BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve...

59
BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 1 1 Elif, Lâm, Mîm! 2 İçinde kuşku/çelişki bulunmayan bu kitap, Allah'ın koruması altına girenler için bir kılavuzdur. 3 Onlar ki gayb ile/kimsenin olmadığı ıssızda da 1 inanıp güvenirler ve salâtı ikame ederler/ayakta tutarlar, kendilerini rızıklandırdıklarımızdan infak ederler. 4 Onlar ki sana indirilene ve senden öncekilere indirilenlere inanıp güvenirler ve Ahiret/sonrası ile ilgili onlar kanidirler/kesinlikle inanırlar. 1 GAYB; 12/52 ayetinde aynı formda bir kullanım var; "lem ehunhu bilğayb" yani "gıyabında ona hainlik etmedim". Başka hiç bir veriye bakmaksızın bile bu formda kullanımın insanların olmadığı yerde, muhatabının bulunmadığı yerde şeklinde bir anlam kurgusunun olduğunu görüyoruz. Bu ayetin civar ayetler ile bağlam içerisinde inanıp güvenenlerin kişisel özellikleri anlatıldığına göre buradaki gayb kelimesinin kimsenin olmadığı ıssızda anlamına gelmesi gerekir. Fatiha Suresindeki "nimet verilenlerin yoluna" şeklindeki ayetin bağlamından koparılarak kötüye kullanıldığı gibi bu ayetteki "gayba iman ederler" şeklinde genelde çevrilen bölüm ayetin anlamını istismara açık hale getirmektedir. Müminin, gayb kavramının içinde geçtiği diğer ayetlerde incelendiğinde inanması gereken şeyin gayb olmadığı ve hatta Müminin bilmediği şeyin peşinden asla gitmemesi gerektiğini görmekteyiz. Bir çırpıda 6/73, 9/94, 9/105 ayetlerinde gayb ve şehadeti bilenin yani görüneni/bilineni/açık olanı ve görünmeyeni/bilinmeyeni/gizli olanı bilenin Allah olduğu belirtilmiştir. Aynı şekilde 6/59, 10/20, 11/23 ayetlerinde de Gaybın Allah'ın tekelinde olduğunu belirtilmektedir. Bilinen ve bilinmeyen şeyler her an ve zaman içerisinde değişmektedir. Dün bizim için gayb olan bu gün şehadet ettiğimiz bir olguya dönüşebilir. Burada kastedilen gayb "bilinmezliğin tümü" olarak anlaşılabilir. Kul için, neyi bilirse bilsin mutlaka bir bilinmeyen alanı kalacaktır. Mümin, bu alanın Allah'ın bilgisi dâhilinde olduğuna inanır. Yoksa Mümin "bilinmezci" değildir. Bu ayetten Müminin bilinmezci olduğu sonucunu çıkarmaya müsait çevirilerin en hafi tabirle "aymazlık" olduğunu söyleyebiliriz. Bu ayette bence açıkça gizlide yani insanların görmediği yerde Allah bilinciyle hareket ederler sonucunu çıkarmak mutlak bir gerekliliktir. Bu ayeti anlamlandırabilmek için 5/94 ayeti açıkça yol göstermektedir, kanaatimce; "Ey iman sahipleri! Allah sizi, ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği av türünden bir şeyle mutlaka deneyecektir ki, gözün fark edemediği alanlarda O'ndan kim korkuyor bilsin. Bundan sonra azıp sınırı çiğneyen için korkunç bir azap olacaktır. "

Transcript of BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve...

Page 1: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 1

1 Elif, Lâm, Mîm!

2 İçinde kuşku/çelişki bulunmayan bu kitap, Allah'ın koruması altına girenler için bir kılavuzdur.

3 Onlar ki gayb ile/kimsenin olmadığı ıssızda da1 inanıp güvenirler ve salâtı ikame ederler/ayakta tutarlar, kendilerini rızıklandırdıklarımızdan infak ederler.

4 Onlar ki sana indirilene ve senden öncekilere indirilenlere inanıp güvenirler ve Ahiret/sonrası ile ilgili onlar kanidirler/kesinlikle inanırlar.

5 İşte onlar Rablerinden bir kılavuzlanma üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

Kuran'ın nasıl okunması gerektiğine ilişkin diğer sureler ve ayetler ekseninde yaptığım yorumlarda da sıklıkla değindiğim gibi kitabın çelişkisiz olması kanaatimce bir okuma kılavuzu ibaresidir. Kuran'ın Allah kelamı olduğuna inanmıyor olsanız bile kitabın yazarının kitap için belirlediği bu kılavuza uygun bir şekilde kitabı okuyup mesajını anlamaya çalışmak ve ondan sonra değerlendirmede bulunmak gerekir. Bir kitabın müellifinin Allah olduğunun iddia edilmesi dünyanın en göz ardı edilemeyecek iddiasıdır. Bu iddiayı çek etmek entelektüel olduğunu iddia edenler için eğer saplantılı değillerse kaçınılamayacak bir durumdur. Mesajı çek etmek istiyorsanız öncelikle bütünsel olarak kitabı değerlendirmelisiniz. Kuşkusuzluk/çelişkisizlik içi boş bir iddia değildir. Bu bir iddiadır, evet ama bu iddia elinize aldığınız bu kitabın okuma kılavuzudur, esasen.

1 GAYB; 12/52 ayetinde aynı formda bir kullanım var; "lem ehunhu bilğayb" yani "gıyabında ona hainlik etmedim". Başka hiç bir veriye bakmaksızın bile bu formda kullanımın insanların olmadığı yerde, muhatabının bulunmadığı yerde şeklinde bir anlam kurgusunun olduğunu görüyoruz. Bu ayetin civar ayetler ile bağlam içerisinde inanıp güvenenlerin kişisel özellikleri anlatıldığına göre buradaki gayb kelimesinin kimsenin olmadığı ıssızda anlamına gelmesi gerekir. Fatiha Suresindeki "nimet verilenlerin yoluna" şeklindeki ayetin bağlamından koparılarak kötüye kullanıldığı gibi bu ayetteki "gayba iman ederler" şeklinde genelde çevrilen bölüm ayetin anlamını istismara açık hale getirmektedir. Müminin, gayb kavramının içinde geçtiği diğer ayetlerde incelendiğinde inanması gereken şeyin gayb olmadığı ve hatta Müminin bilmediği şeyin peşinden asla gitmemesi gerektiğini görmekteyiz. Bir çırpıda 6/73, 9/94, 9/105 ayetlerinde gayb ve şehadeti bilenin yani görüneni/bilineni/açık olanı ve görünmeyeni/bilinmeyeni/gizli olanı bilenin Allah olduğu belirtilmiştir. Aynı şekilde 6/59, 10/20, 11/23 ayetlerinde de Gaybın Allah'ın tekelinde olduğunu belirtilmektedir. Bilinen ve bilinmeyen şeyler her an ve zaman içerisinde değişmektedir. Dün bizim için gayb olan bu gün şehadet ettiğimiz bir olguya dönüşebilir. Burada kastedilen gayb "bilinmezliğin tümü" olarak anlaşılabilir. Kul için, neyi bilirse bilsin mutlaka bir bilinmeyen alanı kalacaktır. Mümin, bu alanın Allah'ın bilgisi dâhilinde olduğuna inanır. Yoksa Mümin "bilinmezci" değildir. Bu ayetten Müminin bilinmezci olduğu sonucunu çıkarmaya müsait çevirilerin en hafi tabirle "aymazlık" olduğunu söyleyebiliriz. Bu ayette bence açıkça gizlide yani insanların görmediği yerde Allah bilinciyle hareket ederler sonucunu çıkarmak mutlak bir gerekliliktir. Bu ayeti anlamlandırabilmek için 5/94 ayeti açıkça yol göstermektedir, kanaatimce; "Ey iman sahipleri! Allah sizi, ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği av türünden bir şeyle mutlaka deneyecektir ki, gözün fark edemediği alanlarda O'ndan kim korkuyor bilsin. Bundan sonra azıp sınırı çiğneyen için korkunç bir azap olacaktır. "

Page 2: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 2

Bu yaklaşımın aksine bu ayette kuşkusuzluk iddiasının kitabın takva sahipleri için bir kılavuz olması cümlesine yönelik olduğu hususu kelime sıralaması itibariyle çok mantıklı gözükmüyor. Tabii ki "rayb" kelimesinin çelişki anlamı itibariyle kitaba, kuşku anlamı itibariyle de kılavuzlanma olgusuna yöneldiğini düşünebilmek de mümkündür. Ancak öncelikli olarak bu kavramın kitaba yönelik bir niteleme olduğunu kabul etmek gerekiyor, kanaatimce.

En güzele kılavuz olan bu kitap, bu kılavuzluk görevini tabii ki ona yönelenlere yönelik olarak yapacaktır. Bu aklın gereğidir. Ancak Hak Teâlâ, bu kılavuzluğun takva sahipleri için yani Allah'ın koruması altına girenler için olduğunu 2. Ayette açıkça beyan etmektedir. Peki, kimdir bu takva sahipleri? Nasıl insanlardır? Bu insanlar devam ayetlerde belirtildiği üzere ikircikli ve riyakâr olmayan, başkalarına göre hayatlarının istikametlerini belirlemeyen, kimsenin görmediği yerde de Allah'ın kendisini gördüğü bilincinde olan samimi insanlardır. Allah'a yönelişi ve kullarla destekleşmeyi ayakta tutan, bunun için azimle, gayretle kurgular kuran insanlardır. Allah'ın kendilerine verdiği rızıklardan ihtiyacı olanları da rızıklandıran insanlardır. Onlar Muhammet Peygambere indirilen Kuran'a inandıkları gibi ondan öncekilere de indirilenlere inanırlar.

Peki, ondan öncekilere indirilenlere inanmak ne demektir? Bu olgu sadece Muhammet Peygamberden öncekilere de indirilen ve Kuran'da da bahsi geçen kitapların Allah tarafından indirildiğini kabul etmek mi demektir? Tabii ki böyle bir kabul ancak inancın delillerden ayrı bir şekilde salt bir kabul olduğunu iddia edenler için makul olabilir. Kendilerinin kesin inançlı olduklarını kabul eden bu insanlar esasen Allah'ın indirdiğine değil uydurulan dine yani kendi heva ve hevesleriyle oluşturdukları/oluşturulan dine inanmaktadırlar. İnanmak, elde mevcut olan kaynakların gerçekliklerini de sağlıklı bir şekilde denetleyip bilgi sahibi olmayı açıkça gerektirir, kanaatimce. Kitaplara inanan bir müminin diğer kitap ehlinin elinde bulundurduğu kitaplardan onların haberdar olduğundan daha fazla haberdar olması gerekir. Yine kanaatimce bu gün hadisler için dile getirilen ancak temelsiz olduğunu gözlemlediğim; "Kuran'a uygunluğun denetlenmesi" olgusunun önceki kitaplar için dile getirilmesi çok daha gerçekçi bir tez olacaktır. Bu gün bu bağlamda Kuran'a temel din kaynağı olarak yaklaşan araştırmacıların özellikle Yahudi kaynaklarında mevcut olan temel kurgulara ulaştıkça bu kurguların nasıl İslam'a sızdığını çok daha açık bir şekilde gözlemlediklerini görüyoruz.

Yine takva sahipleri, ahiret ile ilgili olarak muknidirler. Yani bu insanlar sonrasının Allah'a ait olduğuna kesinlikle inanmaktadırlar, kuşkuları yoktur. Bu ayette kullanılan kavram 1. Suredeki din gününün varlığına inanmak ile birlikte en temelde mülkün Allah'a ait olduğuna, her şeyin O'ndan geldiği gibi O'na döneceğine, yönetimin de Allah'a ait olduğuna inanmaktır. Sonrası yani güzel akıbet, Allah'ın koruması altına girenlerindir. Şiddetli akıbet, elim azap/mahrumiyet de heva ve hevesine tabi olanlarındır. İşte açıktır ki "Allah'ın indirdiği ile yani Kuran ile hükmetmek gerekir".

İşte böyle olan insanlar için kitap bir kılavuzdur ve yine böyle yaptıkları için onlar Allah'tan bir kılavuz üzeredirler. Ve işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

6 Şüphesiz örten inkârcıları uyarsan da uyarmasan da eşittir/birdir, onlar inanıp güvenmezler.

7 Allah onların kalplerini mühürledi ve kulaklarını/işitme duyularını ve kavrayışlarında da perde vardır ve onlar için büyük/azim bir azap/mahrumiyet vardır.

8 İnsanlardan bir kısmı inanıp güvenmedikleri halde Allah'a ve ahiret gününe inanıp güvendiklerini söylerler.

9 Onlar, Allah'ı ve inanıp güvenenleri aldatırlar (yuhâdiûne) Oysa onlar sadece kendilerini aldatırlar ama farkında değiller.

Page 3: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 3

10 Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını artırdı ve onlara yalancılık etmiş olmaları yüzünden elim bir azap/mahrumiyet vardır.

11 Onlara "yeryüzünde fesat çıkarmayın/bozgunculuk yapmayın" denildiğinde onlar; "kuşkusuz biz sadece ıslah edicileriz/düzeltenleriz" dediler.

12 Gözünüzü açın (elâ) kuşkusuz onlar fesat çıkaranlardır/bozgunculardır lakin farkında değiller.

13 Onlara; "insanların inanıp güvendiği gibi inanıp güvenin" denildiğinde onlar; "kafası çalışmayanların/sefihlerin inanıp güvendiği gibi mi inanıp güvenelim?" dediler. Gözünüzü açın şüphesiz asıl kafası çalışmayanlar/sefihler onlardır lakin bilmiyorlar.

14 Onlar inanıp güvenenlerle karşılaştıklarında "Biz inanıp güvenenleriz" dediler. Kendi şeytanlarıyla halvet olduklarında/baş başa kaldıklarında ise; "Kuşkusuz biz sizinle beraberiz. Kuşkusuz biz onlarla alay/istihza edenleriz" dediler.

15 Allah, onlarla alay/istihza ediyor, azgınlıkları içerisinde bocalar vaziyette (y'amehûn) onlara süre veriyor. (yemudduhum)16 İşte onlar en güzele kılavuzlanma karşılığında sapkınlığı/şaşırmışlığı satın aldılar. Ticaretleri onlara bir kazanç sağlamadı ve kılavuzlananlardan da olmadılar.

17 Onların durumu ateş yakan kimsenin durumu gibidir. O, etrafını aydınlatır aydınlatmaz Allah onun nurunu giderdi (zehebe) ve onları karanlığa terketti. Artık göremezler/kavrayamazlar.

18 Sağırdırlar (summun), dilsizdirler (bükmün), kördürler (umyun). Artık onlar dönemezler.

19 Yahutta gökyüzünden boşalan içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek bulunan yağmur gibidir. Ölüm korkusuyla (hazera) yıldırım seslerinden (minessavâ'iqi) kulaklarını parmaklarıyla tıkarlar. (yec'alûne esâbi'ahum fî âzânihim) Andolsun Allah, örten inkârcıları çepeçevre kuşatmıştır.

20 O şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek. Onları aydınlattığında onun içinde yürürler. Üzerlerine karanlık çöktüğünde ise kalakalırlar. Allah dileseydi onların görme ve işitme duyularını giderirdi (le zehebe). Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.

6. Ayetten itibaren anlatılan örten inkârcı tip ile ilgili olarak Kuran bütününü göz önünde bulundurduğumuzda öncelikle göz önünde bulundurulması gereken durum; Bu tipin net olarak “şunlar örten inkârcılardır” denemeyecek bir gurup olduklarıdır. Kendinizin dışında böyle bir gurubun var olduğunu tanımlıyor ve şunlar “kâfirlerdir” diyorsanız bu aşamadan sonra Kuran’ın size anlattıklarının çoğunu duyamayacaksınız demektir. Soyut kavramlar olduğu 20. Ayet üzerinden anlaşılan sağır, dilsiz ve körlerden biri de siz olursunuz, farkına varmadan. Dikkat edin! Bu ayetlerde anlatılan birçok şeyi hepimiz sürekli açıktan ya da eylemlerimizle gizliden söylemekteyiz. Bize “Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın” dendiğinde biz; “onu şöyle şöyle yapanlara söyleyin, bizimle ne alakası var” demiyor muyuz? (9. Ayet) Bize; “insanların inandığı

Page 4: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 4

gibi yani olması gerektiği gibi inanın arkadaş! Neye inanıp inanmadığın belli değil. Senin yolun/istikametin, düşüncen nedir? Gerçekten ne düşünüyorsun?” şeklinde bir yaklaşım da bulunulduğunda biz herkesten farklı olduğumuzu, bunca eğitimi, kariyeri, statüyü boşuna kazanmadığımızı, öyle herkes gibi bu soruya basit karşılıklar veremeyeceğimizi düşünmüyor ve hatta bazen de itiraf etmiyor muyuz? Annem trafik kazasında vefat ettiğinde büyük bir âlicenaplıkla Annemin cesedini ve babamla beni hastaneye götüren taksici, babama teselli babında “hepimiz ölümü tadacağız” ve benzeri bir tavsiyede bulunmuştu da babam; “Ben imam hatip lisesi müdürüyüm” şeklinde cevap vermişti. Uydurulan dinin din adamları sınıfının örneğin kendilerinin insanlardan talep ettikleri şeyi çoğunlukla kendileri için bir gereklilik olduğunu düşünmediklerine şahit olmuşsunuzdur. Yani biz nasıl “o insanlarla!” eşitlenebiliriz ki. Biz özel değil miyiz? Ve bu kibrimizi saklamak için mütevazicilik oynamıyor muyuz? Evet, açıkça biz 13. Ayetin de muhatabıyız, gördüğünüz gibi. Kendi görüşünü, gerçek yorumunu özellikle dile getirmeyip inanıyormuş gibi yapıp daha sonra kendini güvende hissettiğinde, kendisi gibi olanlarla bir araya geldiğinde “Yahu bırak Allah aşkına!” diyen çok ekâbir gördüm. Bizim de onlardan biri olmadığımızı hangi ölçü belirleyecek? Yoksa onları sevmiyor olduğumuzu zannetmemiz bizi onlardan ayıracak mı zannediyoruz. İşte onlar karşınızda bir gurup değiller. Onlar biziz. Biz olduğumuzu kavradıkça belki onlardan olmaktan kurtulabilecek, öğüdü dinleyip, anlayıp gereğini yapabileceğiz, Allah kısmet ederse.

Gerçekten zaman içerisinde bazı şeyler üzerinde derinleşip kavradıkça gerçekliğin çok sade ve tutarlı olduğunu ve bu sade ve tutarlı gerçekliklerin aksini düşünebilmek ve toplumdan ayrışmamak için nelere inanmak için kendimi zorladığımı görüyorum. Ama asıl mevzu gerçekliğe tanıklık ettikten sonra başlıyor. İnanabiliyor musun? Kabullenebiliyor musun? Ve en önemlisi inandığın şeyi açıkça ilan edip gereklerini yapabilmek için kurgular kurabiliyor musun? Gerçeklere tanık olmak sanki insana böyle ağır mükellefiyetler yüklüyormuş gibi gelebilir ve gerçeğe tanık olmamak için 19. Ayette belirtildiği gibi kulaklarını parmaklarıyla tıkayabilir insan. Hâlbuki gerçeğe tanık olmak sadece insanın üzerindeki yükleri kaldıracaktır. Gerçeğe tanık olmadığımız için taşımak zorunda kaldığımız yüklerimize bir bakın. Bu yükleri taşımak istemiyorum ve ancak Allah’ın öğüdüne varlığımı açmak beni bu yüklerden gerçekçi bir şekilde kurtaracaktır. Ne ile karşılaşacağımı bilmiyorum ama sonrasının Allah’a ait olduğunu biliyor ve Allah’ın vaadine güveniyorum. Bu bilinçle attığım her adımda da bu vaadin bir gerçek olduğunu tekraren ve daha keskin bir bilinçle görüyorum ve anlıyorum. Bu bilinmezlik alanının 17 ve 19. Ayetlerde anlatılan karanlık hali olduğunu kavrayabiliriz. Kanıtlanmış verilere ve Allah’ın ayetlerine inanıp güvenenler bu karanlık içerisinde şimşeğin aydınlığını ya da kendi kendilerine yani heva ve hevesleriyle kurguladıkları aydınlıklar yani kendi yaktıkları ateş ile ancak bir göz açıp kapaması süresince hareket edebileceklerdir. Sonrası ise yine tutarsızlık ve hareketsizlik olacaktır. Ahmet Kaya’nın dediği gibi; “Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan, ahmakça!” İnsan, kuldur. Bu gerçeği hepimiz çok derinden ve açıkça biliyoruz. Kılavuz olmaksızın hareket edemeyiz. Kılavuzun gerekip gerekmediği hususunu tartışmak bomboş bir tartışmadır, esasen. Aslolan neyi kılavuz olarak seçtiğindir. Neyin peşinden gittiğindir. Allah’tan gayrisini kılavuz edinenlerin durumunun bu ayetlerde anlatıldığını görmekteyiz.

Felsefi olarak Allah’ın var olup olmadığı hususunun tartışılmasından önce “kılavuzun” varlığı konusu tartışılmalı ki Allah’ın varlığını kavrayabilelim ve ihtiyacımızın şiddetini görebilelim. Hayatımızdaki her aşamada, her karar vermek zorunda kaldığımızda mutlaka bir kısım ilkelerle hareket ediyoruz. Bu ilkelerin her aşamada kendimize, isteklerimize, toplumun o anki durum ve beklentilerine göre şekillendiğini ve bir gün, bir ay, bir yıl önce söylediğimiz ilkelerin tam aksine hareket edebildiğimizi ve bu hususu da hatırlatanlara karşı gayet kör ve sağır ve hatta dilsiz kesildiğimizi görüyoruz. İşte bu ilkelerin Allah’ın ayetleri olduğunu düşünün. Allah’ın ilkelerinde bir değişim olmayacaktır. Bahsi geçen tutarsızlıktan kurtulabilmenin yegâne yolu Allah’ın koruması altına girmek ve O’nun kılavuzlamasına teslim olmaktır. Allah O’nun koruması altına girenleri “tutarlı bir dil/sadık bir lisan” ile ödüllendirecektir.

21 Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk/hizmet edin. Umulur ki Allah'ın koruması altına girebilirsiniz/korunursunuz.

Page 5: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 5

22 Ki O, yeryüzünü tefriş etti ve gökyüzünü bina etti ve gökyüzünden su indirdi de onunla sizin için rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. O halde bile bile Allah'a eşler (endâden) koşmayın.

23 Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphe (rayb) içerisinde iseniz haydi onun benzeri bir sure getirin, Allah'tan aşağı şahitlerinizi/destekçilerinizi çağırın, eğer doğru sözlülerdenseniz.

24 Yapamazsanız -ki yapamazsınız- örten inkarcılar için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan o ateşten korunun/sakının.

25 İnanıp güvenenleri ve düzeltmeye yönelik işler yapanları müjdele ki; altlarından ırmaklar akan cennetler/bahçeler onlar içindir. Ondaki rızık olan ürünlerden rızıklandırıldıklarında; "Bu önceden rızıklandırıldığımızdır" dediler. Ve onlara benzerleri (müteşâbihâ) verildi. Onlar için orada tertemiz (mutahheratün) eşler vardır ve orada ebedi kalıcıdırlar.

26 Şüphesiz Allah, bir sivrisineği ve onun üzerindekini de örnek vermekten çekinmez. (lâ yestahyî) Böylece inanıp güvenenler onun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Örtüp inkâr edenler ise; "Allah bu örnekle ne murat etti ki!" derler. Onunla birçoğunu şaşırtır/saptırır ve birçoğunu da en güzele kılavuzlar. Onunla sınırı aşanlardan/fasıklardan başkasını saptırmaz/şaşırtmaz. (9/67 "...şüphesiz münafıklar fasıklardır/sınırı aşanlardır")

27 Ki onlar söz verdikten/anlaşma yaptıktan sonra Allah ile yaptıkları ahdi bozarlar. (yenqudzû) Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyleri keserler/ayırırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Onlar hüsrana uğrayanlardır.

