DARWIN DNA'YI BİLSEYDİ

334

description

Bu kitabın konusu olan DNA, çıplak gözle görmenin mümkün olmadığı küçüklükteki hücrelerimizin bilgi bankasıdır. Etrafımızdaki canlılara ait bilgiler, her canlının kendi hücrelerinin her birinin içindeki “DNA” denilen bu bilgi bankasında saklıdır. Bir gülün, bir portakalın, bir serçenin, bir kaplanın ya da bir insanın tüm yapısal özellikleri, onları oluşturan hücrelerin çekirdeklerinde bulunur. Kitabı tuttuğunuz elinize şöyle bir bakın. Elinizi oluşturan milyonlarca hücrenin her birinde de bu bilgi depoları mevcuttur.

Transcript of DARWIN DNA'YI BİLSEYDİ

2

� Bu kitapta ve diğer çalışmalarımızda evrim teorisinin çöküşüne özel bir yer ayrılmasının ne-deni, bu teorinin her türlü din aleyhtarı felsefenin temelini oluşturmasıdır. Yaratılışı ve dolayısıy-la Allah'ın varlığını inkar eden Darwinizm, 140 yıldır pek çok insanın imanını kaybetmesine ya dakuşkuya düşmesine neden olmuştur. Dolayısıyla bu teorinin bir aldatmaca olduğunu gözler önü-ne sermek çok önemli bir imani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm insanlarımıza ulaştırılabilmesiise zorunludur. Kimi okuyucularımız belki tek bir kitabımızı okuma imkanı bulabilir. Bu nedenleher kitabımızda bu konuya özet de olsa bir bölüm ayrılması uygun görülmüştür.� Belirtilmesi gereken bir diğer husus, bu kitapların içeriği ile ilgilidir. Yazarın tüm kitaplarındaimani konular, Kuran ayetleri doğrultusunda anlatılmakta, insanlar Allah'ın ayetlerini öğrenme-ye ve yaşamaya davet edilmektedirler. Allah'ın ayetleri ile ilgili tüm konular, okuyanın aklındahiçbir şüphe veya soru işareti bırakmayacak şekilde açıklanmaktadır. � Bu anlatım sırasında kullanılan samimi, sade ve akıcı üslup ise kitapların yediden yetmişe her-kes tarafından rahatça anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu etkili ve yalın anlatım sayesinde, kitaplar"bir solukta okunan kitaplar" deyimine tam olarak uymaktadır. Dini reddetme konusunda kesinbir tavır sergileyen insanlar dahi, bu kitaplarda anlatılan gerçeklerden etkilenmekte ve anlatılan-ların doğruluğunu inkar edememektedirler.� Bu kitap ve yazarın diğer eserleri, okuyucular tarafından bizzat okunabileceği gibi, karşılıklıbir sohbet ortamı şeklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade etmek isteyen bir grup okuyucu-nun kitapları birarada okumaları, konuyla ilgili kendi tefekkür ve tecrübelerini de birbirlerine ak-tarmaları açısından yararlı olacaktır.� Bunun yanında, sadece Allah'ın rızası için yazılmış olan bu kitapların tanınmasına ve okun-masına katkıda bulunmak da büyük bir hizmet olacaktır. Çünkü yazarın tüm kitaplarında ispatve ikna edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple dini anlatmak isteyenler için en etkili yöntem,bu kitapların diğer insanlar tarafından da okunmasının teşvik edilmesidir.� Kitapların arkasına yazarın diğer eserlerinin tanıtımlarının eklenmesinin ise önemli sebeplerivardır. Bu sayede kitabı eline alan kişi, yukarıda söz ettiğimiz özellikleri taşıyan ve okumaktanhoşlandığını umduğumuz bu kitapla aynı vasıflara sahip daha birçok eser olduğunu görecektir.İmani ve siyasi konularda yararlanabileceği zengin bir kaynak birikiminin bulunduğuna şahit ola-caktır.� Bu eserlerde, diğer bazı eserlerde görülen, yazarın şahsi kanaatlerine, şüpheli kaynaklara da-yalı izahlara, mukaddesata karşı gereken adaba ve saygıya dikkat edilmeyen üsluplara, burkun-tu veren ümitsiz, şüpheci ve ye'se sürükleyen anlatımlara rastlayamazsınız.

w w w. h a r u n y a h y a . o r g - w w w. h a r u n y a h y a . n e t

Bu kitapta kullan›lan ayetler, Ali Bulaç'›n haz›rlad›¤›

"Kur'an-› Kerim ve Türkçe Anlam›" isimli mealden al›nm›flt›r.

Birinci Bask›: Ocak 2007 ‹kinci Bask›: May›s 2008

ARAfiTIRMA YAYINCILIKTalatpafla Mah. Emirgazi Caddesi ‹brahim Elmas ‹flmerkezi A Blok Kat 4

Okmeydan› - ‹stanbul Tel: (0 212) 222 00 88

Bask›: Seçil Ofset 100. Y›l Mahallesi MAS-S‹T Matbaac›lar Sitesi 4. Cadde No: 77

Ba¤c›lar-‹stanbul Tel: (0 212) 629 06 15

3

YAZAR VE ESERLER‹ HAKKINDA

Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar AdnanOktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤reni-mini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stanbul Mimar Si-nan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ve ‹stanbulÜniversitesi Felsefe Bölümü'nde ö¤renim gördü. 1980'li y›l-lardan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi konularda pek çokeser haz›rlad›. Bunlar›n yan› s›ra, yazar›n evrimcilerin sahte-karl›klar›n›, iddialar›n›n geçersizli¤ini ve Darwinizm'in kan-l› ideolojilerle olan karanl›k ba¤lant›lar›n› ortaya koyan çokönemli eserleri bulunmaktad›r.

Harun Yahya'n›n eserleri yaklafl›k 30.000 resmin yer al-d›¤› toplam 45.000 sayfal›k bir külliyatt›r ve bu külliyat 57farkl› dile çevrilmifltir.

Yazar›n müstear ismi, inkarc› düflünceye karfl› mücade-le eden iki peygamberin hat›ralar›na hürmeten, isimleriniyad etmek için Harun ve Yahya isimlerinden oluflturulmufl-tur. Yazar taraf›ndan kitaplar›n kapa¤›nda Resulullah'›nmührünün kullan›lm›fl olmas›n›n sembolik anlam› ise, kitap-lar›n içeri¤i ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-› Kerim'in Allah'›nson kitab› ve son sözü, Peygamberimiz (sav)'in de hatem-ülenbiya olmas›n› remzetmektedir. Yazar da, yay›nlad›¤› tümçal›flmalar›nda, Kuran'› ve Resulullah'›n sünnetini kendinerehber edinmifltir. Bu suretle, inkarc› düflünce sistemlerinintüm temel iddialar›n› tek tek çürütmeyi ve dine karfl› yönelti-len itirazlar› tam olarak susturacak "son söz"ü söylemeyi he-deflemektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibi olanResulullah'›n mührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir dua-s› olarak kullan›lm›flt›r.

Yazar›n tüm çal›flmalar›ndaki ortak hedef, Ku-ran'›n tebli¤ini dünyaya ulaflt›rmak, böylelikle in-

sanlar› Allah'›n varl›¤›, birli¤i ve ahiret gibi temelimani konular üzerinde düflünmeye sevk etmekve inkarc› sistemlerin çürük temellerini ve sap-k›n uygulamalar›n› gözler önüne sermektir.

Nitekim Harun Yahya'n›n eserleri Hin-distan'dan Amerika'ya, ‹ngiltere'den Endonez-ya'ya, Polonya'dan Bosna Hersek'e, ‹span-ya'dan Brezilya'ya, Malezya'dan ‹talya'ya,

4

5

Fransa'dan Bulgaristan'a ve Rusya'ya kadar dünyan›n daha pek çok ülkesinde be¤eniyleokunmaktad›r. ‹ngilizce, Frans›zca, Almanca, ‹talyanca, ‹spanyolca, Portekizce, Urduca, Arap-ça, Arnavutça, Rusça, Boflnakça, Uygurca, Endonezyaca, Malayca, Bengoli, S›rpça, Bulgarca,Çince, Kishwahili (Tanzanya'da kullan›l›yor), Hausa (Afrika'da yayg›n olarak kullan›l›yor),Dhivelhi (Mauritus'ta kullan›l›yor), Danimarkaca ve ‹sveçce gibi pek çok dile çevrilen eserler,yurt d›fl›nda genifl bir okuyucu kitlesi taraf›ndan takip edilmektedir.

Dünyan›n dört bir yan›nda ola¤anüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insan›n imanetmesine, pek ço¤unun da iman›nda derinleflmesine vesile olmaktad›r. Kitaplar› okuyan, in-celeyen her kifli, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolay anlafl›l›r ve samimi üslubun, ak›lc› ve il-mi yaklafl›m›n fark›na varmaktad›r. Bu eserler süratli etki etme, kesin netice verme, itiraz edi-lemezlik, çürütülemezlik özellikleri tafl›maktad›r. Bu eserleri okuyan ve üzerinde ciddi biçim-de düflünen insanlar›n, art›k materyalist felsefeyi, ateizmi ve di¤er sapk›n görüfl ve felsefele-rin hiçbirini samimi olarak savunabilmeleri mümkün de¤ildir. Bundan sonra savunsalar daancak duygusal bir inatla savunacaklard›r, çünkü fikri dayanaklar› çürütülmüfltür. Ça¤›m›z-daki tüm inkarc› ak›mlar, Harun Yahya külliyat› karfl›s›nda fikren ma¤lup olmufllard›r.

Kuflkusuz bu özellikler, Kuran'›n hikmet ve anlat›m çarp›c›l›¤›ndan kaynaklanmakta-d›r. Yazar›n kendisi bu eserlerden dolay› bir övünme içinde de¤ildir, yaln›zca Allah'›n hida-yetine vesile olmaya niyet etmifltir. Ayr›ca bu eserlerin bas›m›nda ve yay›nlanmas›nda her-hangi bir maddi kazanç hedeflenmemektedir.

Bu gerçekler göz önünde bulunduruldu¤unda, insanlar›n görmediklerini görmelerinisa¤layan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmas›n› teflvik etmenin de, çok önemli birhizmet oldu¤u ortaya ç›kmaktad›r.

Bu de¤erli eserleri tan›tmak yerine, insanlar›n zihinlerini buland›ran, fikri karmaflameydana getiren, kuflku ve tereddütleri da¤›tmada, iman› kurtarmada güçlü ve keskin bir et-kisi olmad›¤› genel tecrübe ile sabit olan kitaplar› yaymak ise, emek ve zaman kayb›na nedenolacakt›r. ‹man› kurtarma amac›ndan ziyade, yazar›n›n edebi gücünü vurgulamaya yönelikeserlerde bu etkinin elde edilemeyece¤i aç›kt›r. Bu konuda kuflkusu olanlar varsa, Harun Yah-ya'n›n eserlerinin tek amac›n›n dinsizli¤i çürütmek ve Kuran ahlak›n› yaymak oldu¤unu, buhizmetteki etki, baflar› ve samimiyetin aç›kça görüldü¤ünü okuyucular›n genel kanaatindenanlayabilirler.

Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaflalar›n, Müslümanlar›n çektiklerieziyetlerin temel sebebi dinsizli¤in fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulman›n yolu ise, din-sizli¤in fikren ma¤lup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konmas› ve Kuran ahlak›n›n, in-sanlar›n kavray›p yaflayabilecekleri flekilde anlat›lmas›d›r. Dünyan›n günden güne daha faz-la içine çekilmek istendi¤i zulüm, fesat ve kargafla ortam› dikkate al›nd›¤›nda bu hizmetin el-den geldi¤ince h›zl› ve etkili bir biçimde yap›lmas› gerekti¤i aç›kt›r. Aksi halde çok geç kal›-nabilir.

Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmifl olan Harun Yahya külliyat›, Allah'›n izniyle,21. yüzy›lda dünya insanlar›n› Kuran'da tarif edilen huzur ve bar›fla, do¤ruluk ve adalete, gü-zellik ve mutlulu¤a tafl›maya bir vesile olacakt›r.

6

7

8

Harun Yahya

Evrenin Derinliklerinden DNA Molekülüne . . . . . . . . . . . . . . .10

Bilinen En Gelişmiş Bilgi Bankası DNA . . . . . . . . . . . . . . . . . . .14

Hücrenin 20. Yüzyılda Keşfedilen Yönleri . . . . . . . . . . . . . . . . . .18

Canlılığın Bilgi Kaynağı DNA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .26

DNA Molekülünün Mucizevi Yapısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .34

DNA'daki Olağanüstü Bilgi Saklama Kapasitesi . . . . . . . . . . . .54

DNA Molekülündeki Şifre Bilimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .72

DNA'da Kayıtlı Benzersiz Üretim Sistemi: Protein Sentezi . . .88

Dünyanın En İleri Kopyalama Teknolojisi . . . . . . . . . . . . . . . . . .114

İnsanın DNA'da Kayıtlı İnşa Planı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .130

İnsan Genomu Projesi Hakkında Darwinist-Materyalist

Yanılgılar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .194

Canlı Yapısındaki Bilgi ve Materyalizmin Sonu . . . . . . . . . . . . .194

Darwinizm'in DNA İle İlgili Yanılgılarından Bazıları . . . . . . .210

DNA Mucizesi Evrim Teorisini Nasıl Geçersiz Kılıyor? . . . . . .230

DNA Yüce Rabbimiz'in Yaratma Sanatının Bir Örneğidir . . . .282

Evrim Yanılgısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .286

Adnan Oktar

9

u kitabın konusu olan DNA, çıplakgözle görmenin mümkün olmadığı küçük-lükteki hücrelerimizin bilgi bankasıdır. Et-rafımızdaki canlılara ait bilgiler, her canlı-nın kendi hücrelerinden her birinin içinde-ki "DNA" denilen bu bilgi bankasında sak-lıdır. Bir gülün, bir portakalın, bir serçenin,bir kaplanın ya da bir insanın tüm yapısalözellikleri, onları oluşturan hücrelerin çe-kirdeklerinde bulunur. Kitabı tuttuğunuzelinize şöyle bir bakın. Elinizi oluşturanmilyonlarca hücrenin her birinde de bu bil-gi depoları mevcuttur.

Bu kitaptaki bilgiler, gözle görülme-yen boyuttaki, ancak içeriği ve taşıdığı bil-gi kapasitesi açısından, on binlerce kitaptanoluşan bir kütüphane boyutlarındaki mole-küller hakkındadır. Kitap boyunca bir yan-dan ancak milyonlarca defa büyüterek göz-lemleyebildiğimiz DNA'nın mucizevi yön-lerini incelerken, bir yandan da canlılığın,böylesine küçük boyuttaki bir parçasının,evrim teorisini nasıl çıkmaza soktuğunugöreceğiz. Bu olağanüstü yapıların detayla-

10

Harun Yahya

rını incelerken, alemlerin Rabbi olanAllah'ın sonsuz büyüklüğünü, ilminin ben-zersizliğini, genişliğini ve O'nun yarattıklarıüzerindeki hakimiyetini daha derinlemesinedüşünme imkanı bulacağız.

Ancak 20. yüzyılda keşfedilen DNA'yıincelemeden önce, kısaca içinde yaşadığımızve her geçen gün yeni bir köşesi keşfedilenevreni düşünelim. Birbirlerinden yüz binler-ce ışık yılı uzaklıktaki milyarlarca galaksi...Kavrama sınırlarımızı zorlayan genişliktekibu galaksileri dolduran milyonlarca yıldız...İç içe geçmiş bir düzende, binlerce kilomet-re hızla sürekli olarak dönen, fakat birbirle-rine hiçbir zaman çarpmayan devasa geze-genler... İşte biz burada, bu gezegenlerdenküçük bir tanesi üzerinde nokta kadar bileyer tutmayan insanın yapı taşı olan hücreyi,elektron mikroskobu altında inceliyoruz.

Yaşamı elverişli kılan koşulların her bi-ri, canlılık için vazgeçilmezdir. DünyaAllah'ın rahmeti ile özel olarak var olan vevarlığını sürdüren bir ortamdır. 20. yüzyılınen önemli bilim adamlarından Albert Einste-in, insanın evrendeki düzeni kavramasınıngüçlüğünü şu sözleriyle ifade etmiştir:

İnsan aklı evreni kavrayabilecek kapasiteyesahip değildir. Sanki çok büyük bir kütüp-haneye giren küçük bir çocuk gibiyiz. Kü-tüphanenin duvarları farklı dillerdeki ki-taplarla kaplanmış. Çocuk, bu kitapların bi-

Adnan Oktar

11

rileri tarafından yazıldığını bilir. Ancak kim tarafından ve nasıl yazıldığı-

nı bilmez. Hangi dillerde yazılmış olduklarını anlamaz. Fakat çocuk, ki-

tapların düzeninde belirli bir plan olduğunu fark eder... akıl almaz bir

düzendir bu.1

Bu olağanüstü ortamın içinde tam ihtiyacı olan sistemlerle dona-tılmış insan, bedeni hakkında detaylı bilgi edindikçe ne denli mucizevibir şekilde hayatını sürdürdüğünü görecektir. Hayatın akışına kendinikaptırarak düşünmeden yaşayan pek çok kişi, vücudundaki gizli sis-temleri keşfettikçe, varoluş amacını düşünecek ve kendisini yaratanAllah'a karşı sorumluluklarının bilincine varacaktır. Nitekim kimi bi-

12

Harun Yahya

lim adamları, Allah'ın ilminin büyüklüğünü, yaratışındaki mükemmel-liği görerek Allah'ın varlığına iman etmişlerdir. Kimileri ise vicdanlarıkabul ettiği halde, gururları nedeniyle Allah'a muhtaç yaşadıklarınıgöz ardı ederek direnmektedirler. Ancak gerçeklere karşı direnmek,içinde bulundukları durumu değiştirmeyecektir. Allah bazı insanlarda-ki bu yaklaşımı Kuran'da şöyle bildirmektedir:

Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği)biliyorsunuz. (Bakara Suresi, 42)Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğa-niy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır. (FatırSuresi, 15)

Adnan Oktar

13

14

Harun Yahya

‹nsan, uçsuz bucaks›z evrende tek bir nokta kadar bile alan kaplamaz.Afla¤›daki resimleri inceledi¤inizde bu gerçe¤i daha iyi anlayacaks›n›z. Allah, uzaydan atomalt› parçac›klara kadar uzanan sistemde mükemmelbir düzen yaratm›flt›r. Devasa büyüklükteki galaksiler-de de, mikroskobik boyutlardaki hücrede de çokince hesaplar hakimdir.

Evrendeki her-fleyi kusursuz bir yarat›l›fllavar eden Rabbimiz’in sanat› bedenimizde de,atomlarda da, y›ld›zlarda da en mükemmel flekilde tecelli etmektedir. Bizedüflen sorumluluk ise, yaflam için böylesine kusursuz bir evren yaratanRabbimiz’e flükretmektir.

Adnan Oktar

15

10 milyon ›fl›k y›l›uzakl›kta ancak bir

nokta olarak görünenSamanyolu’nun ev-rendeki milyonlarcagalaksiden yaln›zca

biri oldu¤unu düflün-dü¤ünüzde, Allah’›n

yaratma gücünün bü-yüklü¤ünü daha iyi

kavrayabilirsiniz.Yaratmak bak›m›n-

dan siz mi dahagüçsünüz yoksagök mü? (Allah)

Onu bina etti. (Nazi-at Suresi, 27)

100 bin ›fl›k y›l› uzak-l›kta, Günefl, Dünya ve

Ay’›n da içinde yer ald›-¤› Samanyolu, en az100 milyar y›ld›z›yla,

evrendeki en büyük ga-laksilerden biridir.

Geceyi, gündüzü, Gü-nefl’i ve Ay’› sizin em-

rinize verdi; y›ld›zlarda O'nun emriyle em-

re haz›r k›l›nm›flt›r...(Nahl Suresi, 12)

Allah Kuran’da y›ld›z-lar hakk›nda flöyle bil-

dirmifltir:“Hay›r, y›ld›zlar›n yer

(mevki)lerine yeminederim. fiüphesiz bu,

e¤er bilirseniz ger-çekten büyük bir ye-mindir. (Vak›a Sure-

si, 75-76)

16

Harun Yahya

1 nanometre = 1 metrenin milyarda biri1 pikometre = 1 metrenin trilyonda biri1 femtometre = 10 -15 m = 0,000000000000001 m1 attometre = 10 -18 m = 0,000000000000000001 m

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'›zikrederler ve göklerin ve yerin yarat›l›fl› konusun-da düflünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunubofluna yaratmad›n. Sen pek Yücesin, bizi ateflinazab›ndan koru." (Al-i ‹mran Suresi, 191)

Adnan Oktar

17

DNA, hücre çekirde¤inde bulunan ve vücudun tüm bilgisinitaflıyan flifreleri içerir. ‹nsanın tek bir DNA molekülünde tam birmilyon ansiklopedi sayfasını dolduracak miktarda bilgi bulunur.

Kromatin, hücre çekirde¤inin içinde yer alan DNA'da bulunanince iplikçik fleklinde yap›lard›r. ‹nceliklerinden dolay› mikros-

kop alt›nda görülemezler. Ancak hücre bölünmesi s›ras›ndakromatin genifller ve daha kal›n bir iplikçik halini al›r. Böylece

mikroskop alt›nda görülebilirler.Tüm bu resimlerde gördü¤ümüz gibi, en büyü¤ünden en küçü-¤üne kadar çevremizi kuflatan yap›lar›n veya sistemlerin han-

gisine bakarsak bakal›m mutlaka çok büyük bir mucize ile kar-fl› karfl›ya geliriz. Burada önemli olan, bu mucizeleri fark et-

mektir. Çünkü bir mucize ne kadar aç›k ve büyük olursa olsun,bu mucizeden Allah'›n varl›¤›na ve sonsuz büyüklü¤üne vara-

bilmek ancak iman edenlere özgü bir ayr›cal›kt›r.

elişen bilimin ortaya çıkardığı gerçek,canlıların asla tesadüflerle ortaya çıkama-yacak kadar kusursuz bir düzenliliğe veson derece kompleks yapılara sahip olduk-larıdır. Bu ise canlıları üstün güç ve ilim sa-hibi olan Rabbimiz'in yarattığının apaçıkbir delilidir. Yaratıcımız olan Allah'ın varlı-ğını redderek tesadüflere bel bağlayan ev-rim teorisi de, ortaya atıldığı tarihten bu ya-na, en sarsıcı darbelerden birini molekülerbiyoloji alanındaki gelişmelerle birlikte al-mıştır. Çünkü moleküler biyoloji, canlılığınkökeninin sözde basit yapılara dayandığınıöne süren Darwinizm'in iddialarını tartış-masız delillerle temelinden çürütmektedir.Bilim adamları, hücre içinde, "molekülermakine" olarak ifade ettikleri kompleks ya-pılar keşfettikçe, bunların rastlantılar sonu-cu oluşamayacağını açıkça görmüşlerdir.

Bu yapılardan biri 1950'lerde elektronmikroskobunun icadıyla keşfedilen, hücre-nin bilgi bankası, DNA'dır. DNA, her hüc-rede bulunan, muhteşem bir düzene sahip,dev bir moleküldür. Bu uzun molekül zin-

18

Harun Yahya

ciri üzerinde, o hücrenin -ve hücrenin aitolduğu canlının- tüm fiziksel ve kimyasalyapısına ait bilgiler şifrelenmiş şekilde bu-lunmaktadır. Ancak hücrenin içinde böylebir bilgi bankası bulunması tek başına birşey ifade etmez. Bu bilgi bankasının içinde-ki bilgilerin gerektiği şekilde okunması veelde edilen bilgiye göre üretim yapılmasızorunludur. Cansız maddelerin şifre yaz-ması, şifre çözmesi, aşamalı tedbirler alma-sı, elindeki bilgiye zarar gelmemesi için sis-tem kurması mümkün değildir. Bunları,topraktaki elementlerden meydana gelenmoleküllerin kendi kendilerine yapmasıbeklenemez. Ancak Darwinistler, evrim te-orisine öylesine kesin bir tutuculukla bağlı-dırlar ki, detaylarına ileriki bölümlerde de-ğineceğimiz bu gerçeği inkar ederler. Her-şeyin tesadüfen olduğuna kendilerini vediğer insanları inandırmak uğruna, akıl vemantıkla çelişen, bilimsellikten tamamenuzak iddialarını ısrarla savunurlar. AncakNobel ödülü sahibi biyokimyacı ve DNA'yıkeşfeden bilim adamlarından biri olanFrancis Crick, kendisi de evrimci olmasınarağmen, Life Itself (Hayatın Kendisi) adlı ki-tabında gerçekleri şöyle kabul etmektedir:

Bugün sahip olduğumuz bilgiler ışığındadürüst bir adam ancak şunu söyleyebilir:Bir anlamda hayat mucizevi bir şekilde or-taya çıkmıştır.2

Adnan Oktar

19

Evrimci gö-rüşleriyle tanınan

Richard Dawkinsise, hücre içinde saklı

bu kompleksliği şu ifa-delerle dile getirmektedir:

Fizik kitapları karmaşık olabilir,ama... bir fizik kitabının anlattığı

nesne ve olgular, o kitabın yazarınınbedenindeki tek bir hücreden daha ba-

sittir. Ve bu yazar, çoğu birbirin-den farklı olan, ince bir mi-

mari ve kusursuz bir mü-hendislik ile, bir kitapyazabilecek yetenekte,çalışan bir makine halin-de organize olmuş tril-yonlarca hücreden oluş-

maktadır... Tek bir insan hüc-resinde Britanica Ansiklopedisi'nin

otuz cildini, hatta 3-4 kat fazlasını depolayacak kadar bilgi kapasitesimevcuttur.3

20-25 sene evvel, masanızda bir CD bulsaydınız, bu cisimle ilk de-fa karşılaşmış olmanıza rağmen, bu cismin varlığını hiçbir şekilde tesa-düflerle açıklamaya çalışmazdınız. İncecik ve dümdüz yuvarlak birplastik parçası olsa bile, şeklindeki düzgünlük size bunun belli biramaçla, akıl ve bilgi sahibi bir insan tarafından yapıldığı izlenimini ve-rir. Bunun planını çizen, bunu imal eden ve masanıza bırakan kişiyigörmeseniz bile, metal ve plastik malzemelerin kendiliğinden, tesadüfeseri böyle kusursuz bir şekil aldığını iddia etmezsiniz.

Bir de bu cismin yapısını detaylı incelediğinizi ve üzerinde girinti

20

Harun Yahya

ve çıkıntılardan oluşan, "0" ve "1" sayıları ile kodlu bilgiler olduğunuöğrenseniz ne düşünürdünüz? İlk bakışta düz bir yuvarlak plaka gibigörünmesine rağmen, bu diski bir stadyum büyüklüğüne getirecekolursanız, üzerindeki girintiler yaklaşık bir kum tanesi büyüklüğündeolacaktır.4 Tüm bu girinti çıkıntılar, yazı, ses ve görüntü içeren bilgile-rin kodlanmış halini oluşturur. Bu yuvarlak malzemenin içine onlarcakitaplık bilginin sığdırılması, kuşkusuz burada akıl ve bilgi sahibi in-sanların emeğinin olduğunu açıkça ortaya koyar ve kimse de bununaksini iddia etmeye kalkmaz. Tam tersine burada çok üstün bir tekno-loji olması -bilginin sıkıştırılmış bir hacimde kaydedilmesi, şifrelenme-si, saklanması gibi aşamalar- söz konusu CD'nin bilinçli bir şekilde varolduğunun, bir amaç için üretildiğinin delilleridir.

Ancak düz bir plastik parçası için tesadüf iddiasını imkansız gö-ren bazı kişiler, DNA'daki mükemmel yaratılış karşısında aynı dürüst-lükle konuşmazlar. Binlerce ciltlik ansiklopediyi kapsayacak bilginingözle görülmeyen bir boyuta, en ideal şekilde sıkıştırıldığı ve şifrelen-diği DNA molekülünün, tesadüf eseri oluştuğunu öne sürerler. Kaldı kibir CD'yi yapan ve içine bilgileri yazan insanın beyni de, DNA'nın içer-diği bilgiler sayesinde işlev gören hücrelerden oluşmaktadır. Bununmantıksızlığı ortadadır. Nasıl ki bir CD içindeki bilgiler, insana birileritarafından oraya yazıldıklarını düşündürüyorsa, bundan çok daha üs-tün bir teknolojiyle, kapsamlı bir bilgi bankası içeren DNA da, üstün biraklın, yaratılışın varlığını gösterir. Bu akıl, Yüce Rabbimiz'in sonsuz ak-lıdır. DNA da, yaratılışındaki üstünlüğü 20. yüzyıl teknolojisi ile kavra-yabildiğimiz, Allah'ın bir mucizesidir. Rabbimiz yarattığı varlıklarınamacını bir ayette şöyle bildirmektedir:

Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunlarınarasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdi-ğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğren-meniz için. (Talak Suresi, 12)

Adnan Oktar

21

irminci yüzyılın ikinci yarısında mole-küler biyoloji alanındaki ilerlemeler, hücreiçerisindeki minyatür dünyayla ilgili bakışaçısını tümüyle değiştirmiştir. Bugün geli-şen teknoloji ile insanlar, hücrenin sahipolduğu kusursuz ve kompleks mekaniz-malardan haberdar oldular. Böylece bun-ların tesadüfen veya zamanla kendi ken-dilerine var olamayacaklarını anladılar.Hücreyi oluşturan sistemlerin pek çoğu,ışığın görülebilir dalga boyunun altında-dır. Hücrenin bazı detayları ancak X-ışınıkristalografisi denilen ileri tekniklerle in-celenebilmektedir.

Ancak Darwin'in teorisini ortaya attı-ğı dönem, değil DNA gibi bir molekülünsarmal yapısı ve bilgi kapasitesinin ince-lenmesi, hücrenin temel yapısının dahi an-laşılamadığı son derece geri bir bilim dü-zeyine sahipti. James Watson ve FrancisCrick, DNA'nın sarmal yapısını, Dar-win'in Origin of Species (Türlerin Kökeni)adlı kitabının yayınlanmasından neredey-se 100 yıl sonra ortaya çıkardılar. O za-

22

Harun Yahya

mandan bu yana moleküler biyolojide kay-dedilen ilerlemeleri Darwin'in kendi döne-minde öngörmesine olanak yoktu. Bu ba-kımdan temelden geçersiz bilgi ve varsa-yımlar üzerine kurulan evrim teorisinin,DNA gibi, bilim adamlarını halen hayranlıkiçinde bırakan bir yapının varlığını açıklaya-mayacağı ortadadır. Cambridge Üniversite-si'nden felsefeci Dr. Stephen C. Meyer, gü-nümüz bilimini Darwin dönemi ile kıyaslar-ken şunları ifade etmektedir:

20. yüzyılın son yarısında moleküler biyo-

loji ve biyokimyadaki gelişmeler, hücre

içindeki minyatür dünya ile ilgili anlayışı-

mızı tamamen değiştirdi. Yapılan araştır-

malar hayatın temel birimleri olan hücrele-

rin, kendi içindeki süreçleri düzenlemek

amacıyla bilgiyi sakladığını, ilettiğini ve

düzenleyip kullandığını ortaya çıkarmış-

tır… Günümüzde biyologlar, hücrelerden

"gerçek zamanlı dağıtıcı bilgisayarlar" ya

da "kompleks bilgi işlem sistemleri" olarak

söz etmektedir... Darwin'in elbette bu ince-

liklerden kesinlikle haberi yoktu, bunların

kökenini açıklamayı da denememişti. Bu-

nun yerine biyolojik evrim teorisiyle haya-

tın "birkaç basit biçimden" başlayıp, za-

manla daha kompleks hale geldiğini açıkla-

maya çalışmıştı... 1870 ve 1880'lerde bilim

adamları hayatın kökeni için bir açıklama

bulmanın oldukça kolay olduğunu düşü-

Adnan Oktar

23

nüyorlardı. Hayatın karbondioksit, oksijen ve nitrojen gibi basit kimya-

salların bileşimiyle kolaylıkla oluşturulan protoplazma denilen bir mad-

deden meydana geldiğini zannediyorlardı."5

Ancak halen Darwin'in varisi olan bir kısım bilim adamları haya-tın, atomların, tesadüf eseri kendi kendilerine birleşip kompleks canlı-lar oluşturdukları görüşüne sahiptirler. Özellikle son 50 yıl içinde mo-leküler genetik alanında kaydedilen olağanüstü ilerlemeyi göz önünealırsak, Darwin'in iddialarının varlığını sürdürebilmiş olması son dere-ce şaşırtıcıdır. Bu durum, kendisi de bir evrimci olan Harvard Üniver-sitesi'nden biyolog ve genetikçi Dr. Richard Lewontin'in bir itirafındada yer alır:

… evrim bir gerçek değil, bir felsefedir. Öncelikli olarak materyalizm ge-

lir (a priori) ve delil, bu değişmez felsefi bağlılığın ışığında tercüme edi-

lir…6

Evrim teorisinin varisleri, materyalizme olan bağlılıkları sebebiy-le, bilimin gerçeklerin ortaya koyduğu gerçekleri çoğu zaman kabuledememektedirler. Bu nedenle 19. yüzyılın köhnemiş bilim anlayışını,halen ısrarla günümüze taşımaya çalışmaktadırlar. Ancak gerçeklerhiçbir batıl felsefe ile örtülemeyecek kadar açıktır. Kuran'da Allah "hak-kı, batıl ile geçersiz kılmak için mücadele edenler" (Kehf Suresi, 56)olacağını bildirmekte ve bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:

Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmada-ğın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nite-lendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 18)

HHüüccrree BBüüyyüükk BBiirr fifieehhiirrddeenn DDaahhaa KKoommpplleekkssttiirr Evrimci senaryoya göre, bundan dört milyar yıl kadar önce, sözde

ilkel dünya atmosferinde birtakım cansız kimyasal maddeler tepkime-ye girmiş; yıldırımların, sarsıntıların etkisiyle karışmış ve ilk canlı hüc-re ortaya çıkmıştır. Oysa hücre, en kalabalık ve en ileri teknolojiye sa-

24

Harun Yahya

Adnan Oktar

25

Darwin, teorisini ortayaatarken türlerin çeflitlili¤i-nin mant›¤›n› aç›klaya-mam›flt›. Aç›klayamazd›da, çünkü Darwin'in DNA'dan haberi yoktu. Darwin ne genetik, ne biyo-matematik, ne de mikrobiyoloji biliyordu. Bu bilim dallar›, Darwin'in yafla-d›¤› dönemde var olmad›¤›ndan zaten bunlar› bilmesine de imkan yoktu.Darwin, sahip oldu¤u k›s›tl› imkanlar ile canl›lardaki benzerliklere daya-narak hayali ç›kar›mlar yapm›flt›. Yukar›daki bilim dallar› henüz ortayaç›kmad›¤›ndan hücre hakk›nda bir çal›flma yapmas›na da imkan yoktu.Bu bak›mdan evrim teorisinin iddialar›n›n ortaya at›ld›¤› dönem, cehaletinboyutlar›n› görmek aç›s›ndan oldukça önemlidir.

hip bir şehirden daha kompleks bir yapıya sahiptir. Hücrenin içindeenerji üreten santrallerden protein üreten fabrikalara, ham maddeleritaşıyan kargo sisteminden DNA'yı tercüme eden şifre çözücülere, yo-ğun ve kesintisiz haberleşme sistemine kadar birçok yapı, kusursuz birorganizasyon içinde sürekli faaliyet halindedir.

Evrimcilerin hücrenin tesadüfen meydana geldiği iddi-asına inanmak, yaklaşık 10 milyon nüfuslu İstanbulşehrinin; tüm binaları, otoyolları, taşıma sistemleri,elektrik ve su şebekesi, fabrikaları, haberleşmesistemi vs. ile birlikte, tesadüf eseri, fırtına,deprem gibi doğa olayları neticesinde kendili-

26

Harun Yahya

ribozom

çekirdekçik

golgi cisimci¤i

kromatin

endoplazmikretikulum

çekirdek

sentriyoller

mitokondri

Hücrenin yap›s›ndaki komplekslik, bir fle-hir merkezindeki yap›lanmay› hat›rlat›r. An-cak hücredeki gözle görülmeyecek boyut-lardaki düzen, insan›n 100 trilyon hücresi-nin her birinde ayr› ayr› yer al›r.

ğinden ortaya çıktığını iddia etmek kadar mantıksız ve saçmadır. Mas-sachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) fizik ve biyoloji alanlarındaçalışmalar yapmış olan İsrailli bilim adamı Prof. Gerald L. Schroederhücredeki düzeni şöyle tarif etmektedir:

Hayatı yönlendiren reaksiyonların karmaşıklığı öylesine şaşırtıcıdır ki...İnsan vücudu, 1027 atomdan oluşan 75 trilyon hücrenin, ortak ya-

şamsal uyum içerisinde hareket ettiği, iyi düzenlenmişbir makine ya da etkileyici bir metropol gibi çalışır.

Her bir hücrenin hayatı ortaya çıkarmak için ba-ğımsız olarak katkıda bulunması ile birlikte,

iki hücrenin aynı anda aynı eylemi yerinegetirmelerine nadiren rastlanır. Bütün

'karmaşasına' rağmen insan vücu-dunda işler arap saçına dönmez.7

Astrobiyolog Carl Saganbir evrimci olmasına rağmen,hücredeki şaşırtıcı düzenden birsanat eseri gibi bahsetmektedir:Canlı hücresi detaylı ve kompleks

bir mimari harikadır. Mikroskoptanbakıldığında neredeyse çılgına dönmüş

faaliyetler görülür. Daha derin seviyedemoleküllerin muazzam bir hızda sentezlendi-

ği bilinmektedir. Neredeyse herhangi bir en-

Adnan Oktar

27

lizozom

mikrovilli

koful

peroksizom

hücre iskeleti

hücre zar›

hücre gözenekleri

zim saniyede 100 başka molekülün sentezlenmesinde katalizör rolü oy-nar. On dakikada, metabolizmasını sürdürebilen bir bakteri hücresine aitkitlenin oldukça büyük bir bölümü sentezlenmiş olur. Basit bir hücreninbilgi içeriğinin Britannica Ansiklopedisi'nin yüz milyon sayfasına eş de-ğer 1012 bit bilgi içerdiği tahmin edilmiştir.8

Hücre içindeki çekirdek en önemli genetik malzeme olan DNA'yıtaşır. Hücre içindeki mitokondriler besin halindeki glikozu enerji pa-ketlerine dönüştürür. Mikro-tüpler hücrenin her yerine uzanır ve pro-teinlerin ihtiyaç duyulan maddeleri gerekli alanlara taşıması için haya-ti yollar meydana getirirler. Üstelik vücudumuzdaki milyarlarca hücretüm sistemlerini moleküllerden inşa ederler. Aynı zamanda hücrelerkendi içlerinde sürekli bakım ve onarım halindedirler. Bir yandan gö-revlerini yerine getirirken bir yandan ken-dilerini yenilerler.9 Bunların dışındaenerjilerini de kendileri eldeederler. Alman Federal Fizikve Teknoloji Enstitüsü'nünyöneticisi Prof. Dr. WernerGitt "Biyolojik enerji dönü-şüm sistemi öylesine hay-ranlık verici ve akıllıca ya-ratılmıştır ki, enerji mü-hendisleri bunu sadece et-kilenmiş biçimde seyreder-ler. Şimdiye dek hiçkimse bu ileri dere-cede minyatür veson derece verimlimekanizmayı tak-lit edememiştir."10

derken, hücrenin,

28

Harun Yahya

doku

insan ürünü bir makineden ne kadar üstün ol-duğunu vurgulamaktadır.

Bilim yazarı Howard Peth de, Blind Faith: Evo-lution Exposed (Kör İnanç: Evrim İfşa Edildi) adlı kita-

bında basit hücre diye bir şey olmadığını şöyle ifade et-mektedir:

Eskiden hücrenin bir çekirdek ve sitoplazma 'denizi' içindekidiğer parçalardan meydana geldiği düşünülmekteydi. Fakathücre içinde büyük alanlar boştu. Şimdi ise bir hücrenin ger-çekten 'kovan gibi olduğu' yani hücrenin ve onu barındıran be-denin hayatı için gerekli olan önemli işlevsel birimlerle dolu ol-duğu bilinmektedir. Evrim teorisi hayatın 'basit' bir hücredengeliştiğini varsayar, fakat günümüzde bilim basit hücre diye birşey olmadığını göstermektedir.11

Sonuç olarak hücreler 19. yüzyılda Darwin dönemindezannedildiği gibi basit jöleler değil, aksine 20. yüzyılda fizik-çi, astrobiyolog Prof. Paul Davies'in ifade ettiği gibi en ileriteknolojiye sahip bilgisayarlar ya da kompleks şehirler gibi-dirler.

Adnan Oktar

29

‹ster bir çiçek, ister bir civcivisterse bir çocuk olsun, tümcanl›lar›n her bir hücresinde,tüm vücudun detaylar› DNAüzerinde kodludur.

hücre çekirde¤i

kromozomlar fleklinde paketlen-mifl DNA fleritleri

hücre

DNAsarmal›

üm canlıların temel genetik maddesiolan DNA, detaylarına ileriki bölümlerdedeğineceğimiz kıvrılmış merdivene ben-zer bir yapıya sahip, çok uzun bir mole-küldür. Tüm canlılarda -insanlar, çiçekler,kuşlar, sinekler hatta bakterilerde- DNAbulunmaktadır. DNA, canlı hücresininözellikleri ve düzgün çalışması ile ilgili ge-rekli tüm bilgilere sahiptir. Ayrıca canlınınnasıl görüneceği, nasıl bir yapıya sahipolacağı, nasıl büyüyeceği, organlarının na-sıl çalışacağı hakkında her türlü detay bil-gi, DNA'da önceden belirlenmiş olarakbulunmaktadır. Örneğin bir insanınDNA'sı kişinin boyu, göz rengi ve vücutyapısına dair her türlü detayı, vücudunhangi tehlikeler karşısında nasıl bir savun-ma izleyeceği, hücrenin yapı taşları olanproteinleri nasıl üreteceği gibi bilgileri içe-rir. Bir gülün DNA'sı da gülün kokusu,rengi, dikenlerinin yapısı, yapraklarınınşekli, gövdesinin kalınlığı hakkındaki mil-yonlarca detaylı bilgiyi şifreli bir şekildesaklar. DNA molekülleri bir nevi, her can-

30

Harun Yahya

lının nasıl inşa edileceğini ve nasıl işlev gö-receğini belirleyen kapsamlı planlar, proje-lerdir.

İnsan kendisinden çok daha fazla akılsergileyen bu molekülü hücrelerinin her bi-rinde taşımaktadır. Örneğin şu an bu satırla-rı okuyan gözlerinizdeki her hücrenin için-de, DNA zinciri paketlenmiş olarak bulun-maktadır. Kitabın sayfalarını çeviren par-maklarınızdaki her hücrede, kalp hücreleri-nizde, kemik hücrelerinizde kısacası vücu-dunuzu oluşturan her hücrede DNA mole-külü mevcuttur. Üstelik insanın varlığınısürdürmesi için her an görev başındadırlar.Bilgi teorisyeni Prof. Dr. Werner GittDNA'daki bilgi kapsamının olağanüstülü-ğünü şöyle dile getirmektedir:

Protein şifreleyen bölümlerinin yanı sıra,DNA aynı zamanda sayısız miktarda yapı-sal ve işlevsel bilgiler içerir. Saklı olan bilgi,mitokondri ve ribozom gibi küçük organel-lerin inşası için gerekli olduğu kadar, bü-yük organların (örneğin kalp, böbrekler, be-yin gibi) ve canlının tüm bedeninin inşasıiçin de gerekli şifreleri içerir. Şimdiye dekhiç kimse inanılmaz derecede kompleksolan bu sistemi deşifre edememiştir.12

Prof. Gitt'in de dikkat çektiği gibi,DNA'daki bilgilerin etki alanı son derece ge-niştir. DNA sadece fiziksel özellikleri belirle-mez; aynı zamanda hem hücre hem de or-

Adnan Oktar

31

ganlar ve sistemler çapında binlerce farklı olayı planlar. Allah'ınDNA'da sakladığı bilgiler sayesinde vücudumuzda gerçekleşen olay-lardan çok az bir kısmı, genel hatlarıyla şöyledir:

*Kemikler tam olmaları gereken yerde, şekilde ve büyüklükte ge-lişirler; kafatası, kaburgalar, uyluk kemiği, omurlar hepsi belli bir ama-ca yönelik fonksiyona, özel bir şekle ve kalınlığa sahiptir. Örneğinomurlar, içlerinden hayati öneme sahip omuriliğin geçebileceği idealşekle sahiptir. Aynı şekilde kafatası beyni, kaburgalar akciğer ve kalbikorumak üzere özel olarak biçimlendirilmişlerdir. Bunların her birinindengeli olarak gelişmesi de, yine DNA'da kayıtlı planın bir parçasıdır.

*İnsan bedeninde 206 birbirinden ayrı kemik parçası bir bütün ola-rak hareket edecek şekilde birbirlerine kaslarla bağlanır. Bu kaslarınmerdiven inip çıkabilme-yi, koşmayı, eğilip kalk-mayı sağlayacak esnek-liği ve hareket kabili-yeti de DNA'dakayıtlıdır. Allah'ınDNA'da belirledi-ği bilgiler saye-sinde, kaslaristeklerimizdoğrultusun-da hareket eder.Böylece insan su bar-dağını tutabilir, kitabınsayfalarını çevirebilir,koltukta düşmeden otu-rabilir ya da kilolarcaağırlıktaki paketleri taşı-yabilecek güce sahipolabilir.

32

Harun Yahya

Bu sistemlerintüm detaylar›

DNA'daki genetikbilgide kay›tl›d›r.

Kas sistemi ‹skelet sistemi

*Kemiklerin arasında sür-tünmeyi engelleyen kıkırdak-

lar da, şekil, yapı ve konumlarıaçısından çok özel dokulardır. Ör-

neğin dizlerdeki kıkırdaklar tampongörevi görerek, onlarca kilo ağırlığındaki

vücut ağırlığının hissetmeden taşınmasınısağlarlar. Bunların ayrıntılı planı da DNA'da ka-

yıtlı bilgilerdir.*Yaklaşık 100.000 km uzunluğunda, içinde hayati bir

sıvı olan kanı taşıyan damarlar, vücuttaki her noktaya ulaşa-rak, tüm dokuların kanla beslenmesini sağlarlar. Damarlar hüc-

relere her zaman temiz kan ve oksijen taşırken, bir yandan dakirlenen kanı toplarlar. Kalbin özel pompalama sistemi ile

ortaklaşa çalışan ve bir kısmı saç telinden ince olan da-marlar, göz kapağından parmak ucuna, beyinden böb-reklere kısacası vücudun her köşesine kanı ulaştırırlar.

*Sinirlerin adeta bir ağ gibi vücudu kaplamasını,vücudun sinirler aracılığıyla algıladığı değişikliklere hızla tepki verme-sini ve farklı kısımlarının tek bir beden olarak çalışmasını sağlarlar.

*Vücuttaki yaklaşık 200 farklı tipteki hücrenin hepsi, temelde aynımekanizmalara sahip olmasına rağmen, çok çeşitli faaliyetleri vardır.Örneğin bir karaciğer hücresi milisaniyeler (saniyenin binde biri) için-de 500 farklı kimyasal işlem gerçekleştirirken, bir kalp hücresi ömürboyu elektrik üretebilmektedir.

*İnsanın bulunduğu yerden kalkıp yürümesi, ayakta durması, ne-fes alması, gözlerini açıp kapaması, kısacası hayatta olması için gerekenenerjinin üretimi de hücrede kayıtlı planın bir parçasıdır. Hücrelerinher biri yenen besinlerden en fazla enerjiyi nasıl elde edeceklerini ve buenerjiyi en verimli nasıl kullanacaklarını bu plan sayesinde bilirler.

Adnan Oktar

33

‹nsan vücudunun esnekli¤ini mümkünk›la, eklemlerin yap›s› da, DNA’da kod-ludur.

*Kendisi de etten oluşan midenin, etleri sindiren asitler salgılarkenkendisini parçalamayan bir sisteme sahip olması, kesilen derinin ona-rımında kanın pıhtılaşması için 20 kadar enzimin harekete geçmesi,DNA'da kayıtlı tedbirlerden sadece birkaçıdır.

*Hücreler arasındaki üstün bir haberleşme sistemi olan ve tüm vü-cut dengelerinin ayarlanmasını sağlayan hormonal sistem de, DNA'dabelirlenmiş bilgiler doğrultusunda işlev görür. Vücutta hangi maddele-rin ne kadar kullanılacağı, fazlasının nasıl depolanacağı ya da vücuttannasıl atılacağı da bu belirli plan dahilindedir.

*Diğer taraftan DNA, bağışıklık sistemindeki hücreler arasındabilgi alışverişinin nasıl yapılacağını da belirler. Örneğin yara gibi bir

34

Harun Yahya

Bu sistemlerin de,yap›lar›ndan, gö-

revlerine her türlübilgi, DNA'da

mevcuttur.

Dolafl›m sistemi Sinir sistemi

doku bozukluğu söz konusu olduğunda, bağışıklık sistemine ait reak-siyonlar başlar. Savunma hücreleri, yaradan nüfuz eden mikroplarakarşı saldırıda bulunabilmek için en kısa zamanda yer tespiti yaparlar.Sonra tehlike oluşturan durumu analiz ederek, mikroplara karşı savaşıbaşlatan mesajlar gönderirler.

Daha üzerine kütüphanelerce bilgi yazılabilecek detay içeren in-san vücudunun bilinen ve henüz bilinmeyen incelikleri, DNA olarakifade edilen bilgi bankasında kayıtlı bir planın parçalarıdır. KısacasıDNA'lar, canlılarda adeta mimar, mühendis, koku eksperi, botanikçi,laborant, iç mimar, desinatör, ressam, doktor ve daha saymakla bitire-meyeceğimiz birçok usta sanatçı ve bilim adamının görevini üstlenenbir planlama merkezi olarak görev alırlar. Bu satırları okumanız, gör-meniz, nefes almanız, düşünmeniz, kısaca var olmanız ve varlığınızısürdürmeniz için her an görev başında olan bu molekülleri Yüce Rab-bimiz Allah yaratmaktadır ve her an denetimi altında tutmaktadır. Bugerçek, bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir:

"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a te-vekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlıyoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dos-doğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi, 56)

DNA'daki bilgileri son derece basit bir örnek olan bir kitapla kar-şılaştıralım. Bir kitabın kendi kendine ortaya çıkmasının mümkün ol-madığı açık bir gerçektir. Bunun bir şekilde mümkün olduğunu varsa-yarsak bile, bu kitapta yazılanların anlamlı bilgiler içermesi kesinlikleihtimal dışı olacaktır. Prof. Phillip Johnson bu örnek üzerinden rastge-le tesadüflerin böyle bir gücü, becerisi, aklı olmayacağından şöyle sözetmektedir:

... hemen hemen herkes harfleri, boşlukları, noktalama işaretlerini rastge-le bir şekilde birleştirerek normal uzunlukta tutarlı ve mantıklı bir kitapmeydana getirmenin aslında imkansız olduğu konusunda hemfikirdir.Hatta "Başlangıçta kelime vardı" gibi tek bir cümlenin, harflerin ve keli-

Adnan Oktar

35

me aralıklarının rastgele bir karışımının saçılması sonucu ortaya çıkması

da tamamen olanaksızdır.13

Kuşkusuz DNA'daki kayıtlı bilgi "Başlangıçta kelime vardı" cüm-lesi ile kıyas edilemeyecek kadar kompleks bir yapıya sahiptir ve bukompleks yapının kendiliğinden ya da "tesadüfen" oluşmuş olması ke-sinlikle mümkün değildir. Üstelik milyonlarca yıldır, milyarlarca canlı-nın sahip olduğu trilyonlarca DNA, mükemmel bir sistemle şifrelen-mekte, gözle görülmeyecek kadar küçük bir mekana sığdırılmakta veen akılcı şekilde kullanılmaktadır. Öyleyse insanı da, onun hücresinide, DNA'sını da kusursuz ve mükemmel bir şekilde planlayıp düzen-leyen bir Yaratıcı vardır. O Yaratıcı sonsuz güç sahibi Allah'tır. Bununaksini iddia etmek, gerçekleri, aklı ve mantığı yok saymaktır.

Oysa, harflerin kendi kendilerine dizilip üç küçük kelimeyi bileyazabilmelerinin imkansız olduğunu hemen söyleyecek birçok kişi,milyarlarca atomun tek tek özel bir dizilimle biraraya gelip kütüphane-lerce bilgiye sahip bir molekül oluşturmasının "tesadüfler" sonucu ol-duğu aldatmacasını itiraz etmeden dinleyebilmektedir. İşte bunun tek

36

Harun Yahya

nedeni Darwinizm'e olan körü körüne bağlılıktır. Bu tutucu bağlılık,

zeka sahibi kimi insanların apaçık olan Yaratılış gerçeğini görmelerini

engellemekte, onları en akıl dışı inanışlara yöneltmektedir. Bu ön yar-

gıdan kurtulan, aklı ve vicdanı ile düşünen her insan, DNA gibi sınır-

sız bir bilgi bankasının ancak Allah'ın yaratmasıyla var olabileceğini

açıkça görecektir.

Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır,

biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler.

(Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış

idiyseler? İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işit-

meyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli)

haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler,

kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler. (Bakara Suresi, 170-171)

Adnan Oktar

37

u bölümde DNA molekülünün kim-yasal yapısından bahsedeceğiz. Ancak bun-daki amaç, pek çok biyoloji kitabında oldu-ğu gibi sadece bilgi aktarmak değildir. Bubilgilere yer verilmesindeki sebep, insanınyaratılışındaki detayları, varlığının ne ka-dar hassas bir düzen üzerine kurulu oldu-ğunu göstermek; böylece Rabbimiz'in bü-yüklüğünü ve insanlar üzerindeki rahmeti-ni gereği gibi takdir edebilmektir.

Kimi insanlar teknik detaylardanmümkün olduğunca uzak durmak ister vebunlar üzerinde zihin yormak istemez. An-cak bu yüzeysel bakış açısı söz konusu kişi-lerin yorumlarına, teşhislerine, ifadelerineyansır. Halbuki karşımıza çıkan her detayınyaratılışında üstün bir hikmet bulunmakta-dır ve her detay bir amaçla var edilmiştir.Bir Kuran ayetinde Rabbimiz şöyle buyur-maktadır:

Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasında-kileri hakkın dışında (herhangi bir amaç-la) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat deyaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlarakarşı) güzel davranışlarda bulun. Çünkü

38

Harun Yahya

Rabbin, yaratan ve bilenin ta Kendisi'dir.(Hicr Suresi, 85-86)

Şimdi yeryüzündeki milyarlarca in-sandan her birinin, trilyonlarca hücresindebulunan DNA'nın yaratılışındaki detaylar-dan bir kısmını birlikte görelim.

DDNNAA SSaarrmmaall››nn››nn KKiimmyyaassaall

YYaapp››ss››DNA (Deoksiribo nükleik asit); kar-

bon, hidrojen, oksijen, azot, fosfat atomla-rından oluşan ve hücrenin bütün hayatifonksiyonlarında rol alan dev bir molekül-dür. İnsana ait bir DNA molekülünde buatomlardan milyarlarca bulunur14 ve her in-sanda kişinin kendisine özel bir biçimdedüzenlenmiştir. DNA, bu molekülün kim-yasal yapısını ifade eden deoksiribo (D),nükleik (N), asit (A) kelimelerinin kısa yazı-lımıdır.

Her insan hücresinin çekirdeğindekiDNA molekülü, 5 mikron (mikron: mili-metrenin binde biri) çapında, minik bir tophalinde sarılı duran "nükleik asit"ten olu-şur.15 Nükleik asitler, vücudumuzun sadece%2'sini oluşturan ancak son derece önemlibileşiklerdir. Nükleik asitlerin temel yapıbirimi ise "nükleotid"lerdir. Nükleotidler-den 6.000.000.000 (milyar) kadarı kimyasalolarak çifte sarmal şeklinde birleşerekDNA'yı meydana getirirler.16

Adnan Oktar

39

Sarmal şeklinde bir merdiven yapısına sahip olan DNA molekülü,bilim adamlarını şaşırtan bir mimari düzene sahiptir. Merdivenin yantarafları, farklı türdeki "şeker" ve "fosfat"tan oluşan DNA molekülününomurgasıdır. Basamaklar ise "baz" adı verilen ve birbirine bağlanandört kimyasal madde çiftinden meydana gelmektedir: Adenin, timin,sitozin ve guanin. Bazlar karbon, oksijen, hidrojen ve nitrojen içeren 12ila16 atomdan meydana gelen moleküllerdir.17 Bu kimyasallar da DNAsarmalı üzerinde özel bir dizilime sahiptir. Bunların dizilimi sadece ikitürde eşleşme ile mümkündür: Adenin (A) daima timinle (T) ve sitozin(C) daima guaninle (G) bağlanmaktadır.18

Bilim adamları DNA'yı oluşturan atomların, nükleotidleri meyda-na getirmek üzere nasıl özel bir dizilimle birleştiklerini tespit etmişler-dir. Ancak canlılığın yapıtaşlarının yapısını bilmekle, bunları meydanagetirmek bir değildir. Nitekim bilim adamları ellerinde doğru malze-meler -atomlar ve bunları biraraya getirecek teknoloji- olmasına karşın,hiçbir şekilde canlılığın DNA molekülünü oluşturamamaktadırlar. Ku-ran'da Rabbimiz şöyle bildirmektedir:

Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca:"Ol" der, o da hemen oluverir. (Mümin Suresi, 68)Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'ndan başka İlah yoktur. O, ilimbakımından herşeyi kuşatmıştır. (Taha Suresi, 98)

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi atomların diziliminde özel bir ya-ratılış görülür. Her bir nükleotid içerisinde yaklaşık 34 atom bulun-maktadır. DNA'da toplam 6 milyar nükleotid olduğuna göre, (34 x6.000.000.000) 204 milyar atomun DNA molekülünü oluşturmak içinkimyasal olarak birleşmesi gereklidir.19 Eğer bir saniyede bir atom üze-rinde işlem yapabilseydiniz ve günde 8 saat, yılda 350 gün çalışabilsey-diniz, sadece tek bir DNA molekülünü üretmeniz 20.000 yıldan dahafazla sürecekti.20 Akıl sahibi bir insan bile bunu yapamazken, DNA mo-lekülünün, tesadüfler sonucu kendi kendine oluştuğu nasıl düşünüle-bilir? Elbette ki bu imkansız bir durumdur. Ayrıca kitap boyunca hatır-

40

Harun Yahya

41

da tutulması gereken bir nokta da, DNA mole-külleri olmaksızın canlıların yaşamasınınmümkün olmadığıdır. Hatta DNA'nın yapısın-da meydana gelen en ufak bir yanlış dahi ciddisonuçlar doğurmaktadır. Tanınmış bilim yazarıRichard Milton durumu şöyle anlatmaktadır:

… her bir nükleozitin [nükleotidin fosfat bağ-lanmamış hali] doğru sırada "yazılması" veDNA molekülü içinde tam olarak doğru yerdebulunması gerekir ve daha önce tanımlandığıgibi, insanlar, hayvanlar ve bitkilerdeki başlıcaişlev bozukluklarına tek bir DNA molekülü, yada o molekül içindeki tek bir nükleozitin yok-luğu ya da yanlış yerleştirilmesi neden olmak-tadır.21

DNA şeridinde bulunan her baz dizilimi -adenin, timin, sitozin ve guanin nükleotidleri-nin dizilimi- hücre çekirdeğindeki genetik met-ni oluşturur ve hayati öneme sahip proteinleriinşa etmek için ihtiyaç duyulan bilgiyi içerir. Bubakımdan DNA'nın bir yandan düzenli yapısı-nı korurken, bir yandan da bilgi çeşitliliğineizin verecek bir dizilime sahip olması, son dere-ce dikkat çekici bir durumdur.

42

Harun Yahya

Her bir nükleotid içerisinde yaklafl›k 34 atom bulunmaktad›r.DNA'da toplam 6 milyar nükleotid oldu¤una göre, (34 x6.000.000.000) 204 milyar atom, Yüce Rabbimiz'in dilemesiylebir insan› oluflturacak flekilde birbirlerine ba¤lan›r.

DDNNAA flfleerriiddii bboobbiinnlleerr üüzzeerriinnee ssaarr››ll››dd››rr

İnsan hücrelerinde bulunan tek bir DNA şeridi yaklaşık 3 milyarbaz çiftinden oluşmuştur ve yaklaşık iki metre uzunluğundadır. Bu bü-yüklükte iki zincirin küçültülüp, gözle görülemeyecek boyutlara indi-rilmesi gerekmektedir. Uzun bir ipin makara üzerine sarılmasına ben-zer şekilde, DNA da hücre içinde benzer bir mekanizma ile paketlene-rek çekirdeğin içine yerleşmiştir. DNA şeridi, "nükleozom"lar halindebobinlere sarılarak paketlenir ve kromozomları oluşturur. Burada bo-bin görevini ise "histon" denilen proteinler üstlenirler.

Bir nükleozomda, DNA sarmalının 15 dönüşlük kısmı yer alır; buda 150 nükleotid kadar uzunluktadır.22 Bu parça, bir protein çekirdeği-

Adnan Oktar

43

Adenin Timin

Guanin

S‹tozin

44

Harun Yahya

DNA'n›n yap›s›n›n keflfinekatk›da bulunan isimler-den moleküler biyolog Ro-salind Franklin ve biyo-kimyager Erwin Chargaff,bu dizilimin bir sonucuolarak, DNA molekülündeAdenin baz miktar›n›n herzaman Timin baz miktar›-na eflit oldu¤unu ve Gua-nin miktar›n›n da Sitozineeflit oldu¤unu keflfetmifl-lerdir.1 Bu, DNA'n›n yarat›-l›fl›ndaki kendisine hasözelliklerden sadece birtanesidir ve DNA'n›n yara-t›l›fl›nda tesadüflere yerolmad›¤›n›n bir baflkagöstergesidir. 1- L. R. Croft, How LifeBegan, Evangelical Press,‹ngiltere, 1988, s. 34.

DNA MOLEKÜLÜ ALLAH'IN YARATIfiININ DEL‹LLER‹NDEND‹R

DNA fleridinde bulunanher baz dizilimi -Ade-nin, Timin, Sitozin veGuanin- hücre çekirde-¤indeki genetik metnioluflturur. Bu basamak-lar›n her biri, hayatiöneme sahip proteinle-ri infla etmek için ge-rekli bilgiyi içerir.

DNA sarmal› çok düz-gün, dönen bir merdiveniand›r›r. Böylesine düzen-li bir yap›ya sahip olma-s›, fleker ve fosfattanoluflan omurgalar›n vebunlar›n aras›ndaki ba-samaklar› oluflturan ami-no asitlerin özel dizilimisayesindedir.

nin etrafında iki kez sarılıdır. Bu çekirdek de, çok sayıda artı yüklü ami-no asit içeren sekiz histondan meydana gelir. Bunlar, DNA üzerindekieksi yüklü fosfatları mükemmel biçimde tamamlarlar. Protein üretimiiçin, DNA'nın herhangi bir bölümünde yazılı olan bilgiye ihtiyaç oldu-ğunda, nükleozom açılır ve okunması için DNA şeridi serbest bırakılır.Bundan sonra DNA tekrar histonlar üzerine sarılır ve bir sonraki seferihtiyaç duyulana kadar orada saklanır ve çevredeki moleküllerin yıp-ratıcı etkilerinden korunur. Genetik bilginin yalnız içeriği değil, aynızamanda yapısı ve bulunduğu ortamın özellikleri de hassas bir düzengerektirir. Bu düzen, gökleri ve yeri yaratan Yüce Rabbimiz'in eserle-rinden sadece bir tanesidir. Yusuf Suresi'nin 100. ayetinde şöyle bildiril-mektedir:

... Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbiredendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur. (Yusuf Sure-si, 100)

Adnan Oktar

45

DNA molekülü, bilim adamlar›-n› flafl›rtan mimari bir düzenesahiptir. DNA fleridinin yan ta-raflar›, "fleker" ve "fosfat"tanoluflan kollard›r. Bu kollar›naras›ndaki basamaklar ise, dörtkimyasal maddenin -Adenin,Timin, Sitozin ve Guanin- karfl›-l›kl› eflleflerek oluflturduklar›,nükleotidlerden meydana gelir.

BBiillggii ppaakkeettii ggeennlleerr

Gözle göremediğimiz tekbir hücre çekirdeğinde, toplam 4 m bo-

yunda DNA şeridi bulunur. Bu şerit, hücreçekirdeğinde "kromozom" denilen gruplar

halinde paketlenmiştir. Vücut hücrelerimizinçekirdeklerinde toplam 23 çift kromozom bulu-

nur. Kromozomlar elektron mikroskobu altında bü-yütüldüğünde, bu kromozomların içinde yer alan DNA molekülününsarmal halde sarılarak sıkıştırılmış şekilde olduğunu görürüz. Bu pa-ketleme sistemi, kapsadığı küçük hacme rağmen -bir sonraki bölümdedeğineceğimiz gibi- muazzam bir bilgi depolama kapasitesine sahiptir.

DNA şeritlerinde vücudun ihtiyacı olan her tür proteini -enzimle-

46

Harun Yahya

Histon proteininin, üç boyutluflekli ve elektriksel yük da¤›l›m›sayesinde oluflan yap›s›,DNA'n›n kendi etraf›nda uygunbir flekilde dönmesini ve bilgidepolamas›n› sa¤lar. Bu neden-le DNA'n›n bilgi depolama yo-¤unlu¤u en geliflmifl bilgisayarçiplerinin birkaç trilyon kat›d›r.1

1- Stephen C.Meyer,The Intercolle-giate Review31, no. 2,Spring1996.

histonHeliks fleklinde s›k›fl-t›r›lm›fl kromatin

k›vr›mlar

DNA molekülü

baz

DNA çiftesarmal›

2 nm

ri, moleküler motorları, hormon-ları ve diğer yapı taşlarını- oluş-turmak için ihtiyaç duyulan bil-gi bulunmaktadır.23 DNA mole-külü üzerindeki kodlanmış bilgi,gözlerin, kulakların simetrik olu-şumunu, kalbin kan pompalama-sını, bu kanın hücrelere oksijen taşı-masını, besinleri parçalayan mide asi-dinin olmasını ve vücudun diğer bütünfiziksel özelliklerini belirlemektedir. İnsan-larda yaklaşık 30.000 adet, "gen" denilen bu tipbilgi paketi bulunmaktadır.24

Genetik bilginin toplam miktarı -diğer bir deyişle "genom"- bir

Adnan Oktar

47

sentromer

kromozom

DNA

DNA molekülü

kromozomlar

hücre çekirde¤iHücrenin çekirde-¤inde bulunan DNA,sarmal bir yap›ya sahiptir.Bu sarmal yap› aç›ld›¤›nda,DNA ipince, uzun bir flerit hali-ne gelir. Yaklafl›k dört metreuzunlu¤undaki DNA'n›n, gözlegörülmeyen bir boyutta hücreçekirde¤inin içinde paketlen-mesi, ancak Allah'›n dilemesiy-le mümkündür.

kütüphaneye benzetilirse, kütüphanedeki her kitap, bir kromozomutemsil eder ve kitapların bölümleri de genlerdir. Genler, devasa bir an-siklopedide bulunan konu başlıkları gibidir. Bunlar üzerinde de bir in-sanın biyolojik hayatının detaylı planı kayıtlıdır.25

Kromozomlardaki kalıtım yoluyla geçen özellikleri, DNA'nın ba-samaklarını oluşturan dört kimyasal bazın farklı dizilimleri belirler. Bubasamakların -baz eşleşmelerinin- binlercesi tek bir geni oluşturur.DNA'nın yapısının kaşiflerinden James Watson, baz dizilimlerinin gen-lerdeki farklılıkların kaynağı olduğuna şöyle dikkat çekmektedir:

... bu dört nükleotid birbirinden tamamen farklı değildi; çünküher biri aynı şeker ve fosfat unsurlarını içermekteydi.Farklılıkları ya pürin (adenin ve guanin) ya da pirimidin(sitozin ve timin) olan nitrojen bazlarından kaynaklan-maktaydı... Eğer baz sıraları her zaman aynı olsaydı,tüm DNA molekülleri benzer olacaktı ve bir geni di-ğerinden ayıran değişkenlik mevcut olmayacaktı.26

Allah bu dört bazın diziliminden milyarlarcafarklı insan yaratmıştır ve yaratmaya devam etmekte-dir. Allah'ın DNA'da yarattığı kusursuz düzen sayesin-de, insanın kompleks yapısı ve sahip olduğu zenginözellikler ortaya çıkmaktadır. Nur Suresi'nin 45. ayetin-de şöyle bildirilmektedir:

… Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesizAllah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi,45)

48

Harun Yahya

DNA'n›n paketlenmesi yarat›l›fl›n delillerinden biridir.Kromozomun toplam kal›nl›¤› 1 nanometre, yani metreninmilyarda biri kadard›r. Dört metre uzunlu¤undaki DNA mo-lekülünün gözle görülmeyen bir alana paketlenmesi; okun-mas›, kopyalanmas› gerekti¤inde de hiçbir karmafla ç›kma-dan çözülmesi; hücredeki düzenin üstün ak›l sahibi olanYüce Rabbimiz'in eseri oldu¤unun göstergesidir.

Adnan Oktar

49

DDNNAA kkaarraarrll›› bbiirr mmoolleekküüllddüürr

DNA, bilgiyi taşıma görevine en uygun moleküldür, kimyacılarındeyimiyle ise oldukça "kararlı" bir moleküldür. Bir molekülün kararlıolması ne demektir? Kararlılık bir molekülün kolaylıkla bozulup, çö-zünmemesini ifade eder. Moleküler biyoloji alanında araştırma yapanbilim adamları DNA'nın bu kararlılığının önemini iyi bilirler. ÇünküDNA, laboratuvarda kullanılan biyokimyasalların büyük çoğunluğun-dan çok daha dayanıklı bir yapıya sahiptir. Birçok biyokimyasalın aksi-ne, oda sıcaklığında bile aylarca bir çözelti içinde kararlılığını koruya-bilmektedir.27 DNA'daki bazların kararlı yapısına Prof. Daniel Dennetşu ifadelerle dikkat çeker:

DNA'nın en önemli özelliklerinden biri Adenin, Sitozin, Guanin ve Timindizilimlerinin kimyasal olarak neredeyse eşit derecede kararlı olmaları-dır. Prensipte hepsi genetik mühendisliği yoluyla laboratuvarda teminedilebilir ve tıpkı kütüphanede duran bir kitap gibi belirsiz bir raf ömrü-ne sahip olabilir.28

Tüm bunlar göstermektedir ki, DNA bilgi saklamak için özel ola-rak yaratılmış bir moleküldür. DNA'nın sahip olduğu tüm özelliklerintesadüf eseri bir anda var olması kuşkusuz ki imkansızdır. Bunların herbiri, Yüce Rabbimiz'in emriyle bilinçli olarak biraraya gelmiştir. Bir Ku-ran ayetinde Allah şöyle bildirir:

... İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah sizin Rabbinizdir; mülkO'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, 'bir çekirdeğin incecik zarı-na' bile malik olamazlar. (Fatır Suresi, 13)

DDNNAA''nn››nn ssaarrmmaall yyaapp››ss››nnddaakkii flflaaflfl››rrtt››cc›› ddüüzzeenn

Telefonun ahizeye bağlanan kıvrımlı kordonunu düşünün. Uzunbir kablo çok daha kısa bir mesafeye sığdırılmış, gerektiğinde uzayabi-lecek şekilde üretilmiştir. Kimse kabloya bakıp, kablonun tesadüf eseri

50

Harun Yahya

böyle bir şekil aldığını düşünmez.Çünkü bu şeklin kullanılışyeri, amacı ve neticesindesağladığı kolaylık, bir aklın,

bilginin ve bilincin gösterge-sidir.

İnsanın hücrelerindekiDNA'lar da buna benzer özelbir şekle sahiptir. Üstelik

DNA'daki sarmal yapı çok dahadüzgün, uzun ve katmerlidir. Bu

şeklin kullanılması son derecehikmetlidir. İleride bahsede-

ceğimiz DNA'nın olağanüs-tü bilgi kapasitesinin, kü-çücük bir mekana sığması

bu özel şekil sayesindemümkün olmaktadır. Sarmal

yapısı çözüldüğünde toplam 4metre olan DNA, sadece milimetre-

nin iki milyonda biri kadar yer kaplar ve bunedenle elektron mikroskobu altında bile güçlükle

görülür.29

DDNNAA ççookk ddüüzzggüünn,, ddöönneenn bbiirr

mmeerrddiivveennii aanndd››rr››rr

DNA heliks şeklinde kıv-rılmış, iki sarmaldan olu-

şan, merdiven biçimindebir moleküldür. DNAsarmalındaki kıvrım-

Adnan Oktar

51

kromozomlar

kromozom(s›k›flt›r›lm›fl DNA)

kromatin(geniflletilmifl DNA)

DNAçifte sarmal›

nükleotidler

lar da son derece düzenli bir yapıya sahiptir. Her iki DNA zincirinin şe-ker ve fosfattan oluşan omurgaları, ortak bir eksen çevresinde eşit ölçü-de, aynı yöne -sağa- doğru dönüşler meydana getirirler. Ayrıca her ikikolun arasındaki merdiven basamaklarında da gelişigüzel bir sıralamayoktur. Merdivenin basamaklarını oluşturan bazlar, sarmalın eksenine90 derece açı yapar konumdadırlar. Bu durum DNA şeridine düzgün,sarmal bir merdiven görünümü verir.

Diğer taraftan basamaklar özel bir kenetlenme sistemi ile birarayagelirler. Basamakların dört ayrı malzemesi olan "Adenin, Guanin, Sito-zin, Timin" farklı büyüklüklerdedir. Adenin ve Guanin bazları büyükboylu, Sitozin ve Timin bazları küçük boylu moleküllerdir. Karşı karşı-ya gelecek moleküllerin boyutları, sarmal merdivenin her noktada eşitaralığa sahip olmasını sağlayacak şekilde belirlenmiştir. Basamaklarıdüzenli oluşturabilmek için daima Guanin Sitozin'in, Adenin de Ti-min'in karşısına gelir. Böylelikle DNA molekülü içinde küçük bazlarakarşı büyük bazların gelmesi ile mesafenin her noktada sabit kalmasısağlanmış olur. Bunun sonucunda da kesintiye uğramadan uzayıp gi-den, düzgün bir merdiven meydana gelir. Ancak bir kez dahi Adeninbazının karşısına Timin değil de Guanin gelseydi, heliks yapısının düz-gün ilerlemesi mümkün olmayacaktı. Böylece dizilimdeki herhangi bir

52

Harun Yahya

hata, molekülün kimyasal yapısını tamamen bozabilir ve bilginin kul-lanılmasını, kopyalanmasını ve aktarılmasını engelleyebilirdi. Bu du-rum açık bir şekilde göstermektedir ki, bu dizilim tesadüf eseri oluşa-maz.

