Atılım 146
-
Upload
ezilenlerin-sosyalist-partisi -
Category
Documents
-
view
238 -
download
4
description
Transcript of Atılım 146
HABERDE OBJEKTİF • YORUMDA DEVRİMCİ • YIL: 2 • 7 Kasım 2014 • 146 • • FİYATI: 1 TL • www.atilimhaber.org
GÜNDEM Kobanê “zamanın ruhu”,• s. 2 AKP’nin kabusu
SERBEST KÜRSÜ HDK kongresine giderken • s. 16
BEKSAV yeniden... BEKSAV, kuruluşunun 20. yılında yeniden
‘merhaba’ diyor. 4 yıllık aranın ardından,
Kadıköy Acıbadem’de bulunan Nazif Paşa
Konağı’nda faaliyetlerine yeniden başla-
yan BEKSAV, çok sayıda atölye ve kurs
ile çalışmalarının startını verdi. BEKSAV
Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Ağbulut,
“Umutla, dirençle kaldığımız yerden de-
vam ediyoruz” dedi. S. 17
Ermenek’te işçilere hala ulaşılamadıSoma’da 301 işçiye mezar olan madenler,
Ermenek’te yeni canlar aldı. İş güvenliği
önlemi alınmaması nedeniyle cinayetle-
rin ardı kesilmiyor. Madende su baskını
altında kalan 18 işçi için umutlar tükendi.
İşçilerin cansız bedenleri bile çıkarılamadı.
İşçi ölümlerinin önüne geçilmemesinden
hükümeti sorumlu tutan sendikacılar, “İş
cinayetleri artık politik bir sorun haline
geldi” dedi, acilen İşçi Sağlığı ve İş Güvenli-
ği Kurulları oluşturulmasını istedi. S. 8-9
SKM: Temel görev isyanı büyütmekESP Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) Sözcüsü Fadime Çelebi, kadın özgürlük mücadelesinde temel görevlerinin Roja-va kadın devrimi ve Kobanê direnişi ile iş cinayetinde katledilen ve şiddete uğrayan kadınların öfkesini birleştirmek olduğunu belirtti. Çelebi “Temel görevimiz isyanı bü-
yütmektir” dedi. S. 10
TARİH BİLİNCİ “Geçmişteki geleceğimiz”: • s. 18 Ekim Devrimi
Ateşle oynuyor AKP ve devlet. Kendini de yakacak bu ateşi, gözü kara bir şekilde körüklüyor. Rojava ve Kobanê’de içine düştüğü açmazdan, başına gelenler-den bir şey öğrenmemişe benziyor. Şimdi de HDP’yi hedef tahtasına yerleştirmiş görünüyor. Yalan, ka-ralama, aşağılama, şantaj, kışkırtma, tehdit, tutuk-lama, kurşun... Atış serbest! Çözüm sürecini “askıya
alma”lar, “bak kapatırız ha”lar, kontrgerilla aparatı tetikçileri partililerin üzerine salmalar, Erdoğanca ba-yat “korkutma”lar, Davutoğlunca acemi “efelenme”ler, Arınçça “çok bilmişlik”ler, falanlar filanlar... Biliyoruz, çok korkuyorlar. Ya barışa gelecekler, müzakereye geçecekler, ya da geldikleri gibi gidecekler. Her şeyin bir sonu var, denizin bittiğini görecekler.
AKP AKP ateşle ateşle oynuyoroynuyor
Kobanê, IŞİD çetelerinin saldırılarına karşı yaklaşık iki
aydır direnişte. ‘Düştü düşecek’ denilen Kobanê, tari-
hi bir direniş yazıyor. YPG/YPJ savaşçıları, Kobanê’yi can
fedayla ayakta tutarken, vicdan ve onur direnişi, dünya
halklarının bilincini, aklını ve yüreğini sardı. Dünyaca ünlü
aydınların girişimiyle ilan edilen 1 Kasım Dünya Kobanê
Günü, 5 kıtada 39 ülkede ezilen halklar, Ortadoğu’da açan
yeni yaşam fi lizine eylemiyle su verdi. S. 12-13
Kobanê direnişi dünyaya yayıldı
Daha dün, 15 Eylül itibariyle, yani bundan elli küsur gün önce Kobanê, karşısındaki cephenin genişliği ve etki çapı göz önüne alındığında, bir anlamda bütün “küresel dünya”ya karşı diren-meye ve savaşmaya başladı...
IŞİD denilen karşı devrimci faşist karargah, bu cephe içindekilerin şu ya da bu şekilde kullanmaya, yönlendir-meye çalıştığı mızrak ucundan başka bir şey değildi...
Açık ya da gizli, askeri ya da mali, lojistik ya da ideolojik, kararlı ya da temkinli vs. ama kendi hesabına mızra-ğın sapına el atanlar çoktu...
Türkiye’nin konumu ise daha özel bir misyona tekabül ediyordu. AKP devleti, IŞİD mızrağına yapışmakla, onu kendinden bilmekle kalmıyor, ucuna “zehir” sürme çılgınlığına, ölüm kalım meselesine kadar “derin”leştiriyordu işi...
Öyle ya da böyle, Kürtler gününü görecekti, Rojava gün yüzü görmeye-cekti, Kobanê de nasılsa, ama mutlaka düşürülecekti!
* * *Ne oldu peki?Mızrak çuvala sığmadı! “Düştü düşecek” denilen Kobanê,
tarihin gördüğü en mucizevi halk kah-ramanlıklarından birini sergileyerek, direnişi zafer yürüyüşüne çevirmeyi başardı.
IŞİD mızrağını tutanların elleri, Ko-banê direnişin kızgın ateşinden, halkla-rımızın birleşik öfkesi ve desteğinden,
dünya ezilenlerinin büyüyen dayanış-masından yanmaya başladı.
Mızrakta eli olanlar kaygılandılar, korktular ve şapkalarını önlerine ko-yup bir daha düşünmeye başladılar... Hesaplarını yeniden gözden geçirdiler.
Gönüllü ya da gönülsüz, şu ya da bu tavizi dayatarak, ama ellerini tek tek çekmek zorunda kaldılar o mız-raktan...
Türkiye ise, IŞİD mızrağının kendi-sine dönüp batmış olduğunu anlama-yacak kadar şuursuzlaşmış bir halde yaşıyor olan biteni...
Kendi kanına karışan mızrağın ucundaki zehrin, Kürt düşmanı aklını uyuşturduğundan, geleneksel sömür-geci ırkçı refl ekslerini paralize ettiğin-den olsa gerek...
Baksanıza, Kürt peşmerge ordusu bile, resmi devlet izniyle Türkiye top-rakları üzerinden geçip Kobanê’yi sa-vunma savaşına katılmaya gidebilir hale geldi!..
Ey gerçek, sen nelere kadirsin! * * *
Ve nereye varıldı sonunda?.. Rojava’ya/Kobanê’ye “bu dünyada
yer yok” denilirken, “bütün dünya” Kobanê oldu desek yeridir... Dünya Kobanê Günü ilan edilen 1 Kasım’da, 5 kıtada, 39 ülkede, yüzlerce kentte, yüz binlerce insan sokaklara çıktı, meydan-larda toplandı, “yaşasın Kobanê, yaşasın insanlık” diye haykırdı...
Kobanê, dünya insanlığı için, ezilen-ler ve sömürülenler için, küresel em-
peryalist barbarlığın/kapitalist acıma-sızlığın metalaştırdığı ruhsuz “yaşam” döngüsünden kurtulmak isteyenler için “zamanın ruhu”nu temsil ediyordu...
Türkiye ve Kürdistan’da, 57 ken-tin meydanlarında dalgalandırıl-dı Kobanê’yle simgeleşen “zamanın ruhu”, onur, özgürlük ve kardeşleşme bayrağı...
Aklı kesen gelsin indirmeye çalışsın o bayrağı, layıkıyla cevabını da alır, bo-yunun ölçüsünü de...
Gezi komününden/Haziran ayak-lanmasından/barikat savaşlarından akıp gelen zaman Rojava Kantonlarına/öz-gürlük serhildanlarına/Kobanê enter-nasyonalizmine doğru ilerledi, ilerliyor... “Zamanın ruhu”, Gezi’den Kobanê’ye ezilenlerin birleşik mücadele ve savaş iradesiyle “tarih”e dönüşüyor...
İnsanlık için, insanlık adına, insanlık değerlerinden, erdemlerinden vazgeç-meyenlerin emeğiyle, kan ve ter içinde “yeni bir dünya” kuruluyor...
Gücü yeten gelsin çıksın karşısına... Sizin tanklarınız, tomalarınız, em-
peryalist çıkarlarınız, sömürgeci arzu-larınız, kontrgerilla aparatlarınız, ırkçı-faşist yasalarınız varsa...
Bizim de;Berkin Elvan’dan Aziz Örselendi’ye,
Ethem Sarısülük’ten Jinda Ronahi’ye, Marina’dan Jordan Matson’a, Arin Mirkan’dan Suphi Nejat’a savaşan, şehit düşen devrimcilerimiz, yurtseverleri-miz, komünistlerimiz, enternasyonalist-lerimiz var on binlerce, yüz binlerce...
Halklarımız var milyonlarca...* * *
Ne yapacaksınız daha? İktidarda kalmak uğruna girmediği-
niz pis ilişki, çevirmediğiniz dolap, çı-karmadığınız yasa, söylemediğiniz yalan
kaldı mı?...Polisi “Gestapo”laştıran Hitlerci
faşist “kamu güvenliği” yasalarını da çıkardınız adım adım, eli tam serbest artık emniyetçilerin... Heil Tayyip!
“Öldürmeyi iyi biliyorsunuz” za-ten eskiden beri... Daha dün, 6-8 Ekim olaylarında 40 sivil kişiyi sokaklarda kurşunlayıp katlettiniz, dünyanın gözü önünde...
En son HDP yöneticisi Ahmet Karataş’ın canına kastetti, kışkırtma ve teşviklerinizle harekete geçen Ogün Samast’ın yeni versiyonu kontrgerilla tetikçiniz...
“İleri demokrasi” komediniz, 10 buçuk saatlik tarihinin en uzun MGK toplantınızın “ışığı” altında nasıl da “sı-rıtıyor”...
Gizli Anayasanız Milli Güvenlik Si-yaset Belgesi’nin sayfalarına yeni kara ve karanlık satırlar ekleyip duruyorsu-nuz da ne oluyor?
Meclisinizin, hükümetinizin, kabine-nizin göstermelik legal “AK” yüzü, ille-gal “KARA YÜZ”ünüzün koyu gölgesi altında daha da çirkinleşiyor...
Soma, Ermenek, Yalvaç, sizin ve düzeninizin çoktan insanlıktan çıkmış olduğunu kaydediyor tarihe ve vicdanı olan herkesin hafızasına...
Madenciye bir “yaşam odası”nı çok görüyorsunuz, kendinize milyar küsur liralık “AK-Saray” kuruyorsunuz... Sizin Allah’nız her yerde mi, sizin olduğunuz yerde mi?..
HDP’yle yatıp HDP’yle kalkıyor-sunuz... Baş düşman belleyip, ilan da ettiniz... Açık açık hedef gösteriyorsu-nuz, kıyıcılara, katliamcılara, linççilere, iplerini tuttuğunuz karanlık faşist apa-ratlara... Küfürlerinizin, tehditlerinizin, aşağılamalarınızın, karalamalarınızın, yalanlarınızın biri bin para... Biliyoruz; bütün bu yaptıklarınız, korkunuzdan/korkularınızdan...
Abdullah Öcalan’ı “araçsal-laştırma”ya, Kandil’i “itibarsızlaş-tırma”ya yatmanız, çözüm sürecini “as-kıya alma”, HDP’yi “şeytanlaştırma”, “muhatap almama” ve hatta “kapatma” tehditleri ve yaygaralarınız gecelerden kalan kabuslarınızdan... Gündüz sayık-lamalarınızdan...
Yok öyle, size bundan sonra beda-vaya ekmek keyfi ! Deniz bitti!
Ya ateşle oynamaktan vazgeçecek-siniz. Ya da o ateşin içinde yanacaksı-nız.
Ya müzakerelere geçecek, barışa geleceksiniz. Ya da geldiğinizden daha gürültülü biçimde gideceksiniz.
Ya Kobanê’den elinizi çekecek, Rojava’yı tanıyacaksınız. Ya da Allahı-nızdan bulacaksınız.
Devrim uyandı çoktan, size “iyi uy-kular!”
2 atılım 7 Kasım 2014
Varyos Yayıncılık adına İmtiyaz Sahibi ve
Yazıişleri Müdürü: Mehmet Ali Genç
Yönetim Yeri:
Aksaray Mah. Çakırağa Camii Sk.
Birlik Apt. No:8/10 Aksaray/İSTANBUL
Tel-Faks: (0212) 529 06 75
e-mail: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli
Atılım Avrupa Temsilciliği:
V.i.s.d.p: K. Çal Postfach 900235, 60442
Frankfurt [email protected]
İngiltere: Ali Akgül [email protected]
Tel: 00447956078533
İsviçre: S. Göl, [email protected]
Fransa: Cemal Öztürk, 45 Rue Lavoisier, 77000 Melun -Paris
Belçika: Rışto Tunç +32484825434
Hesap No: Postaçeki: Songül Akbay 1600206
Türkiye Abonelik: 100 TL (1 yıl)
Basıldığı Yer: Gün Matbaacılık
Adres: Sefaköy Telsizler Mevki Beşyol Mah.
Akasya Sok. No: 23/6 Küçükçekmece/İST.
Tel: (0212) 580 63 75
GÜNDEM
Kobanê “zamanın ruhu”, AKP’nin kabusu
◗ ANKARA
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cum-
hurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Hükü-
met Sözcüsü Bülent Arınç’ın, 6-8 Ekim
Kobane ile dayanışma eylemeleri son-
rasında üst üste HDP’yi hedef gösteren
açıklamaları, Ankara’da yaşama geçi-
rildi.
Halkların Demokratik Partisi’nin
Ankara’da Mithatpaşa Caddesi üze-
rinde kullandığı parti binasına giden
bir saldırgan, HDP Parti Meclisi üyesi
Ahmet Karataş’ı boğazı ile vücudunu
çeşitli bölgelerinden yaraladı. Parti
binasının önü kana bulanırken, ağır
yaralı olarak hastaneye kaldırılan Ka-
rataş, hayati tehlikeyi atlatmayı ba-
şardı.
SALDIRI HDP’YEHDP’yi doğrudan hedef alan ırkçı-
faşist saldırı, kamuoyunda büyük bir
tepkiye neden oldu. Siyasi partiler,
sendikalar, kitle örgütleri yaptıkları
açıklamalarda, saldırıdan hükümeti
sorumlu tuttu, linç siyasetinden vaz-
geçme çağrısı yaptı.
Saldırıya sert tepki gösteren HDP
Merkez Yürütme Kurulu “Ankara’nın
göbeğinde gerçekleşen bu saldırı,
planlı, organizeli ve örgütlüdür. Açık-
ça partimiz hedef alınmıştır” diye
belirtti. HDP, saldırıyı “günlerdir sür-
dürülen linç kampanyasının sonucu”
olarak yorumladı. “Bu karanlık saldı-
rıyı ve arkasındaki odakları, bu saldı-
rıya zemin yaratanları kınıyor ve la-
netliyoruz” diye belirten HDP, hedef
gösteren açıklamalar yapan AKP Hü-
kümetine “bir an önce saldırıyı aydın-
latma” çağrısı yaptı.
‘KARAR MGK’DA ALINDI’ESP Genel Merkezi de saldırı için
“HDP’ye yönelik siyasi linç saldırı-
larının fi ziki saldırılara dönüşmesi-
dir” yorumu yaptı. Cumhurbaşkanı
ve Başbakan’ın sürekli HDP’yi hedef
gösteren konuşmalar yaptığına dikkat
çeken ESP, “Halkların arasında öfke ve
düşmanlık yayan propagandaları, tıpkı
Gezi direnişinde olduğu gibi, kendine
görev çıkaran faşist güruhların saldırı-
larına zemin hazırlıyor. Milli Güvenlik
Kurulu ile Bakanlar Kurulu toplantıla-
rında, anlaşılan bu kararlar çıkmıştır.
Alınan kararların ve yürütülen kirli
propagandanın sonucu olarak kontra
güçler devreye girdi” ifadelerini kul-
landı.
Aralarında Demokratik Bölgeler
Partisi DBP, SYKP, EMEP, DİSK ve
KESK’in de aralarında bulunduğu çok
sayıda siyasi parti ve sendika da açık-
lamalar yaparak saldırıyı kınadı. Çok
sayıda kentte de protesto eylemleri
gerçekleştirildi.
● HABER ●7 Kasım 2014 atılım 3
Hedef AKP’den, icraat tetikçidenHedef AKP’den, icraat tetikçidenAKP Hükümetinin haftalardır sürdürdüğü savaş dili fiziki saldırıya dönüştü. Ankara’da HDP binasına giden ırkçı saldırgan, HDP PM üyesi Ahmet Karataş’ı boğazını keserek yaraladı. HDP’yi hedef alan saldırı, tepkilerle karşılandı.
◗ ANKARA
HDP PM üyesi Ah-
met Karataş’a saldıra-
rak ağır yaralayan sal-
dırgan Emrah Akman,
tutuklanarak cezaevine
gönderildi.
Irkçı saldırganın ilk
ifadesi, saldırının hü-
kümetin HDP’yi hedef
gösteren açıklamala-
rının sonucu olarak
gerçekleştiğini gözler
önüne serdi. “İnsan
öldürmeye teşebbüs” suçundan tutukla-
nan Akman, ifadesinde herhangi bir örgüt
bağlantısı olmadığını öne sürdü. Ahmet
Karataş’ı tanımadığını belirten saldırgan
Akman, “Sadece HDP’li olduğu için öldür-
me amacıyla bıçakladım” dedi.
Akman, şu ifadeyi verdi: “Olayı sokak
eylemlerine tepki olarak yaptım. Son dö-
nemde meydana gelen sokak olayları, gü-
venlik görevlisi vatandaşların arkadan pusu
kurularak şehit edilmesi gibi durumlar
bende tepki oluşturdu. Bu olayların sona
ermesi için yetkililerle konuşmak üzere
HDP Genel Merkezi’ne gitmeye karar ver-
dim. Yanıma da daha önceden taşıdığım
bıçağı almıştım. HDP Genel Merkezi’nde
yetkililer ile konuşup yapılan gösterilerin ve
insanların öldürülmesinin yanlış olduğunu
söylemek, bu işlerden vazgeçilmesini ifade
etmekti. Bekleme salonunda beklemeye
başladım. Sağı solu gözlemledim. Sonrasın-
da da üzerimde taşıdığım bıçak ile mağdu-
ra saldırarak vücudunun muhtelif yerlerine
birkaç kez vurdum. Sonrasında da oradan
ayrıldım. Bu olayı münferiden tek başıma
gerçekleştirdim. Bu konuda beni herhangi
bir kimse azmettirmemiştir.”
SALDIRIYA HAZIRLANMIŞIrkçı saldırgan Emrah Akman, bina çev-
resinde ve içerisinde bir ay boyunca saldırı
için incelemelerde bulunduğunu itiraf etti.
Saldırganın üzerinden, HDP ile milletve-
killerinin çalışmalarını gazetelerden takip
edilerek gün gün not edildiği bir defter de
çıktı.
Saldırgan tutuklandı◗ ANKARA
HDP Eş Genel Başkanı Sela-
hattin Demirtaş, HDP’ye yönelik
saldırının ertesi günü TBMM’de
parlamento muhabirleri ile bir ara-
ya geldi, soruları yanıtladı.
Saldırının bir provokasyon ol-
madığını belirten Demirtaş, “Açık
planlanmış bir mesajdır. Biz şöyle
okuduk, genel merkez olarak kul-
lanılan binada üst düzey bir partili-
mizin kafasını kesmek istediler. Bu,
devletin mesajı. Hrant Dink, Rahip
Santoro cinayeti nasıl ki karanlık
derin güçler tarafından yapılmadı,
aleni bilinen tetikçiler kullanıldıysa
bu da devlet mesajı. HDP’ye kafanı-
zı keseriz, koparırız mesajı” dedi. Bu
tür saldırıların HDP’ye geri adım at-
tırmayacağını vurgulayan Demirtaş,
“Saldırıyla ilgili başka kişilerin de tu-
tuklanacağını düşünmüyoruz, olma-
yacağını biliyoruz. Muhtemelen bir
ulusal kahraman gibi yargılanacak
öncekiler gibi” ifadelerini kullandı.
Demirtaş, gazetecilerin çözüm
sürecinde yaşanan tıkanıklığa ilişken
sorusuna da “Öcalan yada hükümet
‘süreç bitti’ demedikçe, karşılıklı ira-
de beyanları devam ettikçe süreç de-
vam eder” dedi.
İmralı heyetinin bundan sonra
görüşmelerle ilgili kamuoyuna daha
kapsamlı bilgilendirme yapacağı-
nı belirten Demirtaş, Kobanê’deki
gelişmelerin süreci yakından ilgi-
lendirdiğinin altını çizdi. Demirtaş,
“Kobanê düşse, IŞİD’in eline geç-
seydi, Sayın Öcalan ve PKK süreci
bitirdiklerini açıklamış olacaklardı.
Süreç bitmemişse, hükümet hâlâ
bunun arkasındayız diyebiliyorsa,
bunu halkın Kobanê’yi sahiplenme-
sine borçlular. Süreci kurtarmıştır”
şeklinde konuştu.
‘Devletten ‘kafanızı ‘Devletten ‘kafanızı keseriz’ mesajı’
4 atılım ● GÜNCEL ● 7 Kasım 2014
◗ HABER MERKEZİ
Halkların Demokratik Partisi
(HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yük-
sekdağ, partisinin TBMM Grup Top-
lantısında gündeme ilişkin değerlen-
dirmelerde bulundu.
Konuşmasına “Güne alçakça sal-
dırıyla başladık” diye başlayan Yük-
sekdağ, saldırının haftalardır HDP’yi
hedef alan saldırıların bir devamı ol-
duğunu kaydetti. Yüksekdağ, “Geliyo-
rum diyen, gelişi ilan edilen saldırıydı.
Siyasi linç ve hedef gösterme saldırı-
sından bağımsız değil. Öfkeli bir şah-
sın saldırısı olarak görmüyoruz” dedi.
‘KİMİN AZMETTİRDİĞİ ÇOK AÇIK’Yaşananların, HDP’ye yönelik
kışkırtıcı dilin yansıması olduğunu
söyleyen Yüksekdağ, “Bir aydan beri
organize saldırı tezgahlanıyor. Saldırı-
ların organize edildiği merkez, siyasi
iktidarın kendisinden başkası değil-
dir. Biz, başka yerde aramıyoruz. AKP
ve siyasetin baş sorumlusu olduğunu
iddia edenler, bu saldırıya zemin ha-
zırladı” şeklinde konuştu. Cumhur-
başkanı Tayyip Erdoğan’ın “Sabrımızı
zorlamasınlar, olabilecekleri hayal bile
edemiyorum” şeklindeki sözlerini ha-
tırlatan HDP Eş Genel Başkanı Yük-
sekdağ, “Saldırıyı kimin azmettirdiği,
akıl ve vicdan sahibi olanlar için çok
açıktır” dedi.
HDP’nin Kobanê’yi sahiplenerek
demokratik direnişin yanında durdu-
ğunu belirten Yüksekdağ şöyle konuştu:
“Barış ve çözümün yanında bir dil ge-
liştirmeye çalıştık. Ancak karşımızdaki
anlayış bu dilden anlamıyor. Bize ‘siyasi
parti gibi davranın’ diyenler, siz önce
hükümet gibi davranmayı öğrenin.”
HDP’yle uğraşmanın bir devlet gö-
revi haline getirildiğini belirten Yük-
sekdağ, “Memlekette, madenler işçi-
lerin başına çöküyor, kadınlar ölüyor.
İç ve dış siyaset enkaz altında kalıyor.
Hükümet gibi davranma sorumlulu-
ğunuz bu sorunların çözümünden ge-
çer” ifadelerini kullandı.
HDP’nin çözüm sürecinin sonu-
na kadar arkasında olacağını belirten
Yüksekdağ, “HDP, barışı sonuna kadar
savunacağını ilan ediyor. Hükümet ne
yapıyor, HDP’yi tehdit ediyor. Hükü-
metin savaş, gerilim ve çözümsüzlük
diliyle konuşmaya hakkı yok” diye ko-
nuştu.
Hükümetin HDP’yi Kobane’ye
sahip çıktığı için hedef gösterdiğine
işaret eden Yüksekdağ, “1 Kasım’da
da ‘sokağa çıkma’ çağrısı yaptık. 39 ül-
kede yapıldığı gibi, sayısız kuruluş ve
partiyle 57 ilde sokağa çıkıldı. Ne oldu,
halkımız tavrını ortaya koydu. Demek
ki, şiddet enstrümanlarını devreye
koymadığınızda, bu halk barış içinde
eylem gerçekleştirmeyi çok iyi biliyor.
En başta partimizden ve sokağa çı-
kan tüm halkımızdan özür dilemeleri
gerekiyor. Ancak iktidarın fıtratında
yok. ‘Biz yanlış yaptık’ demeyi becere-
miyorlar” şeklinde konuştu.
‘KESKİN SİRKE KÜPÜNE ZARAR’HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ,
Başbakan Davutoğlu’nun HDP ve hal-
kın fi ili meşru eylemlerini hedefl eyen
konuşmalarına devam ettiğine vurgu
yaptı, “Keskin sirke küpüne zarar. Bu
yaklaşımlar, sizin üzerinde durduğu-
nuz zemini sallamaya devam edecek”
dedi.
Konuşmasında, Alevilerin Yas-ı
Muharrem Orucu’na devam ettiğini
hatırlatan Yüksekdağ, “Kerbela zul-
münü, bugün Kobanê’de görüyoruz.
Dün Ehl-i Beyt’i kıyımdan geçiren
zihniyet, bugün Şengal’de, Kobanê’de,
Rabia’da, Rojava’da karşımıza çıktı.
Kerbela’nın direniş geleneğine sahip
çıkan halkımız, bugün de zalime karşı
olma tavrını izliyor. İşte, biz bu yolu
izliyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözle-
rini hatırlatan Yüksekdağ şöyle konuş-
tu: “Bizim derdimiz Kobanê. Sizin der-
diniz neden HDP? Neden Kobanê’yi
destekleyen halklar? ‘Kobanê’nin dert
edilmediğini, bahane edildiğini’ iddia
ediyorlar. O direnişin önemini karart-
tıkları gibi, saldırıdaki sorumluluk-
larını karartacaklarını sanıyorlar. Bu
sorumluluğu atamazsınız. ‘Suruç’la
Kobanê’yi birbirinden ayrı tutmuyo-
ruz’ demeniz, artık bizim için hiçbir
şey ifade etmiyor. Eğer Kobanê’deki
haklı davayı gerçekten görüyorsanız,
safınızı netleştirin. IŞİD’e ‘terör örgü-
tü’ dediğiniz gün ‘PKK’nin IŞİD’den
farkı yok’ diyorsunuz. PYD ile IŞİD’i
bir görüyorsunuz. Hz. Hüseyin’in
Küfe halkının ihaneti karşısında söyle-
diği bir söz var. Diyor ki Hz. Hüseyin,
‘Onların dili Ali söylese de gözü Mua-
viye bakar. Sizin de diliniz Kobanê’den
söylüyor, ama sizin yüzünüz gözünüz
IŞİD’den konuşuyor.”
