Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli...

48

Transcript of Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli...

Page 1: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını
Page 2: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını
Page 3: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 3

Editörden Merhaba,

Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda

dergimizin ilk sayısını sizlerle buluşturmanın heyecanını yaşıyoruz.

2018-2019 Eğitim-Öğretim yılında yürüttüğümüz “Esenyurt ÖğretmenX”

projemizle eğitimde güncel yaklaşımlarla ilgili farkındalık sağlamak ve

öğretmenin öğretmenden öğrenmesine zemin oluşturmayı hedefledik.

Öğretmenlerin mesleki paylaşımını geliştirmek üzere birçok eğitim, se-

miner ve konferans düzenledik. Aynı amaçla öğretmenlerimizin eğitimle

ilgili birikim, duygu ve düşüncelerini ortaya koydukları Esenyurt Eğitim

Günceli dergimizle karşınızdayız.

Ülkemizin eğitim gündemine öğretmenlerimizin de katkı sağlaması ve

süreçte söz sahibi olmasını önemsiyoruz. Bu sebeple Esenyurt Eğitim

Günceli dergimizle; eğitimin ana bileşeni olan öğretmenlerimizin sahadaki

deneyimlerini, özgün uygulamalarını görünür kılınacağına ve yapılan ça-

lışmaların daha fazla meslektaşımıza ulaşacağına inanıyoruz.

Bu süreçte bize inanan ve destek veren İlçe Milli Eğitim Müdürümüz

Sayın Paşali Beşli’ye, Strateji Geliştirme Birimi Şube Müdürümüz Sayın

İrfan Küçükfiliz’e, değerli akademisyenlerimize, kurum müdürlerimiz ve

öğretmenlerimize teşekkür ederiz. Dergimizin sayısız eğitimciyle buluş-

ması dileğiyle.

Duygu Aydın Gönül / Merve Arık

Esenyurt İlçe Milli Eğitim Özel Büro

İmtiyaz SahibiEsenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürü

Paşali BEŞLİ

Genel Yayın YönetmeniDuygu AYDIN GÖNÜL

Merve ARIK

Grafik Tasarım Semih ERDOĞAN

[email protected]

İletişimMevlana Mahallesi. Yıldırım Beyazıt Cd.

No: 3 Kat 4 Esenyurt/İstanbul

Sosya MedyaTwitter: @EsenyurtArge

İnternet Adresi http://esenyurt.meb.gov.tr/

Baskı Matsis Matbaa Hiz. San. Ve Tic. Ltd. Şti.

Tevfik Bey Mah. Dr. Ali Demir Cad. No:51/1 Sefaköy-Küçükçekmece/ İstanbul

Tel:(0212)6242111 Sertifika No: 20706

Dergide yayınlanan yazıların her türlü sorumluluğu yazarlara aittir.

Page 4: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 14

içindekilerhaziran 2019

Liderliğin Yeni Penceresi: Vizyoner Liderlik • 6

Harezmi Eğitim Modeli • 8

Liselerde Ne Yaptık? Yeni Ortaöğretim Tasarımı • 10

Fark Yaratan Öğretmenimiz • 12

Eğitime Yeni Bir SiTEM • 14

Dijital Çağda Öğretim Teknolojileri ile Türkçe Öğretimi • 16

Çocuk Edebiyatı Nedir Ne Değildir? • 17

Fark Yaratan Öğretmenimiz • 19

Mobbing (Psikolojik Yıldırma) • 21

Yeni Bir Toplum İnşa Etmek: 21. Yüzyıl Becerileri • 23

Okuma Eğitimi ve Aile • 25

Masal ‘Anlatan Öğretmen’ Ya Da Neden Anlatmak, Neyi Anlatmak? • 27

Maziden İstikbale Uygarlık Yolculuğumuzda Eğitimin Rolü • 29

Oyun İçinde Oyun • 31

Özgül Öğrenme Güçlüğü / Disleksi Nedir • 33

İyi Ki Öğretmenim • 35

Kalbe Dokunan Öğretmen • 36

Yapmakla Yaşamak Arası Öğretmenlik • 38

Sanatla Keşfet Kendini • 40

Çocuklara Gökkuşağı Olmak • 40

Yerel Projelerimiz Esenyurt ÖğretmenX • 41

Geçmişin İzinde Geleceğin Peşinde Benim İstanbul’um Projesi • 42

Kitaplarla Büyüyorum Projesi • 43

Benim Hakkım Var Projesi • 44

Mavi Gölde Yeşil Damla Projemiz • 45

Gökten Düştü Üç Elma Projesi • 46

10 23 31

Page 5: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 5

Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak

2018-2019 Eğitim Öğretim yılında birçok

projeyi gerçekleştirmenin haklı gururu ve

mutluluğu içerisindeyiz. Yaptığımız tüm

çalışmaların merkezinde ortak paydamız

olan çocuklarımız yer almaktadır. Onların

mutluluğuna doğrudan ve dolaylı olarak

yapabileceğimiz her katkı bizler için büyük

önem arz etmektedir.

Eğitim ve öğretimin ana aktörü öğretmen-

lerimizdir. Omuz omuza çalıştığımız öğret-

menlerimizin mesleki ve kişisel gelişimleri

öncelikli çalışma alanlarımız arasında yer

almaktadır. Eğitim alanında başarılı olma-

nın ön koşulu; öğretmenlerimizin bilgiyi

beceriye dönüştürebilen yetkinliklerinden

geçmektedir. Sayın bakanımızın da belirttiği

gibi “Her eğitim sistemi, öğretmenlerin

omuzları üzerinde yükselir ve hiçbiri öğ-

retmenin niteliğini aşamaz.”

Öğretmenlerimizin deneyimleri ve ortaya

koydukları ürünlerin her biri cevher niteliği

taşımaktadır. İlçemizde görev yapan öğret-

menlerimizin de çalışma ve deneyimlerini

ortaya koyabilecekleri bir ortamın olması

uzun süredir arzuladığımız bir durumdu.

Esenyurt ÖğretmenX Projemizin bir ürünü

olarak yayın hayatına başlayan ve eğitim

üzerine derin araştırma ve çalışmaları içeren

eğitim dergimiz Esenyurt Eğitim Günceli’nin

eğitim dünyasına hayırlı olmasını diliyorum.

2023 Eğitim Vizyonu’muzun temel amacı olan;

çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış ve

bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen,

bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı,

nitelikli, ahlaklı bireyler yetiştirmemize

hizmet etmesi dileğiyle.

Paşali Beşli

Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürü

2023 Eğitim Vizyonu’nun

temel amacı; çağın ve

geleceğin becerileriyle

donanmış ve bu donanımı

insanlık hayrına sarf

edebilen, bilime sevdalı,

kültüre meraklı ve duyarlı,

nitelikli, ahlaklı bireyler

yetiştirmektir.

Page 6: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 16

Geleceğin liderlerinin en temel görevleri

insanları heyecanlandıracak, onların

yetenek ve yeterlilikleri ölçüsünde

kapasitelerini ortaya koymalarını sağla-

yacak, herkes tarafından inanılan ortak

bir vizyonu oluşturmak ve onu daima

canlı tutmaktır. Çünkü vizyon bir kuru-

mun geleceğine yönelik hayalin resmini

çizmektir. Vizyoner liderlik yaklaşımı da

liderlik çalışmalarının merkezine vizyonu

almıştır. Vizyoner liderlik modelinde

lider bütün gücünü bütün paydaşlarının

kabulünü alarak oluşturacağı vizyondan

alacaktır. Vizyonun ön planda olduğu

geleceğin liderlik biçiminde vizyonu

oluşturmak ve yönetmek temel bir li-

derlik yeterliliği olarak görülmektedir.

Vizyoner liderlik kuramı liderin vizyon

oluşturması ve oluşturduğu vizyonu

yönetmesi üzerine odaklandığı için

Transformasyonel (Dönüşümcü) liderlik

kuramı ile benzerlik taşımaktadır. Bu yeni

liderlik anlayışı hızlı bir değişim sürecinin

yaşandığı günümüzde yenilikçi, yaratıcı

ve esnek organizasyonel yapılar üretmeyi

temel alan etkili bir liderlik yaklaşımıdır.

Vizyoner liderlik kuramında yöneticinin

yeni bir bakış açısına sahip olması, yani

yeni gelişmeleri ve olayları doğru oku-

yabilme ve yorumlayabilme yeteneğine

sahip olması beklenmektedir.

Vizyoner lider stratejik değişimin ge-

rekliliğini özümsemeli, örgütünü ikna

edebilmeli, değişim için ortam hazırlamalı

ve değişim kültürünü yerleştirebilmelidir.

Paradigma değişimini pratik bir yöntem

isminden ziyade değişimin en uç sınırını

ifade eden bir kavram olarak görmeli,

algılama, anlayış, düşünme biçimi deği-

şikliğinin gerekliliğine inanmış olmalıdır.

Eğitim kurumu yöneticileri için vizyoner

bir lider nasıl olmalıdır? Öncelikle eğitim

lideri okul ortamında tüm paydaşlar

tarafından paylaşılacak olan gelecekten

günümüze bakarak açık ve güçlü bir viz-

yon ortaya koymalıdır. Mevcut durumu

ve eğilimleri çok iyi analiz edebilmeli,

elde ettiği veriler ışığında yöneticisi

olduğu kurumun zayıf ve güçlü yönleri

ile fırsatlarını ve tehditlerini ortaya

koyabilmelidir. Mevcut kaynaklarını ve

sorun alanlarını belirleyerek kurumun

gelecek vizyonuna erişmesine katkı

sağlayacak geçerli, spesifik, ulaşılabilir

hedefler belirleyebilmeli, hedeflere ulaş-

mak için yürütmesi gereken çalışmaları

mevcut insan kaynakları içerisinden bir

yetenek yöneticisi titizliği ile ekipler ve

organizasyonlar teşkil ederek uygula-

yabilmelidir.

Liderliğin Yeni Penceresi:

Vizyoner Liderlikİrfan KüçükfilizEsenyurt İlçe Milli Eğitim

Şube Müdürü

Vizyoner Lider, pradigma değişimini pratik bir yöntem isminden ziyade deği-şimin en uç sınırını ifade eden bir kavram olarak görmeli, algılama, anlayış, düşünme biçimi değişikliğinin gerekliliğine inanmış olmalıdır.

Page 7: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 7

Bir eğitim kurumu yöneticisinin vizyoner

liderliğini ortaya koyabilmesi için stratejik

yönetim modelini benimsemiş olması,

stratejik yönetim modelinin kurumlara

ve insanlara uzun vadeli düşünme ve

görme ufku kazandırdığının farkında

olması, stratejik açıdan öneme sahip konu

ve faktörlerin neler olduğunu görerek

bunlara öncelikli olarak odaklanmanın

kurumuna ve ekibine başarı getireceğine

inanmış olması gerekmektedir.

Son olarak bir kurum yöneticisi vizyoner

liderliğin üç temel rolünü çok iyi bilmeli

ve içselleştirmiş olmalıdır. Bu temel roller,

yolu görmek, gördüğü yolda yürümek

ve yol olabilmek olarak özetlenebilir.

Vizyoner bir lider için yol, vizyonun

gelecekteki görüntüsüdür, ulaşmak

istediği hedeftir. Vizyoner lider, değişik

yollardan en uygun olan yolu görebilme-

lidir. Ancak geleceğe yönelik projeleri ve

tasarımı olan yöneticilerin yolu görme

ve arayışı olabilir, geleceği düşlemeyen

projesiz ve plansız bir yönetici için yolu

görmek mümkün değildir. Vizyoner lider

yolu görmenin yanında yolda yürümeyi

de başarabilmelidir. Vizyoner liderlikte

yolu görmek kadar gördüğü yolda yü-

rümekte çok önemlidir. Yolda yürümek

vizyoner bir liderin kararlılığını gösterir.

Vizyoner lider, vizyonuyla insanları arka-

sından sürükleyebilmeli, ürettiği vizyon

ile insanlara yeni yollar açabilmelidir.

İzleyenler vizyoner liderin açtığı yolda

yürümeye çalışır. Yol olmak ciddi bir

çalışma ve fedakârlık gerektirir.

Unutulmamalıdır ki yöneticiler daha

çok eylem odaklı davranır. Liderler ise,

vizyon odaklı davranışlarıyla kendilerini

hissettirir.

Vizyoner lider, vizyonuyla insanları arkasından sürükleyebilmeli, ürettiği vizyon ile insanlara yeni yollar açabilmelidir. İzleyenler vizyoner liderin açtığı yolda yürümeye çalışır. Yol olmak ciddi bir çalışma ve fedakârlık gerektirir.

Vizyoner liderliğin üç temel rolü; yolu görmek, gördüğü yolda yürümek ve yol olabilmek olarak özetlenebilir.

Yazı hazırlanılırken aşağıdaki kaynaklara başvurulmuştur.

Nanus 1992, Starrat 1995, Brengelmann 1995,

Dennis 1996, Parikh 1996, VVallace 1996, Schein 1997,

Dr.Mehmet Birekul-Vizyoner Liderlik 11 Mart 2015,

Blog.milliyet.com.tr-29 Mayıs 2019

Page 8: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 18

Günümüzde eğitime ve eğitimde yeni yak-

laşımlara ülkece büyük önem verilmektedir.

Adını birden fazla alanda çalışmalar yapmış

olan Türk İslam bilgini Harezmî’den alan

Harezmî Eğitim Modeli de eğitimde yeni

yaklaşımlardan biri olarak gösterilebilir.

Harezmi Eğitim Modeli, en az üç farklı branş

öğretmeni ve bir okul psikolojik danışmanın

her yaştan öğrenci ile bir araya gelerek

beraberce hayatın içinden bir sorunu fark

etme, soruna çözüm bulma, çözüme yönelik

yeni şeyler üretme aşamalarının sentezi

olarak tanımlanabilir. Bu aşamalar boyunca

öğretmenler ve öğrenciler karşılıklı olarak

öğretme ve öğrenme süreci içerisinde olurlar.

Haftalık iki uygulama saatinde öğretmenler ve

öğrenciler bir araya gelerek tüm bu süreçleri

beraberce yürütmektedirler. Öğretmenler

ayrıca uygulama saatinden bir saat önce ve

bir saat sonrasında toplantılar düzenleyerek

uygulama saatinin planlanması ve uygulama

sonucu revize çalışması gerçekleştirirler.

Uygulama sonrası toplantıda ayrıca öğret-

menler öz değerlendirmelerini de yaparak

gelecekteki Harezmî Eğitim Modeli uygulayı-

cılarına ışık tutacak şekilde uygulama planını

revize ederler. Çünkü Harezmî Eğitim Modeli

değişen, gelişen ve kendini sürekli yenileyen

bir süreçtir. Gelecek haftada yapılacaklar da

yine bu toplantıda planlanır.

Beş temel zemin üzerine inşa edilen Harezmî

Eğitim Modeli’nin uygulama planı hazırlanırken

en az iki temele dayandırılması söz konusudur.

Bu zeminler şunlardır:

1. Bilgi İşlemsel Düşünme (Bilgisayar kullan-

madan bilgisayar bilimi öğretimi)

2. Programlama ve Öğretim Araçlarıyla

Bilgisayar Bilimi Öğretimi

3. Disiplinler Arası Yaklaşımla Bilgisayar

Bilimi Öğretimi

4. Robotik ve Oyun Tasarımı İle Bilgisayar

Bilimi Öğretimi

5. Sosyal Bilimlerle Bilgisayar Bilimi Öğretimi

Harezmî Eğitim Süreci, farklı branşlardan öğ-

retmenlerin rehberliğinde öğrenciler tarafından

Hayatın İçinden Sorun’un (HİS) belirlenmesi ile

başlar. Belirlenen Hayatın İçinden Soruna

farklı branşlardan öğretmenlerin rehberli-

ğinde öğrenciler tarafından çözüm bulunması

amaçlanmaktadır. Sürecin sonucunda ortaya

çıkacak ürün veya çözümden çok, esasen

çözüme gidilen yolda öğrencilerin yaşantıları,

bu yaşantılardan edindikleri deneyimleri

ve kazanımları önem arz etmektedir. Her

uygulama saati sonrasında öğrencilerin 3N

adlı formu doldurmaları ve öz değerlendirme-

leri yapması beklenmektedir. Böylece süreç

boyunca öğrenciler öğretmenlerin gözlemleri

ve süreç değerlendirmeleri yanı sıra kendileri

de bizzat öz değerlendirmelerini yapmaları

sağlanmaktadır.

Şu an itibariyle üçüncü pilot çalışması gerçek-

leştirilen Harezmî Eğitim Modeli, ilk yılında

İstanbul’da belirli altyapısal kriterlere göre

belirlenen 5 farklı okulda uygulanmıştır.

İkinci yıl yine İstanbul’da 50 farklı okula yay-

gınlaştırılırken, Üçüncü yılı olan 2018-2019

eğitim öğretim yılında ise Türkiye’nin 13

farklı şehrinde yaygınlaştırılmıştır. Harezmî

Eğitim Modeli uygulama planı örneği olarak

Esenyurt İmam Hatip Ortaokulu’nun 30

Kasım tarihinde gerçekleştirdikleri iki ders

saatlik uygulama planı şöyledir:

Kazanımlar:

1. Matematik:

• Evrensel olmayan uzunluk ölçü birimlerini

tanır.

• Uzunluk ölçme birimlerini tanır; metre-ki-

lometre, metre-desimetre-santimetre-mi-

limetre birimlerini birbirine dönüştürür ve

ilgili problemleri çözer.

• Alan ölçme birimlerini tanır, m²–km², m²–

cm²–mm² birimlerini birbirine dönüştürür.

2. Bilişim Teknolojileri: Matematik ve bilgisayar

bilimi arasındaki ilişkiyi tartışır.

3. Sosyal Bilgiler: Kaynakların bilinçsizce tüke-

tilmesinin canlı yaşamına etkilerini analiz eder.

Ön Hazırlık: Ders öncesi bozuk klavyeler Ha-

rezmî sınıfına getirilir. Öğrencilerin önceden

hazırladıkları sloganlar dijital ortamda hazır

hale getirilir. Makas, yapıştırıcı, kartonlar

hazır bulundurulur. Bozuk klavye tuşlarının

öğrenciler tarafından rahatça çıkarılması

için çay kaşıkları- 5 adet hazır hale getirilir.

Boyama yapabilmek için boyalar ve sular

Harezmi E ğ i t i m ModeliGizem AVCI

Esenyurt İmam Hatip OrtaokuluEğitimci

Page 9: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 9

hazırlanır. Harezmî sınıfı grup çalışması için

uygun düzene sokulur. Öğrenciler bozuk

klavye sayısının el verdiği sayıca gruplara

ayrılır. Geri dönüşüme örnek olarak önceden

hazırlanmış plastik kasalardan meydana

getirilen sınıf kitaplığı Harezmî dersliğine

getirilecek şekilde hazır bulundurulur. 3N

formları öğrenci adedince çoğaltılır.

Ders Akışı: Derse girişte, Sosyal Bilgiler öğ-

retmeni daha öncesinde plastik kasalardan

meydana getirdiği sınıf kitaplığı ile sınıfa girer.

Daha sonra öğrencilere, bu materyalin yapımı

ile neyin amaçlandığı sorulur. Küçük grup

tartışması yöntemi ile öğrencilerden fikirler

alınır. Burada öğrencilerin geri dönüşümü fark

etmeleri amaçlanır. Aynı zamanda ders öncesi

öğrencilerin dikkati geri dönüşüme çekilmiş

olur. [Bilgi işlemsel düşünme, Programlama

ve öğretim araçları]

Enerji kaynaklarının tükenmesini engellemek

amacıyla geri dönüşümün önemi sosyal

bilgiler öğretmeni tarafından öğrencilere

hissettirilerek israfın yapılmaması söylenir.

Kullanılmayan-arızalı klavyelerin atılması

yerine başka bir işlev görerek okulda etkin

bir şekilde kullanılacak bir materyal haline

getirtilerek tüm okulda kullanılması sağlanır.

Aynı zamanda öğrencilerin sağlıklı yaşam ile

ilgili daha önceden oluşturdukları sloganların,

okulda yaygınlaştırılması amacına da hizmet

etmiş olur. [Bilgi işlemsel düşünme, Sosyal

bilimlerle ilişkilendirme]

Bilişim teknolojileri öğretmeni, kaç çeşit

klavye türü olduğunu öğrencilere sorar.

(F ve Q) Hangi klavye çeşidinin daha çok

kullanıldığı, aslında hangisinin dilimize daha

uygun olduğu konularında beyin fırtınası

yapılır. İki klavye çeşidinin farklılıklarına

değinilir. Harflerin yerleri neden farklıdır

sorusu sorularak fikir üretmeleri beklenir.

Bilişim teknolojileri öğretmeni, klavye giriş

portlarının farklılıklarını öğrencilere gösterir.

Hangi portun daha eski, hangisinin daha yeni

teknoloji olduğu öğrencilere sorulur. Avantaj

ve dezavantajları tartışılır.

Matematik öğretmeni, uzunluk ölçümünde

nelerin kullanılabileceğini öğrencilere sorar.

Evrensel olmayan uzunluk ölçü birimlerinin

ne gibi sorunlara yol açabileceği tartışılır. Ev-

rensel uzunluk ölçü birimlerinden bahsedilir

ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan

sonra evrensel uzunluk ölçü birimlerinin

kullanılmaya başlandığı ve olası sorunların

önüne geçildiği açıklanır. Öğrencilerin getirdiği

boş ilaç kutuları, boş süt şişelerini göstererek

bunların hangi geometrik cisimler olduğunu

öğrencilere sorulur. Öğrencilerden gelen ya-

nıtlara göre yönlendirme yapılarak geometrik

cisimlerin yüzey özelliklerinden kısaca bahse-

dilir. Öğrencilerin uzunluk ölçü aracı(cetvel)

yardımıyla kutuların ve bir klavye tuşunun

yüzey kenar uzunluğunu ölçerek bir kenara

kaç adet klavye tuşunun yerleştirilebileceğini

hesaplamaları istenir. Hangi uzunluk ölçü

birimlerinin hangi alanlarda kullanılacağını

öğrencilerin fark etmesini sağlar. (cm’nin daha

küçük uzunluklarda ve km’nin daha büyük

uzunluklarda işlevsel olduğu açıklanır) Aynı

zamanda alanların iki boyuta, uzunlukların

bir boyuta sahip olduğu vurgulanır. Uzunluk

ölçü birimlerinden, alan ölçü birimlerine geçiş

yapılır. Yüzey alanı ölçümlerinde alan ölçü

birimleri kullanıldığı, uzunluk ölçümlerinde

uzunluk ölçü birimleri kullanıldığı öğrencilere

hissettirilir. [Programlama ve öğretim araçları]

Öğrencilerin grupça çalışmaları için 40 dakika

süre tanınır. [Disiplinler arası ilişkilendirme]

3N formları dersin son beş dakikasında

doldurtulur.

