Erzurum Tarihi, Anıtları Kitabeleri - Beygu, Abdurrahim Şerif
Click here to load reader
-
Upload
dzemal-skrebo -
Category
Documents
-
view
200 -
download
66
description
Transcript of Erzurum Tarihi, Anıtları Kitabeleri - Beygu, Abdurrahim Şerif
E R Z U R U MTarihi, Anıtları, Kitabeleri
Y A Z A N :
Erzurumlu öfretmen
Ab dür rahim Şerif Beygu
1
Her Hakkı Mahfuzdur
%
İs t a n b u l
Bozkurt Basımevi
1936
Ön Söz
Dahi Atatürk yurdun kurtuluşunu Erzurumda kurmuş olduğundan
dolayıdır ki bu şehrin inkılâp tarihimizde manası ve ehemmiyeti büyüktür.
Asırlardanberi Anadolunun şimali şarki geçidi üzerinde, birçok
istilâlara karşı göğsünü siper ederek dayanmış ve bu yüzden birçok
felâketler geçirmiş olan bu eski Türk şehrini bu kitapla sevgili okuyucu*
larıma tanıtmağa çalıştım.
Erzurum, Selçukiler zamanında mühim bir ticaret ve ilim merkezi
halini almış büyük şehirlerinizden biri olduğundan (tarih, âbideler, kita
beler) bakımından burasının tetkik edilip yazılması demek, Anadolu Türk
tarihi medeniyetnin bu cihetten eksik kalan kısımlarını tamamlamağa
çalışmak demektir. Bu yüzden Erzurumu yazmak için (Ahlat Kitabeleri) nde
olduğu gibi senelerce üzücü ve yorucu mesai sarfedildi.
Bu uzun müddet zarfında şehir ve civarında bir çok tetkik gezintileri
yapılmış ve bir taraftan da kütüphane malûmatını toplamak için uğraşıl
mıştır. ö y le ki h em kütüphane malûmatı, hemde müşahede, tetkik,
mukayeselerle elde edilen malumat birleştirilerek bu kitap meydana
gelmiştir. Arzettiğim gibi istilâya uğrayarak harap olmuş ve en mühim
vesaiki zayi olmuş böyle bir şehir hakkında etraflı ve tatmin edici bir
kitap yazmak ne kadar zor ve ne kadar çetindir. Ancak bu müşkülât
ve zorluğu senelerce sarfedilen mesai ile yenmek mümkün olmuştur.
Böylece bu kitapla Erzurumun tarihimizdeki mevkii ve oynamış olduğu
rolü, göğsünde taşıdığı millî eserlerimiz esaslı b i lg i , vesikalara dayanarak
tebarüz ettirilmiştir.
Erzurumun sık, sık istilâya uğraması ve müteaddit defalar vukubulan
— 4 —hareketi arz yüzünden tarihî mezarları ve türbelerin çoğu yıkılmış ve
mahvolmuştur. [1]
Bunun için memleketin tarihî vekayiinin bazı safhaları karanlıklar
içinde ebediyen gömülü olarak kalmıştır. Bu eserler Erzurumda olduğu
gibi diğer yerlerde de ya istilâ ve yahut da yüzlerce senedenberi
bakımsızlık yüzünden binlercesi bugün ortadan kalkmış olduklarından,
kalanları da kısmen harap olmuş, birazı da sağlam olarak zamanımıza
kadar ulaşmıştır [2].
Yurdumuzun taş'ıle, toprağile Türk olduğunu ispat eden ve medeniyet
âleminde ön safta varlık göstermiş olduğumuzu dünyaya tanıttırmağa
yarayan ecdadımızın bu eserlerini her türlü tahribata karşı korumak
bizim için milli bir vazifedir.
Eskidenberi Türk şehitlerinin yığın, yığın kemiklerini göğsünde sak«
layan yüzlerce vekayii harbiyenin mihveri devranı olmuş olan bu
tarihî şehir büyük harpte geçirmiş olduğu facianın hâlâ yaralarını gösteren
[1] Erzurumda tarihî türbe ve mezarların tahribata uğramazı epiyce etkidir. Sıraaile:
1 — Şah Tahmabin Erzurumu alarak Erzincana kadar akın yapmaaile geçtiği yer*
lerde türbe ve mescitlerin mühim bir kısmını tahrip etmiştir. (Buna ait malûmat sıratı
geldiği yerde yazılmıştır.)
2 — 1828 de Rusların Erzurumu işgali erinde Ermenilerin teşvikile yapılan tahribsığ.
3 — 1840 dan 1890 a kadar Erzurumda yapılan istihkâmlar dolayıaile etki meztr>>*
tıkların bir kıamı sökülüp düzlenmiştir. (Kars kapıaı mezarlığı gibi) V
4 — Büyük harpte Rusların Erzurumu aldıktan sonra Ermeniler tarafından mezar*
tıklarda yapılan tahribat..
5 — 1933 de vilâyetle belediye tarafından şehrin tarihî mezarlığından biri olan
Erzincan kapısı mezarlığı sökülüp düzeltilmiştir. Halbuki bu mezarlıkta 17, 18. 19 uncu
asırlarda Erzurumun yetiştirmiş olduğu âlim, şair, kumandan, eski hanedana menaup
ailelerin mezarlarile dolu idi; bunların kitabeti taşları şehrin caddelerine döşenmiştir.
Böylece şehrin bu asırlarda yetiştirdiği mühim simaların adları, hatıraları mahvolmuştur.
Çok yazık ki sel önünden kütük kaçırır kabilinden bunların bazılarının kitabelerini tesbit edebildim. Yüzlercesini yazmak mümkün olamamıştır. Eğer belediye mezarları
sökmeden önce halk s mezarlık yeri göstermiş olsaydı ve kitabeti taşları da oraya
nakletseydi elbette şehrin burnunun dibine sokulmuş olan mezarlığın kaldırılmasındaki
verdiği karar ve ysptığı işi yerinde görürdüm.
[2] Çok şükür Cumhuriyet Türkiyesi bu millî eserlerimizin kıymetini takdir ederek
haraba yüz tutmuş olanlarını tamir ettirmektedir. Bunun en büyük delilini Selçuk
mimarisinin muazzam âbidelerinden biri olan çifte minareleri tamir ettirmiş olmasıdır.
harap olmuş mahallelerin, çarşıların arzettigi keder verici manzaralardan
hâlâ kurtulduğu yoktur [1]. Çok yakın zamanda bu viranelerin yerleri birer
mamureye çevrileceğine şüphe etmeyiz. Sözümü bitirirken toprağında
yatan yüz binlerce şehitlerin hâtıralarını saygılarımla taziz ederim.
10 Ağustos 1936
Erzurum Erkek öğretmen Okulu Tarih
Coğrafya öğretmeni
Abdürrahim Şerif Beygu
Mü
[1] Vakıa 1925 den 1929 a kadar vilâyet şehrin imarı için bazı binalar yaptırdıy
aede milyonu geçen bu para ile şehrin hayati ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak
kalmış, plânaız, programsız yapılan bu binalardan bir kısmı harap olup yıkılmaca mahkûm
olmuş ve böylece yüz binlerce lira bu bakımdan zayi olmuş sayılır.
Erzurumun mevki ve vaziyeti
Erzurum beş ilâ yedi saat genişliğinde ve on saat uzunluğunda ve
kendi adile anılan ovanın cenubu şarkisinde, Palandögen dağının ete*
¿inde kurulmuştur. Erzurum şehrinin yüksekliği 1930 metredir.
Erzurum şimalen Tortum, cenuben Hinis, Şarkan Hasankale, Garben
Bayburt ve Tercan kazalarile çevrilmiştir.
Ortaasya yaylasının bir eşi olan Erzurum yaylâsı üzerinde Türkiyenin
en yüksek da£ yığınları vardır. Bu dağların yüksekliği 3000 ilâ 5000
metreyi savuşur. Bu yüzden Türkiyenin en çok akar suları da bu y a y
ladan çıkar.
Erzurum, yerinin yüksekliği, dağlarında otlakların emsalsiz ve güzel
oluşu, eskiden medeniyette ilerlemiş şehirleri bağlayan yolların üstünde
bulunuşu [1] yüzündendir ki tarihte zaman, zaman büyük rol oynamıştır.
Erzurum ovasından Fırat ırmağının kökü olan (Karasu) akar. Bu suyun
kaynağı şehrin altı saat şimalinde ve 3000 metre yüksekliğinde (Dumlu)
dağından çıkar. Halk arasında kudsi bir anane halinde yaşayan sözlere
bakılırsa milâdın dokuzuncu asrında Maveraünnehirden (Dumlu) adında
gelen bir Türk evliyası bu kaynak yanında yerleşmiş kendi adını bu
dağa vermiştir [2]. Suyun çıktığı yer 25 metre murabbaında bir havuzdur.
[1] (Lineti armenia London — 19Uİ) ikinci cildinde Erzurum kıamına ait verdiği
malûmatın bir yerinde (Anadolu demir yollarını Erzuruma kadar temdit ve buradan Be
yazıt, Tibriz, Tahran, lafahan yoiile Hint demiryoluna bağlanmaaının ne kadar mühim
olduğuna dair hükümetinin nazarı dikkatim celbetmektedir) ibareainden o zamanlar
ingilizlerin yurdumuz hakkında bealediklrri emperyalist emelleri göstermek itibarile dikkate şayandır,
[2] Halkın rivayetine göre (Dumlu Sultan) bu kaynağın yanına geldiği zaman
suyun yerden çıkmadığını görerek elindeki tası göğe kaldırmış ve su ile dolduğunu görmüştür.
Su kumlar arasından o kadar durgun bir surette sızar ki görünüşte belli
olmaz [1]. Bu su o kadar soğuktur ki bir insan içinden bir avuç kum
çıkarıncaya kadar eli kesilir gibi olur. Bu yüzden bu kaynakta hiç bir
hayvan bulunmaz. Mart ve Nisan aylarında dağların karları eriyerek sel
gibi Fıratın ayağına akarlar. Bu su Erzurum ovasında bu mevsimde bir
saatten ziyade genişlikte kurşun renginde uzun bir göl halini alır.Mayısın nihayetine doğru yavaş, yavaş yatağına çekilir ve sudan
kurtulan arazide kamışlık ve bataklık halinde kalır. Bu zamanda sıcak
memleketlerden çeşidi yüzü savuşan kuşlar suyun kenarındaki geniş sazlıklara akın ederler. (Suya yakın köylüler bu kuşların çeşidi iki yüzden
çok olduğunu söylemektedirler.) 1843 de İngiliz seyyahı suyun kenarında
çadır kurarak kuşların cinsini tetkik etmiş ve 170 e kadar saydığını yazmıştır (2j. Karasuda çokça Kızıl kanat, Sazan balığı vardır.
[1] Evliya Çelebi C — 2 S: 342 de Dumluoun daha eskiden yeldiğini şöyle anlatır: Ookuz saatte (Dumlu Sultanı menziline vardık. Ashalıt güz inden ulu bir sultan olup kubbesinde medfundur. Asitanesi azîm ziyaretgâhdır. Yalçın bir gûhu bülendi vardır,
tirat nehrinin menbaı olan garı azim bu daldadır. Bu Erzurum ayaletinde Kiğı san* cağı dağlarında demir madenleri olduğundan anlardan top güllesi dökerler. O guhu
bâlâdan yüzlerce üyuni cariye demir madenlerine ugrıyarak Fırata mülâki olurlar.
Onun için ondan ileride hırstın suyunun ta'mına halel gelir. Bu (Dumlu Sultan) kaya
sından çıkan baş menba abı hayattan nişan verir bir kevaeri çenettir. (Dumlu Sultan)
Hazreti Risaletten sonra bu nehre Cenabı izzetin nazarı taallûk etmiştir diyerek burada
Kayserden aldığı bir yerde ikamet eylemiştir. Nice müddet bu abı zülâlden camı safa
*ıuj etmişsede nihayet destine camı zehri abı ecel sunulmuştur. Kariyesi ikiyüz haneli mümini muvahhit köyüdür. Kasaba misal olup camii zaviyesi, suvki muhtasarı vardır.)
Şimdiki halde (Dumlu) köyü yoktur, yalnız bu dağda harabesi vardır.[2] Ingiliz seyyahı Krizim in Erzurum ovasına ait hatıratında der ki: (Erzurum
ovasında kuşların cins itibarile çokluğunu görmiyenler inaoamaz. Ben bu kadar çeşitli kuşları gördüğümde hayret ettim. Suyun civarı kuşlarla doludur. Adeta toprakın rengi belli olmaz. Resimli Ermenistan coğrafyası: (Ibrikyan) sazlıklarda kuşların yumurtalarını
köylüler evvelce toplıyarak satarlardı. Şimdiki halde bu milyonlarca yumurta sazlıkların arasında çürüyüp gitmektedir.
Erzurum ve ova köyleri Fıratın kaynağına eski Türklerin verdiği manevî kıymeti muhafaza etmektedirler. Köylüler hastalığa tutulan sığır ve koyunları kaynağın etrafında dolaştırır ve suyundan hasta hayvana serptikten sonra kaynacın iki dedirmenden çok olan akan ayanında kurban keserler. Bu suya her sene Temmuz ve Ağustos aylarında gelen yüzlerce ziyaretçi halk eski bir adeti ihya ederler. Bu ine
kurdukları bir dileğin kabul olup olmadığım attıkları küçük bir çakıl taşı ile anlarlar. Eğer taş kaynacın taşına yapışırsa dilek kabul olmuştur. Aksi halde olmamıştır. Halkın yaşattığı eski bir inanışa göre bir insan bahar mevsiminde Fıratın kaynağında yıkanıma bütün hastalıklardan kurtulur. Halkın bu inanışı ne (meraaıdül ıttıla) böyle işaret etmiştir: ( Âi-lt op j » jA £- yJı U j —'J- ı j » i t .A?* «£* )Müellif diyor : ki bir insan bahar mevsimiode bu su ile yıkanırsa o sene hastalık yüzü görmez .
_ 7 _
Erzurum ovasında hububat, patates, şalgam, şeker pancarı, lafına, havuç çok iyi yetişir.
Haziran, Temmuz aylarında Erzurum ovasının görünüşü çok güzel
dir. Ova yemyeşildir. Fırat suyuna yakın köylüler sabahleyin kuşların
ötüşlerini işiterek tarlalarına giderler. Bu ova köylerinin kuşlara karş»
sevgi ve hevesleri çoktur. Alıştırdıkları bazı kuşları kışın ahırlarında saklarlar.
Erzurumun cenup dağları Palandöken ve şimal dağları Dumluda A lp
lar nebatatından daha zengin nebatat yetişir. On yedinci asrın meşhur
Türk seyyahı Evliya Çelebi Palandökende yetişen otların ve çiçeklerin güzelliğine ve çeşidinin çokluğuna karşı hayran olmuşturfl],
Erzurumun yeri volkanik olduğundan birçok yerlerinde soğuk ve sıcak
kaplıcaları vardır. Bunların içinde Ilıca, Akdağ, Kevgirinin çelik suları,
yedi senede bir on beş ve yirmi metre arasında, çok sıcak su fışkıran Hulenk kaplıcaları meşhurdur.
Erzurumun iklimini ilk önce anlatan Amasyalı Coğrafyacı (istrabun) dur.
Kitabında (Karintis • Erzurum: soğuk ve sıcak maden sularile ve çok
nebatatiyle iki bin senedenberi maruftur. İklimi acayiptir. Bazan İtalya
ve Ispanya gibi mülayim olur, bazan da tahammül edilmiyecek kadar
soğuk olur. Kim ki soğuk yer ister Erzuruma orada görmezse Sibastiye -
Sıvasa gitsin). Erzurumun kışı insana dokunmaz, yalnız kış mevsimi uzun
olduğundan insan usanır. Kış ve yaz havasının çok sağlam oluşundan
dolayıdır ki bu şehirde uzun ömürlü insanlar çoktur. Büyük harpten evvel
yüz yaşını aşmış her mahallede ihtiyarlar vardı. Hele seksenlik, doksanlık
kimselere çarşı pazarlarda çokça tesadüf edilirdi [2] Erzurum bir yayla
şehri olduğundan hava kuraktır, yıldızların ve güneşin parlak ışığı aylarca devam eder»
m Ege rli dag Erzurumun kıble canibinde yarım saat bu'dunda bir gühu bülend olup ismine (Eğerli) dag derler. Çünkü zirvei âlâsı iki çataldır ki Hinis ve Melâzkirt
kalesine, Bingöl yaylâsına andan gidilir. Bu dağda hükema edviyesi ile tutya çiçeği
rayihasından adamın dimağı muattar olur. Yerbas. ışkın, lütlice, Kuzey tere, revant. cedvar, yebru’usscnem. şah tere ve nice bin türlü sair edviye bu dağda mevcuttur. Nice Kehhailar burada tutya cemedüp kırk senelik alillerin gözüne mil ile çeker, mahvolmuş
çeyimleri ruşen ederler. Yüz elli haneli sünbül ve müşkü rumisi olur. Lâlesi, zerrini şekayik ve tirfili, sakn, nanesi meşhur olup Buye Hoşi adama hayat verir. Evliya Ç:2 — S : - 217.
[2] Halihazırda sag olan Erzurumun çok yaşlılarından yüz on yaşında Şibilleria
Şerif yüz yirmi yaşında Fayat oğlu Yusuf ile dokyan ve yüz yaşında bulunan bazı adlarını hatırlayamadığım bazı ihtiyarlardan Erzurumun eski halini sorup öğrendim. Bu ihtiyarlardan çok istifade ettiğimden buracıkta yadediyorum.
Erzurumun birinci kuruluşu
Erzutumun bilgili ihtiyarlarının söylediklerine göre şehrin en son
kuruluş yeri şimdiki mevkiidir. En eski şehir ovada Fırat suyuna yakın ve
şehre üç saat mesafesi olan (Karaz) köyünde kurulmuş ve çok sonra da
şimdiki yeri şehir olmuştur. Yaptığım tetkikatla bu rivayetlerin gerçek
olduğu tahakkuk etmiştir.
Karaz Erzurumun şimali garbisinde ve ovada olup eskiden üç yüz elli
evli zengin bir köy iken şimdi ahalisi ÜÇ beş zengin ağaların elinde
kalmış bir çiftlik halindedir. Köyün cenubunda on beş metre yüksekliğinde
ve beş yüz metre çevreli bir tepe vardır.
/Şekil : 1 — Erzurumun ilk kurulduğu yer Karaz köyü ve tepe t i ]
Çok eski bir Höyük olan ve eski milletlerin yaşadığı her devir tabakalarının üst üste yığılmasından yükselen bir tepe ki tarihin çok uzak
— 10 —zamanını anlamak imkânını veren bir mevzu teşkil etmektedir. Tepenin
cenubunda köyün eski mezarlığı bulunmaktadır. Burada Selçuk mezar
taşları büyük harpten evvel çok imiş, şimdi üç tane yazısız ve birazı
kırılmış taşlar kalmıştır. Tepenin çevresinde eski sur temelleri belli olmaktadır. Tepenin üstünde kaynatma duvarın pek azı kalmıştır. Bu
tepenin rastgele yerinden çok geniş bir surette oyulmuş ve içinden taşları
çıkararak yapılarda kullanmışdtrlar. Köylülerin sözüne göre köyün bütün
evleri hep bu tepeden çıkarılan taşlarla yapılmıştır. Tepede görünen
tünellerden en mühimi cenup ve garp tarafında bulunanlardır; bu tünellere
girdiğimde birçok insan ve hayvan kemiklerinin ufanmış kısımları, çanak,
çömlek kırıklarının ufak parçaları, kömür, yanmış buğday, çini kırıkları gö
rünmektedir. 1903 senesinde köylüler tepenin garp eteğini eşerek resimli yüz
altın çıkarmışlar. Ve yine tepeden ve köyün içinden zaman, zaman bakır ve
altın para çıkmaktadır. Bu bakır paralardan ikisini köylüden satın aldım.
Bunlar Bizantin paralarıydı. Köyün cenubu garbisine düşen yakın yerinde
hamam enkazı, eski kaynatma binaların temelleri, eski zamana ait kale
kapıların açılıp kapanması için milleri geçen ve şekil itibariyle değir
men taşlarına benzeyen taşlar ve yine köye yakın tarlalarda yer, yer
eski binaların kaynatma temelleri görünmektedir. Köyün etrafında sur
yerlerinin bazı izleri bulunmakla beraber, köy evlerinin duvarlarında,
kapı önlerinde eski binalardan kalma kaba bir surette işlenmiş nakışlı
büyük taşlar da vardır.
Karazın yarım saat yakınlarında köy harabesinin toprak üzerinde
belli olan taşları görülmektedir. Eskidenberi köylülerin, köyün içinden ve
tepeden çıkardıkları bakır, çanak ve çömlek çok imiş.
Karaz höyüğiyle A lişar höyüğünün mukayesesi • Karaz tepesini
adım, adım gözden geçirirken düşüncemde Alişar höyüğünde gördüğüm
hafriyat yerindeki eserleri bu tepedeki gördüklerimle karşılaştırıyordum.
Bunların aralarında okadar sıkı bir benzeyiş gördüm ki biran için kendi
mi Alişarda bulduğumu zannettim. Bunun için Alişar höyüğü hakkında
gördüklerimi burada kısaca yazarsam Karaz höyüğünün mahiyeti
anlaşılmış olur.
1932 senesi Temmuz içinde Ankarada açılmış olan Tarih kongresinin
bitmesi üzerine bazı muallimlerle Yozgat vilâyeti içinde ve Alişar
köyünün yakınında Alişar höyüğünün Amerikalılar tarafından açılmış
halini görmek için gittik. Bu mütehassıs heyetin reisi (Fonder üsten) bize eşilmiş olan höyüğün her tarafını gezdirip uzun, uzadıya izahatta
bulundu. Höyüğün tepesinden dibine kadar on dokuz metre kazılmış.
Bunun dibindeki harçsız temel taşları (Neolotik taş) devrini, 5 metre
yukarı kısmı bakır devrini, bundan itibaren dört metresi bronz, yukarısı
Hitit, Frik, en üst duvar parçasıda Bizans devirlerine ait olduğunu
söyledi. Yine ( Fonder üsten) in sözüne göre bu Höyük otuz iki devir
geçirmiştir. Höyük tarihten önce insanların taş devrini yaşadıkları
zamandan Bizanslılara kadar insanlarca işgal edilmiştir. Milâttan 3000
sene önce bronz 7000 sene önce de bakır insanlarca bulunmuştur. Hititler
Milâttan 2000 sene önce bu höyükte yerleşmişlerdir. Karaz Höyüğüne
bu malûmat tatbik edilirse :
Dipte açılan tünelde görünen bir taş duvar parçasında harç yok ve
taşlar kalın bir duvar halinde örülmüştür. Bunun üstü on dört metre
yüksekliğinde toprakla örtülüdür. Bu taş duvar Alişardaki duvarın eşi
gibi görünmekte olduğundan bunun bakır devrinde yapıldığı hakikaten
yakın olarak kabul edilebilir. Kaynatma duvarın en az bir tahminle
Milâttan bin sene önce yapılmıştır. (Fonder Osten) in bakır, Hitit, Frik
devirlerine ait ve bizlere armağan olarak verdiği çanak ve çömlek kırıkla*
rile Karaz höyüğünde gördüğüm çanak ve çömlek kırıklarını
karşılaştırdığım vakit bakır ve Hitit devirleri birbirlerile benzeyiş kısımları çoktur. Ve yine Alişar Höyüğünün muhtelif kesintile
rinden aldığım toprak parçaları Karaz Höyüğündeki topraklara tamamen
uygun olduğu görülmüştür. Alişardaki kemik kırıklarile Karazdakilerinden
renk ve eskilik itibariie birbirinden ayrılmaz bir şekilde benzemektedirler.
Netice olarak Karaz Höyüğü tarihten çok önce taş devri insanları tara
fından kurulduğu ve sıras'ıle bakır, bronz devirlerini geçirdikten sonra
Milâttan 1700 sene önce Hititlerin elinde bulunmuştur, [ l j Bunu müteakip
Asuriler Fırat ve Diclenin yukarılarını zaptediyorlar. Milâttan önce 1500
senelerine doğru Mısır fıravnı, III Tutmes buraları alıyorsa da hakimiyeti-
çok sürmiyerek yine Asurilere geçmiştir.
[ I ] Türk Tarihi Tetkik Cemiyetinin çıkardığı tarihlerden cilt : 1. S. ISO. Eti
(Hitit) lere dair bahiate : Eti Kralı ikinci Mürşit seferber ordusile Azzi (Erzurumtarafları) kıt’asında muzaffer oldu. Ve Dicleye kadar hududunu aürdü. Denilmektedir. Bundan başka 1916 aeneainde (Hamit Sadi) Mülkiye mektebinde okuttuğu coğraf- yaaının 132 inci aayfaaında (kablelmilât 1750 tarihlerine doğru Hititlerin Fırat vadisini iatilâ etmek suretile bir an içinde devri satvetlerine dahil olduklarıoı (örüyoruz) cümlesinden Fırat vadisinde bulunan Karazın da işgal edildiği anlatılmaktadır.
— 12 —Bu tarihlerde Araş nehri ile Fratın yukarı havalisinde ve genişçe bir
arazide (Orarto) namı altında Türk olduğuna dair tarihlerin kaydettiği
bu millet [1] Karaza uzun müddet hâkim olmuştur. Milâttan önce onuncu
asrın ortalarında Karaz ve havalisi İskit Türklerinin eline geçmiştir. Artık
sırasile M. E. 606 lranilerin ve 325 de büyük İskender'in ve sonra silil-
kiyusların M. E. 255 de Partların ve 120 Pontos hükümetine geçiyor.
Romalılar 80 tarihlerine doğru bu hükümete nihayet vererek hudutlarını Dic
le ve Fıratın kaynaklarından daha ileriye sürüyorlar. Bu havali Romalıların
asırlarca devam eden idaresinde kalmıştır. Roma ve İran kavgaları
arasında perişan alup da kâh zaman zaman esir kalan ve kâh fırsat
bulup da beylik halinde görünen Ermeniler Frikyadan Milâttan önce
dördüncü asırda Erzurum yaylâsına gelmişlerdir. ( Vrartu ne Haldi) gibi
buralarda oturan Turanı milletlerle çok karışmışlardır. Ermeni müverrihleri
ise cetlerini eski göstermek için Nuhun torunlarından (Hayik) namında biri tarafından ilk defa olmak üzere bir sülâlei hükümdari tesis edildiğini beyan ederlerse de bittabi bir kıymeti tarihiyesi olamaz. [2]
Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasiyle Karaz ve havalisi de Şarki
Roma imparatorluğuna geçti (M. S. 395) Karaz bu asırlarda Ermenilerin
pek çok ehemmiyet verdikleri bir şehir olup bu havalinin baş ruhanisi
olan patirikliğin de merkezidi. Şehir Hint yolunun kapılarından birisi olduğundan ticaret itibarile yükselmişti.
Amasya tarihini yazan (Hüseyin Hüsamettin) ikinci cilt tarihinin 117 inci şayiada
(Masparo) dan aldığı Hititlerc dair cümlelerinde : »Hititler Anadoluda konfederasyon
halinde yaşamışlardır ve bu on üç federasyonlardan biri de Ergunut olup Erzurum vilâyet*
ve havalisinde yerleşmişlerdir.» Bu adın manası da mert ve kâmil demek olnn «Ergun»
kelimesinin mensubudur.
Anayurttan uzak ve yakın kıt'alara göç eden Türklerin Anadoluya geliş yolu
üzerinde bulunan Erzurum ovasındaki Karazda bir kısmının yerleşip kaldığı gerek
mukayeseli olarak görülen işarla meydana çıktığı gibi tarihin yazdığı da bu tetkiki
daha ziyade gerçek kılmıştır.[1] Hâmit Sadi coğrafyasının 146 inci sayfasında Asur kronolojisine görer Uaıtu
Krallığının teşekkülünü Milâttan önce 900 tarihlerini göstermektedir. Ve bazı âlimler
bunun bir hükümeti Turaniye olduğunu kabul ederler kaydını koymaktadır. Fakat Urartu
namı altında milletin Erzurum havalisinde milâttan 1500 sene önce mevcut olduğu ilk
zaman milletlerin haritalarından anlaşılmatadır. Bunların devlet kurduğu tarih senelerini Milâttan önce 9 uncu asır olarak kabu! edebiliriz.
Milâttan 400 sene önce Erzurum ovasından geçen Ksenofun seyahatnamesinde belki
de hurada oturan kavim hakkında bir şey yazmıştır. Bu seyyahın Erzurumdan geçtiğini tbrikiyan isminde bir Ermeni Anadolu coğrafyası adındaki kiiabında yazmıştır.
[2 ] Bu yazı Hâmit Sadinni Coğrafyasından olduğu gibi alınmıştır. S. 147
wt
X»
JfT
f ,
•v <W
t
♦4*♦
I
7
u
- 13 —
Bu şehrin adile eski adının ne olduğunu araştırmanın sırası gelmiştir.
Bununla beraber Erzurum adının da bunlara bağlı olduğunu vesaika
dayanarak öğreneceğiz. Karaz şehrinin Hititler zamanında (Azzi) olarak
tanınmış, bu adı Avrupa müellifleri tarafından yazılarak birçok seyahat*
namelerinde göstermişler. Milâdın onuncu asrında Karaz yahut
(Azze - Arze) nin kalabalık ve zengin bir şehir halinde kaldığını
ve şimdiki Erzurumun çok müstahkem bir kale olduğunu anlamamız için ( Hüseyin l.ahidin müverrih Do Kirliden tercüme ettiği Hünlerin, Türklerin, Moğolların ve daha sair garbi Katarların tarihi umumisî)
adındaki büyük eserin ikinci cildinin 320 ve 321 inci sayfalarında büyük
Selçuk İmparatorluğunun temelini atan Selçukun torunları Toğrul ve
İbrahim İnal ile Toğrulun yeğeni Kııtulmuşun o zaman Anadoluya hâkim
olan Bizanslılarla yaptıkları büyük savaşlardan biri de Karazda vuku*
bulmuştur. Bu büyük savaşı bu sayfalardan alıyorum.
İbrahim İnal bu noktada onlara hücum etmeğe cesaret edemediğinden
(Arze) kurbunda ordugâh kurdu. Bu, büyük ahalisi kalabalık bir kasaba
idi. Kalabalıklarına güvenen ahalisi son dereceye kadar mukavemete
karar verdiler. Civarlarında daha müstahkem ( TeodosyopolİS • Erzurum)
şehri vardı. Buraya daha emniyetle çekilebilirlerdi. Fakat yapmadılar.
Türkler (Arze) ye hücum ettiler. Büyük bir mukavemete maruz oldular.
Evlerinin damlarına çıkan (Arze) liler muhacimlerin üzerine taş, odun,
ne bulurlarsa atıyorlardı. A ltı gün bu suretle harbettiler. Katakalon lipü' riti beklemeden onların imdadına koşmak istemiyordu. Fakat imparatorun
emrinden ayrılmak arzu etmeyen Arun Yunan ordusunun tahassün ettiği
yerden çıkmasına mani oldu. Bundan dolayı Türklerin (Arze) yi yakma*
larına meydan verdi. Ateş ve kıtalden telef olanların miktarı yüz kırk
bin kişiye baliğ olmuştur. Kadınlar ve çocuklar Türklerin eline düşmemek
için ateşe atılıyorlardı. İbrahim İnal azîm bir ganimete nail oldu [1] sonra
Yunan ordusuna karşı yürümeğe hazırlandı. (M. S. 1050) Bundan sonra*
ki harpte İbrahim İnalın mağlûp olduğunu ve Yunan kumandanlarından
Libaritin Türklere esir düştüğünü yazdıktan sonra Yunan ordusu Van ve
[1] Bu vakayı İbnil Esir Tarihi Kâmilinde böyle yazmıştır (iîU-jj* y J i - ı f
>»•*» jr-^jy ir J* \ UUİ- ¿1 ¿İli «-*- 'JCy y ^ ?y)\ JU. j
tİ y y ?yj\ y d' ¡*4)
;•>> tj> jU ,* } * * y' y“ »* f s * d* p f j j + ^ y f ,*» J» yİ > i*y **'•*>—-
Mezkûr eserin 248 inci sahifeainke bu (../•t.yJt ¿1 » y j >^tfy <»yd* îi'jA >
harpte Türklerin kazandıkları muzafferiyeti anlatmaktadır.
n w *m
Ani şehrine çekilmişler. Türkler de Hey şehrinde sultan Tuğrula kavuş*
muşlardır. Bizans İmparatoru (Kostantiıı monomak) Türklerin elinden esir
kumandanını kurtarmak için istenilen parayı veremediğinden kavga yeniden
başladı. Sultan Tuğrul Melâzkirt ve Erzurum yaylasına aktnlarına devam etmiştir.
(Linch) in kitabında (Arzes, Arze, Ertes, Azz i) gibi söylenişte biraz
farkla yadedilen büyük şehrin şimdiki (Karaz) köyü olduğunu şöyle yazar
[Artze veyahut Artsn şehrinin bugün mevcut olan Karaz köyünün yeri
olduğunu ve bu Karaz köyü [1] Erzurumun şimali garbisinde Karasu yani
Fırat nehrinin sag kenarına yakın bir yerde bulunmaktadır. Bu şehir on
birinci asrın ortasında Türkler tarafından yağma edildiği malûmdur Kara*
zın yağmasına dair o asırda bulunmuş bir yerli tarafından telif edilmiş
canlı bir tarih okumak isteyen karilerimiz Ermeni tarihçisi (Lastıvertli
aristakes) eserini okumalıdır. (Prudkomme) tarafından tercüme edilmiştir.
(Şark mecmuası: de l ’orient Paris 1863 Cilt XVII sahife: 275 den itibaren
devam eder. Saint Martine göre bu yağma ve kıtalden kurtulan ahali
Theodosiopolis’ in yani şimdiki Erzurumun surları içine sığınarak bu şehre
kendi şehirlerinin ismini vermişlerdir) Fakat Ermeniler Azre, Arzes yani
Karaza verdiği ad (Kurih ) dır ve Ermeni tarihçileri bu adı (Karboy, Ka* gak, Kalakyanı, Karın) gibi muhtelif şekillerde yazarlar.
Vakıfnamelerde ise (Kara arz) şeklinde yazılıdır. Ağızlarda döne
dolaşa Karaz halini almıştır. Eski adı olan (Arze) y'ı eski Türkler Er*
zuruma vermişler ki Erzurum bahsinde etraflıca yazılacaktır.
— 14 —
(1] Bunlarda coğrafya mecmuaaı Strecher zeitsebrift firu erdikunde. Berlin 1869 Sabife: 152 ve 153. Cedramua S: 772. 773.
Sint Martin meoires aur Tarm6nie C: 1 - S. 68. Bu buauaa dair gösterdiği difter eaer. Tournefort voyagedu levant C: 11 S: 276. 1717 senesinde basılmış. Paris
Erzurum şehri
Şehrin kuruluşu, şehre verilen adlar, kale ve surler
Linch kitabında Erzurumun nasıl kurulduğunu ve bu şehrin Türkler
eline düşüş tarihine kadar geçirdiği vekayiin kronolojisini yazmaktadır.
Müellif verdiği malûmatı hangi eserlerden topladığını büyük bir dikkatle
cilt ve sayfalarını göstermiştir. Ingiiizlerin Hint yolu üzerinde bulunan
Erzurumun tarihî, İktisadî, siyasî, ahalisi hakkında malûmat elde etmek
için bu havaliye gönderdikleri seyyahların eserleri göstermektedir.
Yurdumuzun üzerinden emperyalist emellerini kesmeden büyük devlet*
lere karşı yurdumuzu çok yükseltmek ve kuvvetli olmak mecburiyetindeyiz. Ecnebi seyyahların Erzurumu alâkadar eden eserlerini toplamak imkânı olsa Erzurumun bizce bilinmiyen daha nelerini öğrenmiş olacaktık.
18 ve 19 uncu asırlarda yurdumuzda seyahat icra eden ecnebi
ler eserlerinde bilhassa bu havalideki Ermenilerin menfaatlerini çokça
iltizam etmektedirler. Ve Türklere karşı çok insafsızca hücum etmişlerdir.
Ve türklerin medeni eserlerini kendilerine mal etmemek için garazla
dolu yazılar yazmışlardır. Meselâ 19 uncu asırda Erzuruma gelen seyyah
(Lssmit) namındaki bir adam çifte minareleri Bizanslılara mal etmiştir. [1]
Seyyah, bu güzel eserin türkler tarafından yapıldığını bildiği halde bu binayı kıskanıyor. Taassubu galeyana geliyor. Hıristiyanların eseridir deyip kenara çıkıyor.
Erzurumun Kurulufu — Lineh yazısiyle aldığı kaynaklara göre şehir
'Milâdın 450 senesinde ilk Ermeni patriklerinin en büyüklerinin Bizans
İmperatoruna yazması üzerine şehir kurulmuştur. Imperator [TeodosyoS' Karinde yani Karazda oturan büyük patrik (Isak) ın mektubu üzerine
cenerailarından (Anadolis) i gönderiyor [1]. Muvafık bir yer bulmak için
epiyce dolaşmış sonra (Karin Karaz) vilâyetinde muhtelif küçük derelerin
peyda olduğu bir dağın eteğinde bir yer intihap etmiş, yakınında Fırat
nehrinin menbaı bulunduğundan bunlar birleşip durgunca akan bir çay
vücude getirir. Bu çay ise bir müddet sonra bir bataklık teşkil edermiş,
o bataklıkta yumurtaları ahalinin gıdasını temin eden hatsiz hesapsız
yaban ördekleri ve sair kuşlar yaşarmış; ceneral ovaya hâkim olan o yerde hendek, sur ve kalelerle müstahkem bir şehrin temelleri kurulmuş.
Imperator ( Teodosyos) un ismini alan ve şarki Roma Imperatorluğunun
Jran hududu üzerinde müstahkem bir kalesi ( Karin - Karaz) ın kalesine
benzedilmemiştir. [ 2] Civarda bulunan ıhcaların topraktan fışkırdığı yerde
kârgir hamamlar yapılmıştır.
Şehre verilen adlar — Ermenilerin Karin dedikleri Karaz köyü
onbirincı asırdan sonra yavaş, yavaş ehemmiyetini kaybederek ahalisi
Erzuruma gelmişler ve Ermeniler de buraya yine Karn adını vermişlerdir.
Araplar ise bu adı ( Kali) şeklinde almışlardır. [3]
Müverrih Ebilfeda bu adın Bızanslıların kuvvetten düştüğü bir
zamanda buralarda Ermeniler „ derebeylik şeklinde, hüküm sürmüşler ve
şehrin derebeyi öldükten sonra yerine (Kali) isminde karısı hükümet işine
baktığını yazmaktadır. Sonradan Araplar gramerlerine uydurarak (halikla) şeklinde yazmıştırlar.
Türkler ise şehrin adını ne Bizanslıların dediği (Teodiyosiopalis) ve
[1 ] Kari Riter, ceneralın iamioi Ermeni müverrihi tnciciyandan almıştır.|2] Lineh der ki: karilerimizin dikkat nazarını şu noktaya celbederiz ki mevzuubaha
olan Teodosyopolia (Karin) üzerinde bulunan ve aynı iami taşıyan kalenin eşi değildir.
Şu veaikadan anlaşılıyor ki Imperator Karazda da böyle kale yaptırmıştır. Karanda
gördüğüm tepenin üstündeki kaynatma duvar parçalarının temelleri bunu doğru
kılmaktadır.
[3] Ebilfeda, Takvimülbuldan, S. 159. Kari Riterin Ermeni müverrihi Inciciyandan al*
dığı malûmatta 602 Milâdide Erzurumda Rumlarla beraber Ermeniler oturmuşlar. Karintis
veya Kali olarak şehrin adını kullanmışlardır, diyor ki bu da Ebilfedanın aözlerini
kabul ediyor demektir. Kâtip Çelebi iae Bizanslıların zayıflaması üzerine bu havali
vlerebayleri elinde kalmış (Kali) namında bir kadının şehre ismini verdiğini yazmıştır.
- 17 -
«
.i
ne de Ermenilerin Karin adını, ne de Arapların Kalikla sini kullan* mışlar. Yalnız Karaz ın eski adı olan Arze yi almışlardır. Yukarıki
sayfalarda buna dair izahat verildiği gibi bu meseleyi 1318 hicri sene
sinde Erzurumda basılan şehrin salnamesiyle bir kat daha gerçek kılabiliriz.
Bunda deniliyor ki (Roma imparatorlarından ikinci Teodosyos un ceneralla* rından birisi milâdın 410 tarihinde el’ an bulunduğu mevkide bu şehri bina
ettiği için Trodosyopolis tesmiye olundu. İşbu şehrin şimali garbisinde ve üç
saat mesafede Erzen veyahut Erdzen namile kadim bir kasaba mevcuttu. Milâdın 1049 tarihinde Alp Arslan kasabai mezkûreyi harap edip ahalisi
i eodosyopolis e intikal etmelerde namı aslisi olan Teodosyopolis ismi terk olunarak Erzenirrum [1] denildi.)
Erzurumda hüküm sürmüş olan Saltık oğulları ve Konya Selçukîlerinin
bir kolu olan MuÇisiddin Tuğrul Şah ailesinin paralarında eski harfle
rin ( ) sile Erzurum yazılmıştır. Rum yeri mânasına gelen ve (j>) ile yazılan
Erzurum şeklinde yazılmamıştır. Misal olarak (İsmail Galibin Takvimi
meskûkâtı Selçukiyesinden MuğİSİüddİn Tuğrul un parasının suretini alıyorum.)
• d
•/_4 Aı w y r - *i < i\vuv- Ir Mi* ^ s
)A
4İ4 'l j Z 'İ »A» f1 V j JÛl/A lii 1
J«Aİ
•TT ı r V
Arap tarihleri (Arza - Karaz) ın Türkler tarafından harap edilip
ahalisinin Erzuruma gelip yerleşmesinden sonra şehre Kalikla yerine (Erzenirrum) demişlerdir. Bu da Siirt ile Ahlat arasında bulunan
(Erzen) den ayırmak için Erzeyi, (Erzenirrum) şeklinde kullanmışlardır. [2]
Bazı vakıfnameler, beratlarda (Erzenirrum) yazılı ise de ahali eskidan
olduğu gibi Erzurum şeklini kullanmaktadırlar.
V:
[1] Saloamei vilâyeti Erzurum S. 201. Salnamenin bu yazıları Linch, ile Dokini’nin
rivayetlerini biraz farkla taadik etmiştir, Dokini Arzeyi yakıp yıkan İbrahim İnal dedifi
halde aalname Alp Arslan yazmıştır. Salname bu vukuatın tarihini 1049 Dokini ISO
tbnil Esirde 440 hicri göstermiştir ki bu tsrihler birbirine uymaktadır. Yine Dokini
(Karaze) (Arze) dediği halde salnrme (F.rzen) demiştir. Karazın, Erzuruma düştüfü •ciheti ve mesafeyi salnamede Seyyahların tarifine temam uymuştur.
|2] Ebilfeda C. S. S. 153(Erzen) kelimesinin lügat mânası Farisîde darı demektir. Ş. S. Kamusu Tür ki S . 39
2
1
t
ı
4P
— 18 —
Kale ve Surlar
Şehir eskiden küçük kiremittik ile Kars kapısının dışarısında bulunan
gümüşlü kümbedin on beş dakika ilerisine kadar damgacılar mevkii ara
sında şarktan garba doğru uzanmıştı. Bu uzunluk bir buçuk saat bir mesafedir.
Şimdiki halde mahalleler bir tepe üstünde bulunan dört köşeli
kalenin etrafını çevirmiştir. Küçük kiremittik tabyasından şehrin garp ve
cenup hududuna kadar olan yerler mezar, tarla ile örtülmüştür. [1]
Yukarıda gördük ki Erzurum askeri bir şehir olarak kurulmuş ve
zaman, zaman müdafaasının kuvvetini artırmak için şehrin etrafı ve içi
kuleler, yüksek duvarlarla kat, kat tahkim edilmiştir. Şarkî Koma impe*
ratorlugu İrana karşı iki büyük şehrin tahkim ve müdafaasında çok
ehemmiyet vermiştir. Bu şehirlerin birisi Diyarıbekir, diğeri Erzurumdur.
Ve uzun zaman iki hükümet arasında hudut olan bu şehirler etrafında
kanlı savaşlar olmuştur. Gerek Roma ile Iran ve gerekse bunlardan
[1] Sultan Abdülâziz zamanında küçük kiremittik tabyaamda çalışmış olan bir
ihtiyar oralardan tandır, bakır kapların çıktığını söyledi. 333 senesi temmuzun ikisinde
Erzincan kapısınıu sökülüp ve eşilen mezarları altından Sultan Ebu Saidin gümüş
paralarını toprak bir güveç içinde amele buldu. Ve yioe mezarların altından el değirmen
taşı, sn kuruni, tandır kırıklarının çıktığını gördüm 934 haziranın yirmi birinde
köşk kabristanları eşilip kaldırılırken, köşkün altında ikinci değirmenin karşısın
daki mezarlıktan üç tandırla iki çini sürahi amele tarafından kazma ile kırılmıştır.
Bunların kırıklarını saklıyorum. Bu tandırla çini sürahi mezarlar kalkıp da altındaki
ham topraktan bir buçuk metre derinlikten çıkarılmıştır, öyle ki beş metre eşilen
bu mezarlığın maktamda toprağın görünüşü şu şekildedir. En üst mezarlık olup
altında bir buçuk metre ham toprak yine, bir buçuk metre altındaki topraktan tandır
kırıkları, çanak çömlek parçaları, yapı taşları çıkmaktadır. Yine Kars Kapısının
içerisinde dört sene önce cirit meydanı olan yerde yıkılan kel kümbedin temeller»
yanında hamam harabesini 306 tarihinde tarihçei Erzurum müellifi Nusret efendi gördüğü
gibi bu hamamı görüp gezen ihtiyarlardan da işittim. Bu ¿sarın mukayesesinden çıkar*
dıgım netice şudur. Bunların pek eaki zamandan kalma olmadığı ancak dört yüz
aenelik eşya parçaları olduğunu şekil ve biçimleri göstermektedir. Bu mezarlık ve
tarlaların yeri önceden evlerle kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Murat paşa mahatleainio
ihtiyarlarından yaptığım tahkikata göre Erzincan kapışının o geniş mezarlık yerinde
bostan ve mahalleler varmış, hattâ mahallenin birisinin adı da (Mangasar) imiş. Şehrin
küçülüşü sebebler tarih kısmında yazılacaktır.
daha eski milletlerde Dicle ve Fırat vadilerinde çarpışmışlar, garptan
gelen hücumları nasıl ki şark akvamı bu vadilerde durdurmağa çalış*
dıkları gibi, şarktan Anadoluya icra edilen hücum ve akınları da yine
bu vadilerde karşılamışlardır. Cen gizin akıniarını, Selfukiler, Timurun
hücumlarını Karakoyun, Celâyirliler durdurmak için çok kan dökmüşlerdir.
Binaenaleyh tarihte, Anadoluya akın eden Türklerin geçiş yolu üzerinde
bulunan bu nehir vadilerindeki Türk şehirleri, Türklerin medeniyet ve
tarihinde çok mühim rol oynadığından dolayı bu şehirlerin tanılıp bilin»
mesı bizim için çok ehemmiyetlidir.
Erzurumun şimdiki halde sağlam olarak kalan iç kalesinin duvarlariyle
ve bir de şehrin ötesinde, berisinde görülen sur parçalarından başka birşey
yoktur. Halbu ki Bizanslılar, Saltıktılar, ve Konya Selçukilerin bir kolu
olan Erzurum Selçukilerinin yaptırdıkları kuleler, ve yüksek duvarlar
bütün ortadan kalkmıştır. Yalnız iç kale surunun cenuba uzanan duvarın* daki kule kalmıştır ki burada Ebu ishaki Kâzrunî metfundur. [1} Halouki
Linçe göre bu kulelerin sayısı altmış iki imiş. Ibni Bibi de sayısını
göstermiyerek kulelerin çok olduğunu, Cengiz ordusunun kuleleri almak
için zorluk çektiğini yazarak Unc'in rivayetini gerçek kılmaktadır.
Şimdi yok olupta eskiden mevcut olan bu sur duvarların yerlerini bir
çok araştırmalar neticesi olarak bulduğumdan ve bu yerleri bir çok
vakıfnamelerin dükkân, evlerin hudutlarından bazıları sur duvarlarına
tesadüf etmesi veyahut yakınında bulunması yüzünden bu araştırmalarımı
kolaylaştırmış olduğundan Erzurumun orta zamandaki kale ve surları
böylece meydana çıkmıştır.
Şehrin cenup tarafında ve şimdi kısmen mevcut olan Haşan Basri veyahut Oâvur boğan mahallesinin üstünde bulunan sur Kumlu derenin
üstünü takip ederek Gümüşlü künbct ın önünden Top dağına yakın
derin derelerde hitam bularak şehrin cenup ve şarkını kısmen çevirerek
dereye kavuşur. Şimale doğru uzayan kısmı Haşan Basri, licbia hatun
türbesi önünden bitpazarinda hâlâ görünen sura karışır. Buradan şimale
doğru devam ederek Tophane oteli istikametinden Gürcü kapısına kadar
(İş Bankasının karşısındaki bakkal dükkânları) buradan garba doğru
uzayarak millet bahçesinin karşısından Zorlu oğlu mezarının arkası
[ I ] Ebu İlhak umumi bir seyahati çıkıp Bursa ve Edirnede makam edinmiş, andan
yineErsuruma ft lipTtbriı kapısının iç yüzünde bir kulei asîmi darülkararı bakî ittihaz
eylemiştir. Evliya Ç. 2, S. 218.
— 19 —
_ 20 -
Kân yolu üstü |1] ve Oez mahallesinin cenubunu çevirdikten sonra
sur cenuba uzayarak ( Aleftar Abdürrahim) in un fabrikası, nümune ve
askerî hastahaneler. (Kitapçı Mustafa) evinin yeri ve yukarıda yazıcı pınarının üstü [2] değirmenin biraz yukarısı, yine buradan sur şarka
dönerek, dere mahallesi ve Çırçır, Yoncalık, Kırmacı mahallelerinin üstünden
geçerek, Gâvur boğan yahut Haşan Basrideki surla birleşir. Şarktan
vukubulan hücumların Zor kapısı da bu surun şarka taraf olan yani Kumlu deredeki kapısıdır.
Dışarıdan birinci sura olacak hücumu ilk hamlede durdurmak için sur duvarları derin hendeklerle çevrilmiştir.
Meşhur (Abaza Mehmet pasa) isyanında (Hüsrev paşa) orduları Erzu- rumu dört taraftan muhasara ettiklerinde Haşan Basri, Gümüşlü kümbet taraflarından surlara doğru hücum edildiğini ve bu surlar önünde derin hendeklerin bulunuşunu. Surların sağlamlığını, bir çok kuleler ve burçlarla tahkim edildiğini (Naima) yazmaktadır. [3]
İkinci sur. Lise binasının arkası [4] İsmet paşa mektebi ve Merkez
kumandanlığı binalarının arası, ‘ hapishanenin garbındaki meydanlık, Erzincan kapısında yanan sinemanın yeri, Yakutiye kışlasının garba
bakan pencerelerinden yirmi metre ilerisi, odun meydanında elan görünen
küçük, büyük, bu sur duvarları Gürcü kapısında, pastırmacının
dükkânlarından, İş Bankası, bezzaz dükkânları, Hacılar hanı, muhasebei
hususiyenin dükkânları, Tophane çeşmeleri biraz daha yukarıda, Çifte minarelerin otuz metre şarkında bulunan yer ki buraya kale kapısı derler. (Bu kapının yalnız harap kulesi durmakta olup şimdi fırındır.)
[ 1| 1243 hicride tanzim edilen Mirza Mehmet mahalleli Ummehani hatunun vakfiyesinde (Gez mahallesinde cebir kapısı) ibaresi yazıldır. Bu kapı çok mühim olduğundan Saltıkiler ve selçukîler zamanında Gürcülerin şehre hücüm ettikleri kapı burasıdır.
[2| Buralarda kalın sur duvarlarının parçaları şimdiki halde vardır.
I3J Vezirâzam Rumeli askerile Haşan Paşa (Haşan Basri olacak) Varuşi tarafından yedi top ile Sivas ve Anadolu ile Yeniçeri ağası Erzincan kapısından beş top ile Ahmet paşa gümüş kümbet tarafından ve magra Mehmet bey Oürcü kapısından metris kurup gedikler açtılar ve toprak sürmeğe mübaşeret olundu. İçeriden gerçi top ve tüfenk ile cenge mübaderet ederlerdi. Lâkin senei sabıka gibi her kulede nice yüz cenk eri münhedim olan gedikleri bina eder askeri olmamakla Abaza müdafaada âciz idügüoü fehmeyledi. A/ahaza Erzurum kalesi bir hısnı hısin ve eflâke ser çekmiş bir hisarı metin olup top ile yıkılmak muhal belki bir taş koparmak mümteniülihtimal hususa dairesinde olan hendeki amikin gavrina erilmez ve semaya hemser olan kulel ve ihracına basar erişmez dökmekle zafer buluomak melhuz değil Hüsrev paşanın himmeti ile .. Naima C. 2. S. 435. 1038 M, 1628 M. de Krzurumun surları, derin hendekleri, kule ve burçlarının sağlam bir halde kaldığını Naimanın bu yazısı ile çok iyi anlaşılmaktadır.
|4] Lise bahçesinin şarkında Hundi hatun türbesinin yakınında bu sur duvarları ve temel izleri hâlâ duruyor.
— 21Bu fırının on beş metre karşısında, saatçi dükkânından cenuba dönerek
çifte minarelerin arkasından, lisenin şimalinde ve binaya yakın bir yerde
çevresini bitirir.
Üçüncü sur, ikinci sur, duvarlarının otuz metre içerisinde şehri çevirir.
Bu iki sur arasına halk beden arası namını vermiştir. Bunların arası
derin hendekle çevrilmiştir. Sonradan hendekler dolmuş olduğundan
beden aralarında evler yapılmıştır. Bu surlarda dört kapı açılmıştır.
Birinci kapı Tebriz kapısı ki hâlâ kale kapısı yadedılmektedir. ikinci
kapı çifte minarelerin şarka bakan duvarının köşesi karşısında ve şimdiki
halde görünen sur duvarlarıyle bu köşe arasındaki yoldur.
ikinci kapı gürcü kapısı olup tş Bankasının yeri ile buğday hâlinin
yeri. Surların birinci e ikinci kapılarıdır. Eskiden bunlar arasında
dükkânlar varmış [Ij.
Üçüncü kapı Erzincan kapısında ve yanan sinemanın garbındaki duva*
ra çok yakın çeşmenin yanındaki yer, her iki surun kapısıdır.
Dördüncü kapı ise yeni kapı denilen yer ki Merkez kumandanlığı
[Şekil: 2 — iç kalenin şehirden görünüşü/
[1| H. 974 M. 1566 tarihli Ali paşa vakfiyeainde Tebriz kapılarının arasında Brik Süleyman Alemdar kahvesi) yazılmıştır.
- 22 —kışla binasiyle anbarların kapısı arasındaki küçük meydanlığın yeridir.
Bu kapı (M. 1737 H. 1150 tarihlerinde yapılmağa başlamıştır. [1]
İç kale bu surların ortasında yükselen tepe üzerine kurulmuştur, kale
dört köşelidir. Bu kalenin duvarları yüksektir. İkinci surun duvarları şimal
ve cenup taraflarından İç kale duvarına bitişik olduğu izlerinden belli
[Şekil '.3 — İç kalenin plönıj
olmaktadır. İkinci ve üçüncü surların üzerine lüzumunda konulan ve
kaldırılan köprüler varmış, surlar şehri düz bir daire şeklinde çevirme*
miş bir takım üstüvani ve kâh köşeli kuleler (surların ileri çıkıntılar;,
köşeleridir.) Ahali bunlara Hisarı bişin, veyahut sadece Hisariçc Adını
vermiştirler. Bu HisariçeUr surların gilidi mesabesindedir. Bunlar bir
kule gibi olup mazgal deliklerinden Hisarı almağa uğraşan düşmana karşı
mazgallardan taş, ok atarak uzaklaştırmağa çalışır. Düşman da taş atan
mancınık ile veyahut çengelli merdivenlerle Hisarın üstüne çıkmağa
çalışır. Ve böylece sur Hisar'ıçelerinden birini aidimi civarındaki burç
lara hücum eder. Çok kuvvetli ise üçüncü sur duvarları üstüne geçer
ve hundan sonra iç kaleyi zorlayarak almağa çalışır; eğer muvaffak
olursa şehre hâkim olmuş olur.
[ 11 Kalenin kıblesinde Tebriz kapısından ta Erzincan kapısına varıncıya kadar bir
kat kale esasına mübaşeret olunarak bazı yerleri adam boyu rûyu zemine çıkmış ise de itmamı müyesser olamamıştır. Evliya C. 2 S. 214. Evliyanın dediği sur çifte minarelerin cenubu; lise ve anbarlarin önü ve hapishane binasından geçen duvardır. Halihazırda bu duvarlardan eser kalmamıştır. Yalnız hapishanenin garbındaki meydanlıkta kaynatma duvar izleri belli olmaktadır.
Erzurum surları tarihin kaydettiği en meşhur hücumlardan birisine
nasıl uğradığı ve hisUriÇıUrin nasıl müdafaa olunduğunu ğerçi şehrin
/Şekil : 4 — iç kuleyi çeviren tur ve kuleler)
tarih kısmında yazılacak ise de burada bahsimizle alâkası olduğu
için kısaca yazıyorum. M. 1241 de Moğul ordusu Erzuruma hücum ede*
rek (Manunik) taş atan makinalarla şehri muhasara etti. Çok şiddetli
harplerden sonra şehrin hisariçelerinden birini muhafaza eden (Duvin) adında bir hıristiyanı Moğul kumandanı (tiaycu) elde ederek gece bu
hisara merdiven kurdurmuş ve kapının kilidini Moğullar kırarak hisari* çeyi zaptetmişler; surların içine girerek şehri almışlardır [1].
[1| Ibni Bibi Tevarih Ali Selçukta Hisariçenin alınmasını şöyle kaydeder. ¿ y i•l-*» ItJ T"1* JİT.O jy~ y ' ) * A "♦¿T1* J j - » i ¿İJ». i —1Ö-I jiv V fÇ ij I.-» / 'ı y\* >'/ V*\ (Üçdört satır aşağıda) fiLj -
>*?.» '.»j'r i ¿iı^u ? j ju i; •s*—l i * —•*!» ^ \ t r “ ı * y • y y & ı j - . j *
.¿i; ^ Ail_jCi Müverrih diyor ki Moğullar Erzurumu muhasara ettiler manci*nıkle şehrin surlarına gece gündüz taş attılsr Hisariçeyi müdafaa eden kumandan gizlice Baycuya gönderdiği mektupta bana aman veriısen kaleyi teslim edeceğim. Baycu silâhlı ikiyüz adamı kuleye gönderdi; bunlar burca çıkarak Hisariçenin küçük kapısının kilidini kırdılar. Ve sonra şehre girdiler.
— 24 —Erzurum surları on dokuzuncu asırda ehemmiyetini kaybetmiş 1829
Haziran, Rusların Erzuruma ilk gelişlerinde şehrin iç kalesini Topdağından bombarduman ederek az zaman sonra şehri aldılar Toplara karşı iç kale büyük hedef teşkil ettiği bu harpte anlaşılmıştır. Ruslar büyük kuvvetle müdafaası mümküm olan bu iç kaleyi bırakarak az kuvvetle müdafaası kolay ve civarında dağlardan görünmeyen şehrin Bakırcı ve Boyahane mahallelerinde yeni bir iç kale yapmışlardır |1]
(1] Edirne muahedesinin imzasından sonra fark ordusu kumandanı Ilu trev Paşa
ordunun sivil memurlarının ileri gelenlerinden Şirvanlı Fatih efendiyi Erzurumda bu
lunan Rus baf kumandanı Paskeviçin yanına barışıklık meselesi için göndermiş ve Fatih
efendi bu işlere aid Husrev Paşaya rapor vermiştir. Raporda iç kale hakkında şunları yazmaktadır.
Kumandan Erzurumda bir ziyafet tertip eden fakiri ve ceneraiları davet eyleyüp
esnayı taamda tercümana hitap edüp dedi ki Erzurumda bina ettiğim kaleyi Fatih efen
di seyretmiş mi cevabında tercüman etmedi dedi Badettaam filin cenaral ve sen dahi
efendiyi götürüp kaleyi seyrettiresiniz dediklerini tercüman mesfur ifade ettikte aevb
acizanemden bu veçhile cevap verildiki ben hadeemei devleti aliyyeden olduğum hase-
bile seyir ve temaşa eylediğim kalenin devleti aliye tarafına verilmesi icap eder bu su
retle razı olunursa temaşa ederim ve illâ iktiza etmez bu meali tercüman beyan eyle
dikte efendi bir defa seyreyleSİnler badehu cevabını veririm dedi taamdan sonra tercmüan
ve cenaral beraber oldujfu halde varılup tamamen burcu barusu hendesei nezareye alındı
filvaki kaleyi mezbure metin ve müstahkem bir kale olmuş zira Erzurumun kalei kadi-
mesinin etraf ve havalisi hane vedekâkinden ibaret olduğundan başka canibi şarkide
top dağı ve garbiye mail kiremidli dafı dedikleri dallar şehri mezkûrun kurbunda vaki
olmakla ihateai emri müşkil olmağın şehri mezburu düşmandan muhafaza eylemek alt
mış bin askere muhtaç idi elyevm Rusyanın bina eyledikleri kaleyi iç kale livarından
bed’edip boyahane mahallesinden alup yıktığı yetmiş dört hanenin mahallinden ve
bakırcı camii şerifinin karşusundan divar ve berten çekip eski kale divarına bitiştirip kal
ayı kadimeyi terk edip kapularını ve bazı mahallerini yıkup fakat Gürcü kapusu ipka
olunup bir kapu dahi kendileri dahi canibi garbiye küşad eylemişler velhaaıl bu kale
üç bin a-Jamla muhafaza olunur zikrolunan dağlardan ve aair mahallerden derununa
top ve humbere isabet etmez kalei mezkûru terk etmedikleri halde Erzurum kalesinin
tecdid ve tamiri vafer akçaya tevakkuf edeceği mutaleasile zikrolunan kalenin ter. kine ibram ve kabulü dahi ima olunmuş idi.
Badehu Erzurumda oturan ceneral Pingratif tertibi ziyafet edip tarafı ialâmiyedeo
müftü efendi ve kendilerinin dahi iki Patrikleri davete hazır olup badettaam bir tepai
üzerinde iki bardak şerbet getirilüp cenaral mesfur kendi elile bir bardasını fakire ve
rip diğer bardağı kendileri alup musaleha şerbeti nuş olunup badehu tarafeynden dua
olunup şevketmeab efendimiz hazretlerine dahi ibrazı dua ve sena eylediler.Tarihi Osmanî encümeni mecmuası S ‘ 900
Fatih efendinin tarif ettifi kalenin şimdiki halde Ço$u yıkılmış yoktur. Yalnız (atr
başı kulbu - kulesi) civarında tahsil şubesinin karşısında kaynatma duvarların bir parçası kalmıştır.
- 25 —İç kalede evvelce bulunmuş olan anbar ve kışla duvarları biraz harabe»
bir halde durmaktadır. Rusların Erzurumu ilk işgal edipde çekildikler»
zaman bunları yakmıştır. [1]
Burada on sekizinci asırda Osmanlıların kullandığı topların büyük ve
küçük yuvarlak taş güllelerinden birkaç tane bulunmaktadır.
Osmanlı imparatorluğunun kuvvetli zamanında yani M. 1591 de Er
zurum kalesinin hisarları, burclerı iç kalede bulunan dergâhı âli yeniçeri topçularının kışlalarının tamiri, kışın anbarların ve diğer debboyların kar
larının görünmesi, buna benzer işlerin yapılması için Erzurum ova
sında, şehre yakın olan köyler bir takım tekalif ve rüsumdan affedil
miş, buna mukabil kalenin tamir ve diğer işlerinde hizmet etmeğe mü
kellef tutulmuşlardır. (2)
İkinci ve üçüncü surların çevirdiği şehre, kale içi adı verildiği gibs
tepedeki dört köşeli kaleye de iç kale demişlerdir. Burada ev yoktur sırf
yeniçeri topçu kışlaları anbarlar, depolar bulunmakta imiş.
Birinci sur çok geniş araziyi kapladığından bu birinci sur ile ikinci
sur arasındaki yerlere varuş namı verilmiştir. [3]
[ 11 Fatih efendinin bu muharebeye aid raporu tarih oaınani encümeni mecmuası a; 89^ da yazılıdır.
j W* j l j i J 4ı 1 ^ JL* y 4ı Is r i j J »!»* ' X [ 2 J
karyei mezbur halkı Erzurum kalesinde vaki olan beylik anbarlar, burçlar ve damlara
lâzım olan hizmetlerin uhdelerinde olup (okunmadı) hizmetlerinde ihmal ve müsamaha
etmeyeler avarızı divaniye ve tekâlifi örfiveden emin olalar. Kaydı defter olundu bun
dan akdem derkâhı âli topçuları ağası Mustafa mektup gönderip Frzurum kalesine..
Müdir ¿e Erzurum kalesinde vaki olan beylik anbarlar, damların burçların lâzım
olan hizmetlerin uhdelerinde olmağın mademki hizmet edüp ihmal ve müsamaha etmeyeler ve avarızdan muaf tutuldular
İstanbul tapu daireainde eski kayıd defterleri defter mufassal Errurum cild evvel s:
80 den itibaren (bu defterler siyakat yazılı olup okunmasında çok zorluk çekilmiştir).
[3 ] Cenup varuşu yedi mahalledir; pazar başı mahallesi de dahilinde olup sular*
çoktur (Burası Haşan Basri suru içindedir). Tebriz kapısı varuşu, bir bayır başında, dar afarı mahallesinden dölükler mahallesinden ta gümüşlü kümbede varıncaya kadar
sürer pek büyük bir varuştur. Gürcü kapısı varuşu. kalenin şimal cihetinde olup için
de nice bin hane ve dükkânlar ve hanlar vardır. Hâlâda mamur olmadadır. Cümle
bazirgânlar bunda sakin olup dururlar. Hakirin kâtibi olduğum gümrükde bundadır,
dört çevresinde Arap, Acem. Hind, Suod, Hatay, Huten bazirgânlarının haneleri var
dır. İstanbul ve İzmir gümrüğünden sonra en işlek gümrük bu Erzurum gümrüğüdür.
Zira tüccarine adalet ederler.Erzincan kapıaı varuşu. kalenin garp canibinde deve çeşmesinden ta. Ali değirme
nine kadar sürer büyükçe bir varuştur. Ekseriyetle Ermeni reayası sakin olduğundan
— 26 -Tebriz kapısının surlarındaki kale kapısını gören yaşlı ihtiyarların
anlattıklarına göre kapı dökme demirden yapılmış alt ve üstünde değir
men taşı gibi taşların deliklerine kapının mili geçirilmiş ve yine alt
üst eşikleri sert taştan imiş, üst eşikte küçük bir döner kule var imiş
içinde nöbetçi oturur imiş. Bu kuleden diğer kapıların kuleleri görü*
nürmûş, güneş battıktan sonra kapılar kapandığından içeriden ve dışa*
ndan hiç bir kimse girip çıkmazmış.
Erzurumun iç kalesi, surları, hisariçeleri 1853 Kirim harbinin başla*
yacağı sıralarda ve harp içinde bir çok kısmı yıkdırılarak büyük kire
mittik ve Top dağı veyahud ( Mecidiye) tabyaları bu kesme taşlardan ya
pılmıştır [ l j bu surların kapılarında, Hisariçc lerde Bizans, Selçuk, OsmanlIlardan kalma bir çok kitabeler varmış [2] bunlar gelişi güzel
sökülerek her biri bir tarafta kalmıştır.
Şimdiki halde bu sur parçalarında hiç bir kitabe yoktur. Halbuki
Selçukiler, Erzurum kalesine çok ehemmiyet vermişler ve burayı daimî
surette emniyet altında bulundurmak için Trabzon bizanslılarına karşı
Bayburdu, Gürcilere de mıcenkerd, avrtik, ziyvin, kalelerini çok sağlam
Bir surette yaptıkları düşünülürse Erzurum kalesinin bunlardan ne kadar
üstün olduğuna şüphe yoktur.
Kale ve surların ikinci defa olarak yıkılışı H. 1282; M. 1865 de dir.
Bu zamanda çarlığın istilâsına karşı Erzurumu tutabilmek için o devrin
tâbiye usulüne göre şehir yeni baştan istihkâmlarla teçhiz edilmeğe
başlanmıştır, bu çalışma 1877 harbine kadar devam etmiştir.
on üç adet kiliseleri vardır; ayinleri üzere bunların ileri gelenleri mavi çuha giyerler.
Başlarına peşkir tararlar. Ednaları şal, kebe giyip ayaklarına nazik çarık giyerler. Ga
yet reneber reayası vardır. Ermeni kadınları yaaaı başlı beyaz izar çarşeb bürünürler
Evliya, c: 2 a! 214 Evliyanın gördüğü Erzincan kapını varuşu, gümüşlü kümbedden
mahalle başına kadar yerler şimdi tarla ve bir kısmı büyük meydanlık, mezarlık
olmuştur.[1 ] Bu tabyalar Erzurum Vali ve kumandanı Z a rif Mustafa Paşa zamanında yapıl
mıştır. Bu tabyalarda çalışmış olan amelelerden Erturumda tek tük yaşayanlar vardır.
Zarif Mustafa Paşa Kırım harbinde ordu kumandanı olmuştu. Fakat İngiliz müşaviri
.askerisi Vilyamsın teşebbüsile azledilmiştir.
1853-1855 Türk Rus harbi ve Kırım seferi : S. 106
i?] Linch kitabında iç kalede Bizans ve Türk kitabelerinden bahsetmektedir. Yaşlı
ihtiyarların sözlerine göre kale duvarları tökülürken bir çok mermer kitabelerin kırık
parçaları ötede beride uzun müddet kalmış ve sonradan bunlar birer suretle zayi olmuştur.
Bu yeni istihkâmlarda kullanılmak Özere surların kesme taşları işlen
miş, bu suretle duvarların mühim bir kısmı yıktırılmıştır, istihkâm*
ların piiânlarını yapan meşhur Fosfor Mustafa Paşadır. [1]
[\ \ MuBİafa Arşa on iki «enede Erzurum istihkâmlarını milyonlar sarfile bitirmiştir.
Başımıza gelenler S. 436 Erzurumun şimdiki kapıları olan Kars, Ardahan, İstanbul,
Harput kapıları, anbarlar. Aziziye tabyası, küçük kiremittik, Firdevs oğlu kışlası,
şimdiki iş oca£ı ve daha sair binalar hep 1865 den 1877 seneleri zarfında yapılmıştır.
Gerek önce ve gerek bu tarihlerdeki yapılan istihkâmlarda Erzurum ahalisinin çok
gayreti görülmüştür. Hatta birçokları parasız olarak gönüllü amele olmuş, coşkun bir
yurt aevgisile çalışmışlardır. Ahalinin yurtlarına karşı göstermiş oldukları bu yüksek
hamiyet ve sevgi misallerinden birini teşkil eden bu vesikayı aynen naklediyorum:
Sureti emirname! cenabı vilâyetpenahi 27 Zilhicce 82 ve 30 Nisan 1282
Erzurum istihkâmatiyçün vilâyet dahilinde bulunan mahallerden üç bin gönüllü
amelenin hemen tertibile cem ve istihdamları hakkında fi gurrei Zilhicce 82tarihli şeref
varit olan emirnamei sami meclisi idarei vilâyete havale ile mütalâa olunarak işbu
üç bin nefer amelenin istihdamı tasavvuru üzerine iradei seniyyeai istihsal ile havalât
ve masarifatı derdesti tesviye olup istihkâmatı merhumenin mevsimi imaline az bir
müddet kalarak vilâyetin cesamet ve nüfusun kesretine göre mezkûrülmiktar amelenin
gönüllülerine bakmıyarak elviyeden tertip veçhile celbi sureti mümkün olacakından
amelei mezkûrenin münas’bi veçhile elviyei mülhakadan tertibile celp ve istihdamı ve
gelecek amelenin geceleri beytutetlerine muktazi çadırlar canibi miriden verilmek çünkü
şehir dahilindeki gönüllü amele bundan müstağni olduğundan, işlerinden hasta Zuhur
eder ise ssyei merhamet vayei cenabı padişahide merkezi vilâyette kâin hastahanede
tabip marifetile meccanen tedavi ettirilmek ve yevmiyeleri beşer kuruştan beher hafta
lıaşında hilhesap peşinen ita edilmek üzere toprak eşip taşıyacak amelenin celbi mec
lisi kebir idarei vilâyette kararlaştırılarak keyfiyet ba mazbata babıâtiye arz olunmakla
kararı mezkûr veçhile elviyei mülhakadan celbi lâzımgelen ücretli amelenin miktarını
mübeyyin puslalarını mahallerine irsaliyle amelei merhumenin toprak işinde istihdama
elverişli güçlü ve kuvvetli olmak üzere mezkûr puslada gösterilen miktardan bir nefer
noksan olmıyarak tedarikile mevsimi ameliyat olan şehri Mayısın on beşinde burada
mevcut bulunmak üzere behemhal merkezi vilâyete izamları hakkında tahrirat tastiri
(âzımgelecegi meclisi mezkûrdan ba mazbata ifade ve emirnamei samii mezkûrun bir
sureti muhricesi dahi leffen ba'sı isare kılınmış ve ehemmiyeti maslahat ise müstağni
beyan bulunmuş olmakla olveçhile harekete himmet ve musaraat buyurmaları siyakında
terkimi rakimei senaveriye ibtidar kılındı efendim.) O tarihte Erzurumun vali ve askerî
kumandanı olan Mehmet Emin Muhlis Paşanın bu emrinden anlaşıldığına göre şehrin
istihkâmları acele yapılması için ahaliden yazılan üç bin gönüllü amele bu büyük işin
haşarılamıyacagı anlaşılmış gündeliği S kuruştan binlerce amele daha tedarik edilmesine
karar verilmiştir.
— 27 -
Kars kapısı istihkâmları yapılırken en eski Türk mezarları da düzlenmiştir [t].
Bu harpten sonra Kars, Batum, Ardahan sancaklarının elimizden
çıkması üzerine Erzurumun önünde müstahkem şehir kalmadığından
1878 den 1887 ye kadar şehrin tahkimatına ehemmiyet verilmiş. Bu işler
için iç kaleden cenuba uzanan surların kesme taşları söküldüğü
gibi diğer duvarlarda yıkılmış ve taşlar yeni yapılan istihkâmlarda kulla* nılmıştır. O tarihlerde yine Erzurum ahalisinin büyük gayretleri görül* müş ve mahallelerden gönüllü amele yazılarak çalışmışlardır [2],
Erzurumun surları, kalesi hakkında araştırma ve görüşlerim burada
bitiyor. Şimdi yabancı milletlerin seyyahları, bu surlar ve kaleye dair
görüşlerini kısaca yazmak mecburiyeti vardır, çünkü bunların Erzurumu
bu yüzden nasıl tetkik ettiklerini ve buna dair düşüncelerini anlamamız
lâzımdır. Bu sayede Erzuruma onların ne kadar ehemmiyet verdiklerini bilmiş olacağız.
Ermeni müverrihi Kiryakosiün rivayetini kaydeden meşhur coğrafyacı ( Kari Biter) kitabında Erzurumun orta zamandaki kale ve surları hakkında der ki:
(Erzurumun etrafı üç kere kaynatma duvarlarla çevrilmiştir. Birinci
dışarı surun adına (Hahaboris) derlermiş, ikinci sur ki birinciden daha
alçak olup bundan sonra çeviren duvarın arasında derin hendek var imiş.
Şehri çeviren bu ikinci duvara ( Kerkiniboris) denilmekte imiş, bunlardan daha az geride olarak İç kale adı verilen hisarlar bulunurmuş.
Duvarların kalınlığı on ayaktır. Her bir hisarın dört kapısı varmış ve her bir hisarın üstüne köprüler konulmuş. Bütün hisarlarda yetmiş dört kule var imiş [3] ).
[1] Gümüşlü kümbetten Çifte kardeşler mezarına kadar olan yer hep Selçuk me
zarlarının aüslü aandukalarile örtülü imiş. Şimdi yalnız Gümüşlü künbet ile. Çifte kar
deşler arasında ve yolun kenarında biraz yüksek olan kaynatma bir çevirme içinde Aye-
telkürai yazılı eski bir selçuk mezarı kalmıştır, bunun da taşları kırıktır. Selçukiler zamanın
da şehrin mezarlığı hemen her kümbet (türbe) nin yanındaki yer mezarlık imiş. Şehirde
yıkılmamış olan on türbeden yalnız üç kümbetlerdeki mezarlık Selçuk devrinin mezarlığı
olarak gösterilebilir, burada iki sanduka ile ayakta duran taşlar vardır. Diğer türbe
lerin yanlarında evler, sokak bulunmaktadır. Kara kapısındaki eski mezarlsrı gören
ihtiyarlardan yalnız Dere mahalleli Fayat oğlu 120 yaşında Yusuf kalmıştır.[2 ] Bu gönüllü ameleler meyanında babam Mıktat oğlu Ali Rızada vardı. Saglıfın*
da bana kaç defa 1886 da çalıştığı Aziziye ve Topdagındaki top siperlerini büyük bir
yurt aşkile kazdığını ve iki yaz çadır altında geçirdiği hayatın zevkini ömründe,
tatmadığını ve bunu unutmıyacafını vakit vakit söylerdi.
[3] 1843 de basılan Riterin kitabı C. 6 S. 760
— 28 —
¡{iter bu rivayeti yazdıktan sonra kitabının diğer sahiielerinde Rusların
tetkikini de kaydetmekte olup şunları yazmaktadır.
(1829 da Ceneral Paskeviç Erzurumu aldıktan sonra şarkın mühim
geçit yeri ve Anadolunun medarı istinatgâhi olan yegâne kalesi ve müs
tahkem mevkii olmak hasebile Ruslar bu şehre ehemmiyet vermişler ve
bunun hakkında coğrafî, tarihî malûmat toplamağa özenmişlerdir [1].
Rtıslara göre Erzurum İç kale, orta kale, dış kale namile üç kısım
olup asıl şehir iç kalede imiş. İç kalenin kale ve surları iki ve üçüncü
surlara hâkim olmakla beraber uzak, yakın yerleri gözliyecek bir
şekilde imiş, tç kalenin sekiz kulesi olup bunların yüksekliği 50 sajin ve
20 sajin eninde imiş duvarların kalınlığı 1,36 metredir. Kale içinde 50
sajin yüksekliğinde ve içerisi 500 kişi alır bir kışla, iki cami ile bir ku
mandanlık mevkii vardır. İç kaleyi çeviren diğer sur duvarları da kalın
olup bunların üzerlerinde yüksek kuleler yapılmıştır. Bu kulelerin sayısı
62 dir. Surlardan dışarıya ancak dört kapıdan çıkılır. Bu kapılarda Teb*
riz% Erzincan, Gürcü, ttarput kapılarıdır)
Linch e göre Erzurumun kale ve surlarının bizanslılardan kaldığını
yazmakla beraber Türklerin kapılar üstünde koydukları kitabeleri de
bildirmektedir.
Müellif en çok Bizanslılarınkine ehemmiyet vermiş Türklerinkinden
üstün körü bahsetmiştir.
Halbuki iç kalenin cenuba bakan duvarlarının bir kısmı ile garp,
şimal, şark tarafları Saltikilev zamanında yapılmıştır. Nitekim saat
kulesinin kitabesi bunu göstermektedir. Buna dair bilgiler şehrin tarihinde
bahsedileceğinden, burada müellifin dediklerini yazıyorum: (Erzurumu
çeviren istihkâm cidarı veya müstahkem muhiti 1855 ve 1877 harpleri
arasında yapılmıştır. İşbu istihkâm cidarı bir veya muhtelif sıra topraktan
yapılmış ve bu toprak surlar hendeklerle çevrilmiş olup Paris*in istihkâm
cidarını andırmaktadır. Muayyen fasılalarla toplar konulmuştur. Takriben
3 mil murabbalık bir mesahai sathiye kaplamaktadır. Dört büyük kapı
ile mücehhezdir. Garpteki kapının adı Erzincan, şarktakinin Tebriz, şimal
ve cenubu garbi kapılarının adları ise Olti ve Harput kapılarıdır. Her
kapıda nöbet bekliyen nöbetçiler mevcuttur. Surlar dahilinde bulunan
11 ] Ceneral Paakeviçle beraber şehirde Cojrafî ve tarihî tetkıkat yapmak üzere
gelen Ermeni tarihçini Inciciyan Erzurumda Rualarla beraber bu huıuata çok çalışmıştır.
Sekiz ciltten ibaret olan Ermenistan tarihini yazmıştır.
- 29 —
— 30 —
yerin yalnız bir Icısmı evlerle kaplıdır. Yukarıdaki şehrin işgal ettiği
mesaha takriben bir mil murabbaı mütecaviz değildir.Erzurum yakın bir maziye kadar bir iç kale ve surlar ile müstahkem
şehirden, sur dışarısı mahallelerden ibaret idi. BizanslIlardan kalan
işbu surları takviye ve müdafaa için 62 kule mevcut idi. Bundan maada
surların müdafaası da hendekler vasıtasile temin edilirdi. Surların çevresi
takriben 3 veya 4 milden az olmadığı muhtemeldir. Ve hiristiyanlar için
surların içinde oturmak yasak idi. Surlar dört kapı ile mücehhez olup
bunların isimleri şimdikinin aynidir. Erzurumu 1839 senesinde ziyaret
eden Teksiyeye göre kapıların üzerinde yunan hurufatı ve duvar taşları
üzerinde mahkûk istavrozlar görülmekte imiş. Tcksiyenin tu sözlerini
benden evvelki İngiliz seyyahlarından ikisi tasdik etmiştir. Birisi Hamil- ton 1836 ve Pusser 1621 de bunları görmüşlerdir.
Pusser kapıların birisinin üzerinde görmüş olduğu sekiz köşeli bir
mermerde mahkûk Bizans kitabesini tarif etmektedir. Bana Adnanin
Yusufun anlattıklarına göre konsolos Taylor tarafından bu kitabenin
örneği alınarak J860 ve 1870 senelerinde (Britiş müzeum) e hediye edil-
iniştir [I]. Maamafi mevzuubahs vesikayı Ingilterenin millî hâzinesinde bulamadım. Kitabenin aslı ise yok olmuş gitmiştir|21. Yalnız Erzurumun ortası ve cenup mahallelerinin birkaç yerinde eski duvarların son parçaları görünmektedir [3].
İç kale hâlâ mevcud olup şehrin en yüksek noktasında yükselmek
tedir.)
[1] Bu iki Ermemden Yusufu Linch çocukluğunda l.ondrada tanımış olduğunu
kitabının Erzuruma ait bahsinde şöyle yazmaktadır : Çocukluğumda'; Londrada tanımış
olduğum Erzurumlu Yuauf bana bu memlekete ait söyledikleri hikâyeleri heyecanla
dinlerdim. Bir zaman sonra Erzuruma geldiğimde Yusufun Ingiliz konsolosluğunda
tercüman olduğunu gördüğümde çok sevindim ve şehre beraber geldiğim bir tngilizle
bir İsviçrelinin beni terkederek Rusya yolile memleketlerine gittiğini ve Erzıırumda
soğukların başlamasile o kış İngiliz konsolosluğunda kalarak baharda Londraya gittim
ve bundan başka bu memlekete bir daha gelerek şehrin tarih ve coğrafyasına dair tetki-
katımı derinleştirdim.
[2] 1813 de Erzurumu gezmiş olan Amerikalı misyoner Süthakat kale kapısının
üstünde Bizanslılar zamanından kalma bir kitabe gördüğünü ve ber ne kadar dürbünle
okumağa çalışmış ise de yerinin yüksek olması ve taşın boyalı olmasından dolayı oku
yamadığını Kari Riter, yazmıştır. C. 6 S. 766.
[3] önce yazdığım gibi şimdi de burada hatırlatayım ki bu surlardan kalan kısımlar
Haşan Basrinin cenubu, eski odun meydanı, Tebriz ve Gürcü kapılarında bulunmaktadır.
Erzurumun tarihi
Erzurum tarihde iki suretle nam almıştır. Birisi askerî, diğeri ticarî;:
şehrin bulunduğu geçit bunların her ikisini de kendisinde toplamış oldu*
ğundan tarihte oynadığı rolde bu yüzden büyük olmuştur. 1878 den son*
ra Rusların yapmış oldukları Bakû, Tiflis, Batum demiryolu ile, son
radan, bu yol Tebriz, ÇuJ/a ile birleşerek Erzurumun ticaretini azaltmış
ve yavaş yavaş ehemmiyetini kaybettirmiştir.
Askerî ehemmiyetine gelince bu öyle değildir. Şehrin kuruluşu şarki
Roma İmparatorluğunca tamamile askeri bir maksada mebni olduğundan
şehir o zamandan yani M. 450 senesinden şimdiye kadar bu ehemmiyetini kaybetmiş değildir.
