AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

87
AKDENĠZ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ Taherou MASS KAH AFRĠKA BĠRLĠĞĠ ÖRGÜTÜ‟NDEN AFRĠKA BĠRLĠĞĠ‟NE AFRĠKA‟DA BÜTÜNLEġME ÇABALARI Uluslararası ĠliĢkiler Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Antalya, 2016

Transcript of AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

Page 1: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

AKDENĠZ ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

Taherou MASS KAH

AFRĠKA BĠRLĠĞĠ ÖRGÜTÜ‟NDEN AFRĠKA BĠRLĠĞĠ‟NE

AFRĠKA‟DA BÜTÜNLEġME ÇABALARI

Uluslararası ĠliĢkiler Ana Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

Antalya, 2016

Page 2: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

AKDENĠZ ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

Taherou MASS KAH

AFRĠKA BĠRLĠĞĠ ÖRGÜTÜ‟NDEN AFRĠKA BĠRLĠĞĠ‟NE

AFRĠKA‟DA BÜTÜNLEġME ÇABALARI

DanıĢman

Yrd. Doç. Dr. DurmuĢ ALĠ KOLTUK

Uluslararası ĠliĢkiler Ana Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

Antalya, 2016

Page 3: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

T.C.

Akdeniz Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,

Taherou MASS KAH'in bu çalıĢması, jürimiz tarafından Uluslararası iliĢkiler Ana Bilim

Dalı Yüksek Lisans Programı tezi olarak kabul edilmiĢtir.

BaĢkan : (Ġmza)

Üye (DanıĢmanı) : (Ġmza)

Üye : (Ġmza)

Tez BaĢlığı: Afrika Birliği Örgütü‟nden Afrika Birliği‟ne: Afrika‟da BütünleĢme Çabaları

Onay: Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.

Tez Savunma Tarihi : / /20

Mezuniyet Tarihi : / /20

Prof. Dr. Zekeriya KARADAVUT

Müdür

Page 4: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

AKADEMĠK BEYAN

Yüksek Lisans Tezi olarak sunduğum “Afrika Birliği Örgütü‟nden Afrika Birliği‟ne:

Afrika‟da BütünleĢme Çabaları” adlı bu çalıĢmanın, akademik kural ve etik değerlere uygun

bir biçimde tarafımca yazıldığını, yararlandığım bütün eserlerin kaynakçada gösterildiğini ve

çalıĢma içerisinde bu eserlere atıf yapıldığını belirtir; bunu Ģerefimle doğrularım.

Taherou Mass KAH

Page 5: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

Ġ Ç Ġ N D E K Ġ L E R

SEKĠLER LĠSTESĠ…………………………......……….......……….............................….V

KĠSALTMALAR LĠSTESĠ………………………………....................………...…..….VĠĠĠ

ÖZET……………………….........…..……………………..…………….............................X

SUMMERY……………………………………………..………………......................…...ĠX

ÖNSÖZ……………………………………………….………………….....................……ĠV

GĠRĠS………………………………………………..………………….....................…...… 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLERDE BÜTÜNLEġME TEORĠLERĠ VE MODELLERĠ

1.1. BütünleĢme Kavrami …………...............................................................…………..9

1.2. BütünleĢme ÇeĢitleri …………………………………......................................…..12

1.3. BütünleĢme Teorileri......................…………………….....................………….....12

1.3.1.1. Doğrudan YaklaĢımlar……………………...........…………....…..13

1.3.1.2. Federalizm……………………………………...........………….…..13

1.3.1.3. Güvenlik Toplumu YaklaĢımı……………………...............………15

1.4 AĢamalı YaklaĢımlar………………………….……………………...........…….………16

1.3.1.4. Fonksiyonalizm…….…………………………................……….….16

1.3.1.5. Neofonksiyonalizm …………………………............…………..…18

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

AFRĠKA’DA BÜTÜNLEġME ARAYIġI: PAN-AFRĠKANĠZM

DÜġÜNCESĠ VE AFRĠKA BĠRLĠĞĠ ÖRGÜTÜNÜN KURULUġU

2.1. Pan-Afrikanizm DüĢüncesinin Köken……………………………............………..22

2,1,.1. 1900–1945 Dönemi: Irksal Pan-Afrikaniz ……………………....….…….23

2,1,.2. 1945–1960 Dönemi: Kıtasal Pan-Afrikanizm………………………………25

2.2 Afrika‟da BütünleĢme ArayiĢi………………………………………………........……26

2.3 Afrika‟da BütünleĢme Ġçin Ġlk GiriĢimler …………......…………………………27

2.3.1 Doğu Afrika Merkezli GiriĢimler..……………….………………………….27

2.3.2 Batı Afrika Merkezli GiriĢimler…………………………...………………..29

2.4 Afrika‟da BütünleĢme DüĢüncesine AĢamali Ve Doğrudan YaklaĢimlar: Casablanca

Ve Monrov…................................................................................................……………31

Page 6: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

ii

2.4.1 Casablanca Grubu ……………………………………………...………..33

2.4.2 Monrovia Grubu……….…………………………………………….……..35

2.5 Afrika Birliği Örgütünün KuruluĢu ve Yapisi…………...….……38

2.5.1 Addis Ababa Konferansı ve Afrika Birliği Örgütünün Kurulması……..…..38

2.5.2 Afrika Birliği Örgütü‟nün Yapısı ve Organları…………………………..…39

2.5.3 Devlet ve Hükümet BaĢkanları Meclis…………………………………….41

2.5.4 Bakanlar Konseyi …………………………………………………...…..41

2.5.5 Genel Sekreterlik…………………………………………………….…..…42

2.5.6 Arabuluculuk, UzlaĢtırma ve Tahkim Komisyonu…… …………………..42

2.5.7 Özel Komisyonlar ……………………………………………….………43

ÜÇÜNÇÜ BÖLÜM

AFRĠKA’DA BÜTÜNLEġMEYĠ DERĠNLEġTĠRME ARAYIġI: AFRĠKA

BĠRLĠĞĠ’NĠN KURULUġU

Page 7: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

iii

3.1 . 960–1990 DÖNEMĠ…………………………….….......……… ……….………........45

3.2 1990 SONRASI DÖNEM: EKONOMĠK PAN-AFRĠKANĠZM…………….........… .46

3.2.1 Ekonomik BütünleĢme Çabaları: AEC‟nin KuruluĢu………….…………..............47

3.2.2 Sirte Deklarasyonu, Lomé Zirvesi ve Afrika Birliği‟nin KuruluĢu ……………......47

3.2.3 Afrika Birliği‟nin Yapısı ve Organları……………………………………………..49

3.2.4 Meclis…………………………………………… …………………………..……..51

3.2.5 Yürütme Konseyi……………………………………………………..……………51

3.2.6 Pan-Afrikan Parlamento………………………………………...………………....52

3.2.7 Komisyon………………………………………………….……………...…………52

3.2.8 BarıĢ ve Güvenlik Konseyi……..……………………….. ……………….………..53

3.2.9 Diğer Organlar…….………………………………………...……………………..53

3.3 Afrika‟da BütünleĢmeye Son Noktayi Koyma Çabalari; Afrika Birlik Hükümeti

………………………………………….………..…………..57

3.4 Accra Zirvesi ve Birlik Hükümeti DüĢüncesine Doğrudan ve AĢamalı

YaklaĢımlar……………………………………………………………………………...59

3.5 Sömürgeciliğin Ortadan Kaldırılması………………..……………...……………..……60

3.6 Afrika Devletleri Arasında Sınır Sorunları ……………………………………………63

3.7 AĢamalı YaklaĢımcılar ………………………………………………….……………65

3.8 Accra Zirvesi‟nin Ardından Son GeliĢmeler…..………………………………..……..66

SONUÇ…………………………………………………..............................……………..69

KAYNAKÇA………………………………………………………….……......................74

Page 8: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

iv

KISALTMALAR LĠSTESĠ

ABÖ :Afrika Birliği Örgütü

AEC :African Economic Community,

:Afrika Ekonomi Topluluğu

AFB :Afrika Birliği

AĠHHM :Afrika Ġnsan ve Halkların Hakkı Mahkemesi

ALC :African Liberation Committee,

:Afrika Bağımsızlık Komitesi

CEN-SAD :Sahel-Sahra Devletleri

EAC :East African Community, Doğu Afrika Topluluğu

EACSO :East African Common Services Organization,

:Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey

ECOWAS :West African Economy Community,

:Batı Afrika Ekonomi Topluluğu

GGU :Ghana-Guine Union, Gana-Gine Birliği

ITF :Interdepartmental Task Force,

:Birimlerarası Görev Gücü

LPA :Lagos Plan of Action, Lagos Eylem Planı

NAACP :National Association for the Advancement of Coloured

People, Renkli Halkların Ġlerlemesi Ulusal Derneği

OCAM :Organisation Commune Africaine et Malgache,

:Afrika ve MalgaĢ Birliği

SADC :Southern Africa Development Community,

:Güney Afrika Kalkınma Topluluğu

UAS :United African States, Afrika BirleĢik Devletleri

UDEAC :Union Douanière et Économique de l‟Afrique Centrale

Orta Afrika Gümrük ve Ekonomi Birliği

UNIA :Universal Negro Improvement Association,

:Dünya Siyahlarını GeliĢtirme ve Koruma Derne

GGU :Ghana-Guine Union, Gana-Gine Birliği

ITF :Interdepartmental Task Force,

:Birimlerarası Görev Gücü

Page 9: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

v

LPA :Lagos Plan of Action, Lagos Eylem Planı

NAACP :National Association for the Advancement of Coloured

:People, Renkli Halkların Ġlerlemesi Ulusal Derneği

OCAM :Organisation Commune Africaine et Malgache,

:Afrika ve MalgaĢ Birliği

PAFMECA :Pan-Afican Freedom Movement for East and Central Africa,

:Doğu ve Orta Afrika Ġçin Pan-Afrikan Özgürlük Hareketi

PSC :Peace and Security Council,

:BarıĢ ve Güvenlik Konseyi

SADC :Southern Africa Development Community,

:Güney Afrika Kalkınma Topluluğu

UAS :United African States,

:Afrika BirleĢik Devletleri

Page 10: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

vi

ÖZET

Bu tez, Afrika‟da bağımsızlık mücadelelerinin verilmeye baĢlandığı 1960‟lı yıllardan

günümüze dek süren ve 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve köle ticareti nedeniyle

dünyaya yayılmıĢ olan siyahların eknomik sömürüden, ırksal ayrımcılıktan, siyasal ve

sosyal eĢitsizlikten kurtulmasını amaçlayan Pan-Afrikanist hareketten temel alan Afrika‟da

bütünleĢme çabalarını ele almaktadır. Tezin amacı, Afrika‟nın sömürgeciliğin ortadan

kaldırılması, ekonomik azgeliĢmiĢliğin bertaraf edilmesi, sürdürülebilir kalkınmanın

sağlanması gibi kökenlerinde sömürgecilik döneminden miras kalan bölünmenin yattığı tüm

sorunları ortadan kaldırmanın yolu olarak görülen kıtasal bütünleĢmede, iĢlevselci

iĢbirliğinin en etkili yol olduğunu ortaya koymaktır.

Birinci bölümde, bütünleĢmenin tanımı ve mahiyeti tespit edilmeye çalıĢılmıĢ,

Afrika‟da bütünleĢme çabalarının inceleneceği teorik çerçeveyi teĢkil eden uluslararası

bütünleĢme teorileri ve modelleri sınıflandırılarak değerlendirilmiĢtir

Ġkinci bölümde, Afrika‟da bütünleĢme düĢüncesinin temelini teĢkil eden Pan-

Afrikanizm düĢüncesi değerlendirilmiĢ ve hem bağımsızlık hareketlerine hem de Afrika

Birliği Örgütü‟nün kuruluĢuna nasıl kaynaklık ettiği tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır. Buna

göre bütünleĢme düĢüncesine farklı yaklaĢımlar, uluslararas bütünleĢme teorileri

bağlamında sınıflandırılmıĢtır. Bu bölümün temel hedefi, Afrika Birliği Örgütü‟nün

kurulmasıyla ortaya çıkan modelin hangi bütünleĢme modelini esas aldığını ortaya

koymaktır.

Üçüncü ve son bölümde ise, Afrika Birliği Örgütü‟nün kendi kimliğini oluĢturma

sürecindeki faaliyetleri ve örgütü Afrika Birliği‟ne dönüĢtürerek bütünleĢtirmeyi

derinleĢtirme çabalarının nedenleri tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır. Ardından ise bütünleĢmeyi

tam siyasal bütünleĢme ile tamamlama çabaları değerlendirilmiĢ ve benzer Ģekilde farklı

yaklaĢımlar uluslararası bütünleĢme teorileri ve modelleri bağlamında sınıflandırılmaya

çalıĢılmıĢtır. Bölümün sonunda ise, Afrika‟da bütünleĢmenin son durumu değerlendirilmiĢ

ve ileriye dönük tahminler yaplmaya çalıĢılmıĢtır.

Anahtar Kelimeler:

Page 11: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

vii

SUMMARY

THE INTERGRATĠON OF AFRĠCAN UNĠON FROM THE ORGANĠSATĠON

OF AFRĠCAN UNĠTY

The birth of the Organisation of African Unity (OAU) 50 years ago in Addis Ababa

emerged from the aspiration towards an ideal of unity advocated by the fathers of

independence. From 22 to 25 May 1963, 30 African countries took part in the conference in

the Ethiopian capital which set up the OAU, which marked the arrival of the first pan-

African organisation. A charter defined its objectives, principles and institutions.

The struggle against colonialism: Right from the outset, the main objectives of the

organisaton have been to eradicate colonialism and to combat racial discrimination. So its

first resolutions were about combating apartheid and about the liberation movements.

Among the OAU‟s missions are strengthening unity and solidarity between African states,

coordinating cooperation for development, preserving the sovereignty and territorial

integrity of member states and promoting international cooperation in the framework of the

United Nations. Through its coordination committee for the liberation of Africa, the OAU

supported the emancipation of African territories that were not yet independent. The aim

was achieved in 1990 with Namibia securing its independence. Africa also witnessed the

crowning achievement of its fight against apartheid with the liberation of Nelson Mandela

and his election as President of South Africa. Thirty years after the creation of the OAU,

South Africa became its 53rd member during the Tunis summit in June 1994.

OAU and the quest for political and economic unity: Since it was created, the OAU

has given the peaceful settlement of inter-African conflicts a key place in its work. A

mediation, conciliation and arbitration commission was set up for this purpose but its

resources are limited and the organisation often uses Councils of Wise People or ad hoc

committees to try to find solutions to disputes. An African Charter on Human and People‟s

Rights was adopted at the 1981 summit in Nairobi and led to the creation, in 1986, of the

African Commission on Human and People‟s Rights.

After the collapse of the communist bloc, the end of the Cold War and East-West

confrontation, Africa had to redefine its policy against the backdrop of a proliferation of

internal conflicts. At the Cairo summit in June 1993, it approved the creation of a

mechanism to prevent, manage and resolve African conflicts. Its main body is made up of

the heads of state of the member countries of the conference‟s bureau in office. The

Page 12: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

viii

organisation is also involved in issues related to development and economic cooperation.

The Lagos action plan, which was adopted at the April 1980 summit, was designed to boost

economic development and the integration of African economies by, in particular,

recommending regional groupings and food self-sufficiency. In June 1991, it was replaced

by the Treaty of Abuja, setting up the African economic community. This treaty envisages in

particular the creation, within a period of 30 years, of an African common market, a

parliament, a central bank and monetary fund.

The AU and the acceleration of the integration process: Despite limited capacity for

action and low levels of financial resources, the intense diplomatic work done by the OAU

has enabled it to confer a tangible reality on a united Africa. The continental organisation

has given its member states a forum to adopt coordinated positions on common issues in

international bodies and to defend the continent‟s interests. Its initiatives were to pave the

way for the birth of the African Union. In July 1999, during an extraordinary summit in

Sirte, the OAU decided to set up a new organisation to replace it. The AU, officially

launched at the Durban summit in 2002, was to be the spearhead tasked with accelerating

and deepening the process of economic and political integration on the continent. Its

founding act envisages bodies and institutions inspired in particular by the model of the

European Union.

The African Union‟s vision is to “build an Africa that is integrated, prosperous and at

peace, led by its citizens and constituting a dynamic force on the world stage”. It is about

moving quicker along the path of unity. It is also about a change of perspective through the

definition of common policies in priority areas: defence, peace and continental security,

integration of African economies, the free movement of people, goods and capital, food

security, the fight against poverty, development, trade, the environment, the fight against

pandemics etc. The peaceful resolution of conflicts is in particular at the heart of its

concerns. In 2004, a Peace and Security Council was created. This new and key institution

can, further to authorisation from the conference of heads of state, order military

intervention in serious circumstances (war crimes, genocide, crimes against humanity). This

is the principle of „non-indifference‟ which breaks with the principle of non-interference

without exceptions set down in the OAU‟s charter. In 2007, the strategic partnership

between the African Union and the European Union was launched.

Five decades after the creation of the OAU and 10 years after the creation of the AU,

Africa has established a dynamic of progress. At the same time, it is aware of the challenges

that it faces and the urgent need to give new momentum to its mission through pan-

Page 13: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

ix

Africanism and an African renaissance. It is about freeing up potential and mobilising

energy, which will enable the continent to become, through initiatives such as the 2063

Africa Programme, a emerging global power in the decades to come.

Keywords:

Page 14: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

x

ÖNSÖZ

Bu tez çalıĢmasında Afrikadaki toplumsal değiĢimin, Afrika birliği örgütü‟nden Afrika

birliği‟ne afrika‟da bütünleĢme çalıĢma iliĢkileri üzerinde etkilerini ve tarihsel süreçlerini

devamında sendikacılığın doğuĢunu, geliĢimini ve Afrika‟da kat ettiği aĢamaları dönemlere

ayırarak incelenmek istenmiĢtir.

Bu çalıĢmanın gerçekleĢtirilmesinde, iki yıl boyunca değerli bilgilerini bizlerle

payĢalaĢan, kullandığı her kelimenin hayatıma kattığı önemini asla unutmayacağım

saygıdeğer danıĢman hocam; Yrd. Doç. Dr. DurmuĢ ALĠ KOLTUK‟a, çalıĢmam boyunca

benden bir an olsun yardımlarını esirgemeyen arkadaĢım Arda DĠLMAÇ ve çalıĢma

süresince tüm zorlukları benimle göğüsleyen ve hayatımın her evresinde bana destek olan

değerli Ailem‟e sonsuz teĢekkürlerimi sunarım.

Taherou Mass KAH

Antalya, 2016

Page 15: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

GĠRĠġ

“United we stand. Divided we fall.”

BütünleĢme, sömürge yönetimlerinin yıkılmaya baĢladığı dönemden günümüze

Afrika‟da siyasetin en önemli konusu oldu. Bunun temel nedeni, sömürgeciliğin Afrika‟da

yarattığı ilk etkinin bölünme olmasıdır. 19. yüzyılda Afrika‟da sömürgeciler lehine ve kâğıt

üstünde gerçekleĢtirilen bu bölünme, bir lanet gibi Afrika devletlerinin ekonomilerini, iç

politikalarını, uluslararası iliĢkilerini hala etkilemektedir. Avrupalı devlet adamlarının hiç

ayak basmadıkları bu topraklarda, kâğıt üstünde ve yalnızca coğrafi Ģekiller esas alınarak

gerçekleĢtirilen bu bölünme, Afrika için geri döndürülemez süreci baĢlattı. Bu nedenle

Afrika‟nın ekonomik, siyasal, toplumsal hatta kimi zaman doğal kronik sorunları,

bölünmüĢlüğün lanetine bağlanır.

Afrika‟da sömürgecilikten bahsederken kabaca 1800 ile 1960 yılları arasında geçen

dönemden söz ediyoruz. Zihinlerde açlık, yoksulluk, savaĢlar, demokratik olmayan

yönetimler, yabanıl bir hayatla resmedilen Afrika‟da bu dönemden önce herhangi bir

medeniyetin kurulmamıĢ olduğu sanılır. Aksine Afrika‟nın bilinen kayıtlı tarihi, M.Ö. 3300

yılında eski Mısır medeniyeti ile baĢlar. M.Ö. 3 bin yılından itibaren Sahra‟nın güneyinde,

batıda Moritanya‟dan, doğuda Sudan‟a kadar uzanan kültürel ve ekonomik hareketlilik,

Sahra-altı Afrika medeniyet havzasının temellerini attı ve bu havza, hızla geliĢen Ģehirleriyle

Doğu Afrika Swahili medeniyeti, Gana Krallığı, Mali merkezli Batı Afrika Medeniyeti,

Volta, Kongo ve Zimbabve. Krallıkları ile giderek zenginleĢti. 7. yüzyıldan itibaren doğudan

ve kuzeyden gelen Arap akınlarıyla Sudan ve doğu sahili MüslümanlaĢmaya ve Arap tacirler

aracılığıyla dıĢa açılmaya baĢladı. 11–15. yüzyıl aralığında Müslüman Afrikalı halklar;

Bornu, Vaday, Kanem, Asanti, Darfur gibi çeĢitli krallıklar kurdu. Kara Afrika dıĢ dünyaya

eksik ve geç açıldı. Kuzey ve güneyde iki çöl, doğu ve batıda iki okyanus tarafından

korunan Kara Afrika‟nın Batı medeniyetiyle teması için bir dizi bilimsel teknik ve coğrafi

geliĢmenin yaĢanması gerekti. Bu nedenle 15. yüzyıl gibi geç bir tarihe kadar yalnızca

Kuzey Afrika, Akdeniz‟den medeniyetlerle iliĢki halindeydi. Bu yüzyılda, özellikle

denizcilik alanında yaĢana geliĢmeler sayesinde, Afrika‟ya yönelen keĢif yolculuklarında

Portekiz baĢı çekti. Ġspanya tarafından kuĢatılan ve Avrupa‟nın geri kalanından yalıtılmıĢ

olan Portekiz, Hint Okyanusu ticaretini ve Baharat Yolu‟nu kontrolü altında tutmak için

Afrika kıyılarından elde ettiği altına ihtiyaç duydu. Müslümanlardan kalan trigonometri

bilgisiyle boylam hesaplaması konusunda sorun yaĢamayan ve manevra yeteneğine sahip

Page 16: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

2

karavelalar ile Afrika‟nın sığ kıyılarına yanaĢmayı baĢaran Portekiz‟in bu keĢifleri

yapmasında en kolaylaĢtırıcı unsur, özellikle ekvatorun güneyinde seyahati mümkün kılan

usturlabın icadı oldu. Papalıktan Afrika‟da ticaret yapma tekelini ve kilise kurma yetkisini

alan Portekiz, Batı Afrika kıyılarında ticaret noktaları kurdu ve buradan elde ettiği altın, tuz

ve köleleri ana kıtaya taĢıdı.

Portekiz kıyılardan içerilere ilerleyerek koloniler kurmayı ve kendi nüfusunu kıtaya

taĢımayı tercih etmedi. Bunun ilk nedeni, kıtanın içlerine ilerlemesi halinde direniĢle

karĢılaĢacak olması ve savaĢmasının gerekmesidir. Asıl hedefi, Hint Okyanusu ticaretini

kontrolü altına almak olan Portekiz için bu uğraĢ, gereksiz yere kaynakların tüketilmesi

demektir. Diğer yandan çeçe sineğinin yaydığı uyku hastalığı baĢta olmak üzere

Portekizlileri. kıyıma uğratan salgın hastalıklar da ilerlemeyi durdurdu. Zaten madeni

eĢyalar, giysi gibi temel iĢlenmiĢ ürünler karĢılığında yaptığı altın, tuz, kereste ve köle

ticareti Portekiz‟e nihai hedefine ulaĢma yolunda yeterli oldu ve koloniler kurmaktansa

ekonomik olarak güçlenmeyi tercih etti. Portekiz‟in Afrika kıyılarında giriĢtiği bu ticaretin

ilk etkisi Hıristiyanlığın giderek bölgede yaygınlaĢması oldu. Ancak Portekiz topyekûn bir

misyonerlik faaliyetine giriĢmek yerine kabile Ģeflerini Hıristiyan olmaları için teĢvik etti ve

onları köle ticaretinin aracısı yaptı. Portekiz‟in köle ticaretinde üstünlüğü 17. yüzyıla kadar

sürdü. Bu yüzyılda önce Hollanda, Afrika‟da ticarete baĢladı. Protestan olan Hollanda,

Papalığın köle ticaretini Portekiz tekeline veren fermanını tanımadı ve ilerleyiĢi Portekiz‟e

göre oldukça hızlı oldu. Yüzyılın ikinci yarısında ise Ġngiltere ve Fransa‟da bu ticarete

katıldı. Bu ülkelerin kıtaya giriĢi, köle ticaretinin boyutlarının değiĢmesine neden oldu.

Özellikle Ġngiltere‟nin köle karĢılığı silah ticareti yapması, hem yerel Ģeflerin otoritesini

güçlendirerek kıtada yozlaĢmıĢ siyasal kültürün temelini attı hem de etnik çatıĢmaların

niteliğini değiĢtirdi. 18. yüzyıl boyunca Atlantik‟in diğer yakasına taĢınan kölelerin %40‟ı

Ġngiltere, %31‟i Portekiz, %18‟i ise Fransa tarafından taĢındı. Yine Portekiz ile benzer

Ģekilde bu ülkeler de kıyılarda ticaret kolonileri kurma yoluna gitti ve ne kendi nüfusunu ne

de yönetim anlayıĢını kıtaya taĢıdı. 19. yüzyılda artık Avrupa devletleri kıtaya yerleĢme ve

burada kendi yönetimlerini kurma yoluna gittiler ve Afrika‟nın sömürgeleĢtirilmesi, 1878–

1893 yılları arasında çok kısa bir sürede gerçekleĢti. Afrika‟yı sömürgeleĢtirmenin ilk

nedeni, Sanayi Devrimi sonrasında artık köle emeğine değil hammadde ve pazara ihtiyacın

artmasıydı. Sanayi Devrimi ile birlikte Afrika ile yapılan ticaretin yapısı da değiĢti. Köle

ticareti istikrarsız bir Afrika gerektiriyordu. Devrim sonrası artık sanayi mallarını

pazarlamak ve ticareti serbestleĢtirmek isteyen devletler, Avrupa‟nın uluslararası hukuk ve

ticaret kurallarını Afrika‟ya yerleĢtirme ihtiyacı duydu. Bunun yolu da Avrupa‟nın yönetim

Page 17: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

3

anlayıĢının doğruda kıtaya taĢınmasıydı. Diğer yandan Ġtalya ve Almanya‟nın ulusal

birliklerini sağlayarak Avrupa sahnesine güçlü devletler olarak çıkmaları, 1815‟te

Avrupa‟da sağlanmıĢ olan uyumu bozdu. Ġtalya ve Almanya karĢısında güç dengesinin

sağlanamaması ve ticaretin istikrarlı bir Avrupa‟yı gerektirmesi nedeniyle, güç

mücadelesinin Avrupa dıĢındaki topraklara taĢınması en uygun yol olarak görüldü. Böylece

Avrupa‟daki ulus devletler birbirlerinin varlığını kabul ettiler ve çatıĢma nedeni Avrupa

dıĢına taĢınarak kendi aralarında yeniden bir denge kurma yoluna gittiler. Teknolojik

geliĢmelerin artık Afrika‟nın içlerine ilerlemeyi mümkün kılması da bu durumu

kolaylaĢtırdı. Bunlardan ilki, buharlı makinelerin keĢfi ile demiryolunun yaygınlaĢmasının,

sömürgeci devletler için nüfus aktarma, ticaret ve yönetimi kolaylaĢtırma açısından sağladığı

kolaylıktı. Özellikle madenlerin keĢfi, demiryollarının önemini arttırdı ve demiryolu yapımı

ile maden sahipliği birbiriyle bağlantılı hale geldi. Afrika‟nın fethini kolaylaĢtıran bir baĢka

geliĢme ise silah teknolojisinde yaĢandı. Seri ateĢ eden silahları ve topların kullanılması,

siyah direniĢinin kolayca kırılmasını sağladı. Üçüncü önemli geliĢme ise tıp alanında

yaĢandı. 19. yüzyılın ortalarına kadar beyazları kıtada kıyıma uğratan sıtmaya karĢı kininin

ilaç olarak kullanılması, sömürgecilerin kıtada ilerleyiĢini kolaylaĢtırdı. Zira bu döneme

kadar Ġngiltere garnizonlarında bulunan beyazların %77‟si sıtmadan hayatını kaybetmiĢti.

1880 yılına kadar Afrika‟nın küçük bir bölümü doğrudan yabancı yönetimi altındaydı. Batı

Afrika‟da bugünkü Senegal, FildiĢi Sahilleri, Benin, Gana ve Nijerya‟nın kıyıları Ġngiltere

ve Fransa yönetimi altına girmiĢti. Kuzey Afrika‟da sadece Cezayir, uzun süren bir direniĢi

bastırmayı baĢaran Fransa‟nın yönetimindeydi. Orta Afrika‟da Mozambik ve Angola kıyıları

Portekiz tarafından, Güney Afrika kıyıları ise Boerlerle mücadeleyi kazanan Ġngiltere

tarafından yönetiliyordu. Doğu Afrika‟da ise yabancı yönetimi altında olan bir ülke yoktu.

Bu tarihe kadar yabancı yönetimi altına giren topraklar tüm kıtanın %2o‟sinden azdı. Hızlı

paylaĢım süreci aĢağı yukarı 20 yılda tamamlandığında ise tüm kıtada Etiyopya ve Liberya

dıĢında sömürgeleĢtirilmemiĢ bir ülke kalmayacaktı.1

Sömürgeci güçlerin Afrika‟nın paylaĢımını bir uzlaĢı içinde gerçekleĢtirdiği

sanılmamalıdır. Batı Afrika‟da ve özellikle Mısır‟da Ġngiltere ve Fransa arasında yaĢanan bir

rekabet söz konusuydu. Ancak en büyük sorun, Belçika‟nın Kongo üzerindeki talebi

sonucunda çıktı. Sömürgecilik yarıĢına katılmak isteyen Belçika Kralı II. Leopold, önce

1876‟da Brüksel Coğrafya Konferansını topladı, ardından Uluslararası Afrika Derneği‟ni

kurarak Henry Morton Stanley‟i Kongo‟nun keĢfi için görevlendirdi. Bu dönemde Kongo‟da

1 Boahen, 2003: 1.

Page 18: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

4

Portekizli tüccarlar tarafından köle ticareti yapılmaktaydı. Belçika‟nın bölgeye giriĢi

Portekiz‟i rahatsız etti.

Batı Afrika kıyılarında ticari faaliyete giriĢen ilk devlet olan Portekiz Kongo üzerinde

ticari ve yönetsel hakları olduğunun kabul edilmesini istiyordu. Portekiz için önemli olan

Kongo‟nun kuzeyinde üzerinde taĢımacılık yapılmaya müsait olan Kongo Nehri‟ni denetimi

altında tutmaktı. Köle ticaretinin yasaklanması konusunda baĢı çeken Ġngiltere, Portekiz‟in

bölgede sürdürdüğü ticareti desteklemese de sömürgecilik yarıĢında en büyük rakip olarak

gördüğü Fransa‟nın Gabon‟dan baĢlayarak Kongo‟nun güneyine doğru yerel Ģeflerle

anlaĢma yaparak ilerlemesi üzerine Portekiz‟le anlaĢma yoluna gitti. Fransa‟yu uzak tutmak

için Portekiz‟i destekleme yoluna giden Ġngiltere, 26 ġubat 1884‟te Portekiz ile anlaĢma

imzalayarak bölgedeki egemenliğini tanıdı. Bu anlaĢma Kongo sorununun

uluslararasılaĢmasına neden oldu.2 Bu sorunu değerlendiren ve sömürgecilik yarıĢında kendi

payını belirlemek isteyen Bismarck, Kongo sorununun çözüme kavuĢturulması için

konferans çağrısı yaptı.

Berlin Batı Afrika Konferansı, 15 Kasım 1884-26 Kasım 1885 tarihleri arasında

toplandı.3 Ana gündem maddesi Kongo sorunu olan konferansta, Kongo Nehri‟nin Atlantik

Okyanusu‟na açılan bölümde ticaretin serbestleĢmesi, Kongo ve Nijer Nehirleri üzerinde

serbest dolaĢım ve Afrika sahillerinde yeni yerler elde etmede uyulacak prensipler diğer

gündem maddelerini oluĢturdu. Kongo üzerinde Belçika‟nın haklarının tanındığı

konferansta, Avrupa devletlerinin kıtada yeni yerler elde etmeleri fiili iĢgal ilkesine

bağlandı. Böylece, 1815‟te Avrupa‟da tesis edilen uyumun bozulmaması için güç

mücadelesini kıta dıĢına taĢıyan bu devletler, burada verilen sömürge elde etme

mücadelesini de kurallara bağlayarak birbirlerine karĢı kuvvet kullanımından kaçacaklarını

teyit etmiĢ oldu.

