BİLİM TARİHİ

35
BİLİM TARİHİ HELENİSTİK ÇAĞ’DA BİLİM-2 1

description

BİLİM TARİHİ. HELENİSTİK. ÇAĞ’DA BİLİM-2. 1. 3.2.6.TEKNOLOJİ İSKENDERİYE MEKANİK OKULU. Hellenistik dönemdeki teknoloji çalışmaları ile ilgili olarak üç ünlü bilim adamından söz etmek gerekir: İskenderiyeli Ctesibios, İskenderiyeli Heron ve Bizanslı - PowerPoint PPT Presentation

Transcript of BİLİM TARİHİ

Page 1: BİLİM TARİHİ

BİLİM TARİHİHELENİSTİK

ÇAĞ’DA BİLİM-2

1

Page 2: BİLİM TARİHİ

3.2.6.TEKNOLOJİİSKENDERİYE MEKANİK OKULU

Hellenistik dönemdeki teknoloji çalışmaları ile ilgiliolarak üç ünlü bilim adamından söz etmek gerekir:İskenderiyeli Ctesibios, İskenderiyeli Heron ve BizanslıPhilon. Bu bilim adamlarının oluşturduğu okul,İSKENDERİYE MEKANİK OKULU olarak tanınmıştır.

CTESİBİOS

İskenderiye Mekanik Okulu'nun kurucusu olanCtesibios, mekanik icatlarını içeren bir kitap kalemealmıştır; ancak bu kitap kayıp olduğu için, çalışmaları,kendisinden sonra gelen mühendislerden vemekanikçilerden öğrenilebilmiştir.

38

Page 3: BİLİM TARİHİ

Ctesibios'un en önemli icatları arasındabasma tulumba, su orgu ve su saatibulunmaktadır. Basma tulumbalarda üçönemli parçayı; yani silindir, piston vevalfı bir arada kullanmıştır. Basmatulumbalar daha sonra Philon tarafındangeliştirilecektir.

HİDROLİK adı verilen su orgu butulumbaların bir uygulamasıdır; burada

amaç, aracı çalıştırmak için ciğerlerdendeğil, başka bir araçtan yararlanmaktır.

39

Page 4: BİLİM TARİHİ

Ctesibios daha önce de kullanılmış olan su saatlerinigeliştirmiştir. Su saatlerinde karşılaşılan en önemligüçlük, delik kaptan akan su miktarının sabittutulmasıdır. Ctesibios, bu maksatla bir musluktansürekli su akışını sağlamış ve böylece ilk güvenilir susaatini yapmayı başarmıştır.

40

Page 5: BİLİM TARİHİ

Ayıca Ctesibios, su saatlerinde kabınaltında bulunan deliğin zamanla

aşınmasını önlemek amacı ile deliğicam ve altınla kaplamıştır. Böylece,

saatler yoluyla eşit sürelerinbelirlenmesi mümkün olacak ve zamandenetim altına alınacaktır.

41

Page 6: BİLİM TARİHİ

HERON

M. S. 62 yıllarında bilimsel etkinliklerde bulunduğu bilinenİskenderiyeli Heron, İskenderiye Mekanik Okulu'nun diğer birtemsilcisidir. MECHANİCA (MEKANİK) VE PNEUMATİCA(PNÖMATİK) adlı iki önemli yapıtı vardır ve bunlarda hava, suve ateşi hareket ettirici güç olarak kullanan çeşitlimakinelerin veya otomatların (mesela, içindeki sıvının akışınıayarlayan testiler, buhar gücüyle döndürülen küreler veyaaçılıp kapanan kapılar ve gök saatleri gibi) tasvirini vermiştir.

Heron, optikle de ilgilenmiş ve yansıma konusunda yapmışolduğu araştırmalarını CATOPTRİCS (YANSIMA) adlı

yapıtında toplamıştır. Burada, küresel, düz, çukur ve tümsekaynalarda oluşan görüntüleri incelemiş ve gelen ışığın aynaylayapmış olduğu açının, yansıyan ışığın aynayla yapmış olduğuaçıya eşit olduğunu belirten birinci yansıma kanununu geometrik

olarak kanıtlamıştır.

