Bidergi Eylül '14

70

description

Bidergi / Birmedya yayın organıdır.

Transcript of Bidergi Eylül '14

Page 1: Bidergi Eylül '14
Page 2: Bidergi Eylül '14
Page 3: Bidergi Eylül '14
Page 4: Bidergi Eylül '14
Page 5: Bidergi Eylül '14
Page 6: Bidergi Eylül '14

İÇİNDEKİLER

EYLÜL 2014SAYI: 4

AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ

ISSN:2148-2780

SAHİBİBir Medya AdınaT. Atakan AKMAN

GENEL YAYIN YÖNETMENİFatih TURBAY

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜAhmet ŞAHİN

GÖRSEL SANAT YÖNETMENİSelçuk USTA

GRAFİK TASARIMKoray HASIRCIİhsan ŞAHİN

EDİTÖREmine Hacer BİLGİN

MUHABİRKıymet AKBULUT

DİJİTAL YAYINZihni ÖNER

MALİ İŞLER KOORDİNATÖRÜSafure UMUTLU

REKLAM DEPARTMANIT. Atakan AKMANFatih TURBAY

YÖNETİM YERİYeniyol Mah. Gazi 12. Sk. No: 9/13 | ÇorumTel: 0364 225 66 64www.birmedya.netwww.bidergi.tvİletişim: [email protected]

YAYIN TÜRÜYerel Süreli Yayın

BASKI & CİLTAnkara Okulu Basım Yayın Ltd. Şti.İstanbul Cad. No: 48/81İskitler/AnkaraTel: 0312 341 06 90

BASIM TARİHİEYLÜL 2014

Copyright© EYLÜL 2014 Bidergi

Yayına sunduğumuz haber ve metinlerin gerekli görülen düzeltmeler yapıldıktan sonra her türlü yayın hakkı yayınlandığı günden itibaren Bidergi’ye ait olup izinsiz olarak çoğaltılması ve yayınlanması yasaktır.

18SPOR / ÇORUM GÜREŞİ ALTIN ÇAĞINI YAŞIYOR / Hüseyin TEKEGüreş İl Temsilcisi ve Belediyespor Güreş Koordinatörü

54-56ŞEHRİMİZE HOŞGELDİNİZ ‘‘GENÇLER’’ | Bidergi

Değerlendirme | Prof. Dr. Reha Metin ALKAN / Hitit Üniversitesi Rektörü

6NAMAZGÂH / Ethem ERKOÇEğitimci - Yazar

48BiHikâyeYasir AHISKALI

Page 7: Bidergi Eylül '14

10RÖPORTAJ / Mehmet Akif ERSOY

TRT İstanbul Haber Müdürü

30GERÇEK BİR HAYAT İKSİRİ‘‘GÜLÜMSEMEK’’ / Uzm. Dr. Zafer BOYACIOĞLUElitpark Hastanesi Fizik Tedavi Uzmanı

34BAYRAMLAR DEĞİL, BİZ DEĞİŞTİK / Gülesin Ağbal DEMİRERÇorum Hakimiyet Gazetesi Haber Yönetmeni

40MONA ROZA / Hüseyin KIRÇorum İHL Müdürü

36BİR CUT GERÇEĞİ ‘‘KURGU’’ / Mithat MUMDZİCGrafik-Animasyon Uzmanı

SEZA

İKA

RAKO

Ç

TALİH KUŞU ÖZELLEŞTİ

20TEKNİK BAĞIMSIZLIKTAN TEKNO-MOBİL

BAĞIMLILIĞA / Mehmet OKUMUŞ32KADIN ve SİNEMA / Mehmet Sefa DOĞRU

22BİR DE BURADANBAKALIM!Mustafa DEMİRER

5217 ARALIK’TAN 22 TEMMUZ’A / Av. Cavit TATLIHukukçular Derneği Genel Başkanı

Page 8: Bidergi Eylül '14

8 |

Page 9: Bidergi Eylül '14

|9 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

Bidergi’nin yeni sayısı ile siz saygı-

değer okuyucularımızın karşısında-

yız. Üç aylık periyotlarla yayınlanan

dergimizin hazırlanmasında bun-

dan önceki üç sayıda olduğu gibi

yayın kurulumuz ve muhabirlerimiz

titizlikle dergimizde yer alacak ko-

nuları belirledi. Üç sayıda birlikte

çalıştığımız Yazı İşleri Müdürümüz

Sefa Köylü bundan böyle aramız-

da olmayacak. Bu zamana kadar

dergimize verdiği emekler için gö-

nülden teşekkür ediyor, çalışma ve

aile hayatının bundan sonraki bö-

lümünde başarılar diliyoruz.

Çıkardığımız 3 sayıya bakıldığında

etkiler, tepkiler, feedback’ler bizleri

memnun etti. Doğru yolda olduğu-

muzdan artık eminiz. Çorum’dan

ve ülkemizin değişik bölgelerinde

ikamet edip şehrimizle bağı bula-

nan, dergimizden haberdar olan

hemşehrilerimiz beğenilerini ifade

ediyorlar. Derginin içeriğine dair

fikir veriyor ve hatta yardımcı ol-

mak istediklerini dile getiriyorlar.

Bidergi, ilk sayısından itibaren top-

lumsal sinerji oluşturmayı başara-

bilmiş, insanımızın beklentilerine

cevap verebilmiştir. Dergiciliği bi-

len bir ekiple Bidergi’yi okurlarıyla

buluşturuyoruz. Bu ekip çok daha

güzel çalışmalarla, yeni sayılarla

sizlerin karşısında olmaya devam

edecektir.

Bu sayıda ülkemizdeki ve şehrimiz-

deki güncel olayların bazılarına

Bidergi bakış açısıyla yer verdik.

Gazze’de yaşanan insanlık ayıpla-

rı ve katliamlar, Çorum güreşindeki

giderek artan başarı grafiği, genç-

lerimizin ve daha kötüsü çocukları-

mızı esir alan mobil bağımlılık da

yazarlarımızın ilgi alanına giren

konular arasında idi. Türkiye’nin en

büyük özelleştirme ihalelerinden

birisi olan Milli Piyango ihalesine

bir Çorumlu işadamının katılması

ve yankılarını ise Çorum Hakimiyet

Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mus-

tafa Demirer farklı açıdan değer-

lendirdi. 17 Aralık ve 22 Temmuz

operasyonlarında hukukun takın-

dığı tavrı ise Hukukçular Derneği

Genel Başkanı Av. Cavit Tatlı, siz

Bidergi okuyucuları için yorumladı.

Sinemadaki cinsel unsurlar ve ka-

dının sinemadaki yerini ise akade-

misyen gözüyle Mehmet Sefa Doğ-

ru, Çorum’daki köy şenliklerini ise

şenliklerin aranılan ismi gazeteci

Servet Seyfettin Mete kaleme aldı.

Hitit Üniversitesi’ni kazanan öğren-

cilerden ise Çorum ve üniversite ile

ilgili görüşler alarak sizlere aktar-

maya çalıştık.

Büyüyen ve güçlenen Türkiye, bu-

nun yanında da değişen ve gü-

zelleşen şehir Çorum. Belki de

Bidergi’nin 4. sayısını bu ifadeyle

özetlememiz mümkün. Her sayıyı

bir öncekinden daha farklı ve dolu

dolu olarak sizlere ulaştırmanın

gayreti içerisinde yayın kurulumuz

ve dergimizin tüm çalışanları adı-

na tüm kıymetli okuyucularımıza

saygılarımı sunuyorum.

Bir sonraki sayımızda buluşmak di-

leğiyle. Allah’a emanet olun.

AHMET ŞAHİN

EDİTÖRDEN

BÜYÜYEN VEGÜÇLENEN TÜRKİYE ...

Page 10: Bidergi Eylül '14

10 |

Namazgâhlar, Cuma, Bay-ram, Teravih ve cenaze namazlarını daha büyük

cemaatlerle kılmak için yapılan açık hava mescitleridir. Yağmur duaları da namazgâhlarda ya-pılırdı. Hz. Peygamber (s.a.v)’in Kuba’daki yaptığı ilk mescit, Ra-nuna mevkiinde ilk Cuma nama-zı kıldırdığı mescit de namazgâh tarzında yapılmıştı. Temiz bir yer seçilip etrafı taşlarla çevrildiği zaman içinde rahatça namaz kı-lınabiliyordu. Hatta Hz. Peygam-ber (s.a.v), Tebuk Seferi’nde ve Mekke yolunda bu tarzda çok sayıda namazgâh yeri belirlemiş ve orada cemaatle namaz kıldır-mıştır. Bu nedenle namazgâhlar, zaman zaman ordunun konakla-dığı yerler olmuştur.

Resul-u Ekrem (s.a.v), bayram ve cenaze namazlarında veya yağmur duasında musallaya/ namazgâha çıkardı. Hatta Ra-mazan ve Kurban Bayramı gün-

lerinde sabah namazını Mescid-i

Nebevi’de kılar, büyük bir ce-

maatle camiden çıkıp tekbir-

lerle Medine’nin beş yüz met-

re dışında bulunan namazgâha

varır orada Bayram namazlarını

daha kalabalık bir cemaatle kı-

lardı. Ardından namazgâha yakın

bir yerde kurbanını keserdi. Bu

namazgâhta namazdan sonra

kadın-erkek, küçük-büyük her-

kesle bayramlaşırdı. Buralarda

yağmur duası da yapılırdı.

Medine’deki namazgahta ilk

dönemde özel olarak yapılmış

mihrap ve minber yoktu. Eme-

viler döneminde de namazgâha

birkaç basamaklı bir mimber ve

mihrap yapılmıştır.

Namazgâhlar, açık hava mesci-

di konumunu koruyarak ihtiyaca

göre İslam coğrafyasının her ta-

rafına yayılmıştır. Kervan yolların-

da konaklama ve ibadet mekanı

olarak o namazgâhlar çevrilmiş-

tir. Bu mekanların yanına abdest

almak, su içmek ve hayvanlarını

sulamak için çeşmeler inşa edil-

miştir. Bazı namazgâhlarda na-

maz kılanları, konaklayanları gü-

neşten korumak için gölge veren

büyük ağaçlar yetiştirilmiştir

Osmanlılar döneminde mihraplı-

minberli ordugah tipi namazgâhlar

inşa edilmiştir. Topraktan bir iki

basamak yüksekte korunaklı me-

kanlardır. Etrafı genellikle duvar-

larla çevrilmiştir. Yanına abdest

almak için bir çeşme mutlaka

yaptırılmıştır. Mihrap olarak ya-

pılan kısmın tepesinde “Mihrap”

veya “Sahibü’l-Hayrat” ibaresi ya

da mihrap ayetinin tam metni ya-

zılmıştır.

Osmanlı döneminde Anadolu’da

yapılan namazgâhlarda yağmur

duası yapılırdı. Hacca gidenler

seferberlik dönemlerinde askere

sevk edilenler buralardan uğur-

lanır ve buralarda karşılanırdı.

Namazgah, açık havada namaz kılmaya mahsus yerdir. Musalla kelimesi de aynı anlamda kullanılmıştır. Ancak zamanla musalla, cami civarında cenaze namazı kılına ve kıble tarafında musalla taşı bulunan mekanları için kullanılmıştır.

Ethem ERKOÇEğitimci - Yazar

Namazgâh

Page 11: Bidergi Eylül '14

|11 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

biYAZI

2014 yılında ilk defa Namazgah’ta teravih namazının kılınmış olması, önemli ve takdire şayan bir harekettir. Bu teravihlerde kadın, erkek, yaşlı, genç cemaat bir araya gelip, namaz kılldılar.

Savaş dönemlerde şehre sığınan

göçmenlerde buralarda misafir

edilirdi.

Çorum’daki namazgâhın ilk defa

ne zaman inşa edildiği hakkında

bilgimiz yok. Ancak şehrin kena-

rında açık hava mescidi şeklinde

yapıldığı bilinmektedir. Çocuk-

luğumda hatırladığım şekliyle

şimdiki namazgâhın olduğu alan,

üç metre yükseklikteki kerpiç

duvarla çevriliydi. Namazgâhın

duvarlarının içinde iki sıra selvi

kavak ağaçları dikiliydi. Kıble ta-

rafında mihrap ve mimber vardı.

Giriş kapısının yanında üç oluklu

çeşme yer almaktaydı. 1963 yı-

lında sabah namazından sonra

Çorum’un her tarafından gelen

büyük bir cemaatle burada yağ-

mur duası yapmış ve çimenlerin

üzerinde namaz kılmıştık.

Yukarıda vermiş olduğumuz ge-

nel bilgiler ışığında Çorum’daki

Namazgâh’ın da Osmanlı döne-

mi yapısı olduğu anlaşılmaktadır.

Ecdadımızın burayı yağmur duası

dışında hacı yolcu etme ve kar-

şılama, asker uğurlama amaçlı

kullandığı nesilden nesile anlatıla

gelmiştir.

Sıcak memleketlerde namazgâhlar,

her mevsim kullanılabilmektedir.

Fakat bölgemizin soğuk ve ya-

ğışlı olması, yılın yarısının böyle

geçmesi nedeniyle Namazgâh,

ancak yaz dönemlerinde ama-

cına uygun olarak kullanılabil-

mektedir. 2014 yılında ilk defa

Namazgâh’ta teravih namazının

kılınmış olması, önemli ve takdire

şayan bir harekettir. Bu teravih-lerde kadın, erkek, yaşlı, genç cemaat bir araya geliyor, namaz

kılıyorlar. Namazdan sonraki özel sohbet ve muhabbetler toplum-sal kaynaşmanın zeminini hazır-lamış oluyor. Uygun mevsimlerde yağmur duası, Cuma ve Bayram namazları için de bu mekân kul-lanılabilir. Hacı uğurlama işlem-leri de burada yapılabilir. Bunda dini yönden hiçbir sakınca yoktur. Ancak soğuk ve yağışlı havalarda bunların namazgâhta yapılama-yacağı da herkesin malumudur.

Teravih namazları gibi diğer ibadet ve faaliyetler için de Namazgâh’ın seçilmesi, gelenek-lerimizin yaşatılması bakımından önemlidir.

Page 12: Bidergi Eylül '14

SO

BA

Page 13: Bidergi Eylül '14

biFOTOĞRAF, biHİKÂYE

Fotoğraf: Ümmühan YAZICI Yazı: Nilgün TOPRAK / İletişimci

Sıcak bir soba neler anlatır çocuk ruhumuza. İlk önce korku verir, “cıss”tır yakar elimizi. Anneler bunu öğretir çocuklara, ateş yakar... Sobanın üzerinde kaynayan

su yakar… Ama hangi ateşin gücü yeter bir çocuğu sıcacık

sobanın başından uzaklaştırmaya. Bekler çocuk, belki fırında

patates vardır ya da annesinin onun için hazırladığı nefis

kurabiyeler… Bir de acıktıysa sabırsızdır ateşin karşısında.

Televizyon seyreder gibi, masum yürek izler onu, ateşi,

dumanı, yanan odunun “çıt çıt” seslerini ve içine çeker fırından yayılan enfes kokuyu. Sonra bir cesaret gelir masum yüreğe, hemen yanı başında duran bir iki odunu atmak ister sobaya. Ne dayanılmaz bir cazibedir bu! Sakarlıkla bir yerini yakma pahasına ateşe odun atmak ister o küçük eller.

Ama kadim gelenek bu küçük çocuğa en büyük dersi hemen oracıkta verir. Önünde maşa varken ateşe elini uzatma. “Maşayı kullan”!

Page 14: Bidergi Eylül '14

Mehmet Akif ERSOYTRT İstanbul Haber Müdürü

Türk basınının son dönemdeki

en yetenekli ve en gözü kara

muhabirleri arasında yer alan

Mehmet Akif Ersoy’la Gazze’deki

İsrail katliamını konuştuk. İsrail

ordusunun Gazze’ye başlattığı

bombardımanı ilk gününden

itibaren Türkiye’ye ve tüm dünyaya

tüm gerçekliliğiyle duyuran başarılı

muhabirle yaptığımız röportajı

Bidergi okuyucularının beğenisine

sunduk.

Page 15: Bidergi Eylül '14

biRÖPORTAJ

Mısır’ın rolü çok önemli bölgede. Mısır’ın desteği olmadan Filistin’de bir kalıcı barış ya da Mısır’ın içinde bulunmadığı bir siyasi süreç Filistin davasında olamaz. Çünkü Mısır jeo stratejik olarak Gazze’ye bağlantısı olan tek ülke. Dolayısıyla bu Filistin meselesinde Mısır’ın mutlaka ikna edilmesi ve İsrail’le yürüttüğü işbirliğine son vermesi lazım.

‘RÖPORTAJ

Salih KARSLIOĞLU

Page 16: Bidergi Eylül '14

16 |

Filistin mücadelesine rahmetli Yaser Arafat’la özdeşleşmiş bir mücadele diyebilir miyiz?

Yaser Arafat, Filistin direnişinin önemli bir lideri. Kuşatıcı bir lideri her şeyden önce. Dolayısıyla yani Arafat’ın tabi, Arafat vefat ettikten sonra Fetih mücadelesini Mahmut Abbas’ın yö-netmesi ve akabinde İsraille yaşanan bu diyaloglar ve Filistin direnişinin geldiği noktaya baktığınızda Filistin halkının Yaser Arafat’a olan saygısını, hürmetini bir kez daha anlamlandıra-bilirsiniz.

Yani Arafat, Filistin halkının tamamı için tüm siyasi fraksiyonları için önemli bir liderdi.

Gazze’de, Filistin’de yüzüne Filistin bayrağı ya da puşiyi yüzüne maske yaparak İsrail askerlerine sapanla ya da yalın elleriyle taş açan çocuklar hafızalarımıza kazındı. Aradan geçen 25-30 yıl sonra bu çocukların ellerindeki taşların yerini şimdi ne aldı? O taş atan çocuklar şimdi ne yapıyor?

