EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO...

22
Toplum Bilimleri Dergisi Nurcan ŞIVKIN (*) EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO-SOSYAL BAKIŞ öz Aile, evlilik ve çocuk; psikoloji, sosyoloji, eğim ve ilahiyat alanlarının ortak araşrma konularından birisidir. Türkiye’de ve Ba’da yapılan çalışmalarda, genellikle evlilik uyumu, evlilik doyumu, eşler arası ileşimde problem çözme davranışları, etkili anne-baba olabilme sana ve ebeveynlerin çocuk psikoloji- si üzerindeki etkisi ele alınmaktadır. Ailenin sağlam temellere oturarak mutlu ve etkili bir şekilde fonksiyonel olabilmesi ise eşlerin aile olabilme doyumunu yakalamalarıyla mümkündür. Buna bağlı olarak çocuğun anne ve baba ileşi- mi üzerindeki etkisi oldukça önem kazanmaktadır. Kadın ve erkeğin trandan gerdiği çocuk sahibi olabilme isteği, modern dünyanın örüntüleri ile çelişe- bilmektedir. Sosyal bilimler alanında aile ile ilgili pek çok çalışma bulunmasına rağmen bu konuyla ilgili yapılmış alan araşrması bulunmamaktadır. Bu çalış- mada, çocuğun anne ve baba arasındaki ileşimin şekillenmesindeki rolü ve etkisi psikolojik bir bakışla araşrılacakr. anahtar kelimeler Aile, Eş, İleşim, Çocuk, © Toplum Bilimleri • Temmuz - Aralık • 8 (16) : 205-226

Transcript of EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO...

Page 1: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

ToplumBilimleriDergisi

Nurcan ŞIVKIN (*)

EŞLER ARASI İLETİŞİMDEÇOCUĞUN KONUMUNA

PSİKO-SOSYAL BAKIŞ

öz

Aile, evlilik ve çocuk; psikoloji, sosyoloji, eğitim ve ilahiyat alanlarının ortak araştırma konularından birisidir. Türkiye’de ve Batı’da yapılan çalışmalarda, genellikle evlilik uyumu, evlilik doyumu, eşler arası iletişimde problem çözme davranışları, etkili anne-baba olabilme sanatı ve ebeveynlerin çocuk psikoloji-si üzerindeki etkisi ele alınmaktadır. Ailenin sağlam temellere oturarak mutlu ve etkili bir şekilde fonksiyonel olabilmesi ise eşlerin aile olabilme doyumunu yakalamalarıyla mümkündür. Buna bağlı olarak çocuğun anne ve baba iletişi-mi üzerindeki etkisi oldukça önem kazanmaktadır. Kadın ve erkeğin fıtratından getirdiği çocuk sahibi olabilme isteği, modern dünyanın örüntüleri ile çelişe-bilmektedir. Sosyal bilimler alanında aile ile ilgili pek çok çalışma bulunmasına rağmen bu konuyla ilgili yapılmış alan araştırması bulunmamaktadır. Bu çalış-mada, çocuğun anne ve baba arasındaki iletişimin şekillenmesindeki rolü ve etkisi psikolojik bir bakışla araştırılacaktır.

anahtar kelimeler

Aile, Eş, İletişim, Çocuk,

© Toplum Bilimleri • Temmuz - Aralık • 8 (16) : 205-226

Page 2: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Toplum Bilimleri • Temmuz 2014 • 8 (16)206

abstract

Pyscho-Social Seeing to Stuation of Child at Communication Between Partners

Family, marriage and child; sociology is one of the education theology fields associate research subjects. In Turkey and west, doing research, generally being deal with marriage harmony, marriage satifaction solving matter of behaviours at communication between partners, effects of mature over the child Psychology. It is possible with catching marriage harmony In order to be happy fammily. According to that. İt gains importance that the effects of child over the communication between father and mother. The desire having a child of man and woman which come from nature, contraticts with modern world.

Altough there are a lot of studies abart family on social sciences, there is no research about this area. In this research. The role and the effect of the child while shopping the communication between mother and father will be searched in a phisicholojical way.

keywords

Family, Partner, Communication, Children.

Girişİletişim; bilginin, semboller, işaretler, davranışlar, mimikler, vb. şeklinde bir

yerden başka bir yere aktarılmasıdır (Budak, 2001: 394). İletişimi, “duygu, dü-şünce ve becerilerin sözler ve diğer sembollerle aktarılması süreci” olarak ta-nımlamak mümkün olduğu gibi “bizim başkalarını anlamamıza, başkalarının da bizi anlamalarına yarayan süreçtir” şeklinde tanımlamakta mümkündür (Cebe-ci, 2003: 28). İletişim, kişilerin birbirlerine bilinçli ve ya bilinçsiz olarak iletmek istedikleri duygu ve düşünceleri aktardıkları bir süreçtir (Yavuzer, 2007: 11).

İnsanın çevresi ile kuracağı iletişim, kendi içinde başlar ve toplumsal var-lık olan insanoğlunun yaşantısının kaçınılmaz bir boyutunu oluşturur. İletişim-de temel ilke “kabul etme”dir. Başkalarını oldukları gibi kabul etmek, ilişkileri kuvvetlendirmede önemli bir etkendir. Birey, karşısındaki kişiye gerekli anlayışı gösterip, hoş görülü bir ortam sağlarsa, onun kendini güven içinde hissedip, kendine özgü davranışlar sergilemesine fırsat verir (Cüceloğlu, 1999: 12). Ba-şarılı bir iletişim kuran kişiler; kendisine güvenen, saygılı, işbirliği ve paylaşma-ya istekli, kendisinin ve başkalarının sorunlarına dönük çözüm arayıcı kişilerdir (Bilen, 2009: 20).

İletişimin en önemli öğesi empati kurabilmektir. Empati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye çalışmaktır. Buna bağlı olarak başarılı bir ileti-şimin önemli bir koşulu ise kişiler arasında amaç birliğinin sağlanması ve mesa-

Page 3: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Eşler Arası İletişimde Çocuğun Konumuna Psiko-Sosyal Bakış 207

jın gideceği kişiyi tanımak, onun kişilik yapısına uygun düşen bilgi ve gönderme yöntemini belirlemektir. İlişkilerin olumlu ve dengeli olması iletişimin sürekli, sabırlı ve karşılıklı olmasını gerektirir (Hökelekli, 2009: 7).

Biyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan farklı kişilik örüntülerine sahip iki kişi-nin bir araya gelmesiyle meydana gelen evlilik kurumu, iletişimin sağlıklı bir şe-kilde gerçekleştirilmesine belki de en çok ihtiyaç duyulan alandır. Bu durum ise, iletişim unsurlarının doğru bir şekilde uygulanabilmesini aileye bakan yönüyle vazgeçilmez kılmaktadır. Buna bağlı olarak, evlilik kurumu olarak karşımıza çı-kan aile, kültür numunesi olarak sosyal bilimler açısından gün geçtikçe önemi artan bir alanı teşkil etmektedir. Toplumsal yapılanmada ve tüm unsurlarıyla bu yapının sürekliliğinin sağlanmasında, ailenin baskın bir rol üstlendiği, bilinen bir gerçektir (Bradhsav, 1995: 43).

Özellikle Batı’da, genelde aile özelde ise evlilik sorunlarının hızla artma-sı, aile problemlerinin toplumsal yapıyı etkilemeye başlaması, çözüm bulma arayışları temelinde evlilik ilişkisiyle ilgili araştırmaları hızlandırmıştır. İnsanlar arası iletişimde, iletişim sürecini belirleyen temel konu olan iletişim kurma bi-çimleri, sürekli ve yakın bir ilişki olması sebebiyle eşler arası iletişim bağlamın-da incelenmeye başlanmıştır. Araştırma bulguları eğitim bilimlerinde yansıma imkânı bulmuş, aile ve evlilik eğitimi büyük ölçüde müstakil bir alan olarak varlık göstermeye başlamıştır. Bu bağlamda eşler arası ilişkilerde gerek iletişim kurma biçimleri, gerekse iletişim konuları bakımından bazı açıklama modelleri ortaya çıkmıştır.

Çağdaş psikoloji kuramlarının çoğu (bilişsel gelişim kuramı, toplumsal öğ-renme kuramı vb.) çocuğu etkin bir varlık olarak görür. Bunun anlamı, çocuğun hem kendi gelişimine katkıda bulunması hem de çevresini etkileyecek güçte olmasıdır. Başka bir deyişle çocuk, etkin ve kendi kendini düzenleyen bir orga-nizma olmakla birlikte tarihsel ve toplumsal koşullarında bir ürünü olmaktadır. Çocuk yalnızca evrensel yasaların değil, yerel koşulların ve onlarla etkileşimin de bir sonucudur. Bu yaklaşım, eskiden sadece gelişim psikolojisinin, inceleme konusu olan çocuğun gelişimini, artık kültürel ve kültürler arası psikolojinin, ço-cuk sosyolojisinin, çocuk etnolojisinin ve çocukluğun tarihinin de ele alınmasını sağlamaktadır (Onur, 2007: 153).

Kağıtçıbaşı ve Bery (1989), kültürlerarası psikolojinin uğraş alanları içinde “gelişim psikolojisi ve çocuk yetiştirmeyi de belirtmektedir. Bu bağlamda, Su-per ve Harkness’in “gelişimsel yuva” (developmental niche) kavramı, Dasen’in “anababa psikoloji” (parental psyhology) yaklaşımı, Rogoff’un bilişsel gelişimde öngördüğü “çıraklık” (appreticeship) kavramı, Vygotsky’nin “yakınsak gelişim alanı” (zone of proximal development) kavramı sayılabilir. Bütün bu yeni yakla-şımlar ve kavramlar çocuğun gelişiminde toplumsal ve kültürel çevrenin, çocuk

Page 4: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Toplum Bilimleri • Temmuz 2014 • 8 (16)208

ile çevre arasındaki etkileşimin önemini genel bir ilke olarak kabul ederler, do-layısıyla yerel koşulları vurgularlar (Kağıtçıbaşı, 1991: 250).

