AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ - KURANAKADEMİher yeni irúad ve ikazı eğlenerek dinlediklerini,...

15
1 BİLİM ve İNSAN VAKFI ELMALILI HAMDİ YAZIR KUR’AN AKADEMİSİ KUR’ÂN-I KERÎM EĞİTİM ve ÖĞRETİM PROGRAMLARI TASHÎH-İ HURÛF DERSLERİ AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ Hazırlayan : Yrd. Doç. Dr. Fatih Çollak

Transcript of AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ - KURANAKADEMİher yeni irúad ve ikazı eğlenerek dinlediklerini,...

  • 1

    BİLİM ve İNSAN VAKFI

    ELMALILI HAMDİ YAZIR KUR’AN AKADEMİSİ

    KUR’ÂN-I KERÎM EĞİTİM ve ÖĞRETİM PROGRAMLARI

    TASHÎH-İ HURÛF DERSLERİ

    AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

    Hazırlayan :

    Yrd. Doç. Dr. Fatih Çollak

  • 2

    el-ENBİYÂ SÛRESİ

    I- SÛRENİN MUHTEVÂSI :

    Mekke devrinde nâzil olmuştur. İbn Abbas ve İbnü’z-

    Zübeyr’den gelen rivayetler bu konuda ittifak bulunduğunu ortaya

    koymaktadır. Sûre 112 âyet olup fâsılası(م، ن)harfleridir.

    On sekiz peygamberin tebliğ hayatından ve çeşitli

    özelliklerinden bahseden ve bu sebeple Enbiyâ sûresi adını alan

    sûrenin esas konusu, peygamberlerin hak dini yayma ve

    benimsetme hususunda her türlü zorluğa ve engellemelere

    rağmen başarıya nasıl ulaştıklarını göstermek ve hakkın bâtıl

    karşısında elde ettiği zaferi haber vermektir.

    Sûre daha ilk âyetinde, gaflet içinde yüzen Mekkeli müşriklerin

    cezalandırılacakları günün yaklaştığını, onların rablerinden gelen

    her yeni irşad ve ikazı eğlenerek dinlediklerini, kalplerinin oyun ve

    eğlenceye daldığını, kendi aralarında yaptıkları gizli konuşmalarda

    Hz. Peygamber’in bir beşer ve bir şair, Kur’an’ın da onun

    uydurması, hatta saçma sapan rüyalarından ibaret olduğunu

    söylediklerini ve önceki ümmetler gibi maddî mûcize talep

    ettiklerini haber verir. Halbuki Hz. Muhammed de gelmiş geçmiş

    bütün peygamberler gibi bir beşerdir. Peygamberlerin diğer

    insanlardan farkı Allah’tan vahiy almalarıdır. Peygamberleri

    yalanlayanlar helak olup giderken onlar ümmetleriyle birlikte

    mücadelelerinde galip gelmişlerdir. Aslında Kur’an,

    muhataplarının şanını yüceltmek ve onları büyük bir millet

    yapmak için gönderilmiştir. (Âyet : 6-10).

  • 3

    Sûrenin bundan sonraki âyetlerinde, geçmişte cereyan eden hak

    -bâtıl mücadelesinde zalimlerin daima yenilgiye uğradığı

    vurgulandıktan sonra canlı cansız bütün kâinatın Allah’ın

    hâkimiyetinin altında bulunduğu, evrendeki düzenli işleyişin

    O’nun varlığına, birliğine ve yetkin sıfatlarının mevcudiyetine delil

    teşkil ettiği ifade edilmek suretiyle son peygambere ait mûcizenin

    kevnî ve maddî değil aklî, ilmî ve evrensel olduğuna dikkat çekilir

    (Âyet : 11-33).

