Atılım 146

24
HABERDE OBJEKTİF • YORUMDA DEVRİMCİ YIL: 2 • 7 Kasım 2014 • 146 • FİYATI: 1 TL www.atilimhaber.org GÜNDEM Kobanê “zamanın ruhu”, • s. 2 AKP’nin kabusu SERBEST KÜRSÜ HDK kongresine giderken • s. 16 BEKSAV yeniden... BEKSAV, kuruluşunun 20. yılında yeniden ‘merhaba’ diyor. 4 yıllık aranın ardından, Kadıköy Acıbadem’de bulunan Nazif Paşa Konağı’nda faaliyetlerine yeniden başla- yan BEKSAV, çok sayıda atölye ve kurs ile çalışmalarının startını verdi. BEKSAV Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Ağbulut, “Umutla, dirençle kaldığımız yerden de- vam ediyoruz” dedi. S. 17 Ermenek’te işçilere hala ulaşılamadı Soma’da 301 işçiye mezar olan madenler, Ermenek’te yeni canlar aldı. İş güvenliği önlemi alınmaması nedeniyle cinayetle- rin ardı kesilmiyor. Madende su baskını altında kalan 18 işçi için umutlar tükendi. İşçilerin cansız bedenleri bile çıkarılamadı. İşçi ölümlerinin önüne geçilmemesinden hükümeti sorumlu tutan sendikacılar, “İş cinayetleri artık politik bir sorun haline geldi” dedi, acilen İşçi Sağlığı ve İş Güvenli- ği Kurulları oluşturulmasını istedi. S. 8-9 SKM: Temel görev isyanı büyütmek ESP Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) Sözcüsü Fadime Çelebi, kadın özgürlük mücadelesinde temel görevlerinin Roja- va kadın devrimi ve Kobanê direnişi ile iş cinayetinde katledilen ve şiddete uğrayan kadınların öfkesini birleştirmek olduğunu belirtti. Çelebi “Temel görevimiz isyanı bü- yütmektir” dedi. S. 10 TARİH BİLİNCİ “Geçmişteki geleceğimiz”: • s. 18 Ekim Devrimi Ateşle oynuyor AKP ve devlet. Kendini de yakacak bu ateşi, gözü kara bir şekilde körüklüyor. Rojava ve Kobanê’de içine düşğü açmazdan, başına gelenler- den bir şey öğrenmemişe benziyor. Şimdi de HDP’yi hedef tahtasına yerleştirmiş görünüyor. Yalan, ka- ralama, aşağılama, şantaj, kışkırtma, tehdit, tutuk- lama, kurşun... Atış serbest! Çözüm sürecini “askıya alma”lar, “bak kapatırız ha”lar, kontrgerilla aparatı tetikçileri partililerin üzerine salmalar, Erdoğanca ba- yat “korkutma”lar, Davutoğlunca acemi “efelenme”ler, Arınçça “çok bilmişlik”ler, falanlar filanlar... Biliyoruz, çok korkuyorlar. Ya barışa gelecekler, müzakereye geçecekler, ya da geldikleri gibi gidecekler. Her şeyin bir sonu var, denizin bittiğini görecekler. AKP AKP ateşle ateşle oynuyor oynuyor K obanê, IŞİD çetelerinin saldırılarına karşı yaklaşık iki aydır direnişte. ‘Düştü düşecek’ denilen Kobanê, tari- hi bir direniş yazıyor. YPG/YPJ savaşçıları, Kobanê’yi can fedayla ayakta tutarken, vicdan ve onur direnişi, dünya halklarının bilincini, aklını ve yüreğini sardı. Dünyaca ünlü aydınların girişimiyle ilan edilen 1 Kasım Dünya Kobanê Günü, 5 kıtada 39 ülkede ezilen halklar, Ortadoğu’da açan yeni yaşam filizine eylemiyle su verdi. S. 12-13 Kobanê direnişi dünyaya yayıldı

description

 

Transcript of Atılım 146

Page 1: Atılım 146

HABERDE OBJEKTİF • YORUMDA DEVRİMCİ • YIL: 2 • 7 Kasım 2014 • 146 • • FİYATI: 1 TL • www.atilimhaber.org

GÜNDEM Kobanê “zamanın ruhu”,• s. 2 AKP’nin kabusu

SERBEST KÜRSÜ HDK kongresine giderken • s. 16

BEKSAV yeniden... BEKSAV, kuruluşunun 20. yılında yeniden

‘merhaba’ diyor. 4 yıllık aranın ardından,

Kadıköy Acıbadem’de bulunan Nazif Paşa

Konağı’nda faaliyetlerine yeniden başla-

yan BEKSAV, çok sayıda atölye ve kurs

ile çalışmalarının startını verdi. BEKSAV

Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Ağbulut,

“Umutla, dirençle kaldığımız yerden de-

vam ediyoruz” dedi. S. 17

Ermenek’te işçilere hala ulaşılamadıSoma’da 301 işçiye mezar olan madenler,

Ermenek’te yeni canlar aldı. İş güvenliği

önlemi alınmaması nedeniyle cinayetle-

rin ardı kesilmiyor. Madende su baskını

altında kalan 18 işçi için umutlar tükendi.

İşçilerin cansız bedenleri bile çıkarılamadı.

İşçi ölümlerinin önüne geçilmemesinden

hükümeti sorumlu tutan sendikacılar, “İş

cinayetleri artık politik bir sorun haline

geldi” dedi, acilen İşçi Sağlığı ve İş Güvenli-

ği Kurulları oluşturulmasını istedi. S. 8-9

SKM: Temel görev isyanı büyütmekESP Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) Sözcüsü Fadime Çelebi, kadın özgürlük mücadelesinde temel görevlerinin Roja-va kadın devrimi ve Kobanê direnişi ile iş cinayetinde katledilen ve şiddete uğrayan kadınların öfkesini birleştirmek olduğunu belirtti. Çelebi “Temel görevimiz isyanı bü-

yütmektir” dedi. S. 10

TARİH BİLİNCİ “Geçmişteki geleceğimiz”: • s. 18 Ekim Devrimi

Ateşle oynuyor AKP ve devlet. Kendini de yakacak bu ateşi, gözü kara bir şekilde körüklüyor. Rojava ve Kobanê’de içine düştüğü açmazdan, başına gelenler-den bir şey öğrenmemişe benziyor. Şimdi de HDP’yi hedef tahtasına yerleştirmiş görünüyor. Yalan, ka-ralama, aşağılama, şantaj, kışkırtma, tehdit, tutuk-lama, kurşun... Atış serbest! Çözüm sürecini “askıya

alma”lar, “bak kapatırız ha”lar, kontrgerilla aparatı tetikçileri partililerin üzerine salmalar, Erdoğanca ba-yat “korkutma”lar, Davutoğlunca acemi “efelenme”ler, Arınçça “çok bilmişlik”ler, falanlar filanlar... Biliyoruz, çok korkuyorlar. Ya barışa gelecekler, müzakereye geçecekler, ya da geldikleri gibi gidecekler. Her şeyin bir sonu var, denizin bittiğini görecekler.

AKP AKP ateşle ateşle oynuyoroynuyor

Kobanê, IŞİD çetelerinin saldırılarına karşı yaklaşık iki

aydır direnişte. ‘Düştü düşecek’ denilen Kobanê, tari-

hi bir direniş yazıyor. YPG/YPJ savaşçıları, Kobanê’yi can

fedayla ayakta tutarken, vicdan ve onur direnişi, dünya

halklarının bilincini, aklını ve yüreğini sardı. Dünyaca ünlü

aydınların girişimiyle ilan edilen 1 Kasım Dünya Kobanê

Günü, 5 kıtada 39 ülkede ezilen halklar, Ortadoğu’da açan

yeni yaşam fi lizine eylemiyle su verdi. S. 12-13

Kobanê direnişi dünyaya yayıldı

Page 2: Atılım 146

Daha dün, 15 Eylül itibariyle, yani bundan elli küsur gün önce Kobanê, karşısındaki cephenin genişliği ve etki çapı göz önüne alındığında, bir anlamda bütün “küresel dünya”ya karşı diren-meye ve savaşmaya başladı...

IŞİD denilen karşı devrimci faşist karargah, bu cephe içindekilerin şu ya da bu şekilde kullanmaya, yönlendir-meye çalıştığı mızrak ucundan başka bir şey değildi...

Açık ya da gizli, askeri ya da mali, lojistik ya da ideolojik, kararlı ya da temkinli vs. ama kendi hesabına mızra-ğın sapına el atanlar çoktu...

Türkiye’nin konumu ise daha özel bir misyona tekabül ediyordu. AKP devleti, IŞİD mızrağına yapışmakla, onu kendinden bilmekle kalmıyor, ucuna “zehir” sürme çılgınlığına, ölüm kalım meselesine kadar “derin”leştiriyordu işi...

Öyle ya da böyle, Kürtler gününü görecekti, Rojava gün yüzü görmeye-cekti, Kobanê de nasılsa, ama mutlaka düşürülecekti!

* * *Ne oldu peki?Mızrak çuvala sığmadı! “Düştü düşecek” denilen Kobanê,

tarihin gördüğü en mucizevi halk kah-ramanlıklarından birini sergileyerek, direnişi zafer yürüyüşüne çevirmeyi başardı.

IŞİD mızrağını tutanların elleri, Ko-banê direnişin kızgın ateşinden, halkla-rımızın birleşik öfkesi ve desteğinden,

dünya ezilenlerinin büyüyen dayanış-masından yanmaya başladı.

Mızrakta eli olanlar kaygılandılar, korktular ve şapkalarını önlerine ko-yup bir daha düşünmeye başladılar... Hesaplarını yeniden gözden geçirdiler.

Gönüllü ya da gönülsüz, şu ya da bu tavizi dayatarak, ama ellerini tek tek çekmek zorunda kaldılar o mız-raktan...

Türkiye ise, IŞİD mızrağının kendi-sine dönüp batmış olduğunu anlama-yacak kadar şuursuzlaşmış bir halde yaşıyor olan biteni...

Kendi kanına karışan mızrağın ucundaki zehrin, Kürt düşmanı aklını uyuşturduğundan, geleneksel sömür-geci ırkçı refl ekslerini paralize ettiğin-den olsa gerek...

Baksanıza, Kürt peşmerge ordusu bile, resmi devlet izniyle Türkiye top-rakları üzerinden geçip Kobanê’yi sa-vunma savaşına katılmaya gidebilir hale geldi!..

Ey gerçek, sen nelere kadirsin! * * *

Ve nereye varıldı sonunda?.. Rojava’ya/Kobanê’ye “bu dünyada

yer yok” denilirken, “bütün dünya” Kobanê oldu desek yeridir... Dünya Kobanê Günü ilan edilen 1 Kasım’da, 5 kıtada, 39 ülkede, yüzlerce kentte, yüz binlerce insan sokaklara çıktı, meydan-larda toplandı, “yaşasın Kobanê, yaşasın insanlık” diye haykırdı...

Kobanê, dünya insanlığı için, ezilen-ler ve sömürülenler için, küresel em-

peryalist barbarlığın/kapitalist acıma-sızlığın metalaştırdığı ruhsuz “yaşam” döngüsünden kurtulmak isteyenler için “zamanın ruhu”nu temsil ediyordu...

Türkiye ve Kürdistan’da, 57 ken-tin meydanlarında dalgalandırıl-dı Kobanê’yle simgeleşen “zamanın ruhu”, onur, özgürlük ve kardeşleşme bayrağı...

Aklı kesen gelsin indirmeye çalışsın o bayrağı, layıkıyla cevabını da alır, bo-yunun ölçüsünü de...

Gezi komününden/Haziran ayak-lanmasından/barikat savaşlarından akıp gelen zaman Rojava Kantonlarına/öz-gürlük serhildanlarına/Kobanê enter-nasyonalizmine doğru ilerledi, ilerliyor... “Zamanın ruhu”, Gezi’den Kobanê’ye ezilenlerin birleşik mücadele ve savaş iradesiyle “tarih”e dönüşüyor...

İnsanlık için, insanlık adına, insanlık değerlerinden, erdemlerinden vazgeç-meyenlerin emeğiyle, kan ve ter içinde “yeni bir dünya” kuruluyor...

Gücü yeten gelsin çıksın karşısına... Sizin tanklarınız, tomalarınız, em-

peryalist çıkarlarınız, sömürgeci arzu-larınız, kontrgerilla aparatlarınız, ırkçı-faşist yasalarınız varsa...

Bizim de;Berkin Elvan’dan Aziz Örselendi’ye,

Ethem Sarısülük’ten Jinda Ronahi’ye, Marina’dan Jordan Matson’a, Arin Mirkan’dan Suphi Nejat’a savaşan, şehit düşen devrimcilerimiz, yurtseverleri-miz, komünistlerimiz, enternasyonalist-lerimiz var on binlerce, yüz binlerce...

Halklarımız var milyonlarca...* * *

Ne yapacaksınız daha? İktidarda kalmak uğruna girmediği-

niz pis ilişki, çevirmediğiniz dolap, çı-karmadığınız yasa, söylemediğiniz yalan

kaldı mı?...Polisi “Gestapo”laştıran Hitlerci

faşist “kamu güvenliği” yasalarını da çıkardınız adım adım, eli tam serbest artık emniyetçilerin... Heil Tayyip!

“Öldürmeyi iyi biliyorsunuz” za-ten eskiden beri... Daha dün, 6-8 Ekim olaylarında 40 sivil kişiyi sokaklarda kurşunlayıp katlettiniz, dünyanın gözü önünde...

En son HDP yöneticisi Ahmet Karataş’ın canına kastetti, kışkırtma ve teşviklerinizle harekete geçen Ogün Samast’ın yeni versiyonu kontrgerilla tetikçiniz...

“İleri demokrasi” komediniz, 10 buçuk saatlik tarihinin en uzun MGK toplantınızın “ışığı” altında nasıl da “sı-rıtıyor”...

Gizli Anayasanız Milli Güvenlik Si-yaset Belgesi’nin sayfalarına yeni kara ve karanlık satırlar ekleyip duruyorsu-nuz da ne oluyor?

Meclisinizin, hükümetinizin, kabine-nizin göstermelik legal “AK” yüzü, ille-gal “KARA YÜZ”ünüzün koyu gölgesi altında daha da çirkinleşiyor...

Soma, Ermenek, Yalvaç, sizin ve düzeninizin çoktan insanlıktan çıkmış olduğunu kaydediyor tarihe ve vicdanı olan herkesin hafızasına...

Madenciye bir “yaşam odası”nı çok görüyorsunuz, kendinize milyar küsur liralık “AK-Saray” kuruyorsunuz... Sizin Allah’nız her yerde mi, sizin olduğunuz yerde mi?..

HDP’yle yatıp HDP’yle kalkıyor-sunuz... Baş düşman belleyip, ilan da ettiniz... Açık açık hedef gösteriyorsu-nuz, kıyıcılara, katliamcılara, linççilere, iplerini tuttuğunuz karanlık faşist apa-ratlara... Küfürlerinizin, tehditlerinizin, aşağılamalarınızın, karalamalarınızın, yalanlarınızın biri bin para... Biliyoruz; bütün bu yaptıklarınız, korkunuzdan/korkularınızdan...

Abdullah Öcalan’ı “araçsal-laştırma”ya, Kandil’i “itibarsızlaş-tırma”ya yatmanız, çözüm sürecini “as-kıya alma”, HDP’yi “şeytanlaştırma”, “muhatap almama” ve hatta “kapatma” tehditleri ve yaygaralarınız gecelerden kalan kabuslarınızdan... Gündüz sayık-lamalarınızdan...

Yok öyle, size bundan sonra beda-vaya ekmek keyfi ! Deniz bitti!

Ya ateşle oynamaktan vazgeçecek-siniz. Ya da o ateşin içinde yanacaksı-nız.

Ya müzakerelere geçecek, barışa geleceksiniz. Ya da geldiğinizden daha gürültülü biçimde gideceksiniz.

Ya Kobanê’den elinizi çekecek, Rojava’yı tanıyacaksınız. Ya da Allahı-nızdan bulacaksınız.

Devrim uyandı çoktan, size “iyi uy-kular!”

2 atılım 7 Kasım 2014

Varyos Yayıncılık adına İmtiyaz Sahibi ve

Yazıişleri Müdürü: Mehmet Ali Genç

Yönetim Yeri:

Aksaray Mah. Çakırağa Camii Sk.

Birlik Apt. No:8/10 Aksaray/İSTANBUL

Tel-Faks: (0212) 529 06 75

e-mail: [email protected]

Yayın Türü: Yaygın Süreli

Atılım Avrupa Temsilciliği:

V.i.s.d.p: K. Çal Postfach 900235, 60442

Frankfurt [email protected]

İngiltere: Ali Akgül [email protected]

Tel: 00447956078533

İsviçre: S. Göl, [email protected]

Fransa: Cemal Öztürk, 45 Rue Lavoisier, 77000 Melun -Paris

[email protected]

Belçika: Rışto Tunç +32484825434

[email protected]

Hesap No: Postaçeki: Songül Akbay 1600206

Türkiye Abonelik: 100 TL (1 yıl)

Basıldığı Yer: Gün Matbaacılık

Adres: Sefaköy Telsizler Mevki Beşyol Mah.

Akasya Sok. No: 23/6 Küçükçekmece/İST.

Tel: (0212) 580 63 75

GÜNDEM

Kobanê “zamanın ruhu”, AKP’nin kabusu

Page 3: Atılım 146

◗ ANKARA

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cum-

hurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Hükü-

met Sözcüsü Bülent Arınç’ın, 6-8 Ekim

Kobane ile dayanışma eylemeleri son-

rasında üst üste HDP’yi hedef gösteren

açıklamaları, Ankara’da yaşama geçi-

rildi.

Halkların Demokratik Partisi’nin

Ankara’da Mithatpaşa Caddesi üze-

rinde kullandığı parti binasına giden

bir saldırgan, HDP Parti Meclisi üyesi

Ahmet Karataş’ı boğazı ile vücudunu

çeşitli bölgelerinden yaraladı. Parti

binasının önü kana bulanırken, ağır

yaralı olarak hastaneye kaldırılan Ka-

rataş, hayati tehlikeyi atlatmayı ba-

şardı.

SALDIRI HDP’YEHDP’yi doğrudan hedef alan ırkçı-

faşist saldırı, kamuoyunda büyük bir

tepkiye neden oldu. Siyasi partiler,

sendikalar, kitle örgütleri yaptıkları

açıklamalarda, saldırıdan hükümeti

sorumlu tuttu, linç siyasetinden vaz-

geçme çağrısı yaptı.

Saldırıya sert tepki gösteren HDP

Merkez Yürütme Kurulu “Ankara’nın

göbeğinde gerçekleşen bu saldırı,

planlı, organizeli ve örgütlüdür. Açık-

ça partimiz hedef alınmıştır” diye

belirtti. HDP, saldırıyı “günlerdir sür-

dürülen linç kampanyasının sonucu”

olarak yorumladı. “Bu karanlık saldı-

rıyı ve arkasındaki odakları, bu saldı-

rıya zemin yaratanları kınıyor ve la-

netliyoruz” diye belirten HDP, hedef

gösteren açıklamalar yapan AKP Hü-

kümetine “bir an önce saldırıyı aydın-

latma” çağrısı yaptı.

‘KARAR MGK’DA ALINDI’ESP Genel Merkezi de saldırı için

“HDP’ye yönelik siyasi linç saldırı-

larının fi ziki saldırılara dönüşmesi-

dir” yorumu yaptı. Cumhurbaşkanı

ve Başbakan’ın sürekli HDP’yi hedef

gösteren konuşmalar yaptığına dikkat

çeken ESP, “Halkların arasında öfke ve

düşmanlık yayan propagandaları, tıpkı

Gezi direnişinde olduğu gibi, kendine

görev çıkaran faşist güruhların saldırı-

larına zemin hazırlıyor. Milli Güvenlik

Kurulu ile Bakanlar Kurulu toplantıla-

rında, anlaşılan bu kararlar çıkmıştır.

Alınan kararların ve yürütülen kirli

propagandanın sonucu olarak kontra

güçler devreye girdi” ifadelerini kul-

landı.

Aralarında Demokratik Bölgeler

Partisi DBP, SYKP, EMEP, DİSK ve

KESK’in de aralarında bulunduğu çok

sayıda siyasi parti ve sendika da açık-

lamalar yaparak saldırıyı kınadı. Çok

sayıda kentte de protesto eylemleri

gerçekleştirildi.

● HABER ●7 Kasım 2014 atılım 3

Hedef AKP’den, icraat tetikçidenHedef AKP’den, icraat tetikçidenAKP Hükümetinin haftalardır sürdürdüğü savaş dili fiziki saldırıya dönüştü. Ankara’da HDP binasına giden ırkçı saldırgan, HDP PM üyesi Ahmet Karataş’ı boğazını keserek yaraladı. HDP’yi hedef alan saldırı, tepkilerle karşılandı.

◗ ANKARA

HDP PM üyesi Ah-

met Karataş’a saldıra-

rak ağır yaralayan sal-

dırgan Emrah Akman,

tutuklanarak cezaevine

gönderildi.

Irkçı saldırganın ilk

ifadesi, saldırının hü-

kümetin HDP’yi hedef

gösteren açıklamala-

rının sonucu olarak

gerçekleştiğini gözler

önüne serdi. “İnsan

öldürmeye teşebbüs” suçundan tutukla-

nan Akman, ifadesinde herhangi bir örgüt

bağlantısı olmadığını öne sürdü. Ahmet

Karataş’ı tanımadığını belirten saldırgan

Akman, “Sadece HDP’li olduğu için öldür-

me amacıyla bıçakladım” dedi.

Akman, şu ifadeyi verdi: “Olayı sokak

eylemlerine tepki olarak yaptım. Son dö-

nemde meydana gelen sokak olayları, gü-

venlik görevlisi vatandaşların arkadan pusu

kurularak şehit edilmesi gibi durumlar

bende tepki oluşturdu. Bu olayların sona

ermesi için yetkililerle konuşmak üzere

HDP Genel Merkezi’ne gitmeye karar ver-

dim. Yanıma da daha önceden taşıdığım

bıçağı almıştım. HDP Genel Merkezi’nde

yetkililer ile konuşup yapılan gösterilerin ve

insanların öldürülmesinin yanlış olduğunu

söylemek, bu işlerden vazgeçilmesini ifade

etmekti. Bekleme salonunda beklemeye

başladım. Sağı solu gözlemledim. Sonrasın-

da da üzerimde taşıdığım bıçak ile mağdu-

ra saldırarak vücudunun muhtelif yerlerine

birkaç kez vurdum. Sonrasında da oradan

ayrıldım. Bu olayı münferiden tek başıma

gerçekleştirdim. Bu konuda beni herhangi

bir kimse azmettirmemiştir.”

SALDIRIYA HAZIRLANMIŞIrkçı saldırgan Emrah Akman, bina çev-

resinde ve içerisinde bir ay boyunca saldırı

için incelemelerde bulunduğunu itiraf etti.

Saldırganın üzerinden, HDP ile milletve-

killerinin çalışmalarını gazetelerden takip

edilerek gün gün not edildiği bir defter de

çıktı.

Saldırgan tutuklandı◗ ANKARA

HDP Eş Genel Başkanı Sela-

hattin Demirtaş, HDP’ye yönelik

saldırının ertesi günü TBMM’de

parlamento muhabirleri ile bir ara-

ya geldi, soruları yanıtladı.

Saldırının bir provokasyon ol-

madığını belirten Demirtaş, “Açık

planlanmış bir mesajdır. Biz şöyle

okuduk, genel merkez olarak kul-

lanılan binada üst düzey bir partili-

mizin kafasını kesmek istediler. Bu,

devletin mesajı. Hrant Dink, Rahip

Santoro cinayeti nasıl ki karanlık

derin güçler tarafından yapılmadı,

aleni bilinen tetikçiler kullanıldıysa

bu da devlet mesajı. HDP’ye kafanı-

zı keseriz, koparırız mesajı” dedi. Bu

tür saldırıların HDP’ye geri adım at-

tırmayacağını vurgulayan Demirtaş,

“Saldırıyla ilgili başka kişilerin de tu-

tuklanacağını düşünmüyoruz, olma-

yacağını biliyoruz. Muhtemelen bir

ulusal kahraman gibi yargılanacak

öncekiler gibi” ifadelerini kullandı.

Demirtaş, gazetecilerin çözüm

sürecinde yaşanan tıkanıklığa ilişken

sorusuna da “Öcalan yada hükümet

‘süreç bitti’ demedikçe, karşılıklı ira-

de beyanları devam ettikçe süreç de-

vam eder” dedi.

İmralı heyetinin bundan sonra

görüşmelerle ilgili kamuoyuna daha

kapsamlı bilgilendirme yapacağı-

nı belirten Demirtaş, Kobanê’deki

gelişmelerin süreci yakından ilgi-

lendirdiğinin altını çizdi. Demirtaş,

“Kobanê düşse, IŞİD’in eline geç-

seydi, Sayın Öcalan ve PKK süreci

bitirdiklerini açıklamış olacaklardı.

Süreç bitmemişse, hükümet hâlâ

bunun arkasındayız diyebiliyorsa,

bunu halkın Kobanê’yi sahiplenme-

sine borçlular. Süreci kurtarmıştır”

şeklinde konuştu.

‘Devletten ‘kafanızı ‘Devletten ‘kafanızı keseriz’ mesajı’

Page 4: Atılım 146

4 atılım ● GÜNCEL ● 7 Kasım 2014

◗ HABER MERKEZİ

Halkların Demokratik Partisi

(HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yük-

sekdağ, partisinin TBMM Grup Top-

lantısında gündeme ilişkin değerlen-

dirmelerde bulundu.

Konuşmasına “Güne alçakça sal-

dırıyla başladık” diye başlayan Yük-

sekdağ, saldırının haftalardır HDP’yi

hedef alan saldırıların bir devamı ol-

duğunu kaydetti. Yüksekdağ, “Geliyo-

rum diyen, gelişi ilan edilen saldırıydı.

Siyasi linç ve hedef gösterme saldırı-

sından bağımsız değil. Öfkeli bir şah-

sın saldırısı olarak görmüyoruz” dedi.

‘KİMİN AZMETTİRDİĞİ ÇOK AÇIK’Yaşananların, HDP’ye yönelik

kışkırtıcı dilin yansıması olduğunu

söyleyen Yüksekdağ, “Bir aydan beri

organize saldırı tezgahlanıyor. Saldırı-

ların organize edildiği merkez, siyasi

iktidarın kendisinden başkası değil-

dir. Biz, başka yerde aramıyoruz. AKP

ve siyasetin baş sorumlusu olduğunu

iddia edenler, bu saldırıya zemin ha-

zırladı” şeklinde konuştu. Cumhur-

başkanı Tayyip Erdoğan’ın “Sabrımızı

zorlamasınlar, olabilecekleri hayal bile

edemiyorum” şeklindeki sözlerini ha-

tırlatan HDP Eş Genel Başkanı Yük-

sekdağ, “Saldırıyı kimin azmettirdiği,

akıl ve vicdan sahibi olanlar için çok

açıktır” dedi.

HDP’nin Kobanê’yi sahiplenerek

demokratik direnişin yanında durdu-

ğunu belirten Yüksekdağ şöyle konuştu:

“Barış ve çözümün yanında bir dil ge-

liştirmeye çalıştık. Ancak karşımızdaki

anlayış bu dilden anlamıyor. Bize ‘siyasi

parti gibi davranın’ diyenler, siz önce

hükümet gibi davranmayı öğrenin.”

HDP’yle uğraşmanın bir devlet gö-

revi haline getirildiğini belirten Yük-

sekdağ, “Memlekette, madenler işçi-

lerin başına çöküyor, kadınlar ölüyor.

