AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar
-
Upload
istek-schools -
Category
Documents
-
view
54 -
download
0
Transcript of AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar
![Page 1: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/1.jpg)
AKDENĠZ ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
Taherou MASS KAH
AFRĠKA BĠRLĠĞĠ ÖRGÜTÜ‟NDEN AFRĠKA BĠRLĠĞĠ‟NE
AFRĠKA‟DA BÜTÜNLEġME ÇABALARI
Uluslararası ĠliĢkiler Ana Bilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi
Antalya, 2016
![Page 2: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/2.jpg)
AKDENĠZ ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
Taherou MASS KAH
AFRĠKA BĠRLĠĞĠ ÖRGÜTÜ‟NDEN AFRĠKA BĠRLĠĞĠ‟NE
AFRĠKA‟DA BÜTÜNLEġME ÇABALARI
DanıĢman
Yrd. Doç. Dr. DurmuĢ ALĠ KOLTUK
Uluslararası ĠliĢkiler Ana Bilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi
Antalya, 2016
![Page 3: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/3.jpg)
T.C.
Akdeniz Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,
Taherou MASS KAH'in bu çalıĢması, jürimiz tarafından Uluslararası iliĢkiler Ana Bilim
Dalı Yüksek Lisans Programı tezi olarak kabul edilmiĢtir.
BaĢkan : (Ġmza)
Üye (DanıĢmanı) : (Ġmza)
Üye : (Ġmza)
Tez BaĢlığı: Afrika Birliği Örgütü‟nden Afrika Birliği‟ne: Afrika‟da BütünleĢme Çabaları
Onay: Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.
Tez Savunma Tarihi : / /20
Mezuniyet Tarihi : / /20
Prof. Dr. Zekeriya KARADAVUT
Müdür
![Page 4: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/4.jpg)
AKADEMĠK BEYAN
Yüksek Lisans Tezi olarak sunduğum “Afrika Birliği Örgütü‟nden Afrika Birliği‟ne:
Afrika‟da BütünleĢme Çabaları” adlı bu çalıĢmanın, akademik kural ve etik değerlere uygun
bir biçimde tarafımca yazıldığını, yararlandığım bütün eserlerin kaynakçada gösterildiğini ve
çalıĢma içerisinde bu eserlere atıf yapıldığını belirtir; bunu Ģerefimle doğrularım.
Taherou Mass KAH
![Page 5: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/5.jpg)
Ġ Ç Ġ N D E K Ġ L E R
SEKĠLER LĠSTESĠ…………………………......……….......……….............................….V
KĠSALTMALAR LĠSTESĠ………………………………....................………...…..….VĠĠĠ
ÖZET……………………….........…..……………………..…………….............................X
SUMMERY……………………………………………..………………......................…...ĠX
ÖNSÖZ……………………………………………….………………….....................……ĠV
GĠRĠS………………………………………………..………………….....................…...… 1
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLERDE BÜTÜNLEġME TEORĠLERĠ VE MODELLERĠ
1.1. BütünleĢme Kavrami …………...............................................................…………..9
1.2. BütünleĢme ÇeĢitleri …………………………………......................................…..12
1.3. BütünleĢme Teorileri......................…………………….....................………….....12
1.3.1.1. Doğrudan YaklaĢımlar……………………...........…………....…..13
1.3.1.2. Federalizm……………………………………...........………….…..13
1.3.1.3. Güvenlik Toplumu YaklaĢımı……………………...............………15
1.4 AĢamalı YaklaĢımlar………………………….……………………...........…….………16
1.3.1.4. Fonksiyonalizm…….…………………………................……….….16
1.3.1.5. Neofonksiyonalizm …………………………............…………..…18
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
AFRĠKA’DA BÜTÜNLEġME ARAYIġI: PAN-AFRĠKANĠZM
DÜġÜNCESĠ VE AFRĠKA BĠRLĠĞĠ ÖRGÜTÜNÜN KURULUġU
2.1. Pan-Afrikanizm DüĢüncesinin Köken……………………………............………..22
2,1,.1. 1900–1945 Dönemi: Irksal Pan-Afrikaniz ……………………....….…….23
2,1,.2. 1945–1960 Dönemi: Kıtasal Pan-Afrikanizm………………………………25
2.2 Afrika‟da BütünleĢme ArayiĢi………………………………………………........……26
2.3 Afrika‟da BütünleĢme Ġçin Ġlk GiriĢimler …………......…………………………27
2.3.1 Doğu Afrika Merkezli GiriĢimler..……………….………………………….27
2.3.2 Batı Afrika Merkezli GiriĢimler…………………………...………………..29
2.4 Afrika‟da BütünleĢme DüĢüncesine AĢamali Ve Doğrudan YaklaĢimlar: Casablanca
Ve Monrov…................................................................................................……………31
![Page 6: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/6.jpg)
ii
2.4.1 Casablanca Grubu ……………………………………………...………..33
2.4.2 Monrovia Grubu……….…………………………………………….……..35
2.5 Afrika Birliği Örgütünün KuruluĢu ve Yapisi…………...….……38
2.5.1 Addis Ababa Konferansı ve Afrika Birliği Örgütünün Kurulması……..…..38
2.5.2 Afrika Birliği Örgütü‟nün Yapısı ve Organları…………………………..…39
2.5.3 Devlet ve Hükümet BaĢkanları Meclis…………………………………….41
2.5.4 Bakanlar Konseyi …………………………………………………...…..41
2.5.5 Genel Sekreterlik…………………………………………………….…..…42
2.5.6 Arabuluculuk, UzlaĢtırma ve Tahkim Komisyonu…… …………………..42
2.5.7 Özel Komisyonlar ……………………………………………….………43
ÜÇÜNÇÜ BÖLÜM
AFRĠKA’DA BÜTÜNLEġMEYĠ DERĠNLEġTĠRME ARAYIġI: AFRĠKA
BĠRLĠĞĠ’NĠN KURULUġU
![Page 7: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/7.jpg)
iii
3.1 . 960–1990 DÖNEMĠ…………………………….….......……… ……….………........45
3.2 1990 SONRASI DÖNEM: EKONOMĠK PAN-AFRĠKANĠZM…………….........… .46
3.2.1 Ekonomik BütünleĢme Çabaları: AEC‟nin KuruluĢu………….…………..............47
3.2.2 Sirte Deklarasyonu, Lomé Zirvesi ve Afrika Birliği‟nin KuruluĢu ……………......47
3.2.3 Afrika Birliği‟nin Yapısı ve Organları……………………………………………..49
3.2.4 Meclis…………………………………………… …………………………..……..51
3.2.5 Yürütme Konseyi……………………………………………………..……………51
3.2.6 Pan-Afrikan Parlamento………………………………………...………………....52
3.2.7 Komisyon………………………………………………….……………...…………52
3.2.8 BarıĢ ve Güvenlik Konseyi……..……………………….. ……………….………..53
3.2.9 Diğer Organlar…….………………………………………...……………………..53
3.3 Afrika‟da BütünleĢmeye Son Noktayi Koyma Çabalari; Afrika Birlik Hükümeti
………………………………………….………..…………..57
3.4 Accra Zirvesi ve Birlik Hükümeti DüĢüncesine Doğrudan ve AĢamalı
YaklaĢımlar……………………………………………………………………………...59
3.5 Sömürgeciliğin Ortadan Kaldırılması………………..……………...……………..……60
3.6 Afrika Devletleri Arasında Sınır Sorunları ……………………………………………63
3.7 AĢamalı YaklaĢımcılar ………………………………………………….……………65
3.8 Accra Zirvesi‟nin Ardından Son GeliĢmeler…..………………………………..……..66
SONUÇ…………………………………………………..............................……………..69
KAYNAKÇA………………………………………………………….……......................74
![Page 8: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/8.jpg)
iv
KISALTMALAR LĠSTESĠ
ABÖ :Afrika Birliği Örgütü
AEC :African Economic Community,
:Afrika Ekonomi Topluluğu
AFB :Afrika Birliği
AĠHHM :Afrika Ġnsan ve Halkların Hakkı Mahkemesi
ALC :African Liberation Committee,
:Afrika Bağımsızlık Komitesi
CEN-SAD :Sahel-Sahra Devletleri
EAC :East African Community, Doğu Afrika Topluluğu
EACSO :East African Common Services Organization,
:Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey
ECOWAS :West African Economy Community,
:Batı Afrika Ekonomi Topluluğu
GGU :Ghana-Guine Union, Gana-Gine Birliği
ITF :Interdepartmental Task Force,
:Birimlerarası Görev Gücü
LPA :Lagos Plan of Action, Lagos Eylem Planı
NAACP :National Association for the Advancement of Coloured
People, Renkli Halkların Ġlerlemesi Ulusal Derneği
OCAM :Organisation Commune Africaine et Malgache,
:Afrika ve MalgaĢ Birliği
SADC :Southern Africa Development Community,
:Güney Afrika Kalkınma Topluluğu
UAS :United African States, Afrika BirleĢik Devletleri
UDEAC :Union Douanière et Économique de l‟Afrique Centrale
Orta Afrika Gümrük ve Ekonomi Birliği
UNIA :Universal Negro Improvement Association,
:Dünya Siyahlarını GeliĢtirme ve Koruma Derne
GGU :Ghana-Guine Union, Gana-Gine Birliği
ITF :Interdepartmental Task Force,
:Birimlerarası Görev Gücü
![Page 9: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/9.jpg)
v
LPA :Lagos Plan of Action, Lagos Eylem Planı
NAACP :National Association for the Advancement of Coloured
:People, Renkli Halkların Ġlerlemesi Ulusal Derneği
OCAM :Organisation Commune Africaine et Malgache,
:Afrika ve MalgaĢ Birliği
PAFMECA :Pan-Afican Freedom Movement for East and Central Africa,
:Doğu ve Orta Afrika Ġçin Pan-Afrikan Özgürlük Hareketi
PSC :Peace and Security Council,
:BarıĢ ve Güvenlik Konseyi
SADC :Southern Africa Development Community,
:Güney Afrika Kalkınma Topluluğu
UAS :United African States,
:Afrika BirleĢik Devletleri
![Page 10: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/10.jpg)
vi
ÖZET
Bu tez, Afrika‟da bağımsızlık mücadelelerinin verilmeye baĢlandığı 1960‟lı yıllardan
günümüze dek süren ve 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve köle ticareti nedeniyle
dünyaya yayılmıĢ olan siyahların eknomik sömürüden, ırksal ayrımcılıktan, siyasal ve
sosyal eĢitsizlikten kurtulmasını amaçlayan Pan-Afrikanist hareketten temel alan Afrika‟da
bütünleĢme çabalarını ele almaktadır. Tezin amacı, Afrika‟nın sömürgeciliğin ortadan
kaldırılması, ekonomik azgeliĢmiĢliğin bertaraf edilmesi, sürdürülebilir kalkınmanın
sağlanması gibi kökenlerinde sömürgecilik döneminden miras kalan bölünmenin yattığı tüm
sorunları ortadan kaldırmanın yolu olarak görülen kıtasal bütünleĢmede, iĢlevselci
iĢbirliğinin en etkili yol olduğunu ortaya koymaktır.
Birinci bölümde, bütünleĢmenin tanımı ve mahiyeti tespit edilmeye çalıĢılmıĢ,
Afrika‟da bütünleĢme çabalarının inceleneceği teorik çerçeveyi teĢkil eden uluslararası
bütünleĢme teorileri ve modelleri sınıflandırılarak değerlendirilmiĢtir
Ġkinci bölümde, Afrika‟da bütünleĢme düĢüncesinin temelini teĢkil eden Pan-
Afrikanizm düĢüncesi değerlendirilmiĢ ve hem bağımsızlık hareketlerine hem de Afrika
Birliği Örgütü‟nün kuruluĢuna nasıl kaynaklık ettiği tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır. Buna
göre bütünleĢme düĢüncesine farklı yaklaĢımlar, uluslararas bütünleĢme teorileri
bağlamında sınıflandırılmıĢtır. Bu bölümün temel hedefi, Afrika Birliği Örgütü‟nün
kurulmasıyla ortaya çıkan modelin hangi bütünleĢme modelini esas aldığını ortaya
koymaktır.
Üçüncü ve son bölümde ise, Afrika Birliği Örgütü‟nün kendi kimliğini oluĢturma
sürecindeki faaliyetleri ve örgütü Afrika Birliği‟ne dönüĢtürerek bütünleĢtirmeyi
derinleĢtirme çabalarının nedenleri tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır. Ardından ise bütünleĢmeyi
tam siyasal bütünleĢme ile tamamlama çabaları değerlendirilmiĢ ve benzer Ģekilde farklı
yaklaĢımlar uluslararası bütünleĢme teorileri ve modelleri bağlamında sınıflandırılmaya
çalıĢılmıĢtır. Bölümün sonunda ise, Afrika‟da bütünleĢmenin son durumu değerlendirilmiĢ
ve ileriye dönük tahminler yaplmaya çalıĢılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler:
![Page 11: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/11.jpg)
vii
SUMMARY
THE INTERGRATĠON OF AFRĠCAN UNĠON FROM THE ORGANĠSATĠON
OF AFRĠCAN UNĠTY
The birth of the Organisation of African Unity (OAU) 50 years ago in Addis Ababa
emerged from the aspiration towards an ideal of unity advocated by the fathers of
independence. From 22 to 25 May 1963, 30 African countries took part in the conference in
the Ethiopian capital which set up the OAU, which marked the arrival of the first pan-
African organisation. A charter defined its objectives, principles and institutions.
The struggle against colonialism: Right from the outset, the main objectives of the
organisaton have been to eradicate colonialism and to combat racial discrimination. So its
first resolutions were about combating apartheid and about the liberation movements.
Among the OAU‟s missions are strengthening unity and solidarity between African states,
coordinating cooperation for development, preserving the sovereignty and territorial
integrity of member states and promoting international cooperation in the framework of the
United Nations. Through its coordination committee for the liberation of Africa, the OAU
supported the emancipation of African territories that were not yet independent. The aim
was achieved in 1990 with Namibia securing its independence. Africa also witnessed the
crowning achievement of its fight against apartheid with the liberation of Nelson Mandela
and his election as President of South Africa. Thirty years after the creation of the OAU,
South Africa became its 53rd member during the Tunis summit in June 1994.
OAU and the quest for political and economic unity: Since it was created, the OAU
has given the peaceful settlement of inter-African conflicts a key place in its work. A
mediation, conciliation and arbitration commission was set up for this purpose but its
resources are limited and the organisation often uses Councils of Wise People or ad hoc
committees to try to find solutions to disputes. An African Charter on Human and People‟s
Rights was adopted at the 1981 summit in Nairobi and led to the creation, in 1986, of the
African Commission on Human and People‟s Rights.
After the collapse of the communist bloc, the end of the Cold War and East-West
confrontation, Africa had to redefine its policy against the backdrop of a proliferation of
internal conflicts. At the Cairo summit in June 1993, it approved the creation of a
mechanism to prevent, manage and resolve African conflicts. Its main body is made up of
the heads of state of the member countries of the conference‟s bureau in office. The
![Page 12: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/12.jpg)
viii
organisation is also involved in issues related to development and economic cooperation.
The Lagos action plan, which was adopted at the April 1980 summit, was designed to boost
economic development and the integration of African economies by, in particular,
recommending regional groupings and food self-sufficiency. In June 1991, it was replaced
by the Treaty of Abuja, setting up the African economic community. This treaty envisages in
particular the creation, within a period of 30 years, of an African common market, a
parliament, a central bank and monetary fund.
The AU and the acceleration of the integration process: Despite limited capacity for
action and low levels of financial resources, the intense diplomatic work done by the OAU
has enabled it to confer a tangible reality on a united Africa. The continental organisation
has given its member states a forum to adopt coordinated positions on common issues in
international bodies and to defend the continent‟s interests. Its initiatives were to pave the
way for the birth of the African Union. In July 1999, during an extraordinary summit in
Sirte, the OAU decided to set up a new organisation to replace it. The AU, officially
launched at the Durban summit in 2002, was to be the spearhead tasked with accelerating
and deepening the process of economic and political integration on the continent. Its
founding act envisages bodies and institutions inspired in particular by the model of the
European Union.
The African Union‟s vision is to “build an Africa that is integrated, prosperous and at
peace, led by its citizens and constituting a dynamic force on the world stage”. It is about
moving quicker along the path of unity. It is also about a change of perspective through the
definition of common policies in priority areas: defence, peace and continental security,
integration of African economies, the free movement of people, goods and capital, food
security, the fight against poverty, development, trade, the environment, the fight against
pandemics etc. The peaceful resolution of conflicts is in particular at the heart of its
concerns. In 2004, a Peace and Security Council was created. This new and key institution
can, further to authorisation from the conference of heads of state, order military
intervention in serious circumstances (war crimes, genocide, crimes against humanity). This
is the principle of „non-indifference‟ which breaks with the principle of non-interference
without exceptions set down in the OAU‟s charter. In 2007, the strategic partnership
between the African Union and the European Union was launched.
Five decades after the creation of the OAU and 10 years after the creation of the AU,
Africa has established a dynamic of progress. At the same time, it is aware of the challenges
that it faces and the urgent need to give new momentum to its mission through pan-
![Page 13: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/13.jpg)
ix
Africanism and an African renaissance. It is about freeing up potential and mobilising
energy, which will enable the continent to become, through initiatives such as the 2063
Africa Programme, a emerging global power in the decades to come.
Keywords:
![Page 14: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/14.jpg)
x
ÖNSÖZ
Bu tez çalıĢmasında Afrikadaki toplumsal değiĢimin, Afrika birliği örgütü‟nden Afrika
birliği‟ne afrika‟da bütünleĢme çalıĢma iliĢkileri üzerinde etkilerini ve tarihsel süreçlerini
devamında sendikacılığın doğuĢunu, geliĢimini ve Afrika‟da kat ettiği aĢamaları dönemlere
ayırarak incelenmek istenmiĢtir.
Bu çalıĢmanın gerçekleĢtirilmesinde, iki yıl boyunca değerli bilgilerini bizlerle
payĢalaĢan, kullandığı her kelimenin hayatıma kattığı önemini asla unutmayacağım
saygıdeğer danıĢman hocam; Yrd. Doç. Dr. DurmuĢ ALĠ KOLTUK‟a, çalıĢmam boyunca
benden bir an olsun yardımlarını esirgemeyen arkadaĢım Arda DĠLMAÇ ve çalıĢma
süresince tüm zorlukları benimle göğüsleyen ve hayatımın her evresinde bana destek olan
değerli Ailem‟e sonsuz teĢekkürlerimi sunarım.
Taherou Mass KAH
Antalya, 2016
![Page 15: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/15.jpg)
GĠRĠġ
“United we stand. Divided we fall.”
BütünleĢme, sömürge yönetimlerinin yıkılmaya baĢladığı dönemden günümüze
Afrika‟da siyasetin en önemli konusu oldu. Bunun temel nedeni, sömürgeciliğin Afrika‟da
yarattığı ilk etkinin bölünme olmasıdır. 19. yüzyılda Afrika‟da sömürgeciler lehine ve kâğıt
üstünde gerçekleĢtirilen bu bölünme, bir lanet gibi Afrika devletlerinin ekonomilerini, iç
politikalarını, uluslararası iliĢkilerini hala etkilemektedir. Avrupalı devlet adamlarının hiç
ayak basmadıkları bu topraklarda, kâğıt üstünde ve yalnızca coğrafi Ģekiller esas alınarak
gerçekleĢtirilen bu bölünme, Afrika için geri döndürülemez süreci baĢlattı. Bu nedenle
Afrika‟nın ekonomik, siyasal, toplumsal hatta kimi zaman doğal kronik sorunları,
bölünmüĢlüğün lanetine bağlanır.
Afrika‟da sömürgecilikten bahsederken kabaca 1800 ile 1960 yılları arasında geçen
dönemden söz ediyoruz. Zihinlerde açlık, yoksulluk, savaĢlar, demokratik olmayan
yönetimler, yabanıl bir hayatla resmedilen Afrika‟da bu dönemden önce herhangi bir
medeniyetin kurulmamıĢ olduğu sanılır. Aksine Afrika‟nın bilinen kayıtlı tarihi, M.Ö. 3300
yılında eski Mısır medeniyeti ile baĢlar. M.Ö. 3 bin yılından itibaren Sahra‟nın güneyinde,
batıda Moritanya‟dan, doğuda Sudan‟a kadar uzanan kültürel ve ekonomik hareketlilik,
Sahra-altı Afrika medeniyet havzasının temellerini attı ve bu havza, hızla geliĢen Ģehirleriyle
Doğu Afrika Swahili medeniyeti, Gana Krallığı, Mali merkezli Batı Afrika Medeniyeti,
Volta, Kongo ve Zimbabve. Krallıkları ile giderek zenginleĢti. 7. yüzyıldan itibaren doğudan
ve kuzeyden gelen Arap akınlarıyla Sudan ve doğu sahili MüslümanlaĢmaya ve Arap tacirler
aracılığıyla dıĢa açılmaya baĢladı. 11–15. yüzyıl aralığında Müslüman Afrikalı halklar;
Bornu, Vaday, Kanem, Asanti, Darfur gibi çeĢitli krallıklar kurdu. Kara Afrika dıĢ dünyaya
eksik ve geç açıldı. Kuzey ve güneyde iki çöl, doğu ve batıda iki okyanus tarafından
korunan Kara Afrika‟nın Batı medeniyetiyle teması için bir dizi bilimsel teknik ve coğrafi
geliĢmenin yaĢanması gerekti. Bu nedenle 15. yüzyıl gibi geç bir tarihe kadar yalnızca
Kuzey Afrika, Akdeniz‟den medeniyetlerle iliĢki halindeydi. Bu yüzyılda, özellikle
denizcilik alanında yaĢana geliĢmeler sayesinde, Afrika‟ya yönelen keĢif yolculuklarında
Portekiz baĢı çekti. Ġspanya tarafından kuĢatılan ve Avrupa‟nın geri kalanından yalıtılmıĢ
olan Portekiz, Hint Okyanusu ticaretini ve Baharat Yolu‟nu kontrolü altında tutmak için
Afrika kıyılarından elde ettiği altına ihtiyaç duydu. Müslümanlardan kalan trigonometri
bilgisiyle boylam hesaplaması konusunda sorun yaĢamayan ve manevra yeteneğine sahip
![Page 16: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/16.jpg)
2
karavelalar ile Afrika‟nın sığ kıyılarına yanaĢmayı baĢaran Portekiz‟in bu keĢifleri
yapmasında en kolaylaĢtırıcı unsur, özellikle ekvatorun güneyinde seyahati mümkün kılan
usturlabın icadı oldu. Papalıktan Afrika‟da ticaret yapma tekelini ve kilise kurma yetkisini
alan Portekiz, Batı Afrika kıyılarında ticaret noktaları kurdu ve buradan elde ettiği altın, tuz
ve köleleri ana kıtaya taĢıdı.
Portekiz kıyılardan içerilere ilerleyerek koloniler kurmayı ve kendi nüfusunu kıtaya
taĢımayı tercih etmedi. Bunun ilk nedeni, kıtanın içlerine ilerlemesi halinde direniĢle
karĢılaĢacak olması ve savaĢmasının gerekmesidir. Asıl hedefi, Hint Okyanusu ticaretini
kontrolü altına almak olan Portekiz için bu uğraĢ, gereksiz yere kaynakların tüketilmesi
demektir. Diğer yandan çeçe sineğinin yaydığı uyku hastalığı baĢta olmak üzere
Portekizlileri. kıyıma uğratan salgın hastalıklar da ilerlemeyi durdurdu. Zaten madeni
eĢyalar, giysi gibi temel iĢlenmiĢ ürünler karĢılığında yaptığı altın, tuz, kereste ve köle
ticareti Portekiz‟e nihai hedefine ulaĢma yolunda yeterli oldu ve koloniler kurmaktansa
ekonomik olarak güçlenmeyi tercih etti. Portekiz‟in Afrika kıyılarında giriĢtiği bu ticaretin
ilk etkisi Hıristiyanlığın giderek bölgede yaygınlaĢması oldu. Ancak Portekiz topyekûn bir
misyonerlik faaliyetine giriĢmek yerine kabile Ģeflerini Hıristiyan olmaları için teĢvik etti ve
onları köle ticaretinin aracısı yaptı. Portekiz‟in köle ticaretinde üstünlüğü 17. yüzyıla kadar
sürdü. Bu yüzyılda önce Hollanda, Afrika‟da ticarete baĢladı. Protestan olan Hollanda,
Papalığın köle ticaretini Portekiz tekeline veren fermanını tanımadı ve ilerleyiĢi Portekiz‟e
göre oldukça hızlı oldu. Yüzyılın ikinci yarısında ise Ġngiltere ve Fransa‟da bu ticarete
katıldı. Bu ülkelerin kıtaya giriĢi, köle ticaretinin boyutlarının değiĢmesine neden oldu.
Özellikle Ġngiltere‟nin köle karĢılığı silah ticareti yapması, hem yerel Ģeflerin otoritesini
güçlendirerek kıtada yozlaĢmıĢ siyasal kültürün temelini attı hem de etnik çatıĢmaların
niteliğini değiĢtirdi. 18. yüzyıl boyunca Atlantik‟in diğer yakasına taĢınan kölelerin %40‟ı
Ġngiltere, %31‟i Portekiz, %18‟i ise Fransa tarafından taĢındı. Yine Portekiz ile benzer
Ģekilde bu ülkeler de kıyılarda ticaret kolonileri kurma yoluna gitti ve ne kendi nüfusunu ne
de yönetim anlayıĢını kıtaya taĢıdı. 19. yüzyılda artık Avrupa devletleri kıtaya yerleĢme ve
burada kendi yönetimlerini kurma yoluna gittiler ve Afrika‟nın sömürgeleĢtirilmesi, 1878–
1893 yılları arasında çok kısa bir sürede gerçekleĢti. Afrika‟yı sömürgeleĢtirmenin ilk
nedeni, Sanayi Devrimi sonrasında artık köle emeğine değil hammadde ve pazara ihtiyacın
artmasıydı. Sanayi Devrimi ile birlikte Afrika ile yapılan ticaretin yapısı da değiĢti. Köle
ticareti istikrarsız bir Afrika gerektiriyordu. Devrim sonrası artık sanayi mallarını
pazarlamak ve ticareti serbestleĢtirmek isteyen devletler, Avrupa‟nın uluslararası hukuk ve
ticaret kurallarını Afrika‟ya yerleĢtirme ihtiyacı duydu. Bunun yolu da Avrupa‟nın yönetim
![Page 17: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/17.jpg)
3
anlayıĢının doğruda kıtaya taĢınmasıydı. Diğer yandan Ġtalya ve Almanya‟nın ulusal
birliklerini sağlayarak Avrupa sahnesine güçlü devletler olarak çıkmaları, 1815‟te
Avrupa‟da sağlanmıĢ olan uyumu bozdu. Ġtalya ve Almanya karĢısında güç dengesinin
sağlanamaması ve ticaretin istikrarlı bir Avrupa‟yı gerektirmesi nedeniyle, güç
mücadelesinin Avrupa dıĢındaki topraklara taĢınması en uygun yol olarak görüldü. Böylece
Avrupa‟daki ulus devletler birbirlerinin varlığını kabul ettiler ve çatıĢma nedeni Avrupa
dıĢına taĢınarak kendi aralarında yeniden bir denge kurma yoluna gittiler. Teknolojik
geliĢmelerin artık Afrika‟nın içlerine ilerlemeyi mümkün kılması da bu durumu
kolaylaĢtırdı. Bunlardan ilki, buharlı makinelerin keĢfi ile demiryolunun yaygınlaĢmasının,
sömürgeci devletler için nüfus aktarma, ticaret ve yönetimi kolaylaĢtırma açısından sağladığı
kolaylıktı. Özellikle madenlerin keĢfi, demiryollarının önemini arttırdı ve demiryolu yapımı
ile maden sahipliği birbiriyle bağlantılı hale geldi. Afrika‟nın fethini kolaylaĢtıran bir baĢka
geliĢme ise silah teknolojisinde yaĢandı. Seri ateĢ eden silahları ve topların kullanılması,
siyah direniĢinin kolayca kırılmasını sağladı. Üçüncü önemli geliĢme ise tıp alanında
yaĢandı. 19. yüzyılın ortalarına kadar beyazları kıtada kıyıma uğratan sıtmaya karĢı kininin
ilaç olarak kullanılması, sömürgecilerin kıtada ilerleyiĢini kolaylaĢtırdı. Zira bu döneme
kadar Ġngiltere garnizonlarında bulunan beyazların %77‟si sıtmadan hayatını kaybetmiĢti.
1880 yılına kadar Afrika‟nın küçük bir bölümü doğrudan yabancı yönetimi altındaydı. Batı
Afrika‟da bugünkü Senegal, FildiĢi Sahilleri, Benin, Gana ve Nijerya‟nın kıyıları Ġngiltere
ve Fransa yönetimi altına girmiĢti. Kuzey Afrika‟da sadece Cezayir, uzun süren bir direniĢi
bastırmayı baĢaran Fransa‟nın yönetimindeydi. Orta Afrika‟da Mozambik ve Angola kıyıları
Portekiz tarafından, Güney Afrika kıyıları ise Boerlerle mücadeleyi kazanan Ġngiltere
tarafından yönetiliyordu. Doğu Afrika‟da ise yabancı yönetimi altında olan bir ülke yoktu.
Bu tarihe kadar yabancı yönetimi altına giren topraklar tüm kıtanın %2o‟sinden azdı. Hızlı
paylaĢım süreci aĢağı yukarı 20 yılda tamamlandığında ise tüm kıtada Etiyopya ve Liberya
dıĢında sömürgeleĢtirilmemiĢ bir ülke kalmayacaktı.1
Sömürgeci güçlerin Afrika‟nın paylaĢımını bir uzlaĢı içinde gerçekleĢtirdiği
sanılmamalıdır. Batı Afrika‟da ve özellikle Mısır‟da Ġngiltere ve Fransa arasında yaĢanan bir
rekabet söz konusuydu. Ancak en büyük sorun, Belçika‟nın Kongo üzerindeki talebi
sonucunda çıktı. Sömürgecilik yarıĢına katılmak isteyen Belçika Kralı II. Leopold, önce
1876‟da Brüksel Coğrafya Konferansını topladı, ardından Uluslararası Afrika Derneği‟ni
kurarak Henry Morton Stanley‟i Kongo‟nun keĢfi için görevlendirdi. Bu dönemde Kongo‟da
1 Boahen, 2003: 1.
![Page 18: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/18.jpg)
4
Portekizli tüccarlar tarafından köle ticareti yapılmaktaydı. Belçika‟nın bölgeye giriĢi
Portekiz‟i rahatsız etti.
Batı Afrika kıyılarında ticari faaliyete giriĢen ilk devlet olan Portekiz Kongo üzerinde
ticari ve yönetsel hakları olduğunun kabul edilmesini istiyordu. Portekiz için önemli olan
Kongo‟nun kuzeyinde üzerinde taĢımacılık yapılmaya müsait olan Kongo Nehri‟ni denetimi
altında tutmaktı. Köle ticaretinin yasaklanması konusunda baĢı çeken Ġngiltere, Portekiz‟in
bölgede sürdürdüğü ticareti desteklemese de sömürgecilik yarıĢında en büyük rakip olarak
gördüğü Fransa‟nın Gabon‟dan baĢlayarak Kongo‟nun güneyine doğru yerel Ģeflerle
anlaĢma yaparak ilerlemesi üzerine Portekiz‟le anlaĢma yoluna gitti. Fransa‟yu uzak tutmak
için Portekiz‟i destekleme yoluna giden Ġngiltere, 26 ġubat 1884‟te Portekiz ile anlaĢma
imzalayarak bölgedeki egemenliğini tanıdı. Bu anlaĢma Kongo sorununun
uluslararasılaĢmasına neden oldu.2 Bu sorunu değerlendiren ve sömürgecilik yarıĢında kendi
payını belirlemek isteyen Bismarck, Kongo sorununun çözüme kavuĢturulması için
konferans çağrısı yaptı.
Berlin Batı Afrika Konferansı, 15 Kasım 1884-26 Kasım 1885 tarihleri arasında
toplandı.3 Ana gündem maddesi Kongo sorunu olan konferansta, Kongo Nehri‟nin Atlantik
Okyanusu‟na açılan bölümde ticaretin serbestleĢmesi, Kongo ve Nijer Nehirleri üzerinde
serbest dolaĢım ve Afrika sahillerinde yeni yerler elde etmede uyulacak prensipler diğer
gündem maddelerini oluĢturdu. Kongo üzerinde Belçika‟nın haklarının tanındığı
konferansta, Avrupa devletlerinin kıtada yeni yerler elde etmeleri fiili iĢgal ilkesine
bağlandı. Böylece, 1815‟te Avrupa‟da tesis edilen uyumun bozulmaması için güç
mücadelesini kıta dıĢına taĢıyan bu devletler, burada verilen sömürge elde etme
mücadelesini de kurallara bağlayarak birbirlerine karĢı kuvvet kullanımından kaçacaklarını
teyit etmiĢ oldu.
