Fikir veSaıî^âtta - tekesin.org.trtekesin.org.tr/wp-content/uploads/2016/09/37.pdf · «Kâbenin...
Transcript of Fikir veSaıî^âtta - tekesin.org.trtekesin.org.tr/wp-content/uploads/2016/09/37.pdf · «Kâbenin...
J - l Fikir veSaıî^âtta A E S İ N . E L, !::. I'.t
1 9 6 7
L E B B E Y K
MÁ i
Hacc Hatıraları : III
Muammer Durmuş
. Mehmet Kaplan i Nurettin Topçu
Emel Esin Hasan Hüsrev Hasan S. GUvenal
Emin Işık Ercümend Konukman Oğuz Borat Osman Selim Dinçsoy Abdullah Ulubay
Osman Kocahanoğlu Muhsin I[yas Subaşı Aykut Poturoğlu Akif Nurdoğan Mehmet Emin Palamut
S A Y I ; 20 AĞUSTOS 1967 1 Lira
D R . E M E L ESİN K Ü T Ü P H A N E S İ
DR. EMEL ESİN KOLEKSİYONU
Sah b i ve Yazıişleri Müdürü : ERCÜMEND K O N U K M A N İdare Müdürü ; M E H M E T S I L A Y istihbarat : O S M A N SELİM DİNÇSOY Temsi lc i ler : S E D A T ÇELİKDOĞAN A Y H A N YÜCEL ABİDİN İŞIK İSMET AYTEKİN T U R G U T YEMİŞÇİ O R H A N O K A Y TUĞRUL FEYZİOĞLU A H M E T SATOĞLU TEVFİK F İ K R E T GÖNCÜLER MUHSİN İLYAS SUBAŞI
F i k i r v e S a n ' a t t a
HAREKET H e r a y ı n 15 i n d e ç ı k a r
V . S e r i . C i l d : I I
K u r u c u s u :
N U R E T T İ N T O P Ç U
İDAREHANE i Divanyolu Ersoy Han. No. 148/5 İSTANBUL
A N K A R A : Tunus caddesi No. : 77/10 Kavaklıdere
İZMİR : Mehmet A k i f Caddesi N o . : 67 Şirinyer
HABERLEŞME A D R E S İ : P. K. 1240 İSTANBUL
Y I L L I K A B O N E : 12 Lira
İLÂN : A r k a kapak 500 l i r a . Sahife içi santimi 15 l i ra .
Gönderilen yazılar basılsın bası lmasın iade edilmez Derginin i s m i z ikredi lmeden iktibas yapılamaz.
Dizgi Baskı
A R I K İ T A B E Y İ M A T B A A S I
B a s k ı t a r i h i ı 2 A ğ u s t o s 1967
Dr Eme; Esin K Ü T O P S İ N E S İ
Oemitb. 0 0 0 3 7 no:
Ta«r.lf
•<"l7» ti)
no: Lee.
L E B B E Y K
Hacc Hatıraları : III
H A C C E M E L E S İ N
Kur'anın ferde İıitâbı, d in târihinde bir dönüş noktasıdır. Evvelki dinler, sanki insanı reşîd addetmez ve doğrudan doğruya ferde hitâb eylemezdi. Tevratda hitâb Beni İsrail'e d i r . Hrist iyan ibâdetinde, Isâ'nın Mâidesinin safhalarını, yalnız başına râhib tekrâr eder. Cemaat şâhiddir ve ancak râhibin vâsıtası ile nasîb alır. Islâmiyetde ise, kabîle bağı kopmuş ve râhib yok olmuşdur. Ferd reşîd-dir ve insan vicdânının yükseliş safhalarını temsil eden hacc «Menâsik» ini kendi kendine icrâ eder ve hacc yolu boyunda yaşar.
Hacc y o l u , Kur'anın anlattığı (XVII/9), insanı Al laha götüren yolun timsâlidir. Böylece hacc merâsimi belki maddî âlemde değil rûhânî âlemde yer almakdadır. Hacı, sadece Mekke şehrine doğru değil, <Harem>'e, suçun harâm olduğu o rûhânî, o «Emin Be ldo 'ye , (Kur'an, XCV/3), Yunus'un sözü ile "Dost illeri,, ne i lerlemektedir. Bu iklîmde, hacı, kaçınılmaz mecbûriyetler hâriç, maddî hayâtın bütün ifâdelerinden, hareketlerinden, hatta düşüncelerinden bile, gönlünü ve vücûdunu arır. Hiç kimsenin, hiç bir şeyin mânevî sitemi adımlarını ağırlaşdırmasın diye, ne insanı, ne hayvanı incitmez, ağaç kesmez, ota basmaz.
