Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran...

104

Transcript of Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran...

Page 1: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette
Page 2: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette
Page 3: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Editör: Can BaskentKara Dergisi Seçkisi

Türkiye’de Anarsist Düsünce Tarihi - 1

Eylül 2011 - Birinci BaskıISBN No: 978-0-9868586-3-5Dizgi: Propaganda Yayınları

Redaktör: Burcu KarakasKapak: Iç Mihrak Propaganda Tasarım

Propaganda Yayınlarıwww.propagandayayinlari.net

[email protected]

Can [email protected]

COPYLEFT Bu eserin telif hakkı yoktur ve hiç bir hakkı saklı degildir. Çogalt, dagıt ve paylas!

HUKUKI SORUMLULUK REDDI Editör ya da yayıncı, bu kitapta yer alan metinlere katılıpkatılmadıgını saklı tutar. Bu metinlerin hukuki ya da yasal sorumlulugu editör ya da yayıncıyı baglamaz.

Propaganda Yayınları ve editör, bu metinlerin içerigi nedeniyle sorumlu tutulamaz.

Page 4: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette
Page 5: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

E D I T Ö R : C A N B A S K E N T

K A R AD E R G I S I S E Ç K I S I

T Ü R K I Y E ’ D E A N A R S I S T D Ü S Ü N C E TA R I H I - 1

P R O PA G A N D A YAY I N L A R I

Page 6: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette
Page 7: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Içindekiler

Sunus 9

Röportaj: Ahmet Kurt 11

Sayı 1 (Ekim 1986) 15

Sayı 2 (Kasım 1986) 27

Sayı 3 (Aralık 1986) 33

Sayı 4 (Ocak 1987) 39

Sayı 5 (Subat 1987) 41

Sayı 6 (Mart 1987) 47

Sayı 7 (Nisan 1987) 51

Sayı 8 (Mayıs 1987) 57

Sayı 9 (Haziran - Temmuz 1987) 65

Sayı 10 (Agustos - Eylül 1987) 69

Page 8: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

8 editör: can baskent

Sayı 11 (Ekim 1987) 85

Sayı 12 (Kasım 1987) 99

Dizin 103

Page 9: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sunus

Propaganda Yayınları olarak Kara Dergisi’ni canlandırmaktan, yarat-tıgı entelektüel ve devrimci mirası gündeme getirmekten büyük gu-rur duyuyoruz. Ekim 1986’da çıkan ilk sayısıyla, Kara dergisi liberterve anarsist düsüncenin bu topraklardaki tarihi açısından büyük, hemde çok büyük bir asamadır.

Kara’nın önemini anlamak için her seyden önce derginin yayın-landıgı darbe sonrası dönemi anımsamak yeterli olacaktır. 1986 yıl-larında, Türkiye’de bangır bangır anarsist ve liberter bir dergi ya-yınlamak, bu dergiyi dagıtmak ve yürütülen tartısmalarla bir çokradikal meseleyi politik gündeme tasımaya çalısmak, Kara’nın tarih-sel basarılarından sadece bir kaçıdır. Belki bunlardan daha önem-lisi, derginin yazar çesitliligi ve belli bir anarsist ‘fraksiyon’un yayınıolmaya degil kapsayıcı bir sekilde anarsist tartısmaların çesitliliginisahiplenmeye çalısmasıdır. Bununla birlikte, elestirel okurlar elbettefark edecektir, günümüzde okundugunda dergideki kimi yazılar ol-dukça naif bulunabilir. Örnegin, yazılarda ‘anarsist’ yerine ‘liberter’,‘dogrudan eylem’ yerine ‘dogrudan etkinlik’ sözlerinin kullanılmasıgibi. . . Özellikle bazı yazı ve tartısmalardaki provakatif dil ve üslupanarsist diskur için yadırgatıcı bulunabilir. Ama yine de, olumsuzgörülebilecek tüm bu noktalar, Kara dergisi romantizmi içerisindeanarsist hareketin saglam bir ilk adımı olarak görülebilir. Keza, dergikendi özelestirisini, bu seçkiye de kattıgımız bir yazıda, 10. sayıda,sunuyor zaten.

Hemen belirtelim, seçkimiz tamamıyla subjektif bir bakıs açısıyladerlenmistir. Ancak, bu subjektivitenin tamamen tesadüfi olmama-sına azami gayret gösterdik. Öncelikle, Kara’da yayınlanan çevirilere,grafiklere, siir ve anlatılara yer vermedik. Sadece siyasi ve düsünselyazıları seçtik. Öte yandan, 25 yıl önce yayınlanan bir dergide basılanmakalelerin bir kısmının günümüze pek hitap etmedigini öngörmekzor degil. Bu baglamda günümüzde anlamını yitiren kimi yazılaraüzülerek yer veremedik. Dolayısıyla, aslında bakarsanız, dergide ya-yınlanan eserlerin çogunu seçkimize alamadık.

Saklamaya gerek yok, malumunuzdur, bendenizin anarsizm anla-yısı genelde oldukça ortodoks bulunur. Bunun nedenlerinden biri de,Kara ve A-Politika gibi dergilerin tedrisatıyla özgürlükçü düsünce-leri ögrenmis olmamdır. Bu manada, Kara’da dile getirilen, postmo-dernizmle zehirlenen anarsizmin hemen hemen karsıtı olan ‘klasik’anarsizmin hala yeteri kadar zengin ve tutarlı oldugunu düsünüyo-rum. Bu manada, bu derlemedeki makalerin seçimi, benim bu an-

Page 10: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

10 editör: can baskent

lattıgım zihniyetimin de dogal bir yansıması olsa gerek. Dolayısıyla,bu seçkinin, günümüzde ve muhtemelen gelecekte de ihtiyacımızınolacagı klasik anarsizme sevimli bir göz kırpma olarak okunmasınısalık veririm.

Kara’nın nostaljik romantizmini inkar etme lüksümüz yok. Ço-gumuzun okudugu ilk anarsist yayın, belki de sonraları kesfettigitarihi bir eserdi Kara. Bazılarımızınsa ‘anarsist’ sözcügünden önce,‘liberter’ sözcügünü ögrendigi bir yayın. Bu nedenle, Kara dergisiseçkisinin bizim için ayrı bir önemi var. Bunu, sadece Kara seçkisineözel olarak gerçeklestirdigimiz röportajla da fark etmek mümkün.Ilerleyen sayfalarda, Kara’nın ‘sahibi ve yazıisleri müdürü’ AhmetKurt’la yaptıgımız bir röportajı okuyacaksınız.

Kara Dergisi Seçkisi, yayınlayacagımız bir serinin ilk kitabı. Pro-paganda Yayınları olarak, Türkiye’de Anarsist Düsünce Tarihi se-risinde, bu toprakların ilk anarsist dergilerinden seçkiler yayınla-maya devam edecegiz. Yayın programımızda Efendisiz, Ates Hırsızı,Amargi ve A-Politika dergileri seçkileri de bulunmaktadır.

Propaganda Yayınları’na türlü türlü yardım eli uzatıldı bu der-leme için. Bu yardımlara mütesekkir oldugumuzu belirtelim. Farkedilmistir, Türkiye’de Anarsist Düsünce Serisi’nin kapak tasarımlarıIç Mihrak Propaganda Tasarım tarafından yapıldı. Iç Mihrak kolek-tifi, benim bitmek bilmeyen isteklerime ve nazlarıma tahammül gös-tererek kapaklarımızı tasarladı. Burcu Karakas da dizgi ve redaksi-yonda bize yardım etti saatlerini monitör karsısında heba ederek. Ni-hayetinde, koca bir tesekkürü Kara dergisinin editörü Ahmet Kurt’aetmem gerekiyor. Arsivimizdeki eksik sayıları temin etmesi ve deröportajımıza zaman ayırması bizi ihya etti. Tesekkürler dostlar!

Ve simdi, Propaganda Yayınları, ‘Türkiye’de Anarsist DüsünceTarihi’ serisinin ilk kitabını iftiharla takdim eder: ilk sayısının 25.yıldönümünde bir Kara dergisi seçkisi!

Can [email protected], www.canbaskent.netEylül 2011

Page 11: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Röportaj: Ahmet Kurt

Ahmet Kurt, 1986-87 yılları arasında yayınlanan, Türkiye’nin ilk ‘liberter’dergisi Kara’nın ‘sahibi ve sorumlu yazıisleri müdürüydü’. Propaganda Ya-yınları olarak, ilk sayısının 25. yılına binaen, Kara dergisinin editörü AhmetKurt’la görüstük.

Can Baskent: 1985’lerde bir grup anarsist olarak nasıl birarayageldiniz? Literatürü nasıl edindiniz? Tüm bunlara binaen dergifikri nasıl ortaya çıktı?

Ahmet Kurt: 12 Eylül darbesinin hemen ertesinde çesitli politikvesilelerle tanısan ve Marksizmin kıyısına varmıs 9 kisiydik. Oradaburada karsılasıp yaptıgımız sohbetleri 1982 yılında düzenli bir halegetirip haftalık toplantılar, okumalar, tartısmalar yapmaya basladık.1984 yılında Sokak Yayınları’nı kurduk, Sorel’in Marksizm’e elestirelyaklasımlar, Orwell’in Aslan ve Unicorn adlı kitaplarını bastık. Her-kesin yabancı bir dil bilmesi sansımızdı; Karl Korsch, Otto Rühle,Andre Gorz derken Bakunin ve Kropotkin’e rastladık. Ilk kaynagı-mız Bogaziçi Üniversitesi’nin kütüphanesiydi. 1936 Ispanya devri-miyle karsılastıgımızda rengimiz belli olmustu. Kendimizi anarsistolarak adlandırmaya baslamıstık. Ankara’dan 3 arkadas geldi ve sa-yımız arttı, tartısmalar renklendi. Victor Serge ve Paul Avrich veKronstadt’ı kesfettik. Ida Mett’in Kronstadt 1921 isimli kitabını ÜmitAltug’un kitap kadar etkileyici önsözüyle bastık. Ispanya ile ilgilikitap basmaya niyetlenmistik ki, dergi çıkaralım dedik. Bir zaman,kim okuyacak, kimin için çıkarıyoruz, çogalmak, manipülasyon, der-gicilik üzerinden politika tartısmaları yaptık ve dergiyi imzasız yazı-larla bir grup dergisi olarak çıkardık. Avrupa’da kimler var diye ba-kınmaya basladık. CIRA (Isviçre de anarsist kütüphane ve arsiv)’yaulastık. O dönemde Isviçre’de MA! (Magazin Anarchist) dergisiniçıkaran arkadaslar ve CIRA’dan Marianne Enckell, her istedigimizkitabı, dokümanı ve bir o kadar da Isviçre çikolatasını Kara’ya yol-ladı.

Allahaskına, liberter sözü de nereden çıktı 1980‘lerde?Dergi çıkarken renkte bir sorun yoktu ama ‘anarsi’ kelimesinin

kullanılmasında kafamız karısıktı. Trafik kesmekesine ‘trafik anar-sisi’, yumurtaya yapılan zamma ‘yumurta anarsisi’ , her türlü negatifolaya su bu anarsisi denilen, darbecilerin dilinden yıllarca düsürme-dikleri bir ‘terör ve anarsi ortamı’ gevezeliklerinin pek revaçta ol-dugu bir dönemdi. Soldan yeni kopmusuz, otorite, birey, tahakkümgibi konularda kendi çapımızda kesiflerde bulunuyoruz ama ‘halkı-

Page 12: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

12 editör: can baskent

mız ne der’ gibi bir kaygımız da var bir yandan. Bir de tırsıyoruz,hiçbir toplumsal semsiyemiz yok. Illegal örgütlenmeye karsıyız, le-gal alanda polis anarsiye ne kadar tahammül gösterir bilemiyoruz.Liberter kelimesi sokaktaki insana hiçbir anlam ifade etmese de bizide bir kadar korur diyerekten kendimizi yazılı alanda böyle adlan-dırdık.

Ilk sayılarda bir çok isimsiz makale var. Bunların yasal sorum-lulugu da malum sendeydi. Bu nedenle Kara’nın ya da senin basıhiç belaya girdi mi yasalarla?

Sadece ilk sayıda yazılar imzasız. Ondan sonraki 11 sayıda birkaçisim dısında takma isimler kullanıldı. Kendi iç anlasmamız ise söy-leydi; yazıların yasal sorumlulugunu herkes kendi üstlenecek. Olaysadece sahip ve yazı isleri sorumlusuna kilitlenmeyecek, sorusturmaolursa yazanın da ismi verilecek; kahramanlıga ihtiyaç yok. Dergininçıkısı geciktiginde durum nedir diye kolaçan edildiysek bile basımızbelaya girmedi.

Kara’yı ufak tefek aksamalar dısında ciddi ciddi her ay çıkara-bilmissiniz. Bu enerjiyi nereden buldunuz?

Birlikte dergi çıkarmaktan ziyade birlikte yuvarlanıyorduk. Herzaman cümbür cemaat olmasa da birlikte yiyip içip birlikte gezi-yorduk. Üç ev aynı semte tasınmıstık, dergi biraz da evlerde hazır-lanıyordu. Ucundan kıyısından sol disiplinden de nasibimizi almısolmamızın da bir etkisi olmustur herhalde.

Bazen Kara’yı romantik buluyorum epey. 24. yılında biraz unu-tulmusa benziyor aslında. Ya sence?

24 yıl olmus, unutulması anlasılır. Ama o tarihte dogmus kimiarkadaslarımızın Kara’dan haberdar oldugunu biliyorum.

Kara’ya bugünlerde bakınca bir çok politik naiflik görüyoruzaslında. Bu, darbe sonrası bir dönemin yarattıgı fetret devrinin birürünü mü, yoksa saf bir devrimci itki miydi?

Kara, bizim açımızdan anarsiden haberdar olma ve ögrenme sü-reciydi. Daha önceleri gördügümüz örnek, dergi çıkarılır ve hareketbunun etrafında gelisir seklindeydi. Asık suratlı devrimcilik anlayı-sını tiye aldıgımızı düsünüyorum. Politika ciddi bir is ya, belki bunureddettiginde naif gözüküyor hal ve tavır.

Kara’nın aslında oldukça çesitli bir yazar kadrosu varmıs. Amasimdi bu isimlerin çogu ortalıkta görünmüyor. Insanların çoguununu eleyip, elegini mi astı yoksa?

Ben, Ufuk, Tayfun, Besim buralardayız. Diger arkadaslardan birkısmı anarsistleri izler, yani neler yaptıklarını bilmek ister, zamanzaman yanımıza gelir giderler. Herkesin bir kadar çetelesini tutmusgörünüyorum ama çogundan haberim yok aslında.

Peki Kara’nın sosyalist sol üzerinde nasıl bir etkisi oldu sence?Kara en kalabalık oldugu dönemde 30 kisi tarafından kotarılı-

yordu. Yazılar, çeviriler, tartısmalar, ucundan kıyısından baslayanmitingler çerçevesinde gelip giden arkadasların sayısı bu kadardı.Dagıtımla 400- 500, Almanya 100, ücretsiz olarak yolladıgımız ceza-evlerinde 50-100, elden de 100 civarı dergi dagıtılıyordu. Ortada biravuç anarsist, 800 kadar anarsist dergi satısı vardı. Sonraki dönem-

Page 13: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 13

deki anarsistlerin pek çogu Marksizm’den bu tarafa gelmisti. Neyseki artık politik ortamla dogrudan anarsiyle tanısan insanlar var.

Anarsist hareket yirmibes yılda çok fazla yol aldı iyisiyle kötü-süyle. Eger Kara’yı simdi çıkarıyor olsaydınız, ilk sayısının kapakkonusu ne olurdu?

Anarsist dergi anarsistlerin bitmez tükenmez kasıntısı aslında.Kara, Mecmu-a biteli epey oldu. Dergi çıkalım sohbetleri sürüyor et-rafta. Kara’da A’lar dairesiz gördügünüz gibi. Simdi olsa en azındanhangisini daire içine alsak diye bir tartısmayla baslardık ise. Kara dalafımız genellikle Marksizm’e yönelikti çünkü toplumsal muhalefe-tin tek muhatabı onlardı o vakte kadar. Simdilerde bir kelamda bu-lunacaksak bunun kendimize yönelik olması daha anlamlı olur diyedüsünüyorum.

Kara’nın özelestirisi, hatta sonraları Ates Hırsızı’nda sertçe eles-tirileri yapılageldi. Senin o döneme baktıgında gördügün eksiklik-ler (ve belki de fazlalar) nedir?

Kara biraz da toplumsal anarsizm mi, yasam tarzı anarsizm mitartısmaları arasında sonlandı. Kara’dan sonra çıkan Efendisiz der-gisi toplumsal demesek bile politik anarsizme dogru yönlenirkenKara’nın yapamadıkları üzerinden basladı söze. Bir gelenegin bas-lamasına da önayak oldu; senden öncekini gömerek kendini tanım-lama gelenegi. Bu daha sonraları farklı anarsist grupların kendi aidi-yetlerini olusturabilmek için bir nevi iç düsman olusturma çabalarınakadar vardı. Sanal alemde hala devam ediyor. Belirli bir döneme ba-kıp eksik fazla lafı etmek bana zor geliyor. Çok eglendik diyebilirim.

Internet devrinde anarsist dergicilik sence öldü mü? Herkesinher seyi ‘bildigi’ bir devirdeyiz sonuçta.

Internet üzerinde bu isi pek güzel kotaran arkadaslarımız var. Bizde bir ara düsündük ama çok zor geldi. Yani ben internette yayınla-nan yazıların bir kısmını önce kagıda basıp okurken nasıl bu alandasöz söyleyebilirim ki. Kagıttan dergi beni heyecanlandırır. Her ikisinede ihtiyacımız var.

Propaganda Yayınları olarak, Türkiye’deki anarsist hareketintarihçesini, çıkan eski, ama simdi klasiklesmis dergiler üzerindengünyüzüne çıkarmaya basladık. Bu serinin ilk kitabı Kara dergisiseçkisi. Sonrasında Efendisiz, Ates Hırsızı, Amargi ve APolitikaseçkisi hazırlayacagız ve kısa bir süre zarfında yayınlayacagız e-kitap olarak. Bu konuda ne düsünüyorsun?

Ne diyebilirim, elinize saglık. Hepsini derli toplu bir arada gör-mek büyük kolaylık ve keyif.

Eklemek istediklerin veya es geçtigimizi düsündügün bir sey-ler varsa, bunlar için son sansın!

Kara’da yer yer anarsinin tek bir tarzının olmadıgını, anarko-sendikalizmden Dada’ya kadar genis bir yelpazeyi barındırdıgınınlafını ederdik. O dönemde kendi aramızda belirginlesen net ayrımla-rımız olmadı. Bugün anarsistler olarak geldigimiz noktada birbirle-riyle selamı sabahı kesmis olan grupların oldugunu görüyoruz. Isinüzücü kısmı bunun politik bir görüs ya da yasam tarzı ayrılıgındankaynaklanmaması. Belki bu ülkede anarsi de tahakkümden bu kadar

Page 14: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

14 editör: can baskent

kendini sıyırmayı becerebiliyor. Ya da biraz daha zamana ihtiyacımızvar; hazmetmek zaman alır.

Çok ama çok tesekkürler!Sagol.

Page 15: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sayı 1 (Ekim 1986)

Kimin Barısı

Çok eskiler barıslara yenenin adını verirlerdi: Pax Romanicum, PaxOttomanıca gibi, onların kafasında ‘barıs’ adı verilen durumun ye-nenin kurallarına göre yasamak oldugu çok açıktı. Iki üç savasır, biridaha güçlüdür ve yener, o andan sonraki yasamın kurallarını belirler,yani barıs antlasmaları yapılır.

Tüm bu antlasmalar bu durumun açık ifadesidir. Hepsinde ye-nenin savastan önceki isteklerinin, bazen de daha fazlasının digertaraf tarafından yapılacagının taahhüt altına alındıgı görülür. Tümbu olayların ve belgelerin apaçıklıgına ragmen bugün barıs pek çokfarklı dünya görüsünün söyleminde, yasamı sürdürmenin ve etkinolmanın en gerekli durumlarından biri olarak ele alınır. Onun ola-naklarından sonuna kadar (!) yararlanmaktan, hatta onun kuralla-rını kullanmaktan bahsedilir. Ama burada dikkatle üzerinde düsü-nülmesi gereken bir konu var: etkin olmak, kisinin kendi ya da top-lulugun kendi tarafından seçilmemis kuralları saptanmamıs bir barısortamında ne kadar mümkündür? Belki bu durumda etkin olabilme-nin ilk adımı içinde bulunulan durumun reddi olur.

Yasamaya basladıgımızda, hatta daha önce bizim için pek çok seybelirlenmistir. Ailemiz ne kadar özgür düsünceli olursa olsun, bi-zim yasantımız hakkında verecegimiz kararlara ne kadar karısmazsakarısmasın yasam hepimiz için çok baska seyler tarafından öylesiorganize edilmistir ki bu düzeyde baskı yapan bir ailenin çocuguile yapmayan bir ailenin çocugunun yasam biçimleri, önlerindenkiseçenekler çok farklı degildir. Toplumsal sınıflamalar hazırdır: önceçocuk, genç, ögrenci gibi çıkar karsımıza ve memur, doktor, isçi, terzivb olarak devam eder. Issiz olmak, aylak olmak ya da hırsız benim-senmeyen, hos görülmeyen seylerdir.

Çünkü bunlar toplumsal yasamın sundugu nimetlerden (!) yarar-lanmazlar. Karnını doyurmak, giyinmek ya da kitap okuyabilmek,sevdigin insanla birlikte olabilmek ya da çocuk sahibi olmak ancakkuralların içinde davranıyorsan daha kolaydır. Peki nedir bu dahakolay olan: hayatiyetini sürdürmek mi, yoksa var olmak mı? Mahallearalarında ayıcılar vardır, yanlarında burunlarına halka takılmıs ayı-lar, ayıcının istelerine uydukları sürece hayatiyetlerini sürdürürler,aksam yemeklerini yerler, canları yakılmaz, bazen bir seker bile yiye-bilirler, yani ödüllendirilirler. Iste bu da ayıcının barısı. Peki bunlarsu dünya küresinde ayı denilenen sınıflama içinde sayılabilirler mi?

Page 16: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

16 editör: can baskent

Hayır onlar baska bir seydir ya da baskalasmıs bir sey...Dünyaya gelirken neler düsünüyorduk hatırlamıyorum ama, ar-

tık neler düsünebilecegimiz bellidir. Barınmak için eve, ev bulmakiçin paraya ihtiyacımız var. Kuskusuz kimse bizi her sabah kolu-muzdan tutup fabrikaya, büroya, tarlaya ya da daha baska isyerle-rine götürmüyor. Isteyen balık tutmaya gidebilir, isteyen aksama dekuyuyabilir, ama paraya ihtiyacımız var...

Dilencileri benimsedigi kadar bile benimsemez böylesi bir orga-nizasyon hırsızları, issizleri, aylakları. Kendini acındırmak hos görü-lebilir, yalvarmak cevapsız bırakılmaz; ama bunu istiyorum deyip çe-kip almak affedilemez. Isteyebilecegin seylerin sınırları ve istemeninde biçimleri vardır. Bir seyleri elestireceksen yolları bellidir. Önceliklekim oldugun önemlidir, herkes elestirilemez ve yine her sey elestiri-lemez. Iste ne oldugumuzun farkına varmadan aglayarak geldigimizbu dünyada yasamak böyesi zordur, ama var olmak ‘bu sayılanlarınhiç biri degilim, ben BEN’im’ diyebilmek, ‘benim istedigim bu seçe-neklerden hiç biri degil’ diyebilmek ve sonunda ‘BEN ISTIYORUM’diyebilmek çok zordur. Buna yapabilenlerin baslarına hep bir seylergelir.

Böylesi seçilmemis bir yasam, böylesi saatlerini, günlerini, dü-sünce yetenegini, sevgilerini kisiden koparıp alan bir yasam. ‘Barıs’bu mudur? Ya da bu kimin barısı? Bgün kendi barıslarını sunan-ların yarın da kurallarını, nedenlerini saptadıkları kendi savaslarınısunmaları zor mu? Ikinci Dünya Savası’nda ölen altmıs milyon ki-sinin kaçı neden öldügünü biliyordu, bugün dünya yüzündeki altımilyar kisiden kaçı neden böyle yasadıgını biliyor... Varolma neden-leri bu ‘barıs’ ortamı olanlar bunu çok iyi biliyor kuskuusuz. Pekiya varolma nedenleri bu olmayanlar, onlar niye barıs çıgırtkanlıgıyapıyor? Iste onlar ya canlı kalmanın her seyden önemli oldugunudüsünüyorlar, ya da gerçek durumlarını, bu barısın varolmalarınıntemel nedeni oldugunu gizlemeye çalısıyorlar.

Isimsiz

Temsil-i Reddiyeden, Reddi Temsileye

Birey, planlanmıs ve örgütlü ‘çagdas’ dünyada hayatını idame ettir-mek için pek çok zorunlu ve yapısal iliskiye girer. Temsil iliskisi bi-reysel erkin toplumsal yapılarla sistematik iliskiye girmek üzere birkuruma transferidir.

Temsil iliskisi, bireyi, ‘sosyal’ hayat iç!nde çagrılabilir kılmak üzeregenel isim ve kategoriler yaratır. Toplumsal isbölümüne dayandırı-lan bu genel isimler bireyin toplumsal aidiyetini olusturur. Yasanansistem içinde bir bireyi adlandırma/çagırma mekanizmaları dısındaözel ismiyle ‘Ali’ ya da ‘Ayse’ olarak betimlemek tabii ki mümkün-dür. Ancak, toplumsal iliskiler her bireye özel isminin ötesinde pekçok ‘genel isim’ takar. Birey, hayatını biyolojik olarak yeniden üretir-ken bile bu genel isimlere dahil olur, çünkü kendi dısında olusturulmuszorunlu toplumsal iliskilerle yüzyüzedir. Neredeyse her tür edim

Page 17: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 17

kodlanmıs ve hukuki, kültürel vs normlara göre disipline edilmistir.Bu edimlerin etkin ögesi oldugunda birey, genelisimlerin sıradan birnesnesi haline gelir. Karsıdan karsıya geçerken ‘yaya’, vücudu bek-lenen fonksiyonları yerine getiremediginde ‘hasta’, yasaları bilmedi-ginde ya da yok saydıgında ‘sanık’, karnını doyurmak için çalısırken‘isçi’, ‘memur’ ya da bir tür ’ücretlidir.

Birey, örgütlü sermayenin ve sistemin dayattıgı ça!ısma zorunlu-lugu karsısında emegini satarken biricik aidiyeti ve ismi saymasa da‘isçi’dir. Sermaye onu özel ismiyle dikkalt almaz. Sistem içinde ser-maye ile iliskiye geçmek için genel ismini kabullenmek ve buna denkdüsen kurumca temsil edilmek durumundadır. Sermayenin tanıma-dıgı ‘Ali’ ya da ‘Ayse’ çalısıyor olmanın getirdigi sorunlar sözkonusuoldugunda, ‘isçi’ kimligiyle dikkate alınır ve bu kimligin temsili do-layımı ‘sendikası’ devreye girer.

Toplurnsal iliskiler, bireyin sorunlarını kendi basına çözemeyecekkadar organik ve hiyerarsik oldugunda, birey kurumlar ve örgütlerkarsısında kendisine sunulan genel isme boyun eger. Bu genel isimbirey kendini onunla anarak toplumsal iliskiye girebildiginde ve bi-reyligini yoksadıgında güç kazanır. Dünyanın bireyden çaldıgı güç,güçsüz bireylerin benzerleriyle birlikte olusturdugu temsili kurumdasınırları daralmıs, özel bir alanda yeni bir ortalama güç olarak ortayaçıkar.

Temsili kurumlar bu anlamda bireyin devlet katında aczinin ka-bülü ve düzen içinde koleklif gücünün ifadesidir.

Temsili kurumların varlıgı ve bireylerin adına devletle iliskiye gir-mesi belli kosulları öngerektirir: Bireyin kisisel istemi dısında zo-runda oldugunu hissettigi bir faaliyet ya da yaptırım sözkonusudur.Bu yaptırım toplumsal isbölümüne baglı kriterlere göre sınıflandırı-labilecek pek çok birey için geçerlidir. Örnegin boyu ve agırlıgı to-pIumdaki genel ortalamadan epey düsük olanlar ‘çocuk’ olarak ad-landırılır. Bu adlandırma, kapitalist üretim tarzının ortaya çıkısıylaemegin is sürecindeki verimliligine göre oturmus bir kategori halinegelmistir. ‘Çocuk’ adlandırmasının etkinligi toplumun bu kategoriyefarklı toplumsal etkinlik alanları yaratmasıyla mümkündür. Kan bag-larıyla baglı oldugu büyüklerin olusturdugu ‘aile’, yetiskin olarakhayata alıstırıdıgı ‘okul’, ‘çocuk emegine uygun is’ ‘çocuk’ çagrıma-sının toplumsal tabanını olusturur. Bu kurum ve iliskilerin olmadıgıbir yerde 8 yasındaki bir insan ‘çocuk’ diye çagrıldıgında, kendisineseslenildigini anlamayacaktır.

Çagırma mekanizmalarının temsili kurumlarla denk düsmesi çag-rılan ‘kitle’nin devlet ya da toplum karsısında talepkar olmalarınıgerektirir. ‘Genç’ ve ‘gençlik’ üzerine egemen ve alternatif söylemlerolsa da, bu kalabaIık kendi toplumsal aidiyetini sadece bu sıfatlatanımlamaya kalkmadıkça etkin temsili kurumlar ortaya çıkamaz.Ama, ne zaman, ki çagrılanlar isimlerini devlete karsı toplu talebinyolu olarak kullanırlar, o zaman temsili kurumlar, devletin göreli yada mutlak kontrol islevini yerine getirmesi için zorunlu hale gelir.Çalısanların temsili örgütleri bunun en karakteristik örnegidir. Varo-lan iliskilerin kendisine verdigi ismi benimseyip ortak noktada talep-

Page 18: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

18 editör: can baskent

kar olan isçiler, tarihin pek çok kesitinde temsili kurumlarinı devletedayatmıslardır. Tam bu noktada temsili olmayan mücadele örgütle-rinin de varolabilecegini belirtmek gerek. Ancak sözkonusu birliginortaklıgı bir toplumsal sıfat ise (‘isçi’, ‘köylü’, ‘gençlik’, ‘halk’ gibi)devlet bu sıfatı kurumsal bir kabuk içinde ‘sivil toplum’un ogelerin-den biri haline getirmek için pek çok fırsata sahip olacaktır. Tarih butür genel sıfatların olusturdugu birlikteliklerin devlet katında kut-sanmıs kurumlara dönüsmesinin ya da yeni bir devlet dogurmasınınörnekleriyle doludur. Sendikalar ve politik partiler en çarpıcı örnek-lerdir. Oynanacak sahnenin ve dövüsülecek kurumsal yapının bellioldugu tüm durumlar devletin yararınadır.

Yöneten ve sömürenlerin orgütlü oldugu bir dünyada -ki bu ör-gütlülük temsili kurumlardan öte biza tihi devletin kendisidir- birey-lerin en azından yönetilmeye ve sömürüye karsı ezilen ve kitleselles-tirilen olarak ortak bir aidiyeti vardır. Bu ortak aidiyetin de varolanstatüko içinde tanımlı oldugu açıktır.

Ancak, bu durum birliginin bireylerin toplum karsısındaki tepkive etkinliklerini temsili kurumlarda ol dugu gibi törpülemesi bir zo-runluluk degildir. Genel isimlerin oldugu yerde, bireyin kendi istem-lerinden feragat ederek temsil edildigi açıktır. Bir çalısan, ‘isçi’ olaraktemsil edildiginde toplumsal aidiyeti dısındaki bireyligi ya törpüle-nir ya da digerleriyle birlikte ortalaması alınır. Oysa ‘isçi’, ‘baba’,‘yurttas’, ‘erkek’ diye çagrılabilen bu tek vücut tam da kendisini yoksayan bu isimler yerine kendi bireyligini çagırabilir. Iste ancak ve an-cak bu bireysel öz çagırmanın dısavurumunun kolektif bileskesidirki, tüm toplumsal aidiyet biçimlerini yadsırken, temsili kurumları dayadsıyarak özgürlügünü kovalamaya baslar.

Isimsiz

Teknolojik Romantizmin Ölümü

Bugünkü anlamıyla teknoloji kavramı, ‘rasyonellik’ kavramıyla ortakbir özgeçmise sahip. Rasyonel karar verme süreci’nin toplumun tümalanlarına yayılması ‘teknik gelisme’nin kurumsallasmasına dogru-dan baglı. ‘Araçların organizasyonu’ ya da ‘alternatiflerden biriniseçme’ diye tanımlanabilecek amaçlı-rasyonel etkinlik, hegamonya-nın özgül bir biçimidir. Rasyonellik, doga ya da toplum üzerinde birtip hegamonyayı ima ederken, teknik kontrol iliskiler agını da kap-sar. Rasyonel eylem tam da bu anlamda kontrölün gerçeklesme do-layımıdır. Yasamın ‘rasyonellesmesi’ bir biçimde hegemonyanın ku-rumsallasmasıyla eszamanlı gelisir.

Sürecin ‘teknik’ boyutu ise teknolojidir.Kavram olarak ‘teknoloji’ ve bireylerln kafasındaki haliyle ‘tek-

nokrat!k mantık’ pek çok yönüyle ideolojiktir. Bu ideolojinin kurucuögeleri ise ‘metodik’ olmak, ‘bilimsel olmak’, ‘hesaplı’ olmaktır. Amabu ‘norm’ların bir baska sıvası da toplumun ve/veya insanın kont-rolüdür aynı zamanda. ‘Teknokrat’lar arasında yaygın kabul gören‘teknoloji ürününün tarafsızlıgı’ önermesi bile bir ideolojik dısavu-

Page 19: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 19

rumdur aslında. Çünkü kontrolün gerçeklesme dolayımları, teknolo-jik ürüne sonradan ya da dısardan dikilen yamalar olmayıp, bizzat‘teknigin harikaları’nın yapısında vardır. Son yılların masum dev-rimi ‘mikroelektronik patlama’ insan-insan ve insan-doga iliskilerinidisipliner boyutunu rafine biçimlerle yeniden örgütlemistir. Bu, tekbasına kullanım biçiminden kaynaklanmamakta, bizzat aracın ken-disi belli bir iliski biçimini dayatmaktadır. Hiç kuskusuz iliskiler kul-lanılan dolayımdan bagımsız degildir, hatta dolayımın kendisidir. Bu‘dil’ örneginde de böyledır, ‘kompüter’ örneginde de. Ve nasıl ‘söy-lemler dizgesi’ bir iktidar biçimiyse, ‘teknoloji’ de bir iktidar biçim-lenisidir. Bu nedenle de teknoloji, toplumsal mücadelelerin hedef-lerinden biri haline gelmektedir. Çözümün teknolojinin radikal birdönüsümünde ya da ‘karar alma süreci’ne katılmada yattıgı sanısıoynayacak yeni domino tasları aramaktadır.

Bugün, dünya üzerinde sagdan sola genis bir yelpaze olusturan‘yönetim biçimleri’nin mesrulugunun temel bir ögesi, ister ‘kapita-list’, ister -tırnak içinde ‘sosyalist’ olsun, hepsinin, tebasına ‘bilimselve teknolojik gelismeyi’ garanti etmesidir. Bu vaat, bireylerin kafa-sında ‘yasam düzeyinin yükselebilecegi’ biçimindeki kodlama ile ye-niden üretilirken, teknolojik kontrol agı gözlerden kaçabilmektedir.Oysa bugün, doganın ve insanın kontrolü, teknoloji sayesinde degil,bizzat teknoloji olarak genisleyerek yeniden üretilmektedir.

Teknoloji, insanın özgür olmamasının rasyonel oldugunu ve ba-gımsız olmasının ‘teknik olarak’ imkansız oldugunu vaaz etmekte-dir. Insanın bu ozgür olamama hali hiç de tek basına ‘politik’ olma-yıp, sözümona ‘yasam düzeyini yükselten’ ve ‘emegin üretkenliginiarttıran’ teknigin o göz kamastırıcı mucizelerine boyun egisinde yat-maktadır.

Teknoloji tarihi, insan organizmasının davranıs sisteminin basitelemanlarını, teknik araçlar olarak yeniden yaratmak biçiminde deözetlenebilir. Kolların ve bacakların yerini elektrik motorları, göz-lerin ve kulakların yerini kontrol mühendisliginin geri besleme ay-gıtları (transducer’lar, sensor’lar) almakta ve yönetici organ beyininfonksiyonlarını da bilgisayarlar üstlenmektedir. Bugünün ‘en ileriteknolojisi’ robotlar ve sibernetik de üretim sürecinde insanın tü-müyle ikamesini gerçeklestirme yolundadır.

Peki, böylece insanın teknolojiye bagımlılıgı azaltmakta, daha azçalısmakta, daha çok mu bos zamanı olmaktadır? Hiç de degil!

Teknolojik ilerleme -ilerleme lafı da yansız degildir ya, neyse-insan-insan ve insan-doga iletisiminin zorunlu biçlmlerini ortadankaldıramaz. Bugün, Sovyetler Birligi’nde, ev bilgisayarları vatandas-lar arası iletisimi arttıracagı ve ‘baska amaçlar için kullanabilecegi’korkusuyla yasaklanırken, öte yandan ABD’de aynı ‘masum’ tek-nolojik cihazın nasıl kullanılacagı daha üretiminin basında kodlan-makla, dev bir ‘yazılım’ (software) endüstrisiyle kullanım biçimi da-yatılmaktadır.