Birbirine komşu baz çiftlerinin dönüşleri arasındaki uzaklık da sa-bittir. Merdiven kıvrımlarının eşit aralıklı olmasını sağlayan bu düzenegöre, yaklaşık 10 baz çifti -yani 10 basamak- 360 derecelik tam bir dö-nüşü tamamlamış olur.30 DNA saniyede bir milyar kere kıvrılmakta vemerdivenin basamakları sarmal bir hareket izleyerek bu düzenle bü-külmektedir.31 Bu hareket DNA'nın iki hayati görevi -protein oluşumu-nu yönlendirmek ve kendini kopyalamak- gerçekleştirmesinde çokönemli bir rol oynar. Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü'nünyöneticisi Prof. Werner Gitt, DNA'daki bu özel yapı ile ilgili şöyle söy-lemektedir:

Canlılar için kullanılan şifreleme sistemi, mühendislik bakış açısıyla en

mükemmelidir. Bu gerçek, bunun rastlantısal tesadüfler yerine amaçlı

bir yaratılış olduğu görüşünü sağlamlaştırır.32

Adnan Oktar

53

SSaarrmmaall››nn iinnflflaass››nnddaa kkuullllaann››llaann

bbaa¤¤llaarr››nn öönneemmii

Uzun DNA molekülünün omurgası -diğer bir ifadeyle merdivenin kolları-

oldukça güçlüdür. Birbiri ardına sı-ralanan şeker ve fosfat molekülle-

rinden meydana gelir. Bu mole-küller birbirlerine "ester kova-lent bağları" adı verilen özel bir

bağ ile bağlanırlar. Bu bağlar sonderece kuvvetli bağlardır; böylece

kırılmaları çok zordur. Bu güçlüomurga, genetik bilgiyi bozan zararlı et-kilere karşı bir koruma sağlar.33 Bu bağla-

rın varlığı DNA molekülünün tek zincir-li bir yapı halinde iken dahi dayanıklıve sabit olmasını sağlar.

Ancak bu kadar sağlam bir DNAzincirinin kıvrımları açılırken DNA'nın

sarmal yapısına zarar gelmesi söz konu-sudur. Bu yüzden sarmalın hem yapısını

koruyacak kadar sağlam ve kararlı olması,hem de bilginin rahatlıkla kullanılması için çok çabuk açılabilecek biresneklikte olması gerekir. Nitekim DNA'nın temel moleküler yapısınıkoruyan güçlü kovelant bağlarla, sarmal zincirleri birarada tutan dahazayıf, daha çabuk kırılabilen "hidrojen bağlar"dan meydana gelen birkombinasyon, esneklik-sağlamlık sorununun giderilmesini sağlar. Kar-şı karşıya gelen dört nükleotid arasında meydana gelen kimyasal bağ,

54

Harun Yahya

Hidrojen ba¤lar›

Fosfat fieker

Sitozin Adenin Timin

hidrojen bağıdır. Bu bağ, ester bağları kadar kuvvetli olmadığından azbir enerji ile örneğin pH (asit-baz dengesi) değişikliği, sıcaklık ve ba-sınç gibi faktörlerle kolaylıkla birbirlerinden ayrılırlar. Zayıf bağlar or-ganizmada bulunan büyük moleküllerin şekillenmesinde çok önemlibir rol oynarlar ve meydana getirdikleri maddeye esneklik kazandırır-lar. Ancak bu esneklik sırasında bağlarda herhangi bir kopma meyda-na gelmez. Hidrojen bağlarının bu ayrıcalığı sayesinde DNA molekülüüzerindeki bilgi, gerektiği zaman kullanılabilir.

Bağlardaki bu esnekliğin önemi şudur: Vücudun hayati fonksi-yonları olan protein üretimi, DNA'nın kopyalanması ve diğer hücrele-re aktarılmasıyla, bu aktarım da aralarındaki bağların esneme özelliğiile mümkün olmaktadır. DNA molekülünün iki zinciri, birbirine sade-ce hidrojen bağlarıyla bağlı oldukları için, kolaylıkla çözülüp ayrılırlar.Gerektiğinde de yeniden birleşerek çift sarmal yapıyı oluşturabilirler.Çözülme, ayrılma esnasında DNA zincirinin basamaklarını oluşturannükleotidlerde bir kopma, bozulma olmaz. Diğer taraftan ortadaki hid-rojen bağları kolaylıkla birbirlerinden ayrılırken, kovalent bağ ile bağ-lanmış olan yanlardaki zincirlerde de herhangi bir kopma veya esnememeydana gelmez. Moleküler biyolog Michael Denton, DNA'nın biyo-kimyasal yapısındaki mükemmelliği şöyle tarif etmektedir:

Molekülün geometrik bakımdan mükemmelliğini görmeniz mümkün.Adenin ve Timin arasındaki iki ve Guanin ile Sitozin arasındaki üç hid-rojen bağının meydana getirdiği beş hidrojen bağından her birinin daya-

nıklılığı en ideal seviyededir. Çünkü hidrojen atomlarından her biri,doğrudan kendisini kabul eden atoma işaret eder ve bağların uzunlukla-rı, hidrojen bağları için gerekli olan en yüksek seviyedeki enerji seviye-sindedir. Moleküle önemli bir kararlılık kazandırdığı için ve replikasyon(kopyalama) sırasında, baz eşleşmesinin son derecede hatasız olması ba-kımından bu özelliği çarpıcıdır.34

Bir yandan genetik bilginin saklanması için sağlam ve kararlı biryapıya ihtiyaç duyulurken, bir yandan da genlerin okunması ve kop-

Adnan Oktar

55

yalanması için esnek bir yapı gereklidir. Diğer bir ifadeyle DNA sarma-lını oluşturan iki kolun birbirlerine bağlanma gücü, hayati görevleriniyerine getirmesi için tam gereken ölçüde olmalıdır. Nitekim DNA sar-malı da tam olması gereken sağlamlığa ve esnekliğe sahiptir. Bu son de-rece özel bir durumdur. Çünkü eğer DNA şeritleri arasındaki bağ, da-ha güçlü olsaydı her iki kol da hareketsiz bir durumda donup kalacak-tı. Diğer taraftan bu bağ daha zayıf olsaydı, molekül dağılacaktı.35 An-cak DNA'yı oluşturan bağlar, Allah'ın dilemesiyle, sarmalın hem sonderece düzgün olmasını, hem de fonksiyonel olmasını sağlayacak enideal yapıdadır.

DDNNAA üüzzeerriinnddeekkii ffoossffaatt››nn öönneemmii

Fosfatlar, DNA üzerindeki nükleotid bazları birarada tutarlar.Çünkü DNA sarmalı su içeren bir ortamda işlev yapar ve su da fosfat-lar ile şekerler arasındaki bağları parçalar. Bu bakımdan DNA üzerin-deki fosfat gruplarının eksi yüklü olması hem bir avantaj hem de birgerekliliktir. Bu eksi yük sayesinde DNA'nın bulunduğu sulu ortamdaparçalanma ihtimali engellenmiş olur.

Fosfattan başka hangi bileşik bir yandan kimyasal bağ kurup, biryandan da eksi yüklü kalmayı başarabilir diye sorulacak olursa, çeşitliihtimaller vardır. Ancak bunların hiçbiri genetik bilgiyi oluşturma özel-liğini fosfat gibi gerçekleştiremez. Örneğin silisik asit ve arsenik ester-ler suda hızla parçalanırlar; sitrik asit ise suda daha yavaş parçalansada, molekülün geometrisini sağlayacak kararlılıkta değildir.36

Dolayısıyla fosfatın kendine has özellikleri olmasaydı, DNA çiftesarmalı olmayacak, kendini kopyalayabilen bu biyokimyasal sistemkurulamayacak ve canlılıktan söz etmek mümkün olmayacaktı. Ünlükimya profesörü Frank Henry Westheimer bu özel durumla ilgili "tümbu koşullar ancak fosforik asit ile karşılanabilir ve görünürde başka biralternatif de yoktur."37 demektedir. Bu durum ve şu ana kadar anlattı-ğımız tüm diğer detaylar, Yüce Rabbimiz'in DNA'yı nasıl mucizevi

56

Harun Yahya

özelliklere sahip bir molekül olarak yarattığını açıkça göstermektedir.Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir:

O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımın-dan O'nu kavrayıp kuşatamazlar. (Taha Suresi, 110)

Adnan Oktar

57

ünümüzde bilgi saklama alanındagerçekleştirilen teknolojik ilerlemeler şaşır-tıcı düzeydedir. Bilgisayar hard diskleri,CD'ler, disketler, taşıma diskleri ve benzeriteknolojik ürünler her geçen gün daha ge-lişmiş ve daha kullanışlı halleriyle kullanı-ma sunulmaktadır. Bilgisayar şirketleri,minimum alanda maksimum bilgi zarargörmeden nasıl depolanır; bu bilgi, gerek-tiğinde depolandığı alandan en hızlı nasılgeri alınıp kullanılır gibi sorulara çözümaramaktadırlar. Her ne kadar bir CD'ye an-siklopedilerce bilgi sığdırılabilse de, yinede bu CD elinizle taşıyabileceğiniz kadarlıkbir hacme sahiptir. DNA'nın bilgiyi minya-türleştirme, diğer bir deyişle sıkıştırma ye-teneği ise, günümüz teknolojisinin çok öte-sinde, şaşırtıcı bir boyuttadır. Kıyaslayacakolursak, Los Angeles, Güney CaliforniaÜniversitesi'nden Leonard Adleman'ınyaptığı hesaplamalara göre, sadece 1 gramDNA, bir trilyon CD'ye eş değer bilgi sak-layabilmektedir.38 Bu da bilginin, DNAüzerinde, bir CD'ye göre milyon kere mil-

58

Harun Yahya

yon kez daha verimli saklandığını göster-mektedir.39

İnsan DNA'sının hacmi bir milimetreküpün üç milyarda biri kadar (3 x 10-9

mm3) küçüktür.40 G. G. Simpson'a göre,bugüne kadar yaşamış, gelmiş geçmiş hercanlı türünün bütün özellikleri bilgi olarakDNA'ya yüklense, toplam DNA hacmi birçay kaşığının, ancak küçük bir kısmını dol-dururdu. Hatta geriye şu ana kadar yazıl-mış bütün kitapları saklayabilecek kadarboşluk kalırdı.41

Yeni bir teknoloji alanı oluşturan"DNA bilgisayarı"nın muciti Dr. LeonardAdleman ise, hücre ve DNA'daki mekaniz-ma hakkında şunları söylemektedir:

Eğer hücrenin içine bakarsak kendi başı-mıza yapamayacağımız fevkalade maki-nalar görürüz. Bu muhteşem bir alet ku-tusudur.42

Ancak Darwinistlere göre, hücreniniçindeki on binlerce ciltlik kitaba eş değerdev bilgi bankası, sözde tesadüfler sonucukendiliğinden oluşmuştur. Bir imkansızlı-ğın üstüne hiç çekinmeksizin bir yenisinidaha bina edebilen Darwinistlere göre, birstadyumu dolduracak kadar büyük bir kü-tüphanenin bütün bilgileri, gözle görülme-yen bir boyuta yine tesadüf eseri zarar gör-meden sıkıştırılmıştır. İşte Darwinistlerböylesine bir imkansızlığı gözü kapalı sa-

Adnan Oktar

59

60

Harun Yahya

vunmaktadırlar. Ancak ne hücre ne de onun bilgi bankası olan DNA,şuursuz atomların tesadüfi olarak biraraya gelmesiyle oluşamaz. Can-lılıların en küçük parçaları dahi belli bir amaca yönelik olarak yaratıl-mıştır ve her biri tesadüflere olanak tanımayacak kadar kompleks ya-pılardır. Sidney Üniversitesi'nden biyoloji profesörü Michael GeorgePitman, hayatın sadece cansız maddelerin toplamı olmadığını, Almanfilozof Schoepenhauer'in şu ifadeleriyle dile getirmektedir:

... Her organizma tüm parçaları boyunca canlıdır ve bunlar hiçbir yerde -en küçük parçacıklarında dahi- sadece cansız maddelerin bir toplamı de-

ğildir.43

DNA'daki bilgi hacmini sayısal olarak ifadeedecek olursak, 3-5 mikron (mikron: milimetrenin binde

biri) çapındaki bir hücre içine, toplam 4 metre uzunluğun-daki DNA molekülü sıkıştırılmış olarak paketlenmiştir. 100 tril-

yon hücrenin her birindeki DNA kodları art arda getirildiğinde ise, or-taya çıkan uzunluk, Güneş'e 600 kez gidiş-dönüş mesafesine eşittir.44

Bilimsel makaleleri ile tanınan moleküler biyolog Prof. Jerry Bergman,verdiği bir örnekte DNA'daki mühendisliği şöyle vurgulamaktadır:

Sizden 230 kilometre uzunlukta iki ayrı misina almanızı, bunu çifte sar-mal haline getirmenizi ve sonra da bir basketbol topunun içerisine sığa-cak biçimde paketlemenizi istediklerini varsayın. Ayrıca, bu çifte sarma-lın fermuar gibi açılıp kopyalanması gereksin... sonra kopyalanan parçadışarı çıkartılsın ve bu sırada misinalar kesinlikle birbirlerine karışmasın.Bu mümkün mü? Bu her gün vücudunuzdaki milyarlarca hücrede ger-çekleşmektedir. Basketbol topunu insan hücresi boyutuna indirdiğinizde,ip de iki metreye yakın bir DNA zincirine dönüşecektir... DNA paketlemeişlemi, hem kompleks ve hassas bir süreçtir hem de DNA'nın uzunluğu-nu 1 milyon kat azaltabilmeyi başardığı için son derece verimlidir.45

Moleküler biyolog Michael Denton ise DNA'nın bilgiyi sıkıştırmakapasitesindeki olağanüstülüğünü şu sözlerle dile getirmektedir:

... Hücrelerin aşırı derecede kompleks varlıklar oldukları açıktır. Hücre-

Adnan Oktar

61

deki komplekslik bir jumbo jette bulunandan çok daha fazladır...sanki jumbo jetteki komplekslik insan gözünün göremeyeceği birtoz zerresine paketlenmiştir. Bu kadar kompleks olan bir şeyin, bu

kadar küçük bir hacme nasıl sığdırıldığını anlamak çok zordur. Üste-lik zerre büyüklüğünde bu jumbo jet, hiçbir çaba sarf etmeden kendi-sini çoğaltabilmektedir.46

DNA'nın bilgi saklama yeteneği o kadar verimlidir ki, birinsana ait tüm bilgiler, yalnızca bir gramın birkaç tril-

yonda biri kadar yere sığabilmektedir.47 Yale Üni-versitesi'nden Prof. George Gaylord Simpson'a

göre, yeryüzünde gelmiş geçmiş 1 milyar can-lıya ait bilgi, kolaylıkla bir tuz taneciği içerisi-ne sığdırılabilir.48 Ulusal İnsan Genomu Araş-tırma Enstitüsü yöneticisi, aynı zamanda fizik-çi ve genetikçi olan Prof. Francis S. Collins ise

DNA ile ilgili çalışmaları sonu-cunda şunları ifade etmek-

tedir: Watson ve Crick,

DNA'nın çifte sar-mal yapısını orta-ya çıkarttıklarındanbu yana elli sene geçti.Şimdi DNA üzerinde ka-yıtlı bilginin hassaslığı üzerinde düşünebilmekçok muhteşem... Bu dijital kod, insan vücudunda-ki her hücrede kolaylıkla kopyalanabilen, inanılmazmiktarda bilginin saklanmasına imkan tanıyor. Çifte sar-mal şeklindeki DNA, baz çiftlerinden meydana geliyor ve hücreçekirdeğindeki insan genomu içerisinde bunlardan üç milyar tanesi pa-ketlenmiş halde duruyor... Bu üç milyar harf insan vücudundaki tüm bi-yolojik özellikleri yönlendirebiliyor.49

62

Harun Yahya

Ünlü moleküler biyolog Michael Denton ise "biyolojik bilginin,hücre çekirdeğinin minik hacmi içerisinde paketlenmesine imkan sağ-layan, DNA'nın paketleme özellikleri"nin, insan için özel olarak dü-zenlendiğini ifade etmektedir.50 DNA, söz konusu sıkıştırma kapasite-sine sahip olmasaydı, hücrenin, düzensiz DNA iplikçiklerini kapsaya-bilecek biçimde, çok daha büyük olması gerekecekti. Fakat hücrelerindaha büyük olmaları mümkün değildir. Çünkü hücrenin oksijen ve be-sin kaynakları, ancak hücrenin mevcut çapı kadar mesafede verimli-dir.51 Bu bakımdan hücrenin büyüklüğü, dolayısıyla DNA'nın sıkıştır-ma yeteneği, insan açısından hayati derecede önemlidir.

Bu muhteşem paketleme sistemi, DNA molekülünün, kıvrılma veuzun sarmallar oluşturma yetenekleri sayesinde mümkün olmaktadır.Bu uzun sarmallar da, bükülerek iç içe geçmiş, düzenli sarmallar mey-dana getirirler. Böylece her hücrenin çekirdeğinde, ileri düzeyde birmühendisliğe sahip paketleme teknolojisi görülür. Yüce Rabbimiz'inhücrelerimizde yarattığı bu paketleme sistemi ile, milyonlarca kilomet-relik DNA harfi gözle göremediğimiz bir boyutta saklı durmaktadır.

‹‹nnssaann HHüüccrreessiinnddeekkii DDeevv AAnnssiikkllooppeeddiiDNA'da kayıtlı bulunan bilginin miktarı olağanüstüdür. Öyle ki,

gözle görülmeyen tek bir DNA molekülünde, tam bir milyon ansik-lopedi sayfasını dolduracak miktarda bilgi bulunur. Dikkat edin;tam 1.000.000 ansiklopedi sayfası... Diğer bir deyişle, her bir hüc-renin çekirdeğinde, insan vücudunun işlevlerini kontrol etme-ye yarayan, bir milyon sayfalık bilgikodlanmıştır. Bu miktarı şöyle

Adnan Oktar

63

bir örnekle zihnimizde daha iyi canlandı-rabiliriz: Dünyanın en büyük ansiklopedi-

lerinden birisi olan 23 ciltlik "EncyclopediaBritannica"nın bile toplam 25 bin sayfası var-

dır. Bu durumda, karşımıza olağanüstü birtablo çıkar. Mikroskobik hücrenin içindeki,

ondan çok daha küçük bir çekirdekte, mil-yonlarca bilgi içeren dünyanın en büyük an-siklopedisinin 40 katı büyüklüğünde bir bilgideposu saklı durmaktadır. Bu da 920 ciltlik,

dünyada eşi, benzeri olmayan dev bir ansik-lopedi demektir. Yapılan tespitlere göre, budev ansiklopedi yaklaşık 5 milyar farklı bilgi-

ye sahiptir. Bu son iki kelimeyi tekrarlaya-lım; "bilgiye sahiptir"...

İşte burada durup, ağzımızdan kolaycaçıkan bu iki kelime üzerinde düşünmemiz

gerekir. Bir hücrenin içinde milyarlarca bil-gi olduğunu söylemek kolaydır. Ancak,

burada sözünü ettiğimiz bir bilgisayar veyakütüphane değil, yalnızca protein, yağ ve sumoleküllerinden oluşan, milimetreden 100kat daha küçük bir alandır. Bu küçücük mo-lekül kümesinin içinde, değil milyonlarcabilgi, tek bir bilginin muhafaza edilmesi bileson derece hayret verici bir mucizedir. Üste-lik benzetme amacıyla kullanılan "kitap","ansiklopedi" gibi kavramlar bilgi saklayan,fakat cansız ve durgun kaynaklardır. İçinde-ki bilgilerin okunması ve talimatların yeri-ne getirilmesi için bilinç sahibi birisine ihti-

64

Harun Yahya

yaç vardır. Fakat DNA'dan bahsettiğimizde, sadece bilgi saklayan de-ğil, bu bilgiyi kullanan, uygulayan canlı bir bilgi kaynağından bahset-miş oluruz.

Gözle göremediğimiz, çapı milimetrenin milyarda biri büyüklü-ğünde olan, atomların yan yana dizilmesiyle oluşmuş bir zincir, böylebir bilgiye ve hafızaya nasıl sahip olabilir? Bu soruya şunu da ekleye-lim: Vücudunuzdaki 100 trilyon hücreden her biri bir milyon sayfayıezbere biliyorken, acaba siz zeki ve şuurlu bir insan olarak hayatınızboyunca kaç ansiklopedi sayfası ezberleyebilirsiniz? Tüm bu sorularvicdan ve akıl sahibi herkesi, hücrenin üstün bir aklın, üstün bir ilmineseri olduğu gerçeğine götürecektir. Evrimcilerin iddia ettiği gibi tesa-düflerle, değil milyarlarca hücreden oluşan bir canlı, tek bir hücredekiDNA'nın dahi meydana gelmesi mümkün değildir. Herşeyin YaratıcısıYüce Allah'tır. Bir Kuran ayetinde Allah şöyle buyurur:

Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah,güç sahibidir, azizdir. (Hac Suresi, 74)

DDNNAA''ddaakkii,, BBiillggiissaayyaarrllaarrddaann ‹‹lleerrii BBiillggii

SSaakkllaammaa TTeekknnoolloojjiissiiGünümüzde, büyük miktarlarda bilginin saklanabildiği en ileri

teknoloji bilgisayarlardır. Bundan 50 yıl önce, oda büyüklüğündeki birbilgisayarın sahip olabildiği bilgiyi, bugün küçük "disk"ler saklayabil-mekte... Ancak DNA ile bilgisayarı karşılaştırdığımızda, insan zekası-nın asırlardır edindiği bilgi birikimi ve yıllar süren çabaları sonucundageliştirdiği bu son teknolojinin, daha DNA'nın bilgi saklama kapasite-sine yaklaşamadığını görürüz.

DNA, milimetrenin sadece iki milyonda biri kalınlığındadır. Buolağanüstü inceliğine ve 4 metre uzunluğuna rağmen, DNA şeritleribirbirine dolanmaz. Özel yapısı sayesinde, hücrenin çekirdeğinde mü-kemmel bir şekilde katlanan DNA, benzersiz bir mühendislik projesi

Adnan Oktar

65

örneğidir. Bilgisayar mühendisleri için olabildiğince küçük parçalarda,olabildiğince büyük miktarda bilgi saklamak ana hedeflerden biridir. Şuanda yeryüzünde bilinen en üst seviyedeki saklama kapasitesi DNA mo-lekülüne aittir.52 Microsoft Yazılım Şirketi'nin yöneticisi Bill Gates, The Ro-ad Ahead (Ötedeki Yol) isimli kitabında şöyle yazmaktadır:

İnsan DNA'sı, bir bilgisayar programına benzer, ancak bizim şu ana kadarüretebildiklerimizden çok, çok daha gelişmiştir.53

Ünlü Amerikan filozofu Prof. Daniel Dennet, Darwin's DangerousIdea (Darwin'in Tehlikeli Fikri) adlı kitabında DNA'daki bilgi yoğunluğu-nu şöyle tarif etmektedir:

Bilgisayar çağının "mühendislik harikalarına" alışkın olmamıza rağmen,DNA ile ilgili gerçekleri kavramak çok güç. Molekül boyutundaki

66

Harun Yahya

Teknoloji harikas› bilgi paketçikleri:DNA en geliflmifl bilgisayar çiplerinden çok daha ileri düzeydesaklama kapasitesine sahiptir.

bu makineler kopyalama yapıyorlar. Aynı zamanda editörlük yapan en-zimler, inanılmaz bir hızla hataları düzeltiyor. Onların yaptıkları işin çapı-na, hala süper bilgisayarlar bile erişemiyor. Biyolojik makro moleküllerinsaklama kapasitesi, günümüzdeki örneklerinin derecelerce üzerinde.54

DNA'daki kodların dizilimi, bilgisayar sistemindeki sayı dizisinebenzer. Bilgisayar ortamında sayılar bir görüntüyü, örneğin bir bilgisa-yar oyununu çalıştıran talimatları veya bir kitabın metnini saklayabilir.DNA'da bulunan kodlar da yeni proteinler üretmeye yarayan bilgiyisaklar.55 Ancak hiçbir bilgisayar mühendisi, gözle görülmeyen bir alan-da, tam 1 milyon ansiklopedi sayfası kadarlık bilgiyi saklayan DNA'yıtaklit edemez. DNA'nın tesadüflerle ortaya çıktığını iddia etmek, en ge-

lişmiş bilgisayarın tesadüflerle ortaya çıkmış olabileceğini iddi-a etmekten çok daha akıl dışıdır. DNA, tüm açıklığıy-la Allah'ın üstün yaratmasının delillerini sergilemek-

tedir. Allah Kuran'da benzersiz yaratmasını şöy-le bildirmektedir:

Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yara-tandır… (En'am Suresi, 101)

Adnan Oktar

67

68

Harun Yahya

DDNNAA''ddaakkii DDeevv BBiillggii KKaappaassiitteessiinnii AAnnllaattaann fifiaaflfl››rrtt››cc›› KKaarrflfl››llaaflfltt››rrmmaallaarrBilim adamları, insandaki genetik bilginin fazlalığını vurgulamak

için, ölçü birimleri kullanmak yerine, çeşitli benzetmelere başvurmak-tadırlar. DNA'daki bilgi kapasitesinin genişliğini vurgulayan örnekler-den bir kısmı şöyledir:

*** İnsan genomundaki bilgi, alfabe kullanılarak yazılabilseydi,her biri 1.000 sayfa olan ve her sayfasında 3.000 harf bulunan 1.000

adet kitaba sığardı.56

1.000 kitap x 1.000 sayfa x 3.000 harf = 3.000.000.000 harf (3 milyar harf)

*** İnsan genomundaki üç milyar genetik harf, tek birsatıra yazılsaydı, Kuzey Kutbundan Ekvatora kadar uza-

nırdı. Günde sekiz saat, yılda 220 gün daktiloda çalışanbir kişi, dakikada 300 harf yazma hızıyla bu görevi ta-mamlamak için tam 95 yıl çalışmak zorunda kalırdı.57

*** Eğer genetik bilgi, yazılı hale getirilseydi, 160sayfalık kitaplardan 12.000 adet gerekirdi. 16 MB (me-

gabayt: bilgisayarda 1 milyon adet en küçük bilgi bi-rimi) kapasiteli bilgisayar çipleriyle kıyaslan-

dığında ise, insanın DNA şeridi bundan1.400 kat daha fazla bilgi saklayabilir.58

*** Eğer 2 mm çapındaki toplu iğneucu, DNA molekülünün kalınlığına sahipbir iplik olana dek çekilerek uzatılsaydı,Ekvator'dan 33 kat daha uzun olurdu.59

*** DNA üzerindeki bilgi bir kütüpha-neyi dolduracak 100 adet 30 ciltlik ansiklo-pedi seti alabilecek kapasitededir.60

*** DNA'daki bilgiler, kitaplar halin-de üst üste konulsaydı, kitapların yük-

Adnan Oktar

69

sekliği 70 metre olurdu. Ya da bu bilgilerle, 200'e yakın 500'er sayfalıktelefon rehberi doldurulabilirdi.61

*** İnsan vücudundaki bütün hücrelerin DNA'ları düzleştirilip, uçuca eklenirse yaklaşık 50 milyar kilometre uzunluğunda olacaktır. Buuzunluk Dünya'dan Güneş Sistemi'nin ötesine ulaşmak için yeterlidir.Işığın, vücudunuzdaki tüm DNA'lar boyunca yolculuk edebilmesi için,yaklaşık 2 gün gerekirdi.62

*** Genetik uzmanı Profesör Jérôme Lejeune'e göre, Dünya üzerin-de yaşayan tüm insanlara ait genetik bilgi, birkaç aspirin tabletindenbüyük olmayacak DNA üzerinde saklanabilir.63

*** İnsanın tek bir hücresindeki DNA'da, tam 1 milyon ansiklope-di sayfasını doldurabilecek miktarda bilgi bulunur. Bir kimse kendi ge-netik bilgisini okumaya kalkışsa buna ömrü yetmez. Her gün, 24 saatboyunca, hiç durmadan, saniyede bir DNA şifresi okuyacak olsa, bu iş-lemin tamamlanması için 100 yıl geçmesi gerekirdi.

*** DNA molekülündeki bilgi yoğunluğunu zihninizde canlandı-rabilmek için, bir toplu iğne ucuna sığacak miktarda DNA'nız olduğu-nu varsayın. Şimdi bu bilginin 160 sayfadan oluşan kitaplarda yazılı ol-duğunu düşünün. Bu kadar küçük miktarda bir DNA içerisinde, 160sayfalık bu kitaplardan 15 trilyon (15 x 1012) kadar sığabilirdi. Eğer bukadar kitap elinizde olsaydı ve hepsi üst üste dizilseydi, Dünya ile Ayarasındaki mesafenin (384.000 km) 500 katı kadar mesafeye uzanırdı.Ya da bu kitaplar yeryüzünde yaşayan ortalama 6 milyar insana eşitolarak dağıtılsaydı, her kişiye 2.500 kitap düşerdi.64

Bu örneklerde ifade edilmeye çalışılan uçsuz bucaksız bilgi, herhücrenin çekirdeğinde, gözle görülmeyen bir boyutta depolanmakta-dır. Büyük bir kütüphaneye eş değer bilgi depolayan DNA'nın, yakla-şık 100 trilyon hücrede bulunması, bu kütüphaneden 100 trilyon kop-ya olması demektir. Bu bilgi hazinesini insanoğlunun ulaştığı bilgi se-viyesiyle karşılaştırmak istersek, örnek verebileceğimiz benzer bir bü-yüklük bulamayız. Bir de bu miktarı, Dünya üzerinde şu anda yaşayan

70

Harun Yahya

6 milyar insan ve berabe-rinde yaşayıp ölmüş mil-yarlarca insan sayısıylaçarparsak, karşımıza kav-ranması güç büyüklükte,uçsuz bucaksız bir bilgimiktarı çıkar. Üstelik bu-rada sadece insanın gene-tik bilgisinden bahset-mekteyiz. Bir de yeryü-zünde gelmiş geçmiş mil-yonlarca canlı türünün ge-netik bilgisini dikkate alır-sak, bu miktar aklın sınır-larını zorlayan boyutlaraulaşır. Her türlü bilgininsahibi Yüce Rabbimiz'inDNA'da tecelli eden ilmi,tesadüf iddialarını yerlebir etmektedir. Bir ayetteşöyle buyrulmaktadır:

Hayır, Biz hakkı batı-lın üstüne fırlatırız, oda onun beynini dar-madağın eder. Bir debakarsın ki, o, yokolup gitmiştir. (Allah'akarşı) Nitelendiregel-diklerinizden dolayıeyvahlar size. (EnbiyaSuresi, 18)

Adnan Oktar

71

DDNNAA,, SSoonnssuuzz BBiillggii vvee AAkk››ll SSaahhiibbii AAllllaahh''››nn SSaannaatt››nn››nn ÖÖrrnneekklleerriinnddeennddiirrEvrim teorisinin temel iddiaları "kör tesa-

düf"lere dayanır, oysa tesadüf bilgi oluşturmaz. Birgün bir kağıt üzerinde kanseri tedavi eden bir ilacınformülü yazılı olarak bulunsa, bu bilim adamını biran önce bulmak, hatta kendisine ödül vermek içintüm ilgili merciler seferber olur. Kimse, "Acaba buyazı, kağıda mürekkebin dökülmesi ile mi oluştu?"diye düşünmez. Akıl sahibi, sağlıklı düşünen her in-san bu yazıyı ancak kimya, fizyoloji, onkoloji (kan-ser hastalıklarını inceleyen bilim dalı) ve farmakolo-ji (ilaçları inceleyen bilim dalı) üzerine ihtisas sahibiolan birinin yazmış olacağını düşünecektir.

Evrimcilerin DNA'daki bilginin kaynağını "te-sadüf"lerle açıklamaya çalışmaları, okuduğunuz buyazının tesadüfen oluştuğunu iddia etmekle kıyasolmayacak büyüklükte bir mantık bozukluğu-dur. Çünkü DNA'da, vücuttaki 100 bin çeşit protei-nin her birine ait detaylı moleküler formüller vebunların üretimi esnasında uyulacak hassas talimat-lar yazılıdır. Bunun yanı sıra diğer hücrelerle ileti-şimde uyulacak haberleşme protokolleri, bunun içinkullanılacak mesajcı hormonların üretim planları vebunlar gibi sayısız çeşitlilikteki başka bilgiler deDNA'da yazılıdır.

DNA'nın ve içerdiği uçsuz bucaksız bilgininkendi kendine oluştuğunu iddia etmek ciddi birmantık çöküntüsüdür. İnsan Genomu Projesi'ni yü-rüten Celera Genomics şirketinin konu hakkındaki en

72

Harun Yahya

Adnan Oktar

73

önemli uzmanlarından biri olan Gene Myers, DNA'daki bilginin olağanüs-tülüğünü şöyle ifade etmektedir:

Biz de henüz anlamış değiliz… metafizik, doğaüstü bir unsur var. Beni ger-çekten hayrete düşüren hayatın mimarisi… Sistem inanılmaz derecede komp-leks... Burada [DNA'da] çok müthiş bir akıl var. Böyle düşünmenin bilim dışıolduğuna inanmıyorum. Diğerleri öyle düşünebilir, fakat ben değil."65

Kitabın ilerleyen bölümlerinde yer alan DNA'nın kökeni ile ilgili ev-rimci iddialar, "çözülememiş bir sır" gibi ifadelerle doludur. Kimi zaman dayukarıda görüldüğü gibi DNA'daki olağanüstülük üstün bir akıl ifadesiyleaçıklanmaya çalışılmaktadır. Kimi bilim adamlarının ifade edemediği amahayran kaldığı bu akıl ve bilgi, Yüce Rabbimiz Allah'ın sonsuz aklı-nın ve sonsuz bilgisinin bir yansımasıdır. Bir Kuran ayetindeşöyle buyurulur:

74

Harun Yahya

Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağbulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki in-cimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zey-tin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokun-masa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerseonu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir.Allah, herşeyi bilendir. (Nur Suresi, 35)

Adnan Oktar

75

ücudunuzun her hücresinde dünyadahiç kimsenin konuşmadığı bir dilde yazıl-mış, müthiş bir bilgi hazinesi saklıdır. Budilin alfabesi sadece dört harften meydanagelir ve her harf, "baz" veya "nükleotid"denilen kimyasal bir molekülü temsil eder."Kodon" adı verilen genetik kelimeler debu harflerden oluşmaktadır. Dört harfli buDNA dili, Adenin, Timin, Guanin ve Sitozin(Cytosin) moleküllerinin A, T, G ve C harf-lerinden oluşur. İşte çekirdekteki bilgi ban-kasında yer alan bilgiler de, bu dört harflialfabe ile kodludur. A, T, G, C harflerininyüzlercesi birarada ele alındığında, uzun,anlamlı cümleler ortaya çıkar. Bu cümleler,vücuttaki işlemlerin nasıl yapılacağını tarifeden, bunlara dair talimatlar içeren "gen-ler"dir. Bu harflerin milyonlarcası ise, an-lamlı bir sıralama ile üst üste dizilerekDNA molekülünü oluştururlar. Molekülerbiyolog David S. Goodsell, Our MolecularNature (Moleküler Doğamız) adlı kitabındaDNA molekülünden şu sözlerle bahsetmek-tedir:

76

Harun Yahya

DNA belki de moleküllerin en güzelidir,fakat nadide bir kitap gibi gerçek güzelli-ği cildinde değil, içinde kullanılan keli-melerde saklıdır.66

İnsanın bütün fiziksel özellikleri, buözel dil vasıtasıyla kodlanarak hücre çekir-değine depolanmıştır. Canlının vücut şek-li, her organa ait iş bölümü ve bu organla-rın çalışma düzenleri, hücre içinde üretil-mesi gereken proteinlerin genetik kodları,üretilecek proteinlerin miktar kontrollerigibi hayati işler, DNA üzerinde kodlan-mıştır. Şifrelenerek yazılmış bu dev eser,insan henüz tek bir hücre halindeyken bi-le, kişinin tüm bedeni hakkındaki bilgiyesahiptir. Diğer bir deyişle, daha henüz in-san oluşmadan evvel, vücudunun kap-samlı planı tek bir molekül üzerinde hazır-dır.

Hücre çekirdeğindeki depolanmış bil-gilerin şifreleme sistemini anlatırken,DNA'yı oluşturan nükleik asitler için yineharf benzetmesini kullanmaya devam ede-ceğiz. Bu harfler, önceki bölümde inceledi-ğimiz gibi ikişerli olarak karşılıklı eşleşe-rek birer basamak oluştururlar. Bu basa-maklar ise üst üste eklenerek "gen"lerimeydana getirirler. DNA molekülünün birbölümü olan her bir gen, insan vücudun-daki belli özellikleri kontrol eder. Boyunuzunluğu, gözün rengi, burnun, kulağın,

Adnan Oktar

77

kafatasının yapısı gibi sayısız özellik, ilgili genlerin emriylemeydana gelir. Bu genleri, üzerinde A-T-G-C harflerinden oluşmuşyazılar olan bir kitabın sayfalarına benzetebiliriz.

İnsan hücresindeki DNA'larda yaklaşık 30.000 civarında gen bu-lunur. Her gen, karşılığı olduğu protein türüne göre, sayıları 1.000 ile186.000 arasında değişen nükleotidlerin özel bir sıralamada dizilme-sinden oluşur. Bu genler insan vücudunda görev yapan yaklaşık200.000 civarındaki proteinin kodlarını saklar ve bu proteinlerinüretimini denetler. Bu 30.000 genin içerdiği bilgi DNA'daki top-lam bilginin yalnızca % 3'ünü teşkil eder. Geriye kalan% 97'lik bölüm ise günümüzde hala bilinmemektedir.Ancak bu bölümde hücrenin faaliyetleri ile ilgili ha-yati bilgiler bulunduğu anlaşılmıştır. (Detaylı bilgiiçin bkz. DNA Mucizesi Evrim Teorisini NasılGeçersiz Kılmaktadır? Bölümü)

Genler kromozomların içinde bulunur.Her insan hücresinin (üreme hücreleri hariç)çekirdeğinde 46 kromozom vardır. Her birkromozomu, gen sayfalarından meydanagelmiş bir cilde benzetirsek, hücrede insa-nın tüm özelliklerini içeren 46 ciltlik bir"hücre ansiklopedisi" vardır diyebiliriz. Buhücre ansiklopedisi daha evvel belirttiği-miz gibi tam 920 ciltlik Britannica Ansiklope-disi'nin içerdiği bilgiye eş değerdir.

Her insanın DNA'sındaki harflerin dizili-mi farklıdır. Şu ana kadar dünya üzerinde yaşa-mış milyarlarca insanın tümünün birbirindenfarklı olmalarının sebebi de budur. Organların te-mel yapı ve işlevleri her insanda aynıdır. Ancak her-kes o kadar ince farklılıklarla o kadar ayrıntılı ve özel

78

Harun Yahya

yaratılır ki, bütün insanlar tek bir hücrenin bölün-mesiyle meydana geldikleri ve aynı temel yapıya sahip

oldukları halde, milyarlarca farklı görünümde insan orta-ya çıkmaktadır.

DNA'daki harflerin diziliş sırası insanın yapısını en in-ce ayrıntılarına dek belirler. Boy, göz, saç ve cilt rengi gibi

özelliklerin yanı sıra, vücuttaki 206 kemiğin, 600 kasın,10.000 işitme siniri ağının, 2 milyon optik sinir ağının,

100 milyar sinir hücresinin, 130 milyar metre uzun-luğundaki damarların ve 100 trilyon hücrenin

planları, tek bir hücrenin DNA'sında mevcut-tur. Kanadalı bilim yazarı Denyse O'LearyDNA'daki bilgiden şu ifadelerle bahsetmek-tedir:Bilginin asıl şaşırtıcı olanı DNA'da yazılı eser-dir. Tekrar eden bir dizilimi yok. Fakat diğer bil-gi ile bağlantılı bir dizilimi var ve çok kompleks.Örneğin kedinin embriyosundaki DNA, embri-yonun yavru bir kedi olması için çok kompleks

talimatlar içerir.67

Şimdi bu bilgilerin ardından düşünelim:Bir kelime bile, yazan bir kişi olmadan oluşama-

dığına göre, insan hücresindeki milyarlarca harfnasıl oluşmuştur? Bu harfler nasıl olup da böyle mü-

kemmel ve kompleks bir bedenin eşsiz planını oluştura-cak bir düzende, birbiri ardına anlamlı bir şekilde dizilmiş-

tir? Eğer bu harflerin düzeninde çok ufak bir değişiklik olsaydı,el parmaklarınız ayağınızda, gözünüz karnınızda yerr alabilir ya da ba-şınız ters yöne dönük olabilirdi. Kollarınız çok kısa ya da uzun olabilirveya dudaklarınız birbirine bitişik olabilirdi. Şu anda düzgün bir insanolarak yaşam sürdürebiliyorsak, bu ancak Yüce Rabbimiz'in izniyledir.

Adnan Oktar

79

Allah her insanın DNA'sındaki harflerin düzenini buna vesile kılmıştır.Bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır:

O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir,'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerdeolanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Sure-si, 24)

DDNNAA MMoolleekküüllüü KKooddlluu MMeessaajjllaarr ‹‹ççeerriirrDNA molekülünde, atomların kendine has dizilimi, maksimum

şifreyi, minimum alanda taşıyabilecek üstün bir yaratılışa sahiptir.DNA molekülü üzerinde kayıtlı genetik şifre, hücre çekirdeğine kimya-sal formüllerle yazılmıştır. Ancak bahsettiğimiz şifre ne bilgisayar orta-mında ne de kağıt üzerindedir. Şifrelemeyi oluşturan her bir "harf", as-lında belirli kimyasal özelliklere ve üç boyutlu özel bir yapıya sahip bi-rer moleküldür. Kimya profesörü Arthur Ernest Wilder-Smith bir kita-bında DNA molekülündeki mesaja şöyle dikkat çekmektedir:

Bütün biyolojik hücreler hücre çekirdeğindeki DNA moleküllerinde kod-lu şekilde bulunan program tarafından yönlendirilirler... Bütün kimyasalmetabolizma kod tarafından önceden programlanmıştır... Bu tür bir siste-mi teorik olarak anlatabilmek için gerekli olan, çok uzun açıklamalardan

kaçınmak için, genetik kod sisteminin anaözelliklerini birkaç benzetme ile anlatacağız.Uluslararası olarak kabul gören acil yardımçağrısı "SOS"tir. Bu çağrı şifrelenmiş haldebilgi içerir ve aynı zamanda …- - -… (üçnokta, üç çizgi, üç nokta) olarak da göste-rilebilir. Burada noktalar ve çizgiler Morsalfabesinin iki harfini temsil eder. Alfabe-mizdeki "S" harfi "…" ile, "O" harfi ise "-- -" ile gösterilir. Mors alfabesini çeşitliyöntemler kullanarak saklayabilir ya dailetebiliriz. Örneğin bu harfler bir kağıt

80

Harun Yahya

Adnan Oktar

81

DNA molekülünde, atomlar›n kendine has dizilimi, maksimum flifreyi, minimumalanda tafl›yabilecek üstün bir yarat›l›fla sahiptir.

kromozom kesitininuzat›lm›fl hali

paketlenmiflflekildekinükleozom

nükleozomu olufl-turanhistonlar ve DNAfleridi

DNA sarmal›

kromozom kesitinins›k›flt›r›lm›fl hali

kromozom

nm: nanometre(milimetrenin birmilyonda biri)

üzerine yazılabilir, şekerle doğum günü pastası üzerine çizilebilir, ya dabir uçak duman kullanarak gökyüzüne aynı harfleri yazabilir... Verilenmesaj ve bilgi aynı kalır, hangi ortamda iletilirse iletilsin içerik "SOS" şek-lindedir. Mors şifresindeki noktalar ve çizgiler, hatta bir ip üzerinde dü-ğümlerle gösterilebilir. Çizgi büyük bir düğümle, nokta da daha küçükbir düğümle gösterilebilir. Bu durumda Mors şifresiyle yazılmış mesajıniletilmesi için kağıt zemine ihtiyaç duyulmaz. Bir ip bile bunun için yeter-lidir. Buna benzer bir sistem kullanılarak, tek ve çift düğümler içeren birip kullanılarak Goethe'nin "Faust" eseri yazılabilir.68

Yukarıdaki alıntıda da ifade edildiği gibi, bilginin içeriği aktarılışşeklinden bağımsızdır. Dolayısıyla sadece DNA'daki bazların sıralama-sı değil, DNA'nın içerdiği kodlu bilgi, mesaj da dikkat çekicidir. Bilimyazarı Richard Milton DNA'daki mesajın kodlanmasındaki hassas dü-zene şöyle dikkat çekmektedir:

... Bir programdaki bütün talimatlar, hem bilgisayarın donanımında anietkiler yapması hem de programın diğer bölümlerini etkilemesi bakımın-dan programcı tarafından çok dikkatlice düşünülmelidir. Programcının

82

Harun Yahya

talimatları yazmak için kullandığı harfler ve rakamlar, program lisanınındil yapısına ve kelimelerine göre mutlak kesinlikte yazılmalıdır ki, bilgi-sayar sistemi fonksiyon görebilsin. En önemsiz bir hata bile, bütünü etki-leyen bir bozukluğa sebep olabilir. Örneğin 1977'de NASA'nın Cape Ca-naveral'den bir uyduyu havaya fırlatması araç havalandıktan kısa bir sü-re sonra faciayla sonuçlandı. NASA mühendislerinin daha sonra yaptık-ları araştırmada, kazaya bilgisayarın rehber sistemindeki bir yanlışlığınsebep olduğu ortaya çıktı -rehber programda basit bir virgül unutulmuş-tu-. En basit lisanla -örneğin basic- en basit bir bilgisayar işlemini prog-ramlamak isteyen biri, problemi anlayacaktır. Söz diziliminde en ufak

bir hata yaparsanız, bir harfi atlarsanız, bir noktayı ya da boşluğu bile,

program işlemez. Aynı şekilde her bir nükleotid kesinlikle doğru dü-

zende yazılmalıdır ve dölün varlığını sürdürebilmesi için DNA molekü-lünde kesinlikle doğru yerde olmalıdır. İnsanlardaki, hayvanlardaki vebitkilerdeki temel fonksiyonel bozukluklar da tek bir DNA molekülününveya bu moleküldeki tek bir nükleotidin kaybı ya da yer değiştirmesiyleolur.69

Adnan Oktar

83

84

Harun Yahya

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden bilgi teorisi ve resmi dil-ler konusunda uzman Prof. Murray Eden, "Var olan hiçbir resmi dil,cümleleri ifade eden sembol diziliminde, rastgele değişimleri tolereedemez. Anlam hemen her zaman bozulur. Herhangi bir değişim, sen-taks [cümle bilgisi] olarak kurallara uygun olmalıdır."70 diyerek, bir di-lin sembolleri rastgele karıştırıldığında anlamın daima bozulacağınıifade etmektedir. Ardından da bu kuralın genetik bilgiyi oluşturanDNA dili için de geçerli olduğunu dile getirmektedir.

Tüm bu açıklamalar DNA'da karşımıza çıkan bilginin tesadüf ese-ri var olamayacağını göstermektedir. Evrimcilerin bu hayali iddialarınakarşı, "kriptoloji" denilen ve bilginin güvenliğini sağlayan matematik-sel şifre bilimini de örnek verebiliriz. Bu bilim dalının amaçlarından bi-ri, bilginin okunmasını ve değiştirilmesini engellemektir. Örneğin bir"hacker" (izni olmadan başkasının bilgisayar ağına giren kişi) internetortamında iki kişi arasındaki haberleşmeleri takip edebilir ve bu haber-leşmelerde gönderilen bilgiler üzerinde değişiklik yapabilir. Bu bakım-dan bilginin içeriğinin korunması, orijinal kayıtların saklanması daönemli bir konudur. İletilecek bilginin güvenliği ne kadar önemliyse,kullanılan şifreleme yöntemi de o derece önem taşır ve zorlaşır. Bununiçin bilgilerin herkes tarafından kolaylıkla anlaşılmasını engelleyenözel yazılımlar kullanılır. Bu yazılımı ancak belirli kişiler okuyabilir vedeğiştirebilir. Yetkisiz kişilerin müdahelesini engellemek için de, bilgi-lerin doğruluğu güvenlik sistemleriyle teyit edilir.

Genetik bilginin ise, insan hayatını doğrudan ilgilendirdiği içinhiçbir değişikliğe uğramaması gerekir. Ancak bu derece önemli bir bil-gi hazinesinin hücre içinde saklı olduğunu bilim adamları ancak elli yılkadar önce fark etmişlerdir. Halbuki insan ilk yaratıldığından beri budeğerli bilgi, çekirdeğin içinde koruma altındadır ve özel bir şifre ileşifrelenmiştir. Bu molekülle ilgili her detay Allah'ın üstün yaratmasınınörnekleriyle doludur. DNA bizlere şu soruların cevabını düşündürme-lidir:

Adnan Oktar

85

- Mükemmel bir beden inşa edecek bilgiye kim sahiptir?- Bilgiyi canlı bir doku içinde kim saklamaktadır?- Bu kadar kapsamlı bilgiyi, küçücük bir mekana kim, nasıl sığ-

dırmaktadır?- Bu bilginin önemli olduğunu bilip, kim koruma altına almıştır?- Bilgiyi kim şifrelemektedir ve bunun tercümesini kim yapmak-

tadır? - Bilginin deşifresi sırasında eksikliğe, bozulmaya uğramaması

için kim tedbir almaktadır?- Bilginin diğer nesillere aktarılması ve bunun için nasıl bir yön-

tem izlenmesi gerektiğini kim bilmektedir? - Dokular yenilendikçe ve hücreler bölünerek çoğaldıkça, bu bil-

giyi yeni hücrelere kim, nasıl kopyalamaktadır?Daha sayfalarca sorabileceğimiz tüm bu sorular, bizi üstün akıl

ve bilgi sahibi Yaratıcımızın varlığına götürür. DNA, "... Herşeyi 'sapa-sağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatı (yapısı)dır..." (NemlSuresi, 88) Kuran'da Allah insanın yaratılışındaki düzeni şöyle bildir-mektedir:

Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltannedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni biritidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi, 6-8)

Bir canlının tüm vücut işlevleri hakkında nelere ihtiyaç duyduğu-nu açıklayan bir eserin yazılması için, eserin sahibinin, bu canlının vü-cut yapısının tüm detaylarına hakim olması, atom ve molekül seviye-sinde hücre faaliyetlerinin nasıl yürütüleceğini tümüyle bilmesi ve be-beklik çağından ölümüne dek geçirebileceği her döneme ait özel ihti-yaçlarını ve gereksinimlerini ölçüyle tespit etmesi gerekir. RabbimizAllah bu bilgilerin tek sahibidir ve insanı "bir ölçüyle biçime sokmuş-tur". (Abese Suresi, 19)

86

Harun Yahya

Adnan Oktar

87

DNA molekülü Dünya üzerindeki her canl› için"okunmas› gereken" bir eserdir, bu bilgiler olmaks›-z›n ne bir hayvan›n ne bir bitkinin ne de bir insan›nhayat bulmas› mümkün de¤ildir. Kol ve bacaklar›n,gözün yap›s›, beynin iflleyifli, kalp ve damar sistem-lerinin uyumu, savunma sistemi tümüyle DNA içeri-sindeki bilgi hazinesi kullan›larak çal›fl›r hale gelebi-lir. Dolay›s›yla, bir canl›n›n varl›¤›ndan söz etmekiçin, DNA molekülünün mevcut olmas› gerekir. Hüc-resinde DNA bulunmayan bir penguenden, kedidenveya bal›ktan bahsetmek mümkün de¤ildir. Demek ki, canl›l›¤›n ilk yarat›ld›¤› andan itibarenhücrelerinin içinde ömür boyu tüm vücut faaliyetle-

rini yönlendirecek bilgi hazinesinin de yerlefltirilmiflolmas› gerekir. Evrim teorisinin iddia etti¤i gibi yavaflve aflamal› bir geliflim süreci ise söz konusu de¤ildir.DNA molekülündeki bilgi hazinesi, Allah'›n insanlar

üzerinde ve yeryüzünde tecelli eden rahmetininaç›k bir delilidir. Yüce Rabbimiz Allah her canl›n›n

ihtiyac›n› en iyi bilendir. Kuran'da bir ayette flöy-le buyurulmaktad›r:... O, sizi daha iyi bilendir; hem sizi topraktaninfla etti¤i (yaratt›¤›) ve siz daha annelerinizin

karn›nda cenin halinde bulundu¤unuz zamanda. Öyleyse kendinizi temize ç›kar›p-durmay›n.O, sak›nan› daha iyi bilendir. (Necm Suresi, 32)

Ayrıca unutmamak gerekir ki, sadece insanların değil, yeryüzün-

deki tüm canlıların; bakterilerin, virüslerin, böceklerin, atların, bitkile-

rin de hücrelerinde kendilerine ait birer DNA'ları vardır. Her birinin

DNA'sının içindeki bilgiler de ait olduğu canlının kendi vücut yapısı-

nın detaylı planını ve ihtiyaçlarına yönelik özel bilgileri içerir. Yeryü-

zünde milyonlarca canlı türü olduğu düşünülürse, bu bilginin miktarı

ve kapsamı daha iyi anlaşılacaktır. Her canlıyı en başından tüm ihtiyaç-

larına yönelik bilgilerle donatan ve bu bilgiyi hücrelerinin içine yerleş-

tiren, farklı türler için ayrı DNA dizilimleri yaratan Yüce Rabbimiz'dir.

88

Harun Yahya

Bir Eserden Bahsedildi¤inde,

Tesadüf Kavram›n›n Anlam›

Kalmaz

Yaz›l› bir eser söz konusu ol-du¤unda, akla hemen içerdi¤ibilgiyi tespit eden yazar›n kimoldu¤u sorusu gelir. Tümdünyada tan›nan ve ilgi uyan-d›ran bir eserin "kendi kendi-ne" yaz›ld›¤›n›, "tesadüflersonucu" meydana geldi¤iniiddia etmek söz konusu bileolamaz. Her kelimesinin hersat›r›n›n, eserin yazar› tara-f›ndan kaleme al›nd›¤› konu-sunda herkes hemfikirdir.Hücrenin çekirde¤inde özelbir koruma alt›na al›nm›flDNA üzerindeki bilgi hazine-sinin de, bir Sahibi ve Yarat›-

c›s› vard›r. Kuran'da, "De ki:'Sizi infla eden (yaratan),size kulak, gözler ve gö-nüller veren O'dur. Ne azflükrediyorsunuz?'" (MülkSuresi, 23) ayetiyle, insanaher türlü özelli¤ini verenin veyaratan›n Allah oldu¤u bildi-rilmifltir.

44 aallffaabbeellii DDNNAA ddiilliinnddeenn 2200 aallffaabbeellii

pprrootteeiinn ddiilliinnee tteerrccüümmee

Önceki bölümlerde ifade ettiğimiz gibi, hücre içindeki bilgi banka-sı, DNA üzerindeki A, T, G ve C harfleri ile gösterilen dört kimyasalbazla kodlanmıştır. Ancak DNA'da kayıtlı bu bilginin kullanılabilmesiiçin, 4 harfli DNA dilinden 20 harfli protein diline çevrilmesi gerekir.DNA'daki bilgi, ancak bu çeviri işlemi neticesinde, proteinler için an-lamlı hale gelir. Ünlü kimyager Prof. Wilder Smith iki dil arasında ter-cüme yapan bir sistemin zorluğuna şu kelimelerle dikkat çekmektedir:

Bir dilden bir başkasına çeviri yapılması, bilgisayarda programlanabile-

cek en zor şeylerden birisidir. Çevirinin tatmin edici seviyede olması için,

bilgisayara geniş kapsamlı ve ileri derecede komplike programların

özenle yüklenmesi gerekir. Amerikalılar, Rusça'dan İngilizce'ye otomatik

çeviri yapmak için milyonlarca dolar harcamıştır. Yirmi yıllık çalışmanın

ardından hala bağımsız olarak ifadeler içeren Rusça'yı, makinenin çalış-

masını düzenli olarak denetleyen iyi bir çevirmen olmaksızın, İngiliz-

ce'ye çevirebilen bir makine bulunmamaktadır. Deyimlerin bir dilden di-

ğerine makineyle tercümesi o kadar zor bir işlemdir ki, makinenin önce-

den programlanması yine de yeterli olmamaktadır.71

Adnan Oktar

89

Yukarıdaki alıntıda da ifade edildiği gibi iki dil arasında eksiksizve doğru bir tercümenin, teknik bir program aracılığıyla yapılmasımümkün görünmemektedir. Halbuki DNA dilinin protein diline nasılçevrileceği DNA'da önceden programlanmıştır ve bu sistem milyarlar-ca insanın trilyonlarca hücresinde kusursuz bir şekilde çalışmaya de-vam etmektedir. Kanadalı bilim yazarı Denyse O'Leary ise 4 harfli gendili ile 20 harfli protein dili arasındaki, olması beklenen iletişim güçlü-ğüne şöyle değinmektedir:

İnsan genomu hakkında bildiklerimiz şunlar: Genlerimiz, kompleks

kombinasyonlar içinde birlikte çalışırlar. Bizi canlı tutan her hücredeki iş-

lemleri gerçekleştiren mekanizmalar olan şaşırtıcı çeşitlilikteki proteinle-

rin inşasını yönetirken sürekli olarak birbirleriyle konuşurlar. İşin zor

olan kısmı genlerde olduğu gibi 4 yapı taşı yerine proteinlerin 20 yapı ta-

şı vardır.72

Ancak zorluk olarak tarif edilen bu duruma rağmen, yeryüzünde-ki tüm canlılarda DNA diliyle yazılmış şifreli tarifler, gerektiği şekildeokunur, tercüme edilir ve kullanılır. Hücre içinde tecelli eden bu akıl,canlılığı yaratan ve rahmetiyle yaratmaya devam eden, herşeyin sahibive hakimi Yüce Rabbimiz'e aittir. Kuran'da şöyle bildirilir:

Rabbinin Yüce ismini tesbih et, Ki O, yarattı, 'bir düzen içinde biçimverdi'. (A'la Suresi, 1-2)(Allah) Onu hangi şeyden yarattı? Bir damla sudan yarattı da onu 'birölçüyle biçime soktu.' (Abese Suresi, 18-19)

90

Harun Yahya

Dört Harften Oluflan Çeflitlilik Bir Yarat›l›fl MucizesidirVücuttaki 100 trilyon hücrenin her birinin çekirde¤inde bulunan DNA adl› molekül, in-san vücudunun eksiksiz bir yap› plan›n› içerir. Bir insana ait bütün özelliklerin bilgisi,

d›fl görünümünden iç organlar›n›n yap›lar›na kadar DNA'n›n içinde özel bir flifre sis-temiyle kay›tl›d›r. DNA'daki bilgi, bu molekülü oluflturan dört özel molekülün dizilifl

s›ras› ile kodlanm›flt›r. Nükleotid (veya baz) ad› verilen bu moleküller, isimlerinin baflharfleri olan A, T, G, C ile ifade edilirler. ‹nsanlar aras›ndaki tüm yap›sal farklar, bu

harflerin dizilifl s›ralamalar› aras›ndaki farktan do¤ar. Bu, dört harfli alfabeden oluflanbir tür bilgi bankas›d›r.

Adnan Oktar

91

Bu grafikte RNA kod-lar›n› oluflturan ve 4harfle (A-C-G-U)simgelenen nükleikasitler, 20 harfli pro-tein diline çevriliyor.Tafl›y›c› RNA'daki bil-gilere dizilen aminoasitler, birbirineba¤lanarak hücre içingerekli bir proteinoluflturuyor.

Met

Met

Met

Met

Pro

Pro

Pro

Pro

Cys

Cys

Cys Arg

Metiyonin (amino asit)

t RNA

m RNA

anti-kodon

Prolin (amino asit)

Sistein (amino asit)

Arginin(amino asit)

Üçüncü peptidba¤ olufluyor

‹kinci peptidba¤ olufluyor

Peptid ba¤olufluyor

Ribozom bir sonraki üçlüye do¤ru hareket ediyor

Ribozom ilerliyor

tRNA ayr›l›yor

tRNA ayr›l›yor

tRNA ayr›l›yor

roteinler, vücutta pek çok hayati göre-ve sahip büyük, kompleks moleküllerdir.Hücredeki işlerin büyük bölümünü yerinegetiren proteinler, vücut dokularının ve or-ganların oluşumu ve görevlerini sürdürme-leri için gereklidirler. Proteinler, amino asitdenilen yüzlerce hatta binlerce küçük bi-rimden oluşurlar. Bir proteini oluşturmakiçin kullanılan 20 çeşit amino asit vardır veher protein üç yüz ila bin arası amino asidinkombinasyonundan meydana gelir.73 Ami-no asitlerin dizilimi proteinlerin kendileri-ne has 3-boyutlu yapılarını ve özel görevle-rini belirler. Böylece her organ kendisi içinözel olarak üretilen bu proteinleri kullanırve insanın hayatta kalmasını sağlayan sis-temleri çalıştırır.

İnsan vücudunda her biri ayrı önemtaşıyan yaklaşık 200.000 farklı çeşit proteinbulunur. Proteinleri oluşturan yirmi aminoasit eğer gelişigüzel biraraya gelmiş olsay-dı, işlev görmeyen sayısız farklı dizilime sa-hip amino asit yığınları olabilirlerdi. Fakatbu çok özel dizilimler, insanın yaşam fonk-

92

Harun Yahya

siyonları için gerekli olan proteinlerin oluş-masını sağlar. Proteinler sahip olduklarıözel dizilimlere göre, hücrenin farklı bölüm-lerinde yapıtaşları olurlar ve farklı görevlerüstlenirler. Örneğin proteinler biraraya ge-lerek vücuttaki faaliyetleri hızlandıran en-zimleri, hastalıklarla savaşan antikorları, or-ganların çalışmasını düzenleyen hormonlarıoluştururlar. Bunların her birinin vücut içinayrı ve vazgeçilmez bir önemi vardır.

Gıda yoluyla alınan proteinler, insanvücudunda mevcut yapılarıyla işlev gör-mezler. Önce, hücredeki özel laboratuvarla-ra alınırlar ve burada daha küçük molekül-ler olan amino asitlere ayrıştırılırlar. Dahasonra bu amino asitler, hücre DNA'sında şif-releri bulunan 200.000 kadar protein çeşi-dinden, o anda gerekli olanlarını oluştur-mak üzere, yeni dizilimlerle biraraya getiri-lirler. Her aşaması ayrı birer mucize olan buüretim mekanizmasına "protein sentezi" adıverilir.

Proteinlerin sentezlenmesi hücrelerinana işidir. Çünkü hücre içinde neredeyseher işi proteinler yapar. İnsan vücudundakion binlerce farklı protein, gerektiğinde ta-mir edilir; eskidiklerinde ise yenileriyle de-ğiştirilir. Yeni bir proteinin üretilmesi içingenetik bilgide yer alan tariflere bakılır veihtiyaç duyulan protein buna göre üretilir.Proteinlerin üretim planı DNA üzerindeki

Adnan Oktar

93

şifreli talimatlarda detaylı olarak mevcuttur. Moleküler biyolog Micha-el Denton DNA'daki protein üretim planından şöyle bahsetmektedir:

DNA'nın hayatın veri bankası ve tüm biyolojik bilgilerin depolanmamerkezi olduğu noktada, proteinler de hayatın canlı aktörleridir. Bu ev-rensel inşa edici makineler ya da nano-idareciler tek boyutlu DNA rüya-sını, hücrenin canlı ve üç boyutlu gerçekliğine dönüştürürler. Proteinler,DNA üzerindeki talimatları okuyarak, atomlar ile molekülleri trilyonlar-ca eşsiz, belirli düzenlemelere girmeleri için yönlendirirler; hücrenin ken-dini eşleme ve kendini düzenleme mucizelerinin gerçekleşmesini sağlar-lar.74

İnsan günlük hayatını devam ettirirken, vücudundaki 100 trilyonhücrenin hemen hepsinde her an bu kompleks işlemler gerçekleşir. Vü-cuttaki üreme ve kan hücreleri hariç bütün hücreler, geçen her saniye-de yaklaşık iki bin protein üretmektedir. Yetişkin bir insanın vücudun-da yaklaşık 100 trilyon hücre, günün her saatinde yaklaşık150.000.000.000.000.000.000 (150 kentilyon) adet amino asidi kusursuz-ca organize ederek, protein zincirleri oluşturur.75 Bu her gün, her daki-ka, her saniye gerçekleşir. Prof. Gerald L. Schroeder hücre içindeki buortamı şöyle tarif etmektedir:

Hücrelerimiz, hareketliliğin hiç azalmadığı birer şaheserdir. Yedi gün,yirmi dört saat, her saniye üretilen iki bin protein, ihtiyaç duyulan nokta-lara tam da gerektiği gibi dağılmaktadır. Burada gece uykusuna çekilmekdiye bir şey yoktur.76

Canlıların yaşamlarını sürdürebilmelerinde hayati bir önemi olanproteinlerin, hücre içinde üretimleri için dünya üzerindeki hiçbir ör-nekle kıyaslanamayacak komplekslikte ve düzende, kusursuz bir sis-tem bulunmaktadır. Bu kompleks üretim tesisinde hiçbir hataya yeryoktur. Herhangi bir aşamada meydana gelen bir aksaklık, hemen gü-venlik kontrol sistemi sayesinde düzeltilir. Böylece canlının yaşamınısürdürmesini sağlayacak olan proteinler hiçbir aksama olmadan, tamgerektiği zamanda, tam gereken yerde ve şekilde üretilirler.

94

Harun Yahya

Protein üretiminin bir diğer mucizevi özelliği de çok yüksek birhızda gerçekleşmesidir. Örneğin 100 amino asit taşıyan bir protein mo-lekülü, E. coli bakterisinin hücresi tarafından 5 saniyede sentezlenir.77

Bu öylesine büyük bir hızdır ki, böyle bir hızda bütün üretim sürecinikusursuz biçimde tamamlayabilen bir fabrika, yeryüzünde mevcut de-ğildir. Bu hız canlılar için çok önemlidir, çünkü hücrelerde canlılığınsürdürülebilmesi için her an birçok proteine ihtiyaç duyulur. Molekü-ler biyolog David S. Goodsell The Machinery of Life (Hayatın Mekaniz-ması) adlı kitabında protein sentezinin canlılık açısından önemini şuifadelerle anlatmaktadır:

Hayatı mümkün kılan en önemli moleküler süreç protein sentezidir, çün-kü hayatın neredeyse her noktasında proteinler kullanılır. Protein sentezibirbirleriyle çok yoğun bağlantılı tepkimeleri içerir ve bunların büyük birkısmı yine proteinler tarafından gerçekleştirilir. Bu da biyokimyanın ce-vaplanmamış bilmecelerinden birisini ortaya koyar. Hangisi daha önce

gelmiştir, proteinler mi, protein sentezi mi? Eğer proteinlerin üretimi

için yine proteinler gerekiyorsa, her şey nasıl başlamıştır?78

Evrimciler için bu soruya cevap vermek mümkün değildir. ÇünküDarwinist ön kabuller buradaki açık gerçeği görmelerine, daha doğru-su dürüstçe dile getirmelerine engel olmaktadır. Oysa yaratılış gerçeğikaçınılmazdır: Proteinleri de, hücre içinde büyük bir hızla gerçekleşenprotein sentezini de aynı anda yaratan Yüce Allah'tır. Rabbimiz her birhücremizdeki DNA'da kodlu bilgileri vesile kılarak, protein sentezi gi-bi hayati işlemlerin aksamadan sürdürülmesine imkan vermiştir.

Protein üretimi sırasında birçok protein aynı anda faaliyet göste-rir. Hücrelerin içinde protein üretimi için gereken bütün parçalar eksik-siz biçimde birarada çalışırlar. 80'in üzerinde ribozom proteini, 20'ninüzerinde amino asit habercisi olan molekül, bir düzinenin üzerindeyardımcı enzim, 100'ün üzerinde son işlemleri gerçekleştiren enzimler,40'ın üzerinde RNA molekülü olmak üzere yaklaşık 300 makromole-kül, koordinasyon halinde protein sentezinde rol alır.79 Büyük bir mü-

Adnan Oktar

95

hendis kadrosunun bile zorlukla koordine edebileceği bu kusursuzüretim sistemi, milimetrenin binde biri kadar küçük bir alanda, bundançok daha küçük yüzlerce molekülün yoğun faaliyetiyle, yaşamın de-vam edebilmesini sağlar. Bu üretimde görev alan moleküllerden tek birtanesinin olmaması durumunda ise, tüm üretim zinciri aksar. Böylesi-ne planlı ve toplu bir şuur içinde çalışan bir sistem, ancak her varlıküzerinde mutlak hakim olan Allah'ın yaratması ile mümkündür.

Protein sentezinin nasıl gerçekleştiğine Protein Mucizesi isimli kita-bımızda detaylı olarak yer verilmektedir. (Detaylı bilgi için bkz. HarunYahya, Protein Mucizesi, Araştırma Yayıncılık) Bu nedenle bu bölümdebu üretimin sadece genel hatlarına değinerek, DNA'daki bilgiden nasılfaydalanıldığını göreceğiz.

96

Harun Yahya

Protein sentezinin oluflabilmesi için, hücre içindeki tüm sistemlerin birlikte var olma-s› gerekir. Bu sistemin parçalar›ndan biri dahi eksik oldu¤unda, protein üretilemez vedolay›s›yla yaflam sürdürülemez. Bu durum, evrimcilerin tesadüf iddialar›n› çürütendelillerden sadece bir tanesidir.

DNA

DNA

nükleotidler

tRNA

mRNA

protein

tercüme

kopyalama

ribozom

amino asit

gen

RNA polimeraz

hücre

kromozom

Adnan Oktar

97

ÇekirdekKopyalanman›n mey-

dana geldi¤i yer

Mesajc› RNA (mRNA)

Tafl›y›c› RNA (tRNA)Bir amino aside ba¤lanm›fl

Proteinlerin sentezlenmesi hücrelerin ana iflidir. Çünkü hücre içinde neredeyse herifli proteinler yapar. Örne¤in proteinler biraraya gelerek vücuttaki faaliyetleri h›zlan-d›ran enzimleri, hastal›klarla savaflan antikorlar›, organlar›n çal›flmas›n› düzenleyenhormonlar› olufltururlar. Bunlar›n her birinin vücut için ayr› ve vazgeçilmez bir öne-mi vard›r. ‹nsan vücudundaki on binlerce farkl› protein, DNA'da yer alan tariflere göre üretilir.DNA'n›n yaln›z protein yap›s›ndaki birtak›m enzimlerin yard›m› ile kopyalanabilmesive bu enzimlerin üretiminin de, ancak DNA'daki bilgiler do¤rultusunda gerçeklefl-mesi, protein ve DNA'n›n birbirine ba¤›ml› olduklar›n› gösterir. Dolay›s›yla DNA'n›nkopyalanabilmesi için, en bafltan hem proteinin hem de DNA'n›n ayn› anda var ol-malar› gerekir.Bu gerçek, canl›l›¤›n bir anda yarat›ld›¤›n›n aç›k bir ispat›d›r. Proteinleri de, DNA'y›da ayn› anda yaratan Yüce Allah't›r.

1)Ribozom mRNA fleridiüzerinde her hareket etti-¤inde, yeni bir amino asitprotein zincirine eklenir. Birprotein binlerce amino asitiçerebilir.

3) Her amino asit, kodon deni-len üç baz›n dizilimi ile kodlan-m›flt›r. Resimde glisin aminoasidi görülmektedir.

2) Genler hücre çekirde¤in-de özel olarak korunur.Hücre çekirde¤i d›fl›na, sa-dece mRNA biçiminde kop-yalar gönderilir.

Protein üretimi -"protein sentezi"- DNA'daki genetik bilgininRNA'ya oradan da proteine aktarılmasını sağlayan "transkripsiyon"(RNA sentezi) ve "translasyon" (polipeptid sentezi) olarak tanımlananiki aşamada gerçekleşir.

İlk adım olan transkripsiyon, hücre çekirdeğinde başlar ve çift şe-ritli DNA'daki genetik bilginin tek şeritli RNA molekülü aracılığıyla ta-şınması anlamına gelir.

Protein sentezindeki diğer adım olan translasyon ise, hücrenin si-toplazmasında (hücrenin çekirdek dışında kalan kısmı) gerçekleşir veRNA'daki genetik bilginin proteine aktarılması olayıdır.

Şimdi bu aşamaların genel hatlarını birlikte görelim:

DDNNAA vvee RRNNAA MMoolleekküülllleerriinniinn FFaarrkkll›› OOllmmaass››nn››nn HHiikkmmeettiiNükleik asitler hücrelerde iki ayrı biçimde bulunurlar: DNA (De-

oksiribonükleik asit) ve RNA (ribonükleik asit) olarak. DNA ve RNAhücrelerde farklı işlevleri yerine getirirler. RNA ile DNA molekülleriarasındaki farklar genel hatlarıyla şöyledir:

Yapılarındaki şeker farklıdır:RNA molekülünün omurgası, DNA'daki deoksiriboz şeker mole-

külü yerine, riboz şekerine sahiptir. Yapılarındaki baz farklıdır:DNA'daki timin (T) bazı yerine, RNA'da ürasil (U) vardır.RNA daha kısa ve tek şeritlidir:RNA, DNA'ya yapısal olarak benzerlik gösteren bir poli-

merdir (çok sayıda molekülün kimyasal bağlarla düzenli birşekilde bağlanarak oluşturdukları bileşiklerdir) ve DNA

98

Harun Yahya

DNA ve RNA moleküllerinin hücre içindekigörevleri birbirinden farkl›d›r. Her ikisi devazgeçilmez öneme sahiptir. DNA bilgi sak-lamak için, RNA ise kopyalama, tafl›ma veüretim aflamalar› için en ideal yap›dad›r.

DNA sarmal›

gibi o da bilgi taşır. Fakat RNA, DNA'nın aksine tek şe-ritlidir.

