İdeolocya Örgüsü HALA...
Transcript of İdeolocya Örgüsü HALA...
ÖİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM
KIBRIS TÜRK İSLÂM CEMİYETİNİN
RESMİ ORGANI
P.K. 424 — Lefkoşa
ONBEŞTE BİR CUMA GONLERl ÇIKAR
SAYI: 18 8 KK1M, 1971 20 MILS
r
iİçinizden Hayra Çağırır İyiliği Emreder Kötülüğü Men Eder Bir Cemaat Bulunsun KurÜn-nU™»
İdeolocya ÖrgüsüSAYFA 2’DE
Nizam Minberinden HutbelerSAYFA 3'DE
Güzellik Kraliçeleri ve
Kadınların SoyunmasıSAYFA 5'DE
Günlerin GetirdiğiSAYFA 6'DA
BAŞYAZI
Muhteşem Preveze
Deniz Zaferi
Unutuldu mu?Bir vakitler Akdenizin mavi sularında Miislü -
man Türkün kayıtsız hâkimiyetini sağlayan ıııuhte -
şem Preveze Deniz zaferinin yıldönümü geçen 28 Ey-
liil’de sessiz sedasız geçip gitti.
Aslında hu zafer asırlar boyunca devam edege-
len Hristi} anlıkla Müslümanlığın arasındaki mücade
lede tslânıın küfrün tepesine indirdiği sayısız darbe -
Icrden dehşetli bir balyoz idi. Ve küfür dünyası ye
miş olduğu bu müthiş darbenin tesirinden asırlarca
kendini toparlayamamıştı.
Küfür dünyası bu gün kendisini Müslümaıılara
pek pahalıya satmak ve Şark milletlerinin nazarında
daima ulaşılmaz bir üstünlükte kalabilmek cehdiyle
vaktiyle tslânıdan yediği dört başı mamur kötekleri
unutturmak çabasındadır. Bunu İslâm ülkelerinde ve
Vlüslüıııanlar arasında prestij ve üstünlüğünü devam
ettirebilmek için zaruri görmektedir. Ve bu hususta
kullandığı metod büyük ve kof bir madde alâyişi içe
risinde Şarkı Garba ve garbhya hayran bırakmak me-
(Devamı sayfa 8’de)
İslâm'ın Üçüncü Kutsal Ziyaretgâhı
HALA SULTAN HARABEOLDU
Bir ay kadar önce günlük
gazetelerde, Hala Sultan
Tekkesinde vuku bulan bir
yangın neticesi epey hasar
olduğu yazılmış, ve Rum -
larm kontrolunda bulunan
bu mabedimizin hazin hali
uzunca bir sükût devresin
den sonra tekrar günün ko
nusu haline getirilmişti. Fa
kat haber o haber. Ertesi
gün yine sükûta berdevam.
Haberin gazetelerde çıkma
sı dahi hiç bir günlük gaze
temizin şahsi insiyatifi üze
rine olmamış ve ancak res
mi makamların ikazı üzeri
ne bu yayın yapılmıştı. Ha
berin ciddiyetine binaen hiç
bir gazetenin muhabiri gidip
Hala Sultandaki zararı ye
rinde teshit etmemiş vs do-
layrsıyle bu olay da kapan
mış sayıldı...
Rum kontrolünde olduğu
için kalbimiz muazzep ola
rak Hala Sultan hazretleri
ni gerektiği kadar sık sık
ziyaret edemiyoruz. Geçen
Pazar yakın dostlarla ziya
retine gittiğimiz Hala Sul -
(Devamı sayfa 8’de)
Bir yangın enkazına çevrilen Hala Sultanın Türbesi
daha ıııes’ut günlerdeki bakımlı halivle.
TÜRKİYE’DE EVLENMEDEN
SONRA DİNİ TÖRENLER
SERBEST OLDUMemnuniyetle öğrendi -
ğimize göre Anayasanın
din ve vicdan hürriyeti ile
ilgili maddesine uyularak
Anavatanda resmi evlan -
melerden sonra her türlü
din ve mezhebe has şekilde
evlenmeler serbest bırakıl -
mistir.
Yine yeni getirilen h’i -
kümlerin arasında evlenme
yaşı erkeklerde 17’den 15’e
kızlarda ise 15’den 14'e in
dirildiğine dair bir madde
bulunmaktadır. Boşanma -
lardan sonra ise taraflar
derhal ikinci bir evlilik ya
pabileceklerdir.
Medeni kanunun bu şe -
kilde reformu uğraması bi
zim memleketimizin 1300
senedir, uyguladığı milîıi ve
dini geleneklerimize daha
yakın bir hale koyulması
demektir. Bu da. İLÂHt
nizamın mutlak üstünlüğü
ne işaret etmektedir.
IIll
llli
llll
llll
llll
llll
llll
tlll
llll
llll
llll
llll
l!li
lill
lllt
illl
llll
llll
llll
lllH
IIII
III1
llll
llll
llll
llll
llll
ll|
l||
||
l!ll
llll
!!ll
IIII
İlil
İlil I
III
Mil
lili
İlil
III
Ilı
İli
l||
llll
llll
llll
llll
lill
llll
lllt
lIll
llll
llll
llll
llll
llll
llli
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
llll
ll
SAYFA: 2 N İ Z A M * EKI*f’ CUMA
15 günde bir çıkar. Dış TemsüciUkler: İngiltere: Hüseyin Ömer
t^ t- î r7 i i» » Sahibi: Kıbrıs Türk İslâm Cemiyeti adına 55 A North Str. Carshalton SURRE^
iN l/ jA M Hüseyin Ziya Demircioğlu Türkiye: Cahit BaltacıYazıişleri Müdürü: Dolmabahçe ( aınii Besiktas-lstanbul
Hüseyin Mehmet Ateşin Dizgi ve baskı: SAVAŞ Basımevi
ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı - j ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı u ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı n ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı u ı ı ı ı ı u ı ı IIIIIIIII11111111111III11111111111111111 ı ı 1111 m 1111 ■ 11111 •1 •* ı*ı*1111111 ı ı ıı** *ı ı*11 ** ı ı*ı ** 11IIIIIIIIIIIIHHI
Necip Fazıl Kısakürek
DOĞAN DÜNYA VE BİZ* Bir dünya doğuyor, yepyeni bir dünya. Kat kat sis arka
sında, yan belirli, yan belirsiz bir dünya...
* Bu dünyayı hercelemekte en zayıf olanlar, — her yerin mah
zun ve münzevi mütefekkirleri müstesna — kaba politika dizgin
lerine sarılmış, bu dünyayı güttüğünü sananlardır. Yani basit ha
reket seyisleri...
* Türk milletini, yarına yekpare bir ruh, mefkure ve nizam
bütünü içinde çıkarmak için ilk zaruri teşhis, bugün kan ve ateş
lâvlan altında artık pelteleşmeğe, donmaya yüz tutan yeni dünya
nın birkaç ana çizgisini sökebilmek...
* Batı çevresinde doğan bu dünyada, arayanlar, sâf halde ne
komünizma ve sosyalizmayı yerinde bulacaklar; ne faşizma ve na-
zizmayı hortlamaya namzet görecekler; ne de liberaliznıa ve kapi-
talizmada bir temellilik kaydedecekler... Bu dünya bir ”yeni” ye
muhtaçtır.
* Çoktandır kendi mekan çerçevesi içinde, maddecilikten ruh-
culuğa, (beynelmilel) cilikten (millet) çiliğe, İçtimaî topdancılıktan
ferdî şahsiyetçiliğe, keıniyetçiliktcn keyfiyetçiliğe, mutlak devletçi -
likten nıahrut mülkiyetçiliğe dümen kırmış bulunan komünizma;
şimdi, can havliyle ve bütün oyun ve ustalık dehasiyle atlattığı im
tihanların ertesinde, dünyaya, kendi içine doğru kurnaz bir yaban
cı ve muvazaacı, dışarıya doğru da bir türlü hizaya girmez ve ihti
lâl kabul etmez bir bozguncu ve yıkıcı gibi bakıyor.