Uygulamanın Beş Zemin ile İlişkilendirilmesi:

Bilgi işlemsel düşünme: Kitaplığı inceleyerek

verilerden geridönüşüm ve israf kavramlarına

ulaşılması

Sosyal bilimlerle ilişkilendirme: El emeği plastik

kitaplığın yapımını inceleyerek ve tükenebilen

enerji kaynaklarının düşünülerek geri dönü-

şüm ve israf kavramlarının içselleştirilmesi

Programlama ve öğretim araçları: Makas,

yapıştırıcı, çift taraflı bant, boya, yılbaşı süs-

leri, bozuk klavyeler, karton kutular (farklı

boyutlarda), cetvel, çay kaşığı (klavye tuşlarını

çıkartmak için), renkli kağıtlar, plastik kasa-

lardan yapılmış kitaplık (el emeği)

Disiplinlerin Birbirine Katkısı: Sosyal Bilgiler

öğretmeni, geri dönüşüm ve israf kavramlarını

açıkladıktan sonra bizim de sınıfta geri dönü-

şüm etkinliği yapacağımızı söyledi. Etkinlikte

bozuk klavyeleri kullanacağımızı söyledi. Bilişim

teknolojileri öğretmeni klavye türlerinden

bahsetti. Türkçe karakterlerin kullanımına

uygun olan F klavyenin özelliklerini açıkladı.

Sloganların kalemliklere yazımında klavye

tuşlarının kullanılacağını söyledi. Matematik

öğretmeni bir yüzeyde kaç tane klavye kul-

lanılacağını belirlemek için ölçüm yapılması

gerektiğinden bahsetti. Evrensel uzunluk

ve alan ölçü birimlerini açıkladı. Evrensel

ölçü birimleri olmamasının ne gibi sorunlar

yaratacağını öğrencilerin hissetmesini sağladı

Kaynakça: http://istanbul.meb.gov.tr/yegitek/

harezmi.html

Page 10: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 110

Ortaöğretim tasarımıyla ilgili çalışmayı

sadece bir ders çizelgesi olarak görmek

elbette mümkün değil. Bu Türkiye’nin bir

gelecek projesi, bir ekonomi projesi, bir

sosyal hayat projesi. Türkiye’nin dünyada,

bu topraklarda, bu coğrafyada onuruyla

haysiyetiyle dimdik ayakta durabilmesinin

bir eğitimsel projesidir.

Ortaöğretim tasarımından söz ettiğimizde,

okul profili değerlendirme, tasarım beceri

atölyeleri, e-portfolyo, e-rehberlik ve benzeri

birçok proje, mesleki eğitimde yaptığımız

birçok proje aslında bu vizyonun parçaları.

Bu parçaların da her birisinin birbiriyle bir

bağlantısı var. Yani birbirini tamamlayıcı

etkiye sahipler.

Sınıfta öğretmen arkadaşlarımızı güçlendir-

meden yine bu tasarımın işlemesi, hayata

geçmesi mümkün değildir. Yüzlerce öğren-

cimizin, öğretmenimizin, okul yöneticimizin

ve akademisyenlerin, dünyadaki bakalorya

uzmanlarının, uluslararası bir takım uzman-

ların desteğiyle, bütün bunları birleştirerek,

çok yüksek bir katılımla bir yere varmaya

çalıştık. Çünkü sadece benim kişisel de-

neyimlerin ve arkadaşlarımın tecrübeleri

yetmez bu işe. Toplumun paydaşlarının

tamamının görüşlerinin dikkate alındığı bir

bakış açısına ihtiyacımız var. Biz bir deneme

tahtasıyla ilgilenmiyoruz. Bilimsel metot-

larla, tekniklerle ‘neyi, nasıl yapabilirizin’

peşinde bulunuyoruz. O günün dünyasına

hazırlanmak için elbette zamanın ruhuna

uymak durumundayız ve bunun için ne

gerekiyorsa da tasarlıyoruz. Tabii bütün

bunları belirli bir milli kimlik ve bir benlik

ülküsü içerisinde de ele almak zorundayız.

Çünkü eğitim, evrensel olmakla beraber

yerel değerleri de içinde barındırması ve

bu toprakların, bu coğrafyanın belli değer

sistemlerini içinde tutması gereken bir

kurumdur. O sebeple bunu milli bir benlik

ülküsü çerçevesinde de ele alma zarureti-

miz var. Biz çocuklarımıza bir öz geçmişten

söz etmiyoruz, biz çocuklarımız için bir öz

gelecek yazmaktan söz ediyoruz.

Gençlerimiz bize bir soru soruyorlar. Di-

yorlar ki, ‘Siz, bizi neye hazırlıyorsunuz.’ Bizim de sorumuz bu oldu. Gençleri neye

hazırlıyoruz? İşte tam da bu noktada bizim

açımızda şimdiden bu sorunun cevabını

vermek elzemdir. Öğretmenlere de sorduk.

Öğretmenler de elbette sorular sordu. Onlar

da diyor ki, ‘Öğrenciler yıl içinde bu kadar çok dersi alarak öğrendiklerini içselleştiremiyor. Bunun çözümü yok mu?

Eğitim ekonominin ve demokrasinin ay-

rılmaz bir kurumsal parçasıdır. O sebeple

yaptığımız eğitimin ekonomiyle bağlantısının

ne olduğunu son derece önemsiyoruz ve

öğretmenlerimizin sorusu da bu açıdan çok

önemli. Diyorlar ki ‘Neden dünyadaki gelişmiş dediğimiz birçok ülkenin liselerinde, ortaöğretim kurumlarında, 5-6-7 ders var da neden bizde 16-17 ders var’ sorusunu sorduklarında

bunun bir cevabının olması gerekiyor. Bu

cevabı verirken, ders sayılarında azalmanın

olması, deneyime yönelik eğitimin olması

yani çocukların tecrübe ederek bir şeyler

yapmaları, sadece bilgiyi hazır olarak alıp

bunu tekrar etme noktasında başarılı olup

olmadıklarının hafızaları ölçerek test edil-

mesi elbette doğru değildir. Burada atölye

ve laboratuvarların gerçekten kullanılması,

sayılarının artırılması ve çocukların sadece

teorik olarak bir matematik dersi değil,

matematik uygulamalarıyla da ilişkilenmesi

gerçekten çok önemli. Derslerde disiplinler

üstü bir yaklaşımın edinilmesi bizim bütün

derslerimiz belirli bir disiplin odağında

yürüdüğü için bütün bunları parça parça

ve ayrı bir vaziyette ele almak çocukların

zihninde bir bütünleşme oluşturmuyor.

Kavram üstünden disiplinler üstü ders

işlemekle bunun sadece sosyoloji ya da

tarih olarak işleminin başka bir sınırlılığı

söz konusu. Tam da bu yüzden disiplinler

üstü bir yaklaşıma doğru gitmemiz şart.

Çünkü zaten çok başarılı bildiğimiz ülke

eğitim sistemlerinde bunun artık sıradan

bir iş olduğunu görüyoruz ve bizim böyle

bir geçmişe ihtiyacımız var.

Bizim çocuklarımızın da ilgilerine, yetenek-

lerine ve hayatlarına uygun olan alanlarda

derinleşmeye ihtiyaçları var. Böyle baktığı-

nızda paydaşlarımızın bir diğeri anne babalar

da soruyor. Diyor ki, ‘Çocuklar sabahtan akşama kadar soru çözüyorlar.’ Peki günlük

yaşamda bir sorunla karşılaşınca neden

afallıyorlar? İlkokul ve ortaokulda tasarım

Liselerde Ne Yaptık? Yeni Ortaöğretim Tasarımı

Page 11: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 11

beceri atölyeleriyle yapmaya çalıştığımız ve

birinci sınıftan itibaren mühendislik, dil atöl-

yesi gibi atölyelerde binlerce defa denediği

bazı süreçleri lisede devamı olarak bu tür

aktivitelerle zenginleştirmeyi hedefliyoruz.

Bir çocuğun muhakkak suretle sanatla ve

sporla ilgilenmesi lazım. Sanatın ince aya-

rından geçmeyen bir çocuğun şahsiyetinin

oluşması gerçekten zor oluyor. Odalarına

kapanan çocuklarımız için hayatın başka

beklentileri var. Çocuk topluma hizmet

etmiyorsa, yaşlılarla ilgilenmiyorsa, onlara

hürmet etmiyorsa, hayvanlara ilişkin birtakım

hizmet faaliyetleri yürütmüyorsa, yoldan

geçen birinin ayağına değebilecek bir taşı

ortadan kaldırmıyorsa o zaman çocuğun

toplumla alakasını ve şahsiyetinin oluşmasını

güçleştirmiş oluyoruz. Bir çocuğun fiziksel

aktivite yapmaması halinde normal kişilik

gelişiminin de sekteye uğraması söz konusu.

Bu yüzden bir lise öğrencisinin bu faaliyetlerin

tümüyle karşılaşmasını çok önemsiyoruz.

Çünkü biz çift taraflı bir çocuk istiyoruz. Yani

maddeyi ve manayı birlikte kuşatarak, aynı

zamanda da çocuğun sadece kağıt üzerinde

soru çözerek değil, hayatın içinde pratikler

yaparak tecrübelerle bir yere varmasını

önemsiyoruz. Çocuğun tüm özelliklerini

testlerle, araçlarla ölçmek istiyoruz. Daha

ilkokuldan itibaren kendisini tanımakla ilgili

ölçekleri görerek kendisini tanıma imkânı

bulacak. Bunun altyapısı hazır.

Etkin bir yönlendirme sistemine ihtiyacımız

var. Bunun için öğretmen eğitimlerinin bir

noktaya gelmesi gerekiyor, kariyer ofislerinin

biçimlendirilmesi gerekiyor. Bütün bunlar

yapılırsa etkin yönlendirme olur. Bütün

bunları tabii ki yaparız. Okul profili mese-

lesi, portfolyo meselesi, e-rehberlik sistemi

zaten yapıp bitirdiğimiz meseleler. Seçmeli

alan dersleri, kariyer ofisinin olması, kariyer

rehberlik çalışmalarının yaygınlaştırılması

ve bunun için bir yazılım altyapısının oluştu-

rulması da son derecek kritik. Bütün bunları

devreye sokabiliriz ki çalışmalar sürüyor.Tüm

yapılanları sadece bir ders çizelgesi değişimi

olarak yorumlamak doğru olmayabilir. Bir

ekip olarak aylarca beraber çalıştık. Takso-

nomi bilmeyi, birtakım uluslararası derece

sistemlerini bilmeyi, program geliştirmenin

birçok boyutunu bilmeyi gerektiren bir iş bu.

Bu sadece çizelgeye bakıp şunlar varmış,

bunlar yokmuş meselesi değil. Bu Türkiye’nin

ekonomisiyle ilgili bir mesele. Bu Türkiye’nin

2023’te, 2030’larda, 2040’larda, 2053’te

nasıl bir fotoğrafa ihtiyacı olduğuyla ilgili

bir mesele.

Bize diyorlar ki ‘Tamam çok güzel ama

üniversite sınavı böyleyken nasıl olacak?’

Kritik soru şu anda bu. Türkiye, okulları

arasındaki imkân ve öğrenme farkı yüksek

olan bir ülke. Bu tür ülkelerde de sınav araç

olmaktan çıkar amaç haline gelir. Eğer biz

okullarımız arasındaki imkân farklılıklarını

azaltırsak belirli bir süreç içerisinde bütün

dünyada belli ülkelerde örnekleri somut

olarak görüldüğü gibi bizde de sınavın

baskısı azalacak. Özellikle mesleki teknik

eğitime yatırdığımız yatırımlarla orada

yaptığımız çalışmalarla bu sistemin daha

esnek olmasına katkı sağlıyoruz. Sonuçta ne

bekliyoruz; sınav sisteminin zaman içerisinde

baskısının azalmasını. Elbette bütün dünyada

sınav var. Bizde de olacak ama sınav gerçek

mahiyetine bürünecek, yani amaç haline

gelmeyecek araç olacak. Bunun için biraz

zamana ihtiyacımız var. Çünkü çok ciddi

finansal yatırım bekleyen bir iş.

Hem öğretmen eğitimi hem de buna benzer

konularda. Ortaya koyduğumuz ortaöğretim

tasarımına uygun bir yükseköğretim kurumları

sınavı nasıl yapılır? Ortaöğretimdeki sınav-

ların kendisi nasıl yapılır, yani ders sınavları

nasıl yapılır? Bütün bunların cevabını ortaya

koyup, çok kısa bir süre içerisinde bu siste-

min ilk sınavı 2024 yılında olacak. Yani yeni

başlayan sistemde yeni sınav denilen şey,

2024 yılına denk geliyor. O zamana kadar

çok büyük süremiz var. Biz bunu çok daha

kısa sürede netleştirmiş olacağız.

Prof. Dr. Ziya Selçuk’un

18. 05. 2019 Tarihinde Borusan Asım Koca-

bıyık Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde

gerçekleşen konuşmasından alınmıştır.

Page 12: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 112

Merhaba, bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Adım Kübra Akduman. Marmara Üniversitesi

Okul Öncesi Öğretmenliği bölümünden

mezunum. Küçüklükten itibaren farklı

hayalleri ve düşünceleri olan biriydim ve

öğretmen olmayı hiç istemiyordum. Dünyayı

kurtarmak için büyük işler yapmalıydım.

İstemeyerek geldiğim bu bölümde bana

dünyayı kurtarmayı öğreten, mesleğimi

hakkıyla öğreten tüm hocalarıma ve mesleği

bana öğreten en iyi öğretmenlerim; öğrenci

ve velilerime minnettarım. Meslekteki

beşinci yılıma girdim.

Bu yıl düzenlediğiniz projenizden bahseder

misiniz?

Projemin adı; “Hadi Baba Okula” bir eğitim

öğretim dönemi boyunca babaları eğitime

entegre etmek ve okul kültürlenmesi için

babalarımızı okulumuza davet ettim. Önce

ön test ve anket uyguladım. Katılım hayli

düşüktü en başta ama ısrarla babalara

ulaşmaya çalıştım. Ve ön testler de baba-

ların okul ve eğitimle ilgili bilgilerinin eksik

olduğunu ayrıca çocuklarını yeteri kadar

tanımadığını ve kaliteli zaman geçirmediğini

fark ettim. Ki yola çıkarken bu kanıyla bir

şeyler yapmak için bu projeyi başlatmıştım.

İlk olarak babalar ile ana sınıfının eksiklerini

tespit edip tamamladık. Örneğin; kitaplık

eksikti marangoz bir babamız kitaplık yaptı.

Başka bir babamız tahtalardan oyuncak yaptı

ve gönderdi. Çocuklar dışarıda oynamadığı

için ip top temin etmek gibi basit şeylerle

başladık. Ardından babaları sınıfımıza

davet ettik. Gelen her baba meslek veya

ilgi alanına göre sınıfta etkinlikler yaptı.

Elektrik-elektronik atölyesi yaptık Eski

Sokak Oyunlarını tanıttılar oynattılar. Her

gelen baba ile hikâye, masal etkinliği yaptık.

Babalar çocuklarıyla yaptıklarını paylaştı.

Yıl böylece sürdü ve final etkinliği olarak

planladığım “1. Geleneksel Baba Çocuk

Şenliğini” organize ettim. Babalar ve çocuklar

geleneksel oyunlarda yarıştılar.

Baba Çoçuk Şenliğindeki fotoğraflar çok

renkli ve eğlenceliydi. Şenlikte neler yaptınız

biraz açar mısınız ?

Baba Çocuk Şenliğinde geleneksel oyun-

lara yer verdim. Babalar ve çocuklar eşli

olarak yarıştı. Babalar gözleri kapalı şekilde

yüzlerine dokunarak çocuklarını tanıdılar.

Babaların bu kadar kısa sürede o kadar ço-

cuk içinde bulacaklarını tahmin etmezdim.

Sonra ısınma turu olarak halat çekme yarışı

yaptık. Söz konusu babalar olunca sayı da

çok 3 halat da dayanamayıp koptu. Sırayla

yumurta taşıma, çuval yarışı, mendil kapmaca,

yoğurt yeme ve koşu yarışı oldu. Babalar

turu bitirince çocukları parkuru tekrarladı

ve en çok puan alan baba ve çocuğa ödül

verdik. Katılan her babamıza en iyi baba

sertifikası takdim ettik.

Kulağa çok eğlenceli geliyor oyunlar. Katılım

nasıldı? Klasik baba figürleri için bu tarz oyun-

lara biraz çekimser yaklaşabilir gibi geliyor.

Öncelikle sayı olarak beklentimin çok

üstünde katılım oldu. Ben 20-40 arası bir

katılım beklerken o gün 80 baba katıldı ya-

rışmaya. Sonradan dahil olanlarla sayı 100’e

yaklaştı. Bu beni çok mutlu etti. Katılımın

fazla olması nedeniyle bazı yarışları yaptı-

ramadığımız bile oldu. Babalar o gün öyle

heyecanlı öyle içtendi ki eşleri çok şaşkındı

O gün babaların çocuk gibi hevesli neşeli

hallerini ömrüm boyunca unutmayacağım.

O gün beni mutlu eden diğer bir konu par-

çalanmış ailelerin çocuklarının babalarıyla

paylaşımda bulunması etkinliğimizde ilk kez

babasıyla eğlenceli baş başa zaman geçiren

çocuklar da vardı ve çok mutlu ayrıldılar.

O günden sonra yarışan babaları ne zaman

görsem tebessüm halindeler bu da benim

için çok önemli noktalardan birisi.

Eğitimin bir çok bileşeni varken neden ba-

balarla çalışmayı seçtiniz?

Bence eğitim büyük bir tesisat sistemi

gibidir, sistemin içindeki arıza başka bir

Kübra AkdumanEmine Seviye Divrik İlkokulu

Eğitimci

Fark Yaratan Öğretmenimiz

Page 13: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 13

bileşenin yanlış çalışmasına veya çalışma-

masına sebep olur. Öğretmen de sistemin

iyi çalışması için iyi bir tesisatçı olmalı ve

sistemdeki arızayı bulmalı. Benim yürüttü-

ğüm projelerin prensibi bu aslında. Sistemde

bir arıza gördüğümde sebebini bulup tamir

etmeye çalışmak. Burada bana sinyali veren;

mutsuz, yorgun. Her şeye yetişmeye çalışan

gergin annelerin çocuklarının sosyal ve ki-

şilik gelişimlerindeki eksiklik olabileceğine

dair saptamamdı. Babalarla ilgili yaptığım

araştırmalar ve gözlemlerimde; babaların

var ama yok olduklarını, çocuklarıyla kali-

teli zaman geçirmede yetersiz olduklarını,

çalışma şartları ve saatlerinden dolayı

evdeki ebeveynlik rolüyle birlikte birçok

sorumluluğu da anneden beklediklerini ve

eğitimle ilgili bilgi eksiklikleri olduğunu fark

ettim. Nihai amacım baba çocuk ilişkisini

arttırmak, babaları eğitim ve okul konu-

sunda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek,

sonuç olarak babayı sağlıklı ve etkili şekilde

ailede var etmekti.

Babaları sürece dahil etmek kolay oldu mu?

Projeye katılmalarını nasıl sağladınız?

Başta kolay olmadı aslında ama velilerim

beni tanıdıkça verimli olacağına inandılar

ve annelerimizin ve çocukların desteği ile

babaların okula gelmesini sağladık. Ön

test ve anketteki sorular da ilgilerini çekti.

Mesela baba çocuk saati etkinliği. Okuldan

gönderdiğim günlük etkinlik çizelgesini

uygulayan babalar paylaştıkça diğerleri de

motive oldu ve giderek uygulayan baba sayısı

arttı. Babalara okulda etkinlik yaptırmak

için müsait zamanlarını bulmak ikna etmek

kolay olmasa da gelen her baba çok mutlu

ayrıldı. Çünkü babaların da buna ihtiyacı var.

Babalar da bir zamanlar çocuktu. Hiçkimse

iyi bir baba olarak doğmuyor, anneler gibi

hormonal destekleyici biyolojik bir faktör

de yok. İyi baba olmak; sevgi, deneyim,

sabır ve bilgilenme işi. Ben aslında bunları

sağlamak için babaları okula sınıfa aldım.

Duygu etkileşimi olmadan etkili ebeveynlik

mümkün değil maalesef. Bu sürede katılan

babaların paylaşımı, annelerimiz ve çocuklar

en büyük destekçimdi.

Kübra öğretmenim bu projeyi yazarken belli

amaçlarınız vardı, bunların ne kadarına

ulaştınız ? Nasıl dönütler aldınız?

Düşündüğümden çok daha fazla şey ger-

çekleşti aslında. Baba çocuk ilişkilerinde

yıl içinde katılan baba ve çocukların ka-

liteli zaman geçirme , babaların eğitim

kültürlenmesi, etkili ebeveynlik konusunda

bilinçlendiklerini gördüm. Babalar artık daha

çok okulda, anneler günü programımıza

dahi birçok baba katıldı. Babaların evde

daha çok var olması, çocukların eğitim ve

gelişimi ile ilgili sorumluluklarını üstlenmesi

ile annelerin iş yükü azalmasını sağladı. Aile

içi iletişimi arttı. Çocuklar için babaları; tatlı

sert bakışlı, akşamları yorgun argın eve

gelen sabahları uyandığında işe gitmiş olan,

gün içinde yaptığı bütün yaramazlıkların

akşama anlatılacağı, annelerinin de sevgi

ve saygıyla baktığı otorite sahibi, diğer

erkeklerden daha güçlü olan adam yerine;

kimi gün sırdaş, kimi gün çeşitli etkinlikleri

keyif içinde yaptıran bir eğitimci, kimi

gün uçurtma uçurtabilen, oyunlar

oynatabilen bir arkadaş, kimi

gün okula gelip etkinlik

yaptıran, aynı zamanda

bir model olarak taklit

edilebilen bir yetişkin

rolüne geldiler. Tabiki;

bu söylediğim her baba

için gerçekleşmese de

projemizin sonuç çık-

tısının yüzdesi oldukça

yüksek oldu.

Ayrıca sosyal medyada

çalışmaları ve baba çocuk

şenliğini gören birçok eğitimci

arkadaşım da uygulamak istedi.

Onlarla da projenin metnini ve içeriğini

paylaştım. Önümüzdeki yıl birçok ilde eş

zamanlı şekilde uygulayacağız. Bu yıl görüp

katılmak isteyen de birçok babamız var.

Her yıl artarak devam etme amacımıza da

ulaşacağız gibi görünüyor.

