AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN...

147
1 T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ AVRUPA TOPLULUĞU ENSTİTÜSÜ AVRUPA TOPLULUĞU HUKUKU ANABİLİM DALI AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN TÜKETİM MALLARINDA AYIP VE BU YÖNDEN TÜKETİCİNİN KORUNMASI Doktora Tezi TUBA KUTOĞLU İstanbul, 2005

Transcript of AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN...

Page 1: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

1

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ

AVRUPA TOPLULUĞU ENSTİTÜSÜ

AVRUPA TOPLULUĞU HUKUKU ANABİLİM DALI

AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN

TÜKETİM MALLARINDA AYIP

VE BU YÖNDEN TÜKETİCİNİN KORUNMASI

Doktora Tezi

TUBA KUTOĞLU

İstanbul, 2005

Page 2: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

2

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ

AVRUPA TOPLULUĞU ENSTİTÜSÜ

AVRUPA TOPLULUĞU HUKUKU ANABİLİM DALI

AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN

TÜKETİM MALLARINDA AYIP

VE BU YÖNDEN TÜKETİCİNİN KORUNMASI

Doktora Tezi

TUBA KUTOĞLU

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Cevdet Yavuz

İstanbul - 2005

Page 3: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

I

ABSTRACT

Consumer Protection has been a matter which Community has considered since

1960s and is a fundamental policy, recently, that Community has improved for consumer

protection on its own, neither as an indirect policy only for the functioning of common

market. Harmonizing of the laws is one of the fundamental conditions on the way to

membership to the union, our country has aimed to. The actions advocated consumer

protection which has started since Seljucks in our history, has gained an identity as an

individual branch of law, by passing of 4077 numbered Consumer Protection Act in

1995, for the first time. There are about 60 codes and few hundreds of regulations,

statutes and decisions that concern consumer protection, in force, in our country, today.

This study has been directed to consumer protection against seller because of the

defective goods. In this respect, approximation either in metod or in principal is essential.

If the consumer is under a stricker protection in accordance with Turkish law, this won’t

constitute a an incompatibility to EU Law. Beside the realized approximation in

procedure, in Turkish law, same can not be said for in principal. The Turkish Law

infridges the binding nature of EU Law for some points. The purpose and the main points

of this study is not to consider consumer protection towards seller in all aspects in

accordance with Turkish Law, but bring up the legal and actual sources, legal

characteristics, elements, conditions, sanctions and resolution ways for the disputes of the

matter, by a comparative approach and make recomendations.

Page 4: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

II

ÖZET

Tüketicinin Korunması 1960’lı yıllardan itibaren topluluğun el attığı bir konu

olmuş ve bugün için de sadece ortak pazarın işlemesi için bir araç politika değil;

topluluktaki tüketicilerin başlı başına korunması için, topluluğun geliştirdiği temel

politikalardan biri halini almıştır. Ülkemizin hedeflediği Birlik üyeliğine giden yolda,

mevzuatın uyumlaştırılması aranan baş koşullardan biridir. Tarihimizde geçmişi

Selçuklulara kadar giden tüketici yanlı hareketler, 1995’te 4077 sayılı Tüketicinin

Korunması Hakkında Kanunun çıkması ile, ilk kez özel bir hukuk dalı niteliğine

kavuşmuştur. Bugün için, ülkemizde tüketicinin korunması ile ilgili 60’a yakın kanun,

yüzlerce tüzük, yönetmelik ve kanun hükmünde kararname yürürlüktedir.

Çalışma, tüketicinin ayıplı mal sebebi ile satıcıya karşı korunmasına

özgülenmiştir. Bu çerçevede, mevzuatımızın gerek usulen gerek esastan Topluluk

hukukuna uyumu esastır. Tüketicinin mevzuatımızda topluluğunkine kıyasla daha yoğun

korunması topluluk hukukuna aykırılık olarak kabul edilmeyecektir. Mevzuatımızda

usulen gerçekleştirilen uyumun yanı sıra, esastan bire bir uyumun varlığından

bahsedilemez. Bu sebeple mevzuatımız bazı noktalarda topluluk mevzuatının

emrediciliğini ihlal etmektedir. Çalışmamızın amacı ve ağırlıklı yönü, tüketicinin

mevzuatımızda satıcıya karşı korunmasını tüm yönleri ile ele almak değil; satıcının

tüketiciye karşı olan sorumluluğunu hukuki ve maddi kaynakları, hukuki niteliği,

unsurları, şartları, yaptırımları ve uyuşmazlıkların çözüm yolları ile karşılaştırmalı olarak

ortaya koymak ve çözüm önerilerinde bulunmaktır.

Page 5: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

III

KISALTMALAR

AB Avrupa Birliği

ADR Alternative Dispute Resolution

a.g.e Adı Geçen Eser

a.g.m. Adı Geçen Makale

AET Avrupa Ekonomik Topluluğu

AT Avrupa Topluluğu

ATA Avrupa Topluluğu Anlaşması

ATAD Avrupa Topluluğu Adalet Divanı

b.d. Belli Değil

B.K. Borçlar Kanunu

B.M. Birleşmiş Milletler

CCC Consumers’ Consultative Comittee

CISG United Nations Convention on Contracts for the International

Sale Of Goods

EC European Community

EEC European Economic Community

EEJ-NET Extra- Judical Network

GÜGP Genel Ürün Güvenliği Politikası

HUMK Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu

TMK Türk Medeni Kanunu

OJ Oficial Journal

RAPEX Rapid Alert System For Non Food Products

TKHK Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun

TTK Türk Ticaret Kanunu

Page 6: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

IV

İÇİNDEKİLER

Kısaltmalar……………………………………………………………………………. iii

Giriş …………………………………………………………………………………….1

Birinci Bölüm

Satıcının Ayıplı Mal Teslim Etmesinden Doğan Sorumluluğunun

Hukuki Kaynakları ve Bu Sorumluluğun Satıcının Diğer

Sorumlulukları ile Yarışması

§ 1. AB Hukukunda Satıcının Ayıplı Mal Teslim Etmesinden Doğan Sorumluluğu

I. AB Hukukunda Tüketicinin Genel Olarak Korunması……………………………….3

II. AB Hukukunda Tüketicinin Özel Olarak Ayıplı Mala Karşı Korunması…………....9

A) İmalatçının Ayıplı Mal Sebebi İle Doğan Sorumluluğu……..……………………9

B) Satıcının Sözleşmeye Uygun Olmayan Mal Teslim Etmesinden Doğan

Sorumluluğu………………………………………………………………………11

C) 1985/374 ve 1999/44 sayılı Yönergeler Arasındaki İlişki ve Yarışan Haklar

Meselesi…………………………………………………………………………..12

D) Yönergelerin Genel Özellikleri…………………………………………………..14

§ 2.Türk Hukukunda Satıcının Ayıplı Mal Teslim Etmesinden Doğan Sorumluluğu

I. Türk Hukukunda Tüketicinin Genel Olarak Korunması ……………………………17

II. Türk Hukukunda Tüketicinin Özel Olarak Ayıplı Mala Karşı Korunması…………19

A) İmalatçının Ayıplı Mal Sebebi İle Doğan Sorumluluğuna İlişkin

Uyumlulaştırmalar ve Tüketicinin Bu Anlamda Yarışan Hakları………………...19

B) Satıcının Ayıplı Mal Satımı Sebebi ile Doğan Sorumluluğuna İlişkin

Uyumlulaştırmalar ve Tüketicinin Bu Anlamda Yarışan Hakları………………..22

C) AB Mevzuatı İle Uyum Meselesi………………………………………………...24

Page 7: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

V

§ 3. Menkul Malların Uluslar Arası Satımları Hakkında BM Konvansiyonu,

UNIDROIT İlkeleri ve Lando (PECL) İlkeleri

I. Genel olarak…………………………………………………………………………...24

II. Menkul Malların Uluslar Arası Satımları Hakkında BM Konvansiyonu………….....25

III. UNIDROIT İlkeleri……………………………………………………………….....26

IV. Lando İlkeleri (PECL Principles of European Contract Law – Avrupa

Sözleşme Hukuku İlkeleri)……………………………………………………………...26

İkinci Bölüm

Satıcının Ayıplı Mal Tesliminden Doğan Sorumluluğunun Koşulları

§1. AB Hukukunda Satıcının Sözleşmeye Uygun Olmayan Mal Teslim Etmesinden

Doğan Sorumluluğunun Koşulları

I. Maddi Koşullar……………………………………………………………………...…28

A) Sözleşmeye Uygunsuzluk Kavramı………………………………………………..28

1. Tüketici…………………………………………………………………………...28

2. Satıcı………………………………... …………………………………………...29

3. Tüketici ve Satıcı Arasındaki Sözleşme……………………………………….....30

4. Tüketim Malı……………………………………………………………………..30

5. Tüketim Malının Sözleşmeye Uygunsuzluğu……………………………………31

a) Tanımı…………………………………………………………………………31

b) Çeşitleri…………………………………………………………………….....32

aa) Malın Kendisinde Ortaya Çıkan Uygunsuzluk…………………………...33

bb) Malın Kurulmasında (Montajında) Ortaya Çıkan Uygunsuzluk…………33

c) Ölçütleri………………………………………………………………………33

aa) Malın Taşıması Gereken Lüzumlu Vasıflar……………………………...34

bb) Malın Özelliklerine İlişkin Satıcı Beyanları…………………………......38

d) Nitelikleri………………………………………….………………………….38

B) Uygunsuzluğun Varlığı…...………………………………………………………38

C) Uygunsuzluğun Gizliliği……………………………………………………….....39

Page 8: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

VI

D) Uygunsuzluğun Önemi…………………………………………………………...39

E) Uygunsuzluğuna Tüketicinin Sebep Olmaması….………………………………..40

F) Satıcının Beyanlardan Haberli Olması………………..…………………………...41

G) Beyanların Satım Sözleşmesi Yapılıncaya Kadar Geri Alınmamış Olması…...…41

H) Beyanların Tüketici Tercihinde Etkili Olması…………………………………....42

I) Satıcının Sorumluluğunun Kaldırılmamış Olması….……….……………………..42

II. Şekli Koşullar……………………………………………….………………………...42

A) Genel olarak……………………………………………………………………......42

1. Muayene (Yoklama) Külfeti ……...……………………………………….........43

2. İhbar (Bildirim) Külfeti ………………………………………………………....44

3. Hak Düşürücü Süre………………………………………………………………45

B) Mesafe Satımlarında Tüketicinin Külfetleri………………………………………45

§ 2. Türk Hukukunda Satıcının Ayıplı Mal Teslim Etmesinden Doğan

Sorumluluğunun Gerçekleşmesi Koşulları

I. Maddi Şartlar…………………………………………………………………………..46

A ) Ayıp Kavramı……………………………………………………………………...46

1. Tüketici…………………………………………………………………………..46

2. Satıcı ve Satıcı Gibi Sorumlu Olanlar……………………………………………47

3. Tüketici ve Satıcı Arasındaki Sözleşme………………………………………....50

4. Tüketim Malı………………………………………………………………….....51

5. Tüketim Malının Ayıplı Olması………………………………………………....53

a.) Tanımı………………………………………………………………………..53

b) Çeşitleri…………………………………………………………………….....54

c) Ölçütleri……….……………………………………………………………....55

aa) Malın Taşıması Gereken Lüzumlu Vasıflar……………………………...55

bb) Malın Özelliklerine İlişkin Satıcı Beyanları…………………………......56

d) Nitelikleri……………………………………………………………………..57

B) Ayıbın Varlığı……………………………………………………………………58

C) Ayıbın Gizliliği……………………………………………………………………59

D) Ayıbın Önemi……………………………………………………………………..61

E) Ayıba Tüketicinin Sebep Olmaması………………………………………….…...61

F) Satıcının Kusursuzluğunu İspatlamaması……………………..………………..…62

Page 9: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

VII

G) Satıcının Sorumluluğunun Kaldırılmamış Olması ………….……………….…...63

II. Şekli Koşullar………………………………………………….……………………..64

A) Genel Olarak …………………………………..…………………………………64

1.Muayene ( Yoklama) Külfeti……………....………….………………………64

2.İhbar (Bildirim) Külfeti……………………………….……………………….65

3.Zamanaşımı- Hak Düşürücü Süre…………………….……………………….67

B) Mesafeli Satımlarda Tüketicinin Külfetleri……………………….………………67

Üçüncü Bölüm

Satıcının Ayıplı Mal Teslim Etmesinde Doğan Sorumluluğunun Hukuki

Niteliği

§1. AB Hukukunda Satıcının Sözleşmeye Uygun Olmayan Mal Teslim Etmesinden

Doğan Sorumluluğun Hukuki Niteliği

I. Mevzu Hukuktan Doğan Sorumluluk…………………………………………..……..69

II. Alt Sınır Sorumluluk………………………………………………………….……...69

III. Akdi (Hukuki İşleme Aykırılıktan Doğan) Sorumluluk…………………….………71

IV. Tali ve Fer'i Sorumluluk…………………………………………………….………72

V. Hukuki Sorumluluk………………………………………………………….……….72

VI. Kusursuz Sorumluluk………………………………………………………………..72

VII. Bireysel Sorumluluk…………………………………………………………….…..74

VIII. Ölçülü Sorumluluk…………………………………………………………….…...75

IX. Süreli Sorumluluk……………………………………………………………….…...75

§2. Türk Hukukunda Satıcının Ayıplı Mal Teslim Etmesinden Doğan

Sorumluluğunun Hukuki Niteliği

I. Kanuni Sorumluluk……………………………………………………………………76

II. Zorunlu Sorumluluk…………………………………………………………………..77

III. Akdi (Hukuki İşleme Aykırılıktan Doğan) Sorumluluk……………………………..77

IV. Tali ve Fer'i Sorumluluk……………………………………………………………..78

Page 10: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

VIII

V. Hukuki ve Cezai Sorumluluk…………………………………………………………79

VI. Kusursuz Sorumluluk………………………………………………………………..79

VII. Zincirleme Sorumluluk……………………………………………………………..81

VIII. Ölçülü Sorumluluk…………………………………………………………….…...81

IX. Süreli Sorumluluk……………………………………………………………………82

Dördüncü Bölüm

Tüketicinin Ayıplı Mal Teslimi Karşısında Kullanabileceği Haklar ve

Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları

§1. AB ve Türk Hukukunda Tüketicinin Ayıplı Mal Teslimi Karşısında

Kullanabileceği Haklar

I. AB Hukukunda Tüketicinin Sözleşmeye Uygun Olmayan Mal Teslimi Karşısında

Kullanabileceği Haklar…………………………………………………………………..86

A) Genel Olarak…………………………………………………………………….....86

B) Hakların Çeşitleri…………………………………………………………………..87

1. Onarımı Talep Etme Hakkı……………………………………………………...87

2. Değiştirmeyi Talep Etme Hakkı………………………………………………...88

3. Semenden İndirimi Talep Etme Hakkı………………………………………….89

4. Sözleşmeden Dönmeyi Talep Etme Hakkı……………………………………...90

5. Tazminat Talep Etme Hakkı…………………………………………………….90

6. Sözleşmeye Uygun Olmayan Mala Karşı Alınabilecek Tedbirler………………91

7. Satıcıya Sözleşmeye Uygun Olmayan Mal Teslimi Sebebiyle Uygulanacak

Cezai Yaptırımlar……….…….……………………………………………..….92

II. Türk Hukukunda Tüketicinin Ayıplı Mal Teslimi Karşısında Kullanabileceği Haklar

A)Genel Olarak………………………………………………………………….……92

B) Hakların Çeşitleri………………………………………………………………....94

1.Onarımı Talep Etme Hakkı………………………………………………... …..94

2. Değiştirmeyi Talep Etme Hakkı ……………………………………………….95

3. Semenden İndirimi Talep Etme Hakkı………………………………………....96

a) Mutlak Metot…………………………………………………………….……96

Page 11: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

IX

b) Tazminat Metodu …………………………………………………………..97

c) Nispi Metot………………………………………………………………....97

4. Sözleşmeden Dönmeyi Talep Etme Hakkı………………………………….97

5. Tazminat Talep Etme Hakkı………………………………………………....99

6. Ayıplı Mala Karşı Alınabilecek Tedbirler……………………………………102

7. Satıcıya Ayıplı Mal Teslimi Sebebiyle Uygulanacak Cezai Yaptırımlar….....103

a) TKHK'daki İdari Ceza……………………………………………………..103

b) Türk Ceza Kanunu'na İstinaden Uygulanabilecek Cezalar………………..103

§ 2. AB ve Türk Hukukunda Ayıplı Mal Sebebi İle Doğan Uyuşmazlıkların Çözüm

Yolları

I. AB Hukukunda Sözleşmeye Uygun Olmayan Mal Sebebi İle Doğan

Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları…………..…………………………….…………...104

A) Avrupa Topluluğu Adalet Divanının Yetkileri………...……………….………...104

B) Milli Mahkemelerin Yetkisi ve Bekletici Mesele………...………………….…...105

C) Mahkemedışı Çözüm Yolları.……………………………...……………………...106

II. Türk Hukukunda Ayıplı Mal Sebebi İle Doğan Uyuşmazlıkların Çözüm

Yolları……………………………………..…………………………….……………107

A) Tüketici Mahkemeleri…………..………………………………………………..107

B) İdare Mahkemeleri……………………………………………………………......108

C) Tüketici Sorunları Hakem Heyeti………………………………………………...108

Sonuç ve Değerlendirme................................................................................................110

Kaynaklar..…………………………………….………………………………………124

Ek……………………………………………………………………………………….130

Page 12: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

2

Giriş

Topluluk müktesebatına uyum, milli hedefimiz halini alan Avrupa Birliği

üyeliğinin, ekonomik ve siyasi kriterlerin yanı sıra aradığı kriterdir. Bu durum, mevzuatın

bütününde olduğu gibi, Tüketici Hukukunda da, gelinen noktanın, birlik politikası ile

karşılaştırılmasının yapılmasını ve topluluk mevzuatının bağlayıcılığı ölçüsünde,

özellikle eksik ve geride kalınan hususların ve bu bağlamda reform önerilerinin neler

olduğunun tespitini gerekli kılmaktadır.

Ayıplı mal ve hizmete maruz kalma tüketicinin taşıdığı risklerin başında gelir.

Tüketici, satın aldığı mal veya hizmetin, bunların satın alınmasındaki objektif amaca yani

o mal veya hizmetin taşıması gereken lüzumlu vasıflara ve vasıflar hakkında satıcı

tarafından yapılmış bir takım beyanlara varsa bunlara uygun olması konusunda haklı bir

beklenti içindedir. Bu sebeple tüketicinin başta muhatap olduğu satıcı olmak üzere, bu

mal veya hizmeti kendisine ulaştıran zincir içerisindeki herkese karşı korunması gerekir.

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'a göre; ambalajında, etiketinde, tanıtma

ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından

bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği

etkileyen niceliğe aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından, değerini

veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki

veya ekonomik eksiklikler içeren mallar ayıplı mal olarak kabul edilmektedir.

Bu inceleme, ayıplı hizmetler ayrık tutularak, satıcının ayıplı mal teslim etmesi

sebebiyle tüketiciye karşı olan sorumluluğunu kaynakları, hukuki niteliği ve şartlarıyla ve

bu sorumluluk sebebi ile tüketici lehine doğan hakları nitelik ve çeşitleriyle AB hukuku

ve Türk Hukuku açısından karşılaştırmalı olarak ortaya koymak amacıyla yapılmıştır.

İnceleme, satıcının ayıplı mal teslimi sebebi ile tüketiciye karşı olan

Page 13: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

3

sorumluluğunun Türk Hukukundaki yerini bütünüyle inceleme iddiası kendisine

yükletilmeksizin; mevzuatımızın birlik hukuku ile karşılaştırılmasının yapılması ve bu

anlamda ortak ve farklı yönlerin ortaya konulması çabasıyla sınırlandırılmıştır.

Tez dört temel bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde satıcının ayıplı mal

teslim etmesi sebebiyle doğan sorumluluğu, kullanılacak terminolojide dahi doğrudan atıf

yapılacağı için kaynakları açısından öncelikle incelenmiştir. Bu bölümde önce AB

Hukuku ve Türk Hukukunda tüketicinin korunması meselesi tarihsel yönleriyle kısaca

incelenmiş; daha sonra her iki hukuk açısından öncelikle ayıplı mal satımı karşısında

tüketicinin diğer hakları ve sonrasında da özelikle satıcıya karşı olan haklarının

kaynakları açıklanmış ve aynı zamanda satıcının ayıplı mal tesliminden doğan

sorumluluğunun diğer sorumlulukları ile yarışmasının kısa bir değerlendirilmesi

yapılmıştır. İkinci bölüm ise, satıcının ayıplı mal tesliminden doğan sorumluluğunun

koşularına özgülenmiş; koşullar terminolojiyi de içeren maddi koşullar ve sonrasında

şekli koşullar olmak üzere açıklanmıştır. Üçüncü bölümde sorumluluk kavramının

hukuki yapısı her iki hukuk açısından da incelenmiştir. Dördüncü bölümde de tüketicinin,

satıcının ona ayıplı mal satması sebebiyle doğan haklarının neler olduğu ve bunları hangi

çözüm yolları ile ortaya koyabileceği anlatılmıştır. Sonuç ve değerlendirme bölümünde

ise konu, Türk hukukunun AB hukuku ile uyumlulaştırılması açısından, usule ve esasa

dayalı karşılaştırmalar yapılmak suretiyle incelenmiştir.

Page 14: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

4

Birinci Bölüm

SATICININ AYIPLI MAL TESLİM ETMESİNDEN DOĞAN

SORUMLULUĞUNUN HUKUKİ KAYNAKLARI VE BU

SORUMLULUĞUN SATICININ DİĞER SORUMLULUKLARI İLE

YARIŞMASI

§ 1. AB Hukukunda Satıcının Ayıplı Mal Teslim Etmesinden Doğan

Sorumluluğu

I. AB Hukukunda Tüketicinin Genel Olarak Korunması

Avrupa'da, ülkeler düzeyinde tüketicin korunması yolunda ilk kurumsal hareket,

1947 yılında Danimarkalı Tüketiciler Konsey'inin kurulmasıyla başlamış ve bu akım,

1950'lerin sonlarında, diğer ülkelere de yayılmıştır1.

Zamanla, Avrupa ülkeleri arasında ticaretin yaygınlaştırılmasına rağmen

tüketicilerin her ülkede farklı bir biçimde korunması, topluluk düzeyinde konunun ele

alınmasını zorunlu kılmış ve "mal ve hizmetin çok sayıda ve türde yer aldığı serbest

pazar içinde, tüketicinin satın aldığı mal ya da hizmetten satın alma amacına uygun

olarak beklediği faydayı sağlayamaması "tüketicinin korunması hareketini" gündeme

getirmiştir"2.

Avrupa Topluluğunun kuruluş anlaşması olan Roma Anlaşmasında, tüketicinin

korunması ile doğrudan ilgili bir madde bulunmamakla beraber, Anlaşmanın 20'inci

maddesinde "ekonomik çabaların uyumlu gelişmesini ve bir aradaki devletler arasındaki

sıkı ilişkilerin ve hayat düzeylerinin dengeli ve devamlı olarak genişlemesini ve

sağlamlığının arttırılmasını gerçekleştirmek" topluluğun görevi olarak belirtilmiştir.

Bunun yanı sıra, ortak tarım politikası ile ilgili 39’uncu maddede "tarım ürünlerinin

tüketicilere elverişli fiyatlarla satımının sağlanması" ve rekabet politikasına ilişkin

1 "AT’de Tüketiciyi Koruma Politikaları ve Türkiye'de Durum" TÜSİAD, T/90.04.132, s.29, İstanbul: Nisan 1990 2 "Avrupa Topluluğu’nda Tüketiciyi Koruma Politikaları ve Türkiye'nin Uyumu", Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği, s.18, Ankara:1989

Page 15: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

5

85’inci maddede de "tüketicilerin pazardaki rekabetten olumsuz etkilenmemeleri için

üye devletler arasındaki ticareti etkileyebilecek ve Ortak Pazar içindeki rekabeti

önleyecek, sınırlayacak veya bozacak etkileri olan işletmeler arası tüm anlaşmaların,

işletmelerin ortaklık kararlarının ve çıkar yollu uygulamalarının Ortak Pazar ile

bağdaşmadığı ve yasaklanması" şeklinde tüketiciyi yakından ilgilendiren ifadelere yer

verilmiştir3.

1968 yılına gelindiğinde; topluluk bünyesinde "Tüketiciyi Koruma Birimi"

oluşturulmuş; ardından, tüketicinin korunması ile ilgili topluluk düzeyindeki ilk ciddi

hareket 1972 yılında Paris'te hükümet başkanlarının, Topluluk organlarını harekete

geçirme kararı almaları ile gelmiş ve her ülkede ayrı ayrı faaliyet gösteren dört büyük

örgütün katılımı ile (Tüketici Örgütleri Avrupa Bürosu, Avrupa Topluluğu Aile Örgütleri

Komitesi, Avrupa Topluluğu Tüketici Kooperatifleri Kuruluşu ve Avrupa İşçi

Sendikaları Konfederasyonu (ETUC) ) Komisyon tarafından 1973 yılında Tüketici

Danışma Komitesi (CCC) kurulmuştur.

Çalışmalar, konuya doğrudan kurucu anlaşmada yer vermek sureti ile değil;

aksine öncü programlar uygulamak şeklinde başlatılmıştır. Böylelikle, Avrupa

Topluluğunda Tüketiciyi Koruma Politikası (1975-1980) ve (1981-1986) yılları arasında

olmak üzere iki programa bağlanmıştır. Birinci programda, topluluk düzeyinde ilk defa

tüketici hakları kabul edilmiştir. Bu haklar;

(a) tüketicinin sağlık ve güvenlik hakkı

(b) ekonomik çıkarlarının korunması hakkı

(c) tazmin hakkı

(d) temsil edilme hakkı ve

(e) bilgilendirilmesi ve eğitilmesi hakkıdır.

Tüketicinin sağlık ve güvenlik hakkı; tüketiciye sunulan mal ve hizmetlerin risk

taşımaması, tüketicinin zararlı ürünlerden korunması, gıda maddelerinde kullanılan

3 O tarih itibariyle sadece ortak pazar ve rekabet politikaları ile yakından ilgili görülen tüketici politikası, bugün için başta çevre, gıda güvenliği ve kamu sağlığı politikaları olmak üzere tarım, kültür, eğitim, ulaşım, balıkçılık, görsel ve işitsel topluluk politikaları gibi politikalarla da yakından ilgilidir.

Page 16: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

6

maddelerin açıkça belirtilmesi, gıda maddeleri ambalajının tüketicinin sağlığına ve

güvenliğine zarar vermeyecek nitelikte olması, mamul güvenliğinin denetlenmesi, özel

ürünlerin özel ruhsata bağlanması gibi ilkelere bağlanmıştır.

Tüketicilerin ekonomik çıkarlarının korunması hakkı ise; tüketicilerin satıcıların

suiistimallerine özellikle tek taraflı sözleşmelere, sözleşmelerdeki haksız hükümlere, sert-

insafsız kredi şartlarına, talep edilmemiş mal bedellerinin ödenmesinin istenmesine ve

baskı yaratan satım yöntemlerine ve tüketicinin satın aldığı mamulün bozuk çıkması veya

hizmetten memnun kalmaması durumunda uğrayacağı ekonomik zarara karşı

korunmasını, mal ve hizmetin sunulması ve satımının teşvik edilmesi sırasında doğrudan

ya da dolaylı olarak aldatıcı-yanıltıcı düzenlemeler yapılmamasını, reklamların yanıltıcı,

aldatıcı öğeler taşımamasını ve bu durumun engellenmesi için ayrıntılı düzenlemeye

gidilmesini, etiketlerin tam ve eksiksiz olmasını, satım sonrası hizmet ve yedek parça

güvencesi sağlanmasını, tüketicilerin mamulleri eşit şekilde seçebilmesini, tüketici kredi

şartlarının uyumlulaştırılmasını gerekli kılmıştır.

Tüketicinin tazmin edilme hakkı da; üye ülkelerdeki tüketici yardım ve danışma

sistemlerinin uyumlulaştırılması, değiştirme ve hakem kanalı ile uzlaşma gibi durumların

sisteme bağlanması, tüketici dernekleri ya da mahkemelerdeki tüketiciyi koruma olayları

ile ilgili yasal durumun incelenmesi, bu sistem ya da yasaların üçüncü ülkelere de

yansıtılması ilkeleri üzerine kurulmuştur.

Tüketicilerin bilgilendirilme ve eğitim haklarına gelince, bu haklar pazara

sunulan mal ve hizmetlerin birleşimi, kalitesi, miktarı ve fiyatı gibi temel özelliklerinin

değerlendirilebilmesi, rakip mallar arasında rasyonel seçimin yapılmasına imkan

verilmesi, mal ve hizmetlerin güven içinde emniyetli ve belirli bir doyumu sağlayıcı

biçimde tüketilmesi, mal veya hizmetin neden olduğu herhangi bir maddi manevi zararın

karşılanması konusunda harekete geçilmesi yönünde olup bu hak doğrultusunda

tüketicinin korunması politikası temel eğitim programına alınmıştır.

Temsil edilme hakkı hususunda ise, topluluk faaliyetleri Avrupa'da tüketici

hareketlerinin desteklenmesi yolunda olup 1972'den beri çeşitli tüketici örgütleri

Page 17: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

7

Brüksel'de daimi sekreterlik bulundurmaktadırlar4. İkinci programda söz konusu haklar;

(a) temel ihtiyaçların giderilmesini talep etme hakkı,

(b) güvenlik ve güven duyma hakkı,

(c) mal ve hizmetlerin tüketici tarafından serbestçe seçilebilmesi hakkı,

(d) bilgi edinme hakkı,

(e) eğitilmeyi talep etme hakkı,

(f) meydana gelen zararın tazminini talep etme hakkı,

(g) temsil edilme hakkı ve

(h) sağlıklı bir çevreye sahip olma hakkı olarak sekize çıkartılmıştır5.

Bunun yanı sıra, parasal değerlerin önemi vurgulanarak, tüketici gelirlerinin

maksimum düzeyde tüketime yöneltilmesi ve tüketici temsilcileri ile kamu ve özel

kesimde karar verici yetkililer arasındaki diyalogun geliştirilmesi gerektiği üzerinde

durulmuştur.

1986 yılında Avrupa Tek Senedi ile AET Anlaşmasına eklenen 100a maddesi ile

tüketicinin korunması konusunda da hukukların uyumlaştırılması ilkesi kabul edilmiş

maddenin üçüncü fıkrasında da tüketicinin korunması alanı için yüksek bir standarttan

yola çıkılması gereği vurgulanmıştır. Maddede oybirliği ilkesinden, oyçokluğu ilkesine

geçmek bir avantaj olarak görülmekle beraber, tüketicinin korunmasını ortak pazarın

oluşturulmasına ve işlerliğine bağlamak sorunun sınırlı bir çerçevede ele alınmasına yol

açmıştır6.

Mart 1990'da kabul edilen "Birinci Üç Yıllık Eylem Planı" ile 31.12.1992

tarihine kadar ulaşılması istenilen şu 4 ana hedef üzerinde durulmuştur:

“(a) tüketicilerin temsil edilmesi ve tüketicilerle üreticiler arasındaki diyalogun

kuvvetlendirilmesi,

4 “Avrupa Topluluğu’nda Tüketiciyi Koruma Politikaları ve Türkiye'nin Uyumu", Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği, s.25-35, Ankara:1989 5 Tamer İnal, " Tüketici Kredileri ve Tüketici Kredisi Sözleşmeleri", s.19 Beta, İstanbul: Temmuz 2002. Bu haklar aynı zamanda Uluslararası Tüketici Birlikleri Örgütü'nün önerisi ile BM tarafından kabul edilen haklardır. 6 Yeşim M. Atamer,"Tüketicinin Korunması Politikası" Tekinalp&Tekinalp "Avrupa Birliği Hukuku", s.654, Beta, İstanbul: 2000

Page 18: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

8

(b) tüketicilerin bilgilendirilmesi ve bu amaçla tüketici kuruluşları ile eğitim

birimleri arasındaki işbirliğinin ilerletilmesi,

(c) tüketicilerin can ve sağlık güvenliğinin sağlanması, bu konuda özellikle mamul

güvenirliği, kozmetikler ve oyuncaklar alanlarında çalışmalar yapılması ve

(d) tüketicilerin uzlaşması ve bu anlamda olmak üzere, sözleşmedeki haksız

kayıtlara ilişkin yönerge tasarısının hazırlanması, satım sonrası hizmet ve garanti

koşullarının iyileştirilmesi, tüketicilerin uğramış olduğu zararın mümkün olduğunca basit

bir yöntem çerçevesinde tazmininin sağlanması ve yargı yoluna başvurma imkanlarının

kolaylaştırılması”7.

Programın ardından, bir yıl sonra 1 Kasım 1993 tarihinde Maastrich Antlaşması

ile "Tüketicinin Korunması" ayrı bir başlık altında ilk defa ele alınmıştır. "Eklenen 129a

maddesi Konsey'e bir yandan ağırlıklı çoğunlukla karar alma imkanı veren m100a'ya

(Yeni ATA m. 95) bir yandan ortak karar alma usulünü öngören m189b'ye dayanarak

hukuki tasarruflarda bulunma imkanı vermiştir. Ancak m100a'nın sadece ortak pazarın

oluşturulması ile ilgili konularda düzenlemede bulunma imkanını vermiş olması,

m.189b'deki usulde ise tüketicilerin korunmasına yönelik üye ülkelerin politikalarını

destekleme amacına hizmet eden özel faaliyetler için başvurulabilecek olması birliğin

yetki alanını sınırlandırmaktaydı. Bilhassa, bu özel faaliyetlerden ne anlaşılması gerektiği

çok belirsiz kaldığından, Topluluk bu dönemde çıkardığı yönergelerin neredeyse hepsini

100a'ya dayandırmıştır" 8.

Komisyon, Anlaşmanın ardından 1993-1995 yılları için üç yıllık Eylem Planı

hazırlamıştır. İkinci Eylem Planında, hem tüketici haklarını geliştirme yoluna gidilmiş;

hem de tüketicilerin dilekçe ve dava hakları gibi konularda aydınlatılmasına ve

tüketicilere finansal hizmet sunma konularına önem verilmiştir.

Komisyon tarafından Ekim 1995’te yayımlanan bildiri ile 1996–1998 dönemi

için topluluğun tüketici politikasının öncelikleri belirlenmiştir. Çalışmalarda öncelik

tüketicinin eğitilmesine ve bilgilendirilmesine ayrılmıştır. Tüketicinin topluluk

7 Şebnem Akipek ,“Tüketici Kredisi" s.103, Seçkin Yayınevi, Ankara:1999 8 Yeşim M. Atamer, a.g.e , s. 654-655

Page 19: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

9

politikaları içindeki yeri belirlenmiş; tüketici seçimlerinde tüketiciyi koruyucu önlemler

ve tüketicinin temsili üzerinde durulmuştur.

1997’ye gelindiğinde, Amsterdam Anlaşmasının 153’üncü maddesinde

tüketicinin beş temel hakkı zikredilmiş ve Konseye üye ülkelerin tüketiciyi koruma

politikalarını destekleme, tamamlama ve denetleme amacı ile, ortak karar alma usulü

uyarınca, Ekonomik ve Sosyal Komiteyi dinledikten sonra doğrudan madde 153'e

dayanarak, her ne kadar madde içinde ortak pazara ilişkin 95’inci maddeye atıf yapılmış

olsa da; ortak pazarın oluşturulması hedefinden bağımsız olarak düzenleme yapılması

hakkı tanınmıştır.

1999-2001 yılları arasında çıkarılan eylem planında ise, tüketicinin birlikte

sesinin daha yoğun çıkabilmesi için tüketici örgütlerinin ve tüketici ve iş dünyası

arasındaki diyalogun etkinliğinin önemi, tüketici merkezlerinin daha iyi çalışması,

tüketicinin daha iyi eğitilmesi ve bilgilendirilmesinin sağlanması, tüketicinin sağlık ve

güvenlik standartlarının arttırılması için bilime dayalı politika yapılması gerektiği, daha

kaliteli ürün ve hizmet sunulması, tüketicinin ekonomik çıkarlarının üst seviyede

korunması için tek para biriminin ve finansal hizmetlerin önemi ve diğer topluluk

politikalarının bu politikayı destekler yönü üzerinde durulmuştur 9.

2002-2006 yıllarını kapsayan eylem planı ise 7 Mayıs 2002'de Komisyon

tarafından kabul edilmiş olup şu hedefleri taşımaktadır:

(a) tüketicinin korunmasında ortak ve yüksek bir seviyeyi tutturmak, bunun için

tüketicinin sadece güvenliğini değil; ekonomik ve yasal çıkarlarını da göz önünde

tutmak,

(b) tüketicin korunması için kuralların sıkı ve etkili bir şekilde uygulanmasını

sağlamak ve

(c) tüketici örgütlerinin Avrupa Birliği politikalarına etkin katılımını sağlamak10.

9 "Consumers Introduction", Activities of the European Union, Summaries of Legislation, Erişim:5.2.2004 http:// www. europa.eu.int/scadplus/leg/en/lvb/132000.htm 10“Consumer Policy Strategy”, EUROPA, Consumer Affairs, Erişim:5.2.2004 http://www.europa.eu.int/comm/consumers/overview/cons_poilcy/index_en.htm

Page 20: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

10

2007-2013 yılları için Komisyon’un 6 Nisan 2005’te Parlamento ve Konsey’e

sunduğu teklifte AB tüketicilerinin yaşadıkları, seyahat ve alışveriş ettikleri AB sınırları

içinde en yüksek ortak korumaya kavuşmaları, güvenlik ve ekonomik çıkarlarını riske

eden unsurlardan korunmaları ve tüketicilerin kendi çıkarlarını koruma kapasitelerini

arttırmaları hedeflenmiştir. İşbirliği, tüketicilerin eğitilmesi ve örgütlenmesi alanında

topluluk aktivitelerinin genişletilmesi önerilmiştir.

Avrupa Birliği Anayasası ise, 172 ve 235’nci maddelerinde, tüketicinin

korunmasına yer vermiştir. Buna göre; 172'inci maddede, Komisyonun sunduğu

tekliflerde, maddede sayılan diğer topluluk politikalarının yanı sıra, tüketicinin

korunması hususunda da güncel gelişmeleri dikkate alarak en yüksek korumayı

hedefleyeceği; Parlamento ve Konsey'in de, yetkileri çerçevesine bu hedefleri gözeteceği

düzenlenmiştir. 235'inci maddede ise, tüketicilerin beş temel hakkının Birlik

güvencesinde olduğu, bu konuda alınacak tedbirler hususunda Ekonomik ve Sosyal

Komite'ye başvurulacağı vurgulanmış; üye ülkelere bu Anayasaya aykırı olmamak ve

Komisyonu bilgilendirmek kaydı ile daha sert tedbirler alma hakkı tanınmıştır.

Topluluk tüketiciyi koruma hareketleri ve politikası, Komisyon'a bağlı "Sağlık

ve Tüketicinin Korunması Genel Müdürlüğü", Parlamento'ya bağlı "Çevre, Kamu Sağlığı

ve Tüketici Politikası Komitesi", Konsey'e bağlı "İstihdam, Sosyal Politika, Sağlık ve

Tüketici İşleri" ve bunların yanı sıra Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi, Avrupa

Ombudsmanı ve Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi tarafından yönlendirilmektedir.

II. AB Hukukunda Tüketicinin Özel Olarak Ayıplı Mala Karşı Korunması

A) İmalatçının Ayıplı Mal Sebebi İle Doğan Sorumluluğu

Topluluk sınırları içerisinde satılan malların kalite ve standartlarını belirlemek

sureti ile muhtemel zararların önü kesmek, temel hedef olmakla birlikte, bunu sağlamanın

her zaman mümkün olmaması, çıkabilecek zararların nasıl tazmin edileceği sorusunu da

gündeme getirmiş ve ürün sorumluluğu politikası ile güvenli olmayan ürünler sebebi ile

zarara uğrayan tüketicinin tazminat hakkı düzenlenmiştir. Üye devletlerin ürün

Page 21: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

11

sorumluluğuna ilişkin mevzuatlarının yakınlaştırılmasındaki hedef ayıplı mal sebebi ile

tüketicinin sağlığının veya mal varlığının uğrayabileceği zarara karşı en yüksek korumayı

sağlamak; rekabeti bozucu ve malların serbest dolaşımını engelleyici konuya ilişkin

ulusal hukuklarda yer alan uyumsuzlukları azaltmak; endüstrinin gelişimine ket

vurmamak kaydıyla ürün kalitesini arttırmak olarak belirlenmiştir.

Bu amaçları sağlamak için 25 Haziran 1985'de 1985/374 sayılı "Ayıplı

Mallardan Sorumlulukla İlgili Üye Devletlerin Kanunlarının, Düzenlemelerinin ve İdari

Hükümlerinin Uyumlulaştırılması Hakkındaki Yönerge" kabul edilmiştir11. Üye

devletlerden 30 Haziran 1988'e kadar yönergeyi uygulamaya koymaları istenmiş; bu

tarihten sonra topluluğa katılan ülkeler hariç, en son Fransa, Mayıs 1998'de

uyumlulaştırmaya ilişkin yasamayı yapmıştır.

Toplam 22 maddeden oluşan yönergede, üreticinin ürünündeki ayıbın yol açtığı

zarardan sorumlu olduğu; ürün, üretici, zarar ve ayıp kavramlarının neler ifade ettiği,

üreticinin sorumluluğunun kapsamı ve istisnaları, zamanaşımı, tazminat, üye ülkelere

yönergenin sağladığı inisiyatifler, Komisyonun yönergenin gözlemlenmesi yönünde

Konseye sunacağı raporlar, Konseyin bu alandaki görevleri ve yönergenin üye ülkeler

ulusal hukuklarına aktarım esasları hakkında hükümlere yer verilmektedir. 1999/34 sayılı

ve 10 Mayıs 1999 tarihli Parlamento ve Konseyin ortak yönergesi ile yapılan değişiklik

sonucunda yönergede yer alan "ürün" tanımı genişletilmiş ve işlenmemiş tarım ürünleri

ve av etine ilişkin istisna kaldırılarak, bu ürünler için de tüketiciye koruma sağlanmıştır.

Her ne kadar güvenli olmayan malların pazara sokulması sebebi ile oluşacak

zararın tazmini tüketiciler açısından önemli ise de, bu malların pazara hiç sokulmaması

temel hedef olmuştur. Birliğin kabul ettiği ürün güvenliği politikası ile, tüketicinin,

güvenli olmayan ürünler yüzünden uğrayacağı zararın önüne geçilmek istenmiş ve genel

bir ürün güvenliği politikası belirlenmek sureti ile, üreticilerin pazara sadece güvenli

tüketim malları sokabilmeleri hedeflenmiştir. Böylelikle, hem tüketicilerin sağlık ve

güvenliğini korumak hem de iç pazarın işleyişini sağlamak amaçlanmıştır. Genel ürün

güvenliği politikasını düzenleyen ilk topluluk yönergesi olan 1992/59 sayılı yönerge

11 07.08.1985 tarihinde o günkü adı ile Topluluk Resmi Gazetesi'nde yayımlanmıştır. Erişim:5.2.2004 http://www.europa.eu.int/smartapi/cgi/sga_doc?smartapi!celexplus!prod!DocNumber&lg=en&type_doc=Directive&an_doc=1985&nu_doc=374

Page 22: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

12

Haziran 1992'de kabul edilmiş12ve Haziran 1994'ten itibaren tüm ülkelerde uygulamaya

konulmuştur. 2001/95/ sayılı yeni ürün güvenliği yönergesi ise 15 Ocak 2002'de resmi

gazetede yayımlanmış ve 15 Ocak 2004'e kadar üye ülkelerin iç hukuklarına

uyumlulaştırmaları için bir süre tanınmıştır13.

Güvenlik politikasının belirlenmesinde hem kozmetik, oyuncaklar, elektrikli

aletler, ilaçlar gibi özel güvenlik alanları tespit edilmiş; hem de standardizasyon,

paketleme, etiketleme ve reklam ilkeleri gibi özel güvenlik tedbirleri getirilmiştir.

Paketleme konusunda sıvıların ve tehlikeli maddelerin paketlenmesi, etiketleme

konusunda ise menşei işaretleri ile gıda, alkollü içkiler, ayak giyimi, ev aletleri, tekstil

ürünleri ve tehlikeli maddeler gibi ürünlerin etiketlenmesi özel olarak düzenlenmiştir.

Hizmet güvenliği politikası ise, ürün güvenliği politikasından ayrı ve daha yeni

ele alınmış bir konu olup; yapılan düzenlemeler ağırlıkla, diploma - sertifika ve

benzerlerinin tanınması, ulaşım, çevre, enerji ve turizm alanlarına yönelik olmuştur.

B) Satıcının Sözleşmeye Uygun Olmayan Mal Teslim Etmesinden Doğan

Sorumluluğu

Tüketicinin korunmasındaki ilk hedef, ürün güvenliğini sağlamak olmuş;

güvenliğin sağlanamadığı yani tüketicinin zarara uğradığı hallerde bu zararın tazmini

hususunu ele almak ise korumanın ikinci etabını oluşturmuştur. Korunmayı, sadece

zararın maddi tazmini ile sınırlamanın, tüketicinin korumadan beklediği gerçek amacı

sağlayamayacak olması sebebi ile de, tüketicinin, o malın değiştirilmesini ya da tamirini

veya semeninin indirimini ya da sözleşmeden dönmesini14talep edebilmesinin

düzenlenmesi gereği doğmuştur.

12 11.10.1992 tarihinde o günkü adı ile Topluluk Resmi Gazetesi'nde yayımlanmıştır. Erişim:5.2.2004 http://www.europa.eu.int/smartapi/cgi/sga_doc?smartapi!celexplus!prod!DocNumber&lg=en&type_doc=Directive&an_doc=1992&nu_doc=59 13 15.01.2002 tarihinde Birlik Resmi Gazetesi’nde yayınlanmıştır.Erişim:5.2.2004 http://www.europa.eu.int/smartapi/cgi/sga_doc?smartapi!celexplus!prod!DocNumber&lg=en&type_doc=Directive&an_doc=2001&nu_doc=59 14 Bu haklar, bu çalışmada bundan böyle seçimlik hak olarak geçecektir

Page 23: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

13

İşte tüketiciye değişim, onarım, semenden indirim veya sözleşmeden dönmesini

talep etme haklarını tanıyan bu yol, Komisyonunun 15 Kasım 1993 tarihli “Tüketim

Mallarının Güvenceleri ve Satım Sonrası Hizmetlere İlişkin Yeşil Kitap”ı ile açılmıştır15.