    Allah’ın tebligatını ulaştıracak elçilerin melek olması gerektiği

    şeklinde müşrikler tarafından ileri sürülen iddiaya cevap olmak

    üzere insanlara gönderilen bütün peygamberlerin kendi

    türlerinden olduğu gerçeği çerçevesinde onların da herkes gibi

    fâni bulunduğu, bu sebeple de hakkı temsil eden ilâhî mesajın

    korunmasının önem taşıdığı anlatılır. Bunca açık ve etkin

    uyarılara rağmen vahiy ile alay edenlerin âkıbetlerinin dünyada ve

    âhirette vahim olacağı ifade edilir (Âyet 34-47).

    Enbiyâ sûresinin bundan sonraki üç âyetinde Hz. Mûsâ ile

    Hârûn’a vahiy indirildiği, Kur’an’ın da bir vahiy mahsulü olduğu

    kaydedilir ve özellikle önceki vahiylerden haberdar olan

    kimselerin Kur’an’ı inkâr edişleri yadırganır. Ardından Hz.

    İbrâhim’in tevhid mücadelesi ayrıntılı bir şekilde anlatılır, onun

    ateşe atıldığı halde ilâhî bir himayenin sonucu olarak yanmadığı

    belirtilir (Âyet : 51-70).

    Müteakip âyetlerde sırasıyla Hz. Lût, İshak, Ya‘kūb, Nûh,

    Dâvûd, Süleyman, Eyyûb, İsmâil, İdrîs, Zülkifl, Zünnûn (Yûnus),

  • 4

    Zekeriyyâ ve Yahyâ’nın irşad ve tebliğ hayatlarına özlü ifadelerle

    temas edilir (Âyet 71-90).

    Dünyaya gelişi başlı başına bir mûcize olan Hz. Îsâ annesine

    nisbetle anıldıktan sonra bütün bu peygamberlerle ümmetlerinin

    aslında bir tek ümmet olup temel ilkeleriyle aynı dine muhatap

    oldukları, fakat kendi aralarında parçalara ayrıldıkları ve hepsinin

    Allah’ın huzuruna döneceği vurgulanır (Âyet 91-93).

    Sûrenin bundan sonraki âyetlerinde tevhid inancı pekiştirilir,

    iyilerle kötülerin âkıbetleri tasvir edilir ve yeryüzüne daima

    iyilerin vâris olacağı ilkesi hatırlatılır. Son vâris ve son peygamber

    Hz. Muhammed’in evrensel mesajı, “Biz seni bütün âlemlere

    sadece rahmet vesilesi olarak gönderdik” ifadesiyle dile getirilir.

    Enbiyâ sûresinin faziletine dair Übey b. Kâ‘b’dan rivayet edilip

    bazı tefsirlerde yer alan ve söz konusu sûreyi okuyanın

    kıyametteki hesabının kolay görüleceğinden, ayrıca Kur’an’da adı

    geçen her peygamberin kendisine selâm verdiğinden söz eden

    hadisin mevzu olduğu kabul edilmiştir1.

    1 Işık, Emin, “Enbiyâ Sûresi”, DİA, XI, 174-175.

  • 5

    II- ÂYETLERİN AÇIKLAMALI MEÂLİ :

    اِس ِحَسابُُهْم َوُهْم ۪في َغْفلٍَة ُمْعِرُضوَنَۚ َ ﴾1﴿اِْقَتَرَب لِلن

    1. “ İnsanlara hesapları yaklaştı. Onlar gaflet içinde,

    yüz çeviriyorlar “.

    İnsanların kendilerine sunulan nimetlerden hesaba çekileceği

    kıyâmet günü çok yaklaştı. Buna rağmen onlar hâlâ nefislerinin

    istekleri peşinde gaflet içinde bir hayat sürmeye devam ediyor,

    Kur’ân’ın mesajından, Hz. Peygamber’in dâvetinden yüz

    çeviriyorlar.

    َ اْسَتَمُعوُه َوُهْم يَْلَعُبونََۙ ﴾2﴿َما يَْا۪تيِهْم ِمْن ِذْكٍر ِمْن َرِب ِهْم ُمْحَدٍث اِّل 2. “ Rablerinden kendilerine gelen her yeni uyarıyı

    alaya alarak dinliyorlar “.