* Bedbaht fazişma ve nazizına, hiçbir zaman ve mekânda be
şeri bir ideolocya haysiyetine ulaştırmadığı kaba ve nefsani kuvvet
pisikolocyasının macerasını muhteşem bir (gangster) romanının
üstüne çıkarmadan tüketmiş bulunuyor.
Liberaliznıa ise, kendisine zıt her şeklin kötü taraflarını tas
fiye edip iyi taraflannı nefsine sindirmek, böylece kendi pörsük ve
gevşek taraflarını besleyerek İçtimaî mezhepler arası yeni bir ter
kip kurmak ve terkibini liberaliznıa ruhuna uydurmak yolunda çır
pınıyor; fakat bir türlü yapamıyor.
* Girift ifadeleri çözmeye çalışarak belirtelim ki, yeni dünya
da, sâf (doktrin) 1er zaviyesinden komünizma dönek, nazizına
müflis; demokrasya ise, yeni zaman ve mekânın fâtihi olmak, ken
dinden ve düşmanlanndan aldığı derslerle nefsini gençleştirmek
hamlesinin âcizi...
* Komünizma, Batı münevverinin, bütün istismar ve sultala-
riyle Batı cemiyet düzenine karşı, intihardan farksız ihtilâli oldu.
Faşizma, bu ihtilâl önünde, Batı münevverine, bütün istismar ve
sultalariyle tezatsız ve zaafsız bir Batı muvazenesini perçinleme
yolunda teşkilâtlanma hamlesini verdi. Liberaliznıa ve kapitaliznıa
ise, biri kendisini soldan devirmeğe, öbürü sağdan çelmelemeğe
savaşan bu iki zıt bünye dürtüşü arasında, birtakım mekân zafer
lerine erdikten sonra, birini biraz döndürmüş, fakat kandıranla -
mış, öbürünü ise biraz vakitsiz yere sermiş olarak, doldurmakla
mükellef olduğu fikir taştahtasının önüne geldi.
* Demokras.valar dünyasının takma dişli hatipleri, hâlâ bu
taştahta üzerine, “insan, cemiyet, millet kadrolanndaki serbest te
kevvün hakkına saygı mefkuresi” nden başka bir ibare yazamıyor
lar. Kendi iç tefekkür tabakalanndan gelen mahrem seslerse, ayni
nizamın bütün zayıf yatalak taraflannı tasfiye etmesi ve asırlar bo
yunca eşya ve hâdiselere yeniden tahakküm iktidarını verecek bir
gençliğe kavuşması için, ruhî bir eriş ve oluş zaruretinden dem
vurmakta...
* Dünya, “insan, cemiyet, millet kadrolarındaki serbest te
kevvün hakkına saygı mefkuresi” gibi, “ne olursan ol: elverir ki. ol
duğun, istediğin olsun!” tesellesine değil, “mutlaka birşey ol; elve
rir ki o şey doğru olsun!” itminanına muhtaçtır ve bütün ıstırap ve
ihtilâç kaynağı işte bu itminasızlıktır.
* Dünya bir iman ve nizaın kaybetmiştir ve yeni aıııaıı ve
mekân şartlan içinde bunlara muhtaçtır.
* Neticede, mutlaka birşey olmak isteyenler, korkunç bâtıl'a
nnı dağ gibi yükseltmekten ve düşmanlanna temizletmekten başka
birşey yapamamışlar; ne olmak lâzım geldiğine eremeyenler de. hep
bu batıllan fışkıran bünye ihtilâline razı, mücerret ve başıboş bir
hürriyet hakkını müdafaadan gayri birşey bulamamışlardır.
* Bu dünya, şu ânda, yanlış olanlarla doğru olamayanlar
arasındaki kavgada, bir ân için yanlışın tasfiyesi, fakat doğrunun
tasviye edilemeyişi buhranını yaşamakta; ve ister bugüne kadar
gelmiş içtimâi mezhepler arası, ister hepsinin dışında ve üstünde
mücerret bir vâhit olarak kendisine yeni bir terkip ve nizam ge
tirecek haberciyi beklemekte...
Doğan dünyayı, şimdiden, ruhçu, ahlâkçı, milliyetçi, ceıni-
yetçi, kevfiyetçi, nizanıcı, müdahaleci, sermaye ve mülkiyette tah-
ditçi gibi ana fârikaiar altında, mUcerret insan hürriyetine saygı
ınefkûresi altında toplanmaya namzet sayabiliriz.
Bir dünya doğuyor ve bu dünyanın doğuşunda hissedar ol-
ınıvan milletlere artık İçtimaî mânada ölüm ve yokluk düşüyor,
öyle bir dünya doğuyor ki, niçin yaşadıklannı ve ürediklerini izab
edemeyen milletlere, yann, üstünde süründükleri stepleri sulamak
vazifesini verecektir.
Böyle bir dünyanın doğmak üzere olduğunu; ve bütün me
deniyet dünyası bütün dâvâ ve aks-i dâvalan içinde son tekevvün
buhranlarını çekerken, biricik kurtancı sistemi kendi öz cebimizde
kaybettiğimizi bilelim; ve garp dönüp dolaşa, bizim kaybettikleri
mize gelmeden, biz, dönüp dolaşmaksızın kendimize yol arayalım!
.....................................................m u ıım ..... ııııım ııu ııııu ........ıııııııııııııııı.......... ıı..... m ..... ....... ...................... ........... ....................................................................... Îİ
t EKİM, 1971, CUMA N İ Z A M SAYFA: 3
S E R B E S T
5. AKPINAR
Kimya Y. Müh.
Hatırlanacağı gibi gazete
miz bundan birkaç ay ön
ce yapılan Kıbrıs Türk Gü
zeli seçimi üzerine tasvip
etmediğini ifade eden bir
yazı yayınlamış, bu yazı
bilhassa organizatör kasaba
olan Lârnaka'nın bir kısım
kamu oyunu gücendirmişti.
Bunu bizzat müşahade et
tiğimi ilâve edeyim.
Keza son günlerde Türki
ye güzellik kraliçesinin Av
rupa birinciliğini kazan -
ması üzerine yine kamu
oyu dalgalandı durdu.
Bilindiği gibi tslâmiyet
insanlığın en ideal nizamı
nın kurucusu olarak kadın
ların iffetli olmasını ve bu
iffeti yabancılara karşı ör-
tünmekle daha kolay ko -
runur vaziyette tutmasını
emretmişti. Bunun neticesi
olarak İslâmiyet'in ruhlara
ve zihinlere hâkim olduğu
devirlerde dünyanın en kud
retli milleti olmamız yanın
da kadınlarımız da kem göz
lerden saklı bedenleriyle if
fet timsali olarak şöhret
bulmuşlardır.
Bizim tslâmiyet namına
çıplaklığı takbih etmemiz ve
hususiyle güzellik yarışması
gibi çıplak teşhirlere ve tak
dirlere dayanan faaliyetlere
karşı çıkmamız maalesef
dînî kültürü ihmal edilmiş
halk efkârı ve bilhassa kıy
metli aydınlarımızın bu in
fialinde şaşılacak veya kına
nacak taraf yoktur. Onlara
öğretilen ve telkin edilen
değerler sisteminde çıplak
lık iffetsizlik değil sadece
insanın aslî yapısı üzerine
görünebilme serbestisidir;
güzellik yarışması Tanrı
vergisi beden "güzelliğinin
en mükemmel örneklerinin
bulunup takdir ve hayran -
lıkla temaşasıdır. Evet, ilk
bakışta bu iddialarda kusur
yok gibi görünür ve doğru
sunu isterseniz bunları sa
vunan birçok aydınlarımız
gerçekten temiz yürekli
kimselerdir, hatta asil bir
idealizm şevkine de sahip
tirler.