Halkların birleşik mücadele duru-
şunu sürdüreceklerini kaydeden Yük-
sekdağ, “Halkımızın kazandığı mev-
zileri, zalimlere terk etme niyetimiz
olmadı, bundan sonra da olmayacak”
dedi.
BAŞMÜZAKERECİ ABDULLAH ÖCALANAKP Hükümetinin çözüm süre-
cini askıya alan tutumunu eleştiren
Yüksekdağ, “Çözüm süreci uzun bir
koridorda bekletiliyor” dedi. İki yıldır
sürecin geliştirilmesi için büyük çaba
gösterildiğini kaydeden Yüksekdağ,
“Başta başmüzakereci Sayın Abdul-
lah Öcalan olmak üzere, Kürt halkı,
biz de parti olarak katkı sunmaya ça-
lıştık. Hükümet geçiştirdi. Erteleme
politikasını otomatiğe bağladı. Somut
adımlar atılacağı aşamada, ipe un ser-
me politikasını ortaya koydu” dedi.
Yüksekdağ şunları ifade etti: “Ko-
banê sürecini bir bahane olarak kul-
lanmaya başladılar. Yavuz hırsız mi-
sali. ‘Çözüm süreci ayrı Kobanê ayrı’
diyorlar. Siyasi iktidar, manipülasyon
ve hilenin ustası olmuş. Çözüm süre-
cini askıda tutmanın gerekçesi haline
getirdiler, Kobanê’yi sahiplenme ey-
lemlerini. Bugün müzakere masasını
tartışma konusu yapıyorlar, ‘çözüm
sürecine muhtaç değiliz’ diyorlar. İki
yıl sonra masayı devirip devirmeme-
nin tartışmasını yapıyorlar. Peki so-
ruyoruz. Niye iki yıl boyunca çözüm
sürecinin ekmeğini yediniz, bunun
avantajlarını tepe tepe kullandınız?”
Hükümete “mert olun sözünüzde
durun” diye seslenen Yüksekdağ, “Hü-
kümet müzakere tarafı değil de, mü-
sabaka tarafı gibi davranıyor. Bu süreç
sizin ipoteğinizde değil. Barış, halkla-
rın barışıdır” dedi.
Fiili meşru siyaset tarzını sürdü-
receklerini belirten HDP Eş Genel
Başkanı, “Biz yola çıkarken hem halka
hem hakka emanet olduk. Yeni yaşamı
kurma mücadelemize devam edece-
ğiz. Biz davamıza emanetiz, davamız
da bize emanet” ifadelerini kullandı.
‘Saldırıyı siyasi iktidar organize etti’‘Saldırıyı siyasi iktidar organize etti’Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Ankara’da yaşanan bıçaklı saldırı ve AKP Hükümeti’nin çözüm sürecine ilişkin tutumunu sert sözlerle eleştirdi.
● GÜNCEL ●7 Kasım 2014 atılım 5
Kişisel, sosyal veya siyasal ilişkilerde ta-rafl ar kendi kişisel pozisyonlarını ve değiş-mezlerini sıklıkla tekrarlamaya başlamış-larsa o ilişkiler tıkanmış demektir. Sıklıkla tekrar, bir dayatmaya dönüşmüşse tıkan-ma, dağılmaya işaret eder. “Çözüm süreci” adı verilen plan, şu anda devlet bakımın-dan tıkanmadan öte yok hükmündedir.
‘Kamu düzeni’ sakızı çok çiğnendi. Bu ‘tekrar’ manasındaydı. Yerini, aba altında sopa göstermeler aldı. En sonunda devlet bakanı “çözüm süreci”nden değil ama o sürecin asli muhatabından bahsederken di’li geçmiş zaman kipinde konuşarak ‘on-ların kaybettiğini’ söyledi.
Anlamı gayet açık. “Süreç” geldi, Kürt-leri, Kürt halkının temsilcilerinden kurtar-maya dayandı. Oy oranını koruma pani-ğiyle Validebağ Korusu meselelerini dahi mescit konusuna bağlayabilen iktidarın asli sahibinin bütün Kürtleri, iktidarını sürdür-mek için bir kaşık suda boğmaya kalkış-ması bile mümkün. Hiç değilse anda sakil durmaz böyle bir alıcı kuş yırtıcılığı.
Son MGK kararları, “legal görünümlü illegal yapılar” vurgusu, Meclise getirilen yasa teklifl eri ve bürokrasideki hareketlilik aynı noktada birleşiyor: İktidarın cemaatle çatışması zamana yayılacaktır, ancak ada-
let ve özgürlük için mücadele edenlere dönük tehditler son derece yoğun bir bi-çimde hayata geçirilmeye hazır halde elde tutulmaktadır.
İki yıl önce, önümüzdeki iki yılın ol-dukça sert ve çatışmalı geçeceğine dönük vurgularımızda işaret edilen zorlu saf-halardan biri daha açılmak üzere. İktidar Kürt özgürlük hareketini muhatap sayma-dan Kürtlerin sorunlarını çözeceğini vaat etme gülünçlüğünün farkında ancak başka çıkar yolu yok. Bütün hazırlıklar tipik bir iç savaşa göre yapılmıştır.
Demokratlar, reformcu sosyalistler, devrimci odaklar, özgürlük hareketi ve komünistler “çözüm süreci” denilen ilişki sistematiğindeki konjonktürel kesinti bo-yunca son derece sert saldırıların muha-tabıdırlar.
Ana hedef HDP’dir. HDP’den her de-fasında kendisini kanıtlaması, kınama ya-yınlaması beklenerek demokratik cephe partisi kriminalize ediliyor. HDP’yi kapat-ma davasının açılması, belediyeleri tasfi -ye planı, kadroların yaygın tutuklamalara muhatap olması, dostlarının korkutulmaya çalışması, parti binalarının çetelere hedef gösterilmesi, demokratik eylemlerde yer alanların vurulmasının göze alınması, ik-
tidarın masasındadır ve ‘kesinti’ boyunca türlü dozlarda tatbik edilmesi kuvvetle muhtemel.
İktidar, kendisinin mutlak kar ile aradan çıkamayacağı her denklemi bütün muha-lifl erine cehenneme çevirmeye yemin et-miş gibidir. 90’ları aratmayan manzaraların yayılmasının eli kulağında.
Türkiye’deki çelişkiler çok keskin ve sert. Emekçi solun fazlasıyla zayıf, dağınık ve öznelerinin çoğunun iddia yitimine uğ-ramasına rağmen devrim güncel bir me-seledir. Üstelik Rojava’dan doğru uç veren bir devrimden bahsediyoruz. Devrimlerin yayılmadan duramamak gibi kötü huyları var. İktidarı iç savaş pozisyonuna iten de bu hakikat. İdeolojik, politik bütün bölücü ve kışkırtıcı maharetini göstermekten geri durmayacaktır.
Tahtını sağlama alma paniği de bula-şıcıdır. Tipik bir faşizmin yanı sıra otoriter despotluğun en “renkli” biçimleri dene-niyor. İktidar yetkilileri, kah III. Napolyon kılığında karşımıza çıkıyor kah Rasputin. Binbir kılığa daha bürüneceklerini varsa-yabiliriz.
Oy oranını yüzde yetmişe çıkarmaya ant içtikleri görülüyor. Basit bir heves, geçici bir kalkışma değil bu. Şu anda yüzde kırklar bazında gezinen oy oranını, yetmişlere, üs-telik 2015 seçiminde yetinebilmenin tek yolu MHP’yi eritmek. MHP’den daha çok MHP argümanlarına sarılacaklar. Türk hal-kının tarihsel ve güncel açıdan kışkırtmaya
müsait bütün korkularıyla, bütün iştah açıcı tarihsel vaatleriyle oynayacaklar.
Ermenek’te madenci oğlunu “Gitti mi benim oğlan” diye sorarak yüreğimizi dağlayan yoksul amcanın acısı, Isparta’da ölen tarım işçilerinin geride kalan ailele-rinin yaktığı ağıt, sadece işine yarayacak-sa iktidarın gündemi olur, oluyor. Kobanê, Kürdistan’daki halk direnişi ve 90’lara dö-nüş biçimindeki yeni yasal düzenlemele-rin yarattığı öfkeyi perdeleyebilmek için madendeki ve tarımdaki iş cinayetlerini gündemleştirdiler. Madencilere o ruhsat-ları biz vermediğimize göre Devlet Baş-kanının madencilere terslenmesinin zerre kadar kıymeti yok.
İktidar çok ayaklı bir dönem strateji-si izliyor. Kürtleri emekçi soldan ayırmak, solu reformist- devrimci olarak bölmek, hepsini birbiriyle uğraştırır hale getirmek, dünyalarını küçültmek, iktidarın amaçların-dan biri de bu. Tam da bu nedenlerle ola-bilecek bütün sahalarda, alanlarda ortak demokratik cephe mantığıyla bir araya gelmek, devrimci demokratik bütün kuv-vetlere stratejik olarak mevzi kaybettir-mek isteyen rejime karşı birleşmek, faşizm karşıtı devrimci demokratik stratejinin başat çağrısıdır.
Devrimci sosyalistlerin bu konuda içten kararlılığı ve çabası, Türkiye emekçi ve devrimci solunun hayati bir sorununu görünür kılıyor. Çare, çabanın en zengin biçimlerde hayata geçirilmesidir.
ROTA sami özbil
İman tazeleyen faşizm
◗ ANKARA
Halkların Demokratik
Partisi’nin (HDP) çözüm süre-
ci kapsamında görevlendirdiği
İmralı Heyeti, AKP’nin çözüm
sürecini askıya alan tutumuna
ilişkin basın toplantısı düzenle-
di. Hükümet cephesinden son
haftalarda yapılan açıklama-
lara dikkat çeken HDP heyeti,
AKP’yi uyardı.
Heyet adına konuşan HDP
İstanbul Milletvekili Sırrı Sü-
reyya Önder, Kobanê direnişi-
ne destek amacıyla 6-8 Ekim’de
yapılan eylemler nedeniyle her
fırsatta HDP’yi hedef gösteren
Başbakan Ahmet Davutoğlu’na,
“Kobanê olayları, hükümetin tu-
tumundan dolayı yaşandı. Biz,
demokratik eylem çağrısı yaptık,
bugün olsa yine yaparız” diyerek
yanıt verdi.
Davutoğlu’nun “HDP bir
parti gibi davranırsa muhatap-
lığımız devam eder” şeklinde-
ki sözlerinin buyurgan, itici ve
barışı öncelemeyen ifadelerle
dolu olduğunu kaydeden Ön-
der, “Bu dili ve bu yaklaşımları
reddediyoruz. HDP’nin neye
benzeyeceğini belirlemek kim-
senin haddi ve hakkı değil. Bunu
aynen böyle iade ediyoruz. Had
bildirme sevdası yeni değil. Bu
hevese kapılan ilk kişi de Başba-
kan değil. Bu sevdaya düşen çok
egemen gördük ki, hepsi siyase-
ten yok hükmünde bir akıbetle
karşılaşmıştır” dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip
Erdoğan’ın geçmişte çözüm sü-
reci için “Gerekirse baldıran
zehri içerim” dediğini hatırlatan
Önder, “Şimdi ağzından baldıran
zehri saçıyor. Bizim bu tehditle-
re karşı nasıl bir tepki vereceği-
mizi merak ediyorlarsa, dönüp
tarihimize baksınlar. İbretlik di-
renişler var, birini daha yaparız.
Çözüm süreci devam ediyor ve
her şartta devam edecek. Çün-
kü, Türkiye halkları buna inandı
ve güvendi. Bu, hükümeti de bizi
de aşacak bir irade olarak ortaya
çıktı. Müzakere çerçeve yasası
ve buna bağlı oluşturulan Sayın
Öcalan’ın mutabakatı var. Bu
mutabakat çerçevesinde müza-
kere eşliğinde bekliyoruz” diye
konuştu.
Tehdit etmeyin, tarihimize bakınHDP İmralı Heyeti, çözüm sürecine ilişkin mesajlara sert yanıt verdi; “Baldıran zehri içerim’ diyenler, şimdi baldıran zehri saçı-yor” diyerek, hükümeti uyardı.
6 atılım ● HABER ● 7 Kasım 2014
Son MGK toplantısından yansıyanlar, kimileri için dejavu durumu yarattı. Acaba vesayet rejimi geri mi geliyor? 90’lı yıllara geri mi dönüyoruz? Yine o ünlü bildiriler-le mi yönetileceğiz?...
On iki yıllık AKP hükümetlerine ya-nılsamalı gözlerle bakıldığında, son MGK toplantısı da yanlış okunuyor doğal olarak. Nitekim, AKP, hükümetten iktidarlaşma sürecine ilerlediği bütün dönem boyunca, tek bir gün bile devletçi gelenekten sap-madı. AKP, en az öncelleri kadar devletçi bir parti, hatta fazlası var.
Toplumsal değişim ihtiyacı ve basın-cının iktidara taşıdığı AKP, AB uyum pa-ketleriyle, Kürt halkının kolektif taleplerini bireysel hak kırıntılarıyla oyalayarak bu-günlere geldi. Ama, tüm bu süre zarfında, Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarının kalıcılaşmış tek bir sorunu bile çözüme kavuşturulmadı. AKP, muadillerinin sade-ce sopaya dayanan politikalarına havuç sosu ekleyerek (ve hakkını teslim etmek
gerekirse oyalama taktiğini ustaca uygula-yarak) bugünlere geldi. Artık deniz bitti.
Dış politikadan Kürt sorununa, eko-nomiden eğitime, işçi sınıfının topyekûn sorunlarından özgürlük taleplerine ka-dar AKP (ve devlet) tamamen tıkanmış durumda. O kadar ki, her fırsatta “san-dık demokrasisi”nden, “parlamentonun üstünlüğü”nden dem vuran Tayyip Er-doğan ve yandaşları, lanetledikleri 27 Mayıs darbecilerinin ürünü olan MGK’ya sığınıyorlar. Rejimin gizli anayasası Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne (Kırmızı Ki-tap) sığınıyorlar. Demokrasi/özgürlük, sandık demokrasisi/parlamentonun gücü, uyum/yargı paketleri hepsi yalan/palavra. Bu düzenin tek bir karakteri vardır ; o da faşizmdir. Ona içeriğini veren de MGK diktatörlüğüdür.
Bir kez daha ve net bir şekilde or-taya çıkmıştır ki, Türkiye Cumhuriyeti MGK salonlarından yönetilmekte, Kırmızı Kitap’larla “anayasal sınırları” çizilmekte-
dir. AKP’nin yeni anayasa yazımını bunca zaman niçin sürüncemede bıraktığını, Kır-mızı Kitap’lardan vazgeçmek istememe-sinden anlayabiliriz.
Bir yanılsamaya meydan vermemek için şunu net olarak vurgulamak gerekir : AKP’nin durumu, denize düşen MGK’ya sarılır meselesi değildir. AKP, tastamam savaş baltalarını toprağın altından çıkar-maktadır. “Ülkemizin güvenliği, halkımızın huzuru ve kamu düzenini” gibi başlayan klişe cümle, toplumsal hafızaya şok etkisi yapmak, korku paranoyasını canlandır-mak için özenle seçilmiştir.
MGK bildirisinin birinci maddesinden yansıyan, “Milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görümüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar”a karşı “kararlılıkla” mücadele yürütüleceği vurgusu, MGK diktatörlüğünün ilk elden hedef alacağı toplumsal güçlere işaret et-mektedir. Buradan, “paralel yapılanmalar” tanımlamasından Fethullah Gülen Ce-maati anlaşılmasın tek başına. Herkesin algısının buraya odaklanmak istendiği de muhakkak. Nitekim, Başbakan Yardımcı-sı Numan Kurtulmuş’un “Buna KCK da
dahil” açıklaması, menzilde Kürt özgürlük hareketi ve toplumsal mücadele güçleri-nin olduğunu ele vermektedir. HDP PM Üyesi Ahmet Karataş’ın, hemen MGK toplantısının ardından saldırıya uğraması-nı da, ilk elden verilen mesaj olarak oku-mak gerekir.
“Terörle çok boyutlu mücadele kap-samında sürdürülen çözüm süreci ele alınmış” ifadesiyle başlayan paragraf, as-lında AKP ve devletin Kürt sorununu “çözme” konusundaki kararlılıklarını or-taya koymaktadır. “Çözüm süreci”ni “te-rörle çok boyutlu mücadele” olarak ele alan devletin sorunu gerçekten çözmek gibi bir niyetinin olmadığı ve olmayacağı aşikâr.
AKP, şimdiye kadar biriktirdiği sorunu, MGK şahsında statükocu güçlerle payla-şarak eskiyi canlandırarak aşmak istiyor. Esas dejavu bu işte. Rejimin çıkmazı.
Ortadoğu bataklığında çırpınan AKP, Kürt halkının sırtına basarak kurtuluş umuyor. Bu sahne çekileli çok oldu. Kürt halkı rolünü çok iyi oynadı, oynamaya devam ediyor. “Ülkemizin güvenliği” diye başlayan korku duvarları da Gezi’de ayak-lar altına alındı.
SERBEST KÜRSÜ fuat uygur
Rejimin çıkmazı MGK ya da dejavu
ÖDAV: Sözde güvenlik ÖDAV: Sözde güvenlik özde zulüm paketi
◗ İSTANBUL
Özgürlükçü Demokrat Avukatlar
Grubu (ÖDAV), AKP Hükümeti’nin
İç Güvenlik Reformu adı altında yeni
hazırladığı yasa tasarısına tepki gös-
termek amacıyla Çağlayan Adliyesi
önünde açıklama yaptı. ÖDAV adına
açıklama yapan Avukat İlknur Alcan,
“Sözde güvenlik paketi özde kalıcı sıkı-
yönetim yasa tasarısına asla boyun eğ-
meyeceğiz. ‘Her türlü vesayete hayır’
iddiası ile iktidara gelen AKP, askeri
vesayetin yerine MİT Yasası değişikli-
ği ile istihbarat cumhuriyeti hedefi ne
yönelirken, yeni sözde güvenlik paketi
yasa tasarısı ile tüm temel hakları or-
tadan kaldıracak bir polis devleti pro-
jesini egemen kılmak istemektedir”
dedi.
Yeni paketin yasalaşması duru-
munda keyfi ve yargısız infazların ar-
tacağına dikkat çeken Alcan, “Polisin
ateş etme yetkisinin genişletilmesiyle
gözaltında kayıplar ve yargısız infazla-
rın tekrar gündemde olacaktır” dedi.
Eylemde söz alan Avukat Ercan
Kanar, HDP’ye yapılan saldırıyı kınadı,
“Bu, iktidarın örgütlediği, tezgahladığı
saldırılardır. Bu saldırılara boyun eğ-
meyeceğiz” dedi.
O silahların suikastta O silahların suikastta kullanılmadığı kesinleşti
◗ HABER MERKEZİ
Bingöl’de 9 Ekim günü iki
polisin öldürüldüğü saldırıyı
gerçekleştirdikleri iddiasıy-
la Bingöl Genç yolunda infaz
edilen 3’ü HPG’li 4 kişinin
bulunduğu araçta çıkan silah-
ların, saldırıda kullanılmadığı
ortaya çıktı.
Kobanê eylemleri sonra-
sında şehir merkezinde ince-
lemelerde bulunan Bingöl Emniyet
Müdürü Atalay Türker, İl Emniyet
Müdür Yardımcısı Atıf Şahin, Başko-
miser Hüseyin Hatipoğlu ve koruma
polisi Uğur Adlı, 9 Ekim günü saldırı-
ya uğramış, Şahin ve Hatipoğlu yaşa-
mını yitirmiş, üç kişi de yaralanmıştı.
Saldırıdan kısa süre sonra Genç İlçe-
si yolunda 4 kişi, saldırıyı düzenle-
dikleri iddiasıyla katledilmişti.
Diyarbakır Kriminal Polis
Laboratuvarı’nda yapılan balis-
tik inceleme sonucu, katledilen
HPG’lilerin bulunduğu araçta çıktığı
iddia edilen kalaşnikof marka silah-
ların, saldırıda kullanılmadığı kanıt-
landı. Başbakan Ahmet Davutoğlu,
saldırının hemen ardından, saldırıyı
HPG’lilerin düzenlediğini öne sür-
müş, “Saldırının failleri konumun-
daki teröristler bir, iki saat içerisinde
cezalandırıldı” demişti. İçişleri Ba-
kanı Efkan Ala saldırının ardından,
Genç İlçesi’nde 5 kişinin öldürüldü-
ğünü açıklamış, ancak iddia edilen
beşinci kişi Erhan Şenyuva’nın cena-
zesi bulunmamıştı. Şenyuva, günler
sonra gözaltına alındı.
Olayın ardından 9 kişi gözaltına
alındı, 8’i serbest bırakıldı. Tutuk-
lanan Ali Kılıç G. ifadesinde “Ça-
tışmada öldürülen 4 kişiye öncülük
yapıyordum. Ne o kişilerin, ne de be-
nim suikast ile hiçbir alakamız yok.
Emniyet Müdürü’ne saldırıyı sonra-
dan öğrendim. Öldürülen 4 kişi de
Erzurum’dan Diyarbakır kırsalına
geçiyordu. Bingöl merkeze gelmeden
şehir dışından geçiş yaptık. PKK ‘ye
yardım ettiğim doğru, ancak suikast-
la bir alakamız yok” demişti.
● SERBEST KÜRSÜ ●7 Kasım 2014 atılım 7
◗ OZAN HOROZ
Ekonomi alanında 2008 yı-
lında patlak veren büyük dünya
krizi, 2014 yılı itibariyle ekono-
mi piyasalarını bir daralmanın
ve yeni bir krizin eşiğine getirdi.
Konjonktürel anlamda genişle-
yen Çin ekonomisi ve Rusya’nın
emperyalistler arasında, gücü-
nü enerji sektörü yatırımların-
dan alan genişleme durumu;
ABD’nin 2003 yılından beri yani,
Irak işgalinden bu yana pazar ve
pazarlar kaybetmesine yol açtı.
2003 yılı itibariyle dünya para
piyasalarının %41’lik kısmını
elinde bulunduran ABD şirketle-
ri, 2008 yılında çok ciddi bir mali
krizin içerisine girmiş ve ABD,
General Motor ve Chrysler’i
kurtarmak için milyarlarca do-
ları bulan mali destek hamlesini
yapmak zorunda kalmıştı. Bu
yıllar içerisinde Irak işgalini bir
kurtuluş ve himayeci sömürgeci
politikalarının sürdürülebilirliği
için bir olmazsa olmaz olarak
gören ABD, bölgesel direnişle-
rin çap ve etki alanı karşısında
çaresiz kaldı ve özellikle petrol
boru hatlarına yapılan saldırılar
özelinde istediği verimliliği elde
edemedi. 2008 yılına kadar çok
yoğun direniş gösteren Irak coğ-
rafyası, emperyalist devletlerin
savaş için ayırdıkları bütçe ve
maliyet makasını genişletti.
Bu kriz, Avrupa Birliği, özelde
bu birliğe bağlı güney ülkelerinin
tamamına yayıldı. Bu direnişlerin
ilk akla gelenleri, ABD Wall Stre-
et, Yunanistan, İspanya, İtalya ve
İrlanda’daki sokak hareketi sayı-
labilir. İlk başta konut kredileri
krizi, bankacılık sektörünü vur-
maya başladı. Bunun etkisi olarak
kamu harcamalarının kesilmesi
ve kronik işsizlik rakamlarını
yukarılara doğru tırmandırdı.
Yunanistan özelinde ve diğer Av-
rupa ülkelerindeki kemer sıkma
“dayatmaları” yüz binlerin sokak-
lara dökülmesine yol açtı.
Tüm bu gelişmelerden, birlik
ülkeleri ve ABD kadar olmasa
da Türkiye’de ciddi şekilde etki-
lenmişti. Bu kriz, 2008 yılında
TEKEL’in önemli bir kısmının
özelleştirilmesine yol açmıştı.
Devamında da özelleştirme ve
kamu harcamalarına kısıtlama-
lar geldi. Başbakan Yardımcısı
Ali Babacan, Orta vadeli eko-
nomik programını 8 Ekim günü
açıkladı, 20 Ekim günü de hü-
kümet iç güvenlik yasa tasarısı-
nın kapsamını açıkladı. Tüm bu
açıklamaların Kobanê ve Roja-
va gündemiyle çalkalanan ülke
gündemiyle ilişkisi nedir veya bu
açıklamalar yeni örülecek olan
süreçte hükümet için ne anlam
ifade ediyor?
GÖZDEN KAÇIRILAN TOPLANTININ SÖYLEDİKLERİSuriye ve Ortadoğu politi-
kaları, Türkiye dış politikasını
uluslararası arenada tam bir ba-
taklığa saplanmış durumda. Be-
şer Esad’ı devirme hamlesi ola-
rak bundan üç yıl önce çeteler ve
terör gruplarıyla girilen ilişkiler,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan ve AKP Hükümetini sı-
kıştırmaya devam ediyor. Bunda,
Kürt hareketinin şanlı direnişi
ve diğer bölge halklarıyla ittifak
halinde kurduğu direniş hattı
ve özelde Rojava kantonlarında
gelişen pratik, dış politikada ol-
duğu gibi Türkiye’de iç politik
dengelerini de belirleyen asli un-
surlardan birisi olmuş durumda.
Sınırın yedi yüz metre ilerisin-
deki akrabalarına, kardeşlerine
yardım ve destek sunmak iste-
yen, direnişi uluslararası arena-
da duyurma gayreti içerisindeki
milyonlar; günlerce Suruç’ta sü-
ren sınır nöbetleri ve 6 Ekim ta-
rihinde başlayan, dört gün süren
direniş boyunca Kürdistan illeri
ve batıda şehirleri ayağa kaldırdı.
Hükümet bu direnişin etkisiyle,
karşısına aldığı koca bir halk ve
toplumsal muhalefet hareketle-
rinin güç, etki alanını gördü.
Bu direnişin bilançosu, dev-
let kayıtlarına 36 ölü ve bini aş-
kın gözaltı olarak geçti. Direnişi
bastırabilmek için faşist devlet
karakteristiğinin gereği ne ise
onu yapmaktan imtina etme-
yen bir pratik içerisinde olan
AKP Hükümetinin, Kobanê di-
renişine destek amaçlı yapılan
gösteriler esnasında Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan ve kabi-
ne üyesi bakanlarla yaptığı basın
toplantısı gözden kaçtı. Ali Ba-
bacan o toplantıda özetle şun-
dan bahsetti: “Küresel büyüme-
ye baktığımızda 2009 krizinden
sonra uygulanan politikalar hala
istenen sonucu vermiş değil. Bü-
yüme oranları kriz öncesi sevi-
yelerin altında seyretmekte. Bu
hafta Washington’da yapılacak
G-20 toplantılarında bu konular
ele alınacak. Gelişmiş ekonomi-
lerde kriz sonrasında yavaşlama
eğilimine girdiği bir trend vardı.