Çocuk, Hz. Âdem’den bu yana en büyük insanlık gerçeği ve evrensel var-lıktır. Çocuk ile aile arasında etkileşim söz konusudur ve çocuk en önemli yeri aile içinde edinmektedir. Çocuklara ana-babalar tarafından atfedilen değerler; ekonomik, psikolojik ve sosyal olmak üzere üç değer tipinde gruplanmıştır. Me-deniyet geleneğimizde çocuk; sosyal, manevi ve düşünce üçgeni içinde değer-lendirilir. Çocuk Allah’ın emanetidir. İslâm’a göre çocuk, insan neslinin devam etmesini sağlayan ve ölümlü insanın ölümsüzleşme tutkusunu kısmen gerçek-leştiren şeydir. Aynı zamanda çocuk; anne baba için fitne, yani sınav aracıdır. Bazı insanlar için çocuk, dert, tasa ve pişmanlık iken bazı insanlar için ise dün-yadaki cennetidir (Akpınar, 2010: 252).

I. Araştırmanın AmacıÇocuğa atfedilen değerde kırılmalar olmakla beraber çocuk, bu yüzyılın sonun-da yükselen bir değerdir. Bu çalışmanın amacı; toplumun yapı taşı ve aile kuru-munun oluşmasındaki temel faktör olan anne ve baba, arasındaki iletişiminin şekillenmesinde çocuğun rolünü ve etkisini araştırmaktır. Buradan hareketle çocuk sahibi olmanın eşler üzerindeki psiko-sosyal yansımasını tespit etmeye çalışmaktır.

II. Evren ve ÖrneklemAraştırmanın genel evreni Türkiye’deki evli çiftlerdir. Çalışma evreni, Sakarya ve İstanbul’daki evli ve çocuk sahibi olan çiftlerdir. Farklı yaş, öğrenim duru-mu, ekonomik düzey, bağlı oldukları coğrafi bölge, farklı sayıda çocuk sahibi olan eşler, değişik demografik özellikler taşımaları, örneklemin seçilmesindeki amaçlardan biridir. Diğer bir amaç ise iletişim, aile ve çocuk sahibi olma, yönle-rinden diğer evrene örneklik edebilecek bir grubun dindarlık düzeyini ve çocuk sahibi olmanın eşler üzerindeki etkisini tecrübe etmiş bir grubun seçilmesidir. Araştırma, 119 kadın ve 96 erkek olmak üzere toplam 215 kişi üzerinde gerçek-leştirilmiştir.

III. Veri Toplama Araçları ve YöntemAraştırma için kullanılan temel teknik, anket tekniğidir. Ancak araştırmanın ko-nusu itibariyle çocuklu eşlerde konuya dair çeşitli görüşme ve mülakatlar yapıl-mış, değerlendirme sırasında bu görüşmelerden istifade edilmiştir.

Örnekleme uygulanan anket formu üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde katılımcıların demografik özellikleri tespit edilmeye çalışılmış, ikinci bölümde katılımcıların dindarlık düzeylerini ölçmek için “dindarlık ölçeği” uy-

Page 5: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Eşler Arası İletişimde Çocuğun Konumuna Psiko-Sosyal Bakış 209

gulanmış, son bölüm ise çocuğun anne baba arasındaki iletişimin şekillenme-sindeki rolünü belirlemek amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilmiştir.

Değerlendirmeye alınan anketlerden elde edilen bilgilerin istatistiksel iş-lemleri SSPS (Statical Package For Social Seciences) bilgisayar programı aracılığı ile yapılmıştır. Öncelikle verilerin frekans dağılımlarına bakılmış, daha sonra chi square ve t-testi analizleri yapılarak sonuçlar tahlil ediliştir. Anlamlılık düzeyi *0,05 (p<0,05)’tir.

IV. Tarihte ve Modern Dünyada Çocuğa Atfedilen Değer Çocukluğun tarihi son yıllarda gündeme gelmiş yeni bir alandır. Batıda bu alan-da çalışma yapan ilk olarak Philipe Ariés’tir. Ariés, Fransız bir nüfus bilimcidir. Ariés’le 1960’ta başlayan araştırmalar, daha sonra ABD ve İngiltere’de hızla gelişmiştir. Ariés, çocukluk düşüncesiyle aile düşüncesi arasında bağlantı kur-muştur. Çağdaş aile üzerinde çalışırken, çocukluğun incelenmeden ailenin an-laşılmayacağını fark ederek araştırmalarını çocukluk üzerinde yoğunlaştırmıştır (Onur, 2007: 147).

Ariés’e göre, çocukluğun keşfi süreci 13.yy.da başlamış, bunun iz dönü-şümleri 15. Ve 16.yy.ların sanat tarihinde görülebilmişti. Ortaçağ Fransız top-lumunda çocuk imgesiyle ilgilenilmemekte ve çocukluğun hemen bitiveren, çabucak unutulan bir geçiş evresi olarak algılandığı görülmektedir. Modern çocukluk kavramı, burjuvazi ve aristokrasiye has bir olgu olarak öncelikle erkek çocukları kapsamaktadır. Ariés, çocukluk kavramının iki değişik boyutta geliş-tiğini gözlemlemiştir. Burjuva ailesi çerçevesinde çocuk, sevilip okşanacak bir varlık olarak düşünülüyordu. Diğer boyutsa aile dışı çevrede gelişen boyuttur. Bazı din adamları, hukukçular ve ahlakçılar, disiplinli ve akılcı davranış geliştir-me gayesiyle çocuklarla ilgileniyorlardı (Tan, 1994: 18).

Ortaçağda rahiplere özgü bir yer olan okul, çocukluktan yetişkinliğe geçişin yeri haline geliyordu. Ancak Hıristiyanlık anlayışına göre çocuk, günah ürünü olarak kabul ediliyordu. Anne-babaların görevi çocuğu bu günahtan ve cehen-nemden kurtarmaktı. Modern çağın okul anlatışı daha sıkı bir disiplin içeriyor-du. Bu disiplin anlayışı daha uzun süre okula gitmeyi gerektiriyordu. Böylelikle çocukluğun süresi uzatılmış oluyordu. 18.yy.’dan sonra sağlıkta yaşanan geliş-melerle birlikte çocuk ailenin merkezindeki yerini almıştır. Yetişkinliğe geçişte alıştırma süreçleri niteliğindeki eğitim aşamaları çocuğu sınıflara ayırmaktadır. Bu şekilde çocukluk, özel ve biricik kategori olarak algılanmaya başlanmıştır (Onur, 2007: 151).

Çocukluğun yeniden kurgulanmasına paralel olarak aile içinde ebeveyn-lerle çocuklar arasındaki ilişki, yeniden yapılandırılmıştır. Çocuğu aile sistemi-nin merkezi figürü olarak ortaya çıkaran tarihsel süreç, ebeveynler arasındaki

Page 6: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Toplum Bilimleri • Temmuz 2014 • 8 (16)210

işbölümünü ya da hak ve yükümlülüklerin dağılımını yeniden belirleyen fark-lı özellikler oluşturmuştur. Geleneksel toplumsal yapılarda toplumsal yaşam, ekonomik, siyasal ve sosyal süreçlerin birbirinden net olarak ayrışmadığı girift bir yapı arz ediyordu. Geleneksel ataerkil rejimler olarak sınıflandırılan bu ya-pılarda evlilik, emeğin organizasyonunu stabilize etmeye ve toplumsal yeniden üretimi gerçekleştirmeye yönelik olarak gerçekleştirilen rasyonel bir olaydı. Bu aile tipindeki temel ve merkezi rol, baba tarafından üstlenilmişti. Tipik bir baba profili ise mesafeli ve katı tutumluydu. Çocukluk tasarımının olmadığı bu dün-yada, çocuk eğitiminin duygusal ve iletişimsel becerilerin geliştirilmesine ilişkin bir pratik değildi. Çocuk bakımı da bu yüzden özel bilgi gerektirmeyen bir uğraş-tı ve ailenin yaşlı üyeleri tarafından üstlenilmişti (Aytaç, 2007: 88).

Aile, toplumda cereyan eden sosyo-ekonomik ve kültürel değişmelerden etkilenen bir kurumdur. Toplumsal yapıdaki değişimlere bağlı olarak ailenin yaşam alanının, aynı zamanda maddi üretimin gerçekleştiği bir alan olmaktan çıktığı görülmektedir (Kağıtçıbaşı, 1991: 227). Çocuğun eğitilmesi, ve ilgi göste-rilmesi gereken bir varlık olarak ortaya çıkması, çocukluk süresinin uzamasına koşut olarak küçüklerin aile içinde geçirdikleri zamanın artması ve erkeklerin ev içindeki yaşam üzerinde doğrudan denetim kurdukları sürenin kısalması modern anneliği tarihsel olarak olanaklı kılan koşullar olmuştur. Anne-çocuk ilişkisinin tarihsel gelişimi düz bir çizgi izlememiştir. Bugün bilinen anlamıyla anne çocuk bağı, öncelikle yüksek sınıflar içinde ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda anneliğin oluşumu toplumsal hiyerarşi bakımından dikey, tarihsel gelişim açı-sında yatay bir dalgalanma eğilimi göstermiştir.