İç ve dış siyaset enkaz altında kalıyor.

Hükümet gibi davranma sorumlulu-

ğunuz bu sorunların çözümünden ge-

çer” ifadelerini kullandı.

HDP’nin çözüm sürecinin sonu-

na kadar arkasında olacağını belirten

Yüksekdağ, “HDP, barışı sonuna kadar

savunacağını ilan ediyor. Hükümet ne

yapıyor, HDP’yi tehdit ediyor. Hükü-

metin savaş, gerilim ve çözümsüzlük

diliyle konuşmaya hakkı yok” diye ko-

nuştu.

Hükümetin HDP’yi Kobane’ye

sahip çıktığı için hedef gösterdiğine

işaret eden Yüksekdağ, “1 Kasım’da

da ‘sokağa çıkma’ çağrısı yaptık. 39 ül-

kede yapıldığı gibi, sayısız kuruluş ve

partiyle 57 ilde sokağa çıkıldı. Ne oldu,

halkımız tavrını ortaya koydu. Demek

ki, şiddet enstrümanlarını devreye

koymadığınızda, bu halk barış içinde

eylem gerçekleştirmeyi çok iyi biliyor.

En başta partimizden ve sokağa çı-

kan tüm halkımızdan özür dilemeleri

gerekiyor. Ancak iktidarın fıtratında

yok. ‘Biz yanlış yaptık’ demeyi becere-

miyorlar” şeklinde konuştu.

‘KESKİN SİRKE KÜPÜNE ZARAR’HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ,

Başbakan Davutoğlu’nun HDP ve hal-

kın fi ili meşru eylemlerini hedefl eyen

konuşmalarına devam ettiğine vurgu

yaptı, “Keskin sirke küpüne zarar. Bu

yaklaşımlar, sizin üzerinde durduğu-

nuz zemini sallamaya devam edecek”

dedi.

Konuşmasında, Alevilerin Yas-ı

Muharrem Orucu’na devam ettiğini

hatırlatan Yüksekdağ, “Kerbela zul-

münü, bugün Kobanê’de görüyoruz.

Dün Ehl-i Beyt’i kıyımdan geçiren

zihniyet, bugün Şengal’de, Kobanê’de,

Rabia’da, Rojava’da karşımıza çıktı.

Kerbela’nın direniş geleneğine sahip

çıkan halkımız, bugün de zalime karşı

olma tavrını izliyor. İşte, biz bu yolu

izliyoruz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözle-

rini hatırlatan Yüksekdağ şöyle konuş-

tu: “Bizim derdimiz Kobanê. Sizin der-

diniz neden HDP? Neden Kobanê’yi

destekleyen halklar? ‘Kobanê’nin dert

edilmediğini, bahane edildiğini’ iddia

ediyorlar. O direnişin önemini karart-

tıkları gibi, saldırıdaki sorumluluk-

larını karartacaklarını sanıyorlar. Bu

sorumluluğu atamazsınız. ‘Suruç’la

Kobanê’yi birbirinden ayrı tutmuyo-

ruz’ demeniz, artık bizim için hiçbir

şey ifade etmiyor. Eğer Kobanê’deki

haklı davayı gerçekten görüyorsanız,

safınızı netleştirin. IŞİD’e ‘terör örgü-

tü’ dediğiniz gün ‘PKK’nin IŞİD’den

farkı yok’ diyorsunuz. PYD ile IŞİD’i

bir görüyorsunuz. Hz. Hüseyin’in

Küfe halkının ihaneti karşısında söyle-

diği bir söz var. Diyor ki Hz. Hüseyin,

‘Onların dili Ali söylese de gözü Mua-

viye bakar. Sizin de diliniz Kobanê’den

söylüyor, ama sizin yüzünüz gözünüz

IŞİD’den konuşuyor.”

Halkların birleşik mücadele duru-

şunu sürdüreceklerini kaydeden Yük-

sekdağ, “Halkımızın kazandığı mev-

zileri, zalimlere terk etme niyetimiz

olmadı, bundan sonra da olmayacak”

dedi.

BAŞMÜZAKERECİ ABDULLAH ÖCALANAKP Hükümetinin çözüm süre-

cini askıya alan tutumunu eleştiren

Yüksekdağ, “Çözüm süreci uzun bir

koridorda bekletiliyor” dedi. İki yıldır

sürecin geliştirilmesi için büyük çaba

gösterildiğini kaydeden Yüksekdağ,

“Başta başmüzakereci Sayın Abdul-

lah Öcalan olmak üzere, Kürt halkı,

biz de parti olarak katkı sunmaya ça-

lıştık. Hükümet geçiştirdi. Erteleme

politikasını otomatiğe bağladı. Somut

adımlar atılacağı aşamada, ipe un ser-

me politikasını ortaya koydu” dedi.

Yüksekdağ şunları ifade etti: “Ko-

banê sürecini bir bahane olarak kul-

lanmaya başladılar. Yavuz hırsız mi-

sali. ‘Çözüm süreci ayrı Kobanê ayrı’

diyorlar. Siyasi iktidar, manipülasyon

ve hilenin ustası olmuş. Çözüm süre-

cini askıda tutmanın gerekçesi haline

getirdiler, Kobanê’yi sahiplenme ey-

lemlerini. Bugün müzakere masasını

tartışma konusu yapıyorlar, ‘çözüm

sürecine muhtaç değiliz’ diyorlar. İki

yıl sonra masayı devirip devirmeme-

nin tartışmasını yapıyorlar. Peki so-

ruyoruz. Niye iki yıl boyunca çözüm

sürecinin ekmeğini yediniz, bunun

avantajlarını tepe tepe kullandınız?”

Hükümete “mert olun sözünüzde

durun” diye seslenen Yüksekdağ, “Hü-

kümet müzakere tarafı değil de, mü-

sabaka tarafı gibi davranıyor. Bu süreç

sizin ipoteğinizde değil. Barış, halkla-

rın barışıdır” dedi.

Fiili meşru siyaset tarzını sürdü-

receklerini belirten HDP Eş Genel

Başkanı, “Biz yola çıkarken hem halka

hem hakka emanet olduk. Yeni yaşamı

kurma mücadelemize devam edece-

ğiz. Biz davamıza emanetiz, davamız

da bize emanet” ifadelerini kullandı.

‘Saldırıyı siyasi iktidar organize etti’‘Saldırıyı siyasi iktidar organize etti’Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Ankara’da yaşanan bıçaklı saldırı ve AKP Hükümeti’nin çözüm sürecine ilişkin tutumunu sert sözlerle eleştirdi.

Page 5: Atılım 146

● GÜNCEL ●7 Kasım 2014 atılım 5

Kişisel, sosyal veya siyasal ilişkilerde ta-rafl ar kendi kişisel pozisyonlarını ve değiş-mezlerini sıklıkla tekrarlamaya başlamış-larsa o ilişkiler tıkanmış demektir. Sıklıkla tekrar, bir dayatmaya dönüşmüşse tıkan-ma, dağılmaya işaret eder. “Çözüm süreci” adı verilen plan, şu anda devlet bakımın-dan tıkanmadan öte yok hükmündedir.

‘Kamu düzeni’ sakızı çok çiğnendi. Bu ‘tekrar’ manasındaydı. Yerini, aba altında sopa göstermeler aldı. En sonunda devlet bakanı “çözüm süreci”nden değil ama o sürecin asli muhatabından bahsederken di’li geçmiş zaman kipinde konuşarak ‘on-ların kaybettiğini’ söyledi.

Anlamı gayet açık. “Süreç” geldi, Kürt-leri, Kürt halkının temsilcilerinden kurtar-maya dayandı. Oy oranını koruma pani-ğiyle Validebağ Korusu meselelerini dahi mescit konusuna bağlayabilen iktidarın asli sahibinin bütün Kürtleri, iktidarını sürdür-mek için bir kaşık suda boğmaya kalkış-ması bile mümkün. Hiç değilse anda sakil durmaz böyle bir alıcı kuş yırtıcılığı.

Son MGK kararları, “legal görünümlü illegal yapılar” vurgusu, Meclise getirilen yasa teklifl eri ve bürokrasideki hareketlilik aynı noktada birleşiyor: İktidarın cemaatle çatışması zamana yayılacaktır, ancak ada-

let ve özgürlük için mücadele edenlere dönük tehditler son derece yoğun bir bi-çimde hayata geçirilmeye hazır halde elde tutulmaktadır.

İki yıl önce, önümüzdeki iki yılın ol-dukça sert ve çatışmalı geçeceğine dönük vurgularımızda işaret edilen zorlu saf-halardan biri daha açılmak üzere. İktidar Kürt özgürlük hareketini muhatap sayma-dan Kürtlerin sorunlarını çözeceğini vaat etme gülünçlüğünün farkında ancak başka çıkar yolu yok. Bütün hazırlıklar tipik bir iç savaşa göre yapılmıştır.

Demokratlar, reformcu sosyalistler, devrimci odaklar, özgürlük hareketi ve komünistler “çözüm süreci” denilen ilişki sistematiğindeki konjonktürel kesinti bo-yunca son derece sert saldırıların muha-tabıdırlar.

Ana hedef HDP’dir. HDP’den her de-fasında kendisini kanıtlaması, kınama ya-yınlaması beklenerek demokratik cephe partisi kriminalize ediliyor. HDP’yi kapat-ma davasının açılması, belediyeleri tasfi -ye planı, kadroların yaygın tutuklamalara muhatap olması, dostlarının korkutulmaya çalışması, parti binalarının çetelere hedef gösterilmesi, demokratik eylemlerde yer alanların vurulmasının göze alınması, ik-

tidarın masasındadır ve ‘kesinti’ boyunca türlü dozlarda tatbik edilmesi kuvvetle muhtemel.

İktidar, kendisinin mutlak kar ile aradan çıkamayacağı her denklemi bütün muha-lifl erine cehenneme çevirmeye yemin et-miş gibidir. 90’ları aratmayan manzaraların yayılmasının eli kulağında.

Türkiye’deki çelişkiler çok keskin ve sert. Emekçi solun fazlasıyla zayıf, dağınık ve öznelerinin çoğunun iddia yitimine uğ-ramasına rağmen devrim güncel bir me-seledir. Üstelik Rojava’dan doğru uç veren bir devrimden bahsediyoruz. Devrimlerin yayılmadan duramamak gibi kötü huyları var. İktidarı iç savaş pozisyonuna iten de bu hakikat. İdeolojik, politik bütün bölücü ve kışkırtıcı maharetini göstermekten geri durmayacaktır.

Tahtını sağlama alma paniği de bula-şıcıdır. Tipik bir faşizmin yanı sıra otoriter despotluğun en “renkli” biçimleri dene-niyor. İktidar yetkilileri, kah III. Napolyon kılığında karşımıza çıkıyor kah Rasputin. Binbir kılığa daha bürüneceklerini varsa-yabiliriz.

Oy oranını yüzde yetmişe çıkarmaya ant içtikleri görülüyor. Basit bir heves, geçici bir kalkışma değil bu. Şu anda yüzde kırklar bazında gezinen oy oranını, yetmişlere, üs-telik 2015 seçiminde yetinebilmenin tek yolu MHP’yi eritmek. MHP’den daha çok MHP argümanlarına sarılacaklar. Türk hal-kının tarihsel ve güncel açıdan kışkırtmaya

müsait bütün korkularıyla, bütün iştah açıcı tarihsel vaatleriyle oynayacaklar.

Ermenek’te madenci oğlunu “Gitti mi benim oğlan” diye sorarak yüreğimizi dağlayan yoksul amcanın acısı, Isparta’da ölen tarım işçilerinin geride kalan ailele-rinin yaktığı ağıt, sadece işine yarayacak-sa iktidarın gündemi olur, oluyor. Kobanê, Kürdistan’daki halk direnişi ve 90’lara dö-nüş biçimindeki yeni yasal düzenlemele-rin yarattığı öfkeyi perdeleyebilmek için madendeki ve tarımdaki iş cinayetlerini gündemleştirdiler. Madencilere o ruhsat-ları biz vermediğimize göre Devlet Baş-kanının madencilere terslenmesinin zerre kadar kıymeti yok.

İktidar çok ayaklı bir dönem strateji-si izliyor. Kürtleri emekçi soldan ayırmak, solu reformist- devrimci olarak bölmek, hepsini birbiriyle uğraştırır hale getirmek, dünyalarını küçültmek, iktidarın amaçların-dan biri de bu. Tam da bu nedenlerle ola-bilecek bütün sahalarda, alanlarda ortak demokratik cephe mantığıyla bir araya gelmek, devrimci demokratik bütün kuv-vetlere stratejik olarak mevzi kaybettir-mek isteyen rejime karşı birleşmek, faşizm karşıtı devrimci demokratik stratejinin başat çağrısıdır.

Devrimci sosyalistlerin bu konuda içten kararlılığı ve çabası, Türkiye emekçi ve devrimci solunun hayati bir sorununu görünür kılıyor. Çare, çabanın en zengin biçimlerde hayata geçirilmesidir.

ROTA sami özbil

İman tazeleyen faşizm

◗ ANKARA

Halkların Demokratik

Partisi’nin (HDP) çözüm süre-

ci kapsamında görevlendirdiği

İmralı Heyeti, AKP’nin çözüm

sürecini askıya alan tutumuna

ilişkin basın toplantısı düzenle-

di. Hükümet cephesinden son

haftalarda yapılan açıklama-

lara dikkat çeken HDP heyeti,

AKP’yi uyardı.

Heyet adına konuşan HDP

İstanbul Milletvekili Sırrı Sü-

reyya Önder, Kobanê direnişi-

ne destek amacıyla 6-8 Ekim’de

yapılan eylemler nedeniyle her

fırsatta HDP’yi hedef gösteren

Başbakan Ahmet Davutoğlu’na,

“Kobanê olayları, hükümetin tu-

tumundan dolayı yaşandı. Biz,

demokratik eylem çağrısı yaptık,

bugün olsa yine yaparız” diyerek

yanıt verdi.

Davutoğlu’nun “HDP bir

parti gibi davranırsa muhatap-

lığımız devam eder” şeklinde-

ki sözlerinin buyurgan, itici ve

barışı öncelemeyen ifadelerle

dolu olduğunu kaydeden Ön-

der, “Bu dili ve bu yaklaşımları

reddediyoruz. HDP’nin neye

benzeyeceğini belirlemek kim-

senin haddi ve hakkı değil. Bunu

aynen böyle iade ediyoruz. Had

bildirme sevdası yeni değil. Bu

hevese kapılan ilk kişi de Başba-

kan değil. Bu sevdaya düşen çok

egemen gördük ki, hepsi siyase-

ten yok hükmünde bir akıbetle

karşılaşmıştır” dedi.

Cumhurbaşkanı Tayyip

Erdoğan’ın geçmişte çözüm sü-

reci için “Gerekirse baldıran

zehri içerim” dediğini hatırlatan

Önder, “Şimdi ağzından baldıran

zehri saçıyor. Bizim bu tehditle-

re karşı nasıl bir tepki vereceği-

mizi merak ediyorlarsa, dönüp

tarihimize baksınlar. İbretlik di-

renişler var, birini daha yaparız.

Çözüm süreci devam ediyor ve

her şartta devam edecek. Çün-

kü, Türkiye halkları buna inandı

ve güvendi. Bu, hükümeti de bizi

de aşacak bir irade olarak ortaya

çıktı. Müzakere çerçeve yasası

ve buna bağlı oluşturulan Sayın

Öcalan’ın mutabakatı var. Bu

mutabakat çerçevesinde müza-

kere eşliğinde bekliyoruz” diye

konuştu.

Tehdit etmeyin, tarihimize bakınHDP İmralı Heyeti, çözüm sürecine ilişkin mesajlara sert yanıt verdi; “Baldıran zehri içerim’ diyenler, şimdi baldıran zehri saçı-yor” diyerek, hükümeti uyardı.

Page 6: Atılım 146

6 atılım ● HABER ● 7 Kasım 2014

Son MGK toplantısından yansıyanlar, kimileri için dejavu durumu yarattı. Acaba vesayet rejimi geri mi geliyor? 90’lı yıllara geri mi dönüyoruz? Yine o ünlü bildiriler-le mi yönetileceğiz?...

On iki yıllık AKP hükümetlerine ya-nılsamalı gözlerle bakıldığında, son MGK toplantısı da yanlış okunuyor doğal olarak. Nitekim, AKP, hükümetten iktidarlaşma sürecine ilerlediği bütün dönem boyunca, tek bir gün bile devletçi gelenekten sap-madı. AKP, en az öncelleri kadar devletçi bir parti, hatta fazlası var.

Toplumsal değişim ihtiyacı ve basın-cının iktidara taşıdığı AKP, AB uyum pa-ketleriyle, Kürt halkının kolektif taleplerini bireysel hak kırıntılarıyla oyalayarak bu-günlere geldi. Ama, tüm bu süre zarfında, Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarının kalıcılaşmış tek bir sorunu bile çözüme kavuşturulmadı. AKP, muadillerinin sade-ce sopaya dayanan politikalarına havuç sosu ekleyerek (ve hakkını teslim etmek

gerekirse oyalama taktiğini ustaca uygula-yarak) bugünlere geldi. Artık deniz bitti.

Dış politikadan Kürt sorununa, eko-nomiden eğitime, işçi sınıfının topyekûn sorunlarından özgürlük taleplerine ka-dar AKP (ve devlet) tamamen tıkanmış durumda. O kadar ki, her fırsatta “san-dık demokrasisi”nden, “parlamentonun üstünlüğü”nden dem vuran Tayyip Er-doğan ve yandaşları, lanetledikleri 27 Mayıs darbecilerinin ürünü olan MGK’ya sığınıyorlar. Rejimin gizli anayasası Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne (Kırmızı Ki-tap) sığınıyorlar. Demokrasi/özgürlük, sandık demokrasisi/parlamentonun gücü, uyum/yargı paketleri hepsi yalan/palavra. Bu düzenin tek bir karakteri vardır ; o da faşizmdir. Ona içeriğini veren de MGK diktatörlüğüdür.

Bir kez daha ve net bir şekilde or-taya çıkmıştır ki, Türkiye Cumhuriyeti MGK salonlarından yönetilmekte, Kırmızı Kitap’larla “anayasal sınırları” çizilmekte-

dir. AKP’nin yeni anayasa yazımını bunca zaman niçin sürüncemede bıraktığını, Kır-mızı Kitap’lardan vazgeçmek istememe-sinden anlayabiliriz.

Bir yanılsamaya meydan vermemek için şunu net olarak vurgulamak gerekir : AKP’nin durumu, denize düşen MGK’ya sarılır meselesi değildir. AKP, tastamam savaş baltalarını toprağın altından çıkar-maktadır. “Ülkemizin güvenliği, halkımızın huzuru ve kamu düzenini” gibi başlayan klişe cümle, toplumsal hafızaya şok etkisi yapmak, korku paranoyasını canlandır-mak için özenle seçilmiştir.

MGK bildirisinin birinci maddesinden yansıyan, “Milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görümüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar”a karşı “kararlılıkla” mücadele yürütüleceği vurgusu, MGK diktatörlüğünün ilk elden hedef alacağı toplumsal güçlere işaret et-mektedir. Buradan, “paralel yapılanmalar” tanımlamasından Fethullah Gülen Ce-maati anlaşılmasın tek başına. Herkesin algısının buraya odaklanmak istendiği de muhakkak. Nitekim, Başbakan Yardımcı-sı Numan Kurtulmuş’un “Buna KCK da

dahil” açıklaması, menzilde Kürt özgürlük hareketi ve toplumsal mücadele güçleri-nin olduğunu ele vermektedir. HDP PM Üyesi Ahmet Karataş’ın, hemen MGK toplantısının ardından saldırıya uğraması-nı da, ilk elden verilen mesaj olarak oku-mak gerekir.

“Terörle çok boyutlu mücadele kap-samında sürdürülen çözüm süreci ele alınmış” ifadesiyle başlayan paragraf, as-lında AKP ve devletin Kürt sorununu “çözme” konusundaki kararlılıklarını or-taya koymaktadır. “Çözüm süreci”ni “te-rörle çok boyutlu mücadele” olarak ele alan devletin sorunu gerçekten çözmek gibi bir niyetinin olmadığı ve olmayacağı aşikâr.

AKP, şimdiye kadar biriktirdiği sorunu, MGK şahsında statükocu güçlerle payla-şarak eskiyi canlandırarak aşmak istiyor. Esas dejavu bu işte. Rejimin çıkmazı.

Ortadoğu bataklığında çırpınan AKP, Kürt halkının sırtına basarak kurtuluş umuyor. Bu sahne çekileli çok oldu. Kürt halkı rolünü çok iyi oynadı, oynamaya devam ediyor. “Ülkemizin güvenliği” diye başlayan korku duvarları da Gezi’de ayak-lar altına alındı.

SERBEST KÜRSÜ fuat uygur

Rejimin çıkmazı MGK ya da dejavu

ÖDAV: Sözde güvenlik ÖDAV: Sözde güvenlik özde zulüm paketi

◗ İSTANBUL

Özgürlükçü Demokrat Avukatlar

Grubu (ÖDAV), AKP Hükümeti’nin

İç Güvenlik Reformu adı altında yeni

hazırladığı yasa tasarısına tepki gös-

termek amacıyla Çağlayan Adliyesi

önünde açıklama yaptı. ÖDAV adına

açıklama yapan Avukat İlknur Alcan,

“Sözde güvenlik paketi özde kalıcı sıkı-

yönetim yasa tasarısına asla boyun eğ-

meyeceğiz. ‘Her türlü vesayete hayır’

iddiası ile iktidara gelen AKP, askeri

vesayetin yerine MİT Yasası değişikli-

ği ile istihbarat cumhuriyeti hedefi ne

yönelirken, yeni sözde güvenlik paketi

yasa tasarısı ile tüm temel hakları or-

tadan kaldıracak bir polis devleti pro-

jesini egemen kılmak istemektedir”

dedi.

Yeni paketin yasalaşması duru-

munda keyfi ve yargısız infazların ar-

tacağına dikkat çeken Alcan, “Polisin

ateş etme yetkisinin genişletilmesiyle

gözaltında kayıplar ve yargısız infazla-

rın tekrar gündemde olacaktır” dedi.

Eylemde söz alan Avukat Ercan

Kanar, HDP’ye yapılan saldırıyı kınadı,

“Bu, iktidarın örgütlediği, tezgahladığı

saldırılardır. Bu saldırılara boyun eğ-

meyeceğiz” dedi.

O silahların suikastta O silahların suikastta kullanılmadığı kesinleşti

◗ HABER MERKEZİ

Bingöl’de 9 Ekim günü iki

polisin öldürüldüğü saldırıyı

gerçekleştirdikleri iddiasıy-

la Bingöl Genç yolunda infaz

edilen 3’ü HPG’li 4 kişinin

bulunduğu araçta çıkan silah-

ların, saldırıda kullanılmadığı

ortaya çıktı.

Kobanê eylemleri sonra-

sında şehir merkezinde ince-

lemelerde bulunan Bingöl Emniyet

Müdürü Atalay Türker, İl Emniyet

Müdür Yardımcısı Atıf Şahin, Başko-

miser Hüseyin Hatipoğlu ve koruma

polisi Uğur Adlı, 9 Ekim günü saldırı-

ya uğramış, Şahin ve Hatipoğlu yaşa-

mını yitirmiş, üç kişi de yaralanmıştı.

Saldırıdan kısa süre sonra Genç İlçe-

si yolunda 4 kişi, saldırıyı düzenle-

dikleri iddiasıyla katledilmişti.

Diyarbakır Kriminal Polis

Laboratuvarı’nda yapılan balis-

tik inceleme sonucu, katledilen

HPG’lilerin bulunduğu araçta çıktığı

iddia edilen kalaşnikof marka silah-

ların, saldırıda kullanılmadığı kanıt-

landı. Başbakan Ahmet Davutoğlu,

saldırının hemen ardından, saldırıyı

HPG’lilerin düzenlediğini öne sür-

müş, “Saldırının failleri konumun-

daki teröristler bir, iki saat içerisinde

cezalandırıldı” demişti. İçişleri Ba-

kanı Efkan Ala saldırının ardından,

Genç İlçesi’nde 5 kişinin öldürüldü-

ğünü açıklamış, ancak iddia edilen

beşinci kişi Erhan Şenyuva’nın cena-

zesi bulunmamıştı. Şenyuva, günler

sonra gözaltına alındı.

Olayın ardından 9 kişi gözaltına

alındı, 8’i serbest bırakıldı. Tutuk-

lanan Ali Kılıç G. ifadesinde “Ça-

tışmada öldürülen 4 kişiye öncülük

yapıyordum. Ne o kişilerin, ne de be-

nim suikast ile hiçbir alakamız yok.

Emniyet Müdürü’ne saldırıyı sonra-

dan öğrendim. Öldürülen 4 kişi de

Erzurum’dan Diyarbakır kırsalına

geçiyordu. Bingöl merkeze gelmeden

şehir dışından geçiş yaptık. PKK ‘ye

yardım ettiğim doğru, ancak suikast-

la bir alakamız yok” demişti.

Page 7: Atılım 146

● SERBEST KÜRSÜ ●7 Kasım 2014 atılım 7

◗ OZAN HOROZ

Ekonomi alanında 2008 yı-

lında patlak veren büyük dünya

krizi, 2014 yılı itibariyle ekono-

mi piyasalarını bir daralmanın

ve yeni bir krizin eşiğine getirdi.

Konjonktürel anlamda genişle-

yen Çin ekonomisi ve Rusya’nın

emperyalistler arasında, gücü-

nü enerji sektörü yatırımların-

dan alan genişleme durumu;

ABD’nin 2003 yılından beri yani,

Irak işgalinden bu yana pazar ve

pazarlar kaybetmesine yol açtı.

2003 yılı itibariyle dünya para

piyasalarının %41’lik kısmını

elinde bulunduran ABD şirketle-

ri, 2008 yılında çok ciddi bir mali

krizin içerisine girmiş ve ABD,

General Motor ve Chrysler’i

kurtarmak için milyarlarca do-

ları bulan mali destek hamlesini

yapmak zorunda kalmıştı. Bu

yıllar içerisinde Irak işgalini bir

kurtuluş ve himayeci sömürgeci

politikalarının sürdürülebilirliği

için bir olmazsa olmaz olarak

gören ABD, bölgesel direnişle-

rin çap ve etki alanı karşısında

çaresiz kaldı ve özellikle petrol

boru hatlarına yapılan saldırılar

özelinde istediği verimliliği elde

edemedi. 2008 yılına kadar çok

yoğun direniş gösteren Irak coğ-

rafyası, emperyalist devletlerin

savaş için ayırdıkları bütçe ve

maliyet makasını genişletti.

Bu kriz, Avrupa Birliği, özelde

bu birliğe bağlı güney ülkelerinin

tamamına yayıldı. Bu direnişlerin

ilk akla gelenleri, ABD Wall Stre-

et, Yunanistan, İspanya, İtalya ve

İrlanda’daki sokak hareketi sayı-

labilir. İlk başta konut kredileri

krizi, bankacılık sektörünü vur-

maya başladı. Bunun etkisi olarak

kamu harcamalarının kesilmesi

ve kronik işsizlik rakamlarını

yukarılara doğru tırmandırdı.

Yunanistan özelinde ve diğer Av-

rupa ülkelerindeki kemer sıkma

“dayatmaları” yüz binlerin sokak-

lara dökülmesine yol açtı.

Tüm bu gelişmelerden, birlik

ülkeleri ve ABD kadar olmasa

da Türkiye’de ciddi şekilde etki-

lenmişti. Bu kriz, 2008 yılında

TEKEL’in önemli bir kısmının

özelleştirilmesine yol açmıştı.

