikinci bin

 yıl sona ermeden tekerlekli arabalar artık Çin’den İsveç’e kadar her yerde biliniyordu. Tekerleğin bulunuşundan bu tarihlere kadar ge-çen süre içinde, tekerlekli ulaştırma, diğer buluşlarla desteklenerekhayli hızlandırılmıştı.

 Adamların (ya da genellikle kadınların) omuzları en eski ulaştır-ma araçlarıydı. Fakat hayvanın harekete geçirici gücünden yararla-nılmaya başlanınca, yükün birtakım dilsiz hayvanların sırtına akta-rılması doğaldı. Öküz bu amaca pek uygun değildi. En eski yükhayvanı, vatanı Doğu Afrika olan eşek olmuş gibi görünüyor. İÖ3000’den az önce Mısır’da evcilleştirilmiş eşek biliniyordu ve ola-sılıkla ulaştırma işlerinde kullanılıyordu. Eşekler, muhakkak ki üçüncübin yılın erken tarihlerinde, Suriye’de ve Mezopotamya’da da aynıamaçlarla kullanıldılar. Fakat Yakın Asya’da sonradan evcilleştirilenbir yaban eşeği cinsi (onager) de vardır. Bu nedenle doğunun yük eşek-lerinin ne kadar Afrika asıllı oldukları açık değildir.

İran’da Silk’de ve Türkistan’da Anav’da İ.Ö. 4. bin yılda yaşa-mış atların kemikleri bulunmuştur. Atların anayurtlarından biri ola-sılıkla bu yörededir ve atların ilk kez evcilleştirildikleri en olası mer-

98

Page 100: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 100/300

kez Merv vahası olsa gerek. Fakat atlar Moğollar'da ve İskitler’deolduğu gibi, et ve süt sağlamak için de beslenebilirler. Etleri ve süt-leri için beslendikleri halde, binek, çeki ve yük hayvanları olarak dakullanılabilirler. Seyahatleri hızlandırma ve topluluklararası karşılıklıilişkileri kolaylaştırma yolu olarak at biniciliğinin başlayışı, yayılışı

 ve çapı, göz önünde tutulması gereken bir etkendir, fakat İÖ 2000’den önce biniciliğin ne çapta yaygın olduğu ve genel olarak at kullan-manın ne derece yaygın olduğu sorunu hâlâ çözümlenememiştir.

Develerin kullanılışı tarihi hakkında söylenebilecek şeyler de aynı-dır. İÖ 1000'den beri Yakın Asya çölleri arasında ulaştırma ve haber-leşme bu “çöl gemisi”ne bağlıdır. Fakat ondan çok önce, Anav'da, SilkI ya da Silk II dönemleri ile aynı tarihlere ait oldukları söylenen bir ta-bakada, deve kemikleri çıkmıştır; ayrıca İÖ 3000'den biraz önceki bir

tarihe ait olduğu söylenen bir Mısır mezarında tek bir devenin modeli vardır. Bu nedenle, bazı toplumlar, bu ülkelerarası ulaştırma aracına,daha İÖ 4. bin yılda bile sahip olmuş olabilirler.

Karayoluyla seyahat, Asyalı eşeklerin ya da atların veya her ikisi-nin de (sağlama almak için her iki türü de kapsamak üzere “binek-ler” diyelim) hafif, iki tekerlekli yük ya da savaş arabalarına koşul-masıyla hızlandırılmış oldu. Daha önce öküzü denetim altına almakiçin geliştirilmiş olan (İÖ 3. bin yıla ait Sümer resimlerinden tanıdı-ğım koşumlara benzer) koşum takımları da kullanıldı. Fakat bu ikibahtsız “binekler” öküz gibi geniş omuzlara sahip olmadıklarından,harekete getirici güçleri, boyunduruğa, hayvanın gırtlağından geçen, yükü çekerken hayvanın gırtlağını sıkıştırabilecek bir göğüs kayışı(sinebent kayışı) yoluyla geçirilebildi. Böyle yapılınca da, zavallıhayvanın nefesi yarı yarıya tıkanmış oluyordu. Bunun yol açtığı güçazalmasına rağmen, Doğu koşumları atlarla çekilen savaş arabaları-

nın benimsendiği her yerde kullanıldı ve nihayet İS 9. yüzyılda Ka-ranlık Çağ Avrupa'sında, bir yerlerde hamutun icat edilişine kadardeğiştirilmeden kullanıldı.

Böylece, İÖ 4000 yıllarının bitiminden önce öküzün, atların veeşeklerin gücü ve tekerlek, Doğu toplumlarına, kara ulaştırması için19. yüzyıla kadar aşılamayan bir çekici güç sağladı. İÖ 3000'de suulaştırması için harekete geçirici gücü ise rüzgâr sağlamaktaydı.Paleolitik avcılar bile sallara ve kanolara *) benzer araçlara sahip ol-

muş olmalılar. Mezolitik Avrupalılar [Kuzey İrlanda'daki] Ulster ile

Kano, ağaç gövdesine oyulmuş yassı ve sivri bir kayık türü, (ç.n.)

99

Page 101: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 101/300

[Iskoçya’nın güneybatısında bulunan] Kintyre arasındaki fırtınalı de-nizleri [Kuzey kanalını] aşmayı başarabildiler; onların neolitik ardıl-larıysa, daha serüvenli geziler yaptılar. Okyanusya’nın Polinezyalıları, yalnızca taş aletlerle donanmış bir düzeyde oldukları halde, içi-ne yüzden fazla kişiyi ve bunların erzaklarını alabilen, uzunlukları

otuz metreyi aşan, içlerinde bin altı yüz kilometre, hatta daha uzungezileri gerçekleştirdikleri kayıkları yapabildiler. Polinezya kayıkları yelkenlerle donatılmışlardı ve İÖ 3. bin yıl süresince, Akdeniz’de ve Mısır’da yelkenli kayıklar sık sık resimlerde gösterildiler. Fakat yelkenin kullanılışı hakkında en eski belgeler, Eridu’daki bir al’Ubaidmezarındaki model ile daha sonra Mısır’ın geç dönemlerine ait va-zolardan sağlanmıştır. Bu Mısır vazolarına işlenmiş olan kayıklarınNil Vadisi’nin yabancısı, belki de asıl vatanları Basra Körfezi olan

araçlar olduğu sanılmaktadır. Her ne olursa olsun, bunlar, yelkeninMısır’a İÖ 3000’den önce ulaştığını kanıtlar. Bu buluşla insan, ha-rekete geçirici güç oluyordu. Bu açıdan yelken, İÖ 1. bin yılının so-nundan su dolabının icadına kadar, benzeri olmayan bir buluş ola-rak kalmıştır. Mısır vazolarının üstüne işlenmiş olan hantal, dörtköşe yelkenlerin, gemilerin rahatça manevra yapabilmelerini sağla-

 yacak biçimlerini alışlarına kadar birçok gelişme aşamalarından geç-meleri gerekecekti, fakat gene de bu yelkenlerin 19. yüzyıla kadargemileri yürüten yelkenlerin doğrudan doğruya habercileri olarakgörülmeleri gerekir. İster yelkenli, ister kısa kürekli, uzun kürekli yada ister nehirlerin veya kanalların kıyılarından iple çekilerek yürü-tülen türden olsun, dört bininci yılların kayıkları, ağır ve hacimli

 yükleri, yük eşekleri ya da öküz arabalarından daha ekonomik ola-rak taşıyabiliyorlardı. Antikçağın ticareti (yükte ağır pahada hafifmallarla yapıldığı ölçüde, başlıca) su taşımacılığına dayanıyordu.

 Yukarıda anlattığımız yeni ulaştırma olanakları, eşyaların dağıtı-mını kolaylaştırmakla, doğal olarak, ithal edilen maddelere bağımlıolan yeni bir zanaatçılar sınıfının ortaya çıkışına yardımcı oldular.Bu ulaştırma araçlarının kendileri de yeni uzmanların doğmasına yol açmış olabilirler. Araba kasalarının ve kayıkların yapılması ma-rangozlukta büyük beceri sahibi olmayı gerektirir.

Hinduların, Yunanlıların ve diğer HintAvrupa halklarının dille-rinin kökü olan bir dili konuşan ataları, ayrı halklar olarak bölün-

melerinden önce, marangozluk da, o zamanlarda uzmanlaşmış birzanaat olarak görülür. Çünkü Sankritçede, Yunancada ve bunlarınbağlı oldukları HintAvrupa grubunun öteki dalları olan dillerde

100

Page 102: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 102/300

“marangoz” ortak bir sözcükle belirtilen tek zanaatçıdır. Bununlabirlikte, etnografya, çiftçilerin profesyonel araba ve kayık yapıcıları-na başvurmadan arabalar ve kayıklar yaptıklarını gösterir. Bu ne-denle kayık ve yük arabası yapıcılarının şehir devriminden önce uz-manlaştıkları sonucunu çıkaramayız. Fakat arkeoloji, maden işleyi

cisinden başka bir zanaatçının daha (çömlekçinin) uzmanlaştığınatanıklık eder.Dikey bir mil üzerinde hızla dönen çarkın tam orta noktasına

konmuş biçim verilebilir kıvamdaki bir balçık parçasından, uzmanbir el, bir iki dakika içinde, çark olmaksızın elle yapılması birkaçgünü alabilecek bir kap çıkarabilir. Ve bu yolla yapılan bir kap, mü-kemmel simetrik bir biçime sahip olacaktır. Öte yandan, bu yön-temle kap yapmak, herhalde, uzun bir çıraklık dönemi boyunca

zorlukla elde edilebilecek olan son derece büyük bir mahareti ge-rektirecektir. Etnografya, çark kullanan çömlekçilerin genellikle er-kek uzmanlar olduğunu, artık çömlekçiliğin yemek pişirmek ve ör-gü örmek gibi, kadınlarca yapılan tam bir ev işi olmaktan çıktığınıgösterir. Antikçağda da, çarkın kullanılışının, seramik üretiminin endüstrileştirilmesine, yeni uzmanlaşmış bir zanaatın ortaya çıkışınaişaret olduğu düşünülebilir.

Mesleki araç gereçleri çok basit ve kullandığı hammadde her yer-den sağlanabilir bir madde olunca, uzman çömlekçi, maden işleyicisi kadar kolaylıkla gezici bir zanaatçı olabilir. Bugün Girit’te veEge’de çömlekçiler “aileleri” ve çarkları ile birlikte, gittikleri her

 yerde o yerin insanlarının hoşlanıp istedikleri biçimlerde kap ka-caklar yaparak, köyden köye dolaşırlar. İÖ 2. bin yılda bu tür ge-zici zanaatçılar hakkında birkaç dolaysız belgeye sahibiz. Belki de,gerçekten en eski çark yapısı kaplar her yerde böyle gezici zanaat-

çılar tarafından yapılmıştı. Her ne olursa olsun, çömlekçiler, ilkortaya çıkan diğer zanaatçıları da niteleyen hareketliliği göstermiş-lerdir. Çömlekçiler de, bu zanaatçılar gibi bir yerel toplumun sınıf-lamalarından kurtulmuş olabilirler, çömlekçilik göreneği uluslara-rası değilse bile, kabilelerarası bir hale gelmiş olabilir.

Böylece çark, erkenden, bütün Yakın Asya’da seramik endüstri-lerini istila etmiştir. Çömlekçi çarkıyla, Asur’un bakır çağının III.aşamasında, İran’da Silk IV’te karşılaşırız ve onun İÖ 2500’de

Hindistan’a tam anlamıyla yerleşmiş olduğunu görürüz. Mısır’a iseçömlekçi çarkı, ancak III. Krallık yönetimi sırasında şehir devri-minden sonra ve Asya’dakinden daha az etkin biçimiyle gelebildi,

101

Page 103: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 103/300

gene de tekerlekli araçların Nil kıyısında görülmesinden bin yıl ön-ce gelmişti. Avrupa’da çömlekçi çarkı ile tekerleğin kullanılmayabaşlanış tarihlerinin sırası, Asya’daki sırasının tersinedir. Tekerlekliaraçlar Alpler’in kuzeyinde ikinci bin yılda biliniyorken, buralarda yaşayan halklar birinci bin yılın sonuna kadar çömlekçi çarkların-

dan habersizdiler.Üçüncü Bölüm’de anlatılan, daha çok kadınlarca yapılan katkı-ların tersine, şimdi incelemekte olduğumuz keşiflerin ve icatlarıntümü erkeklerin eseri olarak görünürler ve bu buluşların erkeğinekonomik durumunu güçlendirdikleri kesindir. Erkekler, kadınlarıçapalama, yük taşıma ve çömlek yapma alanındaki ağır ama önemligörevlerinden kurtararak, üstün analık hukukunun ekonomik daya-naklarıyla ilişkisini kesmiş oldular. Ayrıca, yeni uzmanlar aslında

eski akrabalık örgütlenişiyle uyuşmayacaklardı. Hatta, çömlekçi birköyde sürekli olarak kalsa bile, herhangi bir fizyolojik anlamda birklan üyesi olmadığı ortadadır. Klan üyesinin yerel gruba üyeliği veburadaki görevleri o yerde oturmasına ve işlevine göre belirlenmiş-tir. Bu tür yabancıları da kapsayacak bir toplumsal düzen için yenibir temele gerek vardır. Ayrıca bu kimselerin sayıları, arkeolojik ka- yıtlardaki kültür değişmelerinden çıkarsanan fetihlerle ve halklarınbirbirleriyle karışmaları olaylarıyla artmış olabilir.

Sosyologlar, burada tartıştığımız bazı yenilikleri uygulayan bar-barlar arasında, ataerkil “aileyi” hatta ataerkil ailenin, “baba” kadar,evlenmiş oğullarından, onların eşlerinden ve çocuklarından ve belkide hatta kölelerden meydana gelen türünü bulacaklarını umarlar.Böyle bir toplumda kişisel mülkiyet, süs eşyalarından ve giysilerden ve araçlardan ve silahlardan çoğalabilen sermaye mallarına, koyun ve sığır sürülerine ve kölelere kadar genişlemiş olabilir. Şimdi ken-dini “savaş şefi” olarak sivriltmiş olan bir kimse (ki anaerkil top-lumda, genellikle geçici ve seçime bağlı bir makamdır) otoritesinisığır ya da hizmetçiler biçimindeki servetiyle sağlamlaştırabilme ola-nağına sahiptir. Bu servet oğluna geçtiğinde, servetin sağladığı oto-rite de oğula geçerek kalıtımsal hale gelebilir. Fakat bir kral iktidarıhaline gelebilmesi için, belki de [81. sayfada işaret edilene benzerbir yolla] kutsal kılınması gerektir. Fakat bir diğer kurum, savaş şe-finin otoritesinin bir kral otoritesi biçimine dönüşmesini kolaylaş-

tırabilir.Barbarlar arasında bu tür bir teknik ve ekonomik gelişme düze- yinde, vahşet dönemini yaşayan topluluklarda tüm klan üyeleri tara-

102

Page 104: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 104/300

fından yapılan bazı bereket ayinlerinin ve diğer bazı ayinlerin, çoğuncası katılma hakkının, şölenler ve armağanlarla satın alınması ge-reken “gizli derneklerin tekerlerine girmiş oldukları görülmektedir.Böyle bir toplumun içinde, genel olarak çeşitli mertebeler vardır;bu mertebeler merdiveninde ilerlemek, derneğe giriş gibi, bir kutsal

ayinle olur, fakat yine de ayrıca satın alınmak gerekir. Böyle bir gizliderneğin üyeleri genellikle balıkçılar, avcılar ya da çiftçiler olarak,eski işlerini sürdürürler. Eğer bunlar uzmanlaşır da zanaatçılar gibiüretici, işlerde çalışmaktan bağışlanırsa, profesyonel rahipler halinegeleceklerdir. Ve eğer rütbeler hiyerarşik olursa, en zengini ve en yükseği krallara benzeyecektir. Burada şimdi anlatılan arkeolojikmalzeme, bakır çağında, Suriye’de bu tür bir gelişmenin sürmekteolduğunu gösteren bazı ipuçları verir.

Halaflı köylerde de karşılaşmış olduğumuz gibi mühürler, kuş-kusuz onları taşıyan talihli kimselere mana veren muskalar olarakbaşlamıştır. Fakat bir totem ya da “kudretli bir şey” biçiminde ka-zınmalarının yanı sıra ya da onun yerine, bunların üstlerine sihirli işa-retler ya da totemin tasvirleri işlenmiştir. Bu şekil, sihriyle birliktebir balçık parçası üzerine geçirilebiliyordu. Muskamührünü bir fı-çının tapasına yapıştırılmış böyle bir balçık parçası üzerine basarak,bir kimse fıçıya “tabu” koyabiliyor, kişiliğinin bir parçasını ona ak-tarabiliyor ve fıçının kendi mülkü olduğunu gösterecek biçimde onuişaretleyebiliyordu. Hatta Halaflılar bile, olasılıkla, toplumda mülki-

 yet haklarının kabul edilmiş olduğuna işaret olan muskamühürleribu yolda kullanmışlardır. Şehir devrimi yazıyı zorunlu kılınca, buamaçla mühür üstüne kazınan standartlaştırılmış simgeler, böyle birkasıtla çizilmedikleri halde, toplumca benimsenmiş bir yazı biçimi-nin harflerini sağlamaya yardımcı olacaklardır.

Maddi ve manevi kültürün öteki yanlarındaki bütün keskin de-ğişiklikler boyunca Gawra’da sunakların art arda hep aynı noktadakurulmuş olması nüfustaki bütün değişmelere karşın, oy ve kararsahibi olan bir topluluğun tüzel (manevi) kişiliğini sürdürmüş bu-lunmasıyla en iyi biçimde açıklanabilir. Var olmuş olabileceklerinidüşündüğümüz bu topluluklar, zamanımızın barbarlarının “gizli der-nekleri” ile ya da bu derneklerin gelişip ortaya koydukları rahiplik-lerle benzeştirilebilirler. Gawra’da dördüncü aşamaya gelindiğinde,

sunaklar daha o zamandan özel bir biçim almış bulunuyorlardı: Su-nağın en güney ucu, adak yeriyle kült simgesinin bulunduğu bir tan-rı evi olarak ayrılmıştı. Bunların boyandıkları renkler, daha sonraki

103

Page 105: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 105/300

Page 106: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 106/300

MEZOPOTAMYA’DA ŞEHİR DEVRİMİ V.

Maden işletme, tekerlek, öküz arabası, yük eşeği ve yelkenli ge-

micilik, yeni bir ekonomik örgütlenişin temelleri oldular. Bu yeniekonomik örgütleniş olmaksızın yeni maddeler lüks olarak kalacak, yeni zanaatlar kullanılmayacak, yeni buluşlar yalnızca birer rahatlıköğesi olacaklardı. Akdeniz kıyılarında ve Avrupa’nın ılıman kuşa-ğında yerleşmiş toplumlar gibi, Suriye bozkırlarında ya da Iran yay-lalarında, tehlikeli bir biçimde de olsa yaşayan topluluklar, tıpkı, Ak-deniz kıyılarında ve ılıman Avrupa’da yerleşmiş olanlar gibi, YeniTaş Çağı barbarlık düzeninin bütün dokusunu yeniden kurmak gibi

korkutucu bir ödevi üstlenmek için, zorunlu bir gereksinme duy-maksızın, hâlâ iyi kötü geçinip gidebilirlerdi. Büyük nehirlerin alüv- yon vadileri daha zahmetli, fakat aynı zamanda işlenildiğinde dahabüyük maddi ödüller veren bir çevre sunuyorlardı. Burada, BakırÇağı köyleri, Man Makes 'Himself  adlı yapıtımda daha tam olarak an-latılan süreçlerden geçerek, Tunç Çağı şehirleri haline gelmişlerdir.

DicleFırat deltasında, bugünkü Danimarka’dan daha büyük ol-mayan bir toprak parçası üzerinde, Antik Sümer’de (Kutsal Kitap’ta

ki adıyla Şinar’da) bu değişim arkeolojik kayıtlarda adım adım iz-lenebilir. Sümer ülkesi, Basra Körfezi’nin suları üzerinde, iki neh-rin yukarılardan taşıyıp getirdiği milin sahili doldurmasıyla ancak ya-kınlarda ortaya çıkmış olan yeni bir toprak idi. Hâlâ, yer yer çıplak,çamurlu ve kumlu akarsu kıyısı şeritleriyle kesintilere uğrayan ve bel-li sürelerle sellerin bastığı, uzun kamışlarla dolu geniş bataklıklarla

105

Page 107: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 107/300

kaplıydı. Kamışlar arasındaki dolambaçlı nehir yataklarından ça-murlu sular tembel tembel denize akıyordu. Fakat bu sularda balıkkaynıyordu, kamışlıklar kümes hayvanları türünden yabani kuşlar,

 yaban domuzu ve diğer hayvanlarla doluydu ve hemen hemen adımbaşında, her yıl düzenli olarak besleyici bir meyve ürünü veren hur-

ma ağaçları yetişmişti.Her iki yanındaki çorak çöllerin yanında, bu sık ormanlık, bir yer- yüzü cenneti gibi görünmüş olmalı. Eğer sel suları bir kez dizginle-nip kanallara alınabilir, bataklıkların suyu çekilir, çıplak nehir kıyısışeritleri sulanabilirse, buraları bir cennet bahçesi haline getirilebi-lirdi. Toprak öylesine verimliydi ki, bire yüz almak olanağı vardı.Gerçekten, İÖ 2500’lere ait belgeler, bir arpa tarlasından alınanortalama ürünün ekilen tohumun seksen altı katı olduğuna işaret

eder. O halde burada çiftçiler kolayca kendi aile ihtiyaçları üzerindebir artıürün üretebilirlerdi.

Üretmek zorundaydılar da: Araç gereç için gerekli hammaddetarımsal ürünler kadar bol bulunamıyordu. Alüvyon çamuru içinden,en basit kesici aletler için bile taşlar veya çakmaktaşları çıkarılamaz.Ev yapımına gerekli kereste ve taşın yanı sıra bu gibi maddeleri biledeltanın ötesinden ithal etmek zorundaydılar. Ne var ki, nehir kol-ları yalnızca tüm ovayı birleştirmekle kalmayıp, üzerlerinde kayıkla-rın nehir akıntısının kuzeyindeki dağlık ülkelerden ya da Basra Kör-fezinden temel maddeleri kolayca taşıyabileceği hareketli yollar sağ-lıyorlardı. Deltanın ötesindeki ülkelerle ticaret yapmak zorunluluğuolmakla birlikte, bu zor bir iş değildi. Baltalar ve bıçaklar yapmakiçin gerekli maddeleri mutlaka ithal etmek zorunluluğunda kalın-mışsa, bakırın daha az dayanıklı olan taşa ve çakmaktaşına göre da-ha ekonomik olduğu görülecekti.

İlk öncüler Sümer’e İran’daki sayısız bakır çağı yerleşme tepe-ciklerinde bulunan aletlere çok benzeyen ve bunlar kadar Suriye ve Asur’daki Halaflı köylerde bulunan aletleri andıran araç gereçlerlegelmişlerdir. Şimdiye kadar bulunan yerleşme yerlerinden en eskisi,Eridu’da küçük bir sunakla belirlenmiştir. Bu sunağın daha sonrakitarihlerde aynı yerde art arda yapılışı ve genişletilmesi, sunağın bu-lunduğu yeri sonradan üzerinde tanrı Ea’nın yazılı tarih dönemin-deki tapınağının yükseltildiği bir höyük biçimine soktu. İlk sunağın

altıncı kez yeniden yapılması, al’Ubaid kültürüne sahip, kamış kulü-belerden kurulu bir köyün merkezini teşkil etmiştir. Benzeri al’Ubaid kültürü kalıntılarına, çoğu yazılı tarih dönemi şehirlerinin,

106

Page 108: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 108/300

Sümer’de Erek, Erudu, Ldgaş, Ur şehirlerinin bulundukları yerlerderastlandı; fakat böyle köy kalıntılarına, akıntının daha yukarılarında,

 Akad denen yerlerde şimdiye kadar rastlanmadı.Bütün bu yerleşme yerlerinde, ilk al’Ubaid kolonistlerinin bar-

bar köylerinin kalıntıları ile içlerinden okunabilen yazılı belgeler çı-

kan “yazılı tarih dönemi”nin en eski şehirlerinin kalıntıları arasındaon beş metre veya daha kalın bir birikinti tabakası vardır; bu biri-kintiler, Suriye ve İran höyüklerinde olduğu gibi, ilk çekirdek yer-leşme yerleri üzerinde birbirini izleyen yerleşmelerin kalıntılarınınbirikintileridirler. Gerçi bu inanç için, aynı kutsal noktadaki kalıntı-ların her katında, örneğin Eridu’da ayinler yapılmış idiyse de, sera-mik stilindeki değişiklikler, çömlekçi çarkının kullanılmaya başlanı-şı, silindir mühürlerin yavaş yavaş damgaların yerini alışı ve bunlar

gibi diğer değişiklikler, buraya ilk gelmiş olanlarla yeni gelen toplumların birbirlerine benzeyen gelenekleriyle tabakalı bir toplum mey-dana getirmek üzere karıştıklarını yansıtıyor olmalılar. Arkeologlar,al’Ubaid kültürü ile ilk yazılı tarih dönemi uyarlığı; yani Eski Sülaledevri uygarlığı arasında, hiç değilse ilki Uruk, İkincisi Jemdet Nasr  adı verilen iki aşama ayrımlar; bu iki aşama da, yalnızca Sümer’dedeğil, sonraki Akad’da, Dicle ile Diyala Nehirlerinin birleştikleri Bağ-dat yakınındaki nokta kadar kuzeyde uzak noktalarda ve Fırat’tanHabur Nehri’nin ağzının karşısındaki Mari’ye kadar uzanan bölgedede temsil edilir. Aynı şekilde, daha sonraki yazılı kayıtlardan da, fi-lologlar üç farklı dil grubunun bulunduğu sonucuna varmışlardır;bunlar, (yalnızca birkaç yer isminden yapılan çıkarsamayla bilinen)Yafesiler,  (lbranice ve Arapça dillerine yakın bir dil konuşan) Samt- lervz egemenSümerler’dir. (Bu dilsel [lengüistik] etiketleri, arkeolog-ların ayrımladıkları kültürlere yapıştırmak mümkün olmamıştır, fakatUruk aşamasının sona ermesinden önce Sümer ülkesinde Sümerce’nin yazıldığı ve Sümer yazısının, Eski Sülale döneminin başlangıcı-na yakın tarihlerde Mari’de Sami adlarının yazıyla belirtilişinde kul-lanıldığı biliniyor.)

Erek’te, Uruk aşamasının sona ermesinden önce, aynı yer üze-rinde art arda yerleşmelerin yıkıntıları, on sekiz metre kadar yük-seklikte bir höyük meydana getirmiş bulunuyordu. Höyüğün en üsttabakasındaki yerleşme yeri, artık bir köy yeşili içinde değil, ortasın-

da büyük bir tapınak bulunan bir şehrin alanı olarak görülür. Önplanda boyudan 75’e 30 metre ölçüsünde [s. 8990’da anlatılan Asursunaklarıyla karşılaştırınız] daha sonraları tanrıça İanna’ya adanan

107

Page 109: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 109/300

çok büyük bir tapınağın yıkıntıları uzanır. Onun yanında Anu ta-pınağına bitişik olan 10 metre yüksekliğinde yapay bir tepe, yani

ijlgurat yükselir. Bu yapı balçıktan ve güneşte kurutulmuş kerpiçler-den yapılmıştır; fakat dik eğimli duvarları daha ıslakken binlerceçömlekçi kâsesinin vura vura yüzeye sokuşturulmasıyla sağlamlaştı-

rılmıştır. Basamaklı bir merdivenle asfalt kaplı düzlüğe çıkılır. Bu-nun üzerine 22’ye 17,5 metre boyutlarında, her iki yanda odalar sı-ralanan ve sonunda bir sunağın ya da putun bulunduğu uzun birkült odası olan minyatür bir tapınak durur. Beyaz badanalı kerpiç-lerden ve ithal edilmiş keresteden duvarları, oyuklar ve payandalar-la süslenmiş, tepe pencereleri konmuş kapların kasaları ithal malıçam ağacıyla yapılmış ve hasırlarla kaplanmıştır.

Bu anıtsal tapınakların ve yapay tepelerin yükselişi, kerpiç ve kâ-

selerin imalatı, tapınakları süslemek için çam ağacının (Suriye’den ya da İran dağlarından) ve laciverttaşının, gümüşün, kurşunun vebakırın ithali, büyük bir işgücünün, geniş bir nüfusun varlığını ge-rektirir. Boyutları bakımından, topluluk, köyden şehir haline gele-cek biçimde genişlemiş, zenginleşmiştir de.

Zanaatçılar, ameleler ve ulaştırma işçileri dinsel heyecanın esi-niyle “gönüllü” çalışmış olabilirler. Fakat eğer kendilerine emeklerikarşılığı bir ücret ödenmemişse, hiç değilse çalışırken beslenmeleri

sağlanmış olmalı. Bu nedenle, toplumun elinde bunların bakılmasıiçin bir yiyecek maddeleri fazlası artıürün bulunmalıdır. Toprağınçiftçiye tüketebileceğinden çok daha fazlasını üretme olanağı veren

 verimliliği bunu sağlamıştı. Fakat bu artıürünün tapınakların yapı-mında kullanılması, daha sonraki kayıtların doğruladığı gibi, artıürünü “tanrıların” toplayıp, kendileri için çalışan uşaklarına dağıt-tıklarına işarettir. Belki de bu tanrılar atalarının toplumunun tasa-rılarıydı; yaratıcılar ve bu nedenle de, geçmiş kuşakların [atalarının]ortak çabasıyla çöl ve bataklık durumundan ıslah edilerek tarımaelverişli hale getirilen toprakların başsahipleri sayılıyorlardı.

Fakat kendileri yapıntıdan başka bir şey olmadıkları için tanrı-ların gerçek temsilcileri yani uzmanlaşmış hizmetçileri var olma-lıdır; bunların hayali varlıklara somut bir biçim kazandırmak içinçok emekleri geçmiş olmalı; yorumlama yoluyla tanrıların arzularınıda besbelli bunlar icat etmişlerdir. Tapınaklar olunca rahiplerin de

olması gerekir. Bu rahipler, mesleklerine, bazı çağdaş barbar kabile-ler arasında olduğu gibi, bir zamanlar bütün topluluğa ilişkin olan ayin-leri tekellerine geçirmiş “gizli dernekler” içinde mi başladılar? Ya-

108

Page 110: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 110/300

zılı tarih dönemi kayıtlarının başlangıcıyla birlikte, Sümer rahiplerihizmetlerini görüp varlıklarını sürdürdükleri tannlar kadar ebedi lon-calar kurdular; tek tek rahipler ölebilirdi, fakat onların boşalttıkları yerleri dolduracak yeni kimseler bulunacaktı. Olasılıkla, bu kimse-ler, daha dört bininci yıllarda tanrıların mülklerinin yönetimi ve

tanrıların artıüründen sağladıkları servetlerini artırıcı nitelikli işleri-nin yönetimi gibi, oldukça kârlı bir işi üstlenmiş bulunuyorlardı.Bu tapınağın yapılması, işbirliğini gerektiren bir işti. Bu işte çalışan

 yüzlerce kimsenin çalışmalarının yönetilip, yaptıkları işlerde eşgüdü-mün sağlanmış olması gerekir. Yapılacak işin tümü önceden doğruolarak planlanmalı. Gerçekten tapınağın planı, duvarların örülmesinebaşlanmadan önce iplerle yere işaretleniyordu. Nitekim Erek’te, yuka-rıda sözünü ettiğimiz ziggurattan daha eski bir tarihe ait insan yapısı

bir dağın tepesinde, bir tapınağın planı, katranla kaplanmış yer üzerinekırmızı ince bir iple işaretlenmiş olarak bulundu. Diğer şehirlere ve da-ha sonraki zamanlara ait olmak üzere elimizde, bir ölçeğe göre balçıktabletlere geçirilmiş tapınak planları var. Sümerliler bu tür planlarınbizzat tanrılar tarafından çizilip, insanlara rüyalarda bildirildiğine ina-nılırdı. Fakat bunların gerçek mimarları olasılıkla rahiplerdi.

Erek’teki, gene Uruk aşamasına girmekle birlikte, daha geç birtapınakta ve Akad’daki bir sonraki devreye ait olan bir tapınakta daüzerlerine stenografık resimler ve rakamlar kazınmış tabletler bu-lunmuştur. Bu tabletlerde, bugün okuyabileceğimiz en eski tablet-lerdeki yazıların ataları olan hesaplar vardır. Tapınak mülklerinin

 yöneticileri olarak rahiplerin kıskanç bir efendiye ve sürekli bir lon-ca içinde bulundukları meslektaşlarına, görev dönemlerinin hesa-bını vermeleri gerekir. Böylece, bu rahipler, gelirleri ve harcamaları yazılı işaretlerle kaydetmek için tüm meslektaşları ve ardılları tara-fından anlaşılabilecek, ortak bir kayıt yöntemi üzerinde uyuştular;

 yazıyı icat ettiler. İÖ 3000’lerden hemen sonra yazı, çağımız filo-logları tarafından da tamamen anlaşılabilir bir gelişkenliğe ermekte

 ve belgeler binlerce yıl ötelerden bize seslenebilmektedir. Bu bel-gelerin yardımıyla İÖ 3. bin yılın ilk yarısındaki Eski Sülale devrininSümer şehirlerini inceleyelim.

Şehir, bir sur ve bir hendekle çevrilmiş; bu koruma altında in-san, dış doğanın dolaysız baskılarından oldukça güvene kavuşmuş

olarak, ilk kez kendine özgü bir dünya bulmuştur. Bir kamış batak-lığından veya çöllük bir topraktan setler örüp kanallar kazarak, da-ha önceki kuşakların ortak çabalarıyla yaratılmış insan eseri bahçe-

109

Page 111: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 111/300

ler, tarlalar ve otlaklar arasında durmaktadır. Toprağın suyunu alan ve onun verimliliğini artıran kanallar, aynı zamanda şehir halkına su ve balık sağlamakta ve rıhtımlara uzaklardan ticari malların gelme-sine olanak vermektedir.

Fizik boyutça bile şehir, eski köy yerleşme biriminden farklıydı.

Londra ya da New York ile kıyaslandığında pek küçük kalmakla bir-likte, bu yeni birimler insanların yerleşme yerleri konusunda o za-mana dek görülmemiş bir büyüklüğü temsil eder. Ur şehrinin mes-kun alanı 660 dönümlük bir bölgeyi kapsar ki, zamanımızın Yakın-doğu şehirlerine bakarak bir tahminde bulunacak olursak, 24 binkişilik bir nüfusu banndıracak büyüklükte demektir. Hakkında umul-mayacak kadar iyi bilgiye sahip olduğumuz, Sümer’in en küçük şe-hirlerinden biri olan Lagaş’ın valilerinden biri on “şar” insana hük-

mettiğini ileri sürer ki, bu, otuz altı bin demek olan yuvarlak bir sa- yıdır; belki de burada yalnız ergin erkekleri kapsamaktadır. Lagaş,Umma ve Khafajah’ın nüfuslarının, üçüncü bin yıllarında, güvenilirbir tahminle, sırayla 19.000,16.000, 12.000 olduğu söylenir.

Bu yeni insan topluluğunun manevi ve ekonomik birliği, en açıkolarak yapay bir tepe üzerinde kurulmuş ve üzerindeki yapılar ara-sında yüksek bir zigguratın diğerlerine üstten baktığı, fakat aynı za-manda içinde tahıl ambarları, depolar ve dükkânların da bulunduğu

tanrıların tapınaklarında dile getirilmiştir. Kabilelerin ve klanlarıntemsilcileri olarak tanrılar, toplumsal emekle yaratılan çiftlik top-raklarının sahibiydiler; kasabada otlaklar toplumun ortak malı ola-rak kabrken, tanm toprakları daha o zamandan açıkça bireylerin mül-kiyetine geçmiş görünürler. Örneğin Lagaş’ın kabile toprağı, belkide en büyük parçasına şehrin ya da kabilenin baştanrısının sahip ol-duğu, her biri bir tanrıya ait olan yirmi kadar mülke bölünmüş ola-rak görülmektedir. Baştanrının (tapınak hesapları hemen hiç bozul-madan olduğu gibi zamanımıza kadar kalabilen tek tapınağın tanrı-çası olan) eşi Baü, böylece kırk sekiz kilometrekarelik bir mülkünsahibiydi. Bir barbar klanın ekilip biçilen topraklarında olduğu gibi,Baü’nün topraklarının da dörtte üçünün yararlanma hakkı çeşitli bü- yüklüklerdeki tarlalar halinde ailelere dağıtılmıştı. Gerisi Baü’nün “ki-şisel mülkü” olarak kahyor, bunlar, ürünün yedide ya da sekizde birikadannı kira olarak ödeyen kiracılarca, ücrede çalışan kişilerce ya da

geri kalan üyelerinin imece usulü çakşmasıyla, tannça için işletiliyordu.Sonra, tanrıçanın tapınağında, kendilerine yirmi yedi kadın köle-nin yardım ettiği, “ücretleri” arpa olarak ödenen yirmi bir ekmekçi,

110

Page 112: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 112/300

kölelerden altı tane yardımcıları bulunan yirmi beş bira yapıcısı ça-lışıyordu; kırk kadın, tanrıçanın küçükbaş hayvan sürüsünden yünsağlamak işiyle uğraşıyordu. Memurlar, yazıcılar ve rahiplerin yanısıra, kadın dokuyucular, kadın örücüler, bir erkek maden işleyicisi

 ve diğer zanaatçılar da vardı. Tapınak aynı zamanda, kendi işlerinde

çalışanların kullandıkları araç gereçlerin, madeni aletlerin, sabanla-rın, sabana koşulan hayvanların, arabaların ve kayıkların da sahibiidi. Baü’nün bunlardan başka, içinde Elam’dan getirilen damızlıkbir boğanın bulunduğu büyükbaş hayvan sürüsü bile vardı. (Büyük-baş hayvan sürüsü belli aralarla dağlık bölge sığırlarıyla çiftleştiril-mezse boğucu sıcak ovalarda yozlaşmaya eğilimliydi.)

Böylece, tapınak, bir çeşit tanrısal “ev”, barbarlığın ataerkil aile-sinin büyük ölçüde genişlemiş bir biçimi olarak görünür. Fakat bu

aile içinde, neolitik ailenin üyeleri tarafından ortaklaşa yapılan bir-çok görevler, farklılaşıp, belli kimselere, bütün gücünü ve dikkatini yalnızca neolitik ekonomide günlük işlerin ancak bir parçası olanişleri yapmaya veren uzmanlar arasında paylaştırılmıştır. Öyle ki, do-kuma endüstrisinin tümü barbar ailenin kadını tarafından yapılabi-lecek birçok işlemleri, farklı işler yapan üç zanaatçı kadın grubuarasında bölüşülmüştür. Böylece, doğrudan doğruya besin üretimiy-le ilgili işlerde çalışmaktan çekilip alınan uzmanlar, tanrının toprak-larını işleten kiracılarca üretilen ve tanrının tahıl ambarlarında top-lanan artıürünle besleniyorlardı.

Şehir devriminden önce ortaya çıkmakta olan yeni uzman za-naatçılar sınıfı da bu yolla yaratıldı ve kolayca tapınak örgütüyle uyuş-tu. Fakat bu şekilde kendine yiyecek ve barınak sağlamışsa da, ör-neğin maden işletme ustası, barbarlık döneminde zanaatı sayesindeelde etmiş olduğu sayınma (prestij) ve özgürlüğünü yitirmiştir. Za-

naatım ve yaptığı şeyleri tanrı evinin başkanına satmak zorundaydı ve ihtiyacı olan hammaddeler için tapınağın deposuna bağımlı halegelecekti. Aynı kader, o tarihlerde ortaya çıkmış olan camcılar, mü-cevherciler, mühür kazıyıcıları gibi öteki zanaatçıları da tehdit et-mektedir.

Tanrı evleri sistemi, toprağın rasyonel bir biçimde işletilmesini,ana kanalların bakımını ve büyük ölçüde artan nüfusu beslemeye yetecek ölçüde artıürün üretilmesini sağlamıştır. Bununla birlikte,

tümü Ningirsu’nun baştanrılığı altında birleşmişse de, tanrı evleridışa kapalı birimler değildi. Şehir nüfusu eski tapınak ücret listeleri-ne dayanan yukarıdaki sıralamayla hiç de tüketilmiş olmamaktadır.

111

Page 113: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 113/300

Bu nüfus içinde herhangi bir belirli tann evine bağımlı olmayan ve bunedenle (Eski Sülale devri meslekleri hakkındaki baş kaynağımız olan)tapınaklarda çalışan kimseleri gösteren listelerde seyrek görülen tacirler ya da satıcılar da bulunuyordu. Ama zaten arkeolojik belgeler tacirlerinfaaliyetleri hakkında bize bol bol kanıt vermektedir.

İthalat, alüvyon ovasında yaşamak için zorunluydu. İÖ 3000’lerde bakır ya da tunç, yapılar için kereste ve en azından el değir-menleri ile kapı eşikleri için taş, şehir nüfusunun zorunlu ihtiyaçmaddeleri haline geldi. (Antik Doğu’da, tahta kapılar menteşeli ol-mayıp pervazın tabanına konan oyuk bir taşa geçirilen bir mille açı-lıp kapanırdı.) Hiç değilse tanrılar için, altın, gümüş, kurşun, laci

 verttaşı ve diğer kıymetli madenler de zorunlu ihtiyaç maddeleriolarak görülüyordu. Bunlar ve diğer maddeler ithal edildi. Yıkıntı-

lardaki ve Jemdet devrinden itibaren mezarlardaki miktarlarına ba-kılarak, bu maddelerin oldukça düzenli olarak ithal edildiği sonucuna varırız. Bakır daha çok Basra Körfezindeki Oman'dan (Magan’dan),fakat olasılıkla aynı zamanda Doğu dağlarından da getiriliyordu. Ka-lay, Doğu İran'daki Drangiana'dan, Suriye'den, Küçük Asya'dan,hatta Avrupa’dan sağlanmış olabilir. Toros Dağları gümüşün vekurşunun ana kaynağı idiler. Kereste Kuzeydoğu dağlarından vebelki aynı zamanda Suriye’nin kıyı sıradağlarından getiriliyordu; eniyi taş Oman'dan, laciverttaşı Kuzeydoğu Afganistan’daki Badakşan'dan, sedef Basra Körfezinden, batık deniz kabuklan Hindistan

 yarımadasından geliyordu. Ticaret gerçekten öylesine yaygın veöylesine etkin bir durumdaydı ki, ta İndüs Vadisindeki şehirlerdenmamul maddeler, mühür, muskalar, boncuklar, hatta belki de çöm-lek kaideler getirildi.

Bu ticaret trafiğiyle uğraşan kimseler, değişik toplumlardan ol-malı. Bunlar pekâlâ kısmen çöl kenarında varlıklarını sürdüren vah-şilerden ya da hiç değilse çobanlıkla uğraşan göçebe kabilelerdenolabilirler. Daha sonraki yazılı tarih devirlerinde her yerde tacirlerolarak göze çarpan. Samiler olabilirler. Ticaret koşulları herhaldeçok güçtü. Kervanlar bataklıkları, çölleri ve dağ yamaçlarını aşmakzorundaydılar; yük tekneleri yalnız sığ kıyılar ve bataklıklar arasın-daki kanallar ve nehir kollan boyunca yol almakla kalmıyorlardı, aynızamanda, Basra Körfezi'ndeki ve belki de Arap Denizi’ndeki açık

suları göğüslemek durumundaydılar. Kervanların da, filoların da yarüşvetle ikna ederek ya da silahla zorlayarak, geçme izniyle su vediğer ihtiyaç maddeleri alacakları yabancı kabilelerin ülkelerini aş-

112

Page 114: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 114/300

maları gerekliydi. Bu nedenle, ulaştırma pahalı oluyordu. Tacirler yük taşıyacak araçlardan başka, seyahat için gerekli donatım ve ge-reçlere, rüşvet ve savunma olanaklarına da muhtaçtılar.

Taşınacak yüklerin toplanması için, tıpkı Avrupa ticaret mer-kezlerinin Afrika ve Çin kıyılarında ya da Doğu Akdeniz şehirle-

rinde ve İstanbul’da koloniler ve “fabrikalar” kuruluşları gibi, ozaman da konaklarda yanyerleşik acenteler kurulmuş olmalı. İkincibin yılın başında, Küçük Asya yaylasındaki Kaniş’te [Kayseri yakı-nındaki Kültepe] kurulan ve Türkiye’deki maden ocaklarından çı-karılan bakır, gümüş ve kurşunun ihracatıyla uğraşan bu tür bir ti-caret kolonisine ait birçok ticaret belgeleri ve mektupları zamanı-mıza kalmıştır. Daha sonraki devirlere ait destanlardaki bazı deği-nişler, bu koloninin İÖ 2500 dolaylarında bile mevcut olduğuna

işaret ederler.Bu koşullar nedeniyle, Doğu’daki “ticaret”, kültürün yayılması

bakımından bugün olduğundan daha güçlü bir aracı durumunday-dı. Köleler, alınıp satılan eşyalar sayılırken, özgür zanaatçılar, sahipoldukları zanaatlarına bir pazar arama amacıyla kervanlarla birlikteseyahat etmiş olmalılar. Bunlar, herhalde tüm kervan ya da gemi avanesiyle birlikte kervanın ya da geminin ait olduğu şehre yerleştiril-mişlerdir. Yabancı bir ülkede yabancılar, tıpkı bugün Katolik ya da

Müslüman bir ülkedeki İngiliz kolonilerinin her pazar Anglikanayini yapmak istemeleri gibi, kendi dinlerince tapınma kolaylıklarınıistemiş olmalılar. Öyle ki, Diyala’daki yıkılmış bir şehirden çıkarılanbir vazo üzerine, bir yerel Sümer sanatçısı tarafından çizilen bir sah-ne, besbelli Akad’daki bir yerel sunakta bir Hint dinine ibadetedilişini gösterir. Eğer dinler bir yerden diğer bir yere böyle taşın-mışlarsa, insanlara somut yararlar sağlayan sanat ve beceriler de ay-nı şekilde kolaylıkla yayılmış olabilirler. Ticaret, insan tecrübesininbirikimini hızlandırmıştır.

Bu koşullar altında şehirlerin varlıklarını korumaları yolundaasal bir öğe olan ticaret, şehirlerin nüfusunun karışıklığını artıracak-tır. Şehir nüfusu, filolojinin ve arkeolojinin tanıklığına göre, zatenfarklı dillere ve farklı kültürlere sahip grupları barındırıyordu. Şe-hirlerin kendilerinden vazgeçemeyecekleri kimseler olan, mesleklerigereği seyahat etmek zorundaki tacirler, yalnızca tek bir şehirle ti-

caret yapmaya zorlanamazlardı, zanaatçılar da becerilerini başka şe-hirlere satabilirlerdi; Lagaş’a ait eski hesaplarda, Umma şehrindenbir adamın Baü’nün bira imalathanesinde çalıştığını okuruz. Bu tür

113

Page 115: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 115/300

birbirinden farklı öğeleri birleştirecek toplumsal bir düzen olarakbarbarlık düzeninin kan hısımlığı ilkesi, gitgide modası geçmiş birmasal haline geliyordu.

Bugün, tanrıların simgelerinden ve törene katılanların hayvankılığına girdikleri kült sahnelerini gösteren resimlerden ipuçları çı-

karılmaktadır. Parçalara bölünüp belki de belli sürelerle o tanrı-nın “halkına” dağıtılan tanrı mülkleri, birçok barbar toplumda her yıl ekip biçmeleri için klan üyelerine dağıtılan, toplumun ortak malıtopraklardan kaynak almış olabilir. Fakat, en eski Lagaş kıyılarında,bu türlü ortak çiftlik topraklarının parça büyüklüklerinde yaklaşıkbir eşitlik bile kalmamıştır. Baü’nün halkının birçoğu yalnızca 3,5ila 11 dönüm arası büyüklükte toprak parçalarını ellerinde tutarken yüksek bir tapınak memurunun elinde 156 dönümlük bir toprak par-

çası bulunuyordu. Ayrıca, bir tanrı evinin bütün üyeleri kuramdatanrının hizmetçileri durumunda olabiliyorsa da, kendilerinden bek-lenen hizmetin koşulları, bir yandan rahip yöneticiler, öte yandankiracılar, ücretliler ve köleler için, çok farklı idi. Ortakçılar ve tarımişçileri emeklerinin karşılığı olan ürününün ancak bir parçasını al-dılar. Tapınakça toplanan artıüründen emekçilere, biracılara ve di-ğer zanaatçılara yalnızca arpa olarak az bir ücret ödeniyordu; bu za-naatçılara yardım eden köleler ise olasılıkla boğaz tokluğunun dı-

şında pek az şey alıyorlardı.İÖ 2500’den önce tanrı evleri, mutlu ailelerden başka her şeye

benzeyen kurumlar haline geldiler. Bu evlerin uyumunu bozan yol-suzluklar, eski düzeni “ilk zamanlarda olduğu gibi” yeniden kur-mayı amaçlayan Lagaş şehrinin yöneticisi olan Urukagina tarafın-dan çıkarılan resmi emirde bol bol ortaya konur. Tutulan rahiplerçeşitli yolsuzluklar yapıyorlardı. Örneğin; ölü gömmelerden aşırıücret alıyorlardı ve tanrıya (yani topluluğa) ait toprakları, sığırları,araç gereçleri, köleleri kendi malları gibi kullanılıyorlardı. Sonra,“Yüksek rahip fakirin bahçesine girdi... Ve oradan odun topladı.”“Eğer, bir büyük adamın evi sıradan bir vatandaşın eviyle bitişikse,” obüyük adam herhangi bir uygun karşılık ödemeksizin onun evinikendininkine katabilirdi. “Eğer halktan birinin güzel bir eşeği doğ-muşsa” ve onun efendisi “ben bunu satın alacağım” derse, bu ay-rıcalıklı alıcı, ender olarak “eşeğin sahibinin gönlünün istediği ka-

dar” yüksek bir bedel verirdi. Dilinin bütün çetrefilliğine karşın, bueski metin, bize sınıflar arasında gerçek bir çatışmanın varlığını şaş-maz bir biçimde yansıtmaktadır.

114

Page 116: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 116/300

 Yeni ekonomi tarafından üretilen artıürün, aslında nispeten kü-çük bir sınıfın elinde toplanmıştı. Bu tür bir birikim, kuşkusuz, sonderece küçük olan bireysel katkıların uygar bir toplumun yapmakzorunda olduğu büyük işlere yetecek biçimde bir araya getirilmeleriiçin gerekliydi. Fakat artıürünün böyle az sayıda kimsenin elinde

toplanması, toplumu sınıflara böldü ve yeni ekonomi içinde dahabüyük bir çelişkiye yol açtı. Çünkü endüstrinin yayılmasını ve bu-nun sonucu olarak, kır nüfusunun fazlasının şehir tarafından emil-mesini sınırlandırdı.

 Yalnızca “tanrılar” ve onların gözde hizmetçileri yeni endüstri-lerin ürünlerini satın alabilecek durumda oldukça, bu türlü ürünleriçin etkin (efektif) talep artmayacaktı. Ancak az sayıda zanaatçı, ge-çimlerini bu talebi karşılama yolunda yapacakları çalışmalarla sağla-

 yacaklarından emin olabilirdi. Nüfusun geri kalan kısmının, çoküreyen bir köylü nüfusunun soylarının, neolitik bir ekonomide ol-duğu gibi, işlemek için yeni topraklar bulmaları gerekliydi. Böylece,tarıma elverişli duruma sokulacak bakir topraklar tükenmedikçe,çöle ve bataklığa karşı yürütülecek savaş bu toprak ihtiyacını karşı-layabilirdi; bir şehrin vatandaşlarının daha önce tarıma açtıkları top-rakları ele geçirmek için komşu şehirlere karşı girişilen savaş, bar-bar bir toplulukta olduğu gibi, nüfus fazlalığı sorununa kolay bir

çare olarak görünmüş olabilir.Bu böyle olsa da, hepsi aynı nehirlerin sularına bağımlı olmakla

birlikte ya da bu nedenle, gerçi Sümer’in ve Akad’ın bütün şehirle-rinin bir örnek bir kültürleri vardı, ama yine de her biri siyasal ba-kımdan bağımsızdı ve komşularıyla savaşa hazırdı. Hesap tabletleridışında okunabilen hemen hemen en eski belgeler, birbirlerine kom-şu iki şehir olan Lagaş ile Umma arasında sınırdaki bit toprak par-çasını ele geçirmek için yapılan savaşları anlatır. Madeni savaş ta-kımları, bütün eski mezarların başta gelen döşemeleridir. Hatta Urukdevrinde bazı mühürlere savaş sahneleri çizilmiştir. Elbette, şehir-lerde yaşayanlar şehirlerin yüzlerce yıllık zahmederle yaratılmış zengin-liğine ve topraklarına kıskanç gözlerle bakan çölün aç barbarlarınınsaldırılarına karşı koymak zorunda kalmış da olabilirler.

Bu çatışmaları azaltmak için yeni bir kuruma gerek duyuldu. Ya-zılı tarih döneminin başlarında “devlet” ortaya çıktı, fakat devlet,

“tahıl kralı” ve savaş şefi niteliklerini kendisinde birleştirmiş olabi-lecek tek bir “şehir yöneticisi”nin ya da kralın kişiliğinde somutlaş-mıştı. Daha sonraki tarihlerde yaşayan Sümer yazıcıları krallığın ef-

115

Page 117: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 117/300

Page 118: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 118/300

“Kabile” tanrısının temsilcisi olarak İshakku, klan topraklarınınen büyük parçasını alır (Lagaş’ta diğer mülklerinin yanı sıra, yalnız-ca Baü’nün topraklarının 2675 dönümünün kullanma hakkından

 yararlanmıştır) ve bir barbar şefe verilen geleneksel armağanların [ha-raçların] uygarlık devirlerindeki karşılıkları olan “vergilerdi toplar.

Bir savaşta zafer kazanan tanrının elde ettiği ganimetten en büyükpayı da, tanrı adına kabul eder. Şehir yöneticisi böylece topraktanelde edilen artıürünün önemli bir kısmını elinde toplamaya başlar.Bizzat tanrılar da şehir yöneticisinin cömertliğine borçlu sayılabilir-ler. Eski yazılarda, bunlar, tapınakların yapımı ve süslenmesi üstün-de özel bir gururla dururlar. Fakat bu yazılar aynı zamanda birikmişartıürünün yeniden üretici işlerde kanalların açılmasında ve tahılambarlarının yapılmasında harcandığını da anlatırlar. Ayrıca bun-

larda ustalar için gerekli olan maden, taş, kereste ve diğer savaş mad-delerini sağlamak için Oman’a ve diğer yabancı ülkelere gönderilenheyetlerden de söz edilir. Ustalar zanaatları için gerekli maddeleriçin İshakküs  bu derece borçlu idiler. “Endüstri işleriyle uğraşannüfus hammadde konusunda şehir yöneticisine bağımlıydı.” Ger-çekten, İÖ 2500’den sonra, silah endüstrisi için hayati önemi olanmaden ticareti, hiç değilse zaman zaman ve kuramda, krallığın tekeli-ne girdi. Herhalde devlet olarak kral, madenin ve benzeri malların başalıcısı olmuş ve böylece pazarda egemen duruma gelmiş olsa gerek.

Bununla birlikte, Mezopotamya’daki şehir devleti (Heichelheim’indokundurduğu gibi) çağımızın totaliter bir devletinin olağanüstügücüne ulaşabilmiş değildi; İshakku hiçbir zaman tam bir Führer  ol-mamıştır. Tapınak loncaları her zaman hem ekonomik alanda hemdüşünce alanında belli bir özgürlüğü sürdürebildiler; her ne kadarşehir yöneticisinin cömertliğine bağımlı kalmış olsalar da, rahiplerin

sürekli loncaları, herhangi bir dünyevi hanedandan daha uzun ömürlükuruluşlardı. Yöneticiler devrimlerle tahtlarından edilebilir ya da ya-bancı rakiplerinin egemenliği altına girmek zorunda kalabilirlerdi.Rahipler örgütü ise hanedan değişikliklerine rağmen varlıklarınısürdürdüler; fatihler genellikle tapınaklara saygılı davrandılar ve ço-ğu kez tapınakları yerli yöneticiler kadar cömertçe süslediler. Aynızamanda, küçük Sümer ve Akad ülkesi, İÖ 2400’e kadar her za-man ve bu tarihten sonra İÖ 1800’e kadar çoğu kez, yabancı tica-

ret malları, endüstri ürünleri ve zanaatçıların hünerleri için, bunla-rın en iyi karşılıkları ödeyen yerlere akabilecekleri pazarlar olan çoksayıda bağımsız şehirdevletine bölünmüştü.

117

Page 119: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 119/300

Doğal olarak muhteris şehir yöneticileri, 114115. sayfada sözüedilen çelişkiyi kendilerinin, tanrılarının ve şehirlerinin hegemonya-larını kurarak bu tür bir rekabeti ortadan kaldırmak için bir bahaneolarak kullanmaya çalışmışlardır. İÖ 2000’de Sümer’in din adamlarısınıfından gelen tarihçileri, şu ya da bu şehrin her zaman bütün ül-

ke üzerinde böyle bir egemen durumda olduklarına inanıyorlardı.Bazı çağdaş tarihçiler de, baştapınağı Nippur’da bulunan Enli! gibitanrılara herkesin tapmasını, yazılı tarih öncesi zamanlardaki siyasalbirliğin bir yansıması saymışlardır. Fakat o devirlere ait olup zama-nımıza kalan belgeler, Umma şehri yöneticisi Lugalzaggi’nin birçokşehri fethettiği İÖ 2400 tarihlerine kadar bir şehrin tüm diğerleriüzerinde bir egemenlik kurduğu yolunda hiçbir kesin kanıt ver-mezler. Hatta Lugalzaggi’nin imparatorluğu bile uzun ömürlü ol-

madı. Bu tarihten az sonradır ki, yeni bir şehir olan Agade’nin tü-redi yöneticisi Sami ırkından Sargon (gelenek, onun bir bahçıvanınoğlu olduğunu söyler), yüzyıl kadar süren gerçek birliği sağladı.Onun bu başarısı Ur şehrinin Sümerli kralları, BabiPin Hammurabi’si ve diğerleri tarafından tekrarlandı. Fakat Sargon’la birlikte Es-ki Sülale devri sona erer.

 Yeni ekonomik düzen, barbarlığın kabile başkanlığını yalnızcakrallığın kutsallığıyla desteklemekle kalmayıp, bu makamı ellerinde

tutanlara bir ülke devletinin otoritesini de getirdi. Aynı zamandakendine özgü doğasıyla, kesin ve kişilik dışı insan tecrübesinin ku-şaktan kuşağa taşınması için yeni bir yöntem ortaya koydu ve so-nuçları önceden kesinlikle bilebilen yeni türde bilimleri başlattı.Sümer’de Uruk devri sırasında yazının bulunuşu, bir kayıt biçimi-nin yaratılışı, yalnızca insanlığın daha sonraki tarihlerinde hayret

 verici sonuçlara gebe bir adım atılmış olduğu için değil, fakat aynızamanda dünyanın başka hiçbir yerinde bir yazı sisteminin —dahadoğrusu bir yazılı dil sisteminin çıkışı, ilk tecrübelerinden başlaya-rak üzerinde uzmanlaşılmış sonul bir ortografınin (yazım sistemi-nin) kabul edilişine kadarki aşamalar o devre ait bir seri belgeyle ay-dınlatılmış olmadığı için, şöyle bir değinilip geçmekten öte bir ince-lemeye layıktır; şansımıza, Sümerliler başlangıcından beri üzerle-rine yazı yazılan malzeme olarak, fırınlamanın onları kolay kolay tah-rip olamayacak bir duruma getirdiği balçık tabletler kullanmışlardı.

Daha önce de açıkladığımız gibi, rahiplerin uzun ömürlü lon-caları, kendilerini, Sümerli tanrıların, daha önceki tarihlerde benzerigörülmemiş derecede birikmiş servetlerini yönetmek gibi ağır bir

118

Page 120: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 120/300

görevi üstlenmiş buldular. Tapınakların gelirlerinin, bunların sahibiolan bir tanrı adına bu tür loncalarca yönetilmesi, bütün gelir ve gi-derlerin kayıtlarının doğru olarak tutulup saklanmasını gerektirdi;bir tanrı hizmetçisi, tanrının kâhyası olarak yaptığı işlerin hesabını verebilecek durumda olmak zorundaydı. Bu yolda tutulan kayıtlar,

 yalnızca bunları tutan görevli tarafından değil, onun ardılı olacakkimselerce ve kendisiyle birlikte bu görevi üstlenmiş diğer kimse-lerce anlaşılabilir olmalıydı. Mendile düğüm atma gibi özel bir ha-tırlatma sistemi kullanılamazdı. Bira yapımevi başkanının, gelen ar-panın ne kadar olduğunu ve bundan ne kadar ve ne sertlikte bira eldeedildiğini, yalnızca kendisine bir şeyler hatırlatmakla kalan, yani yal-nız kendince anlamlı olan işarederle değil, kendisinden sonra bu gö-revi üstlenecek kimseye, tahıl ambarları denetçisine ve diğer mes-

lektaşlarına da aynı anlamı verecek işaretlerle kaydetmesi gerekir.Bir yazı sisteminin icadı, onları ortak amaçlar için kullanırken

simgelere verilecek anlamların ne olacağı hakkında toplumun biruzlaşmaya varmasından başka bir şey değildi. En eski tabletler üze-rindeki simgeler (karakterler) çokluk kendi kendini açıklayıcı resim-ler biçimindedirler. Bunlarapiktogram [resimyazı], bunlardan kuru-lu bir yazıyapiktografik denebilir. Fakat en basit bir piktogramın an-lamı bile az çok bir uylaşımla saptanmıştır. Bir eşeği belirtmek içinbelli bir eşeğin fotografık portresini zahmetle tabletin üzerine çiz-mek gerekmez; basitleştirilmiş ve kısaltılmış bir işaret taslağı yete-cektir. En eski tabletlerde kullanılan sadeleştirmeler de bir dereceyekadar çeşitlilik gösterirler; ancak simgeyi belirten sadeleştirilmiş işa-retlerin sayısı kısa zamanda teke indirilip sadeleştirilmiş, işaretler standartlaştırılmıştır. Bu, yavaş yavaş, eşeği belirtmek için kullanılan sa-deleştirilmiş işaretlerden birini kullanma yolundaki söz birliğiyle oişaretin onaylanması demektir.

Bu fikirler aPUbaid zamanından kalma mühürlerdeki şekillerintemelinde yatan fikrin gelişmesinin eseri idi, çünkü bu mühürler debalçık üzerine bastırılmışlardı ve daha o zamanlardan simgesel an-lam taşımaktaydılar. Hatta simgesel birimler olarak kullanılan sade-leştirilmiş özel şekiller, bazen mühürler üzerine çizilmiş şekilleri an-dırmaktadır.

 Artık kayda geçirilmesi gereken birçok şey pek resimlerle temsil

edilebilecek şeyler değildi. Bu konuda karşılaşılan güçlük, bir resmetümüyle keyfi bir anlam verilebileceği yolunda bir anlaşmaya varıl-masıyla aşıldı. Sözgelimi, oluklu bir fıçı resmi, belli bir hacim ölçü-

119

Page 121: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 121/300

sünün, diyelim bir z/ un simgesi olarak kabul edilmişti. Fıçı şekli-nin üzerine çizikler çizilerek, bir gur  arpa (iki çizikle belirtilip), (üççizikle belirtilen) bir gur  biradan ayırt edilebiliyordu. Bu işaretler,

 yalnızca nesneleri belirtmek için değil, aynı zamanda fikirleri ve söz-cükleri (adlan) belirtmek için kullanıldı. Teknik dille konuşacak olur-

sak, yazı artık yalnızcapiktografık  değil, aynı zamanda ideografıktir[fikirçizgisel]. Yeni resimler kabul ederek ve bunlarda daha sonra yapılan bazı keyfi değişiklikler ve birleştirmeler üzerinde anlaşarak,bu ifade sistemini fikirlerin çoğunu kayda geçirebilecek şekilde ge-nişletmek mümkün olacaktır. Daha sonraki tarihlerde Çin yazısıgerçekten bu gelişme çizgisini izledi.

Sümerliler farklı bir yön benimsediler. Sümer cins isimlerininçoğu tek heceli sözcüklerdi; ağız anlamına gelen sözcük örneğin

"£tf”dır. Böylece ka sözcüğü ve “ağız” fikri (kavramı) için kullanı-lan insan başı resmi aynı zamanda ka  sesini temsil etth İşaret bu

 yolla fonetik (sesçil) bir değer kazandı ve fonetik bir simge, yani fo- nogram olarak kullanılabildi. Bu gibi fonogramların çeşitli şekillerlebir araya getirilmesiyle, artık yeni işaretler (ideogramlar) bulmak gerekmeksizin, isimleri ve birleşik sözcükleri okumak (hecelemek)mümkündü. Sümerler bu yolu Eski Sülale devirlerinde buldular.

 Anlamları üzerinde uylaştıkları bir miktar resmi alıkoyup, bunları

ideogramlar olarak kullandılar. Ama bu simgeleri aynı zamanda söz-cükleri okumak için fonetik simgeler olarak kullandılar. Çok geç-meden bir sözcüğü okuyup, aynı zamanda bu sözcüğün ne tür birsözcük olduğunu belirtmek için (bu bağlamda belirleyici denen) birideogram eklediler. Böyle olunca kullanılan işaretlerin sayısı (Çin'deolduğu gibi) yazının gelişmesiyle artmamış, tersine azalmıştır; Urukdöneminin en eski tabletlerinde 2000 işaret kullanılmış olmalı; İÜ3000’den az sonra kullanılan işaret sayısı 800, İÖ 2500’de 600 do-laylarına düşürüldü.

 Aynı zamanda işaretler de basitleştirildi. Kolay ve hızlı yazmakiçin resimler öylesine gelişigüzel yapıldı ki, çoğu kere ideogramlabelirtilen şeyle fark edilebilir hiçbir benzerliği olmayan şekiller hali-ne geldi. Nihayet, artık işaretler çizilmeyip, balçığa bastırılan çivibiçimli sivri uçlu aletlerin bıraktığı izlerle basılmaya başlandı. Bu ne-denle Mezopotamya yazısına cutıeiform (çivibiçimli) yazı [çiviyazısı]

denir. Bu yazının, Sümer dilini şimdi anlattığımız biçimde yazmakiçin, Sümerlilerce bulunduğu besbelli. Fakat şehir nüfusları kozmo-politti ve hiç değilse Akad’da geniş bir Sami öğeyi de barındırıyor-

120

Page 122: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 122/300

du. İÖ 2500’den sonra, en son Sümer yazı işaretleri, Sami kralları-nın adlarının fonetik olarak yazıya dönüştürülmesi için kullanılıyor-du. Çok geçmeden Samiler bu yazıyı, ideogramlar olarak kullandık-ları gibi, Sami sözcüklerini okumak için de Sami dillerinden olan

 Akadcayı da resmi ve idari belgelerde kullanmaya başladılar.

Bir yazı kadar sayıların da işaretlenmesi gerekliydi. Ortak bir av-da öldürülen rengeyiklerinin ya da bir köyün sürüsü içindeki ko

 yunların sayısını kaydetmek için bir çetele sopası üzerine atılan çen-tikler, vahşi ve barbar toplulukların bütün ihtiyaçlarını karşılamaya

 yetiyordu. Uygarlaşmış bir toplumun tapınağının büyük sürülerin-deki hayvanların sayısını ya da şehrin tahıl ambarı içindeki şeylerinmiktarını hesaplamak için, bu tür bir işaretleme, çekilmez derecedeelverişsiz bir yöntem olacaktır. Çetele çomağı üzerine çentik atma

 ya da onun yerini alan tablete yüzlerce nokta koyma zahmetindenkurtulmak için, farklı bir işaretleme üzerinde uylaşılması gerekir. Onsayısının altındaki rakamlar, eski usulle yalnızca eğri tutularak bal-çık tablete bastırılan bir kamışla yapılan yarı daire biçimindeki izler-le, birden dokuza kadar olan gruplar halinde gösterilmiştir. On sa-

 yısı ise başka bir simgeyle, dik tutularak çamura bastırılan bir ka-mışla yapılan bir tam daireyle gösterildi; 20, bunun gibi iki işaretle ve onun katsayıları da bu şekilde gösterildiler. Bira miktarının öl-çülmesinde, başka bir simge, daha geniş bir kamışla yapılan dahageniş bir yarı daire, 60’ı göstermek için kullanılmaya başlandı, fa-kat en eski tabletlerde tahıl ölçmede bu işaret 100’ün karşılığı ola-rak kullanıldı. Böylece önceleri, bir [onluk] desimal (1, 10, 100, 1000...)

 ve bir [altmışlık] seksagesimal (1, 10, 60, 3600...) işaretleme birliktekullanılmıştı. Sümer’de desimal sistem bırakıldı ve İÖ 2500’densonra yalnızca seksagesimal hesaplama sistemi kullanıldı.

