DOĞUDAN BATIYA · 2019-07-14 · ve dansları nedeniyle yakından tanımak istediğim Küba’ya...
Transcript of DOĞUDAN BATIYA · 2019-07-14 · ve dansları nedeniyle yakından tanımak istediğim Küba’ya...
dergi ocak/şubat 2011108
OBJEKTİF
DOĞUDAN BATIYA30 GÜNDE KÜBA
Her türlü koşulda gülümseyen ve yaşamın keyfini
çıkarmaya çalışan, müzik ve dansla ruhlarını yıkayan
insanlar bu dirençleriyle daha güzel günlere ulaşıp
dünyaya daha fazla gülümseyeceklerdir.
Dişhekimi Cem [email protected]
dergi ocak/şubat 2011 109
OBJEKTİFYaşamımıza belli bir mesafeden bakmak,
kendimizle ilgili şeyleri daha iyi görebil-
mek ve hayatımızda nelerin gerçekten
önemli olduğunu bir kez daha fark et-
mek, hatırlamak… Yollara düşmemizin
bir sebebi de bu olsa gerek…
İçinde yer aldığımız düzenden daha fark-
lı, daha insancıl ve daha eşitlikçi bir yöne-
tim şekline sahip olduğunu düşündüğüm
ve ayrıca doğası, melez kültürü, müziği
ve dansları nedeniyle yakından tanımak
istediğim Küba’ya yaptığım daha önceki
birkaç yolculukta, Havana ve Trinidad’da
bulunup ülke ve insanların yaşamlarıyla
(birtakım düş kırıklıklarıyla birlikte olsa da)
ilgili bir fikre sahip olmuştum.
2009’da gerçekleştirdiğim Küba fotoğraf
projeme ise Havana’ya indikten hemen
sonra 16 saatlik bir otobüs yolculuğuyla,
doğuya, başkent Santiago de Cuba’ya
giderek başladım.
Küba devriminin doğum yeri olan, Sal-
sa müziğinin öncüsü Son’un beşiği ni-
teliğini taşıyan ve kökleri nedeniyle de
en fazla Karayip kültürünün yaşatıldığı
Santiago de Cuba’dan, kiliselerle dolu,
ülkenin üçüncü büyük şehri ve en büyük
sığır eti üreticisi olan Camaguey’e, son-
rasında da, 1988’de Unesco tarafından
“Dünya Mirası Koruma Alanı” ilan edilmiş,
göz kamaştırıcı kolonyal evleriyle dikkat
çeken Trinidad’a geçtim. Daha sonra,
1800’lerde adaya gelen Fransız göçmen-
lerin etkisini zarif mimari yapılarında göre-
bileceğiniz, şeker üreticisi, huzurlu şehir
Cienfuegos’u, Ché Guevara’nın mozo-
30 günlük bu
yolculuk sıra-
sında bazen
kendimi zaman
içinde donmuş
gibi hissettim,
bazen karşı-
laştığım yaşam
koşulları nede-
niyle hüzünlen-
dim.
dergi ocak/şubat 2011110
OBJEKTİF
dergi ocak/şubat 2011 111
lesinin bulunduğu Santa Clara’yı, renkli
kolonyal mimarisiyle ünlü Remedios’u,
tütün tarlaları ve tütün üreticileriyle bilinen
Viñales’i de geride bırakarak adanın “kal-
bi ve ruhu” Havana’ya vardım.
Kübalı ailelerin evlerinde (casa particular)
pansiyoner olarak kalarak ve otobüs-
le seyahat ederek gerçekleştirdiğim 30
günlük bu yolculuk sırasında bazen ken-
dimi zaman içinde donmuş gibi hisset-
tim, bazen karşılaştığım yaşam koşulları
nedeniyle hüzünlendim, bazen de insan-
ların hayatta kalmak için savaştıklarını ve
her gün ekstra bir para bulmak için yara-
tıcılıklarını konuşturduklarını gördüğümde
onlara bütün kalbimle saygı duydum; bu
dost insanların enerjisi beni de sardı ve
yaşama daha fazla umutla bağlanmamı
sağladı.
Küba denince akla bir yandan puro, rom
ve antika arabalar gelse de, Fidel Cast-
ro, Ché Guevara ve Küba Devrimi her
zaman ön plana çıkar. Fidel ve Ché’nin
isimlerinin hafızalara kazındığı devrim
mücadelesinin tarihi aslında daha eskile-
re gidiyor.
