Funzin 5

102
19 Temmuz miladı: DUMANSIZ HAVA SAHASI Okumadan Tercih Yapmayın! GELECEĞİN MESLEKLERİ Suskunlar Konuştu... SÖZLÜK KANKALARI Biz Yapsaydık? VENEDİK Anket: Sözlüğün EN’leri İnanmıyorum! alkolik2000 Nasıl Başarılı Bir Seri Katil Olunur? Nereye Bakıyorsun? İlk Bakışta Dr. Hamdi

description

mizah, sanal fanzin, dumansız hava sahasi

Transcript of Funzin 5

Page 1: Funzin 5

19 Temmuz miladı: DUMANSIZ HAVA SAHASI

Okumadan Tercih Yapmayın! GELECEĞİN MESLEKLERİ

Suskunlar Konuştu...

SÖZLÜK KANKALARI

Biz Yapsaydık? VENEDİK

Anket:

Sözlüğün EN’leri

İnanmıyorum! alkolik2000 Nasıl Başarılı Bir Seri Katil Olunur?   Nereye Bakıyorsun? 

İlk Bakışta  Dr. Hamdi   

Page 2: Funzin 5

İÇİNDEKİLER 

 

Dumansız Hava Sahası         

 

Buldunuz Da Ne Oldu?     

 

Şehirlerarası Yolculuklarda Göze Çarpanlar  

 

Geleceğin Meslekleri  

 

İlk Bakışta              

 

Kuş Gribi, Kkka, Domuz Gribi Sırada Ne  Var? 

 

Sözlük Kankaları               

 

Spor Medyası Yönetici Ve Çalışanlarına Açık Mektup 

 

Biz Yapsaydık             

 

Page 3: Funzin 5

Sebepsiz Sıkıntı      

 

UFO Dosyası       

 

The Trio       

 

İTÜ Sözlüğün EN’leri 

 

Senden Sonra 

 

İnanmıyorum     

 

Reklam Sloganları Değerlendirmesi   

 

Elif Hoca     

 

Nasıl Başarılı Bir Seri Katil Olunur?     

Dr. Hamdi.         

Page 4: Funzin 5

EDiTÖR 5.  sayımızla  yine  karşınızdayız.  Sanırım  en uzun  ara  verdiğimiz  sayı  bu  oldu  ancak gerek özel hayatımızdaki  ve  gerekse de  iş yaşantımızdaki  dalgalanmaları  önceden kestirmemiz mümkün olmuyor. Zamanımız el  verdiğince  çalıştık  ve  inanıyoruz  ki  size okuması keyifli bir dergi hazırladık.  Sizin de dikkatinizi çekeceği üzere dergimiz her  sayısında  biraz  daha  artıyor.  40  sayfa ile  başladığımız  yolculuğumuza  bu  sayıda 100  sayfa  olarak  devam  ediyoruz.  Çoğu arkadaş  okuyamamaktan  şikâyetçi,  çok uzun  olduğu  kanısındalar  ancak  dergimizi bir solukta bitirmek gibi bir şart yok. Zaten neredeyse ayda bir çıkıyoruz zamana yayın derim ben.   Bu sayıda da bana yazılarıyla destek veren alkolik2000,  deniz  büyücüsü,  uzayi kurtaran  dünyali  ve  kurmance  ser  hişk nickli  arkadaşlarıma  teşekkürlerimi sunarım.  Sürpriz  bir  şekilde  bana  büyük destek  veren  ve  kapak  tasarımını  yapan eşime  ve  sırf  adı  geçsin  diye  oğluma  da teşekkürü  borç  bilirim.  Yapmış  olduğum ankete  icabet  eden,  burada  isimlerini saymamın  mümkün  olmadığı  tüm  itü sözlük  yazarı  arkadaşlarıma  da  çok teşekkür ederim.   Umarım  keyifle  okuyacağınız  bir  dergi hazırlayabilmişizdir.            diazepam 

Page 5: Funzin 5

Dumansız Hava Sahası   19 mayıs’ta bir darbe alan tiryakiler 19 temmuz’da “vay  .mına koyayım noldu ya!”  havasına  büründüler,  ama dumansız havaya. Artık  sigara hemen hemen her yerde yasak, bir tek parklar kaldı ve sanırım onun da yasaklanması yakındır,  zira  19  Temmuz’daki  yasa çıkarken  bir  milletvekili  “evlerde  de sigara içilmesin” maddesini ekletmeye çalışmış  ancak  “kontrol  edilmesi  zor olur”  gerekçesiyle  bu  isteği reddedilmişti.  Dikkat  edin “saçmalamayın milletin evinde ne bok 

yiyeceğine müdahale edemeyiz” diye değil kontrol edemeyiz diye. Demem o ki gözünü  iyicene  karartmış  vekillerimiz  var  sigara  konusunda  evinizde  bile  ne yapacağınıza  müdahale  etmek  isteyen  bu  vekiller  size  parklarda  falan  da içirtmez bu zıkkımı demedi demeyin.   

Ama esas merak ettiğim biri  var  ki hiç  sesi  sedası çıkmıyor;  Ubeyd  abim,  Ubeyd  Korbey.  Yıllarca peşine taktığı Kütahya Porselen ile gecenin bir vakti karşımıza  çıkmış  ve  sanırım müdürünü  tanıdığı bir ilkokulun  öğrencileriyle  “duman  avcılarıyız  biz!” diye  inim  inim  inlemişti.  Ama  bakıyorum  şimdi piyasada  yok.  Oysa  eğer  ortada  bir  zafer  varsa bunun  aslan  payı  Ubeyd  abimindir.  Sırf  onu  ve duman  avcılarını  bir  daha  görmemek  için televizyonunu  satan  insanlar  tanıyorum,  sırf aman bana  bulaşmasın  diye  30  yıllık  tiryakiliğini  bir gecede bitiren insanlar biliyorum. Şimdi zafer dansı yapmak,  bir  koluna  Kütahya  Porselenin  halkla 

ilişkiler  müdürü  ablamızı  diğer  koluna  da  Orhan  Kural  abimizi  alarak  halay çekmek  zamanıyken Ubeyd  abimizi  hiçbir  yerde  göremiyoruz.  Bu  resmen  bir haberin  es  geçilmesidir.  Hiçbir  TV  kanalının  aklına  Ubeyd  abi  ile  görüşme yapmanın gelmemesi ayıptır. Funzin için Ubeyd abimize ulaşmaya çalıştım ama 

Page 6: Funzin 5

mümkün  olmadı  maalesef.  Bu  yasağı  onunla  bir  kaç  paket  sigarayı  kırarak kutlamayı ne çok istemiştim oysa.   

Sigarayla  savaşanlar  vakfının  önünden  geçtim, bekledim  ki  büyük  bir  bayrak  assınlar,  üzerinde “ghost busters” filminin meşhur logosunda hayalet yerine  canavar görünümlü bir  sigara koysunlar ve altına  da  büyük  puntolarla  “Koyduk mu  Çocuğu” türünde bir  şeyler yazsınlar ama yoktu. Ubeyd abi gibi  onlar  da  unutulup  gitmişti  anlaşılan.  Bir zamanlar  eğitici  trafik  programları,  abflex, abshaper  reklamları  ve  900’lü  hat  reklamları  ile 

aynı kuşağı paylaşan duman avcıları paylarının olduğu bu yasağı kutlayamadan yol olup gitmişlerdi. Ben onları burada anmayı bir borç bilirim kendime.  

Sigara  yasağı  bağıra  bağıra  geldi.  Temiz  havayı simgeleyen mavi  küreciklerle  yapılan  reklamlar  ile aylardır  duyurulan  yasağa  aslında  kimse inanmadı,  inandı da uygulanacağını düşünmedi. Ama  şimdi bakıyorum herkes  şokta, kahvelerin, barların önüne  sandalyeler  atılmış, masalardaki kül  tablaları  kalkmış,  içeride  tek  tük  sigara içenler  sanki  çok  büyük  bir  günah 

işliyorlarmışçasına  sigarayı  avuçlarının  içine hapsediyorlar.  Aslında  zabıtanın,  polisin,  belediyenin 

her  kahvehaneye,  bara,  restorana  gidip  kontrol  yapması mümkün  değil,  bunu  onlar  da  biliyor  o  halde  bu  korku  niye?  Bu  korkunun sebebi  kameralı  cep  telefonlarıdır. Çünkü  kahvede  sigara  içen adamın  resmin çek, kahvenin adresi, adı ile yolla kontrol merkezine hop al sana 3 bin lira ceza, içene de 70  lira.  İşte milletin korkusu, yasağa delicesine uymasının sebebi bu. Funzin ekibi  sizin  için yollara düştü ve vatandaşa  sigara yasağı  ile  ilgili  sorular sordu işte vatandaşın yasak karşısında takındığı içten tavır:  Kahveci Selim Abi, yaş 45  

.mına  koyayım  ben  böyle  yasağın,  kriz  zamanı  olacak  iş midir bu? Millet  sigara  içilmiyor diye kahveye gelmeyecek şimdi.  Aldığım  kredinin  taksitlerini  ödemek  için  45  yıllık g.tümü  satarım  artık  affedersin.  .mına  koyayım  böyle yasağın ben. 

Page 7: Funzin 5

Bar sahibi İlyas Bey, yaş 38  Alkol ve sigara ayrılmaz ikili, ama hükümette alkol alan  yok  ki  sigara  ile  nasıl  gittiğini  bilsin.  oysa başbakanımız  iki  duble  atan  biri  olsaydı  bunlar olmazdı.  mekanlarda  gizli  gizli  kumar  oynatılan bölmeler  gibi  bölmeler  mi  yapalım yani.....yapalım mı acaba iyi fikir gibi?  

Restoran sahibi Ayfer Hanım, yaş 41  

İyi oldu bu yasak aslında, çocuklarıyla  restorana gelemeyen aileler de gelecek artık...  —ama  zaten  sigara  içenler  için  ayrı  bölümler oluyordu  Bizde  yoktu  misal  yerimiz  dar  şimdi  iyi  oldu. Olmadı mı ki acaba? Bilmiyorum kanaat lokantası burası zaten çok fazla müşterimiz yok bizim. 

 Öğrenci irfan, yaş 22 

 Ya ayda yılda bir bara gidip iki bira içip sigaramızı tüttürüyorduk  şimdi  o  da  yok.  Artık  evde  içicez barlar düşünsün valla.      

  

İşte halkın görüşleri böyle. Öyle ya da böyle artık  kapalı  alanların  çoğunda  sigara  içmek yasak.  Ben  uzun  yol  otobüslerinde  sigara içilen  zamanları bilen biriyim. o  zamanlarda şöyle  anonslar  olurdu  “lütfen  aracımızdaki küçük  çocukları  da  düşünerek  az  sigara içiniz”, babam belediye otobüslerinde sigara içilen  zamanları biliyor.  Şimdi düşünüyorum 

Page 8: Funzin 5

ve  otobüste  sigara  içmek  o  kadar  saçma  geliyor  ki  bana  sanırım  zamanla  bu yasaklara da alışırız gibime geliyor.  

 Yazımızı bu yasaktan en çok etkilenen kahvehane esnafından selim abinin kısa yorumuyla bitiriyoruz; “.mına koyayım ben böyle yasağın” 

 “..... Duman avcılarıyız biz Duman avcılarıyız biz Duman duman duman. .....” 

Page 9: Funzin 5

Buldunuz da ne oldu?  

Para  

Kişi  belli  değil  ama Lidyalıların  bok yemesi  olduğu  kesin. M.Ö.  7.  Yüzyılda  ne gereği  var  para  gibi lanet  bir  şeyi buluyorsun da bizi 21. Yüzyılda  onun  kulu kölesi  yapıyorsun arkadaşım.  Senin zamanında  mis  gibi sistem var,  takas. Ver 

buğdayı  al  tırmığı,  ver  odunu  al  mısırı,  ver  işçiliğini  al  ekmeği  yaşayıp gidiyorsunuz  işte. Kim girdi kanına, kim aklını çeldi de buldun  şu mereti. Biliyorum  aslında  kim olduğun belli  senin belki  ikoius’sun, belki parasus bilemem ama adını gizli tutmak istediğin aşikâr. Parayı bulma işini koca bir ulusa  yıkmışsın  helal,  şimdi  senin  yüzünden  bütün  insanlık  Lidyalının anasına  sövüyor.  Memnu  musun  mezarında,  dönmeden  yatabiliyor musun?  Lidyalıya  gelen  her  küfür  aslında  bizzat  sana  geliyor  farkında mısın? Bak  şurada ağustos gelmiş ben hala para  için götümü yırtıyorum, niye? Tatil yapayım diye. Oysa bulmasaydın sen para denen illeti, emeğimi verir krallar gibi tatille takas ederdim. Ama yok sende s.ke sürülecek akıl yok. Git merceği bul, pusulayı bul, sıfırı bul, abaküsü bul ama para nedir? Elinin  kiri değil mi? Elini  s.keyim  senin  ibne maratius  ya da her  kimsen. Lidya’yı severim yoksa genel olarak benim kinim sana.  

 

Page 10: Funzin 5

Nikotin  

Jean Nicot, sorsan  işi diplomat, Fransız. Portekiz’de  falan görev yapmış.  Adam  gibi  işini  yapsa bugün  anasına  en  çok sövülenler  listesinin  başlarında yer  almaz,  bu  kadar  insanın kanına  girmezdi.  Ama  ne yapmış  bu  diplomat  (!)  gitmiş nikotini  bulmuş  ve  utanmadan ona bir de adını vermiş. Sanırsın insanlığa  çağ  atlatacak  buluş yaptı pezevek. Yılda milyonlarca insanın  doğrudan  ya  da  dolaylı yoldan  ölmesine  sebep  olan nikotini,  sigarayı  buldu.  Sadece Amerika’da  yılda  350  bin  kişi sigaradan  ölüyor  ve  22  milyar 

dolarlık  sağlık  harcamasına  sebep  oluyor  bu meret.  Sigaradan  ölenlerin sayısı trafik kazası, AİDS, alkol, eroin, cinayet, kokain, yangın ve intihardan ölenlerin  toplam sayısından  fazla. Şimdi sen nicot denen adamın anasına sövmeyeceksin  de  kimin  anasına  söveceksin.  Neden  dünyada  en sevilmeyen milletlerden  birisi  Fransızlar?  Sadece Nicot  ibnesine  bakarak bile  buna mantıklı  bir  açıklama  getirmek mümkün. Hayır  pezevenk  hadi diyelim tütünü buldun, keyif verdiğinin farkına vardın, evinde sarıp içsene .mcık! Ne demeye üretimine geçip milletin de anasını  s.kiyorsun? Bir de adını  vermiş,  adına  sıçayım  senin  yavşak.  Rahat  uyuyor  musun?  Hiç sanmıyorum. 

 

 

 

Page 11: Funzin 5

Cep telefonu 

Kentuckyli  Nathan Stubblefield  ile  1908 yılında  başlayan maceraya  son  noktayı 1969  yılında  ohiolu George  Sweigert  koymuş ve  cep  telefonu  denilen safi zarar aleti hayatımıza sokmuşlardır.  Diyeceksin ki  bir  tek  bu  ikisi  mi? Ericksson’un,  Nokia’nın, 

Samsung’un, LG’nin hiç mi kabahati yok? Var elbette ama bu  iki  ibnemsil hiç  araştırmadan,  bilmeden,  etmeden  bu  beyin  eriticiyi  hayatımıza sokmayı  akıl  etmeseydi  böyle  olur  muydu?  Evet,  ama  onlar  bulmasa başkaları  bulacaktı  diyeceksiniz  haklısınız  ama  ne  yapayım  şimdi başkalarına  mı  söveyim  ben,  hazır  elimin  altında  iki  piç  varken  niye olasılıklar  üzerinden  söveyim  ki  millete.  Ne  özgürlüğümüz  kaldı  .mına koyayım,  ne  huzurlu  bir  yolculuğumuz,  ne  sağlığımız  kaldı,  ne  başımızın götümüzün ağrısı eksik kaldı. Ne zaman ki şu zıkkım cebimize girdi milleti dili çözüldü. 10 dakika önce ayrıldığı kız arkadaşını arayıp 2 saat konuşan tipler türedi. Lan ipne az önce ayrılmadın mı sen? Ne konuşuyorsun hala? Evi  arayıp  ne  alayım  diyen  insanlar  türedi,  lan  işten  çıkmadan  sabit telefondan arasana? Ananın karnından cep telefonuyla mı doğdun  ibiş.  İş adamı olursun, acil bir  işin olur anlarım kullan ama “ne haber y.rraaaam” demek için kankayı aramak da neyin nesi? Aslında düşünüyorum da bizim Nathan’a, George’ye çok sövmeye de gerek yok bu aleti s.k gibi kullanan biziz. Ama bulan onlar yine de güzelinden bir  .mın oğulları yakıştırmasını hak ediyorlar doğrusu.  

 

 

Page 12: Funzin 5

Kredi kartı 

Burada  bir  isme  ulaşmak mümkün  değil.  Eminim beyin  fırtınası toplantılarında  bunu  ortaya atan,  ardından  yüklü  bir primi  kapan  bir  piç  vardır ama visa, master  card keriz mi ki açıklasın bu ismi. Hayır, söverler  falan  diye  değil sözüm ona  iyi bir  iş  yaptılar ya  kimseyle  paylaşmak istemezler.  İsterler ki herkes visa’yı  övsün  herkes master 

card’ı  övsün.  Size  bir  şey  diyeyim  mi  sevgili  şirket  yöneticileri  “.mınızı s.keyim ben  sizin”. Bu görüşte olan  tek ben de değilim  size aynı  lafların muadillerini söyleyebilecek milyon  insan bulurum. Öyle tatlı tatlı söverler ki paha biçilmez bir haz verir. Lan daha parayı bulan  ibnenin evladından hıncımı  alamamışken  “elektronik  para”  s.kiyle  karşımıza  çıkan  size  ne diyeyim ben? Nerenize nasıl küfredeyim bilmiyorum. Öyle  s.kimsonik bir alet ki bu sanki her  şeyi bedava alıyormuşsun gibi, büyülü müdür nedir? Bir  türlü  aşamıyorum  bu  hissi.  E  kardeşim  suç  senin  o  zaman  dediğinizi duyar  gibiyim, amın oğulları  cayır  cayır  reklam  yapıp alın bunu alın diye inildeyen kim? İki ay ekstre öteleme, +5 taksit, 2 kat bonus diye kulağımızı s.ken  kim?  2  bin  liralık  alış  veriş  yapıyorum  20  lira  bonusu  anca veriyorsunuz, sakız almaya kalksam alamıyorum. En güzel kızları, adamları reklamda oynatmasını biliyorsunuz, sonra almasaydın. Sizin gül yüzünüze s.çayım  ben. Allahınızdan  bulun,  asgari  tutarı  ödeyerek  yaşamaya  alışan bana da lanet olsun.  

 

Page 13: Funzin 5

Şehirlerarası yolculukta göz çarpanlar Hepimiz  öğrenci  olduk  ve  çoğumuz evden  uzakta  okuduk.  Haliyle memlekete  geri  dönüşlerde  bir  öğrenci olarak  ana  ulaşım  aracı  olarak şehirlerarası  otobüsleri  kullandık.  Bu yolculuklarda  hepimizin  gözüne  farklı ayrıntılar takıldı, kimi zaman güldük kimi zaman düşündük.  İşte bu analizin amacı güldürürken düşündürmektir, yani  sizler için  şehirlerarası  yolculuklarda gözümüze  çarpan  detayları  derledik. Hepimizin  sıkça  yaşadığı,  gördüğü, 

duyduğu şeyleri sizler için bulduk, değerlendirdik. 

 

Farkı bizimle yaşayın… 

Türkiye’de  ulaşım  bakanlığında kayıtlı  100  otobüs  firması olduğunu varsayarsak bunlardan 97’sinin  sloganı  budur  ve genellikle  otobüsün  ön tarafındaki  giriş  kapısını üzerine aşağıdan yukarıya çapraz şekilde çıkartma  halinde  yapıştırılır. Otobüs  firmasının  kartının 

üzerinde  de mutlaka  yazar.  5  firma  tamam,  10  firma  tamam  ama  arkadaşım hepsinin  sloganı  bu  olabilir mi?  Yazmadan  önce  hiçbiri  “abi  bunu  en  az  100 firma kullanıyor biz başka bir şey mi bulsak acaba?” diye düşünmüyor mu? Bu kolaycılık, hazıra konma dürtüsü nereden geliyor? Hayır, çok matah bir slogan da değil neden bu kadar popüler olduğunu anlamak mümkün değil. Korkum o ki sadece  otobüs  firmaları  ile  sınırlı  kalmayacak  bu  slogan  şimdilerde  bazı lokantalarda da görmeye başladım. Farkı bizimle yaşayın! Ulan hepinizin verdiği 

Page 14: Funzin 5

topkek aynı, çay aynı, otobüs aynı, kolonya aynı, mola yeri aynı ne s.kim bir fark ki bu yaşa yaşa bitmedi .mına koyim. 

 

Memnuniyetinizi dostlarınıza, şikâyetlerinizi bize bildirin… 

Niye? Yaşattığınız rezillikler aramızda kalsın diye  mi?  10  saatlik  yolculukta  anamızı s.ktiğinizi kimse bilmesin diye mi? Bu kadar yalan  bu  kadar  aymaz  bir  slogan  olabilir mi?  Pardon  biz  sizin  yolculuğunuzu  piç ettik,  bizimle  yaşadığınız  anlar  kâbus gibiydi  ama  siz  bunu  kimseye  çaktırmayın ki  yolcu  sayımız  azalmasın.  Onlara  size verdiğimiz  topkekin  güzelliğinden,  ağızda 

nasıl  dağıldığından  bahsedin  ama  yolda  iki  kere motor  arızası  yaptığımızı,  bir kere  lastik  değiştirdiğimizi  ve  bolu  dağı  geçişinde  şarampole  yuvarlanmaktan son  anda  kurtulduğumuzu  anlatmayın.  Kimsenin  canını  sıkmaya  lüzum  yok, izlediğiniz  Jackie  Chan  filminin  nasıl  da  komik  olduğunu  falan  anlatın. Hayatımda  duyduğum  en  ikiyüzlü,  en  yüzsüz,  en  rahatsız  edici  laf  bu, memnuniyetinizi  dostlarınıza  söyleyin  ki  bizden  bilet  alsınlar,  şikâyetinizi  bize söyleyin ki hasıraltı edebilelim, kimse duymasın. Bizden çok şey bekliyorlar. 

 

Hilton… 

İkinci şoförün uyuduğu götüm kadar alanın dışa bakan çüküm kadar camının üzerinde yatan  bir  çöp  adam  figürü  ile  birlikte yapıştırılan ifadedir. İstisnasız her otobüste bulunması  üzerine  Mercedes’i,  Temsa’yı, Neoplan’ı  aradım  “böyle  bir  uygulamanız var  mı?”  diye  sordum  zira  her  otobüste aynısının  olması  bende  bunun  default  bir 

uygulama  olduğu  inancının  gelişmesine  sebep  oldu.  Ama  yokmuş,  otobüs üreticileri de bezmiş bizimkilerden ama açıkça söylemediler ben bakışlarından 

Page 15: Funzin 5

bunu  çıkardım.  İri  bir  insanın  sığmasının mümkün  olmadığı,  3  saat  uyuyanın götünün başının  tutulduğu çubuk gibi bir bölmeye ne demeye Hilton diyorsun ki? Ayrıca niye Hilton? Niye Sheraton, The Marmara, Hyatt Regency veya Swiss Otel  değil  de  Hilton?  Gizli  reklam  değil mi  bu?  Hilton  bilse  bunu  ki  eminim biliyordur  sizi  dava  eder  ve  etmiştir  de  ama mafya  gibisiniz  anacım  kim  bilir adamlara neler ettiniz de vazgeçirdiniz davalarından.  