Çalışmanın ardından, amacı birinci maddesinde, "iç pazar kapsamında standart ve asgari

seviyede tüketicinin korunmasını sağlamak için tüketim mallarının satımına ilişkin bazı

hususlar ve toplu garantiler hakkında üye devletlerin kanun, düzenleme ve idari

hükümlerini uyumlulaştırmak" olarak tanımlanmış olan “Tüketim Mallarının Satışına

İlişkin Bazı Hususlar ve Toplu Garantiler Hakkında 25 Mayıs 1999 Tarihli Avrupa

Parlamentosu ve Konsey’in 1999/44 sayılı Yönergesi” gelmiştir16. Bu yönerge ile

tüketici, üreticiye karşı değil; ayıplı malı satmak sureti ile akde aykırı hareket eden

satıcıya karşı koruma altına alınmıştır.

C)1985/374 ve 1999/44 sayılı Yönergeler Arasındaki İlişki ve Yarışan Haklar

Meselesi

Tüketiciyi 1985/374 sayılı ve 1999/44 sayılı yönergelerin haricinde, ayıplı mal

satımına karşı, dolaylı olarak koruyan AB yönergeleri de vardır. Örneğin; 20 Aralık 1985

tarih ve 1985/577 sayılı "Kapıdan Satımlar"a ilişkin Yönergede ve 20 Mayıs 1997 tarih

ve 97/7 sayılı "Mesafeli Satımlar"a ilişkin Yönergede tüketiciye ayıplı mal sebebi ile

sözleşmeden dönme hakkı tanınmıştır. Ancak 1985/374 sayılı ve 1999/44 sayılı

yönergeler hem doğrudan ayıplı mal satımına özgülendikleri; hem de Türk hukukunda

ayıplı mal satımıyla ilgili hükümlere karşılık geldikleri için konumuz açısından özel bir

önem taşımaktadırlar.

1985/374 ve 1999/44 sayılı yönergelerin tüketiciye getirdiği koruma çeşitli

yönlerden birbirinden ayrılmaktadır. Bununla beraber, özellikle, üretici ve satıcı

kimliğinin aynı kişide toplandığı durumlarda tüketici satıcıya karşı her iki yönergeden de

yararlanabilecektir. Kaldı ki, üreticinin kimliğini açıklayamayan; ithal ürünlerde ise

üreticinin kimliğini açıklayabilse bile o malın ithalatçısının kimliğini açıklayamayan

satıcı, kendisi üretici olmamasına rağmen, 1985/374 sayılı yönerge gereğince üretici gibi

sorumlu olacaktır. Aynı şekilde, satıcının da ayıba sebep olması durumunda ise üretici ile

15 15 Kasım 1993 tarihli bu kitap için bkz. Erişim:5.2.2004 http:// www. europa.eu.int/scadplus/leg/en/lvb/132018.htm 16 Official Journal L 171, 07/07/1999 P.0012-0016

Page 24: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

14

beraber müteselsil sorumluluğu doğacaktır. Bununla beraber, her iki yönergenin

uygulanma koşulları farklıdır. Zira; 1985/374 sayılı yönergede “ayıplı mal” kavramına

yer verilip; ayıp kavramını “zarar verici olma” unsuruna bağlanmış iken17 1999/44 sayılı

yönergede “sözleşmeye aykırılık kavramı” tercih edilmiş ve malın sözleşmeye aykırı

kabul edilmesi için zarar verici olması aranmamıştır. Her iki yönergeye dayanarak

tüketicinin talep edebileceği haklar da birbirinden farklıdır. Zira, 1985/374 sayılı

yönergede sadece ayıplı mal sebebiyle uğranılan zarar karşısında tazminat talep etme

hakkı düzenlenirken, 1999/44 sayılı yönergede değişim, onarım, semenden indirim ve

sözleşmeden dönme hakları ele alınmaktadır. Bu sebeple, tüketicilerin her iki yönergeye

de aynı anda dayanabiliyor olması sebebi ile bu yönergelere dayalı yarışan hakları

olduğundan bahsedilemez. Zira bir hakkın kullanımı diğerinden feragat etmeyi

gerektirmemektedir.

1985/374 sayılı yönerge gereğince sorumlu olanların başında, üretici

gelmektedir. Üretici kavramı; nihai malın üreticisi kadar, hammaddenin veya bütünleyici

parçanın ithalatçısını ve hatta ad, marka gibi bir nişanını malın üzerine koymakla

kendisini üretici gibi gösteren herkesi ifade eder. Üreticinin yanı sıra, üreticinin veya

malı kendisine sağlayan kişinin kimliğini; ithal olması durumunun da ise, imalatçının

kimliğini gösterebilse bile ithalatçının kimliğini gösteremeyen satım zinciri içerisindeki

herkes, tüketiciye karşı müteselsilen sorumlu kılınmıştır. Oysa 1999/44 sayılı yönergede

sadece satıcının akde uygunsuzluktan doğan sorumluluğu düzenlenmiş; imalatçının bu

yöndeki sorumluluğu yönergenin 13'üncü maddesinde sadece hedef çalışma alanı olarak

belirlenmiştir. Bununla beraber, söz konusu olan bir istisna sözleşmesi ise, malın

üreticisinin de o malın onarılmasından, değiştirilmesinden, semenden indirim

yapılmasından ve malın geri alınmasından sorumlu olduğu birinci maddenin dördüncü

fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir. Bir diğer durum da 4üncü maddede düzenlenen

satıcının rücu hakkıdır. Ancak satıcının üreticiye veya satım zinciri içindeki diğer

satıcılara karşı bu hakkı kullanabilmesi için bu kişilerin kusurlu olması aranacaktır. Oysa

1985/374 sayılı yönerge gereği üretici, tüketiciye karşı kusursuz sorumludur.

D) Yönergelerin Genel Özellikleri

17 Fulya Erlüle “Avrupa Topluluğu Konsey Yönergesi Çerçevesinde Yapımcının Sorumluluğu” Doktora Tezi, İstanbul-2002

Page 25: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

15

AB hukukuna uyumlulaştırmanın nasıl yapılacağının tespitinde, konunun AB

hukukunun hangi kaynağında düzenlenmiş olduğunun bilinmesi önem taşır. Satıcının

ayıplı mal teslimi ile doğan sorumluluğu yönergede düzenlenmiştir. Bu sebeple,

yönergelerin genel yönleri ve bağlayıcılıkları itibariyle incelenmesinde fayda vardır.

Yönergeler, Avrupa Birliği hukukunun ikincil kaynakları18arasında yer alır.

Yönergeler yöneldikleri her üye devlet için bağlayıcıdır; ikincil kaynakların başında

gelen tüzüklerden "doğrudan uygulanabilirlik" ilkesi açısından ayrılırlar. Tüzükler, üye

devletlerin iç hukuklarına uyumlulaştırılmaları beklenmeksizin; metin içinde gösterilen

veya böyle bir açıklık yoksa, birlik resmi gazetesinde yayımlandıkları tarihten itibaren en

geç 20 gün içinde üye devletlerde yürürlüğe girerler ve bu tarihten itibaren

bağlayıcıdırlar. Oysa; yönergeler üye devletlerin iç hukukunda uyumlulaştırmanın

yapılmasını gerektirirler ve üye devletleri bu iş için tanınan süre içerisinde bu

uyumlulaştırmayı yapmak açısından bağlarlar. Tüzük ve yönergeler arasındaki bu fark,

tüzüklerin bütün üye ülkeler bakımdan aynı şeklide ve eksiksiz uygulanması gereğine

karşılık; yönergelerin, ulusal geleneklerin ve hukuki alt yapılarının farklılığını dikkate

alarak, mevzuatın tekleştirilmesi değil uyumlulaştırılması amacı ile çıkarılmış

olmasından gelir. Ana fikir, ulusal mevzuatlar ve uygulamalar arasındaki çelişkileri ve

çatışmaları gidererek ya da tutarsızlıkları tedricen törpüleyerek bütün üye devletlerde

esas olacak ortak asgari koşulların oluşmasını sağlamaktır19.

Bununla beraber yönergeler de, tüzükler gibi gerekçeli ve topluluğun birincil

kaynaklarına dayalı olarak ve Birlik Resmi Gazetesinde yayımlanarak çıkarılır20.

Yönergeler; Konsey, Komisyon veya "ortak karar alma" usulü çerçevesinde Konsey ve

Parlamento tarafından birlikte çıkarılırlar21.

Yönergelerin iç hukuka uyumlulaştırılmasında seçilen metodun önemi yoktur;

yani yönerge hükümleri paralelinde kanun çıkarılabileceği gibi kanun hükmünde

kararname, tüzük, yönetmelik gibi hukuk kuralları da çıkarılabilir. Konunun ne şekilde

18 Topluluğun ikincil kaynakları, topluluk kurumlarının yarattığı tüzük, yönerge, karar, tavsiye ve görüşlerdir. 19 Klaus Dieter Borchardt "Topluluk Hukuku'nın ABC'si", s.37, Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği Yayınları 20 Haluk Kabaalioğlu "Avrupa Birliği ve Kıbrıs", s.110 , Yeditepe Üniversitesi Yayınları 21 P.S.R.F. Mathijsen,"Europen Union Law" s.139, Sweet&Maxwell, London:1995

Page 26: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

16

ele alınacağı kesinlikle bir iç hukuk serbestisi olmakla beraber, kuralların bağlayıcı

olması öneri mahiyetinde kalmaması gerekir22. Bu sebeple tasarı aşamasında kalan,

sadece yönergeye atıf yapmakla yetinen veya kolayca değiştirilebilen idari tasarruf

işlemleri, yönergelerin ulusal hukuklarda eksiksiz ve etkin biçimde uygulanmasını

sağlamamaktadır23.

Yönergelerin tanınan süre içinde uyumlulaştırılmasının yapılması hem üye

devletler hem de bunların vatandaşları açısından olumlu sonuç doğuracaktır. Zira; üye

devlet yönergeyi vaktinde mevzuatına geçirmediğinde doğan tazminat ödeme

yükümlüğünden kurtulacak; vatandaşlar da iç hukuklarından doğan hakları hem

devletlerine hem de birbirlerine karşı ileri sürebileceklerdir.

Üye devletlerin, uyumlulaştırmayı hiç veya gereği gibi yapmamaları, onların

tazminat sorumluluğuna yol açabilecektir. Hatta bir üye devlet, topluluk hukukunun

uygulanmasında, mevcut ulusal hukuk kurallarının yerinde olduğunu düşünüyor ve yeni

bir ulusal işlem yapmayı gerekli görmüyorsa, ulusal kuralları topluluk hukukuna uygun

yorumlamak zorunda olacak; aksi halde tazminat sorumluluğu yine doğacaktır. Burada

tazminat alacaklısı olan, topluluk değil; yönergenin hak tanıdığı ancak bu hakkını

kullanamayan kişilerdir. Bu kişiler sadece tazminat talep etmeyip aynı zamanda

yönergeden doğan hakların kullanımı da talep edebileceklerdir.

Ulusal hukukun yönergelerle uyumlulaştırıldığı durumlarda, kişiler birbirlerine

karşı da ulusal hukuklarına, dolayısıyla yönergelere dayanarak hak iddia edebileceklerdir.

Oysa bu uyumlulaştırmanın yapılmadığı hallerde, her ne kadar bundan sorumlu olan

devletten, yönergede yer alan bu hak ve bu hakkın zamanında ve gereği gibi verilmemesi

yüzünden uğranılan zarar sebebiyle tazminat talep edilebilecek ise de, ülkedeki yasal

sisteme güvenerek hareket eden karşı tarafın devletin kusurundan sorumlu olmayacağı

ATAD'ın çeşitli içtihatlarıyla kabul edilmiştir24.

Uyumlulaştırılmanın yapılmadığı yönergeden doğan hakların devlete karşı

22 D Lasok," Law and Institutions of the European Union", s.122, Butterworths, London, Dublin, Edinburg:1994 23 Bertil Emrah Oder, "Topluluk Hukuku'nun Temel Doktrinleri ve Uygulaması, Avrupa Birliği Hukuku, Tekinalp &Tekinlap" s. 133, Beta, İstanbul: 2000 24 Kalus Dieter Borchardt, a.g.e., s.38

Page 27: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

17

kullanımı için;

(a) yönerge hükümlerinin açık ve kesin olması,

(b) söz konusu hakların talep edilebilmesinin herhangi bir şarta bağlı olmaması,

(c) yönergenin uygulamaya geçirilebilmesi için tanınmış olan sürenin dolmuş

olması aranacaktır 25.

Bu kişilerin aynı zamanda, tazminat talebinde bulunabilmeleri için ise;

(a) üye devletlerin aykırı davrandığı birlik kurallarının bireyler için hak yaratması,

(b) birlik kuralına aykırılığın yeterince nitelikli olması ve

(c) birlik kuralına aykırılık ile bireyin uğradığı zarar arasında nedensellik bağının

bulunması aranacaktır26.

Yönergelerin genel özelliklerine değindikten sonra; tüketicilerin ayıplı mala

karşı korunmasına ilişkin topluluk normlarının yönergelerde toplandığını bir kere daha

hatırlatalım. Sonuç olarak, yönergeler topluluk üyeleri tarafından milli hukuklarına

uyumlulaştırdıkları ölçüde27tüketiciler için, hem devlete hem de diğer bireylere karşı

hak doğurmaktadır. Kaldı ki yönerge sağladığı korumayı asgari sınır olarak

nitelendirmekte ve üye devletlere tüketicileri korumak için çok daha sıkı tedbirler alma

hakkı tanımaktadır. Ulusal hukuklarını yönerge hükümleriyle uyumlulaştıramamış

devletlere karşı tüketiciler, yönergeden doğan haklarını ileri sürebilecekler ve satıcının

kamu tüzel kişiliği olmaması durumunda dahi, yönergenin vaktinde ve gereği gibi kabul

edilmemesi sebebi ile yine devletten tazminat talebinde bulunabileceklerdir.

25 Işıl Karakaş,"Uluslarüstü Anayasal Düzen Olarak Avrupa Topluluğu Hukuk Düzeni ve Ulus-Devlet Egemenliği"s.72-73, Der Yayınevi, İstanbul 1993 26 Stephen Weatherill & Paul Beaumont “EC Law”, s.354, Penguin Law Government, 1995 27 Bu konuda Komisyonun Fransa, Belçika ve Lüksemburg’a karşı ATAD’a açtığı davalar için bkz: http://www.euroapa.eu.int/eur-lex/en/archive/1999/1-17119990707en.html Erişim:5.2.2204

Page 28: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

18

§ 2.Türk Hukukunda Satıcının Ayıplı Mal Teslim

Etmesinden Doğan Sorumluluğu

I. Türk Hukukunda Tüketicinin Genel Olarak Korunması

Güncel anlamı ile tüketicinin korunması hareketi ülkemizde, 1980'li yıllarda

görülmeye başlanmışsa da, tarihimizde tüketicinin korunması hareketleri Selçuklulara

kadar uzanan bir geçmişe dayanmaktadır. Mesleki nitelikli örgütler olan "Ahilik"

birlikleri sadece "meslek ahlakına sıkı sıkıya bağlı, köklü, sağlam ve düzenli bir toplum

kurulması ve bunun sürdürülmesi hususunda gayret göstermemişler; aynı zamanda üretici

ve tüketici ilişkilerini de en iyi şekilde düzenlemeyi ve sürdürmeyi kendilerine amaç

edinmişler ve Lonca örgütlerinin de temelini oluşturmuşlardır28”. Zira; "Ahilik

sisteminde üretim tarzı "ihtiyaca göre üretim" fikrine dayanmaktadır29”. Aynı esnaf

kollarını aynı çarşıda toplayan bu sistemde tüketici esnafın hem birbirini kollamak

şeklinde yaptığı iç denetim yolu ile hem de tüketicinin seçme hakkını kolaylaştırılması

suretiyle korunmuştur. Kaldı ki, esnafın dış denetimi de, günümüz zabıta örgütlerine

benzeyen önceleri "İhtisap Ağalıkları" sonraları "Şehreminlikler " yolu ile sağlanmıştır.

Osmanlı döneminde, tüketici çıkarılan çeşitli nizamnameler ile de korunmuştur.

Örneğin; "Kanunname-i İhtisap-ı Bursa Fermanı"nda "Turşucular, turşularını iyi ve ala

sirke ile yapa, turşuda kepek ekşisi kullanıla, terziler dikişlerini sıkı dike ve esvabı vaat

ettikleri günde yetiştire, ziyade iş alıp gününde yetiştirmeyen terziler keza tazir edile,

kuyumcular gümüş cinsinden her ne işlerlerse seksen ayar ola, bundan eksik olmaya" gibi

tüketiciyi korumaya yönelik hükümler yer almıştır30. Tüketiciler aynı zamanda, pazarda

satıma sunulan ürünlerin en yüksek kar oranlarının belirlenmesi yani narh konulması

sureti ile de koruma altına alınmışlardır.

Mecellede de, 336 -355'inci maddelerde, satıcının açıkça ayıplı mal sattığını

beyan etmediği durumlarda, ayıptan sorumlu olduğunu, bu durumda alıcının sözleşmeyi

hükümsüz kılma ve bazı durumlarda semenden indirim talep etme hakkının bulunduğunu

28 Şebnem Akipek, a.g.e., s.108 29 Hasan Özcan, "Tüketicinin Korunması Korunmasında Tarihi Lonca Sistemindeki Meslek İçi Kontrol Mekanizmalarının Çağdaş Yansıması" TES-AR Yayın No:18, s.1, Ankara :1996 30 Şebnem Akipek; a.g.e., s.108

Page 29: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

19

düzenleyen özellikle konumuza ilişkin olarak tüketiciyi ayıplı mala karşı koruyan

hükümler yer almaktadır31.

Konu, 1839 yılında loncalar ve ihtisap ağalığının ve 1865'de narh sisteminin

kaldırılmasından itibaren, savaştan yeni çıkmış ve yeni bir devlet oluşturma çabası içinde

olan Cumhuriyet hükümetlerince 1930'lara doğru yeniden gündeme alınıncaya dek,

tüketiciler hukuki korumadan yoksun kalmışlardır. Bu dönemde çıkarılan kanunlara

örnek olarak 1928 tarih ve 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Mühtahsarlar Kanunu, 1930

tarih ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu, yine 1930 tarih ve 1580 sayılı Belediye

Kanunu, yine 1930 tarih ve 1705 sayılı Ticarette Tağşişin Men'i ve İhracatın Murakabesi

ve Korunması Hakkında Kanun, 1933 tarih ve 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanunu,

1936 tarihli Endüstriyel Malumatın Maliyet ve Satım Fiyatlarının Kontrolü ve Tespiti

Hakkında Kanun ve 1938 tarihli Pazarlıksız Satım Mecburiyetine dair Kanun

verilebilir32.Asıl amacı devlet müdahalesini hakim kılmak olan bu kanunlarda tüketici

dolaylı olarak da olsa korunmuştur.

Tüketicin korunması meselesi 1970'li yıllarda yeniden gündeme gelmiş TSE ve

Ticaret Bakanlığı'nın ortaklaşa yaptığı bir çalışma sonucu seminer düzenlenmiş ve

Ticaret Bakanlığı'nda ilgili bir daire kurulmuştur33.1972 yılına gelindiğinde ise konuya

ilişkin kanun tasarısı hazırlanmışsa da gündeme gelememiştir.

1980'li yıllara gelindiğinde 1982 Anayasasının 172'inci maddesinde, tamamen

Tüketicinin Korunması kenar başlığı ile bu konuya yer ayrılmıştır. Anılan maddeye göre

"Devlet, tüketiciyi koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini

koruyucu girişimlerini teşvik eder."

Bu maddenin yanı sıra Anayasanın 2'nci maddesinde Cumhuriyetin temel

nitelikleri arasında "sosyal hukuk devleti" ifadesine yer verilmiş ve 5'inci maddesinde "...

Kişilerin ve toplumun, refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişilerin temel hak ve

hürriyetlerini, sosyal hukuk ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan

siyasal, sosyal ve ekonomik engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının

31 Cevdet Yavuz; “Satıcının Satılanın Ayıplarından Sorumluluğu”, s.7 vd., İstanbul:1989 32 Şebnem Akipek; a.g.e., s.111 33 Bu daire 1974 yılında kaldırılmıştır.

Page 30: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

20

gelişmesi için hazırlamaya çalışmak..." devletin temel amaç ve görevleri arasında

sayılmıştır. 17'nci maddede herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve

geliştirme hakkına sahip olduğu, 167'nci maddede devletin mal ve hizmet piyasalarının

sağlıklı işleyişini sağlayıcı tedbirler alacağı, 171'inci maddede de devletin ekonominin

yararına olarak üretimin arttırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan

kooperatifçiliğin gelişmesini sağlama görevinin bulunduğu düzenlenmiştir.

Bugün için tüketicinin korunması ile ilgili çok sayıda kanun ve yüzlerce tüzük,

yönetmelik ve kanun hükmünde kararname yürürlüktedir34. Ancak; bunların arasında 8

Mart 1995'de, 4077 sayı ile çıkarılan, 6.3.2003 tarihli ve 4822 sayılı kanun ile değişikliğe

uğratılmış olan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK), sadece tüketicinin

korunması amacı ile çıkarılan ilk özel kanun olması açısından önem taşır. 8 Eylül 1995

tarihinde yürürlüğe giren Kanun, tek tek özel alanlara ilişkin olmayan bir genel kanun

özelliğindedir35.

Ülkemizde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı başta olmak üzere, Sağlık Bakanlığı,

Milli Eğitim Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı, Türk Standartları Enstitüsü, Reklam

Özdenetim Kurulu, meslek kuruluşları ve bunların başı konumundaki Türkiye Odalar ve

Borsalar Birliği ve tüketici örgütleri de tüketicinin korunması için etkin çalışmalar

yapmaktadırlar.

II. Türk Hukukunda Tüketicinin Özel Olarak Ayıplı Mala Karşı Korunması

A) İmalatçının Ayıplı Mal Sebebi İle Doğan Sorumluluğuna İlişkin

Uyumlulaştırmalar ve Tüketicinin Bu Anlamda Yarışan Hakları

AB mevzuatı ile uyumlulaştırma hareketleri neticesinde "Ürün Güvenliği"

alanında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı tarafından pek çok yönetmelik

ve tebliğ çıkarılmıştır. Özelikle "İmalatçının Sorumluluğu"na ilişkin AB Hukukuna

yapılan uyumlulaştırmalar içinde, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun;

4703 sayılı "Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair

34 Turhan Çakar "Türkiye'de Tüketici'nin Korunması"s.11, TES-AR Yayınları No:18, Ankara :1996 35 Şebnem Akipek, a.g.e., 112

Page 31: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

21

Kanun" ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca 13.06.2003 tarih ve 25137 sayılı Resmi

Gazete'de yayımlanarak çıkarılan "Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk

Hakkında Yönetmelik" önem taşımaktadır.

4077 sayılı kanunun 4822 sayılı kanunla değişmeden önceki halinde, üreticinin,

tüketicinin kullanacağı malın yenisi ile değişimi, onarımı, semenin indirimi ve

sözleşmeden dönme şeklindeki seçimlik haklardan biri ile sorumlu olacağı

düzenlenmemiş ve bu ihtimal sadece üretici ve satıcının aynı kişi olması durumuna

bırakılmıştır. Oysa yapılan değişiklik ile birlikte, üretici, satıcı ve satım zinciri içindeki

diğer kişilerle36beraber tüketiciye karşı seçimlik hakları sebebi ile müteselsil sorumlu

hale getirilmiştir. Bu durum satıcının akde uygunsuzluk sebebi ile doğan borcunun

hukuki niteliği ile örtüşmemekte ise de 1999/44 sayılı topluluk yönergesi ile

karşılaştırıldığında mevzuatımızın tüketici hakları açısından bir adım daha ileri gittiği

söylenebilir.

4077 sayılı kanun çıkmadan önce, imalatçının tüketiciye karşı sorumluluğu

hakkında açık ifadeler taşıyan her hangi bir yasa hükmü yoktur. Ancak, Yargıtay Borçlar

Kanunu'nda yer alan önceleri 58'ici madde, sonraları 41'inci madde hükümleri gereğince

üreticinin tüketiciye karşı sorumlu olduğu yolunda çeşitli içtihatlarda

bulunmuştur37."İmalatçının sorumluluğunu doğuran fiilin aynı zamanda imalatçının

kusurundan doğan bir fiil olduğu durumlarda BK 41vd, imalatçının yanında çalışan

kişilerden kaynaklandığı hallerde BK 55vd, ...., imalatçının zarar veren malın maliki

olduğu hallerde BK 58vd maddelerinin uygulanması söz konusu olabilir. Bu gibi

durumlarda , tüketicinin ,...., bu hükümlerden herhangi birine dayanma hakkı vardır38.”

Ancak bu hükümler, tüketicinin üreticiye yöneltebileceği seçimlik haklara değil; uğradığı

zararın tazminine ilişkindir.

Son haliyle TKHK'da, tüketiciye bu seçimlik hakların yanı sıra ayıplı malın

neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda

zarara neden olan hallerde üreticiden tazminat isteme hakkı da tanınmış; ancak ayıplı

malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu ise, bunların

36 Bu kişiler, bayi, acente, ithalatçı ve aynı kanunun 10'uncu maddesinin beşinci fıkrasına göre kredi verendir. 37 Cevdet Yavuz, a.g.e. s.237 38 Yılmaz Aslan, "Tüketici Hukuku", s. 192, Etkin Kitapevi Yayınları, Bursa :1996

Page 32: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

22

müteselsilen sorumlu olduğu ve satılan malın ayıplı olduğunun bu kişiler tarafından

bilinmemesinin veya ayıplı malı satın alan tüketicinin bunu bilmesinin bu sorumluluğu

ortadan kaldırmayacağı ayrıca düzenlenmiştir.

Değişiklikten önce kanunda, üreticinin yanı sıra "satıcı, bayi, acente ve

ithalatçının da ayıplı malın sebep olduğu zarardan sorumlu olduğu açıkça ifade edilmiştir.

Yeni haliyle kanun metninde yer alan "birden fazla kimse" şeklindeki üstü kapalı ifade ile

sorumlu olan kişiler genişletilmiştir.

Zarar ise, önceki düzenlemede, mevcut durumdan farklı olarak, sadece ölüm,

yaralama ve diğer mallardaki zararlarla sınırlandırılmamıştır. Bir başka ifade ile,

değişiklikten önceki düzenleme manevi zararın yanı sıra malın kendisinde oluşan zararın

tazmin edilmesini de mümkün kılmıştır. Zira, her türlü zarardan bahsedilmiştir. Oysa

yapılan değişiklik ile, zarar kavramı, ölüm, yaralanma ve diğer mallardaki zararla

sınırlanmıştır. Bu anlamda yapılan değişik 1985/374 sayılı yönerge ile uyumludur.

Bununla beraber, her ne kadar Borçlar Kanunu hükümlerine istinaden manevi zarar ile

malın kendisinde oluşan zararın tazmini mümkünse de, Tüketicinin Korunması Hakkında

Kanun’a dayanılarak bunların tazminini istenememesi tüketicinin korunması açısından

noksanlıktır.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca çıkarılan "Ayıplı Malın Neden Olduğu

Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik" üreticinin ve satıcı da dahil olmak üzere

onunla beraber müteselsilen sorumlu olanların sorumluluğunun kusursuz sorumluluk

olduğunu açıkça ifade etmektedir. Aslında kanunda ihmal ihtimali üzerinde açıkça

durulmamışsa da en azından kasıt ihtimalinin yani ayıplı malın bilerek satılmasının bu

sorumluluğun doğması için aranmadığı 4. maddenin 3. fıkrasının son cümlesinde "Satılan

malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz." denilmek sureti

ile kabul etmiştir. Ancak TKHK'da yapılan zarar tanımlaması dışında kalan zararların

tazmini için BK'nun 205. maddesinde geçen ayırımın dikkate alınması gerekecektir. Öyle

ki kanun; dolaylı zararlar için satıcıya kusursuzluğunu ispatlayarak bu sorumluluktan

kurtulma hakkı tanınmıştır. Ancak bu maddenin uygulanabilmesi için, alıcı tercihinin

sözleşmeden dönmeden yana olması ve kendisine başvurulan üreticinin aynı zamanda

satıcı olması gerekir.

Page 33: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

23

Anılan yönetmelik, birinci maddesinde de açıkça yazıldığı gibi, ayıplı malın

sebep olduğu zararlardan, o malın üreticisinin sorumluluğunun usul ve esaslarını

düzenlemek amacı ile ve 4077 sayılı Kanunun verdiği açık yetki ile çıkarılmıştır.

Üreticinin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğunun açıkça düzenlenmesinin yanı

sıra, ayıp kavramı 1985/374 sayılı yönerge paralelinde malın güvenli olmamasına

bağlanmış, müteselsil sorumluluk vurgulanmış, üreticinin sorumsuzluğuna ilişkin kaydın

geçersiz olduğu gibi çeşitli hükümlere de yer verilmiştir.

4703 sayılı kanunda ise üreticinin piyasaya sadece güvenli ürünler arz etme

zorunluluğu vurgulanmış; bu konuda üretici ve dağıtıcının üzerine düşenler açıklanmış;

piyasa gözetim ve denetim ilkeleri belirlenmiş; ürünün piyasaya arzının yasaklanması,

toplatılması ve bertarafı ile cezai hükümler düzenlenmiştir.

B) Satıcının Ayıplı Mal Satımı Sebebi ile Doğan Sorumluluğuna İlişkin

Uyumlulaştırmalar ve Tüketicinin Bu Anlamda Yarışan Hakları

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 4’üncü maddesi 4822

sayılı yasa ile yapılan değişiklikle, tamamen "ayıplı mal"a ayrılmıştır. Daha önce madde

içinde düzenlenen "ayıplı hizmet" 4a maddesinde ayrıca düzenlenmek sureti ile madde

metninden çıkarılmıştır. TKHK ile bir takım kavramlar mevzuatımıza ilk defa girmiştir.

Örneğin; tüketici, satıcının sorumluluğundan müteselsilen sorumlu olanlar, ekonomik

ayıp, satıcının gayri-maddi malların ayıplı satılması sebebi ile de sorumluluğunun

doğacağı, onarım hakkı, ayıplı malın yol açtığı zarar sebebiyle üreticin sorumluluğu gibi

kavramlar açıkça ve ilk defa TKHK'da düzenlenmiştir. 4'üncü maddenin dışında,

kanunun 24'üncü maddesinde ayıplı malın, üretiminin ve satışının durdurulması ile

toplatılması şeklinde idari tedbirler ele alınmış; 25'inci maddesinde de güvenli olmayan

malların piyasaya sürülmesi cezai yaptırıma bağlanmış; tekerrürü ağırlaştırılmış ve aynı

fiilin bir başka kanuna göre daha ağır yaptırıma bağlanmış olması halinde en ağır para

cezasının uygulanacağı düzenlenmiştir.

Satıcının ayıplı mal satımı sebebi ile doğan sorumluluğu Tüketicinin Korunması

Hakkında Kanundan önce Borçlar Kanunu (BK) ve Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile de

düzenlenmiştir. TTK’nin ilgili hükümleri, ayıp konusunu tamamıyla ele almaktan çok

uzaktır. Burada yapılan düzenleme sadece ihbar ve talep hakkı sürelerine ilişkin olup

Page 34: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

24

ticari satımlarda da bu özel hükümler dışında Borçlar Kanunu hükümleri uygulanacaktır.

Borçlar Kanununun, satıcının sorumluluğuna ilişkin özel düzenlemesi ise, kanunun

"Akdin Muhtelif Nev'ileri" adı altındaki ikinci kısmının 6’ncı babında 194 ila 207’nci

maddeleri arasında yer almaktadır. Alıcı ve satıcı tarafların tacir olduğu durumlarda TTK

hükümlerinin uygulanması kaçınılmazdır. Örneğin; imalatçı tacirden koltuk takımı alan

satıcı tacir için, bunların ayıplı çıkması durumunda TTK’nun sürelere ilişkin özel

hükümleri ve bu hükümler dışında Borçlar Kanunu genel hükümleri uygulanacaktır. Aynı

tacirin tüketiciye karşı yaptığı satımlarda ise tüketici TKHK’nun korunması altında

olacaktır. Oysa tüketici evindeki koltukları bir arkadaşına sattığında Borçlar Kanunu

hükümleri uygulanacaktır.

Satıcının ayıplı mal satması sebebiyle doğan sorumluluğu açısından, TKHK ve

BK arasındaki ilişki iki boyutludur. Öncelikle BK; TKHK'na dayandırılan

uyuşmazlıklarda, TKHK'da yer almayan hususları çözüme kavuşturmak için ve TKHK

hükümleri ile çelişmemek koşuluyla TKHK'la birlikte uygulanabilir. Bu BK

hükümlerinin TKHK hükümlerine nazaran genel hükümler olmasının doğal bir

sonucudur. TKHK'nun 30'uncu maddesi genel hükümlere açıkça yollama yapmaktadır.

BK'nun genel hükümler olması tüketicilerin bu kanundan yararlanabilmesinin yolunu

açıyorsa da her alıcı tüketici olmadığı için tüketici olmayan alıcıların TKHK'dan

yararlanabilmeleri imkanı yoktur. BK'nun TKHK'la birlikte uygulanabilecek

hükümlerine; hayvan satımına ilişkin, (BK. md. 195,199)39mesafeli satımlara ilişkin,

(BK. md. 201)40dönme hakkının sonuçlarına ilişkin, (BK. md. 205,206)41hükümleri

gösterilebilir.

Bu ilişkinin ikinci boyutu ise BK'nun tüketiciye TKHK'la yarışan haklar

sağlamasıdır. Başka bir ifade ile tüketici TKHK'dan doğan haklarından tamamen vaz

geçerek BK'dan yararlanabilecektir. Örneğin; zarar ve gayrimenkul kavramlarının daha

geniş olması sebebi ile bazen BK hükümleri, TKHK hükümlerine nazaran daha geniş bir

koruma sağlayabilmektedir. Ayrıca, çoğu zaman ayıba karşı tekeffülün şartları ile birlikte

kanunun 23 vd maddelerinde düzenlenen vasıfta hata, 28'inci maddede düzenlenen hile

ve hatta bazen 21'inci maddede düzenlenen gabin şartlarının gerçekleşmesi veya borcun

39 Aydın Zevkliler, “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun”, s.77 40 Aydın Zevkliler, “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun”, s.78 41Aydın Zevkliler, “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun”, s.81

Page 35: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

25

yerine getirilmemesi sebebi ile borçlunun sorumluluğuna ilişkin BK md.96 vd.nın tatbiki

imkanı da ortaya çıkabilmektedir. Kaldı ki satıcıyı kanunun 41vd maddelerinde

düzenlenen haksız fiil sebebi ile sorumlu tutmak da mümkündür 42.

C)AB Mevzuatı İle Uyum Meselesi

Avrupa Birliği mevzuatına maddi uyum meselesi ilerleyen bölümlerde ayrıca

detayı ile açıklanacağı için, burada sadece şekli anlamda uyumun gerçekleşmiş olduğu

ifade edilecektir. Zira; tüketiciyi imalatçıya ve satıcıya karşı koruyan birlik normları

yönergelerde toplanmış olup; yönergeler bağlayıcı ve kalıcı oldukları sürece iç hukukla

her hangi bir şekilde uyumlulaştırılabilmektedirler. Türk mevzuatında TKHK başta

olmak üzere çıkarılan çeşitli kanun, yönetmelik, tebliğ v.s... ile bu koşullar sağlanmıştır.

§ 3. Menkul Malların Uluslar Arası Satımları Hakkında BM

Konvansiyonu, UNIDROIT İlkeleri ve Lando (PECL) İlkeleri

I. Genel olarak

AB hukuku ile, üye devlet hukukları bir sistem ve standart içine sokulmaya

çalışılırken sadece üye devletlerin hukuklarının incelenmesi ve karşılaştırılmasının

yapılmasıyla kalınmamakta; uluslararası hukukun kaynaklarından da esinlenilmektedir.

Her ne kadar bu çalışmanın amacı, AB Hukukunda ve Türk Hukukunda satıcının ayıplı

mal teslimi sebebiyle doğan sorumluluğunun karşılaştırılmasının yapılmasıysa da,

konuya ilişkin olarak uluslararası hukukun bazı kaynaklarına da kısaca değinilecektir. Bu

kaynakların başında Menkul Malların Uluslar Arası Satımları Hakkında BM

Konvansiyonu ve bunun etkisinde ve aynı zamanda birbirlerinin de43etkisinde kalınarak

hazırlanmış olan UNIDROIT İlkeleri ve Lando İlkeleri (PECL) gelir.

II. Menkul Malların Uluslar Arası Satımları Hakkında BM Konvansiyonu

42Cevdet Yavuz, “Satıcının Satılanın (Malın) Ayıplarından Sorumluluğu”, s.213 v.d. 43 Tom Southerington, “Impossibility Of Performance And Other Excuses In International Trade” Publication of the Faculty ofthe Law of the University of Turku, CISG-Finland website. Erişim: 3.4.2004

Page 36: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

26

Menkul malların uluslararası satımına ilişkin BM Konvansiyonu, kısa adıyla

CISG,4411 Nisan 1990'da imzalanmıştır. Konvansiyon, aslında doğrudan tüketiciyi

korumaya yönelik değildir. Zira; 2’nci maddesinde, Konvansiyonun kişisel ailevi ve eve

yönelik kullanım için alınan mallara uygulanmayacağı açıkça düzenlenmiştir. Bununla

beraber, satıcı sözleşme öncesinde veya esnasında, malın bu amaçla kullanıldığını

biliyorsa veya bilmesi bekleniyorsa Konvansiyon hükümleri uygulanabilecektir.

Konvansiyonun, 30 ila 52’nci maddeleri satıcının yükümlülüklerine; özellikle 35'inci

maddeden sonrası ise, malların BM Konvansiyonuna veya taraflar arasındaki sözleşmeye

uygunsuzluğuna ayrılmıştır.

Dünyada toplam 63 ülkenin kabul ettiği45Konvansiyonu46Topluluğun 20 ülkesi

de kabul etmiştir. Türkiye ise, anılan Konvansiyonunun henüz hiç bir şekilde tarafı

değildir.

Birliğin kurucu anlaşmalarının sair maddelerinde47her ne kadar uluslararası bir

örgüt ile anlaşma akdedebileceğine yer verilmişse de, Avrupa Birliği Konseyi,

Konvansiyona imza atmamıştır. Ancak bu Konvansiyonun topluluk hukukunda önem arz

etmediğini söylemek, bu Konvansiyona tarafı olan 20 birlik üyesi devlet karşısında

imkansızdır. Bugün için reformu dahi gündeme getirilmeyen Konvansiyon sadece satım

hukukuna ilişkin uluslararası ahengin mihenk taşı olmakla kalmamış aynı zamanda

Avrupa Sözleşme Hukukuna da dayanak teşkil etmiştir48. Birlik devletlerinden çoğu

tarafından kabul edilen Konvansiyonun haricinde, uluslararası satıma ilişkin milli

düzenlemelerin ve bunun yanında AB hukuku kaynaklarının varlığı, özelikle işletmeler

44 United Nations Convention on Contracts for the International Sale Of Goods Erişm:3.4.2004 45 http://www.osec.doc.gov/ogc/occis/cisg.htm Erişm:3.4.2004. Bundan böyle BM Konveansiyonu olarak geçecektir. 46 Topluluğun 25 üyesinden sadece 5'i yani İngiltere, İrlanda, Portekiz, Malta ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi kabul etmemişlerdir. Geri kalan 20 ülkeden Fransa, İtalya ve Macaristan 1 Ocak 1988'de, İsveç, Avusturya ve Finlandiya 1 0cak 1989'da, Danimarka 1 Mart 1990'da, Almanya 1 Ocak 1991'de, Slovenya 25 Haziran 1991'de, İspanya 1 Ağustos 1991'de, Hollanda 1 Ocak 1992'de, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti 1 Ocak 1993’te, Estonya 1 Ekim 1994’te, Litvanya 1 Şubat 1996'da, Polonya 1 Haziran 1996'da, Belçika 1 Kasım 1997'de, Lüksemburg 1 Şubat 1998'de, Letonya 1 Ağustos 1998'de, Yunanistan 1 Şubat 1999'da sözleşmeyi yürürlüğe sokmuştur. Bununla beraber, Danimarka, Finlandiya ve İsveç yine sözleşmenin verdiği yetki ile46sözleşmenin II'nci bölümüne taraf olmamışlardır. Aynı şekilde, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Estonya, Macaristan, Litvanya ve Letonya da sözleşmenin bazı maddelerine çekinceler koymuşlardır. Ulrich Magnus, “European Contract Laww and CISG” Erişim: 3.4.2004 http://www.europa.eu.int/consumers/-int/safe-shop/fair-bus-pract/cont-law/stakeholders/5-35pdf 47 ATA’nın 181a, 177, 181, 133, 300, 302 ve 310’uncu maddelerinde olduğu gibi. 48 Ulrich Magnus, a.g.e.

Page 37: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

27

açısından sorunlara yol açmakta ve hatta bazen taraflar arasında uygulanacak hukukun

belirlenmesini imkansız hale getirmektedir49. Günümüzde, çalışmaları yapılan Avrupa

Medeni Kanunu ve daha özelinde Avrupa Sözleşme Hukukunda Konvansiyonun etkisi

inkar edilmemekte, Konvansiyonun yerini bunların mı alacağı sorusu tartışılmaktadır50.

III. UNIDROIT İlkeleri

UNCITRAL (UN Comission On International Trade Law - Uluslararası Ticaret

Hukuku BM Komisyonu) tarafından hazırlanan Uluslararası Ticari Sözleşmelere İlişkin

İlkeler kısa adıyla UNIDROIT, 1994 yılında yayımlanmış; Nisan 2004'de 5 yeni başlık

eklenmek sureti ile içeriği genişletilmiştir51. UNIDROIT İlkeleri, taraflar aralarındaki

sözleşmede açıkça bu ilkeleri veya hukukun genel ilkelerini kabul ettikleri zaman

uygulanacaktır. Bu ilkeler CISG'ı tamamlayıcı mahiyette değildir52.

IV. Lando İlkeleri (PECL Principles of European Contract Law - Avrupa Sözleşme

Hukuku İlkeleri)

Yukarıda da açıklandığı gibi BM Konvansiyonu, doğrudan tüketici

sözleşmelerine uygulanmayacaktır. Ayrıca birlik sözleşmenin tarafı da değildir. Buna

rağmen Konvansiyonun, 1999/44 sayılı yönergeyi fazlasıyla etkilediği kabul

edilmektedir. Birlik politikalarını sadece yönerge ve tüzükler gibi ikincil kaynakları ile

bağımsız konular şeklinde düzenlemekle kalmayıp bütünleştirici genel ilkelere yönelik

çalışmalar da yapmakta veya bu çalışmaları desteklemektedir.

11 Temmuz 2001'de, AB Komisyonu, Avrupa Sözleşme Hukuku hakkında bir

bildirge yayımlamıştır. Bu bildirge, aslında topluluğun diğer organlarına, üye devletlere,

akademisyenlere, hukukçulara ve diğer ilgililere konu hakkında düşüncelerini soran bir

çağrıdır. Gelen yüzlerce cevaptan sonra Komisyon Eylem Planı'nı 12 Şubat 2003'te

49 Christian von Bar "Study of the Systems of Private Law in the EU with regart to Discrimination and the Creation of a European Civil Code" Avrupa Parlamentosu, Araştırma Genel Müdürlüğü Hukuk İşleri yayınları,s.151-155, 1999 50 Galf Peter Calliess "European Contract Law" Erişim:3.4.2004 http://www.euroap.eu.int/comm/justice_home/news/consulting_public/name_i/doc/universitat_frankfurt_en.pdf 51 http://www.unidroit.org/english/principles/contracts/principles2004/blackletter2004.pdf 52 Tom Southerington, a.g.m.

Page 38: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

28

deklare etmiştir. Aslında bu planın arkasında 23 yıl öncesine giden bir çalışma vardır.

Çeşitli ülkelerdeki akademisyenler ve hukukçuların oluşturduğu ve "Avrupa

Sözleşme Hukuku Komisyonu" adıyla kendi kendisini atayan grup sözleşme hukukunun

ortak ilkelerini belirlemeyi kendisine görev edinmiştir.

1995'de yayımlanan ve Lando İlkeleri olarak da bilinen Avrupa Sözleşme

Hukuku İlkeleriyle, malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin akışının hızlanması ve

iş camiası kadar tüketicilerin de bu anlamda korunması için ülkeler arasındaki sözleşme

hukukuna ilişkin yasal düzenlemelerdeki çeşitliliğin kaldırılması hedeflenmiştir. Bazen

hükümetlerden gelen tepkiler sebebi ile bu destek çekilse dahi Avrupa Birliği Komisyonu

tarafından maddi açıdan desteklenen grup, Mart 2003'de hazırlanan "Üçüncü Bölüm" ile

görevini tamamlamıştır. Aslında tüketiciyi koruyan yönergeler de bu çalışmaların ürünü

olarak görülmektedir. Bu Komisyonun bazı üyelerinin aynı zamanda UNIDROIT grubu

içerisinde yer alması iki çalışma arasındaki derin etkiyi ortaya koymaktadır53.

1999'dan beri bir başka grup, başta Almanya olmak üzere Hollanda ve

Avusturya'da Avrupa Medeni Kanunu için çalışmalarını sürdürmektedir.

İkinci Bölüm

53 Ole Lando, “Contract Law In The EU, The Commission Action Plan and the Principles of European Contact Law”s.8 http://www.iue.it/LAW/ResearchTeaching/ EuropeanPrivateLaw/Conferences.shtml - 21k

Page 39: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

29

SATICININ AYIPLI MAL TESLİMİNDEN DOĞAN

SORUMLULUĞUNUN KOŞULLARI

§1. AB Hukukunda Satıcının Sözleşmeye Uygun Olmayan Mal Teslim

Etmesinden Doğan Sorumluluğunun Koşulları

I. Maddi Koşullar

A) Sözleşmeye Uygunsuzluk Kavramı

1999/44 sayılı AB Yönergesinde, satıcının sözleşmeye uygun mal teslim etmesi

yükümlülüğü düzenlenmiştir. Yönergede tercih edilen kavram, satılan malın "ayıplı"

değil; "sözleşmeye uygun olmaması"dır. Sözleşmeye uygunsuzluk kavramının

anlaşılması, öncelikle tarafları, konusu ve hukuki yapısıyla sözleşmenin ne olduğunun

bilinmesini gerektirir. Burada sırasıyla, sözleşmenin tarafları olan tüketici ve satıcı

kavramları, daha sonra bunlar arasındaki sözleşmenin hukuki yapısı, ardından tüketim

malı ve nihayetinde de tüketim malının sözleşmeye uygunsuzluğu kavramları

incelenecektir.