Annelik statüsünü stabilize eden en önemli gelişme, çocukluğun toplum-sal tarih ve gelişim ile ilişkili statüsünün saptanmasıyla olmuştur. Aydınlanma fikrinin temelinde ilerleme inancı vardır. Tarihsel ilerleme inancı, bugünün geç-mişten daha iyi olduğu geleceğin ise daha iyi olacağı algısını ima etmektedir. Bu düşünce yaşlılığın değil, gelecek nesillere bağlantı olan çocukluğun değerini artıran bir inançtır. Çocukluğun kazandığı bu tarihsel anlama göre, çocuk ilerle-menin kendisidir (Aytaç, 2007: 90).

Çocuğu yeni bir toplumsal kategori olarak kavramlaştıran modern çocuk-luk teorisi, Rönesans’ın “en insancıl tasarımı” kabul edilse de bugün iddiasını kaybetmiştir. Hem yön hem de uygarlık ekseni olarak modern batı uygarlığına ait çocuk paradigması, yapay bir çocukluk kurgusuna dönüşmüştür.

Engels, tek eşli evliliğe karşı çıktığı “Ailenin ve Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” başlıklı incelemesinde sosyalist düzende ailenin geçireceği değişimi şöyle tasvir eder: “Üretim araçlarının ortak mülkiyete geçmesiyle birlikte te-kil aile toplumun iktisadi birimi olmaktan çıkar. Özel ev ekonomisi, toplumsal bir sanayi haline dönüşür. Çocukların bakımı ve eğitimi kamu işi haline gelir;

Page 7: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Eşler Arası İletişimde Çocuğun Konumuna Psiko-Sosyal Bakış 211

toplum ister evlilik içi isterse evlilik dışı olsun, bütün çocukların eşit bir şekilde bakımını üstlenir (Aktaş, 1992: 169).

Her medeniyet dairesinde farklı çocukluğun yaşandığı medeniyetler tarihi-nin bir gerçeğidir. Çocukluğun anlamının bilinemeyişi çocukluğun sorunu değil, yetişkin kimliğine göre belirlenmiş zihniyet sorunudur. Geçmiş çocukluk hak-kında bilginin sınırlı olmasının nedeni çocukların küçük yaşlardan itibaren ye-tişkin kimliği alarak çocukluktan uzaklaşmalarıdır. Çocukluk yaşının uzamasında rol oynayan ilk kurum okuldur. Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğine kadar devam eden bu süreç, modern iletişim sayesinde çocuk ve yetişkini tekrar birbirine yaklaştırmıştır. Çocuk, hızla yetişkinler dünyasına karışırken, yetişkin de çocuk-laşmaktadır (Şirin, 2006: 68).

Bugün kullandığımız çocuk dili, batı kaynaklı çocuk bilgisine dayalı bir dildir. Batı kaynaklı çocuk dili, toplumsal gerçekliğimize uygun düşmemektedir. Mo-dern çocuk tasarımının dili, evrensel çocuk dili’nden ziyade Batı dünyasının ve uygarlığının kültürel kodları ile kültürel algılamasına göre biçimlenmiştir. Buna bağlı olarak çocuk kavramlaştırmasına yönelik köklü ve ciddi geleneksel çocuk-luk ile modern çocukluk bilgisini bağdaştırma dengesi kurulurken modern ço-cukluk algısıyla hareket edilmektedir. Çocuk alanında bilgi üretimi ancak çocuk kavramlaştırması sonucunda mümkün olabilir. (Şirin,1999: 10).

Çocuk Hz. Adem’den bu yana en büyük insanlık gerçeği ve evrensel varlık-tır. Çocuk aynı zamanda toplumun temelidir. Çocuk ve aile arasında etkileşim söz konusudur. Çocuk, en önemli yeri aile içinde edinmektedir (Alptekin, 1968: 7). Kadın ve erkeğin meşru olarak bir araya gelmesine ve birlikteliğin çocuklarla geleceğe taşınmasına imkân veren tek düzenek aile hayatıdır. Bu düzenekte geçerli olan rol-davranışlar kuşaktan kuşağa aktarılan toplumsal kalıp yargı ve cinsiyet rolleriyle sağlanmaktadır. Toplumun yapısı ve işleyiş şekli de böyle bir düzeneği belirler ve destekler. Bu anlamda ailede ki rol-davranış biçimi de kül-türel olmaktadır. Bu açıdan geleneksel toplum yapısıyla sosyal işleyiş arasında paralellik bulunmaktadır. Toplumsal uyum, kişi ve ailenin mutluluğu, beklen-tileri çerçevesinde şekillenirken davranışlardaki başarı da bu konuda etkili ol-maktadır. Günümüz modern toplumunda gündelik yaşam ve hayat tarzı gele-nekselden farklı olarak kurgulanmaktadır (Meriç, 2004: 187).

Aile dinamikleri ve zaman içindeki değişimi ile toplumsal değişimi anlama-yı kolaylaştırmak için çocuğun değeri araştırması önem taşımaktadır. Çocuğun değeri araştırması 1970 ve 2000’lerde olmak üzere iki aşamada gerçekleştiril-miştir. 1970’lerde yapılan araştırma 20,000’den fazla evli kişi üzerinde değişik ülkelerde psikolog, ekonomist ve nüfusbilimciler tarafından gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de ise örneklem sayısı 2300 kişidir (Kağıtçıbaşı, 2010: 170).

Çocuklara ana babalar tarafından atfedilen değerler; ekonomik, psikolo-jik ve sosyal olmak üzere üç değer tipinde gruplanmıştır. Ekonomik değerler

Page 8: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Toplum Bilimleri • Temmuz 2014 • 8 (16)212

temelde çocukların, hem küçükken hem de yetişkin olduklarında sağladıkları maddi yararlar dayanır. Burada en önemli faktör, yetişkin evladın yaşlı ana ba-baya sağladığı yaşlılık güvencesidir. Psikolojik değerler çocuğun ana babasına verdiği mutluluk, gurur, sevgi ve birliktelik gibi doyumlarla ilgilidir. Çocukların sosyal değeri ise evli yetişkinlerin çocuk sahibi olduklarında kazandıkları genel sosyal kabul ile alakalıdır. Aile isminin ya da sülalenin devamı özellikle erkek çocuk sahibi olanın getirdiği sosyal bir değerdir.

Bu üç ana değer türünden, ekonomik, psikolojik değerler ve özellikle erkek çocuk tercihi sonuç değişkenleriyle farklı ilişkiler gösteriyordu. Özellikle, ekono-mik çocuk değeri ve yaşlılık güvencesi daha az gelişmiş ülkelerde ve ülkelerin kırsal, daha az gelişmiş bölgelerinde önemli bulundu. Bunun nedeni, fakirliğin yoğun olduğu ve sosyal güvenlik sistemlerinin olmadığı ortamlarda, çocukların aileye ekonomik katkısının çok önemli olmasıdır (Küçükkurt, 1990: 91).

Çocukların psikolojik değerinin, refah düzeyi yüksek olan yerlerde ve kent-sel yaşam koşullarında daha belirgin olduğu görülmüştür. Bunun nedeni, ço-cukların aileye ekonomik katkısının olmamasıdır. Tam tersine çocuk, oldukça masraflıdırlar. Göreceli olarak, çocukların psikolojik değeri, çocuk sahibi olmak-ta önemli bir neden olarak ortaya çıkar. Çocuklara atfedilen değerler ve aile ve toplumdaki yerleri farklılıklar göstermektedir. Bu farklılığın önemli bir boyutu kırsal-kentsel ve sosyoekonomik farklardır; kısaca, toplumsal ve sosyoekono-mik anlamda gelişim düzeyidir.

Çocuğun ekonomik değeri, çocuk sayısıyla da ilgilidir. Türkiye’de ailedeki çocuk sayısının psikolojik değeriyle ters, ekonomik değeriyle doğru orantılı ol-duğu saptanmıştır. Çünkü çocukların maddi katkıları birbirine eklenebilir, fakat çocuğun ana babaya sevgi vermek vb. psikolojik değeri aynı şekilde çocuk sayı-sıyla biriken bir değer değildir. Türkiye’deki çocuğun değeri araştırmasında iki çocuk sahibi olan kadınlardan, çocuğun ekonomik değerini vurgulayanlar daha fazla çocuk isterken, psikolojik değerini vurgulayanlar başka çocuk istemedikle-rini söylemişlerdir. Bu durum diğer bazı ülkelerde de aynı doğrultuda çıkmıştır Kağıtçıbaşı, 2010: 173).

İkinci olarak Türkiye’de çocuğun değeri araştırması 2003’te gerçekleştiril-miştir. Toplam 1025 katılımcıyı içermektedir. 2003’te yapılan araştırmada en dikkate değer bulgu, çocukların ekonomik değerindeki düşüş ve psikolojik de-ğerindeki keskin yükseliştir. 1975 ve 2003’teki çocuk sahibi olma istekleri kar-şılaştırılınca; çocuk sahibi olma nedenleri olarak öne sürülen neşe, zevk, sevgi gibi değerler ikinci araştırmada daha ön plana çıkmıştır. Buna karşılık, çocuğun yaşlılık güvencesi yararı ve diğer maddi yararları, erkek çocuk sahibi olma isteği çocuk sahibi olmada önemsizleşmiştir. 2003’te çocuklarda daha az ekonomik yardım beklenmektedir (Kağıtçıbaşı, 2010: 190).