Ingiliz imparatorluğu dünyanın servet kaynağı olan Hindistanı e lle
rinde sim sıkı tutmak, burasının emniyet ve selâmetini daima muhafaz»
altında bulundurmak için etrafındaki uzak memleketleri de göz hapsi için*'
de bulundurmağı Hindistanın selâmeti itibarile muvafık görmüşler hatta
Aydın hattını da bu maksada göre yapmışlardır. [1]
Erzurum Hinde giden dört yoldan birisi üzerinde olduğundan Ingi-
lizler bu şehir hakkında iyice tetkikat yapmışlardır.Yukarıda karaz bahsinde milâttan çok önce bu havalide hüküm süre»
Türk ve samı kavimlerin adlarını yazdığımdan dolayı burada bir daha
yazmağa lüzum yoktur. Milâttan evvel 110 senelerine doğru Anadoluda
pont adı verilen bir hükümetin doğduğunu biliyoruz. Bu hükümeti teşkil
eden ahalinin çoğu Türk olduğu ve hatta pont adınında Türkçeden boz
ma olduğunu yazan tarihçilerde vardır. [2]
[lJTürk tarihî tetkik cemiyetinin çıkardığı tarih c. 4 a, 312
[2j Pontoa memleketi Aavayı «uğranın şimali şarkisinde vaki şimalen Karadeniz,
şarka» Kafkasya, garben Paflagonya, cenuben Kabadokya ve Galatya ile mahdut ve
ezminei kadimede Tibar, Şalib, Muzinik denilen Türk kabilelerile meakûndu. Muahhe-
ren Trabzon, Vamia (Amaaya) şehirlerine Yunanlılar hicret eylediler. Pontoa memleketi
Knbadokyanın bir kıamı olduğu halde hicretten 1142 sene mukaddem iki daireye tefrik
ve Füraler taraflarından Karnak namında bir zata tevcih olundu. IMiratüliber Diyarıbe- kirli Sait paşa C. 2 S. 198.
Şu cümlelerden anlaşılıyor ki milâttan 522 sene önce Kafkasyadan Kastamonuya
kadar Türklerin oturduğu kıt’anın ismi Pont imiş. Klâsik İran tarihinde yazılı olan
Pişdavyan ve Işkânyan devirlerinde bu kıt’a kâh müstakil ve kâh Iraniierin elinde kal*
- 32 —Koma hükümeti Mihridatla harb için SiUa, Vombeyos, veloküllosu
-göndermişti. Pompeyos Erzurum ovasında mihridati mağlup etti [1]
M. e. 74 Lokullos, yine Erzurum ovasında part hükümdarı Dikran ile
yaptığı harbde romalı Lejyonları çok sıkıntı çekmişler; mevsim kış idi, çok
soğuk aylarda tarafeynin askerleri karazın kenarında kara su üzerinde
çarpışmışlar. Suyun buzları kırılarak Roma askerlerinin bir kısmı don*
«nuştu. [2]
Erzurumdan Diyarıbekir ve Nusaybine kadar olan yerler Roma ile tra*
«ıın Part ahalisinden çıkan hükümdarların arasında hudud oldu [3] Mi
lâttan üç asır sonraya kadar Erzurum bu iki millet arasında birçok muharebe
yeri oldu. Roma imparatoru Aleksandrseptim sevrus, Part larla Erzurum
-ovasında harb açtı. Aleksandr, partlar için üç lejyon teşkil ederek
M. s. 303 senesinde bir kış zamanında Erzurum ovasında harbe tutuş*
tu. İki askerde soğuktan çok öldüler. Aleksandr Erzurumun soğuğundan
fena halde sıkıntı çekmişti. Yollar dar, şose yok kar ile her taraf ka*
panmış olduğundan imparator çok zorluklar içinde bozgun askerile Er*
zurumdan çekilmişti. [4 ]
Milâdın 450 senesine kadar bu şehrin geçirdiği vukuat karanlık içe-
nişinde kalıyor ancak umumî tarihlerin mutaleasından anlaşıldığı üzere
mis sonra M .e . 88 senelerine doğru Anadolu ve Makedonyaya kadar hükmünü geçiren
Mihridadın idaresi altında bulunmuştur.Amasya tarihinde şu malûmat vardır: Pootosun asli Hun olduğunu ve bu adında Hun
Türklerinin buralarda oturmuş olmalarından dolayı bu adın verildiğini ve Huait kıt'asının
Yunanlılarca tahrif edilerek Pontos şeklinde söylemişlerdir. Karatayın (H . 651) tarihli
vakfiyesinde (Mevlâna Nurettin Abdülmü’min bin Muhammeduihuni ve Mevlâna Abdül*
cami Bin Abdürrahman Bin Muhammeduihuni) ve H. 672 tarihli diğer bir vakfiyede
Mevlâna eşşeyh Seyfeddin Osman bin Mevlâna Abdülmü’min bin Muhammeduihuni diye
raastur olan zevatın Amasya sancağında olduklarını gösteriyor. Şu kuyudu şer’iye ve
tarihiyenio delâleti üzere (Pon) kelimesinin aslı (Hun) olduğunda şüphe yoktur. Amasya
tarihi. Hüseyin Hüsamettin C . 2 S. 147
[1) Ibrikysnın coğrafyası.
12] Kari Riter C. 6 S. 753.
[3] Prukaprokopoyos Bizans tarihi
Part ahalisinin Cin - Türk ilinden gelmiş olan Türkler, Hazer denizinin cenubi
.şarkisinde yerleşmiş olan Türklerdir. (Türk Tarihi Tetkik Cemiyetinin tarihleri C. 1
S. 178) ermenistan ve pont hükümetleri M. E. 331 senesinde lskenderın İranı zapt
«ttikten sonra M. e. 130 senelerine doğru bu iki hükümet bir müddet istiklallerini
muhafaza ettilerse ce sonradan Partlar Roma İdaresi altına girmiştir.
[4] Kari Riter. C . 6 S. 753-
Koma ve Iran harbleri bundan sonra da sık, sile olduğundan şehirde za-
man, zaman Iran veya Roma eline girip çıkmış, Roma ikiye bölündükten
sonra şarkî Roma imparatorluğu ile Iranın Sasanî sülâlesi arasında muha-
-rebe kızışarak dört asır sürmüştür-
Şarkî Roma, İran hududu üzerinde bulunan şehirler meyanında ehem
miyetli olan Erzurumu 450 senesinde imparator Teodios kurduğunu yuka
rıda yazmıştık. 502 de tran hükümdarı l ’iruzun oğlu Kubad Romaya
harb ilân ettikten bir müddet sonra Teodosyopolisi, yani Erzurum«
zabtediyor. [ l j
Karlrıterin verdiği malûmata göre şehrin alımsı şöyle olmuştur. Er-
zurumda bulunan Rum ve ermeniier arasında nifak çıkmış ve şehrin ku
mandanı kostantin gizlice Kubada şehri teslim edeceğini haber gönder
miş, Acemlerde bu sayede kolaylıkla almışlar. [2] Bir sene sonra impara
tor Anastasyos ordunun başında olarak Acemlerle şiddetli bir harp
yapmış, 503 de Erzurumu almıştır. Şehrin surlarını çoğaltmış,
Ermenilerle, Rumlar arasındaki geçimsizliği kaldırmış, şehrin evvelki
şan ve şöhretini iade etmeğe muvaffak olmuştur [3]
590 da Nuvşirvan büyük ordusile anadoluyu zapt ile İstanbul surla
rına kadar dayanmış, ancak imparator Jostinyen vergi mukabilinde
Anadoluyu kurtarmış ve bazı hudud şehirlerini de verdiği altın muka
bilinde geri alınıştır.
Bu meyanda Erzurumda vardı.
Bu şehrin bizanslılar zamanında en parlak devri Jüstinyenifl hüküm
darlığı zamanındadır. Jüstinifen Erzurumda su kemerleri, kaleyi, büyük
kiliseyi yaptırmış, Erzurumu yeni baştan denilecek kadar imar
etmiştir. [4]
Yedinci asrın ilk yarısına doğru imparator Heraküyos% Husrev pennzle açtığı harpler dolayıs'ıle Erzuruma gelmiş ve şehirdeki Ermeni peskopoa-
larını toplayarak ruhanî bir meclis açtırmıştı [5] Bu meclisin ne maksad-
la toplattın İdi malûm değil ise de bir mezhep meselesi olsa gerektir.
[1] Linettin gösterdiği mehaz Ingiliz Ansiklopedini ÎB inci eilt S. 611[2] Kari Riter c. 6. a. 7S813] Linch
[4] Mezkûr kitap[5] Linchin gösterdiği mehaz Ermenistan ve ermeniier adındaki kitap S: 109 Ermeni
papaslarının meclis kuruşu sen. mil. 629 dur. Bu rakkamın Milâdimi yoksa kiliae tak- -viminden bir şey midir, nedir? Bu anlaşılmadı.
- 33 —
3
Bu tarihten sonra yani yedinci asrın ortasında Iranilerin, önceden
Türklerle yaptığı harplerle zaif düşüpte arapların kolayca ortadan kal
dırdıkları eski İran hükümetinin yerini araplar almıştı.
Halife Ömer tyas oğlu Oenenı idaresinde gönderdiği az bir askerle
Erzurum arablara geçti H. 17 M. 638 [İJ fakat bir müddet sonra şehir
tekrar Rumların eline düştü.
Halife Osman Şam valisi Muaviyeye mektup yazarak ( Halikla * Er
zurum) un geri alınmasını istedi. Muaviyede Müslime oğlu Habibülfihri yi
6000 askerin kumandasında olarak gönderdi. Askerler şam cizre «hali
sinden ibaret idi. Arablar bu kuvvetle Erzurum önlerine geldiler. İyice
bir savaş oldu. Şehir halkının bir kısmı aman dileyerek (cizye) vergi
vermeji kabul ettiler. Vermek istemeyenler sürüldü. Bu sırada Erzuru-
mun hem patriki ve hemde kumandanı olan (Krmınaks) şehrin bu suretle
araplar eline düşmesine çok müteessir oldu. Hazer Türklerine ve Gür*
cülere sığınarak bunlardan yardım istedi. Türk ve gürcülerden bir ordu
fi] İKiratüÎîber C. 6 S. 92
Müverrih Vakidî Halife Omerin zamanında vukubolan muharebeleri ve şehirlerin alınış,
tarzlarınıurun uzadıya yazmaktadır. Erzurumun alınışını hülâaa o'ar ak oradan alıyorum.
(Halife ömerin Kumandanı lyaa ibni Oanem bir miktar aakerle Ahlatı aldıktan
aonra Erzurumda Bizanalıların Zaif bir idaresi yaşıyordu. Bu yüzden şehrin ermeni ve
rumları derebeylik halinde bulunuyorlardı. Şehrin hâkimi ( Der fail) imiş. Bu zat Ahlata
giderek lyaala görüşmüş ve arapları şehre çağırmış. Vakidi bu hâkimin gece rüyasında
laayı görüp müslüman ol m asını tavsiye etmiş bu da Ahlata giderek Araplara Müslüman
olduğunu söylemiş, lyas muharebeaiz Erzurumu alacağından sevinerek adamlarından
on zatı Derfsil ile beraber Erzuruma göndermiştir. Bunların adlarıda, Revaha ibni Ab
dullah, Selâme ibni Adiy, Mırkal ibni Ekû, Bu hayre, ibni Hoyled, Cerir ibni Saide.
Abdullah ibni Sa'bire, Şumül ibni Saat, Mus’ıb ibni Sabit, Mazim ibni Muammer, Ebu.
nümeyre ibni Besare imi}. Erzuma gelen bu zatlar Derfailin sarayında oturmuşlar.
Şehrin halkını saraya çağırarak laa peygamberin rüyasındaki müslüman olmasını söyle
diğinden kendisi müslüman olduğunu ve halkın da müslüman olmasını söylemiş. Halkın
bir kısmı müslümanlığı kabul etmişler. Araplara şehir halkı çok hürmet ve ikramda
bulunmuştur. Müslüman olmayan halka da cizye vurmuşlardır.) Müverrihin bu rivaye
tinden anlaşıldığı üzere o zaman Erzurumda Bizans kuvveti zaif düşmüş. Derebeylik
hüküm sürmekle beraber ermeni ve rumlar arasında barış ta yerinde değilmiş. Böy-
lece araplar hemen muharebeaiz olarak bu derebeylerin şehirlerini almışlardır. Fakat
sonradan araplar ezcümle halife Velit zamanında müslümanlardan da cizye alınmasını
emretmiş, bu yüzden halk azaplardan yüz çevirerek isyanlar çıkarmıştır, araplar Erzurum
da esaslı bir surette yerleşememişler, araplardan çok fenalık görmüşlerdir. Hatta
o zamandan kalma bir sözün zamanımıza kadar tedavül edişi de dikkati celbeder. O
sözde (Ogün oldoki arap bize komşu oldu) Bu darbı mesel hâlâ yaşamaktadır.
' — 35 —
ile şehre yaklaştılar llins ve ftbak köyleri arasında vukubulan bir
harbde arablar bozulup kaçarak şehrin kapılarını müdafaasız bırakdılar.
Birleşik kuvvetler şehre girdiler. Şehrin etrafını tahkim ile arab-
ların gelecek yolları üzerinde karakollar dikdiler. Bozgunluk üzerine
Habib, halife Osmandan yardım istedi. Halife de yine Muaviye*yi bu iş
için memur etti. Muaviye 1000 asker toplamakla beraber bir taraftanda
Küfe valisi Saidden asker istedi. Said Habiatülbabili1nin oğlu Suleyma• nülhiyel kumandasında 6000 asker gönderdi. Bu kuvvetler Rum, gürcü
ve Hazer türklerile fırat suyu kenarında harbe tutuştular birleşik kuv*
vetler bozuldu arablar şehre girdiler bozulan orduların eşyalarını aldılar
Habib ile, Süleymanülhiyel bu eşyaları aralarında bölüşmekte bozuşdular
ikisi de halife Osmana şikâyet ettiler, karışık kabilelerden bulunan asker* ler arasında da gerginlik oldu. Halife kumandanlardan Süleymanülbiyeli Karabag üzerine gönderdi. Habib de Defil şehrinin zabtına gitmişti; bu
iki kumandan bu savaşlarda çok iş gördüler. Bir çok ganimetle Er*
zuruma geldiler. Bir müddet sonra kumandanlar Erzurumdan ayrıldılar.
Erzurumlular bunu fırsat bilerek Arabları şehirden atarak büyük bir kuv-
vetle Malatya şehrine doğru akın ettiler, şehri alarak ahalisini esir
aldılar.
Emviler Fırat. Dicle, Aras vadilerinde Hazer Türklerile H: 112 M: 730
da yaptıkları harpler ehemmiyet kazanmış ve bir aralık Türkler Musul ve
Diyarıbekirin cenubuna kadar Arabları bozarak kaçırdılar; ancak Arablar
Türkleri poşuya düşürmek suretile yeniden bu yerleri geri aldılar. Erzu*
rum Hazer Türkleri elinde yirmi sene kaldıktan sonra Arablar bu şehre
tekrar girdiler.
M: 755 de imparator Kostantin Koprinmos Erzurumu Arablardan geri
alarak [1] müslümanları şehirden çıkarmıştır [2] inciciyana göre impara*
tor Ermenileri poub johannte mezhebine sokmak için zorlamış bir kısım
Ermenileri şehirden çıkararak Istanbula sürmüştür.
H: 139 M. 756 Abbasî halifesi Mensur büyük bir kuvvetle Erzurumu
Bizanslılardan geri aldı. Biraz sonra şehirde Abbasilere karşı büyük bir
isyan çıktı. Bunu bastırmak için bir ordu göndererek isyanı yatıştırdı.
Harbler yüzünden epeyce harap olmuş olan şehrin kalesini 5000 dirhem
sarf ederek tamir ettirdi [3]
11 ] Lineti c. 1 . s. 22S
|2] Knrılriter e 6 a. 758[3] Futuhülbulaazır Kahife batması 1901 a. 206 (futubi ermeniye)
- 36 —imparator onun 886 * 911 tarihlerinde Abbasilerle Paain ovasında
yapmış olduğu harbler epeyce uzun sürmüş Hasankale bu sıralarda
mühim rol oynamıştır. 911 den 959 a kadar Leonun oğlu Kostarıtin
porfirijent Erzurum ve Hasankale önlerinde Arablarla harbe tutuştu [1].
Bu tarihten sonra Abbasi halifeleri filen Selçuk devletinin elinde bu*
lunmasından dolayı Arablar bu havaliden çekilerek çöllerine döndüler.
Bundan sonra bir müddet Erzutum Selçuk ve Bizansı arasında cereyan
eden harblere meydan olduktan aonra nihayet Türk elinde temelli ola*
rak kalıyor.
Saltikller
Tarihin ilk çağlarında Iskitlerin, Hititlerin ve orta çağların başına
yakın Hazer Türklerinin ve dokuzuncu milâdî yüz yılından sonra Oğuz
Türklerin Erzurum ve civarında akın suretile kâh yerleşip kaldıkları
veyahutda bir müddet için yerlerini başka yabancı uluslara terkettik*
leri kütüphane malûmatile anlaşılmış ve hele Erzurum ovasındaki köy
lerden Pulur, Tufanc, Kirinç Karazdaki Hitit höyükleri bu malûmatı gerçek
kılmıştır. (Karazdaki höyük ile alişardaki Hitit höyüğünün mukayeseli
olarak tetkik edilip yazılmıştı.
Türklerin Erzurumda temelli olarak yerleşmesi 1071 de büyük Selçuk
imparatoru Alp Arslatîın, Melâzgirtte Bizans imparatoru (Romanos Diyo*
jen) ile yaptığı büyük savaşla başlar. Bu savaş neticesi olarak,
sultan Alp Arşları Anadoludan Bizanslıları çıkardıktan sonra bu yeni
alınan Anadolu vilâyetlerini, Melizgirt savaşında yararlık gösteren ku*
• mandanlarına, yüksek himayesi altında olarak derebeylik şeklinde verdi.
Melazgirt savaşını mütaakib Erzurumu ilk önce Bizanslılardan kurtaran
sultanın akrabası olan Ebilkasımdır [2].
Ebilkasimuı zamanında harp etmekten başka bir şey bilmeyen binlerce
Türkmen Erzurum ve civarında toplanmıştı [3]. Bunun sebebi ise Melikşah,
[1] Liocb
(2] Şerefname, cihan ara (Gaffar!)|3] Türk tarih encümeninin bandırdığı Oamanlı tarihi medhal S. 172
Süleyman Şahı Erzurumda Oğuz beylerinin karfilamaaını Ibni Bibi ise böyle yazmıştır:
Çün sultan Süleyman Şahı Rum gazasına ve padişahlığına namzed ettiler. Türkiatandan
gelen 120 bin Türkmen! sultan ana çeri verdi. Anı Ruma gönderdiler çün Rum padişahlı
ğına mendup olup Ruma geldi Rumdaki Oğuz beyleri ve kulları gaza ve akına gelmişlerd
— 37 —Selçukun oğlu Arşları, oğlu Kutulmuş, oğlu Siileymam Anadolunun
garbındaki zengin Bizans memleketlerini Almak için bu Türkmenlerin
başına geçirdi. Süleyman Erzurumda gerek Maveraünnehirden gelmiş
Türkmenleri ve gerek Anadoludan emrine girmek için Erzuruma koşan
Oğuz beyleri ile korkunç bir kuvvet halini aldıktan sonra Anadolu içle*
rine daldı, ilk hamlede Antakyayı zaptetti.
Ebilkasimin Erzurumda Sultanın himayesi altında kurdumu bu feodal
Selçuk beyliğinde sırasile dört oğlu hüküm sürmüştür ki, bunlar da
Ali, Izzeddin Sulduk, Susırııddin Mehmet, Melekşah veyahut Alâeddin [1] dir
Bu aile Kars, Bayburt ve Tercan çevresi içindeki araziye sahip olmuşlardı.
Sahilde sıkışıp kalmış olan Trabzon da Bizans beyliği ile Erzincanda
Mengüciler, Ahlatta Sekman okulları gibi küçük Selçuk beylerile komşu
idiler. Tortum, Olti havalisi Gürcü krallarına bağlı olduğundan Saltık
ailesi en ziyade Gürcülerle savaşa giriştikleri gibi arasıra Trabzon
Bizanslılarile çarpışmışlar ve bir taraftan da Danişme udilere yardım
ederek Anadoluda geçtikleri yerleri kan ve ateş içinde bırakan haçlı
ordularına karşı cesurana savaşta bulunmuşlardır. [2]
(Alparslan) ın oğlu Melekşah öldükten sonra geriye bıraktığı dört
oğlu ki (Mehmet, Berkyaruk, Sancar, Mahmut) tur. Bunlar büyük Selçuk
İm p a ra to rlu ğ u n u beyinlerinde parçalamak için uzun uzadıya muharebe
ettiler.
Berkyaruk ile Mehmed'in Azerbaycan havalisindeki harpleri büyük Sel
çuk İmparatorluğunu zayıflatmıştır. Bu kardeş kavgalarına Ahlatta Sekman
oğulları ile Erzurum Saltıkîleri karışmıştır. H. 498 M. 1103 de Berkyaruk Mehmedi, Merağa ile Tebri zarasında bozduğundan Mehmet Ahlata gelmiş
Erzenirrumda istikbal edip izzaz ve ayin ve etkim tamam birle getirdiler Konyada tahta
geçirdiler.
Ibni Bibi adıyla anılan bu Seiçukname tarihinin müellifi sultan Murad Hudavendi-
gâr sarında yaşamış olan Hüseyin bin Mehmedelmünşi yülcaferi adındaki zat olup
) namındaki Selçuk tarihini yazmıştır. Bu kıymetli kitabın
Farisi yazma nüshası Ayasofyada, Yazıcı zade Ali tarafından türkçeye tercüme edilen
nüshaları Topkapı aarayında revan odasında saklıdır. Fars? ve Türkçe tercümelerim
karşılaşdırarak çıkardığım notlardan şehrin Selçukiler zamanındaki vekavii tesbit edil
miştir. Ibni Bibi namile anılan bu müellif sultan Murad Hüdavendigânn ümerasından
defterdardır. Hayrullah efendi tarihi.
[1] Ahmed Tevhid: Meskukâtı kadimei ialâmiye katsloğu y: 10
|2] Amasya tarihi O 2 S- 301
- 38ve bir taraftan da Erzurum da hüküm süren Saltıkin babası (A li) de
Erzurumdan aldığı kuvvetle Ahlata koşarak Sultan Mehmctle birleşerek
Iierkyaruk ile harbe girdiler. [1]
Ali bir taraftan büyük Selçuk İmparatorluğunun veraset kavgalarile,
diğer taraftan Gürcülere ve haçlı ordularına karşı savaştan savaşa koşa*
rak bir çok kahramanlıklar gösterdikten sonra ecelile Erzurumda öldü.
Yerine oflu (Saltık) geçti.
Gürcü kralları, büyük Selçuk İmparatorluğunun bu karışıklığından
istifade ederek bu İmparatorluğun feodal beylerinden biri olan (Saltık) a
karşı harp açtı. Erzurum Gürcü arazisile çevrili olması ve yakınlığı
yüzünden Gürcülerle bu ailenin yıllarca savaşı sürdü. Saltık emaretini
henüz kökleştirmeden Gürcülerin hücumuna uğradı ve savaşa girişerek
ordusu fena halde bozulduğu gibi kar.disi de esir düştü. [2] (Saltık) ın
esaretini haber alan Ahlat meliki ikinci Sekmanın karısı (Şalı Iianu) ki
bu kadın(Sa///£)ın
bacısıdır. Gürcü
kralına bir çok
mal, para ve*
rerek kardaşını
esaretten kurta*
rarak Erzurumda*
ki emareti mevkii*
ne oturttu.
(Saltık) ın ce
sareti ve sahip
olduğu toprağın
her tarafında ka. leler yaptırması
ve gürcilerle ardı
arası kesilmez sa*
[Şekil: S — Saltıkın kitabeti ( Sildik bin A li bin Ebil Katım ) yazılıdır.
vaşları bu zatın şöhretini artırmış olmasından dolayı dedesinin Erzurum*
[1] Ettarihülkâmil, Cızreli Ibni Eleair el 10 y: 150
[2] Mezkur kitap.
- 39 —da kurduğu hükümete yalnız kendi adı verilmiştir ki Tarihlerde (Salık, Saldık, Saltık) gibi şekillerde imlânı yazılmıştır. [1] [Şekil: 5]
Saltık hükümetini kuvvetlendirmek için günbegün kuvveti artan Konya
[ I ] Saltıkın adı şimdiye kadar tarihlerde ve birde, Erzurumda basdırdıgı bakır
paralarda görünmekte idi aon yaptığım incelemelerde, aaltıkıo mıcınkirt kaleaiode kitabesi
görülmüş ve fotoğrafı alınarak kıymetli vesikalar meyanına girmiştir. Bu kitabe. (Ş: S de)
görüldüğü gibi aon Bahrinin başında (Saltık bin Ali bin Ebilkaaem)ibaresi okunmakta diterleri
okucamamıştır. Ahmed Tevhid, Saltıklar parası bakkındaki yazılarında derki (Benî Sal
tık hakkında müverrihler pek az malûmat veriyorlar; zannı icizaneme göre Alp Aralan
Selçuki Krzurum hükümetini Ebulkasıma tefviz etmiş ve bilâhara hükümet hanedanı
yedinde 597 yahud 598 senesine kadar kalmıştır. Ebülkasımın ismi ne olduğu hakkında
mevsuk bir malûmatı tarihiyeye desteres oluşamadı bruse Gürcü menabiindan ahz
eylediği malûmata göre Saltıkın pederi Artık namında biri imiş Saltıkın pederinin ismi
Ali olduğu muhakkak olmakla bu (Artık isminin Saltık olması kaviyyen zan olunur)
EbülkaBimın ismi olsa gerektir,
Mrskûkâtı kadimei islâmiye katalogu. Ahmed Tevhid s: 7İ
Saltıkın babası, dedesi hakkında hasıl olan şüphe ve zanları resmi konulan ki
tabe bertaraf etmiş ve böylece tarihimizi ve kültürümüzü yüce kılan bu ailenin kökü
sap sağlam meydana çıkmıştır.
Kitabede Saltık, bssdırdıgı bakır paralarda İslâmî unvan olan (Izzeddin laka
bını almıştır.
Erzurumda bulduğum, Saltıkın bastırdığı parada şu yazılar yazılmıştır.
Saltıkın parası:
Yüzü
JlbL-fı3 j* * A« t
Arkası:
Ortada üç basamaklı bir sütun üzerinde bir haç olup sağda bir elile kılıca dayan
mış olduğu, diğer elile haçı tutmakta bulunduğu halde Ayıyos yorkiyos (sen jorj) ve
solda imparator tasvirleri bulunmaktadır. (Bizantin imparatorlarından ikinci kominos
sikkeleri taklid edilmiştir, (Bu izahat Ahmed Tevhidindir)
Yani kominnos 1118 den 1143 senesine kadar Bizanada hükümdar idi.
Ahmed Tevhidin katalogunda paranın yazısı sijik olduğundan yazıları paran-
tiz içine almıştır. Halbuki bendeki parada yazılar tamam ve keskin olarak okunmaktadır.
Yazıda (.*/ , > adları (Alp Aralanın oğlu Melekşahın torunu Mesut)
İrak selçuku hükümdarlarındandır. Konya selçukilerinia Erzurumu alıncaya kadar Sal
tık oğulları bu sultanların yüksek himayesi altında bulunmuşlar ve paralarında Irak
aelçukî sultanlarının isimlerini bastırmışlardır.
— 40 -Selçukîlerinden ikinci (Kllinçarslan) la dost ve müttefik olduktan başka
ona kızını da nişanladı. Pek çok cihaz ile beraber bir heyetle kızın»
Erzurumdan Konyaya doğru gönderdi. Gelin alayını haber alan Danişmen-
dilerden Yağı Basan büyük bir kuvvetle Sivas havalisinde hücum ederek
gelini aldığı gibi müdafaa edenlerin kimini öldürdü ve kimini esir etti.
Cihaz eşyasını da aldı [1] ve gelini hıristiyan yaptırdıktan sonra ikinci
Danişmendin torunu (Zünnun) a vermiştir. Nişanlısının başına gelen bı>
felâketi işiten ( Me sudun oğlu Kıiıçarslan) büyük bir kuvvetle ( Yağı Basan) la savaşa girdi; iki taraftan çok adamlar öldü. Neticede Kıiıçarslan bozulmuş Bizans İmparatoruna sığınarak yardım istemiştir. Rum kuvvet*
(erile Kıiıçarslan askerleri birleşip savaşa hazırlanırken ( Yağı Basan)
öldü. İşin içine Rumların karışmasından canları sıkılan Danişmend ve
Stlçuk beyleri, savaşa girmiyerek barışık suretile (l)anişnıtndiler) den bir
kaç kasaba alarak barıştılar.
(Saltık) ın (Kars) tan Erzuruma kadar büyük kasabaları sur ve kalelerle
çevirmiş, gürcülere karşı payitaht emareti olan (Erzurum) u muhafaza
etmekte son derece gayret gösterdiği anlaşılmıştır.
Saltık Erzurumda öldükten sonra yerine oğlu Kızıl Arşları Mchrtıet geçti. M. 1189 Bunun vukuatı hakkında tarihlerde bir şey yoktur. Namına
bastırdığı bakır paralar bu havalide arasıra bulunmaktadır. (2]
Kızıl Arsianın iki oğlu vardı, birisi (Muzaffereddin) diğeri de ( Melekşah
[3] yahut Aiâeddin) olup bunlardan (Muzaffereddin)in emaret mevkiine geç
tiğine dair tarihlerde bir işaret yoktur. Kardeşi (Aiâeddin) in Frzurumda
[1] Ettarihülkâmil Cizreli İbnileair c: 11 a 118 ve 119
[2] Kızıl Aralan Mehmedin parası: tarihi S [$] 8
Vechi: elindeki ok yay ile bir ejderi telef etmek makaadında bulunan bir auvariı
taaviri. Sa f tarafta: aene a p zahri: noktalı bir daire içinde :
a/ ¿V-J
•i**'— *>.Devreainde: jV - j î ,> [Ahmed Tevhid: meakûkâtı kadimei ialâ-
niye katalogu a: 72. İrak aelçuk'lerinden olan Tuğrul bin aralanın vükaek himayesini
göstermektedir.
Kızıl Aralanın bakır paralarından Frzurumda bir ev temeli kazılırken 10 tane
çıkmıştı fakat yazı ve resimlerin çok aşınmış olduğunu gördüm Saltıkla oğlunun paraları
böyle silik bir halde bulunmaktadır.
[3] Ahmed Tevhidin notlarında Melikşah, İbni Bibi tevaribi âli selçukta Alâeddi»
yazılıdır.
— 41M. 1122 de hüküm sürmüştür. Bunun zamanında Gürcülerekarşı savaşa girişmek için Konya Selçukilerinden ikinci Kılıç Arslan oğlu Hükneddin Süleyman babasının yerine geçmiş ve o sıra Mavera*
ünnehirden yüz yirmi binden cok Türk aşireti Anadoluya gelmişti. Ağaçeri, Salur, Bayındır bu aşiretlerin en kuvvetlisi idi.
Selçukîler
(Hükneddin Süleyman) hem Anadoludaki bu feodal beylikleri ida
resi altına almak hemde gürcülerle savaşa girişmek için kardeşlerini»,
akrabasını bu savaşa çağırmıştı. [1] Büyük bir kuvvetle Erzincana
geldi. Burada beylik halinde yaşayan, ( Alparslan) Melâzkirt savaşında silâh arkadaşlarından (Mengüç Isfıak Gazı) nin torunu (Eahreddin
He hra m $a/ı) kuvvetile ( Rükneddin Süleyman) a karıştı yolda Erzurum
meliki (Mâeddin) e sultan Hükneddin Süleyman'a mektup gönderdi.
Erzurum meliki sultanın emrine itaat etmedi. Bu halden canı sıkılan Konya padişahı Erzurumu savaşla elinden alarak kardeşi Elbistan beyi
(Muğisıddin Tuğrul Şaha) Erzurum valiliğini verdi. Böylece buradaki
Saltık oğullarının emareti sona erdi M. 1200 Hükneddin Süleyman şahın Erzurumdaki Saltık ailesini ortadan kaldırmasına sebep olarak görülen hâdiselerden biri de Istanbulun Lâtinler tarafından alınması üzerine Bizans Imperatoru Andirinikos Kominos'uıı oğullarında Aleksiyos*un merkezi Trabzon olmak üzere bir Rum Krallığı kurması ve kardaşı/^7sAûr/5in Amasyaya doğru genişlemesi yüzünden, Amasya valisi olan sultan Mes’ut Selçukinin torunu Ergim Han bu halden endişeye düşerek Trabzon krallığın cenubunu çeviren, Erzurum meliki Alâeddin ve Erzincan meliki Muza/feredd'uı Mehmet [2] ile bu krallığa karşı birleştiler |3] Bu beylerin birleşmesini haber alan Rükneddin Süleyman bunun günün birinde kendi aleyhine de olacağını düşünerek bunların hükümetine nihayet verdi. Erzuruma kardeşi Mugisüıldin Tuğrul şahı vali tayin ettikten sonra kendisi Avrıik savaşında yenildiğinden bu acile hemen Konyaya döndü, biraz sonra kederinden öldü.
Mügisüddin Tuğrul Şahın ilk işi Pasinlerden Gürcüleri çıkararak
Saltıkın yaptırmış olduğu Masan kale, Avnik, Zivin, Micinkirt kalelerin» yeni baştan tamir ederek içlerine kâfi mikdar asker yerleştirdikten sonra o sırada Erzurumu şimalden tahdit eden, Trabzon Rum krallarına karşı müstahkem bir mevki haline getirdiği Erzurum ve Bayburt kalelerini
[1| Ibni Bibi, tevarih al selçuk[2] Muzaffereddin Mehmed Fahreddin Behramşahdır bunu Rükneddin Süley ma»
avnih savaşına beraberinde götürmüştü.[3] Amasya tarihi: Hüseyin Husameddin e: 2 a: 346
yeni baştan çok esaslı ve metin bir surette yaptırdı [1] H : 601 M 1204 de
Ahlât, Selçuk beylerinin arazisine hucum eden Gürcülere karşı Ahlatı
korumak için melik Mansur Mehmet'e komşu olmak dolayısiyle
Mügisüddinin Tuğrul şahı yardıma çağırdı [2] Ahlat yakınlarında bu
iki Selçuk beylerinin birlik hücumları karşısında Gürcüler fena halde
bozuldular Mügisüddinin askerleri bir çoklarını öldürerek ellerindeki
malları aldılar. Ve Erzuruma bir çok eşya ile beraber muzafferen
döndüler.
H 604 M r 1207 Ahlata Eyyubı Türklerinden melik Evehet Necmeddin bücum ettiğinden dolayı Ahlat, Meliki Izıeddin Balaban Mugisüddın
Tuğrul Şaha mektup yazarak yardım etmesini rica etti. Bunun üzerine
Erzurum Meliki büyük bir kuvvetle Ahlat üzerine yürüdü, Eyyubi ordu-
siyle harbe tutuştu. Neticede bunları mağlûp ederek kaçırdı. Ahlatın
güzelliği ve zenginliğine dayanamadı. Burayı da Erzuruma bağlamak
istiyordu, tzzeddin Balaban bunun niyetini anladığından araları açılarak
barbe giriştiler. Balaban harp meydanında öldürüldü ve askerleri dağıldı.
Fakat Ahlatldar şehri son derece müdafaa ettiklerinden Erzurum asker*
ierile Ahlattılar arasında harp böyle devam ederken Necmeddin Evhad kendini toplamağa vakit bulmuştu. Ahlat üzerine yürüdü. Beıi taraftan
Melâzgirtlilerde, Mügisüddine karşı düşmanlık gösteriyorlardı. Her taraftan
düşmanlarla çevrili olan Erzurum Meliki Ahlâtı almak sevdasından vaz-
geçerek geri kalan ordusiyle Erzuruma döndü [3] Bu sıralarda Konya
tahtına çıkan Oiyaseddin Keyhüsrev lznikteki Bizans krallarının hücumu-
aa uğramış, tehlikeli günler geçirmek üzereydi. Oiyaseddin Keyhüsrev
Rumlarla hudut olan vilâyet beylerine emir göndermekle savaşa hazır
olmalarını söyledi. Bu meyanda Trabzon Bizansı krallığına hudut olan
Mugisüddın Tuğrul Şahda [4] sultanın bu emri üzerine memleketi
«nüdafaa etmeğe hazırlandı.
Sultan (iıyaseddin Rumların hücumlarını defettiğinden, Erzurum meliki
•de kendisine düşen tehlikeyi de hazırlıklı olması yüzünden anlattı. Bundan
sonra Mugisüddin Gürcülerin Erzurum üzerine yaptıkları hücumu karşıla-
(1] Muğisüddin Tuğrul yahın yaptırmış olduğu Bayburt kalesi baylıca izaha muh
taç büyük bir eser olduğuadao ileride ayrıca yazılmıytır.
(2] Ibnilesir c; 12 ■: 79
(3] Ettarihülkâmi! : Cizireli Ibnilesir C 12. S. 106
(4J Amasya tarihi C : 2 S : 348
— 43 —yarak, onları bozdu. Gitgide kuvvetini arttıran, Erzurum Meliki, Konyada
vukubulan saltanat kavgalarınada karışarak nüfuz ve şöhretini arttırdı.
Bu hadisenin cereyanı şöyle olmuştur :
H: 606 M. 1209 senesinde, Gıyaseddin Keyhüsrev öldükten sonra oğulları
Alâeddin Keykubat ile izzeddin Kiykâvus babalarının yerine padişah olmak
için araları açıldı. Halbuki II Kdıç Arşlarım oğlu olan (ıiyaseddin
Keyflüsrev'in kardeşi, Erzurum meliki Mugisüddin Tuğrul yeğenlerinden
önce kendisinin Selçuk Padişahlığında hakkı olduğunu ileri sürerdi,
Erzurumdan büyük bir kuvvei askeriye ile çıkarak Sivas yolunu tuttu. O sı
rada Tokatta bulunan Alâaddin, kardeşi izzrddirı Keykâvusun Malatyadan
Kayseriye gittiğini ve o rada Konyadan gelen saltanat erkânının karşı
çıktığını anlar anlamaz topladığı kuvvetle, izzeddin Keykâvusun Padişahlı
ğını istemediğinden ona karşı geldi, amcası Mugisüddin 7uğrul Şahla
ötedenberi iyi geçindiğinden bununla birleşmeğe çalışıyordu. Mugisüddin Tuğrul Erzurumdan getirmiş olduğu kuvvetle, Sıvası muahasara ile
aldıktan sonra Amasya havalisini de alarak oğlu Oiyascddin Mes'udu
buraya vali tayin etti. [1]
Yeğeni Alâaddin Keykubat ile birleşerek Izzeddin Keykâvusun bulun
duğu Kayseriye şehrini muhasara ederek harp yaptılar, o sırada Sis de
küçük bir krallık halinde yaşayan Ermeni kralı I^on, bu veraset harbin
den bir külah kapmak için, Mugisüddin Tuğrul, Alâaddin ile anlaşdı,
getirmiş olduğu bir kuvvetle oda Kayseri muhasarasına iştirak etti.
İzzeddirı Keykâvus, bu durumun kendisi aleyhine bukadar fena olmasından
çok müteessir olmuştu. Gizlice Konyaya kaçmağı düşünüyordu. Fakat
vezirlerinden Mübarizüddin Cavli bey Zeyneddirı Beşare Mübarizüddin
Br/ırarnşalı gibi zatların ısrariyle Keykâvus, Konyaya gitmekten vazgeçti.
Kayseri valiri T.elâleddin ki o devrin en büyük adamlarından sayılır,
bunun gayret ve siyaseti yüzünden Keykûvusa Selçuk padişahlığını nasıl
kazandırdığını İbni Bibi Selçuknamesinde böyle izah etmektedir:
( T.elâleddin muhasırıynın ittifakını bozmak ve kuvvetten düşürmek için
sultanın hâzinesinden kıymettar murassa destariçe aldı. Geceleyin
Kayseri kalesinden çıktı nöbetçilere parola verdi. Karanlıkta Ermeni
karargâhında Tekfurun çadırına gitti adamlarına Ligorla görüşeceğini
haber verdi. Nihayet çadırda mülâki oldular. Celâleddin Ermeniye
dedi k i : Selçukilerin memalikinden hiç bir melike müşareket kalacak
[ I ] Amasya taliki C 2 S 349
— 44 —
değildir. Pes ne lâzımdır ki Tekfur bu bapta zahmet çeker eğer melik
/Vfugisüddin ise kardeş mülkünü talep kılar ve herçı melik Alâaddin
Keykubat ise atası yerini talep kılar pes bu güftü gûyu cüsti cuydan Tekfura arada ne hasıl olur.
Pes gayet muhabbet ve meveddet sebebinden şöyle maslahat gördüm ki kedisini bu faidesiz vartadan dışarı çıkarsın varıp kendi mülkünü muhaiazat ve kethüdalığına meşgul olsun diyip ulu cevahirlerle muras
sa olmuş destariçeyi verdi. Tekfur yemin etti. Sultana karşı gelmiye-
ceğine ve aynı zamanda sultandan rica etti ki memalikine taarruz olunmıya Celâleddin Tekfurun adamiyle sultana vardı. Desti hattiyle Tekfurun muradı mucibince ahdname yazdı. Akşamlayın Tekfur ordusiyle
savuştu. Sabahleyin Miigisüddin ve Keykubat baktılar ki Tekfurun çadırı boş kimseler yok dona kaldılar. Bunlar birbirlerinden şüphe ettiler melik
Alâaddin sandı ki Ermeniler kardeşiyle hemdestan oldular ve ihtiyal
tarikiyle beni kardeşim elinde esir ideler. Melik Muğisüddin yeğenle
rim bana Erzenerrum için kastleşirler beni onun için mekru hud’a ile buraya çekmişlerdir. O da geceleyin Erzurum yolunu tuttu.)
İbrıi Bibinin şu izahatı hülâsa edilirse Kayseride Izzeddin Keykâvusu
muhasara eden üç müttefik kuvvetin aralarını bozmak ve birbirinden
ayırmak için, Kayseri valisi Celâleddin, İzzeddin, Keykâvasun hâzinesinden mücevheratla işlenmiş destar (sergi yaygı) yı alarak, Ermeni Tekfuru Leonun, geceleyin karargâhına giderek Selçukilerin bu veraset harbine karışmamasını, söylemiş, Ermeninin adamiyle sultan Keykâvısın yanına giderek, sultandan Leonun erazistne dokunulmıyacağına dair bir
ahtname verilmiş, hediye ile bu fermanı alan Leon askeriyle savuşarak memleketine gitmiştir. Amca ile yeğen Ermenilerin gitmesinden şüphelenmişler ve birbirlerine karşı itimatları sarsılmış, Muğisüddin Tuğrul Erzuruma Alâaddin de Ankara kalesine çekildi.
Izzddin Keykûvus kuvvetli bir surette devlet idaresini ele aldık
tan sonra yeğeni Alâaddin Keykubat üzerine yürüdü. Ankarayı muhasara etti. Kurtuluşun zor olduğunu anlayan Alâaddin kardeşine dehalet ederek Ankarayı teslim etti. Ve muhafızlarla beraber Mundar kalesine gönderildi. Rakib olarak gördüğü Erzurum meliki Mgisuddin Tulfrul Şah üzerine asker göndermekle onu H: 610 da öldürdüğü (Ebilfeda) [1]
[1] Ebilfeda c: 3 a: 121 de j , Cr-A'** A * »-k*j /)j «,ı, ı }f\ ^
('İfrUaİ .. a O616 senesinde İzzeddin Keykâvus, Ammisi Tuğrul şahı boğazlamış ve ümerasını
öldürmüş, Erzurumu almış. Kardeşi Alâaddin Keykubadide öldürmeğe teşebbüs etmiş isede şefaata uğrayarak af edilmiştir.
yazmaktadır. (Ravzatül ebraf) da ise İzzeddin Keykâvııs Muğisüddini öldürdükten sonra oğlu Rükneddin Cihanşahl Erzurum emaretine geçir*
miş olduğunu kayıd etmektedir. [1]
Beri taraftan bu iki müverrihin yazılarını cerh eden ibnilesir de ise
616, Muğisüddin Tuğrul şahın herhayat olduğunu Hi 616 da tzzeddin Keykâvus öldüğünü ve kardaşı Alâaddin KeyUubat padişah olduktan
sonra amcası Muğisüddin Tuğrul onun padişahlığını tanımak istemediği*
ni yazmaktadır [ l ] bahusus 610 senesinde yaşadığını, 613 senesinde
Erzurumda basdırdığı gümüş para ile de ispat olunabilir (2]
[ 1) Keykâvus bazı mucibatı rcnciş hatır sebebile animi sahibi Erzurum Tuğrul
üzerine sevk sıpah ve şimşiri gadir ile tebah edüpoglu Rükneddio cihanşsh varisi mülki
peder oldu. Revzatül ebrar. S: 250
Müverrihin (mucibatı renciş hatır) dedifi Muğisüddin Tuğrul şahın selçuk padi
şahlığına göz koyması yüzünden ileri gelmiştir. Bunun kendi ecelile öldüğünü, tbnilesire
istinaden ileriki sahifelerde zikredilmiştir.
Cızreli İbnilesir tarihi kâmilinin 12 inci cild ve 136 mel sahifesindeki malumatın
türkçesi böyledir: Keykâvus öldükten »onra, Alâaddin Keykubad hapisden çıkarak
Konyaya geliyor. Ve padişahlığını ilân ediyor, tzzeddin Keykâvusun ümerası Alâad-
dini öldürmek iateyorlar. Fakat Alâaddin bunları tutarak idam ettiriyor.
Müverrihin diğer bir yazısında da : İzzeddin Keykâvus öleceği sırada erkân ve
ümerayı yanına toplatıyor. Ve Alâaddin Keykubadıda hapisten çıkartsrak yanına ge
tirtiyor, ümerasına, ehaliye, Alaaddin Keykubada biat ile, emirlerine itaat etmele
rine dair yemin ettiriyor ve sonrada ölüyor, Alâaddin padişah olduktan sonra amcası
Erzurum meliki Muğisüddin Tuğrul şahın muhalefeti karşısında kalıyor. Çünkü (Hay-
rullah efendinin c ’. 1 S: 2 4 de) yazdığına göre Konya selçuk ümerasının bir kısmı
padişahlığa Muğisüddin Tuğrul şahı getirmek isteyorlardı. Bu yüzden araları açılmıştı.
Fakat işi harbe dökmediler.
(2] Muğisüddin Tuğrul şahın Erzurumda bastırdığı gümüş para (takvimi meakukâtı
aelçukiye İsmail Galip beyin) eserinden alınan paranın şekli şudur:
S.*' j iM
■# *•
- 45 -
\ t» 4* » y
s
)
t* •3 İ l i l
iT * * n r
Muğisüddin Tuğrul Şahin H. 620 ve M. 1223: senesi vekayii arasında oy*
namış olduğu bir rolün ehemmiyeti her cihetten tetkike lâyık bir hadisedir.
Hadise şudur. Gürcü kıralı öldükten soma karısından başka hanedan
içinde kimse kalmıyor; gürcüler, kraliçenin, hükümeti idare edemiyecegini
anladıklarından, kraliçeyi bir prensle evlendirmek istiyorlarsa da bu hanedena münasip prensde bulunamıyor. Bunu işiden Erzurum Meliki
Mugisüddin Tuğrul Şah oğlunu, Gürcüstana göndererek, kraliçe ile evlen,
dirmek istiyor, fakat kraliçe ve devlet erkânı bir müslüman prensle ev*
lenmek mümkün olamıyacagından, eğer prens hirıstiyanlıgı kabul ederse
evleneceği şart olarak koşulıyor. Mugisüddin Tuğrul şah, oğluna hıristi.
yanlığı kabul etmesini emrederek oğlu hıristiyan oluyor, kıraliçe ile
evleniyor. Boylece Mugisüddin Tuğrul şah, bütün Gürcistan havalisine
hakim olmak, emaretinde sık, sık vukubulan gürcü, harplerine de nihayet
verilmiş olmakla Erzurum Selçukileri kendilerine rakip olan bu hüküme
ti de kendilerine bağlıyarak siyaseten nufuzlu ve kuvvetli bir devlet
haline gelmesi mümkün olmuştu.
Fakat hadisat, MuğüSİttin Tuğrıd'ütı büyük muvaffakiyeti aleyhine
cereyan etmeğe başlıyor. Şöyleki: kıraliçe, gizlice sevdiği bir köle ile
gayri meşru münasebette bulunmaca başlıyor, bir aralık Muğisüddin Tuğ- rulan oğlu zevcesinin bu ihanetini işitiyorsada inanmak istemiyor, niha
yet birgün karısile köleyi karşılaştırarak bu fena hareketi irtikâp edip
etmediklerini soruyor. Karısı işittiğin şeyler doğrudur. Bizim bu halimizi
hoş görmen lâzımdır. Eğer görmez isen, ayrılabilirsin. Diyerek kocasile
dönüşüyor. Zaten Bu izdivaçtan memnun olmıyan yani Gürcistanın Erzu
rum Selçukilerile birleşmesini istemeyen, gürcüler, kraliçenin bu emrini
yerine getirerek, bu yabancı prensi (Lan) şehrine nefi ve hapis ettiriyor
lar. Kıraliçe, Genceli müslümanla görüşüyor, ona hıristiyan olmasını
teklif ediyor. Bu da kabul etmediğinden bunu da uzaklaştırıyor. Ivani veya
hut Ibar türklekinden birisini tanassur ettirerek onunla görüşmekte de
vam etmiştir. Gürcü ümerası, bu kadının kepazece hallerinden sıkılmış,
bizar olmuşlardır [1].
Halil Ethem’\n Kayseri şehri adlı eserinin 58 inci sahifedeki haşiye
de yazıldığına göre gürcü kraliçesinin adı liusuıian olup, babasının adı
[1] tbnil e.ir C. 12 S. 160 Ebilfeda C. 3 S. 139.Halil Ethemin tanassur hadieeeinden Gürcü müverrihlerinin birşey yasmadığını
yazıyorsada kraliçenin, fürcüleri küçük düşürecek rezaleti karşısında aükûtu ihtiyar
ettikleri şüpheaiz görülebilir. Celâlettin Harzemşahı Gürcüatanı istilâ ettiği zamsn
Muğisüddininoğlunu esaretten kurtardığını Mehmet Nesavi kaydetmektedir. (Siyreti sul
tan Celâlettin Harzemşah S. 167) İbni Haldunda Nesavinin yazısını gerçek kılmakta
dır. tbni Haldun C . 5 S. 136.
— Al —
Tanlardır. Muğisüddin Tuğrul şah'ın tanassur eden oğlunun adı d »
Davut olduğunu Ahmet Tevhit'den işittiğini yazmaktadır. Yine haşiyede
Rusudandan Davudun bir kız çocuğu olduğunu Ibni Bibi'den naklen
zikretmiştir.
Muğisüddin Tuğrul'un H: 622 M: 1225 de öldüğünü ve bundan biraz
sonrada Gürcüstanda hapsedilmiş olan oğlunun da ölümünü Ibnil Ela ir
yazmıştır [1]. Muğisüddin Tuğrul Selçuk sultanları içinde hatırı sayılır bir
derecede yararlık göstermiş, sahip olduğu Erzurum emaretini Ahlat
hududundan Amasyayı da bir aralık emaretine dahil ederek büyük bir
ülkeye hükmetmiş, genel olarak Selçuk padişahlığını elde etmeğe bile
muvaffak oluyordu. Eyubilerle ve en çok Gürcülerle bitme, tükenme
bilmez savaşlara girişmiş, memleketin yüksek menafii uğrunda oğlunu
hıristiyan yaptırarak, Gürcüstana bile hükmetmişti. Bu hususta ülemanın
itirazlarını dinlememiştir. Merkezi emareti olan Erzurumu metin surlarla
tahkim etmiş, şehrin içerisini lâik ve dini mebani ile süslemişsede za
manla, harpler dolayısile bunlar harap olarak bugün ortadan kalkmıştır»
Muğisüddin Tuğrul'un büyük imar işlerinde ne kadar çalıştığını anlamak
için yaptırdığı Bayburt kalesini tetkik etmek lâzımdır.
Bu muazzam kale zamanımıza kadar sağlam bir surette ulaşmıştır
(evvelce yazdığım gibi buna ait tetkikat ileride bildirilecektir.)
Muğisüddin Tuğrul Şah Erzurumda gümüş, bakır paralar bastırmış,
bunlardan, bakır paralara el'an tesadüf edilmektedir. [2]
[ 11 İbnil Eair C. 12 S. 164 de 622 senesi vukuatından olarak şöyle * kaydeder
I t»' »jJj .r- y%y j V - j i g-ü J j ■<* OjA t *- «i
İbnilesir Tuğrulun oğlunun tanassur ettiğini (■c.» «U* ¿'-U i £.»>* j t
kitabının iki yerinde göstermekle beraber Ebil Fedanın yazdığı y>bi Tuğrulun ¿limit
610 senesinde değil 622 senesinde ecelile ölmüştür.
(2) Bu bakır paralardan üç tanesi bende vardır. Bunların tariki ile basıldığı yer
yoktur. Bir yüzünde ata binmiş ve elinde üç çatallı teberi tutan süvari resmi diğer
yüzünde ise
U J» w -»**
«u'ljll J.Jİ'i _e** *>.
Ahmet Tevhidin meskukat katalogundaki tarifi ile paranın resmi elimdeki
paralara tamam olarak benzemektedir.
Mügisüddin Tuğrulun gümüş parasını Erzurumda bir tane olarak gördüm isede bakır paralarına çok tesadüf ettim.
/
— 48 -Mügisüddin Tuğrul Şahın bir kızı olduğunu, bunun H : 629
Ki :1231de Uluburlu, camii kebirindeki kitabeden anlaşılmaktadır [ I ]
Kitabe şudur:
**-*■'! yİ L»’Jı«5tc *l* ı j
Vl* *-* L.-JI yjl*’l *dl»M <JCİIIJU ¿¡*j
IşLl! |*li jt «r.U \ j I»iikl t o * İU
— J J
Erzurumu Aıâaddin Keykubad aldıktan sonra yeğeni yani Muğisüddin
Tuğrul şahın kızımda Erzurumdan alarak, Uluburluda ikamet ettirmiş,
tir. Kitabedeki elkabının yüksek oluşuna bakılırsa bu kızın sultan Alâ- <lddin Keykubad katında iyi mevki sahibi olduğu anlaşılıyor. Veyahud
sultan saray erkânından birisile evlendirerek Uluburluda ıskan ettiril
miştir. Kitabede ismi olmayıp Elkabla iktifa edilişi diğer selçuk hatun-
larındada, btı kabil elkap kullanılarak isimleri yazılmamıştır. [2]
Muğisüddin Tuğrul şah öldükten sonra yerine oğlu Hükneddin (.i- hanşah geçti. Bu hükümdarın Erzurum emaretine malik olduğu zamanda
komşu devletlerle hududu şöyle idi: Tortunı ve Kars önlerinden gürcü
kırallığı ile çevrilmişti. Şimalden Bayburdun vavok dağı ile, Trabzon
Rum kırallığı ile hududu ayrılmıştı. Garbdan, selçukilerden mengüç ailesi
nin idaresinde bulunan Erzincanın Sansa ve Cibecc boğazlarından hudud
sayılıyordu. Şarkta Azerbeycan Ata beyleri ülkesile cenupda liytıbi türklerindan M elik Eşrefin elinde bulunan Ahlat ve Melazgird bölgele
rde çevrilmişti.Hüknettin Cihanşah'ın, zamanı, tarihin kaydettiği büyük ameliyelerin
vukubulduğu senelerdir, bu büyük hadiseler Erzurum yaylâsında cereyan
etmiş, neticede iki büyük hadisenin darbeleri altında tarih sahasın
dan, iki büyük milletin birisi yavaşça, diğeri birden çökmesile nihayet
■bulmuştur.
Bu hadiseler şöyle olmuştur: Fergane vadilerinden, Araş nehri sahiline
kadar uzamış büyük bir imparatorluk halini almış olan Harzem Türk devleti
Tatar ve Moğulların kurduğu Cengiz Hantn orduları bu devleti mağlûp
ede, ede Murat ve Araş vadilerinde büsbütün ortadan kaldırmışlar. İkin-
f i ] Tarihi Osman’ı encümeni mecmuan cüz 27 ş. 149 o havalide tetkikatta bulun
muş olaa İstanbul saylavı ve sabık müze müdürü Halil Edhemin makalesinden alınmıştır
[2 ] Halil Edhemden
«kincisi, Marulların, Erzurumu kanlı bir surette almasile Selçuk devletinin
inkırazı baş göstermiş olmasıdır.
Harzem şahı Celâleddin menke bert inin, şark tarafındaki memleketi,
4'.engiz ordularının hücumları ile zapt ve tahrip edilirken, Celâleddin ken*
di soyundan olan, Anadolu Selçukilerinin şark hududuna tecavüz ile Ahlat
havalisine akınlar yapıyordu. O zaman Hükncddin cihan şah* ın babası
Muğisüddin Tuğrul şah, bu kuvvetli Harzem devletine karşı kafa tutmak*
sızın, Erzurum emaretini muhafaza etmeğe çalışıyordu, hatta Harzemîlerin
himayesi altında olduğunu zannettiği bir takım çapulcu Türkmenler, Teb
riz ile Erzurum arasında işleyen büyük tüccar kervanlarını soyduklarını
işitmiş ve biraz sonra da Erzurumdan 20000 koyun götürdükleri halde
sesini çıkarmamıştı. H: 613 M: 1216 [1].
Rükn^ddin Cilunşalı, emir olduktan sonra kendisi için tehlike halini
alan amcası, Alâeddin KeykubaVtan çok korkuyordu. Ahlata sahip olan
ne, Melik Eşreflen ve ne de Azerbaycan atabeylerini ortadan kaldıran
Harzemşahın, komşuluğundan, o kadar endişeye düşmemişti. Çünkü Sel"
-çuk sultanları içinde büyük lakabını almış olan Alâeddin Keykubat, Selçuk
memalıki içinde ötede beride, müstakil beylik halinde yaşayan, Akraba
ve taallûkatının hükümetlerine nihayet vermek istiyordu. Başta, Erzurum
beyliğini ortadan kaldırmağı yegâne emel bilmişti. Çünkü bu şehir bir
taraftan Gürcülerle, diğer tarafdan, Trabzonda müteşekkil Rum Komunnos krallığı ile hem hudut olması yüzünden mevki it'ıbarile ehemmiyet kazan*
mıştı. Bundan başka, Trabzon kralları el altından, Erzurum Selçukilerini,
Konya sultanları aleyhine tahrik ediyorlar: Gürcüleri de Erzurum
Selçuk beyleri aleyhine teşvik ediyorlardı [2]. işte Alâeddin Keykubad Selçuk devletinin yaşamasını tehlikeye düşüren, bu dessas siyaset cereyan
larının önünü almağı düşünüyordu. O sırada Celâleddin Harzemşah H 622. M 1225 de Gürcüleri fena halde ezdiğinden dolayı, Sultan Alâad* din Keykubad, bu fırsattan istifade için, Erzurum ve civarını istilâya karar
verdi. Erzurum alınırsa ahalinin yardımiyle, Gürcüstenı zabtedeceğine
emindi.
[1] Ibniieair C. 12 S. 179.
Ibniieair, koyunları çalınan Erzurumluların, auttan Celâlettia Harzemşahın kanama
müracaat ettiklerini, aullanın bunları tedip ettiğini yazmaktadır.
(?) Amaaya tariki: Hüaeyinn Hüaameddin C : 2 S : 356
— 49 -
4
— 50 -H 625.: M 1227 de Amasya valisi Mübarızüddin Halife Alp*ın kuman
dası altında bir ordu ile Erzincan üzerine yürüdü. Burada Mengüç aile»
Selçukisinden Davut hüküm sürüyordu. Bu zat memleketinin Konyaya
bağlanmasını istemediğinden, Alâadditı Keykubaduı rakipleri olan, Erzu-
rum meliki Hükneddin Cihanşaha, Celâle d din Harzemşaha Eyubilerden
melik Eşrefe, ve îsmailiye mezhebinin büyüklerinden Alâaddine mektuplar
yazarak, Alâaddin Keykubada karşı birlikte harbetmeyi teşvik ediyordu [1]
fakat, sultan büyük bir ordu ile Erzincan hududunu tecavüz etmiş ve
Davudun tertibatını bozmuştu, Sultan Alâaddin, Davuda haber göndere
rek teslim olmasını, mevcut kuvvetiyle ordusuna karışıp Erzurum
muhasarasına yardım etmesini emretmişti; Davut teslim olur olmaz bunu
tevkif ettirerek Erzincan, Kemahı zapt ile bir asırdan fazla devam
eden Menguç sülâlesinin Erzincanda hâkimiyetine nihayet vermekle Kon-
yanın bir vilâyeti halini aldı. Sultan Aldeddin Erzincandan hareket ede
rek Tercan yolile Erzurum ovasına girdi. O sırada Erzurum Emiri ve
sultan Alâaddin Keykubadın yeğeni olan Hükneddin Cihan şah çok
telâşa düşmüştü. Daha Sultan, Erzincanı zaptederken, Rukneddin başının
çaresine bakmıştı. Eyubilerden Melik Eşrefin elinde bulunan Ahlat valisi Hüsameddin’e müracaat etmiş ve amcasına karşı yardım istemişti.
Melik Eşref, çoktan beri Erzuruma gözünü dikmiş olduğundan bu müra
caatını memnuniyetle karşıladı. Hükneddin Cihanşah, Melik Eşrefin
himayesi altına girerek Erzurumda namına hutbe okuttu. [2] Alâaddin
Keykubad, Erzurum kalesi duvarları önünde ordusunu kurup muharsaraya
başlarken, şehirden şiddetli mukavemet gördü, Çünkü Melik Eşref Ahlat valisi marifetiyle, Erzuruma kuvvet göndermiş ve şehrin surlarını
tahkim ettirmişti. Bir taraftan da melik Eşref, Alâaddin Keykubaduı Erzurumu almasını istemiyor, selçukilerle komşuluğu tehlikeli bul
duğundan asker toplayıp harbe hazırlanıyordu. Alâaddin keykubad, gerek
Erzurumun mukavemeti ve gerekse melik Eşrefin düşmanlığı yüzünden
Sultan, Erzurumu almadan geri, Erzincana döndü. [3] Sultan, yeğen»
(1] Kayseriye şehri, Halil Ethem S : 52
[2] Türk Tarihi Necip Asım S 46?
Rukneddin Cihanşah, amcan Erzurumu muhasara etmeden öncede Eyyubilerden
korkuyordu. (AkdülcSman fi tarihi ehlüzzaman 18 inci cildinde) Melik Eşrefin, Ahlat
valisi Huaameddinin bir kuvvetle Erzurumun, köylerini vurup yağma ettiği yazılıdır.
[S] İbnilesir C : 12 S 186
Rükneddin Cihanşahın kendisine, Selçuk ailesine karşı yabancı bir
devlet olan Eyyubilerle birleşmesini affedemiyor; Bu yüzden evvelâ bunun dayandığı kuvvet olan Eyyubilerin hakkından gelmedi düşünüyor* du. Melik Eşref Sultanın bu niyetini anladığından onunla uzlaşmağa
karar verdi.
Sultan, vaziyetin nazik olduğunu, çok düşman kazanmağı arzu
etmediğinden bahusus karşısında Harzemîlerin olması yüzünden Melik Eşrefle anlaştı.
Sultanın o sıralarda düşüncesi iki büyük hadiseye saplanmıştı. Biri
Tatar ve mogolların Padişahı Cengizin gitbegit İranda, Harzemşahı Celâli mağlûp ede, ed? Selçuk memaliki hududuna yaklaşması, diğeri de
Cengizin darbeleri altında ezilen harzemşahı Celâleddinin Sultana karşı
düşmanlık göstermesidir. Sultan ise Selçuk ve Harizimilerin bir millet
olup Oğuz boyuna mensup olmalarından dolayı kan, adat itibariyle
kardeş olduklarından, bu soydan ayrı, Cengize karşı birleşmeği arzu
ediyordu. Fakat Harzemşahı, Sultanın bu yüksek düşüncesini takdirden acizdi.
Erzurum Meliki Rükneddin Cihanşah, Eyyubilerin yardımiyle, Erzurum
muhasarasın kurtardıktan sonra [1] amcasını uğraştıracak yeni bir
düşman arayordu. Çünkü Sultanın himayesine giren Melik Eşreften artık
bir faide beklemiyordu.
O esnada Celâleddin Harzemşah, Gürcistan ezmiş [2] Azarbaycan
Ata beyinin memalikini elde etmiş bulunuyordu; Sultan Alâaddin Keykuba* din şan ve şöhretini çekemiyen, Celâl onun himayesinde bulunan Ahlatı almak için muhasara hazırlığına başlamıştı. Erzurum Meliki vaziyeti müsait
gördü. Celâleddinin himayesine girmeğe karar verdi. [.3]Zaten Celâleddinin askerleri, Erzurumun cenubunda bulunan llinis
dağlarından Tugtab yaylaklarında atlarını otlatmakla beraber, Erzurumun
yakınlarına kadar sokulmuşlardı, iiükneddin Cihanşahın, Celâleddine
[1] Amasya Tariki Hüaeyin Hüsameddin C 2 S ; 358, 359 da Saltan Alâaddin
Keykubad. Enurumu sabtedip Tuğrul evlâdını ortadan kaldırmış ve Erzuruma kumandan
larından Amaaya valiai (Mübarizüddin Halife Albı) vali tayin ettiğini yazarsa da bu
H 625 senesinde deiğl ancak 627 senesinde-Jir. _
[2] Erzurum Meliki Mügisüddin Tuğrul Şahın oğlu Davut (olduğu zannolunan)
Oürcüstanın kraliçesi Rusudanla tenazur edip evlendikten sonra ayrılan ve Kraliçe
tarafından (Lan) kalesinde hapsedilen Davudu, esaretten Celâleddin Harezemşah Gür*
cüstanı aldığı zaman kurtardığı yukarıda yazılmıştı.
13] İbnilesir C : 12 s 191
— 51 —
52 -itaatinin bir sebebi de Hnrzem askerlerini, Erzurumu yağma ettirmekten
kurtarmaktı.
Rükneddin, Erzurumdan askerlerinin iyisini maiyetine almakla beraber
sarayındaki yüksek memurlarını da alarak, Harzem Sultanının ikamet
ettiği Ahlata yakın Nazik gölünde, Celâleddinin çadırına yaklaştığı vakit
atından indi. Sultanın büyük ümerasından Bedreddin Tutuk, çadırdan
çıktı, sultanın namına onu karşıladı. beraberce çadıra girdiler,
Harzemşahı, Erzurum emirini çok samimi bir surette kabul etti, saat
lerce konuştular Sultan, Rükneddine çok kıymetdar elbise giydirdi [1]
ve mayetinedekilerine, hallerine göre hediyeler verdi.
Hüknedditl Cihanşah, Sultanın kuvvet ve iktidarına hayran kalarak,
amcası Alâadditl Keykubadin hükmü altına giremiyeceğine kani olduğun
dan var kuvvetiyle Harzemşahina bağlandı. Ahlatın muhasarasına
yardım için Erzurumdan getirdiği askerini bu işe tahsis kıldı (2]
Erzurumdan getirtmiş olduğu muhasara âletlerini de Ahlat Hisarına
gönderdi. Bu âletlerin en büyüğü Karabügra adındaki büyük mancınık
idi. [3]
Sultan Alâadditl, yeğeninin hâlâ, Melik Eşrefin tarafında olduğunu,
dolayısiyle kendisine karşı husumet beslemediği kanaatindeydi. Bu yüzden
Celâleddini, Ahlatın muhasarasından vazgeçirmek ve Cengiz tehlikesi
karşısında birleşmek için iktidar, dchasiyle meşhur Erzincan kadısı
Kemaleddin Kâmiyar ile Çaşnigir Şemseddin Allun Ebeyi fevkalâde sefa
ret olarak gönderdi. Bunlara Sultan otuz katır yüklü Atlas, kondoş,
samur kürkler yükletmişti. Otuz köle yüz seçme at, elli katır ve bunların
takımları da sefaret heyetiyle, Celâle hediye olarak gönderiliyordu. Bunlar
Frzincanda kaldılar, Rükneddin, Celâle giden bu heyetin kendi aleyhine
siyasî görüşmeler olacağını anladı. Bunların yoluna devam etmelerine
müsaade etmek istemiyordu.
Fakat, kendisine verilen teminatı kâfi gördükten sonra Erzuruma
geldiler, buradan Eelûleddin llarze m şahmın karargâhı olan, Ahlata
kavuştular. Elçiler, Sultanın huzuruna Arap âdatı üzere merasimde
bulunarak çıktılar, fakat Sultan biz Türküz bu Arap merasimini yapmak
la beni tahkir ediyorsunuz diye çıkıştı. Hediyeleri de hiç beğenmedi;
[1] Siyreti Sultan Celâleddin Harizimyah Mehmet Netavi S : 185
[2] Akdulcumman fi tarih ehlızzaman C : 19 S: 6
[3] Siyreti Sultan Celâleddin Harzemyah. Mehmet Neaavi S : 185
elçilerin, Sultandan istedikleri teminat meyanında Erzurum Meliki Rük-
neddin Cihanşahın, Erzurumun Sultan Alâaddin Key kabada teslimi
vardı. ( .elâleddin Harzemşah bu meseleyi Rükneddine bildirdi. O da
bir kat daha amcasına karşı düşmanlık duygusunu artırdı. C.elâleddinin başveziri Şerefülmelik, elçilere . Selçuk memalikinin alınmasına, kendisinin
başında bulunacak kuvvetin kâfi geleceğine ve daha bir takım tehditkâr
sözler söyledi. Sultandan iyi bir surette karşılanmıyan, Selçuk heyeti
bir şeye muvaffak otamadan geri döndüler. Sultan Alâaddin istemiyerek
Celâle karşı harbe hazırlandı. melik Eşrefe bu heyeti göndererek
Celâle karşı vardım etmesini emretti [1] H : 626 M : 1228
Hükneddin Cihanşah. amcasının harekâtını adım, adım takip ile
Celâleddine vaziyeti bildiriyordu. Ahlata sahip olan Celâleddin Melazgird kalesini almak hazırlığında bulunuyordu. Rükneddin de bu muhasaraya
yardım için Celâleddin, ordusıyla yardıma koştu, diğer taraftan da
Melik Eşrefle, Alâaddin Keykubad birleşiyorlardı. Rüknettin ('.ihanşah, Harzem şahı Celâlettine dedi ki: bu iki devlet birleşmeden evvel
ayrı, ayrı bunlar ezilmelidir [2 J.
Bu tedbiri beğenen sultan, Rükneddin'e tedarikte bulunmak için Erzu-
ruma gönderdi. Kendisi de bir müddet sonra yani Melâzgirt alındıktan
sonra Erzurumda buluşacaklarını söyledi. Sultan bir taraftan Alüeddin Keykubad'ın idaresinde bulunan Harputa asker sevkediyordu. Bir de sul
tanın ordusunda bulunan Eran, Azerbaycan, Irak, Mazenderen bölgele
rinden toplamış olduğu askerleri yurtlarına gitmeleri için izin vermişti.
Sultan ('.elâleddin, Alâeddin Keykubadın kuvvetini ehemmiyetsiz gördüğün
den çok kalabalık bir ordu ile harbetnr.eği lüzum görmiyordu.
Sultan delâlettin Harzemşah, Melâzgirdi aldıktan sonra askerlerini
Erzuruma şevketti. Bu zamanda Rükneddin cihanşah'da, Erzurum surlarını
tahkim etmekle beraber şehirden topladığı kuvvetle harbe hazır olmuştu.
Sultan Alâaddin Keykubad müttefiki. Melik Eşrefin ordularile Erzincana
hareket ettiler. Ne de olsa sultan Alâaddin Harzemşahından endişe
ettiğinden harbin akıbeti hakkında pek nikbin görünmüyordu.
llarzemşahın askeri Erzuruma girdikten sonra Alâaddinin merakı arttı. Yeğeni ile llarzemşahın kuvvetini anlamak için göndermiş
olduğu casuslar onu tatmin edemediklerinden bizzat kendisi Türkmen
111 Sireti Sultan Celâleddin Harzemşah.
[2| » » •• •
- 53 -
]
kıyafetine girerek Harzemîlerin kuvvetini anlamak için Erzuruma
harakei etti [1|.
Sultan Alâeddin Keykubad, Erzurumda Harezmilerin ve yeğeni
Rûkneddin Cihanşahin hakikî kuvvetlerini anladıktan ve Erzincana sa
limen ordugâhına muvasalat [ettikten sonra müttefiki Eyyubi Melik
Eşrefle harbe hazırlandı.
Sultan Celâleddin Harzemşah, muallim askerlerinin bir çoğunu
yurtlarına gönderdiğinden maiyetinde mühim kuvvet kalmamıştı. Bu kuv
vetlerle Harput havalisini yağma ve zabtettikten sonra Erzincana doğru
hareket etti. Yolda Celâleddin Havarizemşahı hastalandı. Erzurum emiri,
Harzem, Erzurum kuvvetlerinin başında olduğu halde ilerledi. Bütün ordu
nun Rükneddincihanşaha itaat etmesini mübeyyin bir de sultandan ferman
almıştı. [2] bu kuvvetler, Erzincan hududuna girdiği zaman Harzem
— 54 —
[1] Necip Asım, Türk tarihi S : 423 de haşiyede hicri dokuzuncu aarın başında
manzum bir eaer olan (Menakıbı Mevlâna) adlı bir eterden iktibaa ettiği bazı parçalar*
da, Harezm aakerlerinin Erzuruma gelişi ve Sultan Alâaddin Keykubadın casus kıyafe
tine girip de Harzem ordulunun ahvalini
görüldüğünden lüzumlu kıamı nakledildi.
Harzemin leşkeri Erzenirruma
Ki Anun leşkerinun kearetioi
Gelip aultana dedi anı caauau
Zamirini kimaeye etmedi ilâm
Çün anı dinledi aultan bir bir
Hele aultan oturdu anda o gün
Ki caaua auretine kendü gire
Göre ol leşkerin yaain yarağın
Pea andan girdi Türkmen suretine
teceaaüs edişi yazılıdır. Ehemmiyetli
Eriyicek haber yetişti Ruma
Hesabını ve anun heybetini Muğber düştü lâkin andı namusu
Velâkin ehli leşker oldu vehham
Dedi bundan gerektir bize tedbir
Bu tedbir üzerine göründü mevzun
Varubün leşkeri Herzeme ire
Üstün özü dahi aşlaye sağın
Getirdi bir iki Türkmen katına
Bu manzum beyit uzadığından hülâsa olara deniliyor ki sultan Alâaddin iki Türk*
menle damgasız ve bayağı takımlı atlara binerek Erzuruma girmişler. Celâleddinin
huzuruna çıkmışlar ve sultana, Âlâettin Keykubadın kendilerine yapmış olduğu zulmü anla
tıyorlar, müşkülâtla kaçıp bu atları hediye getirdiklerini söylemişler, Harzem şahı, bunlara
ikram ediyor. Rum memalikini (yâni Anadoluyu) alırsam size çok iyilikler yapacağım
diyor ve casus kıyafetine giren sultan Alâaddin Keykubad, gerek Harzemilerin ve gerek
yeğeni Rükneddinin kuvvetini iyice anladıktan sonra acele geri dönüp kaçırıyorlar. Erzu
rum meliki Rüknettin Cihanşah. bu Türkmenlerin Ansızın bir surette savuştuklarına şüphe
ediyor, Caaua olduklarını zannettiğinden arkalarından adamlar çıkarıyor, fakat sultan
Alâaddin Erzincana salimen muvasalat etmiş bulunuyor. Askerlerini yassı çemene doğru
sevk ediyor.
[2] Sireti Sultan Celâleddin Harzemşah.
• _ 55 _sultanı hastalıktan kurtularak orduya yetişti. Selçuk ve Eyyubî
askerleri, Erzincanın şimalinde güzel otlak ve sularile meşhur Çimen
dağları eteklerinde harbe hazır idiler. H. 627 Ramazan ve M. 1229 tem
muzunda, tarihin kaydettiği belli başlı büyük harplerinden birisi bu Yassı
çimen dağları eteklerinde vukua geldi.
Selçuk askerleri çadırlarını yarım ay şeklinde kurmuşlar, bunun
önünde yay ve oklarile piyadeler saf halinde, bayraktarların ellerinde
tuttukları bayrakların âlemleri göge doğru kaldırılmış, muzika harp hava
sını çalıyordu. Sultan Alârddin ve diğer namdar kumandanları olan
Kcmalt'ddin Kâmiyar, t:m ir Mübarizüddin Çavlı Beyle, beraber asker
lerin saflarını dolaşıyor ve onlara muzaffer olacaklarını, harpte çok
metin bir şekilde hareket etmelerini söylüyordu.
Celâlt'ddin Harzemşalı, ve müttefiki Erzurum meliki, Harzem,
Erzurum askerlerini harp vaziyetine koydu. Sultan Celâleddin, Selçuk
askerlerinin nizam ve intizamına hayran, havran bakıyor içinden bir ah
çekerek: «Keşke bu ordu benim elimde olaydı. Bu ordu ile Cengizin as
kerlerinin damarlarını üzerdim ve köpeklerin kanlarile otları suvarırdım.» [1]
Dedi ve gözlerinden yaş akıtarak ordusunun merkezine döndü. Selçuk
askerleri, kütle halinde hücum ederek mahirane manavralar yaparak
harzemilerin müdafaa ve mukavemetlerine imkân bırakmıyorlar amansız
darbelerde hırpalıyorlardı. Bu kanlı savaş üç gün böylece devam ettikten
sonra Harzem askeri müthiş bir hazimete uğramakla tarumar oldular.
Er zurum emiri Hükneddin (iihanşnh o sıra çadırında oturmuş yemek
yiyordu. Selçuk askerleri çadırına hücum ederek müdafaa etmeğe
imkân bırakmadan tutup esir ettiler ve sultan Alâaddin Keykubadtn yanına götürdüler [2]. Sultan bu esir olmuş bedbaht yeğenine, şanına
lâyık bir surette iyi muamele etti. Zabitlerine yeğeninin hakkında hürmet
ve ikramda bulunmalarını, muhafazasına dikkat etmelerini emretti.
Sultan Alâaddin bu muzafferiyeti elde ettiğinden fevkalâde sürür
içinde idi. Harp meydanından karargâhına dönerken müttefiki Melik Eş
ref de beraber idi. Sultana o kadar tazimde bulundu ki, Sultan atına bi*
nerken Melik Eşrefin omuzuna basarak bindi. Melik Eşref Sultanın
gerisinde olarak yürüdü, çadıra beraber girdiler, harbin kazanılmasından
[1] Iboi Bibi teverik Âli Selçuk.
[2] tbni Bibi Teveriki Âli Selçuk
dolayı birbirlerini tabrik ettiler. Sultan yalnız çadırında kalmak için Me
lik Eşrefe izin verdi, o da kendi çadırına gitti. Sultan çadırında silah»
şükrederek secde etti.
Bozulan Harzem askerlerin bir kısmı, Sultanın eline esir düşmüş,
sonradan bunlar Selçuk Sultanının hizmetine girmişler ve bir kısmı da Celâeddin Harzemşahla beraber Erzurum, Ahlat havalisinde yayılmışlardır.
Harzemşah, bu mağlubiyet üzerine bir daha kendini toplayamamış [1)
Kalkasyanın, Mokan mevkiinde mogullara mağlup olmuş, Araş nehrin»
acele geçerek Ahlat, Melâzgirt lia rg iri havalisinde mogullara karşı izini
kaybetmeğe çalışmış ise de, şiddetli takib edildiğinden, Diyarıbaki;in
Karaca dag yaylasına sığınmış orada bir kürd tarafından öldürülerek
cenazesi Miyafarkin şehrine götürülmüş, orada gömülmüştür. Böylece
büyük Harzem devleti ortadan kalkmış oldu.
Alâeddln Keykubadın Erzurumu alması
Sultan Alâaddin Keykubad yastı çimen harbini kazandıktan sonra,
melik Eşrefin, şam askerde beraber ordusuna, Erzuruma doğru hareket
emrini verdi. Selçuk, Şam askerleri harp ganaimi ile doymuş idiler.
Ordu hareket ederken Sultana bir haber ulaşdı ki, ordunun güzergâh»
üstünde bulunan derelerde bir kısım Harzem askeri saklanmış, bunlar
ansızın orduyu basacaklarmış. Sultan bu haber üzerine kısmı külli yürüme
den evvel, bir kısım karakol kuvveti göndermekle derelerde saklanmış olan
bu döküntü Harzem askerlerini imha ederek yolun selâmetini temin ettiler.
Ramazan bayramı da araya girdiğinden ordunun hareketi durdu. Sultan
Alaaddin Keykubad bayram şenliklerinin icrasına emretti. Melik Eşref
ile Sultan çadırda görüştüler, şerbet içtiler. Sultanın çadırı önünde peh-
livanlar güreş tutarak bir çok hüner gösterdiler. Sultan bu dini
bayramla muzafferiyet bayramının böyle birleşmesinden fevkalâde 1
(1] Harzemşahının bu mağlubiyetini, manevi bir cezanın erikliğine kail olan Mev-
levilere göre! vaktile Celâleddin Ruminin babası, Mevlâna Bahaeddin Veled Belh’te yük
sek ilimler okudurken çok şöhret kazanmış, bunu kıskanan, imam Fahreddin Razı aley
hinde bulunmuş ve Harzemşahı Sultan Celâleddin, Mevlânayı istiskal etmiş. Belh'ten
çıkarmıştır. Mevlâna Bahaeddin, Bağdada gitmiş, orada ders okutmuş. sonra Sel
çuk Sultanı Alâaddin Keykubad davet ederek büyük bir merasim ile paytahtına getir
miştir. Bu sıralarda Sultan Alâaddin. Harzemşahı ile yassı çimen harbini yapmış ve
muzaffer olmuştur. Bahaeddine yapılan istiskalin cezasını bu suretle Harzemşahı gör
müş oldu. Necib Asım Türk tarihi S: 423, 424
- 56 — ♦
«
a
*
M
♦ •
♦
k
sevinç içinde idi. Ordugâhta yağmur gibi sadaka dağıtıyordu. Sultamı»
bu bayram şenliğine iştirak için etraf hükümdarlarını ordugâhına çağırmıştı.
Bunlara hallerine göre kıymetli elbiseler ikram etti.
Bayramdan sonra ordu hareket etti. Yolda bir haber işitti ki Erzu-
rumda bulunan Ümera şehri müdafaa edeceklermiş. Bahusus Yassı çimende
bozulan bir kısım Harzem askeri Erzuruma kaçdığından burasım muhare-
beşiz teslim etmek istemiyorlardı, öteden beri müstahkem bir şehir
olan Erzurum son hadiseler üzerine bir kat daha tahkim edilmişti, ö y l e ki
gerek Harzem kumandanları ve gerek Hîlkneddinin şehirde bulunan
askerleri, şehrin kale ve surlarına son derece güveniyorlardı bu yüzden
gururları artmıştı. [1]
Sultan Alâaddirt Keykubad Erzurumun mukavemet edeceğine ve bu
husustaki hazırlığa fevkalâde ehemmiyet verildiğine dair haberler alıyordu
Sultan Alâaddin Keykubat Erzincandan hareket ettikten sonra yolda
Erzurum ahalisine bir mektup gönderdi. Sultan lüzumsuz yere bir harpten
kaçınıyor. Çünkü Erzurumu ötedenberi kendi mülkü addettiğinden bura
da yapılacak bir harp ile yok yere Türk kuvvetinni eksilmesini istemi
yordu. Mektup [2] da elkap ve ünvanlan yazdıktan sonra (Harzem
askeri ile yeğeni Rükneddinin kuvvetleri Yassıçemen harbinde nasıl
tarumar edildiğini, yeğeninin esaretini harpten kaçanların Ahlata kadar
ulaştığını, harp meydanının insan cesetlerde dolduğunu, vahşi kuşlara bun
lar ziyafet teşkil ettiğini, arslan askerlerimin önünden kaçanlar tilki hilesi
gibi kenara savuştuklarını, Allah zulmü ziyadeleştirenlere hasar vereceğini)
denilmişti.
11 ] tbni Bibi Tevarîhi Âli Selçuk.
[2] Sultanın Erzurumlulara gönderdiği mektup bir âyetle başladı ki manan:
(Tevrattan aonra Davudun Zeburunda yazdı ki yer yüzüne benim aalih kullarım
varit olur)
yijle i»-***? s-'' ‘ ' »•*** «Z1-'lyjLiijt ^ . . ı ı_• «.ji^ t
L. j y* j »t U j jUi— j t j ti» « 2 j tiiıı jj ^ *V— Jı • — • - İ.UVI•>1j—. » A i . *<¿»-1 ¿i* 3-r*) ¿k'U. j>jT Jis'jjj* ¿J-** Jjj'y- b3/'.-4> .'■’■‘“i >2A.m
j>-*-• '-e'ıJ İV b*J* v.1—*j'j i i [ IO Y j I . y . I t r l j t t w,»t S^ » ı : . r . p r ) . u
*«.}„• jljji <aii*j' Jjj* +>/' j»1—I b ^ jV {l i d 2*~ 2U OU j) u > )*■ w * ** L'
— 57 —
_ H * ■
... Elçiye de tenbih etti ki eğer Erzurumlular müdafaaya kıyam eder*
lerae şehire karşı şiddetli bir harp yapılacak, şehri aldıktan sonra da
sekenesi katledilecektir.
Eğer teslim olur itaat ederlerse bütün kusurları affedilecektir.
Elçi Erzuruma girdi; mektubu, ağız haberini şehrin ¿yanına, şehri
müdafaa etmek isteyenlere tebliğ etti. Erzurumlular uzun uzadıya
beyinlerinde müzakere ettiler, halk müttefikan Sultana karşı itaatte
bulunacaklarını, asla karşı gelmiyeceklerini, emirleri bulunmuş olan
Rükneddin Cihanşahın da kusurunun affedilmesini, daha buna benzer
teminat vermek için şehrin ileri gelenlerinden, halkın emniyet, itimad;nı
kazanmış olan llümamüddin Candar her türlü salâhiyeti haiz olarak,
Erzurumdan elçi ile beraber çıktı, Sultan Alâaddinin yolda karargâhına
vasıl oldular. Sultan Erzurumluların mümessili olan Hünıamüddini iyi bir
surettd kabul etti. Ve yanında alakoydu.