Konferansın Afrika‟da sömürgecilik lanetinin baĢlangıcı kabul edilmesinin ilk sebebi,

büyük güçler olan Ġngiltere, Fransa, Portekiz, Almanya ve Belçika‟nın paylarının harita

üzerinde tespit edilmiĢ olmasıdır. Ġngiltere BaĢbakanı Lord Salisbury bu paylaĢım için Ģöyle

demektedir:

2 Wesseling, 1996: 101.

Page 19: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

5

“Haritalar üstünde beyaz adamın hiç ayak basmadığı yerlere sınırlar çizmekle

meşguldük. Birbirimize dağları, nehirleri ve gölleri bağışlıyorduk. Ancak bu dağ, nehir ve

göllerin tam olarak nerede olduğunu bilmediğimiz gerçeğini birbirimizden saklıyorduk.”4

Coğrafi Ģekillerden baĢka herhangi bir kriterin paylaĢımda esas alınmaması, tarihsel

olarak bir bütün olan bölgeleri birbirinden ayırdı. Bu paylaĢımda, geleneksel Ģeflikler,

monarĢiler, diğer topluluklar göz ardı edildi ve çoğunlukla bunları dikine bölen sınırlar

çizildi. Örneğin, Bakongo bölgesi, Fransa, Belçika ve Portekiz arasında bölündü. Benzer

Ģekilde Somaliland‟da Ġtalya, Fransa ve Ġngiltere tarafından üç farklı sömürge yönetimi

kuruldu.5 Bugün Afrika‟da dümdüz sınırlarla birbirinden ayrılmıĢ bu kadar çok sayıda

devletin olmasının sebebi budur.

Tarihsel olarak bir arada yaĢama kültürüne sahip insanların farklı devletlerin tesis

ettikleri sömürge yönetimleri altına girmeleri, farklı dönüĢüm süreçleri tecrübe etmelerine

neden oldu. Diğer yandan bu bölüĢüm, her bir devletin azınlığını diğer bir devletin sınırları

içinde bıraktı. Dolayısıyla hem tarihsel olarak bir arada yaĢama kültürüne sahip etnik gruplar

birbirlerinden ayrıldı hem de bağımsızlık sonrası yaĢanacak olan sınır ve ulus inĢası

sorunlarını beraberinde getirdi. Bu durum hem Afrika devletlerinin kendi aralarında yaĢadığı

ve kimi durumda silahlı bir mücadeleye varabilen çatıĢmalara hem de neredeyse tüm Afrika

devletlerinin muzdarip olduğu iç savaĢlara neden oldu. Kâğıt üstüne çizilen bu sınırlar,

Afrika‟da kimin kim olduğuna dair bir kafa karıĢıklığı yarattı. Bunun sonucu olarak,

sömürgecilik döneminde siyah ve beyaz arasındaki çatıĢmalar “kimin neye sahip olacağı” ile

ilgiliyken, bağımsızlık sonrası Afrika‟da siyahlar arasında yaĢanan çatıĢmalar “kimin kim

olduğu” ile ilgiliydi. Bu durum etnik gruplar Ģöyle dursun, kabileleri hatta Somali‟de

görüldüğü gibi kabile altı birleĢmeleri birbirine düĢürdü. Üstelik bu çatıĢmalar, Müslüman

kuzey ve Hıristiyan güney gibi ikili bir ayrımın söz konusu olduğu ülkelerde çok daha

keskin yaĢandı.

Fiili iĢgalin artık bir uluslararası hukuk kuralı olarak kıtadan sömürge elde etmede

uyulacak ilke haline gelmesi, bu devletlerin bu devletlerin bir toprak üzerinde hak iddia

edebilmeleri için askeri olarak orayı denetimi altına almasını gerektirdiğinden, devlet

yapılanmalarının, yönetim anlayıĢlarının, hukuklarının, dil ve dinlerinin kıtaya aktarılması

anlamına geldi. Dolayısıyla Afrika‟nın kendi siyasi kültürüyle organik bir bağı olmayan bu

kültür, yapısal sorunların temelini attı. Sömürgeciliğin Afrika‟daki en büyük etkisi ise 4 Tayyab Mahmud, 2006: 3.

5 Martin Meredith, 2006: 2.

Page 20: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

6

azgeliĢmiĢlik oldu. Bu durum ilk elde kurulan ekonomik yapı ile yaratıldı. Afrika‟nın

hammaddeleri metropollere taĢınırken burada herhangi bir altyapı yatırımı yapılmadı,

endüstriyel geliĢimin yolu açılmadı. Kolonyal eğitim sistemi de azgeliĢmiĢliğin

nedenlerinden birisidir. Afrika‟nın kendi değerler sistemi ile hiçbir organik bağı olmayan bu

eğitim sistemi, insan sermayesinin geliĢmesini engelledi. Sömürgeciler sadece ekonomik

sömürüyü kolaylaĢtıracak iĢlerde çalıĢabilecek insanlar yetiĢtirdiler ve eğitim sisteminin bir

parçası kılınmayan Afrika halkları içinde marjinalleĢmiĢ ve dıĢlanmıĢ bir gençlik kültürü

oluĢtu.

Diğer yandan sömürge yönetiminin tesisi ile birlikte Afrika‟da pazarlar ve iç ticaret de

birbirinden koparıldı. Yerel ihtiyaçlara göre belirlenmiĢ ticaret yolları ortadan kalktı ve her

bir sömürge yönetimi kendi sömürgelerini birbirine ve nihayetinde metropole bağlayan

ticaret yolları oluĢturdu.6 UlaĢım yolları, demiryolu hatları da bu ihtiyaca cevap verecek

Ģekilde inĢa edildi. Bu durum kentleĢme paternlerini de etkiledi ve kent ile kır arasındaki

uçurumu derinleĢtirdi. Dolayısıyla bağımsız Afrika devletlerine bozuk bir ekonomik yapı

miras kaldı. Görülüyor ki Afrika‟da sömürgeciliğin yarattığı bölünme, gerek iç gerekse

uluslararası alanda yaĢana tüm sorunların kaynağı niteliğindedir. Bu nedenle bütünleĢme,

her dönemde öne çıkan farklı saiklerle, tüm bu sorunları ortadan kaldıracak ve Afrika‟ya

dünyada hak ettiği yeri almasını sağlayacak bir çözüm olarak görülmüĢtür. Yeni Dünya‟da

baĢlayan bağımsızlık mücadeleleri döneminde kıtaya taĢınan Pan-Afrikanizm hareketinden

esinlenen bütünleĢme çabaları, bağımsızlık döneminde bugüne Afrika‟da siyasetin temel

konusu olmuĢtur. Tezin amacı, bu bütünleĢme çabasını, uluslararası bütünleĢme teorileri ve

modelleri bağlamında değerlendirmektir. Teori, incelenen alanla ilgili olgu ve olaylar

arasındaki iliĢkileri anlamada ve analiz etmede gerekli ve yararlı bir çerçeve olarak

nitelendirilebilir. Bu çerçeve, araĢtırılan konu ya da çözülmeye çalıĢılan soruna iliĢkin olarak

betimleme, açıklama ve öngörme olanağı sağlar. Model ise, bazı durumlarda teori yerine

kullanılsa da aynı anlama gelmez. Bir kavramsal çerçeve, genellik, doğruluk ve açıklayıcılık

bakımından teori kadar düzenli görünmediği halde belli bir anlamsal bütünlük içermesi ve

değiĢkenler arasındaki iliĢkilerden yola çıkarak birtakım varsayımlar ortaya koymaya uygun

olması halinde model kavramıyla ifade edilir. Dolayısıyla model, olgu, olay ya da fikirlere

belirli bir açıdan bakmayı mümkün kılan, fakat ortaya koyduğu açıklamaları henüz teori

düzeyine ulaĢmamıĢ bir kavramsal çerçeveye iĢaret eder. BütünleĢmeyi anlama, açıklama ve

6 Ocheni ve Nwankwo, 2012: 51.

Page 21: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

7

öngörmeyi hedefleyen kavramsal çerçeve, bu anlamda bir teoriden ziyade bir model niteliği

taĢımaktadır.

Uluslararası bütünleĢme konusunda yegâne inceleme biriminin Avrupa Birliği olması

ve baĢka bütünleĢme hareketleri üzerinde yeterince derinlikli incelemeler yapılmaması, bu

modellerin bir teoriye doğru evrilmesinin önünde bir engel teĢkil etmiĢtir. Bu bağlamda,

Afrika‟da aĢağı yukarı 50–60 yıllık bir geçmiĢi olan ve Fas istisnası haricinde tüm Afrika

ülkelerini bütünleĢme hareketinin bir parçası kılmayı baĢararak Avrupa Birliği‟nden daha

baĢarılı sayılabilecek ABÖ/AFB‟nin bütünleĢme teori ve modelleri bakımından incelenmesi,

bu modellerin eksiklerinin belirlenmesi için önem teĢkil etmektedir.

Bu çalıĢmada, Afrika‟da bütünleĢme çabaları üç dönem halinde incelenmektedir. Ġlk

dönem, sömürgeciliğin tüm biçimleriyle ortadan kaldırılmasının amaçlandığı ve nihayetinde

Afrika Birliği Örgütü‟nün kurulduğu dönemdir. Ġkinci dönem, bağımsız Afrika devletlerinin

özellikle ekonomik azgeliĢmiĢlik bağlamında yaĢadığı sorunların belirleyici olduğu ve bu

sorunlara cevaben Afrika‟da bütünleĢmenin derinleĢtirilmesinin amaçlandığı dönemdir. Bu

dönemde Afrika Birliği Örgütü yapısal bir değiĢime uğrayarak Afrika Birliği‟ne

dönüĢmüĢtür. Son dönem ise Afrika‟nın mustarip olduğu sorunlara hızla bir çözüm

geliĢtirilmesinin amaçlandığı, bu bağlamda bütünleĢme çabalarının siyasi bütünleĢme ile

tamamlanmasının amaçlandığı dönemdir. Bu bağlamda bu çalıĢmanın ilk bölümünde,

bütünleĢmenin tanımı ve mahiyeti tespit edilmeye çalıĢılacak Afrika‟da bütünleĢme

çabalarının inceleneceği teorik çerçeveyi teĢkil eden uluslararası bütünleĢme teorileri ve

modelleri sınıflandırılacak ve değerlendirilecektir.

Ġkinci bölümde, Afrika‟da bütünleĢme düĢüncesinin temelini teĢkil eden Pan-

Afrikanizm düĢüncesi değerlendirilecek ve hem bağımsızlık hareketlerine hem de Afrika

Birliği Örgütü‟nün kuruluĢuna nasıl kaynaklık ettiği tespit edilmeye çalıĢılacaktır. Buna göre

bütünleĢme düĢüncesine farklı yaklaĢımlar, uluslararası bütünleĢme teorileri bağlamında

sınıflandırılacak ve ortaya çıkan modelin hangi bütünleĢme modelini esas aldığı ortaya

konacaktır.

ÇalıĢmanın üçüncü bölümünde ise Afrika Birliği Örgütü‟nün kendi kimliğini

oluĢturma sürecindeki faaliyetleri ve örgütü Afrika Birliği‟ne dönüĢtürerek bütünleĢtirmeyi

derinleĢtirme çabalarının nedenleri tespit edilmeye çalıĢılacaktır. Ardından ise bütünleĢmeyi

tam siyasal bütünleĢme ile tamamlama çabaları değerlendirilecek ve benzer Ģekilde farklı

yaklaĢımlar uluslararası bütünleĢme teorileri ve modelleri bağlamında sınıflandırılmaya

çalıĢılacaktır. ÇalıĢmanın temel amacı, Afrika‟nın sömürgeciliğin ortadan kaldırılması,

ekonomik azgeliĢmiĢliğin bertaraf edilmesi, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması gibi

Page 22: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

8

kökenlerinde sömürgecilik döneminden miras kalan bölünmenin yattığı tüm sorunları

ortadan kaldırmanın bir yolu olarak görülen kıtasal bütünleĢmede, iĢlevseli iĢbirliğinin en

etkili yol olduğunu ortaya koymaktır. ÇalıĢmanın birincil kaynakları, Afrika Birliği Örgütü

ve Afrika Birliği‟nin anlaĢmaları, kararları, toplantı tutanakları, uzmanlık komitelerinin

raporları ve önde gelen Afrikalı devlet adamlarının konuĢma ve açıklamalarıdır. Ġkincil

kaynaklar olarak ise uluslararası bütünleĢme teorileri ve modelleri ile Afrika‟da bütünleĢme

çabalarını değerlendiren yazın kullanılacaktır.

Page 23: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

9

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

I. ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLERDE BÜTÜNLEġME TEORĠLERĠ VE

MODELLERĠ

1.1.BütünleĢme Kavramı

KüreselleĢme süreci ile birlikte bütünleĢme, uluslararası iliĢkiler disiplininde giderek

daha fazla tartıĢılan bir olgu haline geldi. Bununla birlikte, özellikle Ġkinci Dünya

SavaĢı‟ndan sonra bütünleĢme kavramını açıklamaya çalıĢan kuramlar geliĢtirilmiĢ olmasına

rağmen, bütünleĢmenin ne olduğu hakkında tam bir görüĢ birliği mevcut değildir. 7Puchala

bu konuda,

“Elli yıldan daha uzun bir süredir devam ettirdiğimiz tanımlama, yeniden tanımlama,

modeller kurma ve teoriler geliştirme yönündeki çabalarımız bizi, uluslararası

bütünleşmeden bahsederken tam olarak neden söz ettiğimiz veya bu olguyu inceleyerek

nereye varmak istediğimiz konusunda tatmin edici bir sonuca götürmemiştir.” demektedir.

Uluslararası bütünleĢme kimi zaman bir durum, kimi zaman bir süreç, kimi zaman ise

her ikisi olarak görülmekte ve içinde birden fazla olguyu barındırmaktadır. Bir durum olarak

bütünleĢme, statik ve değiĢmez kurallara göre iĢleyen bir düzeni veri alır. Burada

bütünleĢme, farklı devletlerden oluĢan bir kurumun, zorlama araçlarını kullanma yetkisini

ele geçirmesi, karar verme mekanizmasına sahip olması ve bu devletlerin vatandaĢları için

siyasi bir kimlik oluĢturabilmesi durumudur.

BütünleĢmeye varan tarihsel iliĢkilerin

geliĢiminin yanı sıra verili bir durum olarak bütünleĢme kurallarının zaman içinde

bileĢenlerin rızaları doğrultusunda değiĢebileceği de göz ardı edilmektedir.

BütünleĢmeyi bir süreç olarak değerlendiren teorisyenlerin baĢında gelen Haas ise

bütünleĢmeyi, farklı ulusal ortamlara sahip siyasal aktörlerin bağlılıklarını, beklentilerini ve

siyasal eylemlerini, kurumları üye devletler üzerinde etkiye sahip olan yeni bir merkeze

kaydırmaları için ikna edilmeleri süreci olarak görmektedir.

Tüm bu tanım zenginliğinin ortasında melez bir tanımlamaya gitmek, Afrika için üzerinde

tartıĢacağımız bütünleĢme olgusunun sınırlarının belirlenebilmesi için yerinde olacaktır.

Öncelikle bütünleĢme, değiĢimle ilgili bir kavram olup bir iliĢki biçimidir. Bu iliĢki biçimi,

bileĢenler arasında Ģiddetin azaltılıp yerini karĢılıklı bağımlılık ve ortak yarara bırakmasını

amaç edinir. Bu iliĢki biçiminin belirleyicisi ise ihtiyaçlardır. Devletlerin tek baĢlarına

7 Puchala, 1972: 267.

Page 24: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

10

karĢılamaya muktedir olmadıkları bu ihtiyaçlar, değiĢen koĢulların etkisi sonucunda ortaya

çıkmaktadır. Ekonomik, teknolojik ve çevresel faktörlerde meydana gelen değiĢim,

uluslararası sistemde güç dağılımını ve çıkar algılamalarını değiĢtirir. Nye‟a göre, karar

vericilerin dıĢ politika sorunları karĢısındaki algılamaları bütünleĢme sürecini etkiler. Bu

algılama, ihracata olan bağımlılık, büyük güçler tarafından tehdit edilmek veya değiĢen

uluslararası sistemde statü kaybı Ģeklinde olabilir. Dolayısıyla koĢullardaki değiĢim ve bu

değiĢimin neden olduğu ihtiyaçlar, bütünleĢme sürecinin temel belirleyicisidir. 8

Bu anlamda bütünleĢme, aralarında karĢılıklı bağımlılık bulunan birimlerin tek

baĢlarına sahip olmadıkları özelliklere sahip yeni bir sistem meydana getirmeye dönük

iliĢkileridir.9

Bu sistemin meydana getirilebilmesi, devletlerin dıĢ ve iç politikalarını

bağımsız yönetme yetenek ve arzularından kendi istekleri ile vazgeçmelerini gerektirir ve bu

alanlarda karar alma yetkisi kurulan merkezi organa devredilir. Siyasal aktörler için belli

değerlerin otoriter dağılımını gerçekleĢtirecek bir üst kurum oluĢturmaya dönük bu süreç,

hem ortak bir siyasal kimliğin oluĢturulmasını hem de devletlerin sosyo-ekonomik ve siyasi

dönüĢümünü zorunlu kılar.

Kısaca bütünleĢme, değiĢen koĢulların ortaya çıkardığı ihtiyaçları tek baĢlarına

karĢılamaya muktedir olmayan devletlerin, tek baĢlarına sahip olmadıkları özelliklere sahip

bir sistem oluĢturmak amacıyla merkezi bir organa karar alma yetkisini devretmesini

sağlayacak ortak bir siyasal kimliğin inĢası süreci olarak tanımlanabilir. Bu kapsayıcı sistem

içerisinde dağınık unsurları bir arada tutmak, tutarlı bir yapılanmayı ve devletlerin sistem

içerisinde hem siyasal hem ekonomik hem de sosyal anlamda uyumlaĢtırılmasını gerektirir.

BütünleĢme konusundaki teorik tartıĢmalar da temelde bu uyumlaĢtırma sürecinin ne Ģekilde

iĢlemesi gerektiğine iliĢkin yaklaĢımlar ortaya koymaktadır. Devletler arasında bir birlik

kurmak, bu uyumlaĢtırma sürecinde bir ilk adım olarak görülebilir. Ancak ilk adımı atılan bu

yol bir son duruma varacaktır. Bu son durum, bir federal birlik olabildiği gibi bir güvenlik

toplumu da olabilmektedir.10

Dolayısıyla amaçlanan, sınırları belli olan, bu sınırlar içerisinde karar alma ve bu

kararları uygulama-uygulatma yetkisini haiz bir merkezi organa sahip, öncekine göre hem

coğrafi hem de iĢlevsel anlamda daha kapsayıcı sistemde yeni yapılar ve iĢlevlerin geliĢtiği,

8 Nye, 1971: 93.

9 Arı, 2006: 446

10 Arı, 2006: 6.

Page 25: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

11

ortak bir kimlik ve birlik duygusunun ortaya çıktığı tek bir siyasal birimdir. Bu siyasal birim

içerisinde eski yapılar korunur ve ortaya çıkan yeni yapılar tamamıyla eskilerin yerini almaz.

BütünleĢmeyi mümkün kılabilecek bir takım asgari koĢulların varlığından da söz

edilebilir. Öncelikle bütünleĢme arzusu içinde olan birimlerin coğrafi olarak yakın olmaları

gerekmektedir. Ayrıca aralarında siyasi, ekonomik ve sosyal bir benzerlik bulunmalıdır. Bir

diğer koĢul, bireyler ve toplumlar arasında etkileĢimin var olmasıdır. Toplumlar içerisinde

bu etkileĢimin öncülüğünü yapacak ve bütünleĢmeye destek verecek bir elit kesimin mevcut

olması da gerekmektedir. Aralarında ekonomik karĢılıklı bağımlılık bulunan birimlerin

bütünleĢmeleri daha kolay olabilmektedir. Ayrıca, bütünleĢmeyi destekleyici bir uluslararası

ortamın varlığı da bu koĢullara eklenebilmektedir.

Deutsch, bütünleĢmenin amaçlarını dört baĢlık altında toplamıĢtır: 1) BarıĢı korumak;

2) Daha büyük ve çok amaçlı kapasitelere ulaĢmak; 3) Belli spesifik görevleri yapmak; 4)

Yeni bir imaj ve kimlik kazanmak.11

Bu amaçlar Afrika‟daki bütünleĢme çabalarının her

dönemi için geçerli olmuĢtur. Özellikle sömürgeciliğin neden olduğu yapay bölünme, Afrika

devletleri arasında bir ayrıĢma unsurudur. Afrika‟nın hemen her bölgesinde ikili düzeyde

sınır sorunları yaĢanmakta ve bu sorunlar, kimi durumlarda silahlı atıĢmalara dahi

dönüĢebilmektedir. Sömürgeciliğin yarattığı bölünmeyi ortadan kaldıracak bir bütünleĢme,

kıtada barıĢın kalıcı hale gelmesini sağlayacaktır. Diğer yandan bütünleĢme, Afrika

ekomilerinin tek baĢlarına muktedir olmadıkları sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasını

amalamaktadır. Sömürgecilik döneminde metropol ile sömürge arasında kurulan ve sömürge

ekonomisini tek kaynağın ihracına mahkum kılan ekonomik iliĢkiler, bağımsızlık sonrasında

kalkınmanın önünde önemli bir engel teĢkil etmektedir. BütünleĢmenin tüm ekonomiler

arasında sağlayacağı iĢbölümünün, eski sömürgecilerle olan bağımlılık iliĢkilerini ortadan

kaldırması amaçlanmıĢtır. En önemlisi ise, bütünleĢme Afrika devletlerinin sömürgecilik

yüzünden mahrum kaldığı uluslararası alanda hak ettiği yeri almasını sağlayacak ve yeni bir

Afrika imajı yaratacaktır.

Bu amaçların yanı sıra dönemsel olarak ön plana çıkan bazı özel amaçların da

bulunduğu vurgulanmalıdır. Ġlk dönem bütünleĢme çabaları, temelde kıtanın tümünün

özgürlüğe kavuĢması ve yeni bir paylaĢıma konu olmamasını amaç edinmiĢtir. Soğuk

SavaĢ‟ın ardından yeniden ele alınan bütünleĢme çabalarında ise, sürdürülebilir kalkınma ve

yoksulluğun ortadan kaldırılması sorunsalı ön plana çıkmaktadır.

11

Deutsch, 1988: 404.

Page 26: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

12

1.2. BütünleĢme ÇeĢitleri

Kısaca siyasal birim kurma süreci olarak tanımladığımız bütünleĢme, siyasi,

ekonomik, sosyal, askeri ve benzeri boyutları içinde barındırmaktadır. Bunlar, farklı

bütünleĢme türleri olmaktan ziyade aynı bütünleĢme sürecinin farklı boyutlarıdır. Bunlardan

hangisinin diğerini önceleyeceği, seçilen bütünleĢme modeline, belirlenen hedeflere,

iĢbirliğinin yoğunluğuna, iĢbirliği yapan birimlerin sosyal ve siyasal homojenlik düzeylerine

göre farklılık gösterebilir Nye, bütünleĢmeyi temelde üçe ayırmaktadır. Bunlardan ekonomik

bütünleĢme, ulusötesi bir ekonomi; sosyal bütünleĢme, ulusötesi bir toplum; siyasal

bütünleĢme ise, ulusötesi bir siyasi sistem formülasyonunu ifade etmektedir.12

1.3. BütünleĢme Teorileri

BütünleĢme teorileri, çeĢitli aĢamalardan geçerek geliĢmiĢlerdir. Wiener ve Diez,

bütünleĢme teorilerinin açıklayıcı, analitik ve inĢacı olmak üzere üç aĢamada geliĢtiğini

söylemektedirler.13

Bu aĢamalar çok keskin hatlar ile birbirinden ayrılmamakla beraber

teorik eğilimlerin ortaya çıkıĢını belirtmektedir. Buna göre, bütünleĢme teorileri 1960‟larda

bütünleĢmenin açıklanmasına, neden bütünleĢme eğiliminin doğduğuna ve sonuçlarının ne

olduğu sorularına cevap bulmaya çalıĢmıĢtır. Bu dönemde, özellikle Avrupa‟daki

bütünleĢme çabaları konu edilirken, Avrupa bütünleĢmesine yönelik ilk yaklaĢımlar da

federalizm, fonksiyonalizm ve güvenlik toplumu yaklaĢımı (transactionalism) olarak ortaya

çıkmıĢtır. 1980‟ler ve sonrası, bütünleĢme teorilerinin yönetimin analizini yapmaya

çalıĢtıkları dönemdir. Bu dönemde iki teorik yaklaĢımın tartıĢmaları yönlendirdiği

görülmüĢtür. Bu yaklaĢımlar neo-fonksiyonalizm ve hükümetlerarası kurumlaĢmacılıktır.

1990‟lar ve sonrasında ise, bütünleĢmenin inĢasını temel alan teorik yaklaĢımlar ortaya

çıkmıĢtır. BütünleĢmenin nasıl ve hangi sosyal ve siyasal sonuçlar ile geliĢtiği, bütünleĢme

ve yönetimin nasıl kavramsallaĢtırıldığı sorularına yanıt bulunmaya çalıĢılmıĢtır.

Yukarıdaki dönemsel sınıflandırmaya ek olarak, uluslararası iliĢkiler yazınında genel

eğilim, yaklaĢımları inceleme düzeylerine göre sınıflandırmaktır. Disiplinde genel kabul

gören inceleme düzeyleri birey, devlet ve sistem olmak üzere üç grupta toplanmaktadır.14

Bu

bağlamda söz konusu düzeylere karĢılık gelen modellemeler üzerinde analiz yapılmaya

çalıĢılmaktadır. BütünleĢme teorileri ise, çoğunlukla birey düzeyi göz ardı edilerek

uluslararası sistem düzeyi ve aktör olarak tanımlanan siyasal toplum düzeyinde geliĢtirilen

12

Nye, 2006: 26-27.

13 Wiener ve Diez, 2009: 6–21.

14 Sönmezoğlu, 1989: 79.

Page 27: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

13

teoriler Ģeklinde gruplanmaktadır. Sistem düzeyinde geliĢtirilen teoriler güvenlik toplumu

yaklaĢımı ve federalizm olurken, siyasal toplum düzeyinde geliĢtirilen teoriler federalizm ve

neo-fonksiyonalizmdir.

Bu çalıĢmada, bütünleĢmenin bir süreç olarak tanımlandığı göz önüne alınarak farklı

bir gruplandırmaya gidilecektir. Buna göre, bu sürecin hızlı mı yoksa aĢamalı mı

gerçekleĢmesi gerektiği sorusu Afrika‟daki bütünleĢme çabalarının temelini oluĢturmakta ve

bütünleĢmenin her aĢamasında bu soruya verilen yanıt çerçevesinde bir bütünleĢme modeli

sunulmaktadır. Bu nedenle bütünleĢme teorilerini doğrudan ve aĢamalı olarak iki gruba

ayırmak, Afrika‟daki bütünleĢme çabalarını anlamlandırabilmek için daha faydalı olacaktır.

Doğrudan yaklaĢımlar federalizm ve güvenlik toplumu yaklaĢımı; aĢamalı yaklaĢımlar ise,

fonksiyonalizm ve neo-fonksiyonalizm olarak ele alınacaktır.

1.3.1.1 Doğrudan YaklaĢımlar

1.3.1.2. Federalizm

Federalizm, hem bir devlet modeline hem de bir bütünleĢme sürecine iĢaret

etmektedir. Bir devlet modeli olarak federalizm, gücünü yazılı bir anayasadan alır ve

egemen bir merkez, otonomiye sahip bölgeler ve bunların alt bölgelerinden oluĢur. Bu

model ya devletlerin bir araya gelerek kurumsal ve yapısal bakımdan yeni bir bütün

oluĢturmalarıyla gerçekleĢir ya da bir devletin kendi içindeki farklı unsurların ayrıĢarak alt

birimler meydana getirmesi sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki bir bütünleĢme, ikincisi ise

bir ayrıĢma sürecine iĢaret eder. Söz konusu iki süreç sonunda ortaya çıkan yapı için

“federal” sıfatı kullanılmaktadır.

Federal devlet, devlet yapısının iki değiĢik düzeyde örgütlenmesi sonucunda ortaya

çıkmaktadır. Üst düzeydeki örgütlenme, merkezi örgütlenmeyi temsil etmekte olup “federal

devlet” olarak adlandırılırken, alt düzeyde yer alan örgütlenme “federe devlet” adını

almaktadır. Federal devlette anayasa, merkezin yetkili olacağı alanları düzenlerken,

anayasada düzenlenmemiĢ tüm alanlarda düzenleme yapma yetkisi federe devlete aittir.

Federal devlette merkez (federal devlet) ve çevre (federe devlet) arasındaki iliĢki hiyerarĢik

bir iliĢki değil, yetki bölüĢümüdür. 15

Çoğunlukla dıĢ politika, savunma ve ekonomi gibi

alanlarda düzenleme yetkisi merkeze bırakılır. Diğer alanlarda, yetkinin hangi düzeyde

kullanılmasının daha etkin olacağı esas alınır. Sübsidiarite adı verilen bu prensibe göre,

yetkinin en etkin olacağı ve verimli kullanılacağı en alt düzeyde kullanılması gerekmektedir.

15

Pazarcı, 2007: 177– 178.

Page 28: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

14

“Hizmette halka yakınlık” olarak ifade edilen bu ilkeye göre, ortak yetki alanlarında federe

devletlerin yeteri kadar etkinlikte bulunamaması ve federal devletin müdahalesinin daha

olumlu sonuç doğuracağının öngörülmesi durumunda federal devlete yetkinin devredilmesi

gerekmektedir. Aksi halde, yetkiyi kullanmakta federe devletler öncelikli konumdadır. Bir

bütünleĢme teorisi olarak federalizm,

Uluslararası iliĢkilerin özünde siyasal sorunların bulunduğu, bu sorunların siyasal

çözümler gerektirdiği, söz konusu çözümün ulus devletin sona ermesi ile mümkün

olabileceği, ulus devletin ortadan kaldırılması için anayasal bir düzen eksenindeki federal

karakterli oluĢumlara ihtiyaç duyulduğu ve ulus devlet anlayıĢının sona ermesiyle savaĢın

önlenerek barıĢın kalıcı hale geleceği varsayımlarından hareket eder.16

Temelleri 16. ve 17.

yüzyıl Avrupa‟sında atılan bu yaklaĢım, “bir arada yaĢama sorunu”nu esas almaktadır. Ġki

savaĢ arası dönemde yeniden gündeme gelen yaklaĢım, Avrupa devletlerinin federasyon

çatısı altında birleĢmesini, aksi halde Avrupa‟da barıĢ ve istikrarın sağlanamayacağını öne

sürmüĢtür. Teorik temellerini Richard Coudenhove - Kalergi‟nin 1923 yılında yayımlanan

“Pan-Avrupa” adlı eserinden alan bu giriĢim, Amerika BirleĢik Devletleri modelinden yola

çıkarak Avrupa halklarını temsil eden bir Temsilciler Meclisi ve Avrupa devletlerini temsil

eden bir Senato oluĢumunun gerekliliğinin altını çizmiĢtir.

Bir bütünleĢme süreci olarak federalizm, ayrı birkaç siyasi birimin federal bir devlet

oluĢturmak amacıyla bir araya gelmesi sürecidir.17

Bu süreçte siyasi birimler, ekonomik

varlıklarının ve yaptırım güçlerinin en azından bir kısmını ulusüstü nitelikteki devlete

bırakır. Siyasi birimler kendi iktidarlarını sürdürürken merkezi hükümetin egemenliğini de

tanırlar. Böyle bir federal bütünleĢmenin en iyi örneğini ABD temsil etmektedir.18

Federal bütünleĢme sürecinde egemenlik tek seferde federal devlete devredilir. Bu

nedenle federal bütünleĢme ani ve doğrudandır. Egemenlik uluslararası sisteme üyelikten

doğan bir hukuki statü olduğuna göre, onun bir devlet ya da yeni bir ulusüstü birim

tarafından kaldırılması da aĢama aĢama olmaz. Federalizm, daha çok pratik hayata yönelik

olması nedeniyle eleĢtirilmektedir. Ancak en önemli eleĢtiri, devletlerin egemenliklerini

devretme konusundaki hassasiyetlerini göz ardı etmesine iliĢkindir.19

Federal bütünleĢmenin

baĢarısı, devletlerin ulusal egemenliklerinden vazgeçmeye ne derece hazır olduklarına

bağlıdır. Federalistler, ulusal çıkarın federal çıkara dönüĢmesi ve birleĢmenin sağlanması ile

16

Rosamond, 2000: 28.

17

Özen, 1998: 17.

18 Adogamhe, 2005: 6.

19 Pentland, 1973: 164.

Page 29: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

15

ortaya çıkan iĢbirliğinin geliĢmeyi de beraberinde getireceğini ve egemenlik sorununun daha

fazla gündeme gelmeyeceğini savunmuĢlardır. Ancak, hem Avrupa hem de Afrika‟daki

bütünleĢme çabalarının vardığı son durum aksini göstermektedir. Bu durum ileride

değinilecek olan fonksiyonalist yaklaĢımların çıkıĢ noktasını oluĢturmaktadır.