Ancak İslâm dininin ince
hikmetlerini anlamaya ça -
lışm:ş bir insan olarak bu
kıymetli kardeşlerime aktar
inak istediğim bir kısım ilmî
görüş ve inançlarım vardır.
Şöyle ki:
Takdir buyurulacağı gibi
aile cemiyetin en küçiik
rüknüdür ve bir kadın'a
bir erkeğin hassaten birbi
rinden mesuliyet tahtında
Güzellik Kraliçeleri
Kadınların Soyunması
ve İffet Üzerine
scmHttHHaHWKm»HH»m<KaH*ua)«üw*»a»KHHKa«RaaK3«as
yavru meydana getirmeleri
hususundaki sosyal bir mu
kaveleye dayanır. Medeni -
yete hizmeti geçmiş bütün
tarihî milletler bilâkaydü -
şart aile müessesesinin ge
reğine inanmışlar, onu kud-
sî saymışlar ve iffeti onun
vazgeçilmez temeli olarak
kabul etmişlerdir. Onbinler-
ce yıllık medeniyet tarihinin
hikmet membalarından ince
ince damıtılarak istihsal
edilen bu mefhum diyebili
riz ki insanlık duygularının
ve medeniyetin en vaz ge
çilmez temelidir. Gerçekten
iffet yâni "cinsî sadakat”
tam olmazsa erkek müşte
rek yavrunun kendi devamı
olduğuna emin olamaz, bi
rinci yavrudan emin olsa,
bir diğerinin piç olabilece
ği ihtimali ile istikbale kor
karak bakar. Zira insanda
fıtraten kendi öz yavrusunu
çok sevme hissi vardır, ve
bu his aciz yavruların en
büyük şefkatle yetiştirilme
sini garantileyen İlâhi bir
çaredir, ruhî bir mekaniz
madır. Başka türlü olması
na imkân yoktur. Bundan
dolayı zürriyetinin sahihli
ğini garanti altına alabilmek
için erkek kadından iffetli
olmasını ister. Buna muka
bil erkek de onu büyük bir
bencillik hissiyle kendisi
için şiddetle sever, onun
maddi ihtiyaçlarını deruhte
ve onu yabancılara karşı
himaye eder, yavrularına da
ayni sevgi ve şefkatle ba -
kar. Kadınlar iffetli olunca
erkekler sataşacak kadın
bulamaz, onlar da iffetli
olur. Esasen iffet ve aile -
nin baş hamisi din, erkek
ve kadının eşit derecede
iffet sahibi olmasını şart
koşar.
Şimdi bu noktaya gelince
düşünelim. Erkekle kadın
arasındaki cazibe nereden
geliyor ve iffetle bunun alâ
kast nedir? Bütün seksolo
ji uzmanlarına göre hayvan
tarda cinsî cazibe koklama
duygusuna insanlarda ise
yüzde doksan beş görme
duygusuna istinad eder. Ger
çekten erkek hayvanlar, di
şilerin ovulasyon sırasında
ifraz ettikleri kimyevî mad
delerin kokusu ile tahrik
olur ve dişileri takip ederler
İnsanda ise erkeği süratle
tahrike çeken baş faktör
dişinin vücud teferruatları
ve vüz ve endam ifadeleri
dir. Başka bir deyişle her
erkek kadının vücud renk
ve şekillerine ilâveten bu
şekilleri teyid eden bilinçli
veya bilinçsiz hareketlerin -
den mutlaka tahrik olur
(bu hareketlere "cilve" de
nir). Hatta erkek tahrik
olunduğunu his ve kabul
etmese bile tahrik olunmak
tadır. Deneyler göstermiş -
tir ki en soğukkanlı görü -
nen erkekler dahil beğeni-
lebilen bir kadın karşısında
her erkeğin derhal prostat
salgısı süratle artar, kan
üst bölgelerden alt bölge -
lere kayar, düşünme yete -
nekleri farkına varılmadan
zayıflar. Genç talebelerin
ekseriyetle ders çalışama -
masında ve cemiyet erkek
lerinin düşüncesizce ve hır
çın davranışlara saplanma
sında esas faktör şuur altına
hapsolmuş sürekli ve hudut
altı (subliminal) cinsî tah -
riktir ki bu öldürülmeyen
fakat sakatlayan bir zehir
istimaline çok benzer. Ka -
dınlartn güzelliklerini arzet
melerinden için için zehir
lenip duran erkeklerde kıy
metli ve kudsî iffet ve sa -
dakat duyguları yıpranmağa
başlar, feleğe isyan eden iç
bunalımlar sinsi sinsi biri
kir. İğfal, tecavüz ve on
lar olamazsa diğer ferdlere
zulüm etme hıncı şeklinde
tezahürlerle drenaj ve de -
şarj imkânlarına muhtaç
olurlar, işte bunları sezen
büyük filozoflar, seçkin ter
biyeciler ve nihayet yüce
peygamberler aile sadakati
nin ve yavru nisbet ve esir
genmesinin garanti altına
alınabilmesi için kadınların
koca ve ebeveynleri hariç
bütün yabancılara ve husu
siyle erkeklere karşı güzel
liklerini örtülü tutmalarını
vaz geçilmez ilk şart, iffetin
başlangıç noktası, namusun
esas direği olarak bildirmiş
terdir. İnsanlığın bu en seç
m e dehalarının tavsiyeleri
yerine getirildiği müddetçe
iffet korunmuş, ailelerde
aşk ve sadakat perçinleşmiş
sahih yavrular şefkatli ana
baba kucağında en iyi ter
biyeler ve en ince duygular
la insanlığa hediye edilebil
miştir.
Fakat insanlar içinde
hayvanî hislerine gem vu -
ramıyan, bütün kadın gii -
zelliklerini hırsla arayan ve
mümkün olursa onları şeh
vetine yem etmeğe uğraşan
"utanmaz adam”lar daima
olagelmiştir. Maalesef şeh-
(Devamı sayfa 4’te)
HUTBELERhazırlayan:
HASETMiislUmanlıkta hased etmek yoktur. Ey mü
min kullar; büyük İslâm Peygamberi Efendimiz
insanlara felâket getiren her afeti ümmetlerine
açıklamış ve onlardan sakındırmıştır. İşte bu -
günkü hutbemizde bunların en başbelâsı olan ha
setten bahsedeceğiz.
Efendimiz, hasedin ne kadar müthiş bir illet ve
insanların saadetini felâkete döndüren korkunç bir $
belâ olduğuna işaret edip “hased etmedikçe insan -
lar daima hayır ve saadet içinde olurlar” diye bu -
vurmuştur.
Ey mümin kullar; insanlığı insanlığa düşman
eden, onlan birbirleriyle boğuşturan haseddir. İn -
sanları insanlıktan çıkartan, topluluklarını dağıtan
ve genliklerini bozan haseddir. İnsanı Rabbine is •
yan cffiren ve nimeti takdir edip şükretmiye h:;:ık -
mıyan da haseddir. Daha iyi anlamanız için şu
temsili unutmayınız; kanser insan bünyesi için ne
derecede öldürücü ve korkunç bir dert ise hased de
aynen c e m i y e t bünyesini tahripte o
derecede korkunç bir illettir. Efendimiz bunun için
yukarıdaki hadisi şerifinde buna işaret buyurmuş ve
cemiyetde hasedin başgöstermesinin o cemiyet içe
risinde hayır ve bereket bırakmıyacağını — açıkça
sı— cemiyetin mahvına sebep olacağını açıklamıştır.