    Müşrikler Hz. Peygamber’in kendilerine okuyup tebliğ ettiği her

    bir ilâhi mesajı alaylı tavırlarla dinliyorlar.

    ِ َ بََشٌر ِمْثلُُكْمَۚ اََفَتْاتُوَن الس ْجٰوۗى اَل َ۪ذيَن َظلَُموۗا َهْل ٰهَذَٓا اِّل َ وا الن ُ ﴾3﴿ْحَر َواَْنُتْم تُْبِصُروَن َّلِهَيًة ُقلُوبُُهْمْۜ َواََسر

    3. “ Kalpleri eğlenceye dalmış halde. O zâlimler, ‘Bu da

    sizin gibi bir insan! (Hal böyle iken) siz göz göre göre

    büyüye mi kapılıyorsunuz’ diye aralarında gizli gizli

    fısıldaştılar “.

  • 6

    Kalpleri oyun ve eğlenceye dalmış, akıl ve fikirleri dünyevî

    zevklerin ve nefsâni arzuların peşindedir. Aralarında gizli gizli

    fısıldaşarak diyorlardı ki : Peygamberlik iddiasında bulunan bu

    adam (Muhammed) bizim gibi bir insan ! Ne yani, şimdi siz kalkıp

    ona uyup, Kur’an denilen bu sihrin peşinden mi gideceksiniz !”

    Âyette geçen ‘necvâ’ gizli fısıltı demektir. Bunun gizlice

    söylendiğinin ifade edilmesi son derece gizlendiği anlamına gelir2.

    ۪ميُع اْلَع۪ليُم َ َمَٓاِء َواّْلَْرِضِۘ َوُهَو الس َ ي يَْعلَُم اْلَقْوَل ِفي الس ﴾4﴿َقاَل َرب ۪

    4. “ (Peygamberas) dedi ki : ‘ Rabbim gökte ve yerde

    söyleneni bilir. O hakkıyla bilen ve işitendir”.

    Allahcc onların fısıldaştıkları şeyleri Hz. Peygamber’e bildirmiş,

    o da kendilerine açıklamıştı. Bu durumu hayretle karşılayan

    müşrikler ona “Nereden duydun ?” diye sormuşlardı3.

    َٓوا اَْضَغاُث اَْحََلٍم بَ لُوَن بَْل َقالُ َ ﴾5﴿ِل اْفَتٰريُه بَْل ُهَو َشاِعٌرَۚ َفْلَيْاتَِنا ِبٰايَةٍ َكَمَٓا اُْرِسَل اّْلَو

    5. “Hayır” dediler; “(bunlar) karma karışık rüyalardır;

    yok, onu kendisi uydurdu; yok, o bir şâirdir. (Şayet böyle

    değilse) öncekilerin gönderildiği (dönem gösterdikleri

    mûcizeler) gibi bize bir mûcize getirsin ”.

    Dediler ki : “Muhammed’in Kur’an diye anlattığı şeyler aslında

    uyku halinin verdiği sayıklama türünden bir takım sözlerdir, veya

    bunları doğrudan kendisi uyduruyor, yahut o bir şâirdir. Yok eğer

    2 Elmalılı, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, V, 3340. 3 Elmalılı, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, V, 3341.

  • 7

    şâir değil de gerçekten bir peygamberse bize daha önceki

    peygamberlerin mûcizelerine benzer bir mûcize getirsin”.

    َٓا ٰاَمَنْت َقْبلَُهْم ِمْن َقْريَةٍ اَْهلَْكَناَهاَۚ اََفُهْم يُْؤِمُنوَن ﴾6﴿َم

    6. “ Kendilerinden önce helâk ettiğimiz toplumlardan

    da iman eden olmamıştı, onlar mı edecek ?”

    Kendilerinden önce helâk ettiğimiz toplumlar da gönderilen

    peygamberlerin gösterdiği mûcizelere inanmamıştı. Şimdi onlar

    mı inanacak ?

