DĠL VE ANLATIM 10mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/34/13/964172/dosyalar/2015_09/30032711...Metnin...
Transcript of DĠL VE ANLATIM 10mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/34/13/964172/dosyalar/2015_09/30032711...Metnin...
2
ĠÇĠNDEKĠLER
DĠL VE ANLATIM 10
Sözlü anlatım……………………………………………………………………………………..….. 3
Anlatımda anlatıcının tavrı…………………………………………………………………………… 5
Anlatımın özellikleri…………………………………………………………………………………… 6
Dilin işlevleri ………………………………………………………………………………...………… 7
Anlatıcının bakış açısı ……………………………………………………………………………….. 8
Bağdaştırma ………………………………………………………………………………………….. 9
Bağlaşıklık-bağdaşıklık ……………………………………………………………………………… 9
Anlatım biçimleri …………………………………………………………………………………….. 10
Düşünceyi geliştirme yolları ………………………………………………………………..………. 18
İsim …………………………………………………………………………………………….……... 20
Sıfat………………………………………………………………………………………….……….. 24
Zamir ……………………………………………………………………………………….………… 27
Fiiller……………………………………………………………………………………….………….. 29
Fiilimsiler ……………………………………………………………………………….…………….. 41
Fiilde çatı ……………………………………………………………………………….……………. 43
Zarflar………………………………………………………………………………….……………… 46
Edat-bağlaç-ünlem ………………………………………………………………….………………. 48
3
SÖZLÜ ANLATIM
1. SUNUM
Bilgileri yenileyen, pekiştiren, hatırlatan, önemli
noktaları öne çıkaran; bir çalışma sonucunu
açıklayan; laboratuvar araştırmalarını sunan, anket
sonuçlarını ifade eden; önemli olay ve olguları dile
getirmek üzere yapılan konuşmalara ―sunum‖
denir.
Her sunum bir konuşmadır yani sözlü bir anlatım
biçimidir; ama tek başına konuşmayla
sınırlandırılabilecek bir anlatım biçimi değildir.
Sunum; slâyt, grafik gibi görsel ögelerden ve
efektlerden yararlanılarak yapılan, teknik
olanaklarla desteklenen bir konuşmadır.
2. TARTIġMA
Önceden belirlenmiş bir konu üzerinde farklı
görüşlere sahip kişilerin bir araya gelerek konuyla
ilgili görüşlerini bildirmeleri, görüşlerini savunmaları
ve konuyu çözümlemeleri için yaptıkları
konuşmalardır.
Başlıca tartışma türleri açık oturum, panel,
sempozyum (bilgi Ģöleni), münazara ve
forumdur.
Açık oturum, panel, sempozyum ( bilgi Ģöleni )
ve forum gibi tartışmalar genellikle basına ve halka
açık bir ortamda düzenlenirken; münazara
çoğunlukla öğrenciler arasında ve sınıf/okul
ortamında düzenlenir.
3. AÇIK OTURUM
Toplumun tümünü yakından ilgilendiren bir
konunun, dinleyiciler huzurunda, bir başkanın
yönetiminde, değişik düşüncelere sahip yetkin
(uzman) kişilerce çeşitli yönlerden tartışılmasına
―açık oturum‖ denir.
Açık oturum, uzman kişiler arasında
yapılabileceği gibi, sınıfta öğrenciler arasında da
yapılabilir.
Geniş halk kitlelerini ilgilendiren konuların /
sorunların açıklığa kavuşturulması ve bu
sorunlara çözüm yolları aranması esastır.
Bir başkan ve en az üç konuşmacı bulunur.
Başkanın konuyu ana hatlarıyla dinleyicilere
açması ve konuşmacıları tanıtması ile başlar.
Başkanın söz vermesiyle öteki konuşmacılar belli
bir süreyle sınırlı olan konuşmalarını yaparlar.
Başkan konuşmalar sırasında notlar alır,
konuşmalar bittikten sonra konuşmaları özetler
ve bunları birbirleriyle ilişkilendirir.
Açık oturum sonunda forum düzenlenebilir.
Forumda başkan ve dinleyicilerin ele alınan
konuyu farklı yönlerden aydınlatacak temel
düşünceler üzerinde yoğunlaşmaları gerekir.
4. PANEL
Bir konunun çeşitli yönlerden aydınlatılması için
küçük bir topluluk önünde ve bir sohbet havası
içinde gerçekleştirilen tartışmalara ―panel‖ denir.
Panel, bir çeşit düşünce alışverişidir. Bu düşünce
alışverişi sadece konuşmacılarla sınırlı değildir.
Panel, dinleyicilerle konuşmacıların bir konu
üzerinde birlikte düşünme isteği çerçevesinde
düzenlenen, bu nedenle de açık oturuma
nazaran daha samimi bir ortamda gerçekleşen
bir tartışma biçimidir.
Panelde amaç, ele alınan konuyla ilgili somut
sonuçlara ulaşmaktan çok, bir konuyu değişik
yönlerden aydınlatmaktır.
Panel, ele alınan konu ile ilgili az sayıda
dinleyicinin bulunduğu bir tartışma biçimidir.
Herkesi ilgilendiren, sosyal problemlerle ilgili
konular el alınır.
Bir yönetici ve konusunda uzman en az üç
konuşmacı bulunur.
Panel, başkanın konuyu ana hatlarıyla takdim
etmesiyle başlar. Başkan, konuşmacılara sırayla
söz hakkı verir.
KonuĢmaların sonunda konuĢmacılar
birbirlerine soru sorabilecekleri gibi
dinleyiciler de konuĢmacılara soru sorabilir,
görüĢlerini kısaca ifade edebilirler. Ama bu
süreç sadece soru sorma ve düşüncelerini
4
kısaca belirtmeyle sonuçlanmaz da dinleyicilerin
de aktif şekilde katıldıkları bir tartışmaya
dönüşürse yani tartışma dinleyicilere geçerse, o
zaman bu tartışma panel olmaktan çıkar ve
forum adını alır.
5. FORUM
Eski Roma toplumunda halk toplantılarının
yapıldığı alanlara ―forum‖ deniyordu. Adını
buradan alan forum, demokratik katılımın en
etkili işlediği tartışma biçimidir.
Forumun en belirgin özelliği, sosyal bir
problemin geniĢ bir kitle önünde ayrıntılarıyla
tartıĢılması ve dinleyicilerinin bu
tartıĢmalarda daha aktif Ģekilde rol
almalarıdır.
Herkesi ilgilendiren bir konu/sorun üzerinde bir
başkasının denetiminde yapılan bir tartışma
çeşidi olan forumu panel ve açık oturumdan
ayıran nokta, konuşmacı-dinleyici ayrımının bir
anlamda ortadan kalkması ve herkesin birer
katılımcı olarak forumda düşüncelerini ifade
edebilme fırsatı bulmasıdır.
Bir forumu yönetmek, bir açık oturumu ya da
paneli yönetmekten daha zordur. Çünkü forum;
yaş, sosyal konum, siyasi görüş gibi her açıdan
çeşitlilik gösteren çok geniş bir katılımcı kitlesiyle
gerçekleştirilir.
Forum, başkanın yönlendirici konuşmasıyla
başlar. Bu konuşmada başkan, soru sormak ya
da açıklamalarda bulunmak isteyen herkese söz
hakkı vereceğini belirtir. Forumdaki
konuşmaların, açıklamaların ve soruların,
forumun konusu çevresinde birleşmesi gerekir.
Aksi halde konu dağılır ve kişiselleşir.
Forumda amaç, katılımcıların düşüncelerini
harekete geçirerek konunun anlaşılmasını,
açıklık kazanmasını sağlamaktır.
Kamuoyunu aydınlatmak düşüncesiyle belli bir
konuda uzmanlaşmış kişilerin bir konuyu
tartışmaları ve bu tartışmaların ses ve
görüntülerinin teknik olanaklarla kaydedilerek
basın organları aracılığıyla yayımlanması
―dinleyicisiz forum‖un ortaya çıkmasına neden
olmuştur.
6. SEMPOZYUM (BĠLGĠ ġÖLENĠ)
Belli bir konuda uzmanlaşmış kişilerin, kendi
alanlarına ait herhangi bir problemle ilgili olarak
hazırladıkları bildirilerini sundukları toplantılara
―sempozyum‖ denir. Aslında sempozyum bir tek
toplantı ya da tartışma değil, bir toplantılar ve
tartışmalar dizisidir.
Bir sempozyum genellikle birkaç gün sürer; ama
sempozyumun hazırlıkları aylar öncesinden başlar.
Her sempozyum, geniş çaplı bir organizasyonu
gerektirir. Bu organizasyonun temelini ―oturum‖lar
oluşturur.
Her oturum bir başkan tarafından yönetilir.
Sempozyum, ―bildiri‖lerle hayat bulan bir tartışma
biçimidir.
Bildiri (tebliğ), bilimsel bir konuyu ele alan ve
bilimsel toplantılarda okunup tartışılan metindir.
Oturumlar, genellikle bildirilerin okunması, ardından
da bu bildirilerin soru-cevap şeklinde tartışılması
suretiyle gerçekleştirilir.
Bildiri metinleri, yazılı metin olarak bilimsel makale
özelliği taşır.
Açık oturumda her kesimden dinleyici
bulunabilmesine karşılık sempozyumda belli
alanlarda uzmanlaşmış özel davetli dinleyiciler
bulunur.
Sempozyumda aynı konu farklı bakış açılarıyla ele
alınır.
7. MÜNAZARA
Bir cümle halinde ifade edilen bir görüş (tez) ile bir
karşı görüşün (anti tez), öğrencilerden oluşan iki
ekip arasında, bir hakem kurulu huzurunda
tartışılmasına ―münazara‖ denir.
Münazarada tartışan taraflar, biri başkan olmak
üzere en az üçer kişilik gruplardan oluşur. Jüri
(hakem kurulu)’de de en az üç kişi bulunur.
Konuşmacı sayısı, konunun ayrıntılı olup
olmamasına göre değişebilir.
Konuşmacıların savunmalarının gücü kadar, taraflı
ve tarafsız dinleyicilerin gösterilerinin de jüri
5
üzerinde etkisi bulunur. Ancak, taraf tutan
dinleyicilerin, karşı taraf konuşmacılarının moralini
bozacak nitelikte gösteride bulunmaları doğru
değildir. Münazaraya katılacak kişilerle, jüri üyeleri
münazara tekniği konusunda bilgilendirilmelidir.
Konuşmacılara, araştırma için en az 2–3 hafta süre
verilmelidir. Gruptaki her kişi savundukları konunun
değişik alt konuları hakkında konuşmak zorundadır.
Birden fazla kişi, aynı alt konuyu savunamaz.
Münazarada etkili savunmanın önemli olması gibi,
belli zaman içinde konuşmak da önemlidir. Bu
nedenle konuşmacılara eşit zaman dilimleri
verilmelidir. Bu zaman, genellikle 5–15 dakikadır.
ANLATIMDA ANLATICININ TAVRI
ÖZNEL ANLATIM: Kişiden kişiye değişkenlik gösteren,
kanıtlanabilir olmayan yargılardır. Yazar kişisel duygu
ve düşünlerini ifade eder.
İstanbul Türkiye’nin en güzel şehridir.
Orhan Veli, şiirlerinde büyüleyici bir dil kullanmıştır.
Ahmet Haşim’in ―Sonbahar‖ şiirindeki kişileştirme
çok ilgi çekicidir.
Boğazın ruhu okşayan görüntüsünü seyrederken
seni düşündüm.
Onun buğulu gözlerinde geçmişin derin izleri vardı.
Bu cümlelerde kişiden kişiye değişen, kanıtlanabilir
özelliği olmayan ―en güzel, büyüleyici, çok ilgi
çekici, ruhu okĢayan, buğulu gözler‖ gibi
yargılara yer verildiğinden, cümleler özneldir.
NESNEL ANLATIM: Kişiden kişiye değişmeyen herkes
için geçerliliği aynı olan yargılardır. Bu cümleler,
doğruluğu ya da yanlışlığı kanıtlanabilen yargılardır.
İstanbul Türkiye’nin en kalabalık şehridir.
Orhan Veli, şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır.
Bu sınıfta yirmi dört öğrenci var.
Ahmet Haşim ―Sonbahar‖ şiirinde kişileştirmeye
başvurmuştur.
Bu cümlede herkes için geçerliliği aynı olan,
kanıtlanabilen yargılara yer verildiğinden bu
cümleler nesneldir.
DOĞRUDAN ANLATIM: Yazarın kendi gözlemlerini ve
deneyimlerini dile getirdiği her düzeydeki anlatımdır. Bu
anlatımda başkasının söylediği söz değiştirilmeden
anlatılır.
Senelerden beri leylek görmüyorum.
Leylek yaz mevsiminin kuşu değil, bizzat yazdır.
Annem: ―Eve erken gel.‖ dedi.
Akşam size geleceğim, dedi.
DOLAYLI ANLATIM: Yazarın başkasından
öğrendiklerini, duyduklarını ifade etmek amacıyla
gerçekleştirdiği anlatımdır. Bu anlatımda başkasının
söylediği söz değiştirilerek anlatılır.
Sonradan öğrendik ki Mısırlılar, bilmem ne
sebepten dolayı, bu saygıdeğer kuşları arsenikli
yemlerle öldürüyorlarmıĢ.
Annesi eve gelmesini söyledi.
Akşam bize geleceğini söyledi.
SOMUT ANLATIM: Anlatıcının; gördüklerini, işittiklerini,
duyularıyla algıladıklarını ve deneyimlerini dile getirdiği
her düzeydeki anlatımdır. Bu anlatımda duyularımızdan
herhangi biriyle algılayabildiğimiz kavram ve varlıkları
karşılayan anlamlar kullanılır.
Ağaç, deniz, kum, rüzgar, ışık, soğuk, elektrik,
yağmur, bulut …
Işığın boşluktaki yayılma hızı sabit ve saniyede üç
yüz bin kilometredir.
SOYUT ANLATIM: Anlatıcının başkalarından öğrendiği,
işittiği veya deneyimlerini ifade ettiği anlatımdır. Bu
anlatımda beş duyumuzdan biriyle algılayamadığımız;
ancak var olduklarını akıl, inanç ve sezgilerimizle kabul
ettiğimiz kavram ve varlıkları karşılayan anlamlar
kullanılır.
Sevgi, aşk, güzellik, ruh, melek, şeytan, rüya,
hayal, cesaret, dostluk …
Geçen günlerin güzelliği, beklenen günlerde
aradığımızı bulamayışımızdandır.
Gereğinden önce dertlenmek, gereğinden fazla
dertlenmektir.
Yaşanan anlardan kurtuluş ancak düşün zenginliği
ölçüsünde gerçekleşir.
6
ANLATIMIN ÖZELLĠKLERĠ
ANLATIMDA YALINLIK-SADELĠK: Sanatlı
söyleyişlerden, süsten uzak durmaktır. Gereksiz
ayrıntılara, sanatsal söylemlere girilmez.
Metnin dil ve ifadesi sade, gösterişsiz ve
süssüzdür.
Duygu ve düşünce kısa ve kesin ifadelerle dile
getirilir.
ANLATIMDA DURULUK: Parçada gereksiz sözcük
kullanılmamasıdır.
Gereksiz sözlere yer verilmez.
Karmaşık ve anlaşılması güç cümle kullanılmaz.
ANLATIMDA AKICILIK: Söyleyişin pürüzsüz olması,
bir yazının kolayca ve zevkle okunmasıdır. Uzun
cümlelerde aynı hece ve eklerin tekrar edilmesi
akıcılığı bozar.
Sözlü ve yazılı ifade hiçbir engele uğramada akıp
gider.
Ses akışını bozan, söylenmesi güç seslere ve
kelimelere yer verilmez.
Kelime ve cümle düzeyinde gereksiz ifadelere yer
verilmez.
ANLATIMDA AÇIKLIK: Bir konunun herkesin
anlayabileceği, aynı anlamı çıkarabileceği biçimde
aktarılmasıdır. Farklı yorumlara açık değildir.
Söylenmek istenenlerin başka bir açıklamaya gerek
duymadan net olarak, süsten uzak bir şekilde
ortaya konması gerekir.
Söz gereksiz yere uzatılmaz.
Düşüncenin doğrudan anlatılması ve cümlelerin
yerli yerinde kullanılması gerekir.
Anlaşılması güç ve uzun cümleler bulunmaz.
Kısacası açık bir anlatım yalın, duru ve akıcı
olmalıdır.
GÖSTERGE
Kendi dışında başka bir şeyi gösteren, düşündüren,
onun yerini alabilen kelime, nesne, görünüş ve
olgular ―gösterge‖ dir. Mesela, ―ülke bayrakları‖, o
ülkenin ―bağımsızlığı‖nın göstergesidir.
En yaygın gösterge dil göstergesidir. Dil göstergesi
dışında başka göstergeler de vardır:
1. Dil Göstergeleri: Dilde kelime yoktur, gösterge
vardır. Göstergenin iki boyutu vardır: Gösteren ve
Gösterilen. Gösteren göstergenin ses yönüdür,
sessel izlenimdir. Gösterilen ise gösterenin
gösterdiği görüntü, göstergenin zihinsel yönüdür,
zihinsel izlenimdir. Dil, dil göstergelerinden
oluşmuş bir dizgedir. Örneğin k-a-l-e-m seslerinden
oluşmuş yapı bir dil göstergesidir, kendi dışında
zihnimizde bir görüntü meydana getirmektedir.
2. Dil DıĢı Göstergeler:
A) Doğal Göstergeler (BELĠRTĠ ): İletişim kurma
amacı taşımayan, istem dışı gerçekleşen,
kendiliğinden olan ve kendi dışında bir şeyi
gösteren, belirten, haber veren göstergelerdir.
Belirti ancak onu yorumlamayı bilene bir şey
aktaran doğal göstergelerdir. Örneğin: Ateş ve
öksürük, hastalığın; kara bulutlar, yağmurun;
sararmış yapraklar, sonbaharın; mutfaktan gelen
yanık kokusu, yemeğin yandığını gösteren doğal
göstergelerdir.
B) Sosyal Göstergeler ( BELĠRTKE): İletişim kurma,
bir ileti aktarma, bir bilgi verme amacı içeren
göstergelerdir. Sosyal hayatı düzenleyen ve
belirleyen göstergelerdir. Örneğin: Elbiselerimiz,
trafik işaretleri, trafik lambaları, sitelerin duvarla
çevrilmesi, bir ailenin masada yemek yemesi… vb.
sosyal göstergelerdir.
C) Görsel Göstergeler (ĠKON): Bu göstergelerin
temelinde gösteren ile gösterilen arasında
benzerlik ilgisi vardır. Bir insan fotoğrafı, bir insanın
görsel göstergesidir. Bir gerçekliği doğrudan
doğruya aktaran bütün şekiller bir ikondur. Örneğin;
resim, şekil... vb. Bir gerçekliği benzer bir şekilde
aktardığından ikondur.
7
D) Simge (SEMBOL): Kendi dışında, bir toplumda,
uzlaşımsal, sayılamayan, soyut bir gerçekliği temsil
eden; toplumsal bir değeri ifade eden, sembollere
simge denir. Bir güvercin resmi tek başına somut
bir gerçekliği anlatır, yani uçan bir kuşun resmidir,
böyle bir durumda bu bir ikondur, ancak bu resim
Birleşmiş Milletler duvarında ise o zaman barışı
sembolize eder, dolayısıyla simgedir. Kalp aşkın
simgesidir, terazi adaletin, Simgeler milletten
millete farklılık gösterebilir.
DĠLĠN ĠġLEVLERĠ
1. GÖNDERĠCĠLĠK ĠġLEVĠ: Bir ileti dilin göndergeyi
olduğu gibi ifade etmesi için düzenlenerek
oluşturulmuşsa dil göndergesel işlevde
kullanılmıştır. Başka bir ifadeyle dilin bilgi verme
işlevidir. Burada amaç, gönderge konusunda
doğru, nesnel, gözlemlenebilir bilgi vermektir. Bu
işlev daha çok kullanma kılavuzlarında, nesnel
anlatılarda, bilimsel bildirilerde, kısa not ve
özetlerde karşımıza çıkar.
Su, iki hidrojen, bir oksijen molekülünden
oluşur.
Hegel’in felsefesinin çıkış noktası bilim değil,
tarihtir.
Türkiye’nin başkenti Ankara’dır.
Kozan, Adana’nın ilçesidir.
Alpaslan, 1071 Malazgirt Zaferi’yle
Anadolu’nun kapılarını Türklere açtı.