Page 9: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Eşler Arası İletişimde Çocuğun Konumuna Psiko-Sosyal Bakış 213

Çocuğun değeri araştırmasında, yapılan ikinci çalışmada katılımcıların eği-tim düzeyleri ilkine göre daha yüksektir. 1975 annelerin ortalama eğitimi üç yılken, 2003 annelerinin ortalaması dokuz buçuk yıldır. Bu araştırmaya göre, çocuklardan beklenen özellikler değerlendirildiğinde 1975 annelerinde “ita-at” (iyi bir insan olmak) en önemli özellikken 2003’te özellikle kentli kesimde bağımsızlık ve kendine güven vurgulanmıştır. Çocuğun cinsiyeti tercihinde ise birinci araştırmada %84 erkek çocuk tercihi ve %16 kız çocuk tercihi görülmüş-ken, 2003’teki araştırmada %41.1 erkek ve %58.9 kız çocuk tercihi görülmüştür. Doğurganlık tutumları değerlendirildiği zaman ikinci araştırmaya katılanlar, bi-rinci araştırmaya katılanlara göre; daha az, istenen, ideal çocuk sayısına sahiptir (Kağıtçıbaşı, 2010: 193). Bu dikkat çekici farklılıklar önemli zamansal ve sosyal değişiklikleri yansıtmakta ve ailede yaşanan değişimi ortaya koymaktadır.

Medeniyet geleneğimizde çocuk; sosyal, manevi ve düşünce üçgeni için-de değerlendirilir. Çocuk Allah’ın emanetidir. Çocuğu iki dünya anlayışına göre yetiştirmek esastır. Ahlâk, irade, vicdan ve adalet duygusunun gelişimine odak-lanarak çocuk merkezli eğitim ortaya konulmalıdır. Çocuğun temel hakkı, çocuk olmaktır.

V. Bulgular1. Araştırmaya Katılanlar ve NitelikleriAraştırma için kullanılan temel teknik ankettir. Katılımcılara yönelttiğimiz soru-larda cinsiyet, yaş, nereli olduğu, hayatının çoğunu nerede geçirdiği, gelir du-rumu, eğitim durumu, gibi demografik özellikler tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırmada katılımcıların; kaç yıllık evli olduğu, kaç çocuğu olduğu, evlendik-ten ne kadar zaman sonra çocuk sahibi olduğunu ifade eden değişkenler, eşler arasındaki iletişimde çocuğun rolü ve katkısı açısından diğer değişkenlerle kar-şılaştırılarak sonuçlar analiz edilmeye çalışılmıştır.

Katılımcıların Cinsiyete Göre Dağılımı: Araştırma 215 katılımcı üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma bulgularına göre; katılımcıların % 55,3’ünü (119 kişi) kadınlar, % 44,7’sini (96 kişi) erkekler oluşturmaktadır.

Katılımcıların Yaş Dağılımı: Örneklem grubunun yaş dağılımlarına göre oranları, 18-30 yaş grubu % 14,9 (32 kişi); 31-55 yaş grubu % 75,3 (162 kişi); 55 ve üzeri yaş grubu ise % 9,8(21 kişi)’dir. Katılımcıların çoğunluğunu, orta ye-tişkin gurubu oluşturmaktadır. Orta yetişkinlik dönemi, evlilik ve çocuk sahibi olunmasında aktif dönem olması yönüyle önem taşımaktadır.

Katılımcıların Coğrafi Bölgelere Göre Dağılımı: Katılımcıların Coğrafi Bölge-lere göre konumları incelendiğinde, Marmara Bölgesi % 66,0; Ege Bölgesi %3,7; İç Anadolu Bölgesi %14,0; Doğu Anadolu Bölgesi % 4,2; Güneydoğu Anadolu Bölgesi % ,9; Karadeniz Bölgesi % 7,4’lük bir dağılım göstermektedir.

Page 10: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Toplum Bilimleri • Temmuz 2014 • 8 (16)214

Katılımcıların Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı: Araştırma bulgularına göre, eğitim düzeyleri şu şekilde dağılım göstermektedir: İlkokul mezunları % 26,5; ortaokul mezunları %12,1; lise mezunları % 23,3; üniversite mezunu % 35,3; okuryazar %,5; diğer %2,3’tür. Araştırmamıza katılanlar içerisinde ağırlıklı grup eğitim seviyesi yüksek olanlardır.

Katılımcıların Gelir Durumuna Göre Dağılımı: Örneklem gurubunun gelir düzeyi; “çok iyi” olanların oranı % 1,9; gelir düzeyi “iyi” olanların oranı % 45,1; gelir düzeyi “orta” olanların oranı % 48,4; gelir düzeyi “düşük” olanların oranı % 4,7’dir.

Katılımcıların Evlilik yıllarına Göre Dağılımı: Ankete katılan bir yıllık evliler % 4,7; 2-5 yıllık evliler % 7,9; 6-10 yıllık evliler % 22,3; 11-15 yıllık evliler % 19,1; 16-20 yıllık evliler % 21,4; 21 yıl veya daha fazla yıl evli olanlar % 24,7’dir.

Katılımcıların Sahip Oldukları Çocuk Sayısına Göre Dağılımı: Örneklem gru-bunun sahip oldukları çocuk sayısına göre dağılımı şu şekildedir: Bir çocuğu olanların oranı % 21,4; iki çocuğu olanların oranı % 47,4, üç çocuğu olanların oranı % 21,4; dört çocuğu olanların oranı % 7,4; dörtten fazla çocuğu olanların oranı % 2,3’tür. Katılımcılarımızın çoğu iki çocukludur. Bu veri İbrahimoğlu’nun 320 kişi üzerinde yapmış olduğu, aile ve çocuk sahibi olmak konulu çalışmasıyla örtüşmektedir (İbrahimoğlu, 2010: 209). Bu durum, günümüzde çocuğun işgü-cü değerinin değişerek psikolojik değerinin arttığını düşündürmektedir.

Katılımcıların Evlendikten Sonra Çocuk Sahibi Olma Sürelerine Göre Dağı-lımı: Araştırma verilerine göre, ankete katılan katılımcıların evlendikten sonra çocuk sahibi olma zamanları incelendiğinde şu bulgular elde edilmiştir. Evlen-dikten bir yıl sonra çocuğu olanların oranı % 47,9; iki yıl içinde çocuk sahibi olanların oranı % 32,6; dört yıl içinde çocuk sahibi olanların oranı % 11,2; dört veya sekiz yıl içinde çocuk sahibi olanların oranı % 4,7; sekiz veya on bir yıl içinde çocuk sahibi olanların oranı % 1,9; on bir yıl ve daha sonra çocuk sahi-bi olanların oranı % 1,9’dur. Elde edilen veriler, katılımcılarımızın % 80,5’inin evlendikten sonra iki yıl içerisinde çocuk sahibi olduklarını göstermektedir. Bu durum bize, eşler tarafından çocuğun evliliği tamamlayıcı bir unsur olarak gö-rüldüğünü düşündürmektedir.

2. Katılımcıların Dindarlık Düzeyleri ile ilgili Bulgular ve Yorumlar

DindarlıkN Minimum Maximum Ortalama

215 2,50 4,00 3,7651

Page 11: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Eşler Arası İletişimde Çocuğun Konumuna Psiko-Sosyal Bakış 215

Araştırmaya katılan katılımcıların dindarlık ortalama puanı 3,76’dır. Bulgu-lara göre katılımcıların dindarlık düzeyleri yüksektir.

Orta yaş yetişkinlik dönemi, kişiler için genel olarak dini değerler önem kazanmaya başlar. Daha önceki yaşlarda ilgi ve tatmin konusu olan şeylerin giderek kişinin hayatında önem ve etkisini yitirmesi ve ilgi alanının daralması sonucunda, artık hâkimiyetini kaybeden ilgilerin yerini almak üzere din, orta yaşlıların hayatını doldurur (Hökelekli, 2001: 285). Ayrıca araştırmada Katılım-cıların Cinsiyet Dağılımlarına Göre Dindarlık Düzeyleri t-testi sonuçları da ince-lenmiş ve şu veriler elde edilmiştir:

Cinsiyet N M S.S P

Kadın 119 3,7899 ,20612,452

Erkek 96 3,7344 ,23738

Cinsiyete göre dindarlık düzeyinde anlamlı bir farklılık olmasa da kadınla-rın aldıkları ortalama puan (M=3,78) erkeklere göre daha yüksektir.

Kültürlenme ve toplumsallaşma süreçlerine bağlı olarak, kadın ve erkek-ler, ayrı toplumsal konumları, sosyalleşme biçimleri, kültürel değerleri ile farklı dindarlık tiplerini temsil eden failler olarak karşımıza çıkmaktadır (Kaya, 1998: 134).

Kadınların bireysel ibadetlere ilave olarak, dinî sohbet, mevlit ve ramazan ayı süresince gerçekleştirilen mukabele gibi toplu dinî pratikler erkekler oranla daha fazla yöneldikleri görülmektedir (İlkay, 2013: 26).

3. Eşler Arası İletişimde Çocuğun KonumuAraştırmada evli çiftlerin çocuk sahibi olma isteği, önem verme derecesi yö-nüyle sevgi, iyi bir iş, iyi bir ev, para faktörleriyle karşılaştırılmıştır. Katılımcıların gelir durumuna göre aile ortamının mutluluğu için en fazla önem verdikleri fak-töre göre dağılımında şu bulgular elde edilmiştir: Ankete katılan katılımcılardan düşük gelire sahip olanların % 80’i sevgiyi seçerken %10’u çocuğu tercih etmiş-tir. Gelir durumu orta halli olanların % 88,5’i sevgiyi seçerken % 6,7’si çocuk % 1,9’ u iyi bir işi ve %1,9’u evi % 1’i ise parayı tercih etmiştir. Gelir durumu iyi olanların % 88,1’i sevgiyi tercih ederken % 5’i çocuk cevabını seçerken % 5’lik bir dilim iyi bir iş % 2 ise parayı tercih etmiştir.