1.3.1.3. Güvenlik Toplumu YaklaĢımı

Güvenlik toplumu yaklaĢımı, Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası dönemde Karl Deutsch

tarafından ortaya atılmıĢtır. BütünleĢmeyi devletler arasında ya da bir bölgede güvenliğin

korunması olarak algılayan Deutsch, bir bütünleĢmenin baĢarı ölçütünün devletler arasındaki

sorunların barıĢçıl yollardan çözülmesi olduğunu belirtmektedir. Deutsch, bu Ģekilde barıĢın

hâkim olduğu ve sosyal değiĢimlerin barıĢçıl süreçlerle gerçekleĢtiği toplumlara “güvenlik

toplumu” adını vermektedir. 20

Bu anlamda bütünleĢme, bir toprak parçası üzerinde, insanların barıĢçıl değiĢime

yönelik beklentilerini uzun dönemde karĢılama konusunda yeterince yetkin ve güçlü kurum

ve pratiklerin oluĢması ve bir topluluk duygusunun ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla

bütünleĢme, yalnızca halkların ve hükümetlerin tek bir birim oluĢturacak Ģekilde bir araya

gelmesinden ibaret değildir. Deutsch, güvenlik toplumlarını ikiye ayırmaktadır. Buna göre,

birbirinden ayrı parçaların tek bir birim oluĢturacak Ģekilde birleĢtiği toplumlar, amalgam

güvenlik toplumlarıdır. Amalgam güvenlik toplumları tek bir hükümete sahiptir; bu hükümet

federal ya da üniter olabilir. Farklı kimlik ve hükümetleri bulunan devletlerin tek bir üst

otorite altında bir araya geldikleri güvenlik toplumları ise, çoğulcu güvenlik toplumlarıdır.

Çoğulcu güvenlik toplumlarında devletler bağımsızlıklarını sürdürürler. Egemenliklerini

devrederek tek bir devlet çatısı altında birleĢmeleri gerekmez. Böyle toplumlarda ortak değer

yargıları geniĢ çapta oluĢturulur ve paylaĢılır; üyelerin gözünde bu siyasal sistemin

meĢruiyeti vardır. Bu tür siyasal sistemler, sorunların çözümünde geniĢ consensus sağlamıĢ

siyasi ve hukuki kurum ve süreçlerin oluĢturulabilmesi esasına dayanırlar.21

Dolayısıyla söz

konusu topluluk, tek bir devlet çatısı altında toplanmasa bile, çözüm süreçlerini

iĢletebiliyorsa bir siyasal topluluk niteliğine kavuĢmuĢtur. Deutsch‟a göre, eğer

entegrasyonun amacı bütünleĢmiĢ siyasal birimler arasında barıĢın korunması değil de genel

ve özel amaçlar için daha büyük bir güç elde etmek, ortak bir rol kimliğine sahip olmak veya

belli ölçüde bu amaçların tamamına ulaĢmaksa, o zaman ortak bir hükümete sahip amalgam

20

Deutsch, 1957: 5.

21 Dougherty ve Robert L. 1990: 431.

Page 30: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

16

birlik tercih edilmelidir. Ama amaç sadece barıĢın korunması ise, o zaman oluĢturulması

daha kolay olan çoğulcu güvenlik toplumu tercih edilebilir. Deutsch, çoğulcu güvenlik

toplumunun karĢılıklı bağımlılık iliĢkilerinin doğasına uygunluk bakımından amalgam

güvenlik toplumundan daha uzun ömürlü olacağını savunmaktadır.22

Ancak çoğulcu

güvenlik toplumlarının kurulması bazı ön koĢullara bağlıdır. Öncelikle, bileĢenlerin ortak

siyasal değer yaratma kapasiteleri bulunmalıdır. Diğer yandan bileĢenlerin birbirlerinin

ihtiyaçlarına cevap verebilme kapasiteleri olmalıdır. Son olarak, bileĢenler birbirlerinin

siyasal, ekonomik ve sosyal davranıĢlarını önceden tahmin edebilmelidir.23

Deutsch, amalgam güvenlik toplumu kavramı ile bir anlamda SSCB‟yi ve çoğulcu

güvenlik toplumu kavramı ile de NATO‟yu iĢaret etmiĢtir. Bu bağlamda da dünyada barıĢın

korunması konusunda NATO‟nun daha iyi hizmet verdiği kestirme sonucuna ulaĢmıĢtır.

Ona göre, bütünleĢme sadece tek bir devlet çatısı altında toplanmak değil, barıĢı kalıcı hale

getirebilecek bir düzenlemeye gidebilmektir. SSCB gibi tek bir devlet çatısı altında

birleĢmeyi baĢarmıĢ, ancak “dünya barıĢını tehdit etmeyi sürdüren” oluĢumlar baĢarılı bir

bütünleĢme örneği sayılamazlar. Deutsch‟un yaklaĢımına yöneltilen eleĢtirilerin baĢında,

öngördüğü süreci ölçmenin zorluğu gelmektedir. Ona göre, bütünleĢme ve bütünleĢmeye yol

açtığını ileri sürdüğü etkileĢimler ölçülebilir, ancak bu hipotezleri test edecek verilere

ulaĢmak mümkün değildir. Diğer yandan Deutsch‟un yaklaĢımı, bölgesel bütünleĢme,

uluslararası örgüt ve rejim kuramları ya da uluslararası karĢılıklı bağımlılık tezleri

olmaksızın açıklanamamaktadır. YaklaĢımın açıklayıcı olabilmesi diğer yaklaĢım ve

kuramların kullanılmasını gerektirmekte; ancak bu yolla nedensellik bağıntısı

kurulabilmektedir. Diğer bir eleĢtiri noktası, süreci iĢleten mekanizmaların açık ve anlaĢılır

olmamasıdır. Bu süreçte hükümetlerin ve resmi kurumların mı yoksa resmi olmayan

etkileĢimlerin mi bütünleĢme çabalarını tetikleyeceği belli değildir. Kaldı ki kitleler arasında

artan iletiĢim her durumda böyle bir bütünleĢme çabasını tetikleyecek zihinsel bir dönüĢüme

yol açmaz.

1.4. AĢamalı YaklaĢımlar

1.4.1 Fonksiyonalizm

Fonksiyonalizm, idealist akımdan etkilenerek ortaya çıkmıĢtır. Birinci Dünya SavaĢı

sonrasında geliĢen idealist akım, ulusal çıkarların uyumlaĢtırılabileceğini ve uluslararası

22

Dedeoğlu, 2004: 272.

23 Dedeoğlu, 2004: 11.

Page 31: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

17

sisteme barıĢın hâkim olabileceğini savunmuĢtur. Buradan hareketle fonksiyonalizm de tıpkı

federalizm gibi barıĢı kalıcı hale getirecek koĢulların yaratılmasını amaçlar.

Bir bütünleĢme teorisi olarak fonksiyonalizmin kurucusu David Mitrany‟dir. “A

Working Peace System” adlı eserinde Mitrany, ulusötesi iliĢki ve bağların, uluslararası

bütünleĢmeyi sağlayıp sağlayamayacağı ve söz konusu iliĢkilerin geliĢmesinin aĢırı

milliyetçiliği zayıflatıp, istikrarlı bir uluslararası barıĢ ortamı doğmasına katkıda bulunup

bulunmayacağı sorularını temel problematik olarak almıĢtır. Federalizme ulus devletlerin

egemenliklerini federal bir yapıya devretme konusundaki hassasiyetlerini göz ardı ettiği

eleĢtirisini getiren Mitrany, bütünleĢmenin siyasal araçlarla değil, ilk elde teknokratik

düzeyde sağlanacağı yaklaĢımını ortaya koymuĢtur.24

Mitrany‟e göre, geliĢen teknoloji, iletiĢim ve artan kitlesel üretim insanın kendi

kendine yetme özelliğini yitirmesine neden olmuĢtur. Böylece tüm halklar arasında karĢılıklı

bağımlılık giderek artmıĢtır.25

Uluslararası örgütler de artan karĢılıklı bağımlılığın bir

sonucudur. Bu örgütler, artan teknik ihtiyaçlara uluslararası düzeyde cevap verilebilmesi için

teknik iĢlevleri yerine getirirler. Dolayısıyla geliĢen teknoloji teknik ihtiyaçlar yaratır, bu

ihtiyaçlar da uluslararası örgütlerin yerine getireceği iĢlevleri belirler. Bu ihtiyaçların

karĢılanmasını sağlayacak iĢlevlerin uluslararası düzeyde iĢbirliği yapılmaksızın yerine

getirilebilmesi mümkün değildir. Devletler, söz konusu iĢlevleri yerine getirmek için

kurdukları örgütlere, iĢlevle ilgili yetkilerini devrederler. Fonksiyonalistler, enerji, ulaĢtırma,

sağlık gibi alanlarda faaliyet gösterecek uluslararası örgütler kurmanın, üye devletlerin

siyasal egemenliklerini tehlikeye atan kurumlar oluĢturmaktan daha kolay olduğunu

savunmuĢlardır. Fonksiyonalistlere göre, barıĢın sağlanması için küresel bir kurumsal sistem

oluĢturulmasının ilk adımını iĢlevsel uluslararası örgütler oluĢturacaktır.

Dolayısıyla fonksiyonalizmin önerdiği model, bölgesel değil, bir dünya modelidir;

dünya çapında karĢılıklı bağımlılık yaratacak kurum ve kurallar oluĢturulmasına bağlıdır.

Mitrany, birbirinden bağımsız olarak farklı iĢlevleri yerine getirmek için kurulmuĢ

uluslararası örgütlerin, gerekli görülmesi halinde, birbirleri ile iliĢkilendirilip tek bir Ģemsiye

örgüt altında toplanabileceğini söylemektedir. Bu Ģemsiye örgüt, tüm iĢlevsel örgütlenme

ağını kapsayarak onlar arasında eĢgüdüm görevini de yerine getirecektir.26

Mitrany‟nin bu

yaklaĢımı bir anlamda BirleĢmiĢ Milletler‟e iĢaret etmektedir. BirlemiĢ Milletler sistemi

içinde teknik alanda faaliyet gösteren pek çok iĢlevsel örgütlenmeler mevcuttur ve hepsinin 24

Özen, 2001: 10.

25 Mitrany, ,1966: 56

26 Viotti ve Kauppi, , 1993: 241.

Page 32: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

18

eĢgüdümünü sağlayan Ģemsiye örgüt BirleĢmiĢ Milletler‟dir. Bu yapılanma dünyada barıĢı

kalıcı hale getirecek bir iĢbirliği ağı oluĢturmaktadır.

Diğer yandan Mitrany, teknik bir alanda ya da iĢlevsel olarak gerçekleĢen iĢbirliğinin

diğer alanlarda da iĢbirliğine yol açacağını savunmuĢtur. Mitrany, bu süreci ramification

(dallanma) olarak adlandırmaktadır. Buna göre, hükümetler iĢbirliğinin olumlu sonuçlarını

görecekler ve bu onları diğer alanlarda da iĢbirliği yapmaya sevk edecektir. Mitrany,

özellikle ekonomik alanda gerçekleĢtirilecek iĢbirliğinin siyasal bütünleĢmeye yönelik

geliĢmeleri hızlandıracağını öne sürmüĢtür. Dolayısıyla küresel çapta siyasal bir

bütünleĢmeye varacak süreç aĢamalı olarak gerçekleĢecektir.

1.4.2. Neofonksiyonalizm

Neofonksiyonalizm, federalist ve fonksiyonalist teorilerin bir birleĢimidir. Federalist

teori gibi devlet benzeri bir siyasal modeli hedefleyen neofonksiyonalizmi federalizmden

ayıran temek özellik, söz konusu devlet benzeri siyasal yapılanmaya doğrudan değil, aĢama

aĢama ilerleyerek ve uzun bir sürecin sonunda ulaĢmayı hedeflemesidir. Bu da

neofonksiyonalizmin fonksiyonalist teoriden miras aldığı noktaya iĢaret eder.

Neofonksiyonalist teori de, fonksiyonalizm gibi, sektörel bütünleĢmenin yayılmacı mantığı

üzerine inĢa edilmiĢtir. Benzer Ģekilde, bütünleĢmenin teknik ihtiyaçların belirleyiciliği

altında ortaya çıkan iĢlevler tarafından oluĢturulduğunu savunmaktadır. Kısacası, bu teori,

fonksiyonalist teorinin önerdiği yöntemle federalist teorinin öngördüğü siyasi yapılanmaya

ulaĢmayı amaçlamaktadır.

Neofonksiyonalist teori büyük ölçüde Ernest Haas tarafından geliĢtirilmiĢtir. Ġkinci

Dünya SavaĢı sonrası Avrupa‟da ortaya çıkan bütünleĢme çabalarını inceleyen Haas,

teorisini Avrupa‟da kömür ve çelik sektörlerindeki bütünleĢmenin tüm ekonomiyi kapsayan

küresel bir bütünleĢme modeline geçiĢ örneğini gözlemleyerek oluĢturmuĢtur. Dolayısıyla

bu teori, Avrupa‟daki bütünleĢme çabalarının teorik bir temele oturtulması olarak

değerlendirilebilir.

Haas‟ın cevap bulmaya çalıĢtığı temel soru, daha geniĢ bir siyasal topluma barıĢçıl

yollardan nasıl ulaĢılabileceği olmuĢtur. Ona göre, devletlerarasındaki ticaret, barıĢın

sürekliliğini sağlayacaktır. Teknik bir alanda baĢlayan iĢbirliği, zamanla daha fazla

iĢbirliğini gerektirecek ve bütünleĢme giderek daha fazla sektörü kapsayacaktır.

Fonksiyonalist teorinin ramification olarak adlandırdığı bu durum, neofonksiyonalist teoride

spill-over (yayılma) adını alır ve ramification kavramından farklı olarak siyasal unsurları da

içinde barındırır. Spill-over, bütünleĢmenin bir sektörden diğerine yayılması olarak

Page 33: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

19

tanımlanabilir. Bu bağlamda üç tür spill-over etkisinden söz edilir.27

Ġlki, Stephen George

tarafından fonksiyonel spill-over kavramı ile tanımlanmıĢtır. Bu kavram, Avrupa örneğinde

görüldüğü gibi kömür ve çelik alanında baĢlayan bütünleĢme hareketinin ekonominin tüm

sektörlerini içine alacak Ģekilde geniĢlemesini ifade etmektedir. Siyasal spill-over kavramı

ise fonksiyonel spill-over‟ın gerçekleĢmesiyle çıkar gruplarının hükümetlerini etkilemeleri

ve ekonomik bütünleĢmenin siyasal bütünleĢmeye dönüĢmesine iĢaret etmektedir. Son

olarak coğrafi spill-over ise, bütünleĢmenin baĢarısını gören devletlerin bu süreç içinde yer

alma talebinde bulunmalarını ifade etmektedir.

Haas, bütünleĢme teorisi geliĢtirirken high politics-low politics (yüksek politika-alçak

politika) ayrımına da iĢaret etmiĢtir. High politics, güvenlik, savunma, dıĢ politika gibi

konuları içinde barındırırken, low politics, ekonomik ve teknik alanlara vurgu yapmaktadır.

Dolayısıyla bütünleĢme low politics alanlarından baĢlayarak high politics alanına doğru

geniĢleyecektir.

Haas‟a göre, devletler teknik alanda bütünleĢmeyi sağlamak için yeni bir örgüt

yaratarak egemenlik yetkilerinin bir bölümünü bu örgüte devredeceklerdir. Haas, bu durumu

“uluslarüstülük” kavramı ile ifade etmektedir. Ortaya çıkacak uluslarüstü örgüt, klasik

uluslararası örgüt ile devlet arasında bir yapıdır ve klasik uluslararası örgütten devlete

geçiĢin ara modelini oluĢturmaktadır. Uluslarüstü örgüt eliyle gerçekleĢtirilecek ekonomik

bütünleĢme tüm ulusal ekonomiyi kapsama noktasına geldiğinde, siyasi bütünleĢme

otomatik olarak gündeme gelecektir.

Neofonksiyonalizmi ele alan yazarlardan bir diğeri de Joseph Nye‟dır. Hem Avrupa

örneğine hem de Batılı olmayan örneklere yer veren Nye, temelde spill-over kavramını

inceler. Nye‟a göre, bu kavram yanlıĢ kullanılmaktadır. Fonksiyonel karĢılıklı bağımlılık

politik aktörlerin ortak görevleri yeniden tanımlamalarına yol açabilir, ancak bu her zaman

olumlu bir değiĢme anlamına gelmeyebilir. 1966 yılında Doğu Afrika‟da ortak para

biriminin parçalanmasını örnek gösteren Nye, bu durumu spill-back (geri sarma) olarak

tanımlamaktadır. Dolayısıyla bir bütünleĢmenin diğer alanlarda bütünleĢmeyi teĢvik etmesi

her zaman mümkün olmadığı gibi, bütünleĢmenin dağılması olasılığını da içinde barındırır.28

Nye‟a göre, eğer bölgesel bir bütünleĢme ticaret, sermaye hareketleri ve iletiĢim alanında

beklenmeyen bir artıĢ sağlıyorsa, üye devletler bu iliĢkilerle ilgilenmek üzere kurulmuĢ ortak

kurumlara fazla yüklenilmesi sorunu ile karĢılaĢacaklardır. Böyle bir durumda iliĢkilerin

27

Emre 2001: 36.

28 Dedeoğlu, 2004: 9.

Page 34: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

20

artması, bütünleĢme alanında önemli bir geniĢlemeyi gerekli kılmayacak, ancak merkezi

kurumların bunlarla baĢ edilebilmesi için güçlendirilmesine yol açacaktır. Eğer bölgesel bir

bütünleĢme gerçekleĢirse, bu bütünleĢme hükümet dıĢı bölgesel örgütlerin kurulmasını

teĢvik edecektir. Ancak çoğu kez çok genel ortak çıkarlar bölgesel düzeyde bir araya

getirilirken, özel çıkarlar ulusal düzeyde ele alınmaya devam eder.

Neofonksiyonalist formülasyon sürece dıĢ aktörlerin katılımını göz ardı ederken Nye,

diğer hükümetler, hükümet dıĢı aktörler ve uluslararası örgütler gibi dıĢsal aktörlerin,

bütünleĢme sürecinde katalizör görevi üstlenebileceğine dikkat çekmiĢtir. Fransız

hükümetinin, eski Fransız sömürgesi Afrika devletlerinin oluĢturduğu Afrika ve MalgaĢ

Birliği (OCAM- Organisation Commune Africaine et Malgache) ve Orta Afrika Gümrük ve

Ekonomi Birliği (UDEAC-Union Douanière et Économique de l'Afrique Centrale) gibi

organizasyonlara verdiği ve önemli etki yaratan desteği bu duruma örnek olarak

göstermektedir.

Nye tarafından geliĢtirilen bu model, dünyanın daha fazla ve daha az geliĢmiĢ

bölgelerindeki bütünleĢme süreçlerinin karĢılaĢtırılması açısından bir çerçeve sağlamıĢtır.

Makro-bölgesel siyasi organizasyonların (Amerikan Devletleri Örgütü, Arap Ligi ve Afrika

Birliği Örgütü gibi), mikro bölgesel ekonomik organizasyonlara (Avrupa Birliği, Doğu

Afrika Ekonomi Topluluğu gibi kıyasla var olan ulus devletlerin yerine geçecek yeni

birimlere doğru geliĢebileceklerini ortaya koyar. Bu tarz örgütler, üye devletlerarasındaki

çatıĢmayı kontrol etmeye yönelik yapısal bir rol üstlenirler.29

Neofonksiyonalizm genel olarak bütünleĢme sürecine iliĢkin betimlemelerde baĢarılı

kabul edilir. Bu yaklaĢıma yöneltilen eleĢtirilerden ilki devlete olan ilginin ortadan

kalkmayacağı ve devletin iĢlevlerinin değiĢmeyeceği yönündedir. Bir diğer ve daha normatif

eleĢtiriye göre, ulus devletler adalet ve özgürlük gibi önemli değerlerin korunması için

insanlığın ulaĢabileceği en uygun araçlardır. Devletler sistemi çökerse bu tür değerler de

tehlike altına girecektir.30

Bir süreç olarak tanımladığımız bütünleĢme, Afrika‟da üç temel aĢamadan geçti ve her

bir aĢamada bütünleĢmenin aĢamalı mı doğrudan mı gerçekleĢmesi gerektiğine dair

tartıĢmalar yaĢandı. Ġki gruba ayırdığımız bütünleĢme teorileri ve modelleri, Afrika‟da

bütünleĢmenin her aĢamasında sürece dair tartıĢmaları ve neticesinde ortaya çıkan modelleri

açıklamakta kullanılacaktır.

29

Dougherty ve Pfalztzgraff, 2006: 518.

30 Rosamond, 1997: 73.

Page 35: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

21

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

AFRĠKA’DA BÜTÜNLEġME ARAYIġI: PAN-AFRĠKANĠZM DÜġÜNCESĠ VE

AFRĠKA BĠRLĠĞĠ ÖRGÜTÜNÜN KURULUġU

2.1 Pan-Afrikanizm DüĢüncesinin Kökeni

Afrika kıtasındaki ilk bütünleĢme adımı olarak değerlendirilen Afrika Birliği Örgütü

(ABÖ), Pan-Afrikanizm hareketinin bir ürünüdür. Dolayısıyla örgütün kurulmasını sağlayan

koĢulları tam anlamıyla değerlendirebilmek için öncelikle Pan-Afrikanizm hareketini ele

almak gerekmektedir. Timothy Murithi tarafından, “ekonomik sömürüden ve ırksal

ayrımcılıktan kurtulma, sosyal ve siyasal eĢitlik mücadelesi” olarak tanımlanan Pan-

Afrikanizm, içerdiği amaçlara ulaĢmasının yolunun birlikten ve iĢbirliğinden geçtiğini

öngörür. Bu nedenle de ABÖ‟nün kuruluĢu, Pan-Afrikanist amaçlara ulaĢabilmenin bir

adımı olarak değerlendirilmektedir.31

19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve düĢünce, eylem ve ideolojiden oluĢan Pan-

Afrikanizm, yıllar içinde değiĢen koĢullarla birlikte dönüĢtü ve yeni perspektifler kazandı.

Pan-Afrikanizmin çok boyutlu oluĢu, farklı disiplinler tarafından farklı tanımlanmasına yol

açtı ve sosyal, siyasal, ulusüstü, hatta psikolojik bir hareket ve ideoloji olarak ele alındı. St.

Clair Drake, ırksal, kıtasal ve ideolojik olmak üzere üç farklı Pan-Afrikanizmin varlığından

söz eder. Irksal Pan-Afrikanizm, Yeni Dünya siyahları baĢta olmak üzere Afrika

kökenlilerin maruz kaldığı aĢağılanmayı ortadan kaldırmak için verilecek ortak mücadele

çabalarını birleĢtirmeyi, dünyanın her yerinde ırkçılığı yok etmeyi ve Afrika‟nın self-

determinasyon hakkının savunulmasını amaç edinmiĢti. Bu anlamda da makro-milliyetçi bir

hareketti. Daha sonra ortaya çıkan kıtasal Pan-Afrikanizm, Afrika kıtasında halkın uyanıĢı

ile birlikte siyasal bağımsızlığın kazanılması için dayanıĢmaya ve bağımsız devletler ortaya

çıktıkça da kıtasal bir birlik kurma arayıĢına denk düĢmektedir. Ġdeolojik Pan-Afrikanizm

ise, Afrikalı düĢünce adamlarının, kıtanın diğer devletlerle iliĢkilerinin yeniden

düzenlenmesinde rol oynamaları ve siyasal özgürlüğün kalıcı hale gelebilmesi için

sistematik düĢünceler ortaya koymaları anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Drake, üç çeĢit

Pan-Afrikanizmden söz ederken aslında kabaca bir dönemsel ayrım yapmaktadır. 32

Irksal Pan-Afrikanizme denk düĢen ilk dönem, 1900–1945 yıllarını kapsar ve baĢta

ABD ve Karayipler olmak üzere köleciliğe ve ayrımcılığa karĢı çıkan siyahları

31

Murithi, 2005: 11.

32 Contee, 1969: 48.

Page 36: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

22

özgürleĢtirme hareketidir. Kıtasal Pan-Afrikanizm, 1945–1960 yıllarına denk düĢer ve

Batı‟da eğitim alan Afrikalı liderlerin öncülüğünde siyasi bağımsızlık taleplerinin arttığı

döneme denk düĢer. Ġdeolojik Pan-Afrikanizm ise, 1960 sonrası post-kolonyal döneme

tekabül eder ve bu dönemde Afrika‟da siyasal bağımsızlığı kalıcı hale getirme amacıyla

kıtasal birlik arayıĢına yönelme söz konusudur. Bu dönemlendirmeye 21. yüzyıl sonrasında

baĢlayan bir dördüncü dönem eklemek mümkündür. Özellikle neo-liberaizmin dünyada

hâkim sistem haline gelmesi ile birlikte Afrika‟da sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması

amacı ile Pan-Afrikanist emeller yeniden gündeme gelmiĢtir. ÇalıĢmanın bu bölümünde

ırksal ve kıtasal Pan-Afrikanist hareketler ele alınacak, ideolojik Pan-Afrikanizm ve 21.

yüzyılda baĢlayan yeni dönem ise üçüncü bölümde incelenecektir.

2.2.1. 1900–1945 Dönemi: Irksal Pan-Afrikanizm

Bu dönemde, Pan-Afrikanizmi hem bir uyanıĢ hareketi olarak baĢlatan hem de ilk defa

sözlüklere girmesini sağlayan Trinidadlı avukat Henry Sylvester-Williams oldu. 33

Sylvester-

Williams, Ġngiliz emperyalistlerin saldırga politikaları ile mücadele edebilmek için 1900

yılında Londra‟da bir konferans toplamak istedi. Bu konferans ile hem beyaz sömürgecileri

Afrika‟ya yöneli saldırılarını dünya kamuoyunun gündemine getirerek Afrika‟yı

sömürgeciliğin hasarından korumayı hem de misyonerlik ve köle ticaretinin tam anlamıyla

son bulması için bir baskı grubu oluĢturmayı amaçlıyordu.

Irksal saflığa inanan Garvey, beyazlar ve siyahların mutlak olarak ayrılmasını

savunuyor ve ırklar arası evliliklere karĢı çıkıyordu. 76

Bu bağlamda da Amerika‟yı sadece

beyazların ülkesi yapmayı amaçlayan ırkçı beyaz örgüt Ku Klux Klan‟ı bile onaylıyordu. Bu

düĢünceleri nedeniyle aynı dönemde Pan-Afrikanist hareketin öncüleri olan ve Garvey‟i

“ırksal faĢist” olarak niteleyen DuBois ve Padmore‟un tepkisini çekti. 1922‟de “Black Star

Line” adlı Ģirketin hisselerinin satıĢına iliĢkin yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle hapis cezasına

mahkûm edilen Garvey, 1927‟de ABD BaĢkanı Calvin Coolidge‟in cezasını indirmesiyle

serbest kaldı ve Londra‟ya sürgün edildi. Burada hareketi yeniden canlandırmayı baĢaramadı

ve “Siyah Zionizm” olarak anılan hareketi baĢarısızlıkla sonuçlandı.

Ana akım Pan-Afrikanizm ise DuBois‟nın liderliğinde geliĢti. 1900 yılında toplanan

konferansa katılan DuBois, 1903‟te “The Souls of Black Folk” (Siyah Ġnsanların Ruhları)

adlı kitabını yayımladı. Ona göre, 20. yüzyılın temel sorunu “renk ayrımı”ydı ve siyah

adam, “siyah” olmak ile ırkçı bir toplumda “Amerikalı” olmak arasında gerilim

33

Padmore, 1956: 118.

Page 37: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

23

yaĢamaktaydı.34

Kitabı büyük ilgi gören DuBois, 1910 yılında “Renkli Halkların Ġlerlemesi

Ulusal Derneği”ni (NAACP- National Association for the Advancement of Coloured

People) kurdu ve “The Crisis” (Kriz) adlı derginin editörlüğünü yapmaya baĢladı. Tüm

ırkların üyelerine açık olan NAACP‟nin temel amacı, siyah protesto hareketine ideolojik

öncülük etmekti.

Dubois 1918‟de, ABD ordusunda asker olan ve Avrupa‟da çarpıĢan Afrika kökenli

Amerikalıların durumunu incelemek üzere Fransa‟ya gitti. 1919 yılında Birinci Dünya

SavaĢı sona erip de barıĢ görüĢmeleri baĢladığında Paris‟te bir Pan-Afrikan Konferansı

topladı. DuBois‟nın amacı, savaĢ esnasında Avrupa‟da ve dünyanın çeĢitli yerlerindeki

cephelerde siyah adamın sunduğu hizmetin bir ödülü olarak, “Afrikalılar Ġçin Ġnsan Hakları

ġartı”nı, savaĢın galiplerine kabul ettirebilmekti. Afrika‟dan, ABD‟den ve Karayipler‟den 57

delegenin bir araya geldiği bu konferansta, savaĢa katılan tüm tarafların, Afrika yerlilerinin

uluslararası korunmasını sağlayacak bir yasa oluĢturmasını da içeren çeĢitli öneriler

hazırlandı.35

Bu önerilerin hiç birisi hayata geçirilemedi ancak bu konferans, o güne kadar

gerçek dıĢı olarak değerlendirilen Pan-Afrikanist düĢüncenin daha fazla destekçi bulmasını

sağlayan bir adım oldu.

Ġkinci Pan-Afrikan Konferansı, 1921 yılında Londra‟da Ġngiliz hükümetinin temkinli

ama hoĢgörülü yaklaĢımı altında toplandı. 41‟i Afrikalı 113 delegenin katıldığı bu

konferans, Yeni Dünya siyahlarının daha etkin olmaları nedeniyle Afrikalıların

düĢüncelerini tam olarak yansıtamamakla beraber Afrika sorununu dünya gündemine

taĢımayı baĢardığı için önemlidir. Konferansın kapanıĢ oturumunda kaleme alınan

“Dünya‟ya Bildirge”de yer alan Ģu ifadeler, temel vurgunun ırksal eĢitliğe yapıldığını ortaya

koymaktadır:

“Irkların fiziki, siyasi ve sosyal olarak mutlak eşitliği dünyanın ve insanların

ilerlemesinin temel taşıdır. Kimse bireyler arasında yetenek, hüner ve kapasite farkları

olduğunu inkâr etmez ancak bilim, din ve pratik siyaset, Tanrı’nın seçtiği süper-ırkların

varlığını veya bazı ırkların kaçınılmaz olarak ve sonsuza kadar aşağı olduğu düşüncesini

reddeder.”36

Temel amaç, dünyanın her yerinde siyahların beyazlarla aynı Ģartlara kavuĢması ve bu

hakkın Milletler Cemiyeti tarafından korunması idi. Bu konferans ile daimi bir sekretarya da

34

Adi ve Sherwood, 2003: 48–49.

35 Nkrumah, , 1963: 133.

36 Padmore, 1998: 130.

Page 38: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

24

kuruldu, dolayısıyla Pan-Afrikanist düĢüncenin kurumsallaĢması açısından ilk adım atılmıĢ

oldu. DuBois bu sayede, konferansa katılan temsilciler arasında düzenli iletiĢim sağlamayı

ve bu iliĢkileri siyasi partiler kurulup milliyetçilik Afrikalıların ruhunda derin izler bırakana

kadar canlı tutmayı amaçladı.84

Üçüncü Pan-Afrikan Konferansı, Garvey yandaĢları ile sömürge yönetimlerinin

baskısı altında 1923‟te Londra‟da toplandı. Ġlk defa, sömürge yönetimi altındaki

Afrikalıların kendi hükümetlerini kurmaları gündeme geldi.85

Afrika‟nın, Afrikalıların yararına kalkınması gerektiğinden, toprak ve kaynaklara

eriĢim hakkından söz edildi. Dolayısıyla ilk kez ve açıkça sömürge yönetimleri hedef alındı.

Ancak konferansın etkisi, gerek mali sıkıntılardan gerekse katılımın yetersizliğinden, sınırlı

kaldı. 1927‟de New York‟ta toplanan, katılımın düĢük olduğu ve benzer taleplerin

yinelendiği dördüncü konferansın ardından Pan-Afrikanist hareket etkinliğini yitirmeye

baĢladı.

Hareketin kısmen yeniden canlanmasında faĢist Ġtalya‟nın 1935 yılında Etiyopya‟yı

iĢgali etkili oldu.86

Ancak bu süreçte, kıtada topyekûn bir bağımsızlık mücadelesini

baĢlatmayı amaçlayan adımlar atılmadı. Pan-Afrikan ruh yeniden canlandırılmaya çalıĢılarak

iĢgalin kınanması, uluslararası kamuoyunun gündemine getirilmesine yönelik kampanyalar

düzenlendi ve Etiyopya‟ya askeri, mali ve teknik destek sağlandı. Ancak 1940‟lara

gelindiğinde Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın dünyanın her yerindeki yıkıcı etkisi nedeniyle bu

dayanıĢmacı hava da dağıldı.

2.1.2. 1945–1960 Dönemi: Kıtasal Pan-Afrikanizm

1945 yılında Ġkinci Dünya SavaĢı sona erdiğinde dünya yeniden Ģekillenirken Pan-

Afrikanizm de yeni bir döneme girdi. 15–21 Ekim 1945‟te Manchester‟da BeĢinci Pan-

Afrikan Konferansı toplandı. Karayipler ve ABD‟den sınırlı bir siyah elitin katıldığı önceki

konferansların aksine bu konferansa, daha sonra Afrika‟da bağımsızlık mücadelelerinin

liderliğini üstlenen pek çok Afrikalı katıldı.37

Konferans sonucunda kaleme alınan

“Dünyanın Sömürge Halklarına Bildirge”de, Afrika‟da bağımsızlık mücadelesinin baĢlaması

gerektiği açık olarak ifadesini buldu. Buna göre nihai amaç, Afrika‟da birliğe öncülük

edecek ulusal bağımsızlıkların kazanılması olarak belirlendi. Bu amaca ulaĢmak için en

37

Kodjo ve Chanaiwa, 2003: 744.