2. HEYECAN BĠLDĠRME ĠġLEVĠ: Bir ileti,
göndericinin iletinin konusu karşısındaki duygu ve
heyecanlarını dile getirme amacıyla oluşturulmuşsa
dil heyecana bağlı işlevde kullanılmıştır. Bu işlev,
göndericinin kendi iletisine karşı tutum ve
davranışını belirtir. Bu işlevde çoğunlukla duygular,
heyecanlar, korkular, sevinç ve üzüntüler dile
getirilir. Dilin göndergesel işlevinde nesnellik,
heyecana bağlı işlevinde öznellik hâkimdir. Özel
mektuplarda, öznel betimlemeler ve anlatılarda, lirik
şiirlerde, eleştiri yazılarında dilin heyecana bağlı
işlevinden sıkça yararlanılır.
Of! Canımı sıkma.
Eyvah! Bizi gördü, şimdi ne yapacağız.
Sen beni salak mı zannediyorsun!
Ne mi yaparım? Yumruğu vurdum mu
görürsün!
Ben bu davranışınızı etik bulmuyorum, siz
yanlış davranıyorsunuz.
3. ALICIYI HAREKETE GEÇĠRME ĠġLEVĠ: Bu
işlevde ileti alıcıyı harekete geçirmek üzere
düzenlenmiştir. İletinin bir çeşit çağrı işlevi gördüğü
bu işlevde amaç, alıcıda bir tepki ve davranış
değişikliği yaratmaktır. Propaganda amaçlı siyasi
söylevler, reklâm metinleri, genelgeler, el ilanları
genellikle dilin bu işleviyle oluşturulur. Dilin alıcıyı
harekete geçirme işleviyle hazırlanan metinlerde
gönderici, iletiyi alanı, işin içine sokmayı, onu
sorgulamayı ister.
Sınıfı hemen terk et.
Buraya gelir misin?
Kapıyı aç.
Ellerini kaldır, kımıldama!
4. KANALI KONTROL ĠġLEVĠ: Bir ileti, kanalın iletiyi
iletmeye uygun olup olmadığını öğrenmek
amacıyla düzenlenmişse dil, kanalı kontrol
işlevinde kullanılmıştır. Gönderici ile alıcı arasında
iletişimin kurulmasını, sürdürülmesini ya da
kesilmesini sağlayan bu işlevde iletinin içeriğinden
çok iletişimin devam ettirilmesi olgusu ağır basar.
Törenlerde, uzun söylevlerde, aile yakınları ya da
sevgililer arasındaki konuşmalarda; dilin kanalı
kontrol işlevini yansıtan iletiler sıkça kullanılır.
Beni anladınız değil mi?
Beni anladınız, değil mi?
Şimdi bana kapıyı açmayacak mısın?
Söylediklerim anlaşıldı mı?
5. DĠL ÖTESĠ ĠġLEVĠ: Bir ileti dille ilgili bilgi vermek
üzere düzenlenmişse o iletide dil, dil ötesi işlevde
kullanılmıştır. Dilin dil ötesi işlevinde iletiler, dili
açıklamak, dille ilgili bilgi vermek için düzenlenir.
Daha çok bilimsel metinlerde ve öğretme amaçlı
konuşmalarda karşımıza çıkan ve ―yani, demek
istiyorum ki, bir başka deyişle‖ gibi sözcüklerde
kendini gösteren dil ötesi işleve, günlük yaşamda
da sıkça başvurulur.
8
Beni yanlış anlamayın, ben bu sözcüğü mecaz
anlamda kullandım.
Varlıkları tanıtan kelimelere isim denir.
Fiil cümleleri iş, oluş, hareket bildirir.
Yapım eki almış sözcüklere türemiş sözcük
denir.
6. ġĠĠRSEL ĠġLEVĠ: Bir iletinin iletisi kendisinde ise dil
şiirsel işlevde kullanılmıştır. Dil bu işlevde
kullanıldığında iletinin iletmek istediği husus, iletinin
kendisindedir. Bu durumda ileti, kendi dışında
herhangi bir şeyi ifade etmez, yansıtmaz. Obje
iletinin kendisidir. Örneğin dilin şiirsel işlevde
kullanıldığı metinler olan lirik anlatılarda ve şiirlerde
şiirin amacı o şiirin kendisidir. Şiirsel metinler,
kendinden başka bir şeyi ifade etmeye ihtiyaç
duymaz, bir şiir sadece şiir olduğu için önemli ve
anlamlıdır, yani şiirin gerçeği, şiirin kendisidir. Dilin
şiirsel işleviyle kullanıldığı metinlerde gönderici
alıcıda hissettirmek istediği etkileri uyandırmak için,
dili istediği gibi kullanır, yani kendi özgün üslubunu
oluşturmak için bir anlamda dili yeniden yaratır.
Edebi sanatlardan, karşılaştırmalardan, çağrışım
gücü yüksek sözcüklerden yararlanarak imgeler
oluşturur, sözcükleri daha çok yan ve mecaz
anlamlarda kullanır. Edebi metinlerde dil şiirsel
işlevde kullanılır.
AkĢam, yine akĢam, yine akĢam;
Bir sırma kemerdir suya baksam.
AkĢam, yine akĢam, yine akĢam;
Göllerde bu dem bir kamıĢ olsam
Ahmet Haşim
EDEBĠ METĠNLERDE ANLATICININ BAKIġ AÇISI
1. Ġlâhî BakıĢ Açısı: Edebî metinlerde kullanılan en
eski yöntemdir. Bu yöntemde sınırsız bir bakış
açısı vardır. Anlatıcı, öyküde anlatılanların
tamamını bilen bir varlıktır. Kahramanların gizli
konuşmalarını, kafalarından ve gönüllerinden
geçeni anlatır. Zaman zaman kendi yorumlarını
ekleyebilir, açıklamalarda ve yargılarda bulunabilir.
Öyküde ne kadar kişi varsa her birinin açısından
olayları ayrı ayrı görmemiz sağlanır. Öyküyü kimi
zaman hızlandırma, kimi zaman da yavaşlatma
olanağı vardır. Hakim bakış açısı da denir.
Örnek:
Adam suyu içince nedense çocukluk günlerini
hatırladı. Başını camdan yana döndürdü, akıp
giden görüntülere daldı. Ölen babasını, eski
mahalledeki evlerini, dut ağaçlarını, uçurtma
uçurduğu çayırları hayal etti. Adamın içine bir
hasrettir çöktü. Gazeteden, havadislerden
falan uzaklaştı. Temiz bir sofra örtüsü, bir tahta
kaşık, tepeden tırnağa çiçek açmış bir badem
ağacı düşündü; sonra bir Yunus ilahisinin
içinde gezinmeye başladı.
2. Kahraman Anlatıcının BakıĢ Açısı: Bu yöntemde
olayı anlatan ―ben‖ vardır. Bu ben, öykünün
kahramanı olabileceği gibi tanık ya da gözlemcisi
olabilir. Olayları anlatan kişinin bilgisi, deneyimi,
algılama ve yorumlama yeteneğiyle sınırlıdır.
Olaylar ancak anlatıcının başından geçtiği ya da
gözüyle gördüğü (tanık olduğu) biçimiyle
anlatıldığından inandırıcılığı yüksektir. Bu bakış
açısında anlatan kişi bizzat olayın içinde bulunur.
Örnek:
―Bazı hasta ve sıtmalı köpeklerin mektep
kapısına sığındıklarını görüyordum.‖
Sonbahar çoktan başlamıştı. Kestaneler
meydanlığa yığılmış, üstlerine sis ve yağmur
çökmüştü. Dikenlerine bazı öğle üstleri billur
damlalar yapışıyor; bazı kuşlar, avcıların
tüfeğinden ürküp kırlardan köylere çekilmiş uzun ve
yağlı kuşlar; ıslak tüylerini kurumuş yaprakların
içinde saklıyorlardı. Bazı hasta ve sıtmalı
köpeklerin mektep kapısına sığındıklarını
görüyordum. Sabahları çocuklarım onları
seviyorlardı. Muhtarın oğlu bu hasta köpeklere
düşman olduğu günden beri bütün zekası ve
temizliğine rağmen gözümden düştü.
3. Gözlemci Anlatıcının BakıĢ Açısı: Bu yöntemde
olaylar dışarıdan görüldüğü biçimiyle nesnel bir
tarzda aktarılır. Olaylar bize anlatılmıyor da kişinin
gözünün önünde oluyormuş izlenimi verilir. Kişilerin
9
duygu ve düşünceleri eylemlerinden çıkartılır.
Kişiler ve iç dünyaları ile ilgili kendi söyledikleri ve
davranışlarını dikkatle izleyerek bir fikir sahibi
olunabilir. Bu bakış açısında anlatan kişi olayı
uzaktan izler.
Örnek:
―Sadrazam ısrar etti tekrar sordu. Kaftanın ne
olduğunu bir türlü anlayamadı‖
―Sıcak yaz günü evde kim varsa, küçük büyük,
çoluk çocuk toplandılar, öğle yemeğini yediler,
sonra da her biri bir yana çekildiler. Şehre
inecekler giyindiler, gittiler.‖
Bir edebî metinde birden fazla bakış açısıyla
yazılmış bölümler bulunabilir. Aynı konu farklı
biçimlerde anlatılır. Aynı manzarayı izleyenler farklı
noktalara dikkat ederler; farklı biçimde konu olarak
ele alınır.
BAĞDAġTIRMA
( SÖZCÜKLERDEN SÖZ GRUPLARI OLUġTURMA)
Sözcüklerin yeni anlam ve imgeleri karşılamak
amacıyla birleşik sözcük, ikileme, tamlama, deyim
vb. söz grupları oluşturmasına ―bağdaĢtırma”
denir.
―Göz‖ sözcüğüyle oluşturulan bağdaştırmalara
örnekler:
Göz açıklığı, göz alıcı, göz bebeği, gözdağı,
göz doktoru, göz göz, göz hakkı …
Sözcüklerin temel anlamlarından uzaklaşılarak
yapılan, dilin genel kurallarına ve mantığına
aykırıymış gibi görünen bağdaştırmalara
―alıĢılmamıĢ bağdaĢtırma‖ denir.
―göz doktoru‖ söz grubunda ―göz‖ ve ―doktor‖
sözcükleri bağdaştırıldığında sözcüklerin temel
anlamlarına ve dilin bilinen kurallarına uygundur.
Bu ―alıĢılmıĢ bağdaĢtırma‖dır.
―açgöz‖ söz grubunda ise ―aç‖ ve ―göz‖ sözcükleri
bağdaştırıldığında sözcüklerin temel anlamlarına
ve dilin bilinen kurallarına uygun değildir. Çünkü
―aç‖, ―yemek yemesi gereken, tokun karĢıtı‖;
―göz‖ ise ―görme organı‖ demektir. Düz bir
mantıkla değerlendirildiğinde bir insan ya da
hayvanın aç olabileceği; ama gözün aç
olamayacağı, gözün böyle bir niteliğinin
bulunmadığı ortaya çıkacaktır. Buna rağmen bu iki
sözcük ―Mala, yiyeceğe ve içeceğe doymak
bilmeyen‖ anlamını karşılamak üzere
bağdaştırılmıştır.
Paragöz, gözleri bulutlanmak, yanılgının
lekelenmiş sesi, gözleri bulutlanmak, göz
boyamak, boynu bükük ağaçlar …
Yalnız insan: alıĢılmıĢ bağdaĢtırma
Okulun bahçesi: alıĢılmıĢ bağdaĢtırma
Boş tarlalar: alıĢılmıĢ bağdaĢtırma
Kırık kalp: alıĢılmamıĢ bağdaĢtırma
Sessiz duvarlar: alıĢılmamıĢ bağdaĢtırma
Korkunç kıyafet: alıĢılmamıĢ bağdaĢtırma
BAĞLAġIKLIK
Bir metinde ya da metin parçasında dil ögelerinin
dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana
getirilmesine ―bağlaĢıklık‖ denir.
Deminden beri kulaklarım çınlıyorlar. (
Bağlaşık olmayan bir cümledir.)
Deminden beri kulaklarım çınlıyor. ( Bağlaşık
olan bir cümledir.)
Öğrencileri çok sever, tatil günleri bile yardımcı
olmaya çalışırdı. ( Bağlaşık olmayan bir
cümledir.)
Öğrencileri çok sever, tatil günleri bile onlara
yardımcı olmaya çalışırdı. ( Bağlaşık olan bir
cümledir.)
Size Ģunu söylemeliyim ki ülkenize yaptığım
ziyaretten çok memnun kaldım.
(öngönderim)
Bu cümlede önce ―Ģu‖ zamiri kullanılmış, daha
sonra ―Ģu‖ ile kastedilenin ne olduğunu
belirtilmiştir. Böylelikle ―Ģu‖ zamiri kendisinden
sonra gelecek bir dil ögesinin öncesinde o
ögenin yerini tutmuştur.
10
BAĞDAġIKLIK
Bir metinde yer alan kavramlar ve ilişkiler
arasındaki mantıksal düzen ve bağlantıya
―bağdaĢıklık‖ denir. Bir metin veya metin parçası
yalnızca dil bilgisi (bağlaşıklık) dikkate alınarak
düzenlenmez. Bir metinde dil ögelerinin ifade
ettikleri husus ve durumlar arasında belli anlam
bağıntılarının da bulunması gerekir.
Mecburen karakola gitmek zorunda kaldım. (
BağdaĢık olmayan bir cümle)
Karakola gitmek zorunda kaldım. ( BağdaĢık
olan bir cümle)
Bırakın bayramda telefon etmeyi yanıma gelip
elimi bile öpmedi. ( BağdaĢık olmayan bir
cümle)
Bırakın yanıma gelip elimi öpmeyi bayramda
telefon bile etmedi. ( BağdaĢık olan bir
cümle)
“… Artık kıĢlar eskisi gibi geçmiyor. Bilim
adamları küresel ısınmanın birçok olumsuz
etkisi olduğunu söylüyorlar.
Okyanuslardaki adalar birkaç yıla kadar
sular altında kalacakmıĢ …”
Bu metin parçasında bağlaşıklığı sağlayan
herhangi bir unsur (öngönderim, artgönderim,
bağlantı ögesi) kullanılmamıştır. Ama okuyucu
bu metin parçasını oluşturan cümleler
arasında ilişki kurarak bu cümleleri anlamsal
açıdan birbirine bağlayabilmektedir.
Okuyucunun dış dünya gerçekleriyle ilgili
bilgileriyle bu metin parçasındaki cümlelerin
bütünleşmesi sonucunda metin kendi içinde bir
anlam bütünlüğü (bağdaşıklık)
oluşturmaktadır.
BAĞLAM
Kelime, kelime grupları ya da cümlelerin
metinde bulunduğu yere bağlı olarak farklı
anlamlar kazanmasına ―bağlam‖ denir.
Aşağıda ―ağır‖ ve ―acı‖ sözcükleri de farklı
bağlamlarda farklı anlamlara gelecek şekilde
kullanılmıştır.
Ağır:
Bu çuval çok ağırmış.
Ona çok ağır laflar etti.
Acı:
Yemek biraz acı olmuş.
Ayrılık acısına dayanamadı.
ANLATIM BĠÇĠMLERĠ
Çeşitli amaçlara yönelik olarak gerçekleştirilen
anlatımın etkileyici olması için çeşitli yöntemlere
başvurulur. İşte, anlatımı gerçekleştirirken
başvurulan bu yöntemlere ―anlatım biçimleri‖
diyoruz.
Anlatım biçimlerini Ģöyle sıralayabiliriz:
1. Açıklayıcı Anlatım
2. Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme)
3. Betimleyici Anlatım (Tasvir Etme)
4. Tartışmacı Anlatım
5. Coşku ve Heyecana Bağlı (Lirik) Anlatım
6. Destansı (Epik) Anlatım
7. Emredici Anlatım
8. Kanıtlayıcı Anlatım
9. Mizahi Anlatım
10. Öğretici Anlatım
11. Söyleşmeye Bağlı Anlatım (Diyalog)
12. Düşsel (Fantastik) Anlatım
13. Gelecekten Söz Eden Anlatım
1. AÇIKLAYICI ANLATIM:
Herhangi bir konu hakkında bilgiler vermek, bir
şeyler öğretmek amacına yönelik anlatım biçimidir.
Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
İfadeler kesin ve açıktır.
Kelimeler genelde gerçek(temel)anlamlarıyla
kullanılırlar.
―Tanımlama, açıklayıcı betimleme,
sınıflandırma, örneklendirme, karşılaştırma,
11
tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma‖
gibi düşünceyi geliştirme yollarından
faydalanılır.
Yazarın amacı okuyucuyu bilgilendirmektir.
İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider.
Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.
Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve
kelimeler yoktur.
Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle
dile getirilir.
Anlatım oldukça nesneldir.
Her konuda yazılabilir.
ÖRNEK: “Memduh Şevket Esendal öykülerini sade ve
temiz bir Türkçe‟yle yazmış, öykücülükte Çehov tarzını
benimsemiştir. Onun öykülerini okuyanlar eserin içinde
kendilerini, çevrelerini ve hayatta karşılaştıkları kişileri
bulur gibi olurlar. Esendal, günlük hayatı iyimser bir
hava içinde verir. Öykülerindeki olaylar son derece
basittir.”
2. TARTIġMACI ANLATIM:
Okuyucuyu veya dinleyiciyi istenilen davranış ve
düşünce biçimine yöneltmek amacıyla başvurulan
bir anlatım biçimidir. Bu anlatım biçimiyle
okuyucunun sahip olduğu düşüncenin değiştirilmesi
amaçlanır. Yani amaç düşünce ve konularda
değişiklik yapmaktır.
Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle
dile getirilir.
Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
Gereksiz ifadelere yer verilmez.
Karmaşık ve anlaşılması güç cümleler
kullanılmaz.
Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve
kelimeler yoktur.
Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir.
İki farklı bakış açısının olduğu konular bu türde
işlenmeye daha elverişlidir.
Fıkra, deneme, makale, röportaj gibi türlerde
kullanılır.
Yeteneğe, bilgi ve deneyime göre yöntem
belirlenir.
Eleştirici bir bakış açısıyla yazılırlar. Anlatım
tarzı sohbete varabilir.
İhtimal bildirmeyen, kesin, kanıtlanmış bilgiler
kullanılır.
ÖRNEK: “Edebiyat metninin dili günlük iletişim dilinden
bütün bütüne ayrıymış gibi görülegelmiştir bizde.
İstiareli, aktarmalı, doğallıktan uzak bir dil olarak
düşünülmüştür hep. Edebiyat sözcüğü; süslü püslü,
özentili, abartmalı ve boş sözler yığını gibi bir anlam
kazanmıştır bu yüzden. Bunu da, edebiyat dilini günlük
dilden apayrı gören bir anlayışa bağlayabiliriz. Oysa
edebiyat dili günlük dilden tümüyle kopuk bir dil değildir.
Gündelik dilin güzel, duygusal bir doku içinde yeniden
düzenlenmesidir bir bakıma.”
3. ÖYKÜLEYĠCĠ ANLATIM:
Bu anlatımda amaç; olayı okuyucunun gözü
önünde canlandırmak, anlatmak istenileni bir olay
içerisinde vermektir. Öyküleyici anlatımda olaylar
oluş haline uygun olarak bir dizi halinde verilirse
birbirine bağlanır. Öyküleme, tasarlanan ya da
yaşanan bir olayın anlatımıdır. Roman, hikâye ve
masalların anlatımı öyküleyici anlatım biçimindedir.
Olay, kişi, mekân ve zaman ortak öğeleridir.
Olaylar birinci şahsın ağzından
anlatılabilir.(Anlatıcı olay kahramanlarından
biridir, kahraman anlatıcı bakış açısı)
Olaylar ilahi bakış açısıyla anlatılabilir.
Olaylar 3.şahsın ağzından anlatılabilir.(Olan
biten bir kamera sessizliğiyle izlenip anlatılır,
gözlemci figüran bakış açısı)
Kişi, mekân ve zaman olay ve olay örgüsünü
oluşturmak için kullanılan öğelerdir.
Öyküleyici anlatım hikâye, roman, anı, söyleşi,
görüşme(mülakat) gibi metin türlerinde
kullanılır.
Öyküleyici anlatımda bir olayın olması şarttır.
Yaşanmış olaylarda olay, kurgulanmış
olaylarda olay zinciri vardır.
Öyküleyici anlatım, sanat metinlerinde ve öğretici
metinlerde kullanılır.
12
Sanat metinlerinde anlatıcı kurmaca kişi, öyküleyici
metinlerde ise gerçek bir kişidir.
Kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda
kullanılır.
Sanat metinleri, öyküleyici anlatımla yazılır.