    ْكِر اِْن ُكْنُتْم َّل تَْعلَُموَن ِ َٓوا اَْهَل الذ ـَلُ َ ِرَجاًّل نُو۪حَٓي اِلَْيِهْم َفْس َٓا اَْرَسْلَنا َقْبلََك اِّل ﴾7﴿َوَم

    7. “ Biz senden önce de kendilerine vahiy verdiğimiz

    bir takım erkeklerden başkasını peygamber olarak

    göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (bilen

    insanlara) sorun”.

    Ey Muhammed ! Biz senden önce de bir takım erkeklere

    peygamberlik verdik. Ey Mekkeli müşrikler ! Bu gerçekten

    haberiniz yoksa, gidin, kendilerine kitap verilenlere, Tevrat ve

    İncil hakkında bilgi sahibi olan kimselere sorun !

    ََعاَم َوَما َكانُوا َخالِ۪ديَن ﴾8﴿َوَما َجَعْلَناُهْم َجَسًدا َّل يَْاُكلُوَن الط 8. “ Biz onları yemek yemez (cansız) ceset (ten ibaret

    bir varlık) olarak yaratmadık, üstelik onlar ölümsüz de

    değillerdi”.

    Biz o peygamberleri yemeğe içmeye ihtiyacı olmayan, cansız

    cesetten ibaret varlıklar olarak yaratmadık. Onlar da her canlı gibi

  • 8

    ölümlü idi. İnsan evlâdı, tabiî ihtiyaçları olan beşer cinsinden

    erkek kişilerdi.

    َ َصَدْقَناُهُم اْلَوْعَد َفاَْنَجْيَناُهْم َوَمْن نََشَٓاُء َواَْهلَْكَنا اْلُمْسِر۪فيَن ﴾9﴿ثُم

    9. “Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik;

    onları ve dilediğimiz kimseleri kurtarıp ölçüsüz

    davrananları helâk ettik ”.

    Sonunda o peygamberlere verdiğimiz sözü tuttuk; hem

    kendilerini hem dilediğimiz kimseleri kurtardık, küfürde ısrar

    etmek suretiyle haddi aşanları ve bu şekilde hayatlarını boşa

    harcayanları helâk ettik.

    َٓا اِلَْيُكْم ِكَتابًا ۪فيِه ِذْكُرُكْمْۜ اََفََل تَْعِقلُوَنَ۟ ﴾11﴿لََقْد اَْنَزْلَن

    10. “Andolsun ki biz size içinde zikriniz (muhtaç

    olduğunuz nasihat) bulunan bir kitap indirdik. Hâlâ

    akıllanmayacak mısınız ?

    Size kendisine uymakla şan ve şeref kazanacağınız; içinde sizin

    gerekli ve yararlı emir ve yasakların bulunduğu, kıymetli ve

    hikmetli kıssaların yer aldığı bir kitap (Kur’an) indirdik ki onu

    okuyup gereğince amel edesiniz. Bütün bunlar üzerinde düşünüp

    akletmez misiniz ? Ey Müşrikler, bundan daha büyük bir mûcize

    olabilir mi ?

  • 9

    ﴾11﴿َوَكْم َقَصْمَنا ِمْن قَْريٍَة َكانَْت َظالَِمًة َواَْنَشْانَا بَْعَدَها َقْوًما ٰاَخ۪ريَن

    11. “ Oysa ki biz zâlim olan nice memleketi kırıp

    geçirdik ve ardından onların yerine diğer bir kısım

    milletleri ikâme ettik”.

    Biz halkı zulme (küfre) sapmış ve zulümde ısrarcı kâfir bir çok

    beldeyi yerle bir ettik, onların ardından ve onların yerine başka

    topluluklar meydana getirdik. Hiçbir toplum Allah için

    vazgeçilmez (alternatifsiz) değildir, aksine Allah her varlık ve

    toplum için vazgeçilmezdir.