Meslektaşlarınıza ve anne babalara öneri-

leriniz nelerdir ?

Öğretmen arkadaşlarımın proje yapmaktan

çekinmemelerini öneriyorum. Problem

tespit ettiğimizde; ‘ne yapılabilir ki, zaten

katılmazlar zaten idare desteklemez, ben

yapsam ne olacak, bu böyle gelmiş böyle

gider’ gibi sözleri çok fazla duyuyorum. Bu

beni çok üzüyor. Birincisi eğitimde yüzde

yüz yoktur. Her şeyi düzeltemeyiz ama biz

varsak varlığımız etkili olmalı nasıl ki ebeveyne

etkili ebeveyn ol diyor isek, öğretmen de

var ise bir şeyler daha güzel olmalı.

İdareci öğretmenlerimden ricam lütfen proje

yapan öğretmenlerimize destek olsunlar.

Anne babalara ise çocuklarının ömür boyu

eğitimcileri olduklarını unutmamalarını

tavsiye ederim.

Page 14: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 114

Günümüzde eğitim dünyasında sıkça yer

alan, tüm dünya müfredatlarındaki de-

ğişime rehberlik eden, genç ve dinamik

öğrenme yaklaşımımız: STEM. Türkçe’ye

FETEMM olarak çevrilmiş olsa da her iki

versiyonu fen, teknoloji, mühendislik ve

matematiğin ilk harflerinden oluşan bir

sözcüktür. Disiplinler arası ve çok disiplinli

bir eğitim modeli olarak STEM eğitimi bu

dört disiplinin entegre edildiği öğrenme

ortamlarını öğrencilere sunmayı içermekte

ve hedeflemektedir.

Peki, STEM eğitimi nasıl bir süreç sonunda

bugünkü anlamına kavuştu? Bu süreci des-

tekleyen unsurlar nelerdi?

Günümüzün küresel ekonomisinde, fen bi-

limleri, teknoloji, mühendislik ve matematik

(STEM) alanında eğitim almış bir işgücü, her

milletin ekonomik büyümesinin birincil itici

gücü olarak kabul edilmektedir. İlk olarak

Amerika’da National Science Foundation

(NSF) (Amerikan Ulusal Bilim Kurumu)

raporunda yer alan STEM ibaresi, gelişmiş

ülkelerde “sayısal” alanlara olan ilginin ve

bu alanlarda meslek edinmenin giderek

azaldığı; buna karşılık bu meslekleri icra

edecek bireylere ihtiyacın her geçen gün

daha hızlı arttığı bir dönemde bu gidişatı

önlemek ve tersine çevirmek gerekliliğin-

den ortaya çıkmıştır. 21.yy yaşam ve işgücü

becerilerinden “yaratıcılık ve inovasyon,

eleştirel düşünme ve problem çözme”

gibi becerilerin farklı kurumlar tarafından

(P21 çerçevesi, enGauge, ATC21S, OECD,

MEB, Dünya Ekonomi Forumu) ortaya

konulan yeterlilikler arasında sıkça yer

alması müfredatların bu becerileri kap-

sayan STEM öğretim süreçleri etrafında

yapılandırılması konusunda tüm dünyada

görüş birliği oluşturmuştur.

Fen, matematik ve teknoloji alan becerile-

rinin uzun yıllardır tartışılan eğitsel alanlar

olması sebebiyle, STEM entegrasyonunda

dikkate değer odaklanmanın mühendis-

lik disiplini üzerinde olduğu söylenebilir.

Dolayısıyla 1970’lerden bu yana birçok

ülkede eğitim müfredatının bir bileşeni

olduğu düşünülen mühendislik becerileri;

dünya çapında önem kazanmış ve bir süreç

olarak mühendislik tüm kademelerde okul

derslerinde giderek daha fazla kullanılmaya

başlanmıştır. Mühendisliği ilköğretim ve

ortaöğretime entegre etmek için sunulan

gerekçeleri şöyle özetleyebiliriz:

(1) Mühendislik düşüncesi, öğrencilerin 21.

yüzyıl becerilerinin gelişimine yardımcı olur,

(2) Mühendislik pedagojileri, öğrencilerin

matematik ve fen alanındaki başarısını

ve motivasyonunu arttırma potansiyeli

taşımaktadır

(3) Mühendislik içerikleri, STEM disiplin-

lerine ve kariyerine yönelik öğrenci ilgisini

artırabilir.

Nasıl bir hareket bizi bekliyor?

STEM öğretimi “bir sistem tasarlama,

deney tasarlama ve deney yapma, çok di-

siplinli takımlarda çalışma ve mühendislik

problemlerini tanımlama, formüle etme

ve çözme” becerisine sahip öğrenciler ye-

Merve ARIKEsenyurt İlçe Milli Eğitim Özel Büro

Eğitimci

Eğitime Yeni Bir SiTEM

Page 15: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 15

tiştirmeyi amaçlamaktadır. STEM öğretim

tasarımının kullanıldığı bir sınıfta öğrenciler,

mevcut bir problem tespit eder, öğrenciler

bu problemin çözümü için bir araç tasarla-

mak üzere takımlar halinde ya da bireysel

olarak beyin fırtınası yürütür, olası tasarım

çözümleri listelenir, en uygun tasarım seçilir,

prototip geliştirilir, test edilir ve gerekli

revizeler yapılarak ürünün ihtiyaca cevap

verme düzeyi değerlendirilir. Bir mühendi-

sin çalışma metodu ile ilerleyen öğrenciler

mühendislik süreçlerini deneyimleyerek

yaşamsal problemleri ürünlerle çözmeye

yönelik beceri kazanmış olur. İşte bu amaçla

tüm dünyada müfredatlar yenilenmekte,

okullar STEM ekipmanları ile donatılmakta,

hatta ülkelerin saygın ve işgücüne yön

veren kurumları bu değişimlere öncülük

etmektedir.

Nitekim Milli Eğitim Bakanlığı tarafından

2018 yılında uygulamaya konulan yeni

Fen Bilimleri Öğretim Programında alana

özgü becerilere “Mühendislik ve Tasarım

Becerileri” alt boyutu eklenerek ülkemizde

de öğrencilerimizin fen bilimleri dersi kapsa-

mında mühendislik becerilerini kazanması

gerekliliği ve sorumluluğuna vurgu yapılmış-

tır. Türkiye’nin yeni eğitim politika belgesi

olan 2023 Vizyon Belgesi’nde de öğrenme;

“öğrencilerin kendi meraklarını gidermeye

çalışırken katılımcı olmayı, deneyimlemeyi ve

sorgulamayı gerektiren bir süreç” (s.74) olarak

tanımlanmaktadır. Öğrencilerin, çevrelerinde

gördükleri sorunlara erken yaşlardan itibaren

yenilikçi çözümler geliştirme farkındalığı ve

bu çözümleri Matematik, Fen Bilimleri gibi

farklı disiplinlerle harmanlayarak üretme

becerisi kazanması, mühendislik tasarım süreç

becerileri ile doğrudan ilişkilidir ve gelişmiş

ülke eğitim sistemlerinin temel hedeflerinden

biri hâline gelmiştir. Sınıf içinde öğretmenler

sorgulamaya ve tasarımsal düşünmeye

yönelik, bireysel yahut grup çalışmasına

uygun ortamlar oluşturmak durumundadır

(2023 Vizyon Belgesi, 2018). Bu ortamlar

2023 Vizyon Belgesinde “Tasarım-Beceri

Atölyeleri” olarak tanımlanmaktadır.

Ne yapmalı?

Nitelikli bir eğitim alarak STEM işgücüne

katılmak isteyen öğrencileri zorlu bir sü-

reç beklemektedir. Yapılan araştırmalar,

öğrencilerin STEM disiplinlerini anlamakta

zorlandıklarını, STEM işgücüne katılma

noktasında çekincelere sahip olduklarını

ve STEM alanında akranları ile rekabet

edemeyecekleri düşüncesine sahip ol-

duklarına işaret etmektedir. Bu durum,

ülkemiz STEM işgücünü yetiştirmede

öğretmenler olarak bizlerin anahtar bir

rol üstlenmesini gerektirmektedir. Prof.

Dr. Salih Çepni’nin ifade ettiği gibi, bizler

klasik fen ve matematik anlayışı ile yetişmiş

ve ‘nasıl öğrenilirse öyle öğretilir’ ilkesi

ile bu mesleği icra eden bir kültüre sahip

bireyleriz. Dolayısıyla hızlı değişimlere hızlı

adaptasyon ve çözüm geliştirecek öğrenciler

yetiştirmek; bizlerin öğretim anlayışımızı

klasik ve işlemsel öğretmeden, yenilikçi

yaklaşımlar ekseninde dönüşen, değişen

öğretme-öğrenme durumlarına evirmemiz

ile mümkün olacaktır. STEM alanında yet-

kinleşen öğretmenler, öğrencilerini STEM

disiplin alanlarına yönlendirebilir, öğrenme

sürecindeki engellerin üstesinden gelmeleri

için motive edebilir, hayatları boyunca yenilik

ve keşif yapmaları için ilham verebilir. STEM

alan bilgisi ve pedagojik alan bilgisi üzerine

odaklanan öğretmen eğitimi programları

bu bağlamda oldukça önem taşımaktadır.

Çepni, S. (2018).Kuramdan uygulamaya

stem eğitimi.

Kaynakça: Çepni, S. (2018).Kuramdan

uygulamaya stem eğitimi.

STEM öğretimi “bir sistem tasarlama, deney tasarlama ve deney yapma, çok disiplinli takımlarda çalışma ve mühendislik problemlerini tanımlama, formüle etme ve çözme” becerisine sahip öğrenciler yetiştirmeyi amaçlamaktadır.

Page 16: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 116

Dünya her yeni gün değişmekte ve değişimin

itici gücü teknoloji olmaktadır. Teknoloji,

zamanla insan yaşamının sınırlı bir alanından

çıkıp sağlıktan iletişime, ulaşımdan ticarete,

siyasetten eğitime, farklı alanlarda yaşam

standardını belirleyen bir etken haline

gelmiştir.

Teknolojiye eğitim çerçevesinden bakıl-

dığında yadsınamaz bir gerçeklik ortaya

çıkmaktadır. Bu gerçek çocukların gittikçe

daha öne çekilen bir yaşta bir öğrenme aracı

olarak teknoloji ile tanışmalarıdır. Teknolojik

gelişmelerin kuşaklar arası farkı 20 yıldan 5

yıla düşürdüğü günümüzde öğrencilerimizin

ilk oyuncakları tabletler telefonlar olur

hale gelmiştir. Bu da okullarda teknoloji

kullanımının gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.

Çocuklara teknoloji ile donatılmış zengin

içerik ve çeşitlilik sunabilen okullar ve

öğretmenler dikkat çekmeye başlamıştır.

Teknoloji, Türk Eğitim sitemine kapsamlı

olarak ilk defa 2011 yılında “Fatih Projesi”

aracılığıyla girmiştir. Projeyle bilgisayar,

tablet ve akıllı tahta gibi teknoloji destekli

araçlar eğitimde yaygınlaştırılmıştır. Peki,

öğretim teknolojilerinden tam olarak an-

ladığımız nedir? Çocuklara video veya film

izlettirmek, bilgisayardaki görüntüyü tahtaya

aktarmak, akıllı tahta veya tablet kullanmak

bu kavramı tamamıyla karşılamakta mı?

Teknolojinin iki tür kullanıcısı vardır. Bun-

lardan biri üretici diğeri tüketicisidir. Üretici

grubunda olanlar sürekli yeni ürünler ortaya

koyar. Kodlama yapar, yazılım oluşturur ve

çeşitliliğe meraklı olup farklılıkları açıklar.

Tüketici grubu ise kendilerine sunulanı

kabul edip var olan teknolojiyi kullanır.

Eğitimde ise teknolojiyi sadece tüketen

değil aynı zamanda yenilerini üreten ve var

olan üstüne farklılıklar ekleyen öğrencilerin

varlığı günümüzün arzu edilen kazanımları

arasına girmiştir. Böyle bir eğitim anlayışında

öğretmenin rolü de değişmiştir. Öğretmen

öğrencilerine kullanılabilir teknolojilerin

kapısını aralamalı bilgiye ulaşma, işleme

geliştirme, üretme ve sunma aşamalarındaki

çeşitliliği gösterebilmelidir.

Doç. Dr. Ahmet Benzer’in 14.01.2019 Ta-

rihinde Borusan Asım Kocabıyık Mesleki

ve Teknik Anadolu Lisesinde gerçekleşen

seminerinden alınmıştır.

Dijital Çağda Öğretim Teknolojileri ile Türkçe Öğretimi

Ahmet BenzerAkademisyen

Page 17: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 17

Düne kadar çocuk edebiyatı diye bir şey

var mı yok mu diye tartışılırken ne mutlu

ki; bugün çocuk edebiyatını konuşur hale

geldik. Bu noktaya gelmemizde, alana

katkı sağlayan akademisyenlerimize,

dünya çocuk edebiyatındaki gelişmeleri

takip eden editörlerimize, çocuklar için

yazmak gibi önemli bir sorumluluğu üst-

lenen yazarlarımıza ve çocuk edebiyatı

yapıtlarını sanatsal duyarlılıkla resimleyen

illüstratörlerimize çok şey borçluyuz. Fakat

hala çocuk edebiyatına ilişkin bilmediğimiz,

yanlış anladığımız birçok şey söz konusu. Bu

alan üzerine çalışan bir araştırmacı olarak

derin bir sorumluluk hissediyorum. Burada

bilimsel veriler ışığında temel soruların

cevaplarına yer vermek istiyorum.

Çocuk edebiyatı nedir?

Çocuk edebiyatı alanında önemli akademik

çalışmalar gerçekleştiren değerli hocaları-

mız Sedat Sever ve Selahattin Dilidüzgün

göre çocuk edebiyatı yapıtları:

“En genel anlamda, çocukların duygu ve

düşüncelerinin eğitilmesi ve düşünen

duyarlı bireyler olarak yaşama hazırlan-

ması sürecinin en temel araçlarıdır. Çocuk

edebiyatı yapıtlarının genel amacı; okuma

kültürü edinmiş, düşünen duyarlı birey-

lerin yetiştirilmesine katkı sağlamaktır.

Bu amaç için kitaplar aracılığıyla çocukla

yaşam arasında köprü kurulur. Sanatçı

duyarlılığıyla örülmüş, yazılı ve görsel

dilin anlatım olanaklarıyla kurgulanmış bu

köprü, çocuğu düşsel ve düşünsel içerikli

bir dünyaya taşır.”

“Çocuk yazını öncelikle, evrensel yazın

bütününün farklı ve özel bir alanıdır. Yani

çocuğun özel koşulları dikkate alınarak

hazırlanmış bir üründür. Bu niteliği bakı-

mından da yetişkinler için üretilen yazın

kitaplarıyla arasında, nitelik açısından

önemli bir fark vardır.”

Çocuklar için yazmak kolay mı?

Çocuk edebiyatı ile ilgili belki de en büyük

çıkmazımız herkesin kolaylıkla yazabileceği,

üzerine konuşabileceği bir alan olarak

görülmesidir. Rahatlıkla söyleyebiliriz

ki; çocuklar için yazmak yetişkinler için

yazmaktan daha zordur. Çünkü çocuklar

için yazılan yapıtlarda “çocuğun seviyesine

inilmez çıkılır” bunu başarabilen sanatçı

sayısı da sınırlıdır. Ayrıca çocuklar için

yazmak derin bir sanatsal birikim ve pe-

dagoji gerektirmektedir. Sadece yazmak

değil, çocuk edebiyatı üzerine yorum yap-

mak için de aynı şeyler geçerlidir. Çocuk

edebiyatının temel kavramlarından biri

olan ‘çocuğa görelik’ çoğunlukla yanlış

anlaşılmakta ‘çocuksu’ ‘çocukça’ oluştu-

rulan kitapların çocuk edebiyatı içinde

değerlendirilmesi beklenilmektedir. Estetik

duyarlılıktan uzak çocuğu küçümseyen

bir bakış açısıyla oluşturulan söz konusu

kitapların bırakalım çocuk edebiyatı içinde

değerlendirilmesini çocuğa zarar vermesi

bile söz konusu olabilir.

Çocuk edebiyatı sadece çocuklar için midir?

Çocuk edebiyatının sadece çocuklar için

olduğunu söyleyemeyiz. Aslında tüm

insanlık içindir. İyi bir çocuk kitabından

söz ederken çocuklar kadar yetişkinlerin

Çocuk Edebiyatı Nedir Ne Değildir? Duygu Aydın Gönül

Esenyurt İlçe Milli Eğitim Özel Büro

Eğitimci

Toplumumuzda ‘okusun da ne okursa okusun’ ya da ‘okuya-bildiği kadar okusun’ şeklinde baskın inanışlar yer almakta. Oysa niceliği önemsemeyi bı-rakıp niteliğe odaklanmamız gerekiyor.

Page 18: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 118

de severek okuyabileceği türden olmalı-

dır deriz. Konuları çocuğun dünyasından

seçilmiş olsa da biz yetişkinin de kendi iç

çocuğuna dair bir şeyler bulmasını bek-

leriz. Böylece çocuk ile yetişkin arasında

önemli bir bağ çocuk kitapları aracılığıyla

kurulmuş olur.

Çocuk edebiyatı neleri öğretir?

Söz konusu edebiyat, sanat olunca bir

şey öğretmesini beklemek doğru değildir.

Çünkü sanatın öğretmek gibi bir derdi

yoktur. Burada Adnan Binyazar’a kulak

vermek gerekir: “İnsan bir akıl varlığıdır.

Hümanizma, ‘Her şeyin ölçüsü insandır,’

diyor. İnsan neden her şeyin ölçüsüdür?

Çünkü insan bir akıl taşıyor. Okumak bu

aklı işlek hale getirir ve insanı duyarlı

kılar; sanat beceriyi geliştirir. Kesinlikle

bunların hiçbiri öğretme aracı değildir.

Hele ki edebiyat, kesinlikle öğretme aracı

değildir; edebiyat öğretmez, ama edebiyatın

öğrettiğini de hiçbir şey öğretmez.” Sanat

duyumsatmak yani hissettirmek üzerine

kendini var eder ve gücünü buradan alır.

Öğretme kaygısıyla oluşturulan bir çocuk

kitabı, çocuk edebiyatı içinde yer bulamaz.

Çocuk tabi ki okuduklarından bir şeyler

öğrenir. Fakat burada altını dikkatle çiz-

meliyiz ki; çocuk edebiyatı yetişkinlerin

kendi doğrularını çocuklara bellettiği bir

alan kesinlikle değildir.

Çocukları nitelikli kitaplarla buluşturmak

kimlerin sorumluluğundadır?

Toplumumuzda ‘okusun da ne okursa okusun’

ya da ‘okuyabildiği kadar okusun’ şeklinde

baskın inanışlar yer almakta. Oysa niceliği

önemsemeyi bırakıp niteliğe odaklanmamız

gerekiyor. Ne kadar okunduğu değil ne

okunduğu önemli olan. Her kitabı okumaya

çalışmak yerine iyi kitabı okumak gerekiyor.

Dolayısıyla toplum olarak bu hepimizin

sorumluluğu sadece belirli dönemlerde

aile, belirli dönemlerde ise öğretmenler

daha etkili olabiliyor. Özellikle 0-6 yaş

okuma kültürünün oluşması için kritik bir

zaman dilimidir. Ailenin bilgi sahibi olması,

bebeklikten itibaren çocuğun gelişimine

uygun olarak nitelikli kitaplarla çocuğunu

buluşturması önemlidir. Okula başlan-

masıyla ise öğretmenlerin rehberliğinde

kitap seçimi yapılıyor, sınıf kitaplıkları

oluşturuluyor, bu dönemde çocuk nitelikli

edebiyat ürünleriyle buluşamazsa okuma

alışkanlığı kazanmakta oldukça zorla-

nıyor. Ayrıca çocuk kitapları yayınlayan

yayınevleri, çocuk edebiyatı editörleri,

yazarları, illüstratörleri bu sorumluluğu

paylaşmalıdır.

Çocuk edebiyatı ne işe yarar?

Çocukların güven, sevgi, sevilme, sevme,

bir gruba ait olma, oyun, değişiklik ve

estetiklik gibi ruhsal ihtiyaçlarını karşılar.

Çocukları yaşam gerçeklerine hazırlayarak

problem çözme becerilerini geliştirir.

Çocukların duygusal zekâlarını geliştirerek

duygularını yönetebilmelerini; kıskançlık,

öfke, mutsuzluk vb. birçok duyguyla baş

etmelerini sağlar.

Dil becerileri düşünme becerilerinin sınır-

larını belirlediğinden çocuk edebiyat, dil

becerilerini geliştirerek düşünme beceri-

lerinin gelişmesine katkı sağlar.

Çocukların sanatla, edebiyatla tanışmasını

sağlayarak estetik değerler kazanmalarını

sağlar.

Çocukların içinde bulundukları toplumun

kültürel özelliklerini değerlerini kazan-

malarını sağlar.

Çocuklar; insana ilişkin özellikler hakkında

bilgi sahibi olmakla birlikte farklı kültür-

lerdeki insan ilişkileri, kültürel değerler ve

yaşam koşullarını tanıyarak insana özgü

evrensel değerler edinir.

Page 19: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 19

Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?

1991 yılından itibaren İstanbul’da yaşamak-

tayım. Öğretmenlik eğitimini ve mesleki

becerilerimi Bulgaristan’da tamamladım.

Türkiye’ye gelip İstanbul’da ilk etapta

öğretmenlik mesleğimin dışında çeşitli

işler yaparak geçimimi sağladım. Sonra

diploma denklik eğitimi alarak öğretmenliğe

başladım. İstanbul’da birçok ilçede görev

aldım. Esenyurt’ta 8 yıldır görevimi yerine

getirmekteyim. Bunun yanında hobi olarak

başladığım fotoğrafçılığa tutku ile bağlıyım.

Her defasında elimde fotoğraf makinemle

gezerek farklı kültürleri keşfetmeye başla-

dım. Her geçen gün kare kare yakaladığım,

gözlemlediğim ve edindiğim deneyimlerin

icra ettiğim mesleğime katkısı çok büyük.

Yurtiçinde katıldığım kültürel gezilere yıllar

içerisinde yurtdışındakiler de eklendi. Farklı

kültürleri öğrenmek, bu yaşantıların içerisinde

olup o anı yakalamak ve tıpkı onlardanmış

gibi yaşayabilmek benim özümü oluşturan

ve yaptığım işe yansıyan özelliğimdir. Ayrıca

bilmediğim, daha önce karşılaşmadığım

tatlar, gelenek ve görenekler, etnik ve

sosyokültürel değerler ile toplumda kadın

ve çocuğun yerini merak ediyorum. Tıpkı

her sene sınıfımda gökkuşağının renklerini

oluşturan çocukları ve onların ailelerini

keşfetmek gibi…

Farklı milletlerden öğrencilerin bulunduğu

oldukça renkli bir sınıfın öğretmenisiniz. Kaç

farklı ülkeden öğrenciniz var?