 

Otobüsümüzdeki servis açık büfe olup… 

Şehirlerarası seyahatler sanki açık denizlerde geçekleşen cruise yolculukları gibi, sanırım  kendi  içlerinde  özel  bir  hukuka  tabiler  ve  bu  yüzden  atıp  tutmakta özgürler.  Adı  sanı  duyulmamış  bir  topkek  ve  bardağa  dökülmesin  diye  yarım doldurulan bir çaydan, kahveden oluşan menünün neresi açık büfe çok merak ediyorum. En fazla ikinci bir çay içebiliyorsun o kadar, bir de su bedava o. Buna açık büfe demek hangi aklı evvelin icadı acaba çok merak ediyorum. Lan olm bu açık büfeyse gittiğimiz oteldeki 100 çeşit yemekten oluşan şey ne? Diyebilirsiniz ki açık büfe mantığı budur ama o zaman ben de derim ki s.kerim öyle mantığı. Adam  yolculuğun  başında  elimize  bir  topkek,  bir  nescafe  3’ü  bir  arada sıkıştırıyor,  sonra arada bir  istersen bir bardak  su veriyor  sonra neymiş  servis açık  büfeymiş.  Yenim  ediyorum  dava  edicem  lan  sizi,  milletin  hayalleriyle oynamaya ne hakkınız var lan iblisler.  

 

Mola yeri konuşanı… 

Aslında  çok  çok  önceleri  daha  anlaşılır konuşmaktaydı  bunlar  ama  üzerlerine  o kadar  çok  gidildi,  haklarında  o  kadar  çok espri  yapıldı  ki  90ların  sonunda  iyice bokunu  çıkarmışlardı  işin.  Resmen  hiçbir şey  demeden  sadece  “ohohomohoho turizm  gkgkgkgkyollcuları  ııaaahkfjsjdfhh jhdfkalktı”  gibi  abuk  sabuk  şeyler  dahi söyler  olmuşlardı.  Nasıl  olsa  uyarı  zilini 

duyan gerisini dinlemeden hemen otobüse  yönleniyordu  ve nasıl olsa bunları 

Page 16: Funzin 5

kimse  anlamıyordu.  Ama  teknolojideki  gelişime mola  yerleri  de  kalamadı  ve canlı konuşma yerine bant kaydına geçtiler ve 90lı yıllarımıza damgasını vuran bir  unsuru  daha  hayatımızdan  çıkardılar.  Şimdi mola  yerlerinde  “kimlikleriniz itinayla  kaplanır”  şeklindeki  konuşmayı  yapan  ablanın  söylediği  anonsları dinliyoruz. Sanırım bu anons  işinde de tek bir abla çalışıyor nerede, ne zaman bir anons duysam bu abla olduğunu fark ediyorum. Ya yapay zekâ kendisi, ya da anons işinde bir yıldız, herkes ona gidiyor. 

 

Hostes… 

Eskiden  daha  iyiydi  mis  gibi muavinlerimiz  vardı.  Hem  bagajı  alır hem  suyumuzu  getirir  hem  de muhabbetimize  ortak  olurlardı.  Ama son zamanlarda başımıza bir hostes s.ki çıktı. Önceden  şoförün  yanında  oturup onu  ayık  tutan,  su  istedik mi  tak  diye getirip  sohbet  eşliğinde  bize  sunan, bagajımızı  veren,  sırtımızı  sıvazlayan 

muavinlerimiz olurdu. Hostes denen uygulama çıktı çıkalı muavinler küstü sanki içine  kapandı  biraz.  Hostes  ise  tamamen  görüntüye  yönelik  bir  uygulama, otobüs  içindeki  anonsları  yapmak,  su  ve  topkek  getirmek,  şoförün  yanında uyumak  dışında  bir  fonksiyonu  olmayan  bir  unvan.  Muavinin  çok  daha  iyi yaptığı  işleri  sırf  kız  olduğu  için  daha  iyi  yapacağına  inanılan  şahsiyet.  Bir  de sinirli oluyorlar bunlar ki sanırsın bu işi zorla yaptırıyorlar. Kendilerinde bir forsa asabiyeti  var. Hele  gecenin  bir  vakti  ağzınız  kuruduysa  boku  yediniz. Hostesi çağırmak için hostes çağırma ışığını yakmak hostesin anasına sövmekle eşdeğer, bir  hırsla  yanınıza  geliyor  somurtarak  ne  vardı  diyor  su  deyince  de  şaşırarak gidip suyunuzu getiriyor. Hayır, gecenin 3’ünde ne istediğinizi sanıyorsa artık? 

 

 

 

Page 17: Funzin 5

Sigara… 

94  yılından  2000  yılına  kadar  yılda gidiş dönüş en az 6 en fazla 8 otobüs seferi yaptım. Bu yolculuklarda  ikinci şoför dâhil toplam 16 civarında şoför gördüm. Toplam 6 yılda en az 100’e yakın  şoför  ile  yolculuk  yaptım.  Bu sayıya  otogarlarda  gördüğüm şoförleri de eklersek sayı rahat 300’ü bulur.  Bu  kadar  şoför  içerisinde sigara  içmeyenine,  gecenin  bir  vakti 

yanından  aldığı  uzun  Marlboro  veya  Parliament  sigarasını  yakmayanını görmedim. Sanırım sigara şoför olmanın ilk şartlarından biri, öyle ki otobüslerde sigara yasağı geldiğinde şoförler bundan hariç tutulmuştu. Şoför sigarasını alır, çakmağı  yakar  ilk  fırtı  çeker  ve  hemen  ardından  yanındaki  camı  iki  parmak açarak dumanın  tahliye olmasını sağlar. 19  temmuz yasağı  ile onlara da yasak geldi mi bilmiyorum ama  inşallah onlar hala muaftır yoksa bu  sinirle ortalığın .mına korlar valla.  

 

Otobüsümüzün bilgisayar sistemine zarar verdiği için… 

Büyük  yalanlar  sıralaması  yapılsa  otobüslerde söylenen  bu  söz  ilk  ona  güreşir.  Cep telefonlarının  kapatılmasını  isteyen  hostes kızımızın  gösterdiği  gerekçedir  bu. “Otobüsümüzün  bilgisayar  sistemine  zarar verdiği  için  cep  telefonlarınızı  kapalı  tutmanızı rica  eder…”  lan  nasıl  bir  otobüs  bu  böyle bilgisayar  sistemi  falan.  Tamam,  ABS,  ESP,  CBS falan  bir  ECU  (elektronik  kontrol  ünitesi) 

kullanıyor ama öyle bir konuşuyorsun ki sanki uzay gemisi bu. Ayrıca Mercedes cep  telefonlarının  ABS  sistemine  zarar  vermediğini  sadece  gürültü  kirliliğini önlemek  için cep telefonlarının yasak edildiğini  falan açıkladı. Hala ne demeye sanki  İstanbul‐New  York  seferini  yapan  uçaktaymışız  gibi  davranıyorsun  ki? 

Page 18: Funzin 5

Bilgisayar sistemiymiş, lan bir takometre, bir kilometre saati, hepi topu o işte ne diye kasıyorsun ki?  

 

VİB… 

Nedir  bu  hala  çözebilmiş  değilim.  Öz’le başlayan firma isimlerine, hakiki başlayan firma  isimlerine  en  öz  başlayan  firma isimlerine  alışmıştık  ki  bunlar  çıktı karşımıza.  VİF,  VİB  gibi  abuk  sabuk isimler.  Sanırım  bunlar  ortaklı  firma olarak  VİP  adıyla  kuruluyorlar  sonra ortaklık bozulunca VİP oluyor sana VİB ya 

da VİF, çünkü “P” harfini “F”ye veya “B”ye dönüştürmek kolay. Ama arkadaşım VİF  nedir  Allah  aşkına.  Hiç  utanmıyor musun  VİB  diye  bilet  keserken,  ya  da firmamızın  adı  VİF’tir  derken?  Sanıyor  musunuz  ki  kimse  bu  çakallığı  fark etmiyor? Bunların  bir  de  trafikten men  edildikten  sonra  çakallık  yaparak  geri dönenleri  var.  Firmanın  adı  diyelim  ki  UÇAR  Seyahat,  trafik  kazası  sebebiyle firma 3 ay ceza alıyor bir bakmışsın firmanın adı EN UÇAR turizm olmuş. Bir de şöyle  yazıyorlar  “ENUÇAR  Turizm”.  Lan  olm  şoför  aynı,  otobüs  aynı,  isim  bile neredeyse aynı kimi kandırıyorsun? Ama görüyorum ki kandırıyorlar. Ulaştırma bakanlığı,  emniyet  bu  numarayı  nasıl  yiyor  çözebilmiş  değilim. Demek  ki  ben cinayet işleyip adımı değiştirsem bunlar beni de bulamayacaklar. Ayıp yahu. 

 

Page 19: Funzin 5

Yrd. Doç. Ergüne Şigördüm 

İle Üniversite Tercih Rehberi Ve Geleceğin Meslekleri 

Sevgili  arkadaşlar  bu  sayımızda  üniversite  sınavına  girmiş  olan  arkadaşları düşünerek, kendilerine yol göstermesi amacıyla bir köşe hazırladık. Konusunda uzman  olan  ve  Kazakistan  meslek  yüksek  okulu  “tercihçilik”  bölümünü  19. sırada bitiren çok sevgili hocamız Ergüne Şigördüm sağ olsun bizden desteğini esirgemedi ve sizler için uzun uğraşlar sonucunda “Tercih Rehberi & Geleceğin Meslekleri”  isimli bu  köşemizi hazırladı. Bu  köşede  sizler  için  tercih  yaparken dikkat etmeniz gereken maddeleri ve ileride bundan 5–10 yıl sonra çok popüler olacak meslekleri derledi. Tercih yapmadan önce köşemizi okumanızı  şiddetle tavsiye ediyor, bizleri kırmayan hocamıza tekrar teşekkürlerimizi sunuyoruz. 

Sevgili  arkadaşlar  selamlar, öncelikle bu  köşeden  sizlerle buluşmamı  sağlayan değerli  Funzin  ekibine  çok  teşekkür  ediyorum.  Biliyorum  önemli  bir  sınavı atlattınız  ve  şimdi  önünüzde  çok  daha  önemli  bir  sınav  var,  hayatınızın  geri kalanında ne yapacağınızı belirleyen sınav, tercih! Gerçi Türkiye’de kim okuduğu işi  yapıyor  ki  biz  de  yapalım,  baktık  olmuyor  pazarda  limon  satar  evimizi geçindiririz  diyor  olabilirsiniz.  Eğer  bu  görüşteyseniz  lütfen  yazıyı  okumayı burada  bırakıp  başka  sayfalara  geçin.  Çünkü  bizim  esnaf  ağzıyla  konuşan ergenlere  tahammülümüz  yok.  Limon  satarmış,  birinizin  aklına  da  orijinal  bir fikir gelsin  taksim’de götümü sebil edeceğim. Neyse konuyu dağıtmayalım, ne diyorduk?  Evet,  tercih  çok  önemlidir,  büyük  ihtimalle  ileriki  yaşamınızı şekillendirecek bir karar arifesindesiniz. Şimdilerde bazı üniversiteler  ilk yıl oku bölümünü  sonra  seç  gibi  bir  şeyler  çıkarmışlar  ama  bunlara  itibar  etmeyin. Resmen cukkanın peşinde olan özel üniversite geyiği gibime geldi, adam gibi bir bölüm seçin okuyun nedir? Ne yani mühendis olmak istiyorsun ilk yılın ardından içindeki  cerrahı  mı  keşfedeceksin?  Aklına  su  ürünleri  uzmanı  olmak  mı takılacak?  Öğretmenlik  gözüne  bir  hoş  mu  görünecek?  İddia  ediyorum  o mantıkla hareket  edenlerin %99’u  yine  akıllarında  ilk olan bölümü  seçecekler verdikleri bilmem kaç bin lira deve olacak. Akıllı olun seçiminizi en başta doğru şekilde yapın. 

 

 

Page 20: Funzin 5

Nelere dikkat etmeliyiz? 

Tercih yapılırken kişinin kendisine sorması gereken belli başlı sorular vardır, bu sorulara  vereceğiniz  cevaplar  sizin  ne  olmak  istediğinizi  ortaya  çıkaracaktır. Şimdi aşağıdaki soruları içtenlikle cevaplayın ve sonucu görün. 

Aslında ben ne istiyorum? 

Kendinize  sormanız  gereken  en  önemli  soru  budur.  Ne istiyorsunuz? Önemli olan  sizin ne  istediğinizdir gerisinin koyun g.tüne gitsin. Karar verdiniz mi? aklınızda tutun ve devam edin. 

 

Hangi üniversitelerde var? 

İstediğiniz  bölümün  hangi  üniversitelerde olduğuna  bakın.  Ağırlıklı  olarak  Harran, Kafkas,  Dumlupınar,  sütçü  imam,  vb. üniversitelerin  yer  verdiği  bir  programsa vazgeçin. Ama puanım sadece buna yetiyor diyorsanız  yazımı  okumayı  bitirip  tercih formunu  kodlayın,  hayatta  başarılar  size. 

Ama  yok  benim  istediğim  bölüm  Boğaziçi,  Bilkent,  ODTÜ,  İTÜ  gibi üniversitelerde diyorsanız bölümünüzü unutmadan devam edin.  

Üniversite nerede? 

İstediğiniz  bölümü  bünyesinde  barındıran üniversitenin  nerede  olduğuna  bakın. Denize  kıyısı  olan  bir  yer  olsun.  Denizsiz memleket  çekilmez.  Benim  bir  kankam vardı Ankara’ya  iki yıl dayandı sonra yatay geçişle  İstanbul’a geldi. Deniz  iyidir, denizi olan bir memleket seçin. Ailenizin yanında 

okumayı  çok  zorda  kalmadıkça  seçmeyin,  üniversiteye  liseye  gider  gibi  gidip gelirsiniz canınız sıkılır.  

Page 21: Funzin 5

Üniversitenin ortamları nasıl? 

Tercih  yapmadan  önce  istediğiniz  üniversitenin  kampüs  resimlerini  inceleyin. Çimen  üzerinde  oturan  erkek  sayısı  kız  sayısından  önemli  derecede  fazlaysa tercihinizi  yeniden  gözden  geçirin.  Eğer  üniversitede  çimen  yoksa  tercihinizi silin, eğer üniversitede kız yoksa kişisel tercihinizi gözden geçirin. Böyle okullara gidip de sonra “vay efendim üniversiteyi skor yapamadan bitirdim” diye sağda solda gezmeyin.  

Burası bir üniversitenin bahçesi 9 kıza bir erkek düşüyor. Kızlara kız demek zor her biri bir başka afet. Sarışın,  esmer,  kumral...  İnsanın not ortalaması ister istemez artar. Belki de düşer orası size kalmış.  

 

 

 

Burası da başka bir üniversitenin bahçesi.  Kız  yok,  olmadığı  gibi elemanlar objektife  bakmayı bile başaramamışlar. Ziyan.  

 

 

 

Ailenizin maddi durumu nasıl? 

Ailenizin maddi durumu önemli bir  faktördür. eğer puanınız çok  iyiyse, derece falan  yapmışsanız  bu  şıkkı  es  geçin,  çünkü  siz  burslardan  paranın  .mına korsunuz zaten. Ama yok hem iyi bir üniversite olsun, hem puanım düşük olsun, hem  de  ailem  zengin  olmasın  diyorsanız  yanlış  işler  peşindesiniz  demektir. Babanızı her aradığınızda hesabınıza para akıtacak  gibiyse özel üniversite bile 

Page 22: Funzin 5

yazabilirsiniz. Yalnız  ilk yıl kalınca burslar kesiliyor diyorlar, arkadaşım var özel üniversitede okutman o dedi, ona da dekan’ın sekreteri demiş herhalde.  

Akrabalar 

En  önemli  faktörlerden  biridir. Seçtiğiniz  bölümün  adını amcanıza,  dayınıza,  eniştenize, halanıza  söylediğinizde utanmayacağınız  bir  bölüm seçin.  Filoloji  okuyorum  deyip de  kendinizi  bir  bilinmeze sürüklemeyin.  Akrabalarınızın anlayabileceği  bir  bölüm  seçin, olmadı  bölümün  ismini değiştirerek  söyleyin.  Bunun 

için  ortak  payda  yöntemi  birebirdir. Benzer meslek  gruplarını  tek  bir  anlaşılır meslek  grubu  adı  altında  toplayın. mesela  fizik  tedavi  ve  rehabilitasyon mu okuyorsunuz,  doktor  çıkacağım  deyin,  aynı  şekilde  sağlık  yöneticiliği,  genetik mühendisliği,  hastane  yönetimi,  nükleer  biyoloji,  vb.  bölümler  için  de  doktor olacağınızı söyleyebilirsiniz. İşlem gerektiren tüm bölümler mühendislik, insanla temas halinde olacağınız tüm bölümler için öğretmenlik diyebilirsiniz. Böylelikle kimsenin  canı  sıkılmaz.  Sanki  amcanı  ömründe  kaç  defa  göreceksin  anasını satayım? 

Son olarak... 

Son  olarak  üniversitenin yayınladığı  makale  sayısı, üniversitedeki  prof  sayısı, üniversitenin  sunduğu teknolojik  imkânlar,  anlaşmalı olduğu  yabancı  üniversiteler, kampüsteki  tiyatro,  sinema, konser,  dinleti  gibi  sosyal faaliyetler,  üniversitedeki 

kulüpler,  bölümün  geleceği,  vb  ikincil  unsurlara  da  bakabilirsiniz.  Ama  önce 

Page 23: Funzin 5

yukarıda saydıklarımdan emin olun. Üniversitede kız yoksa sabaha kadar dinleti yapsalar kime ne  fayda? Kız öyle mi ama? Yumuşacık, yusyuvarlak... Evet,  lafı uzatmayalım  tercihinizi  yapmadan  önce  yukarıdaki  unsurları  mutlaka  göz önünde bulundurun. Mesela kadın asistan sayısı nedir? Dersinize girecekler mi? bunlar önemli  şeyler. Kazakistan’da okudum hayattan  soğudum. Kampüse  en yakın kız 30 km uzaktaki köyde bulunan bakkalın kızıydı. Okulun yarısı ona aşıktı düşün.  

 

Geleceğin Meslekleri 

Bu başlık altında sizlere bundan 10 yıl sonra aşırı eleman  ihtiyacı  içinde olacak bazı  bölümlerden  bahsedeceğim.  Bugün  belki  bu  bölümlere  bakmayacaksınız ama 10 yıl sonra kafanızı taşlara vurursunuz. Onun için iyi okuyun, tercihinizde yer verin.  

Suculuk 

Bahsettiğim  damacana  su  bayiliği değil,  daha  kapsamlı  bir  suculuk. Şimdilerde  bazıları  buna  su mühendisliği  diyor  ama  sudan mühendislik  mi  olurmuş  düşünen yok.  Onun  için  ben  “suculuk” diyeceğim.  Küresel  ısınma, dünyanın  yaşlanması,  hızlı  nüfus artışı  derken  su  kaynaklarını  emdik bitirdik. Bundan dolayı gelecekte su 

savaşları olacağını, suyun altından değerli olacağını falan söylüyorlar. Ondandır ki  suculuk  geleceğin  parlayan  yıldızı  olacak.  Yazın  bir  su  ürünleri  fakültesi ardından  su üzerine yurt dışında bir master yapın paranın. mına koymazsanız gelin benim g.tüme koyun. O kadar ciddiyim.  

 

 

 

Page 24: Funzin 5

Organik tarımcılık 

Bana  kalsa  organik  tarıma  zerre prim  vermem  ama  bunun  da manyakları türedi. Sırf kurtlu diye 1  liralık  elmaya  7  lira  veren dongozlar  biliyorum  ben.  Yok katkı  maddesi,  yok  zirai  ilaç kalıntısı,  yok  hormon  diye  diye anamızı  s.ktiler,  50  kuruşluk domatesi  anasının  nikahı  fiyata bize kakaladılar. Onun  indir ki bu 

olaya  eğilin,  yazın  Harran  Üniversitesi  toprak  bölümünü,  sonra  gidin Türkmenistan'a, Kazakistan’a verin üç beş kuruş alın bir yüksek lisans diploması. Organik üretimci diye adınız çıktı mı 1 liralık malı 10 liraya satar üstüne bir sürü de dua alırsınız. Deveye diken insana s.ken yaranır, bu sözümü unutmayın.  

Alternatif enerji kaynağı bulucusu 

Al sana mis gibi bir bölüm daha. Al  Gore  yaptı  belgeseli, milletin aklına  soktu  küresel  ısınmayı millet  şimdi  osuruğunu yakmanın yollarını arıyor ısınmak için.  Güneşiydi,  rüzgârıydı, suyuydu  her  türlü  olayın enerjisini emme derdinde millet. Bu  bölümü  okuyun  ileride rüzgâr,  su,  bulut  falan  biterse daha  da  alternatif  kaynaklar 

bulmak  gerekecektir.  En  fazla  10  yıl  sonra  bu  bölümün  elemanları  kapışılır demedi demeyin. Zooloji  yazın bence  inek bokunda deli potansiyel var,  tezek enerjisi diye satar parayı bulursunuz.  

 

 

Page 25: Funzin 5

Ergenekon uzmanlığı 

Aslında bugün bile bu  işte çok para var ama  bundan  10  yıl  sonra  80.  gözaltı dalgaları  esnasında  iyi  yetişmiş  bir Ergenekon  uzmanına  olan  ihtiyaç bugünkünden  çok daha  fazla olacaktır. Siz  şanslısınız  ki  Ergenekon’un  ilk başlarını  da  biliyorsunuz.  1.  dalgayı bilen  bir  uzman  hele  bir  de 

Ergenekon’un  geneline  de  hakimse  parayı  şöminede  yaksa  bitiremez.  Tabi bunun  için avukat olmanız en  iyi tercih gibi duruyor. Ardından bir tezli yüksek lisans, mis.  

Bakan çocukluğu 

Bu  sizin  elinizde  değil,  ama  ananıza, babanıza  gaz  verebilirsiniz.  Kazara  bir bakan  oldular  mı?  Lise  mezunu  olsanız bile  köşeyi  dönersiniz. Her  daim  geçerli mesleklerden  biridir  bu.  Meslek  midir? Yaparsanız olur. 

 

 

 

Botoks uzmanlığı 

Artık  kadını  erkeği  kalmadı  bu  işin,  yüzü  kırışan,  aşırı terleyen, gülüşünü beğenmeyen, poposu düz olan, vs. aklınıza  kim  gelirse  gidip  vurduruyor  botoks  iğnesini cart  diye.  Bugün  hala  paranın  tillahını  kazanan botoksçular gelecekte de artan şekilde para  indirmeye devam  edecekler.  Tıp  yazın, olmadı diplomalı  güzellik uzmanı  olun,  fizyoterapist  olun,  yeter  ki  bir  ucundan tutun şu işin. Para kazanamadım diyenin orospusu olup onun  adına  çalışacağım  ki  kaybını  telafi  etsin, 

kendimden o derece eminim.  

Page 26: Funzin 5

Kadın Erkeğe İlk Baktığında... 

Yüz 

Biçimli bir suratı var, kirli sakal yakışmış ama olmasa daha iyi olur. Saçlar kısa olsa yüzü daha iyi ortaya çıkar. Küpe hoş bir hava  vermiş, dudaklar dolgun  ve biçimli. Gülümsemesi hoş, dişleri  temiz  ve  beyaz.  Elmacık  kemikleri  ne  tatlı  çıkmış. Simetrik bir kulak yapısı var, kepçe biraz sanki ama yakışmış. 

 

Kalça 

Yuvarlak  ve  biçimli.  Kıçı  olmayan  adamlardan  değil  belli  ki. Spor yapıyor herhalde bu kadar çıkık olmasının başka sebebi ne olabilir ki? 

 

Eller  

Tırnakları  temiz  ve  bakımlı.  Parmakları  ince  güzel.  Krem kullandığı belli şeytantırnağı yok hiç. bir enstrüman çalıyor... Gitar, evet gitar çalıyor. Nasır yok belli ki plaza adamı. 

 

Ayaklar 

Ayakkabıları boyalı ve marka. Giydiği kıyafete uygun, demek ki birkaç çift ayakkabısı var. Hoş bir seçim. 

 

 

 

 

Page 27: Funzin 5

Erkek Kadına İlk Baktığında... 