DNA daha kararlı bir moleküldür:RNA, her şeker molekülünde fazladan bir oksi-

jen atomuna sahiptir ve her timin bazında bir karbonatomu eksiktir. DNA'nın şeker moleküllerinde oksijenbulunmaması, yani DNA'nın deoksiriboz şeker yapısı-na sahip olması, onu RNA'dan daha kararlı bir molekülkılar. Bu nedenle DNA bilgi depolanması için en ideal mo-leküldür ve hücrede uzun vadede genetik bilgiyi depolamakiçin çok daha uygundur. Nitekim hücre içinde de, canlının yaşa-mı ve tüm nesillerin devamı için bilgileri saklamak amacıyla DNAgörevlidir. Daha kararsız olan RNA isegeçici roller üstlenir ve kısavadeli bilgilerin taşın-masında görevalır.80

Adnan Oktar

99

DNA sarmal›ikiye ayr›l›yor

nükleotid

mRNA çekirdekgözene¤indenç›k›yor

çekirdekgözene¤i

Çekirdek

RNA daha çabuk tepkimeye girer:Ayrıca RNA fazladan bir hidroksil (OH) grubuna sahip olduğu için

DNA'dan daha kolay tepkimeye girebilir ve bu nedenle de daha az ka-rarlıdır. Bu da genetik bilginin saklanması için, RNA'nın DNA gibi uy-gun olmadığını göstermektedir. Tek şeritli RNA molekülünün kompleks3 boyutlu yapılara uyum sağlayabilmesi sayesinde, sağlam ve çift şerit-li DNA sarmalı tarafından gerçekleştirilemeyen katalitik faaliyetleri,RNA yerine getirebilir. (Katalitik etki: Bir maddenin kimyasal bir tepki-mede, hiçbir değişmeye uğramadan, tepkimenin olmasını veya hızınındeğişmesini sağlayan etkisidir.) Bu katalitik yetenekleri sayesinde RNAmolekülleri şaşırtıcı biçimde kimyasal yapılarını değiştirebilirler. Örne-ğin hücre çekirdeğindeki süreçler sırasında, DNA diziliminin büyük birkopyasından, kendilerini çok daha küçük mesajcı RNA dizilimine dö-nüştürürler. Mesajcı RNA da, daha sonra ribozom tarafından proteininamino asit dizilimine çevrilir.81

DNA'daki bilgiye daha kolay erişilir:RNA molekülü, DNA gibi çifte sarmal bir yapıda olacak olsa,

RNA'da yapısal bükülmeler olmayacak, bu da proteinler tarafından ta-nınmasını engelleyecektir. Aynı zamanda çifte sarmal halindeki birRNA, derin bir girintiye sahip olacağından, proteinlerin ona erişimi, do-layısıyla şifreli bilgilerin okunması DNA'dan daha zor olacaktır.82 Diğerbir deyişle proteinler, çifte sarmal halindeki RNA'da, baz dizilimleriniDNA'da olduğu gibi kolaylıkla tanıyamaz. Dolayısıyla genetik bilgininsaklanması için DNA hem daha kararlı, hem de daha kolay erişilebilirolduğu için RNA'dan çok daha uygundur.83

DNA ve RNA kendi görevleri için en ideal moleküllerdir:RNA, çekirdeğin içerisindeki DNA'dan aldığı genetik mesajı

sitoplazmaya (hücreninin, çekirdeğin dışında kalan kısmı)taşır, burada mesaj tercüme edilir. Bu iki molekülün arasın-daki farklar, görevlerini yerine getirmeleri için birergerekliliktir. DNA hücre içinde kalıcı ve erişilebi-

100

Harun Yahya

lir nitelikler taşıyan, kararlı bir bilgi saklama merkezidir.RNA ise genetik bilginin tercüme edilmesini sağlayandeğişken bir taşıyıcıdır. Moleküler biyolog MichaelDenton Nature's Destiny (Doğanın Kaderi) adlı ki-tabında, bu özelliklerin önemine şöyle dikkatçekmektedir:

... tüm deliller, bunlarda [DNA ve RNA'da]meydana gelecek herhangi bir değişikliğinzararlı etkiler doğuracağını ve bilinenbaşka hiçbir polimerin DNAve RNA moleküllerininkimyasal ve fiziksel özel-liklerine sahip olmadığınıgöstermektedir.84

Adnan Oktar

101

102

Harun Yahya

tRNA

mRNA

rRNA

RNA (Ribonükleik asit), nükleotidlerin art ardayerleflmesiyle birleflmifl tek diziden oluflanyüksek kaliteli bir moleküldür. Hücrelerde

DNA ile birlikte çal›flarak protein sentezlen-mesinde rol al›r. Hücrede farkl› görevlerde

kullan›lan RNA molekülleri vard›r. 1) Mesajc› RNA (mRNA): Mesajc› RNA

(mRNA), DNA üzerindeki flifreli gene-tik bilgiyi, protein sentezi mekaniz-mas›na tafl›yan arac› moleküldür.

2) Ribozomal RNA (rRNA): Ribo-zomal RNA (rRNA), ribozomlar›n ya-

p›s›na kat›larak protein sentezinih›zland›ran moleküldür.

3) Tafl›y›c›/Transfer RNA (tRNA):Tafl›y›c› RNA (tRNA) molekülleri iseprotein sentezi s›ras›nda ribozoma

amino asitleri tafl›makla yükümlüdür.

Ayrıca tek şerit halindeki RNA, DNA çifte sarmalından çok dahaesnektir. Görüldüğü gibi DNA ve RNA moleküllerinin her biri, kendiişlevleri için özel olarak yaratılmışlardır. Yapılarındaki ufak gibi görü-nen farklılıkların her biri, görevleri açısından son derece önemlidir vetüm bu detayların toplamı, kompleks bir düzenin parçasını oluşturur.Prof. Gerald L. Schroeder DNA-RNA mekanizmasındaki komplekslik-ten şöyle bahsetmektedir:

Tek bir temel hücre yapısı, tek bir temel enerji kaynağı, tek bir organel kü-mesi bütün canlılarda ortaktır. Ve bu birliği düzenleyen tek bir sistemvardır; cansız işlenmemiş materyalleri alıp bunları yaşayan, düşünen, se-çim yapabilen varlıklara dönüşecek şekilde organize eden DNA-RNA ta-kımı. Bu ortaklığın insanın hayal gücünü zorlayacak derecede kompleksbir yapısı vardır.85

İnsanın bu sistem üzerinde hiçbir etkisi yoktur. İnsan, daha tek birhücre iken Yüce Rabbimiz bu sistemi gözle görülmeyen bir boyutta in-sanın hücrelerine yerleştirmiştir. Allah'ın rahmeti ile kuşatılmış olan in-san, herşeyde O'na muhtaç yaşamaktadır:

De ki: O Allah, birdir. Allah, Samed'dir (herşey O'na muhtaçtır, daim-dir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır). O, doğurmamıştır ve doğurulma-mıştır. Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir. (İhlas Suresi, 1-4)

Adnan Oktar

103

rRNA tRNA mRNA

anti kodon

amino asit

DDNNAA''ddaakkii TTaalliimmaattllaarraa GGöörree GGeerrççeekklleeflfleenn PPrrootteeiinn ÜÜrreettiimmii Vücutta herhangi bir proteine ihtiyaç duyulduğu zaman, bu ihti-

yacı ifade eden bir mesaj, üretimi gerçekleştirecek olan hücreninDNA'sına ulaştırılır. Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli birnokta bulunmaktadır: Vücutta herhangi bir protein ihtiyacı olduğundayine protein olan bazı haberciler, nereye başvurmaları gerektiğini bile-rek, tüm vücutta ilgili yeri bulabilmekte, ihtiyaç mesajını doğru yere,doğru şekilde iletebilmektedirler. Bu iletişimi sağlayan protein kendisi-ne göre karanlık bir dehliz olan vücudun içinde kaybolmadan yolunubularak, taşıdığı mesajı kaybetmeden ya da herhangi bir parçasına za-rar vermeden oraya ulaştırmaktadır. Yani her bir parçada çok büyük birgörev bilinci bulunmaktadır.

Hücre çekirdeğine gelen mesaj, bir dizi kompleks ve son dereceorganize işlemden sonra proteine dönüşür. Protein talebinin, vücuttaki100 trilyon hücreden doğru hücrelere ulaşması, mesajı alan hücreninkendisinden ne istendiğini anlayarak hemen işe koyulması ve kusur-suz bir sonuç elde etmesi, bilim adamlarını şaşırtan olaylardır.

DNA molekülü üzerindeki genetik şifre öyle bir yazılımdır ki, içe-riğini, ne anlama geldiğini ve insan hayatı boyunca vücuda nasıl etkiedeceğini yalnız hücrenin kendisi "bilebilir". Fakat söz konusu hücreler,şuursuz ve cansız atomlardan oluşan kümelerdir. Yerde ve gökte herşe-yi denetiminde bulunduran Yüce Rabbimiz'in yönlendirmesi ile, insan-ların başaramayacağı işlemleri kusursuzca gerçekleştirirler. Kuran'daAllah şöyle buyurmaktadır:

Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a te-vekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlıyoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dos-doğru yolda olanı korumaktadır.) (Hud Suresi, 56)Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunlarınarasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdi-

104

Harun Yahya

Adnan Oktar

105

Bir proteini oluflturmak için 20çeflit amino asit kullan›l›r. Herprotein, 300-1.000 amino asitinkombinasyonundan meydanagelir. Yeni bir proteinin üretimi,genetik bilgide yer alan tariflerdo¤rultusunda gerçekleflir.

DNA zinciri üzerindenmRNA oluflturulur.

r-RNA r-RNA

ÇEK‹RDEK

S‹TOPLAZMA

TRANSLASYON

R‹BOZOM

m-RNA

mRNA çekirdek zar›ndaki gözenek-lerden, sitoplazmaya geçerek ribo-zoma ulafl›r.

Amino asitler, tRNA ile ri-bozoma getirilir ve özelenzimler sayesinde aktifhale getirilirler.

mRNA ribozomunküçük alt-birimi-ne yerleflir.

Ribozomda kodonlarlaanti-kodonlar aras›nda,zay›f hidrojen ba¤lar›kurulur. Tafl›nan aminoasitler ise, peptid ba¤›y-la ba¤lanarak polipeptidoluflturulur.

ğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyikuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.(Talak suresi, 12)

Protein molekülleri bir evin tuğla üs-tüne tuğla konularak inşa edilmesi gibi"bloklar halinde" üretilir. Her farklı proteinbelirli bir şablona göre üretilir. Her bir pro-teinin kendisine has amino asit dizilimi,DNA'da kayıtlı bilgiler tarafından belirle-nir. DNA molekülündeki genetik şifreninçözülmesi ve kayıtlı bilgilerden protein üre-tilmesi, başlıca iki aşamada gerçekleşir:

1- DNA'dan RNA sentezi (Transkripsi-yon)

2- RNA'dan protein sentezi (Translas-yon)

106

Harun Yahya

Enzimler, ihtiyaç duyulan proteinlerin üretilmesiiçin, gerekli bilgiyi DNA'n›n uzun zinciri üzerinde

"bulur" ve sonra da bunu "okuyabilmek" içinsarmal merdiven fleklindeki DNA'y› aç›p ikiye

ay›r›rlar. DNA'n›n gerekli bölgesindeki bilgininbir kopyas›n› ç›kar›r, bu s›rada gerekli olmayan

k›s›mlar› atlayabilmek için DNA'y› bükerler. Tümbu okuma bitti¤inde ise, DNA'y› yeniden kapat›peski haline getirirler. Tüm bu ola¤anüstü ifllem-

leri, saniyenin binde biri gibi flafl›rt›c› bir h›zlayaparlar.1 Vücudunuzdaki her hücrede saniyede

ortalama iki bin yeni protein üretildi¤inidüflünecek olursan›z, enzimlerin ne ka-dar mucizevi özelliklere sahip olduklar›

daha iyi anlafl›lacakt›r.

1- Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek

Yayınları, ‹stanbul, 2003, s. 68.

çekirdekgözene¤i

kopyaDNA fleridi(kopyalanm›fl)

Adenin

Guanin

Sitozin

Timin

Urasil

aktif olmayanDNA fleridi(kopyalanmam›fl)

mRNA

çekirdek

çekirdekzar›

11-- DDNNAA''ddaann RRNNAA sseenntteezzii ((TTrraannsskkrriippssiiyyoonn))::

Protein üretiminde ilk aşama RNA sentezidir. Bu işlem DNA sar-malının açılmasıyla başlar. DNA molekülü üzerindeki Adenin, Guanin,Sitozin ve Timin bazları karşı karşıya gelip el ele tutuştuklarında ikiomurgayı birleştirmiş, sarmal yapıyı meydana getirmişlerdir. Trans-kripsiyon aşamasında ise söz konusu bazlar, ellerini bırakırlar ve DNAmolekülünün çift zincirli yapısı tıpkı bir "fermuar" gibi açılmaya başlar.

DNA çözülmeye başladıkça "RNA polimeraz" adı verilen özel birprotein, DNA üzerinde gezerek onu okumaya başlar. Bu okuma esna-sında DNA üzerindeki bazlara karşılık gelen diğer bazlar birbirlerineeklenerek yeni bir RNA üretilir. Üretilen bu RNA; mesajcı RNA(mRNA)'dır. Mesajcı RNA'nın DNA'dan farkı, Adenin bazının karşısı-na Timin, yerine "U" harfiyle gösterilen "Urasil" bazının gelmiş olması-dır. Ayrıca bu bazlar üçlü gruplar halinde sıralanmışlardır.

Üretimi tamamlanan mesajcı RNA, daha sonra DNA üzerindenayrılarak bir dizi işlemle çeşitli düzeltmelere tabi tutulur. Bir heykeltı-raşın meydana getirdiği heykeli, en ince detayına kadar yontarak dü-zeltmesi gibi, hücre de aynı şekilde üretilen kaba RNA'yı düzeltmekiçin bir dizi enzimi görevlendirir.

22-- RRNNAA''ddaann pprrootteeiinn sseenntteezzii ((TTrraannssllaassyyoonn))::

Düzeltme işlemleri tamamlanmış olan mesajcı RNA, daha sonraçekirdekten çıkarak "ribozom" adı verilen ve enerji üretim santrali olanbir organele gelerek ona bağlanır. Mesajcı RNA molekülünün bir özel-liği, sıralanan bazların 3'lü gruplar halinde ayrılmış olmasıdır. Oluştu-rulan bu üçlü gruplara "kodon" adı verilir. Bu şekilde üretilen mRNA,ribozoma bağlandıktan sonra, 3'lü grupların okunmasına başlanır.

Taşıyıcı RNA (tRNA) adı verilen bir başka RNA çeşidi daha vardır.Bunların protein sentezi sırasındaki görevi, yeni proteinleri oluşturacakolan amino asitleri taşımaktır. Taşıyıcı RNA, mesajcı RNA veya DNAgibi uzun değildir; üzerinde yalnızca 15-20 baz sırası bulundur. Diğer

Adnan Oktar

107

bir özelliği de birbiri ardınca sıralanan bazların bir daire oluşturacakşekilde bağlanmalarıdır. Taşıyıcı RNA halkasının üzerinde iki önemlibölge vardır. Bu bölgelerden ilki, taşıyacağı amino asidin tanınmasınısağlayan bölgedir. Diğer bölge ise tRNA'nın, mRNA'ya bağlanacağı, 3adet baz sırasından oluşan bölgedir. Bu bölgeye "anti-kodon" adı veri-lir.

108

Harun Yahya

Her farkl› protein, belirli bir flablona göre üretilir. Her bir proteinin kendisine has ami-no asit dizilimi, DNA'da kay›tl› bilgiler taraf›ndan belirlenir. Protein sentezi, DNA mo-lekülündeki genetik flifrenin çözülmesi (translasyon) ve kay›tl› bilgilerden proteinüretilmesi (transkripsiyon) olarak bafll›ca iki aflamada gerçekleflir. ‹nsan›n ise bu sis-tem üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Yüce Rabbimiz'in dilemesiyle, fluursuz atomlar ku-sursuz bir ifl birli¤i ile hayati görevler yerine getirirler.

Dur kodonu

DurLösinLösin Glutamin ArjininMetionin

Kodon 1 Kodon 2 Kodon 3 Kodon 4 Kodon 5

Adnan Oktar

109

Taşıyıcı RNA üzerinde bulunan "anti-kodon", ribozoma tutunmuşmRNA üzerindeki "kodon" adı verilen 3'lü gruplara bağlanır. TaşıyıcıRNA'ların anti-kodonları, mesajcı RNA üzerindeki kodonlara sırasıylabağlanırken, beraberlerinde amino asitleri de getirmişlerdir. TaşıyıcıRNA'lar sırayla kodonlara bağlandıkça, sırtlarındaki amino asitler debirbirleriyle bağlanmaya başlarlar. Yüzlerce binlerce tRNA yan yana di-zildiklerinde, üzerlerindeki amino asitler de yan yana gelmiş olur. İşteyan yana gelen bu amino asitler, birbirleriyle bağ yaparak proteini sen-tezlemeye başlarlar. Tam bu sırada, işi biten tRNA yükünü boşaltmışolarak mRNA'dan bağını kopararır ve ribozomdan ayrılır. (Detaylı bil-gi için bkz. Harun Yahya, Protein Mucizesi, Araştırma Yayıncılık)

Üretim boyunca tek bir amino asidin yanlış bir yere eklenmesi,proteini işe yaramaz bir molekül haline getirmeye yeterlidir. Oysa buişlem bütün canlı hücrelerde kusursuz bir biçimde işler. Nakliye göre-vini yapan her tRNA, getirdiği her amino asidi üretim talimatında be-lirtilen yere götürür ve üretimdeki işleyişin bozulmamasını sağlar. Mo-leküler biyolog Michael Denton buradaki olağanüstü düzene şöyle dik-kat çekmektedir:

Eğer genom üzerinde belirli bölgeleri işaretlemek için kullanılan hedefdizilimler, hiçbir şüpheye yer vermeyecek biçimde benzersiz olmasaydı,elbette kaos kaçınılmaz olacaktı. Genom, farklı çekmecelerde aynı etiket-lerin yer aldığı, bir dosya dolabına benzeyecekti.86

Şuursuz moleküllerde görülen bu kusursuz disiplin anlayışı, bi-linç ve sorumluluk gerektiren hareketler, üstün akıl ve güç sahibi olanAllah'a boyun eğdiklerinin ve O'nun kontrolü ile hareket ettiklerininbir göstergesidir. Kuran’da şöyle bildirilmektedir:

De ki: İnsanların Rabbine sığınırım.

İnsanların malikine,

İnsanların (gerçek) İlahına; (Nas Suresi, 1-3)

110

Harun Yahya

mRNA

mRNA

mRNAAdenin

Sitozin

Guanin

Urasil

geliflen protein

geliflen protein

tamamlananprotein

geliflen protein

peptid ba¤›

ayr›lan tRNARibozom mRNA boyunca hareket eder.

ayr›lan protein

9) Ribozomun, mRNA boyunca hareketinin özeti.

büyük alt-birim

1) mRNA, ribozomun önce küçük, sonra büyükalt birimiyle ifl birli¤i yapar.Bunun ard›ndan ri-bozomun birimleri birbirlerine eklenir.

2) Belirli bir tRNA, belirlibir amino asidi tafl›r.

3) tRNA anti-kodonu,mRNA kodonuna ba¤lan›r.

4) Bir sonraki tRNA, tafl›d›¤› aminoasitle birlikte mRNA üzerinde ko-num almak üzere ilerler.

5) Amino asitler peptid ba-¤›yla ba¤lan›rlar ve ilktRNA ayr›l›r.

6) tRNA'lar taraf›ndan dahafazla amino asit tafl›nd›kça,aflamal› olarak protein de uzar.

7) Dur kodonu, protein sentezinidurdurur ve protein b›rak›l›r.

8) Protein sentezinin ard›ndan,ribozom birimleri ayr›l›r.

büyük alt-birim

küçükalt-birim

küçükalt-birim

tRNA

amino asit

ribozomanti-kodon

bafllakodonu

ikincikodon

dur ko-donu

Adnan Oktar

111

Minyatür Boyutlardaki Dev Tesis

Hücre içinde 200.000 çeflit protein üretebi-

lecek donan›m ve yap›m plan› mevcuttur.

Üretilen proteinlerin aralar›ndaki ifllevsel

farklar ise, en az uçakla televizyonun ara-

s›ndaki fark kadar büyüktür. Bu bak›mdan

hücrede gerçekleflen bu üretim çeflitlili¤i-

nin, en geliflmifl teknolojik ortamlarda bile

benzeri yoktur.

* Üretim emri veriliyorVücutta herhangi bir proteine ihtiyaç du-

yuldu¤u zaman, bu ihtiyac› ifade eden bir

mesaj, üretimi gerçeklefltirecek olan hüc-

relerin çekirdeklerinde bulunan DNA mole-

külüne ulaflt›r›l›r.

* Üretim için proje detaylar›al›n›yorTalimat›n al›nmas›ndan sonra ilk ifllem,

üretilmesi istenen proteinle ilgili bilgilerin

DNA'dan seçilip al›nmas›d›r.

*Proje detaylar› kopyalan›yorÜretilecek proteinle ilgili bilgi, DNA mole-

külü üzerinde bulunduktan sonra, bu bilgi

üretim yerine gidecek flekilde kopyalan-

mal›d›r. Siparifl edilen molekülün yap› pla-

n›, mesajc› RNA (m-RNA) molekülü üzerine

kopyalan›r.

*Ham maddeler üretim merkezineulaflt›r›l›yorProteinin bilgilerini tafl›yan m-RNA ribozo-

ma yerlefltikten sonra, m-RNA'daki her flif-

renin karfl›l›¤› olan amino asit, tafl›y›c›

RNA (t-RNA) taraf›ndan ribozoma getirilir

ve bu ham maddeler uygun yerlere yap›fl-

t›r›l›r.

*Proje detaylar› tercüme ediliyorArt›k siparifl yani üretilecek proteine ait

bilgi ve gerekli hammaddeler haz›rd›r. Üre-

tim bilgisi yani siparifl, DNA'da özel bir dil-

de yaz›lm›flt›r. Ancak DNA'dan gelen üre-

tim bilgisi amino asitlerin anlayaca¤› dil-

den de¤ildir. Sonuç olarak, bir dilden di¤e-

rine tercüme yap›l›r.

* Üretim tamamlan›yorRibozom, ulaflt›r›lan bu bilgi do¤rultusun-

da, DNA'n›n kendisinden istedi¤i siparifli

tam olarak üretir.

* Kalite kontrolTek bir proteinin üretimi s›ras›nda yap›l-

mas› gereken kontrol ifllemi için birçok en-

zim çal›fl›r. Bu enzimler, ürün hakk›nda çok

detayl› bilgiye sahip olmal› ve üretimin her

aflamas›ndan haberdar olmal›d›r.

* Ürün teslimat› yap›l›yorHücre içinde üretilen proteinler, üretilip ol-

duklar› yerde b›rak›lmazlar. Kullan›lacakla-

r› yere veya kullan›lacaklar› zamana kadar,

depolanacaklar› yere yine çok özel yön-

temlerle tafl›n›rlar.

Burada birkaç cümlede en genel hatlar›yla

özetledi¤imiz bu olay, gerçekte çok daha

kompleks ara ifllemler sonucunda gerçek-

leflir. Ayr›nt›lara inildikçe görülen mucizevi

ifllemler, akl›n kavrama s›n›rlar›n›n çok

ötesindedir. Gözle görülemeyen, fluursuz

moleküllerden oluflan hücre, nas›l olur da

üretim ihtiyac› duyabilir? ‹htiyaca göre

üretim karar› nas›l alabilir? Karbon, hidro-

jen, oksijen, azot atomlar›ndan oluflmufl

moleküller nas›l öngörü sahibi olup tedbir

alabilir? Elbette bu yeteneklerin sahibi flu-

ursuz moleküller de¤ildir, bu kararlar› hüc-

reye yapt›ran ve hücreyi bu karar do¤rultu-

sunda çal›flt›ran Yüce bir Güç vard›r. Bu

kusursuz sistemleri yaratan, her detay› ol-

mas› gereken yere yerlefltiren ve tüm bun-

lar›n birbiriyle uyum içinde ifllemesini sa¤-

layan, tüm canl›lar›n Yarat›c›s› olan son-

suz ilim sahibi Allah't›r.

112

Harun Yahya

Bir hücrede, belli bir proteinin üretilmesi gerekti¤inde, RNA polimeraz isimlibir enzim, hücrenin bilgi bankas› olan DNA'ya gider ve DNA'dan üretilecekproteinle ilgili bilgileri bularak kendisine bir kopyas›n› al›r. Herfleyden önce,3 milyar harften oluflan DNA molekülünün içinden, üretilecek proteinle ilgiligerekli harfleri seçip almas› gerekmektedir. Polimeraz enziminin 3 milyarharften oluflan DNA molekülünün içinden, birkaç sat›rl›k bir bilgiyi bulup ç›-karmas›, 1.000 ciltlik bir ansiklopedinin herhangi bir sayfas›na saklanm›fl,birkaç sat›rl›k özel bir yaz›y› hiçbir tarif olmadan o anda bulmaya benzer.Ancak bazen tek bir proteinle ilgili bilgiler, DNA'n›n farkl› bölgelerinde da¤›-n›k olarak bulunur. Bu nedenle, RNA polimeraz enzimi bilginin bafllad›¤›yerden bitti¤i yere kadar olan bölümün tamam›n› kopyalad›¤›nda, arada ifli-ne yaramayan yerleri de kopyalam›fl olur. Aralarda gereksiz bilgilerin bulun-mas› ise, farkl› ve ifle yaramaz bir proteinin üretilmesine neden olacakt›r. ‹fl-te bu aflamada "spliceosome" isimli enzimler yard›ma gelirler ve büyük birustal›kla yüzbinlerce bilginin içinden gereksiz olanlar› kesip ç›kartarak, ka-lan parçalar› birbirlerine eklerler. RNA'n›n kesilmesi iflleminde, birkaç atomun birleflmesiyle meydana gelenmoleküller, çok mucizevi bir davran›fl göstermektedirler. Adeta bir redaktörgibi çal›flarak, yaz›daki eksikleri, hatalar› düzeltmektedirler. Bu atomlar,RNA polimeraz'›n hangi proteini üretmeye çal›flt›¤›n› bilmekte, bu proteininmeydana gelmesi için gerekli ve gereksiz olan bilgiyi birbirinden ay›rt ede-bilmekte, üstelik yüz binlerce bilgi aras›nda hiç hata yapmadan bu ifli ger-çeklefltirebilmektedirler. Ayr›ca, kendilerine her ihtiyaç oldu¤unda bunu he-men anlayarak hiç gecikmeden olay yerine gelip, görevlerine bafllamakta-d›rlar. ‹nsan DNA's›nda yer alan bilgilerin okunmas› için dünya çap›nda yürütülen‹nsan Genomu Projesi (Human Genom Project) dahilinde, dünyan›n öndegelen yüzlerce bilim adam›, en geliflmifl ve en yüksek teknoloji ile donat›l-m›fl laboratuvarlarda, 10 y›l› aflk›n süredir yo¤un flekilde çal›flarak DNA'dakibilgiyi okuyabilmifltir. Üstelik hangi harflerin hangi proteinin yap›m› için kulla-

Adnan Oktar

113

n›ld›¤›n› henüz belirleye-memifllerdir. Buna karfl›n,vücudumuzda 100 trilyonhücrenin içinde, her antrilyonlarca RNA polime-raz enzimi, DNA'daki bil-giyi bafltan sona okumak-ta ve üstelik kendisindenistenen bilgiyi eksiksiz,hatas›z ve kusursuz birflekilde ç›kart›p verebil-mektedir. Elbette bu ola-¤anüstü olay, RNA poli-meraz enzimini yaratan›nve ona bu yetene¤i vere-nin herfleyin Yarat›c›s›olan Yüce Allah oldu¤u-nun apaç›k delilidir.

RNA polimeraz, DNAboyunca hareket ediyor.

Kopyalama ifllemiiçin DNA fleritleriayr›l›yor.

RNA molekülünü yapanprotein: RNA polimeraz

Kopyalama ifllemi için gereklidi¤er kompleks proteinler

AAçç››kk BBiirr MMuucciizzee:: PPrrootteeiinn SSeenntteezziinnii PPrrootteeiinnlleerr GGeerrççeekklleeflflttiirriiyyoorrProtein sentezinin aşamalarına baktığımızda dikkatimizi çeken

konulardan biri, tek bir protein molekülünün üretilmesi için yüzlercefarklı protein ve enzime ihtiyaç olduğudur. Bunların yanı sıra yine bir-çok molekül ve iyon (elektrik yüklü atom) da hazır bulunmalıdır. Pekiöyle ise, ilk protein nasıl oluşmuştur? İşte bu soru, evrimcilerin enönemli çıkmazlarından biridir. Evrimci biyolog Carly P. Haskings Ame-rican Scientist dergisinde yayınlanan bir makalesinde evrimin bu çık-mazını şöyle ifade etmiştir:

... Fakat biyokimyevi genetik sayesinde evrimle ilgili birçok önemli soruhala cevaplanamamıştır... Bütün canlılarda, hem DNA eşleşmesi, hem deüzerlerindeki şifrelerin proteinlere çevrilmesi, oldukça spesifik ve uygunenzimler sayesinde olmaktadır. Aynı zamanda bu enzim moleküllerininyapıları da, bizzat DNA tarafından belirlenmektedir. İşte bu gerçek, ev-rimde çok esrarlı bir problemi ortaya çıkarmaktadır. Acaba evrim olayın-da, şifrenin kendisi ve bu şifrenin içinden de proteinlerin sentezinde ge-rekli olan diğer enzimler beraberce mi ortaya çıkmıştır? Bu bileşiklerinolağanüstü karmaşıklığı ve sentezlenmeleri için aralarında hiç aksama-yan bir koordinasyonun olma zorunluluğu göz önüne alındığında, sözkonusu zaman çakışmasından bahsetmek çok saçma olmaktadır. Bu so-

ruya Darwin'in görüşleri dışında cevap aramalıyız. Çünkü söz konusu

durum özel yaratılışı öngören çok güçlü bir delil oluşturmaktadır.87

Bu bilim adamının da belirttiği gibi, protein sentezinin oluşabil-mesi için, hücre içindeki tüm sistemlerin birlikte var olması gerekir. Busistemin parçalarından biri dahi eksik olduğunda, protein üretilemezve dolayısıyla yaşam sürdürülemez. Evrimciler ise, önce proteinlerintesadüf eseri oluştuğunu, sonra da proteinlerin tesadüfi birleşimleri ilehücrelerin meydana geldiğini iddia ederler. Ancak çok açıktır ki, buparçalardan biri olmadan diğeri kesinlikle oluşamamaktadır. Bu ise,yukarıdaki itirafta da ifade edildiği gibi, Allah'ın tüm canlıları, tüm sis-

114

Harun Yahya

Adnan Oktar

115

Ribozomu oluflturan parça-lar ayr›l›yor

Büyüyen polipeptidzinciri

Protein üretimi tamamlan›yor

Protein üretimi bafll›yor

Mesajc› RNA (mRNA)

Protein molekülleri bir evin tu¤laüstüne tu¤la konularak infla edil-mesi gibi "bloklar halinde" üretilir.Ak›l, fluur sahibi olmayan bir mad-denin, bir baflka fleyi denetleme,kontrol etme, ifllere müdaheledebulunma gibi yetkilere sahip ola-mayaca¤› çok aç›kt›r. fiuursuzatomlar›, ola¤anüstü bir düzeniçerisinde görevlendiren ve bunla-r› emrimize veren Yüce RabbimizAllah't›r.

temleri ile birlikte yarattığının açık bir delilidir. Allah'ın kusursuz yara-tışı Kuran'da şöyle bildirilir:

O Allah ki, yaratandır, (en güzel biçimde) kusursuzca var edendir, şe-kil ve suret verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerdeolanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir." (Haşr Su-resi, 24)

Ayrıca söz konusu moleküllerin şuursuz atomlardan oluşmuş ol-duğunu unutmamak, dolayısıyla şu soruları sormak gerekir. Akıl, şuursahibi olmayan bir madde, nasıl olup da bir başka şeyi denetleme, kon-trol etme, işlere müdahalede bulunma gibi yeteneklere sahip olabilir?Emirler gönderip, belli bir amaca yönelik çok sistemli bir şekilde nasılhareket edebilir? Darwinist öğretinin etkisine girmiş kimseler, işte tümbunların kör ve şuursuz tesadüflerin eseri olduğunu iddia ederler.

Ancak hücrelerin varlığından habersiz bu moleküllerin, onlarınihtiyaçları olan proteinleri üretmeyi, kendi kendilerine görev edinme-leri, bunun için karar almaları imkansızdır. Kuşkusuz buradaki üstünakıl, bilgi ve şuur gerektiren görevleri, şuursuz atomların belirlemesimümkün değildir. Onlar sadece kendileri için belirlenmiş görevi eksik-siz ve kusursuz bir şekilde yerine getirirler ve onlara bu görevi veren,

onları bu sistemin bir parçasıolarak yaratan Allah'a bo-yun eğerler.

Bir Kuran ayetindeşöyle bildirilmektedir:

"Sizin İlahınız yal-nızca Allah'tırki, O'nun dışın-da İlah yoktur.O, ilim bakı-

mından herşeyikuşatmıştır." (Ta-

ha Suresi, 98)

116

Harun Yahya

Adnan Oktar

117

Yukar›da gördü¤ünüz tablodaki harflerrastgele dizilmemifllerdir. Bu harflerasl›nda kan›n›zda oksijen tafl›maklagörevli hemoglobin proteininin tarifininbir bölümüdür. Bu tarif, vücutla ilgilitüm bilgilerin bulundu¤u DNA'da ka-y›tl›d›r. Hemoglobin üretilmesi gerekti-¤inde, DNA'daki 3 milyar harf içindenbu harfler seçilir. Bu seçme ifllemini,RNA polimeraz ad›ndaki enzim yapar.Bu enzim o kadar dikkatli ve titizdir ki,hiçbir zaman okumada ve do¤ru harf-leri seçme konusunda bir hata yap-maz. Her seferinde milyonlarca harfaras›ndan do¤ru olanlar› seçer. Do¤ru harfleri seçerek, proteinin tarifi-ni ald›ktan sonra üretim için, hücreiçindeki üretim merkezine, yani ribo-zoma gider. Ribozom da, bu tarifi ayn›titizlikle dikkatlice okur, anlar ve he-

men kusursuzca üretimi bafllat›r. Bu,son derece ileri teknolojiye sahip birgökdelenin plan›n›n mimar ve mühen-disler taraf›ndan oluflturulduktan son-ra, inflas›n›n gerçeklefltirilmesi için il-gili uzman ve teknisyenlere emanetedilmesi gibi planl› ve organize birolayd›r. Darwinistler ise, gözle görülmeyecekkadar küçük bir alanda oluflan bu yük-sek seviyeli organizasyonun, tesadü-fen olufltu¤unu iddia ederler. Cans›z,kör ve fluursuz atomlardan oluflanmoleküllerin sürekli ak›l göstererek,kusursuz bir plan›n ve düzenin yöneti-cileri ve uygulay›c›lar› oldu¤unu iddiaederler. Darwinizm'in bu iddialar›nainanmak, çocuk masallar›n› gerçeksanmaktan daha mant›ks›z ve inan›l-mazd›r.

ütün bir gün boyunca, siz hiç farkın-da olmadan, yaşamınızın sağlıklı olarak de-vam etmesi için, hücrelerinizde olağanüstübir titizlik ve sorumluluk anlayışı ile sayısızişlem gerçekleşir. Bu işlemlerden biri de in-sanın gelişimini, dokularının onarımını sağ-layan hücre bölünmesidir. DNA'nın kopya-lanabilme özelliği sayesinde hücrelerin bö-lünerek çoğalması, yıpranan dokuların ona-rılması ve bu esnada her yeni hücreye gene-tik bilginin aktarılması mümkün olur.

İnsan vücudundaki tüm hücreler bölü-nerek çoğalır. Her bölünme sırasında hücreçekirdeğindeki DNA'nın kopyalanması iş-lemi, insanı hayrete düşürecek kadar kusur-suz bir organizasyon ve disiplin içinde ger-çekleşir. İnsan vücudu daha tek bir hücreiken ikiye bölünür ve bu bölünme 2-4-8-16-32... oranıyla çoğalarak devam eder. Hücrebölünürken, yeni hücre için DNA'nın birkopyasının alınması gerekir. Nitekim DNA,hücrenin bölünmesinden kısa bir süre önce,kendisinin bir kopyasını çıkarır ve bunu ye-ni hücreye aktarır.

118

Harun Yahya

Hücrenin bölünmesi ile ilgili yapılangözlemlere göre hücre, bölünmeden öncebelirli bir büyüklüğe ulaşmak zorundadır.Bu belirli büyüklük sınırını aştığı anda ise,bölünme süreci programlanmış bir şekildebaşlar. Hücrenin şekli bölünmeye uygunolarak yayvanlaşmaya başlarken, DNA dakendini kopyalar.

Bunun anlamı şudur: Hücre bir bütünolarak bölünmeye "karar vermekte" vehücrenin içindeki farklı parçalar bu bölün-me kararına uygun olarak davranmayabaşlamaktadırlar. Hücrenin böylesine kol-lektif bir işi başaracak yeteneğe kendi başı-na sahip olmadığı açıktır. Bölünme işlemi,Allah'ın emri ile başlar ve başta DNA ol-mak üzere hücrenin tüm parçaları bunagöre hareket eder.

İçinde 3 milyar harflik bir bilgi banka-sı bulunan DNA molekülü, helezon şeklin-de bir merdivene benzer. Kopyalama işle-mi başladığında ilk olarak "DNA helikaz"adındaki enzim olay yerine gelir veDNA'nın helezon şeklini bir fermuar gibiaçmaya başlar. Bunun sonucundaDNA'nın heliks şeklinde birbirine dolan-mış olan kolları ayrılır. "DNA helikaz" herzaman tam vaktinde görev başındadır vegörevini kusursuzca, şaşırmadan veDNA'ya hiçbir zarar vermeden yerine geti-rir.

Adnan Oktar

119

DNA molekülü, artık iki şerit halinde bölünmüştür. Şimdi sıra

"DNA polimeraz" enzimindedir. Bu enzimin görevi, DNA'nın ikiye ay-

rılan kollarını, yeni bir şeritle tamamlamaktır. Bunun için DNA'nın her

bir şeridini oluşturan her bilginin karşısına, uygun olan bilgiyi bulup

getirir. Bu son derece olağanüstü bir durumdur. Atomlardan oluşmuş,

şuur ve akıldan yoksun bir enzim, DNA'nın yarım kolunu tamamla-

mak için gereken bilgileri tespit edebilmekte, onları hücre içindeki ilgi-

li yerlerden temin ederek yerlerine yerleştirmektedir. Bu işlem sırasın-

da en küçük bir hata dahi yapmamakta, 3 milyar harfi en doğru şekil-

120

Harun Yahya

DNA kopyalanmas›ndaki tüm elemanlar, Allah'›n emri ile hareket etmekte, Allah'›nkendilerine verdi¤i yetenek ile, böylesine kusursuz ve insan yaflam› için hayati birifllemi gerçeklefltirebilmektedirler.

Primaz

1) Helikazlar DNAsarmal›n› çözerler.

2) Tek-flerite ba¤lananproteinler, çözülenDNA'y› sabitlerler.

3) Öncü flerit sürekliolarak DNA polimeraztaraf›ndan oklar yö-nünde sentezlenir.

4) Primaz enzimi, k›sa birastar RNA fleridi sentezler.Bu flerit daha sonra, DNApolimeraz taraf›ndan genifl-letilir.

5) DNA ligaz, parçala-r› büyüyen fleritle bir-lefltirir.

DNA polimeraz

DNA polimeraz

Okazaki parçac›klar›yap›l›yor

Astar RNA

Kopyalama çatal›

Kopyalanman›n yönü

de tek tek tespit ederek tamamlamaktadır. Bu esnada başkabir polimeraz enzimi de, DNA'nın diğer yarısını benzer şekil-

de tamamlamaktadır. Bütün bunlar olup biterken, DNA sarmalı-nın ayrılan iki parçasının birbirine tekrar dolanmaması için "heliks

sabitleyen enzimler" DNA'yı uçlarından sabit tutarlar. Böylece her iki DNA şeridinin eksik olan yarıları ortamda hazır

bulunan malzemelerle tamamlanır ve iki yeni DNA molekülü üretilmişolur. Operasyonun her kademesinde enzim denilen ve adeta gelişmişrobotlar gibi çalışan uzman proteinler görev yapar. Özellikle bu safha-lar sırasında gerçekleşen pek çok kompleks ara işlemler vardır ki, bun-

lar ayrıca bir kitap konusu olacak kadar geniştir.Kopyalama sırasında ortaya çıkan yeni DNA molekülle-

ri, denetleyici enzimlertarafından defalarcakontrol edilir. Yapılmışbir hata varsa -ki bu ha-talar son derece hayatiolabilir- derhal tespitedilir ve düzeltilir. Ha-talı şifre kopartılıp ye-rine doğrusu getirilirve monte edilir.

Adnan Oktar

121

yeni bazlar DNA çözü-lüyor

DNA çifte sarmal›

infla edilenyeni flerit

DNA ligaz

sitozin

adenin

timinguanin

infla edilenyeni flerit

yeni bazlar

Hücrenin flekli bölünmeyeuygun olarak yayvanlafl-maya bafllarken, DNA dakendini kopyalar. Hücrebir bütün olarak bölünme-ye "karar verir". Hücreniniçindeki tüm parçalar, bubölünme karar›na uygunolarak hareket eder. Hüc-renin böylesine kollektifbir ifli baflaracak yetene-¤e, kendi bafl›na sahip ol-mad›¤› aç›kt›r. Bölünme,kopyalama ifllemlerininher aflamas›, herfleye ha-kim olan Yüce Allah'›nemri ile bafllar ve gerçek-leflir. (sa¤da)

DNA'nın yapısını keşfeden bilim adamları James Watson ve Fran-cis Crick, 1950'li yıllarda "Mükemmel Biyolojik İlke" olarak ortaya attık-ları kopyalama sürecini çok basite indirgemişlerdi. Halbuki bugün bi-linmektedir ki, DNA'nın kendini kopyalaması bilim adamlarını hay-ranlık içinde bırakan bir komplekslik taşımaktadır. DNA'nın en küçükşeridinin kopyalanması için dahi yirmi ayrı protein ve enzim mutlakamevcut olmalıdır.88 Prof. Werner Gitt kopyalamadaki kusursuzluğuşöyle dile getirmektedir:

DNA öyle bir yapıya sahiptir ki, hücre her ikiye bölündüğünde DNA dakendini kopyalar. Bölünen hücrelerin her ikisi de, bölünme ve kopyala-ma işleminden sonra kesinlikle aynı genetik bilgiye sahiptir. Bu kopyala-ma kusursuzdur.89

DNA kopyalamasındaki en mucizevi yönlerden biri de, tüm buanlatılanları yerine getirenlerin, atomlardan oluşan moleküller olması-dır. Şuursuz atomların birleşiminden oluşan enzimler, DNA sarmalınıneksik bölümlerini tespit eder, eksikleri ilgili yerlerden temin eder ve en

122

Harun Yahya

DNA'n›n kopyalanabilme özelli¤i sayesinde hücrelerin bölünerek ço¤almas›, y›pranandokular›n onar›lmas› ve bu esnada her yeni hücreye genetik bilginin aktar›lmas›mümkün olur.

uygun yerlere ekleyerek mucizevi faaliyetler gerçekleştirirler. Şuursuz,akıl ve bilgi sahibi olmayan küçücük yapıların bu kadar kompleks, bil-gi, bilinç ve akıl gerektiren işlemleri kusursuzca yerine getirmeleri,Allah'ın yaratmasındaki benzersizliği sergilemektedir. Tüm bu eleman-lar Allah'ın emri ile hareket etmekte, Allah'ın kendilerine verdiği yete-nek ile, böylesine kusursuz ve insan yaşamı için hayati bir işlemi ger-çekleştirebilmektedirler. Allah Kuran'da insanın yaratılışındaki düzenişöyle bildirmektedir:

İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi,akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo)oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.' Böy-lece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. (Kıyamet Suresi, 36-39)

KKooppyyaallaammaaddaakkii BBeennzzeerrssiizz HH››zzDNA kopyalanması esnasındaki bütün bu işlemler öylesine şaşır-

tıcı bir hızla yapılır ki, dakikada 3.000 basamak nükleotid üretilir, sani-yede ise 50 baz çifti kopyalanır.90 Bu esnada tüm basamaklar, görevlienzimler tarafından defalarca kontrol edilir ve gereken düzeltmeler ya-pılır.

DNA'nın çoğaltılması işleminin ne kadar büyük bir hızda gerçek-leştiğini daha iyi anlamak için, şu bilgiler daha da açıklayıcı olacaktır:Bir hücre bölünmesi 20 ila 80 dakika arasında sürer ve bu esnadaDNA'daki bilginin de kopyalanarak çoğaltılması gerekir. Yani DNA'da-ki 3 milyar bilgi, 20 ila 80 dakika arasındaki bir sürede hiçbir hata,unutma veya eksiklik olmadan kopyalanabilmelidir. Bu, bir kütüphanedolusu bilginin veya 1.000 kitabın veya bir milyon sayfalık yazının bukadar kısa sürede, hiç hata ve eksiklik olmadan çoğaltılması kadar mu-cizevi bir olaydır. Üstelik bu işlemi gerçekleştirenler teknolojik aletler,üstün nitelikli fotokopi makineleri değil, bazı atomların birbirine eklen-mesiyle oluşan enzimlerdir.

Adnan Oktar

123

Büyük bir hızla üretilen yeni DNA molekülünde, dış etkiler sonu-cunda, normal şartlara göre daha fazla hata yapılabilir. Bu sefer hücre-deki ribozomlar, DNA'dan gelen emir doğrultusunda DNA onarım en-zimleri üretmeye başlarlar. Böylece DNA kendi kendini koruma altınaalmış olur.

Hücreler de insanlar gibi doğar, çoğalır ve ölürler. Ancak hücrele-rin ömrü meydana getirdikleri insanın ömründen çok daha kısadır. Ör-neğin altı ay önce bedeninizi oluşturan hücrelerin bugün büyük bir ço-ğunluğu hayatta değildir. Fakat zamanında bölünerek yerlerine yenile-rini bıraktıkları için, siz şu anda hayatta kalabilmektesiniz. Bu yüzdenhücrelerin çoğalması, DNA'nın kopyalanması gibi olaylar, insanın var-lığını sürdürmesi açısından en ufak bir hataya yer verilmemesi gerekenhayati işlemlerdir.

Buradaki şaşırtıcı bir yön de, DNA'nın hem üretimini sağlayanhem de yapısını denetleyen bu enzimlerin, yine DNA'da kayıtlı olanbilgilere göre, DNA'nın emir ve kontrolünde üretilmiş proteinler olma-larıdır. Ortada iç içe geçmiş öyle muhteşem bir sistem vardır ki, böylebir sistemin kademe kademe oluşan tesadüflerle bu hale gelmesi, hiç-bir şekilde mümkün değildir. Çünkü enzimin olması için DNA'nın ol-ması, DNA'nın olması için de enzimin olması, her ikisinin olması için-se, hücrenin de bütün organelleri ile eksiksiz var olması gerekir.

Buraya kadar özetlenen bilgilerde de görüldüğü gibi, vücudunuz-daki bütün elemanlar görevlerini eksiksiz olarak ve başarıyla yerine ge-tirirler. Allah en büyüğünden en küçüğüne kadar sayısız atomu ve mo-lekülü, yaşamımızı sağlıklı bir biçimde sürdürmemiz için hizmetimizevermiştir. Allah bir ayette şöyle bildirir:

… Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazl sahibidir. Ancakinsanların çoğu şükretmiyorlar." (Mümin Suresi, 61)

Her hücre bölündüğünde DNA'nın bir kopyasının alınması gerek-tiğini düşünen, DNA'nın en hızlı ve en kusursuz şekilde kopyalanma-sı işlemini yürüten, hatalı işlemlerin derhal düzeltilmesi için müthiş bir

124

Harun Yahya

organizasyon yapan güç, akıl, irade ve ilim kime aittir? Böylesinekompleks ve kusursuz bir düzenin tesadüfen geliştiğini söylemek ke-sinlikle akıl ve mantık dışıdır. Evrendeki tüm atomları ve gerekli tümkoşulları biraraya getirseniz, DNA'nın kopyalanmasını gerçekleştirensistemi tesadüfen oluşturamazsınız. Çok açıktır ki, bu kadar kusursuzbir sistemi yaratan ve milyonlarca senedir yaratmaya devam eden, son-suz ilim, akıl ve güç sahibi olan Allah'tır. Bu gerçek bir Kuran ayetindeşöyle bildirilir:

Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, herşeyi kuşatan-dır. (Nisa Suresi, 126)

KKooppyyaallaammaa HHaattaallaarr››nn››nn DDüüzzeellttiillmmeessiiBir hücre bölündüğünde, kromozomlar kendilerini kopyalarken

kimi zaman hatalar ortaya çıkar. Genetik bilgideki hataların sonraki ne-sillerde birikerek çoğalmasını önlemek için, her canlıda, bu hatalarınbüyük çoğunluğunu tespit edip düzelten bir mekanizma vardır. Eğerbu mekanizma olmasaydı, canlıların genetik yapısı bozulacak ve nesil-lerinin tükenmesi söz konusu olacaktı.

Söz konusu hataları azaltmak için, hücre aynı zamanda düzeltmenolarak da görev yapar. Fakat bu düzeltme sonrasında da bir iki hata ka-labilir. Bu hatalar tolere edilebilecek seviyededir. Hücredeki bu kontrolmekanizması sayesinde, kopyalama sırasında bir milyarda bir ile yüzmilyarda bir arasında çok düşük bir hata oranı yakalanmış olur. Yüzmilyarda bir hata, 50 milyon sayfa dizgide yapılan tek bir hataya ben-zetilebilir. 50 milyon sayfa ise ancak 100 profesyonel dizgici tarafındanhayat boyu hiç durmaksızın yazıldığında tamamlanabilecek bir miktar-dır.91 Nükleer fizikçi Gerald L. Schroeder hücrenin içinde kalite kontrolsistemi ile sergilenen akla şöyle dikkat çekmektedir:

Bu sistemdeki akıl çok ustacadır. Ben sadece bir proteinin, bir heliksi aç-mayı nasıl öğrendiğinden ya da DNA polimerazın nasıl oluştuğundan,ya da devreye girmesi gerektiğini nasıl bildiğinden ve doğru bazı bulup

Adnan Oktar

125

ona nasıl bağlandığından bahsetmiyorum. Bunlarda bir sihirbazlık göste-risini andıran ve izah edilmeyi bekleyen olağanüstü şeyler vardır. Amabenim "çok akıllıca" derken asıl kastettiğim şey şu: Her yeni kopyalananşerit, kopyalanmış olduğu şeride sarmal olarak bağlanır ve bu sayede ka-lite kontrolden sorumlu olan proteinler, yeni kopyalanan şeridi, ebeveyn-den gelenle direkt karşılaştırarak kontrol etme olanağına sahip olurlar.Çok zekice! Eğer yeni oluşan iki şerit birbirlerine bağlansalardı ve iki ebe-veyn şerit de orijinal duruşlarına geri dönselerdi, yapılan kalite kontrolsistemi çok daha zor ve çok daha verimsiz olurdu.92

Açıkça görülmektedir ki, DNA'da ve DNA talimatları ile çalışantüm sistemlerde hiçbir tesadüfi süreçle açıklanmayacak şaşırtıcı derece-de akılcı, tedbirli olaylar gerçekleşmektedir. Bunların bir düzen içindeprogramlanması ise, ancak herşeyin bilgisine sahip, herşeye hakim birYaratıcı'nın varlığı ile açıklanabilir. Bu Yaratıcı rahmetiyle bize hayatveren, ilmiyle her yeri sarıp kuşatan Yüce Allah'tır.

126

Harun Yahya

Özel bir protein, hasarl› k›sm›nbir taraf›n› keserken, bir enzimde di¤er taraf› keser.

Bir baflka protein, çözülen DNA'y›sabit tutabilmek için, sa¤lam fleriteba¤lan›r.

Hasarl› DNA

DNA'n›n hasar yeri, özelbir enzim taraf›ndangevfletilip aç›l›r.

Hasar onay› için, özel birprotein DNA'y› inceler.

DNA onar›m› esnas›nda, birçok protein göreval›r. Bunlar›n her biri ola¤anüstü bir ifl birli¤i,kusursuz bir uyum ile hareket eder.

HHaayyaattii GGöörreevvee SSaahhiipp DDNNAA EEnnzziimmlleerriiEnzimler bir reaksiyona etki ettiklerinde, bir topu yokuştan aşağı

yuvarlamakla, yokuş yukarı yuvarlamak arasındaki farka benzer biretki oluşur. Enzimler biyokimyasal reaksiyonları bin kat kadar hızlan-dırabilirler.93 İnsan hücresinin içinde 3.500'den fazla enzim bulunmak-tadır. Bunlardan bir veya birkaç tanesinin eksik olması durumunda ise,hücre içi faaliyetler tamamen birbirine karışabilir. Bunun sonucu da,hücrenin parçalanıp bozulması, diğer bir ifadeyle canlılığın sona erme-sidir. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hayat Boyu Çalışan MucizeMakine: Enzim)

DNA enzimlerinin en önemli görevlerinden biri, DNA molekülü-nün kopyalanmasına yardımcı olmaktır. Bir enzim molekülünü diğerprotein moleküllerinden ayıran tek fark, sahip olduğu üç boyutlu şekil-dir. Eğer enzimler kendi özelliklerini belirleyen bu özel üç boyutlu şek-le sahip olmasalardı, hücre içi işlemler, beyinden çeşitli organlara ileti-len bilgiler ve hücre içi denetimler olmayacak, böylece hücreleri yaşat-mak için gerekli pek çok işlem yapılamayacaktı. Öyle ki, DNA'nın kop-yalanması sırasında, hataları düzelten enzimin olmaması dahi, ilgili ge-nin işlevini yitirmesine veya hatalı üretim yaparak kanser başlatması-na neden olabilir.

DDNNAA kkooppyyaallaannmmaass››nnddaa ggöörreevv aallaann eennzziimmlleerr

* DNA heliksini fermuar gibi açan: DNA helikazDaha önce de belirttiğimiz gibi kopyalama işlemi başladığında, ilk

olarak "DNA helikaz" isimli enzim olay yerine gelir ve DNA sarmalınıbir fermuar gibi açmaya başlar. Bunun sonucunda DNA'nın heliks biçi-minde birbirine dolanmış kolları ayrılır. DNA helikaz her saniye 1.000nükleotid çiftini açabilme yeteneğine sahiptir.

DNA'nın kolları ayrılırken, kolların birbirlerine dolanmalarını en-gellemek için "heliks sabitleyici enzimler" de her iki kolu sabit tutarlar.

DNA helikaz, fermuarı açarken bir noktada aniden durur. Duru-

Adnan Oktar

127

Harun Yahya

128

lan noktalar, gerekli olan bilginin sınırlarıdır.Enzimler, bilginin nerede başlayıp nerede

bittiğini bilirmiş gibi büyük bir usta-lıkla hareket ederler.

* Yeni DNA şerit-leri üreten: DNApolimeraz

Sıra "DNA poli-meraz" enzimindedir.

Bu enzimin görevi ise,yine önceki sayfalarda

gördüğümüz gibi, DNA'nınikiye ayrılan kollarını, ikinci bir kol ile

tamamlamaktır. Bunun için DNA'nın bir kolunu oluşturan, her bilgininkarşısına uygun olan bilgiyi bulup getirir.

DNA polimeraz, yeni şeritleri kusursuzca tamamlaya-cak biçimde üretir. Eski şeritteki sitozin, her za-man yeni şeritte guanin ile eşleşir. Adeninde her zaman timin ile ve timin de adeninile eşleşir. Ancak olağanüstü bir hızlagerçekleşen bu eşleşme sırasındabazen birkaç hata olur. ÖrneğinDNA polimeraz, adenin karşısınabir noktada timin değil de,guanin yerleştirir. Bu tür yan-lışlıklar kimi zaman hayatiderecede tehlikelidir. Örne-ğin hemoglobinin yapısın-daki altıncı amino asit, eğer

DNA helikaz

DNA polimeraz

"valin" denilen bir başka amino asit olarak değiştirilirse, proteinde ipgibi lifler oluşacak ve alyuvarların dolaşımına engel olup, "orak hücreanemisi" denilen hastalığa yol açacaktır.94

Bazların eşleşme sırasındaki kimyasal seçiciliği öylesine güçlüdürki, yalnız 100.000 bazda bir hataya izin verilir. Bunun da ötesinde DNApolimeraz, hatalara karşı çok duyarlıdır. Eğer yanlış bir baz eşleşmesigerçekleşirse, hemen yok edilir ve yerine doğru baz yerleştirilir. DNApolimeraz işini bitirdikten sonra da, ayrı bir tamir enzimi, yeni oluşanDNA şeritinde hata kalıp kalmadığını denetler.

* Hatalara karşı aşırı hassas: DNA NükleazBu enzim adeta bir redaktör (yazı düzelten kişi) gibi DNA'daki ha-

tayı tespit eder ve hatalı harfi yerinden çıkartır. Ancak bunun sonucun-da DNA sarmalında bir boşluk oluşur. Bu sorunla da bir başka enzimilgilenir.

* DNA'daki kopuklukları tamir eden: DNA LigazDNA nükleaz, tespit ettiği hatalı kısmı koparttığında, DNA sarma-

lında oluşan boşluk "DNA ligaz" adı verilen enzim tarafından tamiredilir. En son aşamada elde edilen kusursuzluk sayesinde milyar nük-leotidde yalnız bir hataya izin verilir. Bu hata oranı bilgisayarların de-netimindeki herhangi bir bilgi sisteminden kat kat daha üstündür. Mil-yarda bir hata, binlerce kitabı kopyalarken yalnızca tek bir hata yap-mak anlamına gelir.95 Bu oran da, gözle görülmeyen bir boyutta ne ka-dar olağanüstü bir denetim mekanizması olduğunu bizlere gösterir.

* DNA'nın düğüm olmadan çözülmesini sağlayan: TopoizomerazDNA şeritleri, uzunluklarından binlerce kez küçük alanlarda pa-

ketlenmişlerdir. DNA bu küçük alan içerisinde hareket ederken, buşeklinden dolayı birçok sorunla karşılaşır. Örneğin DNA sarmalı, üze-

Adnan Oktar

129

rindeki bilgilerin okunması için açılırken, aşağıda kalan bölgeler gide-rek daha fazla sıkılaşır ve oluşan bu basıncın serbest bırakılması gere-kir. Bu tıpkı bir ipi oluşturan lifleri tek tek çekmeye benzer. Böyle birdurumda ipin alt kısmında hemen karışıklık oluşur. Hücre bölünürkende, işte bu problemin çok daha büyüğü oluşur. Hücre bölünmeden he-men önce, çekirdekte DNA'nın 46 şeridinden iki kopya bulunur. Herbir şeridin önce çözülmesi, sonra ayrılarak yavru hücrelere gitmelerigerekir96.

Topoizomeraz denilen DNA enzimleri, hücre için dev boyutlarda-ki bu sorunun üstesinden gelirler. Bir topoizomeraz, DNA sarmalınınbir şeridini ayırarak DNA'nın çözülmesini ve gevşemesini sağlar. Böy-lece aşırı sıkı dolanmaktan kaynaklanan basınç gevşetilmiş olur. Bu şe-rit daha sonra tekrar birleştirilir ve çifte sarmal eski haline getirilir. Buişlemlerin her biri çok büyük hassasiyet gerektirir. Allah'ın rahmetiyletüm bu sistemler bizim haberimiz olmadan, görevlerini kusursuzca ye-rine getirirler ve DNA şeritlerinde saklı duran genetik bilgiyi korurlar.

DDNNAA vvee EEnnzziimmlleerriinn KKuussuurrssuuzz ‹‹flflbbiirrllii¤¤iiBu işlemler insan bedenindeki 100 trilyon hücrenin her birinde,

her gün ortalama 20.000 kez gerçekleşmektedir.97 Her enzim, ne zamannerede bulunması gerektiğini, hangi aşamada müdahale etmesi gerek-tiğini bilmektedir. Her enzimin sırası bellidir. Her biri aralarındaki işbölümüne, kusursuz bir koordinasyon içinde uyarlar. Bu sistemde enküçük bir kopukluk, eksiklik, erteleme olmaz. Aksi takdirde DNA işeyaramaz bir molekül yığını haline gelecek ve vücutta ciddi hasarlarayol açabilecektir.

DNA enzimleri, evrimcilerin tesadüfen ve aşamalarla oluşum id-dialarını, tamamen ortadan kaldıran yaratılış örneklerinden biridir.Çünkü DNA'nın kopyalanabilmek için bu enzimlere ihtiyacı vardır.Ancak söz konusu enzimleri oluşturan bilgiler de DNA'da saklıdır. Do-layısıyla enzimlerin meydana gelmeleri için DNA'nın, DNA'nın varlı-

130

Harun Yahya

Adnan Oktar

131

ğını sürdürebilmesi için de enzimlerinvarlığı şarttır. Henüz herhangi birininoluşumunu açıklayamamış olan evrimteorisi için, iki kompleks yapınınaynı anda ortaya çıkmasışartı çok daha büyükbir problemdir.

Evrimci-lerin içinedüştük-leri buçaresiz-lik, ev-rimci bi-lim adam-ları Fred Hoy-le ve Chandra Wic-kramansinghe tarafından şöyle itiraf edil-mektedir:

… Hayat tesadüfi bir başlangıca sahip olamaz. Evren-de var olan bütün maymunları birer daktilonun başınaoturtsanız ve bu maymunlar rastgele daktilonun tuşla-rına bassalar, bu maymunlardan birisinin bile Shakespea-re'in bir çalışmasını oluşturmaları kesinlikle imkansızdır. Hatta pra-tikte yanlış denemelerin konması için gereken çöp kutularının yetmeme-si sebebinden dolayı da bu imkansızdır. Aynısı canlı maddeler için dedoğrudur. Hayatın cansız maddeden kendi kendine oluşma olasılığı için,1 sayısının yanına 40.000 sıfır koyun. İşte hayatın cansız maddeden ken-di kendine oluşma olasılığı bu sayıda bir ihtimaldir… Eğer insan, sosyal

Harun Yahya

DNA'n›n hem üretimini sa¤-layan hem de yap›s›n› de-netleyen enzimler, DNA'dakay›tl› olan bilgilere göre,DNA'n›n emir ve kontrolün-de üretilmifl proteinlerdir.Ortada iç içe geçmifl öylemuhteflem bir sistem vard›rki, böyle bir sistemin kade-me kademe tesadüf eserimeydana gelmesi, hiçbir fle-kilde mümkün de¤ildir. Çün-kü enzimin olmas› içinDNA'n›n olmas›, DNA'n›n ol-mas› için de enzimin olmas›gerekir.

fleker guanin

sitozin

sitozintimin

adenin

DNA polimeraz

DNA poli-meraz

DNAhelikaz

fosfat

132

inançlarından dolayı veya "Bilimin evrime nanması gerekir." şeklindekieğiliminden dolayı ön yargılı hale gelmemişse, bu basit hesap Darwin'ive tüm teoriyi gömmek için yeterli derecede olanaksız bir sayıdır. Ne bu

gezegende ne de bir başkasında, hiçbir ilkel çorba yoktu ve hayatın

başlangıcı rastgele olmadığına göre, o zaman belli bir amaca yönelik

bir aklın ürünüdür.98

Böylesine zor işleri yapan enzimler bilinç, akıl sahibi varlıklar de-ğildir. Öyleyse karar alma, bunları uygulama, öngörü sahibi olma, ka-rışıklıkları engelleme, kusursuz bir düzen için tedbirler alma, hata tes-piti yapma, hataları düzeltme, onarma gibi bilinç ve akıl gerektiren fiil-leri, bu şuursuz atom yığınları nasıl gerçekleştirmektedirler? Evrimci-lerin ardına sığındıkları "tesadüf" kavramı, böylesine kompleks bir me-kanizma karşısında tüm anlamını yitirir. Dolayısıyla, kör tesadüflercanlılığın kökeni ile ilgili kesinlikle bilimsel bir cevap niteliği taşımaz-lar. Akıl ve vicdan sahibi herkes, kör ve şuursuz tesadüflerin eseri ola-rak böylesine bilinçli, planlı işlemlerin birbiri ardınca gerçekleşemeye-ceğini, kusursuzluk içinde yapılamayacağını kabul eder. Kuran'da,Allah'ın varlığını inkar edenlerin gerçekler karşısındaki dirençleri şöy-le bildirilmektedir:

Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen ge-tir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler. (Araf Suresi, 132)

Açık bir gerçektir ki, bu sistemin tüm unsurları ile eksiksiz bir bi-çimde bir anda "oluşmuş" olması gerekmektedir. Bunun anlamı da ya-ratılmış olmasıdır. İnsanların kavramakta, okurken bile takip etmektezorluk çektiği bu işlemler, Allah'ın dilemesiyle, şuursuz atomların heran kolaylıkla ve başarıyla yerine getirdiği görevlerdir. Allah Kuran'daşöyle buyurur:

Çünkü O, ilkin var eden, (sonra dirilterek) döndürecek olandır. O, çokbağışlayandır, çok sevendir. Arşın sahibidir; Mecid (pek Yüce)dir. Herdilediğini yapıp-gerçekleştirendir. (Buruc Suresi, 13-16)

Adnan Oktar

133

ir evin inşasına başlamadan evvel, ön-celikle söz konusu binanın mimari bir planıhazırlanır. Bu planın gerçekleştirilmesinebaşlanmadan önce ise inşaatta kullanılacakmalzemelerin belirlenmesi ve temin edil-mesi gerekir. Farklı boyutlarda ve biçimler-de tahtalar, çiviler, yalıtım malzemeleri, ki-remitler, pencereler, kapılar, elektrik kablo-ları, borular ve daha pek çok malzeme, bel-li bir amaca yönelik hazırlanır. Bu malze-meler gelişigüzel kullanılmaz; aynı şekildeinşaatta çalışan işçiler de kendi karar ve is-teklerine göre hareket etmezler. Aksine her-şey belli bir plan doğrultusunda ve bir de-netim altında gerçekleşir. İnşaat süresinceişçilerin önce neyi yapacakları, hangi mal-zemeleri hangi sırayla ve hangi miktardakullanacakları da bellidir. Örneğin duvarlarve çatının inşasından evvel binanın temeliatılmalı, tesisat ve kablolama ise daha son-ra yapılmalıdır. Tüm bu aşamalar kapsamlıbir planın parçalarıdır.

Şimdi yukarıda bahsettiğimiz kap-samlı planın gözle görülmeyen bir boyutta

134

Harun Yahya

şifrelenerek saklandığını düşünelim. İnsan vücudu bir yapıya benzetilecek

olursa, vücudun en ince ayrıntısına kadareksiksiz plan ve projesini de DNA molekü-lü teşkil eder. DNA inşa edilecek binanınhem malzemelerinin nasıl imal edileceği,nerelerde ne kadar kullanılacağı hem de bi-nanın tamamının nasıl görüneceği ve nasılhizmet vereceği gibi bütün teknik ayrıntıla-ra sahiptir.

İnsanın anne karnındaki ve doğu-mundan sonraki gelişmelerinin hepsi önce-den belirlenmiş bu program çerçevesindedüzenlenir. İnsanın gelişimindeki bu ku-sursuz düzenleme Kuran'da şöyle ifadeedilmektedir:

İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakı-lacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılanmeniden bir damla su değil miydi? Son-ra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah,onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçimverdi.' (Kıyamet Suresi, 36-38)

Daha anne karnında yeni döllenmişbir yumurta hücresi halinde iken, insanınileride sahip olacağı bütün özellikleriniAllah belirlemiş ve "bir düzen içinde"DNA'sına yerleştirmiştir. Sahip olacağı gözrengi, kan grubu, yüz şekli, kemik yapısıgibi bütün özellikler dokuz ay öncesinden,yani daha tek bir hücre halindeyken kod-lanmış bir planla bellidir.

Adnan Oktar

135

Yumurta hücresi ilk döllendiği andan itibaren, büyüyen embriyohücrelerini insan görünümüne sokan tüm biyokimyasal, fiziksel geliş-melerle ilgili olayların her biri DNA'daki projenin denetimi altında ger-çekleşir. Prof. Phillip E. Johnson bu sistemdeki kusursuzluktan şöylebahsetmektedir:

136

Harun Yahya

Yukar›daki flemada anneye ait yumurta hücresi ile babadan gelen sperm hücreleriningeliflim aflamalar› görülmektedir. Ayr›ca resimde sperm ve yumurtan›n tafl›d›klar›, genetikbilgi paketleri olan kromozomlar›n aktar›mlar› da gösterilmektedir.Anne ve babadan gelen kromozomlar, insan›n ileride sahip olaca¤› bütün özellikleri belir-ler. Daha anne karn›nda yeni döllenmifl bir yumurta hücresi halinde iken, kiflinin sahip ola-ca¤› göz rengi, kan grubu, yüz flekli, kemik yap›s› gibi bütün özellikler belirlidir.

MAYOZ 1

Ootidler(Yumurtay›meydana ge-tirecek olgun-laflm›flhücrelerdenbüyü¤ü)

Spermatogonyum (Farkl›laflmam›flve olgunlaflmam›fl spermhücrelerinden biri)

Spermatidler(Spermhücresinin ol-gunlaflmay›tamamlamadanönceki halleri)

Birincil spermatositler(Dölleme yetene¤ine sahip ol-mayan, olgunlaflmam›fl erkekcinsiyet hücreleri)

Birincil oositler(Olgunlaflmadönemindenönceki difli cin-siyet hücreleri)

‹kincil oositler(Olgunlaflmadöneminin ikinciaflamas›ndaki yu-murta hücreleri)

Birincil polar hücre(Bölünmeden önce kromo-zomlar›n uçlara toplanm›flhali)

‹kincil polar hücreleri(Polar hücreninbölünmeden sonrakihali )

‹kincil spermatositler

Oogonyum(Yumurtal›ktaoluflan, olgun-laflmam›fl yumur-ta hücresinin ilkhali)

FARKLILAfiMA

GEL‹fi‹M/BÜYÜME

Spermatozoon(Dölleme yetene¤inesahip spermler) Yumurta

MAYOZ 2

Döllenmiş yumurtadaki talimatlar, embriyonik gelişimi başlangıcındanitibaren kontrol eder ve belli bir sonuca ulaşmasını sağlar. Bu "eksiksiz ta-limatlar kümesi" fizik ve kimyanın maddi işlemlerini kullanır, ama o iş-lemler tarafından üretilmiş değildir. Aynı şekilde, bir bilgisayardaki yazı-lım da bir kelime işletim dokümanı oluşturmak için doğal işlemleri kul-lanır, ama yazılımın akıllı bir fail tarafından yazılması gerekir.99

Üstelik bir insanın inşa planı, malzemelerin üretimini, malzemele-rin üretileceği tesislerin yapımını, enerji santrallerinin kurulmasını dakapsamaktadır. Dolayısıyla insan vücudundaki bu planın eş değeri birbenzetme yapmak gerçekte mümkün değildir. Çünkü hangi örnek üze-rinden düşünürsek düşünelim, yine de hücredeki komplekslik yanındayetersiz kalacaktır. Gerald L. Schroeder bu kompleksliğin ayrıntıların-da gizli olan olağanüstülüğe şöyle dikkat çekmektedir:

Hayatın oluşumunun hayranlık veren güzelliği ayrıntılarda gizlidir. İn-san bütün bu detayları görmezden geldiği zaman, sütün doğal olarakkonteynırlardan geldiğini düşünebilir ve bunun, çimenler üzerinde parıl-dayan Güneş'le başlayan bir sürecin ürünü olduğunu hiç hesaba katma-yabilir. Hamilelikteki aşamaların her biri, kompleks bir düzenliliğe sahip,bu süreç içerisine inşa edilmiş aklın ipuçlarıdır.100

Hücrenin yapı taşlarını oluşturan cansız, şuursuz atomların planyapması, proje belirlemesi, şifre yazması, şifre çözmesi, çok aşamalıtedbirler alması, bilginin korunması için sistem kurması ve bunun gibidiğer pek çok şeyi yapması mümkün değildir. Materyalist ve Darwinistdogmalardan bağımsız düşünebilen herkes, böylesine bir düzenin ken-di kendine oluşamayacağını, aksine çok üstün bir aklın -Yüce Rabbi-miz'in- eseri olduğunu takdir edecektir. Allah'ın dilemesiyle cansız top-raktaki elementler, canlı bir insan inşa etmek üzere biraraya gelmekteve kusursuz bir koordinasyonla kendilerine verilen görevi yerine getir-mektedir. Kuran'da Allah şöyle bildirmektedir:

Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamur-dan başlayandır. (Secde Suresi, 7)

Adnan Oktar

137

138

Harun Yahya

Bir yumurtan›nspermle döllenmesi,yeni bir insan haya-t›n›n ilk bafllang›c›-d›r. Birleflime kat›lanbinlerce genin herbirinin çok özel ifl-levleri vard›r. Bunlaryeni do¤acak bebe-¤in saç ve göz ren-gini, yüzünün biçi-mini, iskelet çat›s›n-daki, iç organlarda-ki, beyin, sinirler vekaslardaki say›s›zayr›nt›y› belirleyengenlerdir.

Genetik karakterlerinaktar›lmas›

Hücrelerin yenilenmesi

Kromozomlar›n birleflmesi

Her bir kromozomunkromatidlerinin ayr›lmas›

Hücre

Hücrenin iki difli hücre-ye bölünmesi

ÇekirdekDifli ve erkekkromozomlar

Babaya ve anneye ait kromo-zomlar, parçalar›n› birbirleriy-le de¤ifl tokufl ederler.

Hücre çekirde¤ini s›n›rlayan zarayr›lmaya bafllar ve bu ifllem ikikromozomu ay›r›r.

Hücrenin iki diflihücreye yenidenbölünmesi

Genetikmalzemeninyar›s›n› içe-ren dörthücre

GGeenneettiikk BBiillggiilleerr BBiirrlleeflfliiyyoorrBir yumurtanın spermle döllenmesi, yeni bir in-san hayatının ilk başlangıcıdır. Sperm ve yumur-

ta hücreleri karşılaştıklarında, yüzeylerinde-ki moleküllerin karşılıklı olarak birbirlerinetam oturması sayesinde, biyolojik olarak

birbirlerini tanırlar. Söz konusu moleküllerbirbirlerine kilitlenirler ve sperm hücreleri yumurtanın yumuşak kabu-ğuna bağlanır. Sperm hücreleri bunun ardından yumurtaya girmek içinmücadele etmeye başlar.

Milyonlarca sperm arasından sonuçta sadece bir tanesi başarılıolur. Her birinin kendine ait genetik programı vardır ve bebeğin cinsi-yeti de dahil olmak üzere, her bir sperm diğerlerinden birçok yönden

farklıdır. Bebeğin cinsiyetini belirleyen genetik mesajı, baba-nın spermi taşıdığı için, hangi sperm diğerlerinden öne

geçip yumurtaya girebilirse cinsiyeti o belirleyecektir.Başarılı olan sperm hücresinin, kuyruğu ve tüm par-çalarıyla yumurtanın içine dahil olduğu ana da "döl-lenme" denilir. İşte bu aşamaların her biri, Allah'ınkaderde tespit ettiği şekilde gelişir. Allah ayetlerinde

bu gerçeği insanlara şöyle bildirir: Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misi-

niz? Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz me-niyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratıyorsunuz,yoksa yaratıcı Biz miyiz? (Vakıa Suresi, 57-59)

Babadan gelen sperm hücresi, annenin yu-murta hücresini döllediğinde, doğacak bebeğin bü-

tün kalıtsal özelliklerini belirlemek üzere, babanın ve anne-nin genleri birleşir. Birleşime katılan binlerce genin her birinin çok özelişlevleri vardır. Bunlar yeni doğacak bebeğin saç ve göz rengini, yüzü-nün biçimini, iskelet çatısındaki, iç organlardaki, beyin, sinirler ve kas-lardaki sayısız ayrıntıyı belirleyen genlerdir.

Adnan Oktar

139

Hücrenin iki yenihücre olarak bö-lünmesi

‹kinci ebeveynden gelen ga-met taraf›ndan döllenme,genetik kar›fl›m› garantiler.