Konferansın Afrika‟da sömürgecilik lanetinin baĢlangıcı kabul edilmesinin ilk sebebi,
büyük güçler olan Ġngiltere, Fransa, Portekiz, Almanya ve Belçika‟nın paylarının harita
üzerinde tespit edilmiĢ olmasıdır. Ġngiltere BaĢbakanı Lord Salisbury bu paylaĢım için Ģöyle
demektedir:
2 Wesseling, 1996: 101.
![Page 19: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/19.jpg)
5
“Haritalar üstünde beyaz adamın hiç ayak basmadığı yerlere sınırlar çizmekle
meşguldük. Birbirimize dağları, nehirleri ve gölleri bağışlıyorduk. Ancak bu dağ, nehir ve
göllerin tam olarak nerede olduğunu bilmediğimiz gerçeğini birbirimizden saklıyorduk.”4
Coğrafi Ģekillerden baĢka herhangi bir kriterin paylaĢımda esas alınmaması, tarihsel
olarak bir bütün olan bölgeleri birbirinden ayırdı. Bu paylaĢımda, geleneksel Ģeflikler,
monarĢiler, diğer topluluklar göz ardı edildi ve çoğunlukla bunları dikine bölen sınırlar
çizildi. Örneğin, Bakongo bölgesi, Fransa, Belçika ve Portekiz arasında bölündü. Benzer
Ģekilde Somaliland‟da Ġtalya, Fransa ve Ġngiltere tarafından üç farklı sömürge yönetimi
kuruldu.5 Bugün Afrika‟da dümdüz sınırlarla birbirinden ayrılmıĢ bu kadar çok sayıda
devletin olmasının sebebi budur.
Tarihsel olarak bir arada yaĢama kültürüne sahip insanların farklı devletlerin tesis
ettikleri sömürge yönetimleri altına girmeleri, farklı dönüĢüm süreçleri tecrübe etmelerine
neden oldu. Diğer yandan bu bölüĢüm, her bir devletin azınlığını diğer bir devletin sınırları
içinde bıraktı. Dolayısıyla hem tarihsel olarak bir arada yaĢama kültürüne sahip etnik gruplar
birbirlerinden ayrıldı hem de bağımsızlık sonrası yaĢanacak olan sınır ve ulus inĢası
sorunlarını beraberinde getirdi. Bu durum hem Afrika devletlerinin kendi aralarında yaĢadığı
ve kimi durumda silahlı bir mücadeleye varabilen çatıĢmalara hem de neredeyse tüm Afrika
devletlerinin muzdarip olduğu iç savaĢlara neden oldu. Kâğıt üstüne çizilen bu sınırlar,
Afrika‟da kimin kim olduğuna dair bir kafa karıĢıklığı yarattı. Bunun sonucu olarak,
sömürgecilik döneminde siyah ve beyaz arasındaki çatıĢmalar “kimin neye sahip olacağı” ile
ilgiliyken, bağımsızlık sonrası Afrika‟da siyahlar arasında yaĢanan çatıĢmalar “kimin kim
olduğu” ile ilgiliydi. Bu durum etnik gruplar Ģöyle dursun, kabileleri hatta Somali‟de
görüldüğü gibi kabile altı birleĢmeleri birbirine düĢürdü. Üstelik bu çatıĢmalar, Müslüman
kuzey ve Hıristiyan güney gibi ikili bir ayrımın söz konusu olduğu ülkelerde çok daha
keskin yaĢandı.
Fiili iĢgalin artık bir uluslararası hukuk kuralı olarak kıtadan sömürge elde etmede
uyulacak ilke haline gelmesi, bu devletlerin bu devletlerin bir toprak üzerinde hak iddia
edebilmeleri için askeri olarak orayı denetimi altına almasını gerektirdiğinden, devlet
yapılanmalarının, yönetim anlayıĢlarının, hukuklarının, dil ve dinlerinin kıtaya aktarılması
anlamına geldi. Dolayısıyla Afrika‟nın kendi siyasi kültürüyle organik bir bağı olmayan bu
kültür, yapısal sorunların temelini attı. Sömürgeciliğin Afrika‟daki en büyük etkisi ise 4 Tayyab Mahmud, 2006: 3.
5 Martin Meredith, 2006: 2.
![Page 20: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/20.jpg)
6
azgeliĢmiĢlik oldu. Bu durum ilk elde kurulan ekonomik yapı ile yaratıldı. Afrika‟nın
hammaddeleri metropollere taĢınırken burada herhangi bir altyapı yatırımı yapılmadı,
endüstriyel geliĢimin yolu açılmadı. Kolonyal eğitim sistemi de azgeliĢmiĢliğin
nedenlerinden birisidir. Afrika‟nın kendi değerler sistemi ile hiçbir organik bağı olmayan bu
eğitim sistemi, insan sermayesinin geliĢmesini engelledi. Sömürgeciler sadece ekonomik
sömürüyü kolaylaĢtıracak iĢlerde çalıĢabilecek insanlar yetiĢtirdiler ve eğitim sisteminin bir
parçası kılınmayan Afrika halkları içinde marjinalleĢmiĢ ve dıĢlanmıĢ bir gençlik kültürü
oluĢtu.
Diğer yandan sömürge yönetiminin tesisi ile birlikte Afrika‟da pazarlar ve iç ticaret de
birbirinden koparıldı. Yerel ihtiyaçlara göre belirlenmiĢ ticaret yolları ortadan kalktı ve her
bir sömürge yönetimi kendi sömürgelerini birbirine ve nihayetinde metropole bağlayan
ticaret yolları oluĢturdu.6 UlaĢım yolları, demiryolu hatları da bu ihtiyaca cevap verecek
Ģekilde inĢa edildi. Bu durum kentleĢme paternlerini de etkiledi ve kent ile kır arasındaki
uçurumu derinleĢtirdi. Dolayısıyla bağımsız Afrika devletlerine bozuk bir ekonomik yapı
miras kaldı. Görülüyor ki Afrika‟da sömürgeciliğin yarattığı bölünme, gerek iç gerekse
uluslararası alanda yaĢana tüm sorunların kaynağı niteliğindedir. Bu nedenle bütünleĢme,
her dönemde öne çıkan farklı saiklerle, tüm bu sorunları ortadan kaldıracak ve Afrika‟ya
dünyada hak ettiği yeri almasını sağlayacak bir çözüm olarak görülmüĢtür. Yeni Dünya‟da
baĢlayan bağımsızlık mücadeleleri döneminde kıtaya taĢınan Pan-Afrikanizm hareketinden
esinlenen bütünleĢme çabaları, bağımsızlık döneminde bugüne Afrika‟da siyasetin temel
konusu olmuĢtur. Tezin amacı, bu bütünleĢme çabasını, uluslararası bütünleĢme teorileri ve
modelleri bağlamında değerlendirmektir. Teori, incelenen alanla ilgili olgu ve olaylar
arasındaki iliĢkileri anlamada ve analiz etmede gerekli ve yararlı bir çerçeve olarak
nitelendirilebilir. Bu çerçeve, araĢtırılan konu ya da çözülmeye çalıĢılan soruna iliĢkin olarak
betimleme, açıklama ve öngörme olanağı sağlar. Model ise, bazı durumlarda teori yerine
kullanılsa da aynı anlama gelmez. Bir kavramsal çerçeve, genellik, doğruluk ve açıklayıcılık
bakımından teori kadar düzenli görünmediği halde belli bir anlamsal bütünlük içermesi ve
değiĢkenler arasındaki iliĢkilerden yola çıkarak birtakım varsayımlar ortaya koymaya uygun
olması halinde model kavramıyla ifade edilir. Dolayısıyla model, olgu, olay ya da fikirlere
belirli bir açıdan bakmayı mümkün kılan, fakat ortaya koyduğu açıklamaları henüz teori
düzeyine ulaĢmamıĢ bir kavramsal çerçeveye iĢaret eder. BütünleĢmeyi anlama, açıklama ve
6 Ocheni ve Nwankwo, 2012: 51.
![Page 21: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/21.jpg)
7
öngörmeyi hedefleyen kavramsal çerçeve, bu anlamda bir teoriden ziyade bir model niteliği
taĢımaktadır.
Uluslararası bütünleĢme konusunda yegâne inceleme biriminin Avrupa Birliği olması
ve baĢka bütünleĢme hareketleri üzerinde yeterince derinlikli incelemeler yapılmaması, bu
modellerin bir teoriye doğru evrilmesinin önünde bir engel teĢkil etmiĢtir. Bu bağlamda,
Afrika‟da aĢağı yukarı 50–60 yıllık bir geçmiĢi olan ve Fas istisnası haricinde tüm Afrika
ülkelerini bütünleĢme hareketinin bir parçası kılmayı baĢararak Avrupa Birliği‟nden daha
baĢarılı sayılabilecek ABÖ/AFB‟nin bütünleĢme teori ve modelleri bakımından incelenmesi,
bu modellerin eksiklerinin belirlenmesi için önem teĢkil etmektedir.
Bu çalıĢmada, Afrika‟da bütünleĢme çabaları üç dönem halinde incelenmektedir. Ġlk
dönem, sömürgeciliğin tüm biçimleriyle ortadan kaldırılmasının amaçlandığı ve nihayetinde
Afrika Birliği Örgütü‟nün kurulduğu dönemdir. Ġkinci dönem, bağımsız Afrika devletlerinin
özellikle ekonomik azgeliĢmiĢlik bağlamında yaĢadığı sorunların belirleyici olduğu ve bu
sorunlara cevaben Afrika‟da bütünleĢmenin derinleĢtirilmesinin amaçlandığı dönemdir. Bu
dönemde Afrika Birliği Örgütü yapısal bir değiĢime uğrayarak Afrika Birliği‟ne
dönüĢmüĢtür. Son dönem ise Afrika‟nın mustarip olduğu sorunlara hızla bir çözüm
geliĢtirilmesinin amaçlandığı, bu bağlamda bütünleĢme çabalarının siyasi bütünleĢme ile
tamamlanmasının amaçlandığı dönemdir. Bu bağlamda bu çalıĢmanın ilk bölümünde,
bütünleĢmenin tanımı ve mahiyeti tespit edilmeye çalıĢılacak Afrika‟da bütünleĢme
çabalarının inceleneceği teorik çerçeveyi teĢkil eden uluslararası bütünleĢme teorileri ve
modelleri sınıflandırılacak ve değerlendirilecektir.
Ġkinci bölümde, Afrika‟da bütünleĢme düĢüncesinin temelini teĢkil eden Pan-
Afrikanizm düĢüncesi değerlendirilecek ve hem bağımsızlık hareketlerine hem de Afrika
Birliği Örgütü‟nün kuruluĢuna nasıl kaynaklık ettiği tespit edilmeye çalıĢılacaktır. Buna göre
bütünleĢme düĢüncesine farklı yaklaĢımlar, uluslararası bütünleĢme teorileri bağlamında
sınıflandırılacak ve ortaya çıkan modelin hangi bütünleĢme modelini esas aldığı ortaya
konacaktır.
ÇalıĢmanın üçüncü bölümünde ise Afrika Birliği Örgütü‟nün kendi kimliğini
oluĢturma sürecindeki faaliyetleri ve örgütü Afrika Birliği‟ne dönüĢtürerek bütünleĢtirmeyi
derinleĢtirme çabalarının nedenleri tespit edilmeye çalıĢılacaktır. Ardından ise bütünleĢmeyi
tam siyasal bütünleĢme ile tamamlama çabaları değerlendirilecek ve benzer Ģekilde farklı
yaklaĢımlar uluslararası bütünleĢme teorileri ve modelleri bağlamında sınıflandırılmaya
çalıĢılacaktır. ÇalıĢmanın temel amacı, Afrika‟nın sömürgeciliğin ortadan kaldırılması,
ekonomik azgeliĢmiĢliğin bertaraf edilmesi, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması gibi
![Page 22: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/22.jpg)
8
kökenlerinde sömürgecilik döneminden miras kalan bölünmenin yattığı tüm sorunları
ortadan kaldırmanın bir yolu olarak görülen kıtasal bütünleĢmede, iĢlevseli iĢbirliğinin en
etkili yol olduğunu ortaya koymaktır. ÇalıĢmanın birincil kaynakları, Afrika Birliği Örgütü
ve Afrika Birliği‟nin anlaĢmaları, kararları, toplantı tutanakları, uzmanlık komitelerinin
raporları ve önde gelen Afrikalı devlet adamlarının konuĢma ve açıklamalarıdır. Ġkincil
kaynaklar olarak ise uluslararası bütünleĢme teorileri ve modelleri ile Afrika‟da bütünleĢme
çabalarını değerlendiren yazın kullanılacaktır.
![Page 23: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/23.jpg)
9
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
I. ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLERDE BÜTÜNLEġME TEORĠLERĠ VE
MODELLERĠ
1.1.BütünleĢme Kavramı
KüreselleĢme süreci ile birlikte bütünleĢme, uluslararası iliĢkiler disiplininde giderek
daha fazla tartıĢılan bir olgu haline geldi. Bununla birlikte, özellikle Ġkinci Dünya
SavaĢı‟ndan sonra bütünleĢme kavramını açıklamaya çalıĢan kuramlar geliĢtirilmiĢ olmasına
rağmen, bütünleĢmenin ne olduğu hakkında tam bir görüĢ birliği mevcut değildir. 7Puchala
bu konuda,
“Elli yıldan daha uzun bir süredir devam ettirdiğimiz tanımlama, yeniden tanımlama,
modeller kurma ve teoriler geliştirme yönündeki çabalarımız bizi, uluslararası
bütünleşmeden bahsederken tam olarak neden söz ettiğimiz veya bu olguyu inceleyerek
nereye varmak istediğimiz konusunda tatmin edici bir sonuca götürmemiştir.” demektedir.
Uluslararası bütünleĢme kimi zaman bir durum, kimi zaman bir süreç, kimi zaman ise
her ikisi olarak görülmekte ve içinde birden fazla olguyu barındırmaktadır. Bir durum olarak
bütünleĢme, statik ve değiĢmez kurallara göre iĢleyen bir düzeni veri alır. Burada
bütünleĢme, farklı devletlerden oluĢan bir kurumun, zorlama araçlarını kullanma yetkisini
ele geçirmesi, karar verme mekanizmasına sahip olması ve bu devletlerin vatandaĢları için
siyasi bir kimlik oluĢturabilmesi durumudur.
BütünleĢmeye varan tarihsel iliĢkilerin
geliĢiminin yanı sıra verili bir durum olarak bütünleĢme kurallarının zaman içinde
bileĢenlerin rızaları doğrultusunda değiĢebileceği de göz ardı edilmektedir.
BütünleĢmeyi bir süreç olarak değerlendiren teorisyenlerin baĢında gelen Haas ise
bütünleĢmeyi, farklı ulusal ortamlara sahip siyasal aktörlerin bağlılıklarını, beklentilerini ve
siyasal eylemlerini, kurumları üye devletler üzerinde etkiye sahip olan yeni bir merkeze
kaydırmaları için ikna edilmeleri süreci olarak görmektedir.
Tüm bu tanım zenginliğinin ortasında melez bir tanımlamaya gitmek, Afrika için üzerinde
tartıĢacağımız bütünleĢme olgusunun sınırlarının belirlenebilmesi için yerinde olacaktır.
Öncelikle bütünleĢme, değiĢimle ilgili bir kavram olup bir iliĢki biçimidir. Bu iliĢki biçimi,
bileĢenler arasında Ģiddetin azaltılıp yerini karĢılıklı bağımlılık ve ortak yarara bırakmasını
amaç edinir. Bu iliĢki biçiminin belirleyicisi ise ihtiyaçlardır. Devletlerin tek baĢlarına
7 Puchala, 1972: 267.
![Page 24: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/24.jpg)
10
karĢılamaya muktedir olmadıkları bu ihtiyaçlar, değiĢen koĢulların etkisi sonucunda ortaya
çıkmaktadır. Ekonomik, teknolojik ve çevresel faktörlerde meydana gelen değiĢim,
uluslararası sistemde güç dağılımını ve çıkar algılamalarını değiĢtirir. Nye‟a göre, karar
vericilerin dıĢ politika sorunları karĢısındaki algılamaları bütünleĢme sürecini etkiler. Bu
algılama, ihracata olan bağımlılık, büyük güçler tarafından tehdit edilmek veya değiĢen
uluslararası sistemde statü kaybı Ģeklinde olabilir. Dolayısıyla koĢullardaki değiĢim ve bu
değiĢimin neden olduğu ihtiyaçlar, bütünleĢme sürecinin temel belirleyicisidir. 8
Bu anlamda bütünleĢme, aralarında karĢılıklı bağımlılık bulunan birimlerin tek
baĢlarına sahip olmadıkları özelliklere sahip yeni bir sistem meydana getirmeye dönük
iliĢkileridir.9
Bu sistemin meydana getirilebilmesi, devletlerin dıĢ ve iç politikalarını
bağımsız yönetme yetenek ve arzularından kendi istekleri ile vazgeçmelerini gerektirir ve bu
alanlarda karar alma yetkisi kurulan merkezi organa devredilir. Siyasal aktörler için belli
değerlerin otoriter dağılımını gerçekleĢtirecek bir üst kurum oluĢturmaya dönük bu süreç,
hem ortak bir siyasal kimliğin oluĢturulmasını hem de devletlerin sosyo-ekonomik ve siyasi
dönüĢümünü zorunlu kılar.
Kısaca bütünleĢme, değiĢen koĢulların ortaya çıkardığı ihtiyaçları tek baĢlarına
karĢılamaya muktedir olmayan devletlerin, tek baĢlarına sahip olmadıkları özelliklere sahip
bir sistem oluĢturmak amacıyla merkezi bir organa karar alma yetkisini devretmesini
sağlayacak ortak bir siyasal kimliğin inĢası süreci olarak tanımlanabilir. Bu kapsayıcı sistem
içerisinde dağınık unsurları bir arada tutmak, tutarlı bir yapılanmayı ve devletlerin sistem
içerisinde hem siyasal hem ekonomik hem de sosyal anlamda uyumlaĢtırılmasını gerektirir.
BütünleĢme konusundaki teorik tartıĢmalar da temelde bu uyumlaĢtırma sürecinin ne Ģekilde
iĢlemesi gerektiğine iliĢkin yaklaĢımlar ortaya koymaktadır. Devletler arasında bir birlik
kurmak, bu uyumlaĢtırma sürecinde bir ilk adım olarak görülebilir. Ancak ilk adımı atılan bu
yol bir son duruma varacaktır. Bu son durum, bir federal birlik olabildiği gibi bir güvenlik
toplumu da olabilmektedir.10
Dolayısıyla amaçlanan, sınırları belli olan, bu sınırlar içerisinde karar alma ve bu
kararları uygulama-uygulatma yetkisini haiz bir merkezi organa sahip, öncekine göre hem
coğrafi hem de iĢlevsel anlamda daha kapsayıcı sistemde yeni yapılar ve iĢlevlerin geliĢtiği,
8 Nye, 1971: 93.
9 Arı, 2006: 446
10 Arı, 2006: 6.
![Page 25: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/25.jpg)
11
ortak bir kimlik ve birlik duygusunun ortaya çıktığı tek bir siyasal birimdir. Bu siyasal birim
içerisinde eski yapılar korunur ve ortaya çıkan yeni yapılar tamamıyla eskilerin yerini almaz.
BütünleĢmeyi mümkün kılabilecek bir takım asgari koĢulların varlığından da söz
edilebilir. Öncelikle bütünleĢme arzusu içinde olan birimlerin coğrafi olarak yakın olmaları
gerekmektedir. Ayrıca aralarında siyasi, ekonomik ve sosyal bir benzerlik bulunmalıdır. Bir
diğer koĢul, bireyler ve toplumlar arasında etkileĢimin var olmasıdır. Toplumlar içerisinde
bu etkileĢimin öncülüğünü yapacak ve bütünleĢmeye destek verecek bir elit kesimin mevcut
olması da gerekmektedir. Aralarında ekonomik karĢılıklı bağımlılık bulunan birimlerin
bütünleĢmeleri daha kolay olabilmektedir. Ayrıca, bütünleĢmeyi destekleyici bir uluslararası
ortamın varlığı da bu koĢullara eklenebilmektedir.
Deutsch, bütünleĢmenin amaçlarını dört baĢlık altında toplamıĢtır: 1) BarıĢı korumak;
2) Daha büyük ve çok amaçlı kapasitelere ulaĢmak; 3) Belli spesifik görevleri yapmak; 4)
Yeni bir imaj ve kimlik kazanmak.11
Bu amaçlar Afrika‟daki bütünleĢme çabalarının her
dönemi için geçerli olmuĢtur. Özellikle sömürgeciliğin neden olduğu yapay bölünme, Afrika
devletleri arasında bir ayrıĢma unsurudur. Afrika‟nın hemen her bölgesinde ikili düzeyde
sınır sorunları yaĢanmakta ve bu sorunlar, kimi durumlarda silahlı atıĢmalara dahi
dönüĢebilmektedir. Sömürgeciliğin yarattığı bölünmeyi ortadan kaldıracak bir bütünleĢme,
kıtada barıĢın kalıcı hale gelmesini sağlayacaktır. Diğer yandan bütünleĢme, Afrika
ekomilerinin tek baĢlarına muktedir olmadıkları sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasını
amalamaktadır. Sömürgecilik döneminde metropol ile sömürge arasında kurulan ve sömürge
ekonomisini tek kaynağın ihracına mahkum kılan ekonomik iliĢkiler, bağımsızlık sonrasında
kalkınmanın önünde önemli bir engel teĢkil etmektedir. BütünleĢmenin tüm ekonomiler
arasında sağlayacağı iĢbölümünün, eski sömürgecilerle olan bağımlılık iliĢkilerini ortadan
kaldırması amaçlanmıĢtır. En önemlisi ise, bütünleĢme Afrika devletlerinin sömürgecilik
yüzünden mahrum kaldığı uluslararası alanda hak ettiği yeri almasını sağlayacak ve yeni bir
Afrika imajı yaratacaktır.
Bu amaçların yanı sıra dönemsel olarak ön plana çıkan bazı özel amaçların da
bulunduğu vurgulanmalıdır. Ġlk dönem bütünleĢme çabaları, temelde kıtanın tümünün
özgürlüğe kavuĢması ve yeni bir paylaĢıma konu olmamasını amaç edinmiĢtir. Soğuk
SavaĢ‟ın ardından yeniden ele alınan bütünleĢme çabalarında ise, sürdürülebilir kalkınma ve
yoksulluğun ortadan kaldırılması sorunsalı ön plana çıkmaktadır.
11
Deutsch, 1988: 404.
![Page 26: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/26.jpg)
12
1.2. BütünleĢme ÇeĢitleri
Kısaca siyasal birim kurma süreci olarak tanımladığımız bütünleĢme, siyasi,
ekonomik, sosyal, askeri ve benzeri boyutları içinde barındırmaktadır. Bunlar, farklı
bütünleĢme türleri olmaktan ziyade aynı bütünleĢme sürecinin farklı boyutlarıdır. Bunlardan
hangisinin diğerini önceleyeceği, seçilen bütünleĢme modeline, belirlenen hedeflere,
iĢbirliğinin yoğunluğuna, iĢbirliği yapan birimlerin sosyal ve siyasal homojenlik düzeylerine
göre farklılık gösterebilir Nye, bütünleĢmeyi temelde üçe ayırmaktadır. Bunlardan ekonomik
bütünleĢme, ulusötesi bir ekonomi; sosyal bütünleĢme, ulusötesi bir toplum; siyasal
bütünleĢme ise, ulusötesi bir siyasi sistem formülasyonunu ifade etmektedir.12
1.3. BütünleĢme Teorileri
BütünleĢme teorileri, çeĢitli aĢamalardan geçerek geliĢmiĢlerdir. Wiener ve Diez,
bütünleĢme teorilerinin açıklayıcı, analitik ve inĢacı olmak üzere üç aĢamada geliĢtiğini
söylemektedirler.13
Bu aĢamalar çok keskin hatlar ile birbirinden ayrılmamakla beraber
teorik eğilimlerin ortaya çıkıĢını belirtmektedir. Buna göre, bütünleĢme teorileri 1960‟larda
bütünleĢmenin açıklanmasına, neden bütünleĢme eğiliminin doğduğuna ve sonuçlarının ne
olduğu sorularına cevap bulmaya çalıĢmıĢtır. Bu dönemde, özellikle Avrupa‟daki
bütünleĢme çabaları konu edilirken, Avrupa bütünleĢmesine yönelik ilk yaklaĢımlar da
federalizm, fonksiyonalizm ve güvenlik toplumu yaklaĢımı (transactionalism) olarak ortaya
çıkmıĢtır. 1980‟ler ve sonrası, bütünleĢme teorilerinin yönetimin analizini yapmaya
çalıĢtıkları dönemdir. Bu dönemde iki teorik yaklaĢımın tartıĢmaları yönlendirdiği
görülmüĢtür. Bu yaklaĢımlar neo-fonksiyonalizm ve hükümetlerarası kurumlaĢmacılıktır.
1990‟lar ve sonrasında ise, bütünleĢmenin inĢasını temel alan teorik yaklaĢımlar ortaya
çıkmıĢtır. BütünleĢmenin nasıl ve hangi sosyal ve siyasal sonuçlar ile geliĢtiği, bütünleĢme
ve yönetimin nasıl kavramsallaĢtırıldığı sorularına yanıt bulunmaya çalıĢılmıĢtır.
Yukarıdaki dönemsel sınıflandırmaya ek olarak, uluslararası iliĢkiler yazınında genel
eğilim, yaklaĢımları inceleme düzeylerine göre sınıflandırmaktır. Disiplinde genel kabul
gören inceleme düzeyleri birey, devlet ve sistem olmak üzere üç grupta toplanmaktadır.14
Bu
bağlamda söz konusu düzeylere karĢılık gelen modellemeler üzerinde analiz yapılmaya
çalıĢılmaktadır. BütünleĢme teorileri ise, çoğunlukla birey düzeyi göz ardı edilerek
uluslararası sistem düzeyi ve aktör olarak tanımlanan siyasal toplum düzeyinde geliĢtirilen
12
Nye, 2006: 26-27.
13 Wiener ve Diez, 2009: 6–21.
14 Sönmezoğlu, 1989: 79.
![Page 27: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/27.jpg)
13
teoriler Ģeklinde gruplanmaktadır. Sistem düzeyinde geliĢtirilen teoriler güvenlik toplumu
yaklaĢımı ve federalizm olurken, siyasal toplum düzeyinde geliĢtirilen teoriler federalizm ve
neo-fonksiyonalizmdir.
Bu çalıĢmada, bütünleĢmenin bir süreç olarak tanımlandığı göz önüne alınarak farklı
bir gruplandırmaya gidilecektir. Buna göre, bu sürecin hızlı mı yoksa aĢamalı mı
gerçekleĢmesi gerektiği sorusu Afrika‟daki bütünleĢme çabalarının temelini oluĢturmakta ve
bütünleĢmenin her aĢamasında bu soruya verilen yanıt çerçevesinde bir bütünleĢme modeli
sunulmaktadır. Bu nedenle bütünleĢme teorilerini doğrudan ve aĢamalı olarak iki gruba
ayırmak, Afrika‟daki bütünleĢme çabalarını anlamlandırabilmek için daha faydalı olacaktır.
Doğrudan yaklaĢımlar federalizm ve güvenlik toplumu yaklaĢımı; aĢamalı yaklaĢımlar ise,
fonksiyonalizm ve neo-fonksiyonalizm olarak ele alınacaktır.
1.3.1.1 Doğrudan YaklaĢımlar
1.3.1.2. Federalizm
Federalizm, hem bir devlet modeline hem de bir bütünleĢme sürecine iĢaret
etmektedir. Bir devlet modeli olarak federalizm, gücünü yazılı bir anayasadan alır ve
egemen bir merkez, otonomiye sahip bölgeler ve bunların alt bölgelerinden oluĢur. Bu
model ya devletlerin bir araya gelerek kurumsal ve yapısal bakımdan yeni bir bütün
oluĢturmalarıyla gerçekleĢir ya da bir devletin kendi içindeki farklı unsurların ayrıĢarak alt
birimler meydana getirmesi sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki bir bütünleĢme, ikincisi ise
bir ayrıĢma sürecine iĢaret eder. Söz konusu iki süreç sonunda ortaya çıkan yapı için
“federal” sıfatı kullanılmaktadır.
Federal devlet, devlet yapısının iki değiĢik düzeyde örgütlenmesi sonucunda ortaya
çıkmaktadır. Üst düzeydeki örgütlenme, merkezi örgütlenmeyi temsil etmekte olup “federal
devlet” olarak adlandırılırken, alt düzeyde yer alan örgütlenme “federe devlet” adını
almaktadır. Federal devlette anayasa, merkezin yetkili olacağı alanları düzenlerken,
anayasada düzenlenmemiĢ tüm alanlarda düzenleme yapma yetkisi federe devlete aittir.
Federal devlette merkez (federal devlet) ve çevre (federe devlet) arasındaki iliĢki hiyerarĢik
bir iliĢki değil, yetki bölüĢümüdür. 15
Çoğunlukla dıĢ politika, savunma ve ekonomi gibi
alanlarda düzenleme yetkisi merkeze bırakılır. Diğer alanlarda, yetkinin hangi düzeyde
kullanılmasının daha etkin olacağı esas alınır. Sübsidiarite adı verilen bu prensibe göre,
yetkinin en etkin olacağı ve verimli kullanılacağı en alt düzeyde kullanılması gerekmektedir.
15
Pazarcı, 2007: 177– 178.
![Page 28: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/28.jpg)
14
“Hizmette halka yakınlık” olarak ifade edilen bu ilkeye göre, ortak yetki alanlarında federe
devletlerin yeteri kadar etkinlikte bulunamaması ve federal devletin müdahalesinin daha
olumlu sonuç doğuracağının öngörülmesi durumunda federal devlete yetkinin devredilmesi
gerekmektedir. Aksi halde, yetkiyi kullanmakta federe devletler öncelikli konumdadır. Bir
bütünleĢme teorisi olarak federalizm,
Uluslararası iliĢkilerin özünde siyasal sorunların bulunduğu, bu sorunların siyasal
çözümler gerektirdiği, söz konusu çözümün ulus devletin sona ermesi ile mümkün
olabileceği, ulus devletin ortadan kaldırılması için anayasal bir düzen eksenindeki federal
karakterli oluĢumlara ihtiyaç duyulduğu ve ulus devlet anlayıĢının sona ermesiyle savaĢın
önlenerek barıĢın kalıcı hale geleceği varsayımlarından hareket eder.16
Temelleri 16. ve 17.
yüzyıl Avrupa‟sında atılan bu yaklaĢım, “bir arada yaĢama sorunu”nu esas almaktadır. Ġki
savaĢ arası dönemde yeniden gündeme gelen yaklaĢım, Avrupa devletlerinin federasyon
çatısı altında birleĢmesini, aksi halde Avrupa‟da barıĢ ve istikrarın sağlanamayacağını öne
sürmüĢtür. Teorik temellerini Richard Coudenhove - Kalergi‟nin 1923 yılında yayımlanan
“Pan-Avrupa” adlı eserinden alan bu giriĢim, Amerika BirleĢik Devletleri modelinden yola
çıkarak Avrupa halklarını temsil eden bir Temsilciler Meclisi ve Avrupa devletlerini temsil
eden bir Senato oluĢumunun gerekliliğinin altını çizmiĢtir.
Bir bütünleĢme süreci olarak federalizm, ayrı birkaç siyasi birimin federal bir devlet
oluĢturmak amacıyla bir araya gelmesi sürecidir.17
Bu süreçte siyasi birimler, ekonomik
varlıklarının ve yaptırım güçlerinin en azından bir kısmını ulusüstü nitelikteki devlete
bırakır. Siyasi birimler kendi iktidarlarını sürdürürken merkezi hükümetin egemenliğini de
tanırlar. Böyle bir federal bütünleĢmenin en iyi örneğini ABD temsil etmektedir.18
Federal bütünleĢme sürecinde egemenlik tek seferde federal devlete devredilir. Bu
nedenle federal bütünleĢme ani ve doğrudandır. Egemenlik uluslararası sisteme üyelikten
doğan bir hukuki statü olduğuna göre, onun bir devlet ya da yeni bir ulusüstü birim
tarafından kaldırılması da aĢama aĢama olmaz. Federalizm, daha çok pratik hayata yönelik
olması nedeniyle eleĢtirilmektedir. Ancak en önemli eleĢtiri, devletlerin egemenliklerini
devretme konusundaki hassasiyetlerini göz ardı etmesine iliĢkindir.19
Federal bütünleĢmenin
baĢarısı, devletlerin ulusal egemenliklerinden vazgeçmeye ne derece hazır olduklarına
bağlıdır. Federalistler, ulusal çıkarın federal çıkara dönüĢmesi ve birleĢmenin sağlanması ile
16
Rosamond, 2000: 28.
17
Özen, 1998: 17.
18 Adogamhe, 2005: 6.
19 Pentland, 1973: 164.
![Page 29: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/29.jpg)
15
ortaya çıkan iĢbirliğinin geliĢmeyi de beraberinde getireceğini ve egemenlik sorununun daha
fazla gündeme gelmeyeceğini savunmuĢlardır. Ancak, hem Avrupa hem de Afrika‟daki
bütünleĢme çabalarının vardığı son durum aksini göstermektedir. Bu durum ileride
değinilecek olan fonksiyonalist yaklaĢımların çıkıĢ noktasını oluĢturmaktadır.