25, 26 ve 27. Ayetleri 23. Ayetten itibaren bağlamı içerisinde okuduğunuzda gerçekten Kuran'ın "benzerli ve ikili" anlatımının ilginç bir örneğini görüyoruz. Tabii ki bu ayetlerin aşağıda anlatacağım bağlamından başka bağlamları da var. Ancak algıda seçicilik ile bu ayetlerde gördüğüm şey Kuran'ın nasıl hidayet kaynağı olabileceğine ilişkin asla göz ardı edilemeyecek ipuçlarını içermesiydi. 23. Ayetten itibaren bağlamın Kurandaki surelerin benzeri bir surenin asla getirilemeyeceğine dair iddia olduğunu görüyoruz. Bu iddia ile ilgili olarak sonraki ayetleri okursak cennet kurgusunun da bu bağlam içerisinde gündeme getirildiğini görebiliriz. Şöyle okuyorum; Allah Teâlâ Kuran ayetlerinde ilk nazarda bize anlamsız gelebilecek bir örneği vermekten sakınmaz. Zira bu örneklerle birçok şeyi anlatmaktadır. Bir kavramın Kuran'da ne anlamda kullanıldığını kavrayabilmenin yolu bu kavramın Kuran genelinde hangi bağlamlarda kullanıldığına bakmaktır. Kuran'ın öğreticisi Allah'tır. Merkez ayete yani şu ya da bu sebeple bizim ilgi alanımıza girmiş olan ayete "muhkem" ayet dersek, bu kavramın Kuran genelinde hangi anlamlarda kullanıldığı hususunu tahkik de "müteşabihtir" yani "benzerli" olanların gözden geçirilerek bir anlam kümesi oluşturarak Allah Teâlâ’nın bu kavrama hangi anlamı yüklediğini yaklaşık olarak bulabiliriz. Bu anlamda Kuran'daki hiç bir ayet birbirinden bağımsız, yani bağlamından koparılarak değerlendirilemez. Allah'a inanıp güvenenler kitabının içerisinde var olan bir kavram ile ilgili manipülasyonları müteşabih olanı incelediklerinde giderecekler ve bu anlayışı verdiği ve bu kavramı açıkladığı için Allah'a şükredeceklerdir. 27. Ayette açıkça belirtildiği üzere bağlamları koparmayacaklar ve bu şekilde bozgunculuk çıkarmayacaklardır. Bu kavrayışla 25. Ayetteki "...ve benzerleri verildi" bölümüne baktığımızda ayete mana verenlerin ikiye ayrıldığını görüyoruz. Bir kısmı cennette verilen nimetin önceden verilen nimetlerin benzerleri olduğunu düşünerek mana vermiş ki önceki cümlede Allah Teâlâ zaten bu hususu dile getirmişti. Burada ilk bakışta anlamlandırılamayan, tekrar gibi gözüken bu cümlenin aslında

Page 6: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 6

bağlam içerisinde benzerli anlatımın inanıp güvenenler ve kılavuza tabi olanlar için ne büyük bir lütuf yani cennet nimeti olduğunu anlıyoruz. Bu açı aslında benzerli anlatımın bizzat kendisiyle yani benzerli anlatım ile ilgili olarak örneğidir.

Peki, bir de ikili anlatım var ki o açı da bu anlatımın tamamen varlık ve oluşla senkronize olmasıdır. Hayatta karşılaştığımız her türlü oluş birbiriyle bağlantılıdır, çoğu zaman biz bu bağlantıları koparsak da. Bir olguyu doğru okumamışsak, eksik bırakmışsak, doğru sonuçlara ulaşamayacağız demektir. Bu bağlantıları kurarak okuduğumuzda ise doğru yaklaşıma varmakta olduğumuzu görebiliriz. Bedeninizdeki fiziksel bir sorun aslında bambaşka bir ruhsal soruna işaret ediyor olabilir. Ya da fiziksel bir durumu değiştirdiğinizde ruhsal birçok problemden kurtulabilirsiniz. Birbiriyle ilk bakışta alakasız gözüken olguların bağını kurarak okursanız, sapma noktalarını keşfeder ve o sorundan, açmazdan kurtulabilmenin yolunu bulabilirsiniz. Ki Allah Teâlâ 65/2 ayetinde; "Kim Allah'ın koruması altına girerse Allah onun için bir çıkış yaratır" demekte. Varlıktaki ayetleri/kanıtlanmış verileri okumak ile Kuran ayetlerini okumak arasında tam bir paralellik olduğu gibi Allah Teâlâ’nın varlıktaki ayetleri Kitabın ayetlerinden ayrı değerlendirmediğini de görürüz. Sınırı aşanlar yani fasıklar varlık ve oluşta bu bağları koparıp keyiflerine göre ve her zaman kendilerine yontarak sonuçlar çıkardıkları gibi Allah'ın kitabını da bağlamından kopararak okuyacaklar ve keyiflerine göre sonuçlar çıkaracaklardır.

28 Allah'ı nasıl örtüp inkâr edersiniz ki O, sizi ölüyken diriltti ve sonra ölürsünüz ve sonra dirilirsiniz. Sonrasında da dönüşünüz O'nadır.

29 O ki sizin için yeryüzünün tamamını yarattı sonra gökyüzüne egemenlik kurdu/oturdu (estevâ) ve onu yedi gök olarak düzenledi. Ve O, her şeyi bilendir.

30 Hani bir zaman Rabbin meleklere; "Şüphesiz ben yeryüzünde bir halife kılacağım/oluşturacağım" dedi de onlar; "Onda bozgunculuk yapacak ve kan dökecek olanı mı oluşturacaksın ve biz seni hamd ile yüceltiyor ve seni kutsuyoruz" dediler. "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi.

31 Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti sonra meleklere onları arz etti/sundu. Ve "eğer doğrulardan iseniz bütün isimleri bana haber verin" dedi.

32 "Sen yücesin! Bize öğrettiklerin dışında bizim bir ilmimiz yoktur. Şüphesiz sen bilen (Alîm) ve hükmedensin. (Hakîm)" dediler.

33 "Ey Âdem! Onların isimlerini onlara haber ver!" dedi. Onların isimlerini onlara haber verdiğinde; "Size şüphesiz ki ben göklerin ve yerin gaybını/bilinmeyenini bilirim ve sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilirim dememiş miydim?" dedi.

34 Hani bir zamanlar meleklere "Âdeme secde edin!" dedik de İblis hariç hemen secde ettiler. O ise kaçındı (ebâ) ve büyüklendi ve örten inkârcılardan oldu.

35 "Ey Âdem! Sen ve eşin o cennette/bahçede dilediğiniz yere yerleşin ve ondan bol bol yeyin. Bu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz" dedik. 2

36 Derken şeytan onların ayağını kaydırdı ve onları içinde bulundukları yerden çıkardı. "Birbirinize düşmanlar olarak inin!"dedik. "Sizin için yeryüzünde bir süre karar kılmak ve metalanmak/geçinmek vardır".

2 ŞECER; bkz. 4/65, 14/24, 14/26, 17/60, 20/120, 24/35, 28/30 ayetleri

Page 7: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 7

37 Derken Âdem Rabbinden kelimelere ulaştı/kelimeler aldı, onun üzerine derhal yöneldi/tevbe etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edici (Tevvâb) ve Merhametlidir (Rahîm). 38 "Hepiniz oradan inin!" dedik. "Benden bir kılavuz geldiğinde kim bu kılavuza tabi olursa onun için korku (havf) yoktur ve o endişelenmeyecektir/hüzünlenmeyecektir".

39 Örtüp inkâr edenler ve ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş yaranıdır. Onlar orada ebedidirler.

40 Ey İsrailoğulları! Üzerinizdeki nimetimi hatırlayın! (üzkürû) Sözünüze vefalı olun ki ben de size olan sözüme vefalı olayım ve yalnızca benden korkun/ürperin! (ferhebûn) 3

41 Ve yanınızda/maiyetinizde bulunanı tasdik eden (musaddiqan) 4 indirdiğime inanıp güvenin ve onu örtüp inkâr edenlerin ilki/öncüsü olmayın ve ayetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın ve sadece benden korunun/sakının. (fetteqûn)42 Hakkı/gerçeği batıl ile örtmeyin/Hakkı batıl ile elbiselendirmeyin (telbisû) ve bile bile gerçeği gizlemeyin.

43 Salâtı ikame edin/ayağa kaldırın ve zekâtı verin ve rükû edenlerle beraber rükû edin/Allah'ı birleyenlerle birlikte Allah'ı birleyin.3 FERHEBÛN; bu kavram Kuran genelinde 57/27, 5/82, 9/31, 9/34 ayetlerinde "Ruhbanlık ve Rahipler" olarak kullanılmıştır. Ruhbanlığın çağrıştırdığı anlam da dâhil olmak üzere 8/60 ayetinde "askeri hazırlığın korkutuculuğu/caydırıcılığı" anlamında kullanılması, 59/13 ayetinde "Onların algısında siz Korku/caydırıcılık bakımından Allah'tan daha zorlusunuz" şeklinde yine korku ve caydırıcılık olarak kullanıldığını da göz önünde bulundurduğumuzda bu kavrama "Bir konuya ilişkin yoğunlaşma, edilen emek ve ortaya konan eser ve hazırlık ile ilgili korkutuculuk/caydırıcılık" geniş anlamını verebiliriz.4 MUSADDİQAN; Bu kavram esasen Türkçeye de aktarılmış bir kavramdır. Bu kavram için esasen ıstılah manasını araştırmak anlamında Kuran geneline baktığımızda bu formda kullanımları; 2/91, 2/97, 3/3, 3/39, 3/50, 4/47, 5/46, 5/48, 35/31, 46/12, 46/30, 61/6 ayetlerinde de mevcuttur. Bütün bu ayetlerde indirilen kitabın daha önce Allah tarafından indirilmiş ve bu sürece muhatap olanların ellerinde/maiyetlerinde olan kitapları doğrulayan kitaplardan bahsedildiğini görüyoruz. Bu kullanımlarda İsa Peygambere indirilenin Tevrat'ı doğrulayıcı olduğu ve indirilen İncilin de aynı şekilde olduğunu görüyoruz. (3/50, 5/46 ve 61/6) Bunun dışında Yahya Peygamber için 3/39 ayetinde "Allah'tan olan kelimeyi doğrulayıcı" olduğu belirtilir ki daha önce yaptığım bir çalışma "ALLAH'IN KELİMESİ" bağlamında tasdik ettiğinin İsa Peygamber olduğunu anlayabiliyoruz. Zira Allah Teâlâ bildiğim kadarıyla Yahya Peygambere indirilmiş bir kitaptan bahsetmez. Bunun dışında yukarıda dökümünü yaptığım ayetler tamamen Muhammet Peygambere indirilen Kuran'ın bu vahye muhatap olan Tevrat'a inanıp takip eden İsrailoğulları'nın elinde mevcut olan kitabı tasdik eden orada bildirilen hususları gerçekleştiren bir vahiy olmasına atıf yapılmaktadır. 61/6 ayetinde İsa Peygamberin "Tevrat'tan elimde olanı doğrulayan ve benden sonra gelecek ismi övülmüş elçiyi müjdeleyen" bir kitabı olduğunu anlıyoruz. Bu durumda elde mevcut önceki kitaplarda gelecek elçilerden haber verildiğini ve hatta bu elçilerin nasıl biri olduğu ve neler yapacağı hususlarının bile anlatıldığını görebiliyoruz. Bütün bu olguya biz anlaşılır olması açısından bundan sonra ıstılahi anlamda "TASDİK SÜRECİ" diyeceğiz. Bu anlamda "ISIR" kavramı ile ilgili yaptığım araştırmayı da bu sürecin bir tamamlayıcısı olarak kavramamız gerekmektedir.

Page 8: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 8

44 İnsanlara iyiliği emrediyor da kendinizi unutuyor musunuz? Ve hem de siz kitabı okuyorsunuz. Siz akınızı kullanmıyor musunuz?

45 Sabır/direnç ve salât ile Allah'tan yardım isteyin! Şüphesiz bu haşyet duyanlardan/titreyenlerden başkasına çok ağır gelir.

46 Şüphesiz onlar Rablerine kavuşacaklarını (mülâqû) ve O'na döneceklerini umarlar. (zannû) 5

47 Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve sizi âlemler üzerine özellikli/farklı/üstün/fazlalıklı (fedzzaltüküm) 6 kıldığımızı da hatırlayın/anın (üzkürû). 48 Kimsenin kimse için bir şey ödemeyeceği, kimseden şefaatin/aracılığın/iltimasın kabul edilmeyeceği, kimseden fidye/kurtulmalık ('adlün) alınmadığı ve onlara yardım edilmeyeceği o günden sakının/Allah'ın koruması altına girin (vetteqû).

49 Bir zamanlar oğullarınızı boğazlamak, kadınlarınızı utandırmak/sağ bırakmak (yestahyî) suretiyle size azabın/mahrumiyetin en kötüsünü reva gören (yesûmûneküm) Firavun avanesinden (âle) sizi kurtarmıştık. İşte bunda sizin için Rabbinizden büyük bir ıstırap/imtihan/belâ (belâ) vardı.

50 Denizi ayırarak sizi kurtardık ve gözlerinizin önünde Firavun'un avanesini boğduk (eğraqnâ). 51 Bir zamanlar kırk gece için Musa ile sözleşmiştik de sonra siz onun ardından buzağıyı (el'icle) 7 edinmiştiniz/benimsemiştiniz (ettehazû) ve siz zalimlerdiniz.

5 Bu ayette kullanılan "zannû" kavramı ile ilgili olarak 43/20 ayetinde kullanılan "yuhrasûn" kavramı ile ilişkisini açıklamaya çalıştığım dipnota bakınız.6 FEDZZALTÜKÜM; Fe-dza-le kökünden türeyen bu kavram Kuran genelindeki kullanımları incelendiğinde her insanın/toplumun başkalarında olmayan özellikleri dolayısıyla başka insan ve toplumlar üzerinde görece üstünlük sağlamaları anlamına geldiğini görüyoruz. Bu özellikler esasen sorumluluk doğuran, Allah Teâlâ’nın, karşı karşıya kaldığı haller ile ilgili olarak insan veya toplumların sorumluluklarını yerine getirmeleri maksadıyla onlara verilmiş özelliklerdir. Bu sebeple bu özelliklerin verilmesi de Allah'ın insana bir lütfudur. Yani bu kavram Allah Teâlâ’ya nispetle "lütuf", insan veya toplumlara nispetle kullanıldığında ise "özellik/farklılık/üstünlük/fazlalık" anlamına gelmekte. Örnek olarak 4/32 ayetine bakabiliriz; "Allah'ın sizi birbirinize ÜSTÜN/FAZLALIKLI kıldığı şeyleri temenni etmeyin!"7 EL ‘İCLE; Buzağı anlamına gelen bu kelime Kuran genelinde bu bağlamda yani aynı olayın anlatımı sadedinde 8 yerde geçmektedir. 2 ayette de İbrahim Peygamberin evine gelen misafir meleklere ikram ettiği yemeğin ismi olarak geçmektedir. Bu kavram türediği “a-ce-le” köküne bağlı olarak acele etmek ve türevleri formunda ise 33 farklı ayette geçmektedir. 21/37 ayetinde insanın yaratılışının aceleye dayandığı yani acele etmenin insanın yaratılışında olduğu belirtilmiş. Yine 17/18 ve 75/20 ayetlerinde dünyayı kasten “âcilete” kavramı kullanılmıştır ki bu kavram da dünyanın çarçabuk geçen bir yer olması vasfına işaret eder. Bütün bu verilerden hareketle İsrailoğulları’nın edindiklerinin/benimsediklerinin çarçabuk geçen, geçici, insanın yaratılış özelliği ile de senkronize olan dünya hayatı olduğunu anlayabiliyoruz. Ayrıca aynı olayı anlatan başka bir pasajda 20/83-84 ayetlerinde Rabbi, Musa’ya neden ACELE ettiğini sorar. Musa Peygamber de “razı olman için acele geldim” der. Bu olayın akabinde ve paralel bir şekilde buzağının edinilmesi olayı yaşanır. Bu anlatımda da ilginç bir bağlam bulunduğu

Page 9: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 9

52 Sonra sizi bunun ardından belki şükredersiniz diye bağışladık.

53 Ve en güzele kılavuzlansınlar diye Musa'ya Kitabı ve Furkan’ı/hakla batılı ayıran mesajı vermiştik.

54 Hani Musa kavmine; "Ey kavmim! Buzağıyı edinmekle/benimsemekle kendinize/egolarınıza (enfüseküm) zulmettiniz. Yaratıcınıza tevbe edin/yönelin ve nefislerinizi/egolarınızı öldürün. Bu sizin için Yaratıcınızın (bâriuhum) 8 katında daha hayırlıdır/üstündür." Sizin tevbenizi/yönelişinizi kabul etti. Kuşkusuz O, Tevvab/tevbeleri çokça kabul eden ve Rahim'dir/merhametlidir.

55 Ve hani siz; "Ey Musa! Allah'ı açıkça görmeden asla (len) inanıp güvenmeyiz" dediniz de bakınıp dururken sizi yıldırım gürültüsü (sâ’iqa) yakalamıştı.

56 Sonra ölümünüzün ardından belki şükredersiniz diye sizi dirilttik (be'asnâ).57 Sizin üzerinize bulutları (el ğamâme) gölge yaptık (ve zalelnâ) ve size kudret helvası (men) ve bıldırcın (selvâ) indirdik. Rızık olarak verdiklerimizin hoş olanlarından (tayyibât) yeyin. Onlar bize zulmetmiyorlardı lakin onlar nefislerine/egolarına zulmediyorlardı.

58 Hani; "şu beldeye girin ve dilediğiniz yerden bol bol yeyin. O kapıdan secde ederek girin ve 'hıtta!' 9 deyin ki hatalarınızı bağışlayalım" İyilikler yapanlara artırırız/ziyadeleştiririz.

59 Kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirip zulmettiler. Sınırı aşmış olmalarından dolayı zulmedenlerin üzerlerine gökyüzünden rezillik/pislik (riczen) indirdik.

"Evlere kapılarından girme!" emri (2/189), Yakup Peygamberin oğullarına "ayrı ayrı kapılardan şehre girin!" tavsiyesi (12/67), bu ayet ve dipnotta belirttiğim diğer ayetlerde de ifade edilen "şehrin kapısından secde ederek girin" emri birlikte değerlendirildiğinde bir yere, beldeye, eve gidiyorsanız oranın kurallarına uyun, kendi anlayışlarınızı dayatıp karışıklık çıkarmayın, uyumlanma çabasında olun, o yer sahiplerinin sizden istediklerini azami ölçüde yerine getirmeye çalışın, açık ve net olun, gizli hesaplar yapmayın, bu durumu bir zillet olarak kabul etmeyin anlamlarını çağrıştırmakta. İblis, Âdem’e secde etmeyi üstünlük iddiası ile reddetmişti. Bütün bu kurgu içerisinde bütün olarak bakıldığında üstünlük iddiasından sakınma, insanlarla ve

kanaatindeyim.8 BÂRİUHUM; Bu kavram bütün meallerde "yaratıcınız" şeklinde çevrilmiş. Kuran genelinde yaptığım tahkikte bu kavram türevleri ile kullanılmış olup en bilinen kullanımı "Tevbe Suresi" olarak bilinen surenin girişinde ifade edilen "Bu Allah ve Rasulünden bir ültimatomdur" şeklindeki kullanımında mevcuttur. Türkçeleşmiş bir kavram olan "beri/uzak olmak" kavramı da bu kavram ile doğrudan ilgilidir. Genel olarak "sizden çekilmiş ve takip edip karar vermek üzere sizi talimatlandıran yönetici" gibi bir anlama gelmektedir.9 HITTA; Bu kavram Kuran genelinde değişik formlarda kullanılmayan, çok az yerde geçen bir kavram. Edip Yüksel; "dostça konuşun" anlamını vermiş. Muhammed Esed ise; "günahlarımızın yükünü üzerimizden kaldır deyin" anlamını vermiş. Diğer mealler ise genellikle; "bağışla/affet bizi deyin" anlamını vermiş. Doğrusu bağlama en uygun çevirinin Edip Yüksel çevirisi olduğunu düşünüyorum. 7/161 ayetinde de hemen hemen aynı olay aynı şekilde ve bu bağlam ile anlatılmakta. Diğer meallerin bu kavram için seçtiği anlam, hemen bu kavramın akabinde "bağışlanmak" kavramının geçmesi sebebiyle kabul edilebilir durmuyor.

Page 10: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 10

toplumlarla eşitlenme emrini duyabiliriz. Bu, o kadar önemli bir emirdir ki eğer eşitlenmez ve üstünlük iddiasına girerseniz kendi varoluş potansiyeliniz ile tanrılaştırma veya kullaştırarak tanrı olma sürecine otomatik olarak girersiniz ve eşitlenmediğiniz insan ve toplumlar sizin başınızın belası olur ya da onlara her durumda hizmetkâr olmak durumunu yaşarsınız ve Allah'ın size fazlalık olarak verdiklerini onların emrine vermekten kurtulamazsınız. Böylece 61. Ayette ifade edildiği üzere üzerinize zillet ve meskenet vurulur. Bu eşitlenmeme duygusunun temeli şeytanın "enerjinin maddeden üstün olduğu" iddiası ile temelde ve doğrudan ilgilidir. Eşitlenirseniz farklılıklarınız ve fazlalıklarınız gerçekçi bir şekilde ortaya çıkar ve kapılar size gerçekçi bir şekilde açılır. Eşitlenmeme hali 4/32 ayetinde belirtilen "başkalarının üstünlüklerini temenni etme!" emrine uymayı güçleştiren bir durumdur. Eşitlenmediğiniz taktirde kıskançlığı ve hasedi çağırmış olursunuz ve muhataplarınız sizi kullanma, yönetme ya da buna güç yetiremiyorlarsa sizi yok etme derdine düşerler.

60 Hani Musa kavmi için su istemişti/aramıştı (istesqâ) de biz "Asanı o taşa vur!" dedik. Derhal ondan on iki pınar fışkırdı (fenfecerat). Tüm insanlar içecekleri yeri bilmişti. Allah'ın rızkından yeyin için ancak yeryüzünde sınırı aşanlardan olarak saldırganlık yapmayın/karışıklık çıkarmayın (ve lâ te'asev). 10

61 Hani siz; "Ey Musa! Biz tek çeşit yemeğe sabredemeyiz. Rabbine dua et de baklasından, acurundan (qıssâihâ), sarımsağından (fûmihâ), mercimeğinden ('adesihâ), soğanından (besalihâ) yeryüzünün bitirdiği şeylerden bizim için çıkarsın". "Daha aşağı (ednâ) olanı daha hayırlı/üstün olan ile mi değiştireceksiniz" dedi. "Şehre/Mısır'a (mısran) inin! (ihbitû) Kuşkusuz istediğiniz şeyler sizin için vardır". Üzerlerine zillet/alçaklık ve meskenet/yoksulluk vuruldu. Allah'tan bir gazaba uğradılar (bâû). Bu Allah'ın ayetlerini örtüp inkâr etmeleri ve Nebileri haksız yere öldürmeleri 11 sebebiyle oldu. Bu, isyan etmeleri ve azgınlık edenlerden olmaları (kânû ye'atedûn) sebebiyledir.

62 Şüphesiz ki inanıp güvenenler ve Yahudiler ve Hıristiyanlar ve Sabiler/diğer dinlere mensup olanlardan kim Allah'a ve ahiret gününe inanıp güvenir ve düzeltmeye yönelik işler yaparsa Rableri katında mükâfatları/ecirleri vardır. Onlara korku yoktur, onlar endişelenmeyeceklerdir/hüzünlenmeyeceklerdir.

Bu ayetteki bağlamın İslam'ı dinleştirenlere çok ağır geliyor olduğunu anlıyoruz zira meallerde ve tefsirlerde bu ayete ilişkin pek çok tevilin olduğunu görüyoruz. Örneğin Ali Akın mealinde parantez içerisinde "bu kitaba tabi olan" ya da benzeri bir ekleme yapılmıştır ki bu eklemeyi yaptıktan sonra yani bu kitaba uyduktan sonra bir kişi ya da toplum nasıl Hıristiyan, Yahudi ve Sabi olarak kalabilir? Bu ayet başlı başına İslam'ın bu gün insanların zihninde ilk anda oluşan "din" kavramıyla bir ilgisinin bulunmadığının en önemli delillerindendir. Bu ayet ve diğer benzer ayetler bağlamında Allah Teâlâ’nın insandan istediği bir biçimsel kalıp değildir. Mesajın şu olduğunu duyuyorum; "Allah'a ve ahiret gününe yani hesaplaşmanın gerçekleşeceğine inanıp güvenin ve düzeltmeye yönelik işler yapın!" İslam'ın kendi müminine de diğerlerine de teklif ettiği temel olarak budur. İsminizin, ırkınızın, ülkenizin, dininizin, dilinizin bir önemi yoktur. İsrailoğulları’nın bize verilen örnekleri üzerinden anlıyoruz ki Allah'ın bu sade mesajını "dinleştirenler" kendi üzerlerine, üstünlük iddiaları ile "ağır yükler" yüklemekte, ayaklarına prangalar vurmaktadır.

10 VE LÂ TE'ASEV; Bu kavram aynı bağlamda değişik kavimler için aynı şekilde kullanılmış. İlgili ayetler; 7/74, 11/85, 26/183, 29/36 ayetleri. “Saldırganlık yaparak karışıklık çıkarmayın” gibi bir anlama geliyor ki bu ayetteki bağlama da bu çeviri uygun gözüküyor.11 Nebilerin öldürülmesinden bahseden ayetler; 2/61, 2/91, 3/21, 3/112, 3/181, 4/155.

Page 11: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 11

63 Hani sizden misak/söz almış ve Tur'u üzerinize yükseltmiştik (rafe'anâ). Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırlayın/öğüt alın. Umulur ki Allah'ın koruması altına girersiniz.