Devamında da özelleştirme ve

kamu harcamalarına kısıtlama-

lar geldi. Başbakan Yardımcısı

Ali Babacan, Orta vadeli eko-

nomik programını 8 Ekim günü

açıkladı, 20 Ekim günü de hü-

kümet iç güvenlik yasa tasarısı-

nın kapsamını açıkladı. Tüm bu

açıklamaların Kobanê ve Roja-

va gündemiyle çalkalanan ülke

gündemiyle ilişkisi nedir veya bu

açıklamalar yeni örülecek olan

süreçte hükümet için ne anlam

ifade ediyor?

GÖZDEN KAÇIRILAN TOPLANTININ SÖYLEDİKLERİSuriye ve Ortadoğu politi-

kaları, Türkiye dış politikasını

uluslararası arenada tam bir ba-

taklığa saplanmış durumda. Be-

şer Esad’ı devirme hamlesi ola-

rak bundan üç yıl önce çeteler ve

terör gruplarıyla girilen ilişkiler,

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip

Erdoğan ve AKP Hükümetini sı-

kıştırmaya devam ediyor. Bunda,

Kürt hareketinin şanlı direnişi

ve diğer bölge halklarıyla ittifak

halinde kurduğu direniş hattı

ve özelde Rojava kantonlarında

gelişen pratik, dış politikada ol-

duğu gibi Türkiye’de iç politik

dengelerini de belirleyen asli un-

surlardan birisi olmuş durumda.

Sınırın yedi yüz metre ilerisin-

deki akrabalarına, kardeşlerine

yardım ve destek sunmak iste-

yen, direnişi uluslararası arena-

da duyurma gayreti içerisindeki

milyonlar; günlerce Suruç’ta sü-

ren sınır nöbetleri ve 6 Ekim ta-

rihinde başlayan, dört gün süren

direniş boyunca Kürdistan illeri

ve batıda şehirleri ayağa kaldırdı.

Hükümet bu direnişin etkisiyle,

karşısına aldığı koca bir halk ve

toplumsal muhalefet hareketle-

rinin güç, etki alanını gördü.

Bu direnişin bilançosu, dev-

let kayıtlarına 36 ölü ve bini aş-

kın gözaltı olarak geçti. Direnişi

bastırabilmek için faşist devlet

karakteristiğinin gereği ne ise

onu yapmaktan imtina etme-

yen bir pratik içerisinde olan

AKP Hükümetinin, Kobanê di-

renişine destek amaçlı yapılan

gösteriler esnasında Başbakan

Yardımcısı Ali Babacan ve kabi-

ne üyesi bakanlarla yaptığı basın

toplantısı gözden kaçtı. Ali Ba-

bacan o toplantıda özetle şun-

dan bahsetti: “Küresel büyüme-

ye baktığımızda 2009 krizinden

sonra uygulanan politikalar hala

istenen sonucu vermiş değil. Bü-

yüme oranları kriz öncesi sevi-

yelerin altında seyretmekte. Bu

hafta Washington’da yapılacak

G-20 toplantılarında bu konular

ele alınacak. Gelişmiş ekonomi-

lerde kriz sonrasında yavaşlama

eğilimine girdiği bir trend vardı.

Ancak son dönemde bu trend

bir miktar olumluya dönmüş

durumda. Gelişmiş ekonomiler-

de ise son dönemde büyüme hız-

larında yavaşlama var. Önümüz-

deki 10 yıl boyunca gelişmekte

olan ülkelerin büyüme oranları

geçmiş 10 yılki büyüme hızları-

nın altında kalacak.” Ayrıca Ba-

bacan toplantının devamında,

senelik enfl asyon hedefl erinin

Türkiye için %9,6 seviyesine çık-

tığından, büyüme rakamlarının

%4’den %3,3 seviyesine geriledi-

ğini ve buradan hareketle 2017

yılına kadar olan hedefl erinden

bahsetmeye devam etti. Ama

Babacan’ın görmezden geldiği

bir şeyler var bu planların içeri-

sinde. Kapitalizmin, doğası gere-

ği bir kriz ekonomisi olduğu ve

2008 ekonomik krizinin tarihte

başka örnekleriyle karşılaştırıla-

mayacak düzeyde artçı krizlerle

yeni ekonomik krizleri doğur-

duğu. 1929, 1958 ve 1979 dün-

ya ekonomik krizlerinden 2008

krizini ayıran temel fark bu. Bu

fark, ezilenler cephesinden böl-

gesel kalkışma ve direnişlerin

örülmesine yol açan temel hat.

Bu yüzden Babacan’ın 2017 yılı

hedefl eri sadece bir oyalama ama

bir yandan da bu güçlü krizin

içerisinde olacağız diye etrafın-

daki sermayedarlara önlem alın

uyarısı olarak okunmalı. Bu uya-

rıları patronlar cephesi, yoğun

işten çıkarmalar, sendikasızlık

dayatma, esnek ve düşük maaş

tehdidiyle karşılayacağı çok açık.

Hükümet cephesi ise; bu içinde

olduğumuz krizli durumu anlık

önlemlerle atlatmaya çalışacak

gibi duruyor. Bu önlemler ara-

sında 2014 yılı içerisinde “kayna-

ğı bilinmeyen” para girişi 8 mil-

yar doları aşmış durumda. Yine

bir diğer kozu özelleştirme ham-

lesini hızlandırmak olabilir. 2014

yılı içerisinde 10 milyar doları

bulan özelleştirme ihalelerinin

artarak devam edecek olması

bir ihtimal. Bu kapsam dâhilinde

elde son kalan enerji sektörü ve

termik santrallerin satışı söz ko-

nusu olabilir.

ALAN DARALIYOR, SALDIRI ARTIYORTüm bu gelişmeler toplamın-

da hükümetin hareket alanının

daraldığı bir gerçek. Bu, hem böl-

gesel hem de iç ve dünya denge-

lerinden bağımsız düşünülemez.

Kobanê’de büyüyen direniş ve

bu direnişin Türkiye halklarına

duygusal ve politik yansımaları,

yaklaşan büyük ekonomik krizin

etkisiyle birleşmesi durumun-

da. AKP Hükümetinin süreci

çok sert önlemlerle karşılaması-

na sebebiyet vereceği çok açık.

Keza bu tezi destekler nitelikte

önümüze koyulan iç güvenlik re-

formu yasa tasarısı, karşı tarafın

niyetlerini okumak bağlamında

önemli bir gösterge niteliği ta-

şıyor. Çeşitli yayın organların-

da, bazı hukukçu ve akademis-

yenlerle yapılan mülakatlarda,

yasanın AKP cephesinde bir iç

savaş hazırlığı olduğu gayet net

bir şekilde ortaya konulmakta.

Yasanın polis ve mahkemelere

getirdiği bazı hakları özetlersek:

Avukatların soruşturma dosya-

larını ulaşım hakkı zorlaştırılı-

yor, polisin toplumsal olaylara

müdahale yetkisi artırılıyor, key-

fi şekilde polise 24 saat gözaltı-

na alma yetkisi verilecek, polise

molotof ve havai fi şek kullanımı

durumunda direkt vurma yetkisi

tanınıyor, protestolarda yüzün

kapatılması suç kapsamına gire-

cek, sosyal medyaya getirilen kı-

sıtlamalar arttırılacak, dinleme,

teknik takip ve soruşturma yetki-

leri sınırsızlaştırılacak, aramalar

kolaylaştırılacak. Tüm bu baskı

ve hukuksuzlukların içerisinde,

makul şüphe ve gözaltı yetkisi en

ilginç olanı. Diyarbakır’da eyle-

me katılabilme ihtimali gördük-

leri “şüpheli” 28 kişiyi ev baskın-

ları ile gözaltına aldılar.

90’lı yılların resmi devlet aklı

ve pratiği hem ekonomi alanın-

da, hem de politik alanda devre-

ye sokulacağına dair göstergeler

ortada. Çiller hükümetinin 5 Ni-

san 1994 kararlarıyla ezilenlerin

sırtına yüklediği krizin faturası,

bir yandan da Kürdistan coğraf-

yasında Kürt ezilenlerinin şanlı

direnişiyle karşılanıyordu. Verili

koşullar bakımından düşünül-

düğünde, bir ekonomik krizin

kapıda olduğu aşikar ve bu eko-

nomik krizi tıpkı 90’lı yıllarda ol-

duğu gibi kontragerilla taktikleri

ve şovenizm dalgasıyla kırmaya

çalışmak dışında alternatif baş-

ka bir modeli yok Türk devleti-

nin. Bunun örneklerini Kobanê

direnişi ve gösterileri esnasında

devreye sokulmak istenen çete-

ler vasıtasıyla gördük. Buradan

hareketle, çıkarılması düşünü-

len iç güvenlik reformu yasası ve

ekonomik veriler bunu doğrular

nitelikte.

Türkiye ve Ortadoğu’da ezi-

lenler ve toplumsal muhalefet

güçleri, 90’lı yıllardan farklı ola-

rak bölgesel anlamda en önemli

güç durumunda. Bu güç, bütün

Ortadoğu coğrafyasının ve bölge

halklarının umudu olabilir. Ro-

java özelinde gelişen devrim, ta-

rihsel anlamda çok büyük bir fır-

sattır. Daralan ekonomi ve buna

bağlı olarak hükümetin ufalan

manevra alanı, batıda da ezilen-

lerin ve bütün Ortadoğu coğraf-

yasının birleşik direniş hattının

örülmesiyle boşa çıkarılabilir.

AKP Hükümeti, mevcudi-

yetinin devamı için bir iç savaş

durumundan kendisini alıkoy-

mayacağı ve ekonomik “istikrar’’

adına, krizi atlatmak adına bütün

şiddet araçlarıyla kitleleri bastır-

maya çalışacağı çok aşikar. Bu

durum, hükümet cephesinden

bir iç savaş hazırlığı olarak oku-

nabilir. Yeni iç güvenlik reformu

yasa tasarısı ve Babacan’ın açık-

lamaları bu durumu doğrular ni-

telikte. Hükümetin yetkili ağız-

larından yapılan HDP’ye yönelik

sözlü ve fi ziki saldırılar, bu yolu

örmek için harekete geçişin gö-

rüngüleri olarak okunabilir.

AKP Hükümetinin, mevcudiyetinin devamı ve ekonomik “istikrar” adına, krizi at-latmak adına bütün şiddet araçlarıyla kitleleri bastırmaya çalışacağı çok aşikar. Bu durum, hükümet cephesinden bir iç savaş hazırlığı olarak okunabilir. Yeni iç güven-lik reformu yasa tasarısı ve Babacan’ın açıklamaları bu durumu doğrular nitelikte.

Ekonomik krizin görüngüleri Ekonomik krizin görüngüleri Kobanê ve AKP’de iç savaş hazırlığıKobanê ve AKP’de iç savaş hazırlığı

Page 8: Atılım 146

8 atılım ● EMEK ● 7 Kasım 2014

İşçiler Çalışma İşçiler Çalışma Bakanlığı’nı Bakanlığı’nı mühürledimühürledi

◗ ANKARA

DİSK’e bağlı Enerji-Sen, Limter-İş

ve Dev Yapı-İş üyeleri, iş cinayetleri-

nin sorumlusu olarak gördükleri Ça-

lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın

kapısını mühürledi. İşçiler, can gü-

venlikleri olmadığını belirterek, Ça-

lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı

mühürledi, ardından açıklama yaptı.

İşçi ölümleri konusunda gerekli ön-

lemleri almayan bakanlığa tepki gös-

teren işçiler, yaptıkları konuşmalarda

yaşam haklarını savundu.

Eylemde konuşan Enerji-Sen Ge-

nel Başkanı Ali Duman; Soma, Torun

İnşaat ve Ermenek’te yaşanan işçi

katliamlarını hatırlattı, “Artık yeter”

dedi. Duman, taşeronlaştırma ve rö-

dovans gibi güvencesiz çalışma ilişki-

lerine son verilmesi, işçi sağlığı ve iş

güvenliği alanında özerk bir kurum-

sal yapı oluşturulması istedi. Sendi-

kal örgütlenme önündeki engellerin

kaldırılması taleplerini yineleyen Du-

man, işçilerin geleceklerini karartan

ölüm düzenine direneceklerini dile

getirdi.

Eylemin ardından, Limter-İş Sen-

dikası Genel Başkanı Kanber Saygılı,

Enerji-Sen Genel Başkanı Ali Duman

ve Dev Yapı-İş Genel Başkanı Dur-

sun Açıkbaş’ın da aralarında olduğu

18 işçi, polis tarafından darp edilerek

gözaltına alındı.

◗ KARAMANKaraman’ın Ermenek İlçesi’nde iş

güvenliği önlemi alınmaması nedeniy-le 18 işçi hala maden içinde. Aileler, maden önünde bekleyişlerini sürdü-rüyor. Artık umutlar tükendi. Ancak, işçilerin cansız bedenleri bile çıkarıla-madı.

İşçilerin olduğu tahmin edilen gale-riye en yakın yer olan 775 kotuna inen Bilirkişi Heyeti incelemede bulundu. Ermenek Cumhuriyet Başsavcılığı tara-fından açıklanan ön raporda; “Kazanın eski imalat bölgesine yıllar içerisinde birikmiş olan suların zaman içinde ba-sınç eşik değerini aşarak zayıfl ayan to-puktan çalışma alanlarında aniden su baskınına neden olmasından kaynaklı olduğu belirtilmiştir” ifadeleri yer aldı.

Başsavcılık, soruşturma kapsamında şirket yetkilileri hakkında adli kontrol kararı çıkartıldığını hatırlattı.

Maden önünde açıklama yapan Enerji Bakanı Taner Yıldız da arama kurtarma çalışmalarının daha ne ka-dar süreceğiyle ilgili “süre veremeyiz” dedi. Yıldız, “Bin 250, bin 300 metrelik maden ocağının altındaki bütün yapı-yı belki de tek tek elden geçirmemiz gerekiyor. Şu anki karşılaştığımız tab-lo bu” diye konuştu. Zamana ihtiyaç olduğunu belirten Yıldız, “Şu anki gel-diğimiz nokta, tahmin ettiğimizin de üzerinde zor bir nokta. Süre vereme-yiz. İşimiz kolay değil. Şu anda oradaki su beslenmiyor. 2 bin 500 tonluk su ve çamur var. Şu ana kadar ulaşabildiği-miz kardeşimiz yok” dedi.

Soma’da 301 işçiye mezar olan madenler yeni canlar aldı. İş güvenliği önlemi alınmaması nedeniyle cinayetlerin ardı kesilmedi. Ermenek’te, su baskınıyla madende mahsur kalan 18 işçi için umutlar tükendi. İşçilerin cansız bedenleri bile çıkarılamadı.

Ermenek’te işçilere hala ulaşılamadıErmenek’te işçilere hala ulaşılamadı

◗ İSTANBUL

Sendikacı Kamil Kartal,

Ermenek’te yaşanan maden faci-

asının, işçi sağlığı ve iş güvenliği

önlemleri alınmamasından dolayı

yaşandığını vurguladı. Kartal, acilen

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulları

oluşturulmasını istedi.

Ermenek’te yaşananlara ilişkin

ETHA’ya konuşan sendikacı Kamil

Kartal, faciaya ilişkin söyleyecek çok

bir şey olmadığını, akıl tutulması ya-

şandığını söyledi. İşçilerin göz göre

göre ölüme gönderildiğini belir-

ten Kartal, “Hiçbir güvenlik önlemi

alınmıyor. Daha fazla kar, daha fazla

üretim zorlaması yapılıyor. Alınan

önlemlerin hepsi göstermelik” diye

konuştu.

Patronların ne iç hukuktaki gü-

venlik önlemlerine ne de uluslara-

rası normlara uyduğunu vurgulayan

Kartal, özelleştirmeler ve tarımın

tasfi ye edilmesi ile insanların yok-

sullaştırıldığını ve madenlerde gü-

vencesiz koşullarda çalışmaya mah-

kum edildiğini söyledi. İşçilerin

madenlerde 18. yüzyıl koşullarında

çalıştırıldığına dikkat çeken Kartal,

uygulanmayan yönetmelikler, tüzük-

ler, uluslararası normların kesinlikle

uygulanması gerektiğini kaydetti.

‘İŞ GÜVENLİĞİ KURULLARI’Yönetmeliklerin uygulanma-

sı için denetim mekanizmalarının

güçlendirilmesi gerektiğinin altını

çizen Kartal, “Maden Mühendisle-

ri Odası, sendikalar, işyerlerindeki

temsilcilik kadroları, işçilerin kendi

içinden seçecekleri güvenlik mevzu-

atından anlayan, yani bütün işyerle-

rinde güvenlikçiler vardır. İşletmeyi

iyi tanıyan unsurların da içinde yer

alabilecekleri bir işçi sağlığı ve iş gü-

venliği kurulları acilen kurulmalıdır.

Bunlar yetkilendirilmelidir” dedi.

Büyük maden havzalarında ma-

den sahalarına ilişkin bölgesel hav-

za planlarının mutlaka yapılması

gerektiğini vurgulayan sendikacı

Kamil Kartal, bunun dışında sendi-

kal örgütlenme önündeki engellerin

kaldırılmasını istedi.

‘İş Güvenliği Kurulları ‘İş Güvenliği Kurulları oluşturulmalı’oluşturulmalı’

Page 9: Atılım 146

◗ İSTANBUL

Soma’da resmi rakamlara göre 301

işçinin hayatını kaybettiği katliamın

ardından madenlerdeki çalışma ko-

şulları gözler önüne serildi. Çalışma

koşullarını iyileştirmeyen AKP Hükü-

metinin işçi ölümlerine karşı önlem

almaması nedeniyle bu kez Ermenek

yaşandı.

Soma katliamının ardından maden-

lerde çalışma koşullarını düzeltileceği

yönündeki sözlerin hiçbiri tutulmadı.

Soma’dan sonra kapatılan madenler,

iş cinayetinin unutulmaya yüz tutma-

sının ardından bir bir yeniden açıldı.

Hükümet Soma’da denetim yapıldığı-

nı belirtirken, diğer madenler denet-

lenmedi. Peşinden Ermenek’teki facia

meydana geldi.

İş cinayetlerinin 2008 yılında yoğun

olarak yaşandığı Tuzla tersanelerinde,

yaşam hakkı grevleri ile işçi ölümle-

rinin önüne geçilmesinde önemli bir

yerde duran DİSK’e bağlı Limter-İş

Sendikası’nın Genel Başkanı Kanber

Saygılı, ETHA’nın sorularını yanıtladı.

‘AKP ÇÖZÜM BULAMAZ’İş cinayetlerinde dört kesim oldu-

ğunu söyleyen Saygılı, bunları “Birinci-

si patron, ikincisi hükümet, üçüncüsü

işçi ve dördüncüsü de sendikalar cep-

hesi” dedi. AKP Hükümetinin 12 yıllık

döneminde 14 bin 455 işçinin hayatını

kaybettiğine vurgu yapan Saygılı, her

gün ortalama 4 işçinin yaşamını yitir-

diğini kaydetti. Her üç ayda yeni bir

Soma yaşadıklarını söyleyen Saygılı,

AKP’nin iş cinayetlerine çözüm bul-

masının mümkün olmadığını söyledi.

Hükümetin işçi ölümlerini teknik

bir sorun olarak gördüğünü belirten

Saygılı, iş cinayetlerinin politik bir so-

run haline geldiğini ifade etti. Sorunun

örgütsel, yaşamsal ve insani bir sorun

olduğunu kaydeden Saygılı, işçiler,

sendikalar, emek ve meslek örgütle-

rinin sorunun doğal muhatapları ola-

rak çözüme odaklanması gerektiğini

belirtti. AKP’nin doğal muhataplarla

değil patronlarla birlikte yürüdüğünü

vurgulayan Saygılı, “Patronlar, sorun-

ları tespit eden uzmanların ücretlerini

ödüyor. Bu durumda sağlıklı bir sonuç

alınması mümkün değil” dedi.

Emek örgütlerinin hükümetten

mütemadiyen çeşitli taleplerde bu-

lunduğunu söyleyen Saygılı, çözüm

için Limter-İş’in Tuzla tersanelerinde

yaptığı gibi hükümet üzerinde baskı

oluşturulması gerekliliğinden bahsetti.

Sorunun bir basın açıklaması yaparak

çözülmeyeceğinin altını çizen Saygılı

şunları kaydetti: “Bu iş cinayetleri dün-

den bugüne, bugünden yarına devam

eden bir sorun. Dolayısıyla, bugünden

başlayarak adım adım aydınlatma fa-

aliyetleri olmak üzere sadece fabrika-

larda değil, işçilerin yaşam alanlarında

faaliyet yürütmek gerekiyor. Bu sorun-

ların çözümü için taşeronluğun kaldı-

rılması, iş cinayetlerine sebebiyet veren

patronların işçi öldürmekten yargılan-

ması, madenlerin kamulaştırılması,

aynı zamanda örgütlenme önündeki

engellerin kaldırılması gerekiyor.”

AKP’NİN TEDBİRİ ‘ŞİKAYET HATTI’Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun iş

cinayetlerini önlemek adına önerdiği

şikayet hattını eleştiren Saygılı, “AKP,

kendisini bu işten soyutluyor. Bu işte

bir sorumlu arıyorlar. ‘Niye bize haber

vermediniz. Niye şikayet hattını ara-

madınız’ gibi absürt, ipe sapa gelmez,

asla ve asla derdimize derman olmaya-

cak yöntemlerle uğraşıyor. Bu, tama-

men sorumluluğu kendi üzerinden at-

maktır. Yani; birinci derecede sorumlu

olan hükümet, birinci derecede so-

rumlu olan patronlar kendi üzerlerin-

den atarak sorumluluktan kurtulmaya

çalışıyorlar” dedi.

2008 yılında tersanelerde yaşanan

iş cinayetleri sonrasında “Bu şekilde

devam ederse Tuzla Türkiyelileşir” de-

diklerini hatırlatan Saygılı, “Her taraf

Tuzla haline dönüştü. Madenler, in-

şaatlar, enerji ve tarım işkolları. Böyle

bir durum ile karşı karşıyayız” diye ko-

nuştu. Limter-İş’in yürüttüğü mücade-

lenin genelleştirebileceğini dile getiren

Saygılı, “Limter-İş açısından da sendi-

kalar açısından da işçilerin yaşam hak-

kı, vücut bütünlüğü, sağlık hakkı her

şeyin üzerinde gelir” diye belirtti.

YAŞAM HAKKI İÇİN MÜCADELESendika olarak 16 yıl boyunca ter-

sanelerde yaşam hakkı mücadelesi yü-

rüttüklerini kaydeden Saygılı, “Bunun

için üç kişiyle, on kişiyle, yüz kişiyle

yürüyüşler yaptık. Aydınlatma faali-

yetleri yürüttük, grevler örgütledik.

2008 yılına kadar her iş kazası sonra-

sında eylem yaptık. Ve sorunu kamuo-

yunun vicdanı haline dönüştürebildik”

şeklinde konuştu.

Tersanelerdeki çalışma koşulların-

da önemli değişiklikler yaşandığını

kaydeden Saygılı, “Tersanelerde işçi-

lerin sigortaları yatırılmıyordu, şimdi

yatırılıyor ama asgari ücret üzerinden

yatırılıyor. Ücretleri vermiyorlardı.

Tersane önünde basın açıklamaları

yaptık. Ücretler ödenmeye başlandı.

Çalışma saatleri çok uzundu, mücade-

le ile çalışma saatleri 7,5-8 saate indi-

rildi” dedi.

Tersanelerde ölümlerin 4 farklı ne-

deni olduğunu söyleyen Saygılı, “Elek-

trik çarpması, yüksekten düşme, cisim

çarpması veya patlama. Elektrik çarp-

masına karşı kauçuk kaplı kablo kul-

lanılmaya başlandı. 2008 öncesi kalas

üzerinde çalışma yaptırılıyordu şimdi

tamamen etrafı kontrol altına alınmış

daha geniş iskeleler üzerinde çalışma

yaptırılıyor. Patlama sonucu yaşamını

yitiren işçi sayısı o kadar çok fazla ki,

şimdi sıcak çalışmanın olduğu yerde

önce gaz varsa boşaltılıyor. Fanlar kul-

lanılıyor, gazın boşaltılması için. On-

dan sonra iş yapılıyor. Bunları, 2008

yılından önce yapmadıklarından dola-

yı işçiler yaşamını yitiriyordu. Yapılan

bu işler hangi işkolunda olursa olsun

risk ortadan kaldırıldığı koşullarda iş

cinayetleri yaşanmaz” diye konuştu.

‘CİNAYETLERİ ÖNLEYECEK BİR YAPI OLMALI’İş cinayeti riskine karşı bir çözü-

mün bulunması gerektiğinin altını

çizen Saygılı, kurumlaşmış bir yapı-

nın oluşturulmasını önerdi. Saygılı

şöyle konuştu: “Yani; risk analizi ya-

pabilecek, kısa, orta ve uzun dönemli

risk analizleri yapabilecek kurumlara

ihtiyaç var. Bunu patronların, hükü-

metin, taşeronun vicdanına bırakır-

sak bu sorunun asla çözülme şansı

yoktur. Bu teknik sorun, siyasal soru-

nun dışında toplumsal bir sorundur.

Yaşamsal bir sorundur. İnsani bir so-

rundur. Bu, bir bütün olarak düşünü-

lüp bu sorunların üzerine gidilmeli.”

(Serdal Işık-ETHA)

● EMEK ●7 Kasım 2014 atılım 9

Tuzla tersanelerinde yaşanan işçi ölümlerinin önüne geçilmesinde önemli bir yerde duran Limter-İş Sendikası’nın Genel Başkanı Kan-ber Saygılı, “AKP iş cinayetlerine teknik sorun olarak bakıyor, iş cinayetleri artık politik bir sorun haline gelmiştir” dedi.

İş cinayetleri politik bir sorundurİş cinayetleri politik bir sorundur

Ermenek’de mahsur kalan 18 işçinin kurtarılamadığı maden faciası Dersim, Malatya ve Samsun’da yapılan eylemlerle protesto edildi.

Page 10: Atılım 146

◗ ANKARA

Kadın örgütleri, 25 Kasım Kadı-

na Yönelik Şiddete Karşı Mücadele

Haftası’na hazırlanıyor. Bu yılki et-

kinliklerde, kadın cinayetlerinin yanı

sıra Rojava kadın devrimi ve Kobanê

direnişine destek mesajları da öne çı-

kacak.

Çalışmalara başlayan ESP Sosyalist

Kadın Meclisleri (SKM), “Savaşa ve

şiddete karşı kadınlar isyanda” sloga-

nıyla çalışmalarını yürütüyor.

SKM sözcüsü Fadime Çelebi, 25

Kasım Kadına Yönelik Mücadele Haf-

tası öncesinde Atılım Gazetesi’nin

sorularını yanıtladı. Çelebi, kadınla-

rın bu yıl 25 Kasım’a IŞİD vahşetine

karşı devam eden Kobanê direnişinin

ruhu ile girdiğini belirtti. IŞİD çetele-

rinin kadınlara yönelik saldırılarının

Ortaçağ dönemini aratmadığını vur-

gulayan Çelebi, “Sadece IŞİD’in kat-

liamları değil, IŞİD’in vahşetine karşı

Arîn Mîrkan örneğinde olduğu gibi

YPJ savaşçıları büyük bir fedakarlıkla

direniyor” dedi.

