Edebiyatin londrasi

20

description

Edebiyatin_londrasi

Transcript of Edebiyatin londrasi

Page 1: Edebiyatin londrasi
Page 2: Edebiyatin londrasi

2 | 7 Ocak 2013 | AvrupaGüN

IMPRESSUM / KÜNYE

Yayıncı | Verleger:BIMBayerisches Institut für Migration e.V.Truderinger Strasse 280 d81825 München

Tel: 089 201 86 303 / Fax: 089 125 90 291info(@)[email protected]/avrupagun

Sorumlu Yönetmen (V.i.S.d.P):Osman Çutsay

Sanat Yönetmeni | Artdirektor:Ömer Yaprakkıran

İÇİNDEKİLER

3Angela Merkel’in iktidar oyunuAngela Merkel’in SPD ve Yeşiller’e yönelik“Bunlar kriz sertleşirsene yapacağını bilemeyen acemiler” diye özetlenebilecek tepki-sinin arka planında, Yeşiller veya SPD ile iktidar ortaklığı hesap-larının yattığını söyleyenler çok da haksız değil. Öyle ya, de-neyimsiz gemicilerin başına deneyimli bir kaptan getirirseniz,geminin kaderini olumlu etkileme şansınız vardır

OSMAN ÇUTSAY

6Avro Bölgesi’ndeki yeni veriler huzursuzluk kaynağıKriz işsizliği, işsizlik krizi tetikliyorAvrupa ortak parası, işsizlik sorununa bir türlü çözüm getiremi-yor, hatta borçlanma krizi derinleştikçe, merkezdeki AB zengin-leri de girdaba kapılıyor. Bu yılın ikinci yarısında Avro Böl-gesi’ndeki toplam işsiz sayısının 20 milyon sınırına dayanacağıaçıklandı. Sorun, Güney Avrupa’nın iflas sürecindeki ülkeleriylesınırlı değil.

10Edebiyatın Londra’sıLondra, kendine özgü ve değişen bir dünya. Amerikalı şair-yazarEdgar Allan Poe’nun da 1815-1820 yılları arasında ilkokulu oku-duğu Stoke Newington, günümüzde siyahların, yoksulların ya-şadığı bir semt. Burası özellikle son yıllarda çok önemli sa-natçıların, yazarların, muhaliflerin yaşamak için tercih ettikleribir yer haline geldi. Londra’nın en edebi sokaklarından birisidir.

MUSTAFA KEMAL ERDEMOL

Page 3: Edebiyatin londrasi

Almanya, seçim yılında Avrupa sağının yeni arayışlarına sahne oluyor

Angela Merkel’iniktidar oyunu

OSMAN ÇUTSAY

Angela Merkel’in SPD ve Yeşiller’eyönelik “Bunlar kriz sertleşirse neyapacağını bilemeyen acemiler”diye özetlenebilecek tepkisinin arkaplanında, Yeşiller veya SPD ile ikti-dar ortaklığı hesaplarının yattığınısöyleyenler çok da haksız değil. Öyleya, deneyimsiz gemicilerin başınadeneyimli bir kaptan getirirseniz,geminin kaderini olumlu etkilemeşansınız vardır. Halkta bu duygu ya-ratılmaya çalışılıyor. Almanya Baş-bakanı Angela Merkel, Avrupasağının hâlâ taptığı Margaret Thatc-her’dan çok farklı bir resim veriyor.Avrupa’nın motor ülkesi Federal Al-manya, sağın ilginç ve yeni bir labo-ratuvarı olma yolunda ilerliyor.

BERLİN - Federal Almanya, 2013 yılındabazı eyalet seçimleriyle bir de genel seçimesahne olacak. İlk sınav 20 Ocak’ta Aşağı Sak-sonya eyaletinde. Avro krizinden sonra geçenyılın ortalarına kadar Başbakan Angela Mer-kel’den iktidarı devralabileceği sinyalleri verenana muhalefet partisi SPD, kendi başbakan ada-yını erken belirlemek zorunda kaldı. Fakat sos-yal demokrasinin tepeden inme adayı PeerSteinbrück üst üste gaflarıyla ortalığı karıştı-rınca, rüzgarın ters döndüğü yorumları ağırlıkkazanmaya başladı.

Gerçekten de son kamuoyu araştırmalarınagöre, şu anda seçim olsa, hükümet işlerini SPD-Yeşiller koalisyonunun alması olanaksız. Buyeni durum, avro krizinin Almanya gibi mer-kezdeki zenginleri daha çok etkilemeye başla-dığı ve yoksullaşmanın hızla yayıldığı koşullardasahne aldı. Bu da “Alman sağı iktidarı devret-meye niyetli değil ve anlaşılan bu gücü de var”değerlendirmelerine yol açtı. Nitekim etkili haf-talık haber dergisi Der Spiegel’in bugün piya-

AvrupaGüN | 7 Ocak 2013 | 3

Page 4: Edebiyatin londrasi

4 | 7 Ocak 2013 | AvrupaGüN

saya verilen sayısı, kapağında “ne dediğini pekbilmeyen” SPD başbakan adayının dev resmi ve“Steinbrück neden bu kadar çok yanlış yapıyor?”altbaşlığıyla çıktı. Berlin’de şu sıralarda en çokSPD’nin iktidar şansının bu kadar hızlı eriyece-ğini, böyle bir tepeden inme karar alan parti üstyönetiminin neden hiç düşünemediğine yanıtaranıyor.

Başbakan maaşı gafı

Bu geçici olması umut edilen kötü sonuçta,milletvekilliğine rağmen katıldığı büyük şirketve kurumların toplantılarındaki konuşmalarıkarşılığı aldığı paralar ve bu arada kitaplarındankazandığı telifler nedeniyle adı “telif milyone-

rine” çıkan Peer Steinbrück’ün, en son 2012 bi-terken başbakanın maaşını konu etmesi etkilioldu. Steinbrück, “sıradan bir banka müdürü-nün bile başbakandan daha çok para kazandı-ğını” iddia edince, dargelirli katmanların hızlagenişlediği halkın yeni tepkileriyle karşılaştı.2013’teki maaşı 17 bin avro olacağı bildirilen Al-manya Başbakanı Angela Merkel’in, Stein-

brück’ün bir gazeteye yaptığı açıklamalardakibu büyük gafına pek değinmemesi, SPD’ninhalkla arasındaki mesafeyi daha da açmasınayardımcı oldu. Yoksulların sözcüsü olmaya so-yunan bir parti liderinin başbakanın “düşükmaaşını” gündeme taşıması “SPD iktidar olmakistemiyor” yorumlarına güç ve haklılık kazan-dırdı.

