DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar...

16

Transcript of DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar...

Page 1: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

DOMATES SUYU SAYI: 3

Page 2: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

ziynet sali?

Üçüncü sayımızın giriş yazısını yazarken içinde bulunduğum ruh hali gayet temiz. Yazar arkadaşlarım hızlı ve çevikler. Hepsinin kendine özgü karakterleri var. Ostinato, Otro, Lisbeth, Osiles, Kee, Picatto, Bal Arısı... Niceleri ataktalar her daim. Onları sevelim sayalım. Okulumuza renk getirmeye çalışan bir gruptur en nihayetinde. Renk demişken bahar geldi geçti, okulda şenlik menlik olmadı. Birçok arkadaşımız kendi üniversitelerinde hatta liselerinde bahar şenliklerini düzenlediler, güldüler eğlendiler. Biz paşa torunu muyuz neyiz eğlenemedik çünkü bahar şenliğimiz iptal oldu. Şimdi. Hocam. Baktığın zaman sıkıntı var. Bu klasikleşmiş üniversite eğlencesinden mahrum kalmamız değildi beni kahreden aslında. Daha da kötü şeyler oldu... Davet edilen şarkıcı ve dj’lerin hepsi çapsız 4. Sınıf insanlardan oluşmaktaydı. Sanatçı falan değillerdir. Paçoz, aç karnını doyurmaya çalışan sefil yaratıklar da diyebiliriz. Bu sefil yaratıklara “60 TL” bilet parası istediler ayriyeten. Yani özel okula geliyorum para sıçıyorum evet doğru bildin! Para sıçıyorum ama boktan bir bahar şenliğine neden geleyim . Ya da para sıçamıyorum bursluyum nasıl geleyim la 60 liraya. Diğer üniversitelerde eğlence gırla 10 TL! Bizde sadece 60 TL. Belki de sömürüye karşıyımdır Allah Allah. Hay Allah. Diğer bir rezillik bahar şenliğinin iptal olmasına rağmen resmi bir açıklama gelmeyişi. Ne yani “Halka İlişkiler” mi yapıyorsunuz beyler? Rezilliği eski zaman beyleri gibi kulaktan kulağa mı yayıyorsunuz? Medyada etkinliğin yapıldığına dair haberler var! Utanç verici...

Patron Köps.

Page 3: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

Ben Bu Değildim

Kim bilebilirdi ki olayların bu kadar çığırından çıkabileceğini, kine nefrete dönüşeceğini. Yanlış anlama bu bir yakınma değil, sadece ilişkimizi gözden geçirmek, durumumuzu kâğıda dökmek istedim…

Sana söylemiştim, benimle oynarsan cani, namert, mahremini hiçe sayan bir kimliğe bürünüp canını sıkacağımı. Dinlemedin, anlamadın, yoruldum…

Sen ki; en güzel uykularımdan beni ‘ amns ski ‘ dedirterek uyandıran, Sen ki; bazen kalbimde, bazen kolumda bacağımda çük kadar yaralar açan, Sen ki; utanmadan, evet evet yanlış duymadın, utanmadan hayatıma karışan, yemeğime bulaşan, oku bunu ama ‘ İt’ s not Çölaşan. ‘

Biliyorum tatlım saçmalıyorum… Anıları tekrar yaşatmak zordur, imkansızdır derler. Hatırlar mısın eski sevgilimin bana Vatikan’ dan hediye olarak getirdiği Papa desenli deodorantı? Hani daha koltukaltımla tanıştırmadan onu, seni kovalamak için ‘ Flamethrower ‘ yaptığım karanlık geceyi… İyi kötü anılar, oouu anılar.

Yoruldum artık anlıyor musun, seni ve senin gibilerini hayatımda görmek istemiyorum. Git başka aşklara kon, başkalarının kanını em, başkalarına bulaştır pisliğini seni ‘ Lil’ Dirty Bitch ! ‘

Bu sefer çivi çiviyi çözmedi, arap saçını başka bir Arap Bacı da çözemedi, elimizde yeteri kadar Issız Acun da kalmadı.

Sanırım ayrılık vakti, keşke bu notu sen yaşarken yazabilseydim. Biliyorum,ölünün arkasından böyle konuşulmaz tabi ama, artık benim bu bok için sabrım kalmamıştı.