‘ROJAVA DEVRİMİNİN KAZA-NIMLARI YANIMIZDA’25 Kasım’a Rojava devriminin ka-

zanımları ile de girdiklerinin altını

çizen Çelebi, şöyle konuştu: “Rojava

devrimi bir kadın devrimidir ve bu

devrimin kazanımları artık yanımız-

da. Öncelikle bu devrimin öznesi ka-

dınlardır. Siperlerden siyasi kurum-

lara her yerde kadınlar vardır. Ayrıca

kadınlar, toplumsal ve siyasal yaşamın

her yerinde kendini var ediyor ve ken-

di varlığını güvenceleyecek mekaniz-

malar kuruyor. Devrimin inşasında ve

savunmasında yer alan tüm kadınları

bir kez daha selamlıyoruz.”

Kobanê direnişinin, Rojava devri-

minin geleceği açısından tarihi önem-

de olduğunu kaydeden Çelebi, Ko-

banê direnişini Batı’da tüm halklara

özelikle de emekçi kadınlara taşımak

için çeşitli etkinlik ve eylemler gerçek-

leştirdiklerini anlattı. SKM Sözcüsü

Fadime Çelebi, kadın dayanışmasının

sınırları aştığına dikkat çekti, “Ev top-

lantılarından kermeslere kadar çeşitli

araçlarla Kobanê’deki kadınların sesi

olmaya çalıştık. Maddi destek sunmak

amacıyla yardım kampanyaları yürüt-

tük ve bu dayanışmamızı önümüzdeki

günlerde de sürdüreceğiz” diye ko-

nuştu.

Çelebi, kadına yönelik şiddet ve

cinayetlerin özellikle AKP Hükümeti

döneminde artış gösterdiğini vurgu-

ladı, “Günde 5 kadın, eşi, sevgilisi ya

da en yakınındaki erkekler tarafından

öldürülüyor” dedi.

AKP iktidarının toplumsal yaşamı

muhafazakarlaştırmak istediğini ve

muhafazakar toplumda kadına evin

dışında bir yaşam öngörmediğini an-

latan Çelebi, şöyle konuştu: “Hükümet

yetkililerinin ‘Kadın kahkaha atmaz’,

‘Hamile kadın sokağa çıkmaz’ gibi

açıklamalarını duyduk. Bu söylemler

de kadına yönelik şiddetin zemini-

ni hazırlıyor. AKP, toplumu yeniden

yapılandırırken özelikle de kadınları

toplumsal yaşamdan koparmak istiyor.

Kadınlara biçtiği rol; eş ve annedir. Bu

rolü kabul etmedik, etmeyeceğiz.”

‘YAŞAM HAKKI İÇİN SOKAKTA OLACAĞIZ’Kadın cinayeti davalarında ancak

kadınların ısrarlı mücadelesiyle katil-

lerin cezalandırıldığına dikkat çeken

Çelebi, “Çünkü erkek adalet, hala ka-

dınların öldürülmesini normal görü-

yor. Bu algıyı da ancak mücadele ede-

rek değiştirebiliriz” dedi.

Kadınların yaşam hakkı için so-

kakta olmaya devam edeceklerini be-

lirten SKM Sözcüsü Fadime Çelebi,

“Kadın cinayeti davalarını takip etme-

ye devam edeceğiz. Katilleri ve erkek

yargıyı teşhir edeceğiz. Şiddete maruz

kalan kadınlarla dayanışmayı sürdü-

receğiz” diye konuştu.

Çelebi, kadın cinayetlerinin önle-

nebilmesi için daha güçlü bir kadın

mücadelesi ve örgütlenmesine ihtiyaç

olduğunu belirtti.

‘KADIN ÖZGÜRLÜK MÜCADELE-Sİ DAHA DA YÜKSELECEK’Önümüzdeki dönemde kadın öz-

gürlük mücadelesinin yükseleceği

değerlendirmesinde bulunan Çelebi,

“Bizim temel görevimiz de bu isya-

nı büyütmek olacaktır. Rojava kadın

devrimi ve Kobanê direnişi ile Isparta

Yalçova’daki iş cinayetinde katledilen

ve şiddete uğrayan kadınların öfkesini

birleştirmektir” dedi.

Kadınların mücadelesinin birleş-

tirilmesinin şart olduğuna dikkat çe-

ken Çelebi, şöyle konuştu: “Daha fazla

kar için kadınları öldüren erkek ege-

men kapitalist sistem ile Ortadoğu’da

kadınları katleden erkek egemenliği

aynıdır. Bu nedenle, Kobanê’deki ka-

dınların direnişi ile Türkiye’deki ka-

dınların öfkesini birleştirmeliyiz. Bu

yıl 25 Kasım’da ‘Savaşa ve şiddete kar-

şı kadınlar isyanda’ şiarıyla alanlarda

olacağız. Sosyalist Kadın Meclisleri

olarak kadına yönelik şiddete, iş ci-

nayetlerine, tacize, tecavüze, kadın

katliamına karşı alanlarda olacağız.

Bedenimize, kimliğimize, emeğimize

ve kendi devrimimiz olan Rojava ka-

dın devrimine sahip çıkmak için tüm

kadınları alanlara çağırıyoruz.”

10 atılım ● KADIN ● 7 Kasım 2014

◗ HABER MERKEZİ

ESP/Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM)

üyeleri, Kobanêli kadınlarla dayanışmak

için Mersin Adana ve Mersin’de kermes

açtı.

Mersin Özgür Çocuk Parkı’nda ker-

mes açan SKM üyeleri, hapishanelerdeki

tutsakların yaptıkları kitap ayraçları ve

yiyecek sattı. SKM üyeleri, elde ettikleri

geliri, Kobanê’den gelen kadınlara ulaş-

tıracak.

Adana’da da Şakirpaşa Mahallesi pa-

zarında kermes düzenlendi. “Kadın da-

yanışması sınırları aşıyor” diyen kadınlar,

hazırladıkları ürünleri Kobanê’li kadın-

lar için satışa çıkardı. Bir kızı ve oğlu

Kobanê’de ölümsüzleşen bir anne, tüm

pazar harçlığını gözyaşlarıyla bağışladı.

SKM Sözcüsü Fadime Çelebi, kadın özgürlük mücadelesinde temel görevlerinin Rojava kadın devrimi ve Kobanê direnişi ile Isparta’daki iş cinayetinde katledilen ve şiddete uğrayan kadınların öfkesini birleştirmek olduğunu belirtti, “Temel görevimiz isyanı büyütmektir” dedi.

Temel görevimiz isyanı büyütmekTemel görevimiz isyanı büyütmek

SKM’lilerden Kobanêli SKM’lilerden Kobanêli kadınlar için kermeskadınlar için kermes

Page 11: Atılım 146

● KADIN ●7 Kasım 2014 atılım 11

Kadına yönelik şiddet, kadının köle-leşmesinin sürdürülebilmesi bakımından kritik noktada durur. Bundan dolayı da sistematik işleyen bir olgudur. Nere-deyse her gün, en az bir kadının katle-dilmesinin altında da bu gerçekler yatar. Bir anlamda ölüm, her kadının başında sallanan demoklesin kılıcı gibidir. Ancak kadın cinsine ölüm sadece devlet silueti-ne bürünmüş kocalarından, babalarından, kardeşlerinden gelmiyor. Ataerkil kapita-lizmin kadının emeğini azami derecede sömürme eğilimi de kadınları öldürüyor. Hayatın bütün alanlarında nesneleştirilip görünmez kılınan kadının, tek göründüğü alanda işte bu ölüm yollarıdır.

Konya’nın Alaşehir İlçesi’nden Isparta’nın Gelendost İlçesi’ne elma top-lamaya giden kadınların ömrü, o ölüm yolunda son buldu. Üç beş kuruşluk bir güvenlik önleminin dahi fazla görüldüğü o ölüm yollarında kaçıncı kez devrildi otobüsler, traktörler, kamyonetten boz-ma minibüsler. Kadınlar evlerine nasıl

sıkı sıkı kapatılıyorsa, ölüm yollarında da aynı zihniyetle tıkıştırılıyorlar otobüslere. Evde emeği yok sayılırken elma bahçele-rinin zorlu çalışma koşullarında ücretleri kuşa çevriliyor. Sonra bu yetmezmiş gibi, 15 kişilik bir midibüse 80 kişi bindiriliyor-lar. Yoksul ve kadın olmanın sonucu belli; aşırı yükten dolayı freni patlayan otobüs şarampole yuvarlanıyor 17 kadın işçi kat-lediliyor.

Ataerkil kapitalizmin yabancılaşması, bu iş cinayetleriyle birlikte dip boyutla-ra iniyor. Son on ayda işe gidiş ve dö-nüş yolunda 101 kadının katledilmesi bu boyuta işaret ediyor. Katledilen 94 tarım işçisinden 64’ü de kadın. Bunlar güncel veriler. Sadece Bursa’da fabrikanın kapı-sı kilitlendiği için çıkan yangında kül olan kadınlar hala hafızalardadır. İstanbul’da sele kapılan araçta boğulan sekiz kadın-dan geriye kalanlar bilincimize çarpıp duruyor. Sessizliğin arasında çaresizleşen aileler para karşılığı susmayı tercih etmiş-lerdi bu son olayda.

Bu ölümlerden çarçabuk “dayıbaşları” sorumlu tutuldu. Hiç bıkmadan, arlanma-dan her olay bir günah keçisiyle sümen altı ediliyor. “Dayıbaşı”nı bağlayan ne? Birkaç “ayrıksı ot” değil ki dayıbaşları. Ak-sine, bu devasa karın esas payını dayıbaş-ları değil, o elma bahçelerinden saraylar, saltanatlar inşa edenler alıyor. Filii olarak devlet başkanı olan Erdoğan’ın bin odalı sarayını da buna eklememek bir eksiklik olur. Nihayetinde alnımızın teriyle döşe-diği o saraydan tekrarlayacak kapitaliz-min fıtratını ve kadınlara yönelik savaş retoriğini. Böyle bir sömürü zincirinden görgüsüzce yaşamları ve “ahbap-çavuş kapitalizmine” dayanarak yürüyecek ka-dar bağımlılar. Kadınlar söz konusu ol-duğunda ise katlanarak elde edilen artı değerin oranı. Zira kadınların ev içinde görünmeyen emeği, elma bahçelerinde çalışan kadınların ücretlerine de yansıyor. Ataerkil kapitalizmin ekonomi politiği kadın emeğini değersizleştirmektedir ya da ucuzlaştırmaktadır. Burjuvaziden dayı-başına uzanan kapitalist sömürü zincirin-de, ataerkillik kadının emeğinin karşılığını kuşa çeviriyor. Evde koca denetiminde susturulan kadın fabrikada, tarlada ör-gütsüz güvencesiz çalıştırılıyor. Her iki

olgunun arasındaki organik bağ kadının emeğini görünmez kılarken ölümünü gö-rünür kılıyor.

Görüldüğü gibi kadınların örgütsüz-lüğü, hesap sormaktan uzak mücadelesi ataerkil kapitalistlerin tıkır tıkır işlemesi-ne katkı sunuyor. Bundan dolayı aileler susturuluyor ve yeni kadın katliamlarının bekleyicisi durumuna düşüyoruz. Elbette gösterilen tepkiler gözardı edilemez. An-cak gösterdiğimiz bu tepkiler kadınların katledildiği mekanlardan o kadar uzak ki, sesimizi dahi işitmiyorlar. Bu elitist eylem tarzının sonuçlarını artık görmek duru-mundayız. Örgütlenmek ve hesap soru-cu bir eylem çizgisini geliştirmek için ka-dınların yaşamlarına sızmak zorundayız. Konformist bir mücadele tarzıyla ataer-killiğin barikatlarını aşmanın imkansızlığı da ortada olduğuna göre bununla cins bilinci geliştirmek de olanaksız gibi gö-rünmektedir. Kadın çığlıklarının ortasında kalan tabutların yanına dahi varamayan bir pratiğin, kölelik zincirlerini kırmaya yetmediği de artık görülmelidir. Belki de işçi kadınların mezarı başına dikilecek olan kavaklara bağlanan yazmaları ora-dan çözüp başımıza bağlamakla gelişe-cek cins bilinci.

ÖZGÜR KADIN hatice duman

Kavak dallarındaki yazmalar

◗ İSTANBUL

ESP Sosyalist Kadın Meclisleri

(SKM), Isparta’da 31 Ekim günü yaşa-

nan iş cinayetinde yaşamını yitiren 17

mevsimlik kadın tarım işçisi için otur-

ma eylemi gerçekleştirdi.

Galatasaray Lisesi önünde bir ara-

ya gelen sosyalist kadınlar, “Kapitalizm

kadınları katletti, aff etmiyoruz. Hesap

soracağız” yazılı pankartı açtı, oturma

eylemi yaptı.

SKM adına açıklama yapan Güneş

Akan, Ermenek’te yaşanan maden fa-

ciasını hatırlatarak, “Maden ocağının

çıkışında bekleyen kadınların acısına

ortak olmaya çalışırken, bir başka acı

hayatımızın ortasına girdi” dedi.

Isparta’da 17 kadın mevsimlik tarım

işçisinin feci şekilde yaşamını yitirdiği-

ni hatırlatan Akan, kazanın yine her

zamanki gibi kar hırsından kaynaklan-

dığını söyledi. Akan, Kütahya’da maki-

neye sıkışması sonucu yaşamını yitiren

İlknur Tahtalı, Bursa’da yakılarak can

veren kadın işçiler ve İstanbul’da servis

içerisinde boğularak öldürülen kadın

işçilerin unutulmadığını ifade etti.

“Kapitalizmin kadınlara şiddet ve

ölümden başka hiçbir şey vermediğini

hep anlatacağız” diyen Akan, açıkla-

masını “Aff etmeyeceğiz, hesap sora-

cağız. Sömürü ve savaş düzenine karşı

Rojava devrimleri, Kobanê direnişleri

yaratacağız. Sokakları, mevzileri terk

edemeyeceğiz. Hayattan hakkımızı

alacağız” diyerek bitirdi.

SKM: Affetmeyeceğiz SKM: Affetmeyeceğiz hesap soracağızhesap soracağızESP Sosyalist Kadın Meclisleri, kapitalizm ve erkek sistemin katlettiği kadın-lar ve iş kazala-rında katledilen işçi kadınları andı, işçi katli-amlarını protes-to etti.

Samsun’da kadın fanzini dağıtıldı◗ SAMSUN

Samsun Sosyalist Kadın Mec-

lisi üyeleri, Mecidiye Bulvarı’nda

“SKM’nin sesi” adıyla hazırladıkları

kadın fanzinini dağıttı. “Kadın, ya-

şam, özgürlük”, “Sensiz bir eksiğiz”

şiarlarıyla dağıtılan fanzine kadın-

lar yoğun ilgi gösterdi. Fanzinde;

erkek şiddetine, tacize ve tecavüze

uğrayan kadınların yapması gere-

kenler, kentte yaşanan bir tecavüz

davası hakkında bilgi, Kobanê’de

direnen kadınlar, kadın sağlığı ve

Cumartesi Annelerinin mücadele-

leri ele alındı.

Eskişehir’de 17 kadın işçi için eylemEskişehir’de 17 kadın işçi için eylem◗ ESKİŞEHİR

HDK Eskişehir Kadın Meclisi de 5 Kasım günü, Isparta’da yaşamını yiti-

ren kadın tarım işçisi kadınları andı, işçi katliamlarına karşı önlem almayan

hükümeti protesto etti.

Kadın işçileri temsilen 17 mum yakan kadınlar, oturma eylemi gerçek-

leştirdi.

17 kadın işçinin yaşamını yitirdiği olayın bir iş cinayeti olduğunun altı-

nı çizen HDK Eskişehir Kadın Meclisi, her gün iş cinayetleri yaşanmasına

rağmen ilgili bakanların istifayı düşünmediğini belirtti. Hükümetten iş ci-

nayetleri sonrasında gelen “Bu işin fıtratında var” açıklamasına tepki gös-

teren HDK Eskişehir Kadın Meclisi, açıklamasında şunları kaydetti: “Bizler

biliyoruz ki, ne bu ülkede kadın olmanın ne de işçi olmanın fıtratında ölüm

yoktur. Kadınları korumaktan aciz yasalar ve kadın cinayetlerine göz yuman

hükümet vardır. Patronların kar hırsına kurban edilen, kölelik koşullarında

çalışan işçiler vardır. Kadınlar, işçiler, gençler ancak bir araya gelerek, ör-

gütlü mücadele ederek bu cinayetleri de, güvencesiz çalışma koşullarında

durduracaktır.”

Page 12: Atılım 146

12 atılım ● GÜNCEL ● 7 Kasım 2014

Vicdan dünyayı Kobanê savunması, IŞİD çetelerinin katliamcı saldırılarına karşı yaklaşık iki aydır direnişte. Emperyalist ve gerici bölge devletleri ile IŞİD’e destek veren AKP Hükümetinin ‘düştü düşecek’ diye dört gözle beklediği Kobanê, tarihi bir direniş yazıyor.

YPG/YPJ savaşçıları, Kobanê’yi can fedasıyla ayakta tutarken, vicdan ve onur direnişi, dünya halklarının bilincini, aklını ve yüreğini sardı.

Nobel ödüllü ve dünyaca tanınan aydınların girişimiyle ilan edilen 1 Ka-sım Dünya Kobanê Günü, Amerika’dan Afrika’ya, Afganistan’dan Avustralya’ya kadar geniş bir coğrafyada sahiplenildi. 39 ülkede ezilenler, yeni yaşam çağrısı-nın Ortadoğu’da açan fi lizine eylemiyle su verdi.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da da HDP’nin yaptığı çağrıya 56 kentte yanıt verildi. 6-8 Ekim günlerinde gerçekleşen isyanın ardından bir kez daha sokakları dolduran yüz binler, “Bijî berxwedana Kobanê” sloganıyla, Rojava devrimini asla yalnız bırakmayacaklarını yineledi. Devrimin geleceği için canını feda eden onlarca savaşçı da unutulmadı, halklar Kobanê şehitlerini yüreğine bastı.

İstanbul, İzmir, Bursa, Malatya ve Maraş gibi çok sayıda ilden Suruç’a giden binlerce kişi, Mehser ve Mi-saynter köylerindeki sınır direnişçilerine destek verdi. Sınırda insan zinciri oluşturuldu, yüzler Kobanê’ye çevrildi. “Bijî Berxwedana Kobanê” sloganı atılan eylemin ardından Mehser Köyü’nde açılan taziye çadırı ziyaret edildi. Suruç’ta esnafl ar kepenk açmadı.

‘Kobanê ile başladık, ‘Kobanê ile başladık, Kobanê ile başaracağız’Kobanê ile başaracağız’

◗ HABER MERKEZİ

Kobanê direnişine destek için Koşuyolu

Parkı’nda toplanan Amed halkı, IŞİD çetesini

lanetleyen sloganlarla İstasyon Meydanı’na yü-

rüdü. IŞİD kuşatması altındaki Kobanê’ye des-

tek sloganları atan on binlerce kişi “Kobanê ile

başladık, Kobanê ile başaracağız” yazılı pankart

taşıdı. “Bijî Berxwedane Kobanê” sloganı atan

binler IŞİD çetesini de lanetledi. Yürüyüş sonun-

da konuşma yapan DBP İl Eşbaşkanı Zübeyde

Zümrüt, 1 Kasım’da sokağa çıkan milyonların

kalbinin Kobanê için çarptığını söyledi. Züm-

rüt, “Çünkü Kobanê insanlık onurunun çar-

pışmasıdır. YPG ve Kobanê direnişi insanlığın

savunmasıdır” diye konuştu. Cumhurbaşkanı

Tayyip Erdoğan’ın Kobanê ile ilgili konuşmaları-

nı eleştiren Zümrüt, “Kobanê korkusu Erdoğan’ı

sarmış. Kobanê ile yatıyor Kobanê ile kalkıyor.

Biz, onlardan korkmuyoruz. Tabutlardan kork-

muyoruz. Ölümden korksaydık, bugün sokağa

çıkan milyonların kalbi Kobanê ile atmazdı” diye

konuştu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu ve İçişleri Ba-

kanı Efkan Ala’nın Kobanê eylemleri nedeniyle

yaptığı açıklamalar Diyarbakır’da boşa düşürül-

dü. Başbakan’ın valiliklere gönderdiği talimatın

ardından, Diyarbakır polis ablukasına alınmış,

sabah saatlerinde 7. Kolordu Komutanlığı’ndan

çıkan zırhlı askeri araçlar kentin önemli nokta-

larına yerleştirilmişti. Amed halkının yürüyüş

öncesinde “polis saldırmadıkça, çatışma olmaz”

şeklindeki tutumu sonrasında on binlerce kişi-

nin katılımıyla görkemli bir yürüyüş gerçekleşti-

rildi. DBP yöneticilerinin uyarıları sonucu polis

kitleden uzak durdu.

Kürdistan’ın birçok kentinde eylemlerin en

kitlesel katılım Van’da gerçekleştirildi. Van De-

mokrasi Platformu’nun çağrısıyla Sebze Hali

yanında toplanan on binlerce kişi, “Kobanê düş-

mez, devrim bitmez” yazılı pankart taşıdı

Ulusoy: Koridor direnişin kazanımıdır

◗ ERZİNCAN

1 Kasım Dünya Ko-

banê Günü dolayısıyla

Erzincan’da da dayanışma

eylemi düzenlendi. Saat Ku-

lesi önünde yapılan eyleme,

Ezilenlerin Sosyalist Partisi

Genel Başkanı Sultan Ulu-

soy, ESP Genel Başkan Yardımcısı Fethiye Ok da katıldı.

ESP Genel Başkanı Sultan Ulusoy, 1,5 aydır IŞİD saldırısı altında

olan Kobanê’de tarihi bir direnişin gösterildiğini söyledi. Emperyalist-

lerin ve AKP Hükümetinin Kobanê’nin düşmesi için 1,5 ay bekledi-

ğini söyleyen Ulusoy “Kobanê’deki direnişle, batıdaki ayaklanmayla,

Kürdistan’daki serhildanla birlikte nihayet koridor açıldı. Bu, bizim ka-

zanımımızdır. Bu tamamen halklarımızın kazanımıdır. Bu ne AKP’nin

lütfudur, ne ABD’nin lütfudur. Bu, direnişin kazanımıdır” dedi.

“Direne direne kazanacağız”, “Yaşasın Kobanê direnişimiz” slogan-

larının atıldığı eylemde bileşenler adına Zeynel Gül açıklama yaptı.

Antakyalı Gezi direniş-çileri, Kobanê halkına destek vermek için yine sokaklardaydı. Gezi şehidi Ahmet Atakan ile Kobanê şehidi Muhammed Şık’ın fotoğrafl arının yan yana taşındığı eylemde, Armutlu’dan Kobanê’ye direnişe bin selam” denildi. Eylemde sloganlar Türkçe, Kürtçe ve Arapça atıldı.

Page 13: Atılım 146

◗ HABER MERKEZİ

1 Kasım Kobanê Günü dolayısıyla dünyanın

dört bir tarafında eylemler düzenlendi. Avrupa’dan

Asya’ya kadar onlarca ülkede halklar Kobanê için

sokağa çıktı, destek eylemlerine on binlerce kişi

katıldı. İtalya, Fransa, Almanya, İngiltere, İsveç,

Yunanistan, Bulgaristan, Hollanda, Almanya,

Portekiz, Avusturya, İspanya, Belçika, Çek Cum-

huriyeti, İsviçre’de sokağa çıkan binlerce kişi,

Kobanê’nin yanında olduklarını düzenledikleri ey-

lemler ile ifade etti.

Avusturalya’nın Melbourne ve Sidney kentleri

de Kobanê direnişinin selamlandığı kentler arasın-

da yer aldı.

Toplumsal muhalefetin radikal İslamcı çevre-

ler ve NATO baskısı arasında cendereye alındığı

Afganistan’nın yedi eyaletinde eş zamanlı eylemler

düzenlendi, IŞİD çetesi lanetlendi. Afganistan Da-

yanışma Partisi’nin (SPA) öncülüğünde gerçekleşti-

rilen eylemler Herat, Farah, Nangarhar, Balkh, Tak-

har, Nimruz ve Bamyan eyaletlerinde kitlesel geçti.

Hindistan’ın altı merkezinde de, Kobanê ile da-

yanışma ve IŞİD karşıtı mitingler düzenlendi.

● GÜNCEL ●7 Kasım 2014 atılım 13

sokağa döktü1 Kasım Kobanê Günü dolayısıyla dünyanın dört bir tarafında eylemler düzenlendi. Avrupa’dan Asya’ya kadar onlarca ülkede halklar Kobanê için sokağa çıktı, destek eylemlerine on binlerce kişi katıldı.

Gazi’de Kobanê için barikatlar kurulduGazi’de Kobanê için barikatlar kuruldu◗ İSTANBUL

1 Kasım Dünya Kobanê Günü dolayı-

sıyla Sultangazi Halk İnisiyatifi ’nin yaptığı

çağrı üzerine Eski Karakol önünde toplanan

yüzlerce kişi, İsmetpaşa Caddesi boyunca

yürüyüş gerçekleştirdi. “Kobanê ile başla-

dık, Kobanê ile başaracağız” yazılı pankart

açılan eylemde “Direnen Kobanê’ye bin se-

lam”, “Kobanê halkı yalnız değildir”, “Yaşa-

sın Kobanê direnişimiz” şeklinde sloganlar

atıldı. Yürüyüşte, Rojava’da IŞİD çetesi-

ne karşı savaşırken ölümsüzleşen MLKP

savaşçıları Serkan Tosun ve Suphi Nejat

Ağırnaslı’nın resimlerinin bulunduğu bay-

raklar da taşındı.

Nalbur Durağı’nda yapılan açıklamanın

ardından gençlerin Gazi Karakolu’na doğ-

ru yürüyüşe geçmesi üzerine, polis tazyikli

su ve gaz bombası ile saldırdı. Polisle genç-

ler arasında başlayan çatışmalar İsmetpa-

şa Caddesi boyunca yayıldı.

Gençler, Gazi Hastanesi civa-

rında yollara barikatlar kurdu,

polise karşı direnişe geçti.

Eylem esnasında cadde üzerine “Yo-

lumuz Paramaz yoldaşların yoludur”

yazılı pankart asan MLKP milisleri,

“Yaşasın partimiz MLKP”, “Serkan’dan

Suphi’ye umut dimdik ayakta” şeklinde

sloganlar attı.

İstanbul Kobanê Dayanışması’nın çağrısıyla Taksim Tünel’den Galatasaray’a yürüyüş düzenledi. “IŞİD’e desteğe son. Kobanê’ye yardım koridoru açılsın”, “1 Kasım Dünya Kobanê Günü’nde dünya Kobanê için ayakta” yazılı pankartlar taşıyan binlerce kişi “Kobanê’de düşe-ne dövüşene bin selam”, “Bijî Berxwedana Kobanê”, “Kobanê IŞİD’e mezar olacak” ve “Her yer Kobanê her yer direniş” slogan-ları attı.

Yürüyüşe, İstanbul Kobanê Dayanışması bileşenleri bay-raklarıyla katılırken eylemde Serekaniye’de yaşamını yitiren MLKP savaşçısı Serkan Tosun ile Kobanê’de yaşamını yitiren MLKP savaşçısı Suphi Nejat Ağırnaslı’nın resimlerinin olduğu fl amalar ile IŞİD çetelerine karşı feda eylemi gerçekleştiren Arîn Mîrkan’ın fotoğrafl arı taşındı.

İstanbul’da binlerce kişi Kobanê için yürüdü Kobanê direnişine destek amacıyla Kürt si-

yasi tutsakların 15 Ekim’de başlattıkları süresiz açlık grevi sona erdi. Tutsaklar, “Kobanê kendi özgücüyle direnmiş ve halkların enternasyona-lizminin kalbi olmuştur” dedi.

