Ali ve RisaJ.e-i H~il-i Merdan ü. - tasavvufdergisi.net · İklim-i heftlde seyr ü sefer ve...

14
Ali ve RisaJ.e-i Merdan Mehmet Prof. Dr., Ankara ü. Fak. Tasavvufta nefis terbiyesi ve kalb tasfiyesi önemli bir Bu maksatla müritler seyr-i sülGkta itibaren bir merhalelerden geçmesi ge- relanektedir. Çünkü tsavvufta, "Nefsini bilen, Rabbini bilir." rivayet bu temel hareket aczini, bilir- se Rabbinin kudretini, daha iyi Bunun için de manevi bir geçmesi gerekir. Nefisle mücahede ise kolay Hatta bu hususta gayret, bü- yük cihat kabul edilmektedir. bu büyük yapmak için mürid- lerine ilk olarak nefis terbiyesinin önemini ifade ederler. Bu nefsin, in- ve arnelleri üzerindeki etl<:ileri Nefsin mertebelerinin üzerindeki etkileri, bunlardan kurtulup bir sonraki merhaleye geçmek için olan mücadele haklanda bilgiler Ayet-i kerimelerden hareketle nefsin mertebelerini yedi olarak tespit Bu yedi mertebe, emmare, levvame, mutmainne, ra- ziye, marziyye ve safiyedir. Seyr u sülük bu yedi müridin hangi gibi hususlan anlatan müstakil risaleler konu- nun önemi ve gerekenler seb'a ifade edilen bu kabil risalelerden bir tasavvufi dolu, dil ve üslüp ba- oldukça zaten çetin olan bir konunun kavraruna- iyici Bu metnini Risale-i Hal-iMerdan risalenin nefis mer- tebelerini aniatma konusunda çok sade bir Risale'nin müellifi elimizde bilgi Sadece risalede manzum sonundaki bir dörtlükte ismi ifade edilmektedir: Ali 'yim Merdan verdiler Vüs'atime göre meydan verdiler

Transcript of Ali ve RisaJ.e-i H~il-i Merdan ü. - tasavvufdergisi.net · İklim-i heftlde seyr ü sefer ve...

Şeyh Ali ve RisaJ.e-i H~il-i Merdan

Mehmet AKKUŞ

Prof. Dr., Ankara ü. İlahiyar Fak.

Tasavvufta nefis terbiyesi ve kalb tasfiyesi önemli bir eğitimdir. Bu maksatla

müritler seyr-i sülGkta başlangıçtan itibaren bir takını merhalelerden geçmesi ge­relanektedir. Çünkü tsavvufta, "Nefsini bilen, Rabbini bilir." şeklindeki rivayet

bu eğitimin temel hareket noktasını oluşturmaktadır. Kişi aczini, noksanını bilir­

se Rabbinin kudretini, yüceliğini daha iyi kavrayacaktır. Bunun için de kişinin manevi bir eğitimden geçmesi gerekir.

Nefisle mücahede ise kolay değildir. Hatta bu hususta yapılacak gayret, bü­yük cihat kabul edilmektedir. Mutasavvıflar bu büyük elliadı yapmak için mürid­lerine ilk olarak nefis terbiyesinin önemini ifade ederler. Bu eğitimde nefsin, in­

sanın hayatı ve arnelleri üzerindeki etl<:ileri anlatılır. Nefsin mertebelerinin kişi üzerindeki etkileri, bunlardan kurtulup bir sonraki merhaleye geçmek için lazım

olan mücadele haklanda bilgiler öğrenilir.

Ayet-i kerimelerden hareketle mutasavvıflar nefsin mertebelerini yedi olarak

tespit etmişlerdir. Bu yedi mertebe, emmare, levvame, müllıirne, mutmainne, ra­ziye, marziyye ve safiyedir.

Seyr u sülük esnasında bu yedi meıtebeniri nasıl katedileceği, müridin hangi sıkıntılarla karşılaşacağı gibi hususlan anlatan müstakil risaleler yazılarak konu­nun önemi ve yapılması gerekenler anlatılmıştır. Atvar-ı seb'a adı altında ifade

edilen bu kabil risalelerden bir kısmı, tasavvufi ıstılahlarla dolu, dil ve üslüp ba­

lı.'1ıından oldukça ağır bulunduğundan zaten çetin olan bir konunun kavraruna­

sını iyici .zorlaştırmaktadır.

Bu sayıda metnini vereceğimiz Risale-i Hal-iMerdan adlı risalenin nefis mer­

tebelerini aniatma konusunda çok sade bir anlatımı vardır. Risale'nin müellifi hakkında elimizde geniş bilgi bulunınamaktadır. Sadece risalede manzum kıs­mın sonundaki bir dörtlükte ismi şöyle ifade edilmektedir:

Şeyh Ali 'yim namım Merdan verdiler

Vüs'atime göre meydan verdiler

40 tasavmtj

Aşkın meydanında sofra serdiler

Sahaveli pfr-i Yezdiin 'dan aldım

Buradaki ifadeye göre risalenin müellifı Şeyh Ali' dir. Risi:Uenin adı ise Ristile-i

Hfil-i Merdtin olarak ifade edilmektedir. Bu isim müellifin kendi verdiği isim de­

ğildir. Yine risalenin metninden anlaşıldığına göre müellif, kendisinin seyr-i sü­

lGku esnasında geçirmiş olduğu eğitimi hikaye etmektedir. Yine Mülbime mer­

tebesinde ifade ettiğine göre kendisi Nakşibendilikte karar kılmıştır.