Z›t cinsiyetteki ikincicanl›n›n gameti

Sperm ile yumurta birleştiklerinde oluşan bu yeni hücrede, insa-

nın hayatının sonuna kadar her hücresinde şifresini taşıyacağı DNA

molekülünün de ilk kopyası oluşmuş olur. Ünlü kimyager Prof. Wilder

Smith yumurta hücresinde sergilenen mükemmelliği şöyle vurgula-

maktadır:

İnsan spermi ve yumurtası içerisindeki çifte sarmal sistemi, insan vücu-

dunun tümüyle sentezlenmesi için inşa talimatlarını şifrelenmiş halde

bulundurur. Alfabe sistemimiz kullanılarak insanın genetik bilgisi kağıt

üzerine yazılırsa, her biri 500 sayfadan meydana gelen 1.000 ciltlik eser

140

Harun Yahya

Erkeklerde sperm oluflumu, ana sperm hücrelerinin (sper-matogonyum) bölünmesi ile gerçekleflir. Üreme hücreleridaha ilk bölünmeye baflladıkları andan itibaren bir denetimaltında hareket ederler. Her bir sperm babadan gelecek ge-netik bilgiyi tafl›r. Bu düzen neticesinde, sperm ile yumurtabirlefltiklerinde oluflan yeni hücrede, insan›n hayat›n›n so-nuna kadar her hücresinde flifresini tafl›yaca¤› DNA mole-külünün ilk kopyas› oluflur.

spermler (her biri 23kromozoma sahip)

spermatogonyum(46 kromozom)

Birincil spermatosit(46 kromozom) ‹kincil spermatosit

(23 kromozom)

Mitoz bölünme

Mayoz bölünme

Mayoz bölünme

Adnan Oktar

141

meydana getirirler. Bu da toplamda 500.000 sayfa bilgi demektir. Daha

doğrusu bir toplu iğne ucu kadar insan yumurtasında 500.000 sayfalık

bilgi ve kimyasal talimat bulunmaktadır. Bilgi saklama ve geri çağırma

teknolojisinde yumurta ve genel anlamda hücre, minyatür bir harika-

dır.101

Bir sperm hücresinin, genetik bilgisini yumurta hücresine ekleme-siyle beraber 1027 adet atom organize hale gelmektedir.102 Bu atomlarınolağanüstü bir düzenle birleşmesi sonucu, yeni doğacak bedenin geli-şiminin bütün safhalarında gerekli olan tüm bilgiler de belirlenmişolur. David S. Goodsell, Our Molecular Nature (Moleküler Doğamız) ad-lı kitabında genetik bilgilerin birleşimini şöyle tarif etmektedir:

Milyonlarcaspermden sa-dece bir tanesiyumurtanın ko-ruyucu kabu-¤unu delmeyibaflarır. Sonaflamada sper-min kuyrukkısmı koparakdıflarıda kal›r.Böylece döl-lenme gerçek-leflmifltir. Bu-nun ard›ndan,yeni bir bede-nin inflas› bafl-layacakt›r.

Anne ve babada bu 46 şeritin yarısı bulunur, böylece hücrelerimizde bir-

birine benzer 23 şerit bulunmaktadır. Anne ve babadan gelen bilgilerin

okunmasıyla, çocuklarda kalıtım yoluyla geçen karakter özellikleri zen-

gin bir çeşitlilik meydana getirir... Örneğin anne babadan ikisi de tirozi-

naz (bir enzim) için gereken reçeteye sahip değilse, çocuk albino olacak-

tır. Burnun ve gözlerin şekli, vücut yapısı gibi diğer kişisel özellikler de,

DNA üzerindeki farklı bölgelerin ortak hareketlerine bağlı olabilir ve an-

ne babadan gelen özellikleri ustalıkla birleştirebilir.103

Burada hayranlık verici olan, tüm canlılarda DNA üzerinde taşı-

142

Harun Yahya

difli erkek

Yumurtal›k-lardaki dölhücreleri

Mayoz

Polar ci-simcikler

Mitoz

Diploidli¤in yeni-den kazan›lmas›Zigot

Döllenme

Yumurta

Yeni birkifli

Mayoz

Diploid

Sperm

Haploid(gametler)

nan bilginin açık bir biçimde akıl içermesi ve yaratılış gerçeğini gözlerönüne sermesidir. Ortaya çıkan yeni birey, tümüyle yeni bir genetikprograma sahip olacaktır. Anne ve babadan gelen genetik bilgilerin bir-leşmesi tamamlandığı anda ise, yumurtanın bütünü birbirinin aynısıolan iki yeni hücreye bölünür.

‹‹nnssaann››nn YYaapp›› TTaaflfl›› OOllaann HHüüccrreelleerr OOlluuflfluuyyoorrBir yumurta ile bir spermin birleşmesiyle meydana gelen yapı, "zi-

got" adını alır ve tek bir hücreden ibarettir. "Embriyo", döllenmiş yu-murta denilen ilk hücreden -zigottan- meydana gelir ve bir insan görü-nümü alması için, söz konusu ilk hücrenin çoğalması gereklidir. Hücreadeta yüksek bir şuurla, bir bilgisayar programı gibi bir program izle-yerek bölünmeye başlar. DNA, zigot içerisinde kendisinin bir kopyası-nı çıkarır. Dolayısıyla hücrede DNA miktarı iki katına çıkmış olur. Bu-nun üzerine hücre derhal bölünmeye başlar. Bu DNA'lardan birisi birhücreye giderken, diğer DNA ikinci hücreye aktarılır. Böylelikle hücre

ikiye bölünmüş olur. Bölünmeler ta kianne karnında bir bebeğin mey-

dana gelmesine dek sürer. Buişlem o kadar çok tekrarla-

nır ki, ilk hücrenin, em-briyo haline gelene ka-dar trilyonlarca kezbölünmesi gerekir.

Embriyonun ta-

Adnan Oktar

143

Yumurta hücresi, 150 mikron(bir mikron milimetrenin binde bi-

ridir) büyüklü¤ünde bir yapıdır.(solda) Yumurta ile spermin birleflme-

siyle meydana gelen hücrenin, insan gö-rünümü almas› için, milyonlarca kez bölüne-

rek ço¤almas› gerekir.

144

Harun Yahya

mamının gelişimi, her bir hücrenin diğer hücrelerden aldığı ve onlaragönderdiği mesajlar yoluyla koordinasyon içinde gerçekleşir. Hücrele-rin ortaklaşa bir uyum içinde çalışabilmesi, genetik talimatlar doğrul-tusunda aralarında sürekli moleküler bir diyalog olmasından kaynak-lanır. Söz konusu talimatlar, bebeğin genetik programı içinde anne-ba-badan gelen hücrelerin birleştiği ilk gün oluşur. Bundan sonra hücreher bölündüğünde ve yeni iki hücre oluşturduğunda tüm genlerin tı-patıp aynı kopyası çıkartılır ve her yeni hücreye iletilir. Bu nedenle vü-cudumuzdaki her hücre kesinlikle aynı genlere sahiptir ve genetikprogramın tümünü barındırır.104

Vücudumuzdaki tüm hücreler bulundukları yer farklı olsa da (ör-neğin böbrek, karaciğer ya da kol) aynı bilgiyi taşır. Fakat farklı hücretürleri, aynı bilgi bankasının farklı bölümlerini kullanır ve onlar doğ-rultusunda farklı görevler gerçekleştirirler. Tıpkı bilgisayarlarda oldu-ğu gibi bilginin orijinali, ana işlem merkezinden -DNA üzerinden- ta-şınmaz. Bunun yerine kopyaları çıkartılır ve kopyalar gerekli yerleretaşınır.

İnsan hücreleri, yapısal olarak farklılık gösterirler. Örneğin karaci-ğer hücreleri, kas hücreleri ve sinir hücreleri farklı şekillerde olmaları-nın yanı sıra, aynı zamanda farklı proteinler üretirler ve çok farklı biyo-kimyasal işlevler gerçekleştirirler. Fakat hepsinde döllenmiş yumurta-dan kalıtım yoluyla aldıkları tek bir çeşit DNA bulunmaktadır. Amaher hücre bu DNA'daki genetik bilginin farklı bölgelerini kullanır. Eğerhücreler aynı genetik bilginin farklı bölgelerini kullanmasalar ve tek tiphücre olarak çoğalsalardı, o zaman insan oluşmazdı. İnsan sadece ke-mik yığını veya sadece deri kütlesi gibi bir varlık olabilirdi. Ancak Rah-man ve Rahim olan Allah "Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimdeyarattık." (Tin Suresi, 4) ayetiyle de bildirdiği gibi, bizi, estetik, simet-rik ve üstün özelliklere sahip bir canlı olarak yaratmıştır.

Adnan Oktar

145

sinir hücresi

kas hücresi

karaci¤er hücresi

146

Harun Yahya

HHüüccrree BBööllüünnmmeessii DDeevvaamm EEddiiyyoorrHücre bölünmesi sırasında, her yeni hücre daha önce bahsettiği-

miz bütün kompleksliğe sahiptir: DNA, mRNA, tRNA, ribozomlar,proteinler, enzimler vs. Tüm bunlardan saniyede yaklaşık beş bin taneüretilmektedir.105 Prof. Gerald Shroeder'in deyimiyle "Hayatın mucize-vi doğası ayrıntılarda gizlidir."106 Sekizinci haftaya gelindiğinde ise bü-tün temel kısımları belirginleşmiş olan embriyo, cenine dönüşür.107 Bi-lim yazarı Dr. Jerry Bergman hücre bölünmesi ile ilgili bir makalesindeşunları ifade etmektedir:

Hücrenin bölünmesi gerektiğinde DNA'nın tüm uzunluğu boyunca ay-rılması, kopyalanması ve yeni hücre için tekrar paketlenmesi gerekir. Hiçkimse hücrelerin bu topolojik (köşeli olmayan şekillerin geometrisi) soru-nu nasıl çözdüğünü bilmemektedir.108

Hücrenin içinde her türlü sorun için, önceden düşünülmüş çö-zümler mevcuttur ve bunlar daha ilk hücrenin genetik bilgisinde kayıt-lı bulunur. Şimdiye kadar anlattığımız örneklerden her biri, insanın ku-sursuz şekilde yaratıldığının apaçık delillerindendir. Yaratılıştaki muci-zeler bir kitaba sığmayacak kadar fazladır.

Hücredeki şaşırtıcı olaylardan bir diğeri ise, genetik programın ta-mamının her an aktifdurumda olmaması-dır. Normal olarakgenetik bilginin ta-mamının kullanımaaçık ya da kapalı ol-

Sekizinci haftaya gelindi¤in-de, resimde görüldü¤ü gibi,bütün temel k›s›mlar› belir-ginleflmifl olan embriyo, ce-nine dönüflür. Tüm bu geli-flim, genlerde kay›tl› plan da-hilinde gerçekleflir.

Plazenta

Koryonik kese

Amniyotikkese

Beyin

Karaci¤er

Göbek kordonu

Göz

ması beklenir. Ancak böyle bir durumda, her hücre yalnız kendi kop-yasını üretir ve tek tip hücre yığını oluşurdu. Üretilen hücrelerin bu de-rece çeşitli olmalarının ve farklı görevlere sahip olmalarının nedeni,genlerin açılıp kapanma özelliklerinin olmasıdır.

Genler kimyasal dille yazılmış cümleler gibidir. Her hücre genle-rinden sadece bir bölümünü açar ve genin açık olan kısmındaki bilgile-ri yansıtır. Bu durumda genlerin geri kalanı ise kapalı durumdadır.Genlerin açılıp kapanma süreci "gen düzenlenmesi" (gen regülasyonu)olarak ifade edilir.

İnsanın normal gelişiminde gen düzenlenmesinin çok önemli biryeri vardır. Gelişim sırasında genlerin farklı bölgeleri açılır ve kapanır;böylece bir beyin hücresi bir karaciğer ya da kas hücresinden farklı gö-rünür ve farklı işlev görür. Hücrenin çeşidi daha evvel de ifade ettiği-miz gibi, ürettiği proteinlerin cinslerine ve miktarına göre belirlenir.Ürettiği proteinler yoluyla, hücre karaciğer ya da mide, deri veya kashücresi olarak tanımlanır. Hücrelere hangi proteinleri üreteceklerinibildiren ise yine genlerdir. Bu üretim belli genlerin "açık" belli genlerinde "kapalı" konumda olmaları sonucunda gerçekleşir. Örneğin karaci-ğer hücreleri deri hücrelerinden farklı gen setlerini açarak, her hücre-nin farklı proteinler üretmesini ve farklı fonksiyonlara sahip olmaları-nı sağlarlar.

Genler vücuttaki hücrelere hangi proteinleri yapacaklarını söyle-dikleri için, genler olmadan bir hücre, sadece kısa bir süre için yaşaya-bilir. Çünkü bir hücrenin ne yapması -hangi proteinleri üretmesi gerek-tiği- konusunda talimatlara ihtiyacı vardır. Yoksa taze proteinler, kısabir zaman içerisinde biter ve hücre yaşamsal faaliyetlerini gerçekleştir-mediği için ölür. Örneğin genler hücrelere belli zamanlarda kanın pıh-tılaşmasını sağlayan özel proteinler yapmasını söylerler. Hatalı genlerise bunu başaramazlar, bu nedenle kanın pıhtılaşma mekanizması bo-zukluğu olan hemofili hastalığı görülür.

Adnan Oktar

147

148

Harun Yahya

İnsan vücudunun, bazı proteinleri ömrü boyunca, bazılarını da sa-dece ihtiyaç olan zamanlarda üretmesi gerekir. Bu yüzden bütün gen-ler, bir hücrenin doğru miktarda proteini, tam ihtiyacı olan zamandaüretmesini sağlayacak şekilde düzenlenirler. Örneğin gelişen embriyo-daki birçok protein çok kısa süre için gereklidir. Belli bir hücre tarafın-dan üretilen proteinler ise, embriyonun neresinde olduğuna, embriyo-nun yaşına ve kendi genlerinden ve diğer hücrelerden aldığı talimatla-ra bağlıdır. Ancak bilim adamları hücrenin, elindeki planın hangi bölü-münü ne zaman devre dışı bırakması gerektiğini nereden bildiğini ce-vaplayamamışlardır. Bazı genler, yani her özelliğe ve organa ait dosya-lar, tam gerektiği anda ve doğru zamanda engellenirken, kimileri üze-rindeki kilitlerin nasıl olup kalktığı, baskıcı genler ile baskıyı ortadankaldıran genleri harekete geçiren komutları kimin verdiği, bilim adam-larına göre tamamen karanlıkta, cevap bekleyen sorulardır.

Bilimsel literatürde düzenlenme (regulation) olarak geçen bir kav-ramın, tesadüfen gerçekleşen bir süreç olduğunu iddia etmek kuşku-suz bilimsellikle bağdaşmayan bir durumdur. Burada da aynı gerçeklekarşı karşıya kalırız: Ortada muhteşem bir plan ve akıl vardır; tüm buplanın ve olağanüstü sistemin sahibi Alemlerin Rabbi olan Allah'tır veO'ndan başka ilah yoktur.

Hücrelerin bir yandan da birbirleri ile iletişim kurmaları, gruplaş-maları ve ortaklaşa çalışmaları neticesinde minyatür bir insan oluşma-ya başlar. Embriyonun tam bir vücuda sahip olması için üç hafta dahagereklidir. Yirmi dördüncü gündeyken, embriyonun henüz kolları gö-rünmez, fakat iki gün içerisinde, yirmi altıncı güne gelindiğinde vücu-dun her iki yanında kollar tomurcuk halinde belirir. Kırk sekiz saat içe-risinde, kolların üst ve alt kısımlarının sınırları belirlenir. Birkaç günsonra ise bacaklar belirmeye başlar. Sonraki ay bacaklar uzamıştır; ar-tık el ve ayak parmakları gelişir.109

Bizim sadece seyircisi olabildiğimiz tüm bu aşamalar, DNA'dakiinşa planının birer parçasıdır. Herşey son derece kontrollü, hiçbir kar-

Adnan Oktar

149

maşa olmadan gerçekleşir. Elbette ki böylesinekusursuz bir düzenin olduğu bir ortamda, tesa-düflerden bahsetmek akılcılıkla bağdaşmaz.Üstelik canlıların tesadüfi etkilerle şekillendi-ğini öne süren, Darwinist bilim adamla-rının kendileri de, insanın oluşu-munu açıklarken, şaşırtıcı bir düzen-den, alınmış bir dizi tedbirden, akılcı hare-ketlerden, ekonomik ve verimli sistemler-den, iş birliği ve uyumdan bahsederler. An-cak buradaki çelişki açıktır; tesadüften bah-sedilen bir yerde, yalnızca karmaşa, dü-zensizlik ve uyumsuzluk olacaktır.

HHüüccrree FFaarrkkll››llaaflflmmaass››nnddaakkii MMuucciizzeeHücrelerin programlanmış bir şekilde farklı farklı proteinler üre-

tip farklı organlara dönüşmesi olayına, tıp dilinde "farklılaşma" ya da

150

Harun Yahya

Hücreler bölündükçe farkl›lafl›r, yani farkl› görevler edinir ve vücutta bulunmalar› gere-ken bölgelere giderler. Birbirinin ayn› hücrelerden oluflan bir et y›¤›n› de¤il de, bir k›s-m›, örne¤in göz hücresi olup tam olmas› gerekti¤i yere, bir k›sm› kalbioluflturup gö¤üs kafesindeki yerine gider veya deri hücresi olarakbütün vücudu kaplar.

5. hafta

Boynunbükülmesi

Parmak ç›k›n-t›lar›n›n olu-flumu

K›vr›k kollarve ellerin olu-flumu

Embriyo dö-neminin sonu

Embriyoda organ veorgan sistemlerinin geliflimi

6. hafta

7. hafta8. hafta

"morfogenez" denir. Hücreler bölündükçe farklılaşır, yani farklı görev-ler edinir ve vücutta bulunmaları gereken bölgelere giderler. Birbirininaynı hücrelerden oluşan bir et yığını değil de, bir kısmı, örneğin gözhücresi olup tam olması gerektiği yere, bir kısmı kalbi oluşturup göğüskafesindeki yerine gider veya deri hücresi olarak bütün vücudu kaplar.Tüm hücreler, oluşturacakları dokunun gerektirdiği kadar çoğalır vebu dokular da gerekli yapıyı inşa etmek üzere yan yana gelerek organ-ları oluşturmaya başlarlar.

Tüm bu olaylar sırasında hücreler, titizlik gerektiren bir inşaat sı-rasında, yakın iş birliği içinde çalışan bir ekip gibidir. Her biri planıntümünü bilir ve yoğun bir haberleşme ve iş birliği içinde çalışırlar. Pe-ki bu kadar ileri düzeyde bir düzen ve koordinasyon nasıl gerçekleş-mektedir? Hücreler nereye gideceklerini, hangi organın parçası olacak-larını ve gittikleri yerde ne yapacaklarını nereden bilmektedirler? Aynızamanda diğer hücrelerle bu derece uyum içinde nasıl hareket etmek-tedirler? İsrailli biyofizikçi Dr. Lee Spetner da buradaki mucizevi yara-tılışa şöyle dikkat çekmektedir:

Gelişim programı nasıl çalışıyor, nasıl bu kadar mükemmel? Gördüğü-

müz gibi gelişim ikiye bölünen tek bir hücre ile başlar. İki daha sonra dör-

de bölünür ve bu böyle devam eder. Bir noktadan sonra hücreler farklıla-

şır, daha doğrusu karakter değiştirirler. Sonunda hücrelerin bir kısmı bir

tür doku ya da organa dönüşürken, diğer hücreler de başkalarına dönü-

şür. Bu her defasında neredeyse aynı kusursuzlukla gerçekleşir. Bu nasıl

olur?110

Bu soruların cevabı son derece açıktır: Canlılar kusursuz bir şekil-de yaratılmışlardır ve yaratılışlarındaki sanat ve ilim herşeyin Rabbiolan Yüce Allah'a aittir. Bir ayette şöyle haber verilmektedir:

Gökleri ve yeri hak olmak üzere yarattı ve size düzenli bir biçim (su-ret) verdi; suretlerinizi de güzel yaptı. Dönüş O'nadır. (Teğabün Sure-si, 3)

Adnan Oktar

151

Diğer taraftan proteinler de, çeşitli hücreler için farklı tiplerde üre-tilir. Bir embriyo anne karnında gelişirken, embriyonun gözlerini oluş-turacak hücrelerdeki DNA'lar, yalnız göz organı ile ilgili proteinleriüretirler. Aynı şekilde embriyonun beynini oluşturacak hücrelerinDNA'ları ise, yalnız beyin organı ile ilgili proteinleri üretir.

Burada önemli olan nokta şudur. İnsanın kemik hücresi olsun, ka-raciğer hücresi olsun, böbrek hücresi olsun, vücudunun her bölgesin-deki hücrelerin içindeki DNA'larda, insanın bütün organlarını oluştu-racak bilgiler saklıdır. Fakat saklanan bu bilgilerden, yalnızca ilgili or-gan için üretilecek proteinlerin meydana getirilmesi sağlanır. Diğer birifadeyle, her hücrede, insan vücudunun her organına ait protein bilgi-leri saklanır; fakat bu proteinlerin hepsi üretilmez. Yalnız meydana ge-tirilecek organla ilgili proteinler üretilir. Bunun sağlanması için de,DNA'nın üzeri, o organ için gerekli olmayan proteinlerinüretilmesini engelleyecek şekilde "histon" adı verilenözel bir proteinle örtülür. Bugün bilim adamlarını me-rakta bırakan en büyük sırlardan birisi ise, hücreler-deki "histon"ların, hangi genlerin üzeriniörtüp hangilerinin üzerini açık bıraka-cağını nereden bildikleridir. Çünkü

proteinler de, cansızatomlardan oluşan birer

moleküldür. Şuursuz ve aklı ol-mayan atomların, bu derece muazzam bir

yaratılış harikasını meydana getiremeyeceği açıktır. Hücrelerdeki başkalaşım ve yapılanma esnasındaki koordinas-

yon da, DNA molekülü tarafından sağlanır. Ancak DNA, ne en son tek-

152

Harun Yahya

histon

nolojiyle donatılmış laboratuvarlarda çalışan bir biyokimyager, ne desaniyede trilyonlarca işlem yapabilen bir süper-bilgisayardır. DNA,karbon, fosfor, azot, hidrojen ve oksijen gibi atomlardan oluşan bir mo-leküldür.

Şimdi düşünelim ve kendi kendimize soralım: İnsan vücudundabulunan trilyonlarca hücre, bölünerek birbirinden çoğalıyor. Ancak herhücredeki farklı gen, farklı zamanlarda harekete geçiyor ve bu şekildehücrelerde başkalaşım sağlanıyor. Diğer bir deyişle, ilk hücreden sonrabölünerek çoğalan her hücrede, tüm genetik bilgi vardır; yani her hüc-re aslında kalp kası, deri, alyuvar veya vücudun herhangi başka bir do-kusunu üretme yeteneğine sahiptir. Her hücre, o vücut için tam birDNA tarifine sahip olsa da, gelişmenin farklı aşamalarında ve farklı or-ganlarda sadece bazı genler aktiftir. Örneğin, böbrek oluşum ve fonksi-yon kodları her hücrede bulunur; ancak sadece ilgili genler, gelişme sı-rasında, belirli zamanlarda, bu organda aktif olur. Benzer olarak, bellienzimler -örneğin glikoz 6-fosfat- esas olarak karaciğerde bulunur, fa-kat diğer organların her hücresi bu proteinin tarifine sahiptir, ama aslabu proteinin üretimini yapmaz. Örneğin göz hücresi bu enzimi üret-mez, sadece göz için gerekli olanları üretir. Sinir hücreleri, beyin ve or-ganlar arasında gidip gelen uyarı ve emirleri taşıyacak, karaciğer hüc-releri toksinleri zararsız hale getirecek ve yağ hücreleri zayıf dönemleriçin yiyecek depolayacak şekilde uzmanlaşırlar. Bunların hiçbiri mideile ilgili enzimleri üretme hatasına düşmez. Peki bu kusursuz iş bölü-münü kim yapmaktadır? Hücrelere bölünme ve bölündükten sonrafarklı konularda uzmanlaşma emrini kim vermektedir? Dahası, tümhücreler itaat şuuruna nasıl sahiptirler ve nasıl böylesine kusursuz birdisiplin ve organizasyon içinde çalışmaktadırlar? Bunların hiçbirinintesadüfen gelişen olayların sonucunda oluşmuş, başıbozuk sistemlerolmadığı son derece açıktır. Tüm bunlar "gökten yere her işi evirip dü-zene koyan" Yüce Rabbimiz'in izniyle gerçekleşmektedir. (Secde Sure-si, 5)

Adnan Oktar

153

Hücrelerin sadece doğru zamanda doğru yerde bulunmaları vedoğru genleri aktif hale getirmeleri ile de, bu kusursuzluk bitmemekte-dir. Hücreler aynı zamanda yaşamın doğru safhasında, doğru miktar-larda bulunmalıdır. Bazı "bakım" genleri, hemen hemen bütün hücre-lerde, her zaman çalışır. Diğer genler, bazı hücrelerde birkaç saatten azişlevini yapar, sonra ileride çalışmak üzere bekleme konumuna geçer.Örneğin emzirme sırasında süt üretimi genler tarafından hızlandırılır.Mevcut bilgi, uygun zamanda, uygun miktarda ve uygun yerde hare-kete geçirilir. DNA'da saklı milyarlarca bilginin bu kadar şuurlu, plan-lı, iradeli, hesaplı ve akılcı idaresi ve kullanımı, evrimcilerin "tesadüf"iddiaları ile kesinlikle açıklanamaz. Buna rağmen mikroskobik bir alan-da gerçekleşen olağanüstü planlı ve organize olayların nedeni olarak,tesadüfleri görmek, büyük bir mantık çöküntüsüdür. Nitekim evrimci-ler de, hücrelerdeki bu farklılaşma ve kusursuz görev dağılımına biraçıklama getirmekten çok uzak olduklarını kabul etmektedirler. Evrim-ci mikrobiyoloji profesörü Ali Demirsoy şu itirafta bulunur:

Özünde, döllenmiş bir yumurtadan, çok değişik yapıda ve işlevde birçokhücre grubunun meydana gelmesi, şimdiye kadar doyurucu bir şekildeaçıklanamamıştır.111

National Geographic Topluluğu'nun bir yayını olan The IncredibleMachine (İnanılmaz Makine) adlı kitapta ise, insanın yaratılışının bilimadamlarınca açıklanamamasından şöyle bahsedilmektedir:

Yüz adet özelleşmemiş hücre, dünyadaki en kompleks omurgalıyı –insa-nı- meydana getirecek şekilde trilyonlarca hücre üretmelidir. Farklılaşmaolayı, yani hücrelerin nasıl olur da farklı formlara dönüştükleri, biliminçözülmesi en güç problemlerinden biri olarak düşünülmektedir.DNA'nın emirleri ne şekilde hücrelere iletilmektedir? Yaşam hikayesi ön-ceden döllenmiş yumurtada yazılı olarak mevcut mudur? DNA emirleri,yumurta hücresi bölündüğü zaman, döl hücreleri için bölümlere mi ay-rılmıştır?... Bu noktada yeni gizemli olaylarla karşılaşırız. Bugün tümhücrelerin genelleşmiş hücrelerden kaynaklandığını ve her bir hücrenin

154

Harun Yahya

tüm vücudun genetik şifresini içerdiğini biliyoruz. Fakat tüm hayatın ol-

dukça kapsamlı bilgisini taşıyan bir hücre, nasıl oluyor da bir insanın ge-

lişiminde, tam olarak oynaması gereken rolü oynayabiliyor? Nasıl oluyor

da herhangi bir şeye dönüşebilen bir hücre, özel bir şeye dönüşüyor? Ör-

neğin retinadaki bir çubuk hücresi nasıl oluyor da, ışığı absorbe eden bir

protein üretme konusundaki emirlere uyacak şekilde yapılanmıştır? Ya

da bir pankreas hücresi insülin üretmeyi nereden bilmektedir?... Biz bu

soruların tümüne cevap verememekteyiz.112

Dr. Lee Spetner ise, tek bir hücreden düşünebilen bir insanın olu-şumunu şu sözlerle ifade eder:

Gözlerin, kolların ve bacakların, hatta parmaklardaki tırnaklar ve kirpik-

lerin kusursuzluğu. Bu mükemmel ve inanılmaz derecede kompleks bir

canlı, nasıl tek bir hücreden meydana geldi? Ne tür bir program böyle bir

gelişmeyi yönetmiş olabilir. Görebilen gözler, işitebilen kulaklar, düşüne-

bilen ve kompleks organlarının hareketlerini yönlendiren bir beyin, hep-

si tek bir hücreden meydana geldi. Her birimizin tek bir hücreden mey-

dana gelmiş olması ve birçok faaliyeti yerine getirebilen, düşünebilen bir

varlığa dönüşmesi gerçekten akıl almaz.113

Tüm bu olağanüstü olayların, tesadüflerin veya hücrenin kendieseri olamayacağı açıkça bellidir. Peki, hücrede meydana gelen bu olay-ları yöneten, belli bir amaca yönelik olarak yaratan, milyarlarca bilgiyi,gözle görülmeyecek kadar küçük bir alana sığdıran akıl ve güç kimeaittir? Bu sorunun tek bir cevabı vardır: Yüce Rabbimiz sonsuz rahme-tiyle insanı, şu anki haliyle düzgün bir surette yaratmıştır ve gerek be-denindeki gerekse çevresindeki düzeni insana nimet olarak sunmakta-dır. Bir ayette şöyle bildirilmektedir:

Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkı-şırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insanpek zalimdir, pek nankördür. (İbrahim Suresi, 34)

Adnan Oktar

155

GGeennlleerr HHüüccrree BBööllüünnmmeessiinnii vvee BBüüyyüümmeeyyii NNaass››ll KKoonnttrrooll EEddeerrlleerr??Genlerin en önemli görevlerinden biri de, embriyoların nasıl geliş-

tiğini kontrol etmektir. Bu süreçteki yoğun düzenlemeler, bölünen hüc-renin DNA'sının düzgün olarak kopyalandığına, DNA'daki hatalarınonarıldığına ve her yeni hücrenin tam bir set kromozom aldığına eminolunmasını sağlar. Bu süreçte, bazı genlerin hataları kontrol etmesini vebir şey yanlış giderse, onarım için işlemleri durdurmasını sağlayan de-netim noktaları vardır. Eğer bir hücrenin DNA'sında tamir edilemeye-cek bir hata olursa, "apoptosis" denilen programlanmış "hücre ölümü"gerçekleşebilir. Bu, vücudun ihtiyacı olmayan hücrelerden kurtulmasıiçin yaygın bir yöntemdir. Apoptosis yapan hücreler parçalanır vemakrofaj denilen bir tür akyuvar hücreleri tarafından geri dönüşümüyapılır. Apoptosis, vücudu kansere sebep olabilecek, genetik açıdan ha-sarlı hücrelerden korur. Kanser, bilindiği gibi hücre bölünmesinin nor-mal düzenlemesi bozulduğunda oluşur. Bölünme kontrolsüz, düzensizgerçekleşir ve kanserli bir tümöre yol açan genetik bozuklukları birik-tirir. Apoptosis ayrıca embriyonun gelişiminde ve yetişkin birinin do-kularının korunmasında çok önemli bir rol oynar.

Moleküler biyolojinin en önemli buluşlarından biri, bazı genlerinbazıları üzerinde daha etkili olduğunun keşfedilmesidir. Bunun sebebi,genlerin bu yetki derecelerine göre organize olmalarıdır. Örneğin bazıgenler sadece hemoglobin yapılması, saçın uzaması veya sindirim en-zimlerinin üretilmesi gibi sabit işlerden sorumludur. Bu moleküler işçi-lerin üzerinde ise "düzenleyici genler" bulunur. Bunlar bu işçi genleriçalıştırır ve durdururlar. Örneğin, çocukluk döneminde hemoglobingeninin çalışmasını durdurur, gerektiğinde de çalıştırırlar. Düzenleyicigenler, hem işçilerin hem de orta dereceli yönetici genlerin üzerinde üstdüzey kontrol geni olarak hareket ederler. Bunların kararları, düzine-lerce hatta yüzlerce alt birimi etkiler. Bu genler o kadar hayati önem ta-şır ki, embriyo döneminde zarar görmeleri ölümcül olabilir.

156

Harun Yahya

Bu, üzerinde dikkatle dü-şünülmesi gereken bir bilgidir.Genler, atomlardan oluşan mole-küllerdir. Peki bu moleküller,aralarında böylesine düzenlibir organizasyonu nasıl kurmuşlar-dır? Nasıl olup da, bir molekül bir insanın boyunun uzamasını durdur-ma kararı alır, bu kararını diğerine iletir, diğeri ise bu kararı nasıl anla-yıp uygulamaya koyar? Bu disiplinin kurucusu kimdir? Dahası, mil-yonlarca yıldır, trilyonlarca gen, aynı disiplin, itaat, akıl ve şuurla göre-vini eksiksiz yerine getirmektedir. Böyle bir sistemin tesadüfen oluştu-

Adnan Oktar

157

E¤er bir hücreninDNA's›nda tamiredilemeyecek birhata olursa, “apop-tosis” denilen prog-ramlanm›fl “hücreölümü” gerçeklefle-bilir. Böylece vücut,ihtiyac› olmayanhücrelerden kurtu-lur. Apoptosis, vü-cudu kansere sebepolabilecek, genetikaç›dan hasarl› hüc-relerden korur. Busistem, Rahman veRahim olan Allah'›nüzerimizdeki bir ko-rumas›d›r.

Nükleerfonksiyon

DNAparçalanmas›

Hücre ölümü

Hücre s›v›s›substratlar›

Apoptosistespiti

Apoptosisuyar›c›lar›

Fosforilasyon

Fosforilasyon

Enzimleri engelleyici

Enzimleritetikleyici

Ölüm bölgesiproteinleri

Yaflam sürdürme faktörleri

Al›c›lar

Mitokondri

ğunu iddia etmek, çok büyük birsafsatadır. Genleri, en akılcı ve enkusursuz biçimde programlayan şüphesiz, herşeyin Rabbi olanAllah'tır.

De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Öy-leyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güçyetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç gör-meyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlık-larla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratanortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti?De ki: "Allah, herşeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır."(Rad Suresi, 16)

158

Harun Yahya

Hücre

Kromozomlar

DNA

Telomer

Kopyalanmay›kesen hücre

Telomeraz enzimleri

Kopyalanmay›sürdüren hücre

MMaayyoozz vvee MMiittoozz BBööllüünnmmeenniinn HHiikkmmeettlleerriiHücre bölünmesi iki temel şekilde gerçekleşir ve bunların her biri

tam olması gerektiği zamanda ve gerektiği şekilde olur. Bunlardan ilki,döllenme esnasında gerçekleşen "mayoz" bölünme şeklidir. Mayoz bö-lünme, yumurta ve sperm hücrelerini oluşturan hücre bölünmesi çeşi-tidir.

Bu bölünme neticesinde insanların her nesilde aynı kromozom sa-yısına sahip olması mümkün olur. Söz konusu hücreler kromozomları-nı, yumurta ve sperm hücrelerini oluşturmak için yarıya -46'dan 23'e-indirirler. Döllenme esnasında sperm ve yumurta hücreleri birleştiğin-de, böylece embriyo da 46 kromozoma tamamlanmış olur. Peki bu ma-tematik hesabını kusursuzca kim yapmaktadır? Hücrelerin kendi ken-dilerine böyle bir öngörüye sahip olmaları, birleştiklerinde normal birinsan kromozomu oluşturmak için, neler yapmaları gerektiğini bilme-leri mümkün değildir. Onları bir ölçüye göre hareket ettiren, bu kusur-suz sistemi kuran, elbette üstün kudret sahibi Allah'tır. Bir Kuran aye-tinde şöyle haber verilmektedir:

... Elbette Allah, Kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah,herşey için bir ölçü kılmıştır. (Talak Suresi, 3)

Rabbimizin insanın oluşumunda mayoz bölünmeyi var etmesininçok büyük hikmetleri vardır. Örneğin her birleşme sırasında ya sadecebabadan ya da sadece anneden gelen kromozomlar, yeni embriyonunkromozomlarını oluştursaydı, yine her zigot hücresi normal bir insangibi 46 kromozoma sahip olurdu, ancak o zaman dünyadaki insan çe-şitliliği olmazdı. Her yeni doğan bebek ya annesinin ya da babasınınbir kopyası olurdu. Bu yüzden mayoz bölünme şekli son derece hik-metlidir ve kusursuz bir düzenle insanın ilk yaratıldığı andan itibarenişlemektedir. Hücrelerin bu tür bölünmesi esnasında, "DNA karışımı"(DNA shuffling) süreciyle genetik çeşitlilik mümkün olmaktadır. Olasıo kadar çok DNA kombinasyonu bulunmaktadır ki, aynı iki ebeveyninfarklı döllenmelerde tamamen birbirinin aynı bir çocuk dünyaya getir-

Adnan Oktar

159

me ihtimali dahi,sonsuz derece-de küçük birsayıdır. Yakla-şık olarak yet-miş trilyonda bir ihti-maldir.114

Prof. Gerald L. Schroeder genetikbilgilerin karışması esnasında, bir anormallikolmadan son derece düzgün ve estetik görünümdebir insanın var olmasındaki olağanüstülüğe de dikkat çek-mektedir:

İnsan genomunda mevcut olan özellik takımları arasında, 5 milyondanfazla farklı kombinasyon kurulması olasıdır. Bu çeşitliliğe ek olarak, çift-ler, hücrenin merkezi düzleminde sıralandıklarında, genleri çaprazlamaolarak değiş tokuş ederler... Yeni kromozom kümelerinden her biri, hemanneden hem de babadan parçalar içerir. Bu safhada olası kombinasyonsayısı trilyonlara ulaşır. Bu devasa potansiyel çeşitlilik düşünüldüğünde,iki insanın hiçbir zaman için birbirine tıpatıp benzememesi şaşırtıcı değil-dir. Bütün bu genetik karmaşıklığa rağmen, doğan çocukların büyük birçoğunluğunun normal görünümlü olması ise şaşırtıcıdır.115

160

Harun Yahya

Anne ve babadan gelenkromozomlar 23'lük çift-ler halinde gruplafl›r.

MAYOZ BÖLÜNME

Her bir çift, X harfigörünümünde or-tadan birbirlerineba¤lan›rlar.

Mayoz bölünme, yumurta ve sperm hücrelerini oluflturan hüc-re bölünmesi çeflitidir. Böylece, her yeni do¤an bebek, anne-sinin ve babas›n›n genlerinin kar›fl›m› yeni bir insan olur. Mitoz bölünmede ise, hücre, kromozomlar› da dahil olmaküzere bütün içeri¤ini kopyalar ve iki ikiz yavru hücre olarakbölünür. Böylece yeni dokular›n infla edilmesi mümkün olur.

‹nterfaz

Hücre

Çekirdek

MikrotübülKromozom

Sentriyol

Kromatin

ProfazMetafaz

Anafaz

interfaz

Telofaz

M‹TOZ BÖLÜNME

DNA dizilimindeki hataların ne denli tehlikeli sonuçları olduğunaönceki bölümlerde değinmiştik. Ayrıca genlerde ufak tefek dü-zenlemelerin çok yönlü olumsuz sonuçları olduğu göz önündebulundurulursa, dev bilgi bankasının karışımından böylesine

kusursuz bir insanın ortaya çıkması, Allah'ın sonsuz kudretinindelillerinden biridir. Bir ayette Yüce Rabbimiz şöyle buyurmakta-

dır:O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir,'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerdeolanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Sure-si, 24)

İkinci hücre bölünme şekli ise "mitoz" bölünmedir. Mitoz bölün-me sırasında hücre, kromozomları da dahil olmak üzere bütün

içeriğini kopyalar ve iki ikiz yavru hücre olarak bölünür.Böylece yeni dokuların inşa edilmesi mümkün olur. Ör-

neğin kalbi oluşturmak için binlerce kalp hücresine ih-tiyaç vardır. Bir mide veya böbrek hücresi bu

kalp hücrelerinin yerini alamaz, dolayı-sıyla fonksiyonel bir kalp oluştura-

cak kadar kalp hücresinin çoğal-ması gereklidir. Diğer taraftan

parmağınızı kestiğinizdede, hemen bu-

rada yeni

Adnan Oktar

161Anne-babadaki ge-netik bilgiler çap-razlama de¤ifl-to-kufl yap›l›r.

Hücrede göze-nekler oluflurve kromozom-lar iki tarafaçekilir.

Hücre ikiye bölünür ve her yeni hüc-re, 23 kromozom tafl›r.

162

Harun Yahya

deri hücreleri bölünerek, kesik bölgeyi tamamlayacak şekilde çoğalır.Aynı şekilde bir bebeğin çocukluk ve gençlik dönemlerinde büyümeside, hep mitoz bölünmeler sayesinde mümkün olur. Kemik hücreleridüzgün bir şekilde çoğalarak önce bir çocuk, sonra bir yetişkin iskeletiinşa ederler.

Bu süreç öylesine önemlidir ki, mitozun aşamaları bir kısım gen-ler tarafından dikkatle kontrol edilir. Çünkü mitoz bölünme olması ge-rektiği gibi düzenlenmezse, kanser gibi sağlık sorunlarıyla karşılaşıla-bilir. Buradaki mükemmellik çok dikkat çekicidir. Bir hücrenin içindenyine eksiksiz bir hücre çıkmaktadır. Öyle ki bu hücre kendi gibi yenihücreler üretebilecek tam bir donanıma sahiptir.

Ayrıca hemen döllenmeden sonra mitoz bölünmenin başlaması dason derece şaşırtıcıdır. Hücreler, yeni bir bebeğin oluşması için ola-ğanüstü bir kapasiteyle bölünmeye başlarlar. Organları şekillendirirler;bunlar arasındaki bağlantıları kurarlar ve dokuz ay içinde düzgün birinsan görünümü alırlar. Burada tecelli eden yüksek şuur, belli bir ama-ca yönelik gerçekleşen aşamaların her biri, Allah'ın emri, O'nun ilhamıile olur. Kuran'da Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şeydeğilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti. ŞüphesizBiz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz.Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. Biz ona yolu gösterdik; (ar-tık o,) ya şükredici olur ya da nankör. (İnsan Suresi, 1-3)De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller verenO'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)

GGeenneettiikk HHaassttaall››kkllaarr,, DDNNAA''ddaakkii DDüüzzeennddee TTeessaaddüüfflleerriinn YYeerrii OOllmmaadd››¤¤››nn›› OOrrttaayyaa KKooyymmaakkttaadd››rrDNA molekülündeki kusursuzluğun ve düzenin önemini ortaya

koyan unsurlardan biri de genetik hastalıklardır. Herhangi bir molekü-

lün yaptığı tek bir hata, insanın zarar görmesine hatta ölmesine nedenolabilir. Ama bu moleküller, üstün bir aklın emrinde olduklarını açıkçagösterir ve yaptıkları işte hataya düşmezler. Bedeninizdeki 100 trilyonDNA molekülü, DNA'yı meydana getiren nükleotidler, hücreyi inşaeden proteinler, aradaki trafiği mükemmel bir şekilde yönlendiren en-zimler, enzimleri meydana getiren amino asitler ve 100 trilyon DNA'yıiçinde barındıran ve "sizi" meydana getiren 100 trilyon hücre, benzer-siz üstünlükte bir organizasyon ve düzene sahip yapılardır.

DNA'da yer alan bilgilerin ne kadar hassas bir düzen ve dengeyesahip oldukları göz önünde bulundurulduğunda ise, tesadüfi oluşu-mun ne kadar imkansız olduğu daha da iyi anlaşılır. Daha evvel detay-lı yer verdiğimiz gibi, üç milyar harften oluşan DNA'daki bilgiler, A-T-G-C harflerinin birbiri ardına özel ve anlamlı bir sıra içinde dizilmesiile oluşur. Ancak bu sıralamada tek bir harf hatasının dahi olmamasıgerekir. Ansiklopedide yanlış yazılmış bir kelime ya da harf hatasıönemsenmez, hatta çoğu zaman fark edilmez bile. Buna karşın,DNA'da herhangi bir basamaktaki, örneğin 1 milyar 719 milyon 348 bin632'nci basamaktaki bir harfin yanlış kodlanması gibi bir hata bile, hüc-re için, dolayısıyla insan için önemli sonuçlara yol açabilir.

Bir genomdaki minimum değişiklik, bir nükleotiddeki değişiklik-tir. Ancak buradaki küçük gibi görünen bir hata dahi, çok ciddi sonuç-lar doğurur. Örneğin insan gözünün retinasında, rodopsin adındakipigmenti şifreleyen gende, S (Sitozin) yerine A (Adenin) bulunması,körlüğe yol açan bir göz hastalığına neden olur.116

Tek bir gende meydana gelen bozukluk sonucu ise, tedavisi he-men hemen imkansız kalıtsal hastalıklar ortaya çıkar. Örneğin "fenilke-tonüri" denilen hastalıkla doğan çocukların metabolizması, proteinli gı-dalarda bulunan, fenilalanin isimli bir aminoasidi kullanamaz. Bununsonucunda kanda ve diğer vücut sıvılarında artan fenilalanin ve onunartıkları, çocuğun gelişmekte olan beynini tahrip eder ve ileri derecedezeka özürlü olmasına, sinir sistemi ile ilgili çeşitli hastalıkların ortaya

Adnan Oktar

163

164

Harun Yahya

Kromozom 13:Çocuklarda kas distrofisi, re-tina kanseri, otizm hastal›¤›(iletiflim becerilerini engelle-yen geliflim bozuklu¤u), Wil-son hastal›¤› (beyin, karaci-¤er gibi dokular›n bozulmas›-na sebep olan fazla bak›r de-polanmas›)

Kromozom 1:CMT sendromu(kaslar›n erimesive güçsüzleflme-sine sebep olansinirsel hastal›k),prostat kanseri,Alzheimer hasta-l›¤› (beyin sinirhücrelerinin zarargörmesi ile olu-flan bellek kayb›)

Kromozom 5:Cri-du-chat sendromu (zekagerili¤i ve geliflim bozuklu¤u),kolon kanseri, ast›m, Cockay-ne sendromu (erken yafltaölüme sebep olan geliflim bo-zuklu¤u)

Kromozom 8: Werner hastal›¤› (çocuk yaflta ya dazaman›ndan önce yafllanma), Cohensendromu (anormal flekillenme , ze-ka gerili¤i, kas zay›fl›¤›, obezlik)

Kromozom 7:Obezlik (afl›r› ya¤ depola-ma), diabet (fleker metabo-lizmas›n›n bozulmas›), kistikfibroz (‹ç organlar› etkileye-rek fonksiyon bozuklu¤unasebep olur.)

Kromozom 20:Alagille sendromu (ço-cuk yaflta karaci¤er, kalpgibi organlarda fonksi-yon bozuklu¤u, kemikyap›s›nda bozukluklar)

Kromozom 14:Alzheimer hastal›¤› ,Graves hastal›¤› (hi-pertiroide sebep olansavunma sistemi bo-zuklu¤u)

Kromozom 19:Damar sertleflmesi, Miyotonikdistrofi (kaslardaki bir bozuk-luk), Diamond-Blackfand ane-misi (kemik ili¤i yetersizli¤ineba¤l› kans›zl›k çeflidi), Lenfob-lastik lösemi (lenf sistemi vekemik ili¤ine ba¤l› kan kanse-ri)

‹lgili kromozomlar›n yan›nda, bu kromozomlarda oluflan bo-zukluklar, yani mutasyonlar sonucu ortaya ç›kan hastal›klar-dan bir k›sm› yaz›l›d›r. Tüm bu genetik hastal›klar, DNA'dakihassas denge ve düzeni göstermekte; ayr›ca canl›lar›n mutas-yonlar yoluyla geliflmesinin imkans›zl›¤›n› ortaya koymaktad›r.

çıkmasına neden olur. Bu hastalığın sebebi ise, fenilalanin hidroksilazenzimi yapımından sorumlu bozuk bir genin varlığıdır. Ciddi sonuçlardoğuran Akdeniz Anemisi, hemofili, kistik fibroz, Ailevi Akdeniz Ate-şi (FMF), doğumsal işitme kaybı gibi hastalıkların sebepleri de bu türgen bozukluklarıdır. Genetik yapıdaki çeşitli bozuklukların neden ol-duğu daha birçok kalıtsal hastalık vardır. Her biri çok ciddi sonuçlardoğuran bu hastalıkların başlıca nedeni, genetik şifredeki milyarlarcaharften birkaç tanesinin yanlış yerde bulunmasıdır.

Huntigton koresi denilen genetik hastalıkta ise, hasta 35 yaşına ka-dar sağlıklıdır. Ancak bu yaştan sonra birdenbire kol, bacak ve yüz kas-larında denetlenemeyen istemsiz kasılmalar başlar. Tedavisi olmayanbu ölümcül hastalık beyni de etkilediğinden, hastanın belleği ve dü-şünme yetileri giderek zayıflar. Tüm bu genetik hastalıkların gösterdi-ği önemli bir gerçek vardır; genetik şifre o kadar hassas, dengeli ve ku-sursuzca hesaplanarak planlanmıştır ki, bu düzendeki en küçük bir de-ğişiklik dahi, ciddi sorunlar oluşturabilmektedir. Sadece bir harfin ek-sikliği veya fazlalılığı, ölümcül hastalıklara veya hayat boyu sürecekciddi sakatlıklara neden olabilmektedir. Dolayısıyla böylesine hassasbir denge ve düzenin tesadüfen oluştuğunu, ve evrim teorisinin iddiaettiği gibi mutasyonlar yoluyla kendiliğinden geliştiğini söylemek ke-sinlikle imkansızdır.

Öyle ise, DNA'da yer alan muazzam bilgi ilk olarak nasıl oluşmuşve şifrelenmiştir? Hayatın kökenini tesadüflere dayandıran evrimciler,hayatın kökeni ile ilgili her soruda yanıtsızdırlar. Milyonlarca sayfalık,milyarlarca bilginin tesadüfen yazıldığını iddia edenler, elbette ki buşekilde cevapsız kalacaklardır. Nasıl ki her eserin veya her bilginin biryazarı ve sahibi varsa, DNA'daki bilginin de bir sahibi ve yaratıcısı var-dır; ve O Yaratıcı, üstün ve güçlü, sonsuz ilim ve akıl sahibi olan Rab-bimiz Allah'tır.

Tesadüfi etkilerin canlılara sadece hasar verdiklerinin bir diğer ka-nıtı ise, genetik şifrenin kodlanış biçimidir. Canlılardaki bilinen hemen

Adnan Oktar

165

hemen tüm genler, canlıyla ilgili birden fazla bilgiyi içerirler. Molekü-ler biyolog Michael Denton, genlerin bu özelliğini şöyle açıklamakta-dır:

Genlerin gelişim üzerindeki etkileri şaşılacak derecede farklıdır. Ev fare-sinde tüy rengiyle ilgili hemen her gen, boy uzunluğuyla da ilgilidir.Meyve sineği Drosophila Melanogaster'in göz rengi mutasyonları için kul-lanılan 17 adet X ışını deneyinden 14'ünde, göz rengiyle oldukça ilgisizolan dişinin cinsel organlarının yapısı etki görmüştür. Yüksek organiz-malarda incelenen hemen her gen, bir organdan fazla etkiye sahiptir.117

Canlıların genetik yapılarındaki bu özellik nedeniyle, tesadüfi biretki sonucu DNA'daki herhangi bir gende meydana gelen değişiklik,birden fazla organa etki edecektir. Böylece bozukluk sadece belirli birbölge içinde kalmayacak, çok daha fazla yıkıcı etkilere sahip olacaktır.

Sonuç olarak sağlık, "tesadüfen" oluşamaz. Tam tersine üstün biryaratılışın sonucu olarak, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz'den bir ni-mettir. Allah, dilediği zaman da bu nimeti alabileceğini, vücudun bilin-meyen bir noktasında ölümcül bir hastalık yaratabileceğini, bize örnek-

166

Harun Yahya

Gart geni

Fazla 21. kromozom

Hücrelerimiz 23 çift kromozoma sahiptir. Herhangi bir nedenle, bu çiftlerin fazla kro-mozoma sahip olması dengeyi bozacaktır. Down Sendromu durumunda, kiflinin top-lam kromozom say›s› 46 olmas› gerekirken, 47'dir. Kromozom haritasında 21. kromo-zomun üç adet oldu¤u görülür.

leriyle göstermektedir. Elbette bu eksikliklerde büyük hikmetler vardır.İnsana düşen, kendisine sağlık verip, onu "düzgün bir adam kılan"(Kehf Suresi, 37) Allah'a şükretmektir. Hastalandığında ise, hastalığında sağlığın da O'ndan olduğunu bilmeli ve Hz. İbrahim gibi, "hastalan-dığım zaman bana şifa veren O'dur" (Şuara Suresi, 80) diyerekAllah'tan yardım dilemelidir.

Adnan Oktar

167

Mikroskobik bir mantar›nüretti¤i aflatoksin adl›madde, P53 geninin mu-tasyonuna sebep olur.

Bu mutasyon bir baflkaamino asidi kodlar.

Mutasyonlu amino asitdizisi

Hücre çekirde¤indeki 17.kromozom

17. kromozomdabulunan P53 geni

DNA

DNA

Art arda 3 bazdan oluflan kodon Arjininisimli amino asidi kodlar.

Normal protein yap›s›

Normal amino asit dizisi

protein

enom bir hücrenin ya da bir canlınınsahip olduğu genetik bilgilerin bütününeverilen isimdir. İnsan vücudundaki yakla-şık 100 trilyon hücrenin her birinde, eksik-siz yer alan DNA molekülündeki genetikbilginin analizini yapmak için, yaklaşık 20laboratuvarda, yüzlerce bilim adamı, 10 yıl-dan fazla çalışmışlardır. "İnsan GenomuProjesi" adı verilen ve 16 kurumdan oluşanuluslararası bir heyet yönetiminde yürütü-len projenin amacı, insan hücresindeki ge-netik bilgilerin tümünü tanımlamak veDNA'nın genetik dilde yazılmış tüm metni-ni okumaktı. Bu uluslararası projenin par-çası olarak biyologlar, kimyagerler, mühen-disler, bilgisayar bilimcileri, matematikçilerve daha pek çok dalda uzman bilim adamı,insanın fiziksel özelliklerini belirleyen birbiyolojik harita ortaya çıkarmak için çalıştı-lar. Tüm bu çabalara rağmen DNA dizilimi-ni kaydetme teknolojisi halen çok yavaştırve tek bir insan kromozomundaki DNA'nındizilimini kaydetmek dahi, maliyeti çokyüksek bir işlemdir. Öyle ki, İnsan Genomu

168

Harun Yahya

Projesi için harcanan miktar, yaklaşık 2.7milyar dolar tutmuştur.118 Bu miktar, insa-nın Ay'a gidip gelmesi için harcanan para-dan daha fazladır.

İnsan DNA'sının diziliminin taslağı2000 yılında tamamlanmıştır. Ancak pro-jenin son halini bulması, hataların düzel-tilmesi ve boşlukların tamamlanması 2003Nisanı'nda mümkün olmuştur. 13 yıl bo-yunca sürdürülen İnsan Genomu Proje-si'ni, Milli İnsan Genomu Projesi Araştır-ma Enstitüsü, ABD Enerji Bakanlığı veSağlık Bakanlığı koordine etmiştir. İnsanGenomu Projesi'nin amaçlarından bazılarışu şekilde özetlenebilir:

* İnsan genomunda bulunan yaklaşık30.000 geni belirlemek ve insanın gen ha-ritasını çıkarmak.

* DNA'yı oluşturan yaklaşık 3 milyarbaz çiftinin dizilimini belirlemek.

* Elde edilen bilgiyi araştırmalar içinkullanılmak üzere veri bankalarında sak-lamak.

* Elde edilen verinin analiz edilmesiiçin yöntem ve araç geliştirmek.

* Genler ve işlevleri arasındaki bağ-lantıların bulunması.

* Genlerin kromozomlarda nasıl birbütün halinde çalıştıklarının tesbiti.

* Genetik hastalıkların temeli ve se-beplerinin belirlenmesi.

Adnan Oktar

169

Projede kullanılan "gen haritası" tekniği, genlerin kromozomlarüzerinde bulunduğu yerlerin gösterilmesidir. Böylece insan genomu-nun anatomisi ortaya çıkarılmaktadır. Pek çok genin ve diğer genetikişaretleyicilerin, birbirlerine göre bir kromozom boyunca diziliş sırası-nın haritalanmasıyla, tüm genom haritasını çıkarmak mümkündür. Ge-netik haritalama, genomun matematiksel analizi olarak da bilinir vegenlerin kromozomlar üzerindeki konumlarının bulunmasında bir di-zi karmaşık istatistiksel analizler kullanılır. Bu haritalama, asıl olarakinsan vücudu fonksiyonlarının bilinmesi için gereklidir. Böylece İnsanGenomu Projesi'nin en önemli amaçlarından biri olan genetik hastalık-ların temeli ve sebepleri belirlenebilecektir. Bu projeden elde edilen ve-rilerle, 4.000 kadar DNA kaynaklı hastalığın tanınabileceği, böylece ya-kın gelecekte risk içeren genetik hastalıklara yönelik özel ilaçlar üreti-lerek, gen tedavisinin mümkün olacağı tahmin edilmektedir.

GGeennlleerriinn BBüüyyüükkllüükklleerrii KKoommpplleekksslliikkÖÖllççüüssüü DDee¤¤iillddiirrİnsan genomunun büyüklüğü kolaylıkla yanlış yorumlanabilmek-

tedir. İnsanların sinekten 25 kat daha fazla DNA'ya sahip olmasının ne-deni, insanların çok daha büyük ve kompleks olması değildir. Çünkügenetik bilginin miktarının biyolojik açıdan kompleks olmakla bir iliş-kisi bulunmamaktadır. Örneğin tek hücreli Paramecium caudatum 8,6milyar nükleotide sahiptir. Bu insan genomunun iki katından fazla birsayıdır. Bilinen en geniş genetik bilgiye ise 670 milyar nükleotid ile tekhücreli Amoeba dubia sahiptir.119

İnsan Genomu Projesi'nde çalışan bilim adamları, genlerin fonksi-yonlarının ve aralarındaki ilişkilerin anlaşılması aşamasının daha ba-şında olduklarını belirtmektedirler. Çünkü ortaya çıkan sonuçlar hiç detahmin edildiği gibi çıkmamıştır. Örneğin bir farede veya buğdayda bi-le, insandan daha uzun DNA bulunmaktadır. Bu da, DNA'nın uzun ol-ması ile organizmanın kompleks olması arasında her zaman doğru

170

Harun Yahya

orantıolmadı-ğını göster-mektedir. Bukonuya biyofi-zikçi Dr. Lee Spet-ner şöyle değinmektedir:

Bazı organizmaların kromo-zomları, diğerlerinin kromozomla-rındakinden daha fazla DNA'ya sahiptir.Organ kompleksliğini ölçmek için, genom-daki DNA miktarının iyi bir yöntem olduğu-nu düşünebilirsiniz, fakat bu tamamen doğrudeğildir. İnsanlar bazı böceklerden 30 kat dahafazla DNA'ya sahip olmalarına rağmen, insanlar-daki DNA'nın iki katından daha fazlasına sahip olanböcekler vardır. DNA miktarı kompleksliği ölçmek için gü-venilir bir yol değildir.120

Diğer taraftan insanın gen sayısı konusundaki önceki tespitlerinde hatalı olduğu ortaya çıkmıştır. Çalışmanın başlangıcında bilimadamları insanda 50.000 ile 140.000 arasında gen bulunacağını tahminetmelerine rağmen, yapılan son çalışmalarda sadece 25.000 ile 30.000 ci-varında gen tespit edilmiştir. Bu durum, bilim çevrelerini oldukça şa-şırtmıştır. İnsan Genomu Projesini yöneten Francis S. Collins bu duru-mu şöyle anlatmaktadır:

İnsanların beklenenden daha az geni olduğu anlaşıldı. Burada gendensöz ederken, belirli bir proteini şifreleyen belirli bir DNA dizilimindensöz ediyorum. Elbette protein oluşturmayan RNA dizilimleri de vardır.Fakat bu tanıma göre, yalnız çok şaşırtıcı biçimde 30.000 kadar insan ge-ni olduğu anlaşıldı. Halbuki son on beş yıldır, 100.000 genden söz ediyor-duk ve ders kitaplarında da böyle yazıyordu. Bu herkes için bir tür şok

Adnan Oktar

171

oldu. Hatta bazı kişiler bundan fazlasıyla etkilendi ve sıkıntıya düştüler.

Çünkü insandan önce daha basit canlıların genleri de sayılmıştı ve örne-

ğin bir tür solucanın 19.000, yabani otun 25.000 geni vardı ve biz yalnız

30.000 gene sahiptik. Daha da kötüsü, pirinç bitkisinin genetik şifresi çö-

züldüğünde, 55.000 geni bulunduğu anlaşıldı. Bu ne anlama geliyordu?

İnsana ve pirinç bitkisine bakan birisi, elbette insanın biyolojik olarak da-

ha kompleks olduğunu söyleyecektir. Bu konuda şüphe olduğunu sanmı-

yorum. Öyleyse tek dayanak gen sayısı olmamalı. Öyleyse neler olup bi-

tiyordu?121

172

Harun Yahya

Genler bir k›s›m evrim-cilerin iddia etti¤i gibibir komplekslik ölçüsüde¤ildir. ‹nsan›n30.000 geni varken, pi-rinç bitkisinin 55.00geni bulunmas›, bu-nun çok aç›k bir gös-tergesidir.

Buradaki sıkıntı şundan kaynaklanmaktadır. Darwinist bilimadamları iddialarını insanın daha kompleks bir canlı olduğu, dolayısıy-la gen sayılarının da daha fazla olduğu mantığı üzerine kuruyorlardı.Maya hücresinde 6.000, meyve sineğinde 13.000, bir tür solucanda18.000, bir tür bitkide 26.000 gen bulunmasına karşılık, insan hücresin-de, çok daha kompleks olması nedeniyle, daha fazla sayıda gen olmasıbekleniyordu. Ancak İnsan Genomu Projesi, dogmatik bir mantık olanorganizmanın kompleksleştikçe, DNA ve gen sayısının çoğalması bek-lentisini boşa çıkarmıştır.

Ne gen sayıları ne de DNA büyüklükleri, evrimcilerin öne sürdü-ğü gibi bir "evrim zinciri" göstermemektedirler. Ancak evrimciler ger-çekte kendi aleyhlerinde olan bu son gelişmeyi, çarpıtmaya ve "evrim"delili gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Bazı basın kuruluşları ise, hemkonu hakkındaki yetersiz bilgileri hem de ön yargılı yaklaşımları nede-niyle, İnsan Genomu Projesi'nin "evrime kanıt" sağladığını zannetmek-te ya da öyle göstermeye çalışmaktadırlar. Ancak projeden elde edilenbilimsel bulgular, Darwinizm'e diğer bilim dallarında olduğu gibi ge-netik alanında da tüm kapıları kapamıştır.

EEvvrriimmcciilleerriinn GGeenneettiikk BBeennzzeerrlliikk ÇÇaarrpp››ttmmaass›› İnsan Genomu Projesi çerçevesinde insanlığın gen haritasının çı-

karılmasıyla birlikte, bu projenin sonuçları çarpıtılmakta ve bazı evrim-ci yayınlara malzeme olmaktadır. Söz konusu haberlerde şempanzele-rin genlerinin insan genleri ile yüzde 98 benzerlik gösterdiği iddia edil-mekte ve bunun evrim teorisinin bir delili olduğu ileri sürülmektedir.Gerçekte ise, bu iddiaların evrim iddialarına hiçbir katkısı bulunma-maktadır, aksine bunlar çarpıtmaya dayalı sahte delillerdir.

Şempanze ile insan genomları %98 benzer olsa bile, bundan "insan%98 şempanzedir" sonucu çıkarmak mantıksızdır. Çünkü insan bellioranlarda genlerini başka birçok canlıyla da paylaşır. Örneğin New Sci-entist dergisinde aktarılan genetik analizlere göre, nematod solucanları

Adnan Oktar

173

ve insan DNA'larında %75'lik bir benzerlik söz konusudur.122 Ancak budurum insanın %75 solucan olduğunu göstermez ya da arada sadece%25'lik bir fark bulunduğu anlamına gelmez. Bu çıkarımların mantık-sızlığını, bazı evrimciler de görmekte ve dile getirmektedirler. ÖrneğinProfesör Steven Jones, muz ve insan arasında %50 genetik benzerlikbulunduğunun gösterilmesinin, insanın %50 muz olduğu anlamınagelmeyeceğini hatırlatmaktadır. Çünkü iki farklı canlıdaki genler aynıolsa bile, bunların tamamen farklı şekilde çalışabildikleri bilinmektedir.Ayrıca genlerin, bazen birden çok işlevle ilgili olması, bazen de bir işle-vin birden çok gen tarafından yönetilmesi, genler arasındaki matema-tiksel farklılığı çok büyük oranda genişletmektedir.

Öte yandan bazı proteinler üzerinde yapılan analizler de, insanıçok daha farklı canlılara yakın gibi göstermektedir. Cambridge Üniver-sitesi'ndeki araştırmacıların yaptığı bir çalışmada, kara canlılarının ba-zı proteinleri karşılaştırılmaktadır. Hayret verici bir şekilde, yaklaşıkbütün örneklerde insan ve tavuk, birbirlerine en yakın akraba olarakeşleşmişlerdir. Bir sonraki en yakın akraba ise timsahtır.123

Evrimcilerin "insan ile maymun arasındaki genetik benzerlik" ko-nusunda kullandıkları bir diğer örnek ise, insanda 46, şempanze ve go-rillerde ise 48 kromozom bulunmasıdır. Evrimciler, kromozom sayıları-nın yakınlığını evrimsel bir ilişkinin göstergesi sayarlar. Oysa eğer ev-rimcilerin kullandığı bu mantık doğru olsaydı, insanın şempanze ileaynı yakınlıkta bir akrabası olması gerekirdi: "Patates". Çünkü patate-sin kromozom sayısı goril ve şempanzeninkiyle aynıdır: 48. Diğer ta-raftan yabani tavşanın kromozom sayısı, insanınki ile aynıdır: 46.124 Buörnekler, genetik benzerlik kavramının evrim teorisine bir delil oluştur-madığını göstermektedir. Çünkü genetik benzerlikler iddia edilen ev-rim şemalarına uymamakta, aksine bunlara tamamen ters sonuçlar ver-mektedir.

Darwinist medyanın bu konuda yaptığı şey, bilgileri seçici olarakkullanıp, bunların arasından propaganda malzemesi oluşturmaktır. İn-

174

Harun Yahya

san ile maymunun ortak bir atadan geldiğini iddia ettikleri için, insanDNA'sı ile maymun DNA'sı arasındaki benzerliği ön plana çıkarmak-tadırlar. Halbuki evrimcilerin on yıllardır sürdürdükleri %98 benzerlikpropagandasının geçersizliğini gösteren, yine evrimciler tarafından ya-pılmış bilimsel araştırmalar da bulunmaktadır. Ancak bunlar, çarpıt-maya dayalı benzerlik iddialarının aksine, kasıtlı olarak haber yapılma-maktadır ya da bunlara küçük çaplı yer ayrılmaktadır.

CNN'in web sayfasında 25 Eylül 2002 tarihinde yayınlanan "Hu-mans, chimps more different than thought" (İnsanlar, şempanzeler dü-şünüldüğünden daha farklı)" başlıklı yazıda bu araştırmanın sonuçlarışöyle haber verilmektedir:

Yapılan yeni genetik araştırmaya göre, insanlar ve şempanzeler arasındabir zamanlar inanıldığından çok daha fazla farklılık var. Biyologlar uzun

bir süre şempanzelerin ve insanların genlerinin%98.5 benzer olduğunu savundular. Ancak

Adnan Oktar

175

E¤er evrimcilerin iddia etti¤i gibi,kromozom say›lar› sözde evrimsel

iliflkilere bir delil olsayd›, insan›n flem-panze ile ayn› yak›nl›kta bir akrabas› ol-

mas› gerekirdi: “Patates”. Çünkü patatesin kro-mozom say›s› goril ve flempanzeninkiyle ayn›d›r: 48.

Kaliforniya TeknolojiEnstitüsü'nden bir biyo-

log, bu hafta yayınlanançalışmada, genleri karşı-

laştırmak için kullanılan ye-ni bir yöntemin, insanlar ve

maymunların arasındaki genetikbenzerliğin yalnızca %95 oranında

olduğunu gösterdiğini açıkladı. Buaraştırma, insan DNA zincirindeki 3 milyon

baz çiftinden 780.000 tanesini şempanzelerin-ki ile karşılaştıran bir bilgisayar programınadayanıyordu. Daha önceki araştırmacılarınbulduklarından daha fazla birbirine benze-meyen bölüm bulundu ve DNA bazlarınınen az %3.9 oranında farklı olduğu sonucu-na varıldı. Bu durum onu, türler arasındayaklaşık %5 oranında genetik bir farklılık

olduğu sonucuna götürdü...125

İngiliz bilim dergisi New Scientist deaynı konuyu 23 Eylül 2002 tarihli internet

haberinde "Human-Chimp DNA DifferenceTrebled" (İnsan-Şempanze Genetik Farkı Üç

Katına Çıktı) başlığıyla haber yapmıştır:İnsan ve şempanze DNA'ları arasında yapılan yeni karşı-

laştırmalara göre, eskiden düşünüldüğünden daha benzersi-ziz. Uzun bir süre, en yakın akrabalarımız ile genetik yapımızın

98.5% benzeştiği görüşü savunuldu. Şimdi bunun yanlış olduğu or-taya çıkıyor. Gerçekte, genetik yapımızın %95'den daha az kısmınıpaylaşıyoruz, şempanzeler ile aramızdaki farklılık, düşünüldüğün-den 3 kat daha fazla.126

176

Harun Yahya

Sonuç olarak genom projesi, evrim teorisi lehinde hiçbir bulgu orta-ya koymamaktadır. Aksine, canlılar arasında DNA ve gen yapılarına da-yanılarak, bir "evrimsel hayat ağacı" oluşturulamayacağını ortaya koy-muş ve Darwinizm'e büyük bir darbe indirmiştir. Canlıların DNA şifrele-ri, 19. yüzyıldan beri, insanlara bir gerçek gibi empoze edilen "hayat ağa-cı"nın bir hurafe olduğunu açıkça göstermektedir.

Darwinizm'e körü körüne bağlılık gösteren kesimlerin asıl amacı,halka bilimsel gelişmeleri aktarmak değil, sadece Darwinizm'i yaygınlaş-tırabilmektir. Ancak Darwinizm propagandasının tüm dayanakları, birbi-ri ardınca yaşanan bilimsel bulgularla gün geçtikçe erimektedir. Bu du-rum karşısında, giderek artan sayıda insan, evrim teorisinin ideolojik ne-denlerle sürdürülen bir aldatmaca olduğunun farkına varmakta, yaratılışgerçeği hızla yayılmaktadır. Kuran'da Allah şöyle bildirmektedir:

Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) bili-yorsunuz. (Bakara Suresi, 42)Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağıneder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendire-geldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 18)

BBiilliimm AAddaammllaarr›› HHaallaa YYeetteerrssiizz BBiillggiiyyee SSaahhiippttiirrİnsan genomunun en çarpıcı yönlerinden birisi, dünya çapında bilim

adamlarının onlarca senedir üzerinde çalışıyor olmasına rağmen, genetikyapı hakkındaki bilgilerinin hala çok yetersiz oluşudur. İleri laboratuvarteknolojisi ve bilgisayarla analiz yöntemleri sonucunda Celera şirketinde-ki bilim adamları 26.500 insan genini tespit etmiş ve 13.000 kadarının dayerleşimini tahmini olarak belirlemişlerdir. İnsan Genomu Projesi ise fark-lı bir yöntem ile toplam 31.778 kadar insan geni olduğu tahmininde bu-lunmuştur. Bu iki yöntemin üzerinde anlaştığı, insanların 30.000 ila 40.000arasında gene sahip olduğudur. İnsan genlerinin kompleks yapısı nede-niyle tam bir sayının verilmesi şu an için pek mümkün değildir.

Adnan Oktar

177

178

Harun Yahya

On y›llard›r yap›lanaraflt›rmalara ra¤-men, bilim adamlar›DNA gibi bir siste-min nas›l ortayaç›kt›¤›n› aç›klaya-mamaktad›rlar. Hiçkuflkusuz DNA, Yü-ce Rabbimiz'inhücrede tecellieden ilminin örnek-lerindendir.

Bilinen dizilim

DNA fleridi (bazlar›n dizilimi)

DNA sarmal›

Bilinmeyen dizilim

İnsan Genomu Projesi tahminlerine göre, DNA'nın protein üretimiile ilgili talimatları kodlayan kısımları, ellerindeki DNA diziliminin%5'inden daha azını meydana getirmektedir. Genetik bilginin geriyekalan kısmı ise, genetik denetim bölgelerinden, kromozomlarla ilgiliönemli özelliklerden ve henüz ne olduğu çözülemeyen DNA kısımla-rından oluşmaktadır.127 Tüm bunlar insanın genetik bilgisini tam olarakanlamadan önce, daha ne kadar çok araştırma yapılması gerektiğinigöstermektedir.