Page 39: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

25

uygun yöntem olarak, Gandhi‟den esinlenilerek iĢbirliği yapmama, grev, sivil itaatsizlik ve

ekonomik boykot olarak benimsendi.

Ancak, Avrupalı devletlerin Afrika‟yı güç kullanarak yönetmeye devam etmeleri

halinde Afrikalıların da bağımsızlıklarına ulaĢmak için güç kullanmaktan çekinmeyecekleri

konusunda açık bir uyarı da bildirgede yer aldı.38

Bildirgede yer alan diğer talepler ise, ırksal

ayrımcılığı temel alan yasaların derhal kaldırılması; sömürge yönetimi altındaki Afrikalılara

basın, ifade ve toplanma özgürlüğü sağlanması; zorla çalıĢtırmanın yasaklanması ve eĢit iĢe

eĢit ücret ilkesinin uygulanması; 21 yaĢından büyük herkese seçme ve seçilme hakkının

tanınması; sağlık, eğitim gibi temel hizmetlerden tüm vatandaĢların yararlanması olarak

sıralandı. Manchester Konferansı ile kıtasal Pan-Afrikanizm dönemine geçildi. Pan-

Afrikanizm, Williams‟ın sınırlı kavramını aĢtı ve Afrika milliyetçiliğinin ortaya çıkıĢına

öncülük ederek, Afrika halklarının bağımsızlık hareketine dönüĢtü. Bildirgede nihai hedefin

bağımsızlık olduğu belirtilmiĢse de diğer talepler incelendiğinde, ilk elde amaçlananın

sömürge yönetimlerinden parça parça demokratik tavizler kopararak Afrikalıların yönetime

aktif katılımlarını sağlamak ve bağımsızlığı adım adım kazanmak olduğu anlaĢılıyor. Ancak

sömürge yönetimlerinin talepleri karĢılamada isteksiz davranmaları ve güce baĢvurmaları

halinde, silahlı bir bağımsızlık mücadelesi baĢlatmak öngörülüyordu.

Bu dönemde Pan-Afrikanizmin temel ilkeleri, sömürgecilik, emperyalizm, ırkçılık

karĢıtlığı ve bağlantısızlık ile Afrika‟da birlik arayıĢı olarak ortaya çıktı. Bu ilkelerin

benimsenmesinde liderlik görevini üstlenen Kwame Nkrumah oldu. 1945– 60 döneminde,

bağımsızlığı temel alan Pan-Afrikanist harekete öncülük eden Nkrumah, konferansın

ardından Ġngitere‟den ayrılarak 1947‟de Gana‟ya döndü. Bir yandan Gana‟da bağımsızlık

mücadelesini baĢlatırken, diğer yandan baĢka Afrikalı liderleri bağımsızlık mücadelesine

baĢlamaları için harekete geçirmeye çalıĢtı.

2.2. Afrika’da BütünleĢme ArayıĢı

Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan yeni uluslararası düzen,

sömürge yönetimlerinin ortadan kalkmasını destekler nitelikteydi. SavaĢ sonrası kurulan

uluslararası düzenin hukuksal yapısını temsil eden BM sisteminin temel ilkesinin self-

determinasyon olacağının sinyalleri daha savaĢ yıllarında toplanan konferanslarda verilmiĢti.

DenizaĢırı sömürgesi olmayan yeni sistemin iki süpergücü ABD ve SSCB, sömürge

38

A.g.e. 2007: 746.

Page 40: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

26

yönetimlerinin ortadan kalkmasını bir uzlaĢı içinde desteklediler. SavaĢtan ağır bir

ekonomik çöküntüyle çıkan sömürgeci Avrupa devletleri de ister istemez sömürgeleri

üzerindeki denetimi gevĢetmek zorunda kaldılar. Bu durumun tek istisnası Portekiz oldu.

Afrika‟daki sömürgelerini denizaĢırı eyaletleri olarak gören ve ekonomisinin ayakta kalması,

Afrika sömürgelerinden gelen artı değere bağlı olan Portekiz, 1970‟lerin ortaları gibi uzak

bir tarihe kadar sömürgelerine bağımsızlık vermemek için direndi. Bu durumun Portekiz‟in,

Ġngiltere ve Fransa‟dan farklı olarak eski sömürgeleriyle bağlarını ekonomik düzeyde

yeniden düzenleyebilme kapasitesine sahip olmamasıyla açıklanabilir.

Bu ortamda, BeĢinci Pan-Afrikan konferansının fikirlerini kıtaya taĢıyarak ilk baĢarılı

mücadeleyi veren Sahra-altı Afrika ülkesi Gana oldu. Sömürge halkının giderek ekonomik

ve siyasal hak taleplerine karĢı ödün verme politikası yürüten Ġngiltere, 1957‟de Gana‟nın

bağımsızlığını tanıdı. Bu durum Nkrumah‟a hem Afrika‟da sömürgecilik karĢıtı hareketin

hem de sömürgeciliğin yarattığı bölünmenin etkilerini ortadan kaldırmayı hedef alan

bütünleĢme hareketinin liderliğini yapma imkânı tanıdı.

2.3 Afrika’da BütünleĢme Ġçin Ġlk GiriĢimler

2.3.1 Doğu Afrika Merkezli GiriĢimler

Bu dönemde Batı Afrika, Nkrumah‟ın çabalarıyla bağımsızlık mücadelesinin ve

kıtasal birlik arayıĢının merkezi haline geldi. Ancak aynı dönemde benzer bir kıtasal birlik

mücadelesine, Batı Afrika‟daki çabalar kadar ses getirmemekle beraber, Doğu Afrika‟da da

baĢlandı. Doğu Afrika‟daki bütünleĢme çabaları tarihsel olarak üç temel döneme ayrılabilir.

1894–1947 yılları arasını kapsayan ilk dönemde, bölgesel bütünleĢme Ġngiliz sömürge

yönetimi eliyle gerçekleĢtirilmeye çalıĢıldı. 1894 yılında hammaddelerin taĢınmasını

kolaylaĢtırmak için Uganda demiryolunun inĢasıyla baĢlayan bu süreçte Ġngiliz sömürge

yönetiminin temel amacı yönetimi kolaylaĢtıracak bir takım idari düzenlemeler yapmaktı.

Bunun için, 1902‟de Doğu Afrika Yüksek Mahkemesi, 1911‟de Posta Birliği, 1917‟de

Gümrük Birliği kuruldu ve 1920‟de ortak para birimi uygulamasına geçildi.39

1948 yılında

baĢlayan ikinci dönemde, artan bağımsızlık taleplerini bertaraf edebilmek için Ġngiliz

sömürge yönetimi merkezi yönetimi kuvvetlendirme kararı aldı. Bunu için, 1948 yılında

Uganda, Kenya ve Tanzanya‟yı kapsayan, ortak pazarı olan ve hizmetlerin ortak karĢılandığı

39

Ojo et.1985: 157.

Page 41: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

27

federasyon benzeri bir yapı oluĢturuldu. Bu oluĢum içinde üç bölgenin valisi, tek bir Yüksek

Komisyon‟a bağlandı.40

1957 yılında Gana‟nın bağımsızlığını kazanmasıyla baĢlayan sömürge yönetimlerinin

çözülmesi sürecinde, Mart 1958‟de Tanzanya‟nın Mwanza kentinde, Tanzanya, Kenya,

Uganda, Nyasaland, Kuzey ve Güney Rodezya‟dan delegelerin katıldığı “Doğu ve Orta

Afrika Ġçin Pan-Afrikan Özgürlük Hareketi” (PAFMECA-Pan-Afican Freedom Movement

for East and Central Africa) toplantısı gerçekleĢtirildi. Bağımsızlık mücadelelerini koordine

etmek amacıyla oluĢturulan PAFMECA‟nın nihai amacı, üye devletler bağımsız

olduklarında Ġngiliz sömürge yönetiminin kurduğuna benzer bir federasyon kurmaktı.

Çekirdeğini Tanzanya, Uganda ve Kenya‟nın oluĢturduğu bu plan, post-kolonyal dönemde

liderler tarafından kıtasal bütünleĢmenin ilk adımı olarak değerlendirildi.41

1961 yılında Tanzanya‟nın bağımsızlığını kazanmasıyla Ġngiliz sömürge yönetimi

tarafından Doğu Afrika‟da kurulan federasyon dağılmıĢ oldu. 1963‟te Nairobi‟de bir araya

gelen üç devlet, planladıkları siyasi bütünleĢmeye öncülük etmek üzere “Doğu Afrika Ortak

Hizmetler Örgütü” nü (EACSO- East African Common Services Organization) kurdu. Bu

örgütlenme ile pazarı ve hizmetleri ortaklaĢtırmak ve ardından siyasi bütünleĢmeye geçmek

amaçlandı. Ġlan edilen “Nairobi Deklarasyonu” ile bir federasyon çatısı altında toplanmak

amacı beyan edildi. Ancak Uganda‟nın yüksek seviyede merkezileĢtirmeye yaptığı itirazlar

neticesinde bu giriĢim sonuçsuz kaldı. Ardından ekonomik bütünleĢme de zayıflamaya

baĢladı. Ġlk olarak 1964‟te çeĢitli sektörlerde merkezi planlamadan vazgeçildi, ardından da

1965‟te “Doğu Afrika Parasal Birliği” sonlandırıldı.42

Doğu Afrika‟da bütünleĢme çabalarının üçüncü dönemi, 1967‟de Doğu Afrika

Topluluğu‟nun (EAC-East African Community) kuruluĢu oldu. Burundi, Kenya, Ruanda,

Tanzanya ve Uganda‟dan oluĢan ve benzer bir Ģekilde ekonomik alanda baĢlayan

bütünleĢmenin siyasi bir bütünleĢme ile tamamlanmasını amaçlayan bu topluluk da 1977

yılında dağıldı. Bu dönemde topluluk üyesi devletler içeride iktidar sorunları yaĢamaktaydı.

Diğer yandan Ugandalı diktatör Ġdi Amin‟e karĢı uluslararası tepki ve Kenya‟nın karar alma

süreçlerinde daha fazla söz hakkı istemesi topluluğun dağılmasında etkili oldu.

Doğu Afrika‟da bölgesel düzeyde bütünleĢmeyi amaçlayan bu hareket, baĢarısızlıkla

sonuçlandı ve kıtasal çapta bütünleĢme çabalarına öncülük edemedi. Doğu Afrika‟da

40

Ademola, 1999: 90–91.

41 Nye, 2006: 168.

42 Kasaija, 2004: 26.

Page 42: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

28

bütünleĢmenin temelleri, Ġngiltere sömürge yönetimi tarafından atılmıĢtı ancak bağımsızlık

sonrası Doğu Afrika devletleri, ortak hizmet, parasal birlik, gümrük birliği, merkezi

planlamayı içeren ekonomik bütünleĢmenin sürdürülmesini, kalkınma sorununun

çözümünde en etkili yol olarak gördüler. Neofonksiyonalist modelin bir örneğini teĢkil eden

bu bütünleĢme, devlet benzeri bir siyasi yapılanmaya ekonomiden baĢlayarak aĢama aĢama

geçilmesini öngörüyordu. Doğu Afrika‟daki bütünleĢme çabalarının baĢarısızlıkla

sonuçlanması, Nye‟ın spill-back olarak tanımladığı bu durumun açık bir örneği

niteliğindedir. Neofonksiyonalist teorisyenlerden birisi olan Nye‟a göre, fonksiyonalist

karĢılıklı bağımlılık politik aktörlerin ortak görevlerini yeniden tanımlamalarına neden

olabilir, ancak bu her zaman bütünleĢmeyi tamamlayıcı bir unsur değildir.

2.3.2. Batı Afrika Merkezli GiriĢimler

Gana‟nın bağımsızlığını kazanmasının hemen ardından Nkrumah, 15–22 Nisan

1958‟de bağımsız Afrika devletlerini bir araya getirmek amacıyla Accra‟da “Bağımsız

Afrika Devletleri Konferansı” topladı. Tüm Afrika bağımsız olmadan Gana‟nın

bağımsızlığının bir anlam ifade etmeyeceğine inanan Nkrumah‟ın amacı, tüm kıtada

emperyalizme ve sömürgeciliğe karĢı bir mücadele baĢlatmaktı. Nkrumah, bunu yaparken

tüm kıtaya birleĢme çağrısında da bulundu. Sömürgeciliğin Afrika‟da yarattığı ilk etki

bölünmedir. 1884–85 Berlin Konferansı‟nda emperyalist güçler Afrika‟yı paylaĢırlarken,

yalnızca coğrafi sınırları esas aldılar, bu durum da her devletin bir diğerinin azınlığını içinde

barındırdığı karmaĢık ve bölünmüĢ bir Afrika yarattı. Dolayısıyla sömürgeciliğe karĢı

baĢlatılacak mücadelenin ilk hedefinin bölünmeyi ortadan kaldırmayı amaçlaması

anlamlıdır.

1958‟de toplanan bu konferansta, 1945‟te Manchester‟da altı çizilen self-

determinasyon ilkesine yeniden vurgu yapıldı ve bağımsız devletlerin sömürge yönetimi

altındaki diğer Afrika devletlerine destek vermesi gerektiği ifade edildi. Bu konferans,

kıtada toplanan ilk Pan-Afrikan konferansı olurken, Pan-Afrikan harekete diasporanın

yaptığı liderliğe de son verdi. Nkrumah, kıtada siyasal bütünleĢme için ilk somut adımı,

1958 yılında attı. Gine Devlet BaĢkanı Sekou Touré ile birlikte, 23 Kasım 1958‟de “Gana-

Gine Birliği” (GGU-Ghana-Guinea Union) adını verdikleri bir birlik kurduklarını

duyurdular. Bu birlikle iki baĢkan, hükümetlerini birleĢtirdiler ve her iki hükümetin de üyesi

kabul edilen bakanlarının düzenli değiĢ tokuĢunu öngören bir sistem kurdular.43

Ancak, iki

43

Nkrumah, 2005: 141.

Page 43: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

29

ülkenin ortak sınırının olmayıĢı, farklı sömürge yönetimlerini deneyimlemiĢ olmaları ve

birliğin bu kadar hızlı kurulması liderlerin niyetlerinde ciddi olup olmadıklarına dair Ģüphe

yarattı.

Bu birlik, bir yandan kıtasal siyasal birliğe öncülük etme amacı taĢırken diğer yandan

da Gine‟nin Fransa ile olan neo-kolonyal bağlarını koparma isteğinin açık ifadesiydi.

Cezayir SavaĢı‟nın ardından Fransa, Batı Afrika ve Ekvator Afrikası‟ndaki sömürgelerinde

bağımsızlık sorununu referanduma taĢıma kararı aldı. 1958 yılında gerçekleĢtirilen ve “de

Gaulle Referandumu” olarak anılan oylamada, tüm frankofon ülkeler Fransa‟nın ekonomik

baskısından çekinerek Fransız Topluluğu içinde kalma yönünde oy kullandı. Yalnızca Gine,

%95 oranında olumsuz oy kullanarak topluluktan çekilme isteğini ortaya koydu ve bir istisna

teĢkil etti.44

Aynı yıl bağımsız olan Gine için bu birlik, Fransa‟nın ekonomik baskılarına karĢı

koyabilmek için Gana ile gücünü birleĢtirme anlamına geliyordu. GGU‟nun kurulmasını

takiben, Aralık 1958‟de Gana‟da “Tüm Afrika Halkları Konferansı” toplandı. Bağımsız

Afrika devletlerinden temsilcilerin yanı sıra kıtada bağımsızlık mücadelelerine liderlik eden

62 ulusal örgütlenmeden temsilcinin katıldığı bu konferansta amaç, Afrika‟da sömürge

yönetimlerine nihai olarak son verebilmek için stratejiler geliĢtirmekti. Afrikalı ulusal

liderleri özgürlük talebi konusunda cesaretlendiren ve bağımsızlığın Afrikalılar için yakın

bir gerçeklik olduğunun anlaĢılmasını sağlayan konferansta,45

kıtadaki tüm bağımsızlık

mücadelelerine maddi ve diplomatik desteğin sağlanması kararlaĢtırıldı; özgürlüğe

kavuĢmak için silahlı mücadele de dâhil olmak üzere her türlü araca baĢvurulabileceği

vurgulandı; bağımsızlık mücadelesine devam etme kararlılığının yanı sıra kıtasal siyasal

birlik kurma isteği taraftar buldu. Nkrumah, konferans boyunca, yalnızca siyasal birlik

kurulması halinde Pan-Afrikanizm mücadelesinin ve bağımsızlık hareketlerinin baĢarıya

ulaĢabileceğinin altını çizdi. Nkrumah, Gine ile kurdukları siyasi birliğin bağımsızlık

mücadelelerini koordine edebilmesi ve Pan-Afrikanist hedeflere ulaĢılabilmesi için tüm

kıtayı kapsayacak Ģekilde geniĢlemesi gerektiğine inanıyordu. Bu nedenle öncelikle

komĢularını GGU‟ya katılmaları için ikna etmek isteyen Nkrumah, Touré ile birlikte

Temmuz 1959‟da Liberya Devlet BaĢkanı William Tubman ile Liberya‟nın Sanniquellie

kentinde bir araya geldiler. Bağımsızlık ve birlik sorunlarının tartıĢıldığı toplantının amacı,

Tubman‟ı GGU‟ya katılmak için ikna etmekti. Ancak Tubman, egemenliğinin bir 44

Ataöv, 1977: 214.

45 Abegunrin, 2009:144.

Page 44: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

30

bölümünden vazgeçmesini gerektirecek bir birlik düĢüncesine yanaĢmadı. Üç lider toplantı

sonucunda yayımladıkları “Ġlkeler Bildirgesi”nde, “Bağımsız Afrika Devletleri Topluluğu”

adını verdikleri örgütlenmelerinde, üye devletlerin kendi ulusal kimliklerini ve anayasal

yapılarını korumaya devam edeceklerini ve birbirlerinin iç iĢlerine karıĢmayacaklarını kayıt

altına aldılar.

Topluluğa üyelik tüm bağımsız ve bağımsız olmayan Afrika devletleri ile

federasyonlara açıktı. GGU‟nun Liberya‟yı da kapsayarak geniĢlemesini sağlayamayan

Nkrumah, 1961‟de Mali‟yi GGU‟ya katılması için ikna etti ve ortaya çıkan yeni birlik

“Afrika Devletleri Birliği” (UAS – United African States) adını aldı. Gelecekte kurulması

amaçlanan Afrika BirleĢik Devletleri‟nin çekirdeği olarak ilan edilen UAS‟nin amaçları,

kurucu anlaĢmasının üçüncü maddesinde belirtilmektedir: Üye devletler arasında siyasi,

ekonomik, diplomatik ve kültürel alanlarda dostluk ve iĢbirliği bağlarını güçlendirmek;

bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün korunabilmesi amacıyla tüm kaynakları bir araya

getirmek; iç ve dıĢ politikaları uyumlaĢtırarak üye devletlerin faaliyetlerinin daha etkili

olmasını sağlamak.

kaldırmayı amaçlamaktaydı. Diğer yandan Batı Afrika‟da baĢlatılan mücadele, tüm

Afrika‟nın topyekûn birleĢmesini öngörmekteydi, dolayısıyla Doğu Afrika‟daki gibi

yalnızca bir bölgeyle sınırlı değildir. Aynı temel üzerine kurulu bu iki çaba, farklı saiklerin

belirleyici olduğu ve farklı bütünleĢme modellerinin savunulduğu süreçlere iĢaret

etmektedir.

2.4. Afrika’da BütünleĢme DüĢüncesine AĢamalı ve Doğrudan YaklaĢımlar:

Casablanca ve Monrovia Grupları

1960 yılından itibaren Afrika devletleri birbirleri ardına bağımsız olmaya baĢladılar.

Bu dönemde tüm yeni bağımsız Afrika devletlerinin üzerinde uzlaĢtıkları konu Afrika‟da

bütünleĢmeye gidilmesi idi. AyrıĢtıkları nokta ise, bütünleĢmenin nasıl ve hangi araçlarla

sağlanması gerektiği üzerine yoğunlaĢıyordu. Burada da genel tutumu belirleyen, yeni

bağımsız devletlerin birbirleriyle, ama esas olarak dünyanın geri kalanıyla kurmak

istedikleri iliĢkide düğümlenmekteydi. Çünkü bu iliĢkileri belirleyen tarihsel ve konjonktürel

süreçlerde farklılıklar bulunuyordu.

Tarihsel olarak bakıldığında, farklı sömürgecilik deneyimlerinin, Afrika‟yı Anglofon,

Frankofon ve Arap Afrika‟sı olarak üç farklı gruba böldüğü görülmektedir. Bu durum

bağımsızlık sonrası ortak tutumların belirlenmesinde etkili oldu. Aynı sınırları paylaĢsalar

dahi, farklı sömürge yönetimi altındaki ülkelerin birbirleriyle etkileĢimleri yoktu. Ancak

Page 45: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

31

farklı bölgelerde, aynı sömürge yönetimi altındaki ülkeler, ortak tutum geliĢtirme

eğilimindeydi,106

bu durum da bütünleĢme konusunda yaklaĢımların belirlenmesinde etkili

oldu.46

ABÖ‟nün kuruluĢunu önceleyen ancak kıtasal bütünleĢme hareketini doğrudan

etkileyemeyen Doğu Afrika‟daki bütünleĢme çabası, iĢlevsel iĢbirliğinin ön deneyi

niteliğindeydi. Bu çaba, Ġngiltere‟nin sömürge yönetimini kolaylaĢtırarak daha fazla

ekonomik fayda elde etme amacından temel almaktaydı. Bağımsızlık sonrasında ise, Nye‟ın

belirttiği gibi, Ġngiltere‟nin dıĢsal bir aktör olarak katalizör görevi üstlendiği bu bütünleĢme,

Doğu Afrika devletleri tarafından kalkınma sorununa bir çözüm olarak benimsenmiĢti. Batı

Afrika‟da baĢlatılan ve tüm kıtayı etkileyen bütünleĢme mücadelesi ise, tam bağımsızlık

hedefinden yola çıkmıĢtı ve ilk elde bağımsızlık mücadelelerinin koordine edilmesini

amaçlamaktaydı. Dolayısıyla kolonyal bir mirasın üzerine kurulmamıĢtı, aksine bu mirasın

tüm izlerini ortadan FildiĢi Sahilleri‟nin bağımsızlık lideri Boigny ve Senegal‟in bağımsızlık

lideri Léopold Senghor öncülüğündeki Frankofonlar, bağımsızlık sonrası Paris‟le yakın iliĢki

kurma eğilimindeydiler ve bu durum kendisini Fransa ile yaptıkları ekonomik ve askeri

iliĢkileri düzenleyen özel anlaĢmalarda açıkça gösterdi.47

Ġngiliz Batı Afrikası ülkeleri baĢta

olmak üzere Anglofon ülkeler ise, Frankofonların tersine, ekonomik bağlar da dâhil olmak

üzere Ġngiltere ile olan tüm bağlarını koparmak istiyorlardı.

1951 yılında Libya‟nın bağımsızlığını kazanmasıyla baĢlayan süreçte, en önemli

tartıĢma konusu, Afrika devletlerinin hem devlet yönetiminde hem de uluslararası

iliĢkilerinde ne derece bağımsız olacaklarıydı. Bu konuda iki temel yaklaĢım vardı.

“Bağımlılık Okulu” teorisyenleri, sömürgelere bağımsızlık verilmesinin Afrika devletlerinin

eski sömürgecileriyle olan ekonomik, siyasi ve askeri bağlarını değiĢtirmediğini öne

sürmekteydiler. Buna göre, de-kolonizasyon yalnızca yönetimde teknik bir devir iĢleminden

ibarettir ve aslında baĢlayan, neo-kolonyalizm sürecidir. Fransa, bu neo-kolonyal bağları

sürdürmek konusunda en kararlı eski sömürgeci devlet olarak ortaya çıkarken, Ġspanya zayıf

bağlar kurabildi. Ġngiltere ise neo-kolonyal bağlar kurmak konusunda ilgisizdi.48

Bu

ilgisizlik eski Ġngiliz sömürgelerine uluslararası iliĢkilerinde serbestlik kazandırırken, eski

Fransız sömürgesi ülkeler daha tutucu davrandılar. “De-kolonizasyon Okulu” olarak anılan

46

Biswaro, 1995: 29.

47 Colin 1975: 209.

48 Schreader, 2007: 156.

Page 46: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

32

bir diğer görüĢe göre ise, bağımsızlığın ilk yıllarında eski sömürgeci devletin etkisinin fazla

olması normaldi.

Ancak bağımsızlığını kazanan devlet kendi kendisini yönetme yeteneğini geliĢtirdikçe

bu bağlar aĢama aĢama zayıflayacak ve Afrika devletleri hem iç iĢlerinde hem de

uluslararası iliĢkilerinde tam bağımsız olacaktı. Tam bağımsızlık sorununu temel alan bu

tartıĢma, bağımsızlık sonrası Afrika devletlerinin bütünleĢme konusundaki tutumlarının

belirlenmesinde etkili oldu. Sömürgeciliğin Ģekil değiĢtirerek Afrika‟da varlığını

sürdüreceğine inanan devletler, hızlı ve etkili bütünleĢmeyi bir çözüm yolu olarak görürken,

bağımsızlığın aĢama aĢama elde edileceğine inanan devletler, daha ılımlı ve aĢamalı bir

bütünleĢme yolunu tercih ettiler. Arapların tutumunu belirleyen ise, üç temel etken oldu. Ġlk

olarak Kuzey Afrika devletlerinin Ortadoğu ile yakın iliĢkileri, onların önceliklerinin Sahra-

altı Afrika‟dan farklı olmasına yol açtı.

Ġkinci olarak, yaĢadıkları sömürgecilik deneyimi de Sahra-altı Afrika‟dan oldukça

farklıydı. 7. yüzyıldan itibaren yabancı müdahalelerle karĢı karĢıya olan Kuzey Afrika

devletleri, farklı bir sömürgeleĢme süreci yaĢadılar ve Sahra-altı Afrika devletlerinden çok

daha önce bağımsız olarak neo-kolonyal iliĢkilere karĢı mücadele etmeye baĢladılar. Bu

durum da Sahra-altı Afrika ile aralarında Sahra Çölü ile simgeleĢen psikolojik bir duvar

yarattı. Son olarak, Sahra-altı Afrika devletleri, bir yandan Kuzey Afrika‟nın hemhal olduğu

Filistin-Ġsrail meselesine taraf olmaktan çekinirlerken diğer yandan da Ġsrail ile diplomatik

ve ekonomik bağlar kurmaktan geri durmadılar. Bu durum da söz konusu psikolojik duvarı

bir kat daha kalınlaĢtırdı ve Araplarda hayal kırıklığı yarattı 1952‟de Mısır‟da Cemal Abdül

Nasır‟ın iktidara gelmesi, dengeleri değiĢtiren bir etkiye yol açtı. Nasır‟ın anti-emperyalist

mücadelede kazandığı baĢarılar, Sahra‟nın güneyinde benzer bir mücadeleyi yürütmeyi

amaçlayan Anglofon ülkelerin desteğini almaya baĢladı. 1956 yılında Nasır‟ın SüveyĢ

Kanalı‟nı millileĢtirmesi de Afrika halklarını kendi kaynaklarına sahip olmaları konusunda

cesaretlendirdi.

Konjonktürel nedenlere bakıldığında ise, Soğuk SavaĢ ortamındaki bloklaĢma temelde

üç olayla Afrika‟ya da yansıdı. Bu olaylar, Cezayir Bağımsızlık SavaĢı, Kongo krizi ve

Fas‟ın Moritanya üzerindeki iddialarıydı ve bu olaylar Afrika devletlerinin gruplaĢmasında

etkili oldu.

2.4.1. Casablanca Grubu

Nkrumah‟ın liderliğini üstlendiği Casablanca Grubu, ilk kez 3-7 Ocak 1961 tarihinde

Casablanca‟da düzenlenen konferans ile bir araya geldi. Konferansa, Gana, Gine, Mali,

Page 47: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

33

Mısır, Fas, Libya ve Cezayir‟in sürgündeki Ulusal KurtuluĢ Cephesi (FLN) katılırken, Fas

Kralı V. Muhammed‟in isteği üzerine, Moritanya‟nın bağımsızlığını destekleyen ve Fas‟ın

Moritanya üzerinde tarihsel hakları olmadığına inanan Brazzaville Grubu üyesi devletler

davet edilmedi.49

Konferansın ana gündem maddesi Kongo krizi idi. Grup, Lumumba‟yı destekliyor ve

BM‟yi baĢarısızlıkla suçluyordu. Konferansta, yeni bağımsız Afrika devletlerinin Kongo

örneğinde görüldüğü gibi yabancı müdahaleleri engelleyemediği belirtildi ve bunu

önlemenin tek yolunun Afrika BirleĢik Devletleri‟ni kurmak olduğu vurgulandı.50

Konferans

sonunda kabul edilen “Casablanca ġartı” ile Afrika Daimi DanıĢma Meclisi, Ekonomik,

Siyasi ve Kültürel Daimi Komiteler128

ve kıtanın herhangi bir yerinde gerçekleĢecek yabancı

müdahalesine karĢı ortak savunma yapmak ve Afrika devletlerinin bağımsızlığını

savunmakla görevli bir BirleĢik Afrika Komutanlığı kurulması kararlaĢtırıldı. Kurulan bu

organların, kıtasal çapta siyasi birliğin temelini oluĢturması hedeflendi.

Casablanca Grubu, büyük ölçüde Nkrumah‟ın etkisiyle, bütünleĢme konusunda

doğrudan bir yaklaĢım benimseyerek, Afrika devletlerinin hızla bir siyasi füzyona gitmeleri

gerektiğini savunuyordu.51

Federalizmi hedefleyen bu gruba göre, devlet egemenliğinin

kıtasal ölçekli bir birime devri gerekmekteydi.52

Bu düĢünce, Nkrumah‟ın emperyalizmin

son aĢaması olarak tanımladığı “yeni sömürgecilik” yaklaĢımından temel alır. Nkrumah‟a

göre, yeni sömürgecilik, sömürgeci devletin bir toprağa görünürde siyasal bağımsızlık

vermesi, fakat ekonomik sisteme hala egemen olarak bu ülkenin ekonomisinde ve

dolayısıyla devlet mekanizmasında ağır basmasıdır. “Hem üretim hem de nüfus açısından

oldukça sınırlı bu kadar çok sayıda küçük devlet, Afrika dıĢında dünyanın öbür bölgelerinin

pek azında görülür” diyen Nkrumah, “balkanlaĢtırma”nın yeni sömürgeciliğin baĢlıca aracı

olduğuna vurgu yapar. Bunun üstesinden gelme yolu ise, Afrika BirleĢik Devletleri‟nin

kurulmasıdır. Nkrumah‟a göre, Afrika‟nın bağımsızlık ve birlik mücadelesine siyasal

bütünleĢme ile baĢlanması gerekir; ekonomik iĢbirliği için meydana getirilecek gevĢek bir

konfederasyon, sadece zaman kaybı olacaktır.53

49

Dedeoğlu, 2004: 391.

50 Dedeoğlu, 2004: 144.

51 Dedeoğlu, 2004: 11.

52 Young, 2010: 46.

53Oran, 1997: 260.

Page 48: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

34

Bağımsızlık sonrasının birlik havası dağılmadan siyasi birliğe gidilmelidir, zira bölgesel

devletler güçlenmeye baĢladıkça egemenliklerini devretmek konusunda isteksiz olacaklardır.

Nkrumah‟ın Afrika‟da siyasal bütünleĢme için öngördüğü federal hükümet üçlü bir yapıdır.

Bu yapının ilk ayağı, kıtasal ölçekte ekonomik planlamadır. Nkrumah, merkezi planlama ve

iĢbölümü ile kıtanın kaynaklarının tam olarak kullanılabileceğine, bu sayede Afrika‟nın

endüstriyel ve ekonomik gücünün arttırılabileceğine ve dıĢ yardım bağımlılığının sona

erdirilebileceğine inanmaktadır. Buna göre, kurulacak federal hükümet tek bir para birimine

ve merkez bankasına sahip olacak ve tüm ülkeler arasında para akıĢı tek merkezden

yürütülecektir. Kurulacak bir ortak pazarla, sadece mallar değil, tüm ekonomik faktörler

serbestçe dolaĢabilecek ve ortak para ve makroekonomi politikalarıyla kurulacak siyasi

bütünleĢme derinleĢtirilecektir. Yapay sınırlarla yaratılan bölünmüĢlüğün sürmesi halinde

hiçbir devlet için ekonomik kalkınmanın mümkün olmayacağını vurgulayan Nkrumah,

dağınık ve dıĢ yardıma bağımlı Güney Amerika cumhuriyetlerinin karĢısında güçlü bir

Amerika BirleĢik Devletleri‟nin varlığını bu duruma örnek gösterir. “Ekonomik özgürlüğün

olmadığı yerde siyasal bağımsızlık bir görüntüdür.”54

diyen Nkrumah, sömürgeciliğin

gerçek anlamda tasfiyesinin yönetimde teknik bir görev tesliminden öteye geçebilmesi için

gerekli olanın, tam ekonomik bağımsızlığın sağlanması ve bunun tek yolunun da merkezi

planlama olduğunu söylemektedir.