1. Tüketici

Uygunsuzluğun ortaya çıktığı sözleşmenin taraflarından biri satıcı diğeri de

tüketicidir. Yönergeye göre tüketici; öncelikle gerçek kişi olmalı ve sözleşmeye ticari

veya mesleki amaçlı ya da işinin gereği olmaksızın taraf olmalıdır. Başka bir ifade ile,

bir tüzel kişilik, örneğin; personelin kullanması için çay bardağı seti alan bir şirket, setin

kırık çıkması durumunda yönergeden yararlanılamayacağı gibi, aynı seti dükkanında

satmak için satın alan işletme sahibi bir gerçek kişi de yönergeden yararlanamayacaktır.

Oysa yönergenin teklif halindeki şeklinde, mobil bilgisayar gibi hem mesleki hem de

özel amaçlı malların kullanıcısını tüketici olarak kabul edilmiştir54.

2. Satıcı 54 Dirk Staundenmayer, "The Directive on the Sale of Consumer Goods and Associated Guarantees-a Milestone in European Consumer and Private Law ", European Review of Private Law 4:547-564, Kluwer Law International, Netherlands: 2000

Page 40: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

30

Yönergeye göre, satıcının, gerçek veya tüzel kişi olmak fark yaratmaz iken,

satımın mutlaka bu kişinin işinin bir gereği olarak veya ticari ya da mesleki amaçlı

yapılmış olması aranacaktır. Başka bir ifade ile bir gerçek veya tüzel kişinin özel

mülkiyetindeki bir eşyayı ticari bir amaç olmaksızın satması halinde, alıcının yönerge

hükümlerine dayanması mümkün değildir. Aynı esas BM Konvansiyonu için de

geçerlidir. Uluslararası ticaretin yaygınlaştırılması amacını taşıyan Konvansiyonda

tarafların işyerlerinin bulunmasının arandığı nazara alındığında, satıcının da alıcı gibi

ticari veya mesleki amaçlı olarak bu sözleşmenin tarafı olduğunu kabul etmek

gerekecektir.

Satıcının kamu hukuku veya özel hukuk tüzel kişiliği olması açısından da

yönergede bir ayırıma gidilmemiştir.

Satıcı, tüketiciye karşı bireysel olarak sorumlu olup; sorumluluğuna müteselsilen

ortak olanlar yoktur. Başka bir ifade ile tüketici yönergeye istinaden satıcıdan başka hiç

kimseye başvuramaz. Ancak; yönergede satıcının rücu hakkı özel olarak kaleme

alınmıştır. Tüketiciye karşı seçimlik hakları yerine getirmek zorunda olan satıcı, ulusal

hukuk aksini ön görmediği sürece, malın üretildiği andan kendi eline gelinceye dek

oluşan zincir içindeki, üretici de dahil olmak üzere tüm satıcılara rücu edebilecektir.

Ancak bu hakkın kullanılması, onların kusurlarına bağlanmıştır. Satıcının, kural olarak

talep edebilecekleri kendi yaptığı masraflarla sınırlı olacaktır. Zira tüketicinin hakları

kendisine geçmemektedir55. Bu sebeple de satıcının rücu hakkını düzenleyen yönergenin

4’üncü maddesinin başlığı “tazminat hakkı” olarak kaleme alınmıştır. Üye devletler,

ulusal hukuklarında bu kişiler açısından bir sınırlama getirebilecekleri gibi, kişilerin

sorumluluklarının çeşidi, açılacak davalar ve usulünü belirlemede de yetkilidir. Bu

kişilerin tüketiciye karşı olan kusursuz sorumluluğu ise ayrı bir yönerge olan

1985/374/EEC sayılı yönergede ayrıca düzenlenmiştir.

3. Tüketici ve Satıcı Arasındaki Sözleşme

55 Christoph Jeloschek, “The Transposition of Directive 99/44/EC into Austrian Law”, European Review of Private Law, 2&3, 163-175, Kluwer Law International, Netherlands: 2001

Page 41: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

31

Yönerge, tüketim mallarının satımına ilişkin hükümler içermektedir. Yani

yönerge, taraflarından birinin satıcı, diğerinin tüketici, satım konusunun ise, tüketim malı

olduğu, satım sözleşmeleri hakkındadır. Ancak yönergede tüketim sözleşmesinin tanımı

yapılmamıştır. Tüketim sözleşmeleri uluslararası teamüllerde, satım sözleşmelerinin

yanında hizmet sözleşmelerini ve benzerlerini de kapsayan geniş bir anlamda

kullanılmaktadır56. Zaten yönergenin birinci maddesinin dördüncü fıkrasında, satım

sözleşmelerinin yanı sıra, tüketim mallarının üretilmesi ve yapılmasını sağlayan

sözleşmeler de yönergenin uygulanmasında satım sözleşmesi olarak kabul edilmiştir.

11.04.1980 tarihli BM Konvansiyonu ise yine satım sözleşmesini esas almış;

malı sipariş edenin, üretim için gereken malzemenin büyük kısmını üstlenmemesi

halinde, eser sözleşmelerini de bu kapsamda görmüştür. Satıcının aynı zamanda hizmet

veren taraf olması durumunda ise, bunlar sözleşme kapsamı dışında tutulmuştur.

4. Tüketim Malı

Satıcının, sözleşmeye aykırı olduğu için sorumlu olduğu tüketim malı, taşınır

olmak zorundadır. Başka bir ifade ile taşınmazların satımında ortaya çıkacak sözleşmeye

uygunsuzluk halleri, yönergenin alanı dışındadır57. Bununla beraber, tüm taşınırların

satımı da yönerge kapsamında değildir. Öncelikle; (a) arttırma gibi yollarla yasal

zorunluluk sonucunda satılan eşya, (b) elektrik, (c) su ve (d) gaz ayrık tutulmuştur.

Su ve gaz satımları, belli bir miktar ve değerde satıma sunulmadığında, yönerge

kapsamı dışında kalacaktır. Örneğin; şişe sular ve tüp gazlar yönergenin koruması altında

iken abonelik şeklinde, baştan kullanım kapasitesi kararlaştırılmamış olan, kullanıldığı

kadar bedeli ödenen, örneğin; doğal gaz veya musluktan akan su yönergenin dışında

tutulmuştur.

Tüm bu ayrıklara, bir de üye devletlere tanınmış olan yetki eklenebilir.

Yönergenin birinci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince; üye devletlere tüketicilerin

kişisel olarak katılma şanslarının bulunduğu açık artırmalarda satılan ikinci el eşyayı,

56 Gralf-Peter Calliess, a.g.e. 57Orjinal yönergeye ait teklif metinde ayrıkların sadece taşınmazlara yönelik olduğuna dair bkz. Dirk Staudenmayer, a.g.m, s.549

Page 42: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

32

yönerge anlamında "tüketim malları" dışında tutma hakları tanınmıştır.

1985/374 sayılı imalatçının sorumluluğuna ilişkin yönerge ise, elektriği açıkça

kapsarken ilk haliyle işlenmemiş tarımsal ürünleri ve av ürünlerini kapsama alanı dışında

tutmuş; sonradan yapılan değişiklik ile bunları da içermiştir. BM Konvansiyonunda ise,

satıcının bu amaçla alındığını bilmediği veya bilmesinin kendisinden beklenemeyeceği

durumlar haricinde, kişisel ailevi veya eve özgü tüketim malları, ihale veya icra gibi yasal

zorunluluk sebebi ile satılan mallar, hisse senetleri, sermaye payları, yatırım senetleri,

ciro edilebilir yatırımlar, para, vapur, gemi, hoverkraft, uçak ve elektrik hariç

tutulmuştur.

5. Tüketim Malının Sözleşmeye Uygunsuzluğu

a) Tanımı

Satıcının, satım sözleşmesine uygun mallar teslim etmek zorunda olduğu,

eşyanın teslimi sırasında ortaya çıkan uygunsuzluktan tüketiciye karşı sorumlu olduğu ve

garanti beyanındaki şartlar ve verdiği reklamlarla bağlı olduğu, yönergenin 2, 3 ve 6'ıncı

maddelerinin amir hükümleridir.

Burada tercih edilen kavram, Türk Hukukunda kabul gören "ayıp" kavramı

değil; "sözleşmeye uygunsuzluktur". Yönergede sözleşmeye aykırılığın tanımı

yapılmamış; aksine nelerin sözleşmeye uygunluk halleri olduğundan bahsedilmiştir.

Yönergeye göre, mal eğer satıcının veya yönergede sayılan diğer kişilerin beyanlarına,

örneklemelerine veya aynı tip malların normal kullanım amaçlarına, kalitelerine veya

performanslarına uymuyorsa sözleşmeye uygunsuz kabul edilecektir. Montaj hataları da

yönergede sayılan koşullara malda ortaya çıkan uygunsuzluğa eş görülmüştür.

1985/374 sayılı yönergede ürünün güvenli olmaması ayıp olarak kabul

edilmiştir. Oysa, 1999/44 sayılı yönergede ayıp ifadesine değil "sözleşmeye

uygunsuzluk" ifadesine yer verilmiştir. Bu sebeple, 1999/44 sayılı yönerge gereğince

doğan hakların kullanılmasında, ürünün güvensiz olmasına bağlı olunmayacaktır. Zira

güvenli olan, yani zarar vermeyen bir ürün de çok doğal olarak sözleşmeye uygunsuz

olabilmektedir.

Page 43: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

33

b) Çeşitleri

aa) Malın Kendisinde Ortaya Çıkan Uygunsuzluk

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, yönerge içerisinde uygunsuzluğun örnekleme veya

sınırlama yöntemlerinden herhangi biri ile tanımı yapılmamışsa da, "sözleşmeye

uygunluk" tanımını yapan ikinci maddeden, aksi ile kanıt metodunu kullanmak sureti ile

tahdidi olmayan şu sonuçları çıkarabiliriz:

(a) satıcının tanımlarına uymayan veya satıcının örnek veya model olarak vaat ettiği

malların kalitesini taşımayan

(b) tüketicinin talep ettiği ve satım sözleşmesinin yapıldığı esnada satıcının

bilgilendirilip kabul ettiği özel amaçlara uymayan

(c) aynı tip malların normal kullanım amaçlarına uymayan

(d) özellikle reklam ve etiketinde satıcının, üreticinin veya onun temsilcisinin açık

beyanlarında ifade edilen özellikleri veya eşyanın tabiatı nazara alındığında, tüketicin

haklı olarak bekleyebileceği ve aynı tip mallar için de normal olan kalite ve performansı

göstermeyen mal, sözleşmeye uygunsuz olarak satılmış kabul edilecektir.

Son bentte de özetlendiği şekliyle, o malın taşıması gereken lüzumlu vasıflara

veya satıcının beyanlarına uygun olan mallar, sözleşmeye uygun kabul edilecektir. Bu

sebeple, 97 model yerine 96 model bir arabanın teslim edilmiş olması halinde, 96

modelin kendisinde bir eksiklik olmasa bile, sözleşmeye uygunsuzluk hali oluşmuş kabul

edilecektir58.

BM Konvansiyonunda ise, malların, benzerlerinin normal olarak kullanıldığı

amaçlarla, satıcının beyanlarına ve örneklemelerine kalite ve miktar olarak uyması,

sözleşmede belirtilen şeklide paketlenmesi ve ambalajlanması aranmaktadır.

58 Manola Scotton, "Directive 99/44/EC on Certain Aspects of the Sale of Consumer Goods and Associated Guarantees", European Review of Private Law, 2&3:297-307, Kluwer Law International, Netherlands: 2001

Page 44: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

34

bb) Malın Kurulmasında (Montajında) Ortaya Çıkan Uygunsuzluk

Yönerge malın hatalı montajını da sözleşmeye uygunsuzluk hali kabul etmiştir.

Ancak bu hükmün uygulanabilmesi için montaj;

(a) ya satım sözleşmesinin bir unsuru olup satıcı veya onun sorumluluğunda üçüncü

bir şahıs tarafından,

(b) ya da montaj talimatnamesine riayet koşulu ile bizzat tüketici tarafından

yapılmış olmalıdır. Başka bir ifade ile, montaj talimatnamesine riayet edilerek yapılmış

olmasına rağmen, satıcının sorumluluğunda olmayan üçüncü şahısların sebep olduğu

montaj hatalarında yönetmeliğin sağladığı korumadan yaralanılamayacaktır.

Hatalı montaj halinde, satıcının sorumluluğunun ne olduğu özel olarak

düzenlenmiş değildir. Bununla beraber, tüketim mallarının hatalı montajından

kaynaklanan uygunsuzluk da maldaki uygunsuzluğa denk kabul edilecektir. Bazen,

montaj düzeltilse bile, maldaki ayıp kalıcı olabilir. Örneğin; montaj hatası ile ortaya

çıkan elektronik ayıp sonradan yapılan doğru montajla giderilemeyebilir. Ancak; malın

kendisinde başlı başına bir ayıp meydana gelmemişse ve montaj hatası ortadan

kaldırılabiliyorsa; tüketicin aynı koşullarda onarım, değişim, semenden indirim veya

sözleşmeden dönme haklarının doğacağını kabul etmek yönergenin amacını aşabilecektir.

c) Ölçütleri

Yukarıdaki tanımlar içerisinde sözleşmeye uygunsuzluk halini ortaya koyan iki

temel ölçüt vardır. Bu ölçütler, eşyanın doğası gereği zaten taşıması gereken lüzumlu

vasıflar ve satıcının vaatleri üzerine eşyadan taşınması beklenen vasıflardır.

aa) Malın Taşıması Gereken Lüzumlu Vasıflar

Birinci ölçüt, malın taşıması gereği ondan beklenebilecek lüzumlu vasıflardır.

Malın doğasının ne olduğunu ortaya koyan ise, sübjektif değerler değil aynı tip mallar

için kabul edilecek ortak değerlerdir. Yönergeye göre, bu değerler, kalite, performans ve

Page 45: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

35

kullanım amaçlarıdır.

Yönergede, malların kendilerinden beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması

sözleşmeye uygunsuzluk hali olarak kabul edilmekte ve satıcı bu sebeple sorumlu

tutulmaktadır. Burada ölçüt; eşyanın tabiatı nazara alındığında tüketicinin haklı olarak

bekleyebileceği ve aynı tip mallar için de normal olan kalite ve performanstır. Satıcının

malı tanımlama anlamında herhangi bir açıklaması olmasa bile, o malın, emsalleri için

normal kabul edilebilecek kullanım amaçlarına, kalite ve performansa uymuş olması

aranacaktır. Örneğin çalışmayan bir saatin, yazmayan bir kalemin veya sökülmüş bir

döşemelik kumaşın satıcısının, sattığı mal sebebi ile sorumlu olabilmesi için, saatin

çalıştığını, kalemin yazdığını veya kumaşın sağlam olduğunu ayrıca beyan etmiş olması

aranmayacaktır. Bununla beraber, ürün güvenliği politikasındaki standartlara doğrudan

bir atıf da yapılmış değildir. Yine de malın taşıması beklenen lüzumlu vasıflar,

topluluğun ürün güvenliği politikası ile doğrudan ilgilidir59. Standartların tespitinde

ilerleyen zamanlarda Avrupa Topluluğu Adalet Divanı'nın yargı kararları ölçüt

alınabilecektir60.

bb) Malın Özelliklerine İlişkin Satıcı Beyanları

Uygunsuzluğun tespitinde ikinci ölçüt ise, satıcının beyanlarıdır. Beyanlar zaten

malın doğası gereği taşıması gereken özeliklere ilişkin ise, beyanların varlığı önem arz

etmez; zira burada tüketici bu beyanlar olmasa dahi, malın taşıması gereken lüzumlu

vasıfları taşımadığını öne sürerek hak iddia edebilir. Bu sebeple satıcının beyanlarının

malın zaten taşıması gereken lüzumlu vasıflar haricindeki özelliklere yönelik olması

gerekir. Örneğin; bir cep telefonunun konuşma fonksiyonunu sağlaması onun temel

özelliğidir; oysa şarj süresinin uzunluğu, hesap makinesi, internet bağlantıları, titreşimi

gibi özellikler üreticinin sağladığı ve tüketicinin beyan ettiği fazladan özelliklerdir.

Ancak lüzumlu vasıfların satıcı tarafından beyan edilmesinde, satıcı beyanlarının ayıbın

tespitinde ölçüt alınması gerekmiyorsa da, her iki ölçüte birlikte dayanmaya hukuki bir

engel de yoktur.

59 CE nişanı için bkz. http://www. europa.eu.int/scadplus/printversion/en/1vb/121013.htmb Erişim: 5.2.2004 60 Stefan Watterson, “Consumer Directives 1999/44/EC-The Impact Of English Law”, European Review of Private Law, 2&3, 197-221, Kluwer Law International, Netherlands:2001

Page 46: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

36

Burada uygunsuzluğun belirlenmesinde ölçüt olan açık vaat unsurudur. Vaat

olması gerekene göre değil; olana göre ölçüt alınır. Zira satıcı yapmadığı beyanlardan,

yönergeye göre sorumlu tutulmaz61. Yeter ki, tüketici tarafından sorulan özellikleri

susmak sureti ile örtülü olarak kabul etmemiş olsun. Oysa lüzumlu vasıfların satıcı

tarafından beyan edilmesi aranmayacaktır. Aynı şekilde bu esası, montaj hataları

açısından da kabul etmemek gerekir. Zira burada satıcı beyanları değil talimatnamedeki

kusur ölçüt alınmıştır62. Yani talimatnamedeki eksiklikler de hatalı montaja yol

açabilecektir.

Yönergenin birinci maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendinde, satıcının verdiği

"garanti"; tüketim mallarının garanti belgesinde veya ilgili reklamlarda ifade edilen

özellikleri taşımaması durumunda, satıcının veya üreticinin, masrafsız olarak, ödenen

semeni iade edeceğine, tüketim malını yenileyeceğine, onaracağına veya geri alacağına

dair tüketiciye yapmış olduğu her türlü açık vaat olarak tanımlanmıştır.

Bu maddede, "garanti", satıcının beyan ettiklerinin aksinin çıkması durumunda

sorumluluğu olacağını kabul etmesi anlamında kullanılmıştır. Oysa, ikinci madde

gereğince satıcı "aksi halde sorumluyum" şeklide doğrudan vaatte bulunmasa bile

yönerge gereği sadece bu beyanları yapmış olmakla sorumlu tutulacaktır. Üstelik, bu

beyanların mutlaka garanti belgesi ya da reklamlarda yer alması da aranmayacaktır. Öyle

ki, 2'nci maddede satıcının doğrudan beyanları, tüketicinin talebi üzerine kabul beyanları,

model göstermesi ve etiketindeki ifadeler de reklamlar ve garanti belgeleri yanında malın

sözleşmeye uygun olarak teslim edilip edilmediğinde kıstas alınmıştır.

Birinci maddede, satıcının sorumlu olduğu vaadin üretici tarafından da yapılmış

olabileceği kabul edilmiştir. Hatta ikinci maddenin ikinci fıkrasının (d) bendinde sadece

üreticinin değil, onun temsilcisinin ifadeleri de sözleşmeye uygunlukta ölçüt alınmıştır.

Yine de, yönerge kapsamında sözleşmeye uygunsuzluktan sorumlu olan üretici değil;

satıcıdır. Oysa, sigorta şirketleri gibi, sayılan kişilerin haricindeki kişilerin verdiği

61Anne Dorte Bruun Nielsen “Directive 1999/44/EC of the European Parliament and the Council on Certain Aspects of the Sale of Consumer Goods and Associated Guarantees and Its Influence on Danish Law”, European Review of Private Law, 2&3, 189-196, Kluwer Law International, Netherlands: 2001 62 Stokholm Ticaret Odası Tahkim Enstitüsü montaj hatalarını hiç zikretmeyen CISG'e göre bile satıcıyı sorumlu tutmuştur. Sonja A. Kruisinga," What Do Consumer and Commercial Sales Law Have and the UN Convention on Contracts for International Sale of Goods", European Review of Private Law 2&3,177-188, Kluwer Law International, Netherlands:2001

Page 47: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

37

garantilerden, satıcı sorumlu tutulmamaktadır63. Üreticinin veya temsilcisinin

beyanlarından satıcının sorumlu tutulabilmesi için de bunların “aksi taktirde sorumlu”

olduklarını beyan etmiş olmaları aranmayacaktır.

Yönergede, üreticinin sorumluluğuna ilişkin doğrudan bir hüküm

bulunmamakta; ancak satıcının aynı zamanda üretici olması ihtimali veya satıcının

üreticiye rücu hakkı düzenlenmektedir. Satıcı, her ne kadar üreticinin veya onun

temsilcisinin beyanlarından da sorumlu ise de, ikinci maddenin dördüncü fıkrası

gereğince, bu beyanlardan haberdar olmadığını veya olmasının kendisinden

beklenemeyeceğini ispatlamak kaydı ile sorumluluktan kurtulabilecektir.

Satıcı, beyanını tanımlamak ya da örneklemek sureti ile ortaya koyar. Beyan

doğrudan gerçekleşebileceği gibi, tüketicin soruları karşısında o özelliğin varlığını kabul

etmek şeklinde de gerçekleşebilir; ancak satıcının beyanı ile bağlı olabilmesi için vaadin

en geç satım sözleşmesinin yapıldığı anda gerçekleşmesi gerekir. Yani satıcı sözleşme

kurulduktan sonra vaatte bulunsa dahi, bu onu bağlamayacaktır. Aynı şekilde, sözleşme

yapılıncaya kadar geri aldığı vaatlerden de sorumluluğu olmayacaktır. Satıcının

tanımlama ve örneklemeleri sözel olarak gerçekleşebileceği gibi, etiket ve garanti belgesi

gibi yazılı bir ortamda ya da reklam gibi yazılı ve veya görsel bir ortamda da

gerçekleşebilir.

Yönergenin 6. maddesinin ikinci fıkrası garanti belgelerine özgülenmiştir.

Burada garanti belgelerinin taşıması gereken asgari koşullar ele alınmıştır. Zira; 8. madde

gereği tüketici ulusal hukuk tarafından her zaman daha sıkı bir koruma altına

alınabilecektir. Altıncı maddenin getirdiği asgari koşullar şöyledir:

(a) Garanti belgeleri, tüketicinin ulusal mevzuat gereğince haklarının olduğunu ve

bu garanti belgesinin bu hakları etkilemediğini ifade etmek zorundadır.

(b) Garanti belgesi sade ve anlaşılabilir bir dilde kaleme alınmış olmalıdır. Dili

topluluğun yasal dillerinden biri veya birden fazlası olabilir.

(c) Garanti belgesi, tüketicinin talep etmesi durumunda, alışılagelmiş kağıt 63Dirk Staundenmayer, a.g.m.

Page 48: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

38

üzerindeki halinin yanı sıra elde edilebilir ve ulaşılabilir olmak kaydıyla yazılı ve

devamlılık gösteren sabit bir biçimde de verilebilir.

(d) Garanti belgesinde garantörün adı, adresi, garantinin süresi ve mekansal sınırları

gibi bu belgeye dayanılarak iddiada bulunulabilecek temel unsurların mutlaka yer alması

gerekmektedir.

Garanti belgelerinin bu unsurları taşımaması halinde tüketici için bağlayıcılık

söz konusu olmayacaksa da tüketici bu belgelere dayanarak hak iddiasında

bulunabilecektir.

Yönerge, garanti belgelerinin düzenlenmesi zorunluluğu hususunda herhangi bir

hüküm içermemektedir. Zira; garanti belgesi verilmemiş olsa dahi satıcı malın doğası ve

kendi beyanlarına nazaran taşımadığı özelliklerden sorumlu olabilecektir. Bu sebeple de,

garanti belgelerinin esas önemi yönerge ile getirilen korumanın üzerine çıkıldığında

kendisini gösterecektir.

Reklamlar ve etiketlere gelince, neyin reklam veya etiketleme anlamına geldiği

ya da reklamların ve etiketlemenin taşıması gereken unsurların neler olduğu yönergede

düzenlenmemiştir. Bununla beraber, bu hususlar topluluk hukukunda başlı başına

düzenlemiş alanlar olup ürün güvenliği politikası ile yakından ilgilidir.

Yönergede satıcının sorumluluğunu ortadan kaldıran hallere de yer

verilmektedir. Bunların başında tüketicinin uygunsuzluktan haberdar olması veya

haberdar olmasının kendisinden beklenmesi yani kötü niyeti gelir. Satıcıyı sorumluluktan

kurtaran bir diğer hal uygunsuzluğun tüketici tarafından sağlanan malzemelerden

kaynaklanmış olmasıdır. Her iki halde de ispat yükünün kime ait olduğu ulusal hukuklara

göre belirlenecektir. Satıcının bu sorumluluktan kurtulabilmesi için son ihtimal ise,

kendisinin kusursuzluğuna veya olayda ayıbın ya da nedensellik bağının oluşmadığına

dair ispat yükünü yerine getirmesidir. Yani satıcı, ya üretici veya temsilcisi tarafından

yapılan beyanlardan haberdar olmadığını veya olmasının kendisinden

beklenemeyeceğini, yani kusursuzluğunu; ya da bunlar veya şahsı tarafından yapılan

beyanın sözleşme yapılıncaya kadar düzeltildiği yani satıcının beyanını ölçüt almak sureti

ile bir ayıbın doğamayacağını veya beyanın tüketici tercihinde etkili olmadığını, yani

Page 49: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

39

illiyet bağının gerçekleşmediğini ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilecektir.

d) Nitelikleri

Sözleşmeye uygunsuzluğun, ulusal hukukumuzda olduğu gibi hukuki, ekonomik

veya maddi yapıda aranması gerektiği hususunda, yönergede herhangi bir sınırlama veya

örnekleme yapılmamıştır.

B) Uygunsuzluğun Varlığı

Önceki bölümlerde de açıklandığı gibi, yönergeye göre uygunsuzluk, malın

kendisinde veya montajında ortaya çıkan ve malın satıcısının veya üreticisinin veya onun

temsilcisinin beyanlarında vaat edilen özellikleri ya da malın doğası gereği taşıması

beklenen lüzumlu özellikleri taşımamasıdır.

Burada üzerinde durulacak husus, uygunsuzluğun oluştuğu andır. Satıcının,

uygunsuzluk sebebi ile tüketiciye karşı sorumlu olabilmesi için uygunsuzluğun, en geç

eşyanın teslimi anında var olması gerekecektir. Başka bir ifade ile uygunsuzluğun

varlığından bahsedebilmek için, eşya mutlaka teslim edilmiş olmalı ve bu teslimat

esnasında uygunsuzluk var olmalıdır. Zira; yönergenin 3'üncü maddesinin 1'inci fıkrası

gereğince "satıcı, eşyanın teslimi sırasında var olan uygunsuzluktan, tüketiciye karşı

sorumludur." Satıcının teslimat anına kadar düzeltilen veya teslimattan sonra ortaya çıkan

uygunsuzluktan sorumluluğu doğmayacaktır.

Eşyanın teslimi kavramının ne ifade ettiği yönerge ile düzenlenmiş değildir;

kaldı ki üye devletlerin birbirlerinden farklı düzenlemelerine rağmen, hasarın geçişi

konusunda da yönergede hiçbir ifade yer almadığına göre, yönergenin, üye devletlere,

hasarın geçiş anını yeniden düzenlemeleri hususunda herhangi bir yükümlülük getirdiği

de söylenemez64.

Montaj hatalarının yönergede, sözleşmeye uygunsuzluk hali olarak kabul

edilmiş olması sebebiyle, teslimatı montaj tamamlandıktan sonra yapılmış kabul etmek

64 Dirk Staundenmayer, a.g.m., s.553-554

Page 50: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

40

gerekecektir. Ancak bunun için, montajın satım sözleşmesinin unsuru olması ve satıcı

tarafından veya onun sorumluluğu altındaki bir kişi tarafından gerçekleştirilmiş olması

veya montaj talimatnamesine dayanarak tüketici tarafından yapılmış olması aranacaktır.

C) Uygunsuzluğun Gizliliği

Tüketicinin uygunsuzluk sebebi ile hak talep edebilmesi için, uygunsuzluğun

var, ama ortaya çıkmamış olması, yani sözleşmenin yapıldığı esnada tüketici tarafından

fark edilmemiş olması, bilinmemesi veya bilinmesinin kendisinden beklenmemesi

gerekir. Başka bir ifade ile, satıcı ve tüketicinin sözleşmenin yapıldığı an itibariyle,

ayıplı malın satımı konusunda zımnen de olsa anlaşmadığı veya tek taraflı olarak tüketici

tarafından fark edilip bunun kabullenilmediği ya da uygunsuzluğun fark edilebilecek

nitelikte olmadığı durumlarda, tüketici yönergenin sağladığı haklardan

yararlanabilecektir. Uygunsuzluktan tüketicinin doğrudan haberdar olması ile, haberdar

olmasının kendisinden bekleneceği haller arasında yönergeye göre de bir fark

bulunmamaktadır. Bununla beraber, ihbar süresi, tüketicinin uygunsuzluğu gerçekten

bildiği andan itibaren başlamaktadır65.

Tüketicin ayıbın varlığından, sözleşmenin yapıldığı an itibariyle habersiz

olmasının yönergeden kaynaklanan hakların kullanımı için yeterli görülmesi, teslimat

sırasında bundan haberdar olmasının hakların kullanımını etkilememesi sonucunu

doğurmaktadır. Başka bir ifade ile, ayıplı malı teslim almak zorunda kalan veya o an

itibariyle teslimatı kabul eden tüketici de, daha sonra yönergeden doğan haklarından

yararlanabilecektir. Aksi halde, tüketicinin seçimlik haklarını kullanabilmesinin, ayıplı

malın hiç teslim alınmamış olması koşuluna bağlanması gerekirdi.

D) Uygunsuzluğun Önemi

Uygunsuzluğun, ne derecede önemli olduğu, tercih haklarının kullanılmasında

doğrudan etkiyi, sadece sözleşmeden dönmede gösterir. Zira, uygunsuzluk önemli

olmadığı sürece, sözleşmeden dönülmeyecektir. Değiştirme, onarım veya semenden

indirimin talep edilebilmesi için uygunsuzluğun önemli olması aranmayacaktır. Bununla

65 Hanna Sivesand, “Sweden Delayed Reforms Due to the Consumer Sales Directive?”, European Review of Private Law, 2&3,:359-367, Kluwer Law International, Netherlands: 2001

Page 51: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

41

beraber, değiştirme veya onarım haklarından hangisinin diğerine tercih edileceği

noktasında da, uygunsuzluğun önemi de "ölçülülüğün" kriterleri arasındadır.

E) Uygunsuzluğuna Tüketicinin Sebep Olmaması

Uygunsuzluğa tüketicinin sebep olması, yönergede satıcının sorumluluğunu

kaldıran bir hal olarak düzenlenmiştir. Ancak; yönergeye göre, tüketicinin teslimden önce

uygunsuzluğa sebep olacağı tek hal olarak uygunsuzluğa sebep olan malzemeyi sağlamış

olması gösterilmiştir. Zira; yönergenin 1'inci maddesinin 4'üncü fıkrasında, tüketim

mallarının üretilmesini ve yapılmasını sağlayan sözleşmelerin de yönergenin

uygulanmasında satım sözleşmesi olarak kabul edileceği açıkça düzenlenmiştir.

Oysa, tüketicinin kusuru sonucunda sözleşmeye uygunsuzluk hali, başka

ihtimallerde de gerçekleşebilir. Örneğin; eşyanın toptancıdan satıcıya nakliyesini işi

gereği sağlayan şahıs, daha sonra tüketici sıfatı ile aynı eşyayı almış ve eşyadaki

sözleşmeye uygunsuzluk nakliye esnasında gerçekleşmiş olabilir. Böyle bir durumda,

yönergede rücu ilişkisi sadece üretici ve satıcılarla sınırlı tutulmuş olup; tüketicilere

yönelik mahsuba veya takasa konu karşılıklı haklar açısından herhangi bir düzenleme yer

almamaktadır. Konunun, ulusal hukuklara dayanılarak çözümüne gidileceği

kaçınılmazdır. Zira; yönerge üçüncü şahısların kusurundan hiç bahsetmemektedir.

Tüketicinin sağladığı malzemenin, uygunsuzluğa ne oranda sebep olması

gerektiğine dair ise yönergede herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.

1985/374 sayılı yönergenin 8'inci maddesinde de benzer bir hüküm vardır. Buna

göre; zarar, ayıplı malın yanı sıra üçüncü bir şahsın kusurun kaynaklanmışsa, bu durum,

satıcının sorumluluğunu kaldırmayacaktır. Oysa; zarara ayıplı malla beraber zarara

uğrayan kişinin veya onun sorumluluğu altındaki bir kişinin yol açması durumunda

satıcının sorumluluğu azaltılabilecek veya kaldırılabilecektir.

F) Satıcının Beyanlardan Haberli Olması

Page 52: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

42

Uygunsuzlukta ölçüt satıcı beyanları ise, satıcı, bu beyanlardan haberdar

olmadığını veya olmasının kendisinden beklenemeyeceğini, kanıtlamak sureti ile

sorumluluktan kurtulabilecektir. Kuşkusuz, satıcının yapılan beyanlardan habersiz olması

gerekçesiyle, sorumluluktan kurtulabilmesi bu beyanların kendisi tarafından yapılmamış

olması ihtimalinde ortaya çıkabilir. Beyanı yapan, satıcının yardımcısı, temsilcisi veya

2’nci maddenin 2’nci fıkrasının (d) bendinde açıkça yazıldığı üzere üretici veya onun

temsilcisi de olabilir. Ancak; beyanların satıcının kendi temsilcisi tarafından yapılması

durumunda, satıcı bu beyanları bilmese bile, bilmesinin kendisinden beklenmesi gerekir.

Zira; aksinin kabulü temsil ilişkisinin hukuki sonuçlarını inkar etmek olacaktır.

Malın üreticisinin veya onun temsilcisinin yaptığı beyanların, satıcı tarafından

bilinmemesine ihtimaline gelince; bu kişilerin tüketiciye kadar ulaşabilen beyanları

çoğunlukla etiketler, kullanım kılavuzları veya reklamlar yolu ile olur ki; satıcının da

bunlardan haberdar olmaması veya olmasının kendisinden beklenememesi ihtimali, her

olayı kendi özellikleri ile değerlendirmek gerekmekle beraber, oldukça zordur. Zira

burada bilmediğini iddia edeceği, beyanların doğruluğu değil varlığıdır.

G) Beyanların Satım Sözleşmesi Yapılıncaya Kadar Geri Alınmamış Olması

Beyanın, sözleşme yapılıncaya dek düzeltilmesi de satıcının sorumluluğunu

kaldıran bir haldir. Zira; satıcının vaadinin ölçüt alınması sureti ile ayıbın tespit edilmesi

ihtimali ortadan kalkmış olacaktır. Bununla beraber, sözleşmenin ne zaman kurulmuş

kabul edileceği, beyanın ne şekilde geri alınacağı ve bu hususta ispat yükünün nasıl

yerine getirileceği diğer ihtimallerde de olduğu gibi uygulaması ulusal hukuklara

bırakılmış yönergede yer alan bir hukuki boşluk halidir. “Beyanatın bizzat satıcı

tarafından düzeltilmesinin aranmaması da satıcıya tanınmış olan bir imkandır”66.

H) Beyanların Tüketici Tercihinde Etkili Olması

66 Ewoud Hondıus and Harriet Schelhaas "In Conformity with the Consumer Sales Directive? Some Remarks on Transposition Into Dutch Law", European Reviewof Private Law, 2&3, 327-336, Kluwer Law International, Netherlands: 2001

Page 53: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

43

Beyanların tüketici tercihinde ve dolayısıyla sözleşmenin yapılmasında ne

derece etkili olduğu hususu, ispatı son derece zor; sübjektif bir durumdur. Bu durum,

satıcıya düşen belki de en zor ispat yüküdür. Zira, ortada hem bir beyan vardır, hem de

tüketici kararını verirken bundan etkilenmemiştir. Tüketicinin bu beyanı duymaması,

bilmemesi halinde etkilenmemesi doğaldır. Hatta beyan ulaşmış olmasına rağmen

kavranmamış da olabilir. Örn; satıcının dilini çok az bilen bir tüketicinin huzurunda

satıcı, tanıtımını yapmış, tüketici bunu duymuş ancak tam olarak kavramamış olabilir. Bir

diğer durum da tüketicin kavramasına rağmen etkilenmemiş olması ihtimalidir ki bu

durum ispatı neredeyse imkansız son derce sübjektif bir durumdur. Çünkü burada,

tüketicinin malı almaktaki farklı amacını dışa vurulmuş olması ve bunun da ispatlanabilir

olması gerekecektir.

I) Satıcının Sorumluluğunun Kaldırılmamış Olması

Satıcının yönergeden doğan sorumluluğu prensip olarak kaldırılamamaktadır.

Ancak 7'inci madde, yönergenin bu anlamda emrediciliğini, satıcıya ihbarın yapılmamış

olması koşuluna bağlamıştır. Başka bir ifade ile, tüketici satıcıya "sözleşmeye

uygunsuzluk" ihbarı yaptıktan sonra, satıcı ve tüketici, satıcının sorumluluğunu

kaldırmaya veya azaltmaya yönelik bir sözleşme yaparlarsa, yönerge yapılan bu

sözleşmenin geçerliliğini tanımaktadır. Satıcının sorumluluğunun kaldırılması tarafların

uygunsuzluğun varlığından karşılıklı olarak haberdar olmalarına bağlanmıştır.

1985/374 sayılı yönergenin 12'inci maddesinde ise üreticinin dolayısıyla onunla

beraber müteselsilen sorumlu olanların sorumluluğunun bir anlaşma ile

kısıtlanamayacağı veya kaldırılamayacağı düzenlenmiştir.

II. Şekli Koşullar

A) Genel olarak

Türk Hukukuyla yapılan paralel inceleme neticesinde 1999/44/EC sayılı

yönergenin getirdiği yükümlülükler bu bölümde genel yükümlülükler başlığı altında,

mesafeli satımlara ilişkin yükümlülükler ise daha sonraki bölümde özel yükümlülükler

olarak incelenecektir.

Page 54: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

44

1. Muayene (Yoklama) Külfeti

Uygunsuzluğun nasıl ve ne sürede tespit edileceği, yani tüketicinin muayene

külfeti hususunda, yönergede açık bir hüküm bulunmamaktadır. Üstelik, ihbar süresi

konusunda da yönergede getirilen bir zorunluluk olmadığından ve ihbar süresini

düzenleme konusunda üye devletlere tanınan insiyatifin, özellikle teslimattan itibaren

değil, ayıbın tespiti anından itibaren 2 aya bağlanmış olmasından ötürü, üstü kapalı bir

muayene külfeti süresinin varlığından da bahsedilemeyecektir. Bununla beraber,

uygunsuzluğu iddia eden ve malı elinde bulunduran taraf, tüketici olduğuna göre, ulusal

hukuklar aksini ön görmediği sürece bu yük doğal olarak tüketiciye düşmektedir.

Teslimat sonrası muayene bir süreye bağlanmamışsa da tüketicinin teslimat

öncesinde bile bu muayeneyi yapmasında fayda vardır. Zira; muayene tüketici açısından

bir külfet değilse de, tüketicinin bilmediği halde bilmesi beklenen ayıplardan satıcı

sorumlu tutulamayacağı için yoklamanın derhal yapılması gerekir. Aynı şekilde, satıcının

sessiz kaldığı durumlarda malın özelliğine ilişkin soru sormak suretiyle satıcının

beyanının doğmasına yol açmak için daha satım sözleşmesi yapılmadan önce bile malın

tüketici tarafından yoklanması tüketici lehinedir. Zira, örtülü kabul haricinde, satıcının

sessiz kaldığı durumlarda, beyan doğmamış kabul edilecektir.

Yönergenin, muayene hususunda tüketici lehine sağladığı bir karine de vardır.

5'inci maddenin 3'üncü fıkrası gereğince "aksi kanıtlanmadığı ve bu karine eşyanın ve

uygunsuzluğun tabiatı ile örtüştüğü sürece, eşyanın tesliminden itibaren 6 ay içinde

ortaya çıkan uygunsuzluğun eşyanın teslimi esnasında var olduğu kabul edilir." Buna

göre teslimattan itibaren 6 ay içinde bir uygunsuzluk ortaya çıkarsa, başka bir ifade ile

tüketici bu uygunsuzluğun varlığını 6 ay içinde ortaya çıktığını kanıtlarsa, kendisinden

ayrıca, bunun eşyanın teslimatı esnasında var olduğunu kanıtlaması beklenmeyecektir.

Yeter ki eşyanın ve uygunsuzluğun tabiatı aksini gerektirmemiş olsun. Örneğin; gıda

maddelerinde olduğu gibi,67iddianın olduğu an itibariyle, teslimatta var olması gereken

çürüme, bozulma gibi uygunsuzluğun çok daha ileri safhada olmasının beklenmesi

ihtimalinde olduğu gibi. Yine de uygunsuzluğa sonradan yol açan sebebin teslimat

esnasında var olabileceği de göz ardı edilmemelidir. Örneğin; teslimat anındaki 67 Dirk Staundenmayer, a.g.m., s.557

Page 55: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

45

nemlenmenin veya böceklenmenin etkilerinin çok daha sonra ortaya çıkması gibi.

Satıcının teslimattan itibaren 6 ay içinde ortaya çıkmış olan ayıbın dahi, teslimat

esnasında var olmadığını kanıtlama hakkı vardır. Aynı şekilde tüketicinin de teslimattan

6 ay sonra çıkan ayıpların teslimat anında var olduğunu veya o an itibariyle ortaya çıkan

sebepten kaynaklandığını ispatlama hakkı vardır.

Tüketiciyi, ayıbın varlığının ispat şekli konusunda sınırlayan bir hüküm

olmadığına göre, yine ulusal hukuklar aksini ön görmediği sürece - ki buradaki ulusal

düzenlemelerin tüketici aleyhine sonuçlar doğurması durumunda, yönerge ile getirilen

korumayı kaldırdığı iddia edilebilir- tüketicinin bu durumu kanıtlamak için eşyanın ve

uygunsuzluğun tabiatı ile örtüşür her türlü delili kullanabilmesi gerekir.

2. İhbar (Bildirim) Külfeti

Tüketicinin ayıbı ihbar yükümlülüğü hususu, üye devletlere bırakılmış bir

inisiyatiftir. Üye devletler, dilerlerse tüketiciyi uygunsuzluğun fark edildiği andan

itibaren 2 ay içinde satıcıya bildirme yükümlülüğüne tabi tutabilirler. Kuşkusuz 2 ayın

üzerinde süre tanınması, tüketici lehine bir uygulama olacağından, yönergeye aykırı bir

yön taşımamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da, ihbar süresinin

uygunsuzluğun fark edilmesi gereken andan itibaren de değil; sadece gerçekten fark

edildiği andan itibaren başlatılıyor olmasıdır68. CISG'dan farklı olarak, ihbarın ayıbın

inceliklerine ilişkin ayrıntılı bilgi içermesi aranmaz; ayıbın varlığını ifade etmek yeterli

olacaktır69. Aynı şekilde yönergede ihbar süresi içerisinde seçimlik hakların kullanılması

gerektiğine dair de herhangi bir hüküm yer almamaktadır. İhbar yükümlülüğünü

mevzuatına alan üye devletlerin bu konuda Komisyonu bilgilendirme yükümlülüğüne

işaret edilen yönergede Komisyonun bu konuda yayımlayacağı raporla tüketicileri

aydınlatması hedeflenmiştir.

3. Hak Düşürücü Süre

68 Hanna Sviesand, a.g.m., s.362 69 Sonja A. Kruisinga, a.g.m., s.183

Page 56: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

46

Satıcının sorumlu tutulabilmesi için gereken bir diğer şart da tüketicinin süresi

içinde seçimlik hak talebinde bulunmuş olmasıdır. Bu süre, tarafların serbest iradesi ile

yönergenin belirlediği süreden kısa olmamak koşulu ile kararlaştırılabilir. Yönerge ise bu

süreyi 2 yıl olarak tespit etmiş ve sürenin başlangıcını da eşyanın teslimi anına

bağlamıştır. İkinci el eşya için ise, 1 yılın altında olmamak kaydı ile üye devletlere, iç

hukukları ile, bu süreyi 2 yıldan az kararlaştırabilme yetkisi verilmiştir. Yönergede yer

alan bu sürenin hak düşürücü süre olduğu kabul edilmektedir.

B) Mesafe Satımlarında Tüketicinin Külfetleri

1999/44 sayılı yönergede, mesafeli satımlarda ortaya çıkan sözleşmeye

uygunsuzluk halleri için tüketiciye her hangi bir özel yükümlülük getirilmemiştir. Bu

sebeple satımın mesafeli olup olmaması yönerge açısından bir fark yaratmamaktadır.

Mesafeli satımlar hususu ayrı bir yönerge olan 1997/7 sayılı Yönerge70ile düzenlenmiştir.

Söz konusu yönerge aslında sözleşmeye uygunsuzluk veya ayıp kavramları üzerinde

durmamıştır. Bununla beraber, Yönergenin 6. maddesinin tüketiciye verdiği "hiç bir

cezaya maruz kalmaksızın veya gerekçe göstermeksizin en az yedi iş günü içinde

sözleşmeden cayma hakkı" mesafeli sözleşmelerde ayıplı mala maruz kalan tüketicinin

öncelikle başvuracağı bir haktır. Zira; tüketici 1997/7 sayılı yönergeye dayanarak hiçbir

gerekçe göstermeden sözleşmeden dönebiliyorsa; 1999/44 sayılı yönergede olduğu gibi

"sözleşmeye uygunsuzluğun varlığını" ispatlama yükümlülüğü olmayacaktır. Ancak;

97/7 sayılı yönergenin 13'üncü maddesinin 2'inci fıkrası gereğince, mal mesafeli satım

sözleşmesine konu olmasına rağmen eğer o mala ait farklı özellikler bir başka yönergede

düzenlenmiş ise, o yönerge hükümleri uygulanacaktır. Bu hüküm, aslında tüketiciye bu

anlamda yarışan haklar sağlanmadığını göstermektedir. Yine de tüketicinin hiç bir

gerekçe göstermeksizin sözleşmeden dönebileceği düşünüldüğünde ayıp iddiasını hiç

ortaya koymadan 1997/7 sayılı yönergeye başvurması uygulamada karşılaşılabilecek bir

durumdur. Ancak 6. madde sözleşmeden dönülemeyen halleri de düzenlemiştir. Bu

hallerden birinin varlığı halinde tüketici 1997/7 sayılı yönergenin kendisine sağladığı

imkandan yararlanamayacaktır. Bir diğer husus da, 1997/7 sayılı yönergede tüketiciye

onarım, değişim veya semenden indirim gibi başka haklar tanınmamış olmasıdır. 1997/7

sayılı yönergeye göre, burada tüketiciye düşen tek yük, sözleşmeden dönmesi sebebi ile

70 Official Journal L144 04/06/1997 p.0019-0027

Page 57: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

47

iade etmesi gereken malların nakliye masraflarıdır.