Her ne kadar, Erzurum ahalisi Sultana itaat ve teslim kararını vermiş
ise de şehrin kale ve surlarını müdafaa eden bir kısım asker ve kuman*
<ianlar hiçte böyle düşünmüyorlardı. Bu yüzden şehirde bir ikilik hasıl
olmuştu.
Sultan Alâaddin Keykubad, müttefiki melik Eşref% ite Miyai Earikiıı Emiri, Melik Eşrefin kardeşi, Melik Muzaffer Şahabeddin, sultanın yeğeni
¡{Clkneddin Cihanşah büyük bir ordu ile Erzurum ovasına girdiler.
Erzurum kale, surlarına Selçuk askerleri yaklaştı. Askerlerin mızrak
ları sanki güneşin yüzünü kapıyordu. [1] Nasıl ki yırtıcı kuşların kanatları
gök yüzünde güneşe hail olursa bu askerlerin mızrak, süngüleri de semaya
yükselmişti.
Şehrin kale, surlarında bulunan askerler, sultanın bu heybetli ordusu
karşısında heykel gibi kaldılar. Müdafaaya takatleri kalmadı. Bu korkunç
kale surları, sanki göz açıp yummada sukut etti. Büyük bir heyecan,
«ürurla kale, kapılarından şehre akın eden Selçuk askerleri., duvar
diplerinde, kale bedenlerin rasgeldikleri askerleri öldürdüler.
lbni Bibi şehri tasvir ederek der k i : (şehrin etrafını çeviren dağlar
Süreyya yıldızı gibiydi, Erzurum şehri Kehkeşan, Benatünna’ş yıldızları
gibi bu Süreyya yıldızının elinden tutmuş vaziyetini gösteriyordu. [2])
[1 ] lbni Bibi Tevarihi Âli Selçuk.
[2] lbni Bibi, burada belâgati iraniyeyi yükaek bir surette canlandırmıştır. Şehrin
«nevki, vaziyetini bu şekilde taavir eden lbni Bibi herhalde aultan Alâaddinin Erzurumu
«lirken bu vakayı yazan bir muharririn enerinden iktibaa etmiş veyahutta işitmiştir.
- 58 -
- 59 —Şehir halkı bu muzaffer ordunun kahır, gazabından korktukları için
feryadü figanları sanki asumana doğru yükseliyordu. Şehrin mudafileri
Selçuk askerleri karşısında atılmış bir pamuk gibi oldular. Pek azı kılıçtan
kurtuldu. Şehrin ortasında yükselen kalenin, yüksek kulesi [1] üzerinde
güneş, ay şekli olan Selçuk bayrağı dalgalanıyordu. Bütün Hisar kulele
rinde bu bayraklar çekilmişti.
Sultan Alâaddin Keykubat küheylân bir ata binmiş, Melik Eşref omuzunu
sultanın özengisine yanaştırmış, yani özengi makamında olarak melik Eşrefin omuzuna basıyordu. Melik Muzaffer Şahubbeddiıı, sultanın yanında esir olan
yeğeni Rııkneddin Cihanşah'da bir muhafız bölüğü yanında olduğu halde
o da sultanın maiyetinde idi. İktidar ve dehasile meşhur, başvezir Kemaled-
din Kamiyar, izzeddin Kunt .\rstaıı ve Sadeddin M üsten f i Pervane, ( (¡ceddin ve diğer ümera vezirler de beraber idi. Sultan .Mâadılin bu saray
erkânı ve yakın dostlarile birlikte büyük bir alay göstererek merasimi fevka
lâde ile Erzuruma girdi. Asker bir ağızdan (Udhulu mısır inşaallahü aminin)
diye bağırdılar. Sultan büyük şehri muharebesiz bir şekilde alınmasından
dolayı Allaha çok hamdüsenada bulundu (2). Bu alınış mucizei Süleyma*
nın berekâtı sayesinde alındığına atfediyordu. Sultan iç kaleye girdi; bir
müddet istirahattan sonra, Rııkneddin Ciluınşah’ın ve babasının sakladık
ları hâzineleri meydana çıkartarak hâzinesine kattı [3]. Şehir ahalisi
akın, akın huzuruna gelerek sultana sadakat ve kulluklarını arzettiler.
Sultan, bütün geçmiş vukuatlarını afetti. Esir yeğenini çağırdı. Rükned- ilin nedamet yaşlarını döktü. Amcasından özür diliyerek, kendisini iğfal
ettiklerini anlattı. Sultan da yeğeninin yaptığı işleri bağışlıyarak onu Kon
ya Aksarayina gönderdi. Sultan Erzurum ile beraber civarındaki beş
kaleyi aldı.
Sultan, Erzurumu almakla iki moh'ım siyasî netice elde etti. Birincisi
Trabzon Bizansı, kralları, Erzurum Selçukilerini daimî surette Konya
Selçukîleri aleyhine teşvik ediyordu. Halbuki Erzurum Selçuk emirleri
[1] Bu yüksek kule bugünde mevcut olsn saat kulesinden başka bir kule değildir.
Kulenin etrafında bulunan kûfi yazının tarihini gösteren kısmi söküldüğünden bu kulenin
hangi tarihte yapıldığı belli olamıyordu. Bınaenaley Ibni Bibinin bu kuleden bahsetmesi
ehemmiyete şayandır. İleride, kuleden bahsederken bu noktayıda gözönünde
bulunduracağız.
[2] Ibni Bibi
[3] tbnileair C: 12 S: 191
— 60 —çoktan Konya ile birleşmek arzusunda idiler. Bir taraftan da yine Trabzon
kralları Gürcüleri Erzurum Selçukileri aleyhine sevkediyordu [1].
Sultan, Erzurumu almakla Bizansların bu an’anevi dessas siyasetlerine
nihayet vermekle Selçuk vahdetini bozan bu ayrılıkların önüne set
çekti. İkincisi ise: ehemmiyetli bir kuvvet olan Erzurumluları kendisine
yardımcı temin ederek, Cürcistana yürümek imkânını elde etti [2]. Sultan Alâaddin Erzurumda iken iki mühim mesele kendisini işgal ediyordu.
Birisi, Trabzon Kralı sultanın, Erzurumu almasından endişeye düşerek.
Gürcüleri Sultan aleyhine sevketmeğe çalışmış olması, diğeri ise Celû- leddin Ilarzemşah Moğollara mağlûp olup da öldürüldükten sonra Ahlatı
Melik Eşrefe vermişti. Halbuki, Melik Eşref Erzurumda Sultandan ayrıl
dıktan sonra Şama çekilerek işret ve sefahate dalması, kardeşlerde
beraber sultana muarız vaziyet takınmaları yüzünden araları açıldı [3].
O sırada Moğol kumandanı (Armayunnuvin Ahlat havalisini yağma ettik
ten sonra hudut üzerine çekilmişlerdi. Bu yüzden ileride vukuunu muhak
kak gördüğü Moğol tehlikesine karşı Alılalı muhafaza altına almak için
Erzurumdan Kemaleddin Kâmiyarı ve diğer kumandanları Ahlata gönde
rerek orasının tahkimini emretmişti. Bu heyet Ahlala giderek orasını,
civarını müdafaaya elverişli bir hale koyduktan sonra Kemaleddin
Kâmiyar ve maiyeti erkânile Ziyaeddin Kara Arslıın, Koçi, Sadeddm Mııstevfi, Taceddin Pervane Erzuruma gelerek Sultana yaptığı işleri
anlattılar. Sultan Erzuruma Vali ve kumandan olarak gösterdiği liyakatileI
şöhret alan Em ir Mııbarizüddin Halife Alpı tayin etmişti [4].
Gürcü Melikesi Pusudan, Trabzon Kralının teşvikile Erzurum hududu
na doğru askerini gönderiyordu. Tam bu sırada yâni H. 6,8 : M. 1231
senesinin sonuna doğru Cengiz Hanın oğlu Oktay Kaanın kumandanı
Cirmayunnuvin kumandası altında bir süvari fırkası Selçukilerin hududunu
geçerek Sıvasa kadar çapul yaptılar. Bu süvarilerin, Erzuruma geldiklerine
tarihlerde bir işaret yoksa da Erzurumun civarından geçerek etraf»
[1] Amasya tarihi Hüseyin Hüsamettin, C : 2. S : 356.
[2] Mezkûr eser S : 3S7.
[3] Ahlatın Alâeddin tarafından alınması üzerine bir müddet sonra Melik Eşrefle
arası açıldı. H. 631 de Göğsü ırmağı kenarında Melik Eşrefle kardeşleri hirleşerek
Sultan Alâeddin Keykubat ile muharebe yaptılar, neticede Eyyubîler mağlûp olarak
Harputtan Diyarbekire kadar olan memleketler Selçukîler eline geçti .^-Ebilfeda. C . 3
S. 162.[4] Camiüddüvel. C. 2 S. 370 (Süleymaniye — Esat E. Kütüphanesi).
yağma ede, ede Sıvasa yakın íbni Halıat kervan sarayına kadar gelip
sultanın gönderdiği kuvvet karşısında mağlûp olarak geri dönmüşlerdir [1].
Sıtilalı Alâaddin bu Moğol akını esnasında Konyada bulunuyordu.
Moğol ve Tatar tehlikesinin gittikçe yaklaştığını anlayan sultan şark
hudut memleketlerini yani Ahlat ve Erzurum kalelerini tahkim ile buralara
fevkalâde ehemmiyet vermeğe başladı.
Sultan Alâaddin, bu Moğol akıntna, Gürcülerin Kralı Melik Hamdan sebep olduğunu bilerek, hem de Cürcülerin Erzurum hududunu tahdit
etmekte olduklarından Gürcistan* sefer açmağa karar verdi, bu işe
Erzurum valisi Miıbarizfıddin Halife Alpı memur kılarak Erzuruma da
Emir Fahreddinülhaditni gönderdi İlk hamlede Gürcülerin metin bir ka*
leşi olan Nihahı aldı [2] gün begün mağlup olan Gürcü kraliçesi Melike Hasıldan sulha razı oldu. Sultanın teveccühünü kazanmak için kızını
Sultannın büyük oğlu Oıyaseddin Key/ıusreve verdi. [3]
Sultan Alâaddin KeyUubad birbiri ardınca Harzemileri, Gürcüleri, Eyyu-
biieri ve nihayet Sivas önlerine kadar gelen Moğul süvarilerini mağlup
ettikten sonra kendi namına bina ettirmiş olduğu Alâiyf şehrinde biraz
dinlenmek için gitti fakat en büyük düşüncesi gitbe git yaklaşan moğul tehlikesine karşı koyacak çareler arayordu.
Cengiz'in oğlu Oktay kan Sivas önlerinde mağlûp olupta Saltan Alâaddin le kendisinden habersiz sulh aktetmiş olan umumi kumandan
llaycu Nuvine darıldı. Bu yüzden Oktay sarayının büyük memurların
dan Sarubtyüı Çavdar [4] diğer adı olan Şemsettin Ömer Kazvini'yı Kay-
seriyede Saltan Alâaddin'in fevkalâde sefaret olarak gönderdi; Sultan
Alâaddin' e, Moğul hanına itaat ve daha doğrusu himayesi altına
girmesini söyledi.
Sultan müşavere yapıp, bu mühim keyfiyeti vükelâsına anlattı. Neti
cede Moğollara karşı harp etmenin tehlikeli olacağına karar verdiler.
11 ] Ibni Bibi yazma nuahaaı S. 210
—Amaıyı tarihi Hüseyin Husameddin C. 2 S. 360 da yazılan malûmata göre Sultan
Alâaddin Keykubad Moğolların Sıvasa yanaydıgını haber alınca Kemaleddin Kâmiyarın
kumandasında gönderdiği bir fırka askerle Cırmagun Nuvini periyan ediyorlar.
|21 Ib ni Bibi, Erzurumun kazası olan Tortumdaki Nihahdır.
|3] Bu kızın babası Mujtisüddin Tuğrul yah evvelce oğlu Gürcü memleketine gön
derip ve orada tanassur etmesini emir ile Gürcü kraliçesi Rusudanın hıyaneti yüzün
den bir kaleye hapsedilen zattır. Bunun adı Davud olduğunu tbni Bibiyi kaydetmektedir
[4] Hayrullah Efendi tarihi Cü'z 1 s. 28.
— 61 -
Sultan, istemiyerek bunu kabul ile Oktay'ın elçisine ağır hediyeler vere
rek hana itaatini bildirdi.
işte bu sıralarda oğullarından Oıyaseddin Keyhıısrev I I babasına hı*
yanette' bulunarak Kayseriyenin Meşhediye sahrasında Sasıreddin na
mında bir hain vastasile zehirletip öldürdü [2]. H. 634. M. 1236 Şev.
Selçuk padişahlarının en dirayetlisi, kazandığı harplerle şan ve şere*
fini bihakkın yükselten, Alâaddin Keykubût% ilmi ve marifete de fazla
ehemmiyet vermiş, kendisi de, (inzalinin kimyayı saadeti ile Sizamül• mCıikltu siyasetnamesi'ni ve diğer tarih kitaplarını okurdu.
On yedi sene devam eden hükümdarlığı esnasında, Selçuk memalikini
genişletmiş, kendisine rakip olan akrabalarını birer suretle ortadan
kaldırmıştır. Sultan Alâaddin Keyktıbad en ziyade Selçuk memalıkinin
şimali şark hududunun kapısı olan Erzurumu almak için Harzemilerle
harbe girişmiş, nihayet senelerce almasını arzu ettiği bu müstahkem şehre
kavuşmuş, bu sayede Gürcüstan seferini muvaffakiyetle başardıktan sonra
Trabzon Bizans krallarının dessas siyasetlerine nihayet vermiştir.
Muvakkaten Moğullara itaat etmekle memleketini , kanlı istilâdan
kurtaran sultan, oğlu tarafından öldürülerek Selçuk devletinin felâketi
başlamıştır.
Sultan Alâaddin Keykiıbadtın Erzurumda kaldığı müddetçe Kubadiye
[2 ] Hayrullah Efendi tarihi cüz’ 1 S: 29
Âliaddin Keykubadın aerede öldürüldüğü hakkında müverrihlerce ihtilâfı mucip
olmuştur. Iboi Bibi ile Hayrullah Efendi tarihi Kayseriyenin Meşhudiye aahraaında.
Nuhbe, Neşride Sultanın Erzurumda Kubadiye sarayında öldürüldüğü kaydetmişlerdir.
Neşrinin yazısı: Perşenbe günü Şevalin dördünde 634 senesinde Erzurumda Kubadiye
nam yerde darü fenayı terkedip beka sarayına rehlet etti rahmetullahü aleyhi, Veliyüt-
tin, Revan köşkü kütüphanelerinde, Neşrinin nüshalarından.
Nühbetüttevarih velahbar S. 94 böyledir;
634 de Erzenerruma karib Kubadiye nam mahalde oğlu Gıyasettin nadanlık ve gad
darlık edip zehir vermekle vefat eyledi.
Görülüyorlü sultanın öldüğü yer hakkında rivayetler muhteliftir. Bizce de sultanın
Erzurumda öldürülmüş olması hakikate daha uygundur. Çüokü M oğulların an beaa
Selçukilerin hududu şarkiyesinde kuvvetle toplanıp bir taraftan. Irak hududu, diğer
taraftan Azerbaycan havalisini yağma ve tahrip etmekle meşgul olmaları. Sultanı fev
kalâde korkutuyordu. Sıvasta bir Moğul müfrezesini bozması, Baycu ile sulh yapması
sultanı tatmin edemezdi. Bu yüzden sultanın memleketinin şarkında mühim, müstah
kem bir şehir olan Erzuruma gelipte neticeyi beklemiş olması vak'aya daha uygundur.
— 62 —
- 63 —sarayını yaptırmakla beraber on yedi dershaneli bir medrese yaptırmış,,
buna zengin evkaf bağlıyarak evlâtlarına bırakmıştır [1].
İkinci Giyasettin Keyhusrev, padişah olduktan sonra babasının kudret*
li vezirlerinden Kemaleddin Kâmitjari öldürmekle devletine fenalık etti.
Butun idare işlerini Sadettin Köpek namında bir hain vezire teslim etti.
İşte bu sıralarda Baba ilyas Horasanı namında bir şeyhin müridi olan,
aslında Rum iken sonra mûhtedi olmuş Baba Ishak Tokat, Canik, Çorum,
Sivas, Karahisarı Şarki havalisini gezip dolaşarak halkı Baba İlyas Hora- san'aye biat etmeğe teşvik ediyor. Zahiren bu harekette bulunmakla be*
raber hakikat halde kendisi bu perde arkasında şöhret kazanmaca ça
lışıyordu. Halka o kadar kendini sevdiriyor, o kadar rağbet ve itimat ka*
zandırıyor ki halk gözünde veliyullah derecesinde görünüyordu. Batıniye
Şeyhinin şöhreti bunun şöhreti karşısında sönük kalıyor. Baba Ishak Ba
tıniye, mezhebinin müessisi Haşan Sabahı taklit etmekten başka bir ga
yesi yoktu [2]. Giyaseddin Keyhusreo bu hallere aldırış etmiyor, o ancak
babası zamanında, Seiçukilerin hizmetine girmiş olan Harzem askerleri,
kumandanları aleyhinde bulunuyordu. Halbuki bunlar Selçuk askerlerinin
en iyisi idiler. İşte bu kahraman askerleri, başbuğlarile beraber memleket hududu dışarısına atmakla en mühim kuvvetinden mahrum kalıyordu.
İlaha Ishnk’ın propagandaları, Selçuk memaliki içerisinde pek müsait
yer buluyor, halkın çoğu bunu peygamber diye kabul ediyorlardı, öy lek »
bu hal Selçuk saltanatını da tehlikeye düşürdüğünden (ıiyaseddin Key• hıısren telâş ediyor. Baba Ishak*a tabi olan memleketler, Çorumdan Ma-
raşa kadar uzanıyordu. Bu yalancı peygamberin maiyetinde elli bin feda»
müritleri vardı. Harzemilerin, Amasya ve Sivas havalisinden çekildiklerin»
görünce Baba Ishak da halifeliğini ilân etti [3]. Kendisine mukavemet
edenleri mahvettiğinden az zaman zarfında Konya sarayı bunun dehşetin
den titremeğe başladı. Selçuk devletinde çıkan bu dahilî isyanlar Trab>
[1] Hüseyin Efendinin eski Tspu kuyudstı defterinden. Sultsniye sdile snılan bo
medrese büyük hsrbin ilk senesinde yıktırılsrsk ceddeye katılmıştır.
|2] Amssys tarihi: Hüseyin Hüssmeddin c, 2 s. 379.
[3| Emirülmü'minin Ssdrüddünys veddin Ishak ünyanile halifeliğini ilân etmekle
kalmıyarak peygamberin ruhu ibtids Aliye sonra kümmelin vasıtalarile kendisine huln)
eylediğini işse ederek kâffei umurunda daha ziyade serbest olmak ve eşyanın ibabe ve
tahrimine salâhiyettar bulunmak için peygamberliğini ilân edip bir takım cüheleyi sihir
ve nirencstile inandırıyor, avama karşı kendisine ( JU» ) sanatını kazandırıyor
du. Amasya tarihi: Hüseyin Hüssmeddin C . 2. S. 374.
zon Rum kralı Yani Komiıınüs’ü memnun ediyordu. Hatta Baba İshale ile
Selçukîler aleyhine anlaşarak gizli ittifak yaptılar. Baba tshak böylece
din perdesi altında hakikat halde Amasyada, Rum krallığını ihya etmeğe
çalışıyordu[l]. Trabzon kralları, Selçukîlerin hududunu tecavüz ederek har
be girişti. Bu fena vaziyet karşısında kalan, ikinci dıyaseddin Ktyhusrev bütün fenalığın başı olan Pervane Sadettin (¡öbeği öldürdü. İyi adamları iş başına getirdi.
O sırada Erzurum valisi olan Sinaııeddin Yakut, Trabzonlularla mu
vaffakiyetli harpler yapıyor, Rumları Erzurum hududuna yaklaştırmıyordu.
Baba Ishak Konya üzerine yürümeğe hazırlanıyordu; Sultanın gön
derdiği orduları ezmiş olduğundan önünde duracak bir kuvvet kalmamıştı.
Kayseriyi de de elde etmişti; bu hallerden fevkalâde daralan (iıyaseddin Keyhiisrev, Trabzon krallarile harp eden, Erzurum valisi Sinaııeddin Yakut, emirüssevahil Alâaddin Alişar, Kastamonu valisi Celâleddin Sin
ley man şalı beylere, Rumlarla harbe hitam verilmesini istiyordu. Bu aralıkta
Trabzon kralı Yani Kominniis harp meydanında öldürüldüğünden Rumlar
bozularak Trabzona kaçmışlardı. Sinaııeddin Yakııt Erzurumdan yerli ko
lu askerlerini alarak Kayserive üzerine acele yürüdü. [2] Yolda rastgeldiği
Baba Ishak taraftaranını kırdı. H 637 M: 1239 da Sinaııeddin Yakut ve
diğer Selçuk beylerile beraber Baba Islıakı Amasyada tutarak idam etti
ler. Bunun müritlerini kanlı bir surette yok ettiler.
Baba tshak gailesinin bu suretle bastırılmasile müteessir olan Rumlar,
Erzurumda, siyasi mevcudiyet elde etmek istiyen Ermeniler [3] her türlü
fedekârlığı ihtiyar ederek Selçukîler aleyhine vebahusus Erzurum valisi
Sinaııeddin Yakuta karşı düşmanlıklarını artırdılar. O sırada İran ve
havalisine hâkim olan Moğollardan Kiiyflk hanın büyük kumandanları olan
( Armayım \uvin ile Bayca Nuuin, Revanda Moğol ordularının başında bulunuyorlardı.
ik inci (iıyaseddinin, Moğullara karşı .lâkaydana bir tavur alması,
nihayet Ermenilerle, rumlar, Moğulların büyük kumandanlarına yani, Cil’- mayon Sunin, Bayca Sunini, Selçuk memalikine hücum etmelerini teş
vik ettiler, bir takım siyasi vo diplomasi hâdiseleıin birleşmesile, Mo
ğolların, Selçukîler aleyhine dönmelerine sebeb oldu. Gerçi (ıiyaseddiiı Keyhusrev vaziyetinin fenalaştığını cnlayarak, Cirmayan Sunine sadaka
ti] Amaaya tarihi. C . 2 S. 373.
|2] İbni Bibi.|3] Amaaya tarihi Hüaeyin Hüaameddin e. 2 a. 381.
— 64 —
— 65 —tini havi mektup yazdı iae de bunun tesiri olmadı. Çünkü Crimagun, Haycu kumandasile üç bin süvari tatarını Erzurum muhasarası için gön»
derdiği gibi, Geredin de büyük Mogul kuvvetleri hareket halinde idi. Mo
gul askerleri H: 64() M: 124? senesinin kışında Erzurumu muhasara
ettiler. Alâaddin Keykubad tarafından tahkim edilen Erzurum surları
bu korkunç düşmana karşı mukavemet edecek bir kudreti haizdi.
Moğolların Erzurumu muhasara edip almaları > X
Haycu Sunin kumandasındaki Mogul askerleri şehrin surları karşısına taş yığınları yığdırarak büyük on iki Mancınık ve arradat aletlerde [1] gece
ve gündüz şehri taş yağmuru altına aldılar. Şehrin baş kumandanı Sina• ncddin Yakut ile diğer kumandan Vaslenkös adında hristiyan kumandanı
Türk ve hristiyan askerlerde şehrin surlarını, kulelerini cansiperane
bir surette müdafaa etmekle meşgul ediler. Bu kanlı boğuşmalarda tara*
feynden epeyce zayiat oldu. Fakat şehrin bir taraf sur ve kulesini mü
dafaa eden Dovini adında bir hain evvelce Sinaneddin Yakut ile
arası açık bulunmuş olduğundan fırsatı ganimet bilerek Sinaneddin Yakut dan intikam almağa karar verdi. Gizlice Baycuya haber
göndererek eğer benimle akrabalarımın hayatına ilişmezsen müdafaa et
tiğim kuleyi teslim ederim [2J bu teklifi memnuniyetle karşılayan
Haycu /Villân, iki yüz seçme askerini karanlık bir gecede teslimi vadedi-
len kuleye gönderdi. Bu askerler merdiven ile bürcun üstüne çıkdılar,
kuleyi müdafaa eden askerleri öldürdüler, kulenin kapı, pençerelerini
kırarak içeriye girdiler. Buradan, şehre inerek müdhiş bir surette
yağma ve kıtale başladılar, d ger Burçları müdafaa edenler de mevkile
rini terk ederek savuşdılar, sabahleyin Mogullar her taraftan şehre gir
diler, rast geldiklerini kılıçtan geçirdiler. Şehrin üstüne Mogullar Belâ
bayrağını çekerek, şehrin kadınlarını esir ettiler. Çocukların başlarını
keserek kelleleri yere yuvarlandı. Bunların elinden her hangi yaşta olur
sa olsun hiç bir insan kurtulmadı. Şehrin her tarafı yağma edildi. Bu
Felâket, bu facianın korkunç saatlarında, semaya yükselen ah ve feryad karşısında sanki gün--ş, ay küsuf ve husufa uğradı. Mogullar hiç mer- hamet göstermediler. Şehrin her tarafı cesed yığınları ile doldu.
Şehrin bedbaht kumandanı Sinaneddin Yakutu konağından çıkardılar. Başı açık, küçük oğlunun elinden tutmuş idi. Böylece Haycıl Suninin hu-
[ I ] Ibni Bibi. Akdülcuman fi tarihi ehiüzeman. Revan köşkü kütüphanesinde •(291?) de ınukayyed C: 4 S: 62 - 63
l2] Ibni Bibi. Tevarihi Â!i Selçuk5
— 66 —
zuruna çıkardılar. Sarayındaki kıymettar altun gümüş ve daha nice eşyala-
rını kumandana getirdiler, Baycu, bu kadar gümüş paraların çokluğuna
hayret ederek Sinaneddin e dedi ki: niçin, bu gümüş paralarla gününü
kara ettin, bunu ne için askerlerine dağıtmadın? ve neden tasarruf ettin?
Sinaneddin, bu paralar sana kısmet imiş cevabını verdi. Bunların ikisi de
öldürüldü [1]
Erzurumun kanlı bir surette sukutu bütün Selçuk memalikinde müthiş
bir sarsıntı husule getirdi. Gıyaseddin Keyhusrev, bu felâketi önlemek
için Erzincanın, Kösedağında Moğollarla yapılan kanlı bir harpte, büyük
bir hezimete uğradı. Sırasile Erzincan, Sivas, Kayseri kaleleri birbirini
müteakip Moğol hücumlarile düştü. Gıyaseddin Keyhûsren, bu felâketler
den son derece müteessir oldu. Selçuk memalikinde Mogoliara karşı ko
yacak ne bir kale, ne de asker kalmıştı, H: 642 M: 1244 de (tiyaseddin
Keyhusrev sulha razı olarak Moğol hanına vergi vermek şartile himayesine
girmesine razı oldu. Mûhezebıiddin A li; Amasya kadısı t'ahreddin A li bir
çok kıymetli hediyelerle beraber, Erzuruma, Baycu Nuni/ıin karargâhına
gönderildi. Moğol hanı Küyük sulha meylettiğinden dolayı Baycu Nuvinle anlaşıldı. Böylece Selçuk Sultanı her sene vergi vermek şartile Tatarların
hücumundan Anadoluyu kurtardı’ Musalehadan sonra hüyük hanın ordu
ları, Selçuk hududundan çıkarak Kafkasyada daimi karargâhları olan
Moljan şehrine çekildiler. Gıyaseddin Keyhusrev saltanatta, revnak
kalmadığını görerek çok müteessir olmuş, bahusus Moğolların Anadoluya
hücumunda, ailesi, küçük Ermenistan krallığının bulunduğu. Sise sığın
mıştı. Ermeni kralı, Sultanın ailesini Moğollara teslim ettiğinden, çok ke
derlenen, Sultan Moğollarla sulh yaptıktan sonra, Ermenilerden intikam
[1] ibni Bibi Tevarihi Âli Selçuk.Erzurumun duçar olduğu bu katliamın ikinciainde yirminci asırda, alemi
medeniyetin gözü önünde, Ermeniler tarafından ika edilen, katliamdır, birincisi
kadar müdhif olan bu katliam büyük harbde 1916 senesinin rumî 3 şubs tında Çar
ordusu tarafından, Erzurum barben alındıktan sonra, şehirde tedhiş siyaseti takib
ila bir çok aklı iş kesen adamları Siberyaya sürdü. Ve yedi tanesini de kalede
sadıktan sonra, halk manen öldürüldü. 1917 senesinin sonlarında, Erzurumda. çar idaresi
yıkıldıktan sonra çekilmeğe başladılar. Ermeni Taşnak komitası harp devam ettiği müd
detçe Türklere karşı ika ettikleri korkunç mezalimi, bu defa şehre hâkim olduktan son
ra artırdılar. Krzuruma sahip olamayacaklarını anlayınca, azgın bir canavar sürüsü gibi
Erzurumun, silâhsız halkını balta ile öldürdüler. Boş, viran hanlarda, samanlıklarda insan
cesedleri yığınlar teşkil etti. Bu korkunç katliamın yekûnu on iki bin kişidir.
— 67 —almak için Tarsusa hucum ettiyse de muvaffak olmadı. Ermenilerden bir kaç kale alarak sulh akdetti. Bir müddet sonra H : 644 de öldü [1].
Bundan sonra Selçuk tarihi karışık ve kısmen karanlık bir devre içine
giriyor, (tiıyaseddin Keyhıısreınn üç oğlu Selçuk padişahlığım elde etmiş-
dirler. Bunlar da ayrı, ayrı annelerden doğan Izznldin KcykâlfUS, Rllk- neddin Kılıç Arşları, Gürcü melikesi Russudanın kızından doğan Alâeddin
Keykübal ki, Keyhusm) bunu hayatında veliaht yapmıştı. Çünkü yukarıda yazıldığı gibi Kıyluısrcvın babası Aldeddin Keıykubat Gürc'ıstane sefer
ederken Rlisudanın kızını ogiu Keyhusreve almıştı ki, Keyhusrev bu
Gürcü kızına mcftuniyeti yüzünden meskûkât âlimleri ve müverrihlerce
bir tetkik mevzuu olan paralarına güneş ve arslan resmini bastırmış ol*
masıdır. Bu sebepten Alıifddin Keykııbadt çok seviyordu Fakat öldükten sonra, ('.elıileddin Karatay, İzzeddin Keykâvusa padişahlığı verdi ise de diğer kardeşleri saltanat davasında bulunduklarından üçünün padişahlığı ilân edildi.
İlh anilerin himayesi altında Erzurum *
Bundan sonra Mogollar tarafından Anadolu umumî valisi olan Baycu Sunili, üç biraderin padişahlığına memnun olmuş. Çünkü karışıklığın ar
tacağından, kendisi için Selçuk işlerine, daimi bir müdahale kapısı a.
çilmiş oluyordu.
Bu üç kardeşin, büyüğü olan izzeddin Krykdınıs, Kayseriye, Sinüs, \fn- laiya, Erzincan, Erzurum, Rtıkneddiıı Kılıç Arslan, Konya, Aksaray, Ankara, Antalya havalisine hâkim olmuşlardı. Küçük kardeşleri Alâeddin Kcykubüda, has olan bazı emlâk verildi. Bu üç kardeş müştereken para
[ 1 ] Gıyasettin Keyhusrevin ölümü hangi tarihte vukubulduguna ihtilâf vardır*
Amasya tarihi C . 2 S. 391 de 6S1 hicri aeneaini göstermiş. Hammer tercümeaiode
C . I S. 81 de 657 kaydedilmiştir. Sahaifil ahbar C . 2 S: 569 da 644 gösterilmiştir.
Necip Asım Türk tarihinde, ikinci Gıyaseddin Keyhusrev. Sisde ermeni Ropenyan ailesi nezdinde sefahete işi dökerek 640 seneainde öldüğünü yazmıştır. Hayrullah efendi,
hicretin 644 aenesi Saferinde Ermenistanda Ropenyan ailesi prensleri arasında ölmüştür.
C. 1 S. 33 Necip Asım bu malûmatı Hayrullah Efendi tarihinden almıştır. Halil Ethem
Kayseri şehri adlı eserinde 644 kabul etmektedir. S. 84
Ahmet Tevhit. Meskûkât katalogunda, İsmail Galip, Takvimi meskûkâtı Selçuki-
yesinde, Gıyasettin Keyhusrevio 641 tarihli sikkeleri gösterilmiş daha yukariki tarihlerde
sikkeleri görülmemiştir.
648 de İkinci Gıyasettin Keyhusrevin oğulları, İzzeddin, Rüknettin, Alâattinin
üçü birden hükümette bulundukları ve üçünün adları Tokattaki köprü kitabesinde bu-
lucması Hammer ile, Amasya tarihindeki Keyhusrevin vefat tarihinin ynnlış olduğu
anlaşılır. Tarihi Osmani Encümeni mecmuası numara 35, Tokat Kitabeleri. Halil Ethem.
bastırdılar [1]. H. 646 M: 1248 senesinde vukubulan bu taksim çok de
vam etmedi.
O sırada Moğol hanı bulunan Menkû hanın, Anadolu valisi Samuk Siminin ölümüne, Alâeddiıı Keykubadın sebep olduğuna dair htristiyanla-
rın iftirası üzerine bunu Mogana çağırdı. Alâeddin Kcıjkübat Erzincana
geldiğinde teessüründen öldü. [2]
Uulâyühan, İranda İlhanl devletini kurduktan sonra ordularile Fırat
ve Dicle havalisine hücum etti bu meyanda Erzurum, Sıvasa kadar or-
duları akın etti. Hatta Erzurumu alırken şehrin valisi olan Selçuk emîri-
ni elçilikle Halebde eyubî meliki olan melik muazzam Tııranşaha
göndermişti [1] Hulâgûhan Bagdatı alırken Sulçuk padişahları olan
izzeddin Keykâvus ile kardeşi Hükneddin kılıç Arslanı çağırdı, bunlar
Bağdat muhasarasında bulundular. Bu iki kardeş arasındaki saltanat kav
galarına nihayet verdirmek, bunları barışdırmak için aralarını buldu.
fiulâgû, askerlerini Selçuk topraklarından çıkarttırdı. Kılıç Arslan Sivas,
Erzincan, Erzurum ve şark havalisine hakim oldu, İzezddin Keifkâvusda
garp memleketlerini aldı. Bu taksimden bir sene sonra Selçuk memle
keti bu eyaletleri ihtiva etmekte idi. H: 657 M: 1249 da Ahlat eyaleti,
Van, Vestan, Erciş, Erzurum eyaleti - Bayburd, Ispir, aphas havalisi
(yani Gürcistandan madud olan Ardahan, Artvin, Oltu, Tortum)
Erzincan eyaleti -Akşehir, Tercan, Kemah, Kegonye - şarkî Karahisar
Diyaribekir eyaleti * Harput, Malatya, Şemşad, Munşar
Sivas eyaleti - Niksar, Amasya, Tokad ve Komnat
Ankara eyaleti - Samsun, Sinop, Kastomoni, Taraklo
Kayseri eyaleti • Niğde Herakile (Ereğli) Ermenak
[1] Grıgoryus Ebulferec bin Harunül muarrefül ibri S 451
(31 Ik inci Alâettio Kcykubadın türbesi Erzincanın cenubunda şehre yakın bostan-
lar içinde harap olmuş bir haldedir, halk Alâattin türbesi oamile anar. Kevzatül ebrar
S- 26b da Amasya tarihi C . 2 S. 394 de Alâattin Keykubatın Erzincanda öldüğünü
yazmaktadırlar.
.r * -^ 1*** emrin adını yazmamışlardır. .¿Ui-lji*. [1]
Görüiüyorki ,_,ljfl.U,y» ¿Sij rrJ '/ 'îU ¿ y - j ’¿ iy
bu da yazmamıştır. Camiittevarihte Halep kalesinin tealimi için Hulâgû tarafından gön
derilen elçinin Fahreddin olduğunu kaydetmektedir. Biz de o tarihte Erzurum emare
tinde bulunmuş olan ve Hulagûya şehri tealim eden Selçuk emîrinin adını Fahreddin
olarak kabul ediyoruz.
- 68 —
Konya eyaleti - Karahisar, Aksaray, Antalye [1|
Bu taksimden anlaşılıyorki llhaniler, bu tarihte Selçukilerin mülki
tamamiyetini tanımışlar, yalnız, mali cihetinden kontrolü altına almışlardı.
Fakat bu hal çok devam etmedi. Müdahalelerini artırdılar, iki kardeşin
barışık halinde hüküm sürmeleri. Amasyanın Simre kazasında oturan
Hulâgûnun nazırı Elicak \uvin ile konyada oturan lioyan Nuvin bu mü»
salemeti hoş görmediler. Hristiyanların yalancı haberlerine uyarak
izzeddin Keykovııs'un aleyhinde Hulâgûhan a, bu iki nazır tezviratta
bulundular, hanın düşmanlığını celbe muvaffak oldular.
İzzeddin Keykâvusu azlettiler. Güya Hulâgû han aleyhine Mısır ile
ittifak ettiği azline sebeb olmuştu, biçare Izzeddin Keykâvus ailesıle be
raber, İznik' âcki Bizans İmparatoruna sığındı [2] bu sıralarda Mogulların
tahakkümü, anadoluda artmıştı; hulâgûhanin Kırım hanı Bergehan ile
yaptığı harpte mağlup olup biraz sonra kederinden ölmesi ile, yerine
o£İu Abakahatı geçti. Yeni hükümdara ermeniler UükneddinKılıç Arslan
aleyhinde harekette bulundular. Nihayet 660 tarih hicrisinde idam ettir
meğe muvaffak oldular. Bu zamanlarda Selçuk devletinin vaziyeti çok
karışık geçmiş, ermeni papazları, Trabzon Rum krallığı daimi surette
Mogullararı, Selçukiler aleyhinde teşvik ediyorlardı.
Erzurumun bu zamanda geçirdiği vukuatı tarihiyesini aynınlatacak vesi
kaların zamanımıza kadar ulaşmamasından dolayı bu hususta bilgimiz
hiç yok gibidir.
Tarihlerin yazdıkları umumî malûmattan anlaşıldığına göre Eızu-
rumda Selçukilerin nüfuzu yarım yamalak bir şekilde H: 690 senesine
kadar devam etmiştir.
Bu tarihte Erzurumda basılmış ikinci Krykâvusun oğlu Oiyüseddin Mesudu sanînin gümüş parası vardır.
Mezkûr paranın tarifi şöyledir : 11
11 ] Akdulcuman fi tariki eklüzzman, Revan köşkü kütüpkaneai C: 4 S 67
Tariki ayninia yazdığı, Selçukiler zamanında Anadolunun ku mülkî takaimatı çok
ekemmiyeti kaizdir. Bu aayede Selçukiler devrinde H. 6S7 aeneainde Aklat, Erzurum.
Erzincan, Diyarıkekir Sivaa. Ankara, Kayaeri, Konya şekirlerinin tariki, aakerî iktıaadî
ciketlerden büyük ekemmiyet kazandığı anlaşılmaktadır.
f2] Amaaya tariki C* 2 S: 400
— 70 —
Zahn Tarihi 690 Veçhi
trCCı f tJ
*1X a n *
t '] b“* *>• c -
(Erkamı divaniye kullanılmış ki 690 ı gösterir)
Selçukilerin, Erzurumda bir gölge kabilinden olan idare*si karşısında
llhanilerin, mevcudiyeti, Erzurumda ve Anadoluda daha kuvvetli idi. H.
694 den sonra Anadolu tamamiie Gazan Hanın idaresi altına girmiştir.
Bundan'evvel gelen ilhanı Hanların*dnn, hiçbirici Anadoluda namına para
kestirmemiş, Gazan Mahmut Anadolunun büyük şehirlerinde para bastır,
mıştır. Bundan anla ilan cihet şudur: Gazan Mahnuil zamanına kadar
llhani hükümdarları, Selçukilerden muayyen bir vergi almakla ve ara sıra
Selçuk şehzadeleri arasında zuhur eden padişahlık kavgalarına askerlerde
karışarak arzu ettiklerini iş başına getirmişler, Mısır kölemen Türklerile
yaptıkları harplere, Selçuk askerleri iştirak ettirilirdi. Harpten maglûben
döndükleri vakit İlhanın askerleri Anadolunun şehir ve köylerini yağma
ederler, Hanlar, Selçukilerin dahilî işlerini kontrol için, büyük memurlarını
Simire Konya, Kayseri, Kemali, Erzincan, Erzurum gibi şehirlerde bu
lundururlardı. Gerçi bu vaziyet dahilinde, Selçukilerin istiklâli mevzubahs
olamazsa da, yine ismen ve hukukan llhaniler, bunları bir hükümet halin
de tanıyorlardı. Fakat Gazan Mahmul Anadoluyu tamamiie kendi idaresi
altına aldı. Yalnız, Anadolunun garp ve şimali garp tarflarında bulunan
beylere nüfuzu geçmiyordu.
Anadolu, şehirlerindeki Valiler, yine Selçukilerdendi. Fakat, bunlar
tlhani nazırların nüfuz, kontrolü altında idiler.
Erzurumda para bastıran ilhani hükümdarlarından Gazan Mahmut, Hüdabeııde Mehmet Han, I bu Sait Ilahadir Han, Cihan Timur Han Süleyman Handır [2].
Olcaytu Hııdabetulc Mehmet Hanın zamanında, Erzurumda Vali bulunan
Sadreddin namındaki zatın kitabesindeki, Emirıılkebir unvanını almış
[1 ] Hhmet Tevhit raeskflkâtı kadimei ielâmiye katalogu S : 318.
[2 ] Bu hükümdarların Erzurumda bastırmış olduğu paraların eşkâl ve tariiatı. Meh
met Mübarekio Mülûkü Ceagiziye, llhaniye, Celariye ve Kırım hanları meskukâtı kita
bının, 47, 73, 102, 172, 170, 17S ve 176 inci sahifelerde yazılmıştır.
— 71 —
olmasından, bunun Erzurumda alelade bir Vali olmayıp, âdeta müstakil
bir halde hüküm sürdüğü anlaşılır [1].
Yine bu İlhanı hükümdarının devrine ait, Erzurumda hâlâ mevcut ve
sağlam bir halde bulunan Ya kut iye. medresesi, Anadoluda emsaline tesadüf
edilmeyen muazzam bir binadır.
Olcay tu lifnlabende Hanın ölümünden sonra yerine hbıı Sait Bahadır ilan geçti. Bunun meşhur baş veziri Enlir Çobandı. Gerek hükümdar,
gerekse Eınir Çoban Anadoluda Moğol Nazırlarının halka tahakküm ve
eziyet vermelerinin önüne geçti.
Elnı Sııit Bahadır Han, Emir Çobanın kızı olan, Bağdat Hatun ki,
bu aynı zamanda Şeifh Haşatı Celayirimn karısıdır. Ebu Sait, buna âşık
olduğundan kadını, Şeyh Haşan, boşayıp sultanın sarayına gönderdi. Sultan
kadınla vaktini geçirdiğinden Anadolu, İran, Azerbaycan ülkelerinin
idaresini Emir Çoban müstakil bir şekilde eline aldı.
Anadolu Vahi umumiliğine Em ir Çobanın oğlu, Timıırtaşı tayin etmişti.
Bu Emir kâh Erzurumda, kâh Sıvasta oturmakta, Anadulu, Türklerini
kendisine bağlamakta idi. Yanında kain biraderi Erilnanuvin de halk
üzerinde iyi nüfuz kurmağa çalışıyordu. Git, gide Anadoluda kuvvet,
kudreti artan Timurtaş.nc Ilhan hükümdarı Ebıı Sait Bahadır Hana ve ne
de hanın sevgili baş veziri olan babası, Em ir Çobana itaat etmek
istemiyordu, ö y le ki: babası bu âsi oğlunu terbiye için ordunun başında
olarak, Sivas havalisinde oğlunun askerlerini perişan etti. Sonra Olivinlerin, diğer nüfuzlu adamların tavassutile baba, oğul barışarak hanın, müsaadesile
Timurtaş tekrar Anadolu Valii umumisi oldu.
Em ir Çobanın, Ilhan sarayında kazandığı yüksek mevkiini çekemiyenler
nihayet aleyhinde entrika çevirdiler. Ebu Sait Bahadır Han Em ir, Çobanı Horasanda öldürdü, oğullarının da idamına emir verdi, bu sırada
Erzurumda bulunan Em ir Çobanın torunu yani Tiınurtaşın oğlu Haşan, sultanın ailesine gösterdiği bu addarlıktan korkup Erzurumda gizlendi.
H : 718 : 1318 (3J.
[ 1 ] Türbesi ile kitabesi hakkındaki, izahatı babs mahsusunda zikredileceğinden bu
zatın Selçuk ümerasından olduğuna şüphe yoktur. Yukarıda, arzedildiği gibi, âdeti
mahalliye, Türk usulü idaresine vakıf olan, bu Emirler, llhanilerin himayesinde, onlara
zahiren itaat eder, vergi vermekle mükellef idilerse de hakikat halde, Selçuk sultan* iarına kalben bağlı idiler. Mo^ul ve Tatarların tahakkümü altında Anadolu Türkleri
çok fenalık gördüklerinden düşmanlık duyguları derin idi.
[2] Camiüddüvel C . 2, S. 717
- 72 -Ebıı Sait Bahadır Han, Timurtaşı Anadoludan atmak, idam ettirmek ”
çin, Irunç Suviti namında kumandanını, Erzuruma göndererek buradan
Sıvasa hareket ile Tinuırlaşın üzerine yürüdü.
Timurlaş, bu vaziyet üzerine kayınbiraderi Ertinayu bütün iş- '
ilerini bırakarak kendisi Mısıra kaçtı. Gayet kurnaz, becerikli olan
Eretina, İnanç NllVİnle, anlaşarak ve ona kendini sevdirerek Sıvasa Emir
oldu. Ebu Said Bahadır lıan, Anadolu valii umumiliğine büyük vezirle
rinden, Şeyh] Haşatı Celâyiri tayin etti. Erzurum, Sivas Ankara havalisi
hükmünde idi. Ertina bey, bu emîre zahiren itaat eder gibi görünüyor, y
hakikatte Anadoluyu zaptetmek için hazırlıkta bulunuyordu.
Şeyh Haşan Celâyirît Bagdada çekilmiş, orada Celâyiri devletini
kurmuş olduğundan, Anadolu işleri bütün, bütün Ertina elinde kalmıştı.
Bu meyanda Erzurumda Ertinanın eline düştü.
Erzurumda, saklanmış olan kliçük şeyh Haşan, hem Ertina, hemde
büyük şeyh Haşan tlkâni aleyhine harp etmek için, llhani hükümdarı .Sû- »
ley man m, yardımını temin etmekle beraber bir taraftan oğlu Mar
din emiri Emir Hacı beyle birleşti. Büyük bir kuvvetle harbe tutuştu.
Fakat mütemadiyen mağlûbiyete uğradı. Bin müşkülâtla kendini Erzuru
ma attı. Mağlûbiyetin acısı ile Erzurumun zenginlerinden çok ağır vergi
topladı. [1] Kumandanlarından hacı Toyay ile oğlu Emir Hacıyı Erzuru
mun, yanındaki kalelerin alınmasını söyledi. (Bunların neresi olduğu Rav-
zatüssafada yazılı değilse de Hasankale, Avnik olması muhtemeldir.^
Şeyh Haşan, Erzurumda bir ay kaldı, kalelerin alınması üzerine, Tebrize
hareketle, Süleyman han ile birleşti. Ertesi sene topladığı büyük kuvvet* +
lerle Şeyh Haşatı tlkdniyi mağlûp etti. Bundan sonra Ertinaya itaat etmesi
için emretti. Bu da dinlemedi. (Şarkî Karahisar) a kadar olan Erzurum,
Erzincan bunun eline düştü, bir müddet geçdikten sonraharp yine baş
ladı neticede Ertina galebe ederek Şeyh Haşanı kaçırdı. 1344 de karış»
İzzet Melik hatun tarafından boğuldu.
[İJ Mir Hnnd Ravzatüaaafada böyle der:
O-»- .a*' Jt afc (jrU. j>+1 j î J—* ¿r1 a*'¿m»- ¿-i ¿O«« <»->1» ıjt&tt ¿r-*" ¿r4 J“ ’ ûi
i t i l j . - I jîi j jj* l
y i^ ^ £****.> £■*'>• j» ffj ¿i- jj*’•j\ j ¿T-*- ¿t- -A*'.» /'t-* JX ,>•} t wi-L_ ¿1 f ) t» Ij (jrL. jw jj> ı/rU- 4,.4'ıfs+i> *>jt «Jij» g**1* J* A *
. ju»T «; a l^ .y " ¿ i j»*l aiaIjl î ' jl^İ ga» ¿ y *
4
— 7 3 —
Bundan sonra Ertiım ile Karamanoğullart birleşerek, Çobanileri An»-
doludan çıkardıkları gibi, Bagdatta, Celâyirl hükümetini kuran ?eyh Hasa- tun o$lu sultan Ci*ys de Erzurum ve havalisinden Çobanileri atarak Er
zurum, Irak meliki sultan l ’vtyes Celâyirlnin eline geçti. H. 753 den
sonra tekrar Erzurum, Celâyirlerin elinden çıkarak Ertinanm oğlu Mefı- mede geçti. Bunun Erzurumda bastırdığı para aşağıda gösterilmiştir.
Erzurum, bu muharebelerde çok haraba yüz tutmuş, şehre hangi emir
sahip olmuş ise evvelki emîrin şehirde bulunan mensubini ya, sürülmek
veyahut öldürülmek suretile işe başlanıyordu, ö y le ki, seyyah Ibni Haluta Erzuruma H: 750 senesinde geldiği zamanda şehrin Irak melikine yan»
sultan l ’veyse bağlı olduğunu, şehir, Türkmenlerin müteaddit hücumu ile
alınıp verilmesinden çok harap olduğunu kaydetmektedir. [1]
H: 720 den 736 ya kadar geçen zamana ait hadiselerin Erzurumda
bıraktığı eserlerine bakılırsa, Erzurumda, Ahilerin bu zamanda mevcut
olduğu ve onların, bu muharebelere karıştığı, bulunan mezar taşından
anlaşılmaktadır. [2]
Ertina adile oğlunun, Erzurumda basılmış paraları vardır. Bu pa
ralar sayesinde Erzurumda, Ertina ve oğullarının hakimiyetine ait tarihçe
az bir sarahat verilmesine karşı bu paraları, hakikat haline sokmuştur.
Mezkûr paraların tarifi :
Arkası Yüzü
¿.jV
(U*) .il»
F i t j j *
yr\ m-
1
\
*!l
<81J y- jJ^
L-’jl jlİ*
<U «ÎUİ.V*l \ 51-
Fİ3i3S
Arkası
Mehmet Ertna
2 Y ü z »
At »
• Müsellesüşşekil yazılmıştır»
[1] Rıhletü İbni Bat uta.[2] Erzurumda Ahiler ve bunların esnaf teşkilâtı hakkındaki izahat ileride förü -
lecekdir.
— 74 —
Bu paralarla, tarihlerin yazdığı Ert'ınanin istiklâl kazandığı H. 736 se*
«esine uymamaktadır. Ertinanın H, 740 dan itibaren 741e kadar. Mısır meliki
Nâsır namına para kestirmiş ve hutbe okutmuştur. Ancak 741 den sonra
kendi namına para kestirmiş olması icap eder. [1] Halbuki Hayrullah
efendiye istinaden İsmail Oalip takvimi meskukâtı Selçukiyesinde Erti-
nanın H. 728 senesinde Anadoluya hâkim olduğunu kaydetmekte ise de -(Ahmet Tevhit; katalogunun 440 inci sahifesinde bu meseleyi aydınlatarak (1) numaralı parada görülen Alâeddin Ertinaya ait olmayıp bunun
torunu, ailenin son emîri olan Alâeddin Alinindir. H, 768 tarihli olan bu
paraları Oalip bey merhum 728 olduğunu kıyas ederek yanlışlık yaptığını
zikretmektedir.) Bu mütalea tarihî hakikatede uygun olduğundan Erzurum*
da basılan para Ertnaya değil, torunu Alâeddin Aliye aittir. Bu ta
rihten sonra Erzurumda müstakilen hüküm süren emirler görülmüştür.
Bunlardan birincisi Ali namında Selçuk ailesine mensup olduğu anlaşılan
bir emirdir. İbni Hacer: Ebnaülömr f i ebnaülgumurda bu emirin zama
nında yaşamış olan büyük hükümdarlardan Osmanlı padişahı Sultan M il• rat, Mısırda Mansur Klavun, Abbas halifesi Mütevekkil Mardinde Ar tiki-
lerden, Melik Muzaffer, Irakta şeyh Haşanın oğlu sultan I veysdir. Amas
ya müverrihi Hüseyin llüsameddin, bu emirin adına Sultan şah İbni Mesut olmak ihtimalinin kuvvetli olduğunu söylemektedir. Filvaki Emir Çobanın oğlu Timur Taş. Anadolu umumi valisi olduğu zaman, Selçuk aile
sine mensup şehzadelerden ele geçirdiğini katletmiş ve kurtulanlar
dtede, beride saklanmışlardır. Selçuk padişahı ikinci Mesudun oğlu Ta•
ceddin sultan Altınbaş Amasyada saklanmış epey müddet yaşadıktan son
ra Mesut, Kılıç Arslan, Keykubat, Keyhusrev, adlarında oğullan kalmıştır,
işte Erzurum emirinin baba&t bu Mesut olduğu iddia edilmektedir. Yahut da
tarihçe meçhul kalan diğer Selçuk padişahlarının torunlarından birisi ol
mak ihtimali de vardır. İbni Hacer Etzurum emirinin künyesini; Elkahir A li ibnilmansur Alâeddine bu İmadeddinisselçuki suretinde işaret etmiştir.
Bu adlar, bu emirle babasınin hakiki Türkçe adı mıdır? yoksa dinî elkap ve unvanları mıdır ? Bu cihetler anlaşılamıyor.
Burada anlaşılan şey o tarihte Erzurumda ne İrak sultanı şeyh Haşanın oğlu Üveysin ve ne de Ertina zadelerin nüfuzu kalmıştı müstakilen
bu Selçuk, emirinin elinde bulunmış olmasıdır. Emirin Elkahir ünvanını alı
şından anlaşılıyor ki epeyce nufuz, kudret sahibi olmuş, icraati adalette .şiddet gösterdiği zannolunmaktadır. O zaman Erzurumun şimalinde Bay
i i ] Meakûkâtı kadimei ialâmiye katalogu Ahmet Tevhit a, 428, 429.
burda kadar, Trabzon Rum krallığı vardı. Şehre 18 saat uzakta olan Tor*
tum, Gürcülerin elinde idi. Erzuruma yakın bu iki düşmanla harp yap* mış olduğu şüphesizdir.
Bu emirden sonra, Erzururoda Reşidini d İn adında bir emir hüküm sür*
müştür. Elkahir Ali nin oğlu olduğuna ihtimal vermekteyim H: 777
M: 1373 de bu emir üçüncü sultan Muradı H iidavendigâra İbrahim adında
bir elçi ile mektup ve hediye gönderdiği Feridun Rey Münşeat inde yaz
mıştır. Padişah, emirin sadakatinden ve elçinin konuşmasından çok
memnun kalmış mektup, hediye ile emire teveccühünü göstermiştir. Pa*
dişahın, Erzurum emirine gönderdiği hediyeler kıymetli eşyalardan ibaretti,
bu meyanda bir bohça içinde emire mahsus elbisede vardı. Padişah
Bursadan elçiyi uğurlarken kendisi Sırp muharebesine hazırlanıyordu.
H: 781 de Erzurumda Orduşah adında, yarı müstakil bir halde valinin Ertinanın yeğeni olan Erzincan hâkimi Tahretenın himayesinde idi.
Bu vali Ertinanın torunu olan ve yukarıda sikkelerde adı geçen
Alâaddin .l//’nin ninesi Isfahanşah hatun, Bağdattan Sıvasa giderken
Erzuruma geldi yanında çok kıymetli eşyalar ve para da bulunmuyordu,
vali Orduşah Isafhanşah hatunu tevkif ederek yanındaki o değerli eş
yaları aldı. Halbuki o sırada Ertinanın torunu elinde kuvvet ve kud
ret kalmamış Sivas ve Kayser'ıye havalisinin hükümdarı Kadı Burhaned- din Ahmed elinde idi. Bu zatın ciddi Salar Türk kabilesine mensup olup babası Şernseddin Kayseriyede Ertinanın kadısı idi.
Isfahanşah, hatunun Erzurumda alakonupta eşya, emvalinin zabt
olunması üzerine Kadı Rurhanvddin Ahmed büyük bir kuvvetle Erzurum
üzerine hareket etmek. [1] hatunun intikamını almak için kadının asker ve
kumandanları Erzurumu harap etmeğe azmetmişlerdi. Fakat tehlikenin
büyümekte olduğunu anlayan Erzurumlular içlerinden büyük adamları
seçerek Sıvasa Sultanın huzuruna gönderdiler. Bu arada Isfahanşah hatunu
memnun edecek bir şekilde salıverdiler. Sıvasa varan Erzurum ¿yanı.
Sultanın hiddetini teskin ederek yürüyüşten Sultanı sarfınazar ettirerek
geri döndüler. H- 780 M«' 1378 [2] Bundan sonra Erzurum Karakoyunlu- ların eline düştü.
Karakoyunlılar, Timurlenk, Akkoyuolılar devri.Oğuz Türklerine mensup olan Akkuyun ve Karakoyun Türkmen
aşiretleri İranda hüküm süren tlhanilerden, Ergun han zamanında evvelâ
— 75 -
[1] Bezin’ rezm S: 16712J
maveraünnehirden, Horasana ve oradan Irana, şarki Anadolunun Dicle
Fırat sahillerinin orta ve yukarı mecraları boyunca yerleşen binlerce
çadır halkından ibaret olan bu aşiretler, hicretin sekizinci ve miladın
on dördüncü asırlarında, bu iki aile ayrı ayrı devlet kurmuşlardı.
Akkuyunlu aşireti Oğuz hanın torunu Bayendırden indiği için bu
devlete Bayındıriye, adıda verilmiştir. Bu iki aşiretten evvelâ Erzuruma sahib
olan Karakoyunlulardan sonra Temnrlenk, şehri almış ve bunu müteakıb
Akkoyunlulara geçmiştir. Bu hadiseler sekizinci hicri asrın sonlarında,
dokuzuncu asrın başlarında cereyan ettiğinden bu kısa zaman içinde
Erzurumun uğradığı istilâları sırasile nakledelim:
H: 788 de Karakoyunlu hükümdarı Bayram Hocanm oğlu Kara Mehmet
Erzurum, Erzincan hâkimi Tahraten beyin valileri elinden bu şehirleri aldı.
Biraz sonra Timurlenk ile, Kara Mehmed'in arası açıldı. Sebebi de, Timur- lenk'ın askerlerine hücum etmek cesaretinde bulunmuş olmasıdır. Bu
yüzden Timurlenk Kara Mehmed'in elinde bulunan Erzurum, Van,
Ahlat, Muş şehirlerini almağa karar verdi. Timurlenk, evvelâ, Bayezide
hücum etti. Mühim bir kale olan burası epeyce mukavemet ettiğinde»
Timurlenk, Şeyh A li Bahadır'a yardımcı kuvvet olmak üzere Hacı Sey•
fettin , Emir Eygu kumandasında asker gönderdi. Biraz sonra Bayezit
düştü. Timur lenk ordusuna her taraftan istikbal ediliyordu.
Almcık, O f kilise, Mmcınkirt, Zivivin [1] kaleleri kolayca alındı.
Yalnız Avnik bunlar gibi olmadı. Bu korkunç kalenin kumandanı Kara
Mehmed'in oğlu M ısır bey idi [2] bin müşkülâtla alındıktan sonra Timur ordusile Çoban köprüsü*nden [3] geçerek Erzuruma yürüdü. Bu şehir
iki gün mukavemet ettikten sonra alındı [4J Timurtin maksadı Kadı Hür- haneddin'ın elinden henüz, Osmanlılar eline geçmemiş olan Sıvası almak
tı. Fakat Timur Oürcüstana tekrar döndü. O zamana kadar Gürcüler
elinde bulunan Tortumun alınmasını kararlaştırdı. Timur Erzurumda ka
rargâhını kurduktan sonra Tortumun alınması için şehirde iki ay kaldı.
[1 ] Bezmi rezim veyahud Menakıbı Kadı Burhaneddin Aziz bin Erdfir haterabadî
matbu nüshası: 167
m Mi cinkirt, Zivin Paainlerde Almcık. Üçkilise kalelerinin yeri belli değildir.
Haşan bey, Türkmen kaleleri yüksek birer kaledir bunlarda Pasinlerle Alejkirt arasında
Haliyaz düzündedir.
[2 ] Avnifin tarihinde muhasaradan uzun uzadıya bahsedilecektir.
[3 ] Bezem’ rezm Aziz tbni Erdeşir ester abadı matbu nushaaı S: 462.
[4 ] Şerefettin Yezdi tarihi Timur Gürgin.
— 76 —
77 _Avnikten ve civar kalelerden Timur askeri Erzuruma gelerek burada
toplandı. Sonra bu asker Tortum, civarındaki yüksek, sarp kaleleri
Gürcülerden almak için epeyce kanlı harpler yaptılar. Neticede Tortum
ve civarı baştan başa Cürcülerden temizlenerek Timurun idaresine
Seçti.
Timur, avnik önünden, Erzurumdan Yıldırımla muhaberatta bulu
nuyordu. İhtiyatla hareket ederek Anadolu üzerine yürümedi. Askerini
Erzurumdan kışlak yerlerine gönderdi Icendisi de Karabağ'a çekildi (1 .
Timıırlenk’ın torunu, Hoca Gıyaseddin Salar Erzurum ve civarına
emir tayin edildi. Karakoyunlular, Yıldırım Bayezide mütemayil oldukları
halde, Akkoyuniular Timurlenke hizmet ediyorlardı. Bu iki hanedan
arasında bundan sonra rekabet daha çoğalmıştı.
Eritna*n\n yeğeni olan Errincan hkimi Tahraten bey gerek Avnik muhasarasında, gerek Erzurumun alınışında hazır bulunmuş, sonradan
Yıldırımın aleyhine Timıırlenk'ı teşvik etmişti. Kara Mehmet öldükten
sonra oğlu Kara Yusuf Karakoyunlu aşiretinin başına geçti. Timurlenkın
Gürcüstan, seferile meşgul olmasından bilistifade Pasinlere hücum ederek
Avnik’\ tekrar aldı. Bu kaleyi müdafaa eden Otlamış Koçini [2] yi esir
ederek Mısır sultanı Berkok a hediye olarak göndermiş, sonradan, bunun
ölümü üzerine oğlu T rec de, bu esiri zindanda bırakmıştır. Timıırlenk Mısır suıtanı herec'dtn, Avnik kumandanını istemesi üzerine Ferec bunu
salıvermedi. Timurlenh'm, Mısır ile arası açıldı. Bir müddet sonra Mısır
üzerine yürüyarek Halep ve Şamı aldı.
Kara Yusuf, Avnikten sonra Erzuruma yürüdü. Burasını aldı. Bu
zamanda Yıldırım, Bayezit. Sıvası Kadı Bürhanettin’\n küçük oğlu Zey~ nelâbidin’in elinden aldı. Erzincan üzerine yürüyerek hâkimi olan
Tahraten, Timurlenk’e evvelce itaat etmiş olduğundan dolayı, Bayezit’ in
Erzincana tecavüzü dolayısile limura meydan okumamıştı; Erzincandan
Tahraten'in çocuklarını rehin olarak Bursaya gönderdi. Irak hâkimi
Ahmet Celâiri nin şefaatile. Yıldırım Bayezit Tahraten'ı yine Erzincanda
bıraktı. 1 2
(1) Şerefettin Yeldi.[2] Hayrullah efendi tarihi C. $ S. 18 Hammer C. 2 S 45 Arapşahtan naklen
(Otlamış Koçini) Timurun hemşiresinin kızının kocası olduğunu kaydetmektedir. Tacüt-
tevarih C. 1. S: 154 de Otlmış Koçin olarak yazmıştır.
Camiüddüvel C . 3, S: 566 da Otlamış Koçininin Timurun akrabası ve büyük
kumandanlarından birisi olduğunu yazar ki Arapşahı tasdik etmiştir.
— 78Timurlenk, Mısır seferinden sonra Kara Yusuf ile harp yaptı. A ze r
baycan havalisini elinden aldı. Pasinler de Avnik'ı aldıktan sonra, Kara Yusuf' dan Erzurumu aldı ve Eazincana yürüdü. Tahraten Timura,
Yıldırımdan gördüğü fenalıkları anlattı. Timur Beyazıtla mektuplaştı.
Kara Yusuf Yıldırıma sığındı. Timurun, Anadoluya hareketi üzerine
Sultan Ahmet Celairi i|e Kara Yusuf Mısıra kaçtılar. Ankara harbinden
sonra Timurlenk, Anadoludan döndü. Hıılâgû han zamanındanberi Erzurum,
Erzincan, Sivas yaylalarında yerleşmiş olan Kara tatarları önüne ka
tarak üçüncü defa Erzuruma geldi [1] ve buradan Gürcüstana
hareket etti. Timurlenk Erzuruma her gelişinde yanında bulunan binlerce
Tatar ve Türkmen askerlerinin ayağı altında şehrin ne hale düçar oldu
ğunu söylemeğe hacet yoktur. Şu kadar var ki Erzurum, hars, Avnik, Stuas gibi Timurlenk in korkunç hiddetini tahrik edipte bunlar gibi
tahrip ve katliam felâketine uğramamıştır.
Timurlenk öldükten sonra Horasandan Fırat sahillerine kadar mema-
likin idaresi büyük oğlu Mirza Miranşah oğlıı Ebabekir elinde idi. Kara
Yusuf ile Ahmet Celairi Timurun ölümü üzerine Mısırdan ayrıldılar.
Kara yusuf, Miranşahruh’un elinden bir çok yerleri aldı. Ve bir muhare
bede bunu öldürdü. Yerine oğlu Ebubekir Mirza yı da Erzincan tarafla
rında mağlup ederek kaçırdı. Böylece Kara yusuj Timurun oğlu ve to
runu elinden Erzurum ve havalisini aldı. Hulâsa Kara Yusuf Bağdattan
çoruh vadisine kadar olan yerleri zabt ederek büyük bir hükümet kurdu.
Bunun ölümünden sonra yerine oğlu İskender geçti. Erzuruma vali ola-
f i ] Timur Erzuruma geldiğinden buraya kendinden önce ordu ile gelen ogulların-
dan Ulug bey torunu Cihangir, Ekbel, Sadü vakkas babalarını şehirde karşıladılar Ti-
murlenkoglu Mehıuedin Karahiaarda ölümünden dolayı çok acı duymuştu, oğullarını
şefkatin kucaklıyarak acvdi. Oğlunun ölüaünün acıaını tazeledi. Timurlengi Erzurumda
karşılamak için ailesi Avoike geldi. Timur bu ordugâh ve karargâhile Erzurumdan
çıkarak Avoike gittiler. Orada oğlunun taklitlen yapılmış tabutu önünde büyük matem
merasimi yapıldı ve oradan hareket ettiler. Bu vakayı Mirhund Ravaatussafada da
böyle yazmıştır.
j i ” I »j ' j jj*'j jlUL- JLi ¿V tş* . Atsr* J j** OjJ* ¿yt-*>!»*• ¿'jâ jy.'y
•A> ty~S l A ^ 'ST *jA*i «w)j As wr"/*k? ^ A ) ¿ı>** w>V"' jr.J?J* ■*■>>. y * w.—» j ¿Ltîj -*-1\j A I / , J y y t iy i < jij> l i î ; ) j i ' « i i * X * T / y i
Jijiy ¿ - - y j ıt j f ' *>J ¿tr-* A Ç** «<ylf i ¿A* y f * 4r*ly ***•.» .>*± > / 'jk î i t / j t W ı f A A y- î c—»\ iy b j * J ' V*
• J ' A> lyk-| '^~rAsi ^ l j d İ» O y l s aiî»U< »j|, fyyfy Y ' j, te f sAA’S
rak tayin ettiği Şeyh Haşan oğlu P ir Ahmed idi. İskender bir taraftan
Timurlenk*ın oğlu Mirza şahruh ile muharebe ederken bir taraftan da Kara Koyunli ailesine ötedenberi düşman olan ve bir çok harpler yapan Ak
Koyunlu’ lardan Kutlug begin oğlu Kara Osman Erzurumu İskender in
valisi olan P ir Ahmed in elinden aldı. [1] H: 838 M: 1434 bundan Erzu*
romda nim müstakil bir şekilde hakim olan Kara Osman*ın torunu ve
oğlu olan Cihangir, Yakup, müştereken Erzurmda zahiren Kara Osman namına hakikatte müstakil bir şekilde Erzerumda emarette bulun*
dular [2] Bir müddet sonra İskender kendini topladı Mirza şahruh ile
arası düzeldikten sonra bunun torunu, Mirza Mehmed ile birleşerek
Kara Osman aleyhine yürüdüler. Yapılan harpde bir çok Akkoyun üme*
rası kılıçtan geçti. Kara Osman seksen yaşında olduğu halde İskender* e
karşı şiddetli müdafaada bulunuyordu. Fakat kendisi yaralandı. Atına
bindirilerek müşkülâtla Erzuruma canını attı.
İskender büyük bir kuvvetle Erzuruma yürüdü. Şehri sıkı
bir muhasara altına aldı. Maiyyetinde birçok tanınm beyleri
bulunuyordu ki, bunlar da N uri, Ali hey. Satılmış bey Halil bey, Kutup bey ve oğulları Yakup bey, Cafer bey idi. Büyük kuvvetle
Erzurum muhasara altına alındı. Kara Osman* ın vaziyeti fenalaştı.
Şehir halkının, çocuklarına varıncaya kadar silâhlandırdı. Uzun Hasan'ın babası olan Ali bey ki Kara Osman*ın oğludur. Bunun reyde şehrin ka
leleri tahkim edildi. Müdafiler surlar önünde İskenderin hücumunu kar-
şıladılar. Çok kanlı ve şiddetli hir harp oldu. Nice Akkoyun ve Karako-
yun serdarları bu şehrin surları önünde yere serildiler. Kara Osman bu muharebede Mehmet bey ve Kutlug bey adlarında iki oğlu öldürüldü.
Nihayet Kara Osman yaralandı. Mukavemet, edenlerin kuvveti eksilmeğe
başladı. Bu sırada Kara Osman'da yaralarının tesirde öldü. Oğlu Şeyh Haşan babasının cesedini gizli bir yere gömdü. Artık şehrin kale, hisari*
çeleri müteaddit hücumları defetmeğe iktidarı kalmamıştı. Surlar, hisarı-
çeler düştü. İskender ’ in ordusu şehre girdi. Şehrin ayanından ve birçok
ümerasından ele geçeni öldürdü veya esir etti. İskender Kara Osman'ın
cesedini mezardan çıkararak Mısır Sultanına başını gönderdi [3].
H: 838 M: 1434.
[1] Camiüdüvel . C: 2 S: 688[2] Künhül ahbar. Âli Rüknü aal iain cüzü aaliai S: 28
'j' si-uy jV" y s .u-j> r»)* jr~ irJAhsenüttevarih S. 48 ,a‘xi Vy j*-*t cUA
— 79 —
— 80 —
İskender bundan sonra Timurlenk in oğlu Şahruh ile muharebe etti.
Şahruh, Iskenderin kardeşi Cihanşah a yardım ederek, İskender i mağlup
«ttiler. İskender, Avnik kalesine kapandı. Arkasından kardeşi, Cihanşah
takip ediyordu. Avnik muhasara edildi. Bu sırada, İskender in oğlu,
Kubat babasının cariyelerinden Leylâ'ya âşık olmuştu. Bunun tezviratile
Kubat babasını, Avnik de öldürdü. [2].
Erzurum, bundan sonra Cihanşah’ın eline geçti. Bu sırada gitgide
kuvvetlenen Akkoyunlular dan Kara Osman*ın torunu ki Alinin, oğlu
Uzun Ilasan, bir taraftan Timurlenk zadelerle çarpışıp ellerinden ülkele
rini alırken diğer taraftan Karakoyunlularla çarpışıyordu. Erzurum, Bay
burt, Tercan havalisini yağma etti ve Cihanşahi, Cabakcur tarafındamüt*
. hiş bir hezimete uğratarak Karakoyunlu hakimiyetine nihayet verdi;
Erzurum ve havalisi Uzun Haşan ın eline geçti. Erzincanı da alarak
Tokada kadar nüfuzunu yürüttü. Oyleki Uzun Haşan Horasandan itibaren
İrak ve Azerbaycana hâkim oldu. Trabzon Rum kıralı, Osmanlılara karşı
mevcudiyetini muhafaza etmek için kızını buna verdi.
Fatih Sultan Mehmet ile Uzun Haşan nihayet Tercanın Otluk beli mevkiinde çarpıştılar. Uzun Haşan büyük bir hezimete uğrıyarak müşkü
lâtla kendini kurtarıp Tebrize attı. Osmanlı sipahileri, Erzuruma kadar
Uzun Hasâmn bozulan ordusunu takip eylediği kuvvetle ihtimal verilebi
lir. Mahmut paşanın tavsiyesile, Osmanlıların bütün bütüne takipten vaz
geçmesi üzerine bir müddet sonra Uzun Haşan kendini toplıyarak Gür-
cistana sefer açtı. Ve muzafferen Tebrize döndü. Orada öldü,
oğullarında Halil'i kendisine veliaht yapması üzerine, diğer oğlu uğurlu Mehmet bundan müteessir olarak babasına karşı isyan etti. Uzun Haşan oğlunun cezanı vermek için Diyarıbekir havalisinde yaptığı bir harpte
uğurlu Mehmet mağlûp oldu, Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmede iltica etti. O tarihte osmanlılarla, Akkoyunlular arasında hudut Sivas
idi. Bu yüzden Padişah Uğurlu Mehmet'i Sıvasa vali tayin etti. Bu
sırada Uzun Haşan’a muhalif olan ümeradan mektup geliyordu. Uğurlu Mehmet, bu teşvik üzerine Sıvastan oğulları ve dostlariyle ayrılarak
Erzuruma girdi. Babası üzerine yürüdü. Yapılan bir harpte öldürüldü.
Uğurlu Mehmedin oğlu Ahmet Mirza muharebeden kaçarak Osmanlı
Padişahı Sofu Bevazıda sığındı. Bundan sonra Uzun Ilasan oldu. Oğul
larından Sultan ( Yakup) ile Halil, babalarının makamını elde etmek için
f2] Kunhül ahbar, Â lî rüknü talisinden cüs'ü talit S . 36 Sahaifülâhbar C . 3, S. 152 Ahsenüttevarib S. 50
81'birbirlerine harp ettiler, neticede Yakup' galebe kazanarak, Akkoyunlu
Padişahı oldu. Erzurum bu suretle Yükubutl idaresi altına girdi. Bir müddet sonra annesi Yakutu öldürmek için, şerbete zehir katarak buna
verdi. Fakat Yakup, annesi ve kardeşi, Yttsufa ikram etmek istediğin*
den, bunlar da çaresiz olarak bu zehirli şerbeti içmekle, üçü de öldü [1].
H: 896 M: 1496. Bunu müteakip saltanat kavgası Akkoyunlu, şehzadeleri
arasında aldı yürüdü. Erzurum bu hengâmede şehzadelerin ve ümeranın birinden dikeri eline geçmekte olduğundan, şehir dahilî harplerden ■çok ziyan gördü. Nihayet Yakutun oğlu Hay sungur Akkoyunlu padişahı
oldu; Bu muharebelerde en ziyade iş gören Yakup ailesinin nüfuzlu ve si*
yası veziri olan Sofu Halita çok gayreti dokunmuştur. Uzun Haşanın torunu olan Maksudun, oğlu Rüstem, Karabagdan büyük bir kuv*
vetle çıkarak Raysunguru mağlûp etmekle, hükümeti zaptetti. Altı sene
kadar Rüstem padişahlıkta bulundu. Erzurum, bunun idaresi altına girdi.
H: 902 de Osmanlılara iltica etmiş olan Ahmet Mirza, Istanbulda oturur
ken Rüstem in aleyhtarlarından birçok mektuplar aldı. Kendisini padişah*
lığa çağırıyorlardı. Ahvalin kendisine müsait oluşunu gören Ahmet Mirza
Ista nbuldan ayrılarak Erzincan ve Erzurumdan topladığı kuvvetlerle Pa*
-sinlere girdi. Böylece Rüstemin kuvvetlerini kaçırdı. Rüstem ise tehlike*
nin yaklaştığını anlayınca Tebrizden hareket ederek Araş nehri kenarına
geldi. Erzurumun dokuz saat şarkında bulunan Çoban köprüsü. Mirza
Ahnırt ile Rüstemin ordularının arasında idi. Çoban köprüsünün bir gözü
yıkılmış olduğundan f'2| bir müddet iki ordu hareketten kalarak karşı,
karşıya bulundular.
Geceleri Rüstem ordusundan birçokları Arası geçerek Ahmet Mirzaya kavuşurlardı. Bu meyanda Rüstemin büyük kumandanlarından İbrahim sul*
tan maiyeti askerlerde beraber kaçtı. İyice kuvvetlenen Ahmet Mirza, Rüstemin ordusuna karşı hücuma geçerek fena halde bozdu. Rüstem de bir mikdar kuvvetle Gürcüstana kaçtı. Böylece Ahmet Mirza, Rüstemin ka* çargâhını aldıktan sonra Tebrize giderek hükümdarlığını ilin etti. Rüstem bir müddet sonra topladığı kuvvetle, Ahmet Mirzanın karşısına. Araş ke
narında çıktı. Yapılan harpte Rüstem öldürüldü. Ahmet Mirzaya, kaçan
|1] Tacüttevarilı C . 2 S. 118
[2 ] Tacüttevnrih C. 2 S. 123 de böyle yazmıştın Rüstem ordusile Arsa kesense
gelince her menzilde ümere ve aipeh ru ferden olup Ahmet Mirzeye teveccüh ederdi.
-Çoben köprüsüne geldikte bir takı miiniıedim olmağın bi tekeilüf abur gayrı makdur ol
duğu cihetten iki ferik meyanmı nehri emik fnaıl olup her gece sipahi Rüstemidea bir
<ok Ahmet Mirzaya kaçıp rabekai itaatim gerdanlarıoa tok ederlerdi.G
— 82 —Rüstemin ümerası, lâyık oldukları mükâfatı göremediklerinden yavaş,
yavaş Ahmet Mirzaya yüz çevirdiler. Bunlartn başında olan İbrahim sul
tan gizlice Yakup oğlu Muradı padişah yapmak istiyordu. Birçok kuvve
tin başında olan İbrahim Sultan, Ahmet Mirza üzerine hücum ederek or
dusunu dağıttı. Harp yerinde Ahmet Mirza öldürüldü. Bu muharebede
Ahmet Mirzaya taraftar olan Yusufun oğulları Elvend Mirza, Mehmet Mirza kaçtılar. İbrahim sultan mevcut kuvvetile Elvend Mirza üzerine
yürüdü; Elvend Mirza mukavemet edemiyeceğini anladığından Tebnzden
Gürcüstana kaçtı. Bundan sonra merasim ile Murat, Tebrizde padişahlı
ğını halka ilân etti.
Murat ile İbrahim sultanın arası açıldı. Ümeranın bir kısmı Ahlat ve
Ercişte bulunan Elvend Mirzayı çağırdılar. Sultan Murat bunun üzerine
mevcut kuvvetile yürüdü. Yapılan harpte Elvend Mirza tarafı galip g e
lerek Sultan Muradı tuttular, Merage kalesine hapsettiler, tlvendin diğer
kardeşi Mehmet Mirza ortaya çıkarak harbe başladı. Beri taraftan Mera- gada, mahpustan çıkan Murat da işe karıştı [ l ] . Kardeş ve amca oğulları
arasında devam eden bu kavgaya giren şeyh Sa/yüddin Erdebili ailesinden
olan, Haydarın oğlu Şah İsmail H.905 de Şirvan hakimi Ferııh Yesuri yi
öldürdü.H 907 de Elvend Mirzayı mağlûp ederek Tebrizden ve Erzincana
kadar olan yerleri zaptetti. Osmanlılarla Akkoyunlular arasında
hudut olan Erzincana gelerek Osmanlılara ve bahusus birçok propaganda
cilan sayesinde kazandığı Anadolu Türkınenlerine kuvvet, iktidarını
göstermek için gösteriş yapıyordu.Osmanlıların mukabelesini görünce geri
dönerek Akkoyun prenslerde uğraştı.H: 908 de Erzuıum Akkoyunluların
son hükümdarı olan Elvend Mirza elinden şah Ismaili Safeviı/e geçti.
Akkoyunluların, tarihî rolü burada bitiyor Otlukbeli harbinden sonra
belini dogrultamıyao bu hanedan aileleri, birbirlerile veraset kavgalarına
şiddetli bir surette karışmışlar, tizden devletlerini harabiyete sürüklemiş
lerdir. Erzurum yaylasında Akkoyun ve Karakoyun adlarile anılan mev
ki isimleri bize bu devletlerin buralardaki hâkimiyetlerini hatırlatan birer
canlı'tarih gibidir. ['2]
[1] Şah İsmail 905 de Tercan, Erzurum, Erzincan havaliainde bulunan Akkoyun
Türkmen ayıretlerile çarpışıp bunları itaati altına almıştır. Camiüddüvel C . S S. 649
[2] Bu mevki adları: Erzurumun tapir kazasında Bayındır köyü, yine bu kazada
Karakoç nahiyesi.Erznrumun dokuz saat şarkındaki yaylalardan birinin adı olan Karako
yun yaylâsı. Erzincanın Cimin nahiyesinde Akkoyun camii gibi bunlardan başka İranda
bulıtnan Hoy ile Meraga arasındaki Akkoyun ve Karakoyun köyleri, buraların yaylâla-
- 83 _
Yavuz Sultan Selimin Krzuruma gelişi ve Şah İsmaile
mektup yazışı
Yavuz Sultan Selini (ran üzerine yürürken, Akkoyunlu ailesinden
Ferahşad bey, Acemlerin elinde Bayburt’un bulunmasına rağmen o maiye
tiyle beraber babası, Korkmaz beyin metfun oludugu Billur ve civar
köylerde Acemlerle müsademelerde . bulunuyordu. Padişah Maltepeâen
Ferahşad beye,mektup yazarak şecaat ve metanet göstermesini teşvik ediyor
du [1]; Ferah şat bey, Erzincan yakınlarında Acemlerin küçük bir kuvvetini
bozdu. Osmanlı ordusu Erzincana geldiğinde Ferahşat bey maiyetiyle
orduya karıştı. Acemlerin Tercan muhafızı olan Emir Ahmet'i mağlûp
ederek esir edip Yavuzun huzuruna gönderdi [2]; Yavuz Selim, Tercan dan ( Fsktilç) mevkiine ve buradan ordu uzun bir yürüyüşten sonra CİnİS köyüne vardı [3] buradan Alaca köyüne ertesi gün Çermik - İlıca köyüne
Padişah ordusuyla kondu. Burada Padişaha ordunun keşif süvarisi kuman
danlarından Hali bey iki Acemin kesilmiş başiyle ikisi sag olarak
gönderdi. Yavuz Selim bunları söyleterek Şah İsmail hakkında epeyce
malûmat aldı ]4].
Padişah hâzinesinde bulunan bir taç ile bir hokka getirtip tacı harap
edip hokka içine tiryak koyarak Şaha verilmek üzere bu iki es;re bunlarla
birde mektup verdi. Padişah mektubunda böyle demişti: (ey Kayıdi sürhü
ser ol taci birevaç yine kendü başına lâyık bir şeytanı sebactır. Tiryak
hut zehrinuş olan bidermanlara lâzım ilâçtır. Gerektir ki yanında saklıyasm
ta ifa’ ı Rum üzerine hücum ettikte de f i semume andan bir nefi göresin
cibilliyetinde zerre denlü erlik varise bana karşu gelesin.
Ey memalik şahı ârın yokmudur : Cür’etli bir kaç süvarin yokmudur
Şahlar menkûhasıdır memleket : Benk'ı geldim mülküne yekcihet
rında Karakoyun ve Akkoyun aşiretleri hâlâ mevcuttur. Nitekim Izzi tarihinde H: 1157 de Nadir Şahtan kaçan Türkmen aşiretleri meyanında hududumuza giren Akçe-
koyunlu (latanbul şiveaioce akçe yazılmıştır) Akkoyunlu aşireti reisi Ali Rıza da gel
miştir.
[1 ] Hammer C : 4 S ¡127
|2] Tacüttevarih C : 2 S : 256
[3 ] Selimnamei keyfi S î 12
[4| Mezkûr kitap S : 12
1 .» * ’ tlA
— 84 —Leşkerim menkûhanı basdı ayan: Nafine, dikdi kazıklar ey filân
Sen mukabil gelmedin halin nedir: Gayretin burnudur ahvalin nedir
Ey hamiyetsiz kani arın senin: Kende vardı lâfı güftarın senin [1]
Sade bir Türkçe ile Yavuzun yazdığı bu manzum ve mensur mektup
Padişahın memleket zaptetmek hususunda gösterdiği şiddetli azmine
parlak bir misaldir. [2] Yavuz Selim Ilıcadan kalkarak 1514 senesi
ağustosunda Erzuruma geldi, bütün ordu ve karargâhını şehirde yerleştir
di. Burada Şah Ismailden mektubunun cevabını almaya kadar bekledi.