Üçte ikiden başka bütün kesirler her zaman payı birli olarak gös-teriliyordu; payı birden çok olan kesirler payı birli kesirlerin top-lamıyla anlatılırdı; örneğin 3/ 4 yerine, 1/ 2 + 1/ 4 yazıyorlardı. Ta-bii, dördüncü ve üçüncü bin yılların pratik aritmetiğinde somutuzunluk ve ağırlık sorunları ele alındığı için, bu çetrefil tutarları kul-lanmak pek ender olarak gerekiyordu. Bir minanın  altıda beşi 50

 fekel olarak, bir ölçeğin diğer kesirleri de böyle onun askatı olan bi-rimlerin tamsayılarıyla gösterilecekti.

Uylaşımsal niteliğinden dolayı, yazma ve hesaplama sistemininsürekliliğinin eğitimle sağlanması gereği vardı. Yöneticiler olarak gö-revlerini yerine getirebilmek için rahipler okumayı ve yazmayı öğ-

121

Page 123: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 123/300

renmek zorundaydılar; bu, tıpkı her çocuğu içinde bulunduğu top-lumun konuştuğu dilin seslerini verdiği anlamların öğretilmesiningerekişi gibi, rahiplere meslektaşlarının yazı işaretlerine keyfi olarak verdikleri fonetik değerlerin öğretilmesinin gerekli olması demektir.Okullar tapınağın zorunlu bir eklentisi haline geldiler. Elbette, ka-

bul edilmiş uylaşımların standardaşörmasına ve sürdürülmesine yar-dımcı oldular. Jemdet Nasr devirlerinden beri her tapınakta ve herşehirde aynı uylaşımlar kabul edilip kullanıldığı için, rahip loncaları,hiç değilse eğitsel görevlerinde “uluslararası” çapta bir işbirliği et-miş olmalılar.

Zamanımıza kadar gelebilen en eski tabletlerin koleksiyonların-da, hesapların yanında, yazıda kullanılan simgelerin listeleri vardır.Bu listeler ilkin üzerinde birleşilen uylaşımların basit kayıtları olarak

konmuş olabilirler; bu gibi bir kayıt, onaylanan standartları saptayıpsürdürmek için, başlangıcından itibaren zorunlu olacaktır. Bunlar,kuşkusuz, bundan daha az gerekli olmayan bir iş için, yani okul-larda kullanılmak üzere kopya edilmişlerdir. Eski Sülale zamanla-rında bu listeler düzenli sözcükler haline getirildiler. Elbet ilk liste-ler ideogramların derlemeleri oldukları ve işaretlerin biçimlerini sap-tadıkları için, bunlar bize doğal ve kullanışlı görünecek bir alfabetikdüzenleme olamazdı. Alfabetik bir düzenleme olmaktan çok, söz-

cükler, birbirine benzer resim işaretlerin bir grupta toplanmış ola-rak, örneğin (fonetik değeri duk  olan) bir vazonun basitleştirilmişbir resmi ile bu resimden yapılmış değişikliklerle yaratılan diğer söz-cükler bir grup meydana getirecek biçimde toplanarak gösterildi.Bunun bir sonucu olarak, yalnızca çeşitli vazo türleri değil, aynı za-manda vazoların içine konan bira ve süt gibi şeyler ve hatta hacimölçüleri birlikte sınıflandırılacaklardır. Bu ideogram listelerine ekolarak yalnızca telaffuz edilen kelimeleri gösteren sözlükler derlen-meye başlanınca da genellikle aynı yol izlendi. Bu listeler, aynca özel ve genel isimlerle sınırlandırılmış olup, fiilleri ve sıfatlan dışarıdabırakmışlardı. Daha sonra ideogram ve sözcük listeleri, bunlann Samidilindeki (Akadcadaki) karşılıklarını veren bir sütunun eklenmesiy-le genişletildiler.

Hem devletlerin ve tapınakların ortak çabalarıyla yaptırılan anıt-sal eserler, hem de din adamları loncalarının ve özel tacirlerin ticari

işleri, ağırlık ve uzunluk ölçülerinin standartlaştırılmasını, ortak bi-rimlerin kullanılması için toplumun bu konularda uzlaşmaya var-masını gerektirdi. Ölçme elbette vahşi ve barbar toplumlar için bile

122

Page 124: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 124/300

gereklidir. Fakat onların basit ihtiyaçları için, doğa tarafından hazırolarak sağlanmış olan somut kıyaslama ölçekleri yeterlidir bir par-mak, karış ya da kol boyu, bir zerrenin ağırlığı yetecektir. Örne-ğin, eğer bir çiftçi, ambarına dam yapmak için kirişler kesiyorsa, ka-patılacak uzunluğu kol boyuyla *) ölçebilir ve kolunu kerestelerin üze-

rinde gerekli uzunluğu ölçmek için kullanabilirdi. Fakat eğer yüzüaşkın işçi bir Sümer tapınağı için kiriş kesiyorlarsa, her işçi kendikolunu ölçü birimi olarak kullanmışsa, ortaya ciddi güçlükler çıka-bilir. İnsanlann kollan hep aynı uzunlukta değildir ve kollarının yar-dımıyla ölçtükleri bazı kirişler tapınağın genişliğinden kısa gelebile-cekken, bazı kirişler tapınağın duvarlarından taşacak biçimde uzunolacaktır. Bu nedenle kişisel ya da doğal bir kol boyu yerine, bir ör-nek uzunluk alarak (bir kıyaslama ölçeği olarak) o işte çalışan bütün

işçilerce kabul edilen bir toplumsal kol boyu ya da uylaşımsal kolboyu konmalıdır. Bundan sonra, üzerinde uyuşulan ölçek, bireyle-rin uzuvlarının yerini alacak olan ağaç ya da madeni sopalar üzerineişaretlenmelidir. Elbette uylaşımsal kol boyunu, bir altındaki ölçübirimi olan “parmak”ın kolay bir katı (uygulamada beş katı) ve birüstündeki ölçü birimi olan kamış boyunun da bir askatı (altıda biri)saymak yararlı görülmüştü.

 Aynı şekilde, toplumsal amaçlarla tahılların ve öteki maddelerin

ölçülmesinde, birbirinden farklı doğal “zerre”lerin ve sahici “küpdoluşurlarının yerini uylaşımsal standart “zerre” ve “küp dolusu”laraldı. Yeni uylaşımsal ağırlık birimlerinin katları da, tıpkı uzunluk öl-çüleri gibi, sayısal olarak aynı basit yolla ilişkilendirildiler; bunlarkazı yapanların sık sık karşılaştıkları demir filizi parçalarından oyul-muş ağırlık ölçüleriyle (dirhemlerle) temsil ediliyorlardı. Sırası gel-mişken şurasını da belirtmeliyim ki, bu tür ölçülerin saptanıp kulla-nılabilmesinden önce bir terazi icat edilmiş olmalı.

Nihayet, bir şehir nüfusunun örgütlenmiş birliği, zamanın, bir kırköyünde gereksenenden daha doğru olarak bölümlere ayrılmış ol-masını gerektirir. Sümerliler günü ve geceyi on ikişer çift saate böl-mede (böylece bizim yirmi dört saatlik günümüz üzerinde) anlaş-tılar ve bu zaman dilimlerini ölçmek için bir çeşit güneş saati ve ak-ma ilkesine göre çalışan bir su saati icat ettiler. Fakat, gerçi gözlerigözlemleyerek yıldız yılının uzunluğunu bilen bilgin yazıcılar, hiç

i ) İngilizce metinde “cubit” denmektedir; dirsekten ortaparmagın ucuna kadar olan uzaklık, (ç.n.)

123

Page 125: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 125/300

değilse daha sonraki yıllarda, astronomik gözlemler düzeltme gere-ğine işaret ettiği zaman, takvimle mevsimler arasındaki farkı fazla-dan bir ay ekleyerek kapatmışlarsa da, Sümerliler yıl için bir ay tak- vimi kullanmakla yetinmişlerdir.

Kesin bilimler, doğrudan doğruya kendilerinin önünde giden

toplumsal uzlaşımların ürünüydü. Bu bilimlere yol açmış olan kar-maşık ekonomi, aynı zamanda niceliksel sonuçları önceden söyle- yebilecek olan aritmetiği ve geometriyi de gereksemiştir. Sümer ya-zıcıları sayılann nitelikleriyle sayı olarak ilgili değillerdi, ne de soyutboş uzayı ölçmekle ilgiliydiler (belki bu çeşit bir şeyi kavrayamazlardı bile), hatta tarıma elverişsiz çölün ve ürünsüz denizin ölçülmesiyle de ilgili değildiler. Onlar, tanrının tarlalarını ekmek için nekadar tohum atılması, bir tapınak duvarı için ne kadar kerpiç ıs-

marlanması, bir ziggurat ya da bir hendek için ne kadar toprak ka-zılması gerektiğini, belirlenen zaman içinde işi bitirmek için kaç ada-ma ihtiyaç olacağını —hiç değilse yaklaşık olarak bilmek ihtiyacındaydılar. Alan birimleri bir tahıl ölçeği idi, “hacim” için kullanılansözcük, harfi harfine alınırsa, “toprak kütlesi” anlamına geliyordu.Renkli kamışların hasır gibi örülmesiyle öylesine kolayca yapılan veözellikle Jemdet Nasr döneminin resimli vazoları üzerinde yaygınolan dama şekilleri, bizim, bir dikdörtgenin alanının eniyle boyu-

nun çarpılmasıyla bulunabileceği yolunda belirttiğimiz kuralın gözeseslenen örnekleriydi. Bir kerpiç yığını, meydana getirdiği şeklinhacmiyle ilgili “formülü” veriyordu.

Sayısal kaydın kendi biçimi, hesaplamanın parmakla sayma yo-luyla bilinmeyen en basit kurallarını çizgilerle gösterecekti. Çarpma,art arda bir toplama işleminden ibarettir; “24*ün 4’le çarpımı”,“dört tane yirmi dördü topla” demektir. İÖ 1500’den önce, Sü-merliler bu tür toplamaların sonuçlarını yazıp, bizim okulda öğren-diğimiz gibi çarpım tabloları düzenlemişlerdir. Hatta dördüncü bin yılın piktografık tablederinde tarlaların alanları en ile boyun çarpıl-masıyla hesaplanmıştır. Çok geçmeden, n (pi sayısı) dediğimiz, bir dai-renin çemberinin çapına oranı, pratik ölçmelerle yaklaşık olarak bu-lundu. Sümerliler bu konuda yuvarlak bir yaklaşık sayı olan 3*ü kabulettiler. Bu, elbette tartarak denetleyebilecekleri silindir biçimindekibir silonun içinde bulunan tahıl miktarını kestirmek ya da birkaç

fazlasının önemli olmayacağı bir sütun kaidesine kaç tane tuğla ge-rektiğini tahmin etmek için yeterince doğru bir sayıydı.Sümer yazıcılarının kullandıkları aritmetik ve geometri kuralları,

124

Page 126: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 126/300

modern bilimin niceliksel yasalarının gerçek ön örnekleridir. Bu ilkbilginler dış dünyadaki nesne sınıfları arasında gerçekten gözlem-lenmiş ve ölçülmüş ilişkileri, genelleştirilmiş bir sayısal ilişkiler biçi-mine indirgemişlerdir. İnsanlara istenen bir sonucun elde edilmesiiçin ne yapmaları gerektiğini söylemişlerdir. Bu yasaları bulanların

adlarını sormak zahmetine girmemiz gerekmediği açıktır. Bunlar,şehir devriminden etkilenmiş bir toplumun ihtiyaçlarının yol açtığı ve şehir devriminin yarattığı manevi donatımın yardımıyla bulun-muş, besbelli topluma ait ürünlerdir.

 Yıldızlar üzerinde yapılan gözlemler, tarımsal işlemlere ne za-man başlanacağını önceden kestirmek bakımından öyle başarılı ol-du ki, Sümerliler önceden bilinemeyecek şeyler hakkında da aynı yolla kehanette bulunma ümidine kapıldılar. Bir başka deyişle, ast-

ronomi, gök cisimlerinin hareketlerinin izlenmesi yolunda Sümerlilerin kültürel kalıtçılarının pek de yararsız olmayan çalışmalar yap-tıkları astrolojiye [ilmi nücuma, yıldız falına] yol açtı.

Şehir devrimi, aynı şekilde standartlaştırmaya, genelleştirmeye venicelleştirmeye varan bir başka uylaşımı kışkırttı, hiç değilse güçlen-dirdi. Yeni ekonomi, mal ve hizmet değişimini, malların birçok çeşitle-rinin ölçülüp “değer” biçilmesi için ortak bir ölçüt istediğine yol aça-cak kadar artmıştı. Değerin bu uylaşımsal ölçütü, aynı zamanda, bütün

hizmetlerin karşılıklarının (yani ücretlerinin) ve satın alınan her eşyanınbedelinin onunla ödenebileceği bir değişim aracı görevi görecekti. Toplumca onay gören ilk değer ölçütü, besbelli, herkesin ihtiyaç duyduğu ve çalışmak ve mal üretmek zorunda olan herkesin elde etmek isteye-ceği hayati ihtiyaç maddesi olan arpa idi; Eski Sülale zamanlarında bileücreder ve kiralar, hâlâ daha çok, arpayla ödeniyordu.

Fakat madenler de gümüş ve küçük miktarlar için bakır en kul-lanışlı değişim aracı ve ölçütü olarak yaygınlıkla benimsenmiş du-rumdaydı ve Mezopotamya’da iki bin yıl bu durumda kaldı. O za-manlar kullanılan birimler, bir devlet tarafından saflığı ve ağırlığıgarantilenmiş sikkeler değildi; bu madenlerin miktarları, her işlem-de kabul edilmiş ağırlık ölçülerine uygun olarak tartılıyordu. Bu-nunla birlikte, uylaşımsal bir metal değer ölçütünün kabulü, doğalekonomi denen bir ekonomiden bir “para ekotıomisi”nç, geçişe eşde-ğer bir olaydır. Doğal ekonomide tek tek mallar birbirleriyle değiş

tokuş edilirken, artık şimdi bütün malların fiyatları, şu kadar fekel gümüş ya da şu kadargur  arpa olarak konabilir ve böylece nicelikselolarak birbirlerine oranlanabilir.

125

Page 127: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 127/300

 Artık, servet, kendileri tüketilen, kullanılan, yararlanılabilen şey-ler olan yiyecek maddeleri, köleler ve ticaret mallarıyla değil, kendi-si tüketilmeyen, fakat tüketilebilecek herhangi bir malla ya da ya-rarlı hizmetle değiştirilebilen, genel soyut bir değişim aracı olan “mal-ların malı”na göre hesaplanabilirdi. Bunun bir sonucu olarak, gü-

müş karşılığında satılacak olan malların “pazar için üretimi”, bizzat yapıcılarının istediği ya da onları istevenlerce ısmarlanan ve yapıcı-sına hemen ve yapıcısının istediği ya da onları isteyenlerce ısmarlanan

 ve yapıcısına hemen ve yapıcısının istediği biçimde bir bedel ödenmesi vaat edilen malların üretiminin yerini almaya başlayabilirdi.

 Ayrıca, bu yeni genelleştirilmiş servet, servetin ilk biçiminde —tahıl ve sığır biçimindeki servette doğal olarak bulunan çoğalma vekendisini yeniden yaratma niteliğine sahipmiş gibi görülür. Tahıl ve

çiftlik hayvanları gibi, bu yeni servet de sermaye olarak görülüp birkazanç kâr sağlamak için kullanılabilir. Bunun sonucu olarak her-hangi bir borç üzerine faiz yüklenecektir. Mezopotamya toplumunda, Sargon’un günlerinden itibaren gittikçe göze çarpar ve müref-feh bir sınıf haline gelen geniş ölçüde Sami olan bir tüccar sınıfıgelişip, bu fikirleri başarılı bir biçimde uygulama alanına geçirdi. Ka-derleri, kendilerinden olmayan ırkların örgütlenişinin çöküşünü ta-mamlayan yeni bir sınıf yaratmak ve üretim makinesini yağlayan

devrimci etkiler yapmaktı. Eski Sülale devrinin Sümer toplumundabu çözülme süreci ancak işin başlangıcındaydı.

Mezopotamya’nın doğusunda İÖ 700’de bile doğrudan doğruyaDicleFırat deltasının doğusundan Basra Körfezi’ne dökülmekteolan, Kerhe Nehri’nin aşağı kesiminin vadisindeki Elam, daha küçükçapta olmak üzere Sümer ülkesine benzer koşullara sahipti. Burada,Sus şehrindeki kazılar, Ur ya da Erek’tekinden daha az açık ol-makla birlikte, şehir devriminin birbirini izleyen aşamalarını ortayakoymaktadır. Uruk döneminin sonuna kadar olan aşamalar, yuka-rıda anlatılan aşamalara kesin paralellikler gösterir. O kadar ki, se-ramiklerdeki ve mühür desenlerindeki benzerlikler şaşırtıcıdır. Hat-ta şehir devriminin en yüksek noktaya ulaştığının işareti olan önElamca denen balçık tabletlere yazılmış piktografık işaretlerde, ger-çi sayılar yalnızca desimal (ondalık) sisteme göre yazılmışsa da,Uruk ve Jemdet Nasr tabletlerinin Sümer yazılarıyla birçok ortak

uylaşımlar görülür. Hiç kuşkusuz, Elam uygarlığı yalnızca Sümeruygarlığıyla aynı öğelere dayanmakla kalmıyordu, ayrıca tıpkı onungibi örgütlenmişti.

126

Page 128: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 128/300

Sonradan Elam ve Sümer birbirlerinden farklı çizgilerde geliş-tiler, daha doğrusu Elam, Eski Sülale çağının gelişmesine katılmadı.Böylece önElam piktografık yazısı, kendiliğinden bizim okuyabile-ceğimiz bir yazı biçimine dönemedi. Üçüncü bin yılın sonunda, ye-rel dili yazmak üzere gerekli değişiklikler yapılmış gelişkin çiviyazı

sı kolayca onun yerine benimsendi. Bu ara devirde Elam hakkındaki bilgimiz dolaylı ve bölük pörçük edinilmiş bir bilgidir.Sus, etkin bir askeri güç ve ticaret merkezi olarak kalmıştır. Elam

lılar başarıyla Sümer’e ve Akad’a saldırdılar ve ülkelerini İran’dakiSilk’e kadar içerilere doğru genişlettiler. Ticaret alanları Mezopo-tamya kadar Hindistan’a da ulaştı. Fakat sonunda Elam, tıpkı İÖ2100’lerden İÖ 2000’e kadar olduğu gibi, Mezopotamya ekono-mik sisteminin ve kültürünün bir eyaleti haline geldi, hatta siyasal

bakımdan Ur’daki Üçüncü Sümer Hanedanı İmparatorluğu’nunharaç ödeyen bir uyruğu oldu.

Yakarın notu: Her nekadar genel tabloyu etkilememekte, utanan olma yan okuyucunun tasalanmasını gerektirmemekteyse de, öğrenciler, hu kitap  yayıldıktan sonraki yıllarda, İÖ 2350 'den (Agade kralı Sargon*un başa 

geçiş tarihinden) önceki Mezopotamya tarihlerinin küçültülmesinin moda olduğunu bilmelidir, höylece İÖ 3000yerine İÖ 2500 tarihini koyabilir ve4. ve5. bölümlerdebuna uygun düyeltmeleryapabilirler. (Hayıran 1957)

127

Page 129: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 129/300

Page 130: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 130/300

Page 131: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 131/300

tırma olanağı sağlıyordu. Nil’in, Dicle ve Fırat taşkınlarından dahadüzenli ve tarımsal işlemlerin zamanına daha uygun olan yılın be-lirli zamanındaki taşışı, insan emeğiyle tarıma elverişli hale sokul-muş toprakları kendiliğinden sulamaktaydı. Vadinin içinde ne yapı-larda kullanılabilecek kereste ne de maden vardı.

Öte yandan her iki yandaki çölde bıçak ve balta yapmaya elve-rişli iyi çakmaktaşı yatakları bulunuyordu. Vadinin dik yakaları ara-sında, bataklık vadi tabanının yararlanabileceği sel düzeyinin üze-rinde kalan çöl şeritleri bulunmaktadır. Buralara Sülaleleröncesi Mı-sırlılar denen, çoğu, Merimde ve Fayum’daki halkların kültür düze-

 yinde olan halklar yerleşmişlerdi. Bu kimseler, vadi içinde bataklıklara ve vahşi hayvanlara karşı azimle harekete geçmek üzere birleşerek,üzerinde müreffeh bir yaşam kurup çoğaldıkları yapay bir çevre ya-

ratmayı başarmışlardı.Bunlar, belki de her biri bir totem klanı tarafından kurulmuş,

besbelli özerk köyler içinde gruplaşmış görünürler. Daha sonralarıköylülerin, kendilerinin onların soyundan geldiklerine inanmış ola-bilecekleri hayvanlar, bitkiler ya da doğa öğeleri olan totemler, Mı-sır’ın yazılı tarih devirlerinde bölündüğü ilçelerin, yani “nome'lerinarmaları ya da işaretleri olmuşlardır. Badaryalı ve Amratyalı diyeadlandırılan ilk aşamalarda, köylüler geçimlerini hâlâ geniş ölçüde

avcılıktan ve balıkçılıktan sağlıyorlardı. Fakat doğanın suladığı top-raklarda tahıl yetiştirdiler ve çayırlarda sürü de beslediler. Nehirüzerinde gemicilik yapmak için papirüs demetlerinden geniş tek-neler yapabildiler. Gözlerini boyamak için, belki de çöl avcılarıylamal değiştokuşu yoluyla, Sina’dan düzenli olarak malakit (bakırtaşıO) getirildi. Köylüler altını ve (belki de bir karbonlu bakır olan ma-lakitten indirgenmesi yoluyla sağlanan) bakırı biliyorlardı, fakatbakırın eritilebilirliğinin sunduğu üstünlüklerden haberleri olmaksı-zın, bakır madenini üstün bir taş türü olarak kullandılar.

Kuru çöl kumuna gömülmüş olan cesetlerin oldukça iyi korun-ması, daha o zamanlardan, özellikle ölümden sonraki hayat hakkın-da canlı kurguları ve “ölümsüzlüğü” arama yolunda girişimleri esin-lemiş gibi görünmektedir. “İyi gömülme” ihtiyacı, artıservetin vedeğerli sihir taşlarının biriktirilmesinin nedenlerinden kesinlikle biriolmuştur. Sülaleleröncesi halk hakkındaki bilgimizin başlıca kayna

Malakit, bileşiminde bakır bulunan, güxel cilalnnabilen, koyu ve açık damarlı yeşil bir  taştır, (ç.n.)

130

Page 132: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 132/300

ğı, yiyecek ve içecek fıçıları, av aletleri, balık avı takımları ve tuvaletmaddeleriyle zengin bir biçimde döşenmiş özellikle hemen tümüy-le törensel nitelikteki arduvaz(*) levhalar, silgiler ve göz boyası koy-mak için üzerleri süslü keseler bulunan mezarlardır.

Bir sonraki Gerze aşamasında, avcılık önemini yitirmiştir; köy-

lüler kendilerini çiftçiliğe ve balıkçılığa vermişlerdi. Dökme bakır-dan araçlar, silahlar ve laciverttaşı gibi yeni ithal edilmiş Asya kay-naklı birçok maddeler Yukarı Mısır’a ulaşmaya başladı. Yazılı tarihdevirlerinde Delta’daki ve Akdeniz kıyısındaki şehirlerin bayrakla-rını taşıyan gemiler güney köylerini ziyaret ettiler; bunların resimleriGerze mezarlarından çıkarılan ama kendileri kuzeyde yapılmış ola-bilecek vazoların üzerlerine işlenmişlerdi. Yeni maddeler elbette dı-şarıdan ve yeni fikirlerin ve yeni tekniklerin girişine işarettir; sırça

kimyası keşfedilmiş ve fayans yapılmıştı. Yukarı Mısır’da bulunan, Delta’nın Asya kökenli mal ve ürün-

leri, bir Sami halklar sızmasına ve hatta Delta’nın vadi, Aşağı Mı-sır’ın Yukarı Mısır üstündeki siyasal egemenliğine işaret olabilir; da-ha sonraki efsaneler, güneyin, kuzeyden gelen “Horus’un izleyicile-ri” tarafından fethedilişinden ve bunun sonucunda, önce Yukarı Mı-sır Krallığının, sonra Aşağı Mısır Krallığı’nın ortaya çıkışlarından sözederler. Fakat arkeolojik kayıtlar, ne kralların, ne uzman sanatçılann varlığına, ne de yazının kullanıldığına tanıklık etmektedir.

Nihayet, son Gerze döneminde, Basra Körfezinden geldiklerisanılan tekneler Yukarı Mısır’a ulaştı. Bu teknelerin resimleri, Nilile Kızıldeniz arasındaki kuru sel yataklarının kayalık duvarları üze-rine Şahin kasabasındaki (yazılı tarih dönemlerinde Şahin Nome’si-nin kasabası ve olasılıkla Şahin klanının başkenti olan  Hierakonpolis’deki) bir mezar üzerine çizilmiştir. Mezar duvarlarında bu ge-

milerin yerli papirüs teknelerle savaşı görülür. Aynı deniz savaşısahnesi, çölü aşarak Kızıldeniz’e giden yolun başında, Nil’e son de-rece yakın bir yerdeki CebelelArak’ta bulunan bir fildişi bıçakkabzasına işlenmiştir. Kabzanın öteki yüzüne, giysisi Mısır’a tü-müyle yabancı olan, fakat kesinlikle Jemdet Nasr dönemindeki Sü-mer’de Erek şehrinde bulunan bir bazalt üzerindeki resmin giy-sisine benzeyen insan resmi işlenmiştir. Ayrıca, çağdaş Mısır sana-tında, Nil bölgesinde başka hiçbir zaman yaygın olmayan fakat Ur

döneminden beri DicleFırat bölgesinde bilinen şekillere rastlarız.

 W Arduvaz, kaba, siyah bir mermer türüdür, (ç.n.)

131

Page 133: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 133/300

Dolaylı yolla da olsa, Sümer fikirleri Yukarı Mısır'ı kesinlikle etkili- yordu; Mezopotamya uygarlığıyla ilişkisi yoluyla Nil barbarlığınauygarlık tohumları ekiliyordu.

Üzerlerinde, totem klanlar arasındaki mücadelelerin mitolojikanlatımı olan birbirleriyle savaşan hayvan resimleri ve özellikle Şa-

hin (Horus) klanının zaferleri işlenmiş olan bir dizi fildişi ve ardu vaz levha aynı döneme aittir. Bu klan, yıkıntıları başkentini işaretle- yen 90 dönüm genişliğindeki surlarla çevrili şehri, daha o zaman-dan kaplamış olabilir.

Bu süre içinde bazı mezarlann gittikçe daha incelikle ve daha zen-gin bir biçimde döşenmeye başladığı görülmektedir; Şahin kasaba-sındaki bir mezar, kerpiçlerle çevrilmiş ve renkli sahnelerle süslen-miştir. Fakir ve zengin mezarlar arasındaki gittikçe artan zıtlık, şef-

lerin ortaya çıkışının değilse bile, en azından toplumun sınıflara bö-lünüşünün bir işaretidir. Bu zıtlık, Yukarı Mısır’daki Abidos Kral Me-zarları denen mezarlarda doruğuna ulaşır. Sülaleleröncesi devriniçine ölünün konduğu kuma açılan çukurun yerini, B 10’daki taba-nında 8 metre uzunlukta, 4,5 metre genişlikte ve 3 metre yüksek-likte olan bir minyatür sarayın bulunduğu, kerpiç ve ithal malı ke-resteyle yapılmış çevresi depolarla ve efendilerine öldükten sonrabile hizmet etmeleri gereken saray görevlilerinin bir dizi küçük me-

zarlarıyla çevrili muazzam bir çukur almıştır.Kral Mezarları tahıl, meyve, içki fıçılan, taştan ve değerli ma-

denlerden yapılan enfes vazolar, altın, firuze, laciverttaşı ve diğerkıymetli taşlardan süslemelerle, silahlarla ve bakır süs eşyalarla do-ludur. Bu durum, duyulmamış derecede bir servet birikiminin, biruzman zanaatçılar kalabalığının, geniş bir dış ticaretin varlığına işa-rettir. Kral Mezarlarında ilk yazılı belgeler de görülmeye başlar; bir

 yazı sistemi, hiyeroglif  yazı icat edilmiştir. Arkeolojik kayıtlar yazılıkayıtlara ulaşır, yazılı kayıtlarsa olanları açıklar.

Şahin klanının şefi kendisi ve klanının kutsal totemi Şahin (Horus)  ile özdeşleştirilmiş olan “Metıes”, Vadi’nin ve Delta’nın gerikalan topraklarını zapt etti ve bağımsız köy ve klanlan tek bir devletiçinde sımsıkı birleştirdi; buna, neredeyse tek bir aile içine aldı, di-

 yebiliriz. Bu devletin başkanı, bir tanrının topraklarını işleyen kira-cısı değildi, bizzat kendisi sihirli ayinlerle ölümsüz kılınmış olan ve

kendi sihriyle sürülerin ve ürünlerin bereketini güvenceleyen birtanrı idi. Bu tanrıkral, fetih hakkı ile bataklık ve çölden ülkelerini yaratmış olan ata kuşaklarını kişileştiren yerel totemleri özümledi;

132

Page 134: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 134/300

barbarlık döneminin yamyam terminolojisiyle, metinler bunu “yut-tu” diye verirler. Bu nedenle, Sümer şehri tanrısı gibi tanrıkral tümMısır ülkesi üzerinde en büyük mülke sahip olup, bu topraklan ekipbiçenlerden sunular ve hizmetler biçiminde bir vergi (haraç) almahakkına sahiptir.

Böylelikle firavun, ülkesinin artıürünlerini tapınak yerine kendihâzinesinde toplamaktadır; bu artıürünün büyüklüğü yanında her-hangi bir Sümer tapınağının ya da şehir yöneticisinin geliri önemsizkalır. Bu birikimin simgesi bir tapınak değildir —yerel ve ulusal tan-rılar adına yapılmış tapınaklar varsa da, bunlar kralın izin ve bağış-larına dayanmaktadır bu, birikimin simgesi anıtsal bir mezardır.Bu mezar, tanrıkralın maddi kalıntılarını korumak ve böylece ül-kesi yararına sihir etkisinin devamını sağlamak için yapılmıştır. Ül-

kenin nüfusu ve serveti arttıkça, İV. Sülale’nin Keops (Khufu) adlıfiravununun yönetimi zamanında en büyük yüksekliğe ulaştığı nok-taya kadar, gittikçe daha görkemli ve daha sağlam mezarlar yapılmış-tır. Keops’un Büyük Piramidinin bir kenarının uzunluğu 230 met-redir ve 146 metrelik bir yüksekliğe tırmanır. Her birinin ağırlığı or-talama 2,5 ton olan 2.300.000 kadar taş bloktan kuruludur. Bu taşbloklar vadinin doğu kıyısındaki taş ocaklarından çıkarılmış, taş-malar sırasında sallarla karşıya geçirilmiş ve sonra, muazzam bir taşrampadan nehirden 30 metre yükseklikte olan, üzerlerine piramitle-rin oturtulduğu yaylaya çekilmiştir. Yunanlı tarihçi Herodotos’unaktardığı ve Petrie’nin doğru bulduğu bir gelenek, bu piramidin100.000 insanın yirmi yıl çalışmasını gerektirdiğini söyler.

Fakat firavunlar, denetimleri altında bulunan muazzam artıürünün bir kısmını, çağımızın kuşkucularının bile pratik olduğunu ka-bul edecekleri yolda kullandılar. Menes, Delta’nın ucunda yeni birşehir olan Memphis’i “Beyaz Duvar” ile kuşattı. Birinci Sülale’nin birkralını yeni bir kanabn açılması için ilk küreği sokarken gösteren birresim vardır. Firavunlar, Sina’ya bakır çıkarmaları için krallık ordu-sunca desteklenen heyetler gönderdiler. Devlet, Lübnan’dan sedirağaçları getirilmesi için Biblos’a gidecek tekneleri donatıp bunlaratayfa sağladı. Üçüncü Sülale’nin sonunda, 20 ile 30 metre arasında-ki uzunluktakiler daha olağan idiyseler de, bazı deniz teknelerininboyları 50 metreye varabiliyordu. Askeri şefler olarak ilk firavunlar,

ülkeyi Asyalıların, LibyalIların ve Nubialıların yağmalarından koru- yan bir sınır savunma sistemi kurdular. Nihayet, merkezi yönetiminzayıf olduğu zamanlar Nil Vadisi’ni yağmalayan komşu köyler ara-

133

Page 135: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 135/300

sındaki yararsız çatışmaları bastırarak zorla iç barışı sağladılar.Gerçek tanrı tarafından atanmış olan bir memurlar sınıfı Mısır’da

 ve Mezopotamya’da, kendi kendilerini bir Sümer tanrısının hiz-metçiliğine atayan kimselerin gördükleri işleri görüyorlardı. Mısır’ınmuazzam tutarlara varan gelirlerinin toplanması ve kullanılması iş-

leriyle uğraşan, sürekli bir kurum durumuna gelmiş olan memurla-rın varlığı da, gelirlerin ve giderlerin kaydedilmesi için bir yazıyı ge-rektirdi. Sümer’de olduğu gibi Mısır’da da resimlere uylaşımsal an-lamlar verildi ve hiyeroglif yazıda karakterler resimsel biçimleriniüç bin yıl korudular.

En eski hiyeroglifler Uruk döneminin Sümer ideogramlarındandaha iyi resimlerdi ve değişkenlikte onlardan geri kalmadılar. Bu-nunla birlikte, bu resimlerin Mısır yazısının ilk dönemlerinin tem-

silcisi oldukları pek söylenemez; çünkü bu yazının yanında bir de,başlangıçtan beri, yazılı tarih devirleri boyunca hiyeroglif yazı ile bir-likte var olmuş ve hiçbir zaman hiyeroglif yazının yerini almaksızınkullanılmış olan hiyeratik  yazının öncüsü olarak basitleştirilmiş birbitişik yazı da vardı. Bitişik işaretler, Kral Mezarlarında bulunan çöm-lek kaplar ve ağaçlar, sonra da papirüs üzerinde mürekkeple yazıl-mıştır. Hiyeroglifler ve onların bitiştirilmiş biçimleri, olasılıkla ger-çek ideogramlardı; fakat Sümer’de olduğu gibi, bu şekillerin birço-

ğuna fonetik değerler de verildi; hatta bazıları Sümer’de olduğu gibiheceleri belirten işaretler olarak değil, tek başlarına ünsüzleri (ses-sizleri) karşılayan işaretler olarak kullanıldılar. Mısırlılar aslında biralfabenin bütün öğelerine sahiptiler. Fakat onlar da, Sümerliler gibi,ideografık | fikir, sözcük simgeleyen], silabik [hece simgeleyen] şe-killeri ve ünsüzleri simgeleyen şekilleri yan yana kullanmaya devamettiler.

Buna bağlı olarak yazı da bir sır, diğer el sanatlarıyla birlikte sı-nıflandırılmayacak kadar güç kavranır bir uzmanlık mesleği olarakkalacaktı. Bu mesleğe giren yazıcılar, devlet memurluğu ya da bü-

 yük mülklerin kâhyalığı gibi özenilen mesleklerin yalnızca kendileri-ne açık olduğu ayrı bir sınıf oluşturdular. Fakat yazıcılar sınıfı birkast durumuna gelmedi; çünkü memur yetiştiren okullara öğrencialma işini Hazine yürütüyordu ve daha sonraki devirlerin yazılı bel-geleri, bir oğlanın okula gitmek, bir mesleğe çırak girmek ya da tarım

işlerinde çalışmaktan birini seçme olanağı bulunduğuna işaret eder.Mısir yazısının ilkeleri, özünde Sümerlilerin izlediği ilkelerin ay-nısı idiyseler de, bu iki yerin piktografik şekilleriyle birbirlerinden

134

Page 136: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 136/300

Page 137: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 137/300

3’ten çok daha doğru oluşu, kolaylıkla açıklanabilecek bir durumdeğildir.

Mısır biliminin kesin olarak Nil Vadisi’ndeki şehir devrimininkoşullarından esinlenmiş olan en büyük başarısı, bizim takvimimi-zin en yakın atası olan bir güneş takviminin yaratılışıdır. Firavunun

memurları, ilk kralların devirlerinden beri, vergiyi hasattan önce Niltaşkınının düzeyine göre koydukları için, hasadın ne kadar olacağınıbelirleyen Nil taşmalarının bu yüksekliğini her yıl ölçüp kaydettiler.Bu kayıtları dikkatle karşılaştırarak, elli altmış yıllık bir zaman dilimiiçinde, iki taşkın arasındaki sürelerin ortalamasının en yakın olarak365 gün tuttuğunu buldular. Bu temele dayanarak, çiftçilere tarımişlerine ne zaman başlayacaklarını göstermekle, Mısır tarımına bir yüzyıl, belki de daha fazla bir süre için hizmet etmiş olan resmi bir

takvim düzenlediler; Mısır’da tüm tarım dönemi taşkın ekseni çev-resinde döndü.

Her yıl altı saatlik hatanın birikmesi, takvim yılı ile onun olacak-ları önceden kestireceği doğa olayları arasında açık bir uyumsuzlukolduğunu ortaya koyduğu zaman, takvim reformu yapmak için çokgeç kalınmıştı ya da daha çok erkendi. Fakat Üçüncü Sülale dev-rinde yıldızlar üzerinde yapılan gözlemler, Sirius yıldızının Kahireenleminde Güneş’e en yakın yüksekliğe ulaşmasının Nil’in taşma

zamanının habercisi olduğunu ortaya çıkardı. Memurlar, köylülerintarlalarda ne zaman çalışmaya başlayacaklarını söylerken, eksik res-mi takvimi düzeltmek için yıldız yılını kullandılar.

Böylece İÖ 3000 dolaylarında, bir ekonomik devrim, Mısırlı za-naatçılara yalnızca geçim olanakları ve hammaddeler sağlamaklakalmayıp, aynı zamanda yazının ve öğretilmiş bilimlerin ortaya çık-masına yol açtı ve devleti yarattı. Fakat Mısır’da şehir devrimininetkenleri olarak Menes ve ardıllarınca kurulan toplumsal ve eko-nomik örgüt, tek bir nehir tarafından sulanan ve çöllerle yalıtılmışdurumda olan bir ülkenin türdeş yapısına uygun olarak, merkezi-leşmiş ve totaliter bir örgüttü.

Hiç değilse kuramda bütün toprak firavunundu ve ülkenin artıürünü krallık ambarlarında ve hâzinelerinde toplanıyordu. Gerçek-te ise memurlar aristokrasisine devletin bakanlanna ve ilçelerin yö-neticilerine (nomarklara) hatırı sayılır bir pay ayrılmaktaydı. Hiç

değilse önceleri bu memurlar firavun tarafından atandılar ve onunkeyfi isteği sürece görevlerinde kaldılar. Gerçekten bu kimseler ölüm-süz ruhlarını krala borçlu idiler; çünkü firavun, klanların totem ruh-

136

Page 138: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 138/300

Page 139: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 139/300

ürünle karşılandı ve kendilerine kralın depolarından madeni aletler ve hammaddeler sağlandı. Piramit çağında, maden işleyicilerinin,marangozları, kuyumcuların, taş yontucularının, kayık yapıcılarının,çömlekçilerin ve başka zanaatçıların aynı zamanda ölüm işleriyleilgili kuruluşlara ve soyluların malikânelerine sürekli olarak bağlan-

dıklarını görürüz; çünkü bu yerler yiyecek maddeleri kadar endüstriürünleri ihtiyaçlarını da kendileri karşılamak amacında olan, genişölçüde kendine yeterli ekonomik birimlerdi. Nerede çalışırlarsa ça-lışsınlar, zanaatçılar son derece küçük bir özgürlüğe sahip olabilir-lerdi. Olasılıkla çiftçiler gibi onlar da üzerinde çalıştıkları topraklabirlikte el değiştirirlerdi. Mısır’daki zanaatlar Mezopotamya’dakilerin aynıydı, fakat tek tek yaptıkları mallar, tümüyle farklıydı. Öyleki, Mısırlı zanaatçıların yaptıkları en basit aletler bile Sümer alet-

lerinden hemen ayırt edilebilir. Çömlekçi çarkı ancak Üçüncü Süla-le zamanında ve Asya çömlekçi çarkından çok daha az etkin bir bi-çimiyle benimsendi. Kalaybakır alaşımı tunç, görünüşe göre bilin-miyordu. Dokumacılıkta yün değil keten kullanıldı.

Gerekli yabancı maddeler —Sina’dan bakır, Nubia’dan altın, Ara-bistan’dan va da Somali’den abanoz, güzel kokular ve baharat, As-

 ya’dan laciverttaşı ve sihirde kullanılan diğer kıymetli taşlar genişölçüde kralın hizmetçilerinin oluşturduğu ve devlet memurlarının

 yönettiği devletin gönderdiği seferlerle sağlanıyordu. Bu nedenleMısır’da tacirlerin Mezopotamya’da olduğundan çok daha dar bir işalanı vardı.

“Ev”lcr içinde bir doğal ekonomi egemendi. Mezarlardaki re-simler, bir çömleğin bir balık, bir demet soğanın bir yelpaze, bir tahtakutunun bir fıçı yağ karşılığında takas edildiği pazar sahnelerini gös-terir. Bununla birlikte metaller (altın ve bakır) toplumca değer öl-çütleri olarak kabul edilmişti ve bazı alışverişler için para olarak yü-zükler kullanılıyordu.

Büyük köylü kitleleri, endüstri için (hayvan postu, dokumacılıktakullanılan lifler, papirüs gibi) hammaddeler topladıklan gibi kendi ya-şamlarını ve tüm ekonomiyi sürdürecek yiyecek maddeleri de sağlayançiftçiler ve balıkçılar, son derece kalabalıklaştılar. Mısır birliği, köylerarasındaki kanlı çatışmalara son verdi; firavunların sınır politikası ta-rımcıları çapulcu göçebelerin saldınlarından korudu; bayındırlık çalış-

maları tarıma elverişli toprakları genişletti, tanm işlemlerinin akılcı birbiçimde planlanmasına olanak verdi; krallık ambarlarında depo edilentüketim fazlası tahıl, kıtlık zamanında imdada yetişmiş olmalı.

138

Page 140: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 140/300

Ne var ki, bu yedek yiyecek maddeleri kuvvete başvurularak top-lanmıştı. Bunları üreten kimselere endüstri ürünleri satın alabile-cekleri pek az şey bırakıldı. Doğrudan doğruya bir kralın ya da birsoylunun işinde çalıştıkları için madeni aletler edinmeye güçleri

 yetmezdi, bu yüzden çapalardan tahta sabanlardan ve kazmalardan

oluşan neolitik araç gereçlerle yetindiler. Çiftçiler, armağan ve va-kıflarla, daha sonra hatta mirasla, ekip biçtikleri toprağın yanı sıra,çiftlik hayvanlarıymış gibi başkalarına devredilebiliyorlardı. Kanal-lar kazma, mavnaları nehrin akış yönünün tersine çekme, ocaklar-dan taş çıkarma, piramit yapımı işlerinde ve benzeri başka işlerdezorunlu çalışmaya tabi idiler. Bu şekilde tarımsal üretim alanındançekildikleri zaman, beslenmeleri ve giyimleri belki de özgür birneolitik çiftçiden daha iyi olarak—devlet ya da kendilerini çalıştıran

soylu tarafından karşılandı. En azından ikinci bin yılda Kral 1. Seti,tapınağının yapımında çalıştırdığı bin işçisinden her birine “günde1,8 kilo ekmek, iki bağ sebze ve bir parça et kızartması ve ayda ikikez temiz keten gömlek” verdiğini yazar(!).

Bu rejim altında Mısır'da yeni ekonomi tarafından üretilen muaz-zam servet, Mezopotamya’dakinden çok daha yüksek derecede yoğunlaşmıştı. Endüstri dar sınırlar içinde sıkışıp kaldı. İthal malları ya herhangi bir ödeme yapılmaksızın vergi, haraç biçiminde getiril-

diği ya da altın ve yiyecek maddeleriyle karşılandığı için, ihracat nis-peten az miktarda endüstri malını kapsıyordu. İçte de endüstri ürün-lerinin ve zanaatçıların piyasası, devletin ve ona bağlı aristokrasininalıcı durumunda olduğu bir pazarla sınırlı kaldı. Ölümden sonraki yaşam için yapılan hazırlıklar, servetin birikiminin ve kullanılması-nın baş amacı oldu. Topladıkları artıürünün çok büyük bir kısmımezarlara gömüldü. (20. yüzyılın bilimsel soyguncularını pek üz-mek pahasına, daha o zamanlar hızla gelişen bir mezar soyguncu-luğu endüstrisi, gömülü hâzinelerin önemsiz sayılmayacak bir kıs-mını dolaşıma soktu, soyluların ve memurların tamahı da, ölüm iş-leriyle uğraşan kurumların mülklerinde üretilen, mezarlarındaki ölü-lerin beslenme ve bakımına(!) adanmış malların bu dünya tüketi-minde kullanılmasına yol açtı.)

Keynes, alaycı bir dille, “Eski Mısır,” diye yazar, “iki kat talihliy-di ve kuşkusuz efsanevi servetini buna borçluydu, çünkü piramit

 yapımı ve kıymetli madenler peşinde koşma gibi iki faaliyeti vardı,bunların bazıları, tüketilerek insanın ihtiyaçlarını karşılamaya yara-madıkları için bollukları yüzünden bozulmuyorlardı. İki piramit,

139

Page 141: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 141/300

 yani ölüler için iki taş yığını, bir piramitten iki kat daha iyidir;Londra’dan, York’a döşenecek (bir yerine) iki demiryolu ise öyledeğildir.” Nihayet bu faaliyetler Dördüncü Sülale firavunlarının pi-ramitleriyle en son noktalarına ulaştılar. Verimli Mısır’ın son derecezengin kaynakları bile böylesine üretkenlikten uzak harcamalan sür-

git karşılayamazdı. Ekonomik sistem daralmaya başladı. Soylularınbüyük mülkleri, gittikçe artan ölçüde neolitik kendine yeterlilik du-rumuna geriledi, dışa kapalı “evler” oldu. Dördüncü Sülale’densonra siyasal özerklik peşinde de koşabildiler. Eski Krallık İÖ 2475dolaylarında siyasal ve ekonomik bir kargaşa içinde dağıldı.

***

İÖ 2500’den az önce, kalabalık şehirlerin, yüksek hünerli en-düstrilerin, uzak yerlere kadar uzanan ticaretin ve piktografik bir ya-zının simgelediği üçüncü bir Tunç Çağı uygarlığı Hindistan’da or-taya çıktı. İndüs’ün ve beş kolunun (Pencap) sel yatağı olan ova-larda karışık asıllı halklar ve farklı ırk tipleri, ıssız bir orman içinde yapay kültür adaları yaratmak üzere bir araya geldiler. Bu bölgenindoğal çevresi, daha geniş yayılımı, taşkın rejimi, işe yaramaz çirkinağaçlar fundalığı ve bu ağaçlar arasında yaşayan hayvanlar bakımın-

dan, Mezopotamya ve Mısır’dan farklıydı. Az yağmur alması, yapıkerestesi, iyi taş ve maden eksikliği bakımlarından ise, Mezopotam- ya ve Mısır doğal çevrelerine benziyordu. İndüs ve kolları, ulaştır-ma alanında, hatta ağır yüklerin uzak yerlere kadar taşınmasına ola-nak veren yürüyen yollar sundular; çok nüfuslu şehirleri beslemekiçin geniş bir alandan yiyecek maddeleri toplanabildi.

Batıda Belucistan ve Veziristan dağları, kuzeyde Himalayalar vedoğuda Tar Çölü ile sınırlanan, Sümer topraklarının dört katı bü-

 yüklükteki üçgen biçiminde muazzam bir ülke üzerinde, Mezopo-tamya ya da Mısır uygarlıkları kadar birörnek bir uygarlık hükümsürdü. Bu alanın içinde gelişen insan eseri dünyanın kalıntıları daeşit ölçüde etkileyicidir. Sümer şehirleri kadar büyük şehirler he-men tümüyle fırında pişirilmiş tuğlalardan yapılmıştı; bunlar (belkide çölün biçimini bozan çirkin ağaçlardan) zahmetle toplanmış çokbüyük miktarda yakacağın tüketilmesini gerektirmiş olmalı. Sind Vadisi’ndeki Mohenjodaro kalıntıları hiç değilse bir 2,5 kilometre-kareyi kapsar, 640 kilometre kuzeydeki Harappa’da, 1853’te görü-len durumuyla surla çevrili bölgenin çevresi, 4 kilometre tutuyordu,

140

Page 142: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 142/300

fakat yapılar bir zamanlar bundan da geniş bir alana yayılmış du-rumdaydı. Öyle ki, bu şehrin kalıntılarından sağlanan tuğlalat, 160kilometre uzunluğundaki bir demiryolunun altına döşenen balast

 ve içinde beş bin kişinin yaşadığı çağdaş bir köye yapı malzemesi ol-du. Gene de geri kalan yığınlar hâlâ insanı şaşırtacak kadar çoktur.

Bu şehirler birçok amansız sellerle harap olmuşlardı. Her taş-kından sonra evlerin alt katları tuğlayla dolduruldu, böylelikle şeh-rin tüm yerleşme bölgeleri şimdi 67 metre kadar yükseklikteki ya-pay bir platform üzerindedir. Bu nedenle, bu şehirlerin bir kır köy-lü sınıfının ürettiği artıürünle beslenen nüfuslarının, hiç değilse ay-nı tarihlerdeki Mezopotamya şehirlerinin nüfusları kadar kalabalıkolduğu sonucunu çıkarabiliriz. Bu kır köylü sınıfı, Sümerli meslek-taşlarının ürettiği tahılları üretip aynı hayvanları beslediler, fakat

belki ayrıca pirinç de yetiştirdiler, kesin olarak hörgüçlü sığır, evcilkümes hayvanları ve olasılıkla fil beslediler ama anlaşılan eşekleri

 ve develeri yoktu. Arkeolojik kayıtlarda Mezopotamya'da görülen zanaat çeşitleri-

nin burada da bulunduğu yolunda kanıtlar vardı ve çoğu kere buzanaatların ortaya çıkış süreci her iki ülkede de aynı şekilde olmuş-tur. Sözgelimi, çömlekçiler (bugün bile kullandıklan) aynı cins hızlıdönen çömlekçi çarkı kullanmışlar, maden işleyicileri, tunç yapmakiçin bakırla kalayı karıştırmışlardır. Öte yandan bu ülkelerdeki za-naatçıların yaptıkları mallar tümüyle farklı şeylerdir. Hatta Hindis-tan’da yapılan en basit metal aletler baltalar, testereler, hançerler,ok başlıkları bir bakışta Sümer ve Mısır aletlerinden ayırt edilebi-lir. Dokuyucular yün ve keten değil, pamuk üzerinde çalıştılar. Sır-ça kimyası biliniyordu, vazolar ve süs eşyaları fayanstan yapılmaydı,hatta çömlek kaplar bile bazen sırlanmıştı.

Kırlık bölgelerde üretilen ürünü şehirlere taşımak için kayıklarkadar, bugün Sind bölgesinde kullanılanlar gibi kağnılardan yararla-nılıyordu . Endüstri için gerekli hammaddelerin uzak yerlerden ithaledilmesi zorunluluğu vardı; deodar<*) kerestesi Himalayalar’dan sağ-landı, bakır Rajputana’dan ve belki de Belucistan’dan, deniz kabuk-ları Güney Hindistan’dan getirildi. Kalay, altın ve içinde (ender ol-makla birlikte) laciverttaşının da bulunduğu kıymetli taşların hepsiHindistan’ın dışındaki ülkelerden getirildi.

Bu maddelerin düzenli bir biçimde elde edilmesi ancak yaygın

U Deodar, Himalaya Dağları’nda yetişen bir sedir ağacı türüdür, (ç.n.)

141

Page 143: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 143/300

bir ticaretin sonucu olarak sağlanabilirdi. Hindistan şehirlerinde ya-pılan mamul mallar, Dicle ve Fırat kıyısındaki pazarlara kadar ulaş-mıştı. Öte yandan birkaç Sümer sanat bulgusu da, Mezopotamyatuvalet takımları ve silindir mühür, İndüs’te kopya edildi. Ticaret

 yalnızca hammaddeleri ve lüks malları kapsamıyordu; Mohenjo

daro’nun yiyecek kaynaklarını zenginleştiren balık, Arap denizi kı- yılarından düzenli olarak ithal edilmekteydi.Şehirlerin yıkıntıları arasında, tümüyle çağdaş bir Hindistan pa-

zarı izlenimi verecek ve pazar yerinde, küçük çapta mal alışverişi-nin varlığına işaret edecek biçimde, su satıcılarının ve diğer satıcıla-rın sergileri ayırt edilebilmiştir. Mohenjodaro’daki su satıcısının ser-gisinin kurulduğu yerde, kaba balçık kap parçaları bulundu. Belkide bu kap kırıkları sergiden su içen her müşterinin bugün bile Hin-

distan'da toprak su kaplarına, yahut Amerikan trenlerinde ve lo-kantalarında kullanılan kâğıt bardaklara yapıldığı gibi, suyu içtiktensonra kabını fırlatıp atmış olmasından dolayı bu kadar çok birik-miştir.

Bunlardan, İndüş şehirlerinin zanaatçılarının geniş ölçüde “pa-zar için” üretimde bulundukları sonucu çıkarılabilir gibi görünüyor.Mal alışverişini kolaylaştırmak için, toplumca kabul edilmiş olan birdeğişim aracı ve değer ölçütünün bulunup bulunmadığı, bulunmuş-

sa bunun ne tür bir dolaşım aracı ve değer ölçütü olduğu belli de-ğildir.. Birçok geniş ve kullanışlı özel evlere ekli bulunan depolar,bu evlerin sahiplerinin tacir kimseler olduklarını gösterir. Bu türevlerin sayıları ve büyüklükleri, güçlü ve gönençli bir tüccar toplumunun varlığına işarettir.

1944 yılında Harappa’nın tam göbeğinde gün yüzüne çıkarılmışolan kalın duvarlı bir kalenin varlığından, Hindistan’da da toplum-sal artıürünün bir tannkralın ya da küçük bir rahipler kastının elindeaşırı bir biçimde toplandığı sonucuna varılabilir. Bu kalenin yanın-da çevresi 46’ya 18 metre olan büyük bir tahıl ambarı anlamlı ola-rak durmaktadır. Mohenjodaro’daki benzer bir kalede de, gerçek-ten içinde yöneticilerin servetinin biriktirildiği bir ambar bulunmak-taydı. İçinde banyo odaları ve bir kapıcı dairesi bulunan 30’a 25metre tutacak kadar geniş, pişmiş kerpiçten yapılmış iki katlı evler,her birinde ancak iki oda ve bir avlu bulunan pişmemiş kerpiçten

 yapılmış olan ve 17’ye 9 metrelik bir genişliği aşmayan her yere ya- yılmış tekdüze sıralanan evlerle karşılaştırılınca, aralarındaki karşıt-lık görülebilir. Bu karşıtlık kuşkusuz toplumun sınıflara bölünüşü-

142

Page 144: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 144/300

nü yansıtır, ne var ki toplum yalnızca tacirler ya da “işadamları” ileişçiler ya da zanaatçılar sınıflarına bölünmüş görünecektir. Yıkın-tılardan, şaşılacak çoklukta altın, gümüş ve kıymetli taşlardan ve se-ramikten yapılmış süs eşyaları, dövme bakırdan kaplar ve metalaraçlar ve silahlar toplanmıştır. Bunların çoğu “zengin tacirler” ya-

kıştırılan evlerden çıkmıştır. Fakat Harappa’daki “işçi mahalle-sinde de bir sürü bakır aletler ve altın halkaları bulundu.Birçok iyi planlanmış cadde ve düzenli aralarla temizlenen gör-

kemli bir lağım sistemi, kurumlaşmış bir belediye örgütünün çalış-kanlığını yansıtır. Bu yerel yönetimin yetkesi, şehir planı tüzükleri-ne uyulmasını sağlayacak ve bu planda gösterilen, sellerle bozuldu-ğu için zorunlu olarak birçok kereler yeniden yapılan yolların bakı-mını sürdürebilecek kadar güçlüydü.

Her ne olursa olsun, İndüs Vadisindeki toplum, uylaşımsal bir yazı ve (ondalık sistemine dayanan) sayı işaretleme üzerinde ve (Sü-mer ve Mısır ölçülerinden farklı) ağırlık ve uzunluk ölçüleri üzerin-de anlaşabilmiştir. Bu yazı, İndüs uygarlığının yayıldığı çok genişbir bölge içinde her yerde kullanıldı. Bu yazı hiyeroglif yazıdan, eskiSümer ve önElam yazısından tümüyle farklı olmakla birlikte, ka-rakterleri, o yazıların karakterleri gibi, üzerlerinde anlaşma sağlanmışuylaşımsal programlardı. İster ideografık, ister fonetik olsun, bu ka-rakterlere verilen anlamlar kadar bu karakterlerin yazıya çevirdiklerisözcüklerin anlamları da bilinmiyor. Zamanımıza yalnızca, büyükbir olasılıkla muskalar olan, çoğu durumlarda hiçbir zaman herhan-gi bir şeyi mühürlemek için kullanılmayan fakat belki de yalnızcamuskalar olarak taşınan mühürlerin üzerlerindeki bir başka dildenkarşılıkları verilmeksizin çözümlenemeyecek kadar kısa yazılar kala-bilmiştir. Tabii harfler muskalara yazılmak için icat edilmemiştir,fakat bunların geliştirilmesine yol açan belgelerin, (Sümer’e ve Girit’e bakarak yapılacak tahminlere göre) üzerlerine yazılan, ne oldu-ğu bilinmeyen maddelerle birlikte yok olup gittikleri söylenebilir.

Bu araç gereçlerle ve aynı zorlayıcı nedenlerle, Sümerliler veMısırlılar kadar İndüs Vadisi’nin Tunç Çağı uygarlıkları da, kesin bi-limleri geliştirebilirlerdi ve aslında da geliştirmiş olmalılar. Örneğin,pergelle çizilen birbirlerini kesen daireler içindeki karelerin süslemesanatında serbestçe kullanılışı, bir geometri çalışmasına işarettir. Fa-

kat bu tür bilimlerin sonuçlan doğrudan belgelerle bilinmemektedir.Balçıktan yapılmış küçük kadın heykelcikleri, “mühürler” üzeri-ne işlenmiş sahneler, özellikle büyük taşlara yontulmuş linga ve yoni

143

Page 145: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 145/300

(phallos ve vulva) heykelleri, totem inancı kalıntıları, sinirsel verim-lilik ayinlerinin ve bunlardan çıkan kişileşmiş tanrıların varlığını gös-teren küçük küçük belirtilerdir. Bu biçimde ortaya konan bazı ayin-ler, daha sonraki Hinduizm, İndüs sanatı gibi aynı biçimler altındabelli tanrıları temsil eder. İndüs sanatı, Mısır ve Mezopotamya’da

benimsenen sanattan tümüyle farklı ilkelerden esinlenip, kendineözgü kalıplar kullanmıştır. İnsan suretleri olağanüstü naturalistik(doğacı) şekillerdir; dans eden bir kızın küçük bir tunç heykeli, Yunan’ın klasik dönemine kadar bir benzeri bulunamayan bir hareket

 ve canlılık gösterir.Bu görkemli uygarlık, barbar alanların çarpışıyla hızlandırılan

bir iç çöküşün sonucunda kesinlikle yok oldu. Bu uygarlığın (bizepek az şey söyleyen) ana çizgileri ancak 1920’de arkeologlar tarafın-

dan tümüyle unutulmaktan kurtarıldı. İndüs uygarlığının ne kadareski bir uygarlık olduğu ancak üçüncü bin yılda İndüs mallarının,Mezopotamya’ya ithal edilmiş oluşundan çıkarılabilir.

Bununla birlikte, İndüs mamul malları Sümer’e ve Akad’a ithaledildiğine ve İndüs dinlerine buralarda gerçekten tapınıldığına bakı-lırsa, bu unutulan uygarhk, hangi etkiler olduğu bilinmese bile, bi-zim Mezopotamya yoluyla kalıtçısı olduğumuz kültürel geleneğedoğrudan katkılarda bulunmuş olmalı. Ayrıca Tunç Çağı zanaatçıla-

rının, hiç değilse çömlekçilerin ve araba yapan zanaatçıların teknikgelenekleri yerel olarak bugüne kadar sürmüştür. İndüs şehirlerinde yaratılan giysi modası, çağımız Hindistanı’nda bugün bile görülür.Hindu tapınmalarının ve tanrılarının kökleri, yazılı tarih öncesi dö-neminin sanatında işlenen dinlerdedir. Böylece klasik Hindu bilimi ve onun bağlantısıyla Batı bilimi, umulmadık derecede yazılı tarihöncesine borçlu olabilir. Bu açıdan Hindistan’ın Tunç Çağı uygarlığıtümüyle yok olmuş bir uygarlık sayılmaz; “çünkü onun bugün bile

 varlığını sürdüren etkisi bizim bilgi alanımızın çok ötesindedir”.

144

Page 146: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 146/300

 VII.UYGARLIĞIN YAYILIŞI

İÖ 3000 yıllarına gelindiğinde, ekonomik devrimler ondan ön-ceki bin yıl içinde gerçekleştirilmiş olan icatları yeryüzünün üç kü-çük bölgesindeki uygarlıklarda bütünleştirmişti. Çağdaş ve birbirle-riyle ilişkili yeni toplumsal organizmaların hepsi de birbirlerindenfarklıydılar; birleşimlerinin ve yapılarının ayrıntıları bakımından, bir-birlerinden ayrılıyorlardı. Gene de hepsi, özellikle endüstri gereçleriiçin nispeten ender bulunan ve toplumsal bakımdan pahalı olan ma-denlere ya da metal alaşımlarına bağımlı oluşları bakımından, bazı

ortak özellikler gösteriyorlardı. Tunç Çağı etiketi onların özellikle-rini özetleyebilir, fakat bunun genişletilmesi gerekir.Nil’in, DicleFırat’ın ve İndüs Nehri ile kollannın büyük alüvyon

 vadilerinde ortaklaşa çaba, yapay çevreler yaratmıştı. Buralarda yaşayantoplumlar, kendilerini insan eliyle işlenmemiş doğanın kaprislerinetutsaklıktan kurtardılar ve akılcı bir planlamaya olanak veren bir ör-neklik buldular. Bataklıklardan ve çölden kurtanlmış toprakların ör-gütlü bir biçimde işletilmesi, daha önce eşi görülmemiş derecede bol

tahıl, babk ve başka yiyecek maddeleri veriyordu. Herhangi bir bölge-de tahıl elde etmede uğranılan bir başansızlık, artık aç kalınacağı anla-mına gelmiyordu; çünkü doğal su yollarının düzeltilmesi, yapay olarak yenilerinin açılması sayesinde, yiyecek maddeleri depo edilmek üzereşehrin ambarlarında toplanıp vadilerin her bir köşesine dağılabiliyor-du. Akrabalık yerine o yerde oturma ölçütüne dayanan devlet örgüderi, klanlar arasında kan gütmeleri kaldırdılar, diğer iç çatışmaların şid-detini azalttılar, belki de savaşların seyrekleşmesini sağladılar.

Bunun biyolojik sonucu, bu vadilerde Homo sapiens türünün sa- yısındaki muazzam bir artış oldu. Herhangi bir barbar köyüne oran-la, yeni ortaya çıkan şehirlerin çok geniş bir bölgeyi kapsayan alan-

145

Page 147: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 147/300

ları ve bu şehirlerin kıyılarındaki büyük mezarlıkları ve bu şehirler-de yaşayanların yaptıkları muazzam işler, bu bölgelerde çok büyükbir nüfus artışı olduğu olgusunu her türlü kuşkunun üstüne çıkarır.

 Yaşam düzeyi yükselmiştir. Yöneticiler ve yeni orta sınıflar, mu-hakkak ki hiçbir barbar şefin hayal edemeyeceği çeşitlilikte yiyecek

 ve içeceklerden ve barınak ve giyecek rahatlıklarından yararlandılar.Kitleler bile daha çeşitli yiyeceklere ve daha sağlıklı barınaklara ka- vuştu. Sözgelimi, bir Taş Devri köylüsünün hiçbir zaman yararlana-madığı bir yiyecek olan, Lagaş’a Basra Körfezi’nden, Mohenjodaro’ya Arap denizinden getirilen deniz balıkları, olasılıkla halkıntükettiği maddelerdendi. Harappa’daki işçi mahalleleri neolitik ku-lübelerden daha rahat konutlardı.

Bundan öte yeni ekonomi, insanın yaşam donatımının gelişmesi,

ağır işlerin azalması ve eğlence yollarının çoğalması için, dördüncü bö-lümde anlatılan buluşlardan etkin bir biçimde yararlanılmasını sağladı.Özellikle yeterli miktarda metal ikmalini sağlayıp, yalnızca metal işle-riyle uğraşabilen uzmanların geçimlerini güvence altına aldı. Hiç değil-se tehdit edici geleceği örten bilinmezlik perdesinin bir köşesini biraz-cık aralayabilen, pekin ve olacaklan önceden gören bilimleri yarattı. Aynı zamanda bu yeni düzen, önceden bilinemezi bilme ve geleceğidenetleme peşindeki eski, fakat bize göre boş umutları da yüreklen-

dirdi. Son olarak, yeni ekonomi, mimarlara, heykeltıraşlara, ressamlara ve müzikçilere yeni olanaklar açtı ve sanatta yeni değerler yarattı.

Öte yandan yeni ekonominin bu nimetlerinden yararlanma ola-nağı, endüstride kullanılan madenlerin kıtlığı ve bu ekonomik devriminin aldığı biçimle, hemen sınırlandırılmıştı. Bir kere bakır ya datunç, endüstri araçgereçleri alanında taşın yerini alamayacak kadarpahalı maddeler olarak kaldılar. Çünkü, işletilmesi ekonomik olacakkadar geniş bakır yatakları bol olmadıkları gibi alüvyon vadilerindenhep uzak yerlerdeydi; kalay yatakları ise son derece kıttı. İlk anda

 yararlanılabilecek teknik donatımla ve nehir vadileri ve kıyı bölge-leri dışındaki yük taşıma koşulları altında, madenin çıkarılması, iş-lenmesi ve dağıtımı büyük bir toplumsal emek yutmuş, yani toplu-mun elinin altındaki yiyecek maddeleri fazlasından beslenmeleri ge-reken kimselerin bir hayli zamanlarını tüketmiş olmalı.

İkinci olarak, ilkin son derece küçük olan bu artıürün az sayıda

kimselerin, krallann, tapınakJann ve soyluların elinde toplandı. Bu ne-denle kendilerinden bu ardürünün toplandığı köylü kitlelerinin bu ye-ni araç gereçleri edinmeye güçleri yetmiyordu. Nitekim Mısır’ın tarım

146

Page 148: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 148/300

cilan ve taşocağı işçileri üçüncü bin yıl boyunca neolitik aletlerle yetin-mek zorunda kalmışlardır. Yün, Sümer'de hâlâ kırpılmıyor, yolunuyor-du. Hatta İndüs şehirlerinde bile çertf*) taşından yapılmış bıçaklar, me-tal aletlerin kıtlığına işaret olacak kadar boldu. Genel olarak, yalnızca,ordu ve donanmanın yanı sıra tapınak ve krallık “ev”leri, devletin, ta-

pınakların, Mısır'da soylulann, ölü bakımı işleriyle uğraşan kurumlarınçalıştırdıkları zanaatçılar, tanrıların ve yerel şeflerin topraklannın kira-cıları ve serfleri madeni alet ve silahlarla donatılmışlardı.