ÖRNEK: Ağır adamlarla kahveye girdi Hasan. Olanları
düşündü bir süre. Otursam mı oturmasam mı diye bir
tereddüt geçirdi. Sonra oturdu bir köşeye isteksiz.
Babadan kalma tütün tabakasını çıkardı, kalınca bir
sigara sardı. Öyle dalmıştı ki masasına konan çay
bardağının sesi bile dikkatini çekmemişti.
A) AÇIKLAYICI ÖYKÜLEME: Bu tür anlatımda amaç,
olayları oluş sırasına göre verip okuyucuyu
bilgilendirmektir. Tarih kitapları ve benzeri
kaynaklarda anlatılan olaylar birer açıklayıcı
öyküleme örneğidir. Okulumuzdaki bir törenin
anlatılması, görülen bir olayın anlatılması yine birer
açıklayıcı öyküleme örneğidir.
ÖRNEK: “Mustafa Kemal, Büyük Taarruz
öncesinde, İsmet ve Fevzi Paşalarla birlikte
Akşehir‟e geldi. Karargâhta taarruz planları son kez
gözden geçirildi.”
B) SANATSAL ÖYKÜLEME: Bu tür anlatımda yazar,
okuyucuyu olay içinde yaşatmaya uğraşır.
Duyulara seslenilir. Anlatım oldukça süslü ve
özneldir. Öğretme amacı güdülmez. Söz
sanatlarına sıkça başvurulur, muhtemelen bunlarda
betimleme de vardır.
ÖRNEK: “Temmuz, öğle vakti… Komşuda kadın
sesi… Neye bağırdığı anlaşılmıyor. Müezzinin
duvarlarından tahta boşluğa bir kedi atladı. Birkaç
ev ötede bir tavuk gıdaklıyor, bir horoz da ona
yardım ediyor, sanki dem tutuyor. Anası aşağıdaki
iki komşu kadınla oturmuş, her nedense
ateşlenmiş, hızlı hızlı konuşuyor. Belki dedikodu
yapıyorlar. Tekir kedim minderin üzerine uzanmış,
dört ayağını germiş, uyuyor. Her şey yerli yerinde,
hayat her vakit olduğu gibi.”
4. BETĠMLEYĠCĠ ANLATIM (TASVĠR ETME):
Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim
çizme işidir. Varlıklarınniteliklerini, bu varlıkların
duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri
belirtmektir. Betimleme nesnelerin, varlıkların,
belirgin özelliklerini tanıtıp göz önünde
canlandırmaktır. Bu anlatımda okuyucunun çeşitli
duyularına seslenilerek anlatılan varlıkla ilgili
izlenim kazanılması amaçlanır. Bu amacın
gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir. Gözlem
sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına özen
gösterilir.
Betimlemeler açıklayıcı ve sanatsal betimleme
olmak üzere ikiye ayrılır.
Kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere
tahlil(ruhsal portre) denir.
Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere
simgesel betimleme denir.
Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, şiir gibi
türlerde kullanılır.
Kelimenin yan ve mecaz anlamlarına yer
verilebilir.
Kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere
tahlil denir.
Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere
simgesel betimleme denir.
ÖRNEK: Eski bir taş köprü geçildikten sonra fakir
mahallelere giriliyor ve sefalet, bütün dehşeti ve
çirkinliğiyle başlıyordu. Ortalarından akan çirkin
sularında yarı çıplak çocuklarla çamurdan köpekler,
eğri büğrü sokaklar… Tezekten, çamurdan
yapılmış yarı yarıya toprağa gömülmüş penceresiz
kulübeler…
A) AÇIKLAYICI (NESNEL) BETĠMLEME: Bu anlatım
biçiminde amaç, bir varlığı, bir mekânı öznel
ifadelerden uzak bir biçimde karşı tarafa
tanıtmaktır. Nesneler belirgin özellikleriyle tanıtılır.
Kişisel yoruma yer verilmez. Nesneler, fotoğraf
gerçekliğiyle verilir. Nesnel betimlemelere coğrafya
kitaplarında, broşürlerde rastlanır.
Betimlenecek varlıklara kişisel duygu ve
düşünceler katılmaz.
13
Değişik duyulara seslenen ayrıntılar üzerinde
durulmaz.
Bilgi vermek amacıyla betimleme yapılır.
Kelimeler temel anlamlarıyla kullanılır.
Ayrıntılar objektif olarak verilir.
ÖRNEK: “Köyden kasabaya taşınmıştık. Cadde
üstünde, sol tarafta bahçesi olan, beyaz boyalı bir
ev satın almıştık. Bahçemizden, komşu bahçeden
gelen küçük bir su yolu geçiyordu. Bu su, yan
duvarın altından aşağıdaki bahçelere akıyordu.
Bizim bahçenin bir köşesinde ufak bir tel kümes
vardı. Dip tarafa domates, biber, yeşil salata
ekilmişti. Cadde tarafında sardunyalar, pembe
karanfiller, hanımelleri bulunurdu.”
B) SANATSAL (ĠZLENĠMSEL, ÖZNEL) BETĠMLEME:
Yazar, zihnindeki görüntüyü, o görüntünün
kendisinde bıraktığı etkiyi ön plana çıkararak
okurun belleğinde canlandırmaya çalışır. İfadeleri
genellikle kişisel; anlatımı, genellikle sanatlıdır.
Amaç, okuyucuda beğeni yaratmaktır.
Betimlenecek varlıklara kişisel duygu ve
düşünceler katılır.
Değişik duyulara seslenen ayrıntılar üzerinde
durulur.
İzlenim kazandırmak amacıyla yapılır.
Özel veya genel ayrıntılar üzerinde durulabilir.
Ayrıntılar subjektif olarak verilir.
ÖRNEK: “Meriç‟in üstüne ay doğunca bu kutsal
nehir, sihirli bir değnek değmiş gibi sakinleşir.
Güneşin altında köpüren, kudurup coşan bu ırmak,
şimdi yatağında mışıl mışıl uyuyan bir çocuk gibi
sakin ve sessiz durur. Ayın gözetimi altında
gümüşten bir kolyeye döner.”
5. COġKU VE HEYECANA BAĞLI (LĠRĠK)
ANLATIM
Lirik anlatımda dil ―heyecana bağlı işlev‖de
kullanılır.
Coşku ve heyecana bağlı anlatım daha çok
şiir, roman, hikâye, tiyatro türlerinde kullanılır.
Öyküleyici anlatımda bir olay ve durumun
anlatılması; betimleyici anlatımda kişi, durum
ve varlıkların betimlenmesi; lirik anlatımda ise
duyguların ifade edilmesi esastır.
Coşku ve heyecana bağlı anlatımlarda
kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda
kullanılır.
Öyküleyici anlatımlarda olay ve durumlar
anlatılırken duygusal düşünceler katılmaz.
Coşku ve heyecana bağlı anlatımda duygular
ve içinde bulunulan ruh hali yansıtılır.
ÖRNEK: ANLATAMIYORUM
Ağlasam,
Sesimi duyar mısınız mısralarımda?
Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu,
Bu derde düşmeden önce
Bir yer var, biliyorum.
Her şeyi söylemek mümkün,
Epeyce yaklaşmışım,
Duyuyorum,
Anlatamıyorum..
Orhan Veli
6. DESTANSI (EPĠK) ANLATIM
Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır.
Destan türünün yiğitçe havası vardır.
Yapıp etmeler yani fiiller ön plandadır.
Tarihi konular ve kahramanlıklar işlenir.
Etkileyici bir özellik taşır.
Sürekli hareket vardır.
Kelimeler mecaz ve yan anlamlarda kullanılabilirler.
Şiir, destan roman, hikâye, tiyatro, destansı
anlatımın kullanıldığı türlerdir.
Anlatımda abartıya yer verilebilir.
Sanatlı bir dil kullanılır.
Örnek: ÇANAKKALE ġEHĠDLERĠNE
Şu boğaz harbi nedir, var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların, yükleniyor dördü beşi
Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar...
O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
14
Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyyetler eder istiab.
"Bu, taşındır" diyerek Kabe'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridanamıyle,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanı Salahaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki islamı kuşatmış, doğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki; a'şara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif ERSOY
7. EMREDĠCĠ ANLATIM
Dil alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılır.
Emir, telkin, öneri anlamı taşıyan ifadelere yer
verilir.
Öğretici ve açıklayıcı yönleri vardır.
Cümlelerde fiiller hâkimdir.
Uyulması beklenen bir üslubu vardır. (Zorlama
anlamı vardır)
Sosyal hayatın düzenlenmesinde emredici anlatım
kullanılır.
Trafik kuralları, bazı eşyaların kullanma kılavuzları,
ilaçların kullanma kılavuzları emredici anlatıma
örnek verilebilir.
Örnek:
Karayollarında trafiğin akışı: MADDE 46-Karayollarında
trafik sağdan akar. Aksine bir işaret bulunmadıkça
sürücüler:
a) Araçlarını, gidiş yönüne göre yolun sağından, çok
şeritli yollarda ise yol ve trafik durumuna göre
hızının gerektirdiği şeritten sürmek,
b) Şerit değiştirmeden önce gireceği şeritte, sürülen
araçların emniyetle geçişini beklemek,
c) Trafiği aksatacak veya tehlikeye sokacak şekilde
şerit değiştirmemek, zorundadırlar.
8. KANITLAYICI ANLATIM
İnandırma, aydınlatma, kendi görüşünü kabul
ettirme amaç edinilir.
Kavramları tanımlama ve açıklama önemlidir.
Okuyucu ve dinleyiciyi ikna etmek, düşündürmek
ve üzerinde durulan konudan uzaklaşmamak için
bazı kelime, kelime grupları ve cümleler tekrar
edilir.
Konuşmacı ve yazar üzerinde durduğu konuyu
aydınlatmak ve düşüncelerini kabul ettirmek için
örneklere başvurur.
Konuşmacı ve yazar konuyu aydınlatmak
maksadıyla farklı kişilerin düşüncelerine müracaat
eder.
İleri sürülen bir düşünceyi doğrulamak amacıyla
belgelerden yararlanılır.
Kelimeler ve kelime grupları gerçek anlamında
kullanılır.
Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
‖Tanımlama, örneklendirme, karĢılaĢtırma, tanık
gösterme, sayısal verilerden yararlanma ― gibi
düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır.
Kanıtlayıcı anlatımda hitap edilen toplumun kültür
düzeyi ve beklentileri önemlidir.
Örnek: “Yahya Kemal, „Sözcükler benim namusundur.‟
der. Bu doğru değildir. Çünkü her şair gibi onun da
yanlış kullandığı kelime ve deyimler vardır. Ünlü şiiri
Sessiz Gemi‟de, „Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de
15
bir kol‟ der. Türkçede el sallamak deyimi var da kol
sallamak deyimi yoktur.”
9. MĠZAHĠ ANLATIM
Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre
düzenlenir.
Ses, taklit, hareket ve konuşma önemlidir.
Mizahi unsurlarda gerçekten sapma vardır.
Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar,
durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından
yararlanılabilir.
Amaç okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir.
Roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi türlerde
kullanılır.
Mizahi anlatımlarda dil bir olayı anlatmak için
kullanılır.(sanatsal, edebi işlevlerde kullanılır.)
Örnek:
Tam Açlığa AlıĢırken
Zorlu bir kış olmuş… Nasrettin Hoca‟nın parası
tükendikçe tükenmiş. Ne yapacağını şaşırmış. Sonunda
çareyi masrafı kısmakta bulmuş. Bu arada, eşeğinin
yemini kıstıkça kısmış Nasrettin Hoca.
Azaltmış…
Azaltmış… Her gün biraz daha azaltmış..
Hayvancağız, yavaş yavaş gücünü yitirmeye başlamış.
Yemini azaltmaya karşın, eşeğin yaşadığını gördükçe
seviniyormuş Nasrettin Hoca. Ve günbegün, yemi
azaltmayı sürdürmüş.
Ama bir gün sabah ahıra gittiğinde ne görsün, hayvan
ölmüş.
Nasrettin Hoca
Ahh çekmiş derinden, tam açlığa alışırken öldü
zavallıcak…
10. ÖĞRETĠCĠ ANLATIM
Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamlarına yer
verilmez.
Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.
Daha çok nesnel cümleler kullanılır.
Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla
yazılır.
Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için
okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek birikime
sahip olması gerekir.
İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider.
Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.
Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve
kelimeler yoktur.
Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile
getirilir.
Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders
kitaplarında kullanılır.
Tarihi metinler, Felsefi metinler, Bilimsel metinler
gibi bölümleri vardır.
Örnek:
Ölçü
Edebiyatımızda iki ölçü kullanılmıştır. Her ölçü (vezin)
bağlı bulunduğu dilin yapısından doğar. Bu nedenle
Türk dilinin doğal ölçüsü hece ölçüsüdür. Türk edebiyatı
İran ve Arap edebiyatlarının etkisine girmediği çağlarda,
Türkler yalnız hece ölçüsünü kullanıyorlardı. İslamiyetin
kabulünden sonra bu yeni uygarlığın türlü ögeleriyle
birlikte aruz ölçüsü de edebiyatımıza girmiş oldu.
Böylece Divan şairleri aruzu kullanır, Halk şairleri de
hece ölçüsünü sürdürür oldular.
11. SÖYLEġMEYE BAĞLI ANLATIM (DĠYALOG)
Jest ve mimikler anlatımın gücünü arttırır.
Sohbet, mülakat ve diyalog, monolog metinleri
söyleşmeye bağlıdır.
Karşılıklı konuşmalar, bağlama ve konuĢulan
kiĢiye göre değişebilir.
Görme ve işitmeyle kurulan iletişim önemlidir.
Vurgu ve tonlama önemlidir.
Hikâye Roman Tiyatro, Mülakat, Röportaj, Monolog
söyleşmeye bağlı anlatımın kullanıldığı metin
türleridir.
Roman, hikâye ve tiyatrolardaki karşılıklı
konuşmalara diyalog, iç konuşmalara ise
monolog denir.
Tekrarlar söyleşmeye bağlı anlatımlarda ifadeyi
kuvvetlendirir.
16
Söyleşmeye bağlı metinlerde anlatımın süresi
sınırlandırılmalıdır.
Örnek:
ĠSTĠKLÂL MARġI
ÖĞRETMEN- Sevgili çocuklar! Bugünkü dersimizin ne
olduğunu biliyorsunuz değil mi?
ÖĞRENCĠLER- İstiklâl Marşı ve onu yazan şair
Mehmet Akif...
ÖĞRETMEN- Sizlere İstiklâl Marşımızı ve onun şairi
hakkında büyüklerinizden bir şeyler öğrenmenizi, bazı
şiirlerini ezberlemenizi söylemiştim. Bunu yaptınız mı?
ÖĞRENCĠLER- Yaptık öğretmenim!
ÖĞRETMEN- Aferin size! Şimdi sen söyle Atilla! İstiklâl
Marşı ne demektir?
ATĠLLA- Milletimizin kurtuluşunu, kuvvetini, birliğini
anlatan ve bütün millet tarafından beğenilip
benimsenen, törenlerde söylenen marştır.
ÖĞRETMEN- Sen söyle Nur! Türk'lerin İstiklâl Marşı'nı
Mehmet Akif nerede ve hangi yılda yazdı?
NUR- Ankara'da 1921 yılı Şubat ayında yazdı. Bu şiir
12 Mart 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi'nde resmen
Milli Marş olarak oy birliği ile kabul olundu. …
12. DÜġSEL (FANTASTĠK) ANLATIM
Düşsel anlatımda konu; olağanüstü ve fantastik
özelliklere sahip, hayal ürünüdür.
Zaman belirli ya da belirsizdir; olağanüstü
özelliklere sahip olabilir.
Mekân, olağanüstü, düşsel öğelerden oluşmuş
olabilir. Mekân günlük yaşamda
karşılaşamayacağımız niteliktedir.
Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir.
Olağanüstü nitelikte olabilirler.
Düşsel anlatımda hayal, varsayım, abartma,
kişileştirme gibi unsurlar çok kullanılır.
Daha çok di’ li veya miş’li geçmiş zaman kipi
kullanılır.
Örnek:
Dünyalar SavaĢı
“Marslıların besin kaynağı olarak inkar edilemeyecek
şekilde insanları tercih etmeleri, Mars‟tan gelirken
yanlarında erzak olarak getirdikleri kurbanlarının
kalıntılarının yapısına bakarak açıklanabilir. İnsanların
eline geçen kuruyup büzülmüş kalıntılarından
anlaşıldığı kadarıyla, bunlar (bedenleri silikondan
oluşan süngerler gibi) silikonlu, gevrek iskeletleri,
güçsüz bir kas yapıları ve çakmaktaşı büyüklüğündeki
yuvalarının içinde kocaman gözleri olan yuvarlak kafalı,
yaklaşık 1.80 boyunda, iki ayakları üzerinde durabilen
yaratıklardı...”
DüĢsel anlatımla düĢsel olmayan metinlerin benzer
ve Farklı yönleri:
Benzerlikleri:
Her iki anlatımda da yapıyı meydana getiren ögeler
(kişi, zaman, mekân ve olay örgüsü)aynıdır.
Farklılıkları:
1. DüĢsel anlatımda konu; olağanüstü ve fantastik
özelliklere sahip, hayal ürünüdür. DüĢsel olmayan
anlatımda konu; yaşanmış ya da yaşanabilir
olmalıdır. Günlük yaşama ait unsurlar konu olabilir.
2. DüĢsel anlatımda, tema hayali unsurlardan oluşur.
DüĢsel olmayan anlatımda, tema konuyla ilgili
olarak günlük yaşama ait, yaşanabilir özelliktedir.
3. DüĢsel anlatımda, zaman belirli ya da belirsizdir.
Bazen zaman ötesi nitelikler taşır.
DüĢsel olmayan anlatımda, zaman belirli ya da
belirsizdir. İçinde bulunduğumuz zamanın
özelliklerine sahiptir.
4. DüĢsel anlatımda, mekân olağanüstü, düşsel
ögelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük yaşamda
karşılaşamayacağımız niteliktedir.
DüĢsel olmayan anlatımda mekân, olağanüstü düşsel
ögelerden uzak sıradan, günlük yaşamda
karşılaşacağımız mekânlardır.
5. DüĢsel anlatımda kişiler, çoğu zaman gerçekten
uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte olabilirler.
DüĢsel olmayan anlatımda kişiler, gerçekte olabilecek,
sıradan, günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz
kişilerdir.
17
13. GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM
Gelecekten söz eden metinlerin ortak özellikleri:
1. Gelecekten söz eden metinler varsayım ile
oluşmuştur.
2. Gelecekten söz eder.
3. Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahmin
yapılabilir.
4. Olandan çok olması istenilen anlatılır.
5. Gerçekleşmesi mümkün olmayan tasarı ve
düşünceler(ÜTOPYA) anlatılır.
6. Genellikle gelecek zaman ifadesi kullanılır.
7. Gelecekten söz eden anlatımın kullanıldığı metin
türleri; roman, hikâye, tiyatro, şiir, denemedir.
Örnek:
Ġklim DeğiĢikliği
…
Küresel iklimdeki gözlenen ısınmanın yanı sıra, en
gelişmiş iklim modelleri, küresel ortalama yüzey
sıcaklıklarında 1990–2100 dönemi için 1,4 CO ile 5,8C
0
arasında bir artış olacağını öngörmektedir. Küresel
sıcaklıklardaki artışlara bağlı olarak da hidrolojik
döngünün değişmesi, enerji temin güvenliği ve su
kaynaklarının hacminde kalitesinde azalma, kara ve
deniz buzullarının erimesi, kar ve buz örtüsünün alansal
daralması, deniz seviyesinin yükselmesi, kıyı
ekosistemlerinin olumsuz etkilenmesi, kuraklık ve
yüksek sıcaklıklara bağlı salgın hastalıların ve
zararlıların artması gibi, dünya ölçeğinde sosyo-
ekonomik sektörleri, ekolojik sistemleri ve insan
yaşamını doğrudan etkileyecek önemli değişikliklerin
olabileceği beklenmektedir.
“Gelecekten söz eden anlatım” ile “düĢsel anlatım”
arasındaki benzerlik ve farklılıklar:
Benzerlik:
Gelecekten söz eden anlatımda ve düşsel
anlatımda kişinin kendi hayal dünyasındakiler dile
getirilir ve buna göre bir anlatım yolu seçilir.
Farklılık:
Düşsel anlatımda gerçeklikle ilgisi olmayan
tamamen çağrışımlara dayalı olaylar, kişiler,
zamanlar anlatılır ve bu yapı unsuruyla konu ve
tema oluşturulur. Gelecekten söz eden anlatımda
ise gerçeklerden yola çıkılarak tahmine dayalı bir
anlatım yolu benimsenir. Yani gelecekten söz eden
anlatım gerçeğe daha yakındır.