Hoşça kal sivrisinek, senle beni yakıştırmıyorlardı zaten. Bak şimdi daha iyi oldu, en azından duvarıma bu kadar güzel yakışacağını bilmiyordum….

Kee

Page 4: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”
Page 5: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

Alt Kültür Saldırı Altında

Ana akımın dışında kalan rap, arabesk, rock, punk kültürlerini oyuncak zanneden birçok kişi “karşı çıkmak” söylemi dahil bir çok kavramdan bihaber ve Pink Floyd dinleyip gaza gelen gençlerden oluşmakta. “We don’t need no education” deyip ortam yapma çabası içinde olan bir ton hıyar ağası da denebilir. Zaten son dönemde Serdar Ortaçlar... Dal Taraklar Pink Floyd’u adeta yüzümüze tükürerek ortamın ne kadar cıvıklaştığını gösterdi. T. Adorno abimizin dediği gibi kültür “meta” haline geldi ve artık “Alt kültürlerin” asıl çıkış sebepleri manipüle edilerek marjinalleşti. Başka bir deyişle Medya, “Alt kültürü” zaman zaman destekleyerek alt kültürlerin de birer meta haline gelmesini sağladı ve insanların tepkilerini değil de sadece cüzdanlarını dile getirebildiği alanlar olmaya mahkum bıraktı. “apaçi kültürü” son zamanlarda ortaya çıkmış önemli bir örnektir. Kenar mahallelerde(ghettolarda) rap ve arabeski birleştirerek bir “Yaralı Style” (oh jesus) ortaya çıkarttılar. Apaçiler daha sonra bu stillerini dub-step ve techno ile birleştirdi. Basit olarak kendi aralarında eğlenmeye çalışan fakir ve yozlaşmış gençlerden oluşuyordu. Tamam.. Çok oturaklı ve akla yatkın bir şey değildi ama sonuçta bir duruştu ve pop kültürü değildi. Ama sonra medya ne yaptı dersiniz? İlk önce saygın programlarda “ana başlık” olarak sunuldu daha sonra bir kaç kolpa şarkıcı bulunarak en azından kendi kenar mahallesinde bir çapı olan “apaçi” müziğini yozlaştırarak sattı. Daha sonrasını zaten biliyorsunuz. Turkcell ve Casper Bilgisayarın reklamlarında ana temayı oluşturmuştu...

Şöhret, para ve güzellik medyanın en önemli silahlarıdır. Bu hayallerle büyüyen ve sonra elde edemeyeceğini anlayan gençler, yeni alt-kültürler oluşturarak nefretlerini dışa vurma çabası içerisine girerler. Genelde Toplum “Hey, sizin neyiniz var!” diyerek gençlerin içine şeytan kaçtığını iddia etmektedir ama bir yandan kapital ve medya gençlerin dışavurumcu hareketlerinin farkında ve hiçbir zaman başarılı olamayacaklarını bilirler. Hatta medya bunun o kadar farkında ki kendi içinde çelişecek işler bile yapar. “Natural Born Killers” ya da “Fight Club” filmleri. Değişim olmadı sadece çok sattı ya da ana haber bültenlerinde birilerinin birilerini boğazladığını gördük.

Alkol, uyuşturucu, moda, medya ve seks kullanılarak gençlerin algısı zayıflatılmakta ve “topluma yabancı” alt-kültürler oluşturulmaktadır. Günde 8-10 saat boktan ve amatörce yapılan moda programlarını, “Gossip Girl” gibi dizileri ya da saçma sapan aşk, para, seks üçgeninde dönen dizileri izlemek durumunda kalıp beynini yıkatan gençler sokağa ve kendi gerçekliğine döndüğü zaman hırçınlaşmakta ve akşam haberlerine meze olmaktadır. İşte bu şekilde doğan alt-kültürler topluma geri satılarak geriye ancak ve ancak boktan bir “Fuck the System” söylemi bırakmaktadır. Yani bu alt-kültür kısır döngüsü içinde “açlık” hiçbir şey, “şekil” ya da “görünüş” her şeydir.

Patron Köps.

Page 6: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

Merhabalar. Bana ayrılan bu bölümde kendimce bazı sanatçıları ve onların albümlerini incelemeye çalışacağım. Amaç, bazı kaliteli işleri tanıtmak ve alınan keyfi daha çok kişiye yaymak.

Müzik, paylaşıldığı sürece evrenseldir.