42

Page 7: BİLİM TARİHİ

Mekanik yansıma örneklerini kullanan Heron'a göre, birışının hareketi bir taşın hareketine benzer; bir taş,

duvar gibi katı bir yüzeye çarptığında nasıl geridönüyorsa, gözlerimizden çıkan ışınlar da parlaknesnelere çarptıklarında, benzer biçimde geriyedönerler.

Heron'a göre, gözden çıkan ışınlar bir doğru boyuncayol alırlar; çünkü itme kuvveti, ışını mümkün olan enkısa yoldan götürmek ister. Görüldüğü gibi Heron bu

sonuca ulaşırken, doğanın gereksiz işlerden sakındığıilkesine dayanmaktadır. Bu ilke, daha sonra en az yolilkesi olarak tanınacaktır.

43

Page 8: BİLİM TARİHİ

PHİLON

2. yüzyılda yaşayan Philon, Bizanslı olmasına karşın,yaşamının önemli bir kısmını İskenderiye ve Rodos'tageçirmiştir. Bir askeri mühendistir ve MEKANİKASYNTAXİS adında sekiz (veya dokuz) kitaptan oluşan veyalnızca üçüncü kitabı günümüze kadar gelebilen bir yapıtkaleme almıştır. Kitap, savaş sanatı (hem savunma hem desaldırı) üzerine yazılmış ilk eserdir ve şu bölümleri içerir:

1. Kaldıraçların kullanılması.

2. Liman inşası.

3. Balistik araçların inşası.

4. Pnömatik.

5. Sur ve duvarların inşası.

6. Surların savunulması.

7. Kuşatma tekniği.

44

Page 9: BİLİM TARİHİ

Philon en önemli bölüm olan pnömatikde, önce havanın bircisim olduğunu ve her yeri kapladığını kanıtlayan deneyleryapar. Boşluk yoktur; bu nedenle bir kaba su dolabilmesiiçin havanın boşalması gerekir. Hava kaptan çıkarken su dahemen onu izler. Burada ilginç olan bir noktaya daha değinir;

su havayı izlerken bazen doğasına ters düşerek yukarıya doğruçıkar. Bu belirleme, çeşitli sifonların yapımına ve kullanımınaolanak sağlamıştır.

45

Page 10: BİLİM TARİHİ

Philon bu konuda yapmış olduğu deneyleri çeşitlendirmiştir.Örneğin, bu deneylerden birinde bir kaba bir miktar su,suyun üzerine bir mantar ve mantarın üzerine de bir mumkonulup yakılır ve üzerleri bir fanusla kapatılırsa, mum birsüre sonra söner ve su fanus içinde yükselir. Philon'a görebunun nedeni, ateşin havayı tahrip etmesi ve havanın yerinisuyun doldurmasıdır.

46

Page 11: BİLİM TARİHİ

Aristoteles'e göre boşluk yoktu; oysa atomcularagöre boşluk vardı ve atomlar boşlukta hareketediyorlardı. İskenderiye Mekanik Okulu'nuntemsilcileri her iki görüşü uzlaştırmışlardır. Onlaragöre, büyük ölçekli boşluk yoktur ama atomlararasında küçük ölçekli boşluklar bulunmaktadır.

Philon bu görüşü termoskop adı verilen bir araç ilekanıtlamıştır.

47

Page 12: BİLİM TARİHİ

İki ucu kıvrık olan borunun bir ucunu kurşun bir küreye,diğer ucunu ise ağzı mantarla kapalı ve içi su dolu olan birşişeye yerleştirir. Kurşun küre ısıtıldığında, boru içindekisuyun seviyesi, şişedeki suyun seviyesinin altına düşer; küresoğutulduğunda ise suyun seviyesi yükselir. Philon bunu,hava atomları arasındaki boşluğun basınç nedeniyle küçülüpbüyümesine bağlar.