Bilim adamları genetik mekanizmanın nasıl işlediğini ortaya koy-maya çalışırken, böylesine mükemmel bir sistemin nasıl ortaya çıktığı-nı açıklayamamaktadırlar. Harper's Magazine dergisinin Aralık 2000 sa-yısında "Genomdan Mesajlar" başlığı altında Arthur Cody, genetik bil-gi içerisindeki işlemlerin bir tür "tetikleme" süreçleri olduğunu tarif et-tikten sonra, şu soruları sormaktadır:

Tetikleyiciyi tetikleyen kimdir? Hiç kimse bilmiyor. Hiç kimsenin ortayaatacağı bir teori de yok… 'Tetikleme' ilginç bir biyolojik olaydır, yapımınnasıl gerçekleştiğini açıklamıyor. Homeotik geni (embriyo gelişimini dü-zenleyen gen) harekete geçiren nedir? Gerçek ya da teorik hiçbir cevapbulunamıyor… Hiç kimse cevabı bilmiyorken, cevabı nasıl aramaları ge-rektiği hakkında fikre de sahip değiller… Bu süreç ile ilgili herşey tam an-lamıyla anlaşılmaz.128

Burada yazarın sorduğu soruların elbette ki cevabı vardır: Tümbunlar Yüce Allah'ın ilhamı ile gerçekleşmekte, milyarlarca atom Rab-bimiz'in dilemesiyle canlılığın tüm fonksiyonlarını oluşturacak şekildebiraraya gelmektedir. Nitekim İnsan Genomu Projesi'nin sonuçlanma-sıyla da, Allah'ın canlıları ne denli üstün bir yaratılışla var ettiğini orta-ya koyan "genetik bilgi"nin detayları, insanlığın gözleri önüne serilmiş-tir. Bugün bu projenin sonuçlarını inceleyen, tek bir insan hücresindebinlerce ansiklopedi sayfasını dolduracak kadar bilgi saklandığını öğ-renen her insan, bunun ne kadar büyük bir yaratılış delili olduğunukavramaktadır. Bu gerçeği dile getirenlerden biri, İnsan Genomu Proje-

Adnan Oktar

179

si'nin lideri ve Ulusal İnsan Genomu Projesi Araştırma Enstitüsü direk-törü olan fizikçi, genetikçi profesör Francis S. Collins'tir. Prof. Collins'e2005 yılında insan genetiği araştırmalarına ömür boyu katkılarındandolayı, İnsan Genetiği Amerikan Topluluğu'nun en saygın ödülü kabuledilen "Allan ödülü" verilmiştir. Prof. Collins, bir konuşmasında yaptı-ğı çalışmaların, Allah'a olan inancını güçlendirdiğini şöyle ifade etmiş-tir:

İnsan Genomu Projesi'nin direktörü olarak benim görüşüm, bilimsel vedini dünya görüşlerinin kesinlikle birbiriyle uyumlu oldukları hattaözünde birbirlerini tamamladıkları yönündedir... İnsan genomunun zera-feti ve kompleks yapısı hayranlık uyandıran bir şaheserdir. Bu şaheser

Allah'ın tüm bu zaman boyunca bildiği, fakat bizim ancak yeni keşfet-

meye başladığımız insanlığın çeşitli özelliklerini ortaya koyarken, be-

nim sadece dini inancımı güçlendiriyor.129

Dürüstçe yaklaşan her bilim adamı, yukarıdaki ifadelerde de gö-rüldüğü gibi din ve bilimin uyum içinde olduğunu, evrenin Allah'ındelilleri ile dolu olduğunu kabul edecektir. Ancak Darwinist-materya-list medyanın samimi olmayan yaklaşımı, yayınlarındaki seçicilikte dekendini göstermektedir. İnsan Genomu Projesinin yöneticisi olarak, bukonuda asıl söz sahibi olan bir bilim adamının, DNA'da tecelli eden üs-tün düzenden duyduğu hayranlık ve tek bir molekülün imanının güç-lenmesine nasıl vesile olduğu ile ilgili sözleri, basında yer almamakta-dır. Ancak Allah'ın yarattığı düzendeki mükemmellik, hiçbir aksi ça-bayla gizlenemeyecek kadar açıktır. Allah Kuran'da iman edenlerinyaklaşımını şöyle bildirmektedir:

Kendilerine ilim verilenler ise, Rabbinden sana indirilenin hakkın takendisi olduğunu ve üstün, güçlü, övülmeye layık olan (Allah)ın yolu-na yöneltip- ilettiğini görüyorlar. (Sebe Suresi, 6)Andolsun, onlarda sizlere, Allah'ı ve ahiret gününü umud edenlere gü-zel bir örnek vardır. Kim yüz çevirecek olursa, artık şüphesiz Allah,Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan), Hamid (övülmeye layık olan)dır.(Mümtehine Suresi, 6)

180

Harun Yahya

Adnan Oktar

181

‹nsan Genomu Projesinin bafl›ndaki en yetkili kifli olan, ünlü bilim adamı Fran-cis Collins, 27 yaflına dek bir ateist olarak yaflam›fl. Bazı hastalarının Allah'aimanlar› sayesinde büyük manevi güç kazandıklarını gören Collins, Allah'ınvarlı¤ına kanaat getirmeye bafllam›fl. Genç bir doktorken, durumu kritik olanhastalar›na iman›n verdi¤i güçten nas›l etkilendi¤ini flöyle anlatmaktad›r: “Neredeyse kurtulmalar› mümkün olmayan, çok kötü hastal›klara yakalanm›fl-lard› ve Allah'a karfl› yak›nmak yerine, inançlar›na ba¤l› kalmak, onlar için bü-yük bir rahatl›k ve güvence kayna¤› idi... Bu durum oldukça enteresand›r, fla-fl›rt›c›d›r ve insan› tereddüte düflürmektedir.”1

‹lerleyen y›llarda DNA'daki “muazzam bilgi”yi gören Collins, kesin olarak iknaolmufl ve neden Allah'›n varl›¤›na inand›¤›n› The Language of God (Allah'›n Li-san›) adl› bir kitapta aç›klam›flt›r. Kitab›nda Yarat›c›'n›n var oldu¤una dair man-t›kl› bir temelin oldu¤unu ve bilimsel kefliflerin insan› “Allah'a yaklaflt›rmakta” ol-du¤unu anlat›yor.The Sunday Times gazetesinin 11 Haziran 2006 tarihli say›s›nda, “I've FoundGod, Says Man Who Cracked the Genome” (Genomun fiifresini Çözen Adam,'Allah'› Buldum' Diyor) bafll›kl› makalesinde flunlar› ifade ediyor:“Bizim zaman›m›z›n en büyük trajedilerinden bir tanesi, bilim ve dinin savafl-mak zorunda oldu¤u izleniminin yarat›lm›fl olmas›d›r. Ben bunu hiçbir surettegerekli görmüyorum ve bu spektrumun uçlar›n› meflgul eden c›rtlak seslerin de,son 20 y›ld›r sahneye hakim oluflunu son derece hayal k›rkl›¤›na u¤rat›c› bulu-yorum....Bir keflif yapt›¤›n›zda, bu bilimsel bir çoflku an›d›r, çünkü üzerinde araflt›rmayapm›fls›n›zd›r ve cevaba yaklaflm›fls›n›zd›r. Fakatbu an benim için, hiçbir insan›n bilmedi¤i, ancakAllah'›n ezelden beri bildi¤i bir fleyi flimdi idrak et-ti¤imden Yarat›c›'ya yak›nlaflt›¤›m bir and›r.‹nsano¤lu ile ilgili her türlü bilgiyi ve s›rr› tafl›yanbu 3.1 milyar komutluk kitab›, ilk defa elinizeald›¤›n›zda, her bir sayfas›n› incelerken hufluhissetmekten kendinizi alamazs›n›z. Benbu sayfalara bakt›¤›mda Allah'›n akl›n›görmekten kendimi alam›yorum.”2

1, 2- Steven Swinford; The Sunday Times, 11Haziran 2006; http://www.timesonline.co.uk/artic-le/0,,2087-2220484,00.html

‹‹nnssaann GGeennoommuu PPrroojjeessiinnddeekkii BBaaflflaarr››llaarr AAllllaahh''››nn YYaarraatttt››¤¤›› KKaaddeerriinn BBiirr PPaarrççaass››dd››rr İnsan Genomu Projesi'nin sonuçlanmasının ardından, bazı yayın

organları, evrim teorisinin içinde bulunduğu çıkmazın daha fazla orta-ya çıkmaması için, yanıltıcı mesajlar yayınlamaya ve halkı yanlış bilgi-lendirmeye başladılar. Darwinist-materyalist basının, en çok gündemegetirdiği ve farklı slogan ve başlıklarla ifade ettiği konulardan biri, genharitasının keşfinin sözde insanların kaderlerini değiştirebileceği iddi-asıdır. "İnsan artık kaderine yenilmeyecek" gibi mesajların insanın genharitası hakkındaki bilgilerle birlikte sunuluyor olması, büyük bir ha-tadır. Çünkü, gerçekte, insanın gen haritasının çıkarılması, insanın ka-derinin akışını kesinlikle değiştirmez, çünkü bu da insanın kaderinde-dir. Allah Kuran'da bu gerçeği şöyle bildirmektedir:

Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Allah, bilendir, hü-küm ve hikmet sahibidir. (İnsan Suresi, 30)

Kader, Allah'ın geçmiş ve gelecek tüm olayları tek bir an olarakbilmesidir. Allah yaşanmamış olayların da tümünü önceden bilir. İn-sanların önemli bir bölümü, Allah'ın henüz yaşanmamış olayları önce-den nasıl bildiği konusunu, yani kader gerçeğini anlayamazlar. Oysainsanın henüz karşılaşmadığı bir olay kendisi açısından yaşanmamışbir olaydır. "Sonucu bilinmeyen" olarak nitelendirilen bütün olaylar sa-dece bizim için "bilinmez"dir. Sonsuz bir ilmin sahibi olan Allah zama-na ve mekana bağlı değildir; zaten zamanı ve mekanı yaratan Kendi-si'dir. Bu nedenle Allah için geçmiş, gelecek ve şu an hepsi birdir. AllahKatında bizim şu an yaşamakta olduğumuz ve ileride yaşanacak olanherşey olup bitmiştir. Tüm insanlar Allah'ın kendileri için yarattığı ka-dere, zamanı geldiğinde tanık olurlar.

Film karelerini eline alan bir insanın filmin başını, sonunu, aradagelişen olayları bir bütün olarak, tek bir anda görebilmesi gibi Allah dayaratmış olduğu tüm insanlarla ilgili herşeyden haberdardır. Herşeyitek bir an olarak bilen Allah, bu tek bir anda -yani sonsuz küçük za-

182

Harun Yahya

Adnan Oktar

183

manda- sonsuzluğu -yani sonsuz büyük zamanı- yaratarak gücünün sı-nırsızlığını bize göstermektedir. Dolayısıyla iman sahibi kimselerin bubilimsel gelişmelere yaklaşımı, Kuran'da bildirildiği gibi, bilginin asılve tek sahibinin Allah olduğunun farkında olmalarıdır:

Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgi-miz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan-sın." (Bakara Suresi, 32)

Allah gelmiş geçmiş bütün insanların hayatlarını tüm ayrıntılarıy-la birlikte yaratandır. Bir insanın doğumundan ölümüne kadar karşıla-şacağı olumlu ya da olumsuz gibi görünen bütün olaylar Allah'ın bilgi-si dahilinde gerçekleşir. En'am Suresi'nde yeryüzünde meydana gelenküçük büyük tüm olayların Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiği şu şekil-de ifade edilir:

Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybıbilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizinbir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kurudışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitapta yazılıdır.(En'am Suresi, 59)

Her insan ve her olay için bu durum geçerlidir. Hiç kimseninAllah'ın kendisi için yarattığı kadere müdahale etmesi, olayların akışın-da herhangi bir değişiklik yapması mümkün değildir. Örneğin Allahher insanı belli bir ömür ile yaratmıştır ve her insanın ölüm anı AllahKatında yer, zaman ve şekil olarak da bellidir. Örneğin bir insanın ya-kalandığı hastalık o insanın kaderinde, kendisi doğmadan milyarlarcayıl öncesinde bellidir. O hastalıktan kurtulup kurtulmayacağı da, kade-rinde belirlenmiştir. Hatta iyileşmesine vesile olacak olan doktorlar,hemşireler, hastane, ilaçlar, tedavi yöntemlerine kadar Allah Katındaönceden yazılmıştır. Dolayısıyla, eğer bir insan iyileşirse, bu, onun ka-derini değiştirebildiği anlamına gelmez, kaderinde iyileşmek yazılı ol-duğu anlamına gelir. Ayetlerde Allah şöyle bildirir:

184

Harun Yahya

Sizi en iyi Rabbiniz bilir; dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azab-landırır. Biz seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik. Rab-bin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir... (İsra Suresi, 54-55)

Eğer gelecekte bir gün, bir insanın ömrü genlerine yapılan doğrumüdahalelerle uzatılırsa, bu olay da söz konusu kişinin kendi kaderinemüdahale ettiği anlamına gelmez. Bunun anlamı şudur: Allah bu insa-nı uzun bir ömürle yaratmıştır ve gen haritasının çıkartılmış olmasınıda bu insanın ömrünün uzun olmasına vesile etmiştir. Gen haritasınınbulunması da, bu kişinin genlerle ilgili teknolojik gelişmelerin yaşandı-ğı bir dönemde yaşaması da, yine o insanın ömrünün tıbbi imkanlarlauzatılması da onun kaderindedir; tümü Allah Katında daha o insandünyaya gelmeden önce bellidir.

Aynı şekilde bu proje çerçevesinde yapılan buluşlar neticesindeölümcül hastalığı tedavi edilen insan da, yine kaderini yaşamaktadır.Çünkü bu insanın kaderinde, geçirdiği hastalıktan bu projenin vesilesiile kurtulmak vardır. Sonuçta, insanın gen haritasının çıkartılmış olma-sı ve insanoğlunun genetik programa müdahale edebilecek imkanlarıelde etmesi, Allah'ın yarattığı kadere karşı gelmek demek değildir. Ak-sine, bu şekilde insanlık Allah'ın kendileri için yarattığı gelişmeleri iz-lemekte, Allah'ın yarattığı bilgiyi keşfetmekte ve kullanmaktadır. Eğerbir insan bu bilimsel gelişmeler sayesinde 120 sene yaşarsa, bu Allah'ınonun için önceden takdir ettiği bir yaştır, onun için ömrü bu kadaruzun olur. Allah, her insanın ömrünün Kendi Katındaki bir kitapta be-lirli olduğunu bir ayetinde şöyle bildirir:

Allah sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra da sizi çiftçift kıldı. O'nun bilgisi olmaksızın, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğur-maz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılmasıda mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah'a göre kolaydır.(Fatır Suresi, 11)

Kısacası "kaderimi yendim", "kaderimi değiştirdim", "kadere mü-dahale ettim" gibi ifadeler, kader gerçeğini bilmemenin getirdiği ceha-

Adnan Oktar

185

letten kaynaklanan yanlış ifadelerdir. Bir kişinin bu ifadeleri kullanarakkonuşması da onun kaderinde önceden belirlenmiştir. Kişinin bu cüm-leyi nerede, ne zaman, hangi şartlar altında kullanacağı dahi Allah Ka-tında tespit edilmiştir. Allah herşeyden haberdar olandır.

Allah herşeyin, Katında bir kitapta yazılı olduğunu bildirmiştir.Bizler, bu kitapta yazılı olanların aynısını, hiçbir eksiklik veya fazlalıkolmadan yaşarız.

… Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı)kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız,mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır." (Sebe Suresi, 3)Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi birmusibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olma-sın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. (Hadid Suresi, 22)

186

Harun Yahya

Adnan Oktar

187

GGeenneettiikk MMüühheennddiissllii¤¤ii HHaakkkk››nnddaakkiiEEvvrriimmccii YYaann››llgg››llaarr

Genetik mühendisliği, bir canlıdan alınan genleri izoleetme, bu genleri yönlendirme ve başka bir canlıya aktarmaçalışmalarının yapıldığı alandır. Bilim adamları bu sayedeendüstriyel atıkları sindiren bakteriler üretebilmekte, canlı-ları klonlayabilmekte, hastalıklara ve böceklere karşı di-rençli bitkiler geliştirebilmektedir. Ancak ne bu biyotek-nolojik çalışmalar ne de onların dayandığı genetik araş-tırmalar, evrim teorisini desteklemez. Bu konudaki bel-li başlı yanılgıları şöyle sıralayabiliriz:

1) Biyoteknolojik çalışmalar, canlıların bilinç-siz, tesadüfi süreçler sonucu değil, bilinçli olarak yara-

tıldıklarının bir kanıtıdır:Söz konusu genetik çalışmaların hepsinde, genler üzerin-

de çok büyük bir dikkat ve özenle çalışılmakta, yani "bilinçlimüdahale" yapılmaktadır. Bilim adamları, genleri belli bir amaçdoğrultusunda yönlendiren, "bilinçli bir düzenleyici" konumun-

dadır. Bu insanlar, hücrenin işleyişi hakkında yıllarca eğitim ala-

188

Harun Yahya

Çekirdek

Hücre

Kromozom

DNA

mRNA

GözenekKatlanmam›fl protein

K›smen katlanm›fl protein

Katlanm›fl protein

Hücre zar›ndakatlanm›fl proteinRibozomlar

Yeni tercümeedilen proteinler

rak bilgi sahibi olmuşlar-dır. Çalışmalarının tüm aşa-

malarını özenle gerçekleştirmek-te, kontrollü müdahalelerde bulun-maktadırlar. Dahası bu tür çalışma-lar, gelişmiş laboratuvarlar, teknolo-

jik aletler kullanılarak, tamamen özelolarak "düzenlenmiş" ortamlarda yü-

rütülmektedir. Nitekim biyoloji profe-sörü William D. Stansfield, kendisi bir

evrimci olmasına karşın, bu gibi çalışmala-rın evrim kanıtı olamayacağını -laboratuvarda

hücre sentezleme çalışmalarından verdiği örnekle- şöyle kabul etmiştir:Yaratılışı savunanlar, bilimin basit kimyasallardan gerçekten canlı mey-dana getirebileceği günü iple çekmişlerdir. İddia etmektedirler ve bundahaklıdırlar ki, böyle insan yapımı bir yaşam-formu üretilebilse bile bu,doğal yaşam formlarının benzer kimyasal evrimsel süreçlerle geliştiğinikanıtlayamayacaktır.130

2) Genetik çeşitlenme evrim teorisine bir destek sağlamaz:Evrimci yayınlarda iddia edildiği gibi, genetik çeşitlenme ile so-

nuçlanan deneyler de, evrim teorisinin bir delili değildir. Çünkü evrimteorisi, doğada canlıları daha kompleks hale getiren mekanizmalar bu-lunduğunu ve bu yolla bir canlı türünün bir başka canlı türüne dönüş-tüğünü iddia eder. Oysa, genetik mühendisliği ve biyoteknoloji alanın-da yapılan deneylerde, genetik çeşitlenmelerin tür değişikliğine yol aç-masının imkansız olduğu görülmüştür. Ancak bir kısım evrimciler bugerçeği görmezden gelmekte ve bazı kelime oyunları ile evrim teorisi-nin laboratuvarda ispatlandığı gibi gerçek dışı iddialar öne sürmekte-dirler.

Adnan Oktar

189

Kromatin

Histonlar

Nükleotidler

3) Gen mühendisliği ile geliştirilen organizmalar evrim teorisinin delili değildir:Diğer bir yanılgı ise, organizmaların genetik mü-

hendislik yoluyla geliştirilebilir olmasının, evrim te-orisini doğruladığı iddiasıdır. Günümüzde biyo-teknoloji ve genetik mühendisliği alanında, özellik-le ilaç veya insülin gibi proteinlerin üretiminde ve-ya bazı enzimlerin reaksiyon hızlarını değiştir-me gibi konularda kullanılan yöntemler, ev-rimciler tarafından evrim teorisinin bir deliligibi gösterilmektedir. Oysa bu çalışmalarınevrim teorisi lehinde bir delil olması müm-kün değildir.

Genetik mühendisliği çalış-maları, "Rekombinant DNA" tek-nolojisinin gelişimi ile yürür. "Re-kombinant" kelimesi ile, öncedenortamda var olan yapıların(burada genlerin) yeni-den birleştirilmesi kaste-dilmektedir. Bu durum-da, evrimcilerin öncelikle,genetik mühendisliğininhammaddesi olangenlerin kökenini açık-layabilmeleri ge-rekmektedir.

190

Harun Yahya

(Bkz. Bölüm: DNA Mucizesi Evrim Teorisini Nasıl Geçersiz Kılıyor?)DNA'nın kökeni konusunda tam bir çıkmazda olan evrimciler, genetikmühendisliğinde kullanılan ve Darwinist yönlendirmelerle hazırlanançalışmalardan ümitlenmişlerdir. Oysa ki evrim teorisi, canlı türlerininsadece tesadüfi mekanizmalar ile oluştuğunu temel alan bir görüştür.Dolayısıyla evrimcilerin genetik mühendislik ile ilgili propagandası enbaştan çürüktür. Çünkü evrimciler, genetik mühendislikle ilgili iddiala-rında büyük bir çelişki ortaya koymaktadırlar.

Genlerin farklı organizmalar arasında aktarılabilir olması ya daaynı ortamdaki genlerin yeniden birleştirilmesi, evrimsel bir sürecinvarlığına delil gösterilmeye çalışılmaktadır. Gerçekte ise bu çalışmala-rın malzemesi olan genler, -önceki bölümlerde açıkladığımız gibi- sonderece kompleks yapılarıyla böyle tesadüfi bir sürecin yaşanmadığının,

en kuvvetli kanıtlarından biridir. 4) Genler, canlıların ortak ataya değil, ortak kökene

sahip olduklarının göstergesidir:Evrimcilerin bu alandaki çalışmalarla ilgili propagandala-

rındaki yanılgılardan bir diğeri, organizmalar arasında aktarı-labilir olan ortak genlerin, canlıların ortak bir atadan türediğiiddiasını kanıtladığı yanılgısıdır. Darwinist laboratuvar araş-

tırmacıları, canlılar arasında genleri nasıl aktarabildikleriniaçıkladıktan sonra, "bunu yapabiliyoruz, çünkü kul-

landığımız canlılar ortak bir atadan evrimleşmiş-lerdir" şeklinde iddialarda bulunmaktadır-

lar. Böylece kendi varsayımları doğrul-tusunda yaptıkları yorumu, bir kanıt

gibi anlatarak, konu hakkındayüzeysel bilgi sahibi olankimseleri yanıltmaktadırlar.Gerçekte ise ortak köken,

ortak ata varsayımına ispat

Adnan Oktar

191

oluşturmamaktadır. Aynı şekilde, genlerin farklı organizmalar arasındaaktarılabilir olması da, biyolojik yapıların tesadüflerle ve amaçsız doğaolaylarıyla evrimleştiğini kanıtlamamaktadır. Farklı organizmalar ara-sındaki ortak genler, objektif olarak ancak "ortak köken" göstergesi ola-rak kabul edilebilir. Ortak köken yorumu da, açıkça yaratılış gerçeğinidestekler.

5) Genetik mühendisliği, ateizm propogandasına hiçbir destek sağlamaz:Gen mühendisliği ile ilgili yorumlarda rastlanan bir diğer yanlış

ise, gen mühendisliğinin "yaratma" olduğu yanılgısıdır. Allah'ın varlı-ğını inkar eden materyalistler, genetik mühendisliği çalışmalarını ate-izm propagandasında kullanmakta ve yapılan çalışmaları "yaratma"olarak yorumlamaktadırlar. (Allah'ı tenzih ederiz.)

Burada ateistlerin kavramamakta ısrar ettiği şey, "yaratmanın""yoktan var etme" anlamına geldiğidir. Yaratmak, yalnızca Allah'amahsustur. Gen mühendisliği çalışmalarında bilim adamları, Allah'ınyaratmış olduğu genler üzerinde değişiklikler yapmakta veya bunları

192

Harun Yahya

Gen mühendisli¤i ça-l›flmalar›nda bilimadamlar›, Allah'›n ya-ratm›fl oldu¤u genlerüzerinde de¤ifliklikleryapmakta veya bun-lar› Allah'›n yaratt›¤›canl›lar aras›nda ak-tarmaktad›rlar.

Genom

Kromozom

Gen

Genler aras› bölge

Gen

Allah'ın yarattığı canlılar arasında aktarmaktadırlar. Bu çalışmalardacanlıları geliştirmek için kullanılan genetik bilgi, canlılar aleminde za-ten mevcut olan bilgiden kullanılmaktadır.

Örneğin bilim adamları, deniz anasının genini bir zebra balığınınDNA'sına yerleştirerek, bu balığın ışık saçmasını ya da keçinin DNA'sı-na örümcek geni yerleştirerek, keçi sütünde örümcek ipliği üretilmesi-ni sağlayabilmektedirler. Ancak ortaya çıkan canlılar görünürde, yenibirtakım özelliklere sahip olsalar da, burada kesinlikle yeni genetik bil-gi var olmamış, sadece zaten mevcut bulunan bilgi, canlılar arasındaortam değiştirmiştir.

Eğer bilim adamları gelecekte bir gün, bir canlıyıköklü bir şekilde yeniden yapılandırmayı başarsalardahi, bu durum değişmeyecektir. Moleküler biyologMichael Denton, bu gerçeği şöyle ifade eder:

Gelecekte eğer gen mühendisleri canlı sistemleri,proteinden bütün organizmaya kadar, köklübir şekilde yeniden yapılandırmayı başarabi-lirse, bu sadece, temel alt-sistemlerin çoğun-da, neredeyse kesinlikle programlanmış, eşzamanlı değişimler gerektirecek olan, bi-linçli olarak yönlendirilmiş değişimler yo-luyla olacaktır.131

Sonuç olarak evrimcilerin gene-tik mühendisliğiyle ilgili propaganda-sı geçersizdir. Tam aksine, bu alanda-ki çalışmalar, ortaya koydukları plan-lanmış kontrollü ortamlar ve amaçlıdeğişimlerle, canlıların kusursuz birdüzenle yaratıldıkları gerçeğini gözlerönüne sermektedir.

Adnan Oktar

193

KKlloonnllaammaa ÇÇaall››flflmmaallaarr›› EEvvrriimm TTeeoorriissiinnee

NNeeddeenn BBiirr DDeesstteekk SSaa¤¤llaammaazz??Kopyalama işleminde, kopyalanması planlanan canlının bir hüc-

resinden DNA'sı mikroskop altına alınır ve o türden başka bir canlıyaait bir yumurta hücresinin içine yerleştirilir. Bu işlem için kopyalanma-sı planlanan canlının DNA'sı kullanılır. Hemen ardından şok uygulanırve yumurta hücresinin bölünmeye başlaması sağlanır. Bölünmeye de-vam eden embriyo, o türden herhangi bir canlının rahmine yerleştirilirve gelişip doğması beklenir.

Öncelikle kopyalama ve evrim kavramları tanım olarak tamamenfarklıdır. Evrim teorisi cansız maddenin tesadüfler sonucu canlılığıoluşturduğu iddiası üzerine kurulmuştur. (Bu iddianın gerçekleşebile-ceğine dair hiçbir delil yoktur). Kopyalama ise, canlı hücrenin genetikmaddesi kullanılarak, o canlının kopyalanmasıdır. Zaten canlı olan birhücreden yola çıkılır ve biyolojik bir süreç laboratuvar ortamına taşına-rak yapay yöntemlerle tekrarlanır. Yani ortada evrimin temel iddiasıolan "tesadüfi" bir süreç ya da "cansız maddenin canlanması" gibi birdurum yoktur.

194

Harun Yahya

Klonlanacak hayvandan hücreal›nmas› ovosit

Verici çekir-dek hücre-ler

Hücreninenjekte edil-mesi

3) Enjeksiyon: Çekirde¤in ç›kar›lmas›iflleminden sonra, klon-lanacak hücre yumurta-ya aktar›l›r ve bu hücresitoplazmaya yap›fl›r.

2) Olgunlaflma: Ovositler (olgunlaflmam›fl yumur-ta hücreleri), döllenmek için haz›rhale gelecekleri safha (2. meta-faz) için, uygun bir ortama yer-lefltirilirler.

1) Yumurta hücrelerininal›nmas›:Klonlanacak hayvanla ayn›tür bir difli üzerinden, yu-murta hücreleri ponksiyon(delme) yöntemi ile al›n›r.

Sitoplazma

Çekirdeksizyumurta

çekirdekte2. metafaz

Adnan Oktar

195

4) Füzyon (birlefltirme): Bu ifllem, yap›fl›k olan ikihücrenin, tam olarak bir-leflmesini sa¤lar. Ayr›cabu esnada, çekirdek si-toplazman›n ortas›nado¤ru ilerler.

5) Aktivasyon (hareketegeçirme): Hücre bölünmeye bafllar.Oluflan bu yeni hücre, döl-lenme sonucunda oluflanyumurta hücresi ile ayn›aflamalara devam ederler.Blastositler (farkl›laflm›flhücreler), art›k implanteedilmeye haz›r konumda-d›rlar.

6) ‹mplantasyon (yerlefltirme):Blastositler, hayvan›n rahmine konurve dokuz ay sonra yavru do¤ar.

S›k›flt›r›l-m›fl haldekikromatin

Çözülmüflhaldekikromatin

Elektrik floku

Vericihücre

Histon

Histon

Asetil

DNA

Proteinler

Sitoplazma

Kromatin

Çekirdek

Çekirdek

Hücre bö-lünmesi

Tafl›y›c›anne

DNA

Metil

Blastositler(farkl›laflm›flhücreler)

Klonlama tekni¤i, tamamen bilinçli insanlar›n dene-timinde yap›l›r ve her aflama çok hassas kontrol alt›ndagerçeklefltirilir. Bu yöntem, evrim teorisine hiçbir flekil-de destek sa¤lamaz. Çünkü klonlamada, -canl›lar›n ya-rat›l›fl›nda oldu¤u gibi- tesadüfi süreçlere yer yoktur.

Gerçekte kopyalama işlemi evrim için hiçbir delilsağlamaz, ancak evrimi kökünden çürüten bir biyolojikanununun çok açık bir kanıtıdır. Bu kanun, ünlü bilimadamı Louis Pasteur'ün 19. yüzyılın sonuna doğru orta-ya koyduğu "hayat ancak hayattan gelir" prensibidir.Bu açık gerçeğe rağmen kopyalamanın evrimedelil gibi gösterilmesi, bir kısım medya yoluylayürütülen büyük bir saptırma ve aldatmacadır.

Ancak özellikle son 30 yıl içinde çeşitlibilim dallarındaki ilerlemeler canlıların ortayaçıkışının tesadüf kavramı ile açıklanmasının im-kansız olduğunu göstermiştir. Evrimcilerin bi-limsel yanlışları ve taraflı yorumları belgelenmiş;böylece evrim teorisi bilim sınırları içinde savunu-lamaz hale getirilmiştir. Bu gerçek ise evrimcilerinbir kısmını farklı arayışlara itmiştir. İşte "canlılığınkopyalanması" hatta yakın geçmişte "tüp bebek" gi-bi bilimsel gelişmelerin evrime delilmişcesine propa-gandasının yapılması bu nedenledir.

Kopyalama konusunda insanların içine düştüğübir diğer yanlış anlama ise, kopyalamayı "insan yarat-mak" olarak anlamalarıdır. Oysa kopyalamanın böyle

196

Harun Yahya

bir anlamı kesinlikle yoktur. Kopyalama, zaten var olan canlı bir ürememekanizmasına, zaten var olan bir genetik bilgiyi eklemekten ibarettir.Bu işlemde ne yeni bir mekanizma, ne de yeni bir genetik bilgi üretil-miş değildir. Var olan bir canlının, örneğin koyunun genetik bilgisialınmakta, anne koyunun rahmine yerleştirilmekte ve annenin doğura-cağı yeni yavrunun, genetik bilgisi alınan koyunun "tek yumurta ikizi"olması sağlanmaktadır. Bunun ne evrim teorisiyle ne de "insan yarat-mak" kavramıyla hiçbir ilgisi yoktur.

Bir insanı veya başka herhangi bir canlıyı yaratmak, yani yoktanvar etmek, sadece Allah'a mahsustur. Nitekim bilimsel gelişmeler de,bu yaratmanın insanlar tarafından gerçekleştirilmesinin imkansız ol-duğunu göstererek, aynı gerçeği teyit etmektedir. Bir ayette şöyle buy-rulmaktadır:

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olması-na karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (BakaraSuresi, 117)

Sonuç olarak topluma bilim adına söyleyecek sözü kalmayan ev-rimcilerin, halkın bilgi eksikliğine sığınarak teoriyi yaşatmaya çalışma-ları, yalnızca o teorinin bilimsel yönden çaresizliğini göstermektedir.Diğer tüm bilimsel gelişmeler gibi "kopyalama" da, canlılığın yaratıl-mış olduğuna ışık tutan çok önemli ve aydınlatıcı bir bilimsel gelişme-dir.

Adnan Oktar

197

vrim teorisinin temelinde materyalistfelsefe yatmaktadır. Materyalizm, var olanherşeyin sadece madde olduğu varsayımı-na dayanır. Bu felsefe maddenin sonsuzdanberi var olduğunu, hep var olacağını vemaddeden başka bir şey de olmadığını id-da etmektedir. Materyalistler, bu iddiaları-na destek sağlamak için, "indirgemecilik"olarak adlandırılan bir mantık kullanırlar.İndirgemecilik, madde gibi görünmeyenşeylerin de, aslında maddesel etkenlerleaçıklanabileceği düşüncesidir.

Bunu açıklamak için zihin örneğini ve-relim. Bilindiği gibi insanın zihni "elle tutu-lur, gözle görülür" bir şey değildir. Dahasıinsan beyninde bir "zihin merkezi" de yok-tur. Bu durum bizi ister istemez, zihninmadde-ötesi bir kavram olduğu sonucunagötürür. Yani "ben" dediğimiz, düşünen, se-ven, heyecanlanan, sevinen, zevk alan yada acı çeken varlık, bir koltuk, bir masa yada bir taş gibi maddesel bir varlık değildir.

Materyalistler ise, zihnin "maddeyeindirgenebilir" olduğu iddiasındadırlar.

198

Harun Yahya

Materyalist iddiaya göre, bizim düşünme-miz, sevmemiz, sevinmemiz ve tüm diğerzihinsel faaliyetlerimiz, aslında beynimiz-deki atomlar arasında meydana gelenkimyasal reaksiyonlardan ibarettir. Bir in-sanı sevmemiz, beynimizdeki bazı hücre-lerdeki bir kimyasal reaksiyon, bir olaykarşısında korku duymamız bir başkakimyasal reaksiyondur. Ünlü materyalistfilozof Karl Vogt, bu mantığı "karaciğernasıl öd sıvısı salgılıyorsa, beyin de dü-şünce salgılar" şeklindeki akıl dışı sözüyleifade etmiştir.132 Oysa elbette öd sıvısı birmaddedir, ama düşüncenin madde oldu-ğunu gösterecek hiçbir kanıt yoktur.

İndirgemecilik bir mantık yürütme-dir. Ancak bir mantık yürütme doğru te-mellere de dayanabilir, yanlış temellere de.Bu nedenle bizim için şu anda önemli olansoru şudur: Materyalizmin temel mantığıolan "indirgemecilik", bilimsel verilerlekarşılaştırıldığında ortaya hangi sonuç çı-kar?

19. yüzyılın materyalist bilim adam-ları ya da düşünürleri, bu soruya kolaylık-la "bilim indirgemeciliği doğrular" cevabı-nın verilebileceğini sanıyorlardı. Ama 20.yüzyıl bilimi, ortaya çok farklı bir gerçekçıkarmıştır.

Bu gerçek, doğada var olan ve aslamaddeye indirgenemeyecek olan "bil-gi"dir.

Adnan Oktar

199

DDNNAA,, SSaaddeeccee NNüükklleeiikk AAssiittlleerriinn

DDiizziilliimmiinnddeenn ‹‹bbaarreett DDee¤¤iillddiirr;; BBiillggii ‹‹ççeerriirrCanlıların DNA'larında son derecede kapsamlı bir bilgi olduğuna

önceki bölümlerde değinmiştik. Milimetrenin yüz binde biri kadar kü-çük bir yerde, bir canlı bedeninin bütün fiziksel detaylarını tarif eden,adeta bir "bilgi bankası" vardır. Bunun yanı sıra, canlı vücudunda birde bu bilgiyi okuyan, yorumlayan ve buna göre "üretim" yapan bir sis-tem bulunur. Bütün canlı hücrelerinde, DNA'da bulunan bilgi, çeşitlienzimler tarafından "okunur" ve bu bilgiye göre protein üretilir. Vücu-dumuzda her saniye, gerekli yer için, gerekli türde milyonlarca proteinüretilmesi bu sistemle gerçekleşir. Bu sistem sayesinde, ölen göz hücre-lerimiz yine göz hücreleri, kan hücrelerimiz yine kan hücreleri ile yeni-lenirler.

Bu noktada materyalizmin iddiasını düşünelim: Acaba DNA'dakibilgi, materyalistlerin iddia ettiği gibi, maddeye indirgenebilir mi? Yada bir başka deyişle, DNA'nın sadece bir madde yığını olduğu ve içer-diği bilginin de maddenin rastgele etkileşimleri ile ortaya çıktığı kabuledilebilir mi?

20. yüzyılda yapılan bütün bilimsel araştırmalar, deney sonuçlarıve gözlemler, bu soruya kesinlikle "hayır" cevabı verilmesi gerektiğinigöstermektedir. Çünkü hayat kesinlikle sadece maddeden ibaret değil-dir. Önde gelen bilgi teorisyeni ve biyofizikçi Hubert Yockey, "Tüm me-sajlar gibi yaşamın mesajı (genetik kod) da madde-dışıdır, ama bit vebaytlar halinde ölçülebilen bilgi içeriğine sahiptir."133 derken, bilim ada-mı Dean Overman bu konuda şunları söylemektedir:

Genetik kodun içerdiği bilgi, tüm bilgi veya mesajlarda olduğu gibi,

maddeden yapılmış değildir. Anlam, kodun sembolleri veya alfabesin-

den kaynaklanan bir özellik değildir. Genetik koddaki mesaj veya anlam

madde-dışıdır ve fiziksel veya kimyasal özelliklere indirgenemez; mater-

yalizm genetik koddaki anlamı açıklamaz.134

200

Harun Yahya

Profesör Phillip Johnson ise konu ile ilgili şunları dile getirmekte-dir:

Öncelikle, hayat yalnızca maddeden oluşmaz, ancak madde ve bilgidenoluşur. İkinci olarak, bilgi maddeye indirgenemez, fakat maddenin tama-mıyla farklı bir türüdür. Buyüzden bir hayat teorisiyalnızca maddenin kö-kenini değil, aynı za-manda bilginin ba-ğımsız kökenini deaçıklayabilmelidir.Üçüncü olarak, bir ki-tap ya da biyolojik birhücrenin içerisinde bulu-nan belirtilmiş bilgi türü,tesadüfle ya da fiziksel vekimyasal yasaların yönlendir-mesiyle üretilemez.135

Bilgi teorisyeni Prof. WernerGitt de, In The Beginning Was Informa-tion (Başlangıçta Bilgi Vardı) adlı kita-bında, canlılığın sadece madde ile açık-lanamayacağını şöyle ifade etmektedir:

Adnan Oktar

201

Madde ve enerji yaşamın başlıca gereklilikleridir, fakatbunlar canlı ve cansız sistemlerin ayırt edilmesi için kul-lanılamazlar. Tüm canlı varlıkların ortak özelliği içerdik-leri "bilgi"dir ve bu bilgi tüm yaşam süreçleri ile bağlantılı üretim-leri düzenler. Bilginin aktarılması ise tüm yaşayan canlılarda önemli birrol oynar. Örneğin bir böcek bir çiçekten diğerine polen taşırken, bu ön-celikle bir bilgi taşınması işlemidir (genetik bilgi aktarılır); buna dahilolan gerçek materyal ise önemli değildir. Bilgi yaşam için gerekli olması-na rağmen, bilgi tek başına yaşamın tamamını tarif etmek için yeterli de-ğildir.136

Genetik kodun "madde-dışı" bilgi içermesi, genetikkodla ilgili hayali evrim senaryolarının daha enbaştan geçersiz olduğunu gösterir. Çünkübu senaryolar en baştan, maddeninkendi kendini organize ederek, gene-tik bilgiyi ve kodu meydana getirdiğiön kabulüne dayanır. Ancak madde-nin, kendi kendine kod üretmesi mümkün olma-dığından dolayı, genetik kodla ilgili tüm materyalist açıklamalarda anlamsızdır.

Ayrıca DNA'daki genetik harflerin dizilimi, yaşam için hayatiönemdedir. Tek başına bir anlam taşımayan nükleotidler, özel bir dizi-limle dizilerek, anlamlı bilgiler taşıyan genleri meydana getirirler.DNA, içerdiği bu anlamlı bilgiyle, doğada görülen diğer yapılardan be-lirgin şekilde ayrılır. Profesör Phillip Johnson DNA'nın bu özelliğindenşöyle bahsetmektedir:

... Nasıl ki bir bilgisayar programı ya da bir kitap için önem-li olan, bilginin kaydedildiği fiziksel ortam değil de,bizzat bilginin kendisidir; DNA ile ilgiliönemli olan nokta da, yazılımındakikimyasal maddeler değil, bil-

202

Harun Yahya

gidir. Bu devasa büyüklükteki kompleks bilgi mevcut olanadek, metabolizma çalışamaz ve çoğalma başlayamaz.137

Johnson'nun yukarıdaki sözlerinde ifade ettiği gi-bi, kimyasal maddelerin rastgele yan yana gelmesi,

canlıların yaşaması ve çoğalması için gereklişartları oluşturmaz. Kimyasal madde-

ler, ancak DNA'daki gibi çok kap-samlı ve anlamlı bir bilgiyi

oluşturacak şekilde yan yanagetirilmelidir. Böylesine bü-yük bir iradeyi atomlarda,moleküllerde aramak müm-kün değildir. Bu bilginin

kaynağı, herşeyin bilgisine sa-hip olan, yerde ve gökte olan

herşeyi yaratan Yüce Allah'tır. Ünlüteorik fizikçi Paul Davies, genetik bil-

ginin anlam bakımından değerini şöyle an-latmaktadır:

... biyolojik bilginin ayırt edici birözelliği, anlamla dolu

Adnan Oktar

203

olmasıdır. DNA işlevsel bir organizma inşa etmek için gereklibilgileri depolar; önceden belirlenmiş, özel bir ürün için biralgoritma (izlenen yol) veya karbon kopyadır (tıpkısının ay-nısıdır)... genler kesinlikle bir şey kodlar ve sembolize ed-er. Burada gerçek gizem olan şey, bilginin sadece varoluşudeğil, kalitesidir aslında.138

Paul Davies'in genetik bilginin kökenini "gi-zem" olarak ifade etmesinin sebebi, DNA'daki bilgi-

ye materyalist bir açıklama getirilememesi-dir. Ancak materyalizm, bugün yara-

tılış gerçeği karşısında, bir kezdaha yıkılmıştır. 20. yüz-

yılın önemli bilim fi-lozoflarından kim-

yager MichaelPolanyi ise,DNA'daki bil-gi aktarımınında maddeselbir açıklaması

olamayacağınıifade etmekte-dir:Bir DNA mole-

külü, geliş-

204

Harun Yahya

mekte olan bir hücreye bilgi nakleder. Benzer şekilde, bir kitap da bilginakleder. Ancak bilginin nakli, kimyasal veya fiziksel ilkelere göre açık-lanamaz. Diğer bir deyişle, kitabın işleyişi kimyasal terimlere indirgene-mez. DNA, genetik bilginin nakliyle işlediği için, DNA'nın işlevi de kim-ya kanunlarıyla açıklanamaz.139

Teorik fizikçi profesör Jacob D. Bekenstein, Scientific American der-gisinde yayınlanan "Holografik Evrendeki Bilgi" adlı makalesinde bil-ginin önemini şu sözlerle dile getirmektedir:

Fiziksel dünyanın nelerden meydana geldiğini herhangi bir kişiye sorar-sanız, size muhtemelen "madde ve enerji" denecektir. Ancak eğer mühen-dislikten, biyolojiden ve fizikten bir şey öğrendiysek, bilgi çok önemli birunsurdur. Otomobil fabrikasındaki robot, metal ve plastikten oluşur; fa-kat hangi parçayı neye kaynak yapacağını vs. söyleyen, çok sayıda tali-mat olmadan, faydalı bir şey yapamaz. Vücudunuzdaki hücre içinde, birribozom, amino asit yapı taşlarından oluşur ve ATP'nin ADP'ye dönüşü-münden ortaya çıkan enerjiden güç bulur. Fakat hücre çekirdeğindekiDNA'dan alınan bilgi olmadan protein sentezleyemez. Aynı şekilde, fi-zikte bir yüzyıllık gelişmeler, bize bilginin fiziksel sistemlerde ve süreç-lerde çok önemli bir unsur olduğunu öğretmiştir.140

Evrimcilerin yazılarına baktığımızda, kimi zaman evrim teorisi-nin, canlılardaki bilgi karşısında açmazda olduğunu, itiraf ettiklerinigörürüz. Bu konudaki açık sözlü otoritelerden biri, Fransız zoolog Pi-erre-P. Grassé'dir. Grassé materyalist ve evrimci olmasına rağmen, Dar-winist teoriyi geçersiz kılan en önemli gerçeğin, hayatı oluşturan bilgiolduğunu kabul etmektedir:

Herhangi bir canlı organizma, inanılmaz derecede büyük bir "akıl" içerir.Bu, insanların en büyük mimari eserleri olan katedralleri inşa etmek içinkullandıklarından, çok daha büyük bir akıldır. Bugün bu akla "bilgi" (en-formasyon) diyoruz, ama anlam hala aynıdır. Bu bilgi bir bilgisayardaprogramlanmamıştır, ama bilgisayardakinden çok daha dar bir yere,DNA'daki kromozomlara ya da her hücredeki farklı organellere sıkıştırıl-

Adnan Oktar

205

mıştır. Bu "akıl", hayatın "olmazsa olmaz" şartıdır. Peki ama bunun kay-

nağı nedir?... Bu hem biyologları hem de filozofları ilgilendiren bir soru-

dur ve bilim bunu asla çözemeyecek gibi durmaktadır.141

Pierre-P. Grassé'nin, "bilimin bu soruyu asla çözemeyecek gibidurduğunu" söylemesinin nedeni, materyalist olmayan hiçbir açıkla-mayı "bilimsel" saymak istemeyişidir. Oysa bizzat bilimin kendisi, ma-teryalist felsefenin varsayımlarını geçersiz kılmakta ve bir Yaratıcı'nınvarlığını ispatlamaktadır. Grassé ya da diğer materyalist bilim adamla-rı, bu gerçek karşısında ya gözlerini kaparlar ya da "bilim bunu açıkla-yamıyor" derler. Çünkü "önce materyalist, sonra bilim adamı"dırlar vebilim aksini ispat etse de, materyalizme inanmaya devam etmektedir-ler.

206

Harun Yahya

DNA ile ilgili bu çarpıcı gerçek - genetik bilginin, madde ve ener-jiyle ya da doğa kanunları ile kesinlikle açıklanamaz oluşu- evrim teori-sinin önünde, yıkılmaz bir duvar olarak durmaya devam edecektir. Al-man Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü'nün yöneticisi Prof. Dr. Wer-ner Gitt, bu konuda şunları söyler:

... Bilgi, herşeyin esasında bulunan bir kavram olduğu için, maddenin

özelliği olamaz, bu nedenle kökeni de maddesel bir süreçle açıklana-

maz... Bilginin esas niceliği, maddesel olmayan (zihinsel) bir mevcudiyet-

tir. Maddenin bir özelliği değildir, bu nedenle salt maddesel süreçler te-

melde bilginin kaynağı olarak kabul edilmezler... Maddenin bilgi ortaya

çıkarabilmesini sağlayacak hiçbir bilinen doğa kanunu, fiziksel süreç

ya da maddesel olay yoktur...142

Adnan Oktar

207

208

Harun Yahya

Werner Gitt bir diğer sözünde ise, bilginin ancak yaratılarak var ola-bileceğini ifade etmektedir:

Biyolojik bilgi... çok yüksek saklama yoğunluğu olduğu için, diğer sistem-lerden farklıdır ve bu nedenle inanılmaz derecede usta kavramlar içerir...Yaşayan organizmalarda mevcut bilginin, akıllı bir kaynağa ihtiyaç duydu-ğu açıktır. İnsan bu kaynak olamaz ve bundan dolayı tek ihtimal, bunlarınbir Yaratıcısı olduğudur.143

Werner Gitt'in sözleri, aynı zamanda, son 20-30 yıl içinde gelişen vetermodinamiğin bir parçası olarak kabul edilen "Bilgi Teorisi"nin vardı-ğı sonuçlardır. Bilgi teorisi, evrendeki bilginin yapısını ve kökenini araş-tırır. Bilgi teorisyenlerinin uzun araştırmaları sayesinde varılan sonuç iseşudur: "Bilgi, maddeden ayrı bir şeydir. Maddeye asla indirgenemez.Bilginin ve maddenin kaynağı ayrı ayrı araştırılmalıdır."

DNA'daki bilginin kaynağı ise materyalistler için asla aşılamaz birçıkmazdır. DNA molekülünde kodlanmış bilginin kökeninin, herhangibir doğal mekanizma ile açıklanması mümkün değildir. Tüm gözlem, de-ney ve deneyimler, bilginin ancak bilinçli bir varlıktan geldiğini göster-mektedir. DNA'daki bilgi ise, tüm canlılığı yaratan Yüce Allah'ın eseridir.Kuran'da Rabbimiz'in yaratma sanatı ve sonsuz kudreti şu şekilde açık-lanır:

İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur. Herşe-yin Yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstündebir vekildir. Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri id-

rak eder. O, latif olandır, haberdar olandır. (Enam Suresi, 102-103)

Adnan Oktar

209

DDoo¤¤aaddaakkii BBiillggiinniinn KKaayynnaa¤¤››Bilimin ortaya çıkardığı bu sonucu doğaya uyarladığımızda ise,

çok önemli bir sonuçla karşılaşırız. Çünkü doğa, DNA örneğinde oldu-ğu gibi, muazzam bir bilgiyle doludur ve bu bilgi maddeye indirgene-meyeceğine göre, madde-ötesi bir kaynaktan gelmektedir.

Evrim teorisinin günümüzdeki en önde gelen savunucularındanbiri olan George C. Williams, çoğu materyalistin ve evrimcinin görmekistemediği bu gerçeği kabul eder. Williams, materyalizmi uzun yıllarboyu katı bir biçimde savunmuştur, ama 1995 tarihli bir yazısında, her-şeyin madde olduğunu varsayan materyalist (indirgemeci) yaklaşımınyanlışlığını şöyle ifade etmektedir:

Evrimci biyologlar, iki farklı alan üzerinde çalışmakta olduklarını şimdi-

ye kadar fark edemediler; bu iki alan madde ve bilgidir... Bu iki alan, "in-

dirgemecilik" olarak bildiğimiz formülle asla biraraya getirilemezler...

Genler, birer maddesel obje olmaktan çok, birer bilgi paketçiğidir... Biyo-

lojide genler, genotipler ve gen havuzları gibi kavramlardan söz ettiğiniz-

de, bilgi hakkında konuşmuş olursunuz, fiziksel objeler hakkında değil...

Bu durum, bilginin ve maddenin varoluşun iki farklı alanı olduğunu

göstermektedir ve bu iki farklı alanın kökeni de ayrı ayrı araştırılmalı-

dır.144

20. yüzyılda bilim DNA'daki bilginin, materyalistlerin iddia ettiğigibi, maddeye indirgenemeyeceğini ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla, do-ğadaki bilginin kaynağı da, materyalistlerin sandığının aksine madde-nin kendisi olamaz. Bilginin kaynağı madde değil, madde-ötesi üstünbir Akıl'dır. Bu Akıl, maddeden önce vardır. Madde O'nunla var olmuş,O'nunla şekil bulmuş ve düzenlenmiştir. Bu aklın sahibi tüm alemlerinRabbi olan Allah'tır. Canlılığın kökeninde yer alan bu olağanüstü bilgi,materyalist felsefeyi çökertirken, alemlerin Rabbi olan Allah'ın apaçıkvarlığına sayısız deliller sunmaktadır.

210

Harun Yahya

Adnan Oktar

211

Okumakta oldu¤unuz bu kitap, di¤er-leri gibi ka¤›ttan, mürekkepten ve için-deki bilgiden oluflur. Dikkat edilirse,ka¤›t ve mürekkep maddesel birer un-surdur. Kaynaklar› da yine maddedir:Ka¤›t selülozdan, mürekkep ise çeflit-li kimyasallardan yap›l›r. Ama kitapta-ki bilgi, maddesel bir fley de¤ildir vemaddesel bir kayna¤› olamaz. Her ki-taptaki bilginin kayna¤›, o kitab› yaz-m›fl olan yazar›n zihnidir. Ayr›ca bu zihin, ka¤›t ve mürekkebinnas›l kullan›laca¤›n› da belirler. Bir ki-tap, önce o kitab› yazan yazar›n zih-ninde oluflur. Yazar zihninde mant›k-lar› kurar, cümleleri dizer. Bunlar› ikin-ci aflamada maddesel bir flekle sokar.Yani bir daktilo ya da bilgisayar kulla-narak, zihnindeki bilgiyi harflere dö-nüfltürür. Sonra da bu harfler matbaa-ya girerek ka¤›t ve mürekkepten olu-flan kitaba dönüflürler. Profesör Phil-lip Johnson da bu örnek üzerinden

DNA'n›n kökenine flöyle dikkat çek-mektedir:Bir kitab›n edebi üslubunu ya da anla-m›n›, mürekkebinin ya da ka¤›d›n fi-ziksel özelliklerinden meydana gelenvas›flar›yla aç›klamaya çal›flmak, ol-dukça mant›ks›z olacakt›r. Mesaj biryazardan gelir; mürekkep ve ka¤›t an-cak araçt›r. Ayn› flekilde DNA'da yaz›-lan bilgi DNA'n›n ürünü de¤ildir. Bilginereden gelmektedir? Yazar olan kimya da nedir?1

Buradan da flu genel sonuca varabili-riz: “E¤er bir madde bilgi içeriyorsa, ozaman o madde, söz konusu bilgiyesahip olan bir ak›l taraf›ndan düzen-lenmifltir. Bu ak›l tüm evreni yoktanvar eden Yüce Rabbimize aittir.”

1- Phillip E. Johnson, Defeating Darwi-nism by Opening Minds, InterVarsityPress, Illionis, 1997, s. 73.

212

Harun Yahya

Bir dönemin ünlü ateist felsefecisi Anthony Flew, DNA'daki kompleks yap› üze-rine, 66 y›l boyunca savundu¤u ateizmin, çökmüfl bir felsefe oldu¤unu kabul et-ti. 81 yafl›ndaki ‹ngiliz felsefe profesörü Flew, 15 yafl›nda ateist olmay› seçmiflve ad›n› akademik alanda ilk olarak, 1950 y›l›nda yay›nlad›¤› bir makaleyle du-yurmufltu. Sonraki 54 y›ll›k sürede, e¤itim vermekte oldu¤u Oxford, Aberdeen,Keele ve Reading Üniversiteleri ile ziyaret için bulundu¤u çok say›da Amerikanve Kanada üniversitesinde, tart›flmalarda, kitap, ders ve makalelerde ateizmisavundu. Ancak Flew, yak›n bir dönem önce, bu yan›lg›s›n› terk etti¤ini ve ev-renin yarat›lm›fl oldu¤unu kabul etti¤ini aç›klad›. The Sundays Times'ta yeralan haberde evrim teorisi ile ilgili flunlar› ifade etmektedir:fiuna ikna oldum ki ilk canl› maddenin, cans›z maddeden evrimleflerek meyda-

na gelmesi, ard›ndan da ola¤anüstü komplekslikte bir canl›ya dönüflmesi,aç›kça söz konusu de¤ildir.1

Bu köklü karar de¤iflikli¤inde etkiliolan fley, modern bilimin yarat›l›fl

hakk›nda ortaya koydu¤u aç›kve kesin kan›tlard›r. Flew, ya-flam›n bilgiye dayal› kompleks-li¤i karfl›s›nda, canl›l›¤›n bi-linçli olarak yarat›ld›¤›n›n far-k›na varm›fl ve bu inanç de-¤iflikli¤inin temelinde yatanbilimsel sebepleri flu söz-

lerle aç›klam›flt›r:

“Elbette insanlar› etkiledim, bu yüzden vermifl olabilece¤im büyük zarar›gidermek istiyorum ve bunun için çaba gösterece¤im.” (Anthony Flew)

Adnan Oktar

213

Biyologlar›n DNA araflt›rmalar›, yaflam için gerekli düzenlemelerin neredeyseinan›lmaz olan kompleksli¤ini ortaya koyarak, yaflam›n temelinde bilinç bulun-mufl olmas› gerekti¤ini gösterdi.2

Flew'un fikir de¤iflikli¤inde temel sebep olarak gösterdi¤i DNA araflt›rmalar›,gerçekten de yarat›l›fl gerçe¤ine dair çarp›c› gerçekler ortaya ç›karm›flt›r. DNAmolekülünün sarmal yap›s›, genetik koda sahip oluflu, tesadüfü reddeden has-sas nükleotid dizilimleri, ansiklopedik miktarda bilgi depolamas› ve daha birçokçarp›c› bulgu, bu molekülün yap› ve fonksiyonlar›n›n yaflam için özel olarakayarland›¤›n› ortaya koymufltur. Uzun bir dönem ateizmi savunan Anthony Flew'un bilinçli yarat›l›fl› kabul etme-si, ateizmin içinde bulundu¤u çöküfl sürecinde yaflanan son perdeyi yans›t-maktad›r. Modern bilim, bir Yarat›c›'n›n varl›¤›n› ortaya koymufl, böylece ateiz-mi devre d›fl› b›rakm›flt›r.Flew'u etkileyen bilim adamlar›ndan Prof. Gerald Schroeder ise, Science Re-veals the Ultimate Truth (Bilim Mutlak Gerçe¤i Ortaya Koyuyor) adl› kitab›nda,tüm evrende tecelli eden ak›l ve bilgiden flöyle bahsetmektedir:Tek bir bilinç, evrensel bir ak›l, tüm evreni kaplamaktad›r. Atomalt› maddeninkuantum do¤as›n› araflt›ran bilimin bulgular›, bizi hayranl›k uyand›r›c› flu kabu-lün efli¤ine getirmifltir: Tüm varl›k, bu akl›n bir d›fla vurumudur. Laboratuvarlar-da bunu, ilk baflta enerji olarak ifade edilmifl, sonra madde formunda yo¤un-laflm›fl bilgi olarak gözlemliyoruz. Atomdan insana kadar her bir parçac›k, hervarl›k; bir bilgi ve ak›l seviyesi ortaya koymaktad›r.3

Gerek hücrenin iflleyifli, gerek maddenin atomalt› parçac›klar› üzerinde yap›lanbilimsel araflt›rmalar, flu gerçe¤i inkar edilemez bir biçimde ortaya koymufltur:Evren ve yaflam, herfleye hakim, üstün ak›l sahibi bir varl›¤›n iradesiyle yoktanvar olmufltur. Hiç flüphesiz, evreni her seviyede kuflatan bu bilgi ve akl›n sahi-bi, üstün kudret sahibi Yüce Allah't›r. Allah bu gerçe¤i Kuran'da flöyle bildirmek-tedir:Do¤u da Allah'›nd›r, bat› da. Her nereye dönerseniz Allah'›n yüzü (k›blesi)oras›d›r. fiüphesiz ki Allah, kuflatand›r, bilendir. (Bakara Suresi, 115)

1- Stuart Wavell, Will Iredale, “ Sorry, says atheist-in-chief, I do believe in Godafter all”, The Sunday Times, 12 Aral›k 2004; http://www.timesonline.co.uk/ar-ticle/0,,2087-1400368,00.html2- Richard N. Ostling, “Lifelong atheist changes mind about divine creator”,The Washington Times, http://washingtontimes.com/national/20041209-113212-2782r.htm3- Gerald Schroeder, The Hidden Face of God, Touchstone, New York, 2001,s. Xi.

imi bilim adamları, bilimin gelişmesi-ne katkıda bulunmaktan çok, evrim teorisi-ni ayakta tutmak amacıyla emek ve zamanharcamaktadırlar. Darwinizm'i en baştanbir dogma olarak kabul ettikleri için, yap-tıkları bilimsel araştırmalarda da yanlış so-nuçlara yönelmektedirler. Nitekim molekü-ler biyoloji alanında evrim teorisine sözdedeliller oluşturmak için, hiçbir bilimsel de-ğeri olmayan çeşitli kavramlar ve tezler or-taya atmaktadırlar. Üstelik bu tezler ya dakavramlar, hiçbir bilimsel değerleri olmadı-ğı halde, Darwinist medyada destek bul-makta ve topluma birer gerçek gibi sunul-maktadır. Ancak gelişen bilim ve teknoloji,bu iddiaların akıl dışılığını gözler önünesermektedir. Materyalist dünya görüşünüayakta tutma çabasından kaynaklanan ta-raflı yorumlar, çarpıtmalar, tek yanlı haber-ler, Yüce Allah'ın heryeri sarıp kuşatan ilmi-ni, sanatını, aklını gizlemeye güç yetireme-mektedir. Kuran'da pek çok ayette hakkınbatıl üzerindeki üstünlüğü bildirilmektedir.Bunlardan bir kısmı şöyledir:

214

Harun Yahya

De ki: "Şüphesiz Rabbim hakkı (batılınyerine veya dilediği kimsenin kalbine)koyar. O, gaybleri bilendir. De ki: "Hakgeldi; batıl ise ne (bir şey) ortaya çıkara-bilir, ne geri getirebilir." (Sebe Suresi, 48-49)… Allah, batılı yok edip-ortadan kaldırırve Kendi kelimeleriyle hakkı hak olarakpekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sine-lerin özünde olanı bilendir. (Şura Suresi,24)Allah, suçlu-günahkarlar istemese de,hakkı (hak olarak) Kendi kelimeleriylegerçekleştirecektir. (Yunus Suresi, 82)

Bu bölümde evrim teorisine destek ol-ması hayaliyle ortaya atılan, sonuçsuz iddi-alardan sadece birkaçına genel hatlarıylayer vereceğiz:

EEvvrriimmccii CCeehhaalleettiinn BBiirr

ÖÖrrnnee¤¤ii:: HHuurrddaa DDNNAA YYaann››llgg››ss››

İnsan Genomu Projesi ile birlikte şuana dek yalnızca DNA'daki şifre dizilimiortaya çııkarılmış bulunmaktadır. Ancak buşifrelerin insan vücudunda hangi fonksi-yonları belirledikleri birkaç gen dışında he-nüz bilinmemektedir. DNA zinciri üzerindeprotein kodlayan, diğer bir deyişle aktifolarak çalıştığı keşfedilen yaklaşık 30 bingen bulunmaktadır. Ancak bu miktar, insanDNA'sının yalnızca %3'ünü oluşturmakta-

Adnan Oktar

215

dır. Geriye kalan uzun DNA zincirinin ne işe yaradığı ise henüz bilin-memektedir.

İşte bu noktada evrimcilerin bu bilinmeyen üzerine bina ettikleritaraflı yorumları devreye girmektedir. Darwinist bilim adamları sözkonusu genlerin hiçbir amacı olmadığını, bunların "saçma" ya da "çöp,hurda" dizilimlerden ibaret olduğunu öne sürerler. Milyonlarca yıllıkhayali evrim sürecinde bu bölgelerin artık işlevlerini yitirmiş genler ol-duklarını iddia ederler. Oysa peşin hükümle öne sürülmüş bu iddia,bugün yeni bilimsel bulgular karşısında çürümüş bulunmaktadır."Hurda DNA" kavramı 5-6 yıl öncesine dek, bilim adamlarının fonksi-yonlarını bilmedikleri büyük DNA yığınlarına verdikleri isimdi. Genolarak tanımlayamadıkları bu çok uzun dizilimlere, o an için "junkDNA" (hurda/çöp/boş DNA) diyorlardı. Ancak iddiaların tersine, işeyaramadığı öne sürülen bölümlerin, aslında hayati fonksiyonları yö-nettikleri, çalışan kısımların tamirinde kritik önemleri olduğu ortayaçıkmıştır.145 Kaldı ki genetik bilimi DNA'nın işlevlerini tanımlamadahenüz emekleme safhasındadır.

13 Mayıs 2002 tarihli Nature Genetics dergisinde yayınlanan birmakalede, Dr. John V. Moran ve ekibi hurda DNA'nın hareketli parça-larının, genom için tamir servisi sağlayan DNA parçaları olduğunu bil-dirdiler.146 Bunlar genom etrafında hareket edebilir ve kelime işlemi sı-rasında kopyala yapıştıra benzer bir işlem yaparak kendilerinin kopya-sını üretirler. Bu özellik DNA'nın çift olan sarmalı ayrılmaya başladı-ğında son derece faydalıdır. Çifte sarmal hücreye kimyasallar bulaştı-ğında ya da herhangi bir baskı olduğunda yarılır ve hücre ölümüne se-bep olabilir. Hurda DNA olduğu iddia edilen kısmın söz konusu par-çaları genom içerisinde dolaşırlar ve bu tür ayrılmaları tespit ederler;böyle bir şeye rastladıklarında kendilerini araya sokarlar ve bu bölgeyiyeniden birleştirirler.147

Zaman zaman evrimci kaynaklarda, canlılardaki bazı organlarınişlevsiz olduğu ileri sürülmekte ve bunların o canlıların atalarından mi-

216

Harun Yahya

ras kalmış ancak artık kullanmadıkları organlar olduğu iddia edilmek-tedir. Örneğin insan vücudundaki appendiks (apandisit) veya kuyruksokumu, yıllarca "körelmiş organ" sayılmıştır. Oysaki son yılların bilim-sel araştırmaları, tüm bu organların önemli işlevleri olduğunu ortayaçıkarmaktadır. Evrimcilerin 20. yüzyıl başında çıkardıkları "körelmişorganlar listesi" bugün tamamen çürümüş durumdadır. Evrimci yazarScadding'in ifadesiyle "biyoloji bilgisi arttıkça, körelmiş organlar listeside giderek küçülmüş" ve sonunda yok olmuştur.148 (Detaylı bilgi içinbkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, Araştırma Yayıncılık) Aynı şe-kilde, evrimcilerin öne sürdükleri "hurda DNA" kavramı, yaniDNA'nın büyük bölümünün işe yaramaz olduğu iddiası da, yapılanyeni keşiflerle çürütülmüştür.

İnsan Genomu Projesi ve diğer genetik çalışmalarla birlikte, genle-rin protein üretimi sırasında birbirleriyle devamlı bir etkileşim içindeoldukları ortaya çıktı. Bu üretim sırasında, bir genin diğer DNA bölüm-lerinden bağımsız olarak çalışmadığı anlaşıldı. Bugün varılan noktagöstermektedir ki, bir genin çalışması sırasında, özellikle protein kod-lamaya başlama aşamasında, genleri oluşturmayan DNA bölümlerinino geni düzenlemesi söz konusudur. İşte bu yüzden, araş-tırmaları yakından takip eden hiçbir bilimadamı, artık "hurda DNA"kavramına itibar et-memektedir.

AslındaDNA'nın hurda ol-duğu idda edilenkısımlarının devamlıfaaliyet halinde olduğuve henüz bilinmeyen fark-lı fonksiyonlara sahip oldu-ğu evrimcilerin hoşuna gitme-

Adnan Oktar

217

se de, uzun süreden beri ifade edilen bir gerçekti. Science dergisinde1994 yılında yayınlanan "Hurda DNA Kendi Dilinde mi Konuşuyor?"başlıklı haberde,149 Harvard Tıp Fakültesi'ndeki moleküler biyologlarve Boston Üniversitesi'nden fizikçiler bu konuya açıklık kazandırmış-lardı. Çeşitli canlılardan alınan, 50.000 baz çifti içeren 37 DNA dizilimiüzerinde yaptıkları araştırmalar sonucu, insan DNA'sında %90 yer tut-makta olan sözde hurda DNA'nın aslında özel bir dilde yazıldığınıhaber veriyorlardı. Yaptıkları testler, bu kısımlarda bir lisanabenzer özellikler bulunduğunu ortaya koymuştu. Bulgularıışığında, "hurda" denen DNA'nın hiç de boş olmadığınıbildirmişlerdi. "Hurda DNA'dakiDilin İpuçları"

adlı makaledeise Boston Üniversi-

tesi'nden Eugene Stan-ley'in yaptığı çalışmalarla,

DNA dizilimlerinde insan dilinebenzer nitelikte bilgi içeren özellikler bu-

lunduğu delillendirildi.150

DNA dizilerinin daha önce, %97'sinin hurda ve işe yaramaz olaraktanımlanmasının nedenlerinden biri kuşkusuz ki bilgisizliktir. Cleve-land Üniversitesi'nden evrimci bilim adamı Evan Eichler bu durumuşöyle itiraf etmektedir:

218

Harun Yahya

Hurda DNA deyimi bizim bilgisizliğimi-zin yansımasından başka bir şey değil.151

Kendisi de bir evrimci olan Ernst Mayr dagenler hakkındaki bilgilerinin yetersizliğine şöyle

değinmektedir:Bilimi sınırlandıran ciddi bir unsur da ileri derecede kompleks sistemle-

rin işleyişini açıklamadaki zorluktur... Aynı görüş, ileri derecede komp-leks ve hala henüz anlaşılamamış olan genetik bilginin düzenleyici meka-nizmaları için de geçerlidir.152

Scientific American dergisinin Kasım 2003 sayısında yayınlanan"Görülmeyen Genom: Hurdanın Arasındaki Cevherler" adlı makaledede Avustralya, Queensland Üniversitesi'nde Moleküler Biyobilim Ens-titüsü'nün yöneticisi John S. Mattick'in şu sözlerine yer verilmektedir:

Anlaşılmadığı için hurda olarak öne sürülen [genler]in, aslında in-sanın kompleksliğinin temeli olduğu ortaya çıkabilir."153

Moleküler biyolog Prof. Mattick, "intron" denilen ve protein sente-zine direkt olarak katılmayan bu dizilimlerin önemi ile ilgili hatalı yo-rumlara şöyle değinmektedir:

Adnan Oktar

219

Bunun [hurda DNA'nın] tüm anlamının farkına varılmaması... molekülerbiyoloji tarihindeki en büyük hatalardan biri olabilir.154

New Scientist dergisinin 19 Kasım 2005 tarihli bir haberinde ise,sözde hurda DNA'nın öneminin, tahmin edilenden çok daha fazla ola-bileceğini şöyle dile getirilmektedir:

... olağanüstü bir şekilde, hurda DNA'nın genler kadar -değilse de dahafazlasıyla- önemli olduğu ortaya çıkabilir... Hurda DNA'nın kaldırıldığıraflardan bu şekilde ortaya çıkarılmasını sağlayan, onunla ilgili özel olannedir? Genomların kıyaslanmasıyla bir delil ortaya çıkmaktadır... Bilimadamlarının henüz çözemediği hayati bilgiyi kodluyor olabilir. Bu da, da-ha fazla DNA, daha fazla bilgi saklama ve kompleks organizmalar üret-me kapasitesi demektir. Açık olan bir şey var. Genlerimizin haritasını çı-kardığımıza göre, artık hurdalığı keşfetmeye başlamanın zamanı geldi.155

İnsan Genomu Projesi'nin başında bulunan Dr. Francis Collins de,"Hurda" DNA olarak adlandırılan kısımların zannedildiği gibi hurdaolmadığını şöyle ifade etmektedir:

Uzun süredir genetik bilginin yüzde 95 kadarını hurda sayıp dikkate al-madığımız için sorun yaşıyordum, çünkü henüz ne işlevi olduğunu bil-miyorduk. Buna hurda denmesinin nedeni de ne tür bir işlevi olduğunuhala keşfetmemiş olmamızdı. Fakat tüm genetik bilgi önünüzde seriliy-ken bizim "hurda" diye adlandırdığımız malzemenin aslında gerçektenişe yarar bir DNA dizilimi olduğunu anlıyorsunuz… Bu nedenle bencegenetik bilgiden "hurda" terimi atılmalıdır.156

Evrimci genetikçiler, hurda DNA olarak isimlendirdikleri kısımla-rı, teorilerine zorlama bir delil olarak göstermek istediler. Evrimcilerinbu kısımları "hurda" ifadesi ile önemsiz göstermek istemeleri ve dog-matik evrim inançlarına uydurmaları, bilim adamlarının senelerce"hurda" olarak ifade edilen kısımları incelemelerini engellemiştir. Scien-ce dergisinde bu durum şöyle açıklanmaktadır:

Cazibesine rağmen, "Hurda DNA" kavramı, bilim adamlarını senelercekodlamayan DNA'yı incelemekten uzak tutmuştur. Genomlarla gelişigü-

220

Harun Yahya

zel ilgilenen küçük bir grup dışında, genom çöplüğünü kim incelemek is-terdi ki? Bununla birlikte, normal hayatta olduğu gibi, bilimde de, boşvakti olan, alay edilme riski alan ve popülerolmayan alanları araştıranlar vardır. Onlarsayesinde, hurda DNA görüşü, özelliklede tekrar eden kısımlar, 1990'ların ba-şında değişmeye başladı.157

Evrim teorisinin bilimsel açmaz-larını birçok çalışmasıyla ortaya ko-yan Dr. Paul Nelson ise, "HurdaSatıcısı Artık Hurda Satmıyor"başlıklı makalesinde, hurdaDNA kavramı için şu açıklama-yı yapmaktadır:

Adnan Oktar

221

Carl Sagan, Shadows of Forgotten Ancestors (Unutulmuş Ataların Gölge-

leri) isimli kitabında, "genetik hurdalığın", DNA'daki "fazlalıkların, keke-

lemelerin (gereksiz tekrarlar) ve kopya edilemez saçmalıkların", hayatın

temelinde derin kusurlar bulunduğunu kanıtladığını öne sürmüştü. Bu

tür yorumlara daha önce biyoloji literatüründe sık rastlanıyordu, ancak

artık bu tür yorumlar yapılmıyor. Neden mi? Çünkü artık genetikçiler,

genetik enkaz olarak bilinen kısımların fonksiyonlarını keşfediyorlar.158

Helen Pearson, "Hurda DNA Hayati Bir Rol Ortaya Koyuyor: An-laşılmayan Genetik Dizilimler Vazgeçilmez Gözüküyor" başlıklı maka-lesinde şöyle bildirmektedir:

Bilim adamları sır dolu, tüm omurgalıların hayatta kalmasında çok bü-

yük öneme sahip DNA parçalarından oluşan bir koleksiyon üzerinde

bulmaca çözüyorlar. Fakat bunların fonksiyonları tamamen bir bilinme-

yen... bu parçalar hiçbir protein kodlamayan genomun geniş bölümleri

üzerinde bulunuyor. Bu kısımların varlığı, çoğunlukla hurda DNA ifade-

siyle önemsenmemiş bu alanların öneminin, bir kimsenin tahmininin çok

ötesinde olabileceğine dair gelişen delilleri artırıyor.159

Perlegen Bilimleri şirketinde, DNA'nın hurda olduğu öne sürülenkısımları inceleyen Dr. Kelly A. Frazer, "Bu [bulgular] insanların mera-kını uyandıracak. Bu insanları alıp götüren türden şeyler." derken,Cambridge Broad Enstitüsü'nden genetikçi Kerstin Lindblad-Toh dayapılan çalışmalar için "Bunlar daha buzdağının tepesi." demektedir.160

Bu bulgulara rağmen evrimcilerin çoğu, amaçlarına uygun bul-dukları "Hurda DNA" kavramını, son ana kadar savunmaya devam et-mişlerdir. Evrimcilerin, iddialarına sözde delil oluşturmak için kullan-dıkları hurda DNA kavramı da sona ermiştir. DNA üzerinde yapılanyoğun araştırmalar, söz konusu DNA kısımlarının hayati öneme sahipolması dolayısıyla, gerekli, faydalı DNA kısımları olduğunu ispatla-mıştır. Böylece Darwinistlerin bir gafı daha bilim literatürüne geçmiş-tir.

222

Harun Yahya

Adnan Oktar

223

DNA'n›n kopyas›n› tafl›yan mesajc›RNA üzerinde iki ana bölüm bulunmak-tad›r. Bunlar, “ekzon” denilen proteinkodlayan k›s›mlar ve “intron” denilenprotein kodlamayan k›s›mlar. ‹ntronlargörevleri daha yeni yeni anlafl›lmayabafllanan uzun DNA fleritleridir. Mesajc›RNA üzerindeki protein kodlamayan vearaya giren bu k›s›mlar, kesim enzimle-ri taraf›ndan kesilerek aradan ç›kar›l›r.1977'de keflfedilen intronlar, proteinkodlayan talimatlar›n aras›na girdikleriiçin önceleri “araya giren (intervening)genler” olarak adland›r›ld›lar. Sciencedergisinde yay›nlanan “Hurda DNA'daHazine Avc›l›¤›” makalesine göre, flu an

intronlar›n “hücrenin yaflam› için hayatiöneme sahip farkl› bir DNA bölümününkompleks kar›fl›m›” oldu¤u kabul edil-mektedir.1 Ayr›ca haberde intronlar›nfonksiyonlar› ö¤renildikçe, bunlar›n kan-ser tedavisinde tümör belirleyici olarakkullan›lmalar›n›n söz konusu olabilece¤ide bildirilmektedir. ‹ntronlardaki de¤iflik-liklerin kanser oluflumu ile do¤rudan il-gili oldu¤una dair bulgular, intronlar›ninsan›n hayat›ndaki öneminin gösterge-sidir.

1- R. Nowak, “Mining Treasures from 'junk DNA”,Science, 1994, cilt 263, s. 608; Jerry Bergman,“The Functions of Introns: From Junk DNA to De-signed DNA”, 18 Kas›m 2001; http://www.ra-e.org/introns.html

(DNA'n›n proteinkodlayan k›s›mlar›)

kesim bölgesi

Spliceosome denilenkesim enzimleri devreyegirer.

Aradan ç›kar›lan ve proteinkodlamas›na girmeyen k›s›m -intron-eskiden cehaletle hurda zannedilirken,günümüzde çok önemli bir yere sahipoldu¤u bilinmektedir.

Spliceosome enzimleri protein kodla-mayan k›s›mlar› -intronlar›- keserekaradan ç›kar›rlar. Kesim sonras› kalanparçalar- ekzonlar- birbirlerine eklenir.

kesim bölgesi

EKZON 1

EKZON 1

EKZON 1

EKZON 1

EKZON 2

EKZON 2

EKZON 2

EKZON 2

‹NTRON

‹NTRON

(DNA'n›n proteinkodlayan k›s›mlar›)

(DNA'n›n protein kodlamayan k›s›mlar›)

MMiittookkoonnddrriiyyeell HHaavvvvaa TTeezziinniinn GGeeççeerrssiizzllii¤¤iiHücrenin içinde proteinlerden oluşan mitokondri, aynı bir elek-

trik santrali gibi çalışır ve hücrenin ihtiyacı olan enerjiyi üretir. Bu san-trallerde, besinlerden elde edilen kimyasal enerjiler, hücrenin kullana-bileceği ATP denilen enerji paketlerine dönüştürülür. Hücre içinde ha-yatı sağlayan bütün olaylar, mitokondrilerde üretilen, kullanıma hazırbu enerji paketleri sayesinde gerçekleşir. DNA, hücre çekirdeğinde bu-lunmasının yanı sıra, enerji üretim merkezleri olan bu mitokondrilerdede bulunur.