JEFF BUCKLEY – GRACE (1994)

Leylak Şarabı

Jeff Buckley’i düşündüğümde aklıma gelen şey zayıf, beyaz tenli, kabarık saçlı ve melankolik bir abimiz. Dokunsan ağlayacak o derece. Bu abimiz asla sevdiği kıza ulaşamamış, aşkı ona ulaşmak değil – ona ulaşamadığı veya ondan ayrıldığı için çektiği acı olarak bellemiş. Sözler yazmış, gitar pasajları düzmüş. İnsanlara yalnız olmadıklarını, onun da aynı şeyleri hissettiğini anlatmak için şarkı söylemiş, bağırmış, tellere vurmuş. Ama bunu alışılageldik kalıplarda değil, onları kırarak, dışına taşarak yapmış ve henüz 30 yaşını yeni devirmişken, 1997 yılının 29 Mayıs gecesi, Memphis Nehri’nin bir kolunda yüzmeye gitmiş ve orada son şarkısını söylemiş. (Whole Lotta Love – Led Zeppelin) Nehirde boğulduktan birkaç gün sonra cesedi bulundu. Yapılan otopside Jeff’in vücudunda herhangi bir yabancı maddeye,

Page 7: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

uyuşturucuya rastlanmadığı belirtildi. Yani ölüm doğal nedenlerdendi. Ama onu dinleyen, bilen biri buna hemen inanmayabilir. Çünkü bu adamın hüznünü hissetmemek elde değil. Bakışlarında, sözlerinde, melodilerinde derin bir hüzün var. Buckley, yaşadığı süre boyunca yalnız bir tane stüdyo albümü çıkardı. Pek çok toplama ve canlı albüm ise onun ölümünden sonra piyasaya sürüldü. Ama bu onun kitlelerce tanınmasına engel olmadı. Sesini duyan herkes “üzgün bir meleği” dinlemekte olduğunu hissetti.

“Grace” 1994’ün yazında çıktı. 51 dakika, 10 şarkıdan oluşan bu albüm alternatif rock janrası altında sınıflandırılıyordu. 7 şarkı ona ait, geri kalan şarkılarsa yeniden yorumlamaydı. Albümü dinlemekten yıllardır bıkmadım, bundan 30-40 yıl sonra da gayet açıp zevk ve hüzünle dinleyebileceğimi biliyorum. Favori şarkı verilemeyecek kadar organik ve bütün bir albüm bu bahsettiğimiz. Ama iPod’umda dinlerken denk geldiğinde asla geçemediğim şarkı herhalde “Lilac Wine”dır. Orijinalde 1950 yılında James Shelton tarafından bestelenmiş bu şarkı, birçok sanatçı tarafından yeniden yorumlanmış. Nina Simone, Elkie Brooks gibi güçlü isimler tarafından hem de. Ama fikrimce, hiçbiri şarkıya gerektiği atmosferi Jeff Buckley kadar verememiş. Muhtemelen bu sebepledir ki, uzunca bir süre şarkıyı onun bestesi sandım ve bunu asla sorgulamadım. Gerçekten eskimeyecek, her dinlenişinde daha da güçlenecek bir şarkı.

..When I think more than I want to think Do things I never should do

I drink much more than I ought to drink Because it brings me back you..

Bu sefer geçen sayıdaki gibi şarkıları sıra sıra değerlendirmeyeceğim ama albümle aynı adı taşıyan “Grace” adlı parçayı da konuşmadan geçmek olmaz. Buckley’nin sesinin sınırlarını en güzel gösteren şarkılarından biri olarak değerlendiriliyor. Bir sanatçıda ses kendini hissettirdiği kadar güçlüdür, gerisi teferruattır. Yine de terimsel konuşmak gerekirse kendisi tenor sese sahip ve sesi 4 oktav gücünde. “Grace”te de bir kısım var ki, hayatınızın en etkileyici vokal performanslarından birini burada

Page 8: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

duyabileceğinizi size garanti edebilirim. Bahsi geçen bölüm 4:06’da başlıyor ve şarkının bitimine kadar yani 5:22’ye kadar sürüyor. Etkisi gerçekten kelimelere sığmayacak kuvvette. Benim işim burada bayağı bir zor anlayacağınız. Parça bu kısma kadar nispeten sakin seyrediyor. Buradaki patlama ise muazzam.