Giydiği ihrâm i k i parça peştamal, ahdinin işâretidir. Peygamber devrindeki Hicazın yoksullarına mahsus bu en basit kiyâfetde, hacı, kendini doğduğu sabahda, veyâ gömüleceği gecede g i b i , çıplak ve yalnız duyar ve Kur'anın hitâbını hatırlar : «Ve işte ferd olarak, s iz i i l k yaratdığ ımız g i b i Bize döndünüz. Etraf ınızdaki şeyleri arkada bırakdınız.» Kur 'an , VI/95.
Çorak hicazda, çıplak hacıya, birden gönül kıymetleri görünür. Hacı, gönlünde bulduğu cevherleri ellerine doldurur ve kendi
«İnsanlığın kalabalıkla akın e t t iği yerden, kalabalıkla akın edin ve gufran dileyin» (Kur 'an , 11/199
«Ve o sayılı günlerde Allahı hatırlayın. . . ve b i l i n k i , hakikaten O'na doğru haşr olacak, siniz» (Kur 'an , H/203)
g i b i yalnız, hemkader ferdlere, ve müşterek ve nihâi gaye olan Allaha, armağan eder. Bu onun kurbanı, yaklaşırken uzattığı armağandır. Hacc merâsiminin bu başlangıcı, Yunus'un ilâhîsinin dördüncü ve beşinci kıt' alarmda anlatılır :
«Alî kapusuna vardım, Abdest alıp ihrâma girdim, Hacıları uryân gördüm, Server Nebi, ne güzeldi Kâ'be yolları»
«Sinede kuruldu bazar, Hacılar a rmağan düzer, Melekler sevabın yazar, Server Nebi, ne güzeldi kâ'be yolları»
A r i f e sabahı, hacc'ın başlangıç yeri olan Arafât'da toplanmış yüzbinlerce hacı armağanını mânen uzatır. Hacılara hizmet eden alçak gönüllü âlicenablar, hastaya bakan şefkatliler, açı doyuran kerem sahipleri , emeğini ve merhametine armağan eder. Elinde bir kuru ekmek, b i r maşraba su, Ürdünden yaya gelen ve kurbanlık parası olmadığından oruç tutan (Kur 'an 11/196) kadın, açlığını ve susuzluğunu armağan eder. ö lüm hâlinde Mekkeye varan Türk hacısı, hayâtını armağan eder.
islâm ananesine göre, İbrahim insanlığı Allahın mâbedini ziyârete dâvet etmesile hacc18 başladı. Daha sonra, Kâbe putlara vakf olunca, hacc kudsî mânâsını kayb etti ve bazı putperest ayinler in yanında, bir panayır ve eğlence devr i olarak yaşandı. Peygamber hacc merâsimine eski ulvî mânâsını geri verdi ve şahsen hacc ederek «menâsik>'ı gösterdi. Hacc menâsiki, ibâdet için gece ve gündüz durulan merhaleler, dağlar arasında, doğudan batıya giden yirmibeş ki lometrel ik bir y o l üstündedir ve Arafât ovasından başlayarak, Ka'bede biter.
O N A L T I
Arafât, Sarat dağlarının ortasında geniş bir ovadır. Yıkılmış kayaların kümelenmesinden ibâret olan Rahmet Dağı burada yükselir. Kur'anda yer i olmıyan, fakat Peygamber devrinden beri tekrar edilen bir r i vayete göre, Cennet'den düşen Adem, Rahmet Dağında Al lahdan mağfiret dilemişdi. Bunun için Arafât merhamet dilenme yer id i r . Putperestlik devrinde, dışarıdan hacce gelen i t i -bârsız kimseler, ile Mekke'nin aşağı takımı, yoksullar, kabilelerinden koğulanlar, esirler, hacca Arafât'dan başlardı. Kendilerini râhib ve sair insanlardan yüksek sayan Mekke eş-râfı ve onların misâfirleri ise, «Harem>'in hududu olan "Mash'ar al-harâm„ da, Müzde-life denen yerde toplanırdı.
