eski.erzincan.edu.treski.erzincan.edu.tr/userfiles/files/Davranış... · Web viewBu örnekte,...
-
Upload
nguyenduong -
Category
Documents
-
view
226 -
download
4
Transcript of eski.erzincan.edu.treski.erzincan.edu.tr/userfiles/files/Davranış... · Web viewBu örnekte,...
ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİEĞİTİM FAKÜLTESİ
TEMEL EĞİTİM BÖLÜMÜOKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI
PSİKOLOJİ DERSİ ÖDEVİ
ÖDEVİ HAZIRLAYANLAR161213049 BAYRAM ALPTEKİN
161213040 GURBET SÜLÜN161213032 FATMA NİGAR161213035 BERRİN ASLAN
KONUDAVRANIŞ ÜZERİNDEKİ SOSYAL ETKİLER
DERS YÜRÜTÜCÜSÜYRD. DOÇ. DR. MÜGE YURTSEVER KILIÇGÜN
KASIM 2016, ERZİNCAN
1
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
DAVRANIŞ ÜZERİNDEKİ SOSYAL ETKİLER 4
GRUPLARIN DAVRANIŞ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ 4
Toplumsallaşma Saldırganlık Uygu Asch Deneyi Sapkınlık Grup Kararları Seçim İkilemleri Deneyi
ROLLER VE BEKLENTİLER 12
Rollerin Özdesi Rol Davranışı: Alan Araştırması Rol Davranışı: Labaratuvar Araştırması
Beklenti Kalıp-yargılar
YARDIM ETME, DİĞERKAM VE OLUMLU SOSYAL DAVRANIŞ 22
Tanıklar ve Sorumluluğun Yayılması Yardım Etme Davranışı
KAYNAKÇA 24
2
3
GRUP ÜYESİNİN
ADI-SOYADI
BAYRAM ALPTEKİN
GURBET SÜLÜN
FATMA NİGAR
BERRİN ASLAN
ÖDEVİN HAZIRLANMA SÜRECİNDEKİ GÖREVİ
Konu içerisinde yer alan uygu, grup kararları, yardım
etme ve diğerkamlık konularını araştırmış, ödevin Word
uygulamasındaki yazı işlerini yapmıştır.
Konu içerisinde yer alan beklenti, kalıp-yargılar
konularını araştırmıştır.
Konu içerisinde yer alan saldırganlık, sapkınlık ve
toplumsallaşma konularını araştırmıştır.
Konu içerisindeki roller konusunu araştırıştır.
*Ödevde kullanılan önerme, boşluk doldurma ve çoktan
seçmeli sorular grup üyelerinin ortak kararıyla seçilmiştir.
DAVRANIŞ ÜZERİNDE SOSYAL ETKİLER
Güzellik sadece yüzeysel midir, yoksa başkalarına göstediğimiz tepkileri belirleyen önemli
bir etken midir? Televizyonda şiddet filmlerinin izleyen çocuklar daha mı saldırgan olur? Kitle
psikolojisi diye bir şey var mıdır? İnsanlar, başka birine acı vermek pahasına bile olsa, meşru bir
otorite olarak gördükleri birinin buyruklarına itaat ederler mi? Öğretmenin, öğrencilerinin
yeteneklerine ilişkin beklentileri, onların bu yeteneklerinin gerçekten etkileyebilir mi? Başkasının
yardım ettiğini gören birinin yardım etme olasılığı daha mı yüksektir? Başarı güdüsü açısından
erkeklerle kadınlar arasında fark var mıdır? Eğer tutukevinde gardiyan olsaydık tümümüz acımasız
ya da tutuklu olsaydık tümümüz boyun eğer hale gelir miydik?
Bunlar, sosyal psikologların sorduğu türden sorulardır; bu sorulara yanıt ararken farklı sosyal
gruplar, farklı sosyal kurumlar ya da farklı sosyal durumlardaki insanların davranışlarını, tutumlarını
ve değerlerini ölçerler. Yöntemleri kontrollü labaratuvar deneylerini, “alan“da (metroda, trafik
kavşağında ya da diğer labaratuvar-dışı ortamlarda) yapılan deneyleri, anketler, testleri ve
derinlemesine mülakatları kapsar.
Sosyal bilimciler, davranış üzerindeki sosyal etkileri incelerken iki genel yaklaşımdan hareket
ederler: (1) Birey üzerinde odaklaşırlar. (2) Grup ya da sosyal kümeleşim üzerinde odaklaşırlar. Bir
araştırma düzeyi her iki düzeydeki çözümlemeyi içerebilir.
Grupların Davranış Üzerindeki Etkileri
Toplum ve kültür, davranış ve tutumları etkileyen tüm etkenler arasında en geniş kapsamlı
olanlarıdır. Pek çok kimse bu etkilerden ender olarak sıyrılır ya da hiç kurtulamaz. Kültürel ve sosyal
normlar, yaşamımızın tüm koşullarını belirler. Başkalarıyla birlikteyken bedenimizin ne kadarı örtülü
olmalıdır? öğrendiğimiz ilk dil İngilizce mi yoksa Çince midir? Ellerimizle mi yoksa çatal, bıçakla
mı yemek yeriz? Boşanma düşünülmeyecek bir utanma mı yoksa olağan bir olay mıdır?
TOPLUMSALLAŞMA NEDİR?
Toplumsallaşma, bir diğer kullanılan adı ile sosyalizasyon, toplumun mevcut değer ve
normlarının bireylere öğretilmesi süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreç içerisinde birey ferdi olduğu
toplum içerisinde nasıl davranacağını öğrenir. Aynı zamanda, bireyin sahip olduğu ya da toplum
tarafından verilen rollerin ve sahip olunan statülerin gerektirdiği davranış biçimlerini, toplumun
kendilerinden beklentilerini öğrenir. Toplumsallaşma sürecinde birey kendi toplumunun bir üyesi
olmayı, toplumu tarafından kabul gören davranış örüntülerini, insanın davranışlarına yön veren,
4
bunları belirleyip şekillendiren temel toplumsal ve kültürel değerleri (normları) öğrenir. Öğrenmekle
de kalmayıp bunları içselleştirip kendisine mal eder ve bu değer ve normlar doğrultusunda
davranmaya başlar. Daha öz bir anlatımla, birey toplumu ile bütünleşir ve toplumunun bir parçası
haline gelir.
Bu süreç bireylerin varlığı kadar toplumların da varlığı açısından oldukça
önemlidir.Toplumun sağlıklı bir şekilde büyümesi ve hayatını devam ettirebilmesi toplumsallaşma
sisteminin sağlıklı bir şekilde sürmesi ile mümkündür. Bir başka şekli ile toplumsallaşma yeni nesile
toplumun sahip olduğu kültürel mirasın aktarılması da denilebilir. Bu açıdan bakılacak olursa ulusal
ve evrensel kültür mirası toplumsallaşma süreci sayesinde yeni nesillere aktarılmaktadır.
Kısaca bir toplumdaki aile ve diğer gruplar, toplumun değer ve normlarını yeni bir bireye
toplumsallaşma yoluyla aktarırlar. Böylece, her yeni kuşak önceki kuşağa benzer.
Toplumsallaşmanın Aşamaları:
Toplumsallaşma çocukluk gençlik yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerini kapsayan yaşam boyu
devam eden bir süreçtir. Ancak toplumsallaşma açısından özellikle çocukluk ve gençlik dönemi
çok önemlidir aile bu aşamada en etkili toplumsallaşma unsurudur birey bundan sonraki düzeyde
okul arkadaş çevresi gibi yaşamın yeni alanlarında adım atarak toplumsallaşmayı sürdürür. Yetişkin
bireyler iş çevresi dernek üyeliği gibi durumlarda kişisel değişim ve yeniden yapılanma sürecinden
geçebilirler. Yaşlılık döneminde toplum Toplumsallaşma süreci çeşitli sosyal çevrelerde, çok sayıda
insanla, çok farklı yollarla kazanılır. Anne ve babalar, oyun arkadaşları, öğretmenler, iş arkadaşları,
sevgililer, nişanlılar, eşler, farklı çevre içerisinde olan bu sürece katkıda bulunan kimselerdir.