Zaten hafta sonunda art arda yayımlananyeni kamuoyu araştırmaları, Merkel ve partisiCDU’nun çok gerisinde olduğu ortaya çıkanSPD’nin, böyle giderse bu yıl da iktidar olama-yacağını gösterdi. Peer Steinbrück’ün son çıkışıiktidardaki Hıristiyan demokratlar kadar kendipartisi içinden de eleştiriyle karşılandı. ÖzellikleSteinbrück’le aynı “dalga boyunda” olduğu bili-

nen SPD’li eski “patron dostu” Başbakan Ger-hard Schröder’in bile, “siyasetçilere yeterli maaşödendiğini” belirtmesi dikkat çekti. Bu aradaSPD solunun eleştirileri de sertleşmeye başladı.Bütün bu tartışmaların giderek derinleşen biryoksullaşma sorunu yaşayan Almanya’da, dev-let yardımı olmasa yaşayamayacak kadar muh-taç durumda 3 milyonluk bir “sert yoksul

FOTO

:WIK

IPED

IA/A

RMIN

LIN

NAR

TZ

ANGELA MERKEL

Page 5: Edebiyatin londrasi

AvrupaGüN | 7 Ocak 2013 | 5

Merkel’in kozu: Steinbrück SPD’si

Şu andaki durumun ve esen rüzgarların,beklenen çıkışı gösteremeyen SPD’yi, CDU veCSU ile beraber bir yeni büyük koalisyona zor-layabileceği gözleniyor. Angela Merkel’in bun-dan çok da şikayetçi olmadığı anlaşılıyor. AmaMerkel, bazı gözlemcilere göre, başka bir poli-tika izliyor. Kriz korkusunu kullanarak halkta“Beterin beteri var, hem dere geçerken at değiş-tirilmez” duygusu uyandırmaya çalışan DoğuAlman politikacı, son konuşmalarında dikkatçekici bir biçimde krizin daha da sertleşmesin-den yakınmaya başladı. Örneğin bu yılki eyaletmeclisi seçimlerinde ve 9 ay sonraki genel se-çimlerde Hıristiyan demokrat ağırlıklı bir ikti-darın yeterli çoğunluğa ulaşamaması halinde,krizin halkı daha kötü vuracağı temasını işle-meye başladı. Fırtınalı denizde tecrübeli kaptanimajıyla durumunun daha kötüleşmesine karşıduyarlı seçmeni etkilemeye çalışan Angela Mer-kel ve arkadaşları, SPD ve Yeşiller’in krizde ge-rekli kararlılığı gösteremeyeceklerini iddiaediyor.

FDP ve Korsanlar Partisi gibi eğer Sol Partide barajı geçemezse, Federal Meclis’te SPD-Ye-şiller koalisyonunu engelleyecek bir oluşum bu-lunmuyor. Böyle bir durumda Merkel’in neo-liberal politikalarını fazla aratmayacak, sadecebazı rötuşlarla yetinecek bir “sol iktidar” gün-deme gelebilir. Gerçi Sol Parti, krizle ve yakla-şan seçimle birlikte tekrar barajı aşabilecek gibigörünüyor ama, üç partili meclis sistemindeMerkel’e iktidar şansı olmadığı iyi biliniyor. Öteyandan, Sol Parti’nin yüzde 5 barajını aşmasıhalinde Federal Meclis’ten bu şartlarda bir SPD-Yeşiller iktidarı çıkarmak da mümkün değil gibi.O zaman Merkel’in SPD ve Yeşiller’e yönelik“Bunlar kriz sertleşirse ne yapacağını bilemeyenacemiler” diye özetlenebilecek tepkisinin arkaplanında, Yeşiller veya SPD ile iktidar ortaklığıhesaplarının yattığını söyleyenler çok da haksızdeğil. Öyle ya, deneyimsiz gemicilerin başınadeneyimli bir kaptan getirirseniz, geminin ka-derini olumlu etkileme şansınız vardır. Halktabu duygu yaratılmaya çalışılıyor.

Angela Merkel, Avrupa sağının hâlâ taptığıMargaret atcher’dan çok farklı bir resim veri-yor. Avrupa’nın motor ülkesi Federal Almanya,sağın ilginç ve yeni bir laboratuvarı olma yo-lunda ilerliyor.

çekirdek” bulunduğu haberleriyle aynı zamanadenk düşmesi dikkat çekti. 20 milyonu aşkınemekli ve çalıştığı halde yoksulluk çemberindençıkamayan milyonlar da (“working poor”) zen-gin Almanya’da toplumsal barışın her an bozu-labileceği yorumlarını destekliyor.

Sol Parti’siz meclis temennisi

İlk sonuçlar yılın ilk haftası biterken alındı.Almanya’nın önde gelen kamuoyu araştırmalarıkuruluşlarından infratest-dimap’ın Alman Bi-rinci Televizyonu ARD için hazırladığı bir rapor,SPD ile Yeşiller’in bugün seçim yapılsa iktidaragelemeyeceklerini gösterdi. SPD’nin oy oranıyüzde 29 olurken Yeşiller de yüzde 12’de kaldı.Bu araştırmada, özellikle Hıristiyan Demokrat-ların (CDU ve CSU) önceki anketlere göre oyoranını artırması dikkat çekti. CDU ve CSU’nun,bugün seçim olsa oyların yüzde 41’ini alacak du-ruma geldiği saptandı. Ancak mevcut koalisyonortağı FDP’nin barajı geçemeyecek olması veşansının her geçen gün daha da düşmesi, Mer-kel’i yeni kombinasyonlar üzerinde düşünmeyemecbur bırakıyor. Bu arada yeni bir seçim dö-neminde barajı aşamayacağı yolunda yorumlaryapılan Sol Parti’nin yüzde 6 gibi birçok çevrede“barajı geçmesi garanti” yorumuna yol açan dü-zeyde kalması, eski “Sol’suz Meclis” hesaplarınıgeçersiz kıldı.

Uzmanlar kadar siyasal gözlemciler de,SPD’deki bu gerilemenin öncelikle Peer Stein-brück’ün devralmak için çaba harcadığı başba-kanlığın maaşını düşük gördüğünü açıklama-sından sonra daha bir hız kazandığını belirtti-ler. Özellikle Bavyera eyaletindeki Hıristiyan de-mokratların partisi Hıristiyan Sosyal Birlik(CSU), Başkan Horst Seehofer üzerinden yeniortaklar aramaya başladığı yolunda sinyallerverdi. Merkel’in ortağı FDP’nin bu yılın eylülayında yapılacak genel seçimlerde yüzde 5’in al-tında kalacağını ortaya çıkması üzerine Seeho-fer bir kez daha Yeşiller ile işbirliğinin tümüylegöz ardı edilemeyeceği yolunda demeçler verdi.20 Ocak’ta Aşağı Saksonya eyaletinde yapılacakseçimlerde FDP’in yine barajı aşamaması ha-linde parti başkanının değiştirilebileceği veFDP’nin yeni bir kadroyla genel seçimlere dahaçok asılabileceği yorumları öne çıktı. Benzer birmanevranın şu sıralarda barajı aşamayacağı göz-lenen Korsanlar Partisi içinde de yapılabileceği,yani yönetici değişikliğine gidileceği ileri sürü-lüyor. Bu iki partinin yüzde 5 barajını geçerekFederal Meclis’e girmesi durumunda ise Merkeliçin ek iktidar olasılıkları doğurmuş olacak.