Esirler Padişahın gönderdiği mektup ile harap edilmiş tacı ve şişe
içinde buludan zehire karşı - ilâç olan tiryakı verdiler. Şalı İsmail mektubu okuyunca Yavuzun hiddet ve şiddetinin, bu derece ileri gittiği
ni anladı, kendisinin, şecaat hususunda Padişahtan aşağı kalmadığım
göstermek için o da, manzum bir mektubu cevap olarak birisiyle, Erzurum-
da bulunan Yavuza gönderdi. Mektubun yazısı budur: [3j
Didi İsmail bin Haydar menem Şiri nerle cenk eden safder menem
Men Horasan mülkünü aldım aşikâr : Eyledim Keylân zeminini tarumar
Ne Lûristan kaldı ne Şirvanı zemin: Gördüler gazilerimden tigi kin
Rumi hot men tahtın bahşettim âyan: Tahtım o idi geldi her bir pehlivan
Men varırdım gelmeseydim ey ferit Çekmedim zahmet zehi bahtı sait
Sende ger çoksa sepahi malı günç Mende dahi var suvarü zuro süpenç
Gösterem mendahi sana çok meydanı Yer yüzün taciyle idem Lâlezar
Arzedem sana Horasan leşkerin Gösterem Ruma Lûristan askerin
Pars mülkünün sipahini cem edem Rum ve Şamı verahım edip gezem
Şimdi Azarbaycaniyle Irak
Getirsem Bagdattan tazi suvar Amid ve Mardin Kürdistan eri
Abı amuden kıyasen ta Fırat
Uş benim hükmümdedir bu zikrolan
Bi tekellüf eğer gelürse şahı Rum
Bir neburt idim anınla kim sitem
Tiyg Hindi görmemiştir ol güruh
Çün bu sözü söyledim ol kine hah
Yüzbin adamdır müridim binifak
Bende dahi var sipahi sathezar Cemolup bir hafta gel disem beri
Vardır bişüphe nısfı kâinat
Düşman olmaz bana sahibi fıkrolan
Bizi ateş bilsin ol kendi mum
Araya koya şefaatçün kadem
Kendü kendüyü sanır sahibi şukûh
Leşkerim derdi müheyya oldu şah
[1 ] Selimnamei keyfî
f2] Padişahla Şah iamailc yazdığı iki maktap şimdiye kadar biliniyordu. [Keşfi] Padişahın üçüaeü bu mektubunu yazmakla Oamanlı tarihinin mühim bir köşeaiai aydınlatmış oluyor.
[S ] Selimnamei keşfi.
Şahın bu mektubunu Erzurumda Oturan Yavuz Selim alır almaz
hemen orduya hareket için emir verdi. Ordu Erzurumdan (Karakangal)
namındaki mesireye [1] buradan matra haça ve sonra molla Kasım • Hol Kasını köyüne ertesi gün Ogümü çayırına konuldu. Gece çok yağmur
yağdı. Buradan çoban köprü*süne konuldu. Nihayet, Çaldıran mevkiinde
büyük harp vukubuldu. Yavuz harpten dönerken yine Erzuruma geldi ve
burada Bayburdun zaptedilip kalenin anahtarlarını aldı [2]
Anıtlar, kitabelerSaltıkîler Zamanı
Salllk Gürcülerle çok uğraşmış olduğundan, bunların hücumuna karşı
Erzurumu muhafaza etmek için, Karatan, Erzuruma kadar bir takım,
kasabaları, kale, surlarla tahkim ederek, Erzurumun önünde bu kasabalar,
Gürcü hücumlarına karşı birer set vazifesini ifa etmişlerdir.
Kars, Hardı z, Miciııyirl, Zivin, Anilik, Hasra kale, kasabaları hemen,
Kars, Erzurum şosası, üzerine düşen ve yakınlarında bulunan birer kaledir.
Micingırt, kalesinde Saltlkın kitabesi (38 inci sahifede) görülmüştü.
Diğer kalelerin kitabeleri zamanımıza kadar ulaşmamıştır.
l’.vliya, Hrçeuinın bahsettiği Kars kalesindeki kitabe ile; evliyanın
yazdığı Hardiz kalesi kitabesine gelince:
Heçevi C : 2 S 56 da der ki: (vemin acayibül âsarül kadime, Rumeli
Beylerbeyini Mahmut paşa kulundan elfazı Arabiye ile yazılmış ve tarih
için bir senki mermere kazılmış H. 548 tarihinde melik IzzetUlİn nam bir
padişahı Güzinin veziri Finiz nam bir nik Enduz bu kaleyi tamir
etmiş ve ona dahi bendei K fl’iintiddin denmekle marufe bir hatun İsmet
Karini muavenet ve muzaharet eylemişti. O senki giran yine kalenin
bir mahalline vazolunup ol asarı kadime riayet olundu).Şu cümlelerden tzzeddin Saldıkla Erzurum emaretinde bulunduğu se
nelerde vezirlerinden Firuz adında birisi, kaleyi_ yaptırmış. Ve Sultanın
( karısı olması muhtemel) Krrinniddin, yardım etmiştir.
(1| Buranın yerini tanıyamadım Selimnamede böyledir :(Karakanfal nam hezmgâhe) suretinde yanlıdır.
(2] Hammer C : 4 S: 143 (şehrin Oamanlılar devrinde geçirdifi vukuat ikinci eiltde yazılacaktır).
Evliya Karsa gittiği zaman kaledeki mermer kitabeyi görmüştür [1].
Bundan başka Bnrdiz kalesindeki kitabeyi okumuş (Akkoyunlu
Meliki Izzeddin) binası olduğunu yazmıştır. Evliya bu havalideki
kale, eski binaların çoğunu Akkoyunlu padişahı, Vzıın Haşana nisbet
etmektedir. Gerçi bunların hepsi Türk asarıdır. Birçok adlarla çıkan,
Türk devletlerinin yaptıkları, bu âsan ayırmayıp hep Akkoyunlu binası
dır demekte yanılmıştır, llardiz kalesindeki Melik Izzeddin adını okuması
büyük bir tarihî hakikati ortaya atmıştır ki bu yüzden Elivyanın görüş ve
duyuşuna hayran kalmamak mümkün değildir. Micingirl, '/.ivin, Avnik,Ilaniiz, kaleleri birbirinden pek uzak olmadığından, Erzurumun
Gürcü hududu üzerinde bulunmasından, Saltikin, bu kaleleri bina et
tiğine şüphe yoktur. Nitekim, Micingifl kalesinde Saltik'ın adını bildi
ren kitabe kanaatimizi kuvvetlendirmiştir.
Saltık ailesinin Erzurumdaki eserlerine gelince :
1591 de Erzurum livasının timar, zeamet, yurtluk, ocaklık evkafa ait
olan topraklarını yazan Hüseyinin defteri [2] ile bundan önce 1515 de
[1 ] Murat Han Salia aarıoda Lala paşa (Mustafa) serdar olup Anadolu veziri
Cafer paşa Şam veziri Tavil Mehmet paşa (Sokullu) zade Hazan paşa. Bilinil Ali paşa
maiyetinde olduğu halde yüzbin kadar askerle bu Kara hakine gelip mekaetti. Acemlerin
Harap ettiği Karaı mamur etmeği makul görüp tamirine mübaşeret eyledi, Rumeli
paşaaı Mahmut paşa kulundan Çarköşe beyaz mermer üzere Arabi, Celi hat ile
yazılmış bir hat çıkmış, anı aşağı varuşun kıbleye nazır kapıaının canibine koymuşlar
aynı budur :
I ıfiâi j j j d ; Liı ^JLılı .-l*Lî j I
Cr&f.f Vj) <İU\ oll ¿tUlJl IV,-UjL>/j U* jı} 4İİ >jy
Banii aani Lala paşa bu âaan atikayı kemali riayetle ol mahalle vazederek sahibi
hayrata ayao etmiş. Evliya C. 2, S. 330e
Değerli tarihçilerinizden Mükrimiç Halilin 1336 senesinde Emirî merhum tarafından
çıkarılan Tarih ve Edebiyat mecmuasında buna ait yazısı vardır.
[21 Hüseyinin defterinden: (Emma ba’d kanunu kadimi selâtîni cihandâri ve ayini
kerimi havakîni ziliktidâr daima celbi kalbi askeri cerrar ve cezbi hatırı merdan kâr
ve şiranı kâr zâre masruf olup her gâh zümrei sipahi devlet penaha bezli mal ve bahşi
nezil ve oeval eyleyüb teçhizi esbabı sefer ve tertibi maaşı hazer tahsili ilâtı harb ve
kıtal tekmili müzeyyenatı cahü celâl için her birine in’amı âmmı padişahı ve ihsanı m i
li kelâmı şehinşahî müteallik olub kimine hazinei zerrinei sultaniyeden vezayıfı yevmiye
ve kimine dahi nafi eknaf ekalimde vaki olan gellatı seneviye tâyin buyurub hasılı timarı
âlemi temam ve nîm b i hasbi istihkakıhüm mabeyinlerinde tevsi ve taksim ede gelmiş-
— 86 —
871 uvuz Selimin Erzurunuı aldıktan sonra şehrin toprağını yani tımar, zea
met, yurtluk, ocaklık, vakıf yerlerin bir defterini yazdırmıştı. Fakat bu
defterin çoktan beri ortada yok olduğu (ileride yazılacaktır.)
Bu yüzden Erzurum ve civarındaki Türk eserleri hüseyinin defteri
esas tutularak yazılmıştır.
Saltıkın Erzurumdaki türbesini bildiren defterin 86 * 87 nci sah i fe
sindeki kayıt budur :
V ;
*$*''*• *3“'^ jikL— j ı . « ı A ı ı
Çiftlik
Der nefsi Erzurum m’a dört kıta zemin vakıf zaviyei mezbure [1]
Hasılı
300 [Akçe]
Sitavuk tabi Karaz malikâne vakıf zaviyei melik Saltık gazi Nevve-
rallahü merkadehü her mucibi defteri atik dofteri cedide kaydolundu [2)
Hasılat
33000 [Akçe]
t e r d i r . ) B u n d a n a o n r a P a d i ş a h Ü ç ü n c ü M u r a d a b i r ç o k m e r a a i m l e d o l u t ö z l e r y a z d ı k
t a n a o n r a ( M e m â l i k i m a h r u a e d e n v i l â y e t i E r z u r u m d a m ü c e r r e t l i v a i E r r u r u m u n t a h r i r
v e t e v z i i n i b u b e n d e i k e m i n H ü t e y i n ç e k e r l e r i n e t e f v i z v e t a y i n b u y u r u b i m t i a a l e n
b i l ’ e m r ü l â l i b i i n a y t i l m e l i k i l m a â l i . . . L i v a i m e z b u r u n t a h r i r v e t e v z i i n e m ü b a ş e r e t e d ü b
k u v v e t i m a k d u r e v e k u d r e t i m c y a u r e i h t i v a a ı n c a k a n u n u k a d ı m v e a d l i k a v i m ü z e r e ) i l â h , .
[ 1 ] l a t a n b u l T a p u i d a r e a i e a k i k a y ı t l a r d a i r e a i d e f t e r m u f a a a a l E r z u r u m C : 1
S . 8 6 . 8 7 d i r .
| 2 ] M e l i k S a l t ı k ı n b u i k i ç i f l i k t e n b a ş k a a r a z i s i k a y ı t l a r d a g ö r ü l e m e d i . B i r ç o k
k a l e l e r y a p a n , k u v v e t l i b i r h ü k ü m e t t ü r e n S a l t ı k ı n t ü r b e v e m e d r e t e a i n e b u i k i
ç i f t l i ğ i v a k f e t m e a i a z g ö r ü l ü r . H e r h a l d e b u n u n d a h a b i r ç o k a r a z i a i o l a c a k t ı . Y a , b u n l a r
e ş h a a z i m m e t i n e g e ç m i ş t i r . V e y a h u t t a h a k i k a t e n i k i ç i f t l i k t i r . F a k a t b i r i n c i i h t i m a l i
k u v v e t l e n d i r e n v e a i k a d a y o k d e ğ i l d i r . N i t e k i m S i t a v u k u n h a a ı l â t ı n ı n b i r k ı t ı n ı v a k ı f t a n
a l ı n d ı ğ ı n a d a i r b i r h a ş i y e d e ( z i k r o l u n a n m a l i k â n e E b u b e k i r n a m k i m a e n e y e k ı l ı ç t ı m a r ı
o l m a k ü z e r e E m r i ş e r ı f ü z e r e t a a h ih e d i l d i 1 0 7 3 ) i b a r e t i n d e n a n l a ş ı l d ı ğ ı n a g ö r e v a k f ı n
h u k u k u n a t e c a v ü z e d i l m i ş t i r * O a m a n l ı a a k e r i t e ş k i l â t ı n ı n ç e ş i t , ç e ş i t u t u l l e r i i c a b ı n c a
b i r t a k ı m a i p a h i l e r i n v a r i d a t ı b ö y l e v a k ı f l a r d a n a l ı n ı r d ı . G i t b e g i t b u v a k ı f l a r ı a i p a h i
z o r b a l a r ı e l l e r i n e g e ç i r m i ş l e r d i r . B u n a a i t m i t a l l e r ç o k t u r , İ l e r i d e g ö r ü l e c e ğ i ü z e r e
E r z u r u m e y a l e t i p a ş a l a r ı b i l e e t k i T ü r k v a k ı f l a r ı n ı n ü f u z l a r ı n ı n k u v v e t i y ü z ü n d e n
z a p t e t m e k t e n ç e k i n m e m i ş l e r d i r .
Saltıkın türbe ve mescidi şehrin cenup tarafına düşer. İkinci surun dışa*- nsındadır. Halk dilinde üç kümbetler denilmektedir. Mescidinin yeri hâlâ Gürcü Mehmet paşa camii namile maruftur. Bu cami ile türbe arası
yakındır. Türbenin bulunduğu yerde eski ve yeni mezarlar vardır.
Erzurumun en eski mezarlığı olmak itibariyle tarihî kıymeti yüksektir.
Bu yüksekliği artıran iki sebep vardrı. Birisi, Saltıkın türbesiyle beraber
Selçuk sandıkalarının bulunuşu, diğeri de Türk antrepolojisini ilgili kılan
kargır mahzenlerde eski Türk kafa kemiklerinin saklı kalışıdır. Bu mezar*
lık şimdiki halde büyük olmayan bir sahayı kaplamıştır. Halbuki mezar
lığa yakın evlerin bazılarında ziyaret olduğunu söyleyenler olduğundan
bunların da yeri bu mezarlıktan olduğu anlaşılmaktadır.
- 88 -
Saltıkın türbesi görünen büyük kümbettir. Üstteki pencere gibi yapı
lan mihrapların kemer taşlarında (birbirine sarılmış yılan, tavşan başı,
yarasa, kartal, öküz başının kıvrık boynuzları ortasında insan kafası,
ağızları birbirine yakın dilleri çıkmış iki yılanın, kuşa benzer bir hayvanın
başını ısıracak gibi vaziyetleri, diğer pencere kemerlerinde birbirine benze
meyen nebat dal ve yaprakları görünüyor ) Bu sekiz kapalı pencerelerin
- 89 —
üstünde oyuk kemerler de, bu resimler kabartma olarak yapılmıştır. Açık,
kahve renginde, mesamatlı ince nakışlar yapmaca müsait olmıyan bir
taştan yapılmıştır.
(Şekil• 7 — Saltıkın türbesinde temsili tekillerden biri. (Ökıiz boynuzunun
ortasında insan kafası) J
En ziyade bu resimler içinde dikkatimizi çeken, öküz başıdır. Çünkü
bunun boynuzları Orta Asyada Yak denilen öküzlerin boynuzunun işidir.
Anadoluda ve Erzurum yaylasında bu çeşit öküz yoktur. Saltık ailesinin
Alp Arşları hanedanına mensubiyeti, dolayısiyle, Selçukilerin menşei
olan maveraünnehrin şark tarafları, Altayrn eteklerinde yaşadıkları devir*
deki oymak alâmetleri olmakla beraber, tütemleri bulıınmasıda
hatıra gelir. Bazı iddialara göre, bu resimler gökteki burçları temsil
ediyormuş. Fakat bu doğru değildir. Çünkü, bur^oniki olmakla beraber,
bu resimlerden hiç birisi burçların temsilî alâmetlerine benzemez; türbenin
alt kısmı Bizans mimari tarzına benzediğini söyleyenler de vardır; fakat
Selçukiler, şarkî Anadolu ile Orta Anadoluda çeşit, çeşit kümbet
yapmışlardır. Tezyinat itibarile ayrılık vardır. Binaenaleyh Bizans mimarîsi
Saltıkın kümbetimde olduğunu kabul etmek müddeası bir esasa dayanmaz*
Hele türbenin üstü ve saçak tertibatı bütün kümbetlerin eşidir [1]
Selçuk türbelerinin çorunda olduğu gibi Saltıkın türbeside iki kat olup
alt kat sultanın mezarına mahsus yerdir; fakat çoktanberi, bu mezarın
sökülüp yok edildi£i, yerinden belli olmaktadır. [2] Bu alt bodurumun
üstü kubbedir. İlk önce bunun kapısı varmış zamanla kümbedin etrafına
ölü gömülmüş, böylece yerin seviyesi ikinci katla beraber olmuştur.
İkinci katta mihrap yoktur. Ostü yuvarlak kubbe olup dışarısı mahrut
biçiminde yapılarak çevrilmiştir.Kubbenin üstünü bu mahrut hava tesirin
den saklamıştır. Kümbet çoğu kırmızı olmak üzere sert taştan yapılmıştır.
Yanında dört köşeli eskiden yapılmış küçük bir mescit vardır. Kitabesi
yoktur eskiliğine göre yediyüz senelik bir binadir.
Saltıkın türbesi, yakınındaki yanyana duran iki künbete gelince:
bunlar hakkında ne, evkafın eski muhasebe kayıtlarında, ne de üzerlerinde
yazıya ait bir işaret vardır. Fakat bunların yapılış biçimlerine bakılırsa
14 üncü yüz yılın içinde yapıldığını göstermektedirler. Bu kanaatim
o zamanlarda yapılan kümbetlerle mukayese edilerek hasıl olmuş bir
zandır.
Belki de Saltıkın oğlu Kızıl Arslan Mehmet, bunun ofclu Melik Şah
veyahut Melik Alâeddine ait türbelerdir. Çünkü Saltkiın türbesi yanında
oğul ve torunun bulunması, tabii bir hal olmakla beraber zaruri bir
keyfiyettir. Oç türbenin yanyana bulunuşu bunların büyüğünün Sulhka
[ 1 ] B ü t ü n k ü m b e t l e r s ü s lü b i r ç a d ı r ı a n d ı r ı r . Ç a d ı r T ü r k h a y a t ı n d a v e b i n a e n a l e y h
T ü r k m e d e n i y e t i n d e h e r z a m a n e h e m m i y e t i a z i m e y i h a i z d i . B u n d a n d o l a y ı d ı r k i e n e a k i
T ü r k a s a r ı n d a n o l u p T u r f a n d a k e ş f o l u n a n m a b e t l e r i n ş e k l i ç a d ı r ı a n d ı r d ı k l a r ı g i b i
d a v a r l a r ı n ı n m ü z e y y e n a t ı d â h i l i y e s i d e ç a d ı r m e n s u c a t ı n ı t a k l i d e n y a p ı l m ı ş t ı r . B u
k e y f i y e t b i r a n ’ a n e t e ş k i l e d e r e k d e v r i I s l â m i d e d e t ü r b e l e r i n t a r z ı m i m a r i s i n d e ç a d ı r
f e k l i n d e k ü m b e t l e r h a s ı l o l m u ş t u r . M ü r a c a a t , G o l u k . T ü r k a ı n a a t ı , D e r s a a d e t M a c a r
m ü e s s e s e i İ l m i y e s i n e ş r i y a t ı n d a n c ü z 1 ( 1 9 1 7 ) S : 6 , 11 K a y s e r i y e ş e h r i H a l i l
E t h e m ; S 107 ( H a ş i y e )
[ 2 ] 1 8 2 8 H a z i r a n ı n d a Ç a r A i e k s a n d ı n n o r d u k u m a n d a n ı , C e n e r a l B a s k e v i ç E r z u r u -
« n u a l d ı ğ ı v a k i t E r m e n i l e r , P u f l a r ı s e v i n ç l e k a r ş ı l a d ı l a r v e b o y u n l a r ı n d a m a d a l y a g i b i
a s d ı k l a r ı Ç a r ı n r e s m i n i ö p e r e k t a k d i s e t t i l e r , m i l l e t i m i z i n t a r i h î e s e r l e r i n d e n b i r
k ı s m ı n ı y ı k t ı r d ı l a r * B u o r d u i l e g i r e n E r m e n i m ü v e r r i h i I n c i c i y a n ş e h r i E r m e n i l i ğ e
a a a l e t m e k i ç i n ç a l ı ş t ı , u f r a ş t ı . E r z u r u m d a e s k i i h t i y a r l a r d a n ç o k k e r e b u t a h r i b a t ı
i ş i t t i m . Ç i f t e m i n a r e l e r b a h s i n d e b i r d a h a b u k o r k u n ç h a d i s e d e n b a h s e d e c e ğ i m .
— 90 -
ı « .
' T* r;.-. „ ■*-,-, —
- 91 —
ait oluşu vesika ile bilindiğinden diğer iki türbenin de oğul ve torunun
olduğunu kuvvetli bir ihtimalle kabul edebiliriz. Yalnız bu iki kümbetin
diğer, on dördüncü yüz yılları içinde yapılan kümbetlere yapılış ve süs
itibarile sıkı benzerlik göstermesidir. Yine diyebiliriz ki, o kümbetlerin
süslerinde bunlar örnek olarak alınmış olması en evvel hatıra gelen bir
düşüncedir; bu kümbetlerin Saltık türbesine yakın olanı iki kattır [1].
Bunun yanındaki kümbet bir kattır [2]. Resimde görüldüğü üzere bunların
üstü mahrutla çevrilmiştir. Saçak süsleri birbirine benzemiyor. Bir katlı
olan kümbetin saçak süsü, Saltıkla türbesine yakındır. Pencerelerinde
vaktile demir çubuklar bulunduğu taşlardaki deliklerden anlaşılmaktadır.
Zaviye dedikleri bu kümbetlerin bu katlarında türbedarın oturup ibadet
etmesine, mezarın daimî surette temizliğine, mezarın başında kandilin ya*
kılmasına hizmet eder. Bu üç kümbedin Şatlık oğulalrına ait olduğunu, halk deyişine göre Saltıkın zaviyedarı bu iki kümbete de bakarmış [3].
[ 1 ] B u k ü m b e t i n y a r ı s ı n a y a k ı n b i r h a l d e t o p r a ğ a g ö m ü l m ü ş o l d u ğ u n d a n , a l t ı b o ş
m u d u r , d e ğ i l m i d i r r A n l a m a k i ç i n i k i « e n e ö n c e t a l e b e m l e i ç e r i s i n i e ş t i k , k i r m e t r e
t o p r a ğ ı k a z d ı k t a n s o n r a k u b b e g ö r ü n d ü . B i r t a ş ı n ı k a l d ı r a r a k a l t ı n a m e r d i v e n l e i n d i k ,
b a k t ı k k i k a p ı s ı v a r . ü ç m e t r e k a d a r t o p r a k a l t ı n d a y e r d e k i m e z a r ı n t a ş ı y o k . B u r a y ı
d a e ş t i k . K i r e m i t l e r p a r ç a h a l i n d e k u m v e k i r e ç h a r ç l a r ı t o p r a k i ç i n d e n ç ı k t ı . B u n d a n
a n l a ş ı l d ı k i m e z a r t a h r i p e d i l m i ş
[ 2 ] B u k ü m b e t i d e e ş t i k . U ç m e t r e d e r i n l i ğ e i n d i k . T o p r a k t a n b a ş k a b i r ş e y g ö
r ü l e m e d i .
|3 ) B u t ü r b e n i n z a v i y e d a r ı 18 5 0 v e 1851 d e A h m e t v e M u s t a f a n a m ı n d a k i z a t l a r
d ı r . B ü y ü k s a v a ş t a n ö n c e S a l t ı k ı n z a v i y e d a r ı E m i n ö l d ü k t e n s o n r a o ğ l u A z i z o l d u ğ u n u
i h t i y a r l a r d a n i ş i t t i m , h e l e A z i z i n e l i n d e b u k ü m b e t l e r i n v a k ı f n a m e s i v e d a h a b i r t a k ı m
v e s i k a l a r d a v a r m ı ş . B u d a ö l d ü k t e n s o n r a o ğ l u Ş ü k r ü k a l m ı ş , Ş ü k r ü d e ö l m ü ş o l d u ğ u n
d a n nu a i l e d e n k i m a e k a l m a m ı ş t ı r . M i l l î t a r i h i m i z i ç i n ç o k ö n e m l i o l a n b u v e s i k a l a r ı n
o r t a d a n k a l k m a s ı ç o k b ü y ü k b i r a c ı d ı r . E r z u r u m e v k a f ı n ı n s i y a k a t y a z ı l ı e s k i m u h a a e b e
d e f t e r i n d e y a z ı l ı ş b ö y l e d i r . ( ¿ a v i y e i S u l t a n M e l i k S a l t ı k d e r E r z u r u m d e r f e r m a n A h
m e t v e M u s t a f a h a ş a r t ı t a l i m a ü b y a n z a v i y e i d a r v a k f ı m e z b u r u n r ü ü y y e t m u h a s e b e s i n e
12 6 8 g a y e i m u h a r r e m v e 126 N e z a r e t i E v k a f ı H ü m a y u n u Ş a h a n e )
B e d e l i i c a r S u l t a n M e l i k S a l t ı k
l > e r c i v a r ı E r z u r u m
12 6 8 6 9 8
12 6 9 6 9 8
13 9 6
M a a a r i f a t ı m e z k û r e
3 5 0 m u a l l i m i a ü b y a n
4 4 0 m a a ş
7 9 0 f a z l a s ı 546
M,
92 -Saltlkuı mescidi, şehrin cenup tarafında, ikinci surun dışarısındadır.
1648 senesindenberi Gürcü Mehmet l*aşa camii namiyle anılmaktadır ( i ]
Camiin kitabesi :
Bozulup mescidi Sultan Melik olmuştu fena
Cami vasi edüp yaptı Mehmet Paşa
Hayrı makbul ola kim kıldı yerinde hayrı
Hariç surunu şehrin ne hoş etti ihya
Hatifi gaybe sual ettim anın tarihin
Dedi tarih anın yari ola lutfu hüda
(1058)Kitabede Sultan Melik adı Saltlkuı unvanıdır. Nitekim Saltıkın türbe-
sile camiin etrafındaki evlerin teşkil ettiği mahalleye Sultan Melik ma*
hailesi denilmektedir [2].
Camiin yapılış itibar'ıle bir değeri yoktur, üstü ağaçtan örtülmüş du
varları çamurla taştan yapılmıştır. Camiin Sattık zamanına ait durumun
dan hiçbir şey yoktur.
Saltıkta türbesi yanındaki kargır mahzenlere gelince: bunların üstleri
mezar ve toprakla örtülmüş yalnız bir adam sığacak bir delikten içeri gi
M e l i k S a l t ı k l a v a k f e t t i ğ i i r a d ı n m a s r a f v e v a r i d a t ı n ı ğ ö s t e r r n şu c e d v e l d e m u a l l i
m e 3 5 0 k u r u ş u n 1 8 5 0 v e 185 1 s e n e l e r i n d e v e r i l i ş i n i g ö s t e r m e k t e d i r . K ü l t ü r e l v a r l ı ğ ı m ı z
i ç i n d e ğ e r l i b i r v e s i k a o l a n ( b a ş a r t ı t a l i m i s ü b y a n ) s ö z ü d ü r . S a l t ı k s a ğ l ı ğ ı n d a t a n z i m
e t t i ğ i v a k ı f n a m e s i n i n ö n e m i o z a m a n ı n m e k t e b i o l a n m e d r e s e y e b ü y ü k p a r a t a h s i s e t *
m i ş t i r . 8 0 6 s e n e ö n c e A n a d o l u F e o d a l S e l ç u k i l e r i n i l k t a b a k a s ı n d a n o l a n S a l t ı k ı n b i l *
f i y e k a r ş ı y ü k s e k d u y g u s u n u g ö s t e r m e k t e d i r .
(1 j G ü r c ü M e h m e t P a ş a O a m a n l ı i m p a r a t o r l u ğ u n u n t e v a k k u f d e v r i s a d r a z a m l a r ı n -
d a n d ı r . S a d a r e t t e i k i y ü z o t u z ü ç g ü n k a l m ı ş t ı r . H a d i k a t ü l v ü z e r a S . 95
M e h m e t P a ş a . E r z u r u m v a l i l i ğ i n d e i k i s e n e k a l m ı ş t ı r . E r z u r u m s a l n a m e s i S . 2 1 ?
S a l n a m e d e K ü ç ü k M e h m e t P a ş a y a z ı l ı d ı r . H a d i k a t ü l v ü z e r a d a G ü r c ü o l m a d ı ğ ı n ı
i ş a r e t e d e r e k G ü r c ü n a m i l e a n ı l d ı ğ ı n ı y a z m ı ş t ı r .
( 2 ) 1 0 0 0 H i c r î s e n e s i M 1591 d e E r z u r u m m a h a l l e l e r i n i y a z a n H ü s e y i n d e f t e r i n d e
Melik Saltık Gazi y a z m ı ş t ı r k i S u l t a u Melijfin, Melik Saltık o l d u ğ u b u v e s i k a a ş i k â r
k ı l m ı ş t ı r . İ s t a n b u l , t a p u d a i r e s i e s k i k a y ı t l a r d a i r e s i , D e f t e r i e v k a f l i v a i E r z u r u m :
D o l a p 3 . g ö z 1 ,
E r z u r u m l u K e t e n c i z a d e R ü ş t ü c a m i i n i ç e r i s i n d e k i l e v h a n ı n h i z i ı l g i l i k ı l a n şu s a t ı r l a r ı n d a :
C ü m l e d e n k a t ' ı n a z a r b a k b u m a k a m ı â l i Y e d i y ü z b u n c a s e n e o l m u ş o l a l ı i n ş a
A n a s ı l b a n i s i S u l t a n M e l i k i d i ç û n k i m K ı l d ı t e v a i i n i b i l G ü r c ü M e b m e t P a ş a
i k i y ü z e l l i d o k u z y ı l d ı r o l a l ı t e v s i R a h m e t i h a k l a y i n e ykd o l u y o r l a r b â l â
B u y a z ı l a r d a n c a m i i i l k y a p a n M e l i k S a l t ı k o l d u ğ u , ( y e d i y ü z b u n c a s « n e ı i b a r e
s i n i n S a l t ı k ı n E r z u r u m d a k i e m a r e t i c r a e t t i ğ i s e n e y e ç o k y a k ı n o l d u ğ u n u g ö s t e r m e k t e d i r .
93 —»■ilebilir küçük bir yerdir Buradan kemerli küçük bir kapıdan diğer mah
zene girilir. İçerisi toprak ve eski kemiklerle dolu olduğu görülmektedir.
Bunun ilerisi nedir? Nereye kadar bölmeler devam eder? Bu anlaşılmıyor.
Halkın deyişine bakılırsa bu yeraltı mahzenleri epeyce uzundur. Fakat
inancıma kalırsa mahzenlerin kapladığı yer küçük bir çevre içindedir.
Çünkü bir tarafında Snltıktn türbesi ve az önde yine künbet bulunmak*
tadır. Yukarıda yazdığım gibi künbetler yarısına yakın bir halde topraka
gömülü olduğundan, mahzenin yakınındaki bir çukur da bulunmasından,
mahzenler ne, bu yere, nede künbetlere kadar devam etmiştir. İlk gö*
rüşte mahzenlerin bulunduğu yer, mezarlığın toprağı seviyesinden biraz
kabarıkça, hafif bir çıkıntı göstermektedir. Mahzenin bir tarafına çok
yakın yerlerde eski mezarların taşları görünmektedir. En ziyade antre*
polojiyi ilgili kılan, kemiklerin meydana çıkması lâzımdır. Hiç şüphe
yoktur ki bu mahzenler eskiden türbe olarak yapılmış zamanla toprak
altında kalmıştır.
Saat kulesi yahut (Tepsirainare)
Şehrin en yüksek mevkii olan, içkalenin garp tarafındaki surun köşe
sinden yükselmiş olan bu kule şehrin her tarafından görüldüğü gibi
uzaklardan da görünmektedir.
Kule temelden sur seviyesine kadar kesme taşlardan ve surdan
itibaren altı sıra kırmızı, beyaz taşlarla çevrilmiş, bundan sonra, ki
remitle örülmüştür (Şekil : 8]
1843 ten evvel bu kulede saat konulduğu Hiterin seyahatnamesinden
anlaşılmakta ise de kitabesinin tarih kısmı sökülerek, yerine saatin mine
sinin geçirildiği (H. 1299) senesine müsadiftir. [1] işte, kitabenin ta
li] O d e v i r d e v i l â y e t i i d a r e e d e n l e r i n c e h a l e t v e d u y g u s t ı z l u f u o d e r e c e s i n e b a l n n ı s
k i k o s k o c a b i r t a r i k i e s e r i n k i t a b e t i n i n b i r k ı s m ı a ö k ü l e r e k y e r i n e m i n e k o n u l u y o r .
B u n a s e b e p t e h ü k ü m e t m e m u r l a r ı v e h a l k s a a t i n k a ç o l d u ğ u n u g ö r m e k i ç i n i m i ş a a a t i a
m i n e s i h ü k ü m e t i n b u l u n d u t u t a r a f a k o n u l m u ş o l m a a ı d a g ö s t e r i y o r k i e n s i y a d e m e m u r
l a r ı n i s t i f a d e s i d ü ş ü n ü l m ü ş i s e d e b u n d a n d a b i r f a i d e h a s ı l o l m a m ı ş t ı r . O s a m a o b u s a
a t i y e r i n e k u r a n s a a t ç i A h m e t i l e k a b a s ı d ı r . H â l â s a f o l a n A b m e t t e n i ş i t t i m
— 94 -
rihi sokulmuş olmasından dolayıdır ki, bu kulenin hangi tarihte
yapıldığına dair
kati bir malûmat
elde etmek müm
kün olamamıştır.
Ahmet Tevhit, kitabenin Jurnal Azyalik'len ikti
bas ederek şöyle
olduğunu bana
söylemiştir.
ItY'.UVLtl
çi U- lo*- V I j
d. J>L J ı
--U)l j l Jrl
(Nusret; ta- rihçei Erzurum)
da ise;
*—1 I ‘ yk~ jjlî L» I
jü— Jr.'dL J jiL
¿r*lY r YUı (.ıJJ
Yl J **L i
. <_ıli)\ »iflU [Şekil: 8 — Saltıkta yaptırdığı iç kaledeki kulef
Osmanlı tarih ve edebiyat mecmuasında Mükrimin Halilin makalesini
Ali Emiri merhum tahşiye ettiği yazıda ise;
*1 j«dl >Yl —Ll Jr-JI •b—“* l»Y L JLJ i
.r .UJljl ¿r j ii*» Jr.1 ¿1» J tJ *
Suretinde yazılmıştır. Merhum bu kitabeyi incelerken diyor ki; (bu
«i
♦
İ
♦
- 95 -
kitabe, Saltıkilere aittir. Sûltik emirleri parlak ve debdebeli unvanları
kullanmıştırlar. Kitabede Sasrııddin Mehmedtn babası, izzeddin Sallıkın
isminin Tlifim i olduğu ve anın pederi, Emir A li de Elm iızaffer Gazi
tavsif edildiği görülür) Minarenin kitabesi birbirinden az bir farkla
üç muhtelif me’ hazdan suretlerini alıp yazdım.
Görüşüme gelince yazı kırmızı tuğlaların beyaz taş üzerine kakma
gibi yerleştirilmiştir.
Minenin sol tarafından iki harfi kırığından sonra şöyle başlamaktadır*
LVjl ^L»ı r lj* | \ 1 r*\ 1 ^*Vl)
. ÂJ JjJ I (•M—.V I wl«İ «Lm»
(Buraya kadar olan yazılar güzelce okunmaktadır. Bundan sonrasını
okuyamadım) (Tarihçei Erzurumda kulenin tarihi inşası gösterilmemekte
olmasına rağmen (Jurnal Azyalik) in naşiri (Dr fer emeri) nin rivayetini
kaydederek kulenin (H; 773 de Elkahir Ali ibnil Mansıır Celal edilin bin
tnuıdeddin Selçııki )nin yaptırdığını yazmıştır. Kitabede bu isimlere delâ-
et eden kelimeler olmadığından bu rivayetin aslı yoktur.
Kulenin kaidesine, sur, duvarları sonradan ilâve edildiği vaziyetinden
anlaşılmaktadır. Kaidenin şarkında bir köşeyi müteakip sur uzamaktadır.
Kalenin, kapısı bu köşeden sonra görünmektedir Şimdiki halde burası
adî duvarla örülmüştür.
Kulenin yapılış tarihinin eskiliği bu delâil ile hülâsa edilebilir.
1 — Kulenin sur duvarından yukarı kırmızı taşların, yanlız Sallıkın
kümbetinde ve bir de bu kulesinin şarka uzayan sur duvarındaki Hisa*
riçede görünmekte olup, bu taşlardan başka hiç biryerde bu taşlara te
sadüf edilmemiştir.
2 — Yazının çok eski kûfî oluşu ki, Halil EHhem î Kitabeler nasıl
kaydedilir risalesinde bu kabil kûfî yazılara kûfîi atik namını vermiştir ki
kulenin yazıları, nümunesinij gösterdiği kûfiye tamamile benzemektedir.
Bu kitabenin kûfî yazısı en az bir tahminle sekiz yüz seneden fazladır. 1
[1] F.bilkısım imlâsı, Saltıkın kitabesindeki imlânın esidir.
96
3 — Büyük Alâeddin Keykubat Erzurumu yejeni Rükne ddin (Ahan-
şahdan alırken Erzurumun, sultana teslimi hengimında, kalenin, kulesin
den Selçuk bayrağının asılması [1] gösteaiyor ki verilmiştir. O zaman
dan bu kulenin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
4 — Ali Emirî merhum, kulenin Saltlkilere ait olduğu hakkında ya-
zılan mütalâası. Şu halde, kuleyi Saltık sene itibarile H. 580, M. 1184
de yaptırmıştır denilirse pek az hata yapılmış olur. Kulenin şarka uzayan
• duvarile, Hisariçe kule ile beraber yapılmış olduğu vaziyetleri göstermek
tedir. Hisariçe ile kule arasındaki eski kale kapısı önünde Kırkşehitlerin
basit toprak yapılı bina içinde mezarları vardır. Bunlardan üçünün tahta
sandukası mevcut diğerleri yer ile beraberdir [2].
Saat kulesinin Salllkîler zamanında yapıldığına şüphe yoktur. Tari hler-
rin bu aileye ait henüz kâfi derecede malûmat vermektan uzaktırlar. Bi-
-naenaleyh kitabede Ehilkasım adının yazılmış olması ve sonra parlak ün-
vanların kullanılması gösteriyor ki öyle rastgele bir derebeyi yaptıra*
naz değildir. İnanç Beygu Alp Tuğrul Hey bunların hepsi bir addır.
inanç, inanmak masdarından mutemet emin demektir. Heygu, şahin kuşu
manasındadır. Alp Tuğrul, yiğit er kişi kahraman kumandan manasına
yelir. Şu halde Kasımın offlu, Imadeltin Muzafferin oğlu İnanç Beyğu
Alp Tuğrul Bey yani (Saltık) bu kule ile kaleyi yaptırmıştır.
{1 ] İbni Bibi Tevarihi Âli Selçukunda böyle yarar. *^V'C**- / d' y /t)
j *-* *4i ) yani füneı ve hilâlden ibaret olan Selçuk bayrağı kaledeki
kulenin başından anıldı. Cümleaiaden anlaşılıyor ki o zaman kalede bu kulenin mevcut
•Idufu anlaşılmaktadır
[2| Kırklar namı verilen bu şehitlere Horaean erenleri diyenler de vardır. Kale
kapıaı önünde şehit düştükleri düşüaülürae bunların kimbilir*' hangi tarihte ihtimal ki
Gürcülere karşı kalenin kapıaını müdafaa eden zatlardır. Çünkü kalenin en eaki nuru
bu duvardır. Yakutta Horaaanlı oldukları rivayet edilen bu Zatlar Harzemîle-
rin Selçukilere karşı haıpte mağlûp olduktaa eocra. Harzem aakerlerinin, büyük Alied-
dinin emrine firipte burada kalan aakerlerdir. Sonra, Moğolların hücumunda kale kapı-
eını müdafaa ederken şehit düşmüşlerdir. Bu ıpotalea vukuatı terihiyeye uygun düş
tüğünden burada yazıldı.
_ 97 —
Şu halde Ali Em iri merhu
mun haşiyedeki
yazısına göre I
Kasımın o g lu
İnıadettin Muzaffer (asıl adı
A li) ve bunun
oğlu tnnnç Bey- gu Alp Tuğrul Bey (asıl adı
Saltık) şeklinde
meydana çıkmış
olur.
Bu kuleden şar
ka doğru uza
yan surda yarım
üstüvane ş e k
linde hisarıçeye
kadar olan du *
var, hisariçenin
üstündeki küm
bet (bu mescit *
t i r ) . Saltıkın
Erzurumda yap
tırdığı kalenin
zamanımıza ka- [ — 9 Salitktn zamanına ait içltal-delu mrtcit t>r hitancaJ
dar ulaşan parçasıdır. Kalenin mü'ehaki kısımları muhtelif devirlerde
tadil edilmiş, tamir görmüş duvarlarıdır. Halihazrda kalede Bizanslılara
ait bir şey yoktur. Kalenin en eski binası (Ş : 9) da görünen hisariçe
mesciddır.
Hisariçenin tepesinde iki metre kadar içeride bir kümbet mevcuttur ki
bunun kapısı kalenin içmdtki meydan'ıfa açılır. Bu kümbetin içerisi, ba-
7
— 9 8 -
husus kubbesi tezyinatlıdir. Resim Ş: 10 bu mescit olarak' yapılmış* sag
lam bir halde durmaktadır [1]
Ulu cami —İkinci surun şark
tarafındaki kapı
larına yakın ve
çifte minarelerin
yanında, büyük bir
yapıdır. Dışarı-
dan duvarın kö
şesinden d j g e r
duvarın köşesine
kadar uzunluğu 54
metre, genişliği
41 dir. İçeriden,
duvarın dibinden,
diğer duvarın di*
bine kadar uzun
luğu 51, genişliği
38 metredir; mesahası 1938 mu
rabba metredir.
Sütunların sayısı
40, bunun yirmi dördü ortada, 16 sı duvara bitişiktir. Sütunların
yüksekliği, 3,74,
kemerden yere
kadar 7 metre
dir. Kemerlerin
genişliği 6,17 dir.
I Şekil: 10 — Mescidin içer i t i)
Sütunlardan birisinin 'çevresi 6,71 dir. Sütunların ara-
[1] inciciyan: Bu kümbetin Krmeni manaatın ve kulede, bu manastırın çan kulesi
olduğunu saçmalamıştır. Bu kür mutaassıp. Eımeni bilek kalınlığında kuleyi çeviren ki*
tabeyi, kümbetin içindeki kıbleye müteveccih mihrabı da mı görmedi? Şüphesiz
görmüştür. Fakat hainliğinden, garezkâlıf mdan bundan bahsetmek işine »Ivermemiştir.
hakikati böyle apaçık olarak inkâr etmiştir.
lıkları 6,20, 6,30. 6,70 dir. Sütunlar yarım üstüvane ve yarım menşurların
birleşmesinden meydana gelmiştir. Yapının içi sert taşlardan, duvarların
dışarı, kaplamalarının çoğu yumuşak taşlardan yapılmıştır. Bu, büyük yapı
bir çok hareketi arzlardan, savaşlar dolayısiyle şehrin geçirdiği felâket*
lerden kurtulmuş ve elan ayakta durmaktadır; deha bir çok yüz yılların
aşıntılarına dayanacak kudreti göstereceğine şüphe yoktur.
Bu tarihi, yapının, yapılış çağını göstermekte düşünceler b'rleşme*
miştir. En ziyade Ermeni kaynaklarından, fikir alan ecnebi seyyahların*
dan Alman cografiyacısı liiter camiin, kilise olarak yapıldığına işaret
ederek der ki; (Rivayete göre şehrin içerisinde 200 cami varmış, bunların
yarısından ziyadesi hiristiyanlar zamanında kilise imiş Bu camilerin en
büyüğünün yedi kapısı vardır. Şehrin ortasındadır ve adına Ulu cami
denilmektedir. Eski kilise olup Sent tstefan derlermiş [1] Kâtip çelebi ('Alıartnüma'sında camiin yanındaki yıkık kilisenin yanında, camiin yeniden
yapıldığını böyle yazmıştır; (ol meşhur kinisa ki Tebriz kapısı dahilinde
bir kubbesi vardır. Her canibten elli zira'dır. Bu kubbenin bazı takı
Hazreti Fahri Âlem Velâdetlerinde sakıt olup iade mümkün olmadı.
Mukabelesinde tul ve arzı Kâbe şeklinde müslimin bir mescit bina,
numunei Kâbe deyu tesmiye etmişlerdir) hakikat halde cami dört köşe
lidir. Halk arasında camiin kiliseden bozma olduğu rivayeti kilisenin camie
yakın yerde bulunuşu olmuştur. Evliya, ise Erzurum camilerinin en eskisi
olarak Ulu camii göstermektedir. Oda böyle yazar (derbeyanı cevamii
Erzurum, cümlesi yetmiş yedi mihraptır, hepsinin kadimi Ulucamidir
Tebriz kapısının iç yüzünde tarzı kadim, toprak örtülü, bir minareli bir
camidir. Akkoyunlu padişahlarının binasıdır tulen ve arzen ikiyüz adımdır.
Minber ve mihrabı tarzı kadimdir. [2]
Ulucamiin cami olarak yapıldığını gösteren vesikalara gelince:
(Tarihçei Erzurum müellifi merhum Nusret) kitabının 32 nci sahile*
sinde camiin, (Nasuh Paşazade Hüseyin) tarafından H. 1029 da tamir
edildiğini ve bu tamire dair şair (ömri) nin söylediği şu kıt’ayı
yazmaktadır:
[ 1] Ritcr S. 761.[2| Evliya camiin sütunlarını ağaç zannetmiş ise de aldandığı aşikârdır. Bugün
camiin, minber ve mihrabı yakında yapılmış mimarî değeri yoktur, mihrap duvarıaın
yıkılıp da sonradan yapıldığı anlaşılıyor.
— 99 -
w . v-
— 100 —
Müruru debr ile tamire pek muhtaç iken bu ca
Ana aarfı bilnem etti Hüaeyin tbni Naauh paşa [1]
Hitabı bayir ile Omri dedi taıibi itmamı
Kemali sa’ yile kıldı Ata bey camiin ihya
Tarihçenin müellifi Ulu camiin Saltıkîlerden Mehmed’m H. 575 M:
1179 de yaptırdığını yazmaktadır. Kitabının 32 inci sahifesinde ilâve
olarak camide eski bir levha üzerinde gördüğü tarihi vesikayı okumuş
ve yazmıştır. Bütün karanlık şüpheleri aydınlatan kıymetli vesikada şudur:
( * * j J ju« j yİ JbUl )USl «¿Jllt
Gerek Tamir tarihinin son mısraındaki (Atabey) ve gerekse kitabe, cami,
Saltıkın oğlu Mehmed tarafından yapıldığı tahakkuk etmektedir.
Saltıkîlerin, Irak Selçukileri himayesinde Musul, Azerbaycan atabey*
leri gibi bulunmuşlardır. Çünkü Saltıkîlerin kesdirdigi paralarda Irak
Selçuk Sultanlarının adları, camiin tamir kitabesindeki.4/afa’>' kelimesi de
bu hakikati bir kat daha kuvvetlendirmiştir.
Camideki, levhayı yalnız Tarihçenin müellifi görmüş değildir. Ingiliz
seyyahı Unch de görmüş, seyahatnamesinde şöyle yazmıştır (Ulu cami
ismile maruf büyük cami çifte minarelerin methalinden birkaç adımlık
mesafededir. İçi epey muhteşem olup muhtelif kubbeli cenahlara maliktir.
Buna rağmen hiç bir mimari iddiası yoktur bana gösterdikleri eski
evraka nazaran bu bina senei hicriye 575 ve sene i Milâdiye 1179 da
halife hükümdar, Mehmedül Fatih (Ebülfetih demek istiyor) tarafından
inşa edilmiştir) [3 j.
Unch bu vesika üzerine başka mutalea yazmağa lüzum görmemiştir.
Ulu camiin yapıldığı senede Abbas Şeyh’in türbesi yapılmış, bunun yap;*
[1] Hüaeyin paşa Erzurum! Gürcü Mebmet Paşa biraderidir. Erzurumda ikameti
medideai o namı aldırmıştı. Beylerbeyilerden olup Abaza Mebmet Paşa buna damat
olmuştu. Bu nenelerde Erzurumda fevt oldu. (Sicilli 0 SR,an' C. 2, S. 181)
1318 tarihli Erzurum aalnameainde (Naauh Paşazade Hüaeyin Paşa) nın H. 1051 de
Erzurumda iki aene valilikte bulunduğunu yazmaktadır.
[2] Çok yazık bu îâvha camide yoktur. Anlaşılan müellif, hüyük harpten önce
lâvhayı görmüştür. Bu cami aavaş eanaaında Anbar oldu. Sonra haatahane olarak kulla
nıldı. Rua ve Ermeni zamanlarında ailâh deponu, şehir kurtulduktan aonra dört aene
kadar cephanelik olmuştur.
[3) Seyyahın bahaettifi eaki evrak Nuareti» gordüftü levhadan başka birjey değildir.
— ıo ı —
lı? tarihine ait Erzurumlu şair Ketenci zade Rüştü şu mısra’la Ulu
camiin H: 575 de yapıldığını işaret etmiştir. Mısra da şudur:
Ulu cami bina oldukta bu türbe bina olmuş
Bakanlar lafz (arşa) tarihi bilsin hesabından [1]
Bu türbenin yapılış biçimi de Ulu camiin yapılışına benzemekte, arada
şu ayrılık varki, Ulu cami birçok kubbe, kemerleri havi, türbe ise bir
kubbeden ibaret kemer, kubbenin duvara gömülü oluşudur. Her iki*
sinin de taşları bir, kemer ve kubbenin durumu da ayni bir devrin mimarî mahsulu olduğu anlaşılmaktadır [2].
Saltıkın oğlu KlZtl Arslan Mthmet hiç şüphe yoktur ki Erzurumda
yalnız bu Ulucamiî yaptırmakla kalmamıştır; belki de daha birçok yapılar
yaptırmıştır. Ulucamiin büyüklüğü düşünülürse o devir için ne kadar
büyük masrafla meydana geldiği anlaşılır. Linç ile Nusretin camide
gördükleri levhada Ebülfrtih unvanının yazılışına bakılırsa KlZtl Arslan Mehmet'in, pek büyük hadiseler yarattığına delildir. İhtimal ki Gürcülerle
ve Trabzonda hüküm süren Bizanslılarla büyük savaşlarda bulunmuştur.
Ulucami pekte öyle tezyinatsız değildir. Ortadaki kubbenin süslü
bir surette yapılışına bakılırsa burada büyük bir san’atın icrayı hüküm
ettiği anlaşılır, bir de camiin şimal tarafında duvara gömülü süslü üç taş
görülmektedir. Bu taşlar camiin belki de mihrap ve minber taşlarıdır.
Camiin şimal tarafındaki iki kubbe çatlamış ağaç direklerle muha-
faza edilmekte, yanındaki kubbeler de çatlaktır.
Oçyüz elli beş sene önce, Erzurumun emlâk ve erazisini yazan (Hüse
yin) efendinin defterinde Ulucamie ait yazılan malûmat şudur:
Vakıf
Camii kebir der nefsi Erzurum bermucibi defteri atik
Hamam harap
Dernefs'ı Erzurum der kurbu
Gedik minare
Bap
1
O tarihte hamamın harap olduğuna göre, bunun camile beraber yapıl
dığı anlaşılıyor.Hamamın yakınında bulunan Oedik minare'nin nerede oldu*
ğu bilinemedi.
[1] İkinci mısradaki (arşa) iami cbcat hesabiIe 57S hicri senesini göstermektedir.
[2] Türbe hakkında izahat verileceğinden burada sözü azalmağa lüzum görmedim.
— 102 —
Ulucamiin vakfı olan bu hamamdan başka yine Hüseyin defterinde
Erzurum, ova köylerinden Karaza tabi ismi okunamıyan köyün üçte iki
âşar varidatiyle beraber Haşkavank ve sungariç, geçik köyleride Ulucamie
vakfedilmiştir.
M. 1553 de İran şahı Tahmasep Erzurum, Tercan, Bayburt Erzincan
şehir ve kasabalarına hücum ederek almış sonrada çarçabuk geri çekilirken
rastgeldiği türbe ve mescitleri harap etmiştir [1 |.
IŞekil •' // — Saltıkın oğlu Natrüddin Mehmet K ızıl atlanın yaptırdığı Ulu eamiin içi/
[1] Buna ait misal olarak Bayburdun Sınur köyünde. Akkoyuolu devletinin miieMİsi olan Kutiuf beyin türbe ve mescidi gösterilebilir. Şah Tahmasebin, Bayburdu aldıktan aonra, Sinura geldiğini, Kutlug beyin türbe ve mescidini harap ettiği, mescidin kitabesinde vardır. Ba devirlerde Osmanlı İmparatorluğu iU Acem tahlifi 'arsamdaki mezhep ayrılığının dofurdufu korkunç düymanlık almiş yürümüştür. Bu mezhep münaferetinden hasıl olan düşmanlığa karakteristik olarak aldığımız iki misalle anlayılır .'
Şah Abbasın esir ettifi ulemaya: Sizler kızılbaş tayfasından birinin katli yetmiş kâfir katline muadildir deyu fetva verenlersiz deyu hayasını yarıp ciğerlerini çıkarıp e»eddi azap ile katletmişti. Naima C. 1 S. 387.
Diğeri :Sultan Murat Tebrizde. Sultan Haşan camiini tahribi murat eyledi. Şeyhülislâm
Yahya efendi şefaat edip bu camı aslında ehli sünnet binasıdır. Kızılbaşa mensup olmamakla yakılmamak racibtir. Deyu arzetmefiu tahribinden vazgeçildi.
Naima C. 3, S. 254
Erzurumun, Acemler eline geçmesi yüzünden bir kısım balkın şehirden
muhacir olmasına sebep olmuş, birçok tarihî eserlerinizin vakfiyeleri bu sıralarda zayi olmuştur. | | ]
Ulucamide bu felâketten kurtulmamış camiin bütün eşyası yağma
edilmiş. Ancak Kanuni Sultan Süleyman Erzuruma 1554, 26 eylülde
geldikten sonra Ulucamiı sergilerle döşetti. Bunlar 1883 senesine kadar kullanılmıştır [2].
Emir şeyh, yahut Abbas şeyh — ikir.ci surun dışarıaında ve Tebriz
- 103 -
{Şekil: 12 — Emir Şeyh türbetinin içi, ve tandukolarıj
[1] [îrzuruma hücum yüzünden hasıl olan kargaşalıkta zayi olan vakıfnamelerden hiriaine miaal olarak lataobul tapu dairesinin eaki kayıtlarında görülen şu cümle ile
anlaşılır. (Akkoyunlu ulemasından Molla Mehmet kürdinin pasinlerde kendi adını verip
de Kürdi köyünün vakıfnameleri Kızılbaş bed maaş bu canibleri garet ettiği zamanda
zayi olup muharreriyet sabıkai vakfiyet üzere Defterhakaniye kaydolundu.) Kürdi köyü Erzurumun altı saat doğusunda ve Haaan Kalenin bir saat cenubunda olup şimdiki yeri harap olmaş bellisiz bir hale gelmiştir.
[2] Cennetmek&n Sulten Süleyman HanHazretlerinin hayratı celilesinden Erzurumda
kâin camii kebirin mevcut kilimleri gayet fersude olduğu cihetle yetmiş beş adet kilim
ile iki adet seccadenin mübayaasına lüzum görüldüğünden ve bunların mubayaası da
dokuz bin yüz elli kuruşla hasıl olacağından.... (Erzurum Evkaf, muhasebe deftrinden)
kapısı çarşısının başındadır. Emir şeyh, anılan mescidin içerisinde açılan bir
kapıdan beş basamak taş merdivenle inilir kubbeli bir türbedir. Burada
tahtadan yapılmış öç sanduka bulunmaktadır. Ş. 12. Bunların eskiden
taştan ve yazılı olduğu muhakkaktır. Mescit, türbeye çok sonradan bitişik
olarak yapılmıştır; mescidin ustu odunla örtülmüş, minaresi de tahtadan
dır. Türbe yapı itibarile eskidir. Yarım üstüvane şeklindeki kubbenin kemer*
lerin, umumî olarak yapılış vazıyeti, Ulucamie benzemektedir. Ketencizade
Hüşdünün, Ulucami bahsinde yazıldığı gibi düştüğü tarih (575) senesinde
türbenin yapıldığını göstermektedir. Bu tarihte, Saltıkın oğlu sultan
Mehmet Kizü Arslan zamanında türbenin yapıldığı anlaşılır [1].Tapu dairesinin eski kayıtlarında gördüğüm şu yazıyı alıyorum;
Zaviye
Abbas şeyh [2] der nefsi Erzurum meşihat der tasarruf derviş
Seyit Ali haliya der tasarruf himmet bermucip defteri atik
Çiftlik
Hasılât7300 akçe
M eh d i A b b a s — Tebriz kapısının başında, ikinci surun yakınında Kağız
manlı merhum llact Mehmet Efei dinin H. 1166 senesinde yaptırdığı taş
medreselere bitişik ve çok eski zamanlarda yapıldığı anlaşılan bir küm
bettir. Kapısı üstündeki kitabesi büsbütün silinmiş düzlenmiştir. Ş. 13.
Ancak bu kümbetin Mehdi Abbasa ait olduğu Kağızmanlının vakfiyesin
den anlaşılmıştır.
[11 Ketenci zadenin türbe hakkında yazdığı beyitlerin bizi ilgili kılan mısraları
şunlardır :
Ula cami bina oldukta bu türbe bina olmuş;Bakanlar lafzü (arya) tariki bilsin hesabından
İmaret tarihi bu defa babüliftihar oldu;
Bu hayra sai eden melbus ola cennet seyabında
Hüdaya lûtfuna mazhar buynr Rüştü kulun daim;
Anı meccanen affet olroıya yarep hicabından
Bu beyitlerde (Arşe) ismi ebcet hesabile (57S) senesini göstermektedir.
[? ] Tarihçei Erzurum müellifi Nusret, bu zatın Abbasî halifesi Mehdi zamanında
Erzurumda icrayı hüküm ettiğini yazarsa da buna dair kaynak göstermediğinden bu
kendisinin inancı halinde kalmıştır. 954 sene evelki kayıtta bu hususa ait bir şey yok
tur. Kayıtta görüldüğü üzere Abbas Şeyh yazılıdır ki bu ünvan bize bu zatın bir din
adamı olduğunu göstermektedir. Zaten şair Rüştü de bunun evliyadan biri olduğunu
türbeye yazdığı beyitlerin mısralarından anlaşılmaktadır.
- 105 -Kümbette süs pek
az, o da zamanla
aşınmıştır. Denile
bilir ki Erzurıımda
kümbetlerin eskilik
itibarile Saltikirı tür
besinden sonra bu
gelir. Kümbette üç
mezar vardır. (Ş. 14)
Sandukaları tahta
dandır. Burada yazı
ya ait hiçbir emare
yoktur. Kümbetin
harap bir hale gel
miş vaziyetine bakı
lırsa sekiz yüz se
neden fazla bir eser
olduğu ve Saltıkiler devrinden kaldıg’i
zannolunur Eski ka
yıtlarda Mehdi Ab- basa dair kayıt yok- dur : (1) [ Şekih 13— Mehdi şeyh türbesinin dışarıdan görünüşü J
Halbuki bin ikiyüz altmış altı senesi Erzurum Evkaf muhasebe defte-
rinde görülen şu kayıtta
(Vakıf
Zaviyei Mehdi Abbaa meşruta... Mescidi Şerif Mehdi Abbas der
mahallei emir şeyhDer Erzurum der ferman İbrahim Ali efendi zaviyedar ve mütevellii
vakfı mezöur
[1] Zaviye Mehdi şeyh der nefti Erzurum meşihat der taaarruf derviş han Ahmed
velet ahi Mehmed. (Ahilere menaup olduğu anlaşılıyor)Çiftlik
Vakfı zaviyei mezbure
Hasılat 1440 akçe
Bu eski kayıtta Abbas yoktur. Yalnız Mehdi şeyh yazılmıştır.İstanbul dairesi eski kayıtlarda (H: 1000) de yazılan Erzurum defteri.
Rüyeti muhasebesine muharrem 266 ilâ gayei minh nezareti evkafı
hümayunu şahane
Hasılât
1970 kuruş be*
deli aşar zaviyei
Mehdi Abbas)
Bu kayıtta (Ab*
bas) adı yazılmış
tır. Fakat en eski
kayıtta Mehdi şeyh
yazıldığından bu
nu kabul etmemiz
lâzımdır. (Abbas)
adı sonradan ve
rilmişe benziyor,
b u d a Mehdinin
Abbasilere nisbe*
tini göstermek için
türbedarlar tara
fından konulması ihtimal i ç i n d e -
dir [1].
M e h d i ş e y h ,
Türk evliyasından
b i r i s i olduğuna
ihtimal verilebilir.
Ya sağlığında ken
disi veyahutta öl
dükten sonra Er-
Z u r u m d a T üjr k {Şekil: 14 — Mehdi Şeyh tiirbetinin içindeki aandukalarj
«mirlerinden birisi şeyhin türbesine arazi vakfettiği zannolunmaktadır.
— 106 —
[1] Bu gibi türbelerin bekçisi olan türbedarlar balkın rağbetini artırmak için
türbelerde yatan adamların hep Abbasî nesline ve sahabei peygamberiye mensup olduk
larını iddia ile ve birçok dini menkabeleri, haklarında söyliyerek halkı türbelere bağla
mışlardır. Banların asırlarca telkini neticesi olarak kitabelerinde menaubiyetlerine hiç
bir şey buluomıyan türbelere bil Abbasî neslindendir deyu rivayet edilmekte idi.
- 107 -Fakat şeyhin zengin olduğu şundan anlaşılıyor ki mescit yaptırmasıdır.
Eski Türk mutasavvıf ve evliyalarının zengin olduğunu vakıfnamelerde
görüldüğünden, Mehdi şeyhin bunlardan birisi olduğu şüphesizdir. Bu
Evliyanın çiftliği nerededir. Yeri bulunamadı ise de (buraca beş on tarla*
lık araziye de çiftlik denildiğinden) elime geçen bir vesikada Mehdi şey
hin tarlaları Erzurum civarında olduğu anlaşılıyor [1]
Mehdi şeyhin mescidi, yakın zamanda tamir görmüş, eski binadan
hiç bir şev kalmamıştır. Duvarlar çamurla örülmüş, üstü odunla örtül
müştür. İki kitabe vardır ki bunlar da yakın zamanda tamir gördüğüne
ait yazılardır. Kitabenin birisi, okunmamaktadır, diğeri okunaklıdır.Kitabe ;
Tarih baimar cami Mehdi efendi ve medarısi
Alemdar zade derviş ve Ali beylerle Hacı bey
Mübarek yadedip Tevfiki hakka hakkı hoş rehber
Harap [2] olmuştu bu cami yeniden ettiler ihya
Şefaat eyle badi ve banisine peygamber
Gelip resmi küşada Nuri yazdı cevherin tarih
Muvaffak oldular hayri kesire üç biraderler
H ; 1315
Mehdi şeyhin evkafı büsbütün onun bunun eline geçipte hayratının
[1] Bu vesika H. 1233 senesinde yazılmış bir tapudur. Tanzimat devrine kadar tarla, alım, aatım tapularını toprak ağaları yâni tımar aahipleri aipahiler. yurtluk ocak*
lık beyleri, mütevelliler verirlermiş. bu tapu da Mehdi Şeyhin mütevelliai tarafından
verilmiştir ki aureti budur :
Baiai tahrir tapunamr budur ki
Erzurumun hariç aurunda Mehdi Abbaa Kuddiae aırrehül aziz hazretlerinin evkafında
vaki iki kıt'a tarla ki malûmetülhudut velciran mezkûr tarlalara Süleyman Alemdar zade Mehmet ağa ve valideai Ballı hatun aleliytirak mutaaarrıflar iken Ballı hatun
bieınrullahi taalâ fevt olup müteveffiyei mezkurenin hiaaei müştereki Mehmet aftaya
intikal edip Mehmet ağanın tarafından tapuya talip olmalarile biz dahi tevliyetimiz
hasebile resmi tapumuzu alıp müteveffiye» mezburenin intikal eden hiaaeaine müştereki
Mehmet ağaya izin ve ruhaat verilmiştir ki mutasarrıf olup tasarrufa ferdü aherden bir
fert mani olmıya tahriren fi şehri şevval sene selase selasine ve me’teyn ve elf.Elfakirül hakir mütevelli Ebubekir Bievkaf
Mehdi Abbas|2] Bu ikinci tamir tarihidir. Mehdi Şeyhin medreseleri de varmış. Camiin yanında
eski temel duvarları görünmektedir. Medreselerin yeri belki de burasıdır. Camiin avlu
sundaki medrese ise yeniden yapılmıştır. Mehdi Şeyhin bilgiye kıymet veren yüksek bir
sat oldufu da o zamanın bilgi kaynacı olan medrese yaptırmasile anlaşılır.
— 108 -İratsız kaldığı ve böylece memleketin zenginlerinden, Alemdar ailesi tara- fından tamir gördüğü anlaşılmaktadır.
Mehdi Şeyh mescit ve medrese yaptırmış, mezarı bulunan kümbette [1) gelip giden fukaraya meccanen yemek yedirmek için evkafından buna bin dörtyüz kırk sekiz kuruş tahsis etmiştir [2]. Mehdi Şeyhin türbesi Erzurumun tarihi eserlerinden birisi olmakla beraber, kültürümüzü çok uzak çağlarda yaşatmış olan bu değerli, yüksek şahsiyetin adı kalbimizde saygı ile yer tutmalıdır [3j.
Abdurrahman gazi * şehrin yarım saat cenubunda, dağ eteğinde mezarı bulunan bu zat eski tapu kayıtlarında, mevkufat defterinde, Anadolu
muhesebe defterlerinde Peygamberin ikinci bayraktarı olarak yazılmış
Seyit Abdurrahman, Seyit Abdurrahman Dede, Esseyyit Abdurrahman çelebi, Gazi Abdurrahman çelebi gibi başka, başka lâkaplarla kayıt olunmuştur. Vakfiyesi eskiden beri zayi olduğundan [4] bunun ahvali
[1] Evkaf kayıtlarında ve mevkufat defterlerinde genel olarak bu kümbetler
zaviye adile yazılmaktadır.
(2| Erzurum Evkaf muhaaebe defterinden :
Mülhak Evkafı şerifeden Frzunım hariç aurunda vaki mehdi zaviyeai derununda
ayende ve revendeye it’amı taam ettirmek ve terk ve tekiaül ederse uhdesinden
ref'ile ahara verilmek şeraitinin mündericatı ve 15 muharrem 1278 tarihile müverrih bir kıt’a beratı âlişan ile zaviyedarlık mezkûre ulemai kiramdan faziletlû Ömer Fadıl efendi
uhdesinde olup ve senevi maktuan alınmakta olan bin dört yüz kırk sekiz kuruş bedeli it’amı taama mekânı mahsusunda sarf edilmeyip metrûk ve muattal olduğu tahkikatı
vakıadan anlaşılmış olmakla iradei aliyesine tevfikan muamelei icabiyenin icrayı rey ve
iradei âliyelerine mennttur. Olbapta emrü ferman hazretü menlehülemrindir. 30 Kânunuevvel 1295.
Erzurum Reisi Meclisi Maarif
Mehmet Salim
Âza Âza  z . Âz. ÂzaKemal Mustafa Ali Sabri Mehmet Derviş Mehmet Emin
Aza Âza
Ahmet Reşit Ahmet Vefik
Maarif mecliainin bu mazbatası üzerine yspılan Ishkikatts Müftü Ömer Fadıl
efendi vazifesini yaptığına dair Viliyet mazbatayı mevkii muameleye koymadığı anlaşılmıştır.
[3] Yıkılacak bir hale gelmiş olan bu türbenin tamir görmesi eski eserimiz
olmak dolayısile lâzımdır.[4] M. 1841 senesinde Erzurum evkaf muhasebesine ait ayrı bir kâğıt yaprakta
görülen kayıtta: Abdorrahmas Gazi zaviyesinin harap olduğunu ve hülâsada (Vakfı mez-
bur evkafı kadimeden olup derdesti sicillâtta mukayyet vakfiyesi yok ise de vazifei
muayyene ile zaviyedarlık ciheti ıt’amı taama talikan 1257 tarihinde Mehmet Şakir ve
Ebubekir uhdelerine ba beratı âli tevei olduğu) cümleleri yazılıdır.
D
tr:
hakkında izahat veren vesikalar eksiktir yalnız en eskisi olarak elimizde
bulunan M. 1591 senesinde yazılan, Defterhane kuyuduna göre Abdurahman Oazi, Peygamberin bayraktan olarak yazılmıştır ki cümle şudur:
Zaviyei Seyit Abdurrahman çelebi Nurullahı merkade Alemdar
Hazreti Resulü Aleyhiveseliem meşihat der tasarruf Yahşi velet Beyazıt
an evlâdı hummanı mezkûr ber mucibi defteri atik [1]
Çiftlik
Gölcükler [2] vakıf zaviyei mezbure Der nefsi şehir vakfı zaviyei
mezbure
Hasılat Kıt ’a 162 kilelik
720 Akça
Şu kayda göre Vakıdi tarihinpe İyaz ibni Üantnı ile Erzuruma gelen
on bir Ashap içinde Abdurrahman adı yoktur. Vakfiyesi eskiden beri
olmadıkına göre Şah iahniasb, Erzurumu alırken hasıl olan kargaşalık
içinde zayi olması ihtimali vardır.
Bunun türbedarları, halkın ziyaretine fazla revaç vermek için Sahabe
den göstermeleri zannolunabilir. Buranın türbedarlığını elde etmek vakfın
dan istifade için sahte beratlar ile ortaya çıkan şeyhlerin hareketine
bakılırsa, Abdurrahman (îaziyi Sahabe meyanına ithal ederek halkın dinî
duygularını istismar etmekte bunlar için güç bir şey değildi. [3j
11] l.t • nbul tapu dairesi eaki kayıtlar mahzeninde Erzurum defteri birinci cilt •ahife 86. 87
(?] Bu köy Erzuruma iki buçuk saat mesafede, şimali garbidedir. Defterbane kavı 11 a r ı d d a Haramsa olarak kaydedilmiş ise de. beratlerde üölcükler kariyesi olarak
yazılmıştır.
[3] 1737 ve 38 hicri senelerinde Erzurum mahkemei şeriyesinde cereyan eden bir
davada Abdurrahman Gazinin türbodan olan, marifetname sahıbıjbrahim Hakkıdan son
ra. oğlu Mehmet Şakirle yeğeni Yuauf türbedarlığa geçmiş, bunları çekemiyen, şeyh
Mehmed namında bir zat aahte bir beratı mahkemeye göstererek türbedarlığı bunlardan
almak istemiş ve demiş ki: Abdurrahman Gazi ile Abdurrahman Dede başkadır. Bunların
bekledikleri türbe Abdurrahman Dededir diye iddi etmiş, o zamanın Erzurum kadısı olan «Hatip zade Hafız Ahmet) bu türbedarlarıo ellerindeki beratlara bakmış. Şeyh
Mehmedinki sahte olduğu anlaşılarak davasına bakmadığı gibi bir taraftanda Erzurumun
bilgili insanlarını mahkemeye çağırmış, türbenin kime ait olduğunu sormuş, toplanmış
oJan halkın verdiği cevapta (Abdurrahman Oazi, Abdurrahman Dede, Abdurrahman
Cebeli) olarak denilmekte olan bu adların hepsi birdir. Başka Abdurrahman olmadığı
gibi bu namda başka evkafta yoktur.) Burada şu cihet göz önüne alınırsa o zaman hal
- 109 —
et* ~y'.
E
- 110 -
Abdurrahman Gazinin sahabeden ve Peygamberin bayraktarı olduğunu
(1000) hicrî tarihindeki Erzurum defterinde yazılı olduğu yukarıda gös
terilmişti. Halbuki 1130 hicri tarihli muamele görmüş bir vesikada görü
len defterhane kaydında bu cümleler yoktur.
(1000) tarihinde Erzurum arazisini yazan Hüseyin, Abdurrahman Gaziyi Peygamberin bayraktarı ve sahabe olarak yazması ya şehadet
veyahutta o zamanki türbedarın göstermiş olduğu berat üzerinedir, bu defterhane kaydından anlaşılıyor ki, Erzurumun bir defa daha
tahrir emlâki yapılmış, Erzurumun eski emlâk defterleri, bu yeni yazılana
karıştırılmamış olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı imparatorluğu zayıfladığı
zamanlarda türbelerin arazi ve emlâk vakıfları hukukuna tecavüz edilerek
ya eşkinci sipahilere [harp etmeğe hazır sipahiler] veyahut cebecilere (sipahilerin savaş yerine yedeklerinde götürdükleri zırhlı askerler) verildiği
kın mahkemede peygamberin bayraktarı ve sahabe sözlerini söylemiyerek yalnız Abdur
rahman Oazi demekle şahadet etmişlerdir. H: 940 tarihli Pir Ali Baba vakfiyesinde
Abdurrahman Çelebi yazılıdır. Abdurrahman Gazinin türbedarları içinde on sekizinci
asırda Türk âleminin büyük mütefekkirlerinden biri olan ve kırk kadar yazdığı eserleri
içinde en önemlisini yazmış olan müellifi Haaankaleli İbrahim Hakkının türbe-
darl ığına ait beratı, göstermeği lüzumlu gördüm:
Hâlâ medinei Erzurumda mesned arayi Şeriatı garra izzetlu faziletlû efendi haz
retleri zeyde fadlu inha olunur ki medinei Erzurumun haricinde vaki Merhum Abdurrah
man Gazi hazretlerinin tekyesi vakfının vazifei muayyene ile ba şartı tedrisi berat alişan
ile zaviyeden olan darendei buyuruldu kıdvetul ulemai aalikini esseyit İbrahim Hakkı
efendi zeydi sülükeye bir türlü dahi icap etmez iken ecanibden Recep Bekir oğlu Meh
met nam kimesoe beratı atik tarihile mukaddema mutasarrıf olan yahşi nam kimesnenin
ref’inden bir takrip kenduye tevcih ve berat ettirip efendii mumaileyh tarafına mü
dahale ve taarruzdan hali olmadığı tarafımıza ihbar ve zaviyedarlık mezbure merhumun
medhali olmayıp elyevm baberatı celilüşşandan efendii mumaileyhin üzerinde olduğu ve
zaviyedarlık mezbure kat’i mutasarrıf idigi zahir ve bedidar olmakla imdi türbedarlık
kaydile merkumun yedinde olan senedata bir türlü amel ve itibar olunmayıp bivecih
müdahelesi men ve def ve efendii mumaileyhin yedinde olan beratı alişan mucibince
zaviyedarlık mezburu kendüye zapt ve hasılat ve rüsumatını kanun üzre tarafından ve
kiline ahz ve kabz ettirilip fimabat bir taraftan dahi ve taarruz ettirilmemek babın
da ber mantuk beratı celilüşşan. Erzurumdan dahi işbu buyurultu tahrir ve ısdar ve
efendii mumaileyh tarafına vazolunmuş inşaallahü taalâ vüsulunde gerektir ki veçhi meş
ruta.. Amel ve hilâfilevzaü ve hareketten bigayet hazer olunmak. (Ş. 15) 1094 -227
çok olmuştur. Nitekim Abdurrrbman Gazinin vakıf arazisi (H. 1170) de
bu akıbete uğramıştır. [1]
1230 h icrî senesinde verilen bu istidanın gördüğü muamele su* reti şudur :
Erzurum sancağında ve nahiyesinde llaramse - Gölcükler nam
karyenin iki bin dörtyüz akçe malikânesi Abdurrahman Çelebi zaviyesi
vakfı iken bin yüz yetmiş üç tarihinde eşkinci tımar olmak üzere tevki»
kalemile tashih olunduktan sanra an'ane ile gelip llaramse nam kariye
ve gayrından yirmi sekiz bin beş yüz akçe zaamete mutsarrıf olan
\ U S U t u n zimmetine dahil olup ve kırk elli seneden mütecaviz hizmeti
sebkat eylediğinden maada kariyei mezburede mutavattın vakfının ve
[ 11 Abdurrahman Gazinin türbedarları İbrahim ve Alinin padişaha verdikleri bir
arzuhal ile buna ait yazılan muameleyi olduğu gibi alıyorum çünkü bu muamelede Ab*
durrahman Gazi evkafının haaılatı (Eşkinci tımarcılarından) Yuaufa verilmiş. Sonra
(cebeci zümresinden İsmail) bu araziyi Şeyhüalâm vermiş. Yusuf iae Hotin muhafızı
veziri mirnik Mehmet paşa ve ondan evvelki Muatafa paşaya vr Hotin kadısı dervişe
ve Erzurum alay beylerine tımar ve zuama sahiplerine müracaat ederek lamailden, bo
arazinin geri alınmasını rica etmiştir. Hotin kalesinin kumandanları bu işle neden ilgili
oldukları anlaşılamıyorsa da Erzuıum sipahilerinin Hotin seferlernde bulunmuş olması
ve kumandanların, maiyetindeki bu aakerlerin tımar ve zeametlerile meşgul olmalarından
ileri geldiği anlaşılır.
İbrahim ile Alinin istidaları.
Inayetlu merhametlû efendim sultanım hazretleri sag olsun.
Arzuhal dervişan fukara kullarıdır ki Erzurum kazasında vaki sahabei gözinden
alemdar reaulullah Abdurrahman Dede çelebi vakfının zaviyedarları olup vakıf mezburua
hini tahrirde defterhane amirede tashih ve irat kaydolunan lıvaı mezburede vaki Ha-
ramse nam kariyenin malikânesini canibine ait olan iki bin dörtyüz akçesini bundan
akdem kariyei merkumenin tımar tarafına mutasarrıf olup bir takrip kemal hilesinden
vakıf mezbure gadri nefsaniyetle tımarına tashih ettirip yine vakfı mezbure tekrar tas
hih olunmuş iken fıkaraya ıt'amı taam ettirdim diyerek yine tımarını tashih ettirerek
zaviyei mezburi ve gerek ashabı güzinin türbesini muattal vakıf mezburun gayri bir
mahalden habbei vahidemiz ve maaşı olmayıp böylece harap ve beyap olmagla merahimi aliyelerinden mercudur ki defterhane ve yaraklu kayitlerimiz badelihrnç mucibince def-
terhanei amirenin hini tahrirde zaviyei mezbure irat kaydolunan Haramsa kariyesinin
malikânesi canibine ait iki bin dörtyüz akçesi yine vakfı mezbur tarafından zaptolunan
ve onun defterhanei amirede olan mahallî tashihi birle bu kullarım ve ashap gözin
olan ceddimiz ve huausu müceddeden ihya buyurulmssı için emir ve ferman devletin
inayetlu merhametlû >efendim sultanım hazretlerinindir.
İbrahim ve A li berveçhi tedris zaviyedar mezhûr kulları
— 112 —
■ebnai sebili it’amı taam edip zikroiunan hissel tımarına bir veçhile dahi
olunmak icap etmezken cebeci zümresinden İsmail nam kimesne hizmet
etmek şartiyle şeyhülislâm sabıkın işaretile vakfa tashih ettirip gadret*
inekle ref'inden ipka ve zaamete ilhak olunmak için tashih olunmak ba-
bında inayet ricasına arz Hotin muhafızı vezir Mirnik Mehmet Paşa ve
selefi Mustafa Paşa ve Hotin kadısı Derviş Erzenirrum alay belileri, züama ve erbabı timar dahi vechi meşruh üzere mahzar eylediğinden
maada kariyei mezburenln hizmet şartiyle ulemaya meşruta idigü sabit
olmayıp mücerret mutasarrıfı züamadandır. Deyu şer’an ref olunmak
iktiza etmezken mutasarrıfı Yusufun ref'inden tsmaile tevcih olunması
Yusufa gadir olup zaim olunmak tevcihi sultani ile bu makule kariyeye
mutasarrıf olmağı münafi olmadığından maada mezbur Yusuf kariyei
mezburede et’ imei mütenevvia ile... et ’am ve ikram ebnai sebil etmekle
kariyei mezbureye Ahak edigünü Erzurumun züama ve erbabı timarı
mahzar dahi etmelerile kariyei mezbure mezkûr Ismailin üzerinde refo-
lunup kemafi... Yusufun zimmetine ilhak olunmak için şeyhülislâm işaret
etmelerile mezkûr Ismailin ref'inden kariyei mezburede fıkaraya ve ebnai
sebili it’ amı taam eylemek şartile tarihi mezkûreden tashih olunduğu ve
eşkinci hassa timar olup merkum Yusufa ibka ayruca ilhakı., sebti defter
olundu. 1230 Tevkii
İstida ile muameleden anlaşılacağı üzere Şeyhülislâm istida sahipleri
İbrahim ve Aliye türbenin bekçiliği yani zaviyedarlıgını vermediği hassa
timar eşkincilerinden Yusufun üzerinde kalmış bulunuyor. Bu muameleden
müteessir olan türbedarlar ikinci Sfohmuda tekrar müracaat ederek
Padişahın fermaniie Yusufun elinden alarak zaviyedarlık kendilerinde
kalıyor. Türbedarların yazdıkları Abdurrnhman O az i ceddimiz ibaresi
tedkike muhtaçtır. Bunlardan önce zaviyedarlık Marifetname müellifi İbrahim Hakkı uhdesinde idi.
(1000) hicri senesinde Yahşi offlu Iteyaziduı uhdesinde olduğu yukarıda
gösterilen kayıttan anlaşılır. Elde bulunan bu vesikalardan şu netice alınabilir
Böyle eski devre ait bu gibi türbelerin evkafını idare eden zaviyedarların
çoğu türbede yatan zatların neslinden değildirler. Zaviyedarlık veyahut
türbedarlık mahkemei şer'iyenin münasip gördüğü zatı Meşihata inha ile
ile oradan defterhaneye emir verilerek zaviyenin vakfı inha olunan tür*
bedar üzerine kaydedilir ve bunu müteakip padişahın beratile türbedarlık
113 —
J, r- .^ . s
T y * * s i <
•$> . .'
J. ' * u . , ^ v .
>_:* i
yOto*
o zata verilir. Zaman, zıman timar sahiplerinden biri çıkar türbedarı
vakfından uzaklaştırır, bütün ha«ı!atı kendi alır. Bu yüzden bir çok
tarihsel türbeler bakımtızlık'an, harap olmuş, büsbütün ortadan yok olup
gitmiştir [1]. (Ş. 15)
Sultan Mahmudun
istida sahiplerinin hak.
kını tasdik ederek Er*
zurum kadısına gönder
diği fermandan bahset
mek sırası gelmiştir. Bu
fermanın aslı (Ş. 15) de
görülmektedir. Suretini
olduğu gibi yazıyorum bu
yüzden Erzurumun eski
Trük türbeleri hakkında
yazdığım bilgilerin kay
nağı olan defterhanenin
eski kayıtlarıdır. Almış
olduğum bu kayıtlardan
daha eskisi olmadığı fer
mandan anlaşılmıştır.
Bir de fermanda .!/>• durrahman Gazinin vak
fına tecavüz edenlerin
men’ i hakkındaki satır
lar dikkati celbed er.
-:&-s, •-r’urL.4
- : r , 'i * . . . ^ A i t- > ..
~ ^ . ’
I
¡Şekil: /.i - ¿y. / /ö (/»iri haşiyede yazılı olan İbrahim
Hakkının zaviyedarlık beratı)
Elimde bulunan böyle fermanlarda başka zaviyelerin evkafına tecavüz
edenler hakkında buna benzer ibareler vardır. Fakat bunları dinleyen
mütegallibeler pek az veyahut lıiç yoktu [2].
[1] Erzurumda köyle ortadan yok olan türbelerin izlerine tesadüf edilmektedir.
Bunlardan yerleri iyice belli olanlar Haşan Basri ile Karahunke türbesi ki eskiden
buna kel kümbet derlerdi. Yeri Kars kapısına yakın çifte kardeşler mezarının yanı başındadır. Ş. 16 da fermanın altında in;e yazı bu türbelerin mevcut olduğunu
gÖHtermektedir. Zamanımızda bu türbelerin biç birisi yoktur.
[2] Din ile sıkı ilgisi olao evkafın hukuku bu kadar yağmaya uğramasından dola
yıdır ki Selçukilerin ve diğer Türk zümrelerinin yaptırmış oldukları dinî ve lâyik. tarihi «serlerin, bugün elimize az bir kısmı ulaşmıştır.