64 Sonra bunun ardından yüz çevirdiniz. Üzerinize Allah'ın lütfu ve O'nun rahmeti olmasaydı hüsrana uğrayanlardan olurdunuz.

65 İçinizden Cumartesi'de taşkınlık yapanları bilirsiniz. İşte onlara; "Aşağılık maymunlar olun!" 12 dedik.

66 Bunu yaptık ki önündekilere (limâ beyne yedeyhi) ve sonra gelen haleflerine 13 ibretlik bir ceza (nekâlen), Allah'ın koruması altına girenlere de öğüt olsun.

67 Musa kavmine; "Şüphesiz Allah, bir inek kesmenizi (tezbehû) emrediyor" dedi. "Bizimle alay mı ediyorsun?" dediler. "Cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.

68 "Rabbine dua et de bize onu açıklasın/niteliklerini bildirsin (yubeyyinu)" dediler. "'Şüphesiz o, yaşlı (fâridzûn) ve körpe (bikrun) olmayan bir inektir' diyor" dedi. "İkisinin ortasında orta yaşlıdır/en iyi yardım, hizmet, verim çağındadır ('avânûn). Haydi, size emredileni hemen yapın". Tevrat Sayılar kitabı 19. Sure (E.Y) 5/6, 101, 23/52, 56, 42/21

69 "Rabbine dua et de bize onun rengini açıklasın" dediler. "'O, parlak sarı (safrâun fâqı'un) rengindedir, bakanlara sürur verir/ferahlatır' diyor" dedi.

70 "Rabbine dua et de bize o ineğin neye benzediğini açıklasın. Şüphesiz Allah dilerse biz en güzele kılavuzlananlardan oluruz" dediler.

71 "'Yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruk altına (zelûlün) alınmamış bir inektir' diyor" dedi. "Kusursuzdur/salma hayvandır/yılkıdır (müselletün) ve onda alaca (şiyete) yoktur" dedi. "İşte şimdi bize gerçeği getirdin" dediler. Onu boğazladılar. Az kalsın yapamıyorlardı.

12 5/60; "De ki; 'Allah katında ceza olarak bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah'ın lanetlediği, üzerine gazap indirdiğidir, o. Allah böylelerini maymunlar, domuzlar ve tağut hizmetkârları/kulları yapmıştır'. İşte bunlardır yer bakımından daha kötü ve yolun denge noktasından daha sapmış olanlar."7/166; "Onlara yasaklanmış olanlardan vazgeçmeyince onlara; 'Aşağılık maymunlar olun!' dedik."13 LİMÂ BEYNE YEDEYHÂ VE MÂ HALFEHÂ; Bu kavram bir deyim olup "kendi çağdaşlarına ve onlardan sonra gelenlere" anlamına gelmektedir. "aşağılık maymunlar olun!" şeklindeki emrin imgesel bir emir olduğu açıktır. Bu ibretlik cezanın (nekâlen) öncekilere ibret olabilme olasılığı bulunmamaktadır. Böylece bu deyimin ne anlama geldiği gayet açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Kuran genelinde bu deyimin kullanıldığı yerlerde de bu şekilde anlam verilmesi gerektiği açıktır. 72/27 ayetinde bu kavram aynı şekilde kullanılmış ve o ayette kullanılan bağlam üzerinden alakasız bir form yaratmaya kalkanlar tarafından bu deyimin Kuran genelindeki bu kullanımının göz ardı edildiğini görmekteyiz. Bu durumdan şiddetle kaçınmak gerektiği kanaatindeyim. Allah ne diyorsa o!

Page 12: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 12

72 Hani bir zamanlar siz bir nefsi/canı/egoyu öldürmüştünüz de onda aranızda birbirinizle atışmıştınız/bir çıkış yolu aramıştınız (feddâra-tüm) 14. Andolsun Allah, gizlemiş olduklarınızı ortaya çıkarıcıdır.

73 "Onun bir kısmıyla (biba'adzihâ) ona vurun/Bir kısmınız ile onu çıkarın" dedik. İşte Allah, belki akledersiniz diye ölüleri böyle diriltir ve ayetlerini böyle gösterir. 15

74 Sonra bunun ardından kalpleriniz katılaştı (qaset) ve o, taş gibidir yahutta daha da katıdır (eşeddü qasve). Şüphesiz taştan öylesi var ki ondan nehirler fışkırır. Ve yine şüphesiz öylesi var ki parçalanır da (lemâ yeşaqqaqu) ondan su çıkar. Ve yine şüphesiz öylesi var ki Allah ürpertisinden (haşye) aşağı yuvarlanır (yehbitu). Allah, sizin yaptıklarınızdan gafil/habersiz değildir.

75 Onların size inanıp güveneceklerini mi bekliyorsunuz? Oysa onlardan bir gurup (ferîqun) vardır ki Allah'ın kelamını dinlerler, ona akıl erdirdikleri ve bildikleri halde onu tahrif ederler. 16

14 FEDDÂRA-TÜM; Kuran genelinde kullanımları aşağıdaki şekilde olan bu kavram "de-ra-e" kökünden türemiş bir kavramdır. Türkçe'de bir kısım lehçelerde "darlanmak" olarak kullanılan bu kavram; 13/168 ayetinde "Haydi kendinizi ölümden KURTARIN/ölümü SAVIN da görelim", 13/22 ve 28/54 ayetlerinde "kötülüğü/seyyiatı, iyilik/güzellikle SAVMAK", 24/8 ayetinde ise; "üzerinden cezayı KALDIRMASI/SAVMASI" anlamlarında kullanılmıştır. Bu sebeple bu ayetteki kullanımın atışmak değil de çıkış yolu aramak, bu belayı savabilmenin yolunu bulmaya çalışmak şeklinde anlaşılmasının daha uygun olduğu kanaatindeyim.15 Bu ayette "akletme" vurgusu olduğuna göre mesajda ilginç bir durum olmalı. Ceset üzerinde inceleme yapmak, fiziksel delilleri değerlendirmek anlamında bir emir olabilir. Bu ayetin, daha öncesinde anlatılan kesilen inek ile bir bağlantısını göremiyorum. Bu sebeple kesilen ineğin bir parçasını cesede vurmak vurgusunu taşıdığı kanaatinde değilim. Edip Yüksel DNA vurgusu yapmış ama bu ihtimal, uzak bir ihtimal. Bu ayete farklı anlam veren bir kaç müellif var; *** Muhammed Esed ve onun yorumundan etkilendiği anlaşılan Mustafa İslamoğlu da yaklaşık olmak üzere; "'Bu (prensibi) bu gibi (çözülmemiş cinayet olay)larının bazılarına da uygulayın' dedik. Bu yolla Allah, canları ölümden korur ve kendi iradesini size gösterir ki bunu görüp muhakemenizi kullan(mayı öğren)ebilesiniz" Bu şekilde çevrildiğinde uygulanması istenen prensibin ne olduğu hususu dışarıda kalmakta. Bu sebeple tercihe şayan gözükmüyor. *** Hakkı Yılmaz; "Sonra biz; 'öldürülen kişiden gelecek sıkıntı sebebiyle Musa'yı yola çıkarın' dedik. Allah, ölüleri işte böyle diriltir, bitmiş tükenmişlere yol gösterir ve akıllı davranasınız diye size alametlerini/göstergelerini gösterir". Bu çeviride Musa Peygamberin Mısır'dan çıkmadan önce bir kişiyi öldürmesi ve bunun üzerine Mısır'dan çıkması olayı ile bağlantı kurulmuş ki bu bağlantı bana ilk bakışta uzak geldi ancak 72. Ayetteki "feddâra-tüm" kavramının manasını araştırdığımda bu şekilde algılanması mümkün bir çeviri gibi duruyor. *** Hüseyin Atay ise; “’Bunun için öldürülen kişiye karşılık katilini öldürün’ dedik. Allah ölüleri böylece diriltir. Size ilkelerini gösteriyor. Aklınızı kullanacağınız umulur.” Şeklinde çevirmiş. Bu anlamın çıkarılması da uzak bir ihtimal olarak gözükmekte. *** Sonia Cihangir ise bu ayet ile ilgili olarak dinlediğim çevirisini aktardığı videoda bu ayetlerde ölüyü gömdüklerini sonrada onu çıkarmalarını Allah’ın emrettiğini söylüyor ki bu yaklaşım da bana çok sağlıklı gelmedi.16 TAHRİF/YUHARRİFÛNE; "Ha-re-fe" kökünden türeyen bu kavramın Kuran genelindeki kullanımları şu şekildedir; 4/46 ayetinde tahrifçi tip Yahudiler üzerinden ayrıntılı bir şekilde tarif edilmiştir; "Yahudilerden öyleleri var ki kelimelerin yerlerini tahrif ederler (yuharrifûnelkelime an mevâdzi'ihî) ve dillerini eğip bükerek ve dini/yolu/istikameti taşlayarak 'işittik ve isyan ettik/sıkıca tuttuk ('asaynâ)' ve 'dinle, dinlemez olasıca!' ve 'bizi güt! (râ'inâ)' derler. Halbuki 'işittik ve itaat ettik' ve 'dinle ve

Page 13: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 13

76 İnanıp güvenenlere rastladıklarında/mülaki olduklarında; "inanıp güveniyoruz" dediler. Kendi aralarında yalnız kaldıklarında (halâ) ise; "Allah'ın size açtığı şeyleri, onu Rabbiniz katında aleyhinize delil olarak kullanmaları için (li yuhâccûkum) onlara haber mi veriyorsunuz? Siz aklınızı kullanmaz mısınız?" dediler.

77 Bilmiyorlar mı ki şüphesiz Allah, onların sır olarak sakladıklarını da ilan ettiklerini de bilir?

78 Onlardan bir kısmı ümmilerdir ki kuruntular/beklentiler (emâniyye) dışında kitabı bilmezler. Onlar ancak zannediyorlar.

79 Vay hallerine o kimselerin ki kitabı elleriyle yazdıkları halde "bu Allah'ın katındandır!" diyenlere ve onu az bir bedelle satanlara! Vay hallerine elleriyle yazdıklarından dolayı! Vay hallerine kazandıklarından dolayı!

80 "Sayılı günler dışında bize o ateş dokunmaz" dediler. De ki; "Allah katından bir söz mü aldınız? Öyleyse Allah, sözünden dönmez. Yoksa Allah üzerine bilmediklerinizi mi söylüyorsunuz?"

81 Kesinlikle! (belâ) Kim bir kötülük kazanır ve hataları onu kuşatırsa işte o ateş yaranıdır. Onlar orada kalıcıdırlar (hâlidûn).82 Kim ki inanıp güvenir ve düzeltmeye yönelik işler yaparsa işte onlar cennet/bahçe yaranıdır. Onlar orada kalıcıdırlar.

83 Hani bir zamanlar İsrailoğulları'ndan Allah'tan başkasına kulluk/hizmet etmemek ve ana babaya iyilik etmek ve yakınlara/garibanlara ve yetimlere ve yoksullara... ve insanlarla güzel konuşmak, salatı ayağa kaldırmak, zekatı

bizi gözet!' deselerdi onlar için daha hayırlı/üstün ve sağlam olurdu. Lakin Allah, örtüp inkar etmelerinden dolayı onlara lanet etmiştir. İçlerinden pek azı hariç inanıp güvenmezler". Ve yine 5/13 ayeti de bu tipi tarif eder; "Sözlerini/misaklarını bozmaları sebebiyle onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Kelimelerin yerlerini tahrif ederler. Onda kendilerine öğütlenenlerden haz almayı unuttular. Onlardan, pek azı hariç bitmez tükenmez bir hainlik görürsün/muttali olursun. Yine de affet ve aldırma! Şüphesiz Allah, güzel davrananları sever". Yine 5/41 ayeti bu tip ile ilgili olarak daha genel bir tarif yapar; "Ey Elçi! Örtüp inkâr etmekte yarışanlar seni hüzünlendirmesin. Ağızlarıyla 'inanıp güvendik' derler ama kalpleri inanıp güvenmez. Sana gelmeyen başka bir kavmi dinlerler. Yerlerine konulduktan sonra kelimeleri tahrif ederler ve 'bu size verilirse alın ve eğer bu verilmez ise ondan sakının' derler. Allah kim için fitnesini dilemiş ise onu Allah'tan alamazsın/bu kararı geri çeviremezsin. Onlar o kimselerdir ki Allah onların kalplerini temizlemek istemiyor. Onlar için dünyada rezillik (hizyun) ve ahirette/sonrasında da büyük bir azap/mahrumiyet vardır". 8/16 ayetinde savaş esnasında taktiksel olarak yer değiştirme anlamında "muteharrifen li qitâlin" kavramı kullanılmış. Bu kullanım da tahrif de "varılmak istenen sonuç için kelimelerin yer ve anlamlarını yerinden kaydırma" anlamı ile bağlantılı olarak düşünülmelidir. 22/11 ayeti; "İnsanlardan öylesi var ki Allah'a bir yönden ('alâ harfin) hizmet/kulluk eder. Eğer ona bir hayır/üstünlük isabet ederse onunla tatmin olur. Eğer ona bir fitne isabet ederse yüzünü çevirir ki o dünya ve ahirette/sonrasında hüsrandadır. İşte bu apaçık bir hüsrandır". Bu kullanımda da "çok boyutlu bir olaya tek boyuttan yani işine geldiği gibi bakma hali" bu kavram ile anlatılmıştır ki bu da tahrif kavramını netleştiren bir kullanımdır.

Page 14: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 14

vermek üzerine söz/misak almıştık. Sonra sizden pek azınız hariç yüz çevirdiniz ve sizler arıza tiplersiniz (mu'ridzûn).

84 Hani bir zamanlar sizden, birbirinizin kanlarını dökmeyeceğinize ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair söz/misak almıştık. Sonra siz de kabul etmiştiniz/ikrar vermiştiniz (eqrartum) ve siz buna tanıklarsınız.

85 Sonra siz o kişilersiniz ki birbirinizi öldürüyor ve bir kısmınızı (feriqan minküm) yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlara olan nefret/günah (ism) ve düşmanlığınızı izhar ediyorsunuz/açığa çıkarıyorsunuz. Size esir olarak geldiklerinde onları çıkarmak size yasaklandığı (muharramun) halde onlarla fidyeleşiyorsunuz. Kitabın bir kısmına inanıp güveniyor da bir kısmını örtüp inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların karşılığı dünya hayatında rezilliktir (hızyun) ve kıyamet gününde de azabın/mahrumiyetin en şiddetlisine itilirler (yuraddûne). Allah yaptıklarınızdan gafil/habersiz değildir.

86 İşte bunlar ahirete/sonrasına karşılık dünya hayatını satın alanlardır. Onlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım edilmez.

87 Andolsun biz Musa'ya kitabı verdik ve onun ardından peş peşe (qaffeynâ) elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller (bil beyyinât) verdik ve onu Ruhul Kudüs/kutsanmış ruh ile güçlendirdik/destekledik (eyyednâ). Canınızın istemediği bir elçi geldiğinde büyükleneceksiniz, öyle mi? Bir kısmını yalanlayacaksınız (ferîqan), bir kısmını da öldüreceksiniz… (öyle mi?).

88 "Kalplerimiz kılıflıdır/perdelidir –M.Akif- (ğulfün)" dediler. Hayır, bilakis örtüp inkâr etmeleri yüzünden Allah onları lanetlemiştir. Pek azı inanıp güvenirler.

89 Allah katından yanlarında olanı tasdik eden bir kitap geldiğinde daha önce örten inkârcılara karşı fetih istemelerine rağmen o tanıyıp bildikleri kendilerine geldiğinde onu kendileri örtüp inkâr ettiler. Allah'ın laneti örten inkârcıların üzerinedir.

90 Allah'ın kullarından dilediğine lütfundan indirdiğini kıskanarak (bağyen) Allah'ın indirdiğini örtüp inkâr etmek için nefislerini/egolarını sattıkları şey ne kötüdür. Gazap üzerine gazaba uğratıldılar. Andolsun örten inkârcılar için alçaltıcı bir azap/mahrumiyet vardır.

91 Onlara Allah'ın indirdiğine inanıp güvenin denildiği zaman; "Biz, bize indirilene inanırız" dediler. Onun ardından geleni (bimâ verâehû) -ki o gerçektir ve yanlarında olana tasdik edicidir- örtüp inkâr ederler. De ki; "Daha önceden inanıp güvenenler idi iseniz neden Allah'ın nebilerini öldürüyordunuz".

92 Andolsun Musa size apaçık delillerle geldi ve sonrasında onun ardından siz buzağıyı edindiniz/benimsediniz ve siz zalimlersiniz.

93 Hani bir zamanlar sizden misak/söz almış ve Tur'u üzerinize yükseltmiştik. Siz verdiğimizi kuvvetle alın ve dinleyin. "İşittik ve isyan ettik/sıkıca tuttuk" dediler

Page 15: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 15

ve örtüp inkâr etmeleri sebebiyle kalplerine buzağı içirildi. De ki; "Eğer inanıp güvenenlerseniz imanınız size ne kötü bir şeyi emrediyor".

94 De ki; "Eğer gerçekten ahiret yurdu/son yurt insanların içinde (min dûninnâs) 17 sadece size ait ise ve bu sözünüzde doğru iseniz o zaman ölümü temenni edin".

95 Asla, hiçbir zaman temenni etmezsiniz, ellerinizin önden gönderdiklerinden dolayı. (bimâ qaddemet eydîhim) Andolsun Allah, zalimleri bilir.

96 Onları hayatta ortak koşanlardan daha çok insanların en hırslısı olarak bulursun. Her biri bin sene ömrü olsun ister. Ömrü onu azaptan/mahrumiyetten çekip kurtaracak (bimüzahzihihî) 18 değildir. Andolsun Allah yaptıklarını görücüdür.

97 De ki; "Kim Cibril'e 19 düşman ise şüphesiz o, onu senin kalbine Allah'ın izniyle onların ellerindekini tasdik eden ve inanıp güvenenler için en güzele kılavuz ve müjde olarak indirmiştir".

98 Kim Allah'a ve meleklerine ve elçilerine ve Cibril'e ve Mikal'e 20 düşman ise şüphesiz Allah da örten inkârcıların düşmanıdır.

Hakkı Yılmaz'ın meal'indeki dipnotundaki bilgiye göre Cibril; "Allah'ın onarması, tamir etmesi" anlamındadır. Mikal ise; "Koruyan, gözeten büyük şef" anlamında İbranice kökenli bir kelimedir. Bu imgesel anlamlarla Allah'ın insanı onarmayacağına, Allah'ın mesajının iktidar olamayacağına, Allah'ın elçi göndermeyeceğine inanmak ve bu doğrultudaki oluşumlara düşmanlık etmek olarak bu iki ayette yerilen hususları anlayabiliriz, kanaatimce.

99 Andolsun sana apaçık ayetler indirdik. Onu sınırı aşanlardan/fasıklardan başkası örtüp inkâr etmez.

100 Onlar ne zaman bir sözleşme yapsalar/söz verseler, onlardan bir gurup sözlerini arkalarına atmadılar mı/bozmadılar mı? (nebezehû) Bilakis onlardan çoğu inanıp güvenmezler.

101 Ne zaman Allah’ın katından yanlarında bulunanı tasdik eden bir elçi gelse kitap verilenlerden bir gurup Allah’ın kitabına, bilmiyorlarmış gibi sırtlarını döndüler (verâezuhûrihim).

102 Süleyman’ın mülkü/yönetimi hakkında şeytanların söyledikleri şeye uydular. Süleyman örtüp inkâr etmedi velâkin şeytanlar, Babil’de iki meleğe/melike; Harut ve Marut’a indirilen o sihri 21 insanlara öğretmek suretiyle örtüp inkâr ettiler. O ikisi hiçbir kimseye “biz bir fitneyiz/sınavız, sakın örtüp inkâr etmeyin”

17 DÛN; Kuran genelindeki kullanımlardan anlaşıldığı üzere bu kavram bir küme içerisinde en üst olarak kabul etmek anlamına gelen bir kavram.18 bkz. 3/18519 bkz. 2/98, 66/420 MİKAL; Bu kavram sadece bu ayette geçmektedir.21 ESSİHRU; “se-ha-ra” kökünden türeyen bu kavram Kuran genelinde “büyü, büyücülük, olmayan bir şeyi varmış gibi gösterme” anlamlarında kullanılmış. Ancak bu kavram 51/18 ve 54/34 ayetlerinde “seher vakti” anlamında kullanılmış.

Page 16: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 16

demeden öğretmezlerdi. Onlar bu ikisinden karı kocanın arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Onlar, onunla Allah’ın izni olmaksızın kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar veren şeyi öğreniyorlardı, yarar vereni değil. Andolsun onu satın alan kimsenin ahirette/sonrasında nasibinin (halâq) olmadığını bildiler. Kendilerini/egolarını sattıkları şey ne kötüdür, keşke bilselerdi.

103 Kuşkusuz onlar inanıp güvenseler ve Allah katında bir kredi için (lemesûbeten) 22 O'nun koruması altına girselerdi onlar için hayırlı/üstün olurdu, keşke bilselerdi.

104 Ey inanıp güvenenler! "Bizi güt!" demeyin, "bizi gözet!" deyin ve dinleyin. Elim azap/mahrumiyet örten inkârcılar içindir.

105 Kitap ehlinden örtüp inkâr edenler ve ortak koşanlar Rabbinizden size hayırdan/üstünlükten bir şey indirilmesini arzu etmezler. Andolsun Allah rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah büyük lütuf sahibidir.

106 Biz bir ayeti ondan daha hayırlısını/üstününü veya benzerini vermeden neshetmez/hükmünü kaldırmaz veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah her şeye gücü yetendir?

107 Bilmez misin ki göklerin ve yerin mülkü/yönetimi kuşkusuz Allah'ındır? Ve Allah'tan aşağı (dûn) dost/veli ve yardımcı yoktur.

108 Yoksa elçinize daha önce Musa'ya sorduğunuz gibi sorular sormak/istekte bulunduğunuz gibi istekte bulunmak mı istiyorsunuz? Kim örtüp inkâr etmeyi inanıp güvenmekle değiştirirse andolsun yolun denge noktasından sapmış olur.

109 Kitap ehlinden çoğu gerçek onlar için apaçık olduktan sonra içlerindeki/egolarındaki kıskançlık/hasetten dolayı sizi inanıp güvendikten sonra örtüp inkâra döndürmeyi arzu eder. Allah'ın emri gelinceye kadar bağışlayın ve aldırmayın/hoş görün (vesfahû). Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir.

110 Salâtı ayağa kaldırın, zekâtı verin. Hayırdan/iyilikten kendiniz/egonuz için önden ne göndermişseniz Allah katında onu bulursunuz. Allah yaptıklarınızı görücüdür.

111 “Yahudi ve Hıristiyan olanlardan başkası asla cennete giremez” dediler. İşte bu onların temennileri/kuruntularıdır. De ki; “Doğru sözlüler iseniz delilinizi getirin” (hâtû burhâneküm). 23

22 SEVAB/LEMESÛBETEN; Bu kavram ve türevlerinin Kuran genelindeki kullanımlarına baktığımızda "menfaat", "karşılık" ve somut kullanımı itibariyle de "elbise/örten şey" anlamında kullanımları olsa da en temelde bu kavramlarında içinde mevcut olduğu şekliyle "kredi" anlamına gelmektedir.23 HÂTÛ BURHÂNEKÜM; Bu kavram aynı formda ve aynı terkiple 21/24, 27/64, 28/75 ayetlerinde de kullanılmakta. Bu sebeple bu terkibin ‘delillerinizi getirin” anlamında bir deyim olduğu kanaatindeyim.

Page 17: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 17

112 Kesinlikle! Kim ki yüzünü Allah’a teslim eder ve güzel iş yapanlardan (muhsinun) olursa onun mükâfatı Rabbinin katındadır ve onlara korku olmadığı gibi onlar hüzünlenmeyeceklerdir de.

113 Yahudiler; “Hıristiyanlar bir şey üzere değiller” dediler. Hıristiyanlar da; “Yahudiler bir şey üzere değiller” dediler. Ve onlar kitabı okuyorlar. Böylece bilmeyenler de onların sözlerinin benzerini söylediler. Allah, kıyamet/diriliş gününde aralarında ihtilaf ettikleri şeyle ilgili hükmünü verecektir.

114 İçinde Allah’ın isminin anıldığı Allah’ın mescitlerini engelleyen/içinde kendi ismi anılsın diye Allah’ın mescitlerini engelleyen 24 ve onun harap olması için gayret edenden daha zalim kim olabilir. Hâlbuki oraya korkarak girmeleri gerekirdi. Onlar için dünya hayatında rezillik, ahiret/sonrasında da büyük bir azap/mahrumiyet vardır.

115 Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz dönün Allah’ın yüzü oradadır. Şüphesiz Allah genişleten/kuşatıp güç yetiren (vâsi’) ve bilendir.