Eser nefsin mertebeleriııin anlatıldığı mensur kısım ile, on altı kıtadan oluşan

bir koşmadan ibarettir.

Biz burada sadece ilisale'nin metnini vermelde yetineceğiz .. Eserin değerlen­

dirilmesi ve müellif hakkında daha geniş bilgi için ayrıca çalışılması gerektiği meydan dadır.

"Risale-i Hal-i .Merdihı"

Giriş

Allahu zü'l-Celat:e hamd ü sena ve rasülüne salat ü selamdan sonra, talib-i di­

dar ve salik-i rah-ı hakikat olan ihvan-ı mü'nıinine dualar olunup, tarafımızdan

iş bu Risale hediyye olunmuştur. Zira peder-i manevi olan kimsenin veled-i ına­

nevisine nush u pendden ziyade hediyesi olmaz.-

Benim rühuın!

Dil dili var dilden dile.

Dil dile mekün dilden dfle.

Varılmaz heme-i dile.

Zeyd Aınr Bekr ile.

Herkes bulunduğu tarikın evvel ilmini tahsil edip, badehı1 arneline mübaşe­

ret etmek gerek. İbtida ilm-i şeriattır ki, cümleye farz-ı ayn olmuştur. Badehı1

ilm-i tatikattır ki elzemdir. Badehı1 ilm-i mar[f'etu'!ltihtır ki lazımdır. Badehü

ilm-i hakikattır ki, nimet-i Hak'tır. Amma ilm-i taril(at balır-ı muhit olmalda, on­

dan bir kıta beyan olunmuştur. "Hayru'n-nas men yenfe'u'n-nas" "İnsanların en

bay ır/ısı, insanlara faydası dolmııaııdır. " tahtında dalili olmak ümidiyle elli-i zikrin duaları rica olunur.

Bismillabirrahmanirrah!m Rabbene'ftalı beynena ve beyne kavmina bi'l­

hakki ve ente hayru'l-fatihln._Allalıümme'ftah lena hazihi'l-kunüze ve'kşif lena

hazihi'r-rumı1z. Ya ahl e'ızzeke'llahu fi'd-dareyn. Ene ekı1lu bi-iznillahi Teala

isma' _rninrıi bi-avnillahi Teala. Ak bil vela tehaf inneke rnine'l-amirıln, Üd'u ila