48

Page 13: BİLİM TARİHİ

BATLAMYUS

İskenderiye okulunun sondöneminde ortaya çıkan en önemlibilgin Batlamyus (ClaudiusPtolemy, M.S. 85-165)'dur. O

da Öklid ve Eratosthenes gibiİskenderiye'de ders verdi, bilimselinceleme ve gözlemlerini oradasürdürdü. ALMAGEST diye bilinen

en büyük yapıtına bir tür"Astronomi Ansiklopedisi" demekyanlış olmaz. Bu kitap, Kopernikve Kepler'e kadar standart kaynakolma niteliğini korumuştur.

49

Page 14: BİLİM TARİHİ

Batlamyus, bu eserinde ana çizgileriyle göksel olgularıanlamlandırmak maksadıyla kurmuş olduğu geometrik kuramı

tanıtmaktadır; Aristoteles fiziğini temele alan bu kuramda,evren küreseldir ve Yer bu evrenin merkezinde hareketsizolarak durmaktadır. Şayet günlük veya yıllık görünümler Yer'in

hareketleri sonucunda meydana gelseydi, her şey uzaya saçılır veYer parçalanırdı. Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter,Satürn ve sabit yıldızlar Yer'in çevresinde, muntazam hızlarla,dairesel hareketler yaparlar. Sabit yıldızlar küresi evreninsonudur.

50

Page 15: BİLİM TARİHİ

ana

ALMAGEST, on üç kitaptan oluşur;

Birinci Kitap, kanıtlarıyla birlikte Yermerkezli Düzen'inçizgilerini verir.

İkinci Kitap, küresel trigonometri bilgilerini ve bir kirişlertablosunu içerir; burada örnek problemler de çözülmüştür.

Üçüncü Kitap, Güneş'in hareketini ve yıllık süreyi verir.

Dördüncü Kitap, Ayın hareketini ve aylık süreyi konu edinir.

Beşinci Kitap, aynı konularla ilgilidir, Ay'ın ve Güneş'inmesafelerini tartışır.

Altıncı Kitap, gezegenlerin kavuşumları ve karşılaşmalarıincelenir ve Güneş ve Ay tutulmalarına temas edilir.

Yedinci ve Sekizinci Kitap, durağan yıldızlarla ilgilidir,Ptolemaios'un durağan yıldızlar katalogunu ve bir gök küresiâleti yapabilmek için gerekli olan yöntem bilgisini içerir.

Geriye Kalan Beş Kitap ise, devingen yıldızların, yanigezegenlerin hareketlerine tahsis edilmiştir ve yapıtın en özgünkısmıdır. 51

Page 16: BİLİM TARİHİ

Gözlem ile matematiksel yöntemin birleşmesi, Helenist çağastronomisinin en belirgin özelliği sayılabilir. M.Ö.3.y.y.

itibaren bazı yeni gözlemler Eudoxus'tan beri sürüp gelenküreler teorisinin yetersizliğini göstermeye başladı.

Astronomlar, bazı gezegenlerin (özellikle Mars gezegeninin)değişiklik gösteren parlaklıklarını fark etmeye vehareketlerinde belli bazı karmaşık periyodik değişikliklerigörmeye başladılar. Ne var ki, eski teorinin açıklamada

yetersiz kaldığı bu gibi olguları açıklamak için daha köklü birdüşünme değişikliğine (örneğin, Aristarkus teorisine)gitmenin gereği yoktu. Çünkü, yeni bulunan bazımatematiksel yöntemler yardımıyla jeostatik (yani, arzınsabitliği) görüşü bir yana itmeksizin de sözü geçen olgularıaçıklama olanağı vardı.

52

Page 17: BİLİM TARİHİ

Batlamyus'unsöylenemez.

orijinal bir sistem kurduğu

Eudoxus ve Aristoteles geleneğini yer yer önemlibazı yenilik ve gelişmelerle sürdürdüğügörülmektedir.