116 “Allah çocuk edindi” dediler. Hâşâ/O münezzehtir. Bilakis göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Hepsi O’na boyun eğdiler.

117 O, göklerin ve yerin yoktan var edenidir (bedî'). 25 Bir işe karar verdiğinde şüphesiz ona "ol" der ve derhal olur.

118 Bilmeyenler; "Allah bizimle konuşmalı veya bize bir ayet/delil/gösterge verilmeli değil miydi?" dediler. İşte bu sözleri öncekilerin sözleri gibidir. Kalpleri birbirine benzedi. İşte biz ayetlerimizi mukni olan/kesinlikle inanan toplum için açıklıyoruz.

119 Şüphesiz biz seni hak/gerçek ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik (erselnâke). Sen cehennem yaranından sorumlu değilsin.

120 Yahudiler ve Hıristiyanlar sen onların milletine 26 tabi olmadıkça senden razı olmazlar. De ki; "Asıl kılavuzlama Allah'ın kılavuzlamasıdır". Eğer sana ilimden gelenin ardından onların hevalarına/boş arzularına uyarsan senin için Allah'tan bir veli/dost ve yardımcı yoktur.

24 Bu ayetteki “en yezkura fîhesmuhû” terkibindeki “hû” zamirinin Allah’ı değil de mescitlerde kendi isimlerinin anılmasını isteyenleri işaret ettiğini düşünebiliriz. Anlam olarak da Allah dışındakilerin mescitlerde adlarının anılması muhakkak Allah’ın dininin başka klik, mezhep ve yollara atfedilmesi ile ilgili olduğunu gözlemleyebiliriz. Örneğin hiçbir Şia camisinde Ömer’in isminin bulunmasına imkân bulunmamaktadır. Halbuki Allah’ın mescitleri bu tarz tartışmaların mekanı olmamalıdır.25 BEDÎ'; Bu kavramın Kuran genelindeki kullanımları "daha öncesi olmayan" ortak anlamı doğrultusunda olduğunu görüyoruz. (bkz. 46/9, 57/27)26 MİLLET; "me-le-e" kökünden türeyen bu kavram Kuran genelinde 2/282 ayetinde "yazdırmak" anlamında kullanılmakla beraber diğer bütün kullanımlar ile ilgili kanaatim, eğer bir toplumun üzerinde olduğu yol/istikamet/din söz konusu ise bu kavramın kullanıldığı şeklinde. "Yaşam tarzı" şeklindeki çevirinin de uygun olabileceğini düşünüyorum.

Page 18: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 18

121 Kendilerine verilen kitabı hakiki bir okuyuşla okuyanlar, işte onlar, ona inanıp güvenenlerdir. Kim onu örtüp inkâr ederse işte onlar hüsrana uğrayanlardır.

Kitaba iman etmenin salt o kitabın Allah’tan olduğunu kabul etmek anlamına gelmediği bu ayet ile açıktır. Kitaba iman ettiğinizi söylüyorsanız o kitabı “hakiki bir okuyuşla okumalısınız” aksi takdirde bu iddianızın dinlenilir bir tarafı yoktur. Bu bağlamda Allah’ın indirdiği bütün kitaplara iman etmemiz gerektiği hususundaki emri de bu bağlamda değerlendirmemiz gerekmektedir.

122 Ey İsrailoğulları! Sizi nimetlendirdiğim nimetimi ve sizi âlemlere fazlalıklı/üstün kıldığımı hatırlayın.

123 Bir nefsin/egonun, başka bir nefsin/egonun herhangi bir şeyi ile karşılıklandırılmayacağı, kendisinden fidyenin kabul edilmeyeceği, hiç bir iltimasın/şefaatin fayda vermeyeceği ve yardımcılarının da olmayacağı o günden Allah'ın koruması altına girin.

Surenin en başından beri neredeyse konsept aynı; tarihsel olarak bu ayetler ve spesifik olarak 89, 90 ve 91. Ayetler bağlamı içerisinde incelendiğinde Medine'de Allah'ın elçisine indirdiği/indirmekte olduğu vahiy doğrultusunda kurgu kurup yürünmekte iken en büyük felsefi saldırıyı kitap ehli olan Medine sakini Yahudilerden aldığını görüyoruz. Doğal olarak ellerinde olan kitabı tasdik edici olarak gönderildiği ifade edilen vahye karşı kitap ehlinin ellerinde mevcut metne bakarak onaylamalarını beklemekte, yeni vahyin mensupları. Velâkin onlardan tam tersine inkâr ve saldırı görmeye başladıklarında hem şaşırıyor ve hem de durdukları yer ile ilgili sıkıntı çekmeye başlıyorlar, yaralanıyorlar. Allah Teâlâ’nın bu ve benzeri ayetler ile vahyin müntesiplerini onardığını görüyoruz. Tabiidir ki bu süreç de boşuna yaşanmıyor. Bu süreci bütünsel olarak kavramak ve evrensel yani her dönemde devam eden sonuçlarını ve her daim dikkat edilmesi gereken ilkeleri bu tarihsellik içerisinden çıkıp zamanımıza yönelik de okumak tabidir ki, elzem.

Ayetlerin açıkça bize anlattığı husus şu ki; Yahudiler ellerindeki kitabı kendilerine göre yorumlamışlar ve bu kitabı, kendilerinin diğer toplumlardan üstünlükleri için bir araç olarak algılamışlar. Kitabı kendileri için bir kılavuz/yol gösterici olarak değil de onlara verilmiş bir özellik olarak görmüşler. Allah'ın kitaptaki mesajı çok sade ve net olmasına, Allah Teâlâ "dinleştirme" konusunda kendilerine müsaade etmemiş olmasına rağmen mesajı dinleştirmişler ve kendilerine tahsis etmişler. Kitapta kendilerine yapılan uyarı ve geleceğe ilişkin haberleri kişisel toplumsal üstünlükleri algısıyla kavramışlar ve mesajın dinleştirme konusunda ileri gidenlere tahsis edileceği zannına kapılmışlar. Aksine, ellerinde bulunan kitapta haber verilen, kendilerine özellik ve üstünlük sağlayacağı zannında oldukları yeni mesajın gayet açık delillerle kendi toplumlarından olmayan ve kitaptan haberdar olmayan gayet sıradan bir insan olan “ümmi nebi resul Abdullah'ın yetimi Muhammed'e” indirilmesi bütün beklentilerini boşa çıkarmıştı. Kitabı kendisine tahsis eden profesyonel din adamları bu gerçeği yani yanıldıklarını ifade ettikleri taktirde bütün güç ve otoritelerini kaybedecek ve hatta ekstradan kendilerine tahsis ettikleri otoritenin yanında diğer insanlarla eşitlenme şanslarını dahi kaybedeceklerdi. Tabii ki böyle bir durum karşısında elleriyle oluşturdukları bu durumu korumak için ellerinden geleni yapacaklardı yani muhafazakârlaşacaklardı. Ellerindeki kitabın açık seçik mesajlarını bir kısım rivayetleri, kendilerinden önce gelip geçmiş din âlimlerinin sulandırılmış yorumlarını, elçilerine atfettikleri ve din kaynağı olarak kendi maksatları için kullandıkları, doğruluğu kendinden menkul uydurma söz ve uygulamalarını araç olarak kullanmak suretiyle örtecek ve "ne münasebet, getirdiğiniz bu türedi ayetler bizim elimizdekini tasdik etmiyor ki" diyeceklerdi. Dinleştirdikleri bu açık ve sade mesajı, oluşturdukları dini kast sistemi/hiyerarşi ile korumaya almışlar ve doğal olarak sade insana yönelik mesajı dinleştirerek şirket dini haline getirmişlerdi. Buradaki temel maksat kendilerinin ve kendileri ile beraber doğal olarak kendilerine tabi olan toplumların "kazanması" idi. Allah'ın mesajının muhatabı değil de ortağı gibi davranmayı tercih etmişlerdi. Bu durumun doğal sonucu olarak da kalplerine "buzağı" yani dünya hayatının süs ve nimetleri içirilecekti. Bu Allah'ın onlara, yaptıklarının tam bir karşılığı olarak verdiğiydi. (92 ve 93. Ayetler)

Page 19: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 19

Allah Teâlâ ise tüm görünür görünmez orduları ile bu alt edilemez zannedilen sistemi sade bir insana tahsis ettiği lütfu ve vahiy ile hurdahaş etmek suretiyle sade insanı bu manipülasyonlardan kurtararak "cibril" ile onarmaktaydı. Mesajını değersizleştirenlerin hesaplarını başlarına geçirip melekleri ve "mikal" ile bu mesajın her zaman iktidar olduğunu, geri kalanın bir seraptan ibaret olduğunu yeniden ve yeniden ortaya koymaktaydı. (97, 98 ve 99. Ayetler) Hâlbuki onlardan istenen kendilerine verilen kitabı kuvvetle tutmaları ve mesajı dinlemeleriydi yani mesajın ortağı değil muhatabı olmalarıydı ama onlar "işittik ve sıkıca tuttuk" demek suretiyle mesajın ortağı olmayı seçmişlerdi. (93. Ayet) Böylece kendilerine bu sade mesajı getiren nebilerini öldürdüler/etkisizleştirdiler, bu mesajı onlara hatırlatan elçilerine kitabın mesajını bilmelerine rağmen sırtlarını döndüler. (91 ve 101. Ayetler) Profesyonellerin bu yaklaşımını da kitaptan haberdar olmayanlar doğal olarak takip edip sürdürdüler. (113. Ayet)

Bu gün yaşananlar bu apaçık mesaj sulandırılmadan anlaşılmaya çalışıldığında ne kadar da o gün yaşananlar ile benzeşiyor, farkında mısınız? Kuran'da geleceğe ilişkin verilen haberlerin nasıl sulandırıldığına ilişkin muhteşem bir örnek görmek istiyorsanız 72. Surenin son ayetlerinde verilen haberin Kuran'a tabi olduğunu iddia eden "kitap ehli" profesyonel din adamları tarafından nasıl manipüle edildiğini kendiniz araştırarak görebilirsiniz. Kuran'da apaçık haber verilen elçilerin mesajlarına nasıl sırtlarını döndüklerini ve böylece nebilerini etkisizleştirerek öldürdüklerini görebilirsiniz. Allah'ın onarıcılığına nasıl düşman olduklarını, mesajın asla sade insan tarafından anlaşılıp algılanamayacağını iddia ettiklerini, kast sistemleri oluşturduklarını görebilirsiniz. Artık mızrağın çuvala sığmadığı bu günlerde uydurulan din ile ilgili oluşan boşluğun birileri tarafından nasıl doldurulma gayretinde olunduğunu, kavganın sadece dünyada itibar ve güç kazanmak olduğunu, kimsenin Allah'ın mesajına kendisinin muhatap olduğunu kabul etmeyip mesajın ortağı gibi hareket ettiklerini, Allah'ın bu sade mesajının asla iktidar olamayacağına dair derin inançlarını nasıl pompaladıklarını görebilirsiniz. Allah ne diyorsa o! diyerek Allah'ın sade mesajını kavramaya çalışırsanız bunların hepsini apaçık görebilirsiniz. Ama bir sebeple kuruntularınızı merkezinize alırsanız, Allah'ın mesajının ancak profesyoneller tarafından anlaşılabileceğini düşünürseniz, merak etmeyin bu söylediklerimi asla anlayamayacaksınız. Tabii ki tercih sizindir. 109. Ayette emredildiği gibi Allah'ın emri gelinceye kadar bütün bu karmaşayı affedip hoş görmek gerekmektedir.

124 Rabbi İbrahim'i kelimelerle sınadığında (ibtelâ) o da onları tamamlamıştı. "Seni insanlara önder yaptım" dedi. "Soyumdan da" dedi. "Benim sözüm/ahdim zalimlere yönelmez" dedi.

125 Hani biz o evi insanlar için kredi kazanma yeri (mesâbeten) ve güven/emniyet yeri kılmıştık. İbrahim'in makamını siz de salât yeri edinin. Tavaf edenler (littâifîn), ibadete kapananlar/dinginleşenler (H.Atay) (vel'âkifîn) rükû edenler/Allah'ı birleyenler ve secde edenler/boyun eğip teslimiyet gösterenler için evimi temiz tutmaları konusunda İbrahim ve İsmail'den söz almıştık.

126 Hani bir zamanlar İbrahim; "Rabbim! Bu beldeyi güvenli kıl, halkından Allah'a ve ahiret gününe inanıp güvenen kimseleri ürünlerden rızıklandır" dedi. "Örtüp inkâr edeni de az bir süre metalandırırım sonra onu ateş azabına mahkûm ederim (sümmezdtarruhû). O, ne kötü bir dönüştür" dedi.

127 İbrahim ve İsmail o evin ana duvarlarını/temellerini (elqavâ'ide) yükseltiyorlardı. "Rabbimiz! Bizden kabul et! Şüphesiz sen işiten ve bilensin"

128 "Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da sana teslim olan bir topluluk (ümmeten) kıl! Bize ibadet yöntemlerimizi/ritüellerimizi (menâsikenâ) göster! Bize yönel/tevbemizi kabul et! (ve tüb 'aleynâ) Şüphesiz sen yönelişlere karşılık veren (tevvâb) ve merhametlisin (rahîm)".

Page 20: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 20

129 "Rabbimiz! Onlara içlerinden senin ayetlerini okuyacak, kitabı ve hikmeti onlara öğretecek ve onları arındıracak bir elçi gönder. Şüphesiz sen aziz/güçlü ve üstün ve hakimsin/hüküm ve hikmet sahibisin".

130 Kendini/egosunu kandırandan (sefihe) başkası İbrahim'in milletine/dinine/inanç sistemine/yaşam tarzına rağbet eder. Biz dünyada onu seçmiştik. Şüphesiz o, ahirette de salihlerden/iyilerdendir.

131 Rabbi ona; "Teslim ol!" demişti de o; "Âlemlerin Rabbine teslim oldum!" demişti.

Kuran bütününde İbrahim peygamberin örnekliği sıklıkla vurgulanan ve hiç bir zaman göz ardı edilemeyecek bir örnekliktir. Bu örnekliğin sade bir okuyuşla okunarak algılanması hayati önemdedir. (130. Ayet) İbrahim, Rabbinden aldığı kelimeleri tamamlamıştı. (124. Ayet) Hepimiz Rabbimizden kelimeler almaktayız. Âdem’in cennetten indirilmesi sonrasında Rabbinden kelimeler alarak Rabbine yöneldiğini daha önceki ayetlerden biliyoruz. İnsanın şeytanın yolundan ayrılması Rabbinden aldığı bu kelimelerle mümkündür. Ancak bu kelimelerin alınması ve kullanılması tek başına yeterli değildir. Rabbimizden aldığımız bu kelimeler aynı zamanda bizim sınavımızdır. Anlaşılan o ki bu kelimelerin tamamlanması yani gereklerinin yerine getirilmesi İbrahim'in örnekliği bağlamında bir gerekliliktir. Kelimeleri tamamlayan İbrahim'in karşı karşıya kaldığı bir sonraki durum; önderliktir. Tamamladığımız bu kelimeleri gerçekleştirme konusunda kurgu kurmamız ve bu kurguya önderlik etmemiz gerekmektedir. Bütün bu kurgunuzu tabidir ki en güzel şekilde kendi yakınlarınızın sürdürebileceğini düşünürsünüz. Ama Allah Teâlâ’nın sünneti anlaşılan odur ki bu şekilde değildir. Allah'ın sözü zalim olanlara yönelmez, kimin yakını olursanız olun. Artık İbrahim, Allah'ın sevki ile bir beldeyi bu kurgu için seçmiş ve kurgusunu mücessemleştirerek temellerini atmış ve duvarlarını yükseltmeye başlamıştı. (125. Ayet) Bin bir emekle kurduğu bu kurguyu her aşamasında Rabbinin sevki ile ve O'na tam bir yöneliş ve teslimiyetle gerçekleştirmekte idi. (131. Ayet) Bu kadar emekle gerçekleştirdiği kurguyu tabidir ki korumak isteyecekti ve Rabbinden bu beldeyi güvenli kılmasını ve bu kurgunun amaçlarını paylaşmayanları oraya yaklaştırmamasını istedi. Hak Teâlâ’nın bu isteğe şerhi "Hayır!" oldu. Dileyen bu kurguya hangi maksatla olursa olsun gelebilir, orada bulunabilir ve gözlemleyebilir yani bu kurguyu tavaf edebilirdi. Bu kurgunun gözlemciler ve bu kurgunun amacını çeşitli düzeylerde paylaşanlar için temiz tutulması yani bu kurgunun korunması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınması da Allah'ın İbrahim ve İsmail'den aldığı söz idi. Tüm bu kurgunun sürdürülmesi ve amaçları yönünden temiz tutulması yani korunması ve geliştirilmesi başlı başına İbrahim'in Allah'a olan kulluğu idi. Bu kurguyu sürdürebilmek için gerekli olan kural ve uygulamaları yani kulluk ritüellerini öğretmesini Rabbinden dilemişti. (128. Ayet) Bu ritüellerin sebebinin ve maksadının anılan kurgunun korunması ve sürdürülmesi olduğunu anlıyoruz. 129. Ayet üzerinden ise bu kurgunun korunarak geliştirilmesinin en önemli koşulunun kurguyu sürdürenlerin içinden çıkacak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek ve onları arındıracak elçi/önder olduğunu da net bir şekilde görmekteyiz. Kurgu somutlaşana kadar bütün bu ritüellere ve önderlere karşı kötü örnekler üzerinden tepki duyarak "tatlı su demokratlığı" yapsanız bile kurguyu kurduktan sonra bu "iktidar karşıtlığı" ve "ritüelleri küçümseme" semptomlarının anlamsızlığını da açıkça görürsünüz. Hiç bir kurgu öndersiz yürütülemez. Üç kişi bir araya gelip bir amaç için hareket etse bile muhakkak aralarından bir başkan seçmek zorundadır. Bu ayette asıl dikkat edilmesi gereken mesaj bir önderin olmasından ziyade -ki bu mutlak gerekliliktir- bu önderin özellikleridir. Asıl talep edilen de budur, kanaatimce.

Bütün bu kurgunun merkezinde yükselen binanın "Ev" olarak nitelendirilmesi çok dikkat çekicidir. Musa Peygambere toplumunun zulüm altında olduğu durumda Allah Teâlâ’nın "evlerinizi kıble edinin!" emrini verdiğini hatırlıyorum. "Evlere kapılarından gir!" emri de malumumuz. Ev, özel alandır, mahremdir. Bu alana izin alınmadan, kapı çalınmadan girilmediği gibi girildikten sonra da o evin kurallarına riayet edilmesi zaten evrensel bir kuraldır. "Beyt" kavramı ile ilgili çalışmamızda da ortaya konulduğu gibi bu kurgu "evden başlayıp evde biter". Evlerimiz bizim çekirdek kurgumuzdur. Evlerimizi "salât" mekânı yani Allah'a yönelerek üretme merkezi haline

Page 21: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 21

getirmemiz gerekmektedir. Toplumsal olarak da kurgumuz bu mahrem/sınırlandırılmış evi inşa ederek medeniyetimizin merkezi haline getirme yani tüm insanların ve müminlerin ortak hedefi/karargâhı/stratejisi haline getirmek gerekir.

132 İbrahim ve daha sonra da Yakup bunu oğullarına vasiyet etti; "Ey oğullarım! Allah sizin için bu dini/yolu/istikameti seçti. Sizler sakın ha teslim olanlar olmadan ölmeyin!".

133 Yoksa siz Yakup'a ölüm hali geldiğinde orada mıydınız? O, oğullarına; "Benden sonra neye kulluk/hizmet edeceksiniz" demişti de onlar; "Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan o tek ilaha kulluk/hizmet edeceğiz. Biz O'na teslim olanlarız" demişlerdi.

134 Onlar bir ümmetti gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendileri için, sizin kazandıklarınız da sizin içindir. Onların yaptıklarından sorulmayacaksınız.

135 "Yahudi ya da Hıristiyan olun ki en güzele kılavuzlanasınız" dediler. De ki; "Bilakis! Hanif/Yaratılışa uygun 27 olan İbrahim'in milletine/dinine/yaşam tarzına... O, müşriklerden/ortak koşanlardan olmadı".

136 "Biz Allah'a ve bize indirilene ve İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına/oymaklara (H.Atay) (el esbât) indirilene, Musa'ya ve İsa'ya verilene ve Rablerinden o nebilere verilene inanıp güvendik. Onların hiç birini arasında bir fark gözetmeyiz. Biz O'na teslim olanlarız" deyiniz.

137 O'na sizin inanıp güvendiğiniz gibi inanıp güvenirlerse işte o zaman hidayet/kılavuzlanma üzere olurlar. Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz onlar şikak/parçalanma içindedirler. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O, işiten ve bilendir.

138 Allah'ın boyası! (sıbğaten) 28 Boyası Allah'tan daha güzel olan kimdir? Biz O'na kulluk/hizmet ederiz.

139 Bizimle Allah hakkında tartışıyor musunuz? O, sizin ve bizim Rabbimizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız sizedir. Biz O'na tahsisliyiz, gönülden bağlıyız. (muhlisûn)140 Yoksa siz İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın, Yakup ve torunlarının Yahudi ya da Hıristiyan olduğunu mu söylüyorsunuz? De ki; "Siz mi yoksa Allah mı daha iyi bilir?" Allah'tan katındaki tanıklığı gizleyenden daha zalim kimdir? Allah yaptıklarınızdan gafil/habersiz değildir.

141 Onlar bir ümmetti gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendileri için, sizin kazandıklarınız da sizin içindir. Onların yaptıklarından sorulmayacaksınız.

Onlar doğru yolda olmanın "Yahudi" ya da "Hıristiyan" olmakla mümkün olabileceğini söylüyorlar. Yani Allah'ın saf, duru, sade mesajını dinleştirerek kurguladıkları dine tabi olunmasının bir ön koşul olduğu zannındalar. Hâlbuki mesajın bir ismi yok. Mesaj "Allah'a teslimiyet" mesajıdır. Bu teslimiyet kavramını "İslamlaştırarak" yeni bir din oluşturmak

27 HANİF için bkz. 30/30 Ayeti.28 SIBĞATEN; bkz. 23/20 Ayeti.

Page 22: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 22

suretiyle insanlara "Müslüman" olmadan doğru yolu bulamayacaklarını söylemek de bu ayetin eleştirdiği bağlamın ortasına düşmek demektir. Evet, biz elçiler arasında ayrım yapmayız. Onlar da yapmıyorlar. Kendi dinlerini getirdiğini düşündükleri elçiden önceki elçiler arasında bir ayrım yapmıyorlar. Ama sonra gelen elçileri kabul etmiyorlar. Asıl fark bizim Muhammet Peygamberden önceki elçiler arasında bir ayrım yapmamamız değildir, hem felsefi ve hem de pratik anlamda sonra gelen elçilere nasıl muamele ettiğimiz hususu asıl ayrım noktasıdır. Allah'ın saf, duru, sade mesajını dinleştirip dinleştirmediğimiz asıl ayrım noktası olacak. Kitabın mesajını bilerek ya da kafamızı kuma gömmek suretiyle bilmeyerek gizleyip gizlemememiz asıl ayrım noktası olacak. Anlaşılan o ki biz de o sade mesaja bu şekilde inanalar gibi inanmadığımız sürece bireysel ve toplumsal olarak parçalanmadan kurtulamayacağız.

Önemli olan Allah'ın boyasına boyanmaktır. Yoksa siz İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın ve torunlarının Yahudi, Hıristiyan ya da bütün bu haber verilenlerle beraber Muhammed'in Müslüman olduklarını mı söylüyorsunuz? Siz mi yoksa Allah mı daha iyi bilir? Bildiklerinizi neden gizliyorsunuz? Herkesin ve her toplumun kazandıkları kendilerinedir.

142 İnsanlardan beyinsiz olanlar; "Üzerinde oldukları kıbleden/hedeften onları çeviren nedir?" diyecekler. De ki; "Doğu da batı da Allah'ındır. O, dilediğini/dileyeni dosdoğru yola kılavuzlar".

143 Böylece sizi orta bir ümmet (ümmeten vesatâ) kıldık ki insanlar üzerine tanıklar olasınız ve elçi de sizin üzerinize tanıktır. Kim elçiye tabi oluyor ve kim de ökçeleri üzerinde geri dönüyor bilmemiz için üzerinde olduğunuz kıbleyi/hedefi değiştirdik (ve mâ ce'alnâ). Kuşkusuz bu Allah'ın kılavuzlamasına tabi olandan başkasına ağır gelir. Allah, sizin inanıp güvenmenizi zayi edecek değildir. Şüphesiz Allah, insanlara şefkatli ve merhametlidir.

144 Elbette yüzünü gökyüzüne çevirip durduğunu görüyoruz. Derhal seni hoşnut olacağın bir kıbleye/hedefe çevireceğiz; Yüzünü Mescid-i Haram/Sınırlanmış Mescid tarafına çevir! Nerede olursanız olun yüzünüzü o yöne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler elbette bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Allah yaptıklarınızdan gafil/habersiz değildir.