Dedik ki 10 şarkılık albümde 7 şarkı bizim deli oğlana ait, geri kalan parçalar ise yeniden yorumlama. Bunlardan ilki (parça sırasına göre) “Lilac Wine”. Ondan zaten bahsettik. Ama tekrar üstüne basarak söylüyorum, bu şarkı sizi kötü bir anınızda yakalamasın. İkincisi ise “Hallelujah”. Bu parça asıl olarak biricik, davudi sesli, kadınını “onunla aşkın sonuna kadar dans etmeye” çağırmasıyla ünlü amcamız Leonard Cohen’e ait. Sözler zaten her zamanki Cohen kalitesinde. Müzikal olarak ise Buckley’nin yorumu biraz daha farklı. Davullar çıkarılmış ve daha az sesli bir ambiyans sağlanmış. Şarkı, Buckley’nin ipeksi sesi sebebiyle birçok yapımda kullanılmış. The O.C, House M.D, One Tree Hill, Without A Trace bunlardan bazıları. Son yeniden yorumlanmış şarkı da “Corpus Christi Carol” adında ninni gibi bir şarkı. Jeff Buckley’e bu Janet Baker parçasını tanıtan bir çocukluk arkadaşı imiş, o da jest olarak bu parçayı seslendirmiş ve albüme koymuş.

Albüm – tahmin edeceğiniz üzere – gece vakti çok güzel gidiyor. Tercihen bir kadeh bir şeyle daha da güzelleşiyor. Müziğin evrenselliğini vurgulayan bir albüm. “Sözlerini anlamadığım şeyi neden dinleyeyim”ci zihniyete bir aparkat gibi tesir edebilir. Onlar kendilerini biliyorlar, dikkatli olsunlar.

Kral TV tadında bitirmek istemezdim ama gerçekten müzik dolu bir yaz olsun sizin için. Bizler yine buralarda olacağız.

Ostinato

Page 9: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

Furyadır Bu kimseye benzemiyordu kelamı. Hep burasına kadar gelmiş gibi konuşuyordu.

Herkesten başka yollardan geçmişti fakat herkesi de görmüştü bilfiil.

Ya da kendisini çok tribe bağlıyordu.

Olabilir de.

Böyle bir gece vakti yürüyordu yine, gecenin üçüydü.

Dalmıştı, gitmişti ve daha bilmezsin neler..

Bilemezsin, zira kim kimi bilebildi ki?

Neyse,

yürüyorken yürümeyen bir kedi gördü yolda.

Erik tadında bakıyordu kedi,

ve yine o şeyi hatırlatıyordu adama.

Adamın gözleri doluyordu.

-Kimse bana erik tadında bakamaz !

Oysaki defalarca bakmışlardı.

İçi burkuluyordu herifin bir türlü aklından çıkaramıyordu.

Demiştim ya;

kim kimi bilebildi ki ?

Kimseye benzemeyen kelamıyla kimseye anlatamamıştı derdini.

Herif erikten nefret ediyordu, huylanıyordu.

Picatto

Aşk ve kedi arasındaki 7 benzerlik Yabani bir hayvandır aşk, kırık kalplere kurar yuvasını,

öpücüklerle ve mumlarla ava çıkar. Kıs kıs güler gözleri kapalı,

patisi parmaklarının arasında yumuşacık beş kıvrık keskin kemik,

girer çıkar girer çıkar uykunuza. Ama yabani bir hayvandır aşk,

ısırır, tırmalar ve üstünüze doğru adımlar atar. Yatağında tüyler,

ağzında tüyler, tüyler boğazında ava çıkmıştır şimdiden mumlar

ve öpücüklerin yandığı sofralarda. Herkes evcilleştirmek ister onu,

ama sonunda yine herkes sıkışır dişlerinin arasına...

Kim ki o

Page 10: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

Her Neyse

biliyordum/yok gibiydi/bütün serzenişler boşuna/hiç bir manası da mı yoktu güneşe aşık olan çiçeğin/

ve zaten adına bile konulmamıştı sevdiğinin ismi/halk çok görmüştü/Türk Dil Kurumu da onaylamıştı akabinde/

bir gece vakti ay ile evlendirdiler çiçeği/apar topar hor gördüler/hep bırak dağınık kalsın dediler/

güneşin karşısında hiç boynunu bükmedi ay çiçeği/hep onu sevdi/içi yandı/göğsü patladı bir gün/

akbaba samimiyetinde topladılar olanı biteni/hak etmemişti çiçek bütün bu olanları/fakat/

en azından hak ettiği gibi ölmüştü/.