8
— 114 —
Fermanın sureti (Ş. 16)(Kıdvetünnüvabüimüteşerriin Erzurum naibi Mevlâna zeyd ilmiye
tevkii refii hümayun vasıl», olıcak malûm ola ki Erzurumda vaki Seyit Abdurrahman zaviyesinin vazifei muayyene ile maliye canibinden verilen başka başka beratı şerifimle zaviyedarları olan Ali ve İbrahim Zeydi salâ-
hihüma suddei saa
time arzuhal edip
Erzurum sancağında
ve nahiyesine tabi
çiflik ve gölcükler
ve zemin dernefsi şe
hir kit’a yirmi kile-
lik deyu muharrer
çiftlik ve zemin Se.
yit Abdurrahman za
viyesine tahrir ve
tahsis kılındı. Def-
terihakanide mukay
yet olmakla maraz-
zikr çiftlik ve zemin
ber mucibi defteriha*
kanî zaviyei tnezbu-
re tarafından zabt
ve hasılatı ahzu kabz
murat o l u n d u k t a
dahi olunmak icap
etmezken ecanipten
bazı kimesneler hilafı
•¿m .
defterihakanî ve mu- /Şekil : 16 — Sultan Mahmudun ferm am . Altındaki ince yazı gayiri kanun fuzulî Hazan Basri ve Karahunke türbeleriniu adlarım bildirmektedir/
müdahale ve taarruz birle zapt daiyesinde olduklarını bildirip defteri hakanı mucibince kanun üzere amel olunup ecanipten olan merkumların hilafı defterihakanî ve mugayiri kanun vakî olan müdahaleleri men’ ve ref olunmak babında emri şerifim sudurunu istida etmelerile defterhane âmiremde mahfuz defteri mufassala [1] müracaat olundukta Erzurum
[1 ] Erzurumdaki tarihî eserlerimiz hakkında yazılan bilgilerin kaynağı adı, aık, sık geçen Hüaeyinin defteridir. Yavuz Sultan Selim zamanına aid defterin yok olduğu bu kuyutia anlaşılır.
nahiyesine tabi zaviyei Seyit Abdurrahman Alemdarı Hazreti Resul
aleyhisselâm meşihat dertasarrufu Yahya veledi Beyazıt an evladı sahabii mezkûr bermucibi defteri atik ve tahtında çiftlik gölcükler tabii
mezbur vakfı zavive mezbure yediyüz yirmi akçe ve zemini dernefsi şehir
vakfı zaviyei mezbure kıt’ a yirmi kilelik deyu defteri mufassalda muharrir
kal emile tahrir olunup bu takdirce ber muktezayı defterihakanî çiftlik
gölcükler elmezburenin müteveccihatile zemin dernefsi şehir kıt’a yirmi
kilelik elmezburenin müteveccihatı Seyit Abdurrahman zaviyesi tarafından
zaptolunmak iktiza eylediğini bilfiil defter emini olan iftiharülemacit
velekârimi Abdülkadir damı mecde arz etmeğin arzı mucibince kanun
üzere amel olunmak babında fermanı âlişanım sadır olmuştur. Buyrdum ki
emri şerifim vusul buldukta sadır olan emrim üzere amel dahi defterihakanî
ve Emini mumaileyhin arzı mucibince zapt ve çiftlik gölcükler ve zemini
dernefsi şehir kıt’a yirmi kilelik elmezbure gerek müteveccihatını zaviyei
mezbure vakfı tarafından ahzu kabz ettirip ecanipten olan merkumları
hilafı defterihakanî ve mugayiri kanun bir dürlü dahi ve taarruz ettirmeyip
men’î ref eyliyesin min ba'dı defterihakanîye ve kanunu emri alışanıma
muhalif kimesneye iş ettirmeyip hususu mezbur için bir dahi emri şerifim
varmalu eylemiyesin şöyle bilesin alâmeti şerife itimat kılasın tahriren
fî evahiri şehri recebülferd sene sitte ve selâsin mieteyni ve elf.) M. 1820,
Elde edilen bu kayıtlara göre Abdurrahman Gazinin Peygamberin
bayraktarlığı hakkındaki yazılar, birbirini tutmamaktadır. O zamanın
türbedarları peygamberin Ashabı olduğunu iddia etmiştirler. Halbuki 940
hicri tarihli P ir A li baba vakfiyesinde Abdürrahman gazinin Sahabe*
den olduğuna dair bir işaret yoktur. Kuyudatın bir kısmı da P ir Ali baba vakfiyesini gerçek kılmakla beraber, Vakidtnin tarihindede Erzuruma
gelen Ashap içinde bunun adını zikretmemiştir.
Tarihçei Erzurum müellifi bunun yedinci asırda Erzuruma geldiğini
(EbnâüPömür fi Ebnâülgmur, ibni hacre) istinaden yazıyorsa da kitapta
buna ait bir kayıda rastlamadım. [1]Bu cihetten Abdurrahman Gazinin tarihî hüviyeti şimdilik karanlık
içindedir. Kayıtlardan anlaşıldığına göre bu zatın. 6 veya 7 inci asırlarda Erzuruma gelmiş olması muhtemeldir.
[1] Merhum Nusret E. F. İbni hacerin Bayezit Veliyyüddin efendi kütüphanesinde
görüp bu malumatı aldığını kitabında işaret etmiştir. Bende hem iki ciltten ibaret olan
bu kitabı, hem de müverrihin difer bir eseri olan durrekâminei tetkik ile böyle bir iba
renin gözüme ilişmediği, buracıkta şerh verildi.
- 115 —
Selçukiler devri
Çifte Minare (Hundi Hatun Medresesi)
Selçuk
Erzurumun
surları içindedir.
Şimdiki halde şeh
rin ortasına tesadüf
etmektedir. (Ş. 17)
Medresenin şark
tarafındaki duvarı
ikinci suru teşkil et*
mekte, kule veyahut
Hisariçe medresenin
bahçesindeki üstü
kubbeli avlunun pen
ceresini kapamıştır.
Yalnız şarkî Ana*
doluda değil Anado
lu şehirlerinde, bu .
büyüklükte Selçuk
medresesi yoktur.
Selçuk abideleri
içinde başta gelen bu
medrese, hem mima
rı bakımdan ve hem
de orta zaman Türk
ilim müesseselerinin
büyüklerinden o'-
ması itibariyle, bina
nın her cihetten tet*
kik edilmeğe, ve
mimarisinin en güzel eserlerinden
iç kale
biri olan, bu medrese
/Şekil : 17 — Çifte minare — Hatuniye medreeeeinin
önden görünüşûj
üzerinde durup uğraşmağa değeri vardır.
_ 117 —Selçuk mimarisinin, şaheseri olan bu binanın varlıgile, Türk kültürünün
orta zamanda vasıl olduğu kemali bir taraftan gösterirken, diğer taraftan
binanın Osmanlı Imperatorlugunun tevakkuf devrinden batıncaya kadar uğradığı ihmal ve cehalet yüzünden harabiyetini görmekte idik.
Beıeket versin, Cumhuriyet hükümetimiz milli eserlerinizi korumak
hususunda almış olduğu güzel tedbirler sayesinde
bu bina tamir görmeğe
başladı: bu yüzden daha asırlarca, Türk nesline ec-
dadımızın vasıl olduğu
medeniyet ve kültürünün muhteşem kudretini hatır
latan bir abide olarak kalacaktır.
Çifte minare hakkında
yapılan tetkikatı kolayca anlamak için bunu dört
safhaya ayırmak lâzımdır:
1 — Çifte minarelerin
tarifi ve binanın yapılış
tarihi hakkında muhtelif
menabiden alınan malûmat
ve bunlardan en doğru
ve hakikata uygun vesi
kanın izahı.
2 — Çifte minareye
vakfedilen köylerin mik- darı. Bu vakıf malikânele
rin ne suretle mülkiyete kalboluşu, varidattan mahrum kalan binanın harabi- yete yüz tutması
3 — Çifte minare hakkında ecnebi seyyahların intibaları.4 — Çifte minarede cereyan etmiş olan ilmi faaliyetin eskiliğini gösteren
vesikalar.
Çifte minarenin cephesi Ş. 17 de görüldüğü üzere bir takım nukuş ve tezyini hatlarla süslenmiş, Selçuk armasını temsil eden bir
118 —
çerçeve ile çevrilmiş bulunan mihrabın içinde, iki ejderhanın kuyrukları
nın ucunda, ağzı yukarıya doğru açılmış bir hilâlden çıkan yaprak
dallarının ortasında çifte kartal mahkûktur.
Kapının her iki tarafında işlemeli mihrabın üstü dar bir kemer çerçevesi
içinde, içeri doğru istelâktitlerle süslenmiş, kapının üstü, işlenmiş kesme
taşlardan hasıl olan hendesî eşkâlden, istelâktitlerden ibarettir.
Minareler kaideden itibaren tepesine kadar 26 metredir; minarelerin
dibinde kiremit üzerinde, mavi çinilerle son derece süslü daire içinde
(Allah, Muhammet ve çıkan yari güzinin isimleri) mahkûktur. Minareler,
üstüvane şeklinde olup bütün sathı onaltışar yarım üstüvane ile müceh
hez, bunların bitişik yerleri müselles şeklinde çini ile kabartma çizgilerle
tezyin edilmiştir. (Ş. 17)
[Ş ek il: 19 — Minarelerin kaidesindeki tezyinat saf tarafta çerçivt içinde Selçuk urmastf
Minarelerin birisinin, sathı ma’ in şeklinde, mavi çinilerle, diğeri muvazi çinilerle süslenmiştir. Şu kadar var ki resimde görüldüğü üzere her iki minarenin tezyinatı birbirinden farklıdır ki bu da türklerin mimari tezyinatta muayyen bir ölçü ve örneğin tesiri altında kalmayıp daimî surette tenevvü eden incelik ve zevkin seyrini takip ettiklerinden ileri
gelmektedir.
119 —/Hülâsa Cifte minarelini, cephe motifi okadar zevk inceliği ile mem*
zuc bir ibda’ kudretini haizdir ki, bunun muhteşem görünüşü, insanın zevk
ve dikkatini daimî surette teshir eder ve çeker. (Ş. 18)
Kapıdan içeri girildikte dört metreden fazla üstü kemerle örtülü
aralıktan çıkıldıkta bahçe başlar; bu aralıkta karşılıklı, ikişer basamakla
çıkılan, iki küçük oda mevcuttur.
36 Metre uzunluğunda ve 20 metre eninde bulunan bahçede, dar
kemerlerin istinat ettiği ve sütunların teşkil ettiği revaklara Medrese
kapıları açılır. (Ş. .0)
[Ş ek il : 20 — Medresenin bahçesi
Bahçenin sonunda evvelce 16,10 metre uzunluğunda sivri kemerle
örtülü olan mescidin avlusu başlar ki şimdiki halde, bunun üstü yıkılmış
yalnız birer parçası görünmektedir. (Ş. 21)
Bahçedeki .sütunların sayısı 14 ve üstteki sütunlar 8 dir; alttaki sütun*
iarın uzunluğu 2,35; muhitleri 2,50 dır. Kemerlerin arası 2,87 dir. Bu
revaklara açılan medrese kapılarının yüksekliği 1,60; eni 0,85 dir.
19 Aşağıda, 18 yukırıda olmak üzere 37 medrese vardır.
Bahçede karşılıklı olarak iki geniş kemerli methal vardır ki bunların
I
mesş^mşm
- 120 —v
kubbeleri kalın halat şekli.ıde burmalı hatların imtizacından hasıl olan
gayet güzel ve son
derece hendesî eş*
kâlin terkibinden
meydana gelmiş*
tir.
Methallerin, pen
cereleri kenarla*
rında K u r ' a n
âyetleri hâkedil-
miştir ki bunların
bir kısmı kazınmış*
tır.
O k u n a b i l e n
âyetlerden j X m j »
Ja&AİÜ;
j j \ İJ J l
¿r I4Jiy.T
<MI «v~aı e l i l j
X )
/-Jt <tJI »s /
silinmiştir.
Diğer pencerede
V » ^ ı ^ j t j ;Ci^Lt
(Şekil: 21 — Medretelerin revaklarından bir kıtmı, yıkılmış bir
X~>-IJ* I kemerin aya ¿ i]
(§. 22) Jtjt Bahçenin sonunda iki taraflı merdivenle çıkılır,
(Ş. 20) de, mescidin kapısı gözükür, içeri girildikte mermer ile çevrilmiş
köşeli ve üstü yarım kubbeli, asıl mihraptan başka, diğer köşeleri mih*
rap gibi, etrafı kabartma zarif çizgilerle süslenmiştir. (Ş. 23)
Kubbenin ortasından iki veya üç halkadan ibaret mermer zincir
asılmıştır. [1]
[1] 1827-28 de Ruslar bunun difer halkarım götürmüşlerdir.
Bu mescidin altı boş, hendesî şekil gösteren kubbeli bir mezardır..
Yakında yapıldı*
¿1 anlaşılan me
zar çimento ile ya
pılmış, mermerden
kırık bir yazı par
çası da bu meza
rın üzerine yer
leştirilmiştir.
Bu yazı par
çası iki üç keli
meden ibaret ol
duğundan neye ait
olduğu anlaşıla
mamıştır. (Ş.24)de
Görüldüğü üzere
mescidin dışarısı
da içerisi gibi
tezyinatlıdr.
Mescidin ya.
nından yapılan son
dajla toprak al
tından kesme taş ¡Şek il : 22 — Medresenin tbahçesindeki pencereler ve Selçuk yatan yapılmış, iş* ;ıtı Kur'andan üç ayet/
lemeli taşların çıkması gösteriyor ki mescitle beraber yapılmış başka bir*
binanın mevcudiyeti anlaşılmaktadır.
Medrese bahçes'ıle, mescide çok sonrada eklenmiş kaynatma duvar
enkazı görünmektedir. |1] Mescidin yakınında bulunan çeşmenin önünde
[1] Bu medreselerin Ormanlılar zamanında Tophane olduğunu ve tamir gördüğünü-
ve bu meyanda minarelerin emsalsiz güzelliğini Evliya şöyle ifade etmektedir:
Eski medrese camii, evvelki camiin (yani Ulu Camiin) canibi şarkisine muttasıl
duvar duvaradır. Çifte minarelidir. Bazıları Akkoyunlu padişahlarının binasıdır derler.
Basılanda Haşan Tavilin binası olduğunu rivayet ederler. Velhasıl kadim bir mabettir.
Nice kere Erzurum muhasara olunduğundan atılan toplardan bu camiin ekaer yerleri
müahedim olmuş evkafı da olmadığından harap olmuş gitmiştir. Tebriz kapueunun iç
yüzünde bir babı bîbedel ve iki minarei sürahi antedi vardır ki bu minareler kâsei Çin-
ve Hurşid gibi dırahşan olup pertev urdukta çeşmi beni adem hayrelenir. Bir dah»
ÎWW>! rz? l-ww
görünmekte ve
- 122 -
kaynatma bir duvarın yer ile beraber olan temeli hâlâ bundan anla*
şılıyor ki mes
cidin yanında
ve yakınında bir
takım binalar
mevcut imiş.
Kalın toprak ta-
bakasile örtülü
bulunan, bina
nın çevresi eğer
kazılırsa o za
mandan kalma
binaların işle
meli taşlan; daha diğer şey
lerin çıkacağı
muhteme 1 d i r .
Çifte minare 1827 • 28 sene
lerine kadar kitabelerde, mes*
cidin altında
bulunan mezar taşları, türbenin
kapısı yapıldı- ğındanberi du*
ruyormuş. Fa
kat o senelerde Rusların , Er-zurumu ceneral ¡Şek il: 23 — Meacidin içinden bir köşe, m ihrap]
Baskeviç kumandasında almaları üzerine, bina ile beraber ve
daha bir çok türbe ve mezarlar mescitlerin bir kısmı tahribata uğra-
nazar etmek mümkün olmaz. Minareleri eflâke ser çekmiş olduğundan birçok seyahan
«¡zerinde resenbazlık ederler. Cami harap olduğundan Sultan Muradı rabi tamir ve ter-
oıim edip içinde bal yemez toplar dökmek için bir top imalhanesi yaptırmıştı halâ
«emi alâtı ve başatı mahfuzdur. Bu cami terinim edilse kürreiarzda misali bulunmaz bir «ser olur Allah tamirini müyesser eyliye.
mıştır. Rusların hiç suphesiz kendilisinden bu dini eserlere el]*[uzatmak
akıllarından belki
geçmezdi. Fakat
Ermeniler Fransa
inkılâbı ve Balkan
ihtilâllerde istiklâl
kazanmak peşine düştüklerinden asır
larca refah ve sa
adet içinde yaşa
dıkları bu toprakların sahibi olan Türklere ve onla
rın eserlerine te
cavüz etmeğe baş
ladılar. Ermeniler Çar Aleksandrı halaskar bir im
parator olarak takdis ettiler. Rus askerlerinin Erzuru- ma girişlerinde,
onları çılgınca bir meserretle karşıladılar. Harp devam
ettiği müddetçe ¡Şekil: 24 — Mescidin dışarıdan görün iifiij
casusluk ettiler. Türklere karşı kin ve intikamlarını almak için Ruslara,
Türkler aleyhinde korkunç propagandalarda bulundular. İşte o birinci iş
gal tarihinde Erzurumda bulunan binaların, boylece vahşi bir intikamın
tesiri altında tahribine giriştiler. [1]
f i ] Kırım Harbinde Kutların Haaankale önlerine geldiklerinde Ermeniler, köyler*
de mezalim yapıyorlardı. Avnikteki birçok işlemeli Türk mezar taşları Ermeniler tara
fından kırılmış ve bir kısmını da kendilerinin Pasinlerde- çok olarak kaldığı köylere
nakletmişlerdir.
Yine Ermeniler 1916 senesinde Erzurnmun Ruslar eline düşmesinde, Antıraniğin
idaresindeki çetelerde Rusların ihtilâli üzerine şehri eline geçirerek envai
türlü mezalim yaptıkları gibi bunların vahşetinden mezarlar bile kurtulamadı. Binlerce
tarihî mezarların taşları tahrip edildi.
— 124 —Erzurumun birinci işgalinde çektiği ıstırabı Erzurumlu şair Natıkînm
feryadından anlaşılmaktadır. [1] İşte bu işgal esnasında çifte minarenin kitabesi, mezar, kapısı gibi şeyler sökülüp kısmen tahrip edilmiş ve bir kısmı da Rusyaya nakledileli ştir. [2]
Ermeniler yalnız 1878 senesinde Rusların Erzururoa girmelerinde birşey yapama
mışlardır. Sebebi de Aziziye, müstahkem mevkiinde Erzurum ahalisinin kadın, erkek
halkı Rusları kanlı bir surette hezimete uğratarak muzafferiyet kazanmışlar ve Rusları
bu istihkâmlardan tard etmişlerdir. Şehir harben deıjil sulhan Rnslara teslim edildiğin
den Ermeniler ahalinin korkusundan teprenememislerdir. Hatta Ruslarca uufuzlu bir
Ermeni Erzincan kapısında Sofu Hoca namında bir âlimin kavununu çamura attığını
gören Erzurumlu binbaşı Zühdü Ermeniyi bir yumrukla yere yuvarlıyarak ayakları altın
da öldüresiye kadar döğdüğü halde ne Ruslar ne de, Ermeniler ufak bir hareket göster
memişlerdir.
[1] N atı kî 1828 senesi Rus işgalinde Erzurumda imiş, gördüğü felâketi şu şiiriie
izah etmiştir.
Çünkü serhadatı islim zaptolundu olzaman
Erzenir rum üzre geldi kâfiri Moskof haman
Askeri islâme birden tari oldu havfi can
Büsbütün âlem giyindi matem hüzoünde kan
Ehli tevhidin serapa halleri oldu yaman
Ruzü şeb kan ağlaeunlar ehli iman eleman
Ehli Erzurumun binası ol zaman oldu harap
Askerin bir danesini koymazdı ol sahibi azab
Boynu buruk dide giryan hendek içre bir türab
Bu nizam üzre iken birde komazlar cenge tab
Nihayetinde
Ehli Erzurum serteser giryan edip olduk melûl
Böyle bir dem görmedik yetmişedek sahib ukül
(Erzurum şairleri, 60,61 )
[2] Ruslar Erzurumu zaptettikten sonra çifte miosrenin içerisini araştırmışlar,
mezarı tahrip etmişler türbenin kapısını söküp götürmüşlerki bu kapı bir kilisenin
kapısı olarak kullanılmaktadır. Kitabeyi ve kartalları Petresburga nakletmişlerdir. Çifte
minarenin bahçesinde sökülmüş kırılmış taş kırıklarından eşilmiş toprak yığınları bazı
kırık taşlarda yazı parçalarından başka birşey görünmiyor. Kari Riter C: 6, S. 7b6
Riterin verdiği bu malûmatın doğruluğu şundanda anlaşılırki kırık taşlar üzerinde
yazı parçalarından birisi de mezarın üstünde mevcut olduğu yukarıda yazılmıştı
Erzurumun yaşlı adamları bu tahribatı söylmektedir.
Alman Profesörü (Bakman) da Rusların çifte minarede tahribat yaptığını bu
meyanda türbenin kapısını söküp götürdükleri kaydetmektedir (Ermenistanda bulunan
camiler ve kiliseler. 1913 S, 74.
Bu türbe kapusunun çok kıymettar ve tezyinattı olduğu şundan anlaşılırki ecnebiler bu kapudan ehemmiyetle bahsetmektedirler.
- 125 —Çifte minarenin bu tahribata uğraması yüzünden binanın hangi ta*
rihte yapıldığına dair muhtelif iddialara yol açmıştır, (ibrikyan) adında
bir Ermeninin bu havali ve diğer yerlerimize ait yazdığı tarih, coğrafya
lügat kitabında çifte minarenin yapılış tarihini (962) gösteriyor ki hicri
(351) senesine tekabül eder. (Kari Riter 11 inci asırda yapıldığına ihtimal
vermektedir.) Bu da hicri (392 den 59? senei milâdi on birinci asrın ba
şından sonuna kadar tekabül eder.
Profesör Ba/ıman da minarelerin on dördüncü asırda yapıldığına ihtimal vermektedir ki bu da hicri yedi yüzden, sekiz yüze kadar dayanır.
Rahman Erzuruma geldiğinde Sarsis Serkisyan [1] adında bir Erme
ninin defterinden çifte minarenin kitabesini yazmış ve binanın tarihini
(351) hicri senesi olarak gösterilmiştir. Bu kitabenin aynı Jurnal Azyatik de mevcuttur. O da (351) hicri senesini kaydetmiştir. [2]
Van Rerhem Korpusta (651) senei hicrisini kitabede göstermiştir.
Ermenilerden veya Puslardan, müsteşriklerin aldığı kitabeyi (meskûkât ve
kitabeler mütehassısı Ahmet Tevhitten aldım)
Kitabe şudur :
«¿İL* jl» J .1—■1 fU* w» I İJİ«*»"
¿.1*/ tj ¿¿s*
j ¿1 -u'
i-sf ^L». I jV w* l j »JL-U t j~ ok» il» S ' b- mjt?
. i ! JL\j> 0^*3J ^ ^ f j *1^ y~" ^ ^ ^
<â .T* Ij Ia ¿ r I J l — J »¿II* • s_>o ' Ç ’ I ¿j**-l u i t j t
JO * 0 ) i f i y ¿rJyUa *l*,İ£r î> J ■x. ' r
ü> i * * < - y A j IJ X-b -l—•> j l smJI jlj,*<-*> Jl—'^aj * j
j» U’ j — J>l wl j - J ^ J 1 X-U L j-J . y ^ >
, r • \ .il ju u « O t * wr I X.U s _ j l ¿W
Bu kitabenin manasına gelince (Ey Allahın kulları bu makama bakınız
[ 1 ] Nartis Serkityanın, ecnebi aeyyahların önüne dütüp şehri geldirdiği ve malûmat
verdiği anlaşılıyor tabii olarak bu meyanda bizim ~ aleyhimize birin yerine beş
katarak propaganda de bulunmuştur. Ecnebiler memleketimizi, o tarihlerde ekaeriyetle
Ermenilerin rehberliği altında tetkikatta bulunuyorlardı bu teeir altında yazdığı eterler
aleyhimizde birçok iftiralarlar doludur.
(2) 30 Haziran 1336 aenetinde çıkan (Oemanlı tarih ve edebiyat mecmuanı) adet
28 S. 776 da Ali Emîrî merhumun yazdığı haşiyeder*
ve cevabımızı dinleyiniz ki Sultan melik hanın zamanı hükümetinde, Har-
zeme giderken bu şehre geldim, yerleştim hoş vakit geçirdim Namımın
yaşaması için medrese, mescit hayrat için yaptırdım. Bu binanın harap
olmasına mani olmak için yedi dükkânın icarile şehrin etrafındaki Sulta
na ait arazinin öşrünü her sene binaya harcetsinler. Bu medreseye âlim
ve fâzıl olan Fahameddini müderris tayin ettim. Buna üç kariyenin hası
latı olan 3000 akçeyi teslim etsinler ve bana dua etsinler, bu binanın ta
mirine her kim gayrette bulunursa Allah ona rahmet etsin ve eğer her
kim harabiyetine çalışırsa Allah onu mahvü perişan etsin. Bu bina ta
rihi hicretin üç yüz elli bir senesinde yapılmıştır.) Bu kitabe müsteşrikle
rin eserine ne suretle geçtiğini kat’ » surette bilemiyorsamda hakikata ya
kın olarak denilebilir ki Rusların Erzurumu ilk işgallerinde Ermeni tarih
çisi înciciyan Ruslarla beraber şehre girmiş olduğundan bunun bu kitabeyi
yazmış olmasıdır. [1] Çünkü müsteşrikler bu şehre ait malûmatı bunun
tarihinden iktibas suretile almışdırlar. IJnch ise kitabında, kitabeden bah
sederken şu rivayeti yazmaktadır: (1840 - 1850 senelerinde Erzurum İngi
liz konsoloshanesi tercümanı tarafından profesör Köşeye verilmiş küfî ki
tabede bina ve medrese 351 hicri ve miladi 96 ' senelerinde, Melik ha
nın hilâfeti zamanında adı meçhûl bir hayrat sahibi tarafından yapılmış;
kitabe iki kısımdan ibaret olup biri, bir kulede diğeri de diğer kule
de bulunmuş olduğunu) yazmaktadır.
IJnch bu rivayeti yazdıktan sonra diyor ki: (Ben binada hiçbir kûfi
kitabe eseri görmediğim giki bana malûm olan seleflerimin hiç birisi de
böyle bir kitabeden bahsetmiyor) demektedir.
Linch binanın on üçüncü asırda, Bahman on dördüncü asırda ya
pıldığını, Hamilton adında bir İngiliz seyyahı ise Ani de gördüğü bir
ermeni kilisesini, çifte minareye benzeterek bununda ermenilere aid bir
kilise olduğunu iddia ile, on birinci asırda yapıldığına kanaat etmiştir.
Essimit, adında diğer bir seyyah da çifte minarenin, bizantin mimarî
tarzında yapılmış olduğunu ileri sürerek, bizans imparatorlarından kaldı
ğını söylemiştir. [2]
Ahmed Tevhid \an, Berhem'ın korposundan çifte minare hakkındaki
gördüğü malûmatta, binanın 651 hicri senesinde yapıldığını söylemektedir*
[1] inciyan coğrafyasında, kitabeden bahsetmiyor, sekiz Ciltlik târihini görmedi
ğimden, kitabenin olup olmadığını bilmiyorum.
[2] Kari Riter C. 6 S. 766.
- 126 -
- 127 -
Şu halde garp menabii çifte minarenin yapılış tarihi hakkında ihti
lâfa düştükleri gibi, binayı yaptıranın hüviyeti hakkında malûmat verme
dikleri gibi mensup olduğu milliyeti hakkında izahat verilmemiş, bazıları
ermeni, rum, acem, mimarisine aid olduğunu söylemek gibi taassub ve
fikir dalâletine sapmışlardır. Bu yüzden mimari ve kültür itibarile yük
sek kıymeti haiz olan binanın ilmi ve millî hüviyetini tesbit etmek benim
için milli bir gayret halini aldı.
Garb menabiinin çifte minare hakkında verdikleri yanlış ve noksan
malûmatı yaptığım tetkikatla düzelterek hakikat hali arzediyorum.
Çifte minare, birinci Keyhusrevin oğlu, büyük Alaaddin Keykıı~ badın kızı Hundí hatun tarafından yapılmıştı rki eski kayıtlarda böyledir*
Vakıf
m J
Bu kayıdla, çifte minarenin hangi devrede ve kimin tarafından ya
pıldığı belli olmuş, bunun haricinde yürütülen mutalaat, malûmatı esasın
dan yıkmıştır; bu sayede büyük binanın mimari, tarihi kıymeti bu vesika
ile bir kat daha ehemmiyet kazanmıştır. Alaaddin Keykubadin kızı Hundi ad olmaktan ziyade Selçuk saraylarında kadınlara verilen bir unvandan
başka bir şey değildir. [2]
Bu eski kayıddaki vesika bize esaslı bir malûmat vermekle beraber
bu vesikada yine tetkika muhtaç bir cihet vardırki o da Hundi hatun,
sultan Alaadin Keykubadm kızı olarak gösterilmesidir. Tarihlerde buna
aid bir şey görülmediğinden, ancak malum olan şey Hundi hatun Ala-
[1 ] İstanbul tapu dairesi eaki kayıtlar dairesi (defteri mufassal Erzurum C. 1.
S. 86.87.
[2] Kayseri şehri, S. 68. tarihi Osmanî Encümeni Mecmaasının SS inci numarada
656, 657 inci sthifelerde Halil Ethemin Hundi sıfatı hakkında bir hayli malûmat ver
mekle beraber Amasya, tarihi C. ?, S, 491 92 de Hüaamettinin haşiye olarak yazdığı
malûmatta lüzumlu göründüğünden buraya aynen alındı.
Hünkâr, kavi ve salabetli manasına olan (Kongar) lafzından ibaret ve kuvvet ve
salâbet sahibi olmak manasına olan (Kunkamak) mastarından müştaktır. Bu manada
(Kundamak, kondnimak) kelimelerde müşterektir kundak^ knndi. kunt elfazı banların
furundur kaviyül iktidar olan erlere (Kunkar) ve kadınlara (Kondi) sıfatları verilmiş,
müahheren konkara (hünkâr) ve kondiye Hundi denmiştir. Hünkâr hüdavendigârın galatı
değildir. Hatun zam ve terfik etmek manasına olan (Katmak) masdarından müştak olan
(katan) vasfının maradifidir. Refik manaaına olup bizim Osmanlı lehçesinde katuna
(kadın) denmektedir.
‘(iddin Keykubadm kanat olarak görünmelidir. Netekim, Tokadın bazar
nahiyesindeki hanın kitabesinde aCü l^^ ll A .if ' ^-.JljUJül J j
[1] ¿.«ılT_j ^—c - , j ¿ / *U jlİJLİli-Olj^rjJlj L->.ı|'«yû# jS-\
Kayseri şehrindeki, filindi hatun cami kitabesinde: ^.U-lón I
p iliy i I i l g i l i
* í j ] \ j o I j A - 1*>£■ é ^ jJlj L a!I*^İ4 ¡AAİjJi <Ila)| «^.Cll dClll
635 ¡ [2J c » j U
Sultan Alaaddin Keykubadm kanrı ve ikinci Gıyaseddin Keyhüsrevin annesi olan filindi hatunun gerek Tokat ve gerek Kayserideki kita
beleri bize gösteriyorki filindi hatun Alaaddin Keykubadm kızı, değil karısıdır.
Halbuki demin yazıldığı gibi vesikada ffundi hatunu, Alaaddin Key- kubadin kızı olarak kaydedilmiştir.
Netice olarak şunu ilâve edelimki: ffundi hatun, vesikaya göre
.Alaaddin Keykubadm kızı, Tokat ve Kayserideki kitabelere göre karısı
olarak görülmektedir.
Gerçi bu kitabelerde ffiint hatun sıfatı yazılmayıp sadece adı olan
Mahperi yazılmış olması, bunların ffundi hatuna ait olmadığı düşünül
mez, çünki yukarıda yazıldığı gibi llund sıfatı, Selçuk hükümdar ailele
rine verilen elkap ve ünvandır [3]. Fakat bir taraftan da Hund hatunun
türbesi Kayseride, camiinin yanındadır, kitabesinin son satırlarındaki:
«jşar-lÂil f -r * j i Jr JIjL-'jMwLá • y»- J.I ¿ILlJI ¡Jlj óy^iSs »i*[4] bu kitabede merhumenin tarihi vefatı yazılmamıştır.
Şu halde Erzurumdaki çifte minareyi yaptıran ffundi hatun eğer
Alâeddin Keykubadm, kızı ise, Tokat ve Kayserideki binaları yaptıran
sultanın karısı Hımdi den başka birisi oluyor, yok eğer karısı ise şu
[1] Kitabeler: İsmail Hakkı. 69.)2| Kayseri şehri; Halil Cdhem 65.
[S] Evliya Çelebi Kayserideki Makpiri veyahut Huodi hatun camiini tarif ederken
■(Ahund hanım camii Mülûki Selef hatunlarından Ahund nam bir melikenin camii olup
medrese ve imareti vardır) ciimlelerile camiin kime ait olduğunu göstermiştir. Kuyudu
vakfiyede Kayserideki bu Mahperi sultanın cami ve medresesine (Hundí Hatun) med
resesi şeklinde kaydolunmuş olduğuna Halil Ethem haşiyede yasmıştır.
[4 ] Kayseriye şehri, Halil Ethem, 68 bu kitaba kaydedildiği halde 72 inci sahife-
<ie 651 hicri seoesinde Mahperi hatunun sag olduğunu ve Ibni Bibiye istinaden 651 hicri
nenesinde yaşadığını yasmaktadır. Binaenaleyh Mahperi hatunun ölüm tarihi belli
•değildir,
— 128 —
— 129 -halde Kayseri ve Tokattaki binaları yaptıran bu kadın ayni zamanda
Erzurumdaki medrese ve mescidi yaptırmıştır.
Fakat diğer taraftan da Hundi hatunun, Erzurumdaki mescid ve medre*
sesine vakfettiği zengin malikâneye bakılırsa Erzurumda uzun müddet
yaşadığı, ayni zamanda mescidin altında sureti mahsusada yaptırdığı tür
benin metanet ve sağlamlığı da gösteriyor ki Hundi hailin Erzurumda
ölmüştür. Türbedeki sandukalar Rusların ilk Erzurumu işgallerinde tahri*
bata uğramış olduğu yukarıda zikredilmişti. Son olarak diyebilirizki k a y
seri ve Vokatdaki binaları yaptıran Hundi hatun ile, Erzurumdaki çifte
minareyi yaptıran Hundi hatunun bir şahıs olduğunu iddia edecek vesi*
ka olmadığından, bahusus Kaysendeki tarihsiz mezar kitabesi de meydan*
da olduğundan eldeki vesikaya göre Erzurumdaki çifte minareyi yaptıran
Hundi hatun, M&tddin Keykubadm kızıdır diye kabul etmemiz vesikaya
gör euygun düşer.
Çifte minarenin şark divan, ikinci surun divan olarak kullanılmış
ve hâttâ bir de kule ilâve edilerek penceresini kapamıştır. Bu kule ile
diğer kuleler arasında mi
mari bir ayrılık olmadı
ğından ve eskilik itibari*
le de bir olduğundan kuv
vetle tahmin edilebilir-
ki bina yapıldıktan bir
müddet sonra bu kule,
sur yapılmıştır. Çifte
minare, bu ikinci sur ve
kulelerinden daha evvel
yapılmış olduğuna şüphe
götürmez bir hakikattir.
Binaenaleyh çifte mi*
narenin yapılış tarihini
(H :6 5 1 ) senesi, olması
daha ziyade muvafık düş
mektedir. Alâeddin Kty
kubad (H: 634) senesinde
Ölmüş olduğundan kızının
/Şekil : 25— Erzurum Evkaf muhaaebe defterinde
Hundi Hatun medreaetinin vakıf, malikâne köyleriJ
da (H: 651) senesinde sag kalması ve binayı
9
S T
yaptırmış olması mümkün görülmektedir. Zaten Ahmed Tevhit de, Vd/r*
berham e istinaden Çifte minarenin (H: 651) de yapıldığını ifade etmek
tedir. Ermenilerin ve Jurnal Azyatikin (H: 351) senesi olarak gösterdik*
leri tarih kendiliğinden düşmüş olur. Çünkü vesikada sultan Alûeddiu Keykubattın kızı Hundi hatun tarafından yapıldığını bildirmekte olduğun
dan (H: 351) senesinde ise daha İran Selçukilerinin Anadoluya gelmedik
leri zamana tesadüf etmektedir.
Jurnal Azyatik'deki kitabede Siset pencahiyek ibaresi Şeşöset Pencahi yek’in yanlış olarak alınmasından başka bir şey değildir.
Kitabedeki üç köyün binaya vakfedildigi bildiriliyorsa da halbuki ev
kaf kuyudatında dört köy vakfedildigi yazılıdır [1] bu köylerde iK in ,
Salâsur, Kevahur, Tivnik) olup bunlar Erzurum ovasındadır. Ve şehire
sırasile yarım saat üç buçuk saat, iki buçuk saat ve üç saat mesafededir.
Vakıf kuyudatında şöyledir:
( Medresei şerif hande hatun der Erzurum der ferman Esseyid Meh
met Emin bey ve Abdullah efendi mutasarrıf tedrisi ulûm ber vakıfı mez*
bur ruyeti muhasebesine 1265 muharrem; (Ş. 25)
Hasılatı bedeli icar vakfı mezbur
6280 bedeli icar kariyei Kân kazai Erzurum
- 130 -
1605 a » a Salaş ur • a
1850 » a » Kevahur » •
2500 * a a Tivnik a »
12235
Muhasip masarifat
6117 vazifei tedrisi ulûm deruhdei Mehmet Emin bey
6117 . » a » Abdullah efendi
12234
(Medresei şerif hanende Sultan derdahil sur Erzurum der ferman Esse
yid Abdullah ve Seyid Kâmil ve Seyid Mehmet Reşid müderris ve mü*
tevelliyani vakfı müşarüileyh ruyet muhasebesine ila gayeti muharrem 1265
6210 berat bedeli icar kariyei Evreni derkazai Erzurum
Masarifat
4290 Vazifei tedrisi ulum bermucibi şart vakıf
100 Maaş muharrer evkafı hümayun
[1| Erzurum Evkaf kuyudatının aiyakat yazılı defterinden.
f
I*
— 131 -
100 Harci muhasebe hazine
4496
1800 Fazlai vakfı müşarileyh der mütevelliyanı mumaileyh.)
6290
İstanbul defterhane dairesinin eski kayitleri, Erzurum evkaf kuyu*
datine mutabıktır. Orada boyledir:
( Tivnik, tabi karas, malikane vakfı medresei Hunt hatun havai timar.
Salasur tabi Karas malikâne vakfı medresei Hunt hatun havai tımar.
Kân tabi Erzurum malikâne vakfı medresei Hunt hatun havai timar.
Ke Valvır tabi Erzurum malikâne vakfı medresei Hunt hatun) yazılmıştır.
Şu halde kitabede yazıldığı gibi üç köy değil dört köydür. Bu yüz*
den kitabede görülen bu kabil yanlışlıklar dolayısile diğer satırlarda boy*
le yanlışların olması ihtimalini artırdığından (Jurnal Azyatik) in gösterdiği
kitabeden ise en ziyade kuyudatımıza istinaden mütalâatta bulunmağı
daha münasip gördüm.
Çifte minare, yukarıda, Evliyaâan naklettiğim gibi, Dördüncü Sultan Murat, harabiyete yüz tutan bu binayı Tophane haline getirmek için tamirine
başlamış ve nitekim binanın kümbede bitişik şarka bakan dıvarlarında, ta*
mir ve ilâve olarak yapılmış dıvar parçaları görünmektedir.
(Kari ¡{iter, 1837 de çifte minarelerde top döktürmek için tesisat
yapıldığını yazmaktadır. (1] Gerek bu Alman coğrafyacı ve tarihçisinin, g e rek Evliya'nın ifadelerini gerçek kılan elde ettiğim bir vesika ile de sabit
olduğundan dolayı çifte minarenin harabiyete yüz tutmasına bu işlerin
de tesiri olmuştur. Binaenaleyh, çifte minare, Sultan Murattan sonra
medrese ve mescid olmaktan çıkmıştır. Şartı vakıf mucibince müderrisler
başka, medreselerde ders okutarak vakıf hasılatından tahsisatlarını almış-
dırlar. Gerek türbenin kapısı ve sandukalar, gerek mescidin tavanından asılı
olan mermer zinciri yukarıda yazıldı gibi 1827 de Rusların, Erzurumu ilk
işgallerinde söküp götürmüşlerdir. Osmanlılar medreselerin büyük, küçük odalarını dökümhane haline koymuşlar 1263 hicri senesinden sonra mal*
zemeyi, Istanbula kaldırmışlardır [2].
' [1 ] Kari Riter. C - 6, S. 766.[2] Vesikanın ehemmiyetine binaen oldufu gibi alıyorum:
Atufetlu efendim hasretleri.Mülga çifte minareler dökümhanesinde mevcut ve bi lüzum olan bakır ve kalay
ve mayalık ile mayalığa elvirecek lopların miktar ve cinaini möbeyyin puslanın irsal
T
— 132 —
Hundi hatunun, çifte minareye vakfettiği köylerden biri olan Kânın 1161 Hicrî: tarihinde, birinci Mahmud tarafından, Erzurum valisi yazıcı
zade İbrahim [1] paşaya, malikâne olarak verilmesi üzerine çifte, mina-
re mütevellisi ile, İbrahim paşa arasında şer’ î mahkemede uzun, uza*
dıya dava açılmış, neticede, İbrahim paşa Hundi hatunun çifte minare*
reye vakfettiği Kân köyünü, kendisinin, Erzurumda, çifte hamam mahalle
sinde yapdırdığı cami, medrese ve kütüphaneye vakfetmiştir. Yine bu
tarihte, bu gibi eski binalara vakfedilen köylerin varidatına havaî timar, divani timar namı altında çeşit, çeşit maddeler ilâve edilerek köyün va*
ridatı, vakıf binaya pek az bırakılmış mütebakisi, timar sahibi Sipahilere
terkedilmiştir. Bu Sipahiler de Osmanlı askeri teşkilâtı çökmeğe yüz tut*
tuğu tarihten sonra birer derebeyi mahiyetini alarak, köy ağaları şeklini
almıştır ki, köylü bunların elinde esir gibi yaşamışlardır.
Hundi hatunun vakfettiği Kân köyüne, vakfın mütevellisi, medreselere
olunduğu ve bunların beher kıyesi yirmi bey para kira ile Trabzona naklolunabileceğim
havi izzetlu defterdar efendile bil iştirak. Zeybu vürut olan tahriratı valaları meali ma
lûm acizi olarak pualai mezkûr tophanei amire muhaaebeainde kuyudile ledetatbik hayli
nokaan görünmüş ve ber mucibi kuyut oltarafla mevcut olması lâzım gelen eşyanın bu
tarafa celbi lâzım geleceği muhasebei mezkureden derkenar ve bir kıt'a pusiası leffen
savbi alilerine irsal ve tisyar kılınmış ve eşyayı mezkûrenio menşei noksanı nedir bu
defaki vezin ve tadadındamı yok ise puslaya tahrirdemi sehiv olmuştur. Böyle olmayıpta
şunun bunun reyile sarf ve itlâf olunmuş veyahut yedü zimmetlerine geçmiş olduğu
takdirbe o makuienin kendülerinden ve varislerinden bu misillü emvali miriyenin aynen
ve bedelen tahsil ve tazmin olunması moktezası iradei seniyeden idüki varestei kayit
işar bulunmuş olmakla muktezai şimei kerimei kâr u azma i düsturileri üzre elhaletü hazihi
mahallinde mevcu bulunan eşyanın işarı valaları veçhile Trabzona irsal ve tiiyarile
puslai mürsele nazaran kaydından nokaan zuhurunda aebep ve menşei erbabı vukuftan
hafi ve celi' taharri ve tahkiki birle icabına bakılmak üzere beyan ve tafsil olunması
hususlarına hiroami aliyeleri derğâr buyurulmak siyakında nemikai acizi terkimine ipti-
dar olunmuştur olbabta irade efendimindir.
1263- Şubat 29 Ahmet Fethi
[1 ] İbrahim Paşa yazıcı yeniçeridir. Kol kethüdalığından mazul kalmış 1132 senesi
ahirinde asker şevke memur olmuştur. 1137de yeniçeri ağası oldu. 1138 Muharreminin
yirmi altısında barütbei vezaret Erzurum valisi oldu 1164 Cemazülevelinde Diyarbekir
63 Rebiullevelinde Erzurum 67 de Van 68 saniyen Diyarbekir valisi oldu 1171 de ahâli ihraç ettiler ma’zul kalıp 1173 Rebiulâharında Çıldır valisi ve 74 Zilkadesinde salisen
Erzurm ve 76 Şabanında Kars valisi olup 1178 de orada vefat eylemiştir. Müstakim
sadık mümteziç idi mahdumu Mustafa Paşadır.
ı
Sicilli Osmanî, C. I, S. 132
133 —ait alacağı varidat onda bire döşmüş, dokuzu timar sahibine, nihayet
İbrahim Paşa, Kân'ı malikâne olarak vakfine ferman ile mal ettikten sonra
artık Köıj büsbütün çifte minarenin vakfından çıkmıştır. P irinci MahmiHİıın
1163 hicri tarihli fermanı, Kân köyünün varidatı evvelce kimlere taksim
edildiği ve sonradan İbrahim paşaya bütün olarak verilmesini bildirmek9
tedir. Bu ferman Erzurum, reisülküttabı Abdullah Nailiıje gönderilmiştir.
Ferman böyledir:
(Buyurdum ki hükmü şerif vusul buldukta bu bapta sadir olan emri
şerifim mucibince amel dahi saiifüzzikir Kân karyesinin vaki olan resimi
cürüm ve cinayet ve resmi arusana ve kul ve cariye müjdegânı ve sair
badihavasını defteri hakanide divanı tarafına ait olan mahsul ve rüsuma
mirimiran ve mirliva mütesellim Voyvoda su başı, alay beyi, zuama ve
erbabı timar, çeri başı ve çeri sürücüleri ümena ve ammal, nazır ve nuz*
zar ve muhassilini emval medresei Hunt hatun mütevellisi ve sair iş er
lerinden ve gayriden tnuhassalan hiç bir ferdi dehil va tariz ett'ırmeyüp
cümlesini veziri müşarüileyhin — yani İbrahim paşanın— vakfı tarafınaahzü
kabzettiresin anın gibi yazılır riayasının birinden cürmü galiz sadir olup
bihasbüşşerişerif salbü siyaset veyahut kat’i uzva müstahak ola olvaktin
dahi hükmü kadı iahık olııp hücceti şeriye verildikten sonra mücrim
günah sadır olduğu mahalde siyasete memur olanlar hakkında lâzım ge-
leni marifeti şer ile veziri müşarünileyhin Voyvodası marifetile icra ettirüp
hariç toprağa alıp gitmeğe komayıp ve bedeli siyaset deyu bir akça ver*
miye almıyalar ve aldırmayıp men’ ve defeylesin.) [1]
Böylece ( İlimdi) hatunun, vakıf ve malikânesi olan (Kân) köyü«
İbrahim paşanın vakfına geçiyor. Mütevelli gene uğraşmaktan vaz geç9
miyor. Nihayet bir ferman daha gönderilerek bunda mütevelliye cüz’i
olarak köyden varidat almasına ve diğer bütün havai ve divani rüsumun,
İbrahim paşa vakfına ait olduğunu ve mütevellinin şikâyet ve müracaa*
tının men* edilmesine dairdir.
Osmanlıların « Evkafı mıınderise» namını verdikleri, bu vakıfların mâ*
likâneleri böylece zabtedilmiş, varidattan mahrum kalan türk eserleri de
bakımsız kalmış bir çokları harap olmuştur.
Çifte minarenin vakfı malikânesi olan (Tivnik) köyü de (1163] de
[1 ] Erzurum evkaf dairesi kuyudatından Ibrak'm Paşa vakfiyesi.
— 134 -
paşaların malikânesi olduğuna dair bir tapo senedinden anlaşılmaktadır[l].
Tanzimattan sonra Evkaf nezaretince bu eski bina ve hayratlara vak*
fedilen malikânelerin a'şarları, diğer erazi gibi iltizame verilerek alınan
paraların bir kısmı hayrat sahiplerinin, binalarına aid, malikâne vakıfların
bedeli hâzineye kalmıştır.
Çifte minarenin yukarıda yazıldığı gibi köylerinin hasılâtından pek azı bir müddet, müderris ve talebeye verilmiş olduğu anlaşılıyor, sonra*
lan bu gibi vakıfların varidatı hâzineye alınmıştır.
Çifte minare hakkında yaptığım tedkikatı burada bitirirken, şunu da
ilâve edeyim ki (Hundi) hatun adının yazıldığı vesikaların en eskisi (940
H.) tarihli "P ir Ali Babam vakfiyesinde yazılı şahit adlarından birisi böy*
ledir. (Mevlâna Süleyman ulmüderrisü bi Hand hatun) ikinci olarak yuka
rıda yazıldığı gibi (1000 H.) tarihinde Erzurum erazısini yazan (Hüseyin)
nin defteridir ki bu defterhanenin eski kaydıdır, Erzurumda bütün eski
vakıf malikânelerin me’hezi bu defterdir. .
Üçüncü olarak izah edilen İbrahim Paşanın (1162 H.) tarihli vakfi*
yesidir.
Bu bina, On üçüncü asırda yapıldığından, şark medeniyetinin bütün
dünyaca üstün olduğu bir devre tesadüf etmektedir. Bu medeniyetin te
melini kuranlardan, başta Türkler olduğundan ve bunların orta zaman ta*
rihinin sonuncusunu teşkil eden, Anadolu Selçuk Türklerinin, yüksek olan bu
[1 ] Senedin başı ve «onu böyledir.
Baisi takrir huruf oldur ki
Arzırumun haricinde paya havasından Tivnik yolu üzerinde mülküm bir kıt’a
tarlaki bir tarafı gümrükçü Mehmet A f a tarlası. • ilh dedikten sonra (tarafımızdao ve
tarafı ahirden bir kimeane mani olmayıp vakti hacette ibraz ederler deyu tahrir olundu
takriran fi evaaiti şehri zilka'de liseneti selAse ve aittin ve maetc ve elf) yazılıdır.Hundi hatunun medreselerine vakfettiği Salasur ve Kevahur köyleri ne suretle
Mülkiyete geçtiğine dair henüz bir vesika görülemedi ise de bunların da diğerleri gibi
çifte minareden alındığına şüphe edilemez .
Erzurumun içindeki tarlalar Hundi hatun medreselerine vakfedildigi kitabede yazıl*
dıgı üzre İbrahim pafa vakıfeamesinde de böyledir: (Erzincan kapısı haricinde Akpıaar
kürbünde Tokat şeyhliği ve Lalapaşa zemininde vaki canibi kıblesi mezaristan anasıI
nısfı aşari yine Erzurumda hatuniye medresesi vakıfı olup mada bedavasile vülâtü havas
eklâmından cüz'i makulesi) bu ibareden anlaşılan şudur. İbrahim paşa cami medrese
ve kütüphanesine Hundi hatunun tarlalarının varidatından bir kısmını ayırıyor zaten bu
tarlaların yarı a’şart bedava namı altında paşaların hususî kâtiplerine, yarısı çifte minareye, İbrahim paşa işte bu çifte minareye ayrılan aşardan bir hisse kendi vakfına
ayırmıştır.
medeni eserleri her cihetten iftihar ve şeref verecek birer varlıktır. İşte çifte minare On üçüncü asırdaki, şark medeniyetinin, garp medeniyetine
tefevvuk ve üstünlüğünü gösteren bir semboldür.
Binada ilim hayatının faaliyetini gösteren vesikaları eskilik itibariyle
sıralayalım :
1 — Şimdiye kadar bulduğum vesikalar içinde başta olarak, binada ya*
yazılmış [730 H.] senesi Zilkadesinin beşinci gecesinde, yazılması bitmiş
otan ftkıhdan (Hidaye)dır. Altıyüz yirmi dört sene evvel Çifte minare*
de yazılan bu kitap hiç şüphe yok ki, binada devam etmiş olan ilmi
faaliyetin eskiliğini gösteren bir eser olmak dolayısiyle manevi kıymeti
baha biçilmez kadar değerlidir. [1]
Kitap, İstanbul Fatih kütüphanesinin fihristinde (2239) uncu numara*
da mukayyettir. Ciltli, büyük kıtada 319 sahıfedir. Beher sahifesi 23 satır*
dır. Kitabın sonunda böyle yazılmıştır:
J«w**l *yt- *1 jik.) JU7 ¿1 ) J* «_j.Hl ^l*’l JuJl
jr - ^ J <-3-^ J *y- '' f))* j. ( ££ I *»\y dlfc*.—J
(Kitabı istinsah eden zat Mahmut, babasının adı Haci Hüseyin, Erzu*
rumda Hatuniye medresesinde hicri 730 senesinde ve zilkade ayının be
şinci gecesinde kitabı bitirdiğini yazmaktadır.) Çifte minarede bu tarih
ten evvel de, nice kitaplar yazılmış olduğu ve böyle araştırmalar yapılır
sa bulmak ihtimali olduğu ve memleketin kültür hayatının eskiliğini
gösteren böyle eserleri aramak hususunda Erzurumlu münevverlerin gay
retlerini, esirgememelerini buracıkta kaydetmeği bir borç bilirim.
Halebî H. 900 Medresei Hatuniye, Bekir ibni İsmail [Belediye mu* hasebecisi Canibin Kütüphanesinde]
Hicrî 963 senesi zilkade ayının başında istinsah edilmiş olan fıkıyhden
• Dürrü Muhtar»dır. İbare böyledir:
(ÜW j*U. »b. ¿r
Haci Galib’in torunu, Veli adında bir zattır. [Bu kitap Gazi okulun-
dadır.l
4 — "Tefsiri Kadı, namında Kur’anın tefsirini bildiren büyük kıtada
olan bu kitabı H. 1163 senesi rebiülevvel ayının cuma gecesinde yazıp
[1 ] Bu kitabı bana baber veren Halkevi Başkanı Ahmed Erverdidir. Mumaileyhte
Tortumlu ulemadan, Mehmedten ¡yitmiştir. Her ikisine teşekkürlerimi sunarım.
- 135 -
bitiren Musa ibni Muhammed ibni Musa adında bir zattır. Yazılışı böyle-
dir: «Musa ibni Muhammed ibni Musa ve ileyhi fi şehir Erzurum fi med-
resei Hatuniye»' suretinde yazılmıştır. [Bu kitap Gazi okulundadır. ]Şimdiki halde bulabildiğim kitaplar bunlardır. İleride bu kitabın ikinci
cildini yazarken çok ümid ederim ki bu muazzam irfan yurdunda yazıl*
mış kitapların sayısını çoğaltmak mümkün olacaktır.
Sultaniye medresesi
Şimdiki Belediye bahçesinin yeridir. Bu bina büyük harbe kadar, ha*
rap bir halde duruyordu. Harp içinde yıktırıldı. On yedi medreseyi havı
idi. [1] Bu odaların kapıları genişçe bir bahçeye açılırdı. Tarihçei Erzurumda, Kadizade vakfında medresenin kimler tarafından yapıldığına dair
bir kayıt yok ise de, İstanbul tapu dairesinin eski kayıtlarında, Hüseynin (1000 H) senesinde Erzurumda icra ettiği tahrir defterinde, medrese hak
kında şu kayıt vardır.
(Vakıf
Medresei Ahmediye namı diğer Sultaniye evlâdı Sultan Alâeddin ber
mucibi defteri atik
0 ç çiftlik Hamam Asiyab (değirmen)
Der nefsi Erzurum, Harap dernef siErzurum, Harap dernefai Erzurum
1C00 akçe
Evreni tabi Karaz malikâne medresei sultaniye divanı timar.Çiftlik derkaryei Merdiven vakfı medresei sultaniye dernefsi Erzurum
ankıbeli padişah alempenah malikâne.)
Bu kayıttan iki türlü mana çıkmaktadır. Ya Sultan Alaaddin medreseyi
yaptırarak evlâtlarına vakfetmiştir. Yahutta sultanın evlâtları medreseyi yaptırmıştır.
Burada en ziyade birinci şık kabul edilebilir. Çünkü medreseye sul
taniye adının verilmesinden anlaşılıyor ki sultan Alâeddin Keykubat yap
tırmıştır.
Hüseyin defterinde medreseye Sultaniye ve Ahmediye namlarını ver
mişse de Ahmediye medresesi başkadır. Sultaniye Medresesi bütün kuyudatta bu adla anılmaktadır. H. 1268 senesine ait Erzurum evkaf muhase
be defterinden î
[1 ] Erzurum Evkaf kuyudatında Kadizade vakfı, Tarihçei Erzurumda, Nüıret bu
medresenin müderrisliğini Üçüncü Mustafa ulemadan Kadizade verdisini kaydeder.
— 136 —
(Medresei Sultaniye ber mukabelei Saray Erzurum msıfı hisse derfer-
manı hümayun Raşid müderris ve mütevelli 3575 kuruş)
H: 1266 senesi muhasebe defterinde:
(Medresei şerif sultaniye der Erzurum derferman Abdullah efendi ve
Mehmet Kâmil efendi ve Raşid efendi ve Salih efendi müderris ve mü-
tevelliyanı vakfı mezbur 7400 bedeli aşar evreni)
Evkafın di£er defterinde ise :
(Zaviyei ve medreseyi sultaniye der Erzurum derfeıman Mehmet Kâ*
mil vesair müşterek vakfı mezbur.)
Bu kayıttan Sultaniye medresesinde türbenin mevcut olduğu anlaşıl
maktadır. Çünkü Zaviye kaydı vardır. Tarihçede bu medresede kubbeli
bir mescitten bahsedilmektedir. Bu olsa, olsa zaviyeden başka bir şey
değildir. [1] Hülâsa Sultaniye medresesi Alâeddtn Keykiibadm yaptırdığı
bir medresedir. Zengin olan vakıflarını mütevelliler ve müderrisler zim
metlerine geçirerek mülkiyete kalbetmişler, yalnız Evreni köyü kalmış,
tanzimattan sonra bu da hükümete geçerek, bu köyün aşarı iltizam sure-
tile satılmış, alınan para ise ancak müderrislere kifayet ettiğinden, med
rese tamir edilmemiş nihayet yıkdırılmıştır. [2] Bu medresenin zengin bir
kütüphanesinin mevcut olduğunu işitip görenler söylemektedirler.
Kabia lıatıın, Karahunge, Haşan Basri zaviyeleri |3|
llabia halun, Haşan Basri mahallesinde, evler içinde, üstü yıkılmış yal
nız duvarları durmaktadır. Kayıtlarda buna ait hiçbir şey görmedim. Halk
arasında, Uabia hatun namıyle anılmaktadır. Kümbetin taşları ve tezyinatı,
çifte minarenin bir kısım tezyinatına benzemekte olduğundan bunun ya
pılışı, çifte minarenin yapıldığı zamana tesadüf ettiğine şüphe yoktur.
Selçukîlerden meşhur bir kadın olduğu da kümbetten anlaşılmaktadır fŞ.26)
Karahnnge — (Hunge) talihli ve uğurlu manasmdadır. Bu zaviyenin
[1 ] Zaviye kümbetlere verilen ad olduğundan, burada ya aultanın akrabasında»
veyahutta o devirde yetiymiş, medresenin meşhur bir müderrisin türbesidir.
[2] Medrese eski vasiyetini üçüncü Mustafa zamanına kadar muhafaza ediyormuş,, padişah ulemadan kadızadeye medresenin müderrisliğini vermiş. Yıktırılarak Osmaalı tarzı mimarisi üzere yapıldığını Tarihçei Erzurum müellifi yazmıştır.
[3] Kitabın 114 aahifesindeki Şskil; 16 de görünen divani yasının altırdaki inen yazıdır Bu Haşan Basri ile Ksrahunge zaviyelerine ait tarlaların hududunu tapada» çıkarmak için bir istidadır.
— 137 -
— 138 —yeri halk arasında
[ /frısnj^zaviyesi ile
bu Karahunge za
viyesi arazisinin
birbirine hudut ol*
dugu Ş.16 daki ince
yazıda görülen bir
istida ile, Kel küm
betin, Karahunge olduğu anlaşılmış
tır. Buna ait daha
başka bir kayıt
bulunmadı.
Haşan Basri, bu nam ile anı
lan mahallenin ce*
cıubundaki mezar*
lıktadır. Buuun da
türbesi yıkılmıştır.
Kuyudatta
anılan Kel kümbettir. Bu da yıkılmıştır.*, [1] Hasan
[Şekil : 26 — Rebia Hatun türbrıij
Zaviyei
Haşan Basri dernefsi Etzurum meşihat dertasarruf Derviş Davud
veled HaşanHaliya dertasarruf Derviş bermucip defteri atik
İki çiftlikVakıf zaviyei mezbure ankıbeli padişah
Hasılat 1440 akçe
Bu zatın on üçüncü asırda Erzurumda yaşamış Sofiyundan olduğu halkın rivayetile anlaşılmaktadır.
Ebu İshak K&zrunî türbesi
Mezarı ikinci surun tarassut küfesindedir. Evliyaya göre bu zat (352
(1] Kel kümbet çifte kardeşlerin biraz şarkında, yeri bellidir. Kireç ve taş parçaları bu kümbetin mevcudiyetini goetermektedir. (Ş . 16) dafermanın altındaki ince ya- zı Kara Hueke, Haaan Baari, Gıyaaettin Dede zaviyelerinin, mevkiini göatermektedir*
— 139 —hicri) seneainde dünyaya gelmiştir. [1] Menıizirulavnlimde ise, meşhur
Ebi tshak Kâz
ının değildir. [2]
Şu halde bunun
birinci E bu ishak olmayıpta İkincisi
olduğunu kabul
etmemiz lâzım gelir. On üçüncü
asırda Selçukîler
zamanında yapı
lan sur kulelerin
birinde medfun-
dur. (Ş. 27)
Çifte minare*
deki duvarın şar
kı sur olarak kul
lanıldığı gibi bir
de kule yapıl
mıştır. Bu kule
libtt Ishakın me
zarı olan kulenin
eşidir. Mezarı
yanında bulunan
Şehit Mıırtaza,
Dışienk Hüseyin
paşaların mezarı
vardır. (3)¡Şekil \ 27 — Hiıariçe — Sur kulelerinden birinin içinde Ebu
ishak Kûtruninin metan} *r~
[1] Evliyada böylrdir: bedirkai keramet, ayinei makamat. halini eararı tarikat, aaztrı savarı hakikat, Eşşeyh Ebu tahak kizronu aleyhi rahmetülbari ismi şerifleri tbrahimdir. Künyeleri Ebu İshak (Kâzrun) şehrinde rahmi maderden müştak olmuştur. Atası şehirysr idi. İslâm ile müşerref oldukta Ebu Ishakin validesi hamile kalmış, üç* yüz elli iki Ramazanında alemi vücude ayak basmıştır günden güne mesleki sofiyaoade* terekki ederek kutbulaktab olmuştur. Umumi bir seyahata çıkıp Bursa ve Ediroede makam edinmiş, ondan yine Erzuruma gelip Tebriz kapusnnun iç yüzünde bir kulei azimi darülkarar baki ittihaz eylemiştir. C . 7, S* 218.
Bu tarihlerde Edirne Bursa Bizanslılar elinde bulundurandan Ebu Ishakın oralara gidip kalmasında bir münasebet yoktur.
[2 ] Ru İshak Kazrunî değildir. Zira Fbu İshak Kazrunî yine Kazrunda medfundur. Menazirül avalimin Bu rivayeti daha doğrudur. Tarihçei Erzurumda, Nuaret Erzurum- daki Ebu Ishakın on üçüncü asır adamlarından biri olduğunu yazmıştır.
[3] Evliya.
3
— 140 -
(Hûseyin)\n defterinde Ebıı Ishalu Kaziruniyc ait şuEski kayıtta kayıt mevcuttur.
Zaviyei
Ebu lshak Kâzruni dernefti Erzurum meşihat dertaaarruf Seyid şeyh han veled Seyid Kasım bermucip defteri atik haliya dertasarruf Abdül* bar baberat hümayun
İki çiftlik Hamam
Vakıf zaviyei mezbure ankıbel padişah Harap derkurbi babı Tebriz Hasılat
1440 akçeVakfı zaviyei mezbure
Bab 1
1000 Hicri senesin*
de yazılan bu defterde
o zaman hamamın harap olduğu işaret edil*
miş olmasına bakılırsa,
Ebıı ishakın vakfı çok*
tanberi bakımsızlıktan
harap olduğu anlaşılır.
Bu türbeden başka
Cumhuriyet caddesin
deki kümbetin kime ait
olduğu vesaike göre
anlaşılamadı ise halk buna Cimcime sulta
nın türbesi olduğunu
rivayet etmektedirler.
Tarihe geçmiyen Er
zurum emirlerinden o l
duğu zannedilir. (Ş. 28)
Yine bu cadde önünde dükkânların ka
padığı yerde yalnız bir
mihrabından başka bir
şeyi kalmıyan bir mes
cidin eseri görülmek*
tedir. Mihrabın yapılışı
on üçüncü asırdan kalma olduğunu göstermektedir.
/ Şekil: 28 — Cumhuriyet caddesindeki kümbet j
Halk arasında Cimcime sultan türbesi denilmektedir.
t
ismet Paşa mektebi karşısında Kâbe Mescit namı verilen eski bina vardır ki bu da mezkûr asrın içinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Bunadn baş*
ka sokak içinde Akmescit vardır ki I a i I u Mustafa Paşa meydanlığından
kaleye giden yokuştadır. Bunun da her tarafı harap olmuş ortadan kalkmış, yalnız kaynatma temel duvarları ile mihrap başlığı görünmektedir.
Evliyanın yazdığı Hu cami imamı Aziz efendi, Zeynebî efendi, sultan Kasım bin sultan Mahmut Oaznevi [1] yanında hemşiresi Firuze hanım, l.â 'li Paşa, Külhanı Ahmet Dede gibi eski adamların mezarlarını saymak* tadır. [2]
llüsajinin defterinde yazılı olnn Akşevh |3], Kılıç Derviş [4], Burhan,
11iisryin şeyh [5], Şaban şeyh, Hacı Ekrek, Şeyh Nureddın gibi büyük adam
ların türbelerinin yeri bellisizdir. ¡Iüseıjin defterinde bunların zaviyeleri
nin hasılatı olanlarını (bu sahifenin haşiyesinde numaralarile gösterilmiş
tir) diğerlerini yazmamış o ld u ğ u n d a n varidatları olduğuna şüphe yoktur.
Çünkü, defterin yazıldığı .(1000 tarih hicrisinde) onun, bunun eline geç
miş olması, bu yüzden yazdırılmadıgı daha ziyade hakikate uygundur.
Her zaviyenin behemehal bir varidatı olması muhakkak olduğundan, bun
ların böyle varidatsız oluşuna imkân yoktur. Bunlarla beraber vesaike gö
re Erzurumda yirmi dört zaviye tesbit edilmiş yalnız bunlardan on üç tanesi mevcut olup |6] diğerleri meydanda yoktur.
Gümüşlü kümbet
Kars kapısının, dişarısında yol kenarındadır. (Ş. 29) Künbetin biçim ve şekli On üçüncü asır Selçuk mimarisi tarzındadır. Evliya Çelebi [7] ,
[1] Evliya Inınun Paya Sarayı mukabelesinde bir sivri kümbet içinde medfun oldu
ğunu yazar. Acabar bu Cumhuriyet caddesindeki kümbet olmasın çünkü paşaların sarayı buna yakındır.
[2| Bunların yerlerini bulmak mümkün olamadı.
|3J Zaviyei. Ak şeyh Erzurum bermucibi defteri atık çiftlik vakfı saviyei mezbure
hasılatı 730 akçe.|4| Zaviyei Kılıç Derviş der nefsi Erzurum Meşihati der tasarrufi Bayram şeyh ber
mucibi defteri atik çiftlik vakfıyei mezbure hasılatı 730|5] Erzuruma yakın Şeyh köyü bunundur.[6] Gümüşlü kümbet, üç kümbet Mehdi Abbaa, Emir Şeyh. Cumhuriyet caddesin
deki kümbet, karanlık kümbet Narmanlı camii yanında abacı Ahmedin bahçesindeki kümbet, Rabia hatun. Ebu t s lı ak Kazruni, Ahi Tuman, Hoca Yakut türbeleri gibi.
[7| Tebriz Kapısnıda Gümüşlü kümbet namında aer amed ve musanna bir kubbei
âli vardır. Zamanı kadimde serapa gümüşle mestur imiş. Sultan Mahmut Gaznevi bura
da medfundur. Senki sandukasında aadece (Sultan Mahmut) vasılı «Gaznev-Î yok.Evliya C. 2. S. 219.
— 141 —
— 142 —Suttan Mahmut GaznevU
nin türbesi olduğunu ya
zar. Halk, bu hususa ait
bir şey bilmemektedir.
Hüseyin defterinde bu
türbeden bahsetmez.(Ş.30) fefıKî-i';
Görülen siyakat yazılı
vesikadan, bu türbede
şeyh Gıyaseddin adında
bir zatın medfun olduğu
anlaşılmıştır. Abdurruh
man Oazi ile şeyh Gıy a- şeddinin zaviyedarları
(Esseyid Şakir ve Esseyit
Ebubekir ebnatı İbrahim
Esseyid İbrahim bin A b
dullah ve Esseyid... Ab*
dülâziz... Esseyid Sa-
dullah ve Yusuf ebnatı
Abdülâziz müştereki mu-
tasarrifun vakfı şerifi mez
bur vakfı zaviye 1264
gayesinden.... bermucbi
defteri cedit.... 1265) ¡Şek il : 2 9 — Gümüşlü kümbet veyahut (G a z i Gtyaeeddin cümleleri okunmaktadır. Dede türbeei}
Türbenin şeyh Gıyasedtline ait olduğuna şüphe yoktur. Çünkü Abdur- rahman Gazi tarlalarının hududu bu kümbete kadar gösterilmiştir. Yine bir vesikada, her iki zaviyenin arazisi hakkında çıkan ihtilâfta, Abdui'• rahman Oazinin, tarlalarını, şeyh Gıyaseddinin arazisinden ayırmak için
Erzurum, şer’î mahkemesinin, Suttan sekisinde her iki zaviye, bekçilerinin
huzurile arazilerin sınırlarını kesmeleri için yapılan müzakerede gümüşlü
kümbetin mevkii tayin edilmiştir.
Diğer bir vesikada (Tebriz kapısı haricinde, Oiyas Dede namı diğer
Köse Şeyh zaviyesinin duagû cihetine vazifei muayyene ile baberat âlii
mutasarrıf Elhac Hafız Yusuf efendi cenabınıza kasrüyed vesana tevcih
olmasıiçin deraliyyei ebedilkarara arz ve ilâmolunmuş olmagla mucibince
— 143 -
kıbel şer’i enverden işbu murasele tahrir ve yedine ita olunmuştur»
Bimennihi taâlâ beratın zuhuruna deginzaviyei mezkûrenin olageldiği
veçhözere öşür mah
sulâtını ve icaratını
ahzu kapz eyleyip
aheri müdahale ettir-
meyip mucibi müra-
aele ile âmil olup ta
rafımızı duayı hay.
riyeden feramuş ey
lemeniz memûldür.
Fi Cemaziyelevvel
1226Hadiroi şer’ i ne
bi Abdülkerim
Şeyhülislâm) Ab- dülkerimin gönder
diği bu tezkere, Şeyh
İbrahim Hakkının
torunu Abdıılâzize,
Gujasüddin De-denin
varidatını verdiğine
dairdir.
Türbenin, zaviye-
darlığı y ü z ü n d e ’n
şeyhler arasında bir
sürü ihtilâf çıkmış
epeyce da va olmuş, IŞ 'k i l : 30 — Gümüşlü kümbet — Gazi Gıyazettin Dede-denin ve Abdurrmhman Gazinin adlarını bildiren »iyakat
fermanlar gelmiş, ni* yazılı b ir x ftik a j
hayet buranın zaviyedarlıgına, şeyh Abdülaziz tayin edilmiştir. Tanzimat devrinde bunun âşarı iltizama verilmek suretile doğrudan, doğruya zaviyedarlara parası verilmek usulü bulundu. (H. 1277) senesinde Oiyaseddin zaviyesinin a’şar bedeli 3000 kuruş olduğu satış pusulasından anlaşılmıştır. Ferman, beratlarda Gıyaseddin, Gazi Gıyased• din Dede, namı d ijer Köse şeyh suretinde yazılmıştır. Evliyanın sandukasını okuyup, yazdığı gümüşlü kümbette medfun olan Sallan Aiahmut olmadığı vesikalardan anlaşılır.
Gazi (i ty asü d d in Dedenin yalnız arazisi değil, zamanında bir
çok vakıf emlâki de olduğu şu kayıttan anlaşılır: (Medinei Erzurumun hariç surunda merhum ve mağfur Habip efendi bina ve hayrat eylediği
camii şerif mahallesin
de Gıyasüddin aleyhür
rahmetû velgufranın ev
kaf zeminlerinde vak
bir bap havlu ilh.) sa
tıldığına dair H. 1213
tarihli bir karardan an
taşıtmaktadır ki Habip
efeıuli mahallesi Gıya- sıuidin Dedenin vakıf
emlâklerile dolu imiş,
sonra bunlar harap ol
muş yalnız yerleri kal
mıştır.
Ahalinin Gümüşlü kümbet demesi her hal
de bir hakikate istinat
etse yeri vardır. Evliya
k&mbetin üstü gümüşle
kaplı olduğunu rivayet (Şek il : 32 — Bir tarafı yıkılmışadı belli olmayan küm ‘
ediyor, belki de san* betin içinde Selçuk uandukalartndan b ir i]
dukasının gümüşle kaplı olmasından kinaye olarak kümbete bu ad veril
miştir. Gerek kümbetin mimari biçimi, gerek evkafının zenginliği dolayı*
sile Gazi Gıyaseddin Dede Selçukiler devrinde Erzurumun pek mühim
.simalarından birisi olduğu anlaşılır. [1]
— 144 —
4
(1) Ancak kayıtlarda, adından başka bir emareye tesadüf edilemediğinden dolayı
«laka başka bir şey yazmafa imkân joktur.
145 -
Adı belli olmıyan türbe
Bu türbe Narmanll camii yakınında, Abca Ahmetlin bahçesinde, kub
beden itibaren bir
tarafı yıkılmış
kümbettir. B i r i
tahta, ikisi taş
sanduka olmak
üzere üç mezar
vardır. (Ş, 32)de
Yalnız görünen bir
sandukanın yazısı
vardır. Üstü Ayt'- Ifılkûrsi, yazılı
baş tarafında
«-ilil * I JuJl
JU <1»<r j Jl• •
*\c-
Selçuk sandu*
kası olan bu me
zar taşı (600) se
nesi içinde yaşa- «niş, Erzurumun
büyüklerinden bi-
risine aittir. Bü- ■tün türbeler için- üe yalnız bunun,
sandukasının sak
lanmış olması, bir tali eseridir denilebilir. Bu saye* [Ş ek il : 31 — Karanlık kümbet (E m ir Sadreddinin tûrbeuij
de şimdiye kadar ismi geçen kmübetUrin, sandukalarının bu tip.te oldu
ğuna şüphemiz kalmamıştır. Bu şekil Selçuk mezar taşları o kadar azal
mıştır ki ancak böylelerine dip'e köşede tesadüf etmekteyiz.10
- 146 —
Karanlık kümbet
Bu türbemDerüişağu camii'n\n karşısında, sağlam bir halde durmaktadır.
Yalnız mermer kitabesi, büyük harpte, Erzurum, Rus işgali altında iken, Er-
menilerin, attıkları
kurşunlarla zedelenmiştir. (Şekil • 31 ) Kümbet , iki kattır. Alt ka
ta taş merdivenle inilir. İkinci kat zaviye yani tür-
bedarın dua et* meşine ve namaz kılmasına mahsustur. Kitabesinde okunan kısımlar :
_*• VI
H: 708 M: 1308 Bu zatın, Er*
zurumda emirliği, llhanî hükümdarı Vlcayto Mehmet Hudabende nin zamanına tesadüf etmektedir. Kitabede ElemiriUkebir yani büyük emir adını taşıması gösteriyor ki Er-
zurumda müstakil
denilecek bir şe¡Şek il : 33 — Yakutiye medrese, mescit ve minaresinin önden
görûnüşüj — Bu resmin yazısı 150 inci sahifededir —
kilde emarette bulunmuştur. Bunun Selçuk emirlerinden olup, İlhanı hü
kümdarının himayesinde, Erzurumda yaşamış olduğuna ihtimal verilebilir. O
— 147 —
• jÇ Z r***- r ,
'* -. V v^- '. y ~
asırda henüz llhanîler müslüman olduğundan Sndredd^nın, Moğol ailesine mensup olduğuna hükmedilemez. Keykâvus bin Bedreltin şeklinde okunan kitabesinden anlaşılır ki, Moğol adlarını andtrmamaktadır. (Ş. 31) (H. 697)
senesinde Selçuk
hükümdarı (iıyn- şeddin Meust
S’a/ı’nin, Erzu-
rumda basılmış sik*
kesinden, anla
şılıyor ki, bu hü
kümdar zamanın
da hâlâ Erzu-
rumda S e l ç u k
devletinin gölge
kabilinden olsa
bile nüfuzu vardı.
Kitabenin tarihi
H. 708 oluşuna
göre Sadreddin
Selçuk emirlerin
den birisidir.
(T a r i h ç e de Nusret) kitabeyi
I I y VI )
( 4ı L « . « J w« - -
suretinde yazmıştır ki resimde gö- ¡ ş ^ i l : 34 - U la Mustafa Paşa vamiinin yanında Sultan Mah- rünen kitabeyi yan* mut tekkesinin kapımJ
lış okuyup, yazdığı meydana çıkmış olur.Bu yüzden 708 i 770 suretindi okumuş. yi «»Lil-ı* ¿jL«j ^ ş e k
linde zaptetmiştir.Kitabenin üstünde kûfî yazı ile, kümbetin şimal cephesindeki kûfî bir
iki kelime okunamamıştır.
Abi baba türbesi
Yakııtiye, kışlasına bitişik
varları sonradan küm
bete bitişmiştir. (Ş. 35)
Erzurıımun, yaşlı ihti*
yarlarından, birisi [1]
türbede gömülü olan
adamın adına, Ahi İHiba dediklerini ve öyle işit*
tiğini, öz adını bil
mediğini söyledi. Ku
yudatta buna ait bir
şey görmedim. Ibni Halata, Erzuruma gel
diğinde Ahi Tornanın
zaviyesine konduğunu
kaydederek, bu zatın 130
yaşında olduğunu ve
oğullarile beraber hiz
met eylediklerini, Er-
zurumun, İrak meliki
ne tabi olduğunu ya
zar [2] ki Âli Celâyer'ı-
den liütjük şryh Haşan
Irak meliki idi. Zannım-
ca Erzurum ihtiyarlan-
olan bu türbe evvelce ayrı idi, kışlanın du-
nin dedikleri Ahi itaba (Ş ek il: 35 — A h i Baba (A h i Tomanj türbeni
Ahi Tornandan başka birisi değildir. Bu tü'be de diğerleri gibi iki kattır.
İkinci kat zaviye, alt kat medfendir. Kabir taşı yoktur. Bu da diğerleri
gibi tahribata uğramıştır.
Sultan Mabmut tekkesi
Lala nıustafapaşa canıiı nin yakınında, şimdiki postahaneye bitişiktir.
{1| Bu zat aafdır yüz on yaşındadır. .Adı Şeriftir.
[2] Rihleti Ibni Batuta.
Bu binanın yalnız kapısının soveleri bize, eski bir bina olduğunu hatırlatmaktadır. (Ş. 34)
_ 149 —
¡Ala Mustafa paşa vakfiyesinde böyledir. .L J^ılı ¿y(.UUl.-i* JLiM^ıU-l J i ¿ IU - .L'U- «i wli*|rJJ suretinde tarif etme si
ne bakılırsa, tek
kenin vaktile ge
niş olup, camiin
şimalini çevirdiği
anlaşılır. Şimdiki
halde, camiin garp
tarafında yalnız
bir hücresi ile ka
pısı kalmıştır.
Bu tekkeyi yap
tıran zatın hü
kümdar olduğu
Sultan, ünvanın*
dan anlaşılmakta
dır. Binanın di
ğer akşamı yıkıl
mış ve sonradan
yapılmış olduğun
dan eski vaziyeti
ni yalnız kapının
üstü ve kenarları
muhafaza etmek
tedir. Mimari tar
zına bakılırsa 13
üncü asrın yapı
sına benzemekte
dir. Zaten (H.
970) tarihli ¡AlaMustafa paşa vak- ¡Şekil- 36 — Medette kapıiinda Hoca Yakutun K itabetif
(iyesinde binaya (binai kadim) demesi de eski zamandan kaldığına de
lâlet etmektedir.Ilhan! hükümdarı, Sultan Mahmut (¡azan namına yaptırılmış olması da
varidi hatırdır.
— 150 —
Yakutiye medrese ve mescidi
Bu nam ile anılan kışla içindedir. Evvelce medresenin yanında Yeni*
çeri kışlası vardı. H. 1294 den 97 ye kadar bu kışla yeni baştan yapıl
mıştır.
(Ş.35) Görüldüğü gribi medresenin kapı ve cephesi tezyinatlıdır, yan dıvarda iki aralanın kafa
ları arasından,bir
nebatın yaprak*
ları, ortasında
çifte kartal ve
başında değirmi,
nakışlı taş gö
rünmektedir. Bu*
n u n mukabil
cephesinde, ka
natları gerilmiş,
çifte kartal bu*
lunmakt a d ı r .
Minare yerden,
kesme taşlarla
çevrilmiş, bun
dan sonra mavi,
vişne ç ü r ü ğ ü
renginde çini*
li tuğlalarla, za
rif, hendesî şe*I
killerle minare
yükselmiştir.
Medresenin
kapısı üstünde,
düz taşlar üze*
rinde kabartma
yazılar varsa da
bunların çoğu {Ş e k il: 37 — Medretenin içeriti
erimiştir. Medrese kapısı üstündeki kitabe: (Ş. 36)
- 151 —jüJLjl (»Lil <HİA,t»> ¿ÜJL. y-U-jl î ! j* (»V j ✓ ‘*1
710 <4*L«~- j jljU l jy^ <»‘l »-jı-ılUl»‘ 'Ukl jy ^ jljiâKitabeye göre, Ilhanî hükümdarlarından Ulcayto Sultan lludabende Mefi
ni edin zamanında karıları tarafından Cazan, Bıılgan hatun, (.azan şehirli ( Hoca Yakut)un namına olarak türbe ve medrese yapdırılmıştır. Filvaki ka*
/Şekil: .18 — U'cayto Sultan Hudabende Mehmet hanına aileleri, hoca Yakut Gazani-
nin türbe, mescit, medreselerine \<akfettikleri ’ arazi, emlâki gösteren \HtkfigeJ
pıdan içeri girilince sol tarafda, üstü mahrut şeklinde küçük türbe göze
çarpar. Fakat mezarı yoktur. ı Evvelce sökülüp harap edilmiştir)
Türbeden sonra içen girilince genişçe bir meydanlık görülür. Bunun üstü
süsiü kubbelidir. (Şekil — 37 ) dokuz medrese kapısı bu meydanlığa açıl
maktadır. Meydanın cenup tarafında, genişçe bir methal vardır ki burası da mescittir. (Ş. — 38) Görüldüğü gibi bu kitabe vardır.
¿-U-jl .LtYljLd-JU! JA |»İ|1 •jlr*; tjyl i
*İ**LI,J ¿lı Ijkl¿ y j i i ' y j jlLLJlj»LJlwL>ly
J **-'*J ' -* -** j ^ - l y
w » j ( l ' 1 j ' y r 4 )
. j»i.\ »-*■ y ¿jy-i.’.' O-xl' j o y l L ' l j" ___ _ * s» * * *
[ I ] Krzurum muhuebe defterinde boyledir.
152 -Meali iae.
Ulcayto sultanın zamanı saltanatında Gazan, Bulgan hatun büyük
emir, Hoca Cemalcddin yakut namına bu bina yapıldı medreseye (Ketivan,
Hirtif, Söğütlü, Sunkaric) köylerini ve Erzurum içinde büyük han, mağaza,
değirmen ve maruf bir hamam vakfettik.
Hoca Yakut İlhan hükümdarı (Olcayto Sultan Hüdabende Mehmed) hanın büyük emirlerinden ve ulemaaındandır. Bulgan Horasanı Olcayto* nun karısı Argon hanın torunudur [1]. Gazan hatun*6a yine sultanın
karısıdır.
Cemalettin Yakut, Bayburtta namına bir medrese yaptırmıştır ki buna
Yakutiye Medresesi denilmektedir [2].
(Hüseyin) in defterinde (Yakutiye) medresesinin Erzurumdaki vakıfları
böyle yazmıştır.
(Vakfı medresei Yakutiye ber mucibi defteri atik
Hamam harab der nefsi Erzurum Kârbansaray der nefsi Erzurum
2 Bap 1
Kârbansaray der nefsi Erzurum.
Bap 1✓
H: 1263 tarihli evkaf muhasebe defterinde ise [3]
Hasılat Bedeli icar vakfı mezbur
2300 Bedeli icar kariyei Söğütlü
1027 • » Sûngeriç
2737 » » Hirtiv bu (tabi Pasini süflâ)
1685 » ft Ketivan
Masarifat*
1900
1900
1900
650
650
334
334
Kuyudata
Vazifei müdderis bir hisse sülüs deruhdei Abdullah ef.
» » » mumaileyh
• » diğer Abdullah ef.
• müid deruhdei Osman efendi.
• nazırı vakıf deruhdei derviş İsmail ef.
• Bevvap deruhdei Abdullah ef.
» » • Mehmet bin Abdülkadir.)
göre Sultaniye, Huttıniye medreselerinden daha çok zengin
[1 ] Ulcaytu Sultanın tarihini yazan Kâşanlı Abdullahın tarihi S: 273. [2| Bayburt kısmında bu medreseden bahsedilmiştir.