Hicret in onuncu yılında, İslâm usûlünde haccın misâlini vermeğe gelen Peygamber, Kureyş asilzadelerinden olduğu için, eşrâf ile Müzdelifede hacc merâsimini başlatmağa dâvet e d i l d i . Fakat İslâmiyet, A l l a h ile insan arasında duran râhiblik müessesini ve sınıf farkını kaldırmıştı (19), Mekke'nin fethinde Peygamberin, müsâvât üzerine,5yeni bir cemiyet kuran sözlerin aksi hâlâ gönüllerde çınlıyordu: «Hak.katen câhillik tefahhurunu ve nesbe ehemmiyet vermeği A l l a h üzerinizden kaldırdı. Bundan böyle aranızda sınıf farkı olmasın. En iyiniz , Al lahdan en çok çekinendir." Böylece Peygamber, asillerin, râhiblerin yerinde değil, yoksulların arasında, Arafât'da durdu ve hacca (20) başlamak için, şöyle dedi :
«Buyur, işte geldim, ey Allah buyur işte geldim! Buyur, işte geldim, ey Eşsiz ! Hakikaten hamd Sanadır, ni'met Sendedir, ve mülk senindir, ey Eşsiz!»
Peygamber, Rahmet dağının eteğinde, yüzbinlerce kişi içinde, emekdâr devesi Kas-vâ üzerinde durmuş, ibâdet ederken, artık İslâm din in in tâmam olduğunu bi ldiren âyet (Kur'an V/3) vahy oldu ve yanındakiler Peygamberin gözleri kapalı ve solmuş yüzünü fark ettiler ve devenin birden çökdüğünü gördüler. Mekke'nin fethinden beri b i r b i r i n i tâkib eden âyetler hep sona işaret ediyordu ve Peygamber ölümünün yaklaşdığını an-lamışdı.
Hacc esnâsında, son nasihatlarını verdi ve vedâ e t t i . Bu sebebden, Peygamberin İslâmiyet devrindeki bu i l k ve son haccına
"Vedâ Haccı,, dendi. Peygamber verdiği hutbelerde Allaha sadâkati, putperestliğe ve vahşete dönmemeği tenbih et t i . İnsan haklarını saydı. Kâdim dünyâda haklar ancak âilefreisine ver i l i rken , Peygamber kadınların, çocukların, esirlerin de, insan hakları olduğunu Kur'anın öğretdiğini hatırlatdı. «Zulm e tmeyiniz , ve zulme tahammül etmeyiniz» (Kur 'an, 11/279) âyetini tekrar ett i . Mazlûmların hakkını yemenin harâm olduğunu b i l d i r d i ve b ir kaç kerre şöyle d e d i : «Aranızdaki mazlümlar! Aranızdaki mâzlûmlar! Onlara yediğinizi ye-d i r i n , giydiğinizi giydir in>. Arafâtda hazır olanların, bu sözleri orada olmıyanlara ve doğmamış bulunanlara anlatmasını istedi. En nihâyet, helallaşdı: «Yarın beni sizden soracaklar. Ne dersiniz?. Halk cevab veıdi;> A l -lahm risâletini tebliğ ett in! , vazifeni yapdınb. Peygamber, şahadet parmağını göğe doğru kaldırdı ve hayır duâ işareti olarak cemaate doğru indirerek ^Şahid o l , Yarab!» dedi . Güneş batıp, ufuk kızarınca, Arafâtda bir günlük ibâdet b i t t i , ve yüzbinlerce yaya g i den ve develere binmiş insanın havaya kaldırdığı toz içinde, hacılar, Mukaddes Belde'ye doğru akın et t i .
«Harermin girişi olan «Maşar-ul Harâm>, Arafâtdan yaya i k i saatlik yoldadır. Kadim devirde, gece içinde hacılara y o l göstermek için, burada ateş yakılırdı. Şimdi, «Mastı ar-ul Harâm„ daki mescid ışıklandırılır ve karanlıkda ilerleyen hacı bu ışıklıjjcâmie doğru yürür. Kur 'an bu merhaleyi şöyle anlatır ;
ONYEDİ
«Arafat'dan kalabal ık içinde akın ettiğiniz z a m a n , ve M a s h ' a r - u l H a r a m ' da Allahı hatır layın:» (Kur 'an, 11/198)
O gece, Mash'ar-ul Harâm'da ibâdet eden ve gün doğmadan Bayram namazını kılan hacı gün doğmadan haccın üçüncü merhalesine i k i saat yaya yolda olan Munâ'ya doğru gider. Munâ'da, insanlığın târihinden evvelki hâtıraları birden yükselir. İşte sağdaki s ivr i dağ, Koç (Kebeş) dağıdır. Mekke'de, Peygamber devrinden evvelki inançlara göre ibrahim, bu dağ üstünde İsmâili kurban etmek istemişdi. Tar ih i mâna bakımından, bu vak'a, Baal mâbedinde yüzlerce çocuğun kurban kesildiği Kâdim Devrin ufkunda cereyan eder. Bâbilli İbrâhim, babasının râhib bulunduğu mâbedin putlarını kırmış ve Bâbilden koğulmuştur. Gönlündeki mücerred ilâh mefhumuna ancak çölde yalnız olarak ibâdet edebilmekdedir. Kendisinden başka âbidi o l -mıyan bu nihân ilâha, en büyük kurbanı, çocuğunun hayâtını ahd eder. İnsanlığı Kadim Devirden alıp, yeni zamâna geçiren Kur 'an , Allahın İsmaili kurtardığını şöyle yâd eder;