Kimisi mülteci oldu, yurt dışına gitti. Bazıları Avrupa’ya, bazıları Ürdün’e. Kimisi içeride bir direnişin neferi olarak devam etti. Kimisi komutan oldu. Kimisi Fetih’e katıldı. Kimisi Ramallah’ta siyasi sürecin içerisine dahil oldu. Neticede şöyle bir fotoğraf var önümüzde. İsrail, 1948’den beri Filistin’de her türlü soykı-rımı, her türlü insanlık suçunu, baskıyı, zulmü gerçekleştirdi. Filistin halkının çeşitli direniş yöntemleri vardı. Öncelikle dün-yanın Filistin halkının her türlü direniş yöntemini kullandığını bilmesi lazım. Filistin halkı sessiz kaldı. İsrail yerleşimlerini, kat-liamlarını, işkenceleri, tutuklamalarını sürdürdü. Filistin halkı taşlarla mücadele etti. Birinci intifada dönemi. İsrail, tanklarını ve buldozerlerini bölgeye soktu. Yıkımlara, yerleşimlere, tu-tuklamalara devam etti. Filistin halkı bıçaklarla, sopalarla ikinci intifada döneminde bir mücadele ortaya koydu. Yine katledil-di, zulmedildi. Filistin halkı ve Gazzeliler şu anda ilk defa silahlı mücadeleye iyi hazırlanmışlar ve bunu başarmışlar.

Bunu geçmişten bugüne yani Filistin halkı sessiz de kalsa, taşla da mücadele etse İsrail yerleşimlerini sürdürdüğü müddetçe, ablukayı kaldırmadığı, Filistin halkını katlettiği, istediğini esir alıp, istediğini tutuklayıp, dilediğine işkence edip, dilediği ço-cuğu kolundan çekip İsrail zindanlarına attığı müddetçe bura-da yaşanan ızdırabın kim tarafından yapıldığı ve ne boyutlara geldiği bütün dünyanın gözü önünde olacak. İsrail, Filistin’i yok etmeye çalışıyor. Bunu yüksek oranda da Doğu Kudüs, Batı Kudüs, Ramallah’taki yerleşimlere baktığınız zaman silahsız bir Ramallah yönetimi, Mahmut Abbas’ın başında olduğu ora-daki Ramallah ve Batı Şeria’daki yönetiminin silahsız ve İsraille iletişim halinde olduğunu görüyorsunuz. Burada yaşananlara baktığınızda sürekli yeni yerleşim kararları alınıyor. İsrail dile-diği zaman içeriye giriyor, çıkıyor. Bunda direniş yoksa Filistin yok sonucunu çıkarıyorsunuz. İsrail aynısını Gazze’de yapma-ya çalışıyor şu an. Gazze’yi silahlardan arındırıp, Gazze’deki direnişi yok edip, Gazze’de kafasına göre canı istediğinde or-dusunu sokacak, istediği gibi hareket edecek. O bölgede iş-gal ettiği topraklarda bir İsrail Devleti hayalinde. Dünyanın iki devletli çözüm önerilerinin İsrail için hiçbir anlamı yok. Zaten bunu tanımıyor. Tanımadığını da her defasında gösteriyor.

İsrail’in Gazze’yi silahlardan arındırmayı istemesi aslında bir bahane mi? Gazze’yi tamamen yeryüzünden silmek istiyor diyebilir miyiz?

Silahlardan arındırdıklarında Gazze’yi zaten tamamen silmiş olacaklar. Orası bir Ramallah gibi, Batı Şeria gibi olacak. İsrail, Gazze’de yaşayan 1.8 Milyon Filistinli’yi tamamen öldüremez, bunların hepsini katledemez. Ne yapıyor? Filistinlilerin bir kısmını göçe zorluyor. Yurtdışına çıkmaları için baskılar yapı-yor. Sürekli bir psikolojik baskılar kuruyor. Yerleşim planlarını sürdürüyor. Aileleri tehdit ediyor. Yaşamlarını zorlaştırıyor. Elektriğini, suyunu kestiriyor. Aklınıza, hayalinize gelmeyecek çirkinlikler uyguluyor. Temizlik yaptığınız evinizi, bahçenizi, av-lunuzu kirletiyorlar, pislik atıyorlar, camlarını kırıyorlar. Filistin halkının yaşadığı bütün mahallelerde terör estiriyorlar. Yerle-şimci terörü diye bir şey var Filistin’de. Bunlar İsrail Devleti’nin gözetiminde, güvenliğinde yapılan şeyler. Yerleşimcilerin ta-mamı ceplerinde, bellerinde uzun namlulu, otomatik silah-lar taşırlar. Filistin halkı ise hiçbir şey taşıyamaz, hiçbir şekilde direnemez. Hiçbir hakkı yoktur. Yerleşimciler kendilerine bu-laştığında ya kaçmalılar ya da bedelini ödemeliler. 1.8 Milyon insanı her türlü yöntemle Filistin topraklarından yaşamaktan bıktırır. Göçe zorlar, topraklarını satmaya zorlar. Az önce de söylediğim gibi İsrail, Gazze’yi silahlardan arındırdığında da Gazze’ye dilediği gibi girip çıkar. Ve bu yöntemleri Gazze halkı üzerinde uygulamaya başlar. Şu anda yaptığı da çok farklı de-ğil. İnsanlık dışı abluka ile bu katliamlarla barış zamanı orada çalıştırdığı casuslarla, içeriyi karıştırma, içeriden bir takım şey-leri organize etme, Gazze’de halkı galeyana getirme, proveke etme yöntemleri ile bunu zaten sürdürüyordu. Başarılı olama-dı. Çünkü Filistin halkı birlik içerisinde hareket etti. Tüm siyasi fraksiyonlar hep beraber hareket ettiler. Filistin’in iç barışını koruyabilmek burada çok önemli. Yani Gazze’de daha önce yaşanan El Fetih, Hamas mücadelesinin şu anda yaşanmıyor olması, birlikte İsrail’e karşı mücadeleci olmaları, koruyucu hat operasyonun ilk günlerinde gerçekten iç barışı sarsacak bir ta-kım süreçler yaşandı. Dolayısıyla o süreçler devam etse, bazı ülkeler özellikle Türkiye ve Katar ciddi müdahale ettiler. Müda-hale edilmeseydi iç barış ciddi zarar görecektir. Hamas’tan çok sert açıklamalar gelmişti. İsrail’in ilk hedefi bu iç barışı ortadan kaldırmaktı. Filistin halkının bundan sonra yapması gereken şey bunun artık bilincine vardılar. Bunu önceden fark etme-mişlerdi. Ama şu an tamamen bunun bilincindeler. Yapmaları gereken en önemli şey kendi içlerindeki o barışı, o süreci mu-hafaza etmek.

Nihayet, El Fetih ve Hamas, koşulsuz birlikte edebiliyor. Hem Filistinlilerin hem de İslam âleminin beklediği bir birliktelikti Hamas ve El Fetih’in bir araya gelmesi.

El Fetih en az 400-500 tane füze attı İsrail’e. Tüm siyasi fraksi-yonları ile birlikte Hamas ve El Fetih, Gazze’de birlikte hareket ediyorlar. İsrail’in saldırıları başladığında ilk günlerde yaşanan ayrışma da ortadan kalktı. Siyaseten de barış müzakereleri ko-nusunda da önceden biliyorsunuz El Fetih gitmişti Kahire’ye, bir barış mutabakatı imzalamıştı. Direniş grupları davet edil-memiş, bilgilendirilmemişti. Dolayısıyla da havada kalmış ve hiçbir anlamı olmamıştı. Daha sonra Türkiye başta olmak üze-re bazı ülkelerin bir takım müdahaleleri oldu. Ondan sonra, El Fetih Hamas’ı da işin içine dahil etti. Birlikte hareket etme-

Page 17: Bidergi Eylül '14

|17 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

biRÖPORTAJ

ye başladılar. Bu çok önemli bir şey. Şimdi tüm barış görüşmelerin-de Hamas’la da müzakereler yapılıyor. Yani İsrail ve Mısır, (Mısır, hem darbeye meşruiyet kazandırma çabası hem de Filistin halkına bir iha-neti söz konusu) Hamas’ı terör örgütleri listesine aldıkları için direniş gruplarını işin içine katmadan bir ateşkes sürecine girdiler. Sonrasında da şunu gördüler. Filistin direnişi zaten savaşıyor. Siz direnişçilerle mü-zakere etmeden bir ateşkes sağladığınız zaman sahada bunun hiçbir karşılığı yok. Daha sonra da Hamas’ı ve diğer direniş gruplarını İslami Cihad ve Aksa Şehitleri’ni de dahil etmek zorunda kaldılar.

Filistin’in dünyanın değişik yörelerinde yaşanan krizlerle ve özellikle Müslümanlar üzerindeki yoğun baskıyla da yakın ilgisi var mı? Yani Filistin, İslam’ın olduğu kadar Yahudilerin de sembolik bir varlık ispat etme sahası mı?

Kudüs her üç din için de kutsal bir mekân. Yani Hristiyanların da en kutsal mekânlarından birisi. Hz. İsa’nın (tırnak içerisinde) çarmıha ge-rildiği yer, Hristiyanlığın doğduğu yerler. Yahudilik için de böyle. Müs-lümanların da ilk kıblesi Mescid-i Aksa. Bu üç dinin buluştuğu küçük ve gerçekten enteresan aurası olan bir yer orası. Orada herkesin bir mü-cadelesi var. Belki Hristiyanların mücadelesi pek hissedilmiyor. Orada çok fazla Hristiyan bırakmadılar ama dünyanın dört bir tarafından Hris-tiyanlar her yıl Kudüs’e gidip ayinlere katılıyor.

Müslümanların daha yoğun bir mücadelesi var. Filistin halkı, Kudüs meselesini, Filistin meselesini siyasal anlamda hem dünyanın gün-demine taşımak hususunda hem de orada ağır bir bedel ödeyerek yaşamlarını sürdürme noktasında gayretler sarf ediyor. Bunları dünya Müslümanlarının görmesi lazım. Herkes için kutsal bir yer ama İsrail’in bu yerleşim politikalarını sürdürmesi, Filistinlilerin yerlerinden, yurtla-rından etmesi, Sabra, Şatilla, Cenin, Şucaiye, Huzâ katliamlarını yap-mış olması ve dünyanın bunun karşısında sessizliğini sürdürmesi çok ciddi bir problem. Müslüman ülkelerin bu problem karşısında aldıkları ciddi bir tedbir de attıkları somut bir adım da yok. Bunun bedelini sade-ce “Filistin halkı” ödüyor. Müslüman ülkelerin bu vahdet sorunu, kendi iç problemleriyle uğraşmaları, siyasi hesapları, o bölgede birbirleriyle olan kötü ilişkileri, İslam İşbirliği Teşkilatı üyelerinin neredeyse tama-mının birbirleriyle olan siyasi mücadelesinin en büyük müstefidi İsrail. Şu anda bölgede çok rahat bir şekilde hareket edip Mısır’da yaşanan darbenin ardından daha da rahatladı. Çok rahat edip istediğini yapa-biliyor İsrail şu anda.

Filistin meselesinde İslam’ı bir manada kontrol altında tutma psikolojisi mi yatıyor? Oradaki savaş ya da işgalin çocukların gençlerin yaşlıların hayatına yansımasından söz eder misiniz?

Filistin her şeyden önce psikolojik bir eşik. Kudüs’ün kutsallığı, ilk kıble olması. Mescid-i Aksa’nın manevi anlamı. Baktığınız zaman yine İsrail’in Mescid-i Aksa üzerindeki emelleri ve bu emelleri gerçekleştirmek için her gün attığı adımlar bunlar İslam ülkelerini endişelendiren, tedir-gin eden ama sonuca gidecek adımı atamamalarını da beraberinde getiren süreçler. Kabul edilmemiş, adeta bir terör devleti gibi hareket eden, ABD’nin hamiliğini yaptığı İsrail’in ve bunları silahlarla ekonomik,

İsrail, Gazze’de yaşayan 1.8 Milyon Filistinli’yi tamamen öldüremez, bunların hepsini katledemez. Ne yapıyor? Filistinlilerin bir kısmını göçe zorluyor. Yurtdışına çıkmaları için baskılar yapıyor. Sürekli bir psikolojik baskılar kuruyor. Yerleşim planlarını sürdürüyor. Aileleri tehdit ediyor. Yaşamlarını zorlaştırıyor. Elektriğini, suyunu kestiriyor. Aklınıza, hayalinize gelmeyecek çirkinlikler uyguluyor.

Page 18: Bidergi Eylül '14

18 |

siyasal her türlü desteği veren ABD’nin Ortadoğu’da bir çıban olarak bıraktığı bir İsrail. O yüzden sadece rasyonel bir düşman değil. Baktığımız zaman anti semitist değiliz diyoruz. Yahudiliğe karşı bir problemimiz yok. Ama burada bir siyonizme karşı, İs-rail devletinin politikalarına karşı, İsrail’in Filistin halkı üzerinde uyguladığı bu insanlık dışı ablukaya, katliamlara, soykırımlara karşı bir tepkimiz var. Bunun dışında onları her gün tehdit et-meleri, her gün baskı içinde yaşatmaları, tutuklamaları, yok etme çabaları, çeşitli psikolojik yöntemlerle Filistin halkı üze-rinde yaptıklarına karşı bir tepkimiz var. Ama bu tepkiyi bizler, İslam dünyası, insani değerler ve erdemler üzerinden baktı-ğınızda da Batı coğrafyasında İsrail üzerinde böyle bir tepki, böyle bir yaptırımın olmadığını görüyorsunuz. Daha acısı şu. İslam coğrafyasındaki bütün toplumların, halkın İsrail’e karşı tepkisi ve İsrail’i sorduğunuzda kuracağı cümleler çok bellidir. Hepsinin rahatsızlığı vardır. Hepsi Filistin halkının, Filistin direni-şinin yanındadır. Hepsi İsrail’in işgal politikalarından, 1948’den beri o coğrafyada yaptıklarından, işlediği cürümlerden çok büyük rahatsızlık duyarlar. Yine baktığınızda bu ülkelerin bü-tün liderlerinin de doğrudan ya da dolaylı bir şekilde İsrail’le ilişki içinde olduğunu görürsünüz. Halkın bu tepkisinin idareye, siyasi söylemlere ya da somut yaptırımlara etkisinin olmadığı-nı görürsünüz. Dolayısıyla Arap coğrafyasında bu da ciddi bir problemdir. Yani liderlerin ilişkileri halkın tepkilerinden öte çok farklı noktalardadır. Suud kralı, Gazze’de 20 gün katliam de-vam ettikten sonra çıkıp bir açıklama yaptı. İşte bunu yapma nedeni kendi halkını teskin etmekti. Suudi Arabistan’daki halk çok ciddi tepki göstermeye başlamıştı. Ne bu sessizlik, niye bir şey yapılamıyor diye. Filistin meselesi, İslam ülkelerinin üze-rinde mutabık oldukları tek meseledir. Ama yine sonuca ula-şamadıkları bir konudur. Suriye öyle değildir mesela. Suriye’de İslam dünyası ayrışmıştır. Kimisi Esad’ın yanında durmuştur, kimisi karşısında durmuştur. Afganistan’a bakışı, Irak’a bakışı farklıdır. Örnekler çoğaltılabilir. Ama, siyasi, askeri ve ekono-mik anlamda Filistin meselesi tırnak içerisinde herkesin muta-bık olduğu tek mesele.

Filistin halkı bir bedel ödüyor. Bu ablukada yavaş yavaş öl-dürüleceğiz dediler. Madem öldürüleceğiz biz de mücadele edelim ve herkesin, her milletin hakkı olan özgürce yaşamayı bir bedel ödeyerek kazanalım dediler. Ve şu anda orada bir ölüm kalım mücadelesi veriyorlar. İsrail uyguladığı uluslararası hukukta bile hiçbir yeri olmayan bu insanlık dışı ambargoyu, ablukayı kaldırmadığı sürece de savaşmaya devam edece-ğiz, diyorlar. İstedikleri ekstra bir şey yok. Herkes gibi yaşamak istiyorlar. Filistin halkı özgürlük istiyor. Filistinli çocuklar İsrailli askerlerin ellerine bakmak istemiyorlar. Filistinli çocuklar ek-meklerini İsrail’in izin verdiği ölçüde, izin verdiği zaman kendi-lerine ulaşmasını istemiyorlar.

Gazzeliler Mısır ve Sisi’ye nasıl bakıyor? Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan algısı nasıl? Onlar için ne ifade ediyor?

Türkiye’de resmi kurumlarda Mustafa Kemal’in fotoğrafları vardır. Gazze’de bazı kurumlara girdim. (Popülist yaklaşımlar olabilir diye bunları sosyal medyada paylaşmadım.) Bir şirket müdürünün arkasında Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafı vardı. Gazzeliler için Recep Tayyip Erdoğan, önemli bir lider. Filistin halkı tarafından da çok sevilen bir lider.

Mısır, büyük bir hayal kırıklığı. Darbe sonrasında tünelleri yık-

tılar. Gazze’nin can damarları idi o tüneller. Refah sınır kapı-sını kapattılar. Filistin’de, AGİT gözlemcilerinin ve uluslararası gözlemcilerin takip ettiği seçimle iş başına gelmiş olan Hamas’ı terör örgütü ilan ettiler. Akabinde Filistin halkına bedel ödet-tiler. Mısır, darbe sonrasında Büyük İsrail oldu, adeta. Mısır’ın rolü bölgede çok önemli. Mısır’ın desteği olmadan Filistin’de bir kalıcı barış olamaz. Çünkü Mısır Gazze’ye bir kere jeo-stra-tejik olarak Gazze’ye bağlantısı olan tek ülke. Dolayısıyla Filistin meselesinde Mısır’ın mutlaka ikna edilmesi ve İsrail’le yürüttü-ğü işbirliğine son vermesi lazım. Mısır, bir ateşkes planı sundu İsrail’e. İsrail, bu ateşkes planını kabul etti. Amerika Dışişleri Bakanı -ki ABD İsrail ilişkilerini anlatmaya gerek yok- bir plan sundu. İsrail dedi ki: Biz, Mısır’ın planını kabul ediyoruz. Sizin planınız bizim işimize gelmiyor. İsrail-Mısır ilişkilerini anlamak için küçük bir örnek sadece. Yani Mısır, İsrail’den daha çok bas-kı yaptı Gazze’ye. Belki İsrail vurdu, İsrail saldırdı ama Mısır da bunları izleyerek, kapılarını kapatarak İsrail’le yürüttüğü hem gizli görüşmelerde hem de açık müzakerelerde çok ciddi des-tek verdi. Mısır, Gazze halkının yanında bir duruş sergileseydi İsrail bu kadar cesur, bu kadar yoğun bir katliamı yapıp hiçbir şey olmamış gibi hadi ateşkes yapalım diyemezdi. Mısır’ın şu ana kadar yaptığı Filistin davasına büyük bir ihanet.