Öte yandan, ‘okuma-yazmayı bilgisayardan ögrenen çocuklarınülkesi’ Japonya’da, 5. kusak kompüterlerin insan beyninin pek çokfaaliyetini üstlenebilecek fonksiyonlarını gelistirebilmek için, akıl has-

Page 20: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

20 editör: can baskent

taları ve mahkumlar lobotomi ameliyatlarıyla ‘bitki’lere döndürül-mektedir.

Insanın ‘en modern teknoloji’ye bagımlılıgının bu ‘vahsi’ yönübir yana, teknolojinin bugünkü örgütlenis tarzının kendi içinde pekde o kadar rasyonel olmadıgı da yeterince ilginçtir. Büyük Sahra’dakurulabilecek ve dünyanın enerji ihtiyacının yarısından fazlasını kar-sılayabilecek ‘temiz’ günes reaktörleri projeleri, kapitalist üretim tar-zının can alıcı sektörlerinden enerji ve petrokimyayı tehdit edebii-ecegi için gelistirilmemekte nükleer, termal ve petrol kökenli enerjiyatırımlarına milyarlar yatırmak daha ‘rasyonel’ gelmektedir.

Bu noktada, kendi içinde dahi rasyonelligi tutturamayan bugünküteknolojik örgütlenis tarzının gediklerini çimentoyla kapatmann, tek-nolojinin sonuçlarına katlanmak istemeyen insanların sorunu olma-dıgını belirtmek gerek.

Ya su silah endüstrisine ne demeli? Milyonlarca insanın ölüm ka-rarını tek bir dügmeye baglayan savas teknolojisi, yeni nükleer bas-lıklı, uzaktan kumandalı, kıtalararası füzeler yerine, tüm nükleer si-lahları çikolataya çevirecek bir bulus gerçeklestirip dünyadaki çocuk-lara dagıtsa daha anlamlı bir adım atmıs olacak.

Robotlar, peki robotlar insanlıgı çalısma zorunlulugundan kur-tarabilecek mi? Insanlar günün istedikleri bir saatinde, ama sadecebir saatinde çalısıp, diger zamanlarda istediklerini yapabilecek kadarözgür olacaklar mı?

Öncefikle, bugün, insanların hiç çalısmasalar da istediklerini yap-mak konusunda pek de öyle özgür olmadıklarını söylemek gerek.Bu, tek basına ‘politik sistem’ sorunu degil’. Insanların ’bos zaman’diye adlandırdıkları zaman dilimi bos degil aslında. Bugün gezege-nimizde, korkunç derecede gelismis bir ‘bos zaman teknolojisi’ veteknolojiyi besleyen yine dev bir ‘tüketim endüstrisi’ var. Insanlarınçalısmaktan arta kalan zamanlarında ne yapacakları belli.

Gezmek, kitap okumak, içki içmek, hovardalık yapmak, televiz-yon seyretmek, sinemaya gitmek, resim yapmak, fotograf çekmek,spor yapmak, sırtüstü yatmak, uyumak vs. Bütün bu ‘tembellik bi-çimleri’, ‘çalısma zorunlulugu’ karsısında, ‘tembellik hakkı’ olaraksavunulası biçimlerdir ama, o kadar da ‘özgür’ biçimler degildir. Eg-lenmenin biçimleri ve mekanları bellidir: lunaparklar, meyhaneler,gece kulüpleri vs.

Dinlenmenin biçimleri ve mekanları da bellidir: plajlar, parklar,evinizin balkonu, rahat bir koltuk vs. Insanın, ama her insanın ye-teneklerini sonsuz derecede gelistirebilecegin ‘kafasına göre takıla-bilecegi’ zamanlar, insanın yeteneklerinin, kafasının ve takılma biçi-minin degismesiyle ilgilidir. Bugün ‘yetenek’ denen sey, teknolojikörgütlenmenin dayattıgı isbölümüyle tanımlıdır. Bugunün insanınınkafası ideolojilerle doludur. ’Takılma biçimi’ ise bu ‘her soydan veboyda ideolojinin ögütledigi davranıslarca biçimlendirilir.

O halde o androidlerin, insansı robotların yapıp yapabilecegi, yainsanlan is sürecinden koparıp, bir türlü çare bulunamayan issizlerordusunun nüfusunu arttırmaktır, ya da onu is sürecinde makinanındogal uzantısı haline getirip yoketmektir. Yoksa insanların teknofoji-

Page 21: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 21

den bagımsız, özgür bireyler haline gelmesini ‘teknik’ olarak mümknkılamaz.

Teknolojinin bugünkü nimetlerinin yasamı kolaylastırdıgı, insa-nın üzerine düsen yükü hafiflettigi önermesi de ayrı bir saflık ürünü.Sesten hızlı giden yolcu uçakları, filan yerle falan yer arasını su ka-dar saate indiren trenler, metropolisleri bastanbasa kateden metrolarvs., hepsi insanın yolculuk için harcadıgı süreyi kısaltırken, ‘isine ye-tisme’ kaygısını pekistirmektedir. Bu teknoloji harikalarının ‘sasmaztarifeleri’, günümüzün ‘rasyonel’ bireyinin ‘zamanlama’ probleminiçözmeye yöneliktir.

Isine zamanında yetisen zamanının degerini pek iyi bilen rasyo-nellik anıtı, bir yandan modern teknolojinin ürünü ulastırma araç-larına dua ederken, öte yandan isyerinde de ‘becerikli yeni eleman’kompütere dua etmektedir. Öyle ya, simdiye kadar düzenlenmesigünler alan dosyalar, islenmesi haftaları bulan parçalar, kompüter-ler ya da nümerik kontrollü takım tezgahları sayesinde ve kompü-ter yardımlı üretimle (CAM-Computer aided manufacturing) tez el-den bitivermektedir. Bitivermektedir ama, çalısma süresi dolmayıncakompüter yardımlı islerin sonu yine gelmek bilmemektedir. Eski ‘kasyorgunlugu’nun yerini baska tür bir ‘beyin yorgunlugu’ almakta,göz bozuklukları ortaya çıkmakta, hatta bilgisayar ekranı karsısındauzun süre yogun sekilde çalısma sonucunda bas agrıları psikolojikrahatsıztıklar, mide bulantıları ve kusmalar görülmekte, hamile ka-dınlarda düsüklere bile rastlanabilmektedir. Iste teknolojik mucize!

Diyeceksiniz ki, böyle teknoloji yazıları çok yazıldı. ‘Sonuç olarakne diyorsun? Alternatif teknoloji mi öneriyorsun, yoksa 19. yy.’dakiLuddistler gibi makinaları mı parçalayalım?’

Hiçbir sey demiyorum sonuç olarak. Mesele de bu ya! Hele birArmageddon yapılsın, Millenium’da bulusalım. O zaman konusu-ruz.

Isimsiz

Teknoloji Üzerine Bir Kaç Söz

Günümüzde degisim teorileri, ‘yeni toplum’ alternatifleri tartısıldı-gında teknoloji ister istemez ken dini baslıca tartısma sorunlarındanbiri olarak dayatıyor. En farklı ideolojik konumlanmalardan konuyabenzer ya da gerçekte aynı yaklasımlar alındıgı gibi sadece ince fark-lara rastlamak mümkündür.

1960’lı yıllardan sonra, teknoloji ilerleme - refah seklinde belirenklasik teknoloji savunusu artık eskisi gibi sürdürülemez hale gelme-sine ragmen, yine de sorun tartısma gündemine getirildigi anda birparadoksa giriliveriliyor. Ne insanIar, ne devletler, ne de toplumlar,teknik bulusların büyük ivmesi karsısında etkilenmeden durabiliyor.Ne de onun vaadettigi konfor, refah ve benzerlerine kulak tıkana-biliyor. Fakat öte yandan onun ürkütücü sonuçları, nükleer silahlar,çevre kirliligi, ‘yabancılasma’ görmezlikten gelinebiliyor. Hele bir deartık tüm varlık sorunu ile karsı karsıya oldugumuzu düsününce so-

Page 22: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

22 editör: can baskent

rular bu noktada dogrudan dogruya teknolojik tasarımın dogasınayönetmek zorunda.

Endüstrl devriminin baslarından, Ikinci Dünya Savası’ndaki mo-dern silahların toplu kıyımına ragmen, ancak yakın zamanlarda tek-noloji mitosu ‘toplumsal ilerleme’, ‘iyi yasam’ ve hatta ‘özgürlük’gibi bir zamanlar kolayca içeriyor gibi göründügü ögeleri içeremezoldu. Insanın kendi yarattıgı canavarın kurbanı olma sı tartısmasıpopüler ve radikal düzeylerde gündeme gelmeye basladı.

Teknoloji savunusunun temel taslarından birini olusturan ‘iyi ya-sam’ terimi eski Yunan’a, Aristo’ya kadar uzanıyor. Fakat terim He-lenik kökenleriyle çok farklı anlamlar tasıyor bugün. Günümüzünmaddi olarak etkin yasam anlayısıyla gerek eski Yunan, gerekse on-dan etkilenen anlayıslar arasında teknige bakıstan kaynaklanıyor bufarklar. Modern anlayısa göre teknik, yararlı bir nesneyi üretmekiçin gerekli harnmaddeleri, aletleri, makineleri ve diger bulusları biraraya getirmek sorunu sadece. Günümüzde teknigin degeri operas-yonel süreçle, etkinlik, maliyet ve benzerleriyle ölçülüyor. Gerçekteise maliyet, bütün diger etkenlere göre teknik basarının degerlendi-rilmesinde ilk unsur. Fakat ‘eski’ anlayısta bu böyle degil, teknik; bubasit sözcük, çok daha karmasık bir anlama sahip. Terim bu anlayıstatoplumsal ve ahlaki bir baglama oturuyor ve Aristo’nun cümleleri ilesorun sadece bir kullanım-degerinin ‘nasıl’ üretildigi degil ama aynızamanda niçin üretildigi sorunu. Bütün tasarım ve üretim süreci bo-yunca teknik, teknik etkinlige ve aynı zamanda toplumsal ve ahlakiyapıya ısık tutan kavram.

‘Teknigin kaynagı üretilende degil, üreticinin kendisindedir’.Eski teknik kavramı, burada, teknigin amacının ‘iyi yasam’ kavra-

mıyla, ancak gelismis bir özne olarak üreticiyi kapsadıgında bir an-lamı oldugunu vurguluyor. Oysa günümüzde tekniginde odak nok-tası özneden nesneye, üreticiden üretilene, kısacası yaratıcıdan yara-tılana kaymıstır. Modern endüstri dünyasında ‘niçin’ sorusu aykırıbir sorudur. Etkinlik, nicelik ve emek sürecinin yogunlugudur mo-dern endüstri dünyasını ilgilendiren.

Teknoloji tasarımının bu biçimi neredeyse istisnasız bir sekildegünümüzün status quo’cu ya da ‘dönüstürücü’ bütün kesimlerinehakim durumda. Üretici güçlerin gelistirilmesinden söz edilmektedirhala. Fakat hemen kimse ‘üretici güçlerin’ fazla gelisip gelismediginisormamaktadır bile.

Oysa modern endüstri konusundaki hakim görüs hala onun bir‘sey’ oldugu ve dogru amaçlar için kullanılabilecegidir. Ve insanlarteknoloji tasarımının belirli bir türünün yarattıgı ve karsılastıgı ih-tiyaçları giderilmezse ne olacagı konusunda, belki de en korkutucukabusta oldugundan daha fazla korkmaktalar. Toplumlar, bu ihtiyaç-ların yaratılma ve karsılanması sürecinde etkinliklerine göre hiyerar-siye oturtuluyor, ileri topiumlar bu ihtiyaçlarla otoritelerini sürdüre-biliyorlar.

Aslında, butün toplum kurucularının radikal tavır takınamaya-cagı kaygan ve tehlikeli bir alandır söz konusu olan. Modern endüst-riden çok önce baslayan bir çok sorun bugün modern endüstri ve

Page 23: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 23

teknolojinin parlak damgası altında kendini göstermektedir. Varolanteknolojik tasarım aslında bizim toplum tasarımımızdan baska birseyde degildir. ‘Yabancılasma’, ‘seylesme’, kitlelesme ve bireylerin kitle-ler dısında pek bir anlamı olmaması insanların sürekli acısı, modernendüstrinin bir sonucu degildir. Modern endüstri bu olguları güç-lendiren, derinligini arttıran bir etkendir ama hepsi degil. Insanlarınkendilerini belirli biçimlerde örgütlemeleri idi önemli olan. Anonimsirketin ortaya çıkısi belki de yüksek fırınlardan çok daha önemli birbulustu.

Lewis Mumford’un çok açık olarak gösterdigi gibi tarihin ilk ma-kineleri belki de ‘erken uygarlıkların’ anıtsal binalarını ortaya çı-karan, insan sürülerinden olusturulmus ‘mega-makinalar’ idi. Mo-dern teknoloji, toplum halinde örgütlenmenin kurumsal teknigindençok farkli degildir ve belki de kökleri tam onun içinde yatmaktadır.Ruhban kurumları, beliren bürokrasi, daha sonra monarsiler ve dü-zenli ordular kurumsallasmıs otoriter bir teknigin otoriter çekirde-gini olusturdular.

Altyapı-üstyapı, ruh-madde vb.’den bir an kurtulabildiginizdepolitik yapıların aletler ve makinalardan daha az teknik olmadıgı or-taya çıkacaktır. Aksi takdirde deveyi gördügu halde, deve tanımınasahip olmadıgı için saskınlıga düsen adam rolünü sürdürmeye de-vam edilir. Politik, idari ve bürokratik, ekonomik mekanizmalarınbir dev halinde örgütleyip bir arada tuttugu bir makinadır toplum.Birbirini bir makinanın dislileri gibi gerekseyen, kendi basına bir çoksey ifade edemeyecek ‘birim’ler halinde kurulmustur bu nedenle. Bunedenle bütün toplum kurucular, insanı tek olarak algılamaktansa,sınıf, ulus, kavim vb. içinde yoketmek istemekteler ve bütün top-lum kurucularının radikalliklerinin ömrü kendi toplumlarını kuranakadardır. Yeni bir Mega-Makinanın insanların, dogrudan yönetimle-rini, istedikleri isi istedikleri sekilde yapmalarını, hiyerarsik yapılartarafından güdülmemelerini, kitle olmaktan çıkmasını saglamasınıbeklemek, avuntudan baska ne olabillr ki?

Öte yandan, varolan ihtiyaçları ve giderilmelerini veri kabul edenherhangi bir anlayıs ‘uygun’ teknolojiyi bosu bosuna arar durur, çünküteknoloji bizim kendi seylesmemizle birlikte bir seydir. Eger bazı top-lum kurucular gibi dünyanın büyük bir fabrika halinde örgütlenmesiistenmiyorsa belki de ilk sorun, hiyerarsiye iliskin bütün ögretilenleriunutmaktır.

Isimsiz

Çalısma

Çalısma günümüzün ‘kutsal’ kavramlanndan biri. Ilkögretim süre-cinden baslanır onurı kutsallıgının ögretilmesine, çalısmayan utan-malıdır ve hemen kendine bir is bulmalıdır. Mühendis, doktor, isçi,memur, çöpçü, kasap olarak nitelenebilmelidir, yasamı ancak böyleanlam bulacaktır. Yasamlarımız böyle ‘anlam’ bulur.

‘Yasam etkinliktir’, evet öyledir ama ‘etkinlik’ sözcügünün yerine

Page 24: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

24 editör: can baskent

baska bir sözcük kolayca yerlesmistir bugün, is. Yasam istir kısacasıve intihar günahtır.

Eski zanaatkar, ürettigi eserle övünen kundura zanaatkarı, ka-fes ustası, müzik aletleri ustası, çizmecibası, tas oyma ustası, hattat,eski, güzel ama ‘geri’ bir anıdır belleklerimizde. Onların yasamları-nın kopmaz bir parçası haline gelen zanaatları, ürettikleri eserle çokyönlü bütünlesmeleri, ‘asılması gereken’ ve ‘asılmıs’ bir duragıdırtarihin. Oysa is sürecinin bize disarıdan bakması bizim onun, onunbizim dısımızda olması tarihin ‘zorunlu’ baska bir duragıdır.

Hiçbir zanaatkarın sabah evinin kapısinda karısını öpüp ‘ben isegidiyorum’, ‘ise geç kaldım’ dedigini sanmıyorum. Ama bugün özne-den çok bir nesne haline gelmis üretici için bunlar gündelik konus-malardır. Bununla da kalmaz, üreticinin karısı kocasına ya da tamtersi, ‘yasamaya zaman ayır’ der. ‘Is’ vardır bir yanda ve yasamakvardır, tatillerde ulasabilecegi düsünülen. O da bir türlü olmaz.

‘Is’ ve ‘çalısma’nın böylesi kavranılısında ‘is arıyorum’ sözcükleri‘yasamak istiyorum’ sözcüklerine çevrilebilir kolaylıkla.

Ama; su anda, çok daha genis fakat mutlaka yapılacak olan ‘ta-rihin zorunlu durakları’ ile nitelenebilecek asamalar ve ilerleme te-orilerinin tartısmasını bir yana bırakalim; hemen her ‘dunya görüsü’için bir zorunluluktur çalısma.

Fakat insanları karınca kolonisi olarak algılayıp ‘Japon Mucizesi’nin, Japonların gece 22’lere kadar çalıstıkları için gerçeklestigini, Türk-lerin en çok tatil yapan millet oldugunu anlatan ve çalısmayı göklereçıkaran anlayısı bir kenara bıraksak bile, çalısmayı ‘zorunluluk’ ola-rak niteleyen yaklasımlarda da bu anlayıslarındaki içtenligi bulmakzor olacaktır.

Marks, is sürecindeki yabancılasmayı anlatırken, hayli çarpıcı çö-zümlemeler, güzel betimlemeler yapar, Marksistler de, çalısmanın‘kerhen’ yapılması olgusunu vurgularlar. Öte yandan konu uygu-lama alanında baska türlü çözülür, ‘çalısmayanların saflardan atıl-ması’, kamplara sürülmesi ve çalıskan isçilerin nisanlar ve yurt dısıtatilleriyle ödüllendirilmesi gibi.

Sogukkanlı düsünüs tarzı, bütün davranıslarını bilime ya da ras-yonaliteye adayan tarz, yasadıgımız her seyin zorunluluk oldugu fik-rine yatkındır. Bunu ona bugünün rasyonelliginden çok geleceginbilinemezligine dayatır. Böylesi bir rasyonalite de en fazla zorunluçalısmanın geçilecek bir asama oldugu, bu asamanın da daha fazlaçalısmakla geçilebilecegi ve birgün insanlarin yerine robotların çalı-sacagı düsüncesine varır. Fakat korkarız bugün piyano çalan robotlaroldugu gibi, çalısma üzerine böyle bir zihniyetle taburesine oturmusbalık avlayan bir robot ve fabrikada çalisan bir insan bile görmekmümkün olacaktır.

1793’te William Godwin ‘donanmalar ve saraylar yapmak içinharcanan zaman olmasa insanlar günde 1.5 saat çalısarak yasayabi-lirler’ diyor. Bunun rasyonel tarza bir seyler söylemesi gerek. Donan-maları, nükleer füzeleri ve belki çok daha fazlasını zorunluluklar ola-rak gördügümüzde çalısmanın musibetleri uzerine mızmızlanmayahiç hakkımız yok. Ama insanlar bir seyleri daha ba sından zorlamak-

Page 25: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 25

tan vazgeçerlerse her sey, ama her sey zaten zorunluluktur. Bir seyiyoksaymanın yolu onu kabul etmekten geçmiyor.

Tarihin zorunlu durakları teorisi bize torunlarımız için zorunluçalısmanın olmadıgı bir dünya hazırlamaktan bahsediyor. Ama unu-tuluyor ki torunlarımız bizim anlayıslarımızdan bagımsız degil vebiz varlıgından bile emin olamayacagımız torunlanmız için mi birvidaya, bir saltere, bir daktilo tuslarına vurma makinesine dönüyo-ruz bugün? Herhangi bir seye tepki duyan insanlar, bu tepkilerinizamana bıraktıklarında sonsuza kadar ertelemis oluyorlar aslında.

1847’de Marks, kapitalist toplumun giderek proletarya ve burju-vazi olarak iki sınıf halinde kutuplarda toplanacagını ileri sürmüstü.Kol emeginin söz götürmez agırlıgıyla nitelenebilecek bu proletaryaMarks’ın öngörüsündeki gibi oran olarak artmadı, aksine azaldı. Fa-kat ‘ayrıcalıklı’ ‘kafa emegi’ kategorisinin de hiyerarsik isbölümüneve otoriter yapıya dayanan bir toplumsal örgütlenme tarafından ay-rıcalıklı olmaktan çıkarılabilecegi ortaya çıktı. Bugün artık sadece kolemegine dayanan bir isbölümü, bant sistemi ya da fabrikanın, is vezorunlu çalısma kapsamına girmedigi ortada. Günümüzde, isçiler,hizmetliler, büro görevlileri vb. birçok kategori girmekte zorunlu ça-lısmanın nesneleri arasına.

Süphesiz isslzligin bunca yaygın oldugu, issizlik sigortası ve ben-zerlerinin olmadıgı Türkiye’de zo runlu çalısmadan yakınmak lüksgelebilir kimilerine. Fakat issiz bir çok insan için de, bu yakınmasüreci hiç bitmemektedir, bunun yanısıra birçok toplum gibi Türktoplumunda da koskoca bir aylaklar kesimi var, tabi bu mesleklerdünyasında o da bir meslek haline gelmis, ama mesaisi belli degilhiç olmazsa.

Fakat aylaklık, aylaga süregiden bir durum olarak birden grevegiren ya da bir rapor alarak mesai saatinde bos gezen birinin aldıgızevki ve coskuyu vermeyecektir. O, adeta baska birine ait olan birseyi çalmanın ve bir tepkiyi dısa vurmanın hazzını duymaktadır.

Ama bunlar gibi kısmi olgular bir bütün olarak çalısmanın kut-sallıgı mithosunu etkisiz hale getirebilecek durumlar degildir. Çalıs-manın bir hak degil, bir angarya oldugu, çalısma kosullarının iyi-lestirilmesi çabalarının her durumda angaryayı yüklenmenin kabuledilmesi oldugu, zorunlu çalısmanın atesli savunucularının herkesinis sahibi olmasından çok ‘issiz’ kalmasından korktugu bilinmelidir.Süphesiz bir çalısmanın zorunlu olup olmadıgının tek kıstası vardır,çalısana zorunlu gelip gelmedigi. Fakat her durumda zorunlu çalıs-manın esirlerinin, kendilerini çalıstıranlarla aynı ahlakı paylasmalarıonları hissettikleri zorunluluk duygusundan kurtaramayacaktır.

Grev, grev önemli bir araçtır, ama onun önemi çalısanların birliktedavranabilmelerinde ve bu ortak davranısları sırasında isten kurtu-lusun ortak hazzına varabilmelerindedir. Sendika, aynı gerekçelerleönemli olabilir ancak, yoksa serbest piyasada ücretlerin pazarlıgınıyapan sandukacıların elindeki bu haliyle degil. Bütün bu hareketler,çalısmaya olan hakim bakıstan kopuldugunda çok farklı sonuçlar veçok farklı hareket ruhu doguracaktır mutlaka.

Kisilerin tek tek gereksindiklerinden fazlasını üreten her toplum

Page 26: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

26 editör: can baskent

‘genellesmis bolluk toplumu’dur aslında. Bizim toplumumuz da öy-ledir ve hemen hemen bu bütün dünya için geçerlidir. Sorun kisileringöç iliskilerine dayanan uzlasmalar üzerine toplumda hangi konumututtuklarındadır. Üretimin yetersizligi, üretici güçlerin gelismesininüretim iliskileri tarafından engellenmesi degildir sorun. Sorun, ya-samı boyunca tanka gereksinim duymayacak bir adama tank, nük-leer füze, belki dahası mesrubat makinesi vb. ürettirmektir.

Zorunlu çalısmanın bize kaybettirdikleri ve yoklugunun kazandı-racakları, kendisini ancak ondan kurtulmaya çalısma sürecinde gös-terebilir.

Ama herhangi bir zorunluluktan kurtulus sürecinin; kimi insan-lann kafasında zorunluluk olmadıkça koyundan farksız göründügüiçin; insanların en ‘temel’ ihtiyaçlarını bile karsılayamayacakları birduruma düsüreceginden korkanlar, huzur içinde video seyredip tatilyapsınlar.

Isimsiz

Page 27: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sayı 2 (Kasım 1986)

Iskence Bir Konudur, Sürer Gider

Oldukça uzun bir süredir tartısılan, ‘sergilenen’, ‘lanetlenen’ ve sonbirkaç yıldır gündemden düsmeyen bir konudur iskence konusu.Öyle görünmektedir ki kimse, yasalar ve de hiçbir kurum iskencedenyana degildir. Ama yapılmamakta mıdır? Böylesi bir iddiaya kargalarbile güler.

Yapılmaktadır, yapıldı ve ‘birileri’ tarafından yapılacaga da ben-zer. Iskenceyi ‘düsündüklerini yasamanın’ muhtemel bir sonucu ola-rak gayet iyi bilenler ve böyle bir seyin varlıgını tahayyül bile edeme-yenler yanıdılar. Iskence karsısında ‘yıkılan’, ‘kisiligi parçalanan’larıyuhalamamak gerektiginde ve iskenceyi yenenleri alkıslamak gerek-tiginde bugün hemen herkes (bazen olayın failleri bile) birlesebilir.Ama iskence haberlerinde, tartısmaya kaynaklık eden baglamlardaöyle bazı noktalar var ki, zihniyet böyle giderse bu olaylar ve tartıs-malar daha çok sürecege benzer.

Iskence konusunda saglıklı bir tartısmanın her seyden önce net-lige kavusturulması gereken iki boyutu var. Birincisi bu konununartık kliselesmis olan ele alınıs üslubu, ikincisi konunun degerlendi-rilisinde mihenk tası yapılan kavramlar.

Iskence nedir? Bir söz vardı: Zürafayı tanımlamak zordur amagörünce hemen anlarsınız. Fakat bu anlayıs toplumdan topluma de-gismektedir. Bazı ülkelerde adamı bir metreye bir metre bir hücreyekapatsanız bunun ‘kamuoyu’ndaki adı iskence olabilir. Bazılarındafalaka bile ‘baba dayagı’ sayılır. Türkiye’de hergün yasanan itip kak-maları, amirlerden patronlardan, slyaset adamlarından yenilen kü-fürleri bir yana bırakın, bir sorgulamada gözünüzün içine bin vatlıkbir ampul de tutulsa, farelerle koyun koyuna da yatsanız bunlar ‘is-kence’ sayılmayacaktır.

Nasıl Ahmet Bey’le Ayse Hanım’ın evliligi ‘toplumumuzun me-deni ve tarihsel hayatında’ kayda deger bir ‘olgu’ olarak kabul edil-mezse, hergün aynı makinenin önünde yamulmanız, seçimlerde, parabulan, örgüt kuran ve slze gösterilen seçeneklere kendinizi temsil et-tirmek durumunda olmanız, otuzbin lira parayla bir ay geçinmek zo-runda kalmanız, iskence sayılmayacaktır. Kamuoyunda iskence, kisiüzerinde uygulanan dolaysız fizik zorun- o da belirli niceligi asan-adıdır. Ve iskence zerine yazı yazan yazarlanmız, dergilerimiz, gaze-telerimiz için, kamuoyumuz ve aydınımız için, yeterli olmaktadır butanım.

Page 28: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

28 editör: can baskent

Falaka, elektrik, askı, artık bu herkesin bildigi yöntemlerdir is-kencenin alamet-i farikaları. Insanlar böyle bir ortamda birbirlerin ‘oda iskence mi? Su da var’ demeye baslarlar rahatça. Genel iskenceiçinde özel iskence, binler ve milyonlarca insanın gözleri önüne seri-lir, onun kahramanları vah vahlarla seyredilir (bir sanat dalı ve metahaline gelmistir artık) failleri de yuh yuhlanır.

Genel iskenceyi tanımadıgınızda, özel iskencenin sizin için ifadeettigi sey iyice sınırlı bir hale gelir. Tokat iskence degildir, elektrikiskencedir vb. zırvalamaları baslar.

Iskence böylece belirli aktor ve aktrisleri olan bir seyirlik halinegelir. Birileri birilerine yaparlar, bazen roller degisir, sürer gider. Önemlioian gözden kaçacaktır bu arada. O da iskenceyi doguran zihniyettir.Sanılır ki, o zihniyet, o nerede oldugu bilinmeyen o karanlık yerde okaranlık kisi tarafından yapılan o karanlık istir.

Oysa o okuldaki cetvel dayagından, sabah altıda kalkma zorun-luluguna kadar her yerde yasamaktadır. Iskencenin verili tanımınıkabul ettiginlzde artık ilelebet ‘kocakarılar gibi’ agıt yakmaya mah-kumsunuz.

Ama bu genel kabul gormüs ‘tanım’ iskenceye karsı olan (herkeskarsıdır) onu ‘teshir edenler’ ta rafından önsel bir onay aldıgı gibi,birçok yayın organı iskenceye karsı mücadele ettigini ileri sürerekkonuyu iskencenln zihniyetteki temeli olan kavramlarla tartısmakta-dır.

Iskence -en genis ve en dar anlamıyla- erk kavramından soyutla-narak ele alınamaz. Ama bugün o kadar dar ele alınmaktadır ki, bi-rileri rahatlıkla ‘kendi iktidarlarında’ iskencenin olmayacagını söyle-yebilirler. Üstelik o iktidarın kendisi iskence olsa bile. Iskence elestir-menlerinin önemli bir kısmı için iskencenin kim tarafından yapıldıgı,ne zaman yapıldıgı önemlidir. Kimisi Stalin tarafından yapılınca, ki-misi Humeyni, kimisi de Hitler ya da Pinochet tarafından yapılıncaelestirir. Kimileri de Avrupa parlamenter demokrasileri temelindegündelik hayatın rutin bir iskence haline geldigi bir ortamda ‘ta-rafsız’ olarak bütün bunları elestirirler. Ama hepsinin dagarcıgında‘amaç her türlü aracı mesru kılar’ ilkesi hazır beklemektedir. Erk is-teyenlerin ve erk sahiplerinin birinci düsturudur bu.

Bu nedenle iskenceyi erkin kavramlanyla tartısırlar. ‘Iskence yan-lıstır’, ‘Iskence dogrudur’ gibi. Ama istisnasız hepsi için ‘kosullar’, okahrolası’kosullar’ belirleyecektir bu dogruluk ya da yanlıslıgı.

‘Allah için’, ‘Millet ve devlet için’,’proletarya için’, yapılabilir on-lara göre. Bunun onlarca örnegini görmedik mi? ‘Dogru’ ve ‘yanlıs’ıbelirleyecek hale bir gelsinler o zaman görülecek ve gösterilecektirbütün bunlar. Dogru ve yanlıs her türünden erkin kavramlarıdır.

Iskence dogru ya da yanlıs degildir. Iskence çirkindir. Eger ‘ah-lak’ ‘bir yasam estetigi’ ise iskence ahlaksızlıktır. Neden mi boyledir?Iskenceye karsı mücadele edenlere böyle geldlgi için öyledir. O mü-cadele kendi ‘estetigini’ yani kendi ‘ahlak’ını herhangi bir dogrudandestek almaya gerek duymadan kuracagı olusturacagı için böyledir.

Iskence çirkindir, o, hiçbir araçlık özelligiyle mazur gösterilemez.Çünkü araç dediklerimiz bugünün, simdinin, yasamımızın ögeleri-

Page 29: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 29

dir. Onlar hiçbir nurlu gelecek için çirkinlige teslim edilemez.Osman Konur

Bir Gün

Saatin çalmasıyla uyanırsın sabahları. Ya da dısarıdan gelen bir ses,belki de annenin dürtmesi; ama yataktan kalkarsın sonuçta. Sabahınkör olması gerekmez. Ama uyanırsın. Miskin miskin kalkarsın. Iseyetismen gerekiyordur, aceleyle fırlarsın. Elini yüzünü yıkarsın. Yı-kamak zorunda degilsin. Sabah kahvaltını edersin, her sabah etmentabii ki gerekmez. Özel bir gün, tatil ya da bayram günü degilse dı-sarı çıkman muhtemel. Okul, is, kahve, aylaklık ya da bir bulusma.Nedeni ne olursa olsun dısarı çıkarsın. Yasadıgımız toplumda ise git-mek için evden çıkar insanlar genellikle. Ve yine genellikle sabahınerken saatlerine denk düser bu çıkıs. Istekslz olursun kapıdan adı-mını attıgında, ama çıkman gerekir. Söyle hissedersin: Para kazan-mak zorundasındır. Fizlksel varlıgını devam ettirebilmek ve dünyanimetlerinden az buçuk çöplenebilmek ancak para karsılıgı yapıl-maktadır. Yasamak için para zorunlu. Bugün böyle. Dilenebilirsin,çalabilirsin ya da çalısırsın. Genellikle çalısılıyor. Daha dogrusu is ya-pılıyor. Bilinen anlamda bir is yapmayabilirsin. Ama dilenmek gibi,para kazanmak için yapılan tüm eylemler istir.

Sözün kısası, sabah kalktıktan birkaç zaman sonra isyerinde bu-lursun kendini. Bu ‘birkaç za man’, senin gibi suratsız insanların,senin yaptıgın gibi ise ulasmak için geçirmek zorunda oldukları birzamandır. Suratsızdırlar, zira kimse isteyerek ise gitmez. Elde zorun-luluk var.

‘Isyeri’ diye tanımlanan bu mekana ulastıgında, baslarsın ‘çalıs-maya’. Senin gibi yaptıgı isle uzaktan yakından ilgisi olmayan insan-larla birlikte vida sıkarsın; bordro tutarsın, simit satarsın, muhasebe-nin ilkelerini ezberlemeye çalısırsın. Yaptıgın ‘üretim’ diye tanımla-nır. Nedenini niçinini bilmen gerekmez, üretmen gerekir. Birisi için,devlet ya da toplum için üretmen gerektigi söylenir. Senin açından,o üretilenleri kullanabilmen için, adı geçen gereklilik, zorunlulukturartık. Çalısma eylemin var olan yapıda, zorunlu hale gelmistir. Istedi-gin zaman ve istedigin kadar çalısamazsın. Belirlenen süreler içindeis görmek durumundasındır ve karsılıgında ‘bedelini’ alırsın. Degi-sik biçimlerde ya da miktarlarda olsa da aldıgın sey sonuç olaraksenin bedelindir, para olarak ifaden.

Bu mekandan çıktıgında 24 saat olarak belirlerıen günün yarı-sını tamamlamıs olursun. Eve ya da istedigin baska bir yere ulasmakiçin, senin gibi bezgin insanların, senin yaptıgın gibi, yine ‘birkaç za-manlık’ süreye katlanmaları gerekir. Bezgindirler, zira çalısmak zo-runda olmak ya da zorunlu çalısma, öldürmese de süründürür. Bubelayı da atlattıgında 24 saat olarak tanımlanan gün içersinde meka-nik saat 20’yı gösterir. Bir günün 1/3’Iük süresini uyumak eylemineayırdıgında önunde kendine ayıracak 4 saatlik blr süren vardır. Neyapacaksan, ne istiyorsan bu sürede yapacaksın. Sevmen, eglenmen,

Page 30: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

30 editör: can baskent

baska insanlarla iletisim kurabilmen bu süre içinde gerçeklesecek.Bütün katlandıkların bu kadarcık süre için degil miydl? Yasa... Kos-koca 4 saat. O pek yücelttigin çagın gereklerine uy ve hızlı yasa. Zirahayatın böyle ’blr gün’lerin toplamı. 50 yıllık bllinçli yasamın içindetoplam 5 yılı asmaz sana ait olabilecek süre. Asmaz ya, istediginide yapamazsın bu sürede. Yapacakların belirlenmls ve sınırlanmıstır.Önündeki seçenekler sonsuz degildir. Televizyon seyredersin, kumaroynar ya da içki içersin, Eglence biçimleri de öyle çok çesitli degil-dir. Bu 4 saati kesip atamazsın baskaları için harcadıgın zamandan.Kenetlenmis blr yapıdan parçayı koparıp atmak, hem de tek basına,biraz zor. Yapı buna izin vermez.

Bu iskenceye neden katlanırsın? Zorunlu mu kölelesmen, yoksaistemeyi beceremeyen sen misin suçlu?

Can Burak

Vaftiz Töreni

Siyasi mücadele/toplumsal hareket söz konusu oldugunda, birileritoplumsal yasamın yeniden üretim sürecine çomak sokmaktan bah-sedince önce kalabalıklar aranır; ‘bir tip ortaklıgı ve birligi olan’.

Bu birlik ve ortaklık pek çok sey olmustur tarih boyunca. Hangikalabalıgın toplumsal hareketin öznesi olabilecegi verilidir. Bu kala-balıgı birlestirebilecek ve onu çagırabilecek ideolojik sıva sonra yara-tılır. Iste kalabalıklar için birkaç ideolojik birlik kipi: yasananı ve/veyageçmisi açıklama biçimi, bireysel baglanma biçimi, ekonomik ve/veyasiyasi sömürü biçimi, gelecek kurgusu, ütopya. ‘Birligi olanı belki’özne tarih’ yaratmıstır, belki de o kendini tartısma götürmez sekilde’tarihin öznesi’ kılmıstır, birlik kipli teorik kodlarla çagırarak ken-dini.’