§ 2. Türk Hukukunda Satıcının Ayıplı Mal Teslim Etmesinden Doğan

Sorumluluğunun Gerçekleşmesi Koşulları

I. Maddi Şartlar

A ) Ayıp Kavramı

Türk Hukukunda satıcının sorumluluğu satım konusu malın "sözleşmeye

uygunsuz" olmasına değil; "ayıplı" olmasına bağlanmıştır. Bu kavramın ne ifade ettiği ve

diğerinden farkına geçmeden önce Türk Hukuku açısından da tüketici, satıcı, aralarındaki

sözleşme, tüketim malı ve nihayetinde ayıp kavramları sırasıyla incelenecektir.

1. Tüketici

İktisadi teoriye göre; piyasalardaki mal ve hizmetlere karşı talepte bulunan

herkes tüketicidir71. Ancak hukuki anlamda piyasalardan belirli malların satın alınması

sureti ile gelirin harcanması tek başına "tüketici" olmaya yetmez.

Tüketici kavramı TKHK ile mevzuatımıza giren bir kavramdır. BK gereği satıcı,

sattığı ayıplı mal sebebi ile "alıcı"ya karşı sorumludur. "Hak ve fiil ehliyetine sahip olan

her şahıs, alıcı olabilir ve genel hükümler çerçevesinde korunur. Tüketici sıfatını

kazanabilmek için ise, bu iki şartın yanında, mal ve hizmeti özel amaçlarla, nihai olarak

tüketmek gayesi ile almış olmak gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, tüketicinin

alıcının özel bir türü olduğu söylenebilir. Her tüketici aynı zamanda alıcıdır; fakat her

alıcı tüketici değildir. Bunun tabii sonucu olarak tüketici alıcı sıfatıyla genel hükümler

çerçevesinde korunacağı gibi, TKHK kapsamında özel bir korumadan da faydalanacaktır.

Fakat kişilerin alıcı olması, TKHK'dan yararlanmaları için yeterli olmayacaktır72”.

Bunun yanı sıra, tüketicinin sadece satım değil diğer sözleşmelerde ortaya çıkan ayıba

karşı korunduğu haller de BK'da mevcuttur73. 71 Ahmet Okur, "Tüketicinin Korunması", s. 17, İzmir:2000 72 Ömer Adil Atasoy, Mustafa Taşkın, Hakan Acar, "Tüketiciyi Koruma Hukuku", s.10, Yargı, Ankara:2000 73 Yılmaz Aslan, a.g.e., s. 4-8

Page 58: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

48

Yönergeye paralel olarak, TKHK'da "tüketici: bir mal veya hizmeti ticari veya

mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel

kişi"dir.“Tüketici kimliği açısından belirgin özellik “özel amaçlarla kişisel ihtiyaçlarını

gidermek, kullanmak ve tüketmek amacıyla ivaz karşılığı bir mal veya hizmeti satın

almaktır””74.

Malın nihai şekilde satın alınmasını, satın alanın bizzat kendisinin veya

yakınlarının kullanımı veya yararlanması için bu malın edinilmesi olarak kabul

etmek,75örneğin; hediye maksatlı alınan malları alan kişileri de, ticari veya mesleki

amaçlı edinilmediği için, tüketici olarak kabul etmek anlamına gelecektir. Ancak lehine

alım yapılan şahıs kanundan bizzat yararlanamayacaktır. Zira; tüketici aynı zamanda alıcı

olmak zorundadır.

Kanun yönergeden farklı olarak, tüzel kişileri de tüketici olarak kabul

etmektedir. Kar elde etmek gayesi ile kurulmayan dernek ve vakıfların açıkça ticari

olmayan faaliyetleri sebebi ile tüketici sayılmaları kanunun amacına paralel görülmekte

iken ticaret şirketlerinin tüketici sıfatını kazanıp kazanamayacakları hususu doktrinde

tartışmalıdır. Zira; buzdolabı, vantilatör, yiyecek, içecek, yakıt gibi alımlar ticari ve

mesleki olmadan ancak işletmede kullanılmak için alınabilir. Ancak diğer taraftan, tüzel

kişilerin mal veya hizmeti özel amaçlarla satın alarak nihai olarak kullanmaları ve

tüketmeleri söz konusu olmadığı gibi bir işletmecinin satın aldığı ve üretimde kullandığı

hammadde ve malzemenin bir kısmını özel olarak tüketmesi durumunda dahi bunlar

muhasebe tekniği açısından işletme gideri olarak gösterilmektedir.

2. Satıcı ve Satıcı Gibi Sorumlu Olanlar

Satıcı, BK'da ve TKHK'da geçen ortak kavramdır. Satıcı, Borçlar Kanunu'da

açıkça tanımlanmış değildir; ancak 182 maddede satım sözleşmesinin tanımı içinde

satıcının örtülü tanımı yapılmıştır. Buna göre satıcı, satılan malı, bir bedel karşılığında ve

mülkiyetini nakletmek amacıyla alıcıya teslim eden kişidir. Oysa; aynı kavram TKHK'da

"kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında

74 Ayşe Havutçu, “Tüketicinin Genel İşlem Şartlarına Karşı Korunması”, s.20, Güncel Yayınevi, İzmir:2003 75 Ömer Adil Atasoy, a.g.e., s. 7

Page 59: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

49

tüketiciye mal hatta hizmet sunan gerçek veya tüzel kişileri" ifade etmektedir. Kamu

tüzel kişiliklerinin özel hukuka ilişkin işlemlerinde, ayrıcalıksız olarak özel hukuk

hükümlerine tabi olduğu genel bir hukuk kuralı ise de, BK'da, TKHK’dan farklı olarak,

kamu tüzel kişilikleri satıcı sıfatı ile özel olarak zikredilmemiştir.

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunla getirilen bir diğer farklılık da,

satıcının mal sunan kişi olarak tanımlanmış olması ve satım sözleşmesinin açıkça

zikredilmemiş olmasıdır. Mal sunumu satım sözleşmesinden ibaret değilse de, malın

mutlaka bir ivaz karşılığında sunulması aranacak76kendisine bağışta bulunacak şahıs

TKHK hükümlerinden yararlanamayacaktır.

Hizmet sunan kişilerin satıcı olarak nitelendirilmesine gelince, bu "...

Borçlar Hukuku sistemimize aykırıdır. Çünkü Borçlar Hukuku sistemimize göre, hizmet

sunan kişiler, hizmet sözleşmesinde işçi, eser sözleşmesinde müteahhit, vekalet

sözleşmesinde vekil, kredi hizmetlerinde banka veya finans kuruluşlarıdır..."77 Kaldı ki

TKHK'da 4822 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonra ayıplı hizmetler ayrı bir madde

altında ele alınmış ve satıcı ve sağlayıcı kavramları ayırımına gidilmiştir. Buna göre;

sağlayıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri

kapsamında tüketiciye hizmet sunan gerçek veya tüzel kişileri ifade etmektedir.

Satıcı açısından aranan bir diğer unsur da, satımın arızi olarak yapılmaması,

malın sunumuna yönelik faaliyetin sürekli olmasıdır. Bu sebeple kullanılmış otomobilini

satan şahıs, BK’na göre satıcı ise de TKHK anlamında satıcı olarak

nitelendirilmeyecektir. Satıcının TTK anlamında tacir veya esnaf olması ise, tüketicinin

haklarından yararlanması açısından bir farklılık yaratmayacaktır.78

Satıcının sorumluluğuna, müteselsilen ortak olanlar da vardır. Bu düzenleme

tüketicinin korunması anlamında, yönergenin önünde bir düzenlemedir. Zira; yönerge

sadece satım sözleşmesinin tarafı olan kişiyi yani satıcıyı tüketiciye karşı seçimlik

hakların kullanımı açısından sorumlu tutmaktadır. Üreticinin bu seçimlik haklar sebebi

ile sorumluluğu ise, aslında yönergenin 12'inci maddesinde yönergenin hedef genişleme

76 Aydın Zevkliler, " Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun", s.54 77Aydın Zevkliler, " Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun", s.54 78Aydın Zevkliler, " Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun", s.54

Page 60: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

50

alanı olarak gösterilmiş ancak henüz düzenlenmemiş bir konudur. Oysa TKHK'da,

satıcının yanı sıra bayi ve acentenin sorumluluğunun vurgulanması ile kalınmamış ayrıca

üretici, ithalatçı hatta kredi veren de sorumlu tutulmuştur.

Acente ve bayi her ne kadar satıcıdan ayrı zikredilmiş olsalar bile bunları yine

de satım sözleşmesinin tarafı olan acente ve bayi olarak algılamak gerekecektir. Yoksa

aynı malı satan herhangi bir acente ve bayii bu işten sorumlu tutmak kanunun amacını

aşabilecektir. Kredi verenin sorumluluğuna gelince; 10'uncu maddede zikredilen şartın

kredi veren açısından taşınması aranmaktadır. Bu şart, verilen kredinin belirli bir marka

mal veya hizmetin satılması ya da belirli bir satıcı veya sağlayıcı ile yapılmasıdır. Aksi

taktirde, bunun ötesinde alınan kredinin ne amaçla kullanılacağının kredi veren tarafından

aranmadığı durumlarda, ayıplı mal satımı sebebiyle kredi verenin sorumluluğu

doğmayacaktır. Bu koşullar sağlanırsa, kredi veren, sadece ayıplı maldan değil; satılan

malın veya hizmetin hiç veya zamanında teslim veya ifa edilmemesinden de 10'uncu

maddeye göre müteselsilen sorumlu olacaktır.

BK açısından 141'inci madde ile getirilen esasa göre; müteselsil borçluluk adi

borçlar açısından ya açıkça kanunlarda yer aldığı sürece ya da borçlular bunu kabul ettiği

sürece vardır. Borçlar Kanunu, satım akdinde satıcıyla beraber müteselsilen sorumlu

olanları kanunen zikretmiş değildir. Bu sebeple, tüketici dışındaki alıcılar açısından,

TKHK ile zikredilen kişilerin, kendi açık beyanları ile sorumluluğu kabul etmedikleri

sürece BK'na göre, müteselsil sorumlulukları bulunmayacaktır.

Ayıbın yol açtığı zararlar hakkında da TKHK'nun dördüncü maddesinde birden

fazla kişinin bu zarara sebep olmaları halinde müteselsil sorumluluk ilkesi

benimsenmiştir. Ancak burada ismi doğrudan zikredilen sorumlu satıcı değil üreticidir.

Alıcının uğradığı zarar sebebi ile genel hükümlere istinaden tazminat talebinde

bulunması durumunda ise, Borçlar Kanunu’nun 50'inci maddesi ile, zarara birlikte yol

açan kişiler arasında müteselsil sorumluluk esası kabul edilmiştir.

Satıcının ayıplı mal sebebi ile rücu hakkı meselesi ise, ne TKHK'da ne de BK'da

özel olarak düzenlenmiştir. Bu sebeple, bu konuda BK genel hükümlerine

başvurulacaktır.

Page 61: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

51

3. Tüketici ve Satıcı Arasındaki Sözleşme

TKHK'nun 3'üncü maddesinde "tüketici işlemi", mal veya hizmet piyasalarında

tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi ifade etmektedir. Bu

tanım, malın haricinde, hizmeti de içine alan geniş bir anlam içermektedir. Oysa

konumuz itibariyle, sadece mala özgü sunumu içeren, başta satım sözleşmesi olmak üzere

herhangi bir sözleşmenin tanımı yapılmış değildir.

Kanunda "satıcı: kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki

faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişiler" olarak ele alınmış

ise de, malın hangi şekilde sunulduğu hususu açıkça ifade edilmemiştir. Kaldı ki tüketici

tanımı içerisinde edinmenin yanı sıra kullanmak, yararlanmak ifadelerine de yer

verildiğine göre, tüketim sözleşmesini satım sözleşmesinden ibaret görmemek gerekir.

Bununla beraber, ayıplı hizmet teslimlerinin ayrı bir maddede düzenlenmiş olması ve

4'üncü maddenin açıkça mal teslimlerine özgülenmiş olması sebebi ile, sözleşmeyi başta

satım olmak üzere ivaz karşılığı mal teslimini içerir diğer sözleşmeleri de kapsar şekilde

değerlendirmek gerekecektir.

BK'da yer alan satıcının ayıplı mal tesliminden doğan sorumluluğuna ilişkin

düzenleme ise taraflardan biri tüketici olmasa dahi satım sözleşmesine özgülenmiş;

bununla beraber trampa, kira ve istisna sözleşmesi gibi sözleşmelerde, sözleşmenin mal

veya hizmet sunumundan yararlanan tarafı, kanunun sair hükümlerinde, ayıplı mal ve

hizmete karşı ayrıca korunmuştur.

"Borçlar Kanunu dışında Ticaret Kanunu'nda (örneğin eşya taşıma ve sigorta

sözleşmeleri) ya da bir başka yasada düzenlenmiş (örneğin; finansal kiralama işlemleri

gibi) olan bir işlem de, diğer ayırt edici unsurları ve özellikleri taşımak kaydıyla tüketici

sözleşmesi sayılabilir. Yeter ki, söz konusu işlemle tüketiciye onun ödeyeceği ivaz

karşılığında belirli bir mal ya da hizmet edilmesinin ifası amaçlansın. Ancak, karşı edimi

sunan tarafın, mutlak girişimci sıfatını taşıyan tacir, sanatkar, serbest meslek sahibi, esnaf

ve zanaatkar kesiminden bir kişi olması zorunludur"79.

4. Tüketim Malı 79 Mehmet Demir, “Kapıdan İşlemlerde Tüketiciyi Koruyan Geri Alma Hakkı", s.62, Turhan, Ankara:2003

Page 62: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

52

TKHK'nun 3'üncü maddesinde "mal: alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut

ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan

yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri-maddi malları" ifade etmektedir. Yönergeden farklı

olarak, hem istisnasız tüm taşınırlar, hem de belli koşullarda taşınmazlar ve gayri-maddi

mallar kanun kapsamında görülmüştür.

Taşınır eşyanın tanımlanmasına veya istisnaları ile sınırlanmasına gidilmemiştir.

Bu sebeple yönerge dışında tutulan özelikle su, gaz ve elektrik80gibi malların, taşınır mal

sayılıp sayılmayacağı hususu açıklığa kavuşturulmuş değildir. Bununla beraber, mal veya

hizmet piyasalarında bunların da tüketici ve satıcı arasında yapılan hukuki bir işleme

konu olmaları durumunda, kanun kapsamında ele alınmaları uygun olacaktır81. Kanun,

kamu tüzel kişilerini de satıcı olarak kabul ettiği için, yönergenin aksine, elektrik,

musluktan akan su ve doğal gaz da tüketim malı olarak kabul edilmelidir.

Yönergede, arttırma gibi yasal zorunluluk gereği satılan eşya ayrık tutulmuşsa

da, TKHK'da bu konuya hiç değinilmemiştir. Borçlar Kanunu'nun 230'uncu maddesi

gereğince ise, "Cebri arttırma, bir satış akdi hatta özel hukukun bir işlemi olmayıp bir

kamu tasarrufudur. Arttırma şartnamesinde açık bir taahhüt bulunması veya açık

arttırmaya iştirak edenlere karşı hile yapılmış olması halleri ayrık olarak, cebri

arttırmalarda tekeffül hükümleri cereyan etmez...(Y.24.6.1953 günlü ve 14/6 sayılı

İçt.Bir.Ka)"82Aynı maddenin son fıkrasına göre ise; isteğe bağlı ve açık arttırmalarda,

satıcının adi satımlarda olduğu gibi garanti borcunun bulunduğu düzenlenmiştir. Üye

devletlere tanınan, tüketicilerin kişisel olarak katılma şanslarının bulunduğu açık

arttırmalarda satın aldıkları ikinci el eşyayı yönergeden ayrık tutma hakkı Türk

Hukuku'nda kaleme alınmamıştır. “Öğretide bazı yazarlar, satım konusu malın

kullanılmış bir mal olması halinde, taraflar arasında satım konusu mala ilişkin olarak

ayıba karşı tekeffül sorumluluğunun söz konusu olmayacağı hakkında gizli bir

anlaşmanın esas itibariyle var olduğunu savunurken, bazı yazarlar da kullanılmış malların

satımında da kural olarak ayıba karşı tekeffül sorumluluğunun geçerli olduğunu ve

dolayısıyla satıcının bu sorumluluktan kurtulmak için alıcı ile bir anlaşma yapmasının

80 Elektriğin taşınır mal sayılacağına dair bkz. M. Kemal Oğuzman, Özer Seliçi, “Eşya Hukuku” s.644, Filiz Kitapevi, İstanbul:1992 81 Yahya Deryal, “Tüketici Hukuku", s.45, Seçkin, Ankara:2004 82 Esat Şener, " Borçlar Kanunu", s. 133, Seçkin, Ankara:1999

Page 63: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

53

zorunlu olduğunu savunmaktadırlar83”.

Taşınmazlar açısından kanunun uygulanabilirliği için ise, bu taşınmazın konut

ve tatil amaçlı olması aranacaktır. Ancak bu ifade daraltıcı olduğu kadar tereddüde de

mahal bırakacak mahiyettedir. Zira konut ifadesi anlaşılmakta ise de “tatil amaçlı

gayrimenkul” kavramının aynı zamanda konut kavramı ile birlikte mi değerlendirileceği

hususu açık değildir. Bu sebeple, her ne kadar böyle bir sınırlamanın yapılmış olması

tüketici açısından olumsuz ise de ifadenin “konut ve tatil amaçlı konut” olarak kaleme

alınması daha anlaşılabilir olacaktır. Diğer taraftan sınırlı da olsa bazı gayri menkullerin

maddeye dahil edilmesi sadece taşınırları kapsayan 1999/44 sayılı yönergeye göre

tüketici açısından olumludur. Elektronik ortamda kullanılmak koşuluyla hazırlanan

yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri-maddi malların ayıplı çıkması ihtimalinde de

tüketici, kanunun koruması altındadır.

Borçlar Kanunu açısından satıcının satılanın ayıpsız olmasına kefalet borcu

menkul satımlarına ilişkin kanunun ikinci faslında yer almaktadır. Kanunun 184'üncü

maddesine göre; menkul satımı araziden veya gayri-menkul olmak üzere tapu siciline

kaydedilen haklardan başka her türlü şeyin satımıdır. Mahsul veya yıkılması matlup bir

binanın enkazı veya taş ocağından çıkarılacak taşlar gibi bir gayri-menkulden ayrıldıktan

sonra menkul olarak mülkiyeti nakledilecek mütemmim cüzlerin satılması da menkul

satımıdır. Bununla berber, hayvan satımı da özel olarak düzenlemeye konu olarak

satıcının ayıp sebebi ile sorumluluğu başlığı altında ele alınmıştır84.

Taşınmaz satımları için ise, Borçlar Kanunu’nun 217'nci maddesi gereğince,

kıyas yolu ile taşınır satımına ilişkin hükümlere başvurulacağından bahisle, ayıplı mal

satımına ilişkin hükümler geçerli olacaktır. Bu sonuç, Borçlar Kanunu’nun 215’inci

maddesinden de çıkmaktadır. TKHK'un aksine sınırlayıcı bir gayrimenkul tanımı

yapılmamıştır. Gayri-maddi malların satımı ise Borçlar Kanunu'na konu edilmemiştir.

5. Tüketim Malının Ayıplı Olması 83 Ömer Arbek, “Satım Konusu Ayıplı Malın Tamir Edilmesi”, s.170, Yetkin Yayınları, Ankara:2003 84 Danimarka, İtalya, Avusturya ve Finlandiya mevzuatında hayvan satımlarına ilişkin özel hüküm bulunmadığı Komisyon'un Resmi Gazete'de verdiği cevapla açıklanmıştır. Official Journal of European Communities, C227E/226 EN 14.11.2002

Page 64: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

54

a) Tanımı

TKHK'na göre; "ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da

reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya

teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğe aykırı olan ya

da tahsis veya kullanım amacı bakımından, değerini veya tüketicinin ondan beklediği

faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren

mallar ayıplı mal kabul edilir. “Tanımdan ayıbın bir eksiklik hali olduğu, bu eksikliğin

maddi, ekonomik veya hukuki olabileceği, eksikliğin varlığından bahsedebilmek için

malın değer kaybına uğramış olması gerektiği, bu değerin ise kanunda sayılan ölçütlere

göre tespit edileceği ve bu ölçütlerin de o mala ilişkin standartlar veya teknik

düzenlemeler ya da ne şekilde yapılmış olursa olsun satıcı beyanları olduğu

anlaşılmaktadır.

Borçlar Kanunu’nun 194’üncü maddesinde de satıcının alıcıya karşı malın beyan

ve vaat edilen niteliklerden ve maddi veya hukuki bir sebeple değerini veya kullanım

amacını ortadan kaldıran veya önemli derecede azaltan ayıplardan sorumlu olduğu

düzenlenmiştir.

TKHK'da da, aynı BK'da olduğu gibi, 1999/44 sayılı yönerge ve BM

Konvansiyonundan farklı olarak, "sözleşmeye uygunsuzluk" ifadesi yerine "ayıp"

kavramına yer verilmiştir. Sözleşmeye uygunsuzlukta ölçüt taraflar arasındaki sözleşme

iken ayıpta satım konusu maldır85. Ayıp kavramın tercihi, aslında yönerge ile

kıyaslandığında daha dar olması sebebi ile tüketicinin aleyhinedir. Zira; doktrinde nicelik

farklılıkları veya farklı mal teslim edilmesi bu kavram içinde kabul edilmemektedir86.

Bununla beraber TKHK'na 4822 sayılı kanunla yapılan değişiklik ile niteliği etkileyen

nicelik hallerinin de ayıp kavramı içinde olduğu açıkça zikredilmiştir. Farklı mal

teslimatı ise yönergede açıkça zikredilmemekle beraber sözleşmeye uygunsuzluk

kavramı içinde görülebilecek iken, ayıplı mal tesliminden tamamen farklı bir durumdur.

b) Çeşitleri 85 Georgias I. Arnokouros, “The Transposition of Consumer Sale Directive Into Grek Legal System”s.269 European Review of Private Law, 2&3:259-277, Kluwer Law International, Netherlands: 2001 86 Tamer İnal, a.g.e., s.411

Page 65: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

55

Yönergede, eğer malın montajı, satıcının sorumluluğunda veya montaj

talimatnamesine göre tüketici tarafından yapılmışsa, bu durumda ortaya çıkan

uygunsuzluk, malda ortaya çıkan sözleşmeye uygunsuzluğa denk kabul edilmiştir.

Türk Hukuku'nda ise montaj hataları ne TKHK'nun 4. maddesi çerçevesinde ne

de BK'nun satıcının ayıplı mal sebebiyle sorumluluğuna ilişkin maddelerinde özel olarak

düzenlenmiştir. Bununla beraber, TKHK’na dayanılarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca

çıkarılan "Sanayi Mallarının Satış Sonrası Hizmetleri Hakkında Tebliğ"nin 4'üncü

maddesinde "montaj" satış sonrası hizmetler arasında sayılmış ve 16'ıncı madde satış

sonrası hizmetlerden satıcının sorumluluğunu düzenlenmiştir. Ancak tebliğ sadece ekinde

sayılan sanayi malları için uygulanabilecektir. Kaldı ki ilgili yönetmelik montajın yerine

getirilmemesini ayıp olarak kabul ederek seçimlik hakların doğduğunu ifade

etmemektedir, burada ifade edilen sadece montajın yerine getirilmesinin gerekliliğidir.

Hatalı montaj TKHK'nun 4a maddesinde yer alan "ayıplı hizmet" hükümleri çerçevesinde

değerlendirildiğinde ise tüketicinin sözleşmeden dönme, hizmetin yeniden görülmesi ve

ayıp oranında bedel indirimi hakları doğabilecektir. Ancak bunlar mala değil hizmete

yani montaja yönelik haklardır. BK hükümlerine göre ise, montaj, sözleşmenin bir

parçası değilse; Borçlar Kanunun 313vd. maddeleri gereğince malın montajından ayrıca

ücret alınması durumunda bu parça başı hizmet olarak değerlendirilecek ve kanunun 321

ve 322'inci maddeleri gereğince, satıcının tüketiciye karşı özen borcu doğacaktır. Ancak

321'inci madde ile işçiye (satıcıya) getirilen sorumluluk kusursuz bir sorumluluk hali

değildir. 322'inci maddenin, işin iş sahibinin (tüketicinin) huzurunda yapılmadığı

durumlar için aynı kanunun istisna sözleşmelerine yaptığı atıfla, satıcının sorumluluğu

doğacaktır. Ancak bu maddeler TKHK’da yer alan seçimlik hakların değil sadece

tazminat hakkının kullanımına olanak sağlamaktadır.

Montajın yol açacağı eksiklik veya bozulmaların "ayıp" ya da "hasar"

kavramlarından hangisini oluştuğunu belirleyen çizgi "sözleşmenin kurulduğu an"dır.

Montaj; satım sözleşmesi yapıldıktan sonra gerçekleşir. Her ne kadar BK'nun183'üncü

maddesi gereğince sözleşme kurulduktan sonra, hasar alıcı üzerinde kalıyorsa da,

sözleşme kurulmadan önce oluşan veya kurulmadan önceki bir sebepten kaynaklanan

eksiklik ve bozulmaları ayıp olarak kabul edip sorumluluğu satıcı üzerinde bırakmak

yerinde olacaktır.

Page 66: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

56

Montaj esnasında parçaların her biri sağlamken, bozukluk sadece montaj

hatasından kaynaklanmışsa bunu hasar olarak kabul etmek gerekecektir. Ancak nasıl ki

satıcının nakliyeyi üstlendiği durumlarda aksini baştan şart koşmadığı sürece sorumlu

olduğu kanunen kabul ediliyorsa montajı üstüne alan satıcı da aynı şekilde sorumlu

olmalıdır.

c) Ölçütleri

Hukukumuzda da ayıbın varlığının tespitinde o malın taşıması gereken lüzumlu

vasıflar ve satıcı beyanları ölçüt alınır.

aa) Malın Taşıması Gereken Lüzumlu Vasıflar

TKHK hükümleri gereğince, standardında veya teknik düzenlemesinde tespit

edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliği aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı

bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan

kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar ayıplı mal olarak kabul

edilir.

Buradaki ölçüt, malın ya kendi standartlarına ya da teknik düzenlemelerine

aykırı maddi, hukuki veya ekonomik eksiklik taşımasıdır. Kanunun 19'uncu maddesinde

de, tüketiciye sunulan mal ve hizmetlerin, ilgili Bakanlıklar tarafından Resmi Gazete'de

yayımlanarak mecburi uygulamaya konulan standartlar dahil olmak üzere uyulması

zorunlu olan teknik düzenlemelere uygun olması gereği düzenlenmiştir.

“Teknik düzenleme” kavramı 3'üncü maddede açıklanmıştır. Buna göre, teknik

düzenleme, bir ürünün ve hizmetin, ilgili idari hükümler de dahil olmak üzere, özellikleri,

işletme ve üretim yöntemleri, bunlarla ilgili terminoloji, sembol, ambalajlama,

işaretleme, etiketlemeye uygunluk değerlendirilmesi işlemleri hususlarından biri veya bir

kaçını belirten, ilgili Bakanlık tarafından Resmi Gazetede yayımlanarak mecburen

uygulamaya konulan standartlar dahil olmak üzere uyulması zorunlu olan her türlü

düzenlemedir. Aynı maddede bakanlık Sanayi ve Ticaret Bakanlığı olarak tanımlanmıştır.

Page 67: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

57

Maddede geçen standart kelimesi kanunda ayrıca düzenlenmiş değilse de; "Türk

Standardı" Türk Standartları Enstitüsü tarafından tespit ve ilan edilen standarttır. Enstitü

tarafından tespit edilen bu ihtiyari standartlar, ilgili bakanlığın onayı ile zorunlu

kılınabilir. Sanayi mallarının standardını Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesindeki 494

sayılı KHK ile yetkili kılınan Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü;

gıda maddelerinin standardını Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı belirlemeye

yetkilidir.

Teknik düzenlemeler ve standartlara uygunsuzluğun yanı sıra, malın tahsis ve

kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydayı azaltan

veya ortadan kaldıran eksikler de ayıbın tespitinde dikkate alınabilecektir. Bunların ne

olduğu hakimin takdir hakkı çerçevesinde tespit edilecektir. Eksiklik hukuki, ekonomik

veya maddi olabilecektir.

bb) Malın Özelliklerine İlişkin Satıcı Beyanları

Satılan mal, lüzumlu vasıfları taşıması anlamında ayıplı olmasa bile, satıcı malın

başka bir takım özellikler taşıdığını söylemiş ve mal da bu özelliklere uymamışsa yine

ayıplı sayılacaktır. Satıcı beyanlarının başlı başına ölçüt alınabilmesi için bunların malda

bulunması gereken lüzumlu vasıflardan fazlasına yönelik olması gerekir. Bu fazladan

özellikler satıcı tarafından doğrudan sözle veya sözleşmede ifade edebileceği gibi,

ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam87ve ilanda da

belirtilmiş olabilir. Aslında tüm bunlar satıcıdan çok üreticinin sebep olduğu vaatlerdir;

böyle olmakla beraber, satıcı bunlardan sorumlu tutulmuştur. Bu düzenleme yönerge ile

de uyum içindedir. Eksiklik yine ekonomik, hukuki veya maddi olabilecektir.

Türk hukukunda garanti belgelerinin verilme zorunluluğuna gelince; BK'da bu

hususta herhangi bir hüküm yer almamaktadır. TKHK'da ise konu ayrıca düzenlenmiştir.

Garanti belgesi başlığını taşıyan 13'üncü maddede Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Türk

Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ettiği sanayi malları için garanti belgesi

düzenleme zorunluluğu düzenlenmiştir. Bu konuda çıkarılan "Garanti Belgesi Uygulama

Esaslarına Dair Yönetmelik" 14.06.2003 tarih ve 25318 sayılı Resmi Gazete'de 87 Sırf reklam mahiyetindeki beyanların tekeffül borcunu doğurmadığına dair bkz. Cevdet Yavuz " Türk Borçlar Hukuku Özel hükümler", s.101

Page 68: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

58

yayımlanmıştır. Adı geçen yönetmeliğin 7'inci maddesinde garanti belgesinde bulunması

zorunlu bilgiler düzenlenmiştir. Yönetmelik sadece ekinde yer alan mallara zorunlu

olarak uygulanmak üzere çıkarılmıştır, diğer mallar için zorunluluk olmasa da garanti

belgesi verilmesine bir engel yoktur.

Kanunun 14'üncü maddesi ise, tanıtma ve kullanma kılavuzlarına ilişkindir.

Buna göre, yurt içinde üretilen veya ithal edilen sanayi malların tanıtım, kullanım, bakım

ve basit onarımına ilişkin Türkçe kılavuzla ve gerektiğinde uluslararası sembol ve

işaretleri kapsayan etiketle satılması zorunludur. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, kanunda,

sanayi mallarından hangilerinin tanıtma ve kullanım kılavuzu ve etiket ile satılmak

zorunda olduğunu ve bunlarda bulunması gereken asgari unsurları Türk Standartları

Enstitüsü'nün görüşünü alarak tespit ve ilanla görevli kılınmıştır. Kanunun verdiği

yetkiye dayanarak 14.06.2003 tarih ve 25318 Resmi Gazete'de "Tanıtma ve Kullanma

Kılavuzu Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik" çıkarılmıştır. Kanunun 18'inci

maddesinde de, zararlı veya tehlikeli mal ve hizmetlerin etiketlenmeleri ve bunların

kullanım kılavuzları özel olarak düzenlenmiştir. Ticari reklam ve ilanlar ise, 16 ve 17'inci

maddelerde ele alınmıştır. "Ticari Reklam ve İlanlara İlişkin İlkeler ve Uygulama

Esaslarına Dair Yönetmelik" de yine aynı tarih ve sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

d) Nitelikleri

Bir malın ayıplı olarak nitelendirilebilmesi için maddi, hukuki veya ekonomik

eksikliklerden an az birini içermesi gerekmektedir. Bu eksikliklerin o malın değerini

tamamen ortadan kaldırması aranmayacak, azaltması da eksikliğin varlığı için yeterli

kabul edilecektir. Bir de bunlara 4822 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucu niteliği

etkileyen miktar eksiklikleri eklenmiştir.

Maddi eksiklikler, malın yapısındaki, özündeki eksikliklerdir. Tabağın kırık,

makasın paslı, elmanın çürük, kumaşın yırtık, saatin bozuk olması gibi eksiklikler bu

tiptir.

Ekonomik eksiklikler ise, az enerji ile çalışan aletin daha çok enerji yakması,

aracın iddia edilen hızı yapamaması veya çamaşır makinesinin hazne kapasitesinin iddia

edilenin olması çıkması gibi malın gelirini veya verimini eksilten eksikliklerdir

Page 69: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

59

Hukuki eksiklikler de, malın özünde herhangi bir eksiklik olmamakla beraber o

maldan kısmen dahi olsa yararlanmayı engelleyen, hukuki sınırlama veya yasaklamalar

olarak karşımıza çıkmaktadır. Çoğu vakit, satıcının zapta karşı garanti borcu ile

karıştırılabilecek bu durum için farklılık, hukuki engelin varlığının bir üçüncü şahıs

tarafından hak iddiasında bulunması ihtimalinde ortaya çıkmaktadır. Örneğin; sağlığa

zararlı olduğu için yasaklanan bir ürünün satılmasında satıcının zapta karşı garanti borcu

sebebiyle değil ayıba karşı garanti borcu sebebi ile sorumluluğu vardır. Bununla beraber

Yargıtay satılan bir otomobile gümrük idaresince el konulmasını, yanlış şasi numarası

vurulan otomobilin şasisine el konulmasını veya hacizli bir malın satılmasını da hukuki

ayıp olarak nitelendirmiştir88.

TKHK'da, 4822 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucunda, niteliği etkileyen

miktar eksiklikleri açıkça ayıp olarak kabul edilmiştir."Miktar eksiklikleri, malın ağırlık,

hacim, yüz ölçümü gibi hususlarındaki eksiklikleridir. BK 194.maddesinin miktar

eksikliklerini kural olarak kapsamadığı kabul edilmektedir. Ancak malın mahiyeti gereği

miktar eksiklikleri malın vasfını etkiliyorsa, o zaman miktar eksiklikleri ayıp olarak

kabul edilecektir. Örneğin, bir kumaşın veya halının santimetrekaresinde bulunması

gereken ilmek sayısının daha az olması halinde mal ayıplı sayılır89”.

B) Ayıbın Varlığı

Türk mevzuatı açısından da "ayıp"ın ne olduğu çeşitleri ve ölçütleri ile

yukarıdaki bölümlerde ortaya konulmuş olduğundan bu başlık altında da, AB mevzuatına

ilişkin olarak yapılan açıklamalar paralelinde, ayıbın ne zaman oluştuğu üzerinde

durulacaktır.

Türk doktrininde, ayıbın hasarın geçmesinden önce mevcudiyeti kabul

edilmektedir. Bununla beraber ayıp, hasarın geçiş anından sonra ortaya çıkmış olsa bile

geçişten önceki bir sebepten kaynaklanmış ise sorumluluk satıcı üzerinde kalacaktır90.

88 Zevkliler, " Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun", s.66 89 İ.Yılmaz.Aslan, ag.e, s.112, (II. Baskı, 2004) 90 Aydın Zevkliler, “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun”, s.70

Page 70: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

60

Örneğin bozuk malzemenin kullanılması sonucu hasarın geçiş anından sonra meydana

çıkan eksikliklerden hasar sebebi ile alıcı değil; ayıp sebebi ile satıcı sorumlu olacaktır.

Kaldı ki hasardan satıcının sorumlu olduğu haller de vardır. Hasarın geçiş anı ise BK'nun

183'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, istisnai durumlar bir tarafa bırakılırsa,

hasar, yani satılan şeyin eksilmesi telef olması şeklindeki eksikliğin bedeli, sözleşmenin

kurulduğu andan itibaren alıcı üzerinde kalacaktır.

Muayene şartı ile satım sözleşmesi veya kısa elden zilyetliğin kazanıldığı haller

haricinde BK açısından malın alıcıya teslimi, sözleşmenin kurulmasının ardından

gerçekleşir ve teslime kadar oluşabilecek risk kural olarak alıcının üzerindedir. Oysa

Yönergede, teslim anına kadar ve en geç o anla beraber oluşan tüm zarar satıcı üzerinde

bırakılmıştır.

Hasarın geçişine dair BK hükümlerinin paraleli bir düzenleme TKHK'da yer

almamaktadır. Bununla beraber, kanunda BK hükümlerini zımnen dahi olsa ilga

edebilecek ayıbın doğduğu ana ilişkin herhangi hüküm olmadığı gibi, kanunun 30.

maddesi ile genel hükümlere yollama da yapılmıştır. Ayrıca, yönergenin hasarın geçişine

ilişkin ulusal düzenlemeler üzerinde etkili olmadığı kabul görmektedir91.

C) Ayıbın Gizliliği

BK ve TKHK’da, tüketici/alıcının ayıplı malı bilerek alması durumunda, satıcı

sorumlu kılınmamaktadır. Ancak tüketici bilerek satın aldığı ayıplı mal sebebi ile bir

zarara uğrarsa, ki bu zarar TKHK gereğince ölüm ve/veya yararlanmaya veya diğer

mallardaki zararla sınırlıdır, her ne kadar satıcıya karşı seçimlik haklarını kullanamıyorsa

da uğradığı zarar sebebi ile tazminat talebinde bulunabilecektir.

Tüketicinin ayıplı malı bilerek satın aldığı iddiasının ispatlanmasına gelince;

TKHK bu hususta sınırlayıcı bir düzenleme yapmamıştır. Bununla beraber satıcıya

getirilmiş bir takım yükümlülükler vardır. Bunlardan birincisi özürlü olan malın "özürlü"

ibaresi taşıması; ikincisi ise aynı ifadenin tüketiciye verilen fatura fiş veya satım belgesi

üzerinde gösterilmesidir. Tüm bunlar aslında satıcıya getirilen yükümlülükler olup;

satıcının, alıcının ayıbın varlığını bildiğini ispatlamak için dayanabileceği delilleri 91 Stephen Watterson, a.g.m., s.203

Page 71: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

61

sınırlamıyorsa da, bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi satıcının işini ispat hukuku

açısından oldukça zora koşacaktır.

"Özürlüdür" etiketi malın doğrudan üzerinde olabileceği gibi, ambalajı üzerinde

de olabilir; aynı şekilde bu etiketi koyan satıcı kadar üretici de olabilir. Ancak etiketin

kolaylıkla okunabilen bir etiket olması aranmaktadır. Eğer mağaza bütünüyle, kat veya

reyon olarak özürlü malların satımına ayrılmış ve bu durum tüketicinin de fark edeceği

kadar aleni ise bu durumda etiketin konulmasına da gerek kalmayacaktır.

Yönerge ile kıyaslandığında, tüketicinin ayıbı öğrendiği ana gelince, kanunda

"bilerek satın almak"tan bahsedilmektedir. “Bilerek teslim almak” ifadesi

kullanılmadığından ötürü, sözleşmenin yapıldığı esnada ayıbı bilmeyen ancak teslimat

esnasında fark edip o an için teslimatı kabul eden alıcı da satıcıya karşı seçimlik haklarını

kullanabilecektir. Yönergede tüketicinin bilmesi veya bilmesinin kendisinden beklenmesi

ölçüt alınırken, TKHK'da, bir diğer farklılık olarak, tüketicinin gerçekten bilmesi

durumunda satıcının sorumluluğu ortadan kalkmaktadır. BK'da ise satıcının, alıcının

bildiği ve bilmesi gereken ayıplardan sorumlu olmadığı; bilmesi gereken ayıplardan da

ayrıca bunların var olduğunu vaat etmesi durumunda sorumlu olduğu düzenlenmiştir.

BK'nun bu hükümlerinin, tüketiciler açısından uygulanması beklenemez92. Bu bağlamda

tüketici haklarının üstün tutulması anlamında mevzuatımızın topluluk yönergesinden

ileride olduğu söylenebilir. Ancak "özürlü" etiketi taşıyan veya bu tür mallara ayrılmış

reyonda satılan mallar söz konusu ise, her ne kadar kanun tüketiciyi sadece "bildiği"

ayıplardan sorumlu tutuyorsa da; bu koşullarda tüketicinin ayıbı bilmediğini ispatlamak

zorunda kalması hakkaniyete uygun olacaktır.

Ayıbın varlığına ilişkin bir diğer husus da, ispat yükünün kime ait olduğu

meselesidir."Eğer, alıcı satılanı ifa olarak kabul etmişse, o zaman bozukluğun varlığını

alıcının kendisi ispat zorundadır; zira kabulde hiç değilse geçici olarak satılanın

sözleşmeye uygun olduğunun tanınması vardır. Eğer alıcı satılanı ifa olarak kabul

etmemişse, satıcı önerdiği eşyanın sözleşmeye uyduğunu ispatla yükümlüdür...ispat

yükünü taşıyan, bozukluğun tehlikenin (hasarın) geçtiği anda var veya yok olduğunu da

ispat zorundadır. Bu yüzden, alıcının bozukluğun satılanın teslim alındığı anda var

92 Mustafa Reşit Karahasan, “Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri” , s. 167, 2002

Page 72: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

62

olduğunu ispat etmesi yetişmez93”. Maldaki ayıp, bunun sebep olduğu zarar ve bunlar

arasındaki nedensellik bağının tüketici tarafından ispatlanacağı ise “Ayıplı Malın Neden

Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkındaki Yönetmelik”in amir hükmüdür.

1999/44 sayılı yönergede yer alan satılan malın tesliminden sonra 6 ay içinde

ortaya çıkan ayıpların teslimat esnasında var olduğunu kabul eden karine mevzuatımızda

yer almaktadır.

D) Ayıbın Önemi

TKHK tarafından aranmayan, ayıbın satılan malın değerini veya faydasını

"önemli derecede" azaltması Borçlar Kanunu'nun 194'üncü maddesi gereğince açıkça

aranmaktadır. Üstelik bu kriter, 1999/44 sayılı yönergenin aksine, sadece dönme hakkı

sebebiyle değil tüm hakların kullanımı için asıldır. Bununla beraber, bu hükmün,

tüketiciler açısından uygulanacağı yönünde görüşler vardır94.

E) Ayıba Tüketicinin Sebep Olmaması

Ayıba, tüketicinin sebep olmasının tüketicinin seçimlik haklarını ortadan

kaldırdığına dair TKHK'da herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. BK'nun satıcının ayıba

karşı sorumluluğunu düzenleyen hükümlerinde de bu konuda herhangi bir düzenleme

yoktur. 1999/44 sayılı yönerge paralelinde, üretilen ayıplı malın malzemelerinin, bizzat

alıcı tarafından sağlanması ihtimaline gelince; kanunun 361'inci maddesi gereğince,

yönergeye paralel olarak, ortaya çıkan kusur (ayıp), iş sahibi (tüketici) yüzünden ortaya

çıkarsa, iş sahibi o şeyin kusurlu (ayıplı) olması sebebi ile doğan haklarını yitirecektir. Bu

hükmün TKHK'nun 30'uncu maddesi gereğince tüketicilere de uygulanması

gerekmektedir. Zira; tüketicinin taraf olduğu sözleşme sadece satım sözleşmesinden

ibaret değildir.

Oysa, talep veya dava edilen husus, ayıp sebebi ile uğranılan zararın tazmini ise

BK'nun 44'üncü maddesine göre, zarar gören, zarara sebebiyet verirse, tazminat 93 Kenan Tunçomağ, "Türk Borçlar Hukuku, Cilt II, Özel Borç İlişkileri", s.157, Sermet Matbaası, İstanbul:1977 94 Aydın Zevkliler, “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun”, s.68, karşı görüş için bkz. İ.Yılmaz Aslan,”Tüketici Hukuku” s.124

Page 73: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

63

miktarında indirim veya tazminatın tamamen kaldırılması söz konusu olabilecektir. Aynı

esas, “Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkındaki Yönetmelik”in

6'ıncı maddesinde "...zararın, tüketicinin veya tüketicinin sorumlu olduğu üçüncü bir

kişinin kusurundan kaynaklanması halinde tüm hal ve şartlar göz önüne alınarak,

imalatçı/üreticinin sorumluluğu azaltılabilir veya kaldırılabilir." şeklinde kabul edilmiştir.

Bu düzenleme 85/374 sayılı yönerge ile de uyumludur.

F) Satıcının Kusursuzluğunu İspatlamaması

Satıcının, ayıbın varlığını bilmemesi sebebiyle sorumluluktan kurtulamayacağı

BK'nun 194'üncü maddesinin 2. fıkrasının amir hükmüdür. TKHK'nun 4'üncü

maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde yer alan "Satılan malın ayıplı olduğunun

bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz." şeklindeki ifadeyi sadece bir önceki

cümlede geçen ayıplı malın sebep olduğu zararlardan doğan sorumluluğa ilişkin olarak

değerlendirsek bile, TKHK'nun 30. maddesinin yaptığı yollama ile BK'nun 194'üncü

maddesi gereğince tüketicilerin seçimlik hakları için de ayıbın satıcı tarafından

bilinmemesinin satıcının sorumluluğunu kaldırmadığını kabul etmek gerekir. Bu sebeple,

yönergenin aksine hukukumuzda, satıcının üretici veya onun temsilcisi tarafından yapılan

beyanlardan haberdar olmadığını kanıtlayarak, bu sorumluluktan kurtulma ihtimali

yoktur. Satıcının kastının olmamasının bu sorumluluğu kaldırmadığı açıksa da, ihmali

dahi yoksa sorumluluğunun doğup doğmayacağı kanunda düzenlenmiş değildir. Zira,

kanun satıcının "kusursuzluğu"ndan değil "bilmemesi"nden bahsetmektedir.

Ayıplı malın sebep olduğu zarar sebebiyle doğan sorumluğa gelince; Sanayi ve

Ticaret Bakanlığı'nca çıkarılan "Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk

Hakkında Yönetmelik" üreticinin ve satıcı da dahil olmak üzere onunla beraber

müteselsilen sorumlu olanların sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğunu açıkça

ifade etmektedir. Aslında kanunda da ihmal ihtimali üzerinde açıkça durulmamışsa da en

azından kasıt ihtimalinin yani ayıplı malın bilerek satılmasının bu sorumluluğun doğması

için aranmadığı 4. maddenin 3. fıkrasının son cümlesinde "Satılan malın ayıplı

olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz." denilmek sureti ile kabul

etmiştir.