1.3.1.3. Güvenlik Toplumu YaklaĢımı
Güvenlik toplumu yaklaĢımı, Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası dönemde Karl Deutsch
tarafından ortaya atılmıĢtır. BütünleĢmeyi devletler arasında ya da bir bölgede güvenliğin
korunması olarak algılayan Deutsch, bir bütünleĢmenin baĢarı ölçütünün devletler arasındaki
sorunların barıĢçıl yollardan çözülmesi olduğunu belirtmektedir. Deutsch, bu Ģekilde barıĢın
hâkim olduğu ve sosyal değiĢimlerin barıĢçıl süreçlerle gerçekleĢtiği toplumlara “güvenlik
toplumu” adını vermektedir. 20
Bu anlamda bütünleĢme, bir toprak parçası üzerinde, insanların barıĢçıl değiĢime
yönelik beklentilerini uzun dönemde karĢılama konusunda yeterince yetkin ve güçlü kurum
ve pratiklerin oluĢması ve bir topluluk duygusunun ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla
bütünleĢme, yalnızca halkların ve hükümetlerin tek bir birim oluĢturacak Ģekilde bir araya
gelmesinden ibaret değildir. Deutsch, güvenlik toplumlarını ikiye ayırmaktadır. Buna göre,
birbirinden ayrı parçaların tek bir birim oluĢturacak Ģekilde birleĢtiği toplumlar, amalgam
güvenlik toplumlarıdır. Amalgam güvenlik toplumları tek bir hükümete sahiptir; bu hükümet
federal ya da üniter olabilir. Farklı kimlik ve hükümetleri bulunan devletlerin tek bir üst
otorite altında bir araya geldikleri güvenlik toplumları ise, çoğulcu güvenlik toplumlarıdır.
Çoğulcu güvenlik toplumlarında devletler bağımsızlıklarını sürdürürler. Egemenliklerini
devrederek tek bir devlet çatısı altında birleĢmeleri gerekmez. Böyle toplumlarda ortak değer
yargıları geniĢ çapta oluĢturulur ve paylaĢılır; üyelerin gözünde bu siyasal sistemin
meĢruiyeti vardır. Bu tür siyasal sistemler, sorunların çözümünde geniĢ consensus sağlamıĢ
siyasi ve hukuki kurum ve süreçlerin oluĢturulabilmesi esasına dayanırlar.21
Dolayısıyla söz
konusu topluluk, tek bir devlet çatısı altında toplanmasa bile, çözüm süreçlerini
iĢletebiliyorsa bir siyasal topluluk niteliğine kavuĢmuĢtur. Deutsch‟a göre, eğer
entegrasyonun amacı bütünleĢmiĢ siyasal birimler arasında barıĢın korunması değil de genel
ve özel amaçlar için daha büyük bir güç elde etmek, ortak bir rol kimliğine sahip olmak veya
belli ölçüde bu amaçların tamamına ulaĢmaksa, o zaman ortak bir hükümete sahip amalgam
20
Deutsch, 1957: 5.
21 Dougherty ve Robert L. 1990: 431.
![Page 30: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/30.jpg)
16
birlik tercih edilmelidir. Ama amaç sadece barıĢın korunması ise, o zaman oluĢturulması
daha kolay olan çoğulcu güvenlik toplumu tercih edilebilir. Deutsch, çoğulcu güvenlik
toplumunun karĢılıklı bağımlılık iliĢkilerinin doğasına uygunluk bakımından amalgam
güvenlik toplumundan daha uzun ömürlü olacağını savunmaktadır.22
Ancak çoğulcu
güvenlik toplumlarının kurulması bazı ön koĢullara bağlıdır. Öncelikle, bileĢenlerin ortak
siyasal değer yaratma kapasiteleri bulunmalıdır. Diğer yandan bileĢenlerin birbirlerinin
ihtiyaçlarına cevap verebilme kapasiteleri olmalıdır. Son olarak, bileĢenler birbirlerinin
siyasal, ekonomik ve sosyal davranıĢlarını önceden tahmin edebilmelidir.23
Deutsch, amalgam güvenlik toplumu kavramı ile bir anlamda SSCB‟yi ve çoğulcu
güvenlik toplumu kavramı ile de NATO‟yu iĢaret etmiĢtir. Bu bağlamda da dünyada barıĢın
korunması konusunda NATO‟nun daha iyi hizmet verdiği kestirme sonucuna ulaĢmıĢtır.
Ona göre, bütünleĢme sadece tek bir devlet çatısı altında toplanmak değil, barıĢı kalıcı hale
getirebilecek bir düzenlemeye gidebilmektir. SSCB gibi tek bir devlet çatısı altında
birleĢmeyi baĢarmıĢ, ancak “dünya barıĢını tehdit etmeyi sürdüren” oluĢumlar baĢarılı bir
bütünleĢme örneği sayılamazlar. Deutsch‟un yaklaĢımına yöneltilen eleĢtirilerin baĢında,
öngördüğü süreci ölçmenin zorluğu gelmektedir. Ona göre, bütünleĢme ve bütünleĢmeye yol
açtığını ileri sürdüğü etkileĢimler ölçülebilir, ancak bu hipotezleri test edecek verilere
ulaĢmak mümkün değildir. Diğer yandan Deutsch‟un yaklaĢımı, bölgesel bütünleĢme,
uluslararası örgüt ve rejim kuramları ya da uluslararası karĢılıklı bağımlılık tezleri
olmaksızın açıklanamamaktadır. YaklaĢımın açıklayıcı olabilmesi diğer yaklaĢım ve
kuramların kullanılmasını gerektirmekte; ancak bu yolla nedensellik bağıntısı
kurulabilmektedir. Diğer bir eleĢtiri noktası, süreci iĢleten mekanizmaların açık ve anlaĢılır
olmamasıdır. Bu süreçte hükümetlerin ve resmi kurumların mı yoksa resmi olmayan
etkileĢimlerin mi bütünleĢme çabalarını tetikleyeceği belli değildir. Kaldı ki kitleler arasında
artan iletiĢim her durumda böyle bir bütünleĢme çabasını tetikleyecek zihinsel bir dönüĢüme
yol açmaz.
1.4. AĢamalı YaklaĢımlar
1.4.1 Fonksiyonalizm
Fonksiyonalizm, idealist akımdan etkilenerek ortaya çıkmıĢtır. Birinci Dünya SavaĢı
sonrasında geliĢen idealist akım, ulusal çıkarların uyumlaĢtırılabileceğini ve uluslararası
22
Dedeoğlu, 2004: 272.
23 Dedeoğlu, 2004: 11.
![Page 31: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/31.jpg)
17
sisteme barıĢın hâkim olabileceğini savunmuĢtur. Buradan hareketle fonksiyonalizm de tıpkı
federalizm gibi barıĢı kalıcı hale getirecek koĢulların yaratılmasını amaçlar.
Bir bütünleĢme teorisi olarak fonksiyonalizmin kurucusu David Mitrany‟dir. “A
Working Peace System” adlı eserinde Mitrany, ulusötesi iliĢki ve bağların, uluslararası
bütünleĢmeyi sağlayıp sağlayamayacağı ve söz konusu iliĢkilerin geliĢmesinin aĢırı
milliyetçiliği zayıflatıp, istikrarlı bir uluslararası barıĢ ortamı doğmasına katkıda bulunup
bulunmayacağı sorularını temel problematik olarak almıĢtır. Federalizme ulus devletlerin
egemenliklerini federal bir yapıya devretme konusundaki hassasiyetlerini göz ardı ettiği
eleĢtirisini getiren Mitrany, bütünleĢmenin siyasal araçlarla değil, ilk elde teknokratik
düzeyde sağlanacağı yaklaĢımını ortaya koymuĢtur.24
Mitrany‟e göre, geliĢen teknoloji, iletiĢim ve artan kitlesel üretim insanın kendi
kendine yetme özelliğini yitirmesine neden olmuĢtur. Böylece tüm halklar arasında karĢılıklı
bağımlılık giderek artmıĢtır.25
Uluslararası örgütler de artan karĢılıklı bağımlılığın bir
sonucudur. Bu örgütler, artan teknik ihtiyaçlara uluslararası düzeyde cevap verilebilmesi için
teknik iĢlevleri yerine getirirler. Dolayısıyla geliĢen teknoloji teknik ihtiyaçlar yaratır, bu
ihtiyaçlar da uluslararası örgütlerin yerine getireceği iĢlevleri belirler. Bu ihtiyaçların
karĢılanmasını sağlayacak iĢlevlerin uluslararası düzeyde iĢbirliği yapılmaksızın yerine
getirilebilmesi mümkün değildir. Devletler, söz konusu iĢlevleri yerine getirmek için
kurdukları örgütlere, iĢlevle ilgili yetkilerini devrederler. Fonksiyonalistler, enerji, ulaĢtırma,
sağlık gibi alanlarda faaliyet gösterecek uluslararası örgütler kurmanın, üye devletlerin
siyasal egemenliklerini tehlikeye atan kurumlar oluĢturmaktan daha kolay olduğunu
savunmuĢlardır. Fonksiyonalistlere göre, barıĢın sağlanması için küresel bir kurumsal sistem
oluĢturulmasının ilk adımını iĢlevsel uluslararası örgütler oluĢturacaktır.
Dolayısıyla fonksiyonalizmin önerdiği model, bölgesel değil, bir dünya modelidir;
dünya çapında karĢılıklı bağımlılık yaratacak kurum ve kurallar oluĢturulmasına bağlıdır.
Mitrany, birbirinden bağımsız olarak farklı iĢlevleri yerine getirmek için kurulmuĢ
uluslararası örgütlerin, gerekli görülmesi halinde, birbirleri ile iliĢkilendirilip tek bir Ģemsiye
örgüt altında toplanabileceğini söylemektedir. Bu Ģemsiye örgüt, tüm iĢlevsel örgütlenme
ağını kapsayarak onlar arasında eĢgüdüm görevini de yerine getirecektir.26
Mitrany‟nin bu
yaklaĢımı bir anlamda BirleĢmiĢ Milletler‟e iĢaret etmektedir. BirlemiĢ Milletler sistemi
içinde teknik alanda faaliyet gösteren pek çok iĢlevsel örgütlenmeler mevcuttur ve hepsinin 24
Özen, 2001: 10.
25 Mitrany, ,1966: 56
26 Viotti ve Kauppi, , 1993: 241.
![Page 32: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/32.jpg)
18
eĢgüdümünü sağlayan Ģemsiye örgüt BirleĢmiĢ Milletler‟dir. Bu yapılanma dünyada barıĢı
kalıcı hale getirecek bir iĢbirliği ağı oluĢturmaktadır.
Diğer yandan Mitrany, teknik bir alanda ya da iĢlevsel olarak gerçekleĢen iĢbirliğinin
diğer alanlarda da iĢbirliğine yol açacağını savunmuĢtur. Mitrany, bu süreci ramification
(dallanma) olarak adlandırmaktadır. Buna göre, hükümetler iĢbirliğinin olumlu sonuçlarını
görecekler ve bu onları diğer alanlarda da iĢbirliği yapmaya sevk edecektir. Mitrany,
özellikle ekonomik alanda gerçekleĢtirilecek iĢbirliğinin siyasal bütünleĢmeye yönelik
geliĢmeleri hızlandıracağını öne sürmüĢtür. Dolayısıyla küresel çapta siyasal bir
bütünleĢmeye varacak süreç aĢamalı olarak gerçekleĢecektir.
1.4.2. Neofonksiyonalizm
Neofonksiyonalizm, federalist ve fonksiyonalist teorilerin bir birleĢimidir. Federalist
teori gibi devlet benzeri bir siyasal modeli hedefleyen neofonksiyonalizmi federalizmden
ayıran temek özellik, söz konusu devlet benzeri siyasal yapılanmaya doğrudan değil, aĢama
aĢama ilerleyerek ve uzun bir sürecin sonunda ulaĢmayı hedeflemesidir. Bu da
neofonksiyonalizmin fonksiyonalist teoriden miras aldığı noktaya iĢaret eder.
Neofonksiyonalist teori de, fonksiyonalizm gibi, sektörel bütünleĢmenin yayılmacı mantığı
üzerine inĢa edilmiĢtir. Benzer Ģekilde, bütünleĢmenin teknik ihtiyaçların belirleyiciliği
altında ortaya çıkan iĢlevler tarafından oluĢturulduğunu savunmaktadır. Kısacası, bu teori,
fonksiyonalist teorinin önerdiği yöntemle federalist teorinin öngördüğü siyasi yapılanmaya
ulaĢmayı amaçlamaktadır.
Neofonksiyonalist teori büyük ölçüde Ernest Haas tarafından geliĢtirilmiĢtir. Ġkinci
Dünya SavaĢı sonrası Avrupa‟da ortaya çıkan bütünleĢme çabalarını inceleyen Haas,
teorisini Avrupa‟da kömür ve çelik sektörlerindeki bütünleĢmenin tüm ekonomiyi kapsayan
küresel bir bütünleĢme modeline geçiĢ örneğini gözlemleyerek oluĢturmuĢtur. Dolayısıyla
bu teori, Avrupa‟daki bütünleĢme çabalarının teorik bir temele oturtulması olarak
değerlendirilebilir.
Haas‟ın cevap bulmaya çalıĢtığı temel soru, daha geniĢ bir siyasal topluma barıĢçıl
yollardan nasıl ulaĢılabileceği olmuĢtur. Ona göre, devletlerarasındaki ticaret, barıĢın
sürekliliğini sağlayacaktır. Teknik bir alanda baĢlayan iĢbirliği, zamanla daha fazla
iĢbirliğini gerektirecek ve bütünleĢme giderek daha fazla sektörü kapsayacaktır.
Fonksiyonalist teorinin ramification olarak adlandırdığı bu durum, neofonksiyonalist teoride
spill-over (yayılma) adını alır ve ramification kavramından farklı olarak siyasal unsurları da
içinde barındırır. Spill-over, bütünleĢmenin bir sektörden diğerine yayılması olarak
![Page 33: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/33.jpg)
19
tanımlanabilir. Bu bağlamda üç tür spill-over etkisinden söz edilir.27
Ġlki, Stephen George
tarafından fonksiyonel spill-over kavramı ile tanımlanmıĢtır. Bu kavram, Avrupa örneğinde
görüldüğü gibi kömür ve çelik alanında baĢlayan bütünleĢme hareketinin ekonominin tüm
sektörlerini içine alacak Ģekilde geniĢlemesini ifade etmektedir. Siyasal spill-over kavramı
ise fonksiyonel spill-over‟ın gerçekleĢmesiyle çıkar gruplarının hükümetlerini etkilemeleri
ve ekonomik bütünleĢmenin siyasal bütünleĢmeye dönüĢmesine iĢaret etmektedir. Son
olarak coğrafi spill-over ise, bütünleĢmenin baĢarısını gören devletlerin bu süreç içinde yer
alma talebinde bulunmalarını ifade etmektedir.
Haas, bütünleĢme teorisi geliĢtirirken high politics-low politics (yüksek politika-alçak
politika) ayrımına da iĢaret etmiĢtir. High politics, güvenlik, savunma, dıĢ politika gibi
konuları içinde barındırırken, low politics, ekonomik ve teknik alanlara vurgu yapmaktadır.
Dolayısıyla bütünleĢme low politics alanlarından baĢlayarak high politics alanına doğru
geniĢleyecektir.
Haas‟a göre, devletler teknik alanda bütünleĢmeyi sağlamak için yeni bir örgüt
yaratarak egemenlik yetkilerinin bir bölümünü bu örgüte devredeceklerdir. Haas, bu durumu
“uluslarüstülük” kavramı ile ifade etmektedir. Ortaya çıkacak uluslarüstü örgüt, klasik
uluslararası örgüt ile devlet arasında bir yapıdır ve klasik uluslararası örgütten devlete
geçiĢin ara modelini oluĢturmaktadır. Uluslarüstü örgüt eliyle gerçekleĢtirilecek ekonomik
bütünleĢme tüm ulusal ekonomiyi kapsama noktasına geldiğinde, siyasi bütünleĢme
otomatik olarak gündeme gelecektir.
Neofonksiyonalizmi ele alan yazarlardan bir diğeri de Joseph Nye‟dır. Hem Avrupa
örneğine hem de Batılı olmayan örneklere yer veren Nye, temelde spill-over kavramını
inceler. Nye‟a göre, bu kavram yanlıĢ kullanılmaktadır. Fonksiyonel karĢılıklı bağımlılık
politik aktörlerin ortak görevleri yeniden tanımlamalarına yol açabilir, ancak bu her zaman
olumlu bir değiĢme anlamına gelmeyebilir. 1966 yılında Doğu Afrika‟da ortak para
biriminin parçalanmasını örnek gösteren Nye, bu durumu spill-back (geri sarma) olarak
tanımlamaktadır. Dolayısıyla bir bütünleĢmenin diğer alanlarda bütünleĢmeyi teĢvik etmesi
her zaman mümkün olmadığı gibi, bütünleĢmenin dağılması olasılığını da içinde barındırır.28
Nye‟a göre, eğer bölgesel bir bütünleĢme ticaret, sermaye hareketleri ve iletiĢim alanında
beklenmeyen bir artıĢ sağlıyorsa, üye devletler bu iliĢkilerle ilgilenmek üzere kurulmuĢ ortak
kurumlara fazla yüklenilmesi sorunu ile karĢılaĢacaklardır. Böyle bir durumda iliĢkilerin
27
Emre 2001: 36.
28 Dedeoğlu, 2004: 9.
![Page 34: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/34.jpg)
20
artması, bütünleĢme alanında önemli bir geniĢlemeyi gerekli kılmayacak, ancak merkezi
kurumların bunlarla baĢ edilebilmesi için güçlendirilmesine yol açacaktır. Eğer bölgesel bir
bütünleĢme gerçekleĢirse, bu bütünleĢme hükümet dıĢı bölgesel örgütlerin kurulmasını
teĢvik edecektir. Ancak çoğu kez çok genel ortak çıkarlar bölgesel düzeyde bir araya
getirilirken, özel çıkarlar ulusal düzeyde ele alınmaya devam eder.
Neofonksiyonalist formülasyon sürece dıĢ aktörlerin katılımını göz ardı ederken Nye,
diğer hükümetler, hükümet dıĢı aktörler ve uluslararası örgütler gibi dıĢsal aktörlerin,
bütünleĢme sürecinde katalizör görevi üstlenebileceğine dikkat çekmiĢtir. Fransız
hükümetinin, eski Fransız sömürgesi Afrika devletlerinin oluĢturduğu Afrika ve MalgaĢ
Birliği (OCAM- Organisation Commune Africaine et Malgache) ve Orta Afrika Gümrük ve
Ekonomi Birliği (UDEAC-Union Douanière et Économique de l'Afrique Centrale) gibi
organizasyonlara verdiği ve önemli etki yaratan desteği bu duruma örnek olarak
göstermektedir.
Nye tarafından geliĢtirilen bu model, dünyanın daha fazla ve daha az geliĢmiĢ
bölgelerindeki bütünleĢme süreçlerinin karĢılaĢtırılması açısından bir çerçeve sağlamıĢtır.
Makro-bölgesel siyasi organizasyonların (Amerikan Devletleri Örgütü, Arap Ligi ve Afrika
Birliği Örgütü gibi), mikro bölgesel ekonomik organizasyonlara (Avrupa Birliği, Doğu
Afrika Ekonomi Topluluğu gibi kıyasla var olan ulus devletlerin yerine geçecek yeni
birimlere doğru geliĢebileceklerini ortaya koyar. Bu tarz örgütler, üye devletlerarasındaki
çatıĢmayı kontrol etmeye yönelik yapısal bir rol üstlenirler.29
Neofonksiyonalizm genel olarak bütünleĢme sürecine iliĢkin betimlemelerde baĢarılı
kabul edilir. Bu yaklaĢıma yöneltilen eleĢtirilerden ilki devlete olan ilginin ortadan
kalkmayacağı ve devletin iĢlevlerinin değiĢmeyeceği yönündedir. Bir diğer ve daha normatif
eleĢtiriye göre, ulus devletler adalet ve özgürlük gibi önemli değerlerin korunması için
insanlığın ulaĢabileceği en uygun araçlardır. Devletler sistemi çökerse bu tür değerler de
tehlike altına girecektir.30
Bir süreç olarak tanımladığımız bütünleĢme, Afrika‟da üç temel aĢamadan geçti ve her
bir aĢamada bütünleĢmenin aĢamalı mı doğrudan mı gerçekleĢmesi gerektiğine dair
tartıĢmalar yaĢandı. Ġki gruba ayırdığımız bütünleĢme teorileri ve modelleri, Afrika‟da
bütünleĢmenin her aĢamasında sürece dair tartıĢmaları ve neticesinde ortaya çıkan modelleri
açıklamakta kullanılacaktır.
29
Dougherty ve Pfalztzgraff, 2006: 518.
30 Rosamond, 1997: 73.
![Page 35: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/35.jpg)
21
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
AFRĠKA’DA BÜTÜNLEġME ARAYIġI: PAN-AFRĠKANĠZM DÜġÜNCESĠ VE
AFRĠKA BĠRLĠĞĠ ÖRGÜTÜNÜN KURULUġU
2.1 Pan-Afrikanizm DüĢüncesinin Kökeni
Afrika kıtasındaki ilk bütünleĢme adımı olarak değerlendirilen Afrika Birliği Örgütü
(ABÖ), Pan-Afrikanizm hareketinin bir ürünüdür. Dolayısıyla örgütün kurulmasını sağlayan
koĢulları tam anlamıyla değerlendirebilmek için öncelikle Pan-Afrikanizm hareketini ele
almak gerekmektedir. Timothy Murithi tarafından, “ekonomik sömürüden ve ırksal
ayrımcılıktan kurtulma, sosyal ve siyasal eĢitlik mücadelesi” olarak tanımlanan Pan-
Afrikanizm, içerdiği amaçlara ulaĢmasının yolunun birlikten ve iĢbirliğinden geçtiğini
öngörür. Bu nedenle de ABÖ‟nün kuruluĢu, Pan-Afrikanist amaçlara ulaĢabilmenin bir
adımı olarak değerlendirilmektedir.31
19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve düĢünce, eylem ve ideolojiden oluĢan Pan-
Afrikanizm, yıllar içinde değiĢen koĢullarla birlikte dönüĢtü ve yeni perspektifler kazandı.
Pan-Afrikanizmin çok boyutlu oluĢu, farklı disiplinler tarafından farklı tanımlanmasına yol
açtı ve sosyal, siyasal, ulusüstü, hatta psikolojik bir hareket ve ideoloji olarak ele alındı. St.
Clair Drake, ırksal, kıtasal ve ideolojik olmak üzere üç farklı Pan-Afrikanizmin varlığından
söz eder. Irksal Pan-Afrikanizm, Yeni Dünya siyahları baĢta olmak üzere Afrika
kökenlilerin maruz kaldığı aĢağılanmayı ortadan kaldırmak için verilecek ortak mücadele
çabalarını birleĢtirmeyi, dünyanın her yerinde ırkçılığı yok etmeyi ve Afrika‟nın self-
determinasyon hakkının savunulmasını amaç edinmiĢti. Bu anlamda da makro-milliyetçi bir
hareketti. Daha sonra ortaya çıkan kıtasal Pan-Afrikanizm, Afrika kıtasında halkın uyanıĢı
ile birlikte siyasal bağımsızlığın kazanılması için dayanıĢmaya ve bağımsız devletler ortaya
çıktıkça da kıtasal bir birlik kurma arayıĢına denk düĢmektedir. Ġdeolojik Pan-Afrikanizm
ise, Afrikalı düĢünce adamlarının, kıtanın diğer devletlerle iliĢkilerinin yeniden
düzenlenmesinde rol oynamaları ve siyasal özgürlüğün kalıcı hale gelebilmesi için
sistematik düĢünceler ortaya koymaları anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Drake, üç çeĢit
Pan-Afrikanizmden söz ederken aslında kabaca bir dönemsel ayrım yapmaktadır. 32
Irksal Pan-Afrikanizme denk düĢen ilk dönem, 1900–1945 yıllarını kapsar ve baĢta
ABD ve Karayipler olmak üzere köleciliğe ve ayrımcılığa karĢı çıkan siyahları
31
Murithi, 2005: 11.
32 Contee, 1969: 48.
![Page 36: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/36.jpg)
22
özgürleĢtirme hareketidir. Kıtasal Pan-Afrikanizm, 1945–1960 yıllarına denk düĢer ve
Batı‟da eğitim alan Afrikalı liderlerin öncülüğünde siyasi bağımsızlık taleplerinin arttığı
döneme denk düĢer. Ġdeolojik Pan-Afrikanizm ise, 1960 sonrası post-kolonyal döneme
tekabül eder ve bu dönemde Afrika‟da siyasal bağımsızlığı kalıcı hale getirme amacıyla
kıtasal birlik arayıĢına yönelme söz konusudur. Bu dönemlendirmeye 21. yüzyıl sonrasında
baĢlayan bir dördüncü dönem eklemek mümkündür. Özellikle neo-liberaizmin dünyada
hâkim sistem haline gelmesi ile birlikte Afrika‟da sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması
amacı ile Pan-Afrikanist emeller yeniden gündeme gelmiĢtir. ÇalıĢmanın bu bölümünde
ırksal ve kıtasal Pan-Afrikanist hareketler ele alınacak, ideolojik Pan-Afrikanizm ve 21.
yüzyılda baĢlayan yeni dönem ise üçüncü bölümde incelenecektir.
2.2.1. 1900–1945 Dönemi: Irksal Pan-Afrikanizm
Bu dönemde, Pan-Afrikanizmi hem bir uyanıĢ hareketi olarak baĢlatan hem de ilk defa
sözlüklere girmesini sağlayan Trinidadlı avukat Henry Sylvester-Williams oldu. 33
Sylvester-
Williams, Ġngiliz emperyalistlerin saldırga politikaları ile mücadele edebilmek için 1900
yılında Londra‟da bir konferans toplamak istedi. Bu konferans ile hem beyaz sömürgecileri
Afrika‟ya yöneli saldırılarını dünya kamuoyunun gündemine getirerek Afrika‟yı
sömürgeciliğin hasarından korumayı hem de misyonerlik ve köle ticaretinin tam anlamıyla
son bulması için bir baskı grubu oluĢturmayı amaçlıyordu.
Irksal saflığa inanan Garvey, beyazlar ve siyahların mutlak olarak ayrılmasını
savunuyor ve ırklar arası evliliklere karĢı çıkıyordu. 76
Bu bağlamda da Amerika‟yı sadece
beyazların ülkesi yapmayı amaçlayan ırkçı beyaz örgüt Ku Klux Klan‟ı bile onaylıyordu. Bu
düĢünceleri nedeniyle aynı dönemde Pan-Afrikanist hareketin öncüleri olan ve Garvey‟i
“ırksal faĢist” olarak niteleyen DuBois ve Padmore‟un tepkisini çekti. 1922‟de “Black Star
Line” adlı Ģirketin hisselerinin satıĢına iliĢkin yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle hapis cezasına
mahkûm edilen Garvey, 1927‟de ABD BaĢkanı Calvin Coolidge‟in cezasını indirmesiyle
serbest kaldı ve Londra‟ya sürgün edildi. Burada hareketi yeniden canlandırmayı baĢaramadı
ve “Siyah Zionizm” olarak anılan hareketi baĢarısızlıkla sonuçlandı.
Ana akım Pan-Afrikanizm ise DuBois‟nın liderliğinde geliĢti. 1900 yılında toplanan
konferansa katılan DuBois, 1903‟te “The Souls of Black Folk” (Siyah Ġnsanların Ruhları)
adlı kitabını yayımladı. Ona göre, 20. yüzyılın temel sorunu “renk ayrımı”ydı ve siyah
adam, “siyah” olmak ile ırkçı bir toplumda “Amerikalı” olmak arasında gerilim
33
Padmore, 1956: 118.
![Page 37: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/37.jpg)
23
yaĢamaktaydı.34
Kitabı büyük ilgi gören DuBois, 1910 yılında “Renkli Halkların Ġlerlemesi
Ulusal Derneği”ni (NAACP- National Association for the Advancement of Coloured
People) kurdu ve “The Crisis” (Kriz) adlı derginin editörlüğünü yapmaya baĢladı. Tüm
ırkların üyelerine açık olan NAACP‟nin temel amacı, siyah protesto hareketine ideolojik
öncülük etmekti.
Dubois 1918‟de, ABD ordusunda asker olan ve Avrupa‟da çarpıĢan Afrika kökenli
Amerikalıların durumunu incelemek üzere Fransa‟ya gitti. 1919 yılında Birinci Dünya
SavaĢı sona erip de barıĢ görüĢmeleri baĢladığında Paris‟te bir Pan-Afrikan Konferansı
topladı. DuBois‟nın amacı, savaĢ esnasında Avrupa‟da ve dünyanın çeĢitli yerlerindeki
cephelerde siyah adamın sunduğu hizmetin bir ödülü olarak, “Afrikalılar Ġçin Ġnsan Hakları
ġartı”nı, savaĢın galiplerine kabul ettirebilmekti. Afrika‟dan, ABD‟den ve Karayipler‟den 57
delegenin bir araya geldiği bu konferansta, savaĢa katılan tüm tarafların, Afrika yerlilerinin
uluslararası korunmasını sağlayacak bir yasa oluĢturmasını da içeren çeĢitli öneriler
hazırlandı.35
Bu önerilerin hiç birisi hayata geçirilemedi ancak bu konferans, o güne kadar
gerçek dıĢı olarak değerlendirilen Pan-Afrikanist düĢüncenin daha fazla destekçi bulmasını
sağlayan bir adım oldu.
Ġkinci Pan-Afrikan Konferansı, 1921 yılında Londra‟da Ġngiliz hükümetinin temkinli
ama hoĢgörülü yaklaĢımı altında toplandı. 41‟i Afrikalı 113 delegenin katıldığı bu
konferans, Yeni Dünya siyahlarının daha etkin olmaları nedeniyle Afrikalıların
düĢüncelerini tam olarak yansıtamamakla beraber Afrika sorununu dünya gündemine
taĢımayı baĢardığı için önemlidir. Konferansın kapanıĢ oturumunda kaleme alınan
“Dünya‟ya Bildirge”de yer alan Ģu ifadeler, temel vurgunun ırksal eĢitliğe yapıldığını ortaya
koymaktadır:
“Irkların fiziki, siyasi ve sosyal olarak mutlak eşitliği dünyanın ve insanların
ilerlemesinin temel taşıdır. Kimse bireyler arasında yetenek, hüner ve kapasite farkları
olduğunu inkâr etmez ancak bilim, din ve pratik siyaset, Tanrı’nın seçtiği süper-ırkların
varlığını veya bazı ırkların kaçınılmaz olarak ve sonsuza kadar aşağı olduğu düşüncesini
reddeder.”36
Temel amaç, dünyanın her yerinde siyahların beyazlarla aynı Ģartlara kavuĢması ve bu
hakkın Milletler Cemiyeti tarafından korunması idi. Bu konferans ile daimi bir sekretarya da
34
Adi ve Sherwood, 2003: 48–49.
35 Nkrumah, , 1963: 133.
36 Padmore, 1998: 130.
![Page 38: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/38.jpg)
24
kuruldu, dolayısıyla Pan-Afrikanist düĢüncenin kurumsallaĢması açısından ilk adım atılmıĢ
oldu. DuBois bu sayede, konferansa katılan temsilciler arasında düzenli iletiĢim sağlamayı
ve bu iliĢkileri siyasi partiler kurulup milliyetçilik Afrikalıların ruhunda derin izler bırakana
kadar canlı tutmayı amaçladı.84
Üçüncü Pan-Afrikan Konferansı, Garvey yandaĢları ile sömürge yönetimlerinin
baskısı altında 1923‟te Londra‟da toplandı. Ġlk defa, sömürge yönetimi altındaki
Afrikalıların kendi hükümetlerini kurmaları gündeme geldi.85
Afrika‟nın, Afrikalıların yararına kalkınması gerektiğinden, toprak ve kaynaklara
eriĢim hakkından söz edildi. Dolayısıyla ilk kez ve açıkça sömürge yönetimleri hedef alındı.
Ancak konferansın etkisi, gerek mali sıkıntılardan gerekse katılımın yetersizliğinden, sınırlı
kaldı. 1927‟de New York‟ta toplanan, katılımın düĢük olduğu ve benzer taleplerin
yinelendiği dördüncü konferansın ardından Pan-Afrikanist hareket etkinliğini yitirmeye
baĢladı.
Hareketin kısmen yeniden canlanmasında faĢist Ġtalya‟nın 1935 yılında Etiyopya‟yı
iĢgali etkili oldu.86
Ancak bu süreçte, kıtada topyekûn bir bağımsızlık mücadelesini
baĢlatmayı amaçlayan adımlar atılmadı. Pan-Afrikan ruh yeniden canlandırılmaya çalıĢılarak
iĢgalin kınanması, uluslararası kamuoyunun gündemine getirilmesine yönelik kampanyalar
düzenlendi ve Etiyopya‟ya askeri, mali ve teknik destek sağlandı. Ancak 1940‟lara
gelindiğinde Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın dünyanın her yerindeki yıkıcı etkisi nedeniyle bu
dayanıĢmacı hava da dağıldı.
2.1.2. 1945–1960 Dönemi: Kıtasal Pan-Afrikanizm
1945 yılında Ġkinci Dünya SavaĢı sona erdiğinde dünya yeniden Ģekillenirken Pan-
Afrikanizm de yeni bir döneme girdi. 15–21 Ekim 1945‟te Manchester‟da BeĢinci Pan-
Afrikan Konferansı toplandı. Karayipler ve ABD‟den sınırlı bir siyah elitin katıldığı önceki
konferansların aksine bu konferansa, daha sonra Afrika‟da bağımsızlık mücadelelerinin
liderliğini üstlenen pek çok Afrikalı katıldı.37
Konferans sonucunda kaleme alınan
“Dünyanın Sömürge Halklarına Bildirge”de, Afrika‟da bağımsızlık mücadelesinin baĢlaması
gerektiği açık olarak ifadesini buldu. Buna göre nihai amaç, Afrika‟da birliğe öncülük
edecek ulusal bağımsızlıkların kazanılması olarak belirlendi. Bu amaca ulaĢmak için en
37
Kodjo ve Chanaiwa, 2003: 744.