Allaha ilk isyaneden Şeytanı bu cür'ete sevke-
den haseddir. Hased Şeytana felâket getirdiği gibi
kimde hased varsa o da muhakkak felâkete adan -
iniş demektir.
Ey müminler, hasedin türkçesi kıskanmaktır
ve ekseriya zayıf iradeli, püsürük ve imandan yok
sun kimseler kıskanç olup kendilerinde olmayan üs
tünlükleri başkalarında görmeyi çekemezler. İşte bu
çekememezlik yüzünden cemaat mahvolur, cemaatın
arasında yetişen üstün kabiliyetler kötülenir. Çeke-
memezlik ferdi türlü cinayetlere sevkedip cemiyeti
de perişan eder. Bu derece zaran büyük ve korkunç
olduğu içindir ki Hz. Allah hasedi şiddetle yasak
lamış ve haram kılınıştır.
Ey müminler; şüphesizdir ki iman insanları en
yüksek medeni seviyeye ulaştırır. Çünkü MÜMİN
olanda hased olamaz. Bir kimsede ise hased varken
medeni olamaz, çünkü hased medeni seviyesi yük
sek olan şahıs ve cemiyetlerde barınamaz. Nitekim
dış temizliğine dikkat etmeyen pislikten hastalanır,
kalbi temiz olmayan eşkiyalan da hased illeti sanp
çekememezliklerinden kendi kendilerini kahredip gi
derler. İşte ey müminler son söz olarak burada tek
rar Efendimizin mübarek sözünü hatırlayalım: Bir
cemaat arasında hased olmadıkça o cemaat hayır e-
decektir. Hz. Allah yardımcınız olsun!
= IIIIlllllllllllIIIIlllllll111111111IIIIIIllllllilllllllllllllllll||II||l||||t||||||||l=
ARİF NİHAT ASYA’DAN DÖRTLÜK
ÂMİN
= Gönlüm, dilini, “Artık, acılar dinsin!” der;
= “Sönsün nefretler, sona ersin kin!” der...
E Çıkmaz, lâkin duâma “Amin!” diyecek...
jjj Ancak, mezarından ölüler, “Amin!” der!
=Mllllllllllllllllllllllllllllinillllllllllllllimmi||||||||||||||||||!l|||||||||l5
SAYFA: 4 N İ Z A M8 EKİM, 1971, CUMA
t l l l l l ll l l l l l lU II I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I Iİ I I I IH II I I I I I I I Is
CENK
Tepesinden
ÖZKER YAŞIN
Bir Ramazan gecesi Cenk Tepesi’nde
Geçmişin hayali canlandı gözlerimde
Canlandı asırlar öncesi
1570 yılı...
İşte burda kurulmuş Otağ-ı Humayın
Ve sarmış şehri çepçevre
Üç kıt’anın başeğdiği
Muazzam ve muhteşem ordu. i
Sanki yalın kılıçlarla geçiyordu
O büyük savaşta can verenler. ş
Sanki asırlar öncesi
9 Eylül sabahına benzer
Bir kıyamet kopuyordu. 5
Cenk Tepesi’nde Lala Mustafa Paşa
Mağrur, kahraman Serdar,
Hücumu idare ediyordu =
Ve Kostanza Tabyasına tekrar
Tırmanıyordu B a y r a k t a r
...Birden dağıldı bu tatlı düş
Kapandı geçmişin tozlu perdesi
Lefkoşam büründü gecenin garipliğine =
Gayri ne o mutlu sabahtaki cümbüş,
Ne hücum eden yiğitlerden “Allah, Allah” sesi
Bir Ramazan gecesi Cenk Tepesi’nden :
Lefkoşa’ya baktım gözlerim dolu dolu.
Gördüm ki en yükseklerde, -minarelerde-
Tiirklüğün ve müslümanlığın sembolü E
Işıl ışıl kandiller parlıyordu.
"Bayraktar Destanı”ııdan
‘>lll[i|!lllllllllllllllllllllllllllllllimillimilllllllllillimilllllllllllllllllll=
TCREUZERDOLMA KALEM VE B1ROLARI
ÇARŞIMIZIN EN İYİ VE EN SAĞLAM
KALEMLERİDİR.
AYRICA, KALIN VE İNCE KEÇELİ
KALEMLERİMİZ DE ÇARŞIDA
BULUNANLARIN EN ÜSTÜNÜDÜR.
“KREUZER” ucuzdur
Sağlamdır ve güzeldir...
Kıbrıs Genel Aceotil
M. KEMAL DENİZ
Eyyüb Kardeşler
Ticarethanesi21, İstiklâl Caddesi - Mağusa
Her çeşit elektrik eşyası — Buz dolabı — Gaz Oca
ğı — Çamaşır Makinesi — Radyo — Televizyon j§j
cihazları...«
Çarşıda en ehven fiyatlarla
müşterilerinin hizmetine hazırdır.tf Jft«KKB»HaSBK.«HHHH*raHKKWKMHHWHKMMaaMHaMCU*HHHa»iem
Hazırlayan:
ÖMER YAHYA
İki kimse gizli konuşur
ken aralarına girme. (Ha-
sen Hadis)
tki kişi, kendi araların
da hususi bir meseleyi ko
nuşurken, onların arasına
girmek doğru değildir. Ay
ni işi kapıdan, pencereden
yapmak, konuştuklarını öğ
renmeye çalışmak da ha -
ramdır. Bu hadisi şerifin
yasak kıldığı bu hareketi
modern aletlerden faydala
narak yapanlar da, bu hük
m e dahildirler, tki kişinin
telefon muhaveresini üçün
cü bir cihazla dinlemek,
konuşmalarını teybe al -
mak, tele objektif ile re -
simlerini çekmek gibi. A n
cak İslâm düşmanlarının
gizli işlerini öğrenmek ve
yıkıcı faaliyetlerine tedbir
almak için bu gibi hare -
ketleri yapmak caiz olur.
Güzelliklerin en güzeli,
bir mecliste bulunan arka
daşların birbirine güzel
muamelesidir: (Hadis)
Hakiki ve olgun Müslü-
manlar yüksek ve ince bir
ahlâka sahiptirler. Bir yer
de beraberce toplandıkları
vakit, birbirlerine güzel
muamele ederler, yer ve -
rirler, selâmlaşır, hal hatır
sorarlar. Birbirine söz ve
rirler, sözünü kesmezler,
imamı Gazali Hazretleri di
yor ki: meclis arkadaşına,
lehinde söylenen sözler ha
ber verilir, aleyhinde söy
lenen sözler saklanır. G ü
zel adiyle hitap edilir. Kar
şısında saç sakal karıştırıl
maz, yüzük gibi şeylerle
oynanmaz, parmak çatla -
tılmaz. Ağız, burun karış
tırılmaz, gevezelik maska -
ralık edilmez.
Bazı zamane gençleri -
nin arkadaş toplantıların -
daki halleri gayet kabadır.
Elleri pantolon ceplerinde,
ayakları karşısındakinin
burnu hizasında, bağıra,
çağıra konuşurlar, yayga -
ra, şamata çıkarırlar. Mu -
hataplarına çirkin ve galiz
adlarla hitap ederler, yere
tükürürler, izin istemeden
sigara içerler. Ev sahibine
veya alâkalı olana sorma
dan masaların üstündeki
raflardaki eşyaları karış -
tırırlar.
Müslüman gençlerin bu
gibi kabalıklardan kaçın -
maları daima terbiyeli,
edepli ve nazik olmıya ça
lışmaları lâzımdır.
GÜZELLİK KRALİÇELERİvet zebunu bu dejenereler
oldukça zeki kimselerdir.