2.4.2. Monrovia Grubu

Liderliğini Nijerya‟nın üstlendiği ve Casablanca Grubu‟nun karĢısına ayrı blok olarak

çıkan Monrovia Grubu, ilk kez 8–12 Mayıs 1962‟de Liberya‟da düzenlenen “Monrovia

Konferansı” ile bir araya geldi. Konferansa Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo

Cumhuriyeti, Dahomey, Etiyopya, Gabon, FildiĢi Sahilleri, Liberya, Libya, MalgaĢ,

Moritanya, Nijer, Nijerya, Sierra Leone, Somali, Togo, Tunus ve Yukarı Volta katıldı.

Konferansın temel konuları, Afrika‟da karĢılıklı anlayıĢın güçlendirilmesi, Afrika‟da birliği

destekleme yolları, barıĢ ve istikrara yönelik tehditler ve Afrika devletlerinin dünya barıĢına

olası katkılarıydı.55

Konferansta, katılımcı devletlerin Kongo krizi konusunda BM‟ye tam güveni teyit

edildi. Casablanca Grubu‟na göre oldukça muhafazakâr olan bu gruptaki devletler, BirleĢmiĢ

Milletler‟e güvenlerini teyit ederek ABD, Fransa ve diğer Batılı güçlerle yakın iliĢkiyi tercih

54

Nkrumah, 1961: 44.

55 Powers, 1962: 440.

Page 49: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

35

ettiklerini açıkça ortaya koydular. Monrovia Grubu bütünleĢme konusunda da temkinliydi ve

Westphalia sisteminin felsefi ve pratik tutumunu benimsiyordu. Buna göre, post-kolonyal

Afrika‟da, Afrika‟yı ileri götürebilecek tek araç ulus devlettir; bu nedenle de egemen

devletlerin korunması gerekir. Bu amaç doğrultusunda birbirleri arasındaki iliĢkileri

düzenleyecek olan ilkeler; devletlerin içiĢlerine karıĢmama, egemenliğe saygı, kıta genelinde

iĢbirliğinin hoĢgörü, dayanıĢma, iyi komĢuluk iliĢkileri, düzenli görüĢ alıĢveriĢi, herhangi bir

devletin liderliğini reddetme çerçevesinde geliĢtirilmesi olarak belirlendi. Bu sayede her bir

devletin kendi sınırları içinde egemenliğini sürdürmesi koruma altına alındı. Bunun temel

nedeni, devletlerin egemen eĢitliği ilkesi temelinde kurulmuĢ olan BM sistemi içerisinde

kalacaklarını teyit etmek istemeleriydi. Konferans kararlarında Afrika‟da birlik düĢüncesinin

benimsendiği, ancak siyasi bütünleĢmeden kaçınılması gerektiği de açıkça ifadesini buldu.56

25–30 Ocak 1962‟de Monrovia Grubu tarafından Lagos‟ta düzenlenen “Afrikalı Devlet

BaĢkanları Konferansı”na Casablanca Grubu da davet edildi. Bu sayede iki grubun bir araya

gelerek uzlaĢması amaçlandı ama tam tersi bir durum ortaya çıktı. Accra‟dan yapılan

açıklamayla Casablanca Grubu, FLN temsilcilerinin konferansa davet edilmeyip Cezayir‟in

bağımsızlık mücadelesine zarar verildiğini gerekçe göstererek konferansa katılmayı reddetti.

Lagos Konferansı, amaçlananın aksine, iki blok arasındaki keskin ayrımı ve bütünleĢme

konusundaki görüĢ ayrılıklarını ortaya çıkardı. Konferansta söz alan Nijerya Devlet BaĢkanı

Nnamdi Azikiwe, Casablanca ve Monrovia Grupları arasındaki farkın, Casablanca

Grubu‟nun, Afrika devletlerinin eĢitliğini, self-determinasyon ve içiĢlerine karıĢılmaması

haklarına sahip olduklarını beyan etmemesi olduğunu belirtti. Ona göre, bu ilkelerin beyan

edilmesi, Afrika‟da birlik arayıĢının temelini teĢkil etmekteydi. Bu bağlamda konferansta,

ilk elde siyasi bütünleĢmeden kaçınılarak egemen ve eĢit devletler arasında ekonomik,

kültürel, bilimsel ve teknik alanlarda iĢbirliğine gidilmesine, bu iĢbirliği alanlarının

sınırlandırılmasına ve ortak savunma ve dıĢ politikadan kaçınılmasına karar verildi Henüz

siyasi bağımsızlığın kırılgan olduğu belirtilerek, Afrika‟da birlik düĢüncesinden

uzaklaĢılmadığına, ancak bunun için aĢamalı bir yaklaĢımın benimsenmesi gerektiğine

hükmedildi.57

Monrovia Grubu‟nun desteklediği bütünleĢme modeli, fonksiyonalizmin temel

öğelerini içinde barındırmaktadır. Buna göre, enerji, ulaĢtırma, sağlık gibi alanlarda

uluslararası örgütler kurmak, siyasi egemenliği tehlikeye atan kurumlar oluĢturmaktan daha

56

Powers, 2001: 46.

57 Powers, 2001: 442

Page 50: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

36

kolay görülmüĢtür. Afrika devletleri iĢbirliğinin olumlu sonuçlarını gördükçe de iĢbirliği

diğer alanlara yayılacak ve Mitrany‟nin dallanma olarak tanımladığı süreç yaĢanacaktır.

Tüm bu iĢlevsel örgütleri egemen ve eĢit ulus-devletlerden oluĢan BM benzeri bir Ģemsiye

örgüt altında toplamak da mümkün olacaktır. Sömürgecilik döneminde Afrika‟da yaratılan

tek kaynağa bağımlı ekonomilerin bağımsızlık sonrası dönemde iĢbirliği içinde olmaları

gerekecektir. Egemenlik konusundaki hassasiyetlerin de oldukça yüksek olduğu bu dönemde

Monrovia Grubu, egemenliğin bir üst kuruma devredilmesine karĢı çıkarak iĢbirliği

yapılmasının zorunlu olduğu alanlarda yetkilerin devrini uygun görmüĢtür.

Görülüyor ki iĢlevsel iĢbirliği, her iki grubun da düĢüncesinden uzak değildir.

Bağımsızlığın kazanılmasının ardından Afrika devletlerinin tek baĢlarına karĢılamaya

muktedir olamayacakları ihtiyaçları karĢılamak için bütünleĢmek ve bu bütünleĢmeyi

iĢbirliği temeli üzerine kurmak fikri, her iki grubun da desteğini almıĢtır. Diğer yandan

siyasi bütünleĢme fikrine özünde herhangi bir itiraz gelmemiĢtir. Ġki grubun ayrıldıkları

nokta, bütünleĢmenin hangi model temel alınarak sağlanması gerektiğidir. 1962 yılı

itibarıyla Afrika‟da bütünleĢme konusunda iki blok arasındaki yaklaĢım farklılığı kesin bir

biçimde ortaya çıkmıĢ oldu. Casablanca Grubu, Soğuk SavaĢ ortamında iki kutuba da uzak

durularak sömürgeciliğin tam anlamda tasfiye edilebileceğini ve Afrika‟nın kendine

güvenerek ekonomik ve siyasal kalkınmasını sağlayabileceğini savundu. Federal bir

bütünleĢme sürecine girilerek egemenliğin tek seferde federal devlete devredilmesi ve

ekonomi, dıĢ politika ve savunma alanlarının federal bir devlet tarafından düzenlenmesi

gerekmekteydi. Ancak bağımsızlığın henüz kazanıldığı Afrika‟da, devletlerin ulusal

egemenliklerinden vazgeçmeye hazır olmamaları Casablanca‟nın karĢısına Monrovia

Grubu‟nu çıkardı. Bu grup, Batı ile iliĢkilerini koparmaya ve egemenliklerini ulus-üstü bir

birime devretmeye hazır olmadıklarını açıkça dile getirdi. Sayıca çok daha fazla Afrika

devletini kapsayan bu grup, siyasal egemenliklerini tehlikeye atan kurumlar oluĢturmaktan

ziyade ticaret, sağlık, ulaĢtırma gibi teknik alanlarda iĢbirliğine gitmeyi tercih etmiĢlerdi.

Fonksiyonalist bir bütünleĢme modelini savunan bu grup, teknik iĢbirliğinin gelecekte

siyasal bütünleĢmeye imkân tanıyacağını ileri sürüyordu. ABÖ‟nün kurulma kararının

alındığı Addis Ababa Konferansı, 1963 yılında böyle bir siyasal ortamda toplandı.

Page 51: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

37

2.5. Afrika Birliği Örgütünün KuruluĢu ve Yapısı

2.5.1. Addis Ababa Konferansı ve Afrika Birliği Örgütünün Kurulması

Ġki blok arasında ayrımın iyice keskinleĢtiği 1962 yılı, aynı zamanda bütünleĢme

konusunda somut adımların atılması konusunda kararlılığın da arttığı bir yıl oldu. Her iki

bloğa da dâhil olmayan dolayısıyla tarafsız konumu tüm devletlerce kabul göre Etiyopya, bu

giriĢimin öncüsü oldu. Etiyopya Ġmparatoru Haille Selassie‟nin iki bloğu uzlaĢtırma çabaları

sonuç verdi ve 1962 yılının son aylarında tüm bağımsız devletleri bir araya getirerek birlik

konusunda somut adım atılmasını sağlayacak bir konferansın toplanması kararlaĢtırıldı.

Konferans hazırlıkları kapsamında 31 bağımsız Afrika devletinin dıĢiĢleri bakanları, ABÖ

için taslak bir kurucu anlaĢma hazırlamak üzere Addis Ababa‟da bir araya geldiler.

Kurulacak örgüt için üç taslak plan sunuldu. Bunlardan biri, Monrovia Grubu‟nun

fonksiyonalist bir örgütlenmeyi öngören taslağı; diğeri Casablanca Grubu‟nun hızlı bir siyasi

bütünleĢmeyi öngören taslağı, sonuncusu ise, Etiyopya tarafından sunulan, Amerikan

Devletleri Örgütü‟nün kurucu anlaĢması örnek alınarak hazırlanmıĢ ve devletlerarasında

mevcut bölgesel örgütlenmeleri koruyarak gevĢek bir birleĢmeye gidilmesini öngören

taslaktı.58

Monrovia Grubu ve Mağrip ülkelerinin, Etiyopya‟nın sunduğu taslak temel

alınarak bir kurucu anlaĢma hazırlama önerisi, federal bir örgütlenmeyi Ģiddetle destekleyen

Casablanca Grubu‟nun vetosuyla karĢılaĢtı. Bunun sonucunda DıĢiĢleri Bakanları Zirvesi,

herhangi bir taslak üzerinde uzlaĢılamadan sona erdi. Addis Ababa Zirve Konferansı ise, 22-

26 Mayıs 1963‟te 30 bağımsız Afrika devletinin katılımıyla toplandı.

59 Konferansta her iki

grubu da sakinleĢtiren ve bir Afrika örgütünün kurulması konusunda uzlaĢtıran Etiyopya

oldu. Sömürgeciliği tecrübe etmeyen, bu nedenle Afrika devletleri arasında itibar sahibi

olan Etiyopya, herhangi bir gruplaĢmaya dâhil olmaması sebebiyle tarafsız bir arabulucu

rolünü üstlenebildi. Etiyopya Ġmparatoru Haile Selassie, Konferans‟ın açılıĢındaĢöyle

konuĢtu:

“Geçmiş yıllardaki çabalara rağmen şu anda eksik olan, tek ses halinde konuşmamızı

sağlayacak, Afrika’nın sorunlarına çözümler üretecek ve uygulayacak bir mekanizmanın

kurulmasıdır. Bu mekanizma, Afrikalılar arasındaki sorunlara çözümler üretmeli, ortak

savunma önlemleri getirmeli, ekonomik ve sosyal alanda işbirliği fırsatları yaratmalı.

58

Padelford 1964: 526.

59 Katılımcı devletler Ģunlardı: Cezayir, Burundi, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Demokratik Kongo

Cumhuriyeti, Kongo Cumhuriyeti, Benin, Etiyopya, Gabon, Gana, Gine, FildiĢi Sahilleri, Liberya, Libya,

Madagaskar, Mali, Moritanya, Nijerya, Nijer, Ruanda, Senegal, Sierra Leone, Somali, Sudan, Tanzanya,

Tunus,

Page 52: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

38

Bu konferansta üzerinde uzlaştığımı bu ilkelere dayanan bir örgüt kuralım. Bu

konferansı tek bir kurucu anlaşmayı kabul etmeden kapatamayız.”60

Selassie‟nin üstlendiği arabuluculuk sayesinde kurucu anlaĢmayı hazırlamak üzere bir

komisyon oluĢturuldu. Komisyonun hazırladığı “Afrika Birliği Örgütü ġartı”, konferansın

üçüncü gününde oylamaya sunuldu. ġart, ABÖ‟nün siyasal bir birlik olmayıp BM sistemi

içerisinde bölgesel bir uluslararası örgüt olarak kurulmasını öngörüyordu. Dolayısıyla

temelde Monrovia Grubu‟nun istediği bir yapıyı yansıtıyordu. Ancak bir yandan da

Nkrumah ve yandaĢlarının tüm Afrika‟da bağımsızlık mücadelelerinin desteklenmesi

konusundaki düĢüncelerini yansıtan ġart, iki grubun da desteğini aldı ve ABÖ, 25 Mayıs

1963‟te kuruldu. Fas ve Togo‟nun Kurucu anlaĢmayı daha sonra imzalaması ile 32 Afrika

devleti ABÖ‟nün kurucu ülkeleri olurken, o tarihte bağımsız olmayan 20 Afrika ülkesine

örgüt nezdinde gözlemci statüsü tanındı. Addis Ababa Konferansı‟nın baĢarılı olmasında

Etiyopya‟nın üstlendiği arabuluculuk rolünün yanı sıra baĢka etmenler de rol oynadı.

Öncelikle konferans, uzun bir hazırlık döneminden sonra toplandı. Monrovia ve Casablanca

Grupları, sürecin baĢından itibaren kendi yaklaĢımlarını geliĢtirdiler. Diğer yandan Zirve

Konferansı‟ndan önce bir araya gelen dıĢiĢleri bakanları bir uzlaĢmaya varamamıĢ olsalar da

bu toplantı, tarafların hangi konular üzerinde uzlaĢamadıklarını ortaya koymuĢ oldu. Bu

sayede sürecin daha fazla uzamaması ve ortak paydada buluĢmanın gerekliliği, tarafların

üzerinde oydaĢmaya vardıkları ilk nokta oldu. Diğer yandan Zirve Konferansı‟nda ilk kez

tüm bağımsız Afrika devletleri bir araya gelebildi. Siyahlar ve Araplar, Frankofonlar ve

Anglofonlar, radikaller ve ılımlılar arasındaki ayrıĢma konferansın toplanmasına engel

olmadı.61

Ġlk kez bir araya gelmeyi baĢaran liderler, artık bir karara varmak gerektiğine

inandılar. ABÖ‟nün kuruluĢu bu anlamda uzun süren Afrika‟da birlik tartıĢmalarına nokta

değilse de bir virgül koyarak, liderlere nefes alma imkânı tanıdı.

2.5.2. Afrika Birliği Örgütü’nün Yapısı ve Organları

ABÖ ġartı‟nın ikinci maddesinde örgütün amaçları sıralanmaktadır. Bu amaçlar:

Afrika devletleri arasında birlik ve dayanıĢmanın desteklenmesi; Afrika halklarına daha iyi

bir yaĢam sunma çabası ve iĢbirliğinin sağlanması; üyelerin egemenlik, toprak bütünlüğü ve

bağımsızlığının savunulması; Afrika‟da sömürgeciliğin tüm biçimleriyle ortadan

kaldırılması; BM ġartı ve Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesi uyarınca uluslararası

60

Selassie 1963: 285.

61Selassie 1963: 41.

Page 53: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

39

iĢbirliğinin güçlendirilmesi ve bu amaçlara ulaĢabilmek için siyasi ve diplomatik, iletiĢim ve

ulaĢım da dâhil olmak üzere ekonomik, eğitim ve kültür, sağlık, hıfzıssıhha ve beslenme,

bilimsel ve teknik iĢbirliğinin geliĢtirilebilmesi için üyelerin politikalarının uyumlaĢtırılması

olarak belirtiliyordu.62

Bu amaçlar, BM‟nin devletlerin egemen eĢitliğine dayalı sistemine

ABÖ‟nün bağlılığını teyit eder niteliktedir. Ancak ġart‟ta iyi tanımlanmamıĢ bu amaçlara

nasıl ulaĢılabileceğine dair stratejiler yer almamaktadır. ġart ile oluĢturulan organların görev

tanımları tam olarak yapılamadığı ve amaçların sağlanması konusunda bir iĢbölümü

belirlenmediği için bu amaçlar, gerçek birer amaçtan çok birer temenni niteliği taĢımaktadır.

ABÖ ġartı‟nın üçüncü maddesinde ise, örgütün ilkeleri sıralanmaktadır. Zamanla tüm

Afrika devletlerinin dıĢ politikalarının da bir parçası haline gelen bu ilkeler: üyelerin egemen

eĢitliği; devletlerin içiĢlerine karıĢmama; her devletin egemenlik, toprak bütünlüğü ve

devredilemez nitelikteki bağımsız var olma hakkına saygı; anlaĢmazlıkların müzakere,

arabuluculuk, uzlaĢma ve tahkim yoluyla barıĢçı çözümü; tüm biçimleriyle siyasi suikastlar

kadar bir devlete komĢu ya da baĢka bir devlet tarafından yönelecek yıkıcı faaliyetlerin

kınanması; hala bağımlı olan Afrika devletlerinin tümüyle bağımsız olmalarına mutlak

adanma; bağlantısızlık politikasının sürdürülmesidir.63

Bu ilkelerden ilk beĢ tanesi Monrovia

Grubu‟nun egemenliğe iliĢkin kaygılarını, son ikisi ise Casablanca Grubu‟nın bağlantısızlık

ve bağımsızlığa iliĢkin kararlılığını yansıtmaktadır.ġart ile kabul edilen bu amaç ve ilkeler,

temelde siyasi suikastların önlenmesi, yeni kazanılmıĢ bağımsızlığın korunması,

sömürgeciliğin ortadan kaldırılması gibi liderlerin konjontürel kaygılarını gidermek üzere

kaleme alınmıĢtı. Ortaya çıkan yapı, Nkrumah‟ın ısrarla üstünde durduğu ortak dıĢ politika,

merkezi ekonomik planlama ve ortak savunmayı içermemekle birlikte Monrovia Grubu‟nun

öngördüğü ekonomik iĢbirliğinden de fazlasıydı. Her iki bloğun da üzerine uzlaĢtığı bir

hedef olan “Afrika‟da birlik”, amaçlar arasında sayılmıĢ olsa da, gelecekte gerçekleĢmesi

beklenen bu birliğin federal mi yoksa fonksiyonel mi olacağı sorusunun yanıtı ġart‟ın

maddeleri arasında yer almamaktadır.64

ABÖ, gönüllülük esasına dayalı bir iĢbirliği üzerine kurulmuĢtur. Kurulan yapı içerisinde

yaptırım gücü olan herhangi bir organ bulunmadığı gibi, herhangi bir organın kararlarının

bağlayıcılığı da yoktur ve bir yaptırım mekanizması öngörülmemiĢtir.65

ġart ile belirlenen

62

The Organization of African Unity Charter, Madde 2.

63 Organization of African Unity Charter, Madde 3.

64 Adebayo, 2010: 265.

65 Padelford, 2006: 535.

Page 54: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

40

organlar: Devlet ve Hükümet BaĢkanları Meclisi; Bakanlar Konseyi; Genel Sekreterlik;

Arabuluculuk, UzlaĢtırma ve Tahkim Komisyonu‟dur.66

2.5.3. Devlet ve Hükümet BaĢkanları Meclisi

ABÖ‟nün en yüksek organı Devlet ve Hükümet BaĢkanları Meclisi‟dir. Üye

devletlerin devlet ve hükümet baĢkanlarından veya akredite temsilcilerden oluĢmaktadır.

Meclisin görevi, temel sorunları görüĢmek, Örgüt‟ün genel politikasını belirlemek, diğer

organların faaliyetlerini denetlemek ve ġart tarafından gerekli görülen konularda özel

komisyonlar kurmaktır. Meclis gündemi, Genel Sekreterce sunulan taslak uyarınca Bakanlar

Konseyi tarafından hazırlanmaktadır. Yılda bir kez bir araya gelen Meclis, üyelerin üçte

ikisinin onaylaması halinde olağanüstü toplantı yapma hakkını da saklı tutar.164

Meclisin

toplanma yerine basit çoğunlukla karar verilir ve ev sahibi devletin baĢkanı Meclis baĢkanı

olarak seçilir. Mecliste her devletin bir oy hakkı bulunur ve kararlar prosedürel konular hariç

üçte iki çoğunlukla alınır.67

Örgütün yasama organı olarak tasarlanan Meclis‟in bağlayıcı karar alma yetkisi

bulunmamaktadır. Aldığı kararların üye devlet veya Örgüt‟ün diğer organları tarafından

uygulanmaması halinde herhangi bir yaptırım mekanizması da oluĢturulmamıĢtır. Kararların

uygulanması üye devletlerin iĢbirliği konusundaki isteklerine bağlıdır. Diğer yandan

kararların üçte iki çoğunluğun oyuyla alınması, üye sayısının oldukça fazla olduğu göz

önünde bulundurulduğunda, bilhassa ihtilaflı konularda karar alınmasını güçleĢtirdi. Bu da

ihtilaflı konuların sürekli ertelenmesine ve Meclis‟in bir karar organından ziyade bir tartıĢma

platformuna dönüĢmesine neden oldu.

2.5.4. Bakanlar Konseyi

ABÖ‟nün yürütme organı olan Bakanlar Konseyi, üye ülkelerin dıĢiĢleri bakanlarından

veya hükümetleri tarafından görevlendirilmiĢ diğer bakanlardan oluĢur ve üyeler Konsey‟de

hükümetlerini temsil eder. Yılda iki kez toplanan Konsey, Meclis‟e karĢı sorumludur. Temel

görevi, Meclis toplantılarının gündemini hazırlamak, üyeler arasında iĢbirliği sağlamak ve

Meclis tarafından alınan kararları uygulamaktır. Bir diğer görevi ise, Genel Sekreter

tarafından hazırlanan örgüt bütçesini onaylamaktır. Bütçenin onaylanması Bakanlar

66

The Organization of African Unity Charter, Madde 7.

67 Markakis, 1966: 149.

Page 55: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

41

Konseyi‟nin kendi yetkisine dayanarak karar alabildiği tek konudur. Her devletin bir oy

hakkının bulunduğu Konsey‟de kararlar basit çoğunlukla alınır.68

Karar alma yetkisi bulunmayan Konsey, ABÖ‟nün en iyi iĢleyen organıdır.Kararları

çoğunlukla Meclis tarafından kabul edilmiĢtir ve bu sayede ABÖ‟nün acil durumlara

müdahalesini hızlandırmıĢtır. Ancak yürütme organı olarak tasarlanan Konsey, Meclis

kararlarını uygulayacak mekanizmalardan yoksundur.69

2.5.5. Genel Sekreterlik

Genel Sekreterlik‟in baĢında, Meclis tarafından dört yıllığına atanan Genel Sekreter

bulunmaktadır. Genel Sekreter, görevlerini ifa ederken herhangi bir hükümet ya da ABÖ

dıĢında herhangi bir otoriteden talimat almamalı ve yalnızca ABÖ‟ye karĢı sorumlu

olmalıdır. Örgütün her üyesi de Genel Sekreter‟in sorumluluklarının münhasır karakterine

saygı duymalı ve onu etkilemeye çalıĢmamalıdır.70

Genel Sekreter‟in görev ve yetkileri ġart ile belirlenmemiĢtir. Bunun anlamı, Genel

Sekreter‟in Meclis‟in kendisinden talep ettiği görevleri yerine getireceğidir. Buna göre Genel

Sekreterin temel görevi, Meclis tarafından alınan kararların Bakanlar Konseyi tarafından

uygulanmasını denetlemek olarak belirlenmiĢtir. Ancak siyasi değil idari bir makam olarak

tasarlanan Genel Sekreterlik, ABÖ‟nün siyasi kararlarını denetleme yetkisine sahip değildir;

sadece ekonomik, kültürel, sosyal ve yasal kararların uygulanmasını denetleyebilmektedir.

Zaten Genel Sekreter, ABÖ‟nün pek çok belgesinde “Ġdari Genel Sekreter” olarak

anılmaktadır. Bunun açık anlamı da, Genel Sekreter‟in kendi otoritesine dayanarak karar

alıp uygulayamayacağıdır. Genel Sekreter‟in bir diğer görevi, Bakanlar Konseyi, Özel

Komisyonlar ve ABÖ‟nün diğer organlarının toplantı gündemlerini hazırlamaktır. Prosedür

kuralları gereği, Genel Sekreter, Konsey‟in olağan toplantılarından 30, olağanüstü

toplantılarından 15 gün önce gündemi hazırlamakla yükümlüdür.

2.5.6. Arabuluculuk, UzlaĢtırma ve Tahkim Komisyonu

ABÖ ġartı, üye devletler arasında çıkacak tüm anlaĢmazlıkların barıĢçıl yollardan

çözülmesini sağlayacak bir Arabuluculuk, UzlaĢtırma ve Tahkim Komisyonu kurulmasını

öngörmektedir. Ancak Komisyon‟un düzenlenmesi, ileride hazırlanıp üyelerin onayına

68

Gino Naldi, 1999: 19.

69 Kassım Mohammed 2008: 11.

70 The Organizatinon of African Unity Charter, Madde16.

Page 56: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

42

sunulacak bir protokole bırakılmıĢtır. Söz konusu protokol, Temmuz 1964‟de 33 Afrika

devletinin onayı ile yürürlüğe girdi. Buna göre Komisyon, üye devletler tarafından aday

gösterilen ve Genel Sekreter tarafından onaylanan liste içerisinden Meclis tarafından seçilen

21 üyeden oluĢmaktadır. BeĢ yıllığına göreve gelen Komisyon‟un görev süresi, gerekli

görüldüğünde uzatılabilmektedir. Komisyon üyeleri, Meclis‟in üçte ikilik çoğunlukla aldığı

karara dayanarak görevlerinden alınabilir.71

Temel görevi, devletler arasında çıkacak anlaĢmazlıkların barıĢçı yollardan

çözülmesini sağlamak olan Komisyon, ġart tarafından kabul edilen içiĢlerine karıĢmama

ilkesi uyarınca söz konusu çatıĢmalara doğrudan müdahale etme hakkına sahip değildir.

Diğer yandan Komisyon‟un, sınır çatıĢması gibi acil müdahaleyi gerektirecek durumlarda

dahi, devletler arasında çıkacak anlaĢmazlıklara doğrudan müdahale etme hakkı

bulunmamaktadır, yalnızca çatıĢan tüm tarafların isteği ve Meclis‟in onayı ile yetki

edinmektedir. Komisyon, çatıĢmaların çözümünde rol oynayacak diplomatik bir mekanizma

olarak tasarlanmıĢtır, yargı ve yaptırım yetkisine sahip değildir. Egemenliğe iliĢkin kaygılar,

ABÖ içerisinde etkili bir çatıĢmaların çözümü ve engellenmesi mekanizmasının

oluĢturulmasına engel olmuĢtur.72

2.5.7. Özel Komisyonlar

ABÖ ġartı, gerekli görülmesi halinde üye ülkelerin ilgili bakanlarından veya özel

yetkili temsilcilerinden oluĢacak özel komisyonlar kurulmasını öngörmüĢtür. Ancak Meclis

gerekli gördüğü her alanda özel komisyon oluĢturamamaktadır; özel komisyonların çalıĢma

alanları, ekonomik ve sosyal, eğitim, bilim, kültür ve sağlık ile savunma alanları olarak

sayılmıĢtır. ġart‟ta kurulan komisyonların Bakanlar Konseyi‟ne bağlı olarak faaliyet

yürüteceği belirtilse de Bakanlar Konseyi komisyonların Genel Sekreterlik‟in altında

faaliyet yürütmesini uygun görmüĢtür73

Dolayısıyla ġart‟ta ortak savunma konusunda

kararlar alıp uygulayacak bir organ oluĢturulmamıĢ, gerekli görülmesi halinde Meclis

tarafından özel bir komisyon kurulması öngörülmüĢ ve yetkisi ilgili konu hakkında danıĢma

görüĢü sunmakla sınırlandırılmıĢtır.

Kıtasal Pan-Afrikanizm döneminde, Afrika‟nın bütünleĢme arayıĢı ABÖ‟nün

kurulması ile neticelendi. ABÖ, temelde egemenlik konusundaki hassasiyet nedeniyle,

iĢlevlerin birlikte yerine getirilmesi, bu sayede yitirilen ya da zaten olmayan kendine yetme

71

Organization of African Unity Charter, Madde 19.

72 Adebayo, 2001: 265.

73 The Organization of African Unity Charter, Madde 20-21

Page 57: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

43

özelliğinin, bir bütün olarak kazanılması olarak tanımlayabileceğimiz, iĢlevsel iĢbirliği

üzerine bina edildi ve siyasal bütünleĢme hedefi ötelendi. ABÖ ġartı, amaç ve ilkeleri,

iĢbirliği alanlarını belirledi, örgütün kurum ve komisyonları bu iĢbirliği alanlarına uygun

olarak oluĢturuldu. Tüm bunlar, Afrika‟da iĢlevselci iĢbirliğinin çerçevesini çizdi. Afrika

devletleri arasında birlik ve dayanıĢmanın desteklenmesi; Afrika halklarına daha iyi bir

yaĢam sunma çabası ve iĢbirliğinin sağlanması; üyelerin egemenlik, toprak bütünlüğü ve

bağımsızlığının savunulması; Afrika‟da sömürgeciliğin tüm biçimleriyle ortadan

kaldırılması; siyasi ve diplomatik, iletiĢim ve ulaĢım da dâhil olmak üzere ekonomik, eğitim

ve kültürel, sağlık, hıfzıssıhha ve beslenme, bilimsel ve teknik iĢbirliğinin geliĢtirilebilmesi

amaçları, bu çerçevenin içeriği oldu.

Diğer yandan, bütünleĢme konusunda iki ayrı modelin savunuculuğu yapan

Casablanca ve Monrovia gruplarının, ABÖ‟nün kuruluĢunda gönüllülüğü esas alarak Ģiddeti

bir araç olarak görmemeleri de iĢbirliği düĢüncesinin sağlam temeller üzerine oturduğunun

bir göstergesidir. Haas, egemenliğin aĢamalı olarak aĢındırılacağı bir uluslararası toplumun

kuruluĢunda, aktörlerin gönüllü olarak aldıkları kararlar ve bu kararların beklenmeyen

sonuçları etkilidir, ama bu aktörler güç kullanımına asla baĢvurmazlar demektedir.74

Afrika‟da bütünleĢme sürecinde güç kullanımından kaçınma, iĢbirliği tesisinin temelini

oluĢturmaktadır. Bu durum, ilerleyen yıllarda Afrika‟da çatıĢmaların barıĢçı yoldan

çözümünü esas alan iĢleyen barıĢ sistemi kurma çabalarına da esas teĢkil edecektir.

Egemenliğin devrini gerektirmediği için Monrovia grubunun desteklediği iĢlevselci

iĢbirliği, aslında Casablanca grubunun düĢüncesinden de uzak değildi. Nkrumah ve

Touré‟nin kurduğu GGU, tam bağımsız tüm Afrika devletlerinin katılımına açıktı ve temel

ilkesi, Afrika halklarının çıkarını gözeten özgür ve gönençli bir Afrika yaratmaktı. Bu ilke,

Afrika devletlerinin tek baĢlarına muktedir olmadıkları özgür ve gönençli Afrika‟nın, bir

araya gelerek yaratılması temeline dayanıyordu. Ancak Casablanca grubunun iĢlevselci

iĢbirliğine ters düĢtükleri nokta, iĢbirliği yapılmasını bekledikleri alanlarda egemenliğin

devrini gerektiren bir bütünleĢme modeli sunmalarıdır. Sonuçta ortaya çıkan ABÖ,

Casablanca grubunun da savunucusu olduğu iĢlevsel iĢbirliği ilkesi temelinde, ancak

desteklemediği bir bütünleĢme modeline uygun olarak kuruldu.

74

Haas, 1968: 522–524.