Picatto

La’dır Konuşan

salatanızda limon çekirdeğiyim sanki

çatal ucuyla iteklenirim

yanlışlık belirlemiş yerimi

dışlanacağım tabağın içindeyim

tutuk evim tek kişilik dünyalar

başka yerde kucaklasın yaşamak

çekirdek olduğum bilincini

bu uzun bekleyiş unutturacak

Aslı Durak - Sır

Page 11: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

Alıveriş merkezleri ve Friends

İlk olarak Alışveriş Merkezlerine(AVM) bir giriş yapalım. Tespit ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim” söyleminden sonra AVM’ye gidilir. Tarihi ve kültürel yerler yalan olur. Oralar gezilmez nedense “gidilir görülür”. AVM ziyaretçilerinin çoğu orta ve alt sınıftandır. Ailece gidilip hem eğlenilir hem alışveriş yapılır. Girmek çok basittir. Eğer yanınızda bomba olmadığına ikna olurlarsa rahatlıkla içerde fink atabilirsiniz. Çakal ev kadınları öğlen evde vakit geçirmek yerine AVM’ye gelir, evdeki elektrik ve ısınma giderlerinden kurtulmaya çalışır. Son dönemde outlet konsepti patlamıştır. Nasıl bir konsept? İçine bir buz pisti ya da ilgi çekici saçma bir etkinlik koyulur, bunun yanında deli gibi ışıklandırma ve renkler, dış görünüş ön plandadır. Dekorasyon ve çalışan neredeyse yoktur. Ayrıca, seri sonu diye satılan ürünlerin çoğu düşük kalite ile üretilerek tüketiciye satılır!(bizzat tanığıyım) Konutunuzun yakınında hastane ya da okul olduğunda değeri pek artmaz ama AVM’ye yakınsa işler değişir. AVM Konutun değerini arttırır. Daha fazlası için Bkz: Optimum AVM

Yine bir Cumartesi öğleden sonrası orta sınıf insanların hava şartlarından korunmak ve tüketmeye yöneltilmiş beyinlerini mutlu etmek için saatlerce dolaştığı bir alışveriş merkezindeyim. Aslında yalnız da değilim; kız arkadaşım ve onun arkadaşı da bize eşlik etmekte. Böyle işte. Kız arkadaşı ışıklı, şıkırtılı yerlere götürmek zorundasındır ya hani. Menümüzde ilk olarak sinema var. Boktan bir Hollwood filmine bilet almak için kuyruktayız. Sıra bize geldiğinde ekrandan yer bile seçtik. Sağ olsunlar. Çok düşünceliler. Teknolojik altyapıya sahip bir sinemadaymışız. Üç kişiyiz dedim ya iki kişinin parasını ben ödedim kız arkadaşım hiç oralı değil. Neyse ben bu düşünceler içersindeyken bi’ baktım patlamış mısır vesaire de bana dokundu mu? He heeeyy zey zayyy. Hani nerde kaldı benim feminist manifestoyu destekleyen bebeğim? “Bizi eziyorlar, bizi eziyorlar”.

Boktan filmi izledikten sonra alışveriş seansına şöyle bi’ giriş yapmaya doğru aşağı katları birer birer teftiş ettik. Gayet iyi durumdaydı her yer. Çalışanlar falan güler yüzlü karşıladılar hep. Tam yine bir “klas mağazaya” girmek üzereydik ki kız arkadaşımın arkadaşının ayakkabısının topuğu kırıldı... Bi’ güldüler yarım saat. Onun o halini görecektiniz şehirli modern kızı ya da kadını diyeyim yansıtıyordu. Böyle böyle seke seke. Hemen kendine bir babet aldı o klas mağazadan. Oradan bana getirin bi’ babet bakayım. Babet ne lan, kendimden iğrendim.