[3] Erzurum, evkaf kuyudatı, siyakat yazılı defterden
evkafa malik olan, Yakutiyenin, Erzurumun, orta zaman tarihinde mühim
bir ilim müesaesesi olduğu anlaşılmaktadır.
Medresenin mimari tarzı, Çifte minarenin mimarisinin bir modelinden
başka birşey değildir llhanilerden, Gazan Mahmut'dan sonra bu devlet
idaresinde, ilim hayatında, Selçuk kültürünün hâkim olduğu anlaşılır, zaten llhaniler, Iranda Azerbaycan ve Fars, Musul Selçuk Atabeylerinin
medeniyetine varis olmakla beraber, bir taraftan da Anadolu Selçuk
medeniyetinin tesiri altında kalmıştır. Binaenaleyh llhaniler artık
Mogulluktan çıkmış bir Türk devleti halini almıştı. Tarihen Türk ile Mogul
arasında fark pek azdır âdeta bir kardeşin öz ile öveyi oluşu gibidir.
Tatarla, Çinlilerin karışmasından hasıl olan Mogul ırkı medeniyette
Türkler kadar ön safta bulunmamışlardır. Yakutiye medresesi 1828 senesine
kadar ayni adı muhafaza etmiş [1] bu tarihten sonra Rusların Erzurumu
işgallerinde M orkof namındaki ceneraltn, o zaman, yeniçeri kışlası olan
Yakutiye medreseleri yanındaki, kışlada eğleştiğinden, sonradan bu kışlaya
(Morkof veyahut Morgo) denilmiştir.
Ahmediye medresesi
Murat paşa camiinin, yanındadır. Medrese, Erzurumda, llhanîlerin'hüküm
sürdüğü devirde yapılmıştır ki Ilhan hükümdarı l Icayto Sultan llüdabende hanın zamanına tesadüf etmektedir. Hüseyin in defterinde bu medreseden
bahsetmemiştir.
Yalnız medreseye vakfedilen, ('¡ez köyünün adı yazılmıştır ki bu köy
halkı (H: 1000) tarihinde, Erzurum kalesinin burçlarını, anbarlarını ve
damlarının, karlarını kürümek ve tamir etmekle mükellef tutulmuş ve diğer
tekâliften affedilmiştir. Nitekim Hüseyin in defterinde böyled'r; (Gez tâbi
Arzurum malikâne vakıf medresei Ahmediye an kıbeli padişah âlempe*
nah tamami divanı timar bermucibi defteriatik karyei mezbure halkı
Erzurum kalesinde vaki olan beylik anbarlar burçlar ve damlara lâzım
olan hizmetlerin uhdelerinde olup ihmal ve müsamaha etmiyeler avarızı
divaniye ve tekâlifi örfıyeden emin olalar [2]. )
n [ I ] Nitekim H. 974) tarihti Ali paşa vakfiyesinde (Yakutiye medreae terin in kur
lumda vaki Pınar) nüsünden, o zaman yine Yakutiye olarak tanınmıştır.
[2 ] Ihtimalki bu medreseye mevkuf daha başka köylerde vardır. (H : 1000) tarihinde
(Hüseyin) bu medresenin vakfı olarak Gez köyünü tesbit etmiştir. Bir darülhadis olan
bu medreae ve mescit öyle bir köy ile yaşaması birsz müşküldür, öy le zannolunurki
- 153 -
Bu medresenin üstü kubbeli, meydanlığa kapıları açılır. Altıncı med-
resenin kapısındaki kitabede:
(Ş. 39) h l (.MJlçk o r ' j *
• u u u ^ j j t j * y j*
Hı',714 M: 1314) »jjIj <1- »—*-.^^'^ j, jcH ¿«)l*llljı bJLl (ULj
— 154 —
IŞek il : 39 — Ahmediye medresesinin kapılarından birisi üstündeki kitabe}
Kitabede, Alinin, peygamberden rivayet ettiği bir hadisi Ahmet na
mında o devrin meşhur büyüklerinden ilimseven bir zatın medrese kapısı
I üzerine yazdırdığı anlaşılır, bu hadisin meali (Her kim kırk hadis yazar
ve hıfzederse ulema zümresine girmiş olur) gerçi kırk hadisi, hıfzeden,
yazan âlim olmaz, fakat hadislerin ravilerini ve silsilelerini tetkik ederek
kırk hadis bellerse o zaman âlim olur.
Medrese ve Mesçit olan binanın minaresi çok tamir görmüştür, yalnız
şerefeden -yukarı kısmın tezyinati olduğu gibi durmakta idi. Yanındaki
bo vakfın da malikâneleri, o zamanda mülkiyete geçmiş yalnız Gez koyu gösteril
miştir. Veyahutta Sultaniye medresesinin varidatıodsn bir kısım bu medreseye tahsis
edilmiştir. Hee halde bu medresenin vakıf malikânesi bir köyden ibaret def ildir.
— i 55 -
camiin sütunları Kuyucu Murat paşa'nın yaptırdığı camidir. Asıl Ahmetliye
I •i .
medresesi bunun yanında ayrıdır.
Minare (1928)
senesi sonbaha-
rında şiddetli bir
fırtınadan yakılmış
tır. (Ş. 40) Resmi
evvelce alındığın*
dan dolayı böy-
lece mimarî bir
âbidenin resmini
olsun muhafaza
edebildik. Afime diye adiyle anılan
bu medreseyi yap
tıran Ahmedin babası Ali dedesi
Yusuf olduğu ki
tabeden anlaşılır.1266 senesi Er
zurum Evkaf mu
hasebe defterin
de böyledir:
Vakıf
(Medresei Şerif
Ahmedİye der Erzurum der ferma
nı Esseyit Abdul
lah Efendi mü*
tevelli vakfı şerif)
Hasılat
7250
iş>kn
ı .
Masarifatı
1176882
882
40 — Ahmediye medrese ve mescidinin minaresi
928 de yıktlmtşUrJ
Bedeli a’şarı vakfı mezkûr
Bedeli a’şarı karyei Gez tabii Erzurum vakfı mezkûr
Vazifei mütevelli Abdullah Ef. o müderris Mikdat »
» » Mehmet »
156 -
882 » Muit Abdullah »
294 » Mehmet Halife
294 Nazırı vakıf Mustafa halife
294 Kâtibi vakıf İbrahim halife
294 Bevvab Osman efendi
1764 Müderris Hafız Mehmet Efendi
294 Cabi Mehmed ağa
Bu Ahmediye-
den başka diğer
eski Medreselerde
bu kadro ile ders
okunduğu görüle
miyor. Halbuki
medresenin Gez
köyünden başka
vakfı olmadığı da
kayıtlardan anla
şılmaktadır.
Yüksek bir ilim
müessesesi ola
rak yapılmış olan
Ahmediye medre
sesinden yüzlerce
ülema yetişmiş*
tir [1].
Kanunî Sultân Süleyman Erzu-
ruma geldiğinde
mezarları ziyaret
etmesinden (2j.
r ,
.
¡Ş e k il : 41 — Üç Kümbet mezarlığında Taeeddin Reşidin mezar kitabeti
[İJ Şimdi bakımsız ve metruktür, yarıya kadar çöplükle dolmuştur. Bu pislikte»
kurtarupta biraz da tamir görse çok iyi olur.
[2 ] Hammtr C. 5, S. 330.
»■
i
» k
4
ı
157 -anlaşılıyor ki Krzurumda birçok mezarların bulunduğu, bunların içinde
yüzlercesi Selçukilerin ve ondan sonraki Türk büyüklerinin mezar
ları var imiş [1]. Bizim günümüzde eski mezar taşlarının bulunduğu yer
ler üç kümbetler, Sığırcık, Kars kapısındaki mezarlıktır.
¡Şekil 42 :Üçkümbet mezarlığında Alânddin Emir A lin in mezar kitabeti, ifoztsı okunmtgan
mezar tandukalarıj
l'ç kümbetler, mezarlığında üç Selçuk sandukası vardır. Bunlardan birisini toprak altından çıkardık, yazıları siliktir Diğeri de (Şekil—41) de görüldüğü gibi bunun yazısı siliktir. Yanındakinin yazısı yoktur. Yazıları okunan taşlardan :
¿ r Ut >¿1
(.yikL1
JU* j ı
• *?>•.* J J*-*_______ _ w[1 ] Zamanımızda Erzurumda böyle tarihi yazılı mrzar taşları onu geçmemektedir.
Daimi surette böyle tahribata uğraya, uğraya bu hale gelmiştir. Mazimize şeref ve mevcudiyet veren böyle tarihi mezarların mahvolmağa doğru gitmeni ne kadar acı bir haldir.
- 158 -
(732)(Şekil - 42)
.[Senesi okunamıyor]
I JjVl
j “ l r ^ ’j J IİA ı f U l
U **\
Diğeri
Bu iki kitabe bize Erzurumda mühim bir hadisenin cereyan ettiğini
ve bunların öldürül*
düğü anlaşılmakta*
dır. Bu tarihte İl*
hani hükümdarı
E bu Sait Bahadır
Han*m veziri olan'
Emir Çobanı ve
oğlu Timur taş ı or
tadan kaldırdık*
tan sonra, Anado* •
lu ve bu meyan*
da Erzurumda bü
yük kargaşılıklar
zuhur ediyor. Her
şehirde, yerli bir
takım nüfuzlu adam
lar çıkarak dere
beylik şeklinde
icrayı hüküm et
meğe başlıyorlar.
Bu sırada, Er-✓
zurumda, Alâad- din Emir A li namında Selçuk bey
lerinden olması çok muhtemel olan
bu zat kendi başına şehirde hükümetleri/: 43 — S ığ ırc ık mezarlığında, A h i Fehreddinin mezar kitabesi/
sürmeğe başlıyor. Fakat bilâhara, E bu Said Bahadır han, Anadolu umum
- 159 —
valisi olrak tayin ettiği, Büyük Şeyh Haşan ordusuyle gelerek, böyle müstakil
şekilde yaşayan yerli emirleri öldürerek llhanilerin nüfuzunu kuvvetlen*
dirmege çalışıyor. Gerçi, Alâaddin Emir /Ufnin hangi tarihte öldürüldüğü
mezar taşında belli degilsede yanındaki Taccttin Reşit in (732) olarak
okuduğum, mezar taşı birbirinin benzeri olması dolayısile Alâaddiin Emir ¿4//’nin, bu tarihte öldürüldüğü kabul edilebilir, çünkü llhanilerin zaille*
digi bu zamanlarda Anadolu beyleri ardı, arası kesilmeyen isyanlarda
bulunmuşlardır 11 ].
Sığırcık mezarlığı’nda, altmış sene önce bir kümbet ile, epeyce eski
mezarlar mevcut imiş. Şimdi bunlardan yalnız bir tanesi vardır ki kitabesi
şudur. (Ş. 43) ’
' S u ı
¿T ¿ M s * J ’V
¿t(H.736) c - yjûll»iiJii
Arkasında: xf- ¿ıVuliY) . .
Ayak taşında: • • -
öU^ öO i*
- j [ ., , 1
¿‘I Jl
Arkasında:
Arapça birbirine karışmış bir satır yazı vardır ki (okunamadı)
Taşın baş taraftaki kenarda bir hançerle bir kargı resmi vardır.
Bu kitabede H: 736, M: 1335 senesinde, Erzurumda büyük bir hadi
senin vukubuldugunu göstermektedir. Kitabede Elgazi ve Elmegazi ahi Fahreddin bin Mehmet şah ve dört satırlık beyitte Sipehsdiâr sıfat ve
unvanlarından Janlaşıliyorki, bu zatın Ahi'lere mensup olduğu, birçok
harplerde bulunduğundan Elgazi ue Elmegazi gibi dini sıfat ve ünvant
almıştır.
* r -
f 1 ] Anayolunun bu devredeki tarihi çok karışık, tarihler lüzumu kadar izahat
vermemişlerdir. Ancak böyle mezar taşlarının yardımiyle o devrin ne kadar karma karı* şık bir hal içinde yüzdüğünü göstermektedir.
— 160 —
Sipehsâlârt orta zaman Türk tarihinde Serasker, Başkumandan mev*
kimde bulunan zata verilen ünvandır. Dört satırlık beytin manası da
Ahi Fah reddinin, şöhret ve kudretini ifade eder mahiyettedir o da:
(Yazık ki dünyanın iftihar ettiği aralan g-ibi, servi boylu genç pehlivan
öldürülmüştür) mealindedir.
Ahilerin, menşei hakkında ve teşkil ettiği Ankaradaki hükümetine ait
bilgilerimiz çok noksandır. Genel olarak bildiğimiz (Ahiler tariki fütüvette
sülük ve akdi uhuvvet eden bir zümrenin ünvanıdır. Bunlar Anadolu içinde
bulunurlar ve sofiler mesleğini iltizam ve hallerini ecnebiden gizliyerek
daima ibadat, itaat ve ebnai cinsine imdat ve ianat ile meşgul olur*
tardı [1]) Ahiler, her ne kadar Sofi tarikatına mensup iseler de bir taraf*
tan bunların on dördüncü asırda, Anadolu şehirlerinin İktisadî, ticari
bahusus, sanat hayatında çok mühim rol oynamış oldukları elde edilen
(Fütüvvetname) den anlaşılmaktadır [2],
On üç ve on dördüncü asırlarda, Erzurumda. Ahilerin mühim bir varlık
gösterdiği gerek bu kitabeden ve gerek vakfiye, mezar taşlarından
anlatılmaktadır. Bunlar da:
(H : 940) tarihli P ir A li Baba vakfiyesinde, Erzurumda Ahi P ir Mahmut sokagıyle, Duzcıı [3] köyünde, Ahi Yusuf zaviyesi yazılmıştır.
Erzurumun üç buçuk saat' garbinde TevrİCİk, Tebrizcik köyü mezar*
lığında üç taş sandukadan birisinin okunabilen yazısında, Ahi Abdürrah• /mz/z’nın oğlu Mehmet yazılmıştır.
Diğer mezar taşları :
Ç ifte kardeşlen adiyle anılan bu mezar şehrin cenubunda Kars kapısı mezarlığında ve yol kenarındadır.
I — Baş taraftaki taşın yazısı : (Ş — 44)
¿A p-sJl*
Jr
J / s i l «¿JL»
(733) j ¿¿i
I I ] Ahmet Tevhit. Tarihi Osman! Encümeni S. 1200. Ahilerdin bthanden (Rıbleti
ibai Batute) de Anadolndaki Ahi büyüklerinden ve zaviyelerinden bahsetmiştir. Erzu*
ramdaki Ahi Tornan hakkında malûmat buradan ılınmıytır.
[2 ] Bu fütüvvetname olduğu fibi aşağıda yazılacaktır.
(3 ] Bu koy Erzurumun bir saat cenubu garbisicdedir.
Taşın arkası
^ I J n
jU V lo l . lil
VI <1* aiaÂl ".i
4> • İ <ılî I I
l i f *[** - ¿ J J 4» *4li.
Dikeri
Baş taraftaki taşın yazısı (Şekil — 44)
U jÂi I »4U1
. jjSIl '■**«.kAij <ıuı
[ ^ ] I ^LVl *1»*
(7İ l ) CL.-—J jJ L t. ji*.i w:»y *•
Taşın arkası:
VI 4İ' V 4ıI ¿1»'1 ^Ijij aC iaUj j»
VI 4İI V l u j \ , Vlj
^ O ' jr jJ I j »
¿ 1 JÎC. j l
> * -V l
Kitabelere göre, medfun olanlar on dördüncü asırda, Erzurumun
bilgili ve büyük adamlarının mezarı olduğu anlaşılır.
Mezarların, ilerisinde, Kars kapısı yolu kenarında, az yüksek yerde
yine bu asırdan kalma bir mezar var ise de bunun adını bildiren taşı
kırılmış yalnız mezarın yanlarındaki taşlar da Ayetülkürsi yazılıdır.
Vaktiyle bu mezarlıkta böyle eski mezar taşlarının çok olduğunu,
istihkâmatın yapılışı dolayısile bunların harap olduğu, yol ve talim mey
danının, bunların yerinde vücut bulduğunu eskilerin rivayetile anlaşılmıştır.
Şehrin, cenubunda, Haşan Basri mahallesinde bir evde [1] Selçuk sandukası vardır. Bunun tarihi silinmiş olduğundan okunabilen yazısı şudur:
4 İ 4 İ İ I < l ) İ 4 *>J Jyİii.\
Rivayete göre bu zat, Hasarı Basri'nin amca zadesidir. Recep Oazi namile anılmakta ve Elmazlum kelimesinden öldürüldüğü anlaşılmaktadır.
[1 ] Bu «v Kavaaoglu İbrahim namında birine aittir. Ev yapılırken mezar mey
dana çıkmıştır.
II
o) ma-Mezar taşının tamamile, diğer Selçuk, sandukalarından farksız sından dolayı
bu zatın, on
üçüncü asrın
sonlarına doğ
ru yaşamış o l
duğu şüphesizdir.
Lala Muşta• fa Paşa cami-
inin şarkındaki
cadde de [1]
eskiden çarşı
olan, Hacı Reşit Bey çarşı
sında, Külhanı Ahmet Dede [2]
Ali Paşa camii - nin içinde du*
var kenarında Kara kollukcu[3]Tophaneli kıra-
a t h a n e s i n i n
b a h ç e s i n d e (Şekil: 44 — imam Fahreddin Dav udun ve Zahide Hatunun
Ebülleys, Abı mezar kitabeleri)Oüneş [4] Emin Kurbî mahallesinde, dispanserin bahçesi yanında toprak yapılı, adi binada Abdülfettahülenis gibi sofi ve meşayihin mezarları vardır.
Abdûlfettahın kapısı yanındaki kitabe:Hulûsü kalp ile gel eyle ey can Ziyaret Abdülfettahü el’EnisiBulup yaptı anı (hayrısı] Belürsüz olmuş iken bir nice salBudur senden hOdaya mahzü matiap .................... raht binasıBudur nakdi sarfı gayret eden Fehmi geldi tarihi lâfzı özre
— 162 -
Bolulu Mustafa aga (Sene bin ikiyöz altmış ikisi
Bu mezarın etmektedirler.
eskiden kömbet şeklinde türbesi olduğunu rivayet
(1] Büyük harpte yıktırılan kargır üatü kapalı Sipahi pazarı va bunun arkaamda arsa halinde bulunan Hacı Reşit Çarşısı var idi.
(2) Erzurum Salnamesi S. 275.(3) Mezkûr salname Ali Paşa camii (H. 970) de yapılırken bu mezar temelden
çıkmıştır.(4] Lala Mustafa paşa camii meydanlığında, büyük harpte yıktırılan Kondakçt Ahmet
efendinin camii yanında mezarı bulunuyordu.
I
t
t
; <►
Orta zamanda Erzurum
Ticaret, ilim hayatı
Orta zaman tarihinde, Erzurum Şarkî Romanın en ehemmiyetli, askeri bir
şehri idi. Bununla beraber ticaret itibarile de Asyanın en ileri gelen şehir*
leri meyanına girmiş idi. Iran ile Hindin baylıca ticaret yollarının biri öze*
rinde olması yüzünden, şehrin ticari ehemiyeti, bir kat daha artmıştı hele
on birinci milâdi asırda Erzurum, Irandan, Hindten ve bütün asyadan, Trabzon şehrine ve Bizans İmparatorluğuna getirilen emtia ve eşyanın anbarı olmuştu ///.
Tebrizden, Erzuruma gidip gelen kervanların ardı, arası kesilmez bir
halde tüccar eşyası taşırlardı. Selçukilerin, Erzurumda yaptırdıkları bü
yük kervansaraylara, hergün; dolup, boşanan Hint, Iran eşyaları, Anadolu
şehirlerine, Sinop, Alâiye vasıtasiyie dışarıya sevkedilirlerdi.
Bu hususta Bağdat ile Erzurum sanki birbirlerile rekabet ediyorlardı.
Bağdadın, Huiâgühan tarafından zapt ve tahıibi üzerine transit ticareti
büsbütün Tebriz, Erzurum Trabzon şehirlerine inhisar etti [2].
Ilhanilerden Olcayto Sultan Mehmet Hüdabende han, zamanında Erzu*
tümda bir kervansaray daha yapılarak [3] şehrin ticareti bir kat daha
artmıştı.
Erzurumun bu ' refah ve zenginlik içinde yaşaması birçok medeni
müesseselerin kurulmasına sebep oldu. Hüseyin H. K00 senesinde Erzu*
rumda harap olmuş 6 hamam göstermektedir. Bunlar Selçuk ve llhaniler
[1 ] Tarihi Oamanî Encümeni tarafından neşredilmiş olan Osmanlı Tarihi S: 429
|2] Mrıkûr eter. S : 431.
[3] Hüseyinin defterinden. Hoca Yakutun medrese ve camiine vakfedilen büyük han
mağazalar. Bu medreseden bahsederken yazılmıştı.
Kervansaray bildiğimiz alelade hanlara benzemez büyük bir yeri çeviren kale
dıvarı gibi sur içinde ahırlar, anbarlar ot, aaman yarleri. En aşağı beşyüz kişilik kervan
halkını teşkil eden yolcular, deveciler, kol başılar, mal sahipleri. Hep büyük bir kerva
nın kafilesini trşkil ederler, bunların hepai hayvanlarile, eşyalarile bu kervansarayda
konaki ar.
— 164 —
devrinden kalmıştır. Bunlardan başka olupta, bu tarihte büabutün orta*
dan kaldırılmış olanlar bu hesap dışındadır.
Selçukiler vetlhaniler zamanında, Erzurum çok büyümüş, ticaret mer
kezi oluşu yüzünden buraya halk çok toplanmıştı. Bu tarihlerde yani on
üçüncü asırda şehir garpten şarka doğru uzamış ve bugün büsbütün
şehrin uzağında olan Damgacıların biraz daha ilerisinden, kiremittik tab
yası eteğine kadar kaplamıştı [ l j kitabın başlarında yazıldığı gibi şehir, üç
kat sur ile çevrilmiş, olduğundan dört kapıdan başka surların içine girilemezdi.
Bu kapılar, kalın demir levhaların, kalas gibi tahtalara çivilenmiş, büyük
değirmen taşları gibi sert taşların ortasındaki deliğe, kapıların süvelrri,
mil gibi geçirilerek, bu ağır kapılar açılıp kapanırdı [2].
Şehrin yerli ahalisi, zenginleri iç kalede otururlardı. Şehrin en eski
binaları da burada idi. O zaman yani on iki ve on üçüncü asırlarda bura*
da güzel işlemeli Selçuk hamamları yer, yer yükselen sincabi renkte,
kümbetlerin mahrutî tepeleri, rengârenk çinilerle süslü, medrese ve mes
citlerin cepheleri, minareleri. Mermer, çini, tuğlalarla yapılmış gönül
alıcı emirlerin sarayları. İşlemeli zarif çeşmeler, köprüler şehri süsle
mekte idi.
Yine kayıtlardan anlaşılmaktadır ki, on birinci asrın sonlarile, on dör
düncü asrın ortasına kadar Erzurumda, birçok medrese ve mescitler
yapılmış, her medreseye devam eden talebenin yemekleri vakfın
varidatile temin edildiğinden dolayı fukaraların da okumaları mümkün
olmuştu. İçlerinden, Hatuniye, Yakutiye, >■ Ahmediye medreseleri yalnız
Erzurumun ilim müessesesi değil civar memleket ahalisinin de ilim mer
kezi halini almıştı. Şehir bu asırlarda çok güzel binalarla süslenmişti.
14 ve İS inci yüz yıllarda, şehir birçok harpler yüzünden'sarsılarak, bu
müesseselerin çoğu bakımsızlığa uğrıyarak harabe yüz tutmuştu. Hele
OsmanlIların eline geçtikten sonra mescit, medrese, çeşme köprü, hamam
(1| Kiremittik tabyası yapılırken birçok tandır, ev eşyası her tarafından çıktısını
görenler vardır. Tamgacılar önünden ve ilerisinden Rus işgali altında yol yapılırken
yine buralardan tandır ve çanak, çömlek parçaları çıktığını çalışan adamlar söyledi.
[2 ] Bu taşlardan iki tane kalmıştır. Birisi Erzincan kapısındaki çeşmenin yanındaki-
büyük değirmi delik taş, diğeri de üürcü kapısında İş Bankasının arkasında görünen mırtdivan kenarındadır. Bir de (Karsa) köyünde vsrdır. Bu taşların saklanması lâzımdır«
— 165 —gibi bu medenî müesseseler kısmen harap olmuş ve bir kısmı da harap
olmağa yüz tutmuş idi, bunları eski haline getirmek şöyle dursun yerle*
rinde kendileri çeşme, medrese, cami yaptırarak bunları büsbütün ortadan
kaldırmışlardır [1]. İşte böylece orta zaman Selçuk mimarisinin en güzel
eserleri olan, bu binaların yerlerine Osmanlıların, inhitat devri mimarisinin basık ve kasvetli binaları yapılmıştır [2].
Bu medreselerde, ilmin verimini arttırmak için, büyük medreselerde, kütüphaneler kurulmuştu. Kütüphanelerdeki kitaplar, Erzurumun istilâ*
lara ugramasiie, gerçi bir kısım kitaplar zayi olmuş ise de, Osmanlılara
şehrin geçmesinden sonra paşaların ve halkın büyüklerinden bazıları
şehirde cami ve medrese yaptırırken 13 ve 14 üncü asırlarda, Selçukilerin
llhanilerin medreselere vakfetmiş oldukları kütüphanelerdeki, kitapların bir çoğunu yeni yapılan medrese kütüphanelerine vakfetmişlerdir.
Gerek Selçuk ve tlhâmlerden kalma, gerek Osmanlılar zamanında
yazılan binlerce kitaplar büyük harpten önce bu kütüphanelerde saklıydı:
(şeyhler, Cennet zade, İbrahim paşa, Vahit paşa konalı yanındaki dersha
nedeki kütüphane, Sultaniye medresesindeki kütüphane, Zeynel, gümrük
camii medreseleri, Gürcü Mehmet paşa, Muid efendi, Feyziye, Yeğen aga,
Ali paşa, kütüphaneleri) gibi böylece şehrin muhtelif yerlerinde on iki
kütüphane vardı. Nitekim bu kütüphanelerin çokluğunu bildiren bir vesi* kada H: 1297 senesinde çıkan Envarı Şarkiye gazetesinde görünüyor.(Şekil: 54)
Bu gazete aynı zamanda Türkiyede devamlı intişarı dolayısiyle birinci olarak gelmekte olduğundan ayrıca ehemmiyeti de vardır.
Kuyudata yöre harap mesçitler üzerine bina olunan ve ilâve edilen camiler:jl| Krzurumda paşa camileri ve halk tarafından yaptırılan meacit ve cami,
medrcaelerin ço$u Selçuk ve llhanilerin yaptırdıkları binalar üzerine yapılmıştır. Meaelâ: (Saltıkın meacidi üzerine, Gürcü Mehmet paşa cami yaptırmış. Karaca bey mea- cidi üzerine, Eaat Paşa camii, Hacı Cumanın yeri, eaki bir meacit idi. Şeyhlerin yeride caki bir meacit yeri. Mıhdi Abbaa meacit ve medreaelerinin yeri şimdiki aığırcık camii, tımar tezkereciai Ömer efendinin camiiki bu Habip efendi mahalleaindedir. Bunun yeri Gazi Gıyaaettin dedenin Meacidi. Kuyucu Murat paşa. Ahmediye meacidiain yanına cami yaptırarak bunun minarenin! camiaine katmış, Ahmediyeyi hiçe indirmiştir. Lmir »eyh meacidinin, harabeni üatüne şimdiki ahşap örtülü meacit yaptımıştır. Erzurum defterdarı Cafer efendi Kaya şeyh meacidi karşiaında şimdiki camii yaptırmıştır. Darağacı meacidinin yerine şimdiki meacit yapılmıştır.) Eakiden meacit olupta yeniden üzerlerine cami yapıldığını kitabelerinden okunan camiler.
(Kadana mertcidi, derviş aya. kara kullukçu, Köae Ömer aya, Perviz oylu camileri) gibi diğer tahta minareli meacitlerin çoğunun yerleri eaki meacit olduğuna şüphe edilemez.
[2 ] Oamanlıların yükaeliş devrinde Mimar Sinanın enerinden biri olan Lala Muatafa paşa camii bu bahain dışındadır.
- 166 —Büyük harpte, Erzurumun zabtı üzerine bu kütüphaneler tarumar edil*
miş, şimdiki halde çok yazık ki hiç bir kütüphane yoktur.
Devede kulak kabilinden öte*
den beriden eski kitapların adla*
rını ve yazılış tarihlerini sırasile
yazıyorum:
Tefsir — Ebâlleyis Semerka/ıdîH: 695 (Gazi paşa ilk okulunda)
Elcamiûssagir fiilm iifıkıh ü şerif ■
H: 702 (Gazi Okulu öğretmenle
rinden Meaihin evinde)
T e fs ir— Mahmut ibnilmerhum Abdullah eşşeyh Ahmet H: 720
(Gazi Okulu öğretmenlerinden
Meaihin evinde)
Kit ab âl birrûtelbab fiilnıüla'rap
(nahivden) H? 740 (tatbikat okulu
öğretmenlerinden Salim Turfanın
kütüphanesinde) kitabılübbîılelbab - şerhi (tasavvuftan) Hî 774 (Gazi
Paşa İlk Okulunda)
Ele üzüf ahiri min keş f i l pezde-
vi— şerhül roinar ve hüma min tas*
nifat Ebûlberekât Omerün Nesefî ıc ... c . , _ .. , . . .IŞekil : 4j — trz urumda kütüphanelerin çok H* (Öğretmen Meaihin evinde) olduğunu bildiren Envan Şarkiye, bu gaze•
Ele üzül evvel min kitabül uklit— te Tûrkiyede intişarı kesilmiyen gazetelerin
Ebu tshak. (Kitap eskidir tarihini birincisidir/
görmedim 755 senelerinde yazılmış olması muhtemeldir, (öğretmen
Meaihin evinde)
- ^ *“* ■*- _____________-j
***** i3
Kitabültahare — Nevruz Celâleddin Sıddık H : 777 (Gazi Okulunda)
Mantık — Şaban bin Mustafa H: 800 (Gazi Okulunda)
Şair Nizamî — Hî 845 (Meaihin evinde)
Nahiv— H: 827 Mahmut ibni Rükneddin Hoca (belediye muhasebecisi Canibin kütüphanesinde)
Tefsir — H 850 Halil bin A li
Buharı Şeyhi — Kirmanı H : 891 (lise riyaziye muallimi Saibinkütüphanesinde)
Fevaidi ziıjaiyc (kâfiye şerhi) H 897 (lise riyaziye muallimi Saibin
kütüphanesinde)
Erzurumda istinsah edilmiş olan bu kitaplardan daha eskisine şimdiki
halde tesadüf edemedim ise de ötede, beride saklı bulunan kitapları
tetkik etmek imkân dahiline girdiğinde, daha nice böyle eski kitapların
bulunacağına şüphe yoktur.
Aldnddin Keykubud ın evlâdına vakfiyesini meşruta kıldığı Sultaniye
medresesinde, çok eski kitapların bulunduğunu harpten önce görenlerin
ifadesile sabittir. Bu kütüphanenin bulunduğu medrese daha Erzurum
düşmeden önce yıktırıldığından kütüphane ne oldu? ve kimin eline
geçtiği lâyikiyle anlaşılamadı. Bundan başka, Erzurum Evkaf dairesinin
on yedi sandık içinde bulunan siyakat yazılı defterlerde, bu sıralarda
Rusların, şehre girmeleri hengâmında zayi olmuştur. [1] Bu sandıklar,
şehrin hazinei evrakı meyanında yakıldığına şüphe yoktur. Çünkü istir*
datta bunların hiç birisi görülmedi.
13 ve 14 üncü hicri asırlarda. Erzurumda medrese ve kütüphanelerin
çokluğu yüzünden birçok ilim adamlarının yetişmiş olduğuna şüphe yoktur.
Zamanın Üniversitesi derecesinde olan Hatuniye. Yakutiye, Ahlliediye, Sultaniye medreselerinde hey'et, tıp, tasaımıj gibi müsbet ve akli bilgile*
rin okunduğunu, medreselerde yezılmış bu kitapları gören zatların
ifadelerde sabittir.
Bu asırlarda Erzurumda yetişen müelliflere ait malûmat henüz çok
eksiktir. (2].
On üçüncü asrın sonlarına doğru Erzurumda yetişen Ömer Darir oğlu Yıısuf oğlu Mustaja dır. O sırada Erzurumda hüküm süren mahallî türk
emirlerinden Reşidûddin zamanında yetişmiş, H: 779 senesinde Erzurumdan
Mısıra gitmiştir.
[1 ] Gümüşhane Evkaf direktörü Şevkinin ifadesine göre bu sandıklarda evkaf ku
yudatının siyakat yazılı defterleri, vakfiyeler ve diğer mühim vesikalar varmış.
Şehrin düşeceği sıralarda Ayaş Paşa külhanında vilâyetin hazinei evrakı yakılmış
olduğunu Erzurumun sabık mal müdürü Saduliahtan işittim.
[2) Harp ve işgal dolayısiyle kütüphanelerden yağma ve talan edilmiş kitapların
çoğu onun bunun elinde saklıdır. Bunlar çıkarılıp tetkik edilirse, şehirde yetişen ulema*
nın adlarını ve eserlerini bilmek ve anlamak mümkün olacaktır. Bu kitapları saklayıpta
göstermek istemeyenler, bilmeden memleketin mazideki kültürünü karanlık içinde
gömüyorlar.
— 167 —
4
r Mısır Türk sultanı, iierkuk namına, Siyer kitaplarını ve bundan başka
VaUldî nin Fütuhüşşam tarihini Türkçeve çevirmiştir; cümleler arasında çok eski Türkçe kelimelerini yaşatan bu kitaplar Türk dili bakımından da kıymeti yüksektir.
ıO , asırlarda edebî ve ilmi dil olan Arapçayı bütün denilecek kadar
Türk üleması kullanıp yazdıkları halde Mustafa Daririn Türkçeye
revaç vermek için bu maruf eserleri öz dilimize çevirmiştir. Bunlar gös
teriyor ki Mustafa Darir koyu bir Türkçü olmakla beraber Türk dilinin
ilim dil olarak yükselmesine ve inkişafına çalışmıştır. (Ş. de görülen
yazı Siyretin iki sayfasıdır. Erzurumdan Mısıra gittiğini ve arap dilin*
den Türkçeye eserin tercüme edilmesinin sebebini, Mısırdaki o zaman karışıklığı anlatmaktadır. (Şekil. 46)
— 168 -
... _ . t*^wa *■ -
jjıuı ut*+**ı. k _--,ı
«¿stofr..ıtiltyıJU^I-jj-y ,v
Us-*??^ a c a c s s â ^. *v■■
* HlA **~* *oW A. 9M
j# v . ..İT,, Jf* fj •. J*J»ı
* -LTV ____
1 > ■* ‘ »- - J-
A*«»** »A* vr*' •■$y -. > « a
j -¿-s-j <u—1'''j* ' A-<y*r f v •**•***<+■>**-**■<*»>»
****’**1L * jç
B 4 A> ***
lŞ ek il : 46 — Muttafa Daririn Türkçeye çevird iğ i Siyerden iki tahife. — /fi/ ¿t/<ı/>
Öğretmen Salim Turfanın kütüphanetindedir —Hüseynin oğlu Mehmed Hicrî: 714 senesinde Erzurumda yaşamış"Ule
madan olduğu (j.jbJl j Jt>dî j j i ) adındaki tefsir kitabının baş sahife*
sinin dış tarafında kitaba malik olduğu yazılmıştır.
İbare böyledir:
* j I ^ * r ~ o ^ V ' I wr j«ilI-*+£■jl\ c*J
Uç Kümbet mezarlığında toprak~jalhndan çıkarılan Selçuk biçimi sandukalarından biri
Üç Kümbet mezarlığında: tetkik gezintilerinden beşinci s ın ıf talebelerine eski mezar taşları
hakkında izahat verdikten sonra
Erzurumlu Mehmet Fazıl, bu zat hicri 830 senesinde Kemah ın emiri
idi. Kemah, meşayihinden Ali Baba türbesine ve evlâdına kazanın içinde
bulunan Tanasur deresindeki arazi ile Oûllü bağ, Tavik arazisi Serbuga, Em iri ve Eğrek köylerinin tarlalarını vakfetm'ı tir.
Mehmet Fazıl Kemahın emiri olmakla beraber ilmü kemal sahibi
olduğunu vakfiyede böyle yazılmıştır. .^ -J l^ l- * (.IntYl
. j U- a> L > -İ4» l J . » j aIM j
Bundan sonraki vakfedilen araziyi hudutlarile yazmaktadır.
Melik oğlu İmam Fahrettin Davut hicri 733 senesi Saferinde ölen
bu zat, Erzurumun o asırda tanınmış yüksek ilim adamlarından biridir.
imam lakabını alması, ilim âleminde başta gelmesi yüzündendir yoksa
bildiğimiz gibi camilerde cemaata namaz kıldıran İmam manasında
•değildir.
Zahide hatun hicri 711 senesinde ölmüş olan bu kadının kıta*
besindeki ¡uLM sıfatından bununda ilim ve kemal sahibi meşhur kadın
larımızdan biri olduğu anlaşılır [I].
Hacı Hüseyin oğlu Mahmut, hatuniye medresesinde yetişen ülemadan
birisidir. Hicrî 730 senesi Zilkade ayında medresede yazdığı hidayesile
anlaşılmaktadır [2].
Erzurum köylerinde eski mezarlar
Şehrin bir saat cenubu garbisinde Düzcü köyünde, Bir Ali baba, Ahi Yusuf, Taptak Emre, Yunus Emrenin mezarları bulunmaktadır.
Bir A li babanın, mezarı köyün yirmi dakika garbında bir tepe üstünde
dir. Taşları yoktur. H. 940 tarihli vakfiyesi vardır. Bu tarihte Erzurum kadısı
Mevlâna Ahmededdin vakfiyeyi tanzim ve imza etmiştir. Bu vakfiye (Düzcü)
köyünün hudutlarını ve Erzurumun bazı semtlerini göstermek itibarile
tarihî kıymeti vaadır. Vakfiyede Ahi Yusuf [3] un zaviyesi, Ahi Bir
[1 ] Bunların mezar taşı kitabelerinden yukarıda bahsedilmişti.
|2] Çifte minare veyahut Hundi hatun medresesinden bahsedilirken bu zatın kitabı tıakkında malûmat verildiğini burada hatırlatmış olalım.
13] Ahilerin şeceresine göre Ahî Yusuf tahminen H : S70 senesinde yaşamıştır.
Şecerede bu Ahî Yusuftao başka Yusuf yoktur. Tarihi Osmanî Encümeni mecmuası (Ankarada Ahiler Hükümeti) Ahmet Tevhit.
— 171 -
Mahmut un, Erzurumda sokağı zikredilmiş ve böylece bize tarihî iki
simanın adlarını bildirmiştir. '
P ir A li baba, sofiyundan bir zat olup asrının mümtaz adamıdır.
Vakfiyesinde şahit gösterdikleri zatlarda kendisi gibi büyük insanlardır.
Bu köy hakkında (Hüseyin) defterinde şu izahatı vermiştir!
' D ü z l ü kendi tabi kariyei kulî nam diğer muşkuvank malikâne vakfı evlâdı
Molla Veli haliya der tasarrufu Mevlâna Husam ve Mevlâna Halil defteri
atik de karyei mezburenin «okunamadı* ol zaman fetihden beri
Molla Veli evlâdı mutasarrıf olup an vilâyetin şehadeti Rüknü âzam
hazretlerine arzolundukta tasarrufları üzere ( ......... okunamadı) elvaızı
veledi Mevlâna Husam haliya der tasarrufu mulla veledi mevlâna
Ishak müşarünileyhe ber mucibi defteri atik.)
Bundan anlaşılıyor ki Molla Veli dediği Pir Ali baba, (Yavuz Sultan
Selim) Erzurumu aldığı zaman Düzcü köyüne mutasarrıf olduğunu Erzurum
ayanının şehadetile sabit olmuştur. Ölmeden önce (H: 940) da meşayih,
ülemadan olan evlât ve halifelerine köyü vakfetmiştir. Bunların adları
(ikinci ciltde Erzurum üleması meyanında yazılacaktır).
Ahi Yusuf un, zaviyesi, köyün yirmi dakika cenubu garbisinde bir
tepe üzeıindedir. Mezar taşı yoktur.
Yunus Emre ve Tnptak Emre nin, mezarları köyün yanında ve şima
lindedir. Tahta parmaklıkla çevrilmiş, dikili mezar taşları vardır, (şekil— 47)
Mezar kitabeleri!
«¿u ı
V V
^¿U'l
•v^l <i!u
v^ v
Bu mezar taşlarını, meşhur marifetname sahibi İbrahim Hakkı
diktirmiştir.
P ir A li baba, vakfiyesinde köyün hududunu sayarken Mııkberei Oğuz yazmıştır. KöylOler Yunusun bir adı da (Oğuz) olduğunu söylemektedirler.
On dördüncü asrın en büyük Türk mutasavvıfı olan Yunus un, mezarının
— 172 —yeri hakkında zuhur eden ihtilafı bildiğimden dolayıdır ki, bu mesele
hakkında yaptığım tetkikat belki de bu ihtilâfı ottadan kaldırmağa yarar.
Mezarın civa
rında eski kay
natma hamam ve
medresenin te
melleri v a r d ı r .
Köy eskidir. tbm rahim Hakkı gibi
muhakkik, bir âli
min bu mezarı
meydana çıkar
ması, kanaatimce
Yunus un mezarı
burasıdır.
Yunus, un Erzu
rum ovasına gelip
yerleşmesinde ru
hanî ve tasavvufi
sebepler de yok
değildir. Orta za
man tarihi, tasav
vuf tarikatının alıp
yürüdüğü bir de
virdir. Halk ta
bakası arasında
yükselmeyipte, bu
tabakanın içinde
ehemmiyet kesbet-
iniş bir takım Türk IŞek il : 47 — Düzcü köyünde Yunu* Emrenin mezar kitabetij
sofileri vardır ki bunların adları henüz tarih kitaplarına geçmemiştir.
Yunus bahsimizin dışındadır.
Erzurum, ova köylerinde 12, 13, 14, üncü asırlarda yaşamış olan Türk
sofilerinin adlarını vakfiyelerde, beraatlerde öğreniyoruz.
Düzcü köyünün iki saat garbında Kümbet köyünde Ahmet Dedenin
— 173 -
türbesi vardır [İJ yine Dûzcü nün iki buçuk saat garbında Özbek baba adında bir Türk evliyasının mezarı bulunmaktadır. 12] DÜZCÜ nün, beş saat
garbında Merdiven köyünde Mehmet şeyh veyahut Kandil baba tür
besi vardır.
Düzcü nün dört buçuk saat şimalinde Umudum baba türbesi
mevcuttur.
Evliya dağı, Tevricikte Haydar han, Haydarı köyünde, bu ziyaretler
Düzcü köyüne yakın ve bu Türk sofi ve evliyaları hep orta zaman
devrinde yaşamış zatlardır. Yunus un, böyle herbiri, ozamanın, halk sofi
ve velileri olan, bu simaların sag ve ölmüşlerinden, manevî feyizlerini
almak için Erzurum ovasına gelübde, Düzcü köyünde ölmesi hakikata ya
kındır. Yunusun şeyhi olan Taptak Emre rivayete göre Tokat dan gelmiştir.
(H 974 tarihli Ali paşa ve 1165 tarihli İbrahim paşa vakfiyelerinde
l okat şeyhliği arazisinden bahsedilmiştir ki bu da şehrin şimal ve cenubu
garbisindedir.
Vakfiyelerin Tokat şehliyi dediği bu arazinin Taptak Emre ye ait
olması muhtemeldir. Mezar taşlarında her ikisinin ölüm tarihi (H: 797)
senelerini göstermektedir.
İbrahim Hakkı, neye istinaden bu tarihi yazdırmış olduğu bilinemiyor. [3]
DÜZCÜ , köyüne sırf, Yunus u ziyaret için yüzlerce senedenberi
Erzurum ahalisi ziyaret etmeğe koşar. [4|
Düzcü, köyünün iki saat garbında, Kümbet köyünde, binamaz Ahmedin türbesi vardır. Türbe, kümbet biçiminde olduğundan köy bu
namla anılır türbe eskidir 14 üncü asırdan kalma olduğu vaziyeti göster
mektedir. Kitabesini sipahiler kırmıştır, çünkü kitabede türbeye vakfe
dilmiş arazinin adları yazıldığından dolayı sipahi ağaları bu vakıf araziyi mülk edinmek için bu işi yapmışlardır. Köyün yarım saat garbında
[1] Halle buna binama* Ahmet der. Ehli sünnet kavaidinden difaıı hareket
ettiğinden dolayı bu adı almıştır. Mahallî an’ane bunun sofî meslekinde en ileri gitmiş
olarak tanır.[2] Bundan bahsedilecektir.
[3] Torunlarından merhum Hacı Fshim ile ,bu mesele üzerinde birkaç defa
konuştum ise de birşey bilmedifini söyledi. Yunusun mezarını H: 1193 de yaptırmıştır.
Bu zamanda Hakkı Merhum Abdurrahman Gazinin türbedarıydı.[4] Erznrumun içinde ve gezdiğim köylerde rasgeldiğim yaşlı ihtiyarların
çoğundan aldığım cevapta, çok eskidenberi, gerek şehrden ve gerek ^köylerden
Yunusun mezarını ziyaret ederiz dediler.
Özbek köyü vardır. Özbek baba namında bir Türk evliyasının mezarı
olduğundan köy bu adı almıştır. Bunun Kümbet biçiminde türbesi varmış
sonradan bakımsızlıktan yıkılmıştır. Bu köyde Selçuk devrine ait iki
sanduka vardır. Birisi toprak altında, değirmen harkı kenarındadır. Diğeri
köyün mezarlığındadır. Yazıları silik okunamamıştır. (Şekil. 48)
Özbek baba bu
lunduğu köyü kur
muş ve köyde
medrese yaptır
mıştır. Bunun ne
zaman geldiği hak-
k ı n d a malûuıat
yoktur. G e r e k
mezar taşlarından,
türbesinin temel
izlerinden bunun
on ikinci milâdî
asırda gelen türk
oymaklarından bi
risinin beyi olma
sı da hatıra gelir.
Defterde [1].
(Zaviyei Özbek tabii Erzurum ba şartı tedrisi ulûm der fermanı easeyt
Abdurrahman efendi zaviyedart vakfı mezbur.)
Hüseyin'in defterinde ise (Özbek zaviyesi der karyei mezbur meşihat
der tasarrufu derviş) yazılıdır.
Köyün yarım saat garbinde, Haydari köyü bulunmaktadır. Bu kö
yü de Haydar han namında bir emir kurmuştur.
Defterde böyledir:
(Zaviyei Haydar han der karyei Haydarı der kazai Erzurum der fer
manı Abdurrahman efendi ve İsmail dede zaviyedar) ['2].
(Hüseyin) defterinde (Haydarı vakıfı malikâne zaviyei Haydar han)
suretinde yazılıdır.
Haydarı köyü eskiden sur ile çevrilmiş bir kale imiş, surun çevresi on
- 174 -
[1] Erzurum evkaf muhaaebe defteri.
[2] H: 1265 ecneaine ait Erzurum evkaf muhaaebeai aiyakat yazılı defter.
— 175 -beş dakika, içi bir duvardan difrer duvara beş
imiş bu kale sur*
larının temelleri
hâlâ görünmekte
dir. Kale içinde
hamam yeri de
vardır* Bu kale
yüz sene evvelisi
ne kadar duru
yormuş 11). (Ş. 49)
Yeniçeriler ve
sipahiler, surun
üstüne yumurta
koyarak karabi
nalarla bunu ni-
ş a n alırlarmış
Haydar han ın
türbesi, köyün
önünde ve düz
lüktedir. Yeri be
lirsiz olmuştur. Kö
yün kabristanında
(H: 678 ve M:
1279 tarihli Sel-
çukiler devrine
ait mezar sandu
kası vardır. Ta rıh
itibar ile değerli
ve eski olan bu
mezar taşının ya
zıları okunmaktadır:
dakika mesafesinde
¡Şek il 49 — Bryrakdar Yeniçeri Muttafantn ojfhı 110
yadında Emin/
[1] Bu malûmatı hâlâ aaft olan yüz on Yadında Emin adında yeniçeri bayraktar Muatafa afanın ojlu söyledi. Emin b*na, giydifi yeleği göstererek bu babamın, tütün keaeaidir. Babam başına keçeden külâh örterdi. Kırmızı çizme giyerdi. Kadı biçimi şalvarın üstünü üç etek entari örterdi. Çubufun ucunda çanak kadar büyük lüleye tütül» doldurarak içerdi. Uzun boylu, kalın aeali pala bıyık bir yeniçeri idi. Erıuruma gelen Kayaeri tüccarlarını, Afşar aşiretinin tecavüzünden korumak için babam arkadaşlarile tüccarı selâmetle tehlikeli yerlerden geçirirdi. Bu gördüfün kalkan ve değnek onundur. Bu dernek ile babam Kırım harbinde Hasankale önlerinde dört Moakofu öldürmüştür.
Bir hatıra olmak üzre yeniçeri Muştalanın, oğluyla beraber değnek ve kalkanını» resmi konuldu.
— 176 -Yarı şudur. (Ş. 50)
[1] ^ ,y» »— ^ Jl* y 4ay*‘<s* ~}yI • * # •
Aı y*—. y a;«, j î l j l j l y ^ A ir/ MM I -*•.•■'
(Ş u ; Kuli beyin kızı Mal hatunun mezarı olduğunu yazmaktadır.)
Köylülerin rivayetine yöre Haydar han bu köye aşiretile gelerek kale
-yaptırmış kendisi babayiğit bir türk kahramanı imiş bunun himayesine civar
köylerde girmiş (Haydar han, Haydar baba [2] adile söylenen bu zata
köylüler esatiri bir kuvvet atfetmişlerdir. Haydar han dev gibi bir peh
livan, at üstünde kartal gibi uçan bir binici imiş. Cirit oyununda hari
kulade maharet sahibi imiş. Ciritciligi hakkında köylüler der ki:
¡Şek il : 50 — Hayderl köyünde Selçukilerden kalma mezar taşı. H . 678j
(Haydar han ölürken vasiyet etmiş, benim mezarım cirit meydanında
ve ciritcilerin allan ayağı altında kalsın) bu vasiyetini köylüler tutmamış-
[1| Bey lafzının altıyüz elli yedi aenedenberi ve bundan daha evvelde kullanıldığı bu vesika ile sabittir.
|2] Baba Türklerce, evliya mertebesine yükselmiş olan zatlara verilen birünvandır.
Nitekim Haydar han bidayette köyün beyi iken kahraman ve yiftitlifi, tavır ve hareke
tinde civanmertlifi. çarçabuk köylülerce yüksek sıfatlar verilmiş ve öldükten sonra
-(Haydar Baba) diyerek evliyalıft'na inanmışlardır.
- 177 —1ar mezarını bir kümbet içine almışlar. Fakat sonradan bu yıkılmış mezarının
yeri düzlük olduğundan burasını cirit meydanı yapmışlar böylece (Haydar
han) ın vasiyeti yerine gelmiştir (1).
Haydar Hanın vakfı da, Kümbet köyünde olduğu gibi sipahi zorbalarının
tecavüzüne uğramıştır. Nitekim buna ait, Hüseyin defterinde böyle şerh etmiştir.
(Erzurum beylerbeyisi Mustafa paşa suddei saadetime mektup gönderip
iki bin altı yüz akçelik Haydar nam kariyenin malikânesi Haydar han zaviyesi vakfı olup mahsulâtını erbabı timar zaptedip vakfa nesne ait
olmamağın kariyei mezburenin iki bin altı yüz akçe malikâne kılıç timar
olup Yakitp nam kimesneye verilmeği ricasında dahi etmekte zikrolunan
zaviye eşkinci kılıç timar olmak üzere Eniri Şerif ile tashih edilmiştir.)
1073 hicri sene.
Bunun izahına gelince: Erzurum, beyler beyisi Mustafa paşa, .U’ftf Sultan Mehmede gönderdiği mektubunda Haydar hanın, vakıf malikânesi olan
Haydarı köyünün hasılâtını sipahiler usulsüz ve zorbalıkla zaptettiklerinden
dolayı sipahilerin Eşkinci Kılıç Timar yâni bilfiil harbe koşan sınıfına
verilmesinirica etmiş, Padişahta eşkinci'sipahilerinden Yakubü verilme
sini emrederek bunun, üzerine kayıt yürütülmüştür. Vakfa ait olan hası
lat da, zaviyedarına verilmesi emredilmiştir. '
Erzurumda, Saltık oğulları yerleştikten sonra Maveraünnehirden . ardı,
arası kesilmeyen bir Türk muhacereti baş gösterdiğinden, Pasin ve
Erzurum ovalarının boş köşelerini yavaş yavaş doldurmuşlar,ı oymaklarile
beyler, Özbek gibi Haydar gibi köyleri kurarak yerleşmişlerdir. Bazı
ehemmiyetli heyier, Erzurum Emirlerinin uzak bir himayesi altında yarı
müstakil şekilde köylerinin, etrafını surla tahkim ederek orta zaman
derebeylik sisteminin küçük bir nümunesini göstermişlerdir* Haydarı
köyüne yakın Kevgiri köyünün de böyle Haydarı gibi kale duvarile
çevrilmiş ve hâlâ sur duvarları görünmektedir. [2] Haydarı köyü Erzuru-
mun üç buçuk saat garbtndadır.
Bu köyün şimali garbisine düşen ve üç saat mesafede bulunan Cinis
köyüne varılır.
[1| Haydarılar yakın zamana kadar F.rzurumun en meşhur ciritçileri idi.(?] Türkiyenin meşhur çelik aularıoın bulunduğu yer olan kevgiri tor duvarlarile
mağaralarını göremedim. Bu koy ite alâkadar olan lise Fransızca öğretmeni Cevdctten
aldığım malûmatta köyde bunlardan başka yazılı ne eski mezar taşı ve ne kale
■kitabeleri vardır.12
, - 178 -
Cinis köyü, Erzurumun yedi saat garbinde; palan döken silsilesini»
eteğindedir. Bu silsile köy önünde alçalır güzel yaylalar teşkil eder ki
köylüler buraya Düz yurt derler. Köy büyüktür. Akar sulan ağaçlar*
çoktur. Erzurum köyleri içinde bunun kadar ağaçlı ve sulu köy yoktur.
Bu yüzden sebze, kavun, karpuz bostanları çoktur. Uzak ve yakın köylü
lerin çoğu sebze ihtiyacını bu cinis köyünden tedarik ederler. Köy eskidir.
Etrafını kaynatma sur duvarları çevirmiştir. Bu gün, bu duvarların
temelleri köyün ötesinde berisinde görünmektedir. Temel izleri takip
edildikte bunun geniş bir arazîyi çevresi içine aldığı anlaşılır.
Köyün ortasında yüksekliği 30 çevresi 283 metro genişliğinde bir
Höyük vardır. İçinden insan kemikleri. Kömür, çanak, çömlek parçaları.
Bakır ve altın paralar çıkmaktadır. [1] Tepesi, evvelce daha geniş bir
yer kaplıyormuş, usulsüz bir surette eşilme neticesinde bir kısmı
düzlenmiştir. Tepenin mühim yeri henüz el sürülmemiş bir haldedir.
İlmî bir şekilde hafriyat yapılırsa buradan bir çok kıymetli asarın çıka*
cağına şüphe yoktur.
Cinis eski bir Türk köyüdür. Burada büyük harpten evvel, iki tane
eski Türk mezar taşları bulunuyormuş. Köyün yakınında, eski bir köy
harabesi vardır.
Tarihin uzak devrini yaşatan köydeki tepenin mevcudiyeti, köyün
bir çok hadiseler geçirdiğini hatırlatmaktadır. Ancak tepe tetkik
edildikten sonra bu karanlık devir oldukça aydınlanmış olur.
Cinis in, garbında yarım saatlik mesafede tarasavari bir tepe üstüne
tırmanmış gibi görünen, Merdiven köyü görünür.
Hüseyin, defterinde, Merdiven köyünde, Mehmet şeyh adında eski bir
Türk zahidinin mezarı olduğunu yazmıştır. Köylüler bunun evliyalığına
işaret ederek Kandil baba demiştirler. Kayıtlarda böyledir:
(Zaviyei Mehmet şeyh der karyei merdiven : )
Suretinde yazılmıştır. Bunun mezarı, köyün üstündeki sırttadır.
Mezar taşı yoktur. Köyün birbuçuk saat garbında ve dere içinde Pirtin köyü vardır. Köyün ilerisinde tepeler üstünde, eski kale duvarlar»
görünmektedir. Buradan para, çanak ve çömlek gibi eski eşyalar çıkmak*
(1] Bu çıksa bskır parslardan köylüler iki tanesioi bana gösterdiler tatbikatımda
bunların bizantin devrine ait paralar oldufu anlaşıldı. Doksan yaşında Teyfor adında
bir ihtiyar bu tepeden, taştan yapılmış bir öküz başını heykelini bir Ingiliz seyyahıma
çıkarıp götürdüğünü görmüştür.
- 179 —tadır. Hafriyat yapılırsa daha nice tarihî asarın çıkması memûldür.
Pirtifl de eski bir Türk evliyası olan Akbaba adında bir zatın kitabesiz
mezarı bulunmaktadır.
Erzurumun sekiz saat garbında şosenin şimalinde, Kara suyun kenarında
Kâgdariç köyü vardır. [1]
(Hüseyin) defterinde Kâgdariç hakkında şu malûmat vardır.
(Kalei Kâgdariç süfelâ tabi serçeme, karyei mezbure tarikiâm üzerinde
olduğundan gayri kurbunda cari serçeme demekle maruf derenin tuğyan
üzere olup kadimi köprü yıkılıp tamir ve termim eden kimesne olmamakla
tamir ve termimi tekâlifi örfiyeden muaf olmak üzere taahüt ettiklerini
mukaddema Erzurum Kadısı Mevlâna Fahteddin, daileri ilâm etmeğin
hâlâ cısrı mezburu tamir etmek üzere tekâlifi örfiyeden muaf olup hiç
) bir kimesne duhul ve taarruz etmemesini mevlânai müşarünleyhin 795
tarihli emrişerıfi üzere)
Bu şerhten anlaşılan şudur: Kâgdariçin (H: 993 M: 1586 senesinde
kale halinde bulunduğu ve Serçeme köyü ahalisine, dere üstündeki
köprünün tamiri için emir verilmiş. Ve buna mukabil kendilerinden hiç
bir suretle tekalif alınmıyacaktır.
Erzurum, Trabzon şosesinin yirmi dakika şimalinde, bir tepe üstünde
bir türbe vardır. Bu evreni köyünün karşısındadır, Erzurumun 6 saat
şimali garbisindedir.
Türbe, kümbet biçimindedir. Erzurumdaki kümbetlerden en aşağı
yüz elli sene sonra, yani ondördüncü asrın sonlarına doğru yapıldığı
vaziyetinden anlaşılmaktadır. Türbe, kümbet şeklinin sona erdiğini gös
terir, mimari intikaldir. Şekil itibarile Erzurum, diğer yerlerdekilerle (Ş. 51)
hemen bir biçimde bulunan, fakat tezyinat itibarile farklar gösteren
kümbetlerden, bu kümbet şekil ve biçim itibarile ayrılır. Bunda tezyinat
hiç yok gibidir. Müstatil şeklinde, geniş satıhlarla çevrilmiş olan bu
kümbette kitabe, mezar taşı yoktur, iki kattır. Altı mezardır. (2] Bu
türbenin kime ait olduğu anlaşılamadı. Kayıtlarda b’ırşey yoktur. Ya
|1] Bu köydeki kale duvarlarile biti yazılı dikerleri yazısız, üzerlerinde kılıç,
kama resimleri mahkük, Selçuk sandukalarını, Erzurum ilk tedrisat müfettişlerinden
Yeşil oflu Abmet görmüş ve lıana anlatmıştır. Köyleri gezerken bu köyde eski şeylerin bulunduğunu zannetmediğimden, köyün önünden geçerek içine uğramamıştım.
Sonradan kayıtlara baktığımda köyün eski olduğu anlaşıldı.[2 ] Büyük harpte Ruslar buraları aldıktan sonra bu kümbetin sandukasını söküp
götürdüklerini köylüler söylemektedir.
— 180 —harpte şehit düşen veyahutta bu civar köylerin derebeyi olan bir Türk
büyüğünün mezarı olduğu muhakkaktır.
Türbenin ikin
ci katı, türbedar
veyahut zaviye-
darın barınma
sına mahsus bir
yerdir. Bu yüz
den türbenin
malikânesi ol*
ması i c a b e *
der. [1]
Erzurumun üç
buçuk saat gar
bına düşen T ev- ricifc, Tebrizcik köyünün mezar*
lığında iki tane
Selçuk tarzında
sandukalar var
dır.
Bunlardan bi
risi Ahi Abdurrahman in oglu
(Ş. 52 - 53).
¡Şekil : 51 — Evreni köyü karşıtında tepe ¡¡»tünde yıkık türbej
Mehmet'in mezar taşıdır ki okunabilen yazısı şudur :
.rjl } *4 1
>> j.f Jl
661 H
(1 ] Kim lıiliri' bunun da ınalikûoesi vaktiyle hangi mütegallibe bir sipahi agaaımn
eline geçmiştir. Esasen Erzurumun olsun, diğer vilâyetlerin olun Osmanlılar eskiden
beri böyle tarihî türbelerin evkafını tamamen tescil ve kayıt etmemiştirler- Burada
olduğu gibi, Ahlat kitabelerini yazarken, oradaki türbelerio evkafına ait kayıtları
İstanbul ve mahallî evkaf kuyudatında görmediğim _ gibi Erzurum. Evkafını H : 1000
senesinde yazan, Hüseyin defterinde de buranın evkafını eksik yazmıştır.
181
I
/Şekil : 52 — Tex>ricik köyünde Ahilere ait mezar taşları}
lŞekil : 53 Bu taşlardan şahideli ve tandukanm başında kandil şekli}
— 182 —
«¿A
Bundan anlaşılıyor ki Erzurumda Ahiler Hî 600 senesi içinde yaşa
mışlardır. Diğer taşta okunabilen yazılar:. . . j i i I *4İ' I
, . . «dbl Jl
(670) wH"'
Baştarafta Mahmuduş Şem’i yazılıdır.
Diğer yazılar çok silik olduğundan adlarını okumak mümkün olmadı.
Taşların şekil, nakış, yazıları birbirinin eşi olduğundan Ahi ailesine mensup
mezarlardır. Bu taşların başlarında yanar şeklinde kandil ve diğerinde
Kur'an kitabının şekli vardır.
Mezarlıkta iki tane daha büyle eski dikili büyük taşlar varmış,
yazıları bunlardan daha eski, kabartma, kûfî yazısı imiş, büyük harpte
buraların işgalin
de Ruslar tarafın
dan Alaca köyün
de fırın yapdıkla-
rından, bu taşları
orada kullanmış
lardır [1].
Bu köyden sonra Erzurumun üç
buçuk saat şimali garbisinde Elifti- hindi köyüne gi
derek, köyün ya* nındaki mezarlıkta dört tane eski
mezar taşı gör
düm, bunlardan
ikisi şahideli yâni dikili, diğer ikisi
Selçuk tarzında
sandukadır. Yazı yalnız birisinde
vardır. (Ş. 54).(Ş e k il: 54 - Ebülhindi köyü mezarlığında Selçuk biçimi
Sandukalardan b iri)
[ I ] Bu köyden sonra Alaca köyüne gittiğimde köylülerden taflan sordum. Ruslar terkettikten sonra fırının yıkıldığını ve kırık tafların her biri, bir tarafa götürüldüğünü söylediler.
— 183 —Yazısı :
J »;—■ ?y * ~ yül^yi
7 İM) <**(«-*— J ¿^*41— V l j i l f Jl OU (Okunamadı)
Adını okuyamadığımdan dolayı bu mezar hakkında bir şey yazılamaz [1 ].
Köyün etrafındaki düzlükte dağa doğru Çukur yurt, Düz yurt gribi
otlak adları vardır. Bundan anlaşılır ki Türk aşiretleri henüz bu köyleri
kurmadan önce, buralarda gezip dolaştıkları hatıra gelir. Köyün şimalin*
deki dağın dibinde Ortozi köyü bulunur ki burada Ortozi Baba adında
eski bir Türk evliyasının mezarı bulunmaktadır. Köy de bu zatın adını
almıştır. Köyün başka adı olmadığından bu büyük adamın köyü kurduğu
anlaşılır.
Hüseyin defterinde Ortoziden bahsetmemiştir. Erzurum evkaf muhasebe
defterinde böyledir: (Zaviyei Ortozi der kariyei Ortozi der kazai Erzurum
der fermanı Esseyid Abdurrahman efendi zaviyedar mezbur.)
Bu kayıttan anlaşılıyor ki Ortozi Baha'nın köyde türbesi ve zaviyedarı
vermiş. Yukarıda bir kaç defa yazıldığı gibi, kümbetlere zaviye denilmek*
tedir. Bunlar iki kat olup altı metfen, ikinci katı mihraplı, üstü kubbeli
pencereli bir odadır ki burada zaviyedar yâni türbe bekçisi yatar kalkar.
Mübarek günlerde şeyhler, dervişler ölünün vakfından yemek yer dua
ederler ve türbedar da daimi surette ölünün mumunu yakar. Mezarın
temizliğine bakar. Ziyaretçilere mezarı gösterir ve her ziyaretçi de
türbedarın çekmecesine beş on para atar ve getirdiği mumu elile yakar.
Bu köyden sonra Karaza uğradım, kitabın başında izahat verilmiştir.
Osmanlılar zamanında, bundan iki yüz sene önce Karaz, ovanın« orta ve
şimal köylerinin idare merkezi olduğunu kayıtlar göstermektedir. Mesela;
Evreni tâbi Karaz, Salasor tabi Karaz gibi bundan bir çok köylerin
idarece Karaza bağlı olduğu anlaşılır.
Erzuruma iki buçuk saat mesafede olan Mülk adındaki köyde bir
türbe olduğu Erzurum evkaf muhasebesi defterinden anlaşılmaktadır,
defterde böyledir.
Vakıf
(Zaviyei kariyei Mülk tâbii Erzurum der fermanı Mustafa bin Mehmet
Şerif ba şartı vaiz zaviyedarı vakfı mezbur rüyet muhasebesine 1266
[İJ Bu ad'n Mea’ut bin Halef olduğunu diyenler varsa da, ben bu taşta bu ada
benzer böyle harfler (örmedim, resme bakılırsa ( f ) harfleri birza belli olmaktadır.
Bundan sonra ¿U) okunmaktadır.
muharreminin gayesine kadar bedeli aşar çiftlik der kariyei Mülk tâbi» Erzurum, hasılatı: 560 kuruş.)
Mülk adı Melik adının bozulmuş şekli olsa gerektir. Bunun öz ad>
yüzlerce senenin geçmesinden dolayı unutulmuş yalnız unvanı olan
Melik kalmıştır. Bunun mezarı köyde yıkılmıştır. Sağlığında vakfettiği
çiftliğin hasılatını camide vaizeden hocaya bağlamıştır. Bu köyün
yanında Tiurik köyü Hundi Hatunun malikânesi vakfıdır. Eski bir
eser kalmamıştır. Yalnız köylüler, köyün yanındaki soğuk bir su kaynağının eskiden beri Hacce Hatun çeşmesi olduğunu söylemektedirler. Bunun
Hundi Hatun olduğuna şüphe yoktur. Nitekim Kân köyünde çeşmesi vardır ki İbrahim Paşa vakfiyesinde Hundi Hatun çeşmesi olarak yazılmıştır.
Erzurumun dört saat şimalinde Vmudum baba köyile (Kârur) mağarası
vardır. Vnıudum, köyü, dağın eteğindedir. Kârur mağarası ise bu köyün
yarım saat garbında, dağın dirsek teşkil ettiği yerdedir.
Vnıudum baba, adında bir Türk büyüğü buraya gelip yerleşmiş ve burada ölmüştür. Köy de bunun adını almı ştır. [1]
Hüseyin defterinde :
Umudum tabii Karas vakfı zaviyei mezbur.
Vnıudum köyünün, Umudum baba zaviyesine vakfediidiğini gösterir. Erzurum Evkaf muhasebe defterinde ise :
Vakıf
(Zaviye, camii şerif Esseydi Umudum baba der karyei Umudum
tabii Erzurum der fermanı Elhaç Mustafa Elhaç Ahmet ve Mehmet müşterek
mütevellisi vakfı mezbur rüyet muhasebesi 1266 muharremi.Hasılat bedeli aşarı vakfı mezbur
4000 Bedeli aşar karyei Umudum5000 Bedeli » » bahtı
9000
Masarifat
600 Vazifei imam camii şerif
200 * müezzin camii şerif
[1] Evliya C: 2 S 341 de (Umudum dede karyesine geldik bir gûhu bölendin
dameoinde yüz haneli mamur ve abadan bir köydür Umudum dede metfun olup ziyaret-
gihıhasü avamdır). Bundan anlaşılıyor ki (Umudum dede) halk sollerinden bir
zatmış.
Bu köyün şimali şarkisinde Dumlu ziyareti vardır ki kitabın başında bundan bahsedildiğinden burada tekrar edilmesine lüzum kalmadı.
— 184 _
72 Baha Şem’i Rûgen camiişerif
220 » • Asel »
48 » » Rûgen »50 * Kurban
150 Masarifi müteferrika
410 Masarifatı tamir ve termimatı camiişerifBu hesaptan sonra evkaf dairesi de hissesini aldıktan sonra mütevell»
5400 kuruş verilmiştir.
Umudum [1] İtaba Haydar hart, Özbek, Örtözü ve diğer yazdığım
Türk büyükleri gibi eskidir; evlâtlatları elinde görünen, beraat, ferman
mahkeme ilâmlarından anlaşılıyor ki bununda diğerleri gibi vakfiyesi kayda
geçmemiştir. H: 1212 de ikinci Sultan Mahmut un tuğrasını taşıyan bir
ilâmda deniliyor ki (Umudum baba evlâdı arasında vakfiyesi müseccel
olmadığı) H: 1252 Erzurum evkaf muhasebe pusulasında da (vakfı mezbur
evkafı kadimeden olup sicillât ve mahkemede vakfiyesi yoktur) diye
yazılmıştır. Bir çok ilâm, beraatlerde ve tapu kuyutlarinda, sınır namede
Umudum babanın, vakfettiği Umudum, Hins Kirinç, Danişment, köyleriyle
birçok otlakların, Umudum zaviye ve camiine vakfedildiği anlaşılmak
tadır. Evlâdı arasında evvelce, (Umudum) un vakıfnamesi varmış; buna binaen ilâm, beraat, sınırname buna göre tanzim edilmiştir.
Umudum köyünün eski olduğu vaziyetinden belli olmaktadır |2] bu köyün içinde kale duvarlarının temelleri görünmektedir.
Köyün şarkında bir sırtta bulunan. Sofular mezarlığında iki tane eski
Selçuk biçiminde, taş sanduka bulunmaktadır. Yazıları erimiştir.Yine köyün garbi şimalindeki mezarlıkta da iki tane yine Selçuk
sandukalar! görünmektedir. Bunların da yazıları çok silinmiştir, (şekil 55)
Umudum un mezarı, yaptırmış olduğu camiin içindedir [3] yedi tane olup taş dikmedir. [4] Bu camiin yanında yaaısız büyük bir Selçuk sandukası vardır ki bunu da köylüler musalla taşı olarak kullanmaktadırlar.
[1] Umudum • Ummak maşlarından bir şeyin verilmesini ummak, arzu etmek,
istemek demektir.[2] Bu köyü gezip dolaştıran Umudum baba hakkında malûmat toplamak için
elinden gelen . yardımı esirgemeyen ve bo aileye mensup Erzurum tatbikat oka İn
öğretmenlerinden arkadaşım Hüseyin Erverdiye burada açıkça teşekkür ederim.[S] Bu cami eski halioi kaybetmiş sonradan adî duvarla yapılmıştır. Üstünü*
örtüğü de ağaç olup damdır. Yani kubbeli değildir[4] Bunlar da sonradan bu hale geldiği vaziyeti göstermektedir. Taşlar mezarın
baş ve ayak uçlarını iğreti bir halde konulmuştur. Yalnız bir taşta silik kabartmayası ile bir kandil resmi vardır ki bu da 400 senelik birşeydir. Eskilik itibarile sert taştan yapılmış şamdan olup dört köşelidir.
- 185 —
Umudum baba ya mevkuf köylere, sipahilerin haklarından fazla olarak
« I uzattıkları ilâmlardan anlaşılmaktadır. l ’mudum babanın, zaviyedar
ve mütevellileri
arasında, vakfı âşa*
rın hisseleri hak*
kında uzun, uza
dıya davaya düş
müşler, bu yüzden
fermanlar, ilâmlar,
beraatlerle hisse
darlar hak kazan
mağa uğraşmış
lardır. [1] (Umu
dum baba) nın
vakfiyesini ihtiyar
lardan görenler
yoktur. Kulaktan
kulağa silsile na
me, vakfiyesini
işitenlerin sözlerine (göre Umudum baba Peşinlerde medfun olan yağan babanın arkadaşı imiş bunlar yedi tane imişler.)
Diğer bir söylenişe göre (Umudum baba Kayıhan aşiretinin büyükle-
rindenmiş. Pasinlerde bu aşiret otururken Umudum baba buraya gelerek bu köyü şenlendirmiştir.) diyorlar
Bu iki rivayetin birinden birini kabul etmemize elde vesika olmadığından bu iki rivayeti de kabul etmek lâzımdır. Eğer (Yağan baba1 ile gelmiş
ise bunun vakfiyesi olduğundan (H: 440) a doğru geldiği anlaşılır. Yok
«ğ e r (Kayıhan) kabilesine mensup ise bu kabilenin de (H: 623 veya 24
senelerinde yukarı pasinde yani Erzuruma çok yakın olan yerinde
■oturduklarından (Umudum) un da bu tarihte köye geldiği anlaşılır.
Muhakkak olan birşey varsa o da; (Umudum) un Erzurumda devamlı
b ir türk hâkimiyetinin kuruluşu başlarında gelmiş olmasıdır. Buda 11 ve 12 inci asırların arasındadır.
Bu köyün garbında yirmi dakika mesafede olan Karur mağarası
[1] Bu kâğıtlardan evlâdı elinde bulunanları birer, birer gözden geçirdim.
Zaviyedarların, ana, baba, dedelerinin adlarının sıralanışına bakılırsa ıUmudum baba nın
•eski, tarihî bir şahsiyet oldufu anlaşılmaktadır.
¡Şek il : 55 — Umudum köyü S ofile r mezarlığında Selçuk
biçimi tandukaj
*
bulunmaktadır. Bu mağara büyük bir kayanın sarp olan yüzünde oyulmuş* tur. Mağaraların birisi büyük, diğeri küçüktür. Bunlar da yazı ve tezyinat yoktur. Küçüğünde oyulmuş'ocak vardır. Vaktile küçük olup da zamanla
büyümüş olan pencere veyahut mazgal deliği görünmektedir. Etrafı gö* zetlemek için yapılmış olması ihtimali vardır. Büyük mağaranın tavanında
bir at ayağının
altı kabartma ola
rak görünmekte
dir. Bu kayanın
üstünde harap
bir bina vardır.
Buradan Erzurum
ovasının şimal ve
garp tarafı bütün
görünmekte d i r .
' Ş . 56)
Hüseyin defte
rinde bu yıkık
yerin zaviye ol
duğunu kaydet
mektedir. N ite
kim defterde böy-
ledir : (Zaviyei
Karur meşihatı der
tasarrufu derviş
Şeref ber mucib
defteri atik.)
Yazılışında (H.
1000) senesinde
Korurun türbesi
harap olmadığını
ve türbedarin Dfr- (Şekil : 56 — Kârur Mağaratt}
i 'İş Şeref adında birisi olduğu anlaşılır.
Bu kayıda göre Karur adında bir Türk derebeyi bu mağara ve
zaviyeyi yapmıştır. Öldükten sonra türbesine bakmak için kendi adında köyün hasılatını vakfetmiştir, l'mudum Baba sınırında Karur köyünün harabesi bulunduğu gibi, defterde de Der kariyei Karur yazılmıştır.
— 187 —
188 —
Köylüler bu mağaraya ötedenberi Kavurun mağarası demektedirler. Türklerin Erzurum ovasında ilk yerleştiklerinde diğer köylerde olduğu
gribi Karur adında bir Türk beyi köyü ve mağarayı yaptıı mıştır. Tepedeki
yıkık türbesi kışlık ikametin mahsus bir yerdir, öldükten sonra buraya
[Şekil : 57 — Kântrun iürbeti;gömülmüş türbe halini almıştır ($. 57) ve mağarada yazın eğleştiği maha!- dir. Vaziye töyle gösterir ki Karur ünlü bir Türk beyi imiş, çünkü mağara ovanın üçte ikisine hakim bir mevkide olması gidip gelenlerden baç almağa müsait bir mahaldir. Orta zaman tarihinde bu küçük Türk dere* beylerinin dikkate şayan yaşayışlarını hatırlatan bu mağara, bunların garip ve esrarengiz maceralarını saklayan taşlaşmış bir tarihtir.
i ’mudum liaba köyünün yanında Arzoti köyü bulunmakta ve burada iki yazısız sanduka görünmektedir, Arzoti, Ortozi gibi bir Türk beyinin kurduğu köyün olması ve adının bu köye verilmesi tahmin olunabilir.
Hülâsa : Erzurum köylerinde on beş günlük bir gezinti neticesinde tebarüz eden bir hakikat vardır ki, bu ovada bir çok gelip geçmiş, oturmuş kavimlerin bazılarının adları ancak tarihlerde kalmış, fakat yüz* lerce senelik burada yaşamış ve yaşamakta bulunan Türkler eserlerde, adlarile, taşile, toprağile Türkleştirmişler yabancı kavimlerin -Rum, Ermeni gibi* varlıkları bu kuvvetli akın, muhaceret, yerleşme karşısında erimiş, yok olmuştur.
Fütüvvetname
Ahilerin, Erzurumda 13 ve 14 üncü yüz yıllariçinde yaşamış olduklarını
gösteren mezar taşlarından yukarıda yazmıştık. Şimdi de Ahilerin Erzurumda
teşkil ettiği esnaf cemiyetlerinden bahsedilecektir.
Ahilerin, menşei hakkında henüz tarihleriniz lüzumu kadar izahat
vermemiş ise de 14 üncü yüz yılda Anadoluda sayahat eden ibni liatııta
uğradığı şehirlerde Ahi büyüklerinden ve bunların halk üzerinde kazandığı
nüfuz ve itibarı görüp yazmıştır. Ahilerin en ziyade siyasî bir teşekkül
olmaktan ziyade içtimai bir varlık gösterdiklerini ve Ahilik bir tarikat
olduğundan buraya girenler birbirlerine son derece yardım ve iyilikte
bulundukları yine seyyahın kitabından anlaşılmaktadır. Krzuruma geldiğin
de şehirde Ahi Tornan adında yüz otuz yaşındaki şahsa misafir olmuş
ve Erzurumun Meliki Irak elinde bulunduğunu yazarken şehrin bü*
yüklüğünü sık, sık vukubulan harplerden dolayı yer yer harabelerin
mevcut olduğunu yazmıştır.
Ahilerin tarikat erkân ve âyinini gösteren Fütüvvetname adında bir ,
eser olduğu seyyah kitabında zikretmiştir. [1]Ahiler on dördüncü asırda AnUarada. bir hükümet halinde ortaya çık
mış ve az zaman zarfında Osmanlı Padişahı üçüncü Muradt Hüdavendigâr tarafından âdeta muharebesiz bir surette ortadan kaldırılmıştır. Ankaradan sonra Kırşehir Ahilerin, tarikat bakımından mukaddes bir şehir olmuştur.
Çünkü tarikatın müessisi olan Ahi Evranın mezarı buradadır [2 ].
[1 ] Mecellei Umuru Belediyede C 1 S : 537 de Osman Nurinin Fütüvvetname
hakkında vesikalara istinaden mutaleatı vardır. Krzurumdaki Fütüvvetname buna benze
mediğinden başlı başına tetkik edilip yazılmağa lâyık bir mevzudur.(2) Âli, Künhülahbar C : S. 63. (Müverrih Âli. (Ahi Evren) in hâl tercümesini
Hacı Bektaş Velinin Velâyetnamesinden alarak uzunca yazdığından bir hülâaaaını
geçiriyoruz. (Ahi Evren) büyük Alâaddin Keykubadın muasırıdır. Doğduğu yer belli
değildir. Bir müddet Konyada oturmuştur. Halktan kaçınır, gizli yaşarmış, sonra,
denizliye gitmiş, orada bahçıvanlıkla vakit geçirmiş, yine Konyaya gelmiş (Şemsi Tebrizî) ye
biat ederek tasavvuf ve dervişliğe intisap etmiş. Konya uleması bu halden gücenmişler
Alâaddine müracaat ederek (Ahi Evren) nin (Şemsi Tebrizî) ile aralarını açmasını
— 190 —Ahi Evren, Kayscriye ve kırşehrinde debağ’ ık sanatını yaptığından
dolayı, debbağlann piri olmuştur.
Fütüvvetnameye gelince: Bu tarikata ait merasim ve usulden bahseden,
yan mukaddes sayılan din, an’ane, hurafe ile karışık, orta zamanda,
sanat hayatının, din ve tarikat prersipleri içinde yaşadığını gösteren, bu
eserin tarihî büyük bir kıymeti vardır. Ahilerden bahseden makalelerde
bu zikredildigi halde, metni izah edilip. olduğu gibi neşredilmediğin-
den Erzurumda bulduğum F ülüvvetname f l ] Ahiler hakkında, mühim bir
eksikliği doldurduğundan dolayı ehemmiyeti aşikârdır. Fütüvvttnıune, Ahi Evrenin debağlığa nasıl başladığı, onun evliya zümresine dahil olması
ve debağ esnafının, bütün esnafların üstünde bulunması Ahi Evrenin
debbağlann piri [2] ve Ahi tarikatının müessisi olması, geniş mânada bu
tarikatın müntesipleri ve âzaları tanıması, her esnafın şakirt alışı ve
birbirlerine yardımları ve sanatlarında yaptığı işlerin tarikatın emrettiği
şekilde olması, yânî sanatında sahtekârlık ve hilekârlık yapanların
tarikatın dergâhından tardedilmiş olması. Şakirtlikten, kalfa, ustalığa
çıkan hir adamın geçireceği tarikat imtihanları ve sonra bütün esnafların
şeyhleri, debağlar şeyhi önünde tarikatın tarif ettiği şekilde oturmaları,
debbağhane tekyesi mukaddes bir makam olduğundan burada esnaf
söylemişler. Süitin muvafakat etmiş (Ahi Evren) Sultana ve ulemaya darılarak, Konyayi
terk ederek denizliye donmuş, Sultan Alâaddin Keykubat Ahiyi darıtltığına müteessir
olarak. Sadraddini Konyıviyi göndererek, Konyaya getirmesini söyle. Sadreddin katıra
binerek Denizliye gider, görüşürler, beraberce Konyaya gelerek cuma namazını kılarlar.
Ahi Konyaya, darıldığından bu şehirde durmayıp Kayscriye gider. Debağlık ile geçinmeğe
başlamış. Renk, renk sahtiyan işlemiş. Bu halini çekemeyen bir adam Kayseri valisine
giderek aleyhinde şikâyette bulunur : ‘ Bir adam debbağhanede misafir olup deri işler,
miriye vergi vermez» dedi. Vali (Ahi Evreni) yanına çağırmak için adamlar gönderdi.
Bunl ar debbağhaneye gittiklerinde (Ahi Evren) in yanında bir ejderha gördüler. Korkularından Kaçtılar. Bu ejderhanın ateş gibi parlayan gözlerinden kinaye olarak Ahi
(Evren) lakabını aldı. Kayseriyede çok durmayıp Kırşehrine hicret etti ve orada öldü.
(1) Fütüvvetnameyi, Erzurumun eakiden ve debbaglar şeyhi olan Ariften aldım,
[?] Orta zamanda garp hırıstiyan âleminde, her esnafın bir takım azizlerden doğdu
ğunu iddia eder ve sanatlarının esasına kudsi an’aneler izafe ederlerdi. Ahiler tarikat
saliki olmakla beraber zemin ve zamanı müsait buldukça şehirlerin 13 üncü asırla 14 üncü
asrıa ortalarına doğru siyasi ve askeri nüfuz sahibi olarak şehirlerin idaresini ele
almışlardır. Tarihçe malûm olan Ahilerin Ankaradaki hükümeti ile Erzurum mezar
kitabelerinde görünen, Ahi Fahreddiuin şehirde oynamış olduğu siyasî ve askeri rolünün
ehemmiyetini bildirmektedir.
— 191 —
şeyhleri toplanıp fûtuvetname okunması ve pirin emrettiği maddelerde»
dışarıya çıkılmamağı emreden bir usul ve rehberdir.
Erzurumda, debağlar şeyhinin esnaf üzerinde nüfuz ve icraatı mutlak
bir surette idi. Sanatında hilekârlık eden esnafın dükkânı kapattırılır,
çürük ve hileli yaptığı iş ibret olmak üzere dükkânının kapısı üstüne
çivilenerek teşhir edilirdi [1],
Bu yüzden sanatkârların iyi yetişmesi, sağlam ve dayanıklı eşyaların
yapılması bu tarikatın otoritesi sayesinde mümkün olmuştu.
Ahi Evren in, neslinden bulunan adamlar her sene Erzuruma gelerek,
Ahi Evrenin Ktrşehirdeki türbesindeki, kuyudan bir desti su getirerek.