Göğüsler 

Askılı  tişörtte  ne  güzel  duruyor  bu  büyük  göğüsler. Allahım  ya  şimdi  canımı  al  ya  az  daha  bakayım. Yumuşacıktır  lan  onlar,  pürüzsüz.  Saatlerce  başımı yaslar yatarım arada bir dilimi atarım ehehmeheh 

 

Kalçalar 

Adriana Lima sanki  .mına koyum. Kusursuz bir brezilya kıçı. Biraz büyük mü? Etek öyle göstermiş heralde yoksa ısır ısır bitmez, lokum lokuuum. 

 

Bacaklar 

Yeni ağda yapmış belli, parlamış. Bilekleri incecik ne hoş. Aşağıdan  yukarıya  yalasan  iki  dakikanı  alır  mınıskiym. Böyle  karıları  kim  yiyor  çok merak  ediyorum.  Topuklu ayakkabı  bacak  kaslarını  belirginleştirmiş  ama  popoyu ortaya  çıkarmış.  Bu  bacaklar  en  az  15  dakikalık  bir yalama seansını hak ediyor. 

 

Yüz 

Yüzü de güzelmiş lan! 

 

 

 

 

 

 

Page 28: Funzin 5

Kadın Kadına İlk Baktığında... 

Elbise 

Mango’ysa  s.ksinler  beni.  Ya  terkos  ya  Beyoğlu  iş merkezi malı.  Götünü  kocaman  göstermiş,  hiç  yakışmış  mı  Allah aşkına? Üstüne para verseler giymem şunu. Zevksiz. 

 

 

Kalça 

Götü nerde bunun? Resmen götsüz kızlardan yazık ama yaa! 

 

 

 

 

Bacaklar 

Iyy ağda diye bir şey duymamış mı haspa. o ayaklara bilekten bağlı ayakkabı  giymiş  akılsız  hiç mi  dergi  okumuyorsun?  Taraklı  taraklı ayaklarla önü açık ayakkabı giymiş ya inanmıyorum! 

 

Yüz 

Yanaklarında bile kıl var, o surata o saç toplama gitmiş mi hiç? Saçını da evde kendi boyuyordur kesin, ensesine boya  taşırmış hep. Sütle silmeyi bile akıl edememiş salak. 

 

 

Page 29: Funzin 5

Erkek Erkeğe İlk Baktığında... 

Yüz 

ne bakıyo lan bu sik sik?! 

Page 30: Funzin 5

Kuş gribi, kkka, domuz gribi sırada ne var? Yok keneleri İsrailliler salmış, yok kuş gribi göçmen kuşlardan gelmiş yok domuz gribi Allahın bir  lanetiymiş derken son yıllarda hiç adını duymadığımız bir yığın abuk sabuk hastalıkla mücadele etmek zorunda kaldık. Nice kümes hayvanını bu uğurda  telef  ettik.  Keneden  korunma  pazarının  ulaştığı  boyutla  hayret  verici, kriz  falan  dinlemiyor.  Kene  kovar  battaniyeler,  pantolonları  çorabın  içine sokmak, spreyler, domuz gribi  için maskeler falan derken bu hastalıkların daha çok  piyasa  canlandırma  amaçlı  olarak  ortaya  atıldığını  düşünmeye  başladım. Adam  pikniğe  giderken  bir  kilo  soslu  tavuk  kanadı  alamıyor  ama  bakıyorsun cebinde khenekov2009  ilacı hazır. Tavuğa 10  lira veremiyor ama 50  lira verip kene  kovar  piknik  örtüsü  almayı  biliyor.  Günahı  boyunlarına  kimseyi  töhmet altında  bırakmak  istemem  ama  hem  kuş  gribine,  hem  de  domuz  gribine  iyi gelen tek ilacın Roche üretimli Tamiflu olması biraz ilginç geldi bana. Roche 10 yıllık  karını bu  ilaçtan 2  yılda  çıkardı, adamlar Tamiflu üretmeye  yetişemiyor? Neyse o veya bu  şekilde bu hastalıklarla yaşamayı öğrendik, gerçi dikkat edin domuz  gribi  çıktıktan  sonra  kuş  gribi  ortadan  kalktı  (!)  sanırım  millet  ona odaklandı diye kuşlar  iyileşmek zorunda kaldı. Biri bizi yiyor ama dur bakalım. İşte  size  WHO’nun  (dünya  sağlık  örgütü)  gizli  dosyalarına  sızarak  ele geçirdiğimiz önümüzdeki 5 yıl  içinde bizi bekleyen  ilginç hastalıkların küçük bir listesi.  İlginç  şekilde  bu  hastalıkların  %85’ine  de  Tamiflu  iyi  geliyormuş? S.ktiklerimin ya. 

 

Kırmızı Karınca Gribi 

California’dan Kansas’ın kuzeyine ve Maryland’a kadar geniş bir coğrafya üzerinde yaşayan kırmızı karıncalarda (ateş karıncaları) bulunduğu düşünülen virüsün bulaştırdığı ateşli, vücutta kızarıklara sebep olan ve tedavi edilmezse 3 gün içinde kıvrandırarak öldüren bir hastalıktır. Kuluçka süresinin 6 saat olması uzmanları derin

endişelere sürüklemektedir. Henüz dünya genelinde yayılım göstermese

Page 31: Funzin 5

de Amerika’da 1 ay içerisinde 23 kişinin ölümüne sebep olmuştur. WHO kayıtlarına göre dünya genelinde 1200 kırmızı karınca gribi vakası vardır ve bunların 1000’den fazlası sadece ABD’dedir.

Karıncaların kafasına bulunan siliyer iplikçiklerde yaşayan KH12Bg virüsünün mutasyona uğrayarak insana bulaşan bir özellik kazanması neticesinde ortaya çıkmıştır. Karıncaların kafasının parmak ucuyla sevilmesi neticesinde bulaşmaktadır. Uzmanlar “sakın ola ki bir kırmızı

karıncanın kafasını işaret parmağınızın iç yüzü ile sevmeyin” uyarısında bulunmaktadırlar. Henüz insandan insana geçmemektedir fakat bunun kısa süre içerisinde gerçekleşeceği bildirilmektedir.

Türkiye’de tek vakaya Atatürk orman çiftliğinde kene larvalarını yesinler diye beslenen kırmızı karıncalardan bir tanesini “aferin oğlum iyi işti” diyerek seven bekçi Çeşit Tamçeşit’te rastlanmıştır. İbni Sina hastanesinden karantinada

olan Çeşit Tamçeşit, “keşke kafasını sevmeyeydim” diyerek hissiyatını dile getirmiştir. Uzmanlar “keneleri yiyorlar diye aldık, bunlar da yaratık çıktı” şeklinde görüş bildirirken, sağlık bakanlığı alarm seviyesini sarıdan turuncuya yükseltti.

Orman bakanlığı ise “kırmızı karıncaların başını okşamayalım” isimli bir kampanya başlattı. Kampanya için bugüne kadar 1 milyondan fazla kırmızı karıncanın başı okşanmadı. Sağlık bakanlılığı kırmızı karınca gribine iyi geldiği söylenen tek ilaç olan Tamiflu’nun depolarında yeteri kadar bulunduğunu açıkladı.

Page 32: Funzin 5

Hastalığın ana belirtileri arasında yüksek ateş ve buna bağlı kızarıklık, kol ve bacaklarda kırmızı hıyarcık nodülleri, bitkinlik, halsizlik, susuzluk ve acıkma bulunuyor. Özellikle sabah kahvaltısında renginden dolayı gül reçeli yeme isteğinin arttığı verilerle doğrulanıyor (1 kişiden alınmış verilerdir)

 

 

 

Çin‐Kore  Acayip  Hayvan  Yeme  Kanamalı  Ürpertisi (CKAEHC) 

“Dünyanın korktuğu en  sonunda başına geldi”, WHO’nun aylık bülteninde yer alan ifade aynen budur. Zamanında Çin gribini, Kuş gribini, SARS hastalığını  dünyaya  pazarlayan  Çinliler  ve Koreliler  buldukları  hayvanı  gerek  pişirerek gerekse de çiğ çiğ yemeleri neticesinde dünyaya yeni  bir  hastalık  daha  armağan  etmişlerdir. Tilkiden  çıyana,  su  samurundan  akrebe  kadar her  tür canlıyı afiyetle  tüketen bu uzak doğulu 

insanlar nihayet bu hayvanların gazabına uğramış ve kısaca CKAEHC adı verilen “chinesee‐korean  weird  animal  eating  hemorrhagic  chill”  (Çin‐Kore  acayip hayvan yeme kanamalı ürpertisi) hastalığının pençesine düşmüşlerdir. 

Hastalığın  özellikle  yenen  bu garip  hayvanların  atıklarını toplandığı  yerlere  yakın yerlerde  yaşayan  insanlara bulaştığı ve kısa süre  içerisinde ölümlere  sebep  olduğu belirtilmiştir.  

Page 33: Funzin 5

Dünyanın  en  dobra  profesörü  olarak  bilinen Amerikalı David Truesay yaptığı açıklamada “Allah aşkına şunlara yiyecek  daha  düzgün  gıdalar  yollayalım.  Kenya’dan, Somali’den,  Etiyopya’dan önce bu  insanları  doyuralım. Bunlar böyle tuttuğunu yemeye devam ederlerse 5 yıla kalmaz  dünyanın  anasını  s.kerler”  demiştir.  Özellikle yenilen  domestik  hayvanlardan  bulaştığı  düşünülen hastalık  için  aşının  en  erken 2015  yılında hazrı olacağı açıklaması  ise bilim dünyasını  şoke etmiştir. Roche’nin Tamiflu’yu denesek mi önerisi şiddetle tepki görmüştür.  

 

Hastalığın  kuluçka  süresinin  16  gün olması ve hastalığın ortaya çıkmasının ardından  6  saatte  öldürmesi  tıp dünyasında  endişeyle  izlenmektedir. Hastalığın  en  önemli  belirtisi  kişinin kedi  gibi  tüy  yumağı  kusmasıdır.  Bu kusmanın ardından  kişi  yoğun  şekilde tedavi  edilmezse  6  saat  içinde  kesin bir ölüme ulaşmaktadır. Hastalığın bir 

başka  belirtisi  ise  titremedir.  Kişi  donmak  üzereymişçesine  sarsılarak  titreme nöbetleri  geçirmektedir.  Tek  bir  tedavisi  olmayan  hastalık  ilaç  kokteyli  ile bertaraf edilmeye çalışılmaktadır. Bugüne kadar bu hastalıktan ölenlerin sayısı 1500’ü bulmuştur.  

 

Türkiye  ticaret  ve  sanayi bakanlığı Çin ile  ticaret yapan  iş adamlarını uyarmış ve “Allah aşkına adam gibi şeyler yiyin, denemek  lazım diyerek solucan, çıyan, örümcek  falan  yemeyin”  uyarısında bulunmuştur. Buna karşın Çin dış  işleri bakanlığı  yaptığı  açıklamada  “biz  de yiyoruz  kedi  köpek,  bize  niye  bir  şey olmuyor?” demiştir.  

Page 34: Funzin 5

Kalorisi  çok  diye  tüketilen  envai  çeşit böcekler Çinlilerin favori öğlen yemeklerinin başında  geliyor.  İçindeki  protein  verimi arttırdığı  için  Çin  hükümeti  devlet dairelerinde  börtü  böcek  yenmesini  teşvik ediyor.  Bir  paket  kurutulmuş  solucan çerezinin  fiyatı  50  kuruş  civarında.  Bu çerezler  CKAEHC  hastalığının  başta  gelen 

sebepleri arasında gösteriliyor. 

 

Beyin Terlemesi Sendromu 

Henüz  nedeni  tam  olarak belirlenememekle  birlikte, 2010  yılında  insanlığı  en  çok uğraştıracak  hastalıklardan birisi  olarak  değerlendiriliyor. Özellikle  beynini  rölantiye almış,  çok  fazla  kullanmayan kişilerin  yakalandığı  bu hastalığı  yıllar  önce  çözen Japonların  sudokuya yönelmelerinin  asıl  sebebinin 

bu  hastalık  olduğu  iddia  ediliyor.  Japonlar  bunu  kesin  bir  dille  yalanlarken, prens  “mitsuko”  “bulaşıcı olduğunu bilemedik”  şeklinde bir  açıklama  yaparak kafaları iyice karıştırmış. 

WHO’ya göre 2010 yılında ülkelerde beyin terlemesi  (Brain  Sweating  Syndrome) sendromuna  yakalanması  muhtemel  kişi sayısı  o  ülkenin  eğitim  düzeyi  ile  ters orantılı  olacak.  Bu  nedenle  gelişmiş ülkelerde  bu  hastalığın  farkında  olan insanlar  harıl  harıl  beyin  geliştirici egzersizler  yapıyorlarmış.  Amerika  ve 

Page 35: Funzin 5

Avrupa’da sudoku kitaplarının best seller olmasının altında yatan sebep bu imiş.  

Türkiye’de  de  gazetelerin  sudoku  eki  veriyor  olmasından  dolayı  ciddi  bir  risk olmadığı konuşuluyormuş. Sağlık bakanlığı “bizim elimizden gelen bir  şey yok, konuyu milli eğitim bakanlığına sorun” diyerek başvuru adresini göstermiş.  Şu ana  kadar  dünya  genelinde,  %99’u  üçüncü  dünya  ülkelerinde  olmak  üzere toplam 800 beyin  terlemesi vakasının olduğu sanılıyor. Ülkemizde  ise bir adet bulunan vakanın kimliği sır gibi saklanıyor.  

Hastalığın  en  büyük  belirtisi kafanın  içinde  su  sesi  duymak. Bunun  yanında  beynin  gidişmesi, kollarda  karıncalanma,  sırt bölgesinde yoğun kaşınma hissi ve TV’de  yarışma  programı  izlerken sebepsiz  yere  gülme  de  belirtiler arasında  yer  alıyor.  Gece uykusundan  su  sesi  ile  uyanan kişilerin  ve  yerli  yersiz  gece yatağını  ıslatan  erişkinlerin  en 

yakın sağlık ocağına başvurması salık veriliyor.  

 

Kişinin  uykusunda  sürekli  su sesi  duyması  ve  yoğun  bir işeme  isteğiyle  uyanması hastalığın  en  önemli belirtilerinden.  

 

 

 

 

 

Page 36: Funzin 5

Anal Kaçış Sendromu (Göte Kaçan Böcek Humması) 

Dünya  sağlık  örgütünü  bile  dehşete düşüren,  Avustralya’da  ortaya  çıkan bir  hastalıktır.  İlk  olarak  aborjinler arasında  yayıldığı  düşünülmektedir. Kenegiller  familyasından  olan makirus  tomagotafobis  isimli böceğin  anal  yoldan  zerk  olmasıyla gelişen  bir  hastalıktır.  Daha  ziyade 

kıraç  ve  toprak  alanlarda  yaşayan  bu  böcek  çok  küçük  olması  hasebiyle  anal yoldan  insan vücuduna duhul olurken kişiye hiç hissettirmemekte ve hastalık 7 ila  14  gün  içerisinde  kendini  belli  etmektedir.  Böcek  insan  bağırsağındaki parazitlerle  beslenmekte,  yararlı  bakterileri  de  öldürerek  kendine  bir  yaşam alanı yaratmaktadır.  

Kişinin  bağırsaklarındaki  yararlı bakterileri  öldürdüğü  için  kişi onulmaz bir  ishale  yakalanmakta  ve böceğin  larvaları  bu  yolla  doğaya verilmektedir.  Kişide  şiddetli  bir ishalin  başlaması  hastalığın  ilk evresine  işaret  etmektedir.  Eğer hasta  bu  evrede  derhal  bir  doktora görünmezse  böcek  gittikçe büyümekte  ve  anüsü  tıkamaktadır bu  evrede  yapılan  ameliyatla  alınan 

böcek zehrini bağırsağa bıraktığı için kişi 1‐3 gün içerisinde ölmektedir. Hastalık böceğin götten göte atlaması ile bulaşmaktadır. Böcekli bir götün oturduğu yere oturmak,  hele  ki  kalkan  kişi  osurmuşsa  son  derece  tehlikelidir.  Saçılmış  olan larvalardan  herhangi  birisinin  götünüze  kaçması  son  derece  yüksek  bir ihtimaldir.  

Page 37: Funzin 5

Bu  sebeple  özellikle  hava  alanlarının  dış  hatlar terminallerinde boşalan koltuklara oturmak ciddi bir  tehlike  arz  etmektedir. Ayrıca  yine  hastalığın sık  görüldüğü  yerlerden  gelen  uçaklardaki koltuklar  yeterince  dezenfekte  edilmezse  bu böceğin larvalarının 2 gün boyunca normal şartlar altında  yaşadığı  da  belirlenmiştir.  Böceğin  yol açtığı  hastalıktan  ölen  kişi  sayısı  kadar  götüne sinek  ilacı  sıktığı  için  ölen  kişilerin  de  olması WHO’yu  harekete  geçirmiş  ve  hastalığın 

görüldüğü bölgelerde “götüne raid sıkma” kampanyaları başlatılmıştır. Özellikle hastalıktan bihaber  insanların  sıkça başvurduğu bu yöntemin böcekle beraber kişiyi de öldürdüğü gözlenmiştir.  

 

Böceğin  Avustralya’dan  Hindistan, Singapur,  Endonezya  ve  kısmen  Çin’in güney  bölgelerine  sıçradığı  tespit edilmiştir.  Endişe  verici  durum  ise  Çin’in geneline  yayılmasıdır.  Yüksek  nüfusuyla böceğe  uygun  yaşam  alanları  sunan  Çin’e sıçraması durumunda dünya genelinde 10 milyondan  fazla  kişinin  göte  kaçan böceği ile  temas  edebileceği  varsayılmaktadır. Bunun  için  çalışmalar  yürüten  bilim adamlarının  geliştirdikleri  göt  tıkacının 

tanıtımını  yapmak  için  Çin’i  seçmeleri  bir  rastlantı  değildir.  Anal  olarak uygulanan  tıkaç  sadece  kişinin  büyük  abdest  ihtiyacını  gidermesi  için çıkarılmakta  ve  gece  yatarken dahi  göte  takılı  tutulmaktadır.  Tıkaçta bulunan kimyasal bir madde böceğin göte yaklaşmasını da önlemektedir. 

 

 

Page 38: Funzin 5

Hastalığın  ilk  ve  en  önemli  belirtisi  götün kaşınmasıdır.  Bu  konunun  asla  ihmal edilmemesi  gerektiğini  belirten  uzmanlar “götün  içi kaşınırsa yabancı cisim sokmadan derhal  bir  doktora  görünün”  uyarısı yapmaktadırlar.  Bu  böceğin  doğal  düşmanı olan  uzun  kuyruklu  dağ  çıyanının  göte sokulması  ise  bir  başka  yanlış  uygulama. Bağırsaklarda  göte  kaçan  böceğini  öldüren çıyan  boşalan  yere  kendisi  yerleşebiliyor. Dimyata  pirince  giderken  kişi  eldeki bulgurdan  da  oluyor.  Gece  terlemeleri, uykuda  sayıklama,  büyük  abdeste  çıkmada zorluklar hastalığın başka belirtileri.  

 

 

Hastalık  henüz  Türkiye’de  görülmüş  değil. Ancak  sağlık  bakanlığı  özellikle  hastalığın görüldüğü  yerlerden  gelen  kişilerin  hava alanlarında  oturmasına  izin  vermiyor  ve  bu kişilere ücretsiz göt tıkacı dağıtıyor. 

Page 39: Funzin 5

Onlar hakkında çok şey söylendi, çok şey yazıldı. Onlar hep sustular, acılarını, kederlerini  içlerine  attılar.  Funzin  dergisi  kendilerine mikrofon  uzatınca  da içindekileri dökmekten kaçınmadılar. İşte tüm bilinmeyen yönleriyle: 

 

SÖZLÜK KANKALARI

 

Camel’in kanka grubu aylık toplantısında 

 

Selamlar. 

Selam abicim. 

Bayağı kalabalık bir grup gelmişiz? 

Öyle abicim biz genelde grup halinde hareket ederiz. 

Nasıl yani? Sözlükten tanışmıyor musunuz siz? 

Sözlükten  tanışıyoruz  çoğumuz  ama  okuldan,  memleketten  arkadaş olanlarımız da var. 

Anlıyorum, peki hangi yazarın kankasısınız siz? 

Page 40: Funzin 5

Söylemeyelim  abi,  şimdi  göz  bebeğimiz  olan  yazarımıza  yüklenirler  falan. Onun canının yanmasını hiç istemeyiz 

Allah Allah bu kadar duyarlısınız yani? 

Ne demek duyarlı abi, onun için, yazdıkları için canımızı veririz biz! 

İnanmıyorum ya, resmen pop star gibi muamele etmiyor musunuz şimdi? 

Pop star mı? G.tüne koyim pop starın abi abimiz bir numaradır. 

Heee abimiz dediğine göre erkek bir yazar bu! 

…… evet 

Peki nasıl seçiyorsunuz kankası olacağınız bir yazarı? 

Biz onu seçmeyiz abi o bizi bulur. Yazdıklarıyla, çizdikleriyle bizim gönlümüzü fetheder, bir kere hayranı olduk mu oylarımızla, nick altlarımızla mest ederiz onu. 

Hep çoğul konuşuyorsun, ne yani siz hazır bir grup musunuz? Yani ben şimdi sana teklifte bulunsam benim kanka grubum olur musunuz? 

Çok saçma bir soru kusura bakma, tabii ki grup değiliz. Bir iki kişiyle başlıyoruz bugünlere kadar geliyoruz. abimizin  ilk kankası bendim misal, 1 ay  içinde 50 kişi  olduk  şimdi  Allaha  şükür  80’i  aştık.  Hedefimiz  abimizi  en  sevilenler listesinde  görmek.  Senin  kanka  grubun  olur  muyuz?  Sanmıyorum  seni sevmiyoruz abicim biz kusura bakma. 

Peki, abiniz sizin yaptıklarınızdan haberdar mı? 

Tabii  ki  ara  sıra  buluşup  görüşüyoruz,  stratejilerimizi  belirliyoruz,  başlık önerileri sunuyoruz, eleştiri yapıyoruz, gıcık olduğu tiplere seri eksi veriyoruz? 

Strateji mi? Seri eksi mi? 

Tabii ki kankalık müessesi bunu  gerektiriyor. Abimizin  sözlerini emir  telakki ediyor  ve  saldırıyoruz.  Abimizin  bir  girisi  o  hafta  en  beğenilenlere  girdi mi resmen kutlama yapıyoruz, zaferimizin tadını çıkarıyoruz. 

Page 41: Funzin 5

 

Yeni kurulmakta olan bir kanka grubu. Kısa sürede iyi yol kat etmişler.  

 

İnanmıyorum ya resmen tek vücut gibi hareket ediyorsunuz yani, peki hiç bu 80 kişi arasında fikir ayrılığı olmuyor mu? Ne yazarsa yazsın abinize artı oy mu veriyorsunuz? 

Zor bir soru bu, tabii ki  fikir ayrılıklarımız oluyor ama tartışıyoruz eğer ortak bir  beğenmeme  varsa  abimizden  edit  istiyoruz,  sağ  olsun  kırmıyor  bizi editliyor. Ama aramızdaki ufak tefek çatlak sesleri bastırıyoruz, ikna ediyoruz onları.  

Yani sizden abinize eksi oy çıkmaz diyebilir miyiz? 

Kesinlikle! Oy vermeyebiliriz ama eksi oy hâşâ. Ne yazarsa yazsın güzel yazar abimiz. 

Biraz körü körüne bir bağlılık değil mi bu sizce de? 

Hayır değil! 

 

Page 42: Funzin 5

 

Adını vermek istemeyen bir kanka grubu yılsonu yemeğinde 

 

Ama düşünmeden artı oy veriyorsunuz? Sizin muhakeme gücünüz, aklınız yok mu? 

Biz o açıdan bakmıyoruz olaya 

Hangi açıdan bakıyorsunuz? 