Hipparkus'un gökyüzünde gözlenen hareketleriaçıklamak için kullandığı eksentrik ve episiklsistemini bu gelenekle birleştirerek kendi sisteminikurdu.

Gökyüzündeki periyodik hareketlerin sayısı birhayli kabarmıştı. Bunları açıklamak için 80 kadarküre veya çemberi içine alan bir sisteme ihtiyaçvardı.

53

Page 18: BİLİM TARİHİ

şıy

Gezegen Taşıyıcı Daire

Taşıyıcı Dairenin Merkezi

Dış MerkezliDairenin Merkezi

Yer

Gezegen

Yer

Dış Merkezli Düzenek Taşıyıcı Düzenek

Ancak, Yer'in merkezde olduğu ve gök cisimlerinin de onunçevresinde muntazam bir şekilde dolandıkları kabul edildiğikuramın bazı gözlemleri, örneğin Ay ve Güneş'in Yer'e yaklaşıpuzaklaşmalarını, bazen hızlı, bazen yavaş hareket etmeleriniaçıklamak olanaksızdı.

Bunun için Batlamyus Yer'i belli bir ölçüde merkezdenkaydırmıştır. Klasik astronomide bu düzenek (eksantrik) DışMerkezli Düzenek olarak adlandırılır.

Gezegenlerin gökyüzünde ilmek atmalarını, yani durmalarını vegeriye dönmelerini açıklamak için (episikl) Taşıyıcı Düzenek adıverilen başka bir düzenek daha kullanmıştır.

54

Page 19: BİLİM TARİHİ

Batlamyus, coğrafya araştırmalarına da öncülük etmiş veCOĞRAFYA adlı yapıtıyla matematiksel coğrafya alanınıkurmuştur. Bu kitap, Kristof Kolomb'a (1451-1506) kadar

bütün coğrafyacılar tarafından bir başvuru kitabı olarakkullanılmıştır.

COĞRAFYA, sekiz kitaba bölünmüştür ve matematikselcoğrafya ile haritaların çizilebilmesi için gerekli olan bilgileretahsis edilmiştir; Almagest gibi Coğrafya da derleme bireserdir; Batlamyus bu kitabı hazırlarken Eratosthenes,Hiparkhos, Strabon ve özellikle de Surlu Marinos'tan büyükölçüde yararlanmıştır.

55

Page 20: BİLİM TARİHİ

Coğrafya'nın;

Birinci Kitab'ı Yunanlılar tarafından bilinen Dünya'nınbüyüklüğü ve izdüşüm yöntemleri hakkında ayrıntılı bilgilerverir;

İkinci Kitap'la Yedinci Kitap arasında ise tanınmışmemleketlerdeki önemli yerlerin, yani önemli kentlerin,dağların ve nehirlerin enlem ve boylamları verilmek suretiyleDünya'nın düzenli bir tasviri yapılır;

Enlem ve boylamlardan, söz eden ilk bilgin Batlamyus'tur.Batlamyus'un anlatmaya çalıştığı Dünya, kabaca 20° Güney'den65° Kuzey'e ve en Batı'daki Kanarya Adaları'ndan, bunlarınyaklaşık olarak 180° Doğu'sundaki bölgelere kadaruzanmaktadır. Bunun dışında kalan bölgeler ise Yunanlılar vedolayısıyla Batlamyus tarafından tanınmamaktadır. Söz konusutablolar, haritaların çizilmesini olanaklı kılmaktadır ve nitekimbu haritalar belki de eserin eski nüshalarında mevcuttur; çünkü

astronomik bilgileri kapsayan Sekizinci Kitap'ta bunlarabelirgin atıflar yapılmıştır.

56

Page 21: BİLİM TARİHİ

Ancak Batlamyus'un coğrafya anlayışı yeteri kadargeniş değildir. İklim, doğal ürünler ve fizikicoğrafyaya giren konularla hiç ilgilenmemiştir.

Başlangıç meridyenini sağlam bir şekildebelirleyemediği için, vermiş olduğu koordinatlarhatalıdır.