(Şehevî duyguların zekâ ile
doğru orantılı olduğu ispat
edilmiştir). “Şeytanî zekâ”
diyebileceğimiz bu anormal
zihin yetenekleriyle filozof
luk kisvesinde pusu kura -
rak cemiyetlerin kudsileş -
tirdiği mefhumları küçiik
düşürmek, iffet duygusunu
bayıltmak ve doğacak fır
satlardan istifade ederek e-
line geçirdiği kadınların gü
zelliklerini sömürmek ve en
mukaddes makamlarını kir
letmek maksadım güderler.
Nitekim Eski İran'da Mez-
dek ve eski Yunanda Epi -
kür mezhebine mensup fi
lozoflar cemiyetlerini tama
men ifsad ve iğfal ederek
sonunda kardeşleri, baba-
kız ve ana-oğulları birbiri -
ne çiftleştirmeğe ve bu ara
da kendi aslan paylarını (!)
kapmağa muvaffak olmuş -
lardır. Ancak Hristiyanlık
ve arkasından gelen Miis -
liimanlık bu çılgın rezalete
son vermiş, aile, iffet ve
akraba hürmetine gereken
kudsiyeti geri kazandırmış
tır. Heyhat ki bu mübarek
dinlerin mensuplarınca ili -
mal edilmesiyle yine “utan
maz adam” filozofları sinsi
plânlarını tekrar sahneye
koymağa muvaffak olmak
tadırlar. Önce kalkınan Ba
tı memleketlerinde kadınla
rın iş hayatına karışıp ko
calarının himaye ve kontro
lünden uzaklaşmasını sağla
yacak bir “kadını kurtar -
ma (!)” kampanyası açtılar.
Fuhuş bariz şekilde artma
ğa başladı. Bundan sonra
kadınların gittikçe daha az
ve kısa elbise giymesi için
gazeteler ve eğitim miiesse-
selerini alet ederek en çı -
ğırtkan propagandalara gi -
riştiler. Onlara göre “iffet
elden gidecek” diye tepinen
muhafazakâr erkeklerin iti
razları varid değildi, iffetin
örtünmek veya çıplaklıkla
alâkası yoktu. Ancak bii -
tün pratik tecrübe Batı’da
göstermiştir ki karışma ve
açılmayla birlikte iffet ger
çekten mahvolmuş, en na
dide bakire en adî fahişe u-
cuzluğuna yaklaşmağa baş
lamıştır. Modern Mezdek
ve Epikür tilkileri murad -
larına ermiş, en ilerisi İsveç
ve Danimarka olmak üzere
Batı ülkeleri günden güne
analık, kardeşlik dahil hiç
bir hudut tanımayan bir a -
çık hava kerhanesi, bir cin
si ifrazat bataklığı haline
gelmeğe başlamıştır. Dövü
nen muhafazakârların hak
lı olduğu ayan beyan mey
dana çıkmış olmasına rağ -
men bu sefer Mezdekçi E-
pikürcü iğfal tilkileri ağız
değiştirerek maskelerini at
mışlar “iffet bozulmaya -
cak” yerine “iffetin hiç kıy
meti yoktur. Demode ol -
muştur, iffetsizlik ilerici -
liktir, insanlıktır v.s.” gibi
herzeleri utanmaz zafer na
raları ve en ayarsız ahlâki
yet cürümleri olarak sura -
tımıza haykırmağa başla -
mışlardır.
Bizim cemiyete gelince,
Ayni “utanmaz adam”ların
yeri versiyonları yine önce
kadınların her erkek işine
sokularak evden milletçe
uzağa çekilmesini sağlamış
lar (erkekler işsizlikten kı -
rılırken tabii) sonra da ted
ricen onları soyunmağa ik
na ederek elli senede mele-
kî ismet örtülerinden soya
soya "bikini” denen edep
yeri kesesine kadar strip
tiz ettirmişlerdir. Kadının
fıtrî hayası ve an’anevî if
fet tutkusu bütiin bu soyun
ma ve karışmalara rağ -
men bazı istisnalar hariç
bu tuzakçıları tam sevindi
recek neticeyi geciktirmşi
olmakla beraber bizde de
fuhşun ziyadesiyle arttığına
ve mutlaka beraber bizde
ve mutlaka gide gide Batı
daki bataklıklara bizim de
varacağımıza şiiphe yoktur.
İşte o zaman biz veya ço
cuklarımız veya torunları -
mız ana-baba kardeş hatta
aynı cins demeden bir biri
üzerinde “orgasm olma ya
rışma” girişecekler ve piç
lik gittikçe^ istisna olmaktan
çıkıp sonunda tek kaide o-
lacaktır. Yavrusuz baba ve
analarla, anasız babasız
yavrular aile hayatının bü
tün ince ve sıcak hislerin
den, beşerî olgunluğun
sevginin bu ilk filizlenme o-
cağından mahrum olarak
sevgiden, şefkatten ve kutsi
heyecanlardan bîhaber bi
rer pskiopat, hissiz birer
"homongolos" haline gele
ceklerdir. Korunacak vata -
nı, üzerine titreyecek yav
ruları ve aşkla kıskanacak
eşi olmayan bu kimseszi r0'
botlar hiç tasalanmadan
birbirinin gırtlağını sıkacak
ve onların mekanik tepti '
meleriyle insanlık uçurum
dan uçuruma yuvarlana
çaktır. O halde soyunmala
ra ve müsabakalara devam.
f"
'S<1• N * '
ss"3
-.i1 p s j.
*•- >»«**. j
13,1 İM te £ ,^
*»*|
:*»>» ®|1
J<“« ırtsl
«*4 ,4
JCmiır,
8 EKİM, 1971, CUMA N İ Z A M SAYFA: 5
«iıtejjw4»|
» p i l
rfiüitf »I
> » C
' * ta i’l
M ili» »I
BUTEHBEBOTENberi
matbaacılık çok ilerledi
SAVAŞ BASIMEVİfeıbrts tiirklcrinin en modem en iteri 1)051 mevidir
üiitiin makineleri 1970 mobclibir
kitap asrgı ırakDuz - tatura
kartvizit cfcMetiys ve hctx£5it baskı
isleriniz ic^n:
scMas basımevibetiâpaşa scfcaK, ıs
U fk c ç a
SAYFA: 6 N İ Z A M 8 EK1M> 1971> CUMA
Anlayanaİki arkadaş, seyahat dönüşü köylerine yakuı
bir mevkiye varmışlar, Birisi diğerine, “Be arka-”
daşun” demiş, “Köyümüze yaklaştık. Evde çoluk
çocuk yolumuzu gözler. Bende de para kalmadı.
Bana bir miktar ödünç ver, birşeyler alıp elim boş
gitmeyeyim, inşallah köyümüze varınca sana iade
ederim.” Diğeri de hemencecik çıkarıp vermiş.
Köye vardıkları zaman ödünç para veren, ödünç
alan şahsa borcunu hatırlatmış, hatırlatmış ama
hatırlayan kim. ”Benim sana vereceğim bir şey
yok, ben senden borç para almadım” diye öbürü
borcunu inkâra kalkmış.
Meseleyi memleketin kadısına havale etmişler.
Mahkeme salonunda Kadı efendi alacaklıya sor -
muş. “Elinde, alacağına dair senet sepet var mı?”.
Alacaklı, senet filân yapmadıklarını söylemiş. Bu
nun üzerine Kadı şahidi olup olmadığını sormuş.
Şahid de bulunmadığını öğrenince sertçe çıkışmış.
“Ne senedin ne de şahidin var, hiç olmazsa parayı
verdiğini iddia ettiğin yerde bir taş, bir ağaç da mı
yoktu ki ağacın yaprağım şahit gösteresin?”. Ala
caklı düşünmüş ve hakikaten o yerde bir harnıp
ağacı olduğunu söylemiş. Bunu öğrenince kadı
“Hemen koş” demiş, “bir iki yaprak kopanp getir.