«Ve biz onun f idyesi o larak büyük b i r kurbanlık verdik» (Kur 'an, X X X V I I / 107)
Bu âyet ve mümâsil âyetler ile (Kur 'an, VI/131), Eski Çağda cârî ve Peygamberin babası Abdullahın kurban edilmesi mevzû-u-bahs olan altıncı mîlâdî yüz yıla kadar devam eden, çocukları kurban kesmek âdeti, lağv olmuşdur. Hayvanlara gelince, Kadîm devir âdeti veçhile, ziyâretgâhlarda veyâ merâsim-ler münasabetile, her hangi bir yerde kurban kesmek de Peygambere putperestlik hâtırası gözükmekte id i (bak. M . A r i f , B i n b i r hadîs, Kahire, Hicrî 1319, h adîs 656), ve Kur'an da kurbanın ancak hacc esnâsında, Ka'be muvâ cehesinde kesilebileceğini tasrih eder : O n l a rın m a h a l l i K a ' b c d i r XXlI/33. Kurban eti aç olanları doyurmağa tahsîs edil ir (Kur 'an, XXII/28) ve «Allah müsri f ler i sevmez* (Kur'an, VII/31). denmektedir. En nihâyet kurban kesmenin fedâkârlık timsali olduğu Kuranda telkin edilmektedir :
«Allaha verilecek armağan onların et i ve kanı değildir»
Al laha veri lecek armağan kötülükden çekinmekdir» (Kur 'an, XXIl/37) "
Kadîm Arabistanda ibâdet edilen ve hacc yolu boyunca, muhtelif merhalelerde putperest devirde diki len büyük taşların da hâtırası Munâ'da yaşamaktadır. İslamiyetin doğduğu zaman, Arabistan mitolo j i s i , Anadolu ve Roma mitoloj isi ile mecz olmuşdu (21) ve Hellenistik ve Roma san'atlarından mülhem putlar gözükmekle i d i . Fakat d i k i l i taşlar, Munâ'da, Islâ-miyete kadar, muhtemelen kalmışdı. Ibn His-h'am'ın bir r ivayet i buna işâret etmektedir : Munâ'nın şimâlinde, Akaba denen dağlar arası bir gir int ide, Hicret 'den evvel bir gece yarısı, Peygamber, Medînelilerle g i z l i ahde girmişdi. O gece, Kur'anın anlattığı «çöreklenen, vesvese fısıldayan insanların gönüllerinde vesvese eden* (XlV/4-5) ses, sanki Munâ'daki bir put cihetinden Medînelilere bağırmışdı. Böylece, İslâmiyet, putları, insan gönlündeki fitnelerin veçheleri olarak görmekte i d i . Ve Sâmi ırkının usûlünde, bunlar recm edi ld i . Hâlâ her hacı, bu kadîm hareketi tekrar ederek, d i k i l i taşların mevkiindeki kalıntıları recm eder ve böylece kendi gönlündeki vesveseyi 'red eder.
Munâdan Mekke'ye ilerlerken, hacc yolunun şimâlinde, güneşde altın g i b i parlayan bir mahrût şeklinde, Hirâ dağı yükselir. (Res. 2). İslâmiyet bu dağın tepesinde doğmuştur. Hacc yolundan şimâle giden kumluk bir vâdideki taşlar ve çalılar, rüzgâr esdikçe, Hirâya doğru yürüyen Peygambere hitâb ett ikleri anı, sanki hâlâ yad etmekdedir. Hirâ tepesindeki mağarada ihtikâfa çekilen Peygamber, i lk hitabı duymuşdu :
«Oku. Yaradan R a b b i n i n adı i le : O k i , insanı b i r kan pıhtısından yaratt ı»
(Kur 'an, XCVI/l-2)
Doğudan batıya giden hacc yolu , birden bir dirsek ile, cenûba, Mekke şehrine doğru döner. Burası, «Üst mahalleler* yani Peygamberin doğduğu ve yaşadığı mekkenin doğu mahallel idir . Burada bir mezarlık vardır. Hicretden evvelki «Hüzn yılında*,22 Müslümanların i l k i olan Hazret-i Hadîce öldüğü zaman bu kaybın acısını bütün ömrünce unutamıya-cak olan Peygamber, Hadîcesini kucağına alarak, buradaki mezarlıkda bir çukura göm-müşdü. Hazret-i Hadîce'nin yanına muhtelif devirlerde, çok Türkler defnedildi .