145 Kendisine kitap verilenlere her türlü ayeti/delili/göstergeyi getirsen de senin kıblene/hedefine tabi olacak değiller. Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. Onlardan bir kısmı diğer bir kısmının/birbirlerinin kıblesine/hedefine de uymazlar. Sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsan şüphesiz sen de zalimlerden olursun.

146 Kendilerine kitap verdiklerimiz onu oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Şüphesiz içlerinden bir grup bilmelerine rağmen gerçeği gizliyorlar.

Bu ayette belirtilen kitap ehlinin oğullarını tanıdıkları gibi tanıdıkları Muhammet Peygamber olabileceği gibi bağlamı içinde değerlendirildiğinde gelecek elçinin kıbleyi değiştirmesine dair bilgi de olabilir.

147 Gerçek Rabbindendir, kuşkulananlardan olma!

148 Herkesin yöneldiği bir yönü vardır, o halde hayırlara koşun/hayırlarda yarışın/hayırları öne çıkarın (festebiqûlhayrât) Nerede olursanız olun Allah sizi toplar. Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir/ölçü koyandır.

Page 23: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 23

149 Nereden çıkarsa çık yüzünü Mescid-i Haram/Sınırlanmış Mescid tarafına çevir. Şüphesiz bu Rabbinden bir gerçektir. Allah yaptıklarınızdan gafil/habersiz değildir.

150 Nereden çıkarsa çık yüzünü Mescid-i Haram/Sınırlanmış Mescid tarafına çevir. Nerede olursanız olun yüzlerinizi o yöne çevirin. Onlardan zalim olanları dışında insanların elinde aleyhinize bir delil olmasın. Onlardan ürpermeyin/korkmayın, benden ürperin/korkun. Ben de sizin üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki en güzele kılavuzlanırsınız.

151 İçinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, kitabı ve hikmeti öğreten ve bilmiyor olduklarınızı size öğreten bir elçi gönderdiğimiz gibi...

152 Öyleyse beni anın/öğüdümü dinleyin ki ben de sizi anayım ve bana teşekkür edin, örtüp inkâr/nankörlük etmeyin.

153 Ey inanıp güvenenler! Sabır ve salât ile benden yardım isteyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.

154 Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Bilakis onlar diridirler velâkin siz farkında değilsiniz.

155 Sizi korku, mallardan, canlardan/egolardan ve ürünlerden eksiltme ile sınayacağız. Sabredenlere müjdele.

156 Onlara isabet eden şey isabet ettiğinde/başlarına her ne gelirse; "Biz Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" derler.

157 İşte Rablerinden destekler (salevât) ve merhamet onların üzerinedir ve işte onlar en güzele kılavuzlananlardır.

158 Şüphesiz safa/sükûnet ve merve/mertlik Allah'ın alametlerindendir. Kim o evi hacceder veya umre/kısa süreli ziyaret ederse o ikisi arasında tavaf etmesinde/dolaşmasında bir sakınca yoktur. Kim gönülden bir hayır/iyilik işlerse Allah teşekkür eden ve bilendir.

159 Biz insanlara kitapta onu açıkladıktan sonra indirdiğimiz apaçık kanıtları ve kılavuzu gizlerse işte onlara Allah ve bütün lanet edenler lanet eder/dışlar.

160 Ancak yönelir/tevbe eder ve ıslah olur/düzelir, düzeltir ve açıklarlarsa işte onların yönelişine karşılık verir/tevbelerini kabul ederim. Ben yönelişlere karşılık veren/tevbeleri kabul eden ve merhametliyim.

161 Şüphesiz örtüp inkâr edenler ve örten inkârcılar olarak ölenler, işte Allah'ın, meleklerinin ve tüm insanların laneti/dışlaması onların üzerinedir.

162 Orada ebedi kalıcıdırlar. Onların üzerinden azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onların yüzüne bakan/gözeten olmaz.

163 İlahınız tek bir ilahtır. O Rahman ve Rahim olandan başka ilah yoktur.

Page 24: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 24

164 Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışı, gece ve gündüzün ihtilafı/birbirinin peşinden gitmesi, insanlara faydalı olan şeylerle denizde akıp giden gemi, gökyüzünden indirilen su ile ölümünden sonra yeryüzünün canlandırılması ve onda bütün canlıları yayılması, rüzgârların tasarruf edilmesi, yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutlar (essihâb) aklını kullanan bir toplum için ayetlerdir/işaretlerdir/göstergelerdir.

165 İnsanlardan Allah'tan aşağı eşler edinenler onları Allah'ı sever gibi severler. İnanıp güvenenler ise en çok Allah'ı severler. Zulmedenler o azabı/mahrumiyeti gördüklerinde bütün kuvvetin Allah'ın olduğunu, Allah'ın azabının/mahrumiyetinin şiddetli olduğunu keşke görselerdi.

166 O zaman tabi olunanlar tabi olanlardan uzak dururlar (tebarrea). Azabı/mahrumiyeti görürler ve onların bütün bağları (elesbâb) kesilir.

167 Tabi olanlar; "Bizim için bir kere daha olsaydı da bizden yüz çevirdikleri gibi biz de onlardan yüz çevirseydik". Böylece Allah onlara kendilerine pişmanlık (haserât) olan eylemlerini gösterir.

168 Ey İnsanlar! Yeryüzündeki helal ve hoş şeylerden yeyin! Şeytanın adımlarına tabi olmayın/izlemeyin! Kuşkusuz o, sizin apaçık düşmanınızdır.

169 Şüphesiz o, size kötülüğü, fuhşiyatı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.

170 Onlara; "Allah'ın indirdiğine uyun!" denildiğinde onlar; "Bilakis biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. O ataları hiç bir şeyi akletmeyen ve doğru yola kılavuzlanmayanlar oldularsa da mı?

171 Örten inkârcıların örneği; bağırıp çağırmaktan başkasını duymadığı halde haykıran/anlamadan tekrar eden (yen'iqu) gibidir. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler ve onlar akıllarını kullanmazlar.

172 Ey inanıp güvenenler! Eğer yalnızca O'na kulluk/hizmet ediyorsanız size verdiğimiz rızıkların hoş olanlarından yeyin ve Allah'a şükredin!

"Şeytanın adımlarını izlemeyin!" emri birçok ayette, farklı bağlamlarda geçmektedir. 168. Ayetteki bağlamın ne olduğuna bakmak gerekir. Bağlam; yeryüzündeki helal ve hoş olan şeylerden yemektir. 173. Ayette haram edilen yiyecekler açıkça belirtilmiş olup bunlar dışındakilerin helal olduğunu, bunlar dışındakileri haram etme yetkisinin kimsede olmadığı sonucuna varmak gerekir. Bu belirtilenler dışında haramlar ihdas etmek olgusuna atfın bu ayetlerdeki bağlam olduğu anlaşılıyor. Haram etmek/haramlaştırmak yetkisi sadece Allah'a aittir. Allah'ın indirdiğine uyun denildiğinde atalarının yolunu izleyeceklerini söyleyenleri 170 ve 171. Ayetlerden Allah Teâlâ’nın örten inkârcılar olarak tanımladığını görüyoruz. Bu bir tiptir. Bu tip sözün kendisine, deliline, tutarlılığına, hak ile uyumuna değil de söyleyene, söyleyenin gücüne, insanlar nezdindeki kıymetine, sözün şiddetine, söyleyenin bağırıp çağırmasına bakar. Eğer siz bu kriterlere uygun değilseniz, peşinizden gelenler çok ve güçlü değillerse ya da onların tanrılarının yani toplumun onayını almadıysanız sözleriniz ne kadar tutarlı, delilli, apaçık olsa bile sözlerinizi duymayacaklardır. Onlar çoğunluğun çıkardığı sesi anlamadan tekrar etmekten başka bir şey yapmazlar. Akıllarını kullanmazlar, düşünüp değerlendirmezler, sadece tekrar ederler.

Page 25: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 25

173 Şüphesiz size leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilen haram edildi. Kim zorda kalırsa aşırıya kaçmadığı ve sınırı aşmadığı taktirde ona bir günah yoktur. Şüphesiz Allah, bağışlayan ve merhametlidir.

174 Şüphesiz Allah'ın indirdiği kitaptan gizleyenler ve böylece onu az bir ücrete satanlar, işte onlar karınlarına ateşten başkasını yemiyorlar/doldurmuyorlar. Allah kıyamet günü onlara konuşmaz ve onları arındırmaz. Elim/acıklı azap/mahrumiyet onlar içindir.

175 Onlar sapkınlığı en güzele kılavuzlanma, azabı/mahrumiyeti de bağışlanma karşılığında satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar da dayanıklılar (!)

"Allah'ın indirdiğini gizlemek" uyarısını üzerine alınmayanlar! Dikkat edin. İnsanların Allah'ın indirdikleri ile temas edebilmeleri için, ondan sonuçlar çıkarabilmeleri için, apaçık, tafsilatlı ve kolaylaştırılmış olan Kuran'ı anlayabilmek ve sonuç çıkarabilmek için şu kadar ilim, bilim, dil ve geçmişin bütün geleneğini bilmek gerektiğini söyleyenler Allah'ın indirdiklerini gizleyenler değiller mi? Allah'ın indirdiğinden sonuç çıkarabilmek yani içtihat edebilmek için bütün ilimleri ordinaryüs profesör düzeyinde bilmek ve bunun üzerine de ilm-i ledünnü bilmek gerekir diyen şahısların bu ülkenin resmi televizyonunda bangır bangır bağırarak insanlara ayar verdiğini bu gözler gördü. İşte Allah'ın indirdiğini gizleyip onu az bir ücrete yani boş ve kısa süreli bir tanrılık deneyimine satanlar bu tiplerdir, öncelikle. Allah'ın haram ettikleri dışında haramlar uydurup bu uydurduklarını da Allah'a ve Resulüne iftira edenler de bu tiplerdendir.

Bizim de kendi korku ve kaygılarımız yüzünden çoluk çocuğumuza ve bizimle beraber olanlara yani "emrimiz altında olanlara" Allah böyle diyor diye helal olanı yasaklamaya kalkmamız da Allah'ın indirdiklerini gizlememizdir. Böyle bir halden şiddetle kaçınmamız gerekir. Hem içte ve hem de dışta Allah'ın indirdikleri ile ilgili tanıklıklarımızı gizlememeliyiz. Her şeye gücü yetenin/her şeye ölçü koyanın Allah olduğunu her daim hatırda tutmalıyız. Bizim otoritemiz; Allah'tır. Korkularımızı, kaygılarımızı, arzularımızı Allah yerine koymaktan O'nun koyduğu ölçüler dışında ölçüler koymaktan veya konulmuş ölçüleri dayatmaktan şiddetle kaçınmalıyız. Yukarıda anlattığım tipin panzehiri Hakkın iktidar olduğu prototip/ilk örnek kurgular oluşturmak ve bu kurguları yaygınlaştırmayı dilemek ve bu doğrultuda çaba göstermektir. İnsanla Allah arasındaki engelleri kaldırmak/kaldırmaya adanmaktır. İnsanın potansiyelini ortaya çıkarıp üretmesi salâttır. Salâtı engelleyenlerden olmaktan şiddetle kaçınmalıyız. Salâtımızı da tek otoritemiz, efendimiz, Rabbimiz olan Allah için gerçekleştirmeliyiz. Kaygılarımızı, korkularımızı, arzularımızı merkeze aldığımız, Allah için üretmediğimiz sürece bizden hiç bir söz çıkmasa, her şeye uzaktan baktığımızı düşünsek bile varlığımız salâtı engellemektedir. Bundan şiddetle kaçınabilmenin tek yolu potansiyelimizi ful kapasite Rabbimiz için üretime tahsis etmemizdir. Bir iş ve oluştan boşaldığımızda hemen yeni bir iş ve oluş nasbetmemizdir. Aksine davrandığımız her anda Rabbimize kafa tuttuğumuzu ve ateş azabına karşı dayanıklı olduğumuz iddiasında olduğumuzu hiç hatırımızdan çıkarmamalıyız.

176 İşte böyle Allah kitabı gerçek ile indirdi/İşte bunun sebebi Allah'ın kitabı gerçek ile indirmesidir. Şüphesiz kitap hakkında birbirleriyle ihtilaf edenler, derin/uzak bir parçalanmışlık içerisindedirler.

Kitabın anlaşılması konusunda insanların farklı düşünceler içerisinde olması, birbirleri ile ihtilaf etmeleri aslında bir zenginliktir. Farklı anlayışlar değerlendirilerek en güzel yoruma ulaşılabilir. Peki, Hak Teâlâ bu ayette kitap hakkında ihtilaf edenler demekle neyi işaret ediyor? 164. Ayette “gece ile gündüzün ihtilafının” bizim için bir ayet/delil/gösterge olduğu ifade edilmişti. Gece ile gündüz birbirine ihtilaf eder; birinin olduğu yerde diğeri yoktur ancak gece ile gündüz biteviye birbirlerini izlerler. Muhalefet etmek, muhaliflik merkeze alındığında muhalefet ettiğini biteviye izlemektir, o halde. “Yalan muhalefet” ile muhalefet ettikleriniz vazgeçilmez bir şekilde takip ettiklerinizdir. Bu ayette de kitap hakkında ihtilaf edenler kitabı izlemiyorlar, aslında; Birbirlerini izliyorlar. Kitabın onlara uygulamak bağlamında anlattıkları ile değil birbirlerine

Page 26: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 26

nasıl üstün gelebileceklerinin derdindeler. Bu halin neticesi de derin bir parçalanmışlık oluyor, haliyle. Hâlbuki Allah Teâlâ bize örnek olarak İbrahim Peygamberi göstermiş ve onun kurduğu kurguyu ayrıntılı ve apaçık bir biçimde anlatmıştı. Bize düşen kitap ile ilgili yorumlar ya da algılamalarla ilgili tartışmaya girmek değil Allah’ın bizi kılavuzladığı istikamete doğru kararlı ve teslim olmuş bir şekilde yürümektir.

177 İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir velâkin iyilik, bir kimsenin Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve nebilere inanıp güvenmesidir. Sevdiği malını yakınlara/garibanlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, çabalayanlara ve bağlarını çözmesi için kölelere (firriqâb) vermesidir. Salâtı ayağa kaldırması ve zekâtı vermesidir. Sıkıntı zamanında sıkıntılara ve darlıklara direnmesidir. İşte onlar doğru/tutarlı olanlardır. Onlar Allah'ın koruması altına girenlerdir.

Dinleştirme olgusuna dayalı içi boşaltılmış ritüeller en temelde "Allah'ın dinini korumak" olgusu ile ilgili olup Allah'ı yüceltmek ile tamamen ilgisiz ve hatta zıttır. Âlemlerin yaratıcısı ve efendisi olan Rabbi korumak, O'nun dinini yüceltmek bizim gibi acizlerin işi olabilir mi? Allah Teâlâ’nın bu ayette, diğer birçok örnekte de olduğu gibi insanın en önemli vazgeçilmezi ve sevgilisi olan maldan Allah'a güvenerek işaret ettiklerine vermesi olgusunu insanın önüne çıkarmaktadır. Eğer sevdiğimiz şeylerden veremiyorsak inanıp güvendiğimiz iddiası boş bir iddiadan ibaret olacaktır, zira.

178 Ey inanıp güvenenler! Ölümlü olaylarda sizin üzerinize "kısas" yazıldı; Hüre hür, köleye köle, dişiye dişi... Kardeşi tarafından bir şey affedilirse bilinene/örfe uymak suretiyle ona güzelce diyet ödemelidir. Bu hafifletme Rabbinizden bir rahmettir. Bundan sonra kim haddi aşarsa onun için elim/acıklı bir azap vardır.

179 Sizin için kısasta hayat vardır. Ey gönül ve akıl sahipleri! Umulur ki Allah'ın koruması altına girersiniz.

180 Size ölüm hali geldiğinde eğer bir hayır/mal bırakacaksanız ana babaya ve akrabalara bilinene/örfe uygun şekilde vasiyet etmek Allah'ın koruması altına girenler üzerine bir hak/gerçek olarak sizin üzerinize yazıldı.

181 Onu işittikten sonra onu her kim değiştirirse onun günahı değiştirenlerin üzerinedir. Allah işiten ve bilendir.

182 Kim vasiyet edenin kusur (cenefen) ya da günah işlemesinden korkar da onların aralarını düzeltirse onun üzerine bir günah yoktur. Şüphesiz Allah bağışlayan ve merhamet edendir.

183 Ey inanıp güvenenler! Sizden öncekilere yazıldığı gibi sizin üzerinize de "oruç" 29 yazıldı. Umulur ki Allah'ın koruması altına girersiniz.

184 Sayılı günlerdir. Her kim hasta ya da seferde 30 olursa karşılığı başka günlerde onun sayısı kadardır. Eğer güç yetirebiliyorsa/zorlanıyorsa yoksulların

29 Hakkı YILMAZ'ın oruç ile ilgili yaklaşımı oldukça ilginç. Açıklamasını burada paylaşma ihtiyacı hissettim; "Oruç, “yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve cinsel ilişkiyi bırakmak” demektir. “Konuşmama” maddesi dikkate alınmadan tutulan oruç, İslâm dininde, insanı takvâya/Allah'ın koruması altına ulaştırmak için öngörülen oruç değildir. Zorunlu işi olanlar ve hastalar oruç tutmak zorunda değildir; ama tutanlar doğru dürüst tutmalıdırlar."

Page 27: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 27

yiyeceğini fidye olarak vermelidir. Kim gönülden/fazladan (tetavve'a) bir iyilik yaparsa o iyilik kendisi içindir. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır/üstündür/iyidir.

185 O Ramazan ayı ki onda kılavuzlanma ve doğruyu yanlıştan ayırt etme/Furkan'dan açıklamalar/delillerin bulunduğu, insanlar için en güzele kılavuzlanma olan Kuran indirilmiştir. Sizden kim ona tanık olursa onda oruç tutsun. Eğer kim hasta ya da sefer halinde olursa başka günlerde onun sayısınca tutsun. Allah sizin için kolaylık istiyor, Allah sizin için zorluk istemiyor. Bu, sayıyı tamamlamanız ve sizi en güzele kılavuzladığından dolayı Allah'ı büyüklemeniz/ululamanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.

186 Kullarım sana benden sorarlarsa şüphesiz ben yakınım. Dua ettiğinde dua edenin duasına icabet ederim/karşılık veririm. O halde onlar da icabet etsinler/karşılık versinler ve bana inanıp güvensinler. Umulur ki rüşde/olgunluğa ererler.

187 Oruç gecesinde kadınlarınıza cinsel içerikli yaklaşmak (rafese) size helal kılındı. Onlar sizin için elbisedir, siz de onlar için elbisesiniz. Allah sizin nefislerinize/egolarınıza yazık ettiğinizi (tahtânûne) bildi de size yöneldi/tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın/insani ilişki kurun (bâşirûhunne) ve Allah'ın sizin için yazdığını arayın (vebteğû) ve fecirden beyaz iplik siyah iplikten apaçık ayırt edilinceye kadar (yetebeyyenû) yiyin için. 31 Sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Sizler mescitlerde ibadete çekilmiş iken ('akifûn) onlara yaklaşmayın/insani ilişki kurmayın (velâtubâşirûhunne). İşte bu Allah'ın hudududur, ona yaklaşmayın. İşte böylece Allah ayetlerini insanlar için açıklıyor. Umulur ki Allah'ın koruması altına girersiniz.

188 Birbirinizin mallarını batıl ile/boş sebeplerle yemeyin! Eğer bilirseniz bir kısmınız insanların mallarını günah ile yemek için hâkimlerin önüne karar için götürmeyin! (tedlû)

Bu ayette genel olarak çevirenler tarafından hâkimlere rüşvet vermenin yerildiği kanaatinin öne çıkarıldığı görülüyor. Ancak yapılması olumsuzlanan fiil “tedlû” fiili olup bu fiilin “adalet” ile ve “hâkimler” ile bağlantısı kurulduğunda daha çok hâkimlerin önlerine getirilen kanıtlarla hareket edecekleri ve verdikleri kararların adaletten ziyade “kıst” yani hakkaniyet üzere olacağı ve işin

30 Hakkı YILMAZ'ın seferde olmak kavramına bir önceki "konuşmama" yükümlülüğü ile paralel olarak yorumu şu şekilde; "çiftçilik, ticaret, askerlik, eğitim-öğretim gibi gidişli gelişli; hareketli bir iş üzere olursa" 31 Hakkı Yılmaz'ın oruç ritüelinin yememe ve içmeme ile birlikte konuşmama halini de kapsadığına ilişkin tespitini ayetin bu bölümünün boşa çıkardığını düşünüyorum. Oruç geçmiştekilere yazıldığı gibi bize de yazılmıştı. (183. Ayet) Onların bu ritüeli yerine getirdiği gibi bizim de yerine getirmemiz gerekiyordu. Ayetleri bütünsel olarak incelediğimizde emrin ilk geldiği zamandaki oruç ritüelinin "oruç gününde yememek, içmemek ve oruç gün ve gecelerinde eşelerle cinsel ilişki kurmamak" şeklinde olduğunu anlıyoruz. Oruç gecelerindeki bu yasağın Allah Teâlâ tarafından 187. Ayet ile beraber üzerimizden kaldırıldığı anlaşılıyor. Eğer bu ritüel “konuşmama” halini içeriyor olsaydı bu ayetin bu bölümünün “yeyin, için” emrinin yanında “konuşun” emrini de içeriyor olması gerekirdi. Bu kavram kullanılmadığına göre oruç ibadetinin konuşmama unsurunun bulunmadığı sonucuna ulaşılması gerekir.

Page 28: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 28

aslının en iyi o işin tarafları tarafından bilinebileceğinden hareketle vicdanları harekete geçirmek suretiyle tartışmalı işin dava konusu edilmeden uzlaşma ile çözümlenmesinin teşvik edildiği kanaatine ulaştım.

189 Sana "hilalleri" soruyorlar. De ki; "İnsanlar ve hac için vakit belirleyicileridir". İyilik, evlere arkalarından girmek değildir velâkin iyilik, kişinin sakınmasıdır. Evlere kapılarından girin! Allah'ın koruması altına girin. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.

“Evlere kapılarından girin!” emri bu ayetin bağlamı itibariyle “soruları manipüle etmek için sormayın, doğrudan uygulamak için sorun!” ya da “maksadınız olan şeyleri başka şeylerin arkasına saklamayın!” ya da “dolaylı değil doğrusal ilişkiye girin!” gibi bir imgesel anlatımı öncelikli olarak içeriyorsa da evlere kapılarından girmek de “bir beldeye secde ederek girmek” emri benzeri bir emir olup izin alınarak girilen evin, orada bulunulan süre içerisinde kurallarına uymak gibi bir anlamı içerdiğini de unutmamak gerekir.

190 Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın ancak sınırı aşmayın/saldırganlık yapmayın! Allah sınırı aşanları/saldırganları sevmez. 32

191 Onları yakaladığınız yerde öldürün! Sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. Fitne, öldürmekten daha şiddetlidir. Orada sizinle savaşıncaya kadar Mescid-i Haram'ın/Sınırlandırılmış Mescid'in yanında onlarla savaşmayın! Sizinle savaşırlarsa onları öldürün! Örten inkârcıların karşılığı/cezası böyledir.

192 Sakınırlarsa/son verirlerse (feinintehev) şüphesiz Allah bağışlayan ve merhametlidir.

193 Fitne kalmayıncaya ve din/istikamet/yol Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Sakınırlarsa/son verirlerse zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.

194 Haram ay, haram aya karşılıktır. Saygı duymak (velhurumât) karşılıklıdır (qısâs). Kim size saldırırsa onların size saldırdığının misliyle/benzeriyle onlara saldırın (fe'atedev). Allah'ın koruması altına girin! Şüphesiz Allah, koruması altına girenlerle beraberdir.

Bu ayette kullanılan "kısas" kavramı üzerine şu kanaate ulaşmak mümkündür, kanaatimce; 178 ve 179. Ayetlerde ölümlü olaylarda uygulanması gereken kısas/adil karşılık ilkesinin ihdas edildiğini görmüştük. Yine ölümle ve saldırı ile dolaylı olarak ilgili olsa bile bu kavramın bu şekilde kullanılması bize hayattaki bir ilkeyi, sünnetullahı anlatmaktadır. Kişisel ya da toplumsal tavır ve kararlarda muhatabının mukabilini çıkarmak esastır. Eğer mukabilini çıkarmaz iseniz, saldırıları durduramazsınız. Muhatabınızın gerçekte ne söylediğini, teklifinin ne olduğunu duymalı, dikkatle dinlemeli, tahlil etmeli ve murakabe noktasını kavrayarak mukabilini çıkarmalısınız ve asla saldırganlaşmamalısınız/haddi aşmamalısınız. Mukabilini çıkarmazsanız zillete, haddi aşarsanız da zulme düşersiniz. Tavrın/sözün mukabilini çıkarmaz iseniz süreç içerisinde sesinizin yükselmekte, tavırlarınızın da kilitlenmekte olduğunu görürsünüz. Haddi aştığınızda da yüzünüzü kendisine yönelik olarak haddi aştığınız kişiye veya topluma çevirmekten kendinizi alamazsınız. Karar noktanız bozulur. Ya yaptığınız bu haksızlığı unutarak örtme yolunu tercih edersiniz ki bu durum sizi katılaştırır ve güzellikleri göremez/duyamaz/hissedemez hale gelirsiniz ya da özür dilemek zorunda kaldığınız için asıl haksızlığı örtmek durumunda kalırsınız. Karar noktanız yine bozulur. Her ikisi de insanın ya da toplumun ileri gitmesinin önündeki en büyük engeldir. Bu sebeple hakikaten de "kısasta hayat vardır". 190. Ayet de zaten aynı bağlamdadır.