Bundan sonra Gazze’de ne olur, öngörünüz nedir?

Savaşın bir müddet daha devam edeceğini düşünüyorum. Ateşkes görüşmeleri sürüyor. İsrail doğrudan ya da dolay-lı bir taviz verip ablukayı kaldırmadığı sürece direniş grupları mücadele edeceklerini söylüyorlar. Az önce de söyledim. Bu ölüm kalım mücadelesi. Gazze’yi yıktılar. Yani Gazze’yi doğu-dan, kuzeyden ve güneyden tamamen harabeye çevirdiler. Özellikle Şucaiye, Han Yunus, Beyt Hanun, Beklahiya, Huza, Refah bölgeleri nerdeyse harabeye dönmüş durumda. İsrail oraya inşaat malzemesi de sokmuyor. Dolayısıyla bu yıkılan binaların yeniden yapılması mümkün değil. Yüz binlerce in-san şu anda evlerine giremiyor, yıkıldığı için. Gazze’nin içinde güvenle yaşayabilecekleri bir yer yok. Okullar vuruldu. Şimdi okullar açılacak. Sağlam kalan okullarda eğitimin başlaması söz konusu. Elektrik santralleri vuruldu, hastaneler vuruldu. İsrail sadece katliam yapmadı. Her alanda hayatı felç etti şu anda. O kentlerin yeniden inşa edilmesi lazım. Dolayısıyla çok ciddi manada inşaat malzemesi girişi lazım. Abluka kalmazsa eğer Gazze halkı salgın hastalıklarla, yaşayacak yer sıkıntısı ile çok daha problemli bir hale geldi.

Gazze’de bulunduğunuz süre size ve gazeteciliğinize neler kattı? Ya da sizden bir şeyler götürdü mü?

İlk defa öğretmedi ama bir kez daha ne olup bittiğini gösterdi. Savaş kötü bir şey. Bu savaş bölgedeki en temiz savaş. Ben hep öyle söylüyorum. Tarafların belli olduğu, kimin kimle savaştı-ğının ayan olduğu bir savaş ama savaşın kötülüğünü, savaşın çocuklar ve kadınlar üzerinde bıraktığı o etki ve aynı zamanda İsrail’in nasıl bir terör devleti olduğunu bir kez daha gösterdi.

İkincisi, sizler ne yaparsanız yapın. Cebariye’de katliam baş-lamadan önce bir kadın bizi aradı. Yanımızda Filistinliler vardı. Kızılhaç’ı aramış. Kızılhaç yetkilileri hiçbir şey yapmamışlar. İs-rail bombardımana başladı. Evlerindeler. Çocukları var. Arka-dan çığlık çığlığa bağırıyorlar. Çıkmak istiyoruz, dedi. Ne olur yardım edin, İsrail makamlarını arayın, yarım saat süre versin-

Page 19: Bidergi Eylül '14

|19 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

ler. İnsanlar evlerini terk etsinler. Burada bir sürü sivil var, dedi. İsrail buna müsaade etmedi. Ve biz o kadınların, çocukların çığlıkları içe-risinde bize ulaşmaya çalıştıklarını görünce… Şimdi telefon kapana-cak ve sonra o insanlar ölecekler. Bunu biliyoruz. Dünyaya bu çığlığı haykırıyorsunuz. Hiçbir şey yapamıyorsunuz. En sonunda çıkıp tele-vizyonda Cebariye’de göz göre göre, çığlıklarını duyduğumuz insan-lar birazdan ölecek, diyorsunuz. Dünya hiçbir şey yapmıyor. Bir kez daha şunu öğretti. Bunların desteklediği bir operasyon yaptığınızda siz hangi zulmü gerçekleştirirseniz gerçekleştirin Batı’nın ve Amerika’nın çıkarlarına aykırı yapmadığınız sürece ve onların çıkarlarını destek-lediğiniz sürece ya da İsrail’seniz eğer hiçbir tepki yok. Dolayısıyla dünyada mazlum ve mahrum bırakılmış halkların yanında duran bir dünya kurumu, kuruluşu söz konusu değil. Birleşmiş Milletler’in böyle bir fonksiyonu yok. Bunu bir kez daha müşahade ediyorsunuz. Gaz-zeliler şunu biliyorlardı. Birleşmiş Milletler’den ateşkes sağlanmadı-ğına yönelik ilk açıklamalar geldiğinde “Tamam, haftalarca, aylarca tepemize bombalar yağacak” diyorlardı. Nitekim de öyle oldu. Bir ga-zeteci olarak bunu bir kez daha öğreniyorsunuz. Bunların hepsinin bir siyasi dengeler silsilesi olduğunu, insanların hayatlarının, sivillerin hayatlarının hiçbir öneminin olmadığını görüyorsunuz. Onların siyasi hesapları neyi gerektiriyorsa o yapılıyor. İnsan hayatının hiçbir kıyme-tinin olmadığını görüyorsunuz. Filistin direnişi eğer silahlı mücadeleyi gerçekleştirmemiş olsaydı İsrail, Gazze’nin üzerinden buldozerlerle tanklarla tüm Gazze’yi yok ederek geçerdi. İsrail’in şiddet dışında an-lamadığı bir dilin olmadığını bir kez daha görüyorsunuz.

Son olarak orada bulunduğunuz sürede kameralara, haberlere yansımamış ancak sizin unutamadığınız bir anınız var mı?

Birincisi, Şifa Hastanesi’yle ilgili röportaj yapıyorum. Bir kadın vardı. Ta-bii çok fazla insan yaşamını yitirdi. Bunların hepsinin çok acı hikâyeleri var. Şimdi bu bizim için istatistiklere dönüştü. Orada ölen çocukların, annelerin, yaşlı kadınların, sivillerin çok başka hikayeleri var. Hepsi-nin yaşamı değişti. Röportaja girerken kardeşi ya da kuzeni kapıdaydı. Kadının adı Noha. Kuzeni dedi ki: Noha çocuğunu ve eşini kaybetti. Kendisinin ayağı koptu, ağır yaralandı ama bunu bilmiyor henüz dedi. O yüzden sorularda dikkatli olun. Biz kendisine henüz söylemedik. Çok etkilenmesin dedi. Biz röportaja başladık. Röportajdan sonra da Noha’nın hikâyesini kuzeninden dinleyeceğiz. Noha, anlatmaya baş-ladı. Saldırı sabah namazından sonra başladı. Bir an deprem gibi oldu. Her tarafımızda şarapnel parçaları. Ayağımın koptuğunu hissetmedim bile. Sadece yürüyemediğimi hissettim. Yıkıntıların içerisinden sürü-nerek çıkmaya çalıştım. Ama, eşim kızımı alıp kaçtı. Elhamdülillah, sal-dırılardan dışarı çıktı. (Bu arada, Noha, 30 yaşında ve evlendikten 10 yıl sonra çocuk sahibi olabilmiş bir kadın) Ben ayağımı kaybettim ama Allah’a şükür eşim ve çocuğum kurtuldular, diyor.

Ben bu ropörtajı yaparken yanımızda Noha’nın kayınvalidesi de vardı. Noha’nın annesi de, eşi de, çocuğu da ölmüş o saldırılarda. Kayınva-lidesi dudaklarını sıkıyor ağlamamak için, bir şey belli etmemek için. Kız kardeşi de keza aynı şekilde. Dönüp kız kardeşiyle de bir ropörtaj yaptım. Arapça yapıyoruz tabii bu ropörtajları. Sonra ben de yanın-da Türkçe bir anons çektim. Onlar anlamıyorlar Türkçe’yi. Dedim ki, Noha gerçek hikayeyi bilmiyor. Bu anlattığı hikâye de acı bir hikaye.

Ayağını kaybetmiş saldırılarda. Çocuğunu kaybetmemiş olması, eşini kaybetmemiş olması bu hikâyenin bir tesellisi. Evlerin başlarına yıkılmış. Ama hikâyenin gerçeğini bilmi-yor. Belki hastaneden çıktığında gerçeği öğrenecek. Eşi de yok, çocuğu da yok, annesi de yok. Artık bu anlamda ha-yatta tek başına.

Yine hastanenin bahçesinde oğlunu kaybetmiş bir anne vardı. Dört tane ambulans çocuk cenazesi getirdi. Hepsine ayrı ayrı koştu oğlunun cenazesini aramak için. Baktı, oğlu olmadığını gördü. Öptü, kokladı. Başkalarının çocukları. İnsanların bunları televizyonlarının başlarında sadece izle-melerini değil empati yapmalarını istiyoruz. Gök gürledi-ğinde dayanamıyorsunuz. Çocuğunuzun başına, ailenizin, sevdiklerinizin başına şunların geldiğini bir düşünün. Neler hissedeceksiniz. Bunlar bir istatistik değil, bunlar insan ha-yatı. Mazlumun, mahrumun, böyle katledilen bir milletin dini, ırkı olmaz. Bu insani bir mesele. O yüzden Batılı ga-zeteciler bile orada ağlaya ağlaya çalışıyorlar.

Türkiye’de resmi kurumlarda Mustafa Kemal’in fotoğrafları vardır. Gazze’de bazı kurumlara girdim. (Popülist yaklaşımlar olabilir diye bunları sosyal medyada paylaşmadım.) Bir şirket müdürünün arkasında Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafı vardı. Gazzeliler için Recep Tayyip Erdoğan, önemli bir lider.

‘biRÖPORTAJ

Page 20: Bidergi Eylül '14

20 |

Yoga kelimesi ‘yuc’ kökünden gelir ve bağlamak, boyunduruğa sokmak, birleşmek, bir araya getirmek gibi anlamlara gelir. Bu tanımıyla yoga, kişinin nefsini, bedenini ve davranışlarını denetim altına almasıdır. Bir başka deyişle, bir disiplin işidir ve kişinin tüm yaşam alanlarını kapsar..

Page 21: Bidergi Eylül '14

|21 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

biSAĞLIK

Günümüzde yoga salonlarında uygulanan biçimiyle yoga, içerisinde yumuşak esnemeler, nefes uygulamaları ve derin gevşemenin yer aldığı fiziksel çalışmalar olarak tanımlanabilir. Asana adı verilen yoga duruşları ile beden esnetilir ve güçlendirilir; nefes teknikleri ile duruşlar daha rahat uygulanır ve daha faydalı olur, nefes kontrolü geliştirilir ve zihnin nefese odaklanması sağlanır; derin gevşemede ise beden ve zihin aynı anda rahatlarken, bedende ve zihinde olanların farkına varılır (Örneğin, bedenin herhangi bir yerinde ağrı, kasılma ya da farklı bir rahatsızlık durumu olup olmadığı; zihne doluşan düşüncelerin ya da uyku halinin farkında olunması gibi). Özetle yoga, beden ve zihni meditasyona hazırlamak için uygulanır.

Yoga, fiziksel uyum ve sağlıktır. Tüm organların uyumlu ve verimli çalışması, bedenin sağlıklı olmasını sağlar. Yoga yapmak için bedenin esnek, güçlü ya da sağlıklı olması gerekmez. Yoga yaptıkça beden esner, güçlenir ve sağlıklı olur. Aynı zamanda, zihinsel sorunların çözülmesine de yardımcı bir sistemdir. Zihinsel gevşeme ve rahatlama, yoga uygulamasının sonuçlarındandır. Beden ve zihnin uyum içerisinde olması da yoganın bir başka tanımı olarak verilebilir.

Yoga, bir deneyim ve disiplin şekli olarak tanımlanabilir. Kişinin içine

dönerek belli yöntemler uygulaması sonucunda beden ve zihnini aynı düzeye getirmesi olarak da anlatılabilir. Bu içe dönerek kendini kontrol yöntemi, araştırma ya da okuma yoluyla değil tamamıyla deneyim yoluyla öğrenilir. Bunun için de yoganın genelde bir öğretmenle uygulanması önerilir. Deneyimlendikçe ve bunu belli bir disiplin çerçevesinde uyguladıkça yoganın anlamı ortaya çıkar.

Kişinin talebi ve tercihi doğrultusunda yogadan edineceği deneyim de farklılaşır. Günümüzde yoga çalışmaları çoğunlukla spor amaçlı, bedeni güçlendirmek ya da gevşetmek için, sırt, boyun, bel ağrıları gibi çeşitli rahatsızlıkları azaltmak için ya da form tutmak için tercih edilmektedir. Bunlar, yapmak için birer tercih sebebi olabileceği gibi yoga sadece bununla sınırlı değildir. Yoga, geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan kadim bir Hint sistemidir ve beden ile zihni kontol etmeyi öğrenerek ruhsal uyuma ulaşıp evrensel bilinçle bir olma yolundaki uygulamalardır.

Yoga, kelime karşılığı olarak çoğunlukla “birlik” anlamında tanımlanır. Birlikten kasıt, insan bilinci ile evrensel bilincin birliğidir. Aslında böyle bir ayrım yoktur; insan ve evren zaten birdir, ancak bunun farkına varmak gerekir. Yoga da bu farkındalığı sağlamak üzere yapılan çalışmalar ve uygulanan yöntemler bütünüdür.

Page 22: Bidergi Eylül '14

Çorum güreşinin ivme kazanmasının, Çorumlu güreşçilerin Avrupa, Dünya ve Olim-piyat Şampiyonalarında kürsüye çıkmalarının ardında yatan bir gerçek var. Hüse-yin Teke gerçeği. Her yıl Güreş Eğitim Merkezi’ne alacağı güreşçiler için Çorum’un

tüm ilçelerine bizzat giderek seçmelere katılan ve daha ilkokul çağında keşfettiği yete-nekleri Çorum Belediyespor ve Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü güreş takımına kazandıran Teke, bu çocukların her türlü sorunuyla da yakından ilgileniyor. Onlara bir baba şefkatiy-le yaklaşan Teke, Çorum güreşinin ilerleyen dönemlerinde de Türkiye’nin yüz akı güreş-çilerini yetiştirmeye devam edeceğinden emin konuşuyor.

Birlikte çalıştığı arkadaşlarının emeklerini hiçbir zaman göz ardı etmeyen Teke, Beledi-yespor Başkanı Zeki Gül, Spor İl Müdürü Haşim Eğer ve Belediyespor’un amatör spor-lardan sorumlu başkan yardımcısı Mustafa Ercan’a övgü dolu sözler sarfediyor. Belediye

Uzun yıllardan beri Türk güreşine pek çok şampiyon güreşçi

yetiştiren Çorum, yine eski günlerini aratmıyor. Çorumlu

güreşçilerin aldığı birbirinden başarılı sonuçlar Çorum

halkı ile birlikte Türkiye’nin de göğsünü kabartıyor.

Hüseyin TEKEGüreş İl Temsilcisi veBelediyespor Güreş Koordinatörü

Çorum güreşi,altın çağınıyaşıyor

Page 23: Bidergi Eylül '14

biSPOR

Başkanı Muzaffer Külcü’nün ise tam bir devlet ada-mı tavrıyla kendilerinin her türlü sorunuyla yakın-dan ilgilendiğinin altını çiziyor.

Güreş İl Temsilcisi ve Belediyespor Güreş Koordi-natörü Hüseyin Teke, Çorum güreşi ve Türkiye’de güreşe olan ilgi ve alaka üzerine yaptığımız sohbe-timizde samimi açıklamalarını sürdürdü. Güreşte uzun süreli başarılar için kurumsallığın şart oldu-ğuna değinen Teke, geçmişte de güreşte pek çok başarının yakalandığını ancak bu başarıların tama-men kişisel gayretler nedeniyle elde edilmiş ba-şarılar olduğunu, devamlılığının olmadığına dikkat çekiyor. Yetiştirdiği genç yetenekleri ve başarıla-rının anlatırken yaşadığı heyecandan ötürü zaman zaman nefesi kesilen Hüseyin Teke, Allah ömür ve sağlık verdiği müddetçe daha uzun yıllar boyu gü-reş camiasının hizmetinde olacağını belirtiyor.

Sohbetimiz sırasında artık Türkiye şampiyonaları-nın kendisine heyecan vermediğini söyleyen Hüse-yin Teke, 2016 Olimpiyatlarında Çorum’un en az 2 sporcuyla temsil edilmesini arzuladıklarını ve tüm çalışmalarının bu yönde olduğunu ifade ediyor. Bu hedefin ulaşılamayacak bir hedef olmadığının, Çorum güreşi için bu hedefin de ötesinde başarı-lar elde edebileceklerini vurgulayan Teke, “Allah’ın izniyle bu zamana kadar yaptığımız çalışmalar artık meyvesini vermeye başladı. Minikler, Yıldızlar ve Büyüklerde kısaca her yaş grubunda Türkiye dere-celeri artık bizim sporcularımızın oluyor. Bu sene Güreş Milli Takımında Dünya ve Avrupa Şampiyo-nalarında 5 sporcumuz milli mayoyu giydi. Başa-rılı dereceler elde etti. Güreş otoritelerinin gözü Çorumlu güreşçilerinin üzerinde. Bu gurur tüm Çorum’un.” ifadelerini kullanıyor.