Toplumsallaşmada Etkili Kuramlar:
Eğitim
Arkadaş Grupları
Sportif Etkinlikler
Kitle İletişim Araçları
Çalışma Ortamı
Din Kuramları
5
SALDIRGANLIK NEDİR?
Saldırganlık kavramı “Diğer bir canlı ya da nesneye yönelik incitici ve rahatsız edici
davranışlar” olarak tanımlanmaktadır (Boxer ve Tisak 2005).
Saldırganlığın ne olduğunu herkesin bildiği düşünülebilirse de “Hangi davranışlar saldırgan
olarak değerlendirilmelidir?” sorusunun yanıtı üzerinde bir anlaşmaya varılmış değildir.
“Saldırganlık başkalarını incitmeyi amaçlayan her türlü davranış ya da eylemdir” şeklinde
tanımlanabilir (Freedman, Sears, Carlsmith,1998). Saldırganlık psikolojik zarar verme niyeti taşıyan
tüm davranışları da içerir.
Şu durumlar saldırganlığa neden olabilmektedir:
Alkol, uyuşturucu kullanımı ve ilaç zehirlenmeleri
Beyin zedelenmesine neden olan kazalar
Beyni etkileyen bedensel hastalıklar (karaciğer, böbrek hastalıkları vb)
Sara, bunama, vb. Beyin hastalıkları w
Psikiyatrik Şizofreni, mani, paranoid bozukluk, kişilik bozukluğu hastalıklar vb
Saldırganlık durumunu arttıran (tetikleyen) durumlar şunlardır:
Erkek olma
15–24 yaş
Yoksulluk ve eğitimsizlik
Aile ve çevre desteğinin yetersiz olması
Geçmişte saldırganlık öyküsü
Çocuklukta şiddete maruz kalma
Madde kullanımı
6
Çözümlenemeyen önemli yaşam sorunları
Kalabalıklar ve galeyan ortamları
Saldırganlık Kuramları:
Saldırganlık eğilimini daha iyi açıklamak için çeşitli teoriler geliştirilmiştir. 4 temel teoriden
bahsedilecektir.
1) İçgüdüsel Yaklaşım
Saldırganlıkla ilgili “içgüdüsel kuram”ı savunan en meşhur psikologlardan Freud ve
Lorenz’dır. Ancak saldırganlığın fonksiyonelliği konusunda tamamen zıt fikirlere sahiptirler. Şöyle
ki: Lorenz’e göre saldırganlık güdüsü hayata hizmet ederken; Freud, saldırganlık içgüdüsünün
ölümün hizmetinde olduğunu ileri sürmüştür.
Freud’a göre; Saldırganlık davranışı, insan ve hayvan doğasının doğuşundan gelen, genetik
kökenli bir içgüdünün dışavurumu olarak gören anlayıştır.
Bireyin davranışı, iki temel güç tarafından yönetilir.
Yaşam içgüdüsü (eros)
Ölüm içgüdüsü (thanotos)
Eros, kişileri haz aramaya ve isteklerini gerçekleştirmeye yönlendirirken, thanatos benlik-
yıkımına yöneltir. Bu kurama göre saldırganlık insan doğasının kaçınılmaz bir parçasıdır ve bireyin
kontrolü dışındadır.
2) Katarsis Kuram (Arınma)
Saldırganlık duygularının boşalımına katarsis (boşalma) denmektedir.
Saldırganlık dürtülerinin saldırganlığın açığa vurulması ya da boşaltılması ile azaltılabileceği
görüşüdür. Örneğin; birçok psikoterapist hastalarının anlatamadıkları duygularını anlatmaları için
onlara cesaret vermekte ve böylece onların duygusal coşkuları serbest kalarak rahatlamaların neden
7
olmaktadır. Eğer insan saldırgan duygular içerisinde ise bu duygularını saldırgan davranışta
bulunarak boşaltabiliyorsa, saldırgan davranışta bulunma eğilimi azalacaktır.
1- Katarsis teorisine göre 2 tür katarsis yaşanır.
Duygusal Katarsis: Uyarılmışlık ve öfkede bir azalma olmasıdır.
Davranışsal Katarsis: Saldırgan olmaya karşı azalan eğilim yaşanmasıdır. (Keskin, 1998).
2- Saldırganlığın katarsis ile ilgili 3 sonucu bulunmaktadır.
Kızgın kişilerin fizyolojik rahatlaması saldırgan davranışlar ile azalırken, gevşeme saldırgan
olmayan eylem ile ortaya çıkabilir.
Saldırgan duygular ile yüklü bir bireyin gerçekleştirmek istediği saldırgan davranış, başka bir
birey tarafından gerçekleştirilirse saldırganlıkta azalma olur.
Saldırgan eylemleri izlemek, kızgın kişilerde saldırganlığı artırır .
3) Engelleme-Saldırganlık Kuramı
Saldırganlığı içgüdü kuramından farklı bir biçimde açıklayan engelleme-saldırganlık
modelinde, saldırganlık bir dürtü olarak görülmüştür. Bir içgüdünün tersine, dürtü her zaman
varolan, sürekli artan bir enerji kaynağı değildir.
Bu enerji modeline göre, kişi saldırgan davranmaya güdülenir, ancak bu güdülenme doğuştan
faktörlerle değil, engellenmenin yarattığı bir dürtüden kaynaklanır. Engelleme, kişinin amaca yönelik
davranışının dışsal olarak bloke edilmesi demektir. Engellenme, bireyin dış çevre-sinden gelebileceği
gibi, iç dünyasında yaşadığı çatışmalar sonucu da meydana gelebilir Engellenmenin dozu veya amacı
gerçekleştirme isteğinin gücü, saldırganlık eğiliminin gücünü de belirlerken, sonuçta karşılaşılacak
olan cezanın büyüklüğü, doğrudan saldırganlığı azaltmaktadır.
4) Sosyal Öğrenme Kuramı
En kabul gören saldırganlık kuramlarından biriside; Albert Bandura nın öncülüğünü ettiği
sosyal öğrenme yaklaşımıdır.
Bu yaklaşıma göre; kişiyi saldırganlığa iten güçler içsel olmaktan çok dışsaldır. Bu kuramın
dışsal etkenlere daha büyük önem versede, kişiyi yalnız çevre etkenlerine (ödüller, cezalar) tepki
8
veren güçsüz bir organizma olarak görmemiştir. Bu kurama göre, çevre – kişi arasında çift yönlü bir
etkileşim söz konusudur. Hem çevre etkenleri davranışları şekillendirip etkiler, hem de çevre
davranışlarından etkilenir.
Öğrenmenin saldırganlığın türü ve miktarı üzerinde önemli etkisi olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Bu kurama göre çocuklar, saldırgan davranışları gözlem ve taklit yoluyla öğrenmektedir. Saldırganca
tepkilerin ödüllerle pekiştirilmesi ise, saldırganlığın güçlü bir alışkanlığa dönüşme-sine neden
olmaktadır. Ödüllendirilme dışardan olduğu gibi, bireyin kendi içinde duyduğu bir doyum ve
gerilimden kurtulma duygusu da olabilir.
Doğuştan donanımcı görüşe göre, “ölüm içgüdüleri“ ya da saldırganlık iç tepkilerine ket
vurma yeteneğinden yoksun olmasıyla nedeniyle, insanoğlunda saldırganlık doğuştandır. Edinilmiş
donanımcı görüşe göre ise saldırganlık, örnek alma yoluyla ve engellemeye bir tepki olarak öğrenilir.