Mitokondrilerde, Mitokondriyal DNA (mtDNA) bulunur. Evrim-ciler, mitokondriyal DNA'larının kalıtımsal olarak çeşitlenmesini, bir"evrim" olarak yorumlar ve bu varsayımı "moleküler saat" ismini ver-dikleri bir başka varsayımla birleştirirler. 1965 yılında ortaya atılan mo-leküler saat hipotezi, nükleotid ve proteinlerdeki dizilimde, zamaniçinde sabit aralıklarla değişimlerin yaşanacağını ileri sürmüştür. Bu te-ze dayanarak, mtDNA değişimleri analiz edilen canlıların, ortak biratadan ne zaman ayrıldıklarının bulunabileceği varsayılmıştır.

Ancak burada, mtDNA'da bulunan ve canlıları sabit zaman aralık-larında değişime uğratan, bir tür saat mekanizmasının bulunduğu an-laşılmamalıdır. Bir canlının fosilleşen kemikleri, çok çabuk dejenereolan DNA moleküllerini barındırmaz. Dolayısıyla DNA molekülünedayanarak doğa tarihinin incelenmesi söz konusu değildir. Bu analiz-ler, evrimcilerin canlılar tarihini, kendi varsayımlarına zorla uyarlamaçabalarıdır.

Evrimciler, bu ön yargıdan hareketle mevcut evrim soyağacınınhangi tarihte nerede başladığını belirlemeye çalışmışlardır. Mitokon-driyel DNA'daki çeşitlilik en çok Afrikalılarda görüldüğü için, onlarınneslinin en eski olduğuna karar vermişlerdir. Bunun sonucunda günü-müzde yaşayan tüm insan ırklarının, 130.000 yıl önce Afrika'da yaşa-mış bir kadından türediği, bu kadının da sözde evrimle ortaya çıkmış,Homo sapiens'in ilk temsilcisi olduğu iddia edilmiştir.

224

Harun Yahya

Söz konusu kadınla ilgili tahminler mitokondriyel DNA analizle-rine dayandırıldığı için, bu hayali kadına "mitokondriyel Havva" ismiverilmektedir. Oysa bu çalışmada kullanılan metot, tarafsız bilimselgözle incelendiğinde, ilk insanlara ait tarih ya da coğrafi yer belirleme-de kullanılamayacağı kolayca görülecektir. Evrimcilerin dayandıklarıvarsayımlar, varlığı kanıtlanamayan, deney ve gözlemle örneklendiri-lememiş olan iddialardır. Nitekim bu tezin bilimsel bir değer taşımadı-ğı, bugün evrim teorisini savunan pek çok bilim adamı tarafından dakabul edilmektedir.

Ünlü Nature dergisinin editör kurulundan Henry Gee, "AfrikaCenneti Üzerindeki İstatistiksel Bulut" adlı yazısında mitokondriyelDNA (mtDNA) çalışması sonuçlarını "saçmalık, anlamsız veri" olarakdeğerlendirdi.161 Gee'nin yazısında mevcut 136 mtDNA serisi ele alın-dığında, çizilen soy ağaçlarının sayısının 1 milyarı geçtiği bildiriliyor-du. Yani yapılan bu çalışmada, 1 milyar kadar tesadüfi soy ağacı gör-mezlikten gelinmiş, ancak şempanze ve insanın sözde ortak evrimselgeçmişi olduğu varsayımına uygun olan tek soyağacı seçilmişti.

Herşeyden önce, tüm bu varsayımlar evrim teorisine hiçbir bilim-sel kanıt oluşturmamaktadır. Örneğin moleküler saat analizine göre,insanla şempanzenin 10 milyon yıl önce birbirinden ayrılmış olması ge-rektiğini iddia eden bir evrimci, zaten bu çalışmasına iki canlının ev-rimsel akraba olduğu inancına körü körüne bir bağlılıkla başlamıştır.Burada kısır döngü içinde düşünmektedirler ve varsayımlar üzerineinşa edilen bu tip çalışmalar, vakit kaybı olmaktan öteye geçememekte-dir.

Washington Üniversitesi'nden genetikçi Alan Templeton da, DNAserilerinden yola çıkarak, insanın kökeni için bir tarih belirlemenin im-kansız olduğunu belirtmiştir. Çünkü DNA'lar insan toplulukları ara-sında oldukça fazla karışmıştır.162 Bu durum, matematiksel olarak ba-kıldığında, soy ağacında tek bir insana ait mtDNA'yı ayırt etmenin im-kansız olduğu anlamına gelmektedir. En çarpıcı itiraf ise, bu tezin sa-

Adnan Oktar

225

hiplerine aittir. 1992 yılında çalışmayı tekrarlayan ekipten Mark Stone-king (Pennsylvania Eyalet Üniversitesi), Science dergisine yazdığı birmektupta "Afrikalı Havva" iddiasının geçersiz olduğunu kabul etmiş-tir.163

Ayrıca mitokondriyel DNA analizi, mitokondrinin sadece anne ta-rafından aktarıldığı, böylelikle mitokondriyal DNA parçalarındaki de-ğişimlerin anne, anneanne, büyük anneanne vs. kanalıyla en eski atayakadar izlenebileceği kabul edilerek yapılır. Oysa mitokondrinin sadeceanne yoluyla aktarıldığı fikri artık bir efsaneden ibarettir. Çünkü mito-kondrinin babadan da aktarılabileceğini gösteren bilimsel bulgular or-taya çıkmıştır. Ünlü New Scientist dergisinde "Mitokondri hem Anne-den hem de Babadan Aktarılabiliyor" başlığıyla verilen haberde, Dani-markalı bir hastanın, mitokondrilerini %90 oranında babasından aldı-ğının anlaşıldığı anlatılmaktadır. Bu durumda evrim senaryolarınadestek olarak gösterilen tüm mtDNA araştırmalarının, gerçekte bir an-lam ifade etmediği ortaya çıkmaktadır. New Scientist dergisinde bu du-rum şöyle aktarılmaktadır:

Evrim biyologları, türlerin birbirinden ayrılmasını, mitokondriyal DNAdizilerindeki farklılıklardan yola çıkarak tarihlendiriyorlardı. Mitokon-driyal DNA'nın çok nadiren de olsa babadan aktarılması, çalışmalarınınçoğunu geçersiz kılmaya yeterli olacaktır.164

Ünlü Nature dergisi evrimci bir yayın organı olmasına karşın bubulguların "mitokondriyel DNA varsayımlarını haksız çıkardığını" iti-raf etmiştir:

Mitokondri aktarımında babadan geçen DNA ihtimali, tarih öncesi olay-ları zamanlandırmada, insan mitokondriyel DNA'sından faydalanılanbirçok evrimsel ve moleküler antropolojik çalışmanın yeniden değerlen-dirilmesi anlamına gelebilir.165

Son olarak, Annals of Human Genetics dergisinde çıkan bir yazıdabugüne kadar basılmış tüm mitokondriyel DNA analizlerinin yarısın-dan çoğunun hatalı bulunduğu bildirilmiştir.166 Habere göre evrimcile-

226

Harun Yahya

rin başvurduğu mitokondriyel DNA veri bankaları, hatalı işlenmiş bil-gilere dayanıyordu. Peter Forster isimli araştırmacının ortaya çıkardığıbu durumu Nature dergisi şöyle haber veriyordu:

Hatalar o kadar yaygın ki, genetikçiler insan popülasyonları ve evrim ça-

lışmalarında yanlış sonuçlara varabiliyorlar… evrim ağaçlarına yönelik

hata-araştırma yöntemi, bu hataların tahmin edilenden daha çok olduğu-

nu ortaya koyuyor.167

Böylece Forster'ın bu tespitiyle birlikte, evrimcilerin çalışmaların-da kullandıkları istatistiki verilerin güvenilmezliği daha da pekişmiştir.Görüldüğü gibi günümüzde yaşayan insanların genlerine bakıp, tama-men hatalı bir yöntemle sürdürülen ve sadece evrimci ön yargılarla yo-rumlanan genetik analizler, evrime bir kanıt değildir. MitokondriyelDNA analizlerinin tutarsızlığını ispatlayan somut bilimsel kanıtlar, bualandaki evrimci iddiaları boşa çıkarmaktadır. Gerçekten yaşanmış bir

Adnan Oktar

227

DNA, hücre çekirde¤inde bulunmas›n›n ya-n› s›ra, enerji üretim merkezleri olan bu mi-tokondrilerde de bulunur.

Çekirdek

HÜCRE

Mitokondri

Mitokondri

Mitokondriyel DNA

Nükleer DNA

Kromozom

evrim süreci olmadığı için, herkes kendine göre ayrı bir senaryo kurgu-lamaktadır. Mitokondriyel Havva tezi de ağır darbeler alarak bilim ta-rihine gömülmek üzere olan, evrim teorisini zorla ayakta tutma çabala-rından biridir.

BBeenncciill GGeenn,, BBiilliinnççllii GGeenn ‹‹ddddiiaallaarr››nn››nn GGeeççeerrssiizzllii¤¤iiDarwinistlerin hayali iddialarından bir diğeri de "bencil gen teori-

si (gen seleksiyon teorisi)"dir. Söz konusu teoriye göre belirli gen türle-ri, hayatta kalabilme ve üremede daha iyi olan canlılar yaparak ya dageliştirerek, kendi hayatta kalabilme olanaklarını artırmaktadırlar. Buyüzden kendi genlerini sonraki nesillere geçirmede daha iyi olan, bitkive hayvan üretebilen gen türlerinin, dünyaya hakim olacağı iddia edil-mektedir.168

Teorinin geçersizliğine değinmeden evvel, teorinin ortaya atılışşeklini de belirtmekte fayda vardır. Gen seleksiyonculuğu, felsefecile-rin indirgemecilik (reductionism) olarak adlandırdıkları mantık yürüt-meye bir örnektir. İndirgemeciler, insan aklı da dahil olmak üzere, her-şeyin madde esasına indirgenebileceğini iddia etmektedirler. Ancak birönceki bölümde detaylı açıkladığımız gibi "hayatın sadece maddedenibaret olduğu" iddiası açıkça bir yanılgıdır. Dolayısıyla bu felsefeyi in-sana uyarlayan ve evrim teorisinin koyu bir savunucusu olan RichardDawkins'in iddiaları da yanlış, hatta saçmadır. Dawkinse göre: "Biz ha-yatta kalma makineleriyiz, genler olarak bilinen bencil molekülleri ko-ruyabilmek için kör olarak programlanmış robot araçlarız."169 RichardDawkins, "The Selfish Gene" (Bencil Gen) adlı kitabında, tüm canlılarınaslında, "bencil, çıkarcı ve sadece kendisini çoğaltarak varlığını koru-

228

Harun Yahya

maya çalışan genlerden ibaret olduğunu" ve "hayatın tek amacınınDNA'nın hayatta kalması olduğunu" ileri sürmektedir. Oysa bu iddiatemelsiz ve son derece akıl dışı bir varsayıma -genlerinbir aklı, bilinci ve hatta "karakteri" olduğu varsayı-mına- dayanmaktadır. Bu, günümüzdeki materya-list indirgemeciliğin, ne denli hatalı sonuçlara var-dırabileceğinin bir göstergesidir.

Bu varsayımın saçmalığını görmek içinse, gen-lerin ne olduğunu hatırlamak yeterlidir: Genler, bir-birine eklenmiş ve özel bir "katlama ve paketleme"yöntemi ile sıkıştırılmış DNA parçalarıdır. DNA isedetaylarına önceki bölümlerde değindiğimiz gibi,belirli bir şifreyi içerecek biçimde birbirine eklen-miş uzun dev bir moleküldür. Elbette ki kör veşuursuz atomların biraraya gelmesiyle oluşanbir molekülün "bencil" olması, "kendisiniüreme yoluyla çoğaltmayı hedeflemesi"veya başka bir şekilde bilinçli bir amacasahip olması mümkün değildir. DNA,temelinde bir atomlar zinciridir ve hiç-bir atom, akıl ve bilince, özellikle de"bencilliğe" sahip değildir. Dolayısıyla Daw-kins'in ortaya attığı "bencil gen" tezi, akıl ve bilimdışı bir masaldan ibarettir.

Avustralyalı bilim adamı Lucy G. Sullivan,Dawkins'i, "yazdıklarının, sahte-bilimselteorilerin palazlanmasına yol açtı-

Adnan Oktar

229

ğı ve daha çok edebiyatın konusu olabilecek ilgi alanlarının bilime gir-mesine sebep olduğu" için eleştirmiştir.170 Harvard Üniversitesi'ndenevrim genetikçisi Richard Lewontin, Dawkins'i "piyasada satan hikaye-lerinde doğrulanmamış veya gerçeğe aykırı iddialara yer veren" yazar-lar arasında saymıştır:

Yeterli kanıta dayanmayan iddialar, bilim literatürünü, özellikle popülerbilim yazarlığı literatürünü doldurmaktadır. Carl Sagan'ın "bilimin po-pülerleşmesine katkıda bulunan en iyi çağdaş yazarlar listesi, E. O. Wil-son, Lewis Thomas ve Richard Dawkins'i içermektedir, ki bunların her bi-ri, piyasada sattıkları hikayelerinin içinde, doğrulanmamış veya gerçeğeaykırı iddialara yer vermişlerdir.171

Bizzat Dawkins'in kendisi, yaptığının bir taraftarlık olduğunu, te-zinin bilimsel bir tez olmadığını itiraf etmekle, tüm bunları propagan-da amaçlı olarak sürdürdüğünü de gözler önüne sermektedir. The Ex-tended Phenotype (Genişletilmiş Fenotip) isimli kitabının birinci sayfa-sında şunları yazmaktadır:

Bu çalışmam, utanmazca bir taraftarlık. Hayvan ve bitkilere bakmak veyaptıklarını neden yaptıklarını merak etmek için belli bir yöntemi savun-mak istiyorum. Taraftarlığını yaptığım şey, yeni bir teori, doğrulanabilirveya yanlışlanabilir yeni bir hipotez ya da öngörüleriyle değerlendirile-bilir bir model de değil. 172

Evrimciler, insanın ruhunun varlığını kabul etmek istemedikleriiçin, insanı bir madde yığınından ibaret görmekte, dolayısıyla bu mad-de yığınının bir yerine bir şekilde şuur atfetmeye çalışmaktadırlar. Gen-lere şuur atfedecek kadar tutarsız bir iddia ileri sürmeleri ise, ne kadarzor durumda kaldıklarının bir göstergesidir. Eskiden tahtadan veyataştan yapılma putlarda akıl ve bilinç olduğunu zanneden putperestle-rin yerini, günümüzde moleküllerde, bu molekülleri oluşturan cansızatomlarda akıl ve bilinç olduğunu zanneden evrimciler almıştır.

Bu batıl inanışın sonucu olarak şiddet, cinsel taciz, tecavüz, saldır-ganlık, kıskançlık gibi özelliklerin insanlara sözde hayvan atalarından

230

Harun Yahya

miras kaldığı ve bu davranışların evrimin doğal bir sonucu olduğu id-dia edilmektedir. Bu iddianın temelinde ise, insanın genlerden ibaretbir makine olduğu, genlerin ise sanki bilinçli bir varlık gibi sürekli ola-rak "evrimleşme ve hayatta kalma" amacında olduğu şeklindeki evrim-ci bir batıl inanış yatmaktadır.

Nasıl ki bir kitabın "bencil" olması, "kendisini üreme yoluyla ço-ğaltmayı hedeflemesi" veya herhangi bir şekilde bilince sahip olmasımümkün değilse, aynı durum DNA için de geçerlidir. Çünkü DNA, şu-ursuz ve cansız atomlardan oluşan bir molekül zinciridir ve hiçbir mo-lekül akıl ve bilince sahip değildir. Ayrıca İsrailli bilim adamı Gerald L.Schroeder, hücrenin bölünerek DNA'sını aktarmasının, iddiaların aksi-ne bencilce değil, fedakarane bir davranış olduğuna dikkat çekmekte-dir:

Mayoz bölünmenin çözülemeyen yönlerinden biri de hücrenin fedakardoğasıdır. Bir hücre neden kromozomal bilgisinin yarısından feragatedip, üretilecek hücrenin kendisinin kopyası olamayacağını garantileyenbir anlaşmaya kendi isteğiyle katılsın ki? Ben bu fedakarlığın öz-yıkımaişaret ettiğini düşünürüm. Zira bir ebeveynin kromozomlarını bir diğeri-nin kromozomları ile karıştırması, ebeveyn çocukta yeniden tam olarakhayat bulamayacağı için, bir anlamda öz-yıkımdır. Tamamen bencil olanbir hücrenin bu konuda da bencil davranması hiç de şaşırtıcı bir şey ol-mazdı... Bireyin mayoz bölünmeden hiçbir kazancı yoktur.173

Dolayısıyla bencil gen iddiasının, gerçeklerle bir ilgisi yoktur veiddia, hayalden öteye gidememektedir. İnsanları hayvan olarak nite-lendiren, bir insanı sadece genlerini taşımakla ve bir sonraki nesle ak-tarmakla sorumlu bir robot gibi gören Darwinist düşünce, 20. yüzyıldabüyük bir artış gösteren şiddet olaylarının, soykırımların, zalimliklerin,ahlaki dejenerasyonun da en büyük sorumlusu olmuştur. Çünkü bu türbir bakış açısı, tüm zalimliklere, saldırganlıklara, ahlaksızlığa sözde bi-limsel bir meşruiyet kazandırmıştır. 20. yüzyılın en büyük katliamları-nı gerçekleştiren Hitler dahi, kendisine Darwinizm'i destek olarak gös-

Adnan Oktar

231

termiştir. Sözde "üstün ırk"ın dışındaki ırkların yaşamalarına gerekgörmeyen, onları öldürmeyi hayvanları öldürmekle bir tutan Hitler'e,zalimliği ve saldırganlığı konusunda destek veren yine Darwinizm ol-muştur.

İnsanların genetik olarak saldırgan, acımasız, rekabetçi, bencil, ka-til olabileceğini savunan Darwinizm, tüm suçları meşru göstermek içinkullanılan bir safsatadır. Her insan Allah'ın kendisine üflediği ruhu ta-şır ve kendisini yoktan var eden Rabbimiz'e karşı sorumludur. Allah,Kuran'da kendisini başıboş zannedenlere yaratılışlarını ve ölümdensonra tekrar dirileceklerini şöyle bildirmektedir:

İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi,akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo)oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.' Böy-lece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. (Öyleyse Allah,) Ölü-leri diriltmeye güç yetiren değil midir? (Kıyamet Suresi, 36-40)

SSoonnuuççİdeolojik kaygılardan sıyrılıp, evrimcilerin taraflı yorumlarından

bağımsız çalışan bir bilim, kuşkusuz hızla gelişmeye başlayacaktır.Mantığın, aklın ve bilimin gösterdiği doğrultuda gerçekler dikkatealınmış olsa, canlılığın kökeni, "tesadüf" safsatasına yönelmeden araş-tırılsa, evrenin ve canlılığın nasıl var olduğu sorusuna en net ve hızlıcevabın alınması da mümkün olacaktır. Böylece gerçek bilimin önü açı-lacak, bilimsel gelişmeler hız kazanacak, sahte deliller sunmak içinemek, zaman ve para harcanmayacak ve bilim, tesadüf gibi mantıksız,çelişki dolu kavramları, safsataları savunmak gibi faydasız amaçlardankurtulmuş olacaktır. Bir ayette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

"Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte(Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bu-lanlardır." (Cin Suresi, 14)

232

Harun Yahya

Adnan Oktar

233

vrim teorisi moleküler düzeyde önem-li bir açmazdadır. Canlılığın kökeni konusu,evrim teorisi açısından paleontoloji, jeoloji,antropoloji gibi bilim dallarında olduğu gi-bi çok büyük bir sorundur. Üstelik evrimci-lerin sorunu yalnızca amino asit, protein gi-bi canlılığın yapı taşları ile sınırlı değildir.Bunların da ötesinde asıl açmaz, canlı hüc-resinin olağanüstü kompleks yapısındadır.Çünkü hücre, amino asit yapılı proteinler-den oluşmuş bir yığın değil, insanoğlununşimdiye kadar karşılaştığı en kompleks sis-temlerden biridir.

Darwinistlerin çıkmazı, evrim teorisiniayakta tutmak adına arkasında durduklarıvarsayımlardan kaynaklanır. Darwinistleregöre ilk canlı mutlaka ilkel olmak zorunda-dır ve doğru kimyasallar biraraya getirildi-ğinde hayat tesadüfen, kendiliğinden orta-ya çıkabilmelidir. İşte bu batıl inançlar, Dar-winistleri, "volkanik gazlar ve şimşeklerDNA'yı ve sonra da hayatı meydana getir-di!" gibi bir masala inanmak zorunda bırak-mıştır. Darwinistlere göre en ileri teknoloji,

234

Harun Yahya

en gelişmiş laboratuvar ve yüzyılların bil-gi birikimi ile dahi bir benzeri yapılama-mış canlı hücrelerin milyonlarcası, tesadüfeseri biraraya gelerek son derece hayatisorumluluklar taşıyan organları inşa et-mişlerdir. Üstelik bu organlar da kusursuzbir koordinasyon içinde çalışarak insanvücudunu oluşturmuş ve kendi kendileri-ne onu canlı tutma sorumluluğu kazan-mışlardır. Bu Darwinist hikayelerin bilim-sel bir desteği olmadığı gibi, akıl ve man-tıkla da açıkça çelişmektedir. Kendisi deevrimci olan Fransız bilim adamı PierrePaul Grasse, içinde bulundukları çıkmazaşöyle dikkat çekmektedir:

... bazı insanlar taraflı oldukları için kas-ten gerçekleri görmezden gelirler ve ken-di inançlarının yetersizliklerini ve yanlış-lığını inkar ederler.174

İngiltere Salford Üniversitesi'ndenDoç. L. R. Croft How Life Began (Hayat Na-sıl Başladı) adlı kitabında, evrimcilerin te-orinin içinde bulunduğu açmazı nasılönemsemediklerine şöyle değinmektedir:

En temel sorulardan biri olan hayatın kö-keni, evrimci sorgulamaların asıl çıkışnoktasıdır. Fakat yine de evrimciler busoruya yeteri kadar önem vermezler... ha-yatın kökeni konusu üzerinde pek durul-mamıştır. Darwin'in kendisi de bu konu-yu hafife almıştır...175

Adnan Oktar

235

Darwinistler, moleküler düzeyde gerçekleştiği iddia edilen sözdeevrimsel oluşumlardan hiçbirisini ispatlayabilmiş değildir. Bilimin iler-lemesi ise bu sorulara cevap üretmek bir yana, soruları evrimciler açı-sından daha da kompleks ve içinden çıkılamaz hale getirmiştir. Yapı veözellikleriyle DNA gibi bir molekülün, evrimcilerin öne sürdüğü gibirastlantılar sonucu oluşmasının ne derece mantık dışı olduğunu, ilerle-yen satırlarda bilim adamlarının açıklamalarında ve bizzat evrimcilerinitiraflarında göreceğiz.

GGeenneettiikk BBiillggiinniinn KKöökkeennii,, BBiilliimm AAddaammllaarr›› ‹‹ççiinnHHaallaa BBiilliinnmmeeyyeennddiirrHücrenin kompleks yapısının en kapsamlı bölümünü, genetik ya-

pısını belirleyen DNA oluşturmaktadır. Bilim adamları DNA'nın yapı-sı, şifrelenmesi hakkında yaptıkları uzun yılları kapsayan araştırmala-ra, harcadıkları büyük servetlere karşın, daha yeni kayda değer bilgileredinmekteler. Ancak hücrenin genetik yapısındaki mükemmellik, ha-len büyük bir sır olma özelliğini korumaktadır. DNA'nın kompleks ya-pısı, içerdiği hayati ve yüksek kapasitedeki bilgi, hayatın oluşumunutesadüflerle açıklamak isteyenleri çaresizliğe sürükleyen konu-ların başında gelmektedir. Tanınmış bir evrimci olan bi-yokimyacı Leslie Orgel bu konudaki düşüncelerinişöyle ifade etmektedir:

Genetik şifrenin kökeninin genel özelliklerinibile hala anlayabilmiş değiliz... Genetik şif-renin kökeni, hayatın kökeni problemi-nin en şaşırtıcı yönüdür.176

Nükleer fizikçi Prof. GeraldSchroeder, DNA'daki kodlama-nın nasıl gerçekleş-

236

Harun Yahya

tiği konusundaki bilgi yetersizliği-ne şöyle değinmektedir:

… Ve eğer fosil kayıtları bizedoğruyu söylüyorsa,DNA'daki bilgiye

d ü n y a d a k ihayatın en ilk safhala-

rında dahi rastlanmakta-dır. Bütün hayatın ortayaçıkmasına sebebiyet ve-ren kodlamanın nasıl ger-çekleştiği ise, hala bilin-memektedir. Ortaya çıkar-dığı ürünün kompleksliğidüşünüldüğünde, bu mu-ammanın boyutları dahaiyi anlaşılmaktadır.177

Ünlü bilim dergile-rinden Science'ta yazar

Adnan Oktar

237

DNA ile ilgili edinilentüm bilgilere ra¤men,bilim adamlar›, bilgile-rinin halen çok yeter-siz oldu¤unu dile ge-tirmektedirler. Gözlegörülmeyen boyutta,gizlenmifl genom mu-cizesi, Allah'›n yarat-ma sanat›n›n örnekle-rinden sadece biridir.

olan Jon Cohen ise, yayınlanan bir makalesinde DNA'daki düzenli ya-pının mükemmelliğine şöyle değinmektedir:

Neden DNA ve RNA'daki şeker molekülleri, bilinen tüm canlılarda sağadoğru sarılmaktadır? Benzer bir şekilde proteinleri oluşturan tüm aminoasitler de, sola doğru bükük olarak düzenlenmiştir. Bu moleküllerin ne-den böyle muntazam bir düzene sahip olduğu bilinmemektedir, ama ko-nu üzerinde yazılan teoriler az değildir. Konu Los Angeles'taki bir top-lantıda ele alındığında, konunun açıklığa kavuşması için gösterilen hırsve istek hiç de az değildi. Bu anlaşılabilir bir duyguydu; çünkü bu sorutüm bilimsel sırların temelinden bahsetmekteydi; hayatın kökeni.178

Almanya'daki Johannes Gutenberg Üniversitesi Biyokimya Ensti-tüsü Başkanı Prof. Klaus Dose, "Hayatın Kökeni: Cevaptan Çok SoruVar" adlı makalesinde, evrimcilerin içinde bulunduğu çaresizliği itirafedenlerden sadece biridir:

... hücrenin genetik bilgisinin kökeninin nereden kaynaklandığını bilmi-yoruz, ilk kendisini kopyalayabilen nükleik asitler nasıl evrimleşti ya dagünümüz hücrelerindeki son derece kompleks yapı-fonksiyon ilişkisi na-sıl var oldu?179

Evrimci yayınlardan Nature dergisinin eski editörlerinden JohnMaddox da, "Genetik şifrenin kökeninin, hayatın kökeni gibi hala ka-ranlıkta kaldığını görmek üzüntü verici."180demektedir. Ancak gerçektegenetik kodun kökeni belirsiz değil, aksine çok açıktır. Genetik kod,Allah'ın yaratmasındaki mükemmelliği sergileyen örneklerden sadecebiridir. Kuran'da Allah'ın yaratması şöyle bildirilmektedir:

... Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk'(tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlak-lık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere da-ha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş birhalde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)

238

Harun Yahya

GGeenneettiikk BBiillggiinniinn KKöökkeennii TTeessaaddüüfflleerrllee AAçç››kkllaannaammaazzEvrimcilerin izahlarına baktığımızda, karşılaştığımız her mükem-

melliği "tesadüflerin ürünü" olarak açıklamaya çalıştıklarını görürüz.Hücrenin kompleks yapısı da evrimciler için tesadüflerin üstün bir ba-şarısı (!), isabetli seçimlerinin (!) bir sonucudur. Darwinistler herşeyinyaratıcısı kabul ettikleri tesadüfün ne olduğunu düşünmeksizin, bu be-lirsizliğin ilk hücreyi oluşturduğunu varsayarlar ve bütün teorilerinibu hücre üzerine kurarlar. Ancak değil hücre, en basit organizma bileevrimcilerin varsaydığı gibi tesadüfen olamaz. Londra Üniversite-si'nden hücre biyoloğu Dr. Ambrose, bu imkansızlığı şöyle ifade etmek-tedir:

En basit tek hücreli kompleks organizma bile, o kadar kompleks DNAzincirlerine sahiptir ki, bu düzenlemenin olasılığı 102.000.000 (birin arkasın-da 2 milyon sıfırla ifade edilir) da bir gibi hayal edilemeyecek bir ihtima-le sahiptir.181

Matematik bilimi bugün DNA'da yazılı bilgilerin oluşumunda te-sadüfe yer olmadığını kanıtlamaktadır. Değil milyonlarca basamaktanoluşan DNA molekülünün, DNA'yı oluşturan 30.000 genden tek bir ta-nesinin bile tesadüfen oluşabilme ihtimali, imkansız tanımının dahi za-yıf kaldığı bir durumdur. Evrimci bir biyolog olan Frank B. Salisburybu imkansızlıkla ilgili olarak şunları söylemektedir:

Orta büyüklükteki bir protein molekülü, yaklaşık 300 amino asitiçerir. Bunu kontrol eden DNA zincirinde ise, yaklaşık 1.000 nükleotidbulunacaktır. Bir DNA zincirinde dört çeşit nükleotid bulunduğu hatır-lanırsa, 1.000 nükleotidlik bir dizi, 4 üzeri 1000 farklı şekilde olabilecek-tir. Küçük bir logaritma hesabıyla bulunan bu rakam ise, aklın kavramasınırının çok ötesindedir. 41000'de 1, "küçük bir logaritma hesabı" sonu-cunda, 10600'de 1 anlamına gelir. Bu sayı 10'un yanına 600 sıfır eklenme-siyle elde edilir. 10'un yanında 12 tane sıfır 1 trilyonu ifade ederken, 600tane sıfırlı bir rakamın gerçekten de kavranması pek mümkün değil-dir.182

Adnan Oktar

239

Dolayısıyla ortamda bütün gerekli nükleotidlerin bulundu-ğunu, bunların aralarında bağlanması için gereken bütün kompleksmoleküllerin ve bağlayıcı enzimlerin hepsinin hazır olduğunu farz et-sek bile, bu nükleotidlerin istenen sırada dizilmesi ihtimali 10 üzeri600'de 1 ihtimal demektir. Kısaca insan vücudundaki ortalama bir pro-teinin DNA'daki şifresinin tesadüf eseri kendi kendine oluşma ihtima-li, 10'un yanında 600 tane sıfır olan sayıda 1'dir. Bu astronomik olma-nın da ötesindeki sayı ise, pratik olarak "0" ihtimal anlamına gelir. Dar-win Was Wrong: A Study in Probabilities (Darwin Hatalıydı: Olasılıklarİçinde Bir İnceleme) adlı kitabın yazarı I. L. Cohen de, genetik bilginintesadüf eseri ortaya çıkmış olamayacağını şöyle açıklamaktadır:

Matematikçiler 1050'nin ötesinde herhangi bir rakamın istatistik olarakmeydana gelme olasılığını sıfır olarak kabul ediyorlar. En küçük tek hüc-reli bakteri de dahil olmak üzere bildiğimiz herhangi bir tür, 100 veya1.000'den çok daha fazla nükleotide sahip. Aslında tek hücreli bakterininbelirli bir dizilime sahip 3.000.000 kadar nükleotidi bulunuyor. Bu da bi-linen herhangi türde bir canlının rastgele tesadüfler ya da rastgele mutas-yonlar (evrimcilerin en sevdiği ifade) sonucu meydana gelme olasılığı ol-madığını gösteriyor.183

Nükleotidlerin tesadüfen biraraya gelerek RNA ve DNA'yı oluş-turmalarının imkansızlığını, evrimci Fransız bilim adamı Paul Augerde şöyle ifade etmektedir:

Rastgele kimyasal olaylar sayesinde, nükleotidler gibi karmaşık molekül-lerin ortaya çıkışı konusunda, bence iki aşamayı net bir biçimde birbirin-

240

Harun Yahya

den ayırmamız gerekir; tek tek nükleotidlerin üretilmesi ... ve bunlarınçok özel seriler halinde birbirine bağlanmaları. İşte bu ikincisi, olanaksız-dır.184

Bu imkansızlığı çok basitleştirilmiş şöyle bir örnek üzerindendüşünebiliriz. Odadaki bir patlama sonucu ortaya edebi bir ese-

rin, üstelik de sayfaları ciltlenmiş olarak çıkmayacağı açıktır.Bunun tesadüfen kendiliğinden

oluştuğunu iddia eden bir kimseile karşılaşsanız, ilk olarak bu

kişinin aklından şüphe eder-siniz. Ancak evrimcilerin te-

sadüflerin başardığını id-

dia ettikleri şey, bu örnekte-ki imkansızlıktan çok daha büyüktür.Ancak tesadüf iddialarının her türlümantıksızlığına ve imkansızlığına rağmen,Darwin'in mirasına körü körüne bir sadakatiçinde olanlar, "tesadüfler yine de bunu başarır"demektedirler. Evrim teorisinin geçersizliğini anla-tan Evolution: A Theory in Crisis (Evrim: Kriz İçinde BirTeori) adlı kitabın yazarı, ünlü moleküler biyolog ProfesörMichael Denton, işte bu benzersiz mükemmelliği tesadüf-lere dayandırmak isteyenlere karşı duyduğu hayreti şöyleifade etmektedir:

Genel evrim için gerekli olan tesadüfi yapısal ayarlamalar, man-tıksal felaketlerdir. Yalnızca birkaç yüz kelimeden oluşan birmetni tesadüfen gramer kurallarına uygun olarak üretme ihti-

Adnan Oktar

241

malinin yok denecek kadar küçük oldu-ğunu söylemek, olayın önemini oldu-ğundan daha düşük göstermektir. Bu türherhangi bir dizilim, aklın varlığını gös-termektedir... Tesadüfi süreçlerin ger-çekliğine ya da tesadüflerin, insan aklı-nın ürettiği herhangi bir şeyden çok da-ha kompleks olan işlevsel bir protein yada genin, en küçük parçasını oluşturabi-leceğine gerçekten inanılabilir mi?185

Prof. Michael Denton, Darwinist-ler'in bu akıl dışı inancını bir başka sö-zünde ise şöyle anlatmaktadır:

Yüksek organizmaların genetik prog-ramlarının yapısı, milyarlarca bit (bilgi-sayar birimi) bilgiye ya da bin ciltlik kü-çük bir kütüphanenin içindeki tüm harf-lerin dizilimine eş değerdir. Bu denlikompleks organizmaları oluşturan tril-yonlarca hücrenin gelişimini belirleyen,emreden ve kontrol eden sayısız karma-şık işlevin tamamen rastlantıya dayalıbir süreç sonucunda oluştuğunuiddia etmek ise, insan aklına yö-nelik bir saldırıdır. Ama birDarwinist, bu düşünceyien ufak bir şüphe belir-tisi bile göstermedenkabul eder!186

242

Harun Yahya

Cambridge Üniversitesi'nden felsefeci Dr. Stephen C.Meyer de, hayatın kökeni ile ilgili tesadüfe dayalı açıklama-ların, itibar edilecek türden olmadıklarını şöyle ifade et-mektedir:Hayatın kökeni dışındaki biyoloji sahalarında hala biyolojik bilgi-nin kökeni için tesadüf, nedensel bir açıklama olarak kabul edile-bilir, fakat bunu birkaç araştırmacı dışında kimse ciddiyetle des-teklemiyor. 1950'li ve 1960'lı yıllarda moleküler biyologlar, prote-inlerin ve nükleik asitlerin dizilimlerindeki kendine has özelliğitakdir etmeye başladıklarından beri, işlevsel proteinleri ve nük-leik asitleri tesadüfi olarak oluşturma olasılığı hesaplanmıştır. İl-kel koşulların avantajlı olduğu varsayılsa bile (gerçekçi ya da de-ğil)... biyolojik makromoleküllerin yararlı dizilime tesadüfen sa-hip olma ihtimali, Ilya Prigogine'nin kelimeleriyle, "yok denecekkadar az... hatta... milyarlarca yıllık zaman ölçeğinde bile."187

Bu ihtimallerin imkansızlığını evrimciler de bil-melerine rağmen, gerçekler karşısında direnmekte-

dirler. Bu gerçek; DNA'nın yapısındaki komp-lekslik ve mükemmelliğin ancak üstün bilgi ve

akıl sahibi bir Yaratıcının -Yüce Rabbimizin-varlığıyla açıklanabileceğidir. Bir ayette

şöyle bildirilmektedir:Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı giz-

lemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) bili-yorsunuz. (Bakara Suresi, 42)

Adnan Oktar

243

DDNNAA''nn››nn VVaarrll››¤¤›› TTeekk BBaaflfl››nnaa HHiiççbbiirr ‹‹flflee YYaarraammaazz

Genetik sistem yalnızca DNA'dan ibaret değildir. DNA'dan bu şif-reyi okuyacak enzimler, bu şifrelerin okunmasıyla üretilecek mesajcıRNA, mesajcı RNA'nın bu şifreyle gidip üretim için üzerine bağlanaca-ğı ribozom, ribozoma üretimde kullanılacak amino asitleri taşıyacak birtaşıyıcı RNA ve bunlar gibi sayısız ara işlemleri sağlayan son derecekompleks enzimlerin de aynı ortamda bulunması gerekir. Ayrıca böylebir ortam, ancak hücre gibi, gerekli tüm hammadde ve enerji imkanla-rının bulunduğu, her yönden izole edilmiş ve tamamen kontrollü birortamdan başkası olamaz...

Sonuçta bir organik madde, ancak bütün organelleriyle birliktetam teşekküllü bir hücre olarak var olduğu takdirde kendini çoğaltabi-lir. Bu da hücrenin, olağanüstü derecedeki kompleks yapısıyla, "bir an-da" var olması anlamına gelmektedir. Nobel ödüllü Fransız biyolog Jac-ques Monod, Chance and Necessity (Tesadüf ve Gereklilik) adlı kitabındabu konuyu şöyle açıklamaktadır:

244

Harun Yahya

Genetik sistem yal-n›zca DNA'dan iba-ret de¤ildir. Canl›-l›ktan söz edilebil-mesi için, mutlakaDNA zincirini oku-yan, kopyalayan vebu kopyalara göreproteinler üretenenzimlerin de bu-lunmas› gerekir.Bu, hücrenin “indir-genemez komp-lekslik” olarak aç›k-lanan çok önemlibir özelli¤idir.

Hücre

Çekirdek

DNA

mRNA

Kromozomlar

Sitoplazma

Mitokondri

HÜCREN‹N KOMPLEKS YAPISI

Modern hücrede genetik bilgininokunması için faaliyette bulunan me-

kanizmada, en az elli makromolekülbileşen bulunuyor. Fakat bunların ken-

disi de DNA'da şifrelenmiş: şifre, oku-ma sonucunda elde edilen ürün-

ler olmaksızın okunamıyor. Bu,omne vivium ex ovo ["Bütün ha-yat bir yumurtadan gelir" şek-

lindeki Latin atasözü] ifadesininçağdaş yorumu. Bu döngü ne za-

man kapandı? Hayal etmesigerçekten zor.188

Bir başka Nobelödülü sahibi olanFransız bilim adamıAndre Lwoff da, hüc-

re içindeki her molekü-lün birbirleri ile bağlantılı

çalışan bir bütünün parçasıolduklarını ifade etmekte-

dir:Bir organizma, birbiriylebağlantılı yapıların ve fonk-

siyonların oluşturduğu birsistemdir. Hücrelerden oluşur

ve hücreler de kusursuzca iş birliğiyapan moleküllerden yapılmıştır. Her

molekül, diğerlerinin ne yaptığını bilmelidir.Mesajları alabilmeli ve onlara göre hareket edebil-melidir.189

Adnan Oktar

245Kromozomlar

mRNA

‹ntronlar‹ntron Kesim

Ekson

DNA sarmal›

mRNA

Araya girenmRNA

RNA'n›n y›k›m›

SIRC(kompleks protein)

Protein sentezi

Kabaprotein

Aktif haldekiprotein

Proteininflekillenmesi

fiaperonproteini

mRNA

Mitokondriyel DNA

Histon

Histonlar

Metilasyon

Asetilasyon

DNA'NIN KOMPLEKS YAPISI

HÜCRE ‹Ç‹NDEGERÇEKLEfiEN KOMPLEKS‹fiLEMLERDEN B‹R KISMI

Olasılık hesapları, proteinler venükleik asitler (RNA ve DNA) gibi

kompleks moleküllerin tek tek tesa-düfen oluşmalarının imkansız oldu-

ğunu göstermektedir. Ancak ev-rimciler için daha da büyük so-run, yaşam için bu kompleks mo-leküllerin hepsinin aynı anda vebirarada bulunması zorunlulu-

ğudur. Bu gerçek karşısında ev-rim teorisi tümüyle çaresizdir. Kimi

zaman bu konu evrimcilerin itirafla-rında da yer almaktadır. Bunlardan

biri, çeşitli alanlarda profesörlükyapan Indiana Üniversite-

si'nden Douglas R.Hofstadter'dir:

Nasıl oldu da ge-netik bilgi, onu

246

Harun Yahya

‹lkel hücredenkompleks hücreye

geçifl iddias› hayal-den ibarettir. Yaflam için

gerekli kompleks molekül-lerin hepsinin ayn› anda

ve birarada bulunmas› ge-rekir. Hücrenin varl›¤›n›

sürdürmesi için de, dahaen bafl›ndan bütün parça-lar›yla eksiksiz ve kusur-suz bir bütün halinde ol-

mas› zorunludur.

Ribozom

Büyük ribozomalt-birimi

tRNA, mRNA ileba¤ kuruyor

Monte edilenprotein zinciri

Küçük ribozomalt-birimi

yorumlayan mekanizmalarla (ribozomlar ve RNA molekülleri ile) birlik-te ortaya çıktı? Bu soru karşısında kendimizi bir cevapla değil, hayranlıkve şaşkınlık duyguları ile tatmin etmemiz gerekiyor.190

Aynı gerçek, evrimci görüşlere sahip 20. yüzyıl bilim felsefecile-rinden Prof. Karl Raimund Popper tarafından da kabul edilir. Prof.Popper bu açmazı şöyle tarif etmektedir:

Genetik kodun kökeni ile ilgili problem sadece bundan ibaret değildir.Kodun var olması demek bu bilgiyi almak ve kullanmak anlamına gelir;aksi takdirde DNA içinde kayıtlı olan bilgi gereksiz olurdu. Bilgiyi almakve kullanmanın anlamı ise, enzim ve ribozomların bilgiyi kopyalaması vetercüme etmesidir. Hücre, bu enzim ve ribozomları yapması gerektiğininereden biliyordu? Cevap: genetik kodda kayıtlı olan bilgiden.191

Prof. Popper'ın dikkat çektiği gibi, hücrenin tüm yapı taşları, orga-nellerine ait bilgiler, DNA'da kayıtlı bulunmaktadır. Diğer taraftanDNA'daki bilginin kullanılması için söz konusu yapı taşlarının, orga-nellerin bulunması da zorunludur. Bu durum çok açık bir şekilde evrimteorisinin aşamalı oluşum iddialarını çürütmektedir. Çünkü DNA'dakodlu bilgi olmadan söz konusu organeller var olamaz; aynı şekildesöz konusu organeller var olmadan, DNA'da kodlu bilgi kullanıma ge-çirilemez. Yani her ikisinin aynı anda var olması gerekmektedir. Dola-yısıyla ilkel hücreden kompleks hücreye geçiş iddiası hayalden ibaret-tir. Zoolog Prof. David E. Green ve biyokimyacı Prof. Robert F. Gold-berger, evrimci görüşlerine rağmen, bilimsel bir yayındaki yazılarındaşöyle belirtmektedirler:

İlkel hücrelerin, türlerin kökeni için başlangıç noktası olduğu konusun-daki yaygın fikir gerçekten de hatalıdır. Bu hücreler hakkında işlevselolarak ilkel olan hiçbir şey yoktur. Bu hücreler, günümüzdeki örneklerigibi aynı biyokimyasal ekipmanı içermekteydiler. Peki daha sonraki hüc-reler nasıl ortaya çıkmıştı? Bu soruya verilecek tek anlamlı cevap, nasıl ol-duğunu bilmediğimizdir.192

Tüm canlılığı "tesadüf" cevabıyla açıklamaya kalkan evrim teorisi,

Adnan Oktar

247

DNA'da özenle ve kusursuzca kodlanmış bulunan olağanüstü bilgininkaynağını asla izah edememektedir. Kaldı ki konu DNA zincirinin na-sıl ortaya çıktığı sorusundan ibaret değildir. Çünkü DNA zinciri, dahaönce de belirttiğimiz gibi, içindeki olağanüstü bilgi kapasitesi ile birlik-te var olsa bile, bu tek başına hiçbir şeye yaramamaktadır. Canlılıktansöz edilebilmesi için, mutlaka bir de bu DNA zincirini okuyan, kopya-layan ve bu kopyalara göre proteinler üreten enzimlerin bulunması ge-rekir. Yani canlılıktan söz edilmesi için, hem DNA adı verilen bilgi ban-kasının hem de bu bankadaki bilgileri okuyarak üretim yapacak maki-naların var olması gerekmektedir. Bu hücrenin "indirgenemez komp-lekslik" olarak açıklanan çok önemli bir özelliğidir. Prof. Frank B. Salis-bury hücredeki bu kompleksliği şöyle dile getirmektedir:

Şimdi hücrenin bizim hayal ettiğimizden çok daha kompleks olduğunu

biliyoruz. Her biri kendi içinde kompleks makineler olan, binlerce enzi-

min faaliyetini içerir. Dahası, her enzim bir DNA şeritini oluşturan gene

karşılık meydana gelir. Bu genin bilgi içeriği ve kompleksliği kontrol et-

tiği enzim kadar müthiş olmalıdır.193

248

Harun Yahya

Sonuç olarak, iç içe geçmiş, her parçası birbiriyle bağlantılı sistem-lerden oluşan canlı hücresinin, tek bir organelinin bile eksikliği, o hüc-renin çalışmaması anlamına gelir. Hücrenin böylesine hayati bir eksik-liği zaman içinde telafi edecek, sözde evrim süreci ile tamamlayacakbekleme lüksü yoktur. Dolayısıyla milyonlarca sene rastlantıların kü-çük küçük parçaları biraraya getirmesiyle, bir canlı hücrenin oluşmasımümkün değildir. Hücre, her parçasının aşamalarla oluşmasına imkanvermeyecek kompleks bir bütünlüğe sahiptir. Hücrenin varlığını sür-dürmesi için, daha en başından bütün parçalarıyla eksiksiz ve kusur-suz bir bütün halinde olması zorunludur. Bu durum da, evrim teorisiiçin aşılması mümkün olmayan açmazlardan biridir.

HHaannggiissii ÖÖnnccee PPrroobblleemmii:: PPrrootteeiinn mmii,,YYookkssaa DDNNAA mm››??DNA ile ilgili en çarpıcı konulardan biri de, DNA'yı okuyup ona

göre üretim yapan enzimlerin de yine DNA'daki şifrelere göre üretil-meleridir. Bunun anlamı şudur: Hücrenin içinde öyle bir fabrika vardırki, bu fabrika hem çok çeşitli ürünler üretmekte, hem de bir taraftan buüretimi yapan robot ve makineleri de inşa etmektedir. Tek bir noktasın-da eksiklik olsa işe yaramayacak olan bu sistemin, nasıl ortaya çıktığısorusu ise, evrim teorisini tek başına yıkmaya yeterlidir.

DNA'nın yalnız protein yapısındaki birtakım enzimlerin yardımıile kopyalanabilmesi ve bu enzimlerin sentezinin de, ancak DNA'dakibilgiler doğrultusunda gerçekleşmesi, protein ve DNA'nın birbirine ba-

ğımlı olduklarını gösterir.

Adnan Oktar

249

Dolayısıyla DNA'nın kopyalanabilmesi için, en baştan hem proteininhem de DNA'nın aynı anda var olmaları gerekir. Bilim yazarı John Hor-gan bu ikilemi şöyle açıklamaktadır:

... DNA, katalitik proteinlerin ve enzimlerin yardımı olmadan, yaptığı işiyapamaz. Kısacası DNA olmadan proteinler var olmaz, ama DNA da pro-teinler olmadığı durumda oluşmaz.194

Moleküler biyolog Michael Denton'a göre, "Proteinler birçok şeyyapabiliyor, fakat kendi inşaları için gerekli olan bilgiyi saklayamıyor

veya aktaramıyorlar. Diğer yandan DNA bilgiyi sakla-yabiliyor, fakat hiçbir şey üretemiyor veya kendisiniçoğaltamıyor. Bu nedenle DNA'nın proteinlere, pro-teinlerin de DNA'ya ihtiyacı var. Bu kırılamaz birdöngü halinde, yumurta mı tavuktan, tavuk mu yu-murtadan paradoksunu andırıyor."195 Andrew Scottda, New Scientist dergisindeki bir makalesinde,proteinlerin ve genetik kodun birbirinden ayrı dü-şünülemeyeceğini şöyle açıklamaktadır:Klasik "tavuk ve yumurta" ikilemi ile uğraşıyoruz. Nük-leik asitler proteinleri yapmak için gereklidir; proteinlerde nükleik asitleri yapmak ve böylece aynı zamandanükleik asitlerin protein üretim sürecinde kendisini yön-lendirmesini sağlamak için gereklidir... Cansız atomlar-dan bizim oluşumumuz yolunda, kesinlikle hayati biraşama olan, gen-protein bağlantısının ortaya çıkışı, nere-deyse tamamen karanlık içinde gizlenmiştir.196

250

Harun Yahya

fiekilde "lösin fermuarı" denilen protein görülmektedir. "Anafermuar protein" de denilen, bu yapılar, normal geliflimaçısından son derece önemlidir. DNA'nın kopyalanmasındadüzenleyici rol oynarlar. Mutasyona u¤ramaları durumunda isekanser görülebilir.

Bu durum, canlılığın rastlantılarla oluşması senaryosunu, bir kezdaha geçersiz kılmaktadır. Amerikalı kimyacı Prof. Homer Jacobsonise, bu konuda şöyle demektedir:

[Hayat başladığı zaman], üreme planları, çevreden madde ve enerji sağ-lama, gelişim sırası ve tüm bunların gelişimi için bilgileri tercüme edecekmekanizmaya dair talimatların, o anda ve birarada bulunmaları gerek-mektedir. Bunların hepsinin kombinasyonu tesadüfen gerçekleşemez.197

Prof. Jacobson bu ifadeleri, James Watson ve Francis Crick tarafın-dan DNA'nın yapısının aydınlatılmasından iki yıl sonra yazmıştı. An-cak bilimdeki tüm gelişmelere rağmen, bu sorun evrimciler için halaçözümsüz olmaya devam etmektedir. Evrimci biyolog Prof. Dr. Ali De-mirsoy da, protein ve DNA'nın birlikte meydana gelme olasılığı hak-kında şu itirafı yapmak zorunda kalır:

Bir proteinin ve çekirdek asidinin (DNA-RNA) oluşma ihtimali tahminle-rin çok ötesinde bir olasılıktır. Hatta belirli bir protein zincirinin ortayaçıkma ihtimali astronomik denecek kadar azdır."198

Demirsoy'un bahsettiği ihtimal ise pratikte sıfırdır. Evrimci Dr.Leslie Orgel ise, 1994 tarihli bir makalesinde aynı gerçek karşısındaşöyle demektedir:

Son derece kompleks yapılara sahip olan enzimlerin ve nükleik asitlerin(RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluşmala-rı aşırı derecede ihtimal dışıdır. Ama bunların birisi olmadan diğerini el-de etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla insan, yaşamın kimyasal yol-larla ortaya çıkmasının, asla mümkün olmadığı sonucuna varmak zorun-da kalmaktadır.199

"Hayatın kimyasal yollarla ortaya çıkması imkansız" demek, "ha-yatın kendi kendine oluşması imkansız" demektir. Bu gerçek, canlılığınbir anda yaratıldığının açık bir ispatıdır. Ancak evrimciler açık delille-rini gördükleri bu gerçeği, ideolojik nedenlerle kabul etmezler. Allah'ınvarlığını kabul etmemek için, imkansız olduğunu kendilerinin de bildi-

Adnan Oktar

251

ği, saçma senaryoları savunurlar. Bir başka evrimci CarylP. Haskins, DNA şifresinin tesadüfen oluşmasının im-kansızlığını ve bu gerçeğin yaratılış için güçlü bir delilolduğunu şöyle ifade eder:

Biyokimyasal genetik düzeyinde evrime ait en kapsam-lı sorular hala cevaplandırılmamıştır. Genetik şifre ilk keznasıl ortaya çıkmıştı ve nasıl evrimleşmişti? Bugün yaşayantüm organizmalarda hem DNA'nın replikasyonu hem de DNA şifresi-nin etkili bir şekilde çevirimi süreçleri, son derece kesin enzimlere gerek-sinim duymaktadır. Aynı zamanda bu enzimlerin moleküler yapılarınınDNA'nın kendisi tarafından kesin bir şekilde belirtilmiş olması, dikkatedeğer evrimci bir gizemi ortaya çıkarmaktadır... Şifre ve şifreyi çevir-me yolları evrim sürecinde kendiliğinden mi ortaya çıkmıştı?Böyle bir rastlantının gerçekleşmiş olabileceğine inanmakneredeyse akıl almazdır. Bu bulmaca Darwin'den öncekidönemde olduğu gibi Darwin'den sonra da evrimdenkuşku duyanlar tarafından, özel yaratılış için en güçlükanıt türü olarak yorumlanmıştır.200

Tek hücreli bir organizma bile, bilim adamlarınınanlayışlarının ötesinde bir kompleksliğe sahiptir. Çünkübu küçük canlı da tek başına kopyasını oluşturabilen mu-azzam kapasitede bir genetik kod içermektedir. Bu kod ise sa-dece düzen değil, aynı zamanda yazılı bilgi de gerektirenbir yapıya sahiptir. Ayrıca bu DNA kodunun sadece doğ-ru olarak yazılması yeterli değildir. Aynı zamanda hüc-renin geri kalanı şifreli olarak yazılmış bu talimatlarıokuyup takip etmelidir. Nitekim canlı varlıkların tümü,aldıkları bu direktifler neticesinde, son derece organize iş-lemler yürüten kusursuz yapılara sahip olurlar.

Kuşkusuz şuursuz hücre organellerinin bu kodların dilinikendi kendine öğrenmesi ya da bunları tesadüf eseri çözmesi im-

252

Harun Yahya

kansızdır. Kodun var olması, çözülmesi, buradaki bilginin aktarılması,doğru bir şekilde kullanılması... her aşaması ayrı bilinç ve akıl gerekti-ren işlemlerdir. Peki hücredeki enzim ve ribozomlar bu işlemleri yap-maları gerektiğini nereden bilmektedir? Bunu bildiklerini farz etsek bi-le, bilmedikleri bir yapıdaki şifreleri hatasız olarak çözmeleri nasıl

mümkün olmaktadır? İşte bu noktada sorulan tümsorular bir yandan evrimcilerin açmazlarını vur-gularken, bir yandan da yaratılıştaki üstün akıl

Adnan Oktar

253

ve ilmi sergileyen gerçekleri ortaya koymaktadır. Kuran'da şöyle buyu-rulmaktadır:

Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, on-ların ortak koştuklarından münezzehtir, yücedir. Rabbin onların gö-ğüslerinin sakladıklarını ve açığa vurduklarını bilir. O, Allah'tır, ken-disinden başka ilah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. HükümO'nundur ve O'na döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi, 68-70)

KKiimmyyaassaall EEvvrriimm ‹‹ddddiiaallaarr››nn››nn GGeeççeerrssiizzllii¤¤iiDarwin, sıcak bir gölün içinde yaşamın hammaddesi olan bazı

kimyasallar bulunduğu takdirde, proteinlerin oluşabileceğini, bunlarında çoğalıp, birleşip, bir hücre oluşturabileceklerini savunmuştu.201 Dar-win'in bu hayalini gerçekleştirmek ve hayatın kökenine sözde evrimselbir açıklama getirmek için çabalayan binlerce bilim adamı da bu çık-maz yola girdiler.

Rus biyokimyacı Alexander Oparin ve İngiliz genetikçi J. B. S. Hal-dane, 1920'lerde "kimyasal evrim" olarak bilinen teoriyi ortaya attılar.Darwin'in hayal ettiği gibi, yaşamın hammaddesi olan moleküllerin,enerji katkısıyla, kendi kendilerine evrimleşip canlı bir hücre yapabile-ceğini iddia ettiler. Ancak Oparin dahil hiçbir evrimci, bu "kimyasal ev-rim" iddiasını destekleyecek bir bulgu ortaya koyamadı. Aksine, 20.yüzyılda yapılan her yeni keşif, canlılığın kesinlikle rastlantılarla oluşa-mayacak kadar kompleks olduğunu gösterdi. Ünlü evrimci Leslie Or-gel, bu konuda şu itirafı yapmıştır: "(DNA, RNA ve proteinlerin yapısıincelendiğinde) insan, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının as-la mümkün olmadığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır."202

İnsanın yapı taşı hücre bir yana, DNA'nın temel yapısındaki nük-leotidlerin dahi, tesadüfler sonucu, erken dünya koşullarında kimyasalözelliklerini koruması mümkün değildir. Evrimci çizgide yayın yapanbilim dergilerinden Scientific American'da yer alan şu satırlar, evrimcile-rin bu konudaki itiraflarını dile getirmektedir:

254

Harun Yahya

Muhtemel ilkel dünya koşullarının taklit edildiği gerçekçi deneylerde, enbasit moleküller dahi, yalnızca az miktarlarda üretilmiştir. Daha da kötü-sü, bu moleküller, genellikle organik moleküllerin ikinci dereceden yapıtaşlarıdır. Normal etkileri gitgide daha kompleks organik karışımlar oluş-turmak olan jeokimyasal reaksiyonlar sonucunda, nasıl olup da molekül-lerin ayrışabildikleri ve saflaşabildikleri hala bir problem olarak durmak-tadır. Biraz daha kompleks moleküller için, bu zorluk hızla daha da bü-yür.203

Alman bilim adamları Reinhard Junker ve Siegfried Scherer de,canlılık için gerekli moleküllerin hepsinin sentezinin, ayrı ayrı koşullargerektirdiğine dikkat çekerler. Bu durum, Junker ve Scherer'e göre, ya-şam için gereken birçok farklı maddenin biraraya gelme olasılığının hiçolmadığını göstermektedir:

Kimyasal evrim için gerekli tüm moleküllerin elde edileceği bir deney bi-linmiyor. Dolayısıyla çeşitli moleküllerin, değişik yerlerde, çok uygun ko-şullarda üretilip, hidroliz (bir molekülün su etkisiyle ikiye ayrılmasınısağlayan tepkime) ve fotoliz (suyun ışık enerjisi ile ayrıştırılması olayı)gibi zararlı etmenlere karşı korunup, yeni bir reaksiyon bölgesine taşın-ması gerekmektedir. Burada tesadüften bahsedilemez, çünkü böyle birolayın gerçekleşme ihtimali yoktur.204

Dr. John Keosian da The Origin of Life (Hayatın Kökeni) kitabında,evrimcilerin içinde bulunduğu bu çaresizliği şu sözlerle itiraf etmekte-dir:

Kimyasal evrim iddiaları gerçek dışıdır. Biyokimyasal bileşenlerin, biyo-kimyasal tepkimelerin ve mekanizmaların, enerji metabolizmasının vedepolamasının, belirli polimerleşmelerin, şifrelerin, transkripsiyon(DNA'daki genetik bilginin, mRNA'ya aktarılması) ve translasyon(RNA'daki genetik bilginin okunarak protein üretilmesi) mekanizmaları-nın ve daha birçok detayın, ilkel suların içinde canlılar henüz ortaya çık-madan önce, canlı vücudunda yapacakları işlevler ile birlikte var olduk-larına inanmamız bekleniyor. Kimyasal evrim kendi içerisinde son bul-

Adnan Oktar

255

muştur. Çoğu zaman, yaşam dışı organik kimyasal sentezlerde hiçbir şe-kilde meydana gelemeyecek, fakat canlılık için uygun koşullarda düzen-lenmiş uydurma ya da ustalıkla çarpıtılmış laboratuvar sentezleri ile kar-şımıza çıkar… Ön yargılı kanaatlerimizi desteklediği için deneyleri, so-nuçları ve yargıları eleştirmeksizin kabul etmeye hazırız… Hayatın köke-ni sorununa çözüm olarak, günümüzde ortaya atılan yaklaşımlar ya ko-nu dışıdır ya da kör bir noktada son bulur. İşte kriz burada yatar…205

Kimyasal evrim senaryosunun imkansızlığı, DNA molekülününyapısı itibariyle de mümkün değildir. Çünkü DNA molekülü kendi ha-line bırakıldığında kararlılığını yitirir, yani dış etkenler molekülün ya-pısının kolaylıkla bozulmasına sebep olur. DNA'nın hücre içerisindekararlı olmasının nedeni, büyük ölçüde özelleşmiş enzimler tarafından

denetlenmesi ve tamir edilme-si sayesindedir. Hücre

dışında, evrimcileriniddia ettiği gibi il-

kel okyanusla-rın içinde yü-zer haldeykenDNA'nın mo-

lekül yapısı-

256

Harun Yahya

DNA'n›n varl›-¤›ndan, an-cak hücretüm organel-leriyle, eksik-siz mevcutoldu¤undasöz edilebilir.

nı koruması -kararlı kalması- mümkün değildir. Aksine bu molekülün,sözde ilkel okyanus ortamında bozulma oranı, sentezlenme hızındançok daha fazla olacaktı.206 Kimyacı Dr. Charles B. Thaxton, Dr. Roger L.Olsen ve Prof. Walter L. Bradley'in ortak çalışması olan The Mystery ofLife's Origin (Hayatın Kökeninin Gizemi) adlı kitaplarında, "Okyanusortamındaki kimyasal çorbada, RNA ve diğer temel biyomolekül sen-tezlerinin çok sayıda çapraz tepkime nedeniyle, neredeyse her bir de-virde kısa devre yapması olasıdır." diyerek, yaşam için gerekli madde-lerin kararlılığını koruyamayacaklarına değinmektedir.207

Nitekim bir biyokimyacı DNA'yı hücreden ayırdığında veya labo-ratuvarda sentezlediğinde, onu erimesine sebep olacak suyun içindeveya bulunduğu kavanozu oda sıcaklığında, laboratuvar tezgahı üze-rinde bırakmaz. Büyük olasılıkla ağzını sıkıca kapatıp bir tüp içerisin-de, nitrojen altında ve derin dondurucuda saklardı. Kaldı ki bu koşul-larda bile, molekül içerisindeki kimyasal bağlar yavaşça parçalanır vebiyolojik etkinlik zaman içinde kaybolur.208

Evrimciler sözde ilkel okyanus içerisinde ve doğal koşullar altın-da, DNA, RNA ve protein moleküllerinin hızla yok edileceği gerçeğini,tümüyle görmezden gelmektedirler. Dr. Carl Sagan The Origins of Prebi-ological Systems (Prebiyolojik Sistemlerin Kökeni) adlı kitabında, haya-tın kökeni ile ilgili mevcut senaryoların makul olmadığını şöyle kabuletmektedir:

Tartıştığımız problem çok geneldir. Organik moleküller üretmek içinenerji kaynakları kullanıyoruz. Fakat aynı enerji kaynaklarının, bu orga-nik molekülleri yok edebileceği de anlaşılmıştır. Organik kimyacı, tep-kime ürünleri bozulmadan önce, bunları enerji kaynağın-

Adnan Oktar

257

dan hemen uzaklaştırabilir. Fakat hayatın kökeninden söz ettiğimizde,sentezle birlikte, aynı zamanda bozulmaların da gerçekleştiğini ve buürünler hemen uzaklaştırılmadıklarında, tepkimenin gidişatının farklıolacağını görmezden gelmemeliyiz. Hayatın kökenini tekrar etmeye çalı-şırken, bu güçlükle bir şekilde karşılaşmayacağımız makul senaryolar ha-yal etmek zorundayız!209

Burada unutulmaması gereken, DNA'daki bilgiyi okuyacak, bu ta-limatları algılayıp protein üretimi yapabilecek mekanizmaya sahip birhücre dahi yokken, DNA'daki bilginin bir anlamı olmayacağıdır. Ev-rimcilerin öne sürdüğü ilkel dünya koşullarında, DNA molekülünün -her türlü imkansızlığa rağmen- kendiliğinden oluştuğunu farz etsek bi-le, DNA'nın varlığı tek başına bir anlam taşımazdı. Prof. David E. Gre-en ve Prof. Robert F. Goldberger evrimci kimliklerine rağmen, hücreninaşamalı olarak kendiliğinden ortaya çıktığı görüşünün geçersizliğinişöyle ifade etmektedirler:

… makromolekülden hücreye geçiş, fantastik boyutlarda bir sıçramadırve test edilebilir bir hipotez değildir. Bu alanda herşey, varsayımlardanibarettir. Mevcut bilgiler, hücrelerin, bu gezegende kendiliğinden ortayaçıktığını, gerçek olarak varsayacak bir temel oluşturmuyor.210

New York Times gazetesin bilim yazarı Nicholas Wade, Haziran2000'de yayınlanan "Hayatın Kökeni Daha Karanlık ve Daha KarmaşıkOluyor" adlı makalesinde "Dünyada hayatın kökeniyle ilgili herşey birsır ve ne kadar çok şey bilinirse, bilmece de o kadar derinleşiyor." de-mektedir.211 Biyokimyacı Prof. Michael J. Behe ise, evrim senaryolarıaçısından bilimin içinde bulunduğu durumu şöyle özetlemektedir:

Aslında çoğu bilim adamı, hayatın başlangıcı konusunda bir açıklamayapamamaktadır. Diğer taraftan bir kısım bilim adamları, hayatın kökenikonusunda, bu kitapta tarif edilen büyük zorluklara rağmen, evrimin ko-laylıkla açıklanabileceğini düşünmektedirler. Bu garip durumun sebebiise şöyledir: Kimyacılar hayatın kökeni senaryolarını ölçümlerle ve de-neylerle test etmektedirler. Ancak evrimci bilim adamları, evrim senaryo-

258

Harun Yahya

larını ne ölçüm ne de deneylerle moleküler düzeyde test etmeye teşebbüsetmemektedirler. İşte bu nedenle hayatın kökeni çalışmalarına hakimolan evrimci biyoloji, deneyler yapılmadan önceki, 1950'lerdeki zihniyet-te tıkanıp kalmıştır: Hayal gücü sınırsız kullanılarak. Biyokimyanın geliş-mesiyle, aslında evrim teorisinin kesinlikle açıklayamadığı bir dünya or-taya çıkmıştır ve bu dünya canlıların tamamında mevcuttur. Darwin'inbaşlangıç noktası olan hayatın kökeni ve görmenin kökeni, teori tarafın-dan kesinlikle açıklanamamıştır. Darwin, hiçbir zaman, hayatın en temelseviyesinde bile bulunan eşsiz kompleksliği hayal edememiştir.212

Evrimcilerin bir türlü anlamak istemedikleri nokta da budur: Dar-win canlılığın kompleksliğini öngöremeyecek kadar yüzeysel bilgileresahip, sadece gözlemlerine dayanarak yorum yürüten, amatör bir bilimadamıydı. Evrim teorisine körü körüne bir bağlılık gösteren pek çok bi-lim adamı da, kendilerini bu cehaletin açmazı içinde bulmaktadır. Ge-rek itibarlarını kaybetme endişesinden, gerek doğruları söyleme cesa-reti gösterememekten, gerekse Allah'ın yaratışını kabul etmek isteme-dikleri için toplu bir aldatmacanın parçası olmuşlardır. Ancak gerçek-ler öylesine açıktır ki, kimi zaman itiraf dışında evrimcilerin de söyle-yecek sözleri bulunmamaktadır. Günümüz evrimcilerinden biri olma-sına karşın, biyokimyacı Klaus Dose, hayatın sözde ilkel ortamda ken-diliğinden oluşmasının imkansızlığını şöyle kabul etmektedir:

Bunun ardından hala açıklanamamış bir bilmece var, yani genlerimizdeyerleşik bilgi örneğinde olduğu gibi, biyolojik bilginin kaynağı sorusu…Basit nükleotidlerin veya hatta ilkel dünya koşullarında kopyalanabilenpolinükleotidlerin kendiliğinden oluşması ihtimali, bu alanda yapılan sa-yısız başarısız deney ışığında artık imkansız olarak kabul edilmelidir.213

"Yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının imkansız olması"demek, "yaşamın tesadüfen ortaya çıkması imkansız" demektir. Dolayı-sıyla yaşamın kökenini tesadüfle açıklamaya kalkan evrim teorisi, da-ha ilk aşamada çökmektedir. Yaşamın kökeni tesadüf olmadığına göre,bilim açıkça göstermektedir ki, yaşam kusursuz bir şekilde yaratılmış-tır. Yalnızca ilk canlılık değil, yeryüzündeki tüm farklı canlı sınıflama-

Adnan Oktar

259

260

Harun Yahya

ları ayrı ayrı yaratılmışlardır. Nitekim fosil kayıtları bu hususu doğru-lamakta, tüm türlerin yeryüzünde bir anda ve özgün yapılarıyla ortayaçıktıklarını, hiçbir evrim süreci geçirmeden yaratıldıklarını göstermek-tedir.

BBiilliinnççllii OOllaarraakk YYöönnlleennddiirriillmmiiflfl DDeenneeyylleerr,, EEvvrriimm TTeeoorriissiinnee KKaann››tt OOllaammaazzHayatın kökeni ile ilgili deneylerden bahsedildiğinde ilk olarak

akla Miller deneyi gelir. Evrimci kaynaklarda, hayatın kökenini aydın-lattığı iddiasıyla sözde bir delil olarak gösterilir. Ancak deneyin detay-ları -gerçekleri yansıtmayan koşulları- çoğu zaman göz ardı edilir.Amerikalı kimyacı Stanley Miller, kendi oluşturduğu ve erken dünyaatmosferi ile ilgisi olmayan suni koşullarda deneyini gerçekleştirmiştir.Sonuç olarak Stanley Miller'ın amino asit sentezi, gerçekleri yansıtma-yan bir ortam esas alınarak yapıldığı için, bilimsel bir bulgu ortaya koy-mamaktadır.

Ayrıca Miller bu deneyde, sadece amino asit sentezleyebilmiştir.Ancak herhangi bir şekilde amino asit oluşması, kesinlikle canlılıkoluşması demek değildir. Amino asitler, vücudun en temel malzemele-ri olan proteinlerin yapı taşlarıdır. Yüzlerce amino asit, hücre içinde be-lirli bir sırayla birleştirilir ve böylece proteinler yapılır. Hücreler de or-talama birkaç bin ayrı türde proteinden meydana gelir. Yani amino asit-ler, canlıların en basit, en küçük parçalarıdır. Miller'in deneyinin geçer-li olmadığı, ilerleyen yıllarda pek çok bilimsel yayına da konu olmuş-tur.214 (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Evrim Aldatmacası, Araştır-ma Yayıncılık)

Miller deneyiyle evrimciler, aslında evrimi kendi elleriyle çürüt-müşlerdir. Çünkü deney, amino asitlerin ancak tüm koşulları özel ola-rak ayarlanmış bir laboratuvar ortamında, bilinçli müdahalelerle eldeedilebileceğini kanıtlamıştır. Yani canlılığı ortaya çıkaran güç, bilinçsiztesadüfler değil, "yaratılış"tır.

Adnan Oktar

261

Evrimcilerin bu açık gerçeği kabul etmemeleri, bilime tamamenaykırı birtakım ön yargılara sahip olmalarından kaynaklanır. NitekimMiller Deneyi'ni öğrencisi Stanley Miller ile birlikte organize eden Ha-rold Urey, bu konuda şu itirafı yapmıştır:

Yaşamın kökeni konusunu araştıran bütün bizler, bu konuyu ne kadar

çok incelersek inceleyelim, hayatın herhangi bir yerde evrimleşmiş ola-

mayacak kadar kompleks olduğu sonucuna varıyoruz. (Ancak) Hepi-

miz bir inanç ifadesi olarak, yaşamın bu gezegenin üzerinde ölü madde-

den evrimleştiğine inanıyoruz. Fakat kompleksliği o kadar büyük ki,

nasıl evrimleştiğini hayal etmek bile bizim için zor.215

Evrimcilerin hayatın kökeni ile ilgili iddialarına delil gibi sunduk-ları benzeri deneylerin hiçbiri gerçekleri yansıtmamaktadır. Bunun ya-nı sıra asıl çelişki, evrimcilerin bir yandan hayatın kökenini tesadüfi şu-

262

Harun Yahya

Urey-Miller deneyi ilebirlikte, evrimcilercanlılı¤ın yapı taflı olanamino asitlerin, sözdeilkel dünya flartlarındatesadüfen oluflabilece-¤inin ispatland›¤›n› id-dia ettiler. Ancak budeney bugün pek çokaçıdan geçersizli¤ikanıtlanmıfl ve evrimci-lerin bile, art›k savun-mayı terk ettikleri birkonudur.

Elektrik enerjisi

So¤utulan su d›flar›

So¤utulan su d›flar›

Yo¤unlaflm›fl su

Is› enerjisi

Metan, amonyakve su buhar› ka-r›fl›m›

ursuz etkilerle açıklarken, bir yandan da deneylerini son derece planlı,bilinçli müdaheleler altında gerçekleştirmeleridir. Dolayısıyla laboratu-varda oluşturdukları ortamda hiçbir şey rastgele değildir.