ÖĞRETĠCĠ, AÇIKLAYICI, TARTIġMACI VE
KANITLAYICI METĠNLER’ĠN BENZER VE FARKLI
YÖNLERĠ
Anlatım
türleri
Ortak özellikleri
Farklı özellikleri
Öğretici
metinler
—Dil göndergesel
işlevde kullanılır.
—Kelimeler gerçek
anlamda kullanılır.
—Amaç bilgi, vermektir.
—Tanımlama, açıklama
ve örneklendirmeden
yararlanılır.
—Kesin, açık ve anlaşılır
ifadelere yer verilir.
—Sade, gösterişsiz bir
dil kullanılır.
Öğretici
metinlerde
okuyucunun
gerekli bilgi
birikimine sahip
olması gerekir.
Açıklayıcı
metinler
Tartışmacı
metinler
Tartışmacı
anlatımda iki farklı
bakış açısının
olduğu konular
işlenir.
Kanıtlayıcı
metinler
Kanıtlayıcı
anlatımda kendi
görüşünü kabul
ettirme amaçlanır.
18
DÜġÜNCEYĠ GELĠġTĠRME YOLLARI
Bir yazıda ileriye sürülen görüş ve düşüncenin
inandırıcılığını sağlamak amacıyla yazar çeşitli
yollara başvurur. Düşünceyi geliştirmek için
başvurulan yöntemler şunlardır:
1. TANIMLAMA:
Bir kavrama ya da olayın belirgin özellikleriyle
tanıtılmasına tanımlama denir. Tanım kısaca
―nedir‖ sorusuna verilen cevaptır. Tanım cümleleri
öznel ya da nesnel olabilir.
ÖRNEK:
*İnsan vücudunun en küçük yapı taşına hücre
denir.(Nesnel)
*Yiğitlik, kahramanlık, savaş temalarını işleyen şiirlere
epik şiir denir.(Nesnel)
*Yaşam, güçlükleri yenebilme sanatıdır.(Öznel)
“Tiyatro bir gözyaşı ve kahkaha okuludur, bir kürsüdür.
İnsanların davranışlarını açığa vurmakta özgür oldukları
bir yerdir tiyatro.”
2. ÖRNEKLENDĠRME:
İleriye sürülen soyut düşüncenin
somutlaştırılması yöntemidir. Söylenmek
istenilenin okuyucunun kafasında
canlandırılmasını sağlayan bir yöntemdir.
ÖRNEK: “Genç Kalemler hareketi, edebiyatımıza
özellikle dil konusunda yepyeni bir anlayışı getirmiştir.
Türkçe kendi benliğine yavaş yavaş dönmeye başlamış;
halk, aydınların yazdıklarını anlar duruma gelmiştir.
1911‟li yıllarda yazan Ömer Seyfettin‟i, Ziya Gökalp‟i
açıp okuyun, severek, anlayarak okursunuz
yazdıklarını. Sözcükler, tamlamalar… Hep
anlayacağınız biçimdedir.”
3. KARġILAġTIRMA:
Karşılaştırmada iki varlık, iki kavram ya da iki şey
arasındaki benzerlik ve karşıtlıklardan
yararlanma söz konusudur. Benzerliklerin ya da
karşıtlıkların ortaya konması karşılaştırma ile
olur.
ÖRNEK: “Günlük de anı gibi bir kişinin yaşamından
beslenen yazı türüdür. Anılardan ayrılan yanı,
günlüklerin yaşarken yazılmış olmasıdır. Günlükçülerin
bakış açısı; şimdiki zamana, biraz da gelecek zamana
dönüktür. Oysa anıları yazanlar gözlerini geçmişe
çevirirler.”
4. TANIK GÖSTERME(ALINTI YAPMA):
Anlatılmak istenilen düşüncenin başkalarının
görüşlerinden, sözlerinden yararlanarak
açıklanması yoludur. Başkalarının aynı konuda
söylediği sözler yazı içerisinde alıntı olarak
gösterilir. Tanık olarak düşüncesine başvurulan
kişinin, konusunda uzman güvenilir olması gerekir.
ÖRNEK: “Mutluluk, aslında herkesin çok yakınında.
İsteyen herkes, her an mutlu olabilir. Fizolof Sokrates:
“Bir kitap, bir çiçek, bir kuş… ne büyük saadet!” derken
bunu anlatmıyor mu?”
5. SAYISAL VERĠLERDEN YARARLANMA:
Düşünceyi inandırıcı kılmanın yollarından biri de
sayısal verilerden yararlanmadır. İnsanlar
okuduklarının sayılarla desteklendiğini görürlerse
yazıyı daha da inandırıcı bulurlar.
ÖRNEK: “Adapazarı Şeker Fabrikası 1953‟te işletmeye
açıldı. Kuruluşta günde 1800 ton olan pancar işleme
kapasitesi 1980‟de 6000 tona çıkarıldı. Bu büyük bir
gelişme.”
6. BENZETME
Anlatıma güç kazandırmak için bir varlığın başka
bir varlığa benzetilmesidir. ―Gibi, sanki güya, kadar,
andırmak, adeta‖ sözcükleri çokça kullanılır.
ÖRNEK: “Her yazı, özellikle gazete yazısı bir
mektuptur; tanıdık, tanımadık herkese yazılmış bir
mektup. Bu mektuplarla nice kişiye umut, güç verirsiniz,
19
nicesinin hayallerini tutuşturur, yaşama sevincini
güçlendirirsiniz.”
7. ĠLĠġKĠ KURMA
Bir olayı, bir olguyu, bu olayın çıkışını geçmişte
olmuş başka bir olayla bağlayarak açıklamaktır.
ÖRNEK: “Daha Cumhuriyet ilan edilmediği gibi İstanbul
işgal altındaydı. Lozan Barış Antlaşması imzalanmamış,
görüşmeler kesintiye uğramıştı; kısacası milletimiz o
günlerde yumruğunu masaya vuramamıştı. Bunun
sonucu olarak eğitim, ekonomi, sağlık felç durumdaydı.
Bana göre hâlâ ülkemizin içinde bulunduğu bunalımlı
dönemler de o günlerin uzantısı.”
20
ĠSĠMLER (ADLAR)
ANLAMLARINA GÖRE ĠSĠMLER YAPILARINA GÖRE ĠSĠMLER
Varlıklara Varlıların Varlıkların Basit Ġsim TüremiĢ Ġsim BirleĢik Ġsim VeriliĢlerine OluĢlarına Sayılarına Göre Göre Göre
Özel Cins Somut Soyut Tekil Çoğul Topluluk Ġsim Ġsim Ġsim Ġsim Ġsim Ġsim Ġsmi
Yalın Haldeki Ġki Adın BirleĢmesiyle OluĢan Adlar Belirtisiz Ad Tamlaması ġeklinde OluĢan Adlar Sıfat Tamlaması ġeklinde OluĢan Adlar Bir Adla Bir Fiilden OluĢan Adlar Bir Adla Bir Fiilimsiden OluĢan Adlar Ġki Fiilden OluĢan Adlar Yansımalardan OluĢan Adlar Bir Adla Bir Fiilimsiden OluĢan Adlar Ġki Fiilden OluĢan Adlar Yansımalardan OluĢan Adl
Ġsimden Sıfattan Fiilden TüremiĢ TüremiĢ TüremiĢ Ġsim Ġsim Ġsim
21
ANLAMLARINA GÖRE ĠSĠMLER
1. VARLIKLARA VERĠLĠġLERĠNE GÖRE
ĠSĠMLER
A) ÖZEL ĠSĠM: Evrende eşi ve benzeri olmayan,
kendi türü içinde tek olan varlığa verilen isimdir.
Belli baĢlı özel isimler Ģunlardır:
Ulus Ġsimleri: Türk, İngiliz, Fransız, Arap …
Ülke Ġsimleri: Türkiye, İngiltere, Fransa …
Kıta Ġsimleri: Avrupa, Asya, Afrika …
Bölge Ġsimleri: Marmara Bölgesi, Karadeniz Bölgesi, İç
Anadolu Bölgesi …
ġehir Ġsimleri: İstanbul, Sinop, Ankara, İzmir …
Köy Ġsimleri: Saray Köyü, DoğantepeKöyü …
Deniz Ġsimleri: Akdeniz, Karadeniz …
Mahalle ve Sokak Ġsimleri: Merkez Mahallesi, Lise
Sokak …
KiĢi Ġsimleri: Atatürk, Yavuz, Alptekin. Fatih …
Kurum Ġsimleri: Kağıthane Lisesi, Milli Eğitim Bakanlığı
…
Dergi, Kitap, Gazete Ġsimleri: Türkiye, Türk Dili,
Tercüman, Sabah …
Dil Ġsimleri: Türkçe, İngilizce, Arapça …
Hayvan Ġsimleri: Karabaş, Boncuk, Tekir …
Din, Mezhep, Tarikat Ġsimleri: Müslümanlık,
Hıristiyanlık, Hanefilik, Mevlevilik …
Özel isimler büyük harfle baĢlar, özel isimlere
getirilen unvan isimleri de büyük harfle baĢlar.
Ahmet Bey, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz
Sultan Selim
Özel isimlere gelen çekim ekleri kesme
iĢaretiyle ayrılır.
Kars’tan, Muğla’ya, Sinop’a
Kurum, kuruluĢ, çağ, devir ve derneklerin resmi
isimlerinin sonuna ek getirildiği zaman kesme
iĢaretiyle ayrılmaz.
Türk Dil Kurumuna, Kağıthane Lisesinde, Orta
Çağın, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının
Özel isimlere gelen yapım ekleri kesme
iĢaretiyle ayrılmaz, bitiĢik yazılır.
Atatürkçü, Ankaralı, Türklük, Fransalı
B) CĠNS ĠSĠM (TÜR ADI): Aynı türden varlıkları
gösteren sözcüklerdir. Cins isimler, aynı türden
olan tek varlıklardan birini, bir bölümünü ya da
tümünü gösterir.
Bitki, ağaç, deniz, su, gül, ırmak, toprak
Cins isimler, tek bir varlığa isim olarak verildiği
zaman özel isim olur.
Pamuk acı acı miyavlıyordu.
Dünkü sınavda Irmak yoktu.
Irmak sınıfın en güzel kızıydı.
Cins isimler, sadece cümle ve mısra başlarında
olursa büyük harfle başlar; diğer durumlarda küçük
harfle yazılır…
2. VARLIKLARIN OLUġLARINA GÖRE ĠSĠMLER
A) SOMUT ĠSĠM: Varlıkları duyu organlarımızla
anlaşılan, yani elle tutulup gözle görülen
madde halindeki varlıklara, kavramlara
verilen isimlerdir.
Çiçek, böcek, ışık, hava, oksijen, koku,
demir, azot …
22
B) SOYUT ĠSĠM: Madde halinde bulunmayan,
var oluşlarını zihinde tasarladığımız
varlıklara, kavramlara verilen isimdir.
Umut, sevgi, dostluk, ruh, üzüntü, rüya,
hayal …
3. VARLIKLARIN SAYILARINA GÖRE ĠSĠMLER
A) TEKĠL ĠSĠM: Aynı türden tek bir varlığı
göstermeye, anlatmaya yarayan isimlerdir.
Erkek, kadın, silgi, dut, kiraz …
B) ÇOĞUL ĠSĠM: Birden çok varlığı anlatmaya
yarayan isimlerdir.
Çiçekler, dağlar, köyler, erkekler, kadınlar,
silgiler, kirazlar …
Türkçede bütün kelimeler tekildir. İsimler ―-
ler, -lar‖ ekiyle çoğul yapılır.
Şekil, yapı yönüyle çoğul eki almadığı halde,
anlamca çoğul olan kelimeler vardır.
Yarın seçmen tercihini ortaya koyacak.
Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.
Asker sınırları bekliyor.
Yukarıdaki cümlelerde geçen seçmen,
insan, asker kelimeleri yapı yönüyle tekil;
fakat anlamca çoğuldur.
C) TOPLULUK ĠSMĠ: Biçim olarak tekil olduğu
halde, çoğulluk anlamı veren varlıkların ismi
olan sözcüklere denir.
Aile, ekip, meclis, ordu, takım, kurul, ulus …
“-LAR, -LER” ÇOĞUL EKĠNĠN SÖZCÜKLERE
KATTIĞI ANLAM
1. Abartma: Yaralı hasta ateşler içinde yanıyordu.
2. AĢağı-yukarı: Öğretmen otuz beş yaşlarındaydı.
3. Aile, hanedan: Emeviler ile Selçuklular arasında
zaman zaman sorunlar yaşanmıştır.
4. Aile, ev: Bayramda amcamlara gidelim.
5. Saygı: Sayın Cumhurbaşkanı henüz gelmediler.
6. Her zaman, her: Sabahları sütünü içip okula
gider.
7. Zümre, sınıf: Çalışkanlara ve başarılılara
özeniriz.
8. Ve gibiler, ve benzerleri: Bundan sonra nice
Melih Cevdet Andaylar, Orhan Veliler yetişece
ĠSMĠN HALLERĠ
Yalın Hali Belirtme Hali Yönelme Hali Bulunma Hali Ayrılma Hali İlgi Hali
(Yükleme Hali) (Yaklaşma Hali)
---------- -ı, -i, -u, -ü -a, -e -da, -de; -ta, -te -dan, -den; -ın,-in,
-tan, -ten -un, -ün
özne b.li nesne dolaylı tümleç dolaylı tümleç dolaylı tümleç
b.siz nesne zarf tümleci zarf tümleci zarf tümleci
23
Kitap en iyi dosttur. ( özne)
Evinde çiçek yetiştiriyor. (b.siz nesne)
Üzümü ye, bağını sorma. (belirtili nesne)
Çocukları buraya kim çağırdı. (belirtili nesne)
İsmin –i hali, iyelik üçüncü tekil eki olan –i ile
karıştırılmamalıdır.
Ev-i gördü. ( ismin –i hali)
(onun) Ev-i yandı. ( iyelik üçüncü tekil eki – aitlik
sahiplik bildirir.)
Dershaneye gitti. ( dolaylı tümleç )
Sabaha İzmir’e varırız. ( zarf tümleci )
Ben sende tutuklu kaldım. ( dolaylı tümleç )
Yine eylülde kurslar başlayacak. ( zarf tümleci )
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. (
dolaylı tümleç )
Dersten sonra birlikte gideriz. ( zarf tümleci )
Okulun bahçe kapısından içeri girdik.( ilgi eki)
Ali’nin kardeşi de bizimle gelmişti. ( ilgi eki)
ĠSĠMLERDE SAHĠPLĠK-AĠTLĠK
Ġyelik Ekleri Aitlik
(Ġlgi Zamiri)
baş – ı – m anne – m - ki
baş – ı – n anne - n
baş – ı anne - si
baş – ı – mız anne - miz
baş – ı – nız anne -niz
baş – ları anne –leri
Ġyelik eki almıĢ sözcük, ismin hallerine girebilir.
Annemin, anneme, annemi, annemde,
annemden
Benim defterimin sayfaları bitti. Kardeşiminkinin
sayfaları sene sonuna kadar yeter.
Yukarıdaki cümlede altı çizili ek aitlik ekidir. Çünkü
buradaki –ki eki ismin yerini tutmaktadır. Ayrıca
defterin kardeşine ait olduğunu belirtiyor.
Sıfat türeten –ki eki ile ilgi zamiri olan –ki ekini
birbirine karıştırmamak gerekir. İlgi zamiri –ki eki, ―-
in‖ ya da “im‖ ekinden sonra gelir. Sıfat türeten –ki
eki ise ―-de‖ ekinden sonra ya da yalın durumdaki
sözcüğe bitişik yazılır.
Evdeki hesap çarşıya uymaz. ( bu cümledeki
–ki eki sıfat türeten -ki ekidir.)
Şemsiyen yoksa benimkini alabilirsin. (bu
cümledeki –ki eki ilgi zamiri olan -ki ekidir.)
Ben ki o gri karmaşadan aldım yağmurlu
yüzümü. (bu cümledeki –ki eki bağlaç olan –
ki’dir.)
ĠSĠMLERDE SORU
Soru edatı ―mı, mi, mu, mü‖dür.
Soru eki kendinden önce gelen sözcükten ayrı;
kendinden sonra gelen ekle bitişik yazılır.
Ne hoş kokuyor değil mi bu çiçekler?
Şu okulda mı okuyorsun?
Söyle, Mecnun musun uzaklarda?
24
SIFAT (ÖN AD)
Sıfatlar isimleri niteler. ( renk, şekil, durum, sayı, soru, işaret)
Sıfatlar isim çekim eklerini almaz. ( hal, iyelik, çoğul ekleri )
Sıfatların yalnız kullanıldığında bir isim olduğu unutulmamalıdır.
Yalancı, insanlardan kaçar.
ANLAMLARINA GÖRE SIFATLAR YAPILARINA GÖRE SIFATLAR
NİTELEME SIFATLARI BELİRTME SIFATLARI
ĠġARET
SIFATLARI
SORU
SIFATLARI
BELGĠSĠZ
SIFATLARI
SAYI
SIFATLARI
ASIL SAYI
SIFATI
SIRA SAYI
SIFATI
ÜLEġTĠRME
SAYI SIFATI KESĠR SAYI
SIFATI
BASĠT
SIFATLARI
TÜREMĠġ
SIFATLAR
BĠRLEġĠK
SIFATLAR
ĠSĠMDEN TÜREMĠġ
SIFATLAR
EYLEMDEN TÜREMĠġ SIFATLAR
ANLAMCA KAYNAġMIġ BĠRLEġĠK SIFATLAR
KURALLI BĠRLEġĠK
SIFATLAR
SIFATTAN TÜREMĠġ
SIFATLAR
25
NĠTELEME SIFATLARI
İsimlerin Ģeklini, durumunu, niteliğini, hareketini
gösteren sıfatlardır. Niteleme sıfatları isimlerin
kalıcı özelliklerini gösterirler. ―YeĢil yaprak‖
örneğinde yeşillik yaprağın daimi, asıl, kalıcı ve
kendinden kaynaklanan niteliğidir.
Niteleme sıfatları isimlere sorulan ―NASIL‖
sorusunun cevabıdır.
ÇalıĢkan öğrenciler, yüksek puan alacaklardır.
Kanayan yaraları sarmak için Ģefkatli eller
gerekir.
Eski kitapları düĢük fiyatla alıyor, sonra da
yeni öğrencilere satıyordu.
İçinden serin derelerin aktığı, büyükyeĢil
ağaçları bulunan bir ormandı yerimiz.
BELĠRTME SIFATLARI
İsimleri sayı, soru, iĢaret yoluyla kesin olmayacak
şekilde belgisiz olarak belirten sıfatlardır.
Belirtme sıfatları varlıkların kalıcı değil, geçici bir
anlık özellikleridir.
Belirtme sıfatları; iĢaret, sayı, belgisiz ve
soru olmak üzere çeĢitlere ayrılır.
1. ĠġARET SIFATLARI: İsimleri işaret ederek
gösteren, belirten sıfatlardır.
Bu soruyu kim sordu?
Kitabı Ģu çocuk almıştı.
O rüyayı herkese anlattı.
Sınavdan beş alan Ģu çocuk muydu?
Öteki sorulara geçiniz.
Kitabı beriki çocuk aldı.
Böyle insanları kim sever?
ġöyle öğrencileri görünce üzülüyorum
Sıfatların çekim eki almadıkları
unutulmamalıdır.
O akşam hepimiz bunları sormak için Ģu
adamın öncülüğünde ona gidecektik.
2. SAYI SIFATLARI: İsimlerin sayılarını,
bölümlerini, sıralarını, parçalarını kesin olarak
belirten sıfatlardır. Sayı sıfatları dörde ayrılır:
a) ASIL SAYI SIFATI: İsimlerin kesin olarak
sayılarını belirten sıfatlardır. BaĢında asıl sayı
sıfatı bulunan isimlere çoğul eki
getirilemez.
Her gün on saat çalışıyormuş.
AltmıĢ milyon Türk bu karara üzüldü.
Bir soru bile cevaplayamamış.
Okul çıkışı altı kişinin saldırısına uğramış.
b) SIRA SAYI SIFATI: Ġsimlerin sıralarını,
derecelerini belirten sıfatlardır. Asıl sayılara ―-
nci, -ncı, -ncu, -ncü‖ ekleri getirilerek
oluşturulur. Sıra sayı sıfatından sonra gelen
isimler çoğul eki alabilir.
365’inci sokaktan sağa döneceğiz.
Birinci gün gelmeyenlerin sayısı çoktu.
Evin yerini ikinci gelişinde öğrenmişti.