PKK ve PAJK’lı tutsaklar adına açıklama ya-pan Deniz Kaya, Kobanê’de 48 gündür devam eden direnişle birlikte halklar tarihinde yeni bir sayfa açıldığını belirtti. Her fırsatta Kobanê’nin düşmesini beklediğini ifade eden AKP ve ulus-lararası güçlerin direniş karşısında boşa çıktığını kaydeden Kaya, “Bilinmelidir ki Kobanê kazan-mıştır. Silah yardımı ve peşmergenin Kobanê’ye geçişi, topraklarını ölümüne savunan ve bu uğur-da can veren yoldaşlarımızın yarattığı bir sonuç-tur” diye belirtti. 15 Ekim’den itibaren uyarı amaçlı başlatılan süresiz dönüşümlü açlık grevi eyleminin sonlandırıldığı belirtilen açıklamada “Fakat bilinmelidir ki; Kürt halkı ve toprakları tehdit altında oldukça her türlü bedeli ödemeye hazırız” ifadelerine yer verildi.

Kobanê’ye destek Kobanê’ye destek açlık grevi sona erdiaçlık grevi sona erdi

Page 14: Atılım 146

◗ MÜNEVVER İLTEMUR

Taksim’den Pirsus’a (Suruç’a) hareket

eden otobüsümüzü umutlu bir heyecan

kaplıyor. Daha önce gidip gelenler duy-

gularını, devrime dokunmanın farklılığını

anlattıkça heyecanımız da artıyor. Korku-

nun ve ölümün devrimci irade karşısında

nasıl paçavraya dönüştüğünü, kölelik zin-

cirlerini kıran ve devrime koşan bir halkın

yenilmezliğini anlatıyor arkadaşlar. Bizler

için ayrı bir önemi var elbette... Barbar

IŞİD çetelerine karşı devrimi savunurken

5 Ekim’de Miştenur Tepesi’nde ölüm-

süzleşen Suphi Nejat Ağırnaslı yoldaşın

ölümsüzleştiği Kobanê’yi ve Miştenur

Tepesi’ni daha yakından görmenin heye-

canıdır. Devrime dokunabilmek, hisset-

mek ve savaşanlarla sınırda da olsa daya-

nışmada bulunmanın coşkusudur.

Emperyalistler/sömürgeciler, Ortado-

ğu petrolleri ve enerji geçiş yolları üze-

rinde hegemonya kurmak ve alanlarını

genişletmek için mezhepsel ve etnik sa-

vaşlarla halkları birbirine kırdırıyor. Ama

büyük ve genişletilmiş planları halkların

direnişine çarpıyor. Ezilen halklar için bü-

yük bir umut ışığı olan Rojava devrimi ve

yüzyılımızın Stalingrad’ı Kobanê direnişi

bu planlarını bozduğu için iki aydır faşist

IŞİD’in uyguladığı vahşeti seyrettiler. On-

lar, halkların kendi kendini yönettiği Ro-

java Kürdistan’ını zayıf düşürmek ve çiz-

meyi aşan IŞİD çetelerini hizaya getirmek

için umut yaratıp beklediler! Ama kadın

ve erkek savaşçıların çelikten iradesiyle

Kobanê’nin düşmediğini görünce IŞİD’i

bombalamaya başladılar. “Kobanê düştü

düşecek” diyen Ankara, direniş karşısın-

da koridoru açmak zorunda kalırken peş-

mergeler de ağır çekimle Kobanê’ye doğ-

ru yola çıktılar.

SAVAŞÇILARIYLA GURUR DUYAN KADINLARKobanê’de IŞİD barbarlarına karşı sa-

vaşan ve kanlarıyla tarihi bir destan yazan,

çocuklarını, eşlerini ve evlerini bırakıp

sömürgeciler tarafından çizilen sınırda

bekleyen kadınlarla konuşuyoruz, binle-

rin Kobanê ile dayanışma günde tuttuğu

nöbet yerinde. İstanbul’dan geldiğimizi ve

Serkan’ın, Paramaz’ın yoldaşları olduğu-

muzu söyleyince coşkuyla karşılayıp an-

latmaya başlıyorlar. Öncelikle dikkatimizi

çeken, küçük Kobanê’nin büyük destanını

ve Rojava kadın devrimini yaratanların

haklı gururu oluyor.

İstisnasız her ailede cephede savaşan,

ölümsüzleşen ve yaralanan evlatlarının

olduğunu öğreniyoruz. 25 gün önce oğlu-

nu kaybeden bir anne, oğlunun şehadetini

bir başka kente çalışmaya/okumaya gitmiş

gibi rahat ve doğal bir şeklide anlatıyor.

Şaşırıyoruz! Kanıksama diyor kimi arka-

daşlar. Bir anne, nasıl sıradan bir şeymiş

gibi ölüm karşısında bu kadar metanetli

olabiliyor? Ama başka kadınlarla konuş-

tuğumuzda hepsinin de aynı ruh halinde

olduğunu görüyoruz. Özgürlüğe susamış

bir halkın devrimi korumanın bedel ge-

rektiğine olan inancıydı bizi şaşırtan.

1993’de PKK safl arında özgürlük için

savaşan oğlunun şehit düştüğünü ve kızı-

nın da Kobanê’de yaralandığını söyleyen

yaşlı Kürt kadını, kızının şimdi de cep-

hede yaralanan YPG/YPJ savaşçılarına

baktığını gururla anlatıyor. Bir başkası,

kızının IŞİD faşistlerine karşı savaştığını

ve kendisinin de gitmek istediğini ekliyor.

Niyazi baba ile tanıştırıp Rojava şehidi

Serkan Tosun’u anlatınca, hemen ortak

direnişle nasıl da kaynaştıklarını görüyo-

rum. Kobanê düşecek diyenlerin hayal-

lerinin suya düştüğünü anlatan MLKP

savaşçısının sözünün ne kadar doğru

olduğunu 7’den 70’e atılan sloganlarda

görüyoruz. Dört parçada birleşen bir hal-

kı ve çelikleşen iradesini hiç bir gücün

yenemeyeceğini orada, sınırda nöbette

bekleyenlerin gözlerindeki ışıktan ve yü-

reklerindeki umutta görüyoruz. Peşmer-

gelerin ağır silahlarla geçişinin başta Kürt

halkının serhildanları olmak üzere dünya

halklarının direnişi sayesinde olduğunun

bilincindeler hepsi de.

Bir kez daha, on yıllardır yaratılama-

yan bilincin savaşla nasıl yaratıldığını hep

birlikte görüyoruz.

Evet, orada insanlık direniyor. Direni-

şe omuz vermek devrime omuz vermek,

insanlığı savunmaktır.

CEPHEYE GİTMEK İÇİN KUMAYA RAZIKobanê’den Pirsus’a gelenlerle yap-

tığımız sohbetlerde, Kuzey Kürdistan’a

göre kumalığın daha yaygın olduğunu öğ-

reniyoruz. Ve yine büyük şaşkınlıkla ka-

dınların bunu çok doğal karşıladığını da...

Şaşkınlığımızı gören genç bir kadın bize,

kendisine kuma getiren bir kadını gösteri-

yor. 60 yaşında bir erkeğin ikinci eşi olan

35 yaşındaki genç kadın, söylenenleri

utangaçça doğrulayıp iki çocuğunu gös-

teriyor ve “büyüyünce silah alıp DAİŞ’e

karşı savaşmak istiyorlar!” diyor, göğsünü

kabartarak. Başka bir genç kadın, kocası

iki küçük çocuğuna bakarsa kendisinin

cepheye savaşmaya gideceğini belirtiyor.

Ben ironi olsun diye “kuma getirirse gider

misin?” diye sorunca, büyük bir samimi-

yetle “elbette” diye yanıt veriyor.

AYAKLARI ÇIPLAK ZAFER İŞARETİ YAPAN ÇOCUKLARAkşam kalacak yer ararken, her ev

dolu ve araba da soğuk olduğu için okul-

da bulduk kendimizi. İyi ki de gitmişiz

okula. Orada direnişin yarattığı fedakar

insanlarla tanıştık, sohbet ettik. Direnişin

insanları nasıl da arındırdığını, güzelleş-

tirdiğini gördük. Tam bir komün yaşamı

var. Adeta ikinci bir Gezi’yidi Mehser

Köyü. Kaldığımız okul Amed Komünü’ne

bağlıydı. Cizire ve diğer komünler de var.

Geceleri de nöbet tutuyorlar. Biz de dört

kadın, iki saat nöbet tuttuk genç bir he-

valle birlikte. Sabah 06.30 da battaniyele-

rimizi Van Barış Anneleri’ne bırakırken

odun ateşinde kaynayan çaylarımızı içip

mıntıka temizliğine katıldık.

TUAD-FED in yaptığı basın açıkla-

masına katıldıktan sonra yine Urfa’dan

ve Van’dan gelen kadınlarla sohbet et-

tik. Onlarda da aynı coşku ve zafere olan

inanç vardı.

Çadırkentleri ziyarete gittik. Önce

Arin Mirxan Çadırkenti’ndeyiz. İlk dik-

katimizi çeken çadırkentin girişindeki

berberler oldu. Onlarca berber çocukları

traş ediyordu. Güzel bir görüntü. Kampın

sorumlularıyla ihtiyaçlar hakkında bilgi

aldıktan sonra kampı dolaştık. Okullar

dışında hiç bu kadar çocuğu bir arada

görmemiştik! Peşimize takılan çocukların

ayakları çıplaktı ama yüzlerinde gülücük-

ler ve dillerinde sloganlar eksik olmuyor-

du. “Bîji berxwedana Kobanê” “Bîji YPG,

bîji YPJ”

İlçe nüfusu ikiye katlanınca ve devlet

“baba” da yardım etmeyip gelen yardım-

ları da vermeyince sıkıntıların yaşanması

doğal... Çadırlar kışlık değil ve tek gözlü.

Çadırkent tarla üzerine kurulduğu için

çakıl taşları dökülse de sokaklarda çamur

oluyor. Çadırlarda kalanların sayısı deği-

şiyor. Kimi çadırda 8 kimi çadırda 4 kişi

kalıyor. Mayında ayağını kaybeden bir

kadın ve kurşunla yaralanmış çadırda ya-

tan hastalar gördük. Onlar da “serkeftin”

diyor.

Ardından Suphi Nejat Ağırnaslı

Çadırkenti’ne gidiyoruz. Eski bir fabrika-

nın içine kurulduğu için daha iyi sayılır.

Yine kalabalık çocuk grubu sarıyor etra-

fımızı. Çadırkentin sorumlusuna Suphi

Nejat’ın yoldaşları olduğumuzu söyle-

yince başlıyor çadırkente adını nasıl ver-

diklerini anlatmaya. KCK davasında yeni

tahliye olan heval, kendisinin önerdiğini

söylüyor enternasyonal komünist devrim-

cinin adını. “Başka şehitler de” var itiraz-

larına rağmen çoğunluk kabul ediyor. O

gün orada bir kadın ikiz doğurdu. Komün

yapıp süt aldık. Bir arkadaşımız da ikizler

için ahşap beşik aldı. Genç kadın eşi ve

kumasıyla çadırda yer yatağında ikizleriy-

le yatarken gülümsüyordu ikizlerin özgür

geleceğine. “Bu kadar çocuk neden yapı-

yorsunuz” diye soran arkadaşımıza baba,

“Öldürülenlerin yerini doldurmak için”

dedi. Filistinli Leyla Halit’in “siyonistler

öldürdükçe biz kadınlara! ‘doğurun’ diyo-

ruz” sözü aklıma geldi ve vatan işgal altın-

daysa doğurmak bir çeşit ulusal direniştir!

dedim.

Çocukların özgür olduğu günler için

direniyor abileri, ablaları, babaları ve ku-

zenleri... Hep çocuk olarak kalmak ister-

dim demişti ya Nejat yoldaş... Gerçekten

çocuk olmak ne güzel Özgür Kobanê de

kendi dillerinde okumak gibi. Ve 7’den

70’e herkes aynı şeyi söylüyor: Bîji Ko-

banê, Bîji YPG/YPJ.

Çocukları ve yaşlıları aynı şiarı hay-

kırıyorsa ve ölümü göze almışsa, bir halk

asla yenilmez ve Kobanê düşmez! diyerek

ayrılıyoruz çadırkentten.

Selam olsun; bu görkemli direnişin

mimarlarına. Selam olsun; bu direniş des-

tanını tarihe kanlarıyla yazanlara... Selam

olsun; cephe gerisinde fedakarca çalışan

Kadirlere, Depremlere, Çerçilere....

Ve selam olsun; adlarını çadırkentlere

veren, Arîn Mîrkanlara, Paramaz Kızıl-

başlara... Aydınlattığınız yolda yürüyor

yoldaşlarınız. O büyük günde, yıldızlarla

güneşin etrafında çocukların şen kahka-

haları arasında omuz omuza güvende du-

racağız yoldaşlar... Zafer yakındır!

14 atılım ● İZLENİM ● 7 Kasım 2014

Akşam kalacak yer ararken, her ev dolu ve araba da soğuk olduğu için okulda bulduk ken-dimizi. İyi ki de gitmişiz okula. Orada direnişin yarattığı fedakar insanlarla tanıştık, sohbet ettik. Direnişin insanları nasıl da arındırdığını, güzelleştirdiğini gördük. Tam bir komün yaşamı var. Adeta ikinci bir Gezi’yidi, Mehser Köyü.

Bu halk yenilmez, Kobanê düşmez

Page 15: Atılım 146

● HABER ●7 Kasım 2014 atılım 15

Dünya Kobanê Günü’nde Suruç’un sınır köyüne geldik. Sanki bir yabancı ülkeye ayak basmış gibiydim. Bizim ailede, Kürdistan’a ilk adımı yeğenim atmıştı. Bir siyasi görüşü bile yoktu. Gerçek bir savaş yaşandığına inanma-dan gitmişti Yüksekova’ya. ‘Ben ateş etmem, onlar da bana etmez’ demiş, 20 gün sonra cenazesini almıştık...

Suruç’tan, Kobanê’ye sınırı olan köye geç-tik. Kalabalık bir kitleyle yürüyüş yaparak, 1 Kasım eylemini gerçekleştirdik. Halkla ilk defa karşı karşıya gelmiş gibi oldum. Yanımdaki ar-kadaşlar, Kürt oldukları için oradaki halkla di-yalog kurabiliyorlar. Ben onları anlamıyordum, onlar da beni. Ama orada olmamızdan ne ka-dar umutlandıkları gözlerinden belliydi.

Anaların hüzünleri gözlerindeydi. Kiminin oğlu, kiminin kızı, kiminin kardeşi ve eşi ora-daydı. Dillerini bilmesem de bunu hissediyor-dum. İlk defa bir savaşa bu kadar yakındım ve yıllardır bitmeyen bir acıyla nasıl iç içe yaşadık-larını ve umutlarını kaybetmediklerini gördüm. Devletin verdiği acıya rağmen, benim Türk ol-duğumu bile bile kucak açmaları çok değerli ve onurlu bir davranıştı.

Bir şeylere dahil olma isteğiyle o akşam gece nöbeti tuttum. Bu nöbetim, yıllardır bizi ayrıştırıp düşmanlaştırmaya çalışanlara kendi cephemden cevabımdır. ‘Ben burada, onların yanındayım. Asıl suçlu ve katil sizsiniz, sizin kur-duğunuz sistemdir’ demekti aslında!

Mensup olduğum kimlik adına, o halka bu zulmü yapan iktidarı yerinde gördüm. Utan-

cımdan kimliğimi belli etmemeye çalıştım. Ama onlar benim Kürt olmadığımı öğrenince daha sıcak baktılar, daha çok saygı duydular. Kampta, kimi Türk ordusunun yerleştirdiği mayınlardan kimi de IŞİD’çi çetelerin saldırıla-rından yaralananlar vardı. Çocukların durumu da iç açıcı değildi. Hava soğuktu, çocuklar yalın ayak. İncecik elbiselerle dolaşıyorlardı.

Orada bir kez daha düşündüm; yani ben ve ailem, Türk devletinin yürüttüğü savaş po-litikasının mağduruyduk. Yıllardır kirli savaş ol-duğunu, yeğenimin katilinin Türk burjuva dev-leti olduğunu dillendiriyordum. Bu görüşümle o halkı anladığımı düşünüyordum. Aslında du-rum benim anladığım gibi değilmiş. Acılarını yakından görünce fi krim değişti. Karşımdaki ‘heval’in yakınları savaştaydı. Kendisi yılarca zindanda bedel ödemişti. Halklara duyduğu sevgi ve inanç gözlerinde parlıyordu ve tabi sıcaklığı da.

Bir kez daha anladım ki, Kobanê savaşı on-ların değil, tüm halkların özgürleşme savaşıydı. Kobanê halkını desteklemek ve dayanışmak, tüm halkların insanlık borcuydu.

Ben bu fi kirlerle eve döner dönmez, ora-da yaşananları anlattım çevreme ve aileme. Benim gözümle bir kez daha değerlendirdiler. Şimdi onlarda nasıl yardım ederiz düşüncesi oluştu. Sadece okuyup okunanları anlatmak değil, gidip gerçeği yerinde görmek, insanın bakış açısını değiştiriyor.

Ve anladım ki, biz birbirimizin acısını görür-sek bütünleşiriz, kurtuluşumuzu böyle sağlarız.

İZLENİM selma gök

Kobanê sınırında savaşa tanık olmak

Filistinliler Suruç’ta sınır nöbetindeTürkiye’de mülteci olarak yaşayan Filistin solu üyesi gençler, Suruç’taki sınır nöbetine destek verdi. Muhan-ned Saafin ve Zeki Ehmed, “Filistin ve Kürt halkının kaderinin aynı” olduğunu söylerken, Suruç’ta gönüllü olarak çalışacaklarını açıkladı.

◗ URFA

İstanbul Kobane Dayanışması içinde

yer alan Filistin İçin İsrail’e Boykot Gi-

rişimi üyesi Filistinliler Suruç nöbetine

katıldı. 1 Kasım günü Suruç’a giden sınır

nöbetçileri arasında yer alan Filistin solu

üyeleri, Filistin bayrakları taşıdı.

Nöbete katılan Filistinlilerden Mu-

hanned Saafi n ve Zeki Ehmed, İsrail’in

Filistin’e dönük saldırıları ile IŞİD’in

Kobanê’ye dönük saldırılarının aynı ol-

duğuna dikkat çekerken, Kobanê’deki

zaferin aynı zamanda Filistin ve tüm

Ortadoğu’nun zulme karşı zaferi olaca-

ğına vurgu yaptı.

ANF’ye konuşan Filistinli gençlerden

Saafi n ve Ehmed, Kobanê ile Filistin’deki

direnişin ortak yönlerine dikkat çekti.

Elinde Filistin bayrağı ve puşisiyle Meh-

ser Köyü sınırına gelen Saafi n, nöbete

katılma amacını “Filistin ve Kürt halkı-

nın kaderi aynı” sözleriyle özetledi.

‘SİZİN ZAFERİNİZ BİZİM ZAFERİMİZ, DİRENİŞİNİZ DİRENİŞİMİZDİR’Filistin halkı gibi Kürt halkının da ya-

şadığı her yerde zulme maruz kaldığını

ifade eden Saafi n, Kobanê’deki YPG ve

YPJ savaşçılarının direnişinin tarihi bir

direniş olduğunu kaydetti ve Kobanê’de

kazanılacak zaferin Filistinlilerin de za-

feri olacağını söyledi.

Kendisinin de bir mülteci olduğunu

söyleyen Saafi n, çetecilerinin saldırıla-

rından dolayı göç etmek zorunda kalan

binlerce Kobanêli’nin yaşadığı durumu

çok iyi anladığını ve bu nedenle Suruç’ta

bulunan Kobanêlilerin yaralarını sar-

mak için de gönüllü çalışmalarına dahil

olacağını belirtti.

Saafi n ile birlikte gelen Zeki Eh-

med ise Kobanê direnişiyle dayanışmak

amacıyla nöbet eylemine geldiğini söy-

leyerek, direniş nöbetinin yanı sıra ilçe

merkezinde Kobanêlilere destek elini

uzatmak için Suruç’a geldiklerini kay-

detti.

◗ MARDİN

Trabzon ve

İstanbul’dan “Kar-

deşimize Gidiyo-

ruz” sloganıyla yola

çıkarak Mardin’e

giden Trabzonlu

bir grup, geçtiğimiz

hafta Kobanê’de

IŞİD tarafından

katledilen Vahap

Güven’i mezarı ba-

şında andı.

Mardin’in Derik İlçesi (Qızıle)

Boyaklı Köyü’ne gelen grup önce

Güven ailesine taziyede bulundu,

ardından Vahap Güven’in mezarını

ziyaret etti.

Duygulu anların yaşandığı zi-

yarette grup adına konuşma yapıl-

dı. Konuşmada, Trabzonspor’un

70’lerdeki devrimci ruhuyla futbol-

da devrim yaparak İstanbul saltana-

tını yıktığı, bu nedenle de ülkenin

her tarafında yüreği ezilenlerden

yana atan birçok kişi gibi, Vahap

Güven’in Trabzonsporlu olduğu

belirtildi.

Hayatını emeğiyle kazanan bir

işçi olan Güven’in hiçbir örgütlülü-

ğü olmamasına rağmen Kobanê’de

yaşanan IŞİD vahşetine daha fazla

dayanamayıp, çalıştığı işyerinden

ayrıldığı ve tek başına Kobanê’nin

yolunu tuttuğu anlatıldı. Arkadaş-

ları Güven’i şu sözlerle anlattı:

“Kobani’de savaşırken bile Bor-

do-Mavi kaşkolunu boynundan

çıkarmayan vicdan timsali renk-

taşımız, yoldaşımız Vahap Güven,

bir ezilen, bir işçi, bir devrimci ve

bir Kürt olarak Trabzonsporluluk

ruhuna en çok yakışan hayatlardan

birini sürmüştür. Bize düşen de

onun anısını ve mücadelesini ya-

şatmaktır. Varsın futbolcular siyah

bant takmasın. Varsın kulüp tazi-

ye yayınlamasın. Trabzonspor’un

şampiyonluk şarkısı sensin!”

Facebookta yer alan Devrimci

Trabzonsporlular sayfasının da ku-

rucusu olan Trabzonsporlu Vahap

Güven, YPG safl arında IŞİD’e karşı

savaşmış, 23 Kasım günü ölümsüz-

leşmişti.

Trabzonspor’unTrabzonspor’unşampiyonluk şarkısı sensin

Page 16: Atılım 146

16 atılım ● HABER ● 7 Kasım 2014

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) 5. Olağan Genel Kurulu’nu 15-16 Kasım’da Ankara’da gerçekleştirecek. HDK, kuruluşundan günümüze kadar olan süreçte politik özgürlük ve de-mokrasi mücadelesinin geliştirilmesinde önemli roller oynadı.

HDK, halklarımızın birleşik bir müca-dele mevzisidir. Kürdistan’da sürmekte olan devrimle Batı’daki işçi emekçi ha-reketinin birliğinin sağlanması ve ortak kanallarda buluşmasıdır. Devrimin birle-şik bir eksende sürdürülmesidir. Batı’da devrimci demokrasiyle Kürt özgürlük mücadelesinin birliği olmadan siyasal özgürlüklerin, demokrasinin kazanılması olanaklı değildir. Bu nedenle, Kürt özgür-lük hareketinin dışındaki birlik arayışla-rının siyasi ufku dar ve sınırlıdır. Dahası önemli ölçüde sosyal şovenizimle ma-luldür. Kısaca söylersek gerçek hayatta karşılığı yoktur. Eğer faşizme karşı cep-heleşmek gerektiği ihtiyaç olarak duyu-luyorsa bu, Kürt özgürlük mücadelesiyle Batı’daki devrimci demokrasi güçlerinin birliği temelinde olabilir. Dolaysıyla HDK, halkçı ve demokratik bir cephe ihtiyacını yanıtlayacak gerçek bir hareket olarak görülmelidir.

İçinden geçmekte olduğumuz süreç demokratik bir cepheye, yani HDK’ye

olan ihtiyacı ortadan kaldırmadı. Bilakis siyasal, toplumsal çelişki ve çatışkıların düzeyi HDK’ye olan ihtiyacı daha da ar-tırmıştır. HDK, demokrasi ve politik öz-gürlük isteyen parti, grup ve bireylerin bir araya gelmesi ile kuruldu. Kuruluşun-dan bir süre sonra HDK güçleri iki seçim süreci içerisinde kendini buldu. HDK, seçimlerde etkin bir rol oynayabilmek için HDP’yi kurdu. Her şey gibi parti de olduğu yerde duramazdı. Kitlelerin ihti-yaç ve beklentileri doğrultusunda kitle partisi biçimini aldı. HDP’nin aldığı yeni biçim ve rol, ister istemez HDK içinde-ki kuvvetlerin HDP’de yoğunlaşmasına yol açtı. İki seçim süreci nedeniyle HDK önemli ölçüde geri planda kaldı. Bu du-rum, HDK ile HDP arasındaki ilişkinin muğlaklaştırılmasına ve ayrım noktaları-nın silikleşmesine yol açtı. Ortaya çıkan bu durum, HDK-HDP ilişkilerinin yeni-den tarif edilmesini zorunlu kıldı.

HDK bir kongre örgütlenmesidir. Örgütlenme esasını meclisler üzerine geliştirme perspektifi ne sahiptir. Mahalle, ilçe ve il meclisleri ile toplumsal, sosyal, siyasal yaşamın her alanını kapsar. Meclis-ler çoğulcu organlardır. Tüm ezilen sınıf, cins ve milliyetleri, kültürleri, inançları ve farklı politik görüşleri, parti, grup ve bi-reyleri içerir. HDK, ezilen toplumsal ke-

simlerin iç içe geçtiği bir araçtır.HDP, HDK’nin siyasal kolu olarak

kuruldu. Kongrede örgütlenmiş kitle-lerin talep ve sorunlarını parlamenter mücadele alanına taşımaya çalışır. HDK, HDP’nin toplumsal temelini ve geniş-letmeyi amaçlar. HDP’de HDK’nin ge-niş toplumsal kesimlerin siyasi talep ve sorunlarını parlamentoda mücadelesini yürüten bir rol oynar. HDK ile HDP ara-sındaki rol farklılıkları, her iki platform arasında ayrım çizgilerinin kalınlaştırıl-masının ve ayrıştırılmasının ne HDK’ye ne de HDP’ye yararı yoktur. HDK-HDP karşıtlığı üzerine oturmuş formülasyon-ların geliştirici bir tarafı da yoktur. Bu, HDK’nin geriye doğru çekilmesinden başka bir sonuç vermez. Gerçekte top-lumsal ve siyasal alan karşıtlığı gibi görü-nen şey, özgürlük ve demokrasi müca-delesi için bir olanaktır.

HDK’nin temel var oluş biçimi de-mokrasi mücadelesini yerelleştirmek ve demokrasiyi yerelde kurmaktır. Bu da ancak, halkın yerelde her düzeyde mec-lislerde örgütlenmesiyle gerçekleştirile-bilir. Kısacası HDK, demokrasiyi kurma hareketidir. Halkın, demokrasi güçlerinin, sömürüye ve baskıya karşı kendi öz sa-vunmasını geliştirmenin temel aracıdır.