![Page 39: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/39.jpg)
25
uygun yöntem olarak, Gandhi‟den esinlenilerek iĢbirliği yapmama, grev, sivil itaatsizlik ve
ekonomik boykot olarak benimsendi.
Ancak, Avrupalı devletlerin Afrika‟yı güç kullanarak yönetmeye devam etmeleri
halinde Afrikalıların da bağımsızlıklarına ulaĢmak için güç kullanmaktan çekinmeyecekleri
konusunda açık bir uyarı da bildirgede yer aldı.38
Bildirgede yer alan diğer talepler ise, ırksal
ayrımcılığı temel alan yasaların derhal kaldırılması; sömürge yönetimi altındaki Afrikalılara
basın, ifade ve toplanma özgürlüğü sağlanması; zorla çalıĢtırmanın yasaklanması ve eĢit iĢe
eĢit ücret ilkesinin uygulanması; 21 yaĢından büyük herkese seçme ve seçilme hakkının
tanınması; sağlık, eğitim gibi temel hizmetlerden tüm vatandaĢların yararlanması olarak
sıralandı. Manchester Konferansı ile kıtasal Pan-Afrikanizm dönemine geçildi. Pan-
Afrikanizm, Williams‟ın sınırlı kavramını aĢtı ve Afrika milliyetçiliğinin ortaya çıkıĢına
öncülük ederek, Afrika halklarının bağımsızlık hareketine dönüĢtü. Bildirgede nihai hedefin
bağımsızlık olduğu belirtilmiĢse de diğer talepler incelendiğinde, ilk elde amaçlananın
sömürge yönetimlerinden parça parça demokratik tavizler kopararak Afrikalıların yönetime
aktif katılımlarını sağlamak ve bağımsızlığı adım adım kazanmak olduğu anlaĢılıyor. Ancak
sömürge yönetimlerinin talepleri karĢılamada isteksiz davranmaları ve güce baĢvurmaları
halinde, silahlı bir bağımsızlık mücadelesi baĢlatmak öngörülüyordu.
Bu dönemde Pan-Afrikanizmin temel ilkeleri, sömürgecilik, emperyalizm, ırkçılık
karĢıtlığı ve bağlantısızlık ile Afrika‟da birlik arayıĢı olarak ortaya çıktı. Bu ilkelerin
benimsenmesinde liderlik görevini üstlenen Kwame Nkrumah oldu. 1945– 60 döneminde,
bağımsızlığı temel alan Pan-Afrikanist harekete öncülük eden Nkrumah, konferansın
ardından Ġngitere‟den ayrılarak 1947‟de Gana‟ya döndü. Bir yandan Gana‟da bağımsızlık
mücadelesini baĢlatırken, diğer yandan baĢka Afrikalı liderleri bağımsızlık mücadelesine
baĢlamaları için harekete geçirmeye çalıĢtı.
2.2. Afrika’da BütünleĢme ArayıĢı
Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan yeni uluslararası düzen,
sömürge yönetimlerinin ortadan kalkmasını destekler nitelikteydi. SavaĢ sonrası kurulan
uluslararası düzenin hukuksal yapısını temsil eden BM sisteminin temel ilkesinin self-
determinasyon olacağının sinyalleri daha savaĢ yıllarında toplanan konferanslarda verilmiĢti.
DenizaĢırı sömürgesi olmayan yeni sistemin iki süpergücü ABD ve SSCB, sömürge
38
A.g.e. 2007: 746.
![Page 40: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/40.jpg)
26
yönetimlerinin ortadan kalkmasını bir uzlaĢı içinde desteklediler. SavaĢtan ağır bir
ekonomik çöküntüyle çıkan sömürgeci Avrupa devletleri de ister istemez sömürgeleri
üzerindeki denetimi gevĢetmek zorunda kaldılar. Bu durumun tek istisnası Portekiz oldu.
Afrika‟daki sömürgelerini denizaĢırı eyaletleri olarak gören ve ekonomisinin ayakta kalması,
Afrika sömürgelerinden gelen artı değere bağlı olan Portekiz, 1970‟lerin ortaları gibi uzak
bir tarihe kadar sömürgelerine bağımsızlık vermemek için direndi. Bu durumun Portekiz‟in,
Ġngiltere ve Fransa‟dan farklı olarak eski sömürgeleriyle bağlarını ekonomik düzeyde
yeniden düzenleyebilme kapasitesine sahip olmamasıyla açıklanabilir.
Bu ortamda, BeĢinci Pan-Afrikan konferansının fikirlerini kıtaya taĢıyarak ilk baĢarılı
mücadeleyi veren Sahra-altı Afrika ülkesi Gana oldu. Sömürge halkının giderek ekonomik
ve siyasal hak taleplerine karĢı ödün verme politikası yürüten Ġngiltere, 1957‟de Gana‟nın
bağımsızlığını tanıdı. Bu durum Nkrumah‟a hem Afrika‟da sömürgecilik karĢıtı hareketin
hem de sömürgeciliğin yarattığı bölünmenin etkilerini ortadan kaldırmayı hedef alan
bütünleĢme hareketinin liderliğini yapma imkânı tanıdı.
2.3 Afrika’da BütünleĢme Ġçin Ġlk GiriĢimler
2.3.1 Doğu Afrika Merkezli GiriĢimler
Bu dönemde Batı Afrika, Nkrumah‟ın çabalarıyla bağımsızlık mücadelesinin ve
kıtasal birlik arayıĢının merkezi haline geldi. Ancak aynı dönemde benzer bir kıtasal birlik
mücadelesine, Batı Afrika‟daki çabalar kadar ses getirmemekle beraber, Doğu Afrika‟da da
baĢlandı. Doğu Afrika‟daki bütünleĢme çabaları tarihsel olarak üç temel döneme ayrılabilir.
1894–1947 yılları arasını kapsayan ilk dönemde, bölgesel bütünleĢme Ġngiliz sömürge
yönetimi eliyle gerçekleĢtirilmeye çalıĢıldı. 1894 yılında hammaddelerin taĢınmasını
kolaylaĢtırmak için Uganda demiryolunun inĢasıyla baĢlayan bu süreçte Ġngiliz sömürge
yönetiminin temel amacı yönetimi kolaylaĢtıracak bir takım idari düzenlemeler yapmaktı.
Bunun için, 1902‟de Doğu Afrika Yüksek Mahkemesi, 1911‟de Posta Birliği, 1917‟de
Gümrük Birliği kuruldu ve 1920‟de ortak para birimi uygulamasına geçildi.39
1948 yılında
baĢlayan ikinci dönemde, artan bağımsızlık taleplerini bertaraf edebilmek için Ġngiliz
sömürge yönetimi merkezi yönetimi kuvvetlendirme kararı aldı. Bunu için, 1948 yılında
Uganda, Kenya ve Tanzanya‟yı kapsayan, ortak pazarı olan ve hizmetlerin ortak karĢılandığı
39
Ojo et.1985: 157.
![Page 41: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/41.jpg)
27
federasyon benzeri bir yapı oluĢturuldu. Bu oluĢum içinde üç bölgenin valisi, tek bir Yüksek
Komisyon‟a bağlandı.40
1957 yılında Gana‟nın bağımsızlığını kazanmasıyla baĢlayan sömürge yönetimlerinin
çözülmesi sürecinde, Mart 1958‟de Tanzanya‟nın Mwanza kentinde, Tanzanya, Kenya,
Uganda, Nyasaland, Kuzey ve Güney Rodezya‟dan delegelerin katıldığı “Doğu ve Orta
Afrika Ġçin Pan-Afrikan Özgürlük Hareketi” (PAFMECA-Pan-Afican Freedom Movement
for East and Central Africa) toplantısı gerçekleĢtirildi. Bağımsızlık mücadelelerini koordine
etmek amacıyla oluĢturulan PAFMECA‟nın nihai amacı, üye devletler bağımsız
olduklarında Ġngiliz sömürge yönetiminin kurduğuna benzer bir federasyon kurmaktı.
Çekirdeğini Tanzanya, Uganda ve Kenya‟nın oluĢturduğu bu plan, post-kolonyal dönemde
liderler tarafından kıtasal bütünleĢmenin ilk adımı olarak değerlendirildi.41
1961 yılında Tanzanya‟nın bağımsızlığını kazanmasıyla Ġngiliz sömürge yönetimi
tarafından Doğu Afrika‟da kurulan federasyon dağılmıĢ oldu. 1963‟te Nairobi‟de bir araya
gelen üç devlet, planladıkları siyasi bütünleĢmeye öncülük etmek üzere “Doğu Afrika Ortak
Hizmetler Örgütü” nü (EACSO- East African Common Services Organization) kurdu. Bu
örgütlenme ile pazarı ve hizmetleri ortaklaĢtırmak ve ardından siyasi bütünleĢmeye geçmek
amaçlandı. Ġlan edilen “Nairobi Deklarasyonu” ile bir federasyon çatısı altında toplanmak
amacı beyan edildi. Ancak Uganda‟nın yüksek seviyede merkezileĢtirmeye yaptığı itirazlar
neticesinde bu giriĢim sonuçsuz kaldı. Ardından ekonomik bütünleĢme de zayıflamaya
baĢladı. Ġlk olarak 1964‟te çeĢitli sektörlerde merkezi planlamadan vazgeçildi, ardından da
1965‟te “Doğu Afrika Parasal Birliği” sonlandırıldı.42
Doğu Afrika‟da bütünleĢme çabalarının üçüncü dönemi, 1967‟de Doğu Afrika
Topluluğu‟nun (EAC-East African Community) kuruluĢu oldu. Burundi, Kenya, Ruanda,
Tanzanya ve Uganda‟dan oluĢan ve benzer bir Ģekilde ekonomik alanda baĢlayan
bütünleĢmenin siyasi bir bütünleĢme ile tamamlanmasını amaçlayan bu topluluk da 1977
yılında dağıldı. Bu dönemde topluluk üyesi devletler içeride iktidar sorunları yaĢamaktaydı.
Diğer yandan Ugandalı diktatör Ġdi Amin‟e karĢı uluslararası tepki ve Kenya‟nın karar alma
süreçlerinde daha fazla söz hakkı istemesi topluluğun dağılmasında etkili oldu.
Doğu Afrika‟da bölgesel düzeyde bütünleĢmeyi amaçlayan bu hareket, baĢarısızlıkla
sonuçlandı ve kıtasal çapta bütünleĢme çabalarına öncülük edemedi. Doğu Afrika‟da
40
Ademola, 1999: 90–91.
41 Nye, 2006: 168.
42 Kasaija, 2004: 26.
![Page 42: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/42.jpg)
28
bütünleĢmenin temelleri, Ġngiltere sömürge yönetimi tarafından atılmıĢtı ancak bağımsızlık
sonrası Doğu Afrika devletleri, ortak hizmet, parasal birlik, gümrük birliği, merkezi
planlamayı içeren ekonomik bütünleĢmenin sürdürülmesini, kalkınma sorununun
çözümünde en etkili yol olarak gördüler. Neofonksiyonalist modelin bir örneğini teĢkil eden
bu bütünleĢme, devlet benzeri bir siyasi yapılanmaya ekonomiden baĢlayarak aĢama aĢama
geçilmesini öngörüyordu. Doğu Afrika‟daki bütünleĢme çabalarının baĢarısızlıkla
sonuçlanması, Nye‟ın spill-back olarak tanımladığı bu durumun açık bir örneği
niteliğindedir. Neofonksiyonalist teorisyenlerden birisi olan Nye‟a göre, fonksiyonalist
karĢılıklı bağımlılık politik aktörlerin ortak görevlerini yeniden tanımlamalarına neden
olabilir, ancak bu her zaman bütünleĢmeyi tamamlayıcı bir unsur değildir.
2.3.2. Batı Afrika Merkezli GiriĢimler
Gana‟nın bağımsızlığını kazanmasının hemen ardından Nkrumah, 15–22 Nisan
1958‟de bağımsız Afrika devletlerini bir araya getirmek amacıyla Accra‟da “Bağımsız
Afrika Devletleri Konferansı” topladı. Tüm Afrika bağımsız olmadan Gana‟nın
bağımsızlığının bir anlam ifade etmeyeceğine inanan Nkrumah‟ın amacı, tüm kıtada
emperyalizme ve sömürgeciliğe karĢı bir mücadele baĢlatmaktı. Nkrumah, bunu yaparken
tüm kıtaya birleĢme çağrısında da bulundu. Sömürgeciliğin Afrika‟da yarattığı ilk etki
bölünmedir. 1884–85 Berlin Konferansı‟nda emperyalist güçler Afrika‟yı paylaĢırlarken,
yalnızca coğrafi sınırları esas aldılar, bu durum da her devletin bir diğerinin azınlığını içinde
barındırdığı karmaĢık ve bölünmüĢ bir Afrika yarattı. Dolayısıyla sömürgeciliğe karĢı
baĢlatılacak mücadelenin ilk hedefinin bölünmeyi ortadan kaldırmayı amaçlaması
anlamlıdır.
1958‟de toplanan bu konferansta, 1945‟te Manchester‟da altı çizilen self-
determinasyon ilkesine yeniden vurgu yapıldı ve bağımsız devletlerin sömürge yönetimi
altındaki diğer Afrika devletlerine destek vermesi gerektiği ifade edildi. Bu konferans,
kıtada toplanan ilk Pan-Afrikan konferansı olurken, Pan-Afrikan harekete diasporanın
yaptığı liderliğe de son verdi. Nkrumah, kıtada siyasal bütünleĢme için ilk somut adımı,
1958 yılında attı. Gine Devlet BaĢkanı Sekou Touré ile birlikte, 23 Kasım 1958‟de “Gana-
Gine Birliği” (GGU-Ghana-Guinea Union) adını verdikleri bir birlik kurduklarını
duyurdular. Bu birlikle iki baĢkan, hükümetlerini birleĢtirdiler ve her iki hükümetin de üyesi
kabul edilen bakanlarının düzenli değiĢ tokuĢunu öngören bir sistem kurdular.43
Ancak, iki
43
Nkrumah, 2005: 141.
![Page 43: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/43.jpg)
29
ülkenin ortak sınırının olmayıĢı, farklı sömürge yönetimlerini deneyimlemiĢ olmaları ve
birliğin bu kadar hızlı kurulması liderlerin niyetlerinde ciddi olup olmadıklarına dair Ģüphe
yarattı.
Bu birlik, bir yandan kıtasal siyasal birliğe öncülük etme amacı taĢırken diğer yandan
da Gine‟nin Fransa ile olan neo-kolonyal bağlarını koparma isteğinin açık ifadesiydi.
Cezayir SavaĢı‟nın ardından Fransa, Batı Afrika ve Ekvator Afrikası‟ndaki sömürgelerinde
bağımsızlık sorununu referanduma taĢıma kararı aldı. 1958 yılında gerçekleĢtirilen ve “de
Gaulle Referandumu” olarak anılan oylamada, tüm frankofon ülkeler Fransa‟nın ekonomik
baskısından çekinerek Fransız Topluluğu içinde kalma yönünde oy kullandı. Yalnızca Gine,
%95 oranında olumsuz oy kullanarak topluluktan çekilme isteğini ortaya koydu ve bir istisna
teĢkil etti.44
Aynı yıl bağımsız olan Gine için bu birlik, Fransa‟nın ekonomik baskılarına karĢı
koyabilmek için Gana ile gücünü birleĢtirme anlamına geliyordu. GGU‟nun kurulmasını
takiben, Aralık 1958‟de Gana‟da “Tüm Afrika Halkları Konferansı” toplandı. Bağımsız
Afrika devletlerinden temsilcilerin yanı sıra kıtada bağımsızlık mücadelelerine liderlik eden
62 ulusal örgütlenmeden temsilcinin katıldığı bu konferansta amaç, Afrika‟da sömürge
yönetimlerine nihai olarak son verebilmek için stratejiler geliĢtirmekti. Afrikalı ulusal
liderleri özgürlük talebi konusunda cesaretlendiren ve bağımsızlığın Afrikalılar için yakın
bir gerçeklik olduğunun anlaĢılmasını sağlayan konferansta,45
kıtadaki tüm bağımsızlık
mücadelelerine maddi ve diplomatik desteğin sağlanması kararlaĢtırıldı; özgürlüğe
kavuĢmak için silahlı mücadele de dâhil olmak üzere her türlü araca baĢvurulabileceği
vurgulandı; bağımsızlık mücadelesine devam etme kararlılığının yanı sıra kıtasal siyasal
birlik kurma isteği taraftar buldu. Nkrumah, konferans boyunca, yalnızca siyasal birlik
kurulması halinde Pan-Afrikanizm mücadelesinin ve bağımsızlık hareketlerinin baĢarıya
ulaĢabileceğinin altını çizdi. Nkrumah, Gine ile kurdukları siyasi birliğin bağımsızlık
mücadelelerini koordine edebilmesi ve Pan-Afrikanist hedeflere ulaĢılabilmesi için tüm
kıtayı kapsayacak Ģekilde geniĢlemesi gerektiğine inanıyordu. Bu nedenle öncelikle
komĢularını GGU‟ya katılmaları için ikna etmek isteyen Nkrumah, Touré ile birlikte
Temmuz 1959‟da Liberya Devlet BaĢkanı William Tubman ile Liberya‟nın Sanniquellie
kentinde bir araya geldiler. Bağımsızlık ve birlik sorunlarının tartıĢıldığı toplantının amacı,
Tubman‟ı GGU‟ya katılmak için ikna etmekti. Ancak Tubman, egemenliğinin bir 44
Ataöv, 1977: 214.
45 Abegunrin, 2009:144.
![Page 44: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/44.jpg)
30
bölümünden vazgeçmesini gerektirecek bir birlik düĢüncesine yanaĢmadı. Üç lider toplantı
sonucunda yayımladıkları “Ġlkeler Bildirgesi”nde, “Bağımsız Afrika Devletleri Topluluğu”
adını verdikleri örgütlenmelerinde, üye devletlerin kendi ulusal kimliklerini ve anayasal
yapılarını korumaya devam edeceklerini ve birbirlerinin iç iĢlerine karıĢmayacaklarını kayıt
altına aldılar.
Topluluğa üyelik tüm bağımsız ve bağımsız olmayan Afrika devletleri ile
federasyonlara açıktı. GGU‟nun Liberya‟yı da kapsayarak geniĢlemesini sağlayamayan
Nkrumah, 1961‟de Mali‟yi GGU‟ya katılması için ikna etti ve ortaya çıkan yeni birlik
“Afrika Devletleri Birliği” (UAS – United African States) adını aldı. Gelecekte kurulması
amaçlanan Afrika BirleĢik Devletleri‟nin çekirdeği olarak ilan edilen UAS‟nin amaçları,
kurucu anlaĢmasının üçüncü maddesinde belirtilmektedir: Üye devletler arasında siyasi,
ekonomik, diplomatik ve kültürel alanlarda dostluk ve iĢbirliği bağlarını güçlendirmek;
bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün korunabilmesi amacıyla tüm kaynakları bir araya
getirmek; iç ve dıĢ politikaları uyumlaĢtırarak üye devletlerin faaliyetlerinin daha etkili
olmasını sağlamak.
kaldırmayı amaçlamaktaydı. Diğer yandan Batı Afrika‟da baĢlatılan mücadele, tüm
Afrika‟nın topyekûn birleĢmesini öngörmekteydi, dolayısıyla Doğu Afrika‟daki gibi
yalnızca bir bölgeyle sınırlı değildir. Aynı temel üzerine kurulu bu iki çaba, farklı saiklerin
belirleyici olduğu ve farklı bütünleĢme modellerinin savunulduğu süreçlere iĢaret
etmektedir.
2.4. Afrika’da BütünleĢme DüĢüncesine AĢamalı ve Doğrudan YaklaĢımlar:
Casablanca ve Monrovia Grupları
1960 yılından itibaren Afrika devletleri birbirleri ardına bağımsız olmaya baĢladılar.
Bu dönemde tüm yeni bağımsız Afrika devletlerinin üzerinde uzlaĢtıkları konu Afrika‟da
bütünleĢmeye gidilmesi idi. AyrıĢtıkları nokta ise, bütünleĢmenin nasıl ve hangi araçlarla
sağlanması gerektiği üzerine yoğunlaĢıyordu. Burada da genel tutumu belirleyen, yeni
bağımsız devletlerin birbirleriyle, ama esas olarak dünyanın geri kalanıyla kurmak
istedikleri iliĢkide düğümlenmekteydi. Çünkü bu iliĢkileri belirleyen tarihsel ve konjonktürel
süreçlerde farklılıklar bulunuyordu.
Tarihsel olarak bakıldığında, farklı sömürgecilik deneyimlerinin, Afrika‟yı Anglofon,
Frankofon ve Arap Afrika‟sı olarak üç farklı gruba böldüğü görülmektedir. Bu durum
bağımsızlık sonrası ortak tutumların belirlenmesinde etkili oldu. Aynı sınırları paylaĢsalar
dahi, farklı sömürge yönetimi altındaki ülkelerin birbirleriyle etkileĢimleri yoktu. Ancak
![Page 45: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/45.jpg)
31
farklı bölgelerde, aynı sömürge yönetimi altındaki ülkeler, ortak tutum geliĢtirme
eğilimindeydi,106
bu durum da bütünleĢme konusunda yaklaĢımların belirlenmesinde etkili
oldu.46
ABÖ‟nün kuruluĢunu önceleyen ancak kıtasal bütünleĢme hareketini doğrudan
etkileyemeyen Doğu Afrika‟daki bütünleĢme çabası, iĢlevsel iĢbirliğinin ön deneyi
niteliğindeydi. Bu çaba, Ġngiltere‟nin sömürge yönetimini kolaylaĢtırarak daha fazla
ekonomik fayda elde etme amacından temel almaktaydı. Bağımsızlık sonrasında ise, Nye‟ın
belirttiği gibi, Ġngiltere‟nin dıĢsal bir aktör olarak katalizör görevi üstlendiği bu bütünleĢme,
Doğu Afrika devletleri tarafından kalkınma sorununa bir çözüm olarak benimsenmiĢti. Batı
Afrika‟da baĢlatılan ve tüm kıtayı etkileyen bütünleĢme mücadelesi ise, tam bağımsızlık
hedefinden yola çıkmıĢtı ve ilk elde bağımsızlık mücadelelerinin koordine edilmesini
amaçlamaktaydı. Dolayısıyla kolonyal bir mirasın üzerine kurulmamıĢtı, aksine bu mirasın
tüm izlerini ortadan FildiĢi Sahilleri‟nin bağımsızlık lideri Boigny ve Senegal‟in bağımsızlık
lideri Léopold Senghor öncülüğündeki Frankofonlar, bağımsızlık sonrası Paris‟le yakın iliĢki
kurma eğilimindeydiler ve bu durum kendisini Fransa ile yaptıkları ekonomik ve askeri
iliĢkileri düzenleyen özel anlaĢmalarda açıkça gösterdi.47
Ġngiliz Batı Afrikası ülkeleri baĢta
olmak üzere Anglofon ülkeler ise, Frankofonların tersine, ekonomik bağlar da dâhil olmak
üzere Ġngiltere ile olan tüm bağlarını koparmak istiyorlardı.
1951 yılında Libya‟nın bağımsızlığını kazanmasıyla baĢlayan süreçte, en önemli
tartıĢma konusu, Afrika devletlerinin hem devlet yönetiminde hem de uluslararası
iliĢkilerinde ne derece bağımsız olacaklarıydı. Bu konuda iki temel yaklaĢım vardı.
“Bağımlılık Okulu” teorisyenleri, sömürgelere bağımsızlık verilmesinin Afrika devletlerinin
eski sömürgecileriyle olan ekonomik, siyasi ve askeri bağlarını değiĢtirmediğini öne
sürmekteydiler. Buna göre, de-kolonizasyon yalnızca yönetimde teknik bir devir iĢleminden
ibarettir ve aslında baĢlayan, neo-kolonyalizm sürecidir. Fransa, bu neo-kolonyal bağları
sürdürmek konusunda en kararlı eski sömürgeci devlet olarak ortaya çıkarken, Ġspanya zayıf
bağlar kurabildi. Ġngiltere ise neo-kolonyal bağlar kurmak konusunda ilgisizdi.48
Bu
ilgisizlik eski Ġngiliz sömürgelerine uluslararası iliĢkilerinde serbestlik kazandırırken, eski
Fransız sömürgesi ülkeler daha tutucu davrandılar. “De-kolonizasyon Okulu” olarak anılan
46
Biswaro, 1995: 29.
47 Colin 1975: 209.
48 Schreader, 2007: 156.
![Page 46: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/46.jpg)
32
bir diğer görüĢe göre ise, bağımsızlığın ilk yıllarında eski sömürgeci devletin etkisinin fazla
olması normaldi.
Ancak bağımsızlığını kazanan devlet kendi kendisini yönetme yeteneğini geliĢtirdikçe
bu bağlar aĢama aĢama zayıflayacak ve Afrika devletleri hem iç iĢlerinde hem de
uluslararası iliĢkilerinde tam bağımsız olacaktı. Tam bağımsızlık sorununu temel alan bu
tartıĢma, bağımsızlık sonrası Afrika devletlerinin bütünleĢme konusundaki tutumlarının
belirlenmesinde etkili oldu. Sömürgeciliğin Ģekil değiĢtirerek Afrika‟da varlığını
sürdüreceğine inanan devletler, hızlı ve etkili bütünleĢmeyi bir çözüm yolu olarak görürken,
bağımsızlığın aĢama aĢama elde edileceğine inanan devletler, daha ılımlı ve aĢamalı bir
bütünleĢme yolunu tercih ettiler. Arapların tutumunu belirleyen ise, üç temel etken oldu. Ġlk
olarak Kuzey Afrika devletlerinin Ortadoğu ile yakın iliĢkileri, onların önceliklerinin Sahra-
altı Afrika‟dan farklı olmasına yol açtı.
Ġkinci olarak, yaĢadıkları sömürgecilik deneyimi de Sahra-altı Afrika‟dan oldukça
farklıydı. 7. yüzyıldan itibaren yabancı müdahalelerle karĢı karĢıya olan Kuzey Afrika
devletleri, farklı bir sömürgeleĢme süreci yaĢadılar ve Sahra-altı Afrika devletlerinden çok
daha önce bağımsız olarak neo-kolonyal iliĢkilere karĢı mücadele etmeye baĢladılar. Bu
durum da Sahra-altı Afrika ile aralarında Sahra Çölü ile simgeleĢen psikolojik bir duvar
yarattı. Son olarak, Sahra-altı Afrika devletleri, bir yandan Kuzey Afrika‟nın hemhal olduğu
Filistin-Ġsrail meselesine taraf olmaktan çekinirlerken diğer yandan da Ġsrail ile diplomatik
ve ekonomik bağlar kurmaktan geri durmadılar. Bu durum da söz konusu psikolojik duvarı
bir kat daha kalınlaĢtırdı ve Araplarda hayal kırıklığı yarattı 1952‟de Mısır‟da Cemal Abdül
Nasır‟ın iktidara gelmesi, dengeleri değiĢtiren bir etkiye yol açtı. Nasır‟ın anti-emperyalist
mücadelede kazandığı baĢarılar, Sahra‟nın güneyinde benzer bir mücadeleyi yürütmeyi
amaçlayan Anglofon ülkelerin desteğini almaya baĢladı. 1956 yılında Nasır‟ın SüveyĢ
Kanalı‟nı millileĢtirmesi de Afrika halklarını kendi kaynaklarına sahip olmaları konusunda
cesaretlendirdi.
Konjonktürel nedenlere bakıldığında ise, Soğuk SavaĢ ortamındaki bloklaĢma temelde
üç olayla Afrika‟ya da yansıdı. Bu olaylar, Cezayir Bağımsızlık SavaĢı, Kongo krizi ve
Fas‟ın Moritanya üzerindeki iddialarıydı ve bu olaylar Afrika devletlerinin gruplaĢmasında
etkili oldu.
2.4.1. Casablanca Grubu
Nkrumah‟ın liderliğini üstlendiği Casablanca Grubu, ilk kez 3-7 Ocak 1961 tarihinde
Casablanca‟da düzenlenen konferans ile bir araya geldi. Konferansa, Gana, Gine, Mali,
![Page 47: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/47.jpg)
33
Mısır, Fas, Libya ve Cezayir‟in sürgündeki Ulusal KurtuluĢ Cephesi (FLN) katılırken, Fas
Kralı V. Muhammed‟in isteği üzerine, Moritanya‟nın bağımsızlığını destekleyen ve Fas‟ın
Moritanya üzerinde tarihsel hakları olmadığına inanan Brazzaville Grubu üyesi devletler
davet edilmedi.49
Konferansın ana gündem maddesi Kongo krizi idi. Grup, Lumumba‟yı destekliyor ve
BM‟yi baĢarısızlıkla suçluyordu. Konferansta, yeni bağımsız Afrika devletlerinin Kongo
örneğinde görüldüğü gibi yabancı müdahaleleri engelleyemediği belirtildi ve bunu
önlemenin tek yolunun Afrika BirleĢik Devletleri‟ni kurmak olduğu vurgulandı.50
Konferans
sonunda kabul edilen “Casablanca ġartı” ile Afrika Daimi DanıĢma Meclisi, Ekonomik,
Siyasi ve Kültürel Daimi Komiteler128
ve kıtanın herhangi bir yerinde gerçekleĢecek yabancı
müdahalesine karĢı ortak savunma yapmak ve Afrika devletlerinin bağımsızlığını
savunmakla görevli bir BirleĢik Afrika Komutanlığı kurulması kararlaĢtırıldı. Kurulan bu
organların, kıtasal çapta siyasi birliğin temelini oluĢturması hedeflendi.
Casablanca Grubu, büyük ölçüde Nkrumah‟ın etkisiyle, bütünleĢme konusunda
doğrudan bir yaklaĢım benimseyerek, Afrika devletlerinin hızla bir siyasi füzyona gitmeleri
gerektiğini savunuyordu.51
Federalizmi hedefleyen bu gruba göre, devlet egemenliğinin
kıtasal ölçekli bir birime devri gerekmekteydi.52
Bu düĢünce, Nkrumah‟ın emperyalizmin
son aĢaması olarak tanımladığı “yeni sömürgecilik” yaklaĢımından temel alır. Nkrumah‟a
göre, yeni sömürgecilik, sömürgeci devletin bir toprağa görünürde siyasal bağımsızlık
vermesi, fakat ekonomik sisteme hala egemen olarak bu ülkenin ekonomisinde ve
dolayısıyla devlet mekanizmasında ağır basmasıdır. “Hem üretim hem de nüfus açısından
oldukça sınırlı bu kadar çok sayıda küçük devlet, Afrika dıĢında dünyanın öbür bölgelerinin
pek azında görülür” diyen Nkrumah, “balkanlaĢtırma”nın yeni sömürgeciliğin baĢlıca aracı
olduğuna vurgu yapar. Bunun üstesinden gelme yolu ise, Afrika BirleĢik Devletleri‟nin
kurulmasıdır. Nkrumah‟a göre, Afrika‟nın bağımsızlık ve birlik mücadelesine siyasal
bütünleĢme ile baĢlanması gerekir; ekonomik iĢbirliği için meydana getirilecek gevĢek bir
konfederasyon, sadece zaman kaybı olacaktır.53
49
Dedeoğlu, 2004: 391.
50 Dedeoğlu, 2004: 144.
51 Dedeoğlu, 2004: 11.
52 Young, 2010: 46.
53Oran, 1997: 260.
![Page 48: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/48.jpg)
34
Bağımsızlık sonrasının birlik havası dağılmadan siyasi birliğe gidilmelidir, zira bölgesel
devletler güçlenmeye baĢladıkça egemenliklerini devretmek konusunda isteksiz olacaklardır.
Nkrumah‟ın Afrika‟da siyasal bütünleĢme için öngördüğü federal hükümet üçlü bir yapıdır.
Bu yapının ilk ayağı, kıtasal ölçekte ekonomik planlamadır. Nkrumah, merkezi planlama ve
iĢbölümü ile kıtanın kaynaklarının tam olarak kullanılabileceğine, bu sayede Afrika‟nın
endüstriyel ve ekonomik gücünün arttırılabileceğine ve dıĢ yardım bağımlılığının sona
erdirilebileceğine inanmaktadır. Buna göre, kurulacak federal hükümet tek bir para birimine
ve merkez bankasına sahip olacak ve tüm ülkeler arasında para akıĢı tek merkezden
yürütülecektir. Kurulacak bir ortak pazarla, sadece mallar değil, tüm ekonomik faktörler
serbestçe dolaĢabilecek ve ortak para ve makroekonomi politikalarıyla kurulacak siyasi
bütünleĢme derinleĢtirilecektir. Yapay sınırlarla yaratılan bölünmüĢlüğün sürmesi halinde
hiçbir devlet için ekonomik kalkınmanın mümkün olmayacağını vurgulayan Nkrumah,
dağınık ve dıĢ yardıma bağımlı Güney Amerika cumhuriyetlerinin karĢısında güçlü bir
Amerika BirleĢik Devletleri‟nin varlığını bu duruma örnek gösterir. “Ekonomik özgürlüğün
olmadığı yerde siyasal bağımsızlık bir görüntüdür.”54
diyen Nkrumah, sömürgeciliğin
gerçek anlamda tasfiyesinin yönetimde teknik bir görev tesliminden öteye geçebilmesi için
gerekli olanın, tam ekonomik bağımsızlığın sağlanması ve bunun tek yolunun da merkezi
planlama olduğunu söylemektedir.