Aksine, hayatın kökenine evrimci açıklama getirmek için yapılantüm deneyler, bilinçli, akıl ve bilgi sahibi bilim adamları tarafından,yüksek teknolojik donanıma sahip, özel hazırlanmış laboratuvar koşul-larında yapılmaktadır. Böylesine kontrollü bir ortamda, genlerin çeşitliözel enzimler kullanılarak DNA'dan kopartılması, birbirleri ile karıştı-rılması, daha sonra tekrar hücre içine yerleştirilmesi, ardından faydalıolanların seçilmesi gibi aşamaların tesadüfi etkileri yansıtmayacağıaçıktır. Dolayısıyla evrimcilerin canlılığın kökeninde akıl, bilinç ve bil-gi bulunmadığı iddiası, geçersizliğini bir defa daha göstermektedir.Moleküler biyolog Michael Behe Darwin's Black Box (Darwin'in KaraKutusu) adlı kitabında, konu ile ilgili şunları dile getirmektedir:

Buradaki büyük problem şurada yatmaktadır: Kendileri de bir "yapı taşı"olan her nükleotid, çeşitli parçalardan meydana gelmektedir ve bu parça-ları oluşturan süreçler, kimyasal anlamda uyumsuzdur. Bir kimyager la-boratuvarında malzemeleri ayrı ayrı sentezleyerek, bunları saf hale geti-rerek ve daha sonra birbirleriyle tepkimeye sokarak kolaylıkla nükleotid-leri elde edebilir. Ancak, yönlendirilmeyen kimyasal reaksiyonlar, karşıkonulamaz bir şekilde test tüpünün dibinde istenmeyen ürünler ve şekil-siz karmakarışık maddelerle sonuçlanacaktır.216

Yapılan tüm deneyler, aslında hayatın oluşumunun her aşamasın-da, bilinçli bir kontrolün gerekliliğini kanıtlamaktadır. Prof. WernerGitt evrime delil olarak sunulan Miller deneyleri hakkında şunları ifa-de etmektedir:

Bu tür bir deneyde hiçbir zaman bir protein sentezlenmemiştir. Bunlarproteinler değil, proteinoidlerdir. Uzun bir amino asit zinciri ve doğruoptik rotasyonu (proteinlerin sol-elli olmalarını sağlamak için kimyadakullanılan bir yöntem) olan gerçek bir protein elde etmiş olsalar bile bu,evrimin başlangıcı olamazdı. Bu proteine ait bilginin saklanabileceği bir

Adnan Oktar

263

şifreleme sistemi olmalıdır ki, sonraki aşamalarda kendini yenileyebilsin.Fakat... bir şifreleme sistemi asla maddeden ortaya çıkamaz. Bu nedenleMiller deneyleri hayatın kökenini açıklama konusunda hiçbir katkıda bu-lunmamaktadır.217

Ünlü fizikçi Prof. Paul Davies ise daha en baştan, yapılan deney-lerdeki yaklaşımın hatalı olduğuna şöyle değinmektedir:

Canlı hücre, en iyi süper bir bilgisayar olarak düşünülebilir. Şaşırtıcıkomplekslikteki bir bilgi işlem ve kopyalama sistemi. DNA, özel hayatveren bir molekül değil. DNA, matematiksel kod kullanarak bilgisini ile-ten bir genetik bankadır. Hücre ile ilgili çalışmaların çoğu, en iyi bilgisa-yar donanımı gibi maddesel şeylerle değil de yazılım programı gibi bilgiile tarif edilir. Bir deney tüpünde kimyasalları karıştırarak hayat oluştur-maya çalışmak, düğmelerle ve telleri leğimleyerek Windows 98 progra-mını üretmeye benzer. Bu başarılı olmaz, çünkü soruna yanlış kavramlardüzeyinde yaklaşılıyor.218

Tüm bunlar göstermektedir ki, hücredeki herşeyin daha ilk andanitibaren yerli yerinde, eksiksiz ve en mükemmel şekliyle bulunması zo-runludur. En küçük bir eksiklik ya da değişiklik hücrenin sonu anlamı-na gelecektir. Değil milyarlarca, isterse trilyonlarca kere trilyonlarca se-ne sürsün, evrim teorisinin iddia ettiği türden bir deneme yanılma sü-recinin, canlı bir hücre meydana getirmesi mümkün değildir. Bilinçsiztesadüflerin, doğa olaylarının tek bir seferde, hücredeki indirgenemezkomplekslikteki yapıları ve sistemleri ortaya çıkarmış olmasının ihti-mal dışı olduğu, artık bilimsel bir gerçektir. Tüm bu gerçekleri görme-lerine rağmen tesadüflere ilahlık atfedenler, boş bir aldanıştadırlar.Allah bu kimselerin batıl inançlarını Kuran'da şöyle bildirmektedir:

Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mül-künde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli birölçüyle takdir etmiştir. O'nun dışında, hiçbir şeyi yaratmayan, üstelikkendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağ-layamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçle-ri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler. (Furkan Suresi, 2-3)

264

Harun Yahya

DDNNAA''ddaakkii KKoommpplleekksslliikk KKeennddiillii¤¤iinnddeennDDüüzzeennlleenneemmeezzFiziğin en temel kanunlarından birisi olan "Termodinamiğin İkin-

ci Kanunu", evrende kendi haline, doğal şartlara bırakılan tüm sistem-lerin, zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozul-maya doğru gideceğini açıklar. Canlı, cansız bütün herşey, zaman için-de aşınır, bozulur, çürür, parçalanır ve dağılır. Bu, er ya da geç her var-lığın karşılaşacağı mutlak sondur ve söz konusu kanuna göre bu kaçı-nılmaz sürecin geri dönüşü yoktur. Sidney Üniversitesi'nden biyologProf. Michael G. Pittman konu ile ilgili şunları dile getirmektedir:

Zaman işe yaramaz. Canlı bir sistem dışında, biyo-moleküller zamanlatahrip olur, gelişme göstermez. Çoğu zaman dayanabilecekleri süre bir-kaç gündür. Zaman, kompleks sistemleri bozar. Uzun bir "kelime" (prote-in) veya bir paragraf, tesadüfler sonucu oluşmuş olsa bile, zaman bunuyok edecektir. Ne kadar çok zaman tanırsanız, bu parçaların kontrolsüzkimyasal ortamda kurtulma ihtimali daha az olacaktır.219

Evrimciler, termodinamiğin 2. kanunu ile evrimi uzlaştırma ama-cıyla, "açık sistem" denilen, sürekli madde ve enerji giriş-çıkışı olan sis-temlerde, belli bir düzen oluşabileceğini ispatlamaya çalışmaktadırlar.Bu noktada, iki kilit kavrama açıklık getirilmesi, evrimcilerin yanıltıcıyöntemlerinin ortaya konması açısından önemlidir. Buradaki yanıltma,iki farklı kavramın -"düzenli" ve "organize" kavramlarının- kasıtlı ola-rak karıştırılmasıdır.

Örneğin rüzgar, tozlu bir odaya girdiğinde, daha önce yere tekdü-ze olarak yayılmış toz tabakası odanın belli bir kenarına toplanabilir.Bu yine termodinamik anlamda eskisine göre daha düzenli bir ortam-dır, fakat toz parçacıkları hiçbir zaman rüzgarın enerjisiyle 'kendi ken-dilerine organize olarak' odanın tabanında eksiksiz bir insan resmioluşturamazlar. Sonuç olarak doğal süreçlerle hiçbir zaman kompleksve organize sistemler meydana gelemez. Ancak zaman zaman yukarı-

Adnan Oktar

265

266

Harun Yahya

Resimde gördü¤ünüz tüm detay-lar, bulundukları yere bir amaçlakonmufltur. Her biri kullanım ko-laylı¤ı, estetik, simetri, uyum gibipek çok yön düflünülerek yerlefl-tirilmifltir. Mantık sahibi hiç kim-se, bunun tersini -örne¤in eflya-ların pencereden esen rüzgarlazaman içinde tesadüf eseri yer-leflti¤ini- iddia etmez.

daki örneğe benzer basit düzenlemeler oluşabilir. Bu düzenlemeler debelli sınırların ötesine geçemezler.

Ne var ki evrimciler, bu şekildeki doğal süreçlerle kendiliğindenortaya çıkan düzenlenme (self-ordering) olaylarını, evrimin çok önem-li bir kanıtı gibi sunmakta ve bunları sözde "kendini organize etme"(self-organization) örnekleri gibi göstermektedirler. Bu kavram karga-şası sonucunda da, canlı sistemlerin doğal olaylar ve kimyasal reaksi-yonlar sonucunda kendiliğinden meydana gelebileceğini öne sürmek-tedirler.

Halbuki başta da belirttiğimiz gibi, organize sistemlerle düzenlisistemler birbirlerinden tamamen farklı yapılardır. Düzenli sistemlerbasit sıralamalar, tekrarlar şeklinde yapılar içerirken, organize sistem-ler iç içe geçmiş son derece kompleks yapı ve işlevler içerirler. Ortayaçıkmaları için mutlaka bilinç, bilgi ve akla ihtiyaç vardır. Aradaki buönemli farkı evrimci bilim adamlarından Jeffrey Wicken şöyle tarifeder:

"Organize" sistemleri "düzenli" sistemlerden dikkatlice ayırt etmek gere-

kir. İki sistemden hiçbiri "rastgele" değildir, ama düzenli sistemler basit

kalıplardan oluştukları için hiç komplekslik taşımazken, organize sistem-

ler her parçası yüksek bilgi içeren dış kaynaklı bir plana göre biraraya ge-

lirler… Organizasyon, bu yüzden işlevsel kompleksliktir ve bilgi taşır.220

Kendiliğinden düzenlenme senaryolarının çıkmaz noktaları, DNAmolekülünün yapısı incelendiğinde kolaylıkla görülebilir. Biyokimyave moleküler biyoloji alanındaki çalışmalar, DNA, RNA gibi geniş bil-gi içeren makro-moleküllerin özel dizilimini açıklayamamaktadır. NewYork Üniversitesi'nde kimya profesörü ve DNA uzmanı olan RobertShapiro, evrimcilerin "maddenin kendi kendini organize etmesi" konu-sundaki inançlarını ve bunun kökeninde yatan materyalist dogmayı şuşekilde açıklar:

Adnan Oktar

267

Bizi basit kimyasalların var olduğu bir karışımdan, ilk etkin replikatöre(DNA veya RNA'ya) taşıyacak bir evrimsel ilkeye ihtiyaç vardır. Bu ilke"kimyasal evrim" ya da "maddenin öz örgütlenmesi" (self-organization)olarak adlandırılır, ama hiçbir zaman detaylı bir biçimde tarif edilmemişya da varlığı gösterilememiştir. Böyle bir prensibin varlığına, diyalektikmateryalizme bağlılık uğruna inanılır.221

Evrimcilerin "öz örgütlenme" kavramıyla savundukları iddia, can-sız maddenin kendi kendini düzenleyip, organize edip, kompleks bircanlı varlık meydana getirebileceği yönündeki inançtır. Bu kesinliklebilime aykırı bir inançtır, çünkü bütün gözlem ve deneyler, maddeninböyle bir yeteneği olmadığını göstermektedir. Peki evrimciler nedenhala "maddenin öz örgütlenmesi" gibi bilimsel olmayan senaryolarainanmaktadırlar? Neden canlı sistemlerde açıkça görülen yaratılış de-lillerini reddetme konusunda bu kadar ısrarcıdırlar?

Bu soruların cevabı, evrim teorisinin asıl temeli olan materyalistfelsefede gizlidir. Materyalist felsefe, sadece maddenin varlığını kabuleder, bu durumda canlılara da sadece maddeye dayalı bir açıklama ge-tirilmesi gerekmektedir. Evrim teorisi bu zorunluluktan doğmuştur veher ne kadar bilime aykırı da olsa, sırf bu zorunluluk uğruna savunul-maktadır.

Canlılığa getirilebilecek tek açıklama yaratılıştır. EvrimcilerAllah'ın varlığını inkar etmek adına her türlü imkansızlığa ihtimal ver-mekte, her çıkmaz yolu zorlamaktadır. Ancak gerçeklerden ne kadarkaçarlarsa kaçsınlar, karşılarında her zaman Rabbimiz'in varlığının de-lillerini, yarattıklarındaki üstünlüğü bulacaklardır. Kuran'da inkaredenlerin durumu şöyle bildirilmektedir:

İnkar edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba ben-zer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamazve yanında Allah'ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir.Allah, hesabı çok seri görendir. (Nur Suresi, 39)

268

Harun Yahya

NNeeoo--DDaarrwwiinniizzmm EEvvrriimm AAççmmaazz››nnaaBBiirr ÇÇöözzüümm OOllaammaazz Neo-Darwinizm, Darwin'in evrim teorisini, Avusturyalı biyolog

Gregor Mendel'in genetik kalıtım kanunları ile birleştirerek, bilimselgelişmelere uydurarak ayakta tutma çabasıdır. Modern sentez de deni-len neo-Darwinizm, aslında Darwin'in cehaletini tüm açıklığıyla ortayakoyan bir durumdur. Canlılardaki çeşitliliği doğal seleksiyonla açıkla-maya çalışan Darwin, canlılardaki özelliklerin kalıtım yoluyla sonrakinesillere aktarıldığını bilmiyordu. Evrim teorisinin bu yeni versiyonu,bu cehaleti örtme çabasının bir sonucudur. Ancak neo-Darwinistler, te-oriyi her ne kadar güncelleştirmeye çalışsalar da, baştan çürük temellerüzerine kurulu bir teori olduğu için, amaçlarında başarılı olamamışlar-dır.

Neo-Darwinistler de Darwin gibi, canlılardaki çeşitliliğin kendili-ğinden oluştuğunu ve tesadüfi olduğunu öne sürdüler.222 Bu yanlışmantığın üzerine ek olarak mutasyonları, evrimcilerin diğer bir deyişiile tesadüfi genetik değişiklikleri, canlılığın kaynağı olarak gösterdiler.DNA'nın kopyalaması sırasında ortaya çıkan hatalar, olabilecek en kü-çük mutasyon olduğu için, neo-Darwinistler bunu teorileri için kulla-nabileceklerini düşündüler.223 Fakat en küçük bir kopyalama hatası bi-le -tek bir nükleotitteki değişiklik- son derece önemli sonuçlar doğur-maktadır.

Neo-Darwinistler küçük değişimlerin, genetik bilginin önce biryerinde, sonra bir başka yerinde gerçekleştiğini söylediler.224 Biyofizik-çi Dr. Lee Spetner "Neo-Darwinist teori er geç büyük değişimlerin ola-cağını ileri sürmektedir. Bu, yeterince peni biriktirerek, milyoner olmakgibi bir şeydir."225 sözleriyle, teorinin gerçekçiliği olmadığını vurgula-maktadır.

Fransız Bilimler Akademisi üyesi, Paris Üniversitesi'nden mate-matikçi, biyolog ve tıp doktoru olan Prof. Marcel-Paul Schützenberger,neo-Darwinizm'i matematiksel delillerle çürütmüş bir bilim adamıdır.

Adnan Oktar

269

Mathematical Challenges in the Neo-Darwinian Interpretation of Evolution(Evrimin Neo-Darwinci Yorumuna Matematiksel Meydan Okuma) ad-lı kitabında şöyle bir sonuca varmaktadır:

Neo-Darwinizm'in evrim teorisinde ciddi bir boşluk olduğuna inanıyo-ruz. Ve inanıyoruz ki bu boşluk, öyle bir doğaya sahiptir ki, günümüz bi-yoloji kavramı ile doldurulamayacak bir boşluktur.226

Neo-Darwinizm'e göre tesadüfi genetik mutasyonlar, evrim içinhammaddeyi oluşturur. Ancak bugün pek çok bilim adamının kabul et-tiği gibi, canlılıktaki komplekslik düzeyi, neo-Darwinizm'in varsaydığıdeneme yanılma süreçleri ile elde edilemez. Dr. Lee Spetner, "Varyas-yonlar tesadüfi olsa da, genetik bilginin oluşumunu açıklayamamakta-dır. İhtimaller hemen hemen sıfırdır... Uyum sağlayıcı büyük bir gene-

270

Harun Yahya

DNA'n›n kopya-lamas› s›ras›n-da ortaya ç›kanhatalar, olabile-cek en küçükmutasyon oldu-¤u için, neo-Darwinistler,bunu teorileriiçin kullanabi-leceklerini dü-flündüler. Gü-nümüzde bu id-dialar›n›n ge-çersizli¤i anla-fl›lm›flt›r.

tik düzenin, tesadüf eseri olduğunu düşünemezsiniz."227 sözleriyle buimkansızlığı dile getirmektedir.

Evrim teorisinin canlılığın kökeni hakkında getirmeye çalıştığı hertürlü "açıklama" akıl ve bilim dışı iddialardır. Bu gerçeği kabul edenaçık sözlü otoritelerden biri, Fransız Bilimler Akademisi'nin eski başka-nı olan ünlü Fransız zoolog Pierre Grassé'dir. Grassé de bir evrimcidir,ancak Darwinist teorinin canlılığı açıklayamadığını savunmakta veDarwinizm'in temelini oluşturan "tesadüf" mantığı hakkında şunlarısöylemektedir:

Tesadüfi mutasyonların, havyanların ve bitkilerin ihtiyaçlarının karşılan-masını sağladığına inanmak gerçekten çok zordur. Ama Darwinizm bun-dan fazlasını da ister: Tek bir bitki, tek bir hayvan, binlerce ve binlerce

Adnan Oktar

271

RNA genomun tamam›n›kopyalar.

HÜCRE, DNA'DAK‹ BOZULMADA NASILALARM VER‹YOR?

‹ntronlar aradan ç›kar›l›r.

DUR

DURRibozom

DURDUR

Sadece eksonlar biraradaolacak gibi kesildi¤inde,hücre ek yerine molekülerbir not ekler.

Ribozom bu kopyalanm›flk›sm› tararken, bu notlar›ç›kar›r.

E¤er ribozom son nottanevvel durursa, araya girmiflanlams›z bozulma için sin-yal verir.

tam olması gerektiği şekilde faydalı tesadüflere maruz kalmalıdır. Yanimucizeler sıradan bir kural haline gelmeli, inanılmaz derecede düşükolasılıklara sahip olaylar kolaylıkla gerçekleşmelidir. Hayal kurmayı ya-saklayan bir kanun yoktur, ama bilim bu işin içine dahil edilmemelidir.228

Tüm bunlar bir yana, evrimcilerin, DNA'daki bilgileri zaman için-de artırdığını ve çeşitlenmeye yol açtığını düşündükleri tesadüfi mu-tasyonlar, özellikleri itibariyle Darwinistlerin açmazına bir çözüm ola-maz. Öncelikle mutasyonlar, canlı hücresinin çekirdeğinde bulunan vegenetik bilgiyi taşıyan DNA molekülünde, radyasyon veya kimyasaletkiler sonucunda meydana gelen kopmalar ve yer değiştirmelerdir, kı-sacası zararlı etkilerdir. Mutasyonlar DNA'yı oluşturan nükleotidleritahrip ettikleri ya da yerlerini değiştirdikleri için, çoğu zaman hücrenintamir edemeyeceği boyutlarda birtakım hasar ve değişikliklere sebepolurlar. Örneğin X ışınları insan vücudunun derinlerine nüfuz ederekönemli ölçüde DNA hasarına neden olur. Bu da DNA'nın hatalı bir şe-kilde kopyalamaya başlamasına yol açar. Ancak vücut hücrelerinde ha-talı kopyalamalar kendisini kanser olarak gösterir. Güneş ışığındakimutajenik etki deri kanserine neden olur veya sigaradaki mutajenik et-ki akciğer kanserine neden olur. Üreme hücresinde 21. kromozomunhatalı kopyalanması ise çocukta Down sendromuna (mongolizm) ne-den olur.

Evrim teorisinin yeryüzündeki canlılığın kökenini açıklayabilme-si için, kesinlikle bozan, tahrip eden değil, yeni, faydalı bir özellik ekle-yen bir mekanizma göstermesi gerekir. Ama bir canlının nasıl olup dayeni bir özellik kazandığı sorusu sorulduğunda evrimcilerin öne sür-dükleri tek cevap; "mutasyon"dur. İddialarına göre tüm canlılık, tek birhücrenin DNA'sına etki eden rastgele mutasyonlarla oluşmuştur. An-cak mutasyonlar, evrimcilerin arkasına sığınabilecekleri, canlıları dahagelişmişe ve mükemmele götüren bir mekanizma değildir. Dolayısıylaevrimcilerin iddiaları için temel aldıkları mutasyonlar, evrim teorisininihtiyaç duyduğu türden, yeni özellikler üretecek unsurlar değildir. Mu-

272

Harun Yahya

tasyonların evrim teorisine neden hiçbir katkıda bulunmadığına ve bu-lunamayacağına, sadece genel hatlarıyla yer vereceğiz: (Detaylı bilgiiçin bkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, Araştırma Yayıncılık; Ha-run Yahya, Evrim Aldatmacası, Araştırma Yayıncılık)

** MMuuttaassyyoonnllaarr zzaarraarrll››dd››rr::

Mutasyonlar rastgele meydana geldikleri için hemen hemen herzaman canlıya zarar verirler. Kompleks bir yapıya yapılacak herhangibir bilinçsiz müdahale, o yapıyı daha ileri götürmez aksine tahrip eder.Nitekim evrim mekanizması olarak öne sürülen tesadüfi faydalı mu-tasyonların geçerli bir örneği yoktur.229 Mutasyonların sebep olacağıdeğişiklikler ancak Hiroşima, Nagazaki veya Çernobil'deki insanların

Adnan Oktar

273

DNA hatal› flekilde kopyaland›¤›nda, canl›da çeflitli hastal›klara sebep olur. Bu hatalarcanl›y› hiçbir zaman evrimcilerin iddia etti¤i daha mükemmel hale getirmez.

Mutasyon sonucufazladan kopyalanannükleotidler

Sa¤lam DNA sarmal›

Hatal› DNA sarmal›

uğradığı türden değişiklikler olabilir: Yani ölüler, sakatlar ve hastalar... Ohio Üniversitesi'nden Prof. Walter L. Starkey faydalı mutasyon

iddialarının geçersizliğini açık bir şekilde dile getirmektedir:

Saatlerce bir röntgen cihazının yanında durmak ya da bir nükleer tesisiçerisinde beklemek akılcı mıdır? Veya nükleer bir tesisin havaya uçtuğuRusya'daki Çernobil gibi bir yere seyahat etmek doğru mudur? Bizi rad-yasyondan koruyan ozon tabakasını aktif olarak bozmaya çalışmamız mıgerekir? Eğer bu tür radyasyonla oluşan etkiler evrimleşmenize ve yeni

274

Harun Yahya

Mutasyonlar rastgele meydana geldikleri için hemen hemen her zaman canl›ya zararverirler. Kompleks bir yap›ya yap›lacak herhangi bir bilinçsiz müdahale, o yap›y› da-ha ileri götürmez aksine tahrip eder.

Mutasyon

Mutasyon

Mutasyon

Hücre zar›

DNA

Hücre çekirde¤iBozulmuflamino asit

Amino asit

Anti-kodon

Ribozom

tRNA

mRNA

MUTASYON = DNA'NIN BOZULMASI = HASTALIK/SAKATLIK/ZARAR

özellikler geliştirmenize neden olacaksa, öyleyse bu radyasyon kaynakla-rıyla elinizden geldiğince çok bombardıman edilmeye çalışmanız gerekir.Belki de başınızın tam arkasında yeni bir gözünüz olabilir. Fakat eğer ger-çekten akıllıysanız, sizi geliştirmekten daha çok zarar vereceği için bu türradyasyonlardan kaçınırsınız.230

Nitekim insanlar üzerinde gözlemlenen tüm mutasyonlar zararlı-dır. Tıp kitaplarında "mutasyon örneği" olarak anlatılan mongolizm,Down sendromu, albinizm, cücelik gibi zihinsel ya da bedensel bozuk-lukların ya da kanser gibi hastalıkların her biri, mutasyonların tahripedici etkilerini ortaya koymaktadır. Elbette ki insanları sakat bırakan yada hasta yapan bir süreç, "canlıları geliştirici bir mekanizma" olamaz.Çünkü canlı DNAsı çok kompleks bir düzene sahiptir. Bu molekül üze-rinde oluşan herhangi rastgele bir etki organizmaya ancak zarar vere-cektir. Prof. Starkey mutasyonun bu zararlı etkileri hakkında şunlarıbelirtmektedir:

Mutasyonlara yol açan radyasyona maruz kalmak, yeni bir arabayı 30 ka-librelik bir tüfekle vurmaya benzer. Benzer şekilde mutasyonların size yada herhangi bir canlıya bundan farklı bir şey yapması pek mümkün de-ğildir. DNA kopyalama hatalarından kaynaklanan mutasyonların sonucuda benzer olacaktır.... Mutasyonlar en az 10.000'de bir istisna dışında za-rarlıdır. Radyasyon ya da kopyalama hataları faydalı yeni özellikler ka-zandırmaz.231

** MMuuttaassyyoonnllaarr DDNNAA''yyaa yyeennii bbiillggii eekklleemmeezz::

Mutasyon sonucunda genetik bilgiyi oluşturan parçalar yerlerin-den kopup sökülür, tahrip olur ya da DNA'nın farklı yerlerine taşınır.Ama mutasyonlar hiçbir şekilde DNA'ya yeni bir bilgi ekleyerek, can-lıya yeni bir organ ya da yeni bir özellik kazandırmazlar. Ancak baca-ğın sırttan, kulağın karından çıkması gibi anormalliklere sebep olurlar.Prof. Werner Gitt "Mutasyonlar sonucunda yeni bilgi oluşabilir mi?" so-rusuna şöyle cevap vermektedir:

Adnan Oktar

275

Bu görüş evrimci anlatımlarda esas alınır, fakat mutasyonlar sadece mev-cut olan bilginin değişmesine neden olabilirler. Bu bilgide bir artış ola-maz ve genel olarak da sonuçlar zararlıdır. Yeni fonksiyonlar ya da yeniorganlar için yeni projeler oluşamaz; mutasyonlar yeni (yaratıcı) bilgininkaynağı olamazlar.232

Prof. Phillip Johnson ise bu konu ile ilgili şunları dile getirmekte-dir:

Spetner, Darwincilerin dile getirdikleri uyum sağlayıcı mutasyonların,bilgi üretici olmadığını onlara söylemişti. Örneğin bir mutasyon, bakteri-yi antibiyotiğe karşı dirençli yaptığında, bunu belli bir kimyasal madde-yi onun metabolizmasına katılmasını önleyerek yapmaktadır. Bu durum-da genel anlamda net bir bilgi ve uyum kaybı söz konusudur... bazen cı-zırdayan bir radyoya vurmak, radyonun kısa devresini açmak ya da ye-rinden çıkmış bir kablosunu eski yerine getirmek suretiyle ayarını düzel-tebilir. Ne var ki bu tür değişiklikleri biriktirmek suretiyle daha iyi birradyo ya da televizyon yapacağını hiç kimse ümit etmez.233

Ünlü evrimci Stephen Jay Gould da mutasyonla ilgili gerçeklerişöyle itiraf etmektedir:

Bir mutasyon büyük ve yeni bir ham malzeme (DNA) oluşturmaz. Türle-ri mutasyona uğratarak yeni bir tür elde edemezsiniz.234

Mutasyonların, evrim teorisinin ihtiyaç duyduğu yeni özellik ek-leyen unsurlar olmadığının bir delili daha vardır. Yeni özelliklerin veyayeni türlerin üretilmesi için canlının DNA'sına birçok atomun eklenme-si gerekir.235 İnsan DNA'sında, E.Coli bakterisine ait DNA'da bulunanatomların 3.000 katı -204 milyar kadar atom- bulunmaktadır.236 Bu ne-denle tek hücreli bir canlıdan insana kadar bir gelişim olabilmesi için,DNA'sına karbon, hidrojen, oksijen, nitrojen ve fosfor gibi 200 milyaratomdan fazlasının eklenmesi gerekir.237 Bilindiği gibi karbon ve nitro-jen havadan, hidrojen ve oksijen sudan, fosfor ise topraktan elde edile-bilir. Ancak burada asıl sorun bu atomların nerede bulundukları değil,bulundukları yerden çıkarılıp DNA molekülü içerisinde tam doğru ye-

276

Harun Yahya

re yerleştirilmeleridir. Atomların önceki bölümlerde anlattığımız ola-ğanüstü bir kompleksliğe sahip şeker gruplarını, fosfat gruplarını venitrojen bazlarını içerecek biçimde düzenlenmeleri ve DNA molekülüolarak görev yapabilmeleri için çifte sarmal halindeki merdivende tamdoğru yere yerleştirilmeleri gereklidir.238

Prof. Phillip Johnson, ansiklopedi ve bilgisayar işletim sitemlerin-de olduğu gibi, DNA'da da çok özel bir düzene gerek olduğunu; gene-tik bilgiyi üreten bir mekanizmanın olması gerektiğini ifade etmekte-dir. Tesadüfi mutasyonların DNA'daki bilgiyi ve düzeni nasıl olumsuzetkilediğini şu ifadelerle anlatmaktadır:

... Rastgele mutasyon böyle bir mekanizma değildir, doğal ayıklanma ve

fizik ya da kimya yasaları da öyle. Yasalar basit tekrarlı modeller üretir,

tesadüf ise anlamsız düzen üretir. Yasa ve tesadüf birleştiğinde, anlamlı

bir dizilimi önlemek için her ikisi de birbiri aleyhine işler. Tüm insani tec-

rübeler içinde sadece zeka faktörü bir ansiklopedi veya bilgisayar prog-

ramı yazabilir veya kompleks, özelleşmiş ve periyodik olmayan bilgiyi

üretebilir. Bu yüzden, organizmalarda zorunlu olarak bulunan bilgi, on-

ların yaratılışın ürünleri olduklarını işaret eder.239

** MMuuttaassyyoonnllaarr ddüüzzeennssiizzddiirr::

Mutasyonlar, önceden var olan yapıyı değiştirirler, fakat bunu ta-mamen düzensiz bir biçimde yaparlar. Mutasyonların birbirlerini ta-mamlayıcı bir özellikleri yoktur veya bir amaca yönelik biriken bir et-kileri de olamaz. Mutasyonların düzensiz etki etmesiyle ilgili FransızBilimler Akademisi'nin eski başkanı Pierre Paul Grasse şöyle demekte-dir:

Bir canlı vücudunda çok küçük bile olsa bir düzensizlik oluştuğunda, bu-

nun sonucu ölüm olur. Yaşam olgusu ile anarşi (düzensizlik) arasında

hiçbir olası uzlaşma yoktur.240

Adnan Oktar

277

** BBiirr mmuuttaassyyoonnuunn ssoonnrraakkii nneessiilllleerrii eettkkiilleemmeessii iiççiinn,,

mmuuttllaakkaa üürreemmee hhüüccrreessiinnddee mmeeyyddaannaa ggeellmmeessii ggeerreekkiirr::

Vücudun herhangi bir hücresinde veya organında meydana gelendeğişim bir sonraki nesle aktarılmaz. Örneğin bir insanın kulağı ya dakolu, radyasyon ve benzeri etkilerle mutasyona uğrayıp orijinal şeklin-den farklı hale gelebilir. Fakat bu değişiklikler, üreme hücresindekiDNA molekülünde meydana gelmedikçe sonraki nesillere geçmeye-cektir. Sonraki nesili etkilemesi için, mutasyonun, trilyonlarca hücre-den sadece üreme hücresinde olması koşulu, evrimcilerin beklentileri-ni daha da imkansız hale getirir.

** MMuuttaassyyoonnllaarr nnaaddiirrddiirr::

Mutasyonlar ancak nadiren gerçekleşirler. Bir hücrenin DNA'sıkopyalanırken bir yandan da enzimler düzeltmenlik yaparlar. Bu ne-denle, önceki bölümlerde detaylı değindiğimiz gibi, kopyalanma sıra-sında çok nadiren hata olur. Mutasyonlar üzerine yapılan tahminler iseyalnız milyonda bir canlının mutasyon yaşayacağını göstermektedir.241

Moleküler biyolog Prof. Gerald L. Schroeder mutasyonlara dayalı ha-yali evrim iddialarını şöyle eleştirmektedir:

278

Harun Yahya

DNA sarmal›

Mutasyon

Kopan, k›r›lan DNA parçalar›

‹nsanlar üzerinde gözlemlenen tüm mutasyonlar zararl›d›r. Çünkü canl›DNA's› çok kompleks bir düzene sahiptir. Bu molekül üzerinde oluflanherhangi rastgele bir etki organizmaya ancak zarar verecektir. Mutas-yonlar›n sebep olaca¤› de¤ifliklikler ancak ölüler, sakatlar ve hastalard›r.

... Moleküler biyolojide gelişmeler, hayatın işleyişinin her safhasında gö-rülen muazzam bir kompleksliği gözler önüne sermiştir, buradaki komp-lekslik oranı o kadar yüksektir ki, eğer bunun adım adım oluşturulmasıiçin rastlantısal mutasyonlara bel bağlayacak olsaydık, Nobel ödüllü DeDuve'nun ifade ettiği gibi, "sonsuzluk bile bunun için yeterli olmazdı."242

İşte bu nedenle, yine Grassé'nin ifadesiyle "mutasyonlar ne kadarçok sayıda olursa olsunlar, herhangi bir evrim meydana getirmezler."243

** MMuuttaassyyoonnllaarr,, bbiirr ''ttüürr ddee¤¤iiflfliikkllii¤¤ii'' ssaa¤¤llaammaazz::

Bunun en açık delillerinden biri ise, yıllardır meyve sinekleri üze-rinde yapılan deneylerdir. Radyasyona maruz bırakılan meyve sinekle-rinin birçok mutantı oluşmuştur: Fazladan kanadı çıkan meyve sinek-leri, kanatsız meyve sinekleri, çok büyük kanatları olan meyve sinekle-ri, çok küçük kanatları olan meyve sinekleri gibi... Her ne kadar çoğusakat kalmış, bir kısmı yaşamını yitirmiş olsa da, sonuçta bunların ta-mamı meyve sineği olarak kalmıştır. Yeni bir türe dönüşmemişlerdir.

Genlerdeki dizilimde meydana gelen en küçük bir yer değiştirmeya da eksilme, kolaylıkla ölümcül sonuçlar doğurabilmektedir. Bu ka-dar hassas bir dizilimin tamamen tesadüflere dayanan mutasyonlarla,canlının genetik bilgisine ekleme yaparak onu başka türlere evrimleş-tirmesi mümkün değildir. Nitekim evrimcilerin teorilerini kanıtlamakiçin, laboratuvarda mutasyona maruz bıraktığı tüm hayvan embriyola-rı sakat veya ölü doğmaktadır.

Tüm bunlar göstermektedir ki, evrimcilerin iddia ettiği gibi, canlı-ların kökeninde tesadüfi mutasyonların yeri yoktur. Kaldı ki, yüzyılı-mızın gelişmiş teknolojisiyle ve yetenekli bilim adamlarının yoğun ça-

Adnan Oktar

279

lışmalarıyla bile, yeni bir tür üretmek mümkün olmamaktadır. Görül-düğü gibi mutasyonlar hiçbir şekilde canlılardaki çeşitliliğin nedeniolamazlar. DNA'daki kusursuz dizilim ancak özel bir yaratılışın sonu-cudur. Bu yaratılış üstün güç sahibi olan Allah'a aittir. Allah'ın kusur-suz yaratışı Kuran'da şöyle haber verilir:

Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; sizi su-retlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve sizegüzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur.Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir. O, Hayy (diri) olandır. O'ndan baş-ka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca Kendisi’ne halis kılanlar olarakO'na dua edin. Alemlerin Rabbine hamdolsun. (Mümin Suresi, 64-65)

Cansız maddelerin kendi kendine bir araya gelip DNA gibi muh-teşem sistemlere sahip canlıları oluşturduğunu iddia eden evrim teori-si, bilime ve akla tamamen aykırı olan bir hayalciliktir. Tüm bunlar bi-

280

Harun Yahya

zi apaçık bir sonuca götürür. Yaşamın bir planı (DNA) olduğuna vetüm canlılar bu plana göre yapıldıklarına göre, açıktır ki bu planı orta-ya çıkaran üstün bir Yaratıcı vardır. Yani tüm canlılar, sonsuz bir güç veakıl sahibi olan Allah'ın yaratması ile var olmuşlardır. Allah Kuran'dabu gerçeği şöyle bildirmektedir:

O Allah ki, yaratandır, kusursuzca varedendir, şekil ve suret verendir. En gü-zel isimler O'nundur. Göklerde ve yer-de olanların tümü O'nu tesbih etmek-tedir. O, Aziz, Hakim'dir. (Haşr Suresi,24)

Adnan Oktar

281

282

Harun Yahya

Evrimcilerin mutasyon iddialar›n›n ak›l d›-fl› oldu¤unu göstermek için, DNA'y› yinebir kitaba benzetelim. DNA bir kitapta ol-du¤u gibi yan yana dizilmifl harflerdenoluflur. Mutasyonlar da, bu kitab›n yaz›l›-m› s›ras›nda meydana gelen harf hatala-r›na benzerler. ‹sterseniz bu konuda birdeney yapal›m. Kal›n bir dünya tarihi kita-b›n›n bafltan sona bilgisayara yaz›lmas›-n› isteyelim. Bu ifl yap›l›rken de birkaçkez dizgiye müdahale edelim ve dizgiyiyapan kifliye tufllardan birine gözü kapal›ve rastgele basmas›n› söyleyelim. Bu fle-kilde yaz›lm›fl olan harf hatal› metni, birbaflkas›na verip yine ayn› fleyi yapt›ral›m.Bu yöntemle kitab› birkaç bin kez bafltanafla¤› yazd›ral›m, her seferinde metnerastgele birkaç harf hatas› ekleyerek...Acaba tarih kitab› bu yöntemle geliflir mi?Örne¤in daha önce kitapta var olmayan“Eski Çin Tarihi” gibi bir bölüm oluflabilirmi? Elbette ki kitaba ekledi¤imiz harf hatalar›

kitab› gelifltirmez, aksine tahrip eder, an-lam›n› bozar. Hatal› kopyalama iflleminine kadar art›r›rsak, o kadar bozuk bir ki-tap elde ederiz. Ama evrim teorisinin iddias›, “harf hatala-r›n›n bir kitab› gelifltirdi¤i” yönündedir. Ev-rime göre DNA'da meydana gelen mutas-yonlar (hatalar) birikerek tesadüfen fay-dal› sonuçlara yol açm›fl, örne¤in canl›la-ra göz, kulak, kanat, el gibi kusursuz or-ganlar›; düflünmek, ö¤renmek, mant›kyürütmek gibi fluur gerektiren özelliklerikazand›rm›flt›r.Kuflkusuz bu iddia, bir dünya tarihi kita-b›nda harf hatalar›n›n birikmesi sonucu“Eski Çin Tarihi” bölümü eklenmesindenbile daha ak›l d›fl›d›r. (Kald› ki, hata ya-pan dizgici örne¤inde oldu¤u gibi düzenliolarak mutasyonlar meydana getiren birmekanizma, do¤ada yoktur. Do¤adakimutasyonlar bir kitab›n yaz›m› s›ras›ndameydana gelebilecek harf hatalar›ndançok daha nadir oluflurlar.)

HHüüccrreeyyee HHaayyaatt VVeerreenn YYüüccee AAllllaahh''tt››rrBuraya kadar bahsettiğimiz bütün imkansızlıkları ve mantıksız-

lıkları bir an için unutalım ve ilkel dünya koşulları gibi olabilecek enuygunsuz ortamda bir protein molekülünün tesadüflerle meydana gel-diğini varsayalım.

Tek bir proteinin oluşması da yetmeyecek, söz konusu proteinin,bu kontrolsüz ortamda başına hiçbir şey gelmeden kendi gibi tesadü-fen oluşacak başka proteinleri beklemesi gerekecekti... Ta ki hücreyimeydana getirecek milyonlarca uygun ve gerekli protein, hep "tesadü-fen" aynı yerde yan yana oluşana kadar. Önceden oluşanlar o ortamdaultraviyole ışınlarına, şiddetli mekanik etkilere rağmen hiçbir bozul-maya uğramadan, sabırla hemen yanı başlarında diğerlerinin tesadü-fen oluşmasını beklemeliydiler. Sonra yeterli sayıda ve aynı noktadaoluşan bu proteinler, anlamlı şekillerde biraraya gelerek hücrenin orga-nellerini oluşturmalıydılar. Aralarına hiçbir yabancı madde, zararlı mo-lekül, işe yaramaz protein zinciri karışmamalıydı. Sonra bu organellerson derece planlı, düzenli, uyumlu ve bağlantılı bir biçimde birarayagelip, bütün gerekli enzimleri de yanlarına alıp bir zarla kaplansalar,bu zarın içi de bunlara ideal ortamı sağlayacak özel bir sıvıyla dolsay-dı, tüm bu "imkansız ötesi" olaylar gerçekleşseydi bile bu molekül yığı-nı canlanabilir miydi?

Cevap, "hayır"dır! Çünkü araştırmalar göstermiştir ki, hayatınbaşlaması için yalnızca canlılarda bulunması gereken maddelerin bira-raya gelmiş olması yeterli değildir. Yaşam için gerekli tüm proteinleritoplayıp bir deney tüpüne koysak yine de canlı bir hücre elde etmeyibaşaramayız. Bu konuda yapılan tüm deneyler başarısız olmuştur. Bü-tün deney ve gözlemler ise hayatın ancak hayattan geldiğini göstermiş-tir. Hayatın cansız maddelerden tesadüfler sonucu çıktığı iddiası, sade-ce evrimcilerin hayallerinde yer alan, tüm gözlem ve deneylere aykırıbir masaldır.

Adnan Oktar

283

Cardiff Üniversitesi'nden, Uygulamalı Matema-tik ve Astronomi Profesörü Chandra Wickramasing-he hayatın tesadüflerle doğduğuna on yıllar boyuncainandırılmış bir bilim adamı olarak karşılaştığı bugerçeği şöyle anlatır:

Bir bilim adamı olarak aldığım eğitim boyunca, bili-

min herhangi bir bilinçli yaratılış kavramı ile uyuşa-

mayacağına dair çok güçlü bir beyin yıkamaya tabi

tutuldum. Bu kavrama karşı şiddetle tavır alınması

gerekiyordu... Ama şu anda, Allah'a inanmayı gerek-

tiren açıklama karşısında, öne sürülebilecek hiçbir

akılcı argüman bulamıyorum... Biz hep açık bir zihin-

le düşünmeye alıştık ve şimdi yaşama getirilebilecek

tek mantıklı cevabın yaratılış olduğu sonucuna varı-

yoruz, tesadüfi karmaşalar değil.244

Bu durumda, yeryüzündeki ilk hayatın da an-cak bir Hayat'tan gelmiş olması gerekir. İşte bu,"Hayy" (Hayat Sahibi) olan Allah'ın yaratmasıdır.Hayat ancak O'nun dilemesiyle başlar, sürer ve sonaerer. Evrim ise, canlılığın nasıl başladığını açıklamakbir yana, canlılık için gerekli malzemenin nasıl oluş-tuğunu ve biraraya geldiğini bile açıklayamamakta-dır. Kuran'da Rabbimiz şöyle bildirmektedir:

Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz? Eğer Allah'ın nimetini saymayakalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bi-le sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır,esirgeyendir. Allah, saklı tuttuklarınızı ve açığavurduklarınızı bilir. Allah'tan başka yakardıklarıhiçbir şeyi yaratamazlar, üstelik onlar yaratılıp dur-maktadırlar. (Nahl Suresi, 17-20)

284

Harun Yahya

Adnan Oktar

285

Evrim teorisi, canl›l›¤› “ilkelden geliflmi-fle” do¤ru bir s›ralamaya yerlefltirmeyeçal›flt›¤› için, bakterilerin “ilkel” hücreleroldu¤unu, çok hücreli canl›lar›n ise buhücrelerden evrimleflti¤ini varsaymakta-d›r. Ancak tek hücreli canl›lar hiç de ev-rimcilerin varsaymak istedikleri gibi “il-kel” de¤ildir. Tam tersine bir bakteri ince-leyenleri hayrete düflürecek karmafl›k-l›kta bir yap›ya sahiptir. Zooloji profesö-rü James Grey flöyle belirtmektedir:Bir bakteri insano¤lunun bildi¤i herhangibir cans›z sistemden daha komplekstir.Dünya üzerinde en küçük yaflayan or-ganizman›n biyokimyasal aktivitesi ilerekabet edebilecek bir laboratuvar yok-tur.1

Bir bakterinin 2.000 civar›nda geni var-d›r. Her bir gen ise 100 kadar harf, di¤erbir deyiflle flifre içermektedir. Bu da bak-terinin DNA's›ndaki bilginin en az 2 mil-yon harf uzunlu¤unda olmas› demektir.Bu hesaba göre tek bir bakterininDNA's›n›n içerdi¤i bilgi, her biri 100 bin

kelimelik 20 romana denktir.2 Bak-terinin küçüklü¤üne

ra¤men, ola¤anüstü bir bilgi kapasiteyesahip olmas› ile ilgili Dr. Lee Spetnerflöyle demektedir:Bakteri hücreleri o kadar küçüktür ki on-lar›n 1 trilyonu ancak bir çay kafl›¤›n›doldurabilir. Bir bakteriyi tan›mlamakiçin çok fazla bilgi gerekmektedir ve tümbilgi, hücrenin küçük hacminin yaln›zcaçok ufak bir bölümüne s›¤d›r›lm›flt›r.3

‹flte her bir bakterinin DNA's›nda kodlubu bilgilerdeki herhangi bir de¤ifliklik,bakterinin tüm çal›flma sistemini boza-cak kadar önemlidir. Bakterilerin gen flif-relerinde bir aksakl›k olmas› ise, çal›fl-ma sistemlerinin bozulmas› ve dolay›-s›yla ölümü anlam›na gelir. Tek bir bak-teri bile Allah'›n varl›¤›n›n apaç›k delille-rinden biridir. Alemlerin Rabbi olan AllahKuran'da flöyle bildrimektedir:... Göklerde ve yerde zerre a¤›rl›¤›ncahiçbir fley O'ndan uzak (sakl›) kal-maz. Bundan daha küçük olan› da,daha büyük olan› da, istisnas›z, mut-laka apaç›k bir kitapta (yaz›l›)d›r. (Se-be Suresi, 3)

1- Sir James Gray, Science Today, 1961, s.21.2- Mahlon B. Hoagland, Hayat›n Kökleri, Tü-bitak yay›nlar›, 8. Bas›m, s. 25.3- Lee M. Spetner, Not By Chance, Shatte-ring The Modern Theory of Evolution, TheJudaica Press Inc., 1997, s. 24.

Kromozom

Ribozomlar

Sitoplazma

Hücre duvar› Hücre zar› Flagellum

Plazmid

Pilus

Kapsül tabakas›

itap boyunca bahsettiğimiz DNA'nınfaaliyetlerini ve hücre içinde olup bitenlerişöyle bir düşünelim: Hücreyi oluşturanmoleküllerin beyinleri yok, ama birarayagelip isabetli kararlar alıyor, duruma görestrateji izliyor, tehlikelere karşı tedbirli dav-ranıyorlar. Hafızaları yok, ama dostlarını vedüşmanlarını tanıyor, ona göre yöntem izli-yor, gerekliyi gereksizi, faydalıyı faydasızıayırt ediyorlar. Bir yandan faaliyetlerini ya-pıp bir yandan da israfa, kirliliğe izin ver-miyor, verimli çalışıyor ve işlerinin ardın-dan etraflarını temizliyorlar. Diğer taraftansürekli olarak haberleşiyor ve uyumlu birekip çalışması yapıyorlar; ortak bir kararalıp hareket edebiliyor, ne zaman nereyegitmeleri gerektiğini, hangi problemi nasılçözmeleri gerektiğini biliyorlar. Hücre için-de çeşitli düzenler kuruyorlar; bilgi depolu-yor, gerektiğinde bu bilgiyi kullanıyor, kop-yalıyor, tercüme ediyorlar… Tüm bunlarıuyumadan dinlenmeden süratle yapıyorlar.Kısacası sizin yapamayacağınız faaliyetleri,olağanüstü bir başarıyla, üstün bir akıl ser-

286

Harun Yahya

gileyerek yapıyorlar. İşte tüm bunları ya-pan hava, toprak ya da sudaki gibi atom-lardan oluşan şuursuz moleküllerdir. An-cak Allah'ın dilemesiyle bu atomlar canlı-lığı oluşturmak için belli bir düzenle bira-raya geliyor ve Yüce Rabbimiz'in yönlen-dirmesiyle bilinçli davranışlar sergiliyor-lar.

Charles Darwin ise 19. yüzyıılını ce-haletiyle hayata şöyle bakıyordu: "Çok ba-sit bir başlangıçtan sonsuz şekilde en gü-zel ve en harikalar oluştu ve şu an evrim-leşiyorlar."245 Darwin, özel yazışmalarındada, amonyak ve fosfor tuzları, ışık, ısı,elektrik vb.in bulunduğu küçük, sıcak birgölde, hayatın kendiliğinden oluştuğunuöne sürmüştü.246 İşte Darwin için hayatınkökeni böylesine basitti. Ancak Darwin'inyolunu izleyenler bu formülü -hatta dahageliştirilmiş hallerini- defalarca uygula-malarına rağmen, bir canlının en küçükparçasını bile elde edemediler. Darwinist-ler bu formülü istedikleri kadar malzemeile istedikleri kadar süre boyunca tekraretseler de, sonuç yine değişmeyecektir."Canlılığı Allah'ın yarattığı" dışında birsonuca hiçbir zaman ulaşamazlar. Hiçşüphesiz, Darwin de "DNA'yı bilseydi",böylesine büyük bir bilimsel gafın altınaimzasını atmazdı.

Fakat Darwin'i körü körüne izleyen

Adnan Oktar

287

pek çok bilim adamı halen hayatın kökenine hayalperestçe bakmayadevam etmektedirler. Elbette ki, bu hayaller Darwinistler için her defa-sında beraberinde hayal kırıklığını da getirmektedir. Çünkü Darwi-nizm hiçbir zaman bir bilim olmamıştır. Birçok bilim dalı vardır, fakatDarwinizm sadece hayallere, ön yargılara ve yalanlara dayalı bir felse-fedir.

Akıl ve vicdan sahibi her insan, vücudundaki mükemmel sistem-lerin şuursuz atomlar tarafından kendi kendine oluşamayacağını tak-dir edecektir. Allah'ın izni ve bilgisi olmaksızın, değil bir insanın yürü-mesi veya konuşması, o insanın tek bir hücresindeki bir molekül parça-sının hareketi bile söz konusu değildir. İnsan vücudunda trilyonlarcahücrenin her birinde kesintisiz işleyen sistemler, insana Allah'ın sonsuzaklını, ilmini, gücünü, yaratışındaki sonsuz mükemmelliği göstermek-tedir. Kaldı ki sonsuz merhamet sahibi Rabbimiz'in varlığının delilleriyalnızca bu küçücük molekülde -DNA'da- değil, evrenin her noktasın-da sergilenmektedir. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:

De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Öy-leyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güçyetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç gör-meyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlık-larla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratanortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti?De ki: "Allah, herşeyin Yaratıcısı'dır ve O, tektir, kahredici olandır."(Rad Suresi, 16)

288

Harun Yahya

Adnan Oktar

289

arwinizm, yani evrim teorisi, yaratılışgerçeğini reddetmek amacıyla ortaya atıl-mış, ancak başarılı olamamış bilim dışı birsafsatadan başka bir şey değildir. Canlılı-ğın, cansız maddelerden tesadüfen oluştu-ğunu iddia eden bu teori, evrende ve canlı-larda çok açık bir "düzen" bulunduğununbilim tarafından ispat edilmesiyle çürü-müştür. Böylece Allah'ın tüm evreni ve can-lıları yaratmış olduğu gerçeği, bilim tara-fından da kanıtlanmıştır. Bugün evrim te-orisini ayakta tutmak için dünya çapındayürütülen propaganda, sadece bilimsel ger-çeklerin çarpıtılmasına, taraflı yorumlan-masına, bilim görüntüsü altında söylenenyalanlara ve yapılan sahtekarlıklara dayalı-dır.

Ancak bu propaganda gerçeği gizleye-memektedir. Evrim teorisinin bilim tarihin-deki en büyük yanılgı olduğu, son 20-30yıldır bilim dünyasında giderek daha yük-sek sesle dile getirilmektedir. Özellikle1980'lerden sonra yapılan araştırmalar,Darwinist iddiaların tamamen yanlış oldu-

290

Harun Yahya

ğunu ortaya koymuş ve bu gerçek pek çokbilim adamı tarafından dile getirilmiştir.Özellikle ABD'de, biyoloji, biyokimya, pa-leontoloji gibi farklı alanlardan gelen çoksayıda bilim adamı, Darwinizm'in geçer-sizliğini görmekte, canlıların kökenini artık"yaratılış gerçeğiyle" açıklamaktadırlar.

Evrim teorisinin çöküşünü ve yaratılı-şın delillerini diğer pek çok çalışmamızdabütün bilimsel detaylarıyla ele aldık ve al-maya devam ediyoruz. Ancak konuyu, ta-şıdığı büyük önem nedeniyle, burada daözetlemekte yarar vardır.

DDaarrwwiinn''ii YY››kkaann ZZoorrlluukkllaarrEvrim teorisi, tarihi eski Yunan'a ka-

dar uzanan bir öğreti olmasına karşın, kap-samlı olarak 19. yüzyılda ortaya atıldı. Te-oriyi bilim dünyasının gündemine sokanen önemli gelişme, Charles Darwin'in 1859yılında yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kita-bıydı. Darwin bu kitapta dünya üzerindekifarklı canlı türlerini Allah'ın ayrı ayrı yarat-tığı gerçeğine karşı çıkıyordu. Darwin'e gö-re, tüm türler ortak bir atadan geliyorlardıve zaman içinde küçük değişimlerle farklı-laşmışlardı.

Darwin'in teorisi, hiçbir somut bilim-sel bulguya dayanmıyordu; kendisinin dekabul ettiği gibi sadece bir "mantık yürüt-me" idi. Hatta Darwin'in kitabındaki "Te-

Adnan Oktar

291

orinin Zorlukları" başlıklı uzun bölümde itiraf ettiği gibi, teori pek çokönemli soru karşısında açık veriyordu.

Darwin, teorisinin önündeki zorlukların gelişen bilim tarafındanaşılacağını, yeni bilimsel bulguların teorisini güçlendireceğini umuyor-du. Bunu kitabında sık sık belirtmişti. Ancak gelişen bilim, Darwin'inumutlarının tam aksine, teorinin temel iddialarını birer birer dayanak-sız bırakmıştır.

Darwinizm'in bilim karşısındaki yenilgisi, üç temel başlıkta ince-lenebilir:

1) Teori, hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını aslaaçıklayamamaktadır.

2) Teorinin öne sürdüğü "evrim mekanizmaları"nın, gerçekte ev-rimleştirici bir etkiye sahip olduğunu gösteren hiçbir bilimsel bulguyoktur.

3) Fosil kayıtları, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine birtablo ortaya koymaktadır.

Bu bölümde, bu üç temel başlığı ana hatları ile inceleyeceğiz.

AAflfl››llaammaayyaann ‹‹llkk BBaassaammaakk:: HHaayyaatt››nn KKöökkeennii Evrim teorisi, tüm canlı türlerinin, bundan yaklaşık 3.8 milyar yıl

önce ilkel dünyada ortaya çıkan tek bir canlı hücreden geldiklerini id-dia etmektedir. Tek bir hücrenin nasıl olup da milyonlarca komplekscanlı türünü oluşturduğu ve eğer gerçekten bu tür bir evrim gerçekleş-mişse neden bunun izlerinin fosil kayıtlarında bulunamadığı, teorininaçıklayamadığı sorulardandır. Ancak tüm bunlardan önce, iddia edilenevrim sürecinin ilk basamağı üzerinde durmak gerekir. Sözü edilen o"ilk hücre" nasıl ortaya çıkmıştır?

Evrim teorisi, yaratılışı reddettiği, hiçbir doğaüstü müdahaleyi ka-bul etmediği için, o "ilk hücre"nin, hiçbir tasarım, plan ve düzenlemeolmadan, doğa kanunları içinde rastlantısal olarak meydana geldiğiniiddia eder. Yani teoriye göre, cansız madde tesadüfler sonucunda orta-

292

Harun Yahya

ya canlı bir hücre çıkarmış olmalıdır. Ancak bu, bilinen en temel biyo-loji kanunlarına aykırı bir iddiadır.

""HHaayyaatt HHaayyaattttaann GGeelliirr""Darwin, kitabında hayatın kökeni ko-

nusundan hiç söz etmemişti. Çünküonun dönemindeki ilkel bilim anlayışı,canlıların çok basit bir yapıya sahip ol-duklarını varsayıyordu. Ortaçağ'danberi inanılan "spontane jenerasyon" ad-lı teoriye göre, cansız maddelerin tesa-düfen biraraya gelip, canlı bir varlıkoluşturabileceklerine inanılıyordu. Bu dö-nemde böceklerin yemek artıklarından, fare-lerin de buğdaydan oluştuğu yaygın bir dü-şünceydi. Bunu ispatlamak için de ilginç de-neyler yapılmıştı. Kirli bir paçavranın üzerine biraz buğday konmuş vebiraz beklendiğinde bu karışımdan farelerin oluşacağı sanılmıştı.

Etlerin kurtlanması da hayatın cansız maddelerden türeyebildiği-ne bir delil sayılıyordu. Oysa daha sonra anlaşılacaktı ki, etlerin üzerin-deki kurtlar kendiliklerinden oluşmuyorlar, sineklerin getirip bıraktık-ları gözle görülmeyen larvalardan çıkıyorlardı.

Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabını yazdığı dönemde ise, bak-terilerin cansız maddeden oluşabildikleri inancı, bilim dünyasındayaygın bir kabul görüyordu.

Oysa Darwin'in kitabının yayınlanmasından beş yıl sonra, ünlüFransız biyolog Louis Pasteur, evrime temel oluşturan bu inancı kesinolarak çürüttü. Pasteur yaptığı uzun çalışma ve deneyler sonucundavardığı sonucu şöyle özetlemişti:

Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin olarak tari-he gömülmüştür. 247

Adnan Oktar

293

Charles Darwin

Evrim teorisinin savunucuları,Pasteur'ün bulgularına karşı uzunsüre direndiler. Ancak gelişen bi-lim, canlı hücresinin karmaşık ya-pısını ortaya çıkardıkça, hayatın

kendiliğinden oluşabileceği iddiası-nın geçersizliği daha da açık hale gel-

di.

2200.. YYüüzzyy››llddaakkii SSoonnuuççssuuzz ÇÇaabbaallaarr20. yüzyılda hayatın kökeni konusunu ele alan ilk evrimci, ünlü

Rus biyolog Alexander Oparin oldu. Oparin, 1930'lu yıllarda ortaya at-tığı birtakım tezlerle, canlı hücresinin tesadüfen meydana gelebileceği-ni ispat etmeye çalıştı. Ancak bu çalışmalar başarısızlıkla sonuçlanacakve Oparin şu itirafı yapmak zorunda kalacaktı:

Maalesef hücrenin kökeni, evrim teorisinin tümünü içine alan en karan-lık noktayı oluşturmaktadır.248

Oparin'in yolunu izleyen evrimciler,hayatın kökeni konusunu çözüme ka-vuşturacak deneyler yapmaya çalıştı-lar. Bu deneylerin en ünlüsü, Ameri-kalı kimyacı Stanley Miller tarafın-dan 1953 yılında düzenlendi. Mil-ler, ilkel dünya atmosferinde oldu-ğunu iddia ettiği gazları bir deneydüzeneğinde birleştirerek ve bu ka-rışıma enerji ekleyerek, proteinlerinyapısında kullanılan birkaç organikmolekül (aminoasit) sentezledi.

294

Harun Yahya

Frans›z biyolog Louis Pasteur

Rus biyolog Alexander Oparin

O yıllarda evrim adına önemli bir aşama gibi tanıtılan bu deneyingeçerli olmadığı ve deneyde kullanılan atmosferin gerçek dünya koşul-larından çok farklı olduğu, ilerleyen yıllarda ortaya çıkacaktı.249

Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller'in kendisi de kullandığıatmosfer ortamının gerçekçi olmadığını itiraf etti.250

Hayatın kökeni sorununu açıklamak için 20. yüzyıl boyunca yürü-tülen tüm evrimci çabalar hep başarısızlıkla sonuçlandı. San DiegoScripps Enstitüsü'nden ünlü jeokimyacı Jeffrey Bada, evrimci Earthdergisinde 1998 yılında yayınlanan bir makalede bu gerçeği şöyle ka-bul eder:

Bugün, 20. yüzyılı geride bırakırken, hala, 20. yüzyıla girdiğimizde sahipolduğumuz en büyük çözülmemiş problemle karşı karşıyayız: Hayat yer-yüzünde nasıl başladı?251

HHaayyaatt››nn KKoommpplleekkss YYaapp››ss›› Evrim teorisinin hayatın kökeni konusunda bu denli büyük bir aç-

maza girmesinin başlıca nedeni, en basit sanılan canlı yapıların bile ina-nılmaz derecede karmaşık yapılara sahip olmasıdır. Canlı hücresi, insa-noğlunun yaptığı bütün teknolojik ürünlerden daha karmaşıktır. Öyleki bugün dünyanın en gelişmiş laboratuvarlarında bile cansız madde-ler biraraya getirilerek canlı bir hücre üretilememektedir.

Bir hücrenin meydana gelmesi için gereken şartlar, asla rastlantı-larla açıklanamayacak kadar fazladır. Hücrenin en temel yapı taşı olanproteinlerin rastlantısal olarak sentezlenme ihtimali; 500 aminoasitlikortalama bir protein için, 10950'de 1'dir. Ancak matematikte 1050'de 1'denküçük olasılıklar pratik olarak "imkansız" sayılır. Hücrenin çekirdeğin-de yer alan ve genetik bilgiyi saklayan DNA molekülü ise, inanılmazbir bilgi bankasıdır. İnsan DNA'sının içerdiği bilginin, eğer kağıda dö-külmeye kalkılsa, 500'er sayfadan oluşan 900 ciltlik bir kütüphane oluş-turacağı hesaplanmaktadır.

Bu noktada çok ilginç bir ikilem daha vardır: DNA, yalnız birta-kım özelleşmiş proteinlerin (enzimlerin) yardımı ile eşlenebilir. Ama bu

Adnan Oktar

295

enzimlerin sentezi de ancakDNA'daki bilgiler doğrultu-sunda gerçekleşir. Birbirinebağımlı olduklarından, eşle-menin meydana gelebilmesiiçin ikisinin de aynı anda varolmaları gerekir. Bu ise, haya-tın kendiliğinden oluştuğusenaryosunu çıkmaza sok-

maktadır. San Diego California Üniversitesi'nden ünlü evrimci Prof.Leslie Orgel, Scientific American dergisinin Ekim 1994 tarihli sayısındabu gerçeği şöyle itiraf eder:

Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleik asitlerin(RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluşmala-rı aşırı derecede ihtimal dışıdır. Ama bunların birisi olmadan diğerini el-de etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla insan, yaşamın kimyasal yol-larla ortaya çıkmasının asla mümkün olmadığı sonucuna varmak zorun-da kalmaktadır.252

Kuşkusuz eğer hayatın doğal etkenlerle ortaya çıkması imkansızise, bu durumda hayatın doğaüstü bir biçimde "yaratıldığını" kabul et-mek gerekir. Bu gerçek, en temel amacı yaratılışı reddetmek olan evrimteorisini açıkça geçersiz kılmaktadır.

EEvvrriimmiinn HHaayyaallii MMeekkaanniizzmmaallaarr››Darwin'in teorisini geçersiz kılan ikinci büyük nokta, teorinin "ev-

rim mekanizmaları" olarak öne sürdüğü iki kavramın da gerçekte hiç-bir evrimleştirici güce sahip olmadığının anlaşılmış olmasıdır. Darwin,ortaya attığı evrim iddiasını tamamen "doğal seleksiyon" mekanizma-sına bağlamıştı. Bu mekanizmaya verdiği önem, kitabının isminden deaçıkça anlaşılıyordu: Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon Yoluyla...

296

Harun Yahya

Stanley Miller

Doğal seleksiyon, doğal seçme demektir. Doğadaki yaşam müca-delesi içinde, doğal şartlara uygun ve güçlü canlıların hayatta kalacağıdüşüncesine dayanır. Örneğin yırtıcı hayvanlar tarafından tehdit edilenbir geyik sürüsünde, daha hızlı koşabilen geyikler hayatta kalacaktır.Böylece geyik sürüsü, hızlı ve güçlü bireylerden oluşacaktır. Ama elbet-te bu mekanizma, geyikleri evrimleştirmez, onları başka bir canlı türü-ne, örneğin atlara dönüştürmez.

Dolayısıyla doğal seleksiyon mekanizması hiçbir evrimleştiricigüce sahip değildir. Darwin de bu gerçeğin farkındaydı ve Türlerin Kö-keni adlı kitabında "Faydalı değişiklikler oluşmadığı sürece doğal se-leksiyon hiçbir şey yapamaz" demek zorunda kalmıştı.253

LLaammaarrcckk''››nn EEttkkiissiiPeki bu "faydalı değişiklikler" nasıl oluşabilirdi? Darwin, kendi

döneminin ilkel bilim anlayışı içinde, bu soruyu Lamarck'a dayanarakcevaplamaya çalışmıştı. Darwin'den önce yaşamış olan Fransız biyologLamarck'a göre, canlılar yaşamları sırasında geçirdikleri fiziksel deği-şiklikleri sonraki nesle aktarıyorlar, nesilden nesile biriken bu özellik-ler sonucunda yeni türler ortaya çıkıyordu. Örneğin Lamarck'a görezürafalar ceylanlardan türemişlerdi, yüksek ağaçların yapraklarını ye-mek için çabalarken nesilden nesile boyunları uzamıştı.

Darwin de benzeri örnekler vermiş, örneğin Türlerin Kökeni adlıkitabında, yiyecek bulmak için suya giren bazı ayıların zamanla balina-lara dönüştüğünü iddia etmişti.254

Ama Mendel'in keşfettiği ve 20. yüzyılda gelişen genetik bilimiy-le kesinleşen kalıtım kanunları, kazanılmış özelliklerin sonraki nesille-re aktarılması efsanesini kesin olarak yıktı. Böylece doğal seleksiyon"tek başına" ve dolayısıyla tümüyle etkisiz bir mekanizma olarak kal-mış oluyordu.

Adnan Oktar

297

298

Harun Yahya

Charles Darwin'in önemli fakat az bilinen bir özelli¤i, Avrupal› beyaz ›rklar› di¤er insan ›rk-lar›na göre çok daha "ileri" sayan bir ›rkç› olmas›d›r. Darwin, insanlar›n maymun benzericanl›lardan evrimleflti¤ini öne sürerken, baz› ›rklar›n çok daha fazla geliflti¤ini, baz›lar›n›n

ise hala maymunsu özellikler tafl›d›¤›n› iddia etmifltir. Türlerin Kökeni'nden sonra yay›nlad›¤› ‹n-san›n Türeyifli (The Descent of Man) adl› kitab›nda, "insan ›rklar› aras› eflitsizli¤in apaç›kl›¤›" gi-bi yorumlar yapm›flt›r.1 Darwin söz konusu kitab›nda zenciler ve Avustralya yerlileri gibi ›rklar› go-rillerle ayn› statüye sokmufl, sonra da bunlar›n "medeni ›rklar" taraf›ndan zamanla yok edilecek-leri kehanetinde bulunarak flöyle demifltir:

Belki de yüzy›llar kadar sürmeyecek yak›n bir gelecekte, medeni insan ›rklar›, vahfli ›rklar› ta-mamen yeryüzünden silecekler ve onlar›n yerine geçecekler. Öte yandan insans› maymunlarda… kuflkusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yak›n akrabalar› aras›ndaki boflluk da-ha da geniflleyecek. Bu sayede ortada flu anki Avrupal› ›rklardan bile daha medeni olan ›rklarve flu anki zencilerden, Avustralya yerlilerinden ve gorillerden bile daha geride olan ba-bun türü maymunlar kalacakt›r.2

Darwin'in bu saçma fikirleri yaln›zca teoride kalmam›flt›r. Darwinizm, ortaya at›ld›¤› tarihten iti-baren ›rkç›l›¤›n en önemli sözde bilimsel dayana¤› olmufltur. Canl›lar›n bir yaflam mücadelesiiçinde evrimlefltiklerini varsayan Darwinizm, toplumlara uygulanm›fl ve ortaya "Sosyal Darwi-nizm" olarak bilinen ak›m ç›km›flt›r.

Sosyal Darwinizm, insan ›rklar›n›n, evrimin çeflitli basamaklar›nda yer ald›klar›n›, Avrupal› ›rk-lar›n "en ileri" ›rklar oldu¤unu savunmufl, di¤er pek çok ›rk›n ise hala "maymunsu" özellikler tafl›-d›¤›n› iddia etmifltir.

Darwin kendince "afla¤› ›rklar" olarak gördü¤ü milletlerin aras›nda, Yüce Türk Milleti'nide saym›flt›r! Evrim teorisinin kurucusu, W. Graham'a yazd›¤› 3 Temmuz 1881 tarihli mektubun-da, bu ›rkç› düflüncesini flöyle ifade etmiflti:

Editörlü¤ünü Charles Darwin'in o¤lu Francis Darwin'in yapt›¤› "The Life and Letters OfCharles Darwin" (Charles Darwin'in Hayat› ve Mektuplar›) isimli kitab›n girifl sayfas›.

DARWIN'İN IRKÇILIĞIve TÜRK DÜŞMANLIĞI

Adnan Oktar

299

Do¤al seleksiyona dayal› kavgan›n, medeniyetin ilerleyifline sizin zannetti¤inizden daha fazlayarar sa¤lad›¤›n› ve sa¤lamakta oldu¤unu gösterebilirim. Düflünün ki, birkaç yüzy›l önce Avru-pa Türkler taraf›ndan istila edildi¤inde, Avrupa milletleri ne kadar büyük bir tehlikeyle karfl› kar-fl›ya gelmifllerdi, flimdi ise bu çok saçma bir düflüncedir. Avrupal› ›rklar olarak bilinen mede-ni ›rklar, yaflam mücadelesinde TÜRK BARBARLI⁄INA karfl› galip gelmifllerdir. Dünyan›nçok da uzak olmayan bir gelece¤ine bakt›¤›mda, BU TÜR AfiA⁄I IRKLARIN ço¤unun mede-nileflmifl yüksek ›rklar taraf›ndan elimine edilece¤ini (yok edilece¤ini) görüyorum.3

Görüldü¤ü gibi Charles Darwin, Büyük Önder Atatürk'ün "Türk Milleti'nin karakteri yüksek-tir, Türk Milleti çal›flkand›r, Türk Milleti zekidir" ve "Türklük, benim en derin güven kayna-¤›m, en engin övünç dayana¤›m oldu" gibi sözleriyle övdü¤ü necip Türk Milleti için "barbar" ve"afla¤› ›rk" ifadelerini kullanmaktad›r. Oysa flüphesiz insanlar aras›nda bir ›rk farkl›l›¤› ve ayr›m›olamaz. Bir millet, ancak kültür ve ahlak›yla yükselebilir ve üstünlük elde edebilir. Büyük Türk Mil-leti ise çok köklü bir kültüre ve üstün bir ahlaka sahip olan, bu özellikleriyle tarihe yön vermifl fle-refli bir millettir. Tarihteki sekiz büyük dünya devletinden üçünün sahibi olan Türk Milleti'nin kur-du¤u medeniyetler, Türk'ün yüksek kültür, ak›l, ahlak ve inanc›yla meydana getirdi¤i eserlerdir.

Darwin ise, "Türk barbarl›¤›", "afla¤› ›rk" gibi sald›rgan ifadelerle gerçekte o dönemdeki Avrupa-l› emperyalist devletlerin Türk düflmanl›¤›n› ortaya koymufltur. Türklerin hakimiyet ve gücünü eli-mine etmeye (yok etmeye) çabalayan bu güçler arad›klar› fikri temeli Darwinizm'de bulmufllard›r.

Bu güçler, Türk'ün Kurtulufl Savafl›'nda, bu çirkin düflüncelerini uygulamaya çal›flm›fllar, ancakTürk Milleti'nin azmi, akl›, cesareti ve kararl›l›¤› sayesinde büyük bir hüsrana u¤ram›fllard›r.

Bir ›rkç› ve Türk düflman› olan Darwin'in bilim karfl›s›nda geçersiz olan teorilerini bugün Türki-ye'de savunanlar ise belki de fark›nda olmadan ayn› siyasi hedeflere hizmet etmektedirler.

1 Benjamin Farrington, What Darwin Really Said. London: Sphere Books, 1971, s. 54-56.2 Charles Darwin, The Descent of Man, 2. baskı, New York: A L. Burt Co., 1874, s. 178.3 Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt 1. New York: D. Appleton andCompany, 1888, s. 285-286.

Söz konusu kitab›n 285. (solda) ve 286. (sa¤da) sayfalar›ndaki Türkler'e hakaretle doluolan Darwin'in mektuplar›. Darwin'in burada "Kafkasyal› (Caucasian) ›rklar" dedi¤i ›rklar,Avrupal›lar'd›r. (Modern antropoloji, Avrupal› ›rklar›n Kafkasya bölgesinden geldiklerini ka-bul eder.)

NNeeoo--DDaarrwwiinniizzmm vvee MMuuttaassyyoonnllaarrDarwinistler ise bu duruma bir çözüm bulabilmek için 1930'ların

sonlarında, "Modern Sentetik Teori"yi ya da daha yaygın ismiyle neo-Darwinizm'i ortaya attılar. Neo-Darwinizm, doğal seleksiyonun yanına"faydalı değişiklik sebebi" olarak mutasyonları, yani canlıların genle-rinde radyasyon gibi dış etkiler ya da kopyalama hataları sonucundaoluşan bozulmaları ekledi.

Bugün de hala dünyada evrim adına geçerliliğini koruyan modelneo-Darwinizm'dir. Teori, yeryüzünde bulunan milyonlarca canlı türü-nün, bu canlıların, kulak, göz, akciğer, kanat gibi sayısız kompleks or-ganlarının "mutasyonlara", yani genetik bozukluklara dayalı bir süreçsonucunda oluştuğunu iddia etmektedir. Ama teoriyi çaresiz bırakanaçık bir bilimsel gerçek vardır: Mutasyonlar canlıları geliştirmezler,aksine her zaman için canlılara zarar verirler.

Bunun nedeni çok basittir: DNA çok kompleks bir düzene sahip-tir. Bu molekül üzerinde oluşan herhangi rasgele bir etki ancak zararverir. Amerikalı genetikçi B. G. Ranganathan bunu şöyle açıklar:

Mutasyonlar küçük, rasgele ve zararlıdırlar. Çok ender olarak meydanagelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler.Bu üç özellik, mutasyonların evrimselbir gelişme meydana getiremeyeceğinigösterir. Zaten yüksek derecede özel-leşmiş bir organizmada meydana gele-bilecek rastlantısal bir değişim, ya etki-siz olacaktır ya da zararlı. Bir kol sa-atinde meydana gelecek rasgele bir de-ğişim kol saatini geliştirmeyecektir.Ona büyük ihtimalle zarar verecek ve-

ya en iyi ihtimalle etkisiz olacaktır. Birdeprem bir şehri geliştirmez, ona yıkımgetirir.255

300

Harun Yahya

Rastgele mutasyonlar insanlara vedi¤er tüm canl›lara her zaman zararverirler. Resimde mutasyona u¤rad›¤›için iki bafll› olarak do¤mufl bir buza¤›görülüyor.

Nitekim bugüne kadar hiçbir yararlı, yani genetik bilgiyi geliştirenmutasyon örneği gözlemlenmedi. Tüm mutasyonların zararlı olduğugörüldü. Anlaşıldı ki, evrim teorisinin "evrim mekanizması" olarakgösterdiği mutasyonlar, gerçekte canlıları sadece tahrip eden, sakat bı-rakan genetik olaylardır. (İnsanlarda mutasyonun en sık görülen etkiside kanserdir.) Elbette tahrip edici bir mekanizma "evrim mekanizması"olamaz. Doğal seleksiyon ise, Darwin'in de kabul ettiği gibi, "tek başı-na hiçbir şey yapamaz." Bu gerçek bizlere doğada hiçbir "evrim meka-nizması" olmadığını göstermektedir. Evrim mekanizması olmadığınagöre de, evrim denen hayali süreç yaşanmış olamaz.

FFoossiill KKaayy››ttllaarr››:: AArraa FFoorrmmllaarrddaann EEsseerr YYookkEvrim teorisinin iddia ettiği senaryonun yaşanmamış olduğunun

en açık göstergesi ise fosil kayıtlarıdır.Evrim teorisine göre bütün canlılar birbirlerinden türemişlerdir.