Ancak son dönemde bu trend
bir miktar olumluya dönmüş
durumda. Gelişmiş ekonomiler-
de ise son dönemde büyüme hız-
larında yavaşlama var. Önümüz-
deki 10 yıl boyunca gelişmekte
olan ülkelerin büyüme oranları
geçmiş 10 yılki büyüme hızları-
nın altında kalacak.” Ayrıca Ba-
bacan toplantının devamında,
senelik enfl asyon hedefl erinin
Türkiye için %9,6 seviyesine çık-
tığından, büyüme rakamlarının
%4’den %3,3 seviyesine geriledi-
ğini ve buradan hareketle 2017
yılına kadar olan hedefl erinden
bahsetmeye devam etti. Ama
Babacan’ın görmezden geldiği
bir şeyler var bu planların içeri-
sinde. Kapitalizmin, doğası gere-
ği bir kriz ekonomisi olduğu ve
2008 ekonomik krizinin tarihte
başka örnekleriyle karşılaştırıla-
mayacak düzeyde artçı krizlerle
yeni ekonomik krizleri doğur-
duğu. 1929, 1958 ve 1979 dün-
ya ekonomik krizlerinden 2008
krizini ayıran temel fark bu. Bu
fark, ezilenler cephesinden böl-
gesel kalkışma ve direnişlerin
örülmesine yol açan temel hat.
Bu yüzden Babacan’ın 2017 yılı
hedefl eri sadece bir oyalama ama
bir yandan da bu güçlü krizin
içerisinde olacağız diye etrafın-
daki sermayedarlara önlem alın
uyarısı olarak okunmalı. Bu uya-
rıları patronlar cephesi, yoğun
işten çıkarmalar, sendikasızlık
dayatma, esnek ve düşük maaş
tehdidiyle karşılayacağı çok açık.
Hükümet cephesi ise; bu içinde
olduğumuz krizli durumu anlık
önlemlerle atlatmaya çalışacak
gibi duruyor. Bu önlemler ara-
sında 2014 yılı içerisinde “kayna-
ğı bilinmeyen” para girişi 8 mil-
yar doları aşmış durumda. Yine
bir diğer kozu özelleştirme ham-
lesini hızlandırmak olabilir. 2014
yılı içerisinde 10 milyar doları
bulan özelleştirme ihalelerinin
artarak devam edecek olması
bir ihtimal. Bu kapsam dâhilinde
elde son kalan enerji sektörü ve
termik santrallerin satışı söz ko-
nusu olabilir.
ALAN DARALIYOR, SALDIRI ARTIYORTüm bu gelişmeler toplamın-
da hükümetin hareket alanının
daraldığı bir gerçek. Bu, hem böl-
gesel hem de iç ve dünya denge-
lerinden bağımsız düşünülemez.
Kobanê’de büyüyen direniş ve
bu direnişin Türkiye halklarına
duygusal ve politik yansımaları,
yaklaşan büyük ekonomik krizin
etkisiyle birleşmesi durumun-
da. AKP Hükümetinin süreci
çok sert önlemlerle karşılaması-
na sebebiyet vereceği çok açık.
Keza bu tezi destekler nitelikte
önümüze koyulan iç güvenlik re-
formu yasa tasarısı, karşı tarafın
niyetlerini okumak bağlamında
önemli bir gösterge niteliği ta-
şıyor. Çeşitli yayın organların-
da, bazı hukukçu ve akademis-
yenlerle yapılan mülakatlarda,
yasanın AKP cephesinde bir iç
savaş hazırlığı olduğu gayet net
bir şekilde ortaya konulmakta.
Yasanın polis ve mahkemelere
getirdiği bazı hakları özetlersek:
Avukatların soruşturma dosya-
larını ulaşım hakkı zorlaştırılı-
yor, polisin toplumsal olaylara
müdahale yetkisi artırılıyor, key-
fi şekilde polise 24 saat gözaltı-
na alma yetkisi verilecek, polise
molotof ve havai fi şek kullanımı
durumunda direkt vurma yetkisi
tanınıyor, protestolarda yüzün
kapatılması suç kapsamına gire-
cek, sosyal medyaya getirilen kı-
sıtlamalar arttırılacak, dinleme,
teknik takip ve soruşturma yetki-
leri sınırsızlaştırılacak, aramalar
kolaylaştırılacak. Tüm bu baskı
ve hukuksuzlukların içerisinde,
makul şüphe ve gözaltı yetkisi en
ilginç olanı. Diyarbakır’da eyle-
me katılabilme ihtimali gördük-
leri “şüpheli” 28 kişiyi ev baskın-
ları ile gözaltına aldılar.
90’lı yılların resmi devlet aklı
ve pratiği hem ekonomi alanın-
da, hem de politik alanda devre-
ye sokulacağına dair göstergeler
ortada. Çiller hükümetinin 5 Ni-
san 1994 kararlarıyla ezilenlerin
sırtına yüklediği krizin faturası,
bir yandan da Kürdistan coğraf-
yasında Kürt ezilenlerinin şanlı
direnişiyle karşılanıyordu. Verili
koşullar bakımından düşünül-
düğünde, bir ekonomik krizin
kapıda olduğu aşikar ve bu eko-
nomik krizi tıpkı 90’lı yıllarda ol-
duğu gibi kontragerilla taktikleri
ve şovenizm dalgasıyla kırmaya
çalışmak dışında alternatif baş-
ka bir modeli yok Türk devleti-
nin. Bunun örneklerini Kobanê
direnişi ve gösterileri esnasında
devreye sokulmak istenen çete-
ler vasıtasıyla gördük. Buradan
hareketle, çıkarılması düşünü-
len iç güvenlik reformu yasası ve
ekonomik veriler bunu doğrular
nitelikte.
Türkiye ve Ortadoğu’da ezi-
lenler ve toplumsal muhalefet
güçleri, 90’lı yıllardan farklı ola-
rak bölgesel anlamda en önemli
güç durumunda. Bu güç, bütün
Ortadoğu coğrafyasının ve bölge
halklarının umudu olabilir. Ro-
java özelinde gelişen devrim, ta-
rihsel anlamda çok büyük bir fır-
sattır. Daralan ekonomi ve buna
bağlı olarak hükümetin ufalan
manevra alanı, batıda da ezilen-
lerin ve bütün Ortadoğu coğraf-
yasının birleşik direniş hattının
örülmesiyle boşa çıkarılabilir.
AKP Hükümeti, mevcudi-
yetinin devamı için bir iç savaş
durumundan kendisini alıkoy-
mayacağı ve ekonomik “istikrar’’
adına, krizi atlatmak adına bütün
şiddet araçlarıyla kitleleri bastır-
maya çalışacağı çok aşikar. Bu
durum, hükümet cephesinden
bir iç savaş hazırlığı olarak oku-
nabilir. Yeni iç güvenlik reformu
yasa tasarısı ve Babacan’ın açık-
lamaları bu durumu doğrular ni-
telikte. Hükümetin yetkili ağız-
larından yapılan HDP’ye yönelik
sözlü ve fi ziki saldırılar, bu yolu
örmek için harekete geçişin gö-
rüngüleri olarak okunabilir.
AKP Hükümetinin, mevcudiyetinin devamı ve ekonomik “istikrar” adına, krizi at-latmak adına bütün şiddet araçlarıyla kitleleri bastırmaya çalışacağı çok aşikar. Bu durum, hükümet cephesinden bir iç savaş hazırlığı olarak okunabilir. Yeni iç güven-lik reformu yasa tasarısı ve Babacan’ın açıklamaları bu durumu doğrular nitelikte.
Ekonomik krizin görüngüleri Ekonomik krizin görüngüleri Kobanê ve AKP’de iç savaş hazırlığıKobanê ve AKP’de iç savaş hazırlığı
8 atılım ● EMEK ● 7 Kasım 2014
İşçiler Çalışma İşçiler Çalışma Bakanlığı’nı Bakanlığı’nı mühürledimühürledi
◗ ANKARA
DİSK’e bağlı Enerji-Sen, Limter-İş
ve Dev Yapı-İş üyeleri, iş cinayetleri-
nin sorumlusu olarak gördükleri Ça-
lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın
kapısını mühürledi. İşçiler, can gü-
venlikleri olmadığını belirterek, Ça-
lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı
mühürledi, ardından açıklama yaptı.
İşçi ölümleri konusunda gerekli ön-
lemleri almayan bakanlığa tepki gös-
teren işçiler, yaptıkları konuşmalarda
yaşam haklarını savundu.
Eylemde konuşan Enerji-Sen Ge-
nel Başkanı Ali Duman; Soma, Torun
İnşaat ve Ermenek’te yaşanan işçi
katliamlarını hatırlattı, “Artık yeter”
dedi. Duman, taşeronlaştırma ve rö-
dovans gibi güvencesiz çalışma ilişki-
lerine son verilmesi, işçi sağlığı ve iş
güvenliği alanında özerk bir kurum-
sal yapı oluşturulması istedi. Sendi-
kal örgütlenme önündeki engellerin
kaldırılması taleplerini yineleyen Du-
man, işçilerin geleceklerini karartan
ölüm düzenine direneceklerini dile
getirdi.
Eylemin ardından, Limter-İş Sen-
dikası Genel Başkanı Kanber Saygılı,
Enerji-Sen Genel Başkanı Ali Duman
ve Dev Yapı-İş Genel Başkanı Dur-
sun Açıkbaş’ın da aralarında olduğu
18 işçi, polis tarafından darp edilerek
gözaltına alındı.
◗ KARAMANKaraman’ın Ermenek İlçesi’nde iş
güvenliği önlemi alınmaması nedeniy-le 18 işçi hala maden içinde. Aileler, maden önünde bekleyişlerini sürdü-rüyor. Artık umutlar tükendi. Ancak, işçilerin cansız bedenleri bile çıkarıla-madı.
İşçilerin olduğu tahmin edilen gale-riye en yakın yer olan 775 kotuna inen Bilirkişi Heyeti incelemede bulundu. Ermenek Cumhuriyet Başsavcılığı tara-fından açıklanan ön raporda; “Kazanın eski imalat bölgesine yıllar içerisinde birikmiş olan suların zaman içinde ba-sınç eşik değerini aşarak zayıfl ayan to-puktan çalışma alanlarında aniden su baskınına neden olmasından kaynaklı olduğu belirtilmiştir” ifadeleri yer aldı.
Başsavcılık, soruşturma kapsamında şirket yetkilileri hakkında adli kontrol kararı çıkartıldığını hatırlattı.
Maden önünde açıklama yapan Enerji Bakanı Taner Yıldız da arama kurtarma çalışmalarının daha ne ka-dar süreceğiyle ilgili “süre veremeyiz” dedi. Yıldız, “Bin 250, bin 300 metrelik maden ocağının altındaki bütün yapı-yı belki de tek tek elden geçirmemiz gerekiyor. Şu anki karşılaştığımız tab-lo bu” diye konuştu. Zamana ihtiyaç olduğunu belirten Yıldız, “Şu anki gel-diğimiz nokta, tahmin ettiğimizin de üzerinde zor bir nokta. Süre vereme-yiz. İşimiz kolay değil. Şu anda oradaki su beslenmiyor. 2 bin 500 tonluk su ve çamur var. Şu ana kadar ulaşabildiği-miz kardeşimiz yok” dedi.
Soma’da 301 işçiye mezar olan madenler yeni canlar aldı. İş güvenliği önlemi alınmaması nedeniyle cinayetlerin ardı kesilmedi. Ermenek’te, su baskınıyla madende mahsur kalan 18 işçi için umutlar tükendi. İşçilerin cansız bedenleri bile çıkarılamadı.
Ermenek’te işçilere hala ulaşılamadıErmenek’te işçilere hala ulaşılamadı
◗ İSTANBUL
Sendikacı Kamil Kartal,
Ermenek’te yaşanan maden faci-
asının, işçi sağlığı ve iş güvenliği
önlemleri alınmamasından dolayı
yaşandığını vurguladı. Kartal, acilen
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulları
oluşturulmasını istedi.
Ermenek’te yaşananlara ilişkin
ETHA’ya konuşan sendikacı Kamil
Kartal, faciaya ilişkin söyleyecek çok
bir şey olmadığını, akıl tutulması ya-
şandığını söyledi. İşçilerin göz göre
göre ölüme gönderildiğini belir-
ten Kartal, “Hiçbir güvenlik önlemi
alınmıyor. Daha fazla kar, daha fazla
üretim zorlaması yapılıyor. Alınan
önlemlerin hepsi göstermelik” diye
konuştu.
Patronların ne iç hukuktaki gü-
venlik önlemlerine ne de uluslara-
rası normlara uyduğunu vurgulayan
Kartal, özelleştirmeler ve tarımın
tasfi ye edilmesi ile insanların yok-
sullaştırıldığını ve madenlerde gü-
vencesiz koşullarda çalışmaya mah-
kum edildiğini söyledi. İşçilerin
madenlerde 18. yüzyıl koşullarında
çalıştırıldığına dikkat çeken Kartal,
uygulanmayan yönetmelikler, tüzük-
ler, uluslararası normların kesinlikle
uygulanması gerektiğini kaydetti.
‘İŞ GÜVENLİĞİ KURULLARI’Yönetmeliklerin uygulanma-
sı için denetim mekanizmalarının
güçlendirilmesi gerektiğinin altını
çizen Kartal, “Maden Mühendisle-
ri Odası, sendikalar, işyerlerindeki
temsilcilik kadroları, işçilerin kendi
içinden seçecekleri güvenlik mevzu-
atından anlayan, yani bütün işyerle-
rinde güvenlikçiler vardır. İşletmeyi
iyi tanıyan unsurların da içinde yer
alabilecekleri bir işçi sağlığı ve iş gü-
venliği kurulları acilen kurulmalıdır.
Bunlar yetkilendirilmelidir” dedi.
Büyük maden havzalarında ma-
den sahalarına ilişkin bölgesel hav-
za planlarının mutlaka yapılması
gerektiğini vurgulayan sendikacı
Kamil Kartal, bunun dışında sendi-
kal örgütlenme önündeki engellerin
kaldırılmasını istedi.
‘İş Güvenliği Kurulları ‘İş Güvenliği Kurulları oluşturulmalı’oluşturulmalı’
◗ İSTANBUL
Soma’da resmi rakamlara göre 301
işçinin hayatını kaybettiği katliamın
ardından madenlerdeki çalışma ko-
şulları gözler önüne serildi. Çalışma
koşullarını iyileştirmeyen AKP Hükü-
metinin işçi ölümlerine karşı önlem
almaması nedeniyle bu kez Ermenek
yaşandı.
Soma katliamının ardından maden-
lerde çalışma koşullarını düzeltileceği
yönündeki sözlerin hiçbiri tutulmadı.
Soma’dan sonra kapatılan madenler,
iş cinayetinin unutulmaya yüz tutma-
sının ardından bir bir yeniden açıldı.
Hükümet Soma’da denetim yapıldığı-
nı belirtirken, diğer madenler denet-
lenmedi. Peşinden Ermenek’teki facia
meydana geldi.
İş cinayetlerinin 2008 yılında yoğun
olarak yaşandığı Tuzla tersanelerinde,
yaşam hakkı grevleri ile işçi ölümle-
rinin önüne geçilmesinde önemli bir
yerde duran DİSK’e bağlı Limter-İş
Sendikası’nın Genel Başkanı Kanber
Saygılı, ETHA’nın sorularını yanıtladı.
‘AKP ÇÖZÜM BULAMAZ’İş cinayetlerinde dört kesim oldu-
ğunu söyleyen Saygılı, bunları “Birinci-
si patron, ikincisi hükümet, üçüncüsü
işçi ve dördüncüsü de sendikalar cep-
hesi” dedi. AKP Hükümetinin 12 yıllık
döneminde 14 bin 455 işçinin hayatını
kaybettiğine vurgu yapan Saygılı, her
gün ortalama 4 işçinin yaşamını yitir-
diğini kaydetti. Her üç ayda yeni bir
Soma yaşadıklarını söyleyen Saygılı,
AKP’nin iş cinayetlerine çözüm bul-
masının mümkün olmadığını söyledi.
Hükümetin işçi ölümlerini teknik
bir sorun olarak gördüğünü belirten
Saygılı, iş cinayetlerinin politik bir so-
run haline geldiğini ifade etti. Sorunun
örgütsel, yaşamsal ve insani bir sorun
olduğunu kaydeden Saygılı, işçiler,
sendikalar, emek ve meslek örgütle-
rinin sorunun doğal muhatapları ola-
rak çözüme odaklanması gerektiğini
belirtti. AKP’nin doğal muhataplarla
değil patronlarla birlikte yürüdüğünü
vurgulayan Saygılı, “Patronlar, sorun-
ları tespit eden uzmanların ücretlerini
ödüyor. Bu durumda sağlıklı bir sonuç
alınması mümkün değil” dedi.
Emek örgütlerinin hükümetten
mütemadiyen çeşitli taleplerde bu-
lunduğunu söyleyen Saygılı, çözüm
için Limter-İş’in Tuzla tersanelerinde
yaptığı gibi hükümet üzerinde baskı
oluşturulması gerekliliğinden bahsetti.
Sorunun bir basın açıklaması yaparak
çözülmeyeceğinin altını çizen Saygılı
şunları kaydetti: “Bu iş cinayetleri dün-
den bugüne, bugünden yarına devam
eden bir sorun. Dolayısıyla, bugünden
başlayarak adım adım aydınlatma fa-
aliyetleri olmak üzere sadece fabrika-
larda değil, işçilerin yaşam alanlarında
faaliyet yürütmek gerekiyor. Bu sorun-
ların çözümü için taşeronluğun kaldı-
rılması, iş cinayetlerine sebebiyet veren
patronların işçi öldürmekten yargılan-
ması, madenlerin kamulaştırılması,
aynı zamanda örgütlenme önündeki
engellerin kaldırılması gerekiyor.”
AKP’NİN TEDBİRİ ‘ŞİKAYET HATTI’Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun iş
cinayetlerini önlemek adına önerdiği
şikayet hattını eleştiren Saygılı, “AKP,
kendisini bu işten soyutluyor. Bu işte
bir sorumlu arıyorlar. ‘Niye bize haber
vermediniz. Niye şikayet hattını ara-
madınız’ gibi absürt, ipe sapa gelmez,
asla ve asla derdimize derman olmaya-
cak yöntemlerle uğraşıyor. Bu, tama-
men sorumluluğu kendi üzerinden at-
maktır. Yani; birinci derecede sorumlu
olan hükümet, birinci derecede so-
rumlu olan patronlar kendi üzerlerin-
den atarak sorumluluktan kurtulmaya
çalışıyorlar” dedi.
2008 yılında tersanelerde yaşanan
iş cinayetleri sonrasında “Bu şekilde
devam ederse Tuzla Türkiyelileşir” de-
diklerini hatırlatan Saygılı, “Her taraf
Tuzla haline dönüştü. Madenler, in-
şaatlar, enerji ve tarım işkolları. Böyle
bir durum ile karşı karşıyayız” diye ko-
nuştu. Limter-İş’in yürüttüğü mücade-
lenin genelleştirebileceğini dile getiren
Saygılı, “Limter-İş açısından da sendi-
kalar açısından da işçilerin yaşam hak-
kı, vücut bütünlüğü, sağlık hakkı her
şeyin üzerinde gelir” diye belirtti.
YAŞAM HAKKI İÇİN MÜCADELESendika olarak 16 yıl boyunca ter-
sanelerde yaşam hakkı mücadelesi yü-
rüttüklerini kaydeden Saygılı, “Bunun
için üç kişiyle, on kişiyle, yüz kişiyle
yürüyüşler yaptık. Aydınlatma faali-
yetleri yürüttük, grevler örgütledik.
2008 yılına kadar her iş kazası sonra-
sında eylem yaptık. Ve sorunu kamuo-
yunun vicdanı haline dönüştürebildik”
şeklinde konuştu.
Tersanelerdeki çalışma koşulların-
da önemli değişiklikler yaşandığını
kaydeden Saygılı, “Tersanelerde işçi-
lerin sigortaları yatırılmıyordu, şimdi
yatırılıyor ama asgari ücret üzerinden
yatırılıyor. Ücretleri vermiyorlardı.
Tersane önünde basın açıklamaları
yaptık. Ücretler ödenmeye başlandı.
Çalışma saatleri çok uzundu, mücade-
le ile çalışma saatleri 7,5-8 saate indi-
rildi” dedi.
Tersanelerde ölümlerin 4 farklı ne-
deni olduğunu söyleyen Saygılı, “Elek-
trik çarpması, yüksekten düşme, cisim
çarpması veya patlama. Elektrik çarp-
masına karşı kauçuk kaplı kablo kul-
lanılmaya başlandı. 2008 öncesi kalas
üzerinde çalışma yaptırılıyordu şimdi
tamamen etrafı kontrol altına alınmış
daha geniş iskeleler üzerinde çalışma
yaptırılıyor. Patlama sonucu yaşamını
yitiren işçi sayısı o kadar çok fazla ki,
şimdi sıcak çalışmanın olduğu yerde
önce gaz varsa boşaltılıyor. Fanlar kul-
lanılıyor, gazın boşaltılması için. On-
dan sonra iş yapılıyor. Bunları, 2008
yılından önce yapmadıklarından dola-
yı işçiler yaşamını yitiriyordu. Yapılan
bu işler hangi işkolunda olursa olsun
risk ortadan kaldırıldığı koşullarda iş
cinayetleri yaşanmaz” diye konuştu.
‘CİNAYETLERİ ÖNLEYECEK BİR YAPI OLMALI’İş cinayeti riskine karşı bir çözü-
mün bulunması gerektiğinin altını
çizen Saygılı, kurumlaşmış bir yapı-
nın oluşturulmasını önerdi. Saygılı
şöyle konuştu: “Yani; risk analizi ya-
pabilecek, kısa, orta ve uzun dönemli
risk analizleri yapabilecek kurumlara
ihtiyaç var. Bunu patronların, hükü-
metin, taşeronun vicdanına bırakır-
sak bu sorunun asla çözülme şansı
yoktur. Bu teknik sorun, siyasal soru-
nun dışında toplumsal bir sorundur.
Yaşamsal bir sorundur. İnsani bir so-
rundur. Bu, bir bütün olarak düşünü-
lüp bu sorunların üzerine gidilmeli.”
(Serdal Işık-ETHA)
● EMEK ●7 Kasım 2014 atılım 9
Tuzla tersanelerinde yaşanan işçi ölümlerinin önüne geçilmesinde önemli bir yerde duran Limter-İş Sendikası’nın Genel Başkanı Kan-ber Saygılı, “AKP iş cinayetlerine teknik sorun olarak bakıyor, iş cinayetleri artık politik bir sorun haline gelmiştir” dedi.
İş cinayetleri politik bir sorundurİş cinayetleri politik bir sorundur
Ermenek’de mahsur kalan 18 işçinin kurtarılamadığı maden faciası Dersim, Malatya ve Samsun’da yapılan eylemlerle protesto edildi.
◗ ANKARA
Kadın örgütleri, 25 Kasım Kadı-
na Yönelik Şiddete Karşı Mücadele
Haftası’na hazırlanıyor. Bu yılki et-
kinliklerde, kadın cinayetlerinin yanı
sıra Rojava kadın devrimi ve Kobanê
direnişine destek mesajları da öne çı-
kacak.
Çalışmalara başlayan ESP Sosyalist
Kadın Meclisleri (SKM), “Savaşa ve
şiddete karşı kadınlar isyanda” sloga-
nıyla çalışmalarını yürütüyor.
SKM sözcüsü Fadime Çelebi, 25
Kasım Kadına Yönelik Mücadele Haf-
tası öncesinde Atılım Gazetesi’nin
sorularını yanıtladı. Çelebi, kadınla-
rın bu yıl 25 Kasım’a IŞİD vahşetine
karşı devam eden Kobanê direnişinin
ruhu ile girdiğini belirtti. IŞİD çetele-
rinin kadınlara yönelik saldırılarının
Ortaçağ dönemini aratmadığını vur-
gulayan Çelebi, “Sadece IŞİD’in kat-
liamları değil, IŞİD’in vahşetine karşı
Arîn Mîrkan örneğinde olduğu gibi
YPJ savaşçıları büyük bir fedakarlıkla
direniyor” dedi.
‘ROJAVA DEVRİMİNİN KAZA-NIMLARI YANIMIZDA’25 Kasım’a Rojava devriminin ka-
zanımları ile de girdiklerinin altını
çizen Çelebi, şöyle konuştu: “Rojava
devrimi bir kadın devrimidir ve bu
devrimin kazanımları artık yanımız-
da. Öncelikle bu devrimin öznesi ka-
dınlardır. Siperlerden siyasi kurum-
lara her yerde kadınlar vardır. Ayrıca
kadınlar, toplumsal ve siyasal yaşamın
her yerinde kendini var ediyor ve ken-
di varlığını güvenceleyecek mekaniz-
malar kuruyor. Devrimin inşasında ve
savunmasında yer alan tüm kadınları
bir kez daha selamlıyoruz.”
Kobanê direnişinin, Rojava devri-
minin geleceği açısından tarihi önem-
de olduğunu kaydeden Çelebi, Ko-
banê direnişini Batı’da tüm halklara
özelikle de emekçi kadınlara taşımak
için çeşitli etkinlik ve eylemler gerçek-
leştirdiklerini anlattı. SKM Sözcüsü
Fadime Çelebi, kadın dayanışmasının
sınırları aştığına dikkat çekti, “Ev top-
lantılarından kermeslere kadar çeşitli
araçlarla Kobanê’deki kadınların sesi
olmaya çalıştık. Maddi destek sunmak
amacıyla yardım kampanyaları yürüt-
tük ve bu dayanışmamızı önümüzdeki
günlerde de sürdüreceğiz” diye ko-
nuştu.
Çelebi, kadına yönelik şiddet ve
cinayetlerin özellikle AKP Hükümeti
döneminde artış gösterdiğini vurgu-
ladı, “Günde 5 kadın, eşi, sevgilisi ya
da en yakınındaki erkekler tarafından
öldürülüyor” dedi.
AKP iktidarının toplumsal yaşamı
muhafazakarlaştırmak istediğini ve
muhafazakar toplumda kadına evin
dışında bir yaşam öngörmediğini an-
latan Çelebi, şöyle konuştu: “Hükümet
yetkililerinin ‘Kadın kahkaha atmaz’,
‘Hamile kadın sokağa çıkmaz’ gibi
açıklamalarını duyduk. Bu söylemler
de kadına yönelik şiddetin zemini-
ni hazırlıyor. AKP, toplumu yeniden
yapılandırırken özelikle de kadınları
toplumsal yaşamdan koparmak istiyor.
Kadınlara biçtiği rol; eş ve annedir. Bu
rolü kabul etmedik, etmeyeceğiz.”