Madeni araç gereçlerin hem pahalılığı hem de taş araç gereçlereüstün oluşları, metalin kullanılmasını denetim altında tutabilenlerin

 yetkelerini güçlendirmeye yaradı. Metal silahlar üzerinde açık ya daüstü örtülü bir tekele sahip oluşları firavunu, kralı ve şehir yönetici-sini yani Mısır ve Sümer devletlerini kişileştiren kimseleri hemen

hemen yenilmez bir duruma yükseltti. Öte yandan bu durum, za-naatçılar açısından değerlendirildiğinde, onların barbarlık dönemle-rinde sahip oldukları özgürlüklerini yitirmelerine yol açtı. Zanaatçı-lar hammadde sağlayabilme yolunda şehir yöneticisine ya da firavu-na bağımlıydılar ve uygulamada yaptıkları malları ya da hünerlerinibu büyük kuruluşlar dışındaki yerlerde kolay kolay satamazlardı.

Tüccar sınıfı da, daha az amansız koşullar içinde bulunuyorsabile, aynı şekilde özgürlüğü sınırlanmış durumdaydı. Mezopotam-

 ya’da karayoluyla uzak yerlere kârlı olarak taşınabilecek tek malcinsi olan hacimce küçük olan ender malların pazarı, şehir yönetici-lerinin sarayları ve tanrıların tapınaklarıyla sınırlıydı. Yalnızca Hin-distan'da arkeolojik kayıtlarda daha geniş pazar olanaklarının ve da-ha büyük kârların bulunduğu yolunda işaretler vardır; fakat bu işa-retler yazılı belgeler tarafından desteklenemezler. Daha kanıtlanma-mış bir durum da, bir “doğal” ekonominin yerini, ağır ağır ve tamolmayan bir biçimde “para” ekonomisinin alışıydı.

Uygarlıkların kendilerini barbarlıktan ayırt eden özgül başarıları, yazının icadı ve pekin bilimlerdeki gelişme idi. Sümer'de, Mısır'da ve Hindistan'da yeni ekonomi, yazı, sayı işaretleme, ağırlık ölçme ve uzunluk ölçme ve zaman hesaplama uylaşım sistemlerini gerek-sedi ve gerçekleştirdi. Böylece bilgi biriktirme ve tecrübeyi kuşak-tan kuşağa geçirme yöntemlerinde devrimci değişiklikler yaratıp,

 yeni tür bilimleri ortaya koydu.

Bir kimse tecrübelerini, yazıya dökülmüş sözcüklerle bir başka

1) Çert, çakmaktaşına benzeyen genellikle koyu renkte ve katışık bir kaya türüdür, (ç.n.)

147

Page 149: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 149/300

Page 150: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 150/300

konusu oldular. Bir sınıf olarak yazıcılar kendi zanaatlarının ürün-lerine günlük yaşamın tecrübelerinden fazla değer verme eğilimi gös-terdiler. Bu yazıcıların manastırlarında skolastik bir tutum doğdu.Kuramsal bilimin gelişmesi, toplum tarafından etkin çalışmalardanuzaklaştırılmış, böylece ruh ile madde arasındaki çatışmayı aşmış ve

ampirik bilgi kaynaklarıyla ilişkisini kesmiş, çalışmayan bir sınıfıneline bırakılmıştı. Nil üzerinde, ikinci bin yılda yazıcılar harıl harılüçüncü bin yılda yazılmış olduklarını öne sürdükleri tıp reçetelerini

 ve aritmetik problemlerini kopya ediyorlardı. Bir tıp yazısı, BirinciSülale’nin krallarından biri olan “Usaphais zamanında tanrı Anubis’in ayakları yanındaki eski bir yazıda bulundu” diye övülüyordu.15. yüzyılda Ahmes adında biri, aritmetik kitabının “Kral Nemarazamanında (İÖ 18801850) yazılmış eski kitaplara” benzediğini söy-

leyerek övünür. Babil’de ve Asur’da da rahipler, birinci bin yıl ka-dar eski tarihlere ait olan çoktan ortadan kalkmış Sümer diliyle ya-zılı metinleri gayretle derleyip kopya etmişlerdi.

 Ayrıca, zamanımıza kalabilmiş metinlerden, okullarda yapılanöğretimin, bir zanaatçı atölyesindeki öğretim gibi, tümüyle somut

 ve taklitçi bir öğretim olabileceği sonucuna varılmaktadır. Matema-tik tabletler ve matematik papirüsler denen yazılar, üzerlerinde ça-lışılan örneklerin, aslında onları yazanların olanaklarıyla çözülebile-

cek biçimde özel olarak düzenlenmiş örneklerin derlemelerindenbaşka bir şey değildir. Hiçbir genel kural ortaya konmamış, yapılanişlemler hakkında herhangi bir açıklama notu eklenmemiştir. Mısır ve Babil tıp metinleri özel hastalıkların belirtilerini anlatır, bunlarıntedavi yollarını, ilaçları ve sihirli sözleri gene tek bir açıklamada bu-lunmaksızın verirler.

işaret listelerinin, yani sözcüklerin derlenmesi, hesapların, yani yüklenen vergilerin listeler biçiminde bir arada gösterilmeleri, bar-bar toplumların zanaatlarıyla ya da dinsel törenleriyle ilgili bilgile-rinin gerektirdiğinden daha güçlü ve sistemli sınıflandırmaları ge-rektirmiştir. Sümer tapmak yöneticilerinin ve Mısır mimarlarının tar-laların alanlarını ve piramitlerin hacimlerini bulmak için kullandık-ları kurallar, hiçbir zaman formüller biçimine sokulmamışlarsa bile,fiziğin ve mekaniğin matematik kuralların yaradığı amaçlara hizmetettiler; bu kurallar (görevlilere) tarlaları ekmek için gerekli tahıl mik-

tarını ve anıtları yapmak için gerekli taş miktarını önceden hesap-lama olanağı verdi. Mısır takvimi ve onun Sirius yıldızına göre dü-zeltilmiş biçimi, nice astronomik yasaların gerçek uygulamaları idi.

149

Page 151: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 151/300

Bununla birlikte Tunç Çağı uygarlığının doğması, bilimin alanınısınırlamıştır. Mezopotamya ve Mısır bilimlerinin sınırlılıkları, elbetSümer, Sami ya da Hami ırklarının kalıtımsal yetersizliklerinin eserideğildi, fakat bu bilimlerin içinde geliştiği toplumsal ortamların ye-tersizliklerinin sonucuydu. Eski Doğu biliminin salt yararcı amaç-

lardan esinlendiği, şeylerin “özü” üstüne “tanrısal merak”tan kay-nak almadığı suçlaması sık sık yapılır. Fakat bilimin amacı toplu-mun dış dünyada oluşan olayları denetim altına alma, doğa üzerin-de daha etkin işlemlerde bulunabilme yolunda kullanılabileceği bil-gilerin toplanıp sistemleştirilmesidir; bilimsel yasaların doğruluğu-nun en iyi ayracı, onların doğa üzerinde etkin olma yolunda girişi-len işlemlerdeki başarıları olarak görünüyor.

Mısır ve Sümer toplumları —ve galiba İndüs Vadisi toplumları

da bugünün barbar toplumları gibi, doğa üzerinde etkin olmanınen güvenilir yolunun birlikduygu büyüsü ya da geniş ölçüde sihirsel nitelik taşıyan dinsel törenler olduğuna ciddi olarak inanmışlar-dı. Bu toplumların yazıcıları ve memurları, doğal olarak, bu varsayı-mın doğruluğunu üzerinde hiçbir kuşkuya kapılmaksızın kabul edi- yorlardı. Dünya hakkındaki bütün görüşleri, kaçınılmaz olarak bu varsayımın gerisindeki felsefeye ya da felsefe eksikliğine dayalıidi. Yaratmakta oldukları yeni bilimsel terminoloji için onun dilini

kullanmak durumundaydılar. Antik devirlerin okuryazar halkları arasında olduğu gibi, zama-

nımızın barbar toplumlarında da bir şeyin adının gizemli bir yolla oşeyin kendisiyle özdeş olduğu benimsenmiş bir ilkedir; Sümer mi-tolojisinde tanrılar bir şeyin adını söylemekle o şeyi “yaratıverirler”.Böyle olunca, bir sihirbaz için bir şeyin adını bilmek, onun üzerin-de kudrete sahip olmak, bir başka deyişle, “onun doğasını bilmek”demektir. (Tekrarlaya tekrarlaya bilginleri usandırdıkları, “Onun adınedir?”, “Bunu kim yarattı?” gibi ahmakça sorular, bu tutumunzamanındaki yaygın kalıntılarıdır.) O halde cins isimleri bir arayatoplayan Sümer listeleri, yalnızca sözcükler olarak yararlı ve gereklibir amaca hizmet etmekle kalmamış, aynı zamanda içlerinde yazılanşeylere söz geçirme araçları olarak görülmüş olabilirler. Daha* genişbir liste, bu listenin bilinip kullanılmasıyla doğanın daha büyük birkısmı üzerinde egemen olunabileceği anlamına geliyordu. Bu, liste-

lerin olağanüstü genişliğinin ve onların korunup kopya edilmesindegösterilen dikkatin nedenini açıklayabilir.Bir Nazi, hatta Sümer biliminin amaçlarının, bu tür sihirli isim-

150

Page 152: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 152/300

lerin muazzam listelerinin derlenmesi ve bunların gerçek dünyanındüzenine uyacak biçimde düzenlenmesiyle sınırlı olduğunu ileri sür-müştür. Böyle bir düzenleme, doğal olarak Sümer toplumunun hi- yerarşik düzeninin koşulları içinde anlaşılabilir. Bu topluma son çö-zümlemede, şehir yöneticilerinin bile tabi oldukları kabile geleneği

egemen olduğuna göre, dünyanın düzeni, tanrılardan daha eski veonlardan daha üstün, kişilik dışı bir “kader” tarafından yönetile-cektir. Tabii, bu kader kavramı hiçbir zaman kesin bir biçimde formülleştirilmemiş ve daha sonraki devirlerde, Sargon gibi fetihçi birkral, göreneği çiğneyip, kendi emirleriyle yasa yaratabilecek bir gücesahip olduğu zaman, kişisel yasaları kaderi oluşturan yüksek birtanrı sayılmakla yetinmek zorunda kalmıştır.

Gene, Sümer zigguratı ve Mısır piramidi gibi mimarlık biçim-

leri, doğadaki tanrısal düzenin simgeleri olarak görülmeye başlan-mış ve simge ile anlamı arasındaki karşıtlık henüz açık olarak ta-nımlanamamıştı. Fakat Babil ve Mısır geometrisi kısmen bu sim-gesel anıtların yapılmasıyla ve bu piramitler için geliştirildi. (Mısıraritmetik kitaplarındaki piramitler hakkındaki bilgilerin doğruluğuda bundandır.) Doğal düzenin simgelerinin yapılmasında başarılıaraçlar olarak geometrinin önermeleri, aynı zamanda, dış dünyanındenetim altına alınması için, doğal düzen hakkında bilgi edinme araç-

ları olarak görülmeye uygundu.Son olarak, yeni bilimlerin terminolojisi, ayin ve sihir dilinden

alınmış olabilir; Akadcadaki “bir toplam yapma” sözcüğü, “dinselbir tören yapma” anlamına gelen sözcüğün aynıdır.

Buna uygun olarak, toplumları tarafından sorgusuz sualsiz be-nimsenmiş olan dünya hakkındaki sihirteoloji karışımı görüşündoğruluğunu deneysel yolla araştırmak ya da bu görüşü eleştirmekMısırlı ve Sümerli yazıcıların işi değildi, çünkü bu yazıcıların ken-dileri de, varlık ve itibarlarını boş inanlara borçlu olan, tanrıların vetanrıkrallarının hizmetçisi olan kimselerdi. Onların işi, daha çok,kalıtçısı oldukları barbarlık döneminin birbirleriyle tutarlı olmayaninançlarını sistemleştirmekti. Bu nedenle, Mısır ve Sümer yazıcıları,bizim felsefe dediğimiz şeyi değil, fakat bir teoloji ya da mitoloji ya-rattılar. Böylece yazıcılar, içinden Sümer ve Mısır inançlarının biçim-lenmekte olduğu barbarlık döneminin bulutsu ve akışkan boş inanları-

na, örgütlü “kiliseler” tarafından benimsenen ve rahipler sınıfının vebu sınıfın efendileri olan kralların ve tanrıkrallann mevcut çıkarlarınıdestekleyen daha katı teolojik dogmalar biçimini verdiler.

151

Page 153: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 153/300

Teoloji ile bilimin bu kaçınılmaz nitelikteki karışmalarının tersi-ne, Doğu dininin amaçları bize materyalist amaçlar olarak görünür.Tanrılar kültü aslında, bizim kutsallık, saflık ve tanrının başarısı de-diğimiz şeyleri sağlamak için değil, iyi hasatlar, uygun mevsimde ya-ğacak yağmur, savaşta zafer, aşk ve iş hayatında başarı, çocuk, ser-

 vet, sağlık ve sınırsız uzunlukta bir ömür sağlama amacına göre bi-çimlendirilmişti. Sümerliler ve Akadlılar ölümsüzlük ve benzeri ko-nularda ancak bulanık fikirlere sahiptiler; Mısırlılar ise, özü bu dünya

 yaşamının bir uzantısı biçiminde olan bir ölümsüzlüğe inanıyorlar-dı. Soylu ölülere niçin sürekli olarak yiyecek, içecek ve daha başkasunular sağlanmasının gerektiği ancak bununla açıklanabilir; bu mad-delerse ölü bakıcısı kuruluşların ve duacı rahiplerin aralıksız bir bi-çimde kendilerini işlerine vermeleriyle sağlanabilirdi. Onların “cen-

netlerine girişi sağlayan geçerli pasaport, sihir ayinleri, özellikle demumyalanmaydı.

Daha Piramitler çağında bile ruhların yargılandığının düşünül-düğü doğrudur. Olumlu bir vargı elde edebilmek için uygun sihirlisözler ve ayinle arıklaşma, olasılıkla asal öğeler olarak görülüyordu;fakat barbar toplumlar gibi çağimız toplumlarının da ahlaki erdemsaydıkları şeyler de besbelli yardımcı öğelerdi. Öyle ki, soylular me-zarlarına yazdırdıkları yazılarda “Hiçbir zaman herhangi bir kimse-

 ye ait olan bir şeyi almadım... hiç kimseye karşı en küçük bir şiddetkullanmadım” diye kendilerini savundular. Bir ilçe yöneticisi de“[bölgemdeki] açlara ekmek verdim; çıplak olanları giydirdim... hiçkimseye malını elinden almak için baskı yapmadım” der. Böyle birdurumda bile, ölümsüzlüğe ulaşmak kişiyi ahlak erdemine sahipolmaya yönelten bir neden olarak gösterilmiştir. Bir Mısırlı ya dabir Sümerli, tanrısına, şerefli, adaletli ya da cömert olması için ken-disine yardımcı olsun diye bir Hıristiyan gibi dua etmezdi.

 Aynı şekilde, Tunç Çağı sanatçısı da soyut bir güzellik idealinidile getirme, hatta en başta toplumun insanlarına beğendirme ama-cını gütmedi. Sümerli mimar, tanrısal düzenin simgesi olarak, için-de hatırlanamayacak kadar eski zamanlardan beri tanrılara tapınıl-mış olunan kamışlardan yapılmış bir barbar sunağını örnek almışolmalı. Bu yolla ortaya çıkan yapıt, o çağa ait kalıntılara ve (çamurkerpiçlerden ve keresteden yapılmış yapıların kendileri tüm güzel

görünümlerini yitirdikleri için) bunların yıkılmamış durumlarınıcanlandıran çağımızda yapılmış resimlerine, modellerine bakarakdiyebiliriz ki, bir Amerikan gökdeleninin haşin güzelliğine sahip ol-

152

Page 154: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 154/300

muş olmalı. Mısır mimarlığı dayanaklı taşa dökülmek zorundaydı ve böylece kamışlardan, kirişlerden, hasırlardan bir sarayı ölümsüz-leştirdi. Sırası gelmişken belirtelim, bu mimarlık (ilk sütunlar olarakkullanılan papirüs demetlerini kopya ederek), sıra sıra oluk sütun-lardan üstü kapalı avluları da yarattı. Fakat yerden bakıldığı zaman

StonehengeH sütunlarının etkisini bozan perspektif kısalması görü-nümünün nasıl denkleştirilebileceğini keşfeden, okuryazar olmayanbir barbardı.

Mısır heykeltıraşı, ölen bir kimsenin, onun ölümsüzlüğüne sihirsel bir yolla katkıda bulunacak olan heykelini en sert ve en daya-nıklı taştan yontmak zorundaydı. Heykel, ölümlü gözler önündesergilenmek niyetiyle yapılmamıştı, cenaze odasının duvarları arka-sına kapatılmıştı. Buna rağmen, örneğin Boston'daki Mikerinos hey-

kelleri, bugün heykel sanatının şaheserleri olarak selamlanırlar. OnunSümerli meslektaşına ise, tanrının varlığını insan biçimindeki birputla dile getirme ve putun önünde bulundurularak, sihirsel yolla,sahiplerinin hep tanrının gözleri önünde bulunmasını sağlayacakolan şehir yöneticilerinin ve yüksek rahiplerin heykellerini yapmaödevi yüklenmişti. Sümerli heykelcinin bu yoldaki çabaları günü-müzün sanat eleştirileri arasında bir heyecan yaratmamaktadır. Bun-lar, hiç değilse, şehir devrimi ile gerçekçi bir biçimde yapma yolunu

tutan bir sanat arasındaki bağlantıyı aydınlatır. Bu sözler en azındanİndüs Vadisi içinde Mohenjodaro’da bulunan birkaç heykelcik hak-kında da söylenebilir.

Mısır'da ölüm işleriyle uğraşan kurumun toprakları üzerindeki yaşamdan alınmış —ekim ve biçim zamanı, kayık, kap kacak yapma,hatta köylülerin oyunları gibi mezar duvarlarına işlenen canlı sah-neler, bu mülkün ölü sahibinin topraklarının ürünlerinden yararlan-masını sağlayacaktır. Bunların resmini çizebilmek için ressam, üçboyutlu şeyleri iki boyutla gösterme, somut şeyleri düz bir düzeyüzerine geçirme sorununu bilinçli olarak çözmek zorundaydı. Onunbu yolda bulduğu çözümlerinden seçilmiş bir grup, sonunda, At-lantik uygarlığının güzellik anlayışı geleneğine geçmiştir.

Davullann, boruların ya da telli araçlann müziği, vahşi toplumlararasında bile heyecanı kışkırtır. Bu sesler, uygar toplumlann tapınaninsanları, dolayısıyla onların tannları üzerinde de, daha az etkin değil

0 Stonehenge, Güney İngiltere’de, Salisbury Ovasındaki bir dikili taşlar (dolmen) top-luluğudur. (ç.n.)

153

Page 155: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 155/300

Page 156: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 156/300

 Aslında yalnızca şehir endüstrisinin malları değil, bu malları üre-ten yeni ekonomi de yayıldı, yayılmak zorundaydı da. İmalat içingerekli hammaddelere sahip olan toplumları mal değişimine razıedebilmek için, bu toplumların yalnızca mamul mallar talep etmeyekandırılmaları yetmez, aynı zamanda ekonomilerini bu mamul mad-

deleri özümleyebilecek biçimde düzeltmek gerekir. Uygulamada, TunçÇağı kara ulaştırması koşulları altında uzak bölgelere ihraç edile-bilen mamul mallar, genel olarak, birikmiş servetten yararlanan kü-çük bir sınıfa sunulan, fazla hacimli olmayan lüks mallardı. Bunlarıpazarlayabilmek için, barbar kabilelerin şeflerinin ya da tanrılarının yönettikleri halktan ya da tapınıcılarından, saraylar ve tapınaklar ka-dar orman ve maden işçilerini beslemek için de yiyecek maddelerifazlasını almaya razı edilmeleri gerekir. Ve görünüşe bakılırsa, olan

da budur.Lübnan kereste ticaretinin en elverişli limanı olan Biblos’a, hat-

ta Mısır’ın birleşmesinden önce, arpa kadar zeytin ağaçları da ye-tiştiren ve başlıca keçi ve koyun besleyen, balıkçı ve çiftçi bir BakırÇağı toplumu yerleşmiş bulunuyordu. Mısır’daki devrimden sonra

 yerel tanrı Ba’alat Gibal adına, bu köyde 15’e 24 metrelik bir alanıkapsayan taş bir tapınak yapıldı. Çok geçmeden onun yerini, 19’a27 metre genişliğinde, güzel ve zengin bir biçimde süslenmiş, taş-

tan, tam anlamıyla anıtsal bir tapınak aldı.Firavunlar bu tapınağın sunağına, üzerlerine isimlerini yazdır-

dıkları taş vazolar ve diğer sunular gönderdiler, Mısır elçileri, me-murları, yazıcıları ve tacirleri bu tapınağı ve buranın yerel şeflerininsarayını sık sık ziyaret ettiler ve hatta limana yerleştiler. Giballi yerli

 yazıcılar, anlaşılan Mısır hiyeroglif yazısını öğrenmişlerdi. Lübnan’ınsedir ağaçları ve belki de zeytinleri ve boyaları karşılığında Giballiler, tahıl ve mamul maddeler kadar, Mısır uygarlığının, içinde yazı ve yazıyla ilgili tüm diğer şeylerin bulunduğu öğelerini alıp be-nimsediler. Mısır’a dost, fakat bağımsız bir uygar toplum olarakkaldılar.

 Aynı çeşit şeyler Mezopotamya yöresindeki ülkelerde de oluş-makta olsa gerek. IÖ 2000’den hemen sonra Küçük Asya’nın or-tasında Kızılırmak havzasında bulunan Kaniş’in yerel prensinin sa-rayı çevresinde Sami (Asurlu) tacirler tarafından kurulmuş tam bir ko-

loni görürüz. Bunlar Mezopotamya dokumaları ve diğer mamul mad-deler karşılığında madenlerin değişildiği bir ticaretle uğraştılar. Bu ta-cirlerin zamanımıza kalabilen iş mektupları, Suriye bozkırlarını ve To

155

Page 157: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 157/300

ros Dağları’nı aşarak Mezopotamya’ya giden ve Mezopotamya’dan ge-len yollar üzerinde, eşek sıranda yapılan düzenli bir kervan ticaretinincanlı tablosunu çizerler. Efsanelerde bu tür kolonilerin ta İÖ 2400dolaylarında Sargon günlerinde Kızılırmak havzasında kurulmuş oldu-ğu yolunda işareder vardır. Sözü edilen mühür ve onunla çağdaş olan

Sümer araçlannın kopyaları, bu ticaretin geçmişinin İÖ 3000 kadargerilere dayandığı anlamına gelebilir.Gerekli hammaddeleri sağlamanın bir başka yolu, yeni metal

silahları, elleri altında bu hammadde kaynakları bulunan toplumlara yöneltmek ve gerekli hammaddeleri bu toplumlardan haraç olarakalmaktı. Araplarla ve EtiyopyalIlarla olduğu gibi Giballilerle dedostça ticaret ilişkileri kurmuş olan Mısırlılar, Sina bakır madenleriçevresinde yaşayan “kötü göçebeleri vurdular”. Firavunlar buralar-

daki madenleri çıkarmak için silahlı sefer birlikleri gönderdiler vedağların kayaları üzerine savaşçı yazılar bıraktılar. Nubia’nın altın yatakları bölgesini fethettiler ve yerlileri Mısır’a haraç olarak altıngöndermeye zorlandılar. Fakat bunların ötesinde, Mısırlılar IÖ1600 dolaylarına kadar Nil Vadisi dışında emperyalist serüvenleregirişmekten kaçındılar.

Mezopotamya’nın Sami krallarının tutumları ise farklı oldu. Sü-merliler de delta içinde birbirlerine karşı fetih girişimlerinde bulun-

dukları kadar, delta dışında fetihlere kalkışmış olabilirler. Sümer ve Akad ülkelerinin alüvyon ovası bu ovalarda kurulmuş olan tek tekşehir devletlerinden daha fazla, kendine yeterli bir birim değildi,imparatorluk hegemonyası şehirlerarası çatışmaları önlemenin tekçaresi olarak görüldükçe, metaller, taş, kereste gibi vazgeçilmez ham-madde kaynakları üzerinde askeri ve siyasal egemenlik, ihtiraslı birşehir yöneticisinin düşü olacaktır. Taş ve kereste elde etmek içinburalara yapılan seferler, ekonomik emperyalizm yolunda yapılmışgirişimler olabilir. Asur devletinin başkenti Asur’da bulunan Tanrıİştar’ın en eski tapınağı bir Sümerli fatihin eserine benziyor. Silk’inElamlılar tarafından alınması, görünüşe göre, kuzeye giden yollarıgüvenlik alana alma amacıyla düzenlenen bir askeri fetihti. Fakat ge-nel olarak, kayalık, ağaçlık ve içlerinde maden yatakları bulunan dağlık

 yerlerin iri yapılı halkları, İÖ 2350 dolaylarında Akad Haneda-nının yükselişine kadar bağımsızlıklarını koruma gücüne sahip kal-

dılar.Sargon, oğulları Rimuş ve Maniştusu ve torunu NarâmSin, fe-tihlerini “Aşağı denizden [Basra Körfezi’nden] Yukarı denize, [Ak-

156

Page 158: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 158/300

deniz’e] kadar genişlettiler. Sargon, Mezopotamya’nın birbirleriyleuğraşan şehirleri üzerinde yönetimini zorla kabul ettirmekle kalmadı,kendisi aynı zamanda, İskender’den Napolyon’a kadar tanınan tümfatihlerin ön örneği, geniş bir imparatorluk yaratan ilk kraldı. İs-kender gibi Sargon da bir masal kahramanı oldu. İmparatorluğu-

nun yıkılışından bin yıl kadar sonra onun yaptığı işler, destanlarda,TellelAmarna’daki kazılarda bulunan Mısır arşivlerinin parçaların-da ve Küçük Asya’nın ortasındaki Boğazköy’de gün yüzüne çıka-rılan Hitit kitaplığında bulunan yazılarda övülmekteydi.

Sargon ve ardılları hakkındaki ozan geleneği de, güncel yazılarda, onun fetihlerinin ekonomik amaçlarını ortaya koyar. Bir destanparçası, Kızılırmak havzasındaki Mezopotamyalı tacirlerin yerel prens-lere karşı onun yardımını isteyişlerini ve bu isteklerinin boşa çık-

madığını yazar. Bizzat Sargon açıkça, “Sedir ormanına” (Lübnan’a) ve “Gümüş dağına” (Toroslar’a) varmış olmakla Övünür. “Melukha(Arabistan), Magan [bakır yataklarının bulunduğu Oman] ve Dilmun [Bahreyn adaları] gemilerinin Agade’nin önünde demir atma-larını” sağlamıştır. Oğlu Maniştusu da, “Gümüş dağlarına kadar olantoprakları ele geçirip, Aşağı denizin dağlarından, buraların taşlarınıtaşıdı”.

 Akad kralları, fethettikleri yerlerden ülkelerine büyük ganimet-

lerle döndüler. Yalnızca başkentte değil, egemenlikleri altına aldık-ları Mezopotamya şehirlerinde de tapınaklar yaptırıp bunları süsle-diler. Zaferler kazanan askerleri de yağmalardan paylarını aldı. Böylece ele geçirilen hâzinelerde bulunan birikmiş servetin zorla dağıtılışı, Mezopotamya’da satın alma gücünün yayılmasına yol açtı. Ama,üretimi de kışkırttı. Öte yandan savaş tutsakları, hizmet üreten kim-selerin sayısını artırdı. Ganimetlerin ve haraçların elden çıkarılma-sında tacirler kârlar sağladılar. Böylece emperyalizm, artık, tacirlerkadar, zafer kazanmış eski askerlerden oluşan ve eski “tanrı evle-rinden bağımsız olan bir orta sınıfa yaradı. Para ekonomisi, top-rakların artık herhangi bir diğer ticaret malı gibi alınıp satılabildiğinoktaya kadar yayıldı.

Bununla birlikte maden ticareti bir imparatorluk tekeli durumu-na getirildi. Durumunu güçlendirmek için NarâmSin, firavunu tak-lit ederek, kendisini imparatorluğun tanrısı yaptı; artık kendisini [tan-

rının mülklerinde] “kiracı çiftçi” ve hatta “kral” diye değil, “Aga-de’nin kudretli tanrısı NarâmSin” olarak adlandırdı. Böylece em-peryalizmin daha sonraki tarihlerde ortaya çıkan taklitçilerinin, Ur,

157

Page 159: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 159/300

Babil ve Hatti krallarının ve sonunda Roma imparatorlarının izle-meyi ihmal etmedikleri bir örnek bırakmış oldu. Bununla birlikte,

 Akad İmparatorluğu kısa ömürlüydü ve yüz yıl sonra kaos içindeçöktü.

Fakat bu imparatorluğun, Mezopotamya endüstrisi üzerinde,

hammaddelerin zor yoluyla sağlanmasından daha kalıcı sonuçlarıoldu. Daha önceleri olsa olsa bir kır kasabası olan (Asur'da, Dicleüzerinde Musul'un karşısındaki) Ninova'da Sargon’un oğlu Rimuş,Tanrı İştar’a anıtsal bir tapınak yaptırdı. Buranın daha batısında,Habur üzerindeki Brak Höyüğü'nde (Telli Brak'da) NarâmSinkoca bir saray kurdu. Sümer'de olduğu gibi, bu tür anıtsal yapılar,bütün sonuçlarıyla yeni şehir ekonomisinin kuruluşunun dışa vu-ran simgeleridir; bu her iki yapıda da gerçekten yazılı belgeler bu-

lunmuştur. Yazının kullanıldığı bir şehir hayatı burada, hatta impa-ratorluğun sona erip yeni şehirlerin bağımsızlıklarını elde edişlerin-den sonraki tarihlere kadar sürmüştü.

Hatta fetihler sonucunda böyle tam bir şehir hayatı kurulmamışolan yerlerde, başarılı direniş ve ayaklanma girişimleri, şehir ekono-misinin bir kısmının benimsenmesi sonucunu doğurmuştu. Mısırordularının başansı gibi Akad ordulannın başarısı için de; sapan taş-larını, çakmaktaşından hançerleri ve taş baltalan, karşısında pek az

işe yarar duruma düşüren üstün bakır araçlarına karşı koyabilmekiçin benzeri silahlar yapmalıydı; maden işleyicileri yetiştirilmeli vebunlara gerekli hammaddeler sağlanmalıydı; bakır ve kalay bulun-malıydı; ticaret örgütlendirilmeli, el altında zanaatçıları beslemeye

 yetecek bir artıürün olmalıydı. Emperyalizme karşı direniş bile hiçdeğilse, silahların sağlanması konusunda, ticaret yoluna başvurul-masını zorunlu kılarak, neolitik kendine yeterliliği aşacak bir “TunçÇağı ekonomisi”nin başlamasına yol açmıştır.

Böylece, barışçı ticaret gibi ekonomik emperyalizm de, uygar dün- yanın sınırlarını genişletti. Uygarlığın ilk çekirdeğinin şu ya da butür bir etkinliğinin sonucu olarak, uygarlığın ilk merkezlerinin çev-relerinde yeni şehirler, yeni uygarlık merkezleri belirdi ve bunlarınötesinde de barbar toplumlar, hiç değilse yeni metal silahları sağla-maya yetecek kadar neolitik kendine yeterlikten ayrıldılar. Ve elbet-te her bir Tunç Çağı şehir ya da kasabası, yalnızca kendisine yansı-

 yan bir aydınlıkla da olsa, gittikçe genişleyen bir arka bölgeye (hin-terlanda) ışık tutan yeni bir talep merkezi durumuna geldi.Bu yeni merkezler eskilerin birer kopyası değildiler. Neolitik kül-

158

Page 160: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 160/300

türler üzerine şehir sanat ve zanaatları yerleştirilmişse de, bunlarneolitik kültürü tümüyle silip unutturamamışlardı. Buralarda ortayaçıkan neolitik kültürler, büyük alüvyon ovalarının neolitik kültürle-rinden farklı kültürler, neolitik kültürün çeşitli çevrelere uydurul-muş uyarlamalarıydı. Bu nedenle endüstri ve örgütlenme alanla-

rında yeni gelişme olanakları yarattılar. Sözgelimi, deniz, Akdeniz ve elbette Basra Körfezi halklarına da, yeni geçim olanakları sundu.Suriye'nin Akdeniz kıyısındaki Biblos kasabasının, Mısır’la yapılan

deniz ticaretinin sonucunda nasıl hızla şehir düzeyine yükseldiğini gör-dük. Kıbrıs’ta, ölülerin evlerin altına gömülü bulunduğu köyler, gay-retli bir neolitik nüfusun varlığını ortaya koyar. Şimdiye kadar ErkenTunç Çağı’na ait daha hiçbir şehir kalıntısı kesinlikle saptanamamıştır,fakat ölülerin birlikte gömüldükleri mezarlardan oluşan büyük mezar-

lıklar, şehir büyüklüğüne yakın büyüklükte olması gereken topluluk-ların varlığının kanıtlarını taşır. Vounous’daki bir mezarlıkta, her biribirçok kuşaklar boyunca kullanılmış kırk sekizden fazla aile mezarıbulundu. Kıbrıs adasının bakır bakımından olağanüstü zengin olmasıBatı dillerinde bakır, adını Kıbrıs sözcüğünden almıştır bu kalabalıknüfusun beslenmesine katkıda bulunmuş olmalı.

Mezarlardaki madeni aletlerin bolluğu, bölgenin bakır yataklarınınişletildiğini, adada maden çıkarmakta ve maden işlemekte uzmanlaş-mış işçilerin çalıştığını gösterir. Fakat ne çömlekçiliğin ne herhangi birdiğer zanaatın endüstrileştirildiğini kanıtlayacak bir belirti vardır. Ne demezarlardaki yabancı ülkelerden ithal edilmiş mallar, yerel ihtiyacınötesinde üretilen madenin nerelere satıldığını açıklamaktadır. Gerçek-ten, Kıbnsblar kendileri için son derece farklı bir metal alet takımı vemetal silahlar dökmüş oldukları halde, biçimleri Kıbrıs’ta yapılan alet-lere benzeyen aletlere, hatta Kıbrıs bakınnın büyük çapta ihraç edildiği yazılı belgelerle kanıtlandığı devirlerde bile, ada dışında son dereceender olarak rasdanmışür. O halde, Tunç Çağı’nın erken dönemlerin-de bile bakır madeni, indirgenmemiş külçeler ya da cevher biçiminde,adada işlenmeksizin ihraç edilmiş olmalı.

Girit’in neolitik çiftçileri ve balıkçıları, birliklerinde Mısır’ın ve Asya’nın tekniklerinden bazılarını getiren Nil deltasından gelengöçmenlerle ve Suriye’den gelen yeni kolonicilerle karıştılar. Bağ vezeytin tarımı ve adanın kereste, bakır ve (boya yapımında kullanı-

lan) mureksO kabukları gibi doğal zenginliklerinin işletilmesi, artık 

W Mureks, koyu mor renkli bir deniz kabuklusudur, (ç.n.)

159

Page 161: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 161/300

kârlı bir biçimde ihraç edilebilecek bir artıürün sağlayabilirdi. Herşeyin ötesinde adanın Mısır, Asya ve Yunanistan arasındaki coğrafi

 yeri, gemi yapımı için keresteye sahip oluşu, elverişli rüzgârlardan ve akıntılardan yararlanacak bir konumda bulunuşu, yük taşıma ti-caretiyle zengin olma olanakları sunuyordu.

İyi bir liman olan her yerde, hatta ekilebilir topraklar bakımın-dan son derece fakir daracık adacıklarda bile, küçük kasabalar belir-di. Maden işleyicilerini, marangozları, sarrafları, kıymetli taş işleyicilerini, kuyumcu ve mühür yapıcılarını besleyecek bir artıürün sağ-lama olanakları vardı. Zanaatçılar, tacirler ve kaptanlar, kendilerineüzerlerinde zanaatlarıyla ilgili olarak kullandıkları aletlerin ya da yük-sek pruvalı kürekli gemilerinin resimleri bulunan mühürler kazıtmagereğini duyacak kadar zenginleştiler. Bunlar dışında servetin az sa-

 yıda kimsenin elinde biriktiğini gösterecek bir kanıt yok. Genelliklehatırı sayılır bir toplumsal emek harcanarak yapılmış olan, iskelet-lerle dolu ve belki de yaşayanların evlerini taklit eden gayet zengindöşenmiş geniş ortak mezarlar, pekâlâ yalnızca şeflerin ailelerinindeğil, klanların ortak gömülme yerleri olabilir. Metal aletler ve si-lahların yanında hâlâ taş baltalar ve obsidyen bıçaklar kullanılmak-taydı. Fakat kendine yeterlilik artık geride bırakılmıştı. Altın, gü-müş, kurşun, obsidyen ve mermer ithal edildi; hatta taş vazolar ve

fayans boncuklar biçiminde Mısır ve Asya mamulleri adaya ulaştı.Daha kuzeyde Ege Denizi boyunca uzanan bir şerit üzerine da-

ğılmış küçük adalar (Sikladlar), kendine yeterli çiftçilikle uğraşacakçiftçiler çekecek niteliklere sahip değildiler. Fakat, kendileri yenirşeyler değilse de yiyecek maddeleri karşılığında değiştirilebilecek şey-ler olan bakır, zımpara, obsidyen ve mermer gibi pazarlanabilir ham-madde kaynaklarına sahiptiler. Öyle ki, üçüncü bin yılda bu adalar-da, maden işleyen, taşocaklarından obsidyen çıkaran, mermer vazo-lar oyan ve bu malları Mısır’a, Girit’e, Çanakkale Boğazı kıyılarına ve Yunan yarımadasına satan kalabalık bir halk yaşamaktaydı. Buhalkın mezarları, saldırganlıklarını ortaya koyan metal silahlarla dö-şelidir. Öyle ki, bu ada topluluklarının, kârlarına ganimet gelirleriniekleyerek, daha sonraki birçok dönemlerde Akdeniz’de olağan biruygulama olarak görülen, korsanlıkla barışçı ticareti bir arada yü-rütme yoluna başvurmuş olmaları akla gelebilir. O halde bu top-

lumlar, şehirlerin artıiirününden düpedüz çalarak geçinmenin sır-rını bulmuş olmalılar!Küçük Asya yaylasında, kasabalardan çok köylere benzeyecek 

160

Page 162: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 162/300

kadar küçük yerleşme höyükleri nokta nokta serpilmiş durumdadır.Buralarda oturanlar, belki de geziye çıkmış olan tacir zanaatçılardan

 ve gezgin maden işleyicilerinden bazı bakır silahlar ve ufak tefek eş- yalar sağlayabilecek durumdaydılar, fakat genel olarak barbarlık eko-nomisinin kendine yeterliği içinde kaldılar. Olasılıkla sulamaya da-

 yanan tarımları hâlâ tümüyle neolitik araç gereçlerle yürütülüyordu.Batı kıyılarında ise, askeri şeflerin önderliği altında yapılan korsan-lıkla karışık bir ticaret, servet birikimine yol açmıştı. Yazarının Homeros olduğunu söyledikleri destanlarla ün yapan Troya “şehri”,hâkim bir yükseklikte şefin sarayının bulunduğu altı buçuk dönü-mü aşmayan bir alan üzerine kurulmuş, surlarla korunan bir küçükköy ya da içkale olarak tarih sahnesine çıkar. Zamanla, hemen he-men dokuz dönüme yakın bir alanı kapsayan “Troya 11” durumuna

gelene kadar genişlemiştir. Bu duruma ulaştığında, birikmiş gani-metler ve kârlar Asya okullarında yetişmiş ve telkari süslemeciliktehüner sahibi olan kuyumcuları ve sonunda hatta çark kullanan çöm-lekçileri, şefin sarayına çekti. Ticaret ve talep; bakır, kalay, kurşun,gümüş, altın ve obsidyen ve ada mermerinden yapılmış vazolar gibilüks mamul maddeler ikmalini sağlıyordu.

Bu servet küçük bir savaş şefinin kişisel hâzinesinde toplan-mıştı. Bu hâzinenin yönetilmesi için ne yazıya ne mühürlere gerekduyuluyor, ne de bu servet herhangi önemli bir endüstri nüfusunubesliyordu. Şefin uyrukları ya da izleyicileri, taş baltaları ve taş ça-paları, geyik boynuzlarından yapılmış kazmaları ve bir ucu balta birucu kazma işi gören araçları ve çakmaktaşı veya obsidyen dişlerledonatılmış orakları kullanmaya devam ettiler. Avrupa’da silah en-düstrisi için gerekli yeni hammadde kaynaklarının aranmasını haklıgösterecek kadar talebin ve kaynakların bulunduğu açıkça anlaşılı-

 yor; bunun sonucu olarak Troya H’de yaygın olan türden süs eşya-ları Aşağı ve Orta Tuna havzalarına yayılmıştı.Troya’da ve diğer daha az savaşçı köylerde varlığı ortaya çıkarı-

lan çapta bir endüstri, genişleyen bir nüfusu özümleyebilecek du-rumda değildi, bu nedenle toplumun yeni topraklar peşine düşmesigerekti. Çevresinde çorak dağların ve gerisinde zaten kalabalık nü-fuslu bir yaylanın bulunmasından dolayı, fazla nüfus ancak batıyadoğru denizaşırı kolonicilik hareketi biçiminde akabilirdi. Böylece

Makedonya’da ve Yunanistan yarımadasında, daha önce dar vadi-lere ve kıyı ovalarına yerleşmiş neolitik köylü toplulukları, burayagelmeden önce metal aletler ve metal silahlar kullanan, karma çift-

161

Page 163: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 163/300

çiliğe ve balıkçılığa ek olarak bağ ve meyve ağaçları tarımı uygula-makta olan Asya’dan ve adalardan gelen halklarla karıştılar. Bu ka-rışmanın sonucu olarak ortaya çıkan İlk Hellad yerleşme yerleri da-ha o tarihlerde bir şehir niteliği gösterirler; çünkü bağ ve zeytin ta-rımı, maden işleme, diğer birkaç uzmanlaşmış zanaat, küçük çapta

fakat oldukça düzenli bir metal ve lüks maddeler ticareti ve belkibiraz da korsanlık buralardaki neolitik nüfusun yiyecek malları üret-mekte sınırlı tarımına eklenmişti. Burada da servetin birikimi hak-kında Girit’te bulunanlardan fazla kanıt yoktur. Girit’te gereken bi-çimde mühürlenen ticaret fıçıları ve balyaları, Hellad limanlarınagelmişse de, bu yerlerde mühür kullanmaya gerek duyulmadı ve ta-bii, yazı da bilinmiyordu.

Böylece tüm Doğu Akdeniz çevresinde, barbarlığın yiyecek mad-

deleri ekonomisinin, uygarlığın uzmanlaşmış endüstrisi ve ticaretiile karıştığı deniz kültürleri ortaya çıktı. Bunlar yeni denizcilik ve coğ-rafi bilgi gelenekleri kurup, Doğu’nun kültür birikimine yeni ülke-lerin, yeni maddelerin ve yeni tekniklerin bilgilerini kattılar.

Bu kısmen şehirleşmiş topluluklar da daha sonra kendi payları-na, uygar fikirlerin Doğu’ya ve Batı’ya yayıldığı yeni merkezler hiz-meti gördüler. Doğu Akdeniz’in mamul mallan Sicilya ve Malta ka-dar uzak yerlere taşınıyordu. Sicilya’da bu mallar her birine elli ile

iki yüz arası iskelet bulunan toplu mezarlarda ya da aile kabirlerin-de bulunmuştur. Bunlar, sakinleri daha çok yerli aletlere dayanır-ken, Doğu’dan uzak yerlerden birkaç süs eşyası ya da muska getir-miş olan küçük köylere ait olması gereken ondan otuza kadar me-zarlıklarda toplanmışlardı. Birçoklan bu toplulukların manevi şeylerde ithal ettiklerini düşünürler; çünkü mezarlar ve yapılan dinsel tö-renlerle ilgili şeyler, insanda kuşkulara yol açacak kadar Girit, Kıb-rıs ve Suriye mezarlarında görülenlere benzemektedir.

Şimdi, bütün uygar halklar, barbar halkların akıllarını çelip de,“yerlileri” kendileri için çalışmaya nasıl razı edeceklerini araştırmaksorunuyla karşı karşıyadır. Bugünün en çok kabul gören ikna araç-ları silahlar, ufak tefek gösterişli süs eşyaları ve alkollü içkilerdir.Belki de antik devirlerde çalışmaya kandırmak için alkollü içkilerin

 yerine manevi teşvik öğeleri —ölümsüzlük ümidi—kullanılmıştı. Si-cilya’da Bakır Çağt’nın nasıl oluştuğu yolunda yapılabilecek açıkla-

malardan biri bu olabilir.Öyleyse, Sardunya, Güneydoğu İspanya (Almeria) ve Güney Por-tekiz (Algarve) yerlilerine buralardaki bakır gümüş ve kurşun ma-

162

Page 164: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 164/300

denlerini işletip, saf madeni cevherinden ayırtmak için de aynı teş- vik öğeleri kullanılmış olmalı. Buralardaki yerlilerin bu madenleriocaklardan çıkardıkları ve az çok daha doğudaki ülkelerinde kulla-nılan planların benzerlerine göre mezarlar yaptıkları kesindir. Fa-kat, hiç değilse ölülerin mezarlarına daha çok neolitik araç gereçler,

çok az bakır aletler ve hançerler bıraktıklarını ve hiç Doğu Akdenizmamul malları koymadıklarını biliyoruz.Daha uzak yerlerde bulunan, Portekiz’in Atlantik’e bakan kıyı-

ları, Fransa, Britanya adaları boyunca ve Kuzey Denizi’nden Dani-marka’ya ve Güney İsveç’e kadar serpiştirilmiş bulunan, işlenme-miş çok büyük taşlardan yapılan ve megalitikO mezarlar denen ailemezarlarını (İngiltere’de uzun mezar tümsekleri ve odalı kurganlar)bir okul, İspanyol, Sicilya ve Girit mezar mimarlığını taklit etmeye

çalışan ve aynı inançlarla esinlenmiş olan barbarların kaba girişim-leri diye görmektedir. Eğer bu megalitik yapıtları yapanlar böylecekendi ihtiyaçları üzerinde bir artıürün üretmeye kandırılmışlarsa,bunu metal aletler elde etmek, hele Doğu’nun mamul mallarını al-mak için harcamadıkları kesindir. Britanya’nın ve Danimarka’nınmegalitik yapılarının sahibi olan halklar, gerçekten neolitik kendine yeterliğin klasik örnekleridir.

Orta ve Kuzeybatı Avrupa’da, [82 e 83. sayfalarda anlatılan] toprak

için yapılan mücadele, toplumlarda üstün silahlar edinme arzusu vesaraylarda, yenilmiş, kendilerinden toplanan artıürünle silah alınma-sına razı edilmiş bir köylü sınıfından, artıürün toplayan yönetici sı-nıflar yarattı. Gerekli teknik bilgi Orta Avrupa’ya, Suriye’den, Britan-

 ya’dan, olasılıkla Ispanya’dan da geldi. Macaristan ve Bohemya, İrlan-da ve Cornwall gerekli bakın ve kalayı sağlamış olabilir. Böylece IÖ2000’den az sonra Orta Avrupa’ da ve Britanya’da birkaç yüzyıl sonrada Danimarka’da Kuzey Almanya’da ve Güney İsveç’te bir TunçÇağı başlayabilirdi ve başladı da.

Düzenli bir maden ticareti Yukarı İtalya’dan Hertz Dağları’nakadar ve Vistula’dan Ren’e kadar tüm Orta Avrupa’yı tek bir eko-nomik sistem içinde birleştirdi; bu sistem, Britanya adalarındaki birbaşka ekonomik sisteme katılıyor ve madenin kehribarla takas edil-diği Danimarka’ya kadar uzanıyordu. Bu ekonomik sistem, metaleşyaları sipariş üzere imal eden ya da hiç değilse “cilalayan” ve on

sekizinci yüzyılda Derbyshire’da yaşayan gezgin satıcılar gibi, mes

 WMegalit, “büyük taş” demektir, (ç.n.)

163

Page 165: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 165/300

lekleri yanı sıra küçük çapta haydutluk da yapmış olabilecek birgezgin zanaatçılar tarafından yürütülmekteydi. Fakat metal, yüzyıl-larca silahlar ve süs eşyaları yapmak için kullanıldı. Yaygın olarakuzmanlaşmış madeni aletler, metal işlemede kullanılanlardır. Ağaçkesmek, ekin biçmek için köylüler hâlâ taş baltalara, çakmaktaşı orak-

lara ve genel olarak Taş Çağı araç gereçlerine dayanmak zorunday-dılar. Tunç, demirin daha sonra yapacağı gibi, ormanlık bölgeleriçapa ya da saban tarımına açmadı.

Böylece yeni tunç endüstrisi ne kır nüfus fazlasının göze çarpanbir bölümünü özümleyebildi ne de bu fazla nüfusu bakir topraklarıtarıma açabilmesi için donatabildi. Toprak kıtlığının yarattığı baskı-

 ya bu yolla bir çare bulunamadı. Ayrıca, hiç değilse Danimarka’da ve Güney İngiltere’de pahalı tunç silahlar, ortaçağdaki şövalye zırhı

gibi, yalnızca yöneten grupların iktidarını güçlendirdi. BuralardaTunç Çağı mezarları, “örgütlenmiş lüks mallar ticaretine ve aşağısınıfların emeğine dayanan, oldukça gelişmiş bir üst sınıfın aristok-ratik dünyasf’nın varlığını ortaya koyarlar.

Fakat şimdi küçük kabile başkanları, izleyicilerini yalnızca itaatezorlamak için değil, aynı zamanda onları hâlâ neolitik bir köy eko-nomisi olan ekonomilerinin gereksediği yeni toprakları fethe hattakendilerini farkında olmadan silahlandırmış olan zengin uygar top

lumları yağmalamaya sürmek için silahlarla donanmışlardı. Sonun-da uygarlık, uygar toplulukların zenginliklerini kıskanmak kadar,kendi ekonomilerinin artan nüfusu beslemekte başarılı olamayışıylada kışkırtılan barbar savaş takımlarının art arda saldırılarıyla tehditedildi. Arkeolojinin silahlarını son derece duru olarak gözlemleme-mize izin verdiği Avrupa’dan gelen savaşçı takımları, belki de ufacıkuygar dünyanın sınırlarına ulaşmışlardı. Fakat Avrupa’da ortaya çıkanlan süreç, Asya’da da tekrar edilmiş olabilir. Sargon’un sendeleyenimparatorluğu, sonunda, Mezopotamya’nın kuzeyindeki Gutium’dangelen barbarlar tarafından yıkılmıştır.

164

Page 166: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 166/300

 VIII.TUNÇ ÇAĞI UYGARLIĞININ 

DORUĞUNA ULAŞMASI

 Az önce sözünü ettiğimiz koskoca devlet örgütleri ve bunların

egemenliği altındaki ekonomik sistemler, İÖ 2300'den az sonradağıldılar. Mısır'ın, Mezopotamya'nın ve Hindistan'ın arkeolojik ka- yıtlarda canlı izlenimler bırakmış olan refah dönemlerini, zamanı-mıza az sayıda yapıların ve yazıların kaldığı Karanlık Çağlar izledi.Hindistan uygarlığı tümüyle sönmüş görünüyor. Mısır'da ve Mezo-potamya'da ise, uygarlık, atasal barbarlığın bazı kösteklerinden kur-tulmuş ve toplumun yeni sınıflarının daha çok çıkarına olacak bi-çimde derinlemesine gelişmiş olarak tekrar ortaya çıktı. Bu sönüş

ile yeniden beliriş arasında uygarlığın tohumları, Asur gibi yenişehirleşen bölgelerde özgün yönlerde gelişecek zaman bulmuştu.

Mezopotamya'da karanlığın bulutlarını, gördüğümüz gibi, ken-dilerine saldıran uygar toplumlarla savaşmak için emperyalizme kar-şı silahlanmış olan Gutiumlu barbarlar temsil ediyorlardı. Bu bar-barların yaptıkları yıkımda, imparatorluk tekelleri darmadağın oldu,hâzinelerde saklanan birikmiş servet birdenbire dolaşıma sokuldu ya da düpedüz yok edildi, büyük “evler" yıkıldı.

Fakat hiçbir zaman bütün tapınaklar talan edilmedi; istilacılar,genellikle, fethettikleri ülkelerin tanrılarından, onların kutsal yerle-rini çiğneyip geçemeyecek kadar korktular. Rahiplerin uzun ömürlüloncaları, tanrılarını ve geleneklerini korumak üzere varlıklarını sür-dürdü. Çoğu tapınak kitapları el sürülmemiş olarak kaldı; tapınakokulları işlevlerini yerine getirmeye devam ettiler. Fatihler, okurya-

165

Page 167: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 167/300

zar olmasalar bile, yazıcıları ve yazıcıların bilimlerini istiyorlardı. Aynı şekilde zanaatçılar, barbar efendileri için çalışmak zorunda

kalmış ve biraz hammadde kıtlığı çekmiş olmakla birlikte, varlıkla-rını sürdürdüler. Hepsinden önemlisi, birçok tacir öldürülmüş yada soyulmuş olsa da, ticaret hiçbir zaman felce uğramadı. Barbarlar

bile silahlan için maden ve bazı lüks maddeler isteyeceklerdir ve birdevlet dağıtım sistemi olmayınca, bu isteklerini ancak tacirler karşı-layabilir. Gerçekten, tüccar sınıfı, fethedilen ülkelerin yağmalanma-sından kâr sağladığı gibi, ülkedeki sarayların ve mülklerin talan edil-mesinden de kâr sağlamıştı. Aynca, şehir ekonomisi yaygınlaştıkça,tacirler gittikçe genişleyen bir iş alanı buldular.

Böyle olunca, bir yüzyıl kadar sonra, Ur'un Sümerli krallarınınSümer’in ve Akad’ın rakip şehirlerini bir kez daha birleştirip, iç ba-

rışı ve dış ticaret güvenliğini sağlamalan üzerine, uygarlık, Akad İm-paratorluğu zamanında ulaşılan düzeyden tutturarak yeniden geniş-lemeye başladı. İÖ 2100’de Sümer monarkları, Sargon’un impa-ratorluğunu, hiç değilse, Elam'a ve Asur’a egemen olacak ve Himşile Şam arasındaki Gatna gibi batının uzak noktalarında şehirler ku-rabilecek kadar canlandırdılar. Profesyonel bir imparatorluk idaresikurmaya ve göreneksel yasaları derleyip yazılı yasalar biçimine sok-maya giriştiler. Fakat bunların imparatorlukları da İÖ 2000’den

hemen önce çöktü ve onunla birlikte Sümer yönetici sınıfı ortadankalktı.

Bunu izleyen ikinci karanlık çağda, Batılı Samiler olan yarı bar-bar Amurrular, Mezopotamya'ya sızdılar. İÖ 1800 dolaylarında,ülkeyi Akad'daki Babil şehrinden yöneten bir Amurru hanedanı,Sümer'i ve Akad’ı, bundan böyle Babil ülkesi diye adlandırılabile-cek bir krallık altında birleştirdi. Kral Hammurabi, bu yeni krallığısağlamlaştırmak için, yalnızca kendisini imparatorluğun bir tanrısı

 yapmakla kalmadı, aynı zamanda imparatorluğa kralca atanan yö-neticilerin ve yargıçların oluşturduğu bir memurlar örgütü ve o za-mana kadar her şehirde uygulanagelen ayrı ayrı geleneksel yasaların yerine geçecek birleştirilmiş tek bir yasalar topluluğu da kazandırdı.Eski Sümer savaş arabalarının geliştirilmesi Babil monarşisinin askerigücünü ve krallık sınırları içindeki haberleşmeyi hızlandırdı; çünkü ağırmasif tekerleklerin yerini parmaklıklı tekerleklerin ve çekici güç olarak

eşeklerin yerini çevik adann alışı bu tarihlere rasdar.Böylece yaratılan mekanizma yine de barbar Kassitlerin sızma-larını, Hititlerin ve Elamlıların istilalarını önleyebilecek kadar güçlü

166

Page 168: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 168/300

değildi. BabiPin Amrurru hanedanının yerini bir Kassit hanedanıaldı. Fakat Kassit monarkları HammurabPnin yarattığı yönetim ma-kinesi ve SümerBabil krallığı, Elam, Asur ve Suriye’de kurulan ye-ni devletlerce zayıflatılıp zora sokulmuşsa da, uygar bir devlet ola-rak varlığını sürdürdü.

Mısır’da eski krallığın yıkılışında rol oynayan öğeler, büyük topraksahipleri, kalıtımsal duruma gelmiş olan ilçe yöneticileriydi. Bunlarkendilerini firavundan bağımsız kıldılar ya da daha doğrusu, herbiri kendi başına bir firavun olma yolunu tuttu. Bu girişimlerin so-nucu, yalnızca siyasal kargaşa değil, aynı zamanda ekonomik kaosa vardı; çünkü hammadde ikmalini sağlayıp dağıtımını yapan ve za-naatçıları beslemek için gerekli artıürünü toplayan, merkezi devlet-ti. Daha sonraki tarihlerin yazıcıları bunun sonucu olan karanlık

çağın kaosunun canlı tasvirlerini bırakmışlardır. Bunlardan biri, “İn-sanlar savaşmak üzere silahlarına sarıldılar, çünkü ülke düzensizlikiçindeydi; ekmeklerini kan dökerek sağlamak için kendilerine bakırmızrak yaptılar,” diye yazar. Bir diğeri ise şöyle der: “Zanaadar için ge-rekli her türlü malzeme bulmakta sıkıntı çekiliyordu; artık hiçbir işçiçalışamaz oldu; düşmanlar atölyeleri yağmaladılar.”

Fakat, Dicle ve Fırat üzerinde olduğu gibi Nil üzerinde de, mal-zeme eksikliği işsizliğe yol açmış olsa bile, zanaatçılar ve zanaatçılık varlıklarını sürdürdüler. Her ne kadar devlet memurları olarak ken-dilerine iyi bir gelecek vaat eden olanaklar ortadan kalkmışsa da, yazıcılar, ilçe görevlileri olabiliyorlar, kendilerine soyluların mülkle-rinde her zamanki gibi ihtiyaç duyuluyordu. Böylece öğrenilmişbilimler de varlıklarını sürdürebildiler. Karanlık çağa ait kalıntılarınen derin tabakalarından çıkarılan tabut kapakları üzerine çizilmiş de-senlerde ölünün zamanını anlayabilmesini sağlamak amacıyla, burç-ların ay ay yükselişlerine göre gece vakitlerinin bölünmüş bulun-ması, astronomi bilgisinde yıldız saatleri yönünde bir gelişmenin ol-duğunu gösterir.

İlçe yöneticileri, yerel tapınaklara ve bunların tanrılarına cömertbağışlarda bulunuyorlardı. Yöneticiler ile rahiplerin tasası, her zamankigibi “ölümsüzlük” idi. Fakat artık tannkralı, ölümsüzlük ihsan edenbiri olarak görmüyorlardı; ölümsüzlüğü artık kral değil, bir ücretkarşılığında gerekli duaları ve dinsel törenleri yerine getiren uz-

man rahipler ve mumyacılar sağlıyorlardı.Nihayet, hammaddelerin ithal edilmesinde devletin yaptığınıözel tacirler yapabilirlerdi. Birçok bağımsız saraylar, zanaatçıların

167

Page 169: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 169/300

hünerlerinden yararlanmak için olduğu kadar, ticaret mallarını satınalabilmek için de birbirleriyle rekabet etmiş olmalı. Birbirleriyle re-kabet halinde olan alıcıların çokluğu, zanaatçılar, rahipler ve tacirlerorta sınıfının hünerlerini, sihirlerini ve mallarını satma olanaklarınıartırmıştır. Öyle ki, Mısır’da da, uygarlığın yarattığı teknikler ile boş

inanlarının birçoğu olduğu gibi sürdürüldü.Bunlarıntam anlamıyla yeniden canlanmaları için gerekli siyasalçatıyı ise Orta Krallık sağlamıştı. Tebai prensleri savaş ve diplomasi yollarıyla bütün Mısır’ı yeniden tek bir feodal monarşi altında bir-leştirdiler. Tebai’ye zamanında boyun eğen rakip prensler, kenditoprakları üzerinde varlıklarını sürdürüyorlardı; baş kaldırmaktaısrar edenlerin yerini ise, kralın çocukları ya da destekleyicileri aldı;tümü de, Tebai kral evinehanedanma haraç ödeyen ve sadakat bağ-

larıyla bağlı bulunan vasallar durumuna getirildi. Böylece İÖ 2000dolaylarında Nil’in simgelediği toprak birliğine uygun olarak Mısır

 yeniden siyasal birliğine kavuştu. İki yüzyıl sonra bu birlik, vasalprenslerin baş kaldırışlarıyla yeniden bozuldu. Bunu izleyen kargaşadöneminde, genellikle Hiksoslar, yani Çoban Krallar diye bilinen yeni savaş makineleriyle silahlanmış barbarlar, Asya’dan koşup ge-lerek Delta önünde, yalnızca Nil Vadisi’nden değil, aynı zamanda As- ya’ya bitişik ülkelerden de haraç alan geçici bir imparatorluk kur-

dular. İÖ 1580’de barbarlar, bir Tebai prensi olan Ahmose’ninaskeri gücüyle Mısır’dan sürüldüler; bu prens Yeni Krallık\ n kuru-cusu oldu. Ahmose yeni Asya savaş makinesini, atlarla çekilen hafifsavaş arabalarını benimsemişti. Böylelikle, bir savaş aracı olarak daolsa, tekerlekli araçlar Nil bölgesinde ilk kez göründüler.

 Askeri fatihler olarak yeni firavunlar, Sargon’un Sümer ve Akad’da yaptığı gibi, Mısır’ı askeri bir monarşi haline getirdiler. Gene Sargon gibi, imparatorluk olma yolunda genişlemelere giriştiler ve Mı-sır’a, Filistin ve Suriye’den Fırat’a ve Amanos dağlarına, denizde deKıbrıs’a kadar uzanan bir Asya imparatorluğu eklediler. Fetihler,

 Akad, Ur ve Babil imparatorluklarına yapmış olduğu gibi, Mısır’ın Yeni Krallığı’na da büyük servet kapılarını açtı. Fakat bu yeni ser- vet, savaş beyleri olan yeni kralların hâzinelerinde biriken ganimet-ler ve haraçlar olarak geldi. Yeni Krallık da Eski Krallık gibi tota-liter bir devlet oldu.

Mezopotamya’nın ve Mısır’ın ikinci bin yılda ortaya çıkan yeni-lenmiş uygarlıklarını, kendilerini doğuran üçüncü binyılın uygarlık-larından ayıran en önemli özellikleri, artık yalnızca “büyük evler”de

168

Page 170: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 170/300

Page 171: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 171/300

oldular. İster hazırcı olmak üzere, ister yalnızca ısmarlama çalışmışolsunlar, zanaatçılar diğer zanaatçıların mallarını satın alabilecek ka-dar para kazanabiliyorlardı. Hatta çiftçiler bile mallarına büyük ev-ler dışında bir pazar buldular ve böylece uygarlığın sunduğu teknikgelişmelerden daha büyük oranda yararlanma olanağına sahip ola-

bildiler. Mısır'da kır nüfusu, hukukça, daha önce olduğu gibi, zo-runlu çalışmaya tabi ve üzerinde çalıştıkları toprağa (bu toprak par-çası bir soyluya ya da küçük kiracıya ait olsa bile) bağımlı oldukça,bağımlı “kral serfleri” olarak kaldı. Gene de, Mısırlı fellaha bile ba-zen vergilerini ve haraçlarını ödedikten sonra satabileceği bir tarım-sal üretim fazlası bırakıldı.

Bu rejim altında mal dolaşımının arttığı kesindir; endüstri malla-rı üretimi genişledi ve ithalat hızlandı. Pazarda yeni lüks mallar ör-

neğin Mısır'da cam kaplar ve yeni ithal mallan göründü ve çok geç-meden orta sınıfın zorunlu ihtiyaç malları durumuna geldi. Metalinkullanılma alanı sonunda, etkin bir biçimde, kırlık bölgelere de ya-

 yıldı. Mısır'da tunç ilk kez Orta Krallık zamanında tanındı ve YeniKrallık zamanında hemen hemen bollaştı. Hatta köylüler bile metalaletlerle donanmışlardı.

Orta sınıfın büyümesi, ideoloji planında yankılarını yasada vehukukta gösterdi. Yaşlılar ya da soylular tarafından uygulanan yerel

 ve geleneksel yasaların yerini, ülke çapında geçerli yazılı yasalar (ya-sa toplamaları) ve kral tarafından atanan yargıçlar aldılar. Gerçek-ten hukukun egemenliği kralların mutlakçılıklarını (mutlak monar-şiyi) bile sınırlamaya başladı. Babil kralı ya da Orta veya Yeni Kral-lığın firavunu, kendi tanrısal iradesinin emri olan yasaların kayıtsızşartsız yaratıcısı olmaktan çok, “adaletli yasaların bekçisi" olmaklaövünüyordu.

Şimdi Mısır'da kitlelerin hakları, kitlelere ayin yapma haklarınıntanınması anlamına geliyordu. Öyle ki, başlangıçta tanrıkralın veonun ihsanda bulunduğu soyluların bir ayrıcalığı olan ölümsüzlük,ilk Karanlık Çağ’dan sonra herkese uygulamada mumyacıların üc-retlerini ödeyebilecek ve cennetin kapısından geçiş izni veren sihirpasaportlarını satın alabilecek herkese açık bir hak durumuna geti-rildi. Bu, bir halk devrimine, fakat ancak orta sınıfın çıkarına hiz-met eden bir halk devrimine eşit bir olaydı. Cennetin kapılarının

açılmasının zorunlu bir sonucu, cehennemin kursağının da geniş-lemesi oldu. Piramitler Çağı'nda bile tanrıkral ve onun soyluları,ruhların yargılamasından geçmek zorundaydılar. Doğal olarak bu

170

Page 172: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 172/300

gibi saygıdeğer şahsiyetlerin yargılanmasında, bir günahkâra verile-bilecek cezalar hakkında pek az şey söyleniyordu. İkinci bin yıldadaha halktan müşterileri çekmek için, cehennemin acıları canlı birbiçimde çizildi; insanların zapt edilmez arzuları üzerinde egemenlikkurulmasını sağlayacak en güçlü araçlar yaratılmıştı!

Uygulamada, cehennem, insanları ahlaklı davranışlara yönelte-cek bir yaptırım olarak kullanılmadı. Zengin Mısırlı, nasıl olsa kor-kulu mahkemenin elinden paçasını kurtarabilecek sihir pasaportu-nu satın alabilirdi. Bunları satın alanın suçsuzluğuna hükmeden ka-rar tomarları, rahiplerin yazıcıları tarafından satılıyordu. Kimin adı-na doldurulacağı bilinmeden hazırlanan aklama kararlarında buamaçla boş bırakılmış olan yerlere, sonradan, bahtlı alıcının adı ya-zılıyordu. Hatta vicdanın sesini bastırmak için tılsımlar yapıldı.

Breasted, içinde, “Ey kalbim benim aleyhime bir tanık olarak karşı-ma çıkma” yazılı bir muskadan söz eder.

Böylece Mısır’daki “halk devrimi” daha yüksek bir ahlak geliş-tirmemiş, yeni profesyonel rahiplerin kudretlerini artırmıştı. Aynışekilde, Babilli işadamları eski tapınak kâhinlerinin ve falcılarınınsafdil müşterileri oldular.

Bütün bunlara rağmen, yeni ekonomik düzen içinde bile, uygar-lığın yarattığı araç gereçlerin kullanılma alanı nispeten dardı ve en-

düstrinin genişleme olanakları aynı derecede sınırlıydı. Uygarlığınalüvyon vadilerindeki yayılması, ilkin kralların ve tanrıların büyükevlerinde yiyecek maddeleri tarımıyla uğraşan bir köylü sınıfındanartıürün birikimini ve sulama tesislerinin bakımını sağlamakla kal-madı, yeni askeri devletlerin vergi toplayıcıları için çok elverişli birdüzen olduğunu da gösterdi. Vergilerin, büyük toprak beylerinin am-barlarında depo edilmiş gerçek servetten toplanması tek tek çiftçi-lerin küçük ambarlarından toplanışından daha kolay oldu ve dahakolay paraya dönüştürüldü. Şimdi, çoğu kez deniz komutanlarının

 ve savaş beylerinin mülkiyeti altında bulunmakla birlikte, büyük top-raklı mülkler (malikâneler), alabildiğince yaygın ekonomik birimlerolarak kaldılar. Sümer şehirlerinin büyük miktarlarda bunlardan sa-tın aldıklarını gösteren yazılar bulunduğuna bakılırsa, büyük toprakmülkleri, ortaklaşa işlenen kabile topraklarının aleyhine de genişle-miş olabilir.