Sınıfımda Mısır, Filistin, İran, Afganistan,

Çin, Kırgızistan, Suriye ve Türkiye’nin farklı

bölgelerinden öğrencilerim var. Türkiye’ye

yeni geldiğim zamanlardaki deneyimlerime

benzer yaşamları onlar ve ailelerinin gözle-

rinde izleyebiliyorum. Türkçeyi konuşmakta

ve anlamakta yaşadığım zorlukları ve yabancı

vatandaşa karşı toplumun bakışının ağırlığını

hala hatırlıyorum. Dolayısıyla öğrencilerim

ve aileleriyle aynı dili konuşamasak da

kendileriyle empati kurabiliyorum.

Siz farklı kültürlerin bir arada olduğu bir

sınıfı zenginlik olarak görüyorsunuz ve öğ-

rencilerin kaynaşmaları için yoğun bir özveri

içerisindesiniz. Peki zaman zaman içinden

çıkamadığınız anlar olmuyor mu?

Her çocuğun özel olduğuna inanıyorum

ve bu sebeple onların geçmiş yaşantılarını

sorarak öğrendim. Kendilerini soyutlamadan,

sınıfta bir birey olarak hissetmeleri için

onlar hakkında farklı alanlarda araştırmalar

yaptım. Ülkelerinin coğrafi, sosyoekonomik,

kültürel özellikleri, ananeleri ile dinledikleri

Fark Yaratan Öğretmenimiz

Hafize Mutlu Altın Yıldız İlkokulu

Eğitimci

Page 20: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 120

müzikler, izledikleri filmler gibi birçok öge

hakkında bilgi sahibi olduktan sonra bunları

kendileri ve diğer ülkelerden gelen arkadaş-

ları ile paylaştım. Onlara Türkçe kelimeler

öğretirken onlardan kendi dillerindeki

karşılıklarını öğrendim. Öğrendiğim bu

kelimeleri benden duyduklarında çok mutlu

olduklarını gördüm. Böylece bağlılığımız

arttı. Tüm bu olumlu iletişime rağmen

itiraf etmeliyim ki kimi zaman öğrencilerin

ebeveynlerinin önyargıları önümde engel

teşkil etti. Bu konuda okul idaresinin de

desteği ile ön yargı ve yanlış anlaşılmaların

giderilmesinde sergilediği tavırla sıkıntılı

süreçleri atlatmam daha kolay oldu.

Öğrencilerinizin ve ailelerinin okul dışında da

sosyalleşmesine önem veriyorsunuz. Bununla

ilgili yaptığınız etkinliklerden bahseder misiniz?

Öğrencilerin sosyalleşmelerini, herhangi

bir enstrüman çalmalarını, herhangi bir

spor dalıyla ilgilenmelerini önemsiyorum.

Onların mutluluğu beni fazlasıyla hoşnut

ediyor. Öğrencilerim için daha farklı ne

yapabilirim diye okumalar ve araştırmalar

yapıyorum.

Bu işi sadece çocuklarla başaramayacağımı

biliyorum. Ailelerin okula sık sık gelmelerini

ve öğrencilerle birlikte vakit geçirmelerini

sağlıyorum. Her cumartesi günü perküsyon

kursundan sonra bir ailemizin evinde bütün

öğrenciler ve aileler bir araya geliyoruz.

Böylece kültürel bir kaynaşma yaşanıyor.

Velileri her fırsatta okula davet ediyorum.

Mesela yerli malı haftasından sonra yabancı

uyruklu öğrencilerimiz için de ayrı bir yerli

malı haftası yaptık. Velilerimiz de sınıfa ge-

lerek diğer kültürlere ait yemekleri tattılar.

Peki, bu denli idealist olmanızı besleyen

şeyler nelerdir?

Bir gezimde şunu fark ettim: Başkaları için

bir şey yapmak istiyorsan önce kendine

dönmen, kendi güçlü yönlerini bulup “Daha

iyi ne yapabilirim?” düşüncesiyle ilerlemek

gerekiyor. “Bugün dünden daha iyi olmalı.

Yarının da bugünden daha iyi olmalı.” felse-

fesiyle hareket ediyorum ve yaptığım işin

daha iyi nasıl olması gerektiği konusuna

odaklanıyorum. Bu nedenle öğrencileri-

min kendilerini sosyal etkinliklerle ortaya

koymaları konusunda onları yüreklendiri-

yorum. Öğrenciler öğretmenlerinin onları

fark etmelerini bekliyorlar. Bana bu fırsatı

ve olanağı sağlamasından dolayı sanat ve

spor derslerini çok önemsiyorum. Onları

bu derslerdeki etkinlik süreçlerinde daha

iyi tanıyabiliyorum. Sayısal ve sözel alandan

oluşan akademik ağırlıklı derslerde kendi

potansiyelini gösteremeyen çocuklar yetenek

derslerinde kabiliyetlerini fark edip başarı

duygusunu tadınca özgüvenlerini ve içsel

motivasyonlarını edinmeye başlıyorlar. Bu

başarı ve keşfedilen beceri diğer alanlara

da olumlu alanda katkı sağlıyor. Oğlum 12

yaşındayken tenis alanında Türkiye Şam-

piyonu olduğunda kendine olan özgüveni

daha da arttı ve bu okul başarısını ciddi

anlamda arttırdı. “Türkiye şampiyonuna

derslerinin kötü olması yakışmaz.” dedi.

O an bu cümleden çok etkilendim. Oğlum

dediğini yaptı ve başarı merdivenini hızlı

adımlarla çıkmaya başladı. Öğrencilerimin

de ilgi duydukları alanlardaki yetilerini

keşfedip başarılı olmaya başlamaları demek

ki tesadüf değildi.

Son olarak meslektaşlarınıza neler söylemek

istersiniz?

Meslektaşlarıma önceliğin kendilerine

yatırım yapmak olduğunun önemini hatır-

latmak istiyorum. Kitap okumanın, dünyayı

gezmenin insanın kendisini ve etrafını

besleyeceğine inanıyorum. Tıpkı suyun

bitkileri, öğretmenlerin öğrencileri beslediği

gibi… Gezdiğim her yerden, okuduğum

her kitaptan, izlediğim her filmden, keş-

fettiğim her maceradan kendime farklı

bir renk kattığımı düşünüyorum. Böylece

farkına vardım ki öğretmenlik mesleğinde

her geçen gün yeni hayallerle umut dolu

sabahlara uyanıyorum ve hayatımda eşsiz

yere sahip olan öğrencilerime koşuyorum.

Page 21: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 21

Psikolojik yıldırma kavramı ilk kez 1960’lı

yıllarda Avusturyalı bilim adamı Konrad

Lorenz tarafından, hayvanların düşmanlarını

uzaklaştırmak için gösterdikleri davranışları

tanımlamak için kullanılmış olsa da, günü-

müzde bu kavram, iş dünyasında, çalışanlar

arasındaki grup şiddetini betimlemek amacıyla

psikolojik şiddet, psiko-terör, duygusal taciz,

duygusal zorbalık gibi adlarla literatürdeki

yerini almıştır. Türkçe’ de ise bu kavram iş

yerinde psikolojik şiddet veya psikolojik

yıldırma olarak tanımlanmaktadır.

Örgütlerde yaşanan psikolojik yıldırma,

örgütlerde çalışma barışını bozmakta, birey-

lerde ruhsal çöküntülere neden olmakta ve

tüm toplumun katlanmak zorunda kaldığı

olumsuz sonuçlara sebebiyet vermektedir.

Bu nedenle olgunun, ortadan kaldırılamasa

bile en azından önlenebileceği düşünce-

siyle, kavramla ilgili olarak sosyal bilincin

geliştirilmesi, farkındalık yaratılması ve her

şeyden önce psikolojik yıldırma sürecini

ortaya koyacak çalışmaların yapılmasına

ihtiyaç duyulmaktadır. Bugüne kadar ya-

pılan çalışmalar, psikolojik yıldırmanın, iş

görenlerde örgütsel bağlılığın azalması,

atalet duygusunun gelişmesi, öz benlik

kaybı, işe yabancılaşma ve mağdurun kurban

olması gibi yansımalar ortaya koyduğunu

göstermiştir.

Öte yandan, eğitim örgütlerinde yaşanan

psikolojik yıldırma, bu sektörün en önemli

insan gücü olan öğretmenleri de, toplumsal

kalkınmadaki rollerinden soyutlamakta ve

onların, yaptıkları işe yabancılaşmalarına

neden olmaktadır. Elma (2003), işe yaban-

cılaşmayı; çalışanın işini anlamsız bulması,

kendini yalıtılmış, güçsüz ve ait olduğu

sistemin basit bir parçası olarak algılaması

olarak tanımlar. Öğretmenlerin yaşadığı

işe yabancılaşma, örgütsel hedeflerden

sapmalara, bireylerin yaptıkları işten doyum

sağlayamamasına ve örgütsel verimliliğin

düşmesine neden olur.

Örgütsel yaşamda sıkça karşılaşılmasına

ve uluslararası alan yazında büyük yer

bulmasına rağmen, Türkiye’de psikolojik

yıldırma olgusunun yeterince anlaşıldığı ve

özellikle eğitim alanındaki araştırmalarda

arzu edilen düzeyde yer bulduğu söylenemez.

Kavramın Türkiye’deki kamu kurumlarında

hukuki olarak tanınması ve bu konuda resmi

yaptırımların dile getirilmesi bile oldukça

yakın bir geçmişe dayanır (Başbakanlık

Genelgesi, 2011/2).

Son yıllarda artarak devam eden ve örgüt-

lerde sıkça karşılaşılan, bireysel, toplumsal

ve ekonomik açıdan ağır sonuçları olan,

çalışanların yaşadığı stres, tükenmişlik,

çaresizlik ve iş doyumsuzluğunun yanı

sıra işe yabancılaşmanın da altında yatan

nedenlerden biri olarak gösterilen psikolojik

yıldırma, örgütlerin üzerinde durmaları

gereken önemli kavramlardan biridir.

Mobbing (Psikolojik Yıldırma) Kavramı

Latince “Kararsız kalabalık” anlamına gelen

“Mobile vulgus” sözcüklerinden türeyen

“Mob” sözcüğü, İngilizcede, yasadışı şiddet

uygulayan kararsız kalabalık veya “Çete”

anlamına gelmektedir. “Mobbing” ise;

psikolojik şiddet, kuşatma, taciz, yıldırma

gibi anlamları ifade eder (Oxford Advanced

Learner’s Dictionary, s. 819, akt. Tınaz vd.

2008).

Leymann (2007), psikolojik yıldırmayı

işyerinde, bir veya birkaç kişi tarafından,

bir diğer kişiye yönelik, sistematik bir

biçimde, düşmanca ve etik dışı bir iletişim

kullanılarak ortaya çıkan psikolojik terör

olarak ifade eder (Tınaz, Bayram, Ergin,

2008). Mikkelsen ve Einarsen (2002) ise

psikolojik yıldırma eylemlerini, uzun süre

her türlü kötü muamele, tehdit, suçlama,

dedikodu, aşağılama gibi tekrarlanan olumsuz

Mobbing (Psikolojik Yıldırma) Garip Güler Zorgül

Feyyaz Berker İlkokulu

Okul Müdürü

Page 22: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 122

davranışlara maruz kalma olarak açıklar

(akt. Ertürk 2005).

Bir davranışın yıldırma olarak nitelendirilebil-

mesi için öncelikle bu davranışın ne kadar süre

boyunca ve ne sıklıkla uygulandığının tespit

edilmesi gerekmektedir. Leymann (1996),

bu tür davranışların yıldırma sayılabilmesi

için en az haftada bir kez tekrarlanmasının

gerektiğini belirtmiştir. Ancak bu durum

her yıldırma davranışını kapsamamaktadır.

Örneğin, “Kişi hakkında asılsız söylentiler

çıkarılması” mağdurun kariyerine zarar

veren bir yıldırma davranışı iken, yıldırma

sayılması için her hafta uygulanması gerek-

memektedir. Burada önemli olan yıldırmanın

sürekli uygulanmasından çok mağdura daimi

olarak uygulanmasıdır. Buradaki temel ölçüt,

yıldırma davranışlarının tekrarlı ve devamlı

uygulanmasıdır (Einarsen vd., 2003; akt.

Mehmetoğlu Güneri 2010). Gerek yurtiçi

gerekse yurtdışı yapılan araştırmalarda,

psikolojik yıldırmanın nedeni olarak örgütsel

nedenler ve bireysel nedenler üzerinde

durulmaktadır.

Türk eğitim sisteminin farklı kademele-

rinde psikolojik yıldırmaya ilişkin birçok

araştırma mevcuttur. Örneğin Sönmezışık

(2011), Anadolu Lisesi öğretmenlerinin

psikolojik yıldırmaya ilişkin algıları üze-

rine araştırma yapmıştır. Ertürk (2005),

öğretmen ve okul yöneticilerinin maruz

kaldığı yıldırma eylemlerine dikkat çek-

miştir. Ekinci (2012), ortaöğretim okulu

öğretmenlerinin yıldırma davranışları ile

örgütsel adanmışlıkları arasındaki ilişkiyi,

Yumuşak (2013) ise, ilköğretim okullarında

görev yapan öğretmenlerin bezdiri yaşama

düzeyi ile örgütsel bağlılıkları arasındaki

ilişkiyi inceleyen araştırmalar yapmışlardır.

Öneriler

Her şeyden önce yöneticiler psikolojik

yıldırmayı bir yönetim biçimi olarak be-

nimsememeli, bu etik ve ahlak dışı uygula-

malara müsaade etmemelidirler. Psikolojik

yıldırma eylemlerinin önlenebilmesi için;

örgütlerde psikolojik yıldırma ile ilgili eğitim

seminerleri ve bilgilendirme toplantıları

yapılarak sosyal bilinç oluşturulmalıdır.

Örgüt içerisinde tüm iletişim kanalları açık

tutularak sağlıklı bilgi akışı sağlanmalıdır.

Görev paylaşımları ve görev tanımları açık

olarak yazılı hale getirilmelidir. Yöneticiler

eşitlik ve adalet ilkelerine sadık kalmalıdır.

Kavram ile ilgili çalışmalara daha çok ağırlık

verilmelidir. Akademik düzeyde yapılan

çalışmalar, diğer kurum ve kuruluşlarla

paylaşılmalıdır. Ayrıca devletin olgu ile ilgili

başvuru merkezleri açması yerinde bir karar

olacaktır. Eğitim sisteminin farklı kademe-

lerinde bu tür çalışmalar yaygınlaştırılabilir.

Benzeri çalışmalar Milli Eğitim Bakanlığı’na

bağlı özel okullarda yapılabilir. Psikolojik

yıldırmanın kaynağını belirleyebilecek

ölçekler geliştirilip, bu tür araştırmalarda

kullanılabilir. Ayrıca psikolojik yıldırma

uygulayanların ruhsal durumlarına yönelik

araştırmalar yapılabilir. Psikolojik yıldırma

ile örgütsel vatandaşlık, psikolojik yıldırma

ile kurum kültürü arasındaki ilişkiye yönelik

araştırmalar da literatüre katkı sağlayabilir.

İşe yabancılaşmanın önlenebilmesi için;

örgüt içerisinde çalışanların kararlara ka-

tılması sağlanmalıdır. Öğretmenlere örgüt

içerisinde kendilerini ifade edebilecek ve

yaratıcılıklarını ortaya çıkaracak ortamlar

sağlanmalıdır. Katılımcı ve demokratik bir

örgüt anlayışı hâkim kılınmalıdır. Kavram

ile ilgili akademik çalışmalara daha çok

ağırlık verilmelidir.

Bir davranışın yıldırma olarak nitelendirilebilmesi için

öncelikle bu davranışın ne kadar süre boyunca ve ne

sıklıkla uygulandığının tespit edilmesi gerekmektedir.

Leymann (1996),

Page 23: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 23

Sosyo-ekonomik gelişme sürecinde top-

lumlar ilkel toplumdan tarım toplumuna,

tarım toplumundan sanayi toplumuna,

günümüzde ise sanayi toplumundan bilgi

toplumuna geçiş şeklinde farklı gelişme

aşamaları geçirmişlerdir. Gerçekleşen

her toplumsal dönüşümde; toplumun

temel bileşeni olan insanın değişime

adapte olması için ihtiyaç duyduğu

beceriler de dönüşmüş ve bu beceri-

lere cevap verecek bireyler yetiştiren

toplumlar gelişimlerini sürdürmüştür.

Şu an içerisinde bulunduğumuz 21.yy

bilgi toplumu evriminde toplum birey-

lerinin birtakım becerileri geliştirmesi

gerekliliği öngörülmekte ve ancak bu

gereklilikleri karşılayan toplumların

gelişim ve kalkınma sağlayabilecekleri

düşünülmektedir. İşte bu becerileri 21.yy

becerileri olarak tanımlamaktayız.

Sanayi Devrimi eğitim alanında klasik

Merve ArıkEsenyurt İlçe Milli Eğitim Özel Büro

Eğitimci

Yeni Bir Toplum İnşa Etmek: 21. Yüzyıl Becerileri

Duygu Aydın GönülEsenyurt İlçe Milli Eğitim Özel Büro

Eğitimci

Page 24: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 124

eğitim modeli olarak adlandırılan bir eği-

tim sistemini meydana getirmiştir. Klasik

eğitim sisteminde asıl olan yığın olarak

otoriteye itaattir. Bu itaati sağlayacak

olanlar öğretmenlerdir. Bilgi toplumu

eğitim modelinde asıl olan, birbirinden

farklı düşünce, inanç ve hayat biçim-

lerini hoşgörü ile karşılayan, bağımsız

ve objektif düşünebilen, sorgulamaya,

araştırmaya, eleştirmeye açık, üst düzey

ahlaki değerlerle donatılmış, bireysel ve

toplumsal sorumluluk bilincine sahip bi-

reyler yetiştirmektir (Saygılı, 2013). Tüm

bu özelliklerden yola çıkılarak yeni binyıl

öğrenenlerinin bir başka ifade ile 21. yy.

öğrenenlerinin öğrenme gereksinimlerini

karşılamada teknolojik olanakların yanı

sıra başta onların bilişsel süreçleri olmak

üzere iletişim ve etkileşim beklentilerin

anlaşılması ve öğretimin bu doğrultuda

planlanması gerektiği görülmektedir. Do-

layısıyla 21.yy bireylerinin özelliklerinin

detaylı tanımlanması gerekmektedir.

21.yy bireyinin gerek eğitim yaşamında

gerekse iş yaşamında başarılı olabilmesi

için gerekli becerileri ulusal ve uluslararası

birçok kurum tarafından (P21 çerçevesi,

enGauge, ATC21S, OECD, MEB, Dünya

Ekonomik Forumu…) tanımlanmıştır. Tüm

bu tanımlamalar ışığında, bir 21.yy öğrenen

özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz:

“yaratıcı ve eleştirel düşünebilen, işbirliği

yapabilen, iletişim becerileri yüksek, bilgi-

işlemsel düşünebilen, bilgi okur-yazarlığı

yüksek, problem çözebilen, yeni fikirlere

açık, adaptasyon yeteneği yüksek, öz-yö-

netimli ve insiyatif sahibi, girişimci, sosyal

ve kültürel becerileri gelişmiş, üretken ve

liderlik becerilerine sahip bireyler”

Trilling ve Fadel (2009) 21.yy temel

öğrenen gereksinimlerini “21.yy bilgi ve

beceri kuşağı” olarak şemalandırmış ve

açıklamıştır. Bu şemaya göre; eleştirel

düşünme ve problem çözme, iletişim

ve işbirliği, yaratıcılık gibi beceriler,

öğrenme ve yenilik becerilerini ifade

eder. Bireylerin bilgi çağının hızlı değişen

dünyasına adaptasyonunu sağlayacak

beceriler oldukları söylenebilir.

Şekil 1. 21. yy. bilgi ve beceri kuşağı (Trilling

ve Fadel, 2009)

Kariyer ve yaşam becerileri en özet

tanımıyla meslek yaşamına hazır olma ve

kariyer planlarını meslek yaşamının bir

parçası olarak düşünüp kişisel gelişime

önem verme olarak tanımlanmıştır (Tril-

ling ve Fadel, 2009). Bu becerilerin alt

boyutları; esneklik ve uyum sağlayabilme,

girişim ve öz yönlendirme, sosyal ve kül-

türler arası etkileşim, üretkenlik ve hesap

verebilirlik, liderlik ve sorumluluk almadır.

Mevcut mesleklerin değerini yitirmesi,

her geçen gün yeni meslek tanımlarının

oluşması ve önümüzdeki yıllarda olası

yeni mesleklerle karşı karşıya kalınacak

olması bireylerin etkin kariyer yönetimine

sahip olarak yetiştirilmesi gerekliliğini

ortaya çıkarmaktadır. Bilgi, medya ve

teknoloji becerileri; bilgi toplumunda

işlev görmek amacıyla bilgiye erişmek,

bilgiyi yönetmek, bütünleştirmek, de-

ğerlendirmek ve oluşturmak için dijital

teknoloji, iletişim araçları ve ağlarını

kullanmaktır (Skills, 2002).

Bugünün ve yarının gereksinimlerine

yanıt verecek bireylerin yetiştirilmesi için

gerek eğitim müfredatları gerekse ulusal

ve uluslararası sınavlar her geçen gün bu

doğrultuda yenilenmekte ve geliştiril-

mektedir. Bunun yanı sıra bir toplumda

gençlerin yetiştirilmelerini sağlayacak

olanlar öğretmenlerdir. Öğretmenler,

sınıfta sadece ders veren kişiler değildir.

Öğretmenler sahip olduğu değer yargılar,

toplumsal normlar ve düşünce tarzları

ile öğrencilerin karakter oluşumlarını

doğrudan etkileyen somut modellerdir.

Bilgi çağı toplumu öğretmen modeli ise

sürekli değişen dünyada geniş düşünce

ufkuna sahip, değişim, gelişim ve hıza uyum

sağlayabilen, bireysel farklılığı zenginlik

olarak algılayan, yaşam boyu öğrenmeyi

ilke edinmiş, düşüncelerini açıkça ifade

edebilendir. Bugünün ve yarının gerek-

sinimlerine yanıt vermesi gereken 21.

yy. öğreteni, öğrencilere yalnızca içerik

sunan ve onları değerlendiren kişi değil,

öğretme-öğrenme süreçlerini örgütle-

yebilen, iyi bir yönetici, iyi bir gözlemci

ve nitelikli bir rehber olmalıdır (Gökçe,

2000). Sanders ve Rivers’a (1996) göre

öğretmenin performansının yüksek olması

bir başka ifade ile öğretmenin öğretim

süreçlerini etkili biçimde tasarlayabil-

mek için çaba sarf etmesi durumunda,

öğrencilerin de öğrenmeye güdülenmesi

sağlanacak ve öğrenci performansı da

yükselecektir. Bu durumda %90 oranda

öğrenme sağlanabilir.