Katılımcılarımızın aile ortamının mutluluğu için en önemli gördükleri fak-tör sevgidir. Yapılan ki kare testinde anlamlı bir farklılık görülmemiştir. Bu veri bize hangi gelir gurubuna ait olursa olsun insan için en vazgeçilmez faktörün

Page 12: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Toplum Bilimleri • Temmuz 2014 • 8 (16)216

sevgi olduğunu göstermektedir. Evlilikteki sıkıntıları hatta çocuk sahibi olama-ma sıkıntısını dahi eşler arasında tölare edebilecek en kuvvetli unsur sevgidir.

Katılımcıların Çocuk Sahibi Olmak İstemesinin Nedenlerine Dair GörüşleriKatılımcılarımıza “insanoğlu neden çocuk sahibi olmak ister?” şeklinde açık uçlu soru yöneltilmiştir. Araştırma verilerine göre katılımcıların çocuk sahibi ol-mak istemesinin nedenleri farklılık arz etmektedir. Katılımcılarımızdan 60 kişi neslin devam etmesi için çocuk sahibi olmak istediğini ifade etmektedir. 19 kişi hayırlı bir nesil yetiştirerek İslamiyet’in yayılmasına katkıda bulunmak aynı zamanda Sünnet’e uymak için çocuk sahibi olmak gerektiğini ifade etmiştir. 9 kişi Allah’a iyi bir kul yetiştirmeye vesile olmak için insanoğlunun çocuk sahibi olmak istediğini söylemiştir. 38 kişi “ailenin devamını ve mutluluğunu tamam-lamak ve güzel bir aile kurabilmek için çocuk sahibi olunması gerekir.” şeklinde ifade etmektedir. Katılımcılarımızdan 10 kişi çocuk sahibi olmanın eşler arası bağı sağlamlaştırdığını ve çocuk sahibi olmanın eşlerin sevgisinin meyvesi oldu-ğunu belirtmiştir. 14 kişi çocuğun neşe ve huzur kaynağı olduğunu ifade etmek-tedir. 9 kişi ise ailenin büyümesi için çocuk sahibi olmak istediğini belirtmiştir. 17 kişi çocuk isteğinin fıtrattan gelen bir istek olduğunu ifade ederken 2 kişi ise kendinden bir parça görmek için çocuk sahibi olduğunu ifade etmektedir. Katılımcılarımızdan 12 kişi çocuk sevgisini tadarak anne baba olmanın anlamı-nı yaşamak için çocuk sahibi olmak istediğini söylemiştir. 7 kişi çocuk sahibi olmak Allah’ın anne babaya vermiş olduğu en güzel nimet ve hediye şeklinde açıklamıştır. Yaşlılıkta yalnız kalmamak ve evlattan fayda görmek, torun sahibi olabilmek için çocuk sahibi olunmalıdır diyenler ise 7 kişidir. 2 kişi ise çocuk sahibi olunmasında gelenekten gelen etkinin ve çevrenin olumsuz eleştirile-rinden kurtulmak istemenin etkili olduğunu ifade etmiştir. 4 kişi çocuk sahibi olmanın hayatın anlamı olduğunu düşünmektedir. 2 kişi “içindeki sevginin dışa vurumu ve sevgi ihtiyacının giderilmesi için çocuk sahibi olunur.” açıklamasında bulunurken 1 kişi “anne baba kıymetinin bilinmesi için çocuk istenir.” şeklinde ifade etmektedir. 1 kişi “Allah’ın isimlerinin tezahürünü görmek için çocuk sa-hibi olmak istenir.” diye bildirirken 1 kişi de “amel defterinin açık kalması için çocuk sahibi olunur.” şeklinde görüş belirtmiştir.

Ana-baba tarafından çocuğa atfedilen değer ve çocuktan beklentiler ai-lenin işleyiş biçimini yansıtır. Şöyle ki, çocuğa faydacı değerler atfedilen aile sisteminde çocuğun aileye gerçek (nesnel) katkısı yüksek düzeydedir. Bu katkı, çocukken aile ekonomisine yardım şeklinde, ileride ana-babaya yaşlılık güven-cesi sağlamak şeklinde belirir. Bu bağımlı ilişkiler örüntüsü, modern ekonomik yapının oluşmadığı, geleneksel yapının süregeldiği kesimlerde görülür. Bu yapı

Page 13: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Eşler Arası İletişimde Çocuğun Konumuna Psiko-Sosyal Bakış 217

içinde çoğunlukla çekirdek konumundaki aile, daha geniş aileye işlevsel bağlar-la bağlıdır ve “işlevsel geniş aile” görünümündedir (Kağıtçıbaşı, 1991: 251). Bu bağımlılık örüntüsü zaman içinde değişen bir süreçtir.

Çocuk sevgisi fıtrîdir. Bütün canlılarda içgüdüsel bir özellik olarak bulunan üreme fonksiyonu insanda, diğer canlılardan farklı olarak, kendi soyunu ve is-mini sürdürme arzusu eşliğinde gerçekleşmektedir (Özbek, 1996: 55). Çocuk sahibi olmayı güdüleyen tek faktör sadece neslini sürdürmek değildir. İnsan yavrusunun masumiyet ve çekiciliği çocuk sevgisinin doğal sebebidir. Araştır-mamızda çocuk sahibi olunmak istenmesinin sebepleri sayılırken psikolojik özellikler ön plana çıkmaktadır. Çocuk sahibi olmanın getirdiği toplumsal rol ve statüler, çocuk sahibi olmayı istemekte önemli bir paya sahiptir (Aslan, 2004: 93).

Evlendikten Sonra Çocuk Sahibi Olunmasının Zamanına Dair GörüşlerAraştırma verilerine göre, çocuk sahibi olmak için en ideal zaman evlendikten 2 yıl sonra olarak düşünülmektedir. Kadınların %47,9’ü erkeklerin % 43,8’i top-lam olarak katılımcılarımızın % 46’sı bu görüştedir. Buna bağlı olarak kadınların % 33,6’sı erkeklerin % 26’sı toplamda % 30,2’si evlendikten 1 yıl sonra çocuk sahibi olmak istemektedir. Hemen çocuk istediklerini ifade edenlerin oranı % 10,7’dir. 5 yıl sonra çocuk isteyenlerin oranı % 3,3’tür. Ne zaman çocuk oldu-ğunu önemsemediğini ifade edenlerin oranı ise % 9,8’dir. Verileri ifade eden tablomuz şu şekildedir:

Sizce evlendikten ne kadar süre sonra çocuk sahibi olunmalıdır?

Cinsiyet Hemen 1yılsonra

2 yılsonra

5yılsonra

Zaman önemsiz Toplam

Kadın N%

8 40 57 5 9 1196,7% 33,6% 47,9% 4,2% 7,6% 100%

Erkek N%

15 25 42 2 12 9615,6% 26,0% 43,8% 2,1% 12,5% 100%

Toplam N%

23 65 99 7 21 21510,7% 30,2% 46,0% 3,3% 9,8% 100%

DF:4 Chi square:7,201 p=,126

Araştırmamızda katılımcılarımızın aile ve çocuk sahibi olmayı önemli bir etken olarak kabul ettikleri, bu sebeple de evlendikten sonra çok fazla zaman

Page 14: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Toplum Bilimleri • Temmuz 2014 • 8 (16)218

geçirmeden çocuk sahibi olmak istedikleri kanaati oluşmuştur. Bu verilere göre, çoğunluk ikinci yılda çocuk sahibi olmak istemektedir. Elde ettiğimiz veriler, İb-rahimoğlu tarafından gerçekleştirilen “aile ve çocuk sahibi olma süresi arasın-daki ilişki” anketindeki verilerle örtüşmektedir (İbrahimoğlu, 2010: 211).

Evlilikte Sahip Olunan Çocuk Sayısına Dair GörüşlerÇocuk sayısı Bir İki Üç Üç ve üst. Toplam

1 çocuk N%

4 25 13 4 468,7% 54,3% 28,3% 8,7% 100%

2 çocuk N%

1 43 51 7 1021,0% 42,2% 50,0% 6,9% 100%

3 çocuk N%

0 6 35 5 46,0% 13,0% 76,1% 10,9% 100%

4 ve yukarısı N%

0 7 11 3 21,0% 33,3% 52,4% 14,3% 100%

Toplam N%

5 81 110 19 2152,3% 37,7% 51,2% 8,8% 100%

DF:9 Chi square:33,535 p=,000

Araştırma verilerine göre bir çocuğu olanlar % 54,3’lük kısım 2 çocuğu ide-al bulmuştur. İki çocuğu olan % 50 ve Üç çocuğu olan %76,1 ise 3 çocuğu ideal bulmuştur. Dört ve daha fazla çocuğu olan % 52,4’lük oran da 3 çocuğu ideal bulmuştur. Katılımcılarımızın % 51,2’si üç çocuğu tercih ederken hemen akabin-de % 37,7 iki çocuğu ideal bulduğunu ifade etmektedir. İki değişken arasında yapılan ki kare testinde anlamlı bir farklılık vardır. Elde edilen veriler, ailelerin üç veya iki çocuğu daha fazla tercih ettiklerini göstermektedir. Bununla birlikte araştırmamıza katılan 215 kişiden 102 kişinin iki çocuğu, 46 kişinin üç çocuğu, 46 kişinin tek çocuğu, 21 kişinin ise 4 veya daha fazla çocuğu olduğu görülmek-tedir. Bu durum günümüz aile yapısında çekirdek aile yapısının yaygınlaştığını göstermektedir.