HDK’nin kuruluş sürecinde oluşan meclis veya meclis girişimlerinin bugün iki seçimden sonra dikkat ve ilginin par-tide yoğunlaştırılmış olması anlaşılır bir durumdur. Zaten iki seçim de, HDK-HDP’nin iç içe ve birlikte çalıştığı bir

süreçti. Çalışmaların seçim komisyonları üzerinden yürütülmüş olması meclislerin görece geriye düşmesine ve daralması-na yol açması kaçınılmazdı. Dolayısıyla, meclislerin yeniden inşası sorunu temel ve tayin edici yerde duruyor. Meclisler olmadan HDK olmayacağı gibi, yerel meclislerin olmadığı bir HDK’de “Güç Birliği Platform”larının ilerisinde bir rol oynamaz.

Meclislerin kuruluşu sorunu, sade-ce meşru mücadelenin geliştirilmesi-nin değil aynı zamanda HDP’nin geniş toplumsal temele dayandırılması için de gereklidir. HDP’nin tüzüksel organları dı-şında şimdilik meclisler olmadığına göre, meclislerin oluşturulması HDP’nin geli-şimi için de üstünden atlanamayacak bir sorundur. HDP, HDK yerel meclislerine dayandığında toplumsal gücünü artırabi-lir ve halka dayanan bir harekete dönü-şebilir.

HDK’nin yeniden örgütlenmesi zo-runludur. Mevcut meclis girişmelerinin geliştirilmesi ve halk tabanına dayandı-rılması için herkese sorumluluk düşüyor. Fakat herkesten önce, HDK içindeki sosyalistlerin sorumluluklarını yerine ge-tirmesi gerekir.

HDK, 5. Olagan Kongre’ye gider-ken sorunları büyük, sorumlulukları da büyüktür. Kongre delegelerinin HDK’yi yeniden yapılandıracak bir irade ortaya koyacağından şüphe etmiyoruz. Hele, Kobanê direnişinin yarattığı güç ve enerji Kongreye ayrı bir enerji katacaktır.

SERBEST KÜRSÜ emin orhan

HDK kongresine giderken

◗ ANTAKYA

Antakya’da yaşayan Arap Alevi genç-

ler, piknikte bir araya geldi. Seylca (Yay-

lıca) Köyü’nde piknik düzenleyen genç-

ler, Ortadoğu, Suriye ve Rojava üzerine

tartışma yürüttü, örgütlenme sorunları-

nı ele aldı. Yapılan tartışmalarda Arap-

Alevi Gençlik Meclisleri’nin büyütül-

mesi kararı alındı. İnkar ve asimilasyona

karşı Arap-Alevilerinin dil, kültür, tarih

ve geleneklerine dönük çalışmalar yapıl-

ması, Arap-Alevi Meclisleri’nin yayını

olan Ehlen dergisinin daha çok okura

ulaştırılması kararlaştırıldı.

Arap Alevi gençler Arap Alevi gençler sorunlarını tartıştı

ÖGK’dan 25 Kasım’a çağrı◗ ANKARA

Özgür Genç Kadınlar

(ÖGK), Kobanê’de direnen ka-

dınları selamlamak için Orta-

doğu Teknik Üniversitesi’nde

(ODTÜ) “Direnen kadınlar”

başlıklı fotoğraf sergisi açtı.

YPJ’li savaşçıların fotoğrafl arını

sergileyen ÖGK’lılar, 25 Kasım

Kadına Yönelik Şiddete Karşı

Mücadele Günü’ne ilişkin çalış-

maları da başlattı. Genç kadın-

lar, “Savaşa, kadın katliamına

karşı 25 Kasım’da sokaklara” şia-

rı ile genç kadınları 25 Kasım’da

sokaklara çağırdı.

Yunanistan’da 500 okul işgal edildiYunanistan’da 500 okul işgal edildi◗ ATİNA

Yunanistan’da yeni eğitim yasasına karşı öğrenciler, yaklaşık 500 okulu

işgal etti. Öğrenciler, Selanik, Atina, Tripoli, Nafplio, Girit Adası ve Epir’in

yanı sıra bir çok şehirde yaklaşık 500 okul içinde eylem başlattı. Sosyal medya

üzerinden örgütlenen öğrenciler, eğitim sisteminin iyileştirilmesi için eylem-

lerin yaygınlaşacağını belirtti. Öte yandan, Yunanistan Eğitim Bakanı Andreas

Loverdos, öğrencileri tehdit etti. Loverdos, 17 Kasım 1973’te başlayan öğrenci

eylemlerinin Albaylar cuntası tarafından nasıl bastırıldığını anlattı.

Page 17: Atılım 146

● HABER ●7 Kasım 2014 atılım 17

BEKSAV, kuruluşunun 20. yılında yeniden ‘merhaba’ diyor. BEKSAV Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Ağbulut, “Umutla dirençle kaldığımız yerden devam ediyoruz” dedi.

Umutla dirençle BEKSAV yenidenUmutla dirençle BEKSAV yeniden◗ İSTANBUL

Bilim Eğitim Estetik Kültür ve Sanat

Araştırmaları Vakfı (BEKSAV) kuru-

luşunun 20. yılında yine Kadıköy’den

‘merhaba’ diyor.

1995 yılının Ocak ayında, Kadıköy

Kırtasiyeci Sokak’ta kurulan BEKSAV,

sosyalist bir perspektifl e “toplum için

sanat, insanlık için bilim, özgürlük için

politika” sloganıyla faaliyet yürüttü.

Başta müzik, tiyatro, sine-

ma ve edebiyat olmak

üzere sanatın değişik

alanlarında ürünler ve-

ren Vakıf, düzenlediği et-

kinliklerle geniş kitlelerle

buluştu. Bir süredir kapalı

olan Vakıf, Kasım ayı itiba-

riyle faaliyetlerine yeniden

ve yine Kadıköy’den devam

etmeye başladı.

Yeni döneme, Kadıköy

Acıbadem’de bulunan Nazif

Paşa Konağı’nda giren BEK-

SAV, 1 Kasım 2014 itibariyle

çok sayıda atölye ve kurs ile ça-

lışmalarının startını verdi.

‘YENİ BİR KADROYLA BAŞLIYORUZ’Yeniden kuruluş çalışmala-

rında rol alan BEKSAV Yönetim

Kurulu Başkanı Kenan Ağbulut,

yeni dönem planlarına ilişkin so-

rularımıza yanıt verdi. 4 yıllık bir

ara verdiklerini söyleyen Ağbulut,

“1995’ten itibaren Kadıköy’de faali-

yetlerini sürdüren BEKSAV’ın, 2010

yılında Ankara’ya taşınma süreci oldu.

Bu dönemin ardından çalışmalara ara

verilmişti. İstanbul’da boşluğu hissedi-

liyordu BEKSAV’ın. Bu dört yıllık süreç

ile ilgili bir irade boşluğu da söz konu-

suydu diyebiliriz. Bir kararlılık ve ira-

denin yansıması olarak BEKSAV artık

İstanbul’da yeniden var olacak. Kültür,

sanat ve edebiyat alanında var olan boş-

luğu doldurabileceğimizi düşünüyoruz.

Bu fi kirle yeni bir girişimde bulunduk.

Yeni yerimizle, yeni bir kadroyla, yeni

bir sürece giriyoruz” diye konuştu.

Sanatın politikadan ayrı düşü-

nülemeyeceğini belirten Ağbulut,

“BEKSAV’ın bir düsturu var ‘toplum

için sanat, insanlık için bilim, özgürlük

için politika’. Bu başlık, BEKSAV’ın yapı

taşlarını, varlığını oluşturan ifadeler.

BEKSAV bu bağlamda, sözü sayılan,

bilgi olarak görülen bir kültür-sanat

merkeziydi. İnsanlara ulaştırdığı üre-

timleri bundan sonra da böyle olacak”

şeklinde konuştu.

‘BEKSAV BİR AYDINLANMA MERKEZİ’BEKSAV’ın tarihçesi hakkında bilgi

veren Ağbulut şöyle konuştu: “1995 yı-

lında Kadıköy’de kuruldu. Köklü bir

mirasın, sosyalist

b i r i -

kimin sözcüsü olarak

kültür-sanat mecrasında yerini aldı.

Bu süre içerisinde birçok üretimde bu-

lundu. Müzik gruplarının konserleri,

tiyatro gruplarının oyunları ve sinema

atölyesinin hazırladığı fi lmlerle görü-

nür oldu. Sanat ve Hayat isimli bir dergi

çıkardık. Ve bu dergi binlere ulaştı, sö-

zünü söyledi. Kendi aydınlarını ortaya

çıkaran bir ürün haline dönüştü Sanat

ve Hayat. Aynı zamanda, BEKSAV bün-

yesindeki kimi politik tartışmalar yayın-

landı bu dergiyle. BEKSAV’ın tarihine,

atölyelerinde yetiştirdiği sanatçıların

portföyüne baktığınızda bir çoğu ödül-

lü yönetmenler, yazarlar görürsünüz.

BEKSAV bir aydınlanma merkezi ola-

rak işlevini sürdürecek. Biz politikanın

sanatını yapacağız aslında. Böyle gör-

mek gerek. Mücadelemizi kaldığımız

yerden devam ettireceğiz”

SANAT VE HAYAT YENİDEN

Atölyelerin devam

edeceğini belirten BEK-

SAV Yönetim Kuru-

lu Başkanı Ağbulut,

“Aynı zamanda Sanat

ve Hayat dergisi ilk

etapta internet üze-

rinden tekrar yayına

başlayacak. Sanat ve

Hayat’ın yazarları-

nın birçoğu dev-

rimci tutsaklardır.

Tutsakların o öz-

lenen düşünsel

ürünleri, Sanat ve

Hayat’ta okurla-

rıyla buluşacak.

Sanat ve Hayat

aynı zamanda kendi aydınlarını

oluşturma perspektifi de güdecek. Aynı

zamanda, içeriği BEKSAV’ın üretimleri

üzerinden çıkacak bir dergi olacak Sanat

ve Hayat.”

MÜTEVAZI BİR BAŞLANGIÇYeniden start alan BEKSAV çalışma-

ları hakkında sorularımızı yanıtlayan

Ağbulut, “Vardiya Müzik Grubu’muz

çalışmalarını sürdürüyor. Vardiya, ön-

ceki yıllarda da BEKSAV’da yerini alan,

tanınmış bir müzik grubu. Yeni dönem-

de, müzisyen dostlarımızın katılımıyla

BEKSAV Müzik Topluluğu çalışmala-

rına başladı. Halihazırda oluşmuş ve

çalışmaya başlayan atölyelerimiz var.

Ayrıca yeni kursiyerlerle birlikte oluş-

turmayı hedefl ediğimiz atölyeler de ola-

cak. 16:9 ve Getto Sinema Kolektifl eri

de BEKSAV’ın yeniden kuruluş süreci

içinde yer alacak” bilgisini verdi.

BEKSAV’ın önceki yıllardaki ku-

rumsallığına nazaran daha mütevazı bir

başlangıç yaptıklarını belirten Ağbulut,

“Yeni dönemimizde, Kadıköy Acıba-

dem Mahallesi’nde bulunan Nazif Paşa

Konağı’nda çalışmalarımız sürüyor. Bu-

lunduğumuz yer bir Kadıköy konağı.

Büyük bahçesiyle sıcak bir ortam oluş-

turuldu. Konağı, kültür-sanat etkinlik-

lerimiz ve sosyal aktiviteler için uygun

bir mekan haline dönüştürdük. Halkı-

mızı, dostlarımızı BEKSAV’in yeni yeri-

ne bekliyoruz” dedi.

BEKSAV çalışmalarının yeni-

den başlamasının büyük bir sempa-

ti ile karşılandığını belirten Ağbulut,

“BEKSAV’ın yeniden açıldığına dair

bilginin duyulması bile olumlu tepkileri

beraberinde getirdi” dedi. “Bu zamana

kadar neredeydiniz?” tepkisi aldıklarını

belirten Ağbulut. “Ama bununla birlikte

‘İyi ki tekrar geldiniz’ ifadeleri de duyu-

yoruz. Bu, bizi mutlu ediyor ve müca-

dele azmimizi de büyütüyor. Beklenen

kültür-sanat merkezi haline tekrar ka-

vuşacağız” şeklinde konuştu.

AYDINLARLA KİTLELERİN BULUŞMASIAğbulut yakın dönem çalışmala-

rına ilişkin ise şöyle konuştu: “Önceki

yıllarda yaptığımız salon etkinliklerini

sürdüreceğiz. Aydınlarla kitlelerin bu-

luşmasına ortaklık edeceğimiz hızlı bir

sürece giriyoruz.

Ağbulut, yeni başlangıcın BEKSAV’ın

20. yılına denk geldiğine işaret ederek,

“Bu yeni başlangıç, bir kararlılığın, ira-

denin dışa vurumu demiştim. Tekrar

açılış yapmamız, bir araya gelmemiz,

moral ve motivasyonumuzu yükselte-

ceğimiz anlamına geliyor. BEKSAV, 20.

yılında umutla, dirençle kaldığı yerden

devam edecek” diye belirtti.

Page 18: Atılım 146

18 atılım ● TARİH BİLİNCİ ● 7 Kasım 2014

◗ HABER MERKEZİ

Ekim proleter sosyalist devriminin yıl

dönümünü kutladığımız bugünlerde, dev-

rim rüzgarları esiyor dünyanın dört bir

yanında. Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya

Rojava’dan Yunanistan’a devrim dalgaları

vuruyor, gerici iktidarların ve kapitalizmin

kalelerini. Ekim Devrimi, 20. yüzyılda ol-

duğu gibi 21. yüzyılda da kutup yıldızı gibi

yönümüzü bulmamıza yardımcı oluyor.

Geleceğimize ışık tutuyor.

Ekim proleter sosyalist devrimi,

Rusya’da işçi sınıfı ve emekçi köylülüğün

onlarca yıllık mücadele deneyimlerinden

geçerek 1905 ve 1917 Şubat devrimlerinin

dersleriyle donanarak zafere ulaşabildi.

Kendiliğinden olmadı bu devrim. Lenin’in

önderliğindeki Bolşevik Partisi, bütün bu

süreçlerde sınanarak kendisini durmaksızın

yenileyerek devrimin partisini ve teorisini

inşa ederek, işçi sınıfı ve emekçi köylülük-

le kopmaz bağlar kurarak Ekim devrimine

önderlik yapabildi. Tıpkı günümüzde Ro-

java devriminin başta Bakur olmak üzere

Kürdistan’ın dört parçasında onlarca yıllık

devrimci demokratik bir mücadele veren

Kürt halkımızın ve ona önderlik eden Kürt

özgürlük hareketinin mücadele birikiminin

ürünü olması gibi.

Ekim proleter sosyalist devrimi, aynı

zamanda Bolşevik Parti’nin 20. yüzyılın ba-

şında “Ne Yapmalı”yla başlayan ve 1917’de

“Nisan Tezleri”yle doruğuna varan devri-

min partisinin inşasının ürünüdür.

1917 Şubat devrimi patlak verince ikili

iktidar durumu ortaya çıktı. Bu iki iktidar

merkezi arasındaki politik, ideolojik ve ör-

gütsel hegemonya mücadelesinde zamanla

Sovyetlerde örgütlü işçi asker ve köylülerin

bilinç ve örgütlülüğünü geliştirerek, burju-

va hükümeti devirebileceğini bununla pro-

letarya diktatörlüğü anlamına geleceğini ilk

öngören Lenin oldu.

Nasıl ki, Marks Paris Komünü örneği-

nin ortaya çıkardığı deneyimler ışığında

teorisini gözden geçirip yeni katkılarla ge-

liştirdiyse Lenin de Şubat devriminin açı-

ğa çıkardığı yeni olgular ışığında teorisini

gözden geçirerek yeni katkılarla geliştirerek

“Nisan Tezleri”ni formüle etti. Bu tezlerde

Rusya gibi geri kapitalist bir ülkede sosya-

list devrimin mümkün ve gerekli olduğunu

ve derhal yeni devrime hazırlanmak gerek-

tiğini işlemişti. Bu görüş, birçok yönden

yeniydi. Lenin’in eleştirelliğinin düzeyini

ve kendisini yenileme kapasitesinin gücünü

gösteriyordu.

Oysa günümüzde devrim karşısında

kendi duruşunu sorgulamayan, onun ate-

şinde kendini yenilemeyen, devrimi gör-

meyen anlamayan devrimcilik, Kuzey Kür-

distan devrimi karşısında seyirciliği, Arap

devrimleri ve Rojava devrimi karşısında ise

perspektifsizliği ve kayıtsızlığı sürdürüyor-

lar. Artık öngörü olmaktan çıkmış kapıya

dayanmış Ortadoğu devrimi karşısında

teorilerini gözden geçirmeyi bir yana bı-

raktık, tartışma götürmez enternasyonal

dayanışmayı bile hakkıyla gösteremiyorlar.

Kimileri ise sözde antiemperyalistlik adına

daha beter savrulmalar yaşayarak düpedüz

karşı devrimin değirmenine su taşıyorlar.

Ekim devrimiyle birlikte kitlelerin en

hayati talepleri olan emperyalist savaştan

çekilerek barış sağlandı. Temel gıda ürün-

lerinin dağıtımı ve üretimi yeniden dü-

zenlenerek açlıktan ölümlere son verildi.

Sanayiye, büyük kapitalist çiftliklerine ve

bankalara el konularak buralarda özel mül-

kiyet kaldırıldı. Devlet mülkiyetine geçiril-

diler. Toprak reformu yapılarak, yoksul ve

topraksız köylülere toprak dağıtımı gerçek-

leştirildi.

SÖMÜRÜ DÜZENİ ORTADAN KALDIRILDIYarı feodal kalıntıların yaygın olduğu

yarı kapitalist ve nüfusun yüksek oranda

köylü olduğu bir coğrafyada üç yıllık em-

peryalist savaşın maddi ve manevi yıkıntı-

ları, devam etmekte olan iç savaş ve karşı

karşıya olunan devasa büyüklükteki iktisadi

ve toplumsal sorunları bir çırpıda aşmak

mümkün değildi. Ancak bütün bu zorluk-

lar, komünistlerin ve Sovyet halklarının

iradesini kırmadı. Bütün zorluklara mey-

dan okuyarak “savaş komünizmi” ve NEP

süreçlerinden geçilerek beş yıllık ekonomik

planlarla büyük sanayi hamlesi yapıldı. Ka-

pitalist ülkelerin yüz-ikiyüz yılda kat ettiği

ilerlemeyi, SB sosyalist inşayı hızlandıra-

rak iki beş yıllık plan döneminde başardı.

1930’ların ortalarına kadar sömürücü sı-

nıfl arın son kalıntıları kulaklar da (zengin

köylüler) tasfi ye edilerek emek sömürüsüne

son verildi. İşsizlik ortadan kaldırıldı. “Sos-

yalizmin inşa sürecinde küçük tarımı koo-

peratifl erde (kolhozlarda) bir araya gelme-

ye teşvik etti en ücra kırsal kesimlere kadar

traktörlü tarımı yaygınlaştırdı. Çarlık döne-

minde kırı sarıp sarmalayan derin yoksul-

luğu ortadan kaldırdı. Toprak beylerinin

tefeci tüccar sermayesinin bankaların ve

kapitalist çiftlik beylerin emekçi köylülük,

küçük üreticiler üzerindeki azgın sömürü-

süne ve egemenliğine son verdi. Tarımsal

girdiler, ucuzlatılarak ucuz ya da karşılıksız

kredilerle bilim ve tekniğin en son verileriy-

le tarımı emekçi küçük üreticileri donattı(1)

herkes için sağlık ücretsiz hale getirildi.

SB’de bu başarılara imza atılırken ka-

pitalist dünya tarihin en büyük (1929)

ekonomik kriziyle boğuşuyordu. İşsizlik,

yoksulluk, açlık, emekçilerin yaşamını da-

yanılmaz hale sokmuştu.

KÜLTÜR DEVRİMİBüyük sanayi atılımına kültür devrimi

eşlik etti. Parasız zorunlu ilköğretime ge-

çildi. Orta dereceli okullar ve üniversiteler

yaygınlaştırıldı. Emekçi çocuklarına üni-

versitelerin kapıları sonuna kadar açıldı.

“İnsanlar bir kaç meslekteki dalda uzman-

laşabiliyordu. Parasız olarak yeni meslekler

öğrenmeye yeteneklerini de geliştirmeye

devam ediyorlardı.(2) Gazetelerin, kitap-

ların baskıları katlanarak artırıldı. Kütüp-

haneler, tiyatro ve sinema salonları yaygın-

laştırıldı. Bütün sanatsal ve sportif kollar

teşvik edilerek gelişimin önündeki engeller

kaldırıldı. Edebi ve bilimsel eserler olabildi-

ğince çok yerel dillere çevrildi. Hatta yazıya

daha geçmemiş kimi diller, uzmanlar tara-

fından üzerinde çalışılarak okunur yazılır

diller kategorisine kazandırıldı.

ULUSLARIN EŞİT GÖNÜLLÜ BİRLİĞİEkim Devrimi, katliamlara varan ulu-

sal önyargılara, boğazlaşma ve çatışmalara

son verdi. Oysa kapitalist dünyada ulusal

sorunlar çözülmediği gibi, emperyalist

güçlerin de etkisiyle Doğu Avrupa’dan

Ortadoğu’ya, Kafkasya’dan Srilanka’ya ka-

dar ulusal çatışma ve katliamlar artarak

devam ediyor. Proletarya diktatörlüğün

kurulmasıyla bıçak gibi kesilen ulusal çatış-

malar geriye dönüşler yeniden başladı. Bu

ülkelerde, SSCB’de bütün ulusların “tam

hak eşitliğine” dayanan halkların kardeşçe

bir arada yaşadığı bir sistem kuruldu. SB,

16 eşit cumhuriyetin birliğinden oluşan

bir federasyondu. Her birlik cumhuriye-

tinin ayrılma hakkı da dahil olmak üzere

kaderini tayın hakkı anayasal güvenceye

alınmıştı. Örneğin Finlandiya, devrimden

sonra bağımsızlığını ilan ettiğinde Bolşe-

vik hükümet bu karara saygı göstererek

onu tanıyınca, SSCB’de 130 ayrı dil konu-

şulmakta, 60 kadar ulus ve ulusal topluluk

yaşamaktaydı. Dağılmadan önce 16 “Birlik

Cumhuriyeti”nin yanı sıra 22 “özerk cum-

huriyetler” 21 “özerk bölgeler” ve yaygın

“ulusal bölgeler”den oluşuyordu.

“Her Sovyet cumhuriyetinin kendi bay-

rağı ve başkenti vardı. Devlet hizmetleri

“Geçmişteki geleceğimiz” “Geçmişteki geleceğimiz” EKİM DEVRİMİEKİM DEVRİMİ“Elveda proletarya”, “tarihin sonu” “kapitalizmin sonsuzluğu”, “yeni dünya düzeni” safsataları çoktan tarihin çöplüğünde yerlerini aldılar. Kapitalizmin karanlığı yarılırken yeni Ekimler sahne almaya hazırlanıyor. 20. yüzyıl sosyalizminin deva-sa başarıları yolumuzu aydınlatarak onları aşacak yeni ufuklar gösterdi bize. Şimdi, yeni ufukları fethetmenin zamanı.

Page 19: Atılım 146

● TARİH BİLİNCİ ●7 Kasım 2014 atılım 19o ulusun anadilinde sunuluyordu.

Cumhuriyetlerde konuşulan diller

resmi dil olarak geçerliydi.(3)

Belli bir nüfus yoğunluğunun

yaşadığı bölgelerde de o ulusal

topluluğun anadilinde eğitim ya-

pılıyordu. Köylerde, kasabalarda

belli bir ulusal topluluğun yoğun-

laştığı yerlerde “milliyetler Sovye-

ti” kurularak o topluluğun kültürel

özerkliği sağlanıyordu. Bu şekilde

farklı bir ulusun Sovyet cumhuriye-

tinde yaşayan ulusal toplulukların

da hakları korunuyordu. (Örneğin

Gürcistan’da yaşayan Azeriler vb.)

1835 yılı itibariyle SSCB sathında

toplam beş bin milliyetler Sovyeti

bulunmaktaydı.

Keza, SSCB coğrafyasında ko-

nuşulan her dilin üniversitede kür-

süsü vardı.”(4)

Benzer biçimde, bugün

Rojava’da tam bir ulusal hak eşitli-

ğine dayanan bir sitem inşa ediliyor.

Efrîn ve Kobanê demokratik özerk

kantonlarında nüfus esas olarak

Kürtlerden oluştuğundan ana dil

Kürtçedir. Cizire demokratik özerk

kantonunda ise bileşimine uygun

olarak Kürtçe, Arapça ve Süryanice

resmi dildir. Rojava’da resmi diller

dışındaki dillerin serbestçe gelişimi

ve anadilde eğitim güvenceye alın-

dı. Rojava’da inşa edilen demokratik

özerk sistem, demokratik Ortadoğu

federasyonunu potansiyelini model

olarak içinde taşıyor. SSCB’de oldu-

ğu gibi halklar iç içe ve barış içinde

bir arada kardeşçe yaşıyorlar.

PROLETARYA DEMOKRASİSİProletarya diktatörlüğü lafta

ve biçimsel olarak değil; gerçekte

ve özsel olarak toplumun büyük

çoğunluğu olan işçilerin ve emek-

çilerin demokratik iktidarıdır. İlk

kez Paris komünüyle tarih sahne-

sine çıkan bu devlet biçimi, Ekim

Devrimiyle birlikte Sovyet iktidarı

biçimini aldı. Üretim birimlerinde

mezra, mahalle, köy, kaza, ilçe, il,

ulusal bölge, otonom bölge, oto-

nom cumhuriyet, birlik cumhuri-

yeti ve SSCB En Yüksek Sovyetine

kadar aşağıdan yukarıya her alanın

kendi Sovyet meclisi vardır. Siyasi

yönetim anayasayla yetki bağlaşımı

yapıldığı çerçevesinde bu meclisler

tarafından sağlanır. Bütün meclisler

halkın doğrudan oy kullanmasıyla

oluşturulur.

Halkın, beğenmediği temsilci-

sini istediği zaman geri çağırma,

yerine yenisini atama hakkı vardı.

Kadınlar, Ekim Devrimiyle birlikte

seçme ve seçilme hakkına kavuştu-

lar. 18 yaşını doldurmuş her vatan-

daş oy kullanabiliyordu. SSCB’nin

En Yüksek Sovyetine seçilebilmek

için 23 yaşına birlik ve otonom cum-

huriyetlerin En Yüksek Sovyetleri-

ne seçilmek için 21 yaşına ve yerel

Sovyetlere seçilebilmek için de 18

yaşına ulaşmak yeterliydi. Yerelden

merkeze kadar halkın kendi kendi-

ni yönetmesinin en seçkin örnek-

lerinden biridir SSCB. Zenginlerin

hangi kesimini halkı yöneteceğine

karar verildiği burjuva parlamenter

sistemden binlerce kat daha demok-

ratiktir. Gençlerin her kademede

yönetici görevlere gelebilmesinin

önünün açık olması bakımından da

seçkin örneklerden biridir. Bütün

bunlar, Ekim Devriminin eseridir.

Rojava’nın da Paris komünü

ve Ekim Devriminin açtığı yol-

dan, halk meclisleri ve konseyler

yolundan yürüdüğünü söyleyebi-

liriz. Rojava’da halk meclislerine

ve komünlere dayanan devrimci

demokratik anlayış mevcut. Savaş

koşullarından kaynaklı genel se-

çimler yapılamadı. Şimdilik yerel

halk meclislerinin ve çeşitli DKÖ ve

toplumsal kesimlere danışarak bü-

tün demokratik devrimci ulusal ve

dinsel kurumların temsilcileri gö-

zetilerek kantonların üst meclisleri

oluşturuldu. En kısa sürede genel

seçimlerle bütün meclisler halkın

doğrudan oyuyla oluşturulması he-

defl enmektedir.