Page 74: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

64

Satıcının, ayıbın sebep olduğu zarar sebebiyle, üretici ile beraber müteselsilen

sorumluluğunun söz konusu olduğu durumlarda, her ne kadar kusursuzluğunu

ispatlayarak bu sorumluluktan kurtulma şansı yoksa da ilgili yönetmelikte bu

sorumluluğu kaldıran haller de düzenlenmiştir. Yedinci madde gereğince, üretici, malı

piyasaya sürmediğini, malın, satılmak gayesiyle veya ticari faaliyetlerin seyri sırasında

üretilmemiş olduğunu, tüm hal ve şartlar göz önünde bulundurulduğunda, zarara sebep

olan ayıbın, mal piyasaya sürüldüğünde mevcut olmadığını, malın teknik düzenlemesinin

ayıba neden olduğunu, mal piyasaya sürüldüğünde mevcut bulunan bilimsel ve teknolojik

bilgilerin, ayıbın varlığının bilinmesine imkan vermediğini ispatlayarak sorumluluktan

kurtulabilecektir. Aynı şekilde nihai malın tasarımı ya da bu malın

imalatçısının/üreticisinin talimatı sebebiyle, bütünü oluşturan parçalardan birinin

imalatçısı/üreticisi de, o malın ayıbından sorumlu olmayacaktır.

Bununla beraber; yönergede ifade edilen beyanların satım sözleşmesi

yapılıncaya kadar geri alınmış olması halini, ayıbın tespitinde malın lüzumlu vasıflarının

değil; satıcının beyanlarının ölçüt alındığı durumlarda, Türk hukuku açısından da satıcıyı

sorumluluktan kurtaran hal olarak kabul etmek yerinde olacaktır. Zira; satıcının geri

almış olduğu beyanlar ile, satım sözleşmesinin yapılması arasında nedensellik ilişkisi

kurulmadığından bahisle ayıbın varlığından bahsedilemeyecektir. Tüketim malının

alınmasında beyanlarının etkisizliği ise ayıpla beyanlar arasındaki illiyet bağını kopardığı

için aynı gerekçe ile ölçütün ortadan kalktığı düşünülebilir.

G) Satıcının Sorumluluğunun Kaldırılmamış Olması

TKHK'da ayıplı malın yol açtığı zarar sebebi ile satıcının sorumsuzluğunun

sözleşmeyle kabul edilip edilemeyeceğine dair herhangi bir hüküm yer almamaktadır.

Ancak kanuna istinaden çıkarılan yönetmeliğin 8. maddesinde "Sözleşme metninde veya

müstakil herhangi bir belgede tüketicinin bu Yönetmelikte yer alan haklarını

kullanmaktan feragat ettiğine dair veya imalatçının/üreticinin bu Yönetmelikten

kaynaklanan yükümlülüklerini sınırlayan veya ortadan kaldıran kayıtlar geçersizdir."

denilmek sureti ile ayıplı malın sebep olduğu zararlar sebebi ile satıcının sorumluluğunun

kısıtlanamayacağı veya kaldırılamayacağı kabul edilmiştir.

Seçimlik hakları açısından ise; Borçlar Kanunun 196'ıncı maddesi gereğince

Page 75: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

65

satıcı, ayıbı hilesi ile gizlemediği sürece sorumluluğu sözleşme ile kısıtlanabilecek veya

kaldırılabilecek iken TKHK ile, bu konuda herhangi bir düzenleme yer almadığından,

sorumluluğun sözleşme ile kaldırılabilmesi ihtimaline son verilmiştir.95Bu konudaki

yetkinin, açıkça ilga edildiğine dair herhangi bir hüküm bulunmadığı iddiası karşısında

ise TKHK'nun "sözleşmede haksız şartlar"a ilişkin 6. maddesi tüketicinin elindeki son

koz olmaktadır96. Ancak belli koşullarda bu sözleşmelerin geçerli olabileceği yönünde

görüşler de vardır97.

Diğer taraftan, yönergede yer alan, uygunsuzluk ihbarının yapılmasından sonra;

tüketici ve satıcının anlaşması sureti ile yönergeden doğan hakların kısıtlanabileceğine

veya kaldırılabileceğine dair hükmün benzerine mevzuatımızda rastlanmamaktadır.

II. Şekli Koşullar

A) Genel Olarak

1. Muayene ( Yoklama) Külfeti

Malın ayıbını ortaya çıkarmak için yoklanması külfeti TKHK'da

düzenlenmemiştir. Bununla beraber, tüketiciye getirilmiş olan ihbar külfetinin yerine

getirilebilmesi için o malın kullanım amacı çerçevesinde kullanılmış veya en azından

kontrol edilmiş yani yoklanmış olması gerekir. Bu sebeple tüketicilerin de, örtülü de olsa

yoklama külfetinin olduğunu kabul etmek gerekir.

Kullanımı, mutlaka o malı çalıştırmak şeklinde algılamamak gerekir. Örneğin;

çiçekleri dökülen bir süs eşyası da konumu itibariyle kullanılmış sayılmalıdır. İhbar

yükümlülüğü 30 güne bağlandığına göre yoklamanın da en geç bu süre sonunda

tamamlanmış olması gerekir.

Borçlar Kanunu hükümlerine göre muayene genel olarak belli bir süreye

bağlanmamış; örf ve adete göre imkan doğar doğmaz bu yükümlülüğün de doğacağı 95 Aydın Zevkliler,"Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun" s.72, Seçkin, Ankara:2001 96 Ümit Gezder, “İnternette Akdedilen Sözleşmelerde Tüketicinin Korunması", s.273, Beta, İstanbul:2004 97 Bkz. Sayfa 84

Page 76: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

66

kabul edilmiştir. Kanunun hayvan satımları hakkındaki 199'uncu maddesine göre; hayvan

satımında ayıpların muayenesinin yapılması için, teslimden veya alıcının teslimde

temerrüdünden itibaren 9 gün içinde muayene merciine müracaat edilmiş olunmalıdır.

Bizde, İsviçre'de olduğu gibi muayene mercii resmen tayin edilmemiştir. Bu 9 günlük

süre hayvanın gebeliğine ilişkin ayıplardan başkası hakkındadır ve sözleşme ile

uzatılabilir. Oysa TTK'un 25'inci maddesinin 3'üncü bendinde muayene süresi genel bir

hükümdür. Tüccarlar arasındaki ticari satımlarda emtianın ayıplı olduğu teslim sırasında

açıkça belli değil ise, alıcı teslimden itibaren 8 gün içinde şeyi muayene ettirmekle

yükümlüdür. Bu süre adi bir muayene ile meydana çıkacak ayıplar için kafi gelmeyebilir.

Bu taktirde TTK md 25 b3'ün son cümlesinin BK md 198 f II-III'e yaptığı yollamayla, adi

satımlarda olduğu gibi süre uzatılabilir. Ayrıca; "Muayene süresi satılan şeyin

mahiyetine, ilgili ticaret dalına ve ileri sürülen ayıbın cinsine göre değişir. İlkbaharda

alınan bir biçerdöver makinesi ancak yazın, bir kar temizleme makinesi ise kışın

denenebilir...98” Muayeneyi alıcı yapacağı gibi gerektiğinde uzmanlardan da

yararlanabilir99.

2. İhbar (Bildirim) Külfeti

Tüketicinin ihbar külfeti TKHK'da düzenlenmiştir. Buna göre, tüketici malın

teslimi tarihinden itibaren 30 gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür.

Aslında bu hüküm yönergenin üye devletlere verdiği yetki ile kıyaslandığında, 2 aydan

azdır. Sürenin başlangıç anı olarak eşyanın tesliminin gösterilmiş olması da, yönergeye

aykırıdır. Zira, yönergede, bu süre, uygunsuzluğun tespit edilmesi gereken andan dahi

değil gerçek anlamda tespit edildiği andan başlar.

BK'nun getirdiği düzenlemeye gelince; kanun ihbarı kati bir şekle ve süreye

bağlamamıştır. İhbarın derhal yapılması gerekecektir. Hayvan satımlarında ise 9 günlük

yoklama süresi içinde ihbar da yapılmış olmalıdır. TKHK gereğince alıcının tüketici

olduğu durumlarda bu maddelerin uygulanması tüketici aleyhinedir. Bununla beraber

BK'nun hayvan satımına ilişkin hükümlerinin konusu itibariyle özel olması sebebiyle,

tüketicilere için de uygulanabileceği yönünde görüşler de vardır100.

98 Haluk Tandoğan, a.g.e., s.179 99 Mesafeli satışlarda bu tespit mahkeme eliyle yapılmaktadır. 100 Aydın Zevkliler, "Borçlar Hukuku", s.39, Savaş Yayınları, Ankara:1987

Page 77: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

67

TKHK'na göre; satıcının ağır kusuru ve hilesi, sorumluluğuna ilişkin

zamanaşımı süresini ortadan kaldırır iken; ihbar süresi üzerinde etkili değildir. Aynı

şekilde malın veya ayıbın niteliğine göre de bu sürenin uzatılabileceğine dair herhangi bir

hüküm de yoktur. Oysa ayıp malın tesliminden çok sonra ortaya çıkabilir. TKHK'dan

farklı olarak, Borçlar Kanunu'nun 200'üncü maddesinde satıcının hilesinin varlığı halinde

gecikmiş ihbara rağmen alıcının seçimlik hakları kullanabilmesi tanınmakta ve; 198'inci

maddesinde de sonradan ortaya çıkan ayıpların derhal ihbar edilebileceği kabul

edilmektedir. Bu hükümlerden, TKHK'nun 30'uncu maddesi gereğince, tüketicilerin de

yararlanabilmeleri gerekmektedir.

Tacirler arasındaki ticari satımlarda teslim sırasında belli olan ayıplar içinse

teslimden itibaren 2 gün, muayene sonucu ortaya çıkacak ayıplar içinse, teslimden

itibaren 8 gün ihbar süresi kabul edilmiştir. Bu sürenin, muayene süresi içinde mi üzerine

mi işleyeceği hususunda doktrinde fikir ayrılıkları vardır.101 TTK'nun 20'inci maddesi

bazı koşullarda tacirler arası ihbar ve ihtarları şekle bağlamıştır. Yargıtay, ticari

satımlardaki ayıp ihbarında da ispat102veya geçerlilik103 koşulu olarak ihbarın noter

aracılığı ile, iadeli taahhütlü mektupla veya telgrafla yapılmasını aramaktadır.

İhbar ayıbın varlığına ilişkindir. İhbar süresi içinde seçimlik hakların

kullanılması bir zaruret değildir104. Ayıp sebebi ile doğan haklar, ihbar süresinde

kullanılmasa bile zamanaşımı süresi içinde talep edilebilir. Hatta Yargıtay Hukuk Genel

Kurulu, alıcının süresinde ihbarda bulunmamasına rağmen ihbar süresi geçtikten sonra

satıcının ayıbı kabul etmesi durumunda alıcının seçimlik haklarını kullanabileceği

yönünde içtihatta bulunmuştur.105

3. Zamanaşımı - Hak Düşürücü Süre

101 Haluk Tandoğan, a.g.e., s.181 102 Yargıtay 19. HD.’nin 2002/2445 E, 2002/3993 K ve 13.05.2002 tarihli kararı 103 Yargıtay 19. H.D.’nin 2003/2208 E, 2004/366 K ve 22.01.2004 tarihli kararı 104 Haluk Tandoğan, a.g.e., s.180 105 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2003/19-184 E 2003/200 K ve 26.03.2003 tarihli kararı

Page 78: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

68

Tüketici kendisine tanınmış olan hakkı ancak süresi içerisinde kullanabilir.

Tarafların, satıcının ayıplı mal sebebi ile doğan sorumluluğuna ilişkin zamanaşımını

süresini kanundakinden uzun belirleyebilecekleri TKHK ve BK ile açıkça kabul edilmiş;

ancak böyle bir belirlemenin olmadığı yerde konu bir tamamlayıcı hukuk kuralı

mahiyetinde düzenlenmiştir.

Tüketiciler, TKHK hükümleri gereğince ayıp sebebiyle sorumlu olanlara, daha

uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, malın tüketiciye teslimi tarihinden

itibaren iki yıllık zamanaşımı süresi içerisinde seçimlik hakları sebebi ile başvurabilirler.

Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallarda beş yıldır. BK’da ise bu süre,

taşınmazlarda binalara ilişkin ayıplar sebebi ile tekeffülde beş yıl, diğer hallerde, her

türlü satım konusu mal için 1 yıl olarak belirlenmiştir.

Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç

yıllık zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü

günden başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar. Alıcı, BK'nun 60'ıncı maddesine

dayanarak dava açma yoluna giderse bu davanın, zararın ve failin öğrenildiği tarihten

itibaren 1 yıl ve her durumda zarara sebep olan fiilden itibaren 10 yıl içinde açılması

gerekmektedir. Bu süre haksız fiil sebebi ile açılacak davalarda genel zamanaşımı

süresidir.

Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile

gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.

B) Mesafeli Satımlarda Tüketicinin Külfetleri

Alıcıya gönderilen malların ayıplı olduğunu alıcının ileri sürebilmesi için,

alıcının BK'nun 201'inci maddesi gereğince yerine getirmesi gereken ek bir takım

külfetler vardır. Ancak alıcı için, bu yükümlülüklerin doğması için, satımın mesafeli

satım olması106ve alıcının bulunduğu yerde satıcının temsilcisinin bulunmaması gerekir.

Eğer böyle bir temsilci varsa alıcı, ihbar yükümlülüğünü yerine getirerek bu külfetlerden

kurtulacaktır. Aksi taktirde; aşağıdaki külfetlerin yerine getirilmesi gerekecektir.

106 TTK'nun 25'inci maddesine göre "sif ve denizaşırı satımlar" BK'nun 201'inci maddesine tabi olmayacaktır

Page 79: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

69

(a) Muhafaza Külfeti: Alıcı, ayıplı malı derhal satıcıya göndermeyecek, teslim

alınıncaya dek masrafları satıcıya ait olmak üzere o malın değer kaybına uğramaması için

gereken uygun önlemleri alacaktır.

(b) Mahkemece Tespitini Sağlama Külfeti: Bu külfet zorunlu değildir. Ancak yerine

getirilmemesi alıcıyı zora sokacaktır. Eğer alıcı ayıbın varlığını mahkemeye tespit

ettirmez ise, teslimat anında ayıbın varlığını ispat etmek zorunda kalacaktır.

(c) Sattırma Külfeti: Alıcı malın bozulma ihtimali söz konusu ise, bunu mahkeme

aracılığıyla sattırabilir. Eğer bozulacağına kesin gözle bakılıyorsa, bu alıcı açısından bir

zorunluluktur. Aksi halde ortaya çıkan zarardan sorumlu olacaktır.

Mesafeli satımlar, TKHK'nun 4'üncü maddesinde düzenlenmiş bir husus

olmamakla beraber, kanunun 9/A maddesinde "mesafeli sözleşmeler" başlığı altında,

ayrıca ele alınmıştır. Mesafeli sözleşmeler; yazılı, görsel, telefon ve elektronik ortamda

veya diğer iletişim araçları kullanılarak ve tüketicilerle karşı karşıya gelinmeksizin

yapılan ve malın veya hizmetin tüketiciye anında veya sonradan teslimi veya ifası

kararlaştırılan sözleşmelerdir. Maddenin 5'inci fıkrasının 8'inci maddeye yaptığı atıfla

"Tüketici, malın mutat kullanımı sebebi ile meydana gelen değişiklik ve bozulmalardan

sorumlu değildir."Görüldüğü üzere, burada tüketiciye getirilen tek yükümlülük "mutad

kullanım"dır. Tüketici bunun ötesinde külfet altında değildir. Bununla beraber, BK

hükümlerinin tüketiciler için de yürürlükte olduğunu yönünde görüşler de vardır107. Zira,

TKHK’nun 30’uncu maddesi ile genel hükümlere açıkça atıf yapılmaktadır. 13.06.2003

tarih ve 25137 sayılı Resmi Gazete'de Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından "Mesafeli

Sözleşmeler Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik" çıkarılmıştır. Söz konusu

yönetmelikte BK hükümleri paralelinde, tüketiciye getirilmiş başlı başına bir yükümlülük

yoktur. Ancak; niteliği itibariyle iade edilemeyecek, hızla bozulma veya son kullanma

tarihi geçme ihtimali olan mallar söz konusu olduğunda tüketici cayma hakkını

kullanamayacaktır.

Üçüncü Bölüm

107 Aydın Zevkliler, "Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun", s.78

Page 80: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

70

SATICININ AYIPLI MAL TESLİM ETMESİNDEN DOĞAN

SORUMLULUĞUN HUKUKİ NİTELİĞİ

§1. AB Hukukunda Satıcının Sözleşmeye Uygun Olmayan Mal Teslim

Etmesinden Doğan Sorumluluğun Hukuki Niteliği

I. Mevzu Hukuktan Doğan Sorumluluk

Konunun, yönergede ele alınmış olması, topluluk hukuku açısından kaynak

kabul edilen hukukun genel ilkeleri108düzeyinde bırakılmadığını; aksine bizzat yazılı

hukuk kurallarına bağlandığını göstermektedir.

Yönerge, satıcının tüketiciye karşı sorumluluğun varlığını, tarafların, hatta üye

devletlerin inisiyatiflerine de bırakmamış; bilakis, bu hususu tüketici lehine bir alt sınır

olmak üzere doğrudan ele almıştır. Zira; malın doğası gereği taşıması beklenen lüzumlu

özellikleri taşımaması halinde, borç doğrudan yönergeden doğmakta; aynı şekilde satıcı,

sorumluluğu kabul etmese dahi vaatlerde bulunması ve satılan malın bu vaatlere

uymaması halinde yine yönerge gereği sorumlu olmaktadır.

II. Alt Sınır Sorumluluk

Yönergeler, asgari tek düzeliği sağlamak amacı ile, genel olarak emredici

hükümler üzerine kurulmuştur. Bununla beraber, üye devletlere daha yüksek koruma

sağlamak amacı ile ve yönergeye aykırı olamamak kaydıyla daha sıkı hükümler kabul

edebilme hakkı tanınmıştır. Bu da yönergeleri, bir nevi tamamlayıcı hukuk kuralları

mahiyetine sokmaktadır.

Bu husus 1999/44/EC sayılı yönergenin de kabul ettiği genel yaklaşımdır.

Yönergenin sekizinci maddesi ile ulusal hukukların tüketiciye sağladığı haklar

kaldıramayacak, aksine ulusal hukuklar ile tüketiciye yönergeden daha fazla koruyuculuk

sağlayan ve yönergeye aykırı olmayan yeni hükümler getirebilecektir. Ulusal hukukun

108 Ünal Tekinalp “Topluluk Hukuku Kaynakları Özellikleri”, Tekinalp&Tekinalp”Avrupa Birliği Hukuku", s.74, Beta, İstanbul:2000

Page 81: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

71

daha yoğun koruyuculuğu kabul edilirken; yedinci madde ile ulusal hukukun, yönergenin

önüne geçmek sureti ile yönergeden kaynaklanan hakları ortadan kaldırması engellenmiş

ve bu engel, üye olmayan devlet hukuklarının tercih edilmesi ihtimali için de

yinelenmiştir. Başka bir ifade ile, üye devletler, tarafların kendi hukuklarını ya da üçüncü

bir devletin hukukunu tercih etmeleri durumunda, tüketicinin yönergeden kaynaklanan

haklarının ihlal edilmemesi için gereken önlemleri almak durumunda olacaklardır. Sonuç

olarak, yönerge ve ulusal hukuk tüketici aleyhine birbirlerini açık veya örtülü olarak ilga

edemeyeceklerdir.

Sözleşmenin her iki tarafında da o ülke vatandaşının veya satıcı açısından ulusal

tüzel kişiliğinin olması ve sözleşmenin o üye devlette ifa edilecek olması durumunda,

üçüncü bir devlet hukukunun tercih edilebilirliği tamamen o ülke hukukuna ait bir

meseledir. Bununla beraber, taraflarca üçüncü bir devlet hukukunun tercih edilmesi

yöntemi ile yönerge hukukunun sağladığı asgari koruyuculuğun askıya alınması

engellenmektedir. Üçüncü devlet hukukunun tüketici açısından daha koruyucu olması

durumunda yönergeye aykırılık olmayacaktır. Yönergenin sağladıklarının altında bir

garanti sağlanması durumunda ise, üye devlet ülkesini yakından ilgilendirip

ilgilendirmediğine bakılacaktır. Zira; yönergenin 7’nci maddesinde bu husus açıkça

aranmıştır109.

Üye devlet ülkesini neyin ilgilendirip ilgilendirmediği yönergede açıklığa

kavuşturulmuş değildir. Bu kavramı, toprak bütünlüğü veya mülkiyet hakları açısından

algılamak, tüketiciden çok satıcının çıkarlarına hizmet edeceğinden, yönergenin amacı

doğrultusunda, mülkilik ve şahsilik ilkelerine göre değerlendirme yapmak gerekecektir.

Bununla beraber, üye devlet ülkesinin müdahale hakkı, her iki ülkenin uluslararası hukuk

kuralları çerçevesinde değerlendirilecektir. Kaldı ki; " .... milletler arası emredici nitelik

taşıyan hukuk kurallarının ait olduğu hukukun yetkili olup olmamasına göre, aykırı akit

şartlarının geçersiz, veya geçerli akit şartlarının etkisiz (ineffective term) sayılması söz

konusudur110.

Yedinci maddede geçen haklar kelimesi ile tüketici lehine doğan haklar ifade

109 Madddeye göre; " Üye devletler, sözleşme hükümleri gereğince, üye devlet ülkesini yakından ilgilendiren ancak üye olmayan devlete ait hukukun tercih edilmesi sureti ile, yönergenin sağladığı korumadan, tüketiciyi yoksun bırakmamak için gerekli tedbirleri alırlar." 110 Gülin Güngör, “ Milletlerarası Özel Hukukta Tüketicinin Korunması", s.126, Yetkin, Ankara:2000

Page 82: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

72

edilmektedir. Çünkü; aksine bir durumun tüketici için bağlayıcı olmayacağı açıkça ifade

edilmiştir. Bu sebeple sözleşme ile kararlaştırılan, ancak satıcı aleyhine sonuçlar

doğurabilecek hükümler geçerliliğini koruyacaktır.

Ancak yine de 7. maddede geçen " ...uygunsuzluk satıcıya ihbar edilmeden

satıcı ile yapılan sözleşme ile satıcının sorumluluğun kaldırılamayacağı veya

kısıtlanamayacağı" şeklindeki hüküm karşısında, uygunsuzluk ihbarının satıcıya

yapılmasından sonra yönergeden doğan hakların tüketici açısından kısıtlanabileceğini

veya kaldırılabileceğini kabul etmek gerekir.

"Uluslararası Borçlar Kanunu" olarak kabul edilen BM Konvansiyonunun "1/1-a

maddesine göre, davanın görüldüğü ülkelerin kanunlar ihtilafı kurallarına göre akit

devletlerden birinin ülkesi hukukunun uygulanması söz konusu olduğunda da mahkeme

tarafından Konvansiyon uygulanacaktır. Bu yolla Konvansiyon, taraf olmayan ülke

mahkemelerince de uygulama imkanına sahiptir. Ancak taraflar sözleşmelerine

koyacakları bir hükümle, - 12.maddedeki durum dışında - Konvansiyonun aralarındaki

sözleşmeye uygulanmayacağını kararlaştırabilirler. (md.6) Şayet taraflar, sözleşmelerine

söz konusu Konvansiyon hükümlerinin kısmen veya tamamen uygulanmasını

istemiyorlarsa, bunu sözleşmelerine açıkça yazmalıdırlar. Aksi halde muayyen bir

devletin Konvansiyon dışındaki kurallarını hedefleyen taraflar arasındaki akdi ilişkiler,

tarafların ön görmedikleri veya dikkate almadıkları hukuk normlarına tabi olur111”.

III. Akdi (Hukuki İşleme Aykırılıktan Doğan) Sorumluluk

Satıcının, satım sözleşmesine uygun mallar satma zorunluluğu ve bu

zorunluluğun yerine getirilmemiş olmasının yaptırımlara bağlanmış olması, açıkça

göstermektedir ki topluluk mevzuatı açısından da satıcının sorumluluğu,

mevzuatımızdaki ayırıma göre haksız fiil veya sebepsiz zenginleşmeden değil; akde

aykırılıktan doğmaktadır112. Bununla beraber, ölçüt her ne kadar "akde aykırılık" ise de,

önceki bölümlerde de ifade ettiğimiz gibi, bu, borcun kaynağının "yönerge" olduğu

gerçeğini değiştirmez. Başka bir ifade ile, satıcı sözleşme ile sorumluluğu açıkça

üstlenmemiş olsa dahi, yönergeye göre sorumlu tutulacak ancak; kişinin yönergeye göre

111 Cemal Şanlı - Nuray Ekşi "Uluslararası Ticaret Hukuku", s.45, Beta, İstanbul:2000 112 Akde aykırılık hususunda bkz.Christian von Bar, a.g.m.

Page 83: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

73

satıcı sıfatı ile sorumlu tutulabilmesi için satım sözleşmesinin varlığı aranacaktır.

Yönerge açısından sözleşme her ne kadar, öncelikle satım sözleşmeleri ise de

1’inci maddenin 4’üncü fıkrasının açık hükmü gereğince istisna sözleşmeleri de bu

kavrama dahildir.

IV. Tali ve Fer'i Sorumluluk

Satıcının, sözleşmeye aykırı mallar teslim etmiş olması sebebi ile doğan

sorumluluğu, ikinci sırada ve yan borçlardandır. Çünkü sözleşme bir şekilde geçersiz

kalırsa veya satılan hiç teslim edilmezse, satıcının bu yönerge çerçevesinde sorumluluğu

doğmayacaktır. Zira; yönergenin üçüncü maddesinde satıcının, eşyanın teslimi sırasında

ortaya çıkan uygunsuzluktan, tüketiciye karşı sorumlu olduğu açıkça ifade edilmiştir.

V. Hukuki Sorumluluk

Yönerge, tüketim mallarının sözleşmeye uygunsuzluğu cezai yaptırımlara değil;

malın onarılmasını, değiştirilmesini, semeninden indirim yapılmasını veya sözleşmeden

tamamen dönmeyi istemek şeklinde hukuki yaptırımlara bağlamıştır. Bu, AB'nin kriminal

cezalar verebilme yetkisinin olmamasının doğal bir sonucudur.

VI. Kusursuz Sorumluluk

Yönerge, satıcının sorumluluğunu, tüketicinin satıcının kusurlu olduğunu

ispatlaması koşuluna bağlamamıştır. Burada, tüketiciye düşen yükümlülük, malın satımı

esnasında sözleşmeye uymadığını ispatlamaktan ibarettir. Hatta bu ispat yükü de

hafifletilmiştir. Zira eğer uygunsuzluk bu malın teslimi anından itibaren 6 ay içerisinde

ortaya çıkarsa, tüketici, malın teslim edildiği anda da uygunsuz olduğu yönündeki

karineden yararlanabilecektir. Tüketici, ancak; malın teslimi anından itibaren 6 ay sonra

böyle bir iddiada bulunursa, malın teslim edildiği anda da sözleşmeye uygunsuz

olduğunu ispatlamak zorunda kalacaktır.

Yönergede, yine de satıcıya tamamen kusursuz olduğunu kanıtlamak kaydıyla

Page 84: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

74

bu sorumluluktan kurtulabilme imkanı verilmiştir. Bununla beraber, bu imkan sadece

vaatlerinin ayıbın tespit edilmesinde ölçüt alındığı hallerde mevcuttur. Zira; eğer satılan

emsallerine göre taşıması gereken lüzumlu vasıfları taşımıyorsa, satıcı burada kusuru

olmadığını ispatlamak sureti ile sorumluluktan kurtulamayacaktır.

Oysa; uygunsuzlukta ölçüt beyanları ise, satıcı, üretici veya temsilcisine ait

beyanlardan haberdar olmadığını veya olmasının kendisinden beklenemeyeceğini,

sözleşmenin tamamlandığı ana kadar kendisinin veya bunların beyanlarının düzeltildiğini

veya tüm bu beyanların tüketicinin o malı alması konusunda etkili olmadığını kanıtlamak

sureti ile bu sorumluluktan kurtulabilecektir.

Kuşkusuz, satıcının yapılan beyanlardan habersiz olması gerekçesiyle,

sorumluluktan kurtulabilmesi bu beyanların kendisi tarafından yapılmamış olması

ihtimalinde ortaya çıkabilir. Beyanı yapan, satıcının yardımcısı, temsilcisi veya 2’nci

maddenin 2’nci fıkrasının (d) bendinde açıkça yazıldığı üzere üretici veya onun temsilcisi

de olabilir. Ancak; beyanların satıcının kendi temsilcisi tarafından yapılması durumunda,

satıcı bu beyanları bilmese bile, bilmesinin kendisinden beklenmesi gerekir. Zira; aksinin

kabulü temsil ilişkisinin hukuki sonuçlarını inkar etmek olacaktır. Malın üreticisinin veya

onun temsilcisinin yaptığı beyanların, satıcı tarafından bilinmemesine gelince; bu

kişilerin tüketici ile doğrudan ilişki kurma ihtimalleri son derece zayıf olup; tüketiciye

kadar ulaşabilen beyanları çoğunlukla etiketler, kullanım kılavuzları veya reklamlar yolu

ile olur ki; satıcının da bunlardan haberdar olmaması veya olmasının kendisinden

beklenememesi ihtimali, her olayı kendi özellikleri ile değerlendirmek gerekmekle

beraber, oldukça zordur. Zira burada bilmediğini iddia edeceği, beyanların doğruluğu

değil varlığıdır.

Beyanın, sözleşme yapılıncaya dek düzeltilmesi ihtimali ise, zaten satıcının

vaadini dolayısıyla bu vaadin ölçüt alınması sureti ile belirlenen ayıbı ortadan kaldıran

bir haldir. Bununla beraber, sözleşmenin ne zaman kurulmuş kabul edileceği, beyanın ne

şekilde geri alınacağı ve bu hususta ispat yükünün nasıl yerine getirileceği diğer

ihtimallerde de olduğu gibi uygulaması ulusal hukuklara bırakılmış yönergede yer alan

bir hukuki boşluk halidir. “Beyanatın bizzat satıcı tarafından düzeltilmesinin aranmaması

Page 85: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

75

da satıcıya tanınmış olan bir imkandır”113.

Beyanların ne derece etkili olduğu hususu ise, ispatı son derece zor; sübjektif bir

durumdur. Bu durum, satıcıya düşen belki de en zor ispat yüküdür. Zira, ortada hem bir

beyan vardır, hem de tüketici, kararını verirken bundan etkilenmemiştir. Tüketicinin bu

beyanı duymaması, bilmemesi halinde etkilenmemesi doğaldır. Hatta beyan ulaşmış

olmasına rağmen kavranmamış da olabilir. Örn; satıcının dilini çok az bilen bir

tüketicinin huzurunda satıcı, tanıtımını yapmış, tüketici bunu duymuş ancak tam olarak

kavramamış olabilir. Bir diğer durum da tüketicin kavramasına rağmen etkilenmemiş

olması ihtimalidir ki bu durum ispatı neredeyse imkansız son derce sübjektif bir

durumdur. Çünkü burada, tüketicinin malı almaktaki farklı amacını dışa vurulmuş olması

ve bunun da ispatlanabilir olması gerekecektir. Tüm bunların yanı sıra, uygunsuzluğa

sebep olan malzemenin tüketici tarafından sağlanmış olması veya uygunsuzluktan

tüketicinin haberdar olması gibi koşullar da, satıcının sorumluluğunu ortadan

kaldıracaktır.

VII. Bireysel Sorumluluk

Yönerge, satılan malın ayıplı çıkması durumunda, doğrudan satıcının

sorumluluğuna özgülenmiştir. Bu sebeple, üretici veya ithalatçı gibi kişilerin, yönergeye

göre, satıcı ile birlikte müteselsilen sorumlulukları yoktur. Ancak 1999/44/EC sayılı

yönergenin 12’nci maddesi yine de Komisyonu üreticinin doğrudan sorumluluğuna

ilişkin teklif ve görüşleri içerir bir rapor düzenleme ve sunma konusunda

görevlendirmiştir. Üreticinin sorumluluğunun yönergeye dahil edilmesi durumunda,

sözleşmeden dönme veya semenden indirim gibi yaptırımların üreticiye karşı ileri

sürülemeyecek olması, yönergenin yapısında ciddi değişikliklere yol açabilecektir.

Bununla beraber, bu durum, özellikle satıcının iflası gibi durumlarda, çaresiz kalan

tüketiciyi korumak için kaçınılmaz bir ilerlemedir114.

Bu hedefin haricinde, sayılan kişilerin ihmal veya kasıtlarının bu uygunsuzluğa

yol açmaları ihtimali, satıcının rücu hakkı meselesinde ele alınmış; ancak bu hakkın

113 Ewoud Hondıus and Harriet Schelhaas "In Conformity with the Consumer Sales Directive? Some Remarks on Transposition Into Dutch Law", European Reviewof Private Law, 2&3, 327-336, Kluwer Law International, Netherlands: 2001 114 Dirk Staudenmayer, s. 563

Page 86: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

76

kullanılması onların kusuruna bağlanmıştır. Rücu edilen seçimlik haklar değil satıcının

bu sebeple uğradığı zararın tazminidir. Satıcıya, yönerge ile tanınan rücu hakkı

meselesinde sayılan ve satım zinciri içinde bulunan kişilere, tüketicinin doğrudan başvuru

imkanı yoktur115. Bu kişilerin tüketiciye karşı olan kusursuz sorumluluğu ise ayrı bir

yönerge olan 1985/374/EEC sayılı yönergede ayrıca düzenlenmiştir.

VIII. Ölçülü Sorumluluk

Yönergede, satıcının sorumluluğu rakamsal olarak sınırlandırılmamıştır116.

Bununla beraber, tüketicinin seçim hakları çerçevesinde, satıcının, tüketicinin uğrayacağı

zarar kadar değil; ayıplı çıkan yani sözleşmeye uymayan mal kadar sorumluluğu vardır.

Aksinin kabulü, tüketicinin sebepsiz zenginleşmesine yol açabilecektir. Zira, yönerge

"ölçüsüzlüğü" açıkça reddetmektedir.

Onarım hakkının veya yenisi ile değişimin talep edilebilmesi için bunun imkan

dahilinde olması gerektiği gibi, aynı zamanda ölçülü de olması gerekir. Tercih, malın

veya uygunsuzluğun değerini aşarsa veya diğeri tüketici açısından bir sakınca

doğurmadığı halde satıcıya gereksiz bir maliyet yüklerse, ölçüsüz kabul edilecektir.

Ancak böyle bir durum yoksa, satıcı, nakliye, işçilik veya malzeme gibi her türlü masrafı

üstlenerek bu talebi yerine getirmek zorunda kalacaktır.

IX. Süreli Sorumluluk

Yönergede, satıcının tüketiciye karşı sorumluluğu zaman yönünden

sınırlandırılmıştır. Bu süre, eşyanın tesliminden itibaren iki yıldır ve üye devletler de bu

süreden daha kısa bir süre kararlaştıramayacaklardır. Aslında bu süre, zaten üye

devletlerin çoğu için kabul edilmiş sürenin altındadır117. İkinci el eşya için ise bir yılın

altında olmamak kaydı ile daha kısa bir süre kararlaştırabileceklerdir. Yönergede

düzenlenen bu süre, zamanaşımı süresi olarak değil hak düşürücü süre olarak kabul

edilmekteyse de, yönergede ulusal hukukların konuya ilişkin zamanaşımı sürelerinin de 115 Anne- Dorte Brunn Nielsen, , s.191 116 1985/374 sayılı yönergede, ise tazminatın üst sınırının yönergenin belirlediği rakamın altında kalmamak kaydıyla üye devletlerce belirlenebileceği kabul edilmiştir. 117 Ewoud Hondıus and Chistoph Jeloscheck, " Towards A European Sales Law- Legal Challenges Posed By The Directives On The Sale Of Consumer Goods and Associated Guarantees", European Review of Private Law 2&3:257-161, Kluwer Law International, Netherlands: 2001

Page 87: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

77

iki yılın altında olamayacağı açıkça ifade edilmiştir. İki sürenin ilişkilendirilmesine dair

hükmün yönergede yer alması önerilmektedir118.

§ 2. Türk Hukukunda Satıcının Ayıplı Mal Teslim Etmesinden Doğan

Sorumluluğunun Hukuki Niteliği

I. Kanuni Sorumluluk

Türk mevzuatında da satıcının ayıba karşı garanti borcunun kanunen

düzenlenmiş olması borcun kaynağının kanun olduğunu açıkça ortaya koymakta ve bu

kavramın kanunen mevcudiyeti119konunun satıcın inisiyatifine bırakılmadığını

göstermektedir. Buna göre, satılan malın yasal ölçütlere veya satıcı beyanlara uymaması

halinde satıcı kanun gereği sorumlu olmaktadır.

Satıcının vaatlerinin başlı başına ayıba kriter olması, vaatlerin tüketim malının

doğası gereği taşıması gereken lüzumlu özelliklerin üzerinde olması ihtimalinde

gerçekleşebilecektir. Zira doğasına uygunsuzluk durumunda bu vaatler olmasa dahi

sorumluluk doğacaktır. Vaatler, sadece malı tanımlamaya yönelik olabilir; çünkü satıcı

"aksi taktirde sorumluyum" taahüdünde bulunmasa, hatta bu sorumluluk sözleşmeyle

açıkça kaldırılsa dahi, kanun gereği yine sorumlu olacaktır. Zira; satıcının ayıplı mal

sebebiyle sorumluluğunu kaldıran veya kısıtlayan sözleşmeler TKHK ile tüketiciler

açısından önemini yitirmiştir120.

BK'nun 205. maddesine göre, hayvan alım satımında satıcının ayıplı mal teslimi

sebebi ile sorumluluğunun doğabilmesi için bunun açıkça üstlenmiş olması veya alıcıyı

kandırmış olması aranacaktır. Başka bir ifade ile satıcı alıcıyı kandırmadığı sürece,

ayıptan doğan sorumluluğu sözleşme yapılırken ayrıca kabul etmemişse, kanun gereği

sorumluluğu doğmayacaktır. Bu hükümlerinin tüketiciler için de uygulanacağı yönünde

görüşler vardır121.

118 Dirk Staudenmayer, a.g.m., s.556 119 Cevdet Yavuz, "Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler" s.91, Beta, İstanbul:2002 120 Aydın Zevkliler, “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun" s.72, Seçkin, Ankara:2001 Karşı görüşe bir alt başlıkta yer verilmiştir. 121 Aydın Zevkliler, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun" s.76

Page 88: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

78

II. Zorunlu Sorumluluk

Borçlar Kanunun 196'ıncı maddesi gereğince satıcı ayıbı hilesi ile gizlemediği

sürece sorumluluğu sözleşme ile kısıtlanabilecek veya kaldırılabilecektir. Oysa TKHK

ile, bu hak açıkça tanınmamakla, sorumluluğun sözleşme ile kaldırılabilmesi ihtimaline

son verilmiştir122. Bu konudaki yetkinin, açıkça ilga edildiğine dair herhangi bir hüküm

bulunmadığı iddiası karşısında ise TKHK'nun "sözleşmede haksız şartlar"a ilişkin 6.

maddesi tüketicinin elindeki son koz olmaktadır123. Ancak Aslan şu koşullarda bu

sözleşmelerin geçerli olabileceğini söylemektedir; “satıcının borçlarını sınırlayan veya

ortadan kaldıran bir sözleşme mutlak yazılı olarak yapılmalı, böyle bir sözleşme veya şart

“genel işlem şartları” olarak değerlendirilebilecek sözleşme hükümleri içinde yer

almamalı, böyle bir sözleşme veya şart “garanti belgesi” içinde düzenlenmemiş olmalı,

böyle bir sözleşmede öncelikle tüketicinin satış sözleşmesi nedeni ile kanundan doğan

haklarının neler olduğu yer almalı ve tüketici bu gibi hakları olduğu konusunda

uyarılmalı ve kısıtlamanın ölçüsü sözleşme veya şartta açıkça gösterilmelidir124”.

Ayıp sebebi ile ortaya çıkan zararlar için ise bu sorumluluğun kaldırılamayacağı

veya kısıtlanamayacağı TKHK'na istinaden çıkarılan Ayıplı Malın Neden Olduğu

Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmeliğin 8'inci maddesinin amir hükmüdür.

Diğer taraftan, yönergenin uygunsuzluk ihbarının yapılmasından sonra; tüketici

ve satıcının anlaşması sureti ile yönergeden doğan hakların kısıtlanabileceğine veya

kaldırılabileceğine dair hükmünün benzerine mevzuatımızda rastlanmamaktadır.

III. Akdi (Hukuki İşleme Aykırılıktan Doğan) Sorumluluk

Mevzuatımızda, satıcının sorumluluğunun sözleşmeye uygunsuzluk kavramı

yerine, ayıplı mal kavramına bağlanmış olması, sorumluluğun niteliğini tartışmaya daha

açık bir yapıya kavuşturmuştur. Bununla beraber, her ne kadar ayıplı bir mal satan ve

teslim eden satıcı, bundan zarar gören alıcıya karşı, satım sözleşmesinden doğan borcunu

122 Aydın Zevkliler,"Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun" s.72 123 Ümit Gezder, “İnternette Akdedilen Sözleşmelerde Tüketicinin Korunması", s.273, Beta, İstanbul:2004 124 İ.Yılmaz Aslan ,a.g.e., s. 136

Page 89: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

79

ihlal ederek, aynı zamanda haksız fiil işlemiş olsa bile125satıcı ve tüketici arasındaki

hukuki ilişkinin, daha açık bir ifade ile satım sözleşmesinin varlığı, borcun öncelikle akde

aykırılıktan doğduğunun bir kanıtıdır. Kaldı ki haksız fiil sorumluluğundan farklı olarak

satıcının sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk halidir.

Mevzuatımız açısından sözleşmenin ne olduğuna gelince, TKHK gereği ifade

edilen sözleşme öncelikle satım sözleşmesidir. İlgili madde metninde her ne kadar satım

sözleşmesi doğrudan ifade edilmemişse de, sözleşmenin tarafları olarak tüketici ve

satıcının gösterilmesi bunun kanıtıdır. Bununla beraber tüketici ve satıcı kavramları

3'üncü madde ile satım sözleşmesi ile sınırlandırılmamıştır. Şöyle ki kanuna göre

tüketici, bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan

veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişi iken; satıcı, kamu tüzel kişileri de dahil olmak

üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel

kişidir. Başka bir ifade ile tüketici sadece o malı edinen değil, kullanan veya yararlanan

kişi olabileceği gibi; satıcı da sunum şekli ne olursa olsun o malı sunandır. Bu sebeple

tüketici ve satıcı arasındaki sözleşmeyi satım sözleşmesinden ibaret görmemek gerekir.

Ancak yine de sözleşmenin konusunun hizmet sunumuna yönelik olmaması ve mal

sunumunun ivazlı olması aranacaktır.

BK'unda ise, satım sözleşmesinin yanı sıra trampa, kira ve istisna

sözleşmelerinde ayıplı mal teslimleri ayrıca ele alınmıştır. Bunun yanı sıra, BK'unda

satım sözleşmesinin taraflarından birinin mutlaka tüketici olması da aranmayacaktır.

IV. Tali ve Fer'i Sorumluluk

Satıcının ayıpsız mal teslim borcu ikinci derecede ve yan bir borçtur. Zira;

"Henüz satılanın teslim edilmemiş olduğu durumlarda, satım sözleşmesinin ifadan sonra

dahi olsa hükümsüz kılındığı durumlarda ayıba karşı tekeffül borcu mevcut değildir126”.

125Cevdet Yavuz; “Satıcının Satılanın Ayıplarından Sorumluluğu”, s.234, İstanbul:1989 125Cevdet Yavuz, "Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler" s.92, Beta, İstanbul:2002

Page 90: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

80

V. Hukuki ve Cezai Sorumluluk

TKHK'da, BK'dan farklı olarak, sadece hukuki değil yönetsel cezai yaptırımlar

da düzenlenmiştir. Hukukî yaptırımlar, o malın değiştirilmesini, onarılmasını, semenden

indirim yapılmasını veya sözleşmeden tamamen dönmeyi istemek ve eğer ortada bir zarar

varsa zararın tazmini talep etmektir. TKHK ile BK'dan farklı olarak onarım ve tazminat

hakları da konu başlığı altında ayrıca zikredilmiştir. Bunların yanı sıra, satıma sunulan bir

malın seri olarak ayıplı olması durumunda, bakanlık, tüketiciler ve tüketici örgütlerine,

üretim veya satımın durdurulması veya satım amacıyla elinde bulunduranlardan

toplatılması için dava açma hakkı tanınmıştır. Ayrıca, 4'üncü maddenin 7’nci fıkrasında

geçen güvenli olmayan malların satımı kanunun 25'inci maddesi ile belirlenen para cezası

yaptırımına bağlanmıştır. Bu ceza idari bir cezadır. Ayıplı malın bir suç ile örtüşmesi

halinde tüketici, TCK hükümleriyle de korunacaktır.

VI. Kusursuz Sorumluluk

Satıcının ayıplı mal sattığını bilmemesinin bu sorumluluğu ortadan

kaldırmayacağı, bilerek veya ağır kusuruyla sebep olmasının ise, sorumluluğu en azından

zamanaşımı süresi yönünden ağırlaştırdığı Borçlar Kanunu'nun 194'üncü maddesi

gereğince "satıcı, bu ayıpların mevcudiyetini bilmese bile onlardan mes'uldür" ve 207'inci

maddesi gereğince de "... Satıcı alıcıyı iğfal etmişse bu bir senelik müruruzamandan

istifade edemez." denilmek sureti ile düzenlenmiştir.

Aynı şekilde Kanunun 200'üncü maddesi gereğince "Alıcıyı iğfal etmiş olan

satıcı, ayıbın vaktinde ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek mes'uliyetten

kurtulamaz".

TKHK 'nun 4'üncü maddesinin 4'üncü fıkrasının son cümlesi gereğince satılan

malın ayıbı, tüketiciden satının ağır kusuru veya hilesi ile gizlenmişse, satıcı zamanaşımı

süresinden yararlanamayacaktır. Görüldüğü gibi burada sadece satıcının hilesi değil

BK'dan farklı olarak ağır kusuru da onun zamanaşımı süresinden yararlanmasını

engellemektedir. İhbar süresine ilişkin olarak ise, her ne kadar TKHK'da benzer bir

hüküm yer almıyorsa da TKHK'nun 30. maddesinin yaptığı yollama sonucu aynı esas

tüketiciler için de kabul etmek uygun olacaktır.