Çorumlu güreşçiler, Türkiye’yi sırtlıyor

Page 24: Bidergi Eylül '14

24 |

İçinde yaşadığımız yüzyıl, insanlık için kendinden sonraki dönemlere ne bırakacak, merak edilmeye ve üs-

tünde düşünülmeye değer bir konu. Şu an; genelde insanlığın, özelde de insanın muzdarip olduğu meseleler göz önüne alındığında bundan sonraki dönemlere yetkin bir şeyler kalmaya-cak gibi görünüyor. (Bu önerme bir öngörü ve temenni değildir)

Her insanın olduğu gibi, her dönemin kendine ait bir mahareti ve kabiliyeti vardır. Ancak, 21. yüzyılın maharetle-riyle, insanları uğraştırdığı ve ortaya çı-kardığı sorunları kıyaslarsak çağın ma-haretleri sorunlarından epey geride kalıyor. Üstelik insan dışındaki varlıklar için de iyi bir miras kalmayacağa ben-ziyor. 18 ve 19 yüzyılda başlayan Sanayi ve Endüstri Devrimi’nin bu güne bırak-tığı mirasın kavgası dünyanın bütün coğrafyalarını sarmış durumda. Sürekli aleyhimize ve kaldıramayacağımız so-nuçlar doğuran bu savaşları önlemek gerektiğinin farkına varan insan(lık);

haklı olarak geleceğini kurtarmanın endişesini yaşıyor. Bu endişe, yapısı gereği insanın üretkenliğini artırıyor ve “Geleceğin Tarihini” yazmak için klasik ifadeyle; “teknolojik alanda, baş döndüren gelişmeler’e” neden oluyor.

Teknolojideki müthiş gelişmeler bazen ister istemez, bazen zorunlu olarak, bazen de isteyerek kavramakta zor-landığımız bir değişime neden oluyor. İlişkilerimiz, beslenmemiz, alışkan-lıklarımız, iş hayatımız kısaca yaşantı-mızın ekseninde ne varsa bütünüyle farklılaşıyor.

Yaşamın ekseninde meydana gelen bu farklılaşmanın sağladığı kolaylık-lara bakıp çok olumlu bir dönüşüm olduğunu söyleyebiliriz. Ancak genel olarak “teknoloji’nin” tanımlarında yer alan “insanın doğa ile baş etme tarzı, doğaya egemen olma gücü” ifadesin-deki alt metni okuduğumuzda tekno-lojinin ve tekniğin insan üzerinde açtığı tahribat açığa çıkar.

Teknoloji tümüyle bir tahrip aracı olmasa da olumsuz etkiyi en fazla çocuklar ve gençler üzerinde yapıyor.

Bilginin eyleme geçirilmesi, araç ve gerece dönüştürülmesi olarak ifade edilen teknoloji, çocuklara ve genç-lere eşyayı kullanma kabiliyeti ka-zandırmaktan ziyade insana özgü bu kabiliyetlerin sönmesine neden ol-maktadır. Bu durağanlık ise ‘bağım-lılık’ denilen hem psikolojik hem de Wilhelm Reich’in tabiriyle biyopsiko-sosyal problemlere yol açmaktadır. ‘Bağımlılık’ insanın dürtülerini kontrol edememesi sonrasında bir nesneye veya olguya aşırı muhtaç hale gelmesi durumudur. Tıp alanında ise; biyolojik, psikolojik, sosyal, zihinsel ve davranış-sal boyutları olan bir rahatsız olarak belirtiliyor.

Bireyde aşırı muhtaç olduğunu sandığı nesne ve olgular olmaksızın hayatını sürdüremeyeceği, verimli olamaya-cağı ve işe yaramayacağı düşüncesi

Mehmet OKUMUŞTarihçi - Çizer

TEKNİK BAĞIMSIZLIKTANTEKNO-MOBİL BAĞIMLILIĞA

Çağımızın yeni sorunu – Mobil Bağımlılık

Page 25: Bidergi Eylül '14

|25 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

FARKLI biBAKIŞ

egemen oluyor. Önceleri erişkin ra-hatsızlığı olarak karşımıza çıkan ‘mo-bilize ve teknolojik bağımlılıklar’ asıl, çocukların gelişimi ve olgunlaşmasına ket vuran esaslı bir soruna dönüşmüş durumda. Bireyin yetkin bir varlık ola-bilmesi için gereken; gelişme, büyü-me, olgunlaşma, hazırbulunuşluk ve öğrenme süreçlerini ablukaya alan mobil ve teknolojik bağımlılıklar böyle giderse çocuklarımızın konuşma yeti-sini bile elinden alacağa benziyor.

Çocukların ve gençlerin gerçeklik, ön-sezi, sezgi gibi en temel soyut hüner-lerin gelişimini durduran ‘mobil ve tek-nolojik bağımlılık’ bireyin eşya ve diğer canlılarla irtibatı kesip atıyor. Özellikle birincil derecede ilişkilerin hakim oldu-ğu kültürlerde bu tür klinik vakalar ai-leler için de ciddi tehlike arz ediyor. Bu tür bağımlılıklardan kurtulmanın zo-runluluğu sosyolojik düzeyde daha çok devlet’in görevi iken bireysel anlamda hepimizin üzerine düşen bir sorumlu-luk. Bu bağımlılığın en aza indirilmesi yaşadığımız toprakların selameti içinde gerekiyor.

Tekno-mobil bağımlılığının özellikle çocuk ve gençlerde neden olduğu so-runları, Pediatri Terapisti Cris Rowan şöyle sıralıyor; ani beyin büyümesi, uyku yoksunluğu ve uykusuzluk, sal-dırganlık ve bağımlılık gibi sorunlara yol açması, radyasyonun ortaya çıkar-dığı sağlık sorunları, görme problem-leri, duruş bozuklukları vs olarak sıra-lıyorlar. Türkiye’de çocuk oyunlarının dünya genelinde olduğu gibi, açık ha-vadan kapalı yerlere, geleneksel ve kolektif oyunlardan modern ve bi-reysel oyunlara doğru önemli bir değişim geçirmektedir.

Mobil ve teknolojik ba-ğımlılığın çocuklarımız ve gençlerimiz üzerin-de ki etkisinin kırılması için sıralanan teknik bilgiler arasında yığınla tavsiye var. İnternet kul-

lanımının süresinden, akıllı telefonların kullanım yöntemlerine, bilgisayar ba-şındaki çocuklara yemek servisi yapıl-mamasından, evin dizaynında tekno-lojik ürünlere daha az yer verilmesine kadar birçok ciddi öneri var. Fakat bu tavsiyeler en nihayetinde sözle inşa edildiği için uçup gidiyor. Sempozyum-larda, bilimsel tartışmalarda, paneller-de bu tür bağımlılıklardan kurtulmak için tavsiye edilen davranışlar yerine daha reel çözümler sunmalıdır.

Teknolojik bağımlılıktan teknik bağımsızlığa

Aslında kendi çocukluğumuzda oyna-dığımız oyunları, dokunduğumuz eşya-ları yeniden gün yüzüne çıkarmakla bu sorunlar büyük oranda çözülecektir. Çocuklar el-kol-kas koordinasyonunu sağladıktan sonra onların önüne koya-cağımız oyuncaklar ve oyunlar büyük oranda potansiyel bağımlı olmalarını önleyecektir. Anne ve babaların çocu-ğuyla birlikte basit bir makasla kıyacağı kâğıt ve kartonlar, tahta parçalarıyla ortaya çıkardıkları oyunlar, akranlarıy-la birlikte geçirmelerine izin verdikleri vakitler çocukların gençliklerine daha iyi hazırlanmasına yardımcı olacaktır.

Öte yandan geleneksel çocuk oyunla-rının malzemesiyle (tahta, taş, bez, vb.) ticari bir meta olan oyuncak en-düstrisinin meydana getirdiği oyuncaklar arasında çocuk sağlığı açı-

sından ciddi sıkıntıların yaşandığı da bi-linmektedir. Bu noktada, başta ailelere ve eğitimcilere önemli bir iş düşmek-tedir. Amerikan okullarında çocuklara ‘bilye turnuvaları’ vs gibi oyun turnu-vaları düzenlenmekteymiş. Çocukların oyunları, bilişsel ve duygusal öğelerin yanı sıra sosyokültürel boyutlar da taşı-maktadır. Dolayısıyla çocukların oyun-larının incelenmesi, oyunların bilişsel ve duygusal boyutlarını anlamamıza yardımcı olabileceği gibi; oyun biçim-lerinde anlatım bulan kültürel öğeleri, çocukların toplumsal kimlik ve bağlılık-larını biçimlendirmelerine de yardımcı olan bu oyun etkinliklerine nasıl katıl-dıklarını anlamamıza da yardım ede-bilir.

Sanal bilgi ve mobil bağımlılıkla erken yetişkinleştirilmiş çocukluk yerine; makasın kâğıdı kestiğini, kalemin yaz-dığını, ateşin yaktığını, tahta ve bez-lerden bebek - araba yapılabileceğini, ağaçların yeşerdiğini, soğuğun üşüttü-ğünü, yazın ısıttığını, kışın yağan karın içeceğimiz suyu temin ettiğini, otlarla hayvanların karınlarını doyurduğunu, dünyada karınca ve güvercinlerin de yaşadığını, çamur ve toprak diye bir şe-yin olduğunu bilerek büyüyen çocuk-luğa teslim olursak her şey daha güzel olabilir.

“Anneler ve babalar, babalar ve anneler

hadi; çocuklarla beş taş oyna-

maya”..!

Paylaşmayı, duyguları hissetmeyi unutuyor muyuz?

Page 26: Bidergi Eylül '14

26 |

Mustafa DEMİRERÇorum Hakimiyet Gazetesi

Yazı İşleri Müdürü

Page 27: Bidergi Eylül '14

|27 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

biYORUM

Çorum’da geçtiğimiz ay konuşulan konula-rın başında işadamı Ahmet Ahlatcı’nın Milli Piyango özelleştirme ihalesine katılımı ge-liyordu.

Milli Piyango Özelleştirme İhalesi'ne ERG-Ahlatcı Ortak Girişim adına katılan Ahlatcı, fiyatı 2 milyar 745 milyon dolara kadar yükseltti. İhale 2 milyar 755 milyon dolarla Net Şans-Hitay Ortak Girişim'de kaldı. Yaklaşık bir saati aşan ve oldukça çekişmeli geçen ihalede, Ahmet Ahlatcı en son 2 milyar 755 milyon dolarlık artırmanın ardından çekildiğini açıkladı.

Böyle bir ihalenin yerel basına yansımaları da oldu elbette.

Page 28: Bidergi Eylül '14

28 |

Hürriyet Gazetesi Ana-

dolu’dan çıkan bir ku-

yumcunun dev iha-

leye talip olmasını haber

yaptı. Mehmet Yolyapar Ah-

met Ahlatcı’nın girişimini yo-

rumlu haberleriyle bir kaç

kez gazetesinin sürmanşeti-

ne taşıdı. Ardından Ticaret ve

Sanayi Odası, Sağlık Bakan

Yardımcısı Agâh Kafkas, Hitit

Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.

Reha Metin Alkan sitayiş dolu

sözlerle Ahlatcı’dan bahsetti-

ler.

Ahlatcı bunu hep yapıyor

Milli Piyango Özelleştirme

İhalesi işadamı Ahlatcı’nın ilk

kez katıldığı büyük bir iha-

le değildi. Daha önce doğal-

gaz ve enerji ihalelerine de

bazı oluşumlarla katılmıştı.

Çorum’un da içinde yer aldı-

ğı bölge illerin enerji dağıtım

ihalesinden sonuç alınama-

mış, doğalgaz ihalesini kaza-

narak hem Çorum hem de

çevre illerde adından söz et-

tirmişti.

Övgü tamam da

Çorum’un yetiştirdiği başarılı

bir işadamı olan Ahlatcı tabii

ki hemşehrileri için gurur kay-

nağıdır. Yine de Ahlatcı’ya ya-

pılan övgüler, ‘yatırım’ mevzu-

suna bazı çentikler atmamıza

engel olmamalı.

Milli Piyango ihalesine döner-

sek, Türkiye’de uzun yıllardır

piyango ve adını bile bilmedi-

ğimiz çok sayıda şans oyunu

var. Kaba bir bakış açısıyla bu

işlere ‘devlet eliyle kumar oy-

natılıyor’ yorumu yapılabilir.

Gençler zararlı alışkanlıklara

bulaşıyor, aileler maddi sıkın-

tılarla dağılabiliyor. Çevremiz-

de bu tür örnekler çokça var

Kapitalist sistemde oyunu ku-

rallarına göre oynayan bir

işadamı olan Ahlatcı’nın gir-

diği ihalenin manevi değer-

lerimizle ne denli örtüştüğü-

çeliştiği- mevzusu bu yazının

konusu değil. Bu ayrı bir ze-

minde tartışılabilir. O zaman

da Ahlatcı’ya yapılan övgüler

havada kalabilir.

Yatırım meselesi

Üzerine kafa yorduğumuz

mesele, böylesine başarılı bir

işadamından Çorum için daha

çok şey beklediğimizdir.

Somut bir örnek verirsek sa-

nırım meramımızı daha iyi

anlatacağız: Şöyle ki; otomo-

tiv, enerji, tarım, sağlık, tu-

rizm, eğitim, medya gibi bir-

çok alanda yatırımı bulunan

Page 29: Bidergi Eylül '14

|29 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

Ahlatcı’nın “paradan para

kazanma”nın dışında Ankara

Yolu üzerindeki Altın İşleme

Fabrikası’nı faaliyete geçirme-

sini, mutlaka üretime, istih-

dama yönelik yeni yatırımlar

yapmasını bekliyoruz. Organi-

ze Sanayi bölgesinde fabrika-

larda üretim yapan sanayici-

lerimiz gibi reel sektöre katkı

sağlamasını bekliyoruz.

Çorum sevdasından şüphe

duymadığım Ahmet Ahlatcı,

umarım bizim de aynı sevda

ile dile getirdiğimiz iyi niyet-

li bu eleştirimizi dikkate alır,

‘Çorum için’ daha reel ve

uzun vadeli yatırımlarda da

başarıyla adından söz ettirir.

Bu potansiyel kendisinde faz-

lasıyla mevcut zira.

Page 30: Bidergi Eylül '14

Nikon D810 fotoğraf makinesini satışa sundu.

Nikon, her şeye çok yönlü olan bu 36.3 megapiksel çözünürlük-lü fotoğraf makinesini şöyle tanımlıyor ‘’FX biçimli sensör, ultra geniş ISO aralığı ve EXPEED4 görüntü işlemci ile eşi benzeri gö-rülmemiş bir keskinliğe, muhteşem bir ton çeşitliliğine ve tüm duyarlılık aralıklarında daha az kullanmaya sahip sonuçlar alır-sınız.

Sınıfının en üst düzey AF performansı, 7fps’yi bulan arka arkaya çekim hızı ve 1080/60 p’de Full HD film kayıt olanağı, karşınıza çıkan tüm sahneleri en ince ayrıntısına kadar yakalayabilme öz-gürlüğü sağlar diye tanımlıyor’’

Nikon D810 fotoğraf makinesinin tanımlamasına bakıldığında, Nikon D810 f modelinin Nikon D800 ve D800E modellerinin bi-razda gelişmiş ve yeni teknolojiye biraz daha donatıldığını söy-leyebiliriz.

Eğer elimizdeki fotoğraf makinesinin fotoğraf çekinleri dışında video çekimleri de yapmasını istiyorsak, o zaman D810 fotoğraf makinesi iyi bir seçenek gibi duruyor.

İkinci nokta olarak Nikon’un video konusunda bu makineye daha da önem vermiş oluşu. D810’da video kaydı yaparken ses kontrollerini de yapmanız mümkündür. Harici mikrofon kulla-nımı sırasında ses yüksekliğinin ayarlanabilir olmasının yanında rüzgâr sesini azaltmak mümkündür. Bu özellik tabiî ki de açık havada video kaydı yapacak kullanıcılar için güzel bir seçenek olarak ortaya çıkıyor.

D800 ve D800E modellerinde sinematik video kaydı konusunda çokça tercih edilen bir model D810, D800 modellerinin bu özel-liklerini daha da ileri seviyeye taşıyacağını düşünüyorum.

Geniş Iso aralığı gece çekimleri ve ışığın az olduğu ortamlarda fotoğraf çekimleri yapan kullanıcılar için büyük bir tercih sebe-bidir.

Sensör boyutu D800 ve D800E ile aynı 36.3 mp CMOS sensör kullanılmıştır.

Nikon D810 Nikon D800E ye göre %2 oranında daha hafif. Ni-kon D800 1.000g Nikon D810 980g.D810’un ergonomik yapısı D800E’ye göre elinizle kavrayacağınız bölüm biraz dar ve derin. Bu da makineyi iyi kavramayı sağlar.

Nikon D810 fotoğraf makinesine genel olarak baktığımızda özellikle iki nokta dikkatimizi çekiyor. Geniş bir profesyonel fotoğrafçı kitlesine hitap etmeye çalışıyor. Hız ve ISO çok yönlülüğündeki gözle görülür artış seviyesine fotoğraf konu-sunda çıtayı yükselten bu fotoğraf makinesi, çekim sırasında makinenin iç titreşimlerini azaltarak daha keskin ve net mü-kemmel fotoğraf çekmek için yeni özelliklere sahip…

Page 31: Bidergi Eylül '14

Savaş BAYKANFotoğraf Sanatçısı

Page 32: Bidergi Eylül '14

32 |

Page 33: Bidergi Eylül '14

|33 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

biİŞ DÜNYASI

Page 34: Bidergi Eylül '14

34 |

Uzm. Dr. Zafer BOYACIOĞLUElitpark HastanesiFizik Tedavi Uzmanı

Hayatta belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz ama sıklıkla unuttuğu-muz bir şey gülümsemek... Gerçek bir hayat iksiri... Giderek mono-tonlaşan, sevdiklerimize daha az vakit ayırdığımız, kocaman plaza-

larda kaybolduğumuz, yeşili-maviyi sadece televizyonlarda gördüğümüz ve daha da dramatikleştirebileceğimiz örneklerle dolu hayatımızda gü-lümsemenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha düşünün... Sihirli bir anahtardır gülümsemek, hiç tahmin edemeyeceğiniz kapıları açar, hatta en zorlarını bile... Gülümsemenin faydaları ve insan sağlığı üzerine olumlu etkilerini tekrar hatırlatacağız bu yazıyla.

Güne başladınız, işe gideceksiniz ya da evdesiniz, karşılaştığınız ilk insanın size gülümseyerek günaydın demesi gününüzü nasıl da değiştirebilirdi... Ya da faturanızı yatırırken banka memurunun işleminizi gülümseyerek yapması nasıl da rahatlatırdı sizi... Karşılıksız, hiçbir şey beklemeden yapa-bileceğiniz bir şey gülümsemek ve bunu yaptığınızda paha biçilemez anlar kazanabileceğiniz bir eylem... Sık sık, yorulmadan ve inatla yapılmalı...