Ayrıca, Yer'in büyüklüğü hakkındaki tahmini dedoğru değildir. Ancak Kristof Kolomb bu yanlış

tahminden cesaret alarak, Batı'ya doğru gitmiş veAmerika'ya ulaşmıştır

57

Page 22: BİLİM TARİHİ

Aynı zamanda, bu dönemin önde gelen optikaraştırmacılarından olan Batlamyus, daha önceki optikçilerin

çoğu gibi, görmenin gözden çıkan görsel ışınlar yoluylaoluştuğu görüşünü benimsemiştir. Ancak, görsel yayılımınfiziksel yorumunu da vermiş ve bu yayılımın, kesikli vearalıklı bir koni biçiminde değil de, kesiksiz ve sürekliliğiolan bir piramid biçiminde olduğunu belirtmiştir. Şayet böyle

olmasaydı, yani ışınlar gözden sürekli bir biçimde çıkmasaydı,nesneler bir bütün olarak görülemezlerdi. Buna rağmen,Batlamyus'un görsel piramid fikri, optikçiler arasındatutunamamış ve görme söz konusu olduğunda daha çok konigöz önüne alınmıştır. Nitekim kendisinden sonra, İslâmDünyasında, bilginlerin görsel koni fikrine dayandıkları vegörme geometrisini bunun üzerine kurdukları görülmektedir.

58

Page 23: BİLİM TARİHİ

Batlamyus, yansıma konusuyla da ilgilenmiş ve yapmışolduğu ayrıntılı deneyler sonucunda üç prensip ilerisürmüştür:

Aynalarda görünen nesneler, gözün konumuna bağlıolarak, aynadan nesneye yansıyan görsel ışın yönündegörünür.

Aynadaki görüntüler nesnedendikme yönünde ortaya çıkarlar.

ayna yüzeyine çizilen

Geliş ve yansıma açıları eşittir. (BOT = GOT)

59

Page 24: BİLİM TARİHİ

GALEN VE TIPTAKİ ETKİSİ

Batlamyus, İskenderiye'de astronomiile uğraşırken, tıp ve hekimlikalanında büyük bir gelişmeye tanık

olmaktayız. Hipokrat'tan sonraYunan dünyasının en seçkin tıpbilgini sayılan Galen bu dönemdeortaya çıkmıştır.

Galen, Bergama'da doğdu(M.S.129); yüzyılın sonuna dek

Roma ve daha başka merkezlerdeçalışmasını sürdürdü.

60

Page 25: BİLİM TARİHİ

Anatomi ve genellikle hekimlikle ilgili bilgilerisistematize etmede, o güne kadar çeşitli gelişmegelenekleri içinde birbirinden ayrı tıp öğretilerinibirleştirmede büyük bir başarı gösterdi. Hayvankadavraları ve birkaç insan cesedi üzerinde diseksiyon

çalışmaları da yapan Galen, anatomi, fizyoloji,patoloji ve tedavi konularında birçok yeni bulgular

elde etti. Canlı hayvanlar üzerindeki deneyselincelemeleri yoluyla kalbin çalışmasını, omuriliğinyapı ve görevini anlamaya çalıştı.

61

Page 26: BİLİM TARİHİ

Felsefede Galen dinsel düşünür; ona göre her şeyi Tanrı belirler;onun isteği dışında hiçbir şey olmaz, örneğin, insan vücudunun bellibir amaç için Tanrı tarafından düzenlendiğini söyler.

Galen'in mistisizmi tıp düşüncesini de etkilemiştir. Ona göre,vücudun her yanında değişik ruhlar yer almıştır. O, bu görüşle

atomcuların mekanik dünya anlayışlarına ters düşüyordu.Yunancadan Latinceye çevrilen "HAYVAN RUHLARI" adlı yapıtının

büyük bir ün kazandığını, tıp çalışmalarını 1.500 yıl etkisi altındatuttuğunu biliyoruz. Bu etkinin gerçek kaynağını Galen'in büyükgözlem ve deneylerinde gösterdiği üstün beceriden çok, onun mistikgörüşlerinden son derece ince bir mantıkla çıkarılan birtakımdogmalar oluşturuyordu. Onun temelde dinsel olan bakış açısı, hemHıristiyanları, hem de Müslümanları okşayan bir özelliğiydi. Uzunsüren etkisi geniş ölçüde bu özelliği ile açıklanabilir.