Dogdugunda vaftiz törenine yetisip ona koydukları ismi kutsat-mıslardır. Kendi isimlenememistir, baskaları çagırdıgınca isimlidir.Kendi ismini bilmedigini anlatır ustalar. Zaten kiliseler ve yaftiz tö-renleri bu yüzden varolagelmistir. Üç-dört akıllı vaftiz papazı kula-gına fısıldamalı ki olan’ın bilincine varsın.

Peki ya simdi ne olacak? Burada vaftiz töreni bitmis, misyoner-ler seneler önce gelmis, ihtisamlı ya da mütevazi bir sürü mabedkurulu. Havariler kendilerince yazmıslar birlik kipinin imla kılavu-zunu. Herbir kösede degisik vaftiz törenleri yapılmıs ve bitmis; orto-doks rahipler, katolik papazlar ve niceleri onlara isimlerini fısıldadıbile.

‘Ne yapmalı?’ biz de vaftiz törenli yeni bir din mi türetsek, yoksakutsal kitapları yakıp isimsizlige mi yönelsek? Yeni dogana — yokyanlıs oldu, isimlenmesi gerekene — ‘kendi kaderini tayin hakkı’tanıyıp ismini mi seçtirsek? Seçemek de alternatif gerektirir ve horalternatifi gösterecek kadar da çogulcu olmalıyız; belki de yeni birTürkçe sözluk yazabiliriz, bolca genel isimden olusan — pardon en-ternasyonalist olmalıyız - her dilden.

Hey senirı ismin ne?

Page 31: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 31

Ben genel isim seçemedim henüz kendime, kitaplar bitsin hele...Ya da moda oldugu üzere, vaftiz törenine, ‘farklılıga yalnızca ta-

hammül etmekle kalmayıp bunu ’gerçek bir demokrasi’nin önkosuluolarak gören bir anlayısı somutlamak üzere’ mi baslasak?

Ama dil kısırdır bilirsiniz, isimler kendilerini her zaman açıkla-maz, hele de onları pek çok akıl pek çok yerde dillendirince. Isteansiklopediler ve alternatif ansiklopediler o zaman yazılır, isimlerkodlanır.

Isimler ve nitelikler niye lazımdır? Ilki çagırmak, ikincisi ne ol-dugunu bilip gard almak için. Kimseyi çagırmaya ve isim babalıgıyapmaya niyetiniz ve her seyin ne olugunu bilmenin getirdigi iç gü-vene ihtiyacınız yoksa, isimle de isiniz yok, nitelemeyle de.

Simdiye dek çokça kutsal kitap yazıldı, biz okuyucu olmayı ka-bul ediyoruz, çokça da vaftiz töreni yapıldı. Bizim saraba batırılmısekmege karnımız tok, isimsiz kalmayı yegliyoruz.

Behlül Merdol

Page 32: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette
Page 33: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sayı 3 (Aralık 1986)

Tenya Olman Bir Seçenek

Fazla seçenek yok. Ya isteyeceksin yasamı ya da geberip gideceksin.Ilk rastladıgın insana, su yasadıklarından hosnut olup olmadıgını

sorsan, ihtimal ki ‘hayır’ yanıtını alırsın. Bunu sadece sordugun so-ruya cevap olarak der. Aslında soysuz, hayır demesini bilmez. Heleyası kırkın üstündeyse bu, hiç bilmiyor demektir. O zaman tasar-ruflarında serbestsin. Kuskusuz haksız olmayacaksın. Bunca yıldır,daha dogrusu yasamının bunca uzun bir zamanı berbat bir yasamakatlanan buna da katlanır.

Dogarken duymadıgı korkuyu, yasarken duyar soysuz. Ona böyleögretilmistir. Törpülemistir bu toplum onu. Törputemistir ve birile-rinin istedigi gibi egitmistir ama tek suçlu da o degildir. Köle gibiyasamak zorunda bırakılabilirsin, lakin istemiyorsan kimse sana köleruhunu asılayamaz. Direnmek ögrenilmez.

Kimsenin bes kurus deger biçmedigi yasamına kendi de degervermez. Kısacık yasam süresi içinde tenya gibi yasamaktan dahafazla birsey yapabilecegine aklı ermez kot kafanın. Istememek tambir kot kafalıktır.

Bekler. Ondan istenmesini bekler. Istenileni yapar. Baskası içinyapar ne yaparsa, baska ve maddi seyler için. Ya da tanrısı için. Ha-yatının onda dokuzu çalısmakla geçer de, önüne atılan bir tutamçöpe eyvallah der. Hadi en fazla çöpün miktarını arttırmakla ugrasır.Çöplenmemeyi istemez.

Istemez, çünkü ‘hayır’ deme yürekliligini gösteremez. Bin katlıyapılar, her köse basına otomatlar, katmer katmer tuvalet kagıtları,sonsuz süratli tasıtlar yapmasını becerir de, bunu beceremez. Kon-foru düsünür ve ister de, onurlu bir yasamı düsünmez. Konfora be-del öder, onura bedel ödemekten korkar. Bunca soysuzluk içinde üs-telik bu yaptıklarıyla da övünür. Sadece kendi cinsine karsı olsa iyi,hayvanlara karsı da övünür. Hayvanlar alet yapamaz. Böyle ayırırkendini onlardan. Iyi ki yapamıyorlar. Insanoglu yaptı! Burnumuzundiregini kıran koku onun eseri. Kedi pisligini örter, denize dökmekkolay gelir insana. Sonra gidip içinde yüzer keyifle. Kalkar da ‘tatil’der bunun adına, yarattıgı bunca pisligin tadını almaya çalısmasına.Alet yapmak iyi de, ahlaksızlık pek övünülesi bir sey degil. Övü-necek bahaneler yaratmak insana özgü.

‘Hayır’ demesini bilmeyen, önune atılan çöp için kardesini bilekeser. Gebertip gitmek bunun adı. Seni kullanmalarına, yasamına

Page 34: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

34 editör: can baskent

bugün müdahale etmelerine katlanmak, geberip gitmenin dik alası.Tenya olmak bir seçenek,Bütün bunlar o, ’hayır’ demesini bilmeze. Hayatını sürdürmek

ugruna köle gibi yasamayı seçene. Kader diyerek ya da yasanmasızorunlu bir asama olarak görerek, bugünü, yasanan anı terkedene.Mutlu gelecek adına bugünden kaçan istemeyi bilmeze.

Yasamak için bagırsak gerekmez. Bagırsaklar tenyaların yeri. Pis-likten kurtulmak için ‘hayır’ diyebilmek gerekir istemedigine. Yarın,öbürgün ya da belirsiz bir zamana ertelenmez istemler. Deger veri-yorsan yasamına, coskuyla dile getirmelisin onları. Tedirginlik duy-madan, kölelesmeden ve birlikte koparılıp alınır geçmis, bugün vegelecek.

Yasamı istemek bir diger seçenek. Ya da geberip gitmek.Can Burak

Akıllanmayalım

Bazen ne kadar anlamsız seylerle dolu geçiyor hayatımız. Neleri dertediyoruz, nelere seviniyoruzı

Kimbilir, istemeye istemeye gittigimiz okulda ya da iste ne kadarçok zamanımız geçmistir. Bir yandan ‘para önemsizdir’ derken, kim-bilir ne çok hesap yapmısızdır paramızı denklestirebilmek için. Kaçkere kosmusuzdur tıklım tıklım geçen otobüsü yakalamak için ve kaçkere hayıflanmısızdır tüm çabalarımıza ragmen binemedigimize. Bukadarla da bitmiyor, insanların yargıları, birçok ortamda uymak zo-runda kaldıgımız kurallar ve daha bir sürü sey ne çok mesgul etmis-tir kafamızı kimbilir. Ya zavallı yeteneklerimiz, bir çogumuz onlarıda kurban etmistir toplumun katı rasyonalitesine.

Sonu hiç bir yere varmayan uzun tartısmalarla ne çok vakit öl-durmüsüzdür kahve köselerinde; ve ne çok ugrasmısızdır karsımız-dakini köseye kıstırabilmek için, bunu bir gurur meselesi yaparak.

Eger buysa istedigimiz, hiç zor degil.Diyelim ki çok bilgiliyiz ve karsımızda kimse dayanamıyor, he-

men susturuveriyoruz; peki ne oldu simdi?Sanki sonsuza dek yasayacakmısçasına, yasamanın önemini ve

anlamının farkına varmaksızın geçiyor günlerimiz.Oysa yasam degerli, o kadar degerli ki ölmek zamanı geldiginde,

feda edebilecegimiz tek seyimiz yasamımızdır.Onun yerini baska hiçbir sey tutamaz. O zaman ya ölümü seçeriz,

ya da yasamımızı sürdürme ugruna yasama nedenimiz olan seylerifeda ederiz. Eger ikinci yolu seçmissek onursuz bir yasamı tercihetmisiz demektir.

Sorun uzun, rahat ve huzurlu bir yasam sürdürebilmeyi degil,onurlu yasamayı becerebilmek. Ölmek zamanı gelene kadar ona sım-sıkı sarılmak ve ‘bu benim yasamım, istedigim gibi yasadım’ diyebil-mek.

Belki de, bu monotonlugun bu rasyonalitenin, bu donuklugun sı-nırları dısına çıkmakla, yasamımızı hareketli kılmakla baslamalı ise.

Page 35: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 35

Bu hiç kolay degil. Çogu zaman belirli davranıs kalıplarını asa-mıyoruz, önce düsünüp sonra davranıyoruz. Öyle her içinden geleni,her aklına eseni yaparsan deli derler adama. Keske herkes biraz deliolabilse. Akıllı insanlar ürkütmüyor mu sizi? Daha fazla para ka-zanmak, daha rahat yasamak, daha saygın bir kisi olabilmek, dahaönemli mevkilere gelebilmek hep akıllı insanların istemleri degil mi?

Tabii ki her seyin oldugu gibi bu istemlerin de bir bedeli vardır.Bunlara ulasmak için önce kendini yok etmek gerekir. Biz ugras-

mayalım böyle seylerle, zaten aklımız da ermez. Baska hiçbir kaygı,özgürlük kaygımızı alt edemesin.

Desinler ki, ‘bu adam tekin degil, ne yapacagı belli ofmaz’. Ne ya-pacagımızın belli olmaması belli olmasından daha iyi degil mi? Belliolmasın ki her yaptıgımız seyle biraz daha sasırtalım akıllı insanları.

Figen Çesmeli

Bütün Programlar Insansızdır

Bizde ve dünyada ‘kurtulus’ teorileri bilimsel olmaktan kurtulama-dılar. Hepimiz biliriz ki bu nedenle Türkiye’de geçmis yıllarda bolbol yan sosyolog, yarı tarihçi toplum mühendisleri yetismistir.

Çogu zaman da, iyi niyet ve radikal coskularla baslayan ‘sosyo-ekonomik’ durum çözümlemeleri, buralardan çıkarılan devrim stra-tejileri, çıkılmaz bir teorisizm çukuruna yuvarlamıstır insanları.

Yaygın kanıya göre devrimler programlarla gerçeklesen seyler-dir. Bu programlar da, devrim ‘yapılacak’ ülkelerin tarihinin, sosyo-ekonomik kosullarının incelenmesinden çıkacaktır. Buradan kalka-rak ülke kapitalist mi, feodal, yarı-feodal mi, geçmis ATÜT müydübaska bir sey miydi, bugün kapitalizmin krizleri kısa dalga mı, ortadalga mı, uzun dalga mı tartısmaları yürütulür.

Tartısma gelisecektir, parçayı anlamak için bütün kavranılmalıdır,ülke yetmez dünya, dünya da yetmeyecektir evren kavranılmalıdır.Devrim için ülke tahlilinde anlasmak, dünya tahlilinde birlesmek vede ortak bir ‘felsefe’ye sahip olmak gereklidir.

Bu anlasma, bu ‘birlik’ gerçeklestiginde artık fetih için bir prog-ram gereklidir. Bir programın, program olması için, çok sey gerek-mez.Tahliller bellidir, bunlar eli kalem tutan birileri tarafından yazılırve sunulurlar. ‘Dogru’ bir programın ‘dogru’ olması için de çok seygerekmez, ‘nesnel’ olması ‘somut durumun somut tahliline’ dayan-ması yeter. Nasıl olsa bugün onu desteklemeyen ‘kitleler’ yarın kaza-nılacak, kazanılmazsa ‘kitlelerin’ ve programları yazanların baslarınatürlü musibetler gelecektir. Sorun önderlik sorunudur, önderligin debirinci kosulu ‘dogru’ programdan geçer. Merak ediyorum bir bil-gisayara Türkiye üzerine yazılmıs tarih, ekonomi ve sosyoloji tezleriprogramlansa bu türden kaç tane program seçenegi yumurtlardı.

Artık ülke biliniyor, dünya ve evren biliniyor, çünkü programvar. Bir sorunla karsılastıgınızda programınız konusacaktır, çapra-sık bir durumda mısınız, programınız gündeme girecektir, yenildinizmi ya teknik arıza diyeceksiniz ya da yeni bir program yazabilirsi-

Page 36: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

36 editör: can baskent

niz. Ama sakın programsız konusmayın, bir süre sonra zaten bıra-kacaksınız konusmayı, programınız konusacaktır. Azami program,asgari program, geçis programı, UDD (Ulusal Demokratik Devrim),MDD (Milli Demokratik Devrim), DHD (Demokratik Halk Devrimi),UDHD (Ulusal Demokratik Halk Devrimi) bütün bunlar çizsin yolu-nuzu.

Oysa ne insanlar ‘ülkedeki dısa bagımlı kapltalizme’ son vermekiçin devrimci olur, ne de devrimler sonsuz çesitlemeye girebilecekyukarıdaki devrim türlerini gerçeklestirebilmek için patlak verirler.Sonsuz çesitlilikteki insanlar bazı seyleri istediklerinden ve bazı sey-leri istemediklerinden devrimci olurlar.

Sefalete karsı çıkar biri, tutsaklıga, otoriteye, ‘kadın’ olmaya, ‘er-kek’ olmaya teknolojiye, çalısmaya, egitime karsı çıkar öteki. Buralar-dan baslar baskaldırı, demokrasi, kapitalizm, sosyalizm gibi so yuttını vermez kavramlardan degil. Programlı bir kafa için bir seylerekarsı olmak ve baska birseyler istemek yetmeyecektir, bütün bu ya-pılanlar baska, daha üstün, daha kapsayıcı bir sey adına yapılmalı-dır. Baskıya karsı çıkıyorsanız istediginizin adı ya demokrasi ya da‘sosyalizm’ olmalıdır. Oysa karsı çıkısın özgün enerjisi gömülecektirbelki de böyle yapıldıgında, olsun programlı olalım.

Bir metindir program denilen, kitapların sayfalarından zuhur ederkendisi. Ama bir kere ortaya kondugunda artık bi metin olmaktansıkar. Etkisine aldıgı insanlan çaresiz bırakan bir dizge haline gelir.En hasarı asiyi ruhsuz bir bürokrata çevirmeyi basaran programlarvardır.

Oysa korkunç bir yaratıcıdır insan.Yaratım enerjisiyle dopdolu,kagıtlara ve kitaplara sıgmayacak, teorilerce önceden görülemeyecekatılımların yaratıcısıdır. Ve her yaratım bir sanattır, her sanat da im-bikten geçirilmis bir birikimin belki de sonradan o birikimle ilis-kisi bile kurulamayacak kendiliginden patlak veren ürünüdür. ‘Simdiempresyonist bir tablo yaratacagım’ diyerek tuvalin basına oturanbir ressam ayvayı yemistir, bırakın fırçası özgürce dolassın. Devrimciiçin de aynıdır durum, baskı yok edilirken yaratılır baskısızlık, se-falet yok edilirken dogacaktır belki de ‘bolluk’. Demokrasiyi yarat-mak için baskıya karsı dövüsmek, baskıyı yok etmek için demokrasiyaratmaya çalısmak kadar saçmadır. Fırçanız özgürce dolastıgındademokrasiden daha baska, daha ‘güzel’ bir sey yaratamayacagını ne-reden biliyoruz.

Yeniyi yaratmak için yarı sosyolog, yarı ekonomist, yarı tarihçilerdegildir gereken, metinleri istemlerinin önlerine koyanlar degil, gemalmaz istemlerini patlatanlar gereklidir. Tarih, ekonomi, sosyoloji bi-lenler için güzeldir, fena degildir de, ama yaratım için en önemli olanistemleri gerçeklestirebilecek enerjidir, istemek istemektir. Bir bilgili-ler hiyerarsisinin program uygulayıcısı degildir devrimci, istedikle-rini ve istemediklerini coskuyla gündeme sokandır.

Denilecektir ki, programlar, insan istemlerinin genellestirilmis,soyutlanmıs seklidir. Birincisi, insanlar ülkeden ülkeye ve zamandanzamana çok farklı seyler isterler. Ikincisi, her istem soyutlandıgındave genellestirildiginde kendisinin dısına çıkan ve ‘program’ adıyla

Page 37: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 37

yabancılasan bir nesne haline gelir ve bir de onu kutsadıgınızda is-temlerin kendisinin önüne geçecektir.

Bugün özgurlügün atesli savunuru olan bazı devrimciler, yarınaltından kalkılmaz bir diktatorlügü savunabiliyorlarsa, bu, herseyirasyonalize eden her seye, belirli zamanlar ve asamalar çizen prog-ramlılık mantıgı içinde olmaktadır. Bugün sefalet elestiren fakat baskabir konumda (örnegin Yeni Ekonomik Politika (NEP) dönemi Rus-yasında) ilkel sermaye birikimi adı altında yogun emek sömurüsüöneren devrimciler bunu ancak programlılık mantıgı içine yerlestire-bilirler. Bir program islemedi yerine baska bir program getiriverdiler.

Önce ‘devlet kapitalizmi olmayan devlet kapitalizmini olustura-lım, sonra genellesmis bolluk toplumunu’, ‘önce proletarya dikta-törlügünü kuralım, sonra otorite zaman içinde yok olup gidecektir’mantıgı ancak ve ancak kuru bir gerçekçiligin içimize islemis haliolabilir. Bu da yaratım gücünün kuru bir akla teslim olmus durumu-dur.

SSCB ya da Çin gibi toplumlar yaratmak için orta yerlere kellekoymaya, ‘hayatın sundugu nimetlerden’, yazlık evlerden, otomobilve videolardan vazgeçmeye degmez. O toplumlarda da ‘hayatın ni-metlerinden’ anlasılan aynı seylerdir.

Istemleri için ‘hayatın nimetlerinden’ hemen ve kolaylıkla vaz-geçen bir insan ise kendi önüne programatik sınırlamalar getirme-melidir. Bugün zorunluluk olarak görülen birçok sey aslında bizimtartısmasız kabul ettigimiz genel kanılardan öteye geçmez. Neyin zo-runluluk oldugu neyin olmadıgı ise onlara karsı mücadele etmedenanlasılabilecek gibi degildlr.

Insanlar teklik durumundan topluluk durumuna programlarladegil, istemlerinin yol arkadaslıgıyla geldiginde, istemleri benzestigi,çakıstıgı sürece birarada olduklarında topluluklar içinde özgürlükle-rini yitirmezler. O zaman ‘devrim’ sözcügü de ‘yeni’ bir anlam kaza-nacaktır.

Sorun yeni yeni elma sekerleri gibi yeni yeni programlar sunmakdegil, insanların istemlerini dısa vurabilecekleri kosullar yaratmak-tadır. ‘Mantıklı’ ya da ‘mantıksız’ bütün istemleri. Bunca ‘mantık-sız’ dünyada yasarken o dünyanın garip ‘mantıgıyla’ kendimizi sı-nırlamak neden? Bütün insanlar kanat takıp uçmayı bile isteseler bu-günkünden daha ‘mantıksız ’ olamazdı. Agır sanayi hamleleri, planlıekonomi, bilmem hangi diktatörlük bugün, simdi bizim istedigimizseyler degilse, neden bunları su ya da bu program adına savunmakzorunda olalım.

Radikal olmak var olanı sıfır noktasına kadar sorgulayabilmeyi veyeniyi yaratırken bütün baglardan kurtulabilmeyi gerektirir. Bugünotorite istemiyorsak, onunla mücadele ediyorsak, neden ilerde birotorite düsleyelim? Bugün kendi belirledigimiz sekilde, kendi belir-ledigimiz biçimde ‘çalısmak’ istiyorsak neden yarın fabrika ordularıdüsleyelim?

Insan son derece zengin, son derece ele avuca sıgmaz bir yaratık-tır. Onun yeniyi yaratması ise ancak coskun bir programsızlık içindehareket etmesiyle söz konusu olabilir.

Page 38: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

38 editör: can baskent

Kemal Demir

Page 39: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sayı 4 (Ocak 1987)

Ikiyüzlülük

‘Sittir git’ demek geçiyor içimden, ama ‘Günaydın’ diye cevap veriyo-rum. Allah bilir o da aklından aynı seyi geçiriyordur ya, her sabahkigibi ‘Günaydın’ diyor yine de.

Sabahları pek suratsız oluyorum. Ne var ki bos yere degil bu su-ratsızlıgım. Her sey insanın nesesini kaçıracak düzeyde. Mekanik za-man sayacının emriyle kalktım yataktan. Kalkar kalkmaz da en azikibin bekerellik çayı devirdim. Artık çayı tek sekerli, dörtyüz be-kerelli içiyorum. Adama böyle içirirler iste. Kimisine bakarsan birazradyasyon faydalı bile sayılırmıs. Hayırlı saymalar.

Sayelerinde radyasyonu bile kanıksadık. Duyarsız insanlar kolayikna edilir. Bir çok sey gibi bunu da iplemez olduk. Alıstık.

Ama ne denirse densin su ‘is’ e alısmamın pek mümkünatı yok.Sabahları böyle suratstz olmamda en büyük pay onun. Birazdan isegidecek olmanın yarattıgı nesesizlik. Her sabah programlanmıs biryasama baslamak inanılmaz bir sey. Inanılmaz ve çekilmez. Zatenseverek gidenini görmedim. Herkes için çekilmez olsa gerek, yoksainsanların sabahları barut fiçısı gibi olmalarının nedeni ne ola ki.

Ise gidip gelirken etrafınıza bir bakının, sürüler halinde yürü-yoruz. Telaslı srüler halinde. ‘Ise geç kalmak’, toplumsal bir korku.O, birbirlerini ezercesine otobüse, vapura binmeye çalısan, karsıdankarsıya tavuklar gibi kosusan insanlar bu korkunun esiri. Ödlekler,gelecek sizin eseriniz olacak. Valla bana kalırsa sürüler halinde yasa-manın bir gelecegi falan yok. Onların çobanlarının bir gelecegi olabi-lir, sürü, sürü olarak kaldıkça çaresizlige mahkum.

Biçimi degismis ama köle kalmısız yine de. Hem de ilerleme na-raları esliginde. Simdi sekiz saat çalısan köleleri oynuyoruz. Ancako, ugruna mücadele edilen diger sekiz saati de almıslar elimizden yada naralar esliginde yapmısız seçimimizi. Oysa ‘zorunlu çalısma’ nekutsal bir nane, ne de tek seçenek. Iyi mi.

Sen ona istedigin kadar ‘çalısma özgürlügü’ de. Çekinme, belkirahatlarsın. Kölelik de bir özgürlük senin için. Ya da vazgeç sanaezberletilenlerden. Kendi bildigini oku. Kendi istemlerine kulak ver,onlarınkine degil. Cesaret! Çoban olmadan da sürü olmaktan kurtu-labilirsin.

Can Burak

Page 40: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette
Page 41: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sayı 5 (Subat 1987)

Üç Metre Özgürlük

Bencil degilim. ‘Benim için benden üstün bir sey yok’ diyorsam, bubenim bencil olduguma delalet etmez. Istemedigim seylerin benimüzerimde bir hükmü olmadıgına yorumlanabilir.

Zorunluluklar, dogrular ve gerçekler nesnel degildirler. Bilimsel,tanrısal, toplumsal ya da kisisel olabilirler. Benim de kendi dogrula-rım vardır kuskusuz, çünkü onları ben istiyorum.

Bu noktada insanların ikna edilebilecegine inanmıyorum. Susmakher zaman kabul etmek anlamına gelmez. Ne olursa olsun, hiç birfikre tabi olma egiliminde degilim. Yaratıcı çesitlilik, sürüklenmekledegil, kendini ortaya koymakla baslar.

Ütopyalara bel baglamam. Her zaman düskırıklıgı ve umutsuz-lugu dogurmuslardır. Gerçeklesmesini istedigim seyler vardır süp-hesiz: Insanların istemlerini özgürce dile getirebilecegi bir ortamınyaratılması gibi. Onun yaratılmasında bir ‘son’ yok benim için. Duortam sittin sene yaratılamayabilir ve ben sittin sene ona ulasmayaçabalayabilirim. Ben ‘ay’ı istiyorum, özgürlük istiyorum yani, sonlubir süreç degil.

Özgürlügün genel geçer bir tanımını yapmak, beyhude bir ugrasolurdu, bencil degilim dedim ya, derdim onu açıklamak.

‘Bireyin özgürlügü, diger bireylerin özgürlügünün basladıgı yerdebiter’: Liberal özgürlük tanımı. Ben bunu ‘Bencilin kısıtlı alanı, digerbencillerden kısıtlı alanlarının basladıgı yerde bitirtilir’ diye algılıyo-rum. Tanıma göre, her ’tek’in özgürlügü, diger ’tek’lerin özgürlügüile sınırlıdır. Her ’tek’ sınırları kendi dısındaki ’tek’lerle çizilmis biralana mahkumdur. Bu alan içinde özgürlügün tek hakimidir ve onuistedigi gibi tasarruf etme hakkına sahiptır. Ancak sınırları çizili birparsel içinde yasayan ‘birey’ tehdit altındadır. Insan bu, kendi sı-nırlarını genisletmek isteyen biri her an çıkabilir. Yine tanım geregi-tanımı bir tarafa bırakıp, içinde yasadıgımız toplum geregi diyelimbu ‘birey’ler birbirlerine karsı korunmaya muhtaçtırlar. Sınırları be-lirleme ve gözetme isi ise bir dıs otoriteye bırakılmıstır: Devlet.

Ve toplum, bu türden tekil parsellerden olusan bir arazi görünü-mündedir. Insan sayısındaki bir ar tıs, parsel sayısındaki bir artısatekabül eder ki, bu da her ‘birey’in sahip olabilecegi özgürlük çerçe-vesinin daralmasını getirecektir.

Bu türden bir ‘özgürlük’ hiçbir olumluluk tasımaz ve yaratıcılık-tan yoksundur. Bu ‘birey’lerin olus turdukları birlik (toplum), kendi

Page 42: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

42 editör: can baskent

iradeleri ile gerçeklesmemistir. Onlar bir mekanizmanın içine dogar-lar ve kendilerine bir yer verilir. Bir arada olmaları istemleri dısındagerçeklestiginden, birbirlerinden uzaklasma çabası içindedirler. Bi-rey’den bu minvalde söz edilemez.

Yaratmak ise birbirlerinden kaçmaya çalısan insanlarla gerçek-lesmez. Evet, özgürlügün yaratıcıları ve tasıyıcıları bireylerdir, amakendi tekillikleri içinde degil, karsılıklı iliskileri içinde. Bireyin öz-gürlügü, diger bireylerin özgürlükleri üzerine bir etki yaratabilme-lidir. Yardımlasma ancak karsılıklı iliskilerin etkileri ile gerçeklesir.Hareket etmek, karsılıklı yardımlasma olmadan gerçeklesmez. Kazmagibi birbirlerine ilismeden de yasanabilir. Buna ’birey olmak’ da deni-lebilir. Özgürlük ancak kolektif olan ile yaratılabilir. Özgür iradeleriile birlikte olanların yarattıgı topluluk isinde tadına varılır.

Liberal özgürlügün ‘birey’i, kendisini kendisinden dahi koruyanve sınırsız ihtiyaçlarını kontrol eden, bir dıs otoriteye gerek duyar.Korunmaya muhtaç, ‘tek’, edilgen ve saskındır. Bu saskınlık, kötüm-ser bir yasama anlayısından baska bir sey getirmez.

Oysa birey kendi sınırlarını asmaya çalısır. Bir diger bireyden ko-runmaya muhtaç degildir. Zira birliktelikler zorunlu degildir. Içindeyasamı ve özgürlügü bulacagı kolektif toplulugu yaratmak bireylerinisidir.

Çünkü onu ben istiyorum.Gürer Tozan

Dogrudan Demokrasi, Dogrudan Etkinlik

Demokrasi kavrami ‘Batı demokrasileri’ ve ‘halk demokrasileri’ ileve onların içerdigi ya da içermedigi bir kavram olarak algılanmayabasladıgından beri kavramın tarihi ve kavramı olusturan ögeler sislihavada gözden kaybolup gitti. Demokrasi, ‘halk idaresi’ anlamınagelen bu kavram artık bir ‘devlet biçimi’ olarak anlasılıyor ve içerigio kadar sisirilmis ki, ne tarihsel kökeniyle ne de onu olusturan anla-yısla bir baglantısı kalmamıs. Bu nedenle onu biraz olsun anlamlan-dırabilmek için önüne ardına çesitli destekleyici sözcükler getirilipkullanılıyor.

Aynı sey büyük ölçüde baska bir kavramın da basına gelmis:Dogrudan etkinlik. Liberter hareketin en önemli savunularından biriolan dogrudarı etkinlik bugün genellikle bir taktik ya da en olum-lusu bir strateji olarak görülüyor ve böylece sadece bir yanı görüle-rek asıl önemli cephesi olan özelligi unutuluyor. Dogrudan etkinlikbir ‘mücadele tarzına’ indirgeniyor. Oysa dogrudan etkinlik bundançok daha fazla bir seydir.

Dogrudan etkinlikle demokrasi arasında, ya da ben de önüne birek koyayım, dogrudan demokrasi arasında önemli tarihsel, düsünselve psikolojik baglar vardır. Bu iliskiyi çözümlemek için iki kavramında gelisimine ve isleyislerine bir göz atmakta yarar oldugunu düsü-nüyorum.

Dogrudan demekrasiye yönelik ilk düsüncelere ve dogrudan de-

Page 43: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 43

mokrasi ögelerine Sümer ‘sehir-devletleri’nde rastlıyoruz. Öyle kibütün ‘yurttas’ların katıldigi Sümer sehir meclislerinde, azınlıgın, ço-gunlugun oylama ile aldıgı bir karara uymak zorunda olması bilin-meyen bir durum. Meclis toplantıları oylama yapmaktan çok, öneri-len farkli anlayısların tartısılması için yapılıyor (1).

Yine de Antik çagda dogrudan demokrasinin en olgun biçimi ola-rak Atina demokrasisini görüyoruz. Antik çagın Atina ‘sehir devleti’,dogrudan demokrasinin hakim oldugu yıllarda 45000 kadar yurttasve 80 000 kadar köle içeriyor (2). Atina ‘sehir devleti’nin bu kölele-rin gücünü ‘kullanarak’ yasadıgı, ayrıca çevredeki kolonilerden eldeettikleri ve ticaretten kazandıklarıyla ayakta durdugu açıktır. Fakatbu noktada sorunum bu degil. Yani yazının odak noktası Atina de-mokrasisinin ‘maddi temelleri’ degil. Benzer maddi kosulların ben-zer sonuçlar doguracagı cinsinden kot kafalı bir determinizme sahipdegilim. Eger böyle bir determinizme sahip olsaydim, Asur, Sümer,Yunan ‘sehir devletteri’, onların sanatları, düsünceleri ve onun bü-yük zenginligi benim içiu anlasılmaz bir sey olarak kalırdı. Bu, ütop-yaları bir tarihsel ‘ilerleme’ mantıgının içine sokmak için ugrasan-ların sorunu. Demokratik Atina, benim için halk idaresi kouusundadüsündükteri ve davet ettigi dü söncelerle örıemlidir bu yazıda.

‘Sehrimizi dünyaya açıyoruz, dusmanlarımız bizim özgürlükçü-lügümüzden yararlanabilecek bile olsalar, yabancılara ögrenmeyi vearastırmayı yasaklamıyoruz, biz yurttastarımızın yurttasIık ruhlarınabir sistem ve politikadan daha fazla güveniyoruz. Rakiplerimiz be-sikten baslayarak insan tahammülünün ötesinde sancılı bir disiplinleegililirken, biz Atina’da hoslandıgımız gibi ve mesru bir tehlikeyekarsı hazır olarak yasıyoruz (3).’

Diyor Perikles bir cenaze töreninde. Bu konusmada ileri sürülendüsünceler, Atina dogrudan demokrasisinin en temel dayanakların-dan birine isaret ediyor. Bireysel kendi kendine yeterlilik duygusunayani otarsiye.

Atina ‘polis’i düzenli yurttas toplantılan (Ecclesia) sürekli degi-sime tabi tutulan Besyüzler meclisi (Boule) tarafindan idare edili-yordu. Fakat yurttasların bir birlerini tanıyamayacagı kadar büyüksehirlere ürküntüyle bakan Atina zihniyeti rotasyon türü uygulama-larla tatmin olabilecek bir zihniyet degildi.

Bu nedenle Atinalilar bir ‘devlet’ olusumuna karsi önemli biradım atmıslardı. Herhangi bir tanrıya degil kendine güvene daya-nan bu sistem, hemen tamamen politik profesyonelligi, bürokrasiyiönlemek üzere tasarlanmıstı. Süphesiz bir devlet salt ‘dıssal otorite’ve organize zorla tanımlanamaz, ama bunlar olmadan da bir dev-let olmaz. Atina demokrasisinde yurttasların dısında organize birzor yoktu, sehrin güvenligi ve ‘ordu’su silahlı yurttaslar tarafındansaglanıyordu. Kısacası Atina demokrasisi bir devlet biçimi degildi,çünkü ortada böyle bir devlet yoktu. Atina demokrasi zihniyeti üs-telik Perikles’in çok önceden gördügü gibi yıkılmak pahasına ‘dev-let’ ve ‘toplum’ arasında her hangi bir ayrım gelistirmeye yönelmedi(4). Genis emperyalist yayılıma ragmen yine aynı zihniyet bu yayı-sımı örgütleyecek bir bürokratik aygıt olusturma düsüncesine karsi

Page 44: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

44 editör: can baskent

direndi.Atina demokrasisinde islerin idaresi yönetim yerine, amatörlük

profesyonellik yerine, islevsel ilis kiler kurumsal iliskiler yerine, si-lahlı yurttaslar zor tekeli yerine geçirilmisti.

Bugün demokrasi yerine (AIIah kabul etsin) önerilen ve kavramıniçini doldurdugu düsünülen ucubelerle Atina dogrudan demokrasi-sinin uzak yakın bir benzerligi yoktu. Demokrasiyi bir ‘devlet biçimi’olarak tanımlamak süphesiz demokrasi kavramından hiç bir sey an-lamamak demekti.

Öte yandan ‘liberterler dogrudan etkinligi basvurular’ tarzındaözetlenebilecek bir indirgeme, bugün bir çok kafada dogrudan et-kinlik anlayısını, liberterterin partilesmek, gerilla hareketi kurmak,seçimlere katılmak tarzından salt bir ‘mücadele tarzı’ olarak kavra-dıkları düsüncesini doguruyor.

Dogrudan etkinlik anlayısının teorik olmaktan çok örneksel ol-dugu, dikkati ve yogunlasmayı, amaçlar ve teorik genellemelerdençok olaylara çektigi dogrudur. Ama çok farklı türlerden dogrudanetkinlik anlayıslarını aynı tanım altında birlestiren, insanların yasa-dıkları olaylara ‘aracısız-tefecisiz’ müdahale etmeleridir.

Dogrudan etkinlik anlayısı, merkeziyetçi ya da ‘demokratik mer-keziyetçi’ bir araçla ‘yeni’nin yaratılamıyacagını, ‘devrim’ yapmaklainsanların alıskanlıklarının, ruhlarının, bir gün ya da bir ay ya da biryıl içinde ‘devrimci’ olmayacagını kavrayan liberter düsüncenin, yenibir moral, yeni bir zihniyetin bugünden yaratılması için savundugubir ilkedir, ‘Herkes kendi kapısının önünü temizlesin’ diyen zihniyet(bunu sadece der) neden bu ‘herkes’ ‘kendi...’ anlayısını gelistirmezki?

‘Yeni’nin, ‘islerin idaresi’nin dogrudan demokrasiyi içermesi is-teniyorsa, eger, ‘yeni’yi olusturmak isteyen bir tarzın dogrudan et-kinlikten baska bir seçenegi var mı? Aksi halde 1918’de bir ’ahçıyabile devleti yönetmesini ögretecegiz’ derken, 1921 ’de ’Her isçi dev-leti yönetebilir mi? Pratik adamlar bilir ki bu bir masaldır’ (5) diyenLenin’in trajik durumuna düsülmez mi?

Atina demokrasisi süphesiz bize ancak bazı fikirler verir, dog-rudan etkinlik bir bireylik durumu ve bilinci gelistirir, ama dogru-dan demokrasi için gereken bütün bunlardan daha fazladır. Konseykomünizmi ve Troçkizm türünden ‘demokratik’ marksist hareketle-rin kavrayamadıgı noktalardan bi ri de budur. Sadece bazı seyleriyle‘yeni’ bir topluın tasarımı onların butün demokratik gayretlerini dur-madan baltalamaktadır.