Bak  abicim  şimdi  sözlük  bir  savaş  alanı  ve  abimiz  bizim  komutanımız,  biz askeriz.  Onu  her  şart  altında  desteklemek  bizim  görevimiz.  Hangi  asker komutanının zor durumda olduğunu görüp ona yardım etmez ki? 

Abartmıyor musunuz biraz? Burası interaktif bir sözlük en nihayetinde. Savaş falan. 

(gülüyor) çok toysun sen abicim, bu işler senin sandığın kadar basit değil. Biz kaç  yazarın  kanka  grubuyla  çatışıyoruz  haberin  var mı?  Kanka  transferleri, başka  yazarın  kankasının  uçurulması  için  düzenlenen  oyunlar,  fake  giriler, turan taktikleri, çin usulü yanaşmalar… 

İnanmıyorum  ya!  Ciddi misin  sen? Mesela  Çin  usulü  yanaşma  nedir?  Allah aşkına bir izah etsene. 

 

Page 43: Funzin 5

Yazarın  kimin  kankası  olduğunu  anlama  ve  boştaysa  kendine  çekme stratejisidir.  Herhangi  bir  yazara  özel mesaj  yoluyla  ulaşılır  ve  ağzı  aranır. Ancak bu ağız arama işini kendinin kanka olduğunu belli etmeden yapacaksın. Hatta  kankası  olduğun  yazara  söveceksin,  onu  hiç  beğenmiyorum  deyip bekleyeceksin.  Eğer  karşıdaki  kişi  aynen  hocam  çok  salak  bir  yazar  derse  o kişinin derhal uçurtulması gereklidir, kazanılabilecek biri değildir. Eğer yok ya iyi  bir  yazar  aslında  gibi  orta  halli  bir  yaklaşım  sergilerse  o  kişi  potansiyel kanka  adayıdır  hemen  başka  bir  arkadaşa  havale  edilerek  ekibe  katılması sağlanır. Yok, eğer çok beğeniyorum ben onu derse iki şeye bakılır başkasının kankası  mı?  Yoksa  boşta  mı?  Boştaysa  almak  kolaydır  ama  değilse  turan taktiği ile öteki yazardan koparılır ve gruba katılır. 

İnan  şok  oldum!  Kankalık müessesesinin  böylesine  bir  işleyişi  olduğunu  hiç bilmiyordum. 

Ne  sanıyorsun  abicim,  mesele  sadece  yeni  kankalar  kapmak  değil  aynı zamanda diğer yazarların kanka sayılarını azaltmaktır.  

Nereden biliyorsunuz diğer yazarların kankalarının kim olduğunu?  

Tespit ekip  timimiz var. Kişilerin yazdığı nick altlarından,  girilerinden kişinin kimin kankası olduğunu tespit ediyorlar. 

Allah Allah o kadar kolay mı? 

Değil  abicim,  çok  güzide  bir  ekip.  4  kişiden  oluşuyor  ve  24  saat  girileri inceliyorlar. Günde en az 12 yazar deşifre ediyorlar sonra  top  itlaf ekibimize geçiyor. 

Hayda itlaf ekibi mi? 

Evet  abi,  en  sevilenler  istatistiğinde  yer  alan  yazarların  kanka  sayılarını düşürmeye yönelik çalışmalar yapan, namı diğer kanka uçurtucu yazarlar. 

Haaa başka yazarların kankalarının uçmasını sağlayan yazarlar bunlar? 

Evet aynen öyle. 

Peki size hiç saldırı olmuyor mu? 

 

Page 44: Funzin 5

 

En kalabalık ve organize olan alkolik2000’in kanka grubu bir çalışma anında 

(gülüyor) olmaz mı abicim en kalabalık grubumuz taarruz önleme ekibimizdir. 45 kişilik bir ekip bu. Bizden yazar eksiltmeye çalışan kişilere karşı, karşı saldırı gerçekleştiren bir ekiptir.  

Valla küçük dilimi yutacağım ya. Peki, modlar bilmiyor mu bunları? 

Biliyorlar  ama  bir  format  var  bazen  istemedikleri  yazarları  uçurmaları gerekebiliyor, zorluyorlar bizi ama bizim elimiz de armut toplamıyor. 

Ne demek şimdi bu? 

Yani demem o ki bizim de üst kadrodan tanıdıklarımız var 

Mod mu? 

Orası bize kalsın.  

Peki. Sizi en çok zorlayan kanka grubu kim? 

Abicim en sağlam grup camel abimizin ekibi. O kadar iyiler ki saygı duyuyoruz, alkolik2000’in  grubu  da  fena  değil  ama  organize  olamıyorlar.  O  kadar kalabalık grubu yönetmek zor.  

Page 45: Funzin 5

 

Adını vermeyen bir kanka grubunun başkanı Seyfi 

 

Bu grupların başkanları mı var? 

Ne sandın abi? Niye benimle konuşuyorsun sen? (gülüyor) 

Aa sen başkansın yani. Peki, benim grup nasıl 

Abicim senin grup seni en beğenilenlere sokmada çok başarılı. Hiçbir grup bu konuda bu kadar organize değil.  

Nasıl ya? 

Şimdi bir kanka grubunun belli başlı hedefleri vardır. Yazarlarını  istatistiklere sokmak,  onu  sözlükte  en  iyiler  arasına  sokmak  için  çalışır.  Belli  başlı istatistikler  çok önemlidir. Geçen haftanın en beğenilen  girileri  istatistiği de bunlardan biridir. Ve senin ekip abicim bu işi çok iyi başarıyor. 

Ama benimle hiç irtibata geçmediler, kim ki onlar? 

Page 46: Funzin 5

Zamanı gelince öğrenirsin abicim şimdilik yapılanma içindeler. Çok dağınık bir görüntü  çiziyorlar bunu  giderip başkanlarını  seçtiler mi  seni bulurlar merak etme. 

Allah Allah iyice şaşırdım valla, 2 yıldır sözlükteyim hiçbir şey bilmiyormuşum meğer. 

Daha neler var abi de yerimiz yok sanırım  

Evet, onları da başka bir röportajda anlatırsın inşallah. Hala şoktayım 

(gülüyor)  şaşırma abi  sözlük bir nevi küçük yaşam burada da böyle  şeylerin olması son derece doğal değil mi? 

Öyle de  ilk defa duyunca bunları böyle  şaşırıyor  insan haliyle. Peki,  son bir şey, istatistiğe giren girilerin düşmesinin sebebi ne? Kim düşürüyor onları? 

(susuyor)…………onu da sen tahmin et abicim (gülüyor) 

Tamam, teşekkür ettim. (gülüşmeler) 

Ben teşekkür ederim abi. 

 

Zeus’un kanka grubu Pazar gecesi istatistikleri değerlendirirken 

Page 47: Funzin 5

Spor medyası yönetici ve çalışanlarına açık mektup…  

Biliyorum  hepiniz  şerefli,  onurlu insanlarsınız. Özel  hayatınızda  herkes gibi  yalana  karşınınız.  Çoluk çocuğunuza,  sevdiklerinize  yalanın kötü bir şey olduğunu öğretirsiniz. Her zaman,  hangi  şartlar  altında  olursa olsun  doğru  söylemesini,  yalandan kaçınmasını  tembihlersiniz.  Aksi 

durumlarda sinirlenir gerekirse yalan söyleyene cezalar verirsiniz. Birilerinin sizi kandırmasına,  aptal  yerine  koymasından  da  hoşlanmazsınız  elbette.  Size  bu muamelede  bulunana  ağzının  payını  verirsiz  hemen  oracıkta  değil  mi?  yine hepiniz  sektörünüzdeki  klişelerle  dalga  da  geçersiniz  muhtemelen.  Sıradan insanların yaptığı gibi… Bazen bi haberi gördüğünüz de ve  inanmadığınız da  “ hadi lan” demişsinizdir mutlaka, itiraf edin.  

Eminim  ki  hepiniz  meslek  ahlakına bağlı  insanlarsınız.  Aynı  zamanda müşteriniz  olan  okuyucunuzu  hiçbir zaman kandırmazsınız değil mi? yalan yanlış  haberden  nefret  edersiniz. Bunu  yayınlayan  yayın  organlarına mesafeli  yaklaşır,  söylediklerine inanmazsınız  gerekirse  evinize  dahi sokmazsınız. İnternet sitesi ise bi daha 

açmazsınız. Peki, spor medyasında çalışan pek sevgili abilerim, ablalarım; neden bizden  bunları  yapmamızı  istiyorsunuz.  Çocuğunuzun  size  söylemesini istemediğiniz  yalanı  neden  siz  bize  hem  de  sistematik  olarak  söylüyorsunuz. Neden bu  yalanlarınızla  sürekli biz okuyucularınızı aptal  yerine  koyuyorsunuz. Bunlara inanmamızı nasıl bekliyorsunuz? bir futbolcu ya da teknik direktörü her gün  başka  bir  takıma  transfer  ederken  utanmıyor  musunuz?  Galatasaray’a getirdiğiniz  oyuncu  Manchester  United  ‘e,  Fenerbahçe’ye  imza  attırdığınız oyuncu  Inter’e  gidince  yüzünüz  kızarmıyor mu? Anladık photoshop’ta başarılı insanlarsınız ama bunun size bi sorumluluk getirdiğinin farkında değil misiniz? “ karısı ikna edilemeyen futbolcu” klişesinden bıkmadınız mı?  

Page 48: Funzin 5

Buna  inananlar  olduğunu  mu sanıyorsunuz.  Anadolu’da  bir  köy kahvesinde oturan Mehmet emminin “ len  bu  çocuk  çok  eyi  topçu  emme bizimkile  garısını  ikna  edememişlee” dediğini  mi  düşünüyorsunuz?  O Mehmet  emminin  size  ağzıyla gülmediğini  bilmiyor  musunuz?  Bu yalan  haberlerin  hangisi  meslek ahlakına  sığar?  Meslek  ahlakını  da bıraktım  hadi.  Bunlar  ahlaka  sığar mı? İnsan göz göre göre yalan söyler mi? siz bunların  hepsini  yapıyorsunuz.  Bunları da hiç yok olmayacak  şekilde gazeteye basıyorsunuz, nette yayınlıyorsunuz ve bizlerden bu yalanlara inanmamız, para verip  yayınlarınızı  almamızı 

bekliyorsunuz öyle mi? bu ülkede spor haberlerine  inanan kaldı mı acaba? Bu soruyu  kendinize  soruyor  musunuz  siz  de?  Ben  söyleyeyim:  hayır  efendim inanan kalmadı. Okuyucu bunu istiyor, bunu hak ediyor diye düşünüyorsanız ve bunu da dillendiriyorsanız açıkça bir kere daha yalan söylüyorsunuz demektir. Ben  hiç  böyle  bir  okur  görmedim.  Bu  ülke  insanın  da  bunu  hak  ettiğini düşünmüyorum.  Siz  öyle  diyorsunuz  çünkü  sizin  işinize  gelen  bu.  Tamam, hepiniz  zor  şartlar altında  çalışıyorsunuz. Ayrıca bu bataklıkta  tek  suçlu da  siz değilsiniz. Bunları kabul ediyoruz. Ama  siz  işi  sadece doğru ve güvenilir haber vermek olan  insanlar, neden  bu bataklığı  kurutmak  için  kendinize  çeki düzen vermiyorsunuz?  Spor  medyası  diye  söze  girdik  ama  Türkiye’de  bir  spor medyasının olmadığı açık. Varsa yoksa futbol. Kirli futbol ortamının kirlettiği bu medya  içinde  işini  layığı  ile  yapan  tüm  değerli  insanları  tenzih  ederim. Saygılarımla… 

 

                kurmance ser hişk 

                FUNZİN / 17.07.2009 

Page 49: Funzin 5

Biz yapsaydık 

Venedik  

 Venedik;  kuzey  İtalya'nın  doğusunda  Adriyatik  denizi  kıyılarında  karaya  4 kilometre uzunluğunda kara ve demir yolu köprüsü  ile bağlanan, yaklaşık 118 adacık üzerine kurulu bir ada  şehirdir. Venedik’te adacıkları birbirinden ayıran 170 kanal ve birbirine bağlayan 400 köprü bulunur. Bütün taşımacılığın suyolları ve  kanallardan  yapıldığı  Venedik,  Avrupa'nın  motorlu  kara  taşıtlarına  izin verilmeyen tek büyük kentidir 

Venedik;  tarih  boyunca  Avrupa’nın  en önemli  ticaret  başkentlerinden  biri olmuştur.  Venedikliler,  Türklerden  ve Araplardan  öğrendikleri  sayı  sistemi  ile ticaret  aritmetiğini  en  üst  düzeye çıkarmışlar  ve  bu  nedenle  bütün Avrupalı  tacirler  bu  aritmetiği öğrenebilmek  için  Venedik'te  açılan birçok okula gelerek eğitim almışlardır.  

Venedik  nüfusu  o  dönemlerde  300.000  civarında  iken  günümüzde  72.000'e kadar düşmüş ve halen azalmaktadır. Yaşlı nüfusun yoğunlukta olduğu Venedik, artık  anakarada  bulunan  Mestre  adı  verilen  yeni  şehre  doğru  kaymaktadır. 

Page 50: Funzin 5

Venedik'te  yaşayanların  %50'den  fazlası  geçimlerini  turizmden sağlamaktadırlar. Bugüne kadar ki  rekor bir günde 150.000  turisttir. Bu kadar turistik  olması  ve  her  şeyin  deniz  yoluyla  taşınması  sonucu  fiyatlar  İtalya'nın geneline göre %10 daha pahalıdır. 

Ayrıca, Büyük Kanal  'da genelde karaya yakın yerlerde  suyun  üzerinden  görünen  kazıklar dikilidir.  Bunlar,  gemiler  sığ  yerlere/  karaya oturmasın  diye  kılavuz  olarak  çakılmış direklerdir. 

 

 

EĞER  Venedik'i  biz  yapsaydık,  yani  Venedik bizde  olsaydı  en  başta  söyleyeyim  bugüne kadar  çoktan  batardı.  Bu  kaçınılmaz  bir gerçektir,  elindeki  hazır  değerleri, Hasankeyf’i,  Adramyttion’u,  Zeugma’yı bilmeyen bir ülkenin Venedik'i bugüne kadar batmadan  koruması  mümkün  değildir. Venedik  bugün  tüm  şehir  olarak  koruma altında  olan  bir  yerdir  (bir  diğeri  için  bkz. 

Mardin) İstanbul’un dünya mirası listesinden çıkarılmaması için gerekli adımları dahi atamayan bir ülke o Venedik’i koruma listesinden attırır ardından kaderine terk ederdi.  

Venedik bir adalar üzerine kurulu, birbirine kanallarla ve bu  kanallarda  birbirine  köprülerle  bağlanmış  olan  bir şehirdir.  Eğer  Venedik  bizde  olsaydı  köprü  yapmak yerine  üst  geçit  yapmayı  tercih  ederdik.  Tarihi dokusu bulunan  taş  köprüler  yerine  örneğini  galata köprüsünde,  haliç  köprüsünde,  Unkapanı  köprüsünde gördüğümüz, ne  s.ke  yaradığı belli olmayan  köprülerle donatırdık. Külçe gibi ağır olan bu köprüler yılda 20 cm batan  şehri,  ayda  1 metre  batırır  ve  20  yıla  kalmaz  o şehri sulara gömerdi.  

 

 

Page 51: Funzin 5

Her  köprünün  altına  yeme  içme  mekânı yapmak, buraları kiraya verip belediyeye gelir sağlamak yine bizim buluşumuz olurdu. Oysa bugün  Venedik’te  sadece  belli  başlı  büyük, Rialto  köprüsü  gibi  köprülerde  süren  alış veriş  zihniyeti  Venedik  bizde  olsaydı  400 köprünün en az 350’sinde bulunurdu. Gelen turistler köprüde yürüyemez hale gelirdi. 

Venedik  bir  kanallar  şehri  dedik  ve  haliyle burada  ulaşım  sadece  teknelerle, motorlarla sağlanıyor.  Saati  100  yuro  olan  gondollarla romantik bir tur atmanız da mümkün. Haliyle Venedik’in  sahibi  biz  olsak  bir  kere  kentte motorlu  taşıt  dolaşımına  kısıtlama  getirir ancak  tümden  yasak  etmezdik.  Şoförler  ve minibüsçüler  odasının  yoğun  kulisine dayanamayan belediye  kentte belli  sayıda  ki 

o sayıyı dernek belirlerdi, minibüsün sefer yapmasına izin verirdi.  

E minibüs  olur  da  taksi  olamaz mı?  olurdu yine belli sayıda (!) taksi şehrin sokaklarında müşteri  kovalar  ortalığın  .mına  kordu. Tekneler,  motorlar  kanallar  boyunca çalışmaya devam ederdi ancak iki‐dört kişilik olan  romantizma  gondollarının  yerini dolmuş gondollar alırdı. Böylelikle daha çok para  kazanılır  ama  romantizmin  anası 

s.kilirdi. 5 çiftin bindiği bir dolmuş gondolda öpüşen çiftin büyük kanala atılması günlük rutinlerden biri haline gelirdi.  

İslam  âleminin  ilk  yüzer  camisi  Venedik’te yapılırdı. Kazıklar üzerine oturtulan camiye günde 5  sefer mümin  gondolları  seferleri  düzenlenirdi. Cuma  günleri  gondollarda,  teknelerde  Cuma namazı  kılınır,  rüzgârlı  günlerde  kıble  şaşmasın diye cami etrafına özel kazıklar çakılırdı.  

Evlerinin  her  biri  asırlık  olan  su  içindeki  şehirde gün  aşırı  yangın  çıkar,  yana  eski  evlerin  yerine daha modern (!) yeni evler yapılarak şehrin tarih 

Page 52: Funzin 5

dokusu  kısa  sürede  s.kip  bırakılırdı.  Özel  dalgıç  kundakçılık  ekipleri  kurulur, geceleri  evlerin  temelleri  kazılarak  yıkılıvermeleri  sağlanırdı.  Büyük  kanalın etrafındaki  alanlar  işgal  edilir  büyük  duvarlar  arkasına  gizlenmiş  koca  koca villalar yapılırdı.  

Venedik  şehrinin belediye başkanı büyük ihtimal  akpli  olur  ve  büyük  kanal etrafındaki  barlar  dışında  şehirde  içkili lokanta  sayısına  kısıtlama  getirilirdi. Belediye  tesisleri  yapılır  ve  buralarda sadece  şerbet  ve  şurup  türevi  içecekler sunulurdu.  Büyük  kanalda  her  500 metrede  bir,  diğer  kanallarda  1 kilometrede  bir  olacak  şekilde  balık 

ekmek tekneleri konuşlanırdı. Tekne trafiğinin belli bölgelere yığılmasına sebep olan bu uygulama bir iki evin, iskelenin, binanın çökmesiyle kaldırılır, 3 ay sonra yeniden başlatılırdı.  

Venedik’te  çok  güzel  opera,  konser, sinema  salonları  bulunmaktadır.  Bizde olsaydı  başbakan  “operaya  para harcayacağıma,  fakire  süt  veririm”  der, birbiriyle  alakasız  iki  konuyu  birbirine bağlayarak  şehirdeki  salonları  bakıma  alır ve  her  köşe  başına  bir  “Venedik  Halk Ekmek büfesi” dikerdi.  

 

Şehrin  kanalizasyon  sistemi  seçilen  belli  kanallara boşaltılır, bir arıtma tesisi yapılması gündeme gelmezdi. Ne zaman ki şehir bok kokusundan geçilmez olur arıtma tesisi  yapılması gündeme gelirdi. Kanalların  kenarı belli aralıklarla  yerleştirilen  buraya  çöp  dökmeyin,  buradan kanala  girmeyin,  yüzmek  yasaktır,  denize  s.çmak yasaktır  benzeri  uyarı  levhalarıyla  donatılırdı.  Her  yaz donla denize girme tartışmaları yaşanırdı.  

Venedik  futbol kulübü kurulur, TOKİ dünyanın  ilk yüzer stadını  burada  yapar  bu  stat  bir  Fenerbahçe  veya Galatasaray maçına onlarca kişinin denize düşmesinden 

Page 53: Funzin 5

dolayı  kapanırdı.  Ayrıca  dünyanın  en  kısa  tüp  geçitleri  burada  yapılır,  şehrin itinayla batması sağlanırdı.  

Venedik'te  günümüzde  düzenlenmekte  olan maske  festivali,  Venedik  bienali  gibi  kültürel faaliyetler  kaldırılır  yerine  “kanal  koşusu”, “büyük  kanal  yüzme  yarışması”,  “yağlı  direk” gibi sosyal etkinlikler ikame edilirdi. 

 

Netice olarak Venedik bizde olsaydı ya batmış olurdu ya da “Venedik su altında kalmasın” kampanyası 10. yılını doldurmuş olurdu.  

 

     

İşte Venedik ve kanallarındaki içme suyu berraklığı... 

     

İşte Haliç ve suyundaki içme suyu şişeleri 

Page 54: Funzin 5

Sebepsiz sıkıntı

 

Sabah  uyandığında  içinde  hissettiğin  boşluk  olur  kimi  zaman,  kimi  zaman pazartesi  sendromu dersin.  Yeri  gelir  “geçer birazdan, öylesine” oluverir,  yeri gelir  “daralıyorum”.  Hiçbir  zaman  aynı  iki  adı  olmaz,  hiçbir  zaman  nedeni bilinmez; hepsine birden  sebepsiz  sıkıntı der geçeriz ama bilmeyiz ki  sebepsiz hiçbir şey olmaz.  

Ya  kişinin  kendi  kendini  kandırmasıdır,  ya bilinçaltına  atması  kötü  anılarını.  Zamanında çözmeden,  halletmeden  halının  altına süpürdükleridir.  Nasıl  ki  zamanla  halı  altına süpürülen pislikler bir  tepecik oluşturursa, nasıl ki halının üstünden belli olmaya başlarsa, işte içe atılan  çözülmemiş,  unutulmak  istenen  sorunlar da  kişinin  hayatında  tepecikler  oluşturmaya başlar. Eğer sen hala  inat edip bunlara sebepsiz 

sıkıntı  dersen  günden  güne  seni  kemirir  ve  bir  gün  kendisi  çıkar  dışarı  ben buradayım diye.  

Bilinçaltı sonsuz bir depolama kaynağı değildir, insana iyilik olsun diye verilmiş. Ve öyle bir  şeydir ki bu bilinçaltı hiçbir  şeyi unutmaz, gizlemez aslında. Zaman zaman  rüyalarla  belli  eder  kendini,  zaman  zaman  ağzınızdan  kaçırdıklarınızla 

Page 55: Funzin 5

ama  sizi  sürekli  uyarır,  size  sürekli  hatırlatır  içinde  tuttuklarını.  Tek  yolu çözmektir  bilinçaltında  kalmış  sorunları,  aklınızdan  çıkarmak  için.  Yoksa  bir ömür kalır orada ve siz sürekli sebepsiz sıkıntılarla boğuşursunuz.  

Depresyondur  kimi  zaman sebepsiz  sıkıntının  sonu,  kimi zaman  şizofreni,  paranoya  ama vardır  bir  sonu. Bilinçaltı  dolmaya başladı  mı  hasta  olarak  verir  ilk sinyallerini,  insaflıdır  da  bir  anda belirip  delirtmez  sizi.  Kademe kademe  gelir uyarırcasına ama  siz uyarılar  hep  geçiştirmeyi seçerseniz  ona  da  başka  seçenek 

kalmaz ve oda kendini boşaltmanın bir yolunu bulur.  

En çok sabah kalkarken ve akşam uyumadan önce yoklar sizi, siz düşünüyorum sanırsınız  ama  aslında  duyduklarınız  bilinçaltınızın  size  seslenişidir.  Siz  bir sonraki güne erteledikçe  içinizdeki  çözülmemiş  sorunları, bilinçaltınız da biraz daha  büyütür  onları.  Ta  ki  artık  bilinçaltına  sığamayacak  büyüklüğe  erişene kadar.  Ertelemektir  büyüten  sebepsiz  sıkıntıları  ve  çözülemez  hale  getiren. İnsanın  içten  içe  kemiren  ve  gün  gelip unutulduğunda da  sebepsizdeki  sebep olan.  