Page 25: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 25

Okuma göz, ses organları ve beyin tarafından

ortak bir çalışma ürünü olarak ortaya çıkar.

Gözün satır üzerinde kayarak oluşturduğu

hareket zihin tarafından anlamlandırılır. Sesli

okumada buna ses organları da eşlik eder

böylece yazılı bir materyal çözümlenerek

zihinsel bir yapıya dönüştürülür. Okuma işlemi

esnasında gözümüz kelimeleri görür fakat

beynimize iletilen kelimelerin anlamlarıdır.

Okuma göz ve beynin ortak çalışması sonucu

yapılan bir faaliyettir. Okurken gözümüzle

kelimeyi görmeye çalışır beynimizle anlam-

landırarak düşünmeye başlarız. Okurken

gözün ihtiyacı olan basılı bir materyal, beynin

ihtiyacı olan basılı materyaldeki kelimelerin,

rakamların, sembollerin konuşulan dilde

anlamlı bir karşılığı olmasıdır. Okuma eylemi

insan zihnini her zaman taze ve diri tutar,

daha kolay düşünmesini, yazmasının sağlar.

Okuma diğer becerilere erişmek için bir

anahtardır. Konuşma ve yazma becerisinde

başarılı olmak için okumayı anahtar olarak

kullanmak gerekir. Okuyan insan kelime

öğrenir, yeni kelimeler kullanır, bu kelimeleri

yazar, üzerinde düşünür, sorgular.

Bilgiyi arayan, onu çoğaltmak ve geleceğe

aktarmak isteyen insanoğlu için başta sem-

boller ve resimlerle başlayan okuma her

zaman kıymetli bir hazine olmuştur. Onu

saklamak, korumak ve aktarmak için ba-

zen bir duvarı bazen bir kemiği seçmiştir.

Günümüzde insanlar fark etse de etmese

de toplu taşımada, trafikte, sokakta, evde,

internette, tablette, telefonda her yerde ve

her şeyde okuma ile sarılmış durumdalar.

Okumayı sevmediğini, asla kitap okumadığını

söyleyen insan bile gün içinde pek çok kez

bir şeyler okuyor, düşünüyor, yorumluyor.

Okumak hayatımızın önemli bir parçası ve

yaşam boyu devam ediyor.

Sağlıklı doğan birey doğduğu andan itibaren

dinler, anlamsız sesler çıkararak konuşur

fakat belli bir yaşa geldiğinde kendiliğinden

dinleme ve konuşma gibi okuyamaz. Okuma

için özel bir çaba gerekir. Okumak insanoğ-

luna sunulmuş özel bir beceridir. Okuyan

kişi hayatına sihirli bir değnek değmiş gibi

tüm dünyaya kitaplar yoluyla ulaşabildiğini

görür ve mutlu olur. Dünya genelinde farklı

mesleklere mensup veya herhangi bir işte

çalışmayan; çok zengin, çok zeki veya çok

donanımlı pek çok insan vardır. Bu insan-

lardan hiçbiri için “kültürlü insan, bilgili

insan” gibi sıfatları kullanmayız zira; kültür,

bilgi işi okumaktan geçer. Bilgi çağına ayak

uydurmanın en etkili yolu bolca okumaktır.

Dünya genelinde yapılan okuma becerisini

ölçmeye dayalı sınav sonuçları incelendiğinde

Türkiye açısından ortaya çıkan tablo pek

olumlu görünmemektedir. “PISA okuma

becerileri alanında Türkiye ortalaması 428

ve tüm ülkelerin ortalaması 460. Türkiye,

okuma becerileri alanında 2009’da 65 ülke

arasında 464 puan ile 39. sırada iken, 2012’de

475 puan ile 65 ülke arasında 42. sırada

2015’te 428 puan ile 72 ülke arasından

50. sırada yer almaktadır.” (MEB, 2016).

PIRLS 2001 sonuçlarına göre Türkiye’de

dördüncü sınıf öğrencileri 35 ülke arasında

28. olmuştur. Değişik dilimlere ait verilen 24

örnek sorunun hepsinde Türkiye, uluslararası

ortalamanın belirgin derecede aşağısında

ülkeler listesinde yer almaktadır. Ülkemiz

bu sorunu çözmek için okuma eğitimi ile

yeni politikalar geliştirmelidir.

Bugünkü eğitim sistemimizde okuma eğitiminin

ilkokulda verilmesi söz konusu bile değilken

asıl doğru olan ilkokuldan, anaokulundan,

çocukluktan da önce bebeklik döneminde

aile tarafından verilmesidir. Dünyaya gözlerini

açan bebek önce görür, ardından dokunur

ve tatmak için ağzına götürmeye başlar.

Evinde kitaplık bulunan, anne babasının

elinde kitaplar gören bir bebek kitapla

doğru zamanda tanışmış olur; emekleme

döneminden itibaren kitaplıktan kitaplar

alıp resimlerine bakabilir, onları yırtabilir

Okuma Eğitimi ve Aile

Züleyha ErEkrem İnci Ortaokulu

Eğitimci

Page 26: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 126

veya ısırabilir. Evinde kitaplık bulunan bir

bebek için, anne babasının okuduğu birkaç

satır veya kitabın içinden gösterdiği birkaç

resim bu bebeği diğer bebeklerden farklı

kılabilir. Büyüyeceği bu evin içinde uzun

yıllar –bebeklikten, çocukluğa; ergenlikten,

gençliğe kadar –geçirecek olan bebek kitap-

larla yakın ilişki içinde olacaktır. Yapılan pek

çok araştırma gösteriyor ki ailesi tarafından

kendisine sağlanan bu ortamla okuma eği-

timi başlamış olur. İlerleyen dönemlerde

birlikte seçtikleri kitaplarla okuma saatleri

yapmaları, okuma başlayınca öğretmenleri-

nin yaşına uygun kitapları tavsiyede etmesi

ve okuma saatleri yapması, kitaplara ilgi

duymayı sağlayacak çalışmalar yapması

ile okuma eğitiminde başarıyla ilerlemeye

ve onu gerçek bir okur olma yolunda üst

seviyelere çıkarmaya devam eder. Tamamen

zıt bir durum düşünülecek olursa kitapla ilk

kez okulda tanışan, onu derse ait araç olarak

gören bir çocuk evinde kitap okumayı aklına

getirmeyebilir. Öğretmeni söylemiş olsa bile

onun için evde okuduğu kitap yalnızca puan

almak için veya sınıf ortamında mahçup

olmamak için yapılan bir ödevden başka bir

şey değildir. Böyle büyümüş bir birey belki

“kitap okuma” kavramını gerçek manada

yıllar sonra anlayabilir.

Dünyada ve Türkiye’de okuma eğitimi ile ça-

lışmalara bakıldığında pek çok araştırmacının

aile konusuna vurgu yaptığı görülmektedir.

Bu çalışmalardan bazıları şunlardır:

Aktaş ve Gündüz (2003, s. 21) okumanın bir

alışkanlık olduğunu ve her alışkanlık gibi ne

kadar erken başlanırsa o kadar kolay kaza-

nılacağını ifade etmektedir. Ayrıca ailelerin

çocuklarını okumaya zorlayıp kendileri oku-

madığında hiçbir inandırıcılıkları olmayacağını

ekleyerek okuma sevgisinin erken yaşlarda

ve uygulamalı olarak verilmesi gerektiğinin

önemini vurgulamıştır. Gül’e (2007) göre

“Okuryazarlık becerilerinin kazanılmasını

destekleyebilecek en önemli kaynak kuş-

kusuz ki ailelerdir. Son yıllarda okuryazarlık

sürecinin gelişiminde aile katılımının ve aile

okuryazarlığının, çocukların gelecekteki

okuryazarlık yeterlilikleri üzerindeki etki-

lerini ortaya koyan çok sayıda araştırma

yapılmıştır.” Şahin ve Tutkun’a (2016) göre

anne babaların çocuklarına okuma alışkanlığı

kazandırmaları için yapabilecekleri farklı et-

kinlikler bulunmaktadır. Düzenli şekilde kitap

okuyan anne babaların çocukları kitaplara

karşı daha fazla ilgi ve merak duymaktadırlar.

UNESCO, World Bank, Eurydice (European

Commisson) ve TÜİK raporuna göre: “Etkili

bir aile katılım çocuğun iyi bir okuma ve

yazma becerisini kazanmasında ve sonraki

akademik başarısında çok önemlidir.”

Aile ve okulun iş birliği içinde yürüttüğü pro-

jeler, seminerler, eğitimler vb. öğrencilerde

istendik davranışları meydana getirmektedir.

Çünkü öğrencinin gününün bir bölümü, ailede

bir bölümü okulda geçmektedir. Okulda

öğrenilen davranış evde de tekrarlandığında

pekiştirilmiş olduğu için kalıcı hale gelmek-

tedir. Aileyi okuma becerileri konusunda

bilgilendirerek öğrencide okuma becerileri

gelişimini izlemek ve bu konuda bilinçli ailenin

öğrenci üzerinde ne derece etkili olduğunu

gözlemlemek çok önemlidir.

Okumanın insan hayatındaki yeri ve önemi,

ülkemizin uluslararası sınavlarda okuma

alanında yeterli başarıyı elde edememesi

ve ailelerin okuma alışkanlığını kazandırma

konusunda okul ile işbirliği halinde çalış-

masının başarı getirdiği inancı ile Ekrem

İnci Ortaokulunda gönüllü velilerimizle bir

proje gerçekleştirilmiştir. Okuma ve Aile

Programı (OVAP) adlı projede velilerimize

haftada bir gün okuma eğitimi verilerek

onlardan çocukların okuma konusunda

gelişimlerini gözlemlemeleri istenmiştir. Bu

eğitimin içinde okuma alışkanlığı kazanma,

okuduğunu anlama; okuma tutum ve bece-

risini iyileştirme eğitimleri yer almaktadır.

Velilerimizin aldıkları eğitimi özveri ile uy-

gulamaları sayesinde projeye dahil olan tüm

öğrencilerimizin okuma eğitimi alanındaki

sorunlarının çözüldüğü görülmüştür. Projenin

başarılı olmasının altında yatan en büyük

sebep ise veli –okul iş birliği

Page 27: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 27

‘Kendilerine ait masalları, efsaneleri,

hikâyeleri başkalarının hakikatine tercih

etme cesaretini gösterdiğin gün, adımla-

rın yürüdüğün toprağı sana ait bir yola

dönüştürmeye başlamış demektir.’

İhsan Fazlıoğlu

Farkındayım ki cevap vermeye çalıştığım

sorunun cevabı çok geniş bir alana hitap

ediyor ve eğitim felsefesi veya bilgi kuramı

açısından bir yazıya sığabilecek nitelikte

değil. Fakat biz öğretmenler için esas olan

öğrenci kalmak ise en nihai hedefim soru

sorabilmek, verilen her cevap ile başka

sorulara doğru yol alabilmek diye bilirim.

Her şey o ilk kelime ile başladı ise, o za-

man ilk sorumuz biz insanlar anlatmaya

ne zaman başladık olabilir.

Bunun için şu andaki bilimsel bilgiler

ışığında bilebildiğimiz kadarından yola

çıkar isek gezegenimiz Dünya üzerinde

canlılık bundan 3 500 000 000 yıl önce

başlamıştır. İnsan dediğimiz canlının

ulaşılan en eski fosilleri 200 000 yıl ön-

cesine tarihlenmektedir. Mağara resmi

dediğimiz insanın ilk sanat faaliyetinin

yaşı ise 40-50 000 yıl arası tarihlenmiştir.

Dünya tarihinin gerçeklerini alt üst eden

Göbeklitepe 12 000 yıl yaşındadır.

Mısır ve Mezopotamya medeniyetleri ile

ilgili yapılan araştırmalar bize göstermiş-

tir ki yazı ve yazının öncesi 7-8 000 yıl

öncesine kadar uzanmaktadır. Bu krono-

lojik bilgiler ile diyebilir ki, insanlık yazılı

kültürden çok çok önce sözlü kültür ile,

yani anlatarak birikimlerini binyıllar boyu

aktarmıştır. Dolayısıyla sözlü anlatımın

sosyo-kültürel ve bireysel alanlardaki

derin etkisi yadsınamaz.

İnsanın bu varoluş macerasında, Prof Dr

Sinan Canan, günümüz insanı da dâhil

olmak üzere insanlığın bilgi kaynaklarını

bilim, duygular, sezgiler ve anlatılar olarak

ifade etmektedir.

İşte tam bu noktada kadim bilgi kaynağı

olarak anlatıları ele almak ve eğitim alanında

karşılığına bakmak biz öğretmenler için

çok büyük bir önem taşımaktadır. Bizler

sadece bilgi aktaran kişiler olmaktan çok,

bilgiye nasıl ulaşıla bilineceğini gösteren

ve bilgi kaynaklarını doğru aktaran, en

nihayetinde kişinin kendini bilme yol-

culuğunda bilgi ile ilişkisini destekleyen

kişiler olmak durumundayız. Ancak böyle

olur ise geleceği inşa edecek olan nesilleri

yetiştiren öğretmenler olabileceğiz.

Anlatmanın gücü kadar anlatılanın ne

olduğu da büyük bir önem taşımaktadır. En

genel hali ise insanlık gibi dünyaya gelen

Masal ‘Anlatan Öğretmen’ Ya Da Neden Anlatmak, Neyi Anlatmak?

Yurdanur Ay PaşaEsenyurt İlçe Milli Eğitim Özel Büro

Eğitimci

Anlatmanın gücü kadar

anlatılanın ne olduğu da

büyük bir önem taşımaktadır.

En genel hali ise insanlık gibi

dünyaya gelen çocuk da,

yazıdan önce ses ve kelime ile

tanışır. Çocuğa bir şey anlatılır,

o dinler. Anne karnında

başlayan varoluşu, son ana

kadar içinde bulunduğu

evreni, kendisini anlamaya

bilmeye yöneliktir.

Page 28: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 128

çocuk da, yazıdan önce ses ve kelime ile

tanışır. Çocuğa bir şey anlatılır, o dinler.

Anne karnında başlayan varoluşu, son ana

kadar içinde bulunduğu evreni, kendisini

anlamaya bilmeye yöneliktir.

Burada biz öğretmenler için başka bir soru

ortaya çıkmaktadır: Okul ile tanışan ve

okul ile hayatına yön veren, değer edinen,

meslek seçen çocuğa neyi anlatmak!

Türk Dil Kurumu

‘Genellikle halkın yarattığı, hayale daya-

nan, sözlü gelenekte yaşayan, çoğunlukla

insanlar, hayvanlar ile cadı, cin, dev, peri

vb. varlıkların başından geçen olağanüstü

olayları anlatan edebî tür.’der.

Masal kolektif bilinç ürünü olması, insan-

lığın var olduğu günden bugüne kadar

ortak bilgi ve tecrübe birikimini aktarıyor

olması, insanı insana kendini tanıma ve

bilme macerasında anlattığı için bir eğitim

öğretim olmalıdır diyebiliriz.

Muhakkak ki masalın evrensel bir temeli

ve içeriği mevcuttur. Doç Dr Evrim Ölçer

Özünel’in de ifade ettiği gibi masalları milli

yapan giydiği kıyafetlerdir. İşte masalın

bizi ilgilendiren yönü de budur. Eğitim

öğretim sisteminin kendi içinde birçok

genel ve özel amaçları olmakla birlikte

en nihayetinde mutlu insan ve kendine ve

başkalarına faydalı insan yetiştirme nok-

tasında evrensel zemin bulmaktadır. Tam

da bu sebeple milli eğitim sitemi yakından

uzaktan, bilenenden bilinmeyene ilkeleri

ile de örtüşecek şekilde kendi kültürünü,

kendi bilgisini ‘Dünyayı tanıyacak çocuğu’

desteklemek için vermelidir. Bunu istersek

bireysel istersek toplumsal düzlemde

düşünelim; kendini seven başkasını seve-

bilir, kendisini tanıyan başkasını tanımak

için de merak içinde olabilir. Yaşantısının

temeline kendi kültürel değerlerini koya-

bilen çocuk kendi geleceği inşa edebilir.

Bu kendi kültürel değerlerinin sınırları

içinde kalmayı gerektiren bir durum

olmamakla birlikte; tam tersine Dünya

üzerindeki her insanın kültürel alanına

duyulan saygı ile bir üst evrensel çatıda

dünya barışı için bir arada olabilmeyi

destekleyecektir.

Başladığımız yere geri dönecek isek ken-

dimize ait masalları, efsaneleri, hikâyeleri

başkalarının hakikatine tercih etme ce-

saretini gösteren öğretmenler ile çocuk-

larımızın adımlayarak yürüdüğün toprağı

kendilerine ait bir yola dönüştürmelerini

sağlayabiliriz.

Böylece insanın insana anlattığı ilk bilgelik

anlatısından günümüze kadar olan varo-

luş birikimimizi çocuklarımıza aktarmış

oluruz…

Page 29: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 29

Tarihi süreç içerisinde bilim, teknoloji ve

sanatı insanların nesilden nesile aktarmasına

uygarlık denir. 2.5 milyon yıl önce insanların

taş aletleri yapmaya başlaması ile Paleolitik

Çağ başlamıştır. Taş aletleri yapımı bile bir

eğitim süreci gerektirmiştir. İnsanlar bu

dönemlerde avcılık yapmış ve av hayvanları

peşinde göçebe bir yaşam sürmüş, mağara-

larda yaşamışlardır. Bu dönem insanına Homo

habilis denmiş yani ‘becerikli insan’. Taş aletleri

yapmak ve hayvan avlamak bu dönemde

beceri olarak görülmüş. Mezolitik Çağ da ise

Mezopotamya dediğimiz bölgede insanlar

artık barınaklarda yaşamaya başlamışlardır.

Eski Mezopotamyalılar M.Ö. 2000’inci yıldan

itibaren çarpım cetvelleri, karekök, küp 2 ve

16 tabanlarında logaritma cetvelleri, 1. ve 2.

dereceden denklem çözümlerini kullanmaya

başlamışlardır. Sümerler ayın bir hilalden

öteki hilale kadar geçen tüm evrelerini

kapsayan süre ile tanımlanan ay takvimini

kullanmışlardır. Bilim insanların ihtiyaçları

doğrultusunda gelişmeye devam etmiştir.

Örneğin Eski Mısır’da matematik tayınların

paylaştırılması gibi idari görevler nedeni ile

gelişmiş ve yine yaşam süresi 29 yaş gibi az

olduğundan ve çocukların anne sütünden

kesildikleri 3 yaşında ölümlerin yüzdesi

yüksek olduğundan tıp bilimine yönelme

olmuştur. Sümerlerin bulduğu eşya şekli ile

başlayan yazı Mısırlılarda resim biçiminde

yazılmaya başlanmıştır. Hititler dönemine

geldiğimizde çivi ve resim yazısı kullanılmaya

başlanmış, Mezopotamya’dan alınmış çivi

yazısı kil tabletler ve mühürler üzerine, yerli

Anadolu resim yazısı ise anıtlar ve mühürler

üzerine yazılmıştır. Eski Yunan medeniyetine

baktığımızda edebiyatın ve heykeltıraşlığın

geliştiği, Roma uygarlığına baktığımızda

ise mimarlığın ve portre sanatının geliştiği

görülmektedir. Ortaçağ döneminde özellikle

Bizanslılarda sanat Hristiyanlık’ın etkisi altında

kalmış dini nitelik kazanmıştır. Atina, Mısır

ve Suriye’den bilginler getirilmiş, okullarda

eğitim verdirilmiştir. Çünkü uygarlığın eğitim

ile gelişebileceğini düşünmüşlerdir.

İslamiyet’ten önce 4. ve 6. yüzyıllar arasında

yoksulluk ve bedevileşme çağı olarak tabir

edilen karanlık bir çağ yaşanmıştır. Peygamber

Efendimiz Hz. Muhammed’ e peygamberlik

çağrısı ile bu karanlık çağ aydınlanmaya

başlanmış. Tüm çağlara ışık tutan Kuran-ı

Kerim rehber kitap olmaya başlamıştır. Şiir

alanındaki ilerlemeyi düz yazıdaki gelişmeler

izlemiş bu açıdan Kur’an Arap edebiyatındaki

ilk nesir örneği olmuştur. İslamiyet’ten önce

sözlü olarak kullanılan Arapça, İslamiyet ile

yazılı dil haline gelmiş, İslamiyet’in yayılması

ile birlikte fethedilen topraklarda geçerli

olan ortak bir iletişim aracı haline gelmiş

ve İslam devletinin sınırlarına katılan yeni

topraklarda konuşulan yerel dillerin katkısı

ile Arapça, önemli bir dile dönüşmüştür.

Edebiyat alanındaki bu çalışmaları bilim ve

felsefe alanındaki çalışmalar takip etmiş,

Yunanca kitapları Arapça’ya çevrilmiş,

matematik, astronomi, coğrafya, kimya, tıp

v.b. alanlarda gelişme yaşanmıştır. Okullarda

bilim ve felsefe alanında gelişmeler hızlandı-

rılmıştır. Endülüs Emevi Devleti’nin kuruluş

yıllarında II. Abdurrahman döneminde

doğudan bilim adamları ve çeşitli kitaplar

getirilmiştir. Başkent Kurtuba, bir bilim

merkezi haline gelmiştir. II. Abdurahman’ın

yerine geçen oğlu II. Hakem binlerce ciltlik

kitaptan oluşan bir kütüphane kurmuştur.