~L:d~k ~~s.Ü~-- _,.:~ ~~__,..--..~__, ·l:_) .AÇ-.J_)\{J,:, ~1

. / ~L""-..J ~ .J ~~ ~ i.J .#'.u.-J

~j...0.!J>.I ~~~~oJ.,

~~_,._:_, (.J'"' )~ ~>J_,l_)t..~ . .

~~~~_J ~~0~\

(: .,:,u_,ıo-~-U> ".>~ 0~__, i

~..;j.J )..) u...J..>J}., j..; J.) r ---'·'"' _,,.;.- ' 1 F '1 ' • 1\ 1 \ . \ /

.J~.J ,..J.J -"" lo>.,_) \.lı..)~ ~..) 0 -U...) ıJL.

./ \ı· (' ~_;,~ .L.J-Y. ~~ . ~ .r:

~.,..u., ~.J..\,\~ ~ J.,l " .. . ..

~

Risale-i Hal-iMerdan'ın ilk sayfası

42 tasaı:mıf

Rabbik.e; İliilli ente maksudi es'elüke ndiike madubi bi-hurmeti cemalike ya

Ralllın, irham fetekabbel duaena.

Nefsin Mertebeleri

1. Nefs-i Eın.miire

Benim canım! İklim-i heftlde seyr ü sefer ve salıra-yı fenada seyyah olduğu­muz esnada şah-ı bakadan bir elif istikamet ihsan olundukta, cins-i rayeel rüya

ınisüllü beyne'-nevm ve'l-yakaza güya vakıada olan budur ki, salıdi-yı fenanın şehr ü hıralanndan bir şehr-i aziıne uğradım ki, tı11 u arzını göz ihi'ita etmez. Ol

şehrin içinde olan mahlukun kesreti bi-mertebe kim, sokağında rahat gezilmez ve ahalisi cümle cihanda mevcut olan mahluhın her sınıtindan malılut Arap, Acem, Türk, Rum ve cümle keferenin envaı anda mevcut bulunmalda hayrette

hayran, bir acib seyran va ki olup, ol şehrin vasatında bir azlın kale bina olunmuş ki, burc u banısu eflake beraber. Haric-i sı1rda bir zulmet müşahede ettim. İbti­da fehm ettim ki, hanc-i sürda vaki olan bu şehrin ezelden, şems-i hakikattan bir

şule düşmemiş ve düşmez. Ve ahalisini gördüm. Pelını ettim ki, bu şehrin ahali­sitlin gönülleri dahi dar-ı zulmettir. Zira meşrebleri kilab-asa bir lokma için bir­

birleıine hırlaşırlar. Az bahane ile birbirlerini yırtarlar. Şehvet ve gazabiarı galip olmalda, tabiat-ı nariyyeleri galebe ettikte birbirierin kad ederler. Zinaya meyl ü rağbetleri galip olduğundan bir fallişe ardına üçü beşi düşüp, birbirlerini kıska­nıp heHik ederler. Sirkat ü bühtan ve iftira ve şurb-ı harnr ve gıybet adederi olup,

bir zerre Hak'tan havf etn1ezler ve günah-ı kebairi işleyenierin ekseri İslam'dan önce olup, bazılan dalli ulemadan olup emr-i bi'lma'rı1f, nehy-i ani'-1-münker

eden ulema, vfuz ve sulebiisı dahi ol şehirde zuhür edip, ol Şehr-i Emmar'da, aha­

lisinin su-i halinden naşi bir vecllile ülfet edemeyip, ol şehr-i azlınin vasatında vaki olan kaleye llicret ederler imiş.

Faldr dalli bir miktar bu şellirde misafir oldum. Arzu ettim bir söz anlar Idrn­se bulup bu şehrin ismini ve hakimini ve valisini su~il ettim. Ulemasından birin

buldum, su~H ettim. Bu şehrinizin ismi nediı·? Cevapta ismi Emmare'dir, dairesi gaflettir ve cl.-'h-ı zulmettir. Ve padişahlarını sordum. Bizim padişahımıza Akl-ı·

Ma~ derler. Bir alim ve hikmette mahir, müneccim ve tabib-i akıl ve nadir; kür­i:e-i zeminde alaanı yoktur. Vezirinden sual ettim. "Kuvve-i müdıikedir ve Iliss-i ınüştereke ve kethüdası ve vekil-i harcı hıvve-i valıime ve vesvasdır., cevabına göre idrak ettiın ld: Ne kadar ahlak-ı zemi'me ile mezmılm olan kimseler var ise,

Akl-ı Ma~ nam şiihın emektarı ve mahrem-i esrarı olmuşlardır. Faltir dalli akl-ı m~ın her fenele mahir olduğunu anladım. Kendime sebeb-i

ma!şet için bir zaman-ı muayyende durınak üzere görüştüm. Lakin kendi zir-i hükümetinde olan mahlukun cümlesi maasiyi müıtekip olup, Ald-ı Maaş, Hdlın-i

şeyh ali ve risiile-i biil-i merdiin 43

-viicüda padişah olup, bunlann isyanların ru'yet eder. Men'ine kudreti yoktur.

Ruhuma az1m sıklet anz oldu. Sonra bu ayet-i celileyi hutür etti. "Şüpbesiz rızık

veren, gfiç ve lmvvet salıibi olan ancak Allab 'tır." (Zariyat 58)

Bir gün arifana söyledim:

-Şahım! Senin bu şehrin uleması, ilimleriyle amil olıiıazlar ve Hak'tan havfla­

n yoktur. Ahatisi dahi re'd!b olmazlar. Gönüllerinde nur-ı iman lemean etmez.

Bu ne hilmıettir?

Cevap etti ki: -Benim ahiilimden değildir. Zaten iblis bu şehrin halkını yoldan çıkarmıştır.

2. Nefs-i Levvfune

Bu Emınare Şehri halkıyla ülfet edip, fesatlannda mahrem olmuştur. Onların

fesatlannın def'ine bir tedbir edemediın.Fakir bir seyyahıın. Bu şehrin vasatında

olan kaleye varayıın. Cevapta ol kaleye levvame dairesi derler. Ol yer de, benim