Bundan  sonra  sıkıntın  mı  var  sorusuna  “yok  ya öylesine  içim  sıkılıyor”  diyen  arkadaşınıza, dostunuza  iyi  bakın.  İçinde  unutamadığı, gideremediği ne çok sorunu olduğunu düşünün ve eğer sizinle  ilgili kapanmamış, küçük, önemsiz bir sorunu varsa ona “önemli değil” deyin, deyin ki en azından  onun  açmaya,  söylemeye  cesaret edemediği  bir  sorununu  siz  bitirin  ve  kafasından silin.  Bilin  ki  o  akşam  yastığa  başını  koyduğunda bilinçaltının  sesi biraz daha  zayıf  çıkacaktır. Biraz daha az şey düşünecektir.  

Page 56: Funzin 5

Sebepsiz  sıkıntı  sıkıntıların  en  kötüsüdür, çünkü  insanın  zamanında  çözmeye  cesaret edemedi  dağ  gibi  olmuş  dertlerinin  bir  dışa vurumudur.  Ve  ne  yazık  ki  bunu  sıkıntıyı çeken  bile  bilmez,  bilse  sebepsiz  demez. Sebepsiz  sıkıntı olmaz,  insanın  içi daralıyorsa içinde  çok  şey  olduğundandır,  nefes  almaya alan kalmadığındandır.  

 

 

Bugünden  itibaren  başlayın,  en  küçük,  en önemsiz gördüğünüz  sorununuza bile el atın. Özür  dileyin,  kusura  bakma  deyin,  ziyarete gidin…  Bir  şeyler  yapın.  İçinizdeki  alanın boşalmaya  başladığını  ve  daha  rahat  nefes aldığınızı göreceksiniz. Gece yattığınızda daha az  ses  duyacak  sabah  kalktığınızda  aklınıza gelen  ilk  şey sıkıntı olmayacaktır. Kısa sürede pazartesi  sendromu  diye  bir  şey  olmadığını asıl  sendromun  sizin  içinizde  olduğunu  fark edeceksiniz.  

 

Sebepsiz  sıkıntı  sıkıntıların  en  kötüsüdür,  hele  ki  artık  sebeplerini  unutmaya başlamışsan.  Sonsuz  bir  nedensizlik  döngüsü,  neresinden  başlasan  başa döneceğin…  

Page 57: Funzin 5

UFO dosyası 

 Artık  ülkemizde  de  artan  ufo  görülme  vakaları  ve  reyhan  karaca  gibi sanatçılarımızın ufo ile kısa bir şehir turu attıklarını söylemelerinden dolayı ufo olayına  Funzin  ekibi  olarak  daha  fazla  kayıtsız  kalmamız  imkânsızdı.  İşte  sizin için uşak’ın Eşme ilçesinde ufo taşlayan köylüden, ufoyla şehir turu atan reyhan karaca’ya,  eskiden  istiklal  caddesinde  yürüyen uzay  kostümü  giymiş  arkadaşa kadar  envai  çeşit  insanla  yapılan  görüşmelerden  ve  kayıtlardan  derlenmiş kapsamlı  bir  ufo  çalışması.  Uzaylılar  gerçekten  var  mı?  Neden  gelip  gelip gidiyorlar?  Neden  ufoların  şekilleri  hep  aynı  gibi?  Neden  en  çok  Amerika’yı ziyaret ediyorlar? Neden garip  ışıklar saçıyorlar? Ve benzer daha fazla pek çok sorunun cevabını bulmak için yazımızı okumanızı salık veririz. 

 

UFO Tarihi… 

Her  şey  1947  yılının  haziran  ayında  başladı. Tahmin  edebileceğiniz  üzere  Amerika’da amatör bir pilot aynı zamanda iş adamı olan bir vatandaş  yine  bir  gün  uçarken  çok  parlak  bir cisim  görmüş.  O  kadar  parlakmış  ki  gözlerini 

Page 58: Funzin 5

açıp da adam gibi bakamamış bile, ama yıl 1947 bu kadar parlak  ışık saçan ne olabilir ki diyerek işkillenmiş. Sonra kendi ifadesiyle şöyle bir göz ucuyla bakınca dairesel  yapıda,  hızlı  hareket  eden  bir  nesnenin  uçtuğunu  görmüş.  E  haliyle tanımlayamadığı  için  gel  zaman  git  zaman  buna  UFO  (Unidentifying  Flying Object) adı verilmiş. Yani UFO kafamıza 1947 yılındaki bu olayla girmiş, 1884’e kadar geçmişi var diyorlar ama ispatı yok. Sanki bunun var mı? Bana sorarsanız bunun da yok ama böyle derseniz ufocular adamı sikertiyor. 

 

Ne  olduysa  artık  1947  yılı  çok bereketli geçmiş, bu olayın 1 ay sonrasında  bu  sefer  de  o meşhur  roswell  olayı  olmuş. Meksika’daki  roswell kasabasına uçan daire düşmüş!! Güya  içinden  uzaylılar  çıkmış bunları  Amerikalılar  alıp,  51. Bölge  diye  bilinen  yerde incelemişler  falan.  Roswell 

olayının  ilk olaydan hemen 1 ay sonra olması  iki şeyle açıklanabilir; ya  ilk olayı duyan  roswellli  bir  eleman  götünden  uydurdu  ki  bence  budur  ya  da  o  yıl uzaylılar dünyayı  istila etmek  istedi ama ellerinde patladı. Hangisidir bilinmez ama bu  iki olayın ardından ufolar derin bir  sessizliğe  gömülüyor  ve 1947’den çook sonra 1994lerde ufolar tekrar peydah oluyor ve günümüze kadar her gün 

artarak ufo görme vakaları devam ediyor. Kimi beni kaçırıp  s.ktiler  diyor,  kimi  karnıma  uzaylı  cenini koydular  diyor,  kimi  dünya  turu  attık  çok  şeker şeyler  diyor  (ki  bu  bizden  biri!)  diyor  da  diyor. İnanmaya  hazır  çok  sayıda  insan  olduğu  için, anlatana geçici bir  ilgi sağladığı  için ne kadar  ilgiye aç,  psikolojik  deli  insan  varsa  ufo  gördüm  diye ortaya  çıkıyor.  Anlattıkça  anlatıyorlar,  yok  ufonun içinde dizel motor var diyorlar hayır diyemiyorsun, yok bambaşka bir metalden imal parmağını sokunca götün  sızlıyor  diyorlar  eyvallah  diyorsun.  Ne 

Page 59: Funzin 5

diyeceksin ki? Sallayan sallayana kimse aslını da bilmediği  için “vay ananın  .mı be” deyip geçiyor.  

 

Neden uçan daire? 

1947‐2009,  aradan  62  yıl geçmiş  ufoların  şekli  zerre değişmemiş.  Yıllara  göre bakarsanız  ilk  başlarda  daha sade,  daha  az  ışıklı,  daha yüksek, iniş takımlı olan ufolar, zamanla  daha  yassı,  daha renkli,  daha  hızlı  dönen,  iniş takımı  yerine  yüksek  tepkili iticiler  kullanan  birer  alet 

olmuşlar. Yani anlayacağınız görülen ufolar, insanlık geliştikçe gelişmiş. Dünyaya gelebilecek  kadar  üstün  bir  teknolojiye  sahip  olan  uzaylılar  1947’den  sonra nedense  insanlıkla  aynı  hızda  bir  gelişim  sergilemiş.  Hepsinin  daire  şekilli olmasının  tek bir  izahı var ufo gördüğünü  iddia edenlerin anlatımlarına uygun bir  şekil olması. Hızlı dönüyordu, her  tarafından  renkli  ışıklar  çıkıyordu, hiçbir dünya  aracına  benzemiyordu,  kubbe  gibiydi,  vs.  şimdi  bu  ve  benzer  bir  sürü detayı  toplarsanız  olması  gereken  şeklin  daire  olduğunu  sizde  bulabilirsiniz. Şimdi yuvarlak desen balon diyecekler, kanadı vardı desen uçak diyecekler, düz desen tabak diyecekler e ne diyelim hah buldum daire olsun! İşte uçan dairenin sırrı tamamen budur yoksa kimsenin böyle bir nesne gördüğüne  inanmıyorum ben.  

Zaten  dediğim  gibi  ufoların  şekli  bilim kurgu  yazarlarının  hayal  güçlerinin ötesinde bir gelişim göstermemiştir.  İlk başlarda bacalı  (!) evet bildiğiniz bacalı uçan  daireler  çizilirken  bugün  roket yakıtıyla  çalışabilen  ufolar görülmektedir.  Yani  biz  geliştik  ve ufolar da gelişti. Oysa sen taa eski mısır 

Page 60: Funzin 5

zamanında,  aztekler,  mayalar  zamanında  ufo  olduğunu anlatmıyor  muydun?  Neden  adamlar  asırlardır  süper teknoloji  sahibiyken  ilk  göründüklerinde  buhar motoruyla çalışan  bir  ufo  kullanıyor  olsun  ki?  Yoksa  sakın  ilk  ufoyu yapan kişi Henry ford olmasın? 

 

Garip ışıklar saçmak… 

Ufoların  en  başarılı  oldukları konudur.  Atmosfere  girerler,  kimi ufocuların  deyişiyle  formasyon  turu atarlar, inceleme yaparlar ama bütün bunları  yaparken  bizim  gördüğümüz tek  şey  garip  ışıklardır.  Ve  ne hikmettir  ki  bu  ışıklar  öyle  hızlı hareket eder ki bunun dünyaya ait bir şey  olması  mümkün  değildir.  Zaten dikkat  edin  ufo  ile  ilgili  anlatımlarda mutlaka  ispat  edilemeyen, 

açıklanamayan bir  küçük nokta  vardır. Nasıl mı?  Işık  konusunu  ele  alalım biri çıkar  der  ki  ışık  gördüm;  cevap  verilir  uçaktır,  ama  birçok  ışık  vardı;  eğitim uçuşuna  çıkmış  uçaklardır,  ama  ışık  çok  güçlüydü;  gecenin  o  vakti  “ray  van allen” bandından yansıdığı için güçlü görünür, yanıp sönüyordu; uçakların uyarı ışıklarıdır, ama yusyuvarlak bir  şekli vardı; meteoroloji balonudur, meteoroloji balonları  yanar  mı?  Parlak,  alüminyum  folyodan  imal  olduğu  için  yansıma yapmıştır,  ama  çok  hızlı  hareket  ediyordu,  saniyeler  içinde  gözden  kayboldu! Hah sıçtın işte bu zamana kadar her şeyi açıkladın ama burada tıkandın. Bilimin tıkandığı bu nokta ufocuların ele geçirdiği bir kozdur artık o günden sonra tüm ışık kaynaklarının saniyeler içinde gözden kaybolduğunu işitir durursunuz çünkü o  olayın  izahı  yapılamamıştır.  Bilimin  zayıf  karnını  bulan  ufocular  artık  paso buradan yüklenir ki kimse izah edemesin ve “I believe” noktasına gelsin.  

Page 61: Funzin 5

Ben  her  gece  kendi  adıma  izah edemediğim  onlarca  ışık görüyorum  ama  hiç  ufo  gördüm diye  ortaya  zıplama  gereği duymuyorum.  Arkadaşım gökyüzünde öyle bir  trafik var ki aklın  durur,  bakıma  alınmış Boğaziçi  köprüsü  gibi  oluyor bazen  yukarısı  sen  çıplak  gözle 50.000  feet’deki  ışığın  ufo 

olduğunu nereden anlıyorsun? Bi de kameraya çekmiş  ışığı, yok hava durmuş, yok kıpırdamamış. Sence de çok olağan değil mi bu? Mesela Venüs gezegeni de çok parlak görülüyor dünyadan ve hiç kıpırdamıyor, önüne bulut gelince de bir anda kayboluyor. Şimdi yılların Venüs’üne ufo mu diyelim? Demem o ki ufoların garip ışıklar saçıyor olmasının temel, en birinci, asıl sebebi 1947 yılında ilk ufoyu gördüğünü  iddia  eden  adamın  “çok  parlaktı”  demesidir.  Başka  hiçbir  izahı yoktur. O adam “ufonun y.rrağı vardı” deseydi bugün eminim ki her gece uçan y.rraklar görüyor olurduk gökyüzünde. Elime kamera alan y.rrak çekip dururdu. 

Neden belli bölgeler… 

Dikkatle  inceleyin  ufoların görüldüğü  alanlar  hep Amerika’dır  hep  Meksika’dır, hep  Arjantin’dir.  Buralarda  da dağın  başıdır,  anasının….neyse demem  o  ki  ufolar  nerede görüneceklerini  iyi  bilirler, düştüler  mi  de  ya  ormanın dibine  düşerler  ya  da  çölün ortasına.  Yani  ayan  beyan  bizi 

s.kiyorlar.  Neden  hiç  şehrin  göbeğine  düşmüyor  bu  zıkkımlar?  İnceledikleri yerler neden hep ormanlar, dağlar,  taşlar? Ulan olm  koskoca  şehir  kurmuşuz oraya  gelip  baksana,  teknolojimizi  incelesene?  Buna  da  açıklamaları  hazır iblislerin; neymiş efendim uzaylılar bu dünyaya yerleşmek istiyorlarmış da onun için doğayı  inceliyorlarmış. Lan dünya mı kaldı? Millet 2025 yılına kadar anası 

Page 62: Funzin 5

s.kilecek  diyor,  kaçalım  diyor,  dünya  bitti, suyu kalmadı diyor uzaylı gelse ne y.rrağımı yiyecek  affedersin.  Ayrıca  kaç  yıldır  gelip gidiyorlar  madem  istila  edecekler  neyi bekliyorlar?  O  kadar  teknolojileri  var dünyanın  yok  olmakta  olduğunu anlamıyorlar  mı?  Bir  an  önce  gelseler  ya, 

ayrıca  bu  kadar  zamandır  hala  iletişime  geçmemiş  olmaları  da  bambaşka  bir konu. 

Türkiye’ye  çok  sık  gelmiyor  uzaylılar, sanırım  bunda  uşak’ta  yaşanan  taşlama olayının  etkisi  büyük.  Adamlar  kırk  yılın başı  Amerika’yı  falan  es  geçip  bize gelmişler  gördükleri  muamele  hiç  hoş değil.  Ama  ben  yine  onlara  kızıyorum, deli  gibi  teknolojiniz  var  kafanıza  iki  taş yediniz diye  kaçmak da neyin nesi? Yani sizi bu  kadar  ürkek  yapan  nedir  abicim? 

Bir selam demek bu kadar mı zor? 

 

Uzaylı… 

Bu kadar zamandır gelip giderler elde  sadece  roswell’de  ele geçirildiği  iddia edilen bir uzaylı var.  Gözleri  kocaman,  kalın bacaklı,  bira  göbeği  olan,  koca kafalı  bir  yaratık.  Zaten  dikkat edin  gördüğünüz  resim  ne zaman  ki  yayınlandı  bütün uzaylıların böyle olduğu yerinde 

derin  bir  kanı  oluştu.  Tıpkı  ufonun  dairesel  olması  gerekliliği  gibi  uzaylılar  da büyük kafalı, pörtlek gözlü, uzun parmaklı, kalın kısa bacaklı ve muhtemelen ya yeşil  ya  da  beyaz  olmalıydı.  Konuşmak  yerine  gırtlaktan  abuk  sabuk  sesler 

Page 63: Funzin 5

çıkaran tiplerdi bunlar. Yani adamları aşağıladıkça aşağıladık. Yani demek istedik ki  aslında,  teknoloji  sende olabilir  ama  insanlık,  konuşma, diyalog, muhabbet bende.  Sabaha  kadar  teknolojin  olsa  ne  olur,  ayaküstü  iki  dakika muhabbet edemedikten sonra. Verilen alt mesaj buydu hep. 

 

Yıllar  içinde  bir  sürü  insan  uzaylılarla  temasa geçtiğini  iddia  etti,  hatta  bazısı  ufoya  binip şehrin üstünde şöyle bir dolaştığını bile söyledi (bu  bizden  biri!).  e  hal  böyle  olunca  bir  uzaylı tipinin  oluşması  lazım  değil  mi?  Beraber gezindiğine  göre  yüzlerini  görmüş  olmanız lazım,  seslerini  duymanız,  gözlerine  bakmanız lazım.  Ama  yok,  hepsinin  anlattığı  aynı  tip, yukarıda  anlattığımız  uzaylı  tipi. Neden? Hayal gücü sınırlı çünkü. Adam oturup adam gibi bilim kurgu  romanı  okumamış  ki,  sağdan  soldan duyduğunu,  google’dan  bulduğunu  bilgi  diye kaydetmiş  kafasına  uydurmak  gerekince  de 

bunlardan  bir  uzaylı  yapmış  kendine.  Ancak  bir  uzaylının  kaset  promosyonu olarak kullanılması şükür ki sadece bize nasip olmuştur.  

 

Uzaylılar neden çıplak? 

Kimse  dillendirmese  de bunun  tek  bir  açıklaması vardır,  ilk  görülen  uzaylı olduğu  iddia  edilen  otopsi masasındaki  roswell uzaylısı çıplak  olduğu  için  herkes uzaylıları  s.k  t.şak meydanda  gezen  canlılar olarak kabul etmiştir. Oysaki 

o uzaylı otopsi masasında  yatıyor  geri  zekâlılar  tabii  ki  çıplak olacak  zavallıya 

Page 64: Funzin 5

kıyafetle  mi  otopsi  yapılacaktı?  Bu  sebeple  kimse  uzaylıları  giydirmeyi başaramamıştır, çünkü sen kıyafeti vardı desen sana bin türlü soru gelecek yok rengi neydi? yok yakası var mıydı? Yok düğmeli miydi? Yok dar mıydı? Bunlarla uğraşmak  istemeyen  uzaylı  görücü  kimseler  direkt  kestirip  atmış  ve  çıplaktı demişlerdir.  

Peki, kardeşim çıplaktı madem bu yaratığın  s.ki,  t.şağı  falan  yok muydu?  Elbette  ki olmalıydı  ama bunu  da  atlatmayı  başardılar uzantıları vardı dediler. S.k de bir uzantı  değil  mi  diye  sormak kimsenin  aklına  gelmedi.  E  her uzaylıda  uzantı  varsa  o  uzantının bir  yere  girmesi  lazım  ki  üreme olsun, hiç mi delikli yani dişi uzaylı 

gelmedi?  Demek  ki  teknolojin  ne  kadar  ileri  olursa  olsun  kadının  yeri  evidir anlayışı onlarda da hakim, böyle düşünmek gerek. 

 

Türkiye’de ufo olayları… 

Başta  da  belirttik  Türkiye’deki  en bilindik  uzaylı  hikâyesi  uşak’ın  eşme ilçesinde  yaşanmıştır.  Tarlaya  indiği söylenen  parlak  giysili  tıknaz  uzaylı çiftçilerin  başarılı  uğraşları  sonucunda taş  atılarak  geri  püskürtülmüştür. Sonrasında  Haktan  Akdoğan  olay yerini  ziyaret  etmiş,  güçlükle konuşurken  “keşke  böyle  olmasaydı” diyebilmiştir.  Haktan  Akdoğan 

ufoculuğun  Türkiye’deki  merkez  üssüdür.  Ona  sormadan  ufo  görmek  bile yasaktır.  Ne  zaman  ufo,  uzaylı,  vs.  bir  konu  olsa  çağırılacak  yetkili  tek  isim kendisidir.  Kendini  bu  işe  adamış,  ufoları,  uzaylıları  Türk  insanına  anlatmak adına  büyük  uğraşlar  vermiştir.  Ama  hala  TV’de  izlerken  insanların  kendisine 

Page 65: Funzin 5

“atıyo  lan  bu  deli”  diye  yaklaşmaları  onu  üzmektedir.  Bu  iş  uğruna  saçlarını beyazlatmış,  geçtiğimiz  günlerde  İstanbul’da  ufo  kongresi  bile  düzenlemiştir. Erich Von Daniken falan bile gelmiştir.  

Bunun dışında gökyüzünde bir  iki  ışık oyunu görmenin  ötesine  gidilememiştir.  Hatta yağmurlu  bir  gecede  sokak  lambasını  ufo sananlar bile olmuş, kayıtlarında “lan olm hiç hareket  etmiyor  bu  çok  acayip”  diyerek şaşkınlıklarını bile dile getirmişlerdir. Sonra o iki kişiyi Haktan Akdoğan’ın bulup darp ettiği uzun  süre  konuşulmuştur.  Bir  de  taksim’de istiklal  caddesinde  gezen  uzaylı  kıyafeti giymiş  biri  vardır,  cadde  üzerindeki  bir  ufo 

müzesinin  reklamını  yapardı.  Şimdilerde  yok, müze  de  kapandı.  Vatandaşlar arkadaşı uzaylıların kaçırdığını düşünmektedirler. Müze de uzaylıların olduğunu kanıtlayan şeyler varmış diyorlar, ben onların yalancısıyım. 

 

Uzaylı filmleri… 

O  kadar  çoktur  ki  hangi  birini  sayalım  ama  bu  işin ekmeğini  yiyen  bir  dizi  olmuştur.  “X  files”,  gizli dosyalar  dizisi  sezonlar  boyunca  bu  işin  ekmeğini yemiş,  oyuncularına,  yapımcılarına  hatırı  sayılır  bir servet  kazandırmıştır.  Bunun  dışında  roswell  dizisi de  cnbc‐e  kanalında  Türk  izleyicisiyle  bile buluşmuştur.  Seneler  önce,  1980lerde  TRT’de yayınlanan  “ziyaretçiler”  (The  visitors)  dizisi  de  bu işten cukkayı  indiren diziler arasındadır. Bu dizilerin haricinde  uzaylı  istilasını,  uzaylıların  insanları kaçırmasını konu alan milyon film yapılmıştır.  

 

 

Page 66: Funzin 5

Bunlardan  en  önemlisi  E.T.’dir,  bir  Spielberg  filmi olan  E.T.’de  dünyaya  inen  bir  uzaylı  yaratığın insanlarla  ilişkileri  konu  edilmiştir  ki  burada  da yaratık  çıplaktır.  Yine  en  son  mesela  M.  Night Shyamalan  “The  signs”,  işaretler  filminde uzaylıların  bıraktığı  garip  şekilleri  konu  alan  bir 

uzaylı istilası filmi yapmıştır. 

Türk sineması  ise uzay filmlerine bakışını bir dizi ve bir  filmle  sergilemiştir.  Herkesin  yakından  bildiği “dünyayı  kurtaran  adam”  filmi  ve  “uzaylı  zekiye” dizisi  türk  insanının  uzaya  bakışını  özetlemektedir. Ayrıca bir E.T. çakması olan “badi”  ise hafızalardan silinecek gibi değildir.  

 

 

 

Netice… 

Netice olarak ufocuların felsefesini “I want  to  believe”  olarak  özetlemek mümkündür. Olmasını  istedikleri  bir konuda  insanların  bu  kadar  şey üretmesini  yadırgamamak  gerekir. Evrende  yalnız  olamayız  denen  bu insanlar uzaylıların bizi sık sık ziyaret ettiğinden  ve  bize  mesaj  vermek istediklerinden  son  derece  emindir. 

Page 67: Funzin 5

Bana sorarsanız uzaylı diye bir şey yoktur, ne mi vardır? Siz hiç “yecüc mecüc” diye bir şey duydunuz mu? Duymadıysanız bir araştırın bakalım.  

 

Bir  UFO’nun  içyapısı. Kimin  çizdiği  belli,  değil. Reaktörlere dikkat 

 

 

 

 

Jant  kapağı  şekilli  UFO, anteninin  olması  ilginç. Uzmanlar  transistörlü olduğunu düşünüyor. 