Bu dönemde görüyoruz ki bilim ve sanata

büyük önem verilmiştir. Halifeler bilimsel

çalışmaları desteklemiş ve bu durum bir

süre sonra önemli bilim adamlarının or-

taya çıkmasını sağlamıştır. Tıp, matematik,

astronomi başta olmak üzere çok sayıda

bilim adamı yetişmiştir. Örneğin, Avrupalı-

ların Avicenna olarak isimlendirdikleri İbni

Sina’nın tıp ve felsefe alanındaki çalışmaları

İslam dünyasının yanı sıra Avrupa’da da

derin etkiler bırakmış ve günümüzde dahi

tıbbın babası kabul edilmektedir. Benzer

şekilde Ortaçağ İslam dünyasının özgün

bilim adamlarından Biruni de matematik,

astronomi, fizik ve daha birçok alanda

önemli çalışmalara imza atmıştır. Müslü-

manlar özellikle matematik alanında Dünya

Maziden İstikbale Uygarlık Yolculuğumuzda Eğitimin Rolü

Yunus AKDEMİREsenyurt İlçe Milli Eğitim

Şube Müdürü

Page 30: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 130

uygarlığına büyük katkılar sağlamıştır. Sıfır

Müslümanlar tarafından kullanılmış, Harezmî

cebir, geometri, trigonometri geliştirerek

bilime büyük katkılar sağlamıştır. Halife

Me’mun döneminde Bağdat’ta bir gözlem

evi kurularak gök cisimleri üzerine araştır-

malar yapılmıştır. Abbasi halifeleri Mehdi,

Hadi ve Harun Reşid dönemlerinde müzik

alanında çalışmalar yapılmış ve Farabi müzik

üzerine araştırmalar yapmıştır. Sanattaki

çalışmaların yanında mimari alanında da

İslam dünyasında çalışmalar yapılmıştır.

Örneğin Hz. Muhammed’in Medine’de

yaptırdığı ilk caminin ardından Amr b. As.

642 yılında Fustat’ta bir cami yaptırmıştır.

Rönesans ve Reform ile Avrupa’da felsefe,

sanat ve edebiyat gibi alanlarda büyük geliş-

meler yaşanmıştır. Aydınlama çağı olarak tarif

edilen dönemde düşünürler bir yandan felsefi

kuramları geliştirirken bir yandan da doğa

bilimleri ile uğraşmışlardır. Örneğin Voltaire

matematikle, Diderot anatomi, fizyoloji ve

kimya ile J.J. Rousseau botanikle uğraşmıştır.

Bilimde gelişmeler devam etmiştir. Örneğin

Newton’un çekim kuramı. 18.yy. filozoflar

yüzyılı olmuştur. Düşüncelere, yararlılık ve

çözümleme egemen olmuş ve sosyal olaylar

da incelenmeye başlamıştır. Örneğin Voltaire

14. Louis’in yüzyılı adıyla ilk tarih kitabını

yazmıştır. Aydınlanma Çağı’nda 18.yy.

Fransız edebiyatında Condorcet, Voltaire

ve Rousseau önemli eserler vermiştir. Bu

eserlerin muhakkak okunması gerektiğini

düşünmekteyim. Voltaire, Candide adlı

romanında insanlığın sorunlarının bilimsel

ilerleme ile çözümlenebileceğine duyulan

inancı eleştirerek, teknolojik gelişmelere

bel bağlamak yerine insanın kendi kendisini

geliştirmesi yani ‘kendi bahçesini ekmesi’

zorunluluğunu vurgular. Tabi bu görüşün

günümüz şartlarında geçerliliği tartışılabilir.

Yine Rousseau ise eğitim konusuna eğilmiş

Emile adlı romanında eğitimin amacının,

insana yaşama sanatını öğretmek olması

gerektiğine dikkat çekmiştir. Bence de asıl

mesele eğitim amacı insana yaşama sanatını

öğretmek olmalı, birbirinin hakkını koruyan

gözetleyen bireyler yetiştirmeli.

Osmanlı döneminde ise bilim ve mimari

kendine özgü bir gelişim göstermiştir. Eski

İslam devletlerinin birikiminden etkilenerek

oluşan Osmanlı bilimi kısa süre içerisinde

eski bilim ve kültür çevrelerini etkileyerek

öncü bir konuma yükselmiştir. 17. Yüzyıldan

itibaren batı biliminin etkilerinin Osmanlı’da

görülmesi ile birlikte yine Osmanlı kanalı ile

İslam ülkelerini etkilemiş olması da Osman-

lının bu öncü karakteriyle gerçekleşmiştir.

Devlet ve toplum ihtiyaçlarını gidermek

için Osmanlı’da bilimsel çalışmaların yürü-

tülmesi amacı ile medreseler kurulmuştur.

Yine usta-çırak ilişkisi içinde matematik, tıp,

astronomi gibi alanlarda eğitim faaliyetleri

yapılmıştır. II. Mehmet döneminde İslam

dünyasının en büyük rasathanesi yapılmıştır.

Batı dünyası Batlamyus’tan Kopernik’e ka-

dar açıların ölçümünde kirişleri kullanırken,

Takıyeddin kirişleri değil İslam astronomi

geleneğine uyarak; sinüs, kosinüs, tanjant,

kotanjant gibi trigonometrik fonksiyonları

kullanmıştır. Osmanlı bilim geleneğinin ku-

rulması ve gelişmesinde doğrudan; özellikle

medreselerin kurulmasında padişahların

ve diğer devlet erkânının önemli katkıları

olmuştur.

Günümüzde de bilimde, teknolojide, sanatta

ilerleyip istikbalimiz için devlet desteğinin

gerekli ve hatta bizzat devlet erkânı eli ile

yapılması gerekmektedir. Son yıllarda Sayın

Cumhurbaşkanımızın bizzat talimatları ve

desteği ile çalışmaların hız kazandığı görül-

mektedir. Örneğin insansız hava araçlarımız

İHA’lar, Altay tankı gibi… Yine devlet desteği

ile bilimsel atölyeler kurulmaya başlanmıştır.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız bu atölye-

lerde robotikten kodlamaya, siber güven-

likten nano teknolojiye kadar birçok alanda

özgün içerik ve proje odaklı yaklaşımlarla

geleceğin teknoloji yıldızlarını ve AR-GE

mühendislerini yetiştirmeye çalışmaktadır.

Okullarımızda uygarlık yolculuğumuzda

medeniyet köklerimizden kopmadan bilim-

sel çalışmalara ivme kazandırılmalıdır. Milli

Eğitim Bakanımız Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk

bir konuşmasında; “Biz aslında bilimi, aklı,

sanatı, sporu, ahlakı konuşacağız. Ahlakın

üzerine inşa edilmemiş eğitim sisteminin

geçerli olacağına inanmıyoruz. İnsan temelli

bir eğitim anlayışı kuracağız. Eğitim önce ev-

rensel seviyede kurulur. Çok endişe etmemiz

gereken bir dönemde yaşıyoruz. Dünya 4’üncü

büyük kırılmayı yaşayacak. Bunu tekillik çağı

deniliyor. Fiziksel, biyolojik ve dijital olanın

birleştiği bir çağ. Bu dünya farklılık yarata-

cak bir dünya. Aya füze gönderiyoruz. Ay

tam karşımızda. Füzeyi oraya gönderirken

istikamet veriliyor. Ancak aya nişan aldığı-

mızda füze ulaştığında ay orada olmayacak.

Biz çocuklarımızı geleceğe fırlatıyoruz. Bir

çocuğun vebalinin derinden hissedilmedikçe

öğretmenlik mesleğinin yapılması çok zor’’

dedi. Bura da sayın bakanımızın dediği gibi

geleceği planlamalı, insan odaklı bir eğitim

sistemi kurmalıyız. Ayrıca öğretmenlerinde

donanımlı hale getirilmesi gerekmektedir.

Uygar bir toplum olmak, uygarlaşmak için

eğitimin değerinin farkında olmak, ayrıca

öğretmene bu perspektiften bakarak gerekli

değer verilmelidir. Öğrencilerimizi ise Fatih’in

hocası Akşemsettin’e gösterdiği saygı, edep

ve tevazu ile yetiştirme gayretinde olmalıyız.

Uygarlaşmanın tarihi sürecinde her bilimsel

çalışma eğitim ile olmuştur. Bu açıdan eği-

timi önemsemeli, eğitime gerekli ve yeterli

yatırım yapılmalı, eğitimciye hak ettiği değer

verilmelidir. Medeni bir toplum, ahlaklı bir

gençlik, çağının ilerisinde olan sorumlukla-

rının bilincinde olan bir gençlik inşa ederek

ülkemizin belirlenen hedeflerine daha kolay

ulaşması, istikbalimizin daha parlak olması

dileğimle.

Page 31: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 31

Teknolojinin, yapay zekânın belki de robotla-

rın dünyamıza çok daha fazla hâkim olacağı

yakın gelecekte bizi biz yapan yaratıcılık

yeteneğine her zamankinden daha çok ih-

tiyaç duyacağız. NASA dünyanın en inovatif

beyinlerini seçebilmek için Dr. George’un

“kreativite testi”ni farklı yaşlardaki 280 000

kişiye uygulamış. Yaşları ortalama 30 olan

yetişkinlerden sadece %2’sinin hayal gücü,

yaratıcılığı üst düzeyde. 15 yaşındakilere

uygulandığında sonuç %12 ve 10 yaşındaki

çocuklarda sonuç %30 çıkmıştır, yani 10 ya-

şındaki her üç çocuktan biri kreatiftir. Dikkat,

bu test NASA’nın işe alacağı mühendisleri ve

bilim insanlarını seçebilmek için hazırlattığı

bir test ve sonuçlar yaş küçüldükçe daha

da iyi çıkmaktadır. 5 yaşındaki çocukların

içinde kreatif bir zekaya sahip olanların

oranı tam %98 çıkmış. Yaratıcılık Prof. Dr.

Sinan Canan’ın da dediği gibi “Çocuk gibi

düşünebilmek”le mümkündür. Ve yaratıcılık

becerisi; ihtiyacımız olan ve geliştirilebilir

en kıymetli yeteneklerden biridir.

Yapılandırmacı eğitimde öğretmene düşen

en temel görevlerden biri bilgiyi sunmaktan

öte onu cazip hale getirerek öğrencideki

merak duygusunu harekete geçirip bil-

giye kendi çabasıyla ulaşmasına yardımcı

olmaktır. Öğrencinin bilgiye ulaşmak için

çaba göstermesi güdülenmesini gerektirir.

Selçuk (2001:226)‟a göre, çocuklar neyi

öğrenmek isterlerse, onu öğrenirler. Oyun,

çocuğun ruh ve bedenen sağlıklı gelişimini

sağlayan, iyi davranış ve alışkanlıklar kazan-

dıran, oynayana haz ve Neşe veren etkin-

liklerdir (Akandere, 2006: 2). Toplumların

yaratıcılıklarının da bir göstergesi olan bir

oyun gereksiz bir eğlence değil, kişilerin

toplumsal ve kültürel gelişimi için gerekli

bir eylemdir (Özdemir, 2006: 18)

Elizabeth ve Treher (2011), “Learning with

Board Games” isimli çalınmalarında, masa

oyunlarının yaygın olarak on yıldır aile or-

tamlarında kullanılmasına rağmen eğitim

hizmetlerinde bu oyunlara yeterince yer

verilmediği belirtilmiştir.

Hinebaugh (2009), “A Board Game Educa-

tion” isimli çalışmasında masa oyunlarının

eğitimde kullanmasının öğrencilerin sosyal

gelişimlerine, iletişim becerilerine, dil

gelişimlerine ve akademik başarılarına

değerli katkılarda bulunacağını

belirtmiştir. Eğitsel oyunlar ile

öğrencilerin müzakere, dikkat

ve motivasyon gibi çeşitli

becerilerini de geliştirebi-

leceği düşünülmektedir.

Rosenfeld (2006), “The

Benefits of Board Games

“ isimli çalışmasında masa

oyunlarının faydalarına

değinirken çocuklarımız ile

birlikte iyi vakit geçirmek

ve onları dinlemek için bu

oyunların kolay ve mükemmel

bir yol olduğunu belirtmiştir.

Ayrıca masa oyunlarının öğrenme fırsatları

bakımından zengin, rekabetçi dürtüleri

harekete geçiren, birçok beceriyi kazandıra-

Oyun İçinde Oyun

Emel Korkut ŞekerNakipoğlu Cumhuriyet Anadolu Lisesi

Eğitimci

Page 32: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 132

bilecek keyifli ve telaşsız bir zaman geçirme

aracı olduğunu vurgulamıştır.

Yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi kutu

oyunlarının aile ortamında uzun zamandır

kullanılmasına rağmen eğitim öğretimde

yeterince kullanılmamaktadır. Öğrencilerin

kendi tasarladıkları kutu oyunları ile yaratıcılık

becerilerinin gelişeceği öncelikle düşünül-

mektedir. 21. Yüzyıl yetkinliklerinden biri

olan grup içi etkileşim ve ekip çalışmasının

önemi artmış olacaktır. Öğrenciler oyun

aracılığıyla, normal şartlarda bir araya

gelemeyecek öğrenciler arasında belki

de “oyundaşlık” diyebileceğimiz bir sosyal

birliktelik meydana gelmiş olacaklardır.

Hinebaugh (2009:16), masa oyunları kate-

gorisine aldığı bu tip oyunların çocuklarda

dil, okuma, iletişim, sosyalleşme, dikkat,

mantık yürütme, strateji geliştirme gibi birçok

becerinin gelişimine katkıda bulunduğunu

vurgularken müfredatımızda olmayan

“kaybetmeyi öğrenme becerisi” nin de bu

oyunlarla kazanılabileceğini belirtmiştir.

Oyunlaştırmanın önemi üzerine dikkat çekmek

için yapılmış “Oyun İçinde Oyun” projesi ile

Oyunun eğitsel yöntem olarak kullanılmasına

dair farkındalık oluşturmak temel hedeftir.

2023 Eğitim Vizyonu çerçevesinde tasarım

beceri atölyesi oluşturmak (Oyun Atölyesi),

öğretmen ve öğrenci arasındaki iletişimi

arttırmak, farklı yaş gruplarının etkileşim ve

iletişimini grup etkinlikleri ile destekleme,

farklı oyun öğrenme ve öğretme yöntemi

ile öğrencide problem çözme becerisini

geliştirme, öğrencide oyun oynayarak

strateji kurma becerisi geliştirme, grupla

çalışma ve ekip ruhunu öğrenme, zamanı

etkin kullanma, yaratıcılığı destekleyerek

ürün ortaya koymayı teşvik etme, dikkati

arttırma, eğlenceli vakit geçirme, kendini

gerçekleştirmede çocuğun duyuşsal, bilişsel

ve psikososyal gelişim alanlarını desteklemek

diğer hedefler arasındadır. Proje ile öğrencilere

oyun öğretilmiştir. Oyun öğrenen 11. Sınıf

öğrencileri oyunları 10. Sınıflara öğretmiştir.

Bahçeşehir Üniversitesi BÖTE Bölümü Dr.

Öğr. Üyesi Yavuz Samur’dan Online Kutu

Oyunları Eğitimi aldıktan sonra gruplara

ayrılarak kendi oyunlarını tasarlamışlardır.

Tasarladıkları 7 oyun ile İstanbul Milli Eğitim

Müdürlüğünün Eğitimde İyi Örneklerden

Özgün Uygulamalar sergisine 5300 proje

arasından seçilip ilk 100’e kalmıştır. Esenyurt

ilçesinde sergiye kalan tek proje olmanın

gururunu yaşayan “Oyun İçinde Oyun” Pro-

jesi hem oyunlaştırmanın önemini, hem de

yaratıcı ürün ortaya çıkartmanın kıymetini

gözler önüne sermiştir.

“Gelecek, daha fazla beceri öğrenen ve onları

yaratıcı yöntemlerle birleştirenlere aittir.”

Robert Greene

Öğrencilerin kendi tasarladıkları kutu

oyunları ile yaratıcılık becerilerinin

gelişeceği öncelikle düşünülmektedir.

21. Yüzyıl yetkinliklerinden biri olan

grup içi etkileşim ve ekip çalışmasının

önemi artmış olacaktır. Öğrenciler

oyun aracılığıyla, normal şartlarda

bir araya gelemeyecek öğrenciler

arasında belki de “oyundaşlık”

diyebileceğimiz bir sosyal birliktelik

meydana gelmiş olacaklardır.

Page 33: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 33

Öğrenme Nedir?

Öğrenme: Algılama, organize etme, depolama

ve gerektiğinde bilgiyi göstermeyi içeren

bilginin kazanılması işlevidir.

Öğrenme Güçlüğü Nedir?

Bu tanıma göre önce bilgi beyne ulaşmalı

(girdi), sonra organize edilmeli, anlaşılmalı

(bütünleme), ardından depolanmalı (bellek)

ve gerektiğinde dışarı verilmeli yani kulla-

nılmalıdır. Öğrenme sürecinde yaşanan bu

aşamalardan birinde ya da birkaçında bir

sorun olduğunda Özgül Öğrenme Güçlüğü

ortaya çıkar.

En Çarpıcı Özelliği

Çocuk sözü edilen becerilerde yaşına

ve zekasına oranla düşük performans

göstermektedir. Çocuğun zihinsel yete-

neği olmasına rağmen, akademik açıdan

gerilik göstermesi, öğrenme güçlüğünün

en çarpıcı özelliğidir. Bir çok çocuk için öğ-

renme güçlükleri, okula başladıklarında ve

akademik becerileri kazanmakta başarısız

olduklarında göze çarpar. Çocuğun akade-

mik problemlerinin belirgin hale geldiği

yaş, onun entelektüel yeteneği, öğrenme

güçlüğünün tipi ve akademik beklentilerine

bağlı olarak değişmektedir.

Özgül Öğrenme Güçlüğü Tanısı Nasıl Konur?

Öncelikle çocuğun görme ve işitme duyuları

ile ilgili bir sorunu olup olmadığı saptanma-

lıdır. Bunlar yoksa zihinsel durumu ve okul

başarısı değerlendirilmelidir. Başarısızlığı,

zihinsel durum ile açıklanamıyorsa özgül

öğrenme güçlüğü için gerekli özel değerlen-

dirme yapılmalıdır. Özgül öğrenme güçlüğü

tanısının konulabilmesi için çocuğun zihinsel

Özgül Öğrenme Güçlüğü / Disleksi Nedir

Hakan MUTLUDisleksi Özel Öğrenme

Güçlüğü Derneği

Page 34: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 134

sorunun olmaması gerekir.

Sınıflandırma

Bazı araştırmacılar her çocuğun sorununu

farklı alanlarda ve farklı derecelerde ola-

bileceğini belirtip öğrenme bozukluklarını

4’e ayırmışlardır.

Disleksi – Okuma güçlüğü

Diskalkuli – Matematik güçlüğü

Disgrafi – Yazılı anlatım güçlüğü

Dispraksi – Başka türlü adlandırılamayan

öğrenme güçlüğü

Öğrenme Güçlüğünün Nedenleri?

1- Kalıtsaldır. Ailedeki diğer bireylerde de

görülebilir.

2- Kalıtsal nörolojik hastalıklarla ilişkisinin

olabileceği düşünülmektedir.

3- Yakın akraba evlilikleri ortaya çıkma

ihtimalini arttırır.

4- Hamilelik ve doğum sırasında hastalık

veya travmalar ortaya çıkmasını tetikler.

5- Hamilelik sırasında ilaç ve alkol kötüye

kullanımı, kan ve uyuşmazlığı, zamanından

önce veya erken doğum, oksijen yetmezliği

veya doğum ağırlığının düşük olması da

ortaya çıkmasına neden olabilir.

6- Doğum sonrasında ve erken çocukluk

dönemlerindeki kafa travmaları, besin

yetersizliği, zehirli maddeler (kurşun zehir-

lenmesi) öğrenme güçlüğüne neden olabilir.

7- Sıklıkla öğrenme güçlükleri için belirgin

bir sebep bulunmamaktadır.

Özgül Öğrenme Güçlüğü Olan Çocukların

Eğitimi

Bu çocuklar özel eğitsel tedavi almaları

gerekmektedir.

ÖÖG’ nün her çocuk için farklı alanlarda

olduğunu göz önünde bulundurarak sorunlu

olduğu alanlardaki gelişmeler izlenmelidir.

Verilecek ödev ve sorumluluklar başarabi-

leceği ölçüler içinde verilmelidir.

Bilgiyi kazanıp kazanmadığını sınamanın

en iyi yolu daha iyi öğrendiği yöntemden

faydalanmaktadır. ÖÖG olan çocukların

bazıları görerek, bazıları işiterek daha

kolay öğrenir.

Öğrencinin öğrenme hevesi desteklemelidir.

Çocuklarda Disleksi Nedir? Çocuklarda

Disleksi Belirtileri Nelerdir?

Öğrenme güçlüğü (disleksi), bir çocuğun zekâsı

normal ya da normalin üstünde olmasına

rağmen dinleme, düşünme, anlama, kendini

ifade etme, okuma-yazma veya matematik

becerilerinde yaşıtlarına ve zekâsına oranla

düşük başarı göstermesidir.

Çoğu disleksi, aşağıdaki özelliklerden

yaklaşık 10 tanesini sergileyecektir. Bu

özellikler günden güne veya dakikadan

dakikaya değişebilir. Disleksili bireylerle

ilgili en tutarlı şey tutarsızlıklarıdır.

Genel Özellikler:

Disleksili çocuklar, yaratıcı öğrenme stiline

uyan öğrenme araçları verildiğinde hevesli

ve istekli okuyucular olabilir.

Parlak, çok akıllı ve anlaşılabilir ancak sınıf

düzeyinde okuma – yazma yapamıyor gibi

görünür.

“Tembel, özensiz, olgun olmayan, yeterince

çabalamayan veya davranış bozukluğu”

olan çocuklar olarak etiketlenir.

Okul ortamında yardımcı olması için “yeteri

kadar geride” veya “yetersiz” değildirler.

IQ değeri yüksek, ancak akademik olarak

iyi test yapamayabilir; yazılı sınavlarda

düşük puanlar alır sözel sınavlarda daha

başarılı olur.

Benlik saygısı zayıf; Kendini yetersiz his-

seder. Yetersiz olduğu alanı gizlemek için

farklı stratejiler geliştirir.

Okulda okuma veya test etme konusunda

duygusal. Okuma – yazma gerektiren çalış-

malarda duygusal olarak kolay huzursuz olur.

Sanat, tiyatro, müzik, spor, mekanik, öykü

anlatma, tasarımda yetenekli olabilirler.

Sık sık hayal kuruyor gibi görünürler.

Dikkatinin zorluğu; “Hiper” veya “hayal

kırıklığı” gibi görünürler.

Deneyim, gösteri, deneme, gözlem ve görsel

yardımlarla en iyi öğrenmeyi sağlayabilir-

ler. En iyi yaşayarak, birebir içinde olarak,

gözlemleyerek, deneyerek öğrenir.

Öğrenme güçlüğü (disleksi), bir

çocuğun zekâsı normal ya da

normalin üstünde olmasına rağmen

dinleme, düşünme, anlama, kendini

ifade etme, okuma-yazma veya

matematik becerilerinde yaşıtlarına

ve zekâsına oranla düşük başarı

göstermesidir.

Page 35: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 35

Gurbetçi bir ailenin üçüncü çocuğu olarak

Konya’da doğdum. Kendimi aile bağları

kuvvetli, mutlu bir ailenin içinde buldum.