zir-i destimdedir. Lakin Levvame ahalisi, Emınare şehrinin ahalisine kıyas olmaz.

Bu şehr-i Emınar'da iblis müdilm salcin olduğundan bu şehir ahalisine tövbe mü­

yesser olmaz. Lakin Levvame şehrine vesviis tamamıyla tasallut edemez. Onlar

dahi günah-ı kebairi mürtekip olup, şürb-i hamr ve gıybet ve sirkat ve bühtan

ederler. Lakin der-akab tövbe ve istiğfar ve nadim olur.

Akl-ı Maaş padişah sükuta vardı. Hemen der-akab kendimi Levvame nam ka­

leye can atıp kapısına vardım Gördüm ki babının üzerinde "et-Taibu mine'z­

zenbi k emen la zenbe lehü" C Günalıtan tevbe eden, sanki biç gün ab işlememiş 1

gidir.) yazılmış.

Hemen bu hat manzür olduğu gibi taib ü müstağfir olup, Kale-i Levvame'ye

dahil oldum. Gördüm ki, Şehr-i Levviime ahalisi, Emmare Şehri ahalisi kadar

yoktur. Nısfı kadar anca. Bir zaman hayli müddet durdum. Ahalisinden suaı et­

tim. Fuhfıl-ı ulemadan bir müftüleri var imis. Vardmı edibane selam verdim. • >

Ta'z1m bir! e selamımı aldı. Onun buzımında bir vakit işledim.

Orada dururken ahatisiyle sohbet edip, Levvame şehri sakinlerinden, padi­

şahlarından sual ettim. Cevapta, "Padişahımız, akl-ı maiiştır." Sübhanallah de­

dim. Evet şehrimiz akl-ı maaş hükmündedir. Etbaından sual ettim. Cevabmda:

Kibr ü riya vü taassub ve buhl u hased u nefsaniyyet ve gıybet ü rama' vü ni­

fak. Zühd-i tam vekilidir. V e nice fazı! u salih ve abid canlar bu şehirde mevcut­

turlar. İnşaallah bu kale Hak tarafına istidadı var; Lakin dokuz ejderha pençesine

rast gelmişler. Bir mi.irşid-i kamil görmemişler. Hulasa çare bulamamışlar. Bun­

larla meşrebleşememişler. Çünkü vücut ikliminde 1. Kibr, 2. Riya, 3. Taassub, 4.

Buhl, 5. Hased, 6. Nefsaniyyet, 7. Gıybet, 8. Tan1a', 9. Nifak gizli ejderhadır.

Ulema, suleha ve meşayilı mağnır olup, bunlarla mezheb meşreb gizler. Ma-

44 tasammf

azalHÜıi teala elıl-i Hak ile zıttır. Ed-dıddan la-yecteniian. (İki zıd, bir arada olmaz.)

. Bir defa, salilıler ile ülfet edeyim, dedim. Gördüm ki onlar, cehennem hav~ın­dan afv ve mağfıret ümidiyle ibadat ve taat ederler. Ve cennet arzusuyla leyl ü ne­

har bi-rahat olup, cennet safaların ve hı1r u gılmanın her birini vasf edip, tarlk-i cennete terg!b ederler.

Bir şahsa, Emınare Şehri ahalisinden şikayet ettim. Vücut ikliminde Emınare Şehri'nin halkı bir alay kafirler ve müfsidler, katil, tarikü's-sal~t ve şaribü'l-hamr­

lardır. Onlar fırka-i dalledir. Bizim şehr-i levvamernize gelmezler. Cemib-ı Per­

verdgar hidayet eder ise ondan hicret edip, bu şehre gelip füllerinden nadim

olup, tövbe ve istiğfar ederler. Yoksa onda iken müyesser olmaz.

3. Nefs-i Mülhime Kendi şehrinizdeki levvame şehri içindeki kaleitin halinden sual ettiğirnde,

dedi ki:

Ol kalenirı ismi Mülhime'dir. Orası aynca şaill'tır. Padişahlarının ismirıe Akl-ı Maad derler. Vezirlerinden sui'i.l ettim. Vezirinin ismirıe sultan-ı aşk derler. Fakat

o şehre bizden asla giden yoktur. Hicret edip, gideni bir dahi Levvame şehrirni­

ze koymayız. Zira onlar ol Şehr-i Mülhime'nin veziri olan sultan-ı aşka gayetle ta­

bi olup, muhabbet edip, can u baş, mal u menal feda edip, bizim padişahımız

· Ald-ı Maaş'ın tedbir ve tasarrufuna itibar etmeyip, teslim olmayıp, namus, vakar

ve zühdü terk edip, tasarruf ve tasavvuf mütalaa edip, kitaplar yazmışlar. Fakat

hiç bir harfi şeriat kitaplanna mutabık değil ve içlerinde mürşid ve delil ve reh­

ber addolunur kimseler vardır. Hırka ü tae u aba giyip, surette kisve-i ehlullah ile

olup, kavl u fiilieri şer'a muğayır. Onların emirlerine imtisal ederler imiş.

Onlann cünılesi fırka-i dalleden elıl-i tarik: bulunmuşlardır. Zirıhar Mülhime

kalesirıe uğramayasın: Onlar saz u söz, tanbur, ney, kudı1m ile Allah derler. On­

lar bizim Levvame şehrimize ·gelip, erkanlannı icra edemezler. Ulemamızda

amel tarafı ve gayret-i diniyye galip olmakla ittifak edip, alıkam-ı şer'iyye ile

amel üzere hareket ederiz. Şer'in hilafı bir şey gördüğümüz gibi der-akab hücum

edip, men' ederiz. Ve nice adanıların zikr ettiğirıi haber alıp kati ederiz. Ve biz~

de olan ulema vü suleha, abid u zah.id şehr-i Mülhime'de yoktur.