40 yıl kadar önce bir ailedeki birey sayısı 6 kadar hesaplanmışken, günü-müz kentlerinde bu sayı 1989 rakamlarına göre 4’e düşmüş bulunmaktadır. İzmir’de yapılan istatistikler ise, bu kentte 4 kişilik ailenin gerçekleştiğini ortaya koymaktadır(Aktaş,1992: 215). 2013 TÜİK verilerine göre; toplam doğurganlık hızı, 2012 yılında 2,09 çocuk iken 2013 yılında 2,07 çocuk olarak gerçekleşti. Yani, bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısı 2013 yılında 2,07 oldu. Toplam doğurganlık hızı illere göre ince-lendiğinde, 2013 yılında toplam doğurganlık hızının en yüksek olduğu il 4,31

Page 15: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Eşler Arası İletişimde Çocuğun Konumuna Psiko-Sosyal Bakış 219

çocuk ile Şanlıurfa oldu. Şanlıurfa ilini 4,08 çocuk ile Şırnak, 3,9 çocuk ile Ağrı ve 3,66 çocuk ile Siirt izledi. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu il ise 1,43 çocuk ile Kırklareli oldu. Kırklareli ilini 1,46 çocuk ile Eskişehir ve Edirne, 1,5 çocuk ile Kütahya ve Çanakkale izledi (Tüik, 2013).

Resmi ve gayrı resmi propagandaların ve şartlandırmaların, sosyo-eko-nomik ve kültürel dayatmaların bir sonucu olarak anne, baba ve iki çocuktan oluşması hedeflenen çekirdek aile, küçük kentlere hatta kasabalara doğru ya-yılmaktadır.

Katılımcıların Coğrafi Bölgelere Göre evliliklerinde İdeal Gördükleri Çocuk Sayısı: Araştırma bulgularına göre Marmara Bölgesi’nde % 51,4 üç çocuk ter-cih etmiştir. Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde % 43,8 iki çocuğu ideal bulmaktadır. İç Anadolu Bölgesi’nde % 53,3 üç çocuk tercih ederken Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde %72,7 üç çocuğu ideal bulmuştur. Karadeniz Bölgesi’nde ise % 50 üç çocuğu tercih ettiğini ifade etmiştir. Doğu, Güneydoğu ve Karade-niz Bölgesi’nde tek çocuğu tercih eden kimse olmamıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi üç çocuğun akabinde üçten fazla çocuğu tercih etmektedir. Kıyı bölgelere gittikçe tercih edilen çocuk sayısında düşme görülmektedir. Ki Kare testi sonuçlarına göre anlamlı bir farklılık bulunmaktadır (p<0,05). Küçük yaşta evlenme çocuk sayısını arttırıcı yönde bir etki yapmaktadır. Doğu Bölgelerin-deki çocuk sayısının kadının evlilik yaşı ile bağlantısı vardır. Yıllara göre son kırk yılda doğurganlık oranında yarıdan fazla bir düşüş vardır. Bu düşüş Doğudan Batıya doğru artmaktadır. Bunun nedenleri arasında sosyo-ekonomik faktörler; kadının çalışma hayatına girmesi, çocukların bakım problemleri, kırsal alanda emeğe duyulan ihtiyaçta azalma ve uygulanan aile planlaması çalışmalarının etkileri sayılabilir.

Evlilikte Sahip Olunan Çocuk Cinsiyetinin Eşler Üzerindeki Etkisi

Evlilikte erkek daha çok erkek çocuk isterken kadın daha çok kız çocuk ister.

Cinsiyet Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Toplam

Kadın N%

50 13 56 11942,0% 10,9% 47,1% 100%

Erkek N%

37 17 41 9538,9% 17,9% 43,2% 100%

Toplam N%

87 30 97 21440,7% 14,0% 45,3% 100%

DF:4 Chi square:2,011 p=,734

Page 16: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Toplum Bilimleri • Temmuz 2014 • 8 (16)220

Katılımcılarımızın % 45,3’ü bu görüşe katılmadığını belirtirken ederken % 40,7’si katıldığını ifade etmektedir. Karasızların oranı ise % 14’tür. Buna göre; katılımcılarımızın çoğu, evlilikte erkek çocuk ya da kız çocuk saplantısında de-ğildir.

Sosyo-ekonomik gelişmeyle çocuğun ekonomik ve yaşlılık güvencesi değe-ri önem kaybetmekte, çocuğa maddesel bağımlılık azalmaktadır. Bu bağlamda erkek çocuk tercihinin modern hayatın getirileriyle birlikte azaldığı görülmekte-dir (Durukan, 2009: 4). Ancak “evlilikte erkek daha çok erkek çocuk kadın daha çok kız çocuk istemektedir.” fikrine katılanların oranı katılmayanların oranına yakındır. Bu veri ise erkeklerin erkek çocuk isterken kadının kız çocuğa meyilli olduğu fikrinin de kuvvetle muhtemel olduğunu ortaya koymaktadır.

Ayrıca katılımcıların eğitim durumuna göre “İstemediğiniz cinsiyette bir çocuk dünyaya getirirseniz bundan nasıl etkilenirsiniz?” sorusu, yöneltilmiş ve şu veriler elde edilmiştir: % 97,7 “önemli olan çocuğumun sağlıklı olası cinsiyeti önemli değil” şeklinde ifade etmiştir. % 0,5 “durumu kabullenirim ama eşime olan sevgim azalır.” demiştir. % 1,9 başka seçeneğini tercih ederek “üzülürüm ama Allah’tan olduğu için kabullenirim veya önemli olan çocuğumun hayırlı olması cinsiyeti önemli değil” açıklamasında bulunmuştur.

Eşler Arası İletişime Etkisi Açısından Çocuk Çocuğunuz dünyaya geldikten sonra eşinizle ilişkiniz nasıl gelişti?

CinsiyetDaha

samimi oldu

Eşimlesorunlarımız

arttı.

İletişimimiz daha önce

nasılsa öyle.

İlgimiz çocuğa yöneldi.

Başka... Toplam

KadınN%

47 12 35 21 4 11939,5% 10,1% 29,4% 17,6% 3,4% 100%

ErkekN%

32 5 38 19 2 9633,3% 5,2% 39,6% 19,8% 2,1% 100%

ToplamN%

79 17 73 40 6 21536,7% 7,9% 34,0% 18,6% 2,8% 100%

DF:4 Chi square:4,208 p=,379

Araştırma verilere göre; kadınların % 39,5’i çocuğu dünyaya geldikten son-ra eşi ile ilişkisinin daha sıcak ve samimi olduğunu erkeklerin ise % 39,6’sı çocuk olmasının eşi ile olan ilişkisini değiştirmediğini iletişimlerinin daha önce nasıl-sa çocuk olduktan sonra da o şekilde devam ettiğini ifade etmiştir. Bu durum bize kadının anneliği yaşamasının evliliğe bakışı üzerinde bütünleştirici etkisi olduğu kanaatini düşündürmüştür. Bu veri, çocuk sahibi olamadığında eşlerin

Page 17: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Eşler Arası İletişimde Çocuğun Konumuna Psiko-Sosyal Bakış 221

yaşadığı psikolojik sıkıntıları düşündürmektedir. Depresyon, anksiyete, eksiklik duygusu gibi psikolojik sıkıntılar, çocuk sahibi olmayan eşlerin ilişkisini sıkıntıya sokabilmektedir. Annelik duygusu, kendi içinde özel bir zevk taşır. Bu zevk kişiye mutluluk olarak geri döner. Annelik, biyolojik bir dürtüdür. Bu duyguda kadına peşin olarak sunulan peşin bir ücret vardır. Babalık ise öğrenilmesi gereken bir olgudur. Erkekte koruma duygusu hâkimdir; onda çocuğu koruma ve ihtiyaçla-rını gidermeyle ilgili bağlılık duygusu ön plandadır (Tarhan, 2010: 310).

Katılımcılarımızın % 36,7’si çocuk sahibi olmanın ilişkilerini daha sıcak ve samimi olmasına yol açtığını birinci sırada ifade ederken % 34’ü iletişimleri-nin çocuk sahibi olmakla değişikliğe uğramadığını ikinci sırada belirtmişlerdir. %18,6’sı “ilgimiz çocuğa yöneldi.” şeklinde anlatırken % 7,9 “eşimle olan ileti-şimizde sorunlar çoğalmaya başladı.” ifadesinde bulunmuştur. Katılımcıların % 2,8’i başka seçeneğini tercih ederek şu açıklamalar da bulunmuşlardır: “çocuk iki yaşına ulaşana kadar anne eve kapanmak zorunda kalmıştır, çocukla beraber problemler de arttı güzellikler de arttı, birlikte yaşama amacımıza bir sebep daha eklendi, hemen çocuk sahibi olmak eşimle olan iletişimimi tahlil etmemi zorlaştırdı, çocuk bize mutluluk verdi ama eşimle birbirimize vakit ayıramamak-tan dolayı sıkıntıya girdik.”

Kadın, çocuk sahibi olmak suretiyle kocasını eve ve kendine bağlama dü-şüncesi içine girebilir. Bununla beraber eşi ile anlaşamayan diğer eş, bütün sev-gisini çocuğa vererek onunla aşırı bütünleşebildiği gibi, tersi bir durum olarak saldırgan bir tutuma da geçebilir. Bundan başka çocuk üzerinde anne ile baba arasında tartışmalar ve çatışmalar olabilir. İkisinden biri ötekine, çocuğa karşı sert, haksız davrandığını ileri sürer (Allndy, 1968: 23).