32 Bu ayetin bağlamı itibariyle sınırı aşmak saldırıya ayniyle mukabele etmek olarak algılanabileceği gibi -daha çok- size saldırmadan saldırmayın anlamında da algılanabilir.

Page 29: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 29

195 Allah yolunda infak edin ama kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın! İyilik edin! Allah iyi/güzel davrananları sever.

196 Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer engellenirseniz/muhasara altında olursanız (ehsartüm) kurbandan (hedy) kolayınıza geleni yapın. Kurban, mahalline ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden başında hastalığı ya da ezası/sıkıntısı olan oruçtan, sadakadan ya da nüsükten/ritüelden bir fidye versin. Güvene kavuştuğunuzda hacca kadar umre ile faydalanmak isteyenler kurbandan kolayına geleni yapsın. Kim ki bulamaz ise hacda üç gün, döndükten sonra da yedi gün oruç tutsun. Böylece on güne tamamlasın. Bu ailesi Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir. Allah'ın koruması altına girin ve bilin ki Allah akıbeti şiddetli olandır.

197 Hac bilinen aylardadır. Kim haccı kendisine gerekli görürse (feradza) Hacda cinsel içerikli yaklaşma, sınırı aşma (füsûq), kavga/cedel, yoktur. Hayırdan ne yaparsanız Allah onu bilir. Azık tedarik edin (tezevvedû), şüphesiz azığın en hayırlısı/üstünü Allah'ın koruması altına girmektir. Ey gönül ve akıl sahipleri! Benim korumam altına girin!

198 Rabbinizden bir lütuf aramanızda size bir sorumluluk (cünâh) yoktur. Arafat'tan/Tanışma merkezinden ayrılıp akın ettiğinizde (efadztüm) Meş'ar-i Haram'ın/Sınırlanmış bilinçlenme yerinin yanında Allah'ı zikredin/öğüdünü dinleyin. Sizi en güzele kılavuzladığı gibi O'nu anın/öğüdünü dinleyin. Bundan önce şaşırmış/sapmış kimselerdendiniz.

199 İnsanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah'tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah bağışlayan ve merhamet edendir.

200 Ritüellerinizde karar kıldığınızda/tamamladığınızda (qadzaytüm) atalarınızı andığınız gibi ya da daha şiddetli bir anışla Allah'ı anın! İnsanlardan bir kısmı; "Rabbimiz bize dünyada ver!" der. Onun ahirette/sonrasında bir nasibi (min halâq) yoktur.

201 Onlardan bir kısmı da; "Rabbimiz bize dünyada/öncesinde iyilik ve ahirette de/sonrasında da iyilik ver. Bizi ateş azabından koru!" der.

202 İşte onlara kazandıklarından bir pay (nasibun) vardır. Andolsun Allah hesabı çabucak görendir.

203 Allah'ı anın/öğüdünü dinleyin. Sayılı bilinen günlerde kim iki gün içerisinde acele ederse ona günah yoktur. Allah'ın koruması altına giren kimse için kim de ertelerse ona da günah yoktur. Allah'ın koruması altına girin. Şunu bilin ki hiç şüphesiz O'na toplanacaksınız.

204 İnsanlardan bir kısmının dünya hayatı hakkındaki sözleri senin acayibine/hoşuna gider ve o kalbinde olana Allah'ı şahit tutar. O, hasımların en azılısıdır/üstelik tartışmada son derece ustadır. (eleddü)

Page 30: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 30

205 Yüzünü çevirdiğinde ise yeryüzünde bozgunculuk yapmak, ekinleri ve nesli helak etmek için gayret eder. Allah bozguncuları/sınırı aşanları sevmez.

206 Ona "Allah'ın koruması altına gir!" denildiğinde izzet-i nefsi/gururu onu günaha sürükler. Cehennem ona yeter. Ne kötü bir döşektir o!

204, 205 ve 206. Ayetlerde anlatılan tipte asıl öne çıkarılan yaklaşım; insanların sözlerinden daha çok tavır ve eylemlerinin esas alınmasıdır. İnsanların sözleri hoşumuza gitse de esasen bakmamız gereken eylemleridir. Bu sebeple hem kendimize aynı nazarla bakmalıyız yani sözlerimizden ziyade tavırlarımızın ve eylemlerimizin esas olduğundan hareketle sonuç çıkarmalıyız ve hem de muhatabımızın tekliflerini sadece sözleriyle değil tavır ve eylemleri ile okumalı ve değerlendirmeliyiz.

207 İnsanlardan kimileri de canını/egosunu Allah'ın rızasını aramak için satar. Andolsun Allah, kullarına şefkatli olandır (raûf).208 Ey inanıp güvenenler! Hep birlikte barışa girin! Şeytanın adımlarını izlemeyin! O, sizin için apaçık bir düşmandır. 33

209 Size apaçık deliller geldikten sonra yan çizerseniz (zeleltüm) Bilin ki şüphesiz Allah Aziz/üstün ve Hakîmdir/hüküm ve hikmet sahibidir.

210 Onlar buluttan gölgeler içerisinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini ve işin karara bağlanmasını mı bekliyorlar/gözlüyorlar? Hâlbuki bütün işler Allah'a döner.

211 İsrailoğulları'na kaç apaçık ayet/delil/gösterge verdiğimizi sor! Kim Allah'ın nimetini o kendisine geldikten sonra değiştirirse şüphesiz Allah'ın akıbeti şiddetlidir.

212 Örtüp inkâr edenlere dünya hayatı süslenmiştir/süslü gösterilmiştir. İnanıp güvenenleri küçümsüyorlar/aşağılıyorlar (yesharûne). Allah'ın koruması altına girenler kıyamet/diriliş gününde onların üzerindedirler. Andolsun Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.

213 İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, müjdeleyici ve uyarıcı nebiler gönderdi. Aralarında ihtilaf ettikleri konularda insanlar arasında hükmetsin diye onlarla birlikte kitabı gerçek ile indirdi. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra onda ihtilaf etmeleri aralarındaki kıskançlık sebebiyledir. Hak/gerçek üzerinde ihtilaf ettikleri şeylerde inanıp güvenenleri Allah en güzele izniyle kılavuzladı. Allah dilediğini/dileyeni dosdoğru yola kılavuzlar.

Şeytanın iğvasından sonra Âdem dünyaya/aşağıya düşmanlar olarak indirildi. İçinde bulunduğumuz dünya hayatında fonda hep düşmanlık vardır. Kıskançlık, aşırılık bu düşmanlığın sonuçlarından biridir. İnsan içine yerleştirilen işletim sistemi ile gerçeği saf ve sade bir şekilde kavrayacak yetenekte yaratılmıştır. Ancak insan bu düşmanlığın etki ve sonuçlarıyla gerçeği apaçık gören işletim sistemine virüsler bulaştırır ve gerçeği örter. Allah Teâlâ’nın "kâfirlik" kavramını seçmesi tesadüfî değildir. Gerçeği apaçık görme yeteneğine sahip olan insan bu gerçeği ne kadar örtse de duyup algıladığında muhakkak görecek ve algılayacaktır. İnsan gerçeği

33 47/35 Ayetinde yapılan çeviri hatası çok dikkat çekicidir. Kuran'ın genel konsepti ve bu ayet ile birlikte değerlendirildiğinde yaptığımız çevirinin doğruluğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Page 31: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 31

gördüğünde ya ona tabi olacak ya da örterek kurduğu sistemin tehlike altında olduğu zannıyla korumaya alıp saldırganlaşacaktır. Bu sebeple örten inkârcılar haktan/gerçekten nefret ederler. Gerçekten hedeflediği/merkezine aldığı şey ile ilgili gerçekçi, üretken, bütün verileri sağlıklı bir şekilde okuyup yaratılışına uygun şekilde davranan insan iş Allah algısına gelince sanki bambaşka bir düzen varmış gibi davranmaktadır. Verileri okuyan gözleri görmez, kulakları işitmez olur. Akıl ise zaten devre dışı kalmaktadır. Her hangi bir kitabı anlamak için uyguladığı bütün prensipleri Allah'ın kitabı söz konusu olduğunda görmezden gelmektedir. Peki, bu teslimiyetinden/dindarlığından mı kaynaklanıyor? Tabii ki hayır. Bazen tembelliğinden, bazen korku ve kaygısından ama çoğunlukla da yukarıda anlatılan sebeple kastından kaynaklanmaktadır.

214 Sizden öncekilerin başına gelenlerin benzeri/misli başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi hesabettiniz? Onlara öyle sıkıntılar ve darlıklar dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki elçi, beraberindeki inanıp güvenenlerle birlikte "Allah'ın yardımı/Nasrullah ne zaman?" derlerdi. Gözünüzü açın! Allah'ın yardımı/Nasrullah yakındır.

2/286, 3/81 ve 7/157 ayetlerinde bahsi geçen "ISIR" kavramı ile ilgili olarak 2/286 ayetiyle bu "ağır yükün" bizim üzerimizden kaldırıldığı kanaatinin bu ayet ile birlikte değerlendirildiğinde itibar edilebilmesi mümkün olmayan bir görüş olduğunu çok daha net olarak kavrayabiliyoruz, kanaatimce.

215 Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki; "İnfak edeceğiniz şey ana baba, akrabalar/garibanlar, yetimler, yoksullar ve yolun oğlu/yolda kalmışlar içindir". Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilir.

Bu soru aynı şekilde 219. Ayette de geçmektedir. Bu ayette infak edilecek hedef kitleden bahsedilirken 219. Ayette ise neyin infak edileceği anlatılmakta. Kuran'ın kelime manası itibariyle bir konuyu ayrı yerlerde başka bağlamlar içerisinde farklı yönleriyle anlatıp anlam kümeleri oluşturan bölümler olarak algılanması gerekiyor. Kuran'ın bütünü de göz ardı edilmeden sistemin anlaşılmaya çalışılması gerekmektedir.

216 Kerih görseniz de/hoşunuza gitmese de savaş üzerinize yazıldı. Belki de hoşlanmadığınız şey sizin için hayırdır. Belki de sevdiğiniz şey sizin için şerdir. Andolsun Allah bilir, siz bilmezsiniz.

191 ve 193. Ayetlerde Fitnenin öldürmekten daha şiddetli olduğu ve Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar savaşılması emredilmişti. Ayetlerin genel konsepti itibariyle fitne kavramının kaos, belirsizlik, hukuksuzluk, karmaşa gibi çağrışımları var. Toplumsal olarak yani devletler bağlamında olaya yaklaşmak bir yana kişisel olarak da kendi iktidar alanlarımızda fitneye sebebiyet vermeyecek şekilde net ve tutarlılık çabasında olma savaşını vermemiz gerekiyor. Hukukların netleşmesi bu anlamda çok önemlidir. Hukukun netleşmesi için savaşmaktan bir an bile geri durmamak gerekmektedir. Hukuksuzluğun, karmaşanın, kaosun olduğu durumlarda savaştan kaçınmak, barışa hizmet etmek demek değildir. Barış için savaşmak çıkarımı görüntü itibariyle paradoksal bir yaklaşım gibi gözükse de hayat içerisinde karşılaşmakta olduğumuz gerçeklik ile tam uyumludur. Karmaşanın, kaosun, hukuksuzluğun olduğu yerde sırf kavga çıkmasın, keyfimiz bozulmasın diye barışın savaşını vermemek kaosa, karmaşaya, hukuksuzluğa hizmet etmek demektir. Yani şeytan iktidarının gönüllü askeri olmak demektir. Hayatta hiç bir şeyin ve de en önemlisi özgürlüğün, hürriyetin emek etmeden, savaşmadan alınamayacağını acı tecrübelerimiz bize anlatmış olmalı. Savaş, tabidir ki istenecek bir durum değildir. Keşke savaşmadan bunlara sahip olabilseydik. Salât yani üretim barışın temelidir. İslam olmanın temel koşulu üretimdir. Esasen üretiminiz, savaşınızdır. Ancak üretiminizi kaosun sürdürücü ve sahiplerinin emrine vermemelisiniz. Üretiminiz Rabbiniz için olmalıdır. O'nun emrettiği şekilde barış için olmalıdır. 47. Surenin 35. Ayetinde de belirtildiği üzere gevşeme bilmeyen "barış savaşçıları" olmalıyız. İslam olmak kanaatimce, budur.

Page 32: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 32

217 Sana haram/sınırlandırılmış ayda savaşmayı soruyorlar. De ki; "Onda savaşmak büyüktür. Allah yolundan alıkoymak ve onu örtüp inkâr etmek ve sınırlandırılmış mescidi ve ondan halkını/ehlini çıkarmak Allah katında daha büyüktür". Güçleri yettiğince sizi dininizden/yolunuzdan/istikametinizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmezler. İçinizden kim dininden/yolundan/istikametinden döner ve örten inkârcı olarak ölürse işte onun dünya/önceki ve ahirette/sonrasında yaptıkları boşa gitmiştir ve o cehennem yârânıdır ve orada ebedi kalıcıdır.

218 Şüphesiz inanıp güvenenler ve Allah yolunda hicret edenler ve cihad edenler/gayret gösterenler, işte onlar Allah'ın rahmetini umarlar (yercûne). Andolsun Allah Gafûr/bağışlayan ve Rahîm/merhametlidir.

219 Sana aklı örten içecekler/sarhoş ediciler (hamr) ve kumardan (meysir) soruyorlar. De ki; "O ikisinde büyük bir günah ve insanlar için faydalar/menfaatler vardır. Günahları faydalarından daha büyüktür". Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki; "Bağışladıklarınızı! ('afve)". 34 Böylece Allah ayetlerini açıklıyor, umulur ki üzerinde derin düşünürsünüz/tefekkür edersiniz...

215. Ayette hangi hedef kitleye infak edileceği anlatılmıştı. Bu ayette ise neyin infak edileceği anlatılmaktadır. Son dönem meallerinde "antikapitalist" akımların da etkisiyle olsa gerek "affettiklerinizi" yerine "ihtiyaçtan fazlasını" şeklinde çeviri yapıldığını görmekteyiz. Bu çevirinin bu kavramla nasıl bir bağının olduğunu kavrayamadım. Bir bağlam kurulsa bile bu bağıntının çok uzak bir bağıntı olacağı kanaatindeyim. Bu ayette anlatılan hususun ise çok hayattan ve muhteşem bir ilke olduğunu düşünmekteyim. İnfak etmek kişinin arınma talebiyle ilgilidir. Arınma talebinde olan insana yönelik bu emrin sınırlandırılarak biçimlendirilmeye çalışılması Kuran ayetlerini benlik üzerinden yorumlamak anlamına gelecektir. Sizin kişisel olarak rahatsızlık duyduğunuz bir emri görmezden gelerek sulandırmaya çalışmanız ne kadar problemli bir yaklaşımsa sizin savunduğunuz görüşleri desteklemek için ayetleri ve kavramları sulandırarak maksada uygun neticelere ulaşmaya çalışmanız da bir o kadar problemlidir. Arınmak için verilen mal, para, zaman, emek ve saire şeyleri eğer bağışlamadan verirseniz yani verişiniz Allah için olmaz ise verdikleriniz üzerinden arınmanız şeklinde bir sonuç gerçekleşmeyecektir. İnanıp güvenen insanın arınmak konusundaki çabasında infak çok önemli bir role sahiptir. Müminin gayesi bağışladıklarını çoğaltmaktır. Verdiklerini demiyorum, bağışladıklarını diyorum. Verdiğiniz bir şeyle beraber gönlünüzü de verdiğiniz şeyde bırakıyorsanız arınamazsınız. Bu sebeple verdiğiniz şeyi öyle vermelisiniz ki ardınıza dönüp bakmamalısınız. Allah'ın bize gösterdiği dinamik sistemi statikleştirenler tabii ki bu emirden statik/zorba/dayatıcı bir sonuç çıkarma gayretine girecektir. Ancak Allah sizin yaptıklarınıza kasıtlarınız/niyetleriniz oranında kıymet vermektedir.

220 ... Dünyada/öncesinde ve ahirette/sonrasında. Sana yetimlerden soruyorlar. De ki; "Onları düzeltmek/ıslah etmek hayırdır/üstündür/iyidir. Onlarla karışırsanız onlar kardeşlerinizdir. Andolsun Allah düzelticilerden bozguncuları ayırır/bilir. Allah, eğer dileseydi sizi zora sokardı". Şüphesiz Allah Aziz/üstün ve Hakim/hüküm ve hikmet sahibidir.

34 'AFVE; Bu kavram Kuran genelinde sadece "affetmek" yani "karşılıksız bağışlamak" anlamında kullanılmış olmasına rağmen bu ayete hemen hemen tüm çevirenler "ihtiyaçtan fazlasını" şeklinde ilgisini hiç kuramadığım bir çeviri yapmayı tercih etmişler.

Page 33: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 33

221 Ortak koşan kadınları inanıp güveninceye kadar nikâhlamayın. İnanıp güvenen bir cariye (emetün) ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır/üstündür, hoşunuza/acayibinize gitse bile. Ortak koşan erkekleri inanıp güveninceye kadar nikâhlamayın. İnanıp güvenen bir köle ('abd) ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır/üstündür, hoşunuza/acayibinize gitse bile. Onlar ateşe çağırıyorlar. Andolsun Allah sizi cennete ve bağışlanmaya/mağfirete çağırıyor, izniyle. Ayetlerini insanlar için açıklıyor, umulur ki öğüdü dinlerler.

Bu ayette bize gösterilen yolun kodifikasyon ile ilgili olduğu zannında olunmuş, tarih boyunca. Hâlbuki kimin mümin, kimin müşrik olduğunu belirleyebilecek bir mihengimiz bulunmamaktadır. Kuran'ın indirildiği vasatta bu durum bu güne göre görece daha nettir ancak her dönemde bu halin tam bir tespiti mümkün gözükmemektedir. Hele bu gün mümin ya da müşrik olma hali ile ilgili insanların kimliğine bakarak bir ayrım yapabilme imkânı hiç bulunmamaktadır. İslam'ın Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi "dinleştirilmiş bir din" olmadığını daha önceki ayetlerden açıkça görmüştük. Bu gün var olan "Müslümanlık" algısının da bu dinlerden pek bir farkı bulunmamaktadır, haddizatında. Buradaki emrin daha çok imgesel olduğunu anlayabiliyoruz. Düzeltmeye yönelik işler yapabilmenin ön koşulunun Allah'a ve ahiret gününe inanmak yani hesaplaşmanın mutlaka gerçekleşeceğine, zerre kadar hayrın ve zerre kadar şerrin zayi edilmeyeceğine güvenmek olduğunu görmüştük. Asıl olan düzeltmeye yönelik işler yapmaktır. Üretimini Rabbi dışında başkalarının kullanımına sunanların kaosa hizmet ettiğini de görmüştük. 66/5 Ayetinde mümin kadınların sıfatları belirtilmektedir. Bu sıfatlara sahip olabilmenin koşulu hesaplaşmaya inanıp güvenerek düzeltmeye yönelik işler yapmaktır. Bu ayette belirtilen ve erkek ve kadın için herhangi bir farkın bulunmadığı bu emir üzerinden anlaşılması gereken; bu özellikleri bulunmayan eşlerle evlilik yapmanın kendini ateşe atmak olduğu uyarısıdır. Bu özelliklere haiz olmayan eş, sizi ateşe çağıracaktır. Hukukunuzu netleştirmeniz mümkün olmayacak, kaostan kurtulamayacaksınız. Şu halde öncelemeniz gereken eş adayınızın güzelliği, yakışıklılığı, toplumsal konumu, ailesi ve saire değil bu ölçülere uyup uymadığıdır. Şeytani düzen içerisinde siz eşinizi seçerken başka ölçüleri esas almaya meyilli olacaksınız. Hâlbuki öncelemeniz gereken "Allah'a ortak koşmayan bir eş" tercih etmektir. Allah'a ortak koşabilen biri size de ortaklar bulmakta gecikmeyecektir, zaten.

222 Sana adet görme halinden (mehîydz) soruyorlar. De ki; "O bir ezadır/sıkıntıdır. Adet görme halinde olan kadınlardan çekilin (fe'atezilû), temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın emrettiği yerden onlara varın (fe-tûne)". Şüphesiz Allah, yönelenleri (tevvâbîn) sever ve temizlenenleri sever.

223 Kadınlarınız sizin için tarladır (harsun leküm). Tarlanıza dilediğiniz gibi varın (fe-tû). Nefisleriniz/egolarınız için hazırlık yapın (qaddimû). Allah'ın koruması altına girin ve şüphesiz siz O'na mülaki olacağınızı/kavuşacağınızı bilin. İnanıp güvenenleri müjdele.

Evliliğin cinsellikle ilgili boyutunu anlatan bu ayette en çok dikkatimi çeken bölüm "nefislerimiz için hazırlık yapmak" olgusu oldu. Sizin iç dünyanızdaki manipülasyonların açığa çıkarılarak giderildiği meşru alandır, evlilik alanı. Hayat içerisinde sizi zorlayan, manipüle eden durumlarla ilgili olarak eşinizle kuracağınız münasebette hür ve güvende hissetmeniz ve hiç bir duygunuzu gizleyip saklamadan münasebet kurmanız gerekir. Bu hal aynı zamanda sizin hayat içerisinde bir kısım manipülasyonlardan, tahriklerden de sakınabilmenizi, korunabilmenizi sağlar. Bu sebeple eşler birbirlerinin elbiseleridir, zaten. Bu şekilde olabilmenin ön koşulu da eşlerin ortak koşmamalarıdır, haddizatında. Bu ayetlerden ilişki biçimi kurgulamaya çalışanlar, bir kısım yasaklar üretenler bu dinamik algıyı göz ardı edenlerdir.

Page 34: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 34

224 İyilik etmek, koruması altına girmek ve insanların arasını düzeltmek ile ilgili olarak yeminleriniz/sorumluluklarınız için Allah'ı arıza/engel ('urdzaten) 35 kılmayın. Andolsun Allah işitir ve bilir.

225 Allah yeminlerinizin kasıtsız olanlarından/sorumluluklarınızda öylesine söylediklerinizden sizi sorumlu tutmaz velâkin kalplerinizin kazandıklarından/kasıtlı olanlardan sizi sorumlu tutar. Andolsun Allah Gafûr/bağışlayan ve Halîmdir/yumuşak huylu-akıllı-olgundur.

Yemin kavramının bizim bildiğimiz ilk çağrışımı dışında kelime anlamı itibariyle sözleşme, sorumluluk gibi anlamları da var. Bizim bildiğimiz yemin de zaten sorumluluk doğuran, bizi bağlayan sözlerimizdir. Ben bu ayetlerde şöyle bir imgesel çağrı da hissettim; "Dilinizle söylediğinizi yüreğinizi elinize alarak söyleyin ve sizi hakikat bağlasın".

226 Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler (yu-lûne) için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer dönerlerse şüphesiz Allah Gafur/bağışlayan ve Rahîmdir/merhametlidir.

227 Eğer boşanmaya azmederlerse/kesin karar verirlerse şüphesiz Allah işiten ve bilendir.

224. Ayetten itibaren bağlam içerisinde değerlendirildiğinde "boşanmanın" sanıldığı gibi bir "söz" olmadığını, bir "süreç" olduğunu görüyoruz. Boşanma konusunda karar veren eşin dört aylık bir nefes alma, gözetleme süresi olmak durumundadır. Bu sürenin sonunda kararında bir değişiklik olmaz ise artık boşanma hukuku başlayacaktır. Zaten Kuran bütününde boşanma ile ilgili olarak tarafların özgür iradesine dayalı bir sistem olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu günün hukuk düzeninde olduğu gibi boşanmaya hâkim karar vermemektedir. Bir evlilik birliğini taraflardan biri sürdürmek istemiyorsa bu birliği hâkim kararı ile sürdürmek akla aykırı bir uygulamadır. Olsa olsa "Katolik" bir uygulamadır. Boşanmanın yasaklanması bir tarafa Kuran'da açıkça hukuku belirlenerek kolaylaştırılmaktadır. Evlilik birliğini siz, aldığınız baskıcı tedbirlerle koruyamazsınız. Tarafları hür bırakmak zorundasınız. Eşlerin evlilik birliğini kurarken maddi ve manevi koşullar itibariyle dengeli ve diledikleri zaman ayrılabilecekleri, kendi hür iradeleri dışında hiç bir belirleyicinin etkisi olmaksızın karar verebilecekleri bir hukuk yaratma çabasında olmalısınız. Bu şekilde boşanmayı hâkim kararına bağlayan sistemler bu dengeyi zaten en başından bozmaktadır. Yapılan duruşmalar, dinlenen tanıklarla gizli kalması gereken sırların ortaya dökülmesini, toplumun diline düşmesini sağlamaktasınız. Hâlbuki yargılamanın boşanma ile ilgili değil, boşanma sonrası mal ve velayet paylaşımından doğan anlaşmazlıklar ile ilgili olması gerekir. Bu durumda da evlilik öncesinde hukuk "mehir/tazminat" müessesesiyle dengelenmeli ve anlaşmazlık doğmasına baştan engel olabilecek tedbirler alınmalıdır. Koruma duygusu ile boşanmayı zorlaştıran tüm düzenlemeler evlilik birliğini baştan sakatlamaktadır. Böylesine sakat başlayan evlilik birliği ise toplumda hür ve sağlıklı bireylerin oluşmasına engel olacak ve nesli de helak edecektir.