UYGU
Grup içindeki insanların özelliklerinden biriside, grubun görüşüne uyma eğilimidir. Sosyal
psikologlar, sosyal yaşamın belirgin bir olgusu olan uygunun hangi koşullar altında yer aldığını
bilmek isterler. Uygu laboratuvar ortamı içinde de oluşturulabilir ve Solomon Asch, biz dizi çalışma
ile bunu gerçekleştirmiştir. Bu çalışmalar, çoğunluğun yargısı çok hatalı göründüğü zaman bile,
bireylerin çoğunluğu izleyip izlemediğini görmek için düzenlenmiştir.
ASCH DENEYİ
Asch deneyi, 1953'de yayımlanan insanın karar verme sürecinde, çevresinin etkisinin ne denli
önemli olduğunu anlamaya çalışan deneydir. Deneyi Polonya asıllı ABD'li sosyal psikolog Solomon
Asch yürütmüştür.
Deneye katılacak olan katılımcılara bir görüş testine girecekleri söylenmiştir. Deneyde tüm
katılımcılara bir çift kart gösterilmektedir. Bu kartların birinde biri kısa biri orta ve biri uzun olmak
üzere 3 çizgi vardır. Diğer kartta ise tek bir çizgi bulunmaktadır. Deneklere bu karttaki çizginin diğer
karttaki çizgilerden hangisine benzediği sorulmuştur. Deneyde katılımcılardan biri hariç diğer hepsi
Asch'ın asistanlarıydı ve önceden belirlenen davranışları yapmaktaydılar. Deneyin amacı gerçek
deneğin davranışlarının diğer deneklerden ne derece etkilendiğini bulmaktı. Katılımcıların hepsi aynı
odada durmakta ve kendilerine kart çiftleri gösterildikten sonra sırayla cevap vermeleri
istenmekteydi. Gerçek deneğe ise sıra en son gelmekteydi. Sıra ona gelene kadar denek diğer
katılımcıların cevaplarını duymaktaydı. İlk birkaç denemede tüm denekler doğru cevap vermekteydi.
9
Fakat daha sonra gerçek denek dışındaki katılımcılar hep birlikte yanlış cevaplar vermeye başladılar.
Cevap sırası kendisine gelen gerçek deneklerden %32'si grubun yanlış da olsa söylediği cevaba
katılmıştır.
Asch’in çalışmaları açık-seçik bir yanıtı olan bir kararı içerdiğinden, “doğru“ yanıtların
olmadığı günlük yaşam durumlarında uygunun daha fazla olacağını bekleyebiliriz. Uyguya zorlayan
baskılar, bireysel seçimler üzerinde uygu ve karşıt-uygu olmak üzere iki biçimde kendini gösterir.
Karşıt-uygu, yönlendirici normlara ve sosyal beklentilere karşıt olan davranıştır. Tüm evlerin beyaz
badanalı olduğu bir caddede evlerini özellikle siyaha boyayan insanlar karşı-uyguculara örnek
olabilir. Hem uygu hem de karşıt-uygu başkalarının davranışı ya da ayrı inançları tarafından güçlü
bir biçimde etkilenir sosyal normlar ve beklentilerden etkilenmeyen üçüncü bir davranış türü ise
bağımsızlık olarak adlandırılır.
Bir uygu örneği olarak:
-Eh ne yapayım! Eğer siz çok bilmişler hepiniz aynı fikirdeyseniz, ben kim oluyorum ki karşı
çıkayım?
Gruplardaki insanlar grup görüşüne uyma eğilimi gösterirler. Grup daha sargınlaştıkça, bir
başka değişle aynı görüşteki üyeler fazlalaştıkça uygulu davranmaya zorlayan baskıda artar. Uygulu
davranmanın bir nedeni, uygusuz davranışın kişiye çoğunlukla pahalıya malolmasıdır. Toplumda
bazı kimselerin sapkın olarak nitelendirilmesi uygun davranışların sınırlarını belirler.
SAPKINLIK NEDİR?
Eğitim alanındaki sözlük anlamı:
Toplumun benimsediği ahlak ölçüleriyle sürekli olarak çelişme durumunda olma.
Bilimsel terim anlamı:
Özellikle cinsel davranış alanında toplumca uygunsuz bulunan yollara sapma durumu.
Sapkı: Bir görevin ve özellikle bir fizyoloji görevinin ters bir yön alması.
Durum: Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Duruş
biçimi, konum, tavır. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen
biçim, hâl. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yerdir.
10
GRUP KARARLARI
Gruplar, bireysel yargılar üzerinde bu denli güçlü bir yetki yarattığına göre, grup içinde
alınan kararlar bireylerin kendi başlarına aldıklarından farklı mıdır? Birkaç seçenek verildiğinde grup
içinde yapılan seçmişler bireylerin kendi başlarına yaptıklarına kıyasla daha mı temkinli yoksa daha
mı cesurdur? Stoner ile Wallach, Kogan ve Bem tarafından yapılan çalışmalarda, tek başına ya da
bir grup içinde olan kişilerden bir dizi karar almaları istenmiştir.
SEÇİM İKİLEMERİ DENEYİ
Bir dizi problemden oluşmaktadır. Tipik bir problem, düşük ücretli şimdiki işi ile yeni bir
şirkette sorumluluğu ve ücreti daha fazla olan bir iş arasında seçim yapması gereken bir erkek
mühendisi betimlemektedir. Ancak, yeni iş bir çeşit kumardır; şirketin batıp batmayacağı kesin
olarak belli değildir, deneklerden mühendisin yeni işi seçmesi için şirketin yaşama olasılığının en az
kaç olması gerektiğini belirtmeleri istenir.
Bu tür 12 problem üzerinde bireysel kararlarını verdikten sonra altı kişilik gruplar halinde bir
araya getirilen deneklerden, her problem üzerinde tartışmaları ve oy birliği ile bir karara varmaları
istenmiştir. Aynı problemlerle tekrar karşılaşma sonucu ortaya çıkabilecek aşinalık etkisini yok
etmek için, diğer denekler anketi iki kez okumuşlardır; ikinci okuyuşlarında yanıtlarını, önceki
seçimleri üzerinde yeniden düşünerek vermiştir.
Grupların vardığı kararlar her üyenin daha önce tek başına almış olduğu kararların
ortalamasından farklı görünmektedir. Aslında, anketteki 12 sorudan 10 tanesinde grup kararları
bireysel kararlardan daha riskli olmuştur.
Grubun, üyelerinin tek başlarına iken göstermiş oldukları temkinlilik üzerindeki bu bariz
etkisine daha fazla risk almaya yönelme denir.
Gruptaki kişiler, başlarına olduklarındakinden daha riskli kararlar verme eğilimi, bir başka
deyişle, “daha fazla risk alma eğilimi“ gösterirler. Daha fazla risk alma eğilimi, “grupdüşünme“ yani
bazı üyelerin eleştirilerini ifade etmedeki çekingenliği ile birleştiğinde tehlikeli kararlar doğurabilir.
11
ROLLER VE BEKLENTİLER
ROL NEDİR?
Toplumsal olarak kabul edilmiş, geniş kapsamlı bir davranış modeli olan rol, bireyi toplum
içinde tanımlamaya ve konumlamaya yarar. Ayrıca yinelenen durumların üstesinden gelmek ve
başkalarının rolleriyle ilişki kurmak için bir strateji yerine geçer (ebeveyn-çocuk rolleri).
Gerek davranışları, gerekse bireyin kazandığı nitelikleri kapsayan rol beklentileri görevle
ilintilidir. Bir öğretmenden yalnızca ders anlatması, ödev vermesi ve sınav yapması değil, aynı
zamanda kendisini bu işe adamış, ilgili, dürüst ve sorumlu bir kişi olması da beklenir.