Paris Komünü’nü idari organla, politika üreten organı birbirin-den ayırmamakla elestiren Marks’ın bu gorüsüne katılmasalar da(bazı konseyciler) ‘yeni’ yasamı köyden kasabaya, kasabadan fabrikakonseyine, fabrika konseyinden sehir konseyine dogru örgütleyen birtarz, içsel olarak hiyerarsik olmaya mahkumdur. Teknolojiden, cin-siyete kadar bütün yasam örgütünün dogrudan katılımı baltaladıgıbir tasarımda dogrudan demokrasi bir özenti oimaktan ileri gidebilirmi?

Kanımca dogrudan demokrasi, dogrudan etkinligin ‘devriin son-

Page 45: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 45

rası’ durumu olmalıdır. Dogrudan etkinlik, bireylerin kendi yöne-timlerini kendi ellerine almalarının yaygırılasmasının ve dogrudandemokrasiye dönüsmesinin okuludur. Tabi ‘tarihin mantıgı’ bizi dog-ruca buralardan alıp, dogrudan demokrasiye’ bırakıvermeyecek. Ta-rihin mantıgını beklemek Godot’u beklemek gibi bir sey. Ama so-rular sorabilir, ‘bireyler topluluk halinde yasarken, kendilerini yöne-tebilirler mi?’, ‘toplumsal bas kı olmadan herkes birbirinin gözunüoymaz mı?’ türünden sorular.

Tarihimiz, ‘Günes ülkesinin’ bir zamanlar güneste olmadıgını gös-teriyor. Herhangi bir toplumsal baskı olmadan da insanların birbi-rinin gözünü oymadıgına, aksine birarada, dogayla ve birbirleriyleahenkli (çatısma ya da çelisme içermeyen anlamında degil) ve yara-tıcı güçlerini dısa vurabildiklerinin bir çok ‘eski’ olmus örnegi var.Hiyerarsi, otorite, disiplin süphesiz kanımızda yer etmistir, ama on-lara duyulan tepki daha mı az etkilemistir psikolojik tarihimizi. Süp-hesiz tarihin bizden alınanları tasıması, bize onları bir gün iade ede-ceginin garantisi degil. Böyle bir garanti ancak kaybedilenlerin amabütün tarihimizde kaybettiklerimizin -kaybetme sürecinde ögrendik-lerimiz ve tekrar kazanma sürecinde ögreneceklerimizle güncel ola-rak elde edilmesinde yatar.

Dipnotlar(1) Henri Frankfort, ‘The Birth of Civilization in the Near East’

s.77(2) Perry Anderson, ‘Passages From Antiquity to Feudalism’ s.22(3) Thukydides, ‘The Peloponnosian War’ s. 121-122(4) Perry Anderson a.g.e. s.43(5) V. l. Lenin ‘Toplu Eserler’Osman Konur

Page 46: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette
Page 47: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sayı 6 (Mart 1987)

Iktidar Nerede

Arapça ‘kudret’ sözcügünün kökenlik ettigi ‘iktidar’ kavramını kök-tenci - kapsayıcı bir biçimde sorguladıgımızda, akla gelebilecek so-rulardan biri; ‘iktidar nerede’ sorusudur. Iktidarın biçimini degil de,mekanını (uzamını) soruyorum.

Kudret ‘güc’ü, iktidar ise ‘güçlenme’yi ifade eder. Iktidar sahip-leri sanki bütün ‘kaderlerin yazarı, tanrının yeryüzündeki golgele-ridirler.’ Kudret ya da iktidar aynı zamanda bir belirlenmeyi, ‘ka-der’ veya ‘mukadder’ olanı çagrıstırmakta, yani yönetilenlerin ka-deri, kudret sahipleri tarafından yazılmıstır!

Ezilenler çok defa kader belirleyicilerine karsı koymak için, kendiçaglarına özgü bir biçimde bir dil gelistirmislerdir: Aradıkları hepaynı seydir; hür olanı, serbest olanı, âzâd olanı, özgür (özü-gür) olanı,Freiheit, liberte, free ya da amargi! (1)

‘Deliligin Tarihine Giris’ (2)’ten tanıdıgım Michel Foucault, yuka-rıdaki soruyu sormamda bir esin kaynagıdır. Evet, iktidar nerede?‘Teorik düzeyi yüksek’ soyutlama, irdeleme ve betimlemelere giris-meksizin yanıtlıyorum: Her yerde. Ailede baslıyor bireyin parçala-nısı... Çocugun Özgür aklı ‘bilimsel’ hurafelerle zincirlenir ilkokul-dan baslayarak... Ve ‘Magister’ (3) olduklarında ideolojiler arası -pardon,’disiplinler arası’- bir akademik uzlasmanın elzem oldugunukesfederler. Ve böylece bir zamanlar ‘kartal’ olan kimileri, artık ‘ma-gister’ olduklarından, toplumun diger bütün kesimleriyle ‘medeni’iliskiler kurup, özgür egilimli aklı zincirlemenin ideolojisini biçim-lendirirler, tabii bunun için topluma bir ‘sıva’ gerekiyordu, Gramsci’nin‘consensus teorisi’ de adaylıgını çoktan koymustu. Herkesi ‘temsil’eden ‘tarihsel ve demokratik bir uzlasma’ gerekiyordu yani.

Tekrar soruyorum: Iktidar nerede?... Yanıtım net; her yerde!.. Ik-tidar bir yanıyla; hükmü (yargı), kanun koyma ve degistirmeyi (ya-sama), bir yanıyla da, icraatı (yürütme) dile getirir. Ben bunları hu-kukçuların biçimsel tartısmaları baglamında söylemiyorum; bunlarıpolitika merkezleri ve hükümet binaları dısında olup bitenleri de dilegetiren bir baglamda söylüyorum. Bir baska yanıyla, iktidar kavra-mının ‘temsil’ özelligi de baska bir vakıa.

Acaba insana, özgürlügün sonsuz kapılarını açacak olan bir ik-tidar mümkün müdür? Bana hiç mümkün gözükmüyor. Her sey-den önce iktidar baskaları üstüne, adına ve onları temsilen bir ‘güc’üdile getirir. Baskaları adına olmayan, baskalarını ‘temsil’ etmeyen bir

Page 48: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

48 editör: can baskent

iktidara hiçbir biçimde rastlamadım. Bu gerçek, özgürlügün müm-kün olmadıgı anlamını tasımıyor tabii. Ama iktidarla özgürlük ‘süt-liman’ bir ortamda, birarada varolamaz anlamını tasır bu. Iktidarsahipleri verecekleri kararları veya yargıları tartısabilirler ama tanı-madıkları insanlar hakkında karar veya yargılarda bulunacakları ke-sindir. Iktidar sahipleri bir takım yasaları yapar veya bazılarını de-gistirir ve/veya kaldırabilirler, ama bütün bu islemleri yaparken, ‘to-pIumun yararına’ (buradaki toplum sözünün yerine ‘millet, halk, isçisınıfı, insanlık’ gibi ifadeler kullanılabilir) yaptıklarını iddia etmeyiunutmazlar. Yargı ve yasaflarını yürütürken, ‘suçlu’ görülen hep bi-reydir. (Böylece ‘güçlenme’ tem silin, hükmün, icraatın ta kendisi.Iktidar her yerde yani. Politik olmayan alanlarda da var o.) Bireysonradan aklansa bile sürüler kentinin düzensizligi bozulmasın diye‘feda’ edilmeliydi o.

Iktidar tarafından savunulan hep kaostur (karmasa/düzensizlik),kosmos (düzen) adına! Ben hiç inanmıyorum buna. Yani karmasayı,düzensizligi özgürlük taraftarları yaratmadı demek istiyorum. Li-berterler (özgürlükçüler) karmasayı istemedikleri, sevmedikleri bir‘miras’ olarak görmüslerdir. Çünkü ‘düzen’ diye sözü edilen sey‘karmasa’nın ‘düzen’idir. Ben bu kaotik kosmosa karsıyım. Ben ‘dü-zen’den yanayım. Ama varlık sartı birinin veya birilerinin veya birsınıfın mutlak iktidarına dayanan, mutlak düzenli bir düzene karsı-yım: Yani fasizme, nasyonal ‘sosyalizm’e, islami ‘sosyalizm’e ve hertürlü otoriter ‘sosyalizm’e. Ben düzen taraftarıyım, ama bu düzenbireyin düzenine saldıran, böylelikle bireyin kendi dogasında ken-dine özgü olarak varolan insani yeteneklerini parçalayan, otoriter birdüzen degildir.

Renklilik ve çesitlilikten kesinlikle yanayım. Ama bu renklilikkendisinde varolan özgür egilimi sapmıs insan dogasının varolandurumunu veri alan, tenya gibi yasamayı giderek idelestiren; özgur-lük kavramını ‘savrukluk’, ‘düzensizlik’ diye idelestiren; baska birey-lere varlık hakkı tanımayan bir renklilik degildir. Hiççiligi (nihilizmi)varolus biçimi görmek ne komik! Bence hiççi (nihilist) söylem, otori-ter söylemle dalga geçmek için çok güzel ve yararlı bir silahtır, amahiççi olmak bir varolus biçimi degil, yok olmanın dayanılmaz agırlı-gıdır.

Notlar:l) Bkz. Osman Konur, Amargi ya da Özgürlük, Kara sayı 52) Deliligin Tarihine Giris, Michel Foucault, Ten Yayınları, 1982,

Ankara, çevirenler: Enis Batur, Nasuh Barın3) Magister, Latince olup, hoca ya da usta anlamına gelmektedir.M. Kazmacı

Insan Ne Idea’dır Ne de Madde

’Eger bir gün sokakta blr adam ‘bok var, taze bok var’ diye gezersesasmayacagım. Böylesine seylesmis bir dünyada o da bir üretim sayı-lır. Insan denen makine üretiyor bunu da. Böyle bir dünyanın canlıya

Page 49: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 49

sunabilecegi ne olabilir, düsünen, hisseden, yaratan canlıya. Eger he-pimiz birer madde olsaydık; programlanabilen, bir dügmeye basıncahareket eden, ise asla geç kalmayan, eminim bu dünyadan iyisinibulamazdık. Ama zaten o zaman iyi gibi bir kavrama sahip olamaz-dık. Çünkü iyi, güzel, çirkin, kötü vb. bütün bu kavramlar, canlıya;degerler yaratan, bunlara sahip çıkan ve savunan canlıya aittir.

Maddeciler çok uzun zamandır yasamı maddilestirmeye çalıs-tılar. Onlardan önce de maneviyatçılar ruhlastırmaya çalısmıslardı.Ama artık bugün görünen o ki, yasam denilen, canlıya özgü bu olay,ne ruhlasabiliyor ne de maddelesebiliyor. ‘O’ kendi dinamigine sa-hip. Her maneviyatçı ortamın üzerinde yasamı sahiplenen tarzlarboy verdigi gibi, her maddeci ortamın üzerinde de bu gerçekles-mekte. Bu iki ortamın birbiriyle çatısması ve büyük ölçüde dünyayıdoldurması, insanların çogunu bu çıgırtkan seçenekler arasında se-çim yapmaya zorladıysa da birileri bunların baskısından arınarak,canlıyı savundu çaglar boyu. Nereden çıkmtstı canlıyı ikiye bölmek,ihtimal ki dogayı parçalamanın bir sonucuydu. Ve madde ile ruhikileminin bu belirsiz kavramları ‘onsuz olmaz’ anlamında birbirle-rine baglıydılar. Birini savunmak digerini yok saymak degil, mesrukılmak anlamına geliyor. Idealizm, asıl olan ruhtur derken, asıl olma-yan bir maddenin varlıgını ister istemez olurluyor. Materyalistler isemaddi hayattan söz ederken, maddi olmayan hayatın varlıgını belkifarketmeden benimsiyorlardı. Bu mantıkların kaçınılmaz sonucu ‘birinsan ve iki hayat’ çok ilginç bir üçlü oluyor,

Maneviyatçılar insanın diger yanlarını yoksamaya çalısırken, bü-yük bir hata islediler. Insan ruh soluyarak canlılıgını sürdüremezdi.Ve kısa sürede Isa’dan baska kimsenin Isa’yı anlamadıgı anlasıldı.Aksi halde toptan çarmıha gerilmeleri gerekirdi. Maddiyatçılar isetanrıyı öldürdüklerini sandılar, oysa insan, gönlünün zenginlikleri-nin farkındaydı ve karnını doyurmak ya da sıcak bir evde oturmakona yetmezdi. Ekmegi nasıl elde edecegi de çok önemliydi ve Hakmaddeciligin tüm dünyayı ele geçirisine duyulan bir tepki ile adetabir basübadelmevt yasadı. Gerçi maddeciler de yeni ahlaklar üret-mekte gecikmediler. Onlara göre her sey üretimdir ya. Maddenin‘ahlak’ı çıktı ortaya: — Insan insanın kurdudur. — Insanlar çıkarları(maddi çıkarlar!) için biraraya gelir. Dayanısma bu demektir. — In-sanların çabası ve yaratıcı gücü, isgücü diye adlandırılır. Ve alınıpsatılabilir bir metadır. — Daha çok üretim daha iyi bir yasamdır (?)vb. Bu arada en önemlisi de durumun içsellesmesinin de kanıtı olanegoizm ve bencilliktir. Iste bütün bunlar kendileriyle uyumlu digeryasam örgüleriyle birlikte insanı denetlemeyi ve yönlendirmeyi sür-dürüyor. Ve kavramlara yeni tarihler yazılıyor. Dayanısmadan, çıkarbirliginin üzerine oturan bir sey; yardımlasmadan, sevgiden ve hattaasktan bir alısveris anlasılıyor. Dürüstlükten, güvenden, erdemdenise hiç bir sey anlasılmıyor. Onlar bu dünyanın kavramları degil.Ama bu durum böyle gelmis ve böyle gidecegini sanmak, mutlakoldugunu sanmak bir gaflettir. Insan denilen o en isyankâr yaratık,tarihi boyunca hep kendini savunmustur ve savunacaktır. Dayanısmaancak aynı seyleri hissetmenin ve istemenin üzerinde durur. Ve sevgi

Page 50: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

50 editör: can baskent

gönüldeki bir kabarıstır. Onurlu bir yasamın ne oldugunu biliriz, onutanımlamaya gerek yoktur. Insanlar bunları yasayamadıklarında top-tan intiharı veya baskaldırıp katledilmeyi tercih edebilmislerdir. Amatüm bu olayları maddeci bir mantıgın içine oturtmanın imkanı yok-tur.

Bugün halâ maddecilik mantıgı ile ‘devrim’ yapmaya soyunanlarvar. Onlar insanı bir kez daha yenme çabası içindeler. Oysa farkındadegiller mi ki idealizmi elestirirken, maddeci bir kadercilik yarat-maktalar. Birinde kaderi tanrı çizerken, digerinde zorunluluklar vemaddenin ‘ahlak’ı, yeni bir tanrı çizmekte. Yine farkında degiller miki yok etmeye niyetlendikleri düzenle aynı mantıgı paylasrnaktalar.Kapitalizm her seyin üretim, ‘daha çok üretim’ oldugu bir düzenkurdu. Burada üretim, mal, piyasa, para, insanın nesnelesmesi vedigerleri parçalar degildir. Onlar bütün olarak vardırlar. Ve sosya-lizm her seyin ‘daha çok üretim’ olacagı bir toplumu vaadediyor (!).Dolayısıyla bu bütünü de olumluyor. Nesne olan insanı olumluyor,üretim yaptırmak için; aptallasan insanı olumluyor, egitmek için; omesum otoriteyi olumluyor, denetlemek ve programlamak için. Dog-rusu bu ya hiçbiri insana yaratma fiilini layık göremiyorlar. Ayrıcazaten hâla tanrılar yasarken, kanlı, canlı, metalli, yaglı yaratmak on-lara mahsus bir özelliktir. Bir yanda tanrıların kutsal kitapları, digeryanda tanrılastırılmıs sistemIerin zorunlulukları. Ve her iki anlayıstada insan, bu SEY’lerin bir ürünüdür. Yine her ikisinde de insan ken-disi için IYI’yi isteyemeyecek kadar acizdir, ona yol göstermek, ter-biye etmek gereklidir. Peki, söyler misiniz maddeciier, ‘Insan tanrıyızihninde yaratmıstır’ derken ve ona karsı çıkarken görmüyor musu-nuz ki, zorunluluklar ve istemler de sizin zihninizin ürünüdür. Tan-rıya ve kadere karsı çıkarken ki, cesaretiniz nerede? O seylere karsıçıkmadan zorunluluk oldugunu, yani bir tür kader oldugunu nasılanladınız? Muhakeme yetenegimizle mi? Ama yanılıyorsunuz, siz vezihniniz yanılıyorsunuz. Her çagda kadercilige karsı çıkan ve ‘Yara-tan benim yaratan insandır’ diyenler çıkmıstır, çıkmaktadır. Ve tümkadercilerin sonu, maddiyatçısı olsun, maneviyatçısı olsun, bugün-künden çok daha fazla insanın kendilerindeki bu özelligi kesfettik-leri gün gelecektir.

Esin Kahraman

Page 51: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sayı 7 (Nisan 1987)

Liberter Düsünce Harekette Devrim Kavramı Üzerine

Sözlükler, pek kısa zamanda meydana gelen temelli ve önemli de-gisiklik, bir halden baska bir hale dönüsme diye yazıyorlar devrimsözcügü üzerine.

Öte yandan yaygın kullanımda çok degisik olaylar için kullanılı-yor bu kavram. Sanayi devrimi, bilimsel devrimler, neolitik devrirn,burjuva devrimi, proleter devrimi vb. gibi.

Benim bu yazıda tartısmak istedigim kavram toplumsal devrim.Toplumsal devletler ve liberter düsünce-hareket iliskisi. Sorunun tar-tısıldıgı boyut böyle daraltılsa bile çaprasıklıgından bir nebze dahiyitirmiyor.

Ama çagımız üretim çagı, yaratıma ‘vakit yok’. Kitlelerin ihtiyaç-lan acil ve büyük, onun için olsa gerek artık devrimler de ‘üretiliyor’,yaratılıyor. Hepsi birbirine benziyor adeta (Fransız 1789, Subat 1917Rus, Iran Islam devrimi dısında). Somali, Etiyopya, Afganistan, bir-kaç general biraz aygıt, biraz siIah ve parasal destek: Devrim. Ya daülkenin biri isgal edilmis, eh belli ki isgal yurttasları kızdırır, ha-fif ya da agır milliyetçilik - toplumculuk sosu, agır ateste kızartılır:Devrim. Kısa zamanda meydana gelen temelli ve önemli degisiklikde iktidardaki partinin, mulkiyet iliskilerinin degismesi filan oluyor.Önce bagırılıyor, çagrılıyor, cosku damarlardaki kanı harekete geçi-riyor, ‘güçlerimiz ilerliyor ‘, ‘uluslararası destek’, ‘dünya ezilenlerisizinle birlikte bilmemnere halkı’, ‘zafer! zaferl zafer!’; sonra, sonrasessizlik, sessizlik, ‘savastan yeni çıktılar’, ’açlık var, biraz otorite do-galdır’, ‘yardımı sürdürmeliyiz’, sonra daha derin bir sessizlik, ‘eles-tirilerim var’. ‘bu kadarı da fazla’, ‘termidor’, ‘ne oluyor?’. Derken,‘ihanet’ HıristiyanIık, müslümanlık, protestanlık, 1789, Subat 1917.1979 Iran ve daha bir çokları. Isa, St. Paul, St. James; Muhammed,Ebu Bekir, Ali, Luther, Münzer, Robespierre, Danton, Herberi, Le-nin, Troçki. Sanki durmadan tekrarlanan bir hikaye. Tarihin baskaalanında devrimlerde oldugu kadar ‘tekerrür’ bulunmaz herhalde.

Yine de yasarıan bu olayların kimine devrim demek içimizdengelmese de, kimilerini gördügümüzde hemen devrim diyebiliyoruz.Etiyopya devrimi ile Fransız devrimi farklılıgında oldugu gibi. Fa-kat devrim sanırım iki farklı yönden degerlendirme temelinde yerineoturtulabilecek bir kavram. Bu yönlerden biri içinde yasadıgı yaratımpotansiyeli (bu, her zaman onun yaygınlıgı ile kosut oluyor), ikinciside sonuçları. Her iki yönü de degerlendirrnek bizim devrim tasa-

Page 52: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

52 editör: can baskent

rımımızı nasıl kurdugumuza, bu patlama sürecinin potansiyellerininasıl tasarladigımıza bagIı.

Liberter hareketin devrim tasarımlarında farklılıklar vardır. Buayrımlar özellikle siddet ve örgüt sorunları çevresinde olmustur. Fa-kat liberter hareketin bir devrimden bekledikleri (yani tasarıma yük-ledigi) ve devrim sürecinin kendisine atfettigi özellikler tamamen or-taktır. Birincisi, liberter için devrim genis insan topluluklarının kendiyarattıkları öz örgütleriyle giristikleri kendiliginden hareket niteli-gini tasımak zorundadır, ikincisi devrim sonuçları itibariyle yöneten-yönetilen, sömren-sömürülen, ezen-ezilen ayrımlarını ertelenebilir birzamana degil, hemen simdiden ortadan kaldırmalıdır.

Liberter hareketlere göre devrimler yapılmaz, onlar olurlar. Buanlamda ‘kendiligindenlik’ genis insan topluluklarının dogrudan et-kinlik içinde gelistirdikleri özinisiyatiflerini, herhangi bir önceden ör-gütlenmis düzenek ya da katılasmıs ilkeleri olan bir örgütten emirya da direktif almadan ani olarak, kendi öz örgütleri aracıgıyla dısavurmalarıdır. Bütün devrimlerde bu böyle olmustur. Fransız devrimi,1917 Subat Rus devrimi, 1936 Ispanya, 1979 Iran Islam devrimi toplu-luk ve kendiligindenlik dinamikleri açısından ‘gerçek’ devrimlerdir.Ne yazık ki, sonuçları açısından degil.

Liberterlerin devrimlerini topluluk dinamigi ve kendiligindenlikbaglamında böyle tanımlamaları ahlaki bir ön yargı ile çogunluk ara-malarından kaynaklanmaz. Istenen, çogunlugun sagladıgı mesruiyetdegil, çogunlugun sagladıgı etkinlik, çesitlilik ve yaratıcılıktır. Etkin-lik, devrimin çokça karıstırıldıgı bir kavramdan, ‘savas’tan kurtarıl-masını saglayacaktır. Savas bütün liberter devrimlerin düsmanıdır.Zorunlu bir savasın gerekleri aynı zamanda bir devrimin bütün te-mel yönelislerinin bogulması, üstelik daha çok basta bogulması ola-caktır. Fransız, Rus, Ispanyol ve Iran devrimleri savasa dayanarakbogulmadı mı? Bütün iç savaslar ya da savaslar da (bu ikisinin aynıkefeye konulmaması gerektigini belirteyim, iç savaslarda zordan çoksiddet, savasta siddetten çok zor hakimdir sürece) iç savaslarda dev-rimciler her ne kadar coskunun ve yaratıcılıgın hayranlık verici sah-nelerini yaratmıslarsa da, devrimin gerçeklesebilirliginden topluluk-ları uzaklastıran olaylardır.

Çesitlilik,toplulukların kendiliginden hareketlerinin sonsuz dü-zeyde içerdigi bir olgudur. Bütün devrimlerin tarihinde görülmstürki, özgürlügün, ‘çesitlilik içinde birligin’ garantisi toplulukların öz-örgütleridir. Siyasi partiler böylesi bir özgürlügün düsmanı olmusturher zaman. Fransa’da komünler, Subat 1917 Rusya’da ‘SovyetIer’, Is-panya’da yine komünler ve Irarn’da ’sura’lar. Örgütlü otoriter azın-lıkların ilk hedefi bütün devrimlerde, önce ya bu örgütlari denetimve baskı altına almak ya da yok etmek olmustur.

Yaratıcılıga gelince.. Devrimler toplulukların ani eylemlilikleri-nin, onların bütün potansiyellerini küçümseyen ve bütün yaratıcı-lıgı ‘örgütlenmis soyut akla’ yani ‘devrimci parti’ye baglayan avallarısaskınlıga düsürdügünü göstermistir. 1916’da Isviçre’de konusan Le-nin, ‘devrimi kendi kusaklarının göremeyecegini’ söylüyor, ‘Temmuzgünleri’ karsısında ‘devrimci’ bolsevik partisi panige kapılıyordu.

Page 53: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 53

Aynı zamanda bu çesitliIik içindeki yaratım ve yeni bir insan öz-tasarımının dinamigini güçlendirebilecek tek ögedir. Yani ipe sapagelmez yeni bir ahlagın, yani yeni bir insanın. Yeni bir ahlagın yasa-yabilir olması da onun insanları ne kadar genis bir kesimince, ortak-lasa savunulur olduguna baglıdır.

‘Kitleleri’ kutsamak, ‘kitlelere’ kendilerinde olmayan degerler ver-mek degildir bu. Çogunlugun yaptıgının ‘dogru’ bulundugu anla-mına da gelmez. Yalnz su anlama gelir, sadece devrimci azınlıkların‘dogruları’ ile devrim devrim olmaz. Kitleler devrimci degildir, fakatonlar devrim içinde devrimcidir.

Topluluk-kendiligindenlik dinamikleri açısından devrimlere söylebir göz attık. Simdi sonuçları itibariyle liberter devrim tasarımına birbakalım.

Sosyalistler yıllardır liberter devrim tasarımını sonuçları itibariyle‘hayalci’ ve ‘gerçeklesme sansı yok’ diyerek elestirdiler. Liberter ha-reket her seyi hemen istiyor, ‘simdi özgürlük!’ diyordu. Onlar da osoguk, bilimsel edaları ile ‘su zorunluluk, bu asama’, ‘kosulIar’ filandiyorlardı. 20. yy. Marksizim için talihsiz bir yüzyıl, çünkü Marksizm20. yy.da aslına kesin olarak döndü: otoriteye. Bugün Marksistleregöre de (büyük bir kesimi için) su ana kadar o ‘reel’, o ‘gerçeklese-bilir’ devrimlerden biri bile dogru dürüst olmamıs! Yakınma, sikayetve ihanet kendilerinin, bizim degil, yani biz yakıstırmadık.

Devrimler, tehlikeli eglencelerdir. Bu nedenle insanlar devrimdensonra: ustabası tarafından yine ezilmek için, ‘mal’ denilen o seylerinkuyruklarında beklemek için, dünyanın bir yerinde ‘vatan’ ugrunaölmek için, gizli polis tarafından tekrar takip edilmek için, kendile-rine yine bir üretici, bir isgücü, bir hammadde olarak bakılması içindevrim yapmazlar. Birilerinin bütün bu ‘zorunlu kötülüklerin’ kal-dırılacagı zamanı tayin etmelerini de beklemiyorlar artık. Makhno,Kronstadt 1921, 1953 Dogu Almanya, 1956 Macaristan, 1968 Çekos-lovakya, 1979-80 Polonya ayaklanma ve direnisleri bu sabırsızlıgın engüzel kanıtlarıdır.

Dolayısıyla devrimci toplulukların bayraklarına yazdıkları hiç birsey, ama hiç bir sey, bırakalım ‘hemen simdi’yi seneler, onlarca senesonra bile sosyalistlerin ‘muzaffer’ devrimlerinde gerçeklesememis-tir. Dinamikleri bakımından bile 20. yy. devrimlerin ezici çogunlugudevrim degil ya savas ya da darbedir.

Sosyalistlerin büyük bir kısmı yeni olacak her seye devrim de-meye bayılırlar. Böylece yüzlerce yıldır ezilen ve yönetilen insanla-rın baskaldırı bayragına yazdıkları bu kavramı ucuzlatırlar. Dinamigiaçısından 1871 Paris komünü, 1917 Subat devrimi, devrim ise (ki öy-ledir) Etiyopya ve Afganistan ve bütün ‘Dogu Avrupa devrimleri’birer devrim karikatürüdürler. Sonuçları itibariyle, hıristiyanlık vemüslümanlık ve budizm, taoizm bir toplumsal devrim ise (ki öyle-dir) 20. yy bütün devrimleri insanın öz-tasarımındaki bu radikal de-gisikliklerle kıyaslandıgında yine karikatür olmaktan kurtulamazlar.

Liberter devrim tasarımı insanın öz-tasarımından en az hırısti-yanlıgın ya da müslümanlıgın ya da barbar akınlarının yarattıgı ka-dar köklü, fakat onlardan kökten farklı bir degisiklik öngörmektedir.

Page 54: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

54 editör: can baskent

Insan hep sanıldıgı gibi ‘insan’ degildi. Aristo’ya göre ‘düsünen’, hı-rıstiyanlıga göre ‘maddeden arınabilen’, müslümanlıga göre ‘insan-kamil’ olabilen, günümüzün egemen tasarımına göre de ‘üreten’ biryaratıktır. Sonuçları bakımından bir liberter devrim, ancak gene birinsan öztasarımının filizlendigi ve gelistigi, yeniyi henüz yaratama-mıs, ama yeniyi yaratmak’ için kendine özgürlük yaratmıs insanlartarafından gerçeklestirilebilir.

Devrim bir ‘peynir-ekmek’ davası degildir. Öyle olsaydı, eger, de-rin bir umutsuzluk içine düsmeliydik. Bugün, dünyanın en ‘güçlü’halklarından hiç bir sey bekleyemezdik. Bütün devrimleri de Af-rika’nın açlarından bekleyecektik. ‘Peynir-ekmek’ bir devrimin bir‘yan ürünü’ olmalıdır. Temel hedefi ‘peynir-ekmek’ olan bir devrim,devrimci topluluklara, devrimin gerçek ‘efendilerine’ o kadar çok seykaybettirir ki, onun adı ‘zehir-zıkkım’ olur. ‘Herkese ihtiyacı kadar’(herkesin kendi belirledigi ihtiyaç kadar) siarı, ancak ihtiyaç kavra-mının ve herkes kavramının kökten degistigi bir toplumda müm-kündür. Bugünün, adı ister kapitalist ister sosyalist olsun; toplum-ların da otoriter baskıladıkları insanlara ‘buyrun istediginiz kadaralın’ deseler, bugünün insanlarının çogu ya birbirlerini ezerek ya daçok yemekten çatlayarak ölürler. Bu durum ne otoritelerin varlıgınıngerekliligini ne de o siarın yanlıslıgını kanıtlar. Bu durum sadece vesadece bugünün insanının, yani ‘üretici-tüketici’ insanın herhangi birkökten dönüsüm için temel alınamayacagını kanıtlar. ‘Peynir-ekmek ’ancak esas olarak onların fethi hedeflenmediginde fethedilebilir. ‘In-san insanın kurdu’ olmaya devan ettikçe, elde edildigi sanılan buseyleri digerlerinden çalmanın yolunu bulacaktır.

Devrim ve devrimci mücadele tasarımında yeni bir insan tasarı-mına yer vermeyen, hep ’gerçekçi’ olan bir devrimci hareket ya yenibir ülkeyi ya da bütün dünyayı büyük bir üretim tüketim zinciri-nin ‘planlanmıs’ biçimi olmaktan öteye götüremeyecektir. Yeni birinsan, ihtiyacı olup olmadıgı bile kendi kendine sormadan her bul-dugu seye ’mal bulmus magribi gibi’ saldıran insan olamaz. Bundanher yerde bol bol var. Yeni bir insan ‘devrim’ sonrasına ertelenemez.O takdirde ne olan devrimdir, ne de olacak olan. Bir devrimci ha-reket için temel sorun ‘özgürlesmenin’ ve ‘çesitlilik içinde birligin’alanlarını yaratmaktır. Ama unutulmaması gereken bir sey var, oda özgürlügün bütün insanlar özgür olmadıkça tadı alınabilecek birmeyva olmadıgıdır. Iste bu baglamda yeni insan devrimin önüne dekonamaz. Bu tip bugün gerçeklesebilecek bir sey olsaydı devrimleregerek kalmazdı. O bugünden baslayarak gelisen bir süreçte ortayaçıkar ve kendini netlestirir. Devrim, ancak onun etkinlik, alanlannıgenisletmesi, üzerindeki -maddi ve manevi- baskıları yıkması, yeniyaratımları için özgürlük yaratmasıdır. Iste devrim burada önemlibir dönüm noktasıdır. O güne dek devrimcilere ivme veren ‘neyi is-temedikleri’ iken o günden sonra artık istenilmeyen seylerin ortadankalkmasıyla ’istenilen’ durumlann netlesme süreci baslar. Çogu za-man otoritenin ’maddi’ olarak ortadan kaldırılması, insanların, top-lulukların zihninde ortadan kalkmasından daha kolaydır. Ve bu, dev-rimlerin hemen ardındarı gelen yeni baskılara, yeni yöneticilere in-

Page 55: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 55

sanların öncekilere baktıklarından daha hosgörüyle bakmalarının enönemli nedenidir. Oysa devrimin sıcaklıgı yaratıcılıgı ve özgürlügüancak zihinlere isleyebildigi ve kendi zihniyetini yaratabildigi öIçüdekalıcı olur. O zaman ki devrimci kitleler yarattıkları özgürlük orta-mına ve kendi örgütlenmelerine sahip çıkar ve devrimci kimliklerikalıcı bir nitelik kazanır.

Kimileri için mistik rakamsal güçlere sahip olan ‘2000’e dogrugidiyoruz. Belki henüz sonuçları itibariyle bir devrimin ne olmasıgerektigini ögrenemedik. Ama ögrendigimiz en az bu kadar degerli.Bir devrimin ne olmaması gerektigini ögrendik. Ne olması gerekti-gini de olana kadar ögrenebilecegimizi sanmıyorum. Çünkü hiçbiryeni insan tasarımı teoriler ya da kutsal kitaplardan çıkmaz, dün-yevi ya da ilahi hiçbir otorite bunu kuramaz, fethedilecek olan neyalnızca ‘peynir-ekmek’, ne de devlettir, insanın bütün bu fetih süre-cinde kendini fethederek devrimcilesmesi gerekiyor.

Ali Kürek

Özgürlük Nedir?

Kimse soylememekte, blzim bir zamanlar gerçegin ta kendisi oldu-gumuzu. Baksanıza ben bile, geçmise hazin bir özlemle baktıgımda,sanki kitab el esatir’den (*) düsmüsüz bu topraklara, gibi geliyorbana. Kimbilir belki de öyleydik.

Sanki biz degildik; simsek atlarımızın üzerinde, elimizde kılıç du-dagımızda deli ifadesiyle, herhangi bir yerden gelen ölüme ‘hos gel-din’ diyen.

Her seyimiz tarih oldu ve hiçbir tarihçi bundan söz etmeyi yegle-memekte. Ama belki de tarihçiler degildir, bizim öyküyü anlatacakolanlar. Zaten su tarih ‘bilimi’ne de pek güvenmemekteyim. Onu dabütün ‘bilimler’ gibi tırnak içine almıs bulunuyorum. Ve hatta hersey gibi..

Evet özgürlügün yolu -size dogma gibi gelecek biliyorum- tek-tir: Her seyi tırnak içine almak: sıfırın mümkün oldugu varsayımın-dan hareket etmektir özgürlük. Özgürlük; zamanların öcünü almak,masalların hakikat oldugunu ilan etmektir. Ben dogmatik olabilirimama, tarihin kahramanlar ve sar Iatanlar arasındaki mücadelelerineseri olabilecegi, esnekligini de göstermekteyim. Suskunlugu kahret-mek, ideal sahibi olmaktır özgürlük. Enkaz arasından biten Yedive-ren Gülü’dür, belki de özgürlük. Hatta özgürlük; bütün yazılmıs vesöylenmisleri, hiç bir zaman yazılmamıs ve hiçbir zaman söylenme-mis gibi sentezleyen dil ustalıgıdır; veya daima ve her sey tarafındançınlıyasıya haykırılmıs, duymasını bilmeyenlerin hiçbir zaman ulasa-mayacagı dil olgunlugudur.

Böylece tarih için diyebiliriz ki; dildeki olgunluk (belâgat) çagınıasan bireylerin eseridir. Ama yine de tarihin kesin ve mutlak bir man-tıgı yoktur. Çünkü sonsuzluk kavramına bir mantık atfetmek sahte-kârlıktır, çünkü ona olsa olsa yine sonsuz sayıda mantıkfar atfedi-lebilir. Bunlar , Bruno’dan beri ebediligini ve ezelligini kesfettigimiz

Page 56: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

56 editör: can baskent

evren için de geçerli. Özgürlük -kuskusuz kendisi degerli bir insanoldugu halde- Namık Kemal’in bir büstü degildir. Bununla beraberbazı ilkeler saptanmıstır:

1) Özgürlük; bireyin kendisinin bile önceden nasıl oldugunu veneyl yaratacagını tam bir kesinlikle bilmedigi, bireysel yaratıcı kuv-vetlerin gürlemesidir.

2) Özgürlük; iki irade sahibi insanın kurdugu, üçüncü veya dör-düncü bir kisinin iradesinin kaba veya ince bir zorla katılmadıgı;veya mutlaka reddedilmedigi, bir somut toplumdur.

Özgürlük; yoksulların sırtından geçinmeyi adalet sayan ve servetbiriktirmeyi ve onu baskalarına mlras bırakmayı hırsızlık saymayan;zorunlu çalısmayı kutsayan ve insanları acımasız kosullar altında sa-lıstırmayı ‘erdem’ diye yutturan; kadın vücudunu teshir etmeyi ‘cin-sel özgürlük’ veya ‘cinsel tabuları yıkmak’ zanneden; yalanı ve ha-ber uydurmayı ilke edinmis; sosyal dayanısmayı sakatlara yardımfonundan ibaret gören; bireycifigi materyal-egoizmle veya para gibibir nesneye tapmakla karıstıran; seylesmis, modern çagımızın nesne-sel, asagılık ahlâkına karsı; temellerini kendisinin de parçası oldugudogadan alan devrimci bireyin sosyal ahIakının, çagımız cehaleti üs-tüne aydınlatıcı parlayısıdır.