Daha sonra, yeni para ekonomisinin kendisi bir servet biriktir-me aracı durumuna geldi. Bu yeni madeni paranın kullanılmasın-dan çok kârlı çıkanlar, ne zanaatçılar ne ilk üreticiler hatta ne de

171

Page 173: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 173/300

gezgin tacirler ve perakendecilerdi. Köle pazarlarına sürülen savaştutsaklarına iflas eden borçluların da eklenmesi kol emeğinin itiba-rını düşürüp kazancını azalttı. Özgür zanaatçılar genellikle, hemhammaddeleri elde etmek hem de yaptıklarının satılması için tücca-ra bağımlı duruma düştüler, böyle bir bağımlılık kolayca borçlan-

malarına yol açmış olabilir. Köylüler de, kötü bir hasattan ya da birdüşman çapulundan sonra, kendilerini, vergi ve toprak kirasının ya-nı sıra, bir de faiz yükünün altına girmiş bulabilirler. Dış ülkeleregiden küçük tacirler, 'genellikle satacakları malları ya da sermayele-rini, çalışmadan ortak durumuna gelmiş olan özel bir kapitalistten

 ya da tapınaktan sağlıyorlardı.Hammurabi’nin derleyip topladığı haliyle Babil yasasının “ala-

caklıyı borçluya karşı güven altına aldığı ve küçük üreticinin para

sahibi tarafından sömürülmesini kutsadığı’’ söylenebilir. Borçlu, yal-nızca topraklarını ipotek etmekle kalmayıp, çocuklarını, karısını yada kendisini de rehin gösterebiliyor olmalı. Borç köleliği yasalarlakabul edildi. Ticaret ortaklığı kapitalistin çıkarına olacak biçimdedüzenlendi ve ortaklığa emeğiyle katılan tarafın dolandırıcılığı ağırcezalandırıldı. Borçlanmalardan alınan faiz oranı, arpa olarak öden-diğinde yüzde 20 ila 30, gümüş olarak ödendiğinde yüzde 10 ila 25arası değişiyordu. Servetin para yatırımcılarının elinde birikmesi, so-

nunda etkisini, endüstri ürünleri pazarının ve böylece endüstri ala-nının daralması yolunda gösterecektir. Aynı zamanda, tüketim ka-pasiteleri açısından üreticiler, madeni paranın dolaşıma sokuluşunuizleyen fiyat dalgalanmalarından zarar görmüş olmalılar. Mezopo-tamya’da başlıca yiyecek maddesi olan arpanın fiyatı Tunç Çağı bo-

 yunca sürekli olarak yükseldi. Akad ve Ur İmparatorlukları zama-nında bir arpa bir gümüş şekel iken, Hammurabi zamanında iki,Kassitlerin yönetimi altında ise, belki de 3,3 oldu.

Bu tür fiyat yükselmeleri pekâlâ enflasyonun eseri olarak görü-lebilir. Emperyalizmin Babil’i ve Mısır’ı zengin ettiği yeni serveti,gerçekten yağmayla sağlanmış servetten başka bir şey değildi ve in-sanlığın yararlanabileceği gerçek servet toplamında bir artış değil,bunun tam tersini temsil ediyordu. Evlerin yıkılması, bahçelerin tah-rip edilmesi servet üretiminin tersi bir işlemdir. “Bir ordu salt tüke-ticilerden, daha doğrusu olumsuz üreticilerden, yokluk üreticilerin-

den oluşan bir topluluktur.” Fakat para, gerçek servetle, yalnızdoğrudan doğruya ihtiyaçlarımızı karşılayan eldeki mallarla, bunla-rın tüketilmesi arasındaki her türlü uyumsuzluğu örter. Ona sahip

172

Page 174: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 174/300

olanlar hiçbir malın kıtlığından etkilenmediler, tersine yükselen fi- yatlar karşısında paraya ihtiyacı olanlara borç vererek daha fazla pa-ra sahibi olabildiler.

 Aynı zamanda profesyonel askerler, üretimin düşmanıdırlar; şuanlamda ki, sanatları büyük çapta bir haydutluktur ve haydutluk

“kişiyi çalışmaktan kurtaran en eski icat” olarak tanımlanmıştır. Mı-sır yasalarından zamanımıza kalan parçaların acıklı bir dille apaçıkortaya koydukları gibi, profesyonel ordular kendi vatandaşlarınıbile yağmalama eğilimindeydiler.

 Yeni yargıçların ve memurların onlara işleri düşen zengin va-tandaşlardan zorbalık ve rüşvet yoluyla para sızdırarak, kendilerinizengin etmeleri, vicdanlarını rahatsız etmedi. Hammurabi’nin mek-tuplarında bu tür yolsuzlukların önlenmesini isteyen buyruklar var-

dır. On dördüncü yüzyılda yaşamış bir firavun olan Harmhab, ver-gi toplayıcılarının fakirlere yaptıkları zorbalıkları önlemek için cezaolarak, bu kimselerin burunlarının kesilip sürgün edilmesini emre-den bir karar çıkarmak gereğini duydu. Daha eski tarihlere ait birpapirüs, “yazıcılara gümüş ve altın versin, hizmetçilere giysi alsın”diye kendisine baskı yapıldığı için zengin hasmına karşı mahkemeönünde yapayalnız kalan yoksul bir adamın düştüğü zor durumuanlatır.

Sonunda para ekonomisi yaygınlaştı ve orta sınıf, mutlak teok-ratik monarşinin kanatları altında serpildi. Hiçbir özel kişinin altın

 ve gümüş biçiminde biriktirdiği serveti, imparatorluk hâzinelerin-deki altın ve gümüş yığınlarıyla rekabet edebilecek durumda değil-di. Mezopotamya’da bile krallar, özel kapitalistlerin toplumdaki yer-lerini aşacak biçimde gelişmemelerine dikkat ettiler. Bir Asurlu ta-cirin Küçük Asya’da bulunan mührü, belki de ticaretin Mezopo-tamya’da ne durumda olduğunu gösterecek niteliktedir; üzerindeşunlar yazılıdır: “Ur Kralının hizmetçisi N.” Devlederin, bugün Av-rupa’da olduğu ve Helenistik Yunan’da yaptıkları gibi, özel kapitalisderden borç almaları gibi bir sorunları yoktu. Metal ticareti birkrallık tekeli olarak kaldı ya da hiç değilse devlet tarafından sıkı sı-kıya düzenlendi. Bakırın ve kalayın nispeten kıt olmasından dolayıbunu yapmak pek zor olmamıştır.

Babilli Hammurabi ve daha sonra Hitit ve Asur kralları çıkar-

dıkları emirlerle azami fiyadan ve asgari değil—azami ücrederi sap-tadılar. Kralların, tapınakların ve soylulann kendi içlerinde para ekono-misi uygulanmayan büyük mülklere sahip oluşları, pazar için üretim

173

Page 175: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 175/300

olanaklarını daha da sınırlıyordu. Böylece Tunç Çağı boyunca ortasınıf, tümüyle monarşiye ve tapınak kuruluşlarına bağımlı kaldı.

Bunun tersine olarak kral, köylülere ve halktan kimselere, tefe-cilerin açgözlülüğüne, soyluların baskılarına ve asker takımının yol-suzluklarına karşı bir kurtarıcı olarak göründü. Hammurabi, yasala-

rını “ülkede adaleti gerçekleştirmek, kötülüğü ve kötülük edenleri yok etmek ve güçlünün zayıfı ezmesini önlemek” için çıkardı. Birfiravun, vezirini “taraf tutmak tanrının nefret ettiği bir şeydir” diyeuyarır. Mısır halk öyküleri, ezilen bir köylünün, uğradığı haksızlığınonarılması için güvenle firavuna başvurmasının örnekleriyle doludur.

 Yöneticilerin mutlak yöneticiler durumuna gelmeleri, mitolojialanına yalnızca kendilerini tanrılaştırmalarıyla yansımış değildir. Bü-tün tanrılar âleminin, başlarında bir yüksek tanrı bulunan bir impa-

ratorluk olduğuna gittikçe daha çok inanılmaya başlanmıştır. Öyleki, Amurru hanedanının yönetimi zamanında Babil tanrısı Marduk,Sümer tanrısı Enlil’in yaratıcı olarak tuttuğu yeri gasp etti. Mısır’daTebai’nin yerel tanrısı olan Amon, Orta Krallık zamanında güneştanrı Re’nin sıfatlarını özümledi. Yeni Krallık zamanındaysa gerçekbir tanrıların tanrısı olma yolundaydı. Bununla birlikte, hatta yük-sek tannlar bile kabile tanrısı oluşlarının özelliklerini korudular. Mar-duk daha çok Babillilerin; Amon, Mısırlıların tanrısıdır. Amon, an-

cak “oğlu” firavun bu ülkeleri onun için fethettiği zaman, Kıbrıs’ın ya da Suriye’nin tanrısı olabilir. Öyle ki, hiçbir Mısırlı ya da Babillide şu deyişten en küçük bir rahatsızlık duymazdı:

 Bin Fransı% cehenneme yollandı ya Şükrolsun nimetleri bağışlayan tanrıya

Böylece Tunç Çağı uygarlığı, Yakındoğu’nun alüvyon vadile-rinde, tüm siyasal olaylara ve ekonomik değişikliklere rağmen, asal yapısını koruyarak, hemen hemen İÖ 1200’lere kadar varlığını sür-dürdü.

Bu süre içinde, yeni uygarlık merkezleri yükselmiş ve olgunlaş-mıştı. Uzakdoğu’da ikinci binyılın ortasından az sonraki tarihlerde,Sarı nehrin alüvyon vadisinde bir okuryazar uygarlık ortaya çıktı.Neolitik devrim, hâlâ kesin olarak saptanamayan bir tarihten beri

tahıllar yetiştirilip sığır ve domuz beslenilen Çin’i etkilemiştir. Bubulanık barbarlık geçmişten, İÖ 1400’den az sonra Şang haneda-nının başkenti büyük Anyang şehri doğdu. Anyang’ın büyük bir

174

Page 176: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 176/300

nehrin sel ovası üzerindeki konumu, özünde, Mısır ve Sümer şe-hirlerinin konumlarına benziyordu. Temsil ettiği şehir ekonomisi,Sümer’in, Mısır’ın ve Hindistan’ın 5. ve 6. bölümlerde anlatılan eneski dönemlerinin ekonomisiyle ana çizgilerinde uyuşmaktadır. Man-da ve tavuğun yanı sıra, daha batıdaki gibi domuz, sığır, koyun ve

keçi beslemekten ve buğday ve akdarı, fakat aynı zamanda pirinç yetiştirmekten sağlanan bir artıürün, tabanı 392 metrekare, yük-sekliği 13 metre olan bir tahta oda içinde büyük bir tantanayla gö-mülecek olan bir tanrıkralın elinde toplanmıştı. Bu artıürün, dahaönceden uylaşımsal resimlere dayanan (ideografık) bir yazı bulmuşolan yazıcılarla birlikte, Batılı meslektaşlarının kullandıkları alaşım-ları ve teknikleri kullanan tunç işleyicilerini, çark kullanan çömlek-çileri ve uygarlığın diğer zanaatçılarını besledi. Savaşta, atların çek-

tiği savaş arabaları kullanılıyordu.Somut ayrıntılarda Uzakdoğu uygarlığı göze batacak kadar Ya-

kındoğu uygarlığından farklıdır, fakat bu farklar, üçüncü binyılınerken dönemlerinin üç uygarlığını birbirlerinden ayırt eden farklar-dan daha keskin değildir. Bazı farklılıklar besbelli farklı yerel kay-nakları örneğin arpa yerine pirinci, pamuk ya da keten yerine ipe-ği kullanmanın eseridir. Yakındoğu ve Ortadoğu uygarlıkları ileUzakdoğu uygarlıkları arasındaki genel benzerlik pek rastlantısal

olamaz. Yalnızca bu uygarlıklar arasında uzanan topraklarda yapı-lan kazıların yetersizliği, Yakındoğu ve Ortadoğu uygarlıklarının,Uzakdoğu barbarlığını uygarlığa dönüştürmek yolunda besleyişlerinin, etkileyişlerinin ortaya çıkanlmasını engellemektedir. Çin, İÖ 2000’den önceki tarihlerde bile Batı geleneklerini alagelmiş, 1400’densonra ise, artık uygarlığın tam bir üyesi olarak Baö’yı etkilemiş olmalı.

 Yakındoğu’da, hiç değilse, 7. bölümde açıklandığı gibi, uygarlı-ğın ilk merkezlerinden yayılan tohumlar, artık filizlenip olgunlaşanuygarlıklar yaratmışlardır. Asurlular, Akad Kralı Sargon’dan öğren-dikleriyle Akad örneğine göre uygar bir devlet kurdular. Bundansonra da Ur krallarından aldığı derslerle Asur kralları, kendi impa-ratorluklarını kurmaya kalkıştılar. Asurlular, Sümerlilerden ve Akadlılardan uygarlığın tüm donatımını; yalnızca tekniklerini ve silahları-nı değil, aynı zamanda yazılarını, bilimlerini, ideolojilerini de aldılar.Böylece Dicle’nin batısında bir imparatorluk fethederek ve onu de-

nenmiş çizgilerle örgütleyerek emperyalist serüvenlere giriştiler. Ondokuzuncu yüzyılda, Kuzey Suriye’de Fırat’ın jcolu Habur üzerin-deki Tilşaannim (şimdiki Çağar Pazarı) şehri, Asur Kralı 1. Şamsi

175

Page 177: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 177/300

Page 178: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 178/300

Page 179: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 179/300

sjnda en çok göze çarpanları, ticareti kolaylaştıracak limanlar ve köp-rülerdir; tekerlekli araba İÖ 2000’den az sonra kullanılmaya baş-landı.

Minos sarayı, kuşkusuz, Sümer tanrı evleri gibi büyük bir “ev”insimgesidir. Fakat Knossos’taki ya da Phaestos’taki sarayda depolar

 ve atölyeler, Erek ya da Lagaş tapınaklarının depolarına ve atölyele-rine bakarak, oranca daha göze batar durumdadırlar ve onlara göredaha geniş alanları kaplarlar. Bu depolarda bulunan ve bu atölye-lerde yapılan malların küçük bir kısmıyla “ev” ihtiyaçları karşılan-mış olmalı; geri kalanı ise ticaret için kullanılmış olsa gerek. Birbaşka deyişle, rahipkralın ekonomik gücü, tarımsal üretimden çokdaha büyük oranda ikincil endüstriye ve ticarete dayanmış olmalı.

Krallığın serveti özel tacirlerin ve zanaatçıların kazandıklan serveti

gölgede bırakacak kadar büyük değildi. Özellikle Doğu Girit’tekibölge kasabaları ve mezarlıkları, hatta buralarda diğer yapılara ege-men yükseklikte bulunan bir saray bulunmadığı halde, mütevazı birrefahın bulunduğu izlenimini verir. On dördüncü yüzyılda Gurnia,

 yirmi sekiz dönümlük bir alanı kaplıyordu ve her biri olasılıklaikişer katlı olan ve 9’a 12 metrelik bir alanı kaplayan altmış evdenkurulu idi. Rahipkral, uyruklarının dindarlıkları sayesinde en zen-gin kimse olduğu halde, tacir olarak yalnızca buranın birçok taci-

rinden biriydi. Hatta öyle ki, her “tanrısal tacir”in komşu saraylarda yaşayan akranları vardı. Ancak anlaşılan İÖ 1500’den 1400’e ka-dar, Yunan efsanelerinde adı Minos olarak geçen Knossos kralı, Akad emperyalizmi yöntemleriyle hasımlarını safdışı etmeyi başar-mıştır, atların çektiği savaş arabaları Girit’te ilk kez bu tarihlerde gö-rülür ve Knossos hesaplarında giderlerinin yüksekliği göze çarpar.

Girit’teki şehir ekonomisinin bu özelliklerinin Minos endüstrisi ve ticareti üzerinde ilginç etkileri olmuştur. Girit’te uzmanlaşmışçömlekçi, yerel şehir devriminden önce farklılaşmış ve şehir devrimiyle birlikte toplumsal itibarı düşmüş zanaatçılardan biri değildi.Çömlekçi, Girit’e şehir devrimi daha oluşum halinde iken, bir tek-niğin şerefli savunucusu olarak gelmişti; hükümdarları, henüz ma-salarını yalnız altın ve gümüş kupalarla süsleyecek kadar zenginleş-memiş olan ada saraylannda sevgiyle karşılanmıştı. Böylece Doğu’daçömleklerin estetik nitelikleri şehir devriminden sonra hemen her

 yerde gerilerken, Girit’te yeni uzmanlar, saray atölyelerinde, kaplarıprenslerin masalarını süsleyecek değerde zarif ve güzel eşyalar biçi-mine soktular. Diğer zanaatçılar da aynı şanstan yararlanmış olabi-

178

Page 180: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 180/300

lirler. Minos saraylarını sevimli fresklerle süsleyen ressamlar herhaldeMısır teknikleriyle ve Mısır sanat gelenekleriyle yetişmişlerdi. FakatMezopotamya monarkları atasında bile kendilerine saraylarında iş veren koruyucular (patronlar) bulabilecek kadar büyük olan ün-lerini, özgünlükleri (orijinallikleri) sayesinde kazanmış olmalılar. On

dokuzuncu yüzyılda Orta Fırat üzerindeki Mari’nin güçlü bir kralıtarafından yaptırılan büyük bir sarayın içindeki fresklerin desen veteknikleri, öylesine güçlü Minos esinlerini ortaya koymuşlardır ki,bunlar gerçekten Giritli sanatçıların elinden çıkmış görünürler.

Minos ticaretinin yayıldığı alan, Minos çömleklerinin dağıldığı yerlerle saptanır. Minos çömlekleri on sekizinci yüzyılda, hiç değilse yarımada Yunanistan'ına, Ege adalarına, Kıbrıs’a, Suriye kıyılarına ve Mısır’a ulaşmış bulunuyordu. İlkin kuşkusuz saray imalathane-

lerinde yapılan güzel çömlekler, pekâlâ yönetici sınıfların gösterişçitüketimleri için yapılan lüks mallar olarak sınıflandırılabilirler. Nite-kim böyle bir vazo Orta Krallık zamanında yaşamış bir Mısırlı soy-lunun mezarında bulunmuştur. Öte yandan, çömlekler genel olarakhalkın tükettiği ucuz mallar arasında yer alırlar. Biçim ve süslerinebakılarak, hatta saray atölyelerinde yapılanların bile, daha pahalı taş ve metal kapların yerine ikâme edilen mallar olduğu söylenebilir.Hiç değilse bir imkân olarak vazoların ihraç edilebilmesi, halkın kul-

lanabileceği ucuz malların uzak yerlere kadar iletildiği bir ticaretin varlığına işaret eder.

 Ayrıca, bu kapların boş olarak ihraç edilmeleri de pek olası gö-rünmüyor. Saray depolarında bulunan koca yağ küpleri, zeytinyağıgibi uzmanlaşmış tarım ürünlerinin, Girit’in Doğu uygarlıklarıyla yaptığı ticarette sattığı belli başlı maddeler olduğu izlenimini verir.Bunun tersine olarak, Mısır taş vazoları, ender Babil silindir mü-hürleri, Kıbrıs bakırı külçeleri gibi Girit’e ithal edilmiş malların za-manımıza kalabilen kalıntıları arasında, halkın tükettiği mallara rast-lanmaz.

Korsanlık her zaman Girit ticaretinin güvenliğini tehdit etmişolmalı. Daha sonraki devirlere ait Yunan geleneği, Minos’u korsan-lığı bastıran kimse olarak över. Fakat eğer Minos’un “imparatorlu-ğu” adadaki rakiplerini safdışı ettiği gibi denizyollarında asayişi desağlamışsa, bunun sonucunda ortaya çıkan merkezileşme, sonunda

Minos ekonomisini zayıflatmış görünür. İÖ 1400’den sonra Girit, Yunan yarımadasında yükselmiş olan yarıbarbar Mykene kültürü-nün bir eyaleti haline geldi.

179

Page 181: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 181/300

Şehir uygarlığının yeni ve daha da genişlemiş yayılma bölgeleriarasındaki ve ötesindeki yerlerde, Tunç Çağı barbarlığının yarı ay-dınlığı da alanını genişletti. Barışçı ticaret kadar halklann doğuya doğ-ru göçleri, uygarlığın bazı sanatlarını daha da yaymıştı. Yunanistan’dan

 ve Bulgaristan’dan Küçük Asya ve Kuzey İran yaylalarına kadar,

belli mühür tipleri ve (çift sarmal başlı) iğneler, demiryolu çağınakadar Orta Asya’dan Çin’e ve Hindistan’a kadar kervanların izle-dikleri ünlü yol boyunca serpiştirilmişlerdir. Bu ticaret malları, Batı’dan çıkan fikirlerin ve buluşların, Sarı Nehir üzerindeki uygarlığıbeslemek üzere, hatta Çin’e kadar nasıl taşınabildiklerinin bir işa-retidir.

Hindistan’da, Sind’de Çanhudaru gibi bazı eski İndüs şehirle-rinin kalıntıları üzerinde de, aynı tür Batı malları okuma yazma bil-

meyen halkların kurduğu yoksul yerleşme yerlerinde bulunup çıka-rılmıştır. Daha sonraları belki de İÖ 1200 dolaylarında henüz ya-zıyadökülmemiş durumda olan “edebi” belgeler, Aryan Hinduların ve onların barbar kültürlerinin Hindistan’a gelişlerinin canlı sahne-lerini yansıtırlar.

En eski Hindu kutsal kitabı olan RigVeda ilahileri, (İndüs Nehri’nin batı kolları olan) Kabul ve Kurrum’dan Ganj Nehri’nin anakoluna ve Jumpa’ya kadar serpilmiş durumdaki Aryan kabilelerini

anlatır. Bu kabileler, elbet bazı tahılları da yetiştirerek, fakat serve-tin daha çok sahip olunan sığır ve atlara göre hesaplandığı sürücü-lükle geçindiler. Kabileler sık sık çarpışıyor ve savaş arabaları içindedövüşen, yarışlardan, kumardan ve sert içkilerden hoşlanan küçükşefler, yani racalar tarafından yönetiliyorlardı. Aralarında Mitanni yöneticilerinin taptığı tanrıların da bulunduğu kendi biçimlerindekişileştirilmiş doğa güçlerine tapıyorlardı. Bu kabileleri anlatan ila-hiler ise, gerçekte, aynı zamanda yağmur yağdırmak, servet ve zaferkazanmak için birlikduygu büyüsü ayinleri de olan sunuların etkin-liğini artırmak için söylenen tılsımlı şarkılardı.

Bu ilahileri okuyan ve ayinleri yapan rahipler, özünde tunç çağıbarbarlığının herhangi bir ileri derecede uzmanlaşmış zanaatçısının yararlandığına benzer bir statüye sahip oldular; yani, tümüyle ken-dilerini çalıştıran, koruyan hükümdarların cömertliklerine bağımlıolmakla birlikte, racalar onların hizmetlerinden yararlanmak için

birbirleriyle rekabet ettikleri için, hükümdar “ev”lerine sürekli bağlıolmayacaktan bir statüye sahiptiler. Gene de bu rahipler sonundaen yüksek kast olduklarını, hatta kralların da üstünde yer aldıklarını

180

Page 182: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 182/300

Page 183: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 183/300

teydi. Kuzeyde, Kuban Vadisi'nde, Mezopotamya'dan getirilen mal-larla (baltalar, mızraklar, kazanlar, altın işleme ve mücevherlerle) veKüçük Asya'dan getirilen malzemelerle (lületaşı ile) zengin birbiçimde döşenmiş “kral mezarları", Kafkaslar'ın üstünden Avrupa ve Yakın Asya’nın karşılıklı ilişkileri olduğunu ve bu ilişkilerin (ser-

 vetin barbar savaş şefleri elinde toplandığı) okuryazar olmayan birPontus (Karadeniz) Tunç Çağı’nı beslediğini gösterir. Yarımada Yunanistan’ında İÖ 1800 dolaylarında olasılıkla Yu-

nanca konuşan, HintAvrupa kökenli daha savaşçı çiftçiler, Eski Hellad çiftçilerinin yerini aldılar ya da bu yerli halkı kendi egemenlik-leri altına soktular. Bu barbarlar, kendilerinden önceki halkın tarım,endüstri ve ticaret geleneklerini yıkmaksızın, bu kültüre kendi gele-neklerini katmışlardı. Eski kasabalar yeniden yapıldı, maden işleme

 ve diğer zanaatlar, gerçi o tarihlerden sonra daha çok silah yapımıiçin kullanılmışlarsa da, varlıklarını sürdürdüler. Çark kullanan pro-fesyonel çömlekçiler, yeni bir uzmanlaşmış endüstri dalını başlat-mak üzere, Girit’ten ve belki de Küçük Asya’dan Yunan yarıma-dasına göç ettiler.

Sonra, 1600’den başlayarak Girit malları ve teknikleri Yunanis-tan'a akö. Hellad köyleri, birikmiş serveti kullanan zengin savaş bey-lerinin kaleleri durumuna geldiler. Bu beyler ilkin takas ya da yağ-

ma yoluyla Minos malları silahlar, mücevherler ve lüks mallar edin-diler. Sonra Minos zanaatçılarını maden işleyicilerini, zırhçıları,sarrafları, mühür kazıyıcılarını, fresk ressamlarını, mimarlan ve hep-sinden sonra da yazıcıları saraylarında oturmaya ve Minos teknik-leriyle yapılmış ithal edilen modellerin daha zevksiz kopyalanın yap-tırmak üzere yerli çıraklar yetiştirmeye razı ettiler ya da zorladılar.Sonunda yarımadalılar, Girit’i ülkelerine katmak üzere hazırlandı-lar ve Yunan yarımadasının Mykeneuygarlığı,  Minos uygarlığının tümEge dünyası üzerindeki egemenliğini gasbetti.

Mykene uygarlığı yarı barbar, pek az okuryazar,(*) ileri derecedeaskeri bir uygarlıktı. Mykene şehirleri, kiklop (tepegöz) taşçılığı de-nen yontulmamış iri taşlardan örülmüş muazzam surlarla çevrili,içinde diğer yapılara egemen savaş beyinin sarayının bulunduğu veTroya gibi, görkemli kalelerden biraz daha iyi yerleşme yerleridir.

W  Yazının Mykene toplumunda sınırlı bir rol oynadığı doğru ise de, “Mykene çizgisel B yazısının yakınlarında çözülmesinin, konuşulan dilin Yunanca olduğunu ortaya koyduğunu hatırlatmak ilginç olacaktır. J.G.D.C.

182

Page 184: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 184/300

Başkent Mykene'de surlar ancak kırk sekiz dönümlük bir alanı çev-relerler: sarayın “büyük salondu 11,5 metre eninde, 13 metre bo-

 yunda idi. Gene de, şehir surlarının dışındaki yamaçlardaki aile me-zarlarının bulunduğu geniş mezarlıklar, oldukça kalabalık bir nü-fusun varlığına işaret eder.

Prensler kudret ve servetlerini yeni savaş araçları pahalı tunç-tan uzun kılıçlar, büyük kalkanlar ve atlarla çekilen hafif savaş ara-baları üzerindeki tekellerine borçluydular. Bu silahların toplumsaletkileri, Homeros tarafından yazıldıkları söylenen llycıda ve Odysseia adlı Yunan destanlarında ortaya konmuştur. Muharebeler, er mey-danına savaş arabalarıyla gelen iyi zırhlanmış kahramanlar arasında-ki teke tek mücadelelerle olmuştur. Sonucu bunlar belirlerler, piya-deler yalnızca seyirci durumundadırlar. Aslında, ancak az sayıda kim-

se, uzun tunç kılıçlara, araba yapımcısının ustalığının harikalarıolan savaş arabalarına ve iyi eğitilmiş atlara sahip olabilecek kadarzengindi; böylece kitleler askeri bakımdan değersiz, buna bağlı ola-rak da siyasal bakımdan güçsüz durumdaydılar.

Mykene Yunanistanfnda pahalı savaş takımları, Mısır ve Asyamonarşilerinde olduğu gibi, profesyonel askerlere devlet tarafındansağlanan araçlar değildi, prenslerin kendilerine aitti. Böylece, savaştakımları kendilerinin olan bu kimseler, bağımsız hükümdarlar yada olsa olsa, İlyada'yz göre, “Troya Savaşı”nda vasalları olarak des-tekledikleri Mykene kralına bulanık bir bağlılıkla yükümlü olan kim-selerdi.

Bu şekilde silahla sağlanan ya da prenslerin topraklarını işleyenkiracılar durumundaki uyruklardan alınan artıürün, kamu yapıla-rından veya tapınak ve mezarların donatılmasından çok, lüks göste-risinde kullanıldı. Fakat zanaat ürünlerine talep çoktu ve usta birzanaatçı, olasılıkla Tunç Çağı barbarlığına özgü bir özgürlük ve iti-bardan yararlanıyordu. “Homeros”, Odysseia  “Bir falcı, birhekim, bir şarkıcı ve bir zanaatçı her yerde iyi karşılanacağındanemindir,” der. Silah ve süs eşyaları için malzeme sağlanmasında, ti-caretin korsanlığı tamamlaması zorunluydu. Böylelikle, fakir bir va-di içinde bir savaş beyinin serveti bile hiçbir zaman büyük miktar-lara ulaşamadığı için, tacirler büyük kârlar sağlamış ve kuşkusuzoldukça önemli bir toplumsal statüye de sahip olmuş olabilirler.

Mykene ticareti, Minos ticaretinin İÖ 1400'den sonraki tarih-lerdeki uzantısıydı ve Minos ticaretinden daha yaygın nitelikli idi.Mykene çömlekleri büyük miktarlarda Troya’ya, Küçük Asya'nın

183

Page 185: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 185/300

güneybatı kıyılarına, Suriye'ye, Filistin'e ve Mısır'a ihraç ediliyor,batıda ise, Sicilya'ya ve Güney İtalya'ya kadar ulaşıyordu. Ticareti,dar vadilerin ve Tunç Çağı kalelerinin besleyemediği, denizaşırı ül-kelerde bir geçim yolu arayan Mykene Yunanlılarının ya da Mykenelileşmiş Giritlilerin gerçek göçleri izledi, yahut da bu göçler deni-

zaşırı ticaretin gelişmesinden önce gerçekleşmiş, denizaşırı ticarete yol açmıştı. Kıbrıs'ta ve Asya’nın yakın kıyılarında koloniler kurul-du. Kıbrıs Adası'na yarleşen koloniciler aynı zamanda adayı fethe-den kimseler olabilirler. Kıbrıs'ın tam karşısına rastlayan Suriye kı- yısındaki Ugarit'te Mykeneliler, İstanbul'daki İngiliz tacirleri gibi,barışçı koşullar içinde yaşayan müreffeh tacirler olarak görünürler.

Fakat Mykene ticareti daha çok, barbar Avrupa'ya yönelmişti;bu ilişki Avrupa’ya ana kültür birikimine doğrudan katkılar yapabi-

lecek gücü vermiştir. Gerçekten, Mykene Yunanistanı’nda yapılmış vazolar, Makedonya ve Sicilya kadar uzak yerlere ihraç ediliyordu(bkz. Harita II). Dolaylı olarak ise Mykene ticareti çok daha ötelereuzanmaktaydı. İÖ 1400 dolaylarında yaygın olan türden, fayans Ak-deniz boncuklan Güney İngiltere’ye ulaşmış ve Mykene Yunanistam’nda yapılmış bir hançer Cornwall'dakJ bir Tunç Çağı mezar tüm-seğinden çıkarılmıştır. Kuşkusuz bunlann karşılığında Yunanistan’aCornwall kalayı ve İrlanda altını götürülmüştü. Nitekim İngiltere'de yapılan bazı süs eşyalan Yunanistan’da kullanılmıştır. Judand (Danimar-ka) kehribarı, Orta Avrupa’daki (nerelerden geçtiği birçok belirtilerdenanlaşılan) bir yol boyunca, ticaret amacıyla, Yunanistan’a ve Girit'e gö-türülmüş ve karşılığında, aynı çeşit fayans Akdeniz boncuklan alınmış-tır. Dolaylı da olsa, İrlanda ve Danimarka artık insanlığın Yakındo-ğu’da biriken ortak tecrübesine olumlu katkılarda bulunuyorlardı.

Batı ve Orta Avrupa'nın, Tunç Çağı barbarlığı pekâlâ şimdi ilk

kez varlığına tanıklık edilen bu ticaretin etkisiyle başlamış olabilir.Değilse bile, bu ticaret tarafından hızlandırdıkları tarihe kadar de-ğişmeden kalmışlardır. Mezarlarına, ithal edilmiş fayans boncuklarkonmuş olan Güney İngiltere’deki barbar aristokrasiler ve büyükçapta bir kehribar ticaretinden zenginleşmiş olan Danimarka bar-bar aristokrasisi toplumsal ve ekonomik bakımdan şimdi anlattığı-mız Mykene şövalyelerinin (kuzey ülkeleri'ndeki) benzerleriydiler,ancak onlardan daha fakir ve daha taşralı nitelikteydiler. Yunanis-

tan’ın “kahramanlık çağı”nın bu tür bir kuzey aristokrasisinin zen-gin Minos dünyasının eteklerine göç edip yerleşmesinin sonucu ol-duğunu söylemek de doğru olabilir.

184

Page 186: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 186/300

İkinci binyılın sona ermesinden biraz önce, hatta Avusturya Alpleri’ndeki (ve belki daha başka yerlerdeki) derin maden yataklarınınbile işletilmesine olanak veren geliştirilmiş maden çıkarma ve me-tali indirgeme yöntemleri, daha ileri metal dökme ve dövme yollan

 ve maden dcaretinin hurda metal parçalarını titizlikle toplayacak ve

kullanacak biçimde yeniden örgütlendirilmesi, tuncun fiyatını ilkinOrta Avrupa ekonomik sisteminde, daha sonra ise aynı zamandaBritanya, Danimarka ve Sardunya’da ucuzlatmıştı. Sonunda silahlar ve süs eşyaları kadar, doğramacılık için geliştirilmiş metal aletleri vebirkaç diğer metal aleti de kullanmak mümkün oldu. Maden en-düstrisindeki bu devrim, çiftçilerin nüfus fazlası çocuklarını özüm-leyecek bir şehir endüstrisi geliştirmemişse bile, bu kimselere uygardünyaya karşı yeniden saldırılara girişmek için kalkanlar ve kılıçlar

sağladı.İkinci binyıl içinde uygar yaşamın ve okuryazarlığın alanı, ke-

sintiye uğramaksızın alüvyon vadilerinden, Yakındoğu’nun büyükkısmının üzerinden, uygarlığın Çin’deki ileri karakoluna kadar ge-nişlemiştir. Ticaret ağı, Atlantik ve Kuzey Denizi kıyılarındaki bar-bar dünyanın eteklerine ve Orta Asya bozkırlarına ve Güney Rus- ya’ya kadar ulaştı. Bunun gözle görünür sonuçları, dünyadaki insansayısındaki büyük artış, bu ticaret alanı içindeki bölgelerin yaşamdüzeylerinin yükselişi ve buna uygun olarak insanlığın tecrübe biri-kiminin genişlemesi oldu.

Savaşlara ve karanlık çağlara rağmen, alüvyon vadilerinin şe-hirleri ve köyleri, İÖ 1500’de en az 2500 yıllarında oldukları kadarkalabalıktılar. Şehirlerin sayısı ise kat kat artmıştı. Asur, Suriye,Küçük Asya ve Girit’teki yeni şehirler, Çin’dekiler bir yana, köy-kenti durumlarını pek çok aşacak biçimde büyüktüler. Asur devleti-

nin başkenti Asur şehri şimdi 528 dönüm idi, Kuzey Suriye’dekiGatna belki ondan da genişti. Hatta Troya bile 11 dönümden 17,5dönüme ulaşmıştı. Mykene kaleleri 30 ila 48 (Asine) dönümü geç-memekteyse de, bu kalelerin çevresindeki aile mezarlıkları, surlarındışında da hatırı sayılır çoklukta nüfusu barındıran evlerin kurul-muş olduğuna işaret eder.

Barbar dünyanın kıyılarındaki mezarlıklar, benzeri bir gelişme-nin buralarda da olduğunu göstermektedir. Sicilya’da bakır çağı me-

zarlıklarında on ila otuz arası aile mezarı bulunmasına karşılık, onbeşinci yüzyıldaki Tunç Çağı mezarlıklannda her birinin içinde dahaaz sayıda iskelet olmakla birlikte, 1000 ila 3000 arasında aile mezarı

185

Page 187: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 187/300

bulunuyordu. Macaristan ovasında Bakır Çağı’nda mezarlıklarda enfazla 50 mezar bulunmasına karşılık, tunç çağının erken dönemleri-nin mezarlıkları, içlerinde 180 mezar bulunacak kadar kalabalık ola-biliyordu; Tunç Çağı’nın geç dönemlerinde ise, mezarlıklardaki me-zar sayısı 300’ü buldu, hatta aştı.

Hiç değilse orta sınıflar için yaşam düzeyi de yükselmişti, elbet,orta sınıflar, kendilerinin üstündeki kralları ve din adamlarını taklitederek, servetlerinin çoğunu, sonraki yüzyıllara hiçbir ilerici değiş-me izi bırakmayan, iyi gömülme, sihir ayinleri, köleler, kokular vemücevherler gibi manevi ya da maddi mal ve hizmetlerin satın alın-ması için harcadılar. Öte yandan konut yapımı gibi bazı tüketimalanlarında barbar dünyada bir ilerlemenin izleri görülebilir ki; De-mir Çağı’ndaki ilerlemeler bu noktayı da aşacaklardır. I.Ö. 1800 do-

laylarında orta sınıftan birinin evi, her katında 24 metrekarelik karebiçimli bir orta salonun çevresinde toplanmış birçok odaları olan

 ve eni 10,5 boyu 12 metrelik iki katlı bir ev olarak yapılmıştı. El Amarna höyüğündeki Mısır başkentinde, on dördüncü yüzyılda or-ta büyüklükte bir ev 20,5’e 22 metreydi.

 Yeni halkların —Amurruların, Hititlerin, Kassitlerin, Aryanların,Hurrialıların, Hiksosların eski uygarlık merkezlerinde boy göster-mesi bu halkları başka çevrelerde kullanacakları yeni diller ve bu

dillerin olanak verdiği yeni düşünce yolları gibi manevi ve maddi do-natımlarla zenginleştirdi. Barbarlığın uygarlığa dönüşmesiyle Girit’te,

 yarımada Yunanistanı’nda ve Küçük Asya’da geliştirilen fikir vebuluşlar insanlığın ortak tecrübe havuzuna aktı. Hiç değilse dolaylıolarak Britanya, Baltık kıyıları, Rusya, Orta Asya ve Doğu Afrika’nın dış barbar toplumlarından yabancı malzemenin birazı uygartoplumlara sızdı.

Ulaştırma alanındaki gelişmeler denizyolu ve karayolu ile haber-leşmelerin hızını artırdı. Orta Krallık zamanında bile Mısırlıların 20metre genişliğinde 62 metre uzunluğunda olan ve 120 metreyi aş-mayan Girit gemilerinin uzunlukları Mykene döneminde 30 met-reyi buldu. Uygun mevsimde Delta limanlarından Bjblos’a bir gezi,

 yelkenle yalnızca dört günde yapılırken, kürek kullanılarak yapılandönüş, bir teknenin sekiz on gününü alabiliyordu.

Suriye bozkırlarında bir kervan günde kırk sekiz kilometre ka-

dar yol alabiliyordu. (Fırat üzerindeki Tirka’dan Palmira yoluylaGatna’ya 360 km kadarlık bir yolculuk örneğin, İÖ on dokuzuncu yüzyılda on günü alıyordu.) Fakat atlarla çekilen hafif savaş araba

186

Page 188: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 188/300

lan, bunları edinebilenler uygulamada, ancak askerler ve devletmemurları ya da Homeros’un kahramanları gibi büyük savaş şef-leri için, yolculuk sürelerini geniş ölçüde kısalttı. Bu arabaları bellikimseler edinebildi, çünkü bunların yüksek hünerli arabacılar tara-fından ve pahalı ithal malı tahtadan yapılmaları gerekiyordu; bun-

ları çekecek atların koşumları, aslında geniş omuzlu öküz için ge-liştirilmiş olan, dolayısıyla atların boyunlarını sıkıp onları yarı yarıyanefessiz bırakan koşumlar olduğu için, bu atların özel olarak bes-lenmeleri ve uzun bir eğitimden geçmeleri gerekiyordu. IÖ on do-kuzuncu yüzyıldan başlayarak, at yetiştirme Kuzey Suriye’de önemli,hatta bilimsel bir meslekti ve araba yanşlan pratikte yararlı bir spordu.Bu çeşit arabalar, daha çok savaş için kullanıldıklanndan, tıpkı orta-çağdaki şövalye zırhlan gibi, yalnızca bunları elde edebilecek güçte

olan devlederin ve şeflerin otoritesini artırdı. Fakat Asur, Mısır ve Hititimparatorluklannın daha önceki imparatorluklara bakarak daha kararlıoluşlan, yalnızca gereken yerlere hemen gönderilebilen bu hareketli si-lahlara sahip olmalarının değil, aynı zamanda memurların ve müfettiş-lerin bu araçlarla ülke içinde sürade dolaşabilmelerinin eseridir.

Böylece uygarlık havuzları, Dicle’den Nil’e kadar [bkz. Harita II] ve Karadeniz kıyılarından Basra Körfezi’ne kadar kesintisiz uzanan tekbir geniş gölde birbirleriyle birleşip karıştılar. Bu geniş birikim içindeakıntılar her yönde serbestçe akıyordu. Barış dönemlerinde Babil,

 Asur, Mitanni, Hitit ve Mısır krallan birbirlerinden elçiler ve eşler,armağanlar ve tannlar, doktorlar ve kâhinler alıp verdiler. Mısırlılann

 ve Hintlilerin elimize geçen dışişleri arşivleri, Yakındoğu’ da on dör-düncü ve on üçüncü yüzyıllarda, Avrupa’da İS on dokuzuncu yüz- yıldaki ve yirminci yüzyılın başlarındaki durumla kıyaslanabilecek ger-çek bir “devletler topluluğu” ya da uluslar birliği tablosu sunarlar.Fransızcanın bu tarihlerde diplomasi dili oluşu gibi, o tarihlerde detüm Doğu imparatorluklan ve onlara tabi devleder diplomatik ha-berleşmelerde çivi yazısını ve Akad dilini kullanıyorlardı.

Sargon zamanından beri çiviyazısı uzmanlan, Asur, Suriye,Küçük Asya, Fenike ve son olarak da Mısır şehirlerinde ve kalele-rinde oturmakta ve Sümer biliminin meyvelerini sundukları yerli

 yazıcılar yetiştirmekteydiler. Yeni halkların, Hititlerin, Hurrialıların, Aryanların ve Giritlilerin kendi tecrübelerinin ürünü olan bilgileri

başka dillere çevrildi. Bu geniş okuryazar yazıcılar sınıfına geçimolanakları bulundu. Tapınaklarda bilgin kişilere boş zaman, hattaaraştırma olanakları sağlandı.

187

Page 189: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 189/300

Bununla birlikte, on beş yüzyıl kadar asıl Tunç Çağı boyuncagerçek bilim alanında gerçekleştirilen özgün buluşlar ve teknik ge-lişmeler, dördüncü binyılda sağlanan parlak başarılarla ve bizzatuygarlığın örgütlendirilmesiyle kıyaslandıklarında insanı hayal kırık-lığına uğratacak kadar azdır. Daha önce hak ettikleri ölçüde değin-

diğimiz ulaştırma ve silahlanma dışındaki gelişmelerden ancak dör-dü BabiPin Amurru hanedanı zamanında Babil matematiğinde yerdeğerininH bulunuşu, Mısır’da Yeni Krallık zamanında camın icadı,Fenike’de alfabetik bir yazının yaratılması, Ermenistan’da kimliğisaptanamayan bir kabile tarafından demir işlemenin ekonomik bir

 yönteminin geliştirilmesi özel olarak anılmaya değer gelişmelerdir.Tunç Çağı’nın, 7. bölümde anlatılan temel nitelikleri ve bu nite-

liklerin uğradıkları değişiklikler hatırlanırsa, gelişmelerin fakirliği şa-

şırtıcı bir sonuç gibi görülmeyecektir. Bir orta sınıfın ortaya çıkma-sına rağmen, okuryazarlık, (gerçi bu çağda ticaretle daha ciddi birbirlik sağlamışsa da) zanaatçılıkla ayrı olma durumunu sürdürdü.Okuryazarlıkla ticaretin birleşmesi belki yeni Babil matematiğini,ama kesinlikle Fenike alfabesini yaratmıştır. Diğer alanlarda toplu-mun bilgin kimselere yüklediği görevler değişmeden kaldı ve tabaşlangıçta ortaya konan geleneksel yollarla sürdürüldü.

Pratik bilimci, yani zanaatçı ise tersine, eski toplumlardaki top-

lumsal itibarı emperyalist savaşlarda yakalanan kölelerin sayılarınınartmasıyla daha da düşerken, hâlâ madeni aletlerin pahalılığı enge-liyle karşı karşıyaydı. Yenilerde uygarlaşmış ve barbar toplumlarda,bir zanaatçı yüksek bir itibar kazanmış olabilir. Fakat bu onun ki-şisel hünerinin ödülüdür. Böylece zanaatçılığın içinde saklı tutucu-luğunu pekiştirmek üzere, zanaat bilgisinin kuşaktan kuşağa taklitlegeçirilmesi yöntemine bir de kârlı bir zanaatın bilgisini sır olaraksaklama arzusu eklenmiştir.

 Aynı zamanda zanaatçıların siparişler, hammadde ve hatta araçgereçleri bakımından öylesine bağımlı oldukları krallarla soylular, in-san emeğinin üzerindeki ağır yükü hafifletecek buluşlara her za-mankinden az ilgi gösteriyorlardı. Krallarla soylular, aslına bakacakolursanız aynı zamanda orta sınıflar, gittikçe büyüyen bir kölelerordusunun emeğinden yararlanabiliyorlardı. Sargon zamanından

  Yer değeri, avnı sayıya örneğin onlu düzende birler hanesindeyken kendi değeri, onlar hanesinde kendisinin on katı, yüzler hanesinde yüz katı vb. değer verilip okunması, (ç.n.)

188

Page 190: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 190/300

beri, savaş beyi, asker fatih, egemen sınıfların ideali olmuştu. Bukimseler için servet, üretilecek bir şey değil, ele geçirilmesi gerekenbir ganimetti ya da daha doğrusu, “kişiyi çalışmaktan kurtaran eneski icat” olan haydutluğun ürünüydü.

Böyle egemen olunan toplumlarda, araçgereç alanındaki geliş-

melerin ağır olmasında şaşılacak bir durum yoktur. Nitekim, Avru-pa'nın Tunç Çağı barbarları arasında, arkeoloji, metal araç gereçler-de, savaş silahlarında olduğu kadar baltalarda da nispeten hızlı birgelişmenin olduğunu ortaya koyar. Fakat, Tunç Çağı Yunanistan'ın-da Homeros'un kahramanları arasında olduğu kadar günümüzünbarbar toplumlarında da, şefler bile elleriyle çalışmak zorundadırlar.Doğu'nun yüceltilmiş kralları ise kol işlerinden tümüyle bağışlan-mışlardı ve savaşlarının çoğunu onlar hesabına başkaları (vekâle-

ten) yaparlardı. Bakışlarını Avrupa'dan Asya'ya veya Mısır'a dön-düren her arkeolog, Doğu'nun Tunç Çağı'nın iki bin yıl boyuncametal aletlerin biçimlerini ne büyük ölçüde koruduklarını görünceşaşırır kalır. Askeri araç gereçlerdeki ilerleme biraz daha fazlaydı.Fakat bunların içinde en önemlisi olan atlarla çekilen hafif savaşarabası ilkin, belki de yeni uygarlaşmış Asurlular tarafından, sonra Mitanni'nin barbar Aryan şeflerince Suriye'de geliştirildi ve Hiksoslarca Mısırlılara zorla kabul ettirildi. Aynı şekilde uzun kılıçlar Girit'te

icat edilmiş ve Mykenelilerce kullanılmıştır. Doğu kralları ve gene-ralleri, atölyelerde kazanılmış tüm pratik tecrübelerden yoksun ola-rak, zanaatçıların onlar için neler yapabileceklerinin değerini kav-rayamamış gibi görünürler.

Helenistik ve Araplar kanalı ile çağımıza ulaşarak geniş ölçüde mo-dern matematiğin kaynağı olan gerçek bir yüksek matematiğin temel-leri, anlaşılan, Hammurabi hanedanı zamanında, Mezopotamya tapı-nak okullannda atılmıştı. Onun gelişmesi böylece Hammurabi yasalannın kutsadığı orta sınıfın o küçük zaferiyle aynı tarihlere rasdamaktadır. Aynca bu matematiğin örneklerinin çoğu, miras bölüşümü, or-taklık ve ticaret işlemleri üzerinedir. Bu nedenle yeni matematik ortasınıfın toplumsal ihtiyaçlarına cevap vermek üzere gelişmiş olabilir.Fakat en önemli buluş, yazıcıların üzerine çok daha önceleri din, yö-netim ve özel ticarede ilgili olarak yüklenmiş ağır olmayan yazı işlerininbasideştirilmesinin yan ürünü olarak ortaya çıktı.

Basitleştirmenin bir sonucu olarak, 1ve 60 aynı işaretle gösteril-meye başlandı. Aynı dönemde yazıcılar, bir “mitıa”nın altmışta bi-rine eşit bir ağırlık olan “ç/V'i, (tıpkı Latincede “mıria”nın, yani

189

Page 191: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 191/300

“o/z/’un aynı zamanda “on ikide bir” anlamına gelişi gibi), genelolarak altmışta biri belirtmek için kullanmaya başladılar. Ayrıca,uygulamada yazıcılar / / / için kullanılan işareti koymayarak kendile-rini bu zahmetten kurtarmış oldular; bir birim ve on bir gin yalnızcaUU   ile gösterildi. Bu yoldan giderek, bilginler, birim simge (î , )

işaretinin 60’ın üst ve ast katlarını, yani 1, 60, 600... 1/60, 1/ 3600’übelirtmek için kullanırlarken, onla çarpımlarının, örneğin, 10, 600,1/ 6’nın bir başka rakam olan ( ) ile gösterildiği tümüyle soyut birsistem üzerinde uylaşma yoluna gittiler. Böylece Babil aritmetikçisikendisini “yer değeri” dediğimiz ilkeye dayanan bir işaretleme siste-mine sahip oldu; bir işaretin değeri, birlikte yazıldığı sayılar içindekisırasına göre saptanıyordu. Bu sistem yalnızca tamsayılara değil, ay-nı zamanda, tıpkı bizim ondalık kesirlerimizde olduğu gibi, kesirle-

re, de uygulandı. Yalnızca sıfırı gösterecek bir işaretin bulunmayışı,uygulamada pek ciddi sorunlar yaratmayan bir belirsizlik öğesiydi.

Böylece Babil tapınak bilginleri, parmaklarla ya da (boncuklu vb)sayıcı araçlarla gösterilemeyen kesirli sayılarla işlem yapabildikleri

 ve kendilerinden önceki Mısırlı meslektaşlarının kadandıkları ve çağ-larındaki Mısırlı meslektaşlarının hâlâ kullanmak zorunda kaldıklarıtam ya da payı birli kesirlerle ilgili zahmetli işlemler yapmak zo-runda bırakmayan bir sistem bulmuş oldular. Hesaplama işinde kul-

lanılan bu tümüyle teknik nitelikteki gelişme, asbnda insanların —he-men hemen bütün gerçek sayılar üzerinde egemenlik kurmalarınısağladı.

Bu sistemin rastlantısal bir sonucu da okuyucu okulda çektiğizorlukları hatırlasın bugün bile matematiğe başlayan kimselerin böl-meyi öğrenirken karşılaştığı bütün güçlükleri ortadan kaldırması ol-du. Çünkü bölme, bölenin tersiyle (yani, bölenle çarpıldığında “bir”çıkan sayıyla) çarpımından başka bir şey değildir. Sümerlilerin çar-pım tabloları çıkarışları gibi şimdi de onların Babilli kalıtçıları alt-mışlık [seksa gesimal] kesirlerle gösterilen bölüm tabloları düzenle-mişlerdir. Bir sayıyı 12’ye bölmek için, 12’nin tersine, yani altmışlıkdüzende 5’e bakılıp sayı onunla çarpılır.

Elbette Babil’in sistemi mükemmel olmaktan uzaktı. Birinci bin, yılın sonlarına kadar kesirleri gösteren işaretten ve sıfır rakamından yoksundular. Bizim “devreden ondalıklar” dediğimiz şeyle ilgili bir

buluşu da gerçekleştirememişlerdi. Onların taban sayıları 60, birçokfaktör sayıyla 2, 3, 4, 5, 6, ... ile bölünebilen bir sayıdır, öyle ki, ço-ğu tersleri oldukça kısa altmışlık kesirlerle gösterilebilir. Fakat ters-

190

Page 192: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 192/300

lerin sıralandığı tablolarda, 1/7, 1/11 ve benzerlerinin yerleri boş-tu. Böyle sayılarla bölmek için hâlâ alelade bölüm yollarına baş-

 vurmak ve hantal birim kesirlerini kullanmak zorundaydılar.

 Aynı şekilde yjl , yfî   gibi köklü sayılan belirten işarederi ve bu sa- yılarla işlem yapma yollarını bilmiyorlardı. Bu tür sayılara varacak

problemlerde doğru sonuçlara yaklaşan diğer çözüm yollarını kul-landılar. “İşaret kuralları”, kavrayışlarının tümüyle ötesinde görülür.İkinci dereceden bir denklemde eksi kök çıkmasını düpedüz atla-mışlardı.

 Ayrıca Babilliler, sayıların bizim cebir formülleriyle belirttiğimizbazı niteliklerini, hesaplama yoluyla ampirik olarak keşfettiler. Öyleki bizim (a+b)2= a2+ 2ab + b2ile gösterdiğimiz sonucu kesinliklebiliyorlardı ye bu sonucu aynen bizim yaptığımız gibi, ikinci dere-

ceden denklemleri “kareyi tamamlayarak” çözmekte kullandılar. Sa- yıların bu gibi nitelikleri, Hogben’ın deyişiyle aritmetik gramerininkuralları, yazıcılara yalnızca a priori “yasalardın açılımları olarak gö-rünmüyordu, gerçekte geçerliği keşfedilen sonuç ve süreçlerdi.Bunlar elimizde bulunan “matematik tabletlerinde hiçbir zamangenel formüllerle belirtilmemişlerdir. Zamanımıza kalabilen tüm ma-tematik işlemleri, üzerinde çalışılan “örneklerdir” ve bilinen yön-temlerle çözülebilecek biçimde düzenlenmişlerdir; diyelim, iki dere-celi denklemlerde bilinmeyenlerin değeri, ac+b2/ 4’ün mükemmelbir kare olacağı biçimde seçilmiştir.

Gene de Babilliler, somut sayılar yerine sayısal değerler verile-cek harfler kullanma yöntemi olan cebirsel işaretler dediğimiz şeyibilmiyorlardı. Denklemlerinde, bu nedenle, ortaçağ aritmetiğindekullanılan “yanlış pozisyon”a benzer bir sürece başvurmuşlardı.

Elimize geçen bölük pörçük tableder, okullarda geometrik şe-

killerle dairelerin içine kareler çizmekle ve benzeri işlemlerle uğ-raşılmış olunduğunu göstermektedir. Hangi sonuçlara ulaştıklarınıtablederden çıkaramıyoruz. Fakat İ.Ö. 1800’de Babilliler, gene ola-sılıkla gerçek çözümler ve ölçmeler yoluyla, çok daha önceleri uy-gulandıkları ortaya çıkarılan alan ve hacim hesaplama kurallarına ekolarak bazı geometrik ilişkileri keşfettiler. Özellikle kenarlarının uzun-luklarının birbirlerine oranları 3Je 4 ve 5’e 12 olan dikdörtgenlerde,köşegen üzerine çizilen karenin alanlarının toplamına eşit olduğunu

çok iyi biliyorlardı. British Museum’daki bir tablet üzerinde, bunundoğruluğunu göstermek için bir örnekler dizisinin tümü çizilmiştir.

191

Page 193: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 193/300

 Aslında bilgin yazıcılar zamanımızda “Pythagoras Teoremi” denenteoremin sonuçlarına on dokuz ayrı örnekte varmışlardı. Bu teoremigenel olarak “bilmiş” olsalar bile, köşegenin rasyonel bir tamsayıolmadığı durumlarda, örneğin bir kare içindeki köşegen üzerindeuyguîayamıyorlardı. Bu gibi durumlarda tabletlerdeki örnekler doğ*

ru sonuca yaklaşık sayılar elde etmek için kullanılan yöntemlerleçözülmüştür.Babilli yazıcılar kendilerine, toplumlarının uygulamada karşılaş-

tıkları muhasebe, yer ölçme, mimarlık ve askeri mühendislik alan-larındaki pratik sorunlarının gerektirdiği ölçüde doğrulukla çözmeolanağı veren bir matematik simgeler ve yollar sistemi geliştirmiş-lerdi.

Hep bu tür problemlerin çözümünü açıklayan örnek dizileri dü-

zenlediler. Bu yolla sayıların ve alanların birçok önemli özelliğinirastlantısal olarak buldular. Zamanımıza kadar kalabilen tabletlerinhiçbirinde, salt sayıların özelliklerine yönelik bir ilginin ya da soyutboş uzav hakkındaki herhangi bir düşüncenin varlığının ipuçlarınıgöremezsiniz. (Babil matematik metinlerinden bazı somut örnekler Man Ma kes H imse/ f  adlı kitabımda verilmiştir.)

Üçüncü binyılda Mısır, Sümer ve İndüs halkları mat kumlu ça-murdan yapılıp üzeri sırçayla kaplanmış bir madde olan fayansı

 yapabilecek kadar sırça kimyasını biliyorlardı. Bu kimyasal buluş,alkali silikatların metaller gibi kolayca eridiğinin ve bu gibi silikat-ların, silisin, yani kumun, (yalnızca yanan ağacın bir ürünü olan) po-tasın ya da (Mısır'ın batı çölünde mineral olarak bulunan) natro-nun ) ısıtılarak elde edilebileceğinin anlaşılmasının eseridir. Yeni Kral-lık zamanında Mısırlı zanaatçılar, kum ile natronu ısıtarak, eritilebilen ve bir metal gibi dökülebilen bir duru cam yapma süreci keş-fettiler ve bu yolla yaptıkları camları boyama yöntemleri geliş-tirdiler. Sıcakken biçim verilebilir kıvamda olan cam, delik çomak-ların ya da kamışların içine ve hatta bir kum çukurunun içine dö-külerek cam kaplar yapıldı. Cam, kıymetli taşların taklitlerini, yani“sentetik mücevherler” yapmada kullanıldı; aslında bu sentetik taş-lar da, bilezikler ve vazolar biçimine sokularak, çok pahalı olmayanfiyatlarla yeni orta sınıfa satıldı. Camcılık sanatı çok geçmeden, nat-ron yerine doğal potasın kullanıldığı Fenike'de benimsendi.

() Natron, kimyada NnıCOılOHüO formülüyle gösterilen doğal sodyum karbonattır, (ç.n.)

192

Page 194: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 194/300

Cam yapımı küçük orta sınıftan kimselerin keselerine uydurul-mak üzere geliştirilmişse, basit alfabetik bir yazı da küçük tacirlerinişlerini kolaylaştırmak için bulunmuş gibi görünmektedir. Fenikeli-ler geniş çapta halkın kullandığı düşük fiyatlı malların ticaretiyle uğ-raşıyorlardı. Bu tür bir ticarette her birinin kaydedilmesi gereken

birçok küçük perakende alışveriş yapılır. Aynı zamanda bu ticaret,zanaatçılara, hiç değilse tacirlere, kendilerini, içlerinde elbette profes- yonel yazıcılar bulunan “büyük evler”e bağımlı olmaktan kurtara-cak kadar servet kazandırdı. Tacirlerin kendi defterlerini kendileritutmaları gerekecekti. Fenike yazısının yaratılışının temelindeki top-lumsal neden bu olmuştur.

Bu oluşumun filolojik temeline değinmek de yerinde olur. Fenikece gibi Sami dillerinde sözcükler üç ünsüz harften kurulu kökler-

den yapılmışlardır (bu, sözcüklerin türetildiği kökler üç ünsüzle be-lirtilebilir demektir); (ünlü harflerdeki değişiklikler yalnızca gramerfarklılıklarını zamanları ve ismin durumlarını belirtirler. Böyleolunca, genel bağlamın “sözcüğün cümle içindeki” konumuna görealacağı durumun) açık olduğu hallerde sözcükler yalnızca ünsüzharflerle gösterilip, ünlüler, pratik amaçlarla yazılmayabilir.

İ.Ö. 1500 dolaylarında Ugarit rahipleri ve tacirleri, kendilerin-den bu yazıyı öğrendikleri Babilli öğretmenlerinin ve meslektaşları-nın kullandıkları çiviyazısı işaretlerinden yirmi dokuzunu seçip buişaretlerden her birine tek bir fonetik değer yüklemede anlaştılar.Böylece, daha önceki yazıcılar tarafından kullanılan ideogramlar yada heceleri belirten işaretler gibi hantal kullanışsız araçlara başvur-madan, herhangi bir sözcüğün doğru olarak okunabilmesini sağla-

 yan gerçek bir alfabe yaratmış oldular.Daha güneyde, adı hâlâ bilinemeyen bir Fenike şehrinde, Bib

los’ta, Mısırlılar tarafından kullanılmaya başlanan papirüs üzerine yazmaya uygun bir başka alfabe üzerinde uylaşıldı. (Yunanca kitapanlamına gelen ve Hıristiyanlıkta Kutsal Kitap\  verilen “ Biblia” adıBiblos şehrinden gelmektedir.) Bu Fenike şehrinde basit ünsüzleribelirtmek için yirmi iki işaret seçildi, ünlüler yazılmadı. Bu işaretlerbir görüşe göre Mısır hiyerogliflerinin değişik biçimleri olabilirler,bir diğer teoriye göre, göçebe Sami çobanlarının resim olmayan sığırdamgalanndan ya da Akdeniz denizcilerinin malların kime ait olduk-

larını gösteren markalarından alınmış işaretler olabilirler. Hangisiolursa olsun, bunun sonucunda yaratılan alfabe Yunan, Etrüsk, Ro-ma, Arami ve Güney Arap yazılarının ve bu yazıların çağdaş türev

193

Page 195: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 195/300

İcri olan Avrupa, İbrani, Arap ve İndüs yazılarının atasıdır. Yazı işaretlerinin sayısının azalması ve ideogramların ve belirle-

 yicilerin yol açtıkları karmaşıklıkların saf dışı edilmesi sayesinde,okuma yazma bugünkü kadar kolaylaştı. Okuryazarlık yüksek dere-cede uzmanlaşmış bir sınıfın gizemli ayrıcalığı olmaktan çıktı. Kü,

çük dükkân sahipleri ya da gezgin satıcılar, hiç değilse adlarını yazıphesaplarını tutabilecek kadar okuyup yazmayı kolaylıkla öğrenebil-diler. Bu yeni buluş (alfabe) öylesine hızla yayıldı ki, kimse kesinlik-le nerede başladığını söyleyemez. Aslında yazının yeni uylaşımları-nın (işaretlerinin) kullanılmasına geçerlik kazandıran uluslararası birtacirler birliği idi; bu yeni yazı sistemini demir çağında yayıp halkaindiren onların etkinlikleriydi.

Son dört bölümde tanımlanan uygarlıkların ve barbar kültürle-

rin niteliklerini, aletler ve silahlar için kullanılan biricik metalin, tun-cun yüksek fiyatının nasıl belirlendiğini tekrar tekrar gösterdik. Tun-cun fiyatının yüksekliği, onu oluşturan metallerin, bakırın ve kalayınkıtlığının bir sonucuydu. Buna karşılık demir, yerkabuğu üzerindeen çok bulunan elementlerden biridir. Demir, bakırın ve diğermadenlerin elde edilişinde kullanılan aynı kimyasal süreçle odunkömürüyle ısıtarak indirgemek yoluyla cevherinden ayrılabilir. Fa-kat mekanik bir körük bulunamadığından, antik tarihlerde ancaksağlanabilen yükseklikte bir ısıyla demir ergimeyecek ve indirgemesonunda geride ancak süngersi bir kütle kalacaktır. Bu kütlenin cü-rufundan arındırılması ve uzun süre dövülerek sıkıştırılıp “demirkülçesi” durumuna getirilmesi gerekir. Hatta bu işlemlerden geçtik-ten sonra bile demir, bakır ve tunç gibi dökülemez, kızdırılıp dö-

 vülmesi ya da işlenmesi, yani çekiçle dövülerek biçim verilmesigerekir.

Üçüncü binyılda bile, dövme demirden yapılan az sayıda araçgereç seyrek olarak Mısır’da ve Mezopotamya’da kullanıldı, fakatne Nil ne de Mezopotamya demircileri iyi kaliteli ve çok miktardademir üretme yolunda etkin ve ekonomik yöntemler geliş ti rebildiler; bu tür yöntemler geliştirmeye teşvik edilmediler. Bu yolda uy-gun bir süreç, görünüşe göre ilk kez, Ermeni dağları arasında Hititlerin Kizvadana dedikleri yerde yaşayan bir barbar kabile tarafın-dan keşfedildi. Askeri nitelikli monarşilerine demir işleyicilerini de

almış o an Mitanni’nin Aryan yöneticileri bu yeni madenin değerinikavradılar, fakat bu metalin elde edilmesinin sırrını saklayıp, madenticareti üzerinde kurdukları normal devlet tekeli sayesinde demir

194

Page 196: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 196/300

Page 197: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 197/300

Page 198: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 198/300

IX.ERKEN DEMİR ÇAĞI

Emperyalizm, Tunç Çağı ekonomisinin çelişkilerini çözememiş-

tir. Tersine, ilkin emperyalist devlete gerekli kaynakları sağlamışsada, İÖ 2. binyilda, son vermiş olmakla övündüğü Mezopotamyaşehirleri arasındaki iç çatışmalardan çok daha yıkıcı olan imparator-luklar arası çatışmalara yol açtı. İmparatorlukların topladıkları ha-raçlar yeni servetlerin üretilmesi anlamına geliyordu, bu, servetinonu üretenlerden çalınmasından başka bir şey değildi. Bu nedenle,böyle bir servet durmadan genişleyen nüfusu besleyemezdi.

Daha on dördüncü yüzyılda, imparatorluk hâzinelerine hâlâ ha-

raç akarken, çökme belirtileri kendilerini göstermeye başlamıştı.Uygarlığın başrollerini oynayan Mısır firavunu ile büyük Hitit kralı,birbirleriyle uğraşan ordularına kiralık barbar askerler aldılar. Bun-lar olasılıkla ya savaşlarda yok olan ya da yaptıkları yağmalarla bü-tün bütün bozulan yerli halklarının —ya da hiç değilse askeri sınıf-larının hatırı sayılır bir bölümünün yerine konmak için tutulmuş-lardı. Böyle bir işe girmekle, barbarlar uygarlıktan yeni bir ders al-ma olanağına kavuştular. Bunlar hiç değilse “uygar” savaş yöntem-lerini, şehirlerde uygulanan silah yapımı süreçlerini ve demir işle-meciliğinin sırrını öğrenebilecek bir durumdaydılar. Bir süre sonrabu barbar kiralık askerler, uygar ülkelerde gördükleri eğitimin ken-dilerine kazandırdığı şeyleri, Hititlerin ve Mısırlıların felaketine yolaçacak biçimde efendilerine karşı kullandılar.

Emperyalizm, eski uygarlık merkezlerindeki çelişkileri örteme

197

Page 199: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 199/300

diği gibi, veni uygarlaşmış bölgelerdeki çelişkileri uzun süre maskeleyemedi.