Bir vechile n~fret edip, Levvame'den içeri olan Müllllı:ne-i mübareke şehr.ine

teveccühle, "Ya Rab! Medet ve kerem senden.." deyip, kalesi kapısına vardık.

Üzerirıde, Babu'l-cenne mektup. LaiHihe ilHillah, kelime-i şerifini kıraat edip, he­men der-akab Cenab-ı Allah'a seede-i şükredip, şehr-i Mülhime'ye dahil oldum.

Nakşıbendi dergahında sakin olup, baktım ki ahalisi zevk u şevk ile her-dem

safa edip, beynlerinde niza' ü feza ü fesad u hased ve buğz u adavet olmadığı gi­

bi a'la vü edna birbirine i'zaz u ikram ve ilitirarn edip, meclislerinde sohbetleri

dilber u d!dar ve zikrullah. Daima safa-yı ruhani ile ahatisi cefadan ad olup, cen-

şeyb ali ve risiile-i biil-i merdiin 45

net safasında mütelezziz gördüğümden naşi onda ikamet ettim. Hayli meclis-i

şeriflerinde sohbetleriyle müşerref olup, ruhani, cismani onda cümlesi mevcut.

Fakir dahi hayran kaldım. Onda hüsn-i zan olunur. İhtiyar, arif ve agah bir

zattan sual etim: Azizim! Bir seyyah-ı fakirim. Gönül marazlarından, gaflet ve zulmet nam illet­

lere mübtelayım. Bu mülhime şehrinde gönül illetlerine deva eder tabib-i hazık

bulunur mu? Lutf edip haber verin. Ve isminiz nedir? dediğimde;

İsmim hidayettir. Ezelden bu ana kadar benden kiz b su dur etmemiştir. Ancak

vuslat tarıkirıı candan sual eden talibe dldar sebilini etrafıyla haber vermektir.

Sen dahi bir aşık-ı sadık fakirsin. Can kulağını açıp, sözümü dinle.

iŞ bu sakin olduğun şehr-i mülhime dört mahalledir. Biri her birerlerini ihata

etmiştir. Mahallenin ismine Mukallid1n derler. Senin aradığın taDıb-i hazık bu Ma­

halle-i Mukallid!n'de sakirı olmaz ki, senin senden olan gaflet ve gö:q.ül zulmetl­

ne ve şirk-i hafiyye ilac eyleye. Halen tabib-i h."Ulı1b suretinde olup, tae ,u hırka ile

şeyh suretinde olanlar irfan-1 kalide ariller ve mukallid ve müfsid-i müddeiler da­

valannı gönülde isbata kadir olamayan müddeiler, ahlak-ı zemlınede, şirk-i hafi­

de ve şehr-i şehvette ekl ü şürb ü cima' ve lu'b u lehv u nisyanda olup, mukallid

ariller dillerini gayet mahfi ve müdrik zind ü zeki olur. Felun ü firasetleri, galip

oldukları lisanları daima zikirde olup, esrna-i ilahiyyenin tesiriyle bazan bazan

hayal filan müşahede eyledilderinde biçareler kendilerini tabib zannıyla tefahur­

lanurlar. Halbuki tabib-i hazık da bu kadar ahalinin malumudur.

4. Nefs-i Mutmaiııne

"Bu mahallede senin maraz-ı kalbine merhem-i şfiji verir tabfb yoktur. Bu

mahalleden bicret edip, Kale-i Mutmainne tarafında olan Mahalle-i Müdhe­

de ye vanp, onda derdi ne derman eder tabfb bulu~·sım. " dedikte, hidayet he­

men can atıp, "Bu illetlerden halfisolmak için hevfidanjfiriğ ol. Alenıde sultan­

lık budur." deyip, mahalle-imücahedeye vanp misafir oldum. Çünkü şeyhim

kaddesallahu sırrahG hazretlerinin, "Men lem yücahid lem yi.işahid" (Mücfihede

etmeyen, göremez.) buyurdukları o ikiimin ahalisini gördüm. Zayıf ve edib ve

zakir ve şakir ve mücahid, oruç, ibadat ve rağıbat üzere sakin ve sakit u alim ü

arnil kimselerle görüştüm. Bildim ki bunlann bu misüllü hareketleri rezall-i ah­

laktan ve şirk-i hafiden ve zulmet u gafletten halas ve azad olup, mutmainne ka­

le,sine dahil ve istitad kesb edip, "irdi" hitabına müstahak olup, bab-ı rızada mu­

kim olmak için imiş.

Fakir dahi nice seneler onlar gibi hareket edip, bir an zikr ü filrri terk etme­

yip, sabr u tahammül ü kanaat ve gayret edip, müdbededen hali olmadım. La­

kin şirk-i hafi ve zulmetten ve gafletten halasa çare bulamadım. Sakirı olduğum

Müdihede Mahallesi tabibierine rica eyledim. ''Benim emrfizıma ki şirk-i ha.fi,

46 tasauvııf

ga:flet ve zulmettir. İn ayet buyurnp bir merhem-i şa.fl buyımm. "declim. Dur bi­

raz daha uğraş. Bir vakit o hal üzere iken tekrar, "Aman halasa çare!': declirn. Cevap ettiler. "Bıt mahalle, mücabededir. Bunda senin derdine derman yoktur.

Mutmainne kalesine karfb bir m aballe dahi uardır. Ol maballeye, Mahalle-i Me­rak:iyye ue Mahalle-i Mün1icaat derler. İlietine ila c eder tabi b onda bulunur. "