(*) Kitâb el esâtir: Destanlar Kitabı; esatir sözü masal veya destananlamına gelen usture kelimesinin çoguludur. Usture’nin latincedekihistoria kelimesiyle benzerligi dikkat çekicidir.

M. Kazmacı

Page 57: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sayı 8 (Mayıs 1987)

Özgür Bir Egitim Için, Özgür Bir Yasam

Dostlar,Ülkemizde belirli bir zamandan beri insanların yasamına getiri-

len artı baskılar, gitgide kendi yasamına sahip çıkmanın imkansızlas-ması, insanların etkinlik ve reddetme perspektiflerini yitirmesiyle so-nuçlandı. ‘Demokrasiye geçis’ diye adlandırılan bu dönemde ise yeniperspektif arayısları görülmeye baslandı. Toplumun her kesimindeninsanlar, yıllardır içlerinde biriken hosnutsuzluklarını ve tepkilerini,önce basın daha sonra isçi grevleri, direnisler ve ögrenci boykotları,açlık grevleri ve benzeri yollarla ifade etmeye basladılar. Surası ger-çek ki, sessiz kalmaktan, birilerinin bizim adımıza kararlar verme-sinden bıkmıstık. Birilerine bagırmak istiyorduk, belki de onun içinfutbol karsılasmalarını hınca hınç doldurur olmustuk. Bagırmak iste-mek ve istedigini bagırmak, iste son zamanlarda Türkiye’de özellikleögrenciler bunu yasıyor. Ve degisik biçimlerde aynı baskıları yasayanve onlarla hosnutsuzlugu paylasanlar, toplumun diger kesimleri dekısmen onları ifade tarzlarında destekliyorlar. Hatta az da olsa onla-rın tepki biçimlerine katılıyorlar. Bu, ögrencilerin içinden kopup ge-len bir tepkidir, öyle ki olaylara katılmayan birçok ögrencinih oldugugibi, toplumun diger kesimlerinin gözünde de mesruluga sahiptir. Vebu istenen seyin, kerıdi yasamını düzenleme isteginin daima mesrubir istek olmasından kaynagını alır.

Yeni dernekler yasa tasarısı ya da YÖK büyük ölçüde simgeler-dir, onlar özgür bir egitime ve özgür bir ögrenme sürecine getiri-len baskıların özel biçimleridir. Ve ancak onlar böyle algılandıgındakarsı çıkısın bir anlamı olur. ’Yoksa tepkiier bunlarla sınırlandırıl-mıs olur. Bu da, su sıralarda ögrencilerde yogun bir sekilde hisedilenkendi yasamını düzenleme ve etkin olma istegini bogar. Egitimin bi-zim etkinligimiz olmadan ’düzenlenmesini’ istiyor muyuz? Neleriögrenmek istedigimize kendimiz karar vermek istiyor muyuz? Ög-retmenlerle aramızdaki gerçekten dogal bir hiyerarsi mi? Bizi sınıftabırakma hakkı tüm yasamımızı denetleme yetkisi vermiyor mu on-lara? Evet dostlar, bu sorular daha çesitlendirilebilir, o ilkokula bas-ladıgımız günlere, egitimle ilk tanıstıgımız günlere dek indirilebilirve sorulabilir, hiç seçme hakkımız olmadan o taze beyinlerimize dol-durulan dogrular ve özellikle onların doldurulma yöntemi, yaratıcı-lıgımızın yok edilip kodlanmıs kavramların içine hapsolusumuz nekadar hakça bir durumdur? Bir lidere, ögretmene inanmamız ve uy-

Page 58: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

58 editör: can baskent

mamız ögretilir. Karsı çıkmamıza veya tartısmamıza belli tarz ve bi-çimlerde izin verilir. Adeta hepimiz, düsünebilen herkes, potansiyelsuçlulardır ve egitilmelidirler.

Bütün bunlar, yasamımıza yapılan bütün bu müdahaleler dünkü,bugünkü, hatta yarınki karsı çıkısımızın zeminini yaratmaktadır. Neistiyoruz? Insanlık onuruna sahip çıkmak, özgür bir yasam. Bun-lar ise etkinlikten dogar! Böylesine kitlesel bir tepki içinde bir öz-inisiyatif tasımaktadır. Hiç kimse, hiçbir seyi zorla ve böyle yapma-lıyım diye yapmamıstır. Yapmak istedigi için yapmıstır! Sorun çagı-mızın sorunuysa ki öyledir, tepki tarzımızı da birlikte yaratmalıyız.Ancak o durumda bu tarz belirlenmis ’muhalefet’ biçimlerine uy-masa da mesruluga sahip olacaktır. Ve aynı hosnutsuzlugu tasıyanherkesi kucaklayabilecektir. Birilerinin nabzı yükselterek, sivrilmesihiç kimseye bir sey kazandırmayacagı gibi gitgide tepki gösterenlerinazalmasına ve yalıtılmasına neden olur. Her seye ragmen belirli biryasamımız vardır ve bunun hemen yarın degismeyecegi açıktır. Vebununla bir denge kurulması zorunludur. En önemli nokta ise, budenge durumunda dahi dogrudan etkinligin elden kaçırılmaması-dır. Karsı çıkma, reddetme bir yasam tarzıdır ve yasayarak yaratılır.Önce aynı tepkileri duyan herkesi bünyesinde barındırmalı ve da-yanısma yaratılmalıdır. Dogrudan etkinlik ise olayın, öz-inisiyatifinbir yaratımı olmasını saglayacaktır. Kendiligindenlik, organize olma-mak demek degildir, o karar yetkisinin tek bir yerde toplanmamasıdemektir. Yasamımızın baska birilerince düzenlenmesine karsı çıkanbizler, karsı çıkısımızın blzim dısımızda düzenlenmesine IZIN VER-MEYELIM!

Isimsiz

Kuzgun Basa...

Altı milyardan fazla insan, iki yüze yakın ülke. Ekonomik yapılarıaçısından, kapitalist, feodal, yarı-feodal, azgelismis, sosyalist vs. poli-tik yapıları açısında da burjuva demokrasisi, proletarya demokrasisi,bonapartizm, fasizm vs. olarak tanımlanır ülkeler. Hatta belirli birülke, ekonomik ve politik yapısı açısından birkaç tane farklı tanımiçerisine sokulabilir. Bir kisi, grup ya da anlayısın ‘kapitalist’ olaraknitelendirdigi bir ülke, diger bir kisi, grup ya da anlayıs tarafından‘yarı-feodal’ olarak nitelenebilir. Bu tanımlamaların yasam içindekiyeri, insanların, yasama müdahale etme istemleridir. ÜIkeyi ‘kapita-list’ olarak tanımlamanın nedeni, salt bir gerçegi açıklamaktan, dog-ruyu gözler önüne sermekten çok, o ülkeye yönelik olarak gerçek-lestirilmek istenen müdahalenin (mücadele) egilimi açısından önemtasır. ‘Gelismis kapitalist’ bir ülkede, ‘parlamenter demokrasi’nin ge-çerli bir yöntem olabilecegini söylemek (benim düsüncem degil) gibi.

Kısaca, politik arenada bu tanımlamalara, mücadele yöntemlerinibelirlemek açısından bir anlam yüklenir.

Ekonomik / politik yapıları nasıl tanımlanırsa tanımlansın, altımilyardan fazla insanın yasadıgı bunca ülkede, ortak iki sey vardır:

Page 59: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 59

Mülkiyet ve devlet. Özel mulkiyetin varlıgına kimsenin itirazı olma-yabilir, ancak ‘mülkiyet’i sadece ‘özel mülkiyet’ olarak algılayanların,‘devlet mülkiyeti’ni mülkiyetsizlik olarak tanımlamaları artık inan-dıncı degil. Kisisel olarak, mülke sahip olmak, olamamak, reddetmekgibi seçenekler olsa da ‘mülk edinme’ bir sistem olarak mevcut.

Ne var ki, yönetenler dısında, tek bir kisi dahi yönetilmediginiileri süremez. Tüm dünya halkları istisnasız yönetiliyor. Dünya üze-rinde evrensel bir sistemden siz edilirken, önemli olan, bu sisteminkapitalist olup olmaması degil, yöneten ve yönetilenlerin, iktidar-ların olmasıdir. Bu nedenle, bas çeliski, kıç çeliski, milli burjuvazi,komprodor burjuvazi, emek-sermaye çeliskisi gibi saptamaların birkıymet-i harbiyesi yoktur. Bir çeliski varsa bu, yönetenler ile yöneti-lenler arasındaki çeliskidir. Milli burjuvaziyi (ne demekse) olustur-mak için emperyalizme karsı mücadele etmenin, insanlıgın kurtu-lusu için verilen mücadeleyle ne iliskisi olabilir? Milliyetçiligin bukadarı da fazla. Eninde sonunda öpülüyorsun.

Yöneten-yönetilen iliskisine karsı olmayan anlayıs ve mücadele-nin statükonun dısına çıkabilmesini beklemek anlamsızdır. Var olanyapının söylemine karsı pozitif bir söylem olusturarak muhalif ol-mak, hakim kurumsal yapının pozitif bir görüntüsünü olusturmak-tır. Bu yaklasımla ancak bir iktidar alternatifi olunabilir, daha fazlasıdegil. Bu türden karsı çıkıslar yönetme eylemine degil, yönetilmeyekarsıdır. Yönetilmek kimsenin isine gelmez, ancak ucunda kendi oto-ritesini kurmak olan bir anlayıs da özgürlük mücadelesinin isine gel-mez.

Politik mücadele, yönetme, hükmetme ve erki elde etmeye yöne-lik bir mücadeledir. (Akla hemen, politik degilse apolitiktir damgasıgeliyor. Apolitiklik, var olana karsı tavırsızlıksa, politik (erke yöne-lik) olmak da var olanın pozitif savunusudur. (Özgürlük mücadelesiher ikisini de dıstalar.)

Yönetmek, erk tutkusu da diyebiliriz, düsmandan ögrenilecek vedevralınacak en tehlikeli seydir. Ve belki de bugüne kadar devralın-mıs tek bir ahlâka, tüm zamanlann en despotik, iki yüzlü ve çıkarcıiktidarlarından miras kalan bir ahlâka dayanır.

‘Bir ahçıya bile devleti yönetmesini ögretecegiz’ (*) demekle ‘Herisçi devleti yönetebilir mi / Pratik adamlar bilir ki bu bir masaldır’(**) demek arasında bu ahlâk açısindan bir fark yoktur. Yönetmekher iki yaklasım tarafından da olumlanmaktadır. Bugünün patronuile yarının bürokratı arasında bir tercih yapmak ne kadar anlamlı?Bu yönde söylenecek lafların artık çok daha süslü, mümkün olabildi-gince anlasılamaz olması gerekiyor. Ne de olsa ‘bilinçlenmek’ (!) tekyönlü olmuyor.

Ehven-i ser yapmayalım. Tek seçenegimiz olası erklerin arasındanbirini kabullenmek degil. Üstelik yönetmek ve yönetilmek gibi birtercih zorunlulugumuz da olmamalı. Insanın ufku bu kadar güdükolamaz.

Insanoglu açıklayamadıgı olaylar karsısında ‘kutsal olanı’ yarattı.Benzer sekilde, ne olacak korkusu, kendine ve diger insanlara olangüvensizlik, ele geçirme hırsı ve çıkarcılık ‘gerekli kötülük’ olarak

Page 60: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

60 editör: can baskent

algılanan aygıta dört elle sarılmayı getirdi.Hiçbir ‘kötülük’ gerekli olamayacagı gibi insanın özgür istemle-

rini dile getirebilecegi yaratımların önündeki en büyük engellerdir.(*) Lenin, Devlet ve Devrim, 1918(**) Lenin, Rusya Madencileri 2. Kongre Raporu, 1921Gürer Tozan

Yasam Üzerine Sohbet

Kime sorsak sikayet edecek bir seyi vardır. Kiraların fazlalıgından,ücretlerin düsüklügünden, gün asırı gelen zarnlardan, kadınlann ezil-mesinden, egitimin aksaklıgından, bilimin özerk olamamasından, dahaneler neler. Su dünyada birkaç milyar kisi yasamaktayız ama yüzdebiri bile bu durumdan hosnut degildir ve bu durumun sorumlusugörünmemektedir. Peki sorumlular kim? Kim zorluyor bizi bu is-temediklerimizi yasamaya? Cevap hazırdır: Onlar. Herkesin farklıfarklı kavramlarla niteledigi, Onlar. Onların nereden geldikleri, budüzeni nasıl kurdukları aslında oldukça belirsizdir. Ama sonuçtavardırlar ve düzenleri vardır. Baskıları ve zorbalıklarının yanısıra,düzenleyicilikleri ve ‘onlarsız olunmazlık’ları vardır. Hastaneleri ku-ran, sagIık hizmetlerini düzenleyen onlardır; okulları kuran, egitimive bilimsel çalısmaları düzenleyen onlardır; dogal felaketlerde ‘yar-dıma’ kosan yine onlardır. Üretimi organize ederler ihtiyaçlarımıziçin, yollar yaptırırlar rahat dolasabilmemiz için, ordular kurarlarbizi korumak için, daha neler neler. Hatta artık uzun zamandanberi, bizim de fikrimizi almaktalar nasıl yönetilmek istedigimiz ko-nusunda. Böylesine ‘onlarsız olunmaz’ bir yasamın içindeyiz. Onlarakarsı çıktıgımızda yeni düzenleyicilikler önermek zorundayız. Hos-nutsuzluklara cevap verebilecek daha ‘iyi’ düzenleyicikler. Insanlarınçogu alternatiflerden bunu beklemektedir. Maasları artsın ama ken-dilerine maas veren birileri olsun, mallara zam gelmesin ama mallarbir yerde satılsın, oturacak bir evleri olsun ama birileri onlara ucuzakiraya versin ya da satsın. Özgürce bilim yapabilsinler ama birileride onlara geçinecekleri parayı versin, çocuklarımızı egitsinler amaonları dövmesinler.

Siz dedenizin dedenizin dedesini onun da dedesini o çok eski-lerdeki ilk dedenizi hatırlıyor musunuz? Onlar yönetilmedikleri gibi,yönetmek nedir onu da bilmiyorlardı. Evet antibiyotikten, elektronik-ten ya da sibernetikten habersizdiler ama, ‘insan gibi’ yasıyorlardı,çünkü insandılar. Onlar özgürlük kavramını bilmiyorlardı ama ken-dilerinden baska kimsenin belirlemedigi bir yasama sahiptiler kısacaözgürdüler. Dogal kıtlık zamanları dısında aç kalmıyor, barınacak biryer için kimseden dilenmiyor, ısınmak için odun kuyruklarında bek-lemiyorlardı. Bunlar gibi daha pek çok ihtiyaçlarını karsılamak kendiellerindeydi. Derken ONLAR çıktı ortaya. ‘Yazgıymısçasına gelirler,nedensiz, amaçsız, kayıtsız, bahanesiz, yıldırım hızıyla beliriverirler,tüyler ürpertici, apansız, alabildigine inandırıcı, nefret edilemeyecekdenli öteki olarak’ (1). Evet tam da böyle çıktılar ortaya. Belki hük-

Page 61: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 61

metme istegiydi onları harekete geçiren, belki bir baskasına duyduk-lan kızgınlıktı, belki de hiç bilemeyecegimiz bir sey. Ama artık var-dılar ve varlar. Evet o güne dek insanlar birbirlerinin aynı degillerdi.Kimisi daha güçlü, kimisi daha akıllı, kimisi daha becerikliydi. Ba-zıları güresmeyi severken, bazıları da otlara uzanıp kelebekleri sey-retmeyi seviyordu. Ama o günden sonra bu farklılıklar anlamını git-gide kaybetti ve baska bir farklılıklar sürece damgasını vurur oldu:yönetenler ve yönetilenler arasındaki farklılık. Yönetilenler ne kadarfarklı farklı ozelliklere sahip olsalar da, yönetilenlerdi. Iste bu biryanıyla kahredici ama bir yanıyla da komik ‘kaderimiz’ o gün bas-ladı. Onların ortaya çıkmasıyla basladı, onların ihtiyaçlarını da bizle-rin karsılamasının gerekliligi. Insanların birlikte yasamaktan dogandayanısmasını, sorunlarına ortak çözüm arama çabalarını ‘düzenle-diler’. Bu alanları kurumsallastırıp dondururken, bir yandan da bu‘yeni’ yapıları varlıktarının nimeti olarak göstermeyi lhmal etmedi-ler. Artık yönetilenlere düsen bu ‘nimetler’den faydalanabilmek içinonlara bakmak ve hizmet etmek oldu.

Bildigimiz tarihte Onlar’a karsı çıkanların varlıgın biliyoruz. TıpkıSpartaküs gibi bunlar da ellerinden alınmaya çalısılan ve alınan eskiyasamlarını savunmaya çalısıyorlardı. Yeni durumu kabul etmek is-temiyorlardı. Ama yenildiler, bu kader miydi? Hayır, yalnızca dünya-nın her yanını sarmıs olan bu düzene karsı çok güçsüzdüler. Güçsüz-lükleri ise ellerindeki silahlardan gelmiyordu, güçsüzlükleri kendidurumlarındaki digerlerinin düzenle isbirligi yapmasından geliyordu.Onlara karsı savasan orduları olusturanlar da yönetilenlerdi. Ve buordularla bastırıldılar. Yönetenler hiç bir zaman orduları doldura-cak kadar çok degillerdir. Ama onlarsız olunamayacagına inananlarbu orduları doldurur. Bu inanç zamanla, yalnız bu yasamı bilen hernesille öylesine güçtenmistir ki, artık baskaldıranlar ya daha iyi yö-neticileri baslarına getirmek için baskaldırmadılar ya da Onlar gel-diklerinde duruma boyun egmektedirler. Çünkü onlarla birlikte va-rolan birçok sey vazgeçilmezdir artık bugün. Teknoloji, egitim, saglıkhizmetleri, ulasım hizmetleri daha pek çogu. Evet gevsek ve ‘disip-linsiz’ bir organizasyonla teknolojiyi bu denli gelistirmek mümkünolmayabilirdi ama acaba buna bizim ihtiyacımız var mıydı? Yoksa bubizim daha iyi denetlenmemizi mi saglıyordu ve saglıyor. Karanlıktabile her yeri görebilen aletler, evlerimizin içindeki konusmayı din-leyebilen araçlar, numaralanmıs ve bilgisayara kaydedilmis insanlar.Kazancımız ne, dev uçaklar, elektrikli trenler mi? Kaçımız bunlaraihtiyaç duyuyoruz? Saglık hizmetleri mi, kaç hastalıgın sorumlusubize dayatılan bu yasam degil mi? Yardım kurulusları mı, insanlarındogal dayanısması yerine konan bu iliskilerin dondurulmus oldugukurumlar mı kazanç? Egitim kurumları, okullar mı; bu kölelesmisyasamımızın zorla alınan zamanları, nasıl itaat edecegimizin ögre-tildigi yerler degil mi onlar? Bütün bunlar yine de vazgeçilmezdirinsanların çogu için. Iste bu nedenle baskaldırıların çogu daha fazlaekmek, daha iyi çalısma kosulları, herkese is gibi hedefler koymayabasladılar önlerine. Kızılderililerin medeniyete, göçebelerin yerlesti-rilme çabalarına karsı çıkısı duygusal alanda pekçok yandas bulma-

Page 62: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

62 editör: can baskent

sına ragmen, düzenin mantıgıyla sınırlı kalan zihinler için hos amayenilmeye mahkum kahramanlıklar olarak degerlendirildi. Bu man-tıga göre hiçbir sey ziyan edilemez insandan baska bu nedenle me-sela 19. yüzyıl Avrupasında isçilerin tepkilerini makineleri kırarakifade etmeleri yanlıstır. Evet ‘isçi’ olarak tepki gösteriliyorsa yanlıs-tır ama onlar insan olarak tepki gösterlyorlardı. Onlar insanın insanolması ve kendine ait özellikleri dısında, ona atfedilen ve dayatılanbiçimlere tepki gösteriyorlardı. Baskılara her karsı çıkıs yeni baskı-cıları dogururken, düzen içi tepki tarzları da daha kabul görür halegelmeye basladı. Bu dünyanın gidisatı için oldukça karamsar ve dü-sündürücü bir durumdur. Insanlar özgür günlerinden uzaklastıklarıher an onu daha da unutur hale geliyorlar. Evet bu tam da böyleancak bu insanların içindeki özgürlük istemini yok edebilmis degil-dir ve onu isteyenler çıktıkça da bu istem yok olamaz. Bu kosullarve hosnutsuzluklarını, tepkilerini ifade etmeyi seçenlerin ve seçecekolanların önünde ‘tehlikeli bir ikilem bulunmaktadır ya özgürlügünüisteyeceksin ki o öyle yalnız basına kazanılabilecek bir sey degildir.Ancak toplulugun tüm bireyleri kendi özgürlüklerini yasayabildik-leri ve birbirlerinin özgürlügünü kabul ettikleri zaman kazanılmıstır.Ya da varolan sınıflamaları seçip, yine varolan tarzlarda karsı çıkıs-larını ifade edip, ya yeni yöneticiler yaratacak ya da yeni yöneticiler-den biri olacaksın. Demokrasi isteyeceksin, yani siyasal erkten payisteyeceksin hatta çogu zaman bunu bile degil sana daha fazla ücretve daha rahat is verilmesi yetecek. ‘Kalın kafalı kisiler, kaybettikle-rinin bir bölümünü geri almaktan baska blr sey yapmadıklarını vebunlara kavusurken tiranın onlardan daha önce bunları almasaydıhiçbir sey veremeyecegini düsünemiyorlardı’ (2). Iste bu ikilem kar-sısındaki seçim belirleyecektir yarını. Birçoklarının dünyaya kuyu-nun dibinden bakmaktan vazgeçmeleri gerekmektedir. Bu kendile-rinin ve dünyanın yarını için böyledir. Özgürlük savasçıları, çogun-luk özgürlügü istemiyor da olsa özgürlük için savastılar, ancak hepbirlikte olmadıkça özgürlük yakalanamaz. Bu durumda özgürlük sa-vasçıları ancak insanların içindeki özgürlük istemini uyandırabilirlerve bu yasamı sorgulatabilirler ama o kadar. Digerlerinin ise bu ko-nuda, bugün kendilerine inanmaya ihtiyacı var. ONLAR’sız da ya-pabileceklerine inanmaya. Bütün yaratımların kaynagının kendileriolduguna ve tüm ihtiyaçlarını kendilerinin yaratabilecegine, daya-nısmanın ONLAR’sız yasamın dogal sonucu olduguna inanmalangerekmektedir. Bunlar için Allaha inanmak gibi bir sey degildir an-cak yasayarak gerçeklesebilir. Bu toplumda ise bunu yasamanın yoludemokrasi degil, dogrudan etkinliktir. Ki bu ‘insanların yasadıklarıolaylara ’aracısız-tefecisiz’ müdahale etmeleridir’ (3). Bu hiçbir za-man merkezilesmeye ve merkezi otorite olusturmaya fırsat tanıma-yan bir yasam tarzıdır. Dayanısma içinde, beraberlik içinde kisilerinotonomilerini, bireyliklerini gelistiren bir tarzdır. Ancak böylesi birtarz yasamın parçalanmıslıgını yok edebilir ve herkes kendi yasamı-nın her alanına müdahale edebilecek gücün kendinde var oldugunugörür. Ve yine böylesi bir ortam insanları iile (*) çektiginden kisileryaptıklarının sorumlulugunu yüklenir. Acınası hallerinin sorumlulu-

Page 63: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 63

gunu onlarda degil, kendi davranıslarında arar olurlar. Iste tam dabudur onlan degistirmeye iten ve o gücü kendilerinde bulduran. Veartık kolayca sunu diyebilirler: ‘Yıkıntılardan korkmuyoruz. Dünyayıdevralmaya yürüyoruz. Bu konuda hiç süphemlz yok. Sömürücülertarlh sahnesini terk ederken kendi dünyalarını yıkabilirler. Biz, bu-rada, yüreklerimizde, yeni bir dünya tasıyoruz; o, her geçen dakikabüyüyor’ (4).

Alıntılar:(1) Nietzsche, Ahlakın Kökbilimi /Aktaran. Gilles Deleuze / Dün

ve Bugün Felsefe, Kitap 1, s. 231(2) Etienne de La Boetie, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev, s. 42(3) Osman Konur, Dogrudan Demokrasi, Dogrudan Etkinlik, Kara

,sayı 5, s.1(4) Buenaventura Durruti, Kara, sayı 1 s.21(*) Okunamıyor - editör.Hatice Ertan

Page 64: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette
Page 65: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sayı 9 (Haziran - Temmuz 1987)

Kim Ögrenci Olmak Istiyor?

Ögrencilik deyince hepimizin aklına üç asagı bes yukarı bir yasamabiçimi gelmektedir. Ögrenciler farklı toplumsal kesimlerden geliyorolsalar dahi, günlerinin çogunu alan bu sıfatları, onları birbirine ben-zer sekilde yasamaya zorlamaktadır. Bu kelime çogu yerde adları du-rumundadır, onlara yükümlülükler getirir, yasaklar getirir ve ‘hak-lar’ getirir ve belirlenmis bir kalıbın içine sokar ve kodlar. Sonundaonlar da kendilerini ‘ögrenci’ olarak görürler. Artık her yerde ‘ög-renci’ olarak davranırlar.

Ögrenci eylemlerinin hızlı bir ivme kazandıgı bu günlerde, üze-rinde öncelikle durulması gereken kavramlardan biri budur. Bu in-sanlar ögrenci midir, yoksa ögrenmek isteyen insanlar mıdır? Bu so-ruya verilecek cevaplar ‘ögrenci istemleri’ ve isteme biçimleri konu-sunda farklı tavırlar yaratacaktır. Kuralların söyle ya da böyle olma-sından önce kural denen seyin varlıgı sorgulanmalıdır. Bu sınırları çi-zilmis durumu kabul etmek onu daha genis boyutta sınırları çizilmisdüzenle birlikte kabul etmek demektir; yöneten/yönetilen iliskisiyle;sınıflamalar, soyut kavramlar arasında yok edilen bireyle; etkinligi-miz dısındaki yasa ve sömürüyle kabul etmek demektir. Bu durumureddetmek ise pekgok kimsenin anladıgı gibi, o alanda bulunmamakdegil, aksine yasamın her parçasında, gün be gün sınıflamaları kır-maya ve özgürlük zeminleri yaratmaya yönelik bir mücadeledir. Butoptan reddedisin, karsi çıkıs tarzını ve kültürünü yaratır.

Öncelikle, kisinin kendini ‘ögrenci’ degil de ögrenmek için oradabulunan insan olarak görmesi istemlerini ve isIeyis biçimlerini belir-lenmis biçimler dısına çıkarmasını ve olaya bakıs perspektifinin ev-rensellesmesini saglayacaktır. Aynı zamanda da onun bir anlamdadüzenin bu kodlanmıslıga atfettigi baskılara bakısın genisletecek-tir. Insanlar ister ögrenci, ister isçi, isterse memur ya da asker ol-sunlar, hepsinin farklı biçimlerde karsılastıkları baskının temelindeortak payda olarak yönetilen olmaları vardır, Ve bulunduklan alan-lardaki örgütlenmeleri, istemleri bu paydanın sorunları çerçevesindeolmalıdır ki, toptan bir reddedisi yaratabilsinler. Yoksa ‘ögrencilikistemleri’, ‘demokratik mücadele’ falan gibi lafazarılıklar yüzyıllar-dır süren bu düzenin ancak yeni bir biçimini dogurur bu da özgür-lük isteminin bir kez daha ana karnında öldürülmesi olur. Kimileri-nin sandıgı gibi insanlar önce düzenin sınıflamalarına sahip çıkacak,sonra da onları asacak sekilde programlanmıs makinalar degildir-

Page 66: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

66 editör: can baskent

ler. Bu asamalar yalnızca öyle düsünenlerin kafalarında mevcuttur.Yoksa tarihin her çagında yönetilmeyi reddeden, ama yönetilmek deistemeyen ve ortaklasmacılıgı, dayanısmayı yaratmak isteyen hare-ketlerin ortaya çıkması mümkün olamazdı. Ya da onların bakısıylabu insanlar asamaları bilemeyecek kadar cahildiler. Oysa asıl cehaletve dar fikirlilik kendini otoritenin tarihi ile sınırlamaktır.

Yönetilmeye karsı mücadele, onun kurallarını reddederek her alandaverilebilir ve verilmelidir. Ögrencilerin ‘ögrenciligi’ sorgulamaları on-lara toplumun diger kesimindeki insanlarla ortak sorunları oldu-gunu ve ancak birlikte çözüm aranabilecegini gösterecektir. Isçininyasamını isverenin, askerin yasamını subayın eline veren düzen, ög-rencininkini de ögretmenin eline vermekte ve hepsini hukuguylakendi elinde toplamaktadır. Bu ikinci kisiler; isveren, subay veya ög-retmen; insan olarak sahip oldukları özellikleriyle degil, düzenin on-lara verdigi sıfatla bu ‘öldürme ya da yasatma’ yetkisine sahiptir.Peki sen ‘ögrenci’ olarak neden bunu sorgulamıyorsun? Hiç kimse-nin seni sınıfta bırakarak ögrenmeni engellemeye hakkı olabilir mi yada kimseye böyle bir hak verdin mi? Neyi ögrenecegine neden sendegil de bir bilgisayar karar veriyor. Ya da bu bilgisayar hiç bir seyögrenemeyecegine karar veriyor. Kısacası üniversiteye sınavla alın-mayı istiyor muyuz? Bilgi alacagımız kisileri, ‘ögretmenleri’ nedenbiz seçemiyoruz; tabii ögretmek isteyenler arasından. Ya ögrenme sa-atleri, bunlar bizim yasadıgımız saatler, biz saptamalıyız. Sınıf geçmeya da okuldan atılma; bunlar da ne? Ne kadar süre bilgilenmek iste-digime kim karar veriyor veya benim ögrenmis olup olmadıgıma. Bukonuda tek ‘yetkili merci’ ben olmalıyım. Sınav sistemi yasamımızagetirilen bir baskıdır. Üniversite harçları, ne için gerekli bu paralar?Egitim sistemi denen o ögütücü organizmayı yasatabilmek için mi?Hizmetliler, büro memurları, sekreterler vs; bizi numaralamak, heryıl bir sürü folograflarımızı alıp meraklılarına dagıtmak, sınav teh-ditleriyle yasamımızı düzenlemek için bunlar. Ögrenmek için, ögret-meyi sevenlerden ögrenmek için bu yok edici organizmaya ihtiyacı-mız yok.

Bu konudaki daha önemli soru ise, paranın varlıgının sorgulan-masıdır? Bir takım renkli kagıt parçalarını toplayıp, biriktirip istedik-lerimize ulasmak için onları baskalarına veriyoruz. Bakkaldan ek-mek alırken, üniversiteden de bilgi alıyoruz bunların karsılıgında.Bunları toplayıp, biriktirme süreci günümüzün çogunu kopararakbizden alırken, aynı zamanda piyasa denen o dev sömürü çarkı var-lıgımızı yok ediyor. Neden bilgi dahil her sey birilerinin mülkü vedigerleri onların pesinde kosturuyor? Bilgiyi ögretmeyi seven birin-den ögrenip, ekmegi de ekmek yapmaktan hoslanan bir digerindenalamıyorum. Ve niye ben de zevk aldıgım seyleri yaratıp, ihtiyacıolanlara veremiyorum? Yoksa, bunlar birilerinin üzerimizdeki dene-timlerini kaybetmemek için varlıgını korudugu seyler mi? Evet ger-çekten de öyle. Mülkiyet, para ve piyasa olmasa; bu insanın dolayım-sız iliskilerine ve dogal durumuna getiren müdahaleler olmasa mer-kezi yapılar, iktidarlar nasıl denetimi saglar ve nasıl varolabilirler?Birileri yönetiliyor olmasa, digerleri nasıl yönetebilir? Iste bu nokta,

Page 67: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 67

yani para olgusunun sorgulanması ögrenci tanımının içine giren in-sanların, toplumun diger kesimlerindeki insanlarla ortak sorunları-nın yakalanabilecegi noktalardan biridir. Ve bu sorgulama temelindeüniversite harçlarına karsı çıkmak; baskıya ve sömürüye karsı çıkma-nın, toptan reddedisin yollarını açar.

Ögrenci dernekleri, ögrencilerin veya ögrenmek için üniversite-lerde bulunan insanların biraraya gelebilecekleri, ortak sorun ve hos-nutsuzluklarını tartısarak, bunlara çözüm arayabilecekleri bir plat-form olabilir ve olmaktadır. Ama bu örgütlenmelerde dikkat edil-mesi gereken en önemli konu nasıl biraraya gelinecegidir. Buralardayöneten / yönetilen iliskisine dayalı merkezi yapılar olusturmak biryandan hosnutsuz oldugumuz düzenin bir prototipini yaratmak ol-makla birlikte, diger yandan da kisiyle eylemi arasına bir yönetimorganının kararları gibi dolayım sokacagından ‘ögrencilerin’ olaylarkarsısındaki duyarlılıgının gelismesini, tepkilerini biçimlendirme ze-minlerini zedeleyecektir. Neden korkuluyor, farklı fikirlerin ortayaçıkmasından mı; herkesin tek bir tarzı benimsemesinden mi? Tepki-ler ögrencilik konumunun dolayısıyla yönetilen konumunun reddiüzerine kurulursa bundan korkmak yerine hosnut olunmalı. Çünkübu çesitlilik bir yandan yaygınlıgı saglayabilecegi gibi bir yandandegisik tepki tarzlarını yaratacaktır. Insanların kendi sorunlarına vekendi yasamlarına sahip çıkmalarını, kendi eylemlerinin kendileriylebütün olmasını saglayacaktır. Ve ancak bu, temelini yasananın ta ken-disinden alan karsı çıkıslar kalıcı olabilir, baska bir toplumsal ‘sı-nıflama’ içinde de sürebilir. Kuskusuz bu çesitlilikterı söz ederken,söyleminin basından sonuna dek otoriter olan fasizmi ve fasistleribunun içine katmıyorum. O, özgürlüge yönelik ve yönetilmeye karsıdinamiklerin gelistigi bir ortamda barınamayacagı gibi, ona bura-larda varolma ‘hakkı’ tanımak bu dinamiklerin gelismesine vuıulanbir darbe olur. Fasizme bizim olan herhangi bir ortamda yer yoktur.Su sorulabilir, ya tepkiler böyle bir konumun reddi üzerine oturtu-lamazsa? Hayır, çözüm yeni idareciler ya da bir çesit zorbalar olmakdegildir. Çünkü böylesi bir konum bunu zaten yaratamaz. Araç da-ima amaç tarafından belirlenir, birçok yerde de amacın ta kendisidir.Yalnızca, bu dinamiklerin gelistirilmesi için verilecek mücadele vesarfedilecek çaba yolu asabilir.

Evet, bugün kim yasamının baskalarınca düzenlenmesini; iktidar,egitim sistemi ya da dernek yöneticileri; istiyor? Kim ‘ögrenci’ olmakveya yönetilmek istiyor?

Hatice Ertan

Page 68: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette
Page 69: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sayı 10 (Agustos - Eylül 1987)

Kara Bildirge

Dergimiz KARA, elinizdeki sayı ile birlikte yayın hayatının 11. ayınıdoldurdu ve 10 sayı ‘Kara’ yayınlandı bugüne kadar. Zorlukları çoktuTürkiye’de ’Kara’ gibi bir dergi yayınlamanın.

Birincisi ’KARA’ Türkiye’nin geçmisinde yer almayan, yer tutma-yan ve bilinmeyen ya da düsmanlarının agzından bilinen bir top-lumsal hareketin, düsüncenin, yani liberter düsünce ve hareketin birtezahürüdür. Oysa Türkiye her seye ragmen, otoriteyi seven insan-ların ülkesi hala. Bir liberter literatür yoktu Türkiye’de. Çok eskidenbasılmıs bazı liberter düsünürlerin kitapları ve Sokak Yayınları’nınbir kaç kitabı dısında. Bu nedenle ’Kara’ hem güncel sorunları ya-kalamaya çalısırken (aylık çıkmasının bir nedeni de buydu) hem deliberter düsünce ve hareketin geçmisini, simdisini tanıtmak gibi agırbir yük yüklendi. Baslı basına birer kitap konusu olabilecek konuları,kısa dergi makalelerinde desrneye çalıstı.

Ikincisi, KARA yayınlanmaya basladıgında 12 Eylül’ün kosulları,yeni yeni yerlerini ‘baska seylere’ bırakmaya baslamıs ve Türkiyedevrimcileri bıldırcın fırtınasını henüz atlatmaya girismis, bir sey-leri alenen yazmaya (alenen yazılanlar azın azı da olsa) baslamıstı.Yasananların sorgulanması ‘kamuoyu’ önünde kısmen de olsa yapı-labiliyordu artık. KARA’nın 12 Eylül öncesi ve sonrasında yaklasım-ları vardı elbet. Bu yaklasımlar da devrimci ya da devrimci olmayanmarksistlere yapılan yaklasımlardan ve Marksizme yönelik genel li-berter yaklasımdan soyutlanamazdı. Devrimci Marksistlerin birçoguise ya ‘içerdeydi’ ya da yurtdısında. Bu nedenle onlara getirdigimizelestirilerin ‘savunmasız görüslere saldırı’ olarak degerlendirilebile-cegini biliyorduk. Ama yasanan sürece mudahele etmeksizin süre-cin bir parçası ve suç ortagı olmaktan da kurtulamayacagımızı bi-liyorduk. Üstelik artık elestirdiklerimiz de alenen cevap verebilecekduruma geliyorlardı. Diger Marksistlere gelince onlar düpedüz ‘bu-günkü düzenin’ borusunu öttürmeye basladılar artık.