Page 6: Edebiyatin londrasi

Avro Bölgesi’ndeki yeni veriler huzursuzluk kaynağı

Kriz işsizliği,işsizlik krizi tetikliyor

6 | 7 Ocak 2013 | AvrupaGüN

FRANKFURT - Uzun süre her derde devaolarak lanse edilen Avrupa ortak parasının,temel bir sorunda çaresiz kaldığı ortaya çıktı. İş-sizliğin, 2013 ve 2014’te Avro Bölgesi’ni dahasert vuracağı belirlendi. İktisadi denetim şirketi“Ernst&Young” tarafından hazırlanan yeni birraporda, özellikle bu yılın ikinci yarısında, AvroBölgesi ülkelerindeki kayıtlı işsiz sayısının 20milyon sınırına dayanacağı bildirildi. Bunun birrekor olduğuna dikkat çeken uzmanlar, 2010 yı-lında Avrupa ortak parasını kullanan ülkeler-deki toplam kayıtlı işsiz sayısının 15 milyon 900bin olduğunu hatırlattılar.

Avrupa ortak parası, işsizliksorununa bir türlü çözüm getiremi-yor, hatta borçlanma krizi derinleş-tikçe, merkezdeki AB zenginleri degirdaba kapılıyor. Bu yılın ikinciyarısında Avro Bölgesi’ndeki toplamişsiz sayısının 20 milyon sınırınadayanacağı açıklandı. Sorun, GüneyAvrupa’nın iflas sürecindeki ülkele-riyle sınırlı değil.

Page 7: Edebiyatin londrasi

AvrupaGüN | 7 Ocak 2013 | 7

Kapsamlı araştırma, işsizlikteki artışın AvroBölgesi’nde ağırlığı sürekli artan konjonktürelgerilemeden kaynaklandığına işaret ederken,bölgedeki toplam Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla(GSYİH) rakamlarının yüzde 0.2 oranında birdüşüş daha yaşayacağı, bu gerilemenin 2012’deyüzde 0.4 olduğunu kaydetti. Özellikle iflasıneşiğindeki AB üyelerinde ekonomik performan-sın gerileceği tahmin edildi. “Ernst&Young” ra-porunda, Yunanistan GSYİH’sının yüzde 4.3’lükbir ek gerileme daha yaşayacağı ve Yunan eko-nomisinin en erken 2015’te tekrar büyüme yo-luna girebileceği kaydedilirken, bu ülkede2013’te işsizlik oranının yüzde 28’e doğru hare-ketleneceği savunuldu. Araştırma, İspanya’dakiişsizliğin de Yunanistan’dan farklı bir görünümarz etmediğini ortayla çıkardı. Buna göre,2013’te kayıtlı işsiz oranı İspanya'da yüzde 27’yibulacak. Rakamlar, Yunanistan ve İspanya gibiülkelerde çalışabilir durumdaki her dört kişidenbirinin herhangi bir işte çalışma olanağı bulun-madığını, işsizliğin yapısallaştığını gösteriyor.

“Ernst&Young” uzmanları, Avro Bölge-si’ndeki krizin 2014’ten sonra hafifleyeceği,önümüzdeki yıldan itibaren ekonomik büyümeoranının yukarıyla doğru hareketleneceği görü-şünü de savundular. 2014’te ekonomik büyü-menin yüzde 1’lik bir çıkış göstereceği, 2015’tede bu oranın yüzde 1.4 olabileceği belirtilenaraştırmada, 2014’te işsiz sayısının 19 milyon600 bini geride bırakacağı, böylece bu bölge ve2010-2014 dönemi itibariyle işsiz sayısınınyüzde 25’lik bir artış gerçekleştireceği vurgu-landı. Bu ters rekorun acısını ise öncelikle İs-panyol, Yunan, Portekiz ve İtalyan işçilerininçekeceği belirtildi.

Ya “Zengin Mutfağı”?

Şimdiye kadar krizin etkilerini hem ihracathem de istihdam piyasasında sorunsuz geçiştir-meyi başaran AB’nin merkez ve zengin ülkele-rinde ise durumun tersine dönebileceği korkusuyayılıyor. Federal Almanya, işgücü krizinden enaz etkilenen ülke olma özelliğini korurken,2012’de son 20 yılın en düşük resmi işsizlik ora-nına oturdu. Federal Çalışma Ajansı önceki günyaptığı açıklamada Almanya’da 2012 itibariyle2 milyon 897 bin kişinin işsiz olduğunu vebunun 2011’e göre 79 bin daha az işsiz anla-mına geldiğini bildirdi.

Bu rakamın Almanya'da belki yıllık binde 3oranında bir işsizlik azalmasına karşılık geldiği,ama yüzde 6.8’lik ortalamayla yine de düşük birrakam olmadığı göze çarptı. Almanya’nın işsiz-lik sorununda tam bir bölünme yaşaması da ay-rıca dikkat çekti. Batı eyaletlerinde işsizlikyüzde 5.9 gibi kabul edilebilir bir düzeydeyken,doğu eyaletlerinde bu rakamın yüzde 10.7’yibulduğu dikkat çekti. Bunun sanayisizleştirilendoğu eyaletlerinin birleşmeden bu yana çektik-leri ceza olduğu, ancak Almanya’nın bir başkaistatistik numarasına da ışık tuttuğu kaydedildi.Yüksek istihdam oranının, özellikle çalışan yok-sullar sayesinde gerçekleştirildiği, dolayısıyla ça-lıştıkları halde geçinemeyen ve devlettenmuhtaçlık yardımı alan milyonların bu “başa-rıda” özellikle payı olduğu ileri sürüldü.

Bu arada Almanya’nın istihdam piyasaların-daki görece iyi durumunun, düşüşünü sürdürenkonjonktür nedeniyle geriye doğru hareketle-nebileceğine de en üst düzeyde dikkat çekildiğigözlendi.