Gündelik hayatımız; toplumun çevremizde bulunan kimi insanlara ya da mesleklere daha
fazla ilgiyle yaklaştığını gösteren deneyimlerle doludur. Örneğin, iyi giyimli biri yüksek bir statüye
sahip olabileceği izlenimi verdiği için ona yöneltilen hitap biçimi diğer insanların hitap biçiminden
farklı olur. Toplum her statüye aynı değeri yüklemez. Bu nedenle çocuklar genellikle doktor,
mühendis, sanatçı, sporcu olmak isterler ya da böyle bir isteğe doğru toplum tarafından
yönlendirilirler. İşte bireyin statülerine toplumun verdiği değere sosyolojide prestij adı verilir. Prestij
kavramı toplumdan topluma ve aynı zamanda aynı toplumda zaman içerisinde değişebilen dinamik
bir kavramdır. Örneğin eskiden devlet memurluğu prestijli meslek iken günümüzde bankacılık,
medya gibi özel meslek alanlarının prestiji artmıştır. Statüden kaynaklanan prestijin yanı sıra bireyin
toplumda oluşturduğu kişisel saygınlığına da prestij denir. Bu anlamda prestij, bireyin kişisel
özellikleri ve davranışlarıyla toplumda oluşturduğu imaja bağlıdır.
Birey ve Toplum Toplumsal Statü, Rol ve Saygınlık
12
Birey toplum ilişkisi çerçevesinde sosyolojinin ilgi alanına giren önemli konulardan biri de
bireylerin toplumsal yapı içinde işgal etmiş oldukları konumlar ve bu konumlara bağlı olarak
oynadıkları rollerdir. Biliyoruz ki toplum da toplumun bütünlüğünü ve sürekliliğini sağlayan
kurallar mevcuttur. Bu anlamda toplum kuralları ferdin eline verilmiş senaryolardır diyebiliriz. Fert
bu senaryolardaki rolünü ifa derecesine, gücü ve yeteneğine göre toplum katında bir yer işgal eder.
Bu yer onun sosyo-kültürel yapı içerisindeki pozisyonu ve üstlendiği rollerden oluşan statüsüdür.
Örneğin; öğrenci, marangoz, yaşlı, genç, milletvekili, öğretmen vb. Bireylerin
statülerinin dayandığı kaynaklar servet, soy, cinsiyet, bireysel yetenek, eğitim düzeyi, görevin
güçlüğü, sahip olunan iş ve önemi, yaş, medeni durum, gelir seviyesi, dinsel inanış vb.
olabilir.
Kadın ya da erkek olmak, bir millete ait olmak, soylu bir ailenin üyesi olmak gibi bazı
statüler doğuştan gelir. Bazı statüler ise bireyin çabası sonucu sonradan elde edilir: Meslek sahibi
olmak, zengin olmak, anne olmak gibi. İster doğuştan isterse sonradan kazanılmış olsun her
toplumsal statü bireyin sosyalleşme sürecinde öğrendiği birtakım davranışları da beraberinde getirir.
Statünün Özellikleri
a. Her insan aynı anda birden fazla statüye sahiptir. Bu kavrama da statü dizisi denir.
b. Sahip olunan statü zamanla artar.
c. Her statü belli kurallara bağlıdır.
d. Her statünün bir karşılığı bulunur. Örneğin öğretmen-öğrenci, karı-koca, zengin-fakir gibi.
e. Statüler birbiriyle ilişkilidir ve tek başlarına bir anlam ifade etmezler.
f. Statüler toplumdan topluma ve aynı toplumda zamanla değişiklik gösterebilir.
Statüler kendi aralarında ikiye ayrılırlar
Statüler atfedilen statüler ve sonradan kazanılan statüler olarak ikiye ayrılır. Kazanılan
statüler, bireyin çabaları sonucunda elde etmiş olduğu statülerdir. Meslek statüleri sonradan
kazanılan statülerdir. Sporculuk, ister meslek olarak, isterse de başka amaçla yapılmış olsun
kazanılan bir statüdür.
Atfedilen statüler ise bireyin denetimi dışında toplumun değerlerine bağlı olarak ortaya
çıkmıştır. Irk, din, yaş, cinsiyet, soy atfedilen statü örneklerindendir. Gelişmiş, çağdaş toplumlarda
13
kazanılmış statüler önemli iken, gelişmemiş toplumlarda atfedilen statülerin önemli olduğu
görülmektedir.
Baskın (Master) Statü : Bireyin sahip olduğu belli bir statünün diğer statülerini de
etkilemesidir. Örneğin : Bir kişinin soylu bir aileden gelmesi, okuduğu okul kalitesini, yaşam
standardını ve en azından hangi mesleği yapmayacağını belirler.
Anahtar (Kilit) Statü : Bireyin sahip olduğu statülerden toplumda en etkin olanıdır. Bu
statülerin kullanılmasında bireyin fikri değil, toplumun veya grubun bireyi nasıl tanıdığı önemlidir.
Anahtar statüyü kültürün temel kurumu tayin eder. Hangi grup toplumsal değerleri en çok temsil
ediyorsa, bireyin o grup içindeki yeri onun anahtar statüsüdür, örneğin teokratik bir toplumda bir kişi
aile grubu içinde baba, işbölümü içinde toprak sahibi, dinsel grup içinde din adamlığı yerinde
olabilir. Bu kişinin anahtar statüsü din adamlığıdır.
Statü Aktarımı
Kişiler bireyi bireyin sahip olduğu faktörlere göre değerlendirmeye yönelirler.Konuya ilişkin
çeşitli örnekler verilebilir.Ailenin sosyal statüsünü dış dünyada temsil eden genellikle aile reisi, koca
veya babadır.Genel olarak konuşursak eş ve çocuklar aile reisinin sosyal statüsünü
yansıtırlar.Böylece koca ve babanın sosyal statüsü eş ve çocuklara aktarılmış olur.
Meslek açısından baktığımızda örneğin bir müdür veya din adamı zekası, çekiciliği,bilgisi ve
bütünleştiriciliğine dayalı büyük bir kişisel popülariteye sahip olabilir.Bunlar kişinin prestijini artıran
öznel nitelikler olmasının yanı sıra bu kiş bu yüksek saygınlığı işgal ettiği makamdan dolayı elde
etmiştir,makamın statüsü kişiye aktarılmıştır.
Sosyolojide statülerden beklenen davranışlara genel olarak toplumsal rol denir. Örneğin; bir
doktordan öncelikli olarak beklenen rol, hastalarını muayene etmesidir.
Toplum son derece karmaşık sosyal ilişkiler üzerine kurulu olduğu için birey aynı anda
birden fazla statü işgal eder ve dolayısıyla birden fazla rol oynar. Bu durum, bir kadının çocuğunun
hem annesi hem de öğretmeni olması ya da bir edebiyat öğretmeninin yazarlık yapması gibi bazen
rol çatışmalarına bazen de rol pekişmelerine neden olur. Birey birden fazla statüye sahip olmakla
birlikte toplumsal hayatta öne çıkan bir statüsüyle tanımlanır. Sosyolojide bu statüye anahtar statü ve
bu statünün gerektirdiği davranışa da anahtar rol denilir.
14
Bireyin sahip olduğu rolleri ile davranış biçimleri arasında güçlü bir bağ vardır. Her birey
rolünün gerektirdiği biçimde davranır. Rol çatışması, bireyin yerine getirdiği rolleri arasındaki
uyumsuzluktur.
Rol pekişmesi, bireyin yerine getirdiği rollerin birbirini desteklemesidir.
Toplumsal Saygınlık (Prestij)
Toplumsal prestij aslında iki anlama gelecek şekilde kullanılır.
1. Bir toplumda statülere verilen değer anlamında. Örneğin Türk toplumunda doktora verilen değer
fazlayken, bir işçiye verilen değer azdır.Bu anlamda kullanılan toplumsal prestij ise toplumdan
topluma ve aynı toplumda zamanla değişir.
2. Kişisel saygınlık anlamında kullanılır. Bireye başka bireyler üzerinde üstünlük sağlar ve kişinin
kendi emek ve çabası vardır.
Örneğin bulunduğu kentte aranılan bir diş doktoru olmak. Çok diş doktoru vardır fakat aranılan kişi
kendi mesleğinde daha başarılıdır gibi.