Gülmek sosyal ilişkiler açısından da oldukça faydalı. İçten bir gülümseme, pozitif bir imaj oluşturmanızı, ilişkilerinizin daha samimi ve daha güven ve-rici olmasını sağlayacaktır.

Bilim adamları, tanımadığımız kişilere gülümsemenin insanlar arasında-ki bağı güçlendirdiğini, onları görmezden gelmenin ise anında olumsuz etkilere neden olduğunu, yaptıkları deneylerle kanıtlamıştır. Sokakta ta-nımadığı insanların gülümseyerek selam verdiği kişiler, kimsenin suratına bakmadığı kişilere kıyasla kendilerini insanlara daha çok bağlı ve yakın his-settiklerini söylemektedirler. Bilim adamları tanımadığı kimselerden güler yüzlü bir yaklaşım görmeyen insanların psikolojik bir acı çektiğini, ancak bu acının fiziksel boyuta da genişleyebileceğine dikkat çekmektedir.

Laboratuvar ortamında yapılan deneyler, bir insanın kısa bir zaman içinde bile olsa, dışlandığı zaman kendisini kötü hissettiğini ve bozuk bir ruh hali-ne büründüğünü göstermiştir.

Bir tebessüm, birçok şey anlatır. Yüzümüzdeki gülümseme, içimizi dışa yansıtan bir ayna gibi görev yapar. İletişim ve ilişkilerimizde de büyük bir rol oynar. Küçük bir gülümsemenin insanlar üzerinde büyük ve olumlu bir etkisi vardır. Bu etki hem gülümseyen hem de gülümsenen kişilerin üzerinde etkinleşir. Güleryüz, ilişki ve iletişimlerimizin anahtarıdır. Tüm kalp kapılarını açar. İnsan, gülümseme ile kendi iç dünyasını, samimiyetini, niyetini açıkça ifade eder. İnsanın gerçek dünyası gülümsemesiyle açığa çıkar.

Gülümsemek hem beyinde hem de bedende olumlu enerjiye dönüşür. Bu enerji ise iletişimde en etkili ve kısa köprüyü oluşturur. Yüz yüze yap-tığımız iletişimde, sosyal yapı içerisindeki tüm ilişkilerimizde sözlerimizden daha fazla etkiye sahiptir gülümsemek... Victor Berges’in “gülümsemek iki

Page 35: Bidergi Eylül '14

|35 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

biGÜLÜMSE!

insan arasındaki en kısa mesafedir” sözü her şeyi ne güzel anlatmaktadır.

Gülümsemek yalnızca diğer insanlarla iletişim kurmak, ilişkilerimize katkı sağ-lamak ve bu ilişkilerimizi geliştirmekle kalmaz, kendimizle barışık olmamızı da sağlar. Gülümsemek, insanın o an içinden gelen sevgi ve mutluluk dolu duygularının dışa yansımasıdır ve içinde yüklü olan anlam ve hisler karşı tarafa “doğru olarak” akar. Bir gülümsemenin neler yapabileceğini düşünün! Bunu düşünmek bile yüzünüze bir tebessüm getirdi değil mi? Gülümsediğiniz ve gü-lümsettiğiniz her insanın gününe farklı bir soluk ve renk katmış olursunuz. Sizin gülümseyerek gülümsettiğiniz kişi de bir başkasını gülümsetecektir inanın...

Gülümseme, sosyal ve psikolojik sağ-lığın en önemli belirtisidir. Hem kişinin vücut kimyasına hem de ilişkilerinin yapısına nüfuz eden bir şifa kaynağıdır. Gülümseyen kişinin üzerindeki stres azalır. Hem gülümseyen hem de gü-lümsenen kişiler bu süreç içerisinde ge-rilimden uzaklaşırlar. İnsan gülümsedi-ğinde yüzündeki ilgili kasların 17’si faal durumdadır. Surat asmak için ise 43 kası çalıştırmanız gerekmektedir. Yüzdeki 17 kası kullanarak her insan imajına katkı sağlar, sosyal çevrede sevilen ve aranan bir kişi olur. Sağlıklı iletişim için kendisi-ne fırsatlar sunar.

Gülümsemenin sağlık üzerine etkileri üzerinde birçok çalışma yapılmıştır. Ve olumlu etkileri belirgin olarak ka-nıtlanmıştır; Gülümseme vücutta endorfin denen mutluluk hor-monunun salgılanmasına neden olmakta, bunun sonucunda tansiyon ve kan şekerini ar-tıran kortizol hor-monunun azal-masına neden olmaktadır.

Bağışıklık sis-teminin uya-rıldığı, beyin oksijen dü-

zeyinin artırıldığı ve akciğerlerin zararlı hormonlardan korunduğu yapılan çalış-malarla görülmüştür.

Kalp damarlarında ani daralma ve stre-sin kalkmasına bağlı kalp krizi riski de azalmaktadır. Boltimore Maryland Üni-versitesi araştırmacıları az gülen insan-ların, sıklıkla gülen insanlara oranla %40 oranında daha fazla kalp hastalıklarına yakalandıklarını ortaya çıkarmıştır.

Gülümseyen bir yüzün en güçlü çekim kaynağı olduğunu, etkisinin içtenliği ile doğru orantı gösterdiğini, beyinde baş-ladığını; hem beyinde hem de bedende olumlu enerji oluşumu sağladığını, her kapıyı açtığını ve bir maliyetinin olmadığını hiçbir zaman unutmayın... “Gülme yan etkisi olmayan, yatıştırıcı bir ilaçtır.”(Arnold Glasow)...

”İnsanlar için en güzel hediye, hiçbir masrafa ihtiyaç göstermeyen tatlı bir gülümseyiştir” (Hz. Süleyman)

İslam dini açısından ele alındığında da; Peygamber Efendimiz (s.a.v), güler yüzlü idi ve insanlara somurtmazdı. Bu konu ile ilgili olarak;

“Güler yüzle insanlara selam vermek sadakadır”

“ Allah (c.c) yumuşak ve güler yüzlü kimseyi sever”

“Siz mallarınızla bütün insanları mem-nun edemezsiniz, öyle ise güler yüz-lülüğünüz ve güzel huyunuzla onları

memnun ediniz“ buyurmuşlardır.

Gülümsemeyen biriyle kar-şılaştığınızda ise siz de ona

gülümseyin. Çünkü gülüm-semeye en çok ihtiyacı

olanlar onlardır aslında...

Unutmayalım ki bütün insanlar aynı dilde

gülümser...

Siz de bugün bir iyilik yapın;

hem kendinize hem de dünyaya kocaman

gülümseyin.

Page 36: Bidergi Eylül '14

36 |

Tüm bu sorulara yanıt verme-den önce bir Japon millet-vekilinin 1937’deki meclis ko-

nuşmasına ve ardından bir Hintli yazarın 1951 yılında kaleme aldığı makalesine bakmak; sinemanın kültür üzerindeki etkisini ve yol açtığı büyük değişimleri anlayabil-mek adına bize fikir sunacaktır.

Japon milletvekili Noguchi Kazu-mi, mecliste şu konuşmayı yapar:

Niçin bizim insanlarımızın ebleh yüzlü ve utanmaz Amerikanizm denilen saçmalıklarla sarhoş ol-malarına izin veriyoruz? Bu parlak gözlü ve gözlerini sürekli kırpıştı-ran, beyaz dişil harika Deanna Du-bin halk arasında çılgın hislerin iç-lerinde yaşamasına neden oluyor. Ve insanlar bütün bunlardan neler çıkarıyorlar ki? Bu uzun zamandan beri ketoya tapınılmasını pekiştirir.

Ve yine Hintli yazar BaburoPatel’in yayınladığı “Bizim Mirasımızın Ya-pılan Tecavüz”adlı çalışmasında Hollywood’un dünyadaki en büyük ABD silahı olduğuna vurgu yapa-rak şöyle devam eder:

…Filmler bize rumba ve samba yapmayı öğretti. Filmler bize kum-

rular gibi sevişmeyi ve kur yapma-yı öğretti. Filmler bize şeytanlığı ve boşanmayı öğretti.

Yapılan bu eleştirilerin birer komplo teorisi olmadığı ortadadır. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta, çizilen bu olumsuz tabloya rağmen Hollywood Sineması’nın inşa ettiği bu yeni kültür düzenini nasıl devam ettirebildiğidir.

Yakından bakacak olursak kül-türel düzen içinde yaratılan her imge, mevcut kavramların dola-şımdaki işlevini ve anlamını orta-dan kaldırmakta; onları egemen ideolojinin olumladığı anlamlarla donatarak yeniden üretmektedir; cinsellik ve kadın kavramları bun-lardan sadece ikisidir.

Özellikle sinemada kadın denil-diğinde ilk akla gelen; egemen ideolojilerin dayattığı; görsel hazzı tatmin eden; alımlı, stilize edilmiş, güzel, seksi ve arzulanan nesne olgusudur. Ana akım sinema an-latısında salonları dolduran seyir-ci, üzerinde uzlaşmaya vardığı bu kodlanmış kadını; ona atfedilen; ‘arzuyu ve hazzı tatmin eden araç’ olarak yeniden açımlamaktadır. Sinemada kadın, elde edilen haz

ve tatmin edilen arzuyu göster-mektedir.

Dünyaya eril veya dişil olarak gelen insan, kadın ya da erkek olmayı ona dayatılan kodlar va-sıtasıyla öğrenmektedir. Seçece-ği kıyafet, alacağı isim, yapacağı iş ve kamusal alanda bulunması gereken yer, egemen söylemin kılavuzluğunda hayat bulmakta-dır. Sadece sosyal yaşamda değil onun bir yansıması olan sanatın birçok dalında da aynı yaklaşım devam etmiştir. Sinemadan önce fotoğraf ve ondan önce resim sa-natında kadına biçilen rol hep ay-nıdır. Çünkü çizen el, bakan göz eril iktidarın bir parçasıdır.

Sinema anlatıları büyük oranda cinsel arzu kavramı üzerine ku-rulmuştur. Hollywood yanlış bilinç üretimi ile gerçek kadın imgesin-den ziyade ideolojik anlamlarla yüklü bir kadın profili çizmektedir. Seyirciye “gerçek sevgi” adı altın-da sunulanların özünde cinsel-liğin sömürüye dönüştürülmesi, cinsel tutku ve arzu yatmaktadır.

Ana akım olarak nitelendirilen Hollywood yapımlarında kadın seyirlik bir malzeme olarak beyaz

Cinsellik bağlamında kadına atfedilen unsurlar sinemada nasıl hayat bulmuştur? Toplumsal cinsiyet anlayışından kaynaklanan egemen yaklaşımın kadın algısı ve bu doğrultuda kadına verilen cinsel kimlik ve cinsiyet kimliği, toplumsal cinsiyet kalıp yargıları ve yine toplumsal cinsiyet rollerinden beklenenler beyaz perdeye nasıl yansımıştır.

Mehmet Sefa DOĞRUSelçuk Üniversitesi

İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi

Ana Akım Sinemada Kadın Figürü

Page 37: Bidergi Eylül '14

|37 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

KADIN ve SİNEMA

perdeye yansırken, kadın erkek ilişkileri de tek bir yapı şeklinde yani erkeğin kadın üzerindeki ege-menliğine dayanmaktadır. Küre-sel ölçekte kadın, erkeklerin çıkar ve arzularına hizmet etmeye yön-lendirilmiş; erkeklere tabi kılınmış; tüm bu yaklaşımlar sinemada da tam karşılığını bulmuştur.

Gerek TV yapımlarında gerek-se sinema yapımlarında kadın ve erkeğin temsilinde eşitlikten söz etmek çok da gerçekçi olmaya-caktır. Genel nüfus dağılımında sayılar her ne kadar eşit olsa da erkekler, kadınlara oranla tüm medya organlarında iki kat fazla temsil edilmektedir. Kadınlar bu gösterim alanlarında tipik kadın imajından ziyade, üretimde söz sahibi olmayan, ya mayosunun ya da geceliğinin içinde sunulmakta-dır.

Cinsel dengesizliğin iktidarı altındaki dünyada bakıştaki haz, dişi/edilgen ve erkek/etkin arasında paylaştırılmıştır. Cinsel nesne olarak teşhir edilen kadın, hazza yönelik sinema anlatısının ana motifidir. Kadının sinemada tek başına bir önemi yoktur. Onun erkek kahramanda sebep olduğu aşk veya korku yahut erkek kahramanın onun için hissettiği duygular bağlamında önem kazanmaktadır.

Resim sanatında ve sonrasında si-nemada da dişiyi bir meta olarak gören anlayış, onu kusursuz, yanı-na yaklaşmanın imkânsız olduğu bir güzellik ideali olarak yansıtır.

Sonuç olarak beden parçalan-mıştır; bacaklar, göğüsler, çıplak ayaklar. Erotizm ve çıplaklık kadın üzerinden beyaz perdede görsel-leştirilerek, hazza ve arzuya aracı-lık etmektedir. Seyirci ise salonları

tıka basa doldurarak; kendinden habersiz yaşamları dikizlemekten aldığı haz ile doyuma ulaşmakta

ve bu imkânı ona sağlayan ege-men yaklaşıma şükranlarını sun-maktadır.

… Filmler bize rumba ve samba yapmayı öğretti. Filmler bize kumrular gibi sevişmeyi ve kur yapmayı öğretti. Filmler bize şeytanlığı ve boşanmayı öğretti. (BaburoPatel/Hollywood-Yazar)

ADANIR Oğuz, Sinemada Anlam ve Anlatım, (2012), İstanbul: Say YayınlarıAKBULUT Durmuş, Sinemanın İlkleri:Erotik Sinema, (2012), İstanbul: Etik YayınlarıALTMAN, Dennis, Küresel Seks,(çev. Serpil Çağlayan), (2003) İstanbul: Kitap YayıneviBERGER, John, Görme Biçimleri,(çev. Yurdanur Salman), (2013) İstanbul: Metis YayınlarıBUTLER, Judith, Cinsiyet Belası, (çev. Başak Ertür)(2012) İstanbul: Metis YayınlarıBÜKER Seçil, TOPÇU Y. Gürhan, Sinema: Tarih Kuram Eleştiri, (2010): Kırmızı Kedi Yayın EviCONNEL, R.W. , Toplumsal Cinsiyet ve İktidar,(Çeviren: Cem Soydemir)(1998) İstanbul: Ayrıntı YayınlarıFINE, Cordella, Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması,(çev. Kıvanç Tanrıyar)(2011) İstanbul: Sel YayınlarıFOUCAULT, Michel, Cinselliğin Tarihi,(çev. Hülya Uğur Tanrıöver)(2012) İstanbul: Ayrıntı YayınlarıDÖKMENY. Zehra, Toplumsal Cinsiyet , (2014) İstanbul: Remzi KitapeviKIREL Serpil, Kültürel Çalışmalar ve Sinema, (2012), İstanbul: Kırmızı Kedi Yayın EviKORUKÇU M. Melih, Bir Anlatım Aracı Olarak Erotik ve Tiyatro Estetiğinde Kullanımı, (2009) İzmir: Yayınlanmış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Sahne Sanatları Anasanat DalıROLLOF, Bernhard, GEORG Seeblen,Erotik Sinema,(çev. Veysel Atayman)(1996) İstanbul: Alan YayıncılıkSMELIK Anneke, Feminist Sinema ve Film Teorisi-Ve Ayna Çatladı (çev. Deniz Koç) (2008) İstanbul: Agora Kitaplığı VIGARELLO, Georges, Güzelliğin Tarihi,(çev. Erkan Ataçay)(2013) Ankara: Dost Yayınevi

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Page 38: Bidergi Eylül '14

38 |

Gülesin Ağbal DEMİRERÇorum Hakimiyet GazetesiHaber Yönetmeni

BAYRAMLAR DEĞİL, BİZ DEĞİŞTİKHerkes annesini sever. Hayatta sevilmeye değer var-lıkların başındadır annelerimiz. Annelerimizi sevmek-liğimizin birincil nedeni de onların evladı olmaklığı-mızdan gelir. Lakin ben anne sevgimin üstüne bir de türküleri eklerim. Ayakları öpülesi annem, bana türkü-leri sevdiren minik ama koca yürekli kadındır çünkü.

Bayram gelmiş neyime

Çocukluğumuzun o şen, renkli bayramları çok geri-lerde kalmış. Artık rahmetli Barış Manço’nun ‘Bugün bayram, erken kalkın çocuklar/Giyelim en güzel giy-sileri/Elimizde taze kır çiçekleri, üzmeyelim bugün annemizi’ şarkısını söylemiyoruz bayramlarda. Sevgili annemin de çok sevdiği “Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime’ türküsü daha çok yer ediyor dili-mizde.

Nerde o eski bayramlar desek de...

Bayram ziyaretlerinin değişmeyen ‘nerde o eski bay-ramlar’ ahlanması çok da yabana atılası değil aslında. Ne de olsa her yıl ‘bayram ne zaman’ sorusundan zi-yade ‘bayramda tatil kaç gün’ sorusu soruluyor. Son-rasında bayram tatilinin nerede geçirileceği planları yapılıyor. Bayramda eş-dost ziyaret edilmese de, anne-babaya gidilmese de olur. Bir zaman onlar da aradan çıkartılır ne de olsa. Ama önce tatile gidilmeli. Bayram demek ‘tatil’ demek zira.

Biz neysek çocuklarımız da o

Eh böylesi bir yaklaşımla günümüz çocuklarından, bi-zim çocukluğumuzdaki gibi bayramları öyle günlerce evvelden heyecanla beklemelerini, bayram gecesi uyuyamamalarını, yeni elbiselerini yanı başlarından

Page 39: Bidergi Eylül '14

|39 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

Niye olmasın?

ayırmamalarını ummak hayal ötesi. Onlar için yeni bir tablet bilgisayar, çok becerikli bir cep telefonu daha mutluluk verici şeyler. Muhtemelen onları aldığınızda bile gözleri yerinden fırlamayacaktır ya, neyse...