İlkokula başladığımda öğretmenime baba

rolünü çoktan biçmiştim. Sesimin güzel

olduğunu fark eden öğretmenler her fırsatta

bana türkü söyletiyorlardı. O yaşlarda bile

beğenilme duygusu, fark edilmek beni çok

mutlu ediyordu. Ortaokulda Türkçe öğret-

menimizin bağlamayla sınıfa gelip, bana

türkü söyletmesi çok hoşuma gidiyordu.

Bana “sen bir enstrüman çalmıyor musun?”

sorusunu sorunca demek ki çalmalıyım diye

düşünüp amcamın köydeki bağlamasını aldım.

Şimdi doktor olan kardeşimle birlikte kendi

kendimize hiçbir kurs almadan bağlama

çalmayı öğrendik. Artık hem türkü söyleyip

hem bağlamamızla eşlik ediyorduk.

Yeteneğin kimde olacağı belli olmaz… Öyle

güzel futbol oynuyorum ki… Okul ve ma-

halle maçlarında aranan isim oluyordum.

Arkadaşım Melek

”- Ben de oynamak istiyorum .” deyince

“-Kızları oyuna almıyoruz.” Melek: - Gülten

niye oynuyor? Ama o güzel oynuyor cevabı

gelirdi. Spor yeteneğimi daha sonra okul

basketbol takımlarında geliştirdim. Şimdi

ise öğretmenler arası voleybol maçlarında

takımımda görev yapıyorum. Sosyal etkin-

liklerdeki başarının okul derslerine olan

olumlu etkinin bir kanıtıydım.

İyi bir üniversitede avukatlık okumak is-

teyen ben sınıf öğretmenliği bölümünde

bulmuştum kendimi. İyi ki de öğretmenliği

kazanmışım ve öğretmen olmuşum. Aslında

ben, öğretmen olmak için doğmuşum. Bir yaz

tatili dönüşü aniden arabada rahatsızlandım.

Dayanılmaz acılar içindeyim. Yol boyunca

dispansere ve sağlık ocağına uğradık. En

sonunda bir devlet hastanesinde acil ameli-

yat ve teşhis apandisit. Çocuklarımın küçük

olması sebebiyle memleketimde ameliyat

olmak istediğimi belirtince -kendi isteğiyle

ayrılmıştır- yazılı bir kâğıt imzalattılar ve

hastaneden ayrıldık. Yolda acılar dayanıl-

maz hale gelince eşime şunları söylediğimi

hatırlıyorum.

“Eğer ben ölecek olursam Konya’da Musalla

Mezarlığı’nın yukarısında ve aşağısında

ilkokul var. Beni oralara yakın bir yerlere

defnedin ki, teneffüs zilini ve çocuk seslerini

duyabileyim…”

Öğrencilerimin yüreklerinden ve akıllarından

tutuyorum. Onlara kapıyı açıyorum. Gerisini

onlar hallediyorlar zaten. Öğrencilerime;

ne iş yapıyor olursanız olun ama en iyisini

yapan siz olmalısınız felsefesini öğretiyo-

rum. Mesleğimde 19. yılımı çalışırken her

öğretmenler gününde bana selam veren

üsteğmenim, psikoloğum, öğretmenlerim,

mühendislerim ……. Var benim.

Uçmak için kanatlara ihtiyacım yok; Öğğğ-

retttmeeenimmmmm,öğğğğrettttmenimmm

diyen küçük sevinçlerim var benim.

İlham Veren Öğretmen Konuşmaları:İyi Ki Öğretmenim

Gülten Çelik KartAhmet Keleşoğlu İlkokulu

Eğitimci

“Eğer ben ölecek olursam Konya’da Musalla Mezarlığı’nın yukarısında

ve aşağısında ilkokul var. Beni oralara yakın bir yerlere defnedin

ki, teneffüs zilini ve çocuk seslerini duyabileyim…”

Page 36: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 136

1975 yılının soğuk bir Ekim akşamında

Sivas’ta gözlerimi dünyaya açmışım. Annem

sınıf öğretmeniydi. O yıllarda köy okullarında

öğretmenlik yapıyordu. Babam ise matematik

ve muhasebe…

Henüz 3 yaşlarında iken beyaz badanalı, tek

katlı bir köy okulunun bahçesinde kendime

rastladım. Evet, insan olarak kendimi fark

ettiğim, çevre ile ilk bağlarımı kurduğum

ilk mekân bir okuldu.

Ay yıldızlı al bayrağım ile süslenerek 23 Nisan

Bayramına hazırlanmış, siyah önlüklü, beyaz

yakalı öğrencilerin bahçesini doldurduğu bu

okulda hayatta en çok sevdiğim, söylemekten

ve bana hitaben söylenilmesinden en çok

mutlu olduğum o muhteşem kelimeyi ilk

defa işittim

‘’ÖĞRETMENİM’’

Gözleri mutluluk içinde ışıldayan, güneşin

tenlerini yanık buğday rengine çevirdiği bu

köy çocukları annemin öğrencileriydi ve

annem onların her birini tıpkı bizi sevdiği gibi

seviyor, onlarla tek tek ilgileniyordu. Oysaki

bu çocukları daha önce hiç görmemiştim ve

bunların hiçbiri bizim evde yaşamıyordu. Bir

insanın kendisine ait olmayan bu kadar çok

çocuğu sevmesi mümkün olabilir miydi?

Çocukluk yıllarım annem ve babamın ha-

yatımıza bir şekilde ve daima dâhil ettikleri

öğrencilerinin hatıraları ile doludur. Bu arada

bende her çocuk gibi okul çağına geldim ve

büyük bir heyecanla Sivas’ta Danişment

Gazi İlkokulunda öğrencilik hayatına mer-

haba dedim.

O yıllarda bana göre bir çocuk iki yerde

çok mutludur. Birincisi evimiz, ikincisi ise

okulumuz. Ve yine çocukluğumda bana

göre bir insanı karşılıksız bu dünyada ancak

üç kişi sevebilir. İlk ikisi anne ve babamız.

Üçüncüsü ise öğretmenimiz.(Bu arada hala

aynı düşüncede olduğumu belirtmek iste-

rim…) On iki yaşlarında ortaokul ikinci sınıf

öğrencisi iken bu sefer kendimi ÖĞRETMEN

kimdir sorusunun cevabını ararken buldum.

İlkokul yıllarında hayatıma giren Leyla ve

Suzan öğretmenlerimden sonra şimdi farklı

branşlarda pek çok öğretmenle tanışmıştım.

Ancak öğretmen kimdir sorusunu sormama

sebep olan resim dersinde yaşadığımız bir

olay sonrasında oldu. Bilirsiniz resim, be-

den, müzik dersleri öğrencilerimizin hafta

boyunca ders saatini iple çektiği, müfredatın

keskin sınırlarından öğrencinin kafasındaki

müfredata doğru yani özgürlüğe doğru

mutlulukla kanat çırpılan derslerdir. Yani

öyle olmalıdır. (Aslında her ders öyle olmalı

bana göre)

Resim öğretmenimiz resim sanatı ile ya-

kından ilgilenen başarılı bir öğretmendi.

Aynı zamanda oldukça sert ve disiplinliydi.

Oldukça katı kuralları olan öğretmenimiz

herhangi bir resim dersi materyalini evde

unuttuğumuz takdirde bizi dersine almaz,

sınıf kapısının önünde bekletirdi. Okulların

tatil olmasına az bir zaman kalmıştı. Öğret-

menimiz bir gün derse girdi şunları söyledi:

Çocuklar bugün size son değerlendirme

notunuzu vereceğim. Şimdi sizden bir köy

düğünü resmi çizip pastel boya ile boyama-

nızı istiyorum. Dersin son yirmi dakikasına

kadar süreniz var.

Aman Allahım! 20 dakikada ilkönce bir köy

düğünü hayal edeceğim, resim kağıdına

çizeceğim, sonra onu boyayıp öğretmenden

not alacağım.

Bütün sınıf süratle köy düğününü hayal edip

resmi çizmeye başladı. Kalemin gıcırtısından

başka bir şey duyulmuyordu. Avuçlarım ter

içerisinde kalmıştı. O telaş içerisinde zama-

nın nasıl geçtiğini , o resmi nasıl çizdiğimi

İlham Veren Öğretmen Konuşmaları:

Kalbe Dokunan Öğretmen

Gökçen Kürtünlü Güzelyurt Kız Anadolu İmam

Hatip Lisesi

Eğitimci

Page 37: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 37

hatırlamıyorum. Elimizde resimlerimiz ile

birlikte öğretmen masasının önünde sıra

olduk ve resimlerimizi öğretmenimize

göstermeye başladık.

Büyük bir ciddiyetle resimlerimizi inceleyen

öğretmenimiz itinayla son notlarımızı not

defterine yazıyordu. Notunu alan öğrenci

tarifsiz bir mutluluk ile derin bir oh çekerek

yerine oturuyor adeta bir merasime dö-

nüşen not verme işlemini meraklı gözlerle

izliyorlardı.

Sıra hepimizin çok sevdiği bir arkadaşımıza

gelmişti.

Resim kâğıdını öğretmen masasının üstüne

bırakan arkadaşımız heyecandan titreyerek

beklemeye başladı. Bu bekleme çok üzün

sürmedi ve öğretmenimiz resme baktıktan

sonra –Oğlum bu ne? Diye sordu.

Arkadaşımız oldukça safiyane ve mahcup

bir dille

-Köy düğünü resmidir öğretmenim dedi.

Öğretmenimiz daha da hiddetlenerek ve

sesini yükselterek

-Oğlum bu kâğıtta düğün resmi falan göre-

miyorum. Hani nerede köy, nerede düğün?

dediğinde bu sefer arkadaşımız bütün

cesaretini toplayarak:

-Öğretmenim bakın burası köy meydanı. Şu

gördüğünüz yer ise ufuk çizgisi. Köylüler,

düğün alayı, gelin, damat, davulcu ve zurnacı

yola çıkmış geliyorlar. Birazdan ufuktan

gözükecekler ve köy meydanına gelip yerle-

rini alacaklar. Ondan sonra davulcu davula

vuracak ve düğün başlayacak.

Bu cevap zaten sinirlenmiş bir halde bulunan

öğretmenimizi daha da kızdırdı ve öfkeli bir

şekilde elini kocaman açıp arkadaşımızın

yüzüne okkalı bir tokat attı.

-Terbiyesiz çocuk benimle utanmadan dalga

mı geçiyorsun? Hem resmi çizmemiş hem

de bana masal anlatıyor. Neymiş efendim

düğün alayı birazdan ufuktan görünecekmiş.

O 11 çocuklu gariban bir ailenin mahcup

bakışlı ve oldukça da çalışkan bir çocuğuydu.

O gün yediği tokat onu çok utandırmıştı,

bizlerse çok üzülmüştük.

Öğretmenimizin terbiyesizlik olarak kabul

ettiği bu cevap on iki yaşındaki bana göre

oldukça zekice verilmiş muhteşem bir ce-

vaptı. Öğretmenimiz bu cevaptaki ufukları

aşan güzelliği nasıl göremezdi?

O gün bu olaya şahit olduğumda henüz birkaç

gün önce Mehmet Akif Ersoy’un SAFAHAT

adlı eserinde okuduğum RESSAM HAKLI

şiiri gözlerimin önünde canlanıvermişti.

Bir zamanlar İstanbul’da zenginler arasında

bir moda baş göstermiş. Yeni yaptırdıkları

köşklerinin salon duvarına tarihi bir olayın

resmini çizdirirlermiş. İşte böyle bir maksatla

İstanbul zenginlerinden biri hayli zaman

ressam arar salonunun duvarına resim

çizsin diye. Ressam olduğunu söyleyen bir

zat ‘’Ben yaparım efendim der.’’

Kollarını sıvar ve akşama kalmaz sekiz arşın

salonun en büyük duvarına şaheserini yapar.

Bizim zengin büyük bir heyecanla akşamı zor

eder ve büyük bir mutluluk içerisinde salona

girer. Salonun duvarı sadece kıpkırmızı bir

renge boyanmıştır. Bizim zengin biraz şaşkın

bir şekilde sorar:

-Usta bu ne? Kıpkızıl bir boya çekmişsin

odanın her yerine!

-Bu resim Firavunun askeriyle Musa Peygam-

beri basmakta iken, Kızıldeniz’in yarılması

ve Musa Peygamberin denizi geçmesini

anlatmaktadır.

- Musa Peygamber nerede usta göremi-

yorum ben?

Usta cevap verir:

-Çıkmış efendim karaya…

-Firavun nerede?

- Firavun ’da Kızıldeniz’de boğulmuş?

-Peki, duvarı niye bu kan rengine boyadın

usta?

-Kızıldeniz dedik ya efendim, kırmızı olacak

elbet, yeşil renkli olamaz ya!

Bizim zengin verilen cevabın karşısında der ki:

‘’ÇOK GÜZEL BİR RESİM OLMUŞ. DOĞ-

RUSU ŞENLENDİ BÜTÜN ODA!

Kalbiyle öğrencisine bakan ve kalbiyle gören

bir öğretmenin öğrencisinin ufukları aşan ve

ufukları açan resmini görmemesi mümkün

müdür? Öğretmen ruhların sanatkârıdır ve

o taş üzerine nakışlar yapan bir taş ustasına

benzer. Çocuğun kalbi saf bir cevherdir.

Öğretmen ise kalplerde ki o cevhere ula-

şıp ortaya çıkaran, cevheri işleyen ve onu

mücevhere çevirendir. Kalbe dokunmadan

cevherin ortaya çıkması mümkün değildir.

Öğrencimizin kalbine nasıl dokunuruz?

Hepimiz biliyoruz ki onları sevmeden kalbe

dokunmamız mümkün değildir.

Öğrenci karşılıksız olan bu sevgiyi hissettiği

anda öğretmenini seviyor, dersini seviyor,

okulu seviyor, hayatı seviyor. Ve işte her

şey tam da burada başlıyor. Her öğrenciye

ulaşabileceğimiz yüzlerce kapı vardır. Bu

kapıların hepsini açan tek bir anahtar bili-

yorum ben. O anahtarın adı ‘’SEVGİ’’

Page 38: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 138

Küçük bir köyde, bir köy okulunda açtım

gözlerimi, çeşit çeşit meyve ağaçlarının olduğu

tek derslikli bir köy okulunda. Çocukluğum

bu yemyeşil bahçede özgürce oyun oyna-

yarak geçti. Oyun oynadığım bu okul benim

de ilköğrenime başladığım yer olurken ilk

öğretmenim de babam olacaktı.

Annemin yaramazlıklarımdan sıkılıp; babama

Hakan’ı da okula götür baskısını anımsıyorum.

Erken yaşta sıralarla, sınıfla tanıştım. Tek bir

görevim vardı sessizce arkada oturmak. İşte

o zaman tanıştım “Ali ata bak”, “Gel Ali gel.”

Kimdi bu Ali, Ali ata neden bakmalıydı. Ali

nereye gelsin dediğimde babamdan da ilk

azarımı işitmiştim.

- Baba değil, öğretmenim diyeceksin.

- Parmak kaldırmadan konuşmayacaksın.

Tuhaf olmuştum baba mı, öğretmenim mi

demeliyim ikileminden kurtulmam biraz

zaman alacaktı. Bana anlamsız gelen cümleler

devam etmeye başladı.

Örneğin Birol’un bir beyin yıkama deneyimi

olan:

- Birol ablan evi süpürdü mü?

Işık’ın süt içmesiyle ilgili olan;

- Işık ılık süt iç.

Bir tanesi vardı ki!

- Müjde yeni yıl geldi.

Müjde o kadar saf bir kız ki yeni yılın gel-

diğinden haberi yok diye düşünüyordum.

Aslında asıl safın kimin olduğunu anlamam

biraz zaman alacaktı.

Köyde öğrenci olmak başkaydı yaratıcılı-

ğımızı geliştireceğimiz bir sürü alan vardı.

Bana göre, şehirde okuyan öğrencilerden

şanslıydık; kimine göre de şanssız. Belki çeşit

çeşit kitaplarımız hiç olmadı, çoğu zaman

elektriğimiz dahi yoktu ama hayal gücümüzü

geliştirebileceğimiz, istediğimiz gibi oyunlar

üretebileceğimiz zengin bir alan vardı.

Ortaokul eğitimim için Ankara’ya taşındık.

Ankara’daki okul sadece dört duvar bir yapıydı.

Benim bu duruma alışmam biraz zaman aldı.

İşte o zaman tanıştım sözlülerle, sınavlarla.

Tabi bir de yarış; neyle ve kiminle yarıştığımı

bilmeden devam eden bir yarış…

Sınıfta dersler hakkında konuşmalarım, derse

katılma ve kendimi özgürce ifade etme isteğim

başıma hep dert oldu. Öğretmenlerim ve

arkadaşlarım tarafından davranışlarım hep

yadırgandı. Bu durumlar devam ederken

birden lisede buldum kendimi. Artık ben her

şeyi biliyor her şeyi yapabiliyordum. Dünya

ne kadar da küçüktü…

Lise son sınıfta üç saatlik bir sınavdan sonra

hayatıma yön verecek bir sınavı geçmem gere-

kecekti. Hiç düşünmeden testler çözüyorduk.

“çözdüğünüz soruya yorum katmayın, soruda

ne istiyorsa onu bulun” sözü aslında her şeyi

özetliyordu. Belki de bu düşünceyle birçok

rakibimizi geride bırakıyorduk ama bunun

sonucu olarak bir sorunla karşılaştığımızda

çözüm üretme konusunda hiç de iyi değildik.

Hayat sadece testlerdeki doğru cevap sayı-

sından ibaret değildi ama biz henüz bunun

farkında değildik.

Sınavı kazanıp Üniversitenin sınıf öğretmenliği

bölümünü kazandım. Üniversiteyi hep farklı

bir yer olarak hayal etmiştim hayallerimin

yıkılması da çok uzun sürmedi. İstediğim

bölümü okuyabilmek için binlerce kişi ile

yarışmış, yüzlerce soru çözmüştüm. Ancak

gelin görün ki üniversitenin birinci sınıfında

Türkçe dersinde, “üniversite” kelimesinin

yazımında dahi hatalar yapmıştım. İlkokul,

ortaokul, lise eğitimim binlerce çözdüğüm

test vardı ama ben “üniversite” kelimesinin

yazımında dahi hata yapmıştım. Aslında hata

bende miydi onu da bilmiyorum.

Üniversite üçüncü sınıftan itibaren kendime

geldim. Kendime gelmemi sağlayan aslında

İlham Veren Öğretmen Konuşmaları:

Yapmakla Yaşamak Arası Öğretmenlik

Hakan Mutlu Ahmet Keleşoğlu İlkokulu

Eğitimci

Page 39: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 39

derslerin içeriği de olmuştu. Arkadaşlarımla

birlikte kalıcı öğrenme, öğrencilerle etkileşim,

sınıf yönetimi ve daha birçok konuda fikir

üretmeye çalışıyorduk. Dördüncü sınıfın

sonuna geldiğimizde ise kendimi öğretmenliğe

hazır hissetmiyordum.

Bir derste Ayhan hocama şöyle bir soru sordum:

- Öğretmenliğe başlayacağım ama kendime

güvenemiyorum. Kendimi birçok konuda

yetersiz hissediyorum. Kendine güvenemeyen

bir öğretmen, kendine güvenen nesilleri nasıl

yetiştirebilir?

- Kendine güven tabi ki öğretmenliğin ön

şartlarından biridir. Bu düşünceyi ya da başka

başka bir şeyi kendine dert ederek sürekli bir

gelişim halinde olman sana, öğretmenliğine

ve öğrencilerine çok şey katacaktır.

Ayhan Hocamın cevabı ders niteliğindeydi:

Kendini sürekli geliştir ve yenile. Üniversitede

dört yıl boyunca, kendimi bir fanusun içinde

yaşıyormuş gibi hissettim. Her şey yapaydı.

Denize açıldığımda neler yapabilecektim,

nelerle karşılaşacaktım? Bu heyecanla baş-

ladım öğretmenliğe.

Çocukluğum ilköğrenimim küçük bir köy

okulunda geçmişti. İlk görev yerimde köyde

çalışmayı beklerken tercihlerim dışından

Kocaeli / Gebze 24 Kasım İlköğretim Oku-

luna atandım. Köy okulu beklerken şehir

merkezinde bir okuldu. Bir yıl burada görev

yaptıktan sonra gönüllü olarak Van merkeze

bağlı Yukarı Bakraçlı İlköğretim okuluna

tayinim çıktı.

Uzun süren otobüs yolculuğunun ardından

heyecan içinde Van’a ulaştım. Köylüler karşıladı.

Ben okulu görmek için can atarken köy halkı

da evlerine davet etmek için yarışıyorlardı.

Okul bahçesinden ilk girdiğimde kurumuş

kavak ağaçlarının içinde taştan yapılmış siyah

beyaz bir bina karşıladı beni. Okulda 2 sınıf

1 müdür odası ve küçük bir lojman vardı.

Okul 1954 yılında yapılmıştı. İlk defa müdür

odasına girdiğimde duvarda asılı bir yazı ilişti

gözüme. Defalarca okudum. Yazı şöyleydi:

Ben bir köy öğretmeniyim.

Dağ karanfilleri kardelenler yetiştiren bir öğretmen.

Benim sınıfımda kaloriferler, klimalar yok.

Benim sınıfım öğrencilerimin nefesiyle ısınır.

Çocuklarım üşümesin diye kendimi yakarım.

Çocuklar yarının umudu…

Kiminin ayağında kara lastik, kiminin ayağında

naylon terlik.

Dağları aşındırır umutla.

Son bir hamleyle gelirler ilim irfan yurdu olan

okullarına.

Sınıf dediğinizde dört duvar bir yapı, okul dedi-

ğinizde bundan öte bir şey değil.

Kâinata açılan pencere, kapıları dünyalara açılır.

Öğretmen girince sınıfa bir sevinç ve heyecan

kaplar, şimdi ilimin senfonisi,

Ben bir köy öğretmeniyim,

Gecelerim kara tahta, parmaklarım tebeşir,

fecrimde devler güreşir…

Yazıyı her okuduğumda değişik duygular içine

girdim. Okulda yaptığım ilk işim panoda yıp-

ranmış halde duran şiiri. Temize çekip tekrar

eski yerine asmak oldu. Okulun lojmanına

yerleştim.

Okulun açıldığı ilk gün heyecanla öğrenci-

lerimi beklerken sadece dört öğrenci okula

geldi. Okul mevcudu yetmiş iki idi ve sadece

dört öğrenci vardı. Gelmeyen öğrencilerimin

tek tek evlerine gittim, kimini evde kimini

tarlada buldum ve üç gün sonunda bütün

okulu toparlamıştım. Beşinci sınıfta olması

gereken Aynur ve Zeynep okulda yoklardı.