Page 91: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

81

Seçimlik hakların kullanımına ilişkin olarak , TKHK'da 3'üncü fıkranın son

cümlesinden yer alan "satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi sorumluluğu ortadan

kaldırmaz." şeklindeki hükmü sadece bir önceki cümlede yer alan satılan ayıplı malın

sebep olduğu zararlar sebebiyle doğan sorumluluğa ilişkin olarak değerlendirilse ve bu

hükmün seçimlik hakların kullanımını bağlamadığını düşünülse dahi, TKHK'nun 30.

maddesinin yaptığı atıfla BK 194'üncü maddenin tüketiciler için de sonuç doğurduğunu

söylemek mümkündür. Ancak, satıcının kasdının olmamasının bu sorumluluğu

kaldırmadığı açıksa da, ihmali dahi yoksa sorumluluğunun doğup doğmayacağı kanunda

düzenlenmiş değildir. Zira, kanun satıcının "kusursuzluğu"ndan değil "bilmemesi"nden

bahsetmektedir.

TKHK’da, yönergede olduğu gibi satıcının kusursuzluğunu kanıtlama

ihtimalinde sorumluluğunun kalkabileceğinden bahsedilmemektedir. Bununla beraber;

yönergede ifade edilen beyanların satım sözleşmesi yapılıncaya kadar geri alınmış olması

ihtimalini, ayıbın tespitinde malın taşıması gereken lüzumlu vasıfların değil; satıcının

beyanlarının ölçüt alındığı durumlarda, Türk hukuku açısından da satıcıyı sorumluluktan

kurtaran hal olarak kabul etmek yerinde olacaktır. Satıcının geri almış olduğu beyanlar ile

satım sözleşmesinin yapılması arasında nedensellik ilişkisi olmadığından bahisle ayıbın

varlığından da bahsedilemeyecektir. Zira ayıbın ölçütü ortadan kalkmaktadır. Tüketim

malının alınmasında beyanlarının etkisizliği ise, ayıpla beyanlar arasındaki illiyet bağını

kopardığı için aynı gerekçe ile bu ölçütün ortadan kalktığı düşünülebilir.

Ayıplı malın sebep olduğu zarar sebebiyle doğan sorumluğa gelince; Sanayi ve

Ticaret Bakanlığı'nca çıkarılan "Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk

Hakkında Yönetmelik" üreticinin ve dolayısıyla satıcı da dahil olmak üzere onunla

beraber müteselsilen sorumlu olanların sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğunu

açıkça ifade etmektedir. Aslında kanunda da ihmal ihtimali üzerinde açıkça

durulmamışsa da en azından kasıt ihtimalinin yani ayıplı malın bilerek satılmasının bu

sorumluluğun doğması için aranmadığı 4. maddenin 3. fıkrasının son cümlesinde "Satılan

malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz." denilmek sureti

ile kabul etmiştir. Ancak TKHK'da yapılan zarar tanımlaması dışında kalan zararların

tazmini için BK'nun 205. maddesinde geçen ayırımın dikkate alınması gerekecektir. Öyle

ki kanun; dolaylı zararlar için satıcıya kusursuzluğunu ispatlayarak bu sorumluluktan

Page 92: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

82

kurtulma hakkı tanınmıştır. Ancak bu maddenin sadece, tüketicinin BK 194vd.

hükümlerine dayanarak sözleşmenden dönmeyi istemesi durumunda uygulanacağını

kabul etmek gerekir.

VII. Zincirleme Sorumluluk

Borçlar Kanunu ile, satıcının bireysel sorumluluğu düzenlenmiş iken; TKHK ile,

imalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10'uncu maddenin beşinci fıkrasına göre,

tüketici kredisini, belirli bir marka mal veya hizmet satın alınması ya da belirli bir satıcı

veya sağlayıcı ile yapılacak satım sözleşmesi şartı ile vermesi durumunda kredi veren,

ayıplı maldan ve tüketicinin seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumlu tutulmuş

ve bu anlamda yönergenin önüne geçilmiştir. Ancak, semenden indirim veya

sözleşmeden dönme şeklindeki seçimlik hakların kullanılması zararın tazminini

istemekten öteye geçemeyecektir.

Ayıplı malın sebep olduğu zararlar için de aynı esas kabul edilmiştir. TKHK'nun

4'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasının 2'inci cümlesine göre; üreticinin yanı sıra, ayıplı

malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunların

müteselsil sorumluluğu kabul edilmiştir. 4822 sayılı Kanunla yapılan değişikliğinden

önce ismen sayılan bu kişiler arasında satıcı da yer almaktaydı. Alıcının uğradığı zarar

sebebi ile Borçlar Kanunu hükümlerine istinaden tazminat talebinde bulunması

durumunda ise, kanunun 50'inci maddesi ile, zarara birlikte yol açan kişiler arasında

müteselsil sorumluluk esasını kabul edilmiştir.

VIII. Ölçülü Sorumluluk

Kanun, aksine bir düzenleme içermediğinden ötürü, satıcının sorumluluğu şahsi

(sınırsız) sorumluluktur. Bununla beraber, burada her ne kadar seçimlik hakların

kullanımında yönergede yer alan ölçülük esası açıkça aranmamaktaysa da, satılan malın

değerini aşan bir menfaatin tüketiciye sağlanması hukukumuz açısından da sebepsiz

zenginleşmeye yol açabilecektir. Kaldı ki, seçim hakkı ne olursa olsun her hakkın iyi

niyet kuralları içinde kullanılması gereği MK'nun 2'inci maddesinin amir hükmüdür.

BK'nun 202'inci maddesinin son fıkrası gereğince satım parasından indirilecek miktarın

satım parasına eşit olması durumunda, alıcı ancak sözleşmeden dönmeyi talep

Page 93: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

83

edebilecektir."Tüketicinin talep edeceği semen indirimi ödemiş olduğu bedele eşitse,

malın tüketiciye kalması tüketiciye sözleşme yapılmadan önceki duruma göre bir kazanç

sağlamış olmaktadır. Bu malın en azından bir hurda değeri vardır. Satıcı, tüketicinin

almış olduğu bedelin tamamını geri verdikten sonra ayıplı işe yaramaz da olsa malının

geri verilmesini isteyebilmelidir127”. Aynı şekilde BK 204'üncü maddede düzenlenen

telef, temlik veya şeklini değiştirmek sureti ile satılanın geri verilmesini imkansızlaştıran

alıcının sadece satım parasının indirilmesini isteyebileceği yolundaki hükmü, tüketiciler

açısından da geçerli kabul etmek hakkaniyete uygun olacaktır.

IX. Süreli Sorumluluk

Tüketici, ayıplı mal sebebi ile satıcıya karşı doğan seçimlik hakların kullanımı

veya zararın tazmini yönündeki talep ve dava haklarını yasal süresi içinde

kullanabilecektir.

TKHK'na göre; tüketicinin, satıcıya karşı seçimlik haklarını kullanabilmesi için,

malın teslimi tarihinden itibaren 2 yıl geçmemelidir. Bu süre konut ve tatil amaçlı

taşınmazlarda beş yıldır.BK’da ise bu süre, taşınmazlarda binalara ilişkin ayıplar sebebi

ile tekeffülde beş yıl, diğer hallerde, her türlü satım konusu mal için 1 yıl olarak

belirlenmiştir. Menkul mallar için tanınmış olan bu süre, aynı zamanda tüketici olan

alıcılar açısından hukuki önemini yitirmiştir. Zira; TKHK ile belirlenen 2 yıllık

zamanaşımı süresi BK ile belirlenen 1 yıllık zamanaşımı süresinin üzerindedir.

Taşınmazlar açısından ise, TKHK ile yapılan ayırıma göre; "konut ve tatil amaçlı

taşınmazlar" için talep hakkı 5 yıldır. Burada sürenin başlangıç anı açıkça ifade

edilmemişse de, menkuller için mülkiyetin geçiş anı kabul edilen teslimata kıyasla tescil

anından itibaren başladığını kabul etmek gerekir128. Borçlar Kanununda bu süre, gayri-

menkuller açısından bina niteliğindeki tüm gayri-menkuller129için 5 yıldır.

.

Her iki kanunun da ön gördüğü süreler tamamlayıcı hukuk kuralı mahiyetinde

olup taraflar dilerlerse bu süreden az olmamak koşulu ile farklı bir süre

kararlaştırabileceklerdir. Kimilerine göre; "Her halde uzatılan süre on yılı yani genel 127 İ. Yılmaz Aslan, a.g.e., s.162 (II. Baskı, 2004) 128 Cevdet Yavuz, "Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler" s.122, Beta, İstanbul:2002 129Taşınmaz satımında ölçü eksikliğinin gerçekleşmesi durumunda alıcının sadece tazminat isteme hakkını kullanabileceğine dair bkz Cevdet Yavuz, "Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler" s.119

Page 94: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

84

zamanaşımı süresini geçmemelidir; aksine sözleşme BK md. 127'ye aykırı ve on yılı aşan

kısım bakımından hükümsüz sayılabilir130”.

Zamanaşımı süresini ortadan kaldıran hal olarak her iki kanunda da ayıbın, satıcı

tarafından hile ile gizlenmesi gösterilmiştir. Hatta TKHK bir adım daha öne giderek

satıcının ağır kusurunda da bu süreden yararlanamayacağını düzenlemiştir. Satıcı ayıbı

gidereceğine dair ümitlendirmek sureti ile alıcıyı kandırmış ve süreyi geçirtmiş ise,

zamanaşımı defini ileri süremeyecektir.131 Ayrıca, BK, TKHK'dan farklı olarak satıcının

hilesi durumunda, zamanaşımının yanı sıra ihbar süresine ilişkin definin de satıcı

tarafından ileri sürülemeyeceğini açıkça düzenlemiştir. TKHK'un 30'uncu maddesinin

yaptığı yollama sonucunda tüketiciler de aynı haktan yararlanabileceklerdir.

BK'nun, burada tüketici lehine getirdiği bir düzenleme de 207’nci maddenin

ikinci fıkrasıdır. Buna göre; "alıcının, satıcı tarafından aleyhine ikame edilen davaya

karşı satılanın tesliminden itibaren bir sene geçmeksizin ihbar ettiği ayıptan dolayı defi

hakkı sene geçmekle sakıt olmayıp devam eder." Yavuz; "Bir görüşe göre; bu durumda,

alıcının seçim hakkını BK m.60 hükmü gereği, hilenin öğrenilmesinden başlayarak bir yıl

içinde ve herhalde hilenin vukuundan başlayarak on yıl içinde kullanması lazımdır.

Böylece, haksız fill zamanaşımının, özellikle hukuk güvenliği ve hilenin BK. m.41

anlamında bir haksız fiil teşkil etmesi dolayısıyla uygulanacağı kabul edilmiş olmaktadır.

Bir başka görüşe göre ise, satıcının hilesi durumunda seçim hakkı, BK 125'de öngörülen

zamanaşımı süresi içinde kullanılmalıdır. Çünkü alıcının seçim hakkı, satım

sözleşmesinden doğmakta olup bu sebeple akdi niteliktedir. Üstelik satıcının hilesinin,

BK.m. 41 anlamında haksız fiil teşkil edeceği hususu da doğru değildir. BK. m.31, BK.

m.66 gibi hükümlerde ön görülen sürelerin de, hukuki niteliği itibariyle alıcının seçim

hakkına uygulanabilmesi imkanı bulunmamaktadır. O halde BK m. 207 f. son hükmüyle,

daha uzun bir zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği ve başka bir hüküm

bulunmadığına göre, bu durumda BK m.125'de öngörülen on yıllık zamanaşımının söz

konusu edildiği kabul edilmelidir132”. demektedir.

130 Haluk Tandoğan, " Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri" Cilt I, s.200 vd., Evrim, İstanbul:1989 131 İ.Yılmaz Aslan, a.g.e, s:168 (II.Baskı-2004) 132 Cevdet Yavuz “ Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler”, s.129

Page 95: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

85

Zamanaşımının seçimlik haklardan biri sebebi ile durması veya kesilmesi

diğerini de etkiler. Bu durumda, kişi sözleşmeden dönmeyi tercih etmişse, açılan davada

hakimin BK hükümlerine dayanarak semenin indirilmesine karar vermesi durumunda,

zamanaşımı her iki hak için de kesilmiş olur133.

Zamanaşımı meselesine ilişkin, üzerinde durulması gereken bir diğer husus da

sözleşmeden dönülmesi halinde tüketicinin semenin iadesi, yaptığı masraflar ve uğradığı

zararları hangi zamanaşımı süresi içinde isteyebileceğidir. Doktrinde bu hakların

dönmenin talep edileceği süre içinde veya genel zamanaşımı süresi içinde

kullanılabileceği yönünde görüş ayrılıkları vardır134.

Tüketici, ayıplı mal sebebi ile uğramış olduğu zararın tazmini talebinde

bulunacak ise, malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak 10 yıl geçmemek koşulu ile

3 yıl içinde bu talepte bulunmalıdır. 3 yıllık sürenin malın teslimi anından mı; zararın

oluştuğu andan mı yoksa zararın öğrenildiği andan itibaren mi başlayacağı hususu

kanunda açık değildir. Bu hususu açıklığa kavuşturan hüküm, Sanayi ve Ticaret

Bakanlığı'nca çıkarılan "Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında

Yönetmelik"le gelmiştir. Buna göre, 3 yıllık süre, zarar görenin, zararı, maldaki ayıbı ve

imalatçısının kim olduğunu öğrendiği andan itibaren başlayacaktır. Aynı şekilde malın

piyasaya sürülmesinin ne anlama geldiği de açık değildir. Zira; tüketim mallarının

üzerinde üretim ve son kullanım tarihleri haricinde piyasaya sürüldükleri tarihi yer

almamaktadır. Bununla beraber, ilgili yönetmelikte zararların tazmini hususundaki 10

yıllık sürenin de hak düşümü süresi olduğu açıkça düzenlenmiştir. Aslında bu sürenin hak

düşümü süresi olduğu TKHK'da geçen "...ortadan kalkar" ifadesinden de çıkmaktadır.

Satılan malın ayıbı, satıcının ağır kusuru ve hilesi ile tüketiciden gizlenmişse, satıcı bu

sürelerden yararlanamayacaktır.

TKHK ile yapılan "zarar" tanımının Borçlar Kanununa göre son derece dar

olması, başka bir ifade ile ölüm, yaralanma ve ayıplı malın diğer mallarda yol açtığı

zararlardan ibaret olması sebebi ile, TKHK anlamında olmayan zararın tazmini için

tüketici, BK'nun 60'ıncı maddesine dayanarak dava açma yoluna giderse bu davanın,

zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl ve her durumda zarara sebep olan

133 Cevdet Yavuz “ Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler”, s.123 134 Cevdet Yavuz “ Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler”, s.135

Page 96: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

86

fiilden itibaren 10 yıl içinde açılması gerekmektedir. Bu süre haksız fiil sebebi ile

açılacak davalarda genel zamanaşımı süresidir.

"Tüketiciye, tanınan seçimlik haklardan yararlanma yolunu seçmeden, doğrudan

sözleşmeye aykırılık (BK md.96) hükümleri çerçevesinde, sözleşmeye aykırı mal veya

hizmet teslimi nedeni ile uğradığı zararları tazmin ettirmek cihetini seçen tüketici veya

iki yıllık135(TKHK m 4/IV) zamanaşımı dahi geçirenler veya doğrudan sözleşmeye

aykırılık nedeni ile zararlarını tazmin ettirmeyi amaçlayanlar, taraflardan biri tüketici

olsun veya olmasın on yıl (BK m.125) zarfında dava açabileceklerdir136”.

Satıcıya yönelik tedbir ve ceza mahiyetindeki yaptırımların uygulanmasına

ilişkin zamanaşımı süresi meselesine gelince; ayıplı seri malın, üretim veya satışının

durdurulması, toplatılması veya imhasına ilişkin olarak açılacak davalar TKHK ile bir

zamanaşımı süresine bağlanmamış olduğundan bu davaların genel zamanaşımı süresi

içinde açılması gerekir. TKHK'da yer alan para cezaları ise, kanuna aykırı fiilin işlendiği

tarihten başlayarak bir yıl içinde o yerin mülki amiri tarafından uygulanabilecektir.

Satıcının ise, tebligattan itibaren en geç yedi gün137 içinde yetkili idare mahkemesine

başvurma hakkı vardır. TCK'na göre ayıplı mal satışının bir suç ile örtüşmesi durumunda

ise o suça ilişkin TCK'da yer alan zamanaşımı süreleri uygulanacaktır.

135 Bu süre 3 yıla çıkarılmıştır. 136 Tamer İnal, a.g.e., s 371 137 4703 sayılı kanuna istianden verilen idari para cezaları için ise 30 gün içinde dava açılabilmektedir.

Page 97: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

87

Dördüncü Bölüm

TÜKETİCİNİN AYIPLI MAL TESLİMİ KARŞISINDA

KULLANABİLECEĞİ HAKLAR VE BU SEBEPLE

DOĞABİLECEK UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜM YOLLARI

§1. AB ve Türk Hukukunda Tüketicinin Ayıplı Mal Teslimi Karşısında

Kullanabileceği Haklar

I. AB Hukukunda Tüketicinin Sözleşmeye Uygun Olmayan Mal Teslimi Karşısında

Kullanabileceği Haklar

A) Genel Olarak

Yönergenin 3’üncü maddesine göre tüketici, sözleşmeye uygunsuzluk

durumunda, satıcıya karşı masrafsız onarım veya değiştirme ya da semenden indirim

veya sözleşmeden dönme haklarını öne sürebilecektir. Bu haklar, seçimlik hak

mahiyetindedir. Satıcının, ise böyle bir durumda seçim hakkı bulunmamaktadır.138

Bununla beraber, yönergede tüketiciye dilediğini, dilediği vakit ve koşulda talep

etme serbestisi de tanınmış değildir. Zira tüketici ilk etapta eşyanın onarılmasını veya

değiştirilmesini talep etmek zorunda olup, yönergede "seçimlik hak" ifadesi öncelikle bu

iki hak için kullanılmıştır.

Bu iki hak öncelikle talep edilecek haklar olup; hangisinin diğerine öncelikli

olduğu da yönergede belirlenmiştir. Bu belirleme yapılırken yönergede doğrudan tercihte

bulunulmamış; sadece ölçütlerden yararlanılmıştır. Bu ölçütler imkansızlık ve

ölçüsüzlüktür. Bu iki ölçüt onarım veya değiştirmenin hangisinin diğerine tercih

edileceğini belirleyecektir. Bu ölçütlerin bir def''i mi yoksa itiraz sebebi mi olduğu

hususu başka bir ifade ile hakim tarafından re'sen dikkate alınıp alınamayacağı meselesi

138 Ewoud Hondıus & Harriet Schelhaas, a.g.m., s.335

Page 98: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

88

yönergede düzenlenen bir husus olmadığından, üye devletler bu hususu ulusal

hukuklarına istinaden karara bağlayabilecekleri gibi bekletici mesele de

yapabileceklerdir.

Satıcı, her ne kadar, seçim hakkına sahip bulunamıyorsa da, tüketicinin

tercihinin kendisi açısından ölçüsüzlük yarattığı iddiasında bulunup; tüketici tarafından

yapılan tercihe itiraz edebilecektir. Bu iddiasını yönergedeki ölçütler çerçevesinde

ispatlaması beklenmeli, tercihin satıcı açısından ölçülü olduğunun ispat yükü tüketici

üzerinde bırakılmamalıdır.

Öncelikli tercih haklarının, yönergede sayılan sebeple, her ikisinin de139

kullanılamayacağı durumlarda ise, semenden indirim veya sözleşmeden dönme hakları

kullanılabilecektir. Yönergede tali hakların kullanılabilmesi için de ölçütler

belirlenmiştir.

B) Hakların Çeşitleri

1. Onarımı Talep Etme Hakkı

Yönergede, onarımın nasıl yapılacağı açıklanmamakla beraber, bu talebin yerine

getirilmesiyle malların sözleşmeye uygun hale geleceği ifade edilmiştir. Ancak bu, malın

ilk halindeki yeniliğini taşıyacağı anlamına da gelmeyecektir140. Eğer, tüketicinin böyle

bir beklentisi varsa, mümkün ve ölçülü olduğu sürece değiştirmeyi talep etme imkanı

zaten mevcuttur.

Onarım, masrafsız olacaktır. Masrafsızlıktan kasıt, nakliye, işlem ve malzeme

gibi masraflarının tüketiciden alınmamasıdır. Bunlar, özel olarak yönergede sayılan,

sınırlı olmayan, örneklenen ifadelerdir. Yönergede "özellikle" denilmek sureti ile, bu

durum açıkça ifade edilmiştir. Bununla beraber, satılan malın ayıbının tespiti için tüketici

tarafından yapılan masraflar, onarım veya değiştirme masrafı içinde ifade

edilmediğinden, ilk planda satıcı üzerinde kalması olağandır. Masrafsızlık zorunlu

139 Dirk Staudenmayer, a.g.m., s.556 140 Dirk Staudenmayer, a.g.m., s.555

Page 99: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

89

masraflar için kabul edilmiş bir ilkedir141.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, onarım ve değiştirme haklarının birinin,

diğerine tercih edilebilirliği için, öncelikle talebin "olabilir" olması aranacaktır. Onarımı

mümkün olmayan bir eşyanın onarımını talep etmek haklı bir sebep olarak

görülmeyecektir. Bu sebeple bu hakkın talep edilebilmesi için öncelikle onarımın

mümkün olması aranacaktır. Aslında, aynı zamanda üretici olmayan satıcılar açısından

onarım veya değişimi tek başına sağlamak hiç de kolay bir durum değildir142. Bununla

beraber, olabilirliğin satıcı açısından mı yoksa objektif ölçülere göre mal açısından mı

arandığı yönergede açık değildir.

Olabilirlik, bu hakkın talep edilebilmesi için tek başına yeterli de değildir.

Onarım mümkün olsa bile, bunun değiştirmeye nazaran talep edilebilmesi için ölçülü de

olması gerekecektir. Bu, değiştirmeye nazaran onarımın talep edilmesi suretiyle, makul

olmayan masrafların satıcıya yüklenemeyeceği anlamına gelir. Masrafların makul olup

olmadıklarının tespitinde ise, malın uygunsuz olmaması durumunda taşıyacağı değer,

uygunsuzluğun önemi ve değiştirmenin tercih edilmesinin tüketici açısından önemli

sakınca oluşturup oluşturmadığı dikkate alınacaktır.

Malın onarımının, makul bir süre içinde ve tüketici açısından önemli bir sakınca

doğurmayacak şekilde gerçekleştirilmesi gerekir. Sürenin "makul" olup olmadığının

tespitinde ise, eşyanın tabiatı ve tüketicinin malı talep etme nedeni dikkate alınacaktır.

Aksine bir durum, yani makul bir süre içinde bu onarımın sağlanmaması, tüketicinin tali

haklarının doğmasına neden olacaktır.

2. Değiştirmeyi Talep Etme Hakkı

Değiştirmenin de onarım gibi, tanımı yapılmamıştır. Ancak bu talebin yerine

getirildiğinden bahsedebilmek için de, yine malların sözleşmeye uygun hale getirildiğini

söyleyebilmek gerekecektir. Değiştirmenin talep edilebilirliği için de, yine eşyanın

değiştirilebilir olması yani öncelikle neviyle muayyen bir mal olup emsalinin ulaşılabilir

olması ve bu talebin ölçülü olması gerekecektir. Talebin ölçülülüğünün tespitinde,

141 Dirk Staudenmayer, a.g.m., s.555 142 Georgias I. Arnokouros, a.g.m., s.271

Page 100: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

90

onarım hakkının kullanılabilmesindeki aynı değerlere başvurulacaktır. Bir başka ifade ile

malın uygunsuz olmaması durumunda taşıyacak olduğu değer, uygunsuzluğun önemi ve

onarımın tercih edilmesinin tüketici açısından önemli bir sakınca doğurup doğurmadığına

bakılacaktır. Satıcı değiştirmeyi de onarım gibi, masrafsız olarak ve makul bir süre içinde

sağlamak zorundadır.

3. Semenden İndirimi Talep Etme Hakkı

Semenden indirim, belki onarım veya değiştirme kadar açık tanımına ihtiyaç

duyulacak ve bu sebeple ihtilaf çıkacak bir kavram değildir; ancak hangi usullere göre

yapılması gerektiğinin bilinmesi önemlidir. Bu da, ulusal hukuklara bırakılmış yönergede

yer alan bir hukuki boşluk halidir. Semenden indirim her şeyden önce yönergenin tanıdığı

tali bir haktır. Zira bu hakkın kullanılabilmesi için öncelikle diğer hakların

kullanılabilirliğine bakılmalıdır. Buna göre, tüketici semenden indirimi;

(a) onarım veya değiştirilmenin istenemeyeceği durumlarda,

(b) satıcının makul bir süre içinde bu hakları yerine getirmemesi durumunda,

(c) satıcının tüketici için önemli bir sakınca doğurmaksızın, bu hakları yerine

getirememesi durumunda isteyebilir.

Onarım ve değiştirmenin istenemeyeceği hallerin, ne olduğu da tam olarak açık

değildir. Bununla beraber, onarım ve değiştirme haklarına özgülenmiş 3'üncü fıkranın

getirdiği kriterleri sadece onarım ve değiştirme arasında aramamak; tali derecedeki

hakların kullanımda da bunlardan yararlanabilmek gerekir. Bu sebeple öncelikle her iki

hakkın da kullanılmasının imkansız olduğu durumlarda, yani o malın ne tamir

edilmesinin ne de emsalinin olmaması sebebi ile değiştirilmesinin mümkün olmadığı

hallerde, tali hakların doğduğu açıktır. Ölçüsüzlük ölçütüne gelince, her iki hakkın

kullanımı da satıcı açısından makul olmayan masrafların yüklenilmesi sonucunu

doğuruyorsa, satıcı tüketicinin diğer hakları kullanmasını isteyebilecektir. Örneğin;

değiştirme veya onarım, teknolojik gelişmeler sebebiyle uygunsuzluğun veya malın

değerini aşar derecede tüketiciye haksız bir kazanç sağlıyorsa, satıcının semenden indirim

yönündeki talebinin kabul edilmesi gerekir. Ancak, onarım veya değişimi sağlamak

Page 101: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

91

yerine, semenden indirimi talep etmenin, kendisi ve satıcı çıkarları açısından önemli bir

sakınca doğurmadığı iddiası ile, tüketicinin semenden indirimi talep edebilmesi,

yönergenin bu hakkı tali olarak tanıması karşısında, mümkün görülmemektedir. Oysa; bu

hakların yerine getirilmesinin, tüketici açısından sakıca doğurması ihtimalinde tüketici

doğrudan semenden indirimi talep edebilecektir. Zira; bu durum açıkça ifade edilmiştir.

Makul bir süre içinde satıcının birincil hakları yerine getirmemesi durumunda

da, tüketici açısından doğrudan semenden indirim hakkı doğacaktır. Makul bir sürenin

hesabında ise, tüketicinin eşyayı talep etme nedeni ve eşyanın tabiatı nazara alınacaktır

4. Sözleşmeden Dönmeyi Talep Etme Hakkı

Sözleşmeden dönme hakkı da yine birincil haklar arasında sayılmadığı için

ikincil olarak kullanılabilecek bir haktır. Zira; semenden indirim ve sözleşmeden dönme

yaptırımları arasında herhangi bir öncelik sıralaması yapılmamıştır143. Bununla beraber,

semenden indirim hakkında olduğu gibi bu hakkın ne zaman doğacağı konusunda

herhangi bir ölçüt yoktur. Bu sebeple kıyas metodundan yola çıkarak semenden indirim

hakkının doğabilmesi için aranan şartların burada da geçerli olacağı söylenebilir. Ancak

yine de, bu şartların varlığı, dönme hakkının kullanılabilmesi için tek başına yeterli

değildir. Bu hakkın kullanılabilmesi için, semenden indirimden farklı olarak,

uygunsuzluğun önemli olması da aranacaktır. Yönergede, tanımı yapılmamışsa da

sözleşmeden dönme için şart olan "önemlilik" unsuru İskandinav ülkelerinin

hukuklarından esinlenilmiştir144. Sözleşmeden, sadece ayıplı mal sebebiyle bu mallara

yönelik olarak dönülebileceği de yönergede vurgulanan bir diğer husustur.

5. Tazminat Talep Etme Hakkı

Her ne kadar TKHK'da ayıbın yol açtığı zarar sebebiyle doğan tazminat hakkı,

seçimlik haklarla beraber 4'üncü madde başlığı altında düzenlenmişse de, 1999/44 sayılı

yönergenin tüketiciye sunduğu haklar yukarıdakilerle sınırlıdır. Ayıbın yol açtığı zararın

tazmini hususu ayrı bir yönerge olan 1985/374 sayılı Yönergede düzenlenmiştir.

Hukukumuzda, bu alanda yapılan uyumlulaştırma hareketleri sonucunda "Ayıplı Malın

143 Dirk Staudenmayer, a.g.m., s.556 144 Dirk Staudenmayer, a.g.m., s.556

Page 102: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

92

Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik" çıkarılmıştır.

Aslında 1985/374 sayılı yönergede ayıplı mal satılması sebebi ile satıcının değil;

üreticinin sorumluluğu düzenlenmiştir. Malı ticari amaçlarla ithal eden kişi de üretici

olarak kabul edilmiştir. Malın satıcısı ise sadece, zarar görene makul bir süre içerisinde o

malın üreticisinin veya o malı kendisine verenin kimliğini açıklayamıyorsa, üretici gibi

sorumlu olacaktır. O mal ithal edilmişse üreticinin kimliği açıklanabilse dahi, ithalatçının

kimliği açıklanamıyorsa satıcı yine sorumlu olacaktır. Görüldüğü üzere satıcının

sorumluluğunun doğması belli şartlara bağlanmıştır. Ancak yine de ayıplı malın

doğurduğu zarardan birden fazla kimse sorumlu ise bunların müteselsilen sorumlu

oldukları ilkesi de kabul edilmiştir. Bu kişiler arasında yer alıyorsa, satıcının doğrudan

müteselsil sorumluluğu doğacaktır. Malın ayıplı olmasından 1985/374 sayılı yönergede

kast edilen o malın güvenli olmaması yani zarar verici olmasıdır. 1999/44 sayılı

yönergede yer alan "sözleşmeye uygunsuzluk" halinden ise o malın güvenli olsun

olmasın, taşıması gereken lüzumlu vasıfları taşımadığı veya satıcı beyanlarına uymadığı

anlaşılmaktadır. Oysa, mevzuatımızda her iki durum için de "ayıp" ibaresi kullanılmıştır.

6. Sözleşmeye Uygun Olmayan Mala Karşı Alınabilecek Tedbirler

Ayıplı mala karşı alınabilecek tedbirler hususu 1999/44 sayılı yönergenin

alanına değil; ürün güvenliği hakkındaki, 15 Ocak 2002'de resmi gazetede yayımlanmış

ve 15 Ocak 2004'e kadar üye ülkelerin iç hukuklarına uyumlulaştırmaları için bir süre

tanınmış olan 2001/95 sayılı yeni ürün güvenliği yönergesinin alanına girer145.

İlgili yönergede tüketici sağlığı ve güvenliğini etkileyebilecek tüm ürünlerin

yönerge kapsamında olduğu açıklığa kavuşturulmuş; üreticilere, özellikle tehlikeli

ürünler hakkında yetkililere gerekli bilgi vermeleri veya gerektiğinde ürünü piyasadan

çekmeleri gibi ağırlaştırılmış sorumluluklar getirilmiştir. Yönergede standartlara etkinlik

kazandırmak, pazarın ve yönergenin işleyişindeki kişilerin yetkilerini arttırmak ve bunlar

arasında işbirliğinin sağlanmak, acil risk gösteren ürünler için alınan tedbir ve yapılan

işlemler hakkında bilgi ağını sağlayacak Acil Alarm sistemini kurmak (RAPEX) ve bu

145 15.01.2002 tarihinde Birlik Resmi Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Erişim.5.2.2004 http://www.europa.eu.int/smartapi/cgi/sga_doc?smartapi!celexplus!prod!DocNumber&lg=en&type_doc=Directive&an_doc=2001&nu_doc=59

Page 103: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

93

bilgileri aday ülkeler ve üçüncü ülkelerle paylaşmak, topluluğun acil müdahale

tedbirlerinin kavram şart ve usullerini ortaya koymak ve tedbirlere maruz kalan ürünlerin

üçüncü ülkelere ithalini engellemek hedeflenmiştir. Üye ülkeler de gözetimi sağlayacak

ve yaptırımı uygulayacak otoriteleri atamakla yetkilendirilmiştir.

7. Satıcıya Sözleşmeye Uygun Olmayan Mal Teslimi Sebebiyle Uygulanacak Cezai

Yaptırımlar

1999/44 sayılı yönergede sadece ayıplı mal teslimi sebebiyle doğan hukuki

yaptırımlar düzenlemiş; cezai yaptırımlara yer verilmemiştir. Aslında bu doğal bir

sonuçtur; zira "topluluk, doğrudan ulus üstü ceza kuralı koyma yetkisine sahip olmadığı

gibi, Topluluk organlarının da kriminal cezaya hükmetme yetkisi bulunmamaktadır. AT,

ceza hukuku alanında yasama yetkisine sahip değildir; ceza hukuku alanında hukuk

yaratma yetkisi olmadığı gibi ceza hukukuna ilişkin yaptırım uygulama yetkisi de

bulunmamaktadır146”. Topluluğun kriminal anlamda olmasa bile para cezaları ve idari

cezalar verebileceği alanlar da son derece sınırlı olup tüketici politikası henüz burada yer

almamaktadır147.

II. Türk Hukukunda Tüketicinin Ayıplı Mal Teslimi Karşısında Kullanabileceği

Haklar

A) Genel Olarak

Ayıplı mal satması sebebiyle satıcı, hukukumuzda tüketicinin kendisinden talep

edeceği hakların yanı sıra, cezai bir takım yaptırımlara da maruz kalabilecektir.

Hukuki yaptırımlar açısından, topluluk mevzuatından farklı olarak, TKHK ile

getirilen seçimlik hakların hiyerarşik sıralanması söz konusu değildir. Bu sebeple tüketici

dilediği hakkı doğrudan talep edebilir ve satıcı da bunu kabul etmek zorundadır.

146 M.Ruhan Erdem, “Avrupa Birliği Hukukunun Üye devletlerin Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukukuna Etkileri”, s.85, Seçkin, Ankara :2004 147 M.Ruhan Erdem, a.g.e.,s.95 vd.

Page 104: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

94

Oysa; BK'nun 202'inci maddesi 2'inci fıkrasına göre; alıcının sözleşmeden

dönme hakkını kullanması haklı görünmüyorsa, hakim satım parasının indirilmesine

karar verebilecektir. Kanunun 203'üncü maddesi ile de, satıcıya, satılanı değiştirerek,

alıcının seçim hakkını kullanmasını engelleme hakkı verilmiştir. Tüketici olmayan

alıcılar için halen geçerli olan bu hükümler, tüketiciler açısından TKHK karşısında

önemini yitirmiştir.

Bununla beraber, BK 204'üncü maddede düzenlenen telef, temlik veya şeklini

değiştirmek sureti ile satılanın geri verilmesini imkansızlaştıran alıcının sadece satım

parasının indirilmesini isteyebileceği yolundaki hükmü, tüketiciler açısından da geçerli

kabul etmek gerekecektir. Zira telef ya da temlik olmuş veya değiştirilmiş malın

iadesinin, yenilenmesinin veya onarılmasının istenmesi hakkaniyete aykırıdır.148Aynı

şekilde, BK'nun 202'inci maddesinin son fıkrasının getirdiği bir diğer istisna gereğince,

satım parasından indirilecek miktarın satım parasına eşit olması durumunda, alıcı ancak

sözleşmeden dönmeyi talep edebilecektir. Bu hükmün tüketicilere de uygulanması

gerekir. Zira; "Tüketicinin talep edeceği semen indirimi ödemiş olduğu bedele eşitse,

malın tüketiciye kalması tüketiciye sözleşme yapılmadan önceki duruma göre bir kazanç

sağlamış olmaktadır. Bu malın en azından bir hurda değeri vardır. Satıcı, tüketicinin

almış olduğu bedelin tamamını geri verdikten sonra ayıplı işe yaramaz da olsa malının

geri verilmesini isteyebilmelidir149.”

Tarafların yapacakları bir sözleşme ile bu hakları ortadan kaldırabilmeleri

doktrinde tartışmalıdır. Seçimlik hakkını bir kere kullanan alıcı, diğer tercihlerde

bulunamaz. Zira tercih hakkının kullanımı bir defaya mahsus olup; değiştirilemez veya

bundan dönülemez150. Oysa tüketicilerin, bu konuda bilinçli olmamaları sebebi ile

iradeleri dışında onarımı tercih ettirilmeleri ve bazen de tercihlerinden netice alamamaları

durumunda tercihte bulunmalarının anlam ifade etmediğini göze almak sureti ile bu

ihtimallerin kanun çerçevesinde düzenlenmesinde fayda bulunmaktadır. Satılan malın

değiştirilmesi kurucu yenilik doğuran, onarılması veya semenden indirilmesi değiştirici

yenilik doğuran, sözleşmeden dönme ise bozucu yenilik doğuran bir hakkın kullanımı

sonucunda ortaya çıkmaktadır151.

148 İ. Yılmaz Aslan, s.163 vd. (II.Baskı, 2004 baskı) 149 İ. Yılmaz Aslan, s.163. (II.Baskı, 2004 baskı) 150 Cevdet Yavuz, "Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler", s.109 151 Cevdet Yavuz, "Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler", s.109

Page 105: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

95

Cezai yaptırımlar, topluluk mevzuatında yer almıyorsa da TKHK ile idari

cezalar düzenlenmiş olup; TCK anlamında da kriminal ceza ile örtüşen haller ortaya

çıkabilecektir.

B) Hakların Çeşitleri

1. Onarımı Talep Etme Hakkı

Onarımı talep etme hakkı, TKHK ile ilk defa tüketici durumunda olan alıcılara

tanınmıştır. Başka bir ifade ile, bu hak BK ile diğer alıcılara açıkça tanınmış değildir.

Ancak, doğal olarak, tarafların onarım konusunda anlaşmalarına hukuki bir engel de

yoktur.

Onarım masrafları, satıcıya ait olacaktır. Bu sebeple, nakliye, malzeme ve işçilik

gibi giderlerden, tüketici hiç bir şekilde sorumlu değildir. Günümüzde, birçok firmanın

yaygın servis ünitelerinin bulunması bu hakkın kullanımı yaygınlaştırmaktadır.

Onarım hakkının kullanımına ilişkin bir diğer düzenleme de, TKHK'nun 13'üncü

maddesinde ele alınmıştır. Maddede ithalatçıların ve imalatçıların ürettikleri veya ithal

ettikleri sanayi malları için garanti belgesi düzenleme zorunluluğu ve bu şahısların

masrafsız onarım yükümlülüğü düzenlenmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise; baştan

onarım yönünde seçimlik hakkını kullanan tüketicinin daha sonra diğer seçeneklere

dönebilmesinin koşulları ele alınmıştır. Buna göre;

(a) garanti süresi içerisinde sık sık arızalanması nedeni ile maldan yararlanmamanın

süreklilik arz etmesi,

(b) veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması 152

152 14.06.2003 tarih ve 25138 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Sanayi Mallarının Satış Sonrası Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin 10. maddesine göre “Kullanım ömrü süresince, malın bakım ve/veya onarım süresi, garanti süresi içerisinde mala ilişkin arızanın servis istasyonuna bildirimi, garanti süresi dışında ise malın teslim tarihinden itibaren 30 iş gününü geçemez”

Page 106: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

96

(c) ya da tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde tüketici baştan

onarım hakkını kullanmış olmasına rağmen diğer hakları saklı kalacaktır. Ancak

tüketicinin bu hakları kullanabilmesi için, ayıbın kullanım kılavuzunda yer alan hususlara

aykırı kullanımdan kaynaklanmaması gerekmektedir

Anılan madde, 4'üncü maddeye aykırı herhangi bir hüküm içermemektedir. Zira;

tüketicinin diğer seçimlik haklarını kullanmasını engellememektedir. Tüketici dilerse

sanayi malları için de, baştan diğer haklarını kullanabilecektir. Burada, sadece onarım

hakkının tercihinden sonuç alınamaması durumunda, diğer haklara dönebilmenin koşulu

düzenlenmektedir. Bu ihtimali sanayi malları için açıkça ortaya koymak, diğer mallar için

bu ihtimalin olmadığı yönündeki görüşleri güçlendirmektedir.

2. Değiştirmeyi Talep Etme Hakkı

Tüketiciye tanınmış olan bir diğer hak da, ayıplı malın ayıpsız benzeri ile

değiştirilmesini talep etme hakkıdır. Ancak bu hakkın doğabilmesi için, o şeyin emsalinin

olması yani malın neviyle muayyen olması ve emsalinin de ayıpsız olması gerekir. Bunun

yanı sıra değişimin talep edilebilmesi için o eşyanın telef ya da alıcı tarafından tağyir ve

temlik edilmemiş olması da aranacaktır153.

TKHK ve BK'nun tüketici için tanımış olduğu bu hak, BK ile belli şartlarda

satıcıya da tanınmıştır. Bu şartlar BK'nun 203. maddesinin II. fıkrasında ele alınmıştır.

Maddenin uygulanmasında aranan en önemli şart, satımın malın alıcının olduğu yerden

başka bir yerden gönderilmemek kaydıyla yapılmış olmasıdır. Ayrıca değiştirilecek

eşyanın emsalinin olması yani, değişimin mümkün olması, satıcının eşyayı derhal

değiştirmesi ve de alıcının maruz kaldığı zararın ödenmesi koşulları da aranacaktır.

Doktrinde, eğer mesafe satımlarında bu durumun alıcıya ayrı bir külfet yüklememesi söz

konusu ise, alıcının satıcının bu hakkını kullanmasını engellemesi hakkın kötüye

kullanımı olarak kabul edilmektedir154. Kaldı ki günümüz ulaşım imkanları içinde "bir

başka yer" kavramını ayrıca değerlendirmek ve ölçütü "gecikme olmaksızın" olarak ele

almak yerinde olacaktır155. Bununla beraber, satıcıya BK ile tanınmış olan bu hak,

153 Haluk Tandoğan, a.g.e., s.198 154 Haluk Tandoğan, a.g.e., s.199 155 Cevdet Yavuz, "Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler", s.114

Page 107: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

97

TKHK ile tüketiciye tanınmış olan seçimlik hakları sınırlandırdığından tüketicilere

uygulanması kabul edilemez156. Kaldı ki kanun, satıcının, tüketicinin talep ettiği tercihi

yerine getirmekle yükümlü olduğunu açıkça kabul etmiştir.

3. Semenden İndirimi Talep Etme Hakkı

Tüketiciye tanınmış olan haklardan biri de semenden indirim yapılmasını talep

etme hakkıdır. "Şeyin kıymet takdiri, yarar ve hasarın geçmesi anına göre yapılır. Kural

olarak hasarın geçmesi anı daha sonra değilse, kanunen akdin kurulduğu an nazara

alınır157”.

Semenden indirimin hangi yönteme göre yapılacağı hususunda kanunlarımızda

açık bir hüküm bulunmamaktadır. Uygulamada tamamen hakimin takdir hakkı

çerçevesinde kullanılan aşağıda açıklanan üç metotdan, Yargıtay'ın benimsediği hatta

aksine durumu bozma sebebi saydığı158metot nispi metottur.

a) Mutlak Metot

Burada, satılan malın ayıplı değerinden ayıpsız değeri çıkarılıp fark semenden

indirilir. Örneğin; malın ayıpsız değerini 10 birim, ayıplı değerini 6 birim saydığımız

durumlarda fark 4 birim satış parasından indirilecektir. Mal 10 birimden satılmışsa 4

birim iade edilmekle, satış ayıplı değeri olan 6 birim üzerinden yapılmış olacaktır. Oysa;

şayet satılan mal ucuz veya pahalı satılmış ise hakkaniyet bozulmaktadır. Örneğin; mal

12 birimden satılmış ise, 4 birim iade edildiğinde ayıplı değeri 6 birim olan mal 8

birimden satılmış olacaktır. Aynı şekilde eğer zaten 6 birimden satılmışsa farkın

indirilmesiyle 2 birimden satılacaktır. Görüldüğü üzere birinci ihtimalde alıcı; ikinci

ihtimalde ise satıcı aleyhine dengeler bozulacaktır.

156 İ.Yılmaz Aslan,a.g.e., s.163, (II. Baskı,2004) 157 Ömer Adil Atasoy, a.g.e., s.83 158 Tamer İnal, a.g.e., s.383

Page 108: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

98

b) Tazminat Metodu

Bu metoda göre ise, ödenen semenden malın ayıplı değeri indirilir. Örneğin;

yine ayıpsız değeri 10 birim, ayıplı değeri ise 6 birim olan bir malın satıldığını

düşünelim. Eğer mal ayıpsız değeri ile satılmışsa iade edilecek tutar yine 4 birimdir. Oysa

mal 12 birimden satıldığında alıcı 6 birim (12-6=6) farkı iade alacak yani sadece ayıplı

değeri ödeyecektir. Mal 6 birimden satıldığında ise, satım o değerden yapılmış kabul

edilecektir

c) Nispi Metot

Bu metotta ise, ayıplı ve ayıpsız değer arasındaki oran, semenle çarpılarak

tüketicinin gerçekte ödeyeceği miktar bulunur. Bu metot Yargıtay'ın da benimsediği ve

hatta aksini bozma sebebi saydığı hakkaniyete en yakın metottur. Buna göre örneğin;

ayıpsızı 10 birim ayıplısı 6 birim olan bir malın ayıplı ve ayıpsız değerleri arasındaki

(6/10=0.6) oranı satış bedeline uygulamak sureti ile satış bedelinden indirilmesi gereken

miktar tespit edilecektir. Satış bedeli 12 birim ise 7.2 birim (12x0.6=7.2) alıcının

ödeyeceği gerçek değer olacaktır. 4.8 birim ise iade alabileceği tutardır.

4. Sözleşmeden Dönmeyi Talep Etme Hakkı

Tüketici, eğer satın aldığı malı alı koymakta herhangi bir faydasının kalmadığına

inanıyorsa, sözleşmeden dönme hakkını kullanabilecektir. Hatta BK'nun 202'inci

maddesinin son fıkrası gereğince, satım parasından indirilecek miktarın satım parasına

eşit olması durumunda, alıcının tek tercihi sözleşmeden dönmeyi istemek olacaktır. Bu

hükmün tüketicilere de uygulanması hakkaniyet gereğidir.