Doğum sonrası aile de önemli duygulanımlar yaşanır. İlk dönemde bebeğe gösterilen yoğun ilgi erkeğin kendini merkez dışında hissetmesine neden ola-bilir. Kadının ise bu konudaki acemiliği, eşinden beklentisini artırır. Doğumdan sonraki ilk aylar da bebeğin bakımıyla ilgili küçük çaplı tartışmalar yaşanabilir (Alptekin, 1968:7)

Çatışmalar çocuğun eğitim sürecinde artar. Bu süreçte yaşanan çatışma-ların en önemli sebebi anne ve babanın çocuğunu kendi ailesinden gördüğü şekilde eğitmesidir. Bu durum eşler arasında gereksiz güç çatışmasına sebep olabilir. Özellikle çocuklarda görülen yetersizlik ve olumsuzlukların nedeni ola-rak eşler birbirini suçlarsa eşler arası iletişimsizlik problemi karşımızda durur (Ergin, 1995: 171).

Bir insan aynı anda birçok statü ve role sahiptir. Evli çiftlerde bazen bu rollerin önem derecesi eşler arası iletişimi etkiler (Alptekin, 1968:7). Toplumu-muzda annelik rolüne verilen önem daha fazla olduğu için annelik güdüsünün etkisi ile kadının, çocuğu olduktan sonra eş rolünü ikinci plana bıraktığı ve an-

Page 18: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Toplum Bilimleri • Temmuz 2014 • 8 (16)222

nelik rolünü daha öncelikli hale getirdiği görülür. Bu durumda kalan erkek ise zamanla eşinden uzaklaşma hissedebilir (Korucu, 20011: 168).

Çocuğa konulacak isim konusunda bazen genç evliler arsında geçimsizliğe sebep olabilir. Evlat ailesine karşı çıkamazken karşı taraf istememektedir. Bazen konulan isim anlamsız olmakta ya da adı konulan kişi sevilen birisi olmamak-tadır. Kocanın, kadının yaşadığı sıkıntılara hürmeten isim önceliğini anneye bı-rakması, kadın açısından mutluluk olarak kabul edilebilmektedir. Bu durum ise sevgiyi artırıcı bir unsurdur (Tarhan, 2010: 207).

İnsanda bulunan en önemli duygulardan biri evlat sevgisidir. Kadınlarda genetik olarak “çocukları koruma” dürtüsü bulunur. Bu eğilim, çocuk yapmayı ve onun zorluklarına katlanmayı sağlar. Allah, insanı yaratırken, kendi çocuğuy-la ilgilenmenin getirdiği zahmetlere peşin bir zevk vermiştir. Beyin o esnada mutluluk kimyasalları salgılar ve keyif verir. Çocuk yapmak ve çocuğu korumak genlere kodlanmıştır (Tarhan, 2010: 310). Bu sebeple zahmetinden ziyade gü-zelliğine odaklanmak eşler arası iletişimi kuvvetlendirir.

Evlilik Yıllarına Göre Çocuk ve İletişim: Eldeki verilere göre; 0-1 yıllık evlile-rin % 30’u “ilişkimiz daha sıcak ve samimi oldu.” cevabını verirken, “iletişimimiz daha önce nasılsa şu anda da öyle” cevabını verenlerin oranı da % 30’dur. Evli-liğin ilk yılları, eşlerin birbirini tanımaya başladığı dolayısı ile ilişkinin yeni şekil-lenmeye başladığı bir dönemdir. Bununla birlikte; hamilelik sürecinin yaşandı-ğı, ilk bebek heyecanının hissedildiği, doğan bebeğin sevimliliği ile yeni evlilerin evliliğinde ortak bir parçanın eşleri birbirine yaklaştırdığı bir dönemdir.

2-5 yıllık evlilerin % 29,4’ü ilişkimiz “daha sıcak ve samimi oldu.” şeklinde ifade ederken yine katılımcıların % 29,4’ü “ilişkimiz daha önce nasılsa şu anda da öyle” cevabını vermiştir. Ancak 2-5 yıllık evlilerin % 41,2’si “ilgimiz çocuğa yöneldi.” ifadesinde bulunmuştur. Bu dönem çocuğun küçük, hareketli, çocuk hastalıklarının sıklıkla yaşanabildiği, ilk eğitimlerin (tuvalet eğitimi, yemek eği-timi vs.) verildiği ve anne babanın çocuğa karakter eğitimi kazandırmaya çalış-tığı, çocukluk dönemi kazalarının yaşandığı, bebek bakımında eşlerin birbirin-den destek beklediği, ebeveynler açısından fiilen yoğunluk olan ve ayrıca çocuk üzerinde anne babanın ciddi olarak ilgisini gerektiren bir dönemdir. Araştırma-mızda elde edilen veri, bu dönemin özelliği ile örtüşmektedir.

Katılımcıların 6-10 yıllık evli olanlarının % 43,8’i durumlarını “ilişkimiz daha sıcak ve samimi oldu.” şeklinde ifade etmiştir. Bu dönem ise evlilikte eşlerin bir-birine alışmaya başladığı, çocuğun çocukluk sevimliliğinin eşlere neşe verdiği bununla beraber birtakım alışkanlıkların kazanıldığı bir dönemdir.

11-15 yıllık evli olanların % 39’u ise “çocuk hiçbir şeyi değiştirmedi ileti-şimimiz daha önce nasılsa şu anda da öyle” şıkkını tercih etmiştir. Ebeveynler açısından bakıldığı zaman bu dönem çocuğun ergenlik dönemi sıkıntılarını ya-

Page 19: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Eşler Arası İletişimde Çocuğun Konumuna Psiko-Sosyal Bakış 223

şadığı, sosyal çevreye daha fazla açıldığı, çocuğun okul ve arkadaş tercihlerinin eşleri zaman zaman karşı karşıya getirebildiği, çocuğun hatasını eşin diğer eşe mal edebildiği sıkıntılı olabilen bir dönemdir. Bu dönemde; çocuktan ziyade eşlerin birbirine karşı olan iletişimlerinin kalitesi önem taşımaktadır.

16-20 yıllık evli katılımcıların % 43,5’i “iletişimimiz daha sıcak ve samimi oldu.” şıkkını tercih etmiştir. Bu dönemde evli çiftler, evlilik düzenini büyük ölçüde oturtmuş olurlar. Anne ve babanın sorumluluk duygusuna adaptasyo-nunu sağlayarak daha olgun ve daha şefkatli olabildiği bir dönem olabilir. Bu dönem çocuğun çocukluk döneminden sıyrılarak olgunluk dönemine yaklaştığı, meslek tercihlerini yaptığı ve evliliklerinin gündeme gelebildiği özellikleri taşır. Eşler için çocuklarının yaşadığı bu dönemeçler sıkıntı içerse de verilen emek-lerin karşılığının da alınabildiği bir zaman dilimidir. Bazen de çocuk, eşe olan öfkeyi hafifleterek evliliği daha mutlu ve birleştirici hale getirebilmektedir.

21 yıl ya da daha uzun zaman evli olan katılımcıların % 43,4’ü “çocuk, hiç-bir şeyi değiştirmedi iletişimimiz daha önce nasılsa şu anda da öyle” ifadesinde bulunmuştur. Eşler açısından değerlendirildiğinde bu zaman dilimi; çocuğun eğitim, evlilik veya meslek nedeniyle ebeveynlerden uzaklaşmaya başladığı bir dönemdir. Evliliğe iki kişi olarak başlayan eşler, çocuklar kendi hayatlarını kur-duktan sonra yine iki kişi olarak devam etme dönemine girerler.

Genel olarak katılımcılarımızın % 36,7’si “çocuğumuz dünyaya geldikten sonra ilişkimiz daha sıcak ve samimi oldu.” açıklamasında bulunurken ikinci sı-rada ise katılımcıların % 34’ü “çocuk sahibi olmak hiçbir şeyi değiştirmedi ileti-şimimiz daha önce nasılsa şu anda da öyle” cevabını vermiştir. İki şıkkın yüzde oranları birbirine yakındır. Bu durum çocuğun eşler arasındaki iletişime olumlu katkısını olmasıyla birlikte; iletişimdeki asıl unsurun eşler arasındaki ilişkinin kalitesiyle alakalı olduğunu düşündürmektedir.

Çocuk Sahibi Olmanın Kişisel Etkisi: Doğduktan sonra insanın geçirdiği ge-lişme ve değişmeleri düşünürsek annelik ve babalık bir ömür boyu sürecek olan mesuliyet duygusunu ifade eder. Bebek beklentisi, hamilelik, aşerme, doğum, loğusalık, emzirme dönemi, diş çıkarma, tuvalet eğitimi, geçirilen hastalıklar, çocukluk dönemi kazaları ve zehirlenmeleri, çocuğun fiziksel ve psikolojik özel-likleri, kreş ve okul dönemleri, ergenlik ve evlilik dönemini de kapsayan çok uzun bir süreç, karı-koca ilişkisi ile bir araya gelmiş erkek ve kadına artık anne-baba ilişkisi içinde yaşamayı zorunlu kılar (Bice, 2008: 10). Anne ve babalar, çocuklarının eğitim ve öğretiminden, ruh ve beden sağlıklarından, terbiye ve disiplin eğitimiyle iyi insan olmasından, manevi ve dini değerlere sahip yetişti-rilmesinden son derece sorumludur (Bayraklı, 2000: 35).

Page 20: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Toplum Bilimleri • Temmuz 2014 • 8 (16)224

Çocuk sahibi olmak hayatınızda neyi değiştirdi?