İnsanlar gibi bayramlar da kimsesiz

Her şey bizim kendilerine yüklediğimiz duyguyla an-lam kazanıyor. Bayramlar da hayatın bu genel kai-desinin dışında değil. Çocukluğumuzdaki bayramları hep özlemle anacak olsak da, bayramların garip kal-mışlığı daha bir dokunaklı gibi. Bayram haberlerinde bayramı kimsesiz geçirenleri gördüğümüzde vicda-nımız sızlar. ‘Böyle olmamalı’ deriz içimizden. Ama işte, yine de kendi bayramlarımızı ‘kimsesiz’ bırakırız. Öylece, bir başına. Yetim çocuklar gibi.

Dünyanın haline itiraz

Dahası kendimizi avuturuz. ‘Bayramlarda şen olamı-yoruz ki... Baksanıza şu dünyanın haline. Her yerde kan var, savaş var, insanlar acı çekiyor. Türküdeki gibi kan damlıyor yüreğimize, kan.

Bayram bizim neyimize!

Bayramlar umut olsun

Yalan da değil. Dünyadaki acılar ruhumuzda bayram neşesine yol vermiyor. Lâkin tümüyle umutsuzluğu da kabul edemiyorum. Bir çıkış yolu olmalı. Olacak, inanıyorum. Bayramlara belki de en çok bu sebeple özen göstermeliyiz. Yaşamak için umudumuzu ta-zelemeye vesile olmalı bayramlar. Küslerin barışma anındaki kucaklaşması gibi. Kucaklaşırsınız ve her şey geçer. Yeni ve iyi bir başlangıç. Yeni bir soluk. Yeni bir bakış. Bir ve beraber olma. Zorluklara karşı omuz omuza durma.

Önümüzde yaklaşan bir Kurban Bayramı var. İşte fır-sat. Yeni bir bayram için hepimize. Çocukluğumuzun bayramlarına zamanın ruhuna uygun yeni bir bay-ram hatırası ekleme fırsatı.

Niye olmasın?

biKÖŞE

Page 40: Bidergi Eylül '14

40 |

İlk duyulduğu zaman in-sanda çağrıştırdığı ilk şey gerçek olmayan, uydu-

rulmuş bir şey akla getiri-yor kurgu. Aslında yanlış da sayılmaz. Kelime itibariyle fantezi, hayal, birçok par-çadan birleştirme anlamına geliyor. Görsel medyada ise, görüntülerin ve seslerin çe-şitli kurallara ve yollara uy-gun olarak arka arkaya belli bir anlayışa uygun olarak sıralanması olarak tarif ede-biliriz.

Kurgu, teknik anlamda çe-kilen görüntülerin kesilip biçilmesidir. Kurgu, değişim demektir. Kurgu sırasında olayı, haberi, hikâyeyi vb. en iyi anlatacak parçalar kesi-lerek belli bir tempo içinde sıraya dizilir. Kurgu işlemi, sanılanın aksine bütün çe-kimlerin bitmesiyle değil, çekimler sırasında hatta çe-kimler öncesinde planlama aşamasında başlar. Ancak planlı çekimler gerçekleş-tirildiği takdirde başarılı so-nuçlar alınabilir.

(http://kurgucuyuz.biz/)

Daha derine inecek olursak iyi bir kurgu ortaya çıkara-caksak şu yolları izlemek şarttır:

- Yeniden düzenleme, video ve (veya) ses kliplerinin belli kısımların çıkarıp eklenmesi

- Renk ve çeşitli filtrelerin uygulanması

- İki görüntü arasında uygun geçiş verilmesi

Kurgu türlerinden kısaca

bahsedecek olursak, ilk baş-

ta film yapıştırma tekniği ge-

liyor. İsminden anlaşılacağı

üzere, film bandının bazı

bölümleri kesilip çıkartılarak

işlemler sıralanır. Oldukça

basit mekanik bir süreçtir.

Bu amaç için geliştirilen me-

kanizmayla kurgu işlemi ya-

pılır.

h t t p : / / w w w. t o k y o s e i k i .co m / c i n e m a _ en g l i s h 2 .htm daha fazla bilgi http://en.wikipedia.org/wiki/Film_editing

Zaman içinde video kurgu

sistemlerinde hızlı bir geli-

şim trendine girildi. Video

sinyalinin, film şeridinden

manyetik banda kayıt edil-

mesiyle birlikte önce kaset-

ten kasete video sistemi (li-

near), daha sonra da dijital

(non-linear) dediğimiz kur-

gu sistemi yaygın olarak kul-

lanılmaya başlanmıştır.

Linear sistemde kurgu yap-mak için bir video recorder bir de video player’a ihtiyaç vardır. Video recorder’in içine boş video-kaset yer-leştirilir. Video player’da ise çekim yapılmış kasetler yer alırdı. Player’daki kasetten oynatılan görüntüler re-corder’daki kasete belli bir sıraya göre assemble yani art arda aktarılıyordu. Bir görüntünün değiştirilmesi gerektiğinde ise ancak in-sert (araya girme) yoluyla belirlenen time code’a “in” ve “out” verilmek suretiyle yapılıyordu. Bu sistem bi-raz daha geliştirilerek video mixer de eklendikten sonra AB Roll kurgu setleri mey-dana geliyordu. Bu sistem uzun zaman yaygın ve ye-rel televizyon stüdyolarında yer aldı. Günümüzde de az da olsa bu sistemi kullanan küçük çaplı televizyonların olduğunu görüyoruz. Hem kullanımı zor hem de dijital kurgu sistemlerine göre ol-dukça fazla zaman alan bir kurgu yöntemidir.

Teknolojinin giderek yaygın-laşması, ucuzlaması ve hızla gelişmesi, non-linear kur-gu sistemlerini de geliştirdi. Görüntüler bilgisayar orta-mına aktarılarak video işle-

Page 41: Bidergi Eylül '14

GÖRÜNTÜ ve SES TEKNOLOJİSİ

Mithat MUMDZİCGrafik-Animasyon Uzmanı

me programları sayesinde daha hızlı ve kolay işlenmeye

başlandı. Bu sistemlerde görüntünün yeri ve uzunluğu

ile ilgili her türlü müdahalede bulunma şansınız var.

Renk düzenlemesi ve senkronizasyon konusunda da

büyük kolaylıklar sağlıyor. Bugün, televizyon yayıncıları

ve TV yapımcılığında en yaygın olarak kullanılan sistem

haline gelmiştir Non-linear kurgu sistemi.

http://www.mediacollege.com/video/editing/tutorial/

methods.html

Bütün bunlar buz dağının görünen tarafı. Daha da de-

rine inmeyeceğiz burada tabi. Konuyu genel hatlarda

tutmaya çalıştık.

Konunun teknik kısmını çok kısa özetledikten sonra fel-

sefik boyutuna da kısaca değinmekte fayda olduğunu

düşünüyorum. Zira, bugün kitle iletişim vasıtaları ara-

cılığıyla adını en sık duyduğumuz kavramların başında

montaj, kurgu, şantaj, dublaj gibi kavramlar geliyor. Tek-

nolojinin ne kadar hızla geliştiğini bir kez daha söyle-

meye gerek yok sanırım. Hepimiz bunun idrakindeyiz. O

kadar çok hızla gelişiyor ki, bugün herkes elindeki akıllı

telefon, ipad, tablet vb. cihazlarla anında görüntü ve ses

kaydı yapabiliyor. Bu cihazlardaki hazır programlarla da

istedikleri amaç doğrultusunda montaj yapabiliyorlar.

İyi amaçla kullanıldığı zaman arşivimizde çok özel anılar

saklayabiliyoruz. Sizler de hak vereceksiniz bu işi kötü

niyetliler de yaygın olarak yapıyor. Montajlanıp internet-

te servis edilen ses ve görüntü kayıtları, photoshop hile-

leri tehlikeli birer silaha dönüşebiliyor.

İyi niyetle çıkılan yolda bugün insanlık ucu bucağı belirsiz bir yolda hızla ilerliyor.

Page 42: Bidergi Eylül '14

42 |

Servet Seyfettin METE | Dost Haber GazetesiGenel Yayın Yönetmeni

Yazın gelmesi ile birlikte gün geçmiyor ki, Çorum’da bir köyümüzden şenlik haberi alma-yalım. Çorum’da ve özellikle büyük şehirlerde

faaliyet gösteren köy derneklerinin öncülüğünde ger-çekleştirilen şenlikler akrabalık, dostluk, arkadaşlık ve hemşehrilik bağlarının kuvvetlenmesine vesile oluyor.

Hayat gailesi içinde hepimiz bir yerlere savrulup gurbet elde ekmek parası kazanmak için yaşamak mecburiye-tinde kalıyoruz. Bu zorunluluk memleket hasretimizi üst noktalara getirirken devreye dernekler giriyor. Düzen-lenen şenlikler sayesinde bir çatı altında yemekler ye-niyor, çaylar yudumlanıyor, hasret gideriliyor, birbirini dahi tanımayan akrabalar tanışma imkanı buluyor.

Dernekleşen hemşehriler, bu birlikteliğin bir nişanını

da köylerine çakmak istercesine çeşitli organizasyonlar düzenliyor. Kimi zaman piknik, kimi zaman şenlik, kimi zaman da şölen adını alıyor bu hasret buluşmaları... As-lında gurbettekilerin izin tarihlerini aynı döneme geti-rip köylerinde toplu halde bulunmalarının diğer adıdır; şenlik... Anne ve baba hasretini dindirirken tüm köyün toplu halde eşsiz doğal güzellikler içerisinde yemesi, iç-mesi, eğlenmesidir. Güzel ülkemizin her bir yanından gelen dostların omuz omuza vererek halay çekmesidir, şenlikler.

Amatör bir ruhla gerçekleştirilen bu etkinliklerin, kül-türlerin devamı, örf ve adetlerin yaşatılması, akrabalık bağlarının kuvvetlendirilmesi, hemşehrilik bilincinin içselleştirilmesi gibi önemli sosyolojik faydaları vardır. Kısa dönemli etkilerinin yanı sıra yöre kültürünün canlı

Page 43: Bidergi Eylül '14

|43 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

biYÖRESEL

tutulması gibi uzun dönemli bir katkısı olan bu şenliklerin katılımcılarının da katkıları çok kıymetlidir. Adı her ne olur-sa olsun bu etkinliklerin desteklenmesi, devamının sağlan-ması ve gelenekselleştirilmesi oldukça önemlidir.

Çorum’da 1980 yılından itibaren kırsal bölgede yaşayan köylüler büyük şehirlere akın etti. Teknolojinin de yoğun bir şekilde gelişmesiyle akrabalar arasındaki ilişkiler kop-ma noktasında geldi. Bunu fark eden kırsal bölgelerin önde gelenleri 1990’lı yıllardan itibaren köylülerin tekrar bir ara-ya gelebilmeleri için dernekler kurdu. Önce bu dernekler düğün, cenaze gibi durumlarda bir araya geliyor acıyı ve mutluluğu paylaşıyorlardı. Daha fazla kişiye ulaşabilmek amacıyla şenlikler tertip etmeye de başladılar.

Son yıllarda büyük çaplı organizasyonlar haline gelmeye başlayan şenliklerin, kimi duyarlı firmaların sponsorluğu, yardımsever iş adamlarının yanı sıra bölge sakinlerinin de katkılarıyla ekonomik boyutu çözülmüş durumda. Dernek-lerdeki öncelikli amaç bazı bölgelerdeki unutulmaya yüz tutmuş gelenek ve göreneklerin yaşatılması kimi bölge-lerde de o yörelerdeki ürünlerin ön planda tutulması ve tanıtılmasıdır. Kimi bölgelerde ise tamamen eğlenceye dayalı etkinlikler yapılmakta. Bu etkinliklerin geneline bak-tığımızda bir kentin ekonomisine, turizmine, gelenek ve göreneklerin yaşatılmasına büyük katkılar sağladığı görül-mektedir.

Bazı şenliklerde katılım sayısı 10 binleri bulmaktadır. Yıllar önce köyünden yöresinden kopmuş, atalarının yaşadığı yerleri görmeyen gençler, dedelerinin babalarının doğdu-ğu toprakları ilk kez bu şenlikler vasıtasıyla tanıma imkânı buluyor.

Şenlikler kuşaklar arası kaynaşmaya öncülük ediyor. Or-ganizasyonu zor fakat sonuçlarından büyük hazlar alınan bu tür etkinliklerin devlet tarafından desteklenmesi şen-liklerde kaynaşma ve dayanışmanın daha da artacağına inanıyoruz.

Şenlikler bahane, dostluklar şahane

Yaklaşık 15 yıldır köylerde düzenlenen büyük şenlik ve fes-tivallerin kimi zaman organizasyonunu, kimi zaman ise su-nuculuğunu üstlenen gazeteci Servet Seyfettin Mete, bu tür etkinliklere tüm Çorumluların sahip çıkmasını istiyor.

Şenliklerin aranılan ve beğenilen sunucusu 40 yıldır köy-lerden şehirlere büyük göçlerin olduğunu, birçok köyün tamamen boşaldığını, kimi köylerde ise sadece birkaç yaşlı nüfusun kaldığına dikkat çekiyor ve “Bu şenlik ve festivaller köye dönüşlere büyük katkı sağlıyor.” diyor.

Mete, özelikle 1980’li yıllardan itibaren köyünü terk eden yaşlı nüfusun bayramlarda ya da cenazelerde köylerine geldiğini, ancak bir sonraki kuşağın dedelerinin, babaları-nın yurdunu bu tür şenlikler sayesinde ilk kez gördüğünü vurguluyor. Köy şenliklerini ve festivalleri çok önemsedi-ğini, bu nedenle de şenliklerde gönüllü olarak çalıştığını söyleyen Mete, Çorum’da yapılan hemen hemen tüm et-kinliklere imkânları ölçüsünde katkı sağlıyor. Özellikle şen-liğe katılan gençlerle sohbetler ederek onların katılımlarını önemsiyor. Şenliklerin kopma noktasına gelen akrabalık bağlarını güçlendireceğine inanıyor.

Page 44: Bidergi Eylül '14

Hüseyin KIRÇorum İmam Hatip Lisesi

Müdürü

Sezai Karakoç modern Türk şiirinin en

önemli şairlerindendir. Divan Edebi-

yatından sonra geleneksel şiirimizden

uzaklaşan Türk Şiirini biçimsel olmasa da içe-

rik açısından özüne dönmesi konusunda “ Se-

zai Karakoç’un Şiiri” önemli bir role sahiptir.

Modern Türk Şiirinde önemli bir akım olan ve

hâlâ aşılamamış olan İkinci Yeni Şairleri ara-

sında kabul edilen Sezai Karakoç sahip olduğu

dünya görüşü açısından bu akımın diğer şair-

lerinden ayrılmakta, kendine has, sağlam bir

şiir oluşturmuştur.

Edebiyatın her alanında ürün ortaya çıkaran

Sezai Karakoç medeniyetimizin ayağa kalk-

ması için savunduğu bakış açısına “ Diriliş” adı-

nı vermiştir. Bütün yazdıklarını diriliş metaforu

ile açıklayan Karakoç öncelikle şairdir. Şiir dı-

şındaki ürünlerine de kendine özgü olan şiir-

sel dilin gölgesinin sirayet ettiğini görüyoruz.

Sezai Karakoç şiire ulaşılması çok güç olan

yüksek bir tepeden başlamıştır.

İlk yazdığı ve yayımladığı şiirlerinden olan

“Monna Rosa” O’nun en çok bilinen, yıllarca

kitaplarına almadığı halde, elden ele çoğaltı-

larak yayılan şiiridir. Bu şiir Divan Edebiyatının

en önemli mazmunu olan “gül”ü modern bir

imge olarak şiire geri dönmesini sağlamıştır.

11’li hece vezniyle yazılan “Monna Rosa” mo-

dern bir Leyla ile Mecnun hikâyesidir. Beşeri

planda yaşanan aşkın Bütün’ün parçaya yan-

sıması şeklinde olduğunu gösteren bir şiirdir.

“Monna Rosa”nın son 60 yıllık Türk Şiiri içeri-

sinde en çok okunan, bilinen ve tazeliğini ko-

ruyan şiir olmasındaki en önemli etken, her

okuyanı farklı düzeylerde kendi içerisine çek-

mesidir. Bu özellik şiirin derin bir yaşanmışlığa

yaslanmasından kaynaklanmaktadır. Fakat bir

şiiri ortaya çıkmasına vesile olan olay örgü-

süne indirgemek o şiirin dar kalıplar arasına

sıkışmasına neden olmaktadır. Mahrem bir

yaşanmışlığa yaslanan bu şiir etrafında oluştu-

rulan efsanevi söylentileri ortadan kaldırmak

için Üstad Sezai Karakoç yıllarca kitaplarına

almadığı bu şiiri akrostişi (Muazzez Akkaya’m)

bozarak kitaplaştırmıştır.

Page 45: Bidergi Eylül '14

biŞİİR

Mona Roza, siyah güller, ak güllerGeyvenin gülleri ve beyaz yatakKanadı kırık kuş merhamet isterAh, senin yüzünden kana batacakMona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallarÜrkek ürkek bakar tavşanlar dağaMona Roza, bugün bende bir hal varYağmur iğri iğri düşer toprağaUlur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çekMona Roza seni görmemeliyimBir bakışın ölmem için yetecekAnla Mona Roza, ben bir deliyimAçma pencereni perdeleri çek...