Üçuncusü, basta da söyledik ‘Kara’ gelenegi Türkiye’ye, Türkiye’debu gelenege yabancıydı. Fakat bu gelenegin Turkiye’de yaratımı sab-lonlama yöntemiyle olamazdı. Bizim öyle dısarıdan alıp, Türkçe’yeçevirip burada harfiyen uygulayacagımız programlarımız filan ola-mazdı. ‘Kara’ evrensel bir düsünce ve hareketin yerli bir ürünü, ya-pıtı olmalıydı. Bunun için çalıstık. Bunun hakkını verebildigimizisanmıyoruz, çalısmaya devam edecegiz.

Page 70: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

70 editör: can baskent

Fakat 11 ay sonunda bakıyoruz ki KARA ve onun gelenegi Tür-kiye’de dar da olsa bir tartısmanın gündemine girdi. KARA’nın artıkbir okur ve bazen yazan, bazen okumaz yazarı, yazmaz okuru vede okumaz yazmaz bakar-karıstırır’ı var. Açıkçası en az umdugu-muz kadar ilgi gördü. Artık biliniyor ki KARA: Anti-otoriter Anti-militarist Anti-seksist ve politikanın -yani iktidarı ele geçirme ve kul-lanma sanatının- her türlüsüne karsı toplumsal devrimci, kısacası li-berter bir yayın organıdır.

Fakat yine bu 11 ay sonunda bazı baska sorunlarla da karsı kar-sıya geldik ki, bunlar genelde liberter hareketin yapısıyla, liberterdüsüncede ‘hareket’ kavramının tuttugu yerle ve özelde de bunlarınüzerine oturan yani zemini bunlar olan ‘Kara’nın islevinin sorgulan-masıydı. Iste bu yazıda asıl olarak cevaplanmak istenen sorular veçogu zamanda yanlıs anlamalar bunlar olacak.

YANLIS ANLAMA 1: KARA apolitik bir dergidir.Bu otorite dostlarının ve liberter düsüncenin düsmanlarının iste-

yecekleri bir durumdur. Gerçekte onlar KARA’nın suya sabuna do-kunmaz bir dergi olmasını isterlerdi. Liberterler politikaya karsıdırve tam da bu nedenle ondan kaçmaz, onun üzerine giderler. Poli-tika yasamın bütün ‘gerçek’ alanlarının dısında ve üzerirıde bir alan-dır. Bu böyledir diye politikaya müdahale etmemek, onu yermemek,onun her haliyle otoriter yüzünün üzerine gitmemek, meydanı po-litikacıların at kosturmasına ve bizim yememize, içmemize, uyuma-mıza, sevismemize karısmalarına bos bırakmaktır. KARA, toplumsalhayatın örgüsünü olusturan bütün ilmeklerde kendini dayatan oto-riteye karsı çıkmakla, ‘karsı-kültürün’ ögelerinin yarattıgı gibi, otori-tenin bütün özgün biçimlerinin temel ifadesi ve varolus kosulu olan‘merkezi’ toplumsal otorite’yi de ilk elden hedef aldıgı için ‘politik’bir yayın organıdır. KARA bu nedenle Türkiye’de otoritenin politikmaskesini-parçalamanın yöntemlerini arayısın ve bunları tartısma-nın, olusturmanın platformudur.

‘Sosyalist Parti Tartısmaları Üzerine’, ‘Dogrudan Demokrasi, Dog-rudan Etkinlik’, ‘Genel Oy Hakkı Yanılsaması’ gibi yazılarda, digerbirçoklarında bunu yapmaya çalıstık. Yani politikaya karsı olmanın‘politikalarını’ saptama tartısması. Bu nedenle ‘Kara’ özgün bir alanayönelik degildir. O, politikanın burnunu soktugu her alana, yani ha-yatımızın her alanında politikaya ve onu olusturanlara yöneliktir.

KARA liberter-ekolojist,anarko-feminist, devrimci-sendikalist birdergi degil, yani kısmi bir dergi degil, ama kelimenin en genis an-lamıyla liberter bir dergidir. Bütün bunlar KARA, ekoloji ya da do-gayla, feminizmle, sendikalizmle ilgilenmez anlamına gelmez. ‘Kara’bütün bunlarla ilgilendigini, yayınıyla da göstermistir. Fakat KARAöncelikle ‘politik’ bir dergidir.

YANLIS ANLAMA 2: KARA bir liberter hareket yaratmayı he-deflemektedir.

Hayır. KARA sadece yasadıklarının, yasayabilecekleri olmadıgı-nın farkında olan ve bir de üstelik okur olan bir grup insana biryayın organı olmanın bütün olumsuzluklarıyla birlikte seslenmekteve liberter düsünceyle, liberter çözümleri tartısmaya çagırmaktadır.

Page 71: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 71

Liberter bir hareket, dergi sayfalarından çıkmaz ve çıkmamalıdır. Li-berter bir hareket davranır ve örnekter. Bu nedenle KARA kendisinindergi boyutunda bir liberter etkinlik (panel, brosür vb. de olabilir) veliberter düsünce birikiminin yansıtılmasının, gelistirilmeye çalısılma-sının bir aracıdır. Ama politik bir liberter yayın organı toplumsal birhareket olmaksızın, agzıyla kus tutsa, bunca televizyon, bunca renkligazete, bunca radyo, video vb.’leri varken, yaygınlık kazanamaz. Ka-zanırsa eger, o yayın organının statüko karsıtlıgı zaman geçirmedensorgulanmalıdır. Meteliksizlerle, statüko karsıtlarıyla birarada olma-nın yolu davranıslardan ve toplumsal davranısların iletismesindengeçer. KARA bu dogrultuda sadece bir dolayımdır. Keske yasamınçesitli alanlarında çesitli liberter etkinlikler olsa da ‘Kara’da onlarınetkinliklerini, kendilerinin anlattıkları yazıları yayınlayabilse.

YANLIS ANLAMA 3: KARA ilkesiz bir açık bir kürsüdür.Hadi canım sende! KARA bütün liberterlere (yani kendisini liber-

ter olarak adlandıranlara), diger bütün anti-otoriterlere, otoriteninhiç bir türlüsünü savunmayan ekolojistlere, feministlere vb. özgünkalkıs noktası olanlara açık bir dergidir. Su ya da bu otoritenin azya da çok özürcülügünü yapan otoriter ve otlara da gırtlagına kadarkapalıdır.

YANLIS ANLAMA 4: KARA anti-komünist bir yayın organıdır.Hayır. KARA’nın illaki anti-komünist olacagım diye bir derdi yok-

tur. KARA anti-otoriter oldugu için otoriteye ve hiyerarsiye bog azınakadar batmıs olan komünist hareketi elestirir. Ama unutulmamalı-dır ki, KARA’nın Türkiye’de savundugu gelenek, komünist hareketdogmadan önce dogmustur. Godwin, Striner ve Proudhon, Marx veEngels’ten önce basladılar yazmaya.

YANLIS ANLAMA 5: KARA ve liberter düsünce bireycidir vetoplumsal mücadelenin örgütlülügünü reddeder.

Öncelikle sunun açıklıga kavusturulması gerekir; liberter düsünceiçinde örgütlülügü reddedenler vardır, ancak KARA liberter düsün-cenin bütun çesitliligine sahip degildir. O kendisini var eden insanla-rın çesitliligine sahiptir. Evet, KARA bireyi önemser, onun ‘toplum-sallık’ adına yok edilmesine karsı çıkar. O’na göre yeniyi olustura-bilecek ve toplumsal dönüsümu yapacak olan ‘varolan bireylerdir’,soyut sınıflamalar içinde erimis ve yokedilmis seyler degil. Bu ne-denle de kendiligindenlik kavramından ve kendiliginden hareketler-den otoriter düsüncelerin anladıgını anlamaz. Ve kendiligindenligegüdüsel bir anlam vermez. Kendiliginden hareketler, onları yaratanbireylerin dogrudan etkinliklerinin ortak ifadesinden dogar. Bu ne-denle güçlü bir iradi öze sahiptir. Kendileri üzerindeki merkezi biryapının ya da bir partinin statik program ve ilkelerinden, emirlerin-den, kısacası iradesinden bagımsızdırlar, soyutlamalardan degil, ya-samakta olandan güç alırlar. KARA kendiligindenlige böyle bakar;yasam alanlarını genisletmeye ve özgürlüge yönelik istemleri olanbütün bu etkinlikleri destekler. Yasamın kısmi alanlarından dogan,ögrencilik, ücretlilik, kadınlık vb. bu hareket ve kesimlere adem-imerkeziyetçi, dogrudan demokratik, bürokratları ve profesyonelleriolmayan, temsil sistemine dayanmayan, otonom birimlerden olusan

Page 72: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

72 editör: can baskent

yatay örgütlenmeler ve federatif tarzlar önerir. Bu alanların çakısma-ları ise ancak istemleri ile ortak toplumsal hedeflilikleri yakalamala-rından geçecektir.

KARA bir yasını doldururken, bir yerlerden bu düsünceler, yanibu ‘yanlıs anlamalar’ çalındı kulagımıza ve oturduk böyle bir bil-dirge yazdık.

Isimsiz

Dayaga Ceza Mı?

Geçtigimiz ay aralarında radikal feministlerin de bulundugu (bu ad-landırma kendilerinin) bir grup kadın dayaga karsı kampanya bas-lattılar. Gerçi kampanyanın temel sloganı ’Dayaga Karsı Dayanısma’idi, ancak dayaga ceza sloganı da radikal feministler dahil tüm grup-lar tarafından kullanıldı. Bu baglamda feminizm, devlet ve ideolojiiliskisine iliskin bir tartısrnayı gündeme getirmenin önemli oldu-gunu düsünüyorum.

‘Dayaga ceza’ sloganının anlamını çözebilmek için biraz suç veceza kavramlarının üzerinde duralım. Iki insan arasındaki iliskideduygusal iletisim sevgi-nefret spektrumunda çok degisik noktalardabulunabilir ve önceden hesaplanması olanaksız sonsuz sayıda seçe-negi içerir. Ancak iliski o iki insan arasında kaldıgı sürece bu dav-ranıs biçimlerinin hiçbiri ‘suç’ degildir. Insan nefreti yogunlastıgındasaldırgan davranıslarda bulunabilir ve hatta karsısındakini öldürebi-lir. Hiçbir insani eylem kendi basına ‘suç’ degildir. ’Suç’un olusmasıiçin o iki insan arasındaki iliskide YABANCI bir üçüncü öge daha bu-lunması gerekir. Bu da gelismis biçimine hukuk dedigimiz toplumsalnormlardır. Toplurn, yani aynı mekanı paylastıgı öngörülen insanlarve onları birbirlerine baglayan iliskiler agı artık bireylerin inisiya-tiflerinin dısında devasa boyutlara ulastıgında bu toplumsal normlardonar, kurumlasır. Devletin hukuki temelini olusturur. Bütün devlet-ler içerigi degisse de bir ‘suç’ kavramı üzerine dayanır. ‘Suç’ kavramıbir dizi de yaptırım (çogu zaman bir toplumsal öc alma mekaniz-ması) gerektirir, ‘ceza’ ve suç-ceza kavramlarının pratige geçirildigibir süreç, ‘yargılama’ ve ‘infaz’. Iste modern toplumun, yani bir ta-nımlaması da ‘erkek egemen toplumsal sistemin’ iskeletinin temelögesi de bu yapıdadır. Polis teskilatı, mahkemeler, ceza evleri, ya-sakoyucular, yürütme organları. Devlet de bütün bunlardan baskanedir ki?

‘Suç’ ve ‘ceza’ kavramını kendi gündeminde tutan bir akımınaynı zamanda devlete karsı olması olanaksızdır. ‘Suç’ kavramınıniçerigi tarihsel olarak degisebilir kuskusuz. Örnegin Allah’a inanma-mak belli zaman ve mekanlarda ölüm cezası gerektiren bir suçken,artık birçok ülkede suç olmaktan çıkmıstır. ‘Suç’ kavramının içerigi-nin degismesi için verilen mücadele kavramın kendisini sorgulamaz,dolayısıyla anti-otoriter bir karakter tasımaz, olsa olsa devletin fethimantıgının sonucudurlar. Dayaga ceza verilmesini talep eden mü-cadele de böyle bir mücadeledir. Peki böyle bir mücadele ‘feminist’

Page 73: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 73

olarak adlandırılabıiir mi?Feminizm neyin adıdır? Erkek egemen toplumsal sisteme karsı

kadın duyarlılıgının adı mı, yoksa dünyaya kadın erkek karsıtligı-nın penceresinden bakan bir ideolojik yaklasımın mı? Feminist pra-tige baktıgımızda bu soruya her ikisinin de cevabını veriyoruz. Ozaman bir de hangi feminizm sorusunu sormak gerekiyor. Esitlikçifeminizmin ideolojik yaklasımı açık ve ortadadır. Onlar varolan eko-nomik ve toplumsal sistemin kadın-erkek iliskileriyle görece özerk-ligini gündeme getirip, sisteme dokunmadan, hayatın her alanındaekonomide, kamu yönetiminde, ailede erkekle esit konumda yer al-manın pesindedirler. Bu yüzden rahatlıkla kadınlar da kaymakamolsun, hatta zaman zaman orduya alınsın diyebilirler. Onların bakısaçısından bakıldıgında dayaga cezanın elestirilecek bir yanı yoktur.Erkek egemenligine karsı kadın duyarlılıgının bu ideolojik versiyonuiçin devlet ortadan kaldırılacak degil, fethedilecek bir alandır. Somutbir tarihi hareket olarak feminizm uzun yıllar bu yaklasımın adıydıve temel sloganı da kadınlara oydu. Görünen o ki, ancak 1980 sonrasıTürkiye’nin gündemine gelen feminizm hala büyük ölçüde esitlikçibir karakter tasıyor. Sosyalist-feministlerin de bu konudaki savunu-sunu tahmin edebiliyoruz. Evet çözum degildir ama bugün için atıl-ması gereken bir slogan. Bugün için gerekli! Tıpkı devlet gibi, paragibi, aile gibi. Bu yaklasımın elestirisi bütün Kara sayılarında olduguiçin uzun boylu üzerinde durmayacagım.

Gelelim Radikal Feminizme... Bence radikal feminizm bundansonra ilerleyebilmek için su dilemayı çözmek zorundadır: ideolojimi duyarlılık mı. Bunlar birbirleriyle çelisen seyler mi? Kimi zamandegil, ama çelistiginde merkezi otoriteyi olumlamak gibi vahim ha-talara yol açabiliyor.

Handan kisisel bir sohbetimizde ‘Dayaga Ceza’ derken devletiyardıma çagırmadıklarını cezayı kendilerinin vereceklerinı savundu.O an kavrayamadıgım bu açıklama kolaycı bir açıklama. Nasıl ceza-landırılacaklar? Örnegin bir arkadaslarının ya da feminist literatürdekonusacak olursak, hemserilerinin dayak yemesi durumunda birle-sip, ellerine sopalarını alıp o herifin kafasını kıracaklarsa buna bıritirazım olmaz. Ancak bu bir tepkidir ceza degil çünkü ‘suç’ kav-ramına dayanmaz, bireysel inisiyatiflerin çatısma alanında geçen bireylemdir. Isin içine toplumsal normlar karısmaz. Feminist dergisiniçıkaran arkadaslar dayaga ceza derken, samimi olarak tepkisel ey-lemleri savunmus olabilirler (ben böyle olduguna inanıyorum). An-cak kamuoyunu etkilemeye yönelik bir kampanyada anlasılan, budegildir. Insanlara feministler dayaga ceza derken ne demek istiyor-lar diye soruldugunda, ezici çogunlugun verecegi cevap ‘dayak atanerkeklerin hapse atılmalarını istiyorlar’ olacaktır. Tabii bunun içinbu erkekleri içine koyacak hapishaneler, onların hapise atılmalarınakarar verecek hakimler, kendi ayaklarıyla hapise girmeyi reddedenerkekleri zorla hapise atacak polisler, bu dava sırasında tarafları sa-vunacak avukatlar, bütün bu zevatın geçimlerini temin etmek içinüretim yapanlar, degis tokusu saglamak için para.. Radikal feminist-ler kadınerkek esitligi degil, yeni bir dünya istiyoruz derlerdi.

Page 74: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

74 editör: can baskent

Su tablo pek yeni bir dünya gıbi gelmedi bana. Stella OvadyaMarks’la birlikte artık soyut insandan bahsedilemeyecegini isçi sınıfı-burjuvazi, kadın-erkek gibi toplumsal kategorilerle çözümlerne yap-mak gerektigini soylüyor. Ben de soyut insan kavramını analiz aracıoiarak kullanmanın yetersiz olacagı görüsündeyim. Ama yukarıdaanılan en az onlar kadar soyut kategorilerin ise tehlikeli oldugunudüsünüyorum. Düsüncemizin merkezine her biri birbirinden çok farklıhiçbir toplumsal norma sıgmayacak somut insanı, yani bireyi alsakdiyorum.

Hayata kadın-erkek karsıtlıgından baktıgında, diger bütün olu-sumları gerektiginde kullanılabilecek olusumlar olarak görürsün. Ra-dikal feministler, bu çıkmazdan kurtulmak için bütün otoriter ku-rumlan ‘erkek’ olarak adlandırıyorlar. Devlet ‘erkek’, kapitalizm ‘er-kek’, bilim ‘erkek’ vs. Bu olusumların bugünkü konumlarını kadın-erkek iliskisi açısından tanımlamak istersek, bu nitelemeler dogru,ancak bu kurumların varoldukları sürece erkek kalacaklarını söy-lemek saçma. Duyarlılıgın bu ideolojik sunumunda ısrar etmek in-sanı hareketsiz bırakabilir. Örnegin son yıllarda evlilik içinde de ırzageçme bir suç olarak kabul edildi. Radikal feministler ne tavır ala-caklar bu durumda: erkek devlet erkek egemenligine karsı tavır alı-yor. Kendi keyfinden yapmıyor bunu kuskusuz. Feminizmin etkin-lıginin devletteki yansıması. Toplum içindeki güç iliskileri degistıgisürece, devlet ve benzeri bu güç iliskilerinden görece özerk kurum-ların da niteligi degisir. Özellikle kapitalizmin bu konuda -yeni du-ruma uyum saglama konusunda- son derece yetenekli bir sistem ol-dugunu gözardı etmemek gerekir.

Bu yüzden esitlikçilerin programı gerçeklesebilir bir seydir. Veher gerçeklesebilir program gibi hiçbir devrimci öz tasımaz. Çesitliotoriteler zaman içinde, erkek, kadın veya nötr olabilirler. Tarihte birzamanlar matriyarka da vardı. Bunun çok tartısmalı oldugunu önesürüyorsanız. O zaman kadına iliskin sayılı iktidar alanlarından halavarlıgını sürdüren birini örnek gösterelim: Anne ile çocuk arasındakiiliski. Bu az otoriter bir iliski biçimi midir? Kocasından dayak yiyenbir kadın, pekala çocugunu da dövebilir. Çogu zaman da böyle yaparzaten. Ideoloji yücelticidir ve otoriter kurumlasmanın baska biçimleraltında da olsa sürmesinden baska bir seye yol açmaz. Kadınlar sa-hanedir, derken erkek egemenligine karsı bir duyarlılık degil kadın-erkek ayrımında bir tarafın yani boyun egerek ve egemen ideolojinintasıyıcılıgını yaparak, eline fırsat geçtiginde de iktidar kavramınınözünü hiç sorgulamadan kendi alanında iktidarı kullanan kadınınanlamsız ve tehlikeli yüceltilmesidir sözkonusu olan. Aynen isçi sı-nıfı mitolojisi gibi bir kadın mitolojisi yaratmanın ‘özgürlük’ idealinehiçbir katkısı olmaz.

Feminizmin ideolojik sunuslarının en tipik örneklerinden biri ‘Cin-selligin Diyalektigi’ kitabının yazarı Firestone’dur. Firestone bu kita-bında kendisinin de hiç sıkılmadan açık açık söyledigi gibi Marksist-Leninist çözümlemedeki isçi sınıfı geçen her yere kadın, burjuvazıgeçen her yere de erkek [sözcügünü] koymus. Böylece enteresan kav-ramlar ortaya çıkıyor, kadın devrimi, kadının öncülügü, kadın dik-

Page 75: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 75

tatörlügü (saka etmiyorum bu da var) gibi. Marks’ın kavramlarınınhiç degilse bir mantıgı vardı, isçi sınıfının büyük bir çogunluk bur-juvazinin ise küçük bir azınlık olması saptamasından yola çıkıyordu.Kadınlarla erkekler yaklasık olarak sayıca esitken, su kadın dikta-törlügü nasıl gerçeklesecek? (Kazara gerçeklesirse, pek de anlamlıolmaz tabi. Kadın egemen toplum da aynen erkek egernen toplumgibi cinsler arası meydan savası verilen bir arena olacaktır.)

Feministler gerçekten yeni bir dünya istiyorlarsa, erkek egemen-ligine karsı kadın duyarlılıgını harekete geçirmeye yönelik kadın ini-siyatifleri gerekli, ancak yeterli degildir. Anti-cinsiyetçi erkekleri deiçine alan bir perspektif tasarlamak gerekir. Bu da ailenin ve top-lumsal cinsel kimliklerin ortadan kalkmasını hedefleyen Cinsel Dev-rim’dir. Cinsel devrim erkek egemen topluma karsı egemenlik kavra-mının kendisini sorgulayan bir yaklasımdır. Her devrim gibi bu dev-rim de liberter anlayısla tasarlandıgında özerk inisiyatiflere dayanırve bu durumda kadın-erkek ayrımının baskısını esas olarak üzerindetasıyan kadınlann inisiyatifleri olarak, baska bir deyisle, ideoloji de-gil, örgütlü bir duyarlılık olarak, feminizm kilit bir rol oynayacaktır.Ama ancak bu durumda.

Kaldı ki hayatın yalnızca bir alanında, örnegin cinsellik alanın-daki devrimin diger alanlardaki otoriter kurumlasma yıkılmadanolanaksız oldugu, baska bir tür eklemlenmeye ve yozlasmaya ug-radıgı 50’lerde Avrupa’da baslayan cinsel devrim hareketiyle, ortayaçıkmıstır. En sonu bu cin sel devrim de makro-mikro bütün otoritele-rin yıkılmasını hedefleyen liberter bir toplumsal devrim tasarımınınbir parçası olarak kendini algıladıgında gerçekten Radikal adını tası-maya layık olacaktır.

Bu bakıs açısı dayaga karsı dayanısmayla (liberter bir içerik ta-sıyan bir slogan) ‘dayaga ceza’ gibi otoriter içerikli sloganların aynıanda atılmasını olanaksız kılar.

Bu tartısmanın kampanyanın bundan sonraki yönelimi için deönemli oldugunu düsünuyorum. Dayaga karsı dayanısma nasıl so-mutlanacak? Bence artık Kadın Çevresi veya çevreleri yayın-propagandave propagandaya yönelik eylemlerin bir adım ötesine geçerek, daya-nısmayı hayata geçiren yapıların olusturulmasına girismeliler. Nedirbunlar? Dayaktan kurtulmak isteyen kadınların sıgınabilecekleri, ba-rınabilecekleri evler, hukuk bürosu, bu kadınlara is bulmaya çalısanbir gönullüler ekibi, çocuklarını bırakabilecekleri kres ve bu sürecifinanse edebilecek kadınların çalısacagı Çernisevskivari bir atelye(Çernisevski, ‘Nasıl Yapmalı?’ adlı kitabında uzun uzun genç kadın-ların çalısabilecekleri bir iplik atelyesi tasarımını anlatır) gibi somuttoplumsal-ekonomik örgütlenmelerden olusan bir kompleks.

Hiçbir feministin böyle bir seye hayır diyecegini sanmıyorum.Ancak örnegin esitlikçiler bütün bunları devletin yapması gerektigi,yapılacak olanın devletten bunu talep etmek oldugunu düsünuyor-lar. Devletten herhangi bir sey istemenin ne anlama geldigini hayaletmek yeter. Örnegin böyle bir devlet dayakevinin basına önce birmüdür getirilir. Yurda giris çıkıs saatleri kontrol edilir. Atelyede çokaz para karsılıgı çalıstırılır (devlet atelyelerine en güzel örnek ceza-

Page 76: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

76 editör: can baskent

evlerindekilerdir) vs..Yani bir hapishaneden -aileden- kaçan kadınbaska bir hapishaneye kapatılır.

Radikal feministler bunu sezdikleri için böyle bir dayakevi içindevletten sadece polis koruması istiyorlar. Gerçekten de kızgın birkoca veya babanın saatli bomba gibi bir sey oldugunu kabul etmekgerekir. Amacım bagcı dövmek olsaydı, dayaga kendileri ceza ver-meye kaikanlar, bu isin üstesinden de nasılsa gelirler deyip alay eder,geçerdim. Iste ideolojik yaklasımı terkedip, kendini liberter devri-min bir parçası olarak görmenin önemi burada ortaya çıkıyor. Bu‘dayanısmaya’ devleti bulastırmamanın tek yolu, aralarında kusku-suz erkekler de bulunan ‘özgürlükçüleri’ de dayanısmanın kapsamıiçine almaktır. Bu dayanısmada liberter erkeklerden destek istemek-ten gocunan ideolojik yaklasım, devletten yardım istemekten kaçın-maz. Oysa polis oraya salt korumaya gelmez, asıl olarak denetlemeyegelir. Örnegin baba baskısından kaçan 17 yasındakı bir kızı yası tut-madıgı gerekçesiyle, eti senin, kemigi benim diyerek, babasına teslimeder. Iste bir duyarlılıgın yerine bir ideolojıyi geçirirsen böyle blokeolursun.

Yazıyı bitirirken, kadın mitinginde kullanılan dayaga ceza pan-kartından ceza sozcügünün üstüne bir çarpı isareti koyup, daya-nısma pankartlarını çogaltmalarını öneriyorum.

Tayfun Gönül

Feminizm?

Kadınlar ‘dayaga karsı’ yürüdükten, 1000 kisiyi biraraya getirdikten,pencerelerden alkıs ve tezahürat aldıktan sonra, görünen o oldu ki,Türkiye’de feminizmin gelecegi var.

Evet ‘Mayıs’ dergisi bile ’kadınların kurtulusu bizim yolumuz-dan geçer’ minvalinde de olsa feminizm üzerine yazı yazıyorsa. Tür-kiye’de feminizmin gelecegi vardır.

Kısa bır süredir Türkiye’de alısılmadık olaylar oluyor. Kadınlaryürüyor, ‘Feminist’ diye bir dergi çıkıyor, escinseller açlık grevi ya-pıyor birileri de gidip kaplumbagalara ‘sahip çıkıyor’. Ardından herkesimden insanlar (yani akım ve hareketler) bu yaratılan seylere ’sa-hip çıkmaya’ baslıyorlar. Dogu Perinçek bile kadınlardan, ‘çevreciler-den’ yana.

Ben bu yazıda aralarındaki bir dolayımlı ortaklık nedeniyle, özeldefeminizmden ve genelde de feminizm, liberter hareket iliskisindensöz etmek istiyorum. Ufku en dar sosyalist ‘Mayıs’: ‘Kadın örgütlen-meleri dünyaya böyle bir öncü gücün gözüyle bakabildikleri, müca-delelerini nihai amaca kanalize edebildikten zaman kadın-erkek esit-ligini saglamada önemli adımlar atmıs olurlar’ derken, ufku en genissosyalist ‘Zemin’ de ‘Sorun onları (feministler, escinseller, çevreciler)kapsamak, massetmek degil, tek bir hedef dogrultusunda ikna ede-rek yönlendirebilrnektir’ diye yazıyor. Feminizmi bir yandan recmve benzeri ‘ıslah’ yöntemleri beklerken, diger bir yandan ‘at gözüylebakmak’ ya da en azından yöntendirilmek bekliyor. Ben de sosyalist

Page 77: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 77

olsam feminizmi yönlendirdikten sonra, bir de illaki mass edecegimdiye tutturmazdım! Kısacası bütün bu tür hareketler karsısında aynıindirgemeci mantık çalısıyor ve buyuruyor: ‘Feminizm yok, Sosya-lizm var’, ‘Ekoloji hareketi yok, Sosyalizm var.’ Illa ki biri de birineönder olacak. Simdi ben de kalkıp, ‘Feminizm yok, liberterizm! (nedemekse bu haliyle) var’ demeyecegirn. Hiç bir liberterin de bunudiyebilecegi kanısında degilim.

Ama neden? Tartısmaya çalısacagım sorun da bu zaten. Ekoloji-den park alanı açma çevreciligini, feminizmden kadınların da mil-letvekili, müdür vb. olma istegini anlamıyorsak eger, ortak olan çokönemli bir nokta vardır.

Evrensel Hareketler‘Kara’da daha önce bir yazımda liberter hareket tarihsel degil,

evrensel bir harekettir diye yazmıstım. Bu, liberter hareket, otorite-nin tarihsel dönemlerle ve görüngülerle sınırlı biçimlerine, sadecebunlara karsıdır anlamına gelmiyor. Bu, liberter hareket yöneten-yönetilen, sömüren sömürülen iliskilerine herhangi bir tarihsel dö-nemde karsıdır anlamına gelir.

Kanımca radikal bir feminist hareket de böyledir, Türkiye’de he-pimiz biliriz, erkek otoritesi ne zaman gündeme gelse, ‘özelestiri’nintemel belirlemesi: ‘erkeklerimizde feodal kalıntıtar var’ olmustur. Er-kek egemenligi ‘feodal toplum’a ya da belirli bir tarihsel dönemeözgü degildir. Yaslılar ve savasçılar otoriteyi kurumsallastırmaya gi-ristikleri günden beri, ‘erk’, ‘erkek’ kavramının olusturulmasıyla atbası gelisti. Tarihi biz yazmadık, yazabildigimiz dönemleri de çokdolayımlı ve çarpıtılmıs oldu. Ne Iiberter ve ne de feminist hare-ketler tarihsel bir temel üzerinde durabilirler, onların temeli ancakmoral ve estetik olur kanısındayım. Bu bakımdan, örnegin ‘Feminist’dergisinın 1. sayısındaki ‘Feminizmin Adı’ baslıklı yazıdaki ‘Sosya-list ülkelerde de kadınlar belli kazanımlara ragmen, ezilmeye devarnediyorlar’ türünden bir cümleyi yadırgamamak elimde degil. Çünküradikal bir feminizmin tarihsel bir çözüm pesinde oldugunu düsün-müyorum. Bu ‘belli kazanımları’ merak ediyorum. Yoksa bu cüm-lenin yazarı bildik ‘Cumhuriyet Türkiyesi’nin Türk kadınına getir-diklerini’ de belli kazanımlar olarak görmek zorunda kalabilir. Tamda bu noktada söylenebilecek ya da olumlanabilecek ’pozitif tarihselbelirlemeler’ ya da istemler ileri sürülebilecegi kanısında degilim.Tarihsel planda radikal feminizm negatif bir söylem olustururken,onun pozitif söylemi, ancak evrensel planda kurulabilir diye dü-sunüyorum. Liberterlik tarihe reddiyedir, ben feminizmin de böyleoldugunu sanıyorum. Bu baglamda, ‘Dayaga karsı’ yürüyüs, bencedogru bir tarihsel istem üzerine oturmustu.

Liberterlik Kadınları Kurtarabilir mi?Bu soru ve bu sorunun yanıtı, toplumsal devrim sorununda dü-

gümlenıyor. Ekoloji, Feminizm ve liberterlik antiotoriter hareketler-dir. Ama bu, bir ve aynı hareketlerdir veya birlesmek zorundadırlaranlamına gelmez.

19. yüzyıl liberter düsüncesi ile 20. yüzyıl feminizmi arasındakibaglantı, 20. yüzyıl liberter düsüncesinin feminizmle kurdugu bag-

Page 78: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

78 editör: can baskent

lantıdan daha zayıftır. Tabii bu durumun çok kolay anlasılır neden-leri var. Ama Bakunin’in 19. yüzyılda yazdıgı ‘Patriarkal toplum,devlet iktidarının okuludur’ cümlesi dogru olsa da yeterli degildır.

Günümuzün liberter düsünce ve hareketi, dünyanın bir çok ye-rinde ekololi, barıs ve feminizm hareketleriyle çok yakın iliskiler için-dedir. Ama ‘aynı’ degildir. Neden? Çünkü liberter düsünce ve hare-ket, perspektifini otoritenin özgün biçimlerine karsı kurmaz, fakatsöyleminde yine de devlet, odak noktasını olusturmaya devam eder.Fakat bu durum, liberter harekete anti-otoriter söylemlerini otori-tenin özgün biçimlerinden kalkarak kuran, ekoloji ya da feminizmgibi hareketler üzerinde hiyerarsik bir üstünlük saglamaz. Biri ya daöbürü önce gelir denemez.

Anti-otoriter hareketler, su ya da bu soyutlamaların ötesinde top-lumsal devrimin degisik vektörlerini olusturabilirler. Fakat liberterhareket ve düsünceyle bu ’özgün kalkıs noktalarına sahip hareketlerarasında temel bir farklılık da yatmaktadır.

Otoriter toplumun her yanında hüküm süren ve kendisini soyuttoplumsal otoritede ifade eden kısmi otoritelerı yok etmeden ‘makro-otorite’nin ortadan kalkmasından dem vurmak ne kadar içi kof birtutumsa, kısmı otoritelerden söz ederken, bu kısmi otoritelerin ye-niden üretimini saglayan, onları biraraya getiren ve uyumlarını yan-sıtan kısacası kısmi otoriteleri bir çerçeve içinde birlestiren ’makro-otorite’den söz etmemek ve ona karsı bir mücadele gelistirmemek deiçi kof olacaktır.

Bu baglamda liberter hareket, kısmi otoritelere karsı mücadeleeden bütün kendiliginden’ (yani hiyerarsik olarak kurumlasmamıs)hareketleri desteklerken, otoriteye karsı toplumsal mücadelenin hertürünün yer aldıgı bir bileske alanı olabilmektedir. Bugün dünya-nın birçok ülkesinde liberterler feminist hareketlerde ya da ekololihareketlerinde kendi konumlarından hiçbır taviz vermeden etkinlikgöstermektedir ama yine bu bireyler, liberter hareketin bütüncüllügüiçinde yerlerini alabilmektedirler.

Süphesiz yine liberterler, ‘Dayaga karsı’ bir yürüyüste erkek vekadın kategorilerinin toplumsal kategoriler oldugunu bilmesi gere-ken feministlerin sanki bu ayrım dogalmısçasına bireyler olarak ‘da-yaga karsı’ tavırlarını ortaya koymaya gelen ’erkeklerin’ hiyerarsikbir tavırla arkadan ve sessizce yürütülmelerini elestirirler.

‘Feminist’ dergisinin 2. sayısırıda bir de üstelik bu konuda faz-lasıyla talihsiz bir yazı çıktı: ‘Feministler Insanı Yarattı’. Üstelik buyazı yine talihsiz bir belirIeme yaparak tezini Marks’a dayandırıyor.Marks liberalizmin ‘insan’ kavramını burjuva ve isçi olarak ortadanyok etmis. Yok etmis de ne olmus. Yok ettigi bir sınıflama yerine yenibir sınıflama yaratmıs. Onun mantıksal sonucu da ‘proleterya dikta-törlügü’. Yoksa Stella Ovadia’da kadın, erkek toplumsal kategorile-rinin ortadan kalkmasının ‘tarihsel olarak zorunlu asaması’ diye, bir‘kadınlar diktatörlügü’mü öngörüyor. Hele ‘Feminist’ dergisindekionca ‘tarihselci’ lafızı bir arada gördükten sonra ‘insan’ ister iste-mez, böyle ‘kuruntulara’ kapılıyor. Marks ‘insan’ kavramını yoket-menin yollarını da kendince gostermistir. Stella Ovadia, isçi, kadın,

Page 79: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 79

ögrenci gibi veri durumları kendisine temel alırsa, varacagı noktalarbunlar olacaktır. Evet ‘Kadınlar sahanedir’, ama ‘isçiler ne kadar sa-hane’ ise, ‘ögrenciler ne kadar sahane’ ise, daha fazla degil.’Yakın ta-rih isçilerin, ’isçi’ kalarak ne kadar ’sahane’ oIabildiklerini gösterdi.’Kadınlar sahanedir’ gibi pozitif bir ön belirleme ile erkek egementopluma karsı ne derece mücadele edilebilir?’ ‘Isçiler sahanedır’ di-yerek yola çıkan Marksistlerin sermaye egemen topluma karsı yü-rüttükleri kadar! Feminist bireylerın ‘Kadınlar sahanedir’ demelerinianlıyorum aslında. Çünku birey sahanedir. Türk Marksistlerinin birkısmı, uzun yollar yürudükten sonra, isçiler sahanedir tarzını terkedip, ‘Marksistler sahanedir’ tarzına vardılar. Feministler de eger’feministler sahanedir’ demek istiyorlarsa, söyleyebilecegim bir seyyok. Ama pek de sahane olmadıgını düsündügüm kadınlar adınafazla iddialı bir sav bu. Ama ‘Feminist’, çesitliliklere sahip, feministbireylerin çıkardıgı bir dergi olarak bu belirlemelere ne kadar katılı-yor onu bilemem. Ben Ayse Düzkan’ın bir karikatüründen kalkarak,bütün ‘Kara’yı, bırakın ‘Kara’yı, erkek egemen topluma karsı mü-cadele veren birçok ‘kadın’ militanı barındıran liberter hareketi bırçırpıda haslayıvermesi gibi bir kolaycılıga sapacak degilim (Zemin,sayı 7, sayfa 29). Yoksa ben de tutarım Handan Koç’un ‘müdürlük’ve ’sahipliginden’. Yasadıgımız toplum ’masumlar’ toplumu degil veherkes ‘suçlu’dur. Bireyleri ve hareketleri bu tür kolaycılıkla karala-yıp (aklamak yani) ‘suçlu’ ilan etmek, her zaman mümkündür. Yeterki bu yapılmak istensin, Ayse Düzkan gibi düz kafalılar, böyle birkolaycılıktan hareket edip bir de bu ‘elestirilerini’ ‘kadınlara sahaneufuklar açan’ bir gelenegin dergisinde yayınlayarak, ‘Kara’ya gön-dermeyi akıllarına bile getirmeden ucuz militanlık tavrı içindeler.