2.4.2. Monrovia Grubu
Liderliğini Nijerya‟nın üstlendiği ve Casablanca Grubu‟nun karĢısına ayrı blok olarak
çıkan Monrovia Grubu, ilk kez 8–12 Mayıs 1962‟de Liberya‟da düzenlenen “Monrovia
Konferansı” ile bir araya geldi. Konferansa Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo
Cumhuriyeti, Dahomey, Etiyopya, Gabon, FildiĢi Sahilleri, Liberya, Libya, MalgaĢ,
Moritanya, Nijer, Nijerya, Sierra Leone, Somali, Togo, Tunus ve Yukarı Volta katıldı.
Konferansın temel konuları, Afrika‟da karĢılıklı anlayıĢın güçlendirilmesi, Afrika‟da birliği
destekleme yolları, barıĢ ve istikrara yönelik tehditler ve Afrika devletlerinin dünya barıĢına
olası katkılarıydı.55
Konferansta, katılımcı devletlerin Kongo krizi konusunda BM‟ye tam güveni teyit
edildi. Casablanca Grubu‟na göre oldukça muhafazakâr olan bu gruptaki devletler, BirleĢmiĢ
Milletler‟e güvenlerini teyit ederek ABD, Fransa ve diğer Batılı güçlerle yakın iliĢkiyi tercih
54
Nkrumah, 1961: 44.
55 Powers, 1962: 440.
![Page 49: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/49.jpg)
35
ettiklerini açıkça ortaya koydular. Monrovia Grubu bütünleĢme konusunda da temkinliydi ve
Westphalia sisteminin felsefi ve pratik tutumunu benimsiyordu. Buna göre, post-kolonyal
Afrika‟da, Afrika‟yı ileri götürebilecek tek araç ulus devlettir; bu nedenle de egemen
devletlerin korunması gerekir. Bu amaç doğrultusunda birbirleri arasındaki iliĢkileri
düzenleyecek olan ilkeler; devletlerin içiĢlerine karıĢmama, egemenliğe saygı, kıta genelinde
iĢbirliğinin hoĢgörü, dayanıĢma, iyi komĢuluk iliĢkileri, düzenli görüĢ alıĢveriĢi, herhangi bir
devletin liderliğini reddetme çerçevesinde geliĢtirilmesi olarak belirlendi. Bu sayede her bir
devletin kendi sınırları içinde egemenliğini sürdürmesi koruma altına alındı. Bunun temel
nedeni, devletlerin egemen eĢitliği ilkesi temelinde kurulmuĢ olan BM sistemi içerisinde
kalacaklarını teyit etmek istemeleriydi. Konferans kararlarında Afrika‟da birlik düĢüncesinin
benimsendiği, ancak siyasi bütünleĢmeden kaçınılması gerektiği de açıkça ifadesini buldu.56
25–30 Ocak 1962‟de Monrovia Grubu tarafından Lagos‟ta düzenlenen “Afrikalı Devlet
BaĢkanları Konferansı”na Casablanca Grubu da davet edildi. Bu sayede iki grubun bir araya
gelerek uzlaĢması amaçlandı ama tam tersi bir durum ortaya çıktı. Accra‟dan yapılan
açıklamayla Casablanca Grubu, FLN temsilcilerinin konferansa davet edilmeyip Cezayir‟in
bağımsızlık mücadelesine zarar verildiğini gerekçe göstererek konferansa katılmayı reddetti.
Lagos Konferansı, amaçlananın aksine, iki blok arasındaki keskin ayrımı ve bütünleĢme
konusundaki görüĢ ayrılıklarını ortaya çıkardı. Konferansta söz alan Nijerya Devlet BaĢkanı
Nnamdi Azikiwe, Casablanca ve Monrovia Grupları arasındaki farkın, Casablanca
Grubu‟nun, Afrika devletlerinin eĢitliğini, self-determinasyon ve içiĢlerine karıĢılmaması
haklarına sahip olduklarını beyan etmemesi olduğunu belirtti. Ona göre, bu ilkelerin beyan
edilmesi, Afrika‟da birlik arayıĢının temelini teĢkil etmekteydi. Bu bağlamda konferansta,
ilk elde siyasi bütünleĢmeden kaçınılarak egemen ve eĢit devletler arasında ekonomik,
kültürel, bilimsel ve teknik alanlarda iĢbirliğine gidilmesine, bu iĢbirliği alanlarının
sınırlandırılmasına ve ortak savunma ve dıĢ politikadan kaçınılmasına karar verildi Henüz
siyasi bağımsızlığın kırılgan olduğu belirtilerek, Afrika‟da birlik düĢüncesinden
uzaklaĢılmadığına, ancak bunun için aĢamalı bir yaklaĢımın benimsenmesi gerektiğine
hükmedildi.57
Monrovia Grubu‟nun desteklediği bütünleĢme modeli, fonksiyonalizmin temel
öğelerini içinde barındırmaktadır. Buna göre, enerji, ulaĢtırma, sağlık gibi alanlarda
uluslararası örgütler kurmak, siyasi egemenliği tehlikeye atan kurumlar oluĢturmaktan daha
56
Powers, 2001: 46.
57 Powers, 2001: 442
![Page 50: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/50.jpg)
36
kolay görülmüĢtür. Afrika devletleri iĢbirliğinin olumlu sonuçlarını gördükçe de iĢbirliği
diğer alanlara yayılacak ve Mitrany‟nin dallanma olarak tanımladığı süreç yaĢanacaktır.
Tüm bu iĢlevsel örgütleri egemen ve eĢit ulus-devletlerden oluĢan BM benzeri bir Ģemsiye
örgüt altında toplamak da mümkün olacaktır. Sömürgecilik döneminde Afrika‟da yaratılan
tek kaynağa bağımlı ekonomilerin bağımsızlık sonrası dönemde iĢbirliği içinde olmaları
gerekecektir. Egemenlik konusundaki hassasiyetlerin de oldukça yüksek olduğu bu dönemde
Monrovia Grubu, egemenliğin bir üst kuruma devredilmesine karĢı çıkarak iĢbirliği
yapılmasının zorunlu olduğu alanlarda yetkilerin devrini uygun görmüĢtür.
Görülüyor ki iĢlevsel iĢbirliği, her iki grubun da düĢüncesinden uzak değildir.
Bağımsızlığın kazanılmasının ardından Afrika devletlerinin tek baĢlarına karĢılamaya
muktedir olamayacakları ihtiyaçları karĢılamak için bütünleĢmek ve bu bütünleĢmeyi
iĢbirliği temeli üzerine kurmak fikri, her iki grubun da desteğini almıĢtır. Diğer yandan
siyasi bütünleĢme fikrine özünde herhangi bir itiraz gelmemiĢtir. Ġki grubun ayrıldıkları
nokta, bütünleĢmenin hangi model temel alınarak sağlanması gerektiğidir. 1962 yılı
itibarıyla Afrika‟da bütünleĢme konusunda iki blok arasındaki yaklaĢım farklılığı kesin bir
biçimde ortaya çıkmıĢ oldu. Casablanca Grubu, Soğuk SavaĢ ortamında iki kutuba da uzak
durularak sömürgeciliğin tam anlamda tasfiye edilebileceğini ve Afrika‟nın kendine
güvenerek ekonomik ve siyasal kalkınmasını sağlayabileceğini savundu. Federal bir
bütünleĢme sürecine girilerek egemenliğin tek seferde federal devlete devredilmesi ve
ekonomi, dıĢ politika ve savunma alanlarının federal bir devlet tarafından düzenlenmesi
gerekmekteydi. Ancak bağımsızlığın henüz kazanıldığı Afrika‟da, devletlerin ulusal
egemenliklerinden vazgeçmeye hazır olmamaları Casablanca‟nın karĢısına Monrovia
Grubu‟nu çıkardı. Bu grup, Batı ile iliĢkilerini koparmaya ve egemenliklerini ulus-üstü bir
birime devretmeye hazır olmadıklarını açıkça dile getirdi. Sayıca çok daha fazla Afrika
devletini kapsayan bu grup, siyasal egemenliklerini tehlikeye atan kurumlar oluĢturmaktan
ziyade ticaret, sağlık, ulaĢtırma gibi teknik alanlarda iĢbirliğine gitmeyi tercih etmiĢlerdi.
Fonksiyonalist bir bütünleĢme modelini savunan bu grup, teknik iĢbirliğinin gelecekte
siyasal bütünleĢmeye imkân tanıyacağını ileri sürüyordu. ABÖ‟nün kurulma kararının
alındığı Addis Ababa Konferansı, 1963 yılında böyle bir siyasal ortamda toplandı.
![Page 51: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/51.jpg)
37
2.5. Afrika Birliği Örgütünün KuruluĢu ve Yapısı
2.5.1. Addis Ababa Konferansı ve Afrika Birliği Örgütünün Kurulması
Ġki blok arasında ayrımın iyice keskinleĢtiği 1962 yılı, aynı zamanda bütünleĢme
konusunda somut adımların atılması konusunda kararlılığın da arttığı bir yıl oldu. Her iki
bloğa da dâhil olmayan dolayısıyla tarafsız konumu tüm devletlerce kabul göre Etiyopya, bu
giriĢimin öncüsü oldu. Etiyopya Ġmparatoru Haille Selassie‟nin iki bloğu uzlaĢtırma çabaları
sonuç verdi ve 1962 yılının son aylarında tüm bağımsız devletleri bir araya getirerek birlik
konusunda somut adım atılmasını sağlayacak bir konferansın toplanması kararlaĢtırıldı.
Konferans hazırlıkları kapsamında 31 bağımsız Afrika devletinin dıĢiĢleri bakanları, ABÖ
için taslak bir kurucu anlaĢma hazırlamak üzere Addis Ababa‟da bir araya geldiler.
Kurulacak örgüt için üç taslak plan sunuldu. Bunlardan biri, Monrovia Grubu‟nun
fonksiyonalist bir örgütlenmeyi öngören taslağı; diğeri Casablanca Grubu‟nun hızlı bir siyasi
bütünleĢmeyi öngören taslağı, sonuncusu ise, Etiyopya tarafından sunulan, Amerikan
Devletleri Örgütü‟nün kurucu anlaĢması örnek alınarak hazırlanmıĢ ve devletlerarasında
mevcut bölgesel örgütlenmeleri koruyarak gevĢek bir birleĢmeye gidilmesini öngören
taslaktı.58
Monrovia Grubu ve Mağrip ülkelerinin, Etiyopya‟nın sunduğu taslak temel
alınarak bir kurucu anlaĢma hazırlama önerisi, federal bir örgütlenmeyi Ģiddetle destekleyen
Casablanca Grubu‟nun vetosuyla karĢılaĢtı. Bunun sonucunda DıĢiĢleri Bakanları Zirvesi,
herhangi bir taslak üzerinde uzlaĢılamadan sona erdi. Addis Ababa Zirve Konferansı ise, 22-
26 Mayıs 1963‟te 30 bağımsız Afrika devletinin katılımıyla toplandı.
59 Konferansta her iki
grubu da sakinleĢtiren ve bir Afrika örgütünün kurulması konusunda uzlaĢtıran Etiyopya
oldu. Sömürgeciliği tecrübe etmeyen, bu nedenle Afrika devletleri arasında itibar sahibi
olan Etiyopya, herhangi bir gruplaĢmaya dâhil olmaması sebebiyle tarafsız bir arabulucu
rolünü üstlenebildi. Etiyopya Ġmparatoru Haile Selassie, Konferans‟ın açılıĢındaĢöyle
konuĢtu:
“Geçmiş yıllardaki çabalara rağmen şu anda eksik olan, tek ses halinde konuşmamızı
sağlayacak, Afrika’nın sorunlarına çözümler üretecek ve uygulayacak bir mekanizmanın
kurulmasıdır. Bu mekanizma, Afrikalılar arasındaki sorunlara çözümler üretmeli, ortak
savunma önlemleri getirmeli, ekonomik ve sosyal alanda işbirliği fırsatları yaratmalı.
58
Padelford 1964: 526.
59 Katılımcı devletler Ģunlardı: Cezayir, Burundi, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Demokratik Kongo
Cumhuriyeti, Kongo Cumhuriyeti, Benin, Etiyopya, Gabon, Gana, Gine, FildiĢi Sahilleri, Liberya, Libya,
Madagaskar, Mali, Moritanya, Nijerya, Nijer, Ruanda, Senegal, Sierra Leone, Somali, Sudan, Tanzanya,
Tunus,
![Page 52: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/52.jpg)
38
Bu konferansta üzerinde uzlaştığımı bu ilkelere dayanan bir örgüt kuralım. Bu
konferansı tek bir kurucu anlaşmayı kabul etmeden kapatamayız.”60
Selassie‟nin üstlendiği arabuluculuk sayesinde kurucu anlaĢmayı hazırlamak üzere bir
komisyon oluĢturuldu. Komisyonun hazırladığı “Afrika Birliği Örgütü ġartı”, konferansın
üçüncü gününde oylamaya sunuldu. ġart, ABÖ‟nün siyasal bir birlik olmayıp BM sistemi
içerisinde bölgesel bir uluslararası örgüt olarak kurulmasını öngörüyordu. Dolayısıyla
temelde Monrovia Grubu‟nun istediği bir yapıyı yansıtıyordu. Ancak bir yandan da
Nkrumah ve yandaĢlarının tüm Afrika‟da bağımsızlık mücadelelerinin desteklenmesi
konusundaki düĢüncelerini yansıtan ġart, iki grubun da desteğini aldı ve ABÖ, 25 Mayıs
1963‟te kuruldu. Fas ve Togo‟nun Kurucu anlaĢmayı daha sonra imzalaması ile 32 Afrika
devleti ABÖ‟nün kurucu ülkeleri olurken, o tarihte bağımsız olmayan 20 Afrika ülkesine
örgüt nezdinde gözlemci statüsü tanındı. Addis Ababa Konferansı‟nın baĢarılı olmasında
Etiyopya‟nın üstlendiği arabuluculuk rolünün yanı sıra baĢka etmenler de rol oynadı.
Öncelikle konferans, uzun bir hazırlık döneminden sonra toplandı. Monrovia ve Casablanca
Grupları, sürecin baĢından itibaren kendi yaklaĢımlarını geliĢtirdiler. Diğer yandan Zirve
Konferansı‟ndan önce bir araya gelen dıĢiĢleri bakanları bir uzlaĢmaya varamamıĢ olsalar da
bu toplantı, tarafların hangi konular üzerinde uzlaĢamadıklarını ortaya koymuĢ oldu. Bu
sayede sürecin daha fazla uzamaması ve ortak paydada buluĢmanın gerekliliği, tarafların
üzerinde oydaĢmaya vardıkları ilk nokta oldu. Diğer yandan Zirve Konferansı‟nda ilk kez
tüm bağımsız Afrika devletleri bir araya gelebildi. Siyahlar ve Araplar, Frankofonlar ve
Anglofonlar, radikaller ve ılımlılar arasındaki ayrıĢma konferansın toplanmasına engel
olmadı.61
Ġlk kez bir araya gelmeyi baĢaran liderler, artık bir karara varmak gerektiğine
inandılar. ABÖ‟nün kuruluĢu bu anlamda uzun süren Afrika‟da birlik tartıĢmalarına nokta
değilse de bir virgül koyarak, liderlere nefes alma imkânı tanıdı.
2.5.2. Afrika Birliği Örgütü’nün Yapısı ve Organları
ABÖ ġartı‟nın ikinci maddesinde örgütün amaçları sıralanmaktadır. Bu amaçlar:
Afrika devletleri arasında birlik ve dayanıĢmanın desteklenmesi; Afrika halklarına daha iyi
bir yaĢam sunma çabası ve iĢbirliğinin sağlanması; üyelerin egemenlik, toprak bütünlüğü ve
bağımsızlığının savunulması; Afrika‟da sömürgeciliğin tüm biçimleriyle ortadan
kaldırılması; BM ġartı ve Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesi uyarınca uluslararası
60
Selassie 1963: 285.
61Selassie 1963: 41.
![Page 53: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/53.jpg)
39
iĢbirliğinin güçlendirilmesi ve bu amaçlara ulaĢabilmek için siyasi ve diplomatik, iletiĢim ve
ulaĢım da dâhil olmak üzere ekonomik, eğitim ve kültür, sağlık, hıfzıssıhha ve beslenme,
bilimsel ve teknik iĢbirliğinin geliĢtirilebilmesi için üyelerin politikalarının uyumlaĢtırılması
olarak belirtiliyordu.62
Bu amaçlar, BM‟nin devletlerin egemen eĢitliğine dayalı sistemine
ABÖ‟nün bağlılığını teyit eder niteliktedir. Ancak ġart‟ta iyi tanımlanmamıĢ bu amaçlara
nasıl ulaĢılabileceğine dair stratejiler yer almamaktadır. ġart ile oluĢturulan organların görev
tanımları tam olarak yapılamadığı ve amaçların sağlanması konusunda bir iĢbölümü
belirlenmediği için bu amaçlar, gerçek birer amaçtan çok birer temenni niteliği taĢımaktadır.
ABÖ ġartı‟nın üçüncü maddesinde ise, örgütün ilkeleri sıralanmaktadır. Zamanla tüm
Afrika devletlerinin dıĢ politikalarının da bir parçası haline gelen bu ilkeler: üyelerin egemen
eĢitliği; devletlerin içiĢlerine karıĢmama; her devletin egemenlik, toprak bütünlüğü ve
devredilemez nitelikteki bağımsız var olma hakkına saygı; anlaĢmazlıkların müzakere,
arabuluculuk, uzlaĢma ve tahkim yoluyla barıĢçı çözümü; tüm biçimleriyle siyasi suikastlar
kadar bir devlete komĢu ya da baĢka bir devlet tarafından yönelecek yıkıcı faaliyetlerin
kınanması; hala bağımlı olan Afrika devletlerinin tümüyle bağımsız olmalarına mutlak
adanma; bağlantısızlık politikasının sürdürülmesidir.63
Bu ilkelerden ilk beĢ tanesi Monrovia
Grubu‟nun egemenliğe iliĢkin kaygılarını, son ikisi ise Casablanca Grubu‟nın bağlantısızlık
ve bağımsızlığa iliĢkin kararlılığını yansıtmaktadır.ġart ile kabul edilen bu amaç ve ilkeler,
temelde siyasi suikastların önlenmesi, yeni kazanılmıĢ bağımsızlığın korunması,
sömürgeciliğin ortadan kaldırılması gibi liderlerin konjontürel kaygılarını gidermek üzere
kaleme alınmıĢtı. Ortaya çıkan yapı, Nkrumah‟ın ısrarla üstünde durduğu ortak dıĢ politika,
merkezi ekonomik planlama ve ortak savunmayı içermemekle birlikte Monrovia Grubu‟nun
öngördüğü ekonomik iĢbirliğinden de fazlasıydı. Her iki bloğun da üzerine uzlaĢtığı bir
hedef olan “Afrika‟da birlik”, amaçlar arasında sayılmıĢ olsa da, gelecekte gerçekleĢmesi
beklenen bu birliğin federal mi yoksa fonksiyonel mi olacağı sorusunun yanıtı ġart‟ın
maddeleri arasında yer almamaktadır.64
ABÖ, gönüllülük esasına dayalı bir iĢbirliği üzerine kurulmuĢtur. Kurulan yapı içerisinde
yaptırım gücü olan herhangi bir organ bulunmadığı gibi, herhangi bir organın kararlarının
bağlayıcılığı da yoktur ve bir yaptırım mekanizması öngörülmemiĢtir.65
ġart ile belirlenen
62
The Organization of African Unity Charter, Madde 2.
63 Organization of African Unity Charter, Madde 3.
64 Adebayo, 2010: 265.
65 Padelford, 2006: 535.
![Page 54: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/54.jpg)
40
organlar: Devlet ve Hükümet BaĢkanları Meclisi; Bakanlar Konseyi; Genel Sekreterlik;
Arabuluculuk, UzlaĢtırma ve Tahkim Komisyonu‟dur.66
2.5.3. Devlet ve Hükümet BaĢkanları Meclisi
ABÖ‟nün en yüksek organı Devlet ve Hükümet BaĢkanları Meclisi‟dir. Üye
devletlerin devlet ve hükümet baĢkanlarından veya akredite temsilcilerden oluĢmaktadır.
Meclisin görevi, temel sorunları görüĢmek, Örgüt‟ün genel politikasını belirlemek, diğer
organların faaliyetlerini denetlemek ve ġart tarafından gerekli görülen konularda özel
komisyonlar kurmaktır. Meclis gündemi, Genel Sekreterce sunulan taslak uyarınca Bakanlar
Konseyi tarafından hazırlanmaktadır. Yılda bir kez bir araya gelen Meclis, üyelerin üçte
ikisinin onaylaması halinde olağanüstü toplantı yapma hakkını da saklı tutar.164
Meclisin
toplanma yerine basit çoğunlukla karar verilir ve ev sahibi devletin baĢkanı Meclis baĢkanı
olarak seçilir. Mecliste her devletin bir oy hakkı bulunur ve kararlar prosedürel konular hariç
üçte iki çoğunlukla alınır.67
Örgütün yasama organı olarak tasarlanan Meclis‟in bağlayıcı karar alma yetkisi
bulunmamaktadır. Aldığı kararların üye devlet veya Örgüt‟ün diğer organları tarafından
uygulanmaması halinde herhangi bir yaptırım mekanizması da oluĢturulmamıĢtır. Kararların
uygulanması üye devletlerin iĢbirliği konusundaki isteklerine bağlıdır. Diğer yandan
kararların üçte iki çoğunluğun oyuyla alınması, üye sayısının oldukça fazla olduğu göz
önünde bulundurulduğunda, bilhassa ihtilaflı konularda karar alınmasını güçleĢtirdi. Bu da
ihtilaflı konuların sürekli ertelenmesine ve Meclis‟in bir karar organından ziyade bir tartıĢma
platformuna dönüĢmesine neden oldu.
2.5.4. Bakanlar Konseyi
ABÖ‟nün yürütme organı olan Bakanlar Konseyi, üye ülkelerin dıĢiĢleri bakanlarından
veya hükümetleri tarafından görevlendirilmiĢ diğer bakanlardan oluĢur ve üyeler Konsey‟de
hükümetlerini temsil eder. Yılda iki kez toplanan Konsey, Meclis‟e karĢı sorumludur. Temel
görevi, Meclis toplantılarının gündemini hazırlamak, üyeler arasında iĢbirliği sağlamak ve
Meclis tarafından alınan kararları uygulamaktır. Bir diğer görevi ise, Genel Sekreter
tarafından hazırlanan örgüt bütçesini onaylamaktır. Bütçenin onaylanması Bakanlar
66
The Organization of African Unity Charter, Madde 7.
67 Markakis, 1966: 149.
![Page 55: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/55.jpg)
41
Konseyi‟nin kendi yetkisine dayanarak karar alabildiği tek konudur. Her devletin bir oy
hakkının bulunduğu Konsey‟de kararlar basit çoğunlukla alınır.68
Karar alma yetkisi bulunmayan Konsey, ABÖ‟nün en iyi iĢleyen organıdır.Kararları
çoğunlukla Meclis tarafından kabul edilmiĢtir ve bu sayede ABÖ‟nün acil durumlara
müdahalesini hızlandırmıĢtır. Ancak yürütme organı olarak tasarlanan Konsey, Meclis
kararlarını uygulayacak mekanizmalardan yoksundur.69
2.5.5. Genel Sekreterlik
Genel Sekreterlik‟in baĢında, Meclis tarafından dört yıllığına atanan Genel Sekreter
bulunmaktadır. Genel Sekreter, görevlerini ifa ederken herhangi bir hükümet ya da ABÖ
dıĢında herhangi bir otoriteden talimat almamalı ve yalnızca ABÖ‟ye karĢı sorumlu
olmalıdır. Örgütün her üyesi de Genel Sekreter‟in sorumluluklarının münhasır karakterine
saygı duymalı ve onu etkilemeye çalıĢmamalıdır.70
Genel Sekreter‟in görev ve yetkileri ġart ile belirlenmemiĢtir. Bunun anlamı, Genel
Sekreter‟in Meclis‟in kendisinden talep ettiği görevleri yerine getireceğidir. Buna göre Genel
Sekreterin temel görevi, Meclis tarafından alınan kararların Bakanlar Konseyi tarafından
uygulanmasını denetlemek olarak belirlenmiĢtir. Ancak siyasi değil idari bir makam olarak
tasarlanan Genel Sekreterlik, ABÖ‟nün siyasi kararlarını denetleme yetkisine sahip değildir;
sadece ekonomik, kültürel, sosyal ve yasal kararların uygulanmasını denetleyebilmektedir.
Zaten Genel Sekreter, ABÖ‟nün pek çok belgesinde “Ġdari Genel Sekreter” olarak
anılmaktadır. Bunun açık anlamı da, Genel Sekreter‟in kendi otoritesine dayanarak karar
alıp uygulayamayacağıdır. Genel Sekreter‟in bir diğer görevi, Bakanlar Konseyi, Özel
Komisyonlar ve ABÖ‟nün diğer organlarının toplantı gündemlerini hazırlamaktır. Prosedür
kuralları gereği, Genel Sekreter, Konsey‟in olağan toplantılarından 30, olağanüstü
toplantılarından 15 gün önce gündemi hazırlamakla yükümlüdür.
2.5.6. Arabuluculuk, UzlaĢtırma ve Tahkim Komisyonu
ABÖ ġartı, üye devletler arasında çıkacak tüm anlaĢmazlıkların barıĢçıl yollardan
çözülmesini sağlayacak bir Arabuluculuk, UzlaĢtırma ve Tahkim Komisyonu kurulmasını
öngörmektedir. Ancak Komisyon‟un düzenlenmesi, ileride hazırlanıp üyelerin onayına
68
Gino Naldi, 1999: 19.
69 Kassım Mohammed 2008: 11.
70 The Organizatinon of African Unity Charter, Madde16.
![Page 56: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/56.jpg)
42
sunulacak bir protokole bırakılmıĢtır. Söz konusu protokol, Temmuz 1964‟de 33 Afrika
devletinin onayı ile yürürlüğe girdi. Buna göre Komisyon, üye devletler tarafından aday
gösterilen ve Genel Sekreter tarafından onaylanan liste içerisinden Meclis tarafından seçilen
21 üyeden oluĢmaktadır. BeĢ yıllığına göreve gelen Komisyon‟un görev süresi, gerekli
görüldüğünde uzatılabilmektedir. Komisyon üyeleri, Meclis‟in üçte ikilik çoğunlukla aldığı
karara dayanarak görevlerinden alınabilir.71
Temel görevi, devletler arasında çıkacak anlaĢmazlıkların barıĢçı yollardan
çözülmesini sağlamak olan Komisyon, ġart tarafından kabul edilen içiĢlerine karıĢmama
ilkesi uyarınca söz konusu çatıĢmalara doğrudan müdahale etme hakkına sahip değildir.
Diğer yandan Komisyon‟un, sınır çatıĢması gibi acil müdahaleyi gerektirecek durumlarda
dahi, devletler arasında çıkacak anlaĢmazlıklara doğrudan müdahale etme hakkı
bulunmamaktadır, yalnızca çatıĢan tüm tarafların isteği ve Meclis‟in onayı ile yetki
edinmektedir. Komisyon, çatıĢmaların çözümünde rol oynayacak diplomatik bir mekanizma
olarak tasarlanmıĢtır, yargı ve yaptırım yetkisine sahip değildir. Egemenliğe iliĢkin kaygılar,
ABÖ içerisinde etkili bir çatıĢmaların çözümü ve engellenmesi mekanizmasının
oluĢturulmasına engel olmuĢtur.72
2.5.7. Özel Komisyonlar
ABÖ ġartı, gerekli görülmesi halinde üye ülkelerin ilgili bakanlarından veya özel
yetkili temsilcilerinden oluĢacak özel komisyonlar kurulmasını öngörmüĢtür. Ancak Meclis
gerekli gördüğü her alanda özel komisyon oluĢturamamaktadır; özel komisyonların çalıĢma
alanları, ekonomik ve sosyal, eğitim, bilim, kültür ve sağlık ile savunma alanları olarak
sayılmıĢtır. ġart‟ta kurulan komisyonların Bakanlar Konseyi‟ne bağlı olarak faaliyet
yürüteceği belirtilse de Bakanlar Konseyi komisyonların Genel Sekreterlik‟in altında
faaliyet yürütmesini uygun görmüĢtür73
Dolayısıyla ġart‟ta ortak savunma konusunda
kararlar alıp uygulayacak bir organ oluĢturulmamıĢ, gerekli görülmesi halinde Meclis
tarafından özel bir komisyon kurulması öngörülmüĢ ve yetkisi ilgili konu hakkında danıĢma
görüĢü sunmakla sınırlandırılmıĢtır.
Kıtasal Pan-Afrikanizm döneminde, Afrika‟nın bütünleĢme arayıĢı ABÖ‟nün
kurulması ile neticelendi. ABÖ, temelde egemenlik konusundaki hassasiyet nedeniyle,
iĢlevlerin birlikte yerine getirilmesi, bu sayede yitirilen ya da zaten olmayan kendine yetme
71
Organization of African Unity Charter, Madde 19.
72 Adebayo, 2001: 265.
73 The Organization of African Unity Charter, Madde 20-21
![Page 57: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/57.jpg)
43
özelliğinin, bir bütün olarak kazanılması olarak tanımlayabileceğimiz, iĢlevsel iĢbirliği
üzerine bina edildi ve siyasal bütünleĢme hedefi ötelendi. ABÖ ġartı, amaç ve ilkeleri,
iĢbirliği alanlarını belirledi, örgütün kurum ve komisyonları bu iĢbirliği alanlarına uygun
olarak oluĢturuldu. Tüm bunlar, Afrika‟da iĢlevselci iĢbirliğinin çerçevesini çizdi. Afrika
devletleri arasında birlik ve dayanıĢmanın desteklenmesi; Afrika halklarına daha iyi bir
yaĢam sunma çabası ve iĢbirliğinin sağlanması; üyelerin egemenlik, toprak bütünlüğü ve
bağımsızlığının savunulması; Afrika‟da sömürgeciliğin tüm biçimleriyle ortadan
kaldırılması; siyasi ve diplomatik, iletiĢim ve ulaĢım da dâhil olmak üzere ekonomik, eğitim
ve kültürel, sağlık, hıfzıssıhha ve beslenme, bilimsel ve teknik iĢbirliğinin geliĢtirilebilmesi
amaçları, bu çerçevenin içeriği oldu.
Diğer yandan, bütünleĢme konusunda iki ayrı modelin savunuculuğu yapan
Casablanca ve Monrovia gruplarının, ABÖ‟nün kuruluĢunda gönüllülüğü esas alarak Ģiddeti
bir araç olarak görmemeleri de iĢbirliği düĢüncesinin sağlam temeller üzerine oturduğunun
bir göstergesidir. Haas, egemenliğin aĢamalı olarak aĢındırılacağı bir uluslararası toplumun
kuruluĢunda, aktörlerin gönüllü olarak aldıkları kararlar ve bu kararların beklenmeyen
sonuçları etkilidir, ama bu aktörler güç kullanımına asla baĢvurmazlar demektedir.74
Afrika‟da bütünleĢme sürecinde güç kullanımından kaçınma, iĢbirliği tesisinin temelini
oluĢturmaktadır. Bu durum, ilerleyen yıllarda Afrika‟da çatıĢmaların barıĢçı yoldan
çözümünü esas alan iĢleyen barıĢ sistemi kurma çabalarına da esas teĢkil edecektir.
Egemenliğin devrini gerektirmediği için Monrovia grubunun desteklediği iĢlevselci
iĢbirliği, aslında Casablanca grubunun düĢüncesinden de uzak değildi. Nkrumah ve
Touré‟nin kurduğu GGU, tam bağımsız tüm Afrika devletlerinin katılımına açıktı ve temel
ilkesi, Afrika halklarının çıkarını gözeten özgür ve gönençli bir Afrika yaratmaktı. Bu ilke,
Afrika devletlerinin tek baĢlarına muktedir olmadıkları özgür ve gönençli Afrika‟nın, bir
araya gelerek yaratılması temeline dayanıyordu. Ancak Casablanca grubunun iĢlevselci
iĢbirliğine ters düĢtükleri nokta, iĢbirliği yapılmasını bekledikleri alanlarda egemenliğin
devrini gerektiren bir bütünleĢme modeli sunmalarıdır. Sonuçta ortaya çıkan ABÖ,
Casablanca grubunun da savunucusu olduğu iĢlevsel iĢbirliği ilkesi temelinde, ancak
desteklemediği bir bütünleĢme modeline uygun olarak kuruldu.
74
Haas, 1968: 522–524.