Siyasal alanda olduğu kadar ekonomik alanda da, savaş beyle-rinin uzun kılıçlarının, savaş arabalarının ve büyük mülklerinin ege-men olduğu Mykene toplumu, on dördüncü yüzyılın sonlarıyla on

iiçüncü yüzyıl içinde gittikçe fakirleşti. Mezarlara kötü ve ucuz eş- yalar konmaya başlandı. Sanat geriledi. On dördüncü yüzyılda sonderece yaygın olarak görülen Mısır’dan ithal edilmiş mallar, on üçün-cü, yüzyılda görünmez oldular. Mısır’da ve Suriye’de Mykene yapısımallar nispeten seyrekleşti. Mykene çömlekçiliğinin son dönemineait çömlek kaplar bugün Küçük Asya’nın güneydoğu bölgelerinde yapılan kazılarda bulunmakta iseler de, buralara savaşçı kolonicilertarafından getirilmiş olabilirler. Bu, Mykenelilerin nüfus sorunları

için neolitik çağın son dönemlerinde başvurulan çözümü (kolonici-liği) benimsemekte ve nüfus fazlalıklarını denizaşırı ülkelerdekibaşka halkların toprakları üzerine boşaltmaya çalışmakta olduklarıanlamına gelir. “Homeros”un destanlarında anlatılan Troya savaşı,emperyalizmin bu tür bir serüveni gibi görünmektedir. Fakat kü-çük Mykene prensleri Akad krallarını taklit edecek kaynaklardan yoksundu.

Böylece Yakındoğu’nun Tunç Çağı, I. \ 200 dolaylarında, 8. bö-

lümün başlannda anlatılan karanlık çağdan daha kara ve daha yaygınbir karanlıkçağa girilmesiyle sona erdi. Yalnızca tek bir devlettedeğil, fakat uygar dünyanın büyük bir kısmı üzerinde tarih kesintiyeuğramış görünür; yazılı kaynaklar kurumuş, arkeolojik belgeler az ve kolay kolay tarihlendirilemeyecek durumdadır. Kuzeyden kopupgelen barbarlar Yunanistan’daki Mykene uygarlığını silip süpürdü-ler. Hitit imparatorluğu çöktü. Babil’de Kassit hanedanı sona erdi;barbar Ermeniler ve Kaideliler Babil topraklarına sızdılar; bir süreiçin Babil, Asurlu efendilerin egemenliği altına girdi. Firavun Merneptah ve Ramses, Nil’den gelen istilacıları savuşturmuşlardı. Fakatçok geçmeden Libyalı kiralık askerler ve Nubialılar firavunununtahtını ele geçirip, Asurluların Mısır’ı da askeri imparatorluklarınabatışlarına kadar ellerinde tuttular. Hemen aynı tarihlerde Çin’deŞang hanedanının başkenti yağmalandı ve barbar Çu’lar daha feodalçizgilerle örgütlenmiş olan yeni bir imparatorluk kurdular.

Bununla birlikte uygarlık tümüyle ya da her yerde kesintiye uğ-ramadı. Asur devleti ve onu oluşturan şehirler gelişiyordu. Asurkrallık kitaplıklarına konmak üzere Sümer ve Akad metinleri kopya

198

Page 200: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 200/300

edildi ve dedendi. Babil tapınaklarının yanına eklenmiş gözlemev-lerinde de verimli astronomik çalışmalar yapıldı. Babil’de ise, dahaönceki karanlık çağlarda olduğu gibi (gerçi yabancı yönetimi ve fa-kirlik nedenleriyle eski gücünden düşmüşse de) tapınma kadar eko-nomik ve bilimsel yaşam da şehirlerde ve tapınaklarda sürdürüldü.

Ne zanaatçıların meslek bilgileri, ne tacirlerin iş kavrayışları, ne dedaha yazıcıların geleneksel bilimleri şehirlerinin sahiplerinin değiş-mesiyle dağılıp yok olmuştu. Bu, Mısır ve Çin şehirleri için de doğ-rudur. Fenike şehirleri ise, hiç değilse on dördüncü yüzyılda ulaştık-ları uygarlık düzeylerini koruyarak fırtınayı atlattılar. Bu şehirlerhatta kendi gelenekleri üzerine Ugarit’te tacir koloniciler tarafındaneklenmiş olan Minos gelenek ve tekniklerinden de yararlanıp, bun-ları geliştirebilmişlerdi.

 Yunanistan’da bile umulabilecek olandan fazlası gerçekleşti. Mi-nos rahipkralları gibi Mykene şövalyeliğinin de yok olduğu kesin-dir. Bunların çalıştıkları tüm yazıcılar işlerini yitirmişlerdir. Soylu-ların saraylarındaki lüks endüstriler terk edildi. Pahalı uzun kılıçla-rın yerini ucuz demir silahlar aldı. Mykene şehirlerinden arta kalan

 yerleşme yerleri, hemen hemen kendine yeterli köyler durumunadüştü. Fakat Yunanistan tümüyle neolitik barbarlık dönemine dön-medi, hatta İ.Ö. 1600’den önce Hellad kasabaları tarafından temsil

edilen aşamaya kadar bile gerilemedi.Ozan Hesiodos tarafından İ.Ö. 800 dolaylarında tanımlanan,

bağcılığın ve zeytin yetiştirmenin kalıplaşmış teknikleri, yeni buluş-lar olamaz, bunlar Yunan çiftçiliğine herhalde Hellad öncülerindenkalmıştır. Aynı ozanın tarım işleriyle ilgili takvimi, Ege köylüleri ta-rafından Tunç Çağı’nda edinilip birikmiş olan astronomik gözlem-leri ve bitki bilgisini aktarır. Karanlık çağ boyunca “Geometrik” di- ye adlandırılan çömlekçilik türü döner çarklarla yürütülmüş veMykene tekniklerini uygulamıştı; yalnızca biçimler ve desenler ye-niydi. Böylece, Mykene çömlekçileri yıkımdan kurtulup, zanaatları-nı çocuklarına ve çıraklarına öğreterek, yaptıkları malları Yunan’ageçirdiler, bunu, klasik Yunan’da kullanılan kapların adlarının Hint Avrupa dili öncesi adlar oluşundan biliyoruz. Diğer zanaatlar içinde aynı durum olmalı. “Girit’in erguvani renk kumaşın sırrını ko-ruduğu ve maden işleyiciliğini unutmadığı” kesindir. Fenikeliler,

hatta Ege sularında bile, geçici olarak, Yunan denizcilerinin üstün-lüklerine son vermişlerdir. Asyalılar alfabelerini, Demir Çağı Yu-nanlılarına, İÖ 1000700 arası bir tarihte öğretmişlerdir. Fakat Mi

199

Page 201: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 201/300

nos denizciliğinin gelenekleri hiçbir zaman yok olmadı. Demir Çağı’nın erken dönemlerine ait geometrik desenli vazolar üzerine çi-zilen Yunan gemileri dövüşmek için baş taraflarına eklenmiş birkoç kafasıyla, Tunç Çağı'nın Mykene gemilerine benzer. Son ola-rak, Minos sanatının kıvılcımlarının tüm karanlık çağ boyunca par-

ladığı Homeros'un şiirlerinden bellidir.Bu nedenle Demir Çağı'nın HintAvrupa kökenli Yunanlıları sığbir barbar kültürden mucize yaratırcasına klasik dönemin teknikle-rini, bilimlerini, ekonomisini ve sanatını türetmek zorunda kalmışdeğildirler. Barbarlar, MinosMykene uygarlığının tüm yapısını yıkmamışlardı. Aslında, her yerde olduğu gibi burada da istilalar, içtençürüyerek zaten yıkılmaya yol tutmuş olan dokulara son darbeyi vurmuştu. En iyi Batılı örneklerde, özellikle de Yunanistan'da, bu

barbar akınları, temelden sağlıklı bir yapıya daha ilerici katkılardabulunulmasına olanak hazırlamak üzere, ağırlaşmış üstyapıları yıkıportadan kaldırdılar. Tunç Çağı'nın en önemli başarıları genelliklekorundu. İÖ 1000 dolaylarında yeniden canlanış başlıyordu. Bunuizleyen beş yüzyıl içinde yitirilenlerden fazlasını yaptı.

Demir Çağı'nın ilk beş yüzyılında uygarlığın kesintisiz alanı, ça-ğın başlangıcındaki geçici bir daralmadan sonra, Tunç Çağı'nın onbeş yüzyılında ulaşılandan daha büyük bir genişliğe yayılmıştır. İÖ

500’dc şehir yaşamı sürülen ve bir şehir ekonomisine bağımlı olanokuryazar toplumların yaşadığı bölge, kesintisiz olarak, Ispanya'nın Atlantik kıyılarından Orta Asya'da Sir Derya’ya ve Hindistan'daGanj'a, Güney Arabistan'dan Akdeniz'in ve Karadeniz'in kuzey kı- yılarına kadar genişledi.

Bu bölgenin birçok kısımları daha önceki çağlarda hiçbir zamanulaşılmamış derecede bütünleşmiş ve birbirleriyle sıkı ilişkiler içinegirmiş durumdaydı. Eğitim görmüş bir İranlı ya da Yunanlı, her nekadar meskûn dünyanın uçları hakkındaki bilgileri bulanık ve yan-lışsa da, kendini üzerinde insanların yaşadığı dünyanın, Yunanlılanndeyişiyle oikoumenenin, bin yıl önce bir Mısırlı ya da Babillinin hayaledebileceğinin dört kati büyüklüğünde bir dünyanın insanı olarakgörebiliyordu. Yeni teknikler ve buluşlar uygar dünyanın her iki yanın-daki barbar ülkelerin uygar dünyaya sınır olan eteklerine, özelliklebelirgin olarak da, Bati Avrupa'nın Kekleri ve Avrasya steplerinin Is

kitleri arasına hızla ve semereli bir biçimde sızmaktaydı.Bu yayılma, bir yandan Akad modeline göre kurulan Asya aske-ri imparatorluklarının genişleyip güçlenmelerinin, öte yandan Feni-

200

Page 202: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 202/300

kelilerin, Yunanlıların ve Etrüsklerin Akdeniz’deki denizyolları bo- yunca MinosMykene tacirlerini izleyen kolonicilik hareketlerinineseriydi.

 Yakındoğu’da Tunç Çağı çöküntüsü, gerisinde, Mısır yıkıntıları yanı sıra, güçsüz düşmüş bir Babil krallığını, Fenike şehirlerini, güç-

lü Asur’u ve zamanla kendilerini Tunç Çağı’nın teokratik devletleri-nin küçük ve zayıf taklitleri olarak yeniden örgütlendiren kısmen bar-barlaşmış topluluk döküntülerini bırakmıştı. Bunlardan Filistin’deİbrani krallığı, Küçük Asya’da Frigyalı Midas’ın ülkesi ve onun gü-neydoğusundaki Lidya ticari krallığı, önemli özgünlükler gösterdi-ler. Ekonomik bakımdan birbirlerine bağımlı olan bu birimlerinbirleştirilmelerinin ilk aşaması, Asurluların eşi görülmemiş vahşilik-leriyle sağlandı. İÖ 700’de Asur İmparatorluğu Nil’den ve Akde-

niz kıyılarından Dicle’nin kuzeyindeki ve doğusundaki dağlık ülke-lere kadar yayılmıştı.

610’da bu imparatorluk sahip değiştirdi ve yeniden doğan birBabil ile Asur İmparatorluğumun bir parçasını İran’daki anayurtla-rına katan Aryan Medler arasında paylaşıldı. Fakat 540’tan sonraher iki parça da, daha sonra İran’ın geri kalan bölgelerini, Batı Hin-distan’ı, Mısır’ı, Küçük Asya’yı ve Avrasya bozkırını ülkelerine ka-tan, aynı şekilde Aryan asıllı olan Perslerin eline geçti. İ.Ö. 500’deDarius’un imparatorluğu Nil’den ve Ege’den İndüs’e ve Sir Der

 ya’ya kadar uzanıyordu.Bu birleştirme, kuşkusuz çok büyük miktarlarda insan hayatının

 ve gerçek servetin harcandığı korkunç bir bedel karşılığında sağ-lanmıştı. Bizzat Asur kralları, (kendi kabile tanrıları) “Asur’a başkaldıran” şehirlerin halklarını nasıl kılıçtan geçirip, derilerini yüzüp,kazığa oturttuklarını ve (özellikle Elam’ı kast ederek), nasıl meyve

ağaçlarını, bahçeleri ve kanalları tahrip ederek, bir zamanlar insan-larla dolu olan bu yerlerin “eşeklerin, ceylanların ve her türlü vahşihayvanların yaşamasına bırakıldığını” övünerek anlattılar. Bununlabirlikte, siyasal birlik, daha önce görülmedik derecede geniş bir bölgeüzerinde karşılıklı ilişkileri geliştirdi ve insanlığın bilgi birikiminibüyük ölçüde hızlandırdı.

Başlıca nedeni haraç toplama olsa bile, Asurlular ve onlardan dafazla Persler haberleşmeyi örgütlediler. Persler, Küçük Asya’daki

Sard’dan başlayıp Babil’den ve Sus’tan geçip Güney İran’daki Persepolis’e ulaşan yol boyunca hanlarla donatıp resmi habercilerinkullanmaları için yedek adar bulundurdukları ünlü “kral yolu”nu

201

Page 203: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 203/300

Page 204: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 204/300

tişmiş oldukları göreneğin çevresinden sarsıp çıkarıyordu. Bu öğe-ler yeniden düzene sokulup yeni bütünler içinde tekrar birleştirile-bilirlerdi. Kuzey Afrika'daki koloni şehirleri, Sargon'un ya da Urkrallarının Suriye'de kurdukları yeni kolonilere oranla, bunları çıka-ran Fenike şehirlerinin kopyaları olmaktan çok uzaktırlar. Bunlar

Batı'da merkezi ekonominin ve teokratik yönetimin benzerlerinikurmadılar; Kartaca bile bir cumhuriyetti.Koloni, kendini kuranların geldikleri ana şehre bağımlı olan ya

da ona haraç veren bir toplum değildi. Ana şehre geleneksel duygubağlarıyla bağlıydılar ve bu şehir onlar için anayurtlarında kalmış ola-bilecek daha yüksek hünerli zanaatçıların yaptıkları mallar karşılı-ğında yeni ülkelerinde yetişen tüketim fazlası herhangi bir ürünü veiç bölgelerdeki barbarlardan sağladıkları hammaddeleri değişebile-

cekleri doğal bir pazardı. Böylece Fenikeliler, özellikle Kuzey Af-rika'yı ve Kartaca’dan yayılarak Batı Sicilya'yı, Sardunya'yı ve İs-panya kıyılarını kolonileştirmişlerdi. Yunanlılar ise, Ege'nin bütünkıyılarını işgal ettikten sonra, Karadeniz kıyılarına ve batıda Sicilya’ya,Güney İtalya'ya, Kampanya’ya ve buradan Batı Avrupa'da bir li-man sağladıkları Marsilya'ya dağıldılar.

Nihayet Küçük Asya’dan gelen, uygarlığı, imparatorluk ordula-rında kiralık asker olarak hizmet görürken öğrenmiş olan Etrüskler ya da Turseni denen halk, sırtlarını doğudaki yurtlarına dönüp, Or-ta İtalya'da ve bugünkü Bologna'ya kadar uzanan Apeninler bo-

 yunca yaşayan HintAvrupa çiftçileri üzerinde bir yönetici sınıf ola-rak kuruldular. Bunlar bir şehir ekonomisinin merkezleri olan kü-çük şehirler kurarak, yendikleri barbarlara zorla, acımasızca uygar-lığı kabul ettirdiler. Fakat yenilen barbar toplumlardan bazıları,özellikle Romalılar, üçüncü binyılda Sargon’un yendiği halklar gibi, yabancı efendilerini sürüp, uygar toplumların kullandığı silahları ken-dilerine baskı yapanlara karşı yöneltecek duruma gelebildiler.

Demir Çağı'nda uygarlık yalnızca Tunç Çağı'nda olduğundan da-ha geniş bir alana yayılmakla kalmadı, daha derinlemesine de yayıl-dı; halk tabakalarına daha fazla indi. Bu, daha önce sözünü ettiğimiziki “popüler” buluşun demirin ve alfabenin kullanılmasının veçok geçmeden bunlara bir üçüncüsünün sikke parasının katılma-sının eseriydi. Demir, daha önce de açıkladığımız gibi, ilkin kitle-

lerin ve özellikle de kır nüfusunun, uygarlık, nimetlerinden gerçekbir bağımsız pay almasını sağlamıştır. Ucuz demir aletler küçüküreticileri devlet tekellerine ve “büyük evler”in depolarına bağımlı

203

Page 205: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 205/300

olmaktan kurtardı, hiç değilse bağımlılıklarını azalttı. Toprağın sert yüzünü kıracak, onu ağaçlardan temizleyecek ve su kanalları açacak yeni metal araçlarla küçük çiftçi, bir parça boş toprağı kendisi içintarıma elverişli duruma sokarak bağımsızlığını kazanabilir, hiç de-ğilse eskisinden fazla üretebilirdi. Endüstrinin etkinliği de aynı şe-

kilde büyük çapta arttı. Bunun bir sonucu olarak taşıma ücretleridüşürülebildi; kara ve deniz ulaştırma araçları daha geliştirildi ya daucuzlatıldı. Yeni metalin kullanılışı 1200’den sonra Yakın Asya’da

 ve Yunanistan’da ve buralardan Fenikeliler ve Etrüsklerle batıyadoğru hızla yayıldı. Öte yandan demir İ.Ö. 650’ye kadar Mısır’da yaygınlaşmadı. Demir işleyiciliğinin Hindistan’a ve Çin’e ne zaman ve nasıl yayıldığı hâlâ belirsizdir.

Daha önce belirttiğimiz gibi, alfabe, bütün sınıfların okuryazar ola-

bilmesi olanağını yaratmıştı. Yedinci yüzyılda Yunanlı ve Fenikeli sı-radan kiralık askerler kendi adlarını Mısır heykellerinin üzerine ka-zıyabilecek kadar eğitilmişlerdi. Fenikelilerin buluşu hızla yayılıyor-du. Mezopotamya’da eski çiviyazısının, özel haberleşmeler için bile,İÖ 500’e kadar olağan bildirişme aracı olarak kaldığı doğrudur. Ta-pınak okullarında ve gözlemevlerinde ise, İÖ 50 yıla kadar düzenliolarak kullanılmıştır. Hatta bin yıl önce Hititlerin yaptığı gibi, Perslerde HintAvrupa dillerini yazıya geçirmede çiviyazısı işaretlerini,

heceleri belirten işaret listelerinin temeli olarak kullandılar. Mısır’dada hiyeroglifler ve hiyerogliflerden üretilen basitleştirilmiş bitişik yazılı işaretler, İS döneminin başlarına kadar kullanılmaktaydı. Bu-nunla birlikte İÖ 1100’de Suriye kıyılarında sağlam bir biçimde yer-leşmiş olan alfabetik yazı, Güney Arabistan’daki yeni devletlercebenimsendi ve Mezopotamya’da, hatta Asur İmparatorluğu zama-nında bile, Arami tacirler tarafından çivi yazısının yanı sıra, çivi

 yazısına rakip bir yazı olarak kullanıldı. Alfabe fikri buradan İran’asıçradı. Nihayet, İÖ 300’den önce, Hindistan’ın Aryan dillerininseslerini belirtmeye uygun bir alfabenin yaratılmasında esin kaynağıoldu. Batıda Fenikeliler alfabelerini Kartaca’ya ve oradan da kolo-nilerine götürdüler, İÖ 1000 ile İÖ 700 arasında Yunanlılar da bualfabeyle yazmasını öğrendiler. Yunanlılar, özellikle Sami ünsüzleri-ne özgü gereksiz işaretleri atıp, Samilerin yazmayı gerekli görme-dikleri, fakat bir HintAvrupa dilinin bulanık olmayan bir biçimde

belirtilmesi için vazgeçilemez olan ünlü sesleri belirtecek başka işa-retler buldular. Etrüsklerin ve Romalıların okuyup yazmayı İtal- ya’daki Yunan kolonicilerinden öğrendikleri açıktır.

204

Page 206: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 206/300

Page 207: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 207/300

 yordu. İşçi arük ücretlerini yemek zorunda değildi. Küçük üretici ya daperakendeci, mallarını, önemli miktarlara varana dek, biriktireceği sik-keler karşılığında değiştirebilirdi. Böylece uzun dönemde para, küçükasal üreticileri ve zanaatçıları uygarlık teknolojisinin sağladığı gittikçeartan çeşitlilikteki inceliklerden yararlanabilecek duruma getirdi. Öte

 yandan halkın tüketeceği ucuz mallann yapımını kârlı kıldı ve küçüktoprak sahibine bile geçim sağlamak amacıyla karışık yiyecek tarımın-dan uzmanlaşmış tarıma —örneğin satmak için yapılan zeytin ya da yağüretimine—geçebilme olanağı verdi.

Fakat sikke para, küçük üreticiyi bir efendiler takımının elindenkurtarmışsa da, paranın her zaman yaptığı gibi onu bir diğer efen-diler takımının eline teslim etme tehlikesini taşıyordu. Bu yeni de-ğişim aracının kullanılmaya başlandığı her yerde onu tefecilik, ipo-

tekler ve borç köleliği izledi. Doğal ekonomi düzeninden yakın za-manlarda ayrılmış olan en eski Yahudi, Yunan ve Italyan toplu-luklarında, borçlularla alacaklılar arasındaki mücadeleler, Engels’indediği gibi bizzat devletin ortaya çıkmasına yol açmamışsa bile, ilksiyasal çatışmaların başlıca nedeni olmuştur.

Kıta Asyası’nda ne barbar istilacılar, ne de demirin kullanılışı IÖ2000’den beri süregelen toplum yapısında ve ekonomik örgütleniştesürekli ve kökten değişiklikler yarattı. Barbar savaş şefleri, mevcut yö-netim makinesini devralıp, kendi adamlannı yüksek görevlere atayarak,genellikle Tunç Çağı'nın küçük krallıklarının kutsal tahtlannı gasp et-tiler. Bunlann çoğu Sargon'un emperyalizmini taklit etmeye çalışıyor-lardı; sonunda Persler bunu parlak bir biçimde başardılar.

Birincil üretimde yiyecek tarımıyla uğraşan köle çiftçilerin bü- yük toprak sahibinin ev halkı olarak örgütlenmesi eskilerin olduğugibi yeni vergi toplayıcılarının da işine geldi. Fatihler, özellikle Pers-

ler, bu tür mülklerin efendileri olarak eski soyluların yerine geç-mekten öte bir şey yapmadılar. Böylece, serfleri yöneten bir aris-tokrasi durumuna geldiler ve daha yakınlarda içinden çıktıkları bar-barlık dönemlerinin koşullarına uygun olarak ortaklaşacı (komünistik) toprak sahipliği biçimlerini tümüyle unuttular. Demirin ucuz-luğu sayesinde bu tür mülkler, genellikle, hemen hemen neolitik birkendine yeterlik durumuna ulaşabiliyorlardı. Toprağı işleyen yarıcı-lara artık zorunlu ihtiyaç malları arasına girmiş olan metal aletler

sağlayabilmek için yapılacak şey, köle pazarından bir demirci vebelki ona o mülkte yararlanılabilecek maden cevheri yoksa, işlesindiye ham demir satın almaktır. Bunları sağlamak için büyük bir artı

206

Page 208: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 208/300

ürün gerekmiyor ve tarımın artan etkinliği sayesinde bu miktar es-kiden olduğundan daha küçük bir mülkten toplanabiliyordu. Elde,pazardan endüstri ürünlerini ve ithal mallarını satın alabilecek ka-dar bir fark kalıyordu.

 Aynı zamanda karayoluyla yük taşıma hâlâ son derece pahalı idi.

 Asurlular ve Persler tarafından, daha çok idari ve askeri amaçlarla yapılan yolların yolculuğu kolaylaştırdığı doğrudur. Ayrıca, birdeveye yüklenebilecek yük pek fazla değilse de, çölleri aşan kervantrafiği için şimdi tek ve çift hörgüçlü develer yaygın olarak kulla-nılıyorlardı. Gene de ancak yüksek fiyatlı lüks maddeler kârlı olarakuzaklara taşınabildiler ya da daha doğrusu böyle taşınan her şeylüks mal durumuna geldi.

Köy ekonomisi ve anlattığımız biçimde kurulan ulaştırma en-

düstrisiyle desteklenen şehir ekonomisi, bildiğimiz Tunç Çağı örgüt-lenişini izlemiş olmalı. Büyük mülklerin sayısı arttıkça daha çok soy-luyu ve dolayısıyla, toprak sahiplerinin topladıkları artıüründen ih-tiyaçları karşılanarak pay alacak tacirlerden, zanaatçılardan ve hattaöğretmenlerden oluşan daha geniş bir orta sınıf besleyebildi. Ye-dinci yüzyılda Ninova’da surlar —içinde parklar, bahçeler ve tapı-naklar bulunan 8000 dönüme yakın bir alanı çevreliyordu. Üye-leri daha geniş bir pazara ve koruyucularını seçme konusunda daha

büyük olanaklara sahip olan orta sınıf da daha özgürdü. Buna uy-gun olarak daha iyi yaşayabildi. Babil’de bir tacirin iki katlı evi, 25’e33 metrelik bir alanı kaplıyordu ve bir orta salonun çevresinde top-lanmış (içinde bir banyo odasının da bulunduğu) on sekiz odadankuruluydu. Pers İmparatorluğu yönetimi zamanında Babil’de reelücretler de bir kat yükselmişti.

 Ayrıca, yapılan zanaatların, imal edilen malların, ithal edilen vekullanılan malzemelerin çeşidi pek çok arttı. Sus’taki yeni sarayını

 yaptırırken Darius, sedir ağaçlarını Fırat yoluyla Lübnan’dan, meşeağaçlarını Gandhara’dan (Yukarı İndüs ve Kabul vadilerinden) veİran’dan, Karmanva’dan, altını Küçük Asya’daki Sard’dan, fildişiniHindistan’dan, Seistan’dan, Etiyopya’dan, gümüşü (belki tuncu da)

 ve bakırı Mısır’dan (Mısır’da ne bakır ne de gümüş bulunduğunagöre belki de aslında Mısır yoluyla İspanya’dan ve Britanya’dan)getirtti. Pers kralı Darius bu konuda daha ileri gitmiş olmakla bir-

likte, yalnızca üçüncü binyıldaki Sümerli şehir yöneticisi örneğiniizliyordu. Gene Darius’un sözlerine bakılırsa, sarayının yapımındaMısırlı, Yunanlı, Lidyalı, Babilli ve Medli zanaatçılar çalıştırmıştı,

207

Page 209: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 209/300

bu da aynı şekilde eski bir geleneğe uygundu. Gerçekten, Tunç Çağı’nda olduğu gibi, zanaatçı, pazara yaptığı malları yollamak yerinekendi gidiyordu.

Sargon’un Akad emperyalizminin ekonomik amacı, Darius’unPers İmparatorluğu içinde gerçekleştirildi. Zanaatçılar için gerekli

bütün malzemeler ve hatta soyluların istediği lüks mallar impa-ratorluğun sınırları içindeki ülkelerden sağlanabiliyordu. Bunun birsonucu olarak, köylünün durumunun tümüyle iyileşmemişse bilebiraz düzelmiş olmasına karşılık, ticaret ve endüstri gerçekten ge-lişti. Fakat üretilen artıürünün oransız bir bölümü imparatorlukhâzinesi tarafından yutuluyor ve burada yeniden üretici işler içinkullanılmayan, külçe halindeki altın ve gümüş olarak biriktiriliyordu

 ya da savaşta veya yararsız eğlencelerde israf ediliyordu. Bu yüzden

gerçek servette sağlanan mutlak artış büyük değildi ve satın almagücü hâlâ gereksiz ölçüde sınırlıydı. Perslerin merkezileşmiş impa-ratorluk sistemi, kendisinden daha küçük ama gene de daha mer-kezi Mezopotamya ve Mısır imparatorlukları gibi dağılmaya başla-dı. Bunu izleyen dönemde, Yunanistan'da geliştirilmiş olan bir eko-nomik düzeni somutlaştıran bir Avrupa imparatorluğu içinde eridi.

Demir aletlerin, alfabetik yazının ve sikke paranın sağladığı ola-naklar, ticari amaçla deniz ulaştırmasının ucuzluğundan yararlana-

bilmiş ya da Tunç Çağı’nın miraslarıyla fazla kösteklenmemiş olanbarbarlıktan doğrudan doğruya Demir Çağı uygarlığına geçmiş toplumlarca daha iyi değerlendirildi. Fenikeliler ve Etrüskler deniz ulaş-tırmasının ucuzluğundan, Yahudiler ve Romalılar barbarlıktan doğ-rudan doğruya uygarlığa geçmekten yararlanan toplumlardı. Yalnız-ca Yunanlılar her ikisinden de yararlandılar.

Fakir ve dağlık ülkelerinin coğrafyası Yunanlıları denize yöneltti ve Yunanlılar MinosMykene denizciliğinin Tunç Çağı geleneklerinidevraldılar. Fakat içinde zanaatların uygulandığı bir ekonomi olarakMykene uygarlığı silinmişti. Dorlar ve öteki istilacı kabileler, bar-barlık düzenine uygun bir ortaklaşacı (komünistik) toprak işlemesistemine sahip olan, açıkça barbar toplumlardı. Fethedilmemiş böl-geler okuryazarlığın unutulduğu bir duruma düştüler. Artıservetinbiriktirildiği merkezler olan Tunç Çağı kahramanlarının kaleleri terkedildi. Polis (şehir devleti) durumuna gelmek üzere varlığını sür-

dürdüğü ölçüde şehir, profesyonel çömlekçilerin, maden işleyicilerinin ve belki de birkaç diğer zanaatçının bulunması dışında, köy-den farksızdı. Ticaret tamamen ortadan kalktığı için hemen hemen

208

Page 210: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 210/300

kendine yeterli bir birimdi. Mykene çağında tüm Ege bölgesine ege-men olan birörnekliğin tersine, her bölgedeki farklı seramik süsle-me stillerinin sayısının artması, aynı zamanda farklı lehçelerin ço-ğalmasına da yol açan dar bir yalıtlanmanın varlığını gösterir.

“Şehirlilerin çoğu yaşamlarını yiyecek tarımı ve balıkçılıkla sağ-

lamış olmalılar. Artan nüfusuna yer bulmak için her şehir, neolitikdönemde âdet olduğu üzere, komşusunun topraklarını çalmaya ça-lıştı. Lakonia denen ülkelerini, daha önce kuvvetle elde etmiş veburanın Mykeneli sakinlerini serfliğe düşürmüş olan Sparta Dorları,bu yolla üç bin genç insana, Messenialı komşularının kesesinden,fakat ancak çok uzun bir mücadele sonunda ve tüm yaşamlarınıgerçekten totaliter bir biçimde savaş için örgütlendirerek toprakparçaları sağladılar.

Göç etmek, daha iyi bir yoldu. Toprağa aç köylüler, önce Kü-çük Asya kıyılarında, sonra Karadeniz çevresinde ve Trakya’da, İtal- ya’da, Doğu Sicilya’da ve hatta Kuzey Afrika’daki Kyrenaika’da,korsan akınlarının ardından sürekli yerleşme yerleri kurmaya baş-ladılar. Fakat çok geçmeden ticaret ve endüstri, çiftçilerin nüfusfazlası genç oğullarının korsanlık, göç ve Doğu ordularında kiralıkasker olmak yerine seçebilecekleri geçim yollan olarak belirdi. Çün-kü Minos zanaatçılığının ve denizciliğinin gelenekleri büsbütün yok

olmamıştı ve Fenikeli ziyaretçiler ticaretin olanakları hakkında so-mut örnekler sunmuşlardı. Gerilerinde tarımla uğraşan barbar ülke-lerin bulunduğu bu yeni koloniler buralarda mallarını satacakları birpazarı da garantilemişlerdi.

İ.Ö. sekizinci yüzyılda bile endüstri o kadar kalabalıklaşıyorduki, ozan Hesiodos bu durumu “çömlekçi çömlekçiyle yarışıyor, ma-rangoz marangozla” sözleriyle dile getirir. Yedinci yüzyılın başla-rında, ucuz fakat oldukça iyi malların ihraç pazarları için kitle halin-de üretimi, görünüşe göre, çok geçmeden kalabalıklaşan Aeginaadasında, doğuya olduğu kadar batıya giden denizyollarına da hük-meden Korinthos’ta ve bunlardan az sonra, içlerinde Atina’nın dabulunduğu diğer kıyı şehirlerinde, daha sonra da batıdaki ve doğu-daki kolonilerde başladı. Yunan ticaretinin çapının ve çoğunluğununen güzel kanıtı Mykene çağında olduğu gibi, seramik vazoların yayıl-ma alanından sağlanmıştır. Çeşitli Yunan şehirlerinden Aegina’dan,

Korinthos’tan, Atina’dan, Rodos’tan—ihraç edilen ve her yerdekullanılan bu ucuz mallar, Akdeniz ve Karadeniz çevresindeki veKüçük Asya’nın, Suriye’nin, Mısır’ın iç bölgeleri kadar uzak yer-

209

Page 211: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 211/300

lerdeki mezarlardan ve şehir yıkıntılarından büyük miktarlarda çı-karılmaktadır. İÖ 700’den İÖ 400 öncelerine kadar, Yunan (dahaçok da Attika) vazoları Güney Rusya bozkırlarının kuzeyindeki or-man kuşağının kıyılarına, Güneybatı Almanya'nın Keklerine veKuzeydoğu Fransa’daki Marne Vadisi’ne kadar ulaşmıştır.

Elbette bu seramik ihraç malları, yalnızca aynı derecede halkınkullandığı mallar durumuna gelmiş olabilecek diğer malların da ya-pıldığını ve satıldığını gösteren bir göstergedir. Bu vazoların içindeuzmanlaşmış tarım ürünleri de bulunmaktaydı. Altıncı yüzyılda Attika’nın (Atina çevresi) küçük köylüleri bile yiyecek üretimi çiftçiliğin-den, uzmanlaşmış bağ ve zeytin ağacı tarımına geçebildiler; sikkebiçimindeki bozukluk para, yalnızca büyük mülklerden artıürün top-lanmasını sağlamakla kalmadı, fakat küçük bahçelerin ve bağların

seçkin ürünleriyle de ihracat hacminin artmasına yol açtı.Bunun bir sonucu olarak Yunan şehirleri, yalnızca lüks madde-

ler ve günlük tahıl tüketimine ek olarak yenen ürünler alanında de-ğil, fakat hatta temel ihtiyaç maddesi olan buğday için de, gittikçeartan ölçüde denizaşırı ticarette bağımlı duruma düştüler; buğdayMakedonya’daki ve Trakya’daki, en çok da Karadeniz çevresindekikoloni şehirlerinden ya da bu şehirler aracılığıyla başka yerlerdengetirildi. İÖ 450’de Atinalılar olanaklarını, ülkelerine ve ülke sakin-

lerine en uygun gelen malların üretiminde odaklaştırmak için, yaşa-ma en gerekli yiyecek maddeleri için uzak ülkelerden denizyoluylagelecek mallara bağlı kalma riski altına girerek, siyasal birleşmeninbelki de ilk örneğini verdiler. Dördüncü yüzyılda Attika’ya ithaledilen tahılın ülkede üretilenin dört katı olduğu hesaplanmaktadır.

Bu girişim başarılı oldu. Mamul mallar üretimiyle ve madenci-likle uğraşan ve zeytinyağı üreten bir ülke olarak Attika, eğer kendi

 yiyeceğini üretmeye kalksaydı besleyebileceği nüfusun dört katı nü-fusu besleyebilirdi. AtinalIların beşinci yüzyıldaki nüfusu hakkında

 yapılan en son tahmin 300.000 dolaylarındadır. Elbette Atina Laurion’da Doğu Akdeniz’in en zengin gümüş madenlerine sahip bir ül-ke olarak, olağanüstü bir konumdaydı. Fakat Demir Çağı’nın diğerklasik dönem şehirleri de Tunç Çağı’nda olduklarından çok büyüktü-ler ve Ninova gibi Demir Çağı başkenderiyle değilse bile, Doğu’nunTunç Çağı şehirleriyle karşılaştırılabilecek durumdaydılar. Altıncı yüz-

 yılın en müreffeh şehirlerinden biri olan Samos’ta surlar, her yeri ya-pılarla dolmamış olan 1760 dönümlük bir alanı çevrelerler. Ionia’dakiMiletos, İÖ 480’de yeni baştan planlanarak düzenlenmiş durumu

210

Page 212: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 212/300

Page 213: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 213/300

lenmektedir; adlarından varılan sonuca göre bu zanaatçılar, çoğu duaımlarda “Arina vatandaşı” değil, ya köleler ya da azatlılardır. Hiçkuşkusuz bu fabrika sistemi diğer endüstrilerde de benimsenmişti. Be-şinci yüzyılın sonunda Attikak ünlü hatip Demosthenes’in babası, yir-mi kölenin çalıştığı bir kerevet atölyesine ve otuz iki kölenin çalıştığı

bir silah fabrikasına sahipti. Kephelos adında birinin kalkan fabrikasın-da çalışan zanaatçıların sayısı yüz yirmiden az değildi. Yunan endüstrisi vatandaşlarına uygarlığın birçok nimetlerini ve

inceliklerini ve çağımızın dünyasına birtakım çok güzel nesnelerisundu. Şehirlere yiyecek kaynakları ve gerçek bir zenginlik sağladı.Fakat uygulamada köylerden gelen fazla nüfusa etkin ve gitgide ge-lişen bir çıkış yolu bulamadı. Bunun yerine, şehirler endüstri saye-sinde ve daha az yasal yollarla zenginleştikçe servetlerini kölelere

 yatırdılar, zanaatları ve her türlü kol işlerini bunlara yaptırdılar.Beşinci yüzyılın Atina gibi zengin bir şehrinde tipik endüstricilerartık, hatta yanında yardımcı kölelerinin ürettikleriyle geçinen birkapitalistti.

Kölelerin sayısı ve üretimdeki rolleri abartılmamak. Atina köle-lerinin beşinci yüzyıldaki sayıları 365.000, vatandaş sayısının dörtkatı gibi yüksek bir sayı olarak gösterilmiştir. Fakat Gomme’un ya-kınlarda yaptığı 115.000’lik tahmin daha olasıdır. Ama bu bile, aynı

 yazarın yaptığı hesaplara göre, toplam nüfusun üçte biridir. Bunarağmen Atina’da birçok özgür zanaatçı da bulunmaktaydı. Atinadevletinin örneğin tapınaklar için oluklu sütunlarının oyulması gibiparça parça ihale ettiği işlerinde, yerleşmiş yabancılar ve köleler ka-dar özgür vatandaşlar da çalışıyorlardı. Laurion’daki gümüş maden-leri önceleri özgür işçiler çalıştırılarak işletiliyordu; beşinci yüzyılda,gerçi artık çalışanların çoğunluğu köle olmakla birlikte, aralarındahâlâ özgür maden işçileri de vardı. Öte yandan köleler polislik, gibiresmi görevlerde, hatta daha sorumlu makamlarda çalıştırıldılar. Kö-le emeğinin rekabeti, ücretleri biyolojik asgari düzeyinde de düşür-müş değildir. Tersine, beşinci yüzyılda asgari ücret olan iki obol gün-delikle çalışan bir Atinalı işçi, yüz elli gün çalışmakla, tüm yıl bo- yunca asgari yiyecek ve giyecek ihtiyacını sağlayabilecek kadar kaza-nabiliyordu. Fakat bir yüzyıl sonra reel ücretler yıkıcı olacak dere-cede düştü.

Bununla birlikte kölelik, endüstrinin gelişmesini engellemiştir. Kö-lelik, ellerine, yaşamlarını sürdürmeye yetecek olandan öte pek az şeygeçen köle üreticilerinin kendi ürettiklerini satın alamamalarından

212

Page 214: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 214/300

dolayı iç pazar olanaklarını sınırladı. Bu, endüstrinin aşağılık (ba- nausik) bir şey gibi görünmesine yol açtı. Öyle ki, başarılı endüstri-ciler bile sağladıkları kârları yeniden endüstri alanına yatırmak yeri-ne, çiftçilik ve faizle borç para vermek gibi daha itibarlı alanlara ya-tırdılar.

Öte yandan, imalatçı, yerel tüketim için değil de, bir Akdeniz pa-zarı için ürettiği sürece, ürünlerini satın alan ve dış talepler hakkındaki kişisel bilgisiyle daha büyük kârlar sağlayabilen tacirin merha-metine kalmıştı. Tıpkı Doğu’nun Tunç Çağı’nda olduğu gibi, üreti-ciler kadar bizzat tacirler de faiz biçiminde en büyük kârları topla-

 yan para yatırımcılarına borçlanma durumundaydılar.Nihayet, Yunan “endüstri şehirleri,>içte birbiriyle çatışan sınıf-

lara bölünmüş olmakla kalmayıp, aynı zamanda özerk devletler ola-

rak, gerçek serveti durmadan (yalnızca köle tacirlerine yararlı) yıkıcısavaşlarda boşu boşuna harcayan birbirlerine hasım şehirlerdi.

Tarihte klasik ekonominin yıkılmasının ve bu ekonomiye daya-nan siyasal yönetimin çökmesinin nedeni olarak görülen şey, (fazlanüfusun üretken işler bulmasına köleliğin engel olduğu ölçüde) ken-disi de kısmen sınıf mücadelesinden ileri gelen ve kendi payına (oda köle pazarını tekrar tekrar doldurarak) aynı mücadeleyi büyütenbu sürekli yıkıcı savaş durumudur.

Uygarlığa Demir Çağı'nda giren barbarlar, hatta deniz ticareti ola-nağından yoksun oldukları zaman bile, “büyük evler”de amansızbir köleliğe mahkûm olmuş değillerdi. Yeni para ekonomisi altında

 ve uygarlığın ucuz aletleri ile, özellikle toprağın farklılığının uzman-laşmış tarıma nehir vadilerinin alüvyonlu toprağından daha elverişliolduğu yerlerde, küçük mülk salipleri durumuna gelebiliyorlardı.

İtalya'da istilacı Etrüsk toprak beyleri, (topladıkları) artıürünlerinden, lüks ve silah endüstrilerini, madenciliği ve üretken bayın-dırlık işlerini desteklediler. Onlann sulama ve kurutma kanalları, de-mir aletlerle taşlı toprağın tarıma elverişli duruma sokulması yolun-da nelerin yapılabildiğini gösterir. Fakat Romalılar, (üzerlerinde ege-menlik kurmuş olan) Etrüsklü efendileri, Tarquinler’i sürdüklerin-de, kendilerini para, ipotekler ve borçköleliğiyle kutsanmış, fakatihracat endüstrisi gibi bir çıkış kapısına sahip bulunmayan uygarçiftçiler olarak buldular, içinde bulundukları bu durumun ne kadar

tehlikeli olduğunu, İÖ 490, 477, 456, 440, 411 ve 392 yıllarındagörülen açlıkları kaydetmiş olan tarihçi Livius ortaya koymaktadır.Sonunda iki endüstri geliştirdiler. Asurlulardan bile daha başarılı

213

Page 215: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 215/300

oldukları tefecilik ve savaş endüstrileri. Büyük tefeciler soylu top-rak beyleri durumuna geldi ve Kartaca’nın Fenikelilerini taklit ede-rek, savaşın sağladığı köle emeğiyle büyük mülklerinde çiftçilik yap-tılar. Topraklarından edilen küçük toprak sahipleri, görkemli savaş-larda ölmek va da eğer sağ kalırlarsa fethedilen ülkedeki kolonide

(colonia) kendilerine yeni toprak parçaları bağışlanan kimseler ol-ma ayrıcalığına sahip oldular.Barbar dünyanın eteklerinde, demir aletler, bakir toprağı tarıma

açtılar ve fetihler yapacak taze savaş birliklerini silahlandırdılar. Ni-tekim, tunç çağının son döneminde bile, kendilerine, yenilikler (ucuztunç araç gereçler) sağlanmış Orta Avrupa’dan gelen tarımcılar, sa-banların vc enli kılıçların yardımıyla her yöne yayılmışlardı. So-nunda saban tarımına dayanan karma tarım, Güney İngiltere’de bi-

le, tırmalama tarımı (çapa tarımı) ile birlikte yürütülen çobanlığın yerini almaya başladı; eski aristokrasiler İÖ 1100 dolaylarında yokoldular. Fakat, hatta Akdeniz dünyasına kadar uzanan yoğun ve

 yaygın bir ticaret vardı; örneğin kehribar, karanlık çağ sırasında, Yukarı İtalya yoluyla Eski Tunç Çağı yolu boyunca güney ülke-lerine satıldı. Bunun tersine olarak, demir işleyiciliğinin sırrı, başlıcagene Yukarı İtalya’dan geçen aynı yoldan kuzeye, demir cevheri ba-kımından ve aynı zamanda yakıt bakımından zengin ülkelere doğru

 yayıldı. Alpler’in kuzeyinde, Yukarı Avusturya’da bir mezarlığın adıyla

Hallstatt dönemi olarak adlandırılan ilk Demir Çağı, İ.Ö. 750 dolayla-rında başladı. Yerel bakır ve kalay yataklarının eski metalin fiyatınınucuz olmasını sağladığı Britanya adalarında Tunç Çağı daha geç sonaerdi; İngiltere’de 500’c, İskoçya’da 250’ye kadar, İrlanda’da hatta dahasonraki tarihlere kadar sürdü. Demir aletlerle çiftçi, ormanlık toprağıağaçlardan temizleyebildi ve artan yiyecek kaynaklarıyla nüfus hız-la arttı; Yukarı Avusturya’daki Hallstatt dönemi mezarlıklarında1000’den fazla mezar vardır. Gene bu büyük nüfus artışı, toprak içingirişilen rekabeti yoğunlaştırdı (iklimin genel olarak her yerde bozul-ması ve savaşın azıtması bu rekabeti daha da hızlandırdı).

Demir aletleri ile Hallstatt çiftçileri, tepelik yerleri kabilenin sı-ğınacağı yerler olarak, derin çukurlarla, keresteden, taştan ya da top-raktan yapılmış yüksek surlarla tahkim ettiler. Savaş şefleri bolluğa

kavuştu. Bazıları, Mykene kahramanları gibi, iktidarlarını sağlamlaş-tırmak için Etrüsklerden geliştirilmiş savaş arabaları edindiler; diğerbazıları İskitlerden ata binmeyi öğrenip süvari oldular. Marsilya’dan

214

Page 216: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 216/300

buralara gelen Yunan tacirleri onları böyle buldular. Kurnaz Yu-nanlılar, barbarların servetinin kapılarını açacak anahtarı keşfettiler,bu şaraptı, yani beyaz tacirlerin zencilere ve Kızılderililere uygula-dıkları afsun; Demir Çağı Avrupa yerleşme yerlerinde Yunan şarapfıçıları, bir Afrika köyünde cin şişelerinin gördüğü işi gördü. Daha

sonraki tarihlerde yaşamış bir Yunan yazarı, Diodoros, Keklerin“bir içki karşılığında bir köle vererek”, şarap almak için tutsaklarınasıl ucuza sattıklarını anlatır.

Fakat bu yolla köle —ve elbet aynı zamanda kalay, kehribar veorman ürünleri sağlarlarken, öte yandan uygar dünyayı istila et-mek üzere yeni ve daha yırtıcı savaşçı takımlannı silahlandırmış olu- yorlardı. İkinci Demir Çağı’nda, yani İÖ 450’den sonra başlayan LaTene döneminde Kelt savaşçıları Roma’yı yağmaladılar, Kuzey Yu-

nanistan’ı tahrip ettiler ve kendilerine Küçük Asya’daki GalatyaKrallığı’nı kurdular.

Bu süre içinde, hem sütünden yararlanmak hem de binmek içinat besleyen göçebeler, tüm Avrasya bozkırlarına yayılmışlardı. Bun-lar Çin’de Çu Devleti’nin rahatını kaçırdılar. Küçük Asya’yı çiğne-diler ve hatta Asur’u tehdit ettiler, Güney Rusya’daki İskitler gibi,bu tür göçebeler, Tunç Çağı köylü sınıflarını egemenlikleri altına al-dılar, kendilerine boyun eğdirdikleri halklardan büyük bir tahıl ve

diğer ürünler fazlasını toplayarak, feodal krallıklar kurdular. Bu artıürünle demircileri, sarrafları, zırhçıları ve diğer yerli zanaatçılarıbeslediler; Transilvanya’dan ve Altay’dan altın ve bozkırların öte-sinden orman ürünleri, aynı zamanda Karadeniz kıyılarındaki kolo-nilerden Yunan şarabı ve Yunan mamul malları satın aldılar.

Hızla ilerleyen göçebeler, Uzakdoğu ile Batı arasında fikirlerin yayılmasına hizmet eden önemli aracılar olmuş olmalılar. Hem Asurlulara hem AvrupalIlara süvarinin askeri önemini onlar öğretmiş ola-bilirler. Belki Keltlere pantolon giymeyi de onlar öğretmişlerdir, fa-kat uygar bir devlet yaratmakta daha batıdaki Hallstatt komşuları-nın olduğu kadar başarılı olamadılar.

215

Page 217: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 217/300

Page 218: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 218/300

X.DEMİR ÇAĞI’NDA  

 YÖNETİM, DİN VE BİLİM

Demir Çağı’nın getirdiği ekonomik değişiklikler, doğal olarak, si- yasal anlatımlarını da buldular. Gerçekten Doğu’da Demir Çağı, TunçÇağı’nın monarşik geleneklerinin kalıtıydı. Asur, Babil ve Mısır,Tunç Çağı devletlerinin yalnızca devamlarıydılar ve eski ekonomidenpek çok şeyi alıkoydukları gibi, küçük değişikliklerle tanrıkrallıkkurumunu da sürdürdüler. İsrail, Lidya ve Ermenistan (Urartu) gibi

 yeni krallıklar onları taklit etmeye çalıştılar. Medler ve Persler, im-paratorluk kurumlarını ayrıntılarda geliştirmiş olmakla birlikte,

bunları fethettikleri imparatorluklardan devralmışlardı. Çu’lar dahaçok Mısır Orta Krallığına benzeyen bir feodal monarşi yarattılar.

 Akdeniz Avrupası’nda ise, tam tersine Girit'te bile Doğu tarzın-da teokratik bir monarşi hiçbir zaman ciddi bir biçimde yerleşe-medi. Yunanistan’daki Mykene toplumunun küçük krallıkları, bar-bar istilacılar Yunanistan’a gelmeden önce yıkılmışlardı. Gerçi, fatihle-rin kendileri, ataerkil monarkları ve savaş şeflerini tanıdılar. Fakatbarış günleri geri dönünce, küçük ve fakir bir ülkenin yöneticileriolarak, bir Doğu sarayının tantanasına özenemediler ve vasallanarasındaki zengin toprak beylerinin üzerindeki konumlarını da sürdüremediler. Çünkü demir silahların kullanılmaya başlanmasıyla bukimseler artık krallığın silahlıklarına bağımlı olmaktan çıktılar, ken-dilerini silahlandırabildiler ve hatta korsanlığa başlayarak, kendileri ve adamları için ganimet toplamak üzere korsan gemileri donattılar.

217

Page 219: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 219/300

Böylece monarşi, çoğu Yunan devletlerinde ve aynı zamanda İtal- ya’da ve Fenike kolonilerinde ortadan kalktı ya da salt dinsel birgörev durumuna dönüştürüldü.

Tipik Yunan devleti ile birçok Etrüsk ve Fenike devletleri de ka-ranlık çağın sona ermesinden önce cumhuriyet yönetimine geçmek-

teydiler; izlenecek genel politika, bir yaşlılar “kururu (senato) veönde gelen ailelerin ya da klanların oluşturduğu bir meclis tarafın-dan saptanırken, yönetim erki bir yıl için seçilmiş olan magistraların(yüksek yöneticilerin) elindeydi. Barbar kan akrabalığı örgütlenişidağılınca ve para ekonomisi toprağı özel mülk olarak sahip oluna-bilen bir mal durumuna getirince, klan şefi büyük toprak beyi ha-line geldi; yönetim makinesi kalıtımsal bir topraklı soylular sınıfı-nın, yani “aristokrasinin eline geçti (“en iyilerdin yönetimi oldu).

Bu yönetim makinesinin, alacaklıyı borçluya, toprak sahibini kiracı- ya ve ortakçıya karşı kollamak için kullanılması, Attika’nın nüfu-sunun azalmaya başlaması, Roma’da grevlerin kışkırtılması gibi et-kiler yarattı.

Fakat ticaret ve endüstri şehirlerinde toprak aristokrasisi, gerek-tiğinde kuvvete de başvurularak, iktidarını yeni bir plütokrasi (zen-ginler sınıfı) ile paylaşmaya zorlandı. Paraya dönüştürüldüğünde,endüstrinin sağladığı gelirler topraktan sağlanan rant gelirlerindendaha etkisiz değildi ve ticaretten sağlanan kârlar, korsanların yağ-malarından daha az şerefli kazançlar olarak görülmüyordu. Belki deilkin İonia’da, sonra da yanmada Yunanistan’ında olmak üzere yenitüccar sınıfı toprak aristokrasinin ayrıcalıklarına başarıyla karşı çık-mıştır. Bir yönetim makamına gelmek, kurul üyesi olmak ve meclis-te oy kullanabilmek için aranan nitelikler, sahip olunan toprağınmiktarıyla birlikte ya da onun yerine, paraya bağlandı.

Orta sınıf, mücadelelerinde genellikle fakirler borçlu küçükrhülk sahipleri, kiracılar ve ortakçılar, hatta topraksız zanaatçılar veişçiler arasından müttefikler edinmeye çalıştı. Demir Çağı silahları-na uygun savaş taktiklerindeki gelişmeler bu kimselere askeri birönem kazandırmıştı. Zafer artık, ancak zengin toprak sahiplerindenolabilen savaş arabalı kahramanların yiğitliğine değil, küçük çiftçilerarasından askere alınmış bir piyade sınıfının cesaretine bağlıydı. Ay-rıca, denizde, hatta kendine zırh edinemeyecek kadar fakir olan bir

işçi bile, donanmada kürekçi olarak şehrine hizmet edebilirdi, denizgücü ise Yunanistan’da savaşların kaderini saptayacak durumdaydı.Nitekim, böyle bir kimse haklı olarak magistraların seçiminde ve

218

Page 220: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 220/300

 yasama meclisinde oy kullanma hakkına sahip olmayı isteyebilir vebunu elde edeceğini bir ölçüde umabilirdi. Bu tür isteklerin kabuledilmesi, devleti, Yunanlıların demokrasi (halkın yönetimi) dedikleri

 yönetim biçimine dönüştürecekti.Çeşitli sınıflar arasındaki çatışma çoğucası açık şiddete, statis'z 

döküldü. Ayrıca bu durum, genellikle ticaret ya da imalat veya ma-den yatakları üzerindeki denetimi ve para üzerinde oynamalar yoluylazengin olan ihtiraslı kimselere de, kendilerini, çatışan taraflardanbirinin desteğiyle diktatör yapma şansı verdi. Bu gibi kimselere, Doğutipinde bir zorba için kullanılan, HintAvrupa öncesi bir sözcükle,“tiran” dendi. Nitekim Doğu’nun zorbaları gibi tiranlar da, çoğukez güçlünün baskısına karşı güçsüzü korudular, özel servetlerininçoğunu üretken kamu işlerine ve şehirlerinin güzelleştirilmesine har-

cadılar ve yeni endüstrilerin gelişmesini desteklediler. Fakat tiranlarhiçbir zaman tannkrallar haline gelmediler ve pek ender olarakhanedan kurdular. Çoğu oligarşik ya da demokratik devrimlerledevrildi.

 Atina’da, yerel tiranların sürülmesinden sonra demokrasi tam an-lamıyla uygulamaya konulmuştur. (Atina yalnızca şehrin adı değil-dir, çoğu Yunan şehirlerinden daha geniş ve daha çeşitli niteliktekitoprakları içine alan tüm Attika bölgesini içerir.) Endüstri, ticaret

 ve çiftçilikle eşit bir itibar düzeyine getirildi. Eski klanlar siyasal nü-fuzlarından edildi. Magistralıklar için aranan mülkiyet koşulları kal-dırıldı ve çoğu makamlara seçim yerine kura ile saptanan kişileratandı. Her vatandaştan meclislere devam etmesi ve jürilere katıl-ması bekleniyordu. Bunu etkin bir biçimde gerçekleştirmek için,magistralara ve kurul üyelerine olduğu kadar meclis üyelerine ve jüri üyelerine de “harcadıkları zaman karşılığı” diyebileceğimiz öde-nekler verildi. Demokrasi, yalnız siyasal alanda benimsenmekle kal-mamış, aynı zamanda ekonomik açıdan da kurulmuştu.

Bu düzen işledi. Beşinci yüzyılın ikinci yarısında, şehir dışında yaşayanlar da, gerçekten, meclise devam edip genel politika sorun-ları hakkında oy kullandılar. İlkin genellikle toprak sahibi soylulararasından çıkan önderler, şimdi artık daha çok —bir derici, bir lam-ba yapımcısı, bir müzik araçları imalatçısı gibi zanaatçılar ya da ta-cirler arasından çıkıyorlardı. Demokratik devlet vatandaşlarına, pa-

rasız girilen tiyatro oyunları ve (hamam, jimnastikevi gibi) kamu yapıları sağladı. Bu tür kamu hizmetlerinin ve donanmanın masraf-ları, kısmen —kuşkusuz “kamuoyu”nun da baskısıyla, ama zoralım

219

Page 221: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 221/300

(müsadere) niteliğine varan bir vergi zoruyla olmaksızın zengin va-tandaşlar tarafından karşılanmaktaydı. Kamu yapılarının sözleşme-leri, herhangi bir yetenekli vatandaşın ya da yabancının rekabetekatılabilmesini sağlamak için, küçük parçalar halinde ihaleye çıka-rıldı.

Beşinci yüzyıl Atinası böylece bize tam bir halk yönetiminin ge-reğince belgelendirilebilmiş İlk örneğini verir. Bununla birlikte Atina yönetiminin halkçı niteliği abartılmamalıdır. Bir kere kadınların ka-mu yaşamında hiçbir yerleri yoktu. Vatandaşların eşleri günümü-zün İslam ülkelerinin kadınları gibi, hemen tümüyle eve kapatılmış-lardı ve yasa önünde Asurlu ve Babilli hemcinslerinden daha kötübir durumdaydılar. İkinci olarak, vatandaşlık artık, yerleşmiş yaban-cıların hiçbir şekilde ele geçiremedikleri kalıtımsal bir ayrıcalıktı.

Oysa Gomme’un hesaplarına göre yerleşmiş yabancılar toplam nü-fusun onda birini meydana getiriyorlardı ve çoğu, zanaatçı ve ima-latçı idi. Nihayet endüstri, köleliğe dayanıyordu; küçük çiftçilerinbile bir ya da iki kölesi vardı; maden ocaklarında, fabrikalarda ça-lıştırılanların çoğunluğu ve hatta polisler köleydi. Vatandaşlar kendiçiftliklerinde çalışmış zanaatlarla uğraşmış, kamu işlerinde küçükihaleler almış, diğer vatandaşların işlerinde ve hatta madenlerde üc-retli işçiler olarak iş görmüş iseler de, geniş ölçüde, yönetime ka-

tılma hakları olmayan eşlerinin, yabancıların ve hiçbir alanda hakla-rı bulunmayan kölelerin sırtından kendilerine politikayla ve kültürleuğraşabilmeleri için boş zaman sağlayabilmişlerdi.

 Aynca, Atina’nın magistralara, jüri üyelerine ve meclis toplandlanna katılanlara ödenen gelirleri iki olağanüstü kaynaktan sağlanmaktay-dı. Ege’nin en zengin gümüş madenleri Atdka’da, Laurion’daydı; yerelmüteahhitlerin yönetiminde, genellikle kölelerin çalıştırılmasıyla iş-letilen bu madenler, devlete zengin bir ayrıcalık tanıma payı getiri- yordu, ikinci olarak Atina kendine tabi kıldığı toplumlardan aldığıharaçlarla beslenen emperyalist bir şehirdi. Atinâ İmparatorluğu’nun Perslere karşı bir özgür şehirler birliği olarak başladığı doğ-rudur. Haraçlar, müttefiklerin önceleri ortak savunma için donatıptayfa sağlayarak verdikleri gemiler yerine, birliğe para olarak öde-meye başladıkları katkılardı. Fakat İÖ 450’den sonra müttefiklerkendilerini Atina’nın uyruğu olarak gördüler ve ayaklanmaya kalk-

tılar; imparatorluk halkı, uyrukların katkılarının bir kısmını Ati-na’nın süslenmesi ve kendi kazançlarının artırılması yolunda, kat-kıların amacı dışında kullanıyordu.

220

Page 222: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 222/300

Page 223: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 223/300

günü ilan etmelerinden sonra uygulanabiliyordu. (Etrüskler, örneğinkurban olarak sunulan hayvanların karaciğerlerine bakarak kehanettebulunma biçimindeki Babil yönetimini Roma’ya getirmişlerdi, kendile-ri de bunu Küçük Asya’da, olasılıkla Hidtler kanalıyla öğrenmişlerdi.)

Senato hükümeti zamanında, Roma, üç yüz yıl içinde küçük bir

kır kasabası durumundan, askeri gücü tüm İtalya yarımadasına, Si-cilya’ya, İspanya’ya, Kuzey Afrika’ya ve hatta Yunanistan’a egemenolan bir imparatorluk başkenti durumuna gelecektir. Fakat silahlarıy-la ile bu kudreti sağlamış olan küçük çiftçiler, büyük toprak sahiple-rinin eline geçecek ve köleler tarafından bilimsel yöntemlerle—iş-letilecek olan topraklarını yitireceklerdi. Savaş tutsakları sürüsü iş-gücü pazarında mülklerinden edilmiş köylülerle ve yerli zanaatçılararekabet ederken, fethedilen ülkelerden sağlanan haraçlar yalnızca

Senato oligarşisini ve tefecilerden, vergi toplayıcılarından, müteah-hitlerden oluşan yeni bir orta sınıfı zenginleştirecektir.

***

Demir Çağı’nın toplumsal mayalanması, kimlikleri bilinmeyen ra-hip ve yazıcı loncalarının Tunç Çağı’nda dogmatik teolojiler biçiminedöktükleri yerleşik ideolojileri yıkmaya başladı. Eski Doğu devlet-

lerinde bile, barbarlar tarafından tanrıkrallar tahtlarından indirilipimparatorluklar yıkılırken, yeryüzü imparatorluklarının taklitle yara-tılmış bir tanrılar imparatorluğu düşüncesinin sarsılmış olması ge-rekir. Her ne kadar Babil rahipleri geleneksel dinleri her zamankin-den daha büyük çabalarla uygulamışlarsa da, eski Sümer Kader fik-rinin yeniden ön plana çıkmış olduğu görülmektedir.

Daha çok da, uygar toplumlarla ilişkisi olan ve paranın bozucuetkisi altında kalan barbar topluluklar arasında, toplumun eski ka-

bile yapısını yansıtan ideolojiler çözüldü.Ucuz demir aletler ve silahlar, ne tanrıkrallar, ne de savaş şefle-

ri olan bireylere, gruba tüm bir bağımlılık durumundan kurtulmaolanakları sunmakta ve nasıl toplumsal servet artık sikke paralar bi-çiminde bölünebiliyorsa, tıpkı onun gibi toplumu da küçük parça-lara bölmekteydi. Alfabetik yazı rahiplerin seminerlerinin ya da to-taliter devletlerin okullarının tutucu disiplininden geçmeden, herke-se öğrenmenin kapılarını açıyordu. Bu nedenle toplumun manevi

donatımını yeni baştan kurma görevi, sürekli loncaların tutucu ge-lenekleriyle ayağı bağlanmış olmayan kimselere düşmüştü.

222

Page 224: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 224/300

Uygar dünyanın her yanında, fakat hepsinden çok kabile bar-barlığından yeni kurtulmuş toplumlarda, insanlar eski düzenlerinortadan kalkmasının yarattığı sorunlara, yeni ve artık geleneksel ol-mayan yollarla ve mevcut kurumlar dışında çözüm yolları aramayagirişiyorlardı. Peygamberler tanrıdan, yani bir kabilenin tüm üyele-

rini kavrayıp aşan barbarların ortak ruh varlığından dolaysız vahiy-ler almaya cesaret ettiler. Filozoflar bütün insanların doğuştan birşey olarak gördükleri “akıl’a başvurdular; akıl dedikleri bu şey de,bir anlamda, toplumun kuşaktan kuşağa geçirilen ve herkesçe be-nimsenen ilkelere uygun olarak yorumlanmış ortak deneyimindenbaşka bir şey değildi. Özellikle altıncı yüzyıldaki kişisel “vahiyler”almaya cesaret eden öncüler, üzerinde yeni dinleri kuracakları hal-kın ya da koruyucuların desteğini elde edebildiler; cesur düşünürler

felsefe okulları kurmak için kendileri gibi düşünen yeterli sayıdakimse buldular.

Çin'de Laoçe’nin ve Konfüçyüs’ün, altıncı yüzyılda Taoizmin ve Konfüçyüsçülüğün kurulmasına yol açan akılcı bir ahlakı öğret-tikleri sanılmaktadır. Denildiğine göre, Hindistan’da Gotama Buda500’den hemen az önce “aydınlığa kavuşmuş”tu. Kendisi kesinliklerahipler kastı olan Brahmanlar’ın bir üyesi değildi; küçük bir raca-nın oğlu olduğu söylenir. Buda, doğuşlar ve ölüşler çemberindenbir kaçış yolu olarak, tanımlanamaz bir nirvana durumuna geçerekkurtuluşu öğütlemiş ti. Bu doğuşlar ve ölüşler çemberi doktrinini,ruhların göçleri ve beden değiştirmeleri teorisini, Brahman teolog-lardan aldı. Fakat kaçış yollan artık kurban biçiminde sunulan rüş-

 vetler ve sihir törenleri değil, özellikle anababa sözü dinleme, bü-tün canlı varlıklara saygı ve doğruluk gibi ahlak erdemleriydi. Maur

 ya İmparatoru Asoka (İÖ 273231) bu dine geçtiğinde, Budizm,tüm rahiplik sistemi ve sihir ayinleri süsleriyle zengin bir yerleşikörgütlü devlet dini durumuna gelecekti. Bununla birlikte Budizm,manastırcılığı yarattı ve onun misyonerlik çabası Orta ve Doğu

 Asya’da uygarlığın yayılışında en güçlü araçlardan biri oldu.Doğu İran’da bir yerlerde, İÖ 1000 ile 500 arası bir tarihte ya-

şamış olan Zaratustra (Zoroaster, Zerdüşt), İran dinini çok tanrıcı-lıktan, şeytana tapıştan, sihirden ve ayincilikten arındırması için,kendisini Ahura Mazda’nın (Ormuzd’un, Hürmüz’ün) çağırdığına

inanıyordu. Böylece eski kabile tanrıları (Veda Aryanlarının “deva”lan), onun ilahilerinde kötü ruhlar oldular, ticari kurban lanetlendi,evrensel düzeni tek bir tanrının iradesinin yürüttüğü kabul edildi.

223

Page 225: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 225/300

“Evrensel düzen fikri” Babiller’in (gök cisimlerinin hareketlerinde-ki tekbiçimlilikleri gösteren) astronomik gözlemlerinin, Hammura-bi zamanından beri yürürlükteki, bilinen ve yerleşmiş yasalarla yö-netilen toplum anlayışlarının da desteklediği bir ürünü olabilir. Gö-çebelere karşı “sığır bakıcısı çiftçiliğin” taraftarı olarak Zaratustra’nın

İran köylü kitlelerine çekici geldiği söylenebilir. Fakat başarısı, gö-rünüşe bakılırsa, büyük toprak sahibi bir aristokrat olan Vistaspa’nınhimayesinin eseriydi. Onun öğretileri, Darius zamanında değilsebile, en azından İÖ 50’den sonraki Arsakid kralları zamanında ye-ni rahiplere ve yeni bir ayin düzenine sahip olan zengin bir örgütlüdevlet dininin akideleri oldu.

İbrani peygamberleri, Amos, Hoşea, İşaya ve ardılları gene va-hiylere dayandılar. Fakat bunlar atalarının barbarlık dönemlerindeki

kabile tanrısı olan Yehova’yı manevileştirdiler, çoktanrıcılığı, putatapıcılığı ve büyüyü kötülediler. Yehovalarının rüşvet olarak sunu-lan keçilerin etine ve boğalann kanına ihtiyacı yoktu. “Rabbin sen-den istediği, adaletli davranman ile merhametli olman ve Tanrı’nınönünde hakir görünmen değil midir?” Aynı zamanda peygamberlikhareketleri, Süleyman’dan itibaren Mısır ve Asur monarklarını taklitetmeye kalkışan kralların ekonomik ve siyasal mutlakçılığına karşıözgür köylü sınıfının tepkisini yansıtır.