Page 58: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

44

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

AFRĠKA’DA BÜTÜNLEġMEYĠ DERĠNLEġTĠRME ARAYIġI: AFRĠKA

BĠRLĠĞĠ’NĠN KURULUġU

3.1. 1960-1990 Dönemi

Afrika‟da 1950‟lerde baĢlayan sömürgeciliğe karĢı mücadele, 1960‟lı yıllarda

meyvelerini vermeye baĢladı. Yeni bağımsız Afrika devletlerinin içine doğdukları bu dünya,

Soğuk SavaĢ‟ın dorukta yaĢandığı bir dönemdi. Dolayısıyla yeni bağımsız olan bu devletler,

iki kutuplu dünyanın süpergüçleri olan ABD ve SSCB arasındaki güç mücadelesinin bir

nesnesi haline geldiler. Bu durum, eski sömürgecilerle ekonomik bağların sürdürülmesinin

yanı sıra dıĢ politikaların da uluslararası ortamın dayatmalarıyla belirlenmesi

zorunluluklarını ortaya çıkardı. Buna rağmen Afrika, Ortadoğu ya da Doğu Avrupa gibi,

bahsi geçen güç mücadelesinin doğrudan yaĢandığı bir coğrafya olmadı. ABD, Afrika

ülkelerinin sorumluluğunu, eski sömürgeci Batı Avrupa ülkelerine bırakmıĢtı. ABD için

Afrika‟da stratejik önemi haiz tek bölge, SSCB‟yi çevrelemeye çalıĢtığı Ortadoğu‟nun art

bölgesi olan Boynuz bölgesiydi. Bunun dıĢında ABD, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ya da

Angola gibi Moskova‟nın etkili olmaya çalıĢtığı bölgelere yönelik kısa vadeli politikalar

üretiyordu.75

SSCB ise, özellikle Batı Bloğu karĢıtı yönetimlerin ekonomik, siyasal ve

kültürel olarak desteklenmesini, Afrika‟ya yönelik dıĢ politikasının önceliği haline

getirmiĢti. Afrika ülkeleri, iki süpergüç arasındaki bu rekabetten siyasi destek ve ekonomik

yardım alabilmek amacıyla yararlanma imkânına sahipti.

1980‟lere gelindiğinde, bağımsızlığın ilk yıllarındaki “Afro-iyimserlik” havası

giderek dağılmaya baĢladı. Soğuk SavaĢ rekabetinin Afrika için destekleyici etkisi ortadan

kalktı ve Afrika devletleri ciddi bir ekonomik çöküĢe sürüklendi. Bu durum Afrika‟yı adı

çökmüĢ ekonomilerle, tek parti yönetimleriyle, temelinde doğal kaynak mücadelesi yatan iç

savaĢlarla, soykırımlarla insan haklarının ağır ihlalleriyle anılan karanlık bir kıta haline

getirdi.

ABÖ‟nün kurulduğu ve etkin olmaya çalıĢtığı dönemin özellikleri kabaca budur.

ABÖ, 1960-1990 arasında, yukarıda özetlenen uluslararası ortamın yarattığı temel sorunlarla

mücadelede kıtasal iĢbirliğinin koordinasyonunu üstlendi. Dolayısıyla bu bölümde,

ABÖ‟nün geliĢtirdiği iĢbirliği mekanizmalarına ve örgütü dönüĢüme zorlayan nedenlere

75

Schraeder, 1994: 11-15.

Page 59: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

45

değinilecektir. DönüĢüm konusundaki farklı tutumlar değerlendirilecek ve yeni iĢbirliğinin

hangi temeller üzerine kurulduğu tespit edilmeye çalıĢılacaktır.

3.2 1990 Sonrasi Dönem: Ekonomik Pan-Afrikanizm

1990‟lı yıllar Afrika için “Afro-kötümserlik” yılları olarak anılır. Bu dönem, Afrika‟da

ve dünyada sömürgecilikle mücadele ruhunun artık söndüğü, Afrika‟nın adının iç savaĢlar,

anti-demokratik rejimler, kalkınma sorunları ve ağır dıĢ borç yükleriyle anıldığı bir

dönemdi. Uluslararası ortam da afro-kötümserliği körükler nitelikteydi. SSCB‟nin

dağılmasıyla ABD‟nin Soğuk SavaĢ‟tan galip çıkması, neo- liberal düzenin tüm dünyaya

hâkim olması anlamına geliyordu. Oysa Afrika, bu dönemde neo-liberal düzenin demokrasi,

insan hakları, hukukun üstünlüğü, iyi yönetiĢim gibi temel normlarından yoksundu.

SSCB‟nin dağılması, dolayısıyla iki kutuplu sistemin yıkılması, Afrika‟nın Soğuk SavaĢ

döneminde sahip olduğu kısmi pazarlık Ģansını da ortadan kaldırdı, yani Afrika bu dönemde

bir anlamda hazırlıksız yakalandı.

1990 yılında ABÖ, “Afrika‟daki Siyasal ve Ekonomik Durum, Dünyada Meydana

Gelen Köklü DeğiĢiklikler ve Afrika Ġçin Sonuçları Hakkında Bildiri: Bir Afrika Yanıtı Ġçin

Öneriler” (Declaration on the Political and Economic Situation in Africa and the

Fundamental Changes Taking Place in the World and the Implications for Africa: Proposals

for an African Response) adlı belgeyi yayımladı. Afrika‟yı küreselleĢmenin tehditlerine

karĢı hazırlamak amacıyla kaleme alınan bu belge, yeni dünya düzeninin Afrika için fayda

ve zararlarını ortaya koydu.

Buna göre, yeni dünya düzeninde Afrika‟nın çıkar ve

güvenliğini mevcut kurumlarıyla koruyamayacağı belliydi ve hedef uluslararası pazarlıkta

ve küresel ekonomide Afrika‟nın hak ettiği rolü oynamasını sağlayacak koĢulları

oluĢturmaktı. Afrika kendi siyasi ve ekonomik kaderini eline almak, büyüme ve kalkınma

stratejileri üstünde kendisi söz sahibi olmak istiyordu. Müdahale etmeme geleneğine sahip,

dayanıĢma ruhunu sömürgeciliğin varlığına dayandıran ABÖ‟nün Afrika‟nın bu

ihtiyaçlarına cevap veremeyeceği açıktı, üstelik bu dönemde bütünleĢmenin ekonomi

alanında derinleĢmesi ihtiyacı söz konusuydu.

Afrika‟nın uluslararası alanda hak ettiği yeri alması ancak ekonomik pazarlık Ģansını

arttırmasına bağlıydı. Bu nedenle bu dönemde bütünleĢmenin özellikle ekonomik alanda

derinleĢtirilmesi amacı ön plana alındı. Afrika Ekonomik Topluluğu‟nun (AEC-African

Economic Community) kurulmasıyla baĢlayan bu süreç, ABÖ‟nün AfB‟ye dönüĢmesi ile

Page 60: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

46

sonuçlandı.76

3.2.1 Ekonomik BütünleĢme Çabaları: AEC’nin KuruluĢu

Bu ortamda Afrika bütünleĢmesinde yeni dönem, AEC‟ni kurulmasıyla açıldı. LPA ile

planlanan kolektif kendine yetme temelinde ve kıtasal düzeyde kalkınmayı hızlandırma

amacıyla AEC, 49 devlet tarafından imzalanan Abuja AnlaĢması ile 1991 yılında kuruldu.

Amaç, aĢamalı olarak tüm Afrika ekonomilerinin bütünleĢmesiydi ve AEC, bu düzeyde bir

ekonomik bütünleĢmenin ihtiyaç duyduğu güçlü kurumsal yapıyı sağlamak amacıyla

formüle edildi. UlaĢtırma, haberleĢme, endüstri, tarım, enerji, eğitim, bilim ve teknoloji,

ticaret ve finans gibi belli sektörlerde bütünleĢme için 30–39 yıllık bir dönem öngörüldü.229

Bu 40 yıllık dönem, altı aĢamaya ayrıldı. Ġlk beĢ yıllık dönemde mevcut bölgesel ekonomik

örgütler güçlendirilecek ve gerekli bölgelerde yenileri kurulacaktı.

Sekiz yılda tamamlanması planlanan ikinci aĢamada, gümrük tarifeleri sabitlenecek,

ticaretin önündeki engeller kaldırılacak, bölgesel örgütlerin sektörel bütünleĢmesi ve uyumu

sağlanacak ve üçüncü ülkelere uygulanacak gümrük tarifeleri tekleĢtirilecekti. On yıllık

üçüncü aĢamada, serbest ticaret bölgesi oluĢturularak ticaret engelleri kaldırılacak ve ortak

gümrük tarifesine geçilecekti. Dördüncü aĢamada, iki yıl içerisinde Afrika Gümrük Birliği

kurulacaktı. BeĢinci aĢama, Afrika Ortak Pazarı‟nın kurulacağı dört yıllık bir dönemi

kapsıyordu. Bunun için Afrika Merkez Bankası‟nın kurulması ve ortak para birimine geçiĢ

öngörülüyordu. BeĢ yıllık son aĢamada ise, malların, insanların, sermaye ve hizmetlerin

serbest dolaĢımının sağlanması için Afrika Ortak Pazarı‟nın konsolidasyonu sağlanacak ve

tüm Afrika ekonomilerini bütünleĢtiren tek bir iç piyasa kurulacaktı.77

3.2.2 Sirte Deklarasyonu, Lomé Zirvesi ve Afrika Birliği’nin KuruluĢu

Afrika‟nın hem kıta içerisinde hem de uluslararası alanda karĢılaĢtığı sorunlar

neticesinde, değiĢen dünyaya uyum sağlamak amacıyla, ABÖ ġartı‟nın tadil edilmesi ilk kez

1979 yılında gündeme geldi. Bu amaç için kurulan ġartın Gözden Geçirilmesi Komisyonu

sayısız toplantı yaptı, ancak ġart‟ın özünü değiĢtiren önemli değiĢiklikler yapılmadı.

DeğiĢiklikler, daha çok çatıĢmaların çözümü mekanizmasını değiĢtiren Kahire

Deklarasyonu gibi, zirvelerde alınan ad hoc kararlar ve açıklamalarla yapıldı.78

Diğer yandan esas olarak 1990‟lı yılların baĢında ekonomik bütünleĢmenin 76

Wafula Okumu, 2009: 95.

77 Kouassi, 2007: 5.

78 Mwangni, 2009: 47.

Page 61: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

47

gündeme alınması, ABÖ‟nün geri plana atılmasına neden oldu.

Bu dönüĢüm sürecini baĢlatan ve hızlandırılması konusunda diğer Afrikalı liderleri

ikna eden Kaddafi oldu. 1997‟den beri Afrika‟da birliği güçlendirme amacında olan

Kaddafi, bu dönemde Arap devletlerinden beklediği desteği bulamadı. Arap Ligi, Lockerbie

bombalamasının79

Libya‟ya ardından uygulanan yaptırımlara sessiz kalınca Kaddafi,

yüzünü yeniden Afrika‟ya döndü. Libya‟nın, nüfusunun çoğunluğunu Araplar oluĢtursa da,

siyasi ve coğrafi açıdan bir Afrika ülkesi olduğunu dile getirmeye baĢlayan Kaddafi, bu

söylemi Afrika‟da birlik için verilen mücadeleyi yeniden canlandırma çabalarını

desteklemek amacıyla kullandı.80

Afrika devletlerinin Kaddafi‟nin bu arayıĢına cevap vermeleri onu cesaretlendirdi. Zira

1998‟de Burkina Faso‟da toplanan ABÖ Zirvesi‟nde, Lockerbie bombalaması nedeniyle BM

Güvenlik Konseyi‟nin Libya‟ya uyguladığı yaptırımları kaldırması çağrısı yapıldı.

Afrika‟da dayanıĢma ruhunun yeniden canlanması açısından tarihi bir olay olarak anılan bu

zirve, Kaddafi‟ye Nkrumah‟ın Afrika BirleĢik Devletleri‟ni kurma düĢüncesini yeniden

canlandırma konusunda cesaret verdi. 12–14 Temmuz 1999‟da Cezayir‟de yapılan 14.

Devlet ve Hükümet BaĢkanları Zirvesi‟nde Kaddafi, olağanüstü bir zirve toplanmasını ve

ABÖ‟nün geleceğinin tartıĢılmasını teklif etti. Zirve‟nin karar metninde, ABÖ‟yü

dünyada meydana gelen siyasi ve ekonomik geliĢmelerle baĢ edebilmesi konusunda daha

etkin kılmanın yol ve araçlarını tartıĢmak, Afrika‟yı küreselleĢmenin tehditleri karĢısında

kendi siyasal, sosyal ve ekonomik potansiyellerini korumak amacıyla en kısa zamanda

olağanüstü zirvenin toplanması gerektiği ifade edildi. GeçiĢ döneminde, 1963‟te yaĢanan

keskin gruplaĢma yaĢanmadı.

Bu dönemde uluslararası alanda meydana gelen köklü değiĢiklikler, özellikle yapısal

uyum programlarının ardından yaĢanan ekonomik çöküĢ ile baĢlayan Afro- kötümserlik

dönemi, tüm devletleri küresel ekonomiye tam anlamıyla eklemlenme ihtiyacına soktu. Bu

Ģartlar altında, iç siyasete aktarılsın ya da aktarılmasın, yeni dünya düzeninin kurum ve 79

Lockerbie olayı, 21 Aralık 1988‟de Pan-Amerikan Havayolları‟na ait bir yolcu uçağının Ġskoçya‟nın

Lockerbie kasabası üzerinde düĢmesi ve 270 kiĢinin yaĢamını yitirmesi ile sonuçlanan olaydır. Uçağın düĢme

sebebi, Libya asıllı Abdelbaset El Megrahi‟nin uçağa bomba yerleĢtirmesi olarak açıklandı. Libya ise, olayın

sorumluluğunu üstlenmeyerek sanığı yargılanması için teslim etmedi. BM Güvenlik Konseyi‟nin 748 sayılı

kararla Libya‟ya uyguladığı silah ambargosu 2003 yılında 1506 sayılı kararla kaldırıldı ve Libya Devlet

BaĢkanı Kaddafi, ölenlerin ailelerine toplamda 2.700.000.000 Dolar tazminat ödedi. Megrahi ise, 2001‟de

Hollanda‟da özel bir mahkemede mahkûm edildi, ancak kanser teĢhisi koyulduktan sonra 2009 yılında serbest

bırakıldı.

80 Khamis, 2006: 71.

Page 62: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

48

kurallarına dayanan bir örgütü acilen kurma ihtiyacı konusunda herkes hemfikirdi. Bu

sürecin lokomotifleri de küresel ekonomiyle en çok hemhal olan ülkeler oldu. Bir yandan

mali yardımlar ve dıĢ yatırımlar için cazip hale getirmek amacıyla Afrika imajının

düzeltilmesi kaygıları ağır basarken, diğer yandan da Afrika içinde bir pazar oluĢturma ve

ekonomik bütünleĢmenin derinleĢtirilmesiyle Afrika‟nın kendi kaynaklarına dayanarak

kalkınmasını sağlama çabası bu sürecin hızlandırıcıları oldu. Tüm Afrika devletlerini tek bir

devlet çatısı altında toplayacak bir bütünleĢme fikrinin özüne yine bir itiraz gelmemiĢ olması

dikkat çekicidir. Her bir Afrika devleti, bu düzeyde bir bütünleĢmenin er ya da geç

gerçekleĢmesi gerektiğine inanırken itirazlar, yine egemenliğe iliĢkin kaygılar nedeniyle,

zamanlama ve yöntemle ilgiliydi. Nitekim ileride değinilecek olan ve Afrika‟yı bu düzeyde

bir siyasal bütünleĢmeye götürmesi beklenen kıtasal hükümet konusu gündeme geldiğinde,

1963‟tekine benzer gruplaĢmalar gün yüzüne çıkacaktır.

3.2.3 Afrika Birliği’nin Yapısı ve Organları

AfB Kurucu AnlaĢması‟nın üçüncü maddesinde örgütün amaçları sayılmaktadır.

ABÖ‟den farklı olarak sayıca artan amaçlar artık BM sistemi içinde kalacağının iĢaretlerini

vermek ve sömürgeciliğin ortadan kaldırılması hedefiyle dayanıĢmacı ruhu ön plana almak

yerine kıtanın uluslararası alandaki konumunu güçlendirmeyi ve yeni dünya düzeninin

temellerini esas almaktadır. Bu amaçlar, hem kıtada siyasi iĢbirliğini ve ekonomik

bütünleĢmenin güçlendirilmesini hem de Afrika‟nın uluslararası alanda konumunun

yükseltilmesini ve küresel ekonomiyle bütünleĢmesini öngörmektedir.81

ABÖ ġartı‟nda yer alan sömürgeciliğin tüm biçimleriyle ortadan kaldırılması dıĢında,

ABÖ‟nün diğer tüm amaçları korundu. Bunlara ek olarak, siyasi ve sosyo-ekonomik

bütünleĢmenin hızlandırılması, kıta ve halkın çıkarlarıyla ilgili konularda ortak Afrika

tutumunun desteklenmesi ve korunması, barıĢ, güvenlik ve istikrarın geliĢtirilmesi,

demokratik ilke ve kurumların, halk katılımının ve iyi yönetiĢimin desteklenmesi, Afrika

Ġnsan ve Halkların Hakları ġartı ve diğer insan hakları belgelerine uygun olarak insan ve

halkların haklarının korunması ve desteklenmesi, kıtanın küresel ekonomide ve uluslararası

pazarlıkta hak ettiği yeri almasını sağlayacak uygun koĢulların yaratılması amaçları

anlaĢmaya girdi.82

AFB önüne daha ilerici ve cesur hedefler koymuĢ olmasına rağmen

1963‟te olduğu gibi, yine ne bu amaçlara ulaĢılmasını sağlayacak stratejiler belirlendi ne de

81

Magliveras ve Gino j. 2002: 416.

82 Constitutive Act of the African Union, Madde 3.

Page 63: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

49

örgütün organları arasında bu amaçlara ulaĢılmasını sağlayacak bir iĢbölümü yapıldı.

Dolayısıyla bu amaçlar bir “iyi dilek” listesinden öteye gidemedi, dünyanın geri kalanına

demokrasi, insan hakları, barıĢ, istikrar için ilke ve kuralların gündemde tutulduğu mesajı

iletilemedi.

AnlaĢmanın dördüncü maddesinde sayılan ilkelerde ise, önemli değiĢikliklere gidildi.

1963 kararına uygun olarak bağımsızlığın kazanıldığı andaki sınırlara saygı, Afrika

halklarının Birlik faaliyetlerine katılımı, Afrika kıtası için ortak savunma politikası

geliĢtirme, üye devletlerin barıĢ ve güvenliğin sağlanması için Birlik‟in müdahalesini talep

etme hakkı, Birlik çerçevesi içinde kendine yetme düĢüncesinin (self-reliance) ve cinsiyet

eĢitliğinin desteklenmesi, demokratik ilkeler, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve iyi

yönetiĢime saygı, dengeli ekonomik kalkınma için sosyal adaletin desteklenmesi, anayasal

olmayan yollardan hükümet değiĢikliklerinin reddedilmesi ve kınanması

ilkeleri anlaĢmada

yer aldı.

Bu ilkeler, Mbeki‟nin “Afrika Rönesansı” yaklaĢımının temel kaygılarını yansıtır

niteliktedir. Ancak anlaĢmada üstünkörü sayılan bu ilkeler, tüm üyelerinin iç ve dıĢ

politikalarının temel ilkeleri haline gelmediği ve AfB de kurumsal yetersizliklerden

muzdarip olduğu için hayata geçmeleri mümkün olmadı. Ġlkelerde yapılan değiĢikliklerde ilk

göze çarpan, bağımsızlıktan bu yana kıtanın her yerine yayılan iç savaĢların ve demokratik

olmayan rejimlerin yarattığı olumsuz imaj nedeniyle, Birlik‟in müdahaleden kaçınan pasif

tutumu değiĢtirme amacında olduğudur. ĠçiĢlerine karıĢmayı kesin bir Ģekilde reddeden

tutumdan, üyelerin talebi doğrultusunda ve barıĢ ve istikrarın tesisi amacıyla, Birlik‟e

müdahale hakkı tanınması önemli bir adımdır. Diğer yandan aynı maddenin h fıkrasında

Tanzanya‟nın talebiyle yapılan değiĢiklik sonucu savaĢ suçları, soykırım ve insanlığa karĢı

suçların yanı sıra yasal düzeni tehdit eden önemli durumlarda barıĢ ve güvenliğin sağlanması

için Birlik‟e müdahale hakkı verildi. Ancak bu suç kategorilerinin tanımları ve kapsamları

anlaĢmada belirlenmediği gibi herhangi bir uluslararası belgeye de atıf yapılmadı. Nitekim

hem bu eksiklikler hem de Birlik‟in muzdarip olduğu kurumsal ve mali yetersizlikler,

günümüze kadar herhangi bir etkin müdahale örneğinin olmamasına neden oldu. AfB‟nin

yapısı, ABÖ‟ye göre büyük farklılıklar göstermektedir. Eski örgütün organlarından sadece

Devlet ve Hükümet BaĢkanları Meclisi korunmuĢ, onun dıĢında tamamen yeni bir

yapılanmaya gidilmiĢtir. AnlaĢmaya göre yeni yapının organları; Meclis, Yürütme Konseyi,

Pan-Afrikan Parlamento, Adalet Divanı, Komisyon, Daimi Temsilciler Komitesi, Özel

Page 64: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

50

Teknik Komiteler, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey ve Finansal Kurumlardır.83

3.2.4 Meclis

Üye ülkelerin devlet ve hükümet baĢkanlarından oluĢan ve ABÖ ile benzer Ģekilde,

örgütün en yüksek karar alma organı olan Meclis‟in yetki ve görevlerinde önemli

değiĢiklikler yapıldı. Birlik‟in genel politikasını belirleme, diğer organların faaliyetlerini

denetleme ve ġart tarafından gerekli görülen konularda özel komisyonlar kurma görevlerinin

yanı sıra, savaĢ ve benzeri acil durumlarda Yürütme Konseyi‟ne direktif verme, Adalet

Divanı yargıçlarını ve Komisyon baĢkanını atama, bütçeyi kabul etme Meclis‟in görev ve

yetkileri arasında sayılmıĢtır. Bir diğer önemli nokta, Meclis‟in gerekli gördüğü durumlarda

görev ve yetkilerini Birlik‟in herhangi bir organına devretme hakkının olmasıdır.

Bu devir hakkı, acil durumlarda karar alınmasını hızlandırmak üzere organlar

arasında görev dağılımının tam olarak yapılabilmesi için düzenlendi. Toplanma ve karar

alma usulünde herhangi bir değiĢiklik yapılmadı. En önemli değiĢiklik ise, ABÖ döneminde

bağlayıcı karar alma yetkisi bulunmayan Meclis‟in artık Adalet Divanı sayesinde kararların

uygulanmasını sağlamak amacıyla bir yaptırım mekanizmasına kavuĢmasıdır.

3.2.5 Yürütme Konseyi

Yürütme Konseyi, ABÖ‟nün yürütme organı olan Bakanlar Konseyi ile aynı Ģekilde

örgütlendi. Ancak Birlik çatısı altında sadece Meclis tarafından alınan kararların

uygulanmasından sorumlu bir yürütme organı olmaktan çıkarılarak belli alanlarda karar

alma yetkisi ile de donatıldı. Konsey, özellikle ekonomik bütünleĢme alanında politikaların

uyumlulaĢtırılmasının beklendiği alanlar olan dıĢ ticaret, enerji, endüstri ve mineral

kaynaklar, gıda, tarım, hayvancılık ve ormancılık, su kaynakları ve sulama, çevre koruma,

insani müdahale ve felaketlere cevap, ulaĢım ve haberleĢme, sigortacılık, eğitim, kültür ve

insan kaynakları geliĢimi, bilim ve teknoloji, vatandaĢlık, ikamet ve göçle ilgili konular,

ana ve çocuk sağlığı ve engeliler de dâhil olmak üzere sosyal güvenlik alanlarında bağlayıcı

karar alma yetkisine sahiptir.84

Bu kadar geniĢ alanda karar alma ve uygulama yetkisine

sahip olan Konsey, Meclis ile benzer Ģekilde yetki ve görevlerini herhangi bir özel ve teknik

komiteye devretme hakkına da kavuĢturuldu. Bu hak, hem iĢbölümünün sağlanması için

hem de Konsey‟in Meclis kararlarını uygulayabilecek mekanizmalara kavuĢturulabilmesi

için tanındı. Diğer yandan Birlik‟in temel organları arasında sayılan Daimi Temsilciler

83

Constitutive Act of the African Union, Madde 13/1.

84 Constitutive Act of the African Union, Madde 13/3.

Page 65: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

51

Komitesi, Yürütme Konseyi‟nin çalıĢmalarını hazırlamakla yükümlüdür. AFB‟ye akredite

büyükelçilerden müteĢekkil olan Komite, Konsey‟in yükünü azaltmak amacıyla onun

direktifleri doğrultusunda çalıĢmaktadır. Dolayısıyla ABÖ döneminde devletlerinin siyasi ve

ekonomik çıkarlarını örgüt nezdinde koruma iĢlevi gören büyükelçiler, AfB çatısı altında

yürütme mekanizmasının bir parçası haline geldi ve Konsey‟in direktiflerine bağlı kılındı.85

3.2.6 Pan-Afrikan Parlamento

Abuja AnlaĢması‟nda AEC‟ye bağlı olarak kurulması tasarlanan Pan-Afrikan

Parlamento, AfB‟nin kurucu anlaĢmasında, Birlik‟in temel organlarından birisi olarak

sayıldı ve 2004 yılında Abuja AnlaĢması‟na ek bir protokolle kuruldu. Avrupa

Parlamentosu‟nun bir örneği olarak tasarlanan bu parlamento, kalkınma ve ekonomik

bütünleĢme konularına Afrika halklarının tam katılımını sağlamak amacıyla

oluĢturuldu. Bu sayede kıtada demokratik siyasal kültürün ve kıtasal bütünleĢmenin

geliĢmesi hedeflendi.

KuruluĢunu takiben ilk beĢ yılda bir danıĢma organı gibi iĢ gören

parlamentonun, bir geçiĢ döneminin ardından temel yasama organına dönüĢtürüleceği

ifade

edildiyse de henüz bu konuda somut bir adım atılmadı.86

Parlamento, en az bir kadın olmak üzere her ülkeden belirlenecek beĢ seçilmiĢ

parlamenterden oluĢmaktadır. Parlamenterlerin seçiminde her ülke meclisinde farklı siyasi

görüĢlerin temsili zorunludur.

Avrupa Parlamentosu ile benzer Ģekilde parlamenterler

ülkelerinin temsilcileri değildir ve oylamalara ülkeleri adına değil Ģahsi olarak

katılmaktadırlar. Bu sistemin iĢleyebilmesi için, Pan-Afrikan parlamenterlerinin kendi

ülkelerinde her türlü bağıĢıklıktan yararlanmaları garanti altına alınmıĢtır.

3.2.7 Komisyon

Komisyon, ABÖ‟deki Genel Sekreterlik makamına denk düĢen organdır. Birlik‟in

sekretaryası iĢlevi gören Komisyon, baĢkan, baĢkan yardımcıları ve komisyonerlerden

oluĢmaktadır. ABÖ‟de Genel Sekreter Meclis tarafından atanırken, Komisyon BaĢkanı, üye

ülkelerin birer oy hakkının bulunduğu seçimle göreve gelir. Birlik‟in uluslararası alanda

temsilini gerçekleĢtiren komisyon baĢkanının özellikle demokratik yönetimlerin iĢ baĢında

olduğu ülkelerden seçilmesi konusunda bir hassasiyet vardır. Ancak adaylık konusunda

yazılı kriterler olmaması, adayları değerlendiren ve bir ön elemeden geçiren bir kuruldan

yoksun olunması, seçim kampanyasına en çok bütçe ayırabilen adayın komisyon

85

Constitutive Act of the African Union, Madde 21

86 Mbete, 2008: 307.

Page 66: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

52

baĢkanlığına yükselmesine neden olmaktadır. 87

Komisyon Tüzüğü‟nün kabul edildiği 2002

yılındaki Durban Zirvesi‟nde cinsiyet eĢitliğinin gözetilmesi amacıyla kadın ve erkek

komisyonerlerin eĢit sayıda olmasına karar verildi. Bu, benzer organlarda çoğunlukla %30

kadın oranının gözetildiği göz önüne alındığında oldukça ilerici bir adımdır.

3.2.8 BarıĢ ve Güvenlik Konseyi

BarıĢ ve Güvenlik Konseyi (PSC-Peace and Security Council), 26 Aralık 2003 tarihli

protokolle kuruldu. BM Güvenlik Konseyi ile benzer Ģekilde, Afrika‟da barıĢ, güvenlik ve

istikrarın desteklenmesi, anlaĢmazlıkların çatıĢmaya varmadan önleyici diplomasi yoluyla

çözülmesi, müdahale ve insani eylemlerin yönetimi ile sorumlu kılındı.

PSC‟nin temel

görevi, ortak bir savunma politikası geliĢtirmekti. Protokolde PSC‟nin daimi bir karar

alma organı olduğu ifade edildi. Bunun açık anlamı, PSC‟nin bir yürütme organı olarak

tasarlandığı, yasa yapma ve yargılama yetkilerinden yoksun bırakıldığıdır. PSC‟nin amaçları

arasında, çatıĢmaların önlenmesi çabalarının bir parçası olarak, demokratik uygulamaların,

iyi yönetiĢim ve hukukun üstünlüğünün, insan hakları ve temel özgürlüklerin, insan

hayatının kutsallığına saygının ve uluslararası insani hukukun desteklenmesi ve

geliĢtirilmesi sayılmaktadır. Dolayısıyla Afrika‟da kurulmak istenen çatıĢmaların

çözümü mekanizması, yukarıda sayılan ilke ve kuralların ihlalini birer çatıĢma faktörü

olarak görmektedir.

ABÖ‟nün müdahaleden kaçan pasif tutumunu ortadan kaldırma çabalarının bir parçası

olarak Protokol‟de, kurucu anlaĢmasının 4. maddesi gereği, AfB‟nin ağır ihlaller kabul

edilen savaĢ suçu, insanlığa karĢı suç ve soykırım suçlarının iĢlenmesi durumunda müdahale

hakkı olduğu teyit edildiği gibi üye ülkelere de Birlik‟in müdahalesini talep etme hakkı

tanındı. Tüm bunlar göz önüne alındığında, PSC ile barıĢ ve güvenlik sistemi, geleneksel

barıĢ ve güvenlik anlayıĢının yanı sıra, insani güvenlik anlayıĢı ve bölgesel müdahale

hakkının üstüne bina edildi.

3.2.9 Diğer Organlar

Birlik‟in diğer organları, karar alma sürecinden ziyade yürütme mekanizmasının

iĢleyiĢini kolaylaĢtırmaları ve gerekli hallerde danıĢma görüĢü sunmaları amacıyla

tasarlandı. Bunlardan ilki olan ve Bakanlar Konseyi‟ne karĢı sorumlu kılınan özel teknik

komiteler, özellikle ekonomik bütünleĢmenin hedeflendiği sektörlere yönelik olarak

87

Mohamed, 2009: 71.

Page 67: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

53

tasarlandı. Buna göre, kırsal ekonomi ve tarım, para ve finans, gümrük, ticaret ve göç,

endüstri, bilim, teknoloji, enerji, doğal kaynaklar ve çevre, ulaĢtırma, telekomünikasyon ve

turizm, sağlık, emek ve sosyal iĢler, eğitim, kültür ve insan kaynakları alanlarında faaliyet

gösterecek komiteler anlaĢma ile kuruldu. Ġlgili alanda üye devletlerin hükümetlerinde

bakanlık görevi sürdürenler ile üst düzey yetkililerden müteĢekkil olan komitelerin

kapatılması, yeniden yapılandırılması veya yeni komitelerin açılması yetkisi, Meclis‟e

verildi.88

Komitelerin temel görevi, ilgili alanda program ve projeler üreterek bunları

Yürütme Konseyi‟ne sunmak, yine ilgili alanlarda Birlik organları tarafından alınan

kararların uygulanmasını denetlemek ve değerlendirmek, Yürütme Konseyi‟nin isteği veya

kendi inisiyatifi ile yürütme süreçleri ile ilgili rapor ve tavsiyeler hazırlamaktı.89

DanıĢma organı olarak tasarlanan bir baĢka organ olan Ekonomik, Sosyal ve Kültürel

Konsey (ECOSOCC-Economic, Social and Cultural Council), üye devletlerin farklı sosyal

ve profesyonel gruplarından müteĢekkildir.

Yeni dönemde Afrika‟da sivil toplumun

geliĢmesine AfB‟nin de katkı sağlaması ve halk katılımının farklı alanlardan desteklenmesi

amacıyla oluĢturuldu. Ancak hangi kuruluĢların ECOSOCC nezdinde sivil toplum kuruluĢu

olarak kabul edileceğine dair bir düzenleme henüz yapılmadı. Bu nedenle, sadece devletler

tarafından tanınan ve faaliyetlerine izin verilen kuruluĢlar mı konseye katılabilecek, bir ülke

içerisinde ayrılıkçı mücadele veren bir etnik grubu temsil eden bir sivil toplum kuruluĢu

konsey üyeliğine kabul edilecek mi soruları yanıtsız kaldı. Nitekim pek çok ülkede sivil

toplumun geliĢmesine uygun bir demokratik ortamdan yoksunluk, bir ülkede yasal olarak

faaliyet gösteren bir kuruluĢun, diğer bir ülkede yasadıĢı ilan edilmesine neden olabiliyor.

Ġfade ve örgütlenme özgürlüğü ile doğrudan alakalı bu konuda karar verme yetkisinin

devletlerde mi yoksa AfB‟de mi olacağı ne anlaĢmayla ne de konsey tüzüğü ile belirlendi.90

AnlaĢma ile kurulması öngörülen finansal kuruluĢlar, Afrika Merkez Bankası, Afrika

Para Fonu ve Afrika Yatırım Bankası‟dır.