Nitelikleri:
1. Bireyin grup içindeki yerini gösterir ve kim olduğunu belirler (doktor, öğretmen vb.)
2. Belirli bir mevkide bulunmak bireye birtakım hak ve yetkiler sağlar, bunun karşılığında
sorumluluk yükler.
3. Her statünün toplumun değer yargılarınca belirlenen bir saygınlık derecesi vardır. (sosyal prestij)
4. Statünün saygınlık derecesi, toplumdan topluma ve zamandan zamana değişir.
5. Bir statü, birden çok kişiye verilebileceği gibi bir kişi de birden çok statüye sahip olabilir.
6. Bireyin değişik gruplar içindeki statüleri, eşit önemde ve ağırlıkta değildir.
İtaat Etme Davranışı
İtaat, davranışlarımız üzerindeki sosyal etkinin günlük yaşamda kolayca gözlene bilen bir
diğer örneğidir. İtaate yol açan sosyal etki, kabul etmede olduğu gibi açık bir biçimde dile getirilir.
Ancak, kabul etmeden farklı olarak, itaatte bireyin yerine getirdiği istek otorite durumunda bulunan
bir kişi ya da kişilerden gelmektedir. İstekte bulunan kişinin otoritesi değişik nedenlerden
15
kaynaklanabilir. Bazı durumlarda emir veren ya da istekte bulunan kişi emir verdiği ya da istekte
bulunduğu konuda uzman olarak algılandığı için otorite olarak kabul edilir. Örneğin, bir hasta
doktorunu alanında uzman olarak algıladığı için otorite olarak kabul eder ve önerilerini yerine getirir.
Bazı durumlarda emir veren kişinin otoritesi emir verdiği kişiye göre işgal ettiği pozisyondan
kaynaklanır. Örneğin, amir memur, subay-er, öğretmen-öğrenci, teknik direktör-oyuncu. Bazı
durumlarda ise, temsil ettiği yetkiler nedeniyle bir kişinin giydiği üniforma onun otorite olarak
algılanmasına yol açabilir. Polis ya da subay üniformaları, doktor gömleği bu duruma örnek olarak
verilebilir.
İtaat toplumsal düzenin sağlanması ve devam etmesi açısından gerekli bir davranıştır. Çünkü
otorite pozisyonunda bulunan kişi ya da kişilerin emir ya da isteklerinin yerine getirilmemesi gerek
bireysel, gerek kurumsal, gerekse toplumsal açıdan birçok olumsuz sonuç doğurur. Doktorun
önerilerini dinlemeyen hastanın tedavisi olanaksızdır. Her çalışanın amirlerinin istek ya da emirlerini
dikkate almaksızın kendi bildiği gibi davrandığı bir kurum işlevini yerine getiremez hale gelir.
Öğrencilerin öğretmenlerinin istek ve önerilerini dikkate almadığı bir toplumda eğitim hizmetlerinin
yürütülmesi mümkün değildir. Bununla birlikte, insanların otorite pozisyonundaki kişi ya da kişilerin
emirlerini her koşulda kayıtsız şartsız yerine getirmeleri bazen gerek kendileri gerekse diğer insanlar
açısından istenmedik sonuçlar ortaya çıkarabilir. Bunun bir örneğini Milgram tarafından yürütülen
bir araştırmada görmek mümkündür. Milgram’ın İtaat Deneyi
Daha önce de belirtildiği gibi, insanlar genellikle otorite olarak algıladıkları kişilerin emir ya
da isteklerini yerine getirme eğilimindedirler. Bu eğilim bazen emir ya da isteğin gerekçesinin
tartışmaya açık olduğu, başkalarının zarar görebileceği ve itiraz etmenin mümkün olduğu durumlarda
da devam eder. Milgram tarafından yürütülen ve bugün klasik sayılan bir deney bu olguyu ortaya
koyma açısından büyük önem taşımaktadır. Milgram deneklerini gazetelere ilan vererek bulmuş ve
deneyi aşağıda özetlenen şekilde yürütmüştür.
Milgram'ın İtaat Deneyi
Gazetede okuduğu ilan üzerine araştırmaya katılmaya karar veren denek, araştırmanın
yürütüldüğü laboratuvarın kapısında önlük giymiş araştırmacı tarafından karşılanır. Araştırmacının
yanında orta yaşlı birisi bulunmaktadır. Araştırmacı bu kişiyi deneye katılacak diğer denek olarak
tanıttıktan sonra, amacının cezanın öğrenme üzerindeki etkisini incelemek olduğunu, araştırmanın iki
kişilik gruplar halinde yürütüleceğini, kura yoluyla bir kişinin öğretmen diğerinin öğrenci rolüne
atanacağını söyler. Kura çekilir ve ilan üzerine araştırmaya katılan deneğe öğretmen rolü çıkar.
16
Öğrenci rolündeki denek, yan odada bulunan şok aletine bağlı olduğu söylenen bir koltuğa
oturtulur ve koltuğun gerçekten sok aletine bağlı olduğunu göstermek için öğretmen rolündeki
deneğe düşük şiddette bir elektrik şoku verilir. Daha sonra öğretmen rolündeki denek yan odaya
alınarak şok aletinin önüne oturtulur. Aletin üzerinde 15 volttan başlayarak 450 volta kadar çıkan 30
düğme bulunmaktadır. Araştırmacı öğretmen rolündeki deneğe öğrencinin bir kelime listesini
ezberleyeceğini, ilk hatasında kendisine 15 voltluk bir şok vermesini, her hatada şokun şiddetini 15
volt arttırması gerektiğini söyler.
Öğrenci rolündeki denek, birkaç doğru cevap verdikten sonra hata yapmaya başlar. Her
hatadan sonra araştırmacı, öğretmen rolündeki deneğe şokun şiddetini arttırmasını söyler. Şokun
şiddeti 75 volta ulaştığında öğrenci acıyla inlemeye, 120 voltta canının yandığından şikayet etmeye
başlar ve 150 volta ulaşıldığında artık deneye devam etmek istemediğini söyler. Ancak araştırmacı,
öğretmen rolündeki denekten şokun şiddetini artırmaya devam etmesini ister. 300 volta ulaşıldığında
öğrenci rolündeki denek çaresizlik içinde artık soruları yanıtlamayacağını belirtir, 315 voltta bir
çığlık duyulur ve ses kesilir. Ancak, araştırmacı denekten şokun şiddetini arttırmaya devam etmesini
ister.
Aslında öğrenci rolündeki denek, araştırmacının yardımcısıdır ve kendisine gerçekten şok
verilmemektedir. Gelen sesler önceden kaydedilmiş seslerdir ve kura çekimi daima ilan yoluyla
araştırmaya katılan deneğin öğretmen rolünü çekeceği biçimde düzenlenmiştir. Ancak, ilan yoluyla
araştırmaya katılan denek tüm bunlardan habersizdir ve kendisinin gerçekten bir başka kişiye elektrik
şoku verdiğini zannetmektedir.
Milgram, her seferinde farklı bir deneğin katıldığı iki kişilik gruplarla bu deneyi birçok kez
tekrarlamış ve araştırmaya katılan deneklerin % 65’inin otorite durumundaki araştırmacının isteğine
uyarak en yüksek şiddette şok olan 450 volta kadar çıktığını görmüştür. Acaba Milgram’ın
araştırmasına katılan deneklerin büyük bir bölümünün otorite olarak algıladıkları araştırmacının
isteğine uyarak bir başkasına zarar vermelerinin temelinde hangi neden yatmaktadır? Bu kişilerin
sadist olması mümkün değildir. Çünkü değişik sosyal sınıf, eğitim düzeyi ve cinsiyetten olan bu
kişilerin % 65’inin sadist olması mümkün değildir. Ayrıca en yüksek şok şiddetine çıkan kişilerin
tümünde terleme, titreme, dudak ısırma, kekeleme gibi durumdan hoşnut olmadıklarını gösteren
davranışlar gözlenmiştir. Dolayısıyla, bu kişilerin en yüksek şok şiddeti olan 450 volta çıkmalarının
temelinde otorite biçiminde ortaya çıkan sosyal etki yatmaktadır.