Derken, hemen baktım ki, şeyh hazretleri mevcut oldu. Tabib anlar imiş. Hil­limi arz ettim. Biraz düşün buyurdular. Anda Mahalle-i Merak:iyye'ye vardım. Gördüm ki çok kimseler, zikr-i kalbide veled-i kalb sahipleri olmuşlar. Yani o mahalle ahalisi iş zeminde huşfı' ve hudfı' ve huzürda melül malızun ve bi-nu­tuk ve bi-lisan zahirieri harab, batıoları mamür olup, meşrebleri halim selim ve havf-ı Buda'dan birbirleriyle ülfet etmezler. İlm ü hikmetle birbirlerini mudka­

beden men' etmezler; asla birbirlerine zerrece bar olmazlar. Fakir dahi Mudikebe Mahallesi'ne vardım. "Nice seneler ikamet edip, çok sa­

vaştım; onlar gibi ettim; lii.kin gajletten iizad oldu ın; çok müddet sonra. Anımit

şirk-i bqfiden ve gönül zulmetindeıı iiziid olamadı tn. H iili m nice olacaktır." di­ye gözüm yaşı zar-ı giryan hayrette hayran bir garib seyriina uğradım ki, gamma gark olup, her anda ölmek arzu edip, yediınde olmadığından me! Gl mahzf:ın mu­rakabede dunırken, yine ımıkaddem nasıh ki, hidayet-i Hak nam zuhGr edip, hal-i perişanıma merhamet edip, buyurdu ki:.

"Ey gurbette esir ve ziir u giryan e! Sen derdi ne bu bal ile derman bulamaz­

sm. Bu mahalle-i murakabedeıı ileride, Mutmaimıe Kalesi vardır. Onun babı­

nın önünde bir mahalle vardır. Adına Fe1ıa derler. Olursa biiline çare o nıah­

lal!ede olur." dedikte, der-akab kendiıni orada buldum.

Ah künh-i hidayet-i Hak olan nasih gelip, "İfnü sümme'fnü sümme'fnü fe'bkG sümme'bkG sümme'bkG" rüzgarı, saua burada aylhı ol11p, emriiz-ı şiı·k-i bafide1J

ve gafletteu ve gölliil zttlmetiııe deva eder. Mabv t{ja1li ve bl-viimd o/au tabfb-i ba­

zıklamı i/acı sebebiyle şifa-ya b olursım." dec:li, kayboldu. Der-akab ser-tabib olan

sultanım geldi. Sual ettiler. Ağiaya ağiaya haber verdiın. Aman sultanım, aman dedim. "Allah 'tan başkaberşey yok olacaktır." (Kasas 88) ayet-i celilesin kıraat edip, bahr-ı ummana daldılar.

O anda tıfıl çocuk, babasının kucağına yatar gibi ser-i perişanımı tabibin di­

zine koydum. '~man sultaııım/", deyince, hakiri hemen bir deryaya daldırdılar, çıkardılar. Daldırdılar kaç defa! Fakat bizim ile yüzbin kimse dalıp, çıkıyor. Ta­

riften aciziın. Batınma geldi ki, benim bir yar-ı gar-ı gam-küsarım var idi. Tahir Efendi nereye gitti? Baktım yanımda. Elhamdü lillah. Derken, sultan-ı evliya bı­raktı gitti. "Burası neresidir.?" dedim. Mahalle, fenadır; ahalisini gördüm cümle­si helak (olmuş) gibi sakit, meyyit gibi nutka takatlan yok. Adeta sıhhatlarından

kat'-ı ümid etmişler. Hemen melekü'l-mevte muntazır olup, durmuşlar. Malıalle­

rine gelip, gidenlerden haber alıp, mahallesi ahalisi evkat-ı hamseyi edadan bir

şeyh ali ııe risii/e-i biil-i merdiin 47

fi'le Ididir olmayıp, dünya-ukba, Zeyd-Amr bilmezler. Hatta ha vf u reddan geç­ntişler ve lezzet-i cismani ve lezzet-i ruhani ile müfid olup, mütelezziz olmazlar gördüm. Onlann o hallerine bakıp, fakir dahi bir nice seneler onlar gibi ettim.

Zalıiriıni onlara taklicl ile mutabık, ama, biitın halleri bir vechile ma'lfımum olma­yıp, fena ve hal-i fenayı tarif mümkün olmayıp, o halde mahall-i fenada dahi bir gam ve aliima uğradım ki, halimi tabibe arz etıneye bende benim olarak mülküm

üzere bir vücud bul am ki nazar ettim. M eldindan münezzeh ve müberra olduğu hazır nazır, vücud beniın demek hata ve yalandır.

Fakir ise, bu kadar emriiziardan halas olmak için ne kadar zalımetlere ve me­

şakkatlara düçar oldum. Bu halde dahi acz u hayretiın ziyade olup, ciirnle mura­dımdan vazgeçip, gözüm yaşı bilii-ihtiyar akar. Tamam ben varım ve amarum var. Talibiın, matlübum dahi var. Hal kaç defa zahir olur bilmem! "Ya Rab! Ne

fare kı/am, dilde olaıı ızdımbıma? Ey vakıf olmı Alimii's-swrı ve'l-hafiyyat! Hali­

me 1·ahmet et." diye feryatta il<en, talib-i dielar terbiyesine memur olan mürşid-i kamil tablb, bu garib u bi-kes ve bi-vücudun haline rahm edip, Hak ile ilham-ı

Rabbiini kitabından okudum. Buyurdu ki, '1btidafena-yı efa! elzemdir. "dedik­te ve per gibi hemen yediıni uzatmak murad ettim. Gördüm ki bu elim, cemaci gibi anasır-ı erbaadan mürekkep bir ma'nadır. Yed benim değil. Bu hal üzere te­fekkür ederken hakire birden hutür etti ki, "Rabbin istediğini hakkıyla yapan­dır." (Hfıd 107) birdir. Bunu bilmezdim; anladım ki, memur olan, zat tarafından­