Page 8: Edebiyatin londrasi

LONDRA - Şimdi, tabii ki görüntü olarak ke-limenin ifade ettiği anlamı taşımıyor ama, Lon-dra’nın kalbi Soho, tam bir batakhane. Hiçbiranlamı olmayan, Fransızcadan devşirme şu “So-ho” sözcüğü, eski zaman aristokratlarının avla-nırken attıkları çığlıktır aslında. “So hooo, sooohooo” diye bağırırlarmış, nedense.

Ancak, “haz endüstrisinin” ( iyi bir tanımdırbu, fuhuş merkezi demek zorunda kalmıyorinsan) kalbi olan Soho’nun tarihinden birazcıkhaberdar olunsa, nasıl edebi bir zenginlik taşı-dığı ya da sakladığı görülmüş olacak.

Batakhane ya da fuhuş merkezi derken bu-nun bugüne özgü olduğunun sanılmasına yolaçmış olmayayım. “Confessions of an English

8 | 7 Ocak 2013 | AvrupaGüN

Edebiyatın Londra’sıMUSTAFA KEMAL ERDEMOLFOTOĞRAFLAR: MUSTAFA KÖKER

LONDRA, KENDİNE ÖZGÜ VEDEĞİŞEN BİR DÜNYA.AMERİKALI ŞAİR-YAZAR EDGARALLAN POE’NUN 1815-1820 YILLARIARASINDA İLKOKULU OKUDUĞUSTOKE NEWINGTON, GÜNÜMÜZDESİYAHLARIN, YOKSULLARIN YAŞADIĞIBİR SEMT. BURASI SON YILLARDAÇOK ÖNEMLİ SANATÇILARIN,YAZARLARIN, MUHALİFLERİNYAŞAMAK İÇİN TERCİH ETTİKLERİBİR YER HALİNE GELDİ. LONDRA’NINEN EDEBİ SOKAKLARINDANBİRİSİDİR.

Page 9: Edebiyatin londrasi

değildir. Fahişelere, fahişe demek yerine “gez-gin öğretmenler” demeyi tercih eden Quin-cey’nin, onları “en insani, çıkarsız cömertliğesahip cesur insanlar” olarak tanımlamasında buolayın da etkisi vardır belki, kim bilir?

Durumları Quincey’den daha iyi olduğu an-laşılan “Tristram Shandy”nin ünlü yazarı Lau-rence Sterne ile döneminin tanınmış günlükyazarlarından Funny Burney, farklı dönemlerdeburadaki maskeli balolarda çok zaman harca-mışlardır.

Opium Eater” adlı muhteşem kitabın yazarıomas De Quincey, 15 yaşındaki “fahişe” aşkıile burada yaşamıştır, 1800’lerde. O zaman da“haz endüstrisi”nin merkeziymiş belli ki. Quin-cey’de duralım biraz. 1680’lerde yapılmış olan

bu meydanda, “küçük fahişe” sevgilisi Ann, birgün açlıktan bayılan aşığı omas De Quin-cey’ye “şarap ile atıştırmalık bir şeyler” bulmakiçin, o zamanlar da bugünkü gibi zenginlerinuğrak yeri olan Oxford Street’e koşmuştur.Bunları alacak parayı nasıl bulduğu herhalde sır

AvrupaGüN | 7 Ocak 2013 | 9

Page 10: Edebiyatin londrasi

İngiliz yoksulunun öyküsünü eserlerinde eniyi yansıtan romancı olduğu konusunda kimse-nin şüphe duymadığı Charles Dickens’in, “ATale of Two Cities” adlı öyküsünde, öykü kahra-manı Dr. Mannette’nin aklına soktuğu ev olan,günümüzde, düşkünlerle, evsizler için hostelolarak kullanılan St. Barnabas Evi de, yine So-ho’dadır. Edebiyat dünyasının hatırı sayılırafyon müptelalarından, meraklısı “Hound ofHeaven” adlı muhteşem kitabından anımsaya-caktır, Francis ompson’un müşterileri ara-sında olduğu “e Pillars of Hercules” adlı pubda buradadır.

Bir yanıyla, çok başarısız ürünler vermiş deolsa yazar sayılması gereken (Zweig ne de güzelanlatır onu) meşhur çapkın Casanova da So-

ho’nun önemli sokaklarından Greek Street’tedolanmıştır bir hayli. Ünlü İngiliz edebiyatadamı Dr. Johnson’un kurduğu ilk edebiyat ku-lübü üyeleri 1700’lü yıllarda, her pazartesi saat7’de bir araya gelirlerdi. Toplandıkları yer de,şimdi yerinde yerler esen bir pub idi. Adı, “TürkKafası”.

Mavi plakaların izinde

Yolunuz düşerse, Soho’da Shaftesbury Ave-nue üzerindeki Kettner’s Restaurant’ı bulun.1868 yılından beri faaliyet gösteren bu restora-nın adını taşıyan Ketntner’s’in “Masa Kitabı”,mutfak araç gereçleriyle ilgili kitapların İncil’i

kabul edilir. Oscar Wilde’ın da en sevdiği resto-randı burası. Wilde, sevgilisi Lord Alfred veLord’un babası Queensberry Markizi, 1892ekim ayının bir gecesinde burada hep birlikteyemek yediler. Bu yemekten sonra, kendisiyleilgili sözleri yüzünden Markiz’i mahkemeyeveren Wilde’ın hayatını alt üst eden bir gelişmeoldu bu dava. Trajiktir gerçekten de.

Özellikle ilk geldiğim yıllarda, düşünce dün-yamın mimarlarının izlerini çok aradım ben buSoho’da. Her sokağında, her bulvarında, her iriliufaklı meydanımsı alanında, bir edebi ya da po-litik figüre ait ize rastlamamak olanaksız nere-deyse.

O günlerden kalma bir “mavi plaka” okumatutkum da vardır. Bu plakalarda, asılı bulun-

duğu binada ya da evde, hangi edebiyatçı ya dapolitikacı, felsefeci, hangi tarihlerde yaşamış,yazılıdır hep. Başka Avrupa ülkelerinde olduğugibi tabii. Tek tek notlar aldığım da olurdu. Son-radan çok yararını gördüm bunun. Bugün ciddiciddi bir kılavuz formasyonuyla doluyumdur.Dean Street üzerinde bulunan Quo Vadis adlıİtalyan lokantası benim için adeta kutsal biryerdir. Lokantanın üzerindeki iki odalı dairedebüyük Karl Marx, 1851’den 1856 yılına kadaryaşadı. Karısı, üç çocuğu ile. Evinden çıkar, pekuzak sayılmayan British Museum’a giderdi. “DasKapital” üzerinde çalışmak için.