KADINLAR TOPLUMSAL KAZANIM ELDE ETTİŞubat devriminin patlak verme-

sinde özel bir rol oynanan emekçi

kadınlar, Ekim Devrimiyle birlikte

eşit işe eşit ücret hakkı elde etti.

Kadınlara, yasalarda eşitlik eğitim

ve oy hakkı tanındı. Evlilik ve bo-

şanma hakkı kolaylaştırıldı. Doğum

izinlerinin uzatılması, meşru ve

gayrimeşru çocuk ayrımına son ve-

rilmesi ilk atılan adımlardandı. Er-

kek egemen anlayış fi ili toplumsal

ve iktisadi engeller ortadan kaldı-

rılmasa da kadınların başta üretim

olmak üzere yaşamın her alanında

özne olmalarının önü açıldı. Yeterli

düzeyde olmasa da kolektif çama-

şırhaneler ve yemekhaneler kuru-

larak, çocuk bahçeleri ve kreşler

yaygınlaştırılarak kadınların yükleri

hafi fl etilmeye çalışıldı.

Bugün ulaştığımız cins bilinci ve

kadın devrimi görüş açısından baktı-

ğımızda, bu ilerlemelerin yetersizliği

açıktır. Ancak yüzyıl önceki devrimci

ve komünistlerin cins bilincinin dü-

zeyi ve evrensel koşullar göz önüne

alındığında atılan adımların önemli

ilerlemeler olduğunu söyleyebiliriz.

Bugün daha ileri adımlar atabilme-

mizin nesnel ve öznel koşulları çok

daha güçlüdür. Komünist ve Kürt

özgürlük hareketlerinin ulaştığı bi-

linç sıçramasını anlayabilmek için

Rojava’daki kadın devriminin düze-

yine bakmak yeterlidir.

YENİ EKİMLER ZAMANIEkim Devrimi, emperyalizm

ve proleter devrimler çağını açtı.

Avrupa’da yeni bir devrimci dalgaya

ve dünyanın birçok yerinde antiem-

peryalist ulusal kurtuluş mücade-

lelerine itilim kazandırdı. Ekimden

hemen sonra kabaran Avrupa’daki

devrim dalgası Almanya ve

Macaristan’da yenilgiyle sonuçlan-

dı. Dünyayı tehdit eden, Avrupa’nın

yarısını işgal eden ve SSCB’ye sal-

dıran Hitler faşizm ve faşist kamp

yenilgiye uğratıldı. SSCB’de sosya-

lizmin inşasına da önderlik yapan

Bolşevik Parti ve Stalin, dünyanın

faşizmden kurtarılmasına da ön-

derlik yaptı. Doğu Avrupa’da bir

dizi ülkede devrim ve sosyalizm

davası zafer kazandı. Sonraki yıllar-

da da Çin, Kore, Küba, Vietnam ve

Nikaragua devrimleri emperyaliz-

me ağır darbeler indirdi. 20. yüzyıl

Ekim Devriminin gölgesinde geçti.

21. yüzyıl Ekimler yüzyılı olacak ve

insanlık kapitalizmi yedi kat yerin

dibine gömecektir.

Sosyalizm, sömürünün olma-

dığı halkların eşit ve kardeşçe bir

arada yaşadığı halkın kendi kendini

yönettiği insanın özlenen geleceği-

dir. Spartaküslerden Karmatilere:

Hasan Sabah’tan Şeyh Bedreddin-

lere aranan çözüm ve kurtuluşun

kendisidir.

“Elveda proletarya”, “tarihin

sonu” “kapitalizmin sonsuzluğu”,

“yeni dünya düzeni” safsataları çok-

tan tarihin çöplüğünde yerlerini

aldılar. 2007 ekonomik krizinden

sonra bu safsatalar, ortaya atanlar

tarafından bile savunulamaz oldu.

Ekonomik kriz ve ardından gelen

uzun süreli resesyon döngüsü ka-

pitalizmin başat eğilimi haline gel-

meye başladı. Zenginlerle yoksullar

arasındaki gelir ve servet uçurumu

devasa boyutlara ulaştı. Emperya-

list hegemonya mücadelesi daha

fazla savaş katliam, açlık ve sefalet

üretiyor. İşçi sınıfı ve ezilenler ta-

rih sahnesine daha güçlü çıkmaya

başladılar. Kapitalizmin karanlığı

yarılırken yeni Ekimler sahne alma-

ya hazırlanıyor. 20. yüzyıl sosyaliz-

minin devasa başarıları yolumuzu

aydınlatarak onları aşacak yeni

ufuklar gösterdi bize. Şimdi, yeni

ufukları fethetmenin zamanı.

1-2 Ekim Devrimi İnsanlığın

Geleceğidir- Teoride Doğrultu, sayı

22, sayfa 17-18

3-4 Halk Cumhuriyetler Birliği

Marksist Teori, sayı 6, sayfa 51

◗ İZMİR

İzmir’de yayın yapan ye-

rel gazete Yeni Asır’ın, 29

Ekim günü Yenikapı Tiyat-

rosu Sanat Yönetmeni ve

Konak Belediyesi Kültür Ko-

ordinatörü Orçun Masatçı’yı

hedef göstererek attığı man-

şet protesto edildi. Kendisi-

ni hedef gösteren Yeni Asır

Gazetesi’ne Masatçı’nın ce-

vabı “Yazdıklarımın da, du-

ruşumun da arkasındayım.

Yapmaya devam edeceğim”

oldu.

Gazete, 1 Mayıs’a ka-

tıldığı için gözaltına alınan

Masatçı’nın, Kobanê eyle-

melerine katıldığı, Twitter

hesabından HDP ve ESP’ye

destek verdiği mesajlar başta

olmak üzere toplumsal olay-

lara ilişkin attığı twittlere yer

vererek, hedef gösterdi. Ha-

berde, Masatçı’nın yanı sı-

rada Belediye Başkanı Sema

Pekdaş da hedef tahtasına

oturtuldu.

Konuya dair ETHA’ya

konuşan Masatçı, “Bu bir

komplodur. Sanatçıların

kendisini ifade etme hürri-

yetine bir saldırı olarak görü-

yorum. Elbette onlar söyledi

diye ne yazdıklarımdan ne

de duruşumdan vazgeçecek

değilim. Yazdıklarımın da,

duruşumun da arkasında-

yım. Yapmaya devam edece-

ğim” dedi.

‘HEPİMİZ ORÇUN’UZ HEPİMİZ MİLİTANIZ’Yeni Asır’ın Masatçı’yı

hedef göstermesi tepkilere

neden oldu. Yeni Asır Gaze-

tesi önünde yapılan açıkla-

mada, “Hepimiz Orçun’uz,

hepimiz militanız” denildi.

Yeni Asır Gazetesi önün-

de 31 Ekim günü toplanan

emek örgütleri, sanatçılar ve

Masatçı’nın pek çok dostu

ise gazeteye tepkilerini dile

getirdi. Dikili eski belediye

başkanı Osman Özgüven’in,

Halkların Demokratik Parti-

si, CHP Gençlik Kolları ve bir

çok siyasi parti üyesi ile İz-

mir Müzisyenler Derneği’nin

şarkılarıyla, Duvara Karşı Ti-

yatro Topluluğu’nun şiirlerle

desteklerini sunduğu eylem-

de “Orçun Masatçı yalnız

değildir”, “Yeni Asır baksana

bizi manşet yapsana”, “Hepi-

miz Orçun’uz hepimiz mili-

tanız” sloganları atıldı.

İzmirli Sanatçılar adına

basın açıklamasını okuyan

Yenikapı Tiyatrosu emekçi-

si Medine Çam “120 yıllık

Yeni Asır Gazetesi tarafını

belli etmiştir. Bizim de ta-

rafımız bellidir. Adaletsizli-

ğe, karanlığa, ırkçılığa karşı

insanlığın yanındayız. Or-

çun Masatçı’nın yaşadıkları

dün Ahmet Kaya’ya, Hrant

Dink’e, Sabahattin Ali’ye,

Musa Anter’e de yapılmış-

tır. Halkımızı, Yeni Asır

denen kağıt israfına ilan

vermemeye, bu paçavrayı

satın almamaya, okumama-

ya çağırıyoruz. İzmir’i ka-

ranlığa sürüklemek isteyen

zihniyetin tetikçisi Yeni Asır

Gazetesi’ni kınıyor ve bun-

dan böyle boykot ediyoruz’’

diye konuştu.

Masatçı: Militanlık Masatçı: Militanlık yapmaya devam yapmaya devam edeceğim

Page 20: Atılım 146

◗ HABER MERKEZİ

Batı Afrika ülkesi Burkina Faso’da,

diktatörlüğe karşı başlayan protesto

gösterileri halk ayaklanmasına dönüş-

tü. Başkent Ouagadougou’da iktidar

karşıtı eylemler askeri müdahale ile

engellenmek isteniyor.

1960’lara kadar Fransız sömürgesi

olan ülkede, Cumhurbaşkanı Compa-

ore 30 yıldır iktidarda bulunuyordu.

Compaore’nin seçimlerde yeniden

adaylığını koyması üzerine sokaklara

çıkan halk parlamento binası ve bele-

diye binasını ateşe verdi, devlet televiz-

yonunu işgal etti.

Compareo, hükümeti feshederek

olağanüstü hal ilan etti, eylemlerin bü-

yümesi üzerine kısa süre sonra Fildişi

Sahilleri’ne kaçtı. Halk eylemlerinin

karşısında duran ordu, yönetime el

koyduğunu açıkladı, sokağa çıkma ya-

sağı ilan etti. Halkın üzerine ateş açan

askerler, onlarca kişiyi sokaklarda kat-

letti, yüzlerce kişiyi yaraladı. Gözaltına

alınan çok sayıda kişiye işkence yapıldı-

ğı bildirildi. Ülkede asker ve halk ara-

sındaki çatışmalar günlerce devam etti.

Ülkede siyasi kriz devam ederken

Afrika Birliği ve Fransa, orduya, iktida-

rı sivillere devretmesi için iki haftalık

ültimatom süresi verdi. Birlik aynı za-

manda, ülkeye özel bir temsilci ataya-

cak, durumu değerlendirmek için üye

ülkeleri bir araya getirecek.

20 atılım ● DÜNYA ● 7 Kasım 2014

Burkina Faso’da halkın 30 yıllık iktidara karşı ayak-lanması kanla bastırıldı. Yönetime el koyan ordu, onlarca kişiyi katletti. Afrika Birliği, yönetimin sivillere devredilmesi için ültimatom verdi.

Burkina Faso’da ayaklanmaya darbeBurkina Faso’da ayaklanmaya darbe

Sömürgeci yasa ECOPOP’a isyanSömürgeci yasa ECOPOP’a isyanİsviçre’de binlerce yerli ve göçmen emekçi, ülkedeki oturumlu göçmen sayısına sınırlama getirmeyi hedefleyen ırkçı ECOPOP yasasına karşı sokaklara çıktı.

◗ BERN

İsviçre hükümetinin göçmenle-

re yönelik ırkçı yasa tasarısı tepkiyle

karşılandı. Bern kentinde bir araya

gelen binlerce kişi, sağcı partilerin 30

Kasım’da referanduma sunacakları

ECOPOP’un iptal edilmesini istedi.

Mitinge, İsviçre Göçmen İşçileri

Federasyonu (İGİF), ATİK, Sosyalist

Parti ve Yeşiller gibi federasyon ve si-

yasi partiler de destek verdi. Miting-

de, ECOPOP’a Hayır Komitesi adına

yapılan açıklamada, çevre sorunları-

na duyarlılık adı altında geliştirilen

yasa tasarısının büyük bir aldatmaca

olduğu belirtildi. Açıklamada, yasa-

nın başta göçmenler olmak üzere işçi

ve emekçilerin haklarını gasp etme-

yi hedefl ediği belirtildi, “ECOPOP,

güvencesiz bir yaşam ve çalışma

koşullarına yol açacaktır. Ülkedeki

oturumlu göçmen sayısına radikal

bir sınırlama getirmeye hedefl eyen

bu tasarı, aynı zamanda çalışan göç-

menlerin oturum haklarının ölmeye-

cek kadar kötü çalışma koşullarına

boyun eğmelerine yol açacaktır. Nü-

fus artışı ve göç politikalarıyla çevre

sorununu çözeceğini iddia eden sağcı

partiler ‘aile planlaması’ adı altında

doğum oranını düşürmek, ailelerin

kaç çocuk sahibi olacaklarını belirle-

mek gibi sömürgeci bir uygulamaya

gitmek istiyorlar. Bunu reddediyo-

ruz” denildi.

Sendikalar adına yapılan konuş-

mada da yasa tasarısının Avrupa Bir-

liği ülkeleri ile imzalanan sözleşmele-

re aykırı olduğu belirtildi.

ECOPOP’UN ASIL AMACI NE?Doğayı koruma amacıyla kuruldu-

ğu öne sürülen Çevre ve Nüfus Birliği

İnisiyatifi ECOPOP, patronlar tara-

fından ucuz iş gücünü karşılamak ve

ırkçılığı geliştirmeye çalışan bir olu-

şum. Göçmenleri, çevre sorunlarının

nedeni olarak gösteren, işçi haklarına

saldıran ve sömürgeciliği savunan

ECOPOP, göçmen düşmanlığı ve ırk-

çılığı körüklüyor.

ECOPOP, İsviçre’ye gelecek göç-

menleri engellemek amacıyla, yıllık

yüzdenin 0,2 seviyesine çekilmesini

istiyor. Sınır işçilerinin ihtiyaç du-

yulduğu oranda, düşük ücret ve gü-

vencesiz ağır çalışma koşullarında

çalıştırılmasını öngören örgüt, işçile-

ri bölge işçileriyle kıyaslayarak ücret

düşüklüğüne gidiyor.

30 Kasım’da yapılacak referandu-

mun, kitle örgütleri ve göçmen der-

neklerinin yanı sıra çok sayıda kişi ta-

rafından boykot edilmesi bekleniyor.

İsrail’den İsrail’den Mescidi Aksa’yı Mescidi Aksa’yı işgal girişimiişgal girişimi

◗ KUDÜS

Yüzlerce İsrail askeri, Mescidi Aksa bölge-

sindeki Filistinlilere plastik mermi, ses ve gaz

bombalarıyla saldırdı. Onlarca kişiyi gözaltına

alan İsrail askerleri, çok sayıda Filistinliyi de

yaraladı. Saldırıyı protesto eden Filistinliler İs-

rail askerlerine taş ve molotofl arla karşılık ver-

di. Çatışmalar, Kudüs’ün yanı sıra Batı Şeria ve

Gazze’nin bir çok yerine de sıçradı. Siyonist

saldırılara siyonist Yahudi yerleşimciler de

destek verdi. Katliam çağrıları yapan siyonist

yerleşimciler Filistinli bir çocuğu kaçırdı.

İsrail’in sert saldırısından sonra bir Filis-

tinli, aracıyla 16 İsraillinin bulunduğu toplu-

luğun içine daldı. Eylemde 2 İsrailli yaşamını

yitirirken, 14’ü yaralandı. Askerler tarafından

açılan ateş sonucu Filistinli şoför yaşamını yi-

tirdi. İslami direniş örgütü Hamas, eylemin

Mescid-i Aksa saldırısına misilleme olarak

yapıldığını belirtti. FHKC, İslami Cihad ve

Hamas’ın askeri kanadı Ebu Kassam Tugayları

da harekete geçme çağrısı yaptı.

Öte yandan, İsrail savaş uçakları Gazze

üzerinde alçak uçuşlar gerçekleştirirken, İsrail

devleti ile işbirliği içerisindeki Mısır hükümeti

Gazze’ye ambargo uygulamaya başladı. Re-

fah Sınır Kapısı’nı kapatan Mısır, sınırda 500

metre mesafeye kadar olan bölgeyi boşaltarak,

bölgedeki evleri ve yaşam tünellerini havaya

uçurdu.

Page 21: Atılım 146

Haziran ayaklanması faşist rejimden kopmuş ya da kopmaya hazır milyonlar-ca insan bulunduğunu gösterdi. Kopuşma sürecindeki bu insanların ana gövdesini genç kadın ve erkekler oluşturuyordu.

Ne ki kopuşma halindeki bu insanla-rın ezici çoğunluğu örgütsüzdü.

İSYANKAR AMA ÖRGÜTSÜZBu örgütsüzlüğün başlıca iki sebebin-

den söz edilebilir. Birincisi, örgütlenme bilincinden yoksunluktur, ki, isyankar kit-lenin büyük bölümü bunlardan oluşmak-taydı. İkincisi, bilinçli olarak örgülülükten uzak duran bir kesimin varlığıdır. Bunlar, isyankar kitlenin küçük bir kesimini oluş-tursalar da hareket halinde ve zaman zaman sürükleyici konumda olmaları onları etkili ve önemli kılmaktadır. Daha da önemlisi isyankar gençler arasında “bireysel takılma” eğiliminin güçlenmesi, isyankar ama örgütsüz birey olmanın yü-celtilmesidir.

DOĞRU KONUM YANLIŞ BİLİNÇFaşizmin ve kapitalizmin çeşitli te-

zahürlerine karşı isyan eden birey doğ-ru yerde duruyordur. Ne var ki bu birey örgütlenme bilincinden yoksunsa ya da bilinçli olarak örgütlülükten uzak duru-yorsa, öfkesi ne kadar derin ve şiddetli olursa olsun faşizmin ve kapitalizmin temellerine yönelemez. Dahası örgütsüz-lüğü bilinçli olarak tercih eden birey duy-guda, eylemde ve kişisel yaşamında ne denli devrimci ve paylaşımcı olursa olsun burjuva bilincin nesnel üretim kaynakla-rından biri olmaya devam eder.

ÖRGÜTLÜ BURJUVA TOPLUMBurjuva toplum kendinden önceki

toplum biçimlerine kıyasla en örgütlü olanıdır. İktisadi, siyasi ve sosyal yaşama bakarak bunu kolaylıkla gözlemleyebili-riz. Bilgisayar, on binlerce ayrı işin ve iş-levin tek bir alet içinde toplanmasından başka nedir ki? Üretimin, ticaretin, mali işlemlerin örgütlülüğü dünyasallaşmadı mı? Tek tek ulusal pazarlar bütünleşik bir dünya pazarı haline gelmedi mi?

İktisadi yapıda örgütlülüğün sürekli daha yüksek düzeyde geliştirilmesi eğilimi dolaysız biçimde siyasi yapıda karşılığını buluyor elbet. Burjuva devletin giderek daha sıkı bir örgütlülüğe kavuşturulduğu ortada. Giderek daha da büyüyen devasa bir denetim ağı, devasa bir bürokrasi, de-vasa bir maliye, istihbarat, polis, ordu teş-kilatı bunun yeterli kanıtları olsa gerek.

Şehirleşmenin, okullaşmanın bir ön-ceki yüzyıla göre ulaştığı seviye gözler önünde. İnternet teknolojisindeki gelişme ise sosyal ilişkiler ağını bu güne kadar gö-rülmedik biçimde geliştirmiştir.

BİREYCİ REKABET: BURJUVA TOPLUMUN KAN DOLAŞIMIBurjuva toplum, ancak bireysel çıkar

ve rekabet temelinde var olabilir. Bu ikisi burjuva hayatın kendisidir. İktisadi, siyasal ve sosyal yaşamın örgütlenme düzeyinin sürekli yükseltilmesi ile bunun bireysel çıkar ve rekabet temeli üzerinde gerçek-leşiyor olması çelişki olarak görülebilir. Doğru, bu bir çelişki, burjuva toplumun temel çelişkisi. Bu, üretim araçlarının top-lumsallaşması ile bunların burjuva özel mülk nitelikleri arasındaki temel çelişki-nin bir başka ifadesi. Toplumsallaşma çe-lişkinin olumlu yanı iken bireycilik onun olumsuz yanını temsil eder. Buna, zıtların çelişkili birliği diyoruz. Bu çelişki sonsu-za kadar devam etmez, çelişki çözülmek zorundadır. Üretim araçları üzerinde bi-reysel mülkiyet, bireysel çıkar ve bireysel rekabet çelişkinin olumsuz yanı, çürüyen yanı olarak sökülüp atılmalıdır. Bu, burju-va üretim ilişkilerinin, burjuva sınıfın, bir başka deyişle burjuva toplumun ortadan kaldırılması anlamına gelir. Bu da ancak burjuvazinin siyasal örgütlülüğüne karşı işçi sınıfı ve ezilenlerin güçlü siyasal ör-gütlülüğüyle, örgütlü burjuva zora karşı örgütlü devrimci zorla mümkündür. Bur-juvazinin en çok korktuğu da budur. Teh-likeyi bertaraf etmek için iktisadi, siyasi ve ideolojik araçlarını devreye sokar.

TERSİNE BİLİNÇBurjuvazi, burjuva toplumun sömü-

rücü egemen sınıfıdır. Burjuvazi bu ege-menliğini devletle yürütür. Ama bu siyasi egemenlik ancak ideolojik hegemonyası-nı sürdürebildiği koşullarda mümkündür. İdeolojik hegemonyanın dağıldığı koşul-larda devasa siyasi aygıtlar işlemez olur.

İdeolojik hegemonyadan kastedilen nedir?

Egemen sınıfın kendi çıkarlarını, bu çıkarlara uygun yaşam ve düşünce tarzı-nı, sömürdüğü, egemenlik altında tuttuğu sınıf ve tabakalara benimsetmesi, kendi çıkarlarını, bunlar toplumun ortak çıkar-larıymış gibi kabul ettirmesidir.

Örneğin bireysel çıkar ve rekabet pro-letaryanın çıkarına değildir ama burjuva-zi ideolojik hegemonya araçları ile prole-tarya ve halk gençliği arasında bireyciliği ve bireysel rekabetçiliği egemen kılmaya çalışır. Böylece onların örgütlenme ve

dayanışma bilincini dumura uğratmak ister. Burjuvazi bir sınıf olarak ne kadar örgütlüyse proletarya ve müttefi klerini o denli örgütsüz kılmak için didinir durur. Proletarya ve diğer emekçi sınıfl ar top-lumun büyük çoğunluğunu oluştursalar da örgütsüz bireyler olarak kaldıkları müddetçe burjuvazinin iktisadi, siyasi ve ideolojik hegemonya araçları karşısında hiçleşirler.

Bu nedenledir ki burjuva toplum için-de burjuva olmayan bir birey ne kadar isyankar olursa olsun, örgütlülükten uzak duruyorsa, örgütsüzlüğün propaganda-sını yapıyorsa, gerçekte burjuva sınıfın çıkarları doğrultusunda hareket etmiş, onun ideolojik hegemonyasını üreten ay-gıtlardan birine dönüşmüş olur.

KOMÜNİST ÖRGÜTLÜLÜK BİREYSELLİĞİ ÖLDÜRÜR MÜ?Elbette öldürür. Ama hangi bireysel-

liği?Burjuva toplumda bireysellik burju-

va sınıfın ekonomik, siyasal ve ideolojik hegemonyası ile sınırlanmıştır. Bireysel özgürlük her seferinde bu sınırlara gelip çarpar. Örneğin uluslararası tekellerin egemenliği koşullarında tek tek bireylerin bağımsız iktisadi varlıklarını sürdürmesi mümkün müdür? Burjuva devlet aygıtı-nın egemenlik çarkı, örgütlü karşı saldırı olmadan kırılabilir mi? Bireysel güçleri birleştirmeden devletin ideolojik aygıtları etkisizleştirilebilir mi?

Örgütsüz birey, kendini burjuva top-lumun ne denli dışında görürse görsün gerçekte burjuva toplumun bir parçası, o toplumun egemenlik ilişkilerine tabi bir birey olmaya devam eder.

Burjuva toplumun egemenlik ilişkile-rinin dışına çıkmak pratikte onu reddet-mekle mümkündür. Bu reddediş ancak ve ancak burjuva örgütlenmeye, karşı bir örgütlenmeyle yanıt vermekten geçer.

Komünist örgütlülük önceki bireysel-liği öldürür ama yerine daha yüksek bir bireyselliği, komünist bireyselliği koyar. Politik ve ideolojik fi kirleri ne denli an-tiburjuva olursa olsun tekil birey burjuva toplumla sınırlandırılmıştır. Bu sınırlar içinde kaldığı müddetçe onun bireyselliği

burjuva bireyciliğinin bir türü olarak ye-şerip gider.

Komünist örgütlü hayat içinde yeni tür bir bireysellik doğar, bu, burjuva top-lumun sınırlarına tabi olmayan, burjuva bireycilikten arınmış bir bireyselliktir. Bu, kolektif etkin bireyselliktir.

KOMÜNİZMİN MADDİ TEKNİK TEMELİ VE KOMÜNİST BİREYSELLİKBurjuvazi üretimin maddi teknik te-

melini sürekli geliştirmek zorundadır. O ancak böyle yaparak sermayenin genişle-tilmiş yeniden üretimini gerçekleştirebilir. Teknik temelin bu gelişmesi kaçınılmaz olarak çok yönlü gelişmiş bireyleri ge-rektirir ve bu tip bireylerin genişletilmiş yeniden üretimine kaynaklık eder. Fakat öyle bir an gelir ki üretim araçlarının toplumsal niteliği ile bu araçların bur-juva özel mülkiyet altında bulunmaları arasındaki çelişki sürdürülemez olur. Bu, burjuvazinin üretici güçleri geliştirme yeteneğini yitirmesi anlamına gelir. Çok yönlü gelişmiş bireyler ve buna uygun teknik temel ortaya çıkmıştır ama bur-juva üretim biçimi onların gelişmesinin önüne bir engel olarak dikilmiştir. Çok yönlü gelişmiş bireylerin bireyselliklerini gerçekleştirebilecekleri, üretebilecekleri koşullar artık yeterli değildir. Kapitalist üretim biçimi aşılmak zorundadır. Ka-pitalist üretim biçiminin ürünü olan bu bireyler, ancak örgütlenerek ve savaşarak bu üretim biçimini aşabilirler. Komünist bireysellik ancak böyle bir pratik içinde bilince çıkarılabilir.

ÖRGÜTLENMEDEN SAVAŞMAK MÜMKÜN DEĞİL Mİ?Neden olmasın! Herkes bir birey ola-

rak da burjuva topluma karşı durabilir. Böyle biri, hem kapitalizme boyun eğme-yerek hem de bir örgütten uzak durarak kendini özgür hissedebilir. Bunun bir yanılgı olduğunu yukarıda ifade etmeye çalıştık. Ama gerçekte bu bir yanılgı ol-maktan da öte “bilinçli bir yanılgı” olarak karşımıza çıkar. Küçük, burjuva yaşam tarzından kopamayan, zorluklarla baş et-mekten uzak duran, devrimci emekçiliği ve disiplini yük gören; kısacası kayıkla ne kadar açılırsa açılsın burjuva toplum li-manına demirli gemisini yakamayanların sığınağıdır bu.

İşte bu nedenlerden dolayıdır ki “bi-reysel takılma”nın, örgüt disiplininden uzak durmanın kapısı burjuva bireyciliğe açılır. Burjuva toplumla derdi olan kişi o topluma demirli gemilerini yakarak yola koyulur, burjuva düzeni yıkmak için on-dan daha sıkı bir örgütlü disiplin içinde olur.

Özgür bireyselliğin yolu, burjuva dü-zenle tüm bağların kesilmesinden ve ona karşı savaşmaktan geçer.