‘YAŞAM HAKKI İÇİN SOKAKTA OLACAĞIZ’Kadın cinayeti davalarında ancak
kadınların ısrarlı mücadelesiyle katil-
lerin cezalandırıldığına dikkat çeken
Çelebi, “Çünkü erkek adalet, hala ka-
dınların öldürülmesini normal görü-
yor. Bu algıyı da ancak mücadele ede-
rek değiştirebiliriz” dedi.
Kadınların yaşam hakkı için so-
kakta olmaya devam edeceklerini be-
lirten SKM Sözcüsü Fadime Çelebi,
“Kadın cinayeti davalarını takip etme-
ye devam edeceğiz. Katilleri ve erkek
yargıyı teşhir edeceğiz. Şiddete maruz
kalan kadınlarla dayanışmayı sürdü-
receğiz” diye konuştu.
Çelebi, kadın cinayetlerinin önle-
nebilmesi için daha güçlü bir kadın
mücadelesi ve örgütlenmesine ihtiyaç
olduğunu belirtti.
‘KADIN ÖZGÜRLÜK MÜCADELE-Sİ DAHA DA YÜKSELECEK’Önümüzdeki dönemde kadın öz-
gürlük mücadelesinin yükseleceği
değerlendirmesinde bulunan Çelebi,
“Bizim temel görevimiz de bu isya-
nı büyütmek olacaktır. Rojava kadın
devrimi ve Kobanê direnişi ile Isparta
Yalçova’daki iş cinayetinde katledilen
ve şiddete uğrayan kadınların öfkesini
birleştirmektir” dedi.
Kadınların mücadelesinin birleş-
tirilmesinin şart olduğuna dikkat çe-
ken Çelebi, şöyle konuştu: “Daha fazla
kar için kadınları öldüren erkek ege-
men kapitalist sistem ile Ortadoğu’da
kadınları katleden erkek egemenliği
aynıdır. Bu nedenle, Kobanê’deki ka-
dınların direnişi ile Türkiye’deki ka-
dınların öfkesini birleştirmeliyiz. Bu
yıl 25 Kasım’da ‘Savaşa ve şiddete kar-
şı kadınlar isyanda’ şiarıyla alanlarda
olacağız. Sosyalist Kadın Meclisleri
olarak kadına yönelik şiddete, iş ci-
nayetlerine, tacize, tecavüze, kadın
katliamına karşı alanlarda olacağız.
Bedenimize, kimliğimize, emeğimize
ve kendi devrimimiz olan Rojava ka-
dın devrimine sahip çıkmak için tüm
kadınları alanlara çağırıyoruz.”
10 atılım ● KADIN ● 7 Kasım 2014
◗ HABER MERKEZİ
ESP/Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM)
üyeleri, Kobanêli kadınlarla dayanışmak
için Mersin Adana ve Mersin’de kermes
açtı.
Mersin Özgür Çocuk Parkı’nda ker-
mes açan SKM üyeleri, hapishanelerdeki
tutsakların yaptıkları kitap ayraçları ve
yiyecek sattı. SKM üyeleri, elde ettikleri
geliri, Kobanê’den gelen kadınlara ulaş-
tıracak.
Adana’da da Şakirpaşa Mahallesi pa-
zarında kermes düzenlendi. “Kadın da-
yanışması sınırları aşıyor” diyen kadınlar,
hazırladıkları ürünleri Kobanê’li kadın-
lar için satışa çıkardı. Bir kızı ve oğlu
Kobanê’de ölümsüzleşen bir anne, tüm
pazar harçlığını gözyaşlarıyla bağışladı.
SKM Sözcüsü Fadime Çelebi, kadın özgürlük mücadelesinde temel görevlerinin Rojava kadın devrimi ve Kobanê direnişi ile Isparta’daki iş cinayetinde katledilen ve şiddete uğrayan kadınların öfkesini birleştirmek olduğunu belirtti, “Temel görevimiz isyanı büyütmektir” dedi.
Temel görevimiz isyanı büyütmekTemel görevimiz isyanı büyütmek
SKM’lilerden Kobanêli SKM’lilerden Kobanêli kadınlar için kermeskadınlar için kermes
● KADIN ●7 Kasım 2014 atılım 11
Kadına yönelik şiddet, kadının köle-leşmesinin sürdürülebilmesi bakımından kritik noktada durur. Bundan dolayı da sistematik işleyen bir olgudur. Nere-deyse her gün, en az bir kadının katle-dilmesinin altında da bu gerçekler yatar. Bir anlamda ölüm, her kadının başında sallanan demoklesin kılıcı gibidir. Ancak kadın cinsine ölüm sadece devlet silueti-ne bürünmüş kocalarından, babalarından, kardeşlerinden gelmiyor. Ataerkil kapita-lizmin kadının emeğini azami derecede sömürme eğilimi de kadınları öldürüyor. Hayatın bütün alanlarında nesneleştirilip görünmez kılınan kadının, tek göründüğü alanda işte bu ölüm yollarıdır.
Konya’nın Alaşehir İlçesi’nden Isparta’nın Gelendost İlçesi’ne elma top-lamaya giden kadınların ömrü, o ölüm yolunda son buldu. Üç beş kuruşluk bir güvenlik önleminin dahi fazla görüldüğü o ölüm yollarında kaçıncı kez devrildi otobüsler, traktörler, kamyonetten boz-ma minibüsler. Kadınlar evlerine nasıl
sıkı sıkı kapatılıyorsa, ölüm yollarında da aynı zihniyetle tıkıştırılıyorlar otobüslere. Evde emeği yok sayılırken elma bahçele-rinin zorlu çalışma koşullarında ücretleri kuşa çevriliyor. Sonra bu yetmezmiş gibi, 15 kişilik bir midibüse 80 kişi bindiriliyor-lar. Yoksul ve kadın olmanın sonucu belli; aşırı yükten dolayı freni patlayan otobüs şarampole yuvarlanıyor 17 kadın işçi kat-lediliyor.
Ataerkil kapitalizmin yabancılaşması, bu iş cinayetleriyle birlikte dip boyutla-ra iniyor. Son on ayda işe gidiş ve dö-nüş yolunda 101 kadının katledilmesi bu boyuta işaret ediyor. Katledilen 94 tarım işçisinden 64’ü de kadın. Bunlar güncel veriler. Sadece Bursa’da fabrikanın kapı-sı kilitlendiği için çıkan yangında kül olan kadınlar hala hafızalardadır. İstanbul’da sele kapılan araçta boğulan sekiz kadın-dan geriye kalanlar bilincimize çarpıp duruyor. Sessizliğin arasında çaresizleşen aileler para karşılığı susmayı tercih etmiş-lerdi bu son olayda.
Bu ölümlerden çarçabuk “dayıbaşları” sorumlu tutuldu. Hiç bıkmadan, arlanma-dan her olay bir günah keçisiyle sümen altı ediliyor. “Dayıbaşı”nı bağlayan ne? Birkaç “ayrıksı ot” değil ki dayıbaşları. Ak-sine, bu devasa karın esas payını dayıbaş-ları değil, o elma bahçelerinden saraylar, saltanatlar inşa edenler alıyor. Filii olarak devlet başkanı olan Erdoğan’ın bin odalı sarayını da buna eklememek bir eksiklik olur. Nihayetinde alnımızın teriyle döşe-diği o saraydan tekrarlayacak kapitaliz-min fıtratını ve kadınlara yönelik savaş retoriğini. Böyle bir sömürü zincirinden görgüsüzce yaşamları ve “ahbap-çavuş kapitalizmine” dayanarak yürüyecek ka-dar bağımlılar. Kadınlar söz konusu ol-duğunda ise katlanarak elde edilen artı değerin oranı. Zira kadınların ev içinde görünmeyen emeği, elma bahçelerinde çalışan kadınların ücretlerine de yansıyor. Ataerkil kapitalizmin ekonomi politiği kadın emeğini değersizleştirmektedir ya da ucuzlaştırmaktadır. Burjuvaziden dayı-başına uzanan kapitalist sömürü zincirin-de, ataerkillik kadının emeğinin karşılığını kuşa çeviriyor. Evde koca denetiminde susturulan kadın fabrikada, tarlada ör-gütsüz güvencesiz çalıştırılıyor. Her iki
olgunun arasındaki organik bağ kadının emeğini görünmez kılarken ölümünü gö-rünür kılıyor.
Görüldüğü gibi kadınların örgütsüz-lüğü, hesap sormaktan uzak mücadelesi ataerkil kapitalistlerin tıkır tıkır işlemesi-ne katkı sunuyor. Bundan dolayı aileler susturuluyor ve yeni kadın katliamlarının bekleyicisi durumuna düşüyoruz. Elbette gösterilen tepkiler gözardı edilemez. An-cak gösterdiğimiz bu tepkiler kadınların katledildiği mekanlardan o kadar uzak ki, sesimizi dahi işitmiyorlar. Bu elitist eylem tarzının sonuçlarını artık görmek duru-mundayız. Örgütlenmek ve hesap soru-cu bir eylem çizgisini geliştirmek için ka-dınların yaşamlarına sızmak zorundayız. Konformist bir mücadele tarzıyla ataer-killiğin barikatlarını aşmanın imkansızlığı da ortada olduğuna göre bununla cins bilinci geliştirmek de olanaksız gibi gö-rünmektedir. Kadın çığlıklarının ortasında kalan tabutların yanına dahi varamayan bir pratiğin, kölelik zincirlerini kırmaya yetmediği de artık görülmelidir. Belki de işçi kadınların mezarı başına dikilecek olan kavaklara bağlanan yazmaları ora-dan çözüp başımıza bağlamakla gelişe-cek cins bilinci.
ÖZGÜR KADIN hatice duman
Kavak dallarındaki yazmalar
◗ İSTANBUL
ESP Sosyalist Kadın Meclisleri
(SKM), Isparta’da 31 Ekim günü yaşa-
nan iş cinayetinde yaşamını yitiren 17
mevsimlik kadın tarım işçisi için otur-
ma eylemi gerçekleştirdi.
Galatasaray Lisesi önünde bir ara-
ya gelen sosyalist kadınlar, “Kapitalizm
kadınları katletti, aff etmiyoruz. Hesap
soracağız” yazılı pankartı açtı, oturma
eylemi yaptı.
SKM adına açıklama yapan Güneş
Akan, Ermenek’te yaşanan maden fa-
ciasını hatırlatarak, “Maden ocağının
çıkışında bekleyen kadınların acısına
ortak olmaya çalışırken, bir başka acı
hayatımızın ortasına girdi” dedi.
Isparta’da 17 kadın mevsimlik tarım
işçisinin feci şekilde yaşamını yitirdiği-
ni hatırlatan Akan, kazanın yine her
zamanki gibi kar hırsından kaynaklan-
dığını söyledi. Akan, Kütahya’da maki-
neye sıkışması sonucu yaşamını yitiren
İlknur Tahtalı, Bursa’da yakılarak can
veren kadın işçiler ve İstanbul’da servis
içerisinde boğularak öldürülen kadın
işçilerin unutulmadığını ifade etti.
“Kapitalizmin kadınlara şiddet ve
ölümden başka hiçbir şey vermediğini
hep anlatacağız” diyen Akan, açıkla-
masını “Aff etmeyeceğiz, hesap sora-
cağız. Sömürü ve savaş düzenine karşı
Rojava devrimleri, Kobanê direnişleri
yaratacağız. Sokakları, mevzileri terk
edemeyeceğiz. Hayattan hakkımızı
alacağız” diyerek bitirdi.
SKM: Affetmeyeceğiz SKM: Affetmeyeceğiz hesap soracağızhesap soracağızESP Sosyalist Kadın Meclisleri, kapitalizm ve erkek sistemin katlettiği kadın-lar ve iş kazala-rında katledilen işçi kadınları andı, işçi katli-amlarını protes-to etti.
Samsun’da kadın fanzini dağıtıldı◗ SAMSUN
Samsun Sosyalist Kadın Mec-
lisi üyeleri, Mecidiye Bulvarı’nda
“SKM’nin sesi” adıyla hazırladıkları
kadın fanzinini dağıttı. “Kadın, ya-
şam, özgürlük”, “Sensiz bir eksiğiz”
şiarlarıyla dağıtılan fanzine kadın-
lar yoğun ilgi gösterdi. Fanzinde;
erkek şiddetine, tacize ve tecavüze
uğrayan kadınların yapması gere-
kenler, kentte yaşanan bir tecavüz
davası hakkında bilgi, Kobanê’de
direnen kadınlar, kadın sağlığı ve
Cumartesi Annelerinin mücadele-
leri ele alındı.
Eskişehir’de 17 kadın işçi için eylemEskişehir’de 17 kadın işçi için eylem◗ ESKİŞEHİR
HDK Eskişehir Kadın Meclisi de 5 Kasım günü, Isparta’da yaşamını yiti-
ren kadın tarım işçisi kadınları andı, işçi katliamlarına karşı önlem almayan
hükümeti protesto etti.
Kadın işçileri temsilen 17 mum yakan kadınlar, oturma eylemi gerçek-
leştirdi.
17 kadın işçinin yaşamını yitirdiği olayın bir iş cinayeti olduğunun altı-
nı çizen HDK Eskişehir Kadın Meclisi, her gün iş cinayetleri yaşanmasına
rağmen ilgili bakanların istifayı düşünmediğini belirtti. Hükümetten iş ci-
nayetleri sonrasında gelen “Bu işin fıtratında var” açıklamasına tepki gös-
teren HDK Eskişehir Kadın Meclisi, açıklamasında şunları kaydetti: “Bizler
biliyoruz ki, ne bu ülkede kadın olmanın ne de işçi olmanın fıtratında ölüm
yoktur. Kadınları korumaktan aciz yasalar ve kadın cinayetlerine göz yuman
hükümet vardır. Patronların kar hırsına kurban edilen, kölelik koşullarında
çalışan işçiler vardır. Kadınlar, işçiler, gençler ancak bir araya gelerek, ör-
gütlü mücadele ederek bu cinayetleri de, güvencesiz çalışma koşullarında
durduracaktır.”
12 atılım ● GÜNCEL ● 7 Kasım 2014
Vicdan dünyayı Kobanê savunması, IŞİD çetelerinin katliamcı saldırılarına karşı yaklaşık iki aydır direnişte. Emperyalist ve gerici bölge devletleri ile IŞİD’e destek veren AKP Hükümetinin ‘düştü düşecek’ diye dört gözle beklediği Kobanê, tarihi bir direniş yazıyor.
YPG/YPJ savaşçıları, Kobanê’yi can fedasıyla ayakta tutarken, vicdan ve onur direnişi, dünya halklarının bilincini, aklını ve yüreğini sardı.
Nobel ödüllü ve dünyaca tanınan aydınların girişimiyle ilan edilen 1 Ka-sım Dünya Kobanê Günü, Amerika’dan Afrika’ya, Afganistan’dan Avustralya’ya kadar geniş bir coğrafyada sahiplenildi. 39 ülkede ezilenler, yeni yaşam çağrısı-nın Ortadoğu’da açan fi lizine eylemiyle su verdi.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da da HDP’nin yaptığı çağrıya 56 kentte yanıt verildi. 6-8 Ekim günlerinde gerçekleşen isyanın ardından bir kez daha sokakları dolduran yüz binler, “Bijî berxwedana Kobanê” sloganıyla, Rojava devrimini asla yalnız bırakmayacaklarını yineledi. Devrimin geleceği için canını feda eden onlarca savaşçı da unutulmadı, halklar Kobanê şehitlerini yüreğine bastı.
İstanbul, İzmir, Bursa, Malatya ve Maraş gibi çok sayıda ilden Suruç’a giden binlerce kişi, Mehser ve Mi-saynter köylerindeki sınır direnişçilerine destek verdi. Sınırda insan zinciri oluşturuldu, yüzler Kobanê’ye çevrildi. “Bijî Berxwedana Kobanê” sloganı atılan eylemin ardından Mehser Köyü’nde açılan taziye çadırı ziyaret edildi. Suruç’ta esnafl ar kepenk açmadı.
‘Kobanê ile başladık, ‘Kobanê ile başladık, Kobanê ile başaracağız’Kobanê ile başaracağız’
◗ HABER MERKEZİ
Kobanê direnişine destek için Koşuyolu
Parkı’nda toplanan Amed halkı, IŞİD çetesini
lanetleyen sloganlarla İstasyon Meydanı’na yü-
rüdü. IŞİD kuşatması altındaki Kobanê’ye des-
tek sloganları atan on binlerce kişi “Kobanê ile
başladık, Kobanê ile başaracağız” yazılı pankart
taşıdı. “Bijî Berxwedane Kobanê” sloganı atan
binler IŞİD çetesini de lanetledi. Yürüyüş sonun-
da konuşma yapan DBP İl Eşbaşkanı Zübeyde
Zümrüt, 1 Kasım’da sokağa çıkan milyonların
kalbinin Kobanê için çarptığını söyledi. Züm-
rüt, “Çünkü Kobanê insanlık onurunun çar-
pışmasıdır. YPG ve Kobanê direnişi insanlığın
savunmasıdır” diye konuştu. Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan’ın Kobanê ile ilgili konuşmaları-
nı eleştiren Zümrüt, “Kobanê korkusu Erdoğan’ı
sarmış. Kobanê ile yatıyor Kobanê ile kalkıyor.
Biz, onlardan korkmuyoruz. Tabutlardan kork-
muyoruz. Ölümden korksaydık, bugün sokağa
çıkan milyonların kalbi Kobanê ile atmazdı” diye
konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu ve İçişleri Ba-
kanı Efkan Ala’nın Kobanê eylemleri nedeniyle
yaptığı açıklamalar Diyarbakır’da boşa düşürül-
dü. Başbakan’ın valiliklere gönderdiği talimatın
ardından, Diyarbakır polis ablukasına alınmış,
sabah saatlerinde 7. Kolordu Komutanlığı’ndan
çıkan zırhlı askeri araçlar kentin önemli nokta-
larına yerleştirilmişti. Amed halkının yürüyüş
öncesinde “polis saldırmadıkça, çatışma olmaz”
şeklindeki tutumu sonrasında on binlerce kişi-
nin katılımıyla görkemli bir yürüyüş gerçekleşti-
rildi. DBP yöneticilerinin uyarıları sonucu polis
kitleden uzak durdu.
Kürdistan’ın birçok kentinde eylemlerin en
kitlesel katılım Van’da gerçekleştirildi. Van De-
mokrasi Platformu’nun çağrısıyla Sebze Hali
yanında toplanan on binlerce kişi, “Kobanê düş-
mez, devrim bitmez” yazılı pankart taşıdı
Ulusoy: Koridor direnişin kazanımıdır
◗ ERZİNCAN
1 Kasım Dünya Ko-
banê Günü dolayısıyla
Erzincan’da da dayanışma
eylemi düzenlendi. Saat Ku-
lesi önünde yapılan eyleme,
Ezilenlerin Sosyalist Partisi
Genel Başkanı Sultan Ulu-
soy, ESP Genel Başkan Yardımcısı Fethiye Ok da katıldı.
ESP Genel Başkanı Sultan Ulusoy, 1,5 aydır IŞİD saldırısı altında
olan Kobanê’de tarihi bir direnişin gösterildiğini söyledi. Emperyalist-
lerin ve AKP Hükümetinin Kobanê’nin düşmesi için 1,5 ay bekledi-
ğini söyleyen Ulusoy “Kobanê’deki direnişle, batıdaki ayaklanmayla,
Kürdistan’daki serhildanla birlikte nihayet koridor açıldı. Bu, bizim ka-
zanımımızdır. Bu tamamen halklarımızın kazanımıdır. Bu ne AKP’nin
lütfudur, ne ABD’nin lütfudur. Bu, direnişin kazanımıdır” dedi.
“Direne direne kazanacağız”, “Yaşasın Kobanê direnişimiz” slogan-
larının atıldığı eylemde bileşenler adına Zeynel Gül açıklama yaptı.
Antakyalı Gezi direniş-çileri, Kobanê halkına destek vermek için yine sokaklardaydı. Gezi şehidi Ahmet Atakan ile Kobanê şehidi Muhammed Şık’ın fotoğrafl arının yan yana taşındığı eylemde, Armutlu’dan Kobanê’ye direnişe bin selam” denildi. Eylemde sloganlar Türkçe, Kürtçe ve Arapça atıldı.
◗ HABER MERKEZİ
1 Kasım Kobanê Günü dolayısıyla dünyanın
dört bir tarafında eylemler düzenlendi. Avrupa’dan
Asya’ya kadar onlarca ülkede halklar Kobanê için
sokağa çıktı, destek eylemlerine on binlerce kişi
katıldı. İtalya, Fransa, Almanya, İngiltere, İsveç,
Yunanistan, Bulgaristan, Hollanda, Almanya,
Portekiz, Avusturya, İspanya, Belçika, Çek Cum-
huriyeti, İsviçre’de sokağa çıkan binlerce kişi,
Kobanê’nin yanında olduklarını düzenledikleri ey-
lemler ile ifade etti.
Avusturalya’nın Melbourne ve Sidney kentleri
de Kobanê direnişinin selamlandığı kentler arasın-
da yer aldı.
Toplumsal muhalefetin radikal İslamcı çevre-
ler ve NATO baskısı arasında cendereye alındığı
Afganistan’nın yedi eyaletinde eş zamanlı eylemler
düzenlendi, IŞİD çetesi lanetlendi. Afganistan Da-
yanışma Partisi’nin (SPA) öncülüğünde gerçekleşti-
rilen eylemler Herat, Farah, Nangarhar, Balkh, Tak-
har, Nimruz ve Bamyan eyaletlerinde kitlesel geçti.
Hindistan’ın altı merkezinde de, Kobanê ile da-
yanışma ve IŞİD karşıtı mitingler düzenlendi.
● GÜNCEL ●7 Kasım 2014 atılım 13
sokağa döktü1 Kasım Kobanê Günü dolayısıyla dünyanın dört bir tarafında eylemler düzenlendi. Avrupa’dan Asya’ya kadar onlarca ülkede halklar Kobanê için sokağa çıktı, destek eylemlerine on binlerce kişi katıldı.
Gazi’de Kobanê için barikatlar kurulduGazi’de Kobanê için barikatlar kuruldu◗ İSTANBUL
1 Kasım Dünya Kobanê Günü dolayı-
sıyla Sultangazi Halk İnisiyatifi ’nin yaptığı
çağrı üzerine Eski Karakol önünde toplanan
yüzlerce kişi, İsmetpaşa Caddesi boyunca
yürüyüş gerçekleştirdi. “Kobanê ile başla-
dık, Kobanê ile başaracağız” yazılı pankart
açılan eylemde “Direnen Kobanê’ye bin se-
lam”, “Kobanê halkı yalnız değildir”, “Yaşa-
sın Kobanê direnişimiz” şeklinde sloganlar
atıldı. Yürüyüşte, Rojava’da IŞİD çetesi-
ne karşı savaşırken ölümsüzleşen MLKP
savaşçıları Serkan Tosun ve Suphi Nejat
Ağırnaslı’nın resimlerinin bulunduğu bay-
raklar da taşındı.
Nalbur Durağı’nda yapılan açıklamanın
ardından gençlerin Gazi Karakolu’na doğ-
ru yürüyüşe geçmesi üzerine, polis tazyikli
su ve gaz bombası ile saldırdı. Polisle genç-
ler arasında başlayan çatışmalar İsmetpa-
şa Caddesi boyunca yayıldı.
Gençler, Gazi Hastanesi civa-
rında yollara barikatlar kurdu,
polise karşı direnişe geçti.
Eylem esnasında cadde üzerine “Yo-
lumuz Paramaz yoldaşların yoludur”
yazılı pankart asan MLKP milisleri,
“Yaşasın partimiz MLKP”, “Serkan’dan
Suphi’ye umut dimdik ayakta” şeklinde
sloganlar attı.
İstanbul Kobanê Dayanışması’nın çağrısıyla Taksim Tünel’den Galatasaray’a yürüyüş düzenledi. “IŞİD’e desteğe son. Kobanê’ye yardım koridoru açılsın”, “1 Kasım Dünya Kobanê Günü’nde dünya Kobanê için ayakta” yazılı pankartlar taşıyan binlerce kişi “Kobanê’de düşe-ne dövüşene bin selam”, “Bijî Berxwedana Kobanê”, “Kobanê IŞİD’e mezar olacak” ve “Her yer Kobanê her yer direniş” slogan-ları attı.
Yürüyüşe, İstanbul Kobanê Dayanışması bileşenleri bay-raklarıyla katılırken eylemde Serekaniye’de yaşamını yitiren MLKP savaşçısı Serkan Tosun ile Kobanê’de yaşamını yitiren MLKP savaşçısı Suphi Nejat Ağırnaslı’nın resimlerinin olduğu fl amalar ile IŞİD çetelerine karşı feda eylemi gerçekleştiren Arîn Mîrkan’ın fotoğrafl arı taşındı.
İstanbul’da binlerce kişi Kobanê için yürüdü Kobanê direnişine destek amacıyla Kürt si-
yasi tutsakların 15 Ekim’de başlattıkları süresiz açlık grevi sona erdi. Tutsaklar, “Kobanê kendi özgücüyle direnmiş ve halkların enternasyona-lizminin kalbi olmuştur” dedi.
PKK ve PAJK’lı tutsaklar adına açıklama ya-pan Deniz Kaya, Kobanê’de 48 gündür devam eden direnişle birlikte halklar tarihinde yeni bir sayfa açıldığını belirtti. Her fırsatta Kobanê’nin düşmesini beklediğini ifade eden AKP ve ulus-lararası güçlerin direniş karşısında boşa çıktığını kaydeden Kaya, “Bilinmelidir ki Kobanê kazan-mıştır. Silah yardımı ve peşmergenin Kobanê’ye geçişi, topraklarını ölümüne savunan ve bu uğur-da can veren yoldaşlarımızın yarattığı bir sonuç-tur” diye belirtti. 15 Ekim’den itibaren uyarı amaçlı başlatılan süresiz dönüşümlü açlık grevi eyleminin sonlandırıldığı belirtilen açıklamada “Fakat bilinmelidir ki; Kürt halkı ve toprakları tehdit altında oldukça her türlü bedeli ödemeye hazırız” ifadelerine yer verildi.
Kobanê’ye destek Kobanê’ye destek açlık grevi sona erdiaçlık grevi sona erdi
◗ MÜNEVVER İLTEMUR
Taksim’den Pirsus’a (Suruç’a) hareket
eden otobüsümüzü umutlu bir heyecan
kaplıyor. Daha önce gidip gelenler duy-
gularını, devrime dokunmanın farklılığını
anlattıkça heyecanımız da artıyor. Korku-
nun ve ölümün devrimci irade karşısında
nasıl paçavraya dönüştüğünü, kölelik zin-
cirlerini kıran ve devrime koşan bir halkın
yenilmezliğini anlatıyor arkadaşlar. Bizler
için ayrı bir önemi var elbette... Barbar
IŞİD çetelerine karşı devrimi savunurken
5 Ekim’de Miştenur Tepesi’nde ölüm-
süzleşen Suphi Nejat Ağırnaslı yoldaşın
ölümsüzleştiği Kobanê’yi ve Miştenur
Tepesi’ni daha yakından görmenin heye-
canıdır. Devrime dokunabilmek, hisset-
mek ve savaşanlarla sınırda da olsa daya-
nışmada bulunmanın coşkusudur.