Mekkeye giren hacı, Yunus'un ilâhisinin son kıt'asının mısrâını anar :
ONSEKİZ
«Kâbenin etrâfı dağlar». Doğudaki dağ eski Mekke ananesinde Âdemin mezarı denen bir Osmanlı kalesinin durduğu Abû Kubeys-d i r . M Batıdaki dağ efsânevî A r a b kabilelerinin vuruşduğu Qu'aiqi'andır.2 '1 Cenûb-batıdaki dağ, Peygamberin hicretinde i lk merhale olan, ve Kureyşden kaçan Peygamber ile Ebû Bekir ' in saklandıkları mağaranın bulunduğu Thavvr dağıdır.
Artık yolun sonu gelmişdir ve hacı sarp dağlar arasında, havuz şeklinde bir sahrada olan mukaddes Mâbedin mevkiine varır. Bu sâhranın hikâyesini Peygamber şöyle anlat-mışdır: «Bir zamanlar, Mekke'nin olduğu yer-
; de kimse yaşamazdı, su yokdu. İbrahim, Ana ve Oğulu (Hâcer ve İsmail) orada bırakdı. Onlara bir torba hurma ve bir kab su verdi , ve g i t t i Ismâilin anası çocuğuna süt verdi ve kabda kalan suyu içdi. Kabdaki su tükenince, Ana ile Oğul susadılar. Hâcer yerde kıvranan ve ağlayan çocuğuna bakdı. Bu acıya dayanamadı ve uzaklaşdı. En yakın tepe olan Safâ'yı buldu ve tırmandı. «Kimse varmı?» diye vâdîye bakdı ve kimseyi görmedi. Safâdan indi ve uzun eteklerini toplayarak, kararlı b i r halle, vâdîyi geçdi ve Mervc tepesine koşdu. Kimse varmı diye bakdı ve kimseyi görmedi. Ve bunu yedi kerre tekrar etti Nihâyet, Merveye son çıkışında, gönlünde bir ses d u y d u . Kendi kendine «dinle!» dedi , ve dinledi . Sesi yine duydu ve kendi kendine «Dinle!» dedi . ve ilâve etti : «Ey ses sahibi, imdâda yet i -şebilirsen. . . ». Ve işte, Zemzemin olduğu yerde bir melek duruyordu. Kanadı ile yere vurdu, tâ k i su fışkırdı. Hâcer hemen koşup bir havuz kazdı, hem de kabını doldurdu. Ve su, "Zemzeme» (su sesi) ile akmağa başladı.» (Bukhârî, c i ld IX , s. 135-146).
Yıllar sonra mukaddes sahrâya geri gelen ibrahim, oğlu ismail i le, Kâ'beyi binâ ett i . Kur 'an bu vak'ayı şöyle anlatır T
«Ve Ibrâh im i le İ smai l B e y t ' i n kaidel e r i n i yükselt ince dediler : R a b b i m i z , eser imiz i kabûl et!» K u r ' a n , 11/127
«Ve işte Biz . "Ev» i insanlığa b i r s ı ğ ı nak ve aman y e r i kıldık. Ve İbrâhim-in durduğu, duâ ettiği m a k a m d a d u r u n u z . Ve Ibrâhim ve İsmâi l ile ahd e t t i k : E l b e t t e k i , tavvâf edenler, dünyâdan çeki lenler , rükû ve secde eyle-
R«3i_
yenler için. «Ev» i m i a r ı n m ı ş t u t a r sınız» ( K u r ' a n 11/125).
Kur'anda ve Peygamberin sözlerinde, Kâ'be «atik Ev> olarak tavsif edilir ve Tek Allaha yapılan mabeddir. İbıâhimin yaşadığı tahmin edilen Mîlâddan i k i b i n yıl evvel, kadim merkezlerde, köle orduları putlara muazzam ziggurat ' lar ve ehrâmlar binâ ederken, yalnız bir adam ve oğlu, zayıf kuvvetler i ile Tek Allaha, Mekke dağlarının taşlarından, b i r ma-bed yapmışlardı. Kur'anda yeri olmayan rivâ-yetlere göre mük'ab şeklinde olduğu için Kâ'be denen bu damsız binanın sathı, rivayete göre, takriben y i r m i üzerine otuziki karışdı. Fakat Kâ'be Peygamberin indinde maddî bir ma'bed-den ziyâde, insan gönlünün timsâli i d i : <Mü'-minin kalbi Allahın tahtıdır» (hadîs : bak, Esin, Mecca, not 4).