Önceden var olan bir canlı türü, zamanla bir diğerine dönüşmüş ve bü-tün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre bu dönüşüm yüzmilyonlarca yıl süren uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe ka-deme ilerlemiştir.

Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız"ara türler"in oluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir.

Örneğin geçmişte, balık özelliklerini taşımalarına rağmen, bir yan-dan da bazı sürüngen özellikleri kazanmış olan yarı balık-yarı sürün-gen canlılar yaşamış olmalıdır. Ya da sürüngen özelliklerini taşırken,bir yandan da bazı kuş özellikleri kazanmış sürüngen-kuşlar ortayaçıkmış olmalıdır. Bunlar, bir geçiş sürecinde oldukları için de, sakat, ek-sik, kusurlu canlılar olmalıdır. Evrimciler geçmişte yaşamış oldukları-na inandıkları bu teorik yaratıklara "ara-geçiş formu" adını verirler.

Eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte yaşamışlarsa bunların sa-yılarının ve çeşitlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olması gerekir. Vebu ucube canlıların kalıntılarına mutlaka fosil kayıtlarında rastlanmasıgerekir. Darwin, Türlerin Kökeni'nde bunu şöyle açıklamıştır:

Adnan Oktar

301

302

Harun Yahya

Evrim teorisi, canl› türlerinin yavafl de¤iflimlerle birbirlerinden evrimlefltiklerini iddiaeder. Oysa fosil kay›tlar› bu iddiay› aç›kça yalanlamaktad›r. Örne¤in 530 milyon y›l ön-ce bafllayan Kambriyen devrinde, birbirinden çok farkl› olan onlarca canl› türü bir an-da ortaya ç›km›flt›r. Bu çizimde tasvir edilen bu canl›lar çok kompleks yap›lara sahip-tirler. Jeolojik dilde "Kambriyen Patlamas›" olarak tan›mlanan bu gerçek, yarat›l›fl›naç›k bir delilidir.

Eğer teorim doğruysa, türleri birbirine bağlayan sayısız ara-geçiş çeşitle-

ri mutlaka yaşamış olmalıdır... Bunların yaşamış olduklarının kanıtları da

sadece fosil kalıntıları arasında bulunabilir.256

DDaarrwwiinn''iinn YY››kk››llaann UUmmuuttllaarr››Ancak 19. yüzyılın ortasından bu yana dünyanın dört bir yanında

hummalı fosil araştırmaları yapıldığı halde bu ara geçiş formlarınarastlanamamıştır. Yapılan kazılarda ve araştırmalarda elde edilen bü-tün bulgular, evrimcilerin beklediklerinin aksine, canlıların yeryüzün-de birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya çıktıklarını gös-termiştir.

Ünlü İngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W. Ager, bir evrimciolmasına karşın bu gerçeği şöyle itiraf eder:

Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türlerya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılaşırız;kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görü-rüz.257

Yani fosil kayıtlarında, tüm canlı türleri, aralarında hiçbir geçişformu olmadan eksiksiz biçimleriyle aniden ortaya çıkmaktadırlar. Bu,Darwin'in öngörülerinin tam aksidir. Dahası, bu canlı türlerinin yaratıl-dıklarını gösteren çok güçlü bir delildir. Çünkü bir canlı türünün, ken-disinden evrimleştiği hiçbir atası olmadan, bir anda ve kusursuz olarakortaya çıkmasının tek açıklaması, o türün yaratılmış olmasıdır. Bu ger-çek, ünlü evrimci Biyolog Douglas Futuyma tarafından da kabul edilir:

Yaratılış ve evrim, yaşayan canlıların kökeni hakkında yapılabilecek ye-gane iki açıklamadır. Canlılar dünya üzerinde ya tamamen mükemmelve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır ya da böyle olmamıştır. Eğerböyle olmadıysa, bir değişim süreci sayesinde kendilerinden önce varolan bazı canlı türlerinden evrimleşerek meydana gelmiş olmalıdırlar.Ama eğer eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya çıkmışlarsa, o haldesonsuz güç sahibi bir akıl tarafından yaratılmış olmaları gerekir.258

Adnan Oktar

303

Fosiller ise, canlıların yeryüzünde eksiksiz ve mükemmel bir bi-çimde ortaya çıktıklarını göstermektedir. Yani "türlerin kökeni", Dar-win'in sandığının aksine, evrim değil yaratılıştır.

‹‹nnssaann››nn EEvvrriimmii MMaassaall››Evrim teorisini savunanların en çok gündeme getirdikleri konu,

insanın kökeni konusudur. Bu konudaki Darwinist iddia, bugün yaşa-yan modern insanın maymunsu birtakım yaratıklardan geldiğini var-sayar. 4-5 milyon yıl önce başladığı varsayılan bu süreçte, modern in-san ile ataları arasında bazı "ara form"ların yaşadığı iddia edilir. Ger-çekte tümüyle hayali olan bu senaryoda dört temel "kategori" sayılır:

1- Australopithecus2- Homo habilis3- Homo erectus4- Homo sapiensEvrimciler, insanların sözde ilk maymunsu atalarına "güney may-

munu" anlamına gelen "Australopithecus" ismini verirler. Bu canlılargerçekte soyu tükenmiş bir maymun türünden başka bir şey değildir.Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard gibi İngiltere veABD'den dünyaca ünlü iki anatomistin Australopithecus örnekleri üze-rinde yaptıkları çok geniş kapsamlı çalışmalar, bu canlıların sadece so-yu tükenmiş bir maymun türüne ait olduklarını ve insanlarla hiçbirbenzerlik taşımadıklarını göstermiştir.259

Evrimciler insan evriminin bir sonraki safhasını da, "homo" yaniinsan olarak sınıflandırırlar. İddiaya göre homo serisindeki canlılar,Australopithecuslar'dan daha gelişmişlerdir. Evrimciler, bu farklı canlı-lara ait fosilleri ardı ardına dizerek hayali bir evrim şeması oluşturur-lar. Bu şema hayalidir, çünkü gerçekte bu farklı sınıfların arasında ev-rimsel bir ilişki olduğu asla ispatlanamamıştır. Evrim teorisinin 20.yüzyıldaki en önemli savunucularından biri olan Ernst Mayr, "Homo sa-piens'e uzanan zincir gerçekte kayıptır" diyerek bunu kabul eder.260

304

Harun Yahya

Evrimciler "Australopithecus > Homo habilis > Homo erectus > Homosapiens" sıralamasını yazarken, bu türlerin her birinin, bir sonrakininatası olduğu izlenimini verirler. Oysa paleoantropologların son bulgu-ları, Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus'un dünya'nın farklıbölgelerinde aynı dönemlerde yaşadıklarını göstermektedir.261

Dahası Homo erectus sınıflamasına ait insanların bir bölümü çokmodern zamanlara kadar yaşamışlar, Homo sapiens neandertalensis veHomo sapiens sapiens (modern insan) ile aynı ortamda yan yana bu-lunmuşlardır.262

Bu ise elbette bu sınıfların birbirlerinin ataları oldukları iddiasınıngeçersizliğini açıkça ortaya koymaktadır. Harvard Üniversitesi paleon-tologlarından Stephen Jay Gould, kendisi de bir evrimci olmasına kar-şın, Darwinist teorinin içine girdiği bu çıkmazı şöyle açıklar:

Eğer birbiri ile paralel bir biçimde yaşayan üç farklı hominid (insanımsı)çizgisi varsa, o halde bizim soy ağacımıza ne oldu? Açıktır ki, bunların bi-ri diğerinden gelmiş olamaz. Dahası, biri diğeriyle karşılaştırıldığındaevrimsel bir gelişme trendi göstermemektedirler.263

Kısacası, medyada ya da ders kitaplarında yer alan hayali birta-kım "yarı maymun, yarı insan" canlıların çizimleriyle, yani sırf propa-ganda yoluyla ayakta tutulmaya çalışılan insanın evrimi senaryosu,hiçbir bilimsel temeli olmayan bir masaldan ibarettir.

Bu konuyu uzun yıllar inceleyen, özellikle Australopithecus fosil-leri üzerinde 15 yıl araştırma yapan İngiltere'nin en ünlü ve saygın bi-lim adamlarından Lord Solly Zuckerman, bir evrimci olmasına rağ-men, ortada maymunsu canlılardan insana uzanan gerçek bir soy ağa-cı olmadığı sonucuna varmıştır.

Zuckerman bir de ilginç bir "bilim skalası" yapmıştır. Bilimsel ola-rak kabul ettiği bilgi dallarından, bilim dışı olarak kabul ettiği bilgi dal-larına kadar bir yelpaze oluşturmuştur. Zuckerman'ın bu tablosuna gö-re en "bilimsel" -yani somut verilere dayanan- bilgi dalları kimya ve fi-ziktir. Yelpazede bunlardan sonra biyoloji bilimleri, sonra da sosyal bi-

Adnan Oktar

305

limler gelir. Yelpazenin en ucunda, yani en "bilim dışı" sayılan kısımdaise, Zuckerman'a göre, telepati, altıncı his gibi "duyum ötesi algılama"kavramları ve bir de "insanın evrimi" vardır! Zuckerman, yelpazeninbu ucunu şöyle açıklar:

Objektif gerçekliğin alanından çıkıp da, biyolojik bilim olarak varsayılanbu alanlara -yani duyum ötesi algılamaya ve insanın fosil tarihinin yo-rumlanmasına- girdiğimizde, evrim teorisine inanan bir kimse için herşe-yin mümkün olduğunu görürüz. Öyle ki teorilerine kesinlikle inanan bukimselerin çelişkili bazı yargıları aynı anda kabul etmeleri bile mümkün-dür.264

İşte insanın evrimi masalı da, teorilerine körü körüne inanan bir-takım insanların buldukları bazı fosilleri ön yargılı bir biçimde yorum-lamalarından ibarettir.

DDaarrwwiinn FFoorrmmüüllüü!!Şimdiye kadar ele aldığımız tüm teknik delillerin yanında, isterse-

niz evrimcilerin nasıl saçma bir inanışa sahip olduklarını bir de çocuk-ların bile anlayabileceği kadar açık bir örnekle özetleyelim.

Evrim teorisi canlılığın tesadüfen oluştuğunu iddia etmektedir.Dolayısıyla bu iddiaya göre cansız ve şuursuz atomlar biraraya gelerekönce hücreyi oluşturmuşlardır ve sonrasında aynı atomlar bir şekildediğer canlıları ve insanı meydana getirmişlerdir. Şimdi düşünelim; can-lılığın yapıtaşı olan karbon, fosfor, azot, potasyum gibi elementleri bi-raraya getirdiğimizde bir yığın oluşur. Bu atom yığını, hangi işlemdengeçirilirse geçirilsin, tek bir canlı oluşturamaz. İsterseniz bu konuda bir"deney" tasarlayalım ve evrimcilerin aslında savundukları, ama yükseksesle dile getiremedikleri iddiayı onlar adına "Darwin Formülü" adıylainceleyelim:

Evrimciler, çok sayıda büyük varilin içine canlılığın yapısında bu-lunan fosfor, azot, karbon, oksijen, demir, magnezyum gibi elementler-den bol miktarda koysunlar. Hatta normal şartlarda bulunmayan ancak

306

Harun Yahya

bu karışımın içinde bulunmasını gerekli gördükleri malzemeleri de buvarillere eklesinler. Karışımların içine, istedikleri kadar amino asit, iste-dikleri kadar da (bir tekinin bile rastlantısal oluşma ihtimali 10-950 olan)protein doldursunlar. Bu karışımlara istedikleri oranda ısı ve nem ver-sinler. Bunları istedikleri gelişmiş cihazlarla karıştırsınlar. Varillerin ba-şına da dünyanın önde gelen bilim adamlarını koysunlar. Bu uzmanlarbabadan oğula, kuşaktan kuşağa aktararak nöbetleşe milyarlarca, hattatrilyonlarca sene sürekli varillerin başında beklesinler. Bir canlınınoluşması için hangi şartların var olması gerektiğine inanılıyorsa hepsi-ni kullanmak serbest olsun. Ancak, ne yaparlarsa yapsınlar o variller-den kesinlikle bir canlı çıkartamazlar. Zürafaları, aslanları, arıları, ka-naryaları, bülbülleri, papağanları, atları, yunusları, gülleri, orkideleri,zambakları, karanfilleri, muzları, portakalları, elmaları, hurmaları, do-matesleri, kavunları, karpuzları, incirleri, zeytinleri, üzümleri, şeftalile-ri, tavus kuşlarını, sülünleri, renk renk kelebekleri ve bunlar gibi mil-yonlarca canlı türünden hiçbirini oluşturamazlar. Değil buradabirkaçını saydığımız bu canlı varlıkları, bunların tek bir hücre-sini bile elde edemezler.

Kısacası, bilinçsiz atomlar biraraya gelerek hücreyioluşturamazlar. Sonra yeni bir karar vererek bir hüc-reyi ikiye bölüp, sonra art arda başka kararlaralıp, elektron mikroskobunu bulan, sonra

Adnan Oktar

307

kendi hücre yapısını bu mikroskop altında izleyen profesörleri oluştu-ramazlar. Madde, ancak Allah'ın üstün yaratmasıyla hayat bulur. Bu-nun aksini iddia eden evrim teorisi ise, akla tamamen aykırı bir safsa-tadır. Evrimcilerin ortaya attığı iddialar üzerinde biraz bile düşünmek,üstteki örnekte olduğu gibi, bu gerçeği açıkça gösterir.

GGöözz vvee KKuullaakkttaakkii TTeekknnoolloojjiiEvrim teorisinin kesinlikle açıklama getiremeyeceği bir diğer ko-

nu ise göz ve kulaktaki üstün algılama kalitesidir.Gözle ilgili konuya geçmeden önce "Nasıl görürüz?" sorusuna kı-

saca cevap verelim. Bir cisimden gelen ışınlar, gözde retinaya ters ola-rak düşer. Bu ışınlar, buradaki hücreler tarafından elektrik sinyallerinedönüştürülür ve beynin arka kısmındaki görme merkezi denilen küçü-cük bir noktaya ulaşır. Bu elektrik sinyalleri bir dizi işlemden sonra be-yindeki bu merkezde görüntü olarak algılanır. Bu bilgiden sonra şimdidüşünelim:

308

Harun Yahya

Gözü ve kula¤›, kamera ve ses kay›t cihazlar› ile k›yaslad›¤›m›zda, bu organlar›m›z›nsöz konusu teknoloji ürünlerinden çok daha kompleks, çok daha kusursuz yarat›lm›floldu¤unu görürüz.

Beyin ışığa kapalıdır. Yani beynin içi kapkaranlıktır, ışık beyninbulunduğu yere kadar giremez. Görüntü merkezi denilen yer kapka-ranlık, ışığın asla ulaşmadığı, belki de hiç karşılaşmadığınız kadar ka-ranlık bir yerdir. Ancak siz bu zifiri karanlıkta ışıklı, pırıl pırıl bir dün-yayı seyretmektesiniz.

Üstelik bu o kadar net ve kaliteli bir görüntüdür ki 21. yüzyıl tek-nolojisi bile her türlü imkana rağmen bu netliği sağlayamamıştır. Örne-ğin şu anda okuduğunuz kitaba, kitabı tutan ellerinize bakın, sonra ba-şınızı kaldırın ve çevrenize bakın. Şu anda gördüğünüz netlik ve kali-tedeki bu görüntüyü başka bir yerde gördünüz mü? Bu kadar net birgörüntüyü size dünyanın bir numaralı televizyon şirketinin ürettiği engelişmiş televizyon ekranı dahi veremez. 100 yıldır binlerce mühendisbu netliğe ulaşmaya çalışmaktadır. Bunun için fabrikalar, dev tesislerkurulmakta, araştırmalar yapılmakta, planlar ve tasarımlar geliştiril-mektedir. Yine bir TV ekranına bakın, bir de şu anda elinizde tuttuğu-nuz bu kitaba. Arada büyük bir netlik ve kalite farkı olduğunu görecek-siniz. Üstelik, TV ekranı size iki boyutlu bir görüntü gösterir, oysa sizüç boyutlu, derinlikli bir perspektifi izlemektesiniz.

Uzun yıllardır on binlerce mühendis üç boyutlu TV yapmaya, gö-zün görme kalitesine ulaşmaya çalışmaktadırlar. Evet, üç boyutlu birtelevizyon sistemi yapabildiler ama onu da gözlük takmadan üç boyut-lu görmek mümkün değil, kaldı ki bu suni bir üç boyuttur. Arka tarafdaha bulanık, ön taraf ise kağıttan dekor gibi durur. Hiçbir zaman gö-zün gördüğü kadar net ve kaliteli bir görüntü oluşmaz. Kamerada da,televizyonda da mutlaka görüntü kaybı meydana gelir.

İşte evrimciler, bu kaliteli ve net görüntüyü oluşturan mekanizma-nın tesadüfen oluştuğunu iddia etmektedirler. Şimdi biri size, odanız-da duran televizyon tesadüfler sonucunda oluştu, atomlar biraraya gel-di ve bu görüntü oluşturan aleti meydana getirdi dese ne düşünürsü-nüz? Binlerce kişinin biraraya gelip yapamadığını şuursuz atomlar na-sıl yapsın?

Adnan Oktar

309

Gözün gördüğünden daha ilkel olan bir görüntüyü oluşturan alettesadüfen oluşamıyorsa, gözün ve gözün gördüğü görüntünün de tesa-düfen oluşamayacağı çok açıktır. Aynı durum kulak için de geçerlidir.Dış kulak, çevredeki sesleri kulak kepçesi vasıtasıyla toplayıp orta ku-lağa iletir; orta kulak aldığı ses titreşimlerini güçlendirerek iç kulağaaktarır; iç kulak da bu titreşimleri elektrik sinyallerine dönüştürerekbeyne gönderir. Aynen görmede olduğu gibi duyma işlemi de beyinde-ki duyma merkezinde gerçekleşir.

Gözdeki durum kulak için de geçerlidir, yani beyin, ışık gibi sesede kapalıdır, ses geçirmez. Dolayısıyla dışarısı ne kadar gürültülü deolsa beynin içi tamamen sessizdir. Buna rağmen en net sesler beyindealgılanır. Ses geçirmeyen beyninizde bir orkestranın senfonilerini din-lersiniz, kalabalık bir ortamın tüm gürültüsünü duyarsınız. Ama o an-da hassas bir cihazla beyninizin içindeki ses düzeyi ölçülse, buradakeskin bir sessizliğin hakim olduğu görülecektir. Net bir görüntü eldeedebilmek ümidiyle teknoloji nasıl kullanılıyorsa, ses için de aynı çaba-lar onlarca yıldır sürdürülmektedir. Ses kayıt cihazları, müzik setleri,birçok elektronik alet, sesi algılayan müzik sistemleri bu çalışmalardanbazılarıdır. Ancak, tüm teknolojiye, bu teknolojide çalışan binlerce mü-hendise ve uzmana rağmen kulağın oluşturduğu netlik ve kalitede birsese ulaşılamamıştır.

En büyük müzik sistemi şirketinin ürettiği en kaliteli müzik setinidüşünün. Sesi kaydettiğinde mutlaka sesin bir kısmı kaybolur veya azda olsa mutlaka parazit oluşur veya müzik setini açtığınızda daha mü-zik başlamadan bir cızırtı mutlaka duyarsınız. Ancak insan vücudun-daki teknolojinin ürünü olan sesler son derece net ve kusursuzdur. Birinsan kulağı, hiçbir zaman müzik setinde olduğu gibi cızırtılı veya pa-razitli algılamaz; ses ne ise tam ve net bir biçimde onu algılar. Bu du-rum, insan yaratıldığı günden bu yana böyledir. Şimdiye kadar insa-noğlunun yaptığı hiçbir görüntü ve ses cihazı, göz ve kulak kadar has-sas ve başarılı birer algılayıcı olamamıştır. Ancak görme ve işitme ola-yında, tüm bunların ötesinde, çok büyük bir gerçek daha vardır.

310

Harun Yahya

BBeeyynniinn ‹‹ççiinnddee GGöörreenn vvee

DDuuyyaann fifiuuuurr KKiimmee AAiittttiirr??Beynin içinde, ışıl ışıl renkli bir dünyayı seyreden, senfonileri, kuş-

ların cıvıltılarını dinleyen, gülü koklayan kimdir?İnsanın gözlerinden, kulaklarından, burnundan gelen uyarılar,

elektrik sinyali olarak beyne gider. Biyoloji, fizyoloji veya biyokimyakitaplarında bu görüntünün beyinde nasıl oluştuğuna dair birçok de-tay okursunuz. Ancak, bu konu hakkındaki en önemli gerçeğe hiçbiryerde rastlayamazsınız: Beyinde, bu elektrik sinyallerini görüntü, ses,koku ve his olarak algılayan kimdir? Beynin içinde göze, kulağa, bur-na ihtiyaç duymadan tüm bunları algılayan bir şuur bulunmaktadır. Buşuur kime aittir?

Elbette bu şuur beyni oluşturan sinirler, yağ tabakası ve sinir hüc-relerine ait değildir. İşte bu yüzden, herşeyin maddeden ibaret olduğu-nu zanneden Darwinist-materyalistler bu sorulara hiçbir cevap vere-memektedirler. Çünkü bu şuur, Allah'ın yaratmış olduğu ruhtur. Ruh,görüntüyü seyretmek için göze, sesi duymak için kulağa ihtiyaç duy-maz. Bunların da ötesinde düşünmek için beyne ihtiyaç duymaz.

Bu açık ve ilmi gerçeği okuyan her insanın, beynin içindeki birkaçsantimetreküplük, kapkaranlık mekana tüm kainatı üç boyutlu, renkli,gölgeli ve ışıklı olarak sığdıran yüce Allah'ı düşünüp, O'ndan korkup,O'na sığınması gerekir.

MMaatteerryyaalliisstt BBiirr ‹‹nnaannççBuraya kadar incelediklerimiz, evrim teorisinin bilimsel bulgular-

la açıkça çelişen bir iddia olduğunu göstermektedir. Teorinin hayatınkökeni hakkındaki iddiası bilime aykırıdır, öne sürdüğü evrim meka-nizmalarının hiçbir evrimleştirici etkisi yoktur ve fosiller teorinin ge-rektirdiği ara formların yaşamadıklarını göstermektedir. Bu durumda,elbette, evrim teorisinin bilime aykırı bir düşünce olarak bir kenara atıl-

Adnan Oktar

311

312

Harun Yahya

``^Bütün hayat›m›z› beynimizin içinde yaflar›z. Gördü¤ümüz insanlar, koklad›¤›m›z çi-çekler, dinledi¤imiz müzik, tatt›¤›m›z meyveler, elimizde hissetti¤imiz ›slakl›k... Bunla-r›n hepsi beynimizde oluflur. Gerçekte ise beynimizde, ne renkler, ne sesler, ne de gö-rüntüler vard›r. Beyinde bulunabilecek tek fley elektrik sinyalleridir. K›sacas› biz, bey-nimizdeki elektrik sinyallerinin oluflturdu¤u bir dünyada yaflar›z. Bu bir görüfl veyavarsay›m de¤il, dünyay› nas›l alg›lad›¤›m›zla ilgili bilimsel bir aç›klamad›r.

Hareket

Düflünme Dokunma

KonuflmaGörme

Tat alma

Koku almaiflitme

ması gerekir. Nitekim tarih boyunca dünya merkezli evren modeli gibipek çok düşünce, bilimin gündeminden çıkarılmıştır. Ama evrim teori-si ısrarla bilimin gündeminde tutulmaktadır. Hatta bazı insanlar teori-nin eleştirilmesini "bilime saldırı" olarak göstermeye bile çalışmakta-dırlar. Peki neden?..

Bu durumun nedeni, evrim teorisinin bazı çevreler için, kendisin-den asla vazgeçilemeyecek dogmatik bir inanış oluşudur. Bu çevreler,materyalist felsefeye körü körüne bağlıdırlar ve Darwinizm'i de doğa-ya getirilebilecek yegane materyalist açıklama olduğu için benimse-mektedirler. Bazen bunu açıkça itiraf da ederler. Harvard Üniversite-si'nden ünlü bir genetikçi ve aynı zamanda önde gelen bir evrimci olanRichard Lewontin, "önce materyalist, sonra bilim adamı" olduğunuşöyle itiraf etmektedir:

Bizim materyalizme bir inancımız var, 'a priori' (önceden kabul edilmiş,doğru varsayılmış) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir açıklamagetirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kuralları değil. Aksine, ma-teryalizme olan 'a priori' bağlılığımız nedeniyle, dünyaya materyalist biraçıklama getiren araştırma yöntemlerini ve kavramları kurguluyoruz.Materyalizm mutlak doğru olduğuna göre de, İlahi bir açıklamanın sah-neye girmesine izin veremeyiz.265

Bu sözler, Darwinizm'in, materyalist felsefeye bağlılık uğruna ya-şatılan bir dogma olduğunun açık ifadeleridir. Bu dogma, maddedenbaşka hiçbir varlık olmadığını varsayar. Bu nedenle de cansız, bilinçsizmaddenin, hayatı yarattığına inanır. Milyonlarca farklı canlı türünün;örneğin kuşların, balıkların, zürafaların, kaplanların, böceklerin, ağaç-ların, çiçeklerin, balinaların ve insanların maddenin kendi içindeki et-kileşimlerle, yani yağan yağmurla, çakan şimşekle, cansız maddeniniçinden oluştuğunu kabul eder. Gerçekte ise bu, hem akla hem bilimeaykırı bir kabuldür. Ama Darwinistler kendi deyimleriyle "İlahi biraçıklamanın sahneye girmemesi" için, bu kabulü savunmaya devam et-mektedirler.

Adnan Oktar

313

Canlıların kökenine materyalist bir ön yargı ile bakmayan insanlarise, şu açık gerçeği göreceklerdir: Tüm canlılar, üstün bir güç, bilgi veakla sahip olan bir Yaratıcının eseridirler. Yaratıcı, tüm evreni yoktanvar eden, en kusursuz biçimde düzenleyen ve tüm canlıları yaratıp şe-killendiren Allah'tır.

EEvvrriimm TTeeoorriissii DDüünnyyaa TTaarriihhiinniinn

EEnn EEttkkiillii BBüüyyüüssüüddüürrBurada şunu da belirtmek gerekir ki, ön yargısız, hiçbir ideolojinin

etkisi altında kalmadan, sadece aklını ve mantığını kullanan her insan,bilim ve medeniyetten uzak toplumların hurafelerini andıran evrim te-orisinin inanılması imkansız bir iddia olduğunu kolaylıkla anlayacak-tır.

Yukarıda da belirtildiği gibi, evrim teorisine inananlar, büyükbir varilin içine birçok atomu, molekülü, cansız maddeyi dolduranve bunların karışımından zaman içinde düşünen, akleden, buluşlaryapan profesörlerin, üniversite öğrencilerinin, Einstein, Hubble gibibilim adamlarının, Frank Sinatra, Charlton Heston gibi sanatçıların,bunun yanı sıra ceylanların, limon ağaçlarının, karanfillerin çıkacağı-na inanmaktadırlar. Üstelik, bu saçma iddiaya inananlar bilim adam-ları, profesörler, kültürlü, eğitimli insanlardır. Bu nedenle evrim te-orisi için "dünya tarihinin en büyük ve en etkili büyüsü" ifadesinikullanmak yerinde olacaktır. Çünkü, dünya tarihinde insanların buderece aklını başından alan, akıl ve mantıkla düşünmelerine imkantanımayan, gözlerinin önüne sanki bir perde çekip çok açık olan ger-çekleri görmelerine engel olan bir başka inanç veya iddia daha yok-tur. Bu, Afrikalı bazı kabilelerin totemlere, Sebe halkının Güneş'etapmasından, Hz. İbrahim'in kavminin elleri ile yaptıkları putlara,Hz. Musa'nın kavminin altından yaptıkları buzağıya tapmalarındançok daha vahim ve akıl almaz bir körlüktür. Gerçekte bu durum,

314

Harun Yahya

Allah'ın Kuran'da işaret ettiği bir akılsızlıktır. Allah, bazı insanlarınanlayışlarının kapanacağını ve gerçekleri görmekten aciz duruma dü-şeceklerini birçok ayetinde bildirmektedir. Bu ayetlerden bazıları şöy-ledir:

Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark et-mez; inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş-tir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır. (Ba-kara Suresi, 6-7)…Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bunun-la görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gi-bidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Sure-si, 179)

Allah, Hicr Suresi'nde ise, bu insanların mucizeler görseler bileinanmayacak kadar büyülendiklerini şöyle bildirmektedir:

Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, ordan yukarı yüksel-seler de, mutlaka: "Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş birtopluluğuz" diyeceklerdir. (Hicr Suresi, 14-15)

Bu kadar geniş bir kitlenin üzerinde bu büyünün etkili olması, in-sanların gerçeklerden bu kadar uzak tutulmaları ve 150 yıldır bu büyü-nün bozulmaması ise, kelimelerle anlatılamayacak kadar hayret vericibir durumdur. Çünkü, bir veya birkaç insanın imkansız senaryolara,saçmalık ve mantıksızlıklarla dolu iddialara inanmaları anlaşılabilir.Ancak dünyanın dört bir yanındaki insanların, şuursuz ve cansız atom-ların ani bir kararla biraraya gelip; olağanüstü bir organizasyon, disip-lin, akıl ve şuur gösterip kusursuz bir sistemle işleyen evreni, canlılıkiçin uygun olan her türlü özelliğe sahip olan Dünya gezegenini ve sa-yısız kompleks sistemle donatılmış canlıları meydana getirdiğine inan-masının, "büyü"den başka bir açıklaması yoktur.

Nitekim, Allah Kuran'da, inkarcı felsefenin savunucusu olan bazıkimselerin, yaptıkları büyülerle insanları etkilediklerini Hz. Musa veFiravun arasında geçen bir olayla bizlere bildirmektedir. Hz. Musa, Fi-

Adnan Oktar

315

ravun'a hak dini anlattığında, Firavun Hz. Musa'ya, kendi "bilgin bü-yücüleri" ile insanların toplandığı bir yerde karşılaşmasını söyler. Hz.Musa, büyücülerle karşılaştığında, büyücülere önce onların marifetle-rini sergilemelerini emreder. Bu olayın anlatıldığı ayet şöyledir:

(Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini bü-yüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihirgetirmiş oldular. (Araf Suresi, 116)

Görüldüğü gibi Firavun'un büyücüleri yaptıkları "aldatmacalar"la-Hz. Musa ve ona inananlar dışında- insanların hepsini büyüleyebil-mişlerdir. Ancak, onların attıklarına karşılık Hz. Musa'nın ortaya koy-duğu delil, onların bu büyüsünü, ayetteki ifadeyle "uydurduklarınıyutmuş" yani etkisiz kılmıştır:

Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince)bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersizkaldı. Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çev-rildiler. (Araf Suresi, 117-119)

Ayetlerde de bildirildiği gibi, daha önce insanları büyüleyerek et-kileyen bu kişilerin yaptıklarının bir sahtekarlık olduğunun anlaşılma-

316

Harun Yahya

sı ile, söz konusu insanlar küçük düşmüşlerdir. Günümüzde de bir bü-yünün etkisiyle, bilimsellik kılıfı altında son derece saçma iddialarainanan ve bunları savunmaya hayatlarını adayanlar, eğer bu iddialar-dan vazgeçmezlerse gerçekler tam anlamıyla açığa çıktığında ve "büyübozulduğunda" küçük duruma düşeceklerdir. Nitekim, yaklaşık 60 ya-şına kadar evrimi savunan ve ateist bir felsefeci olan, ancak daha son-ra gerçekleri gören Malcolm Muggeridge evrim teorisinin yakın gele-cekte düşeceği durumu şöyle açıklamaktadır:

Ben kendim, evrim teorisinin, özellikle uygulandığı alanlarda, gelece-

ğin tarih kitaplarındaki en büyük espri malzemelerinden biri olacağı-

na ikna oldum. Gelecek kuşak, bu kadar çürük ve belirsiz bir hipotezin

inanılmaz bir saflıkla kabul edilmesini hayretle karşılayacaktır.266

Bu gelecek, uzakta değildir aksine çok yakın bir gelecekte insanlar"tesadüfler"in ilah olamayacaklarını anlayacaklar ve evrim teorisi dün-ya tarihinin en büyük aldatmacası ve en şiddetli büyüsü olarak tanım-lanacaktır. Bu şiddetli büyü, büyük bir hızla dünyanın dört bir yanın-da insanların üzerinden kalkmaya başlamıştır. Evrim aldatmacasınınsırrını öğrenen birçok insan, bu aldatmacaya nasıl kandığını hayret veşaşkınlıkla düşünmektedir.

Adnan Oktar

317

Adenin: DNA ve RNA'n›n yap›s›nakat›lan pürin grubundan bir baz çe-flidi.Amino asit: Proteinlerin yapı taflı.Çok sayıda amino asit, peptid ba¤-ları ile ba¤lanarak proteinleri olufl-turur. Anti-kodon: Transfer RNA iletaflınan amino asite uyumlu, ko-dondaki bazların tamamlayıcısı.Transfer RNA'daki üçlü baz dizilimi.Apoptosis: DNA parçalanmas›oluflturan, programlanm›fl hücreölümü.Asit: Hidrojen iyonu açı¤a çıkarankimyasal madde.ATP: Besinlerden elde edilen kim-yasal enerjinin, mitokondrilerdehücrenin kullanabilece¤i flekle dö-nüfltürülmesiyle oluflan enerji pa-ketleri. Baz: DNA'n›n kimyasal yap› tafllar›.Adenin, sitozin, timin ve guaninolarak adland›r›l›rlar.Biyoteknoloji: Özellikle DNA vehücreyle ilgili konularda, kullanılanbiyolojik tekniklerin genel ad›. DNA (Deoksiribonükleik asit):Genetik bilgileri içeren ve hücre çe-kirde¤inde yer alan ikili sarmal flek-lindeki molekül.Ekson: Mesajc› RNA'da bulunanbir gen bölgesi. Embriyo: Yumurtanın döllenmesin-den sonra oluflan canlın›n ilk hali.Enzim: Hücre içinde üretilen ve ya-

flamsal faaliyetleri bafllatan,hızlandıran proteinler.Ester ba¤: DNA molekülündeki fle-ker ve fosfat grupların› birbirlerineba¤layan oldukça kuvvetli bir ba¤çeflidi.Fenotip: Çevre koflulların›n etkisialtında meydana gelen ve sadecedıfl görünüm bakımından de¤iflmiflbulunan türler.Fetus: Üçüncü gebelik ayıbaflından do¤uma kadarki devreiçinde, ana rahmindeki canlıya veri-len isim.Gen: DNA molekülündeki, canl›n›nkalıtsal özelliklerinden herhangi bi-rini taflıyan parçası. Gen ekspresyonu: Kal›t›msal bilgiile bir proteinin yapısının ortayaçıkar›lmas›. Transkripsiyon vetranslasyon olaylarının toplamı. Gen haritalaması: Bir DNA mole-külündeki genlerin konumlarınınbelirlenmesi. Bu haritalamada han-gi genin bir di¤erine göre molekü-lün neresinde yer aldı¤ı ve ara-larında neler bulundu¤u belirlenir.Gen havuzu: Genetik bilimde bircanl› türünün varyasyon s›n›rlar›. Gen regulasyonu: Gen düzenlen-mesi. Hücrelerin farkl› ifllevler edin-mesini sa¤layan genlerin aç›l›p ka-panma süreci.Gen tedavisi: Kalıtsal bozuklu¤undüzeltilmesi için sa¤lıklı DNA'nın,hastalıklı hücrelere do¤rudan zerk

318

Harun Yahya

edilmesi.Genetik: Kal›t›msal özellikleri ince-leyen bilim dalı.Genetik kod: Mesajc› RNA boyun-ca üçlü gruplar halinde bulunan veprotein sentezi sırasında üretilenamino asit dizilimlerinin düzeninibelirleyen nükleotidler. Genom: Bir canlının kromozom-larında yer alan genetik flifrelerintamamı.Genom projesi: ‹nsanın ya dabaflka canlıların genetik flifrelerinindizilimini saptamay› ve bunlar›n ha-ritaland›r›lmas›n› hedefleyenarafltırmalar.Genotip: Bireyin kalıtımsal özellik-lerinin tümü.Guanin: DNA ve RNA'nın yapısınakatılan bir pürin bazı.Helikaz: DNA'nın kopyalanmasısırasında DNA'nın heliks zincirinifermuar gibi açan enzim.Hidrojen ba¤: DNA'da nükleotidlerikarfl›l›kl› olarak ba¤layan, kolayl›klaayr›labilen, son derece zayıf birba¤ çeflidi.Histon: Hücre çekirde¤inde, DNAsarmal›n›n etraf›na sar›ld›¤› prote-inler.‹ntron: Genlerin protein kodlama-yan bölümleri.Katalitik etki: Bir maddenin kimya-sal bir tepkimede, hiçbir de¤iflmeyeu¤ramadan tepkimenin olmasınıveya hızının de¤iflmesini sa¤layanetkisi.

Klon: Genetik olarak birbirinin aynıolan canlılar. Klonlama: Bir canl›n›n asl›n›n ay-n›s›n›n (kopyas›n›n) yap›lmas›. Kodon: Mesajc› RNA üzerindeki,her biri bir amino aside uyan üçlübaz grupları.Kovalent ba¤: DNA molekülününana omurgasın› oluflturan, karbon-lar› birbirlerine ba¤layan sıkı birba¤ çeflidi.Kromatid: Mitoz veya mayoz bö-lünme sürecinde, birbirine sentro-merlerle ba¤lanmıfl olarak durankromozom çiflerinden her biri.Kromozom: Hücre çekirde¤indebulunan ve hücrenin kendi kendisi-ni eksiksiz olarak kopyalamasın›sa¤layan tüm bilgileri içerenDNA'lar.Ligaz: Bir molekülün parçalan-masını ya da bir grubun molekül-den uzaklafltırılmasını sa¤layan en-zimler.Mayoz: Üreme hücrelerinde görü-len bir bölünme flekli. Canlıların çe-flitlenmesine ve farklı özellikler ka-zanmasına olanak sa¤lar.Mesajc› RNA (mRNA): DNA üze-rindeki flifreli genetik bilgiyi, proteinsentezi mekanizmas›na tafl›yanarac› molekül.Mikron (m ): Milimetrenin binde bi-ri (1m = 1/1000 mm).Mitokondri: Hücrenin enerji san-trali. Mitoz: Bir hücreden aynı özellikte

Adnan Oktar

319

iki yeni hücre oluflmas›n› sa¤layanbölünme flekli. Büyüme ve geliflmesırasında vücut hücrelerinin ço¤al-mas›n› sa¤lar. Molekül: ‹ki veya daha fazla atom-dan oluflan yap›.Monomer: Bir kimyasal molekülde,yapının hep tekrarlanarak kendinigöstermesi.Morfogenez: Proteini üretilen hüc-renin farklılaflması.Mutant: DNA'sında de¤ifliklik (mu-tasyon) meydana gelmifl olan canlı.Mutasyon: Genetik bilgiyi taflıyanDNA molekülünde, radyasyon veyakimyasal etkiler sonucunda meyda-na gelen kopmalar ve yer de¤ifltir-meler. DNA'yı oluflturan nükleotid-leri tahrip ederek ya da yerlerini de-¤ifltirerek, canl›larda kal›c› hasarla-ra sebep olurlar.Nükleaz: Nükleik asitleri parçalarabölen, kesen enzim grubunun ge-nel ad›.Nükleik asit: Hücre çekirde¤indebulunan, nükleotidlerin birleflimin-den oluflan kompleks yap›daki bile-flikler. Nükleotid: Nükleik asitlerin (DNA,RNA) temel yapı birimleri. ‹ki fleker,bir pürin ve bir pürimidin bazındanoluflan tek bir DNA dizisi.Nükleozit: Nükleotidin fosfat ba¤-lanmam›fl hali. Nükleozom: Kromozomdaki DNAfleridinin histon proteinleri etraf›nda

paketlenmifl hali.Nükleus: Hücredeki genetik mal-zemeyi içeren kısım, çekirdek.Organel: Hücre içinde belirli bir gö-revi yapmak üzere özelleflmifl vezarla çevrili yapılar. Çekirdek, mito-kondri, kloroplastlar gibi.Otozom: Cinsiyetin belirlenmesiyleilgisi olmayan kromozom.Ökaryot hücre: Zarla çevrili orga-nelleri ve çekirde¤i olan hücre.Ökaryot hücreler bitki ve hayvanlarımeydana getirir.pH: Bir sıvının asit veya bazlık de-recesini gösteren de¤er.Pirimidin: DNA ve RNA sentezindegerekli baz› bazlar›n (sitozin, timin,urasil) ana unsurunu oluflturan or-ganik bir bileflik.Polimer: Farkl› moleküllerden olufl-mufl kimyasal yapı.Polimeraz: DNA ya da RNA mole-külünün oluflmas›n› kolaylaflt›ran,h›zland›ran enzim.Polipeptid: Protein molekülününyapısında bulunan amino asit zin-cirlerinin bir parçası.Prebiyotik dönem: Canl›lardanevvelki dönem. Yaflam öncesi.Prokaryot hücre: Zarla çevrilmiflözel organelleri ve çekirde¤i olma-yan hücreler. Bakteriler ve algleriiçine alan monera alemindekicanlılar.Protein: Yapısında karbon, hidro-jen, oksijen ve azot gibi elementleri

320

Harun Yahya

bulunduran temel moleküller. Ami-no asitlerin peptid ba¤larıyla birlefl-mesinden oluflan, hücrelerin, doku-ların ve organların oluflmasın› sa¤-layan yap›tafllar›. Pürin: Kompleks yap›da azotlu bi-leflik.Rekombinant DNA: Farklı canl›lar-dan elde edilen DNA moleküllerininbirleflmesinden oluflan yapı. Rekombinasyon: Mevcut genlerinyeni genotipleri oluflturacak flekildebiraraya gelmesi.Replikasyon: DNA'nın kendini efl-lemesi. DNA molekülündeki genetikbilgilerin sonraki nesillere ak-tarılması için kopyas›n›n oluflturul-mas›.Ribozom: Hücrede protein sentezi-nin yapıldı¤ı yerler. Ribozomal RNA (rRNA): Ribozo-malar›n yapısına katılarak proteinsentezini h›zland›ran molekül.RNA (Ribonükleik asit): Hücresıvısında ve çekirde¤inde bulunan,kimyasal yap›s› DNA'dan çok azfarkl› bir molekül. Protein sentez-lenmesi baflta olmak üzere hücreiçi kimyasal faaliyetlerde çok önem-li bir rolü vardır. Sentromer: Kromozomu iki kolaayıran, genlerin yerlerinin belirlen-mesinde kolaylık sa¤layan bölge.Sitoplazma: Hücre zarı ile çekir-dek arasını dolduran canlı sıvı. ‹çe-risinde organel denilen çeflitli gö-

revleri üstlenmifl ve özelleflmifl

yapılar bulunmaktadır.

Sitozin: DNA ve RNA'n›n

yapısında bulunan, guaninle eflle-

flen bir baz çeflidi.

Spliceosome: Mesajc› RNA'daki

protein kodlamayan k›s›mlar› ara-

dan kesip ç›karan enzim.

Timin: DNA'n›n yapısına katılan,

fakat RNA'n›n yapısına katılmayan

bir primidin bazı.

Topoizomeraz: DNA sarmal›n›n bir

fleridini ay›rarak DNA'n›n çözülme-

sini ve gevflemesini sa¤layan en-

zim.

Transfer RNA (tRNA): Taflıyıcı

RNA (tRNA) da denilen, protein

sentezi sırasında ribozoma amino

asitleri taflımakla yükümlü molekül.

Transkripsiyon: RNA sentezi.

DNA fleridindeki genetik bilginin,

mesajc› RNA'ya aktarımı.

Translasyon: RNA'ya kopyalanm›fl

genetik bilgilerin okunarak protein

molekülü haline çevrilmesi.

Urasil: Yanlızca RNA'n›n kimyasal

yapısına katılan baz.

Varyasyon: Çeflitlenme. Esas tür

tipine göre belirli karakterlerde gö-

rülen farklılıklar.

Zigot: Döllenmifl yumurta hücresi.

Adnan Oktar

321

322

Harun Yahya

1. http://www.simpletoremem-ber.com/vitals/einstein.htm2. Francis Crick, Life Itself: Its Origin andNature, Simon & Schuster, New York,1982, s. 88.3. Richard Dawkins, The Blind Watchma-ker, W. W. Norton & Co. New York,1996, ss. 2-3, 115-116.4. http://en.wikipedia.org/wiki/Com-pact_disc5. William A. Dembski, James M. Kushi-ner, Signs of Intelligence, Brazoss Press,ABD, 2001, ss. 103-104; [Bölüm 8: Step-hen C. Meyer, Word Games: DNA, De-sign and Intelligence].6. Phillip E. Johnson, Defeating Darwi-nism By Opening Minds, InterVarsityPress, Illionis, 1997, s. 81.7. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, ss. 58-59.8. Carl Sagan, "Life" in EncyclopediaBritannica: Macropaedia, 1974, ss. 893-894. 9. David S. Goodsell, The Machinery ofLife, Springer-Verlag, New York Inc.,1993, s. 45.10. Werner Gitt, In the Beginning was In-formation, 3. baskı, Almanya, 2001, s.236.11. Howard Peth, Blind Faith: EvolutionExposed, Amazing Facts Inc., ABD, 1990,s. 77.12. Werner Gitt, The Wonder of Man,Christliche Literatur-Verbreitung e.V.,Almanya, 1999, s. 76.13. Phillip E. Johnson, Defeating Darwi-nism by Opening Minds, InterVarsityPress, Illionis, 1997, s. 73.14. Walter L. Starkey, The Cambrian Exp-

losion, WLS Publishing, Ohio, 1999, s.155. 15. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 149.16. Walter L. Starkey, The Cambrian Exp-losion, WLS Publishing, Ohio, 1999, s.41. 17. Lee M. Spetner, Not By Chance, Shat-tering The Modern Theory of Evolution,The Judaica Press Inc., 1997, s. 213.18. The Incredible Machine, National Ge-ographic Society, Washington DC., 1986,s. 43.19. Walter L. Starkey, The Cambrian Exp-losion, WLS Publishing, Ohio, 1999, s.41. 20. Walter L. Starkey, The Cambrian Exp-losion, WLS Publishing, Ohio, 1999, s.41. 21. Richard Milton, Son Tartışmalar Işı-ğında Darwinizm'in Mitleri, Gelenek Ya-yıncılık, Eylül 2003, çev: İbrahim Ka-paklıkaya, s. 208.22. David S. Goodsell, Our MolecularNature, Springer-Verlag, New York,1996, s. 39.23. David S. Goodsell, Our MolecularNature, Springer-Verlag, New York,1996, s. 15.24. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, s. 188.25. The Incredible Machine, National Ge-ographic Society, Washington DC., 1986,s. 15.26. James D. Watson, İkili Sarmal: DNAYapı Çözümünün Öyküsü (The DoubleHelix), çev. Alev Serin, TÜBİTAK Popü-ler Bilim Kitapları, Ankara, 1997, 10.baskı, s. 36.

Adnan Oktar

323

27. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 152.28. Daniel C. Dennett, Darwin's Dange-rous Idea, Touchstone, New York, 1996,ss. 112-113.29. Werner Gitt, In the Beginning was In-formation, 3. baskı, Almanya, 2001, s. 90. 30. http://genetikbilimi.com/genbilim/dnanedir.html 31. The Incredible Machine, National Ge-ographic Society, Washington DC.,1986, s. 43.32. Werner Gitt, In the Beginning was In-formation, 3. baskı, Almanya, 2001, s. 95.33. http://library.thinkquest.org/20465/DNAstruct.html34. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, ss. 151-152.35. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 153.36. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 406.37. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 406.38. John Whitfield, "Physicists PlunderLife's Tool Chest", Nature, 24 Nisan2003.39. Carl Wieland, "The Marvellous'Message Molecule'", Creation, Eylül1995, cilt. 17, no. 4, ss. 10–13; [New Sci-entist, 26 Kasım 1994, s. 17.]40. Werner Gitt, The Wonder of Man,Christliche Literatur-Verbreitung e.V.,Almanya, 1999, s. 75.41. Michael Denton, Evolution: A Theoryin Crisis, Burnett Books, London, 1985,s. 334; [G. G. Simpson, "The History ofLife", Evolution of Life, University ofChicago Press, Chicago, 1960, s. 135.]42. John Whitfield, "Physicists PlunderLife's Tool Chest", Nature, 24 Nisan2003.

43. Michael Pitman, Adam and Evolution,River Publishing, London, 1984, ss. 26-27.44. http://www.ntvmsnbc.com/news/13800.asp45. Dr. Jerry Bergman, “Divine Enginee-ring: Unraveling DNA's Design”, Ko-inonia House Online;http://www.khouse.org/articles/tech-nical/19971201-143.html46. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, ss. 212-213.47. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 154.48. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 154.49. Francis S. Collins, "Faith and theHuman Genome Project", Perspectiveson Science and Christian Faith, cilt. 55, no.3, Eylül 2003, ss. 145-146.50. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 381.51. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 154.52. Werner Gitt, The Wonder of Man,Christliche Literatur-Verbreitung e.V.,Almanya, 1999, s. 75.53. Billl Gates, The Road Ahead, Penguin,London, 1996, s. 188. 54. Daniel C. Dennett, Darwin's Dange-rous Idea, Touchstone, New York, 1996,s. 151.55. David S. Goodsell, The Machinery ofLife, Springer-Verlag, New York Inc.,1993, s. 14.56. Werner Gitt, The Wonder of Man,Christliche Literatur-Verbreitung e.V.,Almanya, 1999, s. 75.57. Werner Gitt, The Wonder of Man,Christliche Literatur-Verbreitung e.V.,Almanya, 1999, s. 75.58. Werner Gitt, The Wonder of Man,

324

Harun Yahya

Christliche Literatur-Verbreitung e.V.,Almanya, 1999, s. 75.59. Werner Gitt, The Wonder of Man,Christliche Literatur-Verbreitung e.V.,Almanya, 1999, s. 75.60. Carl Wieland, "The Marvellous'Message Molecule'", Creation, Eylül1995, cilt 17, no. 4, ss. 10–13.61. http://www.ntvmsnbc.com/news/13800.asp62. Lee Spetner, Not By Chance, Shatte-ring the Modern Theory of Evolution, TheJudaica Press Inc., 1997, s. 30.63. Carl Wieland, "The Marvellous'Message Molecule'", Creation, Eylül1995, cilt 17, no. 4, ss. 10–13; [Jérôme Le-jeune, Anthropotes (Revista di studi sul-fa persona e la famiglia), Istituto Gio-vanni Paolo 11, Rome, 1989, ss. 269-270.]64. Werner Gitt, The Wonder of Man,Christliche Literatur-Verbreitung e.V.,Almanya, 1999, s. 75.65. Tom Abate, "Human Genome MapHas Scientists Talking About the DivineSurprisingly Low Number of GenesRaises Big Questions", San FranciscoChronicle, 19 Şubat 2001.66. David S. Goodsell, Our MolecularNature, Springer-Verlag, New York,1996, s. 36.67. Denyse O'Leary, By Design or ByChance?, Castle Ovay Books, Kanada,2004, s. 173.68. A. E. Wilder-Smith, The Natural Sci-ences: Know Nothing of Evolution, T. W. F.T. Publishers, ABD, ss. 78-79.69. Richard Milton, Shattering the Mythsof Darwinism, Park Street Press Roches-ter, ABD, 1992, s. 170.70. M. Eden, "Inadequacies of Neo-Dar-winian Evolution as a Scientific The-

ory," Mathematical Challenges to the Neo-Darwinian Interpretation of Evolution,Wistar Institute Press, Philadelphia,1967, s. 11.71. A. E. Wilder-Smith, The Natural Sci-ences: Know Nothing of Evolution, T. W. F.T. Publishers, ABD, s. 97.72. Denyse O'Leary, By Design or ByChance?, Castle Ovay Books, Kanada,2004, s. 55.73. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, s. 187.74. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 172.75. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, s. 187.76. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, s. 214.77. Albert L. Lehninger, David L. Nel-son, Michael M. Cox, Principles of Bioc-hemistry, 2. baskı, Worth Publishers,1993, New York, s. 892.78. David S. Goodsell, The Machinery ofLife, Springer-Verlag, New York Inc.,1993, s. 45.79. Albert L. Lehninger, David L. Nel-son, Michael M. Cox, Principles of Bioc-hemistry, 2. baskı, Worth Publishers,1993, New York, s. 892.80. David S. Goodsell, The Machinery ofLife, Springer-Verlag, New York Inc.,1993, s. 17.81. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 158.82. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 157.83. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 157.84. Michael J. Denton, Nature's Destiny,

Adnan Oktar

325

Free Press, New York, 1998, s. 159.85. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, s. 73.86. Michael J. Denton, Nature's Destiny,Free Press, New York, 1998, s. 417.87. Carly P. Haskings, "Advances andChallenges in Science", American Scien-tist, cilt 59, 1971, s. 298.88. L. R. Croft, How Life Began, Evange-lical Press, İngiltere, 1988, s. 37.89. Werner Gitt, In the Beginning was In-formation, 3. baskı, Almanya, 2001, s. 90.90. http://users.rcn.com/jkim-b a l l . m a . u l t r a n e t / B i o l o g y P a -ges/D/DNAReplication.html91. Lee M. Spetner, Not By Chance, Shat-tering The Modern Theory of Evolution,The Judaica Press Inc., 1997, ss. 38-39.92. Gerald L. Schroeder, The Hidden Faceof God, The Free Press, New York, 2001,s. 206.93. http://en.wikipedia.org/wiki/Enz-yme94. David S. Goodsell, Our MolecularNature, Springer-Verlag, New York,1996, ss. 40-41.95. David S. Goodsell, Our MolecularNature, Springer-Verlag, New York,1996, s. 42.96. David S. Goodsell, Our MolecularNature, Springer-Verlag, New York,1996, ss. 39-40.97. http://users.rcn.com/jkim-b a l l . m a . u l t r a n e t / B i o l o g y P a -ges/D/DNArepair.html98. Fred Hoyle, Chandra Wickrama-singhe, Evolution from Space, Simon &Schuster, New York, 1984, s. 148.99. Phillip E. Johnson, Evrim Duruşması,Gelenek Yayıncılık, İstanbul, Aralık2003, çev: Orhan Düz, s. 111.

100. Gerald L. Schroeder, The Hidden Fa-ce of God, Free Press, New York, 2001, ss.79-80.101. A. E. Wilder-Smith, The Natural Sci-ences: Know Nothing of Evolution, T. W. F.T. Publishers, ABD, s. 82.102. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, s. 59.103. David S. Goodsell, Our MolecularNature, Springer-Verlag, New York,1996, s. 37.104. Geraldine Lux Flanagan, BeginningLife, Dorling Kindersley, Londra, 1996,s. 42.105. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, s. 118.106. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, s. 118.107. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, s. 118.108. Nicholas Wade, "How Cells Un-wind Tangled Skein of Life", The NewYork Times, October 21, 1997, Tuesday, s.F1.109. Geraldine Lux Flanagan, BeginningLife, Dorling Kindersley, Londra, 1996,s. 43.110. Lee M. Spetner, Not By Chance,Shattering The Modern Theory of Evoluti-on, The Judaica Press Inc., 1997, s. 234.111. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Me-teksan Yayınları, Ankara, 1984, s.158.112. The Incredible Machine, National Ge-ographic Society, s. 29.113. Lee M. Spetner, Not By Chance,Shattering The Modern Theory of Evoluti-on, The Judaica Press Inc., 1997, ss. 233-234.

326

Harun Yahya

114. The Incredible Machine, National Ge-ographic Society, s. 15.115. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, s. 79.116. Lee M. Spetner, Not By Chance,Shattering The Modern Theory of Evoluti-on, The Judaica Press Inc., 1997, s. 45.117. Michael Denton, Evolution: A The-ory in Crisis, Adler&Adler, Publishers,Inc. ABD, 1986 s. 149.118. http://www.genome.gov/11006943119. W.-H. Li, D. Graur, Fundamentals ofMolecular Evolution, Sinauer Associates,Inc., Sunderland, 1991, s. 209.120. Lee Spetner, Not By Chance, Shatte-ring the Modern Theory of Evolution, TheJudaica Press Inc., 1997, s. 28. 121. Francis S. Collins, "Faith and theHuman Genome Project", Perspectiveson Science and Christian Faith, cilt. 55, no.3, Eylül 2003, s. 146.;http://www.asa3.org/ASA/PSCF/2003/PSCF9-03Collins.pdf122. Karen Hopkin, "The GreatestApes", New Scientist, 15 May 1999, no.2186, s. 26.123. New Scientist, cilt 103, 16 Ağustos1984, s. 19.124. http://en.wikipedia.org/wi-ki/List_of_number_of_chromoso-mes_of_various_organisms125. http://lists.ibiblio.org/piperma-i l / m o n k e y w i r e / 2 0 0 2 - S e p t e m -ber/000250.html "Human, Chimps Mo-re Different Than thought", The Asso-ciated Press, 24 Eylül 2002.126. Andy Coghlan, "Human-chimpDNA Difference Trebled", New Scientist,23 Eylül 2002; http://www.newscien-tist.com/

news/news.jsp?id=ns99992833127. J. C. Venter, et. al., "The Sequence ofthe Human Genome," Science, cilt 291,2001, ss. 1304-1351.128. Wayne Jackson, "Mapping the Hu-man Genome: Does It Prove Evoluti-on?", Christian Courier, 1 Nisan 2001;http://www.christiancourier.com/fe-ature/april2001.htm129. Francis S. Collins, "Faith and theHuman Genome Project", Perspectiveson Science and Christian Faith, cilt. 55, no.3, Eylül 2003, s. 142.;http://www.asa3.org/ASA/PSCF/2003/PSCF9-03Collins.pdf130. William D. Stansfield, The Science ofEvolution, Macmillan, New York, 1983,8. baskı, ss. 10-11. 131. Michael Denton, Nature's Destiny,Free Press, 1998, s. 321.132. Encyclopædia Britannica, "ModernMaterialism"133. Hubert Yockey, "Information in Bitsand Bytes", BioEssays, 1995, cilt 17, s.85.134. Dean L. Overman, A Case AgainstAccident and Self-Organization, Rowman& Littlefield Publishers, 1997, s. 37.135. Phillip E. Johnson, Defeating Darwi-nism by Opening Minds, InterVarsityPress, Illionis, 1997, s. 75.136. Werner Gitt, In the Beginning wasInformation, 3. baskı, Almanya, 2001, s.88.137. Phillip E. Johnson, Evrim Duruşma-sı, Gelenek Yayıncılık, İstanbul, Aralık2003, çev: Orhan Düz, ss. 33-34.138. Paul Davies, The Fifth Miracle: TheSearch for the Origin and Meaning of Life,Simon & Schuster, 1999, s. 60.139. Michael Polanyi, "Life Transcen-ding Physics and Chemistry", Chemical

Adnan Oktar

327

& Engineering News, cilt 45, no. 35, 21Ağustos 1967, s. 56.140. Jacob D. Bekenstein, "Informationin the Holographic Universe", ScientificAmerican, 14 Temmuz 2003, s. 59.141. Pierre P. Grassé, The Evolution of Li-ving Organisms, 1977, s. 2.142. Werner Gitt, In the Beginning wasInformation, 3. baskı, Almanya, 2001, ss.47, 107. 143. Werner Gitt, In the Beginning wasInformation, 3. baskı, Almanya, 2001, s.97.144. George C. Williams, The Third Cul-ture: Beyond the Scientific Revolution, Si-mon & Schuster, New York, 1995. ss. 42-43.145. http://www.eurekalert.org/p u b _ r e l e a s e s / 2 0 0 2 - 0 5 / u o m h -pop051002.php146. Denyse O'Leary, By Design or ByChance?, Castle Ovay Books, Kanada,2004, s. 235.147. Denyse O'Leary, By Design or ByChance?, Castle Ovay Books, Kanada,2004, s. 235.148. S. R. Scadding, "Do Vestigial Or-gans Provide Evidence for Evolution?",Evolutionary Theory, cilt 5, Mayıs 1981, s.175.149. Elizabeth Pennisi, "Does NonsenseDNA Speak Its Own Dialect?", ScienceNews, cilt 164 , 10 Aralık 1994. 150. Michael J. Denton, Nature's Des-tiny, Free Press, New York, 1998, s. 290;["Mining Treasures form Junk DNA",Science, 4 Şubat 1994; "Hints of a Lan-guage in Junk DNA", Science, 25 Kasım1994].151. Gretchen Vogel, " Objection #2:Why Sequence the Junk?", Science, cilt291, no. 5507,16 Şubat 2001, s. 1184.

152. Ernst Mayr, This is Biology, The Sci-ence of the Living World, The BelknapPress of Harvard University Press, 7.baskı, ABD, 1999, s. 105.153. W. Wayt Gibbs, "The Unseen Geno-me," Scientific American, Kasım 2003, s.53.154. W. Wayt Gibbs, "The Unseen Geno-me," Scientific American, Kasım 2003, ss.49-50.155. "The Word: Junk DNA", New Scien-tist, 19 Kasım 2005.156. Francis S. Collins, "Faith and theHuman Genome Project", Perspectiveson Science and Christian Faith, cilt 55,no. 3, Eylül 2003, s. 147.157. Wojciech Makalowski, "Not JunkAfter All", Science, 23 Mayıs 2003, cilt300, no. 5623, ss. 1246-1247.158. Paul Nelson, "The Junk DealerAin't Selling That No More", 1997;http://www.arn.org/docs/o d e s i g n / o d 1 8 2 / l s 1 8 2 . h t m # a n c -hor569108159. Helen Pearson, "'Junk' DNA reve-als vital role: Inscrutable genetic sequ-ences seem indispensable", 7 Mayıs2004; http://www.bioedonline.org/news/news.cfm?art=956160. Helen Pearson, "'Junk' DNA reve-als vital role: Inscrutable genetic sequ-ences seem indispensable", 7 Mayıs2004; http://www.bioedonline.org/news/news.cfm?art=956161. Henry Gee, "Statistical Cloud overAfrican Eden", Nature, 13 Şubat 1992,cilt 355, s. 583.162. Marcia Barinaga, "'African Eve'Backers Beat a Retreat", Science, 7 Şubat1992, cilt 255, s. 687.

328

Harun Yahya

163. S. Blair Hedges, Sudhir Kumar, Ko-ichiro Tamura, Mark Stoneking, "Hu-man Origins and Analysis of Mitochon-drial DNA Sequences", Science, 7 Şubat1992, cilt 255, ss. 737-739. 164. Danny Penman, "MitochondriaCan Be Inherited From Both Parents",New Scientist, 23 Ağustos 2002;h t t p : / / w w w . n e w s c i e n -tist.com/news/news.jsp?id=ns99992716165. Eleanor Lawrence, "Fathers Can BeInfluential Too", 18 Mart 1999:http://www.nature.com/nsu/990318/990318-5.html166. P.M. Forster, "To Err is Human",Annals of Human Genetics, Ocak 2003,cilt 67, no. 1. ss. 2-4.167. Carina Dennis, "Error ReportsThreaten to Unravel Databases of Mi-tochondrial DNA", Nature, 20 Şubat2003, cilt. 421, ss. 773-774.168. Phillip E. Johnson, Defeating Darwi-nism by Opening Minds, InterVarsityPress, Illionis, 1997, s. 69.169. Phillip E. Johnson, Defeating Darwi-nism by Opening Minds, InterVarsityPress, Illionis, 1997, ss. 69-70.170. http://www.arn.org/docs/odesign/od171/ls171.htm171. Richard Lewontin, "Billions andBillions of Demons", review of "The De-mon-Haunted World: Science as aCandle in the Dark" by Carl Sagan, NewYork Review, 9 Ocak 1997, ss. 28-32. 172. Richard Dawkins, The ExtendedPhenotype, W. W. Norton, New York, s.1.173. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, ss. 80-81.174. Pierre-Paul de Grasse, Evolution of

Living Organisms, 1977, s. 8. 175. L. R. Croft, How Life Began, Evange-lical Press, İngiltere, 1988, s. 34.176. Leslie E. Orgel, “Darwinism at theVery Beginning of Life”, New Scientist,cilt 94, 15 Nisan 1982, s. 151.177. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın SaklıYüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Ya-yınları, İstanbul, 2003, s. 189.178. Jon Cohen, "Getting All turnedAround Over the Origins of Life onEarth", Science, cilt 267, 3 Mart 1995, s.1265. 179. Klaus Dose, "The Origin of Life:More Questions Than Answers”, Inter-Disciplinary Science Reviews, cilt 13, no.4, 1988, s. 348.180. John Maddox, "The Genesis Codeby Numbers", Nature, cilt 367, 13 Ocak1994, s. 111.181. Wendell R. Bird, The Origin of Speci-es Revisited, Nashville, Thomas NelsonCo., 1991, s. 302.182. Frank B. Salisbury, "Doubts AboutThe Modern Synthetic Theory of Evolu-tion", American Biology Teacher, cilt 33,Eylül 1971, s. 336.183. I. L. Cohen, Darwin was Wrong,1984, s. 205.184. Paul Auger, De La Physique Théori-que à la Biologie, 1970, s. 118.185. John W. Oller, “A Theory In Crisis”,Institute for Creation Research, Impactno: 180, Temmuz 1988. 186. Michael Denton, Evolution: A The-ory in Crisis, Adler&Adler, Publishers,Inc., ABD, 1986 s. 351.187. William A. Dembski, James M.Kushiner, Signs of Intelligence, BrazossPress, ABD, 2001, s. 109. 188. Michael J. Denton, Nature's Des-tiny, Free Press, New York, 1998, s. 293.

Adnan Oktar

329

189. Werner Gitt, In the Beginning wasInformation, 3. baskı, Almanya, 2001, s.106.190. Douglas R. Hofstadter, Gödel, Esc-her, Bach: An Eternal Golden Braid, Vinta-ge Books, New York, 1980, s. 548.191. Francisco J. Ayala, TheodosiusDobzhansky, The Philosophy of Biology:Reduction and Related Problems, Univer-sity of California Press, Berkeley, CA,1974, ss. 259-284.192. Green, David E., Robert F. Goldber-ger, Molecular Insights into the LivingProcess, Academic Press, New York,1967, s. 403.193. Frank B. Salisbury, "Doubts aboutthe Modern Synthetic Theory of Evolu-tion," American Biology Teacher, cilt 73,Eylül 1971, s. 336.194. John Horgan, "In the Beginning",Scientific American, cilt 264, Şubat 1991,s. 119.195. Michael J. Denton, Nature's Des-tiny, Free Press, New York, 1998, s. 293.196. Andrew Scott, "Update on Gene-sis", New Scientist, cilt 106, 2 Mayıs 1985,ss. 31, 32.197. Homer Jacobson, "Information,Reproduction and the Origin of Life",American Scientist, Ocak 1955, s. 125.198. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Me-teksan Yayınları, Ankara, 1984, s. 39.199. Leslie E. Orgel, "The Origin of Lifeon Earth", Scientific American, cilt 271,Ekim 1994, s. 78.200. Caryl P. Haskins, "Advances andChallenges in Science in 1970", Ameri-can Scientist, cilt 59, Mayıs-Haziran1971, s. 305.201. http://ibiblio.org/guten-berg/etext00/2llcd10.txt; [Charles Dar-win to J.D. Hooker, Down, 29 Mart

1863]202. Leslie E. Orgel, "The Origin of Lifeon Earth", Scientific American, cilt 271,Ekim 1994, s. 78.203. Alexander G. Cairns-Smith, "TheFirst Organisms", Scientific American,Haziran 1985, cilt 252, s. 90.204. Reinhard Junker, Siegfried Scherer,Entstehung und Geschichte Der Lebewe-sen, Weyel Verlag, 1986, s. 89.205. Duane T. Gish, Creation ScientistsAnswer Their Critics, Institute for Creati-on Research, ABD, 1993, s. 262. 206. Duane T. Gish, Creation ScientistsAnswer Their Critics, Institute for Creati-on Research, ABD, 1993, s. 270.207. Charles B. Thaxton, Walter L. Brad-ley, Roger L. Olsen, The Mystery of Life'sOrigin, Reassessing Current Theories, Le-wis and Stanley, Teksas, 2. baskı, 1992,s. 57.208. Duane T. Gish, Creation ScientistsAnswer Their Critics, Institute for Creati-on Research, 1993, USA, s. 270.209. Charles B. Thaxton, Walter L. Brad-ley, Roger L. Olsen, The Mystery of Life'sOrigin, Reassessing Current Theories, Le-wis and Stanley, Teksas, 2. baskı, 1992,s. 103.210. Duane T. Gish, Creation ScientistsAnswer Their Critics, Institute for Creati-on Research, ABD, 1993, s. 275.211. Nicholas Wade, "Life's Origins GetMurkier and Messier; Genetic AnalysisYields Intimations of a Primordial Com-mune", New York Times, 13 Haziran2000.212. Michael J. Behe, Darwin's Black Box:The Biochemical Challenge to Evolution,The Free Press, New York, 1996, ss. 172-173.213. Werner Gitt, In the Beginning was

330

Harun Yahya

Information, 3. baskı, Almanya, 2001.214. Peter Radetsky, "The Crucible of Li-fe", Earth, Şubat 1998, ss. 34-41. 215. W. R. Bird, The Origin of Species Re-visited, Thomas Nelson Co., Nashville,1991, s. 325.216. Michael J. Behe, Darwin's Black Box:The Biochemical Challenge to Evolution,The Free Press, New York, 1996, s. 171.217. Werner Gitt, In the Beginning wasInformation, 3. baskı, Almanya, 2001, ss.126-127.218. Paul Davies, "How We Could Crea-te Life", Guardian, 11 Aralık 2002;http://www.guardian.co.uk/comment/story/0,3604,857635,00.html219. Michael Pitman, Adam and Evoluti-on, 1984, s. 233.220. Jeffrey S. Wicken, "The Generationof Complexity in Evolution: A Ther-modynamic and Information-Theoreti-cal Discussion", Journal of TheoreticalBiology, Nisan 1979, cilt 77, s. 349.221. Robert Shapiro, Origins: A ScepticsGuide to the Creation of Life on Earth,Summit Books, New York, 1986. s. 207.222. Lee M. Spetner, Not By Chance,Shattering The Modern Theory of Evoluti-on, The Judaica Press Inc., 1997, s. 50.223. Lee M. Spetner, Not By Chance,Shattering The Modern Theory of Evoluti-on, The Judaica Press Inc., 1997, s. 60.224. Lee M. Spetner, Not By Chance,Shattering The Modern Theory of Evoluti-on, The Judaica Press Inc., 1997, s. 60.225. Lee M. Spetner, Not By Chance,Shattering The Modern Theory of Evoluti-on, The Judaica Press Inc., 1997, s. 57.226. M. P. Schutzenberger, MathematicalChallenges in the Neo-Darwinian Interpre-tation of Evolution, 1967, ss. 73-75.

227. Lee Spetner, Not By Chance, Shatte-ring the Modern Theory of Evolution, TheJudaica Press Inc., 1997, s. 180.228. Pierre-P Grassé, Evolution of LivingOrganisms, Academic Press, New York,1977, s. 103.229. Walter L. Starkey, The CambrianExplosion, WLS Publishing, Ohio, 1999,s. 157. 230. Walter L. Starkey, The CambrianExplosion, WLS Publishing, Ohio, 1999,s. 158. 231. Walter L. Starkey, The CambrianExplosion, WLS Publishing, Ohio, 1999,s. 158. 232. Werner Gitt, In the Beginning wasInformation, 3. baskı, Almanya, 2001, s.127.233. Phillip E. Johnson, Evrim Duruşma-sı, Gelenek Yayınevi, s. 28234. Stephen Jay Gould, "Is a New andGeneral Theory of Evolution Emer-ging?", Lecture at Hobart & WilliamSmith Colleges, 4 Şubat 1980.235. Walter L. Starkey, The CambrianExplosion, WLS Publishing, Ohio, 1999,s. 159. 236. Walter L. Starkey, The CambrianExplosion, WLS Publishing, Ohio, 1999,s. 159. 237. Walter L. Starkey, The CambrianExplosion, WLS Publishing, Ohio, 1999,s. 159. 238. Walter L. Starkey, The CambrianExplosion, WLS Publishing, Ohio, 1999,1999, s. 159. 239. Phillip E. Johnson, Evrim Duruşma-sı, Gelenek Yayınevi, s. 105.240. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Li-ving Organisms, Academic Press, NewYork, 1977, s. 97.241. Walter L. Starkey, The Cambrian

Adnan Oktar

331

Explosion, WLS Publishing, Ohio, 1999,s. 157. 242. Gerald L. Schroeder, Tanrının SaklıYüzü, Gelenek Yayınları, çev: Ahmet Er-genç, İstanbul, 2003, s. 105.243. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Li-ving Organisms, Academic Press, NewYork, 1977, s. 88.244. Chandra Wickramasinghe, Intervi-ew in London Daily Express, 14 Ağustos1981.245. Leslie Orgel, "The Origin of Life onthe Earth", Scientific American, Ekim1994, s. 77.246. Leslie Orgel, "The Origin of Life onthe Earth", Scientific American, Ekim1994, s. 77.247. Sidney Fox, Klaus Dose, MolecularEvolution and The Origin of Life, NewYork: Marcel Dekker, 1977, s. 2248. Alexander I. Oparin, Origin of Life,(1936) New York, Dover Publications,1953 (Reprint), s.196249. "New Evidence on Evolution ofEarly Atmosphere and Life", Bulletin ofthe American Meteorological Society, c. 63,Kasım 1982, s. 1328-1330250. Stanley Miller, Molecular Evolutionof Life: Current Status of the PrebioticSynthesis of Small Molecules, 1986, s. 7251. Jeffrey Bada, Earth, Şubat 1998, s.40252 Leslie E. Orgel, The Origin of Lifeon Earth, Scientific American, c. 271,Ekim 1994, s. 78253. Charles Darwin, The Origin of Spe-cies: A Facsimile of the First Edition, Har-vard University Press, 1964, s. 189254. Charles Darwin, The Origin of Spe-cies: A Facsimile of the First Edition, Har-vard University Press, 1964, s. 184255. B. G. Ranganathan, Origins?,

Pennsylvania: The Banner Of TruthTrust, 1988.256. Charles Darwin, The Origin of Spe-cies: A Facsimile of the First Edition, Har-vard University Press, 1964, s. 179257. Derek A. Ager, "The Nature of theFossil Record", Proceedings of the BritishGeological Association, c. 87, 1976, s. 133258. Douglas J. Futuyma, Science on Tri-al, New York: Pantheon Books, 1983. s.197259. Solly Zuckerman, Beyond The IvoryTower, New York: Toplinger Publicati-ons, 1970, s. 75-94; Charles E. Oxnard,"The Place of Australopithecines in Hu-man Evolution: Grounds for Doubt",Nature, c. 258, s. 389260. J. Rennie, "Darwin's Current Bull-dog: Ernst Mayr", Scientific American,Aralık 1992261. Alan Walker, Science, c. 207, 1980, s.1103; A. J. Kelso, Physical Antropology,1. baskı, New York: J. B. Lipincott Co.,1970, s. 221; M. D. Leakey, Olduvai Gor-ge, c. 3, Cambridge: Cambridge Univer-sity Press, 1971, s. 272262. Time, Kasım 1996263. S. J. Gould, Natural History, c. 85,1976, s. 30264. Solly Zuckerman, Beyond The IvoryTower, New York: Toplinger Publicati-ons, 1970, s. 19265. Richard Lewontin, "The Demon-Haunted World", The New York Revi-ew of Books, 9 Ocak 1997, s. 28266. Malcolm Muggeridge, The End ofChristendom, Grand Rapids: Eerdmans,1980, s.43

332

Harun Yahya