Emperyalistler/sömürgeciler, Ortado-
ğu petrolleri ve enerji geçiş yolları üze-
rinde hegemonya kurmak ve alanlarını
genişletmek için mezhepsel ve etnik sa-
vaşlarla halkları birbirine kırdırıyor. Ama
büyük ve genişletilmiş planları halkların
direnişine çarpıyor. Ezilen halklar için bü-
yük bir umut ışığı olan Rojava devrimi ve
yüzyılımızın Stalingrad’ı Kobanê direnişi
bu planlarını bozduğu için iki aydır faşist
IŞİD’in uyguladığı vahşeti seyrettiler. On-
lar, halkların kendi kendini yönettiği Ro-
java Kürdistan’ını zayıf düşürmek ve çiz-
meyi aşan IŞİD çetelerini hizaya getirmek
için umut yaratıp beklediler! Ama kadın
ve erkek savaşçıların çelikten iradesiyle
Kobanê’nin düşmediğini görünce IŞİD’i
bombalamaya başladılar. “Kobanê düştü
düşecek” diyen Ankara, direniş karşısın-
da koridoru açmak zorunda kalırken peş-
mergeler de ağır çekimle Kobanê’ye doğ-
ru yola çıktılar.
SAVAŞÇILARIYLA GURUR DUYAN KADINLARKobanê’de IŞİD barbarlarına karşı sa-
vaşan ve kanlarıyla tarihi bir destan yazan,
çocuklarını, eşlerini ve evlerini bırakıp
sömürgeciler tarafından çizilen sınırda
bekleyen kadınlarla konuşuyoruz, binle-
rin Kobanê ile dayanışma günde tuttuğu
nöbet yerinde. İstanbul’dan geldiğimizi ve
Serkan’ın, Paramaz’ın yoldaşları olduğu-
muzu söyleyince coşkuyla karşılayıp an-
latmaya başlıyorlar. Öncelikle dikkatimizi
çeken, küçük Kobanê’nin büyük destanını
ve Rojava kadın devrimini yaratanların
haklı gururu oluyor.
İstisnasız her ailede cephede savaşan,
ölümsüzleşen ve yaralanan evlatlarının
olduğunu öğreniyoruz. 25 gün önce oğlu-
nu kaybeden bir anne, oğlunun şehadetini
bir başka kente çalışmaya/okumaya gitmiş
gibi rahat ve doğal bir şeklide anlatıyor.
Şaşırıyoruz! Kanıksama diyor kimi arka-
daşlar. Bir anne, nasıl sıradan bir şeymiş
gibi ölüm karşısında bu kadar metanetli
olabiliyor? Ama başka kadınlarla konuş-
tuğumuzda hepsinin de aynı ruh halinde
olduğunu görüyoruz. Özgürlüğe susamış
bir halkın devrimi korumanın bedel ge-
rektiğine olan inancıydı bizi şaşırtan.
1993’de PKK safl arında özgürlük için
savaşan oğlunun şehit düştüğünü ve kızı-
nın da Kobanê’de yaralandığını söyleyen
yaşlı Kürt kadını, kızının şimdi de cep-
hede yaralanan YPG/YPJ savaşçılarına
baktığını gururla anlatıyor. Bir başkası,
kızının IŞİD faşistlerine karşı savaştığını
ve kendisinin de gitmek istediğini ekliyor.
Niyazi baba ile tanıştırıp Rojava şehidi
Serkan Tosun’u anlatınca, hemen ortak
direnişle nasıl da kaynaştıklarını görüyo-
rum. Kobanê düşecek diyenlerin hayal-
lerinin suya düştüğünü anlatan MLKP
savaşçısının sözünün ne kadar doğru
olduğunu 7’den 70’e atılan sloganlarda
görüyoruz. Dört parçada birleşen bir hal-
kı ve çelikleşen iradesini hiç bir gücün
yenemeyeceğini orada, sınırda nöbette
bekleyenlerin gözlerindeki ışıktan ve yü-
reklerindeki umutta görüyoruz. Peşmer-
gelerin ağır silahlarla geçişinin başta Kürt
halkının serhildanları olmak üzere dünya
halklarının direnişi sayesinde olduğunun
bilincindeler hepsi de.
Bir kez daha, on yıllardır yaratılama-
yan bilincin savaşla nasıl yaratıldığını hep
birlikte görüyoruz.
Evet, orada insanlık direniyor. Direni-
şe omuz vermek devrime omuz vermek,
insanlığı savunmaktır.
CEPHEYE GİTMEK İÇİN KUMAYA RAZIKobanê’den Pirsus’a gelenlerle yap-
tığımız sohbetlerde, Kuzey Kürdistan’a
göre kumalığın daha yaygın olduğunu öğ-
reniyoruz. Ve yine büyük şaşkınlıkla ka-
dınların bunu çok doğal karşıladığını da...
Şaşkınlığımızı gören genç bir kadın bize,
kendisine kuma getiren bir kadını gösteri-
yor. 60 yaşında bir erkeğin ikinci eşi olan
35 yaşındaki genç kadın, söylenenleri
utangaçça doğrulayıp iki çocuğunu gös-
teriyor ve “büyüyünce silah alıp DAİŞ’e
karşı savaşmak istiyorlar!” diyor, göğsünü
kabartarak. Başka bir genç kadın, kocası
iki küçük çocuğuna bakarsa kendisinin
cepheye savaşmaya gideceğini belirtiyor.
Ben ironi olsun diye “kuma getirirse gider
misin?” diye sorunca, büyük bir samimi-
yetle “elbette” diye yanıt veriyor.
AYAKLARI ÇIPLAK ZAFER İŞARETİ YAPAN ÇOCUKLARAkşam kalacak yer ararken, her ev
dolu ve araba da soğuk olduğu için okul-
da bulduk kendimizi. İyi ki de gitmişiz
okula. Orada direnişin yarattığı fedakar
insanlarla tanıştık, sohbet ettik. Direnişin
insanları nasıl da arındırdığını, güzelleş-
tirdiğini gördük. Tam bir komün yaşamı
var. Adeta ikinci bir Gezi’yidi Mehser
Köyü. Kaldığımız okul Amed Komünü’ne
bağlıydı. Cizire ve diğer komünler de var.
Geceleri de nöbet tutuyorlar. Biz de dört
kadın, iki saat nöbet tuttuk genç bir he-
valle birlikte. Sabah 06.30 da battaniyele-
rimizi Van Barış Anneleri’ne bırakırken
odun ateşinde kaynayan çaylarımızı içip
mıntıka temizliğine katıldık.
TUAD-FED in yaptığı basın açıkla-
masına katıldıktan sonra yine Urfa’dan
ve Van’dan gelen kadınlarla sohbet et-
tik. Onlarda da aynı coşku ve zafere olan
inanç vardı.
Çadırkentleri ziyarete gittik. Önce
Arin Mirxan Çadırkenti’ndeyiz. İlk dik-
katimizi çeken çadırkentin girişindeki
berberler oldu. Onlarca berber çocukları
traş ediyordu. Güzel bir görüntü. Kampın
sorumlularıyla ihtiyaçlar hakkında bilgi
aldıktan sonra kampı dolaştık. Okullar
dışında hiç bu kadar çocuğu bir arada
görmemiştik! Peşimize takılan çocukların
ayakları çıplaktı ama yüzlerinde gülücük-
ler ve dillerinde sloganlar eksik olmuyor-
du. “Bîji berxwedana Kobanê” “Bîji YPG,
bîji YPJ”
İlçe nüfusu ikiye katlanınca ve devlet
“baba” da yardım etmeyip gelen yardım-
ları da vermeyince sıkıntıların yaşanması
doğal... Çadırlar kışlık değil ve tek gözlü.
Çadırkent tarla üzerine kurulduğu için
çakıl taşları dökülse de sokaklarda çamur
oluyor. Çadırlarda kalanların sayısı deği-
şiyor. Kimi çadırda 8 kimi çadırda 4 kişi
kalıyor. Mayında ayağını kaybeden bir
kadın ve kurşunla yaralanmış çadırda ya-
tan hastalar gördük. Onlar da “serkeftin”
diyor.
Ardından Suphi Nejat Ağırnaslı
Çadırkenti’ne gidiyoruz. Eski bir fabrika-
nın içine kurulduğu için daha iyi sayılır.
Yine kalabalık çocuk grubu sarıyor etra-
fımızı. Çadırkentin sorumlusuna Suphi
Nejat’ın yoldaşları olduğumuzu söyle-
yince başlıyor çadırkente adını nasıl ver-
diklerini anlatmaya. KCK davasında yeni
tahliye olan heval, kendisinin önerdiğini
söylüyor enternasyonal komünist devrim-
cinin adını. “Başka şehitler de” var itiraz-
larına rağmen çoğunluk kabul ediyor. O
gün orada bir kadın ikiz doğurdu. Komün
yapıp süt aldık. Bir arkadaşımız da ikizler
için ahşap beşik aldı. Genç kadın eşi ve
kumasıyla çadırda yer yatağında ikizleriy-
le yatarken gülümsüyordu ikizlerin özgür
geleceğine. “Bu kadar çocuk neden yapı-
yorsunuz” diye soran arkadaşımıza baba,
“Öldürülenlerin yerini doldurmak için”
dedi. Filistinli Leyla Halit’in “siyonistler
öldürdükçe biz kadınlara! ‘doğurun’ diyo-
ruz” sözü aklıma geldi ve vatan işgal altın-
daysa doğurmak bir çeşit ulusal direniştir!
dedim.
Çocukların özgür olduğu günler için
direniyor abileri, ablaları, babaları ve ku-
zenleri... Hep çocuk olarak kalmak ister-
dim demişti ya Nejat yoldaş... Gerçekten
çocuk olmak ne güzel Özgür Kobanê de
kendi dillerinde okumak gibi. Ve 7’den
70’e herkes aynı şeyi söylüyor: Bîji Ko-
banê, Bîji YPG/YPJ.
Çocukları ve yaşlıları aynı şiarı hay-
kırıyorsa ve ölümü göze almışsa, bir halk
asla yenilmez ve Kobanê düşmez! diyerek
ayrılıyoruz çadırkentten.
Selam olsun; bu görkemli direnişin
mimarlarına. Selam olsun; bu direniş des-
tanını tarihe kanlarıyla yazanlara... Selam
olsun; cephe gerisinde fedakarca çalışan
Kadirlere, Depremlere, Çerçilere....
Ve selam olsun; adlarını çadırkentlere
veren, Arîn Mîrkanlara, Paramaz Kızıl-
başlara... Aydınlattığınız yolda yürüyor
yoldaşlarınız. O büyük günde, yıldızlarla
güneşin etrafında çocukların şen kahka-
haları arasında omuz omuza güvende du-
racağız yoldaşlar... Zafer yakındır!
14 atılım ● İZLENİM ● 7 Kasım 2014
Akşam kalacak yer ararken, her ev dolu ve araba da soğuk olduğu için okulda bulduk ken-dimizi. İyi ki de gitmişiz okula. Orada direnişin yarattığı fedakar insanlarla tanıştık, sohbet ettik. Direnişin insanları nasıl da arındırdığını, güzelleştirdiğini gördük. Tam bir komün yaşamı var. Adeta ikinci bir Gezi’yidi, Mehser Köyü.
Bu halk yenilmez, Kobanê düşmez
● HABER ●7 Kasım 2014 atılım 15
Dünya Kobanê Günü’nde Suruç’un sınır köyüne geldik. Sanki bir yabancı ülkeye ayak basmış gibiydim. Bizim ailede, Kürdistan’a ilk adımı yeğenim atmıştı. Bir siyasi görüşü bile yoktu. Gerçek bir savaş yaşandığına inanma-dan gitmişti Yüksekova’ya. ‘Ben ateş etmem, onlar da bana etmez’ demiş, 20 gün sonra cenazesini almıştık...
Suruç’tan, Kobanê’ye sınırı olan köye geç-tik. Kalabalık bir kitleyle yürüyüş yaparak, 1 Kasım eylemini gerçekleştirdik. Halkla ilk defa karşı karşıya gelmiş gibi oldum. Yanımdaki ar-kadaşlar, Kürt oldukları için oradaki halkla di-yalog kurabiliyorlar. Ben onları anlamıyordum, onlar da beni. Ama orada olmamızdan ne ka-dar umutlandıkları gözlerinden belliydi.
Anaların hüzünleri gözlerindeydi. Kiminin oğlu, kiminin kızı, kiminin kardeşi ve eşi ora-daydı. Dillerini bilmesem de bunu hissediyor-dum. İlk defa bir savaşa bu kadar yakındım ve yıllardır bitmeyen bir acıyla nasıl iç içe yaşadık-larını ve umutlarını kaybetmediklerini gördüm. Devletin verdiği acıya rağmen, benim Türk ol-duğumu bile bile kucak açmaları çok değerli ve onurlu bir davranıştı.
Bir şeylere dahil olma isteğiyle o akşam gece nöbeti tuttum. Bu nöbetim, yıllardır bizi ayrıştırıp düşmanlaştırmaya çalışanlara kendi cephemden cevabımdır. ‘Ben burada, onların yanındayım. Asıl suçlu ve katil sizsiniz, sizin kur-duğunuz sistemdir’ demekti aslında!
Mensup olduğum kimlik adına, o halka bu zulmü yapan iktidarı yerinde gördüm. Utan-
cımdan kimliğimi belli etmemeye çalıştım. Ama onlar benim Kürt olmadığımı öğrenince daha sıcak baktılar, daha çok saygı duydular. Kampta, kimi Türk ordusunun yerleştirdiği mayınlardan kimi de IŞİD’çi çetelerin saldırıla-rından yaralananlar vardı. Çocukların durumu da iç açıcı değildi. Hava soğuktu, çocuklar yalın ayak. İncecik elbiselerle dolaşıyorlardı.
Orada bir kez daha düşündüm; yani ben ve ailem, Türk devletinin yürüttüğü savaş po-litikasının mağduruyduk. Yıllardır kirli savaş ol-duğunu, yeğenimin katilinin Türk burjuva dev-leti olduğunu dillendiriyordum. Bu görüşümle o halkı anladığımı düşünüyordum. Aslında du-rum benim anladığım gibi değilmiş. Acılarını yakından görünce fi krim değişti. Karşımdaki ‘heval’in yakınları savaştaydı. Kendisi yılarca zindanda bedel ödemişti. Halklara duyduğu sevgi ve inanç gözlerinde parlıyordu ve tabi sıcaklığı da.
Bir kez daha anladım ki, Kobanê savaşı on-ların değil, tüm halkların özgürleşme savaşıydı. Kobanê halkını desteklemek ve dayanışmak, tüm halkların insanlık borcuydu.
Ben bu fi kirlerle eve döner dönmez, ora-da yaşananları anlattım çevreme ve aileme. Benim gözümle bir kez daha değerlendirdiler. Şimdi onlarda nasıl yardım ederiz düşüncesi oluştu. Sadece okuyup okunanları anlatmak değil, gidip gerçeği yerinde görmek, insanın bakış açısını değiştiriyor.
Ve anladım ki, biz birbirimizin acısını görür-sek bütünleşiriz, kurtuluşumuzu böyle sağlarız.
İZLENİM selma gök
Kobanê sınırında savaşa tanık olmak
Filistinliler Suruç’ta sınır nöbetindeTürkiye’de mülteci olarak yaşayan Filistin solu üyesi gençler, Suruç’taki sınır nöbetine destek verdi. Muhan-ned Saafin ve Zeki Ehmed, “Filistin ve Kürt halkının kaderinin aynı” olduğunu söylerken, Suruç’ta gönüllü olarak çalışacaklarını açıkladı.
◗ URFA
İstanbul Kobane Dayanışması içinde
yer alan Filistin İçin İsrail’e Boykot Gi-
rişimi üyesi Filistinliler Suruç nöbetine
katıldı. 1 Kasım günü Suruç’a giden sınır
nöbetçileri arasında yer alan Filistin solu
üyeleri, Filistin bayrakları taşıdı.
Nöbete katılan Filistinlilerden Mu-
hanned Saafi n ve Zeki Ehmed, İsrail’in
Filistin’e dönük saldırıları ile IŞİD’in
Kobanê’ye dönük saldırılarının aynı ol-
duğuna dikkat çekerken, Kobanê’deki
zaferin aynı zamanda Filistin ve tüm
Ortadoğu’nun zulme karşı zaferi olaca-
ğına vurgu yaptı.
ANF’ye konuşan Filistinli gençlerden
Saafi n ve Ehmed, Kobanê ile Filistin’deki
direnişin ortak yönlerine dikkat çekti.
Elinde Filistin bayrağı ve puşisiyle Meh-
ser Köyü sınırına gelen Saafi n, nöbete
katılma amacını “Filistin ve Kürt halkı-
nın kaderi aynı” sözleriyle özetledi.
‘SİZİN ZAFERİNİZ BİZİM ZAFERİMİZ, DİRENİŞİNİZ DİRENİŞİMİZDİR’Filistin halkı gibi Kürt halkının da ya-
şadığı her yerde zulme maruz kaldığını
ifade eden Saafi n, Kobanê’deki YPG ve
YPJ savaşçılarının direnişinin tarihi bir
direniş olduğunu kaydetti ve Kobanê’de
kazanılacak zaferin Filistinlilerin de za-
feri olacağını söyledi.
Kendisinin de bir mülteci olduğunu
söyleyen Saafi n, çetecilerinin saldırıla-
rından dolayı göç etmek zorunda kalan
binlerce Kobanêli’nin yaşadığı durumu
çok iyi anladığını ve bu nedenle Suruç’ta
bulunan Kobanêlilerin yaralarını sar-
mak için de gönüllü çalışmalarına dahil
olacağını belirtti.
Saafi n ile birlikte gelen Zeki Eh-
med ise Kobanê direnişiyle dayanışmak
amacıyla nöbet eylemine geldiğini söy-
leyerek, direniş nöbetinin yanı sıra ilçe
merkezinde Kobanêlilere destek elini
uzatmak için Suruç’a geldiklerini kay-
detti.
◗ MARDİN
Trabzon ve
İstanbul’dan “Kar-
deşimize Gidiyo-
ruz” sloganıyla yola
çıkarak Mardin’e
giden Trabzonlu
bir grup, geçtiğimiz
hafta Kobanê’de
IŞİD tarafından
katledilen Vahap
Güven’i mezarı ba-
şında andı.
Mardin’in Derik İlçesi (Qızıle)
Boyaklı Köyü’ne gelen grup önce
Güven ailesine taziyede bulundu,
ardından Vahap Güven’in mezarını
ziyaret etti.
Duygulu anların yaşandığı zi-
yarette grup adına konuşma yapıl-
dı. Konuşmada, Trabzonspor’un
70’lerdeki devrimci ruhuyla futbol-
da devrim yaparak İstanbul saltana-
tını yıktığı, bu nedenle de ülkenin
her tarafında yüreği ezilenlerden
yana atan birçok kişi gibi, Vahap
Güven’in Trabzonsporlu olduğu
belirtildi.
Hayatını emeğiyle kazanan bir
işçi olan Güven’in hiçbir örgütlülü-
ğü olmamasına rağmen Kobanê’de
yaşanan IŞİD vahşetine daha fazla
dayanamayıp, çalıştığı işyerinden
ayrıldığı ve tek başına Kobanê’nin
yolunu tuttuğu anlatıldı. Arkadaş-
ları Güven’i şu sözlerle anlattı:
“Kobani’de savaşırken bile Bor-
do-Mavi kaşkolunu boynundan
çıkarmayan vicdan timsali renk-
taşımız, yoldaşımız Vahap Güven,
bir ezilen, bir işçi, bir devrimci ve
bir Kürt olarak Trabzonsporluluk
ruhuna en çok yakışan hayatlardan
birini sürmüştür. Bize düşen de
onun anısını ve mücadelesini ya-
şatmaktır. Varsın futbolcular siyah
bant takmasın. Varsın kulüp tazi-
ye yayınlamasın. Trabzonspor’un
şampiyonluk şarkısı sensin!”
Facebookta yer alan Devrimci
Trabzonsporlular sayfasının da ku-
rucusu olan Trabzonsporlu Vahap
Güven, YPG safl arında IŞİD’e karşı
savaşmış, 23 Kasım günü ölümsüz-
leşmişti.
Trabzonspor’unTrabzonspor’unşampiyonluk şarkısı sensin
16 atılım ● HABER ● 7 Kasım 2014
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) 5. Olağan Genel Kurulu’nu 15-16 Kasım’da Ankara’da gerçekleştirecek. HDK, kuruluşundan günümüze kadar olan süreçte politik özgürlük ve de-mokrasi mücadelesinin geliştirilmesinde önemli roller oynadı.
HDK, halklarımızın birleşik bir müca-dele mevzisidir. Kürdistan’da sürmekte olan devrimle Batı’daki işçi emekçi ha-reketinin birliğinin sağlanması ve ortak kanallarda buluşmasıdır. Devrimin birle-şik bir eksende sürdürülmesidir. Batı’da devrimci demokrasiyle Kürt özgürlük mücadelesinin birliği olmadan siyasal özgürlüklerin, demokrasinin kazanılması olanaklı değildir. Bu nedenle, Kürt özgür-lük hareketinin dışındaki birlik arayışla-rının siyasi ufku dar ve sınırlıdır. Dahası önemli ölçüde sosyal şovenizimle ma-luldür. Kısaca söylersek gerçek hayatta karşılığı yoktur. Eğer faşizme karşı cep-heleşmek gerektiği ihtiyaç olarak duyu-luyorsa bu, Kürt özgürlük mücadelesiyle Batı’daki devrimci demokrasi güçlerinin birliği temelinde olabilir. Dolaysıyla HDK, halkçı ve demokratik bir cephe ihtiyacını yanıtlayacak gerçek bir hareket olarak görülmelidir.
İçinden geçmekte olduğumuz süreç demokratik bir cepheye, yani HDK’ye
olan ihtiyacı ortadan kaldırmadı. Bilakis siyasal, toplumsal çelişki ve çatışkıların düzeyi HDK’ye olan ihtiyacı daha da ar-tırmıştır. HDK, demokrasi ve politik öz-gürlük isteyen parti, grup ve bireylerin bir araya gelmesi ile kuruldu. Kuruluşun-dan bir süre sonra HDK güçleri iki seçim süreci içerisinde kendini buldu. HDK, seçimlerde etkin bir rol oynayabilmek için HDP’yi kurdu. Her şey gibi parti de olduğu yerde duramazdı. Kitlelerin ihti-yaç ve beklentileri doğrultusunda kitle partisi biçimini aldı. HDP’nin aldığı yeni biçim ve rol, ister istemez HDK içinde-ki kuvvetlerin HDP’de yoğunlaşmasına yol açtı. İki seçim süreci nedeniyle HDK önemli ölçüde geri planda kaldı. Bu du-rum, HDK ile HDP arasındaki ilişkinin muğlaklaştırılmasına ve ayrım noktaları-nın silikleşmesine yol açtı. Ortaya çıkan bu durum, HDK-HDP ilişkilerinin yeni-den tarif edilmesini zorunlu kıldı.
HDK bir kongre örgütlenmesidir. Örgütlenme esasını meclisler üzerine geliştirme perspektifi ne sahiptir. Mahalle, ilçe ve il meclisleri ile toplumsal, sosyal, siyasal yaşamın her alanını kapsar. Meclis-ler çoğulcu organlardır. Tüm ezilen sınıf, cins ve milliyetleri, kültürleri, inançları ve farklı politik görüşleri, parti, grup ve bi-reyleri içerir. HDK, ezilen toplumsal ke-
simlerin iç içe geçtiği bir araçtır.HDP, HDK’nin siyasal kolu olarak
kuruldu. Kongrede örgütlenmiş kitle-lerin talep ve sorunlarını parlamenter mücadele alanına taşımaya çalışır. HDK, HDP’nin toplumsal temelini ve geniş-letmeyi amaçlar. HDP’de HDK’nin ge-niş toplumsal kesimlerin siyasi talep ve sorunlarını parlamentoda mücadelesini yürüten bir rol oynar. HDK ile HDP ara-sındaki rol farklılıkları, her iki platform arasında ayrım çizgilerinin kalınlaştırıl-masının ve ayrıştırılmasının ne HDK’ye ne de HDP’ye yararı yoktur. HDK-HDP karşıtlığı üzerine oturmuş formülasyon-ların geliştirici bir tarafı da yoktur. Bu, HDK’nin geriye doğru çekilmesinden başka bir sonuç vermez. Gerçekte top-lumsal ve siyasal alan karşıtlığı gibi görü-nen şey, özgürlük ve demokrasi müca-delesi için bir olanaktır.
HDK’nin temel var oluş biçimi de-mokrasi mücadelesini yerelleştirmek ve demokrasiyi yerelde kurmaktır. Bu da ancak, halkın yerelde her düzeyde mec-lislerde örgütlenmesiyle gerçekleştirile-bilir. Kısacası HDK, demokrasiyi kurma hareketidir. Halkın, demokrasi güçlerinin, sömürüye ve baskıya karşı kendi öz sa-vunmasını geliştirmenin temel aracıdır.
HDK’nin kuruluş sürecinde oluşan meclis veya meclis girişimlerinin bugün iki seçimden sonra dikkat ve ilginin par-tide yoğunlaştırılmış olması anlaşılır bir durumdur. Zaten iki seçim de, HDK-HDP’nin iç içe ve birlikte çalıştığı bir
süreçti. Çalışmaların seçim komisyonları üzerinden yürütülmüş olması meclislerin görece geriye düşmesine ve daralması-na yol açması kaçınılmazdı. Dolayısıyla, meclislerin yeniden inşası sorunu temel ve tayin edici yerde duruyor. Meclisler olmadan HDK olmayacağı gibi, yerel meclislerin olmadığı bir HDK’de “Güç Birliği Platform”larının ilerisinde bir rol oynamaz.
Meclislerin kuruluşu sorunu, sade-ce meşru mücadelenin geliştirilmesi-nin değil aynı zamanda HDP’nin geniş toplumsal temele dayandırılması için de gereklidir. HDP’nin tüzüksel organları dı-şında şimdilik meclisler olmadığına göre, meclislerin oluşturulması HDP’nin geli-şimi için de üstünden atlanamayacak bir sorundur. HDP, HDK yerel meclislerine dayandığında toplumsal gücünü artırabi-lir ve halka dayanan bir harekete dönü-şebilir.
HDK’nin yeniden örgütlenmesi zo-runludur. Mevcut meclis girişmelerinin geliştirilmesi ve halk tabanına dayandı-rılması için herkese sorumluluk düşüyor. Fakat herkesten önce, HDK içindeki sosyalistlerin sorumluluklarını yerine ge-tirmesi gerekir.