![Page 58: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/58.jpg)
44
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
AFRĠKA’DA BÜTÜNLEġMEYĠ DERĠNLEġTĠRME ARAYIġI: AFRĠKA
BĠRLĠĞĠ’NĠN KURULUġU
3.1. 1960-1990 Dönemi
Afrika‟da 1950‟lerde baĢlayan sömürgeciliğe karĢı mücadele, 1960‟lı yıllarda
meyvelerini vermeye baĢladı. Yeni bağımsız Afrika devletlerinin içine doğdukları bu dünya,
Soğuk SavaĢ‟ın dorukta yaĢandığı bir dönemdi. Dolayısıyla yeni bağımsız olan bu devletler,
iki kutuplu dünyanın süpergüçleri olan ABD ve SSCB arasındaki güç mücadelesinin bir
nesnesi haline geldiler. Bu durum, eski sömürgecilerle ekonomik bağların sürdürülmesinin
yanı sıra dıĢ politikaların da uluslararası ortamın dayatmalarıyla belirlenmesi
zorunluluklarını ortaya çıkardı. Buna rağmen Afrika, Ortadoğu ya da Doğu Avrupa gibi,
bahsi geçen güç mücadelesinin doğrudan yaĢandığı bir coğrafya olmadı. ABD, Afrika
ülkelerinin sorumluluğunu, eski sömürgeci Batı Avrupa ülkelerine bırakmıĢtı. ABD için
Afrika‟da stratejik önemi haiz tek bölge, SSCB‟yi çevrelemeye çalıĢtığı Ortadoğu‟nun art
bölgesi olan Boynuz bölgesiydi. Bunun dıĢında ABD, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ya da
Angola gibi Moskova‟nın etkili olmaya çalıĢtığı bölgelere yönelik kısa vadeli politikalar
üretiyordu.75
SSCB ise, özellikle Batı Bloğu karĢıtı yönetimlerin ekonomik, siyasal ve
kültürel olarak desteklenmesini, Afrika‟ya yönelik dıĢ politikasının önceliği haline
getirmiĢti. Afrika ülkeleri, iki süpergüç arasındaki bu rekabetten siyasi destek ve ekonomik
yardım alabilmek amacıyla yararlanma imkânına sahipti.
1980‟lere gelindiğinde, bağımsızlığın ilk yıllarındaki “Afro-iyimserlik” havası
giderek dağılmaya baĢladı. Soğuk SavaĢ rekabetinin Afrika için destekleyici etkisi ortadan
kalktı ve Afrika devletleri ciddi bir ekonomik çöküĢe sürüklendi. Bu durum Afrika‟yı adı
çökmüĢ ekonomilerle, tek parti yönetimleriyle, temelinde doğal kaynak mücadelesi yatan iç
savaĢlarla, soykırımlarla insan haklarının ağır ihlalleriyle anılan karanlık bir kıta haline
getirdi.
ABÖ‟nün kurulduğu ve etkin olmaya çalıĢtığı dönemin özellikleri kabaca budur.
ABÖ, 1960-1990 arasında, yukarıda özetlenen uluslararası ortamın yarattığı temel sorunlarla
mücadelede kıtasal iĢbirliğinin koordinasyonunu üstlendi. Dolayısıyla bu bölümde,
ABÖ‟nün geliĢtirdiği iĢbirliği mekanizmalarına ve örgütü dönüĢüme zorlayan nedenlere
75
Schraeder, 1994: 11-15.
![Page 59: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/59.jpg)
45
değinilecektir. DönüĢüm konusundaki farklı tutumlar değerlendirilecek ve yeni iĢbirliğinin
hangi temeller üzerine kurulduğu tespit edilmeye çalıĢılacaktır.
3.2 1990 Sonrasi Dönem: Ekonomik Pan-Afrikanizm
1990‟lı yıllar Afrika için “Afro-kötümserlik” yılları olarak anılır. Bu dönem, Afrika‟da
ve dünyada sömürgecilikle mücadele ruhunun artık söndüğü, Afrika‟nın adının iç savaĢlar,
anti-demokratik rejimler, kalkınma sorunları ve ağır dıĢ borç yükleriyle anıldığı bir
dönemdi. Uluslararası ortam da afro-kötümserliği körükler nitelikteydi. SSCB‟nin
dağılmasıyla ABD‟nin Soğuk SavaĢ‟tan galip çıkması, neo- liberal düzenin tüm dünyaya
hâkim olması anlamına geliyordu. Oysa Afrika, bu dönemde neo-liberal düzenin demokrasi,
insan hakları, hukukun üstünlüğü, iyi yönetiĢim gibi temel normlarından yoksundu.
SSCB‟nin dağılması, dolayısıyla iki kutuplu sistemin yıkılması, Afrika‟nın Soğuk SavaĢ
döneminde sahip olduğu kısmi pazarlık Ģansını da ortadan kaldırdı, yani Afrika bu dönemde
bir anlamda hazırlıksız yakalandı.
1990 yılında ABÖ, “Afrika‟daki Siyasal ve Ekonomik Durum, Dünyada Meydana
Gelen Köklü DeğiĢiklikler ve Afrika Ġçin Sonuçları Hakkında Bildiri: Bir Afrika Yanıtı Ġçin
Öneriler” (Declaration on the Political and Economic Situation in Africa and the
Fundamental Changes Taking Place in the World and the Implications for Africa: Proposals
for an African Response) adlı belgeyi yayımladı. Afrika‟yı küreselleĢmenin tehditlerine
karĢı hazırlamak amacıyla kaleme alınan bu belge, yeni dünya düzeninin Afrika için fayda
ve zararlarını ortaya koydu.
Buna göre, yeni dünya düzeninde Afrika‟nın çıkar ve
güvenliğini mevcut kurumlarıyla koruyamayacağı belliydi ve hedef uluslararası pazarlıkta
ve küresel ekonomide Afrika‟nın hak ettiği rolü oynamasını sağlayacak koĢulları
oluĢturmaktı. Afrika kendi siyasi ve ekonomik kaderini eline almak, büyüme ve kalkınma
stratejileri üstünde kendisi söz sahibi olmak istiyordu. Müdahale etmeme geleneğine sahip,
dayanıĢma ruhunu sömürgeciliğin varlığına dayandıran ABÖ‟nün Afrika‟nın bu
ihtiyaçlarına cevap veremeyeceği açıktı, üstelik bu dönemde bütünleĢmenin ekonomi
alanında derinleĢmesi ihtiyacı söz konusuydu.
Afrika‟nın uluslararası alanda hak ettiği yeri alması ancak ekonomik pazarlık Ģansını
arttırmasına bağlıydı. Bu nedenle bu dönemde bütünleĢmenin özellikle ekonomik alanda
derinleĢtirilmesi amacı ön plana alındı. Afrika Ekonomik Topluluğu‟nun (AEC-African
Economic Community) kurulmasıyla baĢlayan bu süreç, ABÖ‟nün AfB‟ye dönüĢmesi ile
![Page 60: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/60.jpg)
46
sonuçlandı.76
3.2.1 Ekonomik BütünleĢme Çabaları: AEC’nin KuruluĢu
Bu ortamda Afrika bütünleĢmesinde yeni dönem, AEC‟ni kurulmasıyla açıldı. LPA ile
planlanan kolektif kendine yetme temelinde ve kıtasal düzeyde kalkınmayı hızlandırma
amacıyla AEC, 49 devlet tarafından imzalanan Abuja AnlaĢması ile 1991 yılında kuruldu.
Amaç, aĢamalı olarak tüm Afrika ekonomilerinin bütünleĢmesiydi ve AEC, bu düzeyde bir
ekonomik bütünleĢmenin ihtiyaç duyduğu güçlü kurumsal yapıyı sağlamak amacıyla
formüle edildi. UlaĢtırma, haberleĢme, endüstri, tarım, enerji, eğitim, bilim ve teknoloji,
ticaret ve finans gibi belli sektörlerde bütünleĢme için 30–39 yıllık bir dönem öngörüldü.229
Bu 40 yıllık dönem, altı aĢamaya ayrıldı. Ġlk beĢ yıllık dönemde mevcut bölgesel ekonomik
örgütler güçlendirilecek ve gerekli bölgelerde yenileri kurulacaktı.
Sekiz yılda tamamlanması planlanan ikinci aĢamada, gümrük tarifeleri sabitlenecek,
ticaretin önündeki engeller kaldırılacak, bölgesel örgütlerin sektörel bütünleĢmesi ve uyumu
sağlanacak ve üçüncü ülkelere uygulanacak gümrük tarifeleri tekleĢtirilecekti. On yıllık
üçüncü aĢamada, serbest ticaret bölgesi oluĢturularak ticaret engelleri kaldırılacak ve ortak
gümrük tarifesine geçilecekti. Dördüncü aĢamada, iki yıl içerisinde Afrika Gümrük Birliği
kurulacaktı. BeĢinci aĢama, Afrika Ortak Pazarı‟nın kurulacağı dört yıllık bir dönemi
kapsıyordu. Bunun için Afrika Merkez Bankası‟nın kurulması ve ortak para birimine geçiĢ
öngörülüyordu. BeĢ yıllık son aĢamada ise, malların, insanların, sermaye ve hizmetlerin
serbest dolaĢımının sağlanması için Afrika Ortak Pazarı‟nın konsolidasyonu sağlanacak ve
tüm Afrika ekonomilerini bütünleĢtiren tek bir iç piyasa kurulacaktı.77
3.2.2 Sirte Deklarasyonu, Lomé Zirvesi ve Afrika Birliği’nin KuruluĢu
Afrika‟nın hem kıta içerisinde hem de uluslararası alanda karĢılaĢtığı sorunlar
neticesinde, değiĢen dünyaya uyum sağlamak amacıyla, ABÖ ġartı‟nın tadil edilmesi ilk kez
1979 yılında gündeme geldi. Bu amaç için kurulan ġartın Gözden Geçirilmesi Komisyonu
sayısız toplantı yaptı, ancak ġart‟ın özünü değiĢtiren önemli değiĢiklikler yapılmadı.
DeğiĢiklikler, daha çok çatıĢmaların çözümü mekanizmasını değiĢtiren Kahire
Deklarasyonu gibi, zirvelerde alınan ad hoc kararlar ve açıklamalarla yapıldı.78
Diğer yandan esas olarak 1990‟lı yılların baĢında ekonomik bütünleĢmenin 76
Wafula Okumu, 2009: 95.
77 Kouassi, 2007: 5.
78 Mwangni, 2009: 47.
![Page 61: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/61.jpg)
47
gündeme alınması, ABÖ‟nün geri plana atılmasına neden oldu.
Bu dönüĢüm sürecini baĢlatan ve hızlandırılması konusunda diğer Afrikalı liderleri
ikna eden Kaddafi oldu. 1997‟den beri Afrika‟da birliği güçlendirme amacında olan
Kaddafi, bu dönemde Arap devletlerinden beklediği desteği bulamadı. Arap Ligi, Lockerbie
bombalamasının79
Libya‟ya ardından uygulanan yaptırımlara sessiz kalınca Kaddafi,
yüzünü yeniden Afrika‟ya döndü. Libya‟nın, nüfusunun çoğunluğunu Araplar oluĢtursa da,
siyasi ve coğrafi açıdan bir Afrika ülkesi olduğunu dile getirmeye baĢlayan Kaddafi, bu
söylemi Afrika‟da birlik için verilen mücadeleyi yeniden canlandırma çabalarını
desteklemek amacıyla kullandı.80
Afrika devletlerinin Kaddafi‟nin bu arayıĢına cevap vermeleri onu cesaretlendirdi. Zira
1998‟de Burkina Faso‟da toplanan ABÖ Zirvesi‟nde, Lockerbie bombalaması nedeniyle BM
Güvenlik Konseyi‟nin Libya‟ya uyguladığı yaptırımları kaldırması çağrısı yapıldı.
Afrika‟da dayanıĢma ruhunun yeniden canlanması açısından tarihi bir olay olarak anılan bu
zirve, Kaddafi‟ye Nkrumah‟ın Afrika BirleĢik Devletleri‟ni kurma düĢüncesini yeniden
canlandırma konusunda cesaret verdi. 12–14 Temmuz 1999‟da Cezayir‟de yapılan 14.
Devlet ve Hükümet BaĢkanları Zirvesi‟nde Kaddafi, olağanüstü bir zirve toplanmasını ve
ABÖ‟nün geleceğinin tartıĢılmasını teklif etti. Zirve‟nin karar metninde, ABÖ‟yü
dünyada meydana gelen siyasi ve ekonomik geliĢmelerle baĢ edebilmesi konusunda daha
etkin kılmanın yol ve araçlarını tartıĢmak, Afrika‟yı küreselleĢmenin tehditleri karĢısında
kendi siyasal, sosyal ve ekonomik potansiyellerini korumak amacıyla en kısa zamanda
olağanüstü zirvenin toplanması gerektiği ifade edildi. GeçiĢ döneminde, 1963‟te yaĢanan
keskin gruplaĢma yaĢanmadı.
Bu dönemde uluslararası alanda meydana gelen köklü değiĢiklikler, özellikle yapısal
uyum programlarının ardından yaĢanan ekonomik çöküĢ ile baĢlayan Afro- kötümserlik
dönemi, tüm devletleri küresel ekonomiye tam anlamıyla eklemlenme ihtiyacına soktu. Bu
Ģartlar altında, iç siyasete aktarılsın ya da aktarılmasın, yeni dünya düzeninin kurum ve 79
Lockerbie olayı, 21 Aralık 1988‟de Pan-Amerikan Havayolları‟na ait bir yolcu uçağının Ġskoçya‟nın
Lockerbie kasabası üzerinde düĢmesi ve 270 kiĢinin yaĢamını yitirmesi ile sonuçlanan olaydır. Uçağın düĢme
sebebi, Libya asıllı Abdelbaset El Megrahi‟nin uçağa bomba yerleĢtirmesi olarak açıklandı. Libya ise, olayın
sorumluluğunu üstlenmeyerek sanığı yargılanması için teslim etmedi. BM Güvenlik Konseyi‟nin 748 sayılı
kararla Libya‟ya uyguladığı silah ambargosu 2003 yılında 1506 sayılı kararla kaldırıldı ve Libya Devlet
BaĢkanı Kaddafi, ölenlerin ailelerine toplamda 2.700.000.000 Dolar tazminat ödedi. Megrahi ise, 2001‟de
Hollanda‟da özel bir mahkemede mahkûm edildi, ancak kanser teĢhisi koyulduktan sonra 2009 yılında serbest
bırakıldı.
80 Khamis, 2006: 71.
![Page 62: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/62.jpg)
48
kurallarına dayanan bir örgütü acilen kurma ihtiyacı konusunda herkes hemfikirdi. Bu
sürecin lokomotifleri de küresel ekonomiyle en çok hemhal olan ülkeler oldu. Bir yandan
mali yardımlar ve dıĢ yatırımlar için cazip hale getirmek amacıyla Afrika imajının
düzeltilmesi kaygıları ağır basarken, diğer yandan da Afrika içinde bir pazar oluĢturma ve
ekonomik bütünleĢmenin derinleĢtirilmesiyle Afrika‟nın kendi kaynaklarına dayanarak
kalkınmasını sağlama çabası bu sürecin hızlandırıcıları oldu. Tüm Afrika devletlerini tek bir
devlet çatısı altında toplayacak bir bütünleĢme fikrinin özüne yine bir itiraz gelmemiĢ olması
dikkat çekicidir. Her bir Afrika devleti, bu düzeyde bir bütünleĢmenin er ya da geç
gerçekleĢmesi gerektiğine inanırken itirazlar, yine egemenliğe iliĢkin kaygılar nedeniyle,
zamanlama ve yöntemle ilgiliydi. Nitekim ileride değinilecek olan ve Afrika‟yı bu düzeyde
bir siyasal bütünleĢmeye götürmesi beklenen kıtasal hükümet konusu gündeme geldiğinde,
1963‟tekine benzer gruplaĢmalar gün yüzüne çıkacaktır.
3.2.3 Afrika Birliği’nin Yapısı ve Organları
AfB Kurucu AnlaĢması‟nın üçüncü maddesinde örgütün amaçları sayılmaktadır.
ABÖ‟den farklı olarak sayıca artan amaçlar artık BM sistemi içinde kalacağının iĢaretlerini
vermek ve sömürgeciliğin ortadan kaldırılması hedefiyle dayanıĢmacı ruhu ön plana almak
yerine kıtanın uluslararası alandaki konumunu güçlendirmeyi ve yeni dünya düzeninin
temellerini esas almaktadır. Bu amaçlar, hem kıtada siyasi iĢbirliğini ve ekonomik
bütünleĢmenin güçlendirilmesini hem de Afrika‟nın uluslararası alanda konumunun
yükseltilmesini ve küresel ekonomiyle bütünleĢmesini öngörmektedir.81
ABÖ ġartı‟nda yer alan sömürgeciliğin tüm biçimleriyle ortadan kaldırılması dıĢında,
ABÖ‟nün diğer tüm amaçları korundu. Bunlara ek olarak, siyasi ve sosyo-ekonomik
bütünleĢmenin hızlandırılması, kıta ve halkın çıkarlarıyla ilgili konularda ortak Afrika
tutumunun desteklenmesi ve korunması, barıĢ, güvenlik ve istikrarın geliĢtirilmesi,
demokratik ilke ve kurumların, halk katılımının ve iyi yönetiĢimin desteklenmesi, Afrika
Ġnsan ve Halkların Hakları ġartı ve diğer insan hakları belgelerine uygun olarak insan ve
halkların haklarının korunması ve desteklenmesi, kıtanın küresel ekonomide ve uluslararası
pazarlıkta hak ettiği yeri almasını sağlayacak uygun koĢulların yaratılması amaçları
anlaĢmaya girdi.82
AFB önüne daha ilerici ve cesur hedefler koymuĢ olmasına rağmen
1963‟te olduğu gibi, yine ne bu amaçlara ulaĢılmasını sağlayacak stratejiler belirlendi ne de
81
Magliveras ve Gino j. 2002: 416.
82 Constitutive Act of the African Union, Madde 3.
![Page 63: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/63.jpg)
49
örgütün organları arasında bu amaçlara ulaĢılmasını sağlayacak bir iĢbölümü yapıldı.
Dolayısıyla bu amaçlar bir “iyi dilek” listesinden öteye gidemedi, dünyanın geri kalanına
demokrasi, insan hakları, barıĢ, istikrar için ilke ve kuralların gündemde tutulduğu mesajı
iletilemedi.
AnlaĢmanın dördüncü maddesinde sayılan ilkelerde ise, önemli değiĢikliklere gidildi.
1963 kararına uygun olarak bağımsızlığın kazanıldığı andaki sınırlara saygı, Afrika
halklarının Birlik faaliyetlerine katılımı, Afrika kıtası için ortak savunma politikası
geliĢtirme, üye devletlerin barıĢ ve güvenliğin sağlanması için Birlik‟in müdahalesini talep
etme hakkı, Birlik çerçevesi içinde kendine yetme düĢüncesinin (self-reliance) ve cinsiyet
eĢitliğinin desteklenmesi, demokratik ilkeler, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve iyi
yönetiĢime saygı, dengeli ekonomik kalkınma için sosyal adaletin desteklenmesi, anayasal
olmayan yollardan hükümet değiĢikliklerinin reddedilmesi ve kınanması
ilkeleri anlaĢmada
yer aldı.
Bu ilkeler, Mbeki‟nin “Afrika Rönesansı” yaklaĢımının temel kaygılarını yansıtır
niteliktedir. Ancak anlaĢmada üstünkörü sayılan bu ilkeler, tüm üyelerinin iç ve dıĢ
politikalarının temel ilkeleri haline gelmediği ve AfB de kurumsal yetersizliklerden
muzdarip olduğu için hayata geçmeleri mümkün olmadı. Ġlkelerde yapılan değiĢikliklerde ilk
göze çarpan, bağımsızlıktan bu yana kıtanın her yerine yayılan iç savaĢların ve demokratik
olmayan rejimlerin yarattığı olumsuz imaj nedeniyle, Birlik‟in müdahaleden kaçınan pasif
tutumu değiĢtirme amacında olduğudur. ĠçiĢlerine karıĢmayı kesin bir Ģekilde reddeden
tutumdan, üyelerin talebi doğrultusunda ve barıĢ ve istikrarın tesisi amacıyla, Birlik‟e
müdahale hakkı tanınması önemli bir adımdır. Diğer yandan aynı maddenin h fıkrasında
Tanzanya‟nın talebiyle yapılan değiĢiklik sonucu savaĢ suçları, soykırım ve insanlığa karĢı
suçların yanı sıra yasal düzeni tehdit eden önemli durumlarda barıĢ ve güvenliğin sağlanması
için Birlik‟e müdahale hakkı verildi. Ancak bu suç kategorilerinin tanımları ve kapsamları
anlaĢmada belirlenmediği gibi herhangi bir uluslararası belgeye de atıf yapılmadı. Nitekim
hem bu eksiklikler hem de Birlik‟in muzdarip olduğu kurumsal ve mali yetersizlikler,
günümüze kadar herhangi bir etkin müdahale örneğinin olmamasına neden oldu. AfB‟nin
yapısı, ABÖ‟ye göre büyük farklılıklar göstermektedir. Eski örgütün organlarından sadece
Devlet ve Hükümet BaĢkanları Meclisi korunmuĢ, onun dıĢında tamamen yeni bir
yapılanmaya gidilmiĢtir. AnlaĢmaya göre yeni yapının organları; Meclis, Yürütme Konseyi,
Pan-Afrikan Parlamento, Adalet Divanı, Komisyon, Daimi Temsilciler Komitesi, Özel
![Page 64: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/64.jpg)
50
Teknik Komiteler, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey ve Finansal Kurumlardır.83
3.2.4 Meclis
Üye ülkelerin devlet ve hükümet baĢkanlarından oluĢan ve ABÖ ile benzer Ģekilde,
örgütün en yüksek karar alma organı olan Meclis‟in yetki ve görevlerinde önemli
değiĢiklikler yapıldı. Birlik‟in genel politikasını belirleme, diğer organların faaliyetlerini
denetleme ve ġart tarafından gerekli görülen konularda özel komisyonlar kurma görevlerinin
yanı sıra, savaĢ ve benzeri acil durumlarda Yürütme Konseyi‟ne direktif verme, Adalet
Divanı yargıçlarını ve Komisyon baĢkanını atama, bütçeyi kabul etme Meclis‟in görev ve
yetkileri arasında sayılmıĢtır. Bir diğer önemli nokta, Meclis‟in gerekli gördüğü durumlarda
görev ve yetkilerini Birlik‟in herhangi bir organına devretme hakkının olmasıdır.
Bu devir hakkı, acil durumlarda karar alınmasını hızlandırmak üzere organlar
arasında görev dağılımının tam olarak yapılabilmesi için düzenlendi. Toplanma ve karar
alma usulünde herhangi bir değiĢiklik yapılmadı. En önemli değiĢiklik ise, ABÖ döneminde
bağlayıcı karar alma yetkisi bulunmayan Meclis‟in artık Adalet Divanı sayesinde kararların
uygulanmasını sağlamak amacıyla bir yaptırım mekanizmasına kavuĢmasıdır.
3.2.5 Yürütme Konseyi
Yürütme Konseyi, ABÖ‟nün yürütme organı olan Bakanlar Konseyi ile aynı Ģekilde
örgütlendi. Ancak Birlik çatısı altında sadece Meclis tarafından alınan kararların
uygulanmasından sorumlu bir yürütme organı olmaktan çıkarılarak belli alanlarda karar
alma yetkisi ile de donatıldı. Konsey, özellikle ekonomik bütünleĢme alanında politikaların
uyumlulaĢtırılmasının beklendiği alanlar olan dıĢ ticaret, enerji, endüstri ve mineral
kaynaklar, gıda, tarım, hayvancılık ve ormancılık, su kaynakları ve sulama, çevre koruma,
insani müdahale ve felaketlere cevap, ulaĢım ve haberleĢme, sigortacılık, eğitim, kültür ve
insan kaynakları geliĢimi, bilim ve teknoloji, vatandaĢlık, ikamet ve göçle ilgili konular,
ana ve çocuk sağlığı ve engeliler de dâhil olmak üzere sosyal güvenlik alanlarında bağlayıcı
karar alma yetkisine sahiptir.84
Bu kadar geniĢ alanda karar alma ve uygulama yetkisine
sahip olan Konsey, Meclis ile benzer Ģekilde yetki ve görevlerini herhangi bir özel ve teknik
komiteye devretme hakkına da kavuĢturuldu. Bu hak, hem iĢbölümünün sağlanması için
hem de Konsey‟in Meclis kararlarını uygulayabilecek mekanizmalara kavuĢturulabilmesi
için tanındı. Diğer yandan Birlik‟in temel organları arasında sayılan Daimi Temsilciler
83
Constitutive Act of the African Union, Madde 13/1.
84 Constitutive Act of the African Union, Madde 13/3.
![Page 65: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/65.jpg)
51
Komitesi, Yürütme Konseyi‟nin çalıĢmalarını hazırlamakla yükümlüdür. AFB‟ye akredite
büyükelçilerden müteĢekkil olan Komite, Konsey‟in yükünü azaltmak amacıyla onun
direktifleri doğrultusunda çalıĢmaktadır. Dolayısıyla ABÖ döneminde devletlerinin siyasi ve
ekonomik çıkarlarını örgüt nezdinde koruma iĢlevi gören büyükelçiler, AfB çatısı altında
yürütme mekanizmasının bir parçası haline geldi ve Konsey‟in direktiflerine bağlı kılındı.85
3.2.6 Pan-Afrikan Parlamento
Abuja AnlaĢması‟nda AEC‟ye bağlı olarak kurulması tasarlanan Pan-Afrikan
Parlamento, AfB‟nin kurucu anlaĢmasında, Birlik‟in temel organlarından birisi olarak
sayıldı ve 2004 yılında Abuja AnlaĢması‟na ek bir protokolle kuruldu. Avrupa
Parlamentosu‟nun bir örneği olarak tasarlanan bu parlamento, kalkınma ve ekonomik
bütünleĢme konularına Afrika halklarının tam katılımını sağlamak amacıyla
oluĢturuldu. Bu sayede kıtada demokratik siyasal kültürün ve kıtasal bütünleĢmenin
geliĢmesi hedeflendi.
KuruluĢunu takiben ilk beĢ yılda bir danıĢma organı gibi iĢ gören
parlamentonun, bir geçiĢ döneminin ardından temel yasama organına dönüĢtürüleceği
ifade
edildiyse de henüz bu konuda somut bir adım atılmadı.86
Parlamento, en az bir kadın olmak üzere her ülkeden belirlenecek beĢ seçilmiĢ
parlamenterden oluĢmaktadır. Parlamenterlerin seçiminde her ülke meclisinde farklı siyasi
görüĢlerin temsili zorunludur.
Avrupa Parlamentosu ile benzer Ģekilde parlamenterler
ülkelerinin temsilcileri değildir ve oylamalara ülkeleri adına değil Ģahsi olarak
katılmaktadırlar. Bu sistemin iĢleyebilmesi için, Pan-Afrikan parlamenterlerinin kendi
ülkelerinde her türlü bağıĢıklıktan yararlanmaları garanti altına alınmıĢtır.
3.2.7 Komisyon
Komisyon, ABÖ‟deki Genel Sekreterlik makamına denk düĢen organdır. Birlik‟in
sekretaryası iĢlevi gören Komisyon, baĢkan, baĢkan yardımcıları ve komisyonerlerden
oluĢmaktadır. ABÖ‟de Genel Sekreter Meclis tarafından atanırken, Komisyon BaĢkanı, üye
ülkelerin birer oy hakkının bulunduğu seçimle göreve gelir. Birlik‟in uluslararası alanda
temsilini gerçekleĢtiren komisyon baĢkanının özellikle demokratik yönetimlerin iĢ baĢında
olduğu ülkelerden seçilmesi konusunda bir hassasiyet vardır. Ancak adaylık konusunda
yazılı kriterler olmaması, adayları değerlendiren ve bir ön elemeden geçiren bir kuruldan
yoksun olunması, seçim kampanyasına en çok bütçe ayırabilen adayın komisyon
85
Constitutive Act of the African Union, Madde 21
86 Mbete, 2008: 307.
![Page 66: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/66.jpg)
52
baĢkanlığına yükselmesine neden olmaktadır. 87
Komisyon Tüzüğü‟nün kabul edildiği 2002
yılındaki Durban Zirvesi‟nde cinsiyet eĢitliğinin gözetilmesi amacıyla kadın ve erkek
komisyonerlerin eĢit sayıda olmasına karar verildi. Bu, benzer organlarda çoğunlukla %30
kadın oranının gözetildiği göz önüne alındığında oldukça ilerici bir adımdır.
3.2.8 BarıĢ ve Güvenlik Konseyi
BarıĢ ve Güvenlik Konseyi (PSC-Peace and Security Council), 26 Aralık 2003 tarihli
protokolle kuruldu. BM Güvenlik Konseyi ile benzer Ģekilde, Afrika‟da barıĢ, güvenlik ve
istikrarın desteklenmesi, anlaĢmazlıkların çatıĢmaya varmadan önleyici diplomasi yoluyla
çözülmesi, müdahale ve insani eylemlerin yönetimi ile sorumlu kılındı.
PSC‟nin temel
görevi, ortak bir savunma politikası geliĢtirmekti. Protokolde PSC‟nin daimi bir karar
alma organı olduğu ifade edildi. Bunun açık anlamı, PSC‟nin bir yürütme organı olarak
tasarlandığı, yasa yapma ve yargılama yetkilerinden yoksun bırakıldığıdır. PSC‟nin amaçları
arasında, çatıĢmaların önlenmesi çabalarının bir parçası olarak, demokratik uygulamaların,
iyi yönetiĢim ve hukukun üstünlüğünün, insan hakları ve temel özgürlüklerin, insan
hayatının kutsallığına saygının ve uluslararası insani hukukun desteklenmesi ve
geliĢtirilmesi sayılmaktadır. Dolayısıyla Afrika‟da kurulmak istenen çatıĢmaların
çözümü mekanizması, yukarıda sayılan ilke ve kuralların ihlalini birer çatıĢma faktörü
olarak görmektedir.
ABÖ‟nün müdahaleden kaçan pasif tutumunu ortadan kaldırma çabalarının bir parçası
olarak Protokol‟de, kurucu anlaĢmasının 4. maddesi gereği, AfB‟nin ağır ihlaller kabul
edilen savaĢ suçu, insanlığa karĢı suç ve soykırım suçlarının iĢlenmesi durumunda müdahale
hakkı olduğu teyit edildiği gibi üye ülkelere de Birlik‟in müdahalesini talep etme hakkı
tanındı. Tüm bunlar göz önüne alındığında, PSC ile barıĢ ve güvenlik sistemi, geleneksel
barıĢ ve güvenlik anlayıĢının yanı sıra, insani güvenlik anlayıĢı ve bölgesel müdahale
hakkının üstüne bina edildi.
3.2.9 Diğer Organlar
Birlik‟in diğer organları, karar alma sürecinden ziyade yürütme mekanizmasının
iĢleyiĢini kolaylaĢtırmaları ve gerekli hallerde danıĢma görüĢü sunmaları amacıyla
tasarlandı. Bunlardan ilki olan ve Bakanlar Konseyi‟ne karĢı sorumlu kılınan özel teknik
komiteler, özellikle ekonomik bütünleĢmenin hedeflendiği sektörlere yönelik olarak
87
Mohamed, 2009: 71.
![Page 67: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/67.jpg)
53
tasarlandı. Buna göre, kırsal ekonomi ve tarım, para ve finans, gümrük, ticaret ve göç,
endüstri, bilim, teknoloji, enerji, doğal kaynaklar ve çevre, ulaĢtırma, telekomünikasyon ve
turizm, sağlık, emek ve sosyal iĢler, eğitim, kültür ve insan kaynakları alanlarında faaliyet
gösterecek komiteler anlaĢma ile kuruldu. Ġlgili alanda üye devletlerin hükümetlerinde
bakanlık görevi sürdürenler ile üst düzey yetkililerden müteĢekkil olan komitelerin
kapatılması, yeniden yapılandırılması veya yeni komitelerin açılması yetkisi, Meclis‟e
verildi.88
Komitelerin temel görevi, ilgili alanda program ve projeler üreterek bunları
Yürütme Konseyi‟ne sunmak, yine ilgili alanlarda Birlik organları tarafından alınan
kararların uygulanmasını denetlemek ve değerlendirmek, Yürütme Konseyi‟nin isteği veya
kendi inisiyatifi ile yürütme süreçleri ile ilgili rapor ve tavsiyeler hazırlamaktı.89
DanıĢma organı olarak tasarlanan bir baĢka organ olan Ekonomik, Sosyal ve Kültürel
Konsey (ECOSOCC-Economic, Social and Cultural Council), üye devletlerin farklı sosyal
ve profesyonel gruplarından müteĢekkildir.
Yeni dönemde Afrika‟da sivil toplumun
geliĢmesine AfB‟nin de katkı sağlaması ve halk katılımının farklı alanlardan desteklenmesi
amacıyla oluĢturuldu. Ancak hangi kuruluĢların ECOSOCC nezdinde sivil toplum kuruluĢu
olarak kabul edileceğine dair bir düzenleme henüz yapılmadı. Bu nedenle, sadece devletler
tarafından tanınan ve faaliyetlerine izin verilen kuruluĢlar mı konseye katılabilecek, bir ülke
içerisinde ayrılıkçı mücadele veren bir etnik grubu temsil eden bir sivil toplum kuruluĢu
konsey üyeliğine kabul edilecek mi soruları yanıtsız kaldı. Nitekim pek çok ülkede sivil
toplumun geliĢmesine uygun bir demokratik ortamdan yoksunluk, bir ülkede yasal olarak
faaliyet gösteren bir kuruluĢun, diğer bir ülkede yasadıĢı ilan edilmesine neden olabiliyor.
Ġfade ve örgütlenme özgürlüğü ile doğrudan alakalı bu konuda karar verme yetkisinin
devletlerde mi yoksa AfB‟de mi olacağı ne anlaĢmayla ne de konsey tüzüğü ile belirlendi.90
AnlaĢma ile kurulması öngörülen finansal kuruluĢlar, Afrika Merkez Bankası, Afrika
Para Fonu ve Afrika Yatırım Bankası‟dır.