17
Zimbardo Deneyi
1961 yılında Yale Üniversitesi'nde gerçekleştirilen Milgram Deneyi'nin ardından, insanların
otorite algılarını ve otoriteye itaat etme eğilimlerini açıklayabilme adına başka araştırmalar da
yapıldı. Bu araştırmalar arasında dikkat çeken ilk çalışma, 1971 yılında Stanford Üniversitesi'nde
gerçekleştirilen hapishane deneyi oldu.
Amerikan Deniz Kuvvetleri tarafından finanse edilen ve psikoloji profesörü Philip Zimbardo
tarafından Stanford Üniversitesi'nde gerçekleştirilen deneyin asıl odaklandığı nokta, askeri
hapishanelerde tutuklular ve gardiyanlar arasındaki ilişkilerdi. Ancak, deney esnasında gerek
otoriteye boyun eğme konumundaki insanların sergiledikleri tavırlar, gerekse otorite kurma
durumunda olanların başvurdukları uygulamalar, (başlangıç itibariyle böyle bir bağ zorunlu olmasa
da) Milgram Deneyi'nin bulgularını teyit etti.
Stanford Hapishane Deneyi, herhangi bir sadist eğilime ya da psikolojik rahatsızlığa sahip
olmayan sıradan insanların, hapishane gibi katı kuralların ve disiplinin hakim olduğu bir ortama
girmeleri durumunda birbirleri ile ne türden ilişkiler geliştireceklerine odaklanıyordu.
Bu nedenle de, denek olarak deneyimli mahkumlar değil, (askeri hapishanelerde görüldüğü
gibi) herhangi bir kriminal davaya konu olmamış sıradan insanlar kullanılacaktı.
BEKLENTİ:
Bir insanı belli bir sınıfa koyma eyleminin belirgin bilişsel sonuçları vardır. Çoğunlukla aynı
sınıftan bireyler arasındaki benzerlikleri ve ayrı sınıflardan bireyler arasındaki farklılıkları abartma
eğilimindeyizdir. Sınıflandırma eylemi, bireyi koyduğumuz sınıfa uygun olmadığı düşünülen
niteliklerle karşılaştığımızda, bu yeni bilginin reddedilmesine ya da görmezden gelinmesine yol açar.
Aynı süreç, diğerlerine ilişkin algı ve davranışlarımızın en önemli belirleyicilerindendir
“Kendini doğrulayan/gerçekleştiren kehanet”, araştırmacı beklentilerinin etkilerine ilişkin
çalışmalara kadar araştırma konusu olarak pek fazla ilgi görmemiştir. Bu araştırmalar,
araştırmacıların, deneklerini (insan ya da hayvan) bilinçli ya da bilinçsiz olarak, kendi beklentilerini
doğrulayacak davranışlara itecek şekilde etkileyebildiklerini göstermiştir
1963 yılında Rosenthal ve Fode bir “labirent öğrenme” deneyinde, araştırmacılara rastlantısal
olarak bazı farelerin labirent öğrenmede çok başarılı, bazılarınınsa oldukça yetersiz olduğunu
söylemişler. Araştırmacıların fareler arasındaki bu sözde ayrım hakkında bilgilendirilmelerinin
ardından, çok başarılı oldukları söylenen farelerin diğer gruba oranla oldukça yüksek bir performans
18
sergiledikleri gözlenmiştir. Bu sonuç, farelerin başarısına ilişkin beklentilerin, öncelikle
araştırmacıların, daha sonra da farelerin davranışını etkilediği şeklinde yorumlanmıştır. Daha sonra
aynı araştırma farelere labirent öğretme görevi öğrencilere verilerek bir yıl sonra tekrarladığında aynı
sonuca ulaşılmış
Kendini doğrulayan kehanet üzerine yapılan ilk araştırmalar “araştırmacı-denek etkileşimi”
üzerinedir. Ancak, beklenti etkisini, bu denli önemli sosyal ve bilimsel bir olgu konumuna getiren,
Rosenthal ve Jacobson’un 1968’de yürütmüş oldukları, öğretmen-öğrenci etkileşimini ele alan
Pygmalion çalışmasıdır.
Bu çalışmada bir ilkokulun birden altıya kadar olan tüm sınıflarında, öğrencilere yaygın
olarak kullanılan bir zeka testi uygulamış. Öğrencilerin yaklaşık %20’si rastlantısal olarak seçilmiş
ve öğretmenlere, aslında sınıf arkadaşlarından herhangi bir farkı olmayan bu çocukların test
sonuçlarına göre 8 ay içinde çok büyük bir “zihinsel gelişim” gösterecekleri belirtilmiştir.
Ders yılı sonunda yani 8 ay sonra aynı test aynı öğrencilere tekrar uygulanmış ve zihinsel
gelişim göstereceği söylenen çocukların, gerçekten dikkate değer bir zihinsel gelişme gösterdikleri
ortaya konmuştur. Rosenthal ve Jacobson’a göre, deney ve kontrol grubundaki öğrenciler arasındaki
tek fark onlara ilişkin öğretmenlerin kafasındaki beklentilerdir. Öğretmenler deney grubundaki
öğrencilere, geliştirmiş oldukları olumlu beklentiler doğrultusunda daha sabırlı ve yüreklendirici
davranmış, beklentilerini onlara ses tonu, yüz ifadesi ve benzeri yollarla iletmişlerdir. Bu durum
öğrencilerin benlik kavramlarını, kendilerine ilişkin algılarını olumlu yönde etkileyerek onları daha
fazla çalışmaya itmiştir. Böylece beklenti etkisine ilişkin “kendini doğrulayan/gerçekleyen kehanete”
“Rosenthal etkisi” adı verilmiştir.
Bir çocuğa başarabileceğine inandığınızı belli ederseniz başarılı olma ihtimalini arttırırsınız.
Yani beklenti/yi/ yönetmiş ve kehanet gerçekleştirmiş olursunuz. İyileşebilecek durumda olan bir
hastaya da uzmanından aile bireylerine kadar herkes “sen hastasın ve de iyileşemezsin” derse, o
hasta hayat boyu hasta gibi davranmaya devam eder.
Atalarımız boşuna “Bir insana kırk gün deli dersen deli olur” dememiş.
Siz siz olun deli demeyin “veli” deyin.
Ancak arsızlaştırmayın da!
Çünkü kadim kural bunu gerektiriyor.
19
KALIP YARGILAR:
Sosyal sınıflamadan söz ederken, sosyal sınıflamanın, insanları belli gruplara dahil etmemize
olanak sağladığını söylemiştik. Ancak bu süreç orada kalmaz. Bu gruplara giren insanların kişilik
özelliklerine, yeteneklerine ilişkin belli inançlar vardır. Bu inançlar toplumsaldır ve çevreden
öğrenilmiştir. Sosyal sınıfların özelliklerine ilişkin inançlara kalıp yargı (stereotypes) denilmektedir.
kalıp yargı cinsiyet, ırk, meslek, fiziksel görünüş, yerleşim yeri, bir örgüt ya da gruba üye olma gibi
ayırt edici bir özelliğe dayanan bir şema türüdür.
Diyelim ki, bir milletvekili ile tanıştırıldınız; hemen zihninizdeki milletvekili grubuna ait
kalıp yargı harekete geçer ve o milletvekilini sizdeki kalıp yargıya sahip biri olarak görürsünüz. Bu
anlamda kalıp yargı insanları kategorilere koyma ve aralarında hiçbir fark görmeksizin belli
özelliklere sahip olarak düşünme biçimidir.