HDK, 5. Olagan Kongre’ye gider-ken sorunları büyük, sorumlulukları da büyüktür. Kongre delegelerinin HDK’yi yeniden yapılandıracak bir irade ortaya koyacağından şüphe etmiyoruz. Hele, Kobanê direnişinin yarattığı güç ve enerji Kongreye ayrı bir enerji katacaktır.
SERBEST KÜRSÜ emin orhan
HDK kongresine giderken
◗ ANTAKYA
Antakya’da yaşayan Arap Alevi genç-
ler, piknikte bir araya geldi. Seylca (Yay-
lıca) Köyü’nde piknik düzenleyen genç-
ler, Ortadoğu, Suriye ve Rojava üzerine
tartışma yürüttü, örgütlenme sorunları-
nı ele aldı. Yapılan tartışmalarda Arap-
Alevi Gençlik Meclisleri’nin büyütül-
mesi kararı alındı. İnkar ve asimilasyona
karşı Arap-Alevilerinin dil, kültür, tarih
ve geleneklerine dönük çalışmalar yapıl-
ması, Arap-Alevi Meclisleri’nin yayını
olan Ehlen dergisinin daha çok okura
ulaştırılması kararlaştırıldı.
Arap Alevi gençler Arap Alevi gençler sorunlarını tartıştı
ÖGK’dan 25 Kasım’a çağrı◗ ANKARA
Özgür Genç Kadınlar
(ÖGK), Kobanê’de direnen ka-
dınları selamlamak için Orta-
doğu Teknik Üniversitesi’nde
(ODTÜ) “Direnen kadınlar”
başlıklı fotoğraf sergisi açtı.
YPJ’li savaşçıların fotoğrafl arını
sergileyen ÖGK’lılar, 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Mücadele Günü’ne ilişkin çalış-
maları da başlattı. Genç kadın-
lar, “Savaşa, kadın katliamına
karşı 25 Kasım’da sokaklara” şia-
rı ile genç kadınları 25 Kasım’da
sokaklara çağırdı.
Yunanistan’da 500 okul işgal edildiYunanistan’da 500 okul işgal edildi◗ ATİNA
Yunanistan’da yeni eğitim yasasına karşı öğrenciler, yaklaşık 500 okulu
işgal etti. Öğrenciler, Selanik, Atina, Tripoli, Nafplio, Girit Adası ve Epir’in
yanı sıra bir çok şehirde yaklaşık 500 okul içinde eylem başlattı. Sosyal medya
üzerinden örgütlenen öğrenciler, eğitim sisteminin iyileştirilmesi için eylem-
lerin yaygınlaşacağını belirtti. Öte yandan, Yunanistan Eğitim Bakanı Andreas
Loverdos, öğrencileri tehdit etti. Loverdos, 17 Kasım 1973’te başlayan öğrenci
eylemlerinin Albaylar cuntası tarafından nasıl bastırıldığını anlattı.
● HABER ●7 Kasım 2014 atılım 17
BEKSAV, kuruluşunun 20. yılında yeniden ‘merhaba’ diyor. BEKSAV Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Ağbulut, “Umutla dirençle kaldığımız yerden devam ediyoruz” dedi.
Umutla dirençle BEKSAV yenidenUmutla dirençle BEKSAV yeniden◗ İSTANBUL
Bilim Eğitim Estetik Kültür ve Sanat
Araştırmaları Vakfı (BEKSAV) kuru-
luşunun 20. yılında yine Kadıköy’den
‘merhaba’ diyor.
1995 yılının Ocak ayında, Kadıköy
Kırtasiyeci Sokak’ta kurulan BEKSAV,
sosyalist bir perspektifl e “toplum için
sanat, insanlık için bilim, özgürlük için
politika” sloganıyla faaliyet yürüttü.
Başta müzik, tiyatro, sine-
ma ve edebiyat olmak
üzere sanatın değişik
alanlarında ürünler ve-
ren Vakıf, düzenlediği et-
kinliklerle geniş kitlelerle
buluştu. Bir süredir kapalı
olan Vakıf, Kasım ayı itiba-
riyle faaliyetlerine yeniden
ve yine Kadıköy’den devam
etmeye başladı.
Yeni döneme, Kadıköy
Acıbadem’de bulunan Nazif
Paşa Konağı’nda giren BEK-
SAV, 1 Kasım 2014 itibariyle
çok sayıda atölye ve kurs ile ça-
lışmalarının startını verdi.
‘YENİ BİR KADROYLA BAŞLIYORUZ’Yeniden kuruluş çalışmala-
rında rol alan BEKSAV Yönetim
Kurulu Başkanı Kenan Ağbulut,
yeni dönem planlarına ilişkin so-
rularımıza yanıt verdi. 4 yıllık bir
ara verdiklerini söyleyen Ağbulut,
“1995’ten itibaren Kadıköy’de faali-
yetlerini sürdüren BEKSAV’ın, 2010
yılında Ankara’ya taşınma süreci oldu.
Bu dönemin ardından çalışmalara ara
verilmişti. İstanbul’da boşluğu hissedi-
liyordu BEKSAV’ın. Bu dört yıllık süreç
ile ilgili bir irade boşluğu da söz konu-
suydu diyebiliriz. Bir kararlılık ve ira-
denin yansıması olarak BEKSAV artık
İstanbul’da yeniden var olacak. Kültür,
sanat ve edebiyat alanında var olan boş-
luğu doldurabileceğimizi düşünüyoruz.
Bu fi kirle yeni bir girişimde bulunduk.
Yeni yerimizle, yeni bir kadroyla, yeni
bir sürece giriyoruz” diye konuştu.
Sanatın politikadan ayrı düşü-
nülemeyeceğini belirten Ağbulut,
“BEKSAV’ın bir düsturu var ‘toplum
için sanat, insanlık için bilim, özgürlük
için politika’. Bu başlık, BEKSAV’ın yapı
taşlarını, varlığını oluşturan ifadeler.
BEKSAV bu bağlamda, sözü sayılan,
bilgi olarak görülen bir kültür-sanat
merkeziydi. İnsanlara ulaştırdığı üre-
timleri bundan sonra da böyle olacak”
şeklinde konuştu.
‘BEKSAV BİR AYDINLANMA MERKEZİ’BEKSAV’ın tarihçesi hakkında bilgi
veren Ağbulut şöyle konuştu: “1995 yı-
lında Kadıköy’de kuruldu. Köklü bir
mirasın, sosyalist
b i r i -
kimin sözcüsü olarak
kültür-sanat mecrasında yerini aldı.
Bu süre içerisinde birçok üretimde bu-
lundu. Müzik gruplarının konserleri,
tiyatro gruplarının oyunları ve sinema
atölyesinin hazırladığı fi lmlerle görü-
nür oldu. Sanat ve Hayat isimli bir dergi
çıkardık. Ve bu dergi binlere ulaştı, sö-
zünü söyledi. Kendi aydınlarını ortaya
çıkaran bir ürün haline dönüştü Sanat
ve Hayat. Aynı zamanda, BEKSAV bün-
yesindeki kimi politik tartışmalar yayın-
landı bu dergiyle. BEKSAV’ın tarihine,
atölyelerinde yetiştirdiği sanatçıların
portföyüne baktığınızda bir çoğu ödül-
lü yönetmenler, yazarlar görürsünüz.
BEKSAV bir aydınlanma merkezi ola-
rak işlevini sürdürecek. Biz politikanın
sanatını yapacağız aslında. Böyle gör-
mek gerek. Mücadelemizi kaldığımız
yerden devam ettireceğiz”
SANAT VE HAYAT YENİDEN
Atölyelerin devam
edeceğini belirten BEK-
SAV Yönetim Kuru-
lu Başkanı Ağbulut,
“Aynı zamanda Sanat
ve Hayat dergisi ilk
etapta internet üze-
rinden tekrar yayına
başlayacak. Sanat ve
Hayat’ın yazarları-
nın birçoğu dev-
rimci tutsaklardır.
Tutsakların o öz-
lenen düşünsel
ürünleri, Sanat ve
Hayat’ta okurla-
rıyla buluşacak.
Sanat ve Hayat
aynı zamanda kendi aydınlarını
oluşturma perspektifi de güdecek. Aynı
zamanda, içeriği BEKSAV’ın üretimleri
üzerinden çıkacak bir dergi olacak Sanat
ve Hayat.”
MÜTEVAZI BİR BAŞLANGIÇYeniden start alan BEKSAV çalışma-
ları hakkında sorularımızı yanıtlayan
Ağbulut, “Vardiya Müzik Grubu’muz
çalışmalarını sürdürüyor. Vardiya, ön-
ceki yıllarda da BEKSAV’da yerini alan,
tanınmış bir müzik grubu. Yeni dönem-
de, müzisyen dostlarımızın katılımıyla
BEKSAV Müzik Topluluğu çalışmala-
rına başladı. Halihazırda oluşmuş ve
çalışmaya başlayan atölyelerimiz var.
Ayrıca yeni kursiyerlerle birlikte oluş-
turmayı hedefl ediğimiz atölyeler de ola-
cak. 16:9 ve Getto Sinema Kolektifl eri
de BEKSAV’ın yeniden kuruluş süreci
içinde yer alacak” bilgisini verdi.
BEKSAV’ın önceki yıllardaki ku-
rumsallığına nazaran daha mütevazı bir
başlangıç yaptıklarını belirten Ağbulut,
“Yeni dönemimizde, Kadıköy Acıba-
dem Mahallesi’nde bulunan Nazif Paşa
Konağı’nda çalışmalarımız sürüyor. Bu-
lunduğumuz yer bir Kadıköy konağı.
Büyük bahçesiyle sıcak bir ortam oluş-
turuldu. Konağı, kültür-sanat etkinlik-
lerimiz ve sosyal aktiviteler için uygun
bir mekan haline dönüştürdük. Halkı-
mızı, dostlarımızı BEKSAV’in yeni yeri-
ne bekliyoruz” dedi.
BEKSAV çalışmalarının yeni-
den başlamasının büyük bir sempa-
ti ile karşılandığını belirten Ağbulut,
“BEKSAV’ın yeniden açıldığına dair
bilginin duyulması bile olumlu tepkileri
beraberinde getirdi” dedi. “Bu zamana
kadar neredeydiniz?” tepkisi aldıklarını
belirten Ağbulut. “Ama bununla birlikte
‘İyi ki tekrar geldiniz’ ifadeleri de duyu-
yoruz. Bu, bizi mutlu ediyor ve müca-
dele azmimizi de büyütüyor. Beklenen
kültür-sanat merkezi haline tekrar ka-
vuşacağız” şeklinde konuştu.
AYDINLARLA KİTLELERİN BULUŞMASIAğbulut yakın dönem çalışmala-
rına ilişkin ise şöyle konuştu: “Önceki
yıllarda yaptığımız salon etkinliklerini
sürdüreceğiz. Aydınlarla kitlelerin bu-
luşmasına ortaklık edeceğimiz hızlı bir
sürece giriyoruz.
Ağbulut, yeni başlangıcın BEKSAV’ın
20. yılına denk geldiğine işaret ederek,
“Bu yeni başlangıç, bir kararlılığın, ira-
denin dışa vurumu demiştim. Tekrar
açılış yapmamız, bir araya gelmemiz,
moral ve motivasyonumuzu yükselte-
ceğimiz anlamına geliyor. BEKSAV, 20.
yılında umutla, dirençle kaldığı yerden
devam edecek” diye belirtti.
18 atılım ● TARİH BİLİNCİ ● 7 Kasım 2014
◗ HABER MERKEZİ
Ekim proleter sosyalist devriminin yıl
dönümünü kutladığımız bugünlerde, dev-
rim rüzgarları esiyor dünyanın dört bir
yanında. Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya
Rojava’dan Yunanistan’a devrim dalgaları
vuruyor, gerici iktidarların ve kapitalizmin
kalelerini. Ekim Devrimi, 20. yüzyılda ol-
duğu gibi 21. yüzyılda da kutup yıldızı gibi
yönümüzü bulmamıza yardımcı oluyor.
Geleceğimize ışık tutuyor.
Ekim proleter sosyalist devrimi,
Rusya’da işçi sınıfı ve emekçi köylülüğün
onlarca yıllık mücadele deneyimlerinden
geçerek 1905 ve 1917 Şubat devrimlerinin
dersleriyle donanarak zafere ulaşabildi.
Kendiliğinden olmadı bu devrim. Lenin’in
önderliğindeki Bolşevik Partisi, bütün bu
süreçlerde sınanarak kendisini durmaksızın
yenileyerek devrimin partisini ve teorisini
inşa ederek, işçi sınıfı ve emekçi köylülük-
le kopmaz bağlar kurarak Ekim devrimine
önderlik yapabildi. Tıpkı günümüzde Ro-
java devriminin başta Bakur olmak üzere
Kürdistan’ın dört parçasında onlarca yıllık
devrimci demokratik bir mücadele veren
Kürt halkımızın ve ona önderlik eden Kürt
özgürlük hareketinin mücadele birikiminin
ürünü olması gibi.
Ekim proleter sosyalist devrimi, aynı
zamanda Bolşevik Parti’nin 20. yüzyılın ba-
şında “Ne Yapmalı”yla başlayan ve 1917’de
“Nisan Tezleri”yle doruğuna varan devri-
min partisinin inşasının ürünüdür.
1917 Şubat devrimi patlak verince ikili
iktidar durumu ortaya çıktı. Bu iki iktidar
merkezi arasındaki politik, ideolojik ve ör-
gütsel hegemonya mücadelesinde zamanla
Sovyetlerde örgütlü işçi asker ve köylülerin
bilinç ve örgütlülüğünü geliştirerek, burju-
va hükümeti devirebileceğini bununla pro-
letarya diktatörlüğü anlamına geleceğini ilk
öngören Lenin oldu.
Nasıl ki, Marks Paris Komünü örneği-
nin ortaya çıkardığı deneyimler ışığında
teorisini gözden geçirip yeni katkılarla ge-
liştirdiyse Lenin de Şubat devriminin açı-
ğa çıkardığı yeni olgular ışığında teorisini
gözden geçirerek yeni katkılarla geliştirerek
“Nisan Tezleri”ni formüle etti. Bu tezlerde
Rusya gibi geri kapitalist bir ülkede sosya-
list devrimin mümkün ve gerekli olduğunu
ve derhal yeni devrime hazırlanmak gerek-
tiğini işlemişti. Bu görüş, birçok yönden
yeniydi. Lenin’in eleştirelliğinin düzeyini
ve kendisini yenileme kapasitesinin gücünü
gösteriyordu.
Oysa günümüzde devrim karşısında
kendi duruşunu sorgulamayan, onun ate-
şinde kendini yenilemeyen, devrimi gör-
meyen anlamayan devrimcilik, Kuzey Kür-
distan devrimi karşısında seyirciliği, Arap
devrimleri ve Rojava devrimi karşısında ise
perspektifsizliği ve kayıtsızlığı sürdürüyor-
lar. Artık öngörü olmaktan çıkmış kapıya
dayanmış Ortadoğu devrimi karşısında
teorilerini gözden geçirmeyi bir yana bı-
raktık, tartışma götürmez enternasyonal
dayanışmayı bile hakkıyla gösteremiyorlar.
Kimileri ise sözde antiemperyalistlik adına
daha beter savrulmalar yaşayarak düpedüz
karşı devrimin değirmenine su taşıyorlar.
Ekim devrimiyle birlikte kitlelerin en
hayati talepleri olan emperyalist savaştan
çekilerek barış sağlandı. Temel gıda ürün-
lerinin dağıtımı ve üretimi yeniden dü-
zenlenerek açlıktan ölümlere son verildi.
Sanayiye, büyük kapitalist çiftliklerine ve
bankalara el konularak buralarda özel mül-
kiyet kaldırıldı. Devlet mülkiyetine geçiril-
diler. Toprak reformu yapılarak, yoksul ve
topraksız köylülere toprak dağıtımı gerçek-
leştirildi.
SÖMÜRÜ DÜZENİ ORTADAN KALDIRILDIYarı feodal kalıntıların yaygın olduğu
yarı kapitalist ve nüfusun yüksek oranda
köylü olduğu bir coğrafyada üç yıllık em-
peryalist savaşın maddi ve manevi yıkıntı-
ları, devam etmekte olan iç savaş ve karşı
karşıya olunan devasa büyüklükteki iktisadi
ve toplumsal sorunları bir çırpıda aşmak
mümkün değildi. Ancak bütün bu zorluk-
lar, komünistlerin ve Sovyet halklarının
iradesini kırmadı. Bütün zorluklara mey-
dan okuyarak “savaş komünizmi” ve NEP
süreçlerinden geçilerek beş yıllık ekonomik
planlarla büyük sanayi hamlesi yapıldı. Ka-
pitalist ülkelerin yüz-ikiyüz yılda kat ettiği
ilerlemeyi, SB sosyalist inşayı hızlandıra-
rak iki beş yıllık plan döneminde başardı.
1930’ların ortalarına kadar sömürücü sı-
nıfl arın son kalıntıları kulaklar da (zengin
köylüler) tasfi ye edilerek emek sömürüsüne
son verildi. İşsizlik ortadan kaldırıldı. “Sos-
yalizmin inşa sürecinde küçük tarımı koo-
peratifl erde (kolhozlarda) bir araya gelme-
ye teşvik etti en ücra kırsal kesimlere kadar
traktörlü tarımı yaygınlaştırdı. Çarlık döne-
minde kırı sarıp sarmalayan derin yoksul-
luğu ortadan kaldırdı. Toprak beylerinin
tefeci tüccar sermayesinin bankaların ve
kapitalist çiftlik beylerin emekçi köylülük,
küçük üreticiler üzerindeki azgın sömürü-
süne ve egemenliğine son verdi. Tarımsal
girdiler, ucuzlatılarak ucuz ya da karşılıksız
kredilerle bilim ve tekniğin en son verileriy-
le tarımı emekçi küçük üreticileri donattı(1)
herkes için sağlık ücretsiz hale getirildi.
SB’de bu başarılara imza atılırken ka-
pitalist dünya tarihin en büyük (1929)
ekonomik kriziyle boğuşuyordu. İşsizlik,
yoksulluk, açlık, emekçilerin yaşamını da-
yanılmaz hale sokmuştu.
KÜLTÜR DEVRİMİBüyük sanayi atılımına kültür devrimi
eşlik etti. Parasız zorunlu ilköğretime ge-
çildi. Orta dereceli okullar ve üniversiteler
yaygınlaştırıldı. Emekçi çocuklarına üni-
versitelerin kapıları sonuna kadar açıldı.
“İnsanlar bir kaç meslekteki dalda uzman-
laşabiliyordu. Parasız olarak yeni meslekler
öğrenmeye yeteneklerini de geliştirmeye
devam ediyorlardı.(2) Gazetelerin, kitap-
ların baskıları katlanarak artırıldı. Kütüp-
haneler, tiyatro ve sinema salonları yaygın-
laştırıldı. Bütün sanatsal ve sportif kollar
teşvik edilerek gelişimin önündeki engeller
kaldırıldı. Edebi ve bilimsel eserler olabildi-
ğince çok yerel dillere çevrildi. Hatta yazıya
daha geçmemiş kimi diller, uzmanlar tara-
fından üzerinde çalışılarak okunur yazılır
diller kategorisine kazandırıldı.
ULUSLARIN EŞİT GÖNÜLLÜ BİRLİĞİEkim Devrimi, katliamlara varan ulu-
sal önyargılara, boğazlaşma ve çatışmalara
son verdi. Oysa kapitalist dünyada ulusal
sorunlar çözülmediği gibi, emperyalist
güçlerin de etkisiyle Doğu Avrupa’dan
Ortadoğu’ya, Kafkasya’dan Srilanka’ya ka-
dar ulusal çatışma ve katliamlar artarak
devam ediyor. Proletarya diktatörlüğün
kurulmasıyla bıçak gibi kesilen ulusal çatış-
malar geriye dönüşler yeniden başladı. Bu
ülkelerde, SSCB’de bütün ulusların “tam
hak eşitliğine” dayanan halkların kardeşçe
bir arada yaşadığı bir sistem kuruldu. SB,
16 eşit cumhuriyetin birliğinden oluşan
bir federasyondu. Her birlik cumhuriye-
tinin ayrılma hakkı da dahil olmak üzere
kaderini tayın hakkı anayasal güvenceye
alınmıştı. Örneğin Finlandiya, devrimden
sonra bağımsızlığını ilan ettiğinde Bolşe-
vik hükümet bu karara saygı göstererek
onu tanıyınca, SSCB’de 130 ayrı dil konu-
şulmakta, 60 kadar ulus ve ulusal topluluk
yaşamaktaydı. Dağılmadan önce 16 “Birlik
Cumhuriyeti”nin yanı sıra 22 “özerk cum-
huriyetler” 21 “özerk bölgeler” ve yaygın
“ulusal bölgeler”den oluşuyordu.
“Her Sovyet cumhuriyetinin kendi bay-
rağı ve başkenti vardı. Devlet hizmetleri
“Geçmişteki geleceğimiz” “Geçmişteki geleceğimiz” EKİM DEVRİMİEKİM DEVRİMİ“Elveda proletarya”, “tarihin sonu” “kapitalizmin sonsuzluğu”, “yeni dünya düzeni” safsataları çoktan tarihin çöplüğünde yerlerini aldılar. Kapitalizmin karanlığı yarılırken yeni Ekimler sahne almaya hazırlanıyor. 20. yüzyıl sosyalizminin deva-sa başarıları yolumuzu aydınlatarak onları aşacak yeni ufuklar gösterdi bize. Şimdi, yeni ufukları fethetmenin zamanı.
● TARİH BİLİNCİ ●7 Kasım 2014 atılım 19o ulusun anadilinde sunuluyordu.
Cumhuriyetlerde konuşulan diller
resmi dil olarak geçerliydi.(3)
Belli bir nüfus yoğunluğunun
yaşadığı bölgelerde de o ulusal
topluluğun anadilinde eğitim ya-
pılıyordu. Köylerde, kasabalarda
belli bir ulusal topluluğun yoğun-
laştığı yerlerde “milliyetler Sovye-
ti” kurularak o topluluğun kültürel
özerkliği sağlanıyordu. Bu şekilde
farklı bir ulusun Sovyet cumhuriye-
tinde yaşayan ulusal toplulukların
da hakları korunuyordu. (Örneğin
Gürcistan’da yaşayan Azeriler vb.)
1835 yılı itibariyle SSCB sathında
toplam beş bin milliyetler Sovyeti
bulunmaktaydı.
Keza, SSCB coğrafyasında ko-
nuşulan her dilin üniversitede kür-
süsü vardı.”(4)
Benzer biçimde, bugün
Rojava’da tam bir ulusal hak eşitli-
ğine dayanan bir sitem inşa ediliyor.
Efrîn ve Kobanê demokratik özerk
kantonlarında nüfus esas olarak
Kürtlerden oluştuğundan ana dil
Kürtçedir. Cizire demokratik özerk
kantonunda ise bileşimine uygun
olarak Kürtçe, Arapça ve Süryanice
resmi dildir. Rojava’da resmi diller
dışındaki dillerin serbestçe gelişimi
ve anadilde eğitim güvenceye alın-
dı. Rojava’da inşa edilen demokratik
özerk sistem, demokratik Ortadoğu
federasyonunu potansiyelini model
olarak içinde taşıyor. SSCB’de oldu-
ğu gibi halklar iç içe ve barış içinde
bir arada kardeşçe yaşıyorlar.
PROLETARYA DEMOKRASİSİProletarya diktatörlüğü lafta
ve biçimsel olarak değil; gerçekte
ve özsel olarak toplumun büyük
çoğunluğu olan işçilerin ve emek-
çilerin demokratik iktidarıdır. İlk
kez Paris komünüyle tarih sahne-
sine çıkan bu devlet biçimi, Ekim
Devrimiyle birlikte Sovyet iktidarı
biçimini aldı. Üretim birimlerinde
mezra, mahalle, köy, kaza, ilçe, il,
ulusal bölge, otonom bölge, oto-
nom cumhuriyet, birlik cumhuri-
yeti ve SSCB En Yüksek Sovyetine
kadar aşağıdan yukarıya her alanın
kendi Sovyet meclisi vardır. Siyasi
yönetim anayasayla yetki bağlaşımı
yapıldığı çerçevesinde bu meclisler
tarafından sağlanır. Bütün meclisler
halkın doğrudan oy kullanmasıyla
oluşturulur.
Halkın, beğenmediği temsilci-
sini istediği zaman geri çağırma,
yerine yenisini atama hakkı vardı.
Kadınlar, Ekim Devrimiyle birlikte
seçme ve seçilme hakkına kavuştu-
lar. 18 yaşını doldurmuş her vatan-
daş oy kullanabiliyordu. SSCB’nin
En Yüksek Sovyetine seçilebilmek
için 23 yaşına birlik ve otonom cum-
huriyetlerin En Yüksek Sovyetleri-
ne seçilmek için 21 yaşına ve yerel
Sovyetlere seçilebilmek için de 18
yaşına ulaşmak yeterliydi. Yerelden
merkeze kadar halkın kendi kendi-
ni yönetmesinin en seçkin örnek-
lerinden biridir SSCB. Zenginlerin
hangi kesimini halkı yöneteceğine
karar verildiği burjuva parlamenter
sistemden binlerce kat daha demok-
ratiktir. Gençlerin her kademede
yönetici görevlere gelebilmesinin
önünün açık olması bakımından da
seçkin örneklerden biridir. Bütün
bunlar, Ekim Devriminin eseridir.
Rojava’nın da Paris komünü
ve Ekim Devriminin açtığı yol-
dan, halk meclisleri ve konseyler
yolundan yürüdüğünü söyleyebi-
liriz. Rojava’da halk meclislerine
ve komünlere dayanan devrimci
demokratik anlayış mevcut. Savaş
koşullarından kaynaklı genel se-
çimler yapılamadı. Şimdilik yerel
halk meclislerinin ve çeşitli DKÖ ve
toplumsal kesimlere danışarak bü-
tün demokratik devrimci ulusal ve
dinsel kurumların temsilcileri gö-
zetilerek kantonların üst meclisleri
oluşturuldu. En kısa sürede genel
seçimlerle bütün meclisler halkın
doğrudan oyuyla oluşturulması he-
defl enmektedir.
KADINLAR TOPLUMSAL KAZANIM ELDE ETTİŞubat devriminin patlak verme-
sinde özel bir rol oynanan emekçi
kadınlar, Ekim Devrimiyle birlikte
eşit işe eşit ücret hakkı elde etti.
Kadınlara, yasalarda eşitlik eğitim
ve oy hakkı tanındı. Evlilik ve bo-
şanma hakkı kolaylaştırıldı. Doğum
izinlerinin uzatılması, meşru ve
gayrimeşru çocuk ayrımına son ve-
rilmesi ilk atılan adımlardandı. Er-
kek egemen anlayış fi ili toplumsal
ve iktisadi engeller ortadan kaldı-
rılmasa da kadınların başta üretim
olmak üzere yaşamın her alanında
özne olmalarının önü açıldı. Yeterli
düzeyde olmasa da kolektif çama-
şırhaneler ve yemekhaneler kuru-
larak, çocuk bahçeleri ve kreşler
yaygınlaştırılarak kadınların yükleri
hafi fl etilmeye çalışıldı.