Lise üçüncü sınıflar bugün çok durgundu.
c) ÜLEġTĠRME SAYI SIFATI: İsimlerin bölümlere
ayrıldığını belirten sıfatlardır. Asıl sayılara “-er,
-ar; -Ģer, -Ģar” ekleri getirilerek oluşturulur.
Askerler ikiĢer saat nöbet tuttular.
İki taraf da beĢer kişiydi.
Birer gün arayla bize geldiler.
d) KESĠR SAYI SIFATLARI: İsimlerin parçalarını
belirten sıfatlardır.
Yüzde bir ihtimal de olsa dikkate alın.
Yarım ekmek almıştı.
Yüzde yirmi beĢ başarı sağlanmıştı.
3. BELGĠSĠZ SIFATLAR: İsimleri kesin olarak değil,
aşağı yukarı belirten sıfatlardır. Başlıca belgisiz
sıfatlar: “Bir, birkaç, az, çok, biraz, birtakım,
bütün, tüm, her, hiçbir, herhangi bir, bazı, kimi
…”
Kimi insanlar bunun kıymetini bilmez.
Bir yaz günü yine aynı duyguları yaşamıştım.
Her soru aynı zorlukta olmaz.
Sınavdaki birkaç soru belki zor olabilir.
26
Bazı öğrenciler birkaç soruyu çözünce bütün
soruları çözeriz sanır; kimi öğrencilerse
birçok soruyu çözdüğü halde hiçbir konuyu
bilmediğine inanır.
Sayı sıfatı olan ―bir‖ ile belgisiz sıfat olan ―bir‖
karıştırılmamalıdır. ―bir‖ ―tek‖ karşılığı ise sayı
sıfatıdır; ―tek‖ karşılığı değilse ―herhangi bir‖
anlamındaysa belgisiz sıfattır.
Bir çiçekle yaz olmaz. ( sayı sıfatı)
Onu bir akşam vakti görmüştük. ( belgisiz
sıfat)
4. SORU SIFATLARI: İsimlerin durumlarını,
biçimlerini, sayılarını soru yoluyla belirten
sıfatlardır.
Hangi mahallede, nasıl bir evde, kaçıncı
katta, ne kadar kira ile kaç yıldır
oturuyorsunuz?
Nasıl soru sordu?
Kaç bahar bekleyeceğiz?
Ne gün gidecek?
Kaçıncı sınıfta okuyor?
Hangi otobüse bineceğiz.
YAPILARI BAKIMINDAN SIFATLAR
1. BASĠT SIFATLAR: Herhangi bir yapım eki
almamış ve başka bir kelime ile birleşmemiş olan
sıfatlardır.
Kara gün, kırmızı renk, bol yemek, iri taş, iyi
insan, son yolculuk, dost ülke, düz çizgi
2. TÜREMĠġ SIFATLAR: İsim ya da fiil köklerine
getirilen isim yapım ekleriyle türetilen kelimelerdir.
a) Ġsimden türemiĢ sıfatlar:yazlık ev, derici
İsmail, yıllık izin, iĢsiz adam, sütçü Hasan
b) Sıfattan türemiĢ sıfatlar: mavili gömlek,
ekĢili yemek,
c) Fiilden türemiĢ sıfat:tanıdık gözler,
taĢınacak eşya, ölü balık,
3. BĠRLEġĠK SIFATLAR: Birden fazla kelimenin bir
araya gelip birleşmesiyle oluşan sıfatlardır. Birleşik
sıfatlar yapılarına göre ikiye ayrılır:
a) KaynaĢmıĢ birleĢik sıfatlar: Birden fazla
kelimenin, sözlük anlamlarından az yada çok
uzaklaşıp, aralarına ek girmeyecek şekilde
kaynaşıp birleşmesiyle oluşur.
Pisboğaz çocuk, mirasyedi genç,
kahverengi kumaş, eĢsesli kelime,
birkaçkişi …
b) Kurallı birleĢik sıfatlar: Kurallı birleşik
sıfatlar çeşitli şekillerde oluşturulabilir.
YeĢil yapraklı ağaçlar (sıfat
tamlamasının sonuna ―-li, -lı, -lu, -lü‖
ekleri getirilerek yapılmış.)
Çenesi düĢük insan ( sıfat
tamlamasında isimle sıfatın yeri
değiştirilip isme bir iyelik eklenerek
oluşturulmuş.)
TaĢ duvarlı bahçe ( takısız isim
tamlamasına “-li, -lı” eki getirilerek
oluşturulmuş.)
Diğer Kurallı BirleĢik Sıfatlar
- Evsiz barksız insanlar
- Tatsız tuzsuz iş
- Ġrili ufaklı eşyalar
- ĠĢini bilir memur
- Cana yakın arkadaş
ADLAġMIġ SIFAT
Sıfat tamlamalarındaki tamlanan durumundaki
ismin düşürülüp sıfatın yalnız kullanılmasıyla
oluşur.
Ağlayaninsanlar bir gün güler.
(Ağlayanlar bir gün güler. )
İhtiyaradam ağır ağır yerinden kalktı.
( ihtiyar ağır ağır yerinden kalktı.)
27
ZAMĠRLER (ADILLAR)
ġAHIS ĠġARET BELGĠSĠZ SORU ĠYELĠK VE ĠLGĠ ZAMĠRLERĠ ZAMĠRLERĠ ZAMĠRLER ZAMĠRLER ZAMĠRLERĠ
İsimlerin yerine kullanılan sözcüklerdir. Bütün zamirler sıfatlardan farklı olarak isim çekim eki alabilir.
1. KĠġĠ (ġAHIS) ZAMĠRLERĠ
Sadece insan isimlerinin yerini alan zamirlerdir.
Ben, sen, o; biz, siz, onlar.
- Görüyorum beni okşayan gözlerindeki geceyi.
- Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
- Bensenin en çokbana yansımanı sevdim.
- Bizher gece uğultularını dinlerdik rüzgârların.
- Bensana mecburum bunu bilemezsin.
- Bensenin beni sevebilme ihtimalini sevdim.
- Ben günah kadar beyazım; o,tevbe kadar kara
“O” ve ―onlar” zamirleri bir insanı anlatıyorsa kişi
zamiri, insan dışındaki bir varlığı anlatıyorsa işaret
zamiri olur.
- Onuçöpe atan ondanbaşkası olamaz. (onu
sözcüğü iĢaret zamiri; ondan sözcüğü ise Ģahıs
zamiridir.)
- Onu bu yörede sadece onlar dokur. (onu
sözcüğü iĢaret zamiri; onlar sözcüğü ise Ģahıs
zamiridir.)
Şahıs zamirleri ile isim tamlaması kurulabilir. Bu
durumda şahıs zamiri sadece tamlayan olabilir.
- Benimdenizlerimseningözlerindir.
- Akşamı seyredeyim senin bakıĢlarında.
- Bizim atalarımız bu topraklarda bir tarih yazdı.
ġahıs zamirleri kesinlikle iyelik eki almaz
―Kendi‖ sözcüğü de şahıs zamiridir. Buna
dönüĢlülük zamiri de denir.
- Yol aldım sevdalarda kendimibulmak için.
- Kendini bir de arkadaşının yerine koy.
- Şu dünyada ne yaparsak kendimize yaparız.
- Beni çağırmadınız, kalkıpben kendim geldim
―Kendi‖ sözcüğü bir başka zamirle kullanılırsa
―PekiĢtirme‖ görevi üstlenir.
- Bu tabloyu yaptım. ( ben)
- Bu tabloyu ben kendim yaptım.
(pekiştirme)
Şahıs zamirleri isimlere getirilen hal eklerini alabilir.
Beni, bana, bende, benden; onu, ona, onda,
ondan …
Birinci ve ikinci tekil şahıs zamirleri –e hal ekini
aldıklarında kök değişikliğine uğrar.
Ben – e : bana
Sen – e : sana
İsim tamlamalarında tamlayan olurlar.
- Onun kedisi
- Kendisinin derdi
Kendi zamiri insan dışındaki varlıklar içinde
―kendisi ve kendileri‖ şeklinde kullanılırlar.
- Köpeği ormana bırakmışlar fakat kendisi
eve gelmiş.
- Elmayı kimse koparmadı, kendisi düştü.
Kişi zamirleri yapım eki aldıklarında zamirlikten
çıkar.
Ben-cil, ben-lik, ben-siz, ben-imsemek
28
2. ĠġARET (GÖSTERME) ZAMĠRLERĠ
İsimlerin yerini işaret yoluyla alan zamirlerdir.
Bu, Ģu, o; bunlar, Ģunlar, onlar; öteki, beriki,
Ģöyle; böyleleri, öylesi.
- O, bu yörenin en meşhur yemeğidir.
- Duvardaki yazıları bu yazdı.
- Bu, bir büyük şanlı mazinin hatırasıdır.
- Bunlar her sabah aynı otobüse binerler.
- Ötekini bilmiyorum ama berikiişin farkında değil.
- ġunları kimsenin görmeyeceği bir yere koy.
Ġsimlere getirilen hal eklerini alabilir.
- Bunu, buna, bunda, bundan…
ĠĢaret zamirleri iyelik eklerini almaz.
ĠĢaret zamirleri isim tamlamasında tamlayan
olabilir.
- Bunun kapısı açık.
- Ötekinin işi tamam.
ĠĢaret zamirleri ile Ģahıs zamirleri, özellikle de
iĢaret zamirleri ile iĢaret sıfatları birbirine
karıştırılmamalıdır.
- Bunları size o mu söyledi. ( o, Ģahıs zamiridir.)
- O çocuğu gözüm hiç tutmadı. ( o, iĢaret sıfatıdır.)
- Biraz önce onu buraya koymuştum. (onu, iĢaret
zamiridir.)
―böylesi‖ zamiri kullanıldığı yere göre değişik türe
gelebilir.
Böylesi kitabı görmedim. (sıfat)
Böylesini ben bile tahmin edemedim. (zamir)
Bize böylesine davranmamalıydı. (zarf)
İşaret zamiri bazen cümlenin yerini tutabilir.
―Anlamadıklarınızı sorun, bunu her ders tekrar
etmeyeyim.‖
―Eve gelip gelmediğini bilmiyorum, zaten bu beni
pek de ilgilendirmez.‖
3. BELGĠSĠZ ZAMĠRLER
İsimlerin yerini belirsiz şekilde (kişi, işaret)
karşılayan zamirlerdir
Bazıları, kimileri, hiçkimse, kimse; herkes,
birkaçı, biri, hepsi; tümü, baĢkaları, hiçbiri,
birçoğu, bazısı …
- Kimseye haber vermeden evden ayrıldı.
- Hiç kimse senin nazını çekmeye mecbur değil.
- Bu ailede herkes kendi dünyasında yaşıyor.
- BaĢkalarının ne dediği beni ilgilendirmez.
- Biriyer,biri bakar kıyamet ondan kopar.
- Meclisin aldığı karara birçoğu tepki gösterdi.
Belgisiz zamirler bazı iyelik eklerini alabilir.
- Birkaçı, birkaçımız, biri, biriniz, pek çoğu …
Belgisiz zamirler, isim tamlamalarında tamlayan da
tamlanan da olabilir.
- Öğrencilerin pek çoğu
- Herkesin işi
- Kralın biri
4. SORU ZAMĠRLERĠ
İsimlerin yerini soru yoluyla alan zamirlerdir.
Ne?kim?
nereye?kime?hangisi?kaçı?neler?kaça?hangim
iz? …
- Kimdir bana gülen yeşillik balkonundan?
- Nereye baksam hep seni hatırlıyorum.
- Şu dünyada insankime güvenebilir ki?
- Bunca zamandır ne konuştunuz?
- Elindeki makası nereye koyduğunu bilmiyor.
- Elindeki kitaplardan hangisini aldın?
İsim tamlamalarında tamlayan da tamlanan da olurlar:
Kalemlerin kaçını aldın?
Hanginizin evi yandı?
29
―ne‖ zamirinin görevi kullanıldığı yere
değişebilir.
Ne gün geleceksin? ( sıfat)
Ne bakıyorsun bana? (zarf)
Bana ne aldın? (zamir)
5. ĠLGĠ ZAMĠRĠ (-KĠ)
Ek halinde olup kendinden önceki bir sözcüğün
yerini tutar.
- Seninkican da bizimki patlıcan mı?
- Tencerenin dibi kara seninki benden kara.
Sıfat türeten –ki eki ile ilgi zamiri olan –ki ekini
birbirine karıştırmamak gerekir. İlgi zamiri –ki eki, ―-
in‖ ya da “im‖ ekinden sonra gelir. Sıfat türeten –ki
eki ise ―-de‖ ekinden sonra ya da yalın durumdaki
sözcüğe bitişik yazılır.
- Evdeki hesap çarşıya uymaz. ( bu cümledeki –ki
eki sıfat türeten -ki ekidir.)
- Şemsiyen yoksa benimkini alabilirsin. (bu
cümledeki –ki eki ilgi zamiri olan -ki ekidir.)
- Ben ki o gri karmaşadan aldım yağmurlu yüzümü.
(bu cümledeki –ki eki bağlaç olan –ki’dir.)
6. ĠYELĠK ZAMĠRĠ
Ek halinde olup üzerine geldiği varlığın hangi şahsa
ait olduğunu bildirir. Bunlar aynı zamanda iyelik
ekleridir.
m, n, ı-sı, mız, nız, ları
- Sana gül getirdim gönlümün bahçesinden.
- Ölüm siyah bir tütsü yakıyor gözlerimde.
- Yüzünbir kır çiçeği gibi usulca söner.
- Bir gül yaprağıyla örtüldü üstümüz.
- Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
- Mutluluk başınızı bir dost omzuna dayamaktır
FĠĠLLER ( EYLEMLER )
Kılış, oluş veya durum bildiren sözcüklerdir.
- Kuşlar uçuyor.
- Haftaya, Samsun’a gideceğiz.
- Okulumuza yeni bir öğrenci geldi.
Eylemler yalın haldeyken mastar ekini (-mek, -mak)
alır.
- koĢ- (mak), gül- (mek), ara- (mak), uyu
(mak)
Çekimli eylemler cümlede yüklem görevi yaparlar.
Geçişli fiillerin yani neyi, kimi sorularını
yöneltebildiğimiz fiiller kılıĢ fiili (atmak, delmek,
açmak) fiilidir.
Bir hareket bildiren, geçişsiz olan ve hareketin
kişinin kendi isteğiyle gerçekleştiğini ifade eden
fiillere durum fiili (yürümek, güldü, oturmuĢ)
denir.
Bir hareket bildirmeyen, eylemin kişinin kendi isteği
dışında gerçekleştiğini ifade eden ve geçişsiz
olan fiillere oluĢ fiili(kararmak, sararmak,
solmak, büyümek)
FĠĠL ÇEKĠMĠ
Çekimli fiilin bünyesinde üç unsur bulunur.
1. Fiil kök veya gövdesi
2. Kip ekleri
3. Kişi ekleri
Fiil kök veya gövdesi + kip ekleri + kişi ekleri
KÖK: Fiillerin sonlarındaki bütün ekler atıldıktan sonra
kalan anlamlı kısmına kök denir.
30
FĠĠL GÖVDESĠ: Fiil veya isim köküne yapım eki
getirilmesiyle oluşturulur.
FĠĠL GÖVDESĠ
- İsimden fiil yapan ek
- Fiilden fiil yapan ek
KÖK GÖVDE
Okutmuş oku- okut-
Giyinmiyor giy- giyin-
Bakılacak bak- bakıl-
Bilinir bil- bilin-
Taşlandı taş taşlan-
Dillenirse dil dillen-
FĠĠL KĠPLERĠ
HABER (BĠLDĠRME ) KĠPLERĠ DĠLEK (TASARLAMA) KĠPLERĠ
1. GeçmiĢ zaman
- Di’li geçmiĢ zaman ( -di, -dı, -du, -dü; -ti, -tı, -tu, -tü ) 1. Ġstek kipi ( -e, -a )
- MiĢ’li geçmiĢ zaman ( -miş, -mış, -muş, - müş) 2. Dilek-koĢul kipi ( -se, -sa)
2. ġimdiki zaman ( -yor ) 3. Gereklilik kipi (-meli, -malı)
3. Gelecek zaman ( -ecek, -acak ) 4.Emir kipi( emir kipinin eki
4. GeniĢ zaman ( -r ) yoktur. Şahıs ekleri getirilerek çekimlenir.)
ġAHIS EKLERĠ
ġAHISLAR I. TĠP
II. TĠP III.TĠP IV. TĠP
BEN Gezdi- m
Gezer- im Geze- yim Geze- yim
SEN Gezdi- n
Gezer- sin Gez Geze- sin
O gezdi
Gezer Gez- sin Geze
BİZ Gezdi- k
Gezer- iz Geze-lim Geze- lim
SİZ Gezdi- niz
Gezer- siniz Gez- in (gez- iniz) Geze- siniz
ONLAR Gezdi- ler
Gezer- ler Gez- sinler Geze- ler
- Görülen g. z. - Dilek-şart kipi
- Öğrenilen g. z. - Geniş z. - Şimdiki zaman - Gelecek zaman - Gereklilik kipi
- Emir kipi
- İstek kipi
31
HABER KĠPLERĠNĠN ÇEKĠMĠ
Di’li GeçmiĢ Zamanın Çekimi
Olumlu OlumsuzSoruOlumsuz soru Gezdim Gezmedim Gezdim mi? Gezmedim mi? Gezdin Gezmedin Gezdin mi? Gezmedin mi? Gezdi Gezmedi Gezdi mi? Gezmedi mi? Gezdik Gezmedik Gezdik mi? Gezmedik mi? Gezdiniz Gezmediniz Gezdiniz mi? Gezmediniz mi? Gezdiler Gezmediler Gezdiler mi? Gezmediler mi?
Gez di m Şahıs eki ( I. tekil şahıs) -di’li geçmiş zaman eki Fiil kökü
MĠġ’LĠ GEÇMĠġ ZAMAN EKĠNĠN ÇEKĠMĠ
Gez miş im Şahıs eki ( I. tekil şahıs) -miş’li geçmiş zaman eki Fiil kökü
ġĠMDĠKĠ ZAMANIN ÇEKĠMĠ
UYARI: -makta, -mekte ve –mada, -mede ekleri cümleye şimdiki zaman anlamı katar. Yağmur yağmakta. Rüzgâr esmede
Gez- (i)yor- um Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Şimdiki zaman eki Fiil kökü
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Gezmişim Gezmişsin Gezmiş Gezmişiz Gezmişsiniz
Gezmemişim Gezmemişsin Gezmemiş Gezmemişiz Gezmemişsiniz gezmem
Gezmiş miyim? Gezmiş misin? Gezmiş mi? Gezmiş miyiz? Gezmiş misiniz? Gezmişler mi?
Gezmemiş miyim? Gezmemiş misin? Gezmemiş mi? Gezmemiş miyiz? Gezmemiş misiniz? Gezmemişler mi?
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Geziyorum Geziyorsun Geziyor Geziyoruz Geziyorsunuz Geziyorlar
Gezmiyorum Gezmiyorsun Gezmiyor Gezmiyoruz Gezmiyorsunuz Gezmiyorlar
Geziyor muyum? Geziyor musun? Geziyor mu? Geziyor muyuz? Geziyor musunuz? Geziyorlar mı?
Gezmiyor muyuz? Gezmiyor musun? Gezmiyor mu? Gezmiyor muyuz? Gezmiyor musunuz? Gezmiyorlar mı?
32
GELECEK ZAMANIN ÇEKĠMĠ
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Gezeceğim Gezeceksin Gezecek Gezeceğiz Gezeceksiniz Gezecekler
Gezmeyeceğim Gezmeyeceksin Gezmeyecek Gezmeyeceğiz Gezmeyeceksiniz Gezmeyecekler
Gezecek miyim? Gezecek misin? Gezecek mi? Gezecek miyiz? Gezecek misiniz? Gezecekler mi?
Gezmeyecek miyim? Gezmeyecek misin? Gezmeyecek mi? Gezmeyecek miyiz? Gezmeyecek misiniz? Gezmeyecekler mi?
Gez- eceğ- im Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Gelecek zaman eki Fiil kökü
GENĠġ ZAMANIN ÇEKĠMĠ
Gez- (e)r- im Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Geniş zaman eki Fiil kökü
DĠLEK KĠPLERĠNĠN ÇEKĠMĠ
ĠSTEK KĠPĠNĠN ÇEKĠMĠ
Gez e yim Şahıs eki ( I. tekil şahıs) İstek kipi eki Fiil kökü
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Gezerim Gezersin Gezer Gezeriz Gezersiniz Gezerler
Gezmem Gezmezsin Gezmez Gezmeyiz Gezmezsiniz Gezmezler
Gezer miyim? Gezer misin? Gezer mi? Gezer miyiz? Gezer misiniz? Gezerler mi?