Dean Street ile Old Compton Street ara-sında, French House adlı bir bina vardır. Bu So-

10 | 7 Ocak 2013 | AvrupaGüN

Page 11: Edebiyatin londrasi

Papazın Çayırı misali

Londra’nın en turistik alanlarından biri olanCovent Garden da Soho’yla bitişik gibidir. Hertürlü “sokak sanatı”nın icra edildiği bir yer ola-rak, elbette ilginçtir. Sokak sanatı, endüstriyelsanata bir tepki tabii ki. Arada, “aracı” olmadan“güzel sanat”ın muhataplarıyla buluşması çokgüzel. Covent Garden bu anlamda da gerçektenbir “merkez".

Aslında bu bölge, Londra’nın ünlü dini yapı-larından Westminister Abbey’e bağlı bir bah-çeydi. Adı oradan geliyor. Abbey, manastır de-mek, malum. Covent de aynı anlamı taşıyor. Onaltıncı yüzyıldan başlayarak rahipler bu bahçeyibir bağ olarak kullanmışlar, kendilerine aldık-tan sonra artan ürünleri de satmışlar.

ho’nun en tanınmış birahanesidir. Ününü dehak etmiyor değil doğrusu, çünkü çok sayıdaedebiyatçının yanı sıra, İkinci Dünya Savaşı sı-rasında, başta Charles de Gaulle olmak üzere birçok Fransız direnişçisinin de buluşma yeriydi.Üst katındaki odalarda toplanır, planlar yapar-lardı.

Bu birahenin sahibi olan Gaston Berle-mont’a hepimizin bir teşekkür borcu var.Büyük, gerçekten büyük ama, İngiliz şair o-mas Dylan’ın, oturduğu yerde unutup gittiği“Under Milk Wood” adlı eserinin müsveddele-rini bulmuş, yok olmaktan ya da tahrip edil-mekten kurtarmıştır. Nasıl teşekkür edilmez?Bir ya da iki kere gidip, bira içmişliğim vardırFrench House’ta.

AvrupaGüN | 7 Ocak 2013 | 11

Page 12: Edebiyatin londrasi

Burada, Bow Street Mahkemesi vardır.Oscar Wilde, tüm yaşamını altüst eden o meş-hur davası için iki hafta bu mahkemede bekle-mek zorunda kaldı. Zamanın medyası duruş-mayla ilgili gelişmeleri duyurdukları haberle-rinde, diğer mahkumlarla tek bir kelime bile ko-nuşmayan Wilde’ın sık sık inlediğinin duyul-duğunu da yazmışlardır. Sık sık geçerim önün-den bu mahkemenin. Çünkü şu meşhur AsilNadir ile Gülay Aslıtürk davaları da bu mahke-mede görülmüştü. Hem ünlü bir yazar hem dehukukçu olan Henry Fielding, çocukluğumunen güzel kitaplarından biri olan Tom Jones’uburada yazdı. Bu kitap 1748 yılında basıldığındaen çok satan kitap olmuştu derler. İlk yıl on bin

adet basılmıştır ki, o dönem için bu rakam ina-nılmaz bir rakamdır.

Covent Garden, Londra’nın belki de “enedebi” sokaklarından biri olan Russell Street’ide barındırıyor. Her şeyden önce burada, Lon-dra’nın en eski tiyatrosu olan eatre RoyalDrury Lane vardır. 1663’den beri buradadır.Ünlü, büyük günlükçü Samuel Pepys, o tarihte,sıklıkla buraya gelip, oyunların ilk temsillerinimutlaka izlermiş. İçi de muhteşemdir. Eskidendaha sık giderdim ama, son zamanlarda yıldabir ya da iki kez gider olduğum bir sanat mabe-didir. Benim bu tiyatroya sempatim, sahipliğinibir ara İrlanda asıllı İngiliz politikacı (drama-tistliği de vardır) Richard Sheridan’dan gelir.

12 | 7 Ocak 2013 | AvrupaGüN

Page 13: Edebiyatin londrasi

cunu ödemesi sonucu gömülebilir ancak. Ülke-sinin edebiyatına, sahne sanatlarına büyük kat-kısı olmuş bu büyük, bu sevimli adama, sankibir vefa borcum varmış da bunu ancak böyleödeyecekmişim gibi, sahibi olduğu bu tiyatroyuda çok severim.

Bow Street’in çıktığı Wellington Street deedebiyat dünyası için bir hayli önemli bir cad-dedir. Charles Dickens’in “All the Year Round”adlı dergisinin yönetim merkezi buradaydı.Dergi, o kadar popüler olmuştu ki, bir sonrakisayısını meraklıları gelip burada beklerlerdi.

Covent Garden Piazza adlı semt 1665’den1974’e kadar sebze, meyve pazarıydı. CharlesDickens’in, parasız olduğu o çok yoksul dönem-

Hazırcevaplılığına, orta halli bir aileden (babasıbir tiyatrocuydu) gelmiş olmasına rağmen dö-nemin aristokratlarıyla mücadelesine, elbettekionu dünyanın en büyük “humourist”leri arasınasokan nüktedanlığına pek bir hayranımdır. Bi-rini belirteyim yeri gelmişken: Bir gün parla-mentonun bahçesinde rastladığı, iki burjuvakökenli burjuva milletvekilinin, “Tam da sizdensöz ediyorduk bay Sheridan. Sizin deli mi yoksaaptal mı olduğunuza bir türlü karar vermedik”demeleri üzerine, istifini de hiç bozmadan, buiki ukalanın arasına girerek “İkisinin arasında-yım baylar” der. Ölümü sırasında yaşananlar dapek trajiktir. Alacaklıları tabutuna el koymaküzerelerken, zengin dostlarından birinin bor-

AvrupaGüN | 7 Ocak 2013 | 13

Page 14: Edebiyatin londrasi

lerinde, burada satılan ananaslara nasıl özlemlebaktığını yazar kimi kaynaklar.

Hayaletler kenti

Ben şu hayalet öykülerinden pek korkarım.İnandığımdan değil, insanın hayal gücünün bukorkuyu üretmesinden ürkerim daha çok. Ger-çeğini görsem belki de hiç korkmayacağım okadar çok hayalet öyküsü var ki İngiltere’de,ödüm patlıyor. Bir başka ülkede bu kadar olabi-leceğini hiç sanmam. Bu İngilizler, hemenhemen her yıl, ölmüş bir ünlünün hayaletini gö-rürler. Gazeteler de ciddi ciddi yazarlar bunu.Geçtiğimiz yıllarda Hampton Court Sarayı’nda

geceleri Sekizinci Henry’nin hayaletinin dolaş-tığını yazdılar örneğin. Bir de güvenlik kamera-larına yansıyan “görüntüler” yayımladılartelevizyonda. Bu haberlerden iki yıl önce bu sa-rayda Avrupa Birliği zirvesi yapılmıştı. Gazeteciolarak zirveyi bu sarayda izledim. O sıralar buhaberler yayımlansaydı, hiçbir güç beni, zirvegündüz yapılıyor da olsa, oraya sokamazdı.