Bugün ulaştığımız cins bilinci ve
kadın devrimi görüş açısından baktı-
ğımızda, bu ilerlemelerin yetersizliği
açıktır. Ancak yüzyıl önceki devrimci
ve komünistlerin cins bilincinin dü-
zeyi ve evrensel koşullar göz önüne
alındığında atılan adımların önemli
ilerlemeler olduğunu söyleyebiliriz.
Bugün daha ileri adımlar atabilme-
mizin nesnel ve öznel koşulları çok
daha güçlüdür. Komünist ve Kürt
özgürlük hareketlerinin ulaştığı bi-
linç sıçramasını anlayabilmek için
Rojava’daki kadın devriminin düze-
yine bakmak yeterlidir.
YENİ EKİMLER ZAMANIEkim Devrimi, emperyalizm
ve proleter devrimler çağını açtı.
Avrupa’da yeni bir devrimci dalgaya
ve dünyanın birçok yerinde antiem-
peryalist ulusal kurtuluş mücade-
lelerine itilim kazandırdı. Ekimden
hemen sonra kabaran Avrupa’daki
devrim dalgası Almanya ve
Macaristan’da yenilgiyle sonuçlan-
dı. Dünyayı tehdit eden, Avrupa’nın
yarısını işgal eden ve SSCB’ye sal-
dıran Hitler faşizm ve faşist kamp
yenilgiye uğratıldı. SSCB’de sosya-
lizmin inşasına da önderlik yapan
Bolşevik Parti ve Stalin, dünyanın
faşizmden kurtarılmasına da ön-
derlik yaptı. Doğu Avrupa’da bir
dizi ülkede devrim ve sosyalizm
davası zafer kazandı. Sonraki yıllar-
da da Çin, Kore, Küba, Vietnam ve
Nikaragua devrimleri emperyaliz-
me ağır darbeler indirdi. 20. yüzyıl
Ekim Devriminin gölgesinde geçti.
21. yüzyıl Ekimler yüzyılı olacak ve
insanlık kapitalizmi yedi kat yerin
dibine gömecektir.
Sosyalizm, sömürünün olma-
dığı halkların eşit ve kardeşçe bir
arada yaşadığı halkın kendi kendini
yönettiği insanın özlenen geleceği-
dir. Spartaküslerden Karmatilere:
Hasan Sabah’tan Şeyh Bedreddin-
lere aranan çözüm ve kurtuluşun
kendisidir.
“Elveda proletarya”, “tarihin
sonu” “kapitalizmin sonsuzluğu”,
“yeni dünya düzeni” safsataları çok-
tan tarihin çöplüğünde yerlerini
aldılar. 2007 ekonomik krizinden
sonra bu safsatalar, ortaya atanlar
tarafından bile savunulamaz oldu.
Ekonomik kriz ve ardından gelen
uzun süreli resesyon döngüsü ka-
pitalizmin başat eğilimi haline gel-
meye başladı. Zenginlerle yoksullar
arasındaki gelir ve servet uçurumu
devasa boyutlara ulaştı. Emperya-
list hegemonya mücadelesi daha
fazla savaş katliam, açlık ve sefalet
üretiyor. İşçi sınıfı ve ezilenler ta-
rih sahnesine daha güçlü çıkmaya
başladılar. Kapitalizmin karanlığı
yarılırken yeni Ekimler sahne alma-
ya hazırlanıyor. 20. yüzyıl sosyaliz-
minin devasa başarıları yolumuzu
aydınlatarak onları aşacak yeni
ufuklar gösterdi bize. Şimdi, yeni
ufukları fethetmenin zamanı.
1-2 Ekim Devrimi İnsanlığın
Geleceğidir- Teoride Doğrultu, sayı
22, sayfa 17-18
3-4 Halk Cumhuriyetler Birliği
Marksist Teori, sayı 6, sayfa 51
◗ İZMİR
İzmir’de yayın yapan ye-
rel gazete Yeni Asır’ın, 29
Ekim günü Yenikapı Tiyat-
rosu Sanat Yönetmeni ve
Konak Belediyesi Kültür Ko-
ordinatörü Orçun Masatçı’yı
hedef göstererek attığı man-
şet protesto edildi. Kendisi-
ni hedef gösteren Yeni Asır
Gazetesi’ne Masatçı’nın ce-
vabı “Yazdıklarımın da, du-
ruşumun da arkasındayım.
Yapmaya devam edeceğim”
oldu.
Gazete, 1 Mayıs’a ka-
tıldığı için gözaltına alınan
Masatçı’nın, Kobanê eyle-
melerine katıldığı, Twitter
hesabından HDP ve ESP’ye
destek verdiği mesajlar başta
olmak üzere toplumsal olay-
lara ilişkin attığı twittlere yer
vererek, hedef gösterdi. Ha-
berde, Masatçı’nın yanı sı-
rada Belediye Başkanı Sema
Pekdaş da hedef tahtasına
oturtuldu.
Konuya dair ETHA’ya
konuşan Masatçı, “Bu bir
komplodur. Sanatçıların
kendisini ifade etme hürri-
yetine bir saldırı olarak görü-
yorum. Elbette onlar söyledi
diye ne yazdıklarımdan ne
de duruşumdan vazgeçecek
değilim. Yazdıklarımın da,
duruşumun da arkasında-
yım. Yapmaya devam edece-
ğim” dedi.
‘HEPİMİZ ORÇUN’UZ HEPİMİZ MİLİTANIZ’Yeni Asır’ın Masatçı’yı
hedef göstermesi tepkilere
neden oldu. Yeni Asır Gaze-
tesi önünde yapılan açıkla-
mada, “Hepimiz Orçun’uz,
hepimiz militanız” denildi.
Yeni Asır Gazetesi önün-
de 31 Ekim günü toplanan
emek örgütleri, sanatçılar ve
Masatçı’nın pek çok dostu
ise gazeteye tepkilerini dile
getirdi. Dikili eski belediye
başkanı Osman Özgüven’in,
Halkların Demokratik Parti-
si, CHP Gençlik Kolları ve bir
çok siyasi parti üyesi ile İz-
mir Müzisyenler Derneği’nin
şarkılarıyla, Duvara Karşı Ti-
yatro Topluluğu’nun şiirlerle
desteklerini sunduğu eylem-
de “Orçun Masatçı yalnız
değildir”, “Yeni Asır baksana
bizi manşet yapsana”, “Hepi-
miz Orçun’uz hepimiz mili-
tanız” sloganları atıldı.
İzmirli Sanatçılar adına
basın açıklamasını okuyan
Yenikapı Tiyatrosu emekçi-
si Medine Çam “120 yıllık
Yeni Asır Gazetesi tarafını
belli etmiştir. Bizim de ta-
rafımız bellidir. Adaletsizli-
ğe, karanlığa, ırkçılığa karşı
insanlığın yanındayız. Or-
çun Masatçı’nın yaşadıkları
dün Ahmet Kaya’ya, Hrant
Dink’e, Sabahattin Ali’ye,
Musa Anter’e de yapılmış-
tır. Halkımızı, Yeni Asır
denen kağıt israfına ilan
vermemeye, bu paçavrayı
satın almamaya, okumama-
ya çağırıyoruz. İzmir’i ka-
ranlığa sürüklemek isteyen
zihniyetin tetikçisi Yeni Asır
Gazetesi’ni kınıyor ve bun-
dan böyle boykot ediyoruz’’
diye konuştu.
Masatçı: Militanlık Masatçı: Militanlık yapmaya devam yapmaya devam edeceğim
◗ HABER MERKEZİ
Batı Afrika ülkesi Burkina Faso’da,
diktatörlüğe karşı başlayan protesto
gösterileri halk ayaklanmasına dönüş-
tü. Başkent Ouagadougou’da iktidar
karşıtı eylemler askeri müdahale ile
engellenmek isteniyor.
1960’lara kadar Fransız sömürgesi
olan ülkede, Cumhurbaşkanı Compa-
ore 30 yıldır iktidarda bulunuyordu.
Compaore’nin seçimlerde yeniden
adaylığını koyması üzerine sokaklara
çıkan halk parlamento binası ve bele-
diye binasını ateşe verdi, devlet televiz-
yonunu işgal etti.
Compareo, hükümeti feshederek
olağanüstü hal ilan etti, eylemlerin bü-
yümesi üzerine kısa süre sonra Fildişi
Sahilleri’ne kaçtı. Halk eylemlerinin
karşısında duran ordu, yönetime el
koyduğunu açıkladı, sokağa çıkma ya-
sağı ilan etti. Halkın üzerine ateş açan
askerler, onlarca kişiyi sokaklarda kat-
letti, yüzlerce kişiyi yaraladı. Gözaltına
alınan çok sayıda kişiye işkence yapıldı-
ğı bildirildi. Ülkede asker ve halk ara-
sındaki çatışmalar günlerce devam etti.
Ülkede siyasi kriz devam ederken
Afrika Birliği ve Fransa, orduya, iktida-
rı sivillere devretmesi için iki haftalık
ültimatom süresi verdi. Birlik aynı za-
manda, ülkeye özel bir temsilci ataya-
cak, durumu değerlendirmek için üye
ülkeleri bir araya getirecek.
20 atılım ● DÜNYA ● 7 Kasım 2014
Burkina Faso’da halkın 30 yıllık iktidara karşı ayak-lanması kanla bastırıldı. Yönetime el koyan ordu, onlarca kişiyi katletti. Afrika Birliği, yönetimin sivillere devredilmesi için ültimatom verdi.
Burkina Faso’da ayaklanmaya darbeBurkina Faso’da ayaklanmaya darbe
Sömürgeci yasa ECOPOP’a isyanSömürgeci yasa ECOPOP’a isyanİsviçre’de binlerce yerli ve göçmen emekçi, ülkedeki oturumlu göçmen sayısına sınırlama getirmeyi hedefleyen ırkçı ECOPOP yasasına karşı sokaklara çıktı.
◗ BERN
İsviçre hükümetinin göçmenle-
re yönelik ırkçı yasa tasarısı tepkiyle
karşılandı. Bern kentinde bir araya
gelen binlerce kişi, sağcı partilerin 30
Kasım’da referanduma sunacakları
ECOPOP’un iptal edilmesini istedi.
Mitinge, İsviçre Göçmen İşçileri
Federasyonu (İGİF), ATİK, Sosyalist
Parti ve Yeşiller gibi federasyon ve si-
yasi partiler de destek verdi. Miting-
de, ECOPOP’a Hayır Komitesi adına
yapılan açıklamada, çevre sorunları-
na duyarlılık adı altında geliştirilen
yasa tasarısının büyük bir aldatmaca
olduğu belirtildi. Açıklamada, yasa-
nın başta göçmenler olmak üzere işçi
ve emekçilerin haklarını gasp etme-
yi hedefl ediği belirtildi, “ECOPOP,
güvencesiz bir yaşam ve çalışma
koşullarına yol açacaktır. Ülkedeki
oturumlu göçmen sayısına radikal
bir sınırlama getirmeye hedefl eyen
bu tasarı, aynı zamanda çalışan göç-
menlerin oturum haklarının ölmeye-
cek kadar kötü çalışma koşullarına
boyun eğmelerine yol açacaktır. Nü-
fus artışı ve göç politikalarıyla çevre
sorununu çözeceğini iddia eden sağcı
partiler ‘aile planlaması’ adı altında
doğum oranını düşürmek, ailelerin
kaç çocuk sahibi olacaklarını belirle-
mek gibi sömürgeci bir uygulamaya
gitmek istiyorlar. Bunu reddediyo-
ruz” denildi.
Sendikalar adına yapılan konuş-
mada da yasa tasarısının Avrupa Bir-
liği ülkeleri ile imzalanan sözleşmele-
re aykırı olduğu belirtildi.
ECOPOP’UN ASIL AMACI NE?Doğayı koruma amacıyla kuruldu-
ğu öne sürülen Çevre ve Nüfus Birliği
İnisiyatifi ECOPOP, patronlar tara-
fından ucuz iş gücünü karşılamak ve
ırkçılığı geliştirmeye çalışan bir olu-
şum. Göçmenleri, çevre sorunlarının
nedeni olarak gösteren, işçi haklarına
saldıran ve sömürgeciliği savunan
ECOPOP, göçmen düşmanlığı ve ırk-
çılığı körüklüyor.
ECOPOP, İsviçre’ye gelecek göç-
menleri engellemek amacıyla, yıllık
yüzdenin 0,2 seviyesine çekilmesini
istiyor. Sınır işçilerinin ihtiyaç du-
yulduğu oranda, düşük ücret ve gü-
vencesiz ağır çalışma koşullarında
çalıştırılmasını öngören örgüt, işçile-
ri bölge işçileriyle kıyaslayarak ücret
düşüklüğüne gidiyor.
30 Kasım’da yapılacak referandu-
mun, kitle örgütleri ve göçmen der-
neklerinin yanı sıra çok sayıda kişi ta-
rafından boykot edilmesi bekleniyor.
İsrail’den İsrail’den Mescidi Aksa’yı Mescidi Aksa’yı işgal girişimiişgal girişimi
◗ KUDÜS
Yüzlerce İsrail askeri, Mescidi Aksa bölge-
sindeki Filistinlilere plastik mermi, ses ve gaz
bombalarıyla saldırdı. Onlarca kişiyi gözaltına
alan İsrail askerleri, çok sayıda Filistinliyi de
yaraladı. Saldırıyı protesto eden Filistinliler İs-
rail askerlerine taş ve molotofl arla karşılık ver-
di. Çatışmalar, Kudüs’ün yanı sıra Batı Şeria ve
Gazze’nin bir çok yerine de sıçradı. Siyonist
saldırılara siyonist Yahudi yerleşimciler de
destek verdi. Katliam çağrıları yapan siyonist
yerleşimciler Filistinli bir çocuğu kaçırdı.
İsrail’in sert saldırısından sonra bir Filis-
tinli, aracıyla 16 İsraillinin bulunduğu toplu-
luğun içine daldı. Eylemde 2 İsrailli yaşamını
yitirirken, 14’ü yaralandı. Askerler tarafından
açılan ateş sonucu Filistinli şoför yaşamını yi-
tirdi. İslami direniş örgütü Hamas, eylemin
Mescid-i Aksa saldırısına misilleme olarak
yapıldığını belirtti. FHKC, İslami Cihad ve
Hamas’ın askeri kanadı Ebu Kassam Tugayları
da harekete geçme çağrısı yaptı.
Öte yandan, İsrail savaş uçakları Gazze
üzerinde alçak uçuşlar gerçekleştirirken, İsrail
devleti ile işbirliği içerisindeki Mısır hükümeti
Gazze’ye ambargo uygulamaya başladı. Re-
fah Sınır Kapısı’nı kapatan Mısır, sınırda 500
metre mesafeye kadar olan bölgeyi boşaltarak,
bölgedeki evleri ve yaşam tünellerini havaya
uçurdu.
Haziran ayaklanması faşist rejimden kopmuş ya da kopmaya hazır milyonlar-ca insan bulunduğunu gösterdi. Kopuşma sürecindeki bu insanların ana gövdesini genç kadın ve erkekler oluşturuyordu.
Ne ki kopuşma halindeki bu insanla-rın ezici çoğunluğu örgütsüzdü.
İSYANKAR AMA ÖRGÜTSÜZBu örgütsüzlüğün başlıca iki sebebin-
den söz edilebilir. Birincisi, örgütlenme bilincinden yoksunluktur, ki, isyankar kit-lenin büyük bölümü bunlardan oluşmak-taydı. İkincisi, bilinçli olarak örgülülükten uzak duran bir kesimin varlığıdır. Bunlar, isyankar kitlenin küçük bir kesimini oluş-tursalar da hareket halinde ve zaman zaman sürükleyici konumda olmaları onları etkili ve önemli kılmaktadır. Daha da önemlisi isyankar gençler arasında “bireysel takılma” eğiliminin güçlenmesi, isyankar ama örgütsüz birey olmanın yü-celtilmesidir.
DOĞRU KONUM YANLIŞ BİLİNÇFaşizmin ve kapitalizmin çeşitli te-
zahürlerine karşı isyan eden birey doğ-ru yerde duruyordur. Ne var ki bu birey örgütlenme bilincinden yoksunsa ya da bilinçli olarak örgütlülükten uzak duru-yorsa, öfkesi ne kadar derin ve şiddetli olursa olsun faşizmin ve kapitalizmin temellerine yönelemez. Dahası örgütsüz-lüğü bilinçli olarak tercih eden birey duy-guda, eylemde ve kişisel yaşamında ne denli devrimci ve paylaşımcı olursa olsun burjuva bilincin nesnel üretim kaynakla-rından biri olmaya devam eder.
ÖRGÜTLÜ BURJUVA TOPLUMBurjuva toplum kendinden önceki
toplum biçimlerine kıyasla en örgütlü olanıdır. İktisadi, siyasi ve sosyal yaşama bakarak bunu kolaylıkla gözlemleyebili-riz. Bilgisayar, on binlerce ayrı işin ve iş-levin tek bir alet içinde toplanmasından başka nedir ki? Üretimin, ticaretin, mali işlemlerin örgütlülüğü dünyasallaşmadı mı? Tek tek ulusal pazarlar bütünleşik bir dünya pazarı haline gelmedi mi?
İktisadi yapıda örgütlülüğün sürekli daha yüksek düzeyde geliştirilmesi eğilimi dolaysız biçimde siyasi yapıda karşılığını buluyor elbet. Burjuva devletin giderek daha sıkı bir örgütlülüğe kavuşturulduğu ortada. Giderek daha da büyüyen devasa bir denetim ağı, devasa bir bürokrasi, de-vasa bir maliye, istihbarat, polis, ordu teş-kilatı bunun yeterli kanıtları olsa gerek.
Şehirleşmenin, okullaşmanın bir ön-ceki yüzyıla göre ulaştığı seviye gözler önünde. İnternet teknolojisindeki gelişme ise sosyal ilişkiler ağını bu güne kadar gö-rülmedik biçimde geliştirmiştir.
BİREYCİ REKABET: BURJUVA TOPLUMUN KAN DOLAŞIMIBurjuva toplum, ancak bireysel çıkar
ve rekabet temelinde var olabilir. Bu ikisi burjuva hayatın kendisidir. İktisadi, siyasal ve sosyal yaşamın örgütlenme düzeyinin sürekli yükseltilmesi ile bunun bireysel çıkar ve rekabet temeli üzerinde gerçek-leşiyor olması çelişki olarak görülebilir. Doğru, bu bir çelişki, burjuva toplumun temel çelişkisi. Bu, üretim araçlarının top-lumsallaşması ile bunların burjuva özel mülk nitelikleri arasındaki temel çelişki-nin bir başka ifadesi. Toplumsallaşma çe-lişkinin olumlu yanı iken bireycilik onun olumsuz yanını temsil eder. Buna, zıtların çelişkili birliği diyoruz. Bu çelişki sonsu-za kadar devam etmez, çelişki çözülmek zorundadır. Üretim araçları üzerinde bi-reysel mülkiyet, bireysel çıkar ve bireysel rekabet çelişkinin olumsuz yanı, çürüyen yanı olarak sökülüp atılmalıdır. Bu, burju-va üretim ilişkilerinin, burjuva sınıfın, bir başka deyişle burjuva toplumun ortadan kaldırılması anlamına gelir. Bu da ancak burjuvazinin siyasal örgütlülüğüne karşı işçi sınıfı ve ezilenlerin güçlü siyasal ör-gütlülüğüyle, örgütlü burjuva zora karşı örgütlü devrimci zorla mümkündür. Bur-juvazinin en çok korktuğu da budur. Teh-likeyi bertaraf etmek için iktisadi, siyasi ve ideolojik araçlarını devreye sokar.
TERSİNE BİLİNÇBurjuvazi, burjuva toplumun sömü-
rücü egemen sınıfıdır. Burjuvazi bu ege-menliğini devletle yürütür. Ama bu siyasi egemenlik ancak ideolojik hegemonyası-nı sürdürebildiği koşullarda mümkündür. İdeolojik hegemonyanın dağıldığı koşul-larda devasa siyasi aygıtlar işlemez olur.
İdeolojik hegemonyadan kastedilen nedir?
Egemen sınıfın kendi çıkarlarını, bu çıkarlara uygun yaşam ve düşünce tarzı-nı, sömürdüğü, egemenlik altında tuttuğu sınıf ve tabakalara benimsetmesi, kendi çıkarlarını, bunlar toplumun ortak çıkar-larıymış gibi kabul ettirmesidir.
Örneğin bireysel çıkar ve rekabet pro-letaryanın çıkarına değildir ama burjuva-zi ideolojik hegemonya araçları ile prole-tarya ve halk gençliği arasında bireyciliği ve bireysel rekabetçiliği egemen kılmaya çalışır. Böylece onların örgütlenme ve
dayanışma bilincini dumura uğratmak ister. Burjuvazi bir sınıf olarak ne kadar örgütlüyse proletarya ve müttefi klerini o denli örgütsüz kılmak için didinir durur. Proletarya ve diğer emekçi sınıfl ar top-lumun büyük çoğunluğunu oluştursalar da örgütsüz bireyler olarak kaldıkları müddetçe burjuvazinin iktisadi, siyasi ve ideolojik hegemonya araçları karşısında hiçleşirler.
Bu nedenledir ki burjuva toplum için-de burjuva olmayan bir birey ne kadar isyankar olursa olsun, örgütlülükten uzak duruyorsa, örgütsüzlüğün propaganda-sını yapıyorsa, gerçekte burjuva sınıfın çıkarları doğrultusunda hareket etmiş, onun ideolojik hegemonyasını üreten ay-gıtlardan birine dönüşmüş olur.
KOMÜNİST ÖRGÜTLÜLÜK BİREYSELLİĞİ ÖLDÜRÜR MÜ?Elbette öldürür. Ama hangi bireysel-
liği?Burjuva toplumda bireysellik burju-
va sınıfın ekonomik, siyasal ve ideolojik hegemonyası ile sınırlanmıştır. Bireysel özgürlük her seferinde bu sınırlara gelip çarpar. Örneğin uluslararası tekellerin egemenliği koşullarında tek tek bireylerin bağımsız iktisadi varlıklarını sürdürmesi mümkün müdür? Burjuva devlet aygıtı-nın egemenlik çarkı, örgütlü karşı saldırı olmadan kırılabilir mi? Bireysel güçleri birleştirmeden devletin ideolojik aygıtları etkisizleştirilebilir mi?
Örgütsüz birey, kendini burjuva top-lumun ne denli dışında görürse görsün gerçekte burjuva toplumun bir parçası, o toplumun egemenlik ilişkilerine tabi bir birey olmaya devam eder.
Burjuva toplumun egemenlik ilişkile-rinin dışına çıkmak pratikte onu reddet-mekle mümkündür. Bu reddediş ancak ve ancak burjuva örgütlenmeye, karşı bir örgütlenmeyle yanıt vermekten geçer.
Komünist örgütlülük önceki bireysel-liği öldürür ama yerine daha yüksek bir bireyselliği, komünist bireyselliği koyar. Politik ve ideolojik fi kirleri ne denli an-tiburjuva olursa olsun tekil birey burjuva toplumla sınırlandırılmıştır. Bu sınırlar içinde kaldığı müddetçe onun bireyselliği
burjuva bireyciliğinin bir türü olarak ye-şerip gider.
Komünist örgütlü hayat içinde yeni tür bir bireysellik doğar, bu, burjuva top-lumun sınırlarına tabi olmayan, burjuva bireycilikten arınmış bir bireyselliktir. Bu, kolektif etkin bireyselliktir.
KOMÜNİZMİN MADDİ TEKNİK TEMELİ VE KOMÜNİST BİREYSELLİKBurjuvazi üretimin maddi teknik te-
melini sürekli geliştirmek zorundadır. O ancak böyle yaparak sermayenin genişle-tilmiş yeniden üretimini gerçekleştirebilir. Teknik temelin bu gelişmesi kaçınılmaz olarak çok yönlü gelişmiş bireyleri ge-rektirir ve bu tip bireylerin genişletilmiş yeniden üretimine kaynaklık eder. Fakat öyle bir an gelir ki üretim araçlarının toplumsal niteliği ile bu araçların bur-juva özel mülkiyet altında bulunmaları arasındaki çelişki sürdürülemez olur. Bu, burjuvazinin üretici güçleri geliştirme yeteneğini yitirmesi anlamına gelir. Çok yönlü gelişmiş bireyler ve buna uygun teknik temel ortaya çıkmıştır ama bur-juva üretim biçimi onların gelişmesinin önüne bir engel olarak dikilmiştir. Çok yönlü gelişmiş bireylerin bireyselliklerini gerçekleştirebilecekleri, üretebilecekleri koşullar artık yeterli değildir. Kapitalist üretim biçimi aşılmak zorundadır. Ka-pitalist üretim biçiminin ürünü olan bu bireyler, ancak örgütlenerek ve savaşarak bu üretim biçimini aşabilirler. Komünist bireysellik ancak böyle bir pratik içinde bilince çıkarılabilir.
ÖRGÜTLENMEDEN SAVAŞMAK MÜMKÜN DEĞİL Mİ?Neden olmasın! Herkes bir birey ola-
rak da burjuva topluma karşı durabilir. Böyle biri, hem kapitalizme boyun eğme-yerek hem de bir örgütten uzak durarak kendini özgür hissedebilir. Bunun bir yanılgı olduğunu yukarıda ifade etmeye çalıştık. Ama gerçekte bu bir yanılgı ol-maktan da öte “bilinçli bir yanılgı” olarak karşımıza çıkar. Küçük, burjuva yaşam tarzından kopamayan, zorluklarla baş et-mekten uzak duran, devrimci emekçiliği ve disiplini yük gören; kısacası kayıkla ne kadar açılırsa açılsın burjuva toplum li-manına demirli gemisini yakamayanların sığınağıdır bu.
İşte bu nedenlerden dolayıdır ki “bi-reysel takılma”nın, örgüt disiplininden uzak durmanın kapısı burjuva bireyciliğe açılır. Burjuva toplumla derdi olan kişi o topluma demirli gemilerini yakarak yola koyulur, burjuva düzeni yıkmak için on-dan daha sıkı bir örgütlü disiplin içinde olur.
Özgür bireyselliğin yolu, burjuva dü-zenle tüm bağların kesilmesinden ve ona karşı savaşmaktan geçer.
● PRAKSİS ●7 Kasım 2014 atılım 21
Bireysellik ve bireycilikBireysellik ve bireycilikMLKP merkezi yayın organı Partinin Sesi’nin 81. sayısında “Bireysellik ve bireycilik” başlıklı yazı yer aldı. Yazı, emperyalist kapi-talist sistem, insanlığın kolektif bilinci, yaşamı ve üretimi karşısına zorunluluk olarak çıkardığı bireycilik üzerine yapılan bir tar-tışma. Burjuvazinin ideolojik saldırılarının temeline oturttuğu bu kavram üzerine yapılan tartışmayı okurlarımızla paylaşıyoruz.