Kalıp yargıları Harekete Geçiren Faktörler
Bir kişiyi belli bir toplumsal grup içerisine soktuktan sonra, onun fiziki görünümünün verdiği
ipuçları kalıp yargının harekete geçirilmesi ya da etkisizleştirilmesinde önemli olmaktadır. Fiziki
özellikleri belli bir sosyal sınıfın kültürel prototipine çok uygun olan bir kimsenin, büyük bir
olasılıkla o sınıfın kalıp yargısına uygun tutum ve davranışlar göstermesi beklenir. Örneğin doğulu,
kalın bıyıklarının uçları yukarı kıvrılmış, boyu uzun, omuzları geniş, ilk 2-3 düğmesi açık
gömleğinden göğüs kılları taşan, ceketini omuzlarına atmış; çevresine, “Alçak dağları ben yarattım”
gibi bakan genç adamla; ince yapılı, düzgün giyimli, insanlarla göz göze gelmekten kaçınan,
bacaklarını birleştirerek oturan, biriyle karşılaştığınızda hangisini güçlü, kavgacı, kendine güvenen
gruba sokarsınız? Benzer şekilde homoseksüel birisi, diyelim ki avcı, araba tamir edebiliyor, iyi içki
içiyorsa; onu, homoseksüelliğini bilenler dışında hiç kimse, asla homoseksüel grubuna sokmaz. O
halde, kalıp yargıları harekete geçiren faktörlerden birisi, bireyin dahil edildiği grup için düşünülen
özellikleri göstermesidir.
Kalıp yargısal Düşünmenin İşlevleri
Kalıp yargısal düşünmenin açıkça görülebilecek en temel niteliği “çabukluğu”dur. Belli
koşullarda derhal harekete geçmek için temel oluşturur. Gerçekten de kalıp yargılar, düşünmenin
kısa yollarıdırlar; ilk kez karşılaştığımız insanlara ilgili olarak; geçerli ve zengin bilgiler sağlarlar
(Franzoi, 2000)
20
Cinsiyet Bilgisi Sıkça kalıp yargılar Üzerine Kuruludur
Kadının toplum içindeki yerinin zaman içerisindeki değişmelerine karşın, araştırmalar,
cinsiyet kalıp yargısının değiştiğine ilişkin çok az kanıt olduğunu söylüyor. Örneğin 25 ülkede
yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, insanlar arasında erkekler kadınlardan daha baskın,
bağımsız ve serüvencidirler. Kadınların ise daha duygusal, alçakgönüllü ve batıl inançlı olduğuna
inanılmaktadır.
Kalıp yargılar Sıkça Yanıltıcı İlişkiler Üzerine Kuruludur
Kalıp yargılardan söz ederken, belli gruplara belli özellikler yakıştırdığımızı söylemek
istiyoruz. Örneğin Kayserililere belli özellikler atfedilir. Açıkgözdürler, ticari kafaları iyi çalışır,
işlerini bilirler falan. Kayserililer için böyle düşünen birine sorsak, “Neden onlar hakkında böyle
düşünüyorsun?” herhalde varsa kendi ya da başkalarının yaşadıklarını, hatta duyduklarını gerekçe
gösterecektir. Dolayısıyla çoğumuzun kafasındaki Kayserili prototipi; yukarıda saydığımız “ticari
kafa”, “işini bilme” gibi özelliklerle (kalıp yargılar) birleşmiştir. Aynı ilişkiyi mesela Ankaralılarla
kurmayız. Bu örnekte, iki değişken (örnekte Kayserili olmakla ticari kafa) arasındaki çok küçük ya
da hiç olmayan bir ilişkinin olduğu inancı; yanıltıcı ilişkilendirme olarak bilinmektedir ve oldukça
güçlü bir inançtır.
Kalıp yargılarla Düşünme, Daha Çok Güçlünün Özelliğidir
Araştırmalar, kalıp yargı terimleriyle düşünmenin, bir kişinin toplumdaki güç düzeyiyle ilgili
olduğunu göstermektedir. Örneğin sizin amiriniz ya da komutanınız hakkında bildikleriniz,
komutanın/amirin sizin hakkınızda bildiklerinden daha fazladır. Hiç düşündünüz mü bunun sebebi
nedir! Çünkü bir toplumda güç sahipleri, daha güçsüz olanları çeşitli şekillerde yönetmekte ve
denetlemektedirler. Dolayısıyla astların üstlerine karşı daha dikkatli olmaları gerekmektedir. Astlar
özellikle zihinlerindeki yönetici kalıp yargısına pek uymayan üstlerle karşılaştıklarında, onunla ilgili
daha çok bilgi edinmek istemektedirler. Bu doğaldır. Çünkü ast, üstünün hangi durumda nasıl
davranacağını kestirebilmek, dolayısıyla üstünden gelebilecek zararları önlemek istemektedir.
YARDIM ETME, DİĞERKEMLIK VE OLUMLU SOSYAL DAVRANIŞ
Sosyal psikolojide ünlü çalışmaların pek çoğu, Milgram’ ın itaate ilişkin çalışması gibi,
olumsuz sosyal davranışlarla ilgilenmiştir. Ancak, sosyal psikologlar aynı zamanda, “yardım etme“
davranışı, diğerkamlık, cömertlik ve ahlaki muhakeme ile de ilgilenmişlerdir. Bu ilgi alanlarının
tümü, bazen olumlu sosyal davranış’ ın incelenmesi biçiminde ifade edilir.
21
Tanıklar ve Sorumluluğun Yayılması
Çeşitli acil durumlarda tanığın davranışlarına ilişkin yapılan diğer araştırmalar da
müdahalenin, tanık sayısı ile ters orantılı olduğunu ortaya koymuştur. Bu etki, sorumluluğun
yayılması’ yla açıklanmıştır. İnsanların, durumu ne derece yardım gerektiren bir durum olarak
tanımladıkları, yardım edip etmemelerinde kritik bir etkendir.
Her bir kişi aptal görünmekten kaçınmaya ya da soğukkanlı ve fütursuz olmaya
çalışacağından, insanlar, herkesin durumun acil olmadığı kararını verdiği sonucuna varabilir.
Sorumluluğun yayılmasının nedeni ne olursa olsun, araştırmalar en güvenceli tanık sayısının bir
olabileceğine işaret etmektedir.
Yardım Etme Davranışı
Üzerinde çalışılan bir diğer olumlu sosyal davranış türü de yardıma gereksinimi olan herhangi
birine, acil bir durum olmadığı halde, insanların yardım etme isteğidir. Bu konuda yapılan
araştırmalar, yardımın sağlanma olasılığını arttıran (1) durumun özelliklerini ve (2) yardıma
gereksinim duyan kişinin niteliklerini belirlemeye çalışmışlardır.
Yardım gerektiren acil bir duruma tanık insan sayısı arttıkça, içlerinden birinin yardım etme
olasılığı düşer. Bu, sorumluluğun yayılması olarak bilinmektedir. İnsanların yardı etme olasılığı,
başka birinin yardım ettiğinin gördüklerinde daha fazladır. Ayrıca, bize benzer görünen kişilere
yardım etme olasılığının benzemeyen kişilere kıyasla daha fazla olduğu görülmektedir.
22
KAYNAKÇA
MORGAN, T. (2015) Psikolojiye giriş kitabından alınmıştır. (ss:359-380)
Dergiler.ankara.edu.tr\dergiler\23\666\8486.pdf
img.eba.gov.tr>name=lys sosyoloji – toplum yapısı
23
NO DOĞRU/YANLIŞ ÖNERME1
Bireyin sahip olduğu toplumda en etkin olan statüye verilmiş (edinilmiş) statü denir.2
Kişilerin kendi çabalarıyla elde ettiği statüye kazanılmış statü denir.3
Bireyin statüsüne uygun olarak sergilediği davranışa rol denir.4
Kadınlar ve erkekler kendilerinden farklı derecelerde ve türlerde başarı beklendiği için farklı başarı güdüleri geliştiremezler.