Sonraki durağımız yemek bölümüydü. Neredeyse on dakika nerede yiyelim diye tartıştılar o kadar çok seçenek varmış ki sonunda Burger King’e ya da King Burger’e oturup biraz Amerikan pisliği(American shit) yemeye karar verdik. Kasada yemekler yine benden (a benim kerizim) neysse orasını geçtim de kasiyere “4 numaralı menüden istiyorum” dedim, kasiyer “Chicken Royal mi” dedi. “Evet 4 numara” dedim. Kasiyer “Chicken Royal mi istiyorsun yani” dedi. İlla bana çikın royel dedirtecek. Çıkışta bide bunları evlere servis yaptım, paketledim gönderdim. Dönerken meğersem kabusmuş bunlar birazdan arkadaşlarımla sıcak bi’ kafe ortamında sohbet etmeye gidecekmişim... Keşke öyle olsaymış. Patron Köps.

Page 12: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

MAVİ VE BEYAZ

Geçenlerde günübirlik bir iş fırsatı elde ettim. Kendi deyimleriyle ‘’elit’’ kesime hitap eden bir alışveriş sitesinin yeni ortağı için düzenlenen bir kokteyldi ve bizler de orada bir siteyi tanıtmak amaçlı bulunuyorduk. Nasıl gazetelerin magazin ekinde amcalar, teyzeler, kadınlar, erkekler süslenip püslenip poz verip boy gösteriyorlar, aynen öyle bir ortamdı.

Sabah 11:00 gibi oradayız. Beş kişiyiz. Üç kız, iki erkek. Organizasyon şirketinin gönderdiği görevli kadın için yapabileceğim en güzel yakıştırma bir Madame Trunchbull ya da bir Umbridge olabilir. Hiçbir şeyi beğenmeyen, memnuniyetsiz bir kadın.

Saat 12:00’yi gösterdiğinde herkes hazır durumda. Çok nadir elbise giyen ben için rahatsız bir durum. Hava çok ama çok sıcak ve insanlar 15:00-16:00 gibi gelmeye başlayacaklar. Erkekler arabaları otoparka yönlendirecekleri için aşağı inip alanı tanımaya çalışıyorlar. Üzerlerinde ceket, gömlek, pantolon var. Gerçekten cehennem ateşini tadıyorlar diye düşünüyorum. Ben, ayağımdaki ayakkabı yüzünden hemen yoruluyorum, e dur biraz Bal Arısı, daha aksiyon başlamadı bile.

14:00’da sitenin sahibi ve karısı geliyor bir aksaklık var mı diye. Çok önemli bir şirketin çok önemli bir üyesi, o yüzden asssla bir sorun çıkmamalı ‘’sırf bir hostes veya vale yüzünden’’ diyor Trunchbull. Sakinim, nefes al diyorum kendime. O sırada acıktığımız için az ilerideki prefabrik evdeki mutfağa gidip yemek yiyoruz. Bizim için sandviçler var orada. Mutfağa girdiğim anda gördüğüm manzaradaki samimiyet hiçbir yerde yok. Minicik bir alanda yaklaşık on beş kişi var ve kimisindeki peynirle, kimisindeki zeytin ezmesiyle, kimisindeki domatesle ekmek elden ele dolaşarak doluyor. Bir tepsi üzerinde istiflenmiş sandviçlerden alıyoruz. Yaş ortalaması, aşçılar dışında 18-23.

Saat 14:30’u gösterdiğinde elimize bir iPad tutuşturuyorlar. Siteyi bunlarla tanıtacağız. Aynı zamanda da insanlar dolmaya başlıyor. Başlıyoruz insanlar arasında dolaşmaya,

Page 13: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

siteyi tanıtmaya. Kimisi çok sıcakkanlı yaklaşırken kimisi de çok saygısız. Kendini üstün görme eğilimini en iyi bugün gözlemliyorum.

15:30’da yemek servisi başlıyor. Servis yapanların hepsi öğrenci, hepsi bizim gibi. O çok kıymetli yemeklerden yememiz yasakken gizli gizli, gülerek yiyoruz. Çok da aman aman bir şey değiller. Eğer dışarıda, yamuk bir kaşık üzerinde, sofistike bir şekilde servis edilirse, kuş kadar şey çok pahalı oluyor. Oysa hepsi aynı.

16:00’da artık geberecek gibi oluyorum. Kızlardan birisi git dinlen, vardiyalı döneriz diyor. Seve seve kabul ediyorum. Küçük bir odaya giriyorum ve oturuyorum. Oda milyonlarca karton kutuyla istiflenmiş, gelenlere verilecek envai çeşit hediyelerle dolmuş durumda. Yok plaj havlusu, banyo havlusu ya da peştamal. Çalışanlardan biri ‘’Biz de alalım!’’ diyor.