dır. Panide hiç bir fi'le k-udret yoktur. Kadir birdir, abdim; kudre~m yok. Ve'llla­sıl her ne tl'l benden saclır olacak ise, ol Fa"ale ve onun kuvvet u kudretine ha­

vale edip, cümle hakirden süret-i beşerde vaki olan efaiden fariğ olup, tamamıy­

la fena-yı efiile ne demektir?.

Himmet-i ehlullah ile ve ilham-ı melek! vasıtasıyla sınımdan sırrına vakıf olup, hamd ü senada oldum. Bu halde iken, der-akab şeyhu's-samadani hazret­leri lrudüm-ı müşrifleriyle teşrif edip, vaki hali arz ettik. Hey işte böyle. "Yeryü­zünde bulunan her canlı yok olacak" (Rahman 26) ma'na-yı deryaya daldırdı,

çıkardı. Eğer ki o zevki tarif etmek lazım geliı·se na-kabildir ve hem de "Men I em yezuk lem ya'rif'' (Tatmayan bilmez.) meşhurdur.

"Kıl/et-i taam, kılfet-i menanı ve kılfet-i kelc1m ile murakabeye dikkatlice de­

vam ediniz. Avn-i Hakkı la, fena-yı sı.fat zubur eder.", buyunınca, hemen o dem dizlerine kapandım. "Aman sultanımf Kapım azad kabul etmez, ha!Jfrine

bi mmet." deyince mubarek yed-i şerifleriyle zalınmı mess ettiler de "Evlzvaullah ve yüsellimıl teslfına'dan almışlardır. Müridiıı şeybine tesliminin mürid kendi iradesin şeybin iradesinde fena kı/malıdır." dedi.

Efendim! Abd-i ınemlükun irade nedir? Kendim bilmeyerek iradesiz çıknuş. Aldını başıma geldi. "Aman sultanımf Hata-pt1şum efendimden daima afi' be!J­lerim. "Si.ikut buyurdular, ah ah! İşaret olundu. Bir müddet bu hal üzere mürGr-ı

48 tasauımf

zaman geçti ve ne alemdeyim, haberim yoktur. Kastamonu'ya gelirim zindana

~eriın. Seydişehir'e vannm, cennet misali. Bir gün teveccüh olunup, o halde

durur iken baktım. Nazar benim değil, söylediğim kelamda alakam yok. Lisan, benin1 değil. Nefs-i natıka bilmem. Naçar, zahir ve batında olan sıfatımdan kat'-ı

alaka edip, cümle ruhumla ve cismirnle ve havass u kuvalarla ben beni zat farz

ettim. Gördüm ki farz etiğim dahi isniyet (isniyeteyn=ikilik) yine şirk-i hafidir. İs­

tiğfar edip el kernliğinde ne alakam var diyerek naçar kaldım. Zatın1ımahv u fa­m kaldım. Fakat yine talebten fariğ olamadım. Aman sultanım, dedim. Çünh.i.i

yok, ne ister.

Hazret-i Şeyh h.'Uddise buyurdular: "Yavruını Ve't-talebu aynu'l-bu'd" buyur­

dular. Ben bu benliğimle ne belaya uğradım ve ne derde giriftarıın. Aman Ya

Rab! deyip dururken, yani tefelliir edip mahvda iken "O Allah, Evvel'di1~ Abir­

'db~ Ziihir'dil~ Biitın 'dır. O her şeyi bilendir." (Hadid 3) ve "Bilesiniz ki O, b er

şeyi kuşatınıştır. "(Fussilet 54. ayetin bir kısmı.) sırrımda zahir olup, "Mutü kable

en temuru" (Ölmeden evvel ölünilz.) sırrına mazhar olmayı arzu ettim.

5. Nefs-i Riiziye

Hazret-i Şeyh kuddise sırruhı1; bak, diye teveccüh buyurdular. Kendimi yok­

ladım. Yine şirk-i hafi ki, bir ben biT de arzum var. Ağladım güya, bu dahi yalan.

Ne derde düştüm ki, o sırada münacaat etme, teveccüh etme, taleb etme. Bir ga­

rib hal ki balli müşkil. Naçar cümlesin sahibine teslim edip, Bab-ı Rıza'da muK'ım olup, halet-i nez'de sahib-i firaş olan hasta gibi tarifi mümh.i.in olmayan bir ma­

kamda daima muntazır olup, akl-ı bi-şuur, aynı meyyit gibi bir zaman bu hal üze­

re vakit mürur etti.Sonra Hazreti Şeyh, "İstefti kalbeke" (Kalbine danış.) hadis-i

şerifini kıraat buyurdular.

Baktım ki sırrımda bi-harf u bi-savt irci'1 gibi bir hal zuhur etmekle ol anda

tarifi mümh.i.in olmayan bir lezzet-i manevi vaki' olup, mest u medhüş olduğum

halde kaldım. Bir vakit sonra bidar oldum. Hazret-i Pir' e söyledim.

"Oğlum! Mürid davasında bulunal}lar akl-ı maaş ile bu esrara vakıf olmazlar; davadan fa.nğ olup, ğassal yedinde meyyit gibi şeyhe teslim olmayınca."

Efendim öyle kimselere kanaat gelmez.

"Yavrum! Zahir.uleması dahi münkirdir. "el-halu la yu'rafbi'l-ldli" (Hal, söz­

le bilinmez.) "Hepsi Allah katıııdandır." (Nisa 78'in bir kısmı) ayet-i kerimesin­de ayandır." buyurdular.

Bu batin ilminin hadd-i nihayeti yoktur, buyururiar idi. Haltir dahi ruhaniyet­

lerinden işaretle ala kader-i ukülihin1 birnebze nyazette olan insan kamil olması­

nın tarild beyan olundu. İhvfuıa yadigar olur. Belki bir munsıf nazar eder de, ken­