Gezmez miyim? Gezmez misin? Gezmez mi? Gezmez miyiz? Gezmez misiniz? Gezmezler mi?
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Gezeyim Gezesin Geze Gezelim Gezesiniz Gezeler
Gezmeyeyim Gezmeyesin Gezmeye Gezmeyelim Gezmeyesiniz Gezmeyeler
Gezeyim mi? Gezesin mi? Geze mi? Gezelim mi? Gezesiniz mi? Gezeler mi?
Gezmeyeyim mi? Gezmeyesin mi? Gezmeye mi? Gezmeyelim mi? Gezmeyesiniz mi? Gezmeyeler mi?
33
ġART KĠPĠNĠN ÇEKĠMĠ
Gez se m Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Şart kipi eki Fiil kökü
GEREKLĠLĠK KĠPĠNĠN ÇEKĠMĠ
Gez- meli-(y)im Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Gereklilik kipi eki Fiil kökü
EMĠR KĠPĠNĠN ÇEKĠMĠ
Gez eyim Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Fiil kökü
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Gezsem Gezsen Gezse Gezsek Gezseniz Gezseler
Gezmesem Gezmesen Gezmese Gezmesek Gezmeseniz Gezmeseler
Gezsem mi? Gezsen mi? Gezse mi? Gezsek mi? Gezseniz mi? Gezseler mi?
Gezmesem mi? Gezmesen mi? Gezmese mi? Gezmesek mi? Gezmeseniz mi? Gezmeseler mi?
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Gezmeliyim Gezmelisin Gezmeli Gezmeliyiz Gezmelisiniz Gezmeliler
Gezmemeliyim Gezmemelisin Gezmemeli Gezmemeliyiz Gezmemelisiniz Gezmemeliler
Gezmeli miyim? Gezmeli misin? Gezmeli mi? Gezmeli miyiz? Gezmeli misiniz? Gezmeliler mi?
Gezmemeli miyim? Gezmemeli misin? Gezmemeli mi? Gezmemeli miyiz? Gezmemeli misiniz? Gezmemeliler mi?
OLUMLU OLUMSUZ OLUMLU SORU OLUMSUZ SORU
…………….. Gez Gezsin ………………….. Gezin ( Geziniz) Gezsinler
…………………. Gezme Gezmesin ………………….. Gezmeyin ( Gezmeyiniz) gezmesinler
……………. ---------------- Gezsin mi? …………….. -------------- Gezsinler mi?
……………………… ------------------- Gezmesin mi? …………………….. ------------------- Gezmesinler mi?
34
EK-FĠĠL, ÇEKĠMĠ VE GÖREVĠ
Ekeylem ―i-mek‖ eylemedir. Sözcük özelliğini yitirip ek durumuna geldiğinden bu şekilde adlandırılmıştır.
Ekeylemin iki görevi vardır: 1) Basit çekimli eylemlere gelerek onları birleşik çekimli eylem yapar.
- tanı-yor i-di-m tanı-yor-du-m
2) İsim soylu sözcüklere gelerek onları yüklem yapar.
- Ben bu okulda öğrenciydim. Öğrenci i-di-m öğren-ci-y-di-m
- Dün hava oldukça güzeldi. Güzel i-di güzel-di
EK FĠĠLĠN ÇEKĠMĠ
Ek fiilin yalnızca di’li geçmiĢ zaman, miĢ’li geçmiĢ zaman, geniĢ zaman ve Ģart kipinde çekimi vardır.
EKEYLEMĠN DĠ’LĠ GEÇMĠġ ZAMAN ÇEKĠMĠ
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Öğrenciydim Öğrenciydin Öğrenciydi Öğrenciydik Öğrenciydiniz Öğrenciydiler
Öğrenci değildim Öğrenci değildin Öğrenci değildi Öğrenci değildik Öğrenci değildiniz Öğrenci değildiler
Öğrenci miydim? Öğrenci miydin? Öğrenci miydi? Öğrenci miydik? Öğrenci miydiniz? Öğrenci miydiler?
Öğrenci değil miydim? Öğrenci değil miydin? Öğrenci değil miydi? Öğrenci değil miydik? Öğrenci değil miydiniz? Öğrenci değil miydiler?
Öğrenci- y- di - m Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Ekeylemin di’li geçmiş zamanı Yardımcı ses İsim gövdesi
Öğrenci- y-miş-im Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Ekeylemin miş’li geçmiş zamanı Yardımcı ses İsim gövdesi
EKEYLEMĠN MĠġ’LĠ GEÇMĠġ ZAMAN ÇEKĠMĠ
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Öğrenciymişim Öğrenciymişsin Öğrenciymiş Öğrenciymişiz Öğrenciymişsiniz Öğrenciymişler
Öğrenci değilmişim Öğrenci değilmişsin Öğrenci değilmiş Öğrenci değilmişiz Öğrenci değilmişsiniz Öğrenci değilmişler
Öğrenci miymişim? Öğrenci miymişsin? Öğrenci miymiş? Öğrenci miymişiz? Öğrenci miymişsiniz? Öğrenci miymişler?
Öğrenci değil miymişim? Öğrenci değil miymişsin? Öğrenci değil miymiş? Öğrenci değil miymişiz? Öğrenci değil miymişsiniz? Öğrenci değil miymişler?
35
EKEYLEMĠN GENĠġ ZAMAN ÇEKĠMĠ
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Öğrenciyim Öğrencisin Öğrencidir (öğrenci) Öğrenciyiz Öğrencisiniz Öğrenciler(öğrencidirler)
Öğrenci değilim Öğrenci değilsin Öğrenci değildir (değil) Öğrenci değiliz Öğrenci değilsiniz Öğrenci değiller (değildirler)
Öğrenci miyim? Öğrenci misin? Öğrenci midir? Öğrenci miyiz? Öğrenci misiniz? Öğrenciler mi? (öğrenci midirler?
Öğrenci değil miyim? Öğrenci değil misin? Öğrenci değil midir? Öğrenci değil miyiz? Öğrenci değil misiniz? Öğrenci değiller mi?
(değil midirler?)
tekilde bulunan “-dır” ekinin genellikle düĢtüğü görülür.
- Hasan iyi çocuk. (tur)
- En sevdiğim ay eylül. (dür)
3.tekilde bulunan “-dır” eki çekimli eylemlere eklendiğinde kesinlik veya olasılık anlamı katar.
- Toplantı bitmiştir, gidebilirsiniz. (kesinlik) - Toplantı bitmiştir, boşuna gitmeyelim. (olasılık)
Öğrenci- y- im
Ekeylemin geniş zamanı - Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Yardımcı ses İsim gövdesi
EKEYLEMĠN ġART KĠPĠNDE ÇEKĠMĠ
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Öğrenciysem Öğrenciysen Öğrenciyse Öğrenciysek Öğrenciyseniz Öğrenciyseler
Öğrenci değilsem Öğrenci değilsen Öğrenci değilse Öğrenci değilsek Öğrenci değilseniz Öğrenci değilseler
Öğrenciysem mi? Öğrenciysen mi? Öğrenciyse mi? Öğrenciysek mi? Öğrenciyseniz mi? Öğrenciyseler mi?
Öğrenci değilsem mi? Öğrenci değilsen mi? Öğrenci değilse mi? Öğrenci değilsek mi? Öğrenci değilseniz mi? Öğrenci değilseler mi?
Öğrenci- y- se- m Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Ekeylemin şartı Yardımcı ses İsim gövdesi
36
BĠRLEġĠK ZAMANLI FĠĠLLER
HĠKAYE BĠRLEġĠK ZAMANI RĠVAYET BĠRLEġĠK ZAMANI ġART BĠRLEġĠK ZAMANI (-dı, -di, -du, -dü, -tı, -ti, -tu, -tü) (-mış, -miş, -muş, -müş) (-sa, -se)
Ġki tane kip eki alan eylemdir.
- tanı-yor i-di-m tanı – yor – du– m
ġĠMDĠKĠ ZAMANIN HĠKÂYESĠ
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Geziyordum Geziyordun Geziyordu Geziyorduk Geziyordunuz Geziyorlardı
Gezmiyordum Gezmiyordun Geziyordu Gezmiyorduk Gezmiyordunuz Gezmiyorlardı
Geziyor muydum? Geziyor muydun? Geziyor muydu? Geziyor muyduk? Geziyor muydunuz? Geziyorlar mıydı?
Gezmiyor muydum? Gezmiyor muydun? Gezmiyor muydu? Gezmiyor muyduk? Gezmiyor muydunuz? Gezmiyorlar mıydı?
Gez- (i) yor- du- m Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Şimdiki zamanın hikayesi Şimdiki zaman eki Fiil kökü
ġĠMDĠKĠ ZAMANIN RĠVAYETĠ
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Geziyormuşum Geziyormuşsun Geziyormuş Geziyormuşuz Geziyormuşsunuz Geziyorlarmış
Gezmiyormuşum Gezmiyormuşsun Gezmiyormuş Gezmiyormuşuz Gezmiyormuşsunuz Gezmiyorlarmış
Geziyor muymuşum? Geziyor muymuşsun? Geziyor muymuş? Geziyor muymuşuz? Geziyor muymuşsunuz? Geziyorlar mıymış?
Gezmiyor muymuşum? Gezmiyor muymuşsun? Gezmiyor muymuş? Gezmiyor muymuşuz? Gezmiyor muymuşsunuz? Gezmiyorlar mıymış?
Gez- (i)yor-muş-um Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Şimdiki zamanın rivayeti Şimdiki zaman eki Fiil kökü
37
ġĠMDĠKĠ ZAMANIN ġARTI
OLUMLU OLUMSUZ SORU OLUMSUZ SORU
Geziyorsam Geziyorsan Geziyorsa Geziyorsak Geziyorsanız Geziyorlarsa
Gezmiyorsam Gezmiyorsan Gezmiyorsa Gezmiyorsak Gezmiyorsanız Gezmiyorlarsa
Geziyorsam mı? Geziyorsan mı? Geziyorsa mı? Geziyorsak mı? Geziyorsanız mı? Geziyorlarsa mı?
Gezmiyorsam mı? Gezmiyorsan mı? Gezmiyorsa mı? Gezmiyorsak mı? Gezmiyorsanız mı? Gezmiyorlarsa mı?
Gez- (i)yor- sa- m Şahıs eki ( I. tekil şahıs) Şimdiki zamanın şartı Şimdiki zaman eki Fiil kökü
YAPILARINA GÖRE FĠĠLLER
Basit Fiiller TüremiĢ Fiiller BirleĢik Fiiller
1. BASĠT FĠĠLLER: Yapım eki almamış, kök halindeki eylemlere basit eylem denir. Basit sözcükler çekim eki alabilir.
Bu sınıf yarın pikniğe gidecek. Git - ecek
f.k. Gelecek zaman eki (çekim eki)
ağla-y-acak-lar-dı gelecek zamanın hikayesi III. çoğul şahıs eki Gelecek zaman eki
Yardımcı ses Fiil kökü
2. TÜREMĠġ FĠĠL: Fiil ya da isim gövdelerine, fiil yapım eklerinin eklenmesiyle türetilen fiillerdir.
Başarılı öğrenciler ödüllendirildi.
Ödül – len –dir – (i)l - di Di’li geçmiş zaman eki Fiilden fiil yapma eki Fiilden fiil yapma eki İsimden fiil yapma eki İsim kökü
Giy – i – n – i – yor Şimdiki zaman eki Yardımcı ses Fiilden fiil yapma eki Yardımcı ses Fiil kökü
38
Fiil ya da isim köklerine yapım eki getirildiğinde gövde olur.
- sulanmış, koparsın, gürledi, bulunmaz, bakıĢtı, kırıldı, garipsedi, inceldi
3. BİRLEŞİK FİİLLER
Yardımcı Fiille Yapılan Kurallı Birleşik Fiiller Anlamca Kaynaşmış
Birleşik Fiiller Birleşik Fiiller
- yeterlilik fiili
- olmak - tezlik fiili
- eylemek - sürerlik fiili
- kılmak - yaklaşma fiili
- buyurmak
- etmek
YARDIMCI FĠĠLLE YAPILAN BĠRLEġĠK FĠĠLLER
İsim soylu bir sözcüğün yardımcı bir eylemle bir araya gelerek oluşturduğu birleşik eylemlerdir. İsim soylu
sözcüklerle bir araya gelip birleşik eylem kuran yardımcı eylemler, şunlardır:
Olmak
- İnanın duyunca kahroldum.
- Sizinle tanıştığına memnun olmuĢ.
Eylemek
- Ya Rab ettiğim duaları, yaptığım ibadetleri kabul eyle!
- Çıktım seyreyledim Niğde’yi, Bor’u.
Kılmak
- Bu durumda seni yetkili kılıyorum.
- Ninem namaz kılıyor.
Etmek
- Affetmek büyüklüğün şanındandır.
- Güzelliğin on para etmez
Bu bendeki aşk olmasa!
Buyurmak
- Nasıl emir buyurulursa öyle yaptırırız.
- Ne emir buyurmuĢtunuz.
UYARI: Bazı yabancı asıllı sözcüklerde bu tür birleĢik eylem yapıldığında ses düĢmesi veya ses türemesi
görülür. Bu birleĢik eylemler bitiĢik yazılır.
emir et- emret- (ses düşmesi)
kayıp ol- kaybol- (ses düşmesi)
his et- hisset- (ses türemesi)
39
UYARI: Bazı cümlelerde ―olmak‖ ve ―etmek‖ sözcükleri bazen yardımcı eylem değil, asıl eylem olarak kullanılır.
- Bu ev ne kadar eder?
- Henüz akşam olmadı.
- Dün Akmerkez’ de patlama olmuĢ.
- Siz buyurun, biz sonra geliriz.
KURALLI BĠRLEġĠK FĠĠLLER
1. YETERLĠK FĠĠLĠ: Fiillere, geniş düz ünlü (e,a) ile birlikte ―bilmek‖ eylemi (-ebilmek) getirilerek oluşturulur. Cümleye
―yapabilme, gücü yetebilme‖ anlamı katar.
( fiil +ebilmek ) yapabilmek, çözebilmek, görebilmek
- Ben, bu bavulu tek başıma taĢıyabilirim.
- Bu soruları hepiniz cevaplayabilirsiniz.
- Derse girebilir.
Sor – a – bil – ir – im
I. tekil şahıs eki
Geniş zaman eki
Yeterlilik fiili
Fiil kökü
Yeterlik fiilinin olumsuzunda “ebilmek” kalıbının “-bil” bölümü düĢer. Olumsuzu “-eme, -ama” ile yapılır.
Çalışabildi -------- çalışamadı
Görebildi -------- göremedi
— Kitabımı bugün sana veremem.
Yeterlik fiillerin bazı kullanımları olasılık anlamı taĢır. Olasılık anlamının olumsuz kullanımında da “bilmek”
fiilinin düĢmediği görülür.
- Babam yarın İzmir’e gitmeyebilir.
- Ahmet kitabını sana vermeyebilir.
2. TEZLĠK FĠĠLĠ: Cümlede, bir işin gerçekleşmesindeki tezliği, çabukluğu ifade eder.
( fiil + ivermek ) alıvermek, yazıvermek, çıkıvermek
- Bir saat içinde tüm malları satıverdi.
- Giderken çöpleri dışarı atıver.
40
Tezlik fiilinin olumsuzu iki Ģekilde olur:
1. Fiil + y – i – ver – me – mek
—Bizim için oraya gidivermedi.
—Bize rağmen onu içeri alıvermedi.
2. Fiil – me + y – i – vermek
— Makine bir daha çalışmayıverdi.
3. SÜRERLĠK FĠĠLĠ: İkici fiili ― (e) kalmak, (e) durmak, (e) gelmek‖ olan birleşik fiillerdir. Cümlede, eylemin bir süre
devam ettiğini belirtir.
( fiil + ekalmak )
( fiil + edurmak )
( fiil + egelmek )
Bu gelenek günümüze kadar böyle süregeldi.
O olay karşısında donakaldı.
Sen burada bekleyedur, birazdan gelirim.
Giden arabanın arkasından bakakaldı.
Siz okula doğru gidedurun.
4. YAKLAġMA FĠĠLĠ: İkinci fiili “-eyazmak‖ olan birleşik fiillerdir. Bir işin gerçekleşmeye yaklaştığını ama
gerçekleşmediğini ifade eder, yani cümleye ―az kalsın‖ ―neredeyse‖ anlamı katar. Yaklaşma birleşik fiili günümüz
Türkçe’sinde sık kullanılmamaktadır.
( fiil + eyazmak )
Ayağı kayınca merdivenden düĢeyazdı.
Dünkü kazada öleyazdık.
ANLAMCA KAYNAġMIġ BĠRLEġĠK FĠĠLLER
Herhangi bir fiilin bir isimle anlamca kaynaĢmasıyla oluĢmuĢ fiillerdir. Anlamca kaynaĢmıĢ birleĢik fiillerin
çoğu deyimlerden oluĢur.
- söz istemek
- yas tutmak
- selam vermek
- kafa yormak
- gözden düşmek
Herkes teklifi kabul etmem için baskı yapıyor.
Kardeşim yine çizmeyi aĢmıĢ.
Yine bugün ağzını bıçak açmıyor.
UYARI: Bazı anlamca kaynaşmış birleşik fiiller, tüm sözcükler gerçek anlamdan uzaklaştığı için bitişik yazılır.
Varsaymak, öngörmek, vazgeçmek…
41
FĠĠLĠMSĠLER ( EYLEMSĠLER )
1. ĠSĠM – FĠĠLLER (AD – EYLEMLER):
Fiil soylu sözcüklerin sonuna –mak, -mek , -ıĢ, -iĢ,
-uĢ, -üĢ, -ma, -me ekleri getirilerek yapılır.
Bir gülüĢün ömre bedel.
Gün biter gülüĢün kalır bende.
Seninle akşamları yürüyüĢe çıkardık.
Adamın yalvarıĢlarını bir görecektin.
Mademki yükseliĢ var iniĢ olmaz olur mu?
UnutuĢ, unuturlar seni de.
Bu kucaklayıĢ belki de bir haykırıĢın sesiydi.
Sana bakmak Allah’a inanmaktır.
Yaşamak, ölmekten zor.
Buralardan gitmek istiyorum.
Seni bile özlemek istemiyorum bu akşam.
İçimde maziden kalma duygular var.
Onula yeniden başlamayı düşünüyor musun.
NOT 1 : İsim- fiil ekiyle türetilen bazı sözcükler, isim- fiil
özelliğini yitirip kalıplaşarak kalıcı bir nesne ya da
kavram adı olabilir. Artık bunlara isim- fiil eki olarak
bakmamak gerekir.
kaymak, çakmak, dondurma, kavurma, dolma,
gözleme, bağış, geviş…
NOT 2: Fiilden fiil yapım eki olan –iĢ ile isim- fiil eki olan
–iĢ’ i birbiri ile karıştırmamak gerekir. Anlamsal olarak
fiilden fiil yapım eki (işteşlik eki) bir işi karşılıklı ya da
birlikte yapma anlamı verirken isim fiil eki böyle bir
anlam vermez.
GülüĢün çok güzel. (isim fiil eki)
Onu öyle görünce gülüĢtüler. (işteşlik eki)
NOT 3: Fiilden fiil yapan olumsuzluk eki olan –ma, -
me ile isim fiil eki olan –ma,-me birbiri ile
karıştırılmamalıdır. Fiilden fiil yapan –ma, -me fiile
olumsuzluk anlamı katarken isim fiil eki olan –ma, -me
fiile olumsuzluk anlamı katmaz.
Artık sevmeyeceğim. (olumsuzluk eki)
İnsanın mesleğini sevmesi gerekir. (isim – fiil
eki)
2. SIFAT – FĠĠL EKLERĠ (ORTAÇLAR)
Fiil soylu sözcüklerin sonuna –an, -en, -ası, -esi,
-mez, -maz, -ar, -er, -dık, -dik, -duk, -dük, -tık, -
tik, -tuk, -tük -ecek, -acak, -miĢ, -mıĢ, -muĢ,
ĠSĠM-FĠĠL (AD-FĠĠL) - ma, -me - ış, -iş, -uş, -üş - mak, -mek
―mayıĢmak”
SIFAT-FĠĠL (ORTAÇ)
-an, -en
-ası, -esi -maz, -mez
-ar, -er
-dık, -dik
-acak, -ecek -mış, -miş
“anasımezardikecekmiĢ”
ZARF-FĠĠL (ULAÇ, BAĞ-FĠĠL)
-ınca, -ince
-arak, -erek -dıkça, -dikçe
-ıp, -ip, -up, -üp
-madan, -meden
-alı, -eli -a….., ….-a
-ken
…r …..maz/mez -dığında, -diğinde
-maksızın, -meksizin
42
-müĢ ekleri getirilmek suretiyle yapılır. Sıfat- fiil
ekleri genellikle sıfat tamlaması kurar.