Zeytin ağaçları söğüt gölgesiBende çıkar güneş aydınlığaBir nişan yüzüğü, bir kapı sesiSeni hatırlatıyor her zaman banaZeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açarVe vardır her vahşi çiçekte gururBir mumun ardında bekleyen rüzgarIşıksız ruhumu sallar da dururZambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin, ellerin ve parmaklarınBir nar çiçeğini eziyor gibiEllerinden belli oluyor bir kadınDenizin dibinde geziyor gibiEllerin, ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor MonaSaat onikidir söndü lambalarUyu da turnalar girsin rüyanaBakma tuhaf tuhaf göğe bu kadarZaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşlarıKonar bahçenin incirlerineKiminin rengi ak, kimisi sarıAhh! beni vursalar bir kuş yerineAkşamları gelir incir kuşları

Ki ben Mona Roza bulurum seniİncir kuşlarının bakışlarındaHayatla doldurur bu boş yelkeniO masum bakışlar su kenarındaKi ben Mona Roza bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme RozaHenüz dinlemedin benden türkülerBenim aşkım uymaz öyle her sazaEn güzel şarkıyı bir kurşun söylerKırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Artık inan bana muhacir kızıDinle ve kabul et itirafımıBir soğuk, bir garip, bir mavi sızıAlev alev sardı her tarafımıArtık inan bana muhacir kızı

Yağmurlardan sonra büyürmüş başakMeyvalar sabırla olgunlaşırmışBir gün gözlerimin ta içine bakAnlarsın ölüler niçin yaşarmışYağmurlardan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler o kokulu tenCevap versin bu kanlı kuş tüyüneBir tüy ki can verir bir gülümsesenBir tüy ki kapalı gece ve güneAltın bilezikler o kokulu ten

Mona Roza siyah güller, ak güllerGeyve’nin gülleri ve beyaz yatakKanadı kırık kuş merhamet isterAaahhh! senin yüzünden kana batacak!Mona Roza siyah güller, ak güller

Mon

a R

oza

Page 46: Bidergi Eylül '14

46 |

biMEKÂN

Çorum’un romantik cafe’siMONA ROZA

Her şehirde edebiyata

ilgi duyanların uğrak

yerleri vardır. Böyle

bir mekân olması

amacıyla ilimizde bir

kafe açıldı: MONA

ROZA.

Edebiyat meraklısı

Halil İbrahim AŞGIN’ın

yeni açtığı kafeye

MONA ROZA ismini

vermesi takdir

edilmesi gereken bir

girişimdir. Bu mekânı

Üstat Sezai KARAKOÇ

ve Mona Roza şiirinin

ruhuna uygun bir

şekilde düzenleyen

Halil İbrahim Bey’i

edebiyatın, şiirin

mayalanmasına ortam

hazırlamasından

dolayı tebrik

ediyor, gençlerin

yeni ürünlerini

oluşturmalarında

“okul” olmasını ümit

ediyorum.

Hüseyin KIR

Page 47: Bidergi Eylül '14

|47 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

Çorum’dan birçok isim şuan Türkiye’de önemli görevlerde bulunuyor. Bizlerde bu isimleri hem hatırlamak, hem de hatırlatmak

için dergimizde hemşerilerimizin kısa bir portresini çizmek istedik. Bu sayımızda da T. C. Maliye Bakanlığı

Müsteşarı Sayın Naci AĞBAL’a yer verdik.

biPORTRE

ÇORUMLU OLDUĞUNU BİLİYOR MUYDUNUZ ?

T. C. Maliye Bakanlığı Müsteşarı

Naci AĞBAL

1968 yılında Bayburt’ta doğdu.

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler

Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden

1989 yılında mezun oldu. 1998

yılında Exeter Üniversitesi’nden

Genel İşletme (MBA) dalında yüksek

lisans derecesi aldı.

1989 yılında Maliye Müfettiş

Yardımcısı olarak göreve başladı.

1993 yılında Maliye Müfettişliği’ne,

1999 yılında Maliye Başmüfettişliği’ne

atandı. Maliye Teftiş Kurulu Başkan

Yardımcılığı görevi sırasında 2003

yılında Gelirler Genel Müdürlüğü’ne

Daire Başkanı olarak atandı. 2004

yılından itibaren Bakan Danışmanlığı

görevini yürütmeye başladı. 2006

yılında Bütçe Mali Kontrol Genel

Müdürlüğü’ne (vekaleten) atandı.

Aynı yıl içinde Gelir İdaresi Başkan

Yardımcılığı’na asaleten ataması

yapıldı. 2007 yılında Bütçe Mali

Kontrol Genel Müdürlüğü’ne

asaleten atandı. Bu görevi yürütürk-

en, 12.06.2009 tarihinde Maliye

Müsteşarlığı’na atandı.

Page 48: Bidergi Eylül '14

48 |

Page 49: Bidergi Eylül '14

|49 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

Dünyada ve ülkemizde en tek-nolojik uygulamaların yansı-maları büyük şehirlerle birlik-

te Çorum’da da hemen uygulama alanı buluyor. Çorumlu işverenler de yeniliklere hemen adapte olabili-yor. Çorum’da kent mobilyaları kendi ölçeğindeki birçok kentten daha iyi durumda. Kent estetiği de gözetile-rek vatandaşların bilgilendirilmesi ve reklam mecrasına kazandırılma-sı amacıyla şehrin belirli yerlerine monte edilen bu reklam alanları reklam verenler tarafından bir hay-li ilgi gördü ve görmeye de devam ediyor. Akabinde halk otobüslerinin

farklı noktalarına yapılan reklam ça-lışmaları Çorum da metro olmasa da otobüslere kadar ulaşan bir reklam popülasyonunu gözler önüne seri-yor. Diğer yandan şehrin en işlek 6 caddesine konan dev sinevizyonlar ise Çorum Belediyesi’nin PR ve tanı-tım işlerine ne denli önem verdiğinin en açık işaretlerinden biridir.

Son günlerde ise Çorum’da sırtla-rında reklam panoları ile yürüyen adamlar peydah oldu. Halkın şaşkın bakışları arasında ürün reklamı ya-parak yürüyen adamlar, reklam sek-törüne yeni bir anlayış kattı. Dikkat

çekmesi ve hedef kitleye ulaşması bakımından özgün bir tanıtım faali-yeti olan bu yürüyen adamları, ilerle-yen zamanlarda yürürken sürekli gö-receğiz gibi geliyor bana. Bu alanda reklam vermek için bizimle iletişim kurabilirsiniz.

Hakkın teslimi anlamında ekibimizi tebrik etmek istiyorum. Çorum rek-lam sektörünün son 10 yılına damga vurmuş genç ve dinamik bir kadroya sahip Bir Medya ailesinin Çorum’u ve Çorumluları daha pek çok yenilikler-le buluşturacağına inanıyorum.

Esen kalın.

Günümüzde reklam mecraları giderek genişlemekte, reklam uygulamaları ise akıl almaz boyutlara ulaşmaktadır. Caddede, sokakta, iş yerinde, metroda, takside, otobüste nereye bakarsanız bakın hemen her yerde reklam afişlerini, filmlerini görebilmeniz mümkün. 21. Yüzyılda baş döndürücü bir hızla gelişen kitle iletişim araçları ve buna bağlı olarak ürün reklamlarındaki çeşitlilik, insanları zorla tüketime teşvik ediyor. İnsanların hayatın hızlı temposu içerisinde reklamı yapılan ürüne karşı farkındalık oluşturabilmesi amacıyla reklamcılar akıl almaz metotları Selçuk USTA

Grafiker

Page 50: Bidergi Eylül '14

50 |

Teknoloji bütün hızıyla ilerlerken, Yeni ürünler hayatımızı girmeye devam ediyor. İşte 2014 yılından itibaren karşılaşacağımız yeni teknolojilerden bazıları.

Hayatımıza girip her alanda kullandığımız akıllı telefonların yanında bu sefer akıllı saatler geliyor. Akıllı saatler akıllı telefonların özelleştirilmiş hali. Yakın zamanda akıllı saatleri pek çok kişinin kolunda görmeye başlayacağız. 2013 yılında sürekli olarak teknoloji sitelerinde adından bahsedilen ancak bir türlü yaşantımıza dâhil olamayan akıllı saatler, Samsung’ un ciddi anlamda girişimi Galaxy Gear ile bizlere oldukça yaklaştı. Apple’n da 2014 yılında kendi akıllı saatini çıkarıp akıllı saat teknolojisini bir adım daha öteye taşıması bekleniyor.

Hepimizin hayatında SD kartlar var. Akıllı telefonlarımız, tabletlerimiz ve hatta yeni dizüstü bilgisayarlarımız dahi bu depolama türünü kullanıyor. Her ne kadar depolama alanında ki tercihimiz bulut depolama olsa da, insanlar fiziksel depolamaya büyük ihtiyaç duyuyor. 1 TB lık SD kartları, 2014 yılında görebileceğiz. Akıllı kavramını her gün duyuyoruz. Saatlerimizi başında geçirdiğimiz televizyonlar da akıllandı. 2014 yılından sonra Google’nin tablet ve telefonlardan

sonra da televizyonlara da el atacağı söyleniyor.

2014 yılında oldukça sık olarak göreceğimiz bir diğer teknoloji ise Artırılmış gerçeklik gözlükleri. Şimdilik Google Glass deneysel bir örnek. Ancak Apple ve Samsung gibi devlerinde oyuna girmesiyle, bu teknolojinin yaygınlaşacağı ortada. Uzun yıllar hevesle beklediğimiz 3D yazıcılar, 2014 yılı içerisinde alınabilecek fiyat aralığına doğru ilerlemeye devam edecek. Bu yıl içerisinde tekno marketlerde görebileceğimiz 3D yazıcılar sadece eğlenmelik değil sağlık ve sanayi alanında da yaygınlaşacak. Ülkemizde yasal engellemeler ve şirketlerin altyapı eksiklerinden dolayı, uygulamakta zorlanılan 4G internet, yaşantımıza ayak bastığında evlerimizde ki fiber internetten daha hızlı olacak. Tek eksik yasal düzenlemeler ve altyapı.

Bundan sadece bir kaç yıl önce bulut kavramı sadece depolama olarak biliniyordu. Fakat gelişen internet bağlantı hızları ve teknoloji altyapısının anca oturması ile 2014 yılı bulut eğlencesinin yılı olacak. Artık müziğimizi buluttan dinliyor, dizilerimizi buluttan izliyor olacağız.

Page 51: Bidergi Eylül '14

|51 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

biTEKNOLOJİ

Page 52: Bidergi Eylül '14
Page 53: Bidergi Eylül '14

biHİKÂYE

Perdeyi açık bırakıp yanan yasemin kokulu mumu sokak lambasının bıraktığı kirli beyaz ışığa doğru kaldırdı.Sigarasın-dan derin bir nefes daha alıp dumanını içinin en izbelerine kadar gönderdikten sonra içindeki dumanı sarı ve kirli beya-zın kesiştiği noktaya doğru yuvarlak halkalar halinde çıkardı.Nedenini en çok bildiği ancak en çok bilmediği bir kalp çar-pıntısını önce göğüs kafesinin hemen üzerinde hissetti.Sonra sırtında, sonra el ve ayak bileklerinde ve en sonra kulak ar-kalarında.bir anda korku sardı yasemin kokulu mumun kirli beyazla birleştiği noktayı. Kalbi, sigara dumanından çıkardığı yuvarlak halkaların içinden geçip ışıkların kesiştiği noktaya değdi. Ayağa kalktı ve yüzünü duvara astığı fotoğrafa çevirdi.Şimdi biliyordu içi rahatlayacak, korkusu hafifleyecek, huy-suzluğu azalacaktı. O fotoğraf onu hep korumuş onu hep sa-rabilmişti. Hadi! dercesine yalvaran gözlerle fotoğrafa baktı. Bir dakika, iki dakika, beş, altı on, on üç... Hala kalbi hızla çar-pıyordu. Nedense her defasında sığındığı fotoğraf onu rahat-latamamış, içine o her zaman yaydığı huzuru verememişti. Ruhu daralmaya başladı, huysuzluğu giderek arttı. Oturdu-ğu yerden başını hafif geriye doğru çevirerek her defasında kendisini içine alıp, bakışlarının enginliğinde ruhunu yıkayıp tüm hayat kanallarını temizleyen ve onu tekrar hayatın içine bırakan duvardaki o fotoğrafa baktı. Ağzından ikinci kez far-kında olmadan bir kaç söz döküldü, ilkinin devamı olmayan:

/ yığınla beyaz tüylü kuş sürüsü geçiyor odamdan kanatlarında o en son elimde sımsıkı tuttuğum fotoğraf

şimdi biliyorum;neden ıslık çalar her gece penceremde aslında hiç görme-

diğim gölge.şimdi bildim;

önce ben ayrıldım içinden şimdi suretin gitmeli/

Dudaklarının kenarında bir acı duydu, sonra gövdesinin ya-rısında. yıllardır sıkıca tutunduğunu sandığı bir yürek aslında yoktu, aslında kaybolmuştu. Kendisini hep ona ait bildiği bu iri gövdeli duygu haleleri nasıl olmuştu da hiç farkına varmadan çekilmişti içinden. Şaşırdı kendisine, kendisine acıdı.

Üstelik ona bağlandı bağlanalı kapatmıştı içinin kapılarını. Sürgülerini sıkı sıkıya çekmiş, o kalbin engin varlığında keskin bir huzur içinde yaşamıştı. Şimdi nasıl olmuştu da bu büyük boşluğu tanıyamamıştı. Oysa her sabah kalktığında onun kendisi için ettiği duaları içinde duyar gibi olur, park dinlen-celerinde güvercinlere simit kırıntıları serpiştirirken ona ni-yetle kuşlarla konuşur, akşam olunca da oturup kendisini ait sandığı o büyük duygu halelerinin en korunaklı yerine, onun için kendine mahsus şiirler yazardı. İçinde o geçmeyen rüya-yı hatırlamaz, onun kokusunu duymadan sofraya oturmazdı. Gazete haberlerini hızlıca ve sıkılarak okur; sayfaları hızla çevirip kapattıktan sonra hemen onun hayaline dalıp gider-di. Fakülte koridorlarında volta atarken cebinde hep taşıdığı çakıyla adını koridor duvarlarına kazır, sorulmadan hep onu söylerdi. Tüm protesto mitinglerinde kendisi ve onun yerine iki yumruğunu birden havaya kaldırır, bağrışanların arasına hep iki yürek taşırdı.Otobüs duraklarında yağan kara aldır-madan öyle dakikalarca bekler,onun geçtiği yollara ‘selam! ey başlayan ve ey bitmeyecek olan’ dedikten sonra ilk gelen otobüse binerdi. Mütemadiyen yemek yaptığı zamanlarda,

onu hep başında durmuş bir mürebbiye edasıyla, kendisine patatesleri tencerenin içine nasıl yerleştirmesi gerektiğini ta-rif ediyor sanırdı. Salatanın tuzunu ona göre ayarlar, yemek sonrası çayları onun istediği kıvamda demlerdi.

Hayat hep oydu. Gerisi kendisiydi.

Saat dördü geçiyordu.. Mumun gittikçe ağır basan yasemin kokusu damarlarını şöyle bir okşadıktan sonra duvarda asılı fotoğrafa doğru yol aldı ve fotoğrafın etrafında bir daire çizdi. Yüzünü tekrar hafif geriye doğru çevirip fotoğrafa bakmak istedi sonra vazgeçti. Üçüncü ve son kez bir kaç söz döküldü ağzından:

/karanfillerle başlıyor ayrılık boşluğa değiyor önce duvara çivili hayalin

sonra bir derviş edasıyla eğiliyorum yüreğine sonra gitmeliyim diyorum

meğer gitmişim/

Pencerenin önüne gitti, kafasını dışarı uzattı ve aslında gör-mediği ıslık çalan gölgenin oralarda olup olmadığına baktı. Sokağın sonunda tamamlanan siyah noktadan, sokak lam-basının odasına bıraktığı ve yasemin kokulu mumun ışığıyla kesişen kirli beyaz renge benzemeyen yeni bir beyaz nokta fark etti. Git gide yaklaşıyor yaklaştıkça büyüyor, büyüdükçe pencerenin demirlerine bir aydınlık bırakıyordu. Korkmaya başladı. Beyaz nokta giderek yaklaştı. Önce yüzünün yarısı-nı kapladı sonra tamamını. Ne olduğunu anlamadan içine bir şeylerin akıp yerleştiğini, az önce büyüyerek yaklaşan beyazlığın sivrilerek ağzından, kulak kıvrımlarından, burun deliklerinden, parmak aralarından, saç diplerinden, deri gö-zeneklerinden, göz kenarlarından, dişlerinin arasından geçip vücudunun her tarafına dağıldığını, az önce gördüğü o büyük beyazın tamamen içine akarak dışarda beyaza ait hiçbir şey kalmadığını fark etti.

Şimdi içinde yeni bir türkü okunuyordu. Bu; beyaz renkle başlayacağı yeni ve ölümsüz aşkın güftesiydi.

Pencereyi kapatmadı. Perde de açıktı.

Eline kenarı işlemeli, gri renkli bir tülbent aldı ve ani bir ha-reketle ikiye ayırdı. Bir parçasını duvardaki fotoğrafın üzerine kapattı.

Diğer yarısıyla gecenin üstünü örttü.

Dilinde ise içindeki o yeni türkü:

/zehir olan kadehine doldur benisenden gayrı yar seversem öldür beni/

Page 54: Bidergi Eylül '14

54 |

Page 55: Bidergi Eylül '14

|55 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

Sosyal Medya’nın gücü her gün biraz daha artarken, insanların birbirleriyle olan paylaşımları da aynı doğrultuda artıyor. Peki, bizim liderlerimiz twitter da neler paylaşıyor. Biz sizin için binlerce mesaj arasında küçük bir derleme yaptık.

Page 56: Bidergi Eylül '14

56 |

17 ARALIK’TAN 22 TEMMUZ’A

“HUKUK”Av. Cavit TATLIHukukçular Derneği Genel Başkanı

Ülkemizde genel anlamda mahkemelerin verdikleri kararlara karşı bir ön kabul vardır. “Şeriatın kestiği parmak acımaz” düsturu ha-

kimdir. Bunu çok iyi bilen darbeciler de 1960-1980 darbelerinden sonra yaptıkları kanunlar ve mah-keme kararları ile gayrimeşru olarak kurdukları yeni düzeni meşrulaştırmış, hukuku “hukuksuzluk-larının zırhı” olarak kullanmışlardır. Son dönemler-de mahkeme kararlarına ve de yargıya bakış yara alsa da herkes işine gelen kararı “kutsamaya” de-vam ettiği için her kararın alıcısı bulunmaktadır. Bu sayede de yargı hala gücünü korumaktadır.

Bu zaviyeden yola çıkarak 17 Aralık’ta başlayan sü-reç bir darbe girişimi miydi? Yoksa bir “kesimin” iddia ettiği üzere adli bir süreç miydi? Sadece bu sorunun soruluyor olması bile -evet bir darbe giri-şimiydi ve başarısız oldu- cevabını doğuruyor.