İnananı da çok. Evinizde hayalet olduğunudüşünüyorsanız, size yardımcı olacak HayaletAvcıları Topluluğu adlı bir kuruluş bile var, dü-şünün. Uzak olsun. Onlar inandıkları haldekorkmuyorlar, ben ise inanmadığım halde kor-kuyorum. Tuhaf.

14 | 7 Ocak 2013 | AvrupaGüN

Page 15: Edebiyatin londrasi

rın, dergilerin çoğunluğu kentin başka başkabölgelerine taşındılar. Bir ya da iki gazete kaldıki, bunlar da bölgenin, “dünyanın en ünlü med-ya semti” unvanını hatırlatıyorlar az da olsa.

Burada 33 numaralı binaya asılı bir plaketgöreceksiniz. Burası ünlü yayıncı John Mur-ray’in bürosuydu 1800’lü yıllarda. Murray tara-fından basılan “Childe Harold” adlı şiir kitabınedeniyle Lord Byron da sık sık ziyaret ederdibu büroyu. O sıralar eskrime merak salmış olanByron, gidip ders de almış bu konuda. Zamanzaman büroda öğrendiklerini tekrarlardı, diyeanlatılır. Kötü olan şu ki, Lord Byron, hedef ola-rak kitapları da kullanırmış, Murray’ın kitap de-posunda hasarlı kitap sayısı fazla olmuştur bu

yüzden. Zaman zaman önünden geçerim bu bi-nanın, aklıma Byron’un çılgınlığı gelir her geçi-şimde.

İçinde ölünecek kitabevleri

Londra’nın kalbinden biraz uzaklaşıp Picca-dilly’ye doğru gidelim biraz. Haftanın en az üçgününü buradaki kitapçılarda geçirdiğim içinavucumun içi gibi bildiğim bir yerdir burası.1797’de kurulmuş olan ünlü Hatchard’s kitab-evi de en sık uğradığım yerdir. Kitap almanızşart değil, yeni çıkan yayınlara göz atabildiğinizgibi kimi dergileri de okuma şansınız var. LordByron, Oscar Wilde, Bernard Shaw, SomersetMaugham gibi yazarların en gözde uğrak yeriydi

Ama hayaletseverler varsa aranızda, gelme-niz gereken yerlerden biri de işte bu Covent Gar-den’la aynı adı taşıyan metro istasyonudur.Burada, daha doğrusu burada bir zamanlar varolan Adelphi Tiyatrosu’nda, 1847-1897 yıllarıarasında, yani Victoria çağında yaşamış WilliamTerris adlı bir aktörü bıçaklayarak öldürmüşmanyağın biri. Aradan onca zaman geçmişken,1950’de, Covent Garden metrosunun sorumlu-ları bağlı oldukları birime yolladıkları bir ra-porda, “Çalışanlarımız, beyaz eldivenler giymişheykel heybetinde bir figür görmüşlerdir. Gö-rüntünün William Terris olduğu söylenmekte-dir” deyip, metroda hayalet olduğunu resmenaçıklamışlar. Yanımda biri yoksa, sanata olan

tüm sevgime rağmen, bir tiyatrocu da olsa Ter-ris’in hayaletiyle karşılaşmayayım diye yolumuoradan geçirmem bu yüzden.

Bedford Street’e geldiğinizde orada Warren’sBlacking Factory adını taşıyan, eski bir ayakkabıboyası fabrikası olan binayı göreceksiniz. Henüz12 yaşındayken, Charles Dickens, günlüğü 1 şi-line, boya şişelerini bağlama, sonra da etiket-leme işinde çalıştı burada. Birkaç aylık birçalışma olmasına rağmen, burada tanık olduk-ları, tüm hayatını etkilemiştir.

Fleet Street, İngiltere’ye ilk geldiğim yıllardaen çok ilgimi çeken bölgeydi. Londra’daki Babıâliidi bir bakıma. Tüm İngiliz gazeteleri, ajanslarıburadaydı. Sonra Babıâli’nin başına ne geldiyseFleet Street’in de o geldi. Gazetelerin, ajansla-

AvrupaGüN | 7 Ocak 2013 | 15

Page 16: Edebiyatin londrasi

bu kitabevi. Gerçekten görülmeye değer birkitap sarayıdır burası. “Yılın Yazarı” partileri bu-rada yapılır. Bu kitabevine olan hayranlığı okadar büyüktü ki yazar Laurie Lee’in, “Buradakalp krizi geçirerek ölmek, en iyi ölüm biçimi-dir” derdi.

Piccadilly’nin en tanınmış sokaklarındanbiri olan Dover Street’de 1837 yılından beri faa-liyet gösteren Browns Hotel de önemli edebimekanlardandır. Rudyard Kipling ile eşi Caro-line Balestier, evlendikten sonra burada birkaçgece geçirdiler. Otelin sahibi James Brown, çif-tin ödemesi gereken 22 sterlini almadı. Yazara,“Otelime gelmekle bana şeref verdiniz” yazılı birde not göndererek, bu ikramı düğün hediyesiolarak kabul etmesini istedi. Kipling daha son-

raları da bu otele gelip zaman zaman kaldı. Yak-laşık yüz yıl sonra bir başka ünlü yazar StephenKing de bu otelde Kipling’in kaldığı odada kal-mış, o sırada yazmakta olduğu kitabı üzerindeçalışmıştır. 1998 yılında Observer gazetesineverdiği bir röportajda “Odada Kipling’in masa-sında romanım Misery’yi elle yazdım. SonraKipling’in bu masada öldüğünü öğrenince, ürk-tüm, otelden ayrıldım” der. Yani King de, birmeslektaşı bile olsa, Rudyard Kipling’in hayale-tiyle karşılaşacak olmaktan pek hoşlanmamışdemek ki.

16 | 7 Ocak 2013 | AvrupaGüN

Page 17: Edebiyatin londrasi

tup yazarak, yakmayı düşündüğü o kitaplarısatın alabileceklerini belirtmiş. Hitler’in mek-tubu Christina’ya yanıttır. Faşist lider, genç kızaönerisi için teşekkür ediyor, “Ne İngilizleri nede Almanları yozlaştırmaya niyeti olduğunu”belirtiyor. Yani, kitap yakmaktan vazgeçmedi-ğini anlamış oluyoruz böylelikle. Foyle’s’i buyüzden de çok sevmişimdir. Sol ağırlıklı kitap-lar vardı. Dünyanın değişik kültürlerine men-sup çalışmaları içeren binlerce kitap yatardıdeposunda.