5Bireyin davranışı duruma, kişiye ve beklentiye göre az ya da çok etkilenebilir.
6Toplumsallaşma hayatım tüm dönemlerini kapsayan ve yaşam boyu devam eden bir
süreçtir.7
Çocuklukta şiddete maruz kalma ilerleyen yaşlarda saldırganlık durumunu artırır.8
Toplum bireyin davranışlarını etkilemez.9
Yardım gerektiren acil durumlarda tanık inan sayısı arttıkça yardım etme olasılığı artar.10 Kişinin kendine benzeyen insana yardım etme olasılığı kendine benzemeyen insana kıyasla
daha fazladır.
24
NO DOĞRU/YANLIŞ ÖNERME CEVAP1 Y
2 D
3 D
4 Y
5 D
6 D
7 D
8 Y
9 Y
10 D
25
NO
SORU VE SEÇENEKLERİ
1 Soru: Aynı anda bir dershanede öğretmen, bir güvenlik şirketinde müdür ve Pazar pazarcı olan Bayram için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir ?
a. Daha fazla gruba üye olarak sosyalleşmesini arttırmıştır.b. Birden fazla statüsünün olması roller arasında uyumu kolaylaştırmıştır.c. Her girdiği sosyal ortam onun için rol pekişmesi yaratmıştır.d. Birden fazla statü ve rol sahibi olmuştur.e. Bütün statüleri içinde en önemlisi öğretmenliktir.
2 Soru: Oğlunun futbol takımında antrenörlük yapan Adilin mesleğindeki rolüyle babalık rolü birbirini zorlaştırabilir. Bu cümlede aşağıdakilerden hangisi örneklendirilmiştir?
a. Anahtar statüb. Toplumsallaşmac. Rol çatışmasıd. Toplumsal kontrole. Toplumsal tabaka
3 Soru: Okuldaki bir öğrenci öğretmeninden konuyu öğretmesini beklemektedir. Bu cümlede rollerin hangi özelliği üzerinde durulmuştur?
a. Kişilerin rolleri arasında en önemli olanı anahtar rolünü belirtir.b. Birey sahip olduğu rolleri uzlaştıramazsa rol çatışması yaşar.c. Sosyal statülerin bazıları sonradan kazanılmıştır.d. Bireyler rolleri çevreden bağımsız olarak gerçekleştirilebilir.e. Roller, bireylerin statülerine göre çevrenin beklediği davranış kalıplarıdır.
4 Soru: Aşağıdakilerden hangisi toplumsallaşmada etkili olan kuramlar arasında yer almaz?a. Din kuramlarıb. Çalışma ortamıc. Arkadaş gruplarıd. Eğitime. Bilgi ve teknolojileri kuramı
5 Soru: Aşağıdakilerden hangisi saldırganlığa neden olan faktörlerden değildir?a. Alkol ve uyuşturucu kullanımıb. Egzema, kalp romatizması vb. hastalıklarc. Beyin zedelenmesine neden olan kazalard. Beyni etkileyen bedensel hastalıklare. Sara, bunama vb. beyin hastalıkları
6 Soru: Aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır?a. Birey birden fazla statüye sahip olabilirb. Statüye uygun davranış beklentisi rol’ ü ifade ederc. Her statü her toplumda aynı saygınlığa sahiptir
26
d. Verilmiş statüler için herhangi bir çaba göstermeye gerek yoktur.e. Toplumda kurallara itaatsizlik arttıkça, toplumsal çözülme riski de artar.
7 Soru: Bireyin toplumda sahip olduğu mevkiine göre toplumca kendisinden beklenen bazı davranış biçimleri vardır.Toplumun bireyden beklediği bu davranış biçimlerine ne ada verilir?
a. Sosyal rolb. Sosyal statüc. Sosyal prestijd. Sosyal sınıfe. Sosyal kontrol
8 Soru: Bir araştırmada sırasıyla bir, iki, üç, beş, on ya da on beş kişi caddede durup yüksek bir pencereye doğru bakmışlardır. Gruptakilerin sayısı arttıkça gelip geçenlerden durup yukarıya bakanların sayısı artmıştır. Bu parçadaki durum uyma davranışını etkileyen faktörlerden hangisidir?
a. Grubun söz birliğib. Gruptakilerin saygınlığıc. Grubun büyüklüğüd. Yüz yüze olmae. Gruptakilerin statüsü
9 Soru: Trafik polisinden ceza almamak için belli bir hızın altında giden Ekrem’ in bu davranışı polisin onun üstündeki kontrolüne dayanır; polisin çevrede olmadığından emin olsa hız yasağına uymayacaktır. Bu parçadaki durum aşağıdakilerden hangisini örneklendirmektedir?
a. Koşullanmab. Model almac. Özdeşleşmed. Benimsemee. İtaat
10 Soru: Toplum içinde yaşayan insanların davranışlarının çoğu benzer davranışlardır. Belirli ülkede yaşayan kimseler genelde aynı dil ve dine sahiptirler, benzer tutum ve inançları vardır, olaylara benzer tepkiler gösterirler. Bu parçaya göre insan davranışlarının benzer olmasının temel nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
a. Aynı eğitim sürecinden geçmeb. Aynı siyasi görüşü benimsemec. Aynı deneyimlere sahip olmad. Aynı toplumda yaşamae. Kendi çıkarlarını düşünme
27
NO
SORU VE SEÇENEKLERİ CEVAP
1 Soru:a.b.c.d.e.
D
2 Soru:a.b.c.d.e.
C
3 Soru:a.b.c.d.e.
E
4 Soru:a.b.c.
E
28
d.e.
5 Soru:a.b.c.d.e.
D
6 Soru:a.b.c.d.e.
C
7 Soru:a.b.c.d.e.
A
8 Soru:a.b.c.d.e.
C
9 Soru:a.b.c.d.e.
E
10 Soru:a.b.c.d.e.
D
29
NO
SORU
1 ……………. başkalarını incitmeyi amaçlayan her türlü davranım ya da eylem.2 ……………. toplumun belirlediği her türlü ahlak kurallarıyla çelişme durumu.3 Saldırganlıkla ilgili “içgüdüsel kuramı“ savunan en meşhur psikologlar …………… ve
…………….’dir4 Bir topluluk ya da bir toplum içinde bir kimsenin durumu ya da kazandığı saygınlığa
………….. denir.5 Bir otoritenin isteklerine boyu eğmek, bir emre uymaya ………….. denir.6 Belirli bir konumda bulunan herhangi bir kişiyi karakterize etmesi beklenen isteklerin,
hedeflerin, inançların, duyguların, tutumların ve hareketlerin hepsine ………….. denir.7 Kendini doğrulama kehanetine bazen ……………………. olarak ta bilinir.8 Grup baskısından etkilenme ve grup normlarını kabullenme eğilimi …………’dur.9 Bir ortalama veya standart; ya da çok sayıda bireyden elde edilen ölçümler dağılımı
………..’dur.10 Gruplardaki kişiler, kendi başlarına olduklarındakinden daha riskli karalar alma eğilimi, bir
başka deyişle, ……………………………… gösterirler.
30
NO
SORU
1 Saldırganlık2 Sapkınlık3 Freud, Lorenz4 Statü5 İtaat6 Rol7 Rosenthal etkisi8 Uygu9 Norm10 Daha fazla risk alma yönelimi
31
Kelimeler boşluk doldurmadaki cevaplardır.
S P N R E D G N L K A S E K
D E A T F R F D G E A H L S
A N S D O D N O M L S E İ P
E R O A S S N O D K L T S K
P O O R P D T I P D A L K B
G N K P D K R A F A O P N A
H A R İ N G I U T N O R D Y
P O K O A N L N Y Ü F G I R
O E R N S O Ü B L G M D K A
S M L F R E U D N I U G P M
U I D E A S N D R K K T A F
K E N B E K P H M S M İ S A
L Z A B E R R İ A F A R E M
K D R S A M N D A L F R E U
32