Mehdi Abbasın, mescidi üzerinde yapılan camiin minaresine asarlar,
böylece şehirde sığırcık kuşlarının çoğalması ve bu yüzden Ahi Evrenin duası berekâtile çekirge afatından şehrin masun kalması temin olunurdu (2)
Âh i E vven hülefası her sene, Erzuruma gelişinde, debağlar, tekkesinde büyük
bir merasim başlardı. Bütün esnaf şeyhleri istikbaline koşar ve tekkede
ellerini öperler ve dualar ederler, tekkede saklı olan tarikat bayrağı
çıkarılarak tekkenin kapısına asılırdı. Bu ziyaretler ve merasim bittikten
sonra bütün şeyhler esnaflarile beraber Ahdurrahman ( l O Z İ y e giderek.
Sultan sekisinde, kazanlar kurulur kuzular kesilir pilâvlar pişer. Somatlar
çekilirdi. Yemekten sonra ustalığa çıkmış sanatkârlardan kaç tane varsa
bunlar halifenin önüne diz çökmüşler, diğer esnaflar halka çevirmişler
ve dizleri üstünde ellerini kovmuşlardır. Debağlar şeyhi halifeye, tarikata
yeni giren bu ustaları takdim eder. Halife dua ederek şed peştemallari
bellerine bağlayarak enselerine birer sille vurur, bunlar da halifeden
başlıyarak bütün şeyhlerin elini öptükten sonra ustalık izni verilmiş
olur.
Gerek fütüvvetnamenin mealinden olsun ve gerek işidip görenlerden
topladığım bu merasim eşkâlini bitirdikten sonra asıl olan fütüvvetnameye
geçelim.
Fütüvvetname böyle başlar: kas.jL-*'j * ^ •■*•)
neslinden Şiyt Aleyhisselâm oldu.) diye peygamberlerin adlarını saydıktan
sonra sıra bizim Peygambere gelir veceddini sıralar ve der k i : (Abtül-
|1] Büyük barbe kadar kavaflar çarşısındaki iki kapılı kahvenin kapısı üstünde
böyle çürük maldan yapılmış üç dört ayakkapııın ortasından diliaerek çivilenmiş
olarak dururdu*
[2] Kudai an’anenin yarattığı bu âdet H : 1300 senesine kadar devam etmiştir.
- 192 —
anuttalibin iki oğlu oldu biri Abdullah ve biri de Abbas Radiyallahuanhu-
«nadır. Andan dahi Ahi Evren Hazretleri oldu asıl ismi şerifleri sultan
Mahmuttu, Ahi Evran olmağa sebep bu olduki: Sultanımız Sultanı Enbiya
Sallallahü Aleyhivesellem Hazretleri buyurdular ki: cemi Eshabı cemedip,
Bedrıhunin gazasına öç güne kadar silâhlarınızı hazır edin dedikte, ol
« e d i ş t e amcası Hazreti Abbasi Ekbere alemi şerifi size ihale eyledim,
buyurunca hemen ayak özere kalkıp Yaresulallah pek piri fani oldum
oğlum Sultan Mahmut benden kuvvetlidir. Alemi şerifi ana ihale edin
dedikte, bu kelâm hoş geldi. Bilâlı Habeşî buyurdular ki varın alemi
şerifi getürün dedikte, getirdiler. Alemi şerifin rikâbını, Sultan Mahmu-
dun boynuna hamail edip teslim ettiler. Onun için Resullallah AHİ
buyurdu ve AHİ EVRANSIN diyip ol zaman el kaldırıp dua ettiler ki cemi
esbap Cebrail, Mikâil ve İsrafil ve Azrail Aleyhisselâm vesair Melâikeler
bile itti ve buyurdular ki Hak canibinden bukadar inayet oldu bize ve
size dahi vasiyet edelim ve Resullallah buyurdular ki kalkın gazaya gidin
diye buyurdukta bir perşenbe gönü teveccüh ettiler varıp Hak ve Subhanehu
ve Taalâ Hazretleri evvelâ Sultan Ahi Evrene, saniyen cemi Eshaplara fırsat
verip fethettiler geldiler Resullallah suali şerif buyurdular ki Ya Ali ke-
remallahü veçhe! Ahi Sultan Mahmut gazada nice muharebe eyledi.
Y a Resullallah; bir alelmi şerifte, bir eli kılıçta her canibe dahi muha
rebe eyledi, Evren gibi anın için ismine Sultan Ahi Evren buyurdular [1]
Esbaplar dahi bunu görünce her birerleri birer yadigâr verdiler.
Birer yeşil bayrak verdiler, Resullallah buyurdu ki Ya Ali sen
ne verirsin, dedikte, Allahın emri özere Resullallahın, kavli üze
re kızım Rukiyeyi, amca moglu Sultan Ahi Evren hazretlerine verdim,
o l saat Resulullah nikâh hutbesini kıraat eyleyöp öç gön, öç gece nimet
çekilip, düğün ettiler bir gönde otuz uç koyun, ikinci gönde, otuz öç kara
keçi, üçüncü gönde otuz öç kara sığır kesilip, öç gönden sonra geldiler
el öptüler icazet aldılar yani musafaha ettiler Resulullah Aleyhivesellem
Ahi Evren Şeyh Mahmudun elini eline alıp, imamı Alinin mutbahına girdi
ler, düğününde boğazlanan derileri ve gönleri mübarek elile ve mucize
•behresile birer, birer Sultan Ahi Evren Şeyh mahmuda teslim eyledi ve
«aucizatile dua eyledi, Hazreti Pir Ahi Evren bir gece ile bir gündüzde
Allahın keremi ile Elvan, Elvan ve türlü türlü renk etti, tamam ettikte
E r i n ö l ç ü , m i k y a s , b i ç i m , e n d a m t a r z e v r a n l ı , m ü e d d e b y a k ı ş ı k l ı b u n u n z i d d i
’ E v r a n s ı z , e n d a m s ı z . H a n t a l g a y r i m ü t e n a s i p y o l s u z E v r a n s ı z l ı k l e h ç e . 124
— 193 —
her elvandan, bir tura bağladı, Resulullahın meclisi şerifine getirdi
Mübarek elile açtı cemi Eshab tahayyurde kaldılar ve temaşa kıldılar,
Hazreti Ali keremullahü veçhe bilâ perdah olduğu için içinden birisini
alıp asayı şerifiyle perdah eyledi, Sultan Ahi Evren ya resullulah şakird
sanatını tamam edip hizmetini üstadına beğendirince meyan beste iken
kemer besteliğe lâyık olmazmı? deyu buyurunca ol saatta Resulullah sallal-
lahu aleyhi ve sellem kenduye, Hazreti Cebrail aleyhisselâm kendi müba
rek beline Şed bağlayıp desturu taalâdan niçe aldı ise mübarek, loncai
Şed bağlayıp icazet vermiştir, sonra sultan Ahi Evrana izin verdi. Otuz
iki esnafın pirinin belini bağlayıp el kaldırıp dua eyledi cümle otuz iki
esnafın pirleri bu tarika ve bu erkâna aşık oldular.
Aşık olanlar, bereketi halil niyaz etsinler, kisblerinde ve ti
caretlerinde, cemi yol ve erkânı, Ahi Evren sultan ocağından talep etsinler.
Kiselerinde, ticaretlerinde bilcümle nef’ i âm olsunlar, deyu olzaman Resulal-
lahü sallallahü aleyhi ve sellem hazretleri buyurmuşlardır ki Abbasi Ekber neslinden ta kıyamete değin otuz iki esnafın yolunu ve erkanını talimle
icra etsinler, deyu binaen alâzalik ba’dehu şöyle ına’ lûmolaki; sultan Ahi
Evren gelip Rum ve Rumudiyar ve bediyar, Şeyh Mahmut hazretleri ka*
dem bastılar, bir yerde karar etmediler Gülşehir nam diğeri, Kırşehir'inde
karar edip anda kârhâne bina ettiler, çok vilâyetlerde kerameti zahir
oldu. Kırşehir'ine kadem basdıklarında ayan ve ekâbir geldiler, ya dev-
letlû! bizim havftmız vardır bir ejderha peyda oldu, onun şerrinden bizi
halâs eyle deyu niyaz ettiler ve ejderhayı ona gösterdiler, dua edip ej
derhanın yüzünü, yüzüne sürerek, ol ejderhayı kendine muti ve münkad
eyledi, Evran sensin deyip azize kendini teslim eyledi. Aziz Evran, Ahi
hazretleri ol ejderhanın boğazına zincir takıp, kerhanesinin tahtına bağ.
laytp, cümlenas böyle göricek, küllühüm muti olup, Ahi Evren Sultanın
kârına ve kisbine ocağının ve tarikatının devamına dua ve sena eylediler
ömrü şerifleri doksan üç yaşında darü fenadan, darübakaya teşrif buyur
dular). Buraya kadar olan fütüvvetnamenin izahına gelince : Ahi Evren
peygamberin amcası Abbasın oğlu olduğunu ve Bedir gazasında bayrağı
taşıdığını, harpte çok yararlık gösterdiğinden Evren lakabını almış ve daha
evvelce peygamber bayrağı verirken de, Ahi Evrensin demişti. Ahi ve
Evren adlarının, peygamber tarafından verildiğini tekrar etmektedir.
Bu da Ahi tarikatının, büyüklüğünü anlatmak içindir. Muharebedeki ya
rarlığına binaen ashap birer yeşil bayrak hediye etmişler. Ve Ali de
13
— 194 —
kızı Rukiyeyi vermiş, böylece Ahi Evren Abbasın oğlu ve Alinin damadı
olmakla, bûyûk ashap mertebesine çıkarılmaktadır. Ve düğünde kesilen,
hayvanların derilerini Ahi Evren debagat ederek, renklere boyamış ve
böylece debağlığın menşei çıkmış oluyor, fakat biraz daha bu sanat»
kudsileştirmek için Alinin, asasile perdah ettiğini ve şakirttik yaptıktan
sonra, Ahi Evren, Alinin beline Şed, yani ustalık kuşağını bağlıyarak
Ahi Evren Aliden daha üstün vaziyete çıkarılıyor, bunu müteakip Ahi
Evren, otuz iki esnafın pirlerine şed bağlıyarak bütün pirlerin, piri olu*
yor. Bütün esnaflar içinde debagltk esnafı yükseliyor. Ahi Evren, Ana*
doluya gelerek birçok şehirleri dolaşıyor, nihayet Kırşehir’ine geldiğinde
orada bulunan bir ejderhadan korktuklarından, Ahi Evrene müracaat
ediyorlar. O da ejderhayı dua ile zararsız kılarak, açmış olduğu debağ-
haneye bağlıyor. Ahi Evrenin doğduğu ve nerden geldiği hakkında tarih*
terimiz birşey yazmazlar.
Kıinhülahbar dan naklen haşiyede hülâsa olarak yazdığım malûmattan
anlaşılıyor ki Ahi Evren hicretin altıyüz seneleri içinde yaşamıştır. Hacı
liektaş Veli, Sadrettin Konyavi, Sultan Alâetlin Keykubadın. yaşadıklar»
zamanda bu da varmış. Kün/lülahbar, bunun acem diyarından, Ruma gel
diğini yazmakta, babası ve doğduğu yer hakkında bir şey demiyor.
Âşık Paşa tarihinin 200 inci shf. haşiyede şöyle yazılıdır.
(Orhangazi meşayihinden olan Ahi Evren mülûkü acemden bir zatın
oğludur. Anadoluya gelip — Kocaelide Geyveye mülhak — Akhisar
kasabasının müzafatından bir mevzide tavattun ile orada irtihal etmiştir)
bu kitapta öldüğü yeri bildirilmemiştir.
(Tacüttevarih, C. 2, S. 400) de yalnız iki satırlık malûmat verir ki:
(Eşşeyh Ahi Evren davatı mustecabe ve enfası müstetabe sahibi idi ke
rameti ve havariki ol matlaı esrardan şarık olmuştur) bu rivayetlere
göre Ahi Evren büyük ve maneviyatta yükselmiş adamdır. Eütüwetnanır iki üç kat Ahi Evrenin mertebesini yükselterek peygamber derecesine
ulaştırmıştır.
Fütüvvetnamede kaldığımız yerden başlıyalım: (Hâza silsilename: sul
tan Ahi Evrenden, Ahi Evliya oldu. Andan, Ahi Melik oldu andan, Ah»
Beşir oldu andan, Ahi Said oldu andan, Ahi Cüneyt oldu andan, tmam»
Cafer oldu andan, Sadık oldu andan, Ahi Evran Taran oldu, andan, Ah»
llyas, andan, ahi Gürcanî andan, Şeyh Kemal, andan, Şeyh Mehmed ahi
- 195 —
andan, ahi şeyh Maksut, andan, ahi şeyh Nesuh, andan, şeyh Ayvan, andan,
ahi şeyh Musanın üç oğlu oldu. Biri Ahi Abbas, biri Ahi şeyh Mustafa,
biri Ahi şeyh Evliya oldu. Şeyh Evliyadan, ahi şeyh Hüseyin andan
ahi şeyh Mehmet andan, ahi Kasım, andan, ahi Nesuh andan ahi Musa,
andan, ahi İbrahim audan ahi Hüşeyin, andan , ahi şeyh Mehmet, andan
ahi şeyh Mustafa, andan, ahi şeyh İbrahim andan ahi şeyh Cafer andan
ahi Evliya andan ahi Musa andan ahi Ahmet andan karındaş Hüseyin an
dan ahi şeyh Ömer andan, ahi şeyh İsmail efendi saliki ahret ve sahibi
hüsnü siyret ve mekremetine seza olan şeyh Musa hazretleri kadem bas*
atıştır, [1] bir esnaf beyninde Pirinin tarikatından ve fütüvvetinden hariç
hareketi vaki olursa dükkânını tağlik edip ba’ dehu, üç gün sonra tövbe
kar olursa, izni birle fethedip ba’dehu mütemerrit olur ise marifeti şer’
ile tedip ve tarikata boyun verdirmeğe ve ihtimam edilmesi için pirler
böyle buyurmuşlardır ki
j LTJıj j l y Y l j * .L—«i»• ¿ ¡ y j j l j j l j ,^ ' l j j* w * w w " *
Jlj^l j ¿-‘«'Ij *— JLd! vv‘>
J l < Ü İ 4 ^ j ¿f* A j ' j j l
[2| . j.^Jİ4-k. jvf- yj jy if ' j
Der methi debbağan
Barekâllah tekyemiz buldu nizamı izzeti
Var olaki her gelen durdukça dünya kevniyeti
(1] Ahi Evrenin netlini gösteren bu silsileden anlaşıldığına göre fütüvvetaamede
ölen ve yerine geçen halifelerin adları yazılmıştır.
[2] Bu duanın hüiâaaaı :(Şeraiti mezkûra Fötûvvetuame hiç bozulup değişmez. Herkea bunun emrettiği
doğrulukdan ayrılmamalı, onların cetlerine dua ederler;- Cenabı hakka hamdederler.
Meşayih ve aülehayı, Allah dünyadan göçürür. O kimaeye ki kitap nazil oldu halkın
hayırlısı ve onun için faali hitap vardır. Ahi Evren Allahın aziz kulu debağların piri
Abbaaın neslinden gelmiştir) bu hep Ahi Evrenin Fütüvvetnamenin kudaiyetini an
latan bir duadır.
Pişvamız hazreti Adem Safiyullahtır bizim
Lâcerem ol işledi ol baki san’ati
Nice gaip erleri âlemde gülbangin çeker
Pirimiz ol âli sultan Ibni Abbas hazreti
Hemdahi mansuru Âbiddir meyant bestemiz
Ana çıkar silsilemiz anlarız bu âdeti
Piri erkânı tarikat haşredek yad eyleriz.
Nimetuilah Ahi Evren Tanrının bir nimeti
Şugliya İhlâsla hizmet eden bu tekyeye
Halikın halis kulu Peygamberin has ümmeti4ı* I J ¿Vfi— 4»'l
ûL’j ' j lL l— jjl»* 4ıl«^l j »¿ I^ j 4«.—I» »LîJ ^ l l i j •» *4İ|IJı» ,.}L.V
* y . ) 4-lx <U I j l u e » J - f - û y~«> J Ş J* y jl* c - -aİ w» I i y t
lı •«-*»! e- O _,-**>• ¿)Lol ü' ' ^ ^ d*-
* «i»*-.jl* * * jf wa«> 41 f l j y jJı j**~»* i . » ı ./ .¿»-1 _j
J j l 0^J*.'*■ w*
r*_ — j ¿jyu* wl» l lı vlJt' jl» I w<lıjl t w*lıjl iı
J pVSCJUT J ¿ f U j — J J c d! U r Ul 4 lM a rlj J a
w>'jJ d l l k r j j l dM» I ıjl*^ j —j l - d l l j i 'Ç
Piri piran, azizi azizan kutbül’ariiin sultan Mahmut Ibni Abbas kuddusü
sırrehül’âziz, piri keşti cihan, kesti kadem, mübareki seyab kâmiyabü
dermeyanı âşıkan ve tekyenişini azizan, hümacihanı tadılan, Mahmut
Ahi Evren taksimi gurema hakikat, erkân buyurup, tertibi debagan
ve sair esnaflara buyurmuşlardır ki : Şecerei şeriflerinde Ahi sözü pir sözü, Ahi sözüne itimat etmeyenlerin üzerlerine pirlerin laneti olsun ve hak ılidaruıdan m*rdut olurlar. Vehabibullah Muhammedüimustafa aleyhis-
selâmın şefaatinden mahrum olurlar. Ve pirlerin bedduası onların üzerine
olsun ve her medinede mevcut olan debbagan fıkaraları ve sair bilcümle esnaf
fıkaraları, piri piran, azizi azizan sultan Mahmut Ahi Evren kuddüse sırrehül’a
zizin tertibetülfıkara biradetülbilâ desti sultan Ahi Evren küçüklerine ve
şeceretü şeriflerine itimat etmiyenlerin kendine zararı vardır. Şöyle malûm
ola ki: yakasın kesüp, bürkün alup, ocaktan merdud olmaz ise, pirlerin lâneti
ve bizim bedduamızı kabul etmiş olurlar. Pirlerin taksimi gureması budur ki:
- 196 —
[1 } Fütüvetnamevi yazanın adı.
— 197 _
Ahi baba, hisse ala mümaneat olunmıya ve kethüda iki hisse ala, muhalefet
olunmıya ve yiğit başı iki hisse ala ve otuz yıllık üstatlar ikişer hisse
alalar ve yirmi yıllık üstatlar birer buçuk hisse alalar ve on beş yıllık
üstatlar birer hisse alalar ve on yıllık üstatlara hissenin rub’unu vireler.
Muhalefet olunmıya ve herkes halli halince teselli olunup tekyenişin
gülbanki Muhammediye hazır olalar, dua eyledikte pirlerin ismini yad
ideler gülbanki Muhammediye çekilip selâmet birle dagılalar, şöyle
malûm ola ki otuz yıllık ve yirmi yıllık üstadlar, Ahi önünde ellerini
sallayıp söz ile mücadele ider ise yakasın kesüb bürkün alıp tekrar
şak'ırtlige ¡neler, kabul etmiyecek olurlarsa reddoluna, on beş yıllık kalfa
serkeşlik ider ise tâzir olunduktan sonra makasın ve perdah ağacını
boğazına takıp tekye kapısına asup eşiğine yüz sürecek olursa üç günden
sonra suçu affoluna, sonra meclis idüb posta lâyık idüp oturdalar, şöyle malûm ola k i : debaghanemize lâyık olan deri ve eğer palamut ve eğer
mazı ve eğer yaprak ve eğer sair şeyler, cümle tüccarlar geldikte, tekye
kapısına yüklerin indirüp, Ahi Baba ve kethüda ve yiğit başı ve tekye
nişin yedlerine teslim oluna, bâdehu yegit başı cümle üstatları davet
idüp herkes hissesine gideler, anlar gittikten sonra Ahi baba ve yiğit
başı ve tekyenişin pazar idüp akçesini vireler, sonra, pirlerin buyurduğu
minval üzere taksim oluna, herkes hissesini dükkana ileteler; herkes halli
halince teselli hatır olunup gülbanki Muhammediye çekilip selâmet birle
dagılalar. Şöyle malûm ola ki: sair diyardan gelen üstatlar keçi ve koyun
ve oğlak derilerini cem idüp fıkaraya zulüm idüp, ziyade baha ile alırlar
imiş Allahütaâlâ ve Resulün ahkâmı şer’ iyesini icra ideler, Kadı efendiler;
kutbü’arifin Sultan Mahmut Ahi Evren, pirin şecereı şerifi vusul buldukça
şer’ i şeriflerine dahil oldukta takriri kelâm idüp, mezburler talep ¡deriz.
Did'ıkte ol makule kimseleri meclisi şer’e davet idüp, şecerei şeriftde
devri âdemden beri bir ocaktan bir acaga deri alına gelmiş değildir.
Sultan Mahmut Ahi Evren pirimizin şecerei şerifde mestur ve mukayyet
olan budur ki şer’ i şerifi icra ¡derler. Kadı efendiler şecerei şerife itimat
ideler gaflet olunmıya) Buraya kadar yazılan Fütüvvetnameyi hülâsa ola* rak anlatalım :
Ahi Evrenin neslinden gelip geçen halifelerin adlarını sıralamıştır,
(sık, sık adı geçen şecere budur.) Fütüvvetnamenin hilâfında hareket eden
lerin görecekleri cezayı göstermiş, Fûtüvvetname Ahi* Evren hakkında dua ile beraber debagların methi yazılmıştır.
Bu hale münasip iki Kuran ayeti yazıldıktan sonra Peygamberimiz,
— 198 —Ahi Evren, tarikat hakkında yine duadan sonra, Ahi sözünün pir sözü
olup mukaddes oluşunu bildirmektedir. Ahi sözüne uymıyanların pirlerin
laneti ile, peygamberin şefaatinden mahrum olmasile cezalandırıyor. Sultan
Ahi Evrenin mensuplarına ve şecereye itimat etmeyenler zarar görecek
lerini yakasını kesip bürkünü alıp dergâhtan çekilip girmelerini söylüyor.
Bundan sonra, Ahi Evrenin prensip olarak ortaya koyduğu debağlara
ait malzemenin taksimini anlatmaktadır. Ve bu malzemeyi getirip satan*
lar ilk önce debağ tekyesine getirecekler ve burada pazarlık yapıldıktan
sonra yiğit başı, pirin emrettiği şekilde ustalara taksim edecektir ve dışa*
rıdan gelen debağlardan birisi piyasadan deri toplıyarak sonradan pahalıya
satmasını şer’ i mahkemeye, tekye mensupları bunu şikâyet etsinler ve Fü-
tüvvetnameyı göstererek bunun tarikata uyğun olmadığını söylesinler ve
kadı efendiler de şecereyejyâni Fütüvvetnameye göre hüküm versin.
Fütüvvetname ve devam edelim: (Haza maani cemi debağlar otuz iki
ve sair esnaflar cümlesine şamildir. Bilin ve agâh olunk'ı her kim bu
mânaları ve buyrukları bilmezse, yediği ve içtiği haramdır. Ve ana şakirt
almak yoktur. Ve şakirt revan etmesi reva olmayıp pirlerin bedduasına
müstahak olurlar. Aliahu âlem bissavab, haza kitabı Fütüvvet, ehli erkân
kaçan Nakip oğlanları kapudan içeri girdikte esselâmü aleyküm ya erbabı
ehli şeriat dört kapının selâmını bu veçhile reva edeler. Andan sonra
diyeler ki : Erenler nazarında, tarikat kardaşları bir küçük yetiştirmiş, erenler nazarında, revan etmek murat ediyor. Ne buyurursunuz ? Hazır
olan ihtiyarlar, ustalar buyuralar ki! Ehluhu ve mehelluhu, deyüp üç kere
tekbir getirip ellerini öpeler. Ey; taliban erkân tarikat : Kaçan kim sual
itseler ki : tarikatın evveli nedir? Teslimliktir; badehu üstat ile şakirt
mabeyninde, aht budur ki; şakirt hakkında nefsine emin ola, canibinde sadakat üzere olalar, üstat, şakirde beş hizmetjgöstere, evvelki miftahı eline
verip teslim eyledikde, dükkânı açıp çevirup çekmeye kadir ola, İkincisi
oldur ki, sakildir secdeyi yerine sarıp riayet etmektir. Üçüncü hizmet
oldur ki, sahi ola, dördüncü hizmet oldur ki el kavuşturup edeb ile
duralar, beşinci hizmet oldur ki üç gün açlık çekmek ve yedi gün
dÖğülüp söğülüp durmak ve kırk gün yine açlık ve yalıncalık çekmektir.
Badehu bin bir gün hitamında çile muradın vireler. Ama nasip bir gün
ölür o güne yevmü rıza derler ve üstat, şakirdinden razı olmak gerektir.
Üstat, olana üç nefes vireler, üçü şeriat, üçü tarikat, üçü hakikat, üçü de
marifettir. Hakikat marifet hükmündedir. Tarikat gayri haldir; şeriat nizam içindir ve dahi tarikat içindedir.
Üç şart vardır ki; üstatlar ana üç nefes dirler; üstatlar, şakirde dirler?
Biz dahi anı beyan edelim : Evvel nefes ki; şeriat emrindedir. Şahadet
kelimesine işarettir. Ve şahadet iman seccadesidir. Okumak yazmak ile
bilinmez, pirü pirver olup çürüklükten kurtula, ikinci nefes tarikatta
şahadettir. İmanın nurudur. Hakikat nedir dirsen? Candır. Nefes değildir.
Şol nefesi sual eden bir elden, bir ayaktan, bir dilden, dilin şahadette
ola; elin sehavette ola, hakikatla ayağın ibadette ola, geldin sag yol
karındaşına, üç nefestir. Sual itseler; Evvelâ hakikatle cevap vireki
biiznillâhi Taalâ dişeler ki nice oldun, Cevap vere ki : erenler
nazarında, gök kubbe altında, yeşil seccade üzerinde alemi şerif
tahtında revan oldum; geldik sol karındaşına, üç nefestir sual etseler;
vücudun nedir. Hakikatla cevap vereki, sem idir. Sual etseler Allahı
ne ile izhar eyledin tarikatla, sem’îdir.
Müslüman mısın? şeriat ile cevap ver ki Amentü Billahi . . . her kim
âlem ile hasıl olur. Zikrolunan üslûp üzere cevap vere, tarikat, erenler
meydanında hizmeti makbul ve lokması helâldır. Evvelâ eğer cevap
vermezse çürüktür. Piyre hizmet etmemiştir. Şöyle biline, dişeler ki yol
nedir? erkân nedir? cevap vere ki yol Lâilâheillâllah, erkân Muhammedür-
resulûllah
Ve deseler ki, üstada hizmet etmek nedir? erenler meydanında
süpürge çalmaktır. Ve dahi süpürgeyi ele alıp ortayı süpürüp andan
sonra sakalına yapışıp durmanın manası oldur ki, erenler meydanında
sakalım süpürke demektir. Ve dahi nerden geldin? ve andan nerde
zirkrettin! cevap oldur ki, erenler selâmını getirdim. Ûstadlarımın elini
kaptım, deyu cevap vereler deseler ki pirinden ne getirdin? diye ki,
tarikat getirdim. Erkândan ne getirdin? beş nesneyi göricek kabul
etmek vaciptir.
Ve Dahi bir üstad, diğer bir üstadın rızasız olarak şakirdini almak
murat ederse cemi pirlerin ve pir zadelerin bedduasını kabul etmiş
olurlar.
Üstad olan kimesneye, icazet dileyüp kalkıp easelâm: andan sonra di-
yeler ki: erenler icazetile pirimiz nazarında olduk; bu zamana gelince,
ayağımızı bir harama basıp veyahut elimizi bir harama uzatıp ya dilimiz
yalan söyleyip ya gözümüz namahreme bakıp veya kulâgımız haram
işidip, siz erenler nazarında estağfurullah diyelim: budur: âılj**— l
diyip iki dizini çekip otura. \
— 199 —
— 200 —Ve nakip icazetile küçüğü alıp kapıya geçer. Badehu Ûstad, şakirdi alıp
ayak üzere dura, dua kıla andan sonra elini Nakibe müstahak teslim ede
Ve Nakip sofrayı eline alıp Bismillâhirrahmanirrahim, erenler tarikat
karındaşları bulunanlara bir taam pişirmiş, lâtif ve tahirdir. Buyurasanız diyeler ki; taamı niçin eyledin, revanim için dahi Allah rızası için
Lâilâheillâllah, bizde Allah için, Nakip sofrayı döşeyip taam yenildikten
sonra dua ederler.
İllâ ey talibi san’at
Bu san’atta olur himmet
Helâldan kesbikâr etmek
Keryeh murdarı pak etmek
Bu san’atın sana kân
Halife usta desturu
Gelin bu beyti âlâya
Ahi Evren sultana
Bu vadide iki er vardır
Bu debağ tekkeleri vardır
Sadakatle eyle hizmet
Denilür Ahi Evren Sultandır
Haramdan içtinap etmek
Ibni Abbas Ahi Evren sultandır
Kuşanur şed erkânı
tcazatgâhı erkândır
İtaat eyleyin erkâna
Duacı Hankahidir
. . . Sultanı ikbaldir
Denilür Ahi Evren sultandır
Zehri katildir bu dünya susayıp içme sakın
Bu ömür sermayesin nahak yere saçma sakın
Kizbi gaybı iftiraya ağzını açma sakın
Hak lisan verdi sana zikreyle teşbih etmeğe
-Yürü ilim meclisine bir nasihat almağa
Evliyalar sohbetinden duvr olup kaçma sakın
Bunu yazdım bi vefadır rüzigâr
Ben ölürsem hattım kala yadigâr.
Buraya kadar yazılmış olanların hülâsası:
Ahilik, tarikatını iyi bilen ve Ahi Evren şeceresini aklında tutan
Sakip elinden tuttuğu şakirdin, dergâhta, debağlar şeyhi ve üsdatların
önünde yapılan merasimi izah etmektedir. Bundan sonra şakirtliğin
tarifini ve tahammül etmesi lâzım gelen ahlâkî ve manevî kayıtları
sıralıyor. Usta usta olduktan sonra tarikat, erkân ve ayinini iç yüzünü
bilmesi lâzım ve tarikatın prensiplerine canü gönülden bağlanması
şarttır. Bütün bu evsafı kazanmış olan kimse ustalık edebilecek kabiliyeti
göstermiş olduğunu, bir takım tasavvufî sual ve cevapların manasını
kavramış olduğunu, Ahi baba yani şeyh ile, ahilik tarikatının müritleri,
ustalar beğendikten sonra Sakip yine merasim ile sofrayı açar. Yemek
— 201 —• yenilir ve dua edilir. Böylece o kimse usta olmuş olur. Yukanki beyitler
debağlığın medhini ve tasavvufi sözlerle kudsiliğini ifade etmektedir.
Altındaki de ahlâkî ve tasavvuf! bir nasihattir.
Bu Fütüvvetname oldukça eski Erzurum şivesile yazılmıştır. Tarihi
üzerinde olmadığından yazılış senesi bilinemiyor.
Ahi Evrenin kurduğu bu tarikat prensibi (fütüvvetname) halinde
tedvin edilerek, bütün esnafın içten bağlı olduğu bir kuvvet halini almış
kendi içlerinde ve mensupları arasında bu mukaddes bir buyruk olmuş
ve bunun prensiplerine riayet ederek esnaf teşekküllerinin ve lonca
hayatının uzun asırlar yaşamasına müessir olmuştur. Şehirlerin, orta sınıf
tabakasını içine aldığından dolayı, orta zaman tarihinde, Anadoluda
esnaflığın sağlam bir halde kalmasına ve şehirlerin, içtimai nizamının
bozulmasına mani olmak için bu tarikat mühim rol oynamıştır. Bundan
sonraki esnafların adlarını ve bunların pirlerini tarif ederek saymaktadır.
Evliyanın birinci ciltde, saydığı İstanbul esnafları da bunlar olduğundan
yazılmasına lüzum kalmadı. Evliya C. 1, S : 511
Pasinler
Erzurumun iki saat şarkında bulunan bu geniş ovayı, Erzurumdan
ayıran meşhur Deve boynu [1], geçidinden sonra Pasın ovası başlar.
Ovayı, Çoban köprüsü ikiye ayırarak, köprünün şarkındaki ovaya aşağ»
Pasiu, ve köprünün garbındaki ovayada yukarı Pasin adı verilmiştir.
Ovanın cenup ve şimal dağlarında bir takım yaylalar vardır ki, otla*
[1 ] Deve boynu geçidi ancak 1828 nenesinde Rus ve Osmanlı muharebesinde ilk
defa olarak şöhret kazandı. Ceneral (Paskeviç) bu yoldan Erzurumu aldı. 1854 de
Ceneral (Repotofl Haşan kalesine kadar ilerleyerek yine Deve boynundan Erzurumu
almak tasavvurunda bulundu ise de yetişen kuvvetlerle Haşan kale önlerinde mağlûp
olarak çekildi. Mamafi bu hadise Krzurumda epiyce karışıklığı mucip oldu. Ahaliden
bir kısmı Trabzona doğru muhacir oldular. 1877 de Rus ceneralı (Loris Melkof) Deve
boynuna hucum ederek merkezi bozdu ve Aziziyeyi aldı. Erzurum ahalisinin yaptığı
kanlı hücumlarla bu müstahkem mevkiden bozularak Deve boynuna kaçtı.1916 da Büyük harpte Ceneral Yudeniç Deve boynunun müstahkem olduğuau
görünce. Karga pazarından hücum ederek ovaya inmesi üzerine şehir boşaltılarak
Rusların eline düştü.
' S
rının çokluğu ve sularının souk ve bol olması itibarile yüzbinlerce hayvan barınmaktadır.
Yukarı Pasinde Karga pazarı, ve Deve boyna çayları akar, Haşan
kale önlerinde birleşir, Çoban köprüsünde, Arasa karışırlar
Pasinler ovası umumiyetle münbit ve mahsuldar topragile tanınmıştır.
Eskiler bu ovanın feyiz ve bereketinden dolayı Pasin Abat adını
vermişlerdir.
En iyi olarak arpa ve buğday mercimek yetişdigi gibi kavun, karpuz
ve diğer bostan mahsulâtı da iyi yetişir, öteden beri Pasinler Erzurumun
zahire anbarıdır.
Ovada, eskidenberi Gurcüstandan, Kafkasyadan, şimalî Irandan gelen
yollar birleştiğinden dolayı, eski muhaceretlerin garba doğru hareketleri*
nin geçit yeri olması itibarile tarihte buranın büyük ehemmiyeti
vardır. Pasin ovasının uzunluğu Suvişli köyünden, Kara Urgana kadar
17 saat, genişliği, Sıçankale den, Tepekum dağına kadar 12 saattir,
Selçukiler, Harzemiler, Cengiz, Timurlenk orduları Anadoluya hücum*
larında hep buradan geçmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğunun kuvvetli
zamanlarında Kafkasyayı, şimalî İranı zapt için bu ovadan geçmişlerdir.
Doksan sene içinde Pasinler ovasında dört defa Osmanlı ve Rus orduları
çarpışmış ve tarafeynin bu ovadan gelip geçen kuvvetleri iki milyonu
geçmiştir. Bu yüzden ova harbin şiddetini olanca agırlıgile çekmiş,
katliâm ve yağmalardan dolayı ova, büyük çalkantılar ve hercümerç içinde yuvarlanmıştır.
Pasin ovasından eskidenberi, türklerin muhaceret ve akını devam
etmiştir. Iskitler, Hazerler gibi dokuzuncu Milâdi asırda, birçok Türk
muhacereti bu ovaya vukubulmuştur.
Oğuz Aşiretleri ve daha sonra da, Kayihaniler Pasin ovasında
yerleşmiştir. O zaman Erzurumda Selçukilerden, Mugisüddin Tuğrul Şah
hâkimdi. Kaya Alpın Oğlu Süleyman şah, aşiret halkile, Trabzon
ve Gürcü krallarına karşı, Erzurum Emirinin yardımile akınlarda bulunur
ve aldığı ganaimle kabilesinin geçimi genişlemiş olurdu. [1]
Süleyman şah, Fıratın kolu olan, Habur ırmağında boğulup ve Ca’ber kalesinde gömüldükten sonra oğullarından Ertuğrul ile Dündar bey
[1 ] Osmanlı tarihi: S 556
Camı Cem ayında: Süleyman Şahın babası Ahlatta fevt olduktan sonra bir eri
bahadır olmağın ol feteratta ıl ve ulusile Crzuruma yelip andan Malep ve Tarsus
azmin edip nehri Kıratı geçerken suya gark olup şüheda derecesine erişti.
- 202 -
- 203 —
tekrar Pasin ovasına gelerek İğdır ovasındaki, Sürmeli çukur mahallinde yedi sene kadar kaldıktan sonra tekrar garba doğru hareket ettiler. [1]
Sırası düştükçe, bu ovanın tarihine temas edeceğimden dolayı,
herşeyden evvel, ovada korkunç harplerden ve tahribattan dolayı, dipte
köşede kalmış, Türk eserlerinden bahsedelim:
Erzuruma üç saat mesafede olan Korucuk köyü ile Ezirmik, köyü arasında
üstü ve yan duvarları tamamen yıkılmış türbede, dört tane mezar sandu
kaları bulunmaktadır. Bunlardan ikisinin yazıları erimiş yalnız birisinin
yazısı okunmaktadır. (Ş. 58) de görüldüğü üzere yazısı böyledir.
¡Şekil : 5$ — Potinlet — Ezirmik köyü yanında, yıkılmış türbenin içindeki meZar taşı sandukalar t. Küçüğü : Necmeddin Okdenyuna aittir./
(Taşın baş ve kenarlarında)
Üstünde
* jk'ı j
[1] Hammer C* 1 S: 90, Osmanlı tarihi S. 560 Peşinlerde Sürmeli çukurda bu
aşiretin kalışı hakkında Tarihi Osmanı Encümeninin çıkarmış olduğu bu kitapta usun
uzadıya bahsedilmiştir.
204 —
670 Hicri senesi Safer ayında olmuş olan Necmeddin in kızı l'kdenuya ait olduğu anlaşılmaktadır. Diğer yazıları okunmayan büyük taşlardan
birisi de, Secmeddin in mezarı olduğu bu yazı delâletile hükmedilebilir.
Tarihi eski olan bu mezar taşlarını örten kârgir türbenin çoktanberi
yıkıldığını vaziyeti göstermektedir.
Bu türbenin llhaniler himayesi altında yaşayan, Erzurum Selçuk
beylerinden birisine ait olması muhtemeldir.
Yukarı Pasinin büyük köylerinden biri olan, Çukender, Erzuruma
dört saat mesafededir. Bu köyü Çukender adında sof'ıyundan bir Türk
büyüğü kurmuştur. (440 hicri tarihli yağan f>aşa, vakfiyesinde, şahit olarak
gösterilen bu zat o tarihte sağ olduğu anlaşılmaktadır. Hüseyin defterin*
de böyle yazılıdır:'
Çukender malikâne maaçiftlik
Vakıf zaviyei mezbure
2000 akçe
Sonrada bu haşiye yazılmıştır:
(Zaviyei Çukendar baba Rezaknallahü bişefaatü der karyei Çukender
mağfuruleh dervişanın meczubi ve cümle halkın mahbubu olup umuru
dünyeviyeden müborra ve nafaka ve kisve efkârından münezzeh olup
ekseri zamanını çukân getirip gezermiş Merkadi şerif içinde olan karye
kendunun ismi ile müsemma olup karyei mezburede* ve gayride evkafı olup
matakaddemde vakfiyet üzere zabtoluna gelip defteri atikte mukayyet ol
makla kaydı defter olundu )
Erzurum Evkaf muhasebe defterinde ise şu izahat vardır. *Vakıf
Zaviyei Çukender der karyei Çukender der kazai Pasini ulya tabii
Erzurum der ferman
Mehmet Sabit Efendi bin Hamza başartı Muallimi Sübyan zaviyedar
ve mütevelli vakfı mezbur
Rüyet muhasebesine 1266 Muharrem
Bedeli ûşar karyei Çukender tabii Pasini ulya
2000
Bu kayıtlar gösteriyor ki: Çukender baba zengin bir Türk sofisi
olduğu, bu köy ile diğer araziyi türbesine ve köyde yaptırmış olduğu
mektep masrafına tahsis etmiştir; Yağan paşa vakfiyesinden anlaşıldığına
göre 914 sene evvel, Oğuz kabilesine mensup olan bu Türkler, Türkis-
— 205 —
tandan, (Kirman) şehrine ve oradan Pasiniere gelerek birçok köyler
kurmuşlar ve bir çoklarını da gürcülerden satın almışlardır.
Çukender Babanın, köyde türbesi yıkılmış yalnız toprak mezarı bu*
lunmaktadır. Yanında Emir Süleyman adında bir zatın yine toprak örtülü
mezarı vardır. Bunun hakkında^hiç bir malûmat yok ise de, bu da (luken* derin muasırı oldugü ve Emir unvanını alması da gösteriyor ki mahalli beylerden birisidir.
Köyün karşısında yâni Kargapazart dağı eteğinde, Telli Dede, bu dağın karşısında yüksek dağda, Ali Babanın âdi taşlarla çevrilmiş mezar*
ları vardır. Bunlar da Pasiniere gelen Türklerdendir.Erzuruma beş saat mesafede Alvar köyünde Selçuk tarzında, eski bir
mezar taşı bulunmaktadır. Okunan yazılar: (Ş. 59).Oy V s
Taşın kaidesi kenarında!
670 * *—'3670 senelerinde ölen bu zatın Türk büyüklerinden olduğu yazılar
göstermektedir.
(Şekil: 59 — Potinler — Alvar köyü mezarlığında H. 670 tenetine ait mezar kitabeti}
H atan K a les i ~ Aşağı, yukarı Pasın köylerinin kaza merkezi olan
206 _
bu kasaba Hasarı Dede adında bir dağın etegindedir. Büyük kayalar
üstünde yapılmış, büyük sûr duvarlarile eski zamanın kalelerinden birisi*
dir. Üç tarafı geniş ovaya hâkimdir. Bu kasaba sıctk ve soğuk kaplıca* larile de meşhurdur.
Haşan kalesi, Ejkâniyan ve Sasani sülâlelerde, şarki Roma arasında ardı, arası kesilmeyen kavgalarda birinden diğerine geçen bir hudut kalesidir. Bir aralık Hazer Türklerile Araplar arasında vukubulan harplere meydan olmuş. Dokuzuncu asırdan itibaren Türkistandan akın ve muhaceret suretile gelen Oğuz Türklerine geçerek pasinlerden Gürcüleri atmışlar, artık strasile Erzuruma hûkim olan Türklerin eline geçmiştir, i zlin Hasarı kaleye ehemmiyet vermiş yeni baştan sûrlarla çevirmiştir. Bu yüzden kaleye l zurt Haşanın adı verilmiştir (1).
Kalenin yanında eski Pasin harabeleri vardır. Haşan kalesinde tarihî kitabeler zamanla sökülüp mahvolmuştur. (Ş. 60) Kale sûrları şimdiki halde ka-
Şekil: 60 — Pasinler — Haşan Kalenin, büyük kaya üstünde kalesij
11 ] Arnavut Yusuf Paşa ki Deli Yusuf namile şohretşuar olan Erzurum kurbunda Akkoyunludan Uzun Haşan nam padişahın bina eyledifi Hatan kalesi denmekle şöh- retşuar olan Sa’bı hiaardagüzide merdan ile kapanıp kâhice taşra er çıkarıp Erzurum etrafında Abaza Paşa aakerile muharebe ederdi. (Naimadan)
Azerbaycan hâkimi Uzun Hatan bunu Ebülfetih havfından müceddeten bina etmiştir. (Evliyadan)
— 207 -
yalımın tepesini çevirmektedir. Kalede eskiden evler bulunuyormuş. Harabeleri hâlâ görünmektedir. Bu kasabada ehemmiyeti haiz büyük çermik binası bulunmaktadır.
Bunun kitabesi*
ne göre Zülka- dir oğullarından
Şah bey 793 de
yaptırmıştır. Bu
Şah bey, Şah
Budak olamaz.
Bunun hüküm*
darlığı H. 870
tarihidir. An
cak Sölı veya•
hut Süleymanın
yaptırmış olma
sı tarihe daha
uygundur. Bunun
emarette bulun*
dugu tarih H.
788 den 890 se
sine kadardır.
Fakat Pasinlere
geldiğine dair
birşey yoktur,
bunun zamanın
da, Pasinler Ak-
koyunlu ailes
elindeydi, ö y le
zannolunur kİ Potinler — Hatan kalede büyük Çermikte Zülkadir
tedavi İçin bu- okullarına ait kitabeJ
raya gelipte iyi olduktan sonra binayı yaptırmıştır. Kitabesi ' "(Ş. 61)
' i-. • -TO0 * A
**« Jtl.Cil
1310
- 208 — •
Altındaki N
¿ a J j rir y
¿x}j\ cy?\ <ÎI«L»j
j-3 <•'A/. S-y~
(Sil k) • • . .
Bundan da anlaşılıyor ki bina eski olmakla beraber üç defa tamir
görmüştür.
Binanın içindeki ocak etrafındaki kabartma çiçek ve kuş resimleri
dikkate değer bir eserdir. (Ş. 62)
/Şekil’ 62 — Potinler — Hatan kalede Büyük Cirmi ğin içinde dtvar tezyinatından
bir parça]
Büyük çirmiğin yanında bulunan küçük çirmigi (H: 970) senesinde
yine bu aileden olupta, Kanuni Süleymanın himayesine girmek için
Acemden firar eden Alâüddevle beyin oğullarından Ali bey yaptırmıştır.
Haşan kalenin şarkında Miyadirt köyünde, Erzurumdaki türbeler gibi bir
kümbet vardır. Kitabesi kapının üstündedir, yazılar zamanla erimiş yalnız
izleri belli olmaktadır. .4// gazi adından başka bırşey okuyamadım.
Böyle de okuyanlar vardırî (Ş. 63)
625 * V - c c -* ^
Kümbetin mi
marî tarzı bu
tarihlere ait ol
dugu, vaziyeti
göstermektedir.
Bunun hakkın*
da kayıtlarda
birşey yoktur.
Haaan kale
nin cenbunda
iki saatlik yer
de (Kurdî) köyü
harabesi mevcut olup bunun
hakk tn da, (Hü
seyin) defterin
de şu izahatı
vermiştir •(Kürdi malikâne
vakfı zaviyei
der karyeı ta
bi kuzayMolla Mehmet
Kurdî ülemai
izamın meşhu-
ruydı. Diyarı
Acemde olup
Akkoyunlu za
manında Ruma IŞtkil : 63 — Potinler — Miyndin köyünde A li Gazinin tür beti)
■gelip Kurdî nam karye hali iken ihya edip z*raat ve haraset edip
talebeye talimi hasbi ve koli lâyemut v< fa edecek nafakası kendi
kisbı imiş hellalü uıü;kilât ve fatihi mıgelUkatoış hatta fuzelâi Acem bir meselei müşküleyi nice müddet halledemeyip aynı ile Yaz'P «merhuma göndermişler magfurüleh dahi b'ıtevakkuf ve b'ılâ tekellüf ce-
— £09 —
vap yazıp gönderdikte bilittifak teslim ve istihsan ve methi fıravan
edip ülemanın kurdu demişler kürdi ile mülekkap ¡düğüne bais bu
imiş karye dahi kendi muiâbesesile alem kalmıştır. Padişahı zaman
olanlar nısi vakfiyet üzere ita edip vakıfnameleri kızılbaşu betmaaş bu
canipleri garet etdüğü zamanda zayi olup muharreriyeti sabıkai vakfiyeti
defteri hakaniye kaydolundu.)
Bu vesika ile Molla Mehmet Kürdinin büyük bir âlim olduğunu,
İrandan gelerek kendi adını verdiği (Kürdi) köyünü kurduğu, (Şah Tah-
masep) in hücumunda vakıfnamesinin aayi olduğunu anlatmaktadır. Tarihe,
kuyudata geçmeyen nice yüzlerce Türk âlimi vardır ki bunlardan hiç
haberimiz yoktur. Çünkü bunların adları eski muharebelerde veyahut
muhaceretler doiayısile unutulmuş gitmiştir. Ancak halkın dilinde dolaşan
köy ve mevki adlarından, Haşinlerde yerleşen, eski Türk büyüklerinden
malûmattar olabiliyoruz. Hülâsa olarak vesikadan Molla Mehmet Kürdinin
çok derin bilgi ve zekâya malik olduğunu anlıyoruz.
— 210 -
[Ş e k il: 64 — Çoban köpr ütünün görünüşüJ
Ç oban köprüsü — Türkiyede meşhur ve eski köprülerden biri olan
bu köprü, Haşan kalenin üç saat şarkındadır. Araş ve Karga pazarının suları bu köprüde birleşir 30 metro yüksekliğinde ve 220 metro uzunluğunda, kârgir bir köprüdür. Bunun yakınlarında Şivnik, Çevlik, Souk pınar, Ağçabur, köylerinin harabeleri vardır.
Köprü, orta zamanda Hint ve tran geçidi üzerinde kurulmuş tarihi bir köprüdür. (Ş. 64)
Araş nehri üzerinde bu köprü ile bir de Küpeli köprüden başka tarih! değeri olan köprü yoktur. Ne yazık ki bunların kitabeleri z a m a n la
erimiş olduğundan hangi tarihte yapıldıkları katiyetle anlaşılamıyor.
- 711 -Mahallî rivayete göre [ l j Çoban köprüsü H: 697 senesinde Oazan
Mahmut hanın veziri olan çoban Selıiuz, sultanın ve kendisinin yardımile
bu köprüyü ikibuçuk senede yaptırmıştır. Emir çoban, Yağan, Işkı, Hasnıkâr, Köprü köyü, adındaki köylerin hasılatını bu köprünün masan*
fine harcedilmek üzere vakfetmiştir. Köprünün onbeş dakika garbında
nehir üstünde eskiden kurulmuş bir köprünün temel izleri görünmektedir.
Bunun da H: 670 senesinde Arasın fevkalâde taşması yüzünden yıkılmış
ve sonra Emir çoban bu köprüyü yaptırmıştır.
Çoban köprüsü altı gözdür. Tezyinat kısmı köprünün şark tarafındaki göz*
lerdedir. Yarım üstüvane şeklinde ve kemerlerin payandalarındadır. (Ş.66
(1) Kârnım! adında bir zatın Pasinler hakkında yauna bir kitabının kopye edilmiş
bazı parçaları oldukça tarihî hakikata uygun olduğu mukayeae ve tetkikatla tebeyyün
etmiş olduğundan bu parçalardan istifade^ ettim. (Camiüddüvel C . 2, Sî 332 de yazıl*
dığı üzre F.mir Çoban Gazan Mahmuduo vezirlerinden olup Aoadolu üzerine aevkedilen
ordunun bzşında bulundu. Bu vezir Ebu Sait Bahadır Han zamanında pek büyük
nüfuz ve şöhret kazanmıştır. ,
— 212 -
Köprünün garp tarafındaki kemerler arasında yarım kümbet şeklinde
payandalar vardır. (Ş.65) görüldüğü üzere büyüğünün pencere yeri vardır.
Burası her halde
bekçilerin oturma
sına mahsus bir
yerdir. Veyahutta
gelip geçen ker
vanlardan rnüruri- ye resmi alan me
mu r u n yeridir.
Köprünün kitabesi
sağdaki kemerin
cephesinde ve gar*
be bakar. Kitabesi
tamamen silinmiş
tir. Köprünün kor
kuluk taşlarında bozuk yazılı bir
t aş t a Dördüncü Murat zamanında
t a m i r gördüğü güçlükle anlaşılmaktadır.
Rivayete göre
Araş üzerinde bu
köprünün kurula
cak yerini tayin
etmek için uğraşan
usta ve mimarbir çoban rasge- /Şekil : 66 — Çoban köprüsünün kemer ayaklarının tezyinatıj
lerek bunlara demiş ki: değneğimin düştüğü yere köprünün temelini atınız.
Ustalarada temeli bu yerden kurarak köprüyü yapmışlar.Çoban köprüsünün eskiliğini şu tarihi fikra da göstermektedir: Timurlen-
gin, Erzuruma ve oradan Sivasa büyük kuvvetle hareketini haber alan Kadı Burhanettin, Timurun Çoban köprüsünden geçtiğini işitmişti [1]
Bezmi rezim, Aziz bin ardaşır ister abadı. S: 464
Yine bu köprü etrafında Akkoyunlu Emirlerinin harbettiklerini (Ta*
cüttevarih) ten naklen yukarıda yazılmıştı.Evliya da, köprü hakkında der ki: (Çoban köprüsü bunu Âli çobaniyan-
dan bir melik bina ettiği için çoban köprüsü derler. Araş nehri üzerinde
kavsi kuzehten nişan verir bir manzarai ibretnümadır.) Bu köprünün
mimarî güzelliği itibarile orta zaman Türk san’atının büyük eserlerinden
biri meyanına girmiştir.
Çoban Köprüsünün üstündeki tepede(Oğuz Gazi) namı diğeri (Çoban
Abdal) ın taşlarla çevrilmiş mezarı bulunmaktadır.
Erzurum Vakıf: Evkaf muhasebe defterinde böyledir:
Zaviye çoban Abdal der kazai Pasin ulya tabı Erzurum der fermaniseyit Osman
Bedeli a’ şar karyei kırdebaz Bedeli a’şar karyei tenzile
120 50
Bu kayıtla, halkın rivayetine göre ()ğuz ( iüZİ nin tepedeki mezarı
gümbet içinde imiş, zaviyedar bunun ikinci katında eğleşirmiş, Kırım harbine
kadar duruyormuş. Sonradan yıkılmıştır.
Bulamaç adında bir Türk büyüğünün kurduğu Bulamaç köyünde
kümbet varmış, köy yıkılmış, haraptır. Türbenin duvar parçaları görün
mektedir. Defterde böyledir:
Vakıf
Zaviyei bulamaç der karyei bulamaç der kaîai Pasin ulya tabi Erzurum
der ferman Mustafa mutasarrıf zaviyei mezbur
Bununla beraber, bundan sonra yazılan kayıtlar gösteriyor ki Pasin
ovasına gelen Türkler yer, yer, kendi adlarını verdikleri köyleri kurmuşlar,
bunlardan evvel Pasin ovasının çok boş olduğu bu kayıtlardan
anlaşılmaktadır.
Yağan koyu — Yağan, Çoban köprüsünün cenubunda, yirmi daki
kalık mesafededir. Bu köy alçak bir tepe üstünde, yakınından Araş
nehri geçmektedir. Güzel çayırları, mer’aları ve mahsûldar tarlalarile,
Pasinlerin ileri gelen köylerinden biridir. Erzuruma dokuz saattir.
Türkiyede, en eski Türk vesikalarından olan Yağan paşa, vakfiyesi
Pasin tarihini aydınlatan, Semerkant ve Buharadan, Pasinlere gelmiş olan
Türk büyüklerinin adlarını taşıması yönünden bu vakfiyenin eskiliği ve
tarihi değeri büyüktür.
Vakfiyenin sureti, İstanbul Evkaf dairesinin eski kayıtlarında böyledir!
(Erzurum, Yağan Paşa Pasin kazasında 440, 1329¡20 28 74 müceddel
— 214 —
Anadolu) bu kayıt,’’ numaraları altında saklıdır. Yine vakfiyenin bir
sureti de Erzurum Evkaf dairesinde, diğer bir sureti de (Yağan Paşa) nın evlâdı elindedir. (Ş. 67) Konulan vakfiye ev
lâdındaki suretidir. Asıl vakfiye Ceylân deri
si üzerine yazılmış 1828 Osmanlı, Rus har
binde kaybolmuştur. Bu suretler hep* ondan
alınmıştır. [1]
Vakıfname hakkında biraz izahat verdik
ten sonra suretini aynen nakledelim: Yağan
paşa, diğer adı Özbek, Arapça adı Halil D i
vani babasının adı Cihangir olan bu zat İra
nın Kirman, Türklerinden olup Pasinlere hic
ret etmiştir. O zaman Pasin, Tebrize tâbi
idi. Vakfiyesi hicri dörtyüz kırk senesinde,
Tebrizde tanzim edilmiştir. Vakfiyeyi tanzim
ile imza atanlar, Tebriz müftüsü Seyit \h- met bin Mehmet, Tebriz Kadısı ve Nakibül-
eşrafı Salâhaddin Mehmet Fani bin Mehmet
Ekberdir. Abbasi halifesi, M ütesim Billâhın adı yazılmıştır. Vakfiyenin şahitleri, Seyit baba Horasan 'ı Kemaleddin, Seyit Emir Haydar, Seyit Ahmet Kebir, Seyit Şerif pir Hüseyin Tataristani bin Seyit Mehmet, Seyit Çıı- kender A li bin Seyit Süleyman.. Hali ¡2J
Vakfiyede Mlltesim B i ilâh yazılıdır. Hal
buki bu tarihlerde, Halife Kaim Biemrııllah
bulunmakta idi. Hakikaten bu yanlışlık varım
dır? Yoksa Kaim Biemrullahın o zaman bir adı
da Mutesim midir? Bu cihetler anlaşılamadı. v ,(Ş ek il : 67 — Yağan pafanın
Vakfiyenin suretleri birbirlerine karşılaştırıldı vakfîyetinin baf tarafıj
ve bu ailenin ihtiyarlarından tahkikat yapıldı. Hep 440 hicri tarihi, Mlltesim Billâh, tarih, veadından başka bir şey görülemedi.Vakfiyeden anlaşıldığına 1 2
[1] Bu köyde kaldırım müddetçe bütüu dikkatimi bu aileden (Yağan Paşa) ya dair
rivayetleri toplamak, vakıfname hakkında izahat almakla geçmiştir.
[2 ] Horasan, Çökender, Pir Hüseyin bunlar kendi adlarını verdikleri köyleri
kurmuşlardır.
- 217
J ¿^*|| ^ > 1 J Jjl» 4 ^ ıJ jpâll 4İ» 4İ
¿jul ¿jOU j ç r S j j * l j * l l » C o '-J j •-**✓ *
j V^I "— 3 ^ ^ y ^ ı» !► w^J j * “ «4»*** j l«» l ^ ^ * 1 » î^ )£ • 4
j>«j V3 / ^ i * f * f f j y ^ j ^ 3 \J^£**Z~yJ^*l j * ^ -* ¿;c 4-j_,Jl , ; y JU \ j * }
< 0 ) U l j ¿ ' i i J J m » )\ viHi ¿¡3 f j * *_i)l J i .xJ»* J y ^.y, < ,^ î
jJ fri 0^cfrJ j f 3 £".yJ>\ ^ 3 ~ J ^ '¿ /* ü / ıj l t> * ^ f r ^ ”
• t ^ - r 1 f r t
*.,/* 1 - ° '—* ' £}2^ ( [N ] ^î~i* ) V ^ 1* ' ( 4 *& ) K.J*
V ^ ^ f >* j r * J* ( J^-:* ) ^ f \ ( j ? K fy y
\ J w4İ» ( ı J j ^ l ) V « l f \ ( c r f i ) \ j * - • " <:- ( ^ 3^ )
4r tT ) ^ (r,i ( A.^5 ( ¿-r* ) V^* <*“ ’ ( j ' f 3 >
t^J-» ^ - ’ ( 0 3 * ) f >* 4 » U - İ “ w J l (
w *iı ( )\» » - » y ) ^*.y < * j > a » ^ ( J '-v " ) V 'i* 1* - ' ( j 3y * y
£ r ( t f * ^ ' ) a-j * f i * £ î j* ( J 3 y ) V*^ (**•' ( c r y ^ ) *>.*£
^ . 1 ( w * » ) , ^ - > w J i ¿,ı<* ( j & y ) V/^4 e»-' ( ^ ^ . 3 )
< / ^ 3^3 [ t ] * »^ l ( < »-V I ) \|J\»
^ j l\ J U ¡a\ ç 't f ¿T j » <»» . 3ül>-\ j V . J '~*İ.j~' î
¿ » • ' j * ¿ »IV 1 j V ^ 3 JÜ j V^I j T j
• ¿^«^1 4İI i al1
» cj f^ *-
¿ * y )
^•1 «. ) j*~ aL» 4 jlı»*T i juu> ^ j _J10L. Vl jljîl
c) : ^ J J»f -J j l j ' j jl- <'1 .1 j r ' ü ^ . - *
[1 ] Her köyün Özbek nam diğeri Halil divaniye vakfedildiğini dua ve tekâlifiır
sayılan hep birbirinin ayni olduğundan bunların tekrarından vazgeçilip yazılmadı.
[2] Haaankalenin on beş dakika şarkındaki harabedir. Vakfiyede nabiyei Pasinde
yazılmıştır. Haaankalenin adı o tarihte Paain olduğu anlaşılmaktadır.
— 216 —
U j ¿ A jÜ L U ^ r *J>
. jUjJ\¿ »UiJ'J' \ * )-+*■ ri-lj »l<««VljjC>
vi- l v-ÁJj*“ a .-» ¿^*jUl'wl** J*+* *&.«y* *-v>
^jl ,*¿Vlw*-o Y^l^g 4* I ¿r jjU j+» a
• • »»^I'a ») İ îw *i ^Ij .A <j *8*1* ¿A* 3 j j^jj* ( j
Áá'ji <¿^1 « A y ^
->■ ^6 ^^a 1)I I X «» ^ J ¿
*-»*> y Vj y ^ L ll^ ^ j (¿júc «Á»
¿f j f T \ ¿ f - ¿rji'^y^ *--»»/- •*— y*¿Jin *>: ú*$" vi¿t j-»^ ^jy^-Vt
j j ¿ (j ¿ 'I óU) j 0'*>L-l'jjt
. J U i v i U U L ^ j e
¿>'J' « i / 1 c ¿ y S
J,ü\¿*\
» - 1 1 ^ ^ l i •A*«»
w . i J l ¿ ; \ ^¿1'j .fr A— ^ i i l l t l ¿ L f Uju*
. j 'v J l L r c J^e. ^ j IÍé a.í j úy^~* £-}; i j ü ' / —
w^» j i ' *!-•■£»■ U l*V U A r ¿ á ¡ j J W «ul c»* b y j £
\ A* ¿+*¡J ólc^ f “/L*‘ * *>*
İA* ¿,ij j O y»-**“ ó_)^>»-»
j i j ^ i ^ U í u J í Ia * ¿ j í j ^yJ^Ajit- á!l ^
f‘- ' j IÁ * ¿,Ü j ¿ J j -a *- »iJİAt
Af“l A-- jó ¿ l l j j£ _ * £-); j ¿4* J ^
J o 1 A«. llcÜL* Uj.fr j e J.& JU» ¿f
ó j ^ j ¿ti ^ y - * ó j^ iJ ‘- i> y ,j f ; A**¿
ü e*c i j f i £ * .} } ) ^ f^“"
İA* j e ¿ti i y&
. ^ y J i «¿m i» 'j t í i»y—v i j j . - < . y j *-^* ■**. o* ^
* { *“^ '¿ y fcj,'^#'íry
¿r^> lU l j U J '4 |T J c j ¿ ^ ^ U a- . Jfc r y J l ^ ¿aU-JI*-^ 4jí>i"l
»-ilijl ¿)L* j a«j Ul • j»r fr 4#lyjÀ) ôlcc J j f y j ^*1^1 y
— 219 -
-1/ ‘ ' '
¿j* cr^~''ö* *-*'** ^|* ö'*i ^ r jA
¿ ' j j £ J ' â * pr** jrVJtj
( s)y^J^~°j^ - »| Jj • c^i^* ) >--?■ -/^«-'^‘ j
J ^ V 'w W > ¿ » 'jU İA —- j I jV o U l-J 'jU - y tla İV '^ L İ ¿ ,'aU ' a^.
a.— l—< jL"L ■ *| --» -A*-* ^)L*»1 j> - L\» ¿j j I İ J ^ >. aiy-» a~^
^i» jac- -4— c> ü t S ^ ■A-*a<*“-’
cr.r¿l^ '0 • <*.£**
J A } j jr jm j wİ ’İ^ V ,w .^ v^Jj â » jrA|\jA-# s_a) y i A--. j . i i - l jJ J lo T '
• 4j>l ^ ”-»4
■ ^wi)i/*-
J »‘V< İU 4 O y U 1 »Aft
yuÖ\ . i 5 A y *
• ^l»ML*pC wâl)U^ j j ~j> - ^L»l aV
a/- A.«, ¿j j W A> A-—
^ ^ .âJijji'* I
^UaL-l'jr^ j^jJlJLı*. a>W«J w*> w-» -0'A* y '► J
jjli İ J J «iUjl »'jJ j t *Â* U j l ; a^ ^IL^Uİ^ j c «i6’-?
jVj' JC ( ) Jj^İ» j c J j ¿^jUlwlnî lil jUi *jlr
<■■1 , j y~Â\y ~ * y i JÂ^ *L> Aİİ ^ ¿ »A ^-1*- W «}y i Ay- A ^ yU\
¿j* y® ^ «L a* l J ij [ \J 4 **J 4—1*
^ Jy ¿f J ^»«J Ijil^ vl|j »-C V b*jJ ». 4! ' (^ ««»J J I 4
«jri-1»WJk* IÂ* w-*-* » J ^ ^ jj»* ^*ÎI—
* ^ ¿ 3 ^ ı> J V x J 1 «i. 0 * J * ' j -?/"â
^y ^olaaA tijl* ••o JİJ* J ^4}^* Am< ^ 4
a -» ¿;* C.* ¿**^ ‘**
A ^ i J i C ^ Ü U J ciji-' j/^ÂU j ' \ JA 4»1* &~i)\ J'j*.-> J^*“
[1] Gürcü kralının mahkemeye ^elipte Halil divanîye köyleri tattığını anlatmaktadır.
j U 'J ^ *>•*'' f » ^ 1/^3
jJüS\ 1a * r^-* Cj yit»- ¿Jljifr ¿£ -
J *vill* ^ 4 « y«»«11 < . ^ l A j / i l j l ^ j J - l » ^ i j y * j l s!1j j**
(J^ j ) ) ) j ty j ~* \ J * ¿w«* y ı r* »¿ im i»y^ j ı ^ j j ¿ f i—) ^ l y i
^L -*ıi^ ^ y J ı ^ o ^ ü i.? * cM ^ >—i ı y i ■>-—• «*iı».ı j ı %&Ju £-*■ j
.¿fim^\ p^U- jjr'VlJlj ^**>1 ¿J*.. .* • 0
jv iâ l '- » £ -» ¿-İ»J j lp t O yit*- L>-
■*;- <U—-T ^ j y î * %ı^lJu £-.*■ tSj^*" 4!^*j ( [ n] jA . s./*
*■ *j y i <ı JİJ J y L O * J y i X i» y i ) O» y » ^JİJ ^yll^J J^i*- w>! y *
• j r Ü 'y < -£ » }U lj ^ L i l ^ İ J U l l j flfV ' j *
J tîü l*^ ¿ » y i t * O j!> * -
J t
,_ -*jy i A—» %liJT JyÂ* *I^DU ^ ^İ/*J \/®
< «C î)U lj ¿ i o J ^Uî»' U İ 4* r - ^ j '3 •••
J t j y i j ^ y^fi- ¿I.C.U C İjjjV l j ' j> Vl «A * <¡1. -1 J <Jy)l J İ ; 'L J İJ A»l V>l
•a« j ^ j » f t l .»V jV I jr py«J ^ U »! J l j l ^ J l ».p i-l ^ i iy iJ U y J l i j V >1 J l
^ j 'j jV 'A * »illi ç- c^itiJ'^*l »_^i)yi a ~—1 /^^JIa ^ I ju—l^V-«lJl^
O * ) * * t* ¿y* *—•!' CA»İ;I; iSs~"\ jJ İj» Jİ'J-l>- *İİU j ’ f VI
J T ) \ ^ y } ^.1 * j y * l> J » J*> - VİU» J+İ £ r S j \ ) j ¿ . y J ‘ j ~ \ f 'V 'ü li*
J«l>- « _ İ }y i A—>» vi.il* y i t j l ^ y t il *A* SİİİJV^ jr^-lw» U i* ( [ t ] viL<
• i l i l ^ 1—I lüJİ « j l j jV l . / L Î j j / j Jiy»Vl./LJi j i )y *V l jV *S |V] ıJ İj'^
O * ••• 0 * j r * v > i Jyû+ j l y * J i » . < ll i-V 'j> jr w i* j » i l i l »—* j 1 2 3
[1] Bundan öace Bulamacın vakıf ve zaviyesi kaydolunmuştu. (Özbek, Yafan Paya) bu köyü de almış bununla köyün gayet eaki olduğu anlaşılmaktadır.
[2] Avnikin tarihî kuruluşunu anlatmaktadır. Bunun tarihinden ayrıca bahşedilecektir.
[3] özbeyin melik olduğuna işaret etmektedir. Bu kadar zengin köylere malik olan Halil divaninin melik veyahut Emir oluşu tabiidir«
— 218 —
221 —dan, böylece birçok Türk meşayihierinin cedlcri behemhal evlâdı resûlden
birisine ulaştırılmıştır. Orta zamanda ve Osmanlı imparatorluğu devrinde
sayıları milyonları aşan şeyhlerin silsilenamelerinin nihayeti on iki imam-
dan veyahut hülefayı raşidinden birisine kavuşmaktadır. (Yağan paşa,
Halil divanî, Özbek) adile anılan vakfiye sahibinin İmam Mehmet Bakiri neslinden geldiğine ihtimal veremiyorum. Bu zengin Türk şeyhlerinin
nüfuzları altında kalan Nakibüleşraf lar, bunlara arzu ettikleri şekilde
silsilenamelerinin sonunu mukaddes imamlardan birisine bağlamaları
mümkün olmuştur [1] Ne olursa olsun (H: 440) tarihinde Özbek adında
bir Türk şeyh veya Melik, kafilesile beraber Pasinlere gelip yerleşmiş
olmasıdır. Umumî tarihlerin yazdıkları gibi Anadoluya Türklerin gelişini
gösteren böyle mahallî ve eski bir vesikanın bulunuşu millî tarihimiz
için hususî bir kıymeti haizdir.
Hüseyin defterinde Yağan paşa hakkında böyle yazmıştır jlj• jy i—i» ^¿»ij ,
Erzurum muhasebe defterinde ise Yağan paşanın üç köyünden başka
diğerleri alınmıştır. Defterde ööyledir:
Vakıf
Zaviye camii şerif Yağan baba der karyei Yağan der kazai Rasin ulya
Tabi’ Erzurum der fermaniseyit Mehmet Emin veseyıt Mustafa Vesseyit
Halil Veseyıt Ibrah im mütevelli ve zaviyedar vakfı mezbur
Ruyet muhasebesine 1266 Muharremi.
Bedeli a'şar der karyei Bedeli a’ şar der karyei Bedeli a’şar karyei
Yağan Ber vakfı mezbur alaca bcr vakfı mezbur egrek ber vakfı mezbur
1635 865 7750
Diğer köylerin varidatı tanz'ımat mucibince hâzineye alınmıştır.
Yağan paşanın mezarı ve camii büyük harpte yıkılmıştır. Burada ya
zılı taşlardan hiç bir şey kalmamıştır.
Köylülerin (Yarnak mağara) dedikleri yüksek kayalar arasında mihrap
içine oyulmuş yazıyı görmek için köyden ayrıldım 2]. 1 2
(1] Vakfiyelerin şartlarını bozan. Kitabeleri yok etlen ailailenamelerde adları icap
ettikçe değiştiren nice şeyh ve zaviyedarların bu aahtekârlıkiarını gösteren birçok
veaikalar gördüğümden dolayıdırı ki yukarki mütalâanın aerdine. lüzum göründü.
[2 ] Yarnak mağara. Yağanın cenubunda. Araa kenarında boğaz içindedir. Köye iki
buçuk aaat meaafededir. Buraya gitmek için güneş doğarken Bekir adında ihtiyar Yağan
— 220 —
¿jC ¡y*\j 1 viU* ^ -A*Jj • j j 'Â ih l^ î <Jl w ^ j j j
ju«>j U»J1j Jc- Jl\ jıiJj J ^ Ü I j .lr d l j
y £ "*^lol *— l/** ■*;*■' j l u*^* y \^»
l lj oy^L'.lJ 4JI w«jJJ ;^«ti y» ¿d«-i villâ j
W* '* *'J J y ^ 'w ^ ,1* — i 1 J
j j j > 1 ^ \ <juJJ| *1 J i i]l »¿i|j J jb ly £İ** ¿ j a y ,jl Z + * * * y »>*'>■ y
< ı j & > & *> j * y £\y) i f V ) <“'J y - j •>* rl— i *\ & r ^ A
( J & * : j ? u r ^ ) \ j ( ¿ - ' : yC ^ 1 ) \>j ( Ia L j ' i ) : ¿ V )
( ¿--~ : s j - f ) ; : y ( * f s : c r y 1 ) ( ^ r ' A : ¿ u- ^ ) \ J
( jy*>t.c l ; ¿L* s * ) ( j C i f * i ^ Y i ) ) \j> ( * : ) \ y
(J^ r I ) \ J ( }\*>J) \ J ( JuT ü ^ :^ .>* ) : «•'jj ) *\y
( ^ ) \ y ( j \ ))* ) \ J (<*/"*✓ '*') \ J ( J ) y ) \ J
~\j ( ) \ J ( ç ^ J » . ) \ J ( »O5* ) ; :^» ( * > ’ ) ( 5 7 - ) « o »
( X - V ) ) l . J ( ^ ^ ) \ j
.sVJİ wA»i jLfc-Ul »\^ill villâ j T t-Â> r ( i J ^ ;SJ- Jc . ) i :y ( j J i j y )# . # # ^
►İJ j \j İ*J J-- -A-— ¿T ci^-* W *“ *—*}/■- •A ,I,'
• İI<J^ J y»)\\j£- A»J <>•};' j l ^
jL -\ ^ i- U ju- jju »- ^.1 ju- jk -1 a*-
Cr^JT <İ>J ‘ (i S• • • ••
Tarihî vesika burada bitiyor» Anadoluya Türklerin gelişini gösteren
bu vakfiye gibi daha birçok vakfiyelerin elde bulunması ne kadar şayan»
arzudur. Ne faide ki muhaceret, harpler böyle mühim vesikaların ziyama
sebep olmuştur. Anadolu Türk tarihi için eskilik itibariyle birinci olarak
gelen bu vakfiyenin zamanımıza kadar ulaşmasında sevinç duyarız.
Orta zaman İslâm ve Türk âleminde böyle yer, yer bir takım şeyhlerin
zengin malikânelere sahip olmalariie dinî bir otoriteye dayanarak, bir
nevi derebeyliği andıran mıntıkavî şeyhler idaresi baş göstermiştir. O
devirde halk gözünde büyük ve kudsi görünmek, nufuz ve şöhret kazan*
mak için peygamberin sülâlesinden, Sadattan olmak mecburiyeti olduğun*
- 223 —
Tarihin bizce henüz aydınlanmamış bir devrini bu taş yazı aydınlat* mağa yarayacağından buranın biran evvel tanılıp bilinmesi lâzımdır. (Ş.69^
Avniğin tarihi
Avnik, Erzurumun on saat cenubu şarkında, bir dere içindedir. Bu dere inişli yokuşlu ve bazan yükselen kayalıklar arasından devam eder. Dere
Hasnikâr köyün*
den başlar. Ve ce
nuba doğru birbu-
çuk saat uzadık
tan sonra Avnik
köyüne varılır.
Avnik, yüksek
ve yalçın kayalar
üstünde yapılmış
bir kaledir, önün
de yine sarp ve
yalçın olarak yük*
selen Kösedıırak dağı görünür.
Şimdiki halde A v
nik köyü, kaleden
dışarı çıkmış ve
bunun dibindedir.
Arazisi kayalık ve
dağlık olduğundan
ahalisi ekincilikten
ziyade hayvan ye
tiştirmekle uğraşır
lar. Ahalisi fakir
dir. Vaktiyle ge
niş olan arazisi
mutegallibe Kürt
ağalarının, köylü* fŞ e k il: 68 — Yarnek mağara, arazını yarıp geçtiği dar ve ko r-
leritaraftndan tak- kunç boğazdadır. Bu »a rp , yalçın kayala’ arazında mihrap için•
Sime ugnyarak, Av- de oyulmuş yazı ve önünde kuyu vardır/nik küçülmüş ve dediğim gibi fakir bir köy haline düşmüştür. Bugün bu
— 222 —Yüksek kayaların arasında bulunan Yamak madaranın yazısı ancak
kayalığa çıkacak yolun yapılmastle, yazının yanına varmak mümkün ola
cağı anlaşıldı [1]. Bu mağaranın karşısındaki Kerâtıgâr köyünün Arasa
bakan kayalıklarından Yarnak mağara görünmektedir [2].
Bu yüksek kayalar arasında mihrap içinde yazının bulunması da gös
teriyor ki çok eski devirlerde yazı yazmasını bilen medenî bir milletin
yaşadığını hatırlatmaktadır. Çıkılması, inilmesi çok zor olan bu sivri ve
yüksek kayalıklar arasında hangi esbaba mebni bu mihrap içinde yazı
hakkedilmiştir? Bu derin kuyu niçin kazılmıştır?.
Şimdiki halde bu suallere cevap vermek mümkün değildir.
koylu ile, köyden çıktık. Araba ile bir müddet giderek Aran geçtik, boğazın ke
narında dağ tepesinde mezarı bulunan (Ak baba) adında bir Türkün çok eskiden buraya
gelip kendi adını verdiği bir köy kurduğunu Bekirden işittim. Boğaza girdikten epey
sonra yol sarplaştı. Arabayı yakın olan Kerenkâr köyüne gönderdik biz de yaya olarak
yürüdük. Aran elbiselerimizi çıkararak geçit yerinden geçtik. Epeyce yürüdükten sonra
göğe fırlamış gibi yükselen kayalığın dibine geldik. Araş burada durgun kayalar ara
sından, boğuk bir sesle akıyordu. Sert ve dik yamacı biraz tırmandıktan sonra daha
yukarı çıkmak imkânı görünmedi. Çakıl taşları yamacı örttüğünden, her adım attıkça
aşağı doğru yuvarlanmak tehlikesi baş gösterdi, yüzüstü tırmanmağa teşebbüa ederek
biraz çıktım. Öyle bir yere geldimki deprenemedim, çünkü vücudumla yamalandığım yer
kayıyordu* Bin müşkülitla ot köküne elimi atarak bunu kavramağa çalıştım Bu da
koptu. Aşağı doğru kaymağa başladım. Bir aralık sırtımı yere getirerek elimi sağ ve
solda küçük çakıllar içinde gömerek kendimi tesbit etmeğe uğraştım ise de muvaffak
olamadım her tarafını incinerek son derece acı duyaraktan sürüklendim nihayet meylin
azaldığı yerden aşağı indim.
[1 ] Öğleye kadar mağaraya çıkmak için ne kadar uğraşıldıysa da boşa gitti. Yol
yok, iz yok çıkmak mümkün değildi. Eskiden yaban keçisi avlamak için bu yalçın ka
yalara tırmanıpta yaban keçisi avlıyan avcılardan tek tük bulunurmuş bunlar o mağarayı
görmüşlerdir. Bunlardan birisi de bu kayalığa kadar benimle gelen Eekirdir. Deyişine
göre düz ve yüksek bir kayanın sathı mihrap gibi oyulmuş yazı vardır. Bunun ne çeşit
yazı olduğunu bilemiyor. Şekil itibarile yazılı taştaki yazılara biraz benzediğini söy
ledi. (Bu yazılı taştan aşağıda bahsedilecektir) ve mihrabın önünde bir kuyu vardır.
Çok derin olduğundan içine girilmek mümkün değildir.
[2] Buradan mağaranın bulunduğu kayaya dikkatli baktım yalnız mihrabın bir
kısmı görünmekte diğerini başka bir sivri kayanın önünü kapadığından etraflıca
göremedim.
beraber şimalen de gürcülerin çok metin kaleleri olan (Nihah ve Hah [1]) ı
da aldı.
Ilhaniler ve Çobaniler sırasile, Avnike hâkim olduktan sonra Karako-
yun Türkmenlerinden Kara Mehmet, Avniki ilkânilerden alarak buraya
yerleşti.
Kara Mehmet, Paainlerin mühim bir geçit noktası üzerinde bulunan
Avnike ehemmiyet verdi ve buranın kumandasını Oflu MtSir beye havale
etti.
Bundan sonra Avnifin şöhreti arttı. Timurlenk, Micimjirt, Zivin, Pasin
(Haşan kaleyi) aldıktan sonra Avnigi almak için oğlu Mirza Mehmedi mühim bir kuvvetle Avnik üzerine gönderdi. Timur askeri diğer kaleleri
kolaylıkla aldıklarından, Avnigin de tezden alınacağını zannediyorlardı.
Halbuki hadisat umduklarının aksini gösterdi. Avnik koca cihangirin
ordusuna karşı gelmişti.
Timurlenk, bu kalenin yakınında, Celikan çayırında karargâhını kur*
muştu. Hicri 789 senesi şabanının on ikisinde Mirza Mehmet, Avnik önüne
geldi. O zaman bu kaleyi kara koyun Türkmenleri büyük bir kuvvetle
müdafaa ediyorlardı. Timurun askeri ilk önce kalenin karşısında bulunan
Kösedajfın eteğine kondu. Asker korkunç bir zelzele gürültüsü ile dış
hisarların dibine geldiler. Bunlar bir anda yıkıldı. Mısır beyin askerleri
çarçabuk ikinci hisara sığınarak burayı müdafaa etmeğe başladılar. İç
surlara ^iden yolları tuttular. Yalnız bir kapısı kalmıştı. Eakat burasını
da son derece tahkim * etmişlerdi. Timurun askeri muazzam bir kitle
halinde ikinci hisarların dibine gelmişti. Sûrların kemerlerine yanaştılar
Bu askerlerin gelişi bir fil yürüyüşü gibi idi. ö y le yürüyüş k*ı Mısırdan
akan Nil gibi idi. Sim sıkı hisarları kuşattılar. Hücum işaretini çalan harp
musikisinin sedaları içinde askerler kaplanlar gibi hisarlara tırmandılar.
Piyadeler hisardakilerine ok atıyorlardı. Bir taraftan da duvarların önüne
taş yığınlarını dizmişlerdi. Bu askerler yıldızlar kadar çoktu. Göz kirpik*
leri gibi muntazam dizilmişlerdi [2 ].
Mısır bey, bu hücumun kudreti karşısında sarsılır gibi oldu. Ofluna,
Timura lâyık hediyeler vererek karargâhına gönderdi; babasının ricasını
[1] Ibni bibi S. 163 Nihah Tortumun bir köyüdür. ( Hah ) Erzurnmluların
Haho dedikleri kale, yina Tortum kazasındadır. Bu kaleler hâli saflan bir halde
durmaktadır.
|2] Tarihi Titnür. Şerafeddioi Yezdi.
— 225 -
15
— 224 —
-ehemmiyetsiz fakir ve yoksul olan Avnik, orta zaman tarihinde adı sık* sık geçen
meşhur kalelerden biri olmuştu. Bu kaleyi ilk kuran sasanilerden Nuşircvan dır [İJ. Pasinlerin dağlık arazisinin mühim geçidi üzerinde bulunan bu
kale böylece, Şarkî Roma imparatorluğunun hududu üzerinde yükselmiştir.
Rum Kayserlerile; Acem husrevleri bu hudut kalelerini almak ve muhafaza
etmek için ne kadar kan dökmüşlerdi? Iran ile Şarki Romanın zaifleme-
sinden istifade eden Gürcüler, Pasinlere ve bu meyanda Avnige sahip
olmuşlardı. Yukarıda yazıldığı gibi 9 ve 10 uncu asırlarda Oğuz Türkleri
Pasinlere geldiği zaman Gürcülere rastgeldiler. Ve bu muhacirlerin reis*
terinden biri olan Yağan paşa, Özbek, Avnigi, bin kırk dirheme Gürcü
prenslerinden Misail den aldı [2].
Bundan sonra Erzurumda, ilk Selçuk feodalitesini kuran Saltık oğulları Karsın ilerisine kadar olan yerleri, Gürcülerden almış ve sürekli harpler
yapmışlardı. Saltlkilerin son emirleri zamanında, Gürcüler kuvvetlenerek
Erzuruma doğru tecavüzlerini artırmışlardı. Konyada Selçuk tahtına oturan
Rüknettin Kahir Süleyman, hem bu feodal beyleri ortadan kaldırmak ve
hemde gürcülere karşı harp açmak için büyük kuvvetler toplamağa baş
lamış, Konyadan hareket etmişti. Erzincana geldikte Mengücilerılen M elik Fahrettin Dehramşah, sultana itaat ederek kuvvetile karıştı. Ağaçeri, Solur, Dayat gibi Oğuz boylarından olan bu aşiretler orduda bulunuyor*
du. Erzurumu, Saltıkilerden Melik Alâetlin Mehmet elinden aldı. Sultan
Pasın Ovasına geçti. Avnik önünde Gürcüleri karşıladı, pek şiddetli
harp oldu. O sırada Rüknettin Kahir Süleyman'm oturduğu çadırın direği sıçan deliğine geçerek çadır yıkıldı. Bunu gören askerler sultanın
başına bir felâket geldiğini zennederek kaçmağa başladılar. Halbuki Sel
çuk ordusu Gürcüleri yenmiş bir halde idi. Askerin muharebe meyda
nından çekilmesi fena halde mağlup olmalarına sebep oldu. Cürcüler,
Selçuk askerlerinin bira kısmını esir alarak ve bir kısmını öldürdüler,
şjeri kalanlar kaçtılar. Esirler meyanında Erzincan meliki Fahreddin He/;- ram şah'da. bulunuyordu [3].
Avnik, gürcülerin elinde az kaldı. Erzurum meliki, Muğisüddin Tuğrul ■Şn/r’ ın eline tekrar geçti. Bir müddet, Harzemşahı Celâli ddinin ve bunu
müteakip, Alâaddin Keykubat, Erzurumu yeğeninden aldıktan sonra gürcü*
4eri mağlûbiyetten, mağlubiyete uğrattı, (¡ence havalisini zaptetmekle
[1 ] Yağan Paşa vakfiyesinden.[2] Yağan paya vakfiyeai.