Kâ'be'nin bu mânâsını dil imizde en beliğ şekilde Veysî târîf eder: «Değilmi mü'mînin ka lb i a zâlim, yoksa Bey-tullah» İşte inanan kişilerin gönlü, zâlimlerin âbidelerini yıkarak, insanlık tarihinin seyrini değişdirecekdir.
Millâddan i k i b i n yıl evvelki devirden ber i efsânevî ve târihî zamanlarda Kâbe mü-teaddid tamirler görmüş yeniden yapılmış, fakat daimâ İbrahimin kurduğu esaslar üzerine yükselmiş. Yine efsânevî devirlerde, Lu-hayy bin 'Amr'ın idâresinde, Kâ'beye şimâli Arabistandan putlar ve çölden getirilen d i k i l i taşlar iöhâl edilmişdi. Peygamber otuzbeş yaşında iken, milâdî 605 yılında, râhib asîl zâdelerin idâre ettiği ve Mekkede hâkim olan Kureyş kabilesi, Kâ'beyi tekrardan binâ et t i . Bu yapı esnâsında, Hazret-i Muhammed de taş taşımışdı. Kâ'benin doğu köşesinde duran târihi bir semâvi taş oian «Siyah Taşı» da Peygamber yerine koymuşdu.
O N D O K U Z
Mekke'nin fethinde, (27) Peygamber, değneği ile dokunduğu putları kırdı ve Kâ'beyi temizleyerek Tek Allaha şu âyet ile tekrâr vakf etti ; «Hak ge ldi ve bâtıl yok oldu.» Kur 'an, XVII/81.
Mekke'nin fethinde ve Vedâ haccında, (28) Peygamber Kâ'benin tavvafı usûlünü, İslâm akidesine göre, tâyin e t t i . Hazret-i Ömerden naklen (Buhârî hadis 791) rivâyet edildiğine göre, Peygamber, Kâ'benin doğu köşesindeki "Siyah Taş,, a, ancak her tav-vafın başlangıcının işareti olarak el ile, veyâ bir değnek ile dokunulurdu. "Siyâh Taş„'ın kadîm hâtıralarından başka, İslâmiyet çerçevesinde, bir dînî mâhiyeti yokdu.
Vedâ Haccında, Safa ve Merve arasında yedi kerre koşarak, Hâcer'in su arayışının hâtırasını yâd eden Peygamber, Kâ'beden ayrılırken, Hâcerin mûcizevî suyundan kanarak içdi. Sonra, Kâbenin örtüsüne Jutundu ve A l l a h ile insanın ahdinin timsâline dünya gözü ile son olarak bakarken, ağladı (29) Vedâ haccından seksen gün sonra, Peygamber vefat e t t i .
E l l i dört yıl sonra, hicrî 64'de Peygamberin kurduğu İslâm Cumhuriyet i , Emevî sülâlesi tarafından yıkılırken, İlk Müslümanların ahfâdı, Ebû Bekir ' in torunu Abdul lah bin Zubayr ve arkadaşları, kâ'beyi tekrar binâ ettiler. Şehri alan Emevîler, Abdullahı yeni yükselen Kâ'benin önünde şehid ettiler. Kâ'bey i de kısmen değişdirdiler.
Halife Ömer devrinde, Kâ'be Mescidinin etrâfına duvar çekilmişdi. Emevi ve Abbasî halifeleri, Mescid sâhasını genişletdiler. A b -bâsîler, Mescidin etrâfına, gölgelik kemerler inşâ ett i .
Kâ'be Mescidinin sondan evvelki tevsii , (31) Türk devrindedir (son yıllarda Suûdiler Mescidi çok genişletti ve etrafdaki tek katlı
YİRMİ
ravakları, i k i kata iblûğ ett i ) . Kanûnî Süleyman, bu vazifeyi Sinan'a vermişdi ve Sinan, Mekke ziyâretinden sonra Kâ'benin etrafında ahenkli bir çerçeve teşkil edecek revakların ve minârelerin projesini hazırladı fakat tatbike ömrü vefâ etmedi. İbrahim Ağa, Sina-nın plânlarını kullanarak, H i c r i 990 yılında, Mescidin sâhasını tevsî et t i . Dört tarafdaki yeni yapılan revaklara, Osmanlı üslûbunda kubbeler kondu. Minareler yediye iblâğ edildi ve osmanlı üslubunda yapıldı. Mesci
din ondokuz kapısı da yenilendi. Nakkaş-başı L u t f i (32) hicr i 994' da Mekke'ye giderek, kubbeleri yaldızlı nakşlar ve yazılar ile tezyin ett i . Lutfî'nin resimlerini yapdığı hicrî 1003 tar ihl i S i y e r - u n - N e b l de (Topkapı Kütüp-hânesi, H . 1221-1223), Hicâzın resimleri vardır.