Londra’ya gelen turistlerin neden görmek is-tediklerini bir türlü anlayamadığım şu pek biranlamsız Madam Tusseau mumya müzesininbulunduğu Marylebone semti de edebiyat açı-sından bir hayli zengindir. Her şeyden önce

Sherlock Holmes’un yaratıcısı Arthur ConanDoyle’un evi bu bölgedeki Wimpole Street, No.2’dedir. Özellikle Sherlock Holmes’un başarı ka-zanmasından sonra kendisini tamamen yaz-maya veren Doyle için Wimpole Street, kısaöyküler yazılacak en iyi yerdir. Çok sessizdir herşeyden önce.

Yakın zamanlarda, yani 1990 yılında kurul-muş önemli bir kitabevi vardır Marlyebone Cad-desi üzerinde. Kafedir aynı zamanda. Sık sıkuğrardım bir ara. Sahibi, eski bankerlerdenJames Daunt. Londra’nın en şık kitabevidir bu-rası. Ünlü birçok yazar gelir buraya. Ama benimen çok ilgimi çeken, karşılaşmaktan da çokmutlu olacağım yazar Magnus Hill’dir. “e Res-

Yukarıda söz ettiğim yayıncı John Murray’ınevi bu bölgede Albemarle Caddesi üzerinde 50numaralı yapıdır. Yayıncı, bu evin birinci ka-tında bulunan yemek odasında Byron ile arka-daşlarına partiler de vermiştir. Bu oda aynızamanda, Murray’ın,1824 yılında, “ahlaksız-lıkla” suçlanacağını düşündüğü için Byron’unhatıralarını yaktığı odadır. Bugün de bu yayın-evinin Byron hayranı ziyaretçileri hiç eksikolmaz. Özellikle hatıraların yakıldığı odayı,üzgün gözlerle izlerler, bu çok ilginç edebiyatadamının yakılan hatırlarıyla nelerin kaybedil-miş olacağını düşünürler.

Benim de özellikle 90’lı yıllarda uzun zamanher hafta sonu gittiğim tek kitabeviydi Foyle’skitabevi. 1904 yılında William ile Gilbert Foyle

tarafından Charing Cross caddesinde kurulmuşharika bir kitapçıydı. Özenerek bakardım kitap-lara, dergilere. O kadar parasızlığıma rağmenyine de istediğim kitapları alabildim çoğunlukla.Özellikle, pırıl pırıl olan, hiç hasar görmemiş,fakat satış fazlası olduğu için indirim uygulanançok sayıda kitabı alma şansım oldu Foyle’s’da.

Yakmayın, bize satın Bay Hitler!

İkinci Dünya Savaşı’nda kapısının önünebomda düşen bir kitabevidir Foyle’s. Savaş sıra-sında, William’ın kızı Christina, Hitler’den birmektup alır. Genç kız, Almanya’da bazı kitaplarıyakma planı olduğunu öğrendiği Hitler’e mek-

AvrupaGüN | 7 Ocak 2013 | 17

Page 18: Edebiyatin londrasi

traint of Beasts” adlı kitabını burada tanıtanHill, bir otobüs şoförüdür. Londra’nın güne-yinde yaşadığım yıllarda, kent merkezine gidişgelişlerde kullandığım 137 numaralı otobüsünşoförü üstelik. Adı geçen kitabıyla, ülkenin enitibarlı ödülü olan Booker Prize’ın aday listesinegirdiğinde şoförlük yapıyordu.

En edebi kilise

Marylebone’da önünden zaman zaman geç-tiğim Marylebone Bölge Kilisesi’nin edebiyatdünyasında da adının geçtiğini çok sonra öğ-rendim ben. Bir kere Lord Byron’un vaftiz edil-diği kilisedir burası. Victoria döneminin enetkili kadın şairlerinden Elizabeth Barret Brow-

ning, kendisi gibi şair olan Robert Browning’lebu kilisede gizlice evlendiler, 1846’da. Karı kocaİtalya’ya giderler evlenir evlenmez. Öyle ki Eli-zabeth B. Browning, kızkardeşine bile veda et-meden kaçarcasına gider İtalya’ya. Sağlığına iyigelmiştir bu ülke. On beş yıl süren mutlu bir ev-liliğin ardından kocasının kolları arasında, İtal-ya’da ölmüştür bu ilginç şair. Bu kilisedeBrowningleri hatırlatan kimi şeyler hâlâ vardır,şiirlerinin eski baskılarının yanı sıra. Evlendik-leri gün olan her 12 Eylül’de dünyanın hemenher yerinden Browning tutkunları gelir, bu ev-lenme yıldönümünü bu kilisede kutlarlar.

Marylebone’a çok yakın olan Regent’s Park,Browningler açısından anımsanması gereken

yerlerden. Robert Browning, Elizabeth’le ilk bu-rada buluşmuştur. Elizabeth ona, kızkardeşiArabel ile birlikte topladıkları çiçeklerden he-diye etmiştir. Bu muhteşem çiftin uğrak yeri ol-duğu için Regent’s Park’a “şairler parkı” dadendiği olur.

Londra’da mutlaka görülmesi gereken yer-lerden birinin British Library olduğunu söyle-meye gerek yok. Ben, iki kez gidebildim bumuhteşem kütüphaneye ne yazık ki. Buradaadını tüm edebiyatseverlerin duyduğu ReadingRoom vardır. Araştırmacılar, akademisyenlerönceden izin almak koşuluyla, kamuya kapalıbölümlerde çalışabiliyorlardı. Hem de, KarlMarx’ın, Bernard Shaw’ın, omas Hardy’nin,George Eliot’nun, Browning’lerin, Kipling’in de

çalıştıkları masalarda. Şimdi ne mutlu ki buünlü odayı, artık herkese açtılar. Marx’ın otur-mayı en sevdiği bölüm K’den P harfine kadartüm eski referans kitaplarının bulunduğu yerdi.