18:00’da kokteylin asıl beklenen o çok ünlü ve önemli konukları geliyor. Az önce bir garsonu haşlayanlar, şimdi o çok önemli tipler geldi diye inanılmaz nazik, inanılmaz hoşgörülü(!) kesiliyor bir anda. Küfür ediyorum insanın ikiyüzlülüğüne.

19:00’da artık insanlar ayrılmaya başlıyor ve hediyeleri dağıtmaya başlıyoruz. İş bitiyor, arkadaşımla odaya gidiyoruz. Hediyeler artmış da artmış ve bu hediyeler o tanıtılan sitede fahiş fiyatlara satılacak. Odadaki diğer çalışanlar da fırsat bu fırsat çantalarına doldurmaya başlamışlar bile. Arkadaşımla karanlık tarafa geçmemiz sadece bir bakışma süresi olan iki ya da üç saniye alıyor ve anında harekete geçiyoruz.

Giyinmeye gidiyoruz, rahatsız elbiseyi çıkardığım için çok mutluyum. Odaya döndüğümde kokteyli düzenleyen kadın gelip bize hiçbir sorun çıkmadığın için nezaketen teşekkür ediyor ve giderken bizimde arta kalan havlulardan birer tane almamızı söylüyor. O an herkesin beyninde kahkahalar patlıyor. Bir olup içimizden kıs kıs gülüyoruz ve ‘’hediye’’ havlularımızla uzaklaşıp, evin yolunu tutuyoruz.

Herkesin yüzündeki o ortak gülümseme de günün yorgunluğunu az da olsa götüren,asıl hediyemiz oluyor.

Bal Arısı

Page 14: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

Vampirik Tam bir haftadır beklediğim gizemli vampirimden hala tık yok. En son bıraktığı o mesaja hala bakıp bakıp iç geçiriyorum. Hatta pencerem hep açık hani olurda gelir diye. Bir haftadır vampirleri araştırmadığım yer okumadığım kaynak kalmadı. Hani vampir kendisini benim onları tanıdığım kadar iyi tanımıyordur. Her gece olduğu gibi yine yatağıma bakmış odamın tavanındaki o fosforlu yıldızlara bakıyordum. Bir an tatlı ama soğuk bir esinti hissettim yine tüylerim ürperdi. Emindim o geri geldi. Kalbim küt küt atıyordu ama bu seferki de korku yok sadece heyecan vardı. İşte benim yakışıklı vampirim, artik onunla tanışacaktım. Aslında kısmen tanışmış sayılırdık ama onu saymasak daha iyi olacak. Çünkü bunları okurken beni saf salak olarak hayal etmenizi istemiyorum. Neyse yine konudan sapmadan geri döneyim. Başımı yavaşça kaldırırken tam karşımda olduğunu hissedebiliyordum. Yaydığı soğukluk resmen içime işliyordu. Başımı tam olarak kaldırdım ve aman Allah'ım !!!! Nerede benim Edward’ım, nerde bu karşımdaki sümsük. O kadar hayal kurmuştum ki var ya. Of ya bu var ya diyecek bir şey bulamıyorum. Bu ayni, of bu ne olum?! Hayır bide sırıtıyor, o dişler.. Allah 'im kusmuk geliyor yukarı yukarı boğazıma geldi bile. O burnundaki koca sivilce ne ya, vampirin sivilcesi mi olurmuş. Bir de konuşmak için ağzını açtı öh kokuyor bir de. Ne yedi bu? Kan içeceğim diye direk kokarca mı indirdi mideye? Kusacak olduğumu anladı herhalde, vazgeçti konuşmaktan. Ayağa kalktım olabildiğince uzaklaşmak istiyordum ondan. Çığlık mı atsam ? Kaçar mı acaba? Bu ne ya zombi bozması vampir. Sakin olmaya çalıştım, ışığı açtım. Tabii o suratı görünce direk kapattım. Bağırmaya başladım. İstem dışı oldu. Defol dedim sadece defol. O sırada oturduğu yerden kalktı, bana doğru yaklaştı. Nefesimi tutmam gerekti. Yok, böyle vampir olmaktansa oleyim daha iyi. Belki kanımı emer, boynumu falan kırar ya da desem önce öldürse sonra kanımı emse ya da ben direk pencereden atlayayım. Ben orada bunların hesabini yaparken cebinden çıkardığı bi’ notu bana uzattı ve o pis dişleriyle sırıttı. Kağıdı almamla resmen yok olması bir oldu. Hemen notu açtım. Yazan şey şuydu: Bu kadar saf olmak zorunda mısın? Derin bi’ nefes aldım, salak yerine konmuş olabilirdim ama hala bi’ Twilight askı yasayabilecek potansiyelde bi’ gizemli vampirim var. Ah benim gizemli vampirim espri de yaparmış.