228 Boşanan kadınlar kendilerini üç kur/adet süresi gözetlerler. Allah'ın rahimlerinde yarattıklarını gizlemeleri onlara helal olmaz, eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıp güveniyorlarsa. Kocalarının (bu'ûletühünne) barışmak/ıslah etmek isterlerse onlara geri dönmeye daha çok hakları vardır. Örfe/bilinene uygun şekilde kendileri üzerinde olduğu gibi onların da hakları vardır. Erkekler için onlar üzerindeki hakları bir derece fazladır. 36 Şüphesiz Allah Aziz/üstün ve Hâkim/hüküm ve hikmet sahibidir.35 Sonia Cihangir bu kavramın "daha etkileyici olması" anlamına geldiğini belirterek bu ayette Allah'ı alet etmek anlamında kullanıldığını belirtmiş ki gayet oluşa uygun gözüküyor.

Page 35: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 35

229 Boşanma iki kezdir. Ya örfe/bilinene göre tutun ya da güzellikle salıverin. Allah'ın hududunu ayağa kaldıramamaktan korkmanız dışında kadınlara verdiklerinizden bir şey almanız size helal olmaz. Allah'ın hududunu ayağa kaldıramamaktan korkarsanız kadının ödeyeceği fidyeden/geri vereceği şeyden size bir kusur/sorumluluk yoktur. İşte bu Allah'ın hudududur, onu aşmayın/saldırmayın. Kim Allah'ın hududunu çiğnerse/saldırırsa işte onlar zalimlerdir.

230 Eğer onu boşarsa artık ondan başka biriyle nikahlanıncaya kadar ona helal olmaz. Onu da boşarsa Allah'ın hududunu ayakta tutacaklarını zannederlerse/umarlarsa birbirlerine dönmelerinde o ikisi üzerine bir sorumluluk/kusur yoktur. İşte bu bilen bir toplum için açıkladığı Allah'ın hudududur.

231 Kadınları boşadığınızda süre sonuna ulaşıldığında örfe/bilinene göre tutun ya da örfe/bilinene göre salıverin. Saldırganlık edip zarar vermek için tutmayın. Kim bunu yaparsa nefsine/egosuna zulmetmiş olur. Allah'ın ayetlerini alaya almayın. Allah'ın size olan nimetini; size öğüt vermek için kitap ve hikmetten size indirdiklerini anın/hatırlayın. Allah'ın koruması altına girin ve bilin ki şüphesiz Allah her şeyi bilendir.

232 Kadınları boşadığınızda süre sonuna ulaşıldığında örfe/bilinene göre aralarında anlaştıkları/razı oldukları taktirde eşleriyle nikahlanmalarına engel olmayın/onları bu konuda sıkıştırmayın (felâ te'dzulûhunne). 37 Bu içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanıp güvenenlere bir öğüttür. Bu sizin için daha arındırıcı ve daha temizdir. Andolsun Allah bilir ve siz bilmezsiniz.

Bu ayette mevcut olan "eşleriyle nikâhlanmalarına engel olmama" emrinin "eski eş" ile ilgili olduğu şeklinde çeviriler yapıldığını gördüm. Hâlbuki 230. Ayette bu husus netleştirilmişti. Bu ayette eski eş algısını doğuracak bir kavram kullanılmamaktadır. Eski eş zaten hâlihazırda boşanan kadının eşi değildir ki Allah Teâlâ bu ayette eşlerden bahsetmektedir. Kanaatimce bu ayette "anlaştığı eş adayından" bahsetmektedir. Tabii ki bu aday eski eşi de olabilir. Bu ayette Allah Teâlâ boşandığınız kadının anlaşarak bir başkasıyla evlenmesine engel olunmaması hususunu özellikle inanıp güvendiğini iddia edenler için bir öğüt olarak bize bildirmektedir. Bu durumun problem olduğunu düşünen arızalı zihinlere de bu halin daha arındırıcı ve daha temiz olduğunu bildirmektedir. Allah Teâlâ’nın Kuran genelinde ve bu ayette de hassaten insanların içinde sakladıklarını uygun bir şekilde açığa çıkarıp arzuları doğrultusunda açık ve netleştirilmiş hukuklar kurmasının önünü açmaktadır.

233 Emzirmeyi tamamlamak isterlerse anneler çocuklarını tam iki dönem/yıl (havleyni) emzirirler. Onların rızkı ve giyecekleri/kisveleri örfe/bilinene göre çocukların babaları üzerinedir. Hiç bir nefse/egoya taşıyabileceğinden başkası yüklenmez. Ne anne ne de baba çocuğu ile ilgili zora sokulmasın. Mirasçının üzerine de bunun gibidir. Emzirmeye istişare ederek ara vermek/kesmek isterlerse o ikisi üzerine kusur/sorumluluk yoktur. Örfe/bilinene göre vereceğinizi teslim ettikten sonra çocuklarınızı sütanneye emzirtmenizde size bir

36 Bu ayetteki bir derece fazla olma durumunun bağlam içerisinde "geri dönme hakkına" ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.37 Bkz. 4/19 Ayeti

Page 36: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 36

sorumluluk yoktur. Allah'ın koruması altına girin ve biliniz ki Allah yaptıklarınızı görendir.

Ayetin en vurucu noktası "Ne anne ne de baba çocuğu ile ilgili zora sokulmasın" belirlemesidir, kanaatimce. Evlilik hukukunu sürdürebilmek için baskı unsuru olarak kullanılan argümanların başında çocuklar gelmektedir. Hâlbuki netleşmemiş bir hukuk içerisinde yaşayan çocukların ne kendilerine ne de topluma bir hayrı dokunmayacaktır. Asgari yükümlülükler belirlenmeli ve daha fazlası ile ilgili olarak taraflar birbirine baskı yapamamalıdır. Ayrıca bu ayette belirtilen emzirme mükellefiyeti ile ilgili olarak boşanan eşler ya da evlilik birliği içerisindeki eşler ayrımı yapılmadığını da görmekteyiz. Ancak boşanan eşler ile ilgili olarak bu durum daha ciddi bir sorun olarak ortaya çıkacağına göre ayetteki düzenlemenin bu durumu da kuşattığı açıktır.

234 İçinizden vefat edenlerin eşleri/karıları kendilerini dört ay ve on (gün) gözetlerler. 38 Süre sona erdiğinde kendileri hakkında örfe/bilinene göre hareket etmelerinde/yapmalarında üzerinize bir sorumluluk/kusur yoktur. Andolsun Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

235 Kadınlara yönelik amacınızdan onlara arz etmenizde ya da içinizdekini/egonuzdakini gizlemenizde sizin üzerinize bir kusur/sorumluluk yoktur. Allah şüphesiz sizin onları anacağınızı/unutmayacağınızı bilir velâkin örfe uygun/bilinen bir söz söylemenin dışında gizli sözleşmeler yapmayın. Yazılan sürenin sonuna ulaşmadan nikâh akdetmeye kalkışmayın. Bilin ki kuşkusuz Allah Gafur/bağışlayan ve Halim/yumuşak huylu-olgundur.

236 Kadınları onlara dokunmadan/ilişkiye girmeden veya onlar lehine gerekli olanı/mehri (feriydzaten) belirlemeden (tefridzû) boşanmanızda sizin üzerinize bir sorumluluk/kusur yoktur. Eli geniş olan gücü yettiğince, eli dar olan da gücü yettiğince örfe/bilinene uygun bir geçimlik ile onları, güzel davrananlara/iyilik edenlere bir hak/borç olarak yararlandırın.

237 Kadınları onlara dokunmadan/ilişkiye girmeden önce ve onlar lehine gerekli olanı/mehri belirlediğiniz taktirde, belirlediğiniz mehrin yarısını verin ancak onların veya nikah akdini elinde bulunduranın bağışlaması hali müstesna. Onu bağışlamanız Allah’ın koruması altına girmenize daha yakındır. Birbirinize lütufta bulunmayı/fazlalığınızı unutmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı görür.

Evlilik ve boşanma hukukuna ilişkin bu ayetlerde yukarıdan beri süregelmekte olan anlatımlara paralel olarak bu ayetlerde de nikâh akdinin akdedilmesi sonrasında ilişki olmaksızın olabilecek boşanma iradesinin önüne de engel konulmamış ve hukuku belirlenmiştir. Mehir/tazminat sözleşmesinin bu haldeki sonuçları belirlenmiştir. 237. Ayetteki "birbirinizin fazlalıklarını unutmayın" şeklindeki uyarının da tarafların maddi ve manevi durumları arasındaki farklılıklar dolayısıyla bu düzenlemeleri esnek bir şekilde uygulayın anlamında olduğu kanaatindeyim.

238 Salâtlarınızı ve orta salâtı koruyun ve Allah için gönülden boyun eğerek ayağa kalkın/saygı duruşunda bulunun.

38 Eşi vefat eden kadınların bekleme süresinin bu ayetten 4 ay 10 gün olduğunu anlıyoruz. 2/228 Ayeti gereğince boşanmış olan kadınların bekleme sürelerinin 3 ay olduğu anlaşılmaktadır.

Page 37: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 37

239 Yürürken (fericâlen) veya binitli iken korkarsanız güvene kavuştuğunuzda siz bilmiyorken size bildirdiği gibi Allah'ı anın/öğüdünü dinleyin.

Allah Teâlâ’nın Kuran'ın öğreticisi olduğunu biliyoruz. Anlamak ve bağlayıcı sonuçlar çıkarmak için acele etmemek gerektiğini biliyoruz. Kritik kavramlar ve hatta tüm kavramları anlayabilmek için en azından bu meal çalışmasının tamamlanması gerekiyor. Parça parça bu hedefe ulaşmak amacıyla modül bırakmak suretiyle çıkarımlarımı yazmaya çalışıyorum. Salât kavramı da Kuran'ın en kritik kavramlarından biridir. Salâtın sadece ritüel olmadığını Kuran bütünü üzerinden kavrayabiliyoruz. Salâtın aslında yolumuzun, istikametimizin omurgası olduğunu kavrayabiliyoruz. Salât esasen Kuran genelinde çoğu yerde "üretim ve destek" anlamında kullanılmış. Böyle anlaşıldığında "salâtı korumak" kavramının ne anlama geldiğini daha net bir şekilde anlayabilmemiz mümkün. 70. Surenin 22 ila 34. Ayetleri arasında salât ve salâtın korunması kavramının tanımlanarak açıldığını görüyoruz. Salâtın Rabbimiz için olması yalnızca O'na tahsis edilmesi gerektiğini de 108/2 Ayeti ile kavrıyoruz. Bu anlamda her ne kadar elimizde kesin veriler olmasa da genel kabule göre ilk inen sure olarak bildiğimiz 96. Surede 9. Ayetten itibaren "salât eden kulu engelleyen" tipin anlatıldığını görüyoruz. Bütün bu tanımlamalar doğrultusunda salâtın oldukça kapsayıcı bir kavram olduğu açıktır. Üretimi sürekli ve anlamlı kılan şey salâtın Rab için yapılmış olması, O'na tahsis edilmesidir. İnsanlar hayatları boyunca vazgeçilmez bir şekilde üretirler ve üretimlerinden de haz alırlar. Ancak bu üretim eğer Rableri için değilse neye hizmet ediyorlarsa onu büyütecekler, güçlendireceklerdir. Bu sebeple "salâtı korumak" çok önemlidir. Salâtı başkalarının hizmetine vermemektir, salâtı korumak. Korumak aynı zamanda geliştirmekle gerçekleştirilebilecek bir olgudur. En temelde salât için kurduğunuz kurgunun merkez noktasını korumanız gerekir. Salât bir karakterdir. Yapılan bütün üretimlere saldırıldığı ve asalak gibi ona yapışıp içinin boşaltıldığı gibi Allah için yapılan salâta da saldırılacaktır. Engellenmek istenecektir. Bu saldırılar içeriden ve dışarıdan gerçekleşecektir. Bu sebeple salâtın korunması mümin için hayati bir öneme sahiptir. Salâtın Allah ile olan irtibatının kesilmesi bu saldırıların temel hedefi olacaktır. Bu sebeple bu duruma karşı her daim tetikte olunmalı ve salâtımızın Allah ile irtibatının kesilmesini engellemeyi esas almalıyız. Salâtın açıktan ya da gizli yapılması bu koruma ve geliştirme konsepti içerisinde gerçekleştirilmelidir. Bu manada "orta salâtın" da bu noktaya işaret ettiği kanaatindeyim. Salâtın Allah ile olan bağıntısını ve önemini unutmadan her durumda ister hareket halinde ister güvende olun Allah'ın öğüdüne tam bir konsantrasyon ile yönelmelisiniz. 239. Ayette aslında salatın Allah'ın öğüdünü dinlemek ile tam bir senkronizasyon içerisinde olduğunu görüyoruz. Ritüeller de "salâtı korumak" maksadıyla gerçekleştirilmelidir. Kendisini korumak için gerçekleştirdiğiniz ritüeli asıl olan salât ile aynılaştırdığınızda zaten siz de salâtı engelleyenler sınıfına dâhil olursunuz. Ancak bu durumu görüp de salâtı önemsizleştirirseniz, siz de salâtı ritüelleştirerek içini boşaltanların hizmet ettiği şeye hizmet ediyorsunuz demektir. Tam bir denge ve konsantrasyonla bu kurguyu sürdürmelisiniz.

240 İçinizden biri vefat eder ve eşlerini geride bırakırsa eşlerinin geçimliklerinin belirli bir dönem/bir yıl (havl) çıkarılmadan karşılanmasını vasiyet etsinler. Eğer kadınlar çıkarlarsa kendileri hakkında örften/bilinenden yapmalarında bir kusur/sorumluluk yoktur. Andolsun Allah Aziz/üstün ve Hakim/hüküm ve hikmet sahibidir.

241 Boşanmış kadınların örfe/bilinene göre geçimlikleri Allah'ın koruması altına girenler üzerine bir haktır/borçtur.

242 İşte böyle; Allah ayetlerini size açıklıyor, umulur ki aklınızı kullanırsınız.

Toplumdaki sorunlu ve sıkıntıda olan bütün kesimlerin korunup gözetilmesi için tedbirler alınması çok önemlidir. Boşanmış kadınlar ile ilgili tedbirlerin alınması eski eşi ile ilgili olduğu kadar toplumun üzerine ve bireysel olarak da sorumluluğunu üstlenmiş takva sahipleri için de bir borçtur.

Page 38: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 38

243 Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktığını görmedin mi? Allah onlara "ölün" dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlar üzerinde lütuf sahibidir velâkin insanların çoğunluğu şükretmezler.

Bu ayette belirtilen şekliyle "ölün" emrinin fiziksel bir emir olmadığı açıktır. Kuran'daki ölme, öldürme kavramı kullanımlarına bakarken ölmenin etkisizleştirme anlamını da göz önünde bulundurmamız gerekir. Bağlama göre bu kavramın karşılığını anlamalıyız.

244 Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah işiten ve bilendir.

245 Kim Allah'a güzel bir borç verirse onun için kat kat artırılır. Andolsun Allah daraltır da (yeqbidzu) açar da (yebs*utu) ve O'na döndürülürsünüz.

Allah yolunda savaşmak kavramı ölmek ve öldürmek kavramı ile benzer bir şekilde algılanmalıdır. Bu savaş her daim hayatımızda süregelen bir olgudur. Bu savaşı göze almadığımız durumlarda görece iyilikler sonrasında daha ciddi açmazlarla karşı karşıya kalacağız. Bu savaşı göze aldığınızda yaşadığınız görece sıkıntı sonrasında bağlarınızdan kurtulma sonucu doğacaktır.

246 Musa'dan sonra İsrailoğulları'nın ileri gelenlerini görmedin mi? Hani Nebilerine; "Bize bir melik/hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım" dediler. "Ya sizin üzerinize savaş yazıldığında savaşmazsanız" dedi. "Biz yurdumuzdan ve oğullarımızdan çıkarıldığımız halde neden Allah yolunda savaşmayalım" dediler. Ancak üzerlerine savaş yazılınca onlardan az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Andolsun Allah zalimleri bilir. 39

Belirli bir güce ulaştığınızda saldırganlıklar karşısında hemen, hazırlıksız ve acil cevaplar vermek, savaşmaya şehvet duymak da olası bir durumdur. Bu ayette bu duruma karşı bir uyarı olduğunu görüyoruz. Önemli olan savaş sizin için gerekli olduğunda ona hazır olmanızdır. Savaşı şehvetle istememelisiniz.

247 Nebileri onlara; "Şüphesiz Allah size Tâlut'u melik/hükümdar olarak gönderdi" dedi. "Bizim üzerimizde yönetim/mülk nasıl ona verilir? Biz yönetimi/mülkü ondan daha fazla hak ediyoruz. Hem ona maldan bir genişlik de verilmemiştir" dediler. "Şüphesiz Allah onu sizin üzerinize seçti ve onun ilminin ve cisminin genişliğini (bestaten) artırdı" dedi. Andolsun Allah mülkünü dilediğine/hak edene verir ve Allah genişleten/kuşatan (vasi') ve bilendir.

Talepteki samimiyetsizlik tam da bu ayette anlatıldığı şekilde ortaya çıkıyor.

- "Şöyle şöyle olmasını istiyorum"

- "Peki, o zaman şu şekilde yapmalısın"

- "Olur mu öyle şey! Senin dediğin şekilde olursa bu sonuca varılamaz. Şöyle şöyle olsun ama şu şekilde olsun"

- "Buyur sen yap o zaman!"

- "Ama sen söylemelisin. Benim istediğim şekilde yapmamı sen söylemelisin"

- !!!...

39 TEVRAT 1. Samuel, Bab 9, Ayet 10 da bu olay anlatılmaktadır.

Page 39: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 39

Rab sen misin? Öğretmene dersini nasıl anlatması gerektiğini dikte eden öğrenci, amirine ne yapması gerektiğini dikte eden memur nasıl gözüküyor ise işte bu halde de durum aynı. Mülkün sahibi olanın senin küçücük beyninle dikte ettiğin şeylere karşı tavrı nasıl olur ki? Mümin insanlarla eşitlenip Tanrıya Tanrı olarak davranandır. Ama bizler insanlara Tanrı gibi davranıp Tanrı ile kendimizi eşitlemek derdindeyiz. Rab ise bütün bunları görür, bilir, unutmaz ama hükmünü icra etmeye devam eder.

248 Nebileri onlara; "Şüphesiz onun yönetiminin/mülkünün ayeti/delili/göstergesi içinde Rabbinizden bir sekinet/huzur, Musa avanesinin/ailesinin ve Harun avanesinin/ailesinin terkettiği/geride bıraktığı, meleklerin taşıdığı kalıntıların bulunduğu Tabut'un verilmesidir. Eğer inanıp güveniyorsanız şüphesiz bunda sizin için bir ayet/delil/gösterge vardır" dedi.

249 Tâlut askerleriyle ayrıldığında; "Şüphesiz Allah sizi bir nehirle sınayacak. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç avuçlayan dışında kim ondan tatmaz ise (yet'amhu) şüphesiz o bendendir". İçlerinden pek azı hariç ondan içtiler. Onu geçince (câvezehû) o ve beraberindeki inanıp güvenenler; "Bu gün Câlut ve askerlerine karşı gücümüz yok" dediler. Allah'a kavuşacaklarını umanlar (yezunnûne); "Nice az bir topluluk (fietin) Allah'ın izniyle nice çok topluluğa galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir" dediler.

250 Câlut ve askerleriyle yüzleştiklerinde (berazû); "Rabbimiz! Üzerimize sabır boşalt (efriğ), ayaklarımızı sabitle, örten inkârcı topluma karşı bize yardım et" dediler.

251 Allah'ın izniyle onları hezimete uğrattılar. Dâvud, Câlut'u öldürdü ve Allah ona mülk/yönetim ve hikmeti verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allah insanları birbirleri ile/bir kısmını bir kısmıyla defetmeseydi yeryüzü bozulurdu velâkin Allah, âlemlere lütuf sahibidir.

İnsanın bu tabi seyri karşısında sünnetullah, kıskançlıkları ve hırsları sebebiyle birbirlerini defetmesi şeklinde gerçekleşiyor. Aksi taktirde güç hiç el değiştirmez ve sabit kalırdı. Karşı karşıya kaldığımız güç ne kadar devasa olursa olsun insanın bu tabiatını hiç göz ardı etmemeliyiz. Siz toplu bir şekilde hareket edip açıklarınızı kapatıp karar noktanızı bozdurmaz iseniz yani salâtınızı korur iseniz onlar kendi içlerinde bazen yavaş bazen de hızlı bir şekilde parçalanacaklardır.

252 İşte bunlar Allah'ın ayetleridir, biz onu sana hak/gerçek ile okuyoruz. Şüphesiz sen kesinlikle gönderilenlerdensin/elçilerdensin.

253 İşte o elçiler ki bazısını bazısına fazlalıklı kıldık. Onlardan kimine Allah konuştu ve bazılarını derecelerle yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya açık deliller verdik ve onu kutsanmış ruh ile güçlendirdik/destekledik. Eğer Allah dileseydi onlardan sonrakiler kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi/savaşmazlardı velâkin ihtilaf ettiler; onlardan kimi inanıp güvendi kimi de örtüp inkâr etti. Eğer Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi/savaşmazlardı velâkin Allah murat ettiğini yapar.

254 Ey inanıp güvenenler! Hiç bir alışverişin, dostluğun (hulletün) ve şefaatin/iltimasın/torpilin olmadığı gün gelmeden sizi rızıklandırdığımız şeylerden infak edin. Örtüp inkâr edenler, onlar zalimlerdir.

Page 40: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 40

255 Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. O diridir ve kâimdir/ayaktadır. 40 O'nu unutma/dalgınlık ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa her şey O'nundur. O'nun izni dışında O'nun katında şefaat/aracılık edecek olan kimdir? Onların önünde ve arkalarında olanı/olmakta olanı ve olacak olanı bilir. Dilediği dışında ilminden bir şey kavranamaz. O'nun kürsüsü/tahtı gökleri ve yeri kuşatmıştır (vesi'a). Onları korumak O'na ağır gelmez/yük olmaz (yeûduhû). O yüce ve azametlidir.

Allah'ı gereğince taktir edebilmenin yolu ve sonucu O’nun öğüdüne varlığımızı açmamızdır. Açıktır ki O'nun dilediği dışında ilminden bir şey kavrayamayız. O'nun açtığı kadarını anlayabiliyoruz ve kavradığımız anlaşılması gereken bütün karşısında ne yaparsak yapalım ne kadar ilerlersek ilerleyelim sadece bir hiçtir. Bu sebeple anlamanın şehvetine kapılırsak tüm anladıklarımız yani Mele-i Âlâ'dan hırsızladıklarımız bizi bir güdümlü füze olarak takip edecektir. Allah, ilmini talep edene, talep ettiği kadar verir. Nihayetinde vardığınız nokta bir hiçtir. Kavradıklarınız size Allah'ın sorumluluklarınız için verdikleridir. Yetkinizi sorumluluğunuz için kullanmayıp da insanlar üzerinde güç ve otorite yani mülk sahibi olmak için kullanırsanız bu kavradıklarınız sizin başınızın belası olacak ve nihayetinde dönüp dolaşıp sizin başınıza patlayacaktır. Ancak sorumluluklarınız için bu yetkilerinizi kullanırsanız öncesinde de sonrasında da, dünyada da ahirette de endişelenmeniz için bir sebep olmayacaktır. Bu Allah'ın vaadidir. Bu sebeple konsantre olunması gereken şey kavramak değil, kavradığınız şeylerin sorumluluğunu yerine getirme konusundaki kararlılıktır. Siz bu yolda yürüdükçe zaten örten inkârcıların kavrayamadıklarını en sade bir şekilde kavrayacaksınız, hiç kuşkunuz olmasın.