Bunlar, AfB‟nin gündeme aldığı ekonomik
bütünleĢmenin temel kuruluĢları olarak tasarlandı ve AEC‟nin kuruluĢu ile planlanan
bütünleĢme sürecini hızlandırmak amaçlandı. AnlaĢma ile kurulacağı belirtilen bir baĢka
organ ise, Afrika Adalet Divanı‟dır. Divan‟ın kuruluĢu ileride anlaĢmaya ek olarak
hazırlanacak bir protokole bırakıldı. En yüksek yargı organı olan Divan‟ı kuran protokol, 11
Temmuz 2003‟te imzaya açıldı ve 11 ġubat 2009‟da yeterli sayıda üyenin protokolü
onaylamasıyla yürürlüğe girdi. Altı yıllığına seçilen 11 yargıcın görev yaptığı Divan‟ın
88
Constitutive Act of the African Union, Madde 14.
89 Constitutive Act of the African Union, Madde 15
90 Constitutive Act of the African Union, Madde 19
![Page 68: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/68.jpg)
54
temel görevi, kurucu anlaĢmanın, uluslararası hukukun, kararların, anlaĢmaların yorumu ve
uygulanması ile yükümlülük ihlallerinin cezalandırılması ve buna bağlı anlaĢmazlıkların
çözülmesiydi.
Diğer yandan 1986 yılında yürürlüğe giren Afrika Ġnsan ve Halkların Hakları ġartı,
hukuki denetim yapacak bir mahkeme öngörmemiĢti. ġart‟ın yürürlüğe girmesinden bir yıl
sonra, ġart‟ın uygulanması ve yorumlanmasından sorumlu kılınan Afrika Ġnsan ve
Halkların Hakları Komisyonu ihdas edilmiĢti. Komisyon, yapılan baĢvurular hakkında
rapor hazırlama, ağır ve kitlesel ihlal durumlarında konuyu Devlet ve Hükümet
BaĢkanları Meclisi önüne getirme ve önerilerde bulunma ile yetkilendirilmiĢti.91
9 Haziran
1998‟de imzaya açılan Afrika Ġnsan ve Halkların Hakları Mahkemesi (AĠHHM)‟nin
kurulmasına iliĢkin protokol ise AfB‟nin kurulmasının ardından 25 Ocak 2004‟te yeterli
onaya ulaĢarak yürürlüğe girdi.
AĠHHM‟nin kuruluĢu ile amaçlanan, uluslararası hukukun yorumu ve ihlallerinin
önlenmesi hem de kıtada giderek artan insan hakları ihlallerinin cezalandırılmasıydı. Kurucu
anlaĢmanın, AĠHHM‟yi kuran protokolün ya da üye devletler tarafından onaylanmıĢ
herhangi bir insan hakları belgesinin yorumu ve uygulanmasına iliĢkin her türlü konu,
Mahkeme‟nin yargılama yetkisindedir. Bir vatandaĢı bir baĢka ülkede insan hakları ihlaline
kurban olan ülkenin, hakkında haksız yere suçlamada bulunulan ülkelerin ve Afrika‟daki
hükümetlerarası kuruluĢların Mahkeme‟ye baĢvurma hakkı vardır. Bunları yanı sıra sivil
toplum kuruĢları ile bireylere de Mahkeme‟de dava açma hakkı tanınmıĢtır.
Ancak bu
hakkın kullanılabilmesi için hakkında dava açılan devletin Mahkeme‟nin yetkisini tanıdığını
beyan etmesi gerekmektedir.
Özellikle bu yetki sorunu nedeniyle Mahkeme‟nin
kurulması, Komisyon‟un yetkilerini ortadan kaldırmadı, aksine yeniden tanımlandı. Zira
ilgili taraf devletin mahkemenin yetkisini tanıyan bir bildirim yapmamıĢ olması halinde,
mağdurlar, ilgili kiĢiler veya sivil toplum kuruluĢları, eskiden olduğu gibi, Komisyon‟a
baĢvurmak mecburiyetindedirler.
2008 yılında hem örgütün kararlarının uygulanmasının sağlanması hem de ihlallerin
cezalandırılması konusunda tek bir yargı organına sahip olması gündeme geldi. Bu
bağlamda Adalet Divanı ile AĠHHM‟sini birleĢtiren Afrika Adalet ve Ġnsan Hakları
Divanı‟nın Kurulmasına ĠliĢkin Protokol, 1 Temmuz 2008‟de imzaya açıldı. Ancak bu
protokol yeterli onaya ulaĢılamaması sebebiyle henüz yürürlüğe girmedi.
ABÖ ile AfB arasında amaç ve ilkelerin yanı sıra ve bu farklılıklara uygun olarak, yapısal
91
African Union, Protocol of the Court of Justice of the African Union, Madde 3: 11, 18
![Page 69: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/69.jpg)
55
farklılıklar da dikkat çekmektedir. ABÖ‟de karar alma yetkisi, yalnızca Devlet ve Hükümet
BaĢkanları Meclisi‟ndeydi. AfB‟de yine en yüksek karar alma organı Meclis olmakla
birlikte yetkileri sayıca arttı. Adalet Divanı ile bir yaptırım mekanizması oluĢturuldu ve Pan-
Afrikan Parlamentosu‟nun karar alma süreçlerindeki etkinliği arttırılarak demokratikleĢme
süreci desteklendi.
Diğer yandan, ABÖ‟nün içiĢlere karıĢmamayı öngören pasif tutumunu tamamen
ortadan kaldırmak amacıyla, önemli durumlarda Birlik‟e içiĢlere müdahale hakkı verildi.
Anayasal olmayan yollardan meydana gelen hükümet değiĢiklikleri, Birlik faaliyetlerinden
uzaklaĢtırılma yaptırımına bağlandı. Dolayısıyla, ABÖ‟nün üye devletlerin gönüllü
iĢbirliğine dayalı iĢleyiĢ sistemi tamamen değiĢtirildi, AfB‟ye zorlayıcı mekanizmalar
kazandırıldı. AfB ile bütünleĢme sürecinin gündemi de tamamen değiĢti.
ABÖ, sömürgeciliğin ortadan kaldırılması temel hedefi üzerinden kurulmuĢ
dayanıĢmacı bir birliktelikti. AfB, AEC ile gündeme gelen ve ekonomik bütünleĢmenin
siyasi bütünleĢmeyi öncelemesi gerektiğini öngören anlayıĢ üzerine kuruldu. Pan-Afrikan
Parlamentosu, AĠHHM, ECOSOCC gibi kurumlar aslında tam da Avrupa Birliği‟ni örnek
alarak kurulması istenen organlardı. Tüm bu hedefler ve bu hedeflere ulaĢılması için
kurulması gerekli görülen yapılanma, AfB çatısı altında oluĢturuldu. Ancak tek çatı altında
toplanma, hem finansal hem kurumsal yetersizliklerden muzdarip olan AfB‟nin iĢleyiĢini
oldukça güçleĢtirdi. 21. yüzyılın tehditleriyle baĢ etmek, kıtanın küresel ekonomiye eĢit bir
Ģekilde eklemlenmesini sağlamak herkesin üzerinde uzlaĢtığı temel hedeflerdi. Ancak tek bir
karar alma organına sahip tek bir örgütün, siyasi, ekonomik, hukuki, kültürel, sosyal
alanlarda tüm kıtayı düzenlemesi beklenemez. Avrupa Birliği‟nin kurumsal yapılanmasını
taklit eden ve ekonomik bütünleĢme hedefini öncelik olarak belirleyen AfB, aslında tüm
kıtada BirleĢmiĢ Milletler‟in evrensel rolünü oynamayı istemektedir.
AFB, temelde makro-bölgesel bir siyasal örgüt olarak planlandı. Egemenliğin, toprak
bütünlüğünün, bağımsızlığın korunması; demokratik ilke ve kurumların, halk katılımının ve
iyi yönetiĢimin desteklenmesi; insan ve halkların haklarının korunması hedefleri, örgütün bu
niteliğini ortaya koymaktadır. Birlik, tüm bu alanlarda ve tüm kıta genelinde hukuku
yaratmak ve uygulamakla yükümlüdür. Diğer yandan siyasal ve ekonomik bütünleĢme
hedefi tüm diğer hedeflerden daha öncelikli kalmaya devam etti. AEC‟nin kuruluĢu ile
ekonomik bütünleĢmenin, siyasal bütünleĢmeyi önceleyeceği konusunda görüĢ birliği ortaya
çıktı. Aslında, Avrupa Birliği‟ni gerçek anlamda model alan ve neofonksiyonalist bir örgüt
olarak kurulan AEC idi. UlaĢtırma, haberleĢme, endüstri, tarım, enerji, eğitim, bilim ve
teknoloji, ticaret ve finans gibi belli sektörlerde sağlanması amaçlanan bu bütünleĢmenin,
![Page 70: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/70.jpg)
56
spill-over etkisi sonucu diğer sektörlere yayılması beklendi. AĢamalı olarak bölgesel
ekonomik örgütler eliyle sektörel bütünleĢme sağlanacak, gümrük birliği ve ortak pazar
kurulacak, ortak para birimine geçilecek ve tüm Afrika‟da tek bir iç piyasa yaratılacaktı. Bu
fonksiyonel spill-over gerçekleĢtiğinde siyasal spill-over süreci baĢlayacak, Afrika‟da
siyasal bütünleĢme kendiliğinden ortaya çıkacak ve egemenliğin devri Afrika devletleri için
büyük bir sorun olmaktan çıkacaktı. Neofonksiyonalist formülasyonu temel alan bu
bütünleĢme çabası, varsayıldığı kadar hızlı olmasa da, Afrika‟da iĢleyebilirdi.
Kıtada yeni dönemde böyle bir sürecin öncülüğünü yapacak ve maliyetini
üstlenebilecek Güney Afrika, Nijerya kısmen Libya gibi ekonomik güçler de yavaĢ yavaĢ
ortaya çıkmaktaydı. Ancak AfB‟nin kurulmasının hızla gündeme alınması ve yeni kurulan
örgütün bir yandan AEC ile oluĢturulan bu neofonksiyonalist bütünleĢme gündemini miras
alması, diğer yandan kıtada bir Ģemsiye örgüt olarak siyaset, hukuk, ekonomi, güvenlik gibi
tüm alanları düzenleme çabası, her iki süreci de baltaladı.92
Nitekim daha yapılan planların
iĢleyip iĢlemeyeceği görülemeden siyasal bütünleĢmeyi yeniden hızlandırma çabaları
gündeme geldi.
3.3 Afrika’da BütünleĢmeye Son Noktayi Koyma Çabalari: Afrika Birlik Hükümeti
Henüz kurulan AFB, kendi kimliğini inĢa etme sürecindeyken, Kaddafi, 2005‟te
toplanan 4. Meclis Zirvesi‟nde bir birlik hükümeti kurarak siyasal bütünleĢmeyi tam olarak
gerçekleĢtirme teklifini yineledi.93
Teklifin özüne, yani kıtasal bir hükümetin kurulmasına,
yine bir itiraz gelmedi, ancak acele bir karar vermeden önce teklifin iyice tartıĢılması
gerektiğine hükmedildi. Tklifin değerlendirilmesi ve olası bir birlik hükümetinin içeriğinin
ne olması gerektiğine dair çalıĢmalar yapmak üzere Uganda‟nın baĢkanlığında bir komite
oluĢturuldu ve komitenin en kısa sürede raporunu Meclis‟e sunmasına karar verildi.
“Yedili Komite” olarak adlandırılan bu komite, konunun tüm Afrika ülkelerinden
temsilcilerin katılımıyla tartıĢılması amacıyla, 12–13 Kasım 2005‟te Nijerya‟da “Afrika ve
DeğiĢen Küresel Düzenin Tehditleri: Bir Birlik Hükümetinin Arzulanabilirliği (Africa and
the Challenges of the Changing Global Order: Desirability of a Union Government)” baĢlıklı
bir konferans düzenledi. Konferansa, devlet ve hükümet baĢkanları ile bölgesel ekonomik
örgüt temsilcilerinin yanı sıra sivil toplum örgütlerinden temsilciler de katıldı. Birlik
92
Mohamed, 2003: 79.
93 Wapmuk, 2009: 658.
![Page 71: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/71.jpg)
57
hükümeti nosyonunun açık anlamının tartıĢılması, böyle bir hükümeti kurarken
karĢılaĢabilecek kuruluĢ, iĢleyiĢ ve yapıya dair tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikeleri aĢma
yollarının tespit edilebilmesi ve tüm bu tartıĢmalara halk katılımının sağlanabilmesi için
toplanan konferanstan, dört temel sonuç çıktı. Öncelikle, birlik hükümetinin gerekliliği
konusunda hiçbir Afrika devletinin Ģüphesi yoktur.
Ġkinci olarak, bu hükümet sadece devletlerin değil, Afrika halklarının da birliğini
temsil etmelidir, yani sadece siyasal değil, sosyal bütünleĢmenin de ifadesi olmalıdır.
Hükümetin kuruluĢunda aĢamalı artırımcılık (gradual incrementalism) ilkesi esas
alınmalıdır. Bu ilkeye göre, hükümet doğrudan kurulmamalı, ulusal egemenliklerin
devri aĢama aĢama gerçekleĢmelidir. Son olarak, bölgesel ekonomik örgütler, aĢama aĢama
gerçekleĢecek bu sürecin temel unsuru olmalıdır.94
Katılımın yüksek olduğu bu konferans, konuyu her kesimden katılımcının tartıĢmasına
açtı. Sonuç bildirgesinde, birlik hükümetini kurma kararlılığı teyit edildi, ancak birlik
hükümetinin ne olduğu ve neden Afrika‟nın tek bir hükümete ihtiyaç duyduğu soruları
yanıtsız kaldığı gibi, bir yol haritası da çizilemedi. Bu konferans daha çok halk katılımlı bir
tartıĢma platformu oluĢturma amacı taĢıdığından, devletler arasında tartıĢmalara ve
gruplaĢmalara sahne olmadı. Tutumların net Ģekilde ortaya çıkması için henüz erkendi.95
Yedili Komite hem konferans çıktılarını hem de yürütülen çalıĢmaları derlediği raporunu,
2006 yılında Komisyon‟a sundu. Üç ana bölümden oluĢan çalıĢmanın ilk bölümünde,
Afrika‟da bütünleĢmenin tarihçesi değerlendirildi. Birlik hükümetinin çerçevesinin
çizilmeye çalıĢıldığı ikinci bölüm ise ortak değer ve çıkarlar ile birlik hükümetinin
odaklanması gereken stratejik noktaları ele aldı. Bu bölümde yapılan temel tespit, Afrika‟nın
dıĢ bağımlılığının yüksek düzeyde olduğu ve özellikle teknoloji, ticaret, eğitim ve sağlık
alanlarında Afrika‟nın ulusal, bölgesel ve kıtasal düzeyde potansiyelinden yeterince
yararlanamadığıdır. Bu kabul üzerine kurulacak bir kıtasal hükümet, bu potansiyelden her
düzeyde yararlanmanın yolunu açacaktır. Bu nedenle birlik hükümetinin yoğunlaĢması
gereken stratejik alanlar; kıtasal bütünleĢme, eğitim, kalkınma, bilim ve teknoloji, enerji,
çevre, dıĢ iliĢkiler, gıda, tarım ve su kaynakları, toplumsal cinsiyet ve gençlik,
yönetiĢim ve insan hakları, sağlık, endüstri ve yer altı kaynakları, finans, barıĢ ve güvenlik,
spor ve kültür, ticaret ve gümrük birliği, altyapı, haberleĢme teknolojileri ve biyoteknoloji
olmalıdır.
Bunun açık anlamı, kurulacak birlik hükümetinde tüm bu stratejik alanları
94
African Union, 2005: 4–9.
95 African Union, 2006: 6–8.
![Page 72: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/72.jpg)
58
düzenleyecek birer bakanlığa ihtiyaç olduğudur. Birlik hükümeti üzerine sürdürülen
tartıĢmalarda, özellikle egemenliğin devrine iliĢkin hassasiyetler söz konusu olduğunda,
sadece ekonomi, dıĢ iliĢkiler ve savunma alanlarının birlik hükümetinin yetkisine
bırakılması gündeme gelmekteydi. Ancak çalıĢmada birlik hükümeti altında düzenlenmesi
önerilen alanlar oldukça kapsamlıdır ve değil kıtasal düzeyde ulusal düzeyde dahi
düzenlenmesi mevcut Ģartlar altında Afrika ülkeleri için oldukça zordur.
ÇalıĢmanın son bölümünde, birlik hükümeti ve Afrika BirleĢik Devletleri‟nin
kurulması için kıtasal, bölgesel ve ulusal düzeyde geçici bir yol haritası çizmeye çalıĢıldı.
2006–2009 yıllarını kapsayan ilk dönemde kıtasal düzeyde hükümetin düzenlemesi gereken
stratejik alanların belirlenmesi ve bu hükümetin finansman kaynaklarının neler olacağının
tespit edilmesi vurgulandı. Diğer yandan kıtasal hükümetin uluslararası alanda temsiliyeti ve
diaspora ile iliĢkilerinin nasıl olacağı da bu ilk dönemde yapılması gerekenler arasında
sayılıyordu. Buna göre, hükümette yer alması gereken bakanlıklara karar verilmesi ve
AfB‟nin mevcut organlarının da yeni düzenlemeye uygun Ģekilde görev tanımlarının
yapılması gerekmektedir. Bu hazırlık döneminin ardından, 2009–2012 yıllarını kapsayacak
ikinci dönemde ise, artık AfBD için anayasa taslağının hazırlanıp dönem sonuna kadar
kabul edilmesi gerektiği öngörüldü.
Bölgesel düzeyde, ilk dönemde yapılması gerekenler, bölgesel ekonomik örgütlerin
birbirleriyle ve kıtasal hükümet kurma projesinin amaçlarıyla uyumlulaĢtırılması, bölgesel
düzeyde bu süreç için izleme mekanizmaları geliĢtirilmesi ve birlik hükümeti düĢüncesinin
her bölgede benimsetilmesi olarak sıralandı. Ġkinci dönemde ise, bölgesel ekonomik
örgütlerin kiĢilerin serbest dolaĢımı ve ikamet hakları ile ilgili düzenlemeler yapması ve
anayasa hazırlık çalıĢmalarına destek vermesi bekleniyordu.
Ulusal düzeyde, ilk dönemde birlik hükümeti konusunda alınan kararların ulusal
yasalara aktarılması, birlik hükümeti için ulusal seçim bölgelerinin belirlenmesi, birlik
hükümeti düĢüncesinin benimsetilmesi ve ulusal izleme mekanizmalarının oluĢturulması
gerekiyordu. Ġkinci dönemde, AfBD anayasası çalıĢmalarına destek verilmesi
bekleniyordu.290
Dolayısıyla ilk dönem, her üç düzeyde de birlik hükümeti için gerekli ön
hazırlıkların yapılacağı, 2012 yılında sona erecekti. Ġkinci dönem artık birlik hükümetinin
iĢlemeye baĢlayacağı dönem olarak tasarlanmıĢtı. 2015 yılı itibarıyla baĢlayacak son
dönemde ise, AfBD anayasası tüm Afrika ulusları tarafından kabul edilecek, seçimler
yapılacak ve AfBD uluslararası alanda tanınan bir devlet olarak kurulacaktır.
![Page 73: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/73.jpg)
59
3.4 Accra Zirvesi ve Birlik Hükümeti DüĢüncesine Doğrudan ve AĢamalı YaklaĢımlar
Raporun ele alındığı 29–30 Ocak 2007‟de Addis Ababa‟da yapılan Meclis Zirvesi‟nde,
Temmuz ayında Accra‟da, sürecin değerlendirilmesi ve nihai kararı verilebilmesi için
“büyük tartıĢma” (Grand Debate) yapılmasına karar verildi. Devlet baĢkanları düzeyinde
AFB‟nin kurumsal geleceğinin tartıĢılması için yapılan ve 41 devlet baĢkanının söz aldığı bu
toplantıda, 1963‟tekine benzer gruplaĢmalar ortaya çıktı. Bu gruplaĢmaların ilk iĢaretleri,
Ekim 2006‟daki Güney Afrika Cumhuriyeti‟nin önderliğindeki Güney Afrika Kalkınma
Topluluğu (SADC- Southern Africa Development Community) Zirvesi ile Libya‟nın
önderliğindeki 2–3 Haziran 2007‟de yapılan Sahel-Sahra Devletleri (CEN-SAD-Sahel-
Saharan States) Zirvesi‟nde verildi. Burada devletler, Accra öncesi tutumlarını netleĢtirirken
tartıĢma için taktiklerini de belirleme fırsatı buldular. Ancak hatırda tutulmalı ki, 2007
yılında beliren bu gruplaĢma, 1963 yılındaki gibi yıllara yayılan çeĢitli konferans ve zirveler
sonucunda ortaya çıkmadı, dolayısıyla bir ön hazırlık sürecinden geçmiĢ net tutumlar söz
konusu değildi. Bu durum, Accra Zirvesi süresince kimi devletlerin tutumlarının
değiĢmesine, kimilerinin ise birlik hükümeti konusundaki düĢüncelerini açıkça ortaya
koyamamasına neden oldu. Gruplar içerisindeki bu değiĢkenlik, zirvenin sonuçsuz
kalmasında etkili oldu. Büyük TartıĢma‟da, 1963‟teki gruplaĢma ile benzer Ģekilde,
doğrudan ve aĢamalı yaklaĢımı benimseyen iki ana grup ortaya çıktı.
3.5 Sömürgeciliğin Ortadan Kaldırılması
Afrika devletleri, bağımsızlık sürecinin baĢlamasıyla birlikte pek çok konuda keskin
gruplaĢmalardan muzdarip olsa da, uluslararası alanda bir “Afrika yaklaĢımı”nın
geliĢtirilebileceği ve iĢbirliğinin sağlanabileceği en önemli alan, sömürgecilik ve ırkçı
rejimlere karĢı mücadele oldu. ġartın ikinci maddesinde yer Alan Afrika‟da sömürgeciliğin
tüm biçimleriyle ortadan kaldırılması amacı, ABÖ‟nün kıtasal bir örgüt olarak etkinliğini
kanıtlama ve kimliğini oluĢturma sürecinde aktif politikalar yürütmesinin beklendiği alandı.
Sömürgecilik ve ırkçı rejimlerin ortadan kaldırılması söz konusu olduğunda, hangi ideolojik
gruplaĢmanın içinde olduğu önemli olmaksızın, tüm Afrika devletlerinin tek ses
olduğunu söylemek mümkündür. Bu sese soluk veren ise ABÖ‟ydü. ABÖ, kıtanın hem
uluslararası alanda temsilini hem de kıta içerisinde verilen bağımsızlık mücadelelerinin
![Page 74: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/74.jpg)
60
koordinasyonunu üstlendi. Ancak gerek konjonktürel gerekse kıta içerisindeki ayrılıkların
yarattığı çeĢitli nedenler, örgütün ilk yıllarındaki kararlı ve atak tutumunun, 1970‟lerde
Portekiz sömürgelerinde yürütülen silahlı mücadele döneminde giderek zayıflamasına neden
oldu ve 1994 gibi çok uzak bir tarihe kadar ABÖ, tam olarak amacına ulaĢamadı.96
Diğer yandan, sömürgeciliğin ortadan kaldırılması hedefi, ABÖ‟nün önüne koyduğu
diğer hedeflerin gerçekleĢmesi için de bir önkoĢuldu. Kıtanın uluslararası alanda hak ettiği
yeri alması ve kıta içerisinde iĢleyen bir barıĢ sisteminin kurulması yoluyla kalkınmanın
sağlanması hedefleri, tüm kıtanın bağımsız olmasına bağlıydı.97
Dolayısıyla sömürgeciliğin
ortadan kaldırılmasına yönelik yürütülecek etkin politikalar, ABÖ‟nün diğer alanlarda da
etkinliğini doğrudan belirleyecekti. Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sona ermesinin Afrika için en
önemli sonucu Ġngiltere ve Fransa‟nın emperyal otoritesine duyulan güvenin sarsılması ve
bu otoriteye sömürgelerden karĢı çıkıĢın olanaklı hale gelmesi oldu.98
SavaĢ henüz sona
ermeden toplanan Dumbarton Oaks, San Fransisco, Yalta ve Potsdam Konferansları‟nda,
savaĢ sonrası yeni bir düzenin ortaya çıkacağının ve bu düzen içerisinde self-determinasyon
hakkının temel alınacağının iĢaretleri verilmiĢti. Her ne kadar BM AntlaĢması‟nda bu hakkın
uluslararası hukuktaki anlam ve kapsamının ne olduğu açıklığa kavuĢturulmamıĢ olsa da
1950‟li yılların sonundan itibaren dekolonizasyon hareketlerinin hız kazanmasıyla birlikte
alınan Genel Kurul kararlarıyla bir hak haline geldi ve kapsamı belirlenmeye çalıĢıldı. Bu
sistem içerisinde ortaya çıkan iki süpergüç olan ABD ve SSCB, farklı nedenlerle de olsa,
Afrika ve Asya‟da bağımsızlık mücadelelerini desteklediler. Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sona
ermesinin Afrika için en önemli sonucu Ġngiltere ve Fransa‟nın emperyal otoritesine duyulan
güvenin sarsılması ve bu otoriteye sömürgelerden karĢı çıkıĢın olanaklı hale gelmesi oldu.
SavaĢ henüz sona ermeden toplanan Dumbarton Oaks, San Fransisco, Yalta ve Potsdam
Konferansları‟nda, savaĢ sonrası yeni bir düzenin ortaya çıkacağının ve bu düzen içerisinde
self-determinasyon hakkının temel alınacağının iĢaretleri verilmiĢti. Her ne kadar BM
AntlaĢması‟nda bu hakkın uluslararası hukuktaki anlam ve kapsamının ne olduğu açıklığa
kavuĢturulmamıĢ olsa da 1950‟li yılların sonundan itibaren dekolonizasyon hareketlerinin
hız kazanmasıyla birlikte alınan Genel Kurul kararlarıyla bir hak haline geldi ve kapsamı
belirlenmeye çalıĢıldı. Bu sistem içerisinde ortaya çıkan iki süpergüç olan ABD ve SSCB,
farklı nedenlerle de olsa, Afrika ve Asya‟da bağımsızlık mücadelelerini desteklediler.
Addis Ababa Zirvesi‟nin hemen ardından toplanan Devlet ve Hükümet BaĢkanları 96
Adogamhe, 1999: 11.
97 Uz, 1996: 7–37.
98 Khamis, 2005: 21.
![Page 75: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/75.jpg)
61
Meclisi‟nin ilk olağan toplantısında, Afrika Bağımsızlık Komitesi (ALC- African Liberation
Committee) adıyla anılan bir koordinasyon komitesi kurma kararı alındı.
Tanzanya‟nın
baĢkanlığında kurulan ALC‟nin temel görevi, Afrika‟nın çeĢitli yerlerinde süren ulusal
bağımsızlık mücadelelerine verilecek mali ve teknik yardımları düzenlemekti. Aynı
toplantıda, bağımsızlık mücadelelerini desteklemek amacıyla ALC‟nin tasarrufuna bırakılan
ve üye devletlerin gönüllü katkılarından oluĢan Özel Fon da kuruldu.
Kendisine ait bir
sekretaryası olan ALC, Namibya, Angola, Mozambik, Gine-Bissau, Sao Tomé ve Principe,
Cape Verde ve Güney Afrika‟da süren mücadelelere destek olmak amacıyla kapsamlı
politikalar yürütme yetkisine sahip kılındı.
ABÖ‟nün, bağımsızlık mücadelelerine teknik ve mali her türlü desteği sağlama çabası
bir yana bırakıldığında, ekonomik ve diplomatik yaptırımları içeren pasif bir mücadeleyi
desteklediği görülmektedir. Silahlı mücadele, ne Bakanlar Konseyi‟nin ne de Devlet ve
Hükümet BaĢkanları Meclisi‟nin herhangi bir kararında desteklenmedi, sömürgeci güce
karĢı kıtasal bir silahlı mücadelenin örgütlenmesi söz konusu olmadı. Bu durum da savaĢı,
uluslararası iliĢkilerin bir aracı olmaktan çıkarmayı amaçlayan BM sistemine sıkı sıkıya
bağlı kalınacağının iĢareti oldu.
Afrika‟da bağımsızlık süreci, Cezayir istisnası dıĢında, tüm Ġngiliz ve Fransız
sömürgelerinde neredeyse sorunsuz iĢlerken, 1970‟lere kadar Portekiz sömürgelerinin
bağımsızlığı söz konusu olduğunda tıkandı. Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan beri süren kronik
ödemeler dengesi açığını, Afrika‟daki sömürgelerinden gelen artı değer ile kapatan
Portekiz, denizaĢırı eyaletleri olarak gördüğü sömürgelerine bağımsızlık vermek
konusunda oldukça isteksiz d a v r a n d ı .99
Bağımsızlık Komitesi‟nin raporları
doğrultusunda, 22–25 Mayıs 1963‟te toplanan Birinci Olağan Devlet ve Hükümet
BaĢkanları Zirvesi‟nde, Portekiz ile diplomatik iliĢkilerin kesilmesi ve ikili ticaretin
durdurulması kararı alındı. Karara göre, Portekiz‟le ithalat durdurulacak, Afrika‟nın hava ve
deniz limanları Portekiz uçak ve gemilerine kapatılacak ve Portekiz uçaklarının Afrika
ülkelerinin hava sahalarından geçiĢine izin verilmeyecekti.
Aynı yıl toplanan Bakanlar
Konseyi‟nin ilk olağan toplantısında Afrikalı liderler, uluslararası toplumu Portekiz‟i Afrika
halklarına karĢı iĢlediği suçlar nedeniyle kınamaya çağırdı ve Portekiz‟e siyasi ve ekonomik
alanda doğrudan ve dolaylı boykot uygulanmasına karar verdi.
Söz konusu kararların
etkili bir Ģekilde uygulanması çağrısı, 1964 ve 1965 yıllarındaki Devlet ve Hükümet
BaĢkanları Zirveleri‟nde de tekrarlandı.
99
Kambona, 1963: 4.
![Page 76: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/76.jpg)
62
Israrla alınan boykot kararlarına rağmen, uygulamada sıkıntılarla karĢılaĢıldı. Pek çok
Afrika devleti, ekonomileri üzerinde yarattığı yük nedeniyle boykot kararını uygulayamadı.
Bu devletlerin sözcülüğünü, ABÖ‟nün 1964 yılında Kahire‟de toplanan olağan zirvesinde,
Malavi Devlet BaĢkanı Dr. Hastings Banda yaptı:
“Emperyalizm ve sömürgeciliğin her türlüsüne karşı olmama, komşu topraklarda hala
sömürge yönetimi altında olan kardeşlerime, bu toplantıdaki herkes kadar yardım etmek
istememe rağmen, Malavi’nin gücü, benim gücüm yetersizdir ve coğrafi konumumuz
tarafından sınırlandırılmıştır’’
Bu toplantıda şuna açıklık getirmek isterim ki, coğrafi konumumuz, hala kıtanın
önemli bir bölümünü kontrolü altında tutan belirli bir güçle (Portekiz) diplomatik, ekonomik
ve kültürel bağlarımızı kesmeyi imkânsız hale getirmektedir. Burada kendim ve ülkem adına,
bu güçle tüm ilişkileri kesmeyi, diplomatik, ekonomik ve kültürel bağları tümüyle koparmayı
öngören herhangi bir kararı uygulayabileceğime dair söz veremem.”
Malavi‟nin bu tutumu ĢaĢırtıcı değildir. Siyasi bağımsızlıklarını yeni kazanmıĢ ancak
ekonomik bağımlılıkları süren Afrika devletlerinin, hem Batılı güçlerle olan diplomatik ve
ekonomik iliĢkilerini kesmeleri hem de ayağa kalkmaya çalıĢan bu ekonomilerin bağımsızlık
hareketlerine mali destek sağlamaları mümkün olmadı. Bu durum da Afrika‟daki birlik ve
dayanıĢma havasının zamanla dağılmasına neden oldu.
Dolayısıyla ABÖ, apartheid rejimine karĢı uluslararası kamuoyunun oluĢturulması ve
bu mücadelenin çerçevesini çizecek uluslararası hukuk düzenlemelerinin yapılmasında etkili
rol oynadı. 1994 yılında apartheid rejiminin sona ermesi, Afrika devletleri arasında birlik ve
dayanıĢma duygusunun ve iĢbirliği zemininin yitirilmesine neden olarak Afrika Birliği‟ne
dönüĢüm sürecinin hızlandırıcılarından birisi oldu.
3.6 Afrika Devletleri Arasında Sınır Sorunları
ABÖ‟nün ilk on yılında, sömürgeciliğin ortadan kaldırılması hedefinin yanı sıra,
faaliyetlerinin çoğunluğunu üye devletler arasında yaĢanan sınır sorunları oluĢturdu. Soğuk
SavaĢ dinamikleri ve Afrika devletlerinin yabancı müdahalesini kıtadan uzak tutmak için
vardıkları görüĢ birliği nedeniyle Afrikalı liderler, karĢılaĢılan “Afrika sorunlarına Afrika
çözümleri” üretmek istediler. Farklı gruplar arasında bir uzlaĢının neticesinde ortaya çıkan
ABÖ, bu dönemde kıtada iĢleyen bir barıĢ sistemi oluĢturma görevini üstlendi. ABÖ
ġartı‟nın üçüncü maddesinde yer alan ilkeler, kurulması amaçlanan bu sistemin çerçevesini
![Page 77: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/77.jpg)
63
çizdi.100
Buna göre ABÖ, devletlerin egemen eĢitliği, toprak bütünlüğü ve iç iĢlerine
karıĢmama ilkeleriyle bağlıydı. Dekolonizasyonun öncelikli hedef olması, Afrika devletleri
için bu ilkeleri gerekli kılmaktaydı, çünkü bu sayede BM sistemi içerisinde egemen ve
sınırları belli birer devlet olarak yer alabilecekler ve gerek kıta içerisinden gerekse kıta
dıĢından yabancı devletlerin müdahalesine engel olabileceklerdi.