di h~alini bilir. Can u dilden dikkatle ınutalaa eden saldn, salilc halini fıkr ettikte,

kendisi makam cil1etinden hangi şehirde saldn ve hangi mahallede ülfet edip du-

şeyh ali ve risiile-i bal-i merdan 49

rur. İnsaf ederse ona göre hareket eder. Bab-ı nzayı bulup ve bilip rahmet okur.

Cenab-i Babib-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurmuşlardır ki:

"Tahkikaıı beden-i insanda bir !abm vardır ki, kaçan ol sa/ah olsa, cemi'-i

beden ıslah olur; ve kaçan ol fasid olsa cemi'-i beden fdsid olur. gah olunuz ki

o, kalb7i insandır." Pes o kalbin ıslahı cümleden ehem ve elzemdir. Zira gönül

bir nafızü'l-hükm-i sultandır ki, cemi-i a'za-yı beden onun huddam ve reayasıdır.

Ve kalbin ıslahı odur ki, onu evsaf-ı zemlıneden tahliye (ternizleyesin) ve evsaf-i

haınlde ile tahliye edesin (süsleyesin). Yani ol hazretin al\Val ve efa! ve ahlfikı­

na tebeiyyetle izince gidilmek elzemdir. Zira ki Cenab-ı Peygamber sallallahu te­

ala aleyhi ve sellem efendinıiz hazretleri, "Mekaı:im-i ahHikı tekmil için ba's olun­

muştum." buyurmuştur. İnsan ahlak-ı haınldesiyle iki cihan saadetine nail oldu­

ğun duyurmuştur.

Hemen Cenab-ı Hak ve tekaddes hazretleri cümle ilwan kardeşlerimizi İsti­

kametten ayırmayıp, rezail-i ahlaktan halas edip, ahlak-ı hamide ile ınuttasıf olan

kullardan eyleye. Sevgili Habib hurmetine amin, ya Mulrı.

Bi-hurmeti Seyyidi'l-Mürsellrı ve'l-Hamdu Iiliahi Rabbi'l-alemlrı.

Elest bezmiııde ben ikrar verdim

Verdiğim ikrarı imandan aldım

Baka seyraıi gördüm özüm de

Muhabbet pazm1 seyraııdan aldım

Hi:ilıkıı:n balk etti turabdan beni

Bana mekan etti ana rabmini

Anda ihsan etti bu din u teni

Vakit tamam oldu dünyaya geldim

Okuttulaı- beni kalmadım cahil

Bir zaman yıirüdıiııı ilmile amil

Terb~ve eyledi bana biı· kilmil

Dersimi mekteb-i iıfandan aldım

Bildiğim ımuttum eyledi m fery,ad

Derdime dil dönınez isterim iındiid

Her bir kefilınında vaı-dzr bin iı-şad

Hil'atim sohbeti sultandan aldım

Can gözü gajletten açzla düştü

İkilik perdesi seçile düştü

Kudret hazinesi saçıla düştü

Bu kitap babr-i uınınfmdan aldım

50 tasaıtmıf

Geçtim dünyadan erkandır işim Zira bidayettir benim yoldaşım Çeşm-i pür-bunwn akıttı yaşını Yeşil bayrak pfri sultandan aldım

Alem baştan başa bir seyriin-gabtır Gir gönıil şehri ne gör ne dergabtır

Bu bir gizli esrar-ı kudretu'l/iibtır Defterimi alf divandan aldım

Hakikattır işim bile katmazam Her leiş(ye sırnın beyan etmezem Kadrini bilmeze cevber satmazam Bu pendi bir kamil insandan aldım

İbvan çalışır sen var kirasına Derman mı saktanır dert arasına Merhem mi san/ır aşk yarasma Hikınet-i bakfki Lokman'dan aldım

Gerçi hata i/e ısyanım çoktur Kalmadı gönlümde benliğim yoktur Dört kitabı ikrar ejJ/edim baktır İmanı Hazret-i Kuran'dan aldım

Şen'af sancağı geldi dikildi

Marifet yalımda dürler döküldü Pfrden bimmet oldu gül-bend çekildi

Tarikat kemendin erkandan aldım

Haki/zat yalımda nice yıl savaş

Gözümden akıttım al kan ile yaş Bir vakit az verdi ekmek ile aş .İcazeti alf makamdan aldım

Muhabbet gön'inmez bilmem nerdedir Cümle ayan !Cikin bize perdedir

Esrar-ı bakikat gizli yerdedir Hakikatı Şah-ı Merdan 'dan aldım

Gel düşünme akla sığmaz bu ilim Bir iilf dergiiba uğradı ya/um Kanlı yaş akıttım bilmem ne kalem Mecra-yı çeşmimi giryandan aldım

~..Jıu.Jıj~J~ jJ~ı

'(...).) ~ .)_j.): -/.;./'~ i

~.J o j--1 "../:' ~ 0 ~ 4.\.7.'

-...ı,j#J -' ~ • C""'.;. 4 ~ .. ..., ,_, -.;;\.ır~" Q ......, •

ı.Jı ___:..ı --ı:, 'v "\i...~~ ~~~~_,~j( ~f#-J~~.U~-.r.

;;Q.i~ r~tftv~~ ~.Jt.:.)~~-vS' eı.5~

-{- J)J '~ ~ '-.r~:;;e (~('-J'~rX»~~

{-~(5~-.)_; ~~~~~

ı..Jı _j..ı:ıv j..;~-.r.~

J:~--> 6 ~f't~ı:J.. c .~.J-.tJ0\~ ~~-'

1.ı . . . 1 .• t ~ .:. -'"'.:t"'V'- 6 ..\,;.,.ı :J...., ~ .. .

Risale-i Hal-i Merdan'ın son sayfası

52 tasaıtımf

Himmet-i pfr ile hekim olayım Yaralılar gelsin merhem sorayım Kalbi kurcalayan kurdu kırayım İlac-ı bilzıkı irfandan aldım

Şeyh Ali 'yim namım Merdaıı verdiler Vüs'atime göre meydan verdiler Aşkın meydanında sofra serdiler Sahaveti pfr-i Yezdtin 'dan aldım

Kad temmet h:lzihi'r-risale bi-avnillahi'l-Meliki'l-Vehhab

Fi Saferl'l-hayr 1324/Nisan 1906