Kâ'benin yeniden binâ edilmesi (33) g ib i âlî bir vazife de Türklere müyesser oldu. H i c r i 1039'da, bin yıllık bir binâ olan A b dullah bin Zubayr ' in yapdığı Kâ 'be , yıkılmak üzere i d i . Istanbuldan gelen mühendislerin keşfinden sonra, ve Mekke halkı ile istişare ederek, Kâ'benin taşları, ibrâhimin koyduğu esâs addedilen «cyclopeen» büyük yeşilimtrak taşlara kadar, i n d i r i l d i . Eski taşlar ile, binâ yeniden yapıldı. Bu taşların kullanılmaz halde olanları, yerine, vakt iy le Ismâilin ve Peygamberin yapdıkları g i b i , İslâm âlimleri Mekke dağlarından sıtlarında taş taşıdı. Bütün yapı esnâsında, gece ve gündüz, Kâ'benin esâsları etrafında Kur 'an okundu.
İşte bugün, Türk haclıarının tavvâf ettiği Kâ'be, üçyüzelli yıl evvel, ecdâdlarının derin îmân ve tekrâr yükselttiği mâ'beddir. Hacc yolunun merhalelerini bit iren ve Mescidin kapılarından giren hacı, yarı kaldırılmış siyâh örtüsü ile «Atik Beyt> i görünce, gönlünde âyetler yükselir :
«İbâdet için d u r u l a n y e r l e r d e n geçidin i z i i tmâm edince, Allahı hat ır layın, babalarınızı ha t ı r la r g i b i , {fakat daha d e r i n b i r hat ır layış (Ku'ran, 11/199)
«Allah Kâ'beyi . aman ver i l en evi , i n sanlar ın karş ıs ında yükseltdi (Kur 'an V,97).
Hayâtın en âlî safhası sona erince, Hacının Kâ'beye vedâ ettiği an gelir ve o artık Allahın çağrısına koşan bir ruh olmaktan çıkar. Yunus'un tâbirile «et ve kemik,, olur. Y o r g u n bir "et ve kemik,, d i r , Vatana dönüş
yollarında kalabalık içinde ezilir g i b i olan, dürtülen, günlerce açıkda bekleyen, zor şart-iar içinde yol alan yoksul bir yolcudur.
Cidde uçak meydanında bekleyen bir kafi lenin hareket sırası gelmişdir. Hacılar, ellerinde, sırtlarında eşyaları, ilerler. Fakat uçağın ecnebi kapdanı karşılarına gelir ve bu ağır eşyanın esâsen dolu olan uçakda taşın-mıyacağını söyler. Hacılar, şikâyet etmeden, denkleri açar, tahta Konya kaşıkları, hasır seccâdeler. Hicâzdan alınıp memlekete götürülen kefenler yere düşer. Memurlar, hacıların ellerinden bunları çekerek bir daha görülmemek üzere götürür. Hacılar sabr ahdini bozmamak için, hep susar. Ancak titrek bir kadın sesi duyulur: «Hani battaniyem geri gelecekdi?». O esnâda Zemzem'in mânasını bilmiyen ecnebi kaptan, göğümleri hacıların elinden alarak Zemzem sularını yerlere döker. Her katresi hayat boyu emek ile ödenen, her damlası bir ölene teselli olarak taşınan sular, yerlerde akmağa başlayınca, hacılar göz yaşlarını tutamaz. Ve işte Yuruıs'un hacc ilâhisi de artık biter;
«Didâr görmüş sular çağlar , Miskin Yunus anar ağlar, Server Nebî ne güzeldi hacc yolları»
19 - P e y g a m b e r i n h a d î s i « I s l â m d a r u h b a n i y e t y o k d u r »
vc İ s l â m i y e t i n i l k d e v r i n d e râhibl iğ- in k a l d ı r ı l m a s ı :
E s i n , Mecca-Madinah, s . 81 , 94, 110
20 - V e d a h a c c ı : E s i n , Mecca, s . 112-117 ve not 48 .