Osiles

Page 15: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”

Şimdilik ‘’SON’’ Koskoca bir sene bitti. Şöyle bir baktığımızda bu senede yaşanılanlar kimimize göre çok fazlayken, kimimize göre yetersiz kaldı. Kimimiz için çok verimliydi; kimimiz için kaybedilmiş bir yıldı. Kimimiz güldü, eğlendi, gezdi, tozdu; kimimiz üzüldü, ağladı, çalıştı, sıkıldı ama gene de herkes bu sene bir şeyler kazandı ve başardı. Bu sene yaptıklarıma şöyle bir bakıyorum da, sanırım ‘’Evet bu sene bir şeyler öğrendin ve yaptın’’ diyebiliyorum. Niye mi? Sana ulaşma fırsatını elde ettim. Bu sene için ‘’iyi ki ‘’ dediğim bir şey varsa o da budur. Tabii iyi ki dediğim daha çok şey var. Mesela iyi ki Beirut biletimi avantajlı dönemde aldım, iyi ki spor yaptım, iyi ki otobüste uyudum, iyi ki para kazandım, iyi ki bağırdım, iyi ki sevdiklerimi çok sevdim ve en önemlisi iyi ki Ostinato’yu, Patron Köps.’ü, Picatto’yu tanıdım ve hayatıma dahil ettim. Daha pek çok iyi ki işte, iyi ki!… diye gider. Geçenlerde yolda bir teyze ve amca kavga ediyorlardı. İkisi de birbirinin koluna girmeden yürüyemeyecek haldeler ama birbirlerine bağırma takatini kendilerinde buluyorlar. Tam o sırada yanlarına küçük bir kız çocuğu yaklaştı. Güldü, şebeklik yaptı onlara. O an her şeyi unutup gülüşmeye başladılar. Demem o ki, varsa kalbini kırdığın biri, geri alması çok kolay. Çünkü sinirli birisin ya, kimseye tahammülün yok ya, kimse seni anlamıyor ya, onun için. Yaz tatili falan giriyor araya bak, sonraya kalır. Kısacası BIRAK ÇOCUKLUĞU! Yaz için planlar yapılmaya başlanılan şu günlerde, insanlar 13. Cuma kıvamındaki ‘’Final Haftası’’ nı pek takmıyorlar gibi. Oysa senenin en keyifli dönemi değil mi? ‘’Final haftası’’ denilen bu korkunç hafta aslında çok eğlenceli. Tüm senenin acısı burada çıkıyor. Eee güzel güzel yemenin bir de acı acı … vardır demişler ama girmeyeceğim o konulara hiç. Yumurtanın kapıya dayanmasını bekleyen ve tutuşan öğrencinin çilesini izlemek paha biçilemez. Uzatmayacağım çok fazla, o yüzden çok güzel bir yaz geçir. Ye, iç, gez, sarhoş ol, eğlen, sev, yüz, güneşlen, koş, bisiklete bin, tonlarca dondurma ye, film izle, kitap oku, yeni insanlarla tanış, konserlere git ve en önemlisi dolu dolu yaşa şu üç ayını. Çünkü geri geldiğinde ben burada, gene sana bir şeyleri yap demeye devam edeceğim ve bu kadar keyifli olmayacaklarına emin olabilirsin. O yüzden şimdilik hoşça kal, ılık bir sonbahar günü döndüğümüzde görüşürüz!

Lisbeth

Domates Suyu İletişim Adresi : Cemal Süreya Sok. Şair Nedim Apt. No:1 Kadıköy / İSTANBUL

Page 16: DOMATES SUYU · ettiğim ve araştırdığım bazı bulguları madde madde yazacağım. İnsanlar “gezmek” eylemini alışveriş merkezlerinde geçirirler. “Hadi gezmeye gidelim”