Peygamberler böylece eski tanrıları ruhlaştırdılar ve o sıra varolan kültleri manevileştirdiler. Tanrı kişileşti, fakat manevi bir an-lamda ne kadar ustaca ve süslü yapılmış olursa olsun, ağaç ve taşla-ra ayrılarak sınırlanamayan (putlara sığmayan) bir kişi durumunageldi. Artık, Amonra, Marduk ya da eski Yehova gibi kendine ta-pınan kabilenin üyeleri adına ve onların desteğiyle öteki tanrılarla yarışan birçok tanrıdan biri değildir. Sıradışıdır. Tanrılar tanrısıdır;hiç değilse ilkece yalnız Asurluların ya da Mısırlıların değil, tüm in-sanların tanrısıdır.

Ticari sihrin bir öğesi, gerçekten bugün de süregelmektedir. Çün-kü peygamber vahiylerine dayanan dinler bile, o dine bağlanmışolanlara bu ya da öte dünya için ödüller vaat ederler. Fakat bunlarartık zorlayıcı sihir ayinleriyle elde edilecek ödüller değildir; tanrı-nın teveccühü, Sümer’de olduğu gibi bira adakları sunularak ya da

 Vedalar Hindistanı’nda olduğu gibi sarhoşluk verici soma  ile sağ-

lanmaya çalışılmıyordu. Kurtuluşa ermenin yolu ahlaklı hareket et-mek, yani adalete uygun şeyler yapmak, doğru sözlü olmak, genelolarak bir kimsenin türdeşlerine karşı, çoğu toplumlarda, barbar

224

Page 226: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 226/300

Page 227: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 227/300

bilime açıldı”; bir yandan da meydan eski köylülüğün ve yeni bar-bar kabilelerin “denetlediği’5bulanık sihirsel güçlere kaldı.

Eski sihir ayinlerinden “gizemli dinler” barbar Trakya’dan ge-len şarap tanrısı Dionysos ya da Bakkhüs kültü, Orphism ve Eleusiusgizemleri ve tümü de bir örgütlenmiş bütün olarak toplumdan

çok bireylere seslenen, aralarında Pythagoras’ın ve Platon’un öğ-retilerinin de bulunduğu gizemli felsefeler doğdu. Gizemli dinler,kitleler mülksüz köylüler, madenciler ve hatta köleler için, onlarakurtuluş, maddi ve ekonomik acılarına manevi bir merhem sunanbir ideoloji getirmişlerdi. Bakkhüs tanrısal coşkunluk yoluyla tanrıylaile birleşme olanağını sağlıyordu; Orpheus, Buda gibi, doğuşlar veölüşler çemberinden kurtulmayı, Eleusius ölümsüzlüğü. Fakat kur-tuluşa varan yollar genellikle sihirsel ayinlerden geçmekteydi; doğ-

rudan doğruya totemcilikten alınan üyeliğe kabul ve arınma tören-leri, ilkin firavuna ve sonra da bunun bedelini ödeyebilecek tümMısırlılara ölümsüzlük sağlayan türden kaba barbarların verimlilikayinleri. Doğal olarak arınmadan geçmemiş, bu dinlere girmemişolanlar cehennemle tehdit edildiler. Orpheuscular sırrı öğrenenle-rin öldükten sonra gidecekleri Elysia bahçeleri ile kasvetli Tartarus’u karşılaştırdılar. Klasik edebiyatta ender olarak sözü edilirsede, cehennem korkusu beşinci yüzyıl Yunan yaşamında güçlü bir

öğeydi. Bu öğreti, İtalya ve Sicilya kolonilerinden, mezarları bazenlanetlilerin çektikleri işkence sahneleriyle süslü olan Etrüsklere geç-miştir. Fakat bu gizlemlerin amacı “taraftarlarına bir dogmalar sis-temi öğretmek değil, onları coşkuya sokmak” idi.

Felsefi mistikler ise, çok ince bir sihir yoluyla, daha kıvrak düşü-nen bir taraftarlar grubuna sesleniyorlardı. Samoslu Pythagoras (IO530 dolaylarında ortaya çıkmıştır) örneğin, yaşam çemberinden kur-tulmak için, doğrudan barbarlıktan alınan tabulara ve ayinlere ekolarak, uygar bilim ve sanatlarla uğraşılmasını öğütledi, öğrencileri,bilimsel okullardan çok barbarların gizli derneklerine ve Orpheuscuların dinsel örgütüne benzeyen kardeşlik örgütleri kurdular; bu,Demir Çağı Hindistan’ının Brahman felsefe okulları için de geçerlidir. Fakat düşün yaşamını en büyük arınma olarak gören Pythagorascılar, o arada insanı bu amaca götürecek yollar olarak gördükleri,ama aynı zamanda pratik sonuçlar da doğurmuş olan matematik,

geometri ve astronomi çalışmaları yaptılar. Bu süre içinde, İonia’dan çıkan diğer felsefeler daha dolaysız yollardan Doğa Bilimine yönelmekteydi.

226

Page 228: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 228/300

Doğa felsefesi olarak adlandırılan felsefenin kurucuları —Miletoslu Thales (P625540) ve Anaksimandros (P600530) EphesosluHerakleitos (P550475) aslında başlıca Doğu’yla ticaret ilişkilerinin ve yeni dolaşım aracının (paranın) acil duruma getirdiği toplumsalsorunlarla ilgilenmişlerdi. İlkin, hiç değilse filozoflar artık insan top

lumuyla ilişkisiz soyut bir “doğa” ile Sümer ve Mısır teologlarınınilgilendiklerinden fazla ilgilenmiyorlardı. “Yunan düşünüşünün başkonusu”, Cornford’a göre “duyumlarla bilinen dış dünya değil, il-kin hem canlı hem tanrısal olan gerçeğin, duyum üstü genişletilmişbir töz olarak temsil edilmesi...” idi. Tıpkı Sümer listelerinin derlen-mesine yol açmış olabilecek amaç gibi, onun da “amacı yeni bir alet,gerçeğin kavramsal bir modelini yaratmak”tı. Bu düşünüşe, Mezo-potamya’da olduğu gibi toplumsal düzen model alınmıştır, fakat

Tunç Çağı’na değil, Demir Çağı’na girmekte olan bir toplumun dü-zeni. Doğanın düzenini anlatmak için Yunancada kullanılan koz-mos sözcüğü, Homeros’un erken dönem Yunancasındaki klanlarısavaş düzenine sokmak ve kabileleri toprağa yerleştirmek için kul-lanılan bir kökten türetilmiştir.

Demir Çağı, aslında toplumun sorunlarını yeni bir ışık altındasundu ve bu sorunların çözümleri için farklı etkenler ve farklı araç-lar getirdi. Tunç Çağı Doğusu’nun ahlakı ve kozmogonisi, rahiplerloncalarının ya da tapınak evlerinin ortak kurgularıydı. Hindistan’daki Brahma felsefesi de bir rahipler kastı tarafından geliştirilmişti.Demir Çağı’nın Yunan felsefesi, demir aletler ve sikke para ile grubabağlılık durumundan tümüyle kurtulmuş bireylerin kişisel kurgula-rından oluşmaktaydı.

Demir Çağı felsefesinde —Yunanistan’da olduğu kadar Hindis-tan’da da birey ve toplum, “birlik” ve “çokluk” sorunu, baş sorun-

du. Gerçekten bu sorun Eski Taş Çağı’nda sürüden ilk sihirbazın or-taya çıkışıyla ufukta belirmiş, Tunç Çağı’nda tanrıkrallann ve savaşbeylerinin (topluluktan biri olma durumundan çıkıp) bireyliğe ve“ruh”a kavuştuklan zaman açıkça fark olunur bir duruma gelmişti.Fakat tam olarak ancak korsan kaptanların, gemi sahibi tacirlerin, paracambazlarının ve tiranların Demir Çağı toplumunda doğmuştu.

 Yani Tunç Çağı kurgusal düşünüşü, doğayı bir bütün olarak elealmıştı. Çünkü bu çağda toplum da tanrısal monarka bağımlı bir

bütündü ve tapınak mülkü de tanrı evi halkının ve tanrısal başkanının çıkarları için ortaklaşa işletilen bir bütündü. Fakat Demir Çağıfelsefesi, toplumun bireylere, şehir topraklarının özel mülklere ve

227

Page 229: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 229/300

mülkiyetlere bölünmüş olduğu gibi, doğayı da parçalara böldü.İonia’da Anaksimandros niteliksel farklılıkları “yoğunlaşma ve in-celeme” ilkeleriyle, yani siyasal statüdeki farklılıkların vatandaşlarınmülk niteliklerine dayanması gibi niceliksel olarak açıklamış bulunu- yordu. Nihayet, İÖ 500420 arasında atomcular, Melitoslu Leu

kippos ve Abderalı Demokritos, tıpkı yeni değişim aracının servetibirbirlerine yapışık olmayan parçalara sikkelere ayrılışı gibi, dışdoğayı çözmek için onu bölünmez parçacıklara, “atom”lara ayırdılar.Böylece modern kimya ve fizikte önemli bir keşif araçı olduğu or-taya konan atom teorisini yaratmış oldular.

 Yunan düşünüşünde gerçekten ayırıcı olan özellik, filozofların,eskilerin bilgeliğine ya da tanrısal vahiylere değil, tekrar tekrar ortaktecrübenin olgularına ve zanaatlarını uygulamalarına başvurmuşlar-

dır.Doğa filozofları doğa olgularını canla başla gözlemlemiş ve bu

gözlemlerini sistemleştirmjşlerdir. Anaksimandros balıkların ve hay- vanların davranışlarının doğru gözlemlerine dayanan bulanık bir or-ganik evrim görüşünün ana çizgilerini çizdi. Kolophonlu Ksenophanes (İÖ 565475) fosilleri inceleyip bunların ne olduklarını doğruolarak açıkladı. Ayrıca doğa filozofları gözlemlerini sınırlı bir çaptaolsa bile Tunç Çağı’ndaki öncellerinden daha fazla ölçüye vurdular;

sikke paralar, Yunan toplumuna, sınıfsal derecelemeyi bile Tunç Çağı’nın sikke biçimine sokulmamış parasından daha doğru olarakölçme olanağı vermemiş miydi? Lirin tellerinin uzunluğunu ölçerekPythagoras (ya da onun öğrencilerinden biri) yalnızca müzik teori-sinin temellerini atmakla kalmadı, aynı zamanda uyumlu dizileri)dediğimiz matematik niteliklerin keşfedilmesine de yol açmış oldu.

Fakat Yunan filozofları yalnızca kendi gözlemlerine dayanmakzorunda değillerdi; bilindiği gibi Babil’de Mısır biliminin gerçek ba-şarılarını öğrenmişlerdi. Aritmetikte, geometride ve astronomide

 Yunan bilimi NiPde ve Fırat'ta atılan temellerin üzerine kurulmuş-tu. İlk doğa filozofu olan Thales’in soyca yarı Fenikeli olduğu veMısır’da geometri çalıştığı söylenir. Pythagoras’ın da geometri bil-gisini Mısır’da öğrendiği söylentisi vardır.

Pythagoras’la öğrencilerinin, gerçi çoğu kere gizem, sihir araştır-maları için olsa bile matematikle uğraştıkları kesindir. Sümerlilerin

Uyumlu diziler, 1/ 1, 1/ 5, 1/ 9, 1/ 13 gibi paydaları aritmetik diziyle gelişen dizilerdir.

(çn0

228

Page 230: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 230/300

bir şeyin “doğa”sim onun adı söylenerek kavranılabileceğine inanmış olabilecekleri gibi, Pythagoras da şeylerin “doğa”sının şu ya dabu yolla sayılarla belirtilebileceğini düşünmüş görünmektedir; ne deolsa, o devrin Yunanistan’ında, bir insanın toplumdaki işlevi vedolayısıyla “doğa”sı, sahip olduğu sikkelerin sayısına göre resmen

saptanıyordu. Aynı zamanda, sayıların kararlı ve birörnek özellikle-ri, toplumun yapısının açıkça bir değişme durumunda olduğu birdönemde, insanların sığınabileceği sürekli ve değişmez bir düzenin varlığını ortaya çıkarabilecek şeyler olarak görünüyordu.

Ne olmuş olursa olsun, sayıların birçok ilginç ve garip özellik-leri keşfedildi. Buluşlar birtakım sihirli özellikleri açıklıyor gibi gö-ründü ve bu sihirli niteliklere sahip olan sayılara Pythagorascılar ta-rafından “dost sayılar” gibi tuhaf adlar verildi. Fakat, diziler ve

benzeri şeyler şöyle dursun, bunların bile çağdaş olasılık kuramında yararlı oldukları ortaya çıkmıştır.

Bununla birlikte Yunanlılar, hantal sayısal işaretleme sistemle-rinden dolayı, salt aritmetikte fazla ilerleyemediler. Pratik muhase-be işleri için olasılıkla Fenikeliler tarafından icat edilmiş ve bugünhalen Rusya’da ve Doğu ülkelerinde (ve bilardo salonlarında) kul-lanılan hesap tablosunu, yani “abaküs" (“abak”ı) kullandılar. Fakatne abak ne de abakta elde edilen sonuçları yazmak için geliştirilmişolan sayı işaretleri, onları yüksek matematiğe götürdü. Yunanlılarörneğin, kesirlerde, Mısırlılar gibi payları birli kesirlerle sınırlıydılar.Bu engeli geometri kullanarak aştılar. Geometrinin de salt sayı gibisürekli ve değişmez bir düzen gösterdiğine inanıyorlardı.

 Yunan geometricileri, Doğulu öncellerinin bildikleri doğrularıgenelleştirdiler. Örneğin, Pythagoras 3, 4 ve 5 ya da 5, 12 ve 13 oran-larında düğümlenmiş bir ipin yardımıyla doğru bir dik açı çizme

 yöntemini Mısırlı mimarlardan öğrenmiş olabilir (antik yazarlar har- pedotîaptaidzn, yani ip düğümleyicilerden söz etmektedirler); bu yön-temin aynı sıralarda değilse bile bundan pek az sonra Hindistan Brahmanlan tarafından sunakların yapımında kullanıldığı açıktır. Öte yan-dan Babillilerin, İÖ ikinci binyılda, kenarları bu oranlarda olan birdik üçgende dik açının karşısındaki kenar (hipotenüs) üzerine çi-zilmiş karenin, bu dik açıyı meydana getiren kenarlara çizilen ka-relerin toplamına eşit olduğunu bilmeleri olgusu da buna eklenmek-

tedir. Sonra Pythagoras, bu geometri kuralının, okullarda kullanılagelen herhangi bir dik üçgenin hipotenüsü üzerine çizilen karenindik açıyı meydana getiren karelerin toplamına eşittir yolundaki ve

229

Page 231: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 231/300

hâlâ, olasılıkla yanlış olarak “Pythagoras Teoremi” diye anılan biçi-mini kuran kimse olarak bilinir.

 Aslında Yunan geometricileri “salt geometri” ile yani laboratu var deneyimleriyle kum üzerine şekiller çizmek ya da sicim kullan-makta ve küreleri, küpleri, konileri keserek, her üçgen ya da yapabil-

dikleri başka bir şekil için geçerli olan değişmez özellikleri buldular.(Bir teoremin kanıtlanması, örneğin, “ABC olarak herhangi bir üç-geni alalım...” sözleriyle başlar ve sonra sizi onun üzerinde birtakıminşalar yapmaya yöneltir.) O zaman, bu özelliklerin tüm üçgenler yada diğer şekiller için doğru olduğu sonucuna varılır. Böylece tüme-

 varım yoluyla, birçokları Babillilerce ve Mısıriılarca bilinen gözlem-lerden genellemeler yaptılar ve aynı türden yeni geometrik bağıntı-lar buldular.

Bunların yardımıyla Yunanlılar, asamlar (tam miktarı belirtilme- yen nicelikler) ve diğer irrasyonel sayılar (örneğin 2) için yaklaşık tu-tarlara varmak ve BabiIIilerin çözemedikleri ikinci dereceden denk-lemleri çözmek olanağına sahip oldular. Aynı zamanda yıldızlarıngökte, insanlar tarafından laboratuvarlarda pergellerle resmedilebilecck şekiller çiziyor gibi göründüklerini ve geometrik kurallarınuygulanmasının, yıldızların göklerdeki, gemilerin denizlerdeki yerle-rinin ve güneş saati kesimlerinin daha doğrulukla saptanmasında

kendilerine yardımcı olacağını buldular. Geometrik şekillerin yardı-mıyla mühendisler, altıncı yüzyılda Samos’ta (Sisam Adası’nda) ya-pıldığı gibi, bir dağın altından su taşıyacak yarım kilometre kadaruzunluğunda bir tüneli planlayabilmişlerdi.

Bu nedenle, yukarıda sözü edilen buluşların sihirsel ya da mistikamaçlar peşinde koşulurken yapılmış olması önemli bir sorun çı-karmadı. Gene de bunların kaynaklarının zararlı etkileri hâlâ sür-mektedir. Yunan filozofları, matematiğin “evrensel” doğrularının ken-dilerine tarihsel olayların değişen panoramasının yanında değişmez ve ebedi bir gerçek gösterdiğini, geometrinin tıpkı bir Sümer tapı-nağı ya da Mısır piramidi gibi zaman içinde değişmeyen doğanınbir modelini vereceğini düşündüler. Nitekim, Platon gibi bazı Yu-nan filozofları geometrinin doğrularının, deneysel olgulardan in-sanların çizdikleri ve yaptıkları şekillerden çıkarsanmış doğrular de-ğil, akıl ile kavranan ideal üçgenlerin (üçgen idealarının) “anımsa-

maları” oldukları sonucuna varmışlardır. O zamandan beri idealistfelsefenin peşini bırakmayan gözlemlerden bağımsız, idealardan olu-şan duyum üstü ebedi bir dünya teorisi bu karıştırma üzerine ku-

230

Page 232: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 232/300

ruldu. Fakat Einstein’a ve Danvin’e rağmen, günümüzün deneyimci bilginleri bile, salt matematiğin modellik edebileceği ebedi, değiş-mez, tarih dışı bir gerçeği aramaktan vazgeçmeye pek istekli görün-memektedirler.

 Yunanlılar da, diğer çiftçi halklar gibi her şeyden önce bir tak-

 vim düzenlemek için astronomiyle uğraşmak zorundaydılar. HattaİÖ 700’den önce, Hesiodos’un “İşler ve Günler” adlı şiiri, tarım-sal işlemlerin rehberi olarak yıldızların rolünü ve bu kır bilgisininilk kez edebi bir biçime dökülüşünü gösterir. Fakat Yunanlılar aynızamanda denizci bir halk olmak zorunda kalmışlardı. Pusulanınolmayışından dolayı hangi yöne dümen tutacaklarına karar vermekiçin yıldızlara dayanmaktan başka çareleri yoktu. Bu yüzden yıldız-ları doğru olarak gözlemlemeleri için ortada çok pratik bir neden

 vardı; ayrıca, hep aynı tapınakta duran bir rahibin gözlemlemeye-ceği olguları fark etme olanağına sahiptiler.

Sözgelimi, bir denizci güneye doğru gittikçe Kutupyıldızının ufka yaklaştığını fark edecektir. Kutupyıldızının yükselişini (açı olarak)ölçerek, Akdeniz’den kuzeyden güneye doğru giderken ne kadar yol almış olduğu yolunda bir fikre ulaşabildi.

 Yıldızlar üzerindeki çalışmalarında Yunanlılar, hiç kuşkusuz ay-nı zamanda Babillilerin ve Mısırlıların derledikleri sonuçlardan da yararlandılar. İkinci binyılda Babilliler büyük bir yıldızlar kataloğudüzenlemişler. Bu kataloğun kopyaları merkezi Küçük Asya’dakiHitit başkentinin krallık kitaplığında yer almıştı; demek ki, bu kata-loğun içindeki bilgiler İÖ 1200’den önce Ege’ye doğru yayılmıştır.İÖ 1100’den sonra bu yıldızlar listesi Asur’da yeniden gözden ge-çirildi, 800’den sonra ise Babil metinleri, bizim “Ekvator koordi-natlarımıza benzer bir sistem üzerinde, yıldızların göklerdeki ko-

numlarını ve güneşe yakınlık durumlarını göstermeye başlarlar. Ay-rıca, İÖ 747’de başlayarak Babilliler, bizim İsa’nın doğuşunu tak- vimimizin başlangıç noktası olarak alışımız gibi, yılları, üzerinde uy-laşılan sabit bir noktadan hesaplamaya ve olayları “NabonasserDevri”nden itibaren tarihlendirmeye başladılar. Ondan sonra yer- yüzü olayları gibi gökyüzü olayları da en iyi olarak “Kral N.’ninn’inci yılı” biçiminde tarihlendirildi.

Bu şekilde derlenen verilerle Babil astronomlan, Güneş’in, Ay’ın

 ve gezegenlerin birbirlerine göre alacakları durumları önceden he-saplama olanağını buldular; bir başka deyişle, tutulmaların ne za-man olacağını önceden söyleyebildiler. Bu konuda Thales’in, (be-

231

Page 233: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 233/300

şinci yüzyılın başlarında Herodotos'a kadar dayanan bir geleneğegöre) İÖ 585 yılındaki bir Güneş tutulmasını hemen hemen ke-sinlikle önceden haber verdiği söylenir. Onun bu kehaneti saltkendi gözlemlerine dayanmış olamaz, bu nedenle, olasılıkla tüm-dengelimlerini (çıkarsamalarını) Mezopotamya'dan alınmış verilere

dayandırmıştı.Thales'in başarısı, elbette onun ya da hocalarının Güneş ve Aytutulmalarının “nedenlerini” anladıkları anlamına gelmez. Tutulmaolayının nedeni Klazomenaili Anaksagoras (İÖ 500430) tarafın-dan bir yüzyıl sonra açıkça ortaya kondu. Bu açıklama yeni geo-metrinin, gözlemlerin doğru olarak ölçülmesine ve kaydedilmesineuygulanışı yolunda, tümüyle Yunanlılarca gerçekleştirilmiş bir geliş-menin eseridir. Bazı Yunanlılar, göksel cisimleri bir tanrının arabası

 ya da doğaüstü bir kaderin simgesi olarak görmek yerine (ya daböyle görmeye devam etmekle birlikte, onun yanı sıra) uzaklıkları ve ağırlıkları ölçülebilecek şeyler olarak görebilecek kadar kendile-rini geleneksel boş inanlardan kurtarmışlardı. Bununla birlikte, IÖ450 dolaylarında Anaksagoras, demokratik Atina'da, tanrılara saygı-sızlık suçundan mahkûm edilmiş ve 413’te Atina generali, Ay tutul-ması kötü bir alamet olarak karşısına çıktığı için hayati bir askeriharekatı bir ay geciktirmişti!

Öte yandan bilimsel astronomi, matematik bir coğrafyaya yolhazırlıyordu. Uygarlaşmış dünyanın sınırlarının muazzam ölçülerdegenişlemesi ve bu dünya içinde bir uçtan öbür uca ilişkilerin yo-ğunlaşmasıyla Demir Çağı'nın insanları, üzerinde yaşadıkları gezegenhakkında o zamana kadar bildiklerinden fazla şeyler bilmek ihtiya-cını duydular. Fatihler, generaller, tacirler ve denizciler, yalnızca hangihalkları ve toprakları fethedip, hangi ülkelerle ve haklarla ticaret ya-pabileceklerini değil, aynı zamanda onlara nasıl gideceklerini, on-ların ne kadar uzakta olduklarını da bilmek istediler. Asur ve Perskamu görevlileri, yolları ve uzaklıkları belirten güzergâh planlarıçizdiler. Kısa bir süre için yeniden canlanan Mısır’ın firavunları dı-şarıya keşif heyeti gönderdiler; bu heyetlerden biri Ümit Burnu’nudolaşmış ve batıya dçğru ilerlerken güneşi sağında görünce hayret-ler içinde kalmıştı: Her şeye inanmaya hazır olan Herodotos bu hi-kâyeye inanmayı reddeder!

Bu şekilde toplanmış olan bilgilerin çoğu, Doğu monarşileriningizli arşivlerinde ya da özel tacirlerin veya bazı şehirlerin ticaretsırları olarak saklı kaldı. Fakat yeni bir gezici Yunan filozofları sı

232

Page 234: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 234/300

m fi, orada burada buldukları kırıntıları toplayıp, bunlara kendi göz-lemlerini eklediler. Bu tür bilgileri, yeni yolculuk kolaylıklarındangezi, iş ya da zevk için yararlanmak isteyen geniş bir çevreye satabi-liyorlardı. Anaksimandros’un ilk Yunan haritasını yaptığı söylenir.Bazıları, hatta, bu konuda bildiklerini, okuma bilen yeni halkın ya-

rarlanması için yazıya döktüler. Bunun sonuçları, hem tamamlayıcı yapıtların hem de astronominin ve yerküre geometrisinin yardımıy-la bir matematik coğrafyanın temellerinin atıldığı bilimsel incele-melerin ortaya çıkmaları oldu.

Demir Çağı’nın uygulama bilimleri alanında sağladığı gelişmelerucuz metal aletlerin eseriydi ve yeni sınıfların ihtiyaçları sayılamaya-cak kadar fazlaydı. Bu sınıflar o zamana kadar yeni bilgi aktarma yöntemleri geliştirememişlerdir. Alfabenin varlığına rağmen, zanaat

bilgisi genellikle yazıya dökülmedi ve bu nedenle de tam bilimselbir bilgi durumuna gelemedi. Atinalı çömlekçilerin meslek gelenek-leri, örneğin, onlara hâlâ ocaktaki kapları çatlatan cinden sakınmayı ve ocağın üzerine bu cini kaçıracak bir gorgonH maskesi asmaları-nı öğretmekteydi. Zanaatçılığın okuryazarlıkla ilişkisizliği, olasılıkla,mekanik sanatları eskilerden beri aşağı görüşün eseriydi (yine de za-naatçılar imzalarını pekâlâ atabiliyorlardı). İstisnalar bunun böyleolduğunu gösterir.

Sihirbazın olduğu gibi, tıpadamının **) zanaat bilgisi de TunçÇağı’nda bile yazıya dökülmüş ve bu uygulama Demir Çağı’nda dasürmüştü. Doğu okullarında bu skolastik gelenek, hastalığın, kötüruhların zapt etmesinin eseri olduğu yolundaki sihirsel teoriyi sada-katle korudu. Asurlular cinlerin kovulması için düzenlenmiş Sümer

 ve Babil reçetelerine yalnızca birkaç yeni dua ve ilaç eklediler. Yunanistan'da da Asklepios gibi, tapmaklarında mucizeli tedaviler yapan iyileştirici tanrılar vardı. Fakat tapınakların dışında, bir detıpadamının sihir takımlarını bir yana bırakan, ama onların ilaçla-rını alan ve el hüneriyle kimyasal çarelere dayanan özel hekimlerokulu gelişti.

Khioslu (Sakız Adalı) Hippokrates (İÖ 460350) ile başlayanelimizdeki yazılara bakarak, Yunan tıp geleneğinin cinbilimden (de

Gorgon, Yunan mitolojisinde kendine bakan kimselerin taş kesildiği söylenen yılan 

saçlı üç kadından biridir (ç.n.)1) Tıpadamı (medicineman), ilkel halklar arasında hastaları ilaçlar, sihirler ve büyü-

lerle iyileştirmeye çalışan kimsedir (örneğin Şamanlar), (ç.n.)

233

Page 235: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 235/300

monoloji) kurtulmuş bulunmasının ve'Asur’un ve Mısır'ın tümüyle yabancı olduğu, hastalık belirtilerini gözlemleyip kaydetmiş olması-nın nitelediği sonucuna varılır. İÖ 500’den önce bile Yunan tıbbıöylesine büyük bir ün kazanmıştı ki, Darius, sarayına bir Yunandoktorunu çağırarak kraliçesini tedavi ettirmişti.

Tarım, Demir Çağı’nda da itibarlı bir işti ve hem Yunanca hemde Fenike dilinde bilimsel çiftçilik üzerine kitaplar yazılmıştı. HattaİÖ 700’den önce Hesiodos, pratik botanik, jeoloji ve zooloji uygu-lamaları için, mesellerle dolu bir çiftçi takvimini nazım biçimine sok-maktaydı. Bu tarihten sonra denizaşırı ülkelere yapılan göçler ve uz-manlaşmış çiftçiliğe yönelme, tarım alanında geleneksel uygulama-ları yıktı ve yeni deneyimleri zorunlu kıldı. İtalya’ya ya da Kuzey Afrika’ya getirilip yerleştirilmiş bir Fenikeli ya da bir Yunanlının

 yeni toprakların ve iklimlerin kendisiyle birlikte getirdiği tohumlar,aşı kalemleri ve genç hayvanlar üzerindeki etkisini fark etmemesihemen hemen olanaksızdı. Tecrübe, Lübnan’dan getirilen bir bağkütüğünün Vezüv yamaçlarında ya da Ron Vadisi’nin ovalarındafarklı üzümler verdiğini gösterdi. Toprakların ve bitki ve hayvancinslerinin birbirleriyle oranlanmaları ve seçilip ayıklanmaları kaçı-nılmaz oldu. Ayrıca, daha önce açıklamış olduğumuz genel yayıl-manın bir parçası olarak, yeni yöntemler gibi yeni bitkiler ve hay-

 vanlar da getirildi; Perslerin 490’da Yunanistan’ı istila ettikleri za-man yoncayı Akdeniz’e tanıtmaları böyle olmuştu. Buna karşılık ken-dileri de pirinç tarımını Hindistan’ı fethettikten sonra öğrendiler.

Bu tür deneysel (deney ürünü) sonuçların karşılaştırılması ve ya-zılı, dolayısıyla soyut ve akışkan bir tarım bilimi geleneğinin ortayaçıkışı, büyük toprak sahiplerinin elkitapları istemelerinin kışkırttığıbir sonuç olabilir; Kartacalılarda “aristokrat çiftçiler” için yazılmışelkitapları vardı.

Fakat çiftçiler ve hekimler tarafından uygulamaya ilişkin amaç-larla toplanan veriler, Yunanistan’daki oturup düşünecek boş za-mana sahip yeni doğa filozofları sınıfına modern bilimsel botani-ğin, jeolojinin temellerini atma olanağı sağlamıştır. Onların yapıtla-rı, Sümer listelerinden, ilkin yalnızca isimler sıralamak yerine doğrutanımlamaları içermeleri bakımından ve ikinci olarak da çok dahageniş bir eğitim görmüş çevrenin gözlemleri üzerine kuruldukları

için ayrılırlar. Sınıflandırmaları da (artık) uylaşımsal isim sözcükleri-nin ya da yazı işaretlerinin benzerliğine değil, bitkilerin, madenlerin ya da hayvanların gerçek ve çoğu kez anlamlı benzerliklerine dayan-

234

Page 236: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 236/300

dığı için daha “bilimsel”di. Bu sonuçlar en iyi biçimde İÖ 321’deölmüş olan Aristoteles’in verdiği derslerden çıkarılabilir.

Klasik dönemin bir anlamda tüm felsefi ve bilimsel eğilimleri Aristoteles’te doruğuna ulaşır. Geniş bir ilgi alanına ve ansiklope-dik bir bilgi genişliğine sahip biri olarak Aristoteles, bilgi teorisi,

mantık, ahlak, politika, psikoloji, matematik, astronomi, coğrafya,botanik, zooloji, anatomi, kimya, fizik ve meteoroloji konularındadersler verdi. Geniş Aristoteles külliyatı, bu derslerin yazar ya daöğrencileri tarafından düzenlenmiş notlarını ve Aristoteles’in olupolmadıkları tartışmalı kitapları da kapsar. Biçimsel mantığın, pozitifpsikolojinin, karşılaştırmalı anatominin ve sistematik biyolojinin biröncüsü olarak, Aristoteles’in daha sonraki dönemlerin bilimine çokdeğerli katkıları olmuştur.

 Aristoteles, kaçınılmaz olarak, örneğin, göksel cisimlerin bozul-maz varlıklar olduklarını ve Güneş’in Dünya çevresinde döndü-ğünü iddia ederken, bitkilerde cinsiyetin varlığını yadsıyarak onlarınkendiliklerinden ürediklerini söylerken ve aklın yeri olarak kalbi gös-terirken, hatalara bazen aptalca hatalara düşmüştü. Onun ve bi-zim talihsizliğimiz, otoritesinin, Helenistik ardılları arasında, bazıdurumlarda teorilerinin gözlemlenen olgulara ters düştüğünde bile,olguların değil, teorilerin doğru kabul edileceği kadar büyümüş ol-masıdır. Ortaçağda Aristoteles’in sistemi, tüm kusurlarıyla birliktegerçekten Katolik kilisesinin resmi kutsal görüşleri içine alınmıştır.Skolastik bilginler, deneyden çok, Aristoteles’e başvurdular; kilise,benimsemiş olduğu Aristoteles’in öğretisine ters düştüğü için Kopernikus’un güneş merkezli sistemini mahkûm etti. Oligarşinin hız-lı bir taraftarı ve kölelik kurumunun savunucusu olarak Aristoteles,öğrencilerinin ve koruyucularının içinden geldiği sınıfın sözcüsü ve

şehirdevleti ekonomisinin onun zamanında tümüyle su yüzüneçıkmış olan çelişkilerinin kurbanı olarak görünmektedir.Tapınaklarda araştırma kurumlarına sahip olmasına rağmen bili-

min Tunç Çağı’ndaki durgunluğuyla karşılaştırıldığında, Yunanistan’daİÖ 600450 arasında sağlanan gelişme göz kamaştırıcıdır. Ayrıca,bu gelişme, zengin devletlerin ya da din örgütlerinin başka işlerdeçalışmadan yaşayabilmeleri için boş zaman sağladıkları yazıcıların

 ve rahiplerin değil, geçimlerini ya da kendi emekleri ya da kendileri-

ni koruyan kimselerin ve öğrencilerinin cömertlikleriyle sağlayanözel kişilerin eseriydi.Bununla birlikte, hiç değilse 500’den sonra, salt bilim için göste

235

Page 237: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 237/300

rilcn hu büyük çaba, çağdaş kuramın İS 1600’den önceki çiçekle-

nişinde olduğu gibi, insan yaşamını zenginleştirmekle ve teorilerinişlemsel doğruluklarını güvencelemekle kalmayan, aynı zamanda yeni buluşlar için araçlar sağlayan teknik icatlarda anlatımını bulma-mıştır. Bunun tersine, tarım ve askeri mühendislik dışında, doğa fel-sefesi, Yunan şehirleri zenginleştikçe, servet daha az*sayıda kimse-lerin elinde toplandıkça ve kölelerin sayısı arttıkça, pratik yaşamdangitgide daha fazla uzaklaştı.

Doğa filozoflarını sofralarına davet eden (ve bu filozofların da

kendilerine sığınmak zorunda oldukları kimseler olan) zengin kölesahipleri ve toprak beyleri, emekten tasarruf sağlayan araçlar iste-miyor ve zanaatçılığı aşağılaştırıcı (banausik) ve kölece bir iş olarakküçük görüyorlardı. Salt bilgi uğruna ya da “en büyük arınma” yoluolarak soyut bilgi peşinde koşmak, bu adamların avunma yolu ol-du; çünkü köleleri kendilerini her türlü verimli iş yapma zorun-luluğundan kurtarmıştı, ama Atina meclisindeki bayağı zanaatçılar

 ya da öteki şehirlerin eşit ölçüde bayağı tiranları, onları devleti yö-

netme görevinden uzaklaştırmış bulunuyordu.Sonra, birbirleriyle çatışan birçok şehirden birinin sadık vatan-

daşı olan özel tacir, sırlarını düşmanlarına ya da rakiplerine vererekkendisine ihanet edebilecek herhangi bir kozmopolit bilgine kendicoğrafi ve astronomik gözlemlerini anlatmaktan çekinecektir. Ay-rıca kölelik gerçek bir insan bilimine ve böylece bilimsel tarihe ola-nak vermiyordu. Kölelik kurumunu haklı göstermek için Aristote-les “doğal kölelik” öğretisini öne sürdü. Bu, aslında, Yunanlı dışın-

da hangi ırktan olursa olsun, bir kimsenin varlığını ortaya koyma yolunda yapabileceği en yüksek iş, kibar Yunanlıya akıllı bir alet ola-rak hizmet etmektir, demeye gelir. Uygarlık yaratmış olan Samiler ve Mısırlılar ve onu yeniden yaratan Kcltler, Tötonlar ve Yahudilerböylece bir kalemde köle halklar olarak etiketlenip bırakılmışlardır.

Sonra bir de Farrington'un öne sürdüğü gibi, düşünme ve öğ-retme özgürlüğünün mülk sahibi sınıfların çıkarı uğruna ve bu sı-nıfların devlet içindeki nüfuzlarıyla bilinçli olarak sınırlandırılmışolması var. Doğa filozoflarının eleştirici tutumları, kuşkusuz, mev-cut düzenin dinsel inançlarını, boş inanlarını ayakta tutan destekleri-ne yöneltilmiş bir saldırıydı. Ekonomik sistem gelişip güçlenirken,böylece servetteki mutlak artışlar servet dağılımındaki eşitsizliklerigözlerden saklarken, bu eleştiriler hoşgörüyle karşılanabildi. Fakat450’den sonra piyasa artık eski hızıyla genişlemiyordu; bir yandan

236

Page 238: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 238/300

tefecilikten ve köle sahipliğinden edinilen karlar, öte yandan savaş-larda küçük çiftçilerin çökmesi ve işgücü pazarının kalabalıklaşma-sı, zenginlerle fakirler arasındaki karşıtlığı açık olarak gözler önünesermekteydi. Birçok şehirlerde kargaşa baş göstermişti bile. Dör-düncü yüzyılda, borçların yok sayılması ve toprakların yeniden bö-

lüşülmesi yolundaki istekler yaygınlaşıp müzminleşti.Bu koşullar içinde sağcı filozoflar mevcut düzenin sürdürülmesiiçin boş inan desteklerinin değerini kavradılar. Platon, vatandaşlara“bir asil yalancın öğretilmesini içtenlikle öğütler. Daha sonraki birtarihte, Polybios, Roma aristokrasisini başarısından ötürü övmekte-dir. “Roma ululuğu”, onun söylediğine göre, “boş inançlara dayanır.Boş inanlar, insanları korkutmak üzere hayal gücünü harekete geçir-mek için her türlü yola başvurularak, Roma’da kamusal ve özel ya-

şamın her yanına sokuldu. Çünkü her devlette kitleler kararsız, yasa-dışı isteklerle, akıldışı öfkelerle ve şiddet tutkusuyla doludur. Ya-pılabilecek tek şey onları görülmeyen varlıkların ve benzeri şeylerinkorkularıyla denetim altında tutmaktır. Eski insanların kitlelere,tanrı ve öte dünya hakkında görüşler sunmaları, başka bir şeyin de-ğil, bilinçli bir amacın eseriydi. Farrington da, aslında Anaksagoras’ın “tanrılara saygısızlıkla ve sonra Sokrates’in “gençleri boz-makla suçlanıp mahkûm edilişlerini, özellikle bir fikir ve görüşlere yöneltilen eleştirilerin hoşgörüyle karşılanmayışının somut örnekle-ri olarak gösterebilmektedir.

Her ne olursa olsun, klasik Yunan biliminin gelişmesi, aslındaklasik “polis”e (şehirdevletine) özgü ekonomik ve toplumsal ko-şullarla sınırlanmış durumdaydı. Aynı sınırlılıklar klasik sanatı daetkilemiş olabilir.

Üçüncü binyılda (bilim ve sanat alanlarında) kurallar biçimindesaptanan uylaşımlar, Tunç Çağı boyunca değişmeden kalmıştır; yeniteknik süreçlerin getirilmesi ve üslupların değiştirilmesinden başkabir şey yapılmadı. Demir Çağı’nın doğuşunda bile, şimdi yeni mal-zemelerin örneğin perdahlı tuğla ve kiremitlerin etkin bir biçim-de kullanılabilmesine rağmen, geçmişin saygıdeğer ve kutsanmışgelenekleri, farklı “ırklar”dan olmakla birlikte, aslında aynı toplum-sal sınıflardan gelen tüketicilerin zevklerine egemen olmakta de-

 vam ettiler.

 Yunanlılar IÖ 700 dolaylarında, geometrik çağın değişmek bil-meyen barbar süsleme stillerini bırakarak, Fenikelilerin ikinci bin yılda yaptıkları kadar başarıyla Doğu sanatının tutulmuş modçlle

237

Page 239: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 239/300

rini kopya etmeye başladılar; fakat her zaman geometrik stilin ayırtedici niteliği olan dengelilik ve aşırılıktan kaçınma tutumundan tü-müyle ayrılmamaya dikkat ettiler. Sonra, klasik ekonomi geliştikçe ve genişleme sonucunda malın değerini bilen alıcılardan oluşan pa-zar olanaklarının artmasıyla, klasik biçimlerden uzaklaştılar.

Heykeltıraş ve ressam, artık rahip loncalarının ve despot saray-larının koruyuculuğuna bağımlı olmaktan çıkmıştı. Bu nedenle, ar-tık en kârlı ve en şerefli işleri, tanrı tarafından belirlenmiş ve sihirsel etkinlikleri bulunan, din adamlarınca yürütülen geleneğe uygunbiçimde putlar yapmak değildi. Hâlâ sihirsel bir işlev görmekte olantanrıkralların portreleri artık insan biçimini çizmede kullanılan öl-çütler sayılmıyorlardı. Heykeltıraşlar, şehirler ya da özel kişilerce,atletlerin ve savaşçıların ya da artık yaşamayan yakınlarının (akra-

balarının) heykellerini yontmakla görevlendirildiler. Bu kimselerintanrılık bir özentileri olmadığı gibi, heykelleri de sihirsel bir niteliktaşımıyordu. Böylece kutsal biçimleri bırakmak ve ne görmüşlerseonu anlatmak serbestliğine kavuşmuşlardı. Bu arada sık sık yapılan jimnastik yarışmaları da onlara, Doğu’da pek yaygın olmayan, insa-nı çıplak görme olanakları veriyordu.

İşte bu şekilde Yunanlılar, yazılı tarih öncesi döneminin Hindistanı’nda yaşamış olan adlarını bilmediğimiz ustalardan beri, insan

biçimini doğal durumuyla sunan ilk sanatçılar oldular; hatta tanrıla-rı bile aynı anlayışla yapıp çizmelerine izin verildi. Böylece, beşinci

 yüzyıl Yunanlıları portrede zamanımızda bile hiç değilse genelolarak benimsenen güzellik kurallarını koymuş oldular.

Mimarlar da, barbar atalarının ahşap yapılarını ülkelerinin se- vimli mermer yapılarına dönüştürürlerken, büyük bir olasılıkla Mı-sır ve Asya modellerinden esinlenmişlerdi. Fakat, kuzey ülkelerininkapalı göklerinin altında kirli taşlardan yapılmış kopyaları her nekadar sıkıcı görünse de, Akdeniz güneşi altında, hatta yıkıntıları bileanlatılamayacak güzellikte görünen mimarlık biçimleri yarattılar.

 Aynı şekilde, edebiyat alanında, tanrıların ve kralların savaşlarınıanlatan destanlar Asya ve Mısır saraylarında okunmuşlardı; Tunç Ça-ğı tapınaklarında sihir temsilleri oynandı; HintAvrupalıların barbarataları vezinli nazımlar düzenlediler. Fakat Mykene kahramanları,nın saraylarında ozanlar tarafından okunan destan şarkılar dışında,

Demir Çağlı, “Homeros” denen biri, yalnızca olayları ve olaylarıngeçtiği sahneyi anlatmakla kalmayıp, İonia aristokratlarının ve plütokratlarının hoşuna gitmek için, insanların kişiliklerini de açıklayan

238

Page 240: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 240/300

destanlar yarattı. Altıncı yüzyılın aristokrasisi ve tüccar tiranları içinmüziklidanslı koro türü ortaya kondu. Nihayet demokrasi döne-minde vatandaşlar için koro şarkıları ve destanlar, artık sihir amacıtaşımayan oyunlar olarak kamu önünde oynanmak üzere birleştiril-mişlerdi. Bu şekilde mükemmelleştirilen edebi kalıplar yalnızca da-

ha sonraki dönemlerin AvrupalIlarına değil, aynı zamanda Perslere ve Araplara ve belki de Hintlilere örneklik etmiştir.Fakat Yunan sanatının en özgün yaratıcı dönemi İÖ 400’den

önce sona ermişti. Çökme belirtileri, kesinlikle bazı bireylerin ser- vetlerinin her zamankinden büyük ve kölelerin toplam nüfusa oranlasayıları artmış olmakla birlikte, ekonomik yayılmanın yavaşladığı,genel refah düzeyinin gerilediği ve gerçek ücretlerin düştüğü sıradaufukta belirdi.

Klasik Yunan heykeltıraşçılığını, bize en ünlü ustalar tarafından yontulmuş tanrı heykelleri değil (bu heykeller yitmiştir çünkü), da-ha sınırlı olanaklara sahip müşteriler için daha sıradan sanatçılarca yapılan mezartaşları ve benzeri yapıtlar temsil etmektedir.

 Yunan resmini, ünlü sanatçıların tapınaklarındaki ve kamu yapı-larındaki resimlerden değil buralardaki resimler de mahvolmuş-tur halkın tüketimi için fabrikalarda kitle halinde çıkarılan ve en-der olarak vatandaş ve bazen köle olan zanaatçılar tarafından yapı-

lan vazolar üzerindeki desenlerden tanıyoruz. 500’den sonra, köle-lerin sayısı arttıkça, diğer zanaatçıların toplumsal ve ekonomik sta-tülerinin gerilemesi gibi, bu zanaatçıların toplumsal ve ekonomikstatüleri de geriledi. Dördüncü yüzyılda Aristoteles bir müzikçinin(flütçünün) mesleğini, tipik bir aşağılık (banausik) iş olarak gösterir.

 Yunanpolisleri, dünyasının siyasal ve ekonomik yapısındaki çelişkilerin yıkıcı sonucu, kendini İÖ 400'den sonra tam anlamıylaortaya koydu. Rostovtzeff e göre, “Dördüncü yüzyılın toplumsal ve ekonomik yaşamını iki başat özellik, birincisi, nüfusun büyük birkısmının proleterliğe düşmesi ve bununla sıkı sıkıya ilişkili olarakişsizliğin artışı ve İkincisi yiyecek maddelerinin kıtlığı belirler”.

Birçok küçük çiftçi, sürekli savaşlarda uzayıp giden askerlik hiz-metinde tutulmaları, çiftliklerinin düşman orduları tarafından tah-rip edilmesi ve bu koşulların onları altına ittiği ve ödemelerini en-gellediği borçlar nedeniyle, topraklarından edilmekteydiler. Endüst-

ri, bu gibi topraklarını yitirmiş kimselere iş alanı sunamadı. Çünküküçük zanaatçı, köle çalıştırılan fabrikalarla rekabet edemezdi. En-düstri mallarının iç pazarı daraldı, çünkü tefecilik ve köle sahipliği,

239

Page 241: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 241/300

servetin gittikçe az sayıda kimsenin ellerinde toplanmasına yol açtı.Dış pazar olanakları da daraldı; çünkü Tunç Çağı endüstrisinde ol-duğu gibi, endüstri, ürünlerini ihraç etmek yerine kendini ihraç etti.Örneğin, yalnız İtalya’da değil, aynı zamanda Karadeniz kıyısındakikolonilerde de, olasılıkla ilkin göçmen zanaatçıların denetimi altın-

da işletilmiş olan çömlek imalathaneleri, yerel pazar için, daha ön-celeri Atina’dan ithal edilmekte olan vazoları başarılı bir biçimdetaklit ederek üretmekteydiler. Seramik endüstrisinin göçü, yalnızcadiğer alanlarda nelerin olduğunu gösteren bir göstergedir. Bu durumihraç pazarlarını azaltarak, kaçınılmaz olarak, Karadeniz’den getiri-len buğday gibi, ithal malı yiyecek maddelerinin bedellerinin karşı-lanmasını gittikçe güçleştirdi.

Öyle ki, dördüncü yüzyılda aşırı çoğalan ve mülklerinden edinil-

miş kır nüfusu için, kendilerini Pers kralına ya da diğer “barbarla-ra” kiralık askerler olarak satmak ya da korsanlığa ve haydutluğabaşlamaktan başka çıkış kapısı yoktu; korsanlar (köle ikmalini artı-rarak) mevcut kötü durumu daha da kötüleştirirken daha küstah-laşıp daha çoğalırlarken, Pers tahtı üzerinde hak sahibi olduğunuiddia eden tek bir düzenbaz, zorluk çekmeden 10.000 Yunan kira-lık askeri toplayabildi. Bu durumda çoğu şehirde şiddetli sınıf sa-

 vaşlarının salgın halini almasına şaşmamak gerek. Bu sınıf savaşları,

bir yandan, ekonomik çelişkilerin, bir yandan da Yunanistan’ı herbiri yerel özerkliğine intihar anlamında bir bağnazlıkla sarılan kü-çük birimlere bölen şehirdevletlerinin dar görüşlülüklerinin eseriydi.

Tüm Yunanlılar gerçekten ortak bir Helenizm bilincine sahipti-ler. Aynı dilin, aralarında birbirlerinin söylediklerini anlamalarınıtümüyle olanaksız kılacak dereceye varmayan farklılıklar olan leh-çelerini konuşuyorlardı. Din alanında yerel mezhep ayrılıklarınarağmen, hepsi de Olympos tanrıları Panteon’unu (tanrılar meclisi)kabul etmişlerdi. Hatta (günümüz olimpiyat oyunlarının kaynağı)Olympos oyunları gibi panhelenik (tüm Helenleri kapsayan) şenlik-lere katılıyorlardı. Gerçi eski dönemlerde bile, Darius’u ve Kserkses’i destekleyen şehirler olmuşsa da, aslında çoğu Yunan şehirleri,Perslerin ve Kartacalıların saldırılarında olduğu gibi, Helen olma- yan kuvvetlerin saldınlanna karşı koymak için güçlerini birleştirmiş-lerdi. Fakat öte yandan, her şehir önce diğer halkın toprağını çala-

rak kendine yeterlilik ülküsünü sürdürebilmek, sonra siyasal ya daticari üstünlük kurabilmek için, komşularıyla hemen hemen hiç durmamacasına savaşmaktaydı.

240

Page 242: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 242/300

Kuşkusuz “polis”e karşı gösterilen ateşli düşkünlük, bir barbardevletin gerek duymayacağı ve bir Doğu devletinin uyandırma-

 yacağı bilinçli bir kendini feda edici ahlaki davranışların nedeni ol-du. Vatandaşlarının bilinçli bir yiğitlik, başarılı bir sanat ve asil bircömertlik yolundaki davranışlarına esin kaynağı oldu. Fakat uygu-

lamada Yunan’ın insan gücünü boş yere harcadı, servetini israf etti; Yunanlıları, özgür zanaatçının statüsünü düşürmek üzere, köle pa-zarına getirdi ve sonunda polis’lerin özerkliğine son verdi. Böylesine bir yerel yurtseverlik, aslında, Platon ve Aristoteles gibi ahlakfilozoflarının ideallerini özetler. Böyle bir ahlak anlayışı, ister iste-mez hiç değilse Akdeniz çapında bir uluslararası ticarete dayanacakekonomik bir sistemle uyuşabilecek bir ideoloji olamazdı.

Page 243: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 243/300

Page 244: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 244/300

XI. ANTİK UYGARLIĞIN DORUĞU

İÖ 330’dan başlayarak üç yüzyıl içinde uygarlığın sınırları, yazı

kullanan devletlerin kesintisiz olarak kapsadığı alanın Atlantik’tenPasifik’e uzandığı noktaya varmasına kadar genişledi. O zamana de-ğin yalnızca Doğu Akdeniz’de gerçekleştirilmiş olan yeni ekonomi, Atlantik Avrupası’na ve Yakın Asya’ya egemen olmaya başladı vesonunda siyasal ifadesini Roma İmparatorluğu’nda yarattığı birliğiniçinde buldu. Bu sonuca iki aşamada ulaşılmıştır.

İlk aşamada bizzat Yunanlılar, MakedonyalI İskender’in liderliğialtında, polis ekonomisini İndüs’e ve Sir Derya’ya kadar genişlete-

rek, tüm Pers Imparatorluğu’nu işler durumda devraldılar. Aynı za-manda, Romalılar İtalya’yı Doğu çizgisinde olmaktan çok, Yunançizgisinde birleştirir ve yeni ekonominin sınırlarını Kartaca Fenike-lileri zararına genişletirlerken, Syrakuzalılar da Batı’da (Hiero’nun yönetimi altında) küçük bir Yunan imparatorluğu kurdular. İkinciaşamada Roma, İtalya’da ve Sicilya’da Yunanlıları yendikten sonraKartaca İmparatorluğu’nu kendine kattı ve yavaş yavaş Eski Yuna-nistan’ı ve Doğu’daki uzantılarını yuttu, barbar Avrupa’yı silah

gücüyle Akdeniz ekonomik sistemine soktu. Bu süre içinde Çinİmparatorluğu, sınırlarını tarım havzasına kadar genişletmişken Hin-distan’ın büyük bir kısmı, yalnızca bir yüzyıl için bile olsa, Mauryaİmparatorluğu içinde birleştirilmiştir.

İskender’in fetihleri Asya’yı Yunan ticaretine ve Yunan koloni-ciliğine açtı, böylece ekonomik bunalımı geçici olarak savuşturmuş

243

Page 245: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 245/300

oluyordu. Bu fetihler Mısır’ı ve Yakın Asya’yı Hellas’ın kültürel veekonomik sisteminin bir parçası durumuna getirdiler. Bu yeni ülkeboyunca, Yunancanın tek bir lehçesi her yerde biliniyordu; böylelik-le fikirler özgürce dolaşabilecekleri bir ortam buldular ve nitekimbu ortamı kullandılar da. Değişim aracı (para) konusunda sağlanan

birlik, yeni yollar, limanlar, deniz fenerleri ve büyük gemiler, karşı-lıklı ilişkileri ve ticareti kolaylaştırdı. İskender tarafından yaratılanekonomik ve parasal birlik, aslında kendisinden daha uzun ömürlüolmadı. Kurmuş olduğu denizaşırı imparatorluk, 321’deki ölümün-den sonra birbirlerine rakip generallerin uzayıp giden kavgalarında yenenin ele geçireceği bir ödül haline geldi ve sonunda üç beş bü- yük monarşiye bölündü.

Mısır, ilkin aynı zamanda Filistin kıyılarını, Güney Suriye’yi ve

Kıbrıs’ı da ellerinde tutan Ptolemelere düştü. Asya Seleusidlerinkrallığı oldu; Seleuisidler doğu eyaletlerini kısa zamanda, HindistanMauryalarına, bağımsız Helenistik krallara ve nihayet İran Partlarınakaptırdılar, fakat buna karşılık 200’den sonra Filistin’i ve Suriye’yielde ettiler. Baktria’da (Doğu İran) küçük Yunan krallıkları belirdi,sonunda Hindistan’ın bazı kısımları da Helenizme yeniden kazandırılırken, Küçük Asya’daki yerli hanedanlar, içlerinde dikkate de-ğer olarak Bergama’nın Âttalidleri, bu Yunan modellerini başarıyla

taklit ettiler. Son olarak yarımada ve adalar Yunanistan’ı şehirleri-nin çoğu pek değer verdikleri özerkliklerini yeniden ele geçirdiler;bu özerklik, onlar için, komşuları ve rakipleri ile savaşmak ve onlarıköleleştirmek anlamına geliyordu. Böyle olmakla birlikte bu siyasaldağılma İskender’in yarattığı kültürel birliği bozamadı.

Pers İmparatorluğu’nun alınması, yalnızca monarklarının değiş-mesi değil, yeni bir dünyanın Yunan koloniciliğine açılması anlamı-na geliyordu. İskender’in kendisi yeni topraklar üzerinde, askerleriiçin koloniler ve Yunan tipinde şehirler kurmaya başlamıştı. Ardıl-ları da bunlara birçok yenilerini eklediler. Bu yenilerin hepsi de, hiçdeğilse yerel bir kendi kendini yönetme düzenine ve klasik tipteuygar kurumlara sahip oldular. Doğu’nun Helenistik şehirleri, Eski

 Yunanistan’daki ve Batı’daki çağdaşları olan şehirler gibi, klasik po-lislerin vazgeçilmez öğeleri olan pazar yeri, tiyatro, kamu yapılan,okullar, çeşmeler gibi yapıtlarla bezenmişti. Yeni kurulan bu şe-

hirlerin çoğu, birbirlerini kesen yollar üzerine bilimsel olarak kurul-muşlardı. Hepsi de heykeller ve sanat yapıtları ile süslendi. Pek azıklasik modellerinden daha genişti. Pirene ancak 230 dönümlük bir

244

Page 246: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 246/300

alanı kapsıyordu, Bergama, bir krallığın başkenti olduğu halde, 977dönümü aşmıyordu. Teselya’daki Demetrias şehrinin surları 2538dönümlük bir alanı çevrelerken, Latmos’taki Heraklea şehrinin sur-larla çevrelenmiş alanı, IÖ 295 yılında, 1078 dönümdü ve on yılsonra 651 dönüme indirildi. Dicle üzerindeki Selevkeia’nın nüfusu-

nun 600.000 olduğu söylenirken, Mısır’ın başkenti İskenderiye 9860dönümü kaplıyordu. Bununla birlikte Selevkeia’nın evleri, geniş fe-rah evlerdi. Küçük ve daha çok tarımsal nitelikli bir şehir olan Pirene’de bile, evlerin bulunduğu bölge her biri üzerinde, normal ola-rak, dört ila sekiz arası odalı iki katlı evler olan 35’e 47 metre bü- yüklüğündeki bloklara ayrılmıştı; ancak az sayıda zengin konutların,18’e 20 metre, hatta 16’ya 30 metre büyüklüğünde olan ve direklibir salon ya da avlu çevresinde sekiz ila on odası bulunan zemin

kata kurulmuş oldukları görülmektedir.Doğu’daki bu polis'lere, Yunan usulü zanaat ve sanatlarla uğra-

şan ve Yunan tanrılarına tapınan, Yunanlı ya da Helenileştirilmişmemurlar, bankerler, tacirler, zanaatçılar ve çiftçiler yerleştirildi.Öte yandan, yerli ticaret ve endüstrilerini, din ve bilimlerini, yasala-rını ve kendilerine canlılık veren kurumlarını sürdüren eski Doğuşehirleri yok edilmişti. Bizzat İskender, Marduk’un Bahirdeki bü-

 yük tapınağını yeniden yaptırmayı planlamıştı; ardılları, Erek’te ve

diğer şehirlerde benzeri yapılar yaptırdılar. Öyle ki, eski Sümer kült-leri, aynı zamanda gözlemevleri ve araştırma kurumlan olarak var-lıklarını sürdürmüş olan Babil tapınaklarında hâlâ yaşamaktaydı.Mısır’da Ptolemeler de, tapınaklar ve bunların rahipleriyle daha azilgili olmadıklarını gösterdiler.

Doğal olarak, Helenistik krallar, daha önceleri Babil kralının veMısır firavununun bulundukları Doğu’nun tanrılar panteonundakihücrelere girdiler. Öldüklerinde ya da hatta yaşarlarken tanrılaştırıl-dılar. Velinimet (Euergetes), Kurtarıcı (SÖter) gibi sıfatları benimseye-rek “İyi Tanrı”, “Bahirin Sulayıcısı” diye üretici kamu işlerinin ge-nişletilmesinde gerçek hizmetlerde bulunmuş olan zayıfı kuvvetliyekarşı koruyan Tunç Çağı öncüllerinin oynadıkları aynı ideolojik rolüoynamak iddiasıyla ortaya çıktılar. Glotz’un dediği gibi, “Monarşi,birbirine karşı sınıfları birlikte tutacak, çeşitli ırklar arasındaki iliş-kileri yönetecek ve her birinin haklarını ve yerlerini saptayacak bir

ihtiyaç olarak görülmüştür.”Helenistik monarklar, ülkelerinin kaynaklarını geliştirirken, çokgerilerde kalmış olan öncellerinin geleneklerini sürdürdüler; fakat

245

Page 247: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 247/300

artık arkalarında Demir Çağı Yunanistanı’nın deneyimleri de vardı.Mısır’da Ptolemeler, firavunun Nil Vadisi ve Nil’in doğal zenginlik-leri üzerinde mutlak egemenlik hakkına sahip olduğu yolundaki es-ki öğretiyi yeniden canlandırdılar. Mısır bir kez daha “kralın evi”(oikos) tapınaklar onun “mülkü” (khora) ve başbakan onun “kâhya-

sı” (dioiketes) sayıldı. Bütün Mısır ekonomisi, ülkeyi kendine yeterlibir duruma sokmak için, tam anlamıyla totaliter bir biçimde bilim-sel yöntemlerle planlandı.

Tapınaklara ait olanlar ya da kralın gözde yardımcılarına ve as-kerlere verilmiş bulunanlar dışındaki tüm topraklar, sıkı bir dene-tim altında “kralın köylüleri” tarafından ve kral adına ekilip biçili-

 yordu. “Özgür” toprak kiracıları da vardı, fakat bunlar, ne yetiştire-ceklerine varana dek her şeyi ayrıntılarıyla saptayan sözleşmelere

bağlıydılar ve devletin sağladığı tohumu kullanmak, kanalları ve set-leri onarmak ve diğer belirli bazı işleri yapmak kadar, yıllık üretiminbüyük bir kısmını, olasılıkla en az yarısını da krallık ambarlarına vermek zorundaydılar. Toprağın verimliliği (Suriye’den ve Yuna-nistan’dan tohumluk, Küçük Asya’dan incir ağaçlan, Yunan adala-rından üzüm bağları, Küçük Asya ve Arabistan’dan koyun, Sicil- ya’dan domuz gibi) üstün nitelikli bitkilerin ve hayvanların getiril-mesiyle, Menes günlerinden beri pek az değişmiş olan tahta araç

gereçlerin yerini demirden yapılmış etkin tarım aletlerinin alması ve Arkhimedes çarkı gibi sulama makinelerinin kullanılması ile artı-rıldı.

Maden ve taş ocakları, devlet yararına, suçlular ve köleler tara-fından işletilmekteydi. İkincil endüstriler ise izin belgeleriyle özelfirmalar tarafından, tekeller tarafından ya da daha çok, gene sözleş-meyle, ama belirtilen süre boyunca işyerinde bulunmak zorundaolan “kralın çiftçileri”nin çalıştıkları devlet fabrikaları tarafından yü-rütülüyordu. Bu alanda da yerel gelenekler üzerine Yunan teknikle-ri ve Yunan örgüdenme yöntemleri aşılandı ve her dalın üretim mik-tarı plana uygun olarak düzenlendi.

Bu dev boyutlu yapı, bir memurlar, müfettişler ve denetçiler hi- yerarşisinin gözetimi altında işletiliyordu. Bürokrasi içindeki ma-kamlara önceleri yalnızca, ama her zaman büyük çoğunlukla Yunan-lılar, küçük memurluklaraysa eski rahipler sınıfından kimseler ge-

tirildi, fakat elbette Yunanca öğrenmiş olmaları gerekiyordu. Bir ekkontrol aracı olarak Ptolemeler, çeşitli vergilerin toplanması işini,tümünü önceden devlete ödeyen, toplarken de iki katını alan, fakat

246

Page 248: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 248/300

bu amaçla kullanılan sürekli memurlar bulunduğu için, toplama işi-ni kendileri yapmayan mültezimlere verdiler.

Helenistik monarklar kârın daha büyük, özerk şehirler ise dahamütevazı bir kısmı üzerinde hak iddia etmişlerse de, planlı ekono-mi alanında Mısır’dan başka hiçbir yerde böylesine büyük bir tecrü-

beye girişilmedi ve toprak sahiplerinin, endüstricilerin ve tacirleringirişkenliklerine daha fazla rol verilmedi.Pazar için üretimde bulunan uzmanlaşmış çiftlikler, Yunan ko-

lonilerinden, Rusya Türkistanı’na ve Hindistan’a kadar yayılmıştı.Sicilya ve Kartaca topraklarında kölelerin ya da serflerin çalıştırıl-dıkları büyük mülkler, zalimce olmakla birlikte, kârlı bir biçimde bi-limsel kapitalist yöntemlerle işletiliyorlardı. Aynı yöntemler İtalya’daRomalı toprak beyleri tarafından benimsendi. Bunlar küçük köylü

mülklerinde gerçekleştirilmesi çok güç olan, gene de toprağı koru-mak için gerekli bulunan bitkisel ürünlerle çiftlik hayvanlan arasın-daki dengeyi düzeltmeye dikkat ettiler. Bu koşullar altında bir ön-ceki dönemde ampirik olarak başlatılmış bulunan, başka ülkelerinbitki ve hayvanlarını yeni ülkelerin iklimlerine alıştırma hareketi, dahabüyük çapta ve daha bilinçli olarak denendi. Pamuk, kayısı türleri ve ağaç kavunu, kaz ve manda Avrupa Yunanistanı’na getirildi; su-sam, ıslah edilmiş at, eşek ve domuz cinsleri Avrupa’dan Asya’nın

Hindistan kadar uzak bölgelerine, Doğu’da yetişen meyve ağaçlan,kavun, pancar ve kümes hayvanları Yunanistan’dan İtalya’ya tanı-tıldı.

Sonunda, deniz ya da nehir ulaştırmasından yararlanılabildiği öl-çüde, her doğal bölge yerel toprağa ve iklime en iyi uyan ne ise, di-ğerlerini bırakıp olanaklarını onun üretimi üzerinde odaklaştırabildi; yetiştirdiği bu ürünün yerel ihtiyaç fazlasını ihraç etti ve karşılıkolarak ülkede kolay kolay üretilemeyen çeşitli yiyecek ve malzeme-ler aldı. Üçüncü yılda Yunan şehirlerinin hepsi de açıkça ithal edi-len tahıla bağımlı durumdaydılar ve hatta Roma da, İtalya’da yetişenbazı malları bile zaman zaman Mısır’dan satın almak zorunda kalı-

 yordu. Mısır da artık zeytinyağı, tuzlu balık, salamura domuz eti,bal, peynir, kuru incir, kuruyemiş ve kavun ithal ediyordu. Arke-ologların üzerinde çalışmış oldukları Rodos fıçılarının Elam’dakiSus, Mezopotamya’daki Erek ve Selevkeia, Kuzey Suriye, Kara-

deniz’in kuzey kıyılan ve Aşağı Tuna, Kartaca, İtalya ve Sicilya ka-dar uzaklara dağılmış olmaları, Yunanistan’dan yapılan yağ ve şarapihracatının arkeolojik bir göstergesidir.

247

Page 249: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 249/300

İkincil endüstriler klasik devirdeki eğilimleri yönünde gelişti.Uzmanlaşma daha da ilerledi; Delos’ta örneğin, kapı yapan bir doğ-ramacı, kapı kasasını yapmaz ve taş yontucular kendi aletlerini bile-mezlerdi. Bir üretim birimi olarak, on ila yirmi arası kimsenin çalış-tırıldığı küçük fabrika ya da imalathane, bir önceki devirde oldu-

ğundan daha tipik bir kuruluştu. Bu tür fabrikalar Tunç Çağı’ndaolduğu gibi, büyük toprak mülklerinin, tapınakların ya da sarayların yanına kurulmuş olabilir. Özellikle Bergama krallarının köle kitlele-rinin çalıştırıldığı geniş parşömen (deriden yapılan yazı kâğıdı) vedokuma fabrikaları vardı. İşçiler fabrikalara genellikle, makinelerikullanmaları ve hatta farklı işleri gören uzman zanaatçılar arasındaişbölümü yapılması için değil, yalnızca böyle daha kolay denetlene-bildikleri için toplandılar.

Bu durumun hiç değilse bir istisnası vardır. Helenistik devirdedeğirmencilik endüstrisi iki alanda devrimci bir gelişme gösterdi.Neolitik devrimden beri, gerçi neolitik kendine yeterliliği çoktangeride bırakmış olmakla birlikte, her ev tüketeceği tahılı kendisi unhaline getirmek zorundaydı. 330’dan sonra ise anıtlar ve yazılar, ço-ğu kez fırınların yanına eklenmiş özel değirmen kuruluşlarının var-lığını ortaya koyar. Bu kuruluşlarda tahıllar artık öğütücü bir taşı se-mer biçimindeki bir hazne içinde indirip kaldırmakla [el değirmen-lerinde] öğüttilmeyip, eşeklerin çektiği döner değirmen taşları ara-sında ya da IÖ 100’den sonra bazen su gücüyle döndürülen değir-menlerde öğütülüyordu. Bu yeni endüstri yalnızca ağır ev işlerinihafifletmekle kalmayıp, aynı zamanda, Bakır Çağı’ndan beri değişme-

 yen insan gücü dışında harekete geçirici gücün kullanılması alanınıngenişlemesi hareketini de başlatıyor ve çömlekçi döner tablasınınbulunuşundan beri dönüş hareketinin ilk yeni uygulaması oluyordu.Öte yandan fırıncılık ve değirmencilik bu tarihlerde kitlelerin ihti- yaçlarını karşılamak için uzmanlaşmış bulunan birçok yeni endüstridalının yalnızca iki örneğidir.

Ticaret, geniş bölgeler üzerinde siyasal birliğin sağlanması, parareformları, gemicilikteki gelişmeler, deniz fenerlerinin, limanlarınkurulması ve yol yapımı ile kolaylaştırıldı. İskender tüm imparator-luğu için (ileride Roma dinarının da dayandırılacağı) Attika ölçütle-rine göre tek örnek bir para sistemi kurdu. Onun bu politikası,

Mısır sikkeleri için Fenike ölçütünü benimsemiş olan Ptolemelerdışındaki ardıllar tarafından izlendi. Bu sıralarda Roma dinarı, Kartaca’nın ve diğer ülkelerin paraları aleyhine Batı’da yayılıyor ve Do-

248

Page 250: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 250/300

ğu'nun Yunan sikkeleriyle başarıyla rekabet ediyordu. Ayrıca, paraekonomisi, örneğin Alpler'in kuzeyindeki Kekler arasına bile yayı-larak, nihayet doğal ekonomiyi, bütün Demir Çağı boyunca takasın varlığını ısrarla sürdürdüğü birçok kalelerinde ortadan kaldırdı.

Bu çağda gemiler daha büyük ve daha hızlıydılar. Hatta Syraku

zalı Hiero için yapılmış 4200 ton yük taşıyabilecek bir gemiden sözedildiğini okuruz. Bu tekne bir başarı sayılmamakla beraber, Hele-nistik gemi yapımcılarının neler yapabildikleri hakkında bir ipucu

 verir. Gemilerin yelken ve dümen donanımı da geliştirildi; kaptan-lar, artık kıyıyı izlemek yerine, doğrudan doğruya varılacak hedefe yönelmek yoluna, daha önceki yüzyıllarda denediklerinden daha sıkbaşvurma cüretini gösterdiler. Denizcilikte gerçek bir yeni dönem,deniz fenerlerinin yapımı, özellikle de İskender zamanında, tepe-

sindeki küçük ışık kulesinde çıra ateşinin yandığı, 146 metreden yüksek bir kule olan İskenderiye Feneri ile başlatıldı. Limanlardakigelişmeler bundan daha önemsiz şeyler değildi. Bu alanda da İs-kenderiye öncüydü, fakat Romalılar tarafından daha sonra yapılankatkılar su çimentosu, batardoH, derin sularda şahmerdanla kazıkçakmak çok önemli oldu.

Bu gelişmelere rağmen, Rodos'tan İskenderiye'ye yapılan bir yolculuk, hâlâ, klasik devirde olduğu gibi, dört günü alıyordu. İs-kenderiye'den Sicilya'ya ala ya da yedi günde varılabiliyordu; fakatRoma'nın limanlarından (Pozzuoli'den ya da Ostia'dan) İskenderi- ye'ye yolculuk, normal olarak yirmi ila yirmi yedi gün tutuyordu. Aslında Akdeniz'in bir kıyısından karşı kıyısına geçmek, zamanı-mızda Atlantik’i geçmekten daha uzun sürüyordu ve deniz kazaları

 ve daha önemlisi korsanlar gerçekten ciddi tehlikeler oldukları için,hedefe varma şansı çok düşüktü. Akdeniz dışında ulaşım daha da

 yavaştı. İndüs'ten Dicle üzerindeki Selevkeia şehrine, deniz ve ne-hir yolu ile yapılan bir yolculuk, ancak kırk günde tamamlanabili- yordu. Muson rüzgârlarından yararlanmanın yolu bulununcaya ka-dar, Kızıldeniz'in Mısır’a bakan kıyılarındaki Berenice’den Hindis-tan yarımadasına kadar 4432 kilometrelik uzun yolculuk, dört ilaalü ay arasında tamamlanabiliyordu.

Kara ulaşımı da kolaylaştırılmıştı. Helenistik krallar, Arap dev-letleri ya da doğrudan doğruya ticaret kumpanyalarının kendileri,

Batardo, denizde temel hazırlarken işçilerin içinde çalıştığı su geçirmez sandıktır, (ç.n.)

249

Page 251: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 251/300

r,w/r

 Anya’daki kervan yollarının asayişini az çok sağladılar ve bu yollarıhanlarla ve posta istasyonlarıyla donattılar. Perslerin kurmuş olduk-ları yol sistemi Seleusidler tarafından genişletilip geliştirildi. Bu ör-nekten yararlanarak Romalılar, İtalya’yı önderlikleri altında birleşti-rince, ülkelerini askeri yollarla birbirine bağlamaya başladılar. Ilı-

man bir bölgede ulaşımın öncüleri olarak Romalılar, Akdeniz’in ku-rak toprakları için söz konusu olmayan bazı sorunları çözmek zo-runda kaldılar. Toz hoş bir şey olmayabilir, fakat trafiği felce uğrat-maz; oysa çamur uğratır. Yakın Asya’da yağmur ancak kısa süreleriçin yolları batak duruma getirebilecek kadar yağar. Kuzey İtalya’da yağmur, dolayısıyla çamur, hemen hemen yılın herhangi bir zama-nında ve uzun süreler için, yollardan geçişi engelleyebilir. Romamühendisleri bu durumun yarattığı sorunu mükemmel bir biçimdeçözdüler. Yaptıkları yollar on dokuzuncu yüzyıla kadar aşılamayanbir ustalıkla yapılmıştı. Ptoleme’ye göre, örneğin, Roma’dan her yö-ne yayılan yolların eğimi öyle düzenlenmişti ki, “bir yolcu arabasıbir mavna dolduracak kadar yük taşıyabiliyordu.”

Gene de kara trafiği ağır ve pahalıydı. Bir habercinin, Dicle üze-rindeki Selevkeia’dan Suriye kıyısına varması on beş gününü alıyor

 ve İS birinci yüzyılın başlarında Roma’dan Britanya’ya kadar bir

 yolculuk, yirmi yedi ila otuz dört gün arasında tamamlanabiliyordu.Roma’dan Napoli’ye bir yolculuk üç ila beş günü alabiliyordu ki bu,bir trenin birkaç saat içinde alabileceği bir uzaklıktır. Hacimli ya daağır yükler için kara ulaştırması hemen hemen başvurulamayacakkadar pahalıydı. İkinci yüzyılda bilimsel tarımcılık üzerine kitaplar

 yazmış ünlü bir Roma devlet adamı olan Cato, Pompei’de 384sester’e ) bir yağ presi almıştı. Bunu şehirden çiftliğine, 112 kilo-metre kadar uzaklığa taşımak, ona 280 sester’e mal oldu!

Bu koşullar altında endüstrinin, ürünlerini göndermek yerine,kendisinin göç edişine şaşılmamak. Bu eğilimi bize gene çömlekçi-lik göstermektedir. İ.Ö. 330’dan sonra, Atina’nın ve Yunan adaları-nın seramik endüstrileri, İskender İmparatorluğu’nda yeni ihraç pa-zarları buldular ve yeni mallar sunarak eski pazarlarını yeniden elegeçirdiler. 300’den önceki ve az sonraki tarihlerden, kalıpla yapı-lan, kabartma şekillerle yeni stilde süslenmiş vazolar, Güney Rusya ve İtalya kadar, İskenderiye’ye, Kuzey Suriye’deki Europos’a, Suri-

 ye’nin tüm limanlarına, Filistin ve Küçük Asya taraflarına da büyük 

*) Scsterius, bir dinarın dörtte birine eşdeğer bir Roma para birimidir, (ç.n.)

250

Page 252: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 252/300

miktarlarda ithal edilmişlerdi. Bununla birlikte, 300’den az sonragenellikle göçmen zanaatçıların çalıştırıldıkları yerel çömlek imalat-haneleri, çok geçmeden, Mısır, Asya ve Rusya pazarlarını Eski Yu-nanistan mallarına kapayacak olan taklit mallar üretmeye başladılar.200’den sonra, bu yeni gelenekle yetişmiş çömlekçiler, Roma paza-

rına mal vermek üzere, İtalya’daki Calles çevresine yerleştiler. Aynışekilde cam işçileri bu endüstrinin Suriye’deki eski merkezlerindengöç ettiler ve İÖ 100’den sonra İtalya’da cam imalathaneleri kur-dular.

Böyle olmakla birlikte, gerek Afrika ve Asya’daki Helenistik uzan-tılarıyla birlikte Akdeniz dünyası içindeki gerekse Akdeniz dünya-sının sınırları ötesindeki ticaret hacmi her zamankinden büyüktü.Elbette ticaret geniş ölçüde “lüks mallar” üzerinden yapılıyordu. Ge-

ne de bazı yiyecek maddelerinin büyük çapta ithali ve şimdi sözünüettiğimiz çömleklerin ihracı, halkın tükettiği çeşitli malların oldukçauzak yerlere —örneğin Kırım’dan Atina’ya, Mısır’dan Roma’ya nekadar yoğun bir biçimde taşındığını gösterir. Gene, kalay gibi ham-maddeleri İÖ 300’den sonra artık lüks maddeler saymak güçtür.Cornwall kalayı, düzenli olarak, Fransa kıyıları boyunca Akdeniz’de-ki Marsilya’ya taşınıyordu. Ayrıca, birçok yabancı lüks eşya ihtiyaçmalları durumuna gelmekteydi. Arap günlüğü (tütsü) Yunanistan’

da kilosu on şilinge satılıyordu.Böylelikle Akdeniz dünyasına kervanlar ve gemi filoları, Orta

 Afrika’dan ve Hindistan’dan kokular, baharat, ilaç, fildişi ve mü-cevherler; Sibirya ve Orta Rusya’dan altın, kürk ya da orman ürün-leri; Baltık’tan kehribar; Britanya adalarından ve İspanya’dan ma-denler getirmekteydiler. İÖ 114’ten sonra, her yıl ipek yüklü birdüzine kervan, Çin’den kalkıp Orta Asya çöllerini aşarak RusyaTürkistanı’na vardı, bu pek tutulan mallar oradan da Selevkeia’ya, Antakya’ya, İskenderiye’ye ve Roma’ya gönderiliyordu. Bir Rodos,İskenderiye ya da Syrakuza vatandaşı, filleri, maymunları, papağan-ları, pamuğu, ineği, kaplumbağa kabuğunu, kürkleri, mürri safiyi,kırmızıbiberi, eboniti, mercanı, kehribarı ve laciverttaşını görüp ta-nımış olabilir.

Böylece malzemeler ve mamul mallar her yere vardılar. İnsanlarda yayılmaktan geri durmadılar. HelenistikRoma dönemindeki ge-

lişmesinde kölelik, Britanya’dan ve Etiyopya’dan, Güney Rusya’dan veFas’tan, İran’dan ve İspanya’dan sağlanmış kimseler, Yunanlıları, Yahudileri, Ermenileri, Germenleri, zencileri ve Arapları, Selevkeia’ya,

251

Page 253: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 253/300

 Antakya’ya, İskenderiye’ye, Kartaca’ya, Roma’ya ya da Bergama’yadağıtılmak üzere Delos’taki büyük uluslararası pazara getirdi. Bugerçekten bir insan sürüşüydü, fakat içlerinde fahişeler ve işçilerkadar yüksek eğitimli doktorlar, bilginler, sanatçılar, yazıcılar ve za-naatçılar da vardı. Tunç Çağı Doğusu’nda olduğu gibi, tacirler yalnız-

ca çeşitli ülkeleri dolaşmakla kalmadılar, yabancı şehirlerde süreklibürolar ve acentelikler açmak ihtiyacını duydular. Her limanda yada başkentte koloniler kuruldu. Yahudiler her yerde görülmeye baş-landı. Bir Hintli tacirin Mısır’a yerleşmiş olduğunu ve hatta buradabir rahiplik makamını elinde tuttuğunu okuyoruz. Bir Suriyeli tacir-ler loncası, Delos’ta yatak odaları, mal depoları, bir toplantı ve birde dua odası bulunan bir hanı sürekli işletti. Birbirlerine ortak ola-rak Etiyopya’ya bir ticaret gezisi yapan bir Marsilyalı ile bir Spartalı

arasındaki sözleşme elimizdedir. Bu devirde özgür emek de dahaönceki devirlerde olduğundan daha hareketlidir. Antakyalı bir ipekimalatçısı Napoli’de ölmüştür; İtalyalı bir tunç işleyicisi, işini Lukiania’dan Rodos’a aktarmıştır.

Köle olsun özgür olsun göçmenler, kendileriyle birlikte yeniülkelerine anavatanlarının modalarını, tekniklerini ve dinlerini ge-tirdiler ve yabancı topraklar üzerinde uluslarının ya da şehirlerinintanrılarına uygun ayinlerle tapındıkları sunaklar kurdular. Onların(dinlerin yayılması yolundaki) bu kendiliğinden çabalarına Mısır, Su-riye ve Makedonya saraylarına misyonerler gönderen, Budizme

 yeni geçmiş olan Hindistan İmparatoru Asoka’nın başka dinlerebağlı kimseleri kendi dinine çevirme çabası da eklendi. Nihayet He-lenistik krallıkların, Syrakuza’nın, Kartaca’nın ve Roma’nın besle-diği devamlı ordular, yalnızca endüstri ve tarım ürünleri tüketicilerideğil, aynı zamanda barbar kiralık askerlere uygarlık yöntemleri öğ-reten ve çiftçi çocuklarına yabancı toprakları tanıtan kurumlardı.

Böylece Doğu ve Akdeniz uygarlıkları, birbirlerine karışmış ola-rak, ticaret ve diplomasi yoluyla, Doğu’daki uygarlıklara, Kuzey’in

 ve Güney’in eski barbar toplumlarına eriştiler.Uzakdoğu’da nihayet Çin devletinin bir prensi Şih Huang Ti

(İÖ 246210) Çu İmparatorluğu’nun yeniden içine düştüğü feodalanarşiye son verdi. Bu tarih, Gök’ün oğlu olarak, üyeleri doğuş-larına bakılarak değil, sınavla alınan bir bürokrasinin merkezi yöne-

timini kurmuş olmakla ünlüdür. Sınav konuları teoloji ve yüksekedebiyat idi; İngiltere’de Oxford mandarinlerinden kopartılan fenbilimleri ve modern diller gibi ödünler de yoktu. Çin uygarlığının

252

Page 254: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 254/300

sınırları Güney’in tropikal ormanlarına ve çorak Kuzey’in göçebe-lerinin bulunduklan yerlere kadar genişletilmişti. Bu göçebelere karşıbir savunma duvan olarak yapılan Çin şeddi 2400 kilometre uzun-luğu ve 4,5 ila 9 metre arasında değişen yüksekliği ile yeryüzü üze-rinde insanoğlunun yarattığı en büyük değişiklik olarak, Büyük Pi-

ramidi, Hadrianus Suru’nu ve (New York’taki) Radio City’yi göl-gede bırakır.Sonra İÖ 115’te Han Hanedanı zamanında Çin ordusu, yalnız

geçici bir süre için olmakla birlikte, Tarım havzasını işgal etti. So-nunda Uzakdoğu ve Yakındoğu uygarlıkları, artık aracılar olmak-sızın doğrudan birbirleriyl.e karşılaşmışlardı. Dördüncü ve üçüncü

 yüzyıllarda Akdeniz/ de yaygın cam boncuklar, Çin’e gitmeye başla-mış ve Çin’de, bunların içlerinde baryum bulunan yerli taklitleri

 yapılmıştı; Çin ipeği Hindistan’a İskender’den önce gelmişti. 115’tensonra İmparatorluk tarafından donatılan ipek kervanları, nöbetkuleleri ve güvenlik kuvvetleri tarafından korunan yollarda ilerledi-ler. Baktaria Yunanlıları Çinli komşularından yeni bir elementi, ni-keli öğrendiler. Çinliler gibi onlar da sikke paralarını nikel ile ba-kırın bir karışımından yaptılar. Çinliler ise buna karşılık “üzüm kü-tükleri”, yonca ve “safkan” üstün bir at cinsi aldılar.

Barbar Avrupa’da, Roma tarafından zorla kabul ettirilecek olan

uygarlığa geçme hazırlıkları yapılıyordu. Güney Rusya’daki İskitler,kolonilerdeki Yunan uygarlığının önceden etkisi altına girmişlerdi;şimdiyse akrabaları üstüne Helenistik Baktria’nın yaptığı etki bunupekiştirmekteydi. Etrüsklü tacirler ve Marsilya’dan gelen YunanlılarOrta ve Batı Avrupa’daki Kelt topluluklarıyla ilişki kurdular, şarap ve lüks mamul maddeler verip bunlara karşılık köleler, metaller veorman ürünleri olarak mal değişiminde bulundular.

Keklerin hafif sabanla sürdükleri kare biçimindeki küçük tarla-larında buğday ve arpa yetiştirerek ve sığır besleyerek devam ettir-dikleri tarımsal ekonomileri, bir dereceye kadar, kalabalık sayılabile-cek bir küçük şefler ve aristokratlar grubu elinde toplanan ufak birartıürün sağlıyordu. Bu küçük şefler ve aristokratlar, hâlâ Homeros’un kahramanları gibi savaş arabaları içinde savaşarak, bir TunçÇağı şövalyeliği yaşamını sürdürdüler. Bu şövalyelerin himayelerinegirmiş olan, dağınık çiftlik evlerinde ve küçük köylerde yaşayan uy-

rukları demir araçlar kullanıyorlardı; ama bir de bunun dışında, kendikendine yeterli topluluklar olabilmişlerdi; bunların nüfus fazlası genç-leri, tam neolitik dönemde yapıldığı gibi, komşularını harcama pa-

253

Page 255: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 255/300

hasına, kendilerine tarla edinmek için topraklar aramaya kalkıştılar.Bu nedenle yıkıcı savaşlar salgın halini aldığı için, La Tene Kek-

leri, tepelik yerleri, hatta Hallstatt’ı atalarından .daha sağlam ve dahaustaca tahkim ettiler. Bu tepe kalelerinin birçoğu yalnızca üyeleri-nin bir savaş sırasında sığırlarıyla birlikte içine çekildikleri sığınak-

lardan başka bir şey değildi. Ötekiler sürekli olarak kalınan yerlerdi,fakat bunlar bile, ekonomik bakımdan, aralarında göze çarpan birzanaatçılar, dükkâncılar ve tacirler grubunun bulunmadığı, tek oda-lı, yuvarlak sefil kulübelerde oturan çiftçilerin yaşadıkları köylerdenöte bir şey değildi. Örneğin, İS birinci yüzyıl gibi geç bir tarihte,hâlâ demir aletler bu tür kale içine alınmış köylerden getirilmiyor,metaller sürekli kalınan tepe kalelerinin görüş alanları içinde bu-lunabilecek kadar yakın olsalar bile, dışarıdaki bazı çiftliklerde ve

köycüklerde çok küçük çapta eritilip cevherinden indirgeniyordu. Yalnızca şefler, araba yapıcıları gibi zanaatçıları ve metal işle

 yicileri ve çark kullanan çömlekçiler besleyebilecek kadar mal biçi-minde yeterli bir servete sahip olabilmişlerdi. Hizmetlerinde çalışanbu uzmanlar, olasılıkla, Homcros Yunanistanı’nda olduğu gibi sa-raydan saraya dolaşmaktaydılar. Fakat bu zanaatçılar, doğacı Yunandesenlerini alıp bunları karmaşık geometrik biçimlere dönüştürerek,göze son derece güzel görünen bir süsleme stili geliştirdiler.

Böylece bir ekonomiye ve artan bir nüfusa sahip olan Kekler,ister istemez yurtlarından taştılar. Tutkulu savaş beyleri, toprak veganimet elde etmek için, yanlarında çalışan köylülerin genç çocuk-larına önderlik ettiler. Dördüncü yüzyılda Keltler, Alp geçitleriniaşarak Po Vadisi’ni ele geçirdiler ve İÖ 390’da bizzat Roma’yi yağ-maladılar. Üçüncü yüzyılda Tuna Vadisinden Balkanlar’a yayılan di-ğer akınlarda, Makedonya’yı ve Kuzey Yunanistan’ı yakıp yıkarak,Küçük Asya’da Galatya barbar krallığını kurdular. Öteki Kelt akınIarı batıya yöneldi. Bunlar Kuzeybatı İspanya’nın, Britanya’nın ma-den yatakları bulunan bölgelerini ve CornwaH’ın kalay madenleriniele geçirdiler, böylece, hem kendi ihtiyaçlarını sağladılar hem de

 Yunanlılarla şarap karşılığında takas etmek için malları oldu. Kekle-rin Paris’i denen kabilelerinin bir kolu, Marne’nin tebeşirli toprak-larından çıkıp, denizyolu ile Yorkshire kırlıklarına giderlerken gerikalanlar Sen kıyısına yerleştiler, bunlar Paris’e adlarını vereceklerdi.

Daha kuzeydeki Germenler de demir işleyiciliğinin sırrını Kek-lerden öğrenmiş olmakla birlikte, barbarlık düzeni içinde kaldılar.Fakat Kuzey Avrupa ormanlık bölgelerinin ağır balçık topraklarını

254

Page 256: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 256/300

sürmeye uygun bir sistem icat ettikleri açıkça anlaşılıyor; bu, sekizöküzle çekilen ve Akdeniz ve Kelt sabanlarının yaptığı gibi toprağıtırmıklamak yerine, alt üst etmek için bir döküm tablası ve uzun birkulağı olan ağır bir saban idi.

Bu yeni teknik ve donatım, zamanla bir nüfus artışına yol aça-

cak olan yeni yiyecek kaynaklarının kapısını açtı. Barbarlar arasındaböyle bir nüfus artışının anlamı, ülkelerini genişletmeleri demekti.Eşleri ve ev eşyaları ile birlikte büyük bir göçmen sürüsü (adlarınıDanimarka'nın Cimbria yarımadasından almış olan) Cimrialılar veTötonlar ancak İÖ 101'de İtalya'da Romalılar tarafından yokedilecekleri tarihe kadar kalmak üzere, Fransa’nın Keklerin otur-dukları bölgelerini ele geçirdiler. Cermen kolonicileri Ren'i aşarak, yeni kır ekonomisini Belçika Keklerine ve Kuzeydoğu Fransa'ya

tanıttılar ve bunlara karışarak, Belgae denen, Kekçe konuşan, fakat(Caesar'a göre) görünüşçe, (arkeologlara göre) gömme törenleri ba-kımından, Cermenlere benzeyen bir halkı meydana getirdiler. Buhalkın bir kısmı, İÖ 75 dolaylarında Güneydoğu İngiltere’yi elegeçirdi ve Britanya'nın zengin topraklarını tarihte ilk olarak sabanaaçtı. 50 yılında İngiltere, Fransa'ya tahıl ihraç etmeye bile başla-mıştı.

Böylece demir çağının La Tene aşaması boyunca Avrupa'nın eko-

nomisine hâlâ uzmanlaşmış endüstri alanında çok küçük bir geliş-menin metal, tuz ve birkaç lüks madde ticaretinin desteklediği, TunçÇağı'nın başlarından beri uygulanandan farklı olmayan bir yiyecekürünleri tarımı egemendi. Bu kır ekonomisi, aslında, ağaçlık birbölgenin ılıman koşullarına olabildiğince iyi uymuş bir ekonomiydi.Haklı olarak çobanlığa, özellikle sığır yetiştirmeye, klasik devir ya-zarlarının bazen bu toplumların ekonomilerinin tarımsal yönünütümüyle ihmal edecekleri kadar önem verdiler. Fakat sığırlar kü-çüktü ve kış dönemi, danaların birçoğunun yenmesini zorunlu kıl-dığı için, sürülerin büyüme olanakları sınırlıydı. Bir endüstriden vefarklı tahıl türlerinden yoksun olan bu barbar ekonominin, büyü-

 yen bir nüfusu şöyle dursun, yerleşmiş bir halkı bile besleyebilecekgücü yoktu. Salgın halini almış sürekli savaşlar, Roma lejyonlarınınburalara şehir yaşamını ve barışı getirdikleri tarihlere kadar, bu toplumların nüfusunun artmasını etkin bir biçimde önledi.

Şimdi incelediğimiz karşılıklı ilişki kanalları, böylece, Helenistikşehirlerin geleneklerine, çeşitli çevrelerde ayrı toplumlar tarafındanedinilip biriktirilmiş buluşları katmıştı. Klasik Yunan'ın Babil ve

255

Page 257: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 257/300

Page 258: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 258/300

hoşgörülü olan kitlelerce ağırbaşlı bir hoşgörüyle karşılandı. Hatta,bir yeni dönemin ateşli çabasıyla Budizmi Hindistan’da kurmaktaolan Asoka bile, diğer mezheplere hoşgörü gösterip hoşgörü gös-terilmesini istiyordu. Yalnızca Yahudilik tekelci bir inanç oldu; yal-nız Yehova Tanrı olarak kendisine hiçbir ortak kabul etmeyecekti.

MakabilerinC*) devleti dinsel hoşgörüsüzlüğün ve manevi totaliterli-ğin ilk pratik örneğini verdi.Çoğu kez gülünç olan kültlerin dallanıp budaklanması her dili

konuşan tanrıların rengârenk panteonları, sihir ayinlerinin ve düz-mece bilimlerin yayılması, zorunlu olarak boş inanlarda mutlak birartış demek değildir; bunlar özgür bir fikir alışverişinin işaretleridir.Bu fikirler çok eskilerden kurulmuş rahipliklerin yetkisini kırdı veaklı başında insanların, rahipler sınıfının çıkarları ya da kitlelerin bağ-

nazlığa karışmadan, pratik bilim üzerinde tartışmaları için serbestbırakılmalarına yol açtı.

Öte yandan Babil’deki eski tapınak araştırma kuruluşları hâlâ iş-levlerini sürdürüyorlardı, Matematik metinler ve astronomik göz-lemler, İÖ 20 gibi geç tarihlere kadar çiviyazısına geçirilmişti. Ba-tıdan gelen Yunanlılar bu eski bilim merkezlerine devam edip, bi-zim doktora unvanımızın eşiti olan “Kaideli” (Keldonimüneccim)unvanlarını aldılar. İskender’in fetihleri, gerçekten, Babil ve Yunanbilginleri arasında iki yüzyıl sürecek sıkı bir işbirliğini başlattı; TunçÇağı Doğusu’nun belli başlı başarılarını ileride modern dünyaya ge-çirilmek üzere koruyan bu işbirliğidir. Bu öylesine sıkı bir işbirliğiydi ki, bugün hangi tarafın başı çektiğini kolay kolay söyleyeme- yiz; “gündönümü noktalarının gerilemesi” denen olgunun (gece ilegündüzün birbirlerine eşit olduğu noktaların her yıl bir önceki yıl-dan biraz sonraki bir zamana rastlaması olgusunun) ilk farkına va-

ran kimsenin Babilli Kidannu mu, yoksa Yunanlı Hipparkhos muolduğu şimdiye kadar cevaplandırılmamış bit sorudur.Doğu’nun İskenderiye bilimine katkıları, Babil matematiğinin

işlem yolları örnekleri vb ile astronomi verileridir. Babil’in altmıştabanlı kesir sistemi gelişmiş biçimiyle, astronomik verilerle birlikteBatı’ya geçirildi; gelişmiş biçimiyle dedik, çünkü Babil matema-tikçileri, üçüncü yüzyılda nihayet sıfırı belirten bir işareti kabul edipkullanmaya başlamışlardı. İskenderiyeliler ilkin, olasılıkla kendile

 WMakabiler, İsa’nın doğumundan yüzyıl kadar önce dinsel nitelikli bir ayaklanmaya başkanlık edip yönetimi ele geçiren bir Yahudi ailedir, (ç.n.)

257

Page 259: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 259/300

rinin de Bahirden almış oldukları açı ölçme tabloları için, altmış-lık işaretlemeyi kullandılar; fakat İS ikinci yüzyıla gelindiğinde,öteki bölümleri (irrasyonel) kareköklerine yaklaştırmaları ve sayısınıgöstermek için Mısır ve Klasik Yunan’ın hantal ve payı birli kesir-leri yerine bu altmışlık sistem kullanılmaya başlandı. Yunanca hiçlik

anlamına ouden sözünden gelen “0” şekliyle bir sıfır işareti de kabuledildi, ama bu yalnızca altmışlık düzendeki kesirlerde kullanılıyordu.Böylece, altmışlık sistemin Helenistik matematikçilerince benim-

senmesiyle, Tunç Çağı’nın sayılara egemen olma yolundaki en büyükkatkısı korundu, Araplara geçirildi ve sonra İS 1585’te bizim on-dalıklı savı sistemimiz içinde geliştirilmek üzere yeniden Avrupa’yagetirildi. Fakat, tabii Yunanlılar kendi alfabetik işaretleme sistem-lerine altmış tabanlı kesirleri alırlarken, onların en önemli sihirsel yan-

larını yer değerlerini feda ettiler. vÇ Ky (103° 55' 23')durumuna geldi. Roma devrinde Yunan matematikçileri ikincidereceden denklemlerin çözümü için apaçık Babil yöntemleri kulla-nıyorlardı (örneğin, bizim genellikle yaptığımız gibi denklemin heriki yanını “a” ile bölmek yerine “a” ile çarpıyorlardı). Hatta Babilörneklerini bile benimsemiş olmalıdır. En azından ortaçağın erkendönemlerine ait olan bir matematik kitabının, Pisalı Leonard’ın Arap ve dolayısıyla Helenistik malzemeye dayanan “Liber Aba-

nisinin içindeki bir örnek hemen hemen harfi harfine, biri BabiPinerken dönemlerine, diğeri Helenistik dönemlerine ait olan iki tab-lette yazılı olan problemin aynıdır.

Helenistik devir sırasında salt matematik alanında sağlanan enbüyük başarılar, klasik dönem Yunan geometrik yöntemlerinin ge-liştirilmesiyle sağlanmıştı. Euklides (İÖ 323285) yalnızca teorikgeometriyi sistemleştirmek ve eğri boyutlu boşluklar üzerine ya-pılmış çalışmaları genişletmekle kalmamış, aynı zamanda optik teo-risinde de bunlardan yararlanmıştır. Hemen aynı tarihlerde Samoslu Aristarkhos, bizim trigonometrik oranlar dediğimiz oranları kul-lanmaya başladı. Bir kuşak sonra İskenderiye’de Apollonius konikesitleri diye bilinen yüksek matematik dalını geliştirdi. “SaltgeometrP’nin bu şekillerinin bile nasıl insan yapısı nesnelerden alın-dığı verilen adlardan da bellidir; salt geometrinin incelediği eğriler

Geometrimizde tam açıyı altı kez altmışa (360 dereceye) bölen geleneğimizin kö-keni, demek ki Babil matematiğinin seksagesimal (altmışlık) sayı sistemine dayan-maktadır. (ç.n.)

258

Page 260: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 260/300

içinde Helenistik mancınıkçıların fırlattıkları güllelerin izlediği para-boller ve o çağın güneş saatlerinin gölgelerinin çizdiği hiperbollerbulunmaktadır.

Syrakuza’da Arkhimedes (287212), daha önce uygulamada doğ-ruluğu gösterilmiş olan ampirik ilkelere dayanarak, mekaniğin ma-

tematik temellerini attı. Bu tür başarılar bizi sıradan bir kimseninkavrayabileceğinin ötesine götürür, fakat orantılara ve diğer irras- yonel sayılara son derece yaklaşık sayılar elde etmekle bu çalışma-ların uygulama için yararlı sonuçlar verdiğini de unutmamalı. Su çark-ları kullanan, yeryüzünün haritasını çıkaran ve güneşi ölçen bir çağ-da, rc’nin doğru bir değerinin bulunması, sorunun bir çark ya da biraraba tekerleğinin çevresinin hesaplanması olduğu, Tunç Çağı’ndakinden çok daha önemliydi; çapı, Atina’da bulunanınki gibi 320 cm

olan bir su çarkının yapılmasında Babillilerin ti  için yaklaşık sayılan 3,pekâlâ güçlük çıkarabilirdi.

 Yunanlı ve Babilli astronomlar arasındaki işbirliği ve çeşitli ül-kelerin gözlemcilerinin bulgularını bir araya getirmeleri, (matematiktekinden) daha verimli olmuştur. İonialıların fazla kurgusal se-rüvenlerinden sonra, Helenistik astronomlar tam anlamıyla bilimsel

 yöntemlerle dünyayı ölçmeye kalkışma yürekliliğini gösterdiler. İlkin Yengeç Dönencesi üzerindeki Syene’den, sonra İskenderiye’den,

güneşin yaz dönüm noktasından geçişi zamanındaki yüksekliği üze-rinde yaptığı gözlemlerden, (240’tan 200’e kadar İskenderiye Müzesi’nin müdürlüğünü yapmış olan) Eratosthenes, yerkürenin çevre-sini 252.000 stadia, yani yaklaşık olarak 39.597 kilometre olarakhesaplamıştır, eğer gerçekten bu sonucu çıkarmışsa, yanılma oranı

 yalnızca % 4’tür! Daha sonra Poseidonius önce İskenderiye’den,sonra Rodos’tan geçen Canopus meridyeni üzerinde yaptığı anlaşı-lan gözlemlerden, yerküre çevresinin 180.000 stadia olduğu sonu-cuna vardı. Ne yazık ki, daha sonraki tarihlerin İskenderiye bilgin-leri bu küçük rakamı benimsediler ve onu Arap ardıllanna geçirdiler.

Daha yürekli bir girişim, astronomların tanrısal Güneş’le Ay’ıtam anlamıyla akla dayanan yöntemlerle ölçmeye kalkışlarıdır. Aristarkhos, elinin altındaki araçlarla uygulanabilir yöntemler olmamak-la birlikte, ustalıklı ve mükemmel doğru iki yöntem ortaya attı. Göz-le gözlemlemenin kaçınılmaz hatalarından dolayı, Güneş’in çapının

Dünya çapından ancak altı yedi kat büyük ve Güneş’in Dünya’yauzaklığının ise Ay’ın Dünya’ya uzaklığından 20 kat fazla olduğunuhesapladı. Yüzyılı aşkın bir süre sonra, İskenderiyeli Hipparkhos,

259

Page 261: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 261/300

başka yöntemler kullanarak,. Ay’ın Dünya’ya uzaklığının, Dünya’nın yarıçapının uzunluğunun akmış yedi ila yetmiş sekiz katı ve çapınınDünya’ntn çapının üçte biri kadar olduğu sonucuna vardı. Güneş’i yeryüzünden, yeryüzünün yarıçapının 13.000 katı uzaklığa yerleş-tirdi. Bu uzaklık gerçek uzaklığın yarısından pek fazla olmamakla

birlikte, bu gibi rakamlar sağduyuya olduğu gibi teolojiye de indiril-miş parçalayıcı darbelerdi. İnsan aklı kendi geliştirdiği araçlarla yer- yüzü boşluğunun sınırlarını dağıtıp, hayali kurgunun kanatları üze-rinde değil, tam anlamıyla pratik geometrinin yol göstericiliğiyle,sınırsız boşluğa doğru bir geziye çıkmıştı. Bunun meyveleri, aldatıcıboş inanlar değil, generallerin ve tacirlerin kullanabildikleri haritalaroldu.

Çok daha altüst edici bir teori de görünürlerdeydi. Gök cisim-

lerinin hareketlerini açıklamak için, Babilliler ve klasik dönem Yu-nanlılarca yapılmış olan yeryüzünün çevresinde dönen ortak mer-kezli küreler teorisinin biriken gözlemlerle uyuşturulmasının gittik-çe zorlaştığı görülüyordu. Bu çıkmazdan kurtulmak için Aristarkhos, bizzat Yer’in ve gezegenlerin aslında Güneş’in çevresinde dön-dükleri yolunda açıkça saçma görünen devrimci bir teori geliştirdi.Babilli Seleukus, İÖ 200’den sonra aynı heliosantrik  (güneş mer-kezli) varsayımı benimsedi.

Ne yazık ki bu teori yalnızca sağduyuya ters düşmekle kalmıyor-du, son derece ciddi kuramsal ve gözlemsel güçlükler de çıkarıyor-du. Hipparkhos, bu varsayımı, belli bir yıldızın paralaksmı ) Pün ya’nın Güneş çevresinde yörüngesinin birbirinin karşısındaki nok-talardan gözlemleyemediğini söylemekle gayet makul bir bilimseltemele dayanarak reddetti; gerçekten bu ancak çok güçlü bir teles-kopla görülebilecek bir olgu idi. Böylece, jeosantrik (yer merkezli)görüşü, episaykıllar (merkezi bir daire çemberi üzerinde hareket edencisimler, yarı döngüler) teorisiyle süsleyerek geri getirmiş oldu. Buteori tüm sonraki Helenistik astronomlarının ve onların Arap ardıl-larının üzerinde çalıştıkları ve ortaçağ kilisesinin kutsal dogmasın-da somutlaşan “parti çizgisi” durumuna geldi. Fakat Aristarkhoshiçbir zaman tümüyle unutulmadı ve Kopernikus son derece az ye-ni gözlem verileriyle ona döndü ve dinden sapmakla suçlandı!

 W Paralaks, biri Yer’in merkezinden, diğeri Yer üzerindeki herhangi bir noktasında bu-lunan gözlemcinin gözünden gök cisimlerinden birinin merkezinde birleşmek üzere çekilen çizgilerdir, (ç.n.)

260

Page 262: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 262/300

Bu tür devir açan astronomik başarılar, Helenistik çağda “biraraştırma ruhu”nun bulunmasından ya da insanların en büyük arın-ma yolu olarak bir düşün yaşamı yaşayabilmeleri için boş zamanasahip olduklarından değil, siyasal bağlılık konusundaki tüm çatış-malara rağmen, ortak bir dil kullanan insanların genişlemiş dünya-

nın her yerinde işbirliği yapmalan sayesinde mümkün olmuştu; çün-kü, yıldız hareketlerini ve çeşitli şehirlerden gözlemlenen sapmalarıbirbirlerine haber veriyorlardı. Bu çalışmalar ne denli tanrısal daolsa, salt meraktan ya da ölümlülerin kaderlerini önceden bilme yo-lundaki boş bir ümitten değil, bir kimsenin genişleyen dünya üze-rinde yolunu bulmak ihtiyacından esinlenmişlerdir. Sonuçları, in-sanlığı yalnızca mekânın sınırlarından ve Güneş’e ilişkin efsanelerindehşetlerinden kurtarmakla kalmayıp, aynı zamanda, yeryüzünün,

üzerinde insanlar yaşayan bölümünün biçimini anlatmak ve ordula-ra, ticaret gemilerine ve kervanlara daha önce benzeri olmayan yol-culuklarda rehberlik etmek oldu.

Çünkü astronomi coğrafyaya uygulanmıştı. Bir kere Eratosthenes bir derecenin değerini saptayınca Kutupyıldızı’nın yükselmeleri-nin ve Güneş’in en yüksek noktalarından (meridyenlerden) geçişle-rinin açılarla ölçülmeleri kuzeye ve güneye doğru uzaklıklar hakkın-da karada yürürken ya da denizde gemiyle ilerlerken geçen zamanagöre yapılan herhangi bir hesaplamadan çok daha doğru bir fikir verdi. Bu tür gözlemler birbirleriyle karşılaştırılarak, belli yerlerin,tıpkı gök gibi, ekvatordan olan açısal uzaklığı göstermek üzere, sı-fırdan doksana kadar enlemlerle bölünmüş bir yerküresi üzerindeişaretlenebildi. Latitude(enlem, “en” anlamına gelen bir sözcüktür);böylece buna verilen ad da, sistemin uzun Akdeniz’i karşıdan karşı- ya geçerken gemicilerin yaptıkları gibi gözlemlerle başladığını orta-

 ya koyar. Akdeniz boyunca gemiyle ilerleyen bir kimsenin ne kadar yolaldığını, yani bir kimsenin olduğu yerin boylamını astronomik yollabulmak, pek o kadar kolay bir iş değildi. Boylam yerel güneş saat-leri arasındaki farklılığı gösterir. Hassas bir modern kronometreyle, yerel öğlenle, yani Güneş’in üzerindeki meridyenden geçtiği za-manla “Greenwitch saati”ni karşılaştırmak ve böylece bir saat 15°olmak üzere bulunduğumuz yeri saptamak oldukça kolaydır. Oysa

eskilerin yalnızca güneş ve su saatleri vardı. Böyle olunca ancak ye-rin kendi ekseni çevresindeki günlük dönüşünden bağımsız bir gökolayı, bir Güneş ya da Ay tutulması ya da bir gezegenin bir yıldızın

261

Page 263: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 263/300

önüne geçerek onu kapatması, bu olayın farklı yerel gözlemlenişzamanlarını karşılaştırma olanağı vermiştir. 331 kadar erken tarih-lerde, bir tutulmanın Suriye’deki ErbiPde ve Kartaca’da görüldüğüsaatler yazılıp karşılaştırılmıştı. Hipparkhos belli bir olgunun boy-lamlarını, yeryüzünün çeşitli noktalarında işbirliğiyle sağlanan göz-

lemlerle saptamayı düşünmüştü. İS ikinci yüzyılda onun bu fikri,Ptoleme’nin astronomik olarak saptanan enlem ve boylamlardan yapılmış ve o zamanlardan beri kullanılagelen yeryüzünün bir iske-let küresini yapmayı başarmasıyla meyvesini verdi.

Ne yazık ki, büyük birtakım yanlışlar doğru diye kabul edilmiş ve bunlar “olgu” yetkesine sahip sayılıncaya dek tekrarlanmıştır. Söz-gelimi Eratosthenes, İskenderiye, Rodos, Trakya ve Byzantium’dan veDinyeper Nehri’nin ağzından geçen, doğru bir çizgiden başka her

şeye benzeyen hattı bulunduğu yerin boylam çizgisi olarak almıştı.Gene de bu çizgi kendinden sonraki antik haritaların temeli olarakkaldı.

Biyoloji bilimindeki kuramsal gelişmeler bu kadar canlı olmadı.Helenistik dönemin botanik ve zooloji alanında sağladığı en önemlibaşarıları, Ptolemelerin ve Romalıların tarım denemelerinde görü-lür. Fakat Pontus kralının hekimliğini yapmış olan Krateuas (İÖ12063), otlarla ilgili kitabını, tanımladığı ve sınıflandırdığı bitkilerin

gerçekçi resimleriyle resimlendirirken, verimli bir metodolojik bu-luşu getirmiş oluyordu. Fizyoloji ve anatomi alanında, İskenderiyeliHerophilos ve Erasistratos, 300 ila 275 yılları arasında, teşrihi insanbedenleri üzerine uygulayarak önemli keşiflerde bulundular. Dahasonraki bir çağda insanlar tüm hünerlerini kölelerine ve teolojik hasımlarına işkence etme yolunda seferber ederlerken, bu İskende-riyeli hekimler, özellikle Tertullianus ve Augustinus gibi Hıristiyanbüyükleri tarafından mahkûm olmuş suçlular üzerinde canlı canlıteşrih yapmakla suçlandırılmışlardır. Mısır’da ve daha az olmaküzere Seleusid Krallığı’nda ve Bergama’da bir kamu sağlık hizmetiörgütünün bulunduğu yolunda bazı kanıtlar vardır, fakat olasılıklabu hizmetten yararlanma hakkı yalnızca Yunanlı vatandaşlara veorduya tanınmış, yerli halklar kaderleriyle baş başa bırakılmışlardı.İnsan dışkısı hâlâ en iyi gübre olarak görülürken, salgın hastalıklara,pirelere, bitlere, sivrisineklere karşı açılan seferberliklere benzer

herhangi bir etkin tedbir alındığı yolunda hiçbir şey duymuyoruz.Helenistik bilim, Tunç Çağı biliminin ve 450’den sonra DoğaFelsefesinin olduğu gibi, üreticinin pratik yaşamından kopmuş bir

262

Page 264: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 264/300

Page 265: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 265/300

mak için dişlilerin de kullanıldığı karmaşık yapılı makineler olduk-larını belirtmemiz gerekiyor. Bunlar, elbette tahtadan yapılmış ma-kinelerdi, ama zaten değirmen makineleri 18. yüzyıl gibi geç tarihle-re kadar hep tahtadan yapılmaktaydı. Daha sonraki saat mekaniz-malarındaki ve kronometrelerdeki tüm gelişmelerin hareket noktası

olan, bu kez metal dişli çarklar da Hero tarafından anlatılan bir susaatinde kullanılmışlardı.Uygulamalı kimyada, eski dökme ve kalıplama yöntemlerinin

 yerini alan ve onlardan üstün nitelikte olan üflemeyle cama biçim verme, olasılıkla İÖ ikinci yüzyılda Suriye’de bulunmuş ve çokönemli sonuçlar doğurmuştu. Görünüşe göre, damıtma tekniği de,İÖ birinci yüzyıldan önce İskenderiye’de uygulanmıştı. İmbiklerİÖ 300’den sonraya ait olmaları pek olası görülmeyen simya kitap-

larında tanımlanmışlardır. Fakat alkolün sarhoşluk tarihinde yenibir dönemi tam ne zaman açtığı hâlâ bilinmiyor. Kireçli harcınkullanılması, İÖ üçüncü yüzyılın Helenistik yapıcıları tarafından

 yaygınlaştırıldı. Romalılar ya da onların çalıştırdıkları yapıcılar kireçile (ilk Puteoli’nin yakınında bulunan ve onun için adına hâlâ “possolana” denen) bir volkanik külün karıştırılmasıyla hemen hemenhiç bozulmayan, ileride hatta su altına da dökülecek bir çimentokeşfettiler.

Hidrostatik ilkeleri, ikinci yüzyılda şehirlere su sağlamak için,özellikle Bergama’da ve Roma’da etkin biçimde uygulandı. Roma’da312’de yapılmış, yer altında on altı kilometreden uzun tünellerdengeçen bir kemerli su yolu vardır; yer ölçme ve su düzeyi hesaplamabilgisi bakımından bu başarısının üzerinde durulmaya değer. FakatHero’nun kitaplarının ortaya koyduğu gibi sifon (birleşik kaplar yasası) İskenderiyelilerin çok iyi bildikleri bir ilke olduğu halde,Roma mühendisleri bunu (kullandıkları kurşun borular yüksek ba-sınca dayanamayacağı için) hiçbir zaman büyük çaplı işlere uygulamamışlardır.

Helenistik çağ boyunca mekanik icatların savaş dışında pekaz uygulama alanında kullanılmış olmaları, bize oldukça şaşılacakbir durum olarak görünüyor. Bu devirde su gücü, görünüşe bakılır-sa, un değirmenleri dışında hiçbir endüstriye uygulanmamıştı. Tahılöğüten su değirmenleri bile, IS ilk yüzyıllarda o kadar enderdi ki, o

çağın coğrafyacıları bunlardan özellikle acayip şeyler olarak sözettiler. Selanikli Antipater, İÖ birinci yüzyılda neşeyle şu şarkıyıokur:

264

Page 266: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 266/300

“Kız/ ar artık ellerinizi sürmeyin el değirmenlerine. Den/ eter Nümfelerd*) sizin işinizi yapmalarım emretti.Tepesineüşüşüp çarkın, döndürecekler eksenini ”

Fakat toprak beyleri ve kapitalistler, sağladıkları kârları, ağaçtan

 yapılmış pahalı makineler yerine canlı araçlara yatırmayı yeğliyorlar-dı; köleler makinelerden ucuzdu. Aynı şekilde, Ktesibios'un ve ardıllarının hava ve su basıncı il-

kelerine göre çalışan makinelerinin madenlerden suyu çekme ve bah-çeleri sulama işlerine uygulanmadıkları anlaşılıyor. Hero'nun tanım-ladığı, su orgları, otomatlar gibi makineler zengin bir adamın ko-nuklarını oyalayacak salon oyuncakları ve safdilleri mistik duygularasürükleyecek tapınak eşyalarıdır.

Bilimin sunduğu buluşlardan verimli bir biçimde yararlanma ko-nusundaki başarısızlık, Helenistik toplumun yapısının ve ekonomi-sinin içindeki çelişkilerin bir sonucuydu. Bu çelişkiler teori alanınada yansıdı. En özgün ve yaratıcı canlılık, çığır açan buluşlar ve bü- yük kurucu varsayımlar, hep sonraki dördüncü ve üçüncü yüzyılla-ra, tam da ekonomik sistemin başarıyla genişlemekte olduğu döne-me rastlar. Gerçi o zaman temelleri atılan araştırma alanları dahasonra verimli bir biçimde izlenmişse de, İÖ 200'den sonra ger-

çekten yeni sayılabilecek fikirler ortaya atılmaz oldu; yeni gözlem vedeneyimlerin yerini, verileri yazılı kaynaklardan derleme tutumu al-maya başladı. (Strabo ve sonraki coğrafyacılar örneğin, İskender'ingözlemcilerinin ve üçüncü yüzyıl elçilerinin anlattıklarını, bunlaradaha sonraki tarihlerde sağlanmış nispeten az bilgi ekleyerek dur-madan tekrarlarlar.) Fakat 200'de ekonomik çelişkiler kendilerini dıştapazar olanaklarının gittikçe genişlemesi yolundaki eğilimin durmasında

 ve içte yavaş yavaş artan fakirleşme eğiliminde gösterdi.Bu bölümde anlatılan sistem, kuşkusuz gerçek servette önemli

bir artış sağlamıştı. Fakat yaratılan servetin büyük bir kısmı birkaçkralın hâzinesinde toplandı; geri kalanların çoğunu da Yunanlılar

 ve diğer yönetici kastlar aldılar, toprağı süren “yerlilerde çok az,fabrikalarda ve madenlerde çalışan kölelere ise daha az şey bıra-kıldı.

Ptolemeler tarafından Mısır'da kurulan planlı ekonomi, Eski ve

 Yeni Krallıklar zamanında firavunun sisteminde olduğu gibi, yal

 W Mitolojide Demeter ekin tanrıçası, Nümfeler su perileridir, (ç.n.)

265

Page 267: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 267/300

nızca krala gelir sağlamak için planlanmıştı. Bu ekonomi bilimselolduğu ölçüde Mısır’ın refahını artırdı, hatta yerliler bile daha iyialetlerin sağlanmasından yararlandılar, belki de daha çeşitli şeyler yediler, kâğıt üzerinde daha özgür bir statüye sahip oldular. Fakatplanlı ekonomi, soylularla köylüler arasındaki eski düşmanlığa, Yu-

nanlı yöneticilerle yerli uyruklar çelişkisini ekledi; Yerliler “kendi-lerini yerlilerden çok üstün gören, kendi dillerini konuşmayan veöğrenmek niyetinde olmayan yabancıların en önemli rolü oynadık-ları bürokratik makine” yerine, belki de “kendi yurttaşları olan” es-ki yöneticileri yeğliyorlardı. RostovtzefPin bu görüşünü, “bir bar-bar olduğum için aşağılandım” diye acı acı yakınan okuryazar birMısırlının mektubu ve köylü sınıfının, fatihlere karşı yerli rahip-lerin ayaklanmasını desteklemeye hazır olması doğrulamaktadır.

Bu bürokratik mekanizma oldukça büyük gelirler sağladı. II.Ptoleme (yılda) 14.800 talentlik bir gelirden yararlandı, hatta baba-sının başbakanı da, eğri yollarla, 6000 talent edinmişti. Fakat yöne-ticilerin iyi niyetleri ne kadar yüksek olursa olsun, bürokrasi çokgeçmeden baskıcı bir makine durumuna geldi. İÖ 196’da üzerin-de, hiyeroglif yazının çözülmesinde ilk ipucu olan hem Yunancahem Mısır dilinde bir kararnamenin yazıldığı Rosetta Taşı, “vergi-lerin baskısı, ödenememiş, bakayaya kalmış borçların hızla artışı ve

bunlarla birlikte gelen el koymalar, suçlularla, devlete ve özel kişi-lere borçlularla dolu tutukevleri, ülkenin her yanına yayılmış, soy-gunculukla geçinen birçok kaçak, yaşamın her alanında uygulananzorlama”nın varlığına işaret eder. Bu kararname, duruma bir çarebulmak için düzenlenmişti, fakat sonraki Ptolemelerin; çıkardıklarıaynı derecede insancıl kararnameler gibi, yönetici görevliler tarafın-dan uygulanmayınca, halkta hayal kırıklığı yarattı. Çünkü Flelenistikpapirüslerdeki yakınmalar, görevliler örgütünün içindeki bozukluk

 ve zorbalığın Yeni Krallık zamanında olduğu kadar yaygınlaştığınıkanıtlar.

 Yerlilerin yasal olarak tanınan tek bir çareleri vardı: grev; işçilerişlerini bıraktılar ve çekilmez duruma gelmiş acılarına bir çare bu-lunana kadar kitle halinde bir tapınağa sığındılar. Bu yola o kadarsık başvurdular ki, sonraki birçok sözleşmelere toprak kiracısınıgrev yapmama yolunda bağlayan sözler kondu. Bu durumun doğal so-

nuçları, emek darlığı, köy nüfuslarının yavaş yavaş azalması, tarlalannterk edilmesi, kanalların ve setlerin ihmal edilmesi oldu. Bir şikâyetçi,köylü nüfusunun 140 kişiden 40 cana düştüğünü yazar. Yönetici bir sı-

266

Page 268: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 268/300

nıfın çıkarına işleyen bir planlı ekonominin sonuçları bunlardı; hattabiyolojik bakımdan gelişmenin geri döndürülmesiydi.

 Yunan şehirlerinde İskender’in fetihlerinin sağladığı olanaklar-dan en çok yararlanan sınıf burjuvazi oldu. Bu sınıfın; içindekiler,Rostovtzeff ile birlikte şöyle tanımlanabilir: toprakları kiracılar, üc-

retle tutulmuş işçiler ya da köleler tarafından işlenen toprak sahip-leri; ücretli işçilerin ve kölelerin emeğini kullanan kiracı çiftçiler, öz-gür ya da köle olan emekçilerini yöneten atölye sahipleri, dükkânla-rın, gemilerin ve mağazaların sahipleri ya da kiracıları; tefeciler vekölelerini kiraya verenler. Bu gibi kimselere ait olan güzel evleri,Priene’de hayranlıkla görmüştük.

İtalya’da olduğu gibi Yunanistan’ın da her yanında kendi top-raklarında çalışan köylülerin sayısı azalmakta, yerlerini kapitalist

çiftlikler almaktaydı. İÖ 300’den sonra (Delos’taki) tapınak yapımıihaleleri, beşinci yüzyılda olduğu gibi, kendileri küçük işleri yapanbağımsız zanaatçılara değil, özgür ya da köle emek kullanan, söz-cülüğün modern anlamında müteahhitlere verildi.

Burjuvazinin kârları ilkin büyüktü. İskender zamanından ön-ce Atina’nın en zengin adamı yalnızca 160 talenteO sahip olmuşken,İskenderiyeli Zenon 2000 talentlik bir miras bıraktı. Öte yandanbeşinci yüzyıl Atinası ile karşılaştırıldığında gerçek (reel) ücretlerindüştüğü görülür. Buğdayın iki kat, şarabın iki buçuk kat, kiralarınise yaklaşık olarak beş kat artmasına karşılık, Delos’ta usta bir za-naatçının yıllık kazancının günlük ortalaması en fazla dört obal ve vasıfsız bir işçininki ancak iki obal idi. Zengin vatandaşlar, muhak-kak ki şehirlerine armağanlarla ya da kredilerle yaptıkları yardımlar-da eli açık davranıyorlardı. Özel kişilerin devlete borç vermeleriHelenistik dönem mâliyesinin genel bir özelliğidir; bunun şehrinsüslenmesinde, okulların ve diğer kamu kurumlarının yürütülme-sinde cömert destekleri oldu. Gene de satın alma gücünün belliellerde toplanması halkın tükettiği malların iç pazarını sınırladı.

 Yeni ihraç pazarlarının açılışı ve Doğu krallarının birikmiş ser- vetlerinin İskender’in askerlerine dağıtılışı, bu dengesizliği bir süreiçin maskeledi; satın alma gücü inceden inceye düzenlenmiş, ortasınıf tabakalarına geniş olarak dağıtılmıştı. Fakat çok geçmeden en-düstrinin dışarıya göçü ihraç pazarlarını bir kez daha daralttı. Sava

W Kabaca bir fikir vermesi için, beşinci yüzyılda emperyalist Atina’nın bütçesinin 10(X) talent olduğunu belirtelim, (ç.n.)

267

Page 269: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 269/300

şm yaptığı yıkımlar, borç ve köle çalıştıran fabrikaların rekabeti,küçük üreticileri ve perakendecileri proletarya saflarına düşürdü.Sparta’da ve Eski Yunanistan’ın şehirlerinde patlak veren açık içsavaşlarda, borçların iptali ve toprakların yeniden bölüştürülmesitalepleri ortaya çıktı. Fakat burjuvazi her yerde, bazen Roma’nın

desteğiyle inat ve başarıyla reformlara karşı koyuyordu.Elbet Roma’da, önceki sayfalarda ana çizgileri ile anlatılan eği-limlerin sonucu olarak buna benzer bir sınıf savaşı gelişti. Fakatburada, emperyalist savaşlardan sağlanan ganimetler ve barbar Batıülkelerinde genişleyen pazar olanakları bunalımları ileriki tarihlereattı. Topraklarından edilmiş köylülerin büyük mülklere yeniden

 yerleştirilmeleri yolunda Gracchus kardeşler tarafından İÖ 131’de ve 121’de girişilen iki çaba, müteahhitlerden, vergi mültemizlerin

den ve tefecilerden oluşan yeni orta sınıfa bazı haklar tanıma ve şe-hir proletaryasına parasız buğday yardımı yapma pahasına, Senatooligarşisi tarafından bastırıldı.

Nihayet İskender’in seferleri, ardılları ve hâlâ özerk olan şehirdevletleri arasındaki savaşlar, korsanların yoğunlaşan faaliyetleri, bar-bar Keltlerin saldırıları ve Roma emperyalizmi, Flelenistik devirdeendüstrinin ve tarımın gerçekten köleler tarafından yürütüldüğünoktaya varılana dek köle ikmalini büyük çapta artırdı. Tabii, köle-

ler yalnızca madenlerde ve taş ocaklarında sistemli olarak ve hızlıbir çalışma temposu içinde ölesiye çalıştırıldılar. Çoğuna kendileriiçin para kazanma fırsatları verildi; birçokları özgürlüklerini (çalışa-mayacakları kadar yaşlandıklarında!) satın almayı umabiliyorlardı.Maddi bakımdan, kapitalist bir çiftlikteki köleler bile, çoğu barbarköylülerden daha iyi yaşadılar. Cato, mülkündeki kölelere çarşaflar,battaniyeler, mataralar ve yastıklar veriyordu; kazılarda ortaya çıka-rılan çiftliklerin köle kışlaları, Keltlerin yuvarlak kulübelerinden da-ha iyi barınaklardı. Birçok meslek sahipleri (bizim “siyah ceketliproletarya”mızın karşılığı olan) yazıcılar, doktorlar, eğitmenler, fab-rika yöneticileri ve çiftlik kâhyaları, özellikle Roma İmparatorluğu’nda, ama aynı zamanda diğer bazı yerlerde de işçiler ve zanaat-çılar gibi gerçekte köle idiler. Kralların ve bakanların köleleri olarakbu kimseler sorumluluk makamlarına yükselebildiler ve büyük ser- vetler biriktirip kendileri için köleler edinebildiler.

Böyle olunca, köleler kendilerini sömürenlere karşı bir çıkar da- yanışması bilincine dayanan bir sınıf yaratamadılar. Bu kutum (kö-lelik) daha çok özgür nüfusu, burjuvazi ve proletarya olarak ikiye

268

Page 270: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 270/300

böldü. Gene de bazı köle ayaklanmaları patlak verdi ve İÖ 134’tensonra, Afrika’da, Makedonya’da, Delos’ta, Sicilya’da, İtalya’da veBergama’da ortaya çıkan ayaklanmalar tarihte ilk kez ciddi çaplaraulaştı. Ayaklanan köleler genellikle küçük köylülerle ve toprakkiracılarıyla hatta “özgür” proletaryayla birleştiler. Fakat bütün bu

çabalar, sonunda Roma’nın ve diğer devletlerin orduları tarafındanmerhametsizce bastırıldı.

Şurasını da belirtmek gerekir ki, kölelik kurumu zaten de facto(olgu olarak) var olan uluslararası ekonomiye uygun bir ideolojininçıkıp yayılmasını engellemiştir. Bununla birlikte, bazı Helenistik fel-sefelerpolis*in dar sınırlarını ve hatta öteden beri süregelen Helen

 ve Barbar ayrımını aşmaya başladı ve bizzat İskender’in, ülkesiningeleneksel düşmanlarını (Persleri) yendikten sonra değindiği tüm

insanların birliği anlayışını getirdiler.Kıbrıs’tan gelip Atina’da Stoa’da dersler vermiş Fenike asıllı bir

düşünür olan Zenon, bütün insanların vatandaşı ve kendi rızaları ya da onun dediği gibi, sevgiyle birbirlerine bağlı oldukları tek bü- yük birpolis düşledi. (Okulunu Stoa denen yerde açtığı için, felsefeokuluna bu nedenle Stoacı felsefe denir.) Zenon, bu görüşüne uy-gun olarak köleliği doğaya aykırı bir kurum olarak ilan etti, fakat kö-leliği bilge kişinin manevi gücüyle üzerine çıkabileceği, hastalık vediğer maddi bozukluklar gibi önemsiz bir dış arıza olarak gördü;bilge kişi, kölelik ediyor olsa bile, gene de bir kraldır; çok yoksul daolsa, her şeye sahiptir. Bu, baskı altındaki kitlelerin acılarını dile ge-tiremeyecek kadar incelikli, fakat burjuvazinin vicdanını yatıştıracaknitelikte bir öğretiydi. Nitekim daha sonraki Stoacılar, kuşkusuzzengin koruyucularına bir armağan olarak, Aristoteles’in “doğal kö .lelik” öğretisini canlandırdılar.

Dinler de (tabiatıyla devletin resmi kültleri dışındakiler), tek tan-rı düşüncesine varma yolunda çabalarken ekonomik alanda gerçek-leştirilmiş olan dünya birliğini yansıtmaya başladılar. Çağın en yay-gın inancı olan astroloji, teolojik yönüyle, tüm kabile, şehir ve ulustanrılarına üstün bir güç olan Kader hakkındaki eski Sümer ideolo-

 jisinin evrensel biçimi idi. Fakat astroloji ahlaksal yönü bulunma- yan sak sihirsel bir inançtı. Resmi olmayan diğer dinler ırk ya daözgürlükkölelik ayrımlarını kabul etmeyen bir ahlak anlayışı öğre-

tiyorlardı.Küçük Asya’da, Philadelphia’da (Alaşehir) Agdistis’e adanan birözel suragin yazıtında şunlar okunur: “Erkek olsun kadın olsun.

269

Page 271: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 271/300

köle olsun özgür olsun, bu sunağa gelen herkes, tüm tanrılar önün-de, hiçbir adama ya da kadına karşı bilinçli olarak kötü hile ya dameşum zehir kullanmayı tasarlamayacaklarına; aşk büyüleri, çocukdüşürme, gebelikten korunma ya da adam öldürme, hırsızlık gibi şey-leri ne kendileri yapıp ne de başkalarına öğütlemeyeceklerine; hiç-

bir şey çalmayıp, bu eve karşı iyi davranacaklarına yemin etsin.” El-bette bu gibi kültler, ycryüzündeki toplumun kötülüklerini düzelt-mekle ilgilenmeyip, bu tür kötülüklerin bulunmadığı yalnızca hayalibir topluma nasıl girileceği sorunuyla uğraşıyorlardı. Yine de bu ha-

 yali topluma girmenin yolu ahlaklı davranışlarda bulunmaktı veköle olsun, özgür olsun herkese açıktı.

Fakat felsefe ve din, köleliğin karşılarına çıkardığı engellerdenkaçınabilmiş olsalar bile, kölelik kurumu, insan emeğinden tasarruf

sağlayacak makineleri kârlı araçlar olma durumundan çıkararak, bi-limin gelişmesine engel olmaya devam etti ve iç pazar için satın al-ma güçlerini düşük düzeyde tutarak üreticilerin fakirleşmelerine yolaçtı. Çünkü, 200’de, klasik ekonominin hatta ıslah edilmiş biçimiylebile başarısızlığa uğradığı gerçekten belli olmaya başlamıştı. Hiç de-ğilse Eski Yunanistan’da bu başarısızlığının sonuçları daha o za-mandan salt biyolojik ölçütlerle ölçülebilirdi. Fakir olsun zengin ol-sun vatandaşlar aynı şekilde çocuk düşürme ve çocuk öldürme yol-

larıyla ailelerin büyüklüğünü bilinçli olarak sınırlıyorlardı. Kölelerinde büyük aileler kurma olanakları yoktu.

Fakat bu felaketin salt ekonomik etkenleri ekonomik sisteminkendisiyle bağdaşmaz nitelikteki salt siyasal etkenlerle pekiştirilmiş

 ve yazılı kayıtlar da bütün bütün onların gölgesi ardında kalmıştır.Dilin ve kültürün bir ucundan öbür ucuna neredeyse bir örnek ol-duğu Helenistik dünya, üç ya da daha fazla büyük krallığa ve sayıla-rı değişen şehirdevletlerine ve konfederasyonlara bölünmüştü. Bubirimlerin hepsi de, anlamsız bir azgınlıkla, durmaksızın birbirleriyle savaşmışlardır. “Barbar” devletler Part devleti, Ermenistan, Ara-bistan, Roma, Kartaca—bu herkesin birbirlerine girdiği meydan kav-gasına hırsla katıldılar. Kendi kendilerini yıkıcı savaşlarla uğraştık-ları için, devletler, korsanların ve soygun çetelerinin tartışmalı sınırbölgelerinde yuvalanmalarına izin verdiler, hatta onlan bu yolda des-teklediler. Bu asalakların çoğalması, barışçı köylülere ve zanaatçı-

lara uygun bir geçim olanağı sağlamayı kabul etmeyen ve sözde er-kekçe erdemin en yüksek ifadesi olarak yurtseverlik adına şiddeti ve adam öldürmeyi öven toplumsal düzensizliğin yalnızca bir sim-

270

Page 272: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 272/300

gesiydi. Fakat korsanlık ve haydutluk, köle pazarlarını yeniden dol-durarak, zaten kötü olan durumu daha da kötüleştirdi.

Bu ekonomik bakımdan başarısız siyasal birlikler arasındaki ça-tışmalara, nihayet, Roma tarafından en acımasız biçimde son veril-di. Kendini İtalya birliğinin (İÖ 390264) başkanı yaptıktan ve ilkin

Kartaca’nın elindeki yabancı topraklan (251’de Sicilya’yı, 210’da İs-panyamı ve sonra da 154’te Kartaca şehrini ve Afrika’daki top-raklarını aldıktan sonra), Roma Makedonya’yı, Yunan şehirdevletlerini ve Küçük Asya’daki Helenistik krallıkları, Suriye’yi ve niha- yet Mısır’ı yutma yolunda ilerledi.

271

Page 273: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 273/300

Page 274: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 274/300

XII. ANTİK DÜNYANIN GERİLEYİŞİ 

 VE ÇÖKÜŞÜ

Roma tarafından fethedilmesi savaşlarla yaralanmış Akdeniz dün- yasına barış getirdi, fakat hemen refah getiremedi. Tam tersine, se-falet getirdi. Roma egemenlik alanının ilk çekirdeği olan İtalya halkları

 ve şehirleri bir müttefikler ulusu olarak örgütlenmişlerdi; İO 88’densonra giderek bütün İtalyanlar Roma vatandaşlığına alındılar. Bu-nun tersine olarak, denizaşırı ülkelerde ele geçirilen yerlere, bir Do-ğu monarkının fetihlerine benzer bir biçimde, haraç alınarak sö-mürülecek mülkler gözüyle bakıldı. Fakat Babil, Asur ve Pers kral-

larının buralardan sağladıkları gelirlerin son çözümlemede uyruk-larının refahına bağlı olduğunu tümüyle unuttukları durumlar pekenderdi. Genellikle valilerinin de buna göre davranmalarını sağlar-lardı. Roma Cumhuriyeti tarafından seçilerek bir yıllığına vali ola-rak gönderilen yöneticilerinse böyle bir ayak bağı yoktu.

Süresini doldurmuş valilerden oluşan Senato, uyrukları tarafın-dan “Kurtarıcı” ya da “Velinimet” diye selamlanmaya özenmiyor-du. Evet, zorbalığa karşı yasalar çıkarılmıştı. Fakat 121 yılından sonra,bir vali itham edilip mahkemeye verildiğinde, servet ve rütbelerini vergi iltizamıyla, tefecilikle, devletten aldıkları imtiyazlarla eyaletlerisömürerek edinmiş olan kapitalistlerin ve müteahhitlerin oluştur-duğu bir jüri önünde yargılanmaktaydı. Aynı zamanda, bir kimseancak “Roma halkı”na rüşvet vererek kendini seçtirebiliyordu. Bunedenlerden dolayı, bir valinin eyaletinden biri seçim masraflarını

273

Page 275: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 275/300

karşılamak, İkincisi dönüşünde beraatını sağlamak ve üçüncüsü ge-çinmek için olmak üzere üç giderini karşılamaya yetecek kadar ser- vet edinmek zorundaydı. Bu bakımdan valilerin, onları Helenistikdünyanın fakirleşmesi hareketini tamamlayan, benzeri görülmemişbir sömürüye sürükleyen mültezim ve tefecilerle birleşmiş olmasına

şaşmamalı.Cumhuriyetin son yüzyılında senatörler ve kapitalistler çok bü- yük servetler biriktirdiler: Pompeius’un serveti 11.000, Craussus’tın7500, Caesar’ı öldürmüş olan Stoacı Brutus’un serveti ise 1700talent idi. Helenistik devrin bazı memurlarının ve bankerlerinin ser-

 vetleri bu miktarları aşmış olabilir. Ancak bu, asil Romalılarınganimetin daha az bir kısmını ceplerine indirdikleri anlamına gel-mez. (Heichelheim’ın belirttiği gibi) ortada cebe indirilebilecek da-

ha az ganimet bulunduğu anlamına gelir; tahribat ve kötü yönetimbirikmiş serveti öylesine harcamıştı. Ne olursa olsun, bu serveder,endüstriyi ve ticareti örgütlemenin ödülleri olarak değil, savaş yağ-malarıyla ve zorbalık, tefecilik ve para oyunları yoluyla sağlanmış-tır.

İmparatorluk, Roma şehrinde yalnız oldukça küçük bir sınıfızenginleştirdi. Borçluluk ve zorunlu askerlik, köylü sınıfının genişbir bölümünü topraklarından etmişti; onların küçük mülklerinin

 yerini, kölelerin çalıştırdığı kapitalist çiftlikler aldı. (Bu çiftlikler herzaman büyük mülkler değillerdi: İkinci yüzyılda Cato’nun ideali, 13ila 16 kölenin çalıştığı, 260 dönüm ila 660 dönüm arasında bir çift-likti.) Mülklerinden edilmiş köylüler endüstri alanında iş sahibi ol-ma olanağı bulamadılar; çünkü şehirlerin çalışan sınıfları da, heremperyalist savaşla pazarlara dökülen kölelerin rekabetinden do-layı fakirleşmekteydiler ve toplumsal itibarları düşmekteydi. İmpa-ratorluğun başkentinin içinde, içsavaş için, bazı Helenistik şehir-lerdeki devrimleri tutuşturmuş olan malzeme vardı.

Bu durum, Ren’e ve Manş’a kadar uzanan Kel t topraklarınıİmparatorluk sınırları .ıc katrıkıan sonra Julius Caesar’ın, bir Yu-nan tiranı gibi en yüksek iktidarı ele geçirmesinde yardımcı oldu.İki yıl sonra Caesar özgürlük adına öldürüldü. Fakat on iki yıldanfazla süren bir iç savaştan sonra, yeğeninin oğlu Augustus Caesar,gerçi kendisine yalnızca princeps  (birinci vatandaş) denmişse de,

aslında imparator olarak başa geçti. Julius Caesar, yoluna yorda-mına göre (öldükten sonra) tanrılaştırılmıştı; Augustus ise Doğu’da,daha hayattayken tanrısal şefleri kabul etti; böylelikle Ptolemelerin

274

Page 276: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 276/300

 ve Seleusidlcrin ve bunların Babilli, Sümerli ve Mısırlı öncellerininmanevi ardılı oldu. Fakat o artık Fırat’tan Karadeniz’den, Tuna’dan ve Ren’den Atlantik’e ve Kuzey Denizi’nden Büyük Sahra’ya ve Arap Çölü’ne kadar uzanan tek bir devletin monarkı idi. Böylece ta-nımlandığında Roma İmparatorluğu, siyasal birliklerin olduğu ka-

dar ortak bir kültürden de yararlanan, tümüyle kendine yeterli ola-bilecek büyüklükte bir coğrafi bölgenin en iyi örneğidir. Julius ve Augustus, Senato yönetimi valilerinin en kötü aşırılık-

larına son verdiler. İmparatorluğa oldukça etkin ve dürüst bir yö-netim getirdiler. Her şeyden önemlisi, barış getirdiler; bu büyük bir-lik iki yüz elli yıla yakın bir süre, o zamana kadar böylesine genişbir ülkede hiç görülmemiş bir iç barış içinde yaşadı. Augustus’unkazandığı zaferlerden sonra Roma barışı, yalnız bir tek kere, o kor-

kunç İS 68 yılında ciddi bir iç sarsıntıya uğradı: Bu tarihte İmpara-torluğun bir sırrı anlaşılmış, bir kimsenin Roma’dan başka yerlerdede imparator yapılabileceği görülmüştü: Uç eyalet ordusu impara-tor payesini kendi generallerine kazandırmak için İtalya’da birbirleriyle savaşıyorlardı. Hatta dış barış da İmparatorluğa Britanya’yı (İS5080 arasında), Transilvanya’yı ve Romanya’yı (1938’dekine ben-zer biçimde), Ermenistan’ı ve Mezopotamya’nın bazı bölgelerinikazandıran uzak bölgesel savaşlarda, uzun ve derin bir sarsıntı ge-

çirmiş değildir.Barışın kısa dönemde sağladığı sonuç, bir refah canlanışı ve hiç

değilse yeni batı eyaletlerinde bir nüfus artışı oldu. İspanya ve Ku-zey Afrika’da olduğu kadar, Galya’daki (Fransa ve Belçika), Britan-

 ya’daki (İngiltere) yeni eyaletlerin de her yanında YunanRoma ör-neğinde şehirler kuruldu. Büyüklükleri bakımından Romalıların şe-hirleri tümüyle Yunanlıların polifttrmc.  benziyorlardı. İÖ 100’dekurulduğunda Kuzey Afrika’daki Timgat şehri yalnızca 130 dönümkadar biralanı kapsıyordu: Güney Galya’daki Caenvent’in 193 dö-nüm kadar olduğu görülmüştür, Napoli’nin yakınındaki Hercualaneum 114 dönümden büyük değildi. Pompei ve benzeri birçok şe-hirler, 660 ile 700 dönüm arasında değişen genişlikte topraklar üze-rine kurulmuştu. Hatta Napoli’nin surlarla çevrili toprakları bile,1100 dönümü aşmadı, İngiltere’deki Cirencester de hemen hemenaynı büyüklükteydi. Fakat, Romalıların Londra’sı 1320, Capua 1936

 ve Fransa’daki Autun 21.565 dönüme varmış, Yeni Kartaca 5820,İskenderiye 10.000 ve Roma, üçüncü yüzyılda, 13.640 dönümeulaşmıştı bile.

275

Page 277: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 277/300

Kendi başlarına bu rakamlar nüfusta herhangi bir önemli artışolduğunu göstermezler. Bugün St. Malo’nun ) üzerinde sık evler ku-rulu olan 281 dönümlük topraklarında yalnızca 7262 can barın-maktadır ve antik şehirler kolay kolay bundan daha yoğun nüfuslu

şehirler değillerdi. Anlamlı olan şey, İtalya'nın ve Helenistik Doğu'nun bu tür şehirlerine, daha önce barbar olan ülkelerde kurulmuşşehirlerin eklenmiş olmasıdır. Bunların en küçüklerinin dışında hep-si de, Keltlerin La Tene dönemi Britanya'sında içlerinde yaşadıklarıtepe kalelerinden ve köylerinden daha geniş alanlar kaplayan veüzerlerinde çok daha sık yapılar kurulmuş yerleşme yerleri idi. BirBelgae krallığının başkenti olarak Colchester'in sefil kulübelerinden

ibaret düzensiz bir biçimde kümelenmiş olduğu, yapılan kazılarsonunda görüldü. Aynı yer üzerinde kurulmuş olan eyalet şehri ise,ferah evleri iyi planlanmış bir biçimde yerleştirilen bir şehir olarakgörülür.

Helenistik poiis'ler gibi kamusal bir su dağıtım sistemine sahipolan Roma Imparatorluğu’nun şehirlerinin de artık, genellikle hersokakta güzel kamu yapıları, hamamları, tiyatroları, kemeraltları,

kapalı pazar yerleri ve heykeller ve çeşmelerle sulu toplanma yerleri vardı. (Özel kişilerin evleri zevkli ve ferah yapılardı. Pompei gibi, enfazla 30.000 nüfuslu bir taşra içmecesinde, arkeologlar, mozaikdöşeli freskli duvarları, kemerli avluları, camlı pencereleri, akar çeş-meleri, banyoları ve helaları bulunan konakların dizildiği bir sürüsokak ortaya çıkardılar.

 Yerden yükselmiş bir bahçesi de bulunan iyi bir orta sınıf evi,

1003 metrekarelik bir alanı kapsayabiliyordu, en büyük kabul salo-nu 14,5 metre uzunluktaydı. Ortalarında çevresi sütunlu iç avlularıdaha tantanalı evlerin büyüklüğü 12'ye 60 metredir. Sayıları çokolmamakla birlikte, bu tür evler, burjuvaların konutları idiler ve busınıfın sayısal gücüyle oranlı olmayan büyüklükte bir alanı kapla-mışlardı. Küçük satıcılardan, zanaatçılardan ve işçilerden oluşandaha geniş bir kitle bir ya da iki odalı dayanıksız evlerde ya da daha

büyük şehirlerde ise yükseklikleri 18 metreyi bulabilen çok katlıapartmanlarda yaşamaktaydılar. Gene, Pompei’deki bir fırıncının, ze-min katında finnlar ve eşeklerle döndürülen dört değirmen bulunan(iki katlı) evi, 27 metre uzunluğunda ve yaklaşık 18 metre genişli-ğinde bir alan üzerindeydi. Britanya'nın uzak Norwich bölgesinde

St. Malo, Kuzeybatı Fransa’da Bretanva’da birada limanıdır, (ç.n.)

276

Page 278: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 278/300

ki Caistor’da, çömlekçi fırınlarının yaşadıkları evler, mozaik döşe-meleri ile çok şaşaalı görünürler.

 Ayrıca, Helenistik polisler gibi Roma şehirlerinin de yerel (be-lediye) yönetimleri vardı. Pompei’de Vezüv’ün patlayıp şehri lavlaraltında bırakmasından önce şehirde yönetim görevleri için ateşli bir

rekabetin varlığını gösteren seçim afişleri bulunmuştur. Zengin va-tandaşlar Yunan’da ve Helenistik dünyada olduğu gibi hamiyetlikimselerdi ve şehirlerini parklarla ve yapılarla süslemekten ve va-tandaşları yararına gladyatör oyunlarının ve diğer eğlencelerin mas-rafını üstlenmekten zevk duydular.

Rostovtzeff, bir keresinde, bu yeni şehirlere “haylazlar yuvası”demişti, fakat buraları aynı zamanda endüstri ve ticaret yuvalan idi.Buralarda uğraşılan dişleri, yalnızca şehirlilerle kır halkı arasında

değil, aynı zamanda İmparatorluğun çok uzaklanndaki barbarlarlailişkiler kurulmasını sağlamıştır. Sözgelimi Capua’da yapılmış olansaplı tunç tencereler, İskoçya’da, Danimarka’da, İsveç’te, Macaris-tan’da ve Rusya’da yeraltından çıkarıldılar. Zanaatçılar ve endüstri-ciler İtalya’dan ve Helenistik Doğu’dan Batı’ya göç ettiler ve yenieyaletlerde fabrikalar kurdular. Helenistik çömlekçilik geleneğininkalıplanarak yapılmış kırmızı sırçalı kapları, şimdi Fransa’daki, “Al-manya’daki ve hatta İngiltere’de Colchester’deki çömlek imalatha-nelerinde yapılıyordu. Suriyeliler, Ren Vadisi’nde ve Kuzey Fransa’dacam imalathaneleri kurdular. “Afrika asıllı ve Kartaca vatandaşıolan bir cam zanaatçısf’nın Lyon’da mezarı vardır.

Tüm imparatorluk ülkeleri içinde serbestçe ticaret yapılmaktay-dı. Şehirler mükemmel yollardan oluşan bir yol örgüsüyle birbirinebağlandı. Her yerde limanlar kuruldu, mevcut limanlar geliştirildi,denizyolları artık korsanlardan temizlenmişti. İtalya’da yapılan çöm-lekler Küçük Asya’da, Filistin’de, Mısır’da, Kuzey Afrika’da, Ispan- ya’da ve Güney Rusya’da bulundu; Fransa’daki fabrikalarda yapılanmallar, İspanya, İtalya, Sicilya kadar, Kuzey Afrika’ya ve Mısır’a daulaştı.

Fakat imparatorluk, kendine yeterli olmakla birlikte, kapalı birekonomi değildi. Kuzeyin barbarları imparatorluğa köle, kehribar,kürk ve diğer malzemeler sağlıyorlardı. Karşılık olarak şarap, (dahaçok Fransa’dan ve Ren ülkelerindeki çömlek ocaklarından) kap ka-

cak, metal eşyalar ve İskoçya’nın kuzeyindeki uzak adalarda olduğukadar, Almanya’nın Doğu Prusya’ya kadar uzanan her yerinde,İsveç’te, Danimarka’da ve Norveç’te yapılan kazılarda bulunan

277

Page 279: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 279/300

sikke paralar aldılar. Karadeniz limanlarından yayılan ticaret yolları,benzeri malları, Güney Rusya bozkırlarından onların ötesindekiorman kuşağına kadar uzanan topraklara dağıttı.

Düzenli deve kervanları, çölleri aşarak, Güney Arabistan’dan veMezopotamya’dan baharat, güzel kokular, bedene sürülen yağlar ve

mücevherler getirdiler. Bu kervanların batıdaki son konak noktalarıolan Petre, Jerash, Baalbek, Palmira ve DuraEuropos, tümüyle butrafiğin bir sonucu olarak zengin ve müreffeh şehirler durumunageldi. Roma’nın himayesi altında Mısır ile Hindistan arasındaki do-laysız deniz ticareti, Arapların denetimi altındaki kervan ticaretininkısmen yerini alarak yoğunlaşmıştı.

Hintli gemiciler, Arsinoe ve Berenice gibi Mısır limanlarındanKızildeniz’in aşağılarına doğru yelken açtılar ve sonra Güney Ara-

bistan kıyıları boyunca hareketle Basra Körfezi’nin ağzını geçip, kı- yıdan giderek İndüs Deltası’na ulaştılar. Fakat hiç değilse İS 50’densonra, Yunanlı bir deniz kaptanı olan Hippalos’un buluşundan ya-rarlanmaya başlandı; muson rüzgârları doğrudan doğruya Hindis-tan yarımadasına varmak üzere okyanusu aşmada zamanından çokbüyük bir tasarruf sağlayan güvenilir bir ulaşım olanağı sunuyordu. Ağustos ayındaki güneybatı musonu, hem okyanusu geçmede iticigüç, hem de, hâlâ keşfedilmemiş olan pusula gibi güvenilir bir reh-

berlik hizmeti görmekte, ocak ayındaki kuzeybatı musonu ise dö-nüş yolculuğunu sağlamaktaydı.

Muson rüzgârlarını kullanarak Berenice’den hareketle, 4290 ki-lometrelik yol, altı aydan daha kısa bir süre içinde alınabildi; dönüş

 yolculuğu da doksan gün içinde tamamlanabildi. Gerçekten, mayısayı içinde İtalya’dan tahıl gemileri ile ayrılıp, İskenderiye’den Nilkayıkları ve kervanlarla Kızıldeniz’e kadar gidilerek, tam bir yıl son-ra, yeniden Roma’ya dönmek umulabiliyordu. Bu yolda düzenli birfilo kullanılmaktaydı; içlerinde 55 metre uzunluğunda, 14 metre ge-nişliğinde, 13 metre yüksekliğinde bir geminin bulunduğunu okuyo-ruz. Filo Roma pazarına yalnızca Hindistan mallan değil, Çin’den kara yoluyla ya da Hint ve Çin gemileriyle denizden taşınmış Çin ürün-leri de getirdi. İthal edilen şeyler genellikle Hindistan’dan dansöz-ler, papağanlar, abanoz, fildişi, inciler ve kıymetli taşlar, baharat vekokular, Çin’den ipek ve ilaç gibi “lüks mallar”dı; fakat bunlardan

bazıları, kırmızıbiber gibi oldukça geniş çevrenin kullandığı zorunluihtiyaç maddeleri durumuna gelmekte gecikmedi.Taşıma alanındaki sınırlılıklar ve Ortadoğu ve Uzakdoğu top

278

Page 280: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 280/300

lumlannm yapılanndan dolayı, ithal edilen bu malların karşılığı, kitleüretimi yapılan mamul mallarla ya da tarım ürünleri ile ödenemedi.

İmparatorluktan Doğu’ya yüksek kalitede dokumalar, cam vemetal eşya, parşömen ve papirüs ve mercan gibi maddeler ihraçedildi. Fakat Roma’nın Hindistan ile arasındaki ticaret dengesi açık vermekteydi ve aradaki fark, para hem de iyi altın para ihraç edi-lerek kapatıldı. Roma “aure”leri Hindistan’ın her yanında hâlâ çoksayıda topraktan çıkarılmaktadır ve bu paralar Seylan ve Çin gibiçok uzak yerlerde de bulunmuştur. Gümüşün bakıra ve altına ora-nının düşüşüne bakılarak, imparatorluk içindeki altın stoklarınınüçte ikisinin ve gümüş stoklarının yarısının, dördüncü yüzyılda, ço-ğu doğuya olmak üzere, imparatorluk sınırlarını aştığı hesaplanmış-

tır. (Augustus zamanında bakırın gümüşe oranı l ’e 60, gümüşünaltına oranı l ’e 12 idi; 330’dan sonra bakırın gümüşe oranı l ’e 125 ve gümüşün altına oranı l ’e 14 ya da 18 oldu.)

Nihayet, YunanRoma tarım bilimi Kuzey Afrika gibi batı eya-letlerinin geri kalmış topraklarına verimli bir biçimde uygulandı.Romablar ve eyaletliler, Fransa’nın Ren Vadisi’nin ve Güney İngilte-re’nin her yanında kapitalist çiftlikler kurdular. Bu çiftliklerde Ak-deniz teknikleri uygulandı, üzüm bağları ve diğer yeni bitkiler ye-

tiştirilip, bunların iklimine alıştırıldılar. “Villa” denen çiftlik binala-rı, İngiliz yaylalarından bildiğimiz gibi La Tene dönemi Keklerinindüzensiz sıralanmış sefil çiftlik evlerinin tam karşıtı güzellikte yapı-lardır. Kölelerin yatıp kalktıkları yerler bile, o yüzyılların yerli köy-lülerinin ahır benzeri evlerinden çok daha sağlığa uygun yerlerdir.Sahiplerinin daireleri ise, mozaik döşemelerle süslüdür. Kuzeyinalışık olmadıkları sertlikteki kışına karşı koyabilmek için, İtalyanmülk sahipleri, hatta, ustalıklı bir biçimde yapılmış merkezi ısıtma

(kalorifer) sistemleri kurdular.Roma İmparatorluğu insanlığın tecrübesinin birikeceği eşsiz birhazine oldu. İmparatorluğun dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmışolan bütün bölgeleriyle sınırları ötesindeki uygar ve barbar dünya-lar arasındaki ticaretin yoğunluğuna daha önce değinmiştik. Bunun yanı sıra tacirler, zanaatçılar ve köleler, devlet memurları ve subay-lar imparatorluğun en uzak ileri karakollarına kadar durmaksızıngeziyorlardı. Uzun sınır boylarını barbarlara karşı korumak için ih-

tiyaç duyulan koskoca devamlı ordu, aynı zamanda bir eğitici güçidi. Bu orduya imparatorluğun her yanından askerler alınıyordu,fakat olağan uygulama onları kendi ülkelerinden uzakta olan yer-

279

Page 281: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 281/300

lerde hizmete göndermekti. Nihayet, Doğu’dan Roma’ya elçiler vemisyonerler geldi, öte yandan Marcus Aurelius’un da Çin’e bir elçi

 yolladığı söylenir.Bu şekilde el altında toplanan geniş bir bilgi kitlesinin bilimsel

düzenlenmesi işinde pek bir gelişme sağlanmamıştır. Dağınık olgu-

ları bir kurala indirgeyecek hiçbir özgün, yaratıcı varsayım gelişti-rilmemiştir. Biriktirilen bütün bu veriler bir tek büyük buluşa bile yol açmamıştır. Eğitim görmüş, hatta bilgin, geniş bir çalışmayansınıfın varlığına rağmen, imparatorluk Roması salt bilime hiçbirönemli katkıda bulunmadı. Seneca ve Plinius gibi zengin amatörlerbir Yunanlı yazıcılar ordusunun yardımıyla, doğa bilgileri konusun-da ciltler tutan ansiklopediler düzenlediler. Bu ansiklopediler, içle-rine bir miktar gerçek ve yeni gözlemler konmuşsa da, şaşılacak de-

recede sistemsizdirler ve Aristoteles’in eleştirici yargısından, göz-den kaçmayacak ölçüde yoksundurlar. Plinius bir yandan sözleriylesihri açıkça reddederken, öte yandan insanı üzecek derecede herşeye inanmaya hazırdır. Helenistik bilim geleneği, yalnızca İskende-riye’de, ancak burada bile anlatılan sınırlılıklara uğramış olarak, ba-şarıyla kendini sürdürüyordu.

Uygulamalı bilim alanında da, imparatorluk zamanında sağlanangelişmeler, yararlanılabilecek kaynaklara bakılırsa hayal kırıcıdır. Ro-

ma mimarları ve mühendisleri, Helenistik dünyadan ve Cumhuriyetdönemi. İtalyası’ndan aldıkları yöntemleri ve teknikleri, hiçbir dev-rimci yenilik getirmeksizin, uygulayıp büyüttüler. İmparatorlar ça-lışmalarını teşvik edip desteklediler ve askeri hastaneler hayran ka-lınacak biçimde örgütlendirildi, fakat elde edilen sonuçlar enderolarak yeni bulgulardı. Hatta en çok saygı gören tarım alanında, im-paratorluk dönemi yazarları, Cato’nun yazdıklarına pek az şey ekle-di. Romalıların ve onların eyaletlerdeki öğrencilerinin, Akdeniz’degeliştirilmiş bir çiftlik sistemini ılıman Fransa’nın ve Atlantik İngilteresi’nin çok farklı topraklarında uygulamanın güçlüklerinin far-kına varıp varmadıkları, aslında villaların her şeye rağmen gerçek-ten bilimsel olup olmadıkları sorulabilir.

İmparatorluğun karşılıklı ilişkileri kolaylaştırmasından bilimler yararlanmamışlarsa da, dinler yararlanabilmişlerdir. Köleler göç-men zanaatçılar, tacirler ve askerler, kendileriyle birlikte, her türlü

Doğu dinini, yalnızca başkente değil, Roma dünyasının en uzak sı-nırlarına kadar götürdüler. İskoçya ve Almanya’daki uzak sınır nok-talarında bile, Mısırlı tanrı İsis ve İranlı Mithra’ya adanmış sunaklar

280

Page 282: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 282/300

 yapılmıştı. Bu biçimde yayılan birçok mezhep ve tarikat içinde yal-nızca Yahudilik ve Hıristiyanlık, dünya çapında değerli dinler ola-caklardı. Yahudilik bu dine doğuştan girenler dışında çok sayıdakimseyi kendine döndüremeyecek kadar fazla milliyetçi bir dindi;Hıristiyanlık ise, bir dünya ekonomisinin uzun süredir ihtiyaç duy-

duğu gerçek bir uluslararası ideolojiyi sağladı.Hıristiyanlık, üyeleri İsa'nın kişiliğinde Kutsal Kitap’ta sözü ge-çen Mesih'i gören ve onun yeryüzünde krallığını kurmak üzere çok

 yakın bir zamanda geri döneceğini uman kimseler olan küçük bir Yahudi mezhebi olarak ortaya çıkmıştı. Fakat İsa’nın sevgi öğretisi ve onun hem böyle bir sevginin örneği, hem de amacı olan yaşamı,kurtuluş ve yeniden diriliş vaatleriyle birlikte bu inanca sınırsız ge-nişlikte bir çekicilik verdi. Paulus'un gezilerinden sonra, bu din il-

kin başlıca köleler ve proleterler arasında benimsenmiş olsa da, hız-la yayıldı. Hıristiyanların tek tanrıları, Yehova gibi, kendisine borçluolunan tapınmaya başka hiçbir tanrının, hele tanrısal imparatorlu-ğun ortak edilmesini hiç hoşgörmeyince, Hıristiyanlar da Yahudilergibi Roma devletinin kovuşturmasına uğradılar. Roma halâ her çe-şit kültü hoşgörüyle karşılıyordu, ama bir tek şartla, o dinin töresiimparatorluğun tanrısal başına sadakat gösterilmesinin doğru oldu-ğunu resmen açıklamalıydı. Fakat Rablarına duydukları sevgi onlara

acılara dayanmak ve geçmişte örneği olmayan, bir metinlikle bir idealiçin ölmek esinini verdi. Sonunda fakat, devlet yitmekte olan güç-lerini desteklemek için ideolojik bir dayanağa ihtiyaç duyduğu za-man devletin yalnızca hoşgörüsünü değil, maddi desteğini de ka-zandılar.

Bu süre içinde Hıristiyanlık, bir rahiplik örgütüne, bir kutsal ki-taba ve birçok teolojik görüşe sahip olmuştu. Isa’nın ilk öğrencile-rinin ve onların yakın izleyicilerinin bir örgüte, incelikli ayinlere yada inançlarının felsefe planında formülleştirilmesine ihtiyaçları yok-tu; her an Mesih’in döneceğini umuyorlardı. Fakat geri gelişin ge-ciktiği görülünce, inançlarda birtakım düzeltmelerin yapılması kaçı-nılmaz oldu. Hıristiyan kardeşlerin toplantılarını örgütlemek, ken-dini bu dine vermişleri yönetmek ve inanmayanları çekmek için,önderler ortaya çıkmaya başladı. Bizzat kilisenin büyümesi ve hep-sinden önemlisi kovuşturma baskıları, örgütlenmeyi kesin bir zo-

runluluk haline getirdi. Kilise kendine imparatorluğun yönetim sis-temini model alan bir hiyerarşi geliştirdi. Isa’nın hayatından ve söz-lerinden hatırlananlar erkenlerden kaydedilmiş olmalı. Bunlar der-

281

Page 283: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 283/300

lenİp, düzenlenip, havarilere ait olduğu söylenen yazılarla bir arayakonulunca, başına İbrani Kutsal Kitaplarının (Eski Ahit'in) çoğu-nun eklendiği bir “kanun” (şeriat) meydana getirdiler. Böylece Hı-ristiyanlığın misyonerleri, Yahudilerin, Zoroastercilerin ve Orpheusçuların kitaplarıyla rekabet edecek bir kutsal kitapla donatıl-

mış oldu.İmparatorluk memurları ve orta sınıflar karşısında inançlarını

savunmak ve açıklamak için liderler, dinsel deneyimin duygusal içe-riğini, çözümleyici bir mantıkla formülleştirmek zorunda kaldılar.Bunun için, ister istemez Yunan felsefesinin ve Aristoteles mantı-ğının terminolojisini kullandılar; klasik devrin ve Doğu'nun onaygörmüş ya da hoşgörü ile karşılanmış, bilinen öğretilerine değinme-lerle de desteklediler. Böyle bir formülleştirmenin yapısındaki güç-

lükler, kovuşturmanın baskısı kalkar kalkmaz, kaçınılmaz olarak,her biri öteki tüm karşı görüşleri “sapma” diye damgalayan mez-heplere bölecek görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasına yol açtı. Aynızamanda, Yahudilikten, YeniPlatonculuktan ve diğer yapıları bir-birinden farklı kaynaklardan alınan etkiler, İsa'nın basit öğretilerinekatılmıştı. Gerçekten Yahudilerin Tekvin (Oluşum) kitabındaki bi-limsel mitoloji, Aristoteles'in açıkladığı biçimiyle, Yunan bilimi vehatta Hipparkhos'un yermerkezli astronomisi, bu en başarılı mez-hebin akideleri içinde birleştirildi.

 Aynı şekilde neolitik geçmişin yerel kahramanları ve ana tan-rıçaları, ermişler, din şehitleri ve bakireleri olarak kabul edilerek,Hıristiyanlığa geçenlerin gönülleri okşanırken, Hıristiyan ayinleri gi-zem kültlerinin törenlerinden ve rahipkrallann giysilerinden alınanöğelerle zenginleştirdi. Herhangi bir diğer kurtuluş öğretisinde bu-lunacağı gibi, Isa'nın öğretisi içinde de saklı olan, (birtakım davra-

nışları önleyici) olumsuz yaptırımlara gittikçe daha büyük bir önem verilir oldu. Bir sevgi dini olarak Hıristiyanlık olumlu erdem alanın-da (bazı davranışlarda bulunmaya itici niteliğe sahip oluşunda) tümdiğer dinleri geçmişse de, cehennemin tüyler ürpertici tasvirlerinde,Mısır, Zoroasterci, Orpheuscu ve Budist inançlarıyla aynı çizgiyegeldi.

Nihayet Isa’nın yakında gelecek olan krallığı ve ölümden son-raki yaşam üzerinde odaklaşan umutları ve korkuları dolayısıyla ilk

Hıristiyanlar, dinsel görevleriyle çatışmadıkça, içinde yaşadıklan top-lumsal düzeni kabul ettiler. İsa'nın (gelecek yeryüzü) Krallığındaköle ile özgür arasında hiçbir ayrım olmayacaktı, ama bu dünyada

282

Page 284: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 284/300

kölelik yerleşik bir kurumdu ve köle kendisini efendisinin iradesinebırakmalıydı.

Bununla birlikte, Hıristiyanlığın insanların kardeşliği anlayışı ve“Komşunu kendin gibi sev” emri, ahlaksal davranışlarda bulunmak

 yolunda, kabileye ya da polis’e bağlılıktan daha evrensel ve gene de

Stoacı felsefeden ya da Roma Hukukumdan daha güçlü bir iti oldu.Fakat ilk anda bu yeni din, eski dinler gibi, kendilerine imparator-luğun kaynaklarından ve doğal bilimin sunduğu nimetlerden budünyadaki yaşamlarında bir şey verilmeyen kitleler için, yaşamı an-lamlı ve yaşanmaya değer bir duruma soktu. Hıristiyanlık, ekono-mik sistemin gittikçe güçten düşmesi karşısında, zorunlu olarak, budünya umutlarının boşluğuna inandıkları ölçüde, orta ve yukarısınıflar arasında da yayıldı.

Şehirlerin çoğalıp güzelleşmesi ve yukarıda anlattığımız ticaretincanlı bir hareketlilik içinde olması, sınırsız bir refah izlenimi ver-miştir. Gene de imparatorluk, Helenistik ekonominin çelişkileriniortadan kaldıramamıştı. Roma hiçbir yeni üretici güç yaratmamış ve Helenistik çağda yaratılan elinin altındaki üretici güçlerin kul-lanma alanlarını genişletmemişti. Endüstrinin yapısında kökten birreform bile yapılmamıştı. “Egemen üretim düzeni olarak manifaktür’den (imalattan, küçük meta üretiminden) fabrika ve makine

üretimine geçme yolunda bir adım atılmadı.”Kuşkusuz üretici birimin boyutları büyümüştü. Örneğin, Arre

tium (Toskana’daki Arrezo) seramik endüstrisi, beş yüzyıl önce Atina'daki seramik endüstrisinden daha büyük çapta örgütlendirilmişti. Burada İÖ 25 ile İS 25 yılları arasında işletilmiş olan 25çömlek imalathanesinden ikisi yaptıkları mallara “imzalarını atmış”olan 30’dan fazla zanaatçı çalıştırmıştır, onu 10 ila 14 arası ve yal-nızca altısı 7 ila 10 gibi az sayıda zanaatçı çalıştırmışlardır. Bu elli yıliçinde 58 zanaatçının imzalı vazolarını satmış olan en büyük firma,daha az ustalığı gerektiren işlerde, bir anda en az yüz köle çalıştır-mış olmalı. Aynı şekilde dokuma endüstrisinde Pompei’de bile 25dokuyucu çalıştıran bir atölyenin bulunduğunu okuyoruz.

Tek bir yönetim altında çok sayıda kimsenin çabşıyor olması, dahaönce görmüş olduğumuz klasik devir Atinası'ndaki ve Korinthosu’ndaki işbölümünden daha geniş bir uzmanlaşmanın bulunduğunu

göstermez. Bu durum herhangi bir mekanizasyonun zorladığı birdurum da değildir. Su değirmenleri sözgelimi, İS birinci yüzyılda, IÖbirinci yüzyıldakinden daha seyrektir. Roma Cumhuriyeti döne-

283

Page 285: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 285/300

minden sürdürülen “aristokratik” gelenek, sermayenin endüstri ala-nına yatırılmasını frenledi. Senatörlerin ticaretle uğraşması yasayla

 yasaklanmıştı. “Yalnızca tarım ve daha az ölçüde olmak üzere ti-caret”, klasik devir Yunanistanı’nda olduğundan daha fazla, yegâne“saygıdeğer” işlerdi; endüstri, azatlılarla aşağı doğumlu ve maddi

olanakları sınırlı başka kimselere bırakılmıştı. Buna uygun olarak yeni zenginler, Petronius’un ünlü satirindeki azatlı Trimalchio gibi,servetlerini toprağa yatırmaya koşuştular. Trimalchio, Nero zama-nında gemicilik ve tefecilikle servet sahibi olduktan sonra, mülkler

 ve çiftlikler almaya girişir. Böyle bir kapitalist, olsa olsa bir atölyedeçalıştırmak üzere köleler satın alabilirdi; fakat bu durumda bile,işleri bir azatlı ya da kiracı yöneticiliği için, iktisatçıların girişim işle-

 vi (teşebbüs unsuru) dedikleri işi yapıyor olmayacaktır.

Nitekim Pompei’de, bu küçük kasabada yaşayan 3000 kadarinsanın ihtiyaçlarını karşılamak için çalışan, içlerinde değirmenleride bulunan kırk küçük fırın ve yirmi kadar çırpıcı dükkânı bulun-duğunu görüyoruz. Aynı şekilde, İS 70’ten sonra batı pazarlarınamal sağlamak alanında Arrentium’un yerini alan Güney Fransa’dakiLezoux’daki seramik endüstrisinde, ticaret markalarından, sekizayrı firmanın bulunduğu biliniyor.

İmparatorluğun erken dönemlerinde görülen servetteki gerçek

artış, uygarlığın yüzeysel genişlemesinin ve yıpratıcı savaşların birsüre için durdurulmasının sonucu olarak sağlanmıştı. Fakat “şehiruygarlığının yayılması, aslında yeni ele geçirilmiş toprakların kaynak-larını örgütleyen ve onları küçük bir azınlık kapitalistler ve iş adam-ları sınıfının elinde toplayan bir sömürü düzeniydi”. Bir başka de- yişle, malların pazarı genişletilmiş ama derinleştirilmemişti (yaniüretilen mallar yeni yeni ülkelerin üst sınıflarından alıcı buldu, amao ülke içinde aşağı sınıflarca tüketilen mallar durumuna gelmedi).“Çok geniş bir aşağı sınıfın satın alma gücü hâlâ düşüktü. Bir parçaiyi kaliteli malların alıcıları, (Helenistik devirde olduğu gibi) orta ve

 yukarı sınıftan ve ordudan kimselerdi.”Tarım alanında, köylü sınıfının durumu iyileşmemiş, tersine, ola-

sılıkla eski eyaletlerde, örneğin Mısır’da daha da kötüleşmişti. Tiberius tapınaklara sığınanların dokunulmazlığı geleneğini kaldırarakgrev hakkını sona erdirdi. Britanya gibi Kelt ülkelerinde yerliler, Ro

ma’nın buraları imparatorluğuna katmasından önce yaşadıkları aynıpislik içinde yaşadılar ve topraklarını aynı etkinlikleri düşük yön-temlerle işlediler.

284

Page 286: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 286/300

Endüstri alanında köle emeğinin rekabeti, zanaatçıların ve kolişçilerinin sayılarının artışı sınırlandırdı. Herkesçe kabul edildiği gi-bi, köleler özgür işçileri iş sahasından sürmüş değillerdi. Roma'da,birinci ve ikinci yüzyıllara ait yazıtlarda sözü edilen zanaatçıların yüz-de 27'si özgür, yüzde 66'sı azatlı (özgürlüğü veri verilmiş köle) ve

 yalnızca yüzde 7’si köle idi; İtalya'nın geri kalan yerlerinde ise za-naatçıların yüzde 46'sı özgür, yüzde 52'si azatlı ve yüzde 2'si kö-leydi. Tabii, kölelerin mezar taşlarıyla ya da dinsel derneklerdekigörevlerle şereflendirilmeleri diğerlerinden daha az olası bir du-rumdu bizim başvurduğumuz yazıtların çoğu ise bu kaynaklardansağlanmıştır bu nedenle yukarıdaki rakamlar çalışan nüfusun ger-çek oranlarını vermez. Bununla birlikte, bir tuğla imalathanesindebile tuğlalara, 52 köleye karşılık 22 azatlının ve 22 durumu belirsiz

kimsenin adları basılmıştır. İS 25'ten önce, Arretivm'daki çömlekimalathanelerinde çalıştıkları bilinen 132 işçiden 123'ü köleydi;fakat Fransa ve Ren Vadisi seramik endüstrisinde ne kadar köleçalıştırıldığı bu şekilde belgelendirilememiştir. Dijon'da bulunan ya-zıtlarda dülgerlerden, metal işleyicilerinden diğer zanaatçılardan “kö-leler” diye değil, “bağımlılar” (clientes) diye söz edilmektedir.

Tekrar hatırlanmalıdır ki, kölelerin uygulamada, yaşamlarını sür-dürmek için gerekli asgarinin üzerinde bir “pecilium” kazanıp bu-

nu alıkoymalarına izin verilmiştir. Yazıcılar, eğitmenler ve diğer bir-çok mesleklerde çalışanlar genellikle kölelerdi. Caesar’ın kölelerigerçekten devlet bakanlarının gördükleri işleri görmüş olabilirler.Bazı yetkili yazarlar gerçek ücretlerin İS 200’e kadar yükseldiğiniiddia ederler. Bu doğru bile olsa, endüstri işçisinin emeğinin üretti-ğinden aldığı pay çok küçüktü.

Gerçek, kitlelerin yaşam standardının çok düşük olduğu ve çokdüşük olarak kaldığıdır. “Antik Çağ'ın insanları bolluk içinde yaşa-mamışlarsa da, zaten pek az şeye ihtiyaçları vardı. Nispeten az mik-tarlarda et ve şarap tüketip, başlıca buğday ekmeği, zeytin ve incirlebeslenerek, yalnızca mangallarla ısınıp yağ lambalarıyla aydınlatılankötü döşenmiş odalarda yaşarlardı.” Çoğu kimseler, görünüşe ba-kılırsa, bu yaşam standardını kabullenmişlerdi ve bunun yüksel-tilmesini amaçlayan hiçbir reklam propagandası yoktu.

Bu durumda iç pazar, Helenistik ve klasik çağ dünyalarında ol

 WPecilium, Roma hukukunda eşin, çocuğun ya da kölenin sahip olabileceği özel mülk-tür. (ç.n.)

Page 287: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 287/300

duğu gibi sinirli kalmıştı. Dış pazar artık daha fazla genişletilemezdi. İS150’de uygar dünyanın sınırlarına dayanılmışd. Daha fazla genişlemeolanağı ortadan kalkınca, tüm sistem daralmaya başladı. Bu kez Romaİmparatorluğu içinde, salt ekonomik güçlerin bu sonuçlannı gözdenuzaklaştıracak herhangi bir siyasal kargaşa araya girmedi. Girmeyince

de, İÖ 450’den beri klasik ekonomi içinde saklı çelişkilerin yıkıcısonuçlarını gözlemleme olanağına kavuşmuş olduk.

Bu sonuçlar kendilerini ilkin birinci yüzyıl refahının parlak yü-zünde hafif gölgeler olarak gösterirler. Daha bu dönemde, eskiçağendüstrisinin, daha önce gördüğümüz ürünleri yerine kendini ihraçetme eğiliminin yine ortaya çıktığını görürüz. Yeni eyaletlerin tale-bi, İtalya ve Yunanistan’daki fabrikaların genişlemesiyle değil, za-naatçıların Fransa’ya, Almanya’ya ve Britanya’ya göçüyle karşılandı.

İS 25’e kadar Batı’da kullanılan iyi kaliteli çömlekler Arrentium’danithal edilmekteydi. Bu tarihten sonra, bu malların üretiminde uz-man kişiler, yerel pazarların ihtiyaçlarını karşılamak üzere, ilkin Gü-ney Fransa’ya, sonra kuzeye ve Almanya’ya nihayet hatta Britan- ya’ya göç ettiler. Cam endüstrisinin durumu da, daha önce belirtti-ğimiz gibi, aynı olgunun bir başka örneğidir.

Bu göçün sonucu, özellikle ucuz tüketim mallarında, eyaletlerarası ticaretin gerilemesi oldu. Her eyalet, kendi ihtiyaçlarını, doğalkaynaklarının izin verdiği ölçüde, kendisi karşılayan bir ekonomikbirim olma eğilimi gösterdi. Bu, Avustralya’nın ve Kanada’nın güm-rük politikalarının esinlendiği türden herhangi bir şovence kendine

 yeterlik isteğinin sonucu değildi. Daha çok, taşıma sistemindeki ev- velce açıkladığımız yetersizliklerden ileri gelmekteydi. MükemmelRoma yollan bile yükte ağır malların taşınmasını gerçekten ucuzla-tabilmiş değildi. Öyle ki, “eyaletlerden her şevi ithal eden Roma,

bunların karşılığını, hiçbir zaman, onlardan aldığı vergilerden sağ-ladığı para dışında bir yolla ödeyemedi”.Daha da vahim olan, kapitalist çiftliklerin eski Doğu tarzında

kendine yeterli “evler” durumuna gelme eğilimleriydi. Cato’nun ya-şadığı günlerde çiftlikte yalnızca küçük onarımlar yapılıyordu; bü- yük işler için yerel demirci çiftliğe çağırılırdı. Kölelerin giysileri, piş-miş tuğlalar ve metal aletler kasabadan alınıyordu. Augustus zama-nında yalnızca büyük ve şehre uzak mülkler özel zanaatçılar kullan-

dılar. Fakat IS 50’den sonra Plinius her mülkte dokumacıların, çır-pıcıların, demircilerin, marangozların ve benzeri zanaatçıların bu-lunduğunu veri sayar.

286

Page 288: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 288/300

Sonra köle emeği kullanmakla birlikte bilimsel olarak işletilen vepazar için üretimde bulunan kapitalist çiftliklerin yerini, yalnız ken-dileri ve efendileri için yiyecek mallan tarımı ile uğraşan bağımlı(işlettiği toprağı bırakma hakkı tanımayan) kiracılar ya da ortakçılartarafından işletilen mülkler aramaya başladı ya da kapitalist çiftlikler

 yanında bu tür mülkler de belirdi. Villa ortaçağ Avrupası'nın “manor”una (malikâne) dönüşmeye başladı. Bu, köle çiftçilerin ve ço-banların yerini, klasik çağ Yunanistanı'nın ve eski İtalya'nın bel-kemiği olan türden özgür köylülerin değil, tohum ve araç gereç içintoprak sahibine bağımlı olan ve kiralarını genellikle ürün ve bazıhizmetlerle ödeyen kiracıların alması demekti. Böyle bir sistem,daha önce birkaç kez değinildiği gibi, eski bir Doğu sistemidir. Busistem yeni burjuvaziye “toprağı başında bulunmayan toprak bey-

leri olarak uzmanlaşmamış tarımdan servet edinme” olanağı verdi.Bu kesinlikle Tunç Çağı'nın Doğu ekonomisine, hatta neolitik ken-dine yeterliğe doğru atılmış bir geri adımdı.

İster büyük ister küçük olsun uzmanlaşmış tarım yapan çiftçi,kendisinin, ailesinin ya da kölelerinin ihtiyaçlarını karşılamak içinşehir endüstrisine dayanırdı. Bu yeni tür kiracı ise, ihtiyaçlarınınbüyük bir kısmını ev ekonomileriyle karşılayabilmekteydi. Toprakbeyleri mülklerinde, içlerinde kölelerin ya da kiracıların angarya yo-

lu ile çalıştırıldıkları küçük çaplı demirhaneler, çömlek ve kerpiçimalathaneleri ve tuğla fırınları bulundurdular. Yalnız cam eşyalar

 ve yabancı maddeler gibi lüks malların şehirden satın alınması zo-runluluğu vardı.

Bunun kaçınılmaz sonucu şehir endüstrilerinin gerileyişi ve birzamanların gelişmiş şehirlerinin fakirleşmesi oldıı. Bu süreç, şehirlerinkapsadıkları alanların küçülmesi olgusu ile ölçülebilir. İS 275'ten son-ra Autun yaklaşık olarak 2200 dönümden büyükken, 110 dönüm-den küçük bir kasaba durumuna düştü; aslında İS 300'den sonraFransa'da 250 dönümü aşan şehir enderdi. Bordeaux 266 dönüme,Nantes, Rouen, Troyes 182 dönüme düşmüşlerdi. Britanya'da daüçüncü yüzyılın son çeyreğinde durum bundan daha az açık de-ğildir. Verulamium'da (St. Ablans) şehrin surları kısmen yıkılmış vetiyatro terk edilmişti. Wroxeter'de kasabanın merkezi yanmış, yeniden

 yapılmamıştı. Bu olgular, hiç değilse ilksel üreticilerin sömürülmesiyle

ilişkili olarak küçük burjuvazinin yıkılışını simgeler.Şimdi, Rostovtzeffin dediği gibi, “Eski Yunan'da ve Helenistikdevirde endüstri alanında sağlanan ilerleme, mal talebinin sürekli

287

Page 289: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 289/300

olarak artmasının bir sonucuydu. 125’ten sonra endüstri malları pa-zarı, imparatorluğun şehirleri ve taşra bölgeleriyle sınırlandı. En-düstrinin geleceği bunların satın alma gücüne bağlıydı. Şehir burju-

 vazisinin ise satın alma kapasitesi büyük olduğu halde sayıları sınır-lıydı ve şehir proletaryası gittikçe fakirleşmeye başladı. Kır halkının

maddi refahı artmışsa bile bu çok ağır bir artıştı. “Oikumene”nin(meskun dünyanın) sınırlarına ulaşıldığında, endüstri iç pazar ola-naklarını daha etkin bir biçimde kullanmalı ve pazarı, aşağı sınıflarıda kapsayacak biçimde genişletilmeliydi. Bu ise imparatorluğun ya-pısında bir değişikliği gerektirecekti” (Cambriâge Ancient Histoıy, XIII, 252).

Reklam, proleterlerin ve köylülerin taleplerini kışkırtmada ve butalebi satın alma gücünün yeniden bölüştürülmesi yoluyla etkin du-

ruma sokmakta başarılı olamayınca, fabrika sahiplerinin, tacirlerin,dükkancıların oluşturduğu Roma barışının meyvelerini derlemişolan orta sınıf da kendini proleterleşme kaderi ile karşı karşıya bul-du. Bu durumda, Helenistik Yunanistan’daki öncülerin yaptıklarıgibi, aile üyelerinin sayısını sınırlamaya başlamış olmalarına şaşma-malı. Bundan yalnızca büyük toprak beyleri ve onlar da ancak neo-litik kendine yeterliğe dönerek kaçınabildiler.

IS 250 yılına gelindiğinde, refaha benzeyen ne varsa ortadan

kalkmıştı. Roma ekonomisinin iflas ettiği açıkça ortaya çıkmıştı.İmparatorluğun sonraki dönemlerinde halkın tüm sınıflarının do-ğurganlıklarındaki ünlü gerileyiş, bunu biyologlara bildirmektedir.Bilimsel yanları ile de, klasik çağın uygarlığı, sonunda imparatorlu-ğun siyasal birliğini bozar ve Avrupa’da Karanlık Çağı resmen baş-latan barbar istilalarından yüz elli yıl önce ölmüştü.

* * *

Bu yüz elli yıl içinde son imparatorlar, genellikle Devlet sos- yalizmi diye yanlış olarak adlandırılan bir Doğu merkezciliği rejimi-ni canlandırarak, uygarlık mekanizmasını kurtarmak için boşuna,ama kahramanca bir çaba gösterdiler. Nasyonal Sosyalizm, gününüdoldurmuş bir toplumsal düzeni sürdürme gibi benzer bir amaçla,hemen hemen özdeş yöntemleri kullanmış olduğuna göre, şimdielimizde (ona ad olarak verebileceğimiz) daha uygun bir terim vardır.

İmparatorluğun fakirleşmesi ve nüfusunun azalması, doğal ola-rak etkisini devlet üzerinde de gösterdi. Geniş imparatorluk top-

288

Page 290: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 290/300

rakların Cermenlerin oturdukları Kuzey ülkelerinin büyük bir açlık ve perişanlık içindeki halkları ile Doğu ve Güney bozkırlarının kıs-kanç göçebelerinden korumak için, büyük bir devamlı ordu vaz-geçilmez bir öğeydi. Bu ordunun donatılması, ücretinin ödenmesigerekliydi. İmparatorlar yerli halktan topladıkları askerlerin yetme

meye başlamasından doğan eksikliği kapatmak için, dışarıdan bar-bar kiralık asker tutmak zorunda kalınca ordunun masrafları art-mıştı. Yönetim ve gelirlerinin toplanması, büyük ve masraflı birmemurlar örgütünü gerektiriyordu. İmparatorlar bazen, örneğin yollar gibi, bazen ise tümüyle yararsız lüks şeyler olan kamu yapılaniçin büyük paralar harcadılar. Ekonomik sistem gelişirken bu gi-derler kolayca karşılanabiliyordu; ama yukarıda belirtildiği gibi,ekonomik gelişme sınırlarına yaklaşınca, gelir ile gider arasındaki

açıklık dikkati çeker derecede arttı.Nero daha o zamandan bütçe açığını paranın ayarını düşürerek

kapatmaya başlamıştı. Plütokrasi için ithal edilen lüks malların be-delini ödemek üzere külçe ve sikke halindeki kıymetli madenlerindoğuya akışı hâzineyi daha da sıkıntıya soktu. Üçüncü yüzyılda, or-duların sınırları korumak yerine birbirlerine rakip Caesarların im-paratorluk üzerindeki iddialarını desteklemek için kullanıldığı içsavaşlarda gelirlerle giderler arasındaki fark çok arttı. Vergilerin ço-ğaltılması zorunluluğu doğdu. En ağır vergi yükü şehir burjuvazisi-nin omuzlarına yüklendi ve bu tam da, malikâne mülklerinin git-tikçe artan bir oranda kendine yeterli duruma gelmelerinden dolayı,orta sınıfın vergi ödeme yeteneğinin azalmaya başladığı bir zamanarastladı. O zamana kadar şeref makamları olarak aranan magistralıklar, hem geleneksel olarak, getirdikleri masraflar, hem de yö-nettikleri şehirlerin vergilerini ödemelerinden sorumlu tutulmaları

dolayısıyla, ağır yükümlülükler haline geldi. Böylece magistralıklar,devletin gözüne bu masrafları karşılayabilecek gibi görünen bütün vatandaşlar için zorunlu görevler durumuna getirildiler.

Sonra bu zorunlu kılma, endüstri ve ticaret alanına da uygu-landı. Başlangıcında dinsel ve toplumsal amaçlarla kurulmuş özgürdernekler olan zanaatçıların ve tacirlerin loncaları, gerektiği kadarusta ya da gemi sağlamak amacını güden devlet organları durumu-na geldiler. Kamu hizmetlerinde sürekliliği sağlamak için, darpha-

ne, devlet silahaneleri, devlet dokuma fabrikaları (yalnızca Batı’da17 tane vardı) kamusal posta örgütü, su işleri ve diğer benzeri ka-mu hizmetlerinde çalışanlar, işyerlerine bağımlı kılındılar (iş değiştir-

289

Page 291: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 291/300

meleri önlendi), çoğu kere damgalandılar ve ancak aynı işte çalışanailelerden evlenmelerine izin verildi. Artık bir kimse bir zanaatı be-nimsemekte ya da yapmakta özgür değildi, yasayla bir işi sürdür-mek zorunluluğu altına sokulmuştu. Zanaatlar aslında kastlara dö-nüşmüşlerdi. Bütün zanaatlar, aynı zamanda gemi sahipleri, yük

arabacıları ve “bir kamu yaran ile ilişkili” diğer hizmetlerin loncala-rına da uygulanan askeri bir disiplin altına alındılar.Başkentin ve az sayıda gözde eyalet kasabalarının yiyecek ikmal-

leri ve şehircilik hizmetleri böylece sürdürüldü. Roma’da 956 halkhamamı vardı ve yılda 175 parasız seyirlik gösteri düzenlenirdi. Va-tandaşlara Gracchus Kardeşler zamanından beri dağıtılan tahıl artıkonlar için un haline getirildikten sonra veriliyordu; 300 yıldan sonraRoma’da su değirmenleri yaygınlaşmıştı. Roma Imparatorluğu’nun

her yerinde fiyatlar Babil krallarının yaptıkları gibi, emirlerle don-duruldu, ama ücretler de saptandı, ancak asgari ücretler değil, ger-çek bir işgücü kıtlığı bulunduğu için, Tunç Çağı’nda olduğu gibiazami ücretler saptanmıştı.

Nihayet ilksel üreticiler toprağa bağlanarak serf durumuna indi-rildi. Tiberius grev hakkını kaldırarak baskı altındaki bir kiracıyı tekkurtuluş yolu olarak haydutluğa ya da dilenciliğe başvurabileceği birduruma soktuğunda, bu kader Mısır’daki “kralın köylüleri”nin ba-

şına gelmişti bile; üçüncü yüzyılda bir kâhine sorulan tipik sorular,“Dilenci mi olacağım”, “Kaçabilecek miyim?”, “Kaçmamı önleye-cekler mi?” idi. 300’den sonra aynı sistem esas itibariyle çiftçilerinbaş vergisini ödemekten kaçmalarını önlemek için, bir mali tedbirolarak Avrupa’ya da uygulandı. 332’de ilk Hıristiyan imparator olanConstantinus, ortakçı köylüleri (bunlara colonus denirdi) yasa zoruile malikânede alıkonur duruma soktu. 371’de İmparator Valentianus şöyle yazar: “Biz Kolonları koşullarının ve doğumlarının onlarıbağladığı topraktan ayrılmakta serbest görmüyoruz. Eğer ayrılırlar-sa, geri getirilsinler, zincirlensin ve cezalandırılsınlar.” Kiracılar serfolmuştur.

Fakat adam kayırmalar ve düzenin çürümüşlüğü sayesinde, bü- yük mülklerin toprak beyleri bu devlet makinesinin ağır baskısın-dan kaçabildi. Gerçi topraklan üzerinde çalışan kiracı çiftçileri vergitoplayıcılannın ve diğer memurlar yığınının cebrinden korumaya güç-

leri yetiyordu. Bu durumda iflas etmiş özgür mülk sahipleri ve şehirişçileri büyük mülk sahiplerinin koruması altına sığınma yolunu tut-tular. Bu feodal beyler, zaten ekonomik alanda kendi kendilerine

290

Page 292: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 292/300

 yeterlik durumunda oldukları için siyasal bağımsızlıklarını da eldeetme yolundaydılar ve böylece beşinci yüzyılda barbar savaşçı sürü-lerinin tamamlayacağı yıkımı hazırlıyorlardı.

Nihayet totaliter rejimin ideolojik ifadesi olarak, devletin başın-daki “birinci vatandaş”, “efendi ve tanrı” (domitıus ac dens)  oldu.

Evrensel ve bağımsız bir kilise içinde etkin bir biçimde örgütlenmişbir tektanncı din olan yalnızca Hıristiyanlık, Nasyonal Sosyalist dev-letin her şeyi kendi içine eritici tutumuna karşı bir süre için manevibir sığınak olabildi. Constantinus’un Hıristiyanlığa geçişi genellikle yeni dinin sonul zaferi olarak selamlanır. Oysa bu olay, aynı derece-de, totaliterliğin bir zaferi olarak da görülebilir.

Kilise, kuşkusuz yalnızca hoşgörü elde edip kovuşturmalardankurtulmakla kalmadı, fakat aynı zamanda servet sahibi olma olana-

ğını ve diğer inançtan kovuşturma hakkını da kazandı. Bu kazanç-ları için kendisinden istenen bedel yeryüzü düzeninin din adamla-rınca onaylanmasıydı. İmparator gerçekten artık “efendi ve tanrı”değildi. “Ortodoks ve Apostolik imparatorH” olmuştu. Egemenliği,İlâhi Kelâm’ın egemenliğinin yeryüzündeki bir benzeri ve temsil-cisiydi. İstanbul’daki “Kutsal Saray”da “Tannsal Evhalkı (hanedan)” yaşıyor ve “Göksel Buyrultular” çıkarıyordu; yıllık vergi saptamalanna bile “İlâhi Takdir” deniyordu.

Sanki insanlık Yunan Demir Çağı’ndan Doğu Tunç Çağı’na geridöndürülmüştü. Bizans’ın havası, Atina’nın ya da İskenderiye’ninhavasından çok Babil’in ya da Ur’un havasına benziyordu. Doğumerkeziyetçiliğine ve despotluğuna bu sapma da imparatorluğuntoprak birliğini kurtaramadı. Cermen sürüleri ban eyaletlerini çiğnedi-ler, Roma’yı bile yağmaladılar. (İmparatorluk başkenti Constantinus zamanında Byzantium’a [İstanbul’a] taşınmıştı.) Bir barbarlıkseli yalnızca, fakirleşmiş bir kalıntı durumuna düşmüş olan uygarlı-ğın çekirdeği antik Doğu Akdeniz bölgesi Bizans İmparatorluğudışında, uygarlığın sonradan elde ettiği tüm ülkeleri bastı.

* * *

 Yok, Byzantium Ur değildi. Vatandaşları, yalnızca sayıca çokdaha kalabalık değil, aynı zamanda (Augustus zamanından beri ço

() “Ortodoks” doğru inançlı, “Apostolik” ışığını havarilerden almış anlamına gelmek-tedir. (ç.n.)

291

Page 293: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 293/300

ğu sınırları gerilemiş olmakla birlikte) herhangi bir Sümerlinin düşleyebildiğinden çok daha geniş bir dünyanın vatandaşları idiler. Birzamanlar kölelerin döndürdükleri değirmenleri şimdi su gücü çevi-riyordu. Bir “Ortodoks ve Apostolik İmparator” ile “Agade’ninkudretli tanrısı NarâmSin” arasında sözelden öte farklılıklar vardı.

Bizans imparatoru, kendisini yalnızca Akadlıların değil, bütün in-sanların Babası olan bir Tanrının hizmetçisi diye görür. Onun ev-rensel egemenliğinin askeri zaferlerle genişletilmeye ihtiyacı yoktur.

Gerçekte burada incelediğimiz, uzun çağlar boyunca biriken kül-türel sermaye, Roma İmparatorluğu’nun yıkılışıyla, Tunç Çağı’nı ke-sintilere uğratıp sona erdiren daha küçük çapta çöküşlerde yitendaha ufak kültürel birikimlerin toplamından daha fazla yok edilme-mişti. Elbette bu çöküşle birçok asil ve güzel incelikler yok olup

gitmişti. Fakat bunların büyük bir kısmı yalnızca küçük ve sınırlı birsınıf için yaratılan ve bu sınıfın yararlandığı şeylerdi. Kendilerininilerici nitelikli olduklarını biyolojik alanda kanıtlayan ve daha genişsınıfların katılmasıyla gerçekten halk tabanına oturmuş olan çoğubaşarılar, geçici olarak taşlaşmış da olsalar, muhafaza edildiler.

Öyle ki, Doğu Akdeniz’de şehir hayatı tüm sonuçlarıyla birliktehâla sürüyordu, çoğu zanaatlar klasik ve Helenistik çağlarda gelişti-rilmiş teknik beceri ve araç gereçleriyle hâlâ uygulanmaktaydılar.

Çiftlikler yine pazar için üretimde bulunmak üzere bilimsel yön-temlerle işletiliyorlardı. Mal değişimi (takas) para ekonomisinin ye-rini tümüyle alamamış, yine de kendine yeterlilik ticareti tümüylefelce uğratmıştı. Yazı unutulmamıştı. Nitekim İskenderiye’de veByzantium’da bilimsel ve edebi metinler gayretle kopya edilip mu-hafaza edildi. Yunan tıbbı hastanelerde kilisenin dualarının yanı sırakullanıldı.

Uygarlığın daha yeni eyaletlerde uğradığı kayıplar, diğerlerinegöre daha büyük oldu. Fakat kendine yeterlik yönünde bir tepkigöstermiş olmasına rağmen, barbarlaşmış Avrupa Taş Çağı’na geridönmedi, hatta La Tene döneminin düzeyine inecek kadar da geri-lemedi. Akdeniz şehirlerinin ortadan kalktığı yerlerde bu şehirlerin yerini yalnızca tepe kaleleri almadı. Bir katedral ya da manastırın çev-resinde Sümer tapınak şehirlerinin vücut bulması olayı meydanageldi. Fakat bu tapınak şehirleri Tunç Çağl’ndald örneklerinin kü-

çük birer kopyası olmaktan öte kuruluşlardı. Bu şehirlerin vatan-daşları kendilerini, dar bir alüvyon vadisinin vatandaşları diye değil,geniş bir yuvarlak dünyanın vatandaşları olarak gördüler. Her ne

292

Page 294: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 294/300

kadar yolların bozulması ve onları sık sık rahatsız eden tehlikelerlebirbirlerinden yalıtılmış bir duruma düşmüşlerse de, hacılar, misyo-nerler ve tacirler bir kıtanın çeşidi bölgeleri arasında seyahat edebi-lecek durumdaydılar ve ettiler de: imparatorluk zamanında ortayaçıkmış olan yeni sanat ve zanaatlar yok olmamıştı. Sözgelimi, Su-

riyeli camcıların soyları tüm karanlık çağlar boyunca Norman veRen cam imalathanelerinde çalıştılar. Feodal mülklerde su değir-menleri kuruldu, bunlar 700’de İngiltere’de bile işlemekteydiler.

Bundan önceki sayfalarda uygarlığın “ana geleneği”nin oluşu-munu açıklamiış ve bu geleneği, Mısır ve Mezopotamya’daki kay-naklarından, Helenistik Akdeniz’de birbirlerine karışmalarına kadarizlemiştik. Uygarlığın Roma İmparatorluğu haznesinin yıkılışı ileuygarlık nehri engellenmiş ve dağılıp yitmiş gibi görünmektedir.

Fakat bu kitabın yazılabilmesi olanağı bile, bu varsayımı çürütmeye yeter. Bir son söz koymak için, uygarlık akıntısının Atlantik çev-resindeki taze bir ekonomi ile nasıl yeni bir bilim ve teknolojiyi su-ladığını göstermek gerekecek. Bu oluşun ana çizgileri belirgindir.

Bir yandan, klasik devrin teorisi ve Helenistik devrin teknolojisiBizans’ta ve İskenderiye’de bir teokratik devletin kısırlaştırıcı orta-mında, ileride canlanabilecek bir bitkisel yaşam durumunda muha-faza edildi. Bu öğeler, Sasani yönetimi İran’ının çok daha hoşgörü-lü havasında (530580 yılları arasında varlığını sürdürmüş olan Jundişabur Üniversitesi’nde) ve sonra İslamların dünyevi fetihlerinin,insanlarla meskun dünyanın büyük bir bölümünün birliğini gerçek-leştirecek bir barış ve refah devri yarattığı Bağdat halifeleri zama-nında (750900) yeniden canlanmaya başladı. Eski iç çelişkiler Arapdünyasının refahını yıkıp yönetim biçimini parçalamadan önce, “Sün-ni inanç 1106’da İslam’ın bağımsız araştırma yazgısını ebediyen

mühürlemeden önce; Araplar tarafından özümlenen yeni deneyim-lerle zenginleştirilmiş olan eski yapının kan akımı, Ispanya’nın Magrip eyaletlerinden ve Sicilya’dan Avrupa’daki yeni damarlara akta-rıldı.”

Öte yandan Avrupa’daki barbar sürüleri bütün yazıcıları, rahip-leri, zanaatçıları ve tacirleri öldürmüş değillerdi. Kilise yalnızca Hı-ristiyanlığın dogmalarını ve ayinlerini değil, aynı zamanda yazı yaz-ma ve hesap yapma tekniklerini, üzerinde kesin uylaşıma varılmış

zaman birimlerine ve bu zaman birimlerinin saptanmasına yarayanaletlere (saatlere) saygıyı, yabancı mallara olan talebi, klasik sanatın ve Roma mimarlığının camlı pencereler gibi bazı inceliklerini hacı

293

Page 295: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 295/300

hırın ya da misyonerlerinki gibi bazı gezi nedenlerini, rasyonel tıp,bilimsel tarım uygulamalarından arda kalmış bazı anıları da canlıolarak korudu. Daha önce belirtildiği gibi, birçok zanaatçılar varlık-larını sürdürdüler; eski Akdeniz kasabalarının yerini yeni katedral

şehirleri aldı. Avrupa’nın kır ekonomisi Roma yönetimi öncesinin Kelt eko-nomisine gerilemedi. Kır ekonomisi, kuşkusuz, hatta imparatorlu-ğun son zamanlarında olduğundan daha büyük oranda, özgür ol-mayan serfler tarafından yürütülen ancak geçime yetecek kadar yi-

 yecek maddeleri tarımına dayanıyordu. Besbelli, sık sık yerel kıtlık-lar çıkıyordu ve tüm dünya ülkelerinden sağlanmış bir artıürünün

dağıtılması gibi bir olanak artık söz konusu olmadığından, bu kıt-lıklara çare bulunamıyordu. Bununla birlikte feodal mülkler, ger-çekten ılıman orman kuşağının iklimine uygun çiftlik yöntemlerininkullanılmasına olanak verdi. Serflik tarihte ilk olarak yarıgöçebetarımcıların gerçekten toprağa yerleşmiş toplumlara dönüşmelerinisağladı ve efendilerin su değirmenleri, kıtamızda diğer kıtalardançok daha cömertçe bağışlanmış olan doğal kaynakların rasyonel bir

biçimde işletilmelerini sağladı.Bu kadar değinme son söz için yetmeli. Ortada sürekli değildiyse de, gerçek bir gelişme vardı. Yukarıya doğru yükselen grafik eğ-risi bir dizi iniş ve çıkışlardan geçer. Fakat, arkeoloji kadar yazılı ta-rihin de araştınlabileceği alanlarda, hiçbir iniş bir önceki devrin enaşağı düzeyine kadar düşemez; her yeni doruk noktası kendisindenönceki doruğu aşar.

294

Page 296: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 296/300

UYGAR DÜNYANIN İÖ 2500,1500, 500 VE 100 DOLAYLARINDAKİ YAYILIMI

Bu haritalardan okuryazar, şehir uygarlığının (yatay çizgilerle taranarak gösterilmiş), Harita l’deki üç küçük kaynağından çıkarak, tüm Akdeniz havzasını kaplayıp, Harita IV’te gösterilen uygarlığın Çin’deki bir ikinci gölünün batı kıyıları ile hemen hemen birleşene dek sürekli olarak genişleyişi görülmektedir. Harita 11 ve 111 ise, (dikey tara-malarla) İÖ 15005(X) yıllan arasında Yunanistan’dan yayılan ticaretin dikkate değer  gel i şmes ini gös termek tedi r.

295

Page 297: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 297/300

296

Page 298: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 298/300

297

   H  a  r   i   t  a

   I   I   I

Page 299: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 299/300

298

   l .   t   M   O   O

   O  a   l  a  y   i  a  r  r  m   b

  ı

   I   k  y  g  a  r   t  ı   k

   A   k  a  n   l  a  r  ı   H  a  r   i   t  s  v  ı

Page 300: Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

7/18/2019 Gordon Childe - Tarihte Neler Oldu - Kırmızı, 5. Basım, 2009

http://slidepdf.com/reader/full/gordon-childe-tarihte-neler-oldu-kirmizi-5-basim-2009 300/300