    َٓا اَِذا ُهْم ِمْنَها يَْرُكُضوَنْۜ وا بَْاَسَن ُ َٓا اََحس َ ﴾12﴿َفلَم

    12. “Onlar azabımızın şiddetini hissedince hemen

    oradan koşarak kaçmaya yeltendiler”.

    Helâk olan o memleket halkları dehşetli azabımızın geleceğini

    hisseder hissetmez yerlerini yurtlarını terketmeye, oradan bir an

    evvel kaçmaya yeltendiler.

    َٓا اُْتِرْفُتْم ۪فيِه َوَمَساِكِنُكْم لََعل َُكْم تُْسـَلُوَن َٓوا اِٰلى َم ﴾13﴿َّل تَْرُكُضوا َواْرِجُع

    13. “Kaçmayın ! Refaha kavuşturulduğunuz şeylere

    ve yuvalarınıza geri dönün. Belki sorgulanırsınız”.

    Tepinip durmaya, kaçmaya çalışmayın. Daha önce refah

    içinde yaşadığınız o debdebeli, ihtişamlı hayatınıza ve daha önce

    sizin olan yuvalarınıza geri dönün ki bütün bunlardan hesaba

    çekileceksiniz.

  • 10

    ا َظالِ۪ميَن َ َٓا اِن َا ُكن ﴾14﴿َقالُوا يَا َوْيلََن14. “Eyvah bize !” dediler. “Biz gerçekten zâlimler

    idik”.

    “Eyvah bize, gerçekten biz küfür sebebiyle zâlim kimselermişiz”

    dediler.

    ى َجَعْلَناُهْم َح۪صيًدا َخاِم۪ديَن ﴾15﴿َفَما َزالَْت تِْلَك َدْعٰويُهْم َحت ٰ

    15. “Onların bu feryatları nihâyetinde biz kendilerini

    biçilmişler, sönmüşler kılıncaya kadar devam edip

    durdu”.

    “Eyvah, yazık bize ! Biz gerçekten zâlimler idik” şeklindeki

    feryatlarını biz kendilerini biçilmiş, hasat edilmiş ekine

    çevirinceye, ocaklarını söndürünceye (öldürünceye) kadar tekrar

    edip durdular.

    َمَٓاَء َواّْلَْرَض َوَما بَْيَنُهَما َّلِع۪بيَن َ ﴾16﴿َوَما َخلَْقَنا الس 16. “ Biz göğü, yeri ve ikisinin arasındakileri oyuncular

    olarak yaratmadık”.

    Biz gökleri, yeri ve aralarında bulunanları boş yere, oyun ve

    eğlence olsun diye yaratmadık. Bilakis hak olarak, adalet ölçüsüyle

    yaratıp muhteşem güzelliklerle donattık ki bakanların gözleri

    açılsın, insanlar onlardan yararlansın, dünya ve âhiret işleri

    düzene girsin.

  • 11

    ا َفاِع۪ليَن َ ََخْذنَاُه ِمْن لَُدن َۗا اِْن ُكن ِخَذ لَْهًوا َّلت َ َٓا اَْن نَت ﴾17﴿لَْو اََرْدنَ

    17. “ Eğer biz bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi

    tarafımızdan edinirdik. Eğer yapacak olsaydık (öyle

    yapardık)”.

    Eğer biz eğlenecek ve oynanacak bir şey isteseydik kendi

    kudretimizden, yahut yanımızdan zatımıza yaraşır soyut şeylerden

    edinirdik. Kullarımızın eş ve çocuklar edindiği gibi biz de

    eğlenecek bir şeyler edinmeyi isteseydik, bizim nezdimizde

    bulunan melekler ve hurilerden edinirdik.

    ا تَِصُفوَن َ ﴾18﴿بَْل نَْقِذُف بِاْلَحق ِ َعلَى اْلَباِطِل َفَيْدَمُغُه َفِاَذا ُهَو َزاِهٌقْۜ َولَُكُم اْلَوْيُل ِمم 18. “Bilâkis, biz hakkı bâtıla çarparız da hak bâtılın

    beynini parçalar ve (bir de bakarsın) bâtıl yok olmuş

    gitmiştir. Vay sizlere, Allah’a isnâd ettiğiniz vasıflardan

    dolayı !