Belki onlar şehadet eder de haklı olduğun meyda
na çıkar.”
Adamcağız hemencecik bir atın sırtına atla
dığı gibi harnıp ağacına doğrulmuş. Kadı ile ve
recekti şahıs da mahkeme salonunda beklemeye ko
yulmuşlar. Bu arada eline bir gazete alıp oku -
inakla meşgul olan kadı bir müddet sonra saatına
bakmış ve alacaklının halâ gelmediğini görünce
hiddetle gazeteyi yere savurmuş. “Bu mübarek
adam da nerede kaldı, kaç saat bekleyeceğiz”. Ka-
dı’nın bu sözleri üzerine verecekli şahıs, “efendim,”
demiş “Onun dediği ağaç çok uzaktadır ki, akşa
ma bile gelmez.” Bunu işiten Kadı, “Hemen” de
miş” atldan çıkarın ve adamı geri getirin. Ağaç
konuştu ve haklı olduğunu şahitlik etti. Gelsin
alacağını bu zattan tamamıyle tahsil etsin.”
TOPAL TERZİ
MACÎTECZAHANELERI VE ECZA DEPOSU
Halkımızın ihtiyacını yalnız başına karşılayabilecek yegâne müessesedir.
Günün her saatinde halkımızın emrindeyiz.
No: 1 No: 2
Mecidiye Sokağı No. 5 — 7, Lefkosa Tel 63462/298 Dah.
Şerif Arzık Sokağı No. 10 B,Köşklü Çiftlik
Tel: 62018/415 Dah.
Binatlıda Ezan SesiBüyiik bir Türk çoğunlu
ğuyla meskûn Binatlı eski
ismiyle POLEM İDYA kö
yünde hamiyetperver kar -
deflerimizin yardımlarıyle
bir sene kadar evvel cami
lerinde başlatmış oldukları
minare inşaatı en nihayet
tamamlanmış bulunmakta -
dır.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı
Kerim’de cami onaranlar
hakkında şöyle buyuruyor
“Allah’ın mescitlerini, an -
cak Allah’a ve ahiret gü
nüne iman eden, gereği
üzere namaz kılan, zekâtı
veren, Allah’dan başkasın
dan korkmayan kimseler
imar eder, onarır, (yalnız
bu kimselerin yaptıkları iş
lere, Allah katında doğru
ve makbul olur). İşte hida
yet üzere bulunanlardan ol
dukları umulanlar bunlar -
dır. (Tevbe Süresi - Ayet
18). Elbette Binatlı kardeş
lerimiz de camilerini onarıp
tezyin etmişlerse bu onların
Allah’a karşı olan sarsılmaz
imanlarının bir neticesidir.
Evet bugün Kıbrıs’ın her
tarafında memnuniyetle ınii
şahade ettiğimiz manzara
birçok köy ve kasabalarda
halkımız camiye gider veya
gitmez, dinî bilgiden mah
rum yetişmiş olsun veya ol
masın, camilerin imarı için
açılan kampanyalara seve
seve iştirak etmekte ellerin
den gelen her türlü yardı
mı yapmaktadırlar. Halkı
mızın bu yeni kımıldanışı
ve uyanışı sayesinde sene
lerin ihmalkârlığı yüzün -
den harab olan camiler ta
mir edilmekte, yeni halılar
la, avizelerle tezyin edil -
Hintlinin Yeni Evkaf ini - marisi tarzındaki minaresi
görülmektedir.
mekte, Türk’ün ve Islâm’
ın sembolü güzel minare -
ler göklere yükseltilmek -
tedir.
Muhakkak ki mescitler
ve camiler yalnız ve yalnız
bizleri yaratan Allah'a
(c.c.) ibadet etmek için in
şa ve tamir edilmektedir.
Gösteriş için veya gelip
geçen turistlere bir ziya -
ret yeri olsun diye de inşa
edilmiyorlar. Fakat bugün
bilinen bir gerçektir ki bir
çok camilerimiz, bilhassa
köylerde, ibadete kapalı
bulundurulmakta, icab et -
tiği şekilde faaliyet göster
memektedirler. Bunun da
bütün maddi ve manevî
mes’uliyeti hâlâ daha ca -
milere na-ehil din adamı
tayin etmekte İsrar eden
Müftülük makamında ve
genç neslimizi dînî konu -
larda eğitmeyen Maarif
Dairemizdedir.
Biz Kıbrıs Türk Islâm
Cemiyeti olarak camileri -
mizin böyle ibadete kapalı
bulundurulmasının en bü
yük sebebini halkımızın
dînî konularda gereği veç
hile malûmat sahibi olma
malarında aramakta ve bu
na da kat’iyetle inanmak
tayız. Ve işte Kıbrıs Türk
Islâm Cemiyetini kurarken
İslâm bilgilerini halkımıza
doğru olarak öğretilmesi
gayelerimiz arasında yer
almakta idi. Bunu elimiz
deki elemanlarla tatbikat
sahasına koymak müftü -
lükle işbirliği yaparak hal
kımızı manevî yönden tec-
hizatlandırmak istiyorduk,
ibadete senelerden beri ka
palı bulunan köy camile
rine ve camileri bulunma
yan köylere dînî yönden
yardım etmek gayesiyle
plânlı bir şekilde ziyaretler
tertiplemek programlarımız
arasında idi. Fakat ne çare-
ki geçirilen kanunla bu gibi
faaliyetlerde bulunanlara 6
ay hapislik cezası ve £50
da para cezası öngörülmek
te ve netice itibariyle de bu
gibi faaliyetlerimiz yasaklan
maktadır.
Bu gün Kıbrıs Türk Is
lâm Cemiyeti saflarında
fahri olarak vaizlik yapa -
cak, hutbe irad edecek,
imam olacak blgili ve genç
elemanlar mevcuttur. Hepsi
de çağrıldığı an, bilhassa
yaklaşan mübarek Rama -
zan ayında 'Allah rızası
için’ vazife görmeye hazır
dır.
............................................................................................................................................................................................... " I I I I I lH l l l l l l t l I l l l ....... .
Kırnı Tavukçuluk ikinci Şubesinde |GÜNLÜK PİLİÇ GÜNLÜK YUMURTA - GÜNLÜK TAVUK CİĞERİ I
BUT - GÖGÜS - BOYUN, Üzeri Tarihli ve Kartonlar içerisinde YUMURTALAR I
Mustafa Hacı Ali iKÖŞKLUÇ1FTL1K M1RATA APARTMANI ALTI
......................................... I l l l l ....... IH I....... I I .......... IIIIIIIH IIIIII II III II III II III II ........ II I I I I I I I I I I I I I IM II I I I I I I I I .........İ l i l ............IH I.......... İ l i l .......... I I ....... ....... .
8 EKİM, 1971, CUMA M İ Z A M SAYFA: 7
Temennimiz, Yönetimi -
mizin aldığı köstekleyici ku
rallar yerine teşvik edici ve
yapıcı kararlar alarak bu
cemaatin maneviyatını kur
tarmasıdır. öyle inanıyo -
ruz ki bunu yönetimimiz -
den yalnız bir Cemiyet ola
rak değil her jerd, her aile
ve Allah’a inanmış herkes
beklemektedir.
Nazar
Değmesin
29 Eylül 1971 tarihli Ter
cüman gazetesinde Suna
San şöyle bir haber veri -
yordu:
Efendim, İmar Bakanı Se-
lâhattin Babüroğlu, " bazı
dedikoduların dışarıya sız -
nıası”m incelerken. Bakan -
lığında çalışan bir memurun
dosyasına el koymuş!
Dosyada “mühendis” ol -
duğu, “Amerika’da ihtisas
yaptığı" ve “İyi İngilizce"
bildiği yazılıymış.
Memuru çağırmış. Önüne
İngilizce bir yazı koymuş,
“Türkçeye çevir” demiş.