Birden fazla bağımsız parça satılmış ise sözleşmeden dönme hakkı, bu durum

eğer alıcıya veya satıcıya önemli bir zarar vermeyecekse sadece ayıplı mal için

kullanılabilecektir. Satılanın aslı hakkında satımdan dönme, satılanın ferilerine de sirayet

ederken; ferileri için ortaya çıkan dönme hakkı aslına tesir etmeyecektir. Aslında bu

hükümler, TKHK'de değil BK'da yer alır. Ancak bunların tüketiciler açısından kabulü

yine hakkaniyete uygun olacaktır. Sözleşmeden, sadece ayıplı mallara ilişkin kısmıyla

dönülmesi aslında yönergenin de gözettiği bir husustur.

Page 109: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

99

Sözleşmeyi ortadan kaldıran ve edimlerin geri dönüşünü sağlayan bu hakkın

kullanımı, bir takım sonuçlar doğuracaktır. TKHK ile bu hususun da ayrıntısı ve

neticeleriyle düzenlenmemiş olması sebebiyle, genel hükümler mahiyetinde olan BK

hükümlerine başvurulabilecektir. Oysa, BK’nun tercih ettiği ifade “sözleşmenin feshi”

iken TKHK’da “sözleşmeden dönme” ifadesi kullanılmıştır. Ancak hakkın kullanımının

geriye etkili sonuçları sebebi ile burada yer alan ifadenin de dönme olduğu kabul

görmektedir.

Öncelikle; satım parasının henüz ödenmemiş olduğu durumlarda, doktrinde

ortaya konulan159borcun sona erdiği veya sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmekten

kaçınma defilerinin doğduğu görüşlerinden hangisi kabul edilirse edilsin, semenin artık

ödenmeyeceği kesindir. Ödenmiş olan semen ise, faiziyle beraber geri alınacaktır.

Ödenecek faiz miktarı 3095 sayılı Kanun gereğince tespit edilecektir. Tüketicinin bu

talebinin, seçimlik hakların tabi olduğu zamanaşımı süresi içinde mi, yoksa genel

zamanaşımı süreleri içinde mi yapılacağı, yine kanunda açık olmadığından ötürü,

doktrinde fikir ayrılıklarına yol açmaktadır.

Alıcı, sadece faiziyle beraber semenin iadesini değil satılana ilişkin olarak

yaptığı masrafları ve yargılama masraflarını da talep edebilecektir. BK'nun 205inci

maddesi mala ilişkin yapılan masrafları zorunlu, faydalı ve lüks masraflar ayırımına tabi

tutmamıştır. Bu sebeple alıcının lüks masrafları dahi talep edebileceği kabul

edilmektedir.

Yargılama masrafları ile, alıcı ve satıcı arasındaki yargılamaya ilişkin masraflar

değil; alıcı ile üçüncü kişiler arasındaki yargılama masrafları kastedilmektedir. Zira; alıcı

ve satıcı arasındaki mahkeme masrafları HUMK çerçevesinde istenebilecektir160.

Alıcının tüm bu masraflar haricinde uğradığı zarar varsa satıcı, alıcının ayıplı

mal sebebi ile doğrudan uğradığı zararı da kusuru olmasa bile tazmin etmek zorundadır.

Dolaylı olarak uğradığı zararı prensipte ödemek zorundaysa da, bunda kusuru olmadığını

bizzat kanıtlamak suretiyle sorumluluktan kurtulabilecektir. Bu hükmün tüketiciler

159 Cevdet Yavuz, "Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler", s. 133 160 Cevdet Yavuz, "Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler", s. 136

Page 110: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

100

açısından uygulanabilirliğini tüketicinin TKHK hükümlerine değil BK hükümlerine

istinaden talepte bulunduğu haller için kabul etmek gerekmektedir.

Sözleşme sadece tüketici lehine hak doğurarak son bulacak değildir. Satıcı

açısından da edimler geri dönecektir. Sözleşmeden dönülmesi durumunda, tarafların iade

borcunu aynı anda ifa etmeleri kabul edilmektedir. Alıcı, satın aldığı malı geri verecek ve

satılan sebebiyle elde ettiği menfaatleri de iade edecektir. Alıcı malı olduğu gibi iade

edecektir. Eğer, ayıp sebebiyle malın hasarlanması veya telef olması söz konusu olmuş

ise, alıcı sadece elinde kalanı iade edecektir. Eğer bu durum alıcının kusurundan

kaynaklanmışsa alıcının, malın değerini ödemesi gerekecektir. Ancak; pratikte bu tutar

alıcının alacak hakları ile takas edilecektir. Aynı şekilde "alıcı geri verme yükümlülüğü

doğduktan sonra, bu yükümlülüğünü işleme, karışma, birleşme gibi bir nedenle yerine

getirmediği durumlarda, para ile ödeme yapmak zorunda kalacaktır161”.

Alıcı, satılandan elde ettiği tabii ve hukuki semereleri iade etmek zorundadır.

Elde etmeyi ihmal ettiği semerlerin iadesi için ise, doktrinde farklı görüşler vardır. Hatta

kullanma sebebi ile elde edilen faydalar da örneğin; otomobilin kullanılması gibi, iadeye

tabi olacaktır. Ancak bunu kira bedeli olarak algılamamak gerekir. Zira; bakım ve onarım

giderleri, alıcı üzerinde kalmayacaktır162.

5. Tazminat Talep Etme Hakkı

TKHK ile, tüketicinin ayıplı mal sebebi ile maruz kaldığı zararın tazmini hususu

da ayrıca düzenlenmiştir. Kanuna göre kendisinden ayıplı malın sebep olduğu zarar

sebebi ile tazminat istenecek olan kişi, öncelikle "imalatçı-üretici"dir. Ancak birden fazla

kişi sorumlu ise, bu kişilerin sorumluluğu müteselsildir. Kanunun, üretimden birden fazla

kişinin sorumluluğu kriterini değil, ayıplı malın neden olduğu zarardan birden fazla

kişinin sorumluluğunu aradığının kabul edilmesi halinde, tazminat borcu olan kişiler

genişleyecektir. Aksi halde, üreticinin özellikle zikredilmiş olmasından yola çıkarak,

ayıbın sadece üretimden kaynaklanan ayıplar olarak kabul edilmesi, üretimden

kaynaklanmayan, ancak satıcının beyanlarına uygunsuzluk ölçütüne uygun olan ayıplar

sebebiyle bir zarara maruz kalan kişinin, satıcıya karşı TKHK da dayanarak tazminat

161 Cevdet Yavuz, "Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler", s. 141 162 Cevdet Yavuz, "Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler", s. 142

Page 111: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

101

talebinde bulunamamasına; sadece BK hükümlerine başvurabilmesine yol açacaktır.

Tüketici, ayıbını bilerek malı satın alsa bile, maruz kaldığı zarar sebebi ile

tazminat talep edebilecektir. Oysa, tüketici bu durumda seçimlik haklarını yitirmektedir.

Kanuna göre zararın tazmini bir seçimlik hak olarak düzenlenmemiştir. Koşularının

varlığı halinde tüketici seçimlik haklarını kullandığı durumlarda da veya bu hakları hiç

kullanmadan da maruz kaldığı zararın tazmini isteyebilecektir.

Kanun tazmini istenecek zararı sınırlamıştır. Buna göre tüketici, sadece, ölüm

veya yaralanmaya ya da diğer mallarda zarara yol açan ayıplar sebebi ile tazminat

talebinde bulunabilecektir. BK'nda ise zarar kavramı daraltılmamıştır. Bu sebeple

TKHK'na kıyasla ölüme, yaralanmaya veya bir başka malda zarara yol açmayan örneğin

malın kendisinde ortaya çıkan zararlar veya manevi zararlar Borçlar Kanuna göre tazmin

edilebilecektir.

BK 'nun 194'üncü madde ve devamında; satıcının ayıp sebebi ile sorumluluğu,

sözleşmeden dönme, semenin tenzili ve satılanın tebdili yaptırımlarına bağlanmış; ayıp

sebebi ile alıcının uğradığı zararın tazmini ayrı bir başlık altında düzenlenmemiştir.

Ancak, kanunun 205'inci maddesinde, sözleşmeden dönmenin sonuçlarına ilişkin olarak

satıcının ayıplı malların yol açtığı doğrudan zararı ayrıca tazmin etmek zorunda olduğu

ve dolaylı zarardan da kusursuzluğunu ispatlamadığı sürece sorumlu olduğu

düzenlenmiştir163.

Borçlar Kanunun sözleşmeden dönülmesi durumunda istenebilecek tazminata

ilişkin olarak getirdiği dolaylı-dolaysız zarar ayırımının ne ifade ettiği doktrinde

tartışmalara yol açmaktadır164.

Ayıplı malın sebep olduğu zarar sebebiyle TKHK’da ve bu kanuna dayanılarak

çıkarılan "Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik"de

kusursuz sorumluluk ilkesi kabul edilmiştir. Aslında kanunda da ihmal ihtimali üzerinde

açıkça durulmamışsa da, bu sorumluluğun doğması için en azından kasıt ihtimalinin yani

163 Satım parasının indirilmesinin talep edildiği durumlar için de bu hakkın doğabileceğine dair bkz. Cevdet Yavuz, "Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler", s.149 164 Cevdet Yavuz, " Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler", s.138

Page 112: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

102

ayıplı malın bilerek satılmasının aranmadığı 4. maddenin 3. fıkrasının son cümlesinde

"Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz."

denilmek sureti ile kabul etmiştir. TKHK'da yer alan kısıtlayıcı zarar tanımı sebebi ile bu

haller dışındaki zararlar için BK'nun satıcının ayıplı mal sebebiyle doğan sorumluluğuna

ilişkin hükümlerine müracaat etmek zorunda kalan tüketiciler ise, sözleşmeden dönme

hakkını seçmek kaydıyla uğradıkları zararın tazminini istediklerinde, BK'nun 205'inci

maddesi hükümlerine göre; satıcı dolaylı zararlar için kusursuzluğunu ispatlayarak bu

sorumluluktan kurtulabilecektir.

Aslında alıcının tazminat hakkı sebebi ile başvurabileceği BK genel hükümleri

de mevcuttur. Buna göre; BK'nun 106ncı maddesine dayanarak ve ifa etmeme sebebi ile

bir seçimlik hak olarak tazminat istenmesine de hukuki bir engel yoktur. Böylece,

"tüketici ifadan vazgeçerek, onun yerine ifa menfaatinin, yani müspet zararının tazminini

talep etme hakkına sahip"165olacaktır.

Aynı şekilde, tüketici, sözleşmeye uygunsuzluk iddiasıyla BK madde 96'ya

dayanarak da tazminat talep edebilecektir. "Nitekim, ayıbı ihbar külfetini,...süresinde

yapmayan tüketici, seçimlik hakları kullanmayacağından ve malı kabul etmiş

sayılacağından haklarını ancak BK M.96 v.d. hükümleri sayesinde sözleşmeye aykırılık

nedeniyle arayabilecektir166”. "Sözleşmeden dönme nedeni ile ayıba karşı tekeffül

hükümleri çerçevesinde tazminat istenildiğinde satıcı, bayi, acente, imalatçı, üretici ve

ithalatçının müşterek ve müteselsil sorumluluğu doğmaktadır. Tüketici bunlardan istediği

birisinden zararın tamamını isteyebilir; ancak BK.96. maddeye göre sözleşmeye

aykırılıktan dolayı tazminat istendiğinde muhatap sadece satıcı olacaktır167”. Bu haklar

tüketici açısından da seçimlik hak niteliğindedir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, 13.06.2003 tarih ve 25137 sayılı Resmi Gazete'de

"Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik"i

çıkarmıştır. Yönetmelik, 4077 sayılı kanuna istinaden çıkarılmış ve ayıplı malın sebep

olduğu zararlardan, imalatçının sorumluluğunu düzenlemiştir.

165 Tamer İnal,a.g.e., s.387 166 Tamer İnal,a.g.e., s.388 167 Ömer Adil Atasoy, a.g.e., s. 88

Page 113: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

103

Yönetmelik dayanağı olan TKHK'dan farklı bir ayıp tanımı getirmiştir. Buna

göre "malın piyasaya sunum tarzı, makul kullanım şekli ve piyasaya sürüldüğü an ve

benzeri diğer hususlar göz önüne alınarak, bir kimsenin o maldan haklı olarak

bekleyebileceği güvenliği sağlamayan mal ayıplı sayılır." Bu tanım ayıplı malın yol açtığı

zararların tazmini hakkındaki 1985/374 sayılı AB yönergesi ile uyumludur. Halbuki

TKHK bir malın ayıplı sayılması için güvensiz olmasını aramamış; lüzumlu vasıflarına

veya satıcı beyanlarına aykırı olmasını yeterli görmüştür.

6. Ayıplı Mala Karşı Alınabilecek Tedbirler

Ayıplı mallar sebebi ile uygulanacak diğer tedbirler, üretimin ve veya satımın

durdurulması, malın toplatılması ve gereğinde imhasıdır. Bu tedbirlerin uygulanabilmesi

için ayıplı olan mal, seri bir mal olmalı ve aynı zamanda ayıplı olduğu, etiketlenerek veya

açıkça ayıplı mal reyonunda satılıyor olması gibi aleni olmamalıdır.

Bu konuda yetkili makam idare değil tüketici mahkemesidir. Dava, Bakanlık,

tüketiciler ve tüketici örgütlerince açılabilir. Mahkeme gereğinde tedbir kararları alabilir,

seri malın ayıplı olduğuna karar verirse, malın satımı durdurulur veya 3 ay içinde ayıbın

giderilmesi hususunda o malın imalatçısı veya ithalatçısı uyarılır. Ayıbın giderilmesi

imkansız ise, imalatçı veya ithalatçının, o malın toplanmasını ve ayıbın riski oranında

kısmen veya tamamen imhasını sağlaması zorunludur.

4077 sayılı TKHK'nun 24'üncü maddesi gereğince satışa sunulan bir seri malın

taşıdığı ayıbın, tüketicinin güvenliğini tehlikeye sokması durumunda 4703 sayılı kanun

uygulanacaktır. 4703 sayılı "Ürünlere ilişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve

Uygulanmasına Dair Kanun"da ise üreticinin piyasaya sadece güvenli ürünler arz etme

zorunluluğu vurgulanmış; bu konuda üretici ve dağıtıcının üzerine düşenler açıklanmış;

piyasa gözetim ve denetim ilkeleri belirlenmiş; ürünün piyasaya arzının yasaklanması,

toplatılması ve bertarafı ile cezai hükümler düzenlenmiştir.

Page 114: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

104

7. Satıcıya Ayıplı Mal Teslimi Sebebiyle Uygulanacak Cezai Yaptırımlar

a) TKHK'daki İdari Cezalar

Ayıplı malın piyasaya sürülmesi başlı başına cezaya bağlanmış değildir. Ancak

piyasaya sürülen bu mallar, aynı zamanda güvenli değil ise, kanunun 25'inci maddesine

göre bunları piyasaya sürenler, para cezası ödemeye mahkûm olacaklardır. Bir yıl içinde

suçun tekerrürü ise, cezanın iki kat uygulanmasına neden olacaktır.

İzleyen maddede, cezayı uygulamada mülki amirliğin yetkili kılınmış olması da

açıkça göstermektedir ki burada uygulanan para cezası idari niteliktedir. Zaten kanun da

bu durumu açıkça ifade etmektedir. Bu durum, ayıp sebebiyle mağdur olan tüketiciye bir

başvuru mercii de tanımaktadır.

Malları piyasaya sürenler, bu cezalara karşı 7 gün içinde idare mahkemesine

itiraz edilebilecektir. Davanın açılması idari kararın yürütülmesini kendiliğinden

durdurmayacaktır. Mahkemenin verdiği kararların temyizi kabil değildir.

b) Türk Ceza Kanunu'na İstinaden Uygulanabilecek Cezalar

Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) ayıplı mal ibaresi yer almamaktadır. Bununla

beraber ayıplı mal satımı ile örtüşen suç halleri mevcut olabilir. Ceza hukuku bu

çalışmanın tamamen dışında olduğundan, bu konuyla ilgili sadece genel bir takım

açıklamalar yapılmakla yetinilecektir. Bu bağlamda ayıplı malın satımının her koşulda

suç oluşturduğu söylenemez. Zira bir suçun oluşabilmesi için suç unsurlarının168da var

olması gerekecektir.

Bugün için 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu'nda emsali yer almayan ancak

765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yer alan 363üncü madde tüketicileri bu anlamda da

koruyan bir hüküm içermekteydi. Maddenin 1inci fıkrasına göre; "Bir kimse ticaret

yaptığı sırada bir şey yerine, aynı şey olmak üzere diğer bir şey veya menşe ve evsafı ve

miktarı beyan veya mukaveleye aykırı olarak bir şey verirse, altı aydan bir yıla kadar

168 Kanuni unsur, maddi unsur, hukuka aykırılık unsuru ve manevi unsurdan oluşan suçun unsurları için bkz. Sulhi Dönmezer - Sahir Erman, " Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku", 292 vd., Beta, İstanbul:1997

Page 115: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

105

hapis veya on bin liradan elli bin liraya kadar ağır para cezasına mahkum olur." 5237

sayılı Türk Ceza Kanunu'nun ise, "kamunun sağlığına karşı suçlar"a ilişkin 185 vd.

maddelerinde; "ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar" bölümünde yer alan "fiyatların

etiketlenmesi"ne ilişkin 237'inci maddede; "malvarlığına karşı suçlar" başlığı altında yer

alan "dolandırıcılık"a ilişkin 157'nci maddede yer alan suçlar her olayın özelliğine göre

ayıp ile örtüşebilir. Sonuç olarak tüketici, TCK hükümleriyle de korunabilmekteyse de,

TCK anlamında ayıplı mal satımının başlı başına bir suç değildir. Hatta mülga kanunun

363'üncü maddesinde yer alan suç ile bile ayıp kavramı, bire bir örtüşmemektedir.

Örneğin; TCK ilgili maddesi suçun oluşabilmesi için malın lüzumlu vasıflarını dikkate

almaksızın; satıcı beyanlarını ve sözleşme hükümlerini unsur almakla yetinmiştir.

§2. AB ve Türk Hukukunda Ayıplı Mal Sebebi İle Doğan

Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları

I. AB Hukukunda Sözleşmeye Uygun Olmayan Mal Sebebi İle Doğan

Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları

A) Avrupa Topluluğu Adalet Divanının Yetkileri

Avrupa Topluluğu Adalet Divanı (ATAD), topluluk hukukunun tüm üye

devletlerde standart uygulanmasını sağlamak ve topluluk organlarının topluluk hukukuna

uygun hareket etmelerini ve bu anlamda denetimlerini sağlamak üzere AKÇT anlaşması

ile kurulmuş ve 25 Mart 1957 tarihli bu anlaşma ile Avrupa topluluklarının ortak

mahkemesi halini almıştır.

Divan, adli bağımsızlıktan yararlanan ve her biri kendi ülkelerinin üst düzey

hukukçuları arasından seçilen hakimlerden ve kanun sözcülerinden oluşmakta olup

"Topluluk kurumları arasındaki anlaşmazlıklar önüne geldiğinde veya mevzuatı hukuka

uygunluk bakımından incelediğinde bir anayasa mahkemesi gibi davranır; Komisyon'un

veya Topluluk mevzuatını uygulayan ulusal makamların idari eylemlerini incelemesi söz

konusu olduğunda bir idare mahkemesi olarak çalışır; serbest dolaşım sosyal güvenlik ve

fırsat eşitliği ile ilgili davalarda bir iş mahkemesi ya da ticaret mahkemesi konumundadır;

tazminat taleplerini incelerken ya da Medeni Hukuk ve Ticaret Hukuku Alanlarındaki

Page 116: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

106

Hükümlerin Tenfiziyle ilgili Brüksel Sözleşmesi'ni yorumlarken bir hukuk mahkemesi

işlevi görür169”.

Konumuz itibariyle Divan, görevleri paralelinde yetkisini, üye devletlerin

yönergeyi iç hukuka uyumlulaştırmamaları sebebi ile ihlal davalarına,170üye devlet

mahkemelerinin yönerge hükümlerinin yorumlanmasında şüpheye düştükleri noktalarda

ön karar davalarına, üye devletlerin topluluk hukukunu ihlal ederek kişiye verdikleri

zarar sebebiyle tazminat davalarına,171ve uygulaması yaşanmamış olsa bile, prensipte

yönergenin kurucu anlaşmalara aykırılığı sebebi ile iptal davalarına bakmak sureti ile

kullanabilecektir.

B) Milli Mahkemelerin Yetkisi ve Bekletici Mesele

ATA'nın 177'nci maddesi gereğince; üye devletlerin mahkemeleri, baktıkları

uyuşmazlıklarda ATAD'ın fikrini alma konusunda yetkilendirilmişlerdir. Buna göre,

Avrupa Topluluğu hukukunun birincil ve ikincil kaynaklarında yer alan bir hususun

aydınlatılması, üye devlet mahkemelerinde görülen uyuşmazlığın çözümünde gerekli ise,

ATAD'nın bu konuda görüşü istenebilecektir; hatta iç hukuk yolları sorunun çözümünde

yetersiz kalıyorsa bu bir zorunluluktur. Üye ülkeler, bu başvuru hakkını milli mevzuatları

ile ortadan kaldıramazlar. ATAD kendisine sorulmayan hususlarda topluluk hukukunun

ne öngördüğünü açıklamak zorunda değilse de talep edilmediği takdirde bile re'sen

açıklamada bulunabilir.

ATAD'nın iş yükünün yaklaşık yarısını oluşturan bu başvurular sonucunda

alınan kararlar, aslında bağlayıcı değildir. Mahkeme, milli hukukun topluluk hukukuna

uygunluğunu denetlemez; takdir hakkını ve bu yöndeki değerlendirmenin ne olduğunu

milli mahkemeye bırakmak üzere, sadece o olaya ilişkin topluluk hukukunun ne dediğini

açıklar.

169 Klaus Dieter Borchardt “Topluluk Hukuku’nun ABC’si” sayfa 27 170 Bu konuda Komisyonun Fransa, Belçika ve Lüksemburg’a karşı ATAD’a açtığı davalar için bkz: http://www.euroapa.eu.int/eur-lex/en/archive/1999/1-17119990707en.html Erişim:5.2.2004 171 Ünal Tekinalp,"Avrupa Birliği Hukuku", s. 266

Page 117: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

107

Milli mahkeme kararlarının iç hukukta temyiz edilmiş olması, ATAD'ın

incelemeye devam etmesine engel değildir; ancak kararın bozulması incelemenin

gerekliliğini ortadan kaldırabilir. Milli mahkemelerde sonuçlandırılan uyuşmazlıklara

ilişkin olarak ATAD'da karar verilemez. ATAD, eğer ön inceleme konusunu dava ile

ilgili görmezse veya belli şekilde karar almaya zorlanıyorsa, konuyu incelemeye

almayabilir.

C) Mahkemedışı Çözüm Yolları

Avrupa Birliği, özellikle e-ticaretin ve seyahat olanaklarının artmasının ve

EURO'nun tedavüle girmesinin, sınır ötesi uyuşmazlıklarda artışa sebep olması

karşısında ve üye devletlerin adli ve idari yapılanmalarındaki karışıklıklar ve birbirlerine

göre farklılıklar sebebi ile, sadece üye devletler arasında yargısal işbirliğini

güçlendirmeye çalışmamış172aynı zamanda mahkeme dışı çözüm yolları meselesini de

ele almıştır.

Mahkeme dışı çözüm yolları düşük maliyetli ve zamandan tasarruflu olmasına

rağmen, ister İskandinav ülkelerinde olduğu gibi merkezi sisteme dayalı olsun ister

İspanya'da olduğu gibi yerel olsun bazen kamusal yapıda iken bazen de banka

ombudsmanları gibi özel yapıda olması, bazen kararların bağlayıcı olmaması bazen de

sadece tüketicinin karşısında olan taraf açısından tek taraflı ya da çift taraflı olarak

bağlayıcı olması gibi uygulamada son derece önemli farklılıklara yol açmaktadır173.

Komisyonun hedeflediği, tüm farklılıkları ortadan kaldırmak değil; kararlardaki

özgürlüğü, şeffaflığı, etkinliği ve hukuka saygıyı garanti altına almaktır.

Tahkim gibi kararın taraflar haricinde üçüncü şahıslara bırakıldığı durumlar için

98/257 sayılı tavsiye kararı çıkarılmıştır174. 4 Nisan 2001 tarih ve 2001/310 sayılı

Komisyon Tüzüğü'nde175ise, tarafların karşılıklı rızaları ile mahkeme dışı çözüm

yollarına başvurduklarında üye devletlerin hepsinde aranacak ortak asgari standartlar

belirlenmiştir. EEJ-Net (European Extra-Judical Network, Avrupa Yargı-Dışı Ağı) 16 172 EE-NET-Towards a European Extra-Judical Network for Resolving Consumer Disputes-Lizbon Conferance on 5-6 May 2000 http://www.europa.eu.inr/comm/consum.../accc_just07_en.nt Erişim:3.4.2004 173 Out-of Court Bodies Responsible For The Settlement of Consumer Disputes (Commision Recommendation 98/257/EC) Erişim:3.4.2004 http://www.europa.eu.int/comm/consu.../acc_just04_en.nt 174 Official Journal L115,17.04.1998P.0031-0034 175 Official Journal L109,19.4.2001P.56-67

Page 118: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

108

Ekim 2001'de sınır ötesi mal ve hizmet alımlarında bulunan tüketicileri korumak üzere

pilot faaliyete geçirilmiştir. Norveç ve İzlanda da dahil olmak üzere üye devletlerde

kurulan Clearing House'lardan bir kısmı Avrupa Tüketici Merkezleri olarak da

çalışmaktadır. Tüketicileri mahkemelere göre daha ucuz ve çabuk çözümlere yönelten bu

merkezler, onları bilgilendirmekle kalmamakta; aynı zamanda alternatif uyuşmazlık

çözümleri (ADR-Alternative Dispute Resolution) hususunda da yönlendirmektedirler.

Konu, 10-11 Haziran 2003'de Brüksel'de yapılan konferans ile de ele alınmıştır176.

II. Türk Hukukunda Ayıplı Mal Sebebi İle Doğan Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları

A) Tüketici Mahkemeleri

Tüketici Mahkemeleri, yargılama usulü yönünden HUMK'na tabi, TKHK

sebebiyle çıkan uyuşmazlıklara bakmaya yetkili mahkemelerdir. Yargı çevreleri

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca belirlenir. Hakimler ve Savcılar Yüksek

Kurulu, mahkemelerin tek hakimli olmasına karar vermiştir177.

Tüketici davaları, HUMK yetki kurallarına getirilen bir istisna ile, tüketicinin

ikametgahının bulunduğu yerde de açılabilir. Tüketiciler gibi dava açmaya yetkisi olan

Bakanlık ve tüketici örgütlerine ise, Bakanlığın veya örgüt merkezlerinin bulunduğu

yerde dava açma hakkı tanınmış değildir. Bunlar, davalarını satıcının ikametgahının

bulunduğu yer mahkemesinde açmak durumundadırlar. Bakanlığın ve tüketici

örgütlerinin bireysel tüketici sorunu olmayan tüketicilerin genelini ilgilendiren

durumlarda, tüketici mahkemelerine açabilecekleri davalar da tüketicilerin açtığı davalar

gibi, her türlü resim ve harçtan muaftır. Ancak bilirkişi ücreti yatırılacak ancak bu Sanayi

ve Ticaret Bakanlığı'nca kaydedilen özel ödenekten karşılanacak olmasıdır. Davanın

satıcı aleyhine sonuçlanması durumunda bunlar kendisinden karşılanacaktır.

Mahkemenin ihlalin tedbiren durdurulmasına karar verme yetkisi vardır. Masrafları, daha

sonra haksız çıkan taraf karşılayacaktır. Başvurunun zorunlu olduğu hallerde

mahkemenin verdiği kararlar temyiz edilebilir.

176 EEJ-NET Conference Review of the European Extra Judical Network and Future Perspectives for improved EU Consumer Assistance Erişim:3.4.2004 http://www.europa.eu.int/comm/com.../accc/just08_en.nt177 Aydın Zevkliler, “ Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun”, s.243

Page 119: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

109

B) İdare Mahkemeleri

Adli yargı içerisinde yer almayan idare mahkemelerinin tüketici ve satıcı

arasındaki uyuşmazlıkları çözmede herhangi bir rolü yoktur. Hatta satıcı tarafın kamu

tüzel kişisi olması da bu kuralı değiştirmez. Zira; kanunun uygulanmasında çıkacak her

türlü uyuşmazlıkta tüketici mahkemeleri yetkilendirilmiştir. Bununla beraber, kanununa

dayanılarak Bakanlık veya mülki amirliklerce verilen para cezalarının itiraz yeri olarak

doğrudan ve açıkça idare mahkemeleri zikredilmiştir. Bu ifade adli ve idari yargı

arasındaki iş bölümü ayırımı ile de uyum halindedir.

C) Tüketici Sorunları Hakem Heyeti

Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri, kanunda belirtilen parasal sınırların altında

tüketici uyuşmazlıklarında başvurulması zorunlu, üstündeki uyuşmazlıklarda

başvurulması isteğe bağlı, zorunluluk halinde verilen kararları yargıda dava edilebilir,

isteğe bağlı durumlarda kararları dava konusu edilemezse de açılan davalarda delil olarak

sunulabilir, il ve ilçe merkezlerinde kanunun verdiği yetkiye dayanarak Sanayi ve Ticaret

Bakanlığınca zorunlu olarak kurulan yarı kamusal hakem heyetleridir.

Başkanlığını, Sanayi ve Ticaret İl müdürü veya görevlendireceği bir memur;

bakanlık taşra teşkilatının bulunmadığı durumlarda en büyük mülki amir veya

görevlendirdiği bir memur yürütür. Heyet beş üyeden oluşur. Geri kalan üyelerden biri

görevli belediye personeli, yetkili baro mensubu, sanayi ve ticaret odası ile esnaf

odalarından birinin uyuşmazlığın tarafının tacir veya esnaf ya da sanatkar olmasına göre

görevlendirdiği üye ve tüketici örgütlerinin veya bunların olmadığı hallerde tüketim

kooperatiflerinin görevlendirdiği bir üyeden oluşur. Noksan üyelikler söz konusu ise,

belediye meclisince re'sen doldurulur.

Yasal maddi sınırın altındaki uyuşmazlıklarda doğrudan tüketici

mahkemelerinde dava açılamaz. Heyetin verdiği kararlar icraya konulabilir ancak

aleyhine olan taraf tarafından 15 gün içinde dava edilebilir. İcra, haricen istenecek

yürütmenin durdurulması isteğinin kabulü durumunda durur. Mahkemenin nihai kararının

Page 120: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

110

temyizi mümkün değildir. Yasal maddi sınırın üzerindeki uyuşmazlıklarda heyete

başvuru zorunlu olmadığından bu kararların bağlayıcılığı yoktur ve dava konusu

edilemez. Bununla beraber, delil olarak sunulabilir. "Yargıtay, Usul Hukukundaki "kesin

delil" "takdiri delil" ayırımında heyet kararlarının ancak "takdiri delil" sayılabileceği

görüşündedir178”. Mahkemenin bu durumda vereceği kararların temyizi mümkündür.

TKHK'nun 25inci maddesinde getirilen cezalar ise Tüketici Mahkemelerinde olduğu gibi

heyetin görev alanı dışındadır.179Hakem heyetlerinin reklamlarla ilgili şikayetlere de

bakma yetkisi olmayıp; yapılan hatalı başvuruları Sanayi ve Ticaret Müdürlükleri

aracılığıyla Reklam Kurulu'na intikal ettirmeleri gerekmektedir180. Başvuru ücrete tabi

değildir. Kararlar, yalnız bakılan uyuşmazlıklar için hüküm ifade eder; emsal sayılmaz.

178 Yahya Deryal, a.g.e., s. 119 179 Tamer İnal, a.g.e., s.437 180 Ömer Adil Atasoy, a.g.e., s.195

Page 121: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

111

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Satıcının, ayıplı mal satımı nedeni ile, tüketiciye karşı olan sorumluluğunu, Türk

ve AB mevzuatları açısından inceleyen bu çalışmada varılan sonuçlar aşağıdaki gibidir:

1. (a) Avrupa'da tüketicinin korunması yolunda, 1947 yılında Danimarka'da

başlayan ilk kurumsal hareket, 1950'li yılların sonunda, diğer ülkelere de yayılmış ve

1968 yılına gelindiğinde "Tüketiciyi Koruma Birimi"nin kurulmasıyla topluluk

düzeyinde de kendisini göstermeye başlamıştır. Günümüzde ise, tüketicinin korunması,

sadece ortak pazarın işleyişine hizmet eden yardımcı bir politika değil; temel bir politika

halini almıştır.

(b) Güncel anlamı ile tüketicinin korunması hareketi, ülkemizde 1980'li yıllarda

görülmeye başlanmışsa da, tarihimizde tüketicinin korunması hareketleri Selçuklular'a

kadar uzanan bir geçmişe dayanmaktadır. Bugün için tüketicinin korunması ile ilgili çok

sayıda yakın kanun ve yüzlerce tüzük, yönetmelik ve kanun hükmünde kararname

yürürlüktedir. Ancak bunların arasında 8 Eylül 1995'te yürürlüğe giren 4077 sayılı

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, sadece tüketicinin korunması için çıkarılan ilk

özel kanun olması açısından önem taşır.

2. (a) Topluluk, ürün güvenliği politikası ile, tüketicinin, güvenli olmayan

ürünler yüzünden uğrayacağı zararın önüne geçilmek istenmiş ve topluluk düzeyinde

genel bir ürün güvenliği politikası belirlemek sureti ile, üreticilerin pazara sadece güvenli

tüketim malları sokabilmeleri hedeflenmiştir. Böylelikle, hem tüketicilerin sağlık ve

güvenliğini korumak hem de iç pazarın işleyişini sağlamak amaçlanmıştır. Genel ürün

güvenliği politikasını düzenleyen ilk topluluk yönergesi olan 1992/59 sayılı yönerge

Haziran 1992'de kabul edilmiş ve Haziran 1994'ten itibaren tüm ülkelerde uygulamaya

konulmuştur. 2001/95 sayılı yeni ürün güvenliği yönergesi ise 15 Ocak 2002'de Resmi

Gazetede yayımlanmış ve 15 Ocak 2004'e kadar üye ülkelerin iç hukuklarına

uyumlulaştırmaları için bir süre tanınmıştır.

Kalite ve standartları belirlemek sureti ile muhtemel zararların önü kesmek,

Page 122: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

112

temel hedef olmakla birlikte, buna ulaşabilmenin her zaman mümkün olmaması, ortaya

çıkabilecek zararların nasıl tazmin edileceği meselesini de gündeme getirmiştir. Bu

sebeple, topluluk genel ürün güvenliği politikasında, sadece güvenli ürünlerin piyasaya

girmesi amaçlanırken, ürün sorumluluğu politikasında, aksine durumun yaptırımı yani

güvenli olmayan ürünler sebebi ile zarara uğrayan tüketicinin tazminat hakkı

düzenlenmiştir. Bu amaçları sağlamak için 25 Haziran 1985'de 1985/374 sayılı yönerge

kabul edilmiştir.

Korunmayı, zararın maddi tazmini ile sınırlamanın da, tüketicinin korumadan

beklediği gerçek amacı sağlayamayacak olması sebebi ile, tüketicinin, o malın

değiştirilmesini, tamirini veya semenin indirimini ya da sözleşmeden dönmeyi talep etme

haklarını da düzenlemek kaçınılmaz olmuştur. Böylece, tüketiciye malın değişimini veya

onarımını, semenden indirimi veya sözleşmeden dönmeyi talep etme haklarını tanıyan bu

yol, Komisyonunun 15 Kasım 1993 tarihli “Tüketim Mallarının Güvenceleri ve Satım

Sonrası Hizmetlere ilişkin Yeşil Kitap” ile açılmıştır. Çalışmanın ardından “Tüketim

Mallarının Satışına İlişkin Bazı Hususlar ve Toplu Garantiler Hakkında 25 Mayıs 1999

Tarihli Avrupa Parlamentosu ve Konsey’in 1999/44 sayılı Yönergesi” gelmiştir. Bu

yönerge ile tüketici, üreticiye karşı değil; ayıplı mal satmak sureti ile akde aykırı hareket

eden satıcıya karşı ilk defa koruma altına alınmıştır.

1985/374 ve 1999/44 sayılı yönergelerin tüketiciye getirdiği koruma çeşitli

yönlerden birbirinden ayrılmaktadır. Bununla beraber, özellikle, üretici ve satıcı

kimliğinin aynı kişide toplandığı durumlarda tüketicinin her iki yönergeden de

yararlanabileceği unutulmamalıdır. Kaldı ki, üreticinin kimliğini açıklayamayan; ithal

ürünlerde ise üreticinin kimliğini açıklayabilse bile o malın ithalatçısının kimliğini

açıklayamayan satıcı, kendisi üretici olmamasına rağmen, 1985/374 sayılı yönerge

gereğince üretici gibi sorumlu olacaktır. Satıcının da ayıba sebep olması durumunda ise

üretici ile beraber müteselsil sorumluluğu doğacaktır. Ancak, her iki yönergenin

uygulanma koşulları farklıdır. Zira; 1985/374 sayılı yönergede “ayıplı mal” kavramına

yer verilip; ayıp kavramını “zarar verici olma” unsuruna bağlanmış iken 1999/44 sayılı

yönergede “sözleşmeye aykırılık kavramı” tercih edilmiş ve malın sözleşmeye aykırı

kabul edilmesi için zarar verici olması aranmamıştır. Her iki yönergeye dayanarak

tüketicinin talep edebileceği haklar da birbirinden farklıdır. Zira, 1985/374 sayılı

yönergede sadece ayıplı mal sebebiyle uğranılan zarar karşısında tazminat talep etme

Page 123: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

113

hakkı düzenlenirken, 1999/44 sayılı yönergede değişim, onarım, semenden indirim ve

sözleşmeden dönme hakları ele alınmaktadır. Bu sebeple, tüketicilerin her iki yönergeye

de aynı anda dayanabiliyor olması sebebi ile bu yönergelere dayalı yarışan hakları

olduğundan bahsedilemez.

(b) Ülkemizde, Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumlulaştırma hareketi çerçevesinde,

tüketicinin korunması alanında da birçok kanun, tüzük, yönetmelik ve tebliğ çıkarılmıştır.

Bunların arasında inceleme konumuz açısından 4077 sayılı "Tüketicinin Korunması

Hakkında Kanun" ve 4703 sayılı "Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve

Uygulanmasına Dair Kanun" ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılan "Ayıplı

Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik" özel önem taşır.

4077 sayılı kanunda ayıplı mal satımı ve bu satım nedeni ile sorumluluğun koşulları

düzenlenmiştir. BK'dan farklı olarak tüketici ilk defa bu sıfatı sebebi ile özel olarak

korunmuştur. Kanunda imalatçının ayıplı malın yol açtığı zarar sebebi ile sorumluluğuna

da yer verilmiştir. 4077 sayılı kanun çıkmadan önce imalatçının tüketiciye karşı

sorumluluğu hakkında açık ifadeler taşıyan herhangi bir yasa hükmü bulunmamakla

beraber, Yargıtay Borçlar Kanunu'nda yer alan hükümler gereğince üreticinin alıcıya

karşı sorumlu olduğu yolunda çeşitli içtihatlarda bulunmuştur. 4703 sayılı kanunda da

üreticilerin ve dağıtıcıların yükümlülükleri düzenlenmiş; piyasa gözetimi ve denetimi

ilkeleri ile güvenli olmayan malların piyasaya girmesinin yaptırımlarına yer verilmiştir.

Anılan yönetmelik ise, birinci maddesinde de açıkça yazıldığı gibi, ayıplı malın sebep

olduğu zararlardan, o malın üreticisinin sorumluluğunun usul ve esaslarını düzenlemek

amacı ile ve 4077 sayılı Kanunun verdiği açık yetki ile çıkarılmıştır

Satıcının ayıplı mal satımı sebebi ile tüketiciye karşı doğan sorumluluğu,

mevzuatımızda özel olarak TKHK ile düzenlenmiştir. Konu daha önce, Borçlar Kanunu

ve Türk Ticaret Kanunu ile de ele alınmıştır. Borçlar Kanunu bu korumayı, genel

hükümler çerçevesinde ve satıcının ayıba karşı sorumluluğunu özel olarak düzenleyen

194-207'nci maddeleri ile sağlamaktadır. Ancak burada, satıcının sorumlu olduğu kişi

tüketici değil bu kavramı da kapsayan bir üst kavram olan alıcıdır. TKHK hükümlerinin

Borçlar Kanununa göre daha özel hükümler olması, bu kanunun öncelikle uygulanmasını

gerektirmektedir. Bununla birlikte, tüketiciler açısından genel hükümler mahiyetinde olan

Borçlar Kanunu hükümlerine de başvurulabilinecektir.

Page 124: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

114

3. (a) Kısa adıyla CISG olarak bilinen “Menkul Malların Uluslar Arası Satışına

Dair BM Konvansiyonu”, satıcının muhatabının tüketici olduğunu bilmediği durumlarda

tüketim sözleşmelerine doğrudan uygulanmayan, bununla beraber topluğunun 20 üye

devleti tarafından kabul edilmiş; ve her ne kadar Avrupa Sözleşme Hukukunun esas

aldığı bir kaynaksa da; topluluğun doğrudan tarafı olduğu bir Konvansiyon değildir.

Kaldı ki, tüketim sözleşmelerine öncelikle uygulanmaz. Bununla beraber, 1999/44 sayılı

yönergenin doğrudan etkilendiği bir kaynaktır. Özelikle tarafı olan ülkeler açısından

olayla örtüşen hallerde hangisinin uygulanacağı, hukukçular açısından dahi hukuki bir

problemdir.

(b) Ülkemiz Konvansiyonun tarafı değildir.

4. (a) Tüketiciyi imalatçıya ve satıcıya karşı koruyan topluluk normları

yönergelerde toplanmış olup; yönergelerin üye devletler hukukuyla

uyumlulaştırılmasında seçilen metodun önemi yoktur; yani yönerge hükümleri

paralelinde kanun çıkarılabileceği gibi kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik

gibi hukuk kuralları da çıkarılabilir. Konunun ne şekilde ele alınacağı kesinlikle bir iç

hukuk serbestisi olmakla beraber, kuralların bağlayıcı olması öneri mahiyetinde

kalmaması gerekir. Bu sebeple tasarı aşamasında kalan, sadece yönergeye atıf yapmakla

yetinen veya kolayca değiştirilebilen idari tasarruf işlemleri, yönergelerin ulusal

hukuklarda eksiksiz ve etkin biçimde uygulanmasını sağlamamaktadır.

(b) Mevzuatımızda da, usule ilişkin bu koşullar sağlanmıştır.

5. (a) Yönergeler, asgari standardı sağlamak amacıyla, genel olarak

tamamlayıcı hükümler üzerine kurulmuştur. 1999/44 sayılı yönergede de, ulusal

hukukların yönergenin önüne geçmek sureti ile yönergeden kaynaklanan hakları ortadan

kaldırması engellenmiş ve bu engel üye olmayan devlet hukuklarının tercih edilmesi

ihtimali için de yinelenmiştir. Bununla beraber, üye devletlere daha yüksek koruma

sağlamak amacıyla ve yönergeye aykırı olmamak kaydıyla daha sıkı hükümler kabul

edebilme hakkı tanınmıştır. Bu da yönergeyi bir nevi tamamlayıcı hukuk kuralı

mahiyetine sokmaktadır. Aslında bu özellikler diğer yönergelerde de görülen ortak

özelliklerdir. Ancak yine de, satıcıya ayıbın ihbarının yapılmasından sonra, tüketici ve

satıcının yönergeden tüketici lehine doğan hakları kısıtlamaya veya kaldırmaya yönelik

Page 125: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

115

sözleşme yapabilmeleri imkanı yönergede kabul edilmiştir.

(b) Tarafların, yönerge gereğince tüketici lehine doğan hakları, aralarında

yapacakları bir sözleşme ile kaldırmaları veya kısıtlamaları imkanı Türk doktrininde

tartışmalıdır.

6. (a) Yönerge, satıcıyı sözleşmeye uygunsuzluk sebebi ile tüketiciye karşı

sorumlu kılar.

(b) Oysa, mevzuatımızda, yönergeden farklı olarak, satıcının, tüketiciye karşı doğan

sorumluluğu "sözleşmeye uygunsuzluk”tan değil; "ayıplı mal"dan doğar. Sözleşmeye

uygunsuzlukta ölçüt, taraflar arasındaki sözleşme iken; ayıpta satım konusu maldır.

Özellikle nicelik farklılıkları ve yanlış mal teslimatı, ayıplı mal olarak kabul edilmese de

sözleşmeye uygunsuzluk hali olarak kabul görmektedir. Bununla beraber, TKHK ile

niteliği etkileyen nicelik farklılıkları da açıkça ayıplı mal olarak kabul edilmektedir.

7. (a) Satıcı, satılan malın sözleşmeye uygun olmamasından sorumludur.

Yönergenin, tüketiciler açısından koruyucu mahiyette belirlediği değerler, malın

emsallerine ve ne şekilde ortaya konulmuş olursa olsun, hatta satıcı açıkça sorumluluğu

üstlenmemiş olsa dahi, satıcının veya üreticinin ya da onun temsilcisinin örtülü olmayan

açık beyanlarına nazaran taşıması gereken kalite ve performanstır.

(b) Türk hukukunda da, Türk Standartları Enstitüsü'nce belirlenen standartlara,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca belirlenen teknik düzenlemelere, satıcının açık

tanımlamalarına veya ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, reklam

ve ilanında yer alan ifadelerine nitelik veya niteliği etkileyen nicelik nispetinde kısmen

dahi olsa uymayan, değerini ve tüketicinin ondan beklediği faydayı kısmen dahi olsa

azaltan maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler taşıyan mallar, ayıplı mal olarak kabul

edilmektedir.

8. (a) Yönergeye göre, montaj hataları da başlı başına sözleşmeye uygunsuzluk

halidir. Ancak bunun için montajın sözleşmenin bir unsuru olması ve satıcının

sorumluluğunda yapılması ya da tüketici tarafından dahi olsa talimatnameye uyarak

gerçekleştirilmiş olması aranacaktır.

Page 126: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

116

(b) Montaj hatalarının da, ayıplı mal sayıldığına dair TKHK'nun 4'üncü maddesinde

herhangi bir hüküm yoktur. Bu konuda genel hükümlere göre çözüme gidilecektir.