Her seven sevilenin boy aynasıdır.
İşleyen demir pas tutmaz.
O öpülesi eller beni büyüttü.
Yıkılasıbağdat nice askerler yedi.
Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç.
Onunla unutulmaz anlar yaşadık.
Bilinmez diyarlara gitme.
Senin bu yaptığın olur iş değil.
Akar sular gibi çağlarım.
Benim doğduğum köyleri akşamları eşkıyalar
basardı.
Tanıdık bir yüz çıkmadı karşımıza.
Görülecek günler var daha aldırma gönül.
Gelecek hafta sınavım var.
Bense penceremde gelmeyecek saatleri
beklerim.
Mayın tarlasına düşmüĢ bir deliyim.
ÖlmüĢ eşek kurttan korkmaz.
NOT: Zaman ekleriyle sıfat fiil eklerini karıştırmamak
gerekir. Zaman ekleri, şahıs ekinden önce fiile gelerek
fiili yüklem yapar. Sıfat fiil ekleri ise genellikle fiilleri sıfat
yapar ve üzerine isim çekim eklerini alabilir oysa zaman
ekleri isim çekim eklerini alamazlar.
Hiç oturacak zamanım yok. (-acak sıfat –FĠĠL) (
sıfat tamlaması kurmuĢ bu yüzden sıfat fiil eki)
Oğlum, okuyacak ve büyük adam olacak. (zaman
eki; çünkü fiili yüklem yapmıĢ )
OkumuĢ insanlar daha kültürlü (sıfat-fiil)
s i
Annem de okumayı çok istemiĢ. (zaman eki)
3. ZARF FĠĠL EKĠ (ULAÇLAR, BAĞ – FĠĠLLER ):
Fiil kök ve gövdelerinin üzerine:
- -ıp, -ip, -up, -üp ;
- -arak, -erek ;
- -ken,
- -ınca, -ince, -unca, -ünce;
- -(r)…mez,
- -alı, -eli ;
- -ası, -esi;
- -dıkça, -dikçe;
- -madan, -meden ;
- -a…-a, -e…-e
- -dığında, -diğinde
- -maksızın, -meksizinekleri getirilerek
oluşturulur. Zarf- fiil ekleri temel cümlenin zarf
tümleci olurlar.
Ben gidince hüzünler bırakırım.
Senin bu halini görünce lise yıllarımı
hatırladım.
Gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu,
ağlardım.
Ağladıkça dağlarımız yeşerecek göreceksin.
Ağlarım, hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.
Öldüğünde henüz çok gençti.
Seninle konuştuğunda rahatlıyor.
Sen geçerken sahilden sessizce, gemiler
kalkar yüreğimden gizlice.
Sen ağlarken ben nasıl gülerim.
Onu görür görmez tanıdım.
Yarim, sen gideli yedi yıl oldu.
Ah vah etmenin zamanı geçeli çok oldu.
Gülerek yanıma geldi.
Böyle yaparak beni çok üzüyorsun.
Hiçbir şey söylemeden çekip gitti.
Ağlamadan ayrılık olmaz.
Sizin durmaksızın çalışmanız lazım.
Bir süre konuşmaksızın öylece bekledik.
Gide gide bir söğüde dayandık.
Gidip de gelmemek, gelip de görmemek var
kaderde.
NOT 1:Bir cümlede kaç tane fiilimsi varsa o kadar
da yan cümle var demektir.
NOT 2:Bir cümlede fiilimsi varsa o cümle giriĢik
birleĢik bir cümledir.
NOT 3: Bir cümledeki fiilimsi sayısıyla temel
cümlenin yükleminin toplamı o cümledeki yargı
sayısını verir.
43
FİİL ÇATISI
ÖZNESĠNE GÖRE NESNESĠNE GÖRE
Etken Geçişli Edilgen Geçişsiz Dönüşlü Oldurgan İşteş Ettirgen
Bir cümlede fiil yoksa çatı özelliği aranmaz. Diğer bir ifadeyle isim cümlelerinin yükleminin çatısı yoktur. Yüklem ile
fiilin ayrı şeyler olduğunu bilmek gerekir.
- Futbolcular bugün çok çalıĢmıĢ. ( yüklemi fiil, çatısı var.)
- Futbolcular çok yorgunmuĢ. ( yüklemi isim, çatısı yok.)
ÖZNESĠNE GÖRE FĠĠLLER
1. ETKEN FĠĠL: Bir fiil cümlesinde özne, işi kendisi
yapıyorsa bu tür cümlelerdeki fiiller etken çatılıdır.
KardeĢim arkadaşlarını eve çağırmıĢ.
Çocuklar bahçede oynuyor.
Yağmur fena yağıyor.
GüneĢ yavaş yavaş yükseliyor.
Akşam maça gideceğiz. ( biz )
Odanı bir an önce toplamalısın. ( sen )
2. EDĠLGEN FĠĠL: Edilgen eylemin yüklem olduğu
cümlede özne, yüklemde bildirilen eylemden
etkilenen durumundadır. Edilgen eylem ―-n‖ ve ―-l‖
ekiyle türetilir ve cümlede ―baĢkası tarafından
yapılma‖ anlamı vardır. Edilgen eylemin yüklem
olduğu cümlede özne ―sözde özne‖ olarak
adlandırılır. Edilgen fiiller nesne almaz.
Cümlede edilgen çatıyı bulmak için yükleme
―başkası tarafından mı?‖ sorusunu sorarız.
- Bahçedeki yapraklar bu sabah toplandı.
Sözde özne yüklem
(edilgen çatılı)
- Tahtaya birkaç soru yazılmış.
- Halılar güzelce yıkanmış.
- Ünlü Ģair dün törenlerle anıldı.
- Dereceye giren öğrencilere çeĢitli ödüller
verildi.
- Kazananlar belirleniyor.
Bir eylemin çatısı edilgen ve o eylem geçişsiz bir
eylemse o cümlede özne veya sözde özne olmaz.
- Müzeye erken gidildi. ( özne ve sözde özne yok.)
3. DÖNÜġLÜ FĠĠLLER: Dönüşlü eylemin yüklem
olduğu cümlede özne, yüklemde bildirilen eylemi
doğrudan yapar; yaptığı bu işten yine kendisi
etkilenir. Dönüşlü eylem, ―-n‖ ve ―-l‖ ekiyle türetilir.
Dönüşlü eylemin yüklem olduğu cümlede ―kendi
kendine yapma‖ anlamı vardır.
UYARI: Dönüşlü fiillerle edilgen fiiller birbirine
karıştırılmamalıdır. Dönüşlü fiiller aynı zamanda ―etken‖
dir. Çünkü işi yapan özne, gerçek ya da gizli öznedir.
Edilgen fiillerde ise özne, sözde öznedir. Dönüşlü
fiillerde özne, işi yapabilecek canlı bir varlık olmalıdır.
44
―Bebek yıkandı.‖ cümlesinde bebek kendi kendine
yıkanacak güçte olmadığı için ―yıkandı‖ fiili edilgen
olurken; ―Adam havuzda yıkandı.‖ cümlesinde
―adam‖ işi yapan ve işten etkilenen kişi olduğu için
fiilin çatısı dönüşlüdür.
- Genç kız, aynanın karşısında saatlerce
süslendi.
- Ali sınavı kazanamayınca üzüldü.
- Bu habere çok sevindi. ( o )
- Son vapuru da kaçırınca çok üzüldü. (o)
- Çok çalışsaydım diye dövünüyor. ( o )
- Öğretmenimiz okuldan ayrılıyor.
4. ĠġTEġ FĠĠLLER: Bir fiil cümlesinde eylem birkaç
özne tarafından karşılıklı ya da birlikte yapılıyorsa
bu tür cümlelerdeki yüklem durumundaki fiiller işteş
fiillerdir. İşteşlik çatı eki “-Ģ‖ dir.
- Yarın ders çalışmak için sözleĢtik. (biz)
- Ordumuz kahramanca savaĢtı.
- KuĢlar dalda ötüĢüyor.
- Olaya sınıfça gülüĢtük. (biz)
- Her sabah selamlaĢırız. (biz)
UYARI: Bazı eylemler işteş gibi gözükse de tek başına
yapılabildiğinden işteş değildir. Cümlede özne birden
çok bile olsa, iş bir özne tarafından
gerçekleştirilebiliyorsa o eylem işteş değildir.
- Ali ve Ahmet geç saatlere kadar çalıĢtılar.
- Hırsızlar kalabalığın arasına karıĢtılar.
- Bu meseleyi onunla konuĢtuk. ( biz)
- Gençler sahilde dolaĢıyor.
NESNESĠNE GÖRE FĠĠLLER
1. GEÇĠġLĠ FĠĠLLER: Cümlede nesne (belirtili ya
da belirtisiz) alabilen eylemlerdir. Yükleme
sorduğumuz ―neyi, kimi‖ sorusunun cevabı
cümlede nesne olur. Öyleyse eylemin nesne alıp
almadığını eyleme ―neyi, kimi‖ sorusunu sorarak
öğrenebiliriz.
Öğrenciler soruları yazdı.
Bu cümlede ―yazmak‖ eylemi ―soruları‖
nesnesini aldığından geçişli bir eylemdir.
UYARI: Bir eylem nesne alabiliyorsa, cümlede nesne
olmasa da o eylem geçişlidir.
- Çocuk camı kırdı.
- Annem yemek hazırlıyor.
- Dün gece rüyamda dedemi gördüm.
- Ağaçlar çiçek açtı.
- Arka sokakta yakaladım. ( onu )
- Kalabalıkta göremedim. ( onu )
2. GEÇĠġSĠZ FĠĠLLER: Nesne alamayan eylemlerdir.
Bu eylemler ―neyi, kimi‖ sorularına cevap vermez.
Çocuk durmadan ağlıyordu.
Bu cümlede ―ağlıyordu‖ eylemi nesne
alamadığından geçişsiz bir eylemdir.
- Seyircilerin hepsi gülüyordu.
- Göçmen kuşlar güneye uçuyor.
- Birden karşıma çıktı.
- Öğretmeni ona çok kızmıĢ.
- Yağız atlar kişnedi; meşin kırbaç Ģakladı.
UYARI: Bazı eylemler, anlam değişikliği göstererek bir
cümlede geçişli, başka bir cümlede geçişsiz
olabilir.
- Bu olay uzun sürdü. ( kimi, neyi )
- Çiftçi tarlayı sürdü. ( neyi, kimi )
Bu cümlelerde birinci ―sürdü‖ eylemi ―zaman bağlı
olarak devam etmek‖ anlamında kullanılmış,
nesne almayan bir eylemdir, yani geçissizdir. İkinci
―sürdü‖ eylemi ise, ―tarlayı‖ nesnesini almıştır yani
geçişlidir. Kısaca, bir cümledeki eylemin geçişli
olup olmadığı soruluyorsa sadece eylemi değil,
cümleyi bütünüyle okumak gerekir.
3. OLDURGAN FĠĠLLER: Geçişsiz bir fiilin birtakım
eklerle geçişli bir hale yani nesne alabilir hale
getirilmesine oldurganlık denir. Bu tür fiillere de
oldurgan fiiller denir. Oldurgan yapan ekler ― -t, -r, -
tır, -tir, -dır, -dir‖ ekleridir.
Maç bitti.
Hakem maçı bitirdi.
Bu cümleleri incelediğimizde birinci cümledeki
“bitmek‖ eyleminin nesne alamadığından geçişsiz
45
olduğunu görüyoruz. Aynı eylem ikinci cümlede ―-r‖
eki ile nesne alır duruma getirilmiştir.
GeçiĢsiz“-dır, -r, -t” oldurgan
Güldü -dür güldürdü
Ağladı -t ağlattı
Koptu - r kopardı
Üşüdü -t üşüttü
Daldı -dır daldırdı
4. ETTĠRGEN FĠĠLLER: Geçişli eylemlere ―-dır, -dir, -
tır, -tir, -r, -t‖ ekleri eklenerek geçişlilik dereceleri
artırılır. Bu eylemlere ―ettirgen eylem‖ denir.
Ettirgen eylemleri ―öznenin iĢi baĢkasına
yaptırması‖ diye de tanımlayabiliriz.
YaĢlı kadın oğluna mektup yazıyor.
YaĢlı kadın torununa mektup yazdırıyor.
Bu cümleleri incelediğimizde eylemlerin ikisinin de
geçişli olduğunu görüyoruz. Ancak birinci cümlede
özne işi kendisi yaparken ikinci cümlede başkasına
yaptırmıştır. Geçişli olan ―yazmak‖ eylemi ―-dır‖
ekiyle tekrar geçişli duruma getirilerek geçişlilik
derecesi arttırılmıştır.
GeçiĢli “-dır, -t, -r” ettirgen
Kaptı -tır kaptırdı
Söyledi - t söyletti
aldı -dır aldırdı aldırdı
okudu - t okuttu
sordu - dur sordurdu
UYARI: Bazı eylemler oldurgan veya ettirgen yapılırken
bu eylemlerin köklerinde birtakım değişiklikler olur.
Kalk – tır -------------- kaldırmak
( kalktırmak değil) Gör – dür -------------- göstermek
( gördürmek değil)
Git – ir ------------- götürmek
( gitirmek değil)
Gel – dir ------------- getirmek
( geldirmek değil)
EYLEMLERDE ANLAM (ZAMAN) KAYMASI
Bir eylem kipinin kendi anlamı dıĢında, baĢka
bir kip yerine kullanılmasıdır.
- Yarın okullar açılıyor. (açılacak)
( şimdiki zaman gelecek zaman yerine
kullanılmıştır.)
- AkĢamları sahile iniyorum. ( inerim)
(şimdiki zaman geniş zaman yerine kullanılmıştır.)
- ġair bir eylül akĢamı ölür. (ölmüĢ)
(geniş zaman geçmiş zaman yerine kullanılmıştır.)
- Yarın okulda buluĢuruz. (buluĢacağız)
(geniş zaman gelecek zaman yerine kullanılmıştır.)
- Çocuk çok susamıĢ olacak. (olmalı)
(gelecek zaman gereklilik kipi yerine kullanılmıştır.)
- Çocuklar, birazcık susalım. ( susun)
( istek kipi emir kipi yerine kullanılmıştır.)
- Allah yardımcın olsun. (ola)
( emir kipi istek kipi yerine kullanılmıştır.)
46
ZARFLAR
HAL (DURUM ) ZAMAN YER - YÖN AZLIK-ÇOKLUK SORU ZARFLARI ZARFLARI ZARFLARI ZARFLARI ZAFRFLARI
Yüklemin anlamını hal ve durum bakımından tamamlar. Sessizce, sevinçle, aniden, birdenbire, şöyle, böyle...
Yüklemin gösterdiği iĢin zamanını belirtirler. Dün, bugün, akşam, sabah, şimdi...
Yüklemin gösterdiği iĢin yönünü belirtirler. İleri, geri, yukarı, aşağı, beri …
Yüklemin anlamını azlık - çokluk yönünden tamamlarlar. Çok, az, biraz, fazla, hayli, oldukça, epey...
Yüklemin gösterdiği iĢi soru yoluyla belirtir. Niçin, neden, nasıl ...
Yüklemin anlamını tamamlayan
kelimelereZARFdiyoruz.
Zarflar genellikle eylemlerden önce gelirler ve
onların anlamlarına açıklık getirirler. Zarfların
fiilimsilerden, sıfatlardan ve kendileri gibi zarf
olan sözcüklerden önce de gelebileceği
unutulmalıdır.
Gezide iyice ıslanan kıyafetlerimizi
fiilimsi cılızbir ateşte oldukça zor kuruttuk.
Sıfat zarf
Dün gitti. ( Zarf, eylemden önce gelmiş.)
Çok çalışarak sınavı kazandı. (Zarf,
fiilimsiden önce gelmiş.)
Pek güzel bir roman okudum. (Zarf, bir
sıfattan önce gelmiş.)
Zarflar, yüklemin anlamını tamamladıkları hal,
zaman, yer, azlık-çokluk ve soru anlamı katma
durumuna göre çeşitlere ayrılır. Buna göre zarflar:
1. Hal (Durum) Zarfları:Yüklemin anlamını hal ve
durum bakımından tamamlar.
Kadın sevinçle bağırdı.
(Nasıl bağırdı? __ Sevinçle)
Çok tatlı gülümsüyor. (Nasıl gülümsüyor? –
tatlı)
Bu günler zor geçecek.
Dışarıdan kesik kesik köpek havlamaları
geliyordu.
2. Zaman Zarfları:Yüklemin gösterdiği işin zamanını
belirtirler.
Kazı haberini bugün öğrendim.
Tatilden dün dönmüşler.
( NE ZAMAN)
AkĢama bizde toplanıyoruz.
Artık buradan gitmeliyiz.
Tamlamalar, deyimler, ikilemeler zaman zarfı
görevi üstlenebilir.
Haziranın sonunda oraya geleceğim. ( zarf,
isim tamlaması)
Adam, bizden kıyı bucak kaçıyordu. ( zarf,
deyim)
Seninle er geç görüşeceğiz. ( zarf, ikileme)
Zaman anlamlı sözlerin kendisinden bahsedilirse
zarf değil, isim olur.''Ne'' sorusuna cevap verirse
isimdir.''Ne zaman'' sorusuna cevap verirse zarftır.
Gece, sinsi bir düşman gibi bekliyordu.
İsim
Bugün git gece gel.
Zarf
Sabahları spor yaparız.
Zarf
Yayla sabahları insanı hasta eder.
İsim
47
Sonbahar insana hüzün verir.
isim
Şair bu şiirde akĢamı anlatmış.
isim
AkĢam uzun uzun konuşuruz.
zarf
AkĢam tez oluyor seninleyken.
İsim
3. Yer ve Yön Zarfları:Yüklemin gösterdiği işin
yönünü belirtirler.
Yukarı çık, ben de geliyorum.
Elindeki eşyaları içeri taşıdı.
Arabayı önce ileri, sonra geri hareket ettirdi.
(NEREYE)
Sırayı beri getir.
Yer-yön sözcükleri isim çekim eklerini (hal, iyelik)
alırsa isim olur.
Zarf Ġsim
Yukarı çık. Yukarıya çık.
Ġçeri gir. Ġçeriye gir.
AĢağı bak. AĢağıya bak.
Geri gel. Geriye gel.
DıĢarı çık. DıĢarıya çık.
Beri dön. Beriye dön
4. Azlık - Çokluk Zarfları: Yüklemin anlamını azlık -
çokluk yönünden tamamlarlar. Ölçü yani azlık-
çokluk zarfları kendi arasında ―eĢitlik, üstünlük,
en üstünlük, aĢırılık‖ anlamları bakımından
derecelenir.
Yolumuz epeyce uzadı.
Pastadan biraz alabilir miyim?
Çok hızlı koşuyor.
Dergiden biraz okudum.
Ayşe de Orhan kadar çalışıyor. ( EĢitlik) ( NE
KADAR)
Senden daha hızlı koşabilirim. ( Üstünlük)
Konuyu en güzel ben anlattım. ( En üstünlük)
Gelirsiniz diye çok bekledik. ( AĢırılık)
―Kadar, denli‖ gibi eşitlik zarfları aşırılık anlamına
kayabilir.
Onun kadar haylaz bir çocuk görmedim.
(AĢırılık)
Bu denli beklenir mi? ( AĢırılık)
5. Soru Zarfları:Yüklemin gösterdiği işi soru yoluyla
belirtir.
Neden geç kaldın?
Nasıl bu kadar güzel konuşuyor?
Gittiği yerden ne zaman dönecek?
Neden söz vermesine rağmen gelmiyor?
ZARFLARIN YAPISI
1. BASĠT ZARFLAR: Yapım eki almamış zarflardır.
Evimiz gece soyuldu.
Ben de tarih okudum, âlemi elbet bilirim.
Bunlar, hiç uslanmasını bilmeyen insanlardır.
2. TÜREMĠġ ZARFLAR: Yapım eki almış zarflardır.
KardeĢçe yaşamak hepimizin arzusudur.
Geceleyin gökyüzüne bakmak istiyordu.
Yağmur ansızın bastırdı.
3. BĠRġEġĠK ZARFLAR: Birden fazla sözcüğün
kaynaşmasıyla ya da gruplaşmasıyla oluşan
zarflardır.
Araba ikide bir bozuluyor.