CinsiyetKendimi olgun

ve sorumlu hissediyorum

Üzerimdeki maddi yük

arttı.

Evliliğim daha

sağlam temellere oturdu.

Kendime ye-terince zaman ayıramamaya

başladım.

Evliliğimde büyük bir

neşe kayna-ğı oldu.

Toplam

KadınN%

79 1 10 8 21 11966,4% ,8% 8,4% 6,7% 17,6% 100%

ErkekN%

52 0 11 1 32 9654,2% ,0% 11,5% 1,0% 33,3% 100%

ToplamN%

131 1 21 9 53 21560,9% ,5% 9,8% 4,2% 24,7% 100%

DF:4 Chi square:12,017 p=,017

Araştırma verilerine göre kadınların % 66,4’ü erkeklerin ise % 54,2’si “ken-dimi daha olgun ve sorumluluk sahibi olarak görmeye başladım.” ifadesinde bulunmuştur. Bununla birlikte kadınların % 6,7’si “kendime yeterince zaman ayıramamaya başladım.” seçeneğini tercih ederken erkeklerde bu oran % 1’dir. Bu veri, çocuk bakımı ve meşguliyetinin kadını daha fazla etkilediği kanaatini uyandırmaktadır. Bununla birlikte kadınların % 17,6’sı erkeklerin ise % 33,3’ü “çocuk sahibi olmak evliliğimde büyük bir neşe kaynağı oldu.” seçeneğini işa-retlemiştir. Bu durum günümüzde çocuğun psikolojik değerinin daha fazla ön plana çıktığını düşündürmektedir. İki değişken atasında ki kare testine göre an-lamlılık oranı yüksektir (p<0,05).

Çocuğun bakımı, eğitimi, ihtiyaçları, terbiye edilmesi, dinî model oluştu-rulması, karakter eğitimi, vs. gibi konular anne babaya sorumluluk getirirken aynı zamanda ebeveynler açısından olgunlaşma sürecini de beraberinde ge-tirmekte hatta zorunlu kılmaktadır. Nihayetinde çocuk açısından ilk rol model anne ve baba olmaktadır.

SonuçAile, temel (birinci derece) bir sosyal grup olup, bilinen bütün toplumlarda

kişi, hayatını bu gurup içinde sürdürür. Temelinde cinsiyet ilişkisinin bulunduğu ve toplumun en küçük birimi kabul edilen bu sosyal grubun şekli ve fonksiyo-nu, aile grubunun mensubu olduğu kültür tarafından saptanmaktadır. Aile dinî, ahlâkî, felsefî ve sosyolojik değer ve gerçeklerin tarihî akış içerisinde yoğurarak bütünleştirdiği bir mekândır. Ailenin temelini ise tarihin derinliklerinde aramak gerekir. Aileyi oluşturan fertler devirlere, sosyal ve iktisadi yapıya göre değiş-

Page 21: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Eşler Arası İletişimde Çocuğun Konumuna Psiko-Sosyal Bakış 225

mektedir. Aile, kurum olarak devamlılık ve evrensellik özelliği gösterir. Buna bağlı olarak araştırmamızda şu bulgular elde edilmiştir:

Aile, kurum olarak devamlılık ve evrensellik özelliği gösterir. Ancak tarihsel süreç içerisinde yaşanan değişim ve modernizm etkisiyle ailede birçok değişim meydana gelmiştir. Geleneksel aileden çekirdek aileye geçiş yaşanmıştır. Gele-neksel ailede çocuğun ekonomik değeri önemli iken, çekirdek ailede çocuğun psikolojik değeri ön plana çıkmıştır. Bu değişim çocuğun konumunda farklı ba-kış açılarını meydana getirmiştir.

Araştırmamızda şu bulgular elde edilmiştir:

1. Modernizmin etkisiyle ailede çocuğun cinsiyet tercihinde kırılmalar ya-şanmaktadır. Geleneksel ailede çok değer atfedilen erkek çocuk, günümüz aile-sinde önemini kaybetmeye başlamıştır.

2. Günümüz ailesinde eşler çocuk sahibi olmak için en uygun zaman dilimi olarak evliliğin iki yıl sonrasını ideal görmektedirler.

3. Çocuk sahibi olunmak istenmesindeki ağırlıklı neden, kişilerde ağır ba-san neslini devam ettirme arzusudur.

4. Evlilikte eşler tarafından tercih edilen ideal çocuk sayısı günümüz aile-sinde üç çocuktur.

5. Çocuk eşleri birbirine yaklaştıran ve eşler arasındaki iletişim üzerinde olumlu katkısı olan bir varlıktır.

6. Çocuk sahibi olmak kişileri olgunlaştırmakla beraber kişilerin üzerindeki sorumlulukları arttıran bir etkiye sahiptir.

Notlar(*) Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri/ Din Psikolojisi Yük-

sek Lisan Öğrencisi

Kaynaklar Akif, E. (1995). Öğretim Teknolojisi. Ankara: Pegem Yayınları.

Aktaş, A. (1992). Modernizmin Evsizliği ve Ailenin Gerekliliği. İstanbul: Umut Matbaacılık.

Ali, A. (2010). Kur’ân’a Göre Çocuğun Kişiliğinin Oluşmasında Ana-Babanın Çocuktan Etkilen-mesi ”Çocuk Sorunları Ve İslâm Sempozyumu”. İstanbul: Ensar Neşriyat.

Allndy, R. (1968). Problem Çocuklar. (Çev. Adnan Camgil), İstanbul: Kitapçılık Ticaret.

Alptekin, M (1968). Çocuk Yetiştirme Tekniği. İstanbul: Gür Matbaası.

Aslan, N. (2004). Çocuk Sahibi Olma Sorumluluğu. Diyanet İlmi Dergi, s. 93. Ankara: Diyanet İlmi Yayınlar, 2004, s. 93.

Aytaç, A. M. (2007). Ailenin Serencamı. Ankara: Dipnot Yayınları.

Bayraktar, B. (2000). Ayetlerin Işığında İman, İbadet ve Ahlak Üzerine Sohbetler. İstanbul: İşaret Yayınları.

Page 22: EŞLER ARASI İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN KONUMUNA PSİKO …toplumbilimleri.com/files/5b8577ab-11a4-4adb-8a3b-025013e85db010.pdfEmpati, dış dünyayı karşı-dakinin penceresinden görmeye

Toplum Bilimleri • Temmuz 2014 • 8 (16)226

Bice, H.(2008). Annenin Rehberi. Ankara: Sistem Yayıncılık, TDV Yayınları.

Bilen, M. (2009). Sağlıklı İnsan İlişkileri. Ankara: Anı Yayıncılık.

Bradshav, J. (1995). Ailenizi Keşfedin. Çev. Gülden Şen, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınları.

Budak, S. (2001). Psikoloji Sözlüğü. Ankara: Bilim Ve Sanat Yayınları.

Cebeci, S. (2003). Öğrenme Ve Öğretme Süreçlerinde Dini İletişim. İstanbul: İz Yayıncılık.

Cüceloğlu, D. (1991). Yeniden İnsan İnsana. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Demirci, E. Y.(2007). Değişim Sürecinde Dünyada ve Türkiye’de Aile Yapısı. Aile Uluslar arası Sempozyumu,(02-04 Aralık 2005), İstanbul: Ensar Neşriyat, s.44

Durukan, M. (2009). “Aile Psikiyatrisi ve Fonksiyonelliği” Toplum ve Aile Etkileşimi, İstanbul: Eğitim Kültür ve Dayanışma Vakfı Yayınları, s.4.

Glasser, W. (2005). Kişisel Özgürlüğün Psikoljisi. İstanbul: Hayat Yayınları.

Hökelekli, H. (2001) Din Psikolojisi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

İbrahimoğlu, D. (2010). Evliliğin Kitabı. İstanbul:Hayat Yayın Grubu.

Kağıtçıbaşı, Ç. (2010). Benlik, Aile ve İnsan Gelişimi. İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.

Kağıtçıbaşı, Ç. (1991). Aile Ve Kültürel Psikoloji. Ankara: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı.

Kaya, M. (1998). Din Eğitiminde İletişim. Samsun: Etüt Yayınları.

Korucu M. (2012) Eşler Arası İletişim Becerileri, İstanbul: Timaş Yayınları.

Küçükkurt, M. (1990). Ailenin Psikolojik Fonksiyonu. Ankara: Türk Aile Yıllığı, Başbakanlık Aile Kurumu Yayınları.

Meriç, N. (2004). Değişen Kadın Yaşamı. İstanbul: Elest Yayınları.

Onur, B. (2007). Çocuk,Tarih Ve Toplum. İstanbul: İmge Kitabevi.

Özbek, A. (1996). İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi. İstanbul: Ensar Neşriyat.

Şirin, M. R. (1999). Kuşatılmış Çocukluğun Öyküsü. İstanbul: İz Yayıncılık,

Şirin,M.R. (2006). DersimizÇocuk. İstanbul: İzYayıncılık.

http://www.tuik.gov.tr, sayı:16048, Y.T:16.04.2014.

Tan, M. (1994 ).”Çocukluk: Dün ve Bugün” Toplumsal Tarihte Çocuk. İstanbul: Türk Vakfı Yurt Yayınları, 19-23.

Şahin, İ. (2013). “Kadın Dindarlığı”. Diyanet Aylık Dergi, sayı, 265, Ankara: DİB Yayınları, (s. 26).

Tarhan, N. (2010). Kadın Psikolojisi. İstanbul: Nesil Yayınları, 51.Baskı.

Yavuzer, H. (2007). Çocuk Eğitimi El Kitabı. İstanbul: Remzi Kitabevi, 22. Basım.