Bunlar, AfB‟nin gündeme aldığı ekonomik

bütünleĢmenin temel kuruluĢları olarak tasarlandı ve AEC‟nin kuruluĢu ile planlanan

bütünleĢme sürecini hızlandırmak amaçlandı. AnlaĢma ile kurulacağı belirtilen bir baĢka

organ ise, Afrika Adalet Divanı‟dır. Divan‟ın kuruluĢu ileride anlaĢmaya ek olarak

hazırlanacak bir protokole bırakıldı. En yüksek yargı organı olan Divan‟ı kuran protokol, 11

Temmuz 2003‟te imzaya açıldı ve 11 ġubat 2009‟da yeterli sayıda üyenin protokolü

onaylamasıyla yürürlüğe girdi. Altı yıllığına seçilen 11 yargıcın görev yaptığı Divan‟ın

88

Constitutive Act of the African Union, Madde 14.

89 Constitutive Act of the African Union, Madde 15

90 Constitutive Act of the African Union, Madde 19

Page 68: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

54

temel görevi, kurucu anlaĢmanın, uluslararası hukukun, kararların, anlaĢmaların yorumu ve

uygulanması ile yükümlülük ihlallerinin cezalandırılması ve buna bağlı anlaĢmazlıkların

çözülmesiydi.

Diğer yandan 1986 yılında yürürlüğe giren Afrika Ġnsan ve Halkların Hakları ġartı,

hukuki denetim yapacak bir mahkeme öngörmemiĢti. ġart‟ın yürürlüğe girmesinden bir yıl

sonra, ġart‟ın uygulanması ve yorumlanmasından sorumlu kılınan Afrika Ġnsan ve

Halkların Hakları Komisyonu ihdas edilmiĢti. Komisyon, yapılan baĢvurular hakkında

rapor hazırlama, ağır ve kitlesel ihlal durumlarında konuyu Devlet ve Hükümet

BaĢkanları Meclisi önüne getirme ve önerilerde bulunma ile yetkilendirilmiĢti.91

9 Haziran

1998‟de imzaya açılan Afrika Ġnsan ve Halkların Hakları Mahkemesi (AĠHHM)‟nin

kurulmasına iliĢkin protokol ise AfB‟nin kurulmasının ardından 25 Ocak 2004‟te yeterli

onaya ulaĢarak yürürlüğe girdi.

AĠHHM‟nin kuruluĢu ile amaçlanan, uluslararası hukukun yorumu ve ihlallerinin

önlenmesi hem de kıtada giderek artan insan hakları ihlallerinin cezalandırılmasıydı. Kurucu

anlaĢmanın, AĠHHM‟yi kuran protokolün ya da üye devletler tarafından onaylanmıĢ

herhangi bir insan hakları belgesinin yorumu ve uygulanmasına iliĢkin her türlü konu,

Mahkeme‟nin yargılama yetkisindedir. Bir vatandaĢı bir baĢka ülkede insan hakları ihlaline

kurban olan ülkenin, hakkında haksız yere suçlamada bulunulan ülkelerin ve Afrika‟daki

hükümetlerarası kuruluĢların Mahkeme‟ye baĢvurma hakkı vardır. Bunları yanı sıra sivil

toplum kuruĢları ile bireylere de Mahkeme‟de dava açma hakkı tanınmıĢtır.

Ancak bu

hakkın kullanılabilmesi için hakkında dava açılan devletin Mahkeme‟nin yetkisini tanıdığını

beyan etmesi gerekmektedir.

Özellikle bu yetki sorunu nedeniyle Mahkeme‟nin

kurulması, Komisyon‟un yetkilerini ortadan kaldırmadı, aksine yeniden tanımlandı. Zira

ilgili taraf devletin mahkemenin yetkisini tanıyan bir bildirim yapmamıĢ olması halinde,

mağdurlar, ilgili kiĢiler veya sivil toplum kuruluĢları, eskiden olduğu gibi, Komisyon‟a

baĢvurmak mecburiyetindedirler.

2008 yılında hem örgütün kararlarının uygulanmasının sağlanması hem de ihlallerin

cezalandırılması konusunda tek bir yargı organına sahip olması gündeme geldi. Bu

bağlamda Adalet Divanı ile AĠHHM‟sini birleĢtiren Afrika Adalet ve Ġnsan Hakları

Divanı‟nın Kurulmasına ĠliĢkin Protokol, 1 Temmuz 2008‟de imzaya açıldı. Ancak bu

protokol yeterli onaya ulaĢılamaması sebebiyle henüz yürürlüğe girmedi.

ABÖ ile AfB arasında amaç ve ilkelerin yanı sıra ve bu farklılıklara uygun olarak, yapısal

91

African Union, Protocol of the Court of Justice of the African Union, Madde 3: 11, 18

Page 69: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

55

farklılıklar da dikkat çekmektedir. ABÖ‟de karar alma yetkisi, yalnızca Devlet ve Hükümet

BaĢkanları Meclisi‟ndeydi. AfB‟de yine en yüksek karar alma organı Meclis olmakla

birlikte yetkileri sayıca arttı. Adalet Divanı ile bir yaptırım mekanizması oluĢturuldu ve Pan-

Afrikan Parlamentosu‟nun karar alma süreçlerindeki etkinliği arttırılarak demokratikleĢme

süreci desteklendi.

Diğer yandan, ABÖ‟nün içiĢlere karıĢmamayı öngören pasif tutumunu tamamen

ortadan kaldırmak amacıyla, önemli durumlarda Birlik‟e içiĢlere müdahale hakkı verildi.

Anayasal olmayan yollardan meydana gelen hükümet değiĢiklikleri, Birlik faaliyetlerinden

uzaklaĢtırılma yaptırımına bağlandı. Dolayısıyla, ABÖ‟nün üye devletlerin gönüllü

iĢbirliğine dayalı iĢleyiĢ sistemi tamamen değiĢtirildi, AfB‟ye zorlayıcı mekanizmalar

kazandırıldı. AfB ile bütünleĢme sürecinin gündemi de tamamen değiĢti.

ABÖ, sömürgeciliğin ortadan kaldırılması temel hedefi üzerinden kurulmuĢ

dayanıĢmacı bir birliktelikti. AfB, AEC ile gündeme gelen ve ekonomik bütünleĢmenin

siyasi bütünleĢmeyi öncelemesi gerektiğini öngören anlayıĢ üzerine kuruldu. Pan-Afrikan

Parlamentosu, AĠHHM, ECOSOCC gibi kurumlar aslında tam da Avrupa Birliği‟ni örnek

alarak kurulması istenen organlardı. Tüm bu hedefler ve bu hedeflere ulaĢılması için

kurulması gerekli görülen yapılanma, AfB çatısı altında oluĢturuldu. Ancak tek çatı altında

toplanma, hem finansal hem kurumsal yetersizliklerden muzdarip olan AfB‟nin iĢleyiĢini

oldukça güçleĢtirdi. 21. yüzyılın tehditleriyle baĢ etmek, kıtanın küresel ekonomiye eĢit bir

Ģekilde eklemlenmesini sağlamak herkesin üzerinde uzlaĢtığı temel hedeflerdi. Ancak tek bir

karar alma organına sahip tek bir örgütün, siyasi, ekonomik, hukuki, kültürel, sosyal

alanlarda tüm kıtayı düzenlemesi beklenemez. Avrupa Birliği‟nin kurumsal yapılanmasını

taklit eden ve ekonomik bütünleĢme hedefini öncelik olarak belirleyen AfB, aslında tüm

kıtada BirleĢmiĢ Milletler‟in evrensel rolünü oynamayı istemektedir.

AFB, temelde makro-bölgesel bir siyasal örgüt olarak planlandı. Egemenliğin, toprak

bütünlüğünün, bağımsızlığın korunması; demokratik ilke ve kurumların, halk katılımının ve

iyi yönetiĢimin desteklenmesi; insan ve halkların haklarının korunması hedefleri, örgütün bu

niteliğini ortaya koymaktadır. Birlik, tüm bu alanlarda ve tüm kıta genelinde hukuku

yaratmak ve uygulamakla yükümlüdür. Diğer yandan siyasal ve ekonomik bütünleĢme

hedefi tüm diğer hedeflerden daha öncelikli kalmaya devam etti. AEC‟nin kuruluĢu ile

ekonomik bütünleĢmenin, siyasal bütünleĢmeyi önceleyeceği konusunda görüĢ birliği ortaya

çıktı. Aslında, Avrupa Birliği‟ni gerçek anlamda model alan ve neofonksiyonalist bir örgüt

olarak kurulan AEC idi. UlaĢtırma, haberleĢme, endüstri, tarım, enerji, eğitim, bilim ve

teknoloji, ticaret ve finans gibi belli sektörlerde sağlanması amaçlanan bu bütünleĢmenin,

Page 70: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

56

spill-over etkisi sonucu diğer sektörlere yayılması beklendi. AĢamalı olarak bölgesel

ekonomik örgütler eliyle sektörel bütünleĢme sağlanacak, gümrük birliği ve ortak pazar

kurulacak, ortak para birimine geçilecek ve tüm Afrika‟da tek bir iç piyasa yaratılacaktı. Bu

fonksiyonel spill-over gerçekleĢtiğinde siyasal spill-over süreci baĢlayacak, Afrika‟da

siyasal bütünleĢme kendiliğinden ortaya çıkacak ve egemenliğin devri Afrika devletleri için

büyük bir sorun olmaktan çıkacaktı. Neofonksiyonalist formülasyonu temel alan bu

bütünleĢme çabası, varsayıldığı kadar hızlı olmasa da, Afrika‟da iĢleyebilirdi.

Kıtada yeni dönemde böyle bir sürecin öncülüğünü yapacak ve maliyetini

üstlenebilecek Güney Afrika, Nijerya kısmen Libya gibi ekonomik güçler de yavaĢ yavaĢ

ortaya çıkmaktaydı. Ancak AfB‟nin kurulmasının hızla gündeme alınması ve yeni kurulan

örgütün bir yandan AEC ile oluĢturulan bu neofonksiyonalist bütünleĢme gündemini miras

alması, diğer yandan kıtada bir Ģemsiye örgüt olarak siyaset, hukuk, ekonomi, güvenlik gibi

tüm alanları düzenleme çabası, her iki süreci de baltaladı.92

Nitekim daha yapılan planların

iĢleyip iĢlemeyeceği görülemeden siyasal bütünleĢmeyi yeniden hızlandırma çabaları

gündeme geldi.

3.3 Afrika’da BütünleĢmeye Son Noktayi Koyma Çabalari: Afrika Birlik Hükümeti

Henüz kurulan AFB, kendi kimliğini inĢa etme sürecindeyken, Kaddafi, 2005‟te

toplanan 4. Meclis Zirvesi‟nde bir birlik hükümeti kurarak siyasal bütünleĢmeyi tam olarak

gerçekleĢtirme teklifini yineledi.93

Teklifin özüne, yani kıtasal bir hükümetin kurulmasına,

yine bir itiraz gelmedi, ancak acele bir karar vermeden önce teklifin iyice tartıĢılması

gerektiğine hükmedildi. Tklifin değerlendirilmesi ve olası bir birlik hükümetinin içeriğinin

ne olması gerektiğine dair çalıĢmalar yapmak üzere Uganda‟nın baĢkanlığında bir komite

oluĢturuldu ve komitenin en kısa sürede raporunu Meclis‟e sunmasına karar verildi.

“Yedili Komite” olarak adlandırılan bu komite, konunun tüm Afrika ülkelerinden

temsilcilerin katılımıyla tartıĢılması amacıyla, 12–13 Kasım 2005‟te Nijerya‟da “Afrika ve

DeğiĢen Küresel Düzenin Tehditleri: Bir Birlik Hükümetinin Arzulanabilirliği (Africa and

the Challenges of the Changing Global Order: Desirability of a Union Government)” baĢlıklı

bir konferans düzenledi. Konferansa, devlet ve hükümet baĢkanları ile bölgesel ekonomik

örgüt temsilcilerinin yanı sıra sivil toplum örgütlerinden temsilciler de katıldı. Birlik

92

Mohamed, 2003: 79.

93 Wapmuk, 2009: 658.

Page 71: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

57

hükümeti nosyonunun açık anlamının tartıĢılması, böyle bir hükümeti kurarken

karĢılaĢabilecek kuruluĢ, iĢleyiĢ ve yapıya dair tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikeleri aĢma

yollarının tespit edilebilmesi ve tüm bu tartıĢmalara halk katılımının sağlanabilmesi için

toplanan konferanstan, dört temel sonuç çıktı. Öncelikle, birlik hükümetinin gerekliliği

konusunda hiçbir Afrika devletinin Ģüphesi yoktur.

Ġkinci olarak, bu hükümet sadece devletlerin değil, Afrika halklarının da birliğini

temsil etmelidir, yani sadece siyasal değil, sosyal bütünleĢmenin de ifadesi olmalıdır.

Hükümetin kuruluĢunda aĢamalı artırımcılık (gradual incrementalism) ilkesi esas

alınmalıdır. Bu ilkeye göre, hükümet doğrudan kurulmamalı, ulusal egemenliklerin

devri aĢama aĢama gerçekleĢmelidir. Son olarak, bölgesel ekonomik örgütler, aĢama aĢama

gerçekleĢecek bu sürecin temel unsuru olmalıdır.94

Katılımın yüksek olduğu bu konferans, konuyu her kesimden katılımcının tartıĢmasına

açtı. Sonuç bildirgesinde, birlik hükümetini kurma kararlılığı teyit edildi, ancak birlik

hükümetinin ne olduğu ve neden Afrika‟nın tek bir hükümete ihtiyaç duyduğu soruları

yanıtsız kaldığı gibi, bir yol haritası da çizilemedi. Bu konferans daha çok halk katılımlı bir

tartıĢma platformu oluĢturma amacı taĢıdığından, devletler arasında tartıĢmalara ve

gruplaĢmalara sahne olmadı. Tutumların net Ģekilde ortaya çıkması için henüz erkendi.95

Yedili Komite hem konferans çıktılarını hem de yürütülen çalıĢmaları derlediği raporunu,

2006 yılında Komisyon‟a sundu. Üç ana bölümden oluĢan çalıĢmanın ilk bölümünde,

Afrika‟da bütünleĢmenin tarihçesi değerlendirildi. Birlik hükümetinin çerçevesinin

çizilmeye çalıĢıldığı ikinci bölüm ise ortak değer ve çıkarlar ile birlik hükümetinin

odaklanması gereken stratejik noktaları ele aldı. Bu bölümde yapılan temel tespit, Afrika‟nın

dıĢ bağımlılığının yüksek düzeyde olduğu ve özellikle teknoloji, ticaret, eğitim ve sağlık

alanlarında Afrika‟nın ulusal, bölgesel ve kıtasal düzeyde potansiyelinden yeterince

yararlanamadığıdır. Bu kabul üzerine kurulacak bir kıtasal hükümet, bu potansiyelden her

düzeyde yararlanmanın yolunu açacaktır. Bu nedenle birlik hükümetinin yoğunlaĢması

gereken stratejik alanlar; kıtasal bütünleĢme, eğitim, kalkınma, bilim ve teknoloji, enerji,

çevre, dıĢ iliĢkiler, gıda, tarım ve su kaynakları, toplumsal cinsiyet ve gençlik,

yönetiĢim ve insan hakları, sağlık, endüstri ve yer altı kaynakları, finans, barıĢ ve güvenlik,

spor ve kültür, ticaret ve gümrük birliği, altyapı, haberleĢme teknolojileri ve biyoteknoloji

olmalıdır.

Bunun açık anlamı, kurulacak birlik hükümetinde tüm bu stratejik alanları

94

African Union, 2005: 4–9.

95 African Union, 2006: 6–8.

Page 72: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

58

düzenleyecek birer bakanlığa ihtiyaç olduğudur. Birlik hükümeti üzerine sürdürülen

tartıĢmalarda, özellikle egemenliğin devrine iliĢkin hassasiyetler söz konusu olduğunda,

sadece ekonomi, dıĢ iliĢkiler ve savunma alanlarının birlik hükümetinin yetkisine

bırakılması gündeme gelmekteydi. Ancak çalıĢmada birlik hükümeti altında düzenlenmesi

önerilen alanlar oldukça kapsamlıdır ve değil kıtasal düzeyde ulusal düzeyde dahi

düzenlenmesi mevcut Ģartlar altında Afrika ülkeleri için oldukça zordur.

ÇalıĢmanın son bölümünde, birlik hükümeti ve Afrika BirleĢik Devletleri‟nin

kurulması için kıtasal, bölgesel ve ulusal düzeyde geçici bir yol haritası çizmeye çalıĢıldı.

2006–2009 yıllarını kapsayan ilk dönemde kıtasal düzeyde hükümetin düzenlemesi gereken

stratejik alanların belirlenmesi ve bu hükümetin finansman kaynaklarının neler olacağının

tespit edilmesi vurgulandı. Diğer yandan kıtasal hükümetin uluslararası alanda temsiliyeti ve

diaspora ile iliĢkilerinin nasıl olacağı da bu ilk dönemde yapılması gerekenler arasında

sayılıyordu. Buna göre, hükümette yer alması gereken bakanlıklara karar verilmesi ve

AfB‟nin mevcut organlarının da yeni düzenlemeye uygun Ģekilde görev tanımlarının

yapılması gerekmektedir. Bu hazırlık döneminin ardından, 2009–2012 yıllarını kapsayacak

ikinci dönemde ise, artık AfBD için anayasa taslağının hazırlanıp dönem sonuna kadar

kabul edilmesi gerektiği öngörüldü.

Bölgesel düzeyde, ilk dönemde yapılması gerekenler, bölgesel ekonomik örgütlerin

birbirleriyle ve kıtasal hükümet kurma projesinin amaçlarıyla uyumlulaĢtırılması, bölgesel

düzeyde bu süreç için izleme mekanizmaları geliĢtirilmesi ve birlik hükümeti düĢüncesinin

her bölgede benimsetilmesi olarak sıralandı. Ġkinci dönemde ise, bölgesel ekonomik

örgütlerin kiĢilerin serbest dolaĢımı ve ikamet hakları ile ilgili düzenlemeler yapması ve

anayasa hazırlık çalıĢmalarına destek vermesi bekleniyordu.

Ulusal düzeyde, ilk dönemde birlik hükümeti konusunda alınan kararların ulusal

yasalara aktarılması, birlik hükümeti için ulusal seçim bölgelerinin belirlenmesi, birlik

hükümeti düĢüncesinin benimsetilmesi ve ulusal izleme mekanizmalarının oluĢturulması

gerekiyordu. Ġkinci dönemde, AfBD anayasası çalıĢmalarına destek verilmesi

bekleniyordu.290

Dolayısıyla ilk dönem, her üç düzeyde de birlik hükümeti için gerekli ön

hazırlıkların yapılacağı, 2012 yılında sona erecekti. Ġkinci dönem artık birlik hükümetinin

iĢlemeye baĢlayacağı dönem olarak tasarlanmıĢtı. 2015 yılı itibarıyla baĢlayacak son

dönemde ise, AfBD anayasası tüm Afrika ulusları tarafından kabul edilecek, seçimler

yapılacak ve AfBD uluslararası alanda tanınan bir devlet olarak kurulacaktır.

Page 73: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

59

3.4 Accra Zirvesi ve Birlik Hükümeti DüĢüncesine Doğrudan ve AĢamalı YaklaĢımlar

Raporun ele alındığı 29–30 Ocak 2007‟de Addis Ababa‟da yapılan Meclis Zirvesi‟nde,

Temmuz ayında Accra‟da, sürecin değerlendirilmesi ve nihai kararı verilebilmesi için

“büyük tartıĢma” (Grand Debate) yapılmasına karar verildi. Devlet baĢkanları düzeyinde

AFB‟nin kurumsal geleceğinin tartıĢılması için yapılan ve 41 devlet baĢkanının söz aldığı bu

toplantıda, 1963‟tekine benzer gruplaĢmalar ortaya çıktı. Bu gruplaĢmaların ilk iĢaretleri,

Ekim 2006‟daki Güney Afrika Cumhuriyeti‟nin önderliğindeki Güney Afrika Kalkınma

Topluluğu (SADC- Southern Africa Development Community) Zirvesi ile Libya‟nın

önderliğindeki 2–3 Haziran 2007‟de yapılan Sahel-Sahra Devletleri (CEN-SAD-Sahel-

Saharan States) Zirvesi‟nde verildi. Burada devletler, Accra öncesi tutumlarını netleĢtirirken

tartıĢma için taktiklerini de belirleme fırsatı buldular. Ancak hatırda tutulmalı ki, 2007

yılında beliren bu gruplaĢma, 1963 yılındaki gibi yıllara yayılan çeĢitli konferans ve zirveler

sonucunda ortaya çıkmadı, dolayısıyla bir ön hazırlık sürecinden geçmiĢ net tutumlar söz

konusu değildi. Bu durum, Accra Zirvesi süresince kimi devletlerin tutumlarının

değiĢmesine, kimilerinin ise birlik hükümeti konusundaki düĢüncelerini açıkça ortaya

koyamamasına neden oldu. Gruplar içerisindeki bu değiĢkenlik, zirvenin sonuçsuz

kalmasında etkili oldu. Büyük TartıĢma‟da, 1963‟teki gruplaĢma ile benzer Ģekilde,

doğrudan ve aĢamalı yaklaĢımı benimseyen iki ana grup ortaya çıktı.

3.5 Sömürgeciliğin Ortadan Kaldırılması

Afrika devletleri, bağımsızlık sürecinin baĢlamasıyla birlikte pek çok konuda keskin

gruplaĢmalardan muzdarip olsa da, uluslararası alanda bir “Afrika yaklaĢımı”nın

geliĢtirilebileceği ve iĢbirliğinin sağlanabileceği en önemli alan, sömürgecilik ve ırkçı

rejimlere karĢı mücadele oldu. ġartın ikinci maddesinde yer Alan Afrika‟da sömürgeciliğin

tüm biçimleriyle ortadan kaldırılması amacı, ABÖ‟nün kıtasal bir örgüt olarak etkinliğini

kanıtlama ve kimliğini oluĢturma sürecinde aktif politikalar yürütmesinin beklendiği alandı.

Sömürgecilik ve ırkçı rejimlerin ortadan kaldırılması söz konusu olduğunda, hangi ideolojik

gruplaĢmanın içinde olduğu önemli olmaksızın, tüm Afrika devletlerinin tek ses

olduğunu söylemek mümkündür. Bu sese soluk veren ise ABÖ‟ydü. ABÖ, kıtanın hem

uluslararası alanda temsilini hem de kıta içerisinde verilen bağımsızlık mücadelelerinin

Page 74: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

60

koordinasyonunu üstlendi. Ancak gerek konjonktürel gerekse kıta içerisindeki ayrılıkların

yarattığı çeĢitli nedenler, örgütün ilk yıllarındaki kararlı ve atak tutumunun, 1970‟lerde

Portekiz sömürgelerinde yürütülen silahlı mücadele döneminde giderek zayıflamasına neden

oldu ve 1994 gibi çok uzak bir tarihe kadar ABÖ, tam olarak amacına ulaĢamadı.96

Diğer yandan, sömürgeciliğin ortadan kaldırılması hedefi, ABÖ‟nün önüne koyduğu

diğer hedeflerin gerçekleĢmesi için de bir önkoĢuldu. Kıtanın uluslararası alanda hak ettiği

yeri alması ve kıta içerisinde iĢleyen bir barıĢ sisteminin kurulması yoluyla kalkınmanın

sağlanması hedefleri, tüm kıtanın bağımsız olmasına bağlıydı.97

Dolayısıyla sömürgeciliğin

ortadan kaldırılmasına yönelik yürütülecek etkin politikalar, ABÖ‟nün diğer alanlarda da

etkinliğini doğrudan belirleyecekti. Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sona ermesinin Afrika için en

önemli sonucu Ġngiltere ve Fransa‟nın emperyal otoritesine duyulan güvenin sarsılması ve

bu otoriteye sömürgelerden karĢı çıkıĢın olanaklı hale gelmesi oldu.98

SavaĢ henüz sona

ermeden toplanan Dumbarton Oaks, San Fransisco, Yalta ve Potsdam Konferansları‟nda,

savaĢ sonrası yeni bir düzenin ortaya çıkacağının ve bu düzen içerisinde self-determinasyon

hakkının temel alınacağının iĢaretleri verilmiĢti. Her ne kadar BM AntlaĢması‟nda bu hakkın

uluslararası hukuktaki anlam ve kapsamının ne olduğu açıklığa kavuĢturulmamıĢ olsa da

1950‟li yılların sonundan itibaren dekolonizasyon hareketlerinin hız kazanmasıyla birlikte

alınan Genel Kurul kararlarıyla bir hak haline geldi ve kapsamı belirlenmeye çalıĢıldı. Bu

sistem içerisinde ortaya çıkan iki süpergüç olan ABD ve SSCB, farklı nedenlerle de olsa,

Afrika ve Asya‟da bağımsızlık mücadelelerini desteklediler. Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sona

ermesinin Afrika için en önemli sonucu Ġngiltere ve Fransa‟nın emperyal otoritesine duyulan

güvenin sarsılması ve bu otoriteye sömürgelerden karĢı çıkıĢın olanaklı hale gelmesi oldu.

SavaĢ henüz sona ermeden toplanan Dumbarton Oaks, San Fransisco, Yalta ve Potsdam

Konferansları‟nda, savaĢ sonrası yeni bir düzenin ortaya çıkacağının ve bu düzen içerisinde

self-determinasyon hakkının temel alınacağının iĢaretleri verilmiĢti. Her ne kadar BM

AntlaĢması‟nda bu hakkın uluslararası hukuktaki anlam ve kapsamının ne olduğu açıklığa

kavuĢturulmamıĢ olsa da 1950‟li yılların sonundan itibaren dekolonizasyon hareketlerinin

hız kazanmasıyla birlikte alınan Genel Kurul kararlarıyla bir hak haline geldi ve kapsamı

belirlenmeye çalıĢıldı. Bu sistem içerisinde ortaya çıkan iki süpergüç olan ABD ve SSCB,

farklı nedenlerle de olsa, Afrika ve Asya‟da bağımsızlık mücadelelerini desteklediler.

Addis Ababa Zirvesi‟nin hemen ardından toplanan Devlet ve Hükümet BaĢkanları 96

Adogamhe, 1999: 11.

97 Uz, 1996: 7–37.

98 Khamis, 2005: 21.

Page 75: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

61

Meclisi‟nin ilk olağan toplantısında, Afrika Bağımsızlık Komitesi (ALC- African Liberation

Committee) adıyla anılan bir koordinasyon komitesi kurma kararı alındı.

Tanzanya‟nın

baĢkanlığında kurulan ALC‟nin temel görevi, Afrika‟nın çeĢitli yerlerinde süren ulusal

bağımsızlık mücadelelerine verilecek mali ve teknik yardımları düzenlemekti. Aynı

toplantıda, bağımsızlık mücadelelerini desteklemek amacıyla ALC‟nin tasarrufuna bırakılan

ve üye devletlerin gönüllü katkılarından oluĢan Özel Fon da kuruldu.

Kendisine ait bir

sekretaryası olan ALC, Namibya, Angola, Mozambik, Gine-Bissau, Sao Tomé ve Principe,

Cape Verde ve Güney Afrika‟da süren mücadelelere destek olmak amacıyla kapsamlı

politikalar yürütme yetkisine sahip kılındı.

ABÖ‟nün, bağımsızlık mücadelelerine teknik ve mali her türlü desteği sağlama çabası

bir yana bırakıldığında, ekonomik ve diplomatik yaptırımları içeren pasif bir mücadeleyi

desteklediği görülmektedir. Silahlı mücadele, ne Bakanlar Konseyi‟nin ne de Devlet ve

Hükümet BaĢkanları Meclisi‟nin herhangi bir kararında desteklenmedi, sömürgeci güce

karĢı kıtasal bir silahlı mücadelenin örgütlenmesi söz konusu olmadı. Bu durum da savaĢı,

uluslararası iliĢkilerin bir aracı olmaktan çıkarmayı amaçlayan BM sistemine sıkı sıkıya

bağlı kalınacağının iĢareti oldu.

Afrika‟da bağımsızlık süreci, Cezayir istisnası dıĢında, tüm Ġngiliz ve Fransız

sömürgelerinde neredeyse sorunsuz iĢlerken, 1970‟lere kadar Portekiz sömürgelerinin

bağımsızlığı söz konusu olduğunda tıkandı. Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan beri süren kronik

ödemeler dengesi açığını, Afrika‟daki sömürgelerinden gelen artı değer ile kapatan

Portekiz, denizaĢırı eyaletleri olarak gördüğü sömürgelerine bağımsızlık vermek

konusunda oldukça isteksiz d a v r a n d ı .99

Bağımsızlık Komitesi‟nin raporları

doğrultusunda, 22–25 Mayıs 1963‟te toplanan Birinci Olağan Devlet ve Hükümet

BaĢkanları Zirvesi‟nde, Portekiz ile diplomatik iliĢkilerin kesilmesi ve ikili ticaretin

durdurulması kararı alındı. Karara göre, Portekiz‟le ithalat durdurulacak, Afrika‟nın hava ve

deniz limanları Portekiz uçak ve gemilerine kapatılacak ve Portekiz uçaklarının Afrika

ülkelerinin hava sahalarından geçiĢine izin verilmeyecekti.

Aynı yıl toplanan Bakanlar

Konseyi‟nin ilk olağan toplantısında Afrikalı liderler, uluslararası toplumu Portekiz‟i Afrika

halklarına karĢı iĢlediği suçlar nedeniyle kınamaya çağırdı ve Portekiz‟e siyasi ve ekonomik

alanda doğrudan ve dolaylı boykot uygulanmasına karar verdi.

Söz konusu kararların

etkili bir Ģekilde uygulanması çağrısı, 1964 ve 1965 yıllarındaki Devlet ve Hükümet

BaĢkanları Zirveleri‟nde de tekrarlandı.

99

Kambona, 1963: 4.

Page 76: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

62

Israrla alınan boykot kararlarına rağmen, uygulamada sıkıntılarla karĢılaĢıldı. Pek çok

Afrika devleti, ekonomileri üzerinde yarattığı yük nedeniyle boykot kararını uygulayamadı.

Bu devletlerin sözcülüğünü, ABÖ‟nün 1964 yılında Kahire‟de toplanan olağan zirvesinde,

Malavi Devlet BaĢkanı Dr. Hastings Banda yaptı:

“Emperyalizm ve sömürgeciliğin her türlüsüne karşı olmama, komşu topraklarda hala

sömürge yönetimi altında olan kardeşlerime, bu toplantıdaki herkes kadar yardım etmek

istememe rağmen, Malavi’nin gücü, benim gücüm yetersizdir ve coğrafi konumumuz

tarafından sınırlandırılmıştır’’

Bu toplantıda şuna açıklık getirmek isterim ki, coğrafi konumumuz, hala kıtanın

önemli bir bölümünü kontrolü altında tutan belirli bir güçle (Portekiz) diplomatik, ekonomik

ve kültürel bağlarımızı kesmeyi imkânsız hale getirmektedir. Burada kendim ve ülkem adına,

bu güçle tüm ilişkileri kesmeyi, diplomatik, ekonomik ve kültürel bağları tümüyle koparmayı

öngören herhangi bir kararı uygulayabileceğime dair söz veremem.”

Malavi‟nin bu tutumu ĢaĢırtıcı değildir. Siyasi bağımsızlıklarını yeni kazanmıĢ ancak

ekonomik bağımlılıkları süren Afrika devletlerinin, hem Batılı güçlerle olan diplomatik ve

ekonomik iliĢkilerini kesmeleri hem de ayağa kalkmaya çalıĢan bu ekonomilerin bağımsızlık

hareketlerine mali destek sağlamaları mümkün olmadı. Bu durum da Afrika‟daki birlik ve

dayanıĢma havasının zamanla dağılmasına neden oldu.

Dolayısıyla ABÖ, apartheid rejimine karĢı uluslararası kamuoyunun oluĢturulması ve

bu mücadelenin çerçevesini çizecek uluslararası hukuk düzenlemelerinin yapılmasında etkili

rol oynadı. 1994 yılında apartheid rejiminin sona ermesi, Afrika devletleri arasında birlik ve

dayanıĢma duygusunun ve iĢbirliği zemininin yitirilmesine neden olarak Afrika Birliği‟ne

dönüĢüm sürecinin hızlandırıcılarından birisi oldu.

3.6 Afrika Devletleri Arasında Sınır Sorunları

ABÖ‟nün ilk on yılında, sömürgeciliğin ortadan kaldırılması hedefinin yanı sıra,

faaliyetlerinin çoğunluğunu üye devletler arasında yaĢanan sınır sorunları oluĢturdu. Soğuk

SavaĢ dinamikleri ve Afrika devletlerinin yabancı müdahalesini kıtadan uzak tutmak için

vardıkları görüĢ birliği nedeniyle Afrikalı liderler, karĢılaĢılan “Afrika sorunlarına Afrika

çözümleri” üretmek istediler. Farklı gruplar arasında bir uzlaĢının neticesinde ortaya çıkan

ABÖ, bu dönemde kıtada iĢleyen bir barıĢ sistemi oluĢturma görevini üstlendi. ABÖ

ġartı‟nın üçüncü maddesinde yer alan ilkeler, kurulması amaçlanan bu sistemin çerçevesini

Page 77: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

63

çizdi.100

Buna göre ABÖ, devletlerin egemen eĢitliği, toprak bütünlüğü ve iç iĢlerine

karıĢmama ilkeleriyle bağlıydı. Dekolonizasyonun öncelikli hedef olması, Afrika devletleri

için bu ilkeleri gerekli kılmaktaydı, çünkü bu sayede BM sistemi içerisinde egemen ve

sınırları belli birer devlet olarak yer alabilecekler ve gerek kıta içerisinden gerekse kıta

dıĢından yabancı devletlerin müdahalesine engel olabileceklerdi.