62

Page 27: BİLİM TARİHİ

Galen'e göre;

kan, karaciğer tarafından, yenen besinlerden yapılır,

sonra "doğal ruh"larlaniteliğini kazanır.

birleştirilerek besleyici

Böyle oluşturulan kanın bir bölümü damarlar yoluylavücuda dağılır,

sonra bir çeşit "gel-git" hareketiyle aynı kanallardankalbe döner.

Geriye kalan bölüm ise, kalbin sağ yanından solyanına aradaki diyaframın ince deliklerinden geçer,orada akciğerden gelen hava ile karışır.

Kalbin sıcaklığında "yaşamsal ruh"larla yüklenen kandaha yüksek bir "gel git" hareketi ileatardamarlardan vücuda dağılır. Böylece vücuduoluşturan çeşitli organların işlevlerini yerinegetirmeleri olanak kazanır.

"Yaşamsal-ruh'la” yüklüruhları" meydana gelir.

kandan beyinde "hayvan

Bu ruhlar, kandan arınmış olarak sinirlerden geçer,vücudun hareketini ve yüksek işlevlerini sağlar.

63

Page 28: BİLİM TARİHİ

Üstün bir zekâ ve sezişin ürünü olan buteori gerçeği doğru ifade etmemeklebirlikte, son derece etkili ve başarılı

olmuştur. Ne yazık ki, yüzyıllarcainsanların gözünde Galen'in bağımsızdüşünme ve araştırma tutumundan çoköğrettikleri önemli görünmüş, onun

kurduğu otorite karşısında fizyolojideyeni bir atılıma olanak kalmamıştı.

64

Page 29: BİLİM TARİHİ

SİMYANIN (EL-KİMYANIN) ORTAYA ÇIKIŞI

Simya, başlangıçtan itibaren felsefe ve bu arada özellikle

astroloji ile yakınilişkiler içinde gelişmiştir. Gökyüzücisimleri belli niteliklerle değerlendirilirdi.

Güneş altını,

Ay gümüşü,

Venüs bakırı,

Merkür cıvayı,

Mars demiri,

Jüpiter kalayı, en uzak ve dolayısıyla en soğuk olan

Satürn ise ağır ve mat bir metal olan kurşunu temsil ederdi.

65

Page 30: BİLİM TARİHİ

Simyagerler için maddenin kendiliğindenönemi yoktu; gerçek olan madde değil,maddenin özellikleriydi, insanların vücutlarıhep aynı nesneden yapılmıştır; iyi ve kötüolmaları vücutlarının değişmesine değil,ruhlarının değişmesine bağlıydı. Aynışekilde, zanaatçıların çok iyi bildikleri

üzere, metalleri, özelliklerini değiştirerekdeğiştirmek mümkündü. Tüm doğa gibimetaller de daha iyiye, mükemmele doğrudeğişme çabasındadır. Onlar için idealhedef altın olmaktır.

66

Page 31: BİLİM TARİHİ

O halde onların bu yoldaki gelişimine yardımcıolmak zor olmasa gerek. Boyacılıkta kullanılantuzruhunun maden yüzeylerini kazıdığıbiliniyordu. O halde, deniyordu, bayağı metaleazıcık altın katılırsa, alaşım altın yüzey bırakmaküzere tuzruhuyla kazınır. Yüksek nitelikteki altın,maya etkisi yaparak katıldığı metalin bayağılığınıgiderir ve onu altının ruhsal niteliğine çevirir."Soylu" sayılan metallerin başta gelen özelliği,renklerinde kendini gösterir: Gümüşün beyazı,altının sarısı. Bakıra kimyasal işlemlerle sarı renk

kazandırılabilir; böylece bakır altına çevrilebilir.Çevirme süreci, ya bakırdaki toprak elementiuzaklaştırılarak ya da hava ve ateş elementleriartırılarak gerçekleştirilir, ölü madde bu şekilde"renk ruhunu" kazanınca, ruhuna kavuşan insangibi, canlanır.