M a z l u m l a r h a k k ı n d a b u s ö z l e r i İbn S a ' a d V e d â
h a c c ı k ı s m ı n d a k a s d e d e r .
21 - H e l l e n i s t i k d e v i r : E s i n , Mecca, s, 44 -47 , not 30.
22 - H a d î c e ' n i n v e f a t ı : I b i d , s . 85 .
23 - A b û K u b e y s : E . S a b r î , Mir'at-i Mekke, i s t a n b u l
H . 1304, s . 2 0 2 - 2 0 3 .
24 - Q u ' a i q i ' a n : E s i n , Mecca. s . 35-37 , not 28 .
25 - K â ' b e n i n i b r a h i m t a r a f ı n d a n b i n a s ı h a k k ı n d a K u r '
a n d a o l m ı y a n k a d î m r i v a y e t l e r . T a b a r î , c i l d 1, s.
135. S a b r î , Mekke, s . 190
26 - V e y s î ( ö l ü m ü H . 1 0 3 7 / M . 1628) : F . İz , Eski Türk edebiyatında nazm, c i l d I , b ö l . I , İ s t a n b u l 1966, s .118
27 - E s i n , Mecca, s . 109-110, not 47 .
28 - B a k . not 19-
29 - Hacc kılavuza, D i y â n e t i ş l e r i y a y ı n l a r ı , i s t a n b u l
1964, s. 25, b ö l ü m 30 -32
3 0 - E s i n , Mecca, s. 134 -135 not 52.
31 - S i n a n p r o j e s i : T . Ö z , Kâ'benin tamiri, « A r k i t e k t » .
İ s t a n b u l 1947, not 16. S a b r î , Mekke, s. 16-20, 119,
221, 513-37, 6 7 0 - 7 2 , 711-S8, 832-99, 904-17, 1004-78 ,
1112, 1130.
32 - L u t f î : E s i n , Mecen, not 69. L u t f î h a k k ı n d a a r a ş -
d i r m a y l m e r h u m P r o i . R . M e r î ç ' i n e s e r l e r i n d e
y a p d ı m ve b a n a B a y N . S e v i n y o l g ö s t e r d i .
33 - E s i n , Mecca, s. 180, not 71.
A N A D O L U K I Z L A R I
i
T A N R I M GÜZELLERİ VERMİŞ KÖYÜME ÇİRKİNİ HİÇ Y O K T U R , GÜZEL S A Y I L M A Z Y O S M A L A R V A R İKEN DÜNYA NEYİME İNCE BELE, T A T L I SÖZE D O Y U L M A Z .
II
H A R M A N S O N U D O Ğ A R HEPSİNİN GÜNÜ KIŞ G E L M E D E N D A V U L Ç A L A R DÜĞÜNÜ GELİN O L S A BİLE HER GÖRDÜĞÜNÜ KALBİNDEM V U R U R , ÖLDÜRÜR K I Z L A R .
ZEVKLİ NAKIŞ, NAKIŞ, KİLİM İÇİNDE GÜLLER DEMET, DEMET, Y A N A R SAÇINDA GÜN O L U R BİR Y Ö R Ü K TÜRKMEN GÖÇÜNDE K E R V A N D A N K E R V A N I , K A L D I R I R K I Z L A R
KAÇARIM BİR Z A M A N A L I P BAŞIMI G U R B E T T E DE GELİR BULUR DÜŞÜMÜ SİZLERE VERDİĞİM ŞU GENÇ YAŞIMI A Ğ A R A N SAÇLARIM, BİLDİRİR K I Z L A R .
K I Z A R A N Y A N A K L A R BİRER N A R GİBİ G E R D A N H A L K A H A L K A P A R L A R K A R GİBİ A Ğ L A Y A N GÖZLERİ BİR PINAR GİBİ H A S R E T İ İÇİME D O L D U R U R K I Z L A R
Y.
S Ü S L E Y E N O N L A R D I R K Ö Y Y O L L A R I N I N A V R U Z , ÇİĞDEM DEREN, G Ö R ELLERİNİ T Ü R K Ü L E R S Ö Y L E Y E N KUŞ DİLLERİNİ D U Y A N L A R DERDİNDEN ÇILDIRIR K I Z L A R .
HER RENGİN B A H A R I A Ç A R FİSTANDA T A R L A D A , BAHÇEDE, B A Ğ D A , B O S T A N D A GÜN GELİR BENZİNİ ÂŞIK O S M A N ' D A SİZE B A K A B A K A S O L D U R U R K I Z L A R .
OSMAN SELİM DİNÇSOY
YİRMİBİR