    Biz hakkı apaçık ortaya koyarız, böylece hak bâtılı yener ve

    ortadan kaldırır. Onu câiz olmayan şeyle nitelediğiniz için yazıklar

    olsun size.

    ٰمَواِت َواّْلَْرِضْۜ َوَمْن ِعْنَدُه َّل يَْسَتْكِبُروَن َعْن ِعَباَدتِ۪ه َوَّل يَْسَتْحِسُروَنَۚ َ ﴾19﴿َولَُه َمْن ِفي الس

    19. “ Halbuki göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır.

    O’nun huzurundakiler O’na ibadetten ne çekinirler, ne

    de yorgunluk duyuarlar”.

    Allah göklerde ve yerde bulunan her şeyin mâliki olduğuna göre

    nasıl Allah’ın hususî bir ortağı olabilir ? O’nun ilâhi katında

  • 12

    bulunan melekler ibadet etme hususunda kibirlenmezler, âcizlik

    göstermez, yorulmaz ve usanmazlar.

    َهاَر َّل يَْفُتُروَن َ ُحوَن ال َْيَل َوالن ِ ﴾21﴿يَُسب

    20. “Onlar, usanmadan gece gündüz O’nu tesbih

    ederler”.

    Onlar bu amellerine gece-gündüz devam ederler, hem niyet,

    hem de amel olarak itaatkârdırlar, buna güçleri yeter. Bir an bile

    ibâdet ve taate ara vermez, ibadetten uzak kalmazlar.

    َٓوا ٰالَِهًة ِمَن اّْلَْرِض ُهْم يُْنِشُروَن ﴾21﴿اَِم ات ََخُذ21. “Yoksa yeryüzünden bir takım ilâhlar edindiler de,

    ölüleri onlar mı diriltecekler ?

    Allah’ın varlığına ve evrenin yaratıcısı olduğuna inandıkları

    halde elleriyle yaptıkları putları O’na ortak koşup onlara

    tapıyorlar. Böylece putların kendilerini Allah’a yaklaştıracağına

    inanıyorlardı. Ancak öldükten sonra dirilmeye inanmadıkları için

    putların ölüleri dirilteceğini iddia etmiyorlar, aksine böyle bir

    şeyin olamayacağını savunuyorlardı.

    ا يَِصُفوَن َ ِ َرب ِ اْلَعْرِش َعم ُ لََفَسَدتَاَۚ َفُسْبَحاَن اّلل ٰ َ اّلل ٰ ﴾22﴿لَْو َكاَن ۪فيِهَمَٓا ٰالَِهٌة اِّل

    22. “ Yerde, gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi

    de fesat olup gitmişti. (De ki : ) Arş’ın rabbi olan Allah,

    onlar isnat ettikleri vasıflardan münezzehtir”.

  • 13

    Eğer orada Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, iki ilâhtan her birinin

    bağımsız tesir etme iradesi olur ve iki yaratıcıdan bir yaratılmış

    meydana gelmesi düşünülemezdi.

    ا يَْفَعُل وَ َ ـَُل َعم ـَلُوَن َّل يُْس ﴾23﴿ُهْم يُْس

    23. “O yaptığından sorguya çekilmeyecektir; ama

    onlar, sorguya çekileceklerdir”.

    Azameti, ilmi ve adâleti sebebiyle hiçbir varlık ona itiraz edip

    sorgulayamaz. O’nun yarattığı varlıklar yaptıklarından ve

    yapacaklarından sorumlu tutulacaklardır.