22 atılım ● HABER ● 7 Kasım 2014
Ezilenlerin şiddeti ve silahlı müca-dele karşıtlığı, burjuva cenahta birçok çevreyi ve bireyi aynı safta buluştura-biliyor. Aralarındaki politik ve kültürel derin çelişkiler “ansızın” unutulabiliyor. Devrimci bireye, tercihine ve eylemine aynı anda saldırabiliyor. Yan yana gelseler beş dakika birbirine tahammül edeme-yecek kişiler, devrimcilere “akıl verme” söz konusu olunca kalemlerini paralel kullanabiliyorlar. Birer “köşe sahibi” ol-duklarından, kitlelere seslenme şansı bulduklarından, burnu büyük lafl at ede-bileceklerini “hakikat” hırsızlığı yapabile-ceklerini sanıyorlar!
Suphi Nejat Ağırnaslı yoldaşın Ko-banê savunmasında ölümsüzleşmesi-nin Türkiye halkları, aydın- entelektüel ve sanatçıları arasında yankı bulması, bazı çevrelerde kimi rahatsızlıklara da yol açtı. Sözcü Gazetesi’den Soner Yal-çın “hakikat” adlı köşesinden (17 Ekim 2014) ve Milliyet Gazetesi’nden Nage-han Alçı “ansızın” adlı köşesinden (19 Ekim 2014) rahatsızlıklarını dile getirdi-ler. Kalemlerini aynı hokkadan doldur-dukları hemen göze çarpıyordu. Soner Yalçın’ın şehit yoldaşın isminin ve kod adının tarihsel anlamlarına atıf yapması ve kendini de “sol” içinde konumlandırıp konuşması; Nagehan Alçı’nın “Kobani ve Solcular” diyerek dışarıdan “sağ”dan ko-nuşması, bu konu bağlamında özsel bir ayrım oluşturmuyor. Çünkü ikisinin sa-tırlarında da Kobanê’deki IŞİD vahşetine ve devrimci direnişe karşı mesafeyi ve soğukluğu görebiliyoruz. İki yazarın bariz bir biçimde de şaşkınlık ve kaygı kardeş-liği yaşadığını da...!
“Kobani, şehirli kendini solda tanım-
layan küçük bir kesim arasında adeta bir ‘şehitlik makamı’ gibi algılanır oldu”, “Hala kendini feda etme; ölüme hayran olma duygusallığının önüne geçemeyecek miyiz?” diyorlar. Sanki, eşitlik ve adaleti, onurlu ve özgür bir geleceği kazanmak için ölümü göze almadan ve savaşma-dan gidilecek bir yol varmış gibi... Sanki, can feda mücadele etmek yurtseverle-rin, devrimcilerin tercihiymiş ve onlar yaşamayı değil ölmeyi seviyormuş gibi.. Ve sanki, barbar IŞİD çetesine karşı Or-tadoğu ve dünya halklarının ezilenlerin geleceği olan Kobanê’yi şehitlerden ba-rikatlar oluşturmadan savunmak ve ko-rumak mümkünmüş gibi... Bu hakikatler ortadayken siz ne anlatıyorsunuz? Gö-ren de, özgürlük savaşçılarının, devrim şehitlerinin canlarını, kendilerinden daha fazla düşündüğünüzü sanacak!
“Yaşamında eline silah almamış bir akademisyeni, üç günlük askeri eğitimden sonra kimler cepheye sürdü? Niye kim-se bunu sorgulamıyor da maceracılığa övgüde birbiriyle yarışıyor?” “Ağırnaslı’ya, ‘yoldaş’ diye başlayan cümlelerle iltifat-lar yağdırılıyor. Demokratik bir akademisyen nasıl olur da eli-ne silah alıp ölmeye ve öldür-meye gider diye soran yok” diye şaşırıyorsunuz. Neyse ki herkes sağduyusunu kay-betmemiş (!) Birbirinizin sorularına bakarak yalnız olmadığınız için sevinebi-lirsiniz! Ama sevincinizin uzun sürmeyeceğini siz de biliyorsunuz. Çünkü “zamanın ruhu”nun ez-berlerinizi bozduğunun
farkındasınız. Dün kariyerlerini, görece rahat yaşamlarını riske atan akademis-yenlerden, halkların kardeşliği ve emeğin özgürlüğü adına hapishanelere başı dik giden aydınlardan korkuyorsunuz. Bu-gün ise isimlerinin önlerindeki sıfatlara aldırmaksızın onların ellerine silah alma-larından korkuyorsunuz. Onurlu aydın ve entelektüel olmanın çıtasının yüksel-tilmesi belli ki konforunuzu tehdit ediyor. Öyle ya tecavüzcü, katliamcı IŞİD sürü-süne karşı insanlık tarihinin demokratik kazanımlarını, değerlerini ve bir bütün insanlığı savunmak idealiyle elini taşın altına koyanların bedenlerini kurşunlara siper edenlerin çıkması huzurunuzu ka-çırıyor. Onların meşruiyet alanının geniş-lemesi sizin hareket alanınızı daraltıyor. Gazete köşelerinde, televizyon ekranla-rında, üniversite kürsülerinde, konferans salonlarında hayattan ve insandan kopuk demokratçılık oynamanın olanakları aza-lıyor.
“Asolan: Sivil mücadelede inat et-mektir ; her türü şiddete karşı olmaktır” “... Birikim ekibi bile silahlı yöntemleri kutsal bir dil kullanmaya başladı. Çok üzücü bir son bu” diye buyuruyor ve yazıklanıyorsunuz. İnsan kendini merak
etmekten alıkoyamıyor. Sahi siz hangi dünyada yaşıyorsunuz? Yalnızca sivil yasal ve demokratik mücadelede ısrar eden-lerin başlarına neler geldiğini görmüyor musunuz? Gezi’de, Soma’da, Kobanê ile dayanışma eylemlerinde en barışçıl kit-le gösterilerinde dahi karşılaşılan zulmü ve zorbalığı insanlar ilelebet sineye mi çeksinler? Rojava kantonlarında hiçbir halkın ve bölge devletinin tavuğuna bile kışt demeyen insanlar, ölümcül bir ku-şatma ve katliamlarla yüz yüze kalınca sessiz oturma eylemi mi yapsınlar? Ka-pitalist bir dünyada; gerici faşist rejimler altında yaşarken her türlü şiddete karşı olmaktan bahsetmek, ezilenleri ve maz-lum halkları silahlandırmak demektir. Zalim iktidarlara ve diktatörlere boyun eğin, kaderinize razı olun demektir. Si-lahı, kimin ne için ve nasıl kullandığına bakmaksızın silahlı mücadeleyi mahkum etmeye çalışmak, egemenlerin ezilenle-re karşı uyguladığı şiddetin suç ortağı olmaktır.
İşçiler, öğrenciler, kadınlar, Kürtler, Aleviler ve cümle ezilenler, sizin gibilerin vaazlarına kulak vermediklerinden değil; bilakis haklarını savunma ve özgürlükle-rini kazanmak amacıyla kitle şiddetini ve öz savunmalarını yeterince geliştireme-dikleri için tarifsiz acılar yaşayıp büyük bedeller ödüyorlar. Fakat gün geçtikçe sadece sivil barışçıl ve yasal zeminde ka-lınarak emeklerinin karşılığını alamaya-caklarını; onurlu ve kardeşçe bir yaşamı kuramayacaklarını; eşitliği ve özgürlükleri kazanamayacaklarını da görüyorlar. Ha-kikati yalandan, haklıyı haksızdan, dostu düşmandan ayırıp mücadeleyi yükselti-yorlar. Köylü mü şehirli mi, Kürt mü Türk mü, Alevi mi Sünni mi, ilkokul mezunu mu Boğaziçili mi olduklarına bakmayıp, mücadeleyi de paylaşıyorlar ölümü de. Hayat hayat gibi, insan insan gibi olsun diye...
POLEMİK mesut çeki
Hakikat hırsızları
Paramaz Kızılbaş Paramaz Kızılbaş Gebze’de anıldıGebze’de anıldı
◗ KOCAELİ
Kobanê’de YPG safl arında savaşırken ölümsüzleşen
MLKP savaşçısı Suphi Nejat Ağırnaslı (Paramaz Kızılbaş)
Kocaeli’nin Gebze İlçesi’nde düzenlenen etkinlikle anıldı.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Gebze İlçe Örgütü’nde
gerçekleştirilen anma, Kobanê şehitleri için yapılan saygı
duruşuyla başladı. Anmada konuşan ESP Parti Meclisi Üye-
si Mustafa Keskin, Ağırnaslı’nın mücadele hayatını aktardı,
“Paramaz Kızılbaş’ın yaşamı bir kopuş eylemidir. Düzenin
bütün imkanlarını bırakıp sınırın öte tarafına onu götüren
özgürlük çağrısıdır” dedi.
Ağırnaslı’nın enternasyonalist kimliğine vurgu yapan
Keskin, “Ne Kürt ne Ermeni ne de Kızılbaştı. O, Serkan
Tosun’un ayak izlerine basarak yürüdü. Paramaz sadece
Kobanê’nin değil Ortadoğu’nun şehididir” dedi. Keskin, Ko-
banê direnişini sahiplenme ve savunma çağrısı yaptı.
Sarıgazi’de Sarıgazi’de Paramaz Paramaz yazılamalarıyazılamaları
◗ HABER MERKEZİ
Marksist Leninist Komünist Parti
(MLKP) ve Komünist Gençlik Örgütü
(KGÖ) milisleri, Kobanê’de ölümsüz-
leşen Suphi Nejat Ağırnaslı (Paramaz
Kızılbaş) için Sarıgazi’de yazılama-
lar yaptı. Milisler, Sancaktepe’ye
bağlı Sarıgazi Mahallesi’nde başta
Demokrasi Caddesi ve Keklik So-
kak olmak üzere çok sayıda bölgede
Ağırnaslı’nın resimlerinin bulundu-
ğu “Paramaz’ın izindeyiz” şeklinde
yazılamalar yaptı.
● HABER ●7 Kasım 2014 atılım 23
Erdal Balcı ölümsüzleştiği yerde anıldıErdal Balcı ölümsüzleştiği yerde anıldı
◗ İSTANBUL
Ölümsüzlerin ve Tutsakların Sesi
Platformu (ÖTSP), 4 Kasım 1994 tari-
hinde Esenkent Köprüsü’ne MLKP’nin
kuruluş ilanı pankartını asarken polis-
ler tarafından vurularak öldürülen Er-
dal Balcı’yı andı.
Gülsuyu Metro girişinde toplanan
kitle, Balcı’nın vurulduğu yer olan
Esenkent üst geçidine yürüdü. Yürü-
yüş boyunca, “Erdal’dan Nejat’a sürü-
yor bu kavga”, “Erdal Balcı yaşıyor ko-
münistler savaşıyor” sloganları atıldı.
Burada konuşma yapan ÖTSP
sözcüsü Münevver İltemur, “Erdal
Balcı’dan Paramaz Kızılbaş’a, Ayçe
İdil’den Arin Mirxan’a kadar sınıfsız,
sınırsız ve cinsiyetsiz bir dünya müca-
delesinde ölümsüzleşenleri anıyoruz”
dedi. Şehitlerin mücadelelerini, anı-
larını işçi sınıfına, gençlere, kadınlara
bıkmadan usanmadan anlatıklarını
belirten İltemur, “Onların kendileri-
ni adadığı devrimi anlatıyoruz” dedi.
İltemur, şöyle devam etti: “Komünist
parti, 20. kavga yılını kutluyor. Ateş
altında yürüttüğü mücadelede onlarca
tutsak ve şehit vermiştir. Bunlar, insan-
ların insanca yaşayacağı komünizm
için ödenmesi gereken bedellerdir. Bu-
gün Rojava’da bir umut parlıyor. Em-
peryalistler devrimi boğmak için IŞİD
terör şebekesi ile saldırıyor. Ve devrim
2 yıldır direniyor. ‘Düştü düşüyor’ di-
yen egemenlere karşı Kobanê, çağımı-
zın Stalingrad’ı olarak direniyor.”
Devrim şehitlerinin anısı önünde
saygıyla eğildiklerini kaydeden İlte-
mur, “Kanınızın son damlasına kadar
onurla taşıdığınız kızıl bayrak, yoldaş-
larınızın elinde dalgalanmaya devam
ediyor” dedi.
Açıklamanın ardından MLKP’nin
ilk şehidi olan Erdal Balcı için şiirler
okundu ve vurulduğu yere karanfi ller
bırakıldı.
İstanbul Maltepe’de 1994 yılında Esenkent Köprüsü’ne pankart astığı sırada polis tarafından katledilen Erdal Balcı, yoldaşları tarafından anıldı.
◗ HABER MERKEZİ
Erdal Balcı, Birlik harcının ilk şehidi
olarak tarih sayfalarına kazındı. Marksist
Leninist komünistler, Erdal’ın şehit düştü-
ğü 4 Kasım 1994 tarihi dolayısıyla Kasım’ı
‘Şehitler Ayı’ ilan etti. Şimdi, her Kasım’da
Erdal şahsında özgürlük yürüyüşçüleri, 100
metre koşucuları bilincimize yeniden ko-
nuk oluyor.
Sınıf mücadelesi, bedel ödemeyi gerek-
tiriyor. Karşı devrimin sayısız saldırılarına
rağmen baş eğmeyenler, direnişi ölümüne
yürütüyor. Kavgada ölümsüzleşenler gele-
ceğe yeni tohumlar ekerken, geridekilere
tertemiz bir miras bırakıyor. Bu miras, sos-
yalizm davasına olan sonsuz inançtır. Ezi-
lenlere ve onun öncüsüne sarsılmaz bağlı-
lıktır.
Kavgada ölümsüzleşenleri anmak, sade-
ce hatırlamak/hatırlatmak değildir. Aslolan
mücadelelerini sahiplenmektir. Bıraktıkları
bayrağı ileriye taşımaktır. Manifestolarını
böyle okumak, geride kalanlara daha büyük
sorumluluk demek.
Devrim şehitlerini anarken sayısız
insani yönlerine, karakterlerine vurgu
yapılabilir. Şengül Boran’ın ikircimsizli-
ği, Hasan Ocak’ın komutanlığı, Hüseyin
Demircioğlu’nun ‘ilk ben olmalıyım’ sözleri,
Süleyman Yeter’in doğal önderliği, Tuncay
Yıldırım’ın sadeliği, Kutsiye Bozoklar’ın ya-
şam tutkusu...
Daha onlarca özellikleriyle kavganın
ölümsüzleri, geride kalanlara anlatılabilir.
Ama hepsinin ortak ve tüm kuşaklara ak-
tarılması elzem özelliği, devrime ölümüne
bağlılıklarıdır. Bu bağ var oldukça, devrim
davası asla yenilmeyecektir.
Şengül Erdal’ın, Erkut Özgür’ün, Süley-
man Hüseyin’in, Tuncay Hasan’ın izinden
yürüyerek ölümsüzlüğe koştu. Birlik dev-
riminin mayacıları olarak hepsinde, ‘yeni
insan’ın mayası vardır. Mutlu ve umutlu
devrimcilik işte bu mayadadır. Sosyalizme
inanç, devrim davasını büyütme kararlılığı,
ideallerine bağlılıkla yürüme, kitlelere ve
öncüye güven, başarma isteği, yaşamı ölü-
müne sevme...
Bugün de genç yürekler koşuyor kav-
ganın şafaklarına. Yeraltı nehirlerinin coş-
kunluğuyla dağlara çeviriyorlar yüzlerini.
Bir halkın devrimine bedenleriyle harç ka-
tıyorlar. Yılmaz’dan Yasemin’e, Serkan’dan
Suphi Nejat’a, tarihin en anlamlı safl arına
isimlerini yazdırıyorlar.
Kasım Şehitler Ayı’nda bu yıl da kutup
yıldızları bakıyor insanlığa. Onlardan öğ-
renerek, onların yaşam pratiğini Gezi’nin,
Rojava’nın isyanıyla bütünleştirmek görevi
Marksist Leninist komünistlerin önünde
duruyor. “Her yürek devrimci bir hücredir”
düsturu yol gösteriyor...
Kasım, devrime Kasım, devrime ölümüne bağlılıktırölümüne bağlılıktır
ESP Başkanı Ulusoy Kürdistan gezisindeESP Başkanı Ulusoy Kürdistan gezisindeESP Genel Başkanı Sultan Ulusoy, Kürdistan gezisine başladı. Erzincan’a parti üyeleriyle bir araya gelen Ulusoy, Dersim ve Malatya’da toplantılar yaptı, bir dizi kurumla görüştü.
◗ HABER MERKEZİ
Ezilenlerin Sosyalist Parti-
si (ESP) Genel Başkan Sultan
Ulusoy, Erzincan, Dersim, Ela-
zığ, Malatya, Maraş, Antep ve
Diyarbakır’ı kapsayan Kürdistan
gezilerine başladı. Ulusoy’un ilk
ziyareti Erzincan oldu.
ESP Erzincan İl Örgütü bi-
nasında gerçekleştirilen üye top-
lantısı, Kobanê’de ölümsüzleşen
Suphi Nejat Ağırnaslı (Paramaz
Kızılbaş) ve Arîn Mîrkan için ya-
pılan saygı duruşu ile başladı.
ESP Başkanı Ulusoy yaptığı ko-
nuşmada, Kobanê direnişinin bütün
ezilenlerin mücadelesi haline geldiğini
söyledi ve “AKP ve ABD gibi egemen
güçler, direnişin yenilmeyeceğini an-
lamıştır” dedi. Toplantının devamında
20. Yıl Buluşması’na ilişkin çalışmalar
üzerine tartışma gerçekleştirildi. 20
yıllık sosyalist mücadeleye dikkat çe-
ken Ulusoy, “Ayaklanmalar ve devrim-
ler partisi olacaksak örgütlülüğümüzü
daha fazla güçlendirmemiz gerekiyor”
dedi. Ulusoy, toplantı sonrası Pir Sul-
tan Abdal Kültür Derneği’nin açtığı
Muharrem Ayı çadırını ziyaret etti.
ORTAK MÜCADELE ŞARTDersim’e geçen Ulusoy, EMEP,
DBP, HDP’nin yanı sıra Dersim Be-
lediyesi Eşbaşkanı Mehmet Ali Bul’u
ziyaret etti. Ziyaretlerde önümüzdeki
dönemde birlikte mücadele etmenin
önemine vurgu yapıldı. Ulusoy, Der-
sim kent merkezi, Ovacık, Mazgirt ve
Hozat ilçeleri ile Peri Beldesi’nden ge-
len parti üyelerinin katılımıyla düzen-
lenen toplantıya katıldı.
‘BİRLEŞİK VE BÖLGESEL DEVRİM’ESP Genel Başkanı Ulusoy,
Malatya’da katıldığı toplantıda da par-
tisinin Rojava ve genel olarak
Ortadoğu’ya ilişkin politika-
ları aktardı. Ulusoy, şunları
söyledi: “ESP yıllardır Türki-
ye ve Ortadoğu’da birleşik ve
bölgesel devrimlerin güncel
bir olgu olduğunu söyleye-
rek sürece bu açıdan yaklaştı.
Türkiye’de sosyalist hareket,
Rojava devrimine bakışını
derinleştirmek zorunda. Ko-
banê direnişinin 21. yüzyılın
en önemli olaylarından birisi
olduğu kavranmazsa, dev-
rimin neden boğazlanmak istendiği
kavranmazsa eğer çok önemli tarihi
bir hata yapılmış olur. Bu fi kre bağ-
lı olarak Rojava’yı kendi devrimimiz
olarak gördük ve ilişkilenişimiz de bu
bakış açısıyla oldu.”
2013 Gezi Ayaklanması’nı hatırla-
tan Ulusoy, Kobanê için 6-8 Ekim’de
yapılan eylemlerin, Gezi isyanının ar-
dından en kitlesel eylemler olduğunu
vurguladı. ESP’nin “Birlik Devriminin”
ürünü olan bir gelenekten geldiğini
belirten Ulusoy, bu kapsamda müca-
dele tarihlerinin 20. yılını kutlamaya
hazırlandıklarını hatırlattı.
◗ AMED
Ezilenlerin Sosyalist Par-
tisi Kürdistan, 22 Kasım günü
“Ji Geziyê heta Rojava Serhil-
dan Azadî Sosyalîzm/Gezi’den
Rojava’ya İsyan, Devrim Sosya-
lizm-Direnenler Buluşuyor” şi-
arıyla etkinlik düzenliyor.
Divan Düğün Salonu’nda
düzenlenecek geceye PYD Eş
Genel Başkanı Asya Abdullah,
HDP Eş Genel Başkanı Figen
Yüksekdağ, DTK Eş Genel Baş-
kanı Hatip Dicle, ESP Genel
Başkanı Sultan Ulusoy ve Roja-
va şehit aileleri konuşmacı ola-
rak katılacak.
Etkinlikle ilgili bir açık-
lama yapan ESP Kürdistan,
“Serêkaniyê’den Şengal’e,
Amed’ten Kobanê’ye, ezilenle-
rin özgürlük ve devrim düşünü
tutkuyla büyüten umudun sa-
vaşçıları 20 yaşında! Gazi’den
Gezi’ye, Amed serhıldanların-
dan Kobanê’ye ‘Serhildan azadî
sosyalizm’ şiarıyla, sömürgeci
faşist diktatörlüğe, emperyalist
barbarlığa karşı meydan oku-
yanların öncüsüyüz” dedi.
Açıklamanın devamında şu
ifadelere yer verildi:
“Biz; zalimlere karşı maz-
lumların, zenginlere karşı yok-
sulların partisiyiz. Dehaqlara
karşı Kawayız. Sömürgeciliğe
karşı halkımızın sosyalist nefer-
leri, sosyalist yurtseverleriyiz.
Gözaltında kayıpların sem-
bolü Hasan Ocak’ın, devrim-
ci gençliğin ‘Güneş’i Şengül
Boran’ın, ölüm orucu şehidi
Hüseyin Demircioğlu’nun, iş-
kencede baş eğmeyen komünist
işçi önderi Süleyman Yeter’in
partisiyiz.
İnkar, imha ve asimilasyona
karşı direnen Kürt’üz. Her gün
alınteri damla damla sömürü-
len, iş cinayetlerinde katledilen
işçiyiz. Yaşamı çocuk, mutfak
ve yatak odası üçgeninde zinda-
na çevrilen, her gün katledilen
kadınız. Doğası ve emeği talan
edilen köylüyüz. Kürdistan’da
serhildana, Gezi’de isyana duran
genciz. Kobanê’de destan yazan
güneşin ve ateşin çocuklarıyız.
Her ulusal topluluktan, din
ve inançtan ezilenleriz. Kürt’üz,
Türk’üz, Ermeni’yiz, Laz’ız,
Türkmen’iz, Arap’ız, Çerkes’iz,
Süryani’yiz, Şengal’de Êzidî’yiz.
Alevi’yiz, Sünni’yiz, Hıristiyan’ız.
Yürüdüğümüz yol, Pir Sultan’ın,
Şeyh Bedreddin’in, Mustafa
Suphi’nin, Deniz’in, Mahir’in,
İbrahim’in, Mazlum’un yoludur.
Yolumuz; faşist DAİŞ çete-
lerine karşı amansız bir direniş
gösteren, Ortadoğu’nun gö-
beğinde tüm dünya halklarına
umut olan, özgür yaşamın in-
şasını ilmek ilmek ören Rojava
devrimimizin yoludur.
Yolumuz; komünist öncü-
nün çağrısıyla, Rojava’ya gidip
‘devrimimizin’ öznesi olarak
şehit düşen Serkan Tosun’un
(Mazlum) ve Suphi Nejat
Ağırnaslı’nın (Paramaz Kızıl-
baş) yoludur. Yolumuz; Yasemin
(Zilan) ve Arîn Mîrkan’ın işaret
fi şeği olduğu kadın devriminin
yoludur.
Umudun partisi Gezi’den
Lice’ye, Roboskî’den Soma’ya,
Amed’den Rojava’ya direnenle-
rin türküsünü söylüyor, özgür-
lük ve direniş halayına duruyor.
Bu halaya sen de katıl.”
Diyarbakır’da 22 Kasım
günü Divan Düğün Salonu’nda
düzenlenecek gecede Servet
Kocakaya, Vardiya Müzik Gru-
bu, Hîvron ve Şîlan sahne ala-
cak.
‘İsyan devrim sosyalizm’ gecesi Amed’deESP Kürdistan, 22 Kasım’da “Gezi’den Rojava’ya İsyan Devrim Sosyalizm. Direnenler Buluşuyor” etkinliği düzenliyor. Etkinlik öncesi bir açıkla-ma yapan ESP Kürdistan, “Umudun partisi Gezi’den Lice’ye, Roboskî’den Soma’ya, Amed’den Rojava’ya direnenlerin türküsünü söylüyor, direniş halayına duruyor. Bu halaya sen de katıl” çağrısı yaptı.
20. yıl buluşma çalışmaları sürüyor◗ HABER MERKEZİ
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üyeleri, 29
Kasım günü Bostancı Gösteri Merkezi’nde düzen-
lenecek 20. Yıl Buluşması için çalışmalarını sürdü-
rüyor.
İstanbul’da ESP İl Örgütü, hazırlık “İsyan, Dev-
rim Sosyalizm. Direnenler buluşuyor” şiarıyla dü-
zenlenen gecenin çağrısını Kadıköy İskelesi önüne
taşıdı. Çalışmaları esnasında gazetemizin de dağı-
tımını yapan ESP üyeleri, iskele önünde emekçilere
hitap etti. Ermenek ve Isparta’da yaşanan işçi kat-
liamlarını hatırlatan ESP üyeleri, kapitalizmin sö-
mürü ve yağma düzeni olduğunu kaydetti. Kobanê
direnişi ile dayanışma çağrısında bulunan ESP
üyeleri, iki saat süren çalışma boyunca emekçileri
29 Kasım günü Bostancı Gösteri Merkezi’nde bu-
luşmaya davet etti.
Gecenin afi şleri İstanbul Anadolu Yakası’nda
yaygın biçimde asılırken, tüm ilçelerde el ilanları
dağıtıldı. ESP Kartal İlçe Örgütü de, 20. yıl çalış-
maları kapsamında ilçe meydanında stant açtı, ga-
zete ve bildiri dağıtımı gerçekleştirdi. ESP üyeleri,
Maltepe Gülsuyu ve Gülensu’da ise etkinliğe çağ-
rı çalışmalarını sürdürdü. ESP Tuzla İlçe Örgütü
üyeleri de Aydınlı Mahallesi halk pazarında ve İç-
meler Köprüsü’nde bildiri dağıttı.
İzmir’in Bayraklı İlçesi’ne bağlı Yamanlar ve
Doğançay mahallelerinde de 20. yıl etkinliği için
çağrı çalışmaları yapıldı. Bildiri ve gazete dağıtımı
yapan ESP üyeleri, mahallenin tüm sokaklarına 20.
yıl afi şleri astı, halkı buluşmaya davet etti.
ESP Adana İl Örgütü de, Şakirpaşa Mahallesi’ni
20. yıl afi şleri ile donatarak, işçi ve emekçileri 20.
yıl etkinliğine katılmaya çağırdı.