Liberter düsünce isçi-burjuva, erkek-kadın, ögrenciögretmen vb.toplumsal kategorilerin karsısına, bu ayrımların ortadan kalkmasınıisteyerek, çıktıgında, liberalizmin ’insan’ kavramıyla çıkmıyor. Be-nim de ‘ben’ oldugum için, baska birinin kafasında ’erkek’ olarak,‘erkek’ tahakkümünde bir suç ortagı’ olarak tasarlanmaya taham-mülum yok. Üstelik biri bunu ‘beni’ asagılamanın bir yolu olarakkullanıyorsa, (geriden yürütmek)? Ama çubuk bugüne kadar kadın-lar aleyhine büküldü, kadınların kendilerine güven kazanmaları içinbiraz da karsı yöne bükülmesi gerekli diyorsanız, o zaman da otori-ter bir pedagojik tavır içine girmis olacaksınız gibi geliyor bana.

Fakat, ‘Feminist hareket’ ve özelde ‘Feminist’ dergisi, anti-otoritertavırlarını sürdürdükleri (ki ‘Feminist’ dergisi, bugün bu olumlu du-rumdadır) sürece desteklenmesi gereken (bunu içten gelen bir ‘ge-reklilik’ olarak anlamakta fayda var) hareketlerdir.

Gelelim taa basta sordugumuz sorunun cevabına: Liberterlik ka-dınları kurtarabilir mi? Bu soru yanlıs bir sorudur. Liberter hare-ketin kimseyi kurtarmak için bir programı yoktur. Liberter hareketkurtulma yolunda olan bireylerin katılımıyla olusur. Tüzel bir kisilikdegil, özel kisiliklerin ma tematiksel olmayan toplamıdır.

Fakat sorunun ikinci kısmı da yanlıstır. ‘Kadınlar kurtulabılir mi?’Kanımca kadınlar ‘kadın’ oldukları sürece kurtulamaz. Aynı erkekle-rin ‘erkek’ oldukları sürece kurtulamayacakları gıbi. Sorun dayatılan

Page 80: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

80 editör: can baskent

‘kadın’ olma konumunu reddetmektir. Baska kadınlarla birlikte er-kek egemen topluma karsı mücadele etmek baska bir seydir, ‘kadın’olmak baska.

Kemal Demir

Escinsellik Bir Hastalık Degildir!

Bilimin, özellikle tıp biliminin vurdugu yerden her zaman gül bit-mez. Hele bu tokat, psikiyatri departmanından gelmisse tadındanyenmez. Bir pro-fasistin trajikomik yönlendiriciliginde insan kah gül-mekten yerlere yatabilir, kah sinirden çatlayacak hale gelip, televiz-yonu parçalayabilir. Özcan Köknel’inden (sol kanat) Ayhan Songar’ına(sag kanat) ve Adnan Ziyalar’ına (o da orta kanattan olsa gerek)bütün Türk bilim dünyası, aralarındaki yaklasım farklarını da titiz-likle koruyarak, bir konsensusa vardılar. ‘Escinsellik bir hastalıktırve tedavi edilmelidir. Tedavi edilemiyorsa toplum kendini korumalıve tedbir alınmalıdır’ (Eyvah gene tedbir alınacak, herhangi bir ko-nuda tedbir alınacagını ögrendigimde, benim mide agrılarım baslı-yor). Böylece Ugur Dündar halefi bir yaraya daha ‘parmak basıp’hem basarılı bir gazetecilik örnegi verdi hem de programının ba-sında da belirttigi gibi kamuoyuna bilim adamlarınca da desteklenenbir mesaj iletti. Afiyet olsun, darısı politikacılarımızın basına. Onlarda bilimadamları gibi bu onemli memleket meselesinde sag-sol de-meden milli birlik ve beraberlik ruhu içinde biraraya gelip, gerekliyasal düzenlemeler yapmalıdır. Bilim fetvayı verdi hadisene veziriazam sıra sende.

Bilim bildigimiz anlamıyla sanayi devrimiyle aydınlanma felsefe-sinin mesru çocuguysa da rivayet muhtelif. Derler ki, bilimin babasıaslında büyüymus, bilim de kardesi sanatla birlikte, büyünün gayrı-mesru çocuklarıymıs, dinler özellikle de hıristiyanlık bir sekilde bü-yüyü ortadan kaldırınca, yetim kalmasınlar diye bu iki gayrımesrukardesi himayesine almıs vs. Kısacası, demem su ki aslında bilimselgerçek falan diye bir sey yok, nasıl ki, dinsel gerçek, felsefi gerçekdiye bir sey yoksa. Birinci tekil sahsı asan ‘hakikat’ diye ortaya ko-nan seyler, soyutlama yapmayı meslek edinmis zevatın O ANA veO MEKANA özgü konsensusundan baska bir sey degil ki, buna daegemen paradigma diyorlar. Ha bu konsensusa karsı çıkan münafık-lar da her zaman var tabii, bunlar da dini, felsefi ve bilimsel gerçegintartısma, ögesini olusturuyor. Adına bilimsel devrim denilen sey de,bilimadamları zümresi içinde bir paradigmanın kendinden önceki-nin egemenligini yıkmasından baska bir sey degil. Bütün bu geveze-likten sonra söylemek istedigim, 19 Haziran aksamı bilimsel gerçekdiye insanlara yutturulmak istenen dolma bir paradigmadan baskabir sey degil. Malum biz bize benzeriz, bu paradigma da Türkiye’ninorijinalitesini yansıtıyor.

Bilimin evrensel oldugu varsayılır (günümüzde). Psikiyatride debilimsel gerçek olarak telaffuz edilen sey, evrensel olarak egemenolan paradigmadır ki, anlasılan bizim koca psikiyatri profesörlerinin

Page 81: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 81

bundan ya haberleri yok ya da var ama dünya ölçeginde egemenolanı (kuskusuz bu alanda egemen olma diger alanlarda da egemenolanlarla esas olarak uyum içindedir, baska bir deyisle, dünya ka-pitalist sistemine eklemlenmistir) söylemek bile Türkiye’de rnuha-liflik sayılabileceginden, pasa gönüllerini zora sokmak istemiyorlar.Efendim gavuristandaki tekstbooklarda (bende var birer tane de is-terierse, profesörlerimize gönderebilirim). Escinsellik kendi basınabir hastalık degildir, ancak yarattıgı sonuçlar açısından psikiyatri-nin gündemindedir. Escinsellerden bir kısmı egosintonik (kendisıylebarısık)tır ve bunlann sorunları, toplumun onlar üzerinde uygula-dıgı baskının yarattıgı dogrudan gerilimle ilgilidir. Modern psikiyat-rimiz bu durumda toplumun ayrıksı oldugu için, bu insanlar üze-rinde baskı kurmasıyla en azından ilgilenmez (aslında normal bulurve onaylar) ve bu kisilere baska alanlarda bir yer saglayarak, ken-dilerini topluma kabul ettirmelerini önerir. Kendisiyle çatısan ikincigruptaysa -ki bunlar sayıca escinsellerin azınlıgını teskil ederler- biryandan ruhsal çatısmaları gidermeye çalısırken, diger yandan da,kisi isterse, davranısçı metodlarla escinsel egilimleri bastırma yo-luna giderler. Ünlü bir örnek, Saffet Murat Tura’nın Yeni GündemDergisi’nde açıkladıgı gibi, kisi escinsel fanteziler kurdugu anda,ona elektrik akımı verilmesidir. Modern psikiyatrimız bu çatısma-nın da kaynagını bilir, bilir ama domuzluguna unutur. Kisinin dür-tüleriyle süperego denilen içsellestirilmis otorite baska bir deyisle,içimizdeki toplumdur sebep. Modern psikiyatrimiz harika yöntemle-riyle ‘ben’i uyumlu kılmaya çalısır. (Hem kendisiyle hem toplumla).Bütün amaç, kisinin verimini maksimalize etmektir. Malum insan dakıymetli bir üretim aracıdır.

Gelelim bizim orijinal psikiyatrimize. Yahu bunlar ortaçagın ka-patma yaklasımını savunuyorlar be! Bir, escinsellik bir hastalıktır.Neden? Çünkü normal degildir. Pes dogrusu, tezin kanıtı gene ken-disi, Tanrı vardır çünkü dünyayı tanrı yaratmıstır gibi bir sey. Sa-yın profesörler böylesi önerrnelere totoloji, totolojik önermelerdenolusmus tezlere de bilim degil safsata derler. Degeri de kendi kadar-dır. Iki, escinsellik bulasıcı hastalıktır. Toplum nasıl kendini bir tifoyakarsı koruyorsa, bu hastalıga karsı [da] korumalıdır. Çüs! Artık söy-lenebilecek tek sey bu.

Gerek modern ve evrensel, gerekse orijinal Türkiye psikiyatrisi-nin temel amacı, toplumu korumak. Bizimkinin farkı sırtına doktorönlügünü geçirdigi halde, elinden kırbacı da bırakmamıs. Modernpsikiyatri, ‘escinselligin’ kendisinin bir hastalık olmadıgını kabul edi-yor. Kuskusuz bu kabul edis, salt bilim adamlarının keskin zekala-rına ve hümanist ruhlarına baglı degil. Kah içeriden. yani psikiyatrikurumunun içinden yapılan elestiriler, kahsa gay liberation [escinselözgürlügü - editör] hareketinin mücadelesi ve diger özgürlük mü-cadeleleriyle gelisen birey kavramı modern psikiyatride bu paradig-mayı egemen kılmıstır. Bir baska faktör de kapitalizmin aykırılıklarıevcillestirme, asimile etme ve kendine eklemedeki olaganüstü yete-negidir. Kapitalist toplum, kendinden emindir, alt-kültürleri, basatkültürle hiyerarsik bir iliski kurmak ve kendi gettosunda hapsol-

Page 82: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

82 editör: can baskent

mayı göze almak kaydıyla, varlıgını sürdürmesine izin veriyor. Bi-zim egemenlerimiz ise, alt-kültürleri massedebilecegine pek güven-mediginden, bunların ancak yeraltında ve toplum dısında varolabile-cekleri tedbirler alıyorlar. Amaç aslında yok etmek, ancak insanlarıniçinde nüve halinde de olsa, özgürlük istegi ve adalet duygusu ol-dugu sürece Hitler ve Stalin -Stalin Rusyası’nda bırakın hastalık ol-mayı, escinsellik, üç yıla kadar hapis cezası verilen bir suçtu, Nazi Al-manya’sında çok sayıda escinsel NAZI partisinin içinde yer almasınaragmen, parti dısındaki açık escinseller, kitleler halinde yok edildiler-gibi dört bası mamur diktatörler bile bu amaca ulasamamıslardır.

Liberterlere gelince... Liberterler escinselligi sadece bir hastalıkolarak görmemekle kalmazlar. Escinseller üzerindeki toplum bas-kısını da lanetlerler. Toplum ve zaman zaman da devlet baskısınagerekçe hazırlamaktan baska bir islevi olmayan bilimin ve psikiyat-rinin iki yüzlülügünü teshir ederler. Özgürlükçü etik açısından es-cinsellik, heteroseksüellikle esdeger bir cinsel seçimdir ve tamamenbireylere iliskin bir konudur. Liberter devrim gerçeklestiginde kus-kusuz escinseller de var olacak ve özgürce açıkça sevisebileceklerdir.Ancak liberter devrimi bekleyemeyiz. Özgurlükçü etigi bugündenhayata geçirmeye çalısmalıyız. Ne dediniz? O zaman toplumu olus-turan önemli bir öge olan cinsel ahlak yara alır ve bunun sonucundatoplum giderek yok olur, mu dediniz? Olsun ne çıkar, çok çok Er-türk Yöndem’ler esliginde Songar Ziyalar, Köknelleri televizyondanarz-ı endam ederken göremeyız ki bu da kimse için büyük bir kayıpsayılmaz.

Son olarak bu konudaki Marksist ikiyuzlüluge deginmeden, ken-dimi alamayacagım. Bilimin iki yüzlülügünün bilimsel sosyalistlerede yansıması sasırtıcı degil kuskusuz. Hiçbir Marksist düsünür de,escinselligi bir hastalık veya sapıklık olarak niteleyen bir yazıya rast-lamadım. Ama özellikle çesitli grupların yayın organlarının ‘yoz bur-juva ahlagı’ kapsamına escinselleri de dahil ettigini anlamak zor de-gil. Bunun için sosyalist ülkelerdeki escinsellerin ne durumda oldu-guna bakmak yeterli. Ayrıca Türkiye’deki yapıların birçogunda es-cinseller örgüte alınmaz ve anlasıldıgında atılırlar. Yeterince demok-ratik olanlarında ise nasıl ikinci sınıf (pardon üçüncü sınıf, çünküikinci sınıf olanlar kadınlardır) kisiler olarak bıyık altından gülün-dugü ortadadır. Türkiye’de escinseller, özgurlük mücadelesine bas-layınca ve belli bir potansiyelleri oldugu ortaya çıkınca, Marksist vebilimsel (psikiyatrik) yaklasımı hiç elestirmeden escinsellere yapılanbaskılardan söz etmeye basladılar. Halkın büyük çogunluguna datam ters düsmeden, ihtiyatli bir destek veriyorlar. Isledikleri temaysahosgörü. Bundan daha beter bir tutum olamaz. Kim kimi hosgörü-yormus? Bugün hosgörü fazla ileri giderlerse, horgörüye dönüsebilir,bireyin özgürlügünü tartısma konusu yapan bir soylem ister hosgör-sün, ister horgörsün, diktatörcedir.

Azınlıklar üzerindeki baskıya karsı alınan tutum, tayin edicidir.Çünkü bu baskının kendini asan bir anlamı vardır. Insanlara bir çag-rıdır. Otoriterlere, normale ve topluma teslim olun, yoksa basınızaböyle seyler gelir. Böylece hayatın her alanında benzer iktidar teknik-

Page 83: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 83

leri uygulanarak, bireylerin içindeki kıvılcım bir atese dönüsmedenengellenmis olur. Insan zihninin çagrısımlı çalısma özelligi ve trans-fer yetenegi bir alandaki soyutlamayı baska bir alana tasır. Escinselolursan basına bunlar gelir, yasalara uymazsan basına bunlar gelir,babana karsı çıkarsan böyle olur, derslerine çalısmazsan, sınıfta ka-lırsın, askerde bir üstüne karsı gelirsen, tokadı yersin, resmi ideoloji-nin dısına çıkar ve bir politik eylemde bulunursan iskence gorürsün,para kazanmazsan aç kalırsın, bu zincir istendigi kadar uzatılır. Ha-yatın en az bir alanında ‘azınlık’ olmayan bir birey yoktur. Azınlık-lara yapılan bir baskı aslında ’birey’ kavramının mezarını kazmaktır.Bu baskıya ses çıkarmayan bir kisi kendi köleligine de imza atmısolur.

Escinsellere de birkaç önerim olacak. Onca yazar, sanatçı, ente-lektüel escinsel gizlenerek yasarken, yani solucan olmayı seçmiskensizler öne çıktınız. Bu onurlu davranısınızı yürekten kutluyorum.Aranızdan veya dısınızdan size önderlik taslayıp sizin adınıza top-lumdan hosgörü talep edebilirler. Bunun saglayacagı geçici rahatlıga,en azından fiziki baskının azalmasına aldanmayın. Size is vermeye-rek zorunlu olarak fuhusa iten (burada isi olumlamıyorum, zorun-lulugu olumsuzluyorum). Yoksa fuhus da diger isler kadar ‘saygın’yani berbat bir meslektir. Bu meslegi seçenlere bir sözüm yok, yap-tıkları is ‘doktorluk’ ya da ‘mühendislikten’ daha kötü degildir. Helehele çesitli tür ’yöneticiliklerden’ çok daha saygı degerdir. Her yerdeasagılayan, size ev vermeyen, karakollarda, zührevi hastalıklar has-tanesi de binbir tür hakaret ve baskıyı uygulayan bu toplumu aslaHOSGÖRMEYIN! Hiçbir otoriteye boyun egmeyin, örgütlenin, ancakekonomik ve toplumsal dayanısma örgütleri kurun. Kimsenin sizinsırtınızdan politika yapıp meshur olmasına ve sizin adınıza konus-masına izin vermeyin. Size yol gösterecegini söyleyenlere kuskuylabakın.

Liberterlerin desteginden emin olabilirsiniz. Siz bir alanda (cin-sellik alanında) azınlıksanız -içinizden bazıları diger alanlarda daazınlık olabilir tabii - ancak biz bugünkü yasamın bütün alanlarında‘azınlıgız’. Çünkü temel kavramımız birey. Öte yandan biz bütün in-sanlıgız. Bütün insanların içindeki özgürlükçü seytan tanrılara karsıbizim hesabımıza çalısan bır ajandır. Bir gün tanrıları tümden bası-mızdan atacagız. Bir baska önemli konuda biz otonom örgütlenmeve dogrudan eylemi savunuruz. Sizi bilinçlendirmek, yol göstermekve önderlik etmek gibi iddialarımız yok. Öneriler getirmek, iletisimve karsılıklı dayanısma, liberter gelenegin size bugün önerebilecegiseyler bunlar.

Gelecege gelince... Tüm otoritelerin oldugu gibi insanları baskıaltına alan ailenin, erkek egemenliginin, cinsiyetçiliginin ve cinselahlagı ortadan kalkmasını savunuyoruz. Kadın ve erkek toplumsalkimliklerinin ortadan kalktıgı bir dünyada yasamak çok keyifli olurduherhalde...

Tayfun Gönül

Page 84: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette
Page 85: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sayı 11 (Ekim 1987)

Bir Faraziye Olarak Esitlik

Esitlik bir faraziyedir. Simdi bu söze birçok karsı çıkabilir. Ama öncesöyle bir dogaya bakın; güçlü ile güçsüz, akıllıyla aptal, saglam ileçürük birlikte esitsizce varolmakta. Bu özellikleriyle baglantılı farklıetkinliklerde bulunmaktalar. Dogadaki çesitliligin yansımasını insan-larda da görmekteyiz; disiler, erkekler, uzun boylular, kısa boylular,siyahlar, beyazlar, kızılderililer vs. Bütün bunların nesnel olarak yaniinsan isteminden bagımsız olarak esit oldukları söylenemez. Sanı-rım kimse de esitlikten dogal, nesnelerin kendinde bulunan bir özel-ligi anlamıyor. Öyleyse esitlik bizden, istemlerimizden, onları hayatageçirmemizden bagımsız nesnel bir kavram degil. Birbirimizin esithakları sahip oldugunu farzedip ona göre davranmamızla gerçekle-sebilecek çok öznel bir kavram. Öznelerin algılayıslarına baglı.

Bugünkü toplum yapısı ve ahlagı içinde bir insanın dogumundanölümüne dek nerelerde baskalarınca ve kendince esit algılandıgınıarıyalım. Bir ‘yuva’ya dogduk; anne/baba/çocuk üçlüsü yani aile.Yeni gelen ferd topluma uyum saglayacak hale getirilmeli. Egitimve genel geçer anlayıslar o’na aktarılır. Her evde iki otorite vardır,anne ve baba. Bu iliskide esitlik bulmak mümkün mü? Yanlıs anla-sılmasın, çocuga dünyanın tanıtılmasına karsı degilim. Sadece onunbelirli bir amaç dogrultusunda ve seçenekleri sınırlandırılmıs olarakyasamasını istemiyorum. Çocuk burada kendi üzerindeki otoriteyitanımanın yanısıra otoriteler arasındaki farkı da tanır. Kadın ve er-kek arasındaki iktidar çekismesini. Derken okul, seçim hakkının ol-madıgı bir durum. Ögretmen-ögrenci iliskisi; bu, kendi basına etkinve edilgen iki kutbun bulundugu bir durumdur. Egiten ve egitilen.Sınavlar, notlar, cezalar, ödüller. Ögretmenin yargı ve yaptırım hakkı(!!!) Böyle bir hak varsayılınca ortada esitlik yoktur. Çünkü bu hak di-ger tarafça yani ögrencilerce ona verilmis olmayıp, hiyerarsik toplumyapısı ve ahlagı tarafından verilmistir. Peki ya ‘esitler’, yani ögrenci-ler arasında durum nasıl; çalıskanlar ve tembeller, yaramazlar ve us-lular. Hep aynı biçim davranmaları beklenir ve zorlanır, çalıskan veuslu. Burada esitlik kavramının düzen tarafından nasıl anlasıldıgınıgörürüz. Esitlik, esitlenmek demektir onun için; tıpkı matematiktekigibi. Özgünlükler yoksanır. Resim yapmayı, kırları ve oyuncaklarısevmek mazeret degildir. Ögrenciler esit ise egemen ahlagın çizdigiçerçevede kalmaları ile baglantılıdır bu. Tembeller ve yaramazlar di-gerleriyle esit sayılmaz. Okul da bitti. Seçme yasına geldik, ne zaman

Page 86: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

86 editör: can baskent

esit olacagız merak ediyorum... Çalısma hayatı baslı basına hiyerar-sik bir yapıdır. Plancısı, programcısı, ustabasısı, uygulayıcısı ile birastlar üsler iliskisidir. Zaten kimsenin aklına gelmez ‘Niye ben su ko-caman masanın arkasındaki adamla esit degilim’ diye sormak. Oradais vardır ve isin bölüsümü temelindeki örgütlenme esitlik sorununuortadan kaldırır. Herkes isini yapar. Burada da tıpkı okuldaki, as-kerlikteki ve günlük hayatın hemen her yerindeki gibi esitlenme ilekarsı karsıyayız. Kendi durumumuzdakilerle -en özel ve en genelanlamıyla- ‘esit’izdir. Egemen ahlagın ve hukugun öngördügü se-kilde varoldugumuz sürece. Herhangi bir istemimiz, davranısımızyani özgünlügümüz, ta kendimiz bu degerlerin dısına çıkarsa, esitli-gimiz ortadan kalkar; kısaca artık digerlerince esit algılanmayız. Di-yelim ki bos buldugumuz bir eve yerlesmeyi, askere gitmemeyi, bosbir topragı ekmeyi, çalısmamayı, kendi kendimizi temsili seçtik. Kı-sacası kendi kendimizin efendisi olmayı seçtik. Bu aykırılıklarımızeesitler içinde daha esit olan birileri dur demeye kalkacaktır. O za-man farkedilecektir ki, bütün bu esitlik lafları falan yasa koyucularınve uygulayıcıların karsısında digerlerinin esit daha dogrusu aynı ol-dugu anlamına gelmekte. Ve onlar yani erk varoldugu sürece esitlikbir yanılsamadan öte geçemez. Ve yine kisi kendini istedigi kadardigerleriyle esit varsaysın, otoritenin, hiyerarsinin oldugu ve diger-lerinin de onu esitleri olarak algılamadıgı hiçbir ortamda bu faraziyehayata geçirilemeyecektir.

Esitlik, ancak bütün bireylerin birbirlerini tüm özgünlükleriylebirlikte toplumsal iliskiler düzleminde esit farzettikleri ve öyle dav-randıkları bir ortamda yanılsama olmaktan çıkar. Bu anlamda esitlikçesitli özgünlüklere sahip bireylerin birarada ve otoritesiz yasama-sını saglayabilecek bir önyargı; herhangi bir hiyerarsi egilimi kar-sısıındaki en güçlü dinamiklerden biridir. Bugün ise otoriter ahla-gın ve otoritenin yasadıgı bir toplumda bireylerin kendilerini böylebir önyargıya sahip olmayan otorite savunurlarıyla esit farzetmelerimümkün degildir. Çünkü onların böyle bir ahlakları yoktur ve esitlikkarsılıklı bir kabulle gerçeklesir. Bu da bizim onlarla iliskiye girmezeminimizin yoklugu demektir. Onlara karsı yapılabilecek tek seyözgür ve esitlikçi bir toplum için mücadeledir.

Hatice Ertan

Siirin Siddeti

Çagımızın hemen hemen bütün iliskileri ve insani ’bilimsellik’ denenbüyük yanılsamanın; les gibi kimya kokan, etleri plastikten, tırnak-ları çelikten, damarları elektronik bir örgüden olan pençeleri altındaanalize tabi tutulmaktadır.

Otorite ile bir sekilde isbirligi yapmakta olan ’bilim adamı’ için,insan bireyi yoktur: Nesne-Insan vardır. Onun gözünde insan parça-lanacak bir nesnedir. Bu durumun erdemli oldugu söylenemez. Bü-tün bu olumsuz duruma ragmen; ne aklımızdan ne de gönlümüzdenvazgeçebiliriz. Aklından ve gönlünden vazgeçemeyen insanlar daha

Page 87: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 87

çok sairane bir eylem içindedirler.Dünyanın hali hazırdaki iliskileri içinde, herhangi bir ’bilimsel

kesif’, -sanılanın aksine- insanları daha, çok-daha-çok mutsuz etmek-tedir. Bilimsel bir kesfin veya teknolojik yeni bir makinanın ’mutlugelecegimizi hazırladıgı’ yolundaki iddia, fazlasıyla asagılık bir ya-landır!..

Oysa sairane bir eylem içindeki insan kendi coskusundan haz du-yar ve bundan dolayı o an özgür ve mutludur. Insanın cosku, çıglıkve yangınlardan haz duymasının’hastalık’ ile hiçbir ilgisi yoktur. Za-ten çogu zaman ’suçluluk’ ve ’hastalık’ aynı durumu ifade eder. Veher ’suç’ gibi, bir çok ’hastalık’ da uydurmadır.

Insan bireyi son birkaç yüzyıldır ’bilimselligin’ tahakümü altınadaha çok girmistir. Bir mesele mi var? Yöntem, ’bilimsel’ olacak, par-çalanıs ve sayım da öyle, sonuç da oyle. ’Bilim’ ve ’bilimsellik’ birersihirli degnek. Bu iki kavram modern kültürümüzün bize bahsettigibirer ’mucize’ sanki. Meselenin bulundugu alan toplumsal ya da in-sani mi? Elbette ki ona da öyle yaklasılacak ve ’bilimsel’ bir ’çözüm’önerilecek.

’Bu iki kavram herkes tarafından sorgulanamaz. Onları sorgu-lasa sorgulasa bilimin otoriteleri sorgular’ denilir gibidir. ’Gerekli’görülürlerse ve ’gereken ölçüde’ tabii! Sözgelimi ’bir sair, bilimi sor-gulayamaz’ denilir bazen de. Ama yine de sorgulamıslardır sairlerde. Bunu tarihi hayal ederken hissediyorum. Kendini bilen kisi tarihibilir. Ama gelecegi bilmek sart degildir. Ve birkaç saniye sonra, hattabirkaç saniyeden çok daha kısa bir zaman sonra, zorunlu olarak neolacak; kimse bilemez, kesinlikle bilemez, asla bilemez. Bunun bili-nebilecegini iddia etmek zoru pesin-pesin kabul etmek, kendi varlı-gını siir-dısı bir uzaya kendi elleriyle fırlatmaktır. Ki artık kendi elleridegildir o eller.

Bilimin otoritelerine göre bilim ve siir birbirine hiçbir sekilde ka-rısmamalıdır. Otorite tarafından buna özel bir önem verilir. Onuniddiası sudur: ’Siirsel bir ortamda bilim yapılamaz.

Oysa ben rahatlıkla sunu söyleyebilirim: Siirlerden estetik haz du-yan bilim adamları azımsanamayacak kadar çokturlar ve onların hazduymaları yine de otorite ile isbirligi yapmalarını engellemez. Fakatsairlerin çogu siir yazmazlar, yasarlar.

Sairlerin çogu gözüpek ve çılgındırlar hatta koçyigit ve sinirli ol-duklarını rahat rahat söyleyebilirim.

Siyasi-hukuki otorite, sairleri ’suçlu’ olarak görür. Bilimsel oto-rite ise onları ’hasta’ diye tanımlar. Egitim otoritesi için ise çocukegitilmeli ve ögütülmelidir; o ’potansiyel suçlu’ diye tanımlanmıstırçünkü. Ve bütün otoriteler bilir ki; her insan dogustan sairdir, yaniözgürlükçü, yıkıcı vıe yaratıcı. Bundan dolayı hapishane, hastane veokul binaları birbirlerine feci benzemektedirler.

Salon sairleri kendilerine pay çıkarmasınlar: Onların siiri cosku-lardan ve yangınlardan yoksundur çünkü. Zira halk sairleri de ken-dilerine pay çıkarmasınlar: Onlarin siirlerinde siddet, estetik bir sekilalmamıstır çünkü.

Öfkeden yoksun bir siir unutulmaya mahkumdur. Siir unutul-

Page 88: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

88 editör: can baskent

maz olmalıdır. Öfkederı yoksun bir siir okuyan kisiyi, meydanlardankovarlar. Oysa siirin öfkesidir, kalabalıgı donduran ve yeniden alev-lendiren. Kalabalık genellikle böyle zamanlarda büyülenir.

Bilimin sonuçları, çogu zaman insanları aptallastırır. Bilimin in-sanları büyüledigi çok az görülmüstür. Büyülenmek ve aptallasmakaynı sey degildir.

Siir bir hatırlatıcıdır. O, akıs ve hareketi hatırlatır. O, kalabalı-gın kanına girmesini becerebilen tek bilgidir. Öfke dolu her siirselsöz, buzları çözen bir dinamittir. Buzlar çözülünce cosku durduru-lamaz. Cosku kendisinin içinde akacagı yatagı yıkılıs içinde, yıkılıszamanında görur. Yıkılıs siirin bir sonucudur. Yıkma bilgisine sahipinsanlar sairlerdir. Çünkü onlar birer fatihtir; ve kesinlikle devrim,gönüllerin fethi ile baslar.

Hayat nasıl basladı, diye sorulabilir. Nitekim çoktan sorulmusturbile. Hava dendi, toprak, su, ates denildi; evet hayat, öyle basladı.Ama hayat diye bir vaziyet yoktur ki, ona kan katmayınca.

Siir yapıcı degildir; çünkü ’yapıcı’ günümüzde statünün korun-masına isaret eder. O yıkıcı yaratıcıdır. Yıkılması gerekeni yıkma-dan, hiçbir sey yaratamazsınız. Bunun tersi de geçerli: Yaratmaksızınhiçbir sey yıkamazsınız. Bunlara siirin yasası gözüyle bakabilirsiniz.Sunu da eklemek gerek: Hiçbir yaratım kibar bir üslupla gerçekles-mez. Ve hiçbir yaratım ’barıs sembolü’ de degildir. Yaratımları bi-rer ’barıs sembolü’ gibi görenler sanatsalcılık budalalıgı içindedirler:Onlar en bariz kavgaya bile yüzlerini çevirmislerdir. Onlar kainatındaimi bir kavga üzerinde varoldugunu görebilecekleri gözlere sahipdegiller. Zira o kavga gönül gözüyle görülür .

M. Kazmacı

Seç - Seçim - Ad - Aday, Oy - Oymak - Ot - Oto - Otorite, Dev- Deve - Devlet Ya Da Seçimler Üzerine

Yönetilmek isteyenler varoldukça bir parlamentoya kuskusuz ihti-yaçları olacaktır. Seçimler ise, halkın kimler tarafından yönetilece-gini belirleme sistemidir. Seçenler oldukça da seçimlerin gerçekles-memesi için bir neden yok.

Bu yazıya da devam etmek benim için anlamsız; ne seçmek-yönetilmek,ne de seçilmek - yönetmek gibi isteklerim yok. Lakin seçimlerin yak-lastıgı su günlerde bir sürü insan bir sürü sey yazıp çizecek. Stratejibelirlemeler, asgari müsterekler, flörtler, birlesmeler ve daha nice incepolitik hesaplar. Bütün bu oryantal oyunlara katlanacagız, kafamızütülenecek. Bu yazının devamı da bu türden bir karsı-üteleme.

I- Bunca zamandır parlamento denen aygıt yeryüzünde varlıgınısürdürüyor. Bu yasa koyma ve yönetim islevini üstlenen kurumun,kimlerden olusacagını seçme isine, halkın kerıdi iradesini dile getir-mesi deniliyor. Burası kuskulu. Milletvekillerine yarım milyon aylık,her polise bir 14’lü, çikita muz, iki günde bir zam v.s. isteyen halkmıydı? Eger ’halk’ ise, ’halk’ olmayan birilerinin de olması sevindi-rici.

Page 89: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 89

II- Oy kullanan her birey bir tür asagılık duygusu içindedir. In-sanın kendi yapabileceklerinden vazgeçip, tanımadıgı bir vekile ken-dini temsil ettirmesi nasıl açıklanabilir. Istemlerini dolaysız olarakdile getirememesi için bireyin aciz olduguna inanması gerekir. Buacizler sürüsü iradelerini ifade etseler ne olur? Kendine güvenme-yen insanın istegi kaç paralıktır?

III- Oy kullanan her birey bu düzene atfedilen tüm olumsuzlukla-rın suç ortagıdır. Bilmem kaç yüzyıldır gördük ki, hangi yönetim ge-lirse gelsin ’yönetim’ olayının islevi degismiyor. Silahlanma, ölesiyeçalısma, gecekondular, iskence, cezaevleri, fuhus, insanların sindiril-mesi ve daha yüzlerce sey insanca yasamın engelleri iseler, bunlarınsuçu yalnızca yöneticilere yüklenemez. Onları seçenlere ne demeli?

IV- Iktidar kendi insanını yaratır. Bir aday hosgörülü, iyi niyetliolabilir ya da meclisi kürsü gibi kullanmak isteyebilir. Ne var ki mec-lis bir kürsü olmadıgı gibi, iktidardan dünya farklı gözükür. Binlerceinsanın sorumlulugunu almak kolay degildir. Onlar istese de iste-mese de artık onlar adına karar vermek zorundadır. Güç ondadırartık. Ülkenin ekonomik ve politik ’gerçek’lerine göre davranmakgerekir. Gerçekler ise acıdır, iktidar tatlı. Ufak ufak yönetir. Yöneti-min iyisi kötüsü olmaz. Reagan’ın Hitler ya da Stalin’den daha kötüyönettigi söylenebilir mi? Sonuç olarak derdim su: 1 Kasım 1987’deerken seçime gidiliyor. Ben bir yere gitmiyorum. Yapmak ve söyle-mek istediklerimi kendim yapmak ve söylemek isterim. Temsil siste-miyle isbasına gelenlerden hiçbir beklentim yok. Ne aday rıe de seç-men olmak istiyorum. Insanların istemlerini dile getirebilecekleri birortamın, özgürlügün, parlamentoda degil, tüm kurumların dısındagerçeklesecegine inanıyorum.

Yine de, para cezası yememek için illaki oy kullanmak istiyor-sanız, iste size bir aday: Istanbul’daki hayvanat bahçesinde yasayanen yaslı akbaba.

Ha akbaba, ha akbaba !Can Burak

Kendime Ögrenci Demekten Utanıyorum

Su an içinde yasadıgımız dünya, hayatın çesitli alanlara parçalandıgı,ya da daha dogru bir ifadeyle; hayatın bir veya birkaç alana indirgen-digi bir dünyadır.

Evet hayat... Ögrencilik hayatı, ögretmenlik hayatı, bir de çocuk-luk. Bu sonuncuna ’hayatı’ kelimesi eklenmiyor, çogu zaman ’dev-resi’ deniyor. Neyse, daha sıralanabilir: Askerlik hayatı, aile hayatı,is hayatı, ask hayatı... Daha degisik kategoride olanları da var: Özelhayat, genel hayat -bütün bu ayrımlara ragmen nasıl olabiliyorsa, bu’genel’ !??

Devam edelim: Sanat hayatı, politik hayat, devrimci hayat ve dahane hayatlar. Baskaları da var: Sehir hayatı, köy hayatı... Bu gidiseDUR demezsek, hayat çok daha fazla bölünmeye devam edecek.

Bütün bu ’hayatlar” sorgulanmadan, insan ”iste bu benim ha-

Page 90: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

90 editör: can baskent

yatım, iste bu benim dünyam” diyemez, ya da demesinin pek biranlamı yok. Yok, çünkü bu cümledeki ’hayatım” veya ’dünyam” söz-cüklerindeki birinci tekil sahıslık, sadece liberalizmin -bunu liber-terlikle kesinlikle karıstırmamak gerekir- bireyligini içerir: Yani bubireylikler de, hayatımızı bölme hakkını kendilerinde bulan hayatbölücüleri tarafından bize sunulmustur. Evet onlar -’her kimse buonlar’ demiyecegim, biliriz kimdirler!- hayatın bölücüleridirler. Amabiz de, hayatımızın bölünmesine izin vermekle, kendi hayatımızlaberaber baskalarının da hayatını bölmüyor muyuz?