Ulusal bağımsızlık mücadelelerinin ilk yıllarında, sömürgeci güçler tarafından çizilen,

harita üstünde ve yalnızca coğrafi Ģekiller esas alınarak oluĢturulan yapay sınırlar,

sömürgecilik karĢıtı ulusalcılığın temel konusuydu. Sömürgecilik öncesi dönemde Afrika‟da

var olan birliğe vurgu yapılarak bu yapay sınırlar, aynı kökenden olan insanları birbirinden

ayırdığı gerekçesiyle reddediliyordu.

Dolayısıyla bu dönemde sınırlar, sömürgecilik ile aynı

anlama geliyordu. Ancak bağımsız devletler ortaya çıkmaya baĢladıkça, Afrikalı hükümetler

bu tutumlarından vazgeçti ve sınırların reddi gündemden düĢtü. Yeni bağımsız Afrika

devletleri, zaten yeni kazandıkları egemenliklerini devretmek konusunda oldukça hassastı.

1963 yılındaki Addis Ababa Zirvesi‟nde, federal bir Afrika devletinin hayalini kuran

Nkrumah, tüm sınırları reddeden bir “Afrika Birliği”nin kesin çözüm olacağını

savunduğunda, ciddi bir muhalefetle karĢılaĢtı. Mevcut sınırların korunması gerektiğini

savunan Mali Devlet BaĢkanı Modibo Keita, Monrovia grubunun kaygılarını Ģu

sözlerle dile getirdi:101

3.7 AĢamalı YaklaĢımcılar

AĢamalı yaklaĢımı benimseyen Afrika devletlerinin önderliğini Güney Afrika

Cumhuriyeti ve Nijerya yaptı. Sayıca daha fazla olan bu grubun önemli bir kısmı güney

Afrika ülkeleriydi. Bunun baĢlıca nedeni, Afrika‟nın en güçlü ekonomisi olan Güney Afrika

Cumhuriyeti‟nin bölge ülkeleri üzerindeki etkisidir. SADC içerisinde etkin olan Güney

Afrika Cumhuriyeti, uydusu olan bu devletlerin görüĢlerini etkileme yeteneğine sahiptir.

Diğer yandan benzer Ģekilde Nijerya da Batı Afrika Ekonomi Topluluğu (ECOWAS-West

African Economic Community) içerinde etkindir. Birlik hükümeti konusunda benimsedikleri

yaklaĢım, her iki ülke için bölgesel örgütler içerisinde etkinlikleri arttırma potansiyeli

barındırıyordu. Diğer yandan, Afrika‟nın küresel ekonomiyle en çok iliĢki içerisinde olan

100

Kornprobst, 2002: 374.

101 Kouassi, 2007: 5.

Page 78: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

64

bu iki ülkesi, siyasal bütünleĢmenin gerçekleĢmesi halinde bu konumlarını kıtasal

ölçekte sürdüremeyeceklerdi. Ulusal düzeyde bütünleĢme sorunlarından her Afrika ülkesi

kadar muzdarip olsalar da sahip oldukları ekonomik güç, Batı ile iliĢkileniĢlerinde bir

pazarlık Ģansı sağlıyordu. Kıtasal hükümetin, özellikle de tüm kıta adına konuĢacak tek bir

baĢkanın yönetimindeki bir kıtasal hükümetin kurulması, bölgelerinde ekonomik ve siyasal

gündemi etkileme kabiliyetine sahip bu iki ülkenin, hem birbirleriyle hem de kıtanın önde

gelen diğer liderleriyle bir iktidar mücadelesine girmelerine neden olacaktı. Diğer yandan

böyle bir bütünleĢme, Batı ile kurdukları ekonomik iliĢkilerin katı Ģartlılığa tabi olduğu göz

önünde bulundurulduğunda, Afrika‟nın bir baĢka yerinde kıtasal düzeyde çözülmesi

muhtemel görünmeyen iç savaĢlar, insan hakları ihlalleri, adaletsiz ekonomik bölüĢüm gibi

kronik sorunların pazarlık masasında karĢılarına çıkma riskini içinde barındırıyordu.

Birlik hükümeti konusunda temelde iki hâkim görüĢün belirginleĢtiği Accra Zirvesi, kısmen

aĢamalı yaklaĢımcıların zaferi ile sonuçlandı. Zirve sonunda kaleme alınan deklarasyonda,

birlik hükümetinin tüm üyeler için uygun olan Ģekilde ve makul bir sürede kurulacağı ifade

edildi.

102 Dolayısıyla belirsiz bir gelecekte kurulacağı öngörülen birlik hükümetinin ne

olduğu, nasıl olması gerektiği, Afrika için siyasal bütünleĢmenin anlamı açıklığa

kavuĢturulmadı. Deklarasyonda iĢaret edilen diğer noktalar, aslında uzun süredir gündemde

olan ama ne yapılması gerektiği konusunda somut kararların alınmadığı konulardı.

KüreselleĢmenin Afrika için yarattığı tehditlere ortak bir cevap üretme, Afrika‟nın ortak

değerleri üzerinde uzlaĢı, Afrika halkları ve diasporanın bütünleĢme ile ilgili tartıĢmalara

katılması ihtiyaçlarına deklarasyonda yer verildi. Bu ihtiyaçlara cevap verebilmek için ise

ekonomik ve siyasal bütünleĢmenin hızlandırılmasına ve bölgesel ekonomik toplulukların

etkin hale getirilmesine karar verildi. Bu amaç için de alınan en somut ve radikal karar

AfB‟nin organ ve kurumlarının denetlenmesi mekanizmasının oluĢturulmasıydı.

Bu deklarasyon, aĢamalı yaklaĢımcıların kısmen zaferi demekti çünkü hükümetin

derhal kurulması düĢüncesi bertaraf edildi. Ama nihai zaferleri değildi, çünkü ısrarla

savundukları neofonksiyonalist bütünleĢme modelini uygulamaya geçirecek somut

kararlar alınmadı. Bölgesel ekonomik örgütlerin bu sürecin öncülüğünü nasıl ve

hangi adımlarla yapacağına dair bir yol haritası çizilmedi. Bu anlamda herhangi bir

kazananın olmadığı zirve, Afrika‟da tam siyasal bütünleĢme temennisinin yinelendiği ama

aslında hiçbir Ģeyin değiĢmediği bir tartıĢmaya sahne oldu

102

African Union, 2007: 45.

Page 79: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

65

3.8 Accra Zirvesi’nin Ardından Son GeliĢmeler

Birlik hükümeti konusunda nihai kararın alınması amacıyla toplanan ama aslında

hiçbir kararın alınmadığı “büyük tartıĢma”nın ardından, AfB organlarını denetleme

mekanizmasının oluĢturulması konusunda çalıĢmak üzere bir bakanlar komitesi oluĢturuldu.

Komitenin ilk faaliyeti, 10 Eylül 2007 ile 18 Aralık 2007 tarihleri arasında bir “akil

adamlar” paneli düzenlemek oldu.103

Üç bölüm halinde düzenlenen “Afrika Birliği‟nin

Denetlenmesi Konusunda Üst Düzey Panel”de, 1960‟tan bugüne Afrika‟da bütünleĢme

sürecinin ayrıntılı gözden geçirilmesi, mevcut bütünleĢmenin organları, kurumları, bölgesel

ekonomik örgütleri ve bunların birbirleriyle olan iliĢkileri incelenerek ayrıntılı

değerlendirilmesi ve bütünleĢmenin hızlandırılması için yol haritası ve tavsiyelere iliĢkin

oturumları düzenlendi. Panel sonunda hazırlanan 215 sayfalık ayrıntılı rapor, 31 Ocak–2

ġubat 2008‟de toplanan Meclis Zirvesi‟ne sunuldu. Rapor, temelde AfB‟nin kurumsal

yapısında değiĢikliklerle bütünleĢme sürecinin ilerlemesini öngörüyordu. Buna göre,

Yürütme Konseyi‟nin adının yeniden Bakanlar Konseyi‟ne çevrilmesi ve Konsey üyelerinin

sabit olmaması, yani gündemde olan konuyla ilgili bakanlardan oluĢan değiĢken bir yapıya

sahip olması, Komisyon‟un yeniden düzenlenmesi ve komisyon baĢkanının yetkilerinin

geniĢletilmesi, AfB kararlarının uygulanmasının izlenmesi amacıyla Meclis zirvelerinin ilk

gündem maddesinin geçmiĢ kararlarını gözden geçirilme olması ve Ulusal AfB

Komisyonlarının kurulması ve yaptırım mekanizmalarının geliĢtirilmesi tavsiyeler arasında

yer aldı.104

2008 Zirvesi‟nde, AfB‟nin nihai hedefinin birlik hükümeti çatısı altında

AfBD‟nin kurulması olduğu yinelendi, ancak ne 2007 Accra Deklarasyonu ne de akil

adamlar panelinin raporu konusunda bir uzlaĢıya varıldığı gerekçesiyle, bu konuda son

kararın alınması ertelendi. Son kararın alınmasından önce, hem Yürütme Konseyi‟nin

çalıĢmalarının hem de diğer tüm raporların incelenmesi amacıyla, Tanzanya baĢkanlığında

yeni bir komite oluĢturuldu.105

Komite, üç ay içerisinde olağanüstü toplanacak olan

103

Panelin katılımcıları; Prof. Adebayo Adedeji(BM eski Genel Sekreter Yardımcısı), Büyükelçi Nana Effah-

Apenteng (Gana), Dr. Firene Ginwala (Güney Afrika), Dr. Makha Dado Sarr (Senegal), Dr. Fatima Zohra

Karadja (Cezayir), Prof. Abdalla Bujra (Kenya), Farhat Bengdara (Libya), Julienne Ondziel-Gnelenga

(Kongo), Netumbo Nandi-Ndaitwah (Namibiya) Akere Tabeng Muna (Kamerun), Dr. Hakim Ben Hammouda

(UNECA), Prof. Adebayo Olukoshi (CODESRIA) idi.

104 High Level 2007: . xxii-xxvi.

105 Komitenin diğer üyeleri Botsvana, Kamerun, Mısır, Etiyopya, Gabon, Gana, Libya, Nijerya, Senegal,

Güney Afrika Cumhuriyeti ve Uganda‟dır.

Page 80: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

66

Yürütme Konseyi‟ne tavsiye görüĢü sunmakla yetkilendirildi. Tüm raporlar ve tavsiyelerin

değerlendirilmesi sürecinin ardından 1–3 ġubat 2009‟da toplanan Meclis Zirvesi‟nde,

Komisyon‟un Afrika Birliği Otoritesi‟ne dönüĢtürülmesine karar verildi. BaĢkan, baĢkan

yardımcısı ve sekreterler Ģeklinde örgütlenecek olan Otorite‟nin yetkileri arttırıldı.

Otoritenin iĢlevi, bileĢimi, sekreterlerin görevleri, Otorite‟nin kurulması için mali

düzenlemeler ve kurucu anlaĢmanın bu kararlara uygun Ģekilde tadil edilmesi

konularında nihai kararın alınabilmesi için Yürütme Konseyi‟nin yeni bir olağanüstü zirve

toplaması gerektiği de kararlar arasında yer aldı. Afrika‟da ise sürecin ekonomik yükünü

çekebilecek bir lider ülke yoktur. BütünleĢmenin her döneminde, belli baĢlı ülkeler ön plana

çıktılarsa da bu yönlendirici konumlarını hem ekonomik yetersizlikler hem de ulusal

düzeyde muzdarip oldukları bütünleĢme sorunları nedeniyle sürdüremediler.

Bu sorunların yanı sıra, bütünleĢmenin en temel sorunu Afrikalı liderlerin hangi

bütünleĢme modelinin esas alınacağı konusunda uzlaĢamamasıdır. BütünleĢmenin temeli

olan iĢlevsel iĢbirliğini, tüm iĢlevleri tek bir çatı altında toplayan BM benzeri bir Ģemsiye

örgüt altında gerçekleĢtirme eğilimi, bütünleĢmenin tartıĢıldığı her aĢamada daha çok yandaĢ

buldu. Ekonomik kalkınmanın öncelikli sorun haline geldiği 1990‟larda AEC‟nin kuruluĢu

ile baĢlayan süreç, neofonksiyonalist modeli temel alıyordu. Ancak 2002 yılında AfB, yine

bir Ģemsiye örgüt olarak kuruldu ve AEC ile baĢlayan süreci de kapsadı. Buna rağmen,

kurumsal düzenleme AB örneğindeki gibi ekonominin ayrı, siyaset ve güvenlik gibi

konuların ayrı düzenlendiği sütunlu bir yapıya kavuĢturulmadı. BütünleĢmenin bir süreç

olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Avrupa deneyiminde bu sütunlar birbirinden ayrı

kurum ve kurallarla düzenlendi ve uygun Ģartlar oluĢtuğunda Füzyon AnlaĢması ile birleĢme

sağlansa da bu sütunlar korundu. Afrika‟da ise, bütün alanlarda iĢbirliği, ayrı süreçlerde

geliĢmediği gibi bir geleneğe de dayanmadı. Zaten sömürgecilik döneminden miras kalan

yapısal sorunlardan muzdarip olan Afrika‟da, yukarıda anılan AfB‟ye içkin sorunlar da göz

önünde bulundurulduğunda, tek bir karar alma organına sahip tek bir örgüt, kıtasal

bütünleĢmey isağlayamadı.

Page 81: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

67

SONUÇ

Afrika‟da bütünleĢme çabaları üç temel döneme ayrılmaktadır. Bu dönemleme, bir

yandan bütünleĢme çabasının zaman içinde değiĢen saiklerine, diğer yandan da

bütünleĢmenin kurumsal olarak güçlenmesine ve topyekün siyasal bütünleĢmenin

sağlanması amacına yaklaĢılmasına dayanmaktadır. Bu nedenle Yeni Dünya‟da baĢlayan

Pan-Afrikanist hareketin kıtaya taĢındığı ve bağımsızlık mücadelelerinin düĢünsel zeminini

oluĢturduğu kıtasal Pan-Afrikanizm dönemi, bütünleĢme arayıĢı dönemini teĢkil etmektedir.

Pan-Afrikanist düĢünce, sömürü ve ayrımcılıktan kurtulma, siyasal, sosyal ve ekonomik

eĢitlik için mücadele amacını taĢıyan hareket, bu amaçlara ulaĢmanın yolunun bütünleĢme

ve iĢbirliğinden geçtiğini ortaya koymaktadır. Sömürgeciliğin Afrika‟da yarattığı ilk etkinin

bölünme olduğu göz önünde bulundurulduğunda, sömürgeciliği ortadan kaldırmak için

yeniden birleĢmek, Afrika devletleri için en uygun seçenekti. “Afrikalılar için bağımsız

Afrika kurma” hareketi, ilk elde Pan-Afrikanist amaçlara ulaĢmak için bütünleĢme ve

iĢbirliği sağlama hareketiydi. Bu nedenle ABÖ‟nün kurulması, 1945– 1960 yılları arasında

etkili olan kıtasal Pan-Afrikanizmin en önemli baĢarısı niteliği taĢımaktadır.

ABÖ‟nün yapısı, organları, hedefleri ve ilkeleri, iĢlevsel iĢbirliğini yansıtacak Ģekilde

düzenlendi. Bunlar temelde Monrovia grubunun egemenliğe iliĢkin kaygılarını yansıtır

nitelikteydi, ancak Casablanca grubunun üstünde durduğu bağımsızlık ve bağlantısızlığa

iliĢkin hassasiyetleri de yansıtıyordu. Örgüt kararlarına uymamanın herhangi bir yaptırıma

bağlanmaması ve bir ceza organı düzenlenmemesi, bu iĢbirliğinin gönüllülük esası

üzerine kurulduğunu ortaya koymaktadır Ancak iyi tanımlanmamıĢ amaçlar, belirlenmemiĢ

araçlar ve yetersiz kaynaklar, bu iĢbirliğinin baĢarılı bir Ģekilde yürütülmesine engel oldu.

Sömürgeciliğin ortadan kaldırılmasının temel uzlaĢma zemini olduğu Afrika‟da

bütünleĢmenin bu ilk döneminde, iĢlevsel bir iĢbirliğini destekleyen ancak bir hassasiyet

noktası olan egemenliklere dokunmayan bir bütünleĢme modeli, Afrika için en uygunuydu.

Zira sömürgecilik, sömürge yönetimleri altında her bir bölgenin farklı geliĢme süreçleri

yaĢamasına neden oldu. Ekonomik yapılar metropolün çıkarlarına göre belirlendi.

Bağımsızlık sonrasında metropolle kurulan ekonomik bağlar tamamen ortadan kalkmadı.

Dolayısıyla tüm kıtayı ortak bir ekonomi politikası ve dıĢ politika ile düzenlemek mümkün

değildi. Diğer yandan sömürgeciliğin yarattığı bölünme, her bir ülkenin azınlığını bir diğer

ülkenin sınırları içinde bıraktı. Bu durum, sömürgecilik döneminde yönetimi kolaylaĢtırmak

için yürütülen ayrımcılığı destekleyen politikalarla birleĢtiğinde, ulusal düzeyde dahi

Page 82: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

68

bütünleĢmeyi imkânsız kılmaktaydı. Bağımsızlık mücadelesinin verdiği birlik duygusu

ortadan kalktığında, bütün etnik kimliklerin, dinlerin ve dillerin üzerini örtecek bir

“Afrikalı” kimliği yaratılması mümkün değildi.

1960-1990 yıllarını kapsayan ideolojik Pan-Afrikanizm döneminde temel amaç,

sömürgeciliğin tüm biçimleriyle ortadan kaldırılmasıydı. Bu hedef, tüm ideolojik, etnik vs.

çatıĢma unsurlarının bertaraf edilmesini ve bir iĢbirliği zemininin kurulmasını sağladı. 1994

yılın itibarıyla Güney Afrika Cumhuriyeti‟nde apartheid rejiminin sona ermesiyle Afrika‟da

yabancı yönetimi altında toprak kalmadı. Bu hedefin gerçekleĢtirilmesi, iĢbirliği zeminin

ortadan kalkması anlamına geldi. Dolayısıyla bir araya gelmeyi gerekli kılacak yeni ortak

hedeflerin açıkça ortaya konması zorunluluğu doğdu. Soğuk SavaĢ‟ın sona ermesi ve yeni

bir dünya düzenin kuruluyor olması da bu zorunluluğu pekiĢtirici bir etki yaptı. Zira bu

yeni düzen Afrika için yeni tehditleri beraberinde getiriyor ve bu tehditler temelde ekonomik

azgeliĢmiĢlikten kaynaklanıyordu. Afrika‟nın, en azından büyük ekonomilerinin, yeni

dünya düzenine eklemlenmesi, bu düzenin demokrasi, insan hakları, iyi yönetiĢim vs. gibi

değerlerinin tam olarak benimsenmesini zorunlu kıldı. Dolayısıyla bu ekonomiler, iĢbirliği

zeminin yeniden oluĢturulmasına önayak oldular.

1990‟lı yılların sonu itibarıyla yeni iĢlevsel iĢbirliği zemini, Afrika‟nın kendi

kaynaklarına güvenerek ekonomik geliĢmesini sağlaması düĢüncesiyle oluĢturuldu ve

iĢbirliğinin temel ilkesi kolektif kendine yetme olarak belirlendi. Bunun açık anlamı,

Afrika‟nın kendi kaynaklarıyla kalkınabilmesi için iĢlevsel iĢbirliğinin ekonomik alanda ön

plana alınmasıydı. Zira sömürgeciliğe karĢı dayanıĢma ruhunun söndüğü bu dönemde

Afrika, iç savaĢlardan, anti-demokratik rejimlerden, kalkınma sorunlarından ve ağır dıĢ borç

yüklerinden muzdaripti. Kolektif kendine yetme ilkesi temelindeki ekonomik iĢbirliğini

kurumsallaĢtırma yolundaki ilk adım, Lagos Eylem Planı‟nın hazırlanması ve ardından

AEC‟nin kurulması ile atıldı. AEC, 40 yıl içerisinde Afrika ekonomilerini tümüyle

bütünleĢtirecek bir yol haritası hazırladı. Bölgesel ekonomik örgütleri temel bütünleĢme

birimleri olarak belirleyen bu yol planı, tek bir iç piyasanın kurulmasıyla tamamlanacak ve

böylece Afrika ekonomileri birbirlerinin geliĢmesini destekler hale gelecekti. Ancak bunun

için ilk elde ulusal politikaların uyumlaĢtırılması sorunu söz konusuydu. Bu sorun, ABÖ‟yü

yeni bir kurumsal kimliğe büründürme, yapısını tümden değiĢtirme düĢüncesini de

beraberinde getirdi ve AfB‟nin kurulmasıyla sonuçlanan yeni dönemi baĢlattı.

Afrika‟da bütünleĢmeyi derinleĢtirme amacının ön plana çıktığı ve ekonomik Pan-

Afrikanizm adını alan bu dönem, aslında iç içe geçmiĢ iki dönemi kapsamaktadır. AfB‟nin

kurulmasının hemen ardından Kaddafi tarafından gündeme getirilen bir birlik hükümeti ile

Page 83: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

69

siyasal bütünleĢmeyi sağlama hedefi, baĢında beri tüm Afrika devletlerinin üzerinde

uzlaĢtıkları bütünleĢmeye son noktayı koyma amacının ön plana çıktığı yeni bir döneme

iĢaret etmektedir. Ancak bu dönem, hem henüz net sonuçları ortaya çıkmadığından hem de

ABÖ‟nün AfB‟ye dönüĢme sürecine içkin olduğundan bu çalıĢmada ayrı bir bölüm olarak

değerlendirilmemiĢtir.

Birlik hükümeti düĢüncesi, 1963‟tekine benzer Ģekilde Afrika devletlerini doğrudan ve

aĢamalı yaklaĢımcılar olarak ikiye böldü. Doğrudan yaklaĢımcılar içinde iki ses vardı.

Kaddafi‟de vücut bulan ses, Deutsch‟un amalgam güvenlik toplumu olarak ifade ettiği,

birbirinden ayrı parçaların tek bir birim oluĢturacak Ģekilde birleĢtiği, tek bir hükümete sahip

üniter bir oluĢumu savunmaktaydı. Wade‟da vücut bulan ses ise aynı oluĢumun federal

olmasından yanaydı. Buna karĢılık aĢamalı yaklaĢımcılar ise, bölgesel ekonomik örgütlerin

güçlendirilmesi yoluyla Abuja ile baĢlayan neofonksiyonalist bütünleĢme yolun izlenmesi

gerektiğini savunuyordu. Neticede AfBD‟nin kurulaması konusunda oydaĢmaya varılsa da

bu konuda nihai kararın alınması ötelendi. Sonuçta Afrika‟da bütünleĢmenin geldiği son

nokta bir Ģemsiye örgüt olarak kurulan ve AEC‟nin kurulmasıyla baĢlayan neofonksiyonalist

süreci de kapsayan AfB‟dir. AfB gibi tek bir kıtasal örgütün, bütünleĢmenin hem siyasi hem

de ekonomik alanda ulaĢılmak istenen hedefe ulaĢtırması mümkün değildir. Afrika‟da tek bir

devlet çatısı altında toplanma fikri, Nkrumah tarafından ilk ortaya atıldığı günden bugüne

bir itiraz görme.

Page 84: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

75

KAYNAKÇA

“Casablanca Powers, (2007)” International Organization, Vol.16, No.2(1962): 437-439.

“High Level Panel of the Audit of the African Union Final Report,”

“Monrovia Powers,” International Organization, Vol.16, No.2(1962): 439-443.

Abegunrin, Olayiwola,(2009) Africa in Global Politics in the Twenty-first Century, New

York, Palgrave Macmillan,

AçıkmeĢe, Sinem Akgül, (2004) “Uluslararası ĠliĢkiler Teorileri IĢığında Avrupa

BütünleĢmesi,” Uluslararası ĠliĢkiler, C.1, S: 1-32.

Adebayo, Adekeye,(2010) The Curse of Berlin: Africa After the Cold War, Scottsville,

University of KwaZulu-Natal Press, .

Ademola, Yakubu, Harmonization of Laws in Africa, Lagos, Malthouse Press, 1999.

Adi, Hakim ve Sherwood, Marika,(2003) Pan-African History: Political Figures From

Africa and the Diaspora Since 1787, Londra, Routledge, .

Adogamhe, Paul, (2008) “PAN-AFRICANISM Revisited: Vision and Reality of African

Unity and Development,” African Integration Review, Vol.2, No.2: 1-34.

Amin, Samir, (2006) Neo-Colonialism in West Africa, Harmondsworth, Penguin, 1973. Arı,

Tayyar, Uluslararası ĠliĢkiler Teorileri, Ġstanbul, Alfa Yayıncılık.

Arısoy, Alper, (2010) “Avrupa‟da Federalizm Geleneği ve Avrupa BütünleĢmesinde

Federalist Akımlar,” Ege Akademik BakıĢ, C.10, S.4: 1195-1206.

Ataöv, Türkkaya, (1977) Afrika Ulusal KurtuluĢ Mücadeleleri, Ankara, Ankara Üniversitesi

Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, .

Babou, Cheikh Anta, “Decolonization or National Liberation: Debating the End of British

Colonial Rule in Africa,(2010)” The ANNALS of the American Academy of

Political and Social Science, Vol. 41, No.632: 41-54.

Baykal, Sanem, (2002)“Ekonomik BütünleĢme Biçimleri,” Baskın Oran (ed.), Türk DıĢ

Politikası, KurtuluĢ SavaĢından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C.1, Ġstanbul,

ĠletiĢim Yayınları, .

Binaisa, Godfrey L., (1977) “Organization of African Unity and Decolonization: Present

and Future Trends,” ANNALS of the American Academy of Political and Social

Science, Vol. 432, Africa in Transition: 52-69.

Page 85: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

75

Bosco, Andrea, (1994) “What is Federalism? Towards a General Theory of Federalism,”

2nd ECSA-World Conference: Federalism, Subsidiarity and Democrasy in the

European Union, Brüksel.

Caporaso, James A. ve Pelowski, Alan L. (1971) “Economic and Political Integration in

Europe: A Time Series Quasi-Experimental Analysis,” American Political Sciences

Review, Vol. 65, No.2: 418-433.

Connelly, Matthew, (2001) “Rethinking the Cold War and Decolonization: The Grand

Strategy of the Algerian War for Independence,” International Journal of Middle

East Studies, Vol.33, No.2: 221–245.

Contee, Clarence, (1969)“The Emrgence of DuBois as an African Nationalist,” The Journal

of Negro History, Vol.54, No.1: 48-63.

Çakır, Armağan Emre, (2001) Avrupa BütünleĢmesinin Siyasal Kuramları, Ġstanbul, Beta

Yayıncılık.

Dagnini, Jérémie Kroubo, (2008) “Marcus Garvey: A Controversial Figure in the History of

Pan-Africanism,” The Journal of Pan-African Studies, Vol.2, No.3, s.198- 208.

Dedeoğlu, Beril, (2004) “Yeniden Güvenlik Topluluğu: Benzerliklerin KarĢılıklı

Bağımlılığından Faklılıkların Birlikteliğine,” Uluslararası ĠliĢkiler, C. 1, S. 4: 1-21.

Deutsch, Karl et. al.(1957) Political Community and the North Atlantic Area, Princeton,

Princeton University Press.

Deutsch, Karl, (1988) The Analysis of International Relations, New Jersey, Prentice/Hall

International Inc.

Dougherty, James E. ve Pfalztzgraff, Robert L.,(1990) Contending Theories of International

Relations, New York, Harper Colins Publishers Inc.

Durumsa, Jorri, (1996) Fragmentation and Inernational Relations of Micro-States: Self-

Determination and Statehood, Cambridge, Cambridge University Press.

Haas, Ernst, (1968) “International Integration,” International Encyclopedia of Social

Sciences, David L. Sills (ed.), New York, Macmillan Company, .

Ertürk, Emin, (1991) Ekonomik Entegrasyon Teorisi, Bursa, Ezgi Yayınları, .

Etzioni, Amitai, (1962) “A Paradigm for the Study of Political Unification,” World Politics,

Vol. XV, No.1: 44-74.

Gabriel, Akwen ve Boniface,(2011) Ortindi, The African Union and the Challenges of

Regional Integration in Africa, Saarbrücken, Lambert Academic Publishing, .

George, Stephen, Politics and Policy in the European Community, Oxford, Clarendon Press,

.

Page 86: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

75

Guelke, (2015) Adrian, Rethinking the Rise and Fall of Apartheid, Londra, Palgrave

Macmillan.

Haas, Ernest (1998) The Uniting of Europe, California, Stanford University Press, Haas,

Ernest, The Uniting of Europe, Stanford, Stanford University Press.

Kambona, Oscar, (1963) “Colonialism and the African Liberation Committee,” African

Studies Bulletin, Vol.6, No.3: 1-6.

Karacasulu, Nilüfer, (2007) “Avrupa Entegrasyon Kuramları ve Sosyal ĠnĢaacı

YaklaĢım,”Uluslararası Hukuk ve Politika, C.3, S. 9: 82–100.

KarakaĢ, Yusuf, (2000) Avrupa Birliği‟nde Siyasal Entegrasyon, Ankara, Siyasal Kitabevi.

Kasaija, Philip Apuuli, (2008) “Regional Integration: A Political Federation of East-African

Countries?,” African Journal of International Affairs, Vol. 7, No.1-2: 21- 34.

Khamis, Kassım Mohammed, (2007) Promoting the African Union, Washington, Lillian

Barber Publishers, .

Kloman, Erasmus, (1962) “African Unification Movements,” International Organization,

Vol.16, No.2: 387–404.

Kodjo, Edem ve Chanaiwa, David, (2003) “Pan-Africanism and Liberation,” General

History of Africa VIII Africa Since 1935, Ali Mazrui (ed.), Glosderry, New Africa

Books.

Kornprobst, Markus, (2002) “The Management of Border Disputes in African Regional

Systems: Comparing West Africa and the Horn of Africa,” Journal of Modern

African Studies, Vol.40, No.3: 369–393.

Kouassi, Rene N‟Guettia, (2007) “The Itinary of the African Integration Process: An

Overview of the Historical Landmarks,” African Integration Review, Vol. 1, No.2:

1–23.

Lecoutre, Delphine, “Reflections on the 2007 Accra Grand Debate on an Union

Government for Africa, (2008) ” Towards a Union Government for Africa:

Challenges and Opportunities, Timothy Murithi (ed.), Addis Ababa, ISS Monograph

Series.

Legum, Colin, (2007) “The Organization of African Unity: Success or Failure?,”

International Affairs, Vol. 51, No. 2: 208-219.

Markakis, John, (1967) “The Organization of African Unity: A Progress Report,” The

Journal of Modern African Studies, Vol. 4, No.2: 135-153.

Uz, Abdullah, (2007) “Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı,” Uluslararası

Hukuk ve Politika, C.3, S.9: 65–72.

Page 87: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar

75

Viotti, Paul ve Kauppi, Mark, (2003) Interntional Relations Theory: Realism, Pluralism,

Globalism, New York, Macmillan Publishing.

Wallerstein, Immanuel, (1967) “The Early Years of The OAU: The Search for

Organizational Preeminence,” International Organization, Vol.20, No.4:774-787.

Wapmuk, Sharkdam, “In Search of Greater Unity: African States and the Quest for an

African Union Government, (1987) ” Journal of Alternative Perspectives in the

Social Sciences, Vol. 1, No.3: 645–671.

Wiener, Antje ve Diez, Thomas, (1997) “Introducing the Mosaic of Integration,” European

Integration Theory, New York, Oxford University Press.

Wild, Patricia Berko, (1966) “The Organization of African Unity and the Algerian-

Moroccan Border Conflict: A Study of New Machinery for Peacekeeping and for the

Peaceful Settlement of Disputes Among African States,” International Organization,

Vol.20, No.1: s.18-36.

Zartman, William, (1988) Ripe for Resolution: Conflict and Intervention in Africa, New

York, Oxford University Press, .

African Union, (2006) “A Study on an African Union Government Towards the United

States of Africa,” Addis Ababa.

African Union, (2003) “Accra Declaration on the Union Government of Africa.

African Union, (2005) “Africa and the Challenges of the Changing Global Order:

Desirability of a Union Government,” Abuja, 12–13 November.

African Union, (2007) “Decisions and Declarations of the Eight Ordinary Session of

Assembly of the African Union,”, Addis Ababa, Assembly/AU/Dec.156 (VIII).

African Union, (2008) “Decisions and Declarations of the Tenth Ordinary Session of the

Assembly of African Union,” Addis Ababa, Assembly/AU/Dec.185 (X).

African Union, (2009) “Decisions, Declaration, Message of Congrulations and Motion of

the Twelfth Ordinary Session of the Assembly of African Union,”, Addis Ababa,

Assembly/AU/Dec.233(XII).

African Union, (2004) “Protocol on the Establishment of the African Court on Human and

Peoples‟ Rights,”.