● PRAKSİS ●7 Kasım 2014 atılım 21

Bireysellik ve bireycilikBireysellik ve bireycilikMLKP merkezi yayın organı Partinin Sesi’nin 81. sayısında “Bireysellik ve bireycilik” başlıklı yazı yer aldı. Yazı, emperyalist kapi-talist sistem, insanlığın kolektif bilinci, yaşamı ve üretimi karşısına zorunluluk olarak çıkardığı bireycilik üzerine yapılan bir tar-tışma. Burjuvazinin ideolojik saldırılarının temeline oturttuğu bu kavram üzerine yapılan tartışmayı okurlarımızla paylaşıyoruz.

Page 22: Atılım 146

22 atılım ● HABER ● 7 Kasım 2014

Ezilenlerin şiddeti ve silahlı müca-dele karşıtlığı, burjuva cenahta birçok çevreyi ve bireyi aynı safta buluştura-biliyor. Aralarındaki politik ve kültürel derin çelişkiler “ansızın” unutulabiliyor. Devrimci bireye, tercihine ve eylemine aynı anda saldırabiliyor. Yan yana gelseler beş dakika birbirine tahammül edeme-yecek kişiler, devrimcilere “akıl verme” söz konusu olunca kalemlerini paralel kullanabiliyorlar. Birer “köşe sahibi” ol-duklarından, kitlelere seslenme şansı bulduklarından, burnu büyük lafl at ede-bileceklerini “hakikat” hırsızlığı yapabile-ceklerini sanıyorlar!

Suphi Nejat Ağırnaslı yoldaşın Ko-banê savunmasında ölümsüzleşmesi-nin Türkiye halkları, aydın- entelektüel ve sanatçıları arasında yankı bulması, bazı çevrelerde kimi rahatsızlıklara da yol açtı. Sözcü Gazetesi’den Soner Yal-çın “hakikat” adlı köşesinden (17 Ekim 2014) ve Milliyet Gazetesi’nden Nage-han Alçı “ansızın” adlı köşesinden (19 Ekim 2014) rahatsızlıklarını dile getirdi-ler. Kalemlerini aynı hokkadan doldur-dukları hemen göze çarpıyordu. Soner Yalçın’ın şehit yoldaşın isminin ve kod adının tarihsel anlamlarına atıf yapması ve kendini de “sol” içinde konumlandırıp konuşması; Nagehan Alçı’nın “Kobani ve Solcular” diyerek dışarıdan “sağ”dan ko-nuşması, bu konu bağlamında özsel bir ayrım oluşturmuyor. Çünkü ikisinin sa-tırlarında da Kobanê’deki IŞİD vahşetine ve devrimci direnişe karşı mesafeyi ve soğukluğu görebiliyoruz. İki yazarın bariz bir biçimde de şaşkınlık ve kaygı kardeş-liği yaşadığını da...!

“Kobani, şehirli kendini solda tanım-

layan küçük bir kesim arasında adeta bir ‘şehitlik makamı’ gibi algılanır oldu”, “Hala kendini feda etme; ölüme hayran olma duygusallığının önüne geçemeyecek miyiz?” diyorlar. Sanki, eşitlik ve adaleti, onurlu ve özgür bir geleceği kazanmak için ölümü göze almadan ve savaşma-dan gidilecek bir yol varmış gibi... Sanki, can feda mücadele etmek yurtseverle-rin, devrimcilerin tercihiymiş ve onlar yaşamayı değil ölmeyi seviyormuş gibi.. Ve sanki, barbar IŞİD çetesine karşı Or-tadoğu ve dünya halklarının ezilenlerin geleceği olan Kobanê’yi şehitlerden ba-rikatlar oluşturmadan savunmak ve ko-rumak mümkünmüş gibi... Bu hakikatler ortadayken siz ne anlatıyorsunuz? Gö-ren de, özgürlük savaşçılarının, devrim şehitlerinin canlarını, kendilerinden daha fazla düşündüğünüzü sanacak!

“Yaşamında eline silah almamış bir akademisyeni, üç günlük askeri eğitimden sonra kimler cepheye sürdü? Niye kim-se bunu sorgulamıyor da maceracılığa övgüde birbiriyle yarışıyor?” “Ağırnaslı’ya, ‘yoldaş’ diye başlayan cümlelerle iltifat-lar yağdırılıyor. Demokratik bir akademisyen nasıl olur da eli-ne silah alıp ölmeye ve öldür-meye gider diye soran yok” diye şaşırıyorsunuz. Neyse ki herkes sağduyusunu kay-betmemiş (!) Birbirinizin sorularına bakarak yalnız olmadığınız için sevinebi-lirsiniz! Ama sevincinizin uzun sürmeyeceğini siz de biliyorsunuz. Çünkü “zamanın ruhu”nun ez-berlerinizi bozduğunun

farkındasınız. Dün kariyerlerini, görece rahat yaşamlarını riske atan akademis-yenlerden, halkların kardeşliği ve emeğin özgürlüğü adına hapishanelere başı dik giden aydınlardan korkuyorsunuz. Bu-gün ise isimlerinin önlerindeki sıfatlara aldırmaksızın onların ellerine silah alma-larından korkuyorsunuz. Onurlu aydın ve entelektüel olmanın çıtasının yüksel-tilmesi belli ki konforunuzu tehdit ediyor. Öyle ya tecavüzcü, katliamcı IŞİD sürü-süne karşı insanlık tarihinin demokratik kazanımlarını, değerlerini ve bir bütün insanlığı savunmak idealiyle elini taşın altına koyanların bedenlerini kurşunlara siper edenlerin çıkması huzurunuzu ka-çırıyor. Onların meşruiyet alanının geniş-lemesi sizin hareket alanınızı daraltıyor. Gazete köşelerinde, televizyon ekranla-rında, üniversite kürsülerinde, konferans salonlarında hayattan ve insandan kopuk demokratçılık oynamanın olanakları aza-lıyor.

“Asolan: Sivil mücadelede inat et-mektir ; her türü şiddete karşı olmaktır” “... Birikim ekibi bile silahlı yöntemleri kutsal bir dil kullanmaya başladı. Çok üzücü bir son bu” diye buyuruyor ve yazıklanıyorsunuz. İnsan kendini merak

etmekten alıkoyamıyor. Sahi siz hangi dünyada yaşıyorsunuz? Yalnızca sivil yasal ve demokratik mücadelede ısrar eden-lerin başlarına neler geldiğini görmüyor musunuz? Gezi’de, Soma’da, Kobanê ile dayanışma eylemlerinde en barışçıl kit-le gösterilerinde dahi karşılaşılan zulmü ve zorbalığı insanlar ilelebet sineye mi çeksinler? Rojava kantonlarında hiçbir halkın ve bölge devletinin tavuğuna bile kışt demeyen insanlar, ölümcül bir ku-şatma ve katliamlarla yüz yüze kalınca sessiz oturma eylemi mi yapsınlar? Ka-pitalist bir dünyada; gerici faşist rejimler altında yaşarken her türlü şiddete karşı olmaktan bahsetmek, ezilenleri ve maz-lum halkları silahlandırmak demektir. Zalim iktidarlara ve diktatörlere boyun eğin, kaderinize razı olun demektir. Si-lahı, kimin ne için ve nasıl kullandığına bakmaksızın silahlı mücadeleyi mahkum etmeye çalışmak, egemenlerin ezilenle-re karşı uyguladığı şiddetin suç ortağı olmaktır.

İşçiler, öğrenciler, kadınlar, Kürtler, Aleviler ve cümle ezilenler, sizin gibilerin vaazlarına kulak vermediklerinden değil; bilakis haklarını savunma ve özgürlükle-rini kazanmak amacıyla kitle şiddetini ve öz savunmalarını yeterince geliştireme-dikleri için tarifsiz acılar yaşayıp büyük bedeller ödüyorlar. Fakat gün geçtikçe sadece sivil barışçıl ve yasal zeminde ka-lınarak emeklerinin karşılığını alamaya-caklarını; onurlu ve kardeşçe bir yaşamı kuramayacaklarını; eşitliği ve özgürlükleri kazanamayacaklarını da görüyorlar. Ha-kikati yalandan, haklıyı haksızdan, dostu düşmandan ayırıp mücadeleyi yükselti-yorlar. Köylü mü şehirli mi, Kürt mü Türk mü, Alevi mi Sünni mi, ilkokul mezunu mu Boğaziçili mi olduklarına bakmayıp, mücadeleyi de paylaşıyorlar ölümü de. Hayat hayat gibi, insan insan gibi olsun diye...

POLEMİK mesut çeki

Hakikat hırsızları

Paramaz Kızılbaş Paramaz Kızılbaş Gebze’de anıldıGebze’de anıldı

◗ KOCAELİ

Kobanê’de YPG safl arında savaşırken ölümsüzleşen

MLKP savaşçısı Suphi Nejat Ağırnaslı (Paramaz Kızılbaş)

Kocaeli’nin Gebze İlçesi’nde düzenlenen etkinlikle anıldı.

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Gebze İlçe Örgütü’nde

gerçekleştirilen anma, Kobanê şehitleri için yapılan saygı

duruşuyla başladı. Anmada konuşan ESP Parti Meclisi Üye-

si Mustafa Keskin, Ağırnaslı’nın mücadele hayatını aktardı,

“Paramaz Kızılbaş’ın yaşamı bir kopuş eylemidir. Düzenin

bütün imkanlarını bırakıp sınırın öte tarafına onu götüren

özgürlük çağrısıdır” dedi.

Ağırnaslı’nın enternasyonalist kimliğine vurgu yapan

Keskin, “Ne Kürt ne Ermeni ne de Kızılbaştı. O, Serkan

Tosun’un ayak izlerine basarak yürüdü. Paramaz sadece

Kobanê’nin değil Ortadoğu’nun şehididir” dedi. Keskin, Ko-

banê direnişini sahiplenme ve savunma çağrısı yaptı.

Sarıgazi’de Sarıgazi’de Paramaz Paramaz yazılamalarıyazılamaları

◗ HABER MERKEZİ

Marksist Leninist Komünist Parti

(MLKP) ve Komünist Gençlik Örgütü

(KGÖ) milisleri, Kobanê’de ölümsüz-

leşen Suphi Nejat Ağırnaslı (Paramaz

Kızılbaş) için Sarıgazi’de yazılama-

lar yaptı. Milisler, Sancaktepe’ye

bağlı Sarıgazi Mahallesi’nde başta

Demokrasi Caddesi ve Keklik So-

kak olmak üzere çok sayıda bölgede

Ağırnaslı’nın resimlerinin bulundu-

ğu “Paramaz’ın izindeyiz” şeklinde

yazılamalar yaptı.

Page 23: Atılım 146

● HABER ●7 Kasım 2014 atılım 23

Erdal Balcı ölümsüzleştiği yerde anıldıErdal Balcı ölümsüzleştiği yerde anıldı

◗ İSTANBUL

Ölümsüzlerin ve Tutsakların Sesi

Platformu (ÖTSP), 4 Kasım 1994 tari-

hinde Esenkent Köprüsü’ne MLKP’nin

kuruluş ilanı pankartını asarken polis-

ler tarafından vurularak öldürülen Er-

dal Balcı’yı andı.

Gülsuyu Metro girişinde toplanan

kitle, Balcı’nın vurulduğu yer olan

Esenkent üst geçidine yürüdü. Yürü-

yüş boyunca, “Erdal’dan Nejat’a sürü-

yor bu kavga”, “Erdal Balcı yaşıyor ko-

münistler savaşıyor” sloganları atıldı.

Burada konuşma yapan ÖTSP

sözcüsü Münevver İltemur, “Erdal

Balcı’dan Paramaz Kızılbaş’a, Ayçe

İdil’den Arin Mirxan’a kadar sınıfsız,

sınırsız ve cinsiyetsiz bir dünya müca-

delesinde ölümsüzleşenleri anıyoruz”

dedi. Şehitlerin mücadelelerini, anı-

larını işçi sınıfına, gençlere, kadınlara

bıkmadan usanmadan anlatıklarını

belirten İltemur, “Onların kendileri-

ni adadığı devrimi anlatıyoruz” dedi.

İltemur, şöyle devam etti: “Komünist

parti, 20. kavga yılını kutluyor. Ateş

altında yürüttüğü mücadelede onlarca

tutsak ve şehit vermiştir. Bunlar, insan-

ların insanca yaşayacağı komünizm

için ödenmesi gereken bedellerdir. Bu-

gün Rojava’da bir umut parlıyor. Em-

peryalistler devrimi boğmak için IŞİD

terör şebekesi ile saldırıyor. Ve devrim

2 yıldır direniyor. ‘Düştü düşüyor’ di-

yen egemenlere karşı Kobanê, çağımı-

zın Stalingrad’ı olarak direniyor.”

Devrim şehitlerinin anısı önünde

saygıyla eğildiklerini kaydeden İlte-

mur, “Kanınızın son damlasına kadar

onurla taşıdığınız kızıl bayrak, yoldaş-

larınızın elinde dalgalanmaya devam

ediyor” dedi.

Açıklamanın ardından MLKP’nin

ilk şehidi olan Erdal Balcı için şiirler

okundu ve vurulduğu yere karanfi ller

bırakıldı.

İstanbul Maltepe’de 1994 yılında Esenkent Köprüsü’ne pankart astığı sırada polis tarafından katledilen Erdal Balcı, yoldaşları tarafından anıldı.

◗ HABER MERKEZİ

Erdal Balcı, Birlik harcının ilk şehidi

olarak tarih sayfalarına kazındı. Marksist

Leninist komünistler, Erdal’ın şehit düştü-

ğü 4 Kasım 1994 tarihi dolayısıyla Kasım’ı

‘Şehitler Ayı’ ilan etti. Şimdi, her Kasım’da

Erdal şahsında özgürlük yürüyüşçüleri, 100

metre koşucuları bilincimize yeniden ko-

nuk oluyor.

Sınıf mücadelesi, bedel ödemeyi gerek-

tiriyor. Karşı devrimin sayısız saldırılarına

rağmen baş eğmeyenler, direnişi ölümüne

yürütüyor. Kavgada ölümsüzleşenler gele-

ceğe yeni tohumlar ekerken, geridekilere

tertemiz bir miras bırakıyor. Bu miras, sos-

yalizm davasına olan sonsuz inançtır. Ezi-

lenlere ve onun öncüsüne sarsılmaz bağlı-

lıktır.

Kavgada ölümsüzleşenleri anmak, sade-

ce hatırlamak/hatırlatmak değildir. Aslolan

mücadelelerini sahiplenmektir. Bıraktıkları

bayrağı ileriye taşımaktır. Manifestolarını

böyle okumak, geride kalanlara daha büyük

sorumluluk demek.

Devrim şehitlerini anarken sayısız

insani yönlerine, karakterlerine vurgu

yapılabilir. Şengül Boran’ın ikircimsizli-

ği, Hasan Ocak’ın komutanlığı, Hüseyin

Demircioğlu’nun ‘ilk ben olmalıyım’ sözleri,

Süleyman Yeter’in doğal önderliği, Tuncay

Yıldırım’ın sadeliği, Kutsiye Bozoklar’ın ya-

şam tutkusu...

Daha onlarca özellikleriyle kavganın

ölümsüzleri, geride kalanlara anlatılabilir.

Ama hepsinin ortak ve tüm kuşaklara ak-

tarılması elzem özelliği, devrime ölümüne

bağlılıklarıdır. Bu bağ var oldukça, devrim

davası asla yenilmeyecektir.

Şengül Erdal’ın, Erkut Özgür’ün, Süley-

man Hüseyin’in, Tuncay Hasan’ın izinden

yürüyerek ölümsüzlüğe koştu. Birlik dev-

riminin mayacıları olarak hepsinde, ‘yeni

insan’ın mayası vardır. Mutlu ve umutlu

devrimcilik işte bu mayadadır. Sosyalizme

inanç, devrim davasını büyütme kararlılığı,

ideallerine bağlılıkla yürüme, kitlelere ve

öncüye güven, başarma isteği, yaşamı ölü-

müne sevme...

Bugün de genç yürekler koşuyor kav-

ganın şafaklarına. Yeraltı nehirlerinin coş-

kunluğuyla dağlara çeviriyorlar yüzlerini.

Bir halkın devrimine bedenleriyle harç ka-

tıyorlar. Yılmaz’dan Yasemin’e, Serkan’dan

Suphi Nejat’a, tarihin en anlamlı safl arına

isimlerini yazdırıyorlar.

Kasım Şehitler Ayı’nda bu yıl da kutup

yıldızları bakıyor insanlığa. Onlardan öğ-

renerek, onların yaşam pratiğini Gezi’nin,

Rojava’nın isyanıyla bütünleştirmek görevi

Marksist Leninist komünistlerin önünde

duruyor. “Her yürek devrimci bir hücredir”

düsturu yol gösteriyor...

Kasım, devrime Kasım, devrime ölümüne bağlılıktırölümüne bağlılıktır

ESP Başkanı Ulusoy Kürdistan gezisindeESP Başkanı Ulusoy Kürdistan gezisindeESP Genel Başkanı Sultan Ulusoy, Kürdistan gezisine başladı. Erzincan’a parti üyeleriyle bir araya gelen Ulusoy, Dersim ve Malatya’da toplantılar yaptı, bir dizi kurumla görüştü.

◗ HABER MERKEZİ

Ezilenlerin Sosyalist Parti-

si (ESP) Genel Başkan Sultan

Ulusoy, Erzincan, Dersim, Ela-

zığ, Malatya, Maraş, Antep ve

Diyarbakır’ı kapsayan Kürdistan

gezilerine başladı. Ulusoy’un ilk

ziyareti Erzincan oldu.

ESP Erzincan İl Örgütü bi-

nasında gerçekleştirilen üye top-

lantısı, Kobanê’de ölümsüzleşen

Suphi Nejat Ağırnaslı (Paramaz

Kızılbaş) ve Arîn Mîrkan için ya-

pılan saygı duruşu ile başladı.

ESP Başkanı Ulusoy yaptığı ko-

nuşmada, Kobanê direnişinin bütün

ezilenlerin mücadelesi haline geldiğini

söyledi ve “AKP ve ABD gibi egemen

güçler, direnişin yenilmeyeceğini an-

lamıştır” dedi. Toplantının devamında

20. Yıl Buluşması’na ilişkin çalışmalar

üzerine tartışma gerçekleştirildi. 20

yıllık sosyalist mücadeleye dikkat çe-

ken Ulusoy, “Ayaklanmalar ve devrim-

ler partisi olacaksak örgütlülüğümüzü

daha fazla güçlendirmemiz gerekiyor”

dedi. Ulusoy, toplantı sonrası Pir Sul-

tan Abdal Kültür Derneği’nin açtığı

Muharrem Ayı çadırını ziyaret etti.

ORTAK MÜCADELE ŞARTDersim’e geçen Ulusoy, EMEP,

DBP, HDP’nin yanı sıra Dersim Be-

lediyesi Eşbaşkanı Mehmet Ali Bul’u

ziyaret etti. Ziyaretlerde önümüzdeki

dönemde birlikte mücadele etmenin

önemine vurgu yapıldı. Ulusoy, Der-

sim kent merkezi, Ovacık, Mazgirt ve

Hozat ilçeleri ile Peri Beldesi’nden ge-

len parti üyelerinin katılımıyla düzen-

lenen toplantıya katıldı.

‘BİRLEŞİK VE BÖLGESEL DEVRİM’ESP Genel Başkanı Ulusoy,

Malatya’da katıldığı toplantıda da par-

tisinin Rojava ve genel olarak

Ortadoğu’ya ilişkin politika-

ları aktardı. Ulusoy, şunları

söyledi: “ESP yıllardır Türki-

ye ve Ortadoğu’da birleşik ve

bölgesel devrimlerin güncel

bir olgu olduğunu söyleye-

rek sürece bu açıdan yaklaştı.

Türkiye’de sosyalist hareket,

Rojava devrimine bakışını

derinleştirmek zorunda. Ko-

banê direnişinin 21. yüzyılın

en önemli olaylarından birisi

olduğu kavranmazsa, dev-

rimin neden boğazlanmak istendiği

kavranmazsa eğer çok önemli tarihi

bir hata yapılmış olur. Bu fi kre bağ-

lı olarak Rojava’yı kendi devrimimiz

olarak gördük ve ilişkilenişimiz de bu

bakış açısıyla oldu.”

2013 Gezi Ayaklanması’nı hatırla-

tan Ulusoy, Kobanê için 6-8 Ekim’de

yapılan eylemlerin, Gezi isyanının ar-

dından en kitlesel eylemler olduğunu

vurguladı. ESP’nin “Birlik Devriminin”

ürünü olan bir gelenekten geldiğini

belirten Ulusoy, bu kapsamda müca-

dele tarihlerinin 20. yılını kutlamaya

hazırlandıklarını hatırlattı.

Page 24: Atılım 146

◗ AMED

Ezilenlerin Sosyalist Par-

tisi Kürdistan, 22 Kasım günü

“Ji Geziyê heta Rojava Serhil-

dan Azadî Sosyalîzm/Gezi’den

Rojava’ya İsyan, Devrim Sosya-

lizm-Direnenler Buluşuyor” şi-

arıyla etkinlik düzenliyor.

Divan Düğün Salonu’nda

düzenlenecek geceye PYD Eş

Genel Başkanı Asya Abdullah,

HDP Eş Genel Başkanı Figen

Yüksekdağ, DTK Eş Genel Baş-

kanı Hatip Dicle, ESP Genel

Başkanı Sultan Ulusoy ve Roja-

va şehit aileleri konuşmacı ola-

rak katılacak.

Etkinlikle ilgili bir açık-

lama yapan ESP Kürdistan,

“Serêkaniyê’den Şengal’e,

Amed’ten Kobanê’ye, ezilenle-

rin özgürlük ve devrim düşünü

tutkuyla büyüten umudun sa-

vaşçıları 20 yaşında! Gazi’den

Gezi’ye, Amed serhıldanların-

dan Kobanê’ye ‘Serhildan azadî

sosyalizm’ şiarıyla, sömürgeci

faşist diktatörlüğe, emperyalist

barbarlığa karşı meydan oku-

yanların öncüsüyüz” dedi.

Açıklamanın devamında şu

ifadelere yer verildi:

“Biz; zalimlere karşı maz-

lumların, zenginlere karşı yok-

sulların partisiyiz. Dehaqlara

karşı Kawayız. Sömürgeciliğe

karşı halkımızın sosyalist nefer-

leri, sosyalist yurtseverleriyiz.

Gözaltında kayıpların sem-

bolü Hasan Ocak’ın, devrim-

ci gençliğin ‘Güneş’i Şengül

Boran’ın, ölüm orucu şehidi

Hüseyin Demircioğlu’nun, iş-

kencede baş eğmeyen komünist

işçi önderi Süleyman Yeter’in

partisiyiz.

İnkar, imha ve asimilasyona

karşı direnen Kürt’üz. Her gün

alınteri damla damla sömürü-

len, iş cinayetlerinde katledilen

işçiyiz. Yaşamı çocuk, mutfak

ve yatak odası üçgeninde zinda-

na çevrilen, her gün katledilen

kadınız. Doğası ve emeği talan

edilen köylüyüz. Kürdistan’da

serhildana, Gezi’de isyana duran

genciz. Kobanê’de destan yazan

güneşin ve ateşin çocuklarıyız.

Her ulusal topluluktan, din

ve inançtan ezilenleriz. Kürt’üz,

Türk’üz, Ermeni’yiz, Laz’ız,

Türkmen’iz, Arap’ız, Çerkes’iz,

Süryani’yiz, Şengal’de Êzidî’yiz.

Alevi’yiz, Sünni’yiz, Hıristiyan’ız.

Yürüdüğümüz yol, Pir Sultan’ın,

Şeyh Bedreddin’in, Mustafa

Suphi’nin, Deniz’in, Mahir’in,

İbrahim’in, Mazlum’un yoludur.

Yolumuz; faşist DAİŞ çete-

lerine karşı amansız bir direniş

gösteren, Ortadoğu’nun gö-

beğinde tüm dünya halklarına

umut olan, özgür yaşamın in-

şasını ilmek ilmek ören Rojava

devrimimizin yoludur.

Yolumuz; komünist öncü-

nün çağrısıyla, Rojava’ya gidip

‘devrimimizin’ öznesi olarak

şehit düşen Serkan Tosun’un

(Mazlum) ve Suphi Nejat

Ağırnaslı’nın (Paramaz Kızıl-

baş) yoludur. Yolumuz; Yasemin

(Zilan) ve Arîn Mîrkan’ın işaret

fi şeği olduğu kadın devriminin

yoludur.

Umudun partisi Gezi’den

Lice’ye, Roboskî’den Soma’ya,

Amed’den Rojava’ya direnenle-

rin türküsünü söylüyor, özgür-

lük ve direniş halayına duruyor.

Bu halaya sen de katıl.”

Diyarbakır’da 22 Kasım

günü Divan Düğün Salonu’nda

düzenlenecek gecede Servet

Kocakaya, Vardiya Müzik Gru-

bu, Hîvron ve Şîlan sahne ala-

cak.

‘İsyan devrim sosyalizm’ gecesi Amed’deESP Kürdistan, 22 Kasım’da “Gezi’den Rojava’ya İsyan Devrim Sosyalizm. Direnenler Buluşuyor” etkinliği düzenliyor. Etkinlik öncesi bir açıkla-ma yapan ESP Kürdistan, “Umudun partisi Gezi’den Lice’ye, Roboskî’den Soma’ya, Amed’den Rojava’ya direnenlerin türküsünü söylüyor, direniş halayına duruyor. Bu halaya sen de katıl” çağrısı yaptı.

20. yıl buluşma çalışmaları sürüyor◗ HABER MERKEZİ

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üyeleri, 29

Kasım günü Bostancı Gösteri Merkezi’nde düzen-

lenecek 20. Yıl Buluşması için çalışmalarını sürdü-

rüyor.

İstanbul’da ESP İl Örgütü, hazırlık “İsyan, Dev-

rim Sosyalizm. Direnenler buluşuyor” şiarıyla dü-

zenlenen gecenin çağrısını Kadıköy İskelesi önüne

taşıdı. Çalışmaları esnasında gazetemizin de dağı-

tımını yapan ESP üyeleri, iskele önünde emekçilere

hitap etti. Ermenek ve Isparta’da yaşanan işçi kat-

liamlarını hatırlatan ESP üyeleri, kapitalizmin sö-

mürü ve yağma düzeni olduğunu kaydetti. Kobanê

direnişi ile dayanışma çağrısında bulunan ESP

üyeleri, iki saat süren çalışma boyunca emekçileri

29 Kasım günü Bostancı Gösteri Merkezi’nde bu-

luşmaya davet etti.

Gecenin afi şleri İstanbul Anadolu Yakası’nda

yaygın biçimde asılırken, tüm ilçelerde el ilanları

dağıtıldı. ESP Kartal İlçe Örgütü de, 20. yıl çalış-

maları kapsamında ilçe meydanında stant açtı, ga-

zete ve bildiri dağıtımı gerçekleştirdi. ESP üyeleri,

Maltepe Gülsuyu ve Gülensu’da ise etkinliğe çağ-

rı çalışmalarını sürdürdü. ESP Tuzla İlçe Örgütü

üyeleri de Aydınlı Mahallesi halk pazarında ve İç-

meler Köprüsü’nde bildiri dağıttı.

İzmir’in Bayraklı İlçesi’ne bağlı Yamanlar ve

Doğançay mahallelerinde de 20. yıl etkinliği için

çağrı çalışmaları yapıldı. Bildiri ve gazete dağıtımı

yapan ESP üyeleri, mahallenin tüm sokaklarına 20.

yıl afi şleri astı, halkı buluşmaya davet etti.

ESP Adana İl Örgütü de, Şakirpaşa Mahallesi’ni

20. yıl afi şleri ile donatarak, işçi ve emekçileri 20.

yıl etkinliğine katılmaya çağırdı.