Neden 17 Aralık bir darbe girişimiydi? 17 ve 25 Ara-lık tarihlerinde yapılan operasyonlar o kadar fazla hukuki sorun içeriyordu ki öncelikle o “kesime ait” veya o “kesimin etkisi altında olan hukukçular ha-riç” tüm hukukçular bu operasyonların bir soruş-turma olmadığında hem fikirdi. Kısaca soruşturma-larda yapılanlar ve normal bir soruşturmadan çok daha fazlası olduğunu düşünmemize neden olan sebepleri sıralarsak;

* Soruşturma; Başsavcının, emniyet müdürünün dahi bilgisi dışında yürütülmüş ancak ilginç bir şe-kilde gizli olan soruşturmanın detayları, operasyon başlamadan 4 ay önce derin bağlantıları ile şüphe uyandıran gazeteciler tarafından dillendirilmiştir.

* Operasyonun başlamasından itibaren sosyal medya üzerinden açılan fake hesaplarla, şüphe-li avukatlarının dahi ulaşamadığı bilgi ve belgeler yalan, yanlış eklemeler ile kamuoyuna sunulmuş, halk aldatılmış, soruşturmanın gizliliği ihlal edilmiş, şüpheli haklarına kast edilmiştir. “Soruşturmanın gizliliğini ihlal suçu” ve “Adil Yargılamayı Etkileme-ye Teşebbüs suçunu” bizzat soruşturmayı yürüten-ler işlemiştir.

* Farklı tarihlerde farklı iddia ve farklı kişilerle baş-latılan soruşturma, her ne hikmetse, 1 ila 1,5 yıl gibi uzun bir süre devam ettikten sonra aynı gün aynı saatte gözaltı kararları ile başlamıştır.

* Mahalli seçimlere 3 ay kala iktidar partisini hedef alarak operasyonlar yapılmıştır. 2011 yılındaki kaset olaylarına çok benzer bir şekilde.

* Operasyonun omurgasını oluşturan Halk Bankası ile ilgili olarak savcılığın coğrafi olarak yetkisi bu-lunmadığı halde işlem yapmıştır.

* İletişimin denetlenmesi, arama, el koymaya iliş-kin hakim ve mahkeme kararları ile tutuklama ta-leplerini değerlendirecek olan hakim ve mahkeme ayrımı yapılması, uygun anın beklenmesi, akabin-de bu müracaatların yapılması “doğal hakim ilkesi-ne” ve “hakimlerin tarafsızlığı ilkesine” aykırıdır.

25 Aralık, 17 Aralık tarihindeki operasyonun deva-mından başka bir şey değildi. Hedefe giden yolda ikinci dalgaydı. 28 Şubat Post Modern darbesi ile şekil değiştiren darbe geleneğimiz yeni bir darbe türü ile tanışıyordu. 28 Şubat’ta da yargı gönüllü

Page 57: Bidergi Eylül '14

|57 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

olarak kullanılmıştı. Ancak yargı bu kez başrolde yer alıyordu.

Akabindeki gelişmeler herkesçe malum. Yazı ko-numuzu ilgilendiren husus ise 22 Temmuz tarihin-de yapılan operasyon da bir yargı eli ile yapılan karşı saldırı mıdır? Yoksa adli bir işlem mi yapılmış-tır?

Sadece sorgu hakiminin verdiği “dinlenmeyen şüphelilerin salıverilmesi kararı” dahi bu değişik tarihlerdeki soruşturmaların zihniyet farkını gös-termektedir. 22 Temmuz uzun süredir dillendirilen bir olay ile ilgili olarak adli kurumların hareke-te geçtiği tarihtir. Sokaktaki vatandaş dinlendiğini düşündüğü bir ortamda, son dönemde devletin en üstünün dinlendiği bir dönemde bu dinleme işlemlerini yapan, bunu yapma imkanı olan dev-let görevlileri ile ilgili olarak mutlaka soruşturma yapılması gerekirdi. Eğer yapılmasaydı o zaman bu soruşturmaları yapmayanlar suç işlemiş olur-du. Lakin soruşturmanın hukuk kuralları içerisinde yapılması ve de şüphelilerin usul kurallarından do-ğan haklarının ihlal edilmemesi gerekiyordu. Zira, 17 Aralık sürecinde en fazla vurgu yapılan konu şüphelilerin haklarının çiğnendiği, soruşturmaların “züccaciye dükkanındaki fil” misali yapıldığıydı. Zira dosyalarda gizlilik kararı olduğu için bizler dosyala-rın içeriğini bilmiyor sadece uygulamayı takip ede-biliyorduk. Uygulama fecaatti. Aynı uygulama 22 Temmuz’da da olacak mıydı? Olmadı. Gözaltı sü-resi dolduğu için dinlenemeyenler hakkında sorgu hakimi salıverme kararı verdi. O kadar önemliydi ki bu karar. Polis ve Savcılık istemiş ancak mahkeme süreyi gerekçe göstererek yaptıkları ne olursa ol-sun bu kişilerin salıverilmelerine karar vermişti. İl-ginç olan ise 17 Aralık sürecinin savunucusu ve ka-muoyunu en ince ayrıntıları ile bilgilendiricisi olan kesim tüm safları ile koruyucu pozisyona geçmiş, adliyeden canlı yayın yapıyor ve mahkemeyi bas-kı altına almaya çalışıyordu. Hayatında hiçbir grup için sokağa çıkmamış her türlü sosyal olayı gör-mezden gelen bir kesimin mahkeme ve karakollar önündeki eylemlerine şahit olduk.

Hukuk herkese günün birinde gerekli olabilecek olan ve üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edilmemesi gereken önemli bir güçtür. Bu gücün kimse için hareket etmemesi gerekir. Bir şeylerin aracı olmamalıdır. 17 Aralık hukuk tarihimiz açı-sından kara bir gündür. Yaşananlar “hukuk devleti ilkesinin” yerlere atıldığı bir sürecin adı olmuştur. 22 Temmuz süreci ise şu ana kadar hukuk ekse-ninde devam etmiştir. Tüm karalamalara ve yön-lendirmeli yayınlara rağmen. Bundan sonra da hu-kuk, sürecinde ilerlemelidir. Kimler neler yapmış ise hepsinin ortaya çıkartılması ve yargılamaların yapılması gerekmektedir. Aynı şekilde 17 Aralık sü-recinde kimler ile ilgili işlem yapılmış ise o kişiler hakkında da soruşturmanın bir amaç gütmeden işlenen bir suç var ise onu ortaya çıkartmak ve il-gililerini cezalandırmak gayesi ile tamamlanması gerekmektedir. Zira hukuk devletinin gereği olarak bu yapılmalıdır. Eğer birileri suç işlemiş kendileri-ne haksız çıkar sağlamışlarsa mutlaka bu kişilerin ortaya çıkartılıp adil bir şekilde yargılanmaları ve eğer suçlu bulunurlarsa cezalandırılmaları gerek-mektedir.

biANALİZNeden 17 Aralık bir darbe girişimiydi? 17 ve 25 Aralık tarihlerinde yapılan operasyonlar o kadar fazla hukuki sorun

içeriyordu ki öncelikle o “kesime ait” veya o “kesimin etkisi altında olan hukukçular hariç” tüm hukukçular bu operasyonların bir soruşturma olmadığında hem fikirdi.

Page 58: Bidergi Eylül '14

58 |

ŞEHRİMİZE HOŞ GELDİNİZ

“GENÇLER”

Meslek Yüksekokulu İş Güvenliği ve Sağlığı Bölümü’ne kaydımı yaptırdım. Çorum’a ilk

kez geliyorum. Gerçekten güzel bir şehir. Dü-

şündüğüm, tahmin ettiğim gibi değil. Ancak ben

Osmancık’ta okuyacağım. Umarım orası da Çorum

gibi güzel ve düzenli bir yerdir. Hitit Üniversitesi 6.

tercihim idi. İş Güvenliği ve Sağlığı benim çok is-

tediğim güzel bir bölüm. Beklentilerimin üzerinde

bir şehir ve üniversite ile karşılaştım diyebilirim.

Kayıt işlemleri çok hızlı ilerliyor. Yönlendirmeler

harika. Kayıt işlemi öncesinde ve kayıt esnasında

her türlü kolaylık bizlere sağlandı. Herkese teşek-

kür ediyorum.

Hayırlısıyla kaydımızı yaptırdık. Daha önce Çorum’a geldim ama hiç gezme imkânım ol-

mamıştı. Otobüsten iner inmez servis sıkıntısı ya-şadık. Kayıta biraz geç kaldık. Görebildiğim kada-rıyla otopark sıkıntısı çok fazla. Trafik biraz karmaşa halinde ilerliyor. Çorum, tarihi açıdan incelenmesi gereken bir yer. Üniversite yönetimi kısa mesajlar ve diğer bilgilendirme uygulamalarıyla bizleri kayıt konusunda yönlendirdi. Hitit, bence çok güzel bir üniversite. Bu kadarını beklemiyordum. Şu ana ka-dar gördüklerimle söyleyebilirim ki beklentilerimin üzerinde bir şehir ve üniversite ile karşılaştım. Hitit’le ilgili daha önce bilgi sahibi değildim. Ankara’ya ya-kın olduğu için tercih etmiştim. İlk izlenimim tercihi-min doğru olduğu yönünde. Okullarımız açıldıktan sonra alanımızla ilgili konferans ve panellere ağırlık verilmesini isterim. Bir de MYO’lara da fakültelere verildiği gibi önem verilmesini isterim.

Üniversite kayıtları başladı. Hitit Üniversitesi’ni kazanan öğrenciler de

kayıtlarını yaptırmak için şehrimize geldiler. Büyük çoğunluğu daha

önce Çorum’a hiç gelmemiş ve Çorum hakkında fikir sahibi olmayan

yeni öğrenciler, görüşlerini BiDergi okuyucuları ile paylaştı. Hitit

Üniversitesi’ne yeni kayıt yaptıran tüm öğrencileri tebrik ediyor, yeni

evinize hoş geldiniz diyoruz.

Eren Can ŞAHİNİSTANBUL

ANKARAGamze BAYAR

MESLEK YÜKSEKOKULUİş Güvenliği ve Sağlığı Bölümü

MESLEK YÜKSEKOKULUİşletme Bölümü

Page 59: Bidergi Eylül '14

|59 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

HOŞGELDİNİZ

Hitit Üniversitesi Meslek Yüksekokulu İşletme Yö-netimi Bölümü’nü kazandım. Okul kaydımı yap-

tırdım. Çorum, çok güzel bir şehir. Amasyalı oldu-ğum için Amasya’ya yakın yerleri istiyordum. Hitit Üniversitesi’ni daha önce akraba çevremde okuyan-lardan duymuştum. Onlar da Hitit’te okuyorlar. Bu yüzden bilerek ve isteyerek Hitit Üniversitesi’ni ter-cih ettim. Çorum, Amasya’ya göre daha büyük ve daha gelişmiş bir şehir. Böyle bir şehre de büyük bir kampus yakışır diye düşünüyorum. İçerisinde alışve-riş merkezlerinin olduğu, sosyal donatıların olduğu, çarşıya gitmeden her türlü ihtiyacımızı karşılayacak yapıların olmasını isterim. Genç ve çalışkan bir rek-törün olduğunu biliyorum. Tüm bu söylediklerimin de yapılabileceğini umut ediyorum.

Çorum, daha önce birkaç kez geldiğim fakat çok da iyi bilmediğim bir şehir. Şehircilik açısından

güzel bir yer. Ankara’ya yakın. Hitit Üniversitesi’ni ter-cih ederken Ankara’da yapılan tanıtım faaliyetlerinin etkili olduğunu söyleyebilirim. Zira, Hitit’le ilgili hiç-bir fikrim yoktu öncesinde. Üniversite’yi kazandıktan sonra üniversite yönetiminden bizlere bilgilendirici, yönlendirici telefon mesajları geldi. Bugün buraya geldik ve 3-5 dk. gibi çok kısa bir sürede kaydımızı yaptırdık. Kayıt sırasında hiçbir zorluk da yaşamadık. Üniversite, bizden önceki yıllarda kaydını yaptıranlar ve bu sene üniversiteyi kazanan tüm arkadaşlarımız gibi yeni bir deneyim. Hayatımızın bundan sonraki kısmını şekillendireceğimiz bir eğitim ortamı olacak inşallah. Üniversite yönetiminden de bizleri başarıya yönlendirecek adımların atmasını isterim.

Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Spor Yöne-ticiliği Bölümü’ne kaydımı yaptırdım. Çorum’a

ilk gelişim. Havanın sıcak olacağını biliyordum. Bi-

raz küçük bir şehir Çorum. Burayı çok beğendim.

Hitit’i birkaç kişiye sordum. Olumlu izlenimler

edindim. Puanım da burayı tutuyordu. Sonuçlar

belli olduktan sonra sürekli olarak bizleri bilgilen-

dirme mesajları ile yönlendirdiler. Üniversite be-

nim için yeni insanlar, yeni arkadaşlar ve yeni bir

hayat demek. Bundan sonraki hayatım Çorum’da

şekillenecek.

Cansu ÇUBUKAMASYA

ANKARA

DENİZLİ

Mürşide YEŞİL

Gönül KILINÇ

MESLEK YÜKSEKOKULUİşletme Yönetimi Bölümü

İ.İ.B.F.İktisat Bölümü

BESYOSpor Yöneticiliği Bölümü

Page 60: Bidergi Eylül '14

60 |

HOŞGELDİNİZ

Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Reha Metin Alkan, Hitit Üniversitesi’ne kayıt yaptıran öğrencilere Bidergi aracılığıyla

yaptığı açıklamada, “Öğrenci arkadaşlarımızı Çorum’da misafir olarak değil bizzat ev sahibi olarak görüyoruz. Büyük Hitit ailesine katılan tüm öğrenci arkadaşlarımıza hoş geldiniz diyorum” dedi.

Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Reha Metin Alkan, Bidergi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Turbay aracılığıyla yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Çorum’la birlikte büyüyen ve gelişen Hitit Üniversitesi’ne, büyük Hitit ailesine katılan tüm öğrenci arkadaşlarımıza, aramıza hoş geldiniz diyorum. Büyük Hitit ailesine katılan tüm arkadaşlarımızı öğrenci olarak değil, bizlerin en önemli paydaşı olarak görüyoruz. Genç Hitit Üniversitesi'ne gelen öğrencilerimizi; mezun olduklarında, tıp doktorları, mühendisler, işletmeciler, iktisatçılar, maliyeciler, ilahiyatçılar kısaca sosyal ve teknik insanlar olarak

ülkemizde ve dünyanın dört bir yanında görev yapıp, üniversitemizin ismini gururla taşıyacak kardeşlerimiz olarak görüyoruz. Öğrenmenin sadece derslerden ibaret olmadığı düşüncesiyle, öğrencilerimizin üniversite hayatı boyunca en güzel şekilde eğitim almalarının yanı sıra sosyal olarak da gelişimlerini sağlamak için pek çok faaliyet içerisinde, oldukça keyifli bir eğitim-öğretim hayatı geçireceklerine inanıyorum.

Öğrenci odaklı yönetim anlayışımızın gereği olarak öğrencilerimizin ihtiyaç duyduğu her alanda yanlarında olduk, bundan sonrasında da olmaya devam edeceğiz. Öğrencilerimizin Hitit’i tercih etmelerinde ve kazanmalarında büyük emekleri olan değerli öğretmenlerine ve ailelerine de içtenlikle teşekkür ediyor, bu başarıdaki paylarından dolayı kendilerini kutluyorum. Dolu dolu bir öğrencilik hayatı geçireceklerine inancımla, eğitim hayatları boyunca tüm öğrencilerimize başarılar diliyorum.”

PROF. DR.REHA METİN ALK ANHİTİT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ

KUZEY KAMPÜS | HİTİT ÜNİVERSİTESİ

Page 61: Bidergi Eylül '14

|61 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

Page 62: Bidergi Eylül '14

62 |

Page 63: Bidergi Eylül '14

|63 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

biLİM

Binlerce yıldan beri çeşitli uygarlıkların oluşturdu-ğu Anadolu kültür geleneğini devam ettiren şe-hirlerin başında gelen Çorum, kültür hazineleri

bakımından adeta bir açık hava müzesi görünümün-dedir. Birçok yerli ve yabancı bilim adamının ilgi odağı haline gelen Çorum, son günlerde tesadüf eseri bu-lunan bir gergedan fosili ile tekrar bilim adamlarının ilgisini çekti.

Günümüzden yaklaşık 30 milyon yıl öncesine ait en bü-yük kara memelisi olarak bilinen dev gergedan fosili, bu zamana kadar bulunan en büyük kara memelisi olma özelliğini taşıyor. Bir çobanın ihbarı ile ortaya çı-

kan ve MTA uzmanlarının yaptıkları alan çalışmasında fosilin günümüzden 23 ila 33 milyon yıl önce yaşamış bir dev gergedana ait olduğunu tespit edildi.

Bilim dünyasında büyük heyecan uyandıran fosilin 6 metre omuz yüksekliğinde, kuyruğuyla birlikte 10 met-re uzunluğunda ve yaklaşık 20 ton ağırlığında olduğu anlaşıldı. “Baluchitherium” olarak adlandırılan boy-nuzsuz gergedan fosilinin en önemli özelliği iskeletinin hemen hemen tamamına yakınının bulunarak ortaya çıkarılması. Birleştirme çalışmaları devam eden fosil is-keletin tamamlanmasıyla birlikte Maden Tetkik Arama (MTA) Müzesi’nde sergilenecek.

Haber: Emine Hacer BİLGİN

Page 64: Bidergi Eylül '14

64 |

Page 65: Bidergi Eylül '14

|65 AKTÜEL MAGAZİN HABER DERGİSİ | EYLÜL 2014

biYERAssos - Behramkale / Çanakkale

Derleyen: İhsan ŞAHİN

Page 66: Bidergi Eylül '14
Page 67: Bidergi Eylül '14
Page 68: Bidergi Eylül '14

68 |

‘‘Hayattan biKARE’’ALİ DEDE

Page 69: Bidergi Eylül '14
Page 70: Bidergi Eylül '14