    َٓ ٰالَِهًةْۜ قُْل َهاتُوا بُْرَهانَُكْمَۚ ٰهَذا ِذْكُر َمْن َمِعَي َوِذْكُر َمْن َقْب۪ليْۜ بَْل اَكْ َ اَِم ات ََخُذوا ِمْن ُدونِ۪ه َثُرُهْم َّل يَْعلَُمونََۙ اْلَحق ﴾24﴿َفُهْم ُمْعِرُضوَن

    24. “ Yoksa O’ndan başka ilâhlar mı edindiler ? De ki :

    ‘Haydi getirin delillerinizi! İşte benimle beraber

    olanların Kitab’ı ve benden öncekilerin Kitab’ı. Fakat

    onların çoğu hakkı bilmezler; bu yüzden ondan yüz

    çevirirler”.

    Yoksa Allah’tan başka ilâhlar mı edindiler. De ki : Aklî ya da

    naklî delillerinizi getirin. Bu (Kur’an) benimle beraber ümmetime

    ibret ve öğüttür. Diğer kitaplar da benden öncekilere bir öğüttür.

    Müşrikler hakla bâtılı birbirinden ayıramazlar, onlara delil de

    bürhanlar da fayda vermez.

  • 14

    َٓا اَْرَسْلَنا ِمْن َقْبِلَك ِمْن َرُسوٍل اِ َٓ اَنَا۬ َفاْعُبُدوِن َوَم َ َ نُو۪حَٓي اِلَْيِه اَن َُه َّلَٓ اِٰلَه اِّل ﴾52﴿ّل 25. “Senden önce her peygambere “Hiç kuşkusuz,

    benden başka ilâh yoktur, öyleyse bana kulluk edin ! “

    diye vahyetmişizdir”.

    ْحٰمُن َولًَدا ُسْبَحانَُهْۜ بَْل ِعَباٌد ُمْكَرُمونََۙ َ ََخَذ الر ﴾52﴿َوَقالُوا ات 26. “Dediler ki : ‘Rahman çocuk edindi’; O, bundan

    münezzehtir. Doğrusu melekler ikram olunmuş

    kullardır”.

    Müşrikler “Melekler Allah’ın kızlarıdır” demişlerdir. Hâşâ Allah

    evlat sahibi olmaktan münezzehtir. Melekler Allah’ın kızları değil,

    bilâkis Allah’ın yarattığı, Allah’a yakın olan kullarıdır.

    ﴾52﴿َّل يَْسِبُقونَُه ِباْلَقْوِل َوُهْم بِاَْمِر۪ه يَْعَملُوَن 27. “Onlar Allah’ın sözünün önüne geçmezler, hep

    O’nun emriyle hareket ederler”.

    َ لَِمِن اْرتَٰضى َوُهْم ِمْن َخْشَيِت۪ه ُمْشِفُقونَ ﴾52﴿ يَْعلَُم َما بَْيَن اَْي۪ديِهْم َوَما َخْلَفُهْم َوَّل يَْشَفُعونََۙ اِّل

    28. “O, onların önündekilerini ve arkalarındakini bilir.

    Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat

    etmezler ve hepsi onun korkusundan titrerler.

    Allah meleklerin bildiklerini de bilmediklerini bilir. Meleklerin

    sözleri Allah’ın kavline, amelleri de O’nun emrine bağlıdır. Onlar

    emrolunmadıkları sürece hiçbir amel işlemezler. Allah’ın şefaate

    lâyık kıldığı kimselerden başkasına şefaat etmez, üstün vasıflarına

    rağmen Allah’dan korkar ve O’nu murakabe ederler.

  • 15

    َالِ۪ميَنَ۟ َمْۜ َكٰذلَِك نَْجِزي الظ َ َٓي اِٰلٌه ِمْن ُدونِ۪ه َفٰذلَِك نَْج۪زيِه َجَهن ﴾52﴿َوَمْن يَُقْل ِمْنُهْم اِن ۪

    29. “İçlerinden her kim : ‘Ben O’ndan başka bir

    ilahım!” derse, işte onu biz cehennemle cezalandırırız.

    İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız”.

    İçlerinde Allah’a şirk koşarak zulmeden ve “Ben Allah’tan başka bir

    ilâhım” diyerek aşırı gidip ilahlık iddiasında bulunan müşrikleri

    cehennem ile cezalandırırız.