Ulusal bağımsızlık mücadelelerinin ilk yıllarında, sömürgeci güçler tarafından çizilen,
harita üstünde ve yalnızca coğrafi Ģekiller esas alınarak oluĢturulan yapay sınırlar,
sömürgecilik karĢıtı ulusalcılığın temel konusuydu. Sömürgecilik öncesi dönemde Afrika‟da
var olan birliğe vurgu yapılarak bu yapay sınırlar, aynı kökenden olan insanları birbirinden
ayırdığı gerekçesiyle reddediliyordu.
Dolayısıyla bu dönemde sınırlar, sömürgecilik ile aynı
anlama geliyordu. Ancak bağımsız devletler ortaya çıkmaya baĢladıkça, Afrikalı hükümetler
bu tutumlarından vazgeçti ve sınırların reddi gündemden düĢtü. Yeni bağımsız Afrika
devletleri, zaten yeni kazandıkları egemenliklerini devretmek konusunda oldukça hassastı.
1963 yılındaki Addis Ababa Zirvesi‟nde, federal bir Afrika devletinin hayalini kuran
Nkrumah, tüm sınırları reddeden bir “Afrika Birliği”nin kesin çözüm olacağını
savunduğunda, ciddi bir muhalefetle karĢılaĢtı. Mevcut sınırların korunması gerektiğini
savunan Mali Devlet BaĢkanı Modibo Keita, Monrovia grubunun kaygılarını Ģu
sözlerle dile getirdi:101
3.7 AĢamalı YaklaĢımcılar
AĢamalı yaklaĢımı benimseyen Afrika devletlerinin önderliğini Güney Afrika
Cumhuriyeti ve Nijerya yaptı. Sayıca daha fazla olan bu grubun önemli bir kısmı güney
Afrika ülkeleriydi. Bunun baĢlıca nedeni, Afrika‟nın en güçlü ekonomisi olan Güney Afrika
Cumhuriyeti‟nin bölge ülkeleri üzerindeki etkisidir. SADC içerisinde etkin olan Güney
Afrika Cumhuriyeti, uydusu olan bu devletlerin görüĢlerini etkileme yeteneğine sahiptir.
Diğer yandan benzer Ģekilde Nijerya da Batı Afrika Ekonomi Topluluğu (ECOWAS-West
African Economic Community) içerinde etkindir. Birlik hükümeti konusunda benimsedikleri
yaklaĢım, her iki ülke için bölgesel örgütler içerisinde etkinlikleri arttırma potansiyeli
barındırıyordu. Diğer yandan, Afrika‟nın küresel ekonomiyle en çok iliĢki içerisinde olan
100
Kornprobst, 2002: 374.
101 Kouassi, 2007: 5.
![Page 78: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/78.jpg)
64
bu iki ülkesi, siyasal bütünleĢmenin gerçekleĢmesi halinde bu konumlarını kıtasal
ölçekte sürdüremeyeceklerdi. Ulusal düzeyde bütünleĢme sorunlarından her Afrika ülkesi
kadar muzdarip olsalar da sahip oldukları ekonomik güç, Batı ile iliĢkileniĢlerinde bir
pazarlık Ģansı sağlıyordu. Kıtasal hükümetin, özellikle de tüm kıta adına konuĢacak tek bir
baĢkanın yönetimindeki bir kıtasal hükümetin kurulması, bölgelerinde ekonomik ve siyasal
gündemi etkileme kabiliyetine sahip bu iki ülkenin, hem birbirleriyle hem de kıtanın önde
gelen diğer liderleriyle bir iktidar mücadelesine girmelerine neden olacaktı. Diğer yandan
böyle bir bütünleĢme, Batı ile kurdukları ekonomik iliĢkilerin katı Ģartlılığa tabi olduğu göz
önünde bulundurulduğunda, Afrika‟nın bir baĢka yerinde kıtasal düzeyde çözülmesi
muhtemel görünmeyen iç savaĢlar, insan hakları ihlalleri, adaletsiz ekonomik bölüĢüm gibi
kronik sorunların pazarlık masasında karĢılarına çıkma riskini içinde barındırıyordu.
Birlik hükümeti konusunda temelde iki hâkim görüĢün belirginleĢtiği Accra Zirvesi, kısmen
aĢamalı yaklaĢımcıların zaferi ile sonuçlandı. Zirve sonunda kaleme alınan deklarasyonda,
birlik hükümetinin tüm üyeler için uygun olan Ģekilde ve makul bir sürede kurulacağı ifade
edildi.
102 Dolayısıyla belirsiz bir gelecekte kurulacağı öngörülen birlik hükümetinin ne
olduğu, nasıl olması gerektiği, Afrika için siyasal bütünleĢmenin anlamı açıklığa
kavuĢturulmadı. Deklarasyonda iĢaret edilen diğer noktalar, aslında uzun süredir gündemde
olan ama ne yapılması gerektiği konusunda somut kararların alınmadığı konulardı.
KüreselleĢmenin Afrika için yarattığı tehditlere ortak bir cevap üretme, Afrika‟nın ortak
değerleri üzerinde uzlaĢı, Afrika halkları ve diasporanın bütünleĢme ile ilgili tartıĢmalara
katılması ihtiyaçlarına deklarasyonda yer verildi. Bu ihtiyaçlara cevap verebilmek için ise
ekonomik ve siyasal bütünleĢmenin hızlandırılmasına ve bölgesel ekonomik toplulukların
etkin hale getirilmesine karar verildi. Bu amaç için de alınan en somut ve radikal karar
AfB‟nin organ ve kurumlarının denetlenmesi mekanizmasının oluĢturulmasıydı.
Bu deklarasyon, aĢamalı yaklaĢımcıların kısmen zaferi demekti çünkü hükümetin
derhal kurulması düĢüncesi bertaraf edildi. Ama nihai zaferleri değildi, çünkü ısrarla
savundukları neofonksiyonalist bütünleĢme modelini uygulamaya geçirecek somut
kararlar alınmadı. Bölgesel ekonomik örgütlerin bu sürecin öncülüğünü nasıl ve
hangi adımlarla yapacağına dair bir yol haritası çizilmedi. Bu anlamda herhangi bir
kazananın olmadığı zirve, Afrika‟da tam siyasal bütünleĢme temennisinin yinelendiği ama
aslında hiçbir Ģeyin değiĢmediği bir tartıĢmaya sahne oldu
102
African Union, 2007: 45.
![Page 79: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/79.jpg)
65
3.8 Accra Zirvesi’nin Ardından Son GeliĢmeler
Birlik hükümeti konusunda nihai kararın alınması amacıyla toplanan ama aslında
hiçbir kararın alınmadığı “büyük tartıĢma”nın ardından, AfB organlarını denetleme
mekanizmasının oluĢturulması konusunda çalıĢmak üzere bir bakanlar komitesi oluĢturuldu.
Komitenin ilk faaliyeti, 10 Eylül 2007 ile 18 Aralık 2007 tarihleri arasında bir “akil
adamlar” paneli düzenlemek oldu.103
Üç bölüm halinde düzenlenen “Afrika Birliği‟nin
Denetlenmesi Konusunda Üst Düzey Panel”de, 1960‟tan bugüne Afrika‟da bütünleĢme
sürecinin ayrıntılı gözden geçirilmesi, mevcut bütünleĢmenin organları, kurumları, bölgesel
ekonomik örgütleri ve bunların birbirleriyle olan iliĢkileri incelenerek ayrıntılı
değerlendirilmesi ve bütünleĢmenin hızlandırılması için yol haritası ve tavsiyelere iliĢkin
oturumları düzenlendi. Panel sonunda hazırlanan 215 sayfalık ayrıntılı rapor, 31 Ocak–2
ġubat 2008‟de toplanan Meclis Zirvesi‟ne sunuldu. Rapor, temelde AfB‟nin kurumsal
yapısında değiĢikliklerle bütünleĢme sürecinin ilerlemesini öngörüyordu. Buna göre,
Yürütme Konseyi‟nin adının yeniden Bakanlar Konseyi‟ne çevrilmesi ve Konsey üyelerinin
sabit olmaması, yani gündemde olan konuyla ilgili bakanlardan oluĢan değiĢken bir yapıya
sahip olması, Komisyon‟un yeniden düzenlenmesi ve komisyon baĢkanının yetkilerinin
geniĢletilmesi, AfB kararlarının uygulanmasının izlenmesi amacıyla Meclis zirvelerinin ilk
gündem maddesinin geçmiĢ kararlarını gözden geçirilme olması ve Ulusal AfB
Komisyonlarının kurulması ve yaptırım mekanizmalarının geliĢtirilmesi tavsiyeler arasında
yer aldı.104
2008 Zirvesi‟nde, AfB‟nin nihai hedefinin birlik hükümeti çatısı altında
AfBD‟nin kurulması olduğu yinelendi, ancak ne 2007 Accra Deklarasyonu ne de akil
adamlar panelinin raporu konusunda bir uzlaĢıya varıldığı gerekçesiyle, bu konuda son
kararın alınması ertelendi. Son kararın alınmasından önce, hem Yürütme Konseyi‟nin
çalıĢmalarının hem de diğer tüm raporların incelenmesi amacıyla, Tanzanya baĢkanlığında
yeni bir komite oluĢturuldu.105
Komite, üç ay içerisinde olağanüstü toplanacak olan
103
Panelin katılımcıları; Prof. Adebayo Adedeji(BM eski Genel Sekreter Yardımcısı), Büyükelçi Nana Effah-
Apenteng (Gana), Dr. Firene Ginwala (Güney Afrika), Dr. Makha Dado Sarr (Senegal), Dr. Fatima Zohra
Karadja (Cezayir), Prof. Abdalla Bujra (Kenya), Farhat Bengdara (Libya), Julienne Ondziel-Gnelenga
(Kongo), Netumbo Nandi-Ndaitwah (Namibiya) Akere Tabeng Muna (Kamerun), Dr. Hakim Ben Hammouda
(UNECA), Prof. Adebayo Olukoshi (CODESRIA) idi.
104 High Level 2007: . xxii-xxvi.
105 Komitenin diğer üyeleri Botsvana, Kamerun, Mısır, Etiyopya, Gabon, Gana, Libya, Nijerya, Senegal,
Güney Afrika Cumhuriyeti ve Uganda‟dır.
![Page 80: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/80.jpg)
66
Yürütme Konseyi‟ne tavsiye görüĢü sunmakla yetkilendirildi. Tüm raporlar ve tavsiyelerin
değerlendirilmesi sürecinin ardından 1–3 ġubat 2009‟da toplanan Meclis Zirvesi‟nde,
Komisyon‟un Afrika Birliği Otoritesi‟ne dönüĢtürülmesine karar verildi. BaĢkan, baĢkan
yardımcısı ve sekreterler Ģeklinde örgütlenecek olan Otorite‟nin yetkileri arttırıldı.
Otoritenin iĢlevi, bileĢimi, sekreterlerin görevleri, Otorite‟nin kurulması için mali
düzenlemeler ve kurucu anlaĢmanın bu kararlara uygun Ģekilde tadil edilmesi
konularında nihai kararın alınabilmesi için Yürütme Konseyi‟nin yeni bir olağanüstü zirve
toplaması gerektiği de kararlar arasında yer aldı. Afrika‟da ise sürecin ekonomik yükünü
çekebilecek bir lider ülke yoktur. BütünleĢmenin her döneminde, belli baĢlı ülkeler ön plana
çıktılarsa da bu yönlendirici konumlarını hem ekonomik yetersizlikler hem de ulusal
düzeyde muzdarip oldukları bütünleĢme sorunları nedeniyle sürdüremediler.
Bu sorunların yanı sıra, bütünleĢmenin en temel sorunu Afrikalı liderlerin hangi
bütünleĢme modelinin esas alınacağı konusunda uzlaĢamamasıdır. BütünleĢmenin temeli
olan iĢlevsel iĢbirliğini, tüm iĢlevleri tek bir çatı altında toplayan BM benzeri bir Ģemsiye
örgüt altında gerçekleĢtirme eğilimi, bütünleĢmenin tartıĢıldığı her aĢamada daha çok yandaĢ
buldu. Ekonomik kalkınmanın öncelikli sorun haline geldiği 1990‟larda AEC‟nin kuruluĢu
ile baĢlayan süreç, neofonksiyonalist modeli temel alıyordu. Ancak 2002 yılında AfB, yine
bir Ģemsiye örgüt olarak kuruldu ve AEC ile baĢlayan süreci de kapsadı. Buna rağmen,
kurumsal düzenleme AB örneğindeki gibi ekonominin ayrı, siyaset ve güvenlik gibi
konuların ayrı düzenlendiği sütunlu bir yapıya kavuĢturulmadı. BütünleĢmenin bir süreç
olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Avrupa deneyiminde bu sütunlar birbirinden ayrı
kurum ve kurallarla düzenlendi ve uygun Ģartlar oluĢtuğunda Füzyon AnlaĢması ile birleĢme
sağlansa da bu sütunlar korundu. Afrika‟da ise, bütün alanlarda iĢbirliği, ayrı süreçlerde
geliĢmediği gibi bir geleneğe de dayanmadı. Zaten sömürgecilik döneminden miras kalan
yapısal sorunlardan muzdarip olan Afrika‟da, yukarıda anılan AfB‟ye içkin sorunlar da göz
önünde bulundurulduğunda, tek bir karar alma organına sahip tek bir örgüt, kıtasal
bütünleĢmey isağlayamadı.
![Page 81: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/81.jpg)
67
SONUÇ
Afrika‟da bütünleĢme çabaları üç temel döneme ayrılmaktadır. Bu dönemleme, bir
yandan bütünleĢme çabasının zaman içinde değiĢen saiklerine, diğer yandan da
bütünleĢmenin kurumsal olarak güçlenmesine ve topyekün siyasal bütünleĢmenin
sağlanması amacına yaklaĢılmasına dayanmaktadır. Bu nedenle Yeni Dünya‟da baĢlayan
Pan-Afrikanist hareketin kıtaya taĢındığı ve bağımsızlık mücadelelerinin düĢünsel zeminini
oluĢturduğu kıtasal Pan-Afrikanizm dönemi, bütünleĢme arayıĢı dönemini teĢkil etmektedir.
Pan-Afrikanist düĢünce, sömürü ve ayrımcılıktan kurtulma, siyasal, sosyal ve ekonomik
eĢitlik için mücadele amacını taĢıyan hareket, bu amaçlara ulaĢmanın yolunun bütünleĢme
ve iĢbirliğinden geçtiğini ortaya koymaktadır. Sömürgeciliğin Afrika‟da yarattığı ilk etkinin
bölünme olduğu göz önünde bulundurulduğunda, sömürgeciliği ortadan kaldırmak için
yeniden birleĢmek, Afrika devletleri için en uygun seçenekti. “Afrikalılar için bağımsız
Afrika kurma” hareketi, ilk elde Pan-Afrikanist amaçlara ulaĢmak için bütünleĢme ve
iĢbirliği sağlama hareketiydi. Bu nedenle ABÖ‟nün kurulması, 1945– 1960 yılları arasında
etkili olan kıtasal Pan-Afrikanizmin en önemli baĢarısı niteliği taĢımaktadır.
ABÖ‟nün yapısı, organları, hedefleri ve ilkeleri, iĢlevsel iĢbirliğini yansıtacak Ģekilde
düzenlendi. Bunlar temelde Monrovia grubunun egemenliğe iliĢkin kaygılarını yansıtır
nitelikteydi, ancak Casablanca grubunun üstünde durduğu bağımsızlık ve bağlantısızlığa
iliĢkin hassasiyetleri de yansıtıyordu. Örgüt kararlarına uymamanın herhangi bir yaptırıma
bağlanmaması ve bir ceza organı düzenlenmemesi, bu iĢbirliğinin gönüllülük esası
üzerine kurulduğunu ortaya koymaktadır Ancak iyi tanımlanmamıĢ amaçlar, belirlenmemiĢ
araçlar ve yetersiz kaynaklar, bu iĢbirliğinin baĢarılı bir Ģekilde yürütülmesine engel oldu.
Sömürgeciliğin ortadan kaldırılmasının temel uzlaĢma zemini olduğu Afrika‟da
bütünleĢmenin bu ilk döneminde, iĢlevsel bir iĢbirliğini destekleyen ancak bir hassasiyet
noktası olan egemenliklere dokunmayan bir bütünleĢme modeli, Afrika için en uygunuydu.
Zira sömürgecilik, sömürge yönetimleri altında her bir bölgenin farklı geliĢme süreçleri
yaĢamasına neden oldu. Ekonomik yapılar metropolün çıkarlarına göre belirlendi.
Bağımsızlık sonrasında metropolle kurulan ekonomik bağlar tamamen ortadan kalkmadı.
Dolayısıyla tüm kıtayı ortak bir ekonomi politikası ve dıĢ politika ile düzenlemek mümkün
değildi. Diğer yandan sömürgeciliğin yarattığı bölünme, her bir ülkenin azınlığını bir diğer
ülkenin sınırları içinde bıraktı. Bu durum, sömürgecilik döneminde yönetimi kolaylaĢtırmak
için yürütülen ayrımcılığı destekleyen politikalarla birleĢtiğinde, ulusal düzeyde dahi
![Page 82: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/82.jpg)
68
bütünleĢmeyi imkânsız kılmaktaydı. Bağımsızlık mücadelesinin verdiği birlik duygusu
ortadan kalktığında, bütün etnik kimliklerin, dinlerin ve dillerin üzerini örtecek bir
“Afrikalı” kimliği yaratılması mümkün değildi.
1960-1990 yıllarını kapsayan ideolojik Pan-Afrikanizm döneminde temel amaç,
sömürgeciliğin tüm biçimleriyle ortadan kaldırılmasıydı. Bu hedef, tüm ideolojik, etnik vs.
çatıĢma unsurlarının bertaraf edilmesini ve bir iĢbirliği zemininin kurulmasını sağladı. 1994
yılın itibarıyla Güney Afrika Cumhuriyeti‟nde apartheid rejiminin sona ermesiyle Afrika‟da
yabancı yönetimi altında toprak kalmadı. Bu hedefin gerçekleĢtirilmesi, iĢbirliği zeminin
ortadan kalkması anlamına geldi. Dolayısıyla bir araya gelmeyi gerekli kılacak yeni ortak
hedeflerin açıkça ortaya konması zorunluluğu doğdu. Soğuk SavaĢ‟ın sona ermesi ve yeni
bir dünya düzenin kuruluyor olması da bu zorunluluğu pekiĢtirici bir etki yaptı. Zira bu
yeni düzen Afrika için yeni tehditleri beraberinde getiriyor ve bu tehditler temelde ekonomik
azgeliĢmiĢlikten kaynaklanıyordu. Afrika‟nın, en azından büyük ekonomilerinin, yeni
dünya düzenine eklemlenmesi, bu düzenin demokrasi, insan hakları, iyi yönetiĢim vs. gibi
değerlerinin tam olarak benimsenmesini zorunlu kıldı. Dolayısıyla bu ekonomiler, iĢbirliği
zeminin yeniden oluĢturulmasına önayak oldular.
1990‟lı yılların sonu itibarıyla yeni iĢlevsel iĢbirliği zemini, Afrika‟nın kendi
kaynaklarına güvenerek ekonomik geliĢmesini sağlaması düĢüncesiyle oluĢturuldu ve
iĢbirliğinin temel ilkesi kolektif kendine yetme olarak belirlendi. Bunun açık anlamı,
Afrika‟nın kendi kaynaklarıyla kalkınabilmesi için iĢlevsel iĢbirliğinin ekonomik alanda ön
plana alınmasıydı. Zira sömürgeciliğe karĢı dayanıĢma ruhunun söndüğü bu dönemde
Afrika, iç savaĢlardan, anti-demokratik rejimlerden, kalkınma sorunlarından ve ağır dıĢ borç
yüklerinden muzdaripti. Kolektif kendine yetme ilkesi temelindeki ekonomik iĢbirliğini
kurumsallaĢtırma yolundaki ilk adım, Lagos Eylem Planı‟nın hazırlanması ve ardından
AEC‟nin kurulması ile atıldı. AEC, 40 yıl içerisinde Afrika ekonomilerini tümüyle
bütünleĢtirecek bir yol haritası hazırladı. Bölgesel ekonomik örgütleri temel bütünleĢme
birimleri olarak belirleyen bu yol planı, tek bir iç piyasanın kurulmasıyla tamamlanacak ve
böylece Afrika ekonomileri birbirlerinin geliĢmesini destekler hale gelecekti. Ancak bunun
için ilk elde ulusal politikaların uyumlaĢtırılması sorunu söz konusuydu. Bu sorun, ABÖ‟yü
yeni bir kurumsal kimliğe büründürme, yapısını tümden değiĢtirme düĢüncesini de
beraberinde getirdi ve AfB‟nin kurulmasıyla sonuçlanan yeni dönemi baĢlattı.
Afrika‟da bütünleĢmeyi derinleĢtirme amacının ön plana çıktığı ve ekonomik Pan-
Afrikanizm adını alan bu dönem, aslında iç içe geçmiĢ iki dönemi kapsamaktadır. AfB‟nin
kurulmasının hemen ardından Kaddafi tarafından gündeme getirilen bir birlik hükümeti ile
![Page 83: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/83.jpg)
69
siyasal bütünleĢmeyi sağlama hedefi, baĢında beri tüm Afrika devletlerinin üzerinde
uzlaĢtıkları bütünleĢmeye son noktayı koyma amacının ön plana çıktığı yeni bir döneme
iĢaret etmektedir. Ancak bu dönem, hem henüz net sonuçları ortaya çıkmadığından hem de
ABÖ‟nün AfB‟ye dönüĢme sürecine içkin olduğundan bu çalıĢmada ayrı bir bölüm olarak
değerlendirilmemiĢtir.
Birlik hükümeti düĢüncesi, 1963‟tekine benzer Ģekilde Afrika devletlerini doğrudan ve
aĢamalı yaklaĢımcılar olarak ikiye böldü. Doğrudan yaklaĢımcılar içinde iki ses vardı.
Kaddafi‟de vücut bulan ses, Deutsch‟un amalgam güvenlik toplumu olarak ifade ettiği,
birbirinden ayrı parçaların tek bir birim oluĢturacak Ģekilde birleĢtiği, tek bir hükümete sahip
üniter bir oluĢumu savunmaktaydı. Wade‟da vücut bulan ses ise aynı oluĢumun federal
olmasından yanaydı. Buna karĢılık aĢamalı yaklaĢımcılar ise, bölgesel ekonomik örgütlerin
güçlendirilmesi yoluyla Abuja ile baĢlayan neofonksiyonalist bütünleĢme yolun izlenmesi
gerektiğini savunuyordu. Neticede AfBD‟nin kurulaması konusunda oydaĢmaya varılsa da
bu konuda nihai kararın alınması ötelendi. Sonuçta Afrika‟da bütünleĢmenin geldiği son
nokta bir Ģemsiye örgüt olarak kurulan ve AEC‟nin kurulmasıyla baĢlayan neofonksiyonalist
süreci de kapsayan AfB‟dir. AfB gibi tek bir kıtasal örgütün, bütünleĢmenin hem siyasi hem
de ekonomik alanda ulaĢılmak istenen hedefe ulaĢtırması mümkün değildir. Afrika‟da tek bir
devlet çatısı altında toplanma fikri, Nkrumah tarafından ilk ortaya atıldığı günden bugüne
bir itiraz görme.
![Page 84: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/84.jpg)
75
KAYNAKÇA
“Casablanca Powers, (2007)” International Organization, Vol.16, No.2(1962): 437-439.
“High Level Panel of the Audit of the African Union Final Report,”
“Monrovia Powers,” International Organization, Vol.16, No.2(1962): 439-443.
Abegunrin, Olayiwola,(2009) Africa in Global Politics in the Twenty-first Century, New
York, Palgrave Macmillan,
AçıkmeĢe, Sinem Akgül, (2004) “Uluslararası ĠliĢkiler Teorileri IĢığında Avrupa
BütünleĢmesi,” Uluslararası ĠliĢkiler, C.1, S: 1-32.
Adebayo, Adekeye,(2010) The Curse of Berlin: Africa After the Cold War, Scottsville,
University of KwaZulu-Natal Press, .
Ademola, Yakubu, Harmonization of Laws in Africa, Lagos, Malthouse Press, 1999.
Adi, Hakim ve Sherwood, Marika,(2003) Pan-African History: Political Figures From
Africa and the Diaspora Since 1787, Londra, Routledge, .
Adogamhe, Paul, (2008) “PAN-AFRICANISM Revisited: Vision and Reality of African
Unity and Development,” African Integration Review, Vol.2, No.2: 1-34.
Amin, Samir, (2006) Neo-Colonialism in West Africa, Harmondsworth, Penguin, 1973. Arı,
Tayyar, Uluslararası ĠliĢkiler Teorileri, Ġstanbul, Alfa Yayıncılık.
Arısoy, Alper, (2010) “Avrupa‟da Federalizm Geleneği ve Avrupa BütünleĢmesinde
Federalist Akımlar,” Ege Akademik BakıĢ, C.10, S.4: 1195-1206.
Ataöv, Türkkaya, (1977) Afrika Ulusal KurtuluĢ Mücadeleleri, Ankara, Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, .
Babou, Cheikh Anta, “Decolonization or National Liberation: Debating the End of British
Colonial Rule in Africa,(2010)” The ANNALS of the American Academy of
Political and Social Science, Vol. 41, No.632: 41-54.
Baykal, Sanem, (2002)“Ekonomik BütünleĢme Biçimleri,” Baskın Oran (ed.), Türk DıĢ
Politikası, KurtuluĢ SavaĢından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C.1, Ġstanbul,
ĠletiĢim Yayınları, .
Binaisa, Godfrey L., (1977) “Organization of African Unity and Decolonization: Present
and Future Trends,” ANNALS of the American Academy of Political and Social
Science, Vol. 432, Africa in Transition: 52-69.
![Page 85: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/85.jpg)
75
Bosco, Andrea, (1994) “What is Federalism? Towards a General Theory of Federalism,”
2nd ECSA-World Conference: Federalism, Subsidiarity and Democrasy in the
European Union, Brüksel.
Caporaso, James A. ve Pelowski, Alan L. (1971) “Economic and Political Integration in
Europe: A Time Series Quasi-Experimental Analysis,” American Political Sciences
Review, Vol. 65, No.2: 418-433.
Connelly, Matthew, (2001) “Rethinking the Cold War and Decolonization: The Grand
Strategy of the Algerian War for Independence,” International Journal of Middle
East Studies, Vol.33, No.2: 221–245.
Contee, Clarence, (1969)“The Emrgence of DuBois as an African Nationalist,” The Journal
of Negro History, Vol.54, No.1: 48-63.
Çakır, Armağan Emre, (2001) Avrupa BütünleĢmesinin Siyasal Kuramları, Ġstanbul, Beta
Yayıncılık.
Dagnini, Jérémie Kroubo, (2008) “Marcus Garvey: A Controversial Figure in the History of
Pan-Africanism,” The Journal of Pan-African Studies, Vol.2, No.3, s.198- 208.
Dedeoğlu, Beril, (2004) “Yeniden Güvenlik Topluluğu: Benzerliklerin KarĢılıklı
Bağımlılığından Faklılıkların Birlikteliğine,” Uluslararası ĠliĢkiler, C. 1, S. 4: 1-21.
Deutsch, Karl et. al.(1957) Political Community and the North Atlantic Area, Princeton,
Princeton University Press.
Deutsch, Karl, (1988) The Analysis of International Relations, New Jersey, Prentice/Hall
International Inc.
Dougherty, James E. ve Pfalztzgraff, Robert L.,(1990) Contending Theories of International
Relations, New York, Harper Colins Publishers Inc.
Durumsa, Jorri, (1996) Fragmentation and Inernational Relations of Micro-States: Self-
Determination and Statehood, Cambridge, Cambridge University Press.
Haas, Ernst, (1968) “International Integration,” International Encyclopedia of Social
Sciences, David L. Sills (ed.), New York, Macmillan Company, .
Ertürk, Emin, (1991) Ekonomik Entegrasyon Teorisi, Bursa, Ezgi Yayınları, .
Etzioni, Amitai, (1962) “A Paradigm for the Study of Political Unification,” World Politics,
Vol. XV, No.1: 44-74.
Gabriel, Akwen ve Boniface,(2011) Ortindi, The African Union and the Challenges of
Regional Integration in Africa, Saarbrücken, Lambert Academic Publishing, .
George, Stephen, Politics and Policy in the European Community, Oxford, Clarendon Press,
.
![Page 86: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/86.jpg)
75
Guelke, (2015) Adrian, Rethinking the Rise and Fall of Apartheid, Londra, Palgrave
Macmillan.
Haas, Ernest (1998) The Uniting of Europe, California, Stanford University Press, Haas,
Ernest, The Uniting of Europe, Stanford, Stanford University Press.
Kambona, Oscar, (1963) “Colonialism and the African Liberation Committee,” African
Studies Bulletin, Vol.6, No.3: 1-6.
Karacasulu, Nilüfer, (2007) “Avrupa Entegrasyon Kuramları ve Sosyal ĠnĢaacı
YaklaĢım,”Uluslararası Hukuk ve Politika, C.3, S. 9: 82–100.
KarakaĢ, Yusuf, (2000) Avrupa Birliği‟nde Siyasal Entegrasyon, Ankara, Siyasal Kitabevi.
Kasaija, Philip Apuuli, (2008) “Regional Integration: A Political Federation of East-African
Countries?,” African Journal of International Affairs, Vol. 7, No.1-2: 21- 34.
Khamis, Kassım Mohammed, (2007) Promoting the African Union, Washington, Lillian
Barber Publishers, .
Kloman, Erasmus, (1962) “African Unification Movements,” International Organization,
Vol.16, No.2: 387–404.
Kodjo, Edem ve Chanaiwa, David, (2003) “Pan-Africanism and Liberation,” General
History of Africa VIII Africa Since 1935, Ali Mazrui (ed.), Glosderry, New Africa
Books.
Kornprobst, Markus, (2002) “The Management of Border Disputes in African Regional
Systems: Comparing West Africa and the Horn of Africa,” Journal of Modern
African Studies, Vol.40, No.3: 369–393.
Kouassi, Rene N‟Guettia, (2007) “The Itinary of the African Integration Process: An
Overview of the Historical Landmarks,” African Integration Review, Vol. 1, No.2:
1–23.
Lecoutre, Delphine, “Reflections on the 2007 Accra Grand Debate on an Union
Government for Africa, (2008) ” Towards a Union Government for Africa:
Challenges and Opportunities, Timothy Murithi (ed.), Addis Ababa, ISS Monograph
Series.
Legum, Colin, (2007) “The Organization of African Unity: Success or Failure?,”
International Affairs, Vol. 51, No. 2: 208-219.
Markakis, John, (1967) “The Organization of African Unity: A Progress Report,” The
Journal of Modern African Studies, Vol. 4, No.2: 135-153.
Uz, Abdullah, (2007) “Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı,” Uluslararası
Hukuk ve Politika, C.3, S.9: 65–72.
![Page 87: AOB'e dan beri AU'a kadar Afrikadaki çabalamalar](https://reader035.fdocument.pub/reader035/viewer/2022081800/58ef5ad21a28ab7b068b45c7/html5/thumbnails/87.jpg)
75
Viotti, Paul ve Kauppi, Mark, (2003) Interntional Relations Theory: Realism, Pluralism,
Globalism, New York, Macmillan Publishing.
Wallerstein, Immanuel, (1967) “The Early Years of The OAU: The Search for
Organizational Preeminence,” International Organization, Vol.20, No.4:774-787.
Wapmuk, Sharkdam, “In Search of Greater Unity: African States and the Quest for an
African Union Government, (1987) ” Journal of Alternative Perspectives in the
Social Sciences, Vol. 1, No.3: 645–671.
Wiener, Antje ve Diez, Thomas, (1997) “Introducing the Mosaic of Integration,” European
Integration Theory, New York, Oxford University Press.
Wild, Patricia Berko, (1966) “The Organization of African Unity and the Algerian-
Moroccan Border Conflict: A Study of New Machinery for Peacekeeping and for the
Peaceful Settlement of Disputes Among African States,” International Organization,
Vol.20, No.1: s.18-36.
Zartman, William, (1988) Ripe for Resolution: Conflict and Intervention in Africa, New
York, Oxford University Press, .
African Union, (2006) “A Study on an African Union Government Towards the United
States of Africa,” Addis Ababa.
African Union, (2003) “Accra Declaration on the Union Government of Africa.
African Union, (2005) “Africa and the Challenges of the Changing Global Order:
Desirability of a Union Government,” Abuja, 12–13 November.
African Union, (2007) “Decisions and Declarations of the Eight Ordinary Session of
Assembly of the African Union,”, Addis Ababa, Assembly/AU/Dec.156 (VIII).
African Union, (2008) “Decisions and Declarations of the Tenth Ordinary Session of the
Assembly of African Union,” Addis Ababa, Assembly/AU/Dec.185 (X).
African Union, (2009) “Decisions, Declaration, Message of Congrulations and Motion of
the Twelfth Ordinary Session of the Assembly of African Union,”, Addis Ababa,
Assembly/AU/Dec.233(XII).
African Union, (2004) “Protocol on the Establishment of the African Court on Human and
Peoples‟ Rights,”.