Damlaya damlaya göl olur.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
48
EDAT-BAĞLAÇ-ÜNLEM
1. EDAT: Kendi başına bir anlamı olmayan diğer
kelime veya kelime gruplarıyla kullanıldığında
anlam kazanan sözcüklerdir.
BaĢlıca edatlar: ―gibi, kadar, sanki, ile, dolayı, ötürü,
için, beri, üzere, dek, değin, doğru, karşı...‖
Pikniğe arabaile gidecekmişler.
Buz gibisuyu vardı.
Onu göremediğim için üzüldüm.
Akşama doğru bize geldi.
Senin kadar iyi bir insan görmedim
Tek başına bir anlam taşımayan, ancak
kendinden önceki sözcükle birlikte kullanıldığında
belirli bir anlamı olan sözcüklerdir. Edatlar çekim
eki alırsa adlaşırlar. En çok kullanılan edatlar
şunlardır:
GĠBĠ:
Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili
nitelerse zarf öbeği kurar.
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendi. (sıfat)
Dev gibi dalgalar sahile vuruyordu. (sıfat)
Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner. (zarf)
Dolu bir kadeh gibi kırılıyorum
avuçlarında.(zarf)
Sen de onun gibi düşünüyorsun
(karĢılaĢtırma)
Annem gibi dolma yapan dünyada bulamazsın
(karĢılaĢtırma)
Yataktan kalktığı gibi dışarı fırladı.(hemen,o
anda)
Haberi aldığı gibi yola çıktı.(hemen, o anda)
Ben ona insan gibi davrandım.( yakıĢır
biçimde)
Birbirinizle adam gibi konuşun.( yakıĢır
biçimde)
Saat üç gibi yanına gelirim. (dolayında)
Final maçı akşam sekiz gibi başlar. (
dolayında)
Bugün yağmur yağacak gibi.(tahmin)
Galatasaray bu maçı alacak gibi.(tahmin)
Bir an onu sever gibi oldum.(yaklaĢma)
O sırada güneş çıkar gibi oldu. (yaklaĢma)
ĠÇĠN:
―-dik için‖ şeklinde neden- sonuç ―-mek için‖
şeklinde amaç – sonuç ilişkisi kurar.
Yağmur yağdığı için pikniğe gidemedik.
(neden-sonuç)
Hasta olduğum için dersi dinleyemedim.
(neden-sonuç)
Kadın oğlunu görmek için şehre gitti. (amaç-
sonuç)
İşe girmek için ehliyet almış (amaç-sonuç)
Görelik anlamında görüş bildirir:
Sen benim için dünyanın en güzel kızısın.
Bu çalışmalar onun için boş bir uğraştı.
Karşılığında, karşılık olarak:
Bu elbise için çok para harcadım.
Ev için size yüz bin lira veririm.
Uğruna, yoluna:
Vatan için nice şehitler verdik.
Bu eylemi tüm insanlık için yapıyoruz.
Hakkında:
Veliler bizim okul için ne söylüyorlar?
Eleştirmenler, filminiz için olumlu konuşuyor.
Aitlik, özgülük:
Bu pastayı sizin için ayırdım.
Bahçeye oğlum için salıncak kurdum.
Oranla:
O şapka senin için çok büyük.
Süre bildirir:
Kitabı bir hafta için aldım.
Birkaç gün için İstanbul’a gideceğim.
49
ĠLE (-LA, -LE ):
Birliktelik, araç ,durum ve sebep ilgisi kurar.
Köye dolmuşla gidebilirsin. (araç)
Uçakla İzmir’e gitmişti (araç)
Konsere arkadaşımla gittim. (birliktelik)
Çocuk, yolda babasıyla yürüyordu. (birliktelik)
Öfkeyle kalkan zararla oturur. (durum )
Gökyüzü, hasretle kucaklasın doğayı. (durum)
Sınav heyecanıyla kalemimi unuttum. (sebep)
Kaza korkusuyla araba kullanamıyor ( sebep)
KADAR:
Benzerlik ve karşılaştırma ilgisi kurar.
Adana, cennet kadar güzel bir yerdir.
(benzerlik)
Siirt, bu yaz cehennem kadar sıcaktı.
(benzerlik)
Bir peri kadar güzel bir kızdı. (benzerlik)
Sen de onun kadar çalışsaydın sınavı
kazanırdın.(karĢılaĢtırma)
Babası kadar iyi şarkı söylüyor.
(karĢılaĢtırma)
Yaklaşıklık, zaman açısından sınırlandırma,
mesafe:
Bin kadar asker cepheye gidiyordu. (yaklaĢık)
Pazardan iki kilo kadar pirinç almış. (yaklaĢık)
Bu ev akşama kadar temizlenecek. (zamanda
sınırlama)
Cumaya kadar ödevimi bitirmeliyim. (zamanda
sınırlama)
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
(zamanda sınırlama)
Eve kadar yürümem gerekiyor. (mesafe sınırı)
Mesafe sınırı:
Yapılacak dünya kadar işim var.
Avuç içi kadar bir evde yaşıyorlar.
Gibi anlamında kullanılabilir:
Bu kitabı okuyunca Muğla’yı görmüş kadar
oldum.
KARġI:
Yön ve zaman ilgisi kurar. –e karşı biçiminde
kullanılırsa edat olur. Yalın halde kullanılırsa ya da
bir ek alırsa edat olmaktan çıkar isimleşir.
Denize karşı bir ev yaptırmış. (yön)
Duvara karşı on adım yürü. (yön)
Sabaha karşı çok şiddetli yağmur yağdı.
(zaman)
Karşılık olarak, yönelik anlamı katar:
Bu sözüne karşı ben ne diyebilirim ki şimdi.
(karşılık olarak)
Resme karşı ilgin ne zaman başladı?( -e
yönelik)
UYARI: Yalın halde kullanılırsa ya da bir ek alırsa edat
olmaktan çıkar isimleşir. İsmi belirtirse sıfat olur.
Karşı evin penceresi açık kalmış. (sıfat)
Önce karşı sahaya çıktı. (sıfat)
Karşıya geçmeden önce sağına ve soluna
bak.(isim)
GÖRE:
Görüş, düşünce, uygun olma anlamları katar:
Bilim adamlarına göre dünya yok oluyor.
(görüĢ)
Anneme göre bu yıl sınavı kesin kazanırmışım.
(görüĢ)
Bulunduğun ortama konuşacaksın. ( uygun)
Zevkime göre bir elbise arıyorum. (uygun)
Karşılaştırma ilgisi kurar:
Burası eski evimize göre daha büyük.
Yaşıtlarına göre çok hızlı koşuyorsun.
ÜZERE:
Koşul ve amaç ilgisi kurar.
50
Akşama geri vermek üzere bu kitabı alabilirsin.
(koĢul)
Konuşmak üzere kürsüye çıktı. (amaç)
Yaklaşık olma, gibi şekilde… anlamları katar:
Hemen eve dönelim, akşam olmak üzere. (
yaklaĢık)
Zil çalmak üzere. ( yaklaĢık)
Her şey planlandığı üzere yapılacak.
(Ģeklinde)
DOĞRU:
Yön ve zaman ilgisi kurar.
Eve doğru yürüyorum. (yön)
Akşama doğru misafir gelecek. (zaman)
İsmi nitelerse sıfat, fiili nitelerse zarf öbeği
oluşturur:
Eğri oturup doğru konuşalım. (zarf)
Bu zamanda doğru insanı bulmak zordur.
(sıfat)
Tahtaya bir doğru çizdi. (isim)
SANKĠ:
Benzetme, sitem ilgisi kurar.
Gökyüzü sanki yaramaz bir çocuk. (benzetme)
Sanki verdiğim her işi yapıyorsun. (sitem)
Sanki selam verdin de almadık. (sitem)
DĠĞER EDATLAR:
İşten sonra bize uğrayacak.
Bu işi ancak sen yaparsın.
Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek.
Sabahtan beri dışarıyı izliyor.
Bu mutlu olaya sadece yıldızlar şahittir.
2. BAĞLAÇ: : Tek başına bir anlamı olmayan, cümle
içinde kelime veya kelime gruplarını birbirine
bağlayan sözcüklerdir.
BaĢlıca bağlaçlar: “ve, veya, ya da, ama, ki, de,
ancak, ile, lakin, yalnız, belki, oysaki, nitekim, halbuki,
ya..........ya, hem..........hem, ne.........ne‖
Pazardan elma ve limon aldım.
Gelecek ama evi tanımıyor.
Kitabı aldıfakat bir daha geri vermedi.
Hem ağlarım hem giderim.
Bahçede meyve ağaçları davardı.
Bildiğini anlat kibiz deöğrenelim.
“ĠLE” - “VE” BAĞLAÇLARI
Aynı görevdeki sözcükleri birbirine bağlar.
Evin ve bahçenin kapısı açıktı.(Tamlayan)
Bu radyo Adana’da ve Mersin’de yayın
yapıyor.(D.T)
Akşam arkadaşıma gideceğim ve her şeyi
anlatacağım.
Cehennemle cenneti bu dünyada
yaşadık.(Nesne)
Evle okul arasında mekik dokuyor.(Tamlayan)
Annesiyle babası yarın bize gelecek.(Özne)
Uyarı: Biri bağlaç diğeri edat olan iki çeşit ―ile‖ vardır.
Bir cümlede ―ile‖nin yerine ―ve‖yi getirebiliyorsak
bağlaç, getiremiyorsak edattır.
Bazen yandık bazen menekşelerle
söyleştik.(Edat)
Kazaklarla ceketi parayla aldım.(bağlaç-edat)
“DE” BAĞLACI
Eşitlik, gibilik anlamı katar.
Filmi ben de seyrettim.
Bence Aslı da bu işten anlamıyor.
Abartma anlamı katar.
Çocuğun okuduğu şiir de şiirdi hani.
Aldıkları araba da araba yani.
Küçümseme anlamı katar.
Sen sınavı kazanacaksın da ben göreceğim.
Sanki bu işten anlıyorsun da konuşuyorsun.
Büyüyecek de adam olacak da bize bakacak.
51
Sitem anlamı katar.
Okula kadar geldin de bir selam vermedin.
İzmir’e kadar geldin de yanıma uğramadın.
Şaşma, inat, sebep, korkutma anlamı katar.
Kardeşin de mi bizimle gelecek?(Şaşma)
Ufaklık, kalemi vermem devermem, diyor.(İnat)
Ailesiyle kavga etti de evi terk etti.(Sebep)
Dışarı çık da göreyim.
Ama, fakat anlamında kullanılır.
Pansiyona kaydını yaptı da yerleşmedi.
Bize gelmiş de fazla kalmamış.‖
Uyarı: Türkçede biri bağlaç diğeri hal eki olan iki çeşit
―de‖ vardır. ―De‖yi cümleden çıkardığımızda cümlenin
yapısı bozulursa ektir bitişik yazılır, bozulmazsa
bağlaçtır ayrı yazılır.
Bakkalda sebze de satılıyormuş.
Ayşe de okulda kalmış.
“AMA” , “FAKAT” BAĞLACI
Karşıt anlamlı iki cümleyi birbirine bağlar.
Sınava çok iyi hazırlandı ama üniversiteyi
kazanamadı.
Her sabah spor yapıyor ama zayıflayamıyordu.
Koşul, pekiştirme anlamı katar.
Dışarı çıkabilirsin ama eve erken döneceksin.
Seninle sinemaya gelirim ama işim olmazsa.
Bu kitabı sana alacağım ama okuyacaksın.
Dışarıda soğuk ama çok soğuk bir hava var.
Büyük ama çok büyük bir bahçesi vardı.
“ANCAK” ,“YALNIZ” BAĞLACI
Ama, fakat anlamında kullanılıyorsa bağlaç,
Bir tek,sadece anlamında kullanılıyorsa edat,
Önündeki ismi niteliyorsa sıfat,
Fiili niteliyorsa zarftır.
Geziye yalnız bizim sınıf katıldı. (edat)
Bu adam evde yalnız yaşıyor. (zarf)
Yalnız insanlar hayata karamsar bakarlar.
(sıfat)
Onunla konuşurum yalnız fikrim yine de
değişmez.(bağlaç)
Bu işin üstesinden ancak sen gelirsin. (edat)
Yoğun trafikte işe ancak yetişebildim. (zarf)
Bütün gün evde yalnızdım. (adaşmış sıfat)
Filmi seyredebilirsin ancak yarın erken
kalkmalısın.(bağlaç)
“KĠ” BAĞLACI
Özneyi pekiştirir.
Ben ki yedi iklimin padişahıyım.
Sen ki Fransa eyaletinin valisisin.
Neden-sonuç vardır.
Günü kötü geçmiş ki çok kızgın görünüyor.
Sana değer veriyorum ki seninle
konuşuyorum.
Kuşku, yakınma, şaşma, amaç-sonuç, tahmin
Beni tanımıyorsun ki…(Yakınma)
Kafamı bir kaldırdım ki onu karşımda
gördüm.(ġaĢma)
Arabayı o çizmiş olabilir mi ki?(KuĢku)
Sana iş buldum ki kimseye muhtaç
olmayasın.(amaç-sonuç)
Geç saatlere kadar çalışmış olmalı ki sabah
uyanamamış. (tahmin)
“HEM…HEM” BAĞLACI
Karşılaştırılan iki unsurun hepsi anlamını
vermektedir. Eş görevli sözcükleri bağlar.
Hem arabayı hem evi üzerine
alacakmış.(Nesne)
Hem ucuz hem kaliteli ayakkabı satıyor.(Sıfat)
Hem çalışıyor hem üniversite okuyor.(Cümle)
NE…NE BAĞLACI
Cümleyi anlamca olumsuz yapar. Karşılaştırılan iki
unsurun hiçbiri anlamını verir.
52
Sallanmaz o kalkışta ne bir mendil ne bir
kol.(Özne)
Adam kızını ne arıyor ne soruyor. (yüklem)
Ne kızı veriyor ne dünürü küstürüyor. (cümle)
Bu konu ne seni ne beni ilgilendirir. (nesneyi)
NOT: İki karşıt sıfatı birbirine bağlarsa ―ikisinin arası,
ortası‖ anlamı verir.
Kız ne zayıf ne şişman biriydi.
Konuşan adam ne uzun ne kısaydı.
YA… YA BAĞLACI:
Karşılaştırılan unsurlardan birini ifade etmek için
kullanılır.
Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan
gideceksin. (cümleleri)
Aynayı ya Ayşe ya Özlem kırmıştır. (özne)
Ya salonun ya mutfağın penceresi kırıldı.
(tamlayan)
Takıma ya beni ya onu alacaksın (nesneyi)
DĠĞER BAĞLAÇLAR
Ogün okula gelemedim çünkü çok hastaydım.
(sebep)
Bu maçı kazanacağız hatta şampiyon
olacağız.(pekiştirme)
Mademki söz verdin, sözünü tutacaksın.
Bu mağazada elbiseler çok güzel üstelik çok
ucuz.
Sanki dağları sen yarattın.
Meğer bütün evi o dağıtmış.
Eğer kardeşine uğrarsan selamımı söyle.
Çok geç kaldılar; yoksa kaza yaptılar.
Ders çalışmıyor; üstelik yaramazlık yapıyor.
Önce bunlardan yani çok iyi bildiğiniz
sorulardan başlayın.
Bizde yahut sizde çalışabiliriz.
İster yazarsın ister yazmazsın.
BAĞLADIKLARI CÜMLELERE GÖRE
BAĞLAÇLAR
KarĢıt cümleleri bağlayanlar
Ama, lakin, hiç değilse, ne var ki, her
ne kadar, fakat, halbuki,hoş şu var ki,
ancak, oysaki, bununla birlikte, nedir
ki, yalnız, gerçi, hiç olmazsa,
kaldı ki…
Cümleleri neden(sebep) ilgisiyle
bağlayanlar
Çünkü, zira, madem, mademki, değil mi
ki
Cümleleri koĢul ilgisiyle bağlayanlar
Ola ki,varsayalım,diyelim ki…
―ola ki‖cümle arasında girmeden bağlaç
görevi üstlenir.
―Ģayet ve eğer‖ Farsçadan girmiştir. Koşullu
birleşik cümlelerin anlamında pek daralma
olmaz; çünkü ―ise‖ ila aynı görevdedir
Eğer Ankara’ya gelirsen beni ara
ġayet Ankara’ya gelirsen beni ara.
Özetleme Bağlaçları
Kısaca, yani, o halde, özetle,
açıkçası, anlaşılıyor ki, demek ki,
demek, diyor ki, sözün kısası, şu halde,
öyleyse..
Öyleyse bu işi sürdürmenin anlamı yok
Demek ki kendimize çeki düzen vereceğiz
PekiĢtirme Bağlaçları
Hem,üstelik, ayrıca, bile, de, hem
de, hatta, bundan başka,
53
Geleceksin hem de şimdi
Olasılık Bağlaçları
Yoksa, anlaşılan, görünüşe göre…
Hemen göndeririz demişlerdi, yoksa bizi
oyalıyorlar mı?
YAPI BAKIMINDAN BAĞLAÇLAR
1. Basit Bağlaçlar
ve,de,ama,bile,eğer,lakin,meğer,hem,ki,ile,
hatta, fakat…
2. TüremiĢ Bağlaçlar
üstelik,açıkçası,kısacası,anlaşılan,gerçekte
n…
3. BirleĢik Bağlaçlar
oysa,öyleyse,yoksa,neyse,meğerse,halbu
ki,veyahut,nitekim,oysaki,madem ki…
4. ÖbekleĢmiĢ Bağlaçlar
A) Yan yana kullanılanlar
Demek ki, kaldı ki, yeter ki, ya da, hem de,
ne de,yahut da, öyle ki, böyle ki
B) Tamlama ġeklinde Kurulanlar
Bundan dolayı, bunun için, o halde
C) Yineleme ġeklinde Kullanılanlar
ya…ya,ne…ne, hem… hem, ister… ister
D) Cümle Ģeklinde kalıplaĢmıĢ bağlaçlar
Gel gelelim, zorla değil ya, nede olsa, ne
bileyim
3. ÜNLEM: Kendi başına bir anlamı olmayan, cümle
içinde sevinme, korku, şaşırma, acıma, özlem,
kızma gibi ansızın beliren coşkun duyguları,
seslenmeleri bildiren sözcüklerdir.
Ah ah! (özlem)
Öf be! (kızma)
Oh be! (rahatlama)
Vah vah! (acıma)
Hey!, Ey!, Bre! ... (seslenme)
ÖZELLĠKLERĠ
Asıl ünlemler anlamsız ses veya ses
topluluklarıdır.
Kimi anlamlı sözcükler, söyleyiş özelliğiyle
ünlem değeri kazanabilir.
Daha çok duyguları yansıtmaya yarar.
Kimi ünlemler ―seslenme‖amacıyla kullanılır.
DUYGU ÜNLEMLERĠ
Ah, aman, ay, ey, eh, eyvah, of, uf, oh,
tüh, vay, vah, aa, ee, ha…
- Aa! Oldu mu ya!=şaşırma
- A!olur mu öyle şey?=şaşma, reddetme
- E,artık çok oldun=kızma, azarlama
- Ee! Ne olmuş yani?=meydan okuma, tepki
gösterme
- Gülsenize e!=paylama
- Ha, bak o başka!=kabullenme
- Amma yaptın ha!=onaylama
- Oh, ne iyi ettinizde geldiniz!=hoşnutluk
- Off, yeter artık!=bıkkınlık
- Of! Bu ne pislik böyle=tiksinme
- Ay, ne şirin bebek!=beğenme
- Ee, anlat bakalım; neler gördün?=merak
- Ee, ne yapalım yanı?=şaşma, umursamama
- Vah! Öyle mi demiş?=şaşma
- Vah başıma gelenler!=çaresizlik
- Vah vah! Yazık olmuş zavallıya=acıma
54
- Off! Yetti artık!
- Ay! Kedicik ezilmiş!
- Ay, dizim yine çok ağrıyor!=acıma
- Ay, ellerine sağlık!=beğenme
- Ay, biri bizi izliyor!=korku-endişe
- Ay! Nedir bu başıma gelenler?=üzüntü
SESLENME ÜNLEMLERĠ
Ey, Hey, Haydi, Hişt, Hoşt, Deh, Kışt, Bre…
- Hey! Arkadaşlar, buraya bak
- Hey! Çocuk biraz bana doğru gel
- Ey Türk Gençliği!
- Ey, şehit oğlu şehit, isteme benden makber!
- Hişt! Sessiz olun bakalım!
- Haydi! Biraz daha gayret
- Bre ağalar, Paşalar bu ne hal!
Her tür sözcük ses tonu ayarlanarak ünlem gibi
kullanılabilir.