Ayetin “O'nun izni dışında O'nun katında şefaat/aracılık edecek olan kimdir?” bölümü Arapça gramer olarak bakıldığında şefaatin “hiç olmazlığına” işaret etmektedir. 210. Ayetteki soru da benzer mahiyettedir.

256 Dinde/istikamette/yolda zorlama/tiksindirme yoktur. Rüşt/olgunluk, azgınlıktan (ğay) ayrılıp açığa çıkmıştır (tebeyyene). Kim ki tağutu/haddini aşanları inkâr/reddederse (yekfur) ve Allah'a inanıp güvenirse kendisinde kopma olmayan (len fisâme) sağlam (elvüsqâ) bir kulpa (bil'urveti) yapışmıştır. Andolsun Allah işiten ve bilendir.

257 Allah, inanıp güvenenlerin velisidir/dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Örtüp inkâr edenlerin velileri/dostları ise tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar ateş yârânıdır. Onlar orada kalıcıdırlar.

Ayette dikkat edilmesi gereken bir husus da Allah'ın çıkardığı aydınlığın tekil, karanlığın ise çoğul olmasıdır. Allah'ın mesajı sade ve nettir. Öğüdü akışkan ve tutarlığıdır. Karmaşa ve çokluk karanlıktadır, zulümdedir.

258 Allah sırf kendisine mülk/yönetim verdi diye İbrahim ile Rabbi hakkında tartışanı görmedin mi? İbrahim; “Benim Rabbim diriltir ve öldürür” dediği zaman o; “Ben de öldürür ve diriltirim” demişti. İbrahim; “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir sen de batıdan getir o halde” dedi. Örtüp inkâr eden o kişi şaşırıp kaldı (bühite). Allah zalimler topluluğunu en güzele kılavuzlamaz.

259 Ya da o altüst/virane olmuş (hâviyetün ‘alâ ‘urûşihâ) beldeye uğrayanı… “Bunu Allah ölümünden sonra nasıl diriltecek?” demişti. Allah onu yüz yıl (‘âmin) öldürdü sonra da diriltti (be’asehu). “Ne kadar kaldın?” dedi. O; “Bir 40 Hüseyin Atay mealinde bu ayetteki “qayyûm” tabirine; “özü varlık olandır” şeklinde anlam vermiş.

Page 41: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 41

gün ya da bir günün bir kısmı kadar kaldım” dedi. “Bilakis yüz yıl kaldın. Yemeğine, içeceğine bak! O bozulmamış (yetesenneh) ve eşeğine bak!... Seni insanlar için bir ayet/delil/gösterge yaptık. Bak nasıl kemikleri üst üste koyuyoruz ve ona et giydiriyoruz” dedi. Bütün bunlar ona açık olduktan sonra; “Bilirim ki kuşkusuz Allah, her şeye gücü yetendir/ölçü koyandır” dedi. 41

260 Hani İbrahim; “Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” demişti. “Yoksa inanıp güvenmiyor musun?” dedi. “Kesinlikle! Velâkin kalbim tatmin olsun” dedi. “Kuşlardan dördünü al/tut. Kendine alıştır (fesurhunne) sonra bütün dağlara onlardan bir parça/cüz koy sonra onları çağır. Sana çabalayarak/seri bir şekilde gelirler. Bil ki şüphesiz Allah Aziz/Üstün ve Hakim/Hüküm ve hikmet sahibidir” dedi.

Kuşkuları yüklenmek ve Allah'a arz etmek Allah Teâlâ’nın bizlere İbrahim Peygamber üzerinden öğrettiği, örnek gösterdiği bir olgudur. Kuşların parçalanıp ayrı ve uzak yerlere konulması söz konusu değildir. Çünkü ayette kullanılan kavram "kendine alıştır" kavramıdır. Parça olarak anlatılan ise kanaatimce alınan kuş kümesinin ayrılması anlamındadır. Yani olağanüstü bir durum söz konusu değildir ve bu soru eğer bizim de sorumuz ise cevapları da yaşamın içerisinden bulabileceğimizi bize anlatmaktadır. 259. Ayette anlatılan ve dipnotta belirttiğim şekilde 18/19-25 ayetler arasında anlatılan olağanüstülüklerin de muhakkak bir açıklaması olmalı. Bu örneklerde anlatılan hususların daha çok gelecek ile ilgili Kuran'da verilmiş haberlerle ilgili olabileceğini düşünüyorum.

261 Allah yolunda mallarını infak edenlerin durumu, her başağında (sünbületin) yüz tohum (habbetin) bulunan yedi başak veren tohumun durumu gibidir. Andolsun Allah dilediği/hak eden kimse için kat kat artırır (yudzâ'ifu). Andolsun Allah kuşatan (vâsi'un) ve bilendir.

262 Mallarını Allah yolunda infak edip de sonrasında infak ettiklerini başa kakmayan/minnet altında bırakmayan ve eziyet etmeyenler, işte onlar için Rableri katında ecir/mükâfat vardır. Onlara korku yoktur ve onlar hüzünlenmeyeceklerdir/endişelenmeyeceklerdir.

263 Bilinen/güzel/maruf bir söz ve bağışlama/mağfiret, ardından eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır/üstündür. Andolsun Allah zengindir, Halimdir.

264 Ey inanıp güvenenler! Sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın, malını insanlara gösteriş için infak eden, Allah'a ve ahiret gününe inanıp güvenmeyen kimseler gibi. Onun benzeri üzerinde toprak bulunan bir kayadır ki (safvânin) ona bir sağanak yağmur (vâbilun) isabet ettiğinde sert bir taş halinde (saldâ) kalır. Kazandıklarından bir şey elde edemezler. Andolsun Allah örten inkârcı toplumu en güzele kılavuzlamaz.

265 Mallarını Allah'ın rızasını elde etmek ve kendilerinde/egolarında olanı sabitlemek/tespit etmek için (tesbiyten) infak edenlerin örneği tepedeki (birabvetin) bahçe/cennet gibidir ki ona sağanak yağmur isabet ettiğinde

41 Bu ayetteki anlatılan kıssa 18. Sure olan Kehf Suresindeki anlatılan kıssa ile benzer özellikler taşıdığını görüyoruz. Özellikle 18. Surenin 19 ila 25. Ayetler arasına bakınız.

Page 42: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 42

yiyecek ürünlerini (ükülehâ) iki kat olarak verir. Sağanak yağmur isabet etmese de çisenti... Andolsun Allah yaptıklarınızı görür.

266 İçinizden herhangi biri şunu sever mi? (eyeveddü); Hurma ve üzümlerden bir bahçesi olsun, altından ırmaklar akan ve bütün ürünlerden içinde olan. Ve ona zürriyeti aciz bir halde iken ihtiyarlık isabet etsin ve içinde ateş olan bir kasırga isabet etsin de onu yakıp kül etsin. İşte Allah ayetlerini sizin için böylece açıklıyor, umulur ki derin düşünürsünüz/tefekkür edersiniz.

267 Ey inanıp güvenenler! Kazandıklarınızın hoş olanlarından ve sizin için yeryüzünden çıkardıklarımızdan infak edin. Onlardan habis/kötü olan şeyleri infak etmeye kalkışmayın (ve lâ teyemmemû) ve gözünüz kapalı (en tuğmidzû) almayacağınız şeyleri... Kuşkusuz Allah zengin ve övgüye layık olandır.

268 Şeytan size fakirliği vaadeder/fakirlikle korkutur ve çirkin şeyleri (bil fahşâ) emreder. Allah ise kendinden mağfiret/bağışlanma ve lütuf/fazlalık vaadeder. Andolsun Allah kuşatan (vâsi') ve bilendir.

Bu ayetler kümesinde şeytanın bizi fakirlikle korkutması gerçeğini hiç unutmaksızın Allah için infak ettiklerimizin bizdekini azaltmayacağı aksine artıracağı bilincinin yerleştirildiğini görüyoruz. Allah Teâlâ infakta bize bir biçim emretmiyor. Dikkat edilmesi gereken husus infakın başkaları değil kendimiz için olduğu gerçeğini varlığımızda kökleştirmek olduğunu anlıyoruz. Bu bağlamda yine asıl düşmanın şeytan ve şeytani tavırlar olduğu gerçeği ile yüz yüze geliyoruz. İyilik bir form değildir. Formların tabidir ki görünür ve kavrayış itibariyle iyi olanları vardır. Bizim tercihimiz iyi olduğu kanaatinde olduğumuz formları kutsamadan takip etmektir. İyiliği bir form halinde algılarsak "salâtımızı koruyamayız". İnfakın güzeli gizli yapmaktır. Ama açıktan vermek de teşvik edici olabilir. Bu dengeyi koruyup geliştirmek bizim yoğunlaşmamız gerek asıl husustur. 265. Ayette anlatılan husus bir kaç yönlüdür. Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak konusunda varlığımızdaki kararı kökleştirmek sonucunu doğuracaktır, Allah için yapılan infak. Ama aynı zamanda infak etmek kurgumuzu gerçekleştirdiğimizde içimizdeki şeytani virüsleri de tespit edip ortaya çıkarmış olacağız ve açığa çıkan bu virüslerle mücadele edebilmek için daha gerçek bir arz ile kurgumuzu geliştireceğiz. İyilik etmek gerektiğini düşünmek, sözel olarak teşvik etmek tabi ki iyidir ancak bizi ileri götürmez. Kurgu kurup gerçekleştirdiğimizde ortaya çıkan sorunlar ve engeller ile maksadımızı hiç unutmaksızın mücadele ederek yürüyüşümüze devam etmeliyiz. Sarsıldığımız yerde hüsranımızı yüklenip en basit kurgumuzdan yeniden başlayıp hatalarımızı tekrar etmeden kurgumuzu gerçekleştirmeliyiz. Eğer kurgunun kendisinde problem varsa ısrar etmeksizin vazgeçip yeni bir kurgu kurmalıyız. Şeytani kurgularda gösterdiğimiz ısrarı, kararlılığı, hüsranımızı hatırlarsak Allah için kurulan kurguda sanki yaptıklarımıza iyilikle muamele etmek, onu kutsamak Allah'ın borcu imiş gibi davranmamalıyız. İnfakta infak ettiklerimizin başına kakmak esasen bu temel duruşumuzdan kaynaklanmaktadır. 219. Ayette infak ile ilgili olarak "bağışladıklarınızı" demişti, Hak Teâlâ. Bu bağlamda bu ayetler kümesinde bu hususun önemi açıkça ortaya çıkmaktadır. Eğer bağışlamadığımız şeyleri infak edersek bu ayetler kümesinde işaret edilen başa kakma olgusundan istemesek de kurtulamayız.

269 Dilediği/hak eden kimseye hikmeti verir. Kime hikmet verilirse ona çokça hayır/iyilik/üstünlük verilmiştir. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası bunu anlamaz/öğüt almaz.

270 Nafaka olarak neyi infak ederseniz ya da adak olarak neyi adarsanız şüphesiz Allah onu bilir. Zalimlerin yardımcıları yoktur.

Page 43: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 43

271 Sadakalarınızı açıklarsanız ne güzeldir. Fakirlere verdiklerinizi gizlerseniz o sizin için daha hayırlıdır/iyidir/üstündür. Sizin üzerinizdeki kötülüklerin/seyyiatın bir kısmını örter. Andolsun Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

272 Onları en güzele kılavuzlamak senin üzerine değildir velâkin Allah dilediğini/hak edeni en güzele kılavuzlar. Hayırdan/maldan infak ettiğiniz her şey kendiniz/egonuz içindir. Yalnız Allah'ın yüzünü elde etmek/rızasını kazanmak için infak edin. Hayırdan/maldan infak ettiğiniz her şey tastamam size verilir (yuveffe) ve size zulmedilmez.

92/12 Ayetinde Allah Teâlâ; "En güzele kılavuzlamak bizim üzerimizedir" demişti. Bu genel prensibin açılımı bu ayette yapılmıştır. Andığım ayette "biz" kavramı üzerinden yapılabilecek manipülasyon bu ayet ile ortadan kaldırılmaktadır. Bizim işimiz kimseyi en güzele kılavuzlamak değildir. Bu amaç için yoğunlaştığımız taktirde şeytani bir yola gireriz. Bu hale hayatlarımız şahittir. Bizim işimiz yani yoğunlaşmamız gereken olgu kendimizin/egomuzun en güzele kılavuzlanmasıdır. Aksi halde "kul algısı" ile değil "tanrı algısı" ile hayata yaklaşmış oluruz ve bu durum bizi, taşıyamayacağımız "ağır yükler" altına sokacaktır.

273 Allah yolunda muhasara altına alınmış/kendini hasretmiş fakirler içindir. Cahiller onları iffetlerinden dolayı zenginler olduklarını hesabediyorlar. Onları simalarından tanırsınız. Yüzsüzlük ederek (el hâfâ) insanlardan istemezler. Hayırdan/maldan ne infak ederseniz şüphesiz Allah onu bilir.

İnfak için, iyilik için asıl aranması gerekenler yüzsüzlük ederek isteyemeyenlerdir. İnsanların amaçlarını ve yoksunluklarını fark edip bu yoksunlukları en uygun formlarda gidermeye çalışmalıyız.

274 Mallarını gece-gündüz ve gizli-açık infak edenler, onların ecirleri/mükâfatları Rableri katındadır. Onlar üzerine korku yoktur, onlar endişelenmeyeceklerdir.

275 Riba yiyenler ancak kendisini şeytanın dokunduktan sonra çarptığının kalkışı gibi kalkarlar. Bu onların; "Riba, alışveriş gibidir" demeleri sebebiyledir. Allah alışverişi helal, ribayı haram etmiştir. Kim Rabbinden bir öğüt gelir de ondan sakınırsa öncekiler onundur. Onun işi Allah'a kalmıştır. Kim ki dönerse, işte onlar ateş yârânıdır. Onlar orada kalıcıdırlar.42

276 Allah ribayı mahkûm eder/mahveder, sadakaları artırır (yurbi). Andolsun Allah hiç bir günahkâr örten inkârcıyı sevmez.

277 Şüphesiz inanıp güvenenler ve düzeltmeye yönelik işler yapanlar ve salâtı ayağa kaldıranlar ve zekâtı verenler, onların ecirleri/ödülleri Rablerinin katındadır. Onlar üzerine korku yoktur ve onlar hüzünlenmeyeceklerdir/endişelenmeyeceklerdir.42 * Hakkı Yılmaz'ın Riba tanımı; "Riba kelimesi; “artma, çoğalma, şişme” demektir. Riba, Türkçedeki “faiz” anlamına geldiği gibi, bir hukuk terimi olarak, değiş-tokuştaki “karşılıksız fazlalık” anlamında kullanılmaktadır. Yani riba, sadece parasal işlemlerdeki fazlalıkları değil, mal takası işlemlerindeki fazlalıkları da kapsar. Allah'ın yasakladığı er-riba, herhangi bir masraf veya hizmet karşılığı olmadan alınan, yani ödeyenin kazancına risksiz bir şekilde ortak olmak anlamına gelen ribadır. Başka bir deyişle Allah, “karşılıksız” ve “risksiz” olan “fazla”yı yasaklamıştır." * Edip Yüksel ise Riba kavramını "tefecilik" olarak çevirmiş.

Page 44: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 44

278 Ey inanıp güvenenler! Allah'ın koruması altına girin ve ribanın bakiyesini bırakın, eğer inanıp güvenenlerdenseniz.

279 Böyle yapmazsanız Allah ve elçisinden harp ilan edilir. Eğer tevbe ederseniz/yönelirseniz mallarınızın başları/ana sermayeniz sizindir. Ne zulmedin ne de zulme uğrayın.

280 Eğer darlık sahibi ise kolaylık beklenir. Eğer tasadduk ederseniz/karşılıksız vazgeçerseniz sizin için daha hayırlıdır/üstündür, eğer bilirseniz.

281 O günden korunun ki onda Allah'a döndürüleceksiniz sonra her nefis/ego kazandıklarını tastamam alır ve onlara zulmedilmez.

282 Ey inanıp güvenenler! Vadeli bir borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı Allah'ın ona öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak/borç olan yazdırsın (velyümlil) ve Rabbi olan Allah'ın koruması altına girsin ve ondan bir şeyi eksiltmesin (ve lâ yebhas). Üzerinde hak/borç olan kimse aklı ermez (sefihen) veya zayıf veya yazdırmaya güç yetiremeyecek ise velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahidi şahit tutun. Eğer iki erkek yoksa razı olduğunuz bir erkek ve şaşırdığı taktirde kadınlardan biri diğerine hatırlatması için iki kadın şahit olsun. Çağrıldıkları zaman şahitler, şahitlikten kaçınmasınlar. Vadeyi yazmaktan ister küçük, ister büyük olsun üşenmesinler. Bu, Allah'ın katında daha hakkaniyetli, şahitlik için daha sağlam/kavi, kuşkulanmamanız için daha elverişlidir (ednâ) ancak aranızda hemen alıp vereceğiniz peşin bir ticaret yapıyorsanız yazmamanızda sizin üzerinize bir kusur/sorumluluk yoktur. Alışveriş yaptığınızda da şahit tutun. Yazana da şahide de zarar verilmesin. Eğer yaparsanız kuşkusuz o kendinize bir kötülük olur (füsûq). Allah'ın koruması altına girin. Allah size öğretiyor. Andolsun Allah her şeyi bilir.

283 Eğer seferde iseniz ve yazıcı bulamaz iseniz alınan rehinler/rehinli senet verin (ferihânün maqbûdzatün). Birbirinize emanet verdiğinizde/güvendiğinizde emanet verilen kişi emaneti ödesin/iade etsin ve Rabbi olan Allah'ın koruması altına girsin. Şahitliğinizi gizlemeyin. Onu gizleyenin kuşkusuz kalbi günahkârdır. Andolsun Allah yaptıklarınızı bilir.

Birbirimize verdiğimiz borçları muhakkak yazmalıyız. Eğer yazmıyor ve tanıklık müessesesini işletmiyorsak daha sonra ortaya çıkabilecek sorunlarda bir hak iddiasında bulunmamamız gerekir. Bu şekilde yapsak bile içlerimizde birbirimize karşı soğukluk ve sürekli bir kuşku duymamız kaçınılmazdır. Bu durum şeytani bir virüstür. Bu virüsü sistemimize sokmamak için anlaşmalarımızı açık seçik yapmalıyız. "Bana güvenmiyor musun?" sorusu her zaman şeytani bir sorudur ve onun kaos sistemine hizmet eder.

284 Gökler ve yer arasında ne varsa hepsi Allah'ındır. Kendinizdekini/egonuzdakini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker. Dilediği/hak eden kimseyi bağışlar, dilediği/hak eden kimseye azap eder. Andolsun Allah her şeye gücü yetendir/ölçü koyandır.

İçimizde sakladıklarımız ve hatta farkında bile olmadığımız karar ve amaçlarımızdan sorulmayacağını zannediyorsak, bu ne büyük bir yanılgı. Böyle düşünüp muhafazakârlaşanlar yine

Page 45: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 45

şeytanın iktidarına hizmet ediyorlar. Biz hareket ettikçe içimizdeki karar ve amaçlar ortaya çıkacak ve biz bu virüsleri Allah'a arz edip O'nun sevk ettiği istikamette hareket etmeye devam ederek temizleyebileceğiz yani arınacağız.

285 Elçi Rabbinden kendisine indirilene inanıp güvendi, inanıp güvenenler de. Hepsi Allah'a ve meleklerine ve kitaplarına ve elçilerine inanıp güvendiler. "Elçilerin hiç biri arasında ayırım yapmayız" ve "işittik ve itaat ettik ey Rabbimiz! Senden bağışlanma dileriz ve dönüşümüz sanadır" dediler.

286 Allah hiç bir nefse/egoya taşıyabileceğinden/kuşatabileceğinden (vüs'ahâ) başkasını teklif etmez/yüklemez. Lehine ve aleyhine kazandığı şeyler kendisi içindir. Rabbimiz! Unuttuklarımızdan ve hata ettiklerimizden bizi sorumlu tutma/muaheze etme. Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yükler/ısır yükleme. 43 Rabbimiz! Takatimizin yetmediği şeyleri bize yükleme.

43 ISIR; Bu kavram Kuran genelinde üç ayette geçmektedir;2/286; "Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize AĞIR YÜKLER yükleme"3/81; Nebilerden alınan misak; "Sizden sonra elinizdekini tasdik eden bir elçi geldiğinde ona inanıp yardım edeceksiniz" Allah Teâlâ bu misaka "BENİM AĞIR YÜKÜM" anlamında "ISRİ" demekte.7/157; Ellerinde olanda ve Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları Resul, ümmi Nebiye tabi olanlar üzerinden üzerinde oldukları "AĞIRLIKLARI ve prangalarını KALDIRIR" anlamında "ISRAHUM" kavramı kullanılmış.Bu kavrama yönelmemin sebebi bir Kuran dostumun 2/286 ayetindeki "AĞIR YÜKÜ YÜKLEME!" şeklinde Allah Teâlâ’nın bize öğrettiği dua dolayısıyla yeniden bir elçi gelmeyeceği, elimizdeki kitabı tasdik eden bu elçiye ittibayı Allah Teâlâ’nın "AĞIR YÜK" olarak tanımlamak suretiyle bizim üzerimizden bu yükü kaldırdığı şeklinde yorumlaması oldu. Allah Teâlâ ahdinden dönmez. 3/81 ayetinde Nebilerden alınan "Sizden sonra elinizdekini tasdik eden bir elçi geldiğinde ona inanıp yardım edeceksiniz" misakı sadece o Nebilere mahsus değildir, aynı zamanda o Nebileri izleyenlerden de alınmış bir misaktır. Aksi taktirde bize anlatılmasının bir anlamı olmayacaktır. Ğaşiye Suresindeki "Hâşi'a" kavramı üzerinde yaptığım araştırmada Kuran genelinde seyredilebilecek şekilde o gün gelmeden yük yüklenildiğinde ve o güne hazırlık yapıldığında günü geldiğinde bu yüklerden kurtulunacağını görüp tespit etmiştim;"2 O gün o yüzler ki saygılıdır/titrer. (hâşi'a)"Kavramın çevirisine sadık kalmaya çalışsam da burada belirtilen ve saygı/titreme olarak çevirdiğim hâşi'a kavramı o ayrım/duruşma/din gününden önce bu dünyada Allah'a saygı duyma ve titreme anlamında kullanıldığında olumlu, tedbir almaya yönlendiren ve bizi insan yapan bir etkisi mevcut iken o gündeki saygı ve titreme bir mecburiyet ve mahcubiyet ve utanç ifadesidir. Taş yerinde ağırdır. Her şey zamanında ve zemininde güzeldir. Burada anlatılan tip bu bahsettiğim mahcubiyeti yaşayan tiptir. Kuran genelinde bu ve benzeri kullanımları gözlemlemek mümkündür. O korkunç günden, hiç bir şeyin kapalı kalmayacağı günden korkmak gerekir. O gün örtüler kalkacak ve herkes yaptıklarıyla yüzleşecektir. (3 ve 9. Ayetler) O gün gelmeden önce o güne hazırlık yapmak gerekir. "7/157 ayetinde görüldüğü üzere ellerindekinin haber verdiği elçiye tabi olanların üzerlerinden ağır yüklerin ve prangaların kaldırıldığı müjdesini görüyoruz. Bu ayet üzerinden bu AĞIR YÜK kavramına yaklaştığımızda aslında asıl bağlamından koparılmış temel metinler ve üretilmiş din dolayısıyla karşı karşıya kalınmış yükümlülüklerden bahsedildiği anlaşılmakta. İsa Peygambere tabi olanlara verilen sevgi ve merhamet özelliği dolayısıyla onların "Ruhbanlığı" icat ettikleri ve bu icat ettikleri Ruhbanlığın da gereklerini yerine getiremedikleri, Yahudilere kendi tercihleri yüzünden bir kısım hayvanların etlerinin ayrıca yasaklanması gibi birçok örnekle bu ağır yükün bize gösterildiği kanaatindeyim. Bizi rahat hareket ettirmeyen, sınırlamalar getiren, bizi hareketsiz bırakan bu prangalardan kurtulmanın yolu elimizdekini tasdik eden ve haber verilen bir elçi geldiğinde ona tabi olmaktır. Bu bağlar, prangalar, bu ağır yük bizim haber verilen ve elimizdekini tasdik eden elçiye tabi olmamızı engelleyen anlayış ve

Page 46: BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI Web viewOnlar için azap/mahrumiyet hafifletilmez ve onlara yardım ... Sen de onların kıblesine/hedefine tabi olacak değilsin. ... 245 Kim

BAKARA SURESİ (002. SURE) OKUMALARI 46

Bizi affet! Bizi bağışla! Bize merhamet et! Sen bizim mevlamızsın, örten inkârcı topluma karşı bize yardım et!

ürettiğimiz kurallarımızdır, aynı zamanda. Hak Teâlâ’nın bize bu duayı ettirerek gönderilecek, haber verilen ve elimizdekini tasdik eden elçiyi kolaylıkla tanıyarak tabi olmamızı kolaylaştıran bir duayı bize öğrettiğini ve öğütlediğini anlıyorum.