Mühendis yazıya şöyle bir
göz atmış, "Beyefendi, bu
Alınanca.'” demiş.
Oysa, yazı İngilizce imiş.
Adam, mühendis değil -
miş.
Amerika’yı haritada bile
görmemiş.
Babüroğlu, memuru, ko -
lundan tuttuğu gibi polise
vermiş!
İşte, İmar Bakanlığında,
şimdi, Bakanın “polis hafi
yeliği” konuşuluyormuş.
Bu haberdeki kıssadan
hisse çıkarmaya çalışıyor -
dukki bir de ne görelim 30
Eylül 1971 tarihli Bozkurt
gazetesinde Yönetimin Yeni
Müftüsüyle üç sütun iize -
rine bir mülakat neşredil -
miş. Meğer biz elimizdeki
harika müftüden haberdar
değilmişiz. Kırk bir buçuk
kere maşallah, bildiği lisan
sayısı öyle iki iiç değil, tam
yedi! Anavatanın dış işle -
rinde bile bukadar lisanbaz
birisini bulmak epeyce giiç
olsa gerek...
Dana Efendi müftü oldu
ğu zaman Tiirkiyede Hür -
riyet gazetesinde bulunan
bir dostumuz naklediyordu.
İngilizce lisanına vakıf biri
sinin Kıbrısa miiftii seçildi
ğini işiten ediplerimizden
bir tanesi hislenerek "İşte
bize de böyle müftüler lâ
zım" demiş. Şimdiki nıiif -
tünün yedi lisan bildiği Tür-
kiyede işitilince acaba ne
denmiştir merak etmeye
başladık...
Yakınlarından birisinin
kendisine bu yedi lisan me
selesinin aslı faslı olup olma
dığını sorması üzerine Yö
netimin Yeni Müftüsünün
“Rumlar okuyup da haset
lerinden çatlasın diye söyle
dim” dediği rivayet edilmek
tedir. Aman dostumuz biraz
dikkatli ol, yerin kulağı
vardır derler. Maazallah bi
zim Yönetimimizde de bir
Selâhattin Babüroğlu gibi
bir üye çıkabilir de o za -
man felek ters döner... Ger
çi eninde sonunda ters dö
necektir ama biraz dişini
sıkı tut hazır eşe dosta eğ
lence çıktı.
İplik
Pazarında
Terakkiİplik Pazarı Camii hak -
kında yaptığımız neşriyatın
neticesi hasıl olduğunu gör
mekle bayağı koltuklarımız
kabardı. Camiin son cema
at nahalline açılan içkili lo
kantanın servis kapısı ge -
çenlerde örülerek kapatıl -
mıştır. Kadınlar mahfili de
Ramazana yetiştirilmek üze
re yeni baştan yapılmaya
başlanmıştır.
Şer'iye
Mahkeme
sinde Şer
Aile Mahkemeleri Reisi
pek muhterem A li Va ıt
beyin tekaüde çıkmayı Yö
netimin arzusu üzerine bir
iki ay daha geciktirdiğini
öğrenmiş bulunuyoruz. An
ladığımız. kadarıyle Ali Va
li Beyin yerine geçecek bir
namzet bulmakta Yönetim
zorluk çekmektedir. Hatta
hukuk çevrelerinde, aile
mahkemesinin lağvedilerek
vazifelerinin kaza ınahke -
melerine devredilmesi muh
temel olduğu dedikodusu
dolaşmaktadır.
Bilindiği gibi Aile Mahke
ıneleri müstakil bir mahke
me olarak ve sadece Tiirk-
lerin ailevi anlaşmazlıkla -
rina bakan bir kuruluştur.
Eskiden meriyette bulunan
Seriye mahkemesinin ine -
deni kanunca sokulduğu
yeni şeklidir, ve Kıbrıs Ana
yasasındaki müktesep hak
larımızdan birisini teşkil
eder. Başka bir müktesep
hak olan Halkın kendi miif
tüsünü seçimle başa geçir -
inesi Yeni Yönetimimizce
alabora edilerek miiftii ta -
yinle vazifelendirilmeye baş
tanınıştır. Aile Mahkemeleri
de ayni akibete uğrarsa pek
yazık olur doğrusu...
Geçenlerde Aile Mahke -
inesi yine Ali Va ıt Beyin
Başkanlığı altında Leymo -
sunda oturum halinde imiş.
Lefkoşalı avukatlardan is -
mini vermek istemediğimiz
bir zat müvekkili bulundu -
ğu şahıs namına yaptığı sa
vunmada “Efendim, bu ev
lilikte tarafların hiç suçu
yok. Allah karakterlerini
ayrı yaratmış, karakterleri
uyuşamadı. Suç herhalde
Allahın olsa gerek” mealin
de sözler sarfetmiş. Bu mü
nasebetsizlik karşısında Ha
kimin kaşlarının çatıldığıııı
görünce de avukatlardan
beklenen bir pişkinlikle
“Siz zapta geçirin efendim,
eğer bir günahı filân olursa
ben yüklenirim” diye güya
aklınca durumu savuştur -
muş... Cuma namazlarında
cami dışında davul zurna
çalındığına, Tiirkiyeden bü
yük masraflarla getirilen
opera konserlerinde fındık,
fıstık çatırtısı arasında en
olmayacak yerlerde kahka
halar atıldığına şahit olduk
tan sonra bir de Dini akide
lere hürmetsizliğin böylesi-
ni duymak bizi pes dedirt
ti doğrusu...
Problem demekki ayni
problem... Adam olanuı -
mak. Davulcusundan hu -
kukcusuna kadar.
m ıım m ıııım iH m ım ıııım ıım ım ııııım ıııııım m ııııııııııııııııııııııiE
ARİF NİHAT ASYA’DAN DÖRTLÜKLER
E YENİDEN E
E Elsizlere el, dilsizlere dil ver yeniden! E
E Lütfet, bize bir şanlı nesil ver yeniden!
jjj Dünyayı alıp avucuna bir gün, Tanrı’m,
E Avucunda bu dünyaya şekil ver yeniden!
i YURT
E Dün, kutsal ellerle sürülmüş yurdum;
E Onlardan sonra küstürülmüş yurdum...
E Allah, sana lâyık etsin evlâtlarını,
E Ey kubbesi “âmin”le örülmüş yurdum!
= IIII IIM II I I I I I I I I I I I I I I I I im il l l l lH III I I I I I I I I I I I I I I I I I I IM II I I I t l l l l l im il l l l l l l t ?
A. TOPAL TERZİHANESİİRL1ZÂDE SOKAK — LEFKOŞA
(Haydarpaşa Camisi Karşısı)
l UYGUN MODERN ELBİSE DİKİLİR
M iladi)Dünya Piyasasına
Hükmeden Şekerleme
ŞIMI)I 7 LIBRAL1K NAYLON PAKETLER İÇERİSİNDE
DAİMA TAZE OLARAK SATILMAKTADIR.
MİSAFİRLERİNİZE DAİMA
“MILADY” ÇİKOLATA, TOFİ VE ÇEŞİTLİ ŞEKERLEMELERİNDEN
İKRAM EDİNİZ.
HER YERDE VE HER
ZAMAN M |§fj§|
İSTEYİNİZ
s i i :
a r ?