Latin Amerika topraklarının bir bölümün-
de olduğu gibi, Küba’da da özgürlük
hareketinin kıvılcımını yakan kişi olması
nedeniyle, şair, vatansever ve devrimci
José Marti’nin bu coğrafyada özel bir yeri
vardır.
José Marti 1895 nisanında kumandan
Antonio Maceo ve kumandan Máximo
Gómez’le birlikte Küba’nın bağımsızlık
savaşını gerçekleştirirken beyaz atının
üstünde vurularak öldürülmüştür.
Fidel’in “bağımsız Küba” ve Ché’nin
“Latin Amerika Birliği” ile ilgili fikirlerinde
José Marti’den ciddi biçimde etkilenmiş
olduklarını söylersek yanılmayız.
Küba Devrimi denince, 1955’te örgütle-
nen yeraltı direnişinin sembolü “26 Tem-
muz Hareketi”ni (M-26-7) ve doğuda,
Sierra Nevada Dağlarında Fidel Castro,
Raul Castro, Che Guevara, Camilo Ci-
enfuegos ve Juan Almeida’nın başını
çektiği, Celia Sánchez ve Frank Pais’in
destek verdiği, devrime giden yoldaki
silahlı mücadelenin başlangıcını mutlaka
anmak gerekir.
1959’da gerçekleştirilen devrim sonrası
Ché Guevara bir süre Fidel Castro ile bir-
Bu dost insan-
ların enerjisi
beni de sardı
ve yaşama
daha fazla
umutla bağlan-
mamı sağladı.
dergi ocak/şubat 2011112
likte Küba yönetiminde yer aldıktan son-
ra “Latin Amerika Birliği” idealini gerçek-
leştirmek üzere yoluna Bolivya’da devam
etmiş, ama gerekli halk desteğini alama-
dığı için ve ABD’nin Latin Amerika’daki
ülkelerin özgürleşmesi konusundaki kay-
gıları ve Bolivya ordusuyla beraber aldığı
sıkı askeri önlemler sonucu Bolivya’da
hayatını yitirmiş, ama süreç içinde tüm
dünyada devrimin ve özgürlüğün simgesi
olarak efsaneleşmiştir.
Ağırlıklı olarak Fidel Castro’nun yön ver-
diği Sosyalist Küba politikaları ise, birçok
alanda atılımlar gerçekleştirmiş ve ada-
da daha adaletli ve paylaşımcı yaşamlar
sağlamıştır hiç şüphesiz. Bugüne gelin-
diğinde, (yıllardır süren ABD ambargosu
ve sonuçları düşünüldüğünde) Küba,
adadaki yaşam şartlarını iyileştirmek an-
lamında, artık reformlara ihtiyaç duyar
konumda.
İspanyolca bilen biri olarak halkın arası-
na karışıp onlarla birlikte yaşarsanız, tek
televizyon, tek gazete ve yasakların eşlik
ettiği yaşamlar görürsünüz. Az üretim,
çok bürokrasi, seyahat kısıtlamaları, da-
ğılmış aileler, iş alanlarının turizme bağlı iş
kollarının dışında sınırlı olması, gençlerin
geleceğe kötümser bakması, teknoloji-
nin çağın çok gerisinde olması ve birey-
sel atılımların ve rekabetin mümkün ol-
maması bugün devrimin yarattığı birçok
olumlu gelişmeye gölge düşürmekte.
Bütün bunlara rağmen Küba sokakları-
nı arşınladığınızda, bu ülkenin tarihinden
gelen ve karakteristik gücü olmuş diren-
ci gözlemlersiniz. Her türlü koşulda gü-
lümseyen ve yaşamın keyfini çıkarmaya
çalışan, müzik ve dansla ruhlarını yıkayan
insanlar bu dirençleriyle daha güzel gün-
lere ulaşıp dünyaya daha fazla gülüm-
seyeceklerdir diye düşünüyorum. Zaten
ben de Küba’yı fotoğraflarken tercihimi
bu yönde kullandım...
Meslektaşımızın Küba fotoğraflarının tü-
münü ve diğer projelerini www.canbay-
images.com adresinden izleyebilirsiniz. n
Fidel’in “bağım-
sız Küba” ve
Ché’nin “Latin
Amerika Bir-
liği” ile ilgili
fikirlerinde José
Marti’den ciddi
biçimde etkilen-
miş olduklarını
söylersek yanıl-
mayız.