 

 

 

 

Doğa  incelemesi  yapan bir  UFO.  Beyaz  renkli UFOların  dünyanın  tabii ortamını  inceledikleri iddia  ediliyor.  Bu  da onlardan biri… 

Page 68: Funzin 5

THE TRIO 

 Sinema  ve müzik  profiterol  üstü  dondurma  gibi  uyumluluğu  en  yüksek  sanat dallarındandır. Hele ki bu  ikisini çok  iyi harmanlayıp kullanılan filmler seyirciye orgazmik  saatler  yaşatır.  Unutulmazlara  arasına  adını  altın  harflerle  yazdırır. Birçoğumuzun bildiği,  izlediği çok eskilerden bir  film olan “il Buono  il Brutto  il Cattivo” nam‐ı diğer “iyi kötü çirkin” şahsi olarak hayatımın filmlerindendir. Her sahnesinde ayrı bir zevk alırım. Kendimi bombok hissettiğim zaman bile açıp 3 

saat  aralıksız  orgazm  keyfi yaşattırır şahsıma.  

Zaten  hepimiz  bu  filmi  ya Clint Eastwood’un o buram buram  karizma  kokan ağzında  bebek  emziği  gibi eksik  olmayan  purosu  sert 

Page 69: Funzin 5

bakışları, zekice tavırları ve iyi silah kullanışıyla ya da o efsanevi tema müziğiyle tanırız  biliriz. Benim  için  bu  film her  şeyiyle  dört  dörtlük bir  şaheser. Hele  ki müzikleri  rahmetli  usta  isim  Enno Morricone’nin  elinden  çıkmış  olması  ve  bu müziklerin her  sahneye bu  kadar uyum arz edebilecek derece  iyi olması  filmi izlenebilir  kılmaktan  ziyade  o  sahnenin  ve  müziğin  sizin  beyninize  güzelce kazınmasına  sebep  olur.  Filmi  izleyenler  hatırlayacaktır  filmin  son  20 dakikasında  2  efsanevi  beste  çalmaktadır.  Birincisi  çirkin  tuco  adlı karakterimizin  mezarlıkta  para  için  koşuşturması  sırasında  çalan  ve  adı  ile sahneyle  özdeşleşen  "the  ecstasy  of  gold".  İkincisi  ise  filmdeki  üç kahramanımızın düelloya başlamadan önce  çalan  "the  trio" adlı  iki beste  film sahnesi  ile müzik  uyumunun  en  iyi  olanlarındandır  ve  bu  sahnelerle  birlikte müzikler  bize  sadece  bir  filmin  senaryo,  kurgu,  oyuncu  ve  yönetmenin  iyi olmasının  yanı  sıra müziklerinde  çok  önemli  olduğunu  üstüne  basa  basa  dile 

getirmektedir. 

Çok  rahat anlaşılabileceği  üzere eğer  yönetmen  ve müzisyen  çok  uyumlu çalışırsa  ve  ikisi  de yetenekliyse  ortaya efsaneler  çıkar. Seyircinin  aklına  kazır filmi.  Sinema  tarihinde birçok  önemli  filmde soundtrackler  damga vurmuştur.  Sadece senaryo  ve 

oyunculuklar hatırlanacak  diye  bir 

kanun olmadığını eğer iyi müziklerde yapıldığında daha akılda kalıcı olabilirliğini bizlere mesaj olarak verilmiştir. 

 

 

Page 70: Funzin 5

SEÇMECE 

Bu  ay  seçtiğim  şarkılar  alınan  karpuzun  kıpkırmızı  çıkması  olasılığından  daha düşük sonuçta herkes beğenisinde  farklılıklar mevcuttur. Ama ben yine birkaç şarkı yazayım dinlemek size kalmış. 

 

1.  the  trio  ‐  ennio  morricone:  Ağzınızda  sigara  ve  yolda giderken  dinleyince  size  clint  eastwood  hezeyanı  yaşatması muhtemeldir. 

  

2.  ludwig  van  beethoven  ‐  immortal  beloved:  Bir  altın  takı firmasının  reklamlarında  duyduğumuz  hatta  bu  isimden esinlenerek  Beethoven’in  hayatını  anlatan  filme  ismini  veren bu  beste  sizi  sevgilinizle  alıp  uzak  diyarlara  götürüyor  4 dakikalığına da olsa. 

3.  jamiroquai  ‐  feels  just  like  it  should: Aman ben  gelemem öyle ağır  şarkılara bu sıcaklarda  falan derseniz  şefin size güzel tavsiyesi.  Eğlendirici  yönü  halice  yüksek  olan  sıkıcılıktan  çok uzak olan jamiroqaui tatlısı. 

 

4.  toto  ‐  i  will  remember:  Efsanevi  grubun  sancılı dönemlerinde çıkmış "tambu" adlı albümünden güzel bir şarkı. steve  lukather  in  hem  sesini  hem  de  gitarını  hem  sesini konuşturur.  Bu  yaz  sıcaklarında  değil  de  akşam  serinliğinde dinlenildiğinde güzel gider. 

 

5. sigur ros ‐ Svefn‐g‐englar: Sıcaklardan iyice bunaldığımız bu zamanda  İzlanda  serinliğini  yaşamak  isteyenler  için  güzel  bir şarkı. Sıkılmadan o serinliği vücudunuzda hissediyorsunuz. 

 

Page 71: Funzin 5

İTÜ Sözlüğün “EN”leri Burada  okuyacaklarınız  istatistik  biliminin  süzgecinden  geçirilmiş  veriler değildir,  tamamen  amatör  bir  ruhla  ama  ciddiyetle  derlenmiş  verilerdir.  Bu çalışma, yaklaşık 100 yazara gönderilen ve 19 soru  içeren anket çalışmasından geri dönüş sağlanan 64 yazarın verdiği cevaplardan yola çıkılarak hazırlanmıştır. Sorulardan 5 tanesi (sizce sözlüğün en soğuk yazarı kimdir? Sizce sözlüğün en sıcak yazarı kimdir? Sizce sözlüğün en kibar yazarı kimdir? Sizce sözlüğün en ters  yazarı  kimdir?  Sizce  sözlüğün  en  siyasi  yazarı  kimdir?)  yazarların  3’te 1’inden  azı  cevap  verdiği  ve  verilen  cevaplar  çok  geniş  bir  yelpazede  dağılım gösterdiği  için,  1  tanesi  de  (sizce  sözlüğün  en  rahatsız  eden,  dürten  yazarı kimdir?)  bir  başka  soruyla  (sizce  sözlüğün  en  troll  yazarı  kimdir?)  hemen hemen  aynı  şeyi  sorguladığı  için  çalışmadan  çıkarılmıştır.  Burada okuyacaklarınız  sadece  yazarların  vermiş  olduğu  cevaplar  ve  bu  cevaplardan anketi  değerlendiren  kişinin  (benim)  yaptığı  değerlendirmelerdir.  Bu  ankete benim  müdahalem  olup  olmadığını  asla  bilemeyeceksiniz  ama  söyleyeyim yoktur. Çalışmaya bu anketi düzenleyen kişi etik olmayacağı gerekçesiyle dâhil edilmemiştir. Çalışmaya katılan yazarların isimleri tamamen gizli tutulmuştur.   ÖN DEĞERLENDİRME 

Anket çalışmasına geçmeden önce kısa bir brifingin iyi olacağı kanısındayım. Sağ olsunlar 73 arkadaş ilgilenmiş ve cevap göndermiş. 19 sorunun tamamına cevap veren yazar sayısı çok fazla değil. Özellikle 5ve 6. nesil arkadaşlar "sözlüğe çok da aşina olamadık" gibi haklı bir gerekçeyle  iyice detay  isteyen bazı soruları es geçmişler.  Burada  göreceğiniz  ilk  üç  derece  dörtten  (4)  fazla  oy  almış yazarlardan oluşmaktadır,  eşit oy  alınması durumunda  aynı dereceyi  iki  farklı yazara  verme  yoluna  da  gittik.  Yazarlar  arasında  husumetin  veya  kankalık bağının olduğunu sezdiğimiz durumlarda verilen oyu saymadık açık söyleyeyim. Yani belli başlı sorulara hep aynı ismin verildiğini görünce bir kıllık sezdik ve oyu geçersiz saydık (bizzat ben saydım). Espri amaçlı olduğu düşünülen cevapları da çalışma harici  tuttuk belirteyim. Ayrıca kişinin  "en komik yazar" sorusuna ben demesini de pek kaile almadık, ne yalan söyleyeyim.  

Anket  ile  ilgili  en  başta  yapacağım  değerlendirme  Kayser  Sozer  ile  ilgilidir. Kendisinin  nicki  hemen  hemen  tüm  sorularda  verilmiştir.  Sözlüğü  derinden etkilediği  aşikârdır.  Wondrous  nickinin  telaffuz  edilmesinin  ardından  birçok yazarın parantez içinde “aman abi nickimi verme sakın” yakarışını dillendirmesi 

Page 72: Funzin 5

ise  ayrı  bir  olay. Wondrous’tan  çekinildiği  açık.  Evet,  benim  diyeceklerim  bu kadar bakalım yazar arkadaşlar sözlüğün “EN”leri konusunda neler demişler.  

 

Soru 1 ‐ sizce sözlüğün en popüler yazarı kimdir? 

1 - kayser sozer

2 - alkolik2000

3 – camel

Bu soruda belirgin bir kayser sozer üstünlüğü vardı. Yani kendisinin açık ara en popüler  olduğunu  söylemek  sanırım  yalan  olmaz.  Çoğu  yazar  arkadaşın sözlüğün  istatistikler  kısmından etkilenerek  cevap  verdiğini de  sezmedik değil ancak burada verilen ilk üç yazarın dışında sürpriz bir şekilde çok sayıda oy alan bir başka arkadaş daha vardı ki o da bree van de kamp nickli yazardı.  

 

Soru 2 ‐ sizce sözlüğün en sevilen yazarı kimdir? 

1 - alkolik2000

2 - ördeklerindomatestabanfiyatlarınaetkisi

3 – camel

Bu soru da yazarların hemen hemen tamamı tarafından cevaplanan bir soru. İlk üç  yazar  arasında  çok  belirgin  farklar  yok.  Yalnız ördeklerindomatestabanfiyatlarınaetkisi  nickli  yazarın  aktif  şekilde  yazmayı uzun süre öncesinde bırakmasına rağmen büyük oranda oy alması ilginç. bu üç yazarı zorlayan yazar ise kayser sozer. 

 

Page 73: Funzin 5

Soru 3 ‐ sizce sözlüğün en sevilmeyen yazarı kimdir? 

1 - christian troy

2 - yenisekme

3 - kayser sozer

Son derece  çekişmeli  geçen bir  klasman oldu.  İlk  ikiye  giren  yazarlar  son ana kadar burun buruna bir mücadele sergilediler. Bunda anketin yapıldığı zamanda bu yazarların gündemde olmasının etkisi de var. Bu yazarları bayağı zorlayan bir yazarın o dönemde uçmuş olmasından dolayı nickini vermiyorum. Ama günlük tartışmalardan nasibini almış bir kategori oldu. Kayser sozer’in bu kategoride de yer alması onun çeşitliliğinin bir yansıması sanırım.  

 

Soru 4 ‐ sizce sözlüğün en sıkıcı yazarı kimdir? 

1 - kayser sozer

2 – özlemce

3 - christian troy

Cevapların  çok  geniş  bir  aralıkta  dağılım  gösterdiği  bir  kategori  oldu. Hemen hemen tüm yazarların sıkıldığı  isimler farklı yansıdı ancak buradaki üç yazar ön plana  çıkmayı  başardılar.  Bunları  zorlayan  iki  isim  daha  vardı  ki  onlar  da “zülkarneyn” ve “yaşlı çocuk” nickli yazarlardı.  

 

Soru 5 ‐ sizce sözlüğün en şen şakrak yazarı kimdir? 

1 – camel 

2 - alkolik2000

3 – heathcliff

Page 74: Funzin 5

Yazar arkadaşların en sık mesajlaştığı ve konuştuğu iki yazarın ilk iki sırayı alması şaşırtıcı  değil.  Zaten  yapılan  bir  başka  araştırmaya  göre  sözlükte  kız  msn'i sayısının  en  fazla  olduğu  iki  yazar  da  bunlar.  İlk  üçün  dışında gözünefartutulmustavsangibi ve busburak nickli yazarlar da klasmana girmeye çok yaklaştı.  

 

Soru 6 ‐ sizce sözlüğün en komik yazarı kimdir? 

1 – alkolik2000

2 - camel

3 – horny meydan – rahmetli başkan Kennedy

Beklentilerin  ötesinde  gerçekleşen  bir  durum  olmadı.  3.  cülüğü  iki  yazar arkadaşımız  paylaştı.  busburak,  heathcliff  ve  gözünefartutulmustavsangibi nickli arkadaşlar da güzel oy yaptılar. 

 

Soru 7 ‐ sizce sözlüğün en troll yazarı kimdir? 

1 - kayser sozer

2 – christian troy

3 - zorunamıgitti1500

Sözlükte yaşanan günlük değişimlerin etki ettiği bir başka kategori de bu oldu. Birinciliği kayser sozer bileğinin hakkıyla alırken, christian troy da hatırı sayılır bir oy aldı. 3. olan arkadaş sanırım uçtu ama anketin yapıldığı dönem bir hayli ön  planda  olması  kendisini  bu  listeye  soktu.  yenisekme  nickli  yazar  da  bu listenin ucundan döndü diyebiliriz. 

 

 

 

Page 75: Funzin 5

Soru 8 ‐ gitse en üzüleceğiniz yazar kimdir? 

1 - wondrous

2 - kayser sozer

3 – recai pengül, ali kamber

En  ilginç  sonuçlardan  birinin  yaşandı  kategori  olmuştur.  Sanırım  yazar arkadaşların çoğu gidişiyle sözlüğün de gideceğini düşündüklerinden olsa gerek birinciliği wondrous’a verdiler. 3üncülüğü alan yazarların çoğu yazar tarafından sanki  tek  bir  yazarmışçasına  kabul  görmeleri  ise  bir  başka  ilginç  durum  olsa gerek. Nicklerini veren yazarların neredeyse %90’ı iki nicki birden yazmıştır.  

 

Soru 9 ‐ gitse en sevineceğiniz yazar kimdir? 

1 - christian troy,

2 - yenisekme

3 - kayser sozer

Kayser,  kayser,  kayser...  Hemen  hemen  tüm  kategorilerde  listeye  girmeye devam ediyor. Troll kategorisi  ile bu kategori neredeyse paralel gidiyor, bu da sanırım  trollerin  sözlükte  çok  sevilmediğinin  işareti  ya  da  ben  götümden uyduruyorum. Bunun yanı sıra 3üncülük  için kayser sozer  ile çekişen bir başka yazarın  zaten  uçmuş  olması  da  sözlüğün  ahı  tuttu  söylemini  gündeme getirmiyor değil.  

 

Soru 10 ‐ en çok yüz yüze gelmek istediğiniz yazar kimdir? 

1 - kayser sozer

2 – recai pengül

3 - tembel, ikigüzelhareketbirden

Page 76: Funzin 5

Kayser sozer birinciliği açık ara almıştır. Recai pengül nedense burada  tek bir yazar olarak kabul edilmiş ve kendisine  ikincili verilmiştir. Üçüncülüğü  iki yazar paylamıştır.  Camel’in  en  çok  zirveye  katılan  yazar  olmasına  karşın  burada  da 4üncülüğü alması sanırın katılımcı yazarların tembelliği, gidip görün arkadaşım. (ben gördüm hayatımda hiçbir değişiklik olmadı vallaha. Zayıf, kara kuru biri.) 

 

Soru 11 ‐ sizce sözlüğün en küfürbaz yazarı kimdir? 

1 - hepsi

2 - alexander superstramp

3 - kayser sozer

Birinciliği  açık  ara  tüm  yazarlar  aldı,  bu  sanırım  sözlüğün  genelinin  küfürbaz olduğunu ortaya koyuyor. İkinciliği açık ara farkla alexander superstramp nickli yazar alırken kayser sozer bu listeye girmeyi de başardı.  

 

Soru 12 ‐ sizce sözlüğün en ilginç yazarı kimdir? 

1 - kayser sozer

2 - ördeklerindomatestabanfiyatlarınaetkisi

3 – recai pengül, ali kamber,

Çok da şaşırtıcı olmayan bir sonuç olmuştur, şahsen ben hiç şaşırmadım. Kayser sozer olmasa şaşırırdım.  

 

 

 

 

Page 77: Funzin 5

Soru 13 ‐ sizce sözlüğün en moderatörü kimdir? 

1 - wondrous

2 - azureel

3 – jugis nomen

Zaten  çok  fazla  moderatörümüz  olmadığı  için  en  kolay  cevaplanan  soru olmuştur. wondrous  açık  ara  en moderatördür. Çoğu  yazarın  “zaten diğerleri kimdir bilmiyorum” diye not düşmesi de belirtilmesi gereken bir ayrıntıdır.  

 

SON DEĞERLENDİRME 

Benim için son derece keyifli bir o kadar da zor bir çalışma oldu. O kadar bilgiyi derlemek, toparlamak ve yazmak son derece emek isteyen bir uğraştı ama size feda  olsun.  Kayser  sozer’in  uzun  süredir  yazmıyor  olmasına  karşın  hala  bu derece hatırda olması açıkçası beni şaşırttı. Onu da şaşırtacağına eminim çünkü sözlüğün  sanal  bir  ortam  olduğunu  ve  vefasız  olduğunu  belirten  kendisidir. Giden  bir  yazarı  anında  unutursunuz  diyen  de  kendisidir,  demek  ki  bu  her zaman  geçerli  değilmiş.  Ha  keza  aynı  durum ördeklerindomatestabanfiyatlarınaetkisi  nickli  yazar  için  de  geçerlidir.  Çoğu kategoride  kendisinin  nickine  rastlamak  mümkün  oldu.  Sonuç  itibariyle sözlüğün genel görüşlerini yansıttığını düşündüğüm bir çalışma oldu. Çok sayıda oy alıp da listeye giremeyen arkadaşlar oldu, onların isimlerini vermeye kalksam bu çalışma 15  sayfayı bulurdu ama  şunu  söyleyebilirim ki yazarların yazdıkları okunuyor ve değerlendiriliyor. Kimse ben okunuyor muyum diye düşünmesin, okunuyorsunuz.  Bir  başka  çalışmada  görüşmek  üzere  efendim.  Soruları cevaplayan tüm arkadaşlara teşekkürlerimi sunarım.  

Son kategori olarak vermek gerekirse; listeye giremeseler de adları en çok anılan belli başlı yazarlar şu şekilde sıralandı; 

bree  van  de  kamp,  iao,  azwepsa,  thedewil,  zeus, sözlüğünenuzunnickinialmakistiyorumbeceremiyorum, duffy, eksiksizuyum ve ahmak ı hayal. 

Page 78: Funzin 5

Senden sonra  

senden sonra  

çalışmadığım yerden  

geldi aşk  

boş kağıt verdim  

çıktım  

 

 

senden sonra  

boğazın kalabalığına  

karıştım  

yalnızlığımı  

kör bir balıkçı  

gördü  

 

 

senden sonra  

1 numaralı şişeyi  

buldum  

çevirdik arkadaşlarla  

paso ben de durdu  

hep cesaret dedim  

soramadılar neden  

gittiğini  

Page 79: Funzin 5

senden sonra  

notaları kayboldu  

hayatın  

koy detone  

gitsin yaşamın  

 

 

 

senden sonra  

yetişemem  

biliyorum ama  

gecelerdir koşuyorum  

bindiğin otobüsün  

ardından  

 

 

 

senden sonra  

çift kişilik yatak  

mezar oldu  

tek kişilik  

ruhuma el‐fatiha  

 

 

 

 

Page 80: Funzin 5

senden sonra  

ahmet'ine  

kavuştu yusuf  

hayaloldu  

senden sonra  

gün olur devran döner  

ama  

giden dönmez  

bilirim  

 

 

senden sonra  

nisan'ın ali'si  

oldum  

meliha'nın samim'i  

kavuşamayan  

 

 

 

senden sonra  

izlerin hala taze  

fazla uzağa  

kaçırmış olamam  

aklımı 

 

deniz büyücüsü 

Page 81: Funzin 5

İnanmıyorum  Tarih,  gelecek,  içinde  bulunduğumuz  zaman  o  kadar  çok  şey  konuşuluyor  o kadar çok şey anlatılıyor ki hepsini dinlemek, hepsine inanmak çok zor. Bulunan iki taş parçasından devasa heykeller türetenler mi arasın, bir kemik parçasından hayvan çizenler mi arasın hepsi var. Ama artık işkilleniyorum ben ve çoğuna da inanmıyorum. 

 

Rodos heykeli 

Neymiş efendim M.Ö. 281–180 yılları  arasında  güneş  tanrısı Helios’a  tapan  Dor’lar tarafından  yapılmış  142 metre yüksekliğinde,  bronz  bir heykelmiş.  Günümüzdeki özgürlük  anıtına  benzeyen  bir biçimi varmış. Ayaklarından biri liman  girişinin  bir  tarafında, öteki ayağı diğer tarafında imiş. Rodoslular  bu  heykelin 

kendilerini ve adayı koruduğuna  inanırlar, bu nedenle her yıl "Helicia" denilen şölenler düzenler, bu heykelin dibinde dört atlı bir arabayı denize atarlarmış. Ne şanssızlıktır  ki  Rodos  heykeli  ancak  50  yıl  ayakta  kalabilmiş.  Bir  depremde yıkılmış  ve  Araplar  parçalarını  toplayıp  hurda  olarak  satmışlar.  Yani  öyle  iyi toplamışlar ki günümüze zırnık kalmamış. Dalgıç bir kavim olan Araplar denizin diplerinden parça parça toplamışlar heykeli ve satmışlar. 

 

Allah aşkına bu kadar atmasyon bir olay olamaz. Neresinden  tutsanız elinizde kalıyor.  142 metre bronz heykel  yapacak  aklın,  tekniğin  var  ama nedense bu heykel  50  yılda  yıkılıyor  ve  günümüze  zerresi  ulaşmıyor.  Ben  olayın  aslını diyeyim  size bu Dor’lar  biz bir heykel  yaptık  ki  aklınız  durur  diye  bir  söylenti çıkarıyorlar ki kral bu işin içinde en tepededir. Sonra bunu ballandıra ballandıra 

Page 82: Funzin 5

anlatıyorlar orda burada, en  iyi ressamları resimlerini çiziyor  falan ama ortada heykel falan yok! Sırf namımız yürüsün odaklı bir yalan heykel bu. Sonra 50 yıl içinde  kimse  görmeden  yıkıldı, parçalarını da Araplar  çaldı diye uyduruyorlar. Biz  de  inanıyoruz  bu  yalana,  sizi  bilmem  ama  ben  Rodos  Heykeline inanmıyorum  arkadaşım.  Dor’ların  insanlığa  salladığı  bir  yalandır  bu.  Bir  de utanmadan  resmini  falan  çizmişler,  resimler ulaşıyor da günümüze heykelden ufacık bir parça bile yok öyle mi? S.ktir git Allah aşkına ya. 

 

Mamut 

Rusçaya  Yakutça’dan  girmiş olduğu  düşünülen  mamont kelimesinden  türemiştir.  Filgiller (Elephantidae)  familyasının  nesli tükenmiş  bir  cinsidir.  Güya  son buzul  çağında  Amerika,  Avrupa, Asya  ve  Afrika’da  yayılım göstermiştir. 4,5 m boy  ve 8  ton ağırlığa kadar varan bu cinsin son üyeleri  M.Ö.  1700  yılında yaşamış.  Bir  de  bunun Mammut cinsi  varmış  ki  bununla karıştırılmaması  gerekirmiş,  yani geçtim mamutu  bir  de mammut var  o  sadece  Amerika  kıtasında yaşamış  ve  mastodontlar 

familyasına ait bambaşka bir cinsmiş. Ne benzerliktir ki onlar da sadece buzul çağında, yani aynı çağda aynı tüylü hayvanlar olarak ortaya çıkmışlar.  