67

Page 32: BİLİM TARİHİ

El sanatlarına gelince, İskenderiye dahil, birçok Akdenizkentlerinde kimyasal işlemlere dayanan bir çeşit endüstri doğmuştu.Halkın satın alamadığı değerli ziynet eşyasının taklitleri

yapılıyordu, örneğin, taklit inciler, gümüş veya altına benzeyeneşya geniş ticarete yol açmıştı.

Simya biliminin uygulanmasında genellikle şu üç adım izlenirdi:

1. Kalay, kurşun, bakır ve demir siyah bir alaşım verecek şekildekaynaştırılırdı. Bu kaynaşmada metaller bireysel kimliklerini yitirir,

tek türde birleşirlerdi.

2. Civa, arsenik veya antimon eklenerek bakır aklaştırılır, gümüşebenzerlik sağlanırdı.

3. Sonra, azıcık altın verilirdi; beyaz alaşım kükürt suyu (yani,kalsiyum sülfat) veya tuzruhu ile işlem görerek altın renginikazanırdı; daha doğrusu İskenderiyeli simyagere göre, altın olurdu.Çünkü, önemli olan maddenin kendisi veya kütlesi, fizikselözellikleri ve kimyasal tepkimeleri değil, renk özelliğiydi. Örneğin,bir maddeye altın rengi vermek, onu altın yapmak demekti. Bizesaçma görünen bu inanç o dönemin temel felsefesinin bir gereğiydi.

68

Page 33: BİLİM TARİHİ

İlk El-Kimya dönemine ait El-Kimya eseriGüney Mısır'da yetişen Zosi-mos‘a (M. S.III. yüzyıl) ait bir ansiklopedidir. En eski El-Kimyacı olan Zosi-mos şöyle yazmıştır:

Deneme: Âdi su açık bir kaptakaynatıldığında bir hava cismiyle kabındibinde beyaz bir toz kalır.

Sonuç: Su, hava ile toprağa dönüşmüştür.

69

Page 34: BİLİM TARİHİ

Hıristiyanlığın doğuşundan önce gelen yüzyılla Milâdınilk üçyüz yılı arasına rastlayan bu dönemin gerçekkimyanın kurulması ve gelişmesinde ihmalolunamayacak derecede önemli bir rolü olduğu inkâredilemez. Bu şekilde çalışan El-Kimyacıların faaliyetineRoma İmparatoru Dioklit'in emriyle M.S.299 yılında son

verildiğini ve El-Kimyaya ait bütün kitapların yokedildiği söylenirdi Bu yangından ancak bir kaç El-Kimyapapirüsü zamanımıza kadar kalabilmiştir.

70

Page 35: BİLİM TARİHİ

Yüzyıllar sonra Araplar ve onları izleyen Avrupalılar arasındasimya yeniden ortaya çıktığında eski temel felsefesinden,dolayısıyla anlamından yoksundu. Kuramsal gerekçesiniyitirmiş, birtakım hazır reçete uygulamasından ibaret olan bu"bilim" düzmece kimliğini kelime oyunları ve mistik bir esrarperdesi arkasında gizlemek zorundaydı artık.

Şurasını da kaydetmeli ki, gerek astroloji, gerek simyabaşlangıçta, gerçek bilimlerde olduğu gibi, sağlam bazıgözlemlere, hatalı da olsa belli bir rasyonel düşünceyedayanarak ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Böyle olmasaydı

onların ne rasyonel düşüncenin parlak dönemini yaşadığıHelenist çağda ortaya çıkmalarına, ne de astronomi ve kimyabilimlerinin gelişmelerine geçerli bir katkıda bulunmalarınaolanak vardı.

71