Babaları onları artık okula göndermeye-

ceğini bana iletti. Bu durum karşısında çok

üzüldüm öğrencilerim gizlice yanıma gelerek

“öğretmenim biz okula gitmek istiyoruz fakat

babalarımız bizi göndermiyor” dediklerinde,

öğrencilerime “olur mu öyle şey okuyacak-

sınız” dedim. Öğrencilerimin gözlerindeki

ışıltıyı tarif etmem zor olur. Akşam evlerine

ziyarete gittim ve öğrencilerimin tekrar okula

devamını sağladım. Köyde ilkokuldan sonra

ortaokulda okuyan hiç kız öğrenci yoktu.

Köydeki ikinci senemde İstanbul’dan köklü

bir okul kardeş okulumuz oldu. Onların da

desteğiyle siyah beyaz olan okul binasında

düzenlemeler yaptık. İstanbul’dan Van’a

Nuh’un Gemisi Projesini gerçekleştirdik. Yedi

metre uzunluğunda üç metre yüksekliğinde

ahşaptan yapılmış devasa bir gemi modeli ve

içinde yüzlerce pelüş oyuncakla, gemi modeli

okul bahçemize geldi. Köydeki tüm çocuk-

lar oyuncak aldı, bir kısmını ana sınıfımıza

yerleştirdik arta kalanları da on farklı köy

okulunun ana sınıfına bağışladık. Ellerinde

oyuncaklarla bana bakan mutlu çocuklar

görmek bu projede harcadığım zamanı ve

enerjimi unutturmuştu bile.

Aradan geçen sekiz yılın sonunda bahçe-

sinde otuzdan fazla meyve ağacının olduğu,

kütüphane, ana sınıfı, yeni bir lojman, oyun

parkı, tam donanımlı sınıfları, büyük bir model

gemisi, duvarlarında Picasso’nun tablolarının

yer aldığı rengârenk bir okul haline geldi.

Aileleri tarafından okula gönderilmek iste-

meyen Aynur ve Zeynep şu an üniversitede

okuyorlarsa bu sekiz yılın emeğinin karşılığıydı.

Orada geçirdiğim sekiz yıl ve öğrencilerimin

gözlerindeki parıltıyı unutmak imkânsız olacak.

Nerede ve ne şekilde olursan ol kendini

geliştir ve yenile. Öğretmenliği yaşayarak

yapan meslektaşlarıma saygı ve sevgilerimle…

Page 40: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 140

Öğrencilik hayatımda yaşadığım olumlu

katkılar, olumsuzluklar nasıl öğretmen

olmalıyım sorusunun cevabı oldu. Öğret-

menliğimi bu çerçevede şekillendirdim.

Eflatun’un dediği gibi ‘ insanın kendi ken-

dini keşfetmesi zaferlerin en büyüğüdür.’

Ben de zaferlerimin en büyüğünü ilkokul

beşinci sınıftayken atletizm yarışını birinci

olarak kazanmıştım.

Sınıfıma girdiğimde öncelikli hedefim

öğrencilerimin kendilerini keşfetmele-

rini sağlamak. Bunun için öğrencilerimi

sporla, sanatın dallarıyla tanıştırıyorum,

kendilerini keşfetmelerini sağlıyorum.

Bazen de yapabilecekleri bir soru yö-

nelterek başarabildiklerini kendilerine

gösteriyorum.

Kendini keşfeden bir öğrenci ancak öz-

güven sahibi olabilir. Özgüven sahibi olan

ise akademik olarak da yaşam başarısı

olarak da ilerler.

Bütün bunları yaparken öğretmenlerinde

iç motivasyona ihtiyacı var. İç motivasyonu

yüksek bir insanım ama meslektaşlarınızın

destekleri olumlu sözleri, iç motivasyo-

nunuzun kıvılcımı olup motivasyonunuzu

artırabiliyor. Bir öğretmene en iyi bir

meslektaşı destek olabilir.

Nice kendini keşfetmiş, insani değerleka-

zanmış çocuklar yetiştirmek dileğiyle…

Sanatla Keşfet Kendini

Filiz Yücel Esenyurt Zübeyde Hanım İlkokulu

Eğitimci

Ezgi ÇakırAhmet Keleşoğlu İlkokulu

Eğitimci

Ben üstün başarılara, projelere imza attığım

için burada değilim, ben yıllardır edindiğim

tecrübelerimi size sunmak için burada de-

ğilim. Ben mutlu olduğum için fark edildim.

Sahneye çıktıktan sonraki gün kula geldiğimde

çocuklarıma neşe saçtığım, iş arkadaşlarıma

ağız dolusu gülümseyebildiğim için burada-

yım. Ve bunları komşunun kızından başarılı

olmak için, yanımdaki insanlar tarafından

tebrik edilmek için yapmadım. Kendim için

kendi mutluluğum için yaptım.

Tiyatro eğitimime devam ediyorum, re-

sim kursuna gidiyorum, haftada bir gün

öğretmenlerle kendi aramızda voleybol

maçı yapıyoruz. Ve sevilen her öğretmenin

öğrencileri ‘ben büyünce öğretmen olacağım’

der. Benim öğrencilerim ‘ben büyüyünce

futbolcu, ressam, astronot, tiyatrocu, aşçı

olacağım’ diyorlar. Muhtemelen o meslekleri

seçmeyecekler ama onlara ilgi duydukla-

rının farkındalar artık. Hobi olarak kendi

mutlulukları yolunda buna devam edecekler.

Ve ben bu renkleri beni resim sergilerine,

tiyatro oyunlarında getiren; hafta sonları

birlikte balık tuttuğumuz çok renkli bir

adama babama borçluyum. Ve babamda

tıpkı bizler gibi bir öğretmen. Kendi renk-

lerinin farkında olan, mutlu bir öğretmen.

Biz mutlu olursak mutlu çocuklar yetiştiririz.

Biz renkli olursak renkli çocuklar yetiştiririz.

Çocuklara Gökkuşağı Olmak

İlham Veren Öğretmen Konuşmaları:

İlham Veren Öğretmen Konuşmaları:

Page 41: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 41

Yerel Projelerimiz Esenyurt ÖğretmenXÖğrenme süreci öğrenciyi olduğu kadar

öğretmeni de içine olan bir yapıya sahiptir.

Yaşam boyu öğrenme öğrencilerimiz kadar

öğretmenlerimiz için de arzu edilmektedir.

Bu amaçla ilçemizin sahip olduğu genç

öğretmen kadrosunun yetkinliklerinin ve

motivasyonlarının artması, mesleğe yönelik

olumlu tutum geliştirmeleri ile eğitimin de

kalitesinin artacağı düşünülmektedir.

İyi bir öğretmenle ilgili değerlendirmelere

bakıldığında iyi bir öğretmenin “kendi-

sini mesleki ve kişisel açılardan sürekli

olarak geliştiren, kendisini geliştirmeyle

ilgili fırsatları ve olanakları araştıran ve

değerlendiren öğretmen” şeklinde bir

tanımlama göze çarpar. Hızla gelişen dün-

yamızda bireylerin teknolojiye, toplumsal

değişime ayak uydurması git gide zorlaşır-

ken; bireyleri eğitecek öğretmenlerimizin

mesleki ve kişisel gelişimine her zaman-

kinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.

İlçemiz öğretmenlerinin bu ihtiyaçlarına

cevap verebilmek Milli Eğitimin temel

amaçlarından birini oluşturmaktadır. Bu

temel amaç ile Esenyurt İlçe Milli Eğitim

Ar-Ge Bölümünden Duygu Aydın Gönül ve

Merve Arık tarafından yürütülen Esenyurt

ÖğretmenX Projesi kapsamında;

Öğretmenlerimizin kendi alanlarındaki ve

eğitim bilimleri alanlarındaki gelişmelerden

haberdar olmalarını sağlamak için eğitim

fakültelerindeki akademisyenlerle bir

araya gelebilecekleri söyleşi, seminerler

düzenlendi.

İlçemizde farklı alanlarda uzmanlaşmış

öğretmenlerin saptanarak diğer öğret-

menlerimizle bir araya gelmeleri sağlandı.

İlçemiz öğretmenleri arasında “fikir ve

deneyim paylaşımı” odaklı sunumların yer

aldığı. “İlham Veren Öğretmenler Konferansı”

gerçekleştirildi.

Konferansa katkı sağlayan öğretmenlerimiz

ve konuşma başlıkları:

Süleyman Ayhan Örnek. Normal Misin?

Yoksa Anormal Mi?

Hakan Mutlu: Yapmakla Yaşamak Arası

Öğretmenlik

Hanife Acer: Memleketim, Öğrencilerim

Hatıralarım

Duygu Aydın Gönül: Öğretmenlik Yapmak

Mı? Öğretmen Olmak Mı?

Filiz Yücel: Sanatla Keşfet Kendini

Gökçen Kürtünlü: Kalbe Dokunan Öğretmen

Zeki Karaçavuşoğlu: Özel Olan Eğitim Mi?

Çocuk Mu?

Ezgi Çakır: Çocuklara Gökkuşağı Olmak

Gülten Çelik Kart: İyi Ki Öğretmenim

llçemiz öğretmenlerinin güncel eğitim yak-

laşımlarına yönelik yazılarının paylaşılacağı

“Esenyurt Eğitim Günceli” dergisi hazırlandı.

Page 42: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 142

Geçmişin İzinde Geleceğin Peşinde Benim İstanbul’um Projesi kapsa-

mında 4 yılda toplam 1125 çocuğa ulaşmıştır. Benim İstanbul’um Projesi

Yıldız Çocuklarının 2018-2019 eğitim öğretim yılı içerisindeki gezi,

atölye çalışmaları ve sınıf içi etkinlik deneyimlerini paylaştıkları sergi

07.05.2019 tarihinde İlçe Milli Eğitim Müdürü Sayın Paşali Beşli’nin

katılımı, Gelişim Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleşti.

2018-2019 eğitim öğretim proje uygulama yılında İBB Prof Dr Sebahattin

Zaim İlkokulu’ndan Türkan İlay, Sevil Bengil, Jale Kap Prof. Dr. Ömer

Dinçer İlkokulu’ndan Nevroz Akıncı, Özge Bıyık Koca, Tuğba Türkmen

Bahar, Çimen Arkçı, Feyyaz Berker İlkokulundan Gülçin Kılıç Karakuş

proje gönüllüsü öğretmenler olarak sınıfları ile projeye dahil olmuşlar

ve kendilerine sergide proje katılım plaketleri takdim edilmiştir.

Geçmişin İzinde Geleceğin Peşinde Benim İstanbul’um projesi, Esenyurt

İlçe Milli Eğitim Özel Büro’da görevli Yurdanur Ay Paşa ve Prof Dr Ömer

Dinçer İlkokulu öğretmeni Yasemin Gülcü koordinatörlüğünde 2015-

2016 eğitim öğretim yılı içerisinde uygulanmaya başlanmış olup; her

eğitim öğretim yılında İstanbul’un tarihi mekânları ve müzelerine okul

gezisi, gezi öncesi ve sonrası sınıf içi etkinlikler, fotoğrafçılık, kısa film,

ebru, çini-desen, kıyafet tasarım atölyeleri ile gerçekleştirilmektedir.

Proje her yıl 3. sınıf 9 yaş grubundan Esenyurt ilçesinden 250 devlet okulu

öğrencisine ulaşmayı hedeflemektedir. Bu dönem çocuklarının gelecek-

lerine yönelik yapıcı yaşam koşulları oluşturabilmek için; kendi kültür

yapısını kaynak alan sanat ve tarih bilgisi uygulamaları ile kültür bilinci

temelli eğitim öğretim deneyimleri sunup, çocuğun yaşadığı şehir olan

İstanbul’dan yola çıkarak benlik gelişimlerini olumlu desteklenmesine

katkı sağlamak projenin genel amacıdır.

Perfetti Van Melle AŞ Türkiye ailesi projenin destekçisidir.

İFSAK, fotoğrafçılık atölyesinin gönüllü eğitmenliğini ile sürece des-

teklemektedir.

Geçmişin İzinde Geleceğin Peşinde Benim İstanbul’um Projesi

Page 43: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 43

Kitaplarla Büyüyorum Projesi

Okuma kültürü edinmesinde diğer beceriler de olduğu gibi 0-6

yaş kritik özellik göstermektedir. Çocuğun bütün becerilerini

ve birikimlerini 6 yaşına kadar edindiğinden, 6 yaşından sonra

öğrendiklerinin ise 6 yaşına kadar öğrendiklerinin üstüne inşa

ettiğinden bahsedilmektedir. Buna göre, örneğin 10 yaşında

kitap okuma alışkanlığı kazandırılmaya çalışılan bir çocuk, eğer

3-6 yaş arası dönemde, bu konuda herhangi bir eğitime tabi

tutulmadıysa, gerçekleştirilmeye çalışılacak her türlü çaba, o

çocuğun hayatında zeminsiz ve temelsiz kalacaktır. Bir insanın

fiziksel ve bilişsel gelişimine bakıldığında, hem algılama hem

de öğrenme ve analitik düşünebilme becerisinin 3-6 yaş arası

dönemde gerçekleştiği görülmektedir.

Erken çocukluk döneminde okuma kültürünün kazandırılması

amacıyla Özel Büro’da görevli Duygu Aydın Gönül koordina-

törlüğünde yürütülen proje kapsamında;

Erken çocukluk döneminde okuma kültürünün kazandırılması

ile ilgili ailelerde farkındalık oluşturulması amacıyla ilçemizdeki

0-6 yaş çocuğu olan velilerimize “Erken Çocukluk Döneminde

Okuma Kültürü” konulu seminerler düzenlendi.

“Nitelikli Çocuk Edebiyatı”, “Disiplinler Arası Okuma (Et-

kileşimli, Yaratıcı Drama) Okuma” alanlarında okul öncesi

öğretmenlerimize yönelik atölye çalışmaları yapıldı.

“Erken Çocukluk Döneminde Okuma Kültürü Zirvesinin

ilçemizin ev sahipliğinde gerçekleşmesi planlanmaktadır.

Page 44: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 144

Çocuk hakları, kanunen veya ahlaki olarak dünya üze-

rindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim,

sağlık, yaşama, barınma; fiziksel, psikolojik veya cinsel

sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden

tanımlamakta kullanılan evrensel kavramdır. Okul çağı

çocuğunun temas ettiği kurum olan okulun, bu hakları

çocuklara öğretmede, hakların uygulamasını hayata

geçirmede büyük sorumluluğu vardır. Bu ancak uzman

kişi öğretmen işbirliği ve öğrenci veli eğitimi ile öğretmen

bilgilendirmesi ile mümkün olabilir.

Hızla gelişen değişen dünyada kendine güvenen, haklarını

bilen çocukları, öğrencisine ihtiyaç duyacağı desteği su-

nabilecek donanımda öğretmeni ve çocuğunun ihtiyaçları

yanı sıra haklarına da gereken özeni gösterecek bilgili

veliyi desteklemek projenin genel amacıdır.

Esenyurt Feyyaz Berker İlkokulu Koordinatörlüğünde

yürütülen “Benim Hakkım Var “Projesi kapsamında “Ço-

cuk Hakları Festivali” düzenlendi. Festival kapsamında

katılım sağlayan öğretmenlere Uzman Psikolog Demet

Bozok tarafından “Resim Analiz Eğitimi “verildi.

Esenyurt ilçesinden 40 okuldan katılım sağlayan 90 öğ-

renci de Nakipoğlu Cumhuriyet Anadolu Lisesi öğrencileri

ve resim öğretmenleri eşliğinde “Çocuk Hakları Resim

Festivaline” katıldı.

Proje kapsamında velilere mahremiyet eğitimi verildi.

Ekim ayı içerisinde Çocuk Çalıştayı yapılması planlan-

maktadır.

Benim Hakkım Var Projesi

Page 45: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Sayı: 1 / Haziran-2019 45

Mavi Gölde Yeşil Damla Projemiz

Mustafa Yeşil Ortaokulu koordinatörlüğünde

Mektep İstanbul il projesiyle eşgüdümlü

olarak yürüttüğümüz projemizle;

1. Esenyurt ilçemizde bulunan yabancı uy-

ruklu öğrencilerimizin eğitim sistemimize,

okul kültürümüze entegrasyonunu sağlamak,

2. Hem yabancı uyruklu hem de Türk öğrenci-

lere saygı, sevgi ve hoşgörü çerçevesinde bir

arada yaşamalarını öğrenmelerini sağlamak,

3. Modern dünyada değer kaymalarının önüne

geçmek için öğrencilerimizin kardeşlik, yar-

dımlaşma, iyilik, sevgi, merhamet ve dostluk

değerlerini kazanmalarını sağlamak,

4. Birbirlerinin kültürlerini tanımalarını

sağlamak,

5. Ailelerin de bu projeye katılımını sağlaya-

rak farklı kültürlere olumsuz bakış açılarını

değiştirmeye çalışmak.

Aslında tüm bunların ötesinde, çocuk haklarına

sahip çıkan, korkusuzca gülümseyen, mutlu

çocuklar yetiştirmek hedeflendi.

Proje kapsamında okullarımızda;

Yabancı uyruklu öğrencilerimiz arasında hızlı

Türkçe okuma yarışması,

Spor müsabakaları,

Okullar arası Tasavvuf Musikisi koro yarışması,

İftar programları,

Oyuncak Kardeşliği Etkinliği,

Yaşlı Bakım Merkezi ziyaretleri,

Oyun Şenliği vb. birçok etkinlik gerçekleşti.

Page 46: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını

Haziran-2019 / Sayı: 146

Gökten Düştü Üç Elma Projesi

Masal sözlü geleneğin, kültürün bir ürünü-

dür. Geçmişle gelecek arasında kurulan bir

köprüdür misal. Masallar evrensel olmanın

yanında giyindiği kıyafetlerle milli bir kimlik

kazanır derler. “Açıl Susam Açıl” cümlesinin

altında yatan bir kültür, bir mana vardır.

Susam kat kattır. Ve kim bilir bu sözle masal

kapısının hangi dünyası açılır bizlere?

2023 Eğitim Vizyonu çerçevesinde kültürel

kodlarımızın ilmek ilmek, hece hece dokun-

duğu masallarımız, kaynağı bizden gelen, biz

olan, bizi biz yapan değerleri kendi içinde

saklar Kaynak, kişiyi besler. Ve kaynağını

bilen insan özgün tarafını besler, çünkü

masalın kökü derindedir demişti Doç. Dr.

Evrim Ölçer.

Gökten Düştü Üç Elma projesi, Yurdanur

Ay Paşa (İBB. Sebahattin Zaim İlkokulu),

Emel Korkut Şeker (Nakipoğlu Cumhuriyet

Anadolu Lisesi), Songül Dinç (Feyyaz Berker

İlkokulu) koordinatörlüğünde Esenyurt Milli

Eğitim Müdürlüğünün projesidir. Kendi

kültürünü temel alan masalların yöntem

olarak eğitim sisteminde verimliliği ölçüsünde

yer almaması sebebi ile tamamlanmış olan

projede öğretmen, öğrenci, veli etkinlikleri

ile alanda ihtiyaç duyulan bilgi ve ürün

üretimi sağlama, destekleme, bilgi yayma

ve paylaşma çalışmaları ile bu alana destek

sağlamak amaçlanmıştır.

Proje etkinlikleri kapsamında 70 rehber

öğretmen, 150 farklı branşlardan gönüllü

öğretmen olmak üzere toplamda 220

öğretmene ulaşıldı.

İl Milli Eğitim Projelerinden olan “Veli

Akademileri” kapsamında okullarda Okuma

Kültürü konulu veli seminerleri ile ortalama

250 veliye ulaşıldı.

İl Milli Eğitim Projesi “Kütüphanede Hayat

Var” Kapsamında öğrencilere gönüllü öğret-

menler tarafından masal anlatım etkinlikleri

gerçekleştirilmiş olup farklı okullardan

ortalama 600 öğrenciye masal anlatıldı.

Nakipoğlu Cumhuriyet Anadolu Lisesi 23

Kız 5 Erkek Gönüllü Öğrenciler ile Yaratıcı

Yazma, Hikâye Anlatma Konulu Atölye Ça-

lışmaları gerçekleştirildi.

Feyyaz Berker İlkokulunda Masal Odası

Beceri Tasarım Atölyesi temel alınarak

oluşturuldu.

Masalın çocuğa göreliği merkeze alınarak

Limon Kız Masalı uyarlaması yapılarak

öğretmen, öğrenci ve velilere ücretsiz

olarak ulaştırıldı.

Eğitim öğretim yılı boyunca devam eden

Bilgi yayma ve paylaşma etkinlikleri ile

kendi kültürümüzü temel alan çalışmalar

sürdürme yolu ile proje gerçekleştirilmiştir.

Projenin etkinliği olan Masal Şenliği İlçe

Milli Eğitim Müdürü Sayın Paşali Beşli ve

Şube Müdürü İrfan Küçükfiliz’in katılımı ile

gerçekleştirilmiştir. Şenlikte Panel Konuş-

malarını İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi

Öğretim Üyesi Dr. Gülşah Batdal Karaduman,

Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi

Dr. Muhammet Fatih Doğan, Kartal İmam

Hatip Lisesi Masal Anlatan Öğretmeni Ümit

Yaşar Özkan gerçekleştirirken; İBB Şehir

Tiyatrolarında Oyuncu ve Yönetmen olarak

görev yapan Caner Bilginer geleneksel Türk

Anlatı Geleneğinden örnekler sunmuştur.

Şenlikte 15 okuldan 44 öğretmen sınıfta

masal anlatımını temel alan etkinliklerini

ve ürünlerini sergilemiş, gelen misafirlere

tanıtmıştır.

Yıldız Teknik Üniversitesi Temel Eğitim Bö-

lümü ve Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü

iş birliği ile Yıldız Teknik Üniversitesinde

projenin son ayağı olan Masal Şenliği İlçe

Milli Eğitim Müdürü Sayın Paşali Beşli,

Şube Müdürü İrfan Küçükfiliz, Üniversite

Akademisyenleri ve eğitim bilimleri bölüm

öğrencilerinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir.

Şenlikte öğretmenlerin ürünleri öğretmen

adaylarına sergilenmiştir.

Masal bir yolculuktur. Bu yolculukta çocuk

temeline kendi kültürel değerlerini koyabi-

liyorsa kendi geleceği inşa edebilir.

Page 47: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını
Page 48: Editörden · 2019-06-26 · Sayı: 1 / Haziran-2019 3 Editörden Merhaba, Esenyurt İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak çıktığımız bu güzel yolda dergimizin ilk sayısını