Peter Pan’ın doğduğu bölgeKensington

Edebiyat tarihine geçmiş ünlü semtlerdenbiri de Kensington’dur. Hepimizin okumaktanzevk aldığı Peter Pan, bu semtte “doğmuş”tur.James Matthew Barrie, kahramanını burada ya-rattı. Barrie’nin yaşamındaki en baskın kişi an-nesiydi. Tüm yaşamı boyunca hem de.Barrie’nin kendisinden birkaç yaş büyük ağabe-

18 | 7 Ocak 2013 | AvrupaGüN

Page 19: Edebiyatin londrasi

Son yıllarda ne zaman Peter Pan’ı okusamLewelyn-Davies kardeşler gelir aklıma. Onlariçin yazılmış Peter Pan’la büyüyen çocuklardanbiri de benim çünkü. Bir ara, Peter Pan’ın deva-mının yazılması için, bir çocuk kitapları yazarıseçilmişti. Eğer yazılırsa, çok güzel de olsa, alıpokuyacağımı sanmıyorum. Peter Pan, Barre’yeaittir çünkü. O çocuklardan üçü çok talihsiz bi-çimde hayata veda ettiler. Michael henüz 20 ya-şındayken ames nehrinde boğuldu, George,Birinci Dünya Savaşı sırasında öldüğünde 21 ya-şındaydı. Peter Pan’a adını veren Peter da 1960yılında kendisini bir trenin önüne atarak yaşa-mına son verdi.

Teşhir direğindeki yazar

Robinson Crusoe’nun yazarı Daniel Defoe,yazdıklarıyla çok etkili olmuş, kendi başını dasık sık belaya sokmuş bir yazardı. “e ShortesWal with the Dissenters” adlı kitabında din eleş-tirisi yaptığı için, hem para cezasına mahkumolmuş, hem de, daha kötüsü, üç gün boyunca birmeydanda direğe bağlanarak teşhir edilmişti.Ama, okurları bu üç gün boyunca onu çiçeğeboğdular adeta.

Londra’da haftanın birkaç günü mutlakaStoke Newington’daki Defoe Sokağı’ndan geçe-rim. Daniel Defoe 1708 yılından 1730 yılınakadar sonradan adının verildiği bu sokakta ya-şadı. Aralarında Robinson Crusoe ile Moll Flan-ders’in de bulunduğu en tanınmış kitaplarını

yinin ölümü annesini perişan etmiştir. Anne-sine olan tutkusundan ötürü, yarattığı hikayekahramanını ölen ağabeyinin yaşında tutmuş-tur Barrie. Özellikle büyütülmemiş, hep aynıyaşta kalmış bir kahramandır Peter Pan.

Ne güzel kitaptır Peter Pan. Kaç kez okudu-ğumu anımsamıyorum. Ama hep okudum. Na-sıl yazıldığını, yazara neyin esin kaynağı oldu-ğunu hep öğreneyim istedim bu yüzden. Barrie,Kensington Garden’da dolaşırken Lewelyn-Da-vies adlı kardeşlerle karşılaşmasaydı, bu kitabıyazmayı yine düşünür müydü acaba? Barrie, bukardeşlerin anneleri Slyvia ile de dost olmuştur.Cinsellikten uzak hayli yakın bir dostluktu bu.Barre’nin kadınlarla cinselliği pek yaşayamadığısöylenir. Kaldı ki Slyvia’nın mutlu da bir evliliğivardır. Barrie, Slyvia’nın küçük çocuklarına öy-küler anlatırken yarattı Peter Pan’ı.

Ne ilginç karşılaşmalar var yaşamda.Slyvia’nın ailesi dönemin bohem ailelerinden.Kızlık soyadı DuMaurier olan Slyvia’nın halasıda özellikle “Rebecca” adlı romanıyla tanınanünlü Daphne DuMaurier. Slyvia’nın kocası İn-gilizlerin hâlâ yayınını sürdüren asırlık dergisi“Punch”ın karikatüristlerindendi. Tiyatro oyun-cusu olan erkek kardeşi, sonraları Peter Pan’dakikötü karakter Kaptan Cook’u canlandırmıştır.

Slyvia ile eşi çok genç yaşta öldüler. J.M.Barre, öyküler uydurup eğlendirdiği bu talihsizbeş kardeşe gerçek anlamda babalık yaptı.Çocuk sahibi olmayı hep istemiş olan yazara ya-şamın bir hediyesiydi sanki bu.

AvrupaGüN | 7 Ocak 2013 | 19

Page 20: Edebiyatin londrasi

yazdığı 95 numaralı evi hâlâ sapasağlam durur.Amerikalı şair-yazar Edgar Allan Poe’nun da1815-1820 yılları arasında ilkokulu okuduğuStoke Newington, günümüzde siyahların, yok-sulların yaşadığı bir semt. Son yıllarda çokönemli sanatçıların, yazarların, muhaliflerin ya-şamak için tercih ettikleri bir yer haline geldi. Lon-dra’nın en edebi sokaklarından birisidir burası.

Londra’yı anlatmayı denediğim bu yazıda,Cambridge’deki bir mekandan söz etmem ga-ripsenebilir ama, Cambridge, Londra’ya bir sa-atten daha az bir mesafede. Kenar mahal-lelerden kent merkezine gitmek daha fazlazaman alıyor. O nedenle Cambridge’ten sözetmiş olmamda bir sakınca bulunmamalı. Bugüzel üniversite kentinin yakınlarındakiGrantchester kasabasının hemen yanı başındakie Orchard kafesi, dünya edebiyatının belki deen ünlü mekanı sayılmalı. Burası ününü, vakti-nin çoğunu burada geçiren ünlü İngiliz şairi Ru-pert Brooke’a borçlu. Çok başarılı bir şairdiBrooke. “e Soldier” adlı şiirinin ilk kıtasındageçen “If I should die, think only this of me: /at there’s some corner of a foreign field / atis forever England” dizeleri yazıldığı gündenberi ezbere bilinir neredeyse herkesçe. Broo-ke’un Yahudi düşmanlığı gibi büyük bir suçuvardı, maalesef. Birinci Dünya Savaşı’ndaTürklere karşı savaşmak için gittiği Ça-nakkale’ye ulaşamadan, gemide sıtmadanöldüğünde 27 yaşındaydı. Çok genç birölüm. Bütün dünyayı İngiltere’den ibaretsanıyordu belki de, başka ülkeleri gezmişolmasına rağmen. Birinci Dünya Sava-şı’na tanık olmuş sayılmaz tam anla-mıyla. Yaşasaydı, İkinci Dünya Savaşı’nıda görmüş olsaydı, bu duygulu şairinbaşta Yahudi düşmanlığı olmak üzerebirçok olumsuz düşüncesi değişirdigibi geliyor bana.

Edebi Londra’yı bu küçük çaplı ya-zıyla anlatmak elbette mümkündeğil. Ben çok çok küçük bir bölümüne deği-nebildim. Gerçekten de edebiyatseverler açısın-dan her türlü edebi zenginliğin bulunduğu birkenttir Londra.

Yolunuz düştüğünde, çok kısa bir zamandabile, mutlaka edebiyatla ilgili birçok yeri ziyaretetme şansınız var.

20 | 7 Ocak 2013 | AvrupaGüN