9. (a) Ulusal hukuklara istinaden hazırlanan garanti belgelerinin taşıması

gereken asgari koşular da yönergede özel olarak ele alınmıştır.

(b) Türk hukukunda garanti belgeleri, sadece sanayi malları açısından düzenlenmiş

ve bu hususta ilgili yönetmelik çıkarılmıştır. Diğer mallar açısından zorunluluk

olmamakla beraber, garanti belgesi düzenlenmesini engelleyen herhangi bir hüküm de

bulunmamaktadır.

10. AB ve Türk hukuklarında satıcının ayıba karşı garanti borcu mevzu hukuktan

doğmaktadır. Zira, malın doğası gereği taşıması gereken özelliklere veya satıcının aksi

halde sorumluyum ifadesini zikretmemiş olması halinde bile, beyan edilenlere

uymamasından doğan sorumluluğunun doğrudan kaynağı taraflar arasındaki sözleşme

değil; AB hukukunda yönerge ve Türk hukukunda kanundur.

11. Satıcının tüketiciye karşı sorumluluğun doğabilmesi için taraflar arasında akdedilmiş

bir tüketim sözleşmesinin aranması, borcun sebebinin haksız fiil veya sebepsiz

zenginleşme değil akde aykırılık olduğunu AB ve Türk hukukları açısından

kanıtlamaktadır.

12. AB ve Türk Hukuklarında satıcının sorumluluğu tali ve feri bir sorumluluktur.

Çünkü, sözleşme bir şekilde geçersiz kalırsa veya satılan hiç teslim edilmezse, satıcının

yönerge ve kanun gereğince sorumluluğu doğmayacaktır.

13. (a) Yönergede; satıcının kusursuz sorumluluğunu kabul edilmekle beraber;

satıcının sorumluluktan kurtulabileceği haller de düzenlenmiştir. Yönergede satıcıya,

satım beyanından haberdar olmadığını, beyanın düzeltildiğini ve beyanın tüketici

açısından önemli olmadığını kanıtlamak sureti ile sorumluluktan kurtulma şansı

tanınmıştır.

(b) Türk Hukukunda satıcının ayıbı bilmemesi onun sorumluluğunu ortadan

Page 127: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

117

kaldırmaz. Bu sebeple, yönerge paralelinde üretici veya onun temsilcisinin beyanlarından

haberdar olmadığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulma ihtimali yoktur. Bununla

beraber, yönergede ifade edilen beyanların satım sözleşmesi yapılıncaya kadar geri

alınmış olması ihtimalini, ayıbın tespitinde malın lüzumlu vasıflarının değil, satıcı

beyanlarının ölçüt alındığı durumlarda, Türk Hukuku açısından da satıcıyı sorumluktan

kurtaran hal olarak kabul etmek yerinde olacaktır. Zira; satıcının geri almış olduğu

beyanlar ile satım sözleşmesinin yapılması arasında nedensellik ilişkisi olmadığından

bahisle, ayıbın varlığından bahsedilemeyecektir. Tüketim malının alınmasında beyanların

etkisizliği ise, ayıpla beyanlar arasındaki illiyet bağını kopardığı için aynı gerekçe ile

ölçütün kalktığı düşünülebilir. Ancak, kanıtlanması son derece zor bir husustur.

14. (a) Yönergede, satıcının bireysel sorumluluğu kabul edilmiş; üreticinin

sorumluluğunu sadece üreticinin aynı zamanda satıcı olduğu durumlar için zikredilmiş;

satıcının rücu hakkı meselesinde tüketiciye karşı değil satıcıya karşı olan sorumluluğu

olarak ele alınmış; ancak hedef çalışma alanı olarak belirlemiştir. Üreticinin ayıplı malın

yol açtığı zararlar sebebi ile tüketiciye karşı sorumluluğu 1985/374 sayılı yönergede özel

olarak düzenlenmiştir.

(b) Türk hukukunda, Borçlar Kanunu'nda da, yönerge paralelinde satıcının

bireysel sorumluluğu düzenlenmiş iken; TKHK ile, imalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente,

ithalatçı ve 10'uncu maddenin beşinci fıkrasına göre, tüketici kredisini, belirli bir marka

mal veya hizmet satın alınması ya da belirli bir satıcı veya sağlayıcı ile yapılacak satım

sözleşmesi şartı ile vermesi durumunda kredi veren, ayıplı maldan ve tüketicinin seçimlik

haklarından dolayı müteselsilen sorumlu tutulmakla, tüketicinin korunması anlamında

yönergenin önüne geçilmiştir. Ayıbın yol açtığı zararlar sebebi ile de zincirleme

sorumluluk esası kabul edilmiştir.

15. Satıcının sorumluluğu Türk ve AB hukuklarında süre yönünden kısıtlanmıştır.

Yönergeye göre satıcı eşyanın tesliminden itibaren iki yıl içinde ortaya çıkan

uygunsuzluktan sorumludur. Ulusal mevzuat gereğince hakların kullanımı için

belirlenecek zamanaşımı da 2 yıldan aşağı olamaz. TKHK'na göre; tüketicinin, satıcıya

karşı seçimlik haklarını kullanabilmesi için, malın teslimi tarihinden itibaren 2 yıl

geçmemelidir. Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda beş yıldır. Tüketici, ayıplı mal

yüzünden uğramış olduğu zarar sebebiyle tazminat talebinde bulunacak ise, malın

Page 128: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

118

piyasaya sürüldüğü günden başlayarak 10 yıl geçmemek koşulu ile 3 yıl içinde bu talepte

bulunmalıdır.

16. (a) Yönergeye göre, tüketim malı taşınır olmak zorundadır. Ancak açık

artırma gibi yasal zorunluluk gereği satılan eşya ile elektrik ve belli bir değer veya

miktarda satışa sunulmadığı sürece su ve gaz ayrık tutulmuştur; Ayrıca üye devletlere,

tüketicilerin kişisel olarak katılma şanslarının bulunduğu açık arttırmalarda satılan ikinci

el eşyayı ayrık tutma hakkı da verilmiştir.

(b) TKHK'na göre; hem istisnasız tüm taşınırlar hem de belli koşullarda

taşınmazlar ve gayri-maddi mallar kanun kapsamında görülmüştür. Türk hukukunda

elektrik, gaz ve su açısından herhangi bir ayırıma gidilmemiştir. Arttırmalar hakkındaki

BK'nun 230'uncu maddesinde ise, yasal zorunluluk gereği yapılan arttırmalarda arttırma

şartnamesinde açık bir taahhüdün bulunması veya hile durumları haricinde tekeffül

hükümlerinin işlemeyeceğini kabul edilmiştir. Üye devletlere tanınan, kişilerin kişisel

olarak katılma şanslarının bulunmadığı açık arttırmalarda satın alınan ikinci el eşyayı

ayrık tutma hakkı Türk hukukunda düzenlenmemiştir. Taşınmazlar açısından

uygulanabilirlik için ise, taşınmazın tatil ve konut amaçlı olması aranacaktır. BK

açısından ise bu anlamda bir sınırlama yoktur. Elektronik ortamda kullanılmak üzere

hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri-maddi malların ayıplı çıkması halinde

de tüketici TKHK'nun koruması altınadır. BK’da gayri maddi mallara ilişkin herhangi bir

düzenleme bulunmamaktadır.

17. (a) Her ne kadar tüketim sözleşmesinin tanımı yapılmamışsa da yönerge

tüketim mallarının satışına dair sözleşmelere özgülenmiştir. Bununla beraber, istisna

sözleşmeleri de yönerge kapsamında görülmüştür.

(b) Mevzuatımız açısından, TKHK ile, satım sözleşmeleri özel olarak ifade

edilmemiş tüketici işlemi adı altında geniş bir tanıma gidilmiştir. Kaldı ki satıcı ve

tüketici tanımları da geniş ele alınmıştır. BK’daki düzenleme doğrudan satım

sözleşmelerine yöneliktir. BK ve TTK'da da tüketici satım sözleşmeleri haricinde özel

olarak korunmuştur.

18. (a) Yönergeye göre, tüketici, sözleşmeye mesleki veya ticari amaçlı ya da

Page 129: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

119

işinin bir gereği olarak taraf olmamalıdır.

(b) Aynı esas, TKHK ile de kabul edilmiştir. Kanunun yönergeden farkı

ise, tüketicinin gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilmesidir. Kar elde etmek

gayesiyle kurulan dernek ve vakıfların açıkça ticari olmayan faaliyetleri sebebi ile

tüketici sayılmaları kanunun amacına paralel görülmekte iken, ticaret şirketlerinin

tüketici sayılıp sayılmayacakları hususu doktrinde tartışmalıdır.

19. (a) Yönerge açısından satıcının gerçek veya tüzel kişi olması fark etmez

iken, satımın mutlaka bu kişinin işinin gereği veya mesleki amaçlı yapılmış olması

aranacaktır.

(b) BK açısından aranmayan bu husus, TKHK ile de aranmaktadır.

20. (a) Yönergede, satıcının rücu hakkı meselesi, uygulama koşulları üye

devletlere bırakılarak özel olarak kaleme alınmıştır.

(b) Mevzuatımızda ise bu husus, genel hükümlere göre çözülecektir.

21. Türk hukukunda açıkça zikredilen ekonomik, hukuki veya maddi eksiklikler

yönergede sayılmamıştır.

22. .(a) Eşyanın teslimi kavramının ne ifade ettiği yönergede düzenlenmiş

değildir; kaldı ki üye devletlerin birbirlerinden farklı düzenlemelerine rağmen, üye

devletlere, hasarın geçiş anını yeniden düzenlemeleri hususunda yönergede herhangi bir

yükümlülük de getirilmemektedir.

(b) TKHK'da hasarın geçişine dair herhangi bir hüküm yer almamaktadır. BK

gereğince ayıp hasarın geçmesinden önce oluşmalıdır. TKHK'da, BK hükümlerini

zımnen dahi olsa ilga edebilecek ayıbın doğduğu ana ilişkin herhangi bir ifade olmadığı

gibi TKHK'nun 30'uncu maddesinde genel hükümlere doğrudan yollama yapılmaktadır.

23. (a) Montaj hatalarının, yönergede sözleşmeye uygunsuzluk hali olarak kabul

edildiğinden bahisle, satıcının montaj yükümlülüğünün olduğu hallerde, teslimatı, montaj

Page 130: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

120

tamamlandıktan sonra yapılmış kabul etmek gerekecektir.

(b) Hukukumuzda, teslimatın montaj tamamlandıktan sonra yapılmış kabul

edileceğine dair herhangi bir yükümlülük yoktur. Kaldı ki, hasarın geçişine ilişkin

hükümler ayıbın oluştuğu zaman açısından, AB ve Türk hukukunda farklılıklar

yaratmaktadır.

24. (a) Tüketicinin uygunsuzluktan doğrudan haberdar olması ile, haberdar

olmasının kendisinden bekleneceği haller arasında, yönergeye göre bir fark

bulunmamaktadır. Bununla beraber, yönergeye göre, ihbar süresi tüketicinin

uygunsuzluğu gerçekten öğrendiği andan itibaren başlamaktadır.

(b) Yönergede, tüketicinin ayıbın bilmesinin kendisinden beklenmesi de ölçüt

alınırken, TKHK'da tüketicinin gerçekten bilmesi durumunda satıcının sorumluluğu

ortadan kalkmaktadır. BK'da ise satıcının alıcının bildiği veya bilmesi gereken ayıplardan

sorumlu olmadığı, sadece alıcının bilmesi gereken ayıplardan da ayrıca bunların

olmadığını beyan etmesi durumunda sorumlu olduğu düzenlenmiştir. BK'nun bu

hükümlerinin, tüketiciler açısından uygulanması beklenemez. Ancak yine de, özürlü

etiketi taşıyan veya bu mallar için ayrılmış özel reyonda satılan mallar açısından

tüketicinin ayıbı bilmesi beklenmelidir.

25. (a) Yönergeye göre, ayıp sözleşmenin yapıldığı an bilinmiyorsa, teslimat

esnasında ayıbın varlığını bilmek ve buna o an itiraz etmemek satıcının sorumluluğunu

ortadan kaldıran bir hal değildir.

(b) Yönerge ile kıyaslandığında, TKHK’da "bilerek satın alma" ifadesine yer

verilmiştir. Bu hükmü yine sözleşmenin yapıldığı an olarak kabul etmek tüketici lehine

olacaktır.

26. (a) Yönergede satıcının sadece hukuki sorumluluğu ele alınmıştır. Tüketicinin

satıcıdan talep edebilecekleri ise, malın değiştirilmesi, yenilenmesi, semenden indirim

yapılması ve sözleşmeden dönülmesi ile sınırlıdır. Tüketicinin uğradığı zararın tazmini

hususu 1985/374 sayılı yönergede, ayıplı mallar için alınabilecek tedbirler 2001/95 sayılı

ürün güvenliğine ilişkin yönergede düzenlenmiştir. Birliğin kriminal ceza verme ehliyeti

Page 131: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

121

olmayıp; idari cezaların ise sadece sınırlı bir alan için verilebileceği kabul edilmektedir.

Tüketici politikası ise bu alanın dışındadır.

(b) Türk mevzuatı, hukuki ve cezai sorumluluğu düzenlemiştir. TKHK gereğince,

tüketici satıcıya karşı seçimlik haklarını kullanmanın yanı sıra uğradığı zarar sebebi ile

tazminat talebinde de bulunabilecektir. Ayıplı malın üretiminin ve satımının

durdurulması, toplatılması ve gereğinde imhası şeklinde alınacak adli tedbirler ve güvenli

olmayan mallar sebebi ile uygulanacak idari para cezaları da kanunda özel olarak

düzenlenmiştir. TCK'nunda ayıplı mal satımı ile bire bir örtüşen bir suç

bulunmamaktaysa da her olayın özelliğine göre başvurulabilecek kanun maddeleri

mevcuttur.

27. (a) AB mevzuatında düzenlenen yaptırımlar arasında, hiyerarşik bir sıralama

mevcuttur. Buna göre, onarım ve değiştirme birinci derecede istenebilecek haklar olup

semenden indirim ve sözleşmeden dönülmesi ikinci derecede istenecek haklardır. Onarım

ve değiştirme arasında ve semenden indirim ve sözleşmeden dönme arasında ise böyle bir

hiyerarşik sıralama mevcut değildir. Sadece, onarım ve değiştirme haklarından hangisinin

tercih edebileceği hususunu "olabilirlik" ve "ölçülülük" ölçütleri belirler. Her iki ölçütün

de her iki seçimlik hak için sağlandığı durumlarda, tercih hakkı tüketicidedir. Her iki

ölçütün her iki hak için de oluşmadığı durumlarda veya makul bir süre içinde bu hakların

yerine getirilmemesi durumunda ise, ikinci derecedeki haklara geçilebilecektir. Ancak

tercihin sözleşmeden dönme yönünde olduğu durumlarda, uygunsuzluğun önemli olması

aranacaktır. Semenden indirim ve sözleşmeden dönme hakları arasında hiyerarşik bir

öncelik yoktur.

(b) Mevzuatımızda, yönergeye kıyasla, hakların niteliği açısından, farklılık yoksa

da, yönergeden farklı olarak, hakların kullanımı açısından hiyerarşik bir sıralama söz

konusu değildir. Bu sebeple tüketici dilediği hakkı ilk etapta kullanabilir ve satıcı da

bunu kabul etmek zorundadır. Ayrıca tüketicinin seçim hakkı bir sefere mahsus olmak

üzere kullanılabilecektir.

28. (a) Yönergeye göre, uygunsuzluğun ne derecede önemli olduğu tercih

haklarının kullanılmasında doğrudan etkiyi, sadece sözleşmeden dönülmesinde gösterir.

Zira, uygunsuzluk önemli olmadığı sürece, sözleşmeden dönülmeyecektir. Değiştirme,

Page 132: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

122

onarım ve semenden indirimin talep edilebilmesi için, uygunsuzluğun önemli olması

aranmayacaktır. Bununla beraber, değiştirme ve onarım haklarından hangisinin diğerine

tercih edilebileceği noktasında da uygunsuzluğun önemi "ölçülülüğün" kriterleri

arasındadır.

(b) TKHK tarafından aranmayan, ayıbın satılan malın değerini veya faydasını

"önemli derecede" azaltması BK'nun 194'üncü maddesi gereğince açıkça aranmaktadır.

Üstelik bu kriter, sadece dönme hakkı sebebiyle değil tüm hakların kullanımı için asıldır.

Bu hükümlerin tüketiciler açısından da uygulanabilirliği doktrinde tartışmalıdır.

29. (a) Yönergede, uygunsuzluğa tüketicinin sebep olduğu tek durum olarak

gösterilen, uygunsuzluğa sebep olan malzemeyi sağlamış olması, satıcının

sorumluluğunu kaldıran hal olarak kabul edilmiştir.

(b) Bu hususta TKHK'da ve BK özel hükümlerinde bir düzenleme yer almamıştır.

Bununla beraber, BK'nun 361'inci maddesi gereğince, yönergeye paralel olarak ortaya

çıkan kusur (ayıp), iş sahibi (tüketici) yüzünden ortaya çıkarsa, iş sahibi o şeyin kusurlu

olması sebebiyle doğan haklarını yitirecektir. Aynı şekilde kanunun 44'üncü maddesine

göre tüketicinin zarara sebebiyet vermesi, tazminat miktarında indirim veya tamamen

kaldırılmasına yol açacaktır. Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk

Hakkındaki Yönetmeliğe göre de zarar, tüketici veya onun sorumlu olduğu kişinin

kusurundan kaynaklanırsa tüm hal ve şartlar göz önüne alınarak, imalatçının sorumluluğu

azaltılabilecek veya kaldırılabilecektir.

30. (a) Muayene, yönergenin tüketiciye getirdiği açık bir külfet değildir. Ancak,

tüketici uygunsuzluğu iddia eden taraf olduğuna göre, bu muayeneyi yapmış olması

gerekir. Kaldı ki, tüketicinin ayıbı bilmediği halde bilmesinin arandığı durumlarda, bu

duruma düşmemesi açısından, ve satıcının beyanını doğurabilmek açısından bu bir

gerekliliktir. Zira; satıcının sessiz kaldığı durumlarda, lüzumlu vasıflardaki eksiklik

haricinde sorumluluğu yoktur.

(b) TKHK açısından, tüketicinin ihbar külfetine bağlı olarak örtülü bir örtülü bir

muayene külfetinin olduğu söylenebilir. BK'da ise muayene külfeti hem genel olarak hem

de hayvan satımlarında özel olarak düzenlemektedir. TTK'da da, tüccarlar arasındaki

Page 133: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

123

satımlarda muayene külfeti özel olarak düzenlenmiştir.

31. (a) Yönergeye göre, teslimattan itibaren 6 ay içinde ortaya çıkan

uygunsuzluk halleri teslimat esnasında var kabul edilecektir.

(b) Oysa, mevzuatımızda böyle bir karine yer almamaktadır.

32. (a) Tüketicinin ihbar külfeti, yönergede üye devletlere bırakılmış bir

husustur. Üye devletler dilerlerse 2 ayın altında olmamak kaydıyla ihbar süresi

kararlaştırabileceklerdir. İhbar süresi yönergeye göre ayıbın gerçekten öğrenildiği andan

başlayacak ve uygunsuzluğun varlığını ifade etmek yeterli olacaktır.

(b) Hukukumuzda, ihbar süresinin, tüketicinin ayıbı fark ettiği andan itibaren değil;

teslimattan itibaren başlaması ve 2 ayın altında yani 30 gün olması yönergeye kıyasla

tüketicilerin aleyhinedir. BK, satıcının hilesinin varlığı halinde, gecikmiş ihbara rağmen

alıcının seçimlik haklarını kullanabilmesini tanımaktadır. TKHK'nun 30'uncu maddesine

istinaden bu hükümlerden tüketici de yaralanabilecektir. Yönergede bu hususta herhangi

bir hüküm yer almamaktadır.

33. TKHK'da yer almamakla beraber, BK'da mesafeli satımlarda alıcının muhafaza,

mahkemece tespitini sağlama ve sattırma külfeti ayrıca ele alınmıştır. Yönergede bu

hususta ayrıca bir hüküm bulunmamaktadır. Mesafeli satımlar, 1997/7 sayılı yönergede

düzenlenmiştir.

34. (a) Konumuz itibariyle Avrupa Topluluğu Adalet Divanı, görevleri

paralelinde yetkisini, üye devletlerin yönergeyi iç hukuka uyumlulaştırmadıkları için ihlal

davalarına, üye devlet mahkemelerinin yönerge hükümlerinin yorumlanmasında şüpheye

düştükleri noktalarda ön karar davalarına, üye devletlerin topluluk hukukunu ihlal ederek

kişiye verdikleri zarar sebebiyle, tazminat davalarına ve uygulaması yaşanmamış olsa

bile, prensipte yönergenin kurucu anlaşmalara aykırılığı sebebi ile iptal davalarına

bakmak sureti kullanabilir.

ATA'nın 177'nci maddesi gereğince; üye devletlerin mahkemeleri, baktıkları

uyuşmazlıklarda ATAD'ın fikrini alma konusunda yetkilendirilmişlerdir. Buna göre,

Page 134: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

124

Avrupa Topluluğu hukukunun birincil ve ikincil kaynaklarında yer alan bir hususun

aydınlatılması, üye devlet mahkemelerinde görülen uyuşmazlığın çözümünde gerekli ise,

ATAD'nın bu konuda görüşü istenebilecektir; hatta iç hukuk yolları sorunun çözümünde

yetersiz kalıyorsa bu bir zorunluluktur.

(b) Tüketici Mahkemeleri, yargılama usulü yönünden HUMK'na tabi, TKHK

sebebiyle çıkan uyuşmazlıklara bakmaya yetkili tek mahkemelerdir. Bununla beraber,

kanununa dayanılarak Bakanlık veya mülki amirlikçe verilen cezaların itiraz yeri olarak

doğrudan ve açıkça idare mahkemelerini zikretmiştir. Bu ifade adli ve idari yargı

arasındaki iş bölümü ile de uyum halindedir.

35. (a) Avrupa Birliği, özellikle e-ticaretin ve seyahat olanaklarının artmasının ve

EURO'nun tedavüle girmesinin, sınır ötesi uyuşmazlıklarda artışa sebep olması

karşısında ve üye devletlerin adli ve idari yapılanmalarındaki karışıklıklar ve birbirlerine

göre farklılıklar sebebi ile, sadece üye devletler arasında yargısal işbirliğini

güçlendirmeye çalışmamış aynı zamanda mahkeme dışı çözüm yolları meselesini de ele

almış ve EEJ-Net (European Extra-Judical Network, Avrupa Yargı-Dışı Ağı) 16 Ekim

2001'de sınır ötesi mal ve hizmet alımlarında bulunan tüketicileri korumak üzere pilot

faaliyete geçirilmiştir

(b) TKHK ile mevzuatımıza giren Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri, kanunda

belirtilen parasal sınırların altında tüketici uyuşmazlıklarında başvurulması zorunlu,

üstündeki uyuşmazlıklarda başvurulması isteğe bağlı, zorunluluk halinde verilen kararları

yargıda dava edilebilir, isteğe bağlı durumlarda kararları dava konusu edilemezse de

açılan davalarda takdiri delil olarak sunulabilir, il ve ilçe merkezlerinde kanunun verdiği

yetkiye dayanarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca zorunlu olarak kurulan yarı kamusal

hakem heyetleridir.

Page 135: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

125

KAYNAKLAR

(I) KİTAPLAR

Akipek, Şebnem (1999). Tüketici Kredisi. Ankara: Seçkin Yayınevi.

Arbek, Ömer (2003). Satım Konusu Ayıplı Malın Tamir Edilmesi. Ankara: Yetkin

Yayınları

Aslan, Yılmaz (1996). Tüketici Hukuku. Bursa: Etkin Kitapevi.

Aslan, Yılmaz (2004). Tüketici Hukuku. Bursa: Etkin Kitapevi.

Atamer, Yeşim M. (2000). Tüketicinin Korunması Politikası, Tekinalp&Tekinalp, Avrupa

Birliği Hukuku. İstanbul:Beta Yayınevi .

Atasoy, Ömer Adil; Taşkın, Mustafa & Acar, Hakan (2000). Tüketiciyi Koruma Hukuku.

Ankara: Yargı Yayınevi.

Demir, Mehmet (2003). Kapıdan İşlemlerde Tüketiciyi Koruyan Geri Alma Hakkı.

Ankara: Turhan Kitapevi.

Deryal, Yahya (2004). Tüketici Hukuku. Ankara: Seçkin Yayınları.

Dönmezer, Sulhi & Erman, Sahir (1997). Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku. İstanbul: Beta

Yayınları.

Erdem, M.Ruhan (2004). Avrupa Birliği Hukukunun Üye Devletlerin Ceza ve Ceza

Muhakemesi Hukukuna Etkileri. Ankara: Seçkin Yayınları

Gezder, Ümit (2004). İnternette Akdedilen Sözleşmelerde Tüketicinin Korunması.

İstanbul: Beta Yayınları.

Page 136: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

126

Güngör, Gülin (2000). Millerlerarası Özel Hukukta Tüketicinin Korunması. Ankara:

Yetkin Yayınları.

Havutçu, Ayşe (2003). Tüketicinin Genel İşlem Şartlarına Karşı Korunması. İzmir:

Güncel Yayınevi

İnal, Tamer (2002). Tüketici Kredileri ve Tüketici Kredisi Sözleşmeleri. İstanbul: Beta

Yayınları

Kabaalioğlu, Haluk (b.d.). Avrupa Birliği ve Kıbrıs. İstanbul: Yeditepe Üniversitesi

Yayınları.

Karahasan, M. Reşit (2002). Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri.

Karakaş, Işıl (1993)Uluslarüstü Anayasal Düzen Olarak Avrupa Topluluğu Hukuk

Düzeni ve Ulus-Devlet Egemenliği. İstanbul: Der Yayınevi

Lasok, D. (1994) Law and Institutions of the European Union. London, Dublin,

Edinburg: Butterworths.

Mathıjsen, P.S.R.F (1995). Europen Union Law. London: Sweet&Maxwell.

Oder, Bertil Emrah (2000). Topluluk Hukuku'nun Temel Doktrinleri ve Uygulaması,

Tekinalp&Tekinalp, Avrupa Birliği Hukuku. İstanbul: Beta Yayınları.

Oğuzman, M. Kemal & Seliçi, Özer (1992). Eşya Hukuku. İstanbul: Filiz Kitapevi

Okur, Ahmet (2000). Tüketicinin Korunması. İzmir

Ovacık, Mustafa (1986). İngilizce -Türkçe Hukuk Sözlüğü. Ankara: Banka ve Ticaret

Hukuku Araştırma Enstitüsü.

Ovacık, Mustafa (1986).Türkçe-İngilizce Hukuk Sözlüğü. Ankara: Banka ve Ticaret

Hukuku Araştırma Enstitüsü.

Page 137: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

127

Şanlı, Cemal & Ekşi, Nuray (2000). Uluslararası Ticaret Hukuku. İstanbul: Beta

Yayınları.

Şener, Esat (1999). Borçlar Kanunu. Ankara: Seçkin Yayınları.

Tekinalp, Ünal & Tekinalp, Gülören (2000). Avrupa Birliği Hukuku. İstanbul: Beta

Yayınları.

Tunçomağ, Kenan ( 1977). Türk Borçlar Hukuku. İstanbul: Sermet Matbaası

Weatherill, Stephen & Beaumont, Paul (1995). EC Law. Penguin Law Government

Yavuz, Cevdet (1989). Satıcının Satılanın Ayıplarından Sorumluluğu. İstanbul

Yavuz, Cevdet (2002). Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler. İstanbul: Beta Yayınları.

Zevkliler, Aydın (2001). Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun. Ankara: Seçkin

Yayınevi

Zevkliler, Aydın (1987). Borçlar Hukuku, Ankara: Savaş Yayınları

(II) MAKALELER

Arnokouros, Georgıos I. (2001). The Transposition of the Consumer Sales Directive Into

Greek Legal System. European Review of Private Law, 2&3: 259-277, Kluwer Law

International, Netherlands.

Bar, Christian von (1999). Study of the Systems of Private Law in the EU with regart to

Discrimination and the Creation of a European Civil Code. Avrupa Parlamentosu,

Araştırma Genel Müdürlüğü Hukuk İşleri Yayınları.

Bruun Nielsen, Anne Dorte (2001) Directive 1999/44/EC of the European Parliament

Page 138: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

128

and the Council on Certain Aspects of the Sale of Consumer Goods and Associated

Guarantees and Its Influence on Danish Law, European Review of Private Law,

2&3:189-196, Kluwer Law International, Netherlands.

Calıness, Galf Peter. European Contract Law.

http://www.euroap.eu.int/comm/justice_home/news/consulting_public/name_i/doc/univer

sitat frankfurt_en.pdf

Grundmann, Stefan (2001). European Sales Law-Reform and Adoptation Of International

Models In German Sales Law. European Review of Private Law,2&3:239-258, Kluwer

Law International, Netherlands.

Hondıus, Ewoud & Schelhaas, Harriet (2001). In Conformity with the Consumer Sales

Directive? Some Remarks on Transposition Into Dutch Law, European Review of Private

Law, 2&3: 327-336, Kluwer Law International, Netherlands.

Hondıus, Ewoud & Jeloscheck, Chistoph (2001). Towards A European Sales Law-Legal

Challenges Posed By The Directives On The Sale Of Consumer Goods and Associated

Guarantees, European Review of Private Law, 2&3:257-161, Kluwer Law International,

Netherlands.

Jeloscheck, Chistoph (2001). The Transposition of Directive 99/44/EC into Austrian

Law, European Review of Private Law,2&3:163-175, Kluwer Law International,

Netherlands.

Kruısinga, Sonja A. (2001).What Do Consumer and Commercial Sales Law Have and the

UN Convention on Contracts for International Sale of Goods, European Review of

Private Law 2&3,177-188, Kluwer Law International, Netherlands.

Lando, Ole. Contract Law In The EU, The Commission Action Plan and the Principles

of European Contact Law

www.iue.it/LAW/Research Teaching/ EuropanPrivateLaw/Conferences.shtml-21k

Magnus, Ulrich. European Contract Law and CISG

Page 139: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

129

http://www.europa.eu.int/consumers/cons_int/safe_shop/fair_bus_pract/cont_law/

stakeholders/5_35pdf

Scotton, Manola (2001). Directive 99/44/EC On Certain Aspects of the Sale of Consumer

Goods and Associated Guarantees", European Review of Private Law, 2&3:297-307,

Kluwer Law Internatioanl , Netherlands.

Sivesand, Hanna (2001). Sweden Delayed Reforms due to the Consumer Sales Directive,

European Review of Private Law, 2&3, 359-367, Kluwer Law International, Netherlands.

Southerington, Tom. Impossibility Of Performance And Other Excuses In International

Trade” Publication of the Faculty ofthe Law of the University of Turku, CISG-Finland

website.

http://www.cisg.law.pace.edu/cisg/biblio/southerington.html

Staundenmayer, D. (2000). The Directive on the Sale of Consumer Goods and Associated

Guarantees-a Milestone in European Consumer and Private Law, European Review of

Private Law 4:547-564, Kluwer Law International, Netherlands.

Watterson, Stefan (2001). Consumer Directives 1999/44/EC -The Impact Of English

Law, European Review of Private Law, 2&3:197-221, Kluwer Law International,

Netherlands.

(III) RAPORLAR

Borchardt, Klaus Dieter,. Topluluk Hukuku'nın ABC'si, Avrupa Komisyonu Türkiye

Temsilciliği Yayınları: Ankara

Çakar, Turhan (1996).Türkiye'de Tüketici'nin Korunması, TES-AR Yayınları No:18 :

Ankara

Özcan, Hasan (1996). Tüketicinin Korunması Korunmasında, Tarihi Lonca Sistemindeki

Meslek İçi Kontrol Mekanizmalarının Çağdaş Yansıması, TES-AR Yayın No:18: Ankara

Page 140: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

130

AT’de Tüketiciyi Koruma Politikaları ve Türkiye'de Durum (1990) TÜSİAD

T/90.04.132: İstanbul

Avrupa Topluluğu’nda Tüketiciyi Koruma Politikaları ve Türkiye'nin Uyumu (1989) T.

O.B.B.:Ankara

(IV) TEZ

Erlüle, Fulya (2002). Avrupa Topluluğu Konsey Yönergesi Çerçevesinde Yapımcının

Sorumluluğu, Doktora Tezi, Marmara üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü

(V) YÖNERGELER

1992/59/EEC sayılı Yönerge

2001/95/EC sayılı Yönerge

1985/374/EEC sayılı Yönerge

1999/44/EC sayılı Yönerge

1997/7/EC sayılı Yönerge

Page 141: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

131

EK

TÜKETİM MALLARININ SATIŞINA İLİŞKİN BAZI HUSUSLAR

VE TOPLU GARANTİLER HAKKINDA

25 MAYIS 1999 TARİHLİ AVRUPA PARLAMENTOSU VE

KONSEYİN 1999/44 SAYILI YÖNERGESİ

Madde 1

Konu ve Tanımlar

(1). Yönergenin amacı, iç pazar kapsamında standart ve asgari seviyede tüketicilerin

korunmasını sağlamak için tüketim mallarının satışına ilişkin bazı hususlar ve toplu

garantiler hakkında üye devletlerin kanun, düzenleme ve idari hükümlerini

uyumlulaştırmaktır.

(2). Yönergenin amaçları doğrultusunda;

(a) tüketici: yönerge kapsamındaki sözleşmelerde ticaret, meslek veya iş amaçlı

olmaksızın hareket eden her gerçek kişiyi ifade eder.

(b) tüketim malları: şu istisnaları hariç tüm maddi taşınırları ifade eder:

- yasal zorunluluk gereği arttırma ve saire yollarla satılan eşya

- belli bir değer veya miktarda satışa sunulmadığı sürece su ve gaz

- elektrik

(c) satıcı: ticaretinin, işinin veya mesleğinin gereği olarak tüketim mallarının

sözleşme gereği satışını yapan tüm gerçek ve tüzel kişileri ifade eder.

(d) üretici: tüketim mallarını imal edenleri, topluluk topraklarına tüketim mallarını

ithal edenleri, tüketim mallarının üzerine ismini, ticari markasını veya nişanını koymak

suretiyle kendini üretici olarak gösteren kişileri ifade eder.

(e) garanti: tüketim mallarının, güvence beyanında veya ilgili reklamında ifade

edilen özellikleri taşımaması durumunda, satıcının veya üreticinin, masrafsız olarak,

ödenen semeni iade edeceğine, tüketim malını değiştireceğine, onaracağına veya geri

alacağına yönelik olarak tüketiciye karşı yapmış olduğu her türlü vaadi ifade eder.

(f) onarım: uygunsuzluk durumunda, tüketim mallarını sözleşmeye uygun hale

Page 142: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

132

getirmeyi ifade eder.

(3). Üye devletlerin, tüketicilerin kişisel olarak katılma şanslarının bulunduğu açık

arttırmalarda satılan ikinci el eşyayı "tüketim malları" kapsamında tutmama hakları

vardır.

(4). Bu yönergenin uygulanmasında tüketim mallarının üretilmesi ve yapılmasını

sağlayan sözleşmeler de satım sözleşmesi olarak kabul edilir.

Madde 2

Sözleşmeye Uygunluk

(1). Satıcı, tüketiciye, satım sözleşmesine uygun mallar teslim etmek zorundadır.

(2). Tüketim malları aşağıdaki koşullarda sözleşmeye uygun sayılır:

(a) satıcın tanımlamalarına uyar veya satıcının örnek veya model olarak vaat ettiği

malların kalitesini taşırsa;

(b) tüketicin talep ettiği ve satış sözleşmesinin yapıldığı esnada satıcının

bilgilendirilip kabul ettiği özel amaçlara uyarsa;

(c) aynı tip malların normal kullanım amaçlarına uyarsa;

(d) özellikle reklam ve etiketinde, satıcının, üreticinin veya onun temsilcisinin açık

beyanlarında ifade edilen özellikler veya eşyanın niteliği nazara alındığında, tüketicinin

haklı olarak bekleyebileceği ve aynı tip mallar için de normal olan kalite ve performansı

gösterirse.

(3). Sözleşmenin yapıldığı esnada tüketicinin uygunsuzluktan haberdar olması veya

haberdar olmamasının kendisinden beklenememesi ya da uygunsuzluğun tüketici

tarafından sağlanan malzemelerden kaynaklanması durumunda, maddenin uygulanması

anlamında uygunsuzluktan bahsedilemeyecektir.

(4). Satıcı, şu koşullarda 2(d) maddesinde geçen beyanları ile bağlı olmayacaktır:

-söz konusu beyandan haberdar olmadığını veya olmasının kendisinden

beklenemeyeceğini ispatlarsa,

- sözleşme tamamlanıncaya kadar beyanın düzeltildiğini ispatlarsa, veya

- tüketim malının alınmasına ilişkin kararın verilmesinde bu beyandan etkilenilmediğini

kanıtlarsa

(5). Eğer montaj, satış sözleşmesinin bir unsuru ise ve eşya satıcı tarafından veya

onun sorumluluğunda kurulursa, tüketim mallarının hatalı montajından kaynaklanan

uygunsuzluk da maldaki uygunsuzluğa denk kabul edilecektir. Aynı durum, mal, tüketici

Page 143: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

133

tarafından kurulacak ve kurulmuş olup da hatalı montaj, montaj talimatnamesindeki

kusurdan kaynaklanıyorsa da geçerlidir.

Madde 3

Tüketicinin hakları

(1). Satıcı, eşyanın teslimi sırasında ortaya çıkan uygunsuzluktan tüketiciye karşı

sorumludur.

(2). Uygunsuzluk durumunda, tüketici, 3. fıkra uyarınca masrafsız onarım veya

değiştirme suretiyle malların sözleşmeye uygun hale getirilmesini ya da 5. veya 6.

fıkralar uyarınca semenden uygun bir indirim yapılmasını veya bu mallara yönelik olarak

sözleşmeden dönmeyi isteyebilir.

(3). Tüketici, ilk aşamada, satıcıdan, imkansız ve ölçüsüz olmadığı sürece, her halde

masrafsız olarak, eşyanın onarılmasını veya değiştirilmesini isteyebilir.

Tercih edilen hakkın ölçüsüz olarak değerlendirilmesinden

- malın uygunsuz olmaması durumunda taşıyacak olduğu değer

- uygunsuzluğun önemi ve

- diğer hakkın tercih edilmesinin tüketici açısından önemli bir sakınca doğurup

doğurmayacağı da nazara alındığında ve diğer tercih hakkıyla karşılaştırıldığında makul

olmayan masrafların satıcıya yüklenmesi anlaşılır.

Onarım veya değişimin, eşyanın tabiatı ve tüketicinin malı talep etme nedeni de nazara

alınarak, makul bir süre içinde ve tüketici için önemli bir sakınca doğurmayacak şekilde

gerçekleştirilmesi gerekir.

(4). 2. ve 3. fıkralarda geçen "masrafsız" teriminden özellikle nakliye, işlem ve

malzeme masrafları olmak üzere eşyayı uygun hale getirmeye yarayan masraflar anlaşılır.

(5). Tüketici

- onarım veya değiştirme isteyemeyeceği durumlarda

- satıcının makul bir süre içinde seçimlik hakları yerine getirmemesi durumunda

- satıcının tüketici için önemli bir sakınca doğurmaksızın seçimlik hakları yerine

getirmemesi durumunda semenden uygun bir indirim yapılmasını isteyebilir.

(6). Uygunsuzluk önemsiz olduğu sürece tüketicinin sözleşmeden dönme hakkı

yoktur.

Madde 4

Page 144: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

134

Tazminat Hakkı

Aynı sözleşme zinciri içerisinde bir önceki, veya aradaki satıcının veya üreticinin kastı

veya ihmali sonucunda ortaya çıkan uygunsuzluktan dolayı son satıcının tüketiciye karşı

sorumluluğu doğduğunda, son satıcı bu seçimlik hakları sözleşme zinciri içindeki kişi

veya kişilere karşı ileri sürebilir. Son satıcının seçimlik hak talebinde bulunabileceği kişi

veya kişiler, ilgili davalar ve uygulanacak usul, ulusal hukuk tarafından belirlenir.

Madde 5

Zaman Tahdidi

(1). Satıcı 3. fıkra gereğince, uygunsuzluğun eşyanın tesliminden itibaren iki yıl

içinde ortaya çıkması halinde sorumludur. Eğer ulusal mevzuat gereğince, madde 3(2).

fıkradaki haklar zamanaşımına tabi ise, bu süre eşyanın tesliminden itibaren 2 yıldan

aşağı olamaz.

(2). Üye ülkeler, tüketiciyi, haklarından yararlandırabilmek için, satıcıya karşı,

tespitinden itibaren 2 ay içinde, uygunsuzluğu bildirme yükümlülüğüne tabi tutabilirler.

Üye ülkeler fıkranın uygulanmasına ilişkin Komisyonu bilgilendirirler. Komisyon üye

devletlere tanınan bu tercih hakkının kullanılmasının iç pazar ve tüketiciler üzerindeki

etkisini gözlemler.

Komisyon 7 Ocak 2003'den önce, üye ülkelerin bu paragrafı uygulamalarına ilişkin bir

rapor hazırlar. Bu rapor Avrupa Topluluğu Resmi Gazetesi'nde yayımlanır.

(3). Aksi kanıtlanmadığı ve bu karine eşyanın ve uygunsuzluğun tabiatı ile örtüştüğü

sürece; eşyanın tesliminden itibaren 6 ay içinde ortaya çıkan uygunsuzluğun eşyanın

teslimi esnasında var olduğu kabul edilir.

Madde 6

Garanti

(1). Garanti; garanti beyanındaki şartlar ve ilgili reklamlar çerçevesinde icapçıyı

yasal olarak bağlar.

(2). Garanti,

- tüketicinin tüketim mallarının satışına ilişkin uygulanan ulusal mevzuat gereğince

haklarının olduğunu ifade etmeli ve garantinin bu hakları etkilemediğini açıklığa

Page 145: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

135

kavuşturmalıdır.

- özellikle garantinin zamansal ve mekansal çerçevesi ve aynı şekilde garantörün isim ve

adresi, gibi, garantiye dayanarak iddiada bulunabilmek için gerekli temel unsurlar ve

garanti içeriği sade ve anlaşılabilir bir dilde olmalıdır.

(3). Garanti, tüketicinin talebi halinde, yazılı olarak veya tüketici tarafından elde

edilebilmek ve ulaşılabilmek koşuluyla kalıcı bir başka ortamda verilecektir.

(4). Tüketim mallarının pazarlandığı üye devletler, anlaşma hükümleri ile uyumlu

olmak kaydıyla, kendi ülkelerinde garantilerin topluluğun yasal dilleri arasından

belirlenecek bir veya daha fazla dilde kaleme alınmasını sağlayabilirler.

(5). 2, 3 ve 4. fıkralardaki hükümler garantide ihlal edilmiş bile olsalar, garanti

geçerliliğini koruyacak ve tüketici yine garantiye dayanıp onun nazara alınmasını

isteyebilecektir.

Madde 7

Bağlayıcılık

(1). Ulusal hukuk gereği, uygunsuzluk satıcıya ihbar edilmeden önce satıcıyla

yapılan sözleşme veya sözleşme hükümlerinin yönergeden doğan hakları kaldırması veya

kısıtlaması durumunda, bunlar tüketici için bağlayıcı olmayacaktır.

Üye devletler, ikinci el eşya için, satıcı ve tüketicinin, madde 5(1). fıkrada geçen

satıcının sorumluluğuna ilişkin zamanaşımını, sözleşme hükümleri ile daha kısa süreye

bağlayabilmelerini tanıyabilirler. Bu süre bir yıldan az olamaz.

(2). Üye devletler, üye devlet ülkesini yakından ilgilendiren bir sözleşme için, üye

olmayan bir devlete ait hukukunun seçilmesi suretiyle, yönergenin sağladığı korumadan

tüketicinin yoksun kalmaması için gerekli tedbirleri alırlar.

Madde 8

Ulusal Hukuk ve En Az Koruma

(1). Bu yönergeden kaynaklanan haklar, tüketicinin akdi ve akit dışı sorumluluğa

ilişkin ulusal hukuklara dayanarak iddia edebileceği haklarına halel getirmeksizin

kullanılacaktır.

(2). Üye devletler, tüketicinin korunmasını daha yüksek seviyeye getirmek için,

yönerge konusundaki anlaşma hükümlerine aykırı olmamak kaydı ile, daha ağır hükümler

Page 146: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

136

kabul edip yürürlüğe sokabilirler.

Madde 9

Üye devletler, yönergeyi iktibas eden ulusal hukuklar hakkında, tüketiciyi

bilgilendirmek için, gerekli tedbirleri alırlar ve uygun olduğu ölçüde, mesleki örgütleri,

tüketicileri hakları hususunda bilgilendirmeleri için teşvik ederler.

Madde 10

98/27 EC sayılı Yönerge eki şu şekilde tamamlanacaktır: " 10. Tüketim Mallarının

Satışına İlişkin Bazı Hususlar ve Toplu Garantiler Hakkında, 25 Mayıs 1999 tarihli,

Avrupa Parlamentosu ve Konsey'in 1999/44 sayılı Yönergesi"(OJ L 171,7.7.1999, p.12)

Madde 11

İktibas

(1). Üye devletler, 1 0cak 2002'e kadar, yönerge hükümlerine uyum sağlayacak

kanun, düzenleme ve idari tedbirlerini yürürlüğe sokacaklar ve durumdan Komisyonu

derhal haberdar edeceklerdir.

Üye devletler, bu tedbirleri aldıklarında veya bunlar resmen yayımlandıklarında,

Yönergeye gönderme yapacaklardır. Üye devletler, bu göndermenin usulünü

düzenleyeceklerdir.

(2). Üye devletler, yönerge alanında kabul ettikleri ulusal hukuka ait hükümler

konusunda Komisyonu bilgilendireceklerdir.

Madde 12

Tetkik

Komisyon, 7 Temmuz 2006'dan önce yönergenin uygulanmasını tetkik edip;

Parlamento ve Konsey'e rapor sunacaktır. Rapor, üye devletlerde, üreticinin doğrudan

sorumluluğunu ortaya koyacak ve uygunsa tekliflerle desteklenecektir.

Page 147: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKU AÇISINDAN ...docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/...Bu Sebeple Doğabilecek Uyuşmazlıkları Çözüm Yolları 1. AB ve Türk Hukukunda

137

Madde 13

Yürürlülük

Bu yönerge, Topluluk Resmi Gazetesi'nde yayımlandığı gün yürürlüğe girer.

Madde 14

Bu yönerge üye devletlere yöneltilmiştir.