[3 ] tbni Bibi tevarih Alsebcuk. Revan köşkü kütüphanesinde yazma nüsha $. 99
- 227 -Çoçuk, Timurun verdiği teslim mektubunu babasına verdi. Mısır Dey
Timurun adamlarını üç gün misafir etti. Bir türlü kaleyi teslim etmek
istemiyor ve Timurun sözünde durmayacağını zannettiğinden teslime
yanaşmıyordu.
Timur, bu hali işitti kumandanlarından Tuman ağa ya emir vererek
Mancınık ve arradat makinalarını surun dibine yanaştırdı. Küs ve nakkare
sesleri içinde asker taş ve ok atıyordu. Ve hücuma şiddetle atıldılar.
Atılan taşların çokluğu alçak yerleri yüksek ve yüksek yerleri alçak etti.
Kale içindeki evler harap oldu. Ve barınılmaz bir hale geldi. Mtstrbey in
annesi kaleden çıkarak Timurun huzuruna vardı, tahtın ayağını yöptü ve
dedi ki: (oğlumun sana karşı mukavemeti canının korkusundandır. Askerin
heybetinden ve karargâhın azametinden, aratanların ciğeri su olurs, bunun
korkusunuda ayıplamayınız. Çünkü askerlerde beraber kendisi, fil gibi
askerlerin ayağı altında ezilmeğe mahkûmdur) Timur, kadının sözünü
kabul ederek dedi ki (eğer oğlun canını ve hanumanını, selâmetini
istiyorsa kaleden çıkıp gelsin) dedi, Timur ve karıları, Mısrın annesine
ayrı, ayrı hediyeler verdiler. Ve kadını, Toman ağa ile birlikte kaleye
gönderdiler. Kadın oğluna keyfiyeti anlattı. Fakat Mtstrbey bu sözlere
kulak asmadı. O vakay’ıin almış olduğu vaziyetten mustarip olmakla
beraber bir türlü kaleden vazgeçmiyordu. Binaenaleyh müdafaa ve sebat
etmeğe karar verdi.
Timur, bu halden hiddetlendi bütün askerlerine gece, gündüz hücum
etmelerini emretti. Askerler bahar bulutu gibi kale bedenlerinde yığıl
dılar akşam karanlığı gibi bedenlerin etrafına çöktüler. Mancınıkların
yanlarına o kadar taş yığdılar ki bunların hacmi Avnik Hisarlarının
seviyesine kadar yükseldi, büyük mancınıkların attıkları taşlar yüksek
kalenin yıldızlarla hemser olan burçlarını yıktılar, bu taşlar burçlar
üzerinde kuşlar gibi uçarlardı. Görenler kaleyi taş yağmuru altında
kaplanmış zannederlerdi. Adeta kaleye Asümandan taş yağıyor gibiydi.
(Bir adam ki büyük padişahın arzusuna ram olmaz elbette ona taş
yajar [1] )
Ramazanın onyedisinde kale müdafileri son derece meyus oldular,
bunların gönüllerini ateş sarmış söndürmeğe imkân yoktu.
Bu korkunç halde muhafızlar ve (Mısırbey) telâş ettiler. Çünkü
Mancınıkların attıkları taşlardan bunların evleri harap olmuştu.
[1 ] Timur tariki, Şerefeddioi Yesdî.
m ■5B
— 226 — •
Timura oğlu böylece anlattı : (Beni hizmetkârlığına kabul etsin ve hayatımı
bağışlasın) dedi. Timur da : (Onun kabahatlerini hemen affettim. Kaleden
çıksın, beyhude yere harbi uzatmasın.) Çocuk babasının yanına vararak
Timuurn emrini söyledi. Fakat Mısır bey kalenin teslimini kabul etmedi.
O ancak kalede kalmak ve Timura tabi olmak'şartile itaatini bildiriyordu.
Erzincan beyi Tahreten, Yıldırım Beyazıdıı karşı olan düşmanlığa
binaen Timurun yanına kaçmış ve onun himayesine girmekle beraber bir
taraftan da Titnuru, Osmanlılar aleyhine teşvik ediyordu .Avnik muhasara*
sında, Tahreten, Timurun ordusunda ve askerile hizmetinde bulunuyordu.
Mısır beyi yola getirmek için kaleye girerek görüştü ve dedi ki : (Yedi
iklim padişahına karşı durmak akıl işi değildir. Ancak Timurun merha-
metine sığınmakla yaşayabilirsin. Yoksa başka türlü mümkün değildir.
O, yer yüzünün padişahlar padişahıdır. Ona, bütün hanlar padişahlığı
terketmişlerdir. Onun kapısında Rüstem gibi 200 ü kemer bağlamış ve
ona havadarlık etmektedirler, Feridun ve Çemşit ve Çin hakanları
onun aşağı bir kuludur. Hemen sana düşen iş yüzünü ayağına sürerek
af dilemektir. Sende hiç akıl yok mu? Kalenin arkasında müdafaa askerini
dizmeğe ne uğraşırsın? Türklerin attığı taş onun karşısında balmumu gibi
erir. [1] Benim sözümü dinle ve bu sözüme Allah şahittir ki hilaf söyle*
miyorum teslim olursan selâmetini temin ederim) dedi.
Mısır bey, bu sözleri dinledikten sonra oğluna sitem etti. Yine kumandanlarını müzakere için gönderdise de Timur kabul etmedi. Mirza Mehmet tekrar harbe başladı, lçerdekiler epice sıkıştı. Mısır bey •sulh için
ad am göndererek yalvardı. Timur, hapsettiği Avnigin kumandanla
rından o da, Satılmışı hapisten çıkardı. Kalenin teslim edilmesi için yanına
çağırdı ve şeraiti anlattı; Satılmış kaleye giderek Mısır beye nasihat etti.
A ltı yaşındaki oğlunu Satdmişa katarak Timura gönderdi.
Çocuk talimat mucibince Timurun tahtının saçağını öptü ve babasının
kefenini giyerek kılıcı boynuna asarak askerile gelip hizmet edeceğini
ve hayatının bağışlanmasını söyledi. Timur buna razı oldu. Çocuğa
oğullarının giydiği elbise giydirdi ve boynuna zerrin kılıç asdırdı.
Birkaç adamlarile, çocuğu kaleye babasının yanına gönderdi. Kale
müdafileri, Timurun bu alicenaplığını şükran ile görüp takdir ettiler.
»iti» Jr“ '**
. d ■ j tih*.
H
[1 ] İbare boyladır :
— 229 —Askerlerini, Avniğe Karabaga ve etrafa dağıtarak oralarda kışlattı.Timurun
Avnikten, Yıldırım Beı/azıda gönderdiği dostane mektuplari, OsmanlI
larla iyi komşuluk etmek emelinde idi. Avnik bundan sonra Timürlengin
en mühim hareket üslerinden birisi olmuştur.
Karakoyunlu Kara Mehmedin oğlu Kara Yusuf, Timurun Gürcistanda
muharebede bulunmasından istifade ederek Avniği muhasara etmeğe
başladı. Biraz sonra kaleyi alarak Otlamış koçini [1] yi alâmeti zafer
olmak üzere Mısır sultanı lierkuka gönderdi. Böylece Avnik Karakoyun-
(uların eline tekrar geçmiş oldu. Timur Harpten geri dönerek tekrar kaleyi
geri aldı [2]. Bundan sonra Kava Yusuf, Timurun kumandanları olan Mirza Ömer Şeyh, Mirza P ir Mehmet, Emir Sait Darlaş ve Emir Celban ile
kanlı bir surette muharebe etti ise de şehri alamadılar. [3](Şahruh Mirza) ki Timurun oğludur. Neticede Kara Yusufu Erciş önünde
mağlup ederek, Kara koyunlu kuvvetini dağıttı. Bunun hâzinelerini bira-
derzadesi Avnike götürüp buraya kapandı. Biraz sonra Şahruh'un asker
leri kaleyi aldı.
Timur, Yıldırımı Ankarada mağlup ederek Anadoluyu zaptettikten
sonra Semerkanda çekilirken sevdiği oğlu P ir Mehmed, Karahisarda öldü.
Bunun cesedi Sultaniye yolu ile Semerkanda gönderildi.
Timur, Erzurumdan, Avniğe, geldiği zaman H: 805 matem merasimini
yaptırdı ve Avniğe, Timur ordusu ile girdiğinde P ir Mehmcd'in, takliden
yapılmış tabutu önünde dini bir merasim yapılmakla beraber, burada
bir müddet eğleşilerek fukaraya çok sadaka verildi [4].
Avnik, bundan sonra Kara Yusuf un oğlu İskender in eline geçti;
fakat kardeşi Cihanşah, tskenderle muharebe ettiğinden bunu Avnikte
muhasara etti. Bu sırada İskender ’ in oğlu Kubad babasına ihanet ederek
onu öldürdü. Ve kaleyi amcasına teslim etti. [5]
Uzun haşan, Cihanşa/ıı, Çapakçur önünde bozduktan sonra Erzurum
ve bu meyanda Avnik bunun eline geçmiş devleti parçalandıktan sonra
bir müddet oğulları elinde kalıyor sonradan Şah İsmail ve neticede (Y a
vuz Selim) almıştır. Böylece orta zaman tarihinde mühim rol oynıyan
Avniğin tarihi bu suretle kapanmış oluyor.
[1] Tacüttevarih C. 1, S: 154. Hımmer C, 2 S. 45.
(2) Ahaenüttevarih S. 9
|3] Mezkûr tarih: 145.S. 14[4] Ravzatuasafa: Mirhund
[.5] Ahaenüttevarih S; 50 ali: Künhülahbar rüknü aaliate cüzü aalia: 36
— 228 -MlSirbey, son derece merak içindeydi yine adamlarından birisini
gönderdi. Timur buna hil’at giydirmekle beraber bir dane de Mısırbeye gönderdi. (Kaleden çıksın) emrini göndermişti. MlSirbey bu teklifi şiddet*
le reddetti. Yine harp olanca korkunçluğile devametti. Kale muhafızları
şiddetli bir mukavemet göstermeğe hazırlandılar.
Timurun, kumandanlarından Emir şahl/l yedi kişi ile iç kalenin yolunu
ve su mecrasını keşfetti. Karganın kanadı gibi gece karanlığı çöktüğü
zaman bunlar keşfedilen yollardan geçerek kalenin mühim burcunu
aldılar. Ve bağırara kdipteki askere hücum mevkiini gösterdiler. Emir Ahtaci bir müfreze ile, hazaneci Em ir Ergunşah beşka bir müfreze ile
Emir Amanşah da diğer müfreze ile burçlara hücum ederek çıktılar.
Muhafızlar can havlile burçtan, burca koşarak boğazlaşıyorlardı. Netice
de bürç üzerinde Em ir Amanşah yaralandı. Emir Ergunşah ve Bahadırda burçlardan inerek kemerlerin yanına geldiler. Müdafilerin kahramanca
sebatları bu müfrezeleri mağlûp ederek kaçırmışlardı. Kemerler üstünde
kalan müfrezeler külünk darbelerile duvarı delmeğe uğraşıyorlardı. Biraz
sonra bir delik açarak içeriye daldılar. İç kalenin alındığını işiten asker
mukavemetten vaz geçtiler Mısır bey i burç üzerinden aşağı attılar.
Karısı ve cariyeleri feryadu, figan kopararak ağlayorlardı. Kendisine
gelen Mısır bey, annesile oğlunu Timura gönderdi. Kadın toprağa yüzünü
sürdü. Oğlunun hayatini bağışlamasını yanık kalbile rica etti. Timur
merhamet ederek Mısır bey in teslim olması için yanına gönderdi. Kale
muhafızları isyan halindeydi. Bu cihetten Mısır bey in müdafaa etmesine
imkân kalmamıştı. Çaresiz kaldığını anlamıştı. Kefenini giydi. Ve kılıcı
boynundan asarak Timurun oğlu Mirza Mehmet in yanına vardı. Ve
Timur hayatına ilişmezse ölünceye kadar minnetdar kalıp kapısında
hizmet edeceğini söyledi. Mirza Mehmet, babasına keyfiyeti anlattı.
O da, kabul ederek hilat giydirdi. Mardin Em iri Sultan Isa da karargâh
ta bulunuyordu. Bunu sultaniyeye, Mısır bey ide Semerkande gönderdi.
Timur askerine mükâfat dağıttıktan sonra kaleye kumandanlarından
otlamış Koçini yi tayin ederek, kalenin surları yenibaştan yapılmağa
başladı. Timur Tahreten beyi Erzincana ve kendisi Gürcülerin elinden
Tortumu almak için Erzuruma gitti. Ve oradan Tortum kalelerinde
bulunan Gürcü beylerine itaat etmeleri için emir gönderdi bunlar
dinlemediler Emir Nureddin ve Emir Şahımelik kumandasındaki askerle
bu yerleri zaptetti.
— 231 —
diğer kapılarından girilip çıkılırmış. Kaleden çanak, çömlek parçaları,
(Şek il : 70 —7Avnik kalesinin dıvarlarından bir görünüş/
insan kemikleri, oklar, arasıra bakır ve gümüş paralar toprak altından
çıkıyormuş [1]. Kalenin kitabeleri. 340 senesinde vukubulan, şiddetli zel-
zelede taşlar burçlardan kopup düşmüş, şimdiki halde üç taş üzerinde
yazı vardır. Bunları okumak için yazının karşısına, ya iskele kurmalı ve*
yahutta duvarın üstünden başını uzatarak okumağa çalışmalıdır. Bu da
çok tehlikelidir. Düşen yazılı taşlardan okunan kitabede ^ l )
cümlesi vardır [2]. Kalenin bir saat şarkında Köse durak dağı yalçın ve
sarp bir şekilde yükselmektedir. Bu dağda büyük mağaralar bulunduğu
gibi dağın arkasında Karakoyun harabeleri vardır [3]. Köyün yanında
sırtlardaki, Otlaklara, Karakoyun yaylası denilmektedir.
Avnik, mezarlarında çokça koyup biçiminde mezar taşlan bulunmakta
imiş 1855, Kırım harbinde, Ermeniler bu taşları götürdükleri gibi diğer
işlemeli mezar taşlarını da tahrip etmişlerdir.
[1 ] Kalede hafriyat yapılaa birçok şeylerin çıkacağına şüphe yoktur.
[2] Bu kitabe parçaaı köyde Ziyanın evinde bulunmaktadır.
[3 ] Vaktin darlığı ve son derece yorgunluk dolayıaile buraları gezemedim.
Timurlenkle boy ölçüşen bu kalenin tarifine gelince: Bir kayakü tlesi
üstünde üç kat
yüksek duvarla
çevrilmiş bir ka
ledir. (Ş.69) Ka
leye yanaşacak
yerler hemen yok
gibidir (1]. Birin
ci surun kapısı
cenuptadır. Kapı
dan içeri girilin
ce oldukça geniş
bir saha görünür.
Evler ve zindan
buradadır. Toprak altında kalan
temelleri ve yer
leri küme küme,
durmaktadır. Zin
dan büyük bir ka ¡Ş ek il : 69 — Yalçın kaya üstünde Avnik kalesi. Kayanın d i-
yanin İÇİ oyula- binde, Avnik köyü]
rak derin ve geniş bir hâle getirilmiş olduğu vaziyeti göstermektedir.
Şimdi içi taşla dolmuştur.
Bundan sonra, ikinci surun kapısı gelir. Bu da cenuba açılır.(Ş.70) İçeri
girilince, birinci surda olduğu gibi burada da meydanlık gibi bir yer
vardır. Beşyüz evin sıkabileceği bir yer olan bu meydanlıkta evlerin
toprak altında kalan temelleri yer, yer tümsek halinde görünmektedir.
Yine burada bir cami harabesi ile, kale muhafızı olan emir veya beylerin,
hazine dairesinin yeri bulunmaktadır. Bundan sonra üçüncü surun kapısı
gelirki burası kayalığın tepesini teşkil eden bir yerdir. Avnik beylerinin
evleri, zahire anbarlarının yeri belli olmaktadır. (Ş. 71)
Sur kapıları demirden imiş, seyyar merdiven ve köprülerle surların
[1 ] Kaleyi gezmek için burayı iyi tanıyanlardan yardımcı iki koylu ile beraber
çıktık. Geçilmeai benim için zor olan yerlerden, köylülerin omuzuna baaarak çıkıyorum.
Bazı yerlerinden geçmek için, hiriai elimden, diferí de dizini ayağıma dayadığı halde, korku ile o, aarp yerleri gezmek mümkün oldu. Bu kaleyi dört aaatte gezip dolaftım.
— 230 —
— 233 —Ibni şeyh Seyit Ömerî
Besmele tarihin :
Cennetülhuldolsun ol zata
Etti ihya Delu baba terbesin (Ş. 74 )
Bu kitabeden
türbeninjharap va
ziyetinden Ahmet
ağa, kurtarıp ta
mir ettiğini Yeli baha nm'adı Delu baba olduğu anla
şılıyor. (Hüseyin)
defterinde
y $ c* j
vlı
suretinde yazılıdır.
Veli baba Ya-
¿an paşa ile Pa-
sinlere ¿ e l m i ş
Türk sofularından
birisi olduğu soy-
lenmektedir. [3J /Şekil : 72 — Avnikte eski mezar kitabesi. Ayetülkürsü y a z ılıd ır ]
Türbe dört köşeli olup üstü kubbedir. Taşların cinsi karışıktır. Türbe
nin eski taşları duvarda tek tük görünmektedir. Sonradan yapılmış iki
sanduka vardır.
Bu nahiyeden cenuba doğru ikibuçuk saat giden yolun garbında ve
yine iki saatlik yol olan güzel çayır ve soğuk sularile hoş manzara
gösteren bu vadide yazılı taş mevkii bulunmaktadır.
Yazılı taş, büyük kül rengi kayalığın garba bakan cephesinde dört
köşeli oyulmuş ve taraktan geçmiş, taşta oyuk yazılar görünmektedir.
Yazı her cihetten benzerlik itibarile bir Asur kitabesini andırmaktadır.
Bunu gören seyyahların sözünü işiten köylülerin deyişine göre bu yazı
Milâttan 1500 sene önce yazılmıştır. Bu yazının bir saat kadar süren
[3] Veli babanın türbe ve camiine mevkuf köy ve arazî varmış müruru zaman ile
bu eaki Türk büyüğüne ait köy ve arazi şehlalara geçmiştir.
— 232 —
İki tane böyle eski Türk mezar taşları vardır.
Bunların şahidelerini, Ermeniler büyük harpte parçalamışlar yalnız yan taşları kalmıştır. (.Ş 72)
Avnikte, türbe harabelerinin yeri, eski mezarlardan çıkan oklar [1].Hamam enkazı. Eski su yolları hâlâ görünmektedir. Hülâsa burada
nereye bakılırsa tarihin, taşlamış hatıraları insanın gözünde canlanır. Av*
nikten iki saat şimale gidildikte Işkı köyüne varılır. Bu köy dere içinde
ağaçlıklı, suyu bol bir yerdir. Burada bir camiin yıkılmış yeri ile, işlemeli taşları bulunmaktadır [2] taşlar köyün mezarlığında kullanılmıştır. Nakışlarına bakılırsa bunun Selçukiler devrinden kalma olduğu zannedilir.
(Ş-73)Köyün üç saat şarkında Veli baba, nahiyesi vardır. Eskiden yıkılmış
ve sonradan tamir görmüş Veli babanin türbesi bulunmaktadır.Kitabesi:. . . eyledi bu mekân : Fatiha ol ruha olsun her zaman
. . . gülü inhidam î Tecdit etti Ahmet ağaya ya...
[1| Gemige saplanmış bir okun mezar eşerken çıktığını görenler söyledi.[2] 340 Zelzelesinde mimarî güzelliği taşıyan bu cami ile yüksek minaresi
yıkılmıştır.
• r
t
• a
*
t• ♦ *
. i .
- 235 -Mlcingirt köyü — Eski Osmanlı, Rus hududu zierinde, Erzurumun
onsekiz saat farkında yüksek, inişli, yokuşlu dereler, dağlar arasında bir
¡Şekil : 74 — Veli ilabantn iürbetij
köydür. Buranın meşhur bir kalesi vardır. (Ş.77) Kaleden düşen kitabeler*
den ikisi köyde bir evin duvarına konulmuştur ki bu iki kitabe Saltuk a
aittir. Saltikilerin eserleri bahsında bu kitabe gösterilmiştir.
Kale duvarlarının köye taraf olan yüksek cephesinde, büyük bir kitabe
taşı daha vardır ki bunun okunması mümkün olamamıştır. Çünkü yeri
yükseti. Yine kalenin şark tarafındaki cephesinde yazılı taş parçaları
duvarda görünmektedir. Bunu da okumak kabil olamadı. (Ş. 78) görüldüğü
üzere kalenin arkasında, şark tarafında kısmen harap olmuş bir kümbet
bulunmaktadır. Mezar taşı kitabesi yoktur. Tezyinatı sadedir. Kale muha
fızlardan bir türk emirinin türbesi olduğu muhtemeldir.
Mîcingirt kalesi, eski bir türk kalesi olduğu kitabeler göstermekle
beraber bu kaleyi Saltikiler, Gürcülere karşı yapmışlardır. Sonradan
Erzruma hâkim olan muhtelif türk emirleri kaleyi tamir ve tevsi eyle-
— 234 -
mesafede Şah şabur un harabeleri görünmektedir. Taş yığınları ve iri
temel taşların*
dan başka du
var parçaları
vardır. Bura
larda okların de
mir uçları taş
lar arasından ve
topraktan çık
maktadır.
Iranın Eşkâ- niyan tabaka
sından gelen
Şapur\ar, İranın
azamet ve ik
bal devrini ya
şatmışlardır. Ro
ma İmparator*
larile Urfa Nu-
seybin havali* (Şekil : 73 — Işkı köyünde yıkılmış bir minarenin tezyinatlı taşları)
sinde büyük harpler yapmışlar ve Romalıları mağlûbiyetten, mağlûbiyete
uğratmışlardır. Belki de bu kitabe, Şapur un Romalılara karşı kazandığı
galebenin hatırasını bildirmektedir. Çünkü taşın yanındaki şapur harabe-
sile bunun münasebeti olabilir. Eğer partlar, Zend yazızı yanında Çivi yazısını kullanmışlarsa, kitabenin bunlara aidiyeti kabul edilebilir bir de
çivi yazısı şark kavimlerin yani, met, Sümer, Asur, Eti, Orarto ve daha
diğer küçük milletlerin müştrerek bir yazısı olduğundan bu kitabeninde
bunlardan birisine ait olması şüphesiz isede, fakat hangisinin olduğunu
anlamak ciheti mütehassısların halledeceği bir mesele olduğundan biz
burada bu kitabenin resmini göstermekle iktifa edeceğiz. (Ş.75,76) Eğer
Yarnak mağaradaki yazı ve bir de bu kitabe okunup halledilirse tarihin
karanlık içinde kalmış mühim bir vakanın aydınlanmasına yardım ede
cektir. Bu çeşit kitabelere, memleketimizde pekaz tesadüf edildiğinden
tarih ve asarıatika bakımından değeri büyktür.
*3 *
n
; 1
. ■si
I
— 237 —muhacir olan Türk sofilerinden birisidir. Halk bunu evliya derecesine
yükseltmiş, o zamanın nüfuzlu bir adamıdır. Bunun vakfiyesi kaybolmuş,
söylendiğine göre
Horasandan köp
rü köyüne kadar
olan arazi vakıf*
namesi hududu
içindedir. Horasan Babanın, türbesi
büyük harpte y ı
kılmış, mezarı tah
rip edilmiştir.
Yine bu köy
yakınında Haşan Baba adında eski
bir Türkün mezarı
bulunmakla bera
ber sun’ i bir tepe
olan tandır, tepe f Şekil : 77 — Yekpare bir kaya iistünde^Mıcingiri kalesi/
civarında kümbette varmış köylüler bu tepeye kümbetler demektedir.
Horasan Babanın, Yağan l*aşa vakfiyesinde imzası olduğuna bakılırsa
bununda H. 440tarihlerinde Pasinlere geldiği anlaşılır. Hüseyin defterinde
(¿1—1>• ki* ¿«1—1 w-CUlJ.;. j suretinde yazılıdır.
Erzurum evkaf muhasebe defterinden :
Vakıf
Zaviye» Horasan Baba der karye'ı Horasan der kazai Pasın Süfelâ tabi’
Erzurum der fermaniseyit İsmail Mamdi vesit Ali Mütevelli ve zaviyedar
vakfı mezbur 1266 Muharrem gayesi
Bedeli a’şar Horasan ber vakfı
zaviyei mezbur
3925
Horasan Babanın, diğer köyleri tanzimattan sonra hâzineye alınmıştır.
Bu köyde bir tane yazısız selçuk sandukası vardır.
Horasan babanın arkadaşlarından olan Söylemez baba da Hinis ka
zasına tâbi Söylemez nahiyesindedir. Bunun da sandukası ve türbesi
tahrip edilmiştir.
- 236 —
inişlerdir, kalenin, uzunluğu 300 metro genişliği 15 dir. Kalenin köye
¡Şekil 75. 76 — YaZılt taştan iki poz/
taraf olan eteklerinden bir takım kayaların içi oyulmuş ve kemerli
• bölmelere ayrılmış, birer mesken hizmetini gören, mağaralar vardır. Bir taneside kale içindedir. (Ş. 79)
Timurlenk, Micingirdi, Karakoyun beylerinden kolayca aldığı (Bezmü
Rezim) de yazılıdır. [1] Bu kayıttan anlaşılıyor ki Micingirt ve bunun
gibi kaleler, orta zaman tarihinde, birer derebeylik şeklinde yaşayan
türk beylerinin elinde bulunuyormuş.Zivin kalesinde kitabe yoktur. Kalenin içinde evlerin enkazı tümsekler
halinde belli olmaktadır. (Şekil— 80)Horasan — Aşağı Pasinin en büyük köyü olan ve Arasa yakın
bulunan İran ve Kars yollarının birleştiği noktada kurulmuştur. Köy,
mahsuldar arpa ve buğday tarlalarına malik olması yüzünden çiftçilik
itibarile de ehemmiyeti vardır. Horasan £rzurumun on iki saat şarkında
Kars ve Erzurum şosa ve şimendüferi üzerindedir.
Yağan Paşanın arkadaşı olan Horasan Baba, Horasandan Pasinlere
(1) S : 464
Erzurum Meliki Muğisüddin Tuğrul Şahın Bayburt kale
sindeki kitabeleri, eski mezarlar, Akkoyunlulara
ait vesikalar
Bayburt, Erzurumun 18 saat şimalinde, güzel bir kasabadır. Ortasında
Çoruh nehri akar ve kasabanın güzelliğini bir kat daha artırır.
Bayburt, Er- ^
zurutn gibi aynı
iklim ve aynı ha
yat şeraitine tâ
bidir, ahalisi Er
zurum gibi çiftçi
ve hayvan yetiş
tirmekle meşguldü.r Bu yüzden
Bayburt, eskiden
beri, Erzurumun
bir kazası olarak
tanınmış olduğun
dan Bayburttaki vesaik ve mahkû-
kât, Erzurum hak
kında verilen ma
lûmatı tamamla
mağa yaradığından
mağa lüzum göründü [1].
Bayburtta tetkik edilmeğe ve görülmeğe lâyık yegâne bir eser varsa
o da kaledir. Kasabanın şimal tarafında olup tabiî olarak yükselmiş, geniş
kayalar üstünde yapılmıştır. Yarım saatlik bir çevreye malik olan kale
iki kat surla çevrilmiştir- Bu surlar altı köşe üzerine yapılmıştır. Her
köşede yarım üstüvaneli, köşeli burçlarla tahkim edilmiştir. Burçların
yüksekliği on iki ile on üç metre arasındadır. Çoruh nehri kalenin en
[1] Bu vesaik 927 senesinde Bayburt köylerinde tetkik seyahatine çıktıfım zaman
toplanmıyvr.
{Şekil : 79 — Micingirt kalesinin içi, köyde bulunan kayalar
içinde oyulmuş mağaralardan bir tanesi de kale içinde
görünen mağaradır]
dolayı bu kasabadaki Türk vesaikini burada yaz-
" ‘ '}
- 238 —
Hüseyinirı defterinde yazılı olan (Zaviyei Baba Haşan derkariyei Baba
Haşan) koyu de aşağı Pasindedır [1].
Pasinlerin es*
ki bir Törk yurdu
olduğunu göste
ren vesaik ile
beraber tetkika-
tim burada bit*
inektedir, Uğuz
boylarından ağaç
eri, Salur Bayat
aşiretlerinin ve
sonradan Kayıha*
nilerin bu ovada
konup göçtükleri
ve Bayat aşireti*
nin yaşadığı ova
nın cenubundaki
(Ketivan)ile (Her*
tiv) köyleri arasın
daki yayla hâlâ
bu ad ile anılmak
tadır.
[ Şekil : 78 — Micingirt kalesinin arkasında saltıklar zamanın
dan kalmış olduğu zanedilen bir türbe/
(İJ Bu köye gidemedim.
— 241 -İnşasına bu kadar ehemmiyet verilen Bayburt kalesi, Erzurumu şimal
den, yani Trabzon Krallarından gelen taarruza karşı ilk müdafaa kuvveti
olarak yapılmıştır. Bayburt kalesinin ilk yapılışı Saltıkiler zamanında
başlamış ve sonra Muğisüddin Tu&rul Şah devrinde kale mükemmel bir
hâle konulmuştur. Selçuk mimarisinin güzel bir eseri olan Bayburt kale
sinin bir taşını koparmak değil düşen? taşlarla burçların, duvarların, yıkık
yerlerini tamir etmek lâzımdır [1]. • : - -
fŞekil : 81 — Erzurum Meliki Muğitaddin Tuğrul şahın yaptırdığı Bayburt kalemil Kale surlarının Çoruhe taraf olan yerleri gayet sarp ve yüksek kayalar
üstünde yapılmıştır.
Kitabeleri şunlardır:Kalenin, Şehit Osman dağına taraf yani garbe açılan kapısının sol
tarafında beş satırdan ibaret kitabe! '
-»Şi- j \ f ;Ll| • l**I «Â* ¿J* i
j» jli JjlaM (İL)!
» j IJ% «¿li* 3 y?*““ J ' j JrU—i\ju l * - L . a * * - » * J r c »lob" yj
f l ] Bir çok yerlerde böyle etki kalelerin yıkılıp döşen taşlarını ve hazan da duvarda»
taşları aökerek evlerinde kullan*n cahil, duygusuz ¡atanların bu hareketlerini gezip
dolattığım yerlerde ara, aıra teaadüf ederdim.10
T
— 240 —
sarp tarafını dolaşmaktadır, öyleki kalenin yarısından fazlasını bu nehir
çevirmiştir. Dış sur kâh toprak ve kâh kayalar üstünden dolaşmaktadır.
\ Şekil : 80 — Zivin kaleti — Büyük bir kaya k itle ıi üzerine yapılmış. büyük bir kale- d ir. Dtvarlarda bir kitabeti yoktur. Bazı yerleri yıkılm ış. Surlar, M ic ing irt ve Avni-
tamamile benzeridir. Saltıklar zamanında yapıldığına kanaat getirerek o bahitte
yazılmıştı. Önünde görünen tepeler meşhur Horum tabyalarıdır. II . 1293. 1878 de O t-
manlt, Ru* muhurebetinde. Gazi Muhtar paşanın tahkim ettiği tiperler önünde R u tla r ,
büyük bir hezimete uğrıyarak K art muhataralını kaldırmağa mecbur oldular/
İkinci sura mesafesi 230 metredir. İkinci surun duvarları yalçın kayalar ' üstünde yapılmış ve boylece hem kalenin ve hem de dıvarlartn yükseklisi, kaleye korkunç bir şekil vermiştir. (Ş. 81)
Duvarların köşe teşkil ettiği burçlarda altlı üstlü yerler vardır. Bunlar burçların müdafaasını deruhte ettikleri kumandanların ikametine mahsus bir mahaldir, İç kale duvarlarında dehlizler görünmektedir. Bu ihtimal ki ya hapishane veyahut da anbarlardır. Dışarı surun burçlarında tezyinat makamında kullanılan mor ve mavi çiniler güneşin ziyası altında çeşitli
renkler aksettirir, çinilerin bazı kırık parçaları hâlâ dtvarlarda görünmek*
tedir, Sûrlarla çevrilen iç kalede, evler, kale muhafızının sarayı ve diğer
güzel binaların hepsi yıkılmış birer toprak kümeleri teşkil etmiştir. Kanunî
Sultan Süleyman devrine kadar ahali kalede otururmuş.
’ e
• ı
A ltında:
— 243 -
)) >' jU l ab-t
Bu cephede Mugisüddin Tuğrul şah ın kanamın kitabesi mahkûktur.
Kitabe: - S —4İUll «¿lUl • jl«aJ J
• w» « J l * i ! U o I ( j ^ ' l j U * a l JrjJIj L*’ ll
Bu kadının babası, Erzincanda o asırda hüküm süren, Selçukilerden
Menguç gazinin torunu olan, Davudun oğlu, melik Fahreddin Behram şah ın kızıdır.
Yine şehit Osman dağına bakan surda taşları düşen kitabenin kalan
kısmı : - 3 -jlaIAi j ^Ul Jı*L.M *¿1)11
Altında bulunan t ~ j û ~¿-¿11 *¿1111
«ju^ljua!l.b J*
Kitabesi görülmektedir.
Kale surlarının, dış surları Çoruba taraf olanı Sarp olduğundan bura
daki burçlarda da kitabe görülmüş ise de yanaşıp okunması mümkün
olamadı.
Erzurum meliki Mugisüddin Tuğrul şah’ın Bayburt kalesini baştan,
başa yaptırdığını burçlarda görünen ve kendi adını sık, sık yazdırdığı
kitabelerden anlaşılmaktadır. Bayburt o tarihte Trabzon krallığına karşı
müthiş bir tahkimat ile zaptı muhal bir hale konmuştur. Kalenin sur ve
burçlarına sarfedilen malzeme ve harcedilen paranın çokluğu düşünülürse
Melikin haiz olduğu kuvvet ve iktidarının büyüklüğünü göstermektedir.
Anadoluda, Selçukiler devrinden kalma şehirlerin kale kitabeleri pek azdır.
Bazıları da zamanımıza kadar ulaşmamıştır. Konya; Erzincan, Erzurum gibi
Bayburd, kalesi kitabelerinin çoğu sağlam bir halde kalmış.
Diğer silik kitabeler de yerindedir. Selçukilerin kuvvetli olduğu de*
v ‘ır ki İzzettin Keykâvusla başlamış, Büyük Alâeddinle kemale ermiştir.
İşte Bayburt kitabeleri, İzzeddin Keykâyus devrine tesadüf etmektedir.
Yukarıda yazıldığı üzre, Erzurum meliki Mugisüddin Tuğrul Şah yeğeni
«RBP51
— 242 —
Bu kitabede, Erzurum meliki Mugisüddin Tuğrul şalı, saltanatının
kudret ve kuvvetini parlak cümlelerle beyan etmektedir. Melik fillâdurrunı ibaresinde!) anlaşılacağı Özere, sultan bu tarihte * ' Erzurum emaretini
kuvvetlendirmiş, Amasyayı bile hûkmö altına almıştı. Bu kitabenin
yanında mimarın adı bek edilmiştir: ~ ^
5:111
A .
4\f— j ^ j y y
Kitabede Elmeliki rnügisi, kelimesinden anlaşılıyor ki Mugisüddin
Tuğrul jtf/rın, mimari (LQ Lü) adında birisiymiş.
Surun cenup tarafındaki dıvarda, yazıların bir kısmı silik bir haldedir.
okunabilenleri : ^ 3 -
Altında mimarın kitabesi:
»iiuil w- j ) • j •j'«.«'*#-'»
jmcI ı l i ipî
J j *1*
, 4 -J j U 'I jM - ,.«« Ijt, 5*
jl jl (* I jl*a*
Mugisüddin Tuğrul şah ın başkumandanı manasına gelen Sepehsalar„ unvanını alan mimar bu suru yaptığı, manası çıktığı gibi, bir de melikin
başkumandanı elile, melikin mimarı Lü'lü* bu suru yapmıştır. Manası da
anlaşılabilir.
Yine Şehit Osman dağına bakan garp tarafındaki burçtaki kitabenia
okunabilenleri: _ 5 -
ptVI -^4* j ^**1
juJII JaU îl ;u t «¿1111 l i j M
j L 'J ı
J «tlî ¿f
Burcun içeri doğru girmiş, köşenin yüzöndeki kitabe: ç -
wldlaM laSl «¿1111 ,»bl» ¿J jU l ¡ j ^ j *İJ « i
İ * J İ _ ; ^ A İ İ İ J > j ’.l
w* -5y~* ¿j' —■ y 1* w' *10^1.?.'
i
• 1
Bu tarihi kitabe, llhani padişahlarından Olcayto Sultan Hüdabcnde Mehtned hanın zamanında Fahreddin Emir Mahmut namındaki zat bu
medreseleri yaptırmıştır [1].
Yine bu tarihe ait OIcayto Sultan Hüdabende Mehmet hanın Hoca Yakut l i g a zan’i namına yaptırdığı medrese ile içinde camide vardı [2].
[1J H: 1298 Şevval ayında Evkaf müfettişi Hüseyin Hüsnü efendi Erzurum vilâ
yetine yazdığı bir raporda F.mir Mahmudun medreaeaine ait şu cümleler vardır. (Bay-
burdun vasatında ve Camii kebirin ve hususile çarşının ittisalinde yekdiğerine mülâsık
Mahmudiye ve Museviye medreseleri kadimen cesim ve vasi ve müteaddit hüceratı
şamil iken müruru zamanla harap ve beyap olarak sene besene tamiratına bakılmıyarak
harabisine göz yumulması) yazılıdır. Bu medreseleri 927 de gördüğüm zaman yalnız
ön duvarı kaimi» mütebakisi arsa haline gelmişti.[2] (Olcayto Sultan Hü dabende Mehtned) han Bayburttaki Yakutiye medrese ve
camii (Hoca Yakut) namına, veyahut hoca kendi hesabına medrese ve camii bina
ettirmiştir.
Yine Hüseyin Hüsnü efendinin raporunda Yakutiye cami ve medrese hakkında
yazıyorki (hükümet konağına karip Yakutiye nam medreseler derununda kâin Yakutiye
camii şerifi ile medresede bulunan kitaphane ile kütübü mevcudesi gayetle muntazam
olduğu görülmesi üzerine derhal atik defterile mukabele edilerek liecelil kayt evkaf mü
dürlüğüne verilmiştir.) Şu cümlelerden medresede eskidenberi mükemmel bir kütüphane
nin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Gerek Emir Mahmut ve gerekse, hoca Yakutun medreselerine mevkuf arazi ile
yine bu devirde yetişen ve dışarıdan gelipte, Bayhurtta yerleşen büyük zatların. Bav-
hurtta yaptırmış oldukları medrese, mescit ve zaviyelerine tahsis ettikleri köylerin
varidatını İstanbul tapu dairesinin eski kayıtlarından anlaşılmaktadır. Bu vesaik sayesinde
H 6, 7. 8 inci asırlarda Bayburdun büyümüş ve ileri gitmiş kir şehir olduğu meydana
çıkar.Zaviyei Sultan Mecit Der kazai Bayburd
Zaviye Maa camii şerif ber evkaf Kutluğ bey der karyei Sınur [1] tabii kazai Bay-
bnrd der livai Erzurum
Mahmutlu tabii Bayburt rubu malikine vakfı medresei Yakutiye rubu malikâne
divanı tımar.
E’vcnsus tabii Bayburt ve tanıami malikânenin sekiz seliminden üç sehimi Hoca Yakut
medresesine Darsa tabi Bayburt üç rubu malikânedir vakfı zaviyei Ahmet Zencani
Vakfı zaviyei Seyyit Salih Bayburt
Kubur tabii Bayburt medresei Yakutiye
Ushubeyi süflâ tabii Bayburt vakfı zaviyei sultan fıkıh
Zaviye ve mescidi Uzun gazi
|i] Akoyunlu devletinin müessifti olan Dur Ali beyin oğlu Kutluğ beydir. Kitabesile
buna ait malûmat birkaç sahife aşağıda verilecektir.
İzzeddin Keykâvus’un elinden Selçuk saltanatını elde etmek için büyük
bir kuvvetle Erzurumdan çıkmış Sivas, Amasyayı aldıktan sonra, yeğeni
Alâeddin Key kubat la birleşerek Kayseriyede, İzzeddin Keykâvusıı sıkıştır
mış ve Kayseri valisi delâlettin’in siyaseti sayesinde İzzeddin Keykâvus kurtularak Konyada Selçuk tahtına oturmuştu. Erzurum Meliki ise bu
hilelerden müteessir olarak, Erzuruma dönmüş hükümetini kuvvetlendir
meğe çalışmıştır. Kitabelerdeki Meliki Blâdirrunı ve klerınen ibaresinin
müteaddit olarak yazılı olması boş değildir. Çünkü bir aralık, Ahlat civarından, Amasyaya kadar memleketlere sahip olmuştu. Fakat bu ha-
hakimiyeti çok devam etmedi. Erzuruma çekilerek Gürcülerle, Trabzon*
iulara harbe girişerek vakit geçirdi hatta bir aralık, Gürcüstanı elde etmek
için oğlu Davudun bile hırıstiyan olmasını emretti.
Bayburt, kitabeleri dolayısile Mugisüddin Tuğrul şah’ın tarih kısmın
da verdiğimiz izahatın burada hülâsasını yazdık.
Bayburd Kalesi Kanuni Sultan Süleyman zamanında tamir gördüğü
ve içerisinde ahali ve askerin oturduğu ve bundan sonra bir müddet daha
kale ehemmiyetini muhafaza etmişse de yavaş, yavaş ehemmiyetini kay*
bederek 1828 Rus istilâsından sonra kale büsbütün terkedilmiştir. Kanu
nî Sultan Süleymanın kitabesi |1]. __ / / _
O O
.......
. . . Jm * jIaJt
951 c_Bayburdun içinde, Ulucamiio yanındaki medresenin kitabesi:
( ¿ r j «TjGl iJJ’ .iJu*-
¿la'lj <UIJİ» IjlLL. j,!j î
W*.JI .i» j-'l . . . . .
[1] Bu kitabe tapı Bayburd belediye anbarında «aklıdır. Yazıların çoğu bozulmuş
olduğundan okunmanı mümkün olamamıştır.
Yine bu kabristanda
daki yaz ı:
tarih itibarile eski olan bir Selçuk sandukasın*
(bL- jÜ. I *4 1
LrAI U. I
S* jy'û- ~ JL*
jk-jt I A-t * y*~ •
^ I j i » J*> j »1/ wll*.4 •
(690) kM J *J*“ JX~ j i
6u sandukanın baş tarafında: ¿f ,
V.j^* J i j ¿'¿I
Ahilerden: Ahi Ahmet Zencanı, türbesinin karşısındaki kabristanda
bulunan mezar taşında:
c V L- ¿¿1 *4Î'
j y ^Uî «kİ <*■ ,-JI «* U -l
4 ~£İ\ i j *ı_/ w li» ] wLjLf>-
(8 5 0 ) M j o -
Bayburdun cenubunda, imaret tepesinde çevirme içinde bulunan kabir
taşlarında Şeyh Veysi Nemedanî nin, oğlu mezarı bulunmaktadır.
Bayburdun bu civar mahallesine de şeyhin adına nisbeten Yiys/ Efendi mahallesi denilmiştir. Kabir taşı sanduka şeklindedir.
Yazısı: / (j,
•**•.) Jr
k K i ~ y:~' rr"U J l jb J i U M jb J f c İ j J •1.2.
(9 3 1 ) i‘ U j Jr>\> I j ^ I c - J j Y l ^ ; ^ j
Bu yazıdan anlaşıldığı üzere mezar, Veysel llemedaninin oğlu Sultan
A li Çelebiye aittir. Hemedanlı olan şeyh Veysel, zamanın en büyük
meşayihinden olduğu yazılardan anlaşılıyor. Akkoyunlulae devri zamanın*
da yetişmişlerdir.
Bu mezarın yanında şeyh Necmeddinin mezarı vardır. Mezar mustatil
şeklinde yekpare bir taştır. Yazısı:
- 246 —Bayburtta bu kitabelerden başka şayanı dikkat tarihî kabirlerde bu
lunmaktadır; bunların çoğu mahvolmuş ise de kalanlarda yine Bayburt için iftihara şayan eserlerdir.
Şehit Osman türbesi, Bayburdun içinde bir tepe üstündedir. Ostü
açık bir türbe olan şehit Osmanin, kitabesi kümbetin kapısı yanındadır.
Yazıları çok silik ve âdeta erimiş bir halde olduğundan okunması müm
kün olamamıştır. Kümbetin yanında, büyük mezar taşları görünmektedir.
Bunların yazıları o kadar erimiş ki ancak izlerinden başka bir şey görün-
miyor. Hepsi eski, 600 veya 700 sene evveline ait olduğu taşların şekli ile yazıların izlerinden anlaşılmaktadır.
Şehit Osman, tepesinin, Bayburt tarafına olan sathı maili eski kabris
tandır. Toprağa gömülmüş Selçuk sandukaları ve kırılmış eski taşlar görünmektedir.
Bayburdun içinde Şeyh Hayran mescidinin yanındaki mezar taşında
Danişment sülâlesine mensup olduğu anlaşılan yazı da jw >
870 tarihi okunmaktadır. Danişmendi isminden Htiseyiflin
bu sülâleye mensup olduğu veyahutta bilgide ileri gittiğine mebni Danişmend sıfatını aldığı anlaşılır. Bu mezarın yanındaki çeşme kitabesinde:
' bj4^ J ÜJ'â
(770) Jr*— . . . j j l
Medrese i şerifi Mahmudiye der kazai Bayburt
Medreaei şerifi Muaeviye ■ «
Mescidi şerifi Şeyh hayranı « •« « Burcu aarı der Kalei Bayburt
Zaviyei Şeyh Haydar der kazai Bayburt
Mescidi şerifi Hüseyniye • •
Zaviyei Abdülvehap Oazi der kariyei Duduzar tabii kazai Bayburt
Zaviyei Şeydi Yakup an sahabei Resululiah der Kazai Bayburt Balahur tabii Kelkit (şimdi Bayburda aiddir) rubu malikâne vakfı zaviyei Selçukşah
hatun validei Yakub bey Veledi Uzun Haşan bey der kariyei mezbure meşihat der tasarrufu şeyh Mehmet bermucibi defteri atikfl].
Medreaei şerif ikbaliye der ksZai Bayburt
Zaviyei camii şerif ve medreaei Münif Gazi Ferahşat bey der kariyei pulur.
Zaviyei ahi Emir Ahmet Zencanî der kazai Bayburt
Mescidi şerifi Mehmet Çelebi der kazai Bayburt Lüşevrek vakfı şehit OsmanBayburtta tarihî eaer olarak bunlardır. Ne yazık ki çoğu zamanımıza ulaşmamıştır. [1 ] Akkoyunlu padişahı Uzun Haşanın karısının adı Selçuk şah hatun oldufu
anlaşılıyor.
'• * ju^ ' I ju» » ' I J U L. j 'c \ *4İ'1 — r
•.9 j ^I (•_.>• Jl\
• - jU u -c . . . . ar «.»-ij»- j**-' <ın
w-1y •!yi» j a' / m L#
(891) ¿uU J ¿ y - j jL* - / » , - i ¿y- y QJ:ri ' t •4'!* --- r
<il *9j ,jı iıA' ).**-!%— *
^ ci^*
(807) M uV . . .
Bu mezarlar, sanduka şeklindedir.
Akoyunluların, maveraün nehirden Anadoluya ilk geldikleri yer, Bay*
burt ve havalisi olduğundan dolayı bu yüzden bu kasabanın tarihî ehem*
miyeti bir kat daha artmaktadır. Nasılki Osmanlılar Donıcniç re Söğüt gibi
küçük bir yerden zuhur ederek muazzam bir imparatorluk kurdu, ise Akkoyun-
, lularda, bunlar gibi Bayburdun küçük bir yeri olan (Sinur ve Pulur) koy*
lerinden zuhur ederek büyük bir devlet kurmağa muvaffak oldular.
. Akkoyunlu devletini kuran Dur M i beyin Sinyurâa doğduğu bilin mi*
yorsada, öldüğü yer Erzincanın içindedir.
İstanbul tapu dairesinin eski kayıtlarında görülen, malûmet ehemmi
yetine binaen buraya yazıldı: (Erzincanda Dur Ali zaviyesine meşrut olan
Rume saray nam kariye hasılatının müstesna evkaf âdadına dahil olma*
♦ dığı beyanite hükümet, mahailiyece bedelen tesviyesi ciheti iltizam olun
makta olup bu suret müşkülâtı ve zaviyenin harabını müstelzim olacağın
dan bahisle zaviyei mezkûre vakfının müstesna evkafa ithalile hasılat»
meşruhanın kemafi sabık aynen tesviyesi hakkında zaviyei mezkûre Post*
nişini Erzincanı merhum Fehmi efendi zade Ahmet Fevzi efendi müracaat
etmiş neticede müstesna evkafa idhal ile hasılatının aynen tesviye edil
mesine 27 Zilhicce 1299 Evkaf nezaretinin kalemi) bu meşruhattan anla*
şıldığı üzre Erzincanda medfun olan Dur A li zaviyesine ait Rum saray
* * köyünün a’ şarı iltizama verilmiyerek aynen zaviyedara teslim edilmesin»
âmirdir.
/ Yine bu eski kayıtta ehemmiyete şayan bir derkenar daha var ki
4 tarihlerde adları olmıyan (Cimşid, Uğurlu Yusuf, Kaya, Emre Haşan)
gibi zatlardır. Bunlardan başka tarihlerde Iğurlu Mehmet Yusuf Vzun Haşanın oğullarıdır. Binaenaleyh Akkoyunlu ailesine beş zatın
9- 249 -
ijJİs& la*
¿ M j f JU- ¿^iJlj ^ İ î C i^ U
w** ¿r*1* ' Y - * * ^ y* *•>' wH-i
JX~ j w
(920) *t**-'j v!r *'■—
• Bayburtta bunlardan başka tarihleri eski kabir yoktur, gerçi kalenin
sur dışarısındaki eteklerde kabir taşlarından eski olanları da vardır. Fakat
yazılar okunmaz bir haldedir.
Bayburt, Saltıkiler, Danişmendiler, Menkuciler, Selçukiler, llhaniler*
Çobanîler, Ertina oğullar;Tahreten ailesi, Karakoyunluiar, Akkoyunlular Şah
İsmail, nihayet Osmanlılar eline geçmiş eski bir Türk kasabasıdır. Bu güzel
kasaba, bu devirlerde bahusus Selçukiler zamanında çok yükselmiş bir çok
ülema ve meşayih buraya toplanarak Bayburdun fikir hayatında, yükseli*
şine sebep olmuşlardır. Gerek Selçukiler ve gerekse tlhaniler zamanında
Bayburtta medreseler, imaretler, han, hamam gibi ilmi ve medeni eserlerle süslenmiştir. [1]
Danişmendilerin, Bayburtta hakimiyetini hatırlan, kasabaya bir saat
mesafede bulunan Danişnıent köyünde, eski tarihî kabirler de zikre
şayandır.
Danişment köyü, eskiden 700 evli büyük bir köymüş buradan çini
ve çömlek parçaları çıkmaktadır. Mezarlığın büyük olduğu toprağa
gömülü taşlardan anlaşılmaktadır ki bu da geniş bir saha kaplamıştır.
Yarı toprağa gömülü ve yarı dışarıda olan kabir taşlarından yazılar»
okunabilenlerden üç tanesi: j 7
^ y± \ ^¿1 — n
¿1
<>■ l >- •ut [ y«l| ¿1 »- y
*1,1»
(671) j 1 jyr~ ¿**
(1] Ulucami civarında (Sadrülşeria) adında Bayburtlu büyük bir ilimin türbeni*
nin bazı iflemeli taflan görünmektedir. Bu tezyinat Selçuk devri eterlerine benzer.
Yalnız Bayburdun de(il Türk ülematının ileri gelenlerinden Mahmut oğlu Ekme*
lüddin Mahmudülbaberti H: 786 senesinde ölen bu türk ilimi (Tuhfetülebrar ile iki
ciltden ibaret olan (Şerhül hidayetülmüsemma bil’ioan) namındaki eterleri yazmıştır.
— 248 _
- 251 —O t mantılara hücum eden, bu Kara Osman ölüp başının kesildiğini nihayet Kara*
koyunlu, Iskenderle yaptığı bir harpte kendisini Erzuruma atarak, öldüğünü
yukarıda yazılmıştı. Torunu, Uzun Haşan, Maveraünnehirden, Sıvasa kadar
geniş bir ülkenin hükümdarı olduktan sonra Otlukbeli nde meğlûp olarak
biraz sonra, hükümeti veraset kavgalarile sarsılarak nihayet (Şah İsmail'in)
eline düştü. Yüz seneden fazla süren, Akkoyunlu henedanının devlet
şeklinde olarak,, ilk çıktığı yerleri görmek ve bu aileden kalan kimler
varsa onlarla görüşmek ve bazı malûmat toplamak için 11 temmuz 1927
senesinde Bayburttan bu köylere at ile gittim.
Pulur köyü, Bayburdun yedi saat şimali garbisindedir. Köy iki tepe
arasında önünde üç saat uzunluğunda ovaya nazırdır. Köy uzaktan güzel
görünür, ağaçlar arasında yükselen minare ve kubbe, köye tarihi bir
eda verir. Evvelce dört yüz evden ibaret olan köy, yüz elli eve inmiştir.
Köyün, en muhterem siması olan İskender bey, Ferihşad beyin yedinci
torunudur ki sıra ile Ferehşad, Osman, Hüseyin, Yakup (Bunun bir
oğlu da Mustafadır. Erzurumda kale mahallesinde medrese ve kütüphane
tesis etmiştir. Muit efedndi namile şöhretşıardır. On yedinci asırda
Erzurumun en ileri gelen uleması meyanındadır. ) Numatı, İsmail Süleyman /t/ Mcfınıed, İskender, Ferehşad beyin babası Korkmaz bey
sonra Mehmed, sonra Kara Osman sonra Kutlu¡t beydir.
İskender bey, seksen yaşında iki gözü de bakar kördür.
Kendisine, ailesine ait eski eşyalardan veyahut ferman vakıfnamelerden
bir şeyin olup olmadığını sorduğumda:
— Her şeyimiz vardı. Büyük harpte hepsi zayi oldu.
— Hanedanınızdan, bazılarının kabir taşlan koyun şeklindedir. Bu
ne sebebe mebni yapılmıştır?— Ceddimiz Türkistanın içerilerinden büyük bir aşiret halinde buralara
gelmişti. Bunların bir kısmı, Iranda kalmış sonra Sinur ve Pulur köylerine
gelmişlerdir. Büyüklerimden işidirdim aşiretimizce eski bir âdet olarak
büyüklerimiz öldüğünde mezar taşlarını koyun biçiminde yaparlarmış. Bu
köyde eskiden kalma koyun şeklinde üç tane vardı. Bunların şimdi yerinde
olmadığını söylüyorlar.
Bir çok akik, büyük mühürler. Zirh, kargı, mızrak, at takımı ve daha
bunun gibi ecdadımdan kalma eski eşyanın bir kısmına, çocukluğumda
ulaştım, harpte ise büsbütün mahvolup gitti.
(1J Süleymanın mezarı, Erzurumun içinde, İbrahim pa#a kabriftanındadır. Erzurumda ilk
ilâve edilmesi lâzımki bunlar, bu ailenin tarih sahasına çıktığı hengâ
medeki adlar olması dolayısile ehemmiyeti bir kat daha artar.
Defterdeki derkenara geçelim: (Defteri evkaf lıvaı Erzurum sahife, 73
dolap, 3, göz, 1.
(Rum saray tabii nahiyei mezbure tamamı malikâne Melik Esen (1] Veledi
Dur Ali Mezkûrun kadimden mülkü olup şimdiki halde merhum Rüstem
padişahiden elinde olan mukarrernamesini ibraz edip dergâhı âlaya ar-
zolundukta zikrolan kariyerim malikânesi giru kemakân mezbure emra
olmağın muktezası emri âli defteri atika kaydolunup ve divanı vakfı zavi-
yei kariyei mezbure ber mucibi defteri atik kemakân kaydı defter olundu.
Kariyei mezburenin hududu hüccette mesturdur. Şimdiki halde sülüsan
malikâne der Tasarruf Cimşid ve uğurlu Veldan Yusuf bin Dur Ali ve
sülüs malikânede der tasarruf (Kaya Veledu Emre Haşan bin Dur A li ber
mucibi tefteri atık [2] kariyei mezbure derbend olup Erzincan ile Bay
burt ve Kelkit yolu üzerinde vaki olmakla avarızı divaniye ve tekâlifi
örfiyeden emin olmaları defteri cedide kaydolundu.)
Karyei mezburenin hissesile hissesine ilhakan birleştirilerek Erzin
can kasabasında müceddeden inşa kılınan zaviyede ıt'amı taam olunmak
şartiyle ba iradei seniyei mülukâne şerefsudur buyurulmuş olmağın sadır
olan ferman mucibince tashhih olundu. Sene 1228 Dur A li beyin zaviyesi
yani kabri Erzincanın içinde Terzi babanın mezarı yakınında imiş şimdi
yeri arsadır.
Fakat oğlu Kutluğ bey, din ismiyle beraber Kutluğ Fahredditı bey
Sinıırda doğmuş ve köyde ölmüştür. Kutluğun oğlu Karyölûk Osman veyahut Kara Osman ile bu devletin yıldızı parladı. Filvaki Sivas ve
Kayseri mıntakasının emiri olan Kadı Burhaııeddini mağlûp ederek
kafasını kesen, ve Timurlenkle birleşip muharebelerde yararlık gösteren
ve mükâfat olmak üzere Malatya valisi olan ve Ankara muharebesinde
f i ] Bu adı dairede bulanan siyakat ve diğer eski yazı mutahasaıaı Hüseyin ve
Avai beylerle beraber (Melik Eaen) okuduk böyleee Dur Ali beyin babasının adı da mey
dana çıkmış oldu. Tarihlerde pehlivan yazılıdır.
[2 ] Yukarıda yazıldığı gibi Yavuz Sultan Selim zamanında bu bavalinio emlâk
ve arazisini yazan (Mirza) beyin defteri yoktur. Ücüncü Murat Zamanında yazılan defter
tapunun eski kayıt dairesinde esas olmuftur. Nitekim fotoğrafı ile gösteriieu İkinci
Mahmudun fermanında Murat zamanındaki yazılan deftere göre emir verilmiytir, (Ak*
koyunlulara ait bir kısım malûmat Ahlat kitabelerinde verilmiş olduğundan burada
tekrarına lüzum görülmedi.)
— 250 —
— 253 —Yavuz Sultan Selim, Erzincana geldiğinde Ferahşat beyin babası,
Korkmaz bey Puiurtda imiş, Osmanlıların pişdar fırkaları Otlukbel inde
Acemlerle harbederken Ferahşat bey, maiyetindeki kırk atlı ile Otluk bel inde, Kalecik mevkiinde Osmanlılara iltihak ederek Acemlerle çarpıştı
Şahın oğlu ile Tercan muhafızı Emir Ahmed i esir ederek Erzincanda,
Yavuz Selime getirdi. Bu muvaffakiyeti özerine padişah, Ferahşat beye
bir takım çiftlik ve köyler ihsan etti.
Yavuzdan sonra oğlu Kanun! Sultan Süleyman, babasının verdiği
temliknameyi tasdik etti.
Terolikname, Erzincan Evkaf dairesinde kayıtlı olduğundan bu tarih!
vesikanın ehemmiyetine binaen suretini yazıyorum!
Erzincan nahiyesinde Everek (şimdi Tercan kazasına bağlıdır) nam
karyeki onbeş bin akça Veradik karveki altı bin akça ve Abike nam
karyeki bin akça ve vakıf Mehmet bey demekle maruf bir çiftlik zemini
beşyüz akça Kelkit nahiyesinde İlâç nam karyeki bin akça yerler ceman
yirmi uçbin beşyüz akçalık olur halefülülema ve ekâbir şerefi kubera
velmefahirilmuhtas bimezidi avatıfı halikı ibâd Ferahşad bey damı
izzenin mülki olup sabıka vilâyeti mezbureyi yazan umena defterine
kayıt etmeğin merhum babam Sultan Selim Han aleyhörrahman velgufran
muazzez deyumin cemii vücubu mülkiyet üzere mutasarrıf olan bu nişanı
hümayun erzani kılmış imiş ve öyle olsa şeriri saltanat ve selâtini mazi-
yeden müyesser oldukları merhum babam ihya ettiği hükmü şerif payei
şeriri âlâm arzolmağın muazzez kılınıp ana göre hükmü şerif ihsan
olunmuş imiş ve hâlâ defteri beyan olundukta zikrolunan karyeler iki
arzı mezbur sehven defteri hakaniye kayıt olunmamağin haliya müşarün*
ileyh zikrolunan ahkâmı şerifei erkân üzere iktidarıma göre zikrolunan
karyeler ve zemini ber defteri hakaniye ahkâmı şerif mucibince mülk
kaydolunması babında istidayı inayet eylediği sebepten ulûvvuhimmeti
şahane . . . riayeti Padişahanemden zikrolunan karyeler ve zemin defteri
vechi meşruh üzere mülk kayıt olmağın müşarünileyh defteri hakaniye
göre hükmü cedit talep eylediği ecılden işbu hükmü şerifi a’ lem ârayı
verdim ve buyurdumki badelyevm dahi sabıka ihsan olunan ahkâmı
şerife iktizası ve defter mucibi amel olunup müşarünileyh zikrolunan karye*
lerin ve zemin defteri hakaniye kaydolunduğu üzere mülkiyet tarikiyle
mutasarrıf olup dilerse sata ve diler ise bağışlaya ve isterse vakfeyleye
olbapta benden sonra emcat ve akap ve ensabımdan vüzerai izam ve
_ 252 -Biraz konuştuktan sonra l'erahşat beyin cami ve medreselerini görmek
için adamlarından birini yanıma kattı.
' l'erahşat beyin, camii köyün şarkindedir. Yüksek minareli ve kubbelidir.
Şerefesinin kaidesi köşeli kiremitlerin, üst, üste konularak yapılmış ki, bu
tarzda şerefe görmedim. Camiin genel olarak mimari üslûbu Osmanlıların
yaptırdığı diğer camiler gibidir; duvarlar taraktan geçmiş kırmızı taştandır.
Camiin son cemaat mahalli, üç kubbe ile dört sütundan mürekkeptir.
Kubbeler nısıf dairedir. Camiin önünde geniş bir meydanlık vardır. Kapı
nın üstündeki kitabe : j [
r' ' 'i. t 1 V l wl y/ I *ii>
\y ¿-'1 lM
j »1Öİ \S J*: ö 'r * <*l j '* ‘ -*< j-i»
(923) <ı jO-1 j c«. jL«* jCamiin karşısında bu aileden Süleyman beyin yaptırdığı beş hücreden
ibaret medreseler vardır. Kapıları üstünde Farisi beyitler yazılmıştır.
Bunlardan okuyabildiğimden b’risi : /"J?J ^ i J j* 1# J y
\j J r - i - i i
«r. j 'Korkmaz beyin, kabri medreselerin arkasındadır. Harap olmuş ve
kitabesi yoktur.İskender bey, Feraiışat beyin Yavuz Selime hizmetini şöyle anlat
maktadır ki bu rivayeti tarihe uygun bir haldedir.
teşkil edileo asakiri maoaura redif birinci alayının birinci binbaşıaıdır. Mezar taşı
mermerdir, yatısı :
Hü ve Ibakî
£1 çekip biicümleden ittim bakaya rihleti
Terk idup geruye malı mülkü devleti
Hayatında ruzuşeb ikram iderdi âleme
Hanesinde nice kimse el sunardı nimete
Kim gelüp kabrim tıyaret eyliyen ihvanımız
Okusunlar ruhum için Kulhüvallah âyeti
Asakirı redifi mansura birinci alayda
Birinci binbaşı Süleyman bey
tbni İsmail bey ruhiçün fatiha
1208
- 255 —harpten evvel geleydin sana bir sandık dolu fermanlar, vakıfnameler»
elyazısı ile yazılmış risaleler ceylân derisine yazılmış eski yazılar,
mühürler, kılıç, kalkan ve daha diğer eşyalar çokdu. Düşman bastırdı.
Biz alelacele bunların bir kısmını topladık beraberimize aldık. Fakat,
Sivas yolunda zayi eyledik şimdi hiç bir kâğıdımız yoktur.
— (Kutlug) beyin nesi oluyorsunuz?
— Evlâdından.
— Dedelerinizin adları hatırınızdamıdır.
— Çok uzağı aklımda değildir.
Bir müddet istirahat ettim akşam, köylüler odaya geldiler. Bunlarla
hep bu mesele üzerinde konuştuk. İçlerinden ihtiyar bir köyün yerlisi
imam dediki: (Kutlug bey bu gördüğün ova ve yaylalara sahipti. Babası
(Dur Ali) bey Erzincan köylerinde aşiretile dolaşırdı. Babası Erzincanda oldu
(Kutlug) da burada, bunun oğlu (Osman) yaylâlardaki aşireti idaresi altına
aldı birçok muharebelerde yüzü aklıgile çarpıştı. Bundan sonra Akko*
yun Devleti kuvvetlendi). Bu malûmatı tarihiyeyi böyle, köyün ihtiyar
imamından dinlediğime çok memnun oldum.
Sabahleyin köylülerle beraber (Kutluk) beyin camii ile türbesin»
ziyaret etmeğe gittik, türbe ve cami köyün kabristanındadır.
Türbe ile cami arasında yirmi beş adım mesafe vardır. İlk önce cam»
türbeye bir takım kemerli kubbelerle bitişik geniş bir koridor halinde
imiş burada karşılıklı medreselerin kapıları bu koridora açılırmış. Türbe
yıkılmadan evvel kubbeli kiremit ve çinilerle süslenmiş güzel bir şekilde
imiş fakat H: 955 de Acem Şahı Şah Tahmasep askerile ansızın Erzurum,
Bayburt Tercan, Erzincana çabul ederek hayvan ve eşya yağma ettikler»
gibi rasgeldikleri insanları öldürmüşler, bazı cami ve medreseleri yık
mışlardır, Bu meyanda Sınurdaki cami ve türbeyi de tahrip etmişlerdir.
Türbe, yıkık bir haldedir. Mezar sökülmüş sonradan toprakla ve adî
taşlarla kabir çevrilmiştir. (Ş. 82) ^ ^
Aı !_"*». j ^
Bu yazının alt ve üst kısımları yoktur. (Kutlug) beyin mezarının
yanında ailesi ile bir kız ve erkek çocuğunun toprak mezarları yanında
birçok taş parçalarında harf ve kelimelerin şekilleri görünmektedir.
Anlaşılan bu parçalar üç mezarın kitabelerini vaktile teşkil ediyormuş.
ümeraikiram vesair ayan ve erkânı mübaşirin ammal ve zabitin ve meva-
liden mütehassıl hiç ferdi aferide efrattan kâinat min kânelvechi minelvücuh
ve sebeben minelesbap mani ve müdahili ve dafi ve münazi olmıya
dahi ve taarruz kılmıya dahi etmek isteyenleri dahi hakimülvakt
olanlar men ve def eyliyeler ve her kim tepdil ve tağyir ederse
* jrÂyij* , U« «u.— U-w zümresinden madut ve mahsur ola
şöyle hileler alâmeti şerifei âlem araya itimat ve itikat kılalar tahriren
Fi evahiri şehri Ramazan ülmübarek sene salisin ve tis’emi
^ LM, ^\.\ JU\^
s 'J V *
•Ji> !*->-> *.
Bu temliknameden anlaşıldığı üzere (Yavuz Selim) in ihsan ettiği
köyleri, Kanuni Sultan SüUymantn da tasdik etmesi, ve iki köyün defter
hanede, Ferahşat beyin mülkü olarak görünmediğinden, bunların oyolda tashihi ile, defterhanede bu ihsan olunan köylerin Ferahşat beyin mülkü
olarak yeniden kaydedildiğini anlatmaktadır.İskender beyle görüştükten sonra Pıılur dan ayrıldım.
Dur Ali beyin oğlu Kutluğ beyin, medfun olduğu Suııır köyüne
atımı teptim.
İkindi üzeri düz bir ovaya girerken (Sınur) bu ovanın şimalindeki
dağların eteğine yan vermiş, buda (Pulur) gibi minareli, ağaçlı olduğu
uzaktan görünmektedir. Bu köyün garp tarafı sekiz saat uzunluğunda
geniş ve münbit ova kaplar, Bayburdun en zengin köşelerinden biri olan
bu ova hububat z'ıraatine fevkalâde elverişlidir. (Sınur) Bayburtla, Kelkitin
hududu üstündedir. Bu köyün cenup tarafına doğru gidilirse meşhur Otluk
Beli mevkiine varılır.
(Sınur) a girdiğim zaman köyün geniş kabristan sahası dikkati
celbeder.
(Kutluğ) beyin ahfadından olan (Bekir) beyin evine indim biraz sonra
kendisi gelerek safa geldiniz! hoş geldiniz! diye iltifatta bulunduktan
sonra sebebi ziyaretimi nazikâne sordu.
— Tarihî aileniz hakkında malûmat toplamağa geldim.
— Hükümet tarafından mı geldiniz.
— Hayır merak dolayısile geldim.
Müteessirane bir şekilde, ailemize ait istediğiniz malûmatı Büyük
_ 257 -
Jl ¿ i* <I)U^ jU* j l j~ j U ~ o ' j l U U l j u * U
ı 5 ^ I J *a»-5U\j sf^y* j ^ ^ - * J^*^l j> J l* l**^ a U ^ IJ 3j^
JU-Jl j » j l^ -J lj l^^IrU* j ^ jl l » ¿y»j V - J ^ j + â i l » jL ^ ş U J ^ İJ
.4*&}lj£j’U- < jilîkjJl^j»- • j L t ça jljuil^j»
f\ y j\ y ^ j l ¿JJS) *)y?)> 3 ö ^ J 3 ç}J\ j')J J l £ ^ ' ^ ‘
•3**? 3 Uj U j > 33^ ^ jLJVlJâj ^IfJlj
: jü -A j £ l j > . ^ H ; > j 3 u ^ j l j * j l c V l j j U i ^
• j ^İJ J 1 'j » ; ) -*
j • *i,/^jl*î 4 i^ y ^ j ) ı r y ^ l ^ l j l *-> «»¿11 *— £*l^l ***j
ja» -j j l j j - J l j * ;All«dX'J j l J L Ö l j , jJ 'J * l
jUjVl s^lLoJ ¿J* «¿X Jy-A.» çy> " ► o',J^I«ı^*^7**
jl^JlÂ* J ^¿ı^ilU^-l ¿»l^y jU l 3* ¿f ^j-> f|»l j ***
. j l -jl\y ^ \ y m Jl â»*l ^L>Bİ
jlâyil' j*<>^ VI <>*l»j ^ <>• j *^4) yC U viiJ^I I f lJ * J I lj-i ^ j» j l *»I^»-L-^ mL» ^U»l 4|^j
L x l £k.ı ylÂft î ^ V ı j t i j* - f J »J <*» om»!*- VI Uj)li-u. j l
¿13 j' tr*** f j ;JJ'<.liij Vif^Jlj ^ j 4 O-
. â ^ ' j * ^ j l
JLî 4#ijl oV jlj ^ I jjIj *1 *1 J^j J^ < IJj-,j J4 ^
c/i J uî J j V ^ j i j-* < - C î } ^ ı j j i j <*>«)ıj j *- ^~*ym & *^
. j^ U lj l/
& ~ * '3 £~- ¿ - J J lU-j; j ,-»|lfX->»lV^ • l # y ^ U ^ mJ i Ji*jj»«dl^îj a*
. j ) l j < « ¿^lâ3l.*—•» I jA <?u ^-Jj
• j * J^ ^ J - ^ ' J fcBir hadisei tarihiyeyi anlatan bu kitabeden anlaşıldığı ötere Acem
Şahı Tahmaseb H. 955 [1] (Erzurum Tercan, Bayburt, Erzincan) tarafla*
(11 Beçevî C. 1, S. 27S.17
— 256 -Camide toprak örtülü minaresi, camiin üstünden değil yerden [bina
(Şekil ; 82 — Kutlun Het/in kırılmtf mezar kitabeti/
bir tarz göstermez.
Minarenin kaidesindeki kitabe : (Ş. 83)
Bihamdillâh tamam oldu minare
Çifte müezzin diye Allahü ekber
Nasip olsun ana Resulü abı kevser
Makamı cennetülfirdevs'ı âlâ
Şefii Mustafadır ruzu mahşer
Mehmet eyledi bir nevi tarih
Bilâli Habeşi Selmanı Farisi
Harrerülfakir Abdullah bin Ahmet min ehli
Bağdadi sene seb’e ve semanin elf
Minarenin 1087 senesinde yapıldığı anlaşılır.
Sert esmer bir taş üzerine kabartma olarak hâk edilmiş çok güzel bir
yazıdır. H. 957 senesinde Veli Oâii oğlu Ali tarafından yazılmış olan
bu kitabe taş üzerine yazılmış o, asırdaki hattatlığımızın en güzel nümü*
nelerinden biridir. (Ş. 84)
olunmuştur. Fakat bu minare Klitluğ beyin yaptırdığı zamana ait mimari
Ömer ağa bunu hayrat kıldı
Camiin kapısının üstünde bulunan bir kitabede beş satırdır.
— 259 -
tj
$
4V
4
eseridir. Hiç bir türbenin yapılış, biçimini gezip dolaştığım yerlerde körmediğim gibi bunu tetkik eden asarı atika mimarı da, bu güzellikte türbe görmediğini beyan etmektedir [İJ.
IŞekil : 84 — TercanJa Mama hatun türbesinin dtf kapısındaki tezyinat ve yazılarTürbe hakkında kayıtlarda hiçbir malûmat yoktur. Bu cihetten hangi
tarihte yapılmıştır? ve kim medfundur? Bunlar bilinemiyor. Evliyanın¡1] Asarı atika mimarı Marit. bana bu türbenin mimari güzelliği karşısında duy
duğu hayran ve takdirini anlattı. Hiç bir yerde böyle güzel bir sanat bedı'ası görme* diğini de ilâve etti.
2$8 -
rina Ansızın hücum ederek koyun ve sair hayvanları yağma etmiş, insan* ları oldurmuş, mescit ve sair binaları yakmış ve tahrip etmiş nihayet
tŞekil: 84 — Kutluğ Beyin meteit ve türbesinin Şah Tahmasebin harap ettiğini gösteren kitabe
Padişahın askeri önünden kaçmış. R ic ’at esnasında Hacı Kutliiğ beyin cami ve kabrini yakup, harap etmiş sonradan Hacı Kttllğ camimin mütevellisi Matısurun oğlu Hüseyin camie evvelce melik Nastreddinin vakfettiği emlâkin varidatile yeni baştan tamir ettirmiş. Bu tamire H. 957 senesinde Halilino$\\ı Hüsameddin nezaret ederek bitirmiş. Bu kitabeyi yazan maruf Veli Gülü oğlu (Beyti oğlu Ali) namında bir zattır.
Tercanda Mama hatun türbesi
Erzurumun şarkında ve bir buçuk günlük mesafede olan Tercanda Türk mimarisinin şah eserlerinden biri sayılan bir türbe vardır. (Şekil : 84 ) de görüldüğü üzere üstüvane şeklinde çevrilmiş, duvarın kapısı fevkalâde süslüdür. Taşlar âdeta bir dantelâ gibi işlenmiştir. Kapının üstünde beyzî ve muvazi kabartma iki çizgi arasındaki, kabartma kûfî yazı emsalsiz güzelliğini muhafaza etmektedir. Selçukiler zamanında kûfî yazısının son tekemmülünü gösteren bir nümunedir. Yazı sağdan itibaren ( . . ayetlerini ihtiva etmektedir. Kapının
üstünde ¿illi) âyeti ve karşılıklı sütun başlıklarında (
«Ul J J «I siljâi IJı ¿,*Uyl) ibaresi mahkûktur. Ahlatlı şaşıMufaddal namında bir mimarın bu türbeyi yaptığı anlaşılır.
Daire içinde ¿.«j. j*. yf- JC y ı <il) isimleri mahkûktur.
Kapıdan içeri girilince (şekil 85) da görüldüğü üzere türbe olanca sanat güzelliğile kendini gösterir. Türbe yarım üstüvane şeklinde bölmelerle çevrilmiş ve üst duvardaki varım üstüvanelerin tenazurile ahenk teşkil edecek bir mahrut ile örtülmüştür.
Kapıdan dört beş basamakla mezarın içine girilir. Burada sanduka yoktur. [ 1] Kubbe hendesi bir şeklin ibdaını gösteren fevkalâde bir sanat
[ l j Evliyadan: ziyareti Mama hatun, derbent içinde binai kadim bir kubbei azimde metfundur. Kendiai Akkoyunlu padişahlarından birinin duhteri pakize ahterleri imiş cümle evlâdı zevlihtiramlarile burada defnolunmuştur. Lâkin metfeni avize ve aair te* kellûfattan azade olup türbedar ve didehanı yoktur. Mermer aandukaaı münakkaş ve mutavvelcedir. C. 2, S. 202-
Evliya, mermer sandukanın uzun, nakışlı oldu|unu yazıyor.
- 261 —
Türbenin yapılış tarzı, güzellik ve incelik, zerafeti bize gösteriyor ki
bu herhalde onüçüncü asrın mahsulüdür. Bu türbede, mimari tekemmü
lün, son haddini gösteren bir kudret, ihtişam vardır. Hele kitabede (Ah
lattı mimarın adı hakkcdilmesi Kanaatimi bu aşıra doğru kuvvetle sürük
lemiştir. Ahlat hitabelerimle (Ahlattı mimarlardan bahsederken (1J tür
benin büyük Alâaddin Keykubat ile oğlu Gıyasüddin Keyhüsrev zaman
larında yapıldığına işaret etmiştim.)
Ahlatlı mimarların en ziyade Selçukilerin yükseliş devirlerinde, Anado"
luda, ölmez eserler yaratmış olduklarından türbeninde ya, Alâaddin
Keykubat veyahut oğlu Giyaseddin Keyhüsrev zamanlarında yapıldığına
hükmedilebilir. Bir defa sandukada sarahaten okunan (6C0) tarihi mey
danda dururken türbenin, bu asrın gayrisinde yapılmıştır Denilemez,
ötedenberi halk arasında (Mama Hatlın türbesi) namile anılan bu türbe
bu sultanların ya kızıdır veyehutta ailelerinden biridir.Nainta, Abaza Mehmet Paşa üzerine asker sevk edilirken kitabının
bir yerinde, Hûma Hatun türbesi ibaresi geçmektedir. Bu da dikkati
çeken bir noktadır. Huma Hatunun, müruru 2amanla Mama Hatun şeklin
de telâffuz edilmesi varittir. Hüma veyahut Mama hatunun herhalde
Selçuki hükümdar zadelerden birisi olmalıdır ki türbesinin yanında geniş
bir kârvansaray ile mescit, hamam, yaptırmıştır. [ 2] bunlara zengin
malikâneleri vakfetmiş, Sonradan, Osmanlılar almış, bu güze), emsalsiz
bina da harap olmağa müsait bir hale gelmiştir.Mama Hatunun yaptırmış olduğu kârvansaray büyüktür. Selçukıler
zamanında ticari ve İktisadî faaliyetin varlığını gösteren ve görülmeğe
lâyık bir eserdir.
[ t ] Ahlat kitabeleıi S: l'K). Ahmet Tevhit, duvar dibindeki sandukaların birinde
silik bir şekilde bulunan yazıda 644 tarihini okuduğunu bana söyledi. 928 dr buraya
yittiğimde taşta (Sittemie) belli olmakla (erbaa ve erbain) kelimeleri pek belirsiz bir
halde olduğundan sarahatle okuyamadım.
(2| Evliyadan: canibinde bir camii müfit ve muhtasar bir hamamı vardır. Kitabın diğer yerinde evkafı miriye muzaf olmağla imareti haraba yüz tutmuştur. C. 2, S. 374
Bu cümleden anlaşılıyor ki Mama hatun kârbansarsy, hamam, mescit yaptırmış ve
bunlara varidat olmak üzere vakıf malikâneleri tahais etmiş, fakat Osmanlılar bu evkafı
zaplcdcrck hakımaız bir hâle koymuşlardır.
— 260
fŞekil : 85 — Türbenin görünüşü]Çünkü seyyah bu havalideki türbelerin hemen hepsine Akkoyunlu bina* kerdesidir diyerek bahsetmiştir.
Yanlış - Dogru cetveli
Yanlışbazıgörerme/ıressintteodiyosiopalis bu hayır defilfutuhülbulaazirisildikibn elesirkilineikincikardaşıavnihşahdaanlattıkedisini
Uliû
[2]f3]|2] (satırbaşı)
[3]
cibeceHüseyinnakdülcummanHarakei
' ijbedenlerinaratan 'sarıbıyıkalaaddin’ inbibiyimülküuj t / I L J U
Doğrubu lüzumsuzdur görememeoiresaaintteodyopolis ebu hayir debilfutuhulbulaziriseldikibnilesirkılıççıkacakoglıavnikşahatlattıkendisiniUiw
[ 1][2]
[ 2]
cibiceHüseyinakdülcumanHaraket
badenlerindearslansarubıyıkalaaddinebibi mülkün j » j U JU*
Sahile Satır8 3712 3114 2614 2616 2634 2635 1435 3738 şekil altı36 3240 140 940 . 2341 3842 2642 3044 644 36'
44 3745 845 945 1545 2747 31
48 2152 3552 3454 ‘ 257 2957 31
58 3059 1261 3661 2461 3662 9
63 36
içindekilerSahıfa
ö n sözErzurumun mevki ve vaziyeti 6Erzurumun birinci kuruluşu 9Erzurum şehri 15Erzurumun tarihi 31Salt ikiler 36Selçukîler 41Alieddin Keykubadın Erzurumu alması 56Moğolların, Erzurumu muhasara edip almaları 65llhanilerin himayesi altında Erzurum 67Kara koyunlu, Timürlenk, Ak koyunlular devri 75Yavuz Sultan Selimin Erzuruma geliş» ve Şah Ismaiie mektup yazışı 8-1
Anıtlar, kitabelerSalt ikiier zamanı 85Saat kulesi yahut tepsi minare 93Ulu cami 98Emir Şeyh, yahut Abbas Şeyh 103Mehdi Abbas 104Abdurrahman gazi 108
SelçukîlerÇifte minare (Hundi Hatun medresesi; 116Sultaniye medresesi 136Rabia Hatun, Karahunge Haşan Basri zaviyeleri 137Ebu İshak Kâzrunî türbesi 138Gümüşlü kümbet 141Adı belli olmayan türbe 145Karanlık kümbet 146Ahi baba türbesi 148Sultan Mahmut tekyesi 148Yakutiye medrese ve mescidi 150Ahmedye medresesi 153Üç kümbetler, sığırcık Kars kapışırdaki eski mtzaılar 156-162
Orta zamanda ErzurumTicaret, ilim hayatı 163Erzurum köylerinde eski mezarlar 170Fütuvetname 189Pasinler 201Çoban köprüsü 210Yağan köyü 213Avn'ıgin tarihi 223Bayburt 239Tercanda Mama Hatun türbesi 258
Yanlış - Dogru cetveli
Yanlışbazıg ö re r
meviresaintteodiyosiopalis bu hayir def* lfutuhülbulaaziri sildik ibn elesir kiline ikinci kardaşı avnih şahda anlattı kedisini Vâw
m[3][2] (satırbaşı)
cibeceHüseyinnakdülcummanHarakei
j fjbedenlerinaratan 'sarıbıyıkalaadd'ın'inbibiyimülküu
Dojrubu lüzumsuzdur g ö re
memloiressaintteodyopolia ebu hayir debi Ifutuhulbulaziriseldikibnileairkılıççıkacakoglıavnikşahatlattıkendisini
w»4 U U a İ
M
[2]
[2]
cibiceHüseyinakdülcumanHaraketş f
badenlerindearalansarubıyıkalaaddinebibimülkün
Sahile Satır8 3712 3!14 2614 2616 2634 2635 1435 3738 şekil altı36 3240 140 940 - 2341 3842 2642 3044 644 3644 3745 845 945 1545 2747 3148 2152 3552 3454 257 2957 3158 3059 1261 3661 2461 3662 963 36
— 264 —
Yanlışgeredinİkincisinde
aynınlanacakehlüzzmancelariyebu addarlıktancineretinaparalarıalaaddinciddiesterabad
a
m[3JHJtanınmosman
12}cezanıbevazideHöyükcamiint----§ 35arttırmak§eki| 54yaptımislirikametin«ranKcryehduvi
mimar«rdaşirPaşanın-A**-**-.tarafını Ş. 69 arasını *aiy
D o ğ r u
geriden»ikinciside
aydınlatacakehluzzamancelairiyebu gaddarlıktaniçinertinaparalarcelaleddinceddiisterabad
44
12][4][3]tanınmış osmanın c » l j l
mcezasına beyazide
büyük camiin 4» 1»«^»
Ş 33artırmakŞekil 45yapılmıştırikametineevrenKerihdur
mirnareardişirpaşaA.ÎtarafımıŞ. 68arasın
Şekil 83 konulmamı
Sahife Satır65 366 2768 3269 1969 2970 3571 2972 27 2 673 1974 2975 2176 3676 3676 3276 357679 1679 2479 3680 680 2680 34
100 30100 [şekil altı]145 5
. 150 5165 mi165 22165 34188 4192 35200 11200 23205 13
212 29212 37214 [şekil atı]219 6222 22223 2223 [şekil altı]
233 14ştır 256 5