Otorite öte yandan kendini de çesitli kategorilerle tanımlıyor: Par-lamenter, milletvekili -Vekâlet hakkını kim verdi ona?-, baskan veyabüyuk B ile Baskan vb... Ögretmen, müdür, profesör, dekan, vb... Sa-natçı, bilim adamı (veya kadını) vb...

Otorite insanların bir kısmını -ki ben de o kısmın içindeyim- ög-renci diye tanımlamıs, kodlamıs. Hangi yasta hangi okulda olacagımönceden belirlenmistir. Neleri, hangi kitapları okuyacagım da öyle.Hangi ögretmenden -aslında ogütmen demek daha dogru olur- dersalacagım da belirlenmistir. Bu durum da, bir tür köle-efendi iliski-sidir. Kim söylüyor ’köleci toplum yüzlerce yıl geride kaldı’ diye?Kuskusuz isçiler bir tür ücretli kölelerdir, lurnpenler de ücretsiz köleyoksul köylüler de köle. Ama ya ögrenciler?

Sunu neden açıkça itiraf etmiyoruz: Yüzlerce yıldır su iki sınıfvar; köleler ve efendiler, ya da baska bir deyimle yönetenler ve yö-netilenler. Insan su soruyu sık sık kendine sormalıdır: Ben efendimiyim, köle mi?

Efendiler efendiliklerinden utanmazlar, hatta övünürler. Efendiutanmaya baslarsa -ki bu çok az görülebilir bir durumdur- efendili-gini kaybeder, köle ise köle olmanın utancını hissettiginde özgür birhayata dogru kosmaya baslar.

Düsünsenize arkadaslar! Kaçımız matematigi, fizigi ya da tarihiisteyerek ögrendik. Ve su çocuksu soruyu sormadan edemeyecegim:Gerçekten ögrendik mi? Özgürlük, sefkat ve dayanısma ahlâkının ol-madıgı bir ortamda insan bir sey ögrenemez. Ama böyle bir ortamdaköle olmanın utancını hissedebilir. Sözgelimi herhangi bir okulda in-san, zorla ’ögrenen’ bir köle olmanın utancını hissedebilir.

Arkadaslar, aramızdan birileri ’alternatif’ diyor, alternatif istiyor.Ben diyorum ki; tüm bir özgür hayata kosmaktan daha güzel biralternatif var mı? Elbette ki akademik-demokratik haklar, elbette kiderneklerimiz olmalı. Elbette ki söz hakkı... Ama yetmiyor, yetmi-yor, yetmiyor be guzelim! Daha, daha fazla hayat. Daha, daha fazlaözgürlük, daha fazla kavga.

Ama ne acı! Köleligin tarihini paylasan bu söz de -kavga- tanım-lanmıs ve sunulmus bize. Çogu zaman salt politik bir anlam tasıyor,bu tanımlama. Hayatı salt politik bir boyuttan ele alarılar, özgür birhayatın kavgasını da salt politik bir kavgaya indirgiyorlar. Hayır, in-san hayvandan ibaret degildir, politik bir hayvandan ibaret hiç degil-dir.

Bilgin Saygın

Page 91: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 91

Akıl Tuzakları

Bütün felsefe, insan aklının kendini insan zihninde ayrısmıs olaraktanımlayıp, kendini abartması ve bir takım kuruntulara kapılmasınınürünüdür. Bilim de aynen budur; hatta dinler de... Aklın tuzaklarınelerdir?

Öncelikle herseyi, bu arada kendi varolusunu ve kendini de birbütünlük içinde kavrayabileceklerini zanneder. Bu kavrayıs, mater-yalist olabilecegi gibi, idealist de olabilir. Aralarındaki fark, bütünfelsefe okultarının arasındaki fark kadar yani bütünlügü kavrayıs-larını oturtmak için seçtikleri ’yanlıslanamaz önermeler’ arasındakifark kadardır. Bütün bu bahsettiklerimizi düsünce sistemleri adı al-tında özetleyebiliriz aslında. Düsünce sistemlerinin ortak niteliklerivardır, ki bu nitelikler onları dogrudan eylemin yani özgürlük içinatılabilecek her adımın düsmanı kılar. Bu nitelikler bence sudur: Hersistemin üzerine insa edildikleri temel varsayımlar vardır. Bunlarısorgulamak o sistem için sözkonusu degildir. Örnegin, hiçbir tek tan-rılı din, tanrının varlıgını sorgulayamaz. Sorgularsa sadece totolojiyapmıs olur. Islam, allahın varlıgını, onun tarafından gönderildiginisöyledigi metinlere dayanarak, kanıtlar, Marksizm, gelisimi zıtlarınmücadelesi olarak varsayar. Bunu kanıtlamak için gösterdigi tümdeliller, bu temel varsayım sayesinde türetilmis sınıflamalardır: Sınıfmücadelelerinin, tarihin ilerletici gücü oldugu saptaması gibi. Ya damatematik, sıfırın ’yokluk’ oldugunu kanıtlamak isterse, kendileri deönsel varsayım olan diger rakamlara basvurmak zorunda kalır.

Böyle olunca da hiçbir sistem içinden yıkılamaz. Çünkü bütünsistemler, varsayımları üzerinde islemsel bir türetme ile bir bütünlükyaratırlar ve herseyi bu sisteme maledebilirler. Eger edemezlerse, buonların teorisyenlerinin yeteneksizligindendir. Hersey sistemce açık-lanabilir, ama açıklayacak birileri de elbette gereklidir. Marksizrninçagdas bunalımı baska nedir ki?

Her seyi açıklayabilir olmaları, sistemlere geçmis ve gelecek üze-rinde kendinden menkul bir tasarruf hakkı yaratır. Bütün sistemlerinbır tarih kuramı oldugu gibi, gelecek konusunda, bireyin ya da dahagenel bir ifadeyle, parçanın iradesini çaresiz geçersiz ve suçlu kılanbir saptaması vardır. Ayrısmıs akıl varolusunun geçiciligini, tesadü-filigini ve uçuculugunu kabul edemez. Onun her zaman tutunmakistedigi, sabit ve yerinden kopup onu bosluga terk etmeyecek sag-lam baglanma noktalarına gereksinmesi vardır. Çünkü akıl, zihindeayrıstıgı andan itibaren yok olmaktan korkar. Belirsizlik, onu yokedecektir. Bu yüzden, belirler, sınıflar, kavramlastırır, soyutlar. Seylerözgün varlıklarından kopuk birer soyutlama halinde aklın nesnesikılıgına sokulduklarında saptanmıs olurlar. Ama bu halleri ile birerkadavradan baska bir sey olamazlar. Aklın egemenligindeki her ey-lem bu yüzden küf kokar. Cansız ya da cansızlastırıcıdır.

Akıl, kendi nesnelerinden bir teori dünyası insa edince, teori-pratik ikiligini de icat etmis olur. Artık hep, teorilerin pratikle il-gili sorunları çıkar. Uygulanma, örtüsme, birliklerinin yaratılması vebenzeri gibi talihsiz çabalar...

Page 92: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

92 editör: can baskent

Oysa eyleyen insanda böyle bir ikilem yoktur. Ister ve yapar, kısa-cası yaptıgı seyi seçmistir. Boyun egmek de bir seçimdir, isyan etmekde. Zihninde bir düsünme (reflexion) sonucu beliren istek, dıs dün-yada degisiklik yaratarak, tezahür etmistir. Sistematiklik düsüncenindegil, aklın karakteridir. Düsünce evrensel bir dogru aramaz. Bu ne-denle gerçek (realite), hakkında birden fazla ’dogruyu’ yanyana ba-rındırabilir. Çünkü gerçek, onun için kendisiyle baglantılı olandır vesürekli yeniden kurulan baglantı degisken ve çok yüzlü bir gerçeklikyaratır. Aslında dönüstürücü eylem, bu baglantının dönüstürülmesi,dolayısıyla seçilmis yeni bir gerçeklige varılmasıdır. Düsünce süreklidevingendir; kendini saglam kazıklara baglamak gereksinmesi yok-tur; uçarıdır, kısacası yaratıcıdır.

Öyleyse akıl nasıl olup, insan zihninde ayrısmıstır? Bu sorununcevabı bence hükmetme iliskisinin dogusunda saklıdır. Tahakkümeden mutlak olmak ister. Belki de mutlak olmak isteyen tahakkümetmek zorundadır. Biri ya da öteki... Tek bildigim, kendini evreninfatihi ilan eden aklın egemenligine son verilerek, apoletlerinin sökül-mesi gerektigidir. Insan zihninin uyumlu varlıgı, yaratıcı ve özgür-lestirici eylem için ön kosuldur.

Sabri Bulut

Esitlik Üzerine

Bol bol esitlikten sözediliyor: Insanlar arası, ırklar arası, cinsler arasıve hatta türler arası esitlikten.

Nedir esitlik desek... Matematiksel bir kategori mi? Yoksa somutbiçimde mi sözediyoruz esitlikten?

Matematiksel bir kategori gibi ele alınıyorsa bu kavram ve yerinyedi kat üstünden yere indirilip pratik bir anlam atfedilmeye çalısı-lıyorsa ’esitlige’, bir zorlamadan baska neyi ifade edebilir bu çaba?Farklı varolus biçimlerini, kafamızdaki (ya da o bilinmeyen yerler-deki) ’idealar’ nasıl esitleyebilirler?

Esitlik kavramına daha somut olarak bakıldıgında da farklı biryere varılamaz. Kendi özgünlügü içinde varolan’ı, baska bir özgün-lük içinde varolan’la esitleyemeyiz. Peki bütün bu esitlik istemleri,söylemleri nedir? Varolana bir deger biçmek ve böylece onu nesneles-tirmek degil midir? Varolanların özgünlüklerinden kopartılıp, gününkurlarına göre piyasada deger edinmeleri degil midir? Bütün deger-ler, ortak bir payda görünümünde olmalarına karsın, ’bütünlügün’degil, sahte bir ’bir’lestirmenin ifadesidir. ’Bütünlük’ içinde varol-maktan, varolanların kendi özgünlükleri ve ancak özgünlükleriylevaroldukları sürece özgür olabileceklerinden, özgürlükleriyle olus-turdukları bir varolusu anlıyoruz. Oysa ’bir’lesmeye, tek tip olma veköksüzlesme anlamını yüklüyoruz. Böylesi bir birlesme, esitlik içindebir birlesme olacaktır elbette. Esitlik, olumlu bir deger olarak belir-lendiginden, ezilenler için, ya da konumları içinde ezildigine kararverilenler için, esitlik davası haklı bir dava olarak belirir. Böylece,esitlik düsüncesinin kendisinde hiyerarsinin yasadıgı görülmez.

Page 93: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 93

’Insan’ gibi bir degerden yola çıkarak, ‘siyahlarla beyazlar, arap-larla avrupalılar, kadınlarla erkekler esittir’ söylemleri, egemen olandegerlere göre yerlestirir insanları. Bir siyahla bir beyaz esittir deni-liyorsa, bu, beyaz olana göre belirlenmis bir esitliktir; o anlamda dasiyah için asagılayıcı bir deger kazanmadır. Siyah olanın asagıda ol-dugu yargısından yola çıkılarak, siyah yükseltilmis, beyazın ayarınagetirilmis olur.

Araplar ve Avrupalılar için de sorun aynı: Apayrı dünyalar, kül-türler esitlik terazisinde tartılıyorlar. Örnekleri çogaltabiliriz. Bir dekadın erkek esitliginden sözetmeli.

Kadının erkekle esit olması, erkegin sahip oldugu deger ’kadar’kadının da degeri olması; ya da erkek ‘canavarının’ biraz deger kay-betmesi ve böylece ortak paydalarda esitlenmeleridir. Ama kadın er-kek esitligi söyleminin, ‘kadın ya da erkek olmaktan önce insan ol-mak gerek’ anlayısıyla, onları özgür bir birey olmaktan uzaklara gö-turüp, kadınlıklanndan, yani insan oluslarının kökünden kopardıgıgörülmez. Yine de, bunun kavgasını vermek bile, ‘özgür bir insa-nım’ deme hakkı verir kadına ya da erkege. Nedir bu özgür insanındegeri? Egemen olanın ölçüsüyle saptanmıs bir deger yalnızca. Kisi-nin cinsiyeti, varolusunun kökünde ve biçiminde yoksa, ‘kadın ya daerkek olmaktan önce insan’ (yani ’erkege’ göre insan) olmak gereki-yorsa, pahalıya malolacak ve malolan bir hesabın pesindeyiz. Kadınolamayan ya da bunu reddeden biri karsısında, erkek de erkek olamı-yor çünkü. Tam tersi de öyle: Kadın erkek esitligi hesabıyla yasayanbir sürü erkegin, karsılarındakinin kadın oldugunu farketmemek is-tegiyle davrandıklarını gorüyoruz. Kadın da hakikatine göre degil, odegerlere baglı istege göre davranıyor.

Göklerdeki bir ’insan’la ugrasıyoruz. 0 insan ki, hem kadının hemde erkegin ötesinde bir varlık! Ne uydurma tanrım... Nasıl da gö-zardı ediyoruz birbirimizi olusturdugumuzu; karsımızdakinin cin-siyetini de bir anlamda yarattıgımızı. Kadının ya da erkegin karsıcinsten ya da kendi cinsinden birinin karsısında cinsiyetinin farkınavardıgını ve insanın kendini kadın veya erkek olarak sevdigini.

Varolanlar özgunlüklerinden kopuyorlarsa, hakikatlerinden de ko-puyorlardır. Iste orda, ortak degerler ve sahtelik alanındayız. Bu de-gerler hep aynı kalmıyorlar tabii. Ilerlemelerin tarihi, deger ayarla-malarının da tarihidir. Egemen olanın öznelligine uygun hedefler, hertür etkinligin, eylemin degerini belirlerler. En degerli olana ulasmak,onunla esitlenmek gerektir. Eskiden ”sınıf atlamak’ denirdi buna (sı-nıf atlamaya çalısarak belki de); ahlaksal anlamda sınıf atlamak.

Varolus biçimi herhangi bir nedenle ezildiginde, varolusu savun-maktan çok, ondan vazgeçip de kavga ediliyor. Zenciler zenci olma-nın inceliginden (Brel’in bir sarkısında dedigi gibi), kadınlar kadın-lıklarından oluyor ya da ediyor kendini. Bir Alman sair, ‘Köklerimizetutundugumuz sürece gelisip açabiliriz’ diyordu.

Fadime Toprak

Page 94: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

94 editör: can baskent

Özgürlükçü Bir Etik Yaratalım

Günümüzde toplumlar is bölümü temelinde örgütlenmis hiyerar-sik yapılardır. Kulenin üst ve alt katlarında bulunan farklı kodlarlatanımlanan sınıflar, tabakalar ve hepsinin tepesinde de siyasal erk-devlet. Bu yapılanıs içinde ayrı sınıflar ve tabakaları olusturan birey-lerin birbirleriyle iliskileri en aza indirilmis durumdadır. Özellikleyöneten ve yönetilen, durumlarını göz önüne alarak topluma bak-tıgımızda yönetilenler; bunlar daima çogunlugu olusturur; param-parçadırlar.Her sınıf ve tabakanın ayrı bir yasam alanı vardır. Otur-dukları semtlerden alısveris ettikleri yere, yemek alıskanlıklarındanseçtikleri ya da seçmedikleri okullara kadar birbirleriyle karsılasma-ları ise toplumsal sıfatlarının sınırları içinde olur: Ögretmen/ögrenci,hasta/doktor, kadın/erkek, fırıncı/müsteri vb. Fakat bütün bunlararagmen çok benzer seyler yasmaktalar. Ihtiyaçlarını satın alırlar, ça-lısmaya mahkumdurlar, seçenekleri sınırlıdır ve seçimlerde oy kul-lanırlar. Bunun dısında çocuklarını sevip kaygılanırlar, asık olurlar,hastalanırlar, sogukta üsürler vb. Ve bütün hosnutsuzluklarının te-melinde yönetilmeleri, sömürülmeleri ve özgür iradeleri ile seçeme-dikleri bir yasam vardır. Otorite, toplum yapısı, kurumları ve ah-lagıyla, bir yandan yasamlarının tüm çesitliligini bir kodlama içindeeritmeye çalısırken, diger yandan da onları parçalamakta sınıflara ta-bakalara ayırıp içinde eritmeye çalısmaktadır. Bireylerin bir yandanbiricik’likleri atomize edilirken, diger yandan da beraberlikleri en-gellenmekte dayanısmalarının ve birlikte davranabilmelerinin önünetoplumsal sıfatlarının bölücü karakteri dikilmektedir.

Bu ortamda bireylere degil ama, isçilere, memurlara, ögrencilere,kadınlara ve digerlerine kalan tek yol spesifik birliklerini örgütlen-melerini olusturmaktır. Hosnutsuzluklarını ifade edebilmek ve varolan hukuk ya da egemen ahlak içinde haklarını arayabilmek içinonlar da bunu yapmaktadır; sendikalar, ögrenci dernekleri, kadınörgütleri kurmaktalar. Bunlar birer çıkar birligidir. Kisilerin bir bir-lerini seçerek olusturdukları yapılar degildir. Toplumsal hiyerarsininöngördügü çıkarlar dogrultusunda ve onun tanımlaması üzerine ku-rulmustur. Böylelikle daha en bastan egemen ahlaga prim verilmistir.Insanları çıkarlarının ortaklıgı biraraya getirir. Benzer yasam anlayıs-ları birbirlerine olan güvenleri, dayanısma duyguları degil.

Bu otoriter toplum yapısı tarafından saptanmıs bir durumun bi-reylerce de farklı bir sekilde ama, bir kez daha onaylanması kabu-lüdür. Artık, dayanısma dahi olusturulsa, bu anlayıs ve var oan ta-nım içine sıgdırılmaya çalısılarak bölük pörçük eksik ve baska birsey olur. Bir isçinin fabrika dısındaki yasamı ve sorunları ne kadardiger sendika üyelerini ilgilendirir? Genellikle hiç. Hangi isçi issizkaldıgında sendikada barınabilir? Isçi olmadıgında artık ne olursaolsun ister issiz, ister isportacı, ister hamal o yapının hiçbir olanagıona açılamaz. Bu hem bu tür örgütlenmelerin yapısı ve islevi geregiböyledir, hem de zihniyeti geregi. Peki hangi ögrenci okulu bitir-dikten ya da ayrıldıktan sonra ögrenci derneginin mücadelesine veögrencilerin sorunlarına eski ilgiyi gösterir ya da onlar onun ya da

Page 95: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 95

bir ögrencinin kalacak yer geçinmek gibi pek çok problemi dernekiçinde çözülebilir mi, çözmeye çalısılır mı? Ama hayır o zaten bunlarıamaçlamamaktadır ki. Iste çıkar birlikleri böyle seylerdir. Sınırları veiliski biçimleri otoriter ahlak ve toplumsal hiyerarsi tarafından sap-tanmıstır. Sonuçta yönetilenlerin bu bölünmüslügü kendilerinin debunu ‘gerçek’ olarak kabul etmeleri nedeniyle onları karsı karsıyagetirir: Isçilerle issizleri, kadınlarla erkekleri, yerli isçiyle yabancı is-çiyi ve hatta Filistin ve Israil halkını, Irlanda ve Ingiltere halkını dahapekçogunu. Bu spesifik alanlardaki mücadeleler otoritenin kendıile-rine daha genis bir alanda tanımasını hedef almaktadır. Veya ken-dilerıne daha fazla hak tanıyan bir baska otoriteyi hedeflemekteler.Biz de varız demek istemekteler; isçiler olarak, ögrenciler olarak, es-naflar olarak. Ama bireyler olarak degil. Iste bu da otoriter ahlagıntemelini olusturmakta. Çünkü ancak toplumun böylesi bir örgütle-nisi yönetilmeye uygundur. Simdi herhangi birimiz kalkıp meclisegitsek ve ‘Beni kimsenin temsil edebilecegine inanmıyorurn. Fikir-lerimi kendim söylemek istiyorum desek muhtemelen deli gözüylebakılır. Ama bunu 50, 100, 500 ya da daha fazla kisi yapsa deli diyede bakılamaz. Baska seyler yapılır.

Yönetilmeyi reddeden ve özgür iradelerin varolabildigi bir top-lum ise ancak kendi özgürlükçü etigini yaratırsa var olabilir. Bir kılıçustasıyla kılıçla dövüsülmez. Ve otoritenin tarih boyunca en büyükgücü silahlı adamları degil, insanların ruhuna sızmıs olan otoriterahlagı olmustur. Insanlar geçmiste pek çok kez baskaldırdı, hattaotoriteyi parçaladı. Ancak is bölümü temelinde örgütlenen toplumanlayısına karsı özgün bir mücadele verilmedigi her yerde devrimlerboguldu. Yeni yoneticiler, sömürücüler, zorbalar yarattı. Hatta sıcakmücadele içinde dogal olarak ortaya çıkan dayanısmayı da devrimsonralarının muhafazakar zihniyeti yok etti.

Özgürlükçü bir etigin yaratılması özel bir çaba gerektrir. O, liber-ter devrim tasarımının olmazsa olmaz unsurudur. Düzen kurumlarıve oralardaki yasamın statikligi, yeknesaklıgı içinde onun var olmaolanagı yoktur. Ancak, anti-otoriter bir mücadele sürecinde olusa-bilir. Antiotoriter mücadele otoritenin var oldugu her yerde kısacaHER YERDE olur. Spesifik alanlar bir yandan da böyle bir müca-delenin baslatılabilecegi yerlerdir, ama üzerine kurulabilecegi yerlerdegil. Hiçbir toplumsal sıfat kendi basına anti-otoriter ve devrimcibir karaktere sahip degildir. Özgün örgütlenmeler içinde hiyerarsikve otoriter tavırlarla mücadele, istemlerde ise özgürlügü ve dogru-dan etkinligi hedefleme bunu yaratabilir.

Öncelikle bunların gönüllü birliklerden olusmasında ısrar etme-liyiz. Hiç kimse bir mesleki örgüte ya da çıkar birligine katılmakzorunda olmamalı. Katılımın sekliyse birligi olusturanlarca saptan-malı, örnegin hiçbir isçi zorunlu aidat ödememeli, hele bugün ol-dugu gibi isverence ücretten kesilip sendikaya verilen bir para olarakhiç degil. Yine katılım herhangi bir sıfatla sınırlanmamalı. O birey-lerle dayanısma ve ortak davranmak isteyen her birey orada olabil-meli. Açıktır ki, bunlar egemen ahlak ve hukugun sınırlarını asanistemlerdir. Bir yandan tanımlı kimliklerle mücadeleyi gerektirdigi

Page 96: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

96 editör: can baskent

gibi diger yandan da bu sınırların kırılmasına yönelik bir mücade-leyi gerektirmektedir. Yönetilenlerin gönüllü birligi ve dayanısması,otorite için çok farkında oldugu bir tehlikedir. Ve buna asla fırsat ver-mek istemeyecektir... Diger yandan da bu örgütlenmelerde otoriteregilimlere fırsat verilmemeli ve dolayısıyla hiyerarsik, merkeziyetçitarzlarla mücadele edilmeli. Iç isleyiste dogrudan demokrasi müca-delesinde ise dogrudan etkinligin gelistirildigi yatay çesitlilige açıkesitlikçi örgütlenme tarzları olusturulmalı. Dayanısma askerlik soru-nundan barınma sorununa (ki bu evsiz olanların ortak evler yapma-ları veya bulmaları gibi olabilir) yasalarla ilgili sorunlardan fasistlerve dige otoriter tarzlarla mücadeleye aile tartısmalarından çocukları-nın bakımına dek gelistirilmeli ve yine dayanısma baska bir boyuttada düsünülüp bu tür birlikler, anti-otoriter, özgürlükçü, liberter, tümbirlikler ve kisiler arasındaki haberlesme ve dayanısma otoritedenicazetli kitle iletisim araçlarına vs. bırakılmamalı. Bunları saglayacakfederatif tarzlar aranmalıdır. Bu özelliklerden birini ya da birkaçınıtasıyan örgütlenmelere sendika, ögrenci dernegi vb. herhangi bir seydiyebilir miyiz ya da otorite onları böyle kabul eder mi? Evet, ilksoru için biz yaptık oldu diyebiliriz. Ikincisi için ise bunu yaptıktansonra zaten pek de derdimiz degil, çünkü artık kendi silahımızı ya-ratmısızdır, anti-otoriter kavga içinden dogan özgürlükçü etigimizi.Mücadele bu noktada özellikle bu noktada gelisen bir yasamın sa-vunusudur artık, ÖZGÜRLÜK KAVGASINDA ÖZGÜ’RLÜKÇÜ BIRETIGE DOGRU!

Esin Kahraman

Bir Yaklasım

Kimdir liberter? Nesli tükenmis bir kesis mi, yadsımanın çilesini ey-leminde dile getiren bir bilge mi? Yoksa kimi otoriter ideolojilerinkodladıgı gibi ‘bir küçük burjuva ütopyacısı’ mı? Kuskusuz liber-ter denen nevr-i sahsına münhasır (türü kendine ait) zat bir ÜTOP-YACIDIR, ama kimilerinin ”tanımladıgı” gibi ”HAM HAYALCI’ birütopyacı degildir. Üstelik o, GELECEK SENARYOLARINA olan ke-sin inançlardan dolayı devrimci olmamıstır. Hayır, O, bugüne iliskinduydugu öfkeden dolayı devrimci olmayı seçmistir. Otoriteden tekkelime ile nefret eder; baslıca sloganı ‘KENDI ISTEMINDEN BASKAYASA TANIMAMAK’tır. Bundan dolayı sınırsız özgürlügü ister veistegini gerçeklestirmek için mücadele eder. Sınırsız özgürlügü kendieyleminde gerçeklestirir. Ancak bu tanımlamalar liberter için genel-lemelere dönüstügünde anlamsızlasır. Liberterler, genellemelere pekhos gözle bekmezler. ISTER ve YAPARLAR. Bu yüzden ‘aydın’ de-nen yumusakçalar güruhundan kesin sınırlarla ayrılırlar. Baskaldırı-nın ahlakını tasır ve çilelerini eylemlerinde dile getirirler.

Burada, su sıkça kullandıgımız eylem tanımına açıklık getirmekgerekiyor. Liberterligin eylem tanımlaması, uçları hayli genis tutul-mus bir tanımlama; kimi ‘aklı evveller’in anladıgı gibi, oraya burayabomba koyan, su ya da bu kisiyi öldürmekten orgazmatik ya da se-

Page 97: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 97

hevi bir zevk duyan sabotaj ‘delisi’ tiplerin eylemini ifade etmiyor.Diger taraftan canı sıkıldıgı için ya da ‘yahu bu hava çok serinledi,biraz ısınalım’ dercesine üstüne benzin döküp kendini yakan birey-sel kundakçılık da degil. Bunu söylerken, Vietnam savasını ya da Di-yarbakır cezaevindeki iskenceleri protesto etmek için kendini yakaninsanları küçümsemiyorum, ama putlastırmıyorum da.

Kuskusuz, Fransa’yı teröre bogan Ravachole bir liberterdi. Baku-nin kendine tahripkarlıgı ilke edinirken, Tolstoy siddet karsıtı, Kro-potkin ise bu konuda sakınımlı bir tavır içinde olan liberterlerdi.Böylesi farklılasmıs bireylerin birarada olmasından dogan çesitliligeyalnızca liberter hareket içinde rastlanabilir. Bunun da nedeni, liber-terligin kesin, sistemli, kuralları genellemeler üzerinde olusmus birdüsünceye sahip olmayısıdır.

Bir liberter için, kendi seçimi, yani yaptıgı seyin/davranısın so-rumlulugunu üstlenerek gerçeklestirdigi her olay, davranıs, eylemolarak tanımlanabilir. Bu eylem tahripkar da olabilir, yaratıcı da. Li-berter açısından yıkma ve yapma eylemi arasında bir ayrım yoktur.Eskiye iliskin olan yıkılmadan yeni yaratılamaz ve bu yüzden dev-rimci liberterler DEVRIM’i, aynı zamanda en büyük yıkım olaraktanımlarlar. Liberterlik, oraya buraya bomba koyma düsüncesi ya daonulmaz bir karısıklık yani kaos olarak tanıtılır. Oysa bu tanımla-malar bir kere daha bastan kurgusu yanlıs yapılmıs senaryo gibidir.Çünkü bir liberter, karmasa ortasında bir düzen, düzen içindeyse birdüzensizlik görür. Yaparken yıkar, yıkarken yapar. Liberterlik dahabastan ‘yasayan çeliski’ üzerine insa edilmistir. Marksistler gibi dörtbası mamur ‘saglam’ bir düsünce sistemi arayanlar için, kaygan birsabun gibi her an ayaklarının kayacagı hissini verir. Liberterligin ze-mini yasamdır, bu yüzden devingen ve degiskendir ama tam da buyönü ona görülmemis bir çesitlilik, zenginlik katar. Marksizm, koy-dugu sistemle kendi içine kapanık bir bütün olarak giderek dahabaskıcı ve tek boyutlu hale gelirken, o açılarak öz insiyatif üzerindegelisti. Bu nedenle alabildigine özgür bir düsünce olarak degisen herana ayak uydurdu. Bunu söylerken, ‘saglam’ sistematik düsüncelergibi, hava kaçıran her delige yama vuran bir restorasyonculugu kas-tetmiyorum. Çünkü bu düsünce biçimi degisen her anı o anın içindeele aldı.

Peki liberterlikte ’saglam’ bir sey yok mu? Var, biri olmadan öbürüvar olmayan yapısık ikizler: ÖZGÜRLÜK ve BASKALDIRI. Liberter-lik, özgürlügün hükümsüzlük oldugu bir dünyanın özlemi, ‘ezilendünyanın iç çekisidir.’

Ali Merd

Page 98: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette
Page 99: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Sayı 12 (Kasım 1987)

Ideal Bir Birey Nasıl Olmalıdır?

Evet hiç düsündünüz mü, ideal bir birey nasıl olmalıdır diye? Mut-laka düsünmemissinizdir. Neyse ben sizin yerinize düsündüm ve ba-kın ortaya neler çıktı.

- Öncelikle ciddi gazeteler okumalı ve okumaya mizah sayfasın-dan baslamalıdır. Ciddi gazetelerin ciddi halde solcu köse yazarlarınıokumaya tahammül edebilecek kadar mezhebi genis olmamalıdır.

- Gazetenin politika haberlerini mutlaka tuvalete (aç parantezsıçma faslına kapa parantez) saklamalıdır.

- Edebiyattan, müzikten ve felsefeden az buçuk anlasada olur (illede çok buçuk anlamaları gerekmez)

- Sairlerden Edip Canseveri, müzisyenlerden Bach’ı, Milles Davisve Mustafa Kandıralı’yı sevmelidir.

- Sevismekten dinlenmekten, tekrar sevisip tekrar dinlenmektenbalıktan ve tekirdag rakısından zevk almalıdır.

- Sevisirken, kadınsa üstte erkekse altta olmaktan korkmamalıdır.- Çocuklugunda yaramaz ve hasarı bir velet olarak fislenmis ol-

mak ve ögrencilik döneminde en az bir yıl sınıfta kalmıs olmalıdır.Hapse girenler ve okuldan atılanlar tercih sebebidir.

- Erkekse komsunun kızını sıkıstırmaya altı yasından itibaren bas-lamıs olmalı kız ise en geç onbes yasında bekaretini yitirmis olmalı-dır.

- Kadınsa dünyanın bütün çekici ve yakısıklı erkekleriyle, erkeksedünyanın bütün çekici ve güzel kadınlarıyla sevismek istedigini ken-dine itiraf edebilmelidir.

- Kendine çokça zaman ayırabilmeli ve bu anlarda araya girecekyemek, uyku, dıskılama vs. zorunlu faaliyetleri angarya olarak göre-bilmeli, gereginde bunları reddedebilmelidir.

- Kimse ona sensin diyememeli, demeye yeltenenlerin agzının pa-yını çok istisnai verebilmelidir. Yine de birgün çocugu olursa (cinsi-yeti önemli degil) adını (büyüdügünde kendisinin degistirme hak-kını rezerve ederek) SENSIN koymalıdır.

- Radyoda yalnız efem dalgasını dinlemeli TV’nin ise kapanıs sa-atini kaçırmamalıdır.

- Programlı bir hayatı hiç sevmediginden programsız yasabilmekiçin uzun uzun programlar (tabii ki) yapmamalıdır.

- Sigara içmekten nefret etmeli, pipoyu ise içemediginden yanın-daki birine içirmelidir.

Page 100: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

100 editör: can baskent

- Uzak sehirlere ve uzak ülkelere seyahat etmekten çok hoslan-malı ama meteliksiz ve pasaport tahdidli oldugundan buralara ancakrüyasında gidebilmelidir.

- Oyunlardan satrancı ve blöflü pistiyi sevmeli ancak yenilinceçok sinirlendiginden kesinlikle kızma birader oynamamalıdır.

- Sesinin çirkin oldugunu bilse bile kendi kendine sarkı söyle-mekten vazgeçmeyecek kadar kendini sevmeli, kendisi gibi kendisinisevmeyen baskalarını ise sevmemelidir.

- Her zaman yalnız kalabilecegini bilmeli ama yalnızlıgı asla ken-disi tercih etmemelidir.

- Mevsimlerden en çok sonbaharı, yazı, ilkbaharı ve kısı sevmelibunun dısında ise ise gitmelidir.

- Aslında ne sairdir o, ne müzisyen, ne felsefeci hatta devrimyapma gibi bir isi olmadıgından devrimci de degildir. Tembelligi,düs kurmayı, bulutlarda gezmeyi sever ama bir oblomovcu da de-gildir. Aklına estikçe yazar, kırık dökükte olsa müzik yapar (Kimibeste yaptıgı bile görülmüstür) nutuk atmaz ama felsefe yapar (Çogukendi de farkında olmaz bunun ya. O’nu hemen hemen, her günyer yerde görebilirsiniz ama o oldugunu dünyada düsünemezsiniz),öyle çok seçkin alıskanlıkları yoktur. Hep ayrı ıyerlere takılmaz. Fa-kat tüm bunlar bulunulacak mekanlar arasında bir ayrım yapmadgıanlamına gelmez. Tersine hiç ayak basmadıgı mekanlar da vardır me-sela cami.

- Zaman zaman geyik muhabbetlerine takıldıgı da görülmüstürama henüz geyiklerle herhangi bir akrabalıgı tespit edilememistir.

- Okumayı sevdigini söyler ama zengin bir kütüphanesi olma-dıgından emin olabilirsiniz. Ne tür kitaplar okudugunu gören ol-mamıstır. Bir süreden beri ‘Das Kapital’ içinde ‘Red Kit’ okudugurivayet edilmektedir.

- Adı kararsıza çıkmıstır. Hiç bir konuda kolay kolay karar vere-mez. Aslında kendi de bilmez. Dayatılan tercihleri benimsemek is-temediginden ve pesin hükümlü biri olmadıgındandır böyle irnceeleyip sık dokuması.

- Hükmetmeyi baskalarından kendisi için bir sey istemeyi hiç be-ceremez. Kendi isini kendi görmeye alısmıstır. Bu yüzden bilmedigibir adresi ararken bilen birine sormak yerine kilometrelerce fazladanyürümeyi göze alacak kadar enayidir.

- Hammasi siirleri, Hammasi piyesleri, hammasi filmler ve ham-masi devrimcileri hiç sevmez hamsi bugulamayı sever.

- Hayatta en nefret ettigi sey ögüt dinlemektir bu yüzden ögütvermeyecek kadar ince düsüncelidir ve yine de bu yüzden ‘ideal birbirey nasıl olmalıdır?’ vs. türünden lafızlara karnı toktur. Ayrıca ken-disi idealist filan degildir.

NOT: Bu sartlardan herhangi birine haiz olmayan bireyler idealbirey mertebesine ulasamazlar. Bu yazıda sözü edilen ideal bireyinsahsımla herhangi bir ilgisi olmadıgı herhangi bir sekilde tespit edil-mistir. Sevgili Kara okuyucularına duyurulur.

Ahmet Arslaner

Page 101: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

kara dergisi seçkisi 101

Page 102: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette
Page 103: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Dizin

Isimsiz, 15, 16, 18, 21, 23, 57, 69

Arslaner, Ahmet, 99

Bulut, Sabri, 91Burak, Can, 29, 33, 39, 88

Çesmeli, Figen, 34

Demir, Kemal, 35, 76

Ertan, Hatice, 60, 65, 85

Gönül, Tayfun, 72, 80

Kahraman, Esin, 48, 94Kazmacı, M., 47, 55, 86Konur, Osman, 27, 42

Kürek, Ali, 51

Merd, Ali, 96Merdol, Behlül, 30

Saygın, Bilgin, 89

Toprak, Fadime, 92Tozan, Gürer, 41, 58

Page 104: Editör: Can Baskent¸ - anarcho-copy.org · ˙Internet üzerinde bu isi¸ pek güzel kotaran arkadaslarımız¸ var. Biz de bir ara düsündük¸ ama çok zor geldi. Yani ben internette

Editör: Can BaskentKara Dergisi Seçkisi

Türkiye’de Anarsist Düsünce Tarihi - 1Propaganda Yayınları - Eylül 2011

ISBN No: 978-0-9868586-3-5www.propagandayayinlari.net

[email protected]