R nü l
wHa
m
Genel Accnt ve Tevziatçıları:
HÜSEYİN İRFAN (HALEFLERİ)
Miiftü Hilmi Efendi Sokak No. 2, Tel: 63332
Lefkosa
MEHMET A. TOPAL TERZİHANESİ11 A K1RL1ZÂDE SOKAK — LEFKOŞA
(Haydarpaşa Camisi Karşısı)
HER ZEVKE UYGUN MODERN ELBİSE DİKİLİR
SAYFA: 8 N İ Z A M 8 EKİM, 1971, CUMA
HALA SULTANtandaki hali görünce ağla
mayı beğenmedik. Meğer
yaııg(n hakikaten türbe ma
hallini sarmış, ağır perdeler
yanmış, döşemenin tahtası
kömür kesilerek yer yer çu
kurlaşmış, hasılı toz toprak
ve moloz yığınları arasında
feci bir manzaraya bürün
müştü... Bu 'kutsal mabedi
mizin tekrar kontrolümüze
geçmesi için neden devamjı
faaliyet göstermiyor, niçin
harekete geçmiyoruz? Ve -
levkıi Rum kontrolünde olsa
(Birinci sayfadan kalan)
bile sorumlu merciler niçin
bir din görevlisi tayin edip
gerek camiin hakimini ge -
rekse ziyaret ve ibadeti tan
niz ziyaretçilerden alınacak
zim yoluna gitmiyor? Emi-
teberrüler bu güzelim yeri
ihya etmeye kâfidir.
Biz Hala Sultan Hazret
lerinin huzurunda ziyaret
ve dua ile mekgul iken içe
riye bir sürü turist girip çık
makta idi. Bir tanesi loşluk
içerisinde görmeden ayağı
nı attığı bir çukura mahana
BAŞYAZI DEVAMI
iL
todudur. İşte bu ınetod dikkatle üzerinde işlenmekte
ve sözde Müslünıanlardan elde ettikleri ajanları va-
sıtasıyle gine Miislümanlara mütemadiyen telkin e -
dilmektedir.
Küfür dünyası, Müslümanların bilhassa yeni ye
tişen nesillerinin Garb hayranlığı içerisinde kendi
kendilerini çok geride kabnış görüp Garbı daima
beyenınelerini temin için Müslümanların milli izzeti
nefis ve iftiharımızın menşei olan milli mefahirimizi
unutturmaya ve söndürmeye azami gayret sarfetmek-
tedirler.
İşte ıııüslüman Türkün sayısız şan ve şeref ve
azamet levhalarından tslâmın küfre karşı zafer ve
galibiyet destanlarından biri, belki de denizler tarihi
nin en heybetli bir vâkıası olan PREVEZE deniz za
ferimiz aramızda ne kutlanıyor ne de ehemmiyete a-
lınıyor ve dolavısıyle unutulmaya terk olunuyor.
Halbuki gün aşırı festivaller ve yıldöııünıleri ter-
tip etlime üşenmivenlerin bilhassa böyle millî mefa
hirimizin festivallerini tertiplemeleri yakışırdı. Haki
ki milliyetçilik budur. Preveze ve nice bin Prevezeler
yeni nesillerin genç dimağlarına nakşedilnıelidir ki o
prevezeleri vücuda getirecek yeni nesiller yetişebil -
sin.
Esefle söyleriz ki bıı gün yetişen yeni nesil
— pek az istisna ile — gittikçe yaygınlaşan bir kayı
nlıkla milli ruhumuzdan — ki en son olarak bu ru -
lııııı şahlanışını milli mücadelede görmekteyiz — on
dan uzaklaşmakta ve bize düşman ideolojilerin tesir
sahalarına düşüp onların hesabına, bizim ziyanımıza
sömürülüp yutulmaktadırlar. Hiç şüphesizdir ki hu -
nıın bütün ağırlığınca yükünü çeken ve sorumluhığu-
ıtii taşıyanlar genç nesiller talim ve terbiyesini üzeri
ne alan eğitim ıııüesseseleridir.
Preveze, evet, o muhteşem deniz zaferimiz 600
kadırgadan müteşekkil bütün haçlı kıratların ve Pa
palığın armalarını ve gururunu taşıyan o muazzam
donanmaya karşı Müslüman Türk Kaptan ı deryası
Cennetmckân Barbaros Hayreddin Paşa sadece 122
parça hafif harb gemisi ile hilâl şeklinde deniz içeri
sinde saffı harb nizamı alıp gürleyen tekbir sadala-
nyle öyle dehşet ve şiddetle saldırdı ki o heybetli hü
cuma değil 600, 6000 parçalık donanma bile dayan
mazdı. Ve Hz. Allahın nusret-i İlâhisi — İlâhi vardı-
mı — erişip ıııüslüman Türk leventleri galip ve mu
zaffer oldular. Perişan olan Andrea Dorya idaresin
deki dev gibi düşman armadası selâmeti kaçmakta
buldu.
Yalnız şurasını kaydedelim ki kendisinden beş
misli üstün ve zamanın en kudretli donanmasına er
kek arslan avına hücum edercesine pervasızca saldı
ran kudreti Barbaros ve arslan leventlerine veren sır
hiç şüphesiz bu gün ğavb ettiğimiz o millî ruh, o İlâ
hi kudret tecellisidir.
NİZAM
« i
düşmüş ve kırılan gözlü -
ğünden başı yarılmıştı. Bu
yabancı turistler durumu
bilmediklerinden Türkler
kutsal bildikleri mabedleri-
ni böyle muhafaza ediyor
lar” kanisiyle oradan ayrıl
maktadırlar. Hele ziyarete
gelen siyahlara bürünmüş
Rum kadınlarının gerek
Cami içerisinde gerekse
Türbe mahallinde istavroz
çıkarmaları yokmu, insanı
kahretmektedir.
Cami kapısında Antika -
lar dairesinin tuttuğu bir
Rum memur kapıcılık yap
makta fakat gelen turist
lere kendi ideolojisine göre
bilgi vermektedir. Yaban -
cıların cami içerisine potin
le girmemelerine rağmen
Canri zemini o kadar toz
toprak altındadır ki Camiye
potinsiz girmenin manası zi
yaretçilerin hafızasına sığ
mamaktadır. Bütün bunlar
dan ayrı olarak bir yol gös
tericinin eksikliği ziyarete
gelen saf müslümanların
dahi dinde olmayan hatıl
ve nahoş hareketlerde bu -
Ilınmalarına sebebiyet ver
mektedir. Çeşitli mahlûk
şekillerinde adak mumları
nın atıldığı köşeler, Hristi-
yanların bu batıl adetini ya
bancılar gözünde biz müs-
Şinıdi Ruııı kontrolü altında ^akımsız ve ilgisiz Hala Sultan Tek kesinin Girişi.
kalan
lümanlara da affettirmekte,
hasılı hem manen hem de
maddeten kendi Cemaati
miz kaybetmektedir.
Hala Sultanın durumu
dinen ehemmiyeti olduğu
kadar siyasıi açıdan da ga
yet mühim bir konudur.
Gerek Yönetimimiz, gerek
binanın ınes’ulu olan Vakıf
lar ve Din işleri dairesi, ge
rekse cemaat olarak müslü-
man fertler elbirliği ile Ha
la Sultanı Cemaatimiz ıçiıı
iftihar vesilesi olacak bk
duruma kor vc İstikbalimi
zi garanti altına almak da
vamızda bir merhale yapa
biliriz. Yönetimimizi uya -
rır ve kısa bir zamanda hu
zur içerisinde Hala Sutsan
Hazretlerinin makamında
ibadet edebilmeyi sağlamak
ra öncü olmalarını dileriz.
DEĞİŞEN MİNARELER, Parasızlık kadar milli mimarimiz hakkında yetersiz
bilgimiz ayni kalıptan çıkmışçasına ayni tip minarelerin yapılmasına sebebiyet
veriyor. Resimde Yeni Cami, Haydar Paşa Camii ve Gönyeli Camii minare
leri görülmekte. Yeni minarelerde oyma tezyinatın kaybolmasına ilâveten
nisbetlerdc de bir dikkatsizlik göze çarpmaktadır.
Yine de minarelerin yapılmasına vesile olanlara ve yapanlara müteşekkiriz.