Bunların kalıntıları genellikle Rusya’da bulunmuş, buzullar içerisinde donmuşlar. Buzlar çözülünce de ortaya çıkıp kokmuşlar ve bu kokudan bedenleri bulunmuş (!).  Sibirya’da  yaşayan  Dolganlar mamutların  yer  altı  aleminde  yaşayıp  Erlik Han’a  hizmet  ettiklerine  inanırlarmış.  Yer  altı  aleminin  efendisi  Erlik  Han Mamutları ceza olarak yer altına  indirmiştir. Eğer kaçıp yeryüzüne çıkan olursa hemen  buz  kesilip  ölürlermiş.  Bugün  bu  Dolganlar  buldukları  mamut 

Page 83: Funzin 5

bedenlerini bilim adamlarına bildiriyorlarmış. Mamut ya da Mammut bildiğiniz fildir  arkadaşım.  Bilim  adamları  sıkıntıda  oldukları  bir  dönem  buldukları  bu fillere  yeni bir  isim  verelim  demişler  ve mamut demişler. Alakası  yok nasıl  ki insan  ırkları  varsa  mamutlar  da  fil  ırkının  bir  üyesi,  ama  başka  bir  isim verilmesine gerek yok. Sırf  şekil olsun diye  tüylemişler, dişini biraz uzatmışlar, kafasını biraz dikleştirmişler al sana mamut. Yok, mamut  falan  inanmıyorum o dediğiniz  fildir. Hadi Sibirya  fili deyin, buzul  fili deyin ama mamut  falan yalan. Sırf “İce Age” filminden kaldırılan parayı bile düşünseniz niye böyle bir çakallığın yapıldığını  anlarsınız.  Neymiş  mamutmuş,  bildiğin  fil  o  ne  mamutu.  Sen neanderthal insanına insan diyeceksin ama uzun tüylü file yeni isim vereceksin, hadi oradan seni üçkâğıtçı. Yüzyıllık fil olsun sana mamut! 

 

Atlantis 

Çok  affedersiniz  bir  deli bir  kuyuya  taş  atmış  kırk akıllı  çıkaramamış, Atlantis’in  özeti  budur. Sevdiğim  saydığım  bir filozof  olan  Platon Timaeus  ve  Critias kitaplarında  bundan 11.000  sene  önce  M.Ö. 9500 yıllarında bir gecede 

denize  batarak  yok  olan  bir  uygarlıktan  bahsetmiş,  o  gün  bugündür  bilim  bu uygarlık nerededir diye peşine düşmüştür. Hiç kimse demez ki ulan Platon’un öğrencisi  Aristoteles  bile  bunun  bir  masal  olduğuna  inanmış  biz  ne  s.kimi yemeye Atlantis’i arıyoruz ki? Ayrıca Platon’dan başkası da ne adını anmış bu kayıp (!) kıtanın ne yerini söylemiş varsa yoksa platon dediyse bir bildiği vardır diyerek  aha  şöyle  uygardı,  böyle  ileri  bir  kıtaydı,  yok  atlar  yaşardı  yok  filler vardı, yok Kızılderililer aslında Atlantis halkıydı diye günümüze kadar getirmişler bu hikâyeyi. 10 yaşındaki çocuğa okusanız masal da bir yere kadar deyip s.kine sallamaz bu hikâyeyi o derece boş ve mesnetsiz.  

Page 84: Funzin 5

Hikâyeyi  anlatanlar  inandırıcı  olsun  diye  içine  bir  sürü  de  isim  katmışlar  yok Titan demişler, yok Hesiodos demişler, yok Atlas, yok Gaia demişler. Demişler ki biz "ulan bu kadar isim uydurulamaz illa ki vardır böyle bir kıta" diyelim. Hayır, efendim  yoktur!  İnanmıyorum  böyle  bir  kıtanın  varlığına.  koskoca  kıta, üstündeki muazzam uygarlık  ile batacak geriye bir  tırnak parçası kadar kalıntı bırakmayacak,  Allah  aşkına  mümkün  müdür?  Bugün  1000  yıl  önce  yaşamış sivrisinek  fosilinden  hayvanın  ölmeden  evvel  emdiği  son  kişinin  kan  grubunu tespit eden bilim Atlantis kıtasına ait zerre parça bulamayacak mümkün müdür? Değildir. Atlantis  çok  güzel  bir masaldır  o  kadar. Çocuklarınıza okuyun,  gülün eğlenin  ama  hepsi  o  kadar.  Yok  Manisa’da,  yok  Truva’da,  yok  Atlas Okyanusu’nda, yok Pasifikte diyerek kendinizi deliliğe vermeyin. Bilim adamları son  sözüm  size  akıllı  işlerle  uğraşın,  vaktinizi,  emeğinizi,  paranızı  s.kimsonik işlerde  tüketmeyin.  Ama  bak  Hollywood  iyi  yedi  bu  işin  ekmeğini  sırf “Atlantis’ten gelen adam” zırvalığı bile nice insanı kalkındırdı bizzat biliyorum.  

 

Kara delik 

Kara  delik,  teleskop  veya  radyo teleskop  gibi  hiçbir  fiziki  gözlem aletiyle  varlığı  keşfedilemeyen, ancak  etrafında  meydana  getirdiği tesir  ve  değişikliklerle  teşhis edilebilen,  çekim  gücü  sonsuza yakın olduğu için ısı, ışık ve ses dâhil her  şeyi  yutan  son  derece yoğunlaşmış  küçük  bir  uzay sahasıdır. Nasıl oluştuğu, ne olduğu 

hakkında birkaç  teori vardır bakın birini diyeyim  size  “Güney kütlesinin bir  ile 1000 milyon  katına  eş bir  süper  kara delik  yeterli ölçüde  gaz,  yıldız  gibi uzay kütlelerini  yutarsa,  yutulan  kütlelerden  açığa  çıkan  enerjilerin  toplamı neticesinde ya çevreye yalnız enerji parçacıkları yayar veya  infilak eder. Yalnız enerji parçacıkları yayan kara delik kuvasar ismini alır. Kara delik, infilak ederse yeni  galaksiler,  nebulalar meydana  gelir.”  ne  anladınız?  Hiçbir  şey  değil mi? üzülmeyin kimsenin de bir bok anladığı yok. Hatta ben inanıyorum ki bu teoriyi 

Page 85: Funzin 5

ortaya  atan  bilim  adamları  bile  bunun  ne  s.kime  dermen  bir  şey  olduğunu bilmiyor.  Tahta  başında  diferansiyel,  polinom,  limit  kullanıp  iki  hesap  yapmış bakmış ki işin içinden çıkamıyor dolduramadığı yerlere kara delik deyip geçmiş.  

Resmen bilim adamlarına  saygım azalıyor git gide. Nerede  işe yaramayan, bir boka derman olmayan şey var peşinde onlarca bilim adamı. Yahu hadi diyelim kara delik var, ee? Ne yapalım gün gelip bizi yutacaksa bir önlemin var mı? Yok, kara delik açlığı önleyecek mi? ölümü bitirecek mi? başka alemlere akmamızı sağlayacak mı?  Yok  yok  yok,  o  halde  dünyanın milli  servetini  niye  böyle  boş işlere harcıyorsun arkadaşım? Niye üniversitelerde kürsüler kurup bu boş  işleri devredeceğin yeni insanlar yetiştiriyorsun? Bırak kara, beyaz, mor delikler olsun yürüsün  neyin  peşindesin  sen? Neye  derman  olmanın  peşindesin?  Kara  delik yalandır,  inanmıyorum.  Resimlerini  çekmişler  lan  kara  deliğin  resmini  nasıl çekiyorsun?  “Kara delikler dev girdaplar gibi yıldızları yutabiliyor ve hiçbir  ışık bundan kaçamıyor” diyen sen değil misin, o halde resmini nasıl çekiyorsun. Bizi s.kmeyi bırakın artık, daha verimli şeylerle uğraşın insanı hasta etmeyin. o kara deliği alır.... Bilime olan saygımı bitirmeyin, lütfen diyorum bak. 

 

Bermuda şeytan üçgeni 

Amerikan sahil koruma örgütünün 7 nolu  bölge  müdürlüğünün  5720 sayılı  sirküler  yazısında  şöyle  tarif edilmiş  olan  bölgedir.  “Bermuda üçgeni  ya  da  şeytan  üçgeni  diye anılan  hayal  ürünü  yer, Atlantik'te, ABD'nin  güneydoğu  kıyılarında, 

açıklanamayan gemi, tekne ve uçak kayıplarının çok yüksek oranda yer aldığı bir alandır.  Bu  üçgenin  köşelerinde  Bermuda,  Florida'daki  Miami,  ve  Puerto Rico'daki  San  Juan  olduğu  kabul  edilmektedir.”Neymiş  bu  bölgede  bir  sürü gemi,  uçak  kaybolup  gitmiş.  Kim  biliyor  bunları  Amerikalılar  peki  bermuda temalı  filmlerin  ekmeğini  kim  yiyor Amerikalılar,  peki  burayı  anlatan  kitapları kimler yazmış Amerikalılar. Adamlar iyi yere tezgâh açmış, yanı başlarındaki bir bölgeyi götten uydurma haberlerle meşhur etmişler, kendi  sahil korumalarına tarif yaptırmışlar, sonra da filmini çekip, kitabını yazıp, tişörtünü yapıp yıllar yılı 

Page 86: Funzin 5

bizi  s.kip  ceplerini  doldurmuşlar.  Bermuda  şeytan  üçgeni  diye  bir  bölgenin olduğuna  zerre  inanmıyorum.  Tamamen  Amerikalılar  tarafından  cukkayı indirmek için yazılmış bir senaryodur.  

Kaybolan gemiler, uçaklar, helikopterler hep Amerikalılara aittir, araştıranlar da Amerikalı ee ne anladım ben bu işten? “Aradım bir iz bile bulamadım”, s.ktir lan deyyus kimi s.kiyorsun sen? Mesela 1975 yılında bu bölgede 25 gemi kaybolmuş ama sadece 4 tanesi bu bölgenin sınırları  içerisindeymiş, geri kalan 21 gemi ne oldu? Önemli  değil  sen  o  dördüne  bak,  bak  ki  ben  de  cebime  üç  beş  kuruş atayım. Bana göre hava hoş zaten Amerikalılar Allah bir dese onda bile bir hinlik ararım  benim  derdim  size  yol  göstermek.  Bu  oyunlara  gelmeyin  bermuda şeytan üçgeni diye bir bölge  yok! O  tuttu o gidiyor,  yarın unutulsun bu  sefer başka bir üçgen, başka bir kare çıkar “aaa ne ilginçmiş" diye oturup Paramount yapımı filmini izlersin mal gibi. 

 

Kısa Kısa İnanmadıklarım... 

Küresel  ısınma  – Mümkün  değil  bir  küresel 

ısınma  olsun,  ulan  temmuz  ayında  ortalığı  sel götürüyor.  Barajlardan  su  fazlası  atılıyor. Nerede küresel  ısınma? Belgesel  falan Al Gore iyi yedi bu işin ekmeğini.  

 

Suda doğum – Yok suyun  ısısı  tam 37 derece 

olursa,  yok bebek  ve annede  sıkıntı  yoksa  yok anne  1  saat  sıçar  gibi  oturursa,  yok  suyun derinliği  yeterli  seviyede  olursa  ve  ailenin  bir doğum  için  verecek  40  bin  lirası  varsa  suda doğum  en  iyisidir!  .mınıza  koyayım  ben  sizin üçkâğıtçılar. 

 

Page 87: Funzin 5

Turkcell’le bağlan hayata… 

Turkcell’le  bağlan  hayata, hayata  bağlan  Turkcell’le, hayata  turkcell’le  bağlan… Dan  Brown  romanlarındaki anagramlar  bile  bu  kadar şaşırtmamıştı milleti.  “aa  abi bak  ne  şekil  söylersen  başka anlamı  var  sanki!”  lan  olm hangi  üç  kelimeyle  kurulmuş cümlede bunu uygulasan aynı oluyor  dingil  misin?  Hiç  mi 

özne,  yüklem,  dolaylı  tümleç  diye  bir  şey  duymadın?  Elin  adamı müşterinin götünden nasıl  kan  alırım diye  s.kimsonik bir  slogan  atmış ortaya  “Turkcell’le bağlan  hayata”  diyen  sabileri  gördükçe  yükleniyorsun  kontöre,  ondan  sonra benim gibi 1 ayda 500 kontörü nasıl deve ettim diye düşünür durursun. Tama sevgili Turkcell’liler güzel slogan bulmuşunuz hayata bağlıyorsunuz da bana mı bağlıyorsunuz? Cayır cayır fatura yollamayı, anasının nikâhı gibi ücretleri tahsil etmeyi biliyorsunuz. Hayır, akıllısınız da bir şey de diyemiyorum, yapmışsınız 55 farklı  konuşma  seçeneği  hangisini  seçsem  bir  şekilde  götüme  giriyor  anlamış değilim.  Ayda  250  kontör  yerken,  “bağlan  hayata”  diye  kastırdığınız  yeni  bir tarifeye  geçiyorum  bakmışım  yediğim  kontör  sayısı  500  olmuş.  Siz mi  çok  iyi s.kiyorsunuz  yoksa  ben  mi  s.kilmeye  dünden  razıyım  bilmedim.  Ama  tebrik ediyorum  bağlan  diye  diye  ebemi  s.ktiniz.  Akılda  kalıcı  bu  slogan  için  ayrıca tebrik ederim. 

Kirlenmek güzeldir… 

Yıllardır  “beyazlarınız  daha beyaz”,  “renklileriniz  coşsun”, “siyahınız  gri  olmasın”, “yıkayın  beyazınız  gözünüzü kamaştırsın”  gibi  yüz  farklı  bir s.ke  derman  olmayan sloganlarla  karşımıza  çıktıktan 

Page 88: Funzin 5

sonra, baktı ki olmuyor Omo direkt kafadan girdi olaya. Kirlenin kardeşim deyip kestirip attı. Çok dobra, babayiğit bir yaklaşım. Kirlenin, kirlenin ki biz deterjan satalım demeye getirdi. Türk halkının “doğru söyle canımı ye!” diyen bir millet olduğunu  geç  de  olsa  kavradılar.  Koskoca Omo’nun  reklam  stratejisini,  sanki Türkiye’de  sadece  çocuk  çamaşırları  yıkanıyormuş  gibi  çocukların  omuzlarına yüklediler.  Peki,  hiç  ana  babalar  kirlenmiyor  mu  bu  ülkede?  Hiç  kimse terlemiyor mu? Hiç yetişkinler üstüne başına çay, kahve, yemek dökmüyor mu? Temizlik  işini  sadece  çocukların  kirlenmesine  odaklamak  da  neyin  nesi? Kirlenmek  sadece  bahçede  oynayan  çocukların  başına mı  geliyor?  Ben  altına sıçan  yetişkinler  biliyorum. Ayrıca  tamam  kirlenmek  güzel  de  be  .mın  oğlu  9 kiloluk bir deterjan ne kadar haberin var mı? Kirlenmek güzeldir diye diye çoluk çocuğun aklına gireceğine deterjanını az ucuzlatsana? Geçtim deterjanı makine bedavaya mı çalışıyor? Yumuşatıcı bedava mı? Kol gibi elektrik faturası gelince al yarısını da ben vereyim mi diyorsun? Varsa yoksa sabilerin aklına gir, kirlenin de. O çocuk bir daha eve üstünü başını batırıp gelsin yemin ediyorum kırarım firmanızın  camını  çerçevesini.  İşiniz  gücünüz  çocuklar  üzerinden  yetişkinleri s.kmek, o  çocuk bir  gün dedi mi  ki  “baba harçlığımı bugün  eksik  ver  kalanını deterjan  almak  için  kullanırsın”  diye?  Demez  tabi  o  bunu  derse  kapının önündeki  çamurun  içine  kim  yatacak?  Çocuğumu  dövsem  size  mi  sövsem şaşırdım.  Siz  hiç  solo’nun  “sıçmak  güzeldir”  dediğini  duydunuz mu?  Kaldı  ki bana kalsa sıçmak kirlenmekten daha güzel.   

Bi’ kilim yeter sevgilim… 

Biliyorum  kabahatli  o  kızcağız değil,  ona  bunu  söyleten sizsiniz  ama  ne  zaman  duysam bu  lafı  “sana  neyin  yeteceğini biliyorum ben” diyerekten kızla gereksiz bir samimiyet  içerisine giriyorum.  Lan  olm  koskoca şirketsiniz,  bir  sürü  çalışanınız falan  vardır  hiçbiriniz  mi 

evlenmedi  .mına  koyim?  Bir  kilim  neye  yetiyor.  Kilim  dediğim  de  sizin mobilyalarınız  ha  yanlış  anlamayım. Bir  ev  nasıl  kuruluyor  haberiniz  yok mu? Beni  Eminönü’nde  sırf  evin  plastik  gereçlerini  almak  için  alış  veriş  yaparken 

Page 89: Funzin 5

güneş çarptı az daha düğünü erteliyordum, bir kilim neye yetiyor? Mal mısınız siz? Niye milleti yanlış yönlendiriyorsunuz? Sadece mobilyadan oluşmuş bir ev gördünüz mü  hiç?  Sizin  evde  TV, DVD,  yatak,  yorgan,  hazır mutfak,  tencere, tava,  tuvalet maşrapası, müzik  seti,  bardak  çanak  yok mu?  Siz  yemeği  zigon sehpada mı yiyorsunuz? Siz ne içiyorsunuz? Bana da verin Allah aşkına. Evleneli 6 yıl oldu hala evin eksiği bitmiyor daha geçen gün ütü masasını yeniledim, TV sos veriyor sonra sen çık “bir kilim yeter sevgilim” diye inle. Sana neyin yeteceği çok açık, o kilimi kıvıracaksın… 

Çünkü siz buna değersiniz… 

Buğulu  sesleriyle  kimi  zaman Andy  McDowell’ı  görüyoruz kimi  zaman  Penelope  Cruz’u, bize  yani  kadınlara  “çünkü  siz buna  değersiniz”  diyorlar. Yapmışlar  tek  bir  ürünün fiyatını 200  lira sonra kadınlara siz  buna  değersiniz  diyorlar. Biliyorlar  ki  hiçbir  babayiğit çıkıp  da  yok  be  değmez diyemez.  Öyle  bir  damar 

bulmuşlar  ki  kadınları değerli hissettirmek üzerinden  akıp  gidiyorlar. Maskara almak  için  tekin acar’a giriyorsunuz bir maskaraya 100  lira  fiyat çekip “oo çok pahalıymış”  demenizi  bekliyorlar  ve  anında  lafı  yapıştırıyorlar  “ama  o  buna değmez  mi?”.  Değer  canım  değer  de  bize  değen  sert  şey  nedir  hiç  biliyor musun? Zaten insan gibi fiyat koysalar reklamlarında Penelope’yi oynatamazlar, sırf  Penelope’nin  fiyatını  çıkarmak  için  “buna  değersiniz”  s.kini  başımıza sardılar. Erkek milleti iki arada bir derede kalmış durumdadır. Aslında bu slogan kesinlikle erkeklere yönelik bir kumpastır, kadınlara yönelik bir hitap gibi dursa da değildir. Ben buna değerim diye diye 10  liralık malları 100  liraya, 200  liraya alıyoruz  sonra  salak  gibi  “ama  değdi”  diyoruz.  Lan  ibnecik  neye  değdi?  Sen şimdi  bugün  bu  slogana  prim  verirsen  yarın Orkid  çıkıp  “çünkü  bizim  ki  ona değiyor”  dese  ne  bok  yiyeceksin?  50  lira  verip  kadın  bağı mı  alacaksın?  Bu slogana  karşı  bir  duruş  sergilemek  zamanıdır;  “o  buna  değer  biliyorum  ama değdiremiyorum”  demek  şimdilik  demek  istediğimizi  anlatacaktır  gerekli 

Page 90: Funzin 5

makamlara.  L’oreal  akıllı  ol,  kadınlarımızı  bize  karşı  kışkırtma  neyin  neye değeceğini  senden  mi  öğreneceğiz  kuzum?  Ben  yeterince  değdiriyorum meraklanma sen.   

Yiyos içiyos para vermiyos… 

Allahım  ne  diyeceğimi bilemiyorum. Ayıptır söylemesi geçen  gün  eve  mobilya  aldık 2000  lira  tuttu,  kredi  kartı  ile ödedik  bize  verdikleri  para puan  16  lira!  2  bin  lira  öde kazandığın  para  16  lira.  Sonra karşımıza  çık  godoş  gibi  yiyos içiyos para vermiyos diye ünle. 

Lan nereye para vermiyorsun? Senin dediğin gibi bir aksiyona girebilmem  için benim  asgari  20  bin  lira  falan  bir  harcama  yapmama  lazım  ki  çoluk  çocuk bedavadan karnımızı doyuralım. Kusura bakma ama ben zaten 20 bin lira limitli bir  kredi  kartına  sahip olsam  senin üç  kuruşuna bakmazdım. Hayır, bir de bu paraları elemanlar yurt dışında yiyor. Onlar da ne  s.kim bir aileyse  İspanya’ya tatile gidiyorlar ama hala akılları verilecek üç kuruşluk bedava parada. Lan sen onların verdiğiyle tek kişilik bir boğa güreşi bileti bile alamazsın  farkında mısın bunun? Öyle bir imaj veriyorlar ki siz yiyin için biz öderiz. Bakın kaba konuşmak istemiyorum ama milleti s.kmekten vazgeçin artık, 17 kere Amerika’ya, 15 kere Avrupa’ya  gitsen  İstanbul‐Ankara  arasını  bedavaya  getirecek  mil  puan biriktiremiyorsun  sonra yiyos  içiyos bedava. Ne yiyor o  .mına koydumun oğlu çok merak ediyorum, hayır  İspanya’da simit sarayı da yok ki simit peynir yiyor desem. 

Geri kalan her şey için… 

Para  işinde  duygusallık  olmaz anam  babam.  Varsa  harcarsın yoksa  tamah edersin. Ama  sizin ki  nedir?  Gözyaşı  üzerinden emperyalist  maddeciliğinizi pazarlıyorsunuz.  Senin  dinin 

Page 91: Funzin 5

imanın  para  olmuş  anneannenin  elini  öpmeye  gittiğin mi  var  ki  onu  reklam ediyorsun?  Yok efendim  anneannenin  elini öpmeye  gitmenin bedeli  yokmuş? Lan sende anneanne mi var? “Grandma” deyip geçiyorsun, ona özel bir isim bile bulmamışsın  ki,  şimdi  niye  bizi  s.kiyorsun  ayaküstü?  Parayla  alınamayacak şeyler var demeye getiriyor ama ekstreyi  iki gün geciktirdin mi y.rrak gibi  faiz almasını biliyorsun. İnsan böyle duygusal bir reklam yaptığınızı görünce bekliyor ki  ekstre  gecikince  “olur  böyle  şeyler,  hepimiz  insanız  bir  daha  ki  aya geciktirmezsin sıkma canını bu da benden olsun” deyin ama nerde, kol gibi faizi işletiyorsunuz anında. Bu yalancılığı, bu  timsah gözyaşlarını bir kenara bırakın, az  delikanlı  olun.  Hiç  görmediğin  büyükannen  üzerinden  benim  damarıma girme, zaten iflahımız s.kilmiş bir de sen çıkıp “geri kalan her şey için” falan filan ayağı  çekme  bana.  Kredi  kartı  yıllık  ücreti  olmuş  40  lira  geri  kalan  ne  .mına koyim? Bakiyen ne alemde diye soran yok, ibişler sizi.  

Kızım sana mondi alayım mı? 

Hiçbir  şey  demek istemiyorum.  Birçok ortamda  denilecek  her şey  dendi.  Kızım  sana Mondi  alayım  mı?  Senin gibi babanın ben ta…. 

Hayır, sen kız tarafı olarak niye  kızına  Mondi alıyorsun?  Salon  takımını, yemek  odasını  kız  tarafı 

yapmaz  ki?  Erkek  tarafının  işidir  o.  Mondi  gizli  gizli  iç  güveysi  reklamı  mı yapıyor?  Adam  önce  kızına Mondi  ardından  damat mı  alacak?  Ne  s.kim  bir damat ki bu salon takımını bile sana yıkmış. Keriz misin olm sen? Bir yatak odası senin görevin onu da Mondi’den alma ben sana diyim.  

Page 92: Funzin 5

Elif hoca 

 İstanbul, erkek, yaş 53 

Değerli kızım, bu ortamda bizi dini bilgiler konusunda aydınlattığın için sana ne kadar  teşekkür  etsek  azdır.  Senin  sayende  Allaha  her  gün  biraz  daha yaklaşıyoruz,  maneviyat  bakımından.  Allah  senden  razı  olsun.  Benim  sana sorum zekâtla ilgili; şimdi benim Sapanca’da 8 dönüm bir arsam, İstanbul, İzmir, kayseri,  İzmit ve Ankara’da  toplam 12 dairem ve 3 dükkânım, bankada Allaha şükür 1 milyon liraya yakın param ve eşimin 16 kilo altını var. Eşimin ve benim toplam 3 arabamız, çocuklarımın kullandığı ama tapusu bana ait 4 dairem ve 2 yazlığım, Londra’da bir  stüdyo dairem var. Ayrıca kirasını aldığım Beyoğlu’nda bir hanım  var.  İsviçre bankalarında  ise bir miktar dövizim  var. Bütün bunlara karşın son aldığım otelden dolayı 100 bin lira borcum var, bana zekât düşer mi? borçlu  olana  zekâtın  farz  olmadığını  okumuştum  bir  yerde,  bende  borçlu olduğum  için  zekât  vermesem  yeri  midir?  Şimdiden  Allahın  rahmeti  üstüne olsun evladım.  

                Rumuz: borçlu 

Sana  öyle  zekât  düşer  ki  amcacım  buraya  yazmaya  kalksam  başka  soru cevaplayamam.  Sen  Selimiye  camiinin  aynısını  Taksim’e  yaptırsan  yıllık zekâtını  vermiş  sayılmazsın  o  derece.  Şimdiden  dağıtmaya  başla  yılsonuna doğru ancak biter. Allah kolaylık versin.  

 

Page 93: Funzin 5

Ankara, bayan, yaş 28 

Hocam ben geçen yıl üniversiteyi kazandım. 1 yıllık Sinop su ürünleri  fakültesi alabalık üretimi ve beslenmesi bölümünü kazandım. Ancak türbanımı çıkarmak istemediğim  için okula gidemiyorum. Peruk  takmayı  falan düşündüm ama hiç istemiyorum.  Sence  sırf eğitim  için  türbanımı  çıkarmalı mıyım? Günahı büyük müdür. 

                Rumuz: üniversiteli 

Kızım  1  yıllık  bir  üniversite  olduğunu  ilk  defa  senden  duyuyorum.  Ayrıca bölümünün de çok matah bir bölüm olmadığı kanısındayım. o bölüm için değil saçını  ayakkabını  bile  çıkarmaya  değmez.  Boşuna  günaha  girme.  Hadi  tıp, mühendislik  falan desen aç diyeceğim ama 1 yıllık üniversite  için... Yeniden sınava gir.    

 

İzmir, bayan, yaş 25 

Sevgili elif hocam, Allahın selamı üzerine olsun. Sana bir  İzmirli olarak denizle ilgili bir sorum var. Ben denize girmeyi çok seven buna karşın haşema giymeyi hiç  sevmeyen  biriyim.  Denize  girdiğimin  farkına  varamıyorum, serinleyemiyorum.  İzmir’in  sıcağı  da  malum,  delirtiyor  insanı.  Denize elbiselerimle giriyorum ama denizden çıkınca bütün hatlarım meydana çıkıyor, yusyuvarlak,  dolgun  bir  fiziğim  olduğu  için  bakışlardan  kaçamıyorum.  Islak elbisenin  serin  vücudumda  bıraktığı  ferahlığa  da  karşı  koyamıyorum.  Hele kumların  üzerine  bırakınca  kendimi...  Neyse  hocam  günah  mıdır  bu  benim yaptığım? 

              Rumuz: Yusyuvarlak 

Kızım ne diyeceğimi bilemiyorum, resmen sorunda “yeşil bolero” filminin final sahnesini  yaşattın bana. Senin derdin bunun günah olup olmaması değil de sanki  vücudumum  daha  iyi  nasıl  sergileyebilirim  minvalinde.  Halk  plajına gideceğine,  kadınlar  plajına  git,  İslami  otellerin  plajına  git.  Erkek  olmayan plajlara git. E o zaman ne anlamı kalır ki diyorsan sende sıkıntı var demektir evladım, ülfet gelmiş sana aman dikkat. 

Page 94: Funzin 5

Nasıl Başarılı Bir Seri Katil Olunur? 

 Sık  sık  wikipedia  okur  ve  milyonlarca  başlık  arasında  genelde  seçimimi  seri katiller ve third reich yani Nazi Almanya’sından yana kullanırım. Oradan bakınca psikopat gibi durabilirim ama çocukken ne  terk edildim, ne  şiddet gördüm ne de cinsel istismara uğradım. Hobi benimkisi.  

Ülkelere  göre  seri  katil  listelerini düzenli  olarak  tararım,  bazen  ortadan ikiye  ayırdığım  da  olur.  Gözümden kaçan  var mı,  yeni bir  seri  katil  çıkmış mı,  bulunamayan  katiller  hakkında  bir gelişme var mı hepsini kontrol ederim. İşte  benim  içimi  acıtan  bu  ülkelerin yetiştirdikleri  seri  katiller  listesinde  ay yıldızlı  bayrağımızın  dalgalanmayışıdır. Evet,  yanlış  okumadınız,  koca  ülkeden 

bir  tane  bile  seri  katil  çıkmaz mı  yahu?  Nerede  bizim  çivici  katil?  Yalanmış meğer.  Neden  bir  tane  bile  zehirle  seri  cinayetler  işleyen  hemşiremiz  yok? Sağlık meslek  liselerinde aldıkları  rezil eğitimden  sonra nasıl katil olmuyorlar? Bu nasıl metanet? Neden bir emekli asker  seri  katilliği hobi olarak  seçmiyor? Orduda nasıl oluyor da psikolojileri bozulmuyor? Neden bizden bir Albert Fish, 

Page 95: Funzin 5

bir  Ted  Bundy  çıkmıyor?  Biz  Sabri  Sarıoğlu’nu,  Kamer  Genç’i,  Nihat  Doğan’ı çıkarmış bir milletiz ama bir seri katilimiz yok. Çok acı. 

 Sonunda  üzerine  yeteri  kadar  kafa yormadığımızı  düşündüm  bu  işin.  Ve  ben uykumdan  fedakârlık  ederek,  başarılı, çevresi  tarafından  takdir  edilen,  örnek  bir seri katil olmanız  için gereken maddeleri bir bir sıraladım. İşte sevgili genç seri katil adayı, aradığını  anahtarı  buldun.  Şimdi rüyalarındaki  kapıyı  açabilirsin.  Bak  bak, kırsana  lan  kapıyı.  Seri  katil  olacak  adama bak. Ne anahtarı?  1)  İşte  evlat,  ilk  ve  en  önemli  madde.  Bu 

senin kulağına küpe olmalı. Her şeyin temelinde o var çünkü. “Kafanı çalıştır”  Bu  kadar  basit  çekirge.  Düşün.  Sana  verilen  beyni  kullan.  Seri  katilleri  genel olarak  ikiye  ayırabiliriz.  Organize  bir  şekilde  çalışanlar  ve  rastgele  çalışanlar. Organize olan başarılı  katillerin ortalama  iq  su 123’  tür, diğerlerininse  sadece 93. aradaki 30 fark ne kadar mı? Zekiyle geri zekâlı arasındaki fark kadar.  

2)  Seri  katil  olmak  için  adalet mekanizmasının hasarlı olduğu, adaletin bazılarına  daha  adil  olduğu  3.  dünya ülkelerini  seçin.  Yakalanma  ihtimaliniz hemen  hemen  sıfırdır.  İşini  kimsenin doğru  düzgün  yapmadığı  bir  ülkede, işinin  hakkını  veren  bir  seri  katil, binlerce  kişiyi  öldürebilir  ve  üzerine kahvesini  içebilir.  Bu  ülke  için  adres göstermeye  gerek  yok,  ikametgâhınıza 

bakmanız yeterlidir.   3)  Standart  bir  insan  olun.  Hem  sosyal  hayatta,  hem  iş  hayatında  dikkat çekmeyen adam olun. Ne çok iyi bir insan olarak, ne de çok kötü veya garip bir insan  olarak  dikkat  çekin.  Ne  çok  başarılı,  ne  de  çok  başarısız  olun.  Ne  çok çalışkan  ne  de  çok  tembel.  Uçlarda  olmayın  yani.  Milyonlardan  biri  olun. Samanlıktaki iğne değil, saman tanesi olun.   

Page 96: Funzin 5

4)  Kurbanlarınızı  yakın  çevrenizden  kesinlikle  seçmeyin. Uzak  çevrenizden  de seçmeyin  hatta.  Kesinlikle  hiçbir  ilişkinizin  olmadığı  insanları  kurban  olarak seçin. En doğrusu hayatınızda  ilk kez gördüğünüz ve bir daha görmeyeceğiniz bir insanı hedef seçmektir.  

 5) Belirli bir kurban profiliniz olmasın. Yani sürekli  fahişeleri,  zencileri,  genç  kızları, çocukları  veya  beyaz  yaşlıları  öldürmeyin. Bu  sizin  bütün  cinayetlerden  sorumlu olduğunuzu,  sizin  seri  katil  olduğunuzu belli edecektir. Ve seri bir katil, her zaman sıradan bir katilden daha fazla dikkat çeker. Hem basında, hem  emniyet  görevlilerinde dikkat  uyandırırsınız.  Bu  da  işinizi  zora sokar.  

 Yani  bir  kurbanınız  çocuk,  diğeri  orta  yaşlı  bir  kadın,  bir  başkası  zenci  bir üniversiteli  erkek,  diğeri  yaşlı  bir  balıkçı,  kadın  satıcısı,  banka  memuru, Hıristiyan, Müslüman,  seyyar  satıcı,  barmen,  …  olmalı.  Her  çeşitten  rastgele insanları kurban seçmelisiniz ama öldürme şekliniz planlı olmalı. Kurban değil.   

 6)  Cinayetlerinizi  değişik  yerlerde  işleyin. En  güzeli  farklı  şehirlerde gerçekleştirmektir.  Ama  iki  de  bir  farklı şehirlere  gitmek,  sık  seyahate  çıkmak çevrenizde  şüphe  uyandırır.  Onun  için sürekli  değişik  şehirlere  gitmenizi gerektirecek  bir  işe  girin.  Müfettiş  olun, mali  denetçi  olun,  yani  düşük  profilli  bir meslek  olmasın  ama  sürekli  gezmeniz gereksin.  Kamyon  şoförlüğünü  tavsiye etmem  mesela.  Düzenli  rotalar  ve toplumda  fazla  saygı  görmeyen meslekler risktir. 

 Boğmak veya bıçaklamak sizi ileride ele verebilir. Onun için random takılın. Yani bunları belirli bir sırada bile yapmayın. Tamamen rastgele olsun.  

Page 97: Funzin 5

8) Kredi kartı veya ATM kartı kesinlikle kullanmayın. Bunları  kullanmak,  kafanızın  üzerinde  internete bağlı  bir  webcamle  gezmekten  farklı  değildir. Maaşınızın  tamamını  nakit  olarak  alın  ve  bütün harcamalarınız  nakit  yapın.  Böyle  yapın  ki  ileride adamların  eline  şöyle bir bilgi  vermeyin.  “özpetler petrol  –  sigara  4.50  tl,  Coca  Cola  light  2.75  tl, elektrikli testere 145 tl, kdv dâhil. Saat: 04.53”  

Kredi  kartı  ve  banka  kartı  kullanmanın  ileride  vereceği  ipuçları,  kurbanınızın cesedinin yanında kimliğinizi unutmanızla eş değer olabilir.  

   9)  Temin  edilmeleri  dikkat  çekecek malzemelerden  uzak  durun. Gidip  2  litre  siyanür istiyorum  veya  bana  bi  tane  rambo  bıçağı  verir misiniz  derseniz  sıçabilirsiniz.  En  güzeli  kendi silahınızı  ıvır  zıvırla  kendinizin  yapmasıdır.  Mak gayvır izlemeye başlayın hemen.  Mesela  iş  yerinizden  arkadaşlarınızla  gittiğiniz bir kır  pikniğinde  “beyler  bi  sıçıp  geliyim  ben”  diyip oradan  ayrılıp  bir  yere  ölümcül  bir  bubi  tuzağı yapabilirsiniz.  Eninde  sonunda  birini  orada öldürebilirsiniz.  Dediğimiz  gibi,  en  güzeli  hiç görmediğiniz  bir  kurbanınızın  olmasıdır. Kurbanınız olduğunu bile bilmemeniz daha da en 

güzelidir.  10)  Parmak  izi  bırakmayın  demeye  bile  gerek  duymuyorum  ama  ayak  izi  de bırakmamak  için  amuda  kalkıp  yürüyecek  değilsiniz.  Parmak  izi bırakmayacaksınız diye Hollywood ünlüleri gibi el izinizi bırakmanıza gerek yok. Onun için bir numara büyük ve küçük ayakkabılarınız olsun ve değiştirerek giyin. Bir yerdeki ayakkabı iziniz 42, başka yerde 43 veya 41 olsun. 

 11)  Geliyorum  işin  psikolojik  boyutuna. Buraya  kadar  olan  maddeleri  bir  şekilde kontrolünüzde  yapabilirsiniz  ama  ego devreye  girdiğinde  iş  sizin  elinizden çıkmaya  başlar  ve  egoyu  kontrol  altında tutmak çok zordur. 

Page 98: Funzin 5

Seri  katil  olarak  ünlendikçe  egonuzu  kontrol  etmeniz  zorlaşacak  ve yakalanmanızın  ihtimalini  olmadığını  düşünmeye  başlayacaksınız.  Ve  hem alışkanlık  şeklinde  daha  sık  cinayet  işlemeye  başlayacaksınız  hem  de yakalanmayacağınıza  olan  inancınız  ve  kendinize  güveniniz  abartı  seviyeye geleceği  için  işinizi daha özensiz  yapmaya başlayacaksınız.  İşte bu  seri  katillik kariyerinizde sonun başlangıcıdır.  

Amacınız  şan  şöhret  sahibi olmak  değil,  seri  katil  olmak olsun  sadece.  Öldürme sıklığınızı arttırmaktansa aradaki zaman  farklarını  değişken  ve olabildiğince  uzun  tutun. Mesela  5  yıl  ara  verebilecek olgunluk ve sakinlikte olun.  12)  Kendinizde  sonsuz  bir  güç olduğunu  düşünüp  ona inanmayın  kesinlikle.  İnsanların hayatlarının  sizin  elinizde 

olduğunu düşünüp bununla övünmeyin.  İçip  içip  sağda  solda  kimseye  tüyolar vermeye başlamayın. Efendi gibi gidip evinizde aşk‐ı memnu izleyip biranızı için.  

 13)  Bu  götten  sallama maddelere  inanıp  seri katillik işine girmeye kalkmayın. Ben böyle ciddi tavsiyeler  verebilecek  seviyede  olsam  FBI’da müdür  olurdum  şimdiye.  Gerçekten  içinizde seri  katil  olma  isteği  varsa  bir  psikologa görünün  derim.  Sonra  Bakırköy’de  hapis hayatıyla  beraber  tedavi  görmeyin.  Şimdiden efendi gibi tedavinizi olun.   Unutmayın.  Nerede  seri  katil  olursanız  olun, yakalanırsınız. Gerek yok. Gidin manita peşinde koşun, daha faydalı yeminle.    

                    Alkolik2000 

Page 99: Funzin 5

Dr. Hamdi sorularınızı cevaplıyor 

 Arkadaşlar dolu dolu bir 4 sayıyı geride bıraktık, sorularınıza aklım ve  ilmim el verdiğince  cevap  vermeye  çalıştım  bu  zamana  kadar.  Ancak  işi  ileri  götürüp telefon  isteyenler,  yüz  yüze  gelelim  diyen  bayanlar  ve  hatta  erkekler  oluyor. Arkadaşlar ne yapacaksınız yüz yüze gelsek? Hadi kadınları bir derece anlıyorum ama  erkekler  ne  yapacak  benimle?  Derdiniz  nedir  yani?  Eğer  yüz  yüze gelmemizi  gerektiren  bir  derdiniz  varsa  onu  da  yazın  ki  haa  evet  görüşelim diyeyim  bende.  Hamdi  abi  bize  gelsene,  Ferit…  Şeklinde  bir  mesajı  daha kaldıramam,  kabalaşırım,  kalbinizi  kırarım.  Bayanlara  sözüm  yok  onlar çağırabilir beni. Evet, bu kısa açıklamanın ardından bu sayıdaki sorularımıza bir göz atalım.  

İstanbul, erkek, yaş 27 

Kıymetli Hamdi Bey, ben libidosunun zirvesinde, iş hayatı olarak  da  iyi  sayılabilecek  bir  konumda  bir  kişiyim.  Bu zamana kadar aradığım kızı bir  türlü bulamadım. Yaşım 27  oldu  artık  evlenmek  istiyorum.  Annemler  görücü usulü  evlenmemi  istiyorlar  yoksa  evde  kalacakmışım. Ben  ise  bir  ömrü  paylaşacağım  insanı  kendim  bulmak, onu  tanımak  ve  tatmak  istiyorum.  Cinsel  bir  tecrübe yaşamadan bir  kızla  evlenmem olası değil.  Yeri  gelecek günde 4 bilemedin 5 defa sevişmek isteyeceğim bakalım 

Page 100: Funzin 5

sevdiğim  kız bunu  kaldırabilecek mi? Bu bilgiler  ışığında  size  sorum  şu olacak sevgili  Hamdi  bey,  görüsü  usulü  evlilikte  seks  gibi  bir  uygulama  var  mıdır? Görücü usulü bile olsa  evlenmeden önce bir  iki defa  sevişmemiz olası mıdır? Bunu kıza söyleyebilir miyim? 

                Rumuz: kaç gider 

Sevgili  okurum  senin  dediğin  araç  alımlarında  olabiliyor  ve  biz  buna  test sürüşü  diyoruz.  Ama  sanmıyorum  ki  benzer  bir  uygulama  görücü  usulü evliliklerde  olsun.  En  kötü  ihtimal  kızın  babasına  “bir  tur  binebilir miyim” dersin. Ölmez sağ kalırsan olabilir, neden olmasın. Hayır dikkatimi çeken  şu, seni tenzih ederim, bana yazan erkek okurlar arasında günde 4 postadan aşağı düşen yok siz ne yiyor ne içiyorsunuz evladım? Acaba her giriş çıkışı bir posta sayıyor olabilir misiniz? Posta nedir bir yazsanız da ben de öğrensem. Allahım sabır ver.  

İstanbul, bayan, yaş 17 

Hamdi  abicim  benim  derdim  öyle  böyle değil,  ben  lise  son  sınıf  öğrencisiyim.  İş yerine  staja  gittiğim  zengin  bir  adamla tanıştım ve o an birbirimize kanımız kaynadı. Yaşım  reşit  olmadığı  için  babamın  izniyle onun karısı oldum. Aramızdaki yaş farkı beni ürkütüyor. Acaba 71 yaşında bir erkek daha ne  kadar  sevişebilir?  Zira  benim  önümde 

seks dolu uzun yıllar var. 

                Rumuz: toprak 

Sen 17 yaşındasın ve adam da 71 yaşında öyle mi? Ve rumuzun da toprak ha. Seni bir yerden hatırlayacak  gibiyim ama neyse önemli değil. Kızım o adam bitmek üzeredir,  şarja tak diyeceğim ama maalesef  insan evladının kıçına  fiş sokamıyorsun  henüz.  Ama  yutulan mavi  haplar  var  adama  onlardan  alsın, ama  bu  seferde  kalbe  vuruyor  o meret. Geçen  benim  de  kalbim  bir  sıkıştı gidiyorum sandım öteki tarafa… Yani bir arkadaşım sanmış öyle olduğunu, o içmiş yani. Arkadaşım içen.  

Page 101: Funzin 5

Ankara, bayan, yaş 68 

Hamdi Efendi nasılsınız  inşallah, beni  sorarsan ben iyiyim  elhamdülillah.  Size  yazmamın  sebebi  şu  ki ben  menopoza  giremiyorum.  Daha  geçen  ay partnerimle cinsel ilişki esnasında içe boşalma oldu, ertesi  gün  hapımı  almayı  da  unutunca  hamile kaldım. Maalesef kürtaj yaptırmak zorunda kaldım. Sevgilim prezervatif  takmak  istemiyor,  kaldı  ki ben de  istemiyorum. Menopoza  girip  hamile  kalmadan cinselliğimi  yaşamak  istiyorum  ama  olmuyor  bu yaşta  doğum  kontrol  haplarına  kaldım.  Acaba menopoza ne zaman girerim? 

                Rumuz: hala istiyorum 

Teyzecim, teyze diyorum kusura bakmayın ama 68 yaşındasınız ne diyeceğimi şaşırdım. Hamdi Bey diye seslenince bir an  iki ekmek, bir gazete diyeceksiniz sandım. Nedir o kapıcı çağırır gibi Allah aşkına? Siz bu yaşta böyle sevişmeye devam ettikçe menopoza girmeniz daha çook uzun zaman alır. Partner, ertesi gün  hapı  falan  nasıl  biliyorsunuz  bunları  anlamadım  ki?  Sizin  yaşınızdakiler umreye  gidiyor  siz  prezervatifsiz  sevişme  peşindesiniz  hala.  Ayrıca  partner nedir?  Kocanız  değil  mi  adam?  Nerden  buluyorsunuz  böylelerini?  Zengin misiniz siz? Çok zengin yani.  

İzmir, erkek, yaş:24 

Sevgili  abicim,  geçenlerde  bir  araştırma yayınlandı  bilmem  gözüne  çarptı  mı?  Buna göre  Türkiye’de  en  iyi  sertleşen  erkekler İzmir’deymiş.  Ortalamanın  bayağı  üzerinde, kazık  gibi  sertleşiyorlarmış.  Abi  ben  doğma büyüme  İzmirliyim  ama  ortalamayı  bayağı aşağı  çekiyorum  benim  güzel  abim.  Yani  o istatistiğe  beni  de  dâhil  etselerdi  İzmir  ikinci 

bile olabilirdi öyle diyeyim sana. Nedir çözümü abi? 

                Rumuz: büzgün İzmirli 

Page 102: Funzin 5

Değerli  okurum  senin  anne  tarafın  nereli?  O  araştırmayı  ben  de  okudum sonuncu  Konya’ydı mesela  anne  tarafın  Konyalı  olabilir mi?  Ya  da mesela sizinkiler oradan göçmüş olabilirler mi İzmir’e? Ha yok öz be öz İzmirli iseniz, geçmiş olsun  yavrum bir psikologa, ürologa  falan  git derman ara.  İzmirli  ve yumuşaksın ha vah yazık! 

 

Ordu, erkek, yaş 45 

Hamdi  Bey  nasılsınız,  afiyettesiniz  inşallah. Ben  ordulu  bir  çiftçiyim,  çiftçi  dediğim  de fındık üreticisi yani. 3 yıldır erkisyon problemi yaşıyorum.  Ne  ettimse  çare  bulamadım. Topladığım  fındıkların  yarısını  yedim  bana mısın demedi. Şimdi bir arkadaşım kara sülük boku ye dedi,  iyi gelirmiş. Bunun bilimsel bir temeli  var  mıdır  Hamdicim.  Kara  sülük 

erkisyon problemine iyi gelebilir mi? 

                Rumuz: boka kaldım 

Erkisyon nedir değerli okurum? Hayır, bilmeyebilirsin ama bir aç internete bak değil mi? Akşama kadar o mature senin bu teen benim gezmesini biliyorsunuz arada bir faydalı işler için de kullanın şu zıkkımı değil mi ama? Ereksiyondur o dediğin ve kara sülük boku iyi gelmez ona. Ayrıca kara sülük nedir? Varsa bile boku var mıdır hiç açıp baktın mı? Karasülük balık avı  için  ideal bir sülüktür, haa “benimki de pantolon balığı işte” dersen bilemem. Bul sülüğü, sık bokunu iç.  İyi  gelirse  sülüğü  nereden  bulduğunu  ve  bokunu  